Tarih Canavarı: Mezopotamya [1 ed.] 9789944885188


136 2 8MB

Turkish Pages 61 [65] Year 2008

Report DMCA / Copyright

DOWNLOAD PDF FILE

Table of contents :
Untitled.FR12 - 0001
Untitled.FR12 - 0003
Untitled.FR12 - 0004
Untitled.FR12 - 0005
Untitled.FR12 - 0006
Untitled.FR12 - 0007
Untitled.FR12 - 0008
Untitled.FR12 - 0009
Untitled.FR12 - 0010
Untitled.FR12 - 0011
Untitled.FR12 - 0012
Untitled.FR12 - 0013
Untitled.FR12 - 0014
Untitled.FR12 - 0015
Untitled.FR12 - 0016
Untitled.FR12 - 0017
Untitled.FR12 - 0018
Untitled.FR12 - 0019
Untitled.FR12 - 0020
Untitled.FR12 - 0021
Untitled.FR12 - 0022
Untitled.FR12 - 0023
Untitled.FR12 - 0024
Untitled.FR12 - 0025
Untitled.FR12 - 0026
Untitled.FR12 - 0027
Untitled.FR12 - 0028
Untitled.FR12 - 0029
Untitled.FR12 - 0030
Untitled.FR12 - 0031
Untitled.FR12 - 0032
Untitled.FR12 - 0033
Untitled.FR12 - 0034
Untitled.FR12 - 0035
Untitled.FR12 - 0036
Untitled.FR12 - 0037
Untitled.FR12 - 0038
Untitled.FR12 - 0039
Untitled.FR12 - 0040
Untitled.FR12 - 0041
Untitled.FR12 - 0042
Untitled.FR12 - 0043
Untitled.FR12 - 0044
Untitled.FR12 - 0045
Untitled.FR12 - 0046
Untitled.FR12 - 0047
Untitled.FR12 - 0048
Untitled.FR12 - 0049
Untitled.FR12 - 0050
Untitled.FR12 - 0051
Untitled.FR12 - 0052
Untitled.FR12 - 0053
Untitled.FR12 - 0054
Untitled.FR12 - 0055
Untitled.FR12 - 0056
Untitled.FR12 - 0057
Untitled.FR12 - 0058
Untitled.FR12 - 0059
Untitled.FR12 - 0060
Untitled.FR12 - 0061
Untitled.FR12 - 0062
Untitled.FR12 - 0063
Untitled.FR12 - 0064
Untitled.FR12 - 0065
Untitled.FR12 - 0066
Recommend Papers

Tarih Canavarı: Mezopotamya [1 ed.]
 9789944885188

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

TA

c

I

$BANKASIJ •

TÜRKiYE

Kültür Yayınları

TARİH CANAVAR! MEZOPOTAMYA

Çiğdem Maner

© 2008, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 1.Baskı: 2000 adet, Kasım 2008 ISBN: 978-9944-88-518-8 Genel yayın numarası: 1612 Editör: Nevin Avan Özdemir Görsel Yönetmen: Birol Bayram Grafik Tasarım: Deniz Üstündağ Resimleyen: Fahrettin Erdoğan

Bu kitabın hiçbir bölümü, yayıncının yazılı izni alınmaksızın herhangi bir elektronik ya da mekanik yöntem kullanılarak kopyalanamaz veya yayınlanamaz. Baskı Golden Medya Matbaacılık ve Tic. A.ş. 100. yıl Mah. Mas-Sil 1 .Cad. No: 88 Bağcılar İstanbul Tel: (0212) 629 00 24 Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları İstiklal Caddesi No: 144 Kat:4 Beyoğlu 34430 İstanbul Tel: (0212) 252 39 91 -Fax: (0212) 252 39 95 www.iskultur.com.tr

ÇİGDEM MANER Çiğdem Maner 1971 'de Berlin'de dünyar.a geldi. 11 yaşında İtalya'da antik Pompei kentini görünce arkeolog olmaya karar verdi. lstanbul Alman Lisesinden mezun olduktan sonra Almanya'nın çeşitli üniversitelerinde Ön Asya Arkeolojisi, Klasik Arkeoloji ve Asuroloji okudu. Yazar 1992'den beri Türkiye'de, Suriye'de, Yunanistan'.. da ve Almanya'da çeşitli kazılara ve yüzey araştırmalarına katılmaktadır . 2005'ten beri Koç Universitesinde öğretim görevlisi olarak çalışmaktadır. Çoçukların Türkiye'nin kültürel mirasını tanımalarını ve ona sahip çıkmalarını amaçlamaktadır

TARİH CANAVARI

MEZOPOTAMYA ÇİGDEM MANER Resimleyen: Fahrettin Erdoğan

1



• 1

$BANKASI •

TÜRKiYE

Kültür Yayınları

İçindekiler •6

MEZOPOTAMYA NERESi?

•39

•7

iLK YERLEŞiMLER

•40

•9

MEZOPOTAMYA'DA KİMLER YAŞADI?

•41

•14

MEZOPOTAMYA'DAKI

ESKi MEDENiYETLER NASIL KEŞFEDiLDi?

MÜZİK VE MÜZİK ALETLERİ ZAMAN VE SAYILAR SiLiNDİR MÜHÜR

•42

HEYKELCiKLER

•45

MiMARi

•15

ARKEOLOJi, ARKEOLOG ve KAZILAR

•48

KABARTMA SANATI

•17

İLK ŞEH 1 RLER

•so

ÇiVi YAZISI

•26

TiCARET

•52

TANRILAR

•27

ASSVR-KARVM KANIŞ TiCARETi

•54

ASSVRBANIPAL'IN KÜTÜPHANESi

•28

SAVAŞ

•ss

GILGAMIŞ DESTANI

•30

TOPLVM

•56

iNSAN NASIL VE

•32

YEMEK VE YEMEK PiŞiRME

•34

MESLEKLER

•57

TVFAN

•36

ÇANAK ÇÖMLEK

•ss

MEZOPOTAMYA'DAN

•37

OKVL

•38

KIYAFET

NEDEN YARATILMIŞl

ESERLER HANGi MÜZELERDE SERGİLENİR?

•62

TARİHi ESERLERi KORVMAK!

�63

MiNi SÖZLÜK

Kitabı olnılhaJan once. ••



E l i n izdeki bu



kit::ıp Mezopot4my4' d4 y4ş4mış meden iyetlerin t4ri h le ri n i, e kon o m i l eri­

ni, yöneti m l eri n i , d i n l erini, s4n4tl4rı n ı , d i l l e ri n i, m i m4ri leri n i ve g ü n d e l i k h4y4tl4rın ı i n ­ ce lemekted ir. Mezopot4my4 dendigi nde, preh istorik ç4g l4rd4n, MÖ 4 . yüzyıld4 B üyü k iskender' i n Mezopot4my4'yı ele geçi rmes i ne k4d4r ol4n dönem içerisinde Mezopot4m­ y4'd4 y4ş4m ış uyg4rl ı kl4r k4st ed i l ir. D4h4 so n r4 bu bölge Perslerin ve Rom4l ı l4rı n e l i ne geçer, 4m4 b u n l4r Mezopot4my4 kö ke n l i meden iyetler deg i l d i r ve o dönemde 4rtı k Pers y4 d4 Ro m4 İ mp4r4torl u kl4rı nd4n b4hsed i lecektir. Kit4bı d4h4 r4h4t 4nl4y4bil m e n iz içi n , oku m4d4n önce b i rk4ç 4ç ı kl4m4d4 bu l u n m4k istiyoru m . Bu kit4pt4 M.Ö., M .S. g i b i kıs4ltm4l4r gözü nüze ç4rp4c4ktır. M.Ö. m i l4fün önce (b4şk4 kit4pl4rd4 iö y4n i İ s4'd4n önce ol 4r4k d4 geçeb i l i r) demektir. M i l 4fün ön­ ceki dönem lerde se neler büyü kte n küçüge dogru s4yı l ı r. Ömeg i n M. Ö. 3000-2000 g i­ bi. M.S. m i l 4tt4n so n r4 4n l4m ı nd4d ı r, seneler küçükten büyüge dog ru i l erl er. Ömeg i n M.S. 21-28. B i n yı l ı n b i r diger 4dı m i lenyu md u r. M. Ö. 2. b i n dend ig i nde, M.Ö. 19991000 sen e leri 4r4sı nd4ki dönem k4st ed i l ir. 1 yüzyıl 100 se neden o l u ş u r. M . Ö. 17. yüz­ yıl M.Ö. 1699-1600 se neleri n i k4ps4r. Kit4bı n son u nd4, kit4pt4 ku l l4nıl4n önem l i te ri m l eri n 4n l4m l4rı n ı 4ç ı kl4y4n bir" M i n i Sözl ü k" y e r 4l m4kt4d ır. Kit4bı oku rke n bil med ig i n iz teri m l ere b4km4k için sözl üge b4ş­ vu r4bil i rsin iz. Mezopot4my4'd4 y4ş4mış B4b i l l i lere, Asu rl u l4r4, Sü merlere, Ak4d l4r4 4it ese rler Tü r­ kiye' n i n çeş itl i i l l e rindeki 4rkeoloji m üze l erinde serg i l enmekted i r. Gitti g i n iz her yerde ve bu l d ug u n uz her fırs4tt4 on l4rı gezersen iz bu meden iyetler h4kkı nd4 d4h4 fazl4 b i l g i edi­ nebi l i rsin iz.

Çigc:\em Manet

MEZOPOTAMYA �ERE�i? Eski Yunanlılar Fırat ve Dicle nehirleri arasında kalan bölgenin bir kısmına "Mezopotam­ ya" demişlerdir. Bugün Mezopotamya dendiÇJinde Dicle ve Fırat arasında kalan hatta on­ ların yakın çevresinde bulunan bölgelerden bahsedilmektedir. Potamus Eski Yunanca'da nehir, mezo ise arasında anlamındadır. Mezopotamya insanlık tarihinde çok önemli bir yer tutar, hatta buraya medeniyetlerin beşiği de denir. Çünkü burada yazı keşfedilmiş­ tir, büyük kentler kurulmuştur, binlerce sene önce tarıma başlanmıştır, hayvanlar evcil­

leştirilmiştir, saraylar ve tapınaklar yapılmıştır, büyük medeniyetler oluşmuştur ve dünya­ nın ilk imparatorluÇJu kurulmuştur. Bu medeniyetler de yakın yörelerde yaşayan mede­ niyetleri etki altına almıştır ve geniş alanlara yayılmıştır. Mezopotamya bugün Türkiye'nin güney doğusunu, lrak'ı ve Suriye'nin doğusunu kapsar. Mezopotamya'nın kuzey kısmı Asur ülkesi, güneyi ise Sümer ve daha sonra Babil ülkesi olarak bilinir.

6

V erinıli flibl Su tarım için çok önemlidir ve insanlar yerleşik düzene geçtiklerinde henüz nehirlerden kanallar­ la su getirmeyi bilmedikleri için köylerini bol yağışlı bölgelerde kurmuşlardır. Mezopotamya'nın kuzeyi güneye nazaran daha fazla yağış aldığından dolayı daha verimlidir. Bu nedenle burada sa­ dece yağışın getirdiği su ile tarım yapılırdı. Arkeologlar buraya Verimli Hilal adını vermişlerdir. Ve­ rimli Hilal bir hilal şeklindedir ve bugünkü Suriye, Türkiye, Filistin, Lübnan, Mısır, lran ve lrak'ın kuze­ yini içine alır.

İLK YERLE�İMLER Ortadoğu'da ilk yerleşimler Filistin'de ve Kuzey Mezopotamya'da Verimli Hilal bölgesinde yaklaşık M.Ö. 18.000'lerde kurulmuştur. Avcı, toplayıcı ve göçebe olan bu insanlar küçük gruplar şeklinde yaşar ve yaşadıkları yerleri sürekli değiştirirler-

Mezopotamya'da gruplar halinde yaşayan in­ sanlar yerleşik hayata geçmeden önce mağaralarda ve göllerin veya nehirlerin kenarında yu­ varlak, temeli taştan ve üst kısımları dallardan yapılmış kulübelerde yaşarlardı. Erkekler genelde ava giderdi, kadınlar ve çocuklar da çeşitli

di. Mezopotamya dünyada insanların ilk defa

tahıllar, baharatlar ve meyveler toplardı. Bu ça­

yerleşik hayata geçtikleri yerlerden biridir.

ğa "Paleolitik" ya da "Yontma Taş" çağı da denir.

7

Yontma Taş Ça­ ğı'nda taşlardan g ündelik hayat­ ta gerekli olan aletler yontu1 u rdu. Mezo­ pota mya'daki Yontma Taş Çağı hakkında­ ki bilgiler her sene yapılan kazı lar saye­ sinde çoğal­ maktadır. Yontma Taş Çağı'nda insanların ölü Yontma Taş Çağı'nda insanlar gömme adetleri hak­ taştan aletler kullanırdı, örneğin kında ilginç bilgiler bu el baltası gibi, AMMRK. vardır. lrak'ta bulunan en eski insan iskelet­ leri 60.000 sene öncesine aittir ve Şanidar Ma­ ğarası'nda bulunm uştur. Mağarada yapılan araştırmalarda, orada yaşamış toplumun ölüle­ ri gömdüğünde etrafına çeşitli kır çiçekler koy­ duğu keşfedilmiştir. Avcı toplayıcı insanlar M.Ö. 18.000 sene önce "Verimli Hilal" bölgesinde konaklamaya başla­ mışlardır. Değişken hava ve doğa şartlarından dolayı oluşan hastalıklar nedeniyle veya etrafta toplayacak tahıl, meyve ve baklagil kalmadığın­ da, bu göçebe toplumlar ko­ nakladıkları yerleri değiştirip başka yere göçüp oraya yer­ leşirlerdi. Bu, yerleşik düzene geçmenin ilk adımlarındandır. Yontma Taş Çağı'nı Cilalı Taş Çağı (diğer adıyla Neolitik Çağ) izler. Göçebe hayattan yerleşik düzene geçişin, tarı­ mın, çanak çömlek üretiminin başlangıcıdır. Yaklaşık 11.000 sene önce Mezopotamya'nın kuzeyinde, Verimli Hilal'de ya­ ğış oranı yüksek ve tarıma uy­ gun olduğundan, burada ilk

köyler oluşmaya başlamıştır. Keçi M.Ö. 8.500'de ve koyun yaklaşık M.Ö. 8.000'de evcilleştirilmiştir. Buğdayın Emmer ve Einkorn çeşitleri ekilmeye başlanmıştır. Keçi ve koyun evcilleşti ril meye başlandığında yü nleri sert ve kalın kıllıydı, memeleri ise tam gelişmemişti, sütleri sadece yavru larına yetmekteydi. Evcil­ leştirme süreci için­ de yünleri yumuşadı ve inceldi ve sütleri de artt ı . Bu şekilde insan­ lar sütten faydalanarak Bu el baltası Gaziantep'te peynir yapıp, yünden ku­ bulunmuştur, AMMRK. maş dokumuşlardır. Cilalı Taş Çağı çanak çömleksiz ve çanak çöm­ lekli olarak ikiye ayrılır. Cilalı Taş Çağı başladı­ ğında henüz kilden çanak yapılmıyordu, o dö­ nemde insanlar taştan ya da tahtadan oyul­ muş kaplar kullanırdı. Kilden çanak çömlekler M.Ö. 8.000'den itibaren yapılmaya başlanmış­ tır. Başta elle şekillendirilen çanaklar, kısa bir zaman sonra elle döndürülen çark üzerinde, daha sonra da hızlı dönen çark üzerinde üretil­ meye başlandı. Cilalı Taş Çağı'nı Kalkolitik ( Ba­ kır Taş) Çağ izler. Kalkos Eski Yunanca'da bakır, lithos da taş anlamına gelir. Bu çağda insan­ lar bakırı sıkça kullanmaya baş­ lamışlardır, örneğin Yontma ve Cilalı Taş Çağları nda kullanılan ok uçları daha çok bakırdan ya­ pılırdı. insanın en yakın dostu köpek­ ti, köpek insanoğlu tarafından M.Ö. 11.000 sene önce evcil­ leştirilen ilk hayvandır. Köpek hem avda yardımcı olan, hem de evi ve aileyi koruyan bir hayvandır.

o o

fi:?

00 00 11)11) o:t C')

00 00 o..­ o:t C')

il) N co

� Paleolitik Ça{J

Pers lmparatorlu{Ju )ıı-

MEZOPOTAMYA'DA KİMLER YA�ADI? Yontma Taş Çağı'ndan itibaren Mezopotamya'da insanın izlerine rastlanmaktadır. Son senelerde Verimli Hilal'de yani Kuzey Mezopotamya'da Cilalı Taş Çağ'ını araştıran birçok kazı yapılmıştır ve bu dönemde insanların yaşayışları hakkında yen i bilgiler keşfedilmiştir. Bu çağlara prehistorik çağ­ lar (tarihöncesi) da denir. Çünkü henüz yazı keşfedilmediğinden dolayı bu kavimler hakkında ya­ zılı kayıtlar yoktur. M.Ö. 3200 civarında yazının keş­ fi ile ekonomi, idare, besin maddeleri, hayvanlar, din ve tarihe dair ilk kayıtlar başlar. Mezopotamya'da kimler yaşadı? Yazı keşfedil­ meden önce yaşamış toplumların isimlerini bilmi­ yoruz. Genelde arkeologlar bu kültürlere keşfe­ dildikleri höyüğün ya da köyün adını verirler. Ör­ neğin lrak'ta Ninive'de tarih öncesine ait kültüre Ninive V adı verilmiştir. Ninive höyüğün adı, V ise bulunduğu tabakanın numarasıdır. Yazının keşfi ve tarihi bilgilerin kayıt edilmesiyle Mezopotamya'da yaşamış toplum ların isimlerini öğrenebilirsiniz. Çivi . yazılı tabletlerde Sümerler, Akadlar, Asurlular, Amurrular, Babilliler, Hurriler, Aramiler ve daha birçok medeniyetlerden bahsedil miştir.

Mermerden yapılmış bu çifte vazonun kaidesi dört yatan �adan oluşur. Bo{lalann gözleri kakma olarak doldurulmuştur ve kaide mozaikle kaplıdır. Fara'da bulunmuştur ve Eski Sümer taş işçili{linin seçkin örneklerindendir, IAM EŞEM.

O> C') il)

Kuzey Mezopotamya'da erken yerleşimlerin bazıları Diyarbakır'da Erganide'de, Urfa'da, Mardin'de, Kuzey lrak'ta örneğin Hassuna'da ve Kuzey Suriye'de bulunan Teli Halafta bu­ lunm uştur. Aşağı yukarı M.Ö. 6000'de Teli Halafta yaşayan insanlar çok büyük seramik ustalarıydı, çünkü değişik desenli, renkli çok 9

imparatorluğunu kurdu ve Sümer ile Akkad'ı birleştirdi. Erken Hanedanlar Çağı tarihte çok önemli­ dir, çünkü ilk defa arkeologlar bu İuntu ve bul­ gularını bu döneme ait çivi yazılı ta bletlerde yazan metinlerle karşılaştırabilmişlerdir. Bu me­ tinlerin en önemlilerinden biri Sümer Kral Liste­ si'dir. Bu listede Sümer ülkesinde h üküm sür­ müş tüm hükümdarların isimleri yazmaktadır. Akad lmparatorluğu'nun çöküşünden sonra M.ô. 2100 civarında Guti Ur Nammu 3. Ur hane­ danlığını kurar ve Ur şehri canlanır, Akkad ve Sümer kentleri zengin leşir. Bu dönemden 40.000 tablet bulunmuştur ve ekonomi, idare, din ve özellikle edebiyat hakkında değerli bil­ giler içerirler. Eski Babil dönemine ait bu pişmiş toprak kabartmacık, bir erkeğin yüzünü göstermektedir. Üzerindeki boya izlerinden bunun bir zamanlar boyalı olduğu anlaşılmaktadır, IAM EŞEM.

güzel seramikler üretirlerdi. Bu desenli sera­ mikler öylesine güzeldi ki, başka köylerden de bu desenleri kopyalayanlar olurdu. Uruk dönemi (M.ô. 4000-3100) kentlerin çoğal­ dığı, yazının kullanıma girdiği ve teknolojide, sanatta, ekonomide ve idare sistemlerinde yeniliklerin oluştuğu bir dönemdir. Anıtsal yapı­ lar, sanat ve toplum arasında yepyeni bir bağ­ lantı oluşturur ve simgeler haline gelir. Uruk dönemini Erken Hanedanlar Çağı (M.ô. 2800-2900) izler. Erken Hanedanlar Çağ'ında Mezopotamya'nın güneyi kent dev­ letlerine bölünm üştü. Kentlerde tanrılara adanmış büyük tapınaklar yer alırdı. Bu tapınak­ larda birçok heykel bulunmuştur. Bun ların kentlerde yaşayan, gelir düzeyi yüksek insanla­ rı tanrıların önünde sürekli dua eder şekilde gösterdikleri düşünülüyor. Sümer ve Akad isimleri ilk defa Erken Hane­ danlar döneminin sonlarında kil tabletler üzeri­ ne kayıt edilmiştir. Mezopotamya'nın güneyin­ de, Basra Körfezi civarında Sümerler, onların hemen kuzeyinde Akadlar yaşardı ve Sümer­ ler Sümerce, Akadlar da Akadca konuşup ya­ zarlardı. Kent devleti bazen bir bazen de bir­ kaç şehirden oluşurdu ve her kent devletinin kendi hükümdarı olurdu. Her şehrin bir koruyu­ cu tanrısı vardı. Hükümdarlarına en, ensl veya lugal denirdi. Lugal "büyük adam· yani kral, en ise hem dini hem de idari görevleri olan bir ra­ hipti. Akadlardan Kral Sargon ise dünyanın ilk

M.ô. 2000 - 1600 seneleri arasında Mezopo­ tamya'da birçok devlet oluşmuştur. Bunların arasında Hurriler, Amurrular, Asurlular ve Babil­ liler de vardır. M.ô. 18. yüzyılda ise Mezopotamya'da Babil şehrinin kralı Hammurabi, Mari'den Basra Körfe­ zi'ne kadar uzanan bir devlet kurar. Babil şehri

Lagaş hanedanlığının başkenti Girsu'da bulunan heykel Erken Manedanlar döneminin seçkin örneklerindendir, IAM EŞEM.

dini ve kültürel bir merkez haline gelir. Bu dö­ neme Eski Babil Dönemi de denir. Kuzey'de, Assur kentinde yaşayan Asurlular ise Karum Kaniş ile yaptıkları ticaret sayesinde güçlenir­ ler. M.Ö. 2. bin yılın ortalarında Mitanniler Ku­ zey Mezopotamya ve Kuzey Suriye'ye hakim olurlar. Asurlular Mitannilere Hanigalbat, Hitit­ ler ise Hurri demiştir. Hititlerin saldırılarına kar­ şılık veremeyen Hurriler egemenliklerini kay­ bederler. Bunu fırsat gören Asurlular bundan güç alır ve Kuzey Mezopotamya' da güçlenme­ ye başlarlar. M.Ö. l.012'de Yeni Asur imparator­ luğu güçlü bir imparatorluk haline gelir ve Me­ zopotamya'nın kuzeyini etkisi altına alır. Ba billi­ ler ise Mezopotamya'nın güneyinde güçlenir ve Babil şehrini yeniden canlandırırlar. M.Ö. 612'de Asurlular Medlere yenik düşer ve Mezo­ potamya'n ı n bir bölümünde Pers egemenliği başlar. Mezopotamya'da yeni bir döneme giril­ miştir.

Sümer dönemine ait adak levhası Nippur'da bulunmuştur. Kazma tekniğinde, sağda ve solda oturan tanrılara çıplak rahipler tarafından sunulan içecekler işlenmiştir, IAM EŞEM

Kral Sargon dünyadaki ilk imparatorluğun kuru­ cusudur ve kendisinden sonra yaşayan hü­ kümdarla rın ve h üküm sürmek isteyenlerin ör­ nek aldığı kişilerdendir. Sargon M.Ö. 2334 2279 yılları arasında hüküm sürmüştür. Bir efsa­ neye göre Sargon babasını tanımıyormuş, an­ nesi rahibeymiş. Annesi ona bakamadığı için onu bir sepete yerleştirip nehre bırakmış. Onu bulan bir bahçıvan büyütmüş ve tanrıça lştar onu koruması altına almış. Daha sonra Kiş şeh­ rinde sarayda çalışmış ve devletin zayıf bir anında şehri ele geçirerek hükümdarı olmuş. Hükümdarlığının başında Kral Sa rgon Güney Mezopotamya'daki Sümer şehir devletlerinin kralı Lugalzagesi'yi mağlup ettikten sonra, ku­ zeye doğru başka yerleri de fethetmeye baş­ ladı . Sargon'un imparatorluğu Güney Mezo­ potamya'yı, Fırat Nehri'nin Kuzey Mezopotam­ ya'daki topraklarını içeren büyük bir bölgeydi ve birçok şehri etkisi altına aldı. Sargon'un kızı Enheduanna Ur şehrindeki lnanna ve An tapı ­ naklarında rahibeydi v e yazıcıydı. Çivi yazılı tabletlerde tanrıça lnanna için yazdığı bir ilahi bulunmuştur. O dönemde yazı yazabilmek çok büyük bir ayrıcalıktı ve önemli bir konumu gösteriyord u. M.Ö. 2200 civarında imparator­ luk dıştan gelen saldırılara karşı koyamadı ve yıkıldı.

Kral Sargon dünyadaki ilk imparatorluğun kurucusudur.

AJil Kral flalhlhurabi

Kanunlardan

Hammurabi (M.Ö. 1792 - 1750) Babil kralıdır ve yazdırdığı kanunlar nedeniyle ünlüdür. Hammurabi'nin kanunları 2,2 m yüksekliğinde ve 4 ton ağırlığında siyah ve parlak bir taşın üzerine çivi yazısıyla yazılmış­ tır ve üst tarafında bir kabartma re­ simle süslenmiştir. Kabartmada tan­ rı Şamaş, Kral Hammurabi'ye ülke­ sinde adalet ve düzeni temin et­ mesi gerektiği kon usunda emir vermektedir. Kral, ülkesinin ve halkı­ nın adalet içinde yaşaması, kötülü­ ğün hüküm sürmemesi için kanun­ lar yazdırm ıştır. Adalet arayanlara da kanunları incelemelerini ve ken­ dileri için geçerli olan maddeyi bu­ lup onu uygulamalarını emretmiş­ tir. Kanunlar "göze göz" prensibine göre yazılmıştır. Yani bir adam baş­ ka bir adamın gözü nü çıka rtırsa onun da gözü çıkarılacaktır! 282 bö­ lümden oluşan kanunlar aile huku­ kunu ticareti mal ve mülk hukuku­ nu, h ;rsızlığı, i �san ilişkilerini, köle dü­ zenlemeleri ve fiyatları gibi kon ula­ rı içerir. Kanunlar bizi o dönemdeki toplumun hiyerarşisi hakkında da bilgilendirmektedir.

Örnekler: 196: Eğer bir adam başka bir

adamın gözünü çıkartırsa, o zaman o adamın da gözü çıka­ rılacaktır. 224: Eğer bir veteriner bir eşek veya öküzü amel iyat ederse ve onları iyileştirirse, o zaman sahibi cerraha, bedel olarak altıda bir şekel ödeye­ cektir. 225: Eğer bir eşek veya ökü­ zü ameliyat ederse ve onları öldürürse, o zaman veteriner sahibine hayvanın değerinin dörtte birini ödeyecektir. 229: Eğer bir müteahhit birisi için bir ev inşa ediyorsa ve düzgün bir şekilde inşa etmi­ yorsa ve ev çöküp evin sahibi­ ni öldürdüyse o zaman müte­ ahhit öldürülecektir. 230: Eğer yıkımda ev sa hibi­ nin oğlu öldüyse o zaman mü­ teahhitin oğlu öldürülecektir.

12

Yeni Asur İlltpurutorlu�lı Asur ülkesi ve imparatorluğu ismini Mezopo­ tamya'nın kuzeyinde bulunan Assur şehrinden almıştır. Kuzey Mezopotamya'da hüküm süren Mitanniler M.Ö. 1400'den sonra zayıflamaya baş­ layınca Assur şehrinin kralları bundan faydalana­ rak etki alanlarını daha büyük bir alana yaydılar. Krallık büyüdü ve 100 sene kadar sonra Kuzey Mezopotamya'ya bugün lrak'ın kuzeyi ve Türki­ ye'nin güneydoğusu olan bölgeye hakim oldu. Kuzey Mezopotamya'nın süper gücü M.Ö. 900'1erden itibaren Asurlulardı. Kral il. Assurna­ sirpal (M.Ö. 883-859) başkenti Assur kentinden Ka lhu'ya (bugünkü adı Nimrud) taşıdı. Nim­ rud'da saray, tapınak ve sarayın yüksek görevli­ leri için başka küçük saraylar yaptırdı. Sarayların duvarlarını süsleyen renkli kabartmalar tüm As­ sur ülkesinde dillere destandı. Bir başka Asur kralı, Kral Sennaherib, Ninive'yi başkent yaptı. Şehir suru 720 hektarı kapsardı ve bahçeleri, parkları ve orkideleri sulamak için dağlardaki kaynaklardan berrak suyu kanallar vasıtasıyla şehre getiren bir sulama sistemi geliştirmişti. M.Ö. 705 senesinde Asur imparatorluğu Irak, Suriye, Lübnan, lsrail'in bir kıs­ mını ve Türkiye'nin güney­ doğu bölgesinin bir bölü­ münü kapsayan güçlü, saldırgan ve teh likeli bir imparator­ luk hali­ ne gel­ mişti.

Asur Kralı 1. Tukulti Minurta (M.Ö. 1244-1208) Assur'da lştar tapınağını yenilediğinde, tapınağa birçok hediye­ lerde ve adaklarda bulunmuştur. Assur kentinde bulu­ nan Tukulti Minurta'nın bu sunağı Orta Asur dönemine aittir. Sunağın alt kısmında taşa işlenmiş savaş sahneleri vardır, IAM EŞEM.

Ancak, kısa bir süre içinde zayıflamaya başladı. Asur lmparatorluğu'nun çöküşü hakkında Babil ve Eski Yunan kaynakları bizi bilgilendirmekte- . dir. M.Ö. 612 civarında Medler ve Babilliler Nini­ ve şehrini istila etti. imparatorluk toparlana­ madı ve çöktü. Geriye o dönemlerdeki ihtişam, edebiyat, savaş teknik­ leri ve sanat eserleri kaldı.

MEZOPOTAMYA'DAK.İ E�K.i MEDE�İYE11ER AA�IL KE�PEDİLDİ? Eski Yunanlılar tarafından Mezopotamya ola­ rak bilinen bölge hiçbir zaman önemini yitir­ memiştir. Efsaneler, tarih ve medeniyet dolu bu topraklar 15. yüzyıldan itibaren gezginlerin il­ gisini çekmeye başlamıştır. Başta bu keşif gezi­ leri zamanın zor ulaşım şartlarından dolayı pek sık yapılamasa da, zaman ilerledikçe çoğalmış­ tır. Meraklı gezginler 19. yüzyıldan itibaren sık sık Mezopotamya'ya keşfe giderlerdi. Çarşılar­ dan ilginç tarihi eserler alıp ülkelerine geri gö­ türürler ve yolculuk boyunca gördükleri tarihi kalıntılar hakkında raporlar hazırlarlardı ve bun­ ları ülkelerine geri döndüklerinde yayınlarlardı. Yazdıklarını resimlerle süslerlerdi ki bunlar bü­ yük yankı ve merak uyandırmıştır. Çarşılardan satın aldıkları çeşitli eserlerin -bunların arasın­ da heykeller, sikkeler, mühürler ve heykelcik­ ler vardı- arasında çivi yazılı tabletler de bulu­ nuyordu. O dönemlerde çivi yazısı henüz çö­ zülmemişti ve bilim adamları bu dili henüz oku­ yamıyordu. Ama bilim adamları eski medeni­ yetlerin tarihinin kil tabletlerin üzerinde yazılı olduğunu tahmin ediyorlardı. Eserlerin ve çivi yazılı tabletlerin Avrupa'ya gitmesi ve bilim

adamları tarafından incelenmesi, Mezopotam­ ya'da arkeolojik kazıların başlamasına sebep ol­ muştur. Çivi yazısı deşifre edilmeye başlanınca Mezopotamya'ya ilgi daha da çok artmış ve burada çok eski medeniyetlerin gömülü oldu­ ğu kesinleşmiştir. 19. yüzyılda Mezopotamya Osmanlı impara­ torluğu'nun bir parçası olduğundan, bu bölge­ de araştırma yapmak isteyen sultandan izin al­ mak zorundaydı. İngiltere ve Fransa Mezopo­ tamya'da ilk kazıya başlayanlardandır. İngiliz Ar­ keolog Sir Austen Layard ülkesi adına Kuzey Mezopotamya'da bulunan Kalhu ve Teli Ko­ yu ncuk'ta kazılara başladı. Layard, Kalhu ve Teli Koyuncuk'un önemli birer Asur kenti olduğunu keşfetti. Asur krallarının sarayların ı süsleyen ka­ bartmaları, çivi yazılı tabletleri ve sarayların, ta­ pınakların kalıntılarını buldu. O dönemde eşsiz ve son derece önemli bir buluntu! İngiliz ve Fransız arkeologların çalışmalarından ve so­ nuçlarından etkilenen Alman arkeologlar ise Assur, Babil ve Fara'da çalışmalarına başladılar. Kazılarda bulunan buluntular Osmanlı impara­ torluğu ve kazı yapan ülke arasında paylaşılırdı. Avrupa'nın çeşitli müzelerine bu şekilde Mezo­ potamya'dan eserler gitmiştir.

ARKEOLOJİ, ARKEOLOG VE KAZILAR

Arkeologlar tüm vakitlerini insanların geçmişini araştırmaya adamışlardır. Arkeoloji, Eski Yunan­ cadan türemiş bir kelimedir ve eskilerin bilimi anlamına gelir. Kazılar genelde yazın yapılır, toprağın kuru olması önemlidir, çünkü ancak o zaman bir yerleşimin içindeki çeşitli tabakalar rahatça görülebilir. Yaz bilindiği gibi sıcak bir mevsimdir, bu yüzden arkeologlar kendilerini güneşten korumak için hep şapka takarlar. Kazı döneminde, arkeologlar sabahları gü­ neş doğmadan önce kalkar ve hazırlanırlar. Kü­ çük bir kahvaltıdan sonra çalıştıkları kazı alanı­ na giderler ve çalışmaya başlarlar. Kazıda bulu­ nan arkeoloji öğrencileri ve işçiler de arke­ ologlara yardımcı olur. Kazmalarla, çapalarla topraklar kazılır, küreklerle arabalara konulur ve toprağın içindeki seramikler ve kemikler toplanır ve ayrı ayrı poşetlerde saklanır. Kazılar­ da bol bol seramik parçaları bulun ur. Bulunan seramikler tabakalara göre ayrı zembillerde toplanır, gün yüzüne çıkan mimari kalıntıların resimleri çizilir. Önemli ve narin buluntular bu-

lunduğunda yavaş ve dikkatlice ince fırçalarla onları temizlerler. Bulunan eserlerden ve kalın­ tılarından yapılacak yayınlar için fotoğraflar çe­ kilir. Öğle yemeğinden sonra herkes odasına çekilir ve dinlenir. Öğleden sonra kazı evinde çalışmalar başlar. Seramikler fırçalanır, kuruma­ ları için güneşe konulur, temizlenmiş seramik­ ler çizilir, restoratörler kırılmış küplerin parçala­ rını birleştirip yapıştırır, buluntuları temizler ve tamir eder, bazıları günlük yazar, antropologlar insan kemiklerini ve zoologlar da hayvan ke­ miklerini inceler ve hangi hayvanlara ait olduk­ larına bakar. Kazı dönemi sona erdiğinde bulu­ nan eserler ören yerinin bağlı olduğu müzeye götürülür, depolarda korunur ve saklanır. Mü­ zeye götürülen her buluntuya bir envanter numarası verilir. En güzel eserler ise vitrinlerde sergilenir. Kazıda bulunan çivi yazılı ta bletler çok önemlidir. Onlar okunduğunda tarih, mede­ n iyet, örf ve adetler h akkında çok değerli bil­ giler ediniriz.

15

Ç ivi

yazı l ı tabletler bi l i m

insanla rı iç in çok- öne m l i d i r, çünkü tabletlerde kazı yapı lan yer ha kkında her türlü bi l g i yer a l ı r. Ayrıca kazı lan yerin hang i medeniyete a it o l d u g u ha kkında b i l g i verir. Tablet­ lerde ne tür şeyler yazar? Ör­ neg in şeh rin a d ı , orada yaşa­ m ı ş h ü kü mdarların ve öne mli kiş il erin isi m l e ri, ta rih, d ini bilgi ler, g ünd e l i k hayat, ört ve adetler, bi l i m, h u ku k, m i ma r­ l ı k ve daha birçok konu .. .

A rkeolog lar

Mezopota mya ' da höyü kleri

bu rasını terk etm iş medeniyetten ka lan ev

kaza r. Höyük diger ad ıyla tepe, çeş itli me­

te mel lerini topra kla dold u tw ve kend i yer­

deniyetl erin üst üste gel mesinden ol uşan

l eş i m ini üstüne ku rar. Bu, binlerce sene de­

yapay bir teped i r. Bu nası l o l u r?

va m ede r ve bidepe ol uşu r, buna höyük de­

Ö rnegin b i r yerleş i m ku ru l u r ve b u

nir. Mezopotamya 'da büy ü k ve kü ç ü k hö­

b i rkaç yüz sene son ra t e r k ed i l i r, bunun

yü kler va rd ı r. H öyü klerin büyü klügü, bu

üze r i ne b u rası y ı p ra n ı r ve za manla yı kı l ı r .

höyügün içinde gizlenen yerleş i m lerin bü­

B i rkaç yüz sene sonra başka bir kabile gel ir

yü kl üg üne bagl ı d ı r.

ve aynı yere tekra r yerleş i r,

·

İLK �EIIİRLER Çabuk artan nüfus M.Ö. 3700'1erde Mezopotamya'da ilk şehirlerin oluş­ masına yol açmıştır. Tarıma bağlılık, besin üretiminde ve üretim fazlası­ nın stoklanmasında kazanılan tecrü­ beler yerleşimlerin büyümesine yol açmıştır. Şehirlerin surla çevrilmesi, yazının kullanıma girmesi, çeşitli iş alanlarında uzmanlaşma, üretim faz­ lası ve idare şekilleri şehirleri ve şe­ hir hayatını simgeleyen unsurlardır. Arkeologlar son 150 yıl içinde hem Kuzey hem de Güney Mezopotam­ ya'da çok önemli şehirler keşfet­ miştir. Güney Mezopotamya'daki şehir­ ler Fırat ve Dicle'nin binlerce yıldır taşıdığı alüvyonlarla dolmuş olan çok bereketli bir yerde kurulmuş­ tur. Erken Sümer hanedanları ve ilk kent devletleri burada kurulmuştur, Akadlar da buraya yerleşmiştir, Ba­ bil Krallığı da burada kurulmuştur. Hem Kuzey hem de Güney Mezo­ potamya'da nehirlerin kenarında kurulan şehirlerin efsaneleri ve ka­ lıntıları bugün de önemini yitirme­ miştir.

Himrud'da bir zamanlar il. Assumasirpal'in sarayının duvarlannı süsleyen Musul mermerinden yapılmış kabartmalar bugün Eski Şark Eserleri müzesinde sergi­ lenmektedir. Kanatlı Apkallulann sarayı koruduklanna inanılırdı, IAM EŞEM. 17

1

Assur'da kapıları koruyan Lamassu, IAM EŞEM

Assur şehrinin tarihi çok eskilere dayanır. Erken Hane­ danlar dönemine ait dua eden insan şekilli heykeller bu­ lunmuştur. Heykelcikler tapınaklarda tan rıları n karşısında dururlardı ve yaptıran kişiyi sürekli dua eder şekilde gös­ terirdi. lstanbul Eski Şark Eserleri Müzesi'nde bu heykelcik­ leri görebilirsiniz. Es­ ki Asur döneminde yaşayan burada tüccarlar Kayseri ya­ kınlarında bulunan Karum Kaneş ile ti­ caret halindeydiler. Şehrin koruyucu tanrısı Assur'dur. Ye­ ni Asur döneminde, Asur kralı 1. Tukulti Ninurta (M.Ö. 1243 1207) burasını baş­ kent olarak kullan­ mıştır.

Bugün Kalhu olarak bilinen eski Nimrud, Yeni Asur lmpara­ torluğu'nun önemli kentlerinden biridir. lrak'ın kuzeyi nde Musul yakı nlarında Apkalluların kanatları vardır. bulunan Nimrud, Sarayı ve burada yaşayanları kötülüklerden kral il. Assurnasirpal koruduklarına inanılırdı, IAM EŞEM (M.Ö. 883-859) tara­ fından başkent olarak ilan edilmiştir ve 50 seneden fazla burası başkent olarak kullanılmıştır. Şehri 8 kilometre uzunluğunda bir sur korurdu. Arkeologların "Kuzeybatı Sarayı" olarak ad­ Nippur'da bulunmuş pişmiş topraktan landırdıkları yapının duvarlarında Asurluların savaş mace­ Apkallu başı, IAM EŞEM ralarını anlatan kabartmalar bulunmuştur. Sarayın girişleri büyük taş aslanlar veya boğalar tarafından korunurdu ve gelen gideni etkilerdi. Şehirde tanrı Nabu'ya adanmış tapınak ve başka saraylar da bulunmuş­ tur. Burada çeşitli Asur krallarına ait saraylar bulunmuştur: örneğin Asur kralı 111. Salmanassar (M.Ö. 858-824), 111. Tiglatpilesar (M.Ö. 744-727) ve Asarhaddon (M.Ö. 699-680). Tüm saraylarda Asurlula­ rın mertliğini, savaşlarını, dindarlığını ve kralın üstünlüğünü anlatan taş kabartmalar bulunmuştur.

Nimrud'un 16 kilometre kuzeydo­ ğusunda, Asurluların lmgur Enlil dedikleri kent bulunur. Bu şehrin bugü nkü adı Balavat'tır. Burada meşhur Balavat kapılarını süsle­ yen bakır şeritler bulunmuştur. lngiliz arkeolog Austen Layard ile Nimrud kazılarında beraber çalışan Hormuz Rassam burasını keşfetmiştir. 1 1 1 . Sal manassar (M.Ö. 858-824) şeritleri hazırla­ yan ustalardan kendisinin ne ka­ dar güçlü, başarılı, dindar ve adil bir kral oldugunu göstermelerini istemiştir. Ayrıca bakır şeritlerde Asurluların şehirleri nasıl fetih et­ tikleri anlatılır. Şeritlerin büyük bir kısmı Londra'da Ulusal Müze­ de bir kısmı da lstanbul'da Eski Şark Eserleri Müzesi'nde sergi­ lenmektedir.

Musul'un çok yakınında bulunan Teli Koyuncuk'da Ninive kenti bulunmuştur. Kazılar burasın ı n M.Ö. 7000'1erden, Hassuna dö­ neminden itibaren, yerleşim ola­ rak kullanı ldıgını göstermiştir. 4000 sene önce Ninive önemli bir şehirdi ve burada lştar'a Balavat'ta bulunan M.Ö. 9 . yüzyılı ait kapının bir kopyası, I AM EŞEM adanmış bir tapınak vardı. M.Ö. 7. yüzyılın başlarında Asur kralı Sargon'un oğlu Kral Sennaherib (M.Ö. 704-681) burasını Yeni Asur lmparatorluğu'nun başkenti ola­ rak seçmiştir. Torunu Assurbanipal (M.Ö. 669-627) buraya ikinci bir saray inşa ettirmiştir. M.ö. 612'de Ninive Medlerin ve Babillilerin eline geçmiştir.

Cü�EY MEZOPOTAMYA'DA �EJ1İR.LER. Uruk Tarihi Uruk şehri lrak'ın güneyinde bulunan War­ ka kasabasındaki höyükte keşfedilmiştir ve Me­ zopotamya'nın en eski ve ilk şehirlerinden biri olarak kabul edilir. Uruk 1928'de Alman arkeolog­ lar tarafından kazılmaya başlandığında, arke­ ologlar arasında büyük bir heyecan yarattı, çünkü o döneme kadar hiçbir kazıda bu kadar eski kalıntı bulunmamıştı. Ker­ piçten yapılmış büyük bi­ nalar ve çivi yazılı tabletler burada arkeologların yüzünü güldürmüştü. Kalıntıların Geç Uruk Dönemi (M.Ô. 3200 - 2800) adı verilen döneme ait olduğu saptan­ mıştır.

Urukla yapılan kazılarda yüzlerce elle şekil­ lendirilmiş kil kap bulunmuştur ve a rkeologlar bunlarda bir anlam aramciya başlamıştı r. Bu kaplar büyük ihtimalle tarla larda ya da başka işlerde çalışanlar içi n bir maaş ölçeğiydi. Uruk'un etrafında büyük tarlalar vardı, bLL tar­ lada çalışan lara her gün çalıştıktan sonra, bir kabın içine günlük yevmiyeleri, yani buğday verilirdi. Bunu evlerine götü rüp ekmek ve ye­ mek pişirirlerdi veya pazara gidip başka bir malzeme ile degişti rirlerdi. Uruk'ta bulunan büyük taş vazo "Uruk kült vazosu" olarak da bilinir. Yaklaşık M.ô. 3000'de yapılan vazonun orijinali bugün lrak'ta Bağdat müzesin­ de bulunur. Vazoyu dört resim şeridi süsler. Alt şeritte bir nehrin ke­ narında yetişen ve be­ reketi simgeleyen bitki­ ler, buğdaylar üstünde de bu bitkilerden ve su­ dan beslenen koyunlar yürür, üçüncü şeritte çıplak erkekler yiyecek ve içecekleri çanaklarda ve şişelerde taşırlar. Va­ zonun dördüncü şeri­ d i nde çıplak adamlar uzun bir kıyafet giymiş bir kadına yiyecekler su­ nar. Vazonun bu kısmı kı­ rık olduğu halde, çıplak adamların önünde file eteği giymiş bir kişinin izleri vardır, bu da şehrin hükümdarıdır. Bu kadı­ nın Sümerlilerin en önemli tanrılarından

Uruk, zamanında zen­ ginlik ve hayat dolu bir kentti, en kalabalık dö­ nemlerinde 40.000 nü­ fusu vardı. Kazı esnasında tapınak ve büyük bir yapı toplulugu keşfedil­ miştir. Arkeologlar bu ya­ pıların tümüne Eanna is­ mini verdi. "Göğün evi" an­ lamına gelen Eanna bura­ daki zigguratın adıydı. Eanna'nın içinde direkleri kırmızı, beyaz ve siyah kil konilerle süslenmiş bir hol bulunmuştur. Bu koniler­ den yapılan mozaikte, zik­ zak ve eş kenarlı kare mo­ tifler göze çarpar. Son se­ nelerde yapılan araştırma­ larda bazı arkeologlar, bu simgelerin bir tür yol gös­ teren işaret veya bir aile­ nin simgesi oldugunu dü­ şünmektedir.

Uruk şehrinin tanrıçası lnanna olduğu düşünü­ lür. Arkasında onun sim­ geleri olan iki demet saz vardır. Ta nrıçanın şehri koruması için Uruk hükümdarı bir kafile eşli­ ğinde ona çeşitli adak­ larda bulunmaktadır.

20

Tarlalar çok verimliydi ve üretim fazlası ticaret amaç­ lı kullanılırdı. Sümer ülkesinde olmayan degerli metal­ ler, taş ve kumaşlar ithal edilirdi. Tapınakta ve diger binalarda malların dagılımıyla, ticaretle ve saklanma­ sıyla ilgili görevliler çalışırdı. Üretim fazlalıklarının mik­ tarını ve ticareti kontrol etmek için görevliler akıllı bir sistem yaratılmıştı: sayı taşları. Bu sistemden de kısa bir zaman içinde yazı türemiştir.

Ticaret faaliyetlerini kontrol etmek için kilden ya­ pılmış topların içine, gönderilen malın sayısı kadar sayı taşı konulurdu ve kil top kapatılıp üze­ rine mühür basılırdı. Sayı taşlarına lngilizcede "token" denir ve bu kelime arkeologlar tara­ fından bu sayı taşları için de kullanılır. Malı tes­ lim eden kişi kil topla beraber teslim ederdi, alıcı da topu açıp, içindeki tokenleri sayıp, gelen mallarla karşılaştırırdı. Bu şekilde gönderici ve alıcı malların kaybolup kaybolmadıgını kontrol edebilirdi. Sayı taşları çeşitli şekillerde, gönderilen malın simgesi veya sayısı şeklinde olabilirdi. örnegin bir tüccar üç küp arpa ve iki inek gönderdiyse, o za­ man kil topun içine bunların sayı taşlarını koyardı ve yollardı.

21

Para Mezopotamya'n ı n· g ü n eyinde bulunan Fara'dan yüı:lerce çivi yazıl ı tablet bugün Eski Şark Eserleri Müzesi'nin tablet arşi­ vinde saklanmaktadır. Fara'da Alman arkeologlar çivi yazılı me­ tinler bulmak için kazıyı başlat­ mıştır. Metinlerin bir kısmı ter­ cüme edildikten sonra burası­ nın Şuruppak kenti olduğu anla­ şılm ıştır. Tabletler M.Ö. 2800 2000 yıllarını kapsamakta d ı r. Metin ler, şehrin merkezi yöne­ timi, belirli bir sayıda çalışanları, tarımı, ekonomisi hakkında bilgi­ ler içerir. Ayrıca çok sayıda öğ­ renci ta bletleri b u l u n m uştur. Şehirde yazıcı eğitiminin yapıldı­ ğı ve onlara din, yönetim ve ekonomi hakkında bilgiler öğre­ ti ldiğini tabletlerden anlıyoruz.

Fara'da bulunan bu Sümerce tablet, arpa, bira, ekmek ve unun miktarlannı göstermektedir. M.Ö. 2500'e tarihlendirilir, IAM EŞEM.

:Nippur Sümerlilerin en önemli dini merkezi ve şehridir. Nippur, tanrı Enlil'in şeh­ riydi ve tanrı Enlil'e adanmış büyük bir tapınak vardı. Yapılan kazılarda burasının 5000 senelik bir yerleşim tarihi olduğu keşfedilmiştir.

Ih bil Akadca'da "tanrının kapısı" anlamına gelen Babil, tanrı Marduk'un şehridir. Babil M.Ö. 18. yüzyılda, Kral Hammura­ bi döneminde Mezopota mya'n ın merkezlerinden biri olmuştur. Ancak M.Ö. 1595'te Hititler tarafından fet­ hedilir. Daha sonra Asurlular şehri fethetmeye uğraşır, ama başarılı ola­ mazlar. M.Ö. 7. yüzyılda ise tekrar Ba­ billerin eline geçer ve Babil Kralı Na­ bupolassar (M.Ö. 625-605) ve oğlu 111. Nebukadnezar (M.Ö. 604-562) ile şehri düzenler ve güzelleştirir. Kent­ te görkemli saraylar ve tapınaklar yaptırır. Bu döneme Yeni Babil Dö­ nemi de denir.

Babil bugünkü lrak'ın güneyinde bulunur. Burada lştar Kapısı'nın bir kopyası eski yerinde ziyaretçiler için kurulmuştur. (Resim: Miglus) 22

Babil'de lştar Kapısı olarak bilinen devasa giriş kapısı tapınağa giden tören yolunun ucundaydı. Hem tö­ ren yolunu hem de kapıyı göz alıcı sırlı tuğlalardan yapılmış panolar süslerdi. Babi l'de yapılan kazılar sı­ rasında bulunan ve üzeri nde as­ lan, boğa ve muşuşu ejderhası resi mleri olan büyük çini panolar Almanlar ve Osmanlı impara­ torluğu arasında paylaşılmıştır. Panolar bugün Berlin'de ünlü Bergama Müzesi'nde ve lstan­ bul'da Eski Şark Eserleri Müze­ si'nde sergilenir.

Aslanlar, boğalar ve muşuşular tören yolu n u koru rd u. Kral buradan büyük törenlerde geçerdi ve tüm dünyanın bu devasa mavi kapıyı görmesini arzu etmişti. Babil Kralı şe­ hir için yaptıkların ı uzun bir kitabede yazdırmıştır ve kapı­ nın dış duvarını çivi yazılı sırlı tuğlalarla kaplatmıştır. Top­ lam 575'ten fazla hayvan resimli pano, burayı süslerdi. Tö­ ren yolu iştar Kapısı'nı şehrin kuzeyinde bulunan Marduk Tapınağı ile birleştirirdi. Burada Etemenanki adı verilen devasa ziggurat duruyordu. inanışa göre, yeni yıl bayramı kutlandığında tan rılar buradan bayram evine gider ve tekrar buraya dönerdi. Bergama Müzesi (Resim A.C. Seidel)

E ski Yu ncınlı gezgin ve ycızcır Antipcı­ ros M.Ö. 2. yüzyı ldcı Akdeniz ülkelerin i gezmiş ve dü nycın ı n yedi hoırikcısı hcık­ kındcı bir gezi re hberi ycız m ı ştıf". Bcıbil'de en çok cısmcı bcıhçe lere hcıyrcın kcıl m ıştı r ve on lcırı dü nycın ı n yedi hcırikcısı ncı e k­ l e miştir. B ug ü n bu bcıhçe lerin Bcıbil'de nerede o l d u g u bilinmese de hcılcı etscı­ n esi ve güzel ligi kitcıplcırdcı geçer ve res­ scım lcırcı ilhcım kcıyncıg ı olu r.

Tann Marduk ve Muşuşu

Sümerce'de Muşuşu "korkunç yılan" anla­ mına gelir. Muşuşu aslanlar ve boğalar gibi Babil şehrinde iştar Kapısı'nı ve tören yolu­ nun duvarlarını süslerdi ve krala eşlik eder­ di. Muşuşu kertenkele vücutlu, aslan ba­ caklı, ön patileri aslan patisi ve arka ayak­ ları kuş ayakları şeklinde olan bir yaratıktı. Babil şehrinin tanrısı olan Marduk'un hay­ vanı ve sembolüydü.



Ur Güney Mezopotamya'da Fırat'a yakın olan U r ken­ tinde ay tanrısı Nanna'ya adanmış ve Kral Urnam­ mu tarafından M.Ö. 2200'1erde yaptırılmış çok bü­ yük bir ziggurat vardı. Bugün Ur, mezarlarında bulu­ nan mu hteşem buluntularıyla dillere destandır. 20. yüzyılın başlarında Leonard Woolley tarafından ya­ pılan kazılar sırasında çok büyük bir mezarlık bulun­ m uştur. Bazı mezarlar içlerindeki olağanüstü bulun­ tulardan dolayı kral mezarı olarak adlandırılmıştır. Hatta bir mezarda kral tüm mahiyeti ile gömülmüş­ tü. Buluntuların arasında zarif takılar, müzik aletleri ve silahlar vardı. Prenses Puabi adında bir soylu ba­ şında zarif bir altın taçla gömülmüştü.

Girsu Tello, eski adıyla Girsu, Bağdat'ın 300 kilo­ metre güneydoğusunda, Dicle ve Fırat'ı bir­ leştiren Şat el Hay kanalı üzerinde bulunur. Girsu Erken Hanedanlar döneminin sonları­ na doğru Lagaş hanedanlığının başkentiydi. Gudea (M.Ö. 2041-2004) ise Lagaş'ın rahip kralıydı. Eski Şark Eserleri Müzesi'nde bulu­ nan heykeli ellerini göğsünün altında birleşti­ rilmiş bir şekilde göstermektedir. Çivi yazılı kaynaklardan Gudea'nın Lagaş hanedanlığı­ nın idari şehri olan Girsu'da 15 tapınağı resto­ re ettirdiğini ve kendisini, faaliyetlerini, kul­ landığı değerli malzemeleri öven uzun uzun metinler yazdırdığını öğrenebilirsiniz. Bu tapı­ nakların en önemlisi tanrı Ningirsu için onart-, tığı tapınaktır. Gudea'nın döneminde yapı­ lan heykeller ve yazılan edebi eserler değe­ rini yitirmeyen şaheserlerdir.

Lagaş'ın rahip kralı Gudea, IAM EŞEM 25

Kolye mavi lapislasuli taşlanndandır. Lapislasuli Afgımistan'dan getirilirdi ve çok sevilen bir taştı, çünkü Babilliler mavi rengin kötü ruhlardan koruduğuna inanırlardı. Bugün bu inanç bizde de hala devam etmektedir, mavi nazar boncuğunu hatırlayın!

TİCARET Ticaret neden başla­ mıştır? Kendi ülkesinde üreti lmeyen veya ol­ mayan maddeleri temin etmek için insanlar bunları başka yerlerden satın alırlardı. Karşılıgında da kendi ülkelerinde üre­ tilen malları, yiyecekleri veya bulunan degerli taşları ve madenleri satarlardı. Krallar tanrılara bag­ lılıklarını ve saygılarını kanıtlamak için, onlara yaptırdıkları ve adadıkları tapınakları kendi ülkelerinde bulunmayan degerli ve degişik malzemelerle inşa ettirmeyi ve süsletmeyi tercih ederlerdi. Bu şe­ kilde kral halkına ne kadar güçlü ve zengin oldugunu ve tan rılarına olan saygısını gösterirdi. Bu malzemeleri nereden ve nasıl getirirlerdi? Tüccarlar başka ülkelere gidip oradan mallar getirir­ lerdi ve tabii ki en güzel mallar krala getirilirdi. Degişik ahşap malzeme, takılar, madenler, taşlar, midye kabukları, baharatlar ve kumaşlar bunların arasında yer alırdı. Tüccarlar malları taşımak için eşekleri kullanırlardı, bazen de yükleri çok agır degilse kendileri taşırdı. Asur kabartmalarında Dicle üzerinden kayıklarla şehirlere malların getirildigini de görebiliriz. özellikle büyük agaç kütüklerini ve agar taş heykelleri bu şekilde şehrin kıyısına getirirlerdi. Kral Gudea yaptırdıgı heykeller için degerli Diorit taşını kullandırırdı, bu taş Umman'dan Mezopotam­ ya'ya getirilirdi.

3 500 sene önce Akden iz'de do lcış