120 76 9MB
Turkish Pages 188 [189] Year 2000
friedrich nietzsche •
TARIH UZERINE ••
•
H
�
ı--ı·
::ı::
C: N rrı �·· ı--ı·
z rrı
say
•
Kitabın Adı TARiH ÜZERiNE
Kitabın Yazarı FRIEDRJCH NIFIZCHE
Çeviren NE!AT BOZKURT
Yayımiayan SAY YAYlNLARI ©Yayın Hakları Say Dağıtım Ltd. Şti. Tanıtım amaçlı kısa alıntılar dışında yayıncının izni olmaksızın çoğaltılamaz.
Altıncı Basım Mart2000 Kapak Tasarımı DERMANÖVER
Dizgi SAY YAYlNLARI ISBN 975-468-060-4 İç Baskı ve Cilt: EKO MATBAASI
Genel Dağıtım
SAYLTDŞTİ Ankara Caddesi No: 54 Sirkeci !iSTANBUL Tel:
(O 212) 528 1754
-512 2158
Fax: (0 212) 512 50 80
friedrich nietzsche
•
TARif-I ÜZERİNE (Çağa Aykırı Düşünceler'den) Türkçesi: Nejat Bozkurt
say
iÇiNDEKiLER
7
Sunuş
Friedrich Nietzsche'nin Kısa Yaşam öy lt üsü ve Döneminin Kültür Olayiarına özetleyici Bir Bakış
15
Friedrich Nietzsche ve Felsefesi üstüne
41
TARtHiN
YAŞAM
iÇIN
YARARI
VE
ZARAR!
üZERiNE
55
önsöz
57 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . : . . . . . . . . . . . .
61
2
75
3
85
4
93
s
105
6
115
7
131
8
143
9
157
10
175
SUNUŞ
Çağa Aykırı Düşünceler adlı yapıtını Nietzsche, yakla şık olarak ilk kitabı sayılan Tragedyanın Doğuşu'nun (1872) hemen ardından yayımiarnıştır ve aşağı yukan t üm dü · şüncelerinin bir girişi özelliğini taşır. tık yapıtında o, antik sanat ve yazma tutkun biri olarak, modern kültürün bu çağa neler borçlu olduğunu göstermeye çalışmış ve çağ daş kültürü de başlıca şu üç öge üzerinde temellendirmek istemiştir: Yunan Tragedyası, Wagner'in Müzikal Dram Sanatı ve Schopenhauer'in Felsefesi (Tümel bir pessimizm ile istencin yadsınması). Düşünceleriyle, örneğin cüstünin san» kavramıyla, kendisini özdeşleştirmiş olan Nietzsche, neredeyse kendisini de bir mitoloji kahramanı haline sak muştur. tık yapıtında geçen tezini filozof, ikinci yapıtı olan Çağa Aykırı Düşünceler'de de yeniden ele almış ve geliştirmiştir. Burada o, D. F. Strauss ve onun tarih an layışıyla (Historismus> hesaplaşmış, hatta savaşmış, Schopenhauer lle Richard Wagner'i de yüceltip göklere çı karmıştır. Ne var ki, bir süre sonra ikisine karşı da düş manca bir tutum içine girecektir. Ama Nietzsche felsefesi bakımından Schopenhauer'in istenç metafiziğinden ve pes simist mantığından yararlandığı gibi, buna ayrıca za manında oldukça etkili olan Darwin'In eYaşam Kavgası, Varolma Savaşımı» ilkesini de katmıştır. tşte bu temel üze rinde yola çıkan Nietzsche, çağının tüm değer ve kurum larını yadsımış (Nihlllzm), her şeyiyle yen i bir insan ya ·
ratma amacına yônelmiştir. Hıristlyanlığı bir «köleler ah laki) (Sklavenmoral) olaraık gören filozof, antikçağ dinine
dönmeyi
ve Renafssance
(Uyanış) DOnemi insanlarım ye-
7
niden yetiştirmeyi özler. Bu Up delıalaruı yaratılması ta
rihin de oJan, �k
yönOnO sayıda
belirleyecektir. ona
göre çatım.ıza -cerekll
bOytUt eylem ve dtışQnce adamlandır. ın
san bilgisi de dahil olmak üzere her şey güçiiliilk istend nin ya da gQçlillütü Iste m eni n görünüşe çıkmış biçimi nden başka bir şey detlldir. Ona gö re, hiçbir· saltık varlık var deği ldir , çünkü varlık oluş i�indedir; ama bu sonsuza dotru
yenilenen bir oluşum deA'il, sonrasız ve sürekli bir yine lenmed ir
(ewige Wiederkehr). Süreç kavramıyla b atıantı
içinde yeni bir kültür anlayışının başlatıcısı olan filozof, Almanlar'ın henüz kültür sözcütünü tümüyle tanımadıkla rını öne sürer ve kültürü n taşıdığı tari hsel anlamı-vurgular. Nietzsche'ye göre, tarih, insanların acı çektikleri bir has ve eylemin bir lıizmetkArıdır.
talık d�il. yaşam
Tarih in
oluşumunda tüm ·bireylerin ve kururolann bilinçli işle vle ri olmalıdır ve nrlıkları da bu eylemlerine bağlıdır. Nietzsche' nin düşünceleri hemen tüm lııroluşçu felsefeleri etkilemiş bulunmaktadır.
örneğin
onun
Scheinmensch»("')
kavramı
kavramı
bir
arasında
ile
«ein
öffentlich meinender
Heidegger'in
koşutıuk
vardır.
«Das
Mann))
Çağımızın
kültür
felsefeleri ile yaşama felsefeleri de Nietzsche'den oldukça etkilenmişlerdir. Nietzsche'nin Çağa Aykırı Düşünceler'i,
herbiri- kendi
başına bağımsız birer yazı olan şu alt başlıklardan oluş muştur:
Strauss, D indar
Du·id
Yaşam için Yararı &hopenhauer
0876). Biz
0874):
.burada
-ı·e Yazar
(1873)
Tarihin
Zaran 'Üstüne (1874) ;. Eğitici Olarak
\'e
ve
Çağa
Richard Aykırı
Wagner
Bayreuth'da
Düşünceler'in
yalnızca
ikinci kısmını, yani Yaşant için Taribin Yararı ve Zaran üstüne'yi çevirdik. Aslında bu parçaların tümünde Nietzsche, çağının Alınan uygarlığına karşı çok sert _bir saldırıyı baş· !atmıştır.
Kendi
bilimleriyle
övünerek
sahte bir doyuma
ulaşan dar kafalıların ve yalınkat düşünen kimselerin saf
lığa varan iyimserliklerine karşı savaş açan filozof, genç lerin yaşama arzusu ile eylemde
bulunma
altında tutan ya da ellerinden alan
neşesini
baskı
tarihsel kökenl i
bir
kültürün abartılmasına karşı çıkıiıış, bilim, kültür ve tarih alanında
(•) 8
bir
ulusun
bu
kendine
aşın
Sehopenbauer als Erzieher, 18'14.
güveomesinin
ve
kendi başarılarıyla yetinerek doyuma eriDiş görQnmesinln o ulu sun gelecetı bakımından hiç de parlak sonuçlar :rarat mayacatını vurgulamıştır. Kendi ulusunu bu denli sert bir biçimde eleştıren Nletzsche'ye yurttaŞlarının ve yönetim lerin gösterdiği hoşgörQ ve anla yış da dikkate değer bir durumdur. Burada ve
tüm
son
Nietzsche'nin
yapıtlarının
ara sı nd a
yapıtıarı
bir değerlendirilmesi
yan (l&ce Homo»dan (rÇağa Aykın Düşün cel enle lümü bazı çeviri değişikHkler!yle, alınt ıla ya rak
yapıtı
mek istiyoruz. Filozof bu Aykırı
Yazıların
için
taşı
şöyle
ilgili
bö
sözü bitir
diyor:
cÇağa
mı savaşçıdır. Bunlar 'başımda ·kavak yelleri esmediğiiJ.i ', kıiıcımı çekmekten hoş
landığıii).ı,
dördü
sayılan
niteliğini
de savaşçı
belki de b ileğirnin pek sağı solu olmadığını ka
nıtlar. ilk saldırı, -Duid Strauss, Dindar ve Yazar (1873) daha o A l man
zaman
bile
hiç
acımaksızın
yukarıdan
baktığım
kilitürü ne yöneltilmiştir. An lam sız , özsüz, amaçsız
bir kültür: Bir 'k a mu oyu', o kadar. Savaştaki büyük başa rının Alınan kültüründen yana bir şey kanıtladığını, hele onun böylelikle Fransa'yı yenmiş olduğunu sanmaktan da ha beter bir yanılma olamazdı. ..' Çağa Ayk . ırı Düşün celer'in ikincisi 0874)-
-Tarihin bilim
Yaşam
için
d üz enimizin
Yararı
gidişindeki
Za r arı
'Üstüne
tehl ikeyi,
yaşamı
,.e
kemiren. zehirleyen yanı açığa vurur: Bu insan için anla mını yitirmiş çarklar,
bu mekanizma, işçini n cıı 'kişilik
sizleşmesi', 'iş bölümü'nün sözde verimliliği, tü m bunlardan «hasta düşmüştür yaşam.» Amaç, yani
kültür,
elden
çık
mıştır, araç, yani çağdaş. bilim düzeni ise, yabancılaşmış tır... işte bu incelemede, çağımızın böylesine kurumlandığı
«taritscl anlayış,>
ilk
kez
bir
hastalık,
bir
örnek
çöküş
belirtisi olarak tanıtılıyor. üçüncü ve dördü ncü Çağa Ay
kırı Yazılar' da ise. daha üstün bir kültür kanamma dikkati çekmek için, bencilliğin, kendini sıkıya sokmanın en aşırı iki örneği konuyor ortaya, o labildiğince çağa aykırı iki ör nek, çevrelerinde 'Alman Devleti',
'Kültür',
'Hıristiyanlık',
'Bismarck', 'Başarı' denen her şeye karşı yüce bir küçüm seme ve t iksinme duyuyor bu iki düşünür d e, -schopen hauer ve Wagner ya da tck sözcük! e, Nietzsche . . .
Bu dört düşmanca yazıdan ilki olağanüstü bir başarı kazandı. Kopardığı gürültü her bakımdan
terdi. üstün
g el m iş bir
ulusun
duyulmaya de
ya rasına parmak basmış-
9
tım, kazandıklari başarı bir kültür olayı değildi, tersine bambaşka bir şeydi belki d e . . Yalnız David Str auss un eski dostların dan değil, her yandan yanıt geldi; onu ken, dinden hoşnut, dar kafalı Alman aydını örneği olarak, kısa cası 'Eski \'e Yeni tnanç üstüne' adlı birahane incilinin yazarı olarak gülünç düşürmüştüm («dar kafalı aydın>) sö zü benim yazımdan ·geçmiştir dilimize). Kutsal hayvanları nı, Strauss'larını (devekuşu demektin gülünç bulmakla, Würtemberg'li ve Suab olarak derinden gocundurduğum bu eski dostlar öyle açık yürekli likle ve kabaca yanıt ver diler ki. bundan daha iyisini doğrusu isteyemezdim; Prusyalılar'ın tepkisi daha da akıllıca oldu, ne de olsa 'Berlin mavisi' vardı kanlarında. Çiğliğin daniskasım bir Leipzig gaı:ctcsi, o adı çıkmış 'Grenzboten' yaptı; gazaba gelen Basel'lileri zor zaptettim. Yüzdeyüz benim yanımı tutan -çeşit çeşit, ki mi zaman da hiç anlaşılmaz nedenlerden- yalnızca bir ka ç y aşlı bay ol du örneğin, Göttingen 'den Ewald· (Alman dcğubilimci, 1803-1875), Strauss·a lmrşı saldırınam öldü rücü olmuş demeye getirdi. Ya da eski Hegel'cilerden Bruno Eauer (Alman tanrıbilimci, 1809-1882), ki o yazıdan sonra en dikkatli okuyucularımdan biri olmu ştu, yaşamının son· günlerinde, yitmiş 'kültür' k a v ramı üstüne kimden bilgi cdinilebileceğini göstermek için, örneğin Prusyalı tarihçi Bay von Treitschke'ye (Alman tarihçi, 1834-1896) benim yazılarımı salık vermeyi severdi. Bizim yazı ve yazarı üs tüne en çok önemsererek ve uz un uzadıya konuşan. filozof Baader'in (Alman filozof ve t anrıbil imc i 1765-1841) eski bir öğrencisi, WUrzburg'da Profesör Hoffmann (Alman tan rıbilimci, 1806-1873) adında biri oldu Yazımdan benim için büyük bir gelecek okuyordu, -tanrısızlık konusunda bir bunalım yaratacak en son sözü söyleyecektim; ona göre tanrısızlığın e!l kökten. en amansız temsilcisi tcndim. Be ni Schopenhaucr'e çeken şey de buydu. Ama hepsinin için de en çok okunanı, herkese en acı koyanı, aslında öyle si ne yumuşak huylu Karl Hillebrand'ın (Alman tarihçi ve gazeteci, 1B29-Ie84), eli kalem tutan o sonuncu insan Al man'ın olağanüstü sert ve yürekli savunuşu o ld u Yazısı 'Augsburger Zeitung'da çıkmıştı; bugün biraz daha yumu şatılmış biçimiyle toplu yazıları ara�ında okunabilir. Bu rada benim yazı bir olay, bir dönüm noktası, ayılıp ken dine geliş, çok hayırlı bir belirti olarak, düşünce Işlerinde .
'
.
,
.
.
lO
Alman atırlıtının ve tutlinsunun yeniden dotuşu olarak gösteriliyordu. Hillebrand yazının biçimini, olgun ])eten1slnl, kişiyle konuyu ayırınaldakl şaşmaz ölçülOJütünü öve öve bitiremlyordu: Onu Almanca yazılmış en iyi tartışma yazısı olarak niteliyordu;
o tartışma sanatı ki, Almanlar
için tehlikelidir ve hiç Sıllık verilmez. Beni yüzdeyQz onay lıyor,
Almanya'da
difin
bayağılaşması
üstüne
.söylemeyi
göze aldıklarımdan da ileri gidiyor kavramını toplumsal bir gö rüş ün odağı duru muna getirerek, başka ulusları kü çüm sey en , yalnız ke nd i ulusunu «dünyanın efendisi» olarak gören bir a nl ayış ı n ortaya çıkmasına neden olmuştur. N!etzsche'nin bu «Üs tüninsan» kuramının Darwin'in görüşleriyle hiçbi r l!gtsi yoktur. Filozofun düşünceleri, biolojik değil, tarihseldir. Bu nedenle çevreye uyum sağlayan organizmanın yaşam kav gasında üstün geleceği düşüncesi de Nietzsche'ye yaba nc ı dır. O, «üstüninsan» kavramını kullanırken yeni bir hay van türü dü�ünmüyor; geçmiş t eki insanları, belirli ve büyük tarihsel kişilikleri birer model gibi seçerek kendi düşüncele rini ortaya atıyor. Ni ctzsc he'ni n «üstüninsan» kuramı bize ıtal yan Renaissance'ının baskıcı ya da özgürlük çü bazı tip lerini anımsatıyor: Cesare Borgia, G l ordana · Bruno, Machiavelli, Leonarda da Vinci, Galilei gibi. Nietzsche, bu kavramıyla, g ü çl ü tutkuları ve olabildiğince yeğin içgQ· düleriyle büt ü n eng ell eri aşarak bizde hayranlıl� ve aynı
zamanda dehşet uyandıran, önlerinde ürkmek ml, yoksa hayran olmak mı gerektiltini kestiremediltlmiz Insanlardan
sözediyor. tşte bu bakı mdan onun yaşam dedie-ı şeye karşı duydutu özlem, tümüyle vıtal deterler ha!.ckındakl abartılı
51
düşünceleri hiçbir yerde burada olduRu denll fanatik bir biçim almaz. Niewche nin felsefi nJtellkteki yazınsal yapı tında ortaya attıılı c 'Ost üninsan• tıpinin giderek gerçeklik ten uzaklaştığını görürüz. Artık ınsanüstü yeni değerler ve biçimler yaratma, yaşama yeni amaçlar koyma konusunda duyulan dayanılmaz bir i �inin ifadesinden başka bir şey detildir öne sürülenler. «Böyle Konuştu Zerdüşb te c'Os tüninsan» kavramından ba.5ka ilginç bir düşüneeye de rast lanır: «Sürekli Döngü Kuramu Buna göre, evrende bütün '
olaylar sü:rekll bir dönüş içinde meydana gelirler; her şey önceden sahip olduğu biçimi alarak yeniden meydana ge lir. Uzun bir süre geçtikten sonra yine hepimiz şu anda nasılsak ve ne yapıyorsak, aynı durumda olup aynı şeyleri yapacağız. Daha önce olduğumuz ı.:e yaptığımız şeyin ay nısını bir süre sonra yineleyeceğiz. Bu gü n olup biten her şey Nietzschc'ye göre daha önce de o:muştu. Ona göre, hepimiz yeniden bu dünyaya geleceğiz ve şimdi yaşadığ;mız yaşamın daha i yi bir biçimini değil, aynını yaşayacağız. Sonu olmayan bir olayın sonu olan bir e>Ten dizgesi için de sürekli )'inclendiğini kanıtlamaya çalışan filozofa göre buradan da yaşamın sürekliliği ve sonsuzlu(:u düşüncesine varılabilir; çünkü bu düşünceyle o, yaşamın olduğu gioi tam ve açık biçimde bilinmesinin ve olurl2.nmasının sağla nacağını, böylece de yaşama dayanabilmek için aldatıcı ha yallere gereksinimi olan insanlarla yaşamdan yılınayanları birbirinden ayırdolu olan Nietzsche'nin dü�ncelerinde bir tutarlılık, bir sistem aramak boşunadır. Onda durup din lenmeyen bir düşünce devingenliği ve en son hakikale ve Inanca bağlanmayışı görüyoruz. Onunla birlikte düşünmek de bu bakımdan hiç durmadan ve bağlanmadan düşünmek anlamına geliyor.
53
Friedrich Nietzsche,
TARİHİN YAŞAM İÇİN YARAR! VE ZARARI ÜZERİNE [Çağa Aykırı Düşünceler'den]
Ö N S Ö Z
((Etkinliğimi artırmadan ya da doğrudan doğ ruya canlandırıp (yaşamıına) bir şey katmadan bana yalnızca bilgi veren her şeyden nefret ediyo rum.ıı ( 1 ) Goethe'nin bu sözleri, yürekten dile gel miş bir ceterum censeo (2) olarak, tarihin değeri ve değersizliği üzerindeki düşüncelerimin başında yeralsın. Bu incelemede ortaya konulmak istenen şey şudur: Neden canlılık yaratmayan bir öğret me, neden etkinliği uyuşturan bir bilim, ve neden anlama yetisi için pahası bir artık-bilgi ve lüks olarak görünen tarih bize gerçekten, Goethe'nin ı)
Nietzsche, bir yaşam ilkesi olarak benimsediği bu öz deyişi, Goethe'nin Schiller'e Weimar'dan 19 Aralık 1798 tarihinde yazdığı mektuptan almıştır. (Goethes Briefe, in vier Baenden, Christian Wagner Veriag, Hamburg,
2)
«Ceterum cenceo:t, «bundan böyle bu kanıdayım» an lamına gelen latince bir deyim. «Ceterum cenceo Carthaginem esse delendam•: eve bundan böyle Karta ca'nın yokedilmesi gerektiği kanısındayım., Cato'nun her sözünün sonunda söylemiş olduğu· bu deyim, bir şeyin vurgulanarak belirtilmesi istenditlnde kullanılan
1964)
[Ç.N.]
bir sözdür.
[Ç.N.] 57
:-sözleriyle, nefret edilmesi gereken · bir şey olarak görünmektedir - çünkü yaşam için en zorunlu olan bizde henüz eksik de ondan, çünkü artık (fazla) olan zorunlu olanın düşmanıdır da ondan. Elbette tarihe gereksinmemiz var, ama bizim ta rihe olan gereksinmemiz, bilgi bahçesinde başı bo§ · dolaşan kendini beğenmiş sorumsuzlann gereksin melerinden başka türlü bir gereksinmedir, isterse onlar seçkin kimseler olsunlar ve bizim o katı ve · tatsız gereksinmelerimize ve zorunluluklarıımza yukandan baksınlar. Başka türlü söylersek, bizim, yaşama ve eyleme için tarihe gereksinmemiz var, yaşama ve eylemden rahatça yüz çevirmek için ·değil, hele bencil yaşamaların, alçakça davranışla rın ve kötü yapıp etmelerin ayıbını örtrnek için hiç değil. Tarih ancak yaşama hizmet ettiği öl çüde, biz de ona hizmet etmek isteriz; ama ta rihle uğraşmanın da, yaşamı tüketen ve soysuz laştıran bir tarihe değer vermenin de bir sının (ölçüsü) vardır; işte zamanımızın dikkat çekici görüntü ve belirtilerinde kendisini ortaya koyan bir olguyu şimdi burada göstermek, ne denli acı olursa olsun, zorunludur. Beni sıkça ve oldukça kaygılandıran bir duy gumu betimlemeyi denedim burada; bunu açığa vurmakla da ondan öcümü almış oluyorum. Be nim bu duygumu anlatışım, belki herhangi birinin kendisinin de bu duyguyu . tanıdığını, ama benim bu duyguyu yeterince arı ve köklü biçimde duyma dığımı, hele hiç de güvenilir ve görmüş geçirmiş (deneyimli) bir insan olgunluğuyla dile getirerne diğimi bana söylemesine neden olabilir. Bazılan belki böyle düşünecek, ama çoğunluk bunun tü müyle saptırılmış, do�aya aykırı, iğrenç ve kesin58
likle hiç söylenmemesi gereken bir duygu olduğu hatta böyle bir �uyguyu açığa vu�akla, bilin diği gibi, özellikle Almanlar arasında iki kuşak tan beri dikkati çeken böylesine 'güçlu tarihsel bir çağa hiç de değimli (layık) olmadığımı gös terdiğimi bana söyleyecek. imdi duygumu doğal bir biçimde ortaya koymaya cesaret etmekle, genel iyiliğe zarar vermekten çok yarar sağlamış olaca ğım; çünkü biraz önce anılan bu tür bir çağın inceliklerinin söylenmesine böylece birçok fırsat tanımış oluyorum. Bana gelince de, çağımıza iliş kin eleştirilerimle doğru bir görüş noktasına va rarak herkesin gözünü açmış ve yol göstermiş biri olarak, benim için kazançtan daha değerli bir şey elde etmiş bulunuyorum. Bu inceleme zamana aykırı bir düşünüştür de, çünkü ben çağın haklı olarak gurur duyduğu bir şeyi -onun tarihsel kültürünü ve oluşumunu burada çağın zararına bir şey olarak, çağımızın hastaiığı ve eksikliği olarak anlamayı deniyorum; dahası hepimizin insanı yiyip bitiren bir tarih hummasının ıztırabını çektiğimize ve hiç değilse bundan acı çektiğimizi bilmemiz gerektiğine ina nıyorum. Ama Goethe, çok haklı olarak, erdem lerimizle birlikte kusurlarımızı da kurduğumuzu söylüyorsa ve herkesin bildiği gibi, fazlaca çağal mış bir erdem -çünkü çağımızın tarihsel anlamı böyle bir şey olarak görünüyor bana- bir ulusu pekala fazlaca çağalmış bir kötülük kadar çökün tüye götürebiliyorsa, bırakınız ben de bir kez ol sun istediğim gibi konuşayım. Ayrıca bu yükten kurtulmak için şunu da saklamamam gerekiyor. O kaygı verici duyguları bende harekete geçiren denemeleri çoğu kez kendi üzerimde ya;ptığımı ve nu,
59
yalnızca kar:ıılaştırma yapmak üzere başkalannın deneyimlerinden yararlandığıını ve eski ça�lann, daha çok da Yunan dünyasının bir öğrencisi ol duğumdan, çağııruzın bir çocuğu olarak kendi üze rimde zamana aykırı deneyimlere vardığıını söy lemeliyim. Ama klasik filolog olarak kendi mes leğimden dolayı bu kadannı itiraf etmeye hak kım olmalı; çünkü çağımızda klasik filolojinin za mana aykırı olarak -yani zamanımıza karşı ve böylece de zaman üzerine ve umalım gelecekteki bir zamanın yararına- herhangi bir etkide bulun madıktan sonra, bir anlamı kalır mıydı bilmem.
ı.
Önünde yayılan sürüyü gözle bir: Ne dünü bi lir ne bugünü, bir o yana sıçrar bir bu yana, yer, uyur, geviş getirir, yeniden s ı ç ra r sabahtan ak şama, bugünden öbür güne, kısacık yaşamının haz ,
ve
acılarıyla bağımlı,
an'ın
tepeciklerinde yaşar
durur, bu yüzden de ne bir üzüntü, ne de bir bıkkınlık duyar. Bunu görmek insana ağır gelir, çünkü insan insanlığıyla göğsünü karşısında,
ama yine de
kıskanarak izler; gibi bıkkınlık
ve
-
kabartır
hayvan
hayvanın mutluluğunu
çünkü
insan
tıpkı
hayvan
acı içinde olmadan yaşamak is
ter yalnızca, ama bunu boş yere ister, hayvan gibi istemez bunu da ondan. İ nsan birara hay vana, neden bana mutluluğundan
sözetmiyorsun
da yüzüme bakıyorsun öylece, diye sorsa hayvan herhalde, söylemek istediğim şeyi hemen unutu yorum da ondan diye yanıt
verecekti, - ama işte
o bu sözü bile unutup sustu : İ nsan buna yeniden şaşınp kaldı . İ nsan unutınayı
bir türlü öğrenemeyip de hep geçmişe bağlı kaldığı için şaşar durur kendi kendine de : İstediği kadar ileri ve çabuk yürüsün, zinciri ile birlikte yürür, hızla akıp geçen olaylar-
61
la bağlıdır gene de. Şaşılacak bir §ey: an, birden burada, birden yok, daha önce bir hiç, daha sonra bir hiç, yine de bir hayal gibi yeniden gelir ve daha · sonraki bir an'ın rahatını kaçırır. Zaman tomarından boyuna bir yaprak çözülür, düşer, uçup gider - birden yeniden insanın kucağına geri döner. İşte o zaman insan ((anımsıyorum . . . ıı der ve hemen unutan, her an'ının gerçekten öl düğünü, sis ve gece içinde geride kalıp yittiğini ve bütün bütüne söndüğünü gördüğü hayva nı kıs kanır. Hayvan işte böylesine tarihdışı y�ar: çün · kü hayvan, geriye hiçbir kesir bırakmayan b ir �!'wı g i bi . şimdinin içinde yitip gider, kendini br.§ke! türlü . gösterıneyi bilmez, hiçbir şeyi gizlemez ve hiçbir anda hiçbir zaman olduğundan başka tür lü görünmez, imdi açık olmaktan başlm türlü ola maz. Buna karşın insan geçmişin büyük yükü, gittikçe artan yükü karşısında direnir durur: bu yük insanı ezer, bir o yana bir bu yana eğer, bü ker, bu yük onun yolunu, görünmez ve karanlık bir ağırlık gibi, tıkar, bu yükü görünürde bir kez cik yads ıya b ilirse de, çevresindeki benzerleriyle (türdeşleriyle) bu ağırlığı hiç de tümüyle yadsı maz: bunu da yalnızca onların kıskançlığını uyan dırmak için yapar. Bundan dolayı otlayan sürü· yü, ya da daha sıkı bir yakınlık içinde, henüz yadsınacak bir geçmişi olmayan ve geçmişle gele ceğin çiti arasında pek mutlu bir körlük içinde oynayan çocuğu · görmek le, sanki yitirilmiş bir cennet düşüncesi kaplar onu. Ama artık çocu ğun oyunu da bozulmak zorundadır: ancak za manı gelince unutmanın dı§ına çağnlır. İşte o za man ıı bir zamanları, sözcüğünü anlamayı öğrenir, insanlara sava§, acı ve usançla gelen ve ne varsa 62
ner şeyi çözwnıeyen o anahtar sözcük (parola) ,_ varoluşunun aslında ne olduğunu kendisine anım satır - hiçbir zaman sona ermeyecek olan bir bitmemişlik, bir hikaye durumu (Imperfectum) . En sonunda ölüm özlenilen unutınayı geti rir, böy lece de hem şimdinin hem de yaşamın (Dasein) yolunu değiştirir, bununla da yaşamın yalnızca kesintisiz bir «bir zamanlar-varolma)) olduğunun bilgisine, yani yaşamın kendi kendini yadsımakla, kendi kendini yiyip tüketmekle, kendi kendisiyle çelişmekle yaşayan bir §ey olduğunun bilgisine damgasını vurur. Bir mutluluk ya da yeni bir mutluluğa erişme çabası, herhangi bir anlamda, yaşayanı ayakta tu tan ve yaşamaya iten şeyse, belki de hiçbir filo zof kinikler (köpeksiler) kadar haklı değildir : çün kü bir kinikin tam bir mutluluk olarak gösterdiği hayvanın mutluluğu, kinik felsefesinin haklı ol duğuna canlı bir kanıttır. En küçük bir mutluluk, kesintisiz olarak varoluyorsa ve mutlu kılıyorsa, bu, bir yığın acı, istek ve yoksunluklar arasında yer alan yalnızca küçük bir bölüm olup, hem de bir keyiflenme, bir çeşit çılgınca fantezi olarak ortaya çıkan büyük bir mutluluktan, karşılaştırıla mayacak denli çok daha etkili (büyük) bir mut luluktur. Ama en küçük mutlulukta da en büyük mutlulukta da, mutluluğu mutluluk yapan hep tek bir şey vardır: unutabilme ya da, daha bilgin· ce söylenirse, mutluluğun sürüp gittiği sürece ta
rih-dışı (Unhistorisch) olarak duyumlama yetisi: Tüm geçmişi unutarak kendini anın eşiğine bı rakmasım bilmeyen bir kimse, bir zafer tanrıçası gibi başı dönmeden ve korku duymadan bir nok tada durmasını becererneyen bir kimse, hiçbir 63 .
zaman mutluluğun ne olduğunu bilemeyecektir; daha da kötüsü, başkalarını mutlu kılan herhangi bir şeyi de hiç bir zaman yapamayacaktır. Bunun la i lgili apaçık bir örnek olarak, unutma gücü hiç olmayan, yani hiçbir zaman unutamayan ve her yerde bir oluş gönneye mahkum edilen bir insanı düşünün : böyle bir insan artık kendi öz varlığına da inanmaz, kendine ve oluşuna da inan maz artık, hareket eden noktalar dizisi içinde her şeyin akıp gittiğini görür ve bu oluş ırmağı için de kendini yitirir.
Böyle bir kimse
en
sonunda
Herakleitos'un gerçek bir öğrencisi olarak parma
ğını
bile kımıldatmaya cesaret edemeyecektir ar
tık. Her eylen?- Jıi nUtma ile bağlantılıdır (Bütün tıpkı her yapıp etmelerimizde unutma vardır) : organik olanın yaşamında ışık kadar karanlığın da bulunduğu gibi. Her şeyi yalnız tarih içinden geçip durarak duyurolamak isteyen bir insan, uyu mamak için kendini tutmaya zorlanan bir kimse ye, ya da yalnızca
geviş
getirmekle
ve
boyuna
yeniden geviş getirmekle yaşamını sürdürmek zo runda olan bir hayvana benzeyecekti. Öyleyse, he men hemen hiç anımsama olmadan yaşamak, hat ta mutlu yaşamak olasıdır, hayvanın yaşadığı gibi ; unutma olmadan
yaşamak
ise, tümüyle olanaksız
dır. Ya da konum üzerindeki düşüncemi daha ya lın olarak aydınlığa çıkarmak için şöyle diyeyim :
İster bir insanda ya da toplumda, ister bir kültür de olsun, uykusuzluğun, geviş getirmenin, tarih duygusunun bir sınırı vardır, bu sınıra gelip da yandı mı, yaşayan bundan zarar görür ve sonunda yokolup gider. Eğer geçmişin bu sınır. (ölçü) ile bug ün ün me zar kazıcısı olması istenıniyorsa, onun unutulması 64
gereken sınınnı belirlemek için, bir insanın, bir ulusun, bir kültürün plastik gücünün ne denli bü yük olduğunun iyice bilinmesi gerekirdi; plastik güçle demek istediğim, kendi içinden kendine öz gü bir biçimde gelişen güç, geçmiş ve yabancı olanın biçimini değiştiren, ona yeniden biçim ve
ren, yaraları iyileştiren, yitirileni yerine koyan, kı rılan biçimlere kendi içinden yeni bi r biçim veren güç. Bazı insanlarda bu güç o denli azdır ki, ya şamlarındaki en ufak bir kırgınlık ve kötü yaşan tı, en küçük bir acı, çoğu zaman görülen en kü çük bir haksızlık, tıpkı küçücük bir çiziğin kapan maz bir yara açması gibi, onları sarsar; öte yan dan öyle kimseler de vardır ki, yaşamın en katı ve en korkunç yıkımları, onların kendi kötülükle rinden doğmuş olaylar bile olsa, öylesine
az etki
yaparlar ki onlara, bu olayların içindeyken ya da kısa bir zaman sonra, bu insanlar oldukça esen bir duruma ve bir çeşit vicdan rahatlığına, huzura (dinginliğe) rın.
kavuşurlar, kılları kıpırdamaz onla
Bir insanın yapısı
(doğası)
ne
denli güçlü
kökler taşırsa, geçmişten de o denli çok şey
alır ya da bu benimsemeye kendini zorlar. En güçlü ve en yaman bir doğa düşünülebilseydi, böyle bir do ğa için, tarih duygusunun, yayılıp kaplayacak ve zarar verecek biçimde etki yapabileceği hiçbir sı
nır bulunamıyacağı anlaşılacaktı; bu doğa kendi sinin ya da . başkasının olsun geçmiş olan her şeyi kendine, kendi içine çekecek ve onu özümseyerek
bir tür kendi kanı haline getirecekti. Boyun eğdi remediği, alt edemediği şeyi böyle bir doğa unut masını bilir; bu şey yoktur artık, görüş çevreni hem de büsbütün kapanmıştır, hiçbir şey bu çev renin ötesinde de insanların, tutkulann, öğretilerin 65/5
ve ereklerin bulunduğunu anımsatamaz. nel
bir
doğa
li
bir
li
olabilir;
ren,
çevren bu
bir ufuk
yasasıdır: içinde canlı
Her
canlı
sağlıklı,
güçlü
kendi
etrafına
çekmesini
bilemiyorsa
Şu da ge
ancak ve
bir ve
bel
verim çev kendi
görüş açısını, yine bencilcesine, bir başkasınınki nin (yabancınınkinin) içinde yerleştirmesini, onun çerçevesi içine koymasını bilemiyorsa, bitkin dü şer, ya da büyük bir hızla göçüp gitmeye sürükle nir. Esenlik, iç açıklığı, vicdan rahatlığı, sevindi ' rici bir olay, gelmelüe olan güven - bütün bun
lar tek tek kişilerde olduğu gibi bir ulusta da, görülebilir olanı, aydınlık olanı, aydınlık olmayan dan, karanlıktan ayıran bir çizginin bulunmasına bağlıdır; insanın tam zamanında unutınayı bilme sine olduğu gibi, tam zamanında amınsamayı bil mesiıw de bağlıdır; tarihsel bir duyuşun ne za man, tarihsel olmayan bir duymanın da ne zaman zorunlu
olduğu insanın güçlü
içgüdülerle . sez
mesine bağlıdır. İşte okuyucunun üzerinde düşün meye çağrıldığı önerme şudur:
Tarihsel olmayanla tarihsel olan, bir kişinin, bir toplumun bir kül türün sağlığı için aynı ölçüde zorunludur, gerek lidir. Şimdi burada herkes her şeyden önce bir göz Iemi öne sürecektir: Bir insanın tarihi bilmesi ve duyması (das historische Wissen) çok sınırlı ola bilir, çevreni bir Alp vadisinde oturanınki gibi dar · olabilir, her yargısında bir haksızlık etmiş olabi lir, her deneyde ilk kez kendisi yapıyormuş yanıl gısına düşebilir, - bütün adaletsizliklerine ve ya nılmalarına karşın yine de aşılmaz bir sağlamlık ve dinçUk içinde kalabilir ve her görene sevinç verebilir; oysa onun hemen yakınında çok daha .
66
adil, çok daha bilgin olan biri saranp solar, çö küp gider, çünkü bu kimsenin çevresinin sırurlari boyuna gelen yeniyle durmadan değişir, çünkü böyle bir kimse doğruluğunun ve adaletinin pek incelmiş ağlarından kurtulup yeniden kaba isteme ve isteklerine dönemez. Buna karşın hayvanın bü tünüyle tarih-dışı kaldığını, neredeyse bir nokta gi bi olan bir çevren içine yerleştiğini, yine de belli bir mutluluk içinde, hiç değilse sıkıntısız ve yap macıksız yaşadığını gördük; öyleyse belli bir ölçü de tarih-dışı olanı duyabilme, sezebilme yetisini da ha önemli ve daha öncelikli bir yeti olarak gözönü ne almamız gerekecek ;
çünkü bu yetide, doğru,
sağlam ve büyük olan bir şeyin, gerçekten
in
sanca olan bir şeyin ancak kendisinde gelişebilece ği bir temel bulunur. Tarih-dışı çepeçevre kuşatan bir sfere benzer, bu sfer içinde yalnızca, bu sferin ortadan kalkmasıyla yeniden yokolmak üzere, ya şam doğar. Şurası bir gerçektir ki, insanın düşüne rek, düşünüp taşınarak, karşılaştırarak, ayırıp bir leştirerek o tarih-dışı ögeyi sınırlamasıyla, o ortalı ğı kuşatan sis bulutlarının içinde aydınlık, parlak bir ışığın doğmasıyla, - imdi, ancak geçmişi ya şam için kullanmak ve olup bitenlerden yeniden tarih yapmak, yaratmak gücüyle, insan insan ola bilir: ama tarihi aşırı olarak kullanınca da insan yeniden tükenir; tarih-dışı olanın o örtüsü olmadan da insan hiçbir zaman hiçbir şeye başlayamaya
caktı ve başlamaya da cesaret edemeyecekti. Ta rih-dışı olanın o sis tabakasına adımını atmadan önce, insanın eylemler yapabileceği nerede görül müş? Ya da tasarımlamalan bir yana bırakarak daha canlı bi.r biçimde kavramak için, bunu bir örnekle gösterelim: Bir kadına ya dlt büyük bir 67
düşüneeye karşı yeğin bir tutkunun kendisini sar
sıp sürüklediği bir adam gözönüne getirilsin; onun dünyası nasıl değişecektir, ne denli bir değişime uğrayacaktır! Geriye baktı ğında o kendisini kör müş gibi duyumlar, çevresine kulak verdiğinde kendisine yabancı olanı, boğuk anlamsız bir ses işitiyormuşçasına dinler; o daha önce gördüğü şey leri hiçbir zaman böylesine görmemişti, sanki du yularıyla birden kavrıyormuşçasına, böylesine du yulur bir biçimde yakın, böylesine renkli, yankılı, ışıklı algılamaınıştı daha önce. Bütün değerlemele
ri değişmiş ve değerini yitirmiştir; onun artık bu denli çok şeyi değerlendirmeye gücü yetmiyor, çün kü artık onları pek duyu ınlay a mıyor : kendi ken dine sorar artık, o kadar zamandan beri yaban cı sözcüklerin, yabancı düşüncelerin s oytarısı
ını
olmuştu ; belleğinin, bir daire içinde yorulup usan madan döndüğü halde, bu daireden çıkmak için en ufak bir sıçrama yapamayacak denli yorgun ve z ayı f düştüğüne şaşıp kalır. Bu durum dünya nın en adaletsiz durumudur; dar, geçmişe karşı nankör,
tehlikelere
karşı kör, uyarınalara
karşı
sağır, gecenin ve u nutm anın ölü denizinde küçük canlı bir burgaç : ama yine de bu durum -tarih dışı ve giderek tarihe karşı durum
-
yalnızca hak
sız bir eylemin değil, ama daha çok
her doğru
eylemin doğduğu yerdir; bu türden bir taıih-dı.şı durtima · geçip önceden istemeden ve buna erişT
meye çabalamadan, hiçbir sanatçı tablosunu yapa mayacak,
hiçbir komutan · zaferini kazanamaya
cak, . hiçbir halk özgürlüğüne : kavuşamayacaktır.
Eylemde bulunan bir kimse, Goethe'nin de dediği gibi, her zaman bilinçsiz ve. her. zamatı bilgisizdit; .
tek bir · .şeyi yapmak için çok. olanı -unutur, arka't
68
smda bulunana karşı adaletsizdir ve yalnızca tek
bir doğru tanır, o da şimdi . olması gereken şeyin doğruluğudur. Böylece her eylemde bulunan kim se, kendi eylemini, sevilmeye layık olduğundan çok
daha fazla sever: en iyi eylemler de işte böyle
bir sevgi cO§kusu içinde ortaya çıkarlar ve bu ey lemlerin değerleri ölçülemeyecek denli büyük de olsalar, herhalde bu sevgi karşısında değersiz ka lırlar. Bir kimse, her büyük tarih olayının içinde or taya çıktığı bu tarih-dışı seferi değişik durumlarda sezip tanıyacak ve soluğunu onlara uyduracak du rumda olsaydı, böyle bir kimse belki de bilen bir varlık olarak tarih-üstü bir görüşe yükselebilirdi. Bir zamanlar Niebuhr da tarih incelemelerinin bir sonucu olarak, insanın böyle bir görüşe varabile ceğini söylüyor ve şöyle devam ediyordu :
(