Tarih Ne İşe Yarar? [1 ed.] 9786257706926


123 92 5MB

Turkish Pages 158 [159] Year 2022

Report DMCA / Copyright

DOWNLOAD PDF FILE

Recommend Papers

Tarih Ne İşe Yarar? [1 ed.]
 9786257706926

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

AHMET ŞİMŞEK 1997 yılında Gazi Üniversitesi Kastamonu Eğitim Fa­ kültesi Sosyal Bilimler Eğitimi Bölümünden (Tarih yan alanı) mezun oldu. Gazi Üniversitesi' nden 2000 yılında yüksek lisans,

2006'da doktora tezlerini, tarih eğitimi

alanından verdi. Yüksek lisansta "Tarihsel Hikayeleri", doktorada ise "Tarihsel Zaman Kavramının Öğrencilerde Gelişimini" çalıştı. 2010'da tarih eğitimi doçenti, 2016'da ise profesör oldu. Gazi, Ahi Evran, Marmara, Sakarya, İstanbul üniversitelerinde çalıştı. Yazar son 12 yıldır tarihyazımı ve metodolojisi alanında ağırlıklı olmak üzere tarih eğitiminde yayın üretmeye devam etmekte­ dir. TUHED (Türk Tarih Eğitimi Dergisi) ile tarihyazımı dergilerinin Başeditörü, Tarihyazımı Çalıştaylarının eş başkanı, ISHE (Uluslararası Tarih Eğitimi Sempozyu­ mu) Düzenleme Kurulu Üyesidir. Türkiye'de Tarihyazımı (2011), Tarih Nasıl Yazılır (2011), Tarih için Metodoloji (2011), Tarih için Metodoloji (2015), Okul Dışı Sosyal Bil­ giler Öğretimi (2016), Türk Tarihçileri (2016), Dünyada Tarihçilik (2017), Yaşayan Türk Tarihçileri (2017), Türki­ ye'de Tarih Eğitimi (2017), Akademik Tarihçilik (2017), Dünyada Türk İmajı (2018), Türk Tarihinin ve Tarihçili­ ğinin Meseleleri (2019), Modern Türkiye Tarihi (2019) ve Tarih Ders Kitaplarında İmajlar: Devletler Halklar Kişi­ ler (2019), Türk Tarihçiliğinde Tezler Teoriler, Dünyada Tarihçilğin Gündemi (2020), Tarihçilikte Disiplinlera­ rasılık Fırsat mı Sınırlılık mı (2021) adlı kitapların edi­ törü, Gerçekten Öyle mi Olmuş? (2019) kitabının ortak yazarıdır. Yazar akademinin sahip olduğuna inandığı, "ortak aklı" ön plana çıkaracak çalışmaların yapılmasını önemsemektedir. Halen, İstanbul Üniversitesi - Cerrahpaşa,

Hasan Ali

Yücel Eğitim Fakültesinde Prof. Dr. olarak çalışmaya de­ vam etmektedir. Evlidir. Selim ve Sinan'ın babasıdır.

Kapı Yayınları 812 Tarih: 20

TARİH

NE İŞE YARAR?

AHMET ŞİMŞEK 1. Basım: Ocak 2022

lSBN: 978-625-7706-92-6 Sertifika No: 43949 Editör: Hamdi Akyol Kapak Tasarımı: Füsun Turcan Elmasoğlu Sayfa Tasarımı: Gökhan Özınen

© 2022; bu kitabın yayın hakları Kapı Yayınları'na aittir. Kapı Yayınlan

Ticarethane Sokak No: 15 Cağaloğlu/İstanbul Tel: (212) 513 34 20-21 Faks: (212) 512 33 76 e-posta: lı[email protected] www.kapiyayinlari.coın

Baskı ve Cilt Melisa Matbaacılık

Matbaa Sertifika No: 45099 Çiftehavuzlar Yolu Acar Sanayi Sitesi No: 8 Bayrampaşa/İstanbul Tel: (212) 674 97 23 Faks: (212) 674 97 29 Genel Dağıtım Alfa Basını Yayım Dağıtım San. Tic. ve

Ltd. Şii.

Ticarethane Sokak No: 15 Cağalnğlu/İstanbul Tel: (212) 511 53 03 Faks: (212) :il9 :ı:ı 00 Kapı Yayınları, Alfa Yayın Gnıtııı·ııuıı tescilli markasıdır.

AHMET ŞİMŞEK •

TARiH •

NE iŞE YARAR?

1

kapı

İÇiıNDEifilER

Önsöz Giri ş

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Tarih s a d e c e hikaye mi anlatır?

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Bilim her z aman i ş e yarar bilgi mi üretir?

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

11 15 19 20

NASA'nın 2 0 2 1 y ı l ı bütç e s i , 2 5 milyar 2 5 0 milyon d o l a r

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Tarih Alanında AR- GE Bütçesi Olur mu?

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

21 22

BİRİNCİ KISIM Tarih Aslında Nedir? I. Savaş mı, Zafer mi, Kutsal mı, Ke şif mi, Nedir Tarih? . ..... .. .... .. . . . .. . ... ....... .. . ..27 .

Peki, tarih n e dir?

.

..

.

.

..

.

.

.

.

..

.

.

..

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

29

Dünyada kaç tarihçi vars a o kadar da tarih tanımı vardır Tarihe Not Düşüyorum

. . . . . . . . .

.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Tarih: Bilim m i , S anat mı, Z anaat m ı ? Tarihin A l t D allara Ayrılma s ı Tarihten Ders Almak

. . . .

.

. . . . . . .

.

. . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

.

. .

.

.

. . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . .

.

. . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

31 33 34 35 35

"Nerede insan vars a orada tarih; nerede tarihten b a h s e diliyorsa orada ins an vardır. "

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

37

II. Tarih Tekerrür mü Eder Yoksa Tefekkür mü? .............39 ..

Milli Takım, Kore'de Tarih Yaz dı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 40 Türk Tarihi de Ne D emek? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 42

III. Tarih Nasıl Yalan Söyler? ..................... ..... .... ... ...........47 .

.

.

.

IV. Ne snel Tarih de Ne Demek? ...................................... ....51 .

Hez arfen Ahmet Ç elebi Nasıl Uçtu? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5 2 Her tarihçi gib i , her tarih kitabı da b i r a z taraf tutar . . . . 5 4 B elgelere güvenelim mi? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 55 Tarih ideolojiyi a ş abilir mi? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5 7 Tarihçiler, taraf m ı tutuyor, e m i r mi alıyor? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5 7 "As lanl ar kendi tarihlerini yazmadıkç a , avcıların hikayelerini dinlemek zorundadır"

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Kadınlara yer yok mu? Tarih metin mi dir?

.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

.

. . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. .

. . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . .

58 60 62

V . Tarih N e Zamandır? ................................. . ......... ........ .63 .

Geçmiş ölü müdür?

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

.

.

.

..

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. 64

Tarihte ilerlemek nasıl olabilir? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 6 5

Tarihsel olayları yorumlarken

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Tarih , z amanın o k u mu yok s a hedefi mi? Yok s a tarih, i k i ileri , b i r g e r i m i ?

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Meşhur tarih şeritleri yanlış mı? Tarih ne zaman dır?

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Kara Murat'ın kolundaki dijital s aat: Anakronizm Z aman her yerde farklı akar

. . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

66 67 68 69 71 71 74

VI. Tarihi Nerede Bulurum? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .77 .

Göb eklitep e : 1 2 . 000 yıllık m e s aj Herodot olmasaydı?

.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Tarih illa Kitap mıdır?

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

78 78 80

VII. Tarih Kimindir? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 83 .

.

.

.

VIII. Benden Tarihçi Olur mu? .. . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .85 .

Tarihçi de bir ins andır

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Tarihçi deney yap ar m ı ?

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Tarih , tarihçiden b ağımsız mıdır? Tarih, eleştiridir.

.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Tarihçi nasıl olmalı?

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

86 87 89 90 91

IX. Tarihçi mi Dedektif mi? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .... . . . .. . . . . . .93 .

Kennedy'yi kim öl dürdü?

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

H angi dönemi yazmak daha z ordur?

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

95 96

İ K İ NCİ KISIM Tarih Bir İ şe Yarar mı? !.Devletler Tarihten Ne Bekler? ........................................101 O rhun kitabeleri neden dikildi? Tarihe yeni mi syon

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

1 04 1 05

Vatandaş lık eğitimi için tarih

II. Tarih Toplumlara Ne Kazandırır? .

....

Tarihçi kalp nakl i yap ar mı?

...

Atatürk hangi tarihten yararlandı? Tarih bilmek p ara kazan dırır mı?

.

....

.

.

.

...

..

107

..

.

.... . .... ..... . ..

..

..

..

.....

1 13

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

1 15 1 16

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

1 17

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

1 17

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

İ ns anlar çok da deği şmezler Teknoloj i q eğişims eldir

1 18

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

1 19

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Tarih güncel s o runları ç ö z ebilir mi? Tarih ön yargı l ı fikirleri yıkar

1 20

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

122

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Tarihl e ilgili yazıları eleştirel gözle okumak Tarih öğrenmek ahlak olgu s unu güçlendirir Tarih öğrenmek, ins anı k endine getirir

Tarih keyifli bir okuma alanıdır

1 23

. . . . . . . . . . . . . . . . .

125

. . . . . . . . . . . . . . . . .

1 26

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Tarih öğrenmek düşünme b ecerilerini geliştirir

. . . . . . . . . . .

127

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Ta rih i ş dünya s ında da faydalıdır . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

.

. . . . .

109

. ! 11

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Aslında her ş eyin bir tarihi vardır Tarih öğrenirsen

.. . . ..... . .

..

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

III. Tarihi Neden Öğreneyim ki? ..... .

Kahramanlar, birey midir?

1 05

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

1 29

. 1 30

Tarihin s tratej i bilgisinden iş dünyasının kurallarına Tarih barış için gereklidir iV. Tarih V.

Nereye Gidiyor? . .. .

.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . .......... .

.

....

1 34

. . . .... ... . . . . .. 137 .

Sos yal Medyada Tarih: Ne Yapabiliriz? Dokuz yüz yıllık ş ehir efs aneleri . .

1 32

.

..

..

.

.

..

.

..... .. . .... . . ..

.

.

.

.

.

. 141

...

..

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

1 42

S o syal medyada görünür olmak i lgi ç ekm ek le mümkün . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . .. . . . . . 1 43 S o syal medya : dur v e düşün! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 43 .

.

.

.

.

Nedir bu tarihsel düşünme? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 44 .

Sonuç

.

.

.

.

151

.....................................................................................

Kaynakça

155

........ . . .... ....... ................................ . . .... ........ ............

önsoz

Fa z l a tahsil görmemiş , fikir m e s e l e lerine karşı b üyük bir ilgi gösterm eyen genç bir kadın, bir gün tesa düfen ilim a d aml arının yapmakta ol dukl arı bir t o p l antı da bu­ lunmu ş . Top l antı d a b u ka dından b a ş k a herkesin tarihe karşı büyük bir ilgisi varmı ş . İlk Roma imparatorlarının h ayatların ı , onl arın kus urlarını , z ayıf taraflarını ve fec i akıb etlerini i n c e d e n inceye tartış ıyorl armı ş . B u konu ş ­ m a l a r k a dını sıkm aya b a ş lamı ş . Uzak devirl erde ya ş amış olan bu adamların garip i s imleri onun için hiçbir m ana taşımıyormu ş . Bir müddet dinledikten s o n r a , tamamen masumane ş öyle bir s oru s o rmu ş : "Bu adamlar fena kim­ selerdi değil mi?"

Tarihçiler "Evet, doğru

. . .

" diye c evap l andırmı ş l a r.

"Şimdi bütün bu adamlar ölmüş, değil mi?"

B u s o ruya tarihçiler h o ş gö rür bir tavırl a : "Evet, öleli çok oluyor." diye c evap verm i ş l er.

Bunun ü z erine kadın ş öyle s ormu ş : "O halde ne diye on­ larla kafamızı yoruyoruz?"

Ünlü tarihçi Arnold Toynb e e , tarihin yararı ü zerine v erdiği bir konuşmasına bu hikaye ile b a ş l ar. Yaşlı kadının s ö zleri zihnimiz d e yankılandı: "O halde ne diye o nla rla kafamızı

yoruyoruz ? " Sıradan insan tav rı diyebileceğimiz bu durum­ da kadın, s i z c e haksız m ıdır? İlk b akışta haklı gib i . Ç ok es-

11

kiden ölmüş b az ı kötü adamların hikayelerini p ayl a ş m anın cazip bir yanı görünmüyor. Üstüne ü s tlük son derece sıkıcı bulunan ve p e k de s e ­ vilmeyen bir a l a n , tarih. Ö rnek mi i s tersiniz? Konuyla ilgili birçok araştırmanın benzer s onucu bir yana , "hadi tarihten konuş alım" denince, çoğumuzun üzerimi z e bir ağırlık çökü­ veriyor. Hadi, korkmayın ! Ç ok zor ve bilinme dik yerlerden s o rmayacağım. Ama yine de bu ağırlığı üz erimizden atmak kolay olmuyor, farkındayım. E lb ette ki bu, en eski tarihin ağırlığı değil . Ancak tarih karşı s ında yaş adığımız , çoğu z a ­ m a n b i r p arça ruhen gerginlik veya b elki b i r a z s ıkılganlık aslında. Kuşkusuz ki her b irimizin bununla ilgili haklı ne­ denleri var. D ü ş ününce ilk aklımıza gelen neden, tarihin, okull arda çoğu z aman sıkıcı bir i çerikle sunulması o l abilir. O kuyan ya da dinl eyen için o anda gerekli görülmeyen bir yığın bilgi . . . Sürekli anl atan bir i ç s e s : Kahramanlar, askerler, kalel er, s a ­ v a ş meydanları , ölümler, yeni lgil er, zafer l er v e y i n e ölümler, ölümler. Sıradan bir ins anın derslerde sunulan tarihi ilginç bulmadığına tarih alanında çalışan b iri olarak hiç ş a ş ı rma­ dığımı bilmenizi i s terim. Zira konuya ilişkin araştırmalar da benzer s o nuçtan b a h s e diyor. Kı s a c a ş öyle diyorlar: "Okullar­

da öğretilen tarih, öğren cilerce sıkıcı, işe yara maz ve başa­ rılması zor bir ders ola rak gö rülüyor." B elki bunun istisna­ s ı , s evecen ve h o ş s ohbet b i r tarih öğretmeniyle karş ılaşmış olmak. Ya da s adece "anl atmayan", aynı zamanda " g ö s teren" bazı keyifl i tarih derslerine ş ahit olmak. Daha da ş an s lıysak hikayelerle ( anekdotlarla) insanileştirilmiş ya da görs eller­ le z enginl e ş tirilmiş tarih derslerine rast gelmek ya da iyi kurgulanmış ve s evdiğimiz oyuncularc a icra edilen tarihsel filmleri , dizil eri izlemiş olmak buna vesile olabilir.

12

B u kitapta tarihin ne i ş e yaradığını tartıştık. Bunun için önce tarih kavramının doğru ve z engin biçimde anla ş ılma­ s ını s ağlamaya çalıştık. B unun için tarihin toplumdaki ima­ jı üz erinde durarak, genelimiz tarafından nasıl anlaşıldığı konusunu s o rguladık. B u çerç evede 5 NlK yönteminden (ne , neden, n a s ı l , ne zaman, nerede ve kim) yardım aldık. S onra tarihin ne işe yaradığını devlet, toplum ve b ireyler açısından ayrı ayrı irdeledik. B öylece tarih kavramı ve olgu s unun s ı ­ nırlarının s anıl dığından çok d a h a g e n i ş ve z engin olduğunu göstermeye çalıştık. Üstelik bütün bunları p opüler bilim di­ liyle yazdık. B u n e denle diğer tarih kitapl arınd a görmeye alı­ ş ık olduğunuz tarihlere ve rakamlara burada pek yer veril­ memiş o l ab ilir. Ancak kitapta yer alan b ilgilerin tamamı ile ilgili bir kaynakça kitabın s onunda yer almıştır. B u kitapta yazılan her b ilginin bilimsel bir doğruluğu vardır ama ifade ş ekli farklı olduğu için dipnot da kullanılmamış tır. Yeri gelmişliği b irkaç teş ekkürü burada dile getirmeli­ yim. Kitabımızın p opüler bir dil ile inşa edilmesi için gerekli eleştirile rini s unmaktan çekinmeyen başta Dr. Mustafa O r­ h an olmak üz ere D o ç . D r. İbrahim Tu ran , D o ç . D r. Fatih Yazıcı ve Prof. D r. Hasan Aydın ' a değerli katkı ve önerileri için mü­ teş ekkirim. Umarım kitabımız, keyifli bir okuma sunmanın yanında, ka­ fa nızda tarihle ilgili bazı yeni soru işaretlerini uyandırabilir. S aygı ile . . .

Ahmet Şimşek 8

13

Kasım 2021

Giriş

Üçüncü Mustafa fal a , büyüye , a strolojiye meraklı p adi­ ş ahl ardan biriydi. Yıldız l a rı gözlemleyerek ve b azı hes ap­ lar yap arak geleceğin anl a ş ı l abileceğine çok inanmıştı. Hayatta b a ş arılı olanların bu ş ekilde yük s eldiğini düşü­ nüyordu . Bu yüzden Rusya'ya karşı ittifak arayış ın a girdi­ ği Prusya'ya gönderdiği Elçi Resmi Ahmed Efendi'ye , kral­ dan üç kuvvetli müneccim yani a s trolog isteme sini tembih etmişti. Prusya Kralı Büyük Frederick'ten şu c evabı almı ş ­ tı : "Benim kullandığım ü ç müneccimi tavsiye edeceğim . Bunla rdan birincisi tarihten ve geçen tecrüb elerden isti­ fade, ikincisi iyi talim görmüş ve yetiştirilmiş kuvvetli bir ordu , üçüncüsü de dolu bir devlet hazinesidir." Bu cevab a rağmen III. Mustafa , bildiği yoldan s apmamıştı. Padi ş a h , büyük memurların tayin, donanmanın denize açılmas ı , s avaş veya b arı ş kararı gibi tüm işlerini daima a strolo­ jiye göre, uygun s aatle rde yap ılmasını is tiyordu . Böyl e c e münecciml ere uygun z a m a n ı h e s aplatı p , l 768'de Rusya'ya s avaş açtı, ancak mün e ccimlerin tahminle ri tutmadı . Altı yıl sürüp , h azineyi "tamtakır" bırakan s ava ş , aleyhimize gelişti. l 772'de iki ülke Bağdan sınırına yakın Fokş ani ka­ s a b a s ında b arış görüşmelerine b a ş l arken, Üçüncü Musta­ fa yine büyüye s arıldı . Müz akere heyetimize , istanbul'dan bazı büyüler gönderdi. Bunların Rus h eyetin geçeceği yere gömülm e s ini emretti. Ama müzakerelerden yine olumlu sonuç çıkmadı , iki yıl daha s üren s ava ş ı Rus l a r kaz andı ,

III. Mustafa da üzüntüsünden öldü.

15

B ugünkü Almanya'nın, Prusya'nın devamı devlet olduğu düşünülürs e , Prusya kralının ilerleme için önerdiği üç mad­ denin ilki olarak "tarih" ve "tecrübeden istifade etme"yi s ay­ m a s ı tesadüfi görünmüyor. Demek ki b a ş arı "ker amet" , sihir, büyü ya da a s trolojide değil , tarih ve tecrüb ede yatıyormuş . Peki , b i z tarihten yeterinc e i stifade edebiliyor muyuz? Ona nasıl b akıyor ve algılıyoruz? ı6

Türkiye 'de top lumun yeti şkinleriyle b i razcık konuşunca, onların tarih hakkındaki imaj ve düşüncel erinin, g enel de or­ taokul - l i s e deki tarih dersl eriyle b içimlendiğini s öylememiz mümkündür. Sıradan bir konuşmada söz tarihe g elin c e fark edeceğimiz ilk tespit, tarihin "ezb erlenen" bir ders ol duğu­ nu s öylemeleri olac aktır. Ardından diyal og , g enelde ş u tarz açıklamal arla sürecektir: "Lisede ezberim iyiydi, b u yüzden

tarihte başa rılıydım." " 1453 İstanbul' un fethi!" Ya da daha detay bilg i sunm a çabasında olanlar " 1699 Ka rlofça A n tlaş­

masıydı değil miydi?" şeklinde s oruyl a devam edecekler­ dir. Bir kısmı i s e tam tersi b i r s öyleml e , "Ezberim ço k kö tü

olduğu için tarih dersin den pek başa rılı sayılmadım . . . ", "Ta rih kitaplarındaki o nlarca isim ve tarihi aklımda tuta­ mazdım . . . " derler. S onra hemen eklerler; "Tarih aslında çok önemli bir alan a m a maalesef benim ezberim kö tüydü!", "Çünkü ben sayısalcıyı m . . " B u gibi tarihe ilişkin kendiliğin­ .

den geli ş en diyaloglar, yeti şk inl erin k i ş i s el b a ş arıları üze­ rinden bir tarih imaj ı geliştirdiğinin g ö s terg e s i s ayılabilir. Burada bizim için asıl s orun i s e ki ş i s el b a ş arı/b aş arı s ızlık hikayeleri üz erinden tarihin, ezb erlenecek bir alan olduğu genel kabulüne mahkum edilm e s i . Bunun da temel nedeni, öğrenci lerin ortaokul ve l i s e s onunda girdikleri sınavlarda uygulanan s i s tem. Türkiye 'de lise eğitimi ve sonrasında üniversiteye s eçilmek ve yerleşmek için girilen merkezi sınava yapılan hazırlık, bu n oktadaki yap ay ayrımı temell endiriyor. Sözel b ölüm tercih­ leri için matematik nasıl gereksiz görülüyors a , s ayısal bölüm tercihleri i çin de t arih öyle algılanıyor. Bu durum, geniş bir kitlede tarihe karşı olum s u z bir tutumu d oğurabiliyor. Diğer yan dan Türkiye 'de tarihin ortaokul ve l i s ede; bir "olg u koleks iyonu" gibi sunulmas ı , pek çok yıl (rakam) ve i smin öğrencilerce ezb erlemek zorunda bırakılma s ı da tari-

17

he yönelik menfi bir tutumun gelişmesinde şüphesiz etkili olmuştur. Pedagoj ik olma dığını düşündüğümüz bu ö ğretim tarzının, tarih derslerini gitgi de öteleyen bir tavrın toplum­ da yerl e ş m e s ine etkide bulunduğunu s öylemek mümkündür. Oysa ne ilginçtir ki lisede tüm s o syal b ilim dersleri gibi ta­ rihe yönelik de ilgisiz davranan bireyler, üniversiteye b aşla­ dıklarında genellikle bu tutumlarını kendiliğinden değişti­ riyorlar. Üniversite yıllarında s o s yoloj i ve fel s efe gibi s o syal bilim alanlarının önemini z amanla kendi kendilerine a deta yeniden keşfeden gençler, tarihin de farklı yazım tarzlarına ş ahit olab iliyorlar. Genelde tarihte ç atışmalı konuları anla­ mak adına okumalarını derinleştirerek tarihin çok p erspek­ tifli yapı s ını da fark e debiliyorlar. Tarihi, genelde lisede s unulan bir i çerik kap s amında ta­ nımlama eğilimindeyseniz daha iyi ö rnekleriyle henüz kar­ şılaşmamı ş s ınızdır. Muhtem eldir ki tarih denin c e , l i s edeki derslerden aklınızda kaldığı gibi bir yığın olay, yıl ve i s mi hatırlarsını z . B u ön kabule ( a s lında önyargı demek daha doğrudur) s ahip olduğunuz sürece tarihi , sadece ö ğretim b oyutunda biraz keyifli hale getirmek s o runu ç ö zemeyecek. Öğrenci merkezli bir tarih ö ğretimi her ne kadar b a z ı ilgi çe­ kici öğretim yöntem ve teknikleriyle tarih derslerini bir p ar­ ça s evimli hale getirs e de en nihayetinde s o run, s i z in tarihe ilişkin yüzey s e l algınız olacak . B öyle bir durumda kabul etmek gerekir ki tarih hakkın­ da konuşmanın dayanılmaz bir "ağırlığı" var. İ s mini ve ni­ teliklerini öğrendiğimizde abartılı bulduğumu z , adeta b i z e hiç b enzeme diğini düşündüğümü z , insan-üstü g i b i sunulan kahramanların çokluğu yüzünden b elki bu ağırlık. Ya da bu b ilginin n e i ş imize yarayac ağını henüz bilemeyi şimizden. Belki de s orun , tarihs el b ilginin kendiyle ilgil i . Tarihin mut­ laka "belgeye dayalı yazılması" ve konuşulmas ından kaynak-

ı s.

l ı dır s ıkıcı olm a s ı , kim b ilir? B u mecburiyet, kafamı z a göre yazabileceğimiz bir geçmiş hikaye sini imkansız kıldığı gib i , i ş i n keyfini de b i r p arça kaçırır. Şüphesiz ki tarihten b ah s ederken aklımız a gelen her şeyi istediğimiz gibi sunamayız . Ö rneğin "Cu m h u riyet, 15 Kasım

19 1 O'da ila n edildi" diyemeyiz . Ya da "İstanbul, Kanuni Sul­ tan Süleym an za m a n ı n d a alındı" ş eklinde s öyleyemeyiz . Tarihten konuşuyors ak, gönlümüzden geçen e n heyecanlı hikayeleri s unamayı z . Örneğin " 20. yüzyıl, Osmanlı İmpara­

torlu için muh teşemdi" cümle s ini kuramayız . Onu diyemeyiz , bunu s öyleyemeyiz d e tarihten keyifli hikayeler çıkaramaz mıyız? E lb ette tarihe ili şkin hikayeler de kurarı z . Ancak nor­ mal hikayelerden ciddi bir farkl a . Tarihte yazdığımız hikaye ­ leri , mutlaka gerçek b elgelere dayalı argümanlarla destekle ­ riz . A k s i takdirde anlatılan hikaye , ç o ğ u z aman "a nlat anlat,

heyeca nlı oluyor!" tadında o l s a da gerçeği temsil etmediği için tarih s ayılmaz , eğlenceli olmaktan ö teye gitm e z .

Tarih sadece hikaye mi anlatır? Aslında birçok dilde tarih ve hikaye s ö zcüklerinin aynı kö­ kenden gel diğini eminim b iliyorsunu z . Örneğin İtalyancada "storia" hem tarih hem hikaye anlamına gelirken, Fran s ı z c a "histori e " , İngilizce "history" , Almanca "historie" da tarih ve hikaye çok yakın konumlanır. Hatta feministler bir dil oyunu ile "History is his story " ş eklinde, tarihin "erkeğin hikayesi" ol­ duğunu vurgularlar. B azılarına göre ise tarih, b eyazların, Av­ rup alının ya da kamu güvenliğinin biçimlendirdiği hikayedir. Ancak b iraz önce b elirttiğimiz gibi tarihin, s alt hikaye olarak tanımlanamayacağını s öylemek mümkün. B una rağmen, tarih ile hikayenin hemen hemen aynı anlatı imkanlarını kullanma­ sı yönüyle benzediğini inkar etmek de mümkün değil.

19

Peki , yinelemek gerekirs e, tarihi sıkıcı, işlevsiz ve zor kılan nedir? Tarihin kendisi mi, yazım biçimi mi, yoksa öğretim tarzı mı? Hepsi mi, yoksa hiçbiri mi? Tarih ne işe yarar? Ya da tarih bir işe yarar mı? Şimdi den pek çoğunuzun b üyük bir kararlılıkla "tarih el­ b ette b i r işe yarar . . . " dediğini duyar gibiyim . Yine eminim ki çoğunuz hemen ardından, gerekçe o larak ş unu sunacaksınız :

" Geçmişten ders alarak gelecekte benzer ha taları yap ma­ mak için tarih öğrenmek gereklidir!" B enim farklı düşündü­ ğüm z annedilmes in; b en de tarihin önemli bir çalışma ve öğ­ retim alanı o lduğun u düşünüyorum . Ancak, siz den b irazcık farklı gerekçelerl e . B u arada neredeyse kli ş e haline gelen bu

" Geçmişten ders alarak gelecekte benzer ha taları yap ma­ mak" c evabının doğru olup-olmadığını da tartışmaya açmak i stiyorum. Ama bunu yapmadan önce . . .

Bilim her zaman işe yarar bilgi mi üretir? Şüphesiz ki bilim, gerçeği aramanın en önemli yolu. Ürettiği bilgiye dayalı ortaya çıkan teknolojiyle işimizin kolaylaştığı ve veriminin arttığı kesin. Peki bilim, her zaman bir işe yarar bil­ gi mi üretir? Sadece işe yarayan bilgiler mi bilimseldir? Ya da tersinden sorarsak, yararlı olmayan bilgi bilimsel değil midir? B ilim tarihine b aktığımız z aman bilimsel - teknolojik ça­ baların ve düşüncelerin serüveninin kaynağında, "in s an me­ rakı" olduğu s öylenebilir. Ö rneğin, ins anın evren hakkındaki merak ettiklerine c evap arama biçimleri ya da gündelik yaşa­ mını kolaylaştırmak adına bazı tekniklerle alet-edevat geliş­ tirmesi, bu maceranın b a şlangıç kısmını oluşturur. Bilimin s erüveni, incelenmeye değer uzun bir hikaye . Ö rneğin; b a ş l angıçta yıldızların hareketlerine yükle dikleri

20

anlamlarla o l u ş an astroloj i , zamanla astronomiye dönüştü. Yine "her m a ddeyi altına ç evirmenin iksirini" arayan s imya , daha s o nraki kimya biliminin temelini oluşturdu . Önceleri her bilimsel çaba ve faaliyetin doğrudan bir ya­ rar s ağlaması düşüncesi, bilimsel birikim arttıkça değişmeye b aşladı. Buna karşın modern bilimsel süreçte bilimsel bilgi­ nin yararcı olması g erektiğini s avunan John Stuart Mill'i ve faydacılığı s istemleştiren William James ' i anmadan g eçeme­ yeceğim. Onların katkı s ağladığı Pragmatizm (Faydacılık) , 2 0 . yüzyılın eğitim v e b i l i m hayatında en etkili fel s efi yaklaşım olmuştur. Kabul etmek g erekir ki bugün bile çok etkili.

NASA'nın 2021 yılı bütçesi, 25 milyar 250 milyon dolar Modern bilim çalışmalarının iki yüz yıllık birikimine b akıl­ dığında faydacılık ilkesinin her z aman i ş l etildiğini s öylemek zor. Ö zellikle de büyük p aralarla g erçekleştirilen araştırma alanlarında kendini g ö sterir. Ö rneğin ABD U z ay Dairesi NASA'nın 202 1 yılı bütçesi, 2 5 milyar 250 milyon dolar olarak tespit edilmiştir. Uzay çalışmalarına harcanan bu büyük büt­ çelere rağmen, bu harcamalar sonucunda elde edilen bilginin büyük bir kısmı teknolojiye dönüşmeksizin, bilg i birikimi ş ek­ linde literatüre katkı olarak yansır. Yani b azı bilim alanları, ürettiği bilgi ile insan yaş amına doğrudan katkı s ağlarken, bazı bilim alanları ise dolaylı bir katkıyla yetinmek zorunda kalır. Dolayısıyla bilim, her bir yatırımı doğrudan kara dönüş­ türen bir işleyiş mekanizmasına s ahip değildir. Bu durum, bilim alanı ç alışmalarının oluşturduğu birikimsel bilgi yı­ ğınının, zaman içinde kullanıma dönüştürülmesini ya da hiç dönüştürülemeden çürütülmesini de doğurabilir. Bu yüz den araştırma ve g eliştirme (AR-GE) faaliyetlerine, yani bilime bütçe ayrılması, her z aman önemli görülmekle birlikte, ülke-

21

lerin ekonomik büyüklüklerine ya da devletlerin b elirledikleri planlamalara göre tartı şma konusu olabilmektedir.

Tarih Alanında AR-GE Bütçesi Olur mu? Birçok bilim dalı gibi tarih alanı da faydacı lı k b ağlamında süreç içinde fa rklı durumlarla muhatap oldu . Ö rneğin 20. yüzyı lı n b a şı n d a yaş anan uluslaşma s üreçlerinde devletle­ rin, p o litik s trateji ve s öylemleri için ihtiyaç duyduklarında tarih disiplinine büyük bütçeler ayı rdı kları görüldü. Hatta bu alanı b a zı p olitikalarıyla biçimlendirerek, arkeolojik ve antro p o l ojik çalı şmalar gibi tarihs el ara ş tı rmaları da yaki­ nen takip e derek destekle diler. Zaman geçtikçe toplum, ekonomi ve siya s e t alanı ndaki değişimler, diğer s osyal bilimler gibi tarih alanı n a da geniş bütçelerin ay rı lması nı engel l e di . Türkiye'de henüz büyük bir yansı ması olma s a da ö rneğin dünyada yaş anan 2007 eko ­ nomik krizi s onrasında ABD 'de ve Jap onya'd a diğer s osyal bilim alanları gibi tarih b ölümlerine de ayrı l an bütçeler ol­ dukça daraldı . Ö ğrencilerin üniversitelerin tarih b ölümle­ rine tercihleri de buna p aralel olarak azaldı . Türkiye'de i s e

22

tarih b ö lümlerine yönelik öğrenci tercihleri s o n yıllarda git­ gide arttı . B unun elb ette açıklanabilir nedenleri var. B ütün b u geli ş melere karşın, dünyad a b inlerce üniversitede yüz ­ binlerce tarihçi, geçmişin o geniş c a d delerinde, d a r s okakla­ rında ve karanlık dehlizlerinde, s ordukları s o rularına c evap bulmak için araştırmalarına devam e diyor. Yine her bir ülke­ nin milyonlarc a tarih öğretmeni, kendi milli müfredatlarına göre tarih derslerini s ürdürüyor. Bütün bunların bir anlamı, tarihin sandığımızdan daha fazla yararı olmalı. N e dersiniz? B u kitapta bunu anlatacağım.

23

1.

Savaş mı, Zafer mi, Kutsal mı, Keşif mi, Nedir Tarih?

Geçmiş sürekli konuşur. The Dig filmi ( 2 0 2 1 )

Sizin için geçmiş n e d e m e k ? Gençliğiniz . İlk kız arkada­ ş ı n ı z . Ölmüş olan b ir yakınınız . Yirmi yıl öncesi. Otuz yıl öncesi. Elli yıl öncesi. Ne kadar e s ki olursa o kadar iyi... Ama aslında geçmiş n e z aman b a ş lar? Bir yıl önce mi? B e ş dakika önce mi? Bir s aniye önce mi? Ge çmişin biraz önce b a ş l a dığı açık değil mi? Ölü geçmi ş , ya ş ayan ş imdiki zamanın bir b a ş k a a d ı dır.

B öyle diyordu, Asimov'un Ölü Geçmiş hikaye s indeki , Ara­ man . Kendisi Kronoskopi B ölüm B aşkan ıydı . Kron o skop i , geçmi şi inceleme imkanına s ahip b i r tür z aman makin a s ı . Hikaye oldukça ilginçti a s l ı n a b akars an ı z . Gelecekte bir z a ­ man d a , b i l i m ve tekn o l oj inin çok i lerlem e s ine karşın , tüm i ş lerin kamu otorites i tarafın dan düzen l en diği b i r ülkede tarihçi Potterley, üzerinde çalıştığı Karta ca proj e s i için daha ön c e i c at e dil diği s öylen en zaman makinesi Krono skopi'yi kullanmak ister. Ancak bun a i z in çıkm a z . B un un üzerin e üniversiteye yeni gelmiş fizikçi Foster'dan b a ş k a b i r z aman makinesi i c at etmesini is ter. S orun ş u ki makine bilimsel ku­ rallar gereği en eski 1 2 5 yıl öncesine kadar gidebilmektedir. Oys a hükümetin elin deki kronoskopinin eski ç ağlara kadar u z an ab ildiği, her ay yayınlan an bülten den görünmektedir.

27

Hikayenin akışında bunun mü mkün o lmadığı kıs a z amanda anlaşılır. B ölüm b aşkanı Araman, araştırma i zinle ri o lma­ dığı ge re k çe siy le kamu o to rite si adına tarihçi Po tte rley ve f izikçi Fo s te r 'ı ce zalandırmak için çalışır. Araman'ın bazı ih­ malle riy le kimse ce za almadan hikaye so n bulur. Hikaye de bahse di l diği gibi bir ge çmiş yo lc uluğuna imkan s ağlay ac ak bir z aman makine s i ne heyec an ve ric i o lurdu, dü­ şünse ni ze . Düğme sine b a s ıyo rsunuz ve planladığınız bir z a ­ m a n a gide re k "o lanları, o l duğu gib i" görme ş ansını e l de e di ­ yo rsunu z . Ya da e n azından p l anladığınız b i r z amana ilişkin o l ay ı , durumu, kurumu, kişiy i do ğrudan izleyebiliyo rsunu z . Ne mü thiş bir şey . Zamanda yo lc uluk fikri , e lbe tte ço k e skile re day anıyo r. Lite ratüre i se bilim kurgu o larak H . G. We l l s ' in Za man Maki­

nesi adlı e se riy le 1 895'te giriyo r. O zamandan günümüze ka­ dar b irço k ro mana, hikayeye ve sine m a f ilmine konu o l uyo r. Zaman yo lc uluğu fikri , Geleceğe Dönüş ( 1 987) , Termi n a tör

28

( 1 988) ,

12

Maymun ( 1 995) b aşta o lmak üze re pe k ço k filme

ilh am ve rmiş. Zamanda bir yo lc uluk fikrinin ge rçekle şip ger­ çe kle ş meyece ği i se başta fizikçile r ve fe l se fec i le r tarafından uzun z amandır tartı ş ılıyo r. Teo ri de gelece ğe gitme k konu­ sunda bunun mümkün o l duğu be lirtilse de p ratikte o lu p -o l ­ may ac ağını , b i l i m ve tekno lojinin n a sı l bir ge lişim i zleyece ­ ğini tam tah min e de meyece ğimiz için şimdilik b ilmiyo ruz . Ge çmişi anlamak konusunda ş u an e limizde o l an imkan, tarihçile rin üre ttikle ri . Yani "bugün" de y a ş ay an ve ge çmiş i araştı ran tarih çile rin üre ttikleri: tarih .

Peki, tarih nedir? "Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik; Bin atlı o gün dev gibi bir orduy u yendik! Ak tolgalı beylerbey i h aykırdı: İ lerle! Bir yaz günü ge çtik Tuna'dan kafile le rle . " Yahy a Kemal "Akınc ı l ar" şiirinde , O smanlı devle tinin M a ­ c aristan'ı fethe tme s ini b öy le re s me diyo rdu . Tarih s ava ş , fe ­ tih ve a s ke r miy di?

Ay nı ş ai r, "I tri" şiirinde , ramazan ay ında te ravih namaz ­ l arında y a da b ay ram namazları n da koro halinde s öy le ne n me şhu r Tekbir'i be s te leyen I tri'y i i se ş öy le anlatıyo rdu: "Büyük Itri'ye eskiler derler, Bizim öz mı1sıkimizin piri;

O O

kadar halkı sevkedip yer yer, şafak vaktinin cihangiri,

Nice bayramların sabah erken, Göğü, top sesleriyle gürlerken, Söylemiş saltanatlı Tekbir'i. Ta Budin'den Irak' a, Mısır'a kadar, Fethedilmiş uzak diyarlardan, Vatan üstünde hür esen rüzgar, Ses götürmüş bütün baharlardan.

O

deha öyle toplamış ki bizi,

Yedi yüz yıl süren hikayemizi Dinlemiş ihtiyar çınarlardan."

Yedi y üz y ıllık O smanlı devletinin hikay esinde Itri'nin nefe s inden çıkan "Tekbir"in Budin'den Mısır'a kadar geniş bir c oğrafy ada nasıl dalga dalga ses bulduğunu anlatmı ştır.

Tarih, müzik miydi ? Ay nı ş air "Süley m aniy e 'de B ay ram S ab ahı"nda i s e Süley ­ maniy e C amii üzerinden b u kez O smanlı mimari s ine vurgu­ yu ş öy le y apar: " O rdu-milletlerin en çok döğüşen, en s arp ı Adamış s evdiği Allah'ına b i r b öyle yapı . E n güzel mabedi olsun diye en s o n dinin B u dur ö z ş ekli h ayal ettiği mimarinin. Göreb i l s in diye sonsuzluğu her yerden iyi , S eçmiş İstanbul'un ufku n d a bu kudsi tep eyi; Taşımış harcını gazileri , s erdarıyle , Taş ı yenmiş nice b i n i ş ç i s i , mimariyl e . "

Tarih, mimari miydi? Bir ş air, üç şiir, üç örnek. Hangisi tarihti? Akınc ılar mı, Itri mi y ok s a Süley maniy e C amii mi? B ana kalırs a hep s i . Yok s a siz hala, tarihin s a dec e s avaşlar ve antl aşmalar demek o lduğunu mu düşünüy orsunuz? Hiç s anmıy orum .

Dünyada kaç tarihçi varsa

o

kadar da tarih tamını vardrr

Ç okça tartı ş ılmış bir konu o l arak "tarihin ne olduğu"nu bir çırpıda s öy lemek kolay görünmüy or. Zaten literatüre b akıldığında da tarihin y üzlerc e tanımının görülmesi bun­ dan. Hep s i de b enzer unsurlara o daklanmışlar. Anc ak her ta­ rih tanımının ifade ettiği önc elikleri farklı . Bu şaşırtıc ı s ay ıl ­ mamalı. Z i r a , "Dünya da k a ç tarihçi varsa o k a d a r da tarih

tan ı m ı va rdır" denir. B u biraz ab artılı mı göründü size? B e l ­ ki bir parça. B urada a slında kastedilen, tarihi y azan tarih­ çilerin farklıl a ş an nitelikleri ve b u niteliklere b ağlı b i çimle­ nen tarih çalışmalarının farklılığı ve zenginliğidir. Ö rneğin

31

modern tarih metodoloj i s inin en eski örneklerinden, 1 93 0 ' l u yıllarda e s eri Türkçeye çevrilmi ş Ernest B e rnheim' a g ö re t a ­ rihin tanımına b aktığımızda uzun bir tanımla karş ılaşırı z : " . . . in s anların yer v e z aman çerçeve s inde olu ş turdukla­ rı geli ş m eleri , bunların s o syal bir bünyenin b ireyleri ve toplulukları s ıfatıyla yap tıkları eylemlerinde ve aynı za­ manda bu s o syal yaşamda s ö z konu s u farklı durumlar­ daki rol ve önemleri s a p tanan p s ikolojik ve fiz i k s el etken­ lerin o rtaya çıkardığı neden - s onuç ili ş kileri ç e rçevesinde araştıran ve anlatan b ilimdir. "

Kabul edelim k i bu biraz karm a ş ık bir tanım . Ancak bu tanımı incele diğimizde öne çıkan uns urlar; yer, zaman, insa­ ni gelişme, s o syal yap ı , topluluk; s o syal ya şam, p s ikolojik ve fiziksel etmenler, neden - s onuç ilişki s i , bilim. Meşhur Fransız tarihyazımı ekolü olan Annales Okulu tem­ silcilerinden Hal kin ise bu kez 1 960'larda, tarihi biraz daha kıs a tanımlamıştır: "İnsanların geçmişini inceleyen ve onla­

rın sosyal kapsamlı eylemlerinin bir tablosunu takdim eden bir disiplin." Bu tanım daha anlaşılır görünüyor. Bu tanımda yer alan unsurlar; ins anlar, geçmi ş , s osyal eylem, disiplin kav­ ramları olmuştur. Bu farklılaşma şüphesiz her bir tarihçinin yaş a dığı dönem ve tarihe yüklediği anlamdan kaynaklanıyor. Tarih düşünce si, s andığımız gibi tarih boyunca hep aynı kal­ madı , z aman içinde büyük değişimler g eçirdi. Modern z aman­ larda bile ciddi anlamsal değişiklikler kazandı . İki büyük dünya s avaşında yaş anan katliamlar, s oykı ­ rımlar, yıkıml ar s onras ında ins anlığın, hem bilime hem de tarihe yönelik güveni s arsıldı . Oysa b ilimin, ins anlığı refah ve huzura kavuşturm a s ı umut e diliyordu . Öyle olmadı . Mo­ dern bilimin yol açtığı düşünülen bu traj e diye , tarihçilerin milli tarafgirliklerinden dolay ı yol açtıkl arı dü şüncesinden

32

doğan b üyük bir güvensizlik de ekl endi . B u olumsuz geliş ­ meler, ö zellikle 1 9 6 0 ' l ardan itibaren gitgide yoğunlaşan mo­ dern izm eleştirilerine temel oluşturdu. B u çerçevede mo dern bilim epi stemoloj i s i ve metodoloj i s ine getirilen kökten ele ş ­ tiriler, genelde s o syal b ilimler, özel deyse tarih al anını kök­ ten s arstı . B öylelikle s o syal b ilimler ve tarih disip lininden b eklentilerin farklılaşmasıyla yeni tarih tanımları da fark­ lılaştı . Ö rneğin İ ngiltere adına önemli dip lomatik görevler­ de bulunmuş olan tarihçi E dward C arr, o çok meşhur Tarih

Nedi r ? (1962) e s erinde tarihi d ah a farklı anlatmıştır. O yeni bir yakl a ş ımla tarihi , "tarihçi ile olg ula rı a rasında kesin ti­

siz bir karşılıklı etkileş i m süreci, b ugün ile geçmiş a rasında bitmez bir diyalog" olarak tanımlamıştır. B öylelikle C arr, ta­ rihçinin artık çok daha görünür hale gelmesinin, yaptığı işi tanımlarken de gözden kaçırılmamasının gerektiğine dikkat çekmiştir.

Tarihe Not Düşüyw:um Tarih kavramının Türkçede üç farklı anlama geldiği s öy­ lenebilir. Bunlardan ilki, z aman içinde gerçekle ş en deği­ ş iml erin tümü anlamında "olup b iten ş eyler olarak tarih" tir. Buna yaşanan tarih (historia res gestea) denir. Ö rneğin, "Tarihin b aş l angıc ı , ins anl arın var oluşu kadar eskidir" s ö z ü bu b ağlamdadır. Burada tarih, geçmiş olgusuyla bir tutulmaktadır.

İkinci a nlamı i s e tarihçinin, geçmiş e ilişkin bir konuda, mesleki forma syonuna uygun araştırma yapması, elde etti ­ ği verileri meto dolojik bir değerlendirme sonuc unda yazma sürec i ve bu süreçle birlikte · ortaya çıkan bilgil erdir. Buna da yazılan tarih (historia rerum gestarum) denir. Ö rneğin , "l 7 .

Yüzyılda O smanlı Zihniyetindeki Değiş imin N edenleri"

konulu tarihsel araştırma b u minvaldedir.

33

Tarihin, Türkçede var o lan üçüncü anlamı i s e z aman b i ­ rimi olan "y ıl"a karşılık gelec ek b içimdeki kullanımıdır. Ö r­ neğin "İstanbul Türkler tarafından hangi tarihte fethedildi?" s ö z ün deki gibi kronoloji y erine kull anımı dır. B i r de "Bunları tarih yazacaktır'' s ö zünde o l duğu gibi " s ü ­ rekli her ş ey i kay deden büy ük ö z n e " g i b i bir b aşka anlamı da s ay ılabilir. Ya da "Dünkü maçta futbo lcul arımız tarih y a z ­ d ı " s özünde de b enzer b ir durum vardır. Tarih y a z ac ak kadar önemli bir i ş y aptılar s ö zünü ço kça p ekiştirmek a dına kulla­ nılan dey imlerden b iri haline gelmiştir.

Tarih: Bilim mi, Sanat mı, Zanaat mı? 2 0 . y üzy ılda tarihin, b ir bilim mi, s anat mı yo k s a z anaat mı o l duğu, eğer bilim s e , nasıl bir b ilim o l duğu tartışmala­ rı yo ğun y er tutmuştur. Tarihe b akış açımı z , şüphesiz ondan ne b ekle diğimizle ço k y akından ilişkili o l arak, o nun ne ve nasıl o l duğunu b elirliyo r. Profesyonel tarihçiler de bundan kaçamıyo r. B i r farkl a : tarihçiler s adec e to p lums al o l anla ta­ rihe y akla şmıyo r, ay nı z amanda diğer so sy al bilimlerin fel ­ s efe sinden de etkileniyo r. Ö rneğin tarihin, so sy al bilimlerin "kanun çıkarıc ı " (nomo tetik) y ap ı s ı içinde mi, yo k s a ins ani b ilimlerde o l duğu gibi kendine özgü (ideo grafik) o l arak mı kabul edilmesi gerektiği hala tartı ş ılmakta dır. Bu seb epten tarihin, b azen "geçmi ş " , b azen tüm meto do lojik gereklilikle­ rini i çerec ek b içimde bir "bilim", bazense bunların tümünü kap s ay ac ak b içimde profesyonel b ir çalışma al anı o l arak ta­ nımlandığı görülür. Bu durumun b irço k nedeni vardır. İlki, bir inc eleme s ah a s ı o l arak kabul edilen geçmişin ko mpleks y apısıdır. İkincis i , geçmişten günümüze kalan izler (kanıt­ l ar) üz erinden ic at edilen, her halükarda tanıml anması ek­ s iklikler i çeren tarihsel "o lgu"nun şimdiki z amanda y eniden inşa edilmesi s ürec inin karmaş ıklığı dır. Üçüncüsü ise bütün

34

bunları ü s tlenen tarihçilerin kendine ö z gü kavrayı ş l a rı ve s ahip oldukları mesleki b ec erilerindeki "ustalık" farklarıdır.

Tarihin Alt Dallara Ayrılması Tarih , kolay araştırılabilsin ve öğrenilebilsin diye b azı dö­ nemlere ve konulara göre alt dall ara ayrılmış tır. Konu b ağ­ lamında s iya si tarih, ekonomi tarihi, toplum s al tarih, kültür tarihi v s . s ayılabilir. Mesleki b ağlamda tıp tarihi, hukuk ta­ rih i , eğitim tarihi , b ilim tarihi vs . , milletler b ağlamında Türk tarih i , Rus tarihi, Fransı z tarihi, vs . , b ö lgeler b ağlamında Avrup a tarihi, Afrika tarihi, B alkan tarihi , vs. s öylenebilir. Ya da tarihyazımı yaklaşımlar b ağl amında yerel tarih, s özlü tarih, küresel tarih, mikro tarih, ma dun tarihi, vs. dile geti­ rilebilir. B u yüzden tarihi anlayabilmenin yolu , onu yaz an tarihçiyi , tarihçinin niteliklerini, p ersp ektifini anlamayı z o ­ runlu kılmaktadır. Şüphesiz ki tarih, s adec e olay ve kişiler yığını değildir. Ya­ ş a dığımı z toplum ve dünya açısından önemli gelişmeleri fark etmek, bugünümüzü daha iyi anlamamız a , toplum s al olaylar karşısında daha doğru p ersp ektifler geliştirmemize imkan s ağlayarak, kendimizi zaman ve mekanda konumlandırmamı ­ za katkı verebilir. Geçmiş i doğru okumak, bugüne v e gelec e ­ ğe dair öngörü(ler) geliştirmemize destek olabilir. B u yönüyle tarih, toplumsal ve bireys el bilinc i destekleyebilir. B ireylere b elli bir entelektüel tec rübe yanında, yüksek eğitim değeri olan bir z ihni terbiye b içimi kazandırıp , kişinin hayatını de­ ğiştirebilen bir hayal ve anl ayış dinamizmi sunabilir.

Tarihten Ders Almak Tarihçi, b i r metodoloj i kullanmakla geçmi ş e ilişkin seçti­ ği olayları , meydana geliş sürec ini, dönemin k o ş ullarını ve çevreyle o l an ilişkilerini vs. göz önünde b ulundurarak doğ-

35

ru y o rumlar. B i r bilim dalı olarak tarih i n verileri, geçmiş e o dakl andığı i ç i n diğer bilimlerdeki gibi deney v e gözleme da­ y an am a z . Anc ak bu metodolojik çalışma b içimi , olabildiğin­ ce gerçekçi bir s onuc a ulaşılmasına ,k atkı s ağlar. B u durum b a z en tarih i n gelec eğe dönük b azı p rojeksiy onlar sunmasına imkan verebilir. "Tarihten ders almak" ş eklindeki tarif edilen bu durum, geçmişte y a ş anmış tarih s el o l ay ların günümü z gelişmelerini anl amay a ı ş ık tutması ve gelec ekte olabilec ek b enzer o l ay lar için tah min imkanı verm e s i ş eklinde kabul edilir. Buna karş ın, tarihten edinilen bilgi, p ersp ektif ve kav­ ray ı ş l a gelec eğe ilişkin tah min imkanını keh anette bulunma ile karıştırmamak gerekir. Zira tarih in konusunu teşkil eden, insan ve insan topluluklarının karar verme sü rec inde, h an ­ gi etmenlerden y ola çıkarak, nasıl hareket edebilec eklerini kestirmek pek mümkün değil dir. Tarih çiler bu y anılgıy a dü ş ­ memey e çalış ır. Dü ş enlerse kolayc a fark edilir. Örneğin Paul Kennedy 'nin Büyük Güçlerin Yükselişi ve Çöküşü ( 1 98 7 ) adlı çok s atan ve uluslararas ı üne s ahip olan e s eri, Sovy etlerin y ıkılmay ac ağı ş eklindeki ac elec i b i çimde karar verilmiş bir tez den h areket etmi ş , çok değil kitap y ay ınl andıktan s onraki üç y ıl içinde S ovy etler y ıkılmı ş , kitabın tezi de b o ş a çıktığı için e s er kıy metini y itirmiştir. B urada olduğu gibi "h er ola­ y ın geçmiştekinin bir tekrarı o l duğunun dü şü nülmesi", h er dönemin kendine özgü ve biric ik ş artlarının olduğunun göz ardı edilm e s i , tarihsel olay l ardan tah min edic i s onuç çıkar­ ma noktasında maksadı a ş an giri ş imlerdir. Tarihten alına­ c ak dersten kastedilen, çoğu kez s anıldığı gib i , "dü n o lanın y arın tekrar edec eği" ş eklinde değil dir. Tarih , dü nün evvelki günden n a s ı l farklılaştığını , bunun nedenlerinin neler oldu­ ğunu inc el ey erek, y arının h angi anlamda farklı l a ş ac ağını s ezme imkanlarını sunabilmektedir. B u durum, tarih i n bir

36

kehan e t alanı değil, b elki gelec eğe kimi projeks iyon l a r sunan bir çalışın a alan ı olabilec eği ş eklinde değerlen dirilebilir. Bir s o syal bilim olarak tarih, kon unun önyargıların dan uzak (n e sn el ) , çok yön l ü , tarafs ı z ve daha önc e b elirl enmiş olan bilimsel ölçütler dahilin de inc elenmesin i ön görür. Buna göre tarihs e l olaylar, kanıta dayalı elde e dilen veriler göz ön ünde tutularak, çok p ersp ektifli ve karş ılaştırmalı b i ­ ç i m d e i ş lenebilir. B u ç erçevede "birincil kayn ak" den ilen, t a ­ rihs e l olaya ş ahitlik etmi şlerin ürettikleri vesikalar ve diğer olayın gerçekleşmesin e katılmış tarihsel n e sn el erden yarar­ l an ılması yapılan işin değerini arttırır.

"'Nerede :iim saın vaıisa orada taı:ı'ih, nerede tarihtrenı hahs:ecli­ liyoırsa oradaı insan vardır." Yaygın diğer bir görüşe göre tarih, in s ana o dakl anarak, onun geçmişin i araştıran , anl amaya çalış an , dolayısıyla daha çok yorumc u bir ins ani çalışın a alan ı dır. B u yaklaşım, tarihin yeni den anlamlan dırılma s ı için b a z ı imkanl ar sunmuştur. Bu imkanların b a şında, m o dern tarihçiliğin ı s rarla üzerin de durduğu n e sn ellik i d di asını eleştirme sidir. Yorumc u yakl aşıma göre insan , kültürel ve tarihs e l bir varlıktır. Vic o , C roc e , Herd er, Dilthey gibi düşünürlere göre insan, bu yüzden mecburi o larak tarihsel bir süreç için de dir. Bu n e denle de tarih , in s anın vazgeçilmez bir değeri olarak karşımız a çıkar. Bir başka deyi ş l e s öylenebilir ki "nerede in­

san varsa o rada tarih; nerede tarih ten bahsediliyorsa ora­ da insan va rdır." B u anlamda tarih, her dönemde hakim olan farklı zihn iyetlere göre farklı b içimde anlatılan ve an laşılan ins anın hikayesine odaklan ır. İns anın ön görülemez, din amik ve karmaşık yap ı s ın a vurgu bu yaklaşımda ön p l an a çıkar. S on u ç o larak, bütün bu karmaşık çalışın a tarzı ve kesin­ likten uzak araştırma s onuçların a rağmen tarih, geçmişi ın e -

37

rak e denlerc e büyük ilgi görmeye devam etmektedir. İnsan­ ların geçmiş e ilgi duymaları, araştırma ve öğrenme i s tekleri , çeşitli anlam arama çabaları ol duğu sürec e bu durum hiç bitmeyec e k gibi dir. Tarih kavramı, insanların kendilerinden önc e s inde neler olup bittiğini öğrenmek ve e dinilmiş tec rü ­ belerden yararlanmak i steme s i s eb ebiyle önemini koruya­ c aktır. Gerek araştırma al anı , gerek araş tırma metodoloj i s i , gerek s e araş tıran tarihçi açısından çok b oyutlu b i r k avram olmaya devam edec ektir.

38

II.

Tarih Tekerrür mü Eder Yoksa Tefekkür mü?

"Tarih kuramdır, kuram ideolojidir ve ideoloji de çıkardır. " Keith Jenkins "Ge çmişten adam h i s se kap armı ş . . . Ne masal şey! Be ş bin sene lik kı s s a yarım h i s se mi ve rdi? 'Tarih 'i 'teke rrür' diye tarif e diyorlar; Hiç ibret alıns aydı , teke rrür mü e derdi?" İ stiklal

M arşımızın

ş airi

Me hme t Akif E r soy , ünlü e se ri Safahat'ta b öy le y az ıyo rdu, ta­ rih hakkınd a . Ş airin de diği gibi ay nı şey le ri yap ıp b a şka b i r so ­ nuç be kle me k mümkün müdür? Ya da "tarih teke rrür e de r" m i ? B u so rulara cevap ve rirke n a s ­ lında so rgulanan tarihse l bilgi­ nin b i r do ğ a s ı var mıdır? Vars a n a s ı l dır so rularına d a ce vap ve r­ me k ge re kece ktir. Tarih, mo de rn z am anl arda bilimle şme ve kürsüle şme sü­ rec inde , diğe r so sy al bilim alanlarının da yaptığı gibi fizik b i ­ liminin meto do loji sinde n son de rece e tkilendi . Kope rnik'te n itib are n b aş l ay an ve B ilimse l Devrim o l arak nite le nen büy ük

39

gelişmeler, diğer s o syal bilimc iler gibi tarihçileri de etkiledi. Akıl- deney ve gö zleme dayanan veri toplama süreçlerini içe­ ren , olaylara değil de olguya o daklanan Pozitivizm, tarihin araştırma yollarını belirledi. B u yakl aşım, Ranke'nin "nasıl

old uysa öyle" motto su gibi yalın bir gerçeklik s avunusunu da ü s tlenmiş oldu. Dikkatli inc elendiğinde bu yakl a ş ımın te­ melinde; nasıl fizikte evrenin gizli olarak var olan genel ka­ nunlarını keşfetmek esas i diys e , tarih alanında da geçmi ş e ilişkin var o l an olgul arı keşfetmek vardı . B u ç erçevede o yıl ­ larda, tarihin yazılan bir alan olmaktan çok, as lında "olan" ve "gerçekl e ş en" bir yap ıya s ahip olduğu kabul e diliyordu . G ördüğümüz gibi tarih, meğer ne kadar z o r b i r b ilimmi ş , ne kadar ç o k ilintili ol duğu alan varmı ş ? B u durum eminim tahmininizden daha zor bir alana i ş aret ediyor.

Milli Takım, Kore'de Tarih Yazdı Tarihin "yapılması", "yazılması" ya da "in ş a edilmesi" (kur­ gulanması) , tarihçiler arasında tartışmalı bir konu dur. "Ta­ rihi yap an" ve "tarihi yazan" ayrımı s anıldığından çok daha güçtür. B u noktada, Fransız aydınl anma s ı ve p o z itif düşün­ c e s inden son derec e etkilenmiş olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün tarihle ilgili s öylediği ş u s özün tam yeri dir: " Ta­

rih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir; yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat insa nlığı şaşırtan bir hal alır." Burada tarihsel bilgi, iki ön kabule dayanmaktadır. Bunlardan ilki "tarihin yap ıldığı", diğeri i s e "tarihin yazıl­ dığı"dır. B unlardan tarihin yap ılmasından, milletleri ya da ins anlık için yapılan büyük i ş l eri , yaş anan büyük olayları anlamak mümkündür. Anc ak bunun "tarih yapmak" olarak adlandırılm a s ı , tam da b ah s ettiğimiz dönemin bilimsel dü­ şünme pratikleriyle yakından ilişkilidir. Buna göre tarihçi, yapılan tarihin ne olduğunu, nasıl o l duğunu ş aşmadan or-

40

tay a çıkarmak zo rundadır. Peki, "Tarih y ap ı l abi le n bir şey " midir? Ya da ge rçe kte n bir "tarih y apmaktan" bahse dilebilir mi? Tarihi y az anın, "o lan" ü ze rinde n y aptığı araştırma so nu­ c unda, tarihi "y ap an"ı o rtay a çıkardığı vars ay ılır. Vars ay ılır diyo rum, çünkü tam öy le s ay ılmaz. Şimdi bunu biraz açalım. Tarihi y azmak, ge çmiş i do ğrudan kay da ge ç irme k gibi ko ­ l ay bir süre ç de ğildir. Ö rne ğin, İstanbul'un fethiy le ilgili 5 ay rı kay naktan y ararlanan, 5 farklı tarih ç i , 5 farklı tarih e se ­ r i o rtay a çıkarac aktır. H atta denilebilir k i bu bir ihtimalden öte nere dey se ke sin bir sonuçtur. Peki, o rtak bir tarih meto ­ do loji s i var i se bir konuy a ilişkin 5 farklı tarihçi hem de ay nı kay nakları kull anarak nasıl 5 farklı tarih y az abilir?

Şüphe s i z ki İ stanb u l ' un fe thiy le ilgili 5 ay rı kay nağı kul ­ lanarak 5 farklı tarih y azan 5 tarihç i , he r ne kadar ne sne l olmay a ç a lı ş s al a r d a farkında o l arak y a da o lmadan çe ş itli özne llikle re / g ö rece likle re düşe b ilirle r. İstanb u l ' un fe thiy le ilgili 5 farklı k ay nağı ince leye re k ke ndi ç a l ı ş m a larını ta­ mamlay an tarihçile r, bunu i ş le rke n/y az arke n , o l ay a farklı

41

b akı ş a ç ı l arı , s ah ip o l dukları d ü ş ünce ve de ğe r y argıları çe rçeve si n de farklı s ö zc ükle r, farklı c ümle le rle y ap ac aklar­ dır. B u b ağlamda tarih , Co llingwoo d'un de diği gibi " tarih­

çi n i n yazdıkları n d a n b aşka bir şey değildir" de me k y anlış s ay ıl m a z . Görül düğü ü ze re ge ç m i ş i ko l ayc a y az ab i lme k pe k mümkün o lamıyo r. Aslında s anıldığı gibi he rke s tarafından ke şfe dilmey i be kleye n b i r ge çmi ş de g örünmüyo r o rt a d a . B u d a o l ay ın faili o l arak kah ramanl arın ge çmi şte ne y a p ­ tıkl arından z iy a de , tarih çinin b u n u n a s ı l y az dığını ö n p l a ­ n a çıkarıyo r. Atatürk b aşta o lmak üze re tarih i n y a zıldığı kadar y apıl­ dığını d a dile ge tire n dönemin düşünürle ri bununla ne le ri kaste tmişle rdir? Şimdi buna bir göz atalım.

Tiiırk Tarihi de Nıe Demek? 1 9 . y üzy ılın bilim anlay ı şı içinde tarih i e tkileye n önemli ge ­ lişme le r de n bir diğe ri i se uluslaşma h are ke tle riyd i . Ulu s l a ş ­ ma h are ke tleri, tarihe büy ük öne m atfetti . Tarih arac ılığıy la h alkların e s a sını (özünü) o rtay a çıkarma dü ş ünce s i y ay gın­ laştı. B u süre çte tarih çile re büy ük de ğe r ve rilme s i y anında he r bir tarih çi , ke ndi ulusunun e n e ski ge çmişini o rtay a çı­ karac ak çalışmalar y apmakla bir nevi görevle ndiril di. Ta ­ rih çile rin y aptıkları araştırmalarla ulus larına ait "ilkle r"i bulmaları ve s unmaları , m e s le kle rinin biric ik amac ı o l arak görüldü. B öy lece uluslarara s ı düzlemde bir anl amd a süre gi ­ de n "y arıştan" ge ri kalmamak i ç i n he r bir ulusun tarih çi s i , ke ndi ulus ları h akkınd a "e n e ski" ve "ins anlık tarihinde ki ilk katkı " s ını bulmay a y ö ne l d i . B u durum tarihe , aslında o l du ­ ğu vars ay ılan tarih se l b ilginin, s a dece ke şfinde n ibare t b i r misyon y ükle di . U l u s devle tle r bunun için ke ndi tarih çile ri ­ ni ye tiştirmey i , y ap ac akları i ş le ri o rtay a çıkarac ak bir tarih po litikasıy l a y önle n dirmeye giriştile r. Türkiye 'de Türk Tarih

42

Tezi o larak tanımlanan y aklaşımı da b enzer b i r tarih p oliti­ kası o larak görmek mü mkü ndür. Kıs ac a değinmek gerekirs e , Tü rkleri Anadolu'dan atmak i stey en bazı B atılılar; "Tü rklerin medeniy et y aratamay an", " s arı ırktan" , "b arb ar" bir topluluk o l duğunu iddia ediy o r­ lardı. Türk Tarih Tezi, bu kötü niy etli i ddialara c evap vermek için tas arlanmıştı. Türk Tarih Tezine göre Türkler, a s lında medeniy etin y a ratıc ı s ı ve y ay ıc ı s ı bir milletti . O rta Asy a 'dan çeşitli seb eplerle göç ettikleri düny anın her y erine , s ahip o ldukları medeniy eti götü rmü ş l erdi . B u . yü z den dü ny adaki tüm m e deniy etlerin kay nağı Tü rk medeniy etiy di.

l 9 3 0 'larda­

ki Tü rk Tarih Tezinde ana hatlarıy l a b öy le deniy ordu. Kabul ediy orum, tez biraz ab artı i ç e riy or. Kötü niy etli p o litik bir iddiay a c evap vermek için tas arlanmış olması öneml i , ama Tü rklerin tüm me deniy etin kay nağı ol arak s unulması bugün hepimizi bir p arça gü lü m s etebilir. Tü rk Tarih Kurumu , bu te­ zin kanıtlanabilmesi için ö z ellikle E skiçağ Tü rk tarihi ü z e ­ rine araştırmal arın y apılmas ını u z u n z aman de steklemiştir. Elb ette bu durum E ski Tü rk tarihinin o rtay a çıkarılmas ını s ağlamı ştır. Konumuz b ağlamında buradaki asıl önemli nok­ ta ş u dur: Türk tarihçilerden, Tü rklerin çok eski geçmiş indeki tezin b elirttiği i d diaları keşfetmeleri b eklenmiştir. B öy lelik­ le tezin iddial arı çok eski z amanlarda var ol duğu için, bunl a­ rı i s p at edec ek kanıtların tarihçilerc e bulunarak gü n yü züne çıkarılma s ı y alın biçimde s ağlanac aktı . Oy s a y ukarı da da b ahs ettiğimiz gibi bü tün bunl ar, konuy la ilgilenen tarihçi­ nin niteliklerinden b ağım s ı z gerçekleşmiy ordu . Dolay ıs ıy la y a zılmay a çalışılan tarih, onu y azan tarihçilerin niteliklerin­ den ay rı gelişmiy ordu . Tarihin s e rüveni, 2 0 . yü zy ılın b aşında diğer uluslaşma çab aları çerçeve s inde de sü rdü . Ulusçuluk, tarihi de kendine hizmet eder b i çimde bir role z orlandı . B u rol içinde tarih,

43

b a ş ta milletin "en eski z amanlarından" yaş adığı güne kadar ki ins anlık tarihi i çindeki onurlu duruşunu göstermek, bunu da olgulara o d aklanarak, devletin resmi belgelerine dayalı biçimde yapmayı gerektirdi . Tarihin nesnel bir araştırm ayla a slında var olan olguları ortaya çıkarması s onra s ında bunlar arasında tam bir nedensellik (illiyet) ilişkisi kurm a s ı da yine dönemin genel kabul gören bilimsel ve s iyasi anlayış ların­ dan kaynaklandı . Buna göre tarihte her olay b a ş k a bir olayın nedeni olarak tanımlandı . Yani, her bir olayın s onucu başka bir olayın nedeni oldu . Ö rneğin, Birinci Dünya S ava ş ı 'nda O smanlı yenildiği için i ş gale uğradı, bu da Milli Mücadele'yi doğurdu . O da yeni Türkiye C umhuriyeti'ni doğurdu. B u ba­ kış açısıyla hem ins anlık hem de ulus tarihindeki olayların birbirine kesinti siz ve zincirleme b ağlı olduğu fikri gelişti. B u yakla ş ımın fizik b iliminin metodoloj i sinden ö dünç alına­ rak tarihçiliğe uyarlandığını s öylemek mümkündü . Ö zellikle s avunulan ulus çuluğun o dağı; s oy-kan bağı ya da vatan- dil üzerinden nasıl oluşmu ş s a , tarihte bu tarz sıkı nedensel bir b ağlam oluşturma ç ab a s ı da ona göre biçimlendi .

44

Tarihte keşif yapmak ya da onu s e b ep - s onuç ilişkisi üze­ rinden değerlendirmek gelenek s e l tarihçiliğin bugün bile en büyük he defi dir. Kims enin görmediği bir kaynağa ulaşıp, oradan dönem ve çalışılan konu h akkında ş aşırtı c ı , ilginç b ilgilere ula şmak s on derece önems enen bir durumdur. Bu yüzden tarihçilerin buldukl arı yeni bir belge, konuya ilişkin keşif gibi sunulur. Oysa 20. yüzyılın ikinci yarı sından itib a ­ r e n genelde s o syal b ilimler alanında gerçekl e ş e n "gerçeği bulma, bilme, tanımlama ve temsil olarak s unma" imkanl a ­ rına ilişkin tartı şmalar tarihçiliği de yakından etkiledi. Ö r­ neğin, bugün tarih çalışmasından s adece ulusun geçmişine ilişkin bir keşiften öte, geçmişin z engin b irikiminin incelen­ mesi anl a ş ılır oldu.

45

III.

Tarih Nasıl Yalan S öyler?

"Ne yapmam gerekiyor?" diye s ordu. "Onun için mi? Hiçbir ş ey. K a d erine d oğru gi diyor o . " " Onun i ç i n değil, b enim i çin. Tarih yaz arıyım , er g e ç B i ­ zans'ın son günlerini kayıtlara geçirmem gerekecek. B a u ­ dolino'nun anl attığı öyküyü nereye koymam gerek?" "Hiçbir yere. O n a ait b i r öykü bu. Hem s onra gerçek oldu­ ğundan emin mis in?" "Hayır, her ş eyi ondan öğrendim, onun b i r yal ancı oldu­ ğunu d a ondan öğrendim . " " Gö rdün m ü i ş t e . . . " d e d i b ilge Pafnuzi o , " B i r tarih yazan b öyle belirsiz bir tanıklığa güvenemez. Baudolino'yu öy­ künden s il ! " "Ama e n azından s o n günler, C enevi z l i lerin evinde ortak bir öykümüz o l du . "

" C enevi zlil eri de s i l , yok s a yaptıkl arı kutsal emanetleri d e s öylemek z o runda kalırsın v e okurlarının kut s a l ş eylere olan güvenleri yok olur. O l ayları h afifçe değiştirmek için biraz çaba gerekecek, Vene diklilerden yardım gördüğünü s ökersin. Evet, b i liyorum, b u doğru değil , ama büyük b i r tarihte k ü ç ü k gerçekler; en b üyük gerçek o rt aya çıksın diye değiştirilebilir. S en , b arb ar ülkelerde ve b arb ar halk­ l a r arasında, uzak b i r b ataklıkta b a ş l ayan küçük b i r o l ayı değil , Romalıl arın imp aratorluğunun gerçek öykü sünü anlatmalı s ı n . Ayrı c a gelecekteki okurlarının aklına karl a r

47

ve buzlar arasında bir Gradal ve çok sıcak topraklarda Rahip Johannes 'in Krallığının olduğunu mu sokmak is­ tiyorsun? Yüzyıllarca kim bilir kaç çılgın onu bulabilmek için hiç durmadan dolaşmaya başlar artık . . . " "Güzel bir öyküydü. Ne yazık ki hiç kimse bilemeyecek. " "Kendini bu dünyadaki tek tarih yazan sanma. Er ya da geç Baudolino 'dan daha yalancı biri çıkıp, onu anlatacaktır. " Kültür tarihçisi Umberto E c o , Baudolino adlı romanında, başkahramanı için bunları s öyletiyordu . Romanda B audolino, geçmiş e ve yaş a dığı z amana ilişkin sürekli öyküler uyduran ve buna da herkesi inandıran biri konumundadır. Bir an dü­ şününce , ins anlık tarihi içinde b öylesine birçok ins anın var olma ve tarihe yönelik yaptıkları tahrib at ihtimali göz önüne alınınca insan derin bir kuşkuya kapılabiliyor. Tarihte bu tarz çok meşhur olmuş büyük yalanlara rast­ lamak

mümkündür.

Ö r­

neğin, Büyük Konstantin

Bağışı olarak adlandırılan ve O rta Ç ağ 'da uzun s üre kilis enin b elirli Roma top­ rakl arı üzerinde hakimiyet kurmasının yas al z eminini oluşturduğu s öylenen im­ tiyazı açıklayan b e lgenin s ahte o lduğunun ortaya çı­ karılması gib i . Buna göre Roma İmp aratoru I . Kon s ­ tantin'in Pap a I . Sylvester ve onun haleflerine, Roma İmp aratorluğu tarafından kontrol

edilen

topraklar

üz erinde nihai otorite verdiği iddia e diliyordu. B ağışı temsil eden s ahte b elgede Latince metinde ş unlar yazıyordu : S ö z ü edilen en kut s a l ruhani l i derimi z , b a b amız evrensel p ap a Sylve ster' a , s arayımız ve Roma ş ehrinin yanı s ıra İtalya'nın tüm eyaletlerini, yörelerini ve ş ehirlerini ve dahi tüm Batı bölgel erini h e diye o l a rak kendisinin veya ardıll arının iktidarına ve s altanatına teslim e diyoruz.

B u b elgenin s ahte olduğu 1 5 . yüzyılda yayınlanan bir ma­ kale ile o rtaya konmasına karşın, kamuoyu üzerindeki etkis i yüzyıllar b oyunca devam etmiştir. Ne tuhaf değil mi, tarihin h ayatı etkileyen s iyaseti b öyle­ sine geniş bir ölçekte ve kökten destekleyebilm e s i . B u rast­ lanabilen bir durum. Ancak hemen umutsuzluğa kapılma­ yalım . B u yalanı da o rtaya çıkaran tarih oldu. Kabul etmek gerekir ki bu uzun bir z aman aldı. Ancak unutmayalım ki her yal an ya da yanlış tarih bilgi s i , bu kadar uzun yaşamaz.

49

iV.

Nesnel Tarih de Ne Demek?

"Tarih s iya s a l b i r s avaş meydanı dır. "

John To sh

Profe s ö r bir gün öğrencilerini t o p l a dı; bunlardan b irka­ çı h o c anın önceden kendilerine verdiği giz l i talimat ge­ reğince b a z ı tartı ş m alara girdile r. B i rb irlerine hakaret ederek kavga etmeye b a ş l a dılar. Profe s ö rü n b i r i ş areti ile kavgaya s o n verdile r. Profe s ö r olayda hazır bulunan diğer öğrencilerden gördüklerini yazarak nakletmel erini istedi. Bunlardan bir kısmı o gün, bir kısmı erte s i gün, b i r kısmı d a b i rk a ç gün s onra yazıya döktül er. Sonuç o l a rak görül­ dü ki ö ğren cil erin her biri o l ayı başka bir ş ekilde naklet­ mişti. Hatta o l ayın bazı ayrıntıları unutulduktan s onra b a ş k a o l aylara s eb e b iyet veren m e s e l e ç e şitli biçimlerde anlatılmı ş t ı . Her g ü n s o rgu h akimlerinin tekrar etmekte o l dukları t e c ­ rüb e şunu g ö s termişti:

1 . G ö z ümüzün önünde birkaç dakika içinde gerçekl e ş e n h eyecanlı bir o l ayı ayrıntıl arıyl a kaydetmek konusunda duyul arımız yetersiz kalabi lmektedir. 2 . D uyularımızın verdiği tepkiler konusunda hafı z amız s andığımız kadar güçlü değil dir.

Yukarıdaki anekdotta Almanya'da bir hukuk p rofes örü­ nün, c ez a maddelerinde ş ahitliklerin önemini vurgul amak için yaptığı b u küçük toplumsal deney, aslında tarihsel bir olayın tanıkları ve kaynaklarının kıymetleri yanında tarihçi-

51

nin de imkanlarını gözler önüne s erme s i b akımından önem­ l idir. B u anekdot şüphesiz ki tarihçiler için de geç erlidir. Zira olayda görüldüğü gibi gerçekl e ş en olayları nakleden kay­ naklar (belgeler) , ayrıntılar konu s unda çoğu zaman güvenil­ mez dir. Kaldı ki o l ayın gerçekleştiği z aman yazılan b elge deki gerçekliği, s adec e olayın z amanı içinde değerlendirerek onu anlayab iliri z . Olayın, olmu ş - bitmişliği yüzünden yeniden göz den geçiril­ me imkanının bulunmaması, olaya ilişkin bugüne kalan bilgi ve b elgelerden yararlanmayı zorunlu kılar. Anc ak bu durum, olaydan günümüze kadar gelebilmiş her bir b elgenin aynı ola­ yı aynı biçimde anlatac ağı anlamına gelme z . O l ayın oluşuna ş ahitlik edenlerc e oluşturulan b elgelerdeki farklılıklar, şüp­ hesiz ins an olmaktan kaynaklı b azı eksiklikleri her z aman ta­ şıyabilir. Ç ünkü insan, algı imkanları çerçeve s inde dış arıdan duydukları , gördükleri ve ş ahit olduklarına anlam verir.

Hezarfen Ahmet Çelebi Nasıl Uçtu? Alman tarihçi Mortman , kısıtlı imkanlara karşın tarihsel olayları anlamaya çalış ırken, her bir olaya ilişkin ü ç dere­ c e de bir yakla şımın gereğini açıklamıştır. B unlar mümkün olaylar, muhtemel olaylar ve muhakkak olaylardır.

Tarihte mümkün olayla r, s ağlam kanıtlarl a i s p at edile­ meyen, anc ak meydana gelişini şüpheye düşürec ek doğrudan ya da dolaylı hiçbir s ebep mevc ut olmayan olaylardır. Ö rne­ ğin Evliya Ç elebi 'nin aktardığına göre Hez arfen Ahmet Ç e ­ lebi 'nin "kuş kanatl arı" takarak Gal ata Kul e s i ' n den Üsküdar s ahiline kadar u çtuğu bilgisi mümkün bir olaydır. B u olay h akkında Evliya dışında b aşka bir kaynak bulunamamıştır. Anc ak bu olayın olmadığına dair bir veri de yoktur.

Tarihte m u h temel olaylar i s e kanıtlara göre farklı biçim­ lerde s unulan, anc ak olayın kanıtlarının b azı niteliklerinden

52

dolayı ç oğunun teyit ettiği olaylara denir. Ö rneğin İstan­ bul'un Fethinin tarihi konusunda O s manlı ve B atılı tarihçiler farklı gün/ay vermişlerdir. B unların kendi içlerinde değer­ lendirildiğinde ç e ş itli gerekçelerl e aynı tarihi dile getirenler dikkate alınarak 2 9 Mayıs 1 45 3 tarihinde karar kılınmıştır.

Tarihte m uhakkak olaylar i s e s ahip olunan kanıtlardan dolayı h akikati reddedilemez b içimde açık - seçik olanlardır. Örneğin Türkiye C umhuriyeti'nin 2 9 Ekim 1 92 3 'te kabul edil­ diği bilgisi konusunda tüm kanıtlar söz birliği içindedir. Bü­ tün buna rağmen, Mortman'ın tabiriyle "pas yeniden demire

dönüşmez, kınlan vazoyu yapıştırsanız da aynı vazo olmaz, kemiklerden bir dinozor çıkaramayız. Ama pasa bakarak de­ miri n şeklini, kınklara bakarak vazoyu, kemiklerine bakarak dinozorun canlısını hayal edebilir, zihnimizde kurabiliriz. " Tarih , kanıtlardan elde edilen bilginin gerçek/nesnel o l ­ masını m o dern z amanlarda önemsemişti r. Nesnellik, incele-

53

me ya da ara ş tırmaya konu olanı , "nesne" b içiminde tanım­ l ayarak araştırma içinde yer alan b u nesneler dünyasındaki ilişki , farklılık, devamlılık gibi olguları inc eleme b i çimidir. B u durum fen ve doğa b ilimlerinde s o run yaratmazken, s o syal ve ins ani b ilimlerde inc eleme o dağın da ins anın yer alm a s ın d a n d o l ayı ç e ş itli s o runlara yol açmış tır. Yan i , l ab o ­ ratuvarında elektronları gözlemleyen b i r fizi kçi y a da m a d ­ denin m o l ekül yap ısını inc el eyen b i r ki mya cı, inc el e dikl e ­ r i n e dair h e rhangi b i r taraflı yakl a ş ı m s ergilemeyip " o l an"ı yan s ıtırken, t arih gibi s o syal ve ins ani bilim alanlarında "inc elenen" ve "inc eleyen" i n s an o l duğu için etki l e ş im s o ­ runlarına yol açabilmişti r. Yeniden vurgul amak gerekirs e mo dern tarih metodoloji­ s i , belgeye (resmi belgeye) dayalı, olgulara o daklı ve nesnel bir tarih öngörüs ünü p ayl aşmıştır. Bunu da tarihçinin bu s üreçte nesnel bir tutum b elirlemesiyle tanımlamıştır. An­ c ak metins elliğin, tarihsel ya d a s o syal bir gerçekliği temsil etme sürec in deki yetersizliği ve tarihçilerin ikti darla ilişki­ lerinin b u nesnelliği zedeleyen bir yönünün olabilec eği bir­ çok gelişmeyle kanıtlanmış tır. Bu durumda tarihte nesnellik, olgunun nesnelliği değil; olgu ile yorum arasın daki ilişkinin, geçmi ş , bugün ve gelec ek arasındaki ili şkinin nes nelliği ola­ bilir. Bunu da anc ak nesnel davranmaya çalışan tarihçinin gerçekleştirm e s ini b ekleyebiliri z .

Her tarihçi gibi, her tarih kitabı d a biraz taraf tutar Zira onu araştıran ve kaleme alan tarihçinin de bir p ersp ek­ tifi vardır. İns an olmaktan kaynaklanan bu problem, bütü­ nüyle ortadan kal dırılac ak gibi görünmemektedir. Tarihçiler bu kaçınılmaz yanlılığı , meşhur ö z deyiş l e ş öyle ifade eder­ ler: "İnsan, yaşanan tarih ölçüsü n de değil, insan ölçüsünde

tarih yazabilir." Ama b u s o run, tarihsel b ilginin tamamen

54

yanlı, gerçekten uzak ve i ş e yaramaz olduğu anlamına da gelm e s e de Richard E van s ' ın da belirttiği gibi "Bugün artık,

kesin tarih olamaz . "

iBelgeleı-e güvenelim mi? Antik dönemde ya da Orta Ç ağ 'da yaz anların b a z ı olaylara tanıklıkları söz konu s u olab ilmi ş s e de gerçek ş u ki hiçbir m o dern tarihçi, konu ettiği hiçbir tarihs e l olay, ki ş i , kurum ya da duruma ş ahit olmamıştır. Yani hiçbir Mısır tarihçisi Rams e s ' i görmemiştir. Ya da hiçbiri İstanbul ' un fethinde Ş ahi topunun gürleme s ini duymamıştır. B uradan anlaşılan tarihçilerin imkanı oldukça s ınırlıdır. Onlar, yaş anmı ş olay­ lara ş ahitlik etmişlerin ya da olayın p aydaşlarının bıraktık­ l arı i zleri (kanıtları) takip edip değerlendirerek, gerçekte ne ol duğunu s orgul ayarak yazabilirler. Tarihsel olayları , ancak ve ancak, biz den öncekilerin tanıklığı aracılığıyla bilebil­ mek mümkündür. Bu durumu C arr ş öyle değerlendirir: "Bu

çağların karşısında, tıpkı hiç katılmadığı b i r cinayeti ay­ dınlatmaya çalışan b i r sorg u yargıcının; gribe yakala n ıp ya tağına hapsolduğundan ötürü deneylerin i n sonuçları n ı b i r labora n t aracılığıyla öğrenen bir fizikçi n i n konumunda­ yız. " S onrasında i s e ş unu s orar: " Geçmiş yaşan tıların tanık­ lıkları n a ne derece g ü venebiliriz ?" Bu s oru tarihte nesnellik imkanlarının s ınırlarına da açıklık getirir gibidir. Tarihçinin kabul ettiği inceleme nesnesiyle doğrudan ilişki kuramadığı için geçmiş bir olaya tanıkların anlatılarının tarih sel süreç içinde değiş ikliğe uğrayab ildiğini, aslından u z aklaşabildi­ ğini , kendisinden emin olamayacağımız bir bilgiye dönü­ ş ebildiğini de s öylemek mümkündür. B u durumu Bloch'tan aldığımız ş u alıntıyla tamamlamak mümkündür: "Bi r gece

hareka tı sırasında 'Dikka t, solda obüs çukurları va r! ' sözü tek sıra halinde aktarılırken sondaki adamın kulağına ge-

55

len söz, 'Sola g i d i n ! ' olmuş, o da çarp ı tılan talimata uya rak sola doğru adım a tmış ve yok olmuştur. " Her ş eyden ö nc e ona u l a ş an malzemenin tarihs e l o lguyu ne kadar nesnel yansıttığı meçhuldür. Görül düğü gibi onun

nesnel olmas ı n ı engelleyen sebeplerin başın d a , kaynakların ne snelliği m e s e l e s i gelir. Kaldı ki tarihçinin s ağlıklı b i r i ş o rtaya koyab ilme s i , kendi sine u l a ş a n kanıtlarla b a ş lar. Dola ­ yısıyla el deki b elgeler, tarihçinin çalışma sınırl arını b elirler. Kaynakların nesnel bilgi sunm a s ı dışında ikinci sorun önyargıl ardır. Önyargıs ı z bir tarihçinin var olamayac ağını kabul eden C ollingwoo d , "Her türlü hakiki tarihsel d ü ş ü n ce,

ö nya rg ı ile başlar ve bunu i n kar eden insanlar ya kend i ön­ yargılarının farkın a va ra m ayacak kadar b udala ya da o n ­ ları itiraf edemeyecek k a d a r mahcuptur/ar" der. B u n a kar­ şın tarihçiyi , "içinde düşündüğü d ü nyanın mahkumu" ilan e den bir görüş de kabul e dilem e z . Ç ünkü tarihçi duygularını yan s ıtmakta, terc ihini ifade etmekte, yorumunu i s te diği gibi yapmakta s erb esttir. O l an ı - olguyu olduğu gibi nakletmek konusunda s ınırlıdır. B elki b u görüşle tarihçiyi bugünün değil , geçmişin dünyasına m ahkum e diyoru z , ama tarihçilik ahlakının da bunu gerektirdiği bir gerçektir. Nesnelliğe a s ı l engel , kendini hangi ş ekilde g ö s terirse göstersin, tarihçinin ya da okuyanın önyargı sıyla b a ş l amak­ tadır. B u durum, tarihçinin çeş itli ö z elliklerinden kaynakl a­ nabilir. B u yüzden tarihçinin kendi yaş adığı dönemi' yazması hiç kolay değildir. Bir tü r tarafs ızlığı s ağlayarak yakın dö­ nemi yazmak, eski bir dönemi yazmadan daha zor o l abilir, fakat imkans ı z değildir. Ç alışması sırasında tarihçinin belli ölçüler dahilinde ya­ p ac ağı bazı tespitler nesnel bir ş ekilde gerçekleşeb ilir. Ö rne­ ğin "İstanbul'un 29 Mayıs 1 4 5 3 'te Sultan II. Mehmet komu­ tasındaki O smanlı ordusu tarafından ele geçirildiği" bilgi s i ,

56

herkesçe kabul edilebilec ek, tarihsel bir olgu hakkında nesnel tespittir. Anc ak

II.

Mehmet'in İstanbul'a hakim oluşu Türk ta­

rihçilere göre fetihtir, B atılı tarihçiler açısından ise istiladır.

Tarih ideoloj iyi aşabilir mi? İdeolojik ve s iyas i terc ihin tarihçilerin olgulara yaklaşımları üzerindeki etkisine b aşka örnekler de verilebilir. I . B ayezid ile Timur'un iki s i de Müslüman Türk sultanları dır. Anc ak Ti­ mur, O s manlı top raklarınd a yaş ayan tarihçi tarafından şuur altındaki duyguyla bir düşman ve zalim bir hükümdar ya da daha iyims e r bir ifadeyle öteki muamele s i görürken, I . Ba­ yez i d haklılığından kuşku duyulmayan bir c engaver o larak tasvir edilmektedir. C umhuriyetin kuruluşundan b a ş l ayarak uzun yıllar, ö z e l ­ l i k l e s o n d ö n e m O smanlı D evleti tarihi h akkında genel l eyic i olumsuz b i r b akış açısı hakim olmuştur. Bu b ağlamda O s ­ manlı D evleti 'nin önemli p adiş ahlarından biri o l an Sultan II. Ab dülhami d ' e bazı tarihçilerin "Kızıl Sultan" , bazıl arının i s e "Ulu H akan" demeleri tarihçinin, ait o l duğu kültür, ya ş a ­ dığı b ölge ve tarihi dönem, i d e olojik anlayış ı itib ariyle taraf o l duklarını gösterir. C umhuriyet dönemi siyasi yetkililerinin l 9 5 0 'l i

yıllara kadar genel ol arak O s manlı'yı, yakın z aman­

lara kadar da Ab dülhami d dönemini mo dernleşme çizgisinin dışında tutm a s ı dönemin laik ve ulusal kimlik yaratma ideo­ l ojik çizgi s iyle i l işkili dir.

Tarihçiler, taraf mı tutuyor, eınir mi alıyor? Bilgi, ikti darla yakından ilişkilidi r. Toplums al oluşuml arda en fazla güc e s ahip o l anlar bilgi üzerinde tekel oluştururl ar. Bilgiyi ellerinden geldiğinc e çıkarlarına göre m e ş rul a ş tırır­ lar. . . . Bir şeyin söylenmesini engelleyen ve sadece b elli şeyle­ "

rin söylenmesine izin veren şey, n ihai olarak iktidardır: Ha-

57

kikat o n u doğru kılacak güce sahip birilerine bağlıdır. . " Bu .

durum tarih için de geçerlidir. Tarihçinin çalışmasının bu­ günkü toplum s a l konumlarından b ağımsız o lduğunu iddia etmek bir yanılgı içerir. B u yüzden yakın z amanlara kadar yazılan tarihlerin pek çoğu hanedanların tarihi olmuş tur. İkti dar, bilginin tekeli o lurken, tarihin de tek merkezi ol­ mayı s ürdürür. Bristol Üniversitesinden John Vincent, tari­ hin kaz ananlara göre biçimlendiği gerçeğini şu örnekle vur­ gular: Roma İmp aratorluğundan kalan dokümanların % 9 0 ' ı , imp aratorluğun Hri stiyanlığı benim s e diği döneme aittir. O yıllı:. rdan günümü z e nelerin kalac ağını Hristiyanlar değil de p aganlar kararl a ştırmış o l s aydı, kaynaklar değiş eceği için Roma tarihi diye bugün b a şka bir tarih okuyacaktık. B enzer biçimde Antik Yunan'da s adece Atina sitesi yoktu . Sp arta, B o etya gibi başka me şhur s iteler de m evcuttu . Ancak Atinalılar, antik Yunanistan tarihini yazmayı tekellerine al­ mayı b a ş ardıkları için tüm antik Yunan'ı Atinalıl arın gözü ile görebiliyoru z . Kendilerine düşman Atina tarafından ya ­ zıldıkları için Sp arta ve B o etya hakkındaki mevcut bilgiler oldukça i ç karartıcı olmuştur.

''Aslanlaır kendi tral:ihletrinıi yazmadıkça, a'lc.JJaırın hJMye­ leriniı dinlemeJ� z�undadıır " Meşhur bir özdeyiş b öyle der. Bu sorunu birçok noktada açıkça görmek mümkündür. Örneğin günümüzdeki siyahi Afrika ülke­ lerinde, halkın tarihçilere yüklediği en ağır sorumluluk, ulusal tarihin yazılmasıdır. Bunun nedeni , bilindiği gibi Afrika dev­ letlerinin çoğu , bugünkü sınırlarına kavuş alı daha yüz yıl bile olmamıştır. Üstelik bu sınırlar Avrup alı diplomatlarca b elirlen­ miştir. S ömürge döneminde okullarında Afrikalılara okutulan tarih, aslında b eyaz adamın tarihiydi . Bu tarih, Afrikalıların yaptıklarını ya küçümsemiş ya da dikkate almamıştır.

58

B enzer bir durum s iyas etin el değiştirmesiyle tarihyazı­ mında b elirebilmektedir. Yine örneğin Ç in'de M . Ö . (Milattan Önce) 2 1 3 tarihli bir fermanla feodal devletlerin tarihini içe­ ren ve resmi arşivin dışında yer alan bütün kitapların yakıl­ ması emredilmiştir. Bu uygulamada amaç , imp aratorun bü­ yük danışmanının belirttiğine göre; "bugünü eleştirmek için

geçmişi inceleyen" bilginleri engellemekti . Ya da günümüze daha yakın b aşka bir örnekte i s e Stalin döneminde hem Ko­ münist Parti'nin prestij ini artırmak hem de Troçki'yi gözden düşürerek Stalin'i yüceltmeye yönelik Rus tarihi köklü bir de­ ğişime uğramıştır. Üstelik bu, dünya tarihinde tekil bir örnek de değildir. Neredeyse her ülkenin travma i çeren her siyasal değişikliği s onrasında görülebilecek kadar da s ıradandır. Geçmişin, herkesin rahatlıkla anlayabileceği bütüncül ve okuyanı kucaklayıcı çoğulcu bir tarihyazımının zorluğuna dikkat çeken Tosh, ş öyle devam eder: "Otori teye başkaldıran­

lar da b u başka/dırıyı boğmaya çalışanlar da tarihin desteği­ ni yanlarına almaya çalışırlar. . . Oysa günümüzde iktidarın tarih yorumu ders kitapla rı, basın ve televizyon dolayısıyla her yere nüfuz ediyor. " Bu durumda bütüncül ve çoğulcul bir tarihyazımı arayışını bırakmalı mıyız? Hiç s anmıyorum. Ünlü kültür tarihçisi Peter B urke , tarihin siyasal kullanı­ mı ve manipüla syonun yarattığı "biz" ve "öteki" kutuplaşma­ l arının daha s onra tarihi bütünüyle b öyle okumaya dönü ş ­ türdüğünü ş öyle belirtmiştir: " . . . Tarihin s iya si mücadelede bir silah o l arak kullanılma­ sının ters s onuçlar verdiği kanıs ındayım. İnsan z amanla kendi p ro p agandasına inanmaya b a ş lıyor, geçmi ş i a ş ırı ölçüde dramatikle ş tiriyor, s onuçta da herhangi bir d ö ­ nemde g e ç m i ş o l ayların g e r ç e k karm a ş ıklığını unutuyo r. İnsan kendi taraf o l duğu geçmi ş i i d e a l i z e etmeye b a ş l ı ­ y o r ve bu d a insanları b i z ve o n l a r ş eklinde b ölüyor. "

59

Tarih alanında önemli bir otorite olan Fernand B raudel ise tarihçilerin , en iyi k endi tarihlerini bilebilec ek lerini, ül­ k elerinin z ayıflık larını, güçlülük l erini, özgünlük lerini vb. bir yerde içgüdüsel olarak anl ayabilec ek l erini dile getirmiş tir. B raudel'in b e lirttiği bir imkan o larak elbette yadsınamaz. Anc ak b u durumda herk e s k endi grubunu ve s ınıfının tari­ hini y azarsa; din tarihinin din a damlarınc a , s avaş tarihinin generallerce, fa ş izmin fa ş i s tlerc e yazılması b ek leniyor de­ mek olur ki, b u durum birçok temsil s o rununa neden olabilir. Tarihçinin kendi toplumunu ve dinamiklerini iyi tanıması, onu bir tarihçi o larak iyi resmedebilec eği anlamına gelmez. Ç oğu zaman bu aidiyet, derin s o runlara yol açar. Hele yakın dönemlerin tarihini yazmaya çalışan tarihçiler için b u durum, bazen bitmeyen siya s i - s osyal-k ültürel ve ekonomik k avgala­ rın devam etmesi ş ek linde görülebilir k i burada tarih a dına üretilen ve yayınlananın açık çası bir propaganda çabası içer­ mek dışında bir anlam ifade etmesi çoğu zaman zordur.

Kadınlara yer yok mu? Tarihyazımında ikti darın belirlemesiyle ortaya çıkan bir di­ ğer s o run ise daha evrens e l nitelikte olan "tarihte k adınların temsili" k onusudur. Tarihçi C arr, k a dınlar ve k öleler gibi top ­ lumda (önc eki dönemlerde) etk inliği olmayan grupl arın , ta­ rihçinin ilgisini h ak etmediğini b i r tespit ile s öyler. Vinc ent da onunl a aynı görüşte olup, "tarih kazananların tarihidir,

kaybedenlerin değil; tarih zeng i n d i r, genel olarak erkektir" der. B u evrens el niteliktek i s o run, birçok gelişmiş ülk ede ge­ nel tarihyazımı içinde k adın tarihine daha fazla yer verme ya da feminist tarihçiliğin k atk ılarıyla ötek i tarihi yazma­ ya yönelebilmektedir. B u gelişmeler hala tarihyazımı litera­ türünde çok yoğun taraftar bulm a s a da gelişmiş ülk eler bu s o runu ulusal tarih öğretimi çerçeve s inde tarih derslerinde

60

kadınların da temsiline yer verme biçiminde yine de e ş itlik­ ten u z ak bir biçimde s ağlanabilmektedir. Tarihte kadın temsilini erkeklerle e şitlemek mümkün mü ­ dür? Bunu eğer bugünkü gibi hukuk önünde eşit cinslerin temsili noktasında b akars ak, eğitimi buna göre inş a etmek zorunda olduğumuz gibi tarih derslerinde de benzer bir yolu izlememiz mümkün olabilir. Ancak tarihyazımı için durum buna çok da uygun değildir. Şüphesiz ki kadınların erkekler­ le e şitliği henüz yakalayama dığı uzun geçmiş dönemler b o ­ yunca eşit bir temsil i ç i n o l m a s a b i l e kadınların olabildiğin­ ce görünürlük kazanabilec ekleri bir tarihyazımının mümkün olacağı teorik o larak s öylenebilir. Pratikte bu durumu etki­ l eyen iki etmen vardır. İlki tarihin uzun dönemleri b oyunc a kadının varlığını ve yaş amdaki p ayını hakkıyla tem s i l edebi­ leceğimiz bir tarihyazımı için gerekli kaynakların yetersizli­ ğidir. Yani, tarihs e l kaynaklarda kadınların yeterli düzeyde yer bulamaması, hatta çoğu z aman hiç yer bulamamasıdır. 6ı

Bu eşit temsil için önemli bir s orun olarak önümüzde dur­ maktadır. D iğer etmen i s e tarihçi ve onun tutumudur. Yani , geçmişin kaynaklarından yararlanarak bugün i ç i n b ir ta­ rih yaz acak olan tarihçi, eğer bir toplum s a l cinsiyet e ş itli ­ ği duyarlılığına s ahip deği l s e , şüphesiz ki amaçlanan yine gerçekle ş emeyecektir. B u durum a slında kadınlarla s ınırlı da değildir. Ç o cukların , s ıradan ins anların ya da dönemin toplumsalı tarafından öteki olarak tanımlanmış her bir ke­ s imin temsili için de geçerli dir. B u s orunu aşmaya ç a l ı ş an tarih/s o syal bilim çalışmal arına i s e Maduniyet Ç alışmaları (Sub altern Studi e s ) denmi ştir.

Tarih metin midir? S onuç olarak tarih, b azı olgu s al yönleriyle nesnelliğe bir parça yakınken, tarihçinin b elli s eçme imkanları çerç eve ­ s inde de yoruma o derece açık bir çalışma alanı gibi görün­ mekte dir. Ö zellikle 20. yüzyılın ikinci yarı s ından b a ş l ayarak tarih kuramı al anında geliştirilen yeni yakl aş ımlar s onucun­ da tarihi, geçmişteki olayları b elge ve b ilgilere dayanarak, sebep - s onuç ilişkisi çerçevesinde, zaman-dizimsel bir s ıra izleyerek ele alan, özel yorumlara yer vermeyen, nesnel ku ralları olan bir bilim dalı ol arak gören anlayış bugün artık geç erliliğini kayb etmiştir. Ya ş a dığımız bu dönemde görünür olan Post-mo dern an­ l ayı ş a göre tarih, s alt belge değildir, ama metinle doğrudan ilişkili dir. Yani tarih yaş anmı ş olmaktan ziyade yazılmış bir alandır. Burada metni yaz anın rolü kadar, kullanılan önceki belgelerin yorumsal durumu etkili dir. Bugün tarih, geçmişi öğrenmek, anlamak i steyen bir tarih araştırmacısının belge­ lere dayalı yorumu ile kurulmuş bir metin ol arak algıl anır. Yani tarih, bütünüyle kurmaca bir alana dönüş ür. Bu tarihçi­ lerin p ek h o ş una gitmeyen bir eleştiridir. Haklı yerleri varsa da bütünüyle haklı s ayılam a z .

62

v.

Tarih Ne Zamandır?

"İns anlar geçmiş hakkında düşündükleri zaman, onun ölü olduğunu, uzaklarda, çok uzaklarda ve geçip gitmiş olduğunu düşünüyorlar. Biz de onları b öyle düşünmele­ ri için ces aretlendiriyoruz. Zamanın gözlemlenmesinden söz ettiğimiz zaman yüzyıllarca öncesi hakkında konuşu­ yoruz, halk bunu kabulleniyor. Geçmiş demek, Yunanlılar, Roma, Kartaca, Mısır ve taş devri demektir. Ne kadar ölü olurs a o kadar iyi . " Asimov, daha önc e b ahs ettiğimiz hikaye s inde geçmiş kav­ ramı ü zerinden tarihi b öyle konumlandı rı yordu , z amanda. Tarih geçmişte midir ya d a geçmiş midir? Ne zamanda­ dı r ya d a ne zamandı r? Geçmiş gerçekten de çok mu eski dir? Yok s a biraz öncesi de bu geçmiş içinde s ayı lmaz mı ? Zaman­ s al a çı dan elb ette s ayı lı r. Lakin geçmiş tanımlaması nı genel­ de tarih yerine kullandı ğı mı z d a çok yakı n geçmiş i (örneğin bir gün önc es ini) p ek k a s tetmeyi z . En eski b ilinen z amandan b elki geçen yı l a kadar olan zamanı s ayarı z . B elki daha geç­ miş z amanı . Anc ak geçm i ş e yönelik büyük bir ilgi duyduğu­ muz d a ortad a . İns anı n geçmi ş e dönük ilgisinin, ne z a m a n b a ş l a dı ğı b i ­ linmiyor. Anc ak bu i l g i , b ireysel merak yanı n d a , topluluk­ ları n ortak hafı z a sı ve yönetenlerin ıneş ruiyeti için bir tür gereklilik h alini almı ş ; her dönemin zihniyeti ç erçevesinde, Tarih olgusu üzerinden sürmüştür.

63

Geçmiş ölü müdür? Geçmiş , ins anın bilincinde önemli bir yer tutar ve yaş an­ mış-bitmiş haliyle, tarihten çok daha geniş bir anlama s a ­ hiptir. İns anlar, geçmişten kendilerince önemli bulduklarıyla ilgilenirler. Bunu ilk toplumlarda sözlü kültür aracılığıyla ya­ p arken, yazıyla birlikte de tarih ş eklinde gerçekleştirdiler. Bu b ağlamda tarih, yaş anmış ins ani ve toplumsal olay kümeleri­ ne o daklanarak, geçmişin önemli kısımlarını konu eder. Tarih, şüphesiz ki geçmişle ilgilenir. Ancak hemen belir­ telim ki tarih, bütünüyle geçmiş değildir. Geçmi ş , gerçekl e ş ­ miş ve ç oğunlukla etkileri b i l e b itmiş bir haldedir. B u yö ­ nüyle tarihten çok daha fazlasını kap s ar/içerir. B i z ins anlar her z aman, b u geni ş geçmiş b oyutunun, ilgi duyduğumuz ve önem s e diğimi z , bizim için değerli olan kısmıyla ilgileniri z . Tarihçiler de b enzer bir yaklaşımla geçmiş zamanda o l an ­ l a r l a ilgilenir ama g e ç m i ş z amanı bütün o larak çalışmazlar. Zira buna ne imkan ne de gerek vardır. Tarih, geçmişten bugüne yaş anmış olay, kiş i , kurum, kül­ tür, düşüncenin izini sürerek, bir anlamda meydana gelen değişimleri ve bugüne kadar gelen sürekliliği inceler. B u bağ­ lamda tarihin, yaş am içinde meydana gelen değişim ve sürek­ liliğin hikayesini sunma misyonuna s ahip olduğunu düşü­ nebiliri z . Bu yüzden tarihçiler çoğu z aman, geçmişle meşgul olan ve geçmiş z amanda yaş ayan ins anlar gibi görülür. Oysa tarihçiler, geçmişle ilgilenseler de aslında geçmişte değil, bu­ günde yaş arlar. Bugünün insanıdırlar. Bundan dolayı bugü­ nün dünyasının gereklerinden fazlasıyla etkilenirler. Geçmişe ilişkin neyi nasıl inceleyeceklerini de bugünün dünyasının z o ­ runluluk v e tercihleriyle belirlerler. Yani yapılan işin ameliye­ si aslında bugüne ( şimdiki z amana) aittir. Bu sebepten tarih, şu andaki kanıtın, şu anda yarattığı kavramların dünyasıdır. Bu yönüyle insan zihninin kaçınılmaz bir tasarımıdır.

64

Tarihçinin çalışmasıyla konu olan geçmiş o l ayın/duru­ mun zamanı, artık tarihsel zamana dönü şür. B u zaman diz­ gesi içinde s adec e tarihçilerc e çalışılan o l aylara yer verilir. Bu çerç evede tarihsel zaman, tarih ç alışmasının ana omur­ gas ını oluşturur. Tarih ve z aman öyl e s ine i ç - i ç e geçer ki tari ­ hi her düşü nü şü mü z de z amanı da kendiliğinden hatırları z . B unu genelde tarihsel süreç o l arak a dlan dırırı z .

Tarihte ilerlemek nasıl olabilir? Tarihsel sü reç, b a ş langıç noktas ını tarihçinin tespit ettiği z aman aralığı dır. Genelde geçmişten bugüne k a dar, değişen ve devam eden olgulara o daklı bir tarifi i çerir. Gerek ins anlık gerek s e ulus için tarihs e l o larak tanımlanan olaylar- o lgular dizini ş eklinde yaygın bir anlamı vardır. B un a göre süreç­ te, deği şim mi yoks a s üreklilik mi ön plana çıkar? Sanırım tarihçi her ikisiyle de doğru dan ilgilenmeye çalış ır. Anc ak çalışmada deği şim ağırlık kazanıyors a kesintil i , sü reklilik ağırlık kaz anıyorsa kesinti s i z bir tarihsel süreç o rtaya çıkar. Tarihsel sü reç, "ke s inti s i z tarihs e l bir ilerleme" olduğu ş eklinde bir anlama s ahip s e , bu durum tarihin 1 9 . yü zyılda­ ki meto doloj i s iyle yakından ilişkili s ayıl abilir. Buna göre in­ s anlık sü rekli bir ilerleme içinde dir. Bugü n dü nden, gelec ek de bugün den daha iyidir. D o l ayısıyla ins anlık bu ilerleme olgusu içinde yer alır. B u yaklaşım, ulus devletlerin tarihin­ de de kendini net biçimde g ö s terdiği için açıkçası yab anc ı s ı olmadığımız bir durumdadır. Tarihte ilerlemek fikrine göre, geçmişten gelen bugü nü a ş arak yarına doğru ilerleyen bir sü reç vardır. B i z insanlar geçmişteki hatalı hallerimiz den, bugün daha a z hatalı hale geliri z . Gelec ekte ise çok daha az hatalı hale doğru ilerle­ yec eğ i z . Bu çerç evede tarihsel sü reçte seçilen belli olayların ve olguların bu gelişim ve ilerlemeyi gösterm e s i de bekle-

65

nir. Buna göre z aman, geçmişten geleceğe doğru ilerleyen bir doğru s al oktur. Zamanın doğrusal bir ilerleme ö zelliğine s ahip o l duğu fikri , o kadar genel kabul görmüştür ki bunun dışında bir tarih tas arımı karmaş a , hatta kao s l a b irlikte değerl endirilmiştir. Oysa tarihsel s üreci doğru s a l ilerledi­ ği vars ayılan bir çizgi üzerine yerl eştirilen olay ve olgulara göre ele alma, şüphesiz ki tarih al anının z enginliğini indir­ geyen ve s ınırlayan bir anlayış a götürür.

Tarihsel olayları yorumlarken Tarihe konu olan her olay, ne z aman ve hangi coğrafyada ger­ çekleşirse gerçekleşsin, gerçekleştiği b ağlam çerçeve s inde an­ lam taşır. O l ayları belli bir kronolojik dizgede sıralı biçimde ele almak, olayların önceliğini- s onralığını fark etmemizi sağ­ lar. Ancak doğru s al bir z aman çizgisi üzerinde onları sıra di­ zimsel bir yaklaşımla ele almak çok ciddi "seçmenin s eçmesi" diyebileceğimiz indirgenmiş olaylar listesi sunar. Bu da ge­ nellikle b elli coğrafyalara odaklanılmasını , diğerlerinin gör­ mez den gelinerek ihmal edilmesini b erab erinde getirir. Oysa tarihte birçok olay farklı coğrafyalarda bile olsa aynı zaman­ da (eşzamanlı) gerçekleşmiştir. Ya da aynı olayın farklı coğraf­ ya ve kültürlerde eşzamanlı yansımaları vardır, Tarihi, doğrusal bir çizgide ilerlediği vars ayılan bir hat olarak yekp are biçimde ele almak, bazı olayları öğrenmede kolaylık s ağlayabilir. Oys a aralarında etkileşim olanlar b aşta olmak üzere, dünyanın farklı coğrafyal arında aynı zamanda gerçekleşmiş olayları e ş z amanlı b içimde ele almak çok daha yararlıdır. E ş z amanlı yaklaşım, hem daha kap s ayıcı bir tarih bilgisi ve bilinci s unabilir, hem de gelişmelerin farklı coğraf­ yal arda bazen benzer, b azen de farklı biçimde gerçekleştiği­ ni görmemizi s ağlayabilir. D ünyayı etkilediğini düşündüğü­ müz herhangi bir olayın, örneğin Fransız İhtilali'nin olduğu l 789'da

dünyanın farklı yerlerinde nelerin, nasıl olduğunu

66

görmek şüphesiz ki çok daha geniş bir p erspektif sunar. B öy­ lelikle tarihin odaklandığı olay ve olgular çeşitlenirken, tarihe b akışımız daha kap s ayıcı olur, tarihsel olanı çok daha zen­ gin biçimde kavrama imkanımız ortaya çıkabilir. B u durumda s öylemek gerekir ki eşzamanlı tarih tas arımları, ihmal e dilen çoğulcul kültürel ve bölgesel geçmişin z enginliklerini de gör­ memize fırsat sunabilir. B öylelikle tekdüze bir b akışın yerine tarihin zenginliklerini olabildiğince genişletme imkan ve p o ­ tansiyelini taşıyan, bunun farkında olarak siyasal v e kültürel çoğulculuğu harekete geçirebilecek tarih tas arımları ortaya çıkarma fırs atımız olabilir. Bu da tarihyazımı ve öğretiminin demokratikleşmesi anlamı taşır.

Tarih, zamanın oku mu yoksaı hedefii fil])? Tarih düş ünce s i ilk ortaya çıktığı dönemlerden bugüne nasıl farklılığa uğramı ş s a , geçmi ş e ve tarihsel zamana yüklenen anlam da s üreç içinde deği şmiştir. İns anlığın eski devirl e ­ rinde, örneğin Sümer'de geçmi ş , bir mito s olarak, insanla de­ ğil, Tanrılarla ve onların eylemleriyle ilgilenmiştir. E ski Mı­ sır ve eski Yunan'da da benzer bir durum vardır. B u nedenle ins anın toplumsal yaş amı da kozmostaki gibi döngüs e l bir biçimde tas avvur edilmi ştir. B u helez onik daire s e l bir hedef tahtası gibidir. Bu b ağlamda tarihin de döngü s el olduğu, yani tekerrürden ib aret olacağı kabul edilmiş tir. B u anlayış Tevrat'la deği şmiştir. Tevrat'ta zaman, bir b a ş l angıca ve ins anın s onunda ödül ya da ceza göreceği bir sona s ahip olan çizgisel bir gelişim ol arak anlatılmıştır. Ne kadar tanıdık değil mi? Hristiyan­ lık ve İ s lamiyet de b u z aman anlayışını Mus evilikten mi­ ras almıştır. B urada z am an ok gibi ileriye (geleceğe) doğru gelişen yapıdadır. B öylelikle z amanın üç ana b oyutu o l an geçmi ş - şimdi-gelecek, ins anın affına doğru ilerlemek z o ­ runda o l a n bir çizgi haline gelmiştir. B u yaklaşım, B atı'da Tevrat'tan Hris tiyanlığa ve oradan Aydınlanma düşünc e s i -

67

ne, oradan da Marksist tarih anlayışına kadar egemen tarih anlayış ının ana eks enini çizmiştir. B u yakl a ş ımı b enims eyen tarihçiler, çalıştıkları geçmiş topluml arı s ürekli b üyüyen ç o ­ cuklara benz etmişlerdir. Bugün tüm dünyada aş ağı-yukarı b enzer bir biçimde kulla­ nılan tarih şeritlerindeki z aman çizgiseldir. Ş eritteki dönemler (Antik Ç ağ, Orta Ç ağ ve Yeni Ç ağ) , Fransız düşünür Jean Bo­ din ( 1 530- 1 597) tarafından belirlenmiştir. Buna göre B atı Ro­ ma'nın yıkılmasıyla başlatılan O rta Ç ağ, İstanbul'un fethi ile son bulur. Fransız İhtilali ile de Yakın Ç ağ başlar. E lb ette tüm ülkelerde bu olaylar ve dönemler kabul edilmez. Ama "üçlü çağ sistemi" olarak bilinen bu yaklaşım oldukça yaygındır.

Yoksa tarih, iki ileri, bir geri mi? Kabul etmek gerekir ki bugün yaygın olarak kullanılan ve ta­ rihsel z aman algımızı b içimlendiren, okuduğumuz sınıfların duvarl arında yer alan z aman ş eritleridir. Buna göre oluşan yaygın algı , z amanın geçmişten bugüne , oradan da gelece­ ğe, "geri döndürülemez bir b içimde akıp gittiği" ş eklindedir. Ö zellikle 1 8 . yüzyılda meydana gelen il erlemeyle teknoloj i , 1 9 . yüzyıl i ç i n büyülü b i r a r a ç g i b i görülmü ştür. Bu durum, ins anlığın her konuda tarihs e l olarak ilerlediği fikrini do­ ğurmuştur. Zamanda ve tarihte bir ilerlemenin olup olma­ dığı son iki yüz yıldır pek çok filozof ve tarihç i tarafından sorgulanmaya devam etmektedir. Tarihte ilerleme ifadesiyle anl atılmak istenen, tarihsel her olayın b i r kez meydana gelmesine karşın , b u o l aylar ara­ sında anlamlı bir sürekliliğin olduğu, b öylece tarihte b irbiri ardı s ıra çizgisel o larak geleceğe doğru akan bir dinamiğin var olduğudur. Şüphe siz bu durum, ins anlığın her b akımdan geliş erek daha iyiye ve doğruya gittiğine dair bir ön kabule dayanır.

68

Modern tarih yazımında tarihin kesintili de o l s a bir s üreci; zamanın ise s ona doğru gidiş i g ö s termek için kullanıldığını hemen b elirtelim.

Meşhur tarih şeritleri yanlış mı? Tarihte ilerleme fikrine karşı çıkan b azı çağdaş düşünürler­ s e kronolojinin, örtülü bazı ideolojik amaçlar için kullanı­ lan bir araç olduğunu s avunmuşlardır. Bunlara göre çizgisel tarihs e l zaman, kendi zihinsel haritasını diğer toplumlara b enimsetmek için B atı tarafından icat edilmiştir.

Ç A G LA R I

Tarih, geçmişten bugüne kesinti s i z il erleyen b i r akı ş a s ahipmiş g i b i bir ç i z g i halinde sıralanmış olaylarla verildi­ ğinde, bu çizgi üzerinde yer alan olaylar ö zellikle s eçilerek s anal bir tarihs el akış oluşturulmuş demektir. Buna sade­ ce bazı coğrafyalardaki tarihs e l gelişmelere o d aklı bir tarih içeriği yaratmak için b a şvurulur. Ö rneğin hepimizin h atırla dığı biçimiyle ilkokul daki sınıf duvarlarında yer alan, yazının bulunmasıyla b a ş l atılan ta­ rih ş eridinde , günümüz e kadar bazı olaylar sıralanır. Her bir

69

tarih için b i r olay verilmi ştir. Oys a aynı tarihlerde dünyanın birçok yerinde başka olaylar da mey d ana gelmiş olmasına karşın onlara o ş eritte yer verilmez . B u tarih ş eritlerinde yer alan olaylar, a slında o ş eritleri belli bir amaç için kurgula­ mış kiş ilerin, kurumların e s eri dir. Buna karşın tarih ş eri­ dindeki akı ş , s anki tam dünya tarihini içeriyormuş izlenimi yaratıl arak sunulur. B u da aynı tarihlerde farklı c o ğrafya­ lardaki olayları ve gelişmeleri otomatik olarak yok s aymayı, diğer c o ğrafya ve toplumlarla kendi toplumu arasında ilişki­ ler kurma ya da karşıl aştırmalar yap abilmeyi imkan sız hale getirir. O y s a e ş z amanlı ( s enkronik) bir düşünü ş l e , geçmişte herhangi bir z aman dilimindeyken dünyanın birçok yerinde farklı birçok gelişmenin yaş anmı ş olabileceğini göz önünde tutmak gerekir. Bir diğer s o run i s e bir çizgi ş eklinde verilen z aman şeri­ diyle tarihte kesintisizlik duygusunun yaratılmış olmasıdır. Oysa bu da doğru değildir. Tarihte varolmuş top luluklar için pek çok açıdan "ini ş - çıkı ş " vardır. Ö rneğin Fran s ı z tarihç i Simiand'ın dediği gibi Avrup a'nın son dört yüzyılda ya ş a dığı gelişmeler, kesinti s i z bir b a ş arı olarak art arda çizili yors a (coğrafi keşifler, s anayileşme , m o ­ dern b i l i m vs . ) o r a d a 'kronolojik put' vardır v e onu kırmak gerekir. Görüldüğü gib i , tarihsel z amanın çizgisel ya da b aşka bir formda o l duğu/olması gerektiği konusuna ilişkin tartış ­ malar s o n bulmuş değil dir. B unun e n açık sebebi, zamanın s oyut ve tanımlanamaz olan doğası olması yanında, s o syal bilim alanlarında çalış anların s ahip oldukl arı bilim p ara­ digm a s ı gibi gözükmektedir. Ancak unutmayalım ki z aman ve tarihsel z aman kavramı kiş i s el olduğu kadar toplumsal/ kültürel algılara b ağlı o l arak, yaş anan döneme göre farklıla­ ş abilmektedir.

70

Taırilııı ne zamandıır? Tarih , yazıldığı z amandadır. Ç oğu i n s an tarihin eski den b eri hiç değişmediğini düşünür. O y s a bu b ir yanılgı içerir. Ç ünkü tarih, her dönem yeni den yazılan ve bu çerç eved e geni ş l eyen bir literatüre s ahiptir. Antik Yunan'dan bugüne kadar, toplumların inançların­ da, z ihniyetlerind e , yönetimlerinde ve kültürlerindeki deği­ şime b ağlı o larak tarih s özcüğünde anlam d aralma s ı ya da geni şlemesi olmuştur. Bilindiği üzere tarih kavramının ilk kullanıcısının Hero dot (Hero doto s ) ol duğu kabul e dilmekte­ dir. O , kitabına "ya ş anılan ve haberdar olunan ş eylerin an­ l atılma sı" anlamında İstorias Apodesis a dını vermiştir. Bu şekilde tarih , "istoria" kelim e s iyle literatüre girmi ştir. Tarih, Hero dot'un e s erinde "geçmi ş e ilişkin bir araştırma" anlamı taş ırken, O rta Ç ağ 'da dini nasihatleri muhatap larına sunan bir araca bürünmü ştür. Aydınlanma süreciyle insan iradesi ve bunun inş a ettiği s eküler bir dünyaya o d aklanan tarih , 1 9 . yüzyılda ulusla şmanın önemli bir enstrümanı o larak yeni­ den tanımlanmış tır. Alman Ranke'nin B erlin Üniversitesinde Tarih kürsü s ünü kurm a s ıyla b irlikte hem üniversitede aka­ demik s i s temin bir p arçası olmu ş , hem de p rofesyonel bir çalışma al anı (disiplin) haline gelmiştir.

aıra Mura 'ın kolunda.ki dijital saat· .A\nakruonızım H a c ı B ayra m - ı Vel i ( 1 3 5 2 - 1 43 0 ) , S ultan Murad Han i l e b a ş b a ş a s oh b e t ettiği günlerden b i rinde; k o n u İ s t a n ­ b u l ' un fethine gelmi ş t i . M u r a d H a n , "Al l ah Te a l a ' n ın i z ­ niyl e , evliyanın himmet ve b e reketiyle İ s t anbul ' u almak i s tiyoru m . Rahmetli d e d e m Yıldırım B aye z i d Han bu i ş e giri ş t i . Fakat n e t i c e e l d e e d e m e d i . O s m a n l ı ' n ı n top rak­ l arının o rt a s ı n d a b i r B i z an s D evl eti'nin o l m a s ı n a hiç gönlüm r a z ı değil . S evgili Peygamb e ri m i z i n d e fethini



müjd e l e diği bu İ s tanbul b i z e l a z ı m . B unu a l m a k için d e himm etinizi ve yardımınızı b e kliyo rum" d e di . Murad H a n b u s ö z l eri s öylerken, Hacı B ayra m - ı Vel i derin bir t efekküre dalmış dinliyordu. S u l t anın s ö z ü b i ttikten bir s üre s onra şunları s öyl e d i : " S ultanım ! Bu ş eh rin alını ş ı n e s i z e , n e d e b i z e n a s i b o l a c a k . İ s t an b u l ' u a l m a k ş u b e ­ ş ikte yatan Muhamme d ' e (Fatih S u l tan M e h m e d ) ( 1 43 2 1 48 1 ) v e onun h o c a s ı , b i z i m K ö s e Akş e m s e ddin ' e n a s i b o l s a gerekti r ! " müj d e s ini verdi .

Bu meşhur hikayeyi hepimiz biliri z . Üstelik h o ş b i r anek­ dot o lduğu için derslerde de sık tekrarl anır. Oysa bu hikaye tarihs e l gerçeklere uygun düşmez . Yukarı daki metni dikkat­ li okuyan b iri bunu hemen anlayabi lir. Dikkat edilirse Hacı B ayram- ı Veli'nin ölüm yılı 1 43 0 iken Fatih 'in doğum yılı 1 4 3 2 'dir. Yan i , Hacı B ayram Vel i 'yle onun ölümünden iki yıl s onra doğan Fatih Sultan Mehmet'in bu tarz bir karşılaşma yaş amal arı mümkün değildir. Yani kronolojik b akımdan tu­ tars ız ve gerçekliği imkansız bir durumdur. B u bilgi anakro ­ nik b i r durumdadır. Şüphesiz ki bir tarih araştırması yap arken , geçmiş teki olayların s ınıflandırılma s ı , birb irleriyle ilişkilerinin b elir­ lenip, anl amsal bütünlüğünün s ağlanması; s o runlar, olaylar ve anlayış lardaki değişikliklerin izlenip, dönemler ve çağlar arasında karşılaştırma yaparak doğru sonuçlar çıkarılması büyük bir öneme s ahip tir. Bütün bunları gerçekleştirirken z amanın tarih s el b ağlamını unutarak kavramlaştırmak, zin­ cirleme hatalara neden o lur. B unların başında, ö rnekte de görüldüğü gib i anakronizm gelir. Tarihçinin mahareti "her o l ayın gerçekl eştiği z amanda­ ki k o ş ullar dikkate alınarak değerlendirilmes i"nde kendini gösterir. Malum o l duğu üzere tarihsel s üreçte ortaya çıkan her bir olayın gerçekleştiği zamandaki gelişmeler ve bu ge-

72

lişmeleri etkileyen faktörler farklı farklıdır. Hal b öyleyken tarihçinin araştırmasında dikkat etmesi gereken en önemli ilke , araştırdığı olay ile olayın gerçekleşme z amanının koşul­ larını p aralel incelemesi gerekirken buna dikkat etmemesin­ den doğan büyük hataya a nakronizm denir. Anakronizm, geçmişte gerçekleşmi ş , tarihe konu olmuş bir olayın neden ve s onuçlarının değerlendirilirken olayın geçtiği z amanın değil de b aşka bir z amanın k o ş ullarının dikkate alınm a s ı yanılgısıdır. Bir anlamda tarihçinin farkın­ da o l arak ya da olmayarak düştüğü kronolojik bir s apmanın getirdiği bir yanılgıdır. Ö rneğin O smanlı klasik döneminde uygulanan kardeş katlinin , devletin devamı ve birliği için yapıldığını, zamanının koşulları içinde tartı şmak yerine, bunu bugünkü çağdaş i n s an h akları b ağlamında tartışmak, konuyu b ağlamından kop arak anakronik hale getirir. Ya da İstanbu l ' u neden 53 gün b oyunca kuş atıp alamayan Fatih

73

Sultan Mehmet için "keşke j et s avaş uçaklarından yararlan­ s aydı" demek de oldukça ab s ürt ama b enzer bir örnektir. Ya da s ıklıkla l atife olsun diye s öylenen, Kara Murat filmlerin­ den birinde b a şkahramanın kolunda dijital bir s a atin varlığı da anakronik bir durumdur. Yine Kara Murat düş m ana "kılıç s allarken" arka dekorda, asfalt yolda giden otobüs de öyle­ dir. Elb ette anakronik durumlar her zaman b öyle b elirgin ortaya çıkmazlar. Bu s e b ep ten tarihsel olayl arı ve ilişkile­ ri değerlendirirken mutlaka ilgili dönemin toplum yap ı s ını, kültürünü, ikti s adi faaliyetlerini, değer yargılarını v s . gibi olayı b i ç imlendiren ya da ortaya çıkaran faktörleri iyi öğ­ renmek gerekir. ' Ç ünkü tarihsel zaman, tarih içinde toplumdan topluma, kültürden kültüre değiş iklik g ö s termiş , hüküm süren s o syal ve entelektüel h avaya göre konumlanmıştır. B u gerçeğe dik­ kat etmemek, tarih araştırmalarında ve yazımında iki temel soruna yol açabilmektedir. B unlardan ilki tarihyazımında çoğu defa özensizlikle kullanılan; "bir süre önce", "kı s a bir süre s onra", "uzun zaman s onra", "çok eskiden" , "bir s üre daha" , "olduğunda" gibi zaman s al içerikli ifadelerin okuyu­ cu tarafından tarihsel bir b ağlamda değil de güncel bir an­ lamda kullanılmasıdır. Zira bu ifadelerin geçmi ş e ilişkin her dönemde ayrı anlamı s ağlayabileceği ortada iken, yapılan araştırmalarda genelde bugünkü yaş amın hızına b ağlı ola­ rak anlaml andırıldığı ortaya çıkmıştır.

Zaman her yerde farklı akar Tarihyazımı sürecinde tarihçinin düş tüğü hatal ardan bir di­ ğeri ise tarihsel zamanın farklı bölgelerde, farklı dönemler­ de hızının ve anlamının değişmediğini düşünmesi dir. Oysa bu büyük bir yanılgı i ç erir. Z aman bugün bile dünyanın her yerinde aynı hızda akm a z .

74

3 1 ülkede topluml arın zaman algıları ( dakikliklerinin) üz erine yapılan bir araştırm a d a , aralarında en hızlı b e ş ü l k e , İsviçre, İrlanda, Almanya , Jap onya v e İtalya olurken , e n yavaş b e ş ü l k e i s e Suriye , E l S alva dor, Brezilya, Endonezya ve Meksika o larak b elirlenmiş tir. Bu da evrens el bir z aman 1

anl ayı ş ının son derece yaygın ol duğunu düşündüğümüz gü nümüzde bile z aman algısının , toplumların s anayileşmesi, ş ehirl e ş m e s ine göre deği ş tiğini göstermektedir. B u durum tarih yazarken de göz önünde bulundurulmalı dır. Zira yaş a ­ m ı n v e z amanın hızının; E ski Ç ağ'da, O rta Ç ağ 'd a , mo dern z amanlarda farklı anlamlara s ahip o l abileceğine dikkat çek­ m ek gerekir. Artık biliyoruz ki

l 9 0 0 ' lü

yıll arın b a şında dün­

yada insan yaş amı ortalaması 3 1 iken, bugün 7 2 'ye çıkmıştır. Bu bile ömür dediğimiz kavrama yüklenen anlamı farklı l a ş ­ tırmaktadır. B u r a d a n yol a çıkarak bir E ski Ç ağ devleti Hitit­ lerde, bir O rta Ç ağ devleti olan B üyük S elçuklu D evleti'nde zam anın aynı hızda aktığını s öylemek z ordur. H atta Selçuklu D evleti 'nde bir çiftçi , bir esnaf ve bir tüccar için bile zama­ nın aynı hızda akm adığını s öylemek mümkün dür. Bugün ol­ duğu gibi insanl arın mesleki faaliyetleri , onların i ş temp ola­ rı , s eyahat imkanları ya da bir yerdeki durağanlıklarıyla çok yakından ilgili p s ikolojik bir zaman algı s ı yaratır. B u durum hayatı küçük bir tarl ayı bir yıl içinde bir kez ekip, mahsul kaldıran çiftçi ile mall arını s atmak için ş ehirden ş ehire s e ­ yahat e d e n tüccarın z amana yükle diği anlamı farklılaştırır.

75

VI. Tarihi Nerede Bulurum?

" Geçmiş yabancı bir ülkedir. Orada her şeyi farklı yap a rlar . "

L . P. Hartley'in bir es erine atfedilen bu söz, tarihin yaş adığı­ mız dünyadan farkını belirgin bir biçimde vurgulamak için s öylenmiş gibi dir. Hartley, çok da haksız s ayılmaz. Zira hemen uzanıp da tutacağımızı z annettiğimiz geçmiş , aslında çoktan olup-bitmiştir. O toplum yapısı, kültürü, değerleri , anlayı şla­ rı , insan ilişkileri vs. her ş eyiyle bugünden farklıdır. Bugün­ den farklı i şlemiş ve bize s a dece b azı izlerini bırakmıştır. İns anlığın macerasından çok z aman önce dünya vardı . İn­ s anlık tarihi, dünyanın varlığının s adece çok küçük bir p ar­ ç a s ı . 4 , 5 milyar yıllık bir geçmişi olan dünyamı z d a , b iyolog­ l ara göre c anlı geçmi ş i 3,5 milyar yıl . B akteri ve alglerden, ökaryat ve p rokaryatlara kadar gelen yaş amda 1 80 milyon yıl önce memelilere rastlıyoru z . Yani ins anın dahil olduğu canlı grubu . İns anın diğer memeli hayvanlar aleminden ko­ p u ş undan bu yana iki milyon yıl geçti . İki milyon yıllık deği­ şimde insan, doğa ve birbiriyle s avaştı durdu . B u süreç , b i ­ ç i m değiş tirerek halen devam e diyor. Doğaya egemen olmak için çalışması yanında b itmek tükenmek bilmeyen s avaşlar, ölümler ve b arı ş l a geçen iki milyon yıla karş ın, tarihteki b i ­ linen en eski uygarlıkların ( Göb eklitep e) geçmiş i on i k i b i n yıla dayanıyor.

77

Göbeklitepe:

1 2 .000

yıllık mes aj

1 2 . 000 yıllık ins anın toplumsal süreci b oyunca o rtaya çı­ kan geçmiş düşün c e s i , bugüne kadar farklı b içimlerde ifade edilmiş ti r. B a ş l angıçta topluluğun anlatıcıları tarafından aktarı l an geçmi ş , z amanla gelişerek bir sözlü kültüre dönü­ şüyor. Hikaye , mit, efs ane ve destanlara konuk oluyor tarih. Tarih bu dönemin b a ş l arında runik olarak adlandırılan re­ simse l - ş ekilsel yazı formalarında ortaya çıkıyor. B ugün Gö­ b eklitepe 'de gördüğümüz T ş eklindeki anıtların üzerindeki hayvan ve b itki kab artmalarıyla , bulunan ç e şitli s emboller bunun ö rnekleri . Geçmiş bilgisinin s ö zlü kültür üzerinden süregeldiği bi­ çimde nesilden nesile aktarılmas ı , ancak M.Ö. 3 . 200 yılla­ rınd a eski Sümer'de yazının bulunmasıyla değişime uğradı . Ama öyle hemen değil. B ugünden 5 . 200 yıl öncesine kadar giden bu z aman s ürecinde ç e ş itli yazı formlarıyla b irl ikte önemli olayların kayda alınma s ına dönüşür. Mısır hiyog­ ralifleri de bunlardan bir diğeridir. B öylelikle tarih, s ö z den

78

yazıya s ığındı . Ç ünkü yaz ı , kalıcıydı. B ütün bunları dikkate alarak düşündüğümüzde çok ilginç bir durum ortaya çıkar. Bugünkü insan türü olan Homo S apiens'in modern davranış ­ larına 50. 000 yıl önce kavuştuğu tahmini dikkate alınırsa b u ins anlık tarihinin yalnız c a 5 . 200 yılını yazılı biçimde kayde­ debildiğimiz i görmüş oluru z . Ama bu tarih yazmak anlamına geliyor mu? Hiç s anmıyorum .

Herodot olmasaydı? İns anoğlunun bugünkü gibi tarih yazmaya gırışmesı ı s e bilindiği ü z ere Herodot'un ( M . Ö . 5 . yüzyıl) e s eriyle b a şladı. B u gelişmeyle b irlikte tarih, bir araştırma eylemi ve bu ey­ lemin s onucunda ulaşılan bilgi oldu. Buna göre demek ki in­ s anlık s a dece 2 . 500 yıldır bugünkü forma yakın bir tarihya­ zımına s ahip . Kabul etmek gerekir ki 5 0 . 000 yıllık ins anlık geçmişinin s adece 2 . 500 yılında tarih yazıyor olmamız , yazılan tarihin ins anlık geçmiş inin çok a z bir kısmını içerdiği anlamına ge­ lir. B u bir s o run olarak görülebilir. Diğer bir s orun ise bu

79

kı s a bul duğumuz 2 5 0 0 yıllık tarihyazımının da b a ş la�gıcın­ dan bugüne değin, geçmi şin çok farklı fo rmlarda temsil edil­ mesi dir. Ö rneğin ilk e s er olan Herodot'un kitab ında tarih , daha çok " s ö z l e doğrulanan bir hikaye" iken, aynı ç evrenin tarihç i s i Thukydi des'in es erinde "gözlem"dir, "muhakeme"­ dir. B u durum O rta Ç ağ 'da bir kez daha değiş ir. B u kez dini kültürün b elirleyiciliği ve "Tanrının inayeti her ş eyi tayin"e dayanan bir zihniyetle tarih, yeniden tanımlanır. Ahlaki ve dini nas ihatler ön plana çıkar, yazılı ve s ö zlü kültürde. Tarih de bunun araçlarından b iri olarak görülür ve kronik adı ve­ rilen e s erlere gizl enir. Bu s a dece Orta Ç ağ Avrupa'sında de­ ğildir, Müs lüman coğrafyalarda da sürer gider.

Tarih illa Kitap mıdır? Tarih, Türkl erde i s e Göktürkler z amanında O rhun kitab ele­ rinde adı konmadan var olur. Müslüman olmal arıyl a birlikte Selçuklu "Ş ehname"lerinde yahut O smanlı "Tevarih"lerinde­ dir. O smanlılarda z amanla resmi görevlil erinin yaz dığı va­ kayinamelerle s araya girmiştir artık . Ta ki Avrup a 'da m o dern tarihyazımında ü niversiteleri mesken tutana kadar.

"Nasıl olduysa, öyle . . . " yazılabileceğini iddia eden Alman tarihçi Ranke'den bugüne değin, adı artık her yerde tarih­ tir. O daklandığı amacı, i ş l evleri, konuları , geçmişi araştırma ve yazma yakl aş ıml arı süreç içinde farklılaş s a da ortak bir meto doloj i s i vardır. Ulus l a ş m anın yoğun yaş an dığı dönem­ lerde milletin yüce geçmişini anl atır, kahramanlara o d akla­ nır. Serb e s t piya s a koşull arında gündelik ya ş am a ve keyifli hikayelere . . . Mo dern tarihyazımında farklı düşünce ve yöntemlerle gö­ rünür, Annales ekolünde s ıradan h alkı anlatmaya b a ş l ar. Ma­ duniyet okulunda tarihin kahramanlarının ı ş ıltısından g ö z e görünmemi ş sıra dan v e "öteki"lerin diline yerleşir. 1 96 0 ' lar-

80

da modernizme yönelik getirilen eleştirilerden p ayını alan tarih , artık metinlere sıkışmıştır. Kah "iktidar" b ağı ü z erin­ den tanımlanır, kah "dilsel p rotokoller" üz erinden eleş tiriye uğrar. S onuçta kesinliği bir p arça s i likleşmiş ama yazıldığı forml ar zenginleşmi ş , p ersp ektifleri çokça ö z gürleşmiştir. Tarih bugün nerede dir? Kim bilir? B elki de tarihin tanrı s ı o l duğu s öylenen C lio neredey s e , tarih de orada dır. Ya da dün ol duğu gibi bugün de konuşulduğu her yerde . . .

81

VII. Tarih Kimindir?

"Yedi kapılı Teb şehrini kuran kim? Kitaplar yalnız kralların adını yazar. Yoksa kayaları taşıyan krallar mı? Bir de Babil varmış, boyuna yıkılan , Kim yapmış Babil'i her seferinde? Yapı işçileri hangi evinde oturmuşlar Altınlar içinde yüzen Lima'nın? Ne oldular dersin duvarcılar Ç in Seddi bitince? Yüce Roma'da zafer anıtı ne kadar çok ! Kimler acaba bu anıtları diken? Sezar kimleri yendi de kazandı bu zaferleri? Yok muydu saraylardan başka oturacak yer Dillere destan olmuş koca Bizans'ta? Atlantis'de , o masallar diyarında bile, Boğulurken insanlar uluyan denizde bir gece yarısı , Bağırıp imdat istedilerdi kölelerinden. Hindistan'ı nasıl aldıydı tüysüz İskender? Tek başına mı aldıydı orayı? Nasıl yendiydi Galyalıları Sezar? Bir ahçı olsun yok muydu yanında onun? İspanyalı Filip ağladı derler Batınca tekmil filosu. Ondan başkası acaba ağlamadı mı? Yediyıl Savaşını İkinci Frederik kazanmış ha? Yok muydu ondan başka kazanan? Kitapların her sayfasında bir zafer yazılı. Ama pişiren kimler zafer aşını?

Her adımda fırt demi ş fırl amış b i r büyük adam.

Ama ödeyen kimler harcanan paral arı? İ ş t e b i r s ürü o l ay s ana. Ve bir s ürü s o ru."

B ertolt B recht, " O kumuş B i r İ ş ç i Soruyor" adlı şiirinde, tarih­ te kimin konu e dilmediğini b öyle anl atıyordu . O b ilindik b i ­ ç i m d e s o rmak gerekirse gerçekten de tarihi, kahramanlar m ı yap ar? Onların dışında s ıradan ins anların hiç yeri o l amaz mı? B ence tarih , herkes i kuş atabilir. Yeter ki tarihçi i stesin. Tarihçi yeter ki i s te s in dememiz b o şuna değil. Zira tarihs e l b i l g i üretim s ürecinde tarihçinin b elirleyici rolüne b aktığı­ mızda h ayretler içinde kalabiliri z . Tarih yazımında, tarihçi b aşta çalış acağı konuyu s eç erek karar verir. Şüphesiz bunda döneme ilişkin kaynakların ye­ terliliğinin de rolü inkar edilemez . L akin tarih çalışmasında, konuya uygun kullanıl acak kaynakların (belgelerin) s eçimin­ de tarihçi son derece b elirleyicidir. Yine tarihçinin ki ş i s el ve akademik nitelikleri/tercihleri , çalışmanın yapıl dığı ve e s erin yazıldığı, yayınlandığı z amanın s iya s i , s o syal, ekono ­ mik ve teknolojik imkanları - s ınırlılıkları da üretilen b ilginin mahiyeti ve niteliği üz erinde doğrudan ya da dolaylı o larak etkilidir. Dolayısıyla daha önce b elirttiğimiz ü z ere aynı kay­ naklardan (belgelerden) yola çıkan birden çok tarihç i , b irden çok farklı e s er o rtaya koyar. B u durumda tarihi incelemek, aslında tarihçiyi incel emek anlamı taşıyacaktır. Z aten C arr da o meşhur deyi şiyl e , yaz arın kendine, aklına, bilgi s i n e , z e k a düzeyine ve hatta komplekslerine döndüğünden dolayı,

" Tarihçi n i n kend isi, tarihin ürünüdür. Tarihten ö n ce, tarih­ çi incelen m elidir . " demiştir. . .

84

vın.

iB enden Tarihçi Olur mu?

" S avaş esnasında gerçekl e ş en olayları s adece duyduğuna dayanarak kaydetmek doğru olmaz. Her olayı b a ş l ı b a ş ı ­ na ayrıc a incelemek gerekir. B unun i s e ne k a d a r zor b i r i ş o l duğu erb abınca bilinir. Tarihi yazarken bu konuda pek çok zorluk çektim , birçok sıkıntıya uğradım. Aynı ola­ yı b i z z at görenler b aşka ş ekil ve içerikte n aklediyorlardı. İçinden h akikati bulup meydana çıkarmak ancak b irçok araştırmalardan s onra mümkün oluyordu. B ununla b era­ ber bıkmadım. Ç alışmayı bırakmadım. Ç ünkü bu s uretle yazılmayan bir tarihten b a ş ka s ını yayınlamayı uygun bul­ m a dım. Muhtemelen okuyucularıma s unduğum bu naçiz e s e r masal ve tatlı tatlı h ikayeler b arındırm a dığı için bazı­ larının h o ş una gitm e z . Fakat ins anlığa fayda verecek tari­ hin ancak bu ş ekilde yazılması gerektiğini i ddia e diyorum . Ç ünkü geleceğe b akışta b öyle tarihlerden is tifade edilir. Ve gelecek için bunlar bir misal ve ibret teşkil edebilir . . .

"

M . Ö . 5 . yüzyıl da, yani bugünden yakl aşık ol arak 2 . 600 yıl önce ya ş amış Thukydi des , kendi tarih yazma sürecini b öyle anlatıyor. Onun daha s onra meşhur olan Pelopponnes Savaş­

ları n ı n Tarihi ismindeki es eri , b i z z at ş ahit olduğu bir olayı i ş l iyor. E s eri , tarihyazımında eleştirel düşünmenin önemini ortaya koym a s ı b akımından önemli bulunmu ş , mo dern ta­ rihçiler için de değerli kabul edilmiş tir. Her insan, içinde doğduğu, uzun zaman yaş a dığı toplu­ mun , e dindiği inancın ve tarihsel birikimin bir ürünü o larak

85

var olur. Şüphesiz ki tarihçiler de bundan muaf değildir. Ta­ rihçiler de toplumun bir ferdi olarak, yaş a dıkları dönemin ve coğrafyanın yarattığı kültürün biçimlendirdiği kişilerdir. Dolayısıyla her tarihçinin, aynı b irikim, algılama imkanı ve bakış açısına s ahip olabildiğini s öylemek mümkün değildir. O rtak b i r araştırma metodoloj i s i b enimsemiş ols alar da her tarihçinin tarihçilik melekeleri ve çalışma tarzları farklıdır. Bu durum kendini , doğrudan ya da dolaylı o larak tarih ara ş ­ tırma v e yazma sürecinde gösterir.



Pelopponnes S ava ş ı 'nı tasvir eden bir gravür.

Tarihçi de bir insandır Tarihçinin, o rtaya koyduğu tarihsel b ilgiyi biçimlendirm e s i b akımından t ü m ç evre s el v e i ç s e l koşulların etkilerini b er­ taraf ederek çalışmasını yürütm e s i , "ins an-üstü bir çaba" s ergilemes i b eklenir. Yani tarihçiden, tarihsel olaylar, kişiler, kurumlar karş ı s ında araştırma s ürecinde tarafsız kalmas ı ,

86

a deta verileri değerlendiren "bilgi s ayar gibi nötr" olması i s ­ tenir. B u b eklenti , ortaya konacak b ilginin s ağlığı açısından teoride s o n derece gerekli görü l s e de uygul amanın tam ola­ rak b öyle gerçekle şmediği s öylenebilir. Dolayısıyla tarihçinin, doğrudan ya da dolaylı da o l s a ça­ ğının varoluş s al koşullarına kaçınılmaz olarak b ağlı oldu­ ğu ortadadır. B u b ağlamda, C arr'ın vurgul adığı gibi " va ta n ı

uğruna adam öldürmeyi doğru v e övgüye değer, fakat dini uğrunda öldü rmeyi kötü ve ya nlış bulan b i r a nlayışla ye­ tiştirilmiş olan 1 9. yüzyıl liberal tarihçilerin i n, 30 Yıl Savaş­ larında ça rpışmış birinin ruh halin i anlaması doğal olara k zordur. " B u açıdan b akıldığında, tarihçinin her tarih konu­ suna ilişkin kusursuz obj ektifliğinden b ahs etmek o l dukça güçtür. Bir adım s onrasında tarihin bu durumu yüzünden ortaya konulan tarihsel olguların da bütünüyle nesnel olma­ dığı, o lamayacağı, çünkü bunların tarihçiler tarafından su­ nulan bilgilerin ve değerlendirmelerin gücüyle ve neticede tarihçilerin kararlarıyl a tarihin olgul arı haline geldiklerini hatırlatmak gerekecektir.

Tarihçi deney yapar mı? Tarihçi, toplumun bir ferdi o l an insanoğlunun yaş a dığı o l ­ guları , birb irleriyle ilişkileri b akımından ele alırken mutl a­ ka yorumlar. Peki, bu yorumlama nesnel olabilir mi? Tarih­ çinin nesnelliğinin imkanları , kullandığı dil, içinde olduğu zihniyet, yaş adığı toplumun kültürel ortamı ve s ahip o lduğu çevre ile doğrudan orantılı dır. Ç ünkü tarihç i , laboratuvar or­ tamında, nesnesini tarafsız bir gözlemleyici gibi dış arıdan inceleyeme z . Tarihçi, yaş a dığı toplumdan, b ağlı ol duğu kültürel çevre ­ den, aldığı eğitimden, b i z z at yaş a dığı ş ahit olduğu koşullar­ dan etkilenmeyecek ş ekilde olguları yorumlarken, nesnel bir

87

tutum s ergileyemez . Olguları tasvir ederken birçok etken, nesnel davranma s ının önünde engel oluşturur. Tarihç i , b i l diği ya da bilebileceği çok s ayıdaki veriler içinden, kendi sine göre temel önem taşıyan s o runlara ya da görüşlere yorum getirebilmek için olguları s eçmek z o runda­ dır. Zira geçmişte meydana gelen s ayısız olgunun hep s ini ta­ rihin konusu o larak ele almak mümkün değil dir. C arr bu durumu tarihçi açısından bir z o runluluk o l a rak görür ve " Ta rihi olguların oluşturd uğu, tarihçi n i n yo ru­

m u n d a n bağımsız ve nesnel bir sert çekirdeğin va r olduğu­ na i n a n m a k, pek de gerçekçi değildir . " der. B u s eçilenler, . .

tarihçinin anl ayıp - açıkl ama yeteneği, içinde yaş a dığı top ­ lumun anlayı ş ı , ideolojik yapı s ından muhakkak etkilenir. Tarihsel yorumların apaçık göreceliliğinin güzel bir kanıtı , aynı olgu üz erinde görü ş lerin çok değişik olması dır. Fransız İhtilali'nin en belirleyici nedeni Fran sız tarihçi Jules Michelet'e göre korkunç b oyutlardaki yoksulluk iken, diğer Frans ı z tarihçisi Jean Jaure s ' e göre kents oylu sınıfın zenginliğidir. Peki , bu karşıtlık nasıl ol abilir? Tarihçi, m eyd ana gelen s ayı sız olgu arasından bazı olgu­ l arı tarihin konu s u yap arak tarihe kendi düşüncesini ve b a ­ k ı ş açısını katar. Geçmiş dönemlerdeki tarihçiler, kitapl arın­ da herhangi bir etki altında kalmaksızın olgul arı kaydetme a ş amasında tercihte bulunma imkanına s ahip olmadıkların­ dan tarih yazıldığı dönemin koşullarından b ağımsız değil dir ve bütünüyle nesnel olamaz . Tarihte ne snellik, olgunun n e snelliği deği l , olgu ile yorum arasındaki ilişkinin; geçmi ş , bugün ve gelecek arasındaki ilişkinin n e snelliği olabilir. Tarihçinin nesnelliği, doğru o l ­ guları seçmesi ile mümkün o l abilir. P e k i , doğru olgular n a s ı l seçilebilir?

88

Tarih, tarihçiden bağımsız mıdır? C arr' a göre tarih yazmak, geçmişteki olaylara b akan tarih­ çinin, bunl arı kendi zihinsel süzgecinden geçirip kendi yo ­ rumu ile geleceğe yönelik proj eksiyonlar yapması dır. Elb ette bu faaliyet, s eçilen konudan b a ş l ayarak yaz arın ulaş abil diği kaynaklar, onlar arasından yaptığı s eçim, okuduğunu anla­ yab ilecek z eka ve b ilgiye s ahip olabilme s i , anla dığını yorum­ l arken kullandığı kendi inançları , düşünce yapı s ı ve h atta ki şiliği ile b ağımlı ol duğun dan nesnel s ayılmaz. Tarihçinin nesnelliğinin, farkında olma yeteneği ile ölçüldüğü, olgu­ l arı inceleyip geleceğe yans ıtırken, yorumlarında, o anda kendisinin bulunduğu konumu a ş ıp a ş amaması ile ilgili ol­ duğu görüşünde dir. B u s eb epten tarihç i , olgulara -mutlak anlamda mümkün olm a s a da- olgular üstü bir konumdan b akmaya çab alamalı, içinde ya ş a dığı toplumun , ait o lduğu kültürün , ekonomik koşulların, ideolojik ve s iya s i tercihlerin kendisini etkilemesine karşı b oyun eğmemeli dir. Tarihçi, ta­ ril;ı yazmaya b a ş lama d a n ö n c e , tarihin ürünüdür. B a z en de olgular tarihçiyi yönlendirir, kendilerini incel e ­ me konusu yapmaya zorlar. Bir olgunun tarihin konusu ol­ ması için ele alınan konu açıs ından anlamlı olması gerekir. C arr' a göre olgularını doğru anlamlandırıp yorumlamı ş , geç­ mişle gelecek arasındaki sürekli etkileşimi yakalamış tarih yorumu ya da b öyle bir tanım ortaya koymuş her tarihçi nes­ nel bir tutum s ergilemiş demektir. O , nesnelliği olgu ile yorum arasında, geçmiş-bugün-gelecek aras ındaki ilişkide arar ve bilimde mutlak doğru olmayacağını, tarihte geçmişteki olay ve olguları yorumlamanın "tek mutlak" ol duğunu, günümüz olgularının -yoruma açık olduğundan- göreceli ol duğunu s avunur. Nesnel tarihçi geçmiş ile gelecek arasındaki olay ve olgu etkileşim s ürecine derinlemesine giren tarihçidir.

89

Tarih bilgisiyle b ağlantılı p roblemler üzerinde düşünen­ ler, tarihi yazan kişinin aynı zamanda tarihi yarattığını da s öylemektedir. B u görü ş e göre bir tarih metnini yazınsal bi­ çeminden b ağımsız düşünmek mümkün değil dir. D o l ayısıyla tarihte nesnellikten de söz edil e m e z . Tarih araş tırmacıları incelemelerini kendi birikimlerine, yaratıcılık güçlerine, kül­ türel ve ideolojik değer yargılarına, toplum s a l yapıya b ağlı olarak yorumlayan, kurgul ayan kişil erdir.

Tarih, eleştiridir Tari hçinin nesnellik konus undaki açmazlarına karşın C ol ­ ling\'.ro o d , doğrudan olayl arın konu e dilmes i yerine onların gerisinde yatan, onları yöneten düşüncelerin önemli o l duğu­ nu bildirmi ştir. O 'na göre tarih ç i , elinde geçmi ş e ait kanıt ve b elgelerde dile gelen düşünceye ulaşmaya çalışırken , çı­ kış nokt a s ı nesnesi değil , kendi düşüncesidir. Ç ünkü tarihin konus u , tarihçinin zihninde c anlandırabildiği ş eydir. Tarih­ çinin kendi dü şüncesi " ş imdi"dedir ama "geçmiş " de ölü bir geçmiş i değil, yaş amakta o l an "şimdi"nin kendi geçmi ş idir. Bu b ağlamda tarih özerk bir disiplindir. Tarihçi, incelediği geçmiş teki ins anların, " durum"un elverdiği ölçüde, özgürce eyle diklerini keşfe derken kendiözgürlüğünün de (özerkliği ­ nin) farkına varır. Her ne olursa olsun tarihçi ve okuyan için en önemli b e ­ c eri eleştirel bir tavırl a davranmak olmalı dır. "Okuyucularımdan b eni affetmelerini ri c a ed erim . B en bir ş ey ortaya koymadığım gibi b a şkal arının da yaptığı e s erleri tenkit ederek m ahve diyor, ehemmiyetten düşürü­ yorum. B ence gerçek ne ise onu meydana çıkarmak her ş eyden kut s a l dır. B i r tarihçi için asıl görev de bu dur. Ta ­ rih de dikleri ilim, p ara i l e s atın alınmaz b i r m ahkeme dir. Bu mahkemede fal a n falan kitabın ehemmiyeti mevzub a -

90

his o l a m a z . Ç ürük müta l a a l a r, yanlış muhakemeler yine çürük yine yanlıştır. Ey okuyucu ! Tarihte kim s enin s ö ­ z ü n e önem verme ! Kimin o l u r s a o l s u n b a ş k a sının fikrini ken dine düstur kılm a ! Hatta b e nim s ö z l erime dahi inan­ m a ! H erke ste akıl var! H e s ap var! S en kendi muhakeme­ ne bak! Tarih çil erin araş tırma ve inc e l emelerini dikkatle ince l e ! Fakat neticeye sen u l a ş ! İ şin doğru s u da budur ! "

S chlo s s er, b i r tarihçi o larak özeleştiri s ini b öyle yap ar. As­ lında b u , bir kiş inin özeleştiri s i dışında tarihçilerin de genel bir eleştiri s ini kap s amıyor mu s i z c e de? Şüphesiz ki tarihçi, gerçekte ne o lduğunu anlamak için eleştirecek, tabiri caiz­ s e "kılı kırk yarac ak" ve bir karara varacak. Bütün bunl ara rağmen tarihçi nesnelliği çok önem s eyerek, tarafs ızlık konu­ sunda gereken h a s s a s iyeti gö sterse de onun i ş yapma - dü­ şünme b içimine sızmış birçok dönemsel etmenin es erde bir iz o larak etkis ini gö sterm e s i kaçınılm a z .

Tarihçi nasıl olmalı? Türkiye 'de s o syal bilimler ve tarih teorileri üzerine düş ünen­ lerden İlhan Tekeli, tarihçinin gerçeği araştırması ve sunma­ s ı b ağlamındaki s ınırlılıklarını dikkate alarak ş u tespit ve önerilerde bulunmu ştur:

Biri n cisi tarihçinin cesur olması gerekiyor, çünkü b ilimin kuşkuculuk ilkesini tarihe taş ıyan tarih yazı c ı s ı , ulusçu bir toplumda dışlanmak ri skini alıyor demektir.

İkincisi tarihçi, inceleme yaptığı toplumun zihniyetini kav­ rayacaktır. B öylelikle kendi toplumunda ya da b aşka toplum­ larda üstünlük iddialarının bilimsel olmayan dayanak nok­ talarını , bu iddiaların s onucunda ortaya çıkan çatışmaların kaynağı olan olguları tarihçi bulmakta zorlanmayac aktır.

Üçüncüsü, tarihçinin kendi sini başkasının yerine koya ­ rak (emp ati) anlama yolunu seçmesi gerekecektir. Karşı sın-



dakinin davranışlarını empati yap a rak anlamaya ç a l ı ş an ki­ şinin b elli olgular karş ı sındaki yargıl arı deği ş e cektir. " Ö teki" yaratan resmi tarihlerin dışında davranacaktır.

D ö rd üncüsü, tarihçi eleştirel bir tarz belirleyince, arala­ rında "biz" ve " öteki" konumu yaratılmış toplulukların iliş ­ kilerinin tarihini daha doğru yazabilecektir. Ç atışmacı "biz" tanımından, çoğulcu perspektifi i çeren b arı ş ç ı bir yakl a ş ıma geçilebilecektir.

Beşincisi, yine eleştirel bir yakl aşımla öteki yaratılırken üstü örtülenleri gün ı şığına çıkarabilecektir. � onuç itib ariyle tarihçinin araştırma konusu hakkındaki dene j'im, bilgi, b e c eri, tutum ve bunların yas l andığı değerler dizge sinin , tarihçinin ortaya çıkaracağı tarihsel b ilgiyi doğ­ rudan etkil eyeceğini , bunun da s o nuçta ortaya çıkacak tarih es erini b elirl eyec eğini unutm aksızın okumak ve yazmak ge­ rekmektedir.

92

ıx.

Tarihçi mi Dedektif mi?

"John Doe bir p a z a r s ab ahı erkenden, sırtında bir b ı ç ak­ l a , m a s a s ının ü z e rine kap anm ı ş bulunduğun d a , hiç kim­ s e bunu kimin yaptığı s o ru s unun tanıklık yoluyla yanıt­ lanacağını b eklemiyordu. Birisinin, cinayeti i ş lenirken görmüş olması ihtimali mevcut değildi . Katilin s ırrını p ay l a ş tığı b irinin onu ele verme ihtimali daha d a a z d ı . K a t i l i n k ö y karakoluna gidip s u çunu i t i r a f etm e s i i s e e n düşük ihtimaldi. B u n a karşın, halk k a t i l i n adalete te s ­ l i m edilmesini i s tiyor, p o l i s de b unu yapm ayı umuyordu . O y s a yegane ipucu, John D o e'nun b ah ç e s i i l e b ö l g e p a p a ­ z ı n b ah ç e s i arasındaki demir kapının s ahip olduğu t a z e ye şil b oya i l e b ı ç ağın s apında bulunan b i r p arça t a z e ye­ şil b oyadan ib aretti . "

C o llingwo o d'un, Joh n D o e 'yu k i m öldürd ü ? b a şlıklı uzun metninin bu kıs a girişinde anlatıldığı gibidir olay ve çözül­ meyi b eklemekte dir. E lb ette cinayetin kim tarafından i şlen­ diğinin anla ş ılabilmes i için o l ay yerinde kalan i zlerden ha­ reket etmek kadar, olayın i çeriğine ilişkin nitelikli s o rular s o rabilmek de önem taşır. (Bu arada Amerikan j argonunda, kimliği b elirlenemeyen c e s etlere, erkekse John D o e , kadın s a Jane D o e dendiği bilgis ini de araya s ıkıştıralım . . . ) Bir dedektif inceleme s i gibi t arih incelem e s i de olaydan kalan izler/kanıtlar üzerinden bir incelemeyi gerekli kılar. Benzer yönleri olmakla birlikte bir tarih araştırm a s ını cina-

93

yet s o ru ş turm a s ından ayıran farklar bir h ayli faz l a dır. Bun­ l arın b a ş ın d a , her ikisinin de geçmiş bir olayın izini sürme­ sine karşın, hala çok sıcak olan bir olayla s a dece dedektifin ilgilenm e s idir. Tarihçi en e s ki dönemlerden, onun için geçmiş o l abilecek bir zamana kadar tarihs e l s üreçte gezinirken , dedektif için ara ş tırılan olay, genellikle çok eski bir geçmi ş e ait değildir. Şüphesiz bunun tarihçi açısından bir anlamı vardır. En b a ­ ş ı n d a g e l e n sebebi i s e o l ayın üz erinden z aman geçerek s o ­ ğuma s ı , dolayıs ıyla tarafların olayın yazımı üz erinde etkili olmalarının engellenmesi dir. Tarihçi geçmişte araştırma konusu yaptığı olay, ki ş i , du­ rum ya da kurumla ilgili verimli bir araştırma yap abilmek adına iki unsura çok ihtiyaç duyar. B unların b a ş ında tarihçinin b elirlediği ana s orusu ve tezi gelir. B u durduk yere ortaya çıkmaz. Tarihçinin yoğun okuma ve düş ünme mesaisi s onunda, onun ilgi ve merakı çerçevesinde b elirir. Diğer unsur i s e çalış ac ağı konuyu ay­ dınlatacak, tab iri c a i z s e düğümü ç ö z ecek yeterli malzemeye ulaşması dır. Bu her zaman b aştan p lanlandığı gibi gerçek­ leşmez. Elde edilen malzeme, nitelikli s orularla didik di dik e dilir, ulaşılan veriler eleştirel bir b akışla b aşka bilgi ve b e l ­ gelerin yardımıyl a sorgulanır. D o ğru o l duğuna kanaat geti­ rilince veriler analitik bir b akı ş l a grup lanır. S onra anlamlı s o rularla yine kontrol e dilir. Burada hem tümevarımda olduğu gibi olayın farklı yön­ lerini, aktörlerini ve diğer gelişmeleri ele alan verilerden an­ lamlı bir bütün oluşturma ç a b a s ı vardır. Hem de tümden­ gelimde o lduğu gibi oluşan bütünü yine anlamlı s orularla kontrol e derek güçlendirme girişimi s ert b i çimde uygulanır. Bu nedenle geçmi ş i yeniden " in ş a etmek" , bir bulmacayı ta­ mamlamak veya bir gizemi çö zmek gibi dir.

94

Kennedy'yi kim öldürdü? Tarih çalışmasının ins anları, olayları , önemli tarihleri

ve

yerleri vb. b a s itçe hatırlamayı i çerdiği yaygın bir yanlış an­ lamadır. Kim, ne, ne z aman, nerede ve nasıl s oruları bunun s adece b a ş l angıcıdır. Buna karşın tarihçiler, olayların na sıl ortaya çıktıklarını ve neden meydana gel diklerini daha iyi anlamak için "nasıl" ve "neden" s orularını araştırmakla daha fazla ilgilenirler. Dolayısıyla tarihçiler tarihsel bir olayı çev­ releyen "genel gerçekler" ü zerinde anlaşmaya varmalarına rağmen, s onrasında olayı farklı ş ekilde yorumlarlar. Örneğin ABD B aşkanı John F. Kennedy suikastını ele alalım. 2 2 Kasım 1 96 3 'te D allas 'ta bir motorlu araçta vurulduğunu herkes bi­ liyor. Vuran da Lee Harvey O swald idi. Ancak onun daha çok tetikçi olduğu düşünülüyordu. Tek b a ş ına mı hareket ettiği , yok s a b a ş k a tetikçilerin de var olup- olmadığı , kimin p l anla-

dığı, asıl failin kimler olduğu, bununla neyi amaçlamış ola­ bilecekleri gibi onlarca s o ru akla geldi. Yok s a O swald olayı örtb a s etmenin bir p arça s ı olarak bir "kurb an" mıydı? Tarih­ çiler kariyerlerinin çoğunu bu ve bunun gibi s o rular s orarak, b irbirl eriyle tartış arak geçirirler. O lgularla ilgili b elgeleri tespit etmek, hangi b elgeleri kul­ lanacağına karar vermek ve bu b elgeleri kullanarak olgular arasındaki ilişkiyi irdelemek, bununla ilgili vars ayımlarda bulunmak tarihçinin görevi dir. B u s eb eple tarih inceleme­ s i , b i r anlamda ne denlerin incelenmesidi r. Tarihçi , s ürekli "niçin" s o ru s unu s orar ve cevap bulmayı umduğu sürece de durmaz . Öte yandan tarihte nedens ellik yoruma, yorumsa her z aman değer yargılarına b a ğlıdır. Bu durum, yakın dö­ nem tarih yazı cılığında b a z ı b e lirgin sorunlara yol açabilir.

Hangi dönemi yazmak daha zordur? Yakın dönem tarih ç i s i , yaş ayan ve yaş a dığı olayların tarihini yazan b iri o larak, obj ektiflik konusunda dez avantajlı dır. O, yaş a dığı ya da ş ahit o l duğu olayları yaz arken onlardan ken­ dini s oyutlayamayacağı, bundan dolayı tarafsız ve objektif olamayacağı, her türlü p e ş in hüküm ve ö znelliğe açık olacağı, dolayısıyla o l ayların önyargısız b i r vers iyonunu üretmesinin imkansızlığı s öylenebilir. Diğer yandan günümüz ins anı o l an tarihçinin yakın dönemi inceleme s inin, örneğin O s manlı gibi uzak dönemler üz erine çalışmasına göre bazı avantajları da s ayılabilir. Tarihçinin, O s manlı'yı incelerken günümüzün kavramla­ rını kullanması günümüz ins anının b akış açısını, geçmi ş e emp o z e etm e s i (anakronizm) anlamına gelebileceği i ç i n s o ­ runlu s ayılabilir. Ancak yakın dönemleri çalışan b i r tarih­ çinin b enim s e diği güncel kavram ve zihniyetle yap acağı bir inceleme s o nucunun daha gerçekçi olabilmesi mümkündür.

96

B u yüzden o l s a gerek Lord Acton, "dönemleri değil de s o run­ l arı inceleyin . . . " demiştir. Siz de geçmiş hakkında bir s o ru s o rduğunuz u , b elge­ ler, e s erler veya diğer kaynaklar aracılığıyla bir dizi ipucu oluşturduğunuzu ve ardından s orunuzu yanıtlayan bir hika­ ye anlatmak için bu ipuçl arını bir araya getirdiğinizi hayal edin. Zira, tarih yapmak budur.

97

İKİNCİ KISIM

l Devle-tıleır T

iht

s oyut s oyut çok s oyut bir p a di ş ahım tarihte b ulunmadım vaktim olm a d ı vak' anüvi s tutmadım b o şuna m a s raf vakt - i kerahatimde kayda değer vaka olmadı kayda g e ç i rm ediler b i z i kitaplarda yaz m adılar adımızı i ş b u yüzden kim s e b ilme z ben denizi işbu yü zden çok eksiktir hem yanlı ştır hem tek yanlı okuduğunuz tarih kitapları p ara yedirm edim tarihçilere elim sıkıdır biraz tari h ç iler taktılar b an a unu tulm am bundan oldu parayı b a s tıran i s tediği gibi yazdı rdı tarihini değiştirdi talihini tarihte çok p aragöz tarihçiler oldu yüz verm edim onlara işbu yüzden kimse b ilme z a dımı i ş bu yüz den çok eksiktir hem yan l ı ş tır

101

hem tek yanlı okutulan tarih kitapları soyut soyut çok soyut bir padişahım adım üstümde bize de tarihte aç parantez derler şükür ki bizden başka p arantez olmadı böyle biline vesselam vesselamın aleyküm ve aleyküm esselam Tiyatrocu Ferhan Şensoy, Soyut Padişah i s imli komedi oyu­ nunda, a dı - s anı bilinmeyen s oyut bir p a d i ş ahın b a ş ından geçenleri konu e der. Aslında öyle biri yoktur tarihte. Ancak oyun, tarihe ilişkin birçok trajikomik çarpıklıklara o d aklı anekdotlara d ayalıdır. Aslında s öyleyeceğim bunun dışında.

Uzun bir tiyatro tiradının kıs a bir p arçası olan yukarıda­ ki şiirde, p adiş ah olarak tarihte yer bulamamasını iki nedene

1 02

b ağlar: İlki "vakt-i kerahatimde kayda değer vaka olmadı" ş eklindeki tespitidir. Yani, "hüküm s ürdüğüm dönemde kay­ da değer bir gelişme olmadı" demek i s ter. D iğeri i s e "pa ra ye­

dirmedim tarihçilere, elim sıkıdır b i raz" ş eklindedir. Elb ette bir komedi oyununda bu iddia, i ş in l atife s i olmalı. Peki , ta­ rihte yer bul abilmek nasıl mümkün o l abilir? N e dir bu "kayda değer vaka"? Hele de devlet tarihinde? Ö n c eki s ayfalarda tarihin, s ıradan b i r geçmiş olmadığı­ n ı , s alt ins ani b i r merakla değil , ikti dar s ahipl erinin b i r tür m e ş ruiyetlerini p ekiştirmek a dına yazıl dığını s öylemiştik. Peki , tarihin ya zılması nasıl b i r kasıt iç erir? Daha açık bir biçimde s o rmak gerekirse tarihi , tarihçiye yaz dıran güç/ler ne dir? Buraya kadar anl a ş ı l dığı kad arıyl a k a s ıtlı bir eylem o l arak tarih, neden yaz dırılmış o l ab ilir? Yine k ı s a c a bah­ s ettiğimiz ü z ere tarihyazımının ilk ö rneği o larak kabul edi­ len Herodot'un His tori a 'sı geçmi ş e ili şkin b i r araş tırmayı amaçlıyordu . Herodot bunu yazmakla neyi amaçl amış , ne e l d e etm i ş tir? Ya da antik dönemin bu kez kitlesel bir tarihyazımı eyle­ mi o larak görül ebilecek "Hitit Anall arı" neyi amaçlamıştır? Ya da Türk tarihinin ilk yazılı anıtları, Bilge ve Kültigin han­ ların kendi z amanında yap tıklarını anlatmal arıyl a ilgili mu­ ratları neydi? Antik dönemlerde bugünkü gibi tarihe yükl enmiş b irçok mi syon yoktu . Tarih yazmak da okumak da ol dukça s erb est ve i steğe göre gerçekle ş en eylemlerdi . Okuryaz arlığın olduk­ ça s ınırl ı , geçmi şe yönelik çalışmaların o l dukça az olduğu­ nu b ildiğimiz dönemlerde tarih , Herodot'un mensup olduğu gibi yüksek s o syetede ya da hükümdarların i s teğiyle gerçek­ leşen türdendi . Peki , onl arı tarih yazmaya ya da yazdırmaya s evk eden amiller nelerdi?

1 03

Orhun kitabeleri neden dikildi? Hero dot'unki b üyük bir ihtimalle s o syetes inde d a h a s aygın bir yer etmekken, anall arı yaz dıran Hitit kralları ve O rhun Kitab es ini diktiren Bilge Kağan ise siyas eten yaptıklarına bir tür meş ruiyet kazandırmayı amaçlamış olmalıdır. E ski z amanlardan b eri krallar ya da hükümdarl ar, güçlerini mut­ lak kılmak, yönetiminde bulunanlar ü zerinde egem enlikleri­ ni daha da p ekişti rmek adına kendilerinin Tanrı tarafından seçildiğini , atandığını; yani tanrı sal bir hüviyete s ahip ol­ duklarını iddia e degelmi ş lerdir. B ütün bunlar iddia s ahibi yöneticinin gücünü p ekiştirmek, yaptığı icra atlarının doğru­ luğunun tartı şılmasını önlemek için ol duğu bugün çok açık biçimde anla ş ılmaktadır. İşte Hitit krall arı ya da Bilge Ka­ ğan'ın da yap tığı b udur. Hem kendi s i ölmeden bunu topluma sunarak meş ruiyetini p ekiştirmek hem de kendinden s onra gelenlere yaptıklarını anlatan izler bırakarak bir anlamda ölümsüzleşmek. B u durum O rta Ç ağ b oyunca da krallar- s u l ­ tan-hükümdarlar tarafından sürdürüldü. Orta Ç ağ'da yöneticilerden farklı olarak tarihle ilgilenen bir başka merkez ortaya çıktı : Kilise. Katolik Kilisesi, kendi kuru ­ mu içinde yaş anmış önemli olayları ve yaş amış önemli kişileri düzenli olarak kayda aldı . Kilise kronikleri olarak adlandırılan bu tarihlerin, kurums al bir hafıza ve kültürün oluşması ve ya­ yılmasında etkili olduğu görüldü . Orta Ç ağ'da beyler, derebey­ ler ya da varlıklı aileler, asilzadeler de kendi aile tarihçelerini yazdırdılar. B uradan maks atları ise tarihin sunduğu meşruiyet ve prestij den yararlanma olarak tanımlanabilir. O rta Ç ağ'ın sonunda Avru p a 'daki gelişmelerle devlet ve hanedanlık tarihleri , b i r tür meş ruiyet yaratmak amacıyla varlığını s ürdürdü. Ancak b u dönemde öncekilerde olmayan bir ne den daha dahil o l du tarihyazımına; ins anlığı kuş atan bir merak. İns an doğasının o rtak olduğu tezinden hareket

1 04

eden bu dönem filozofları , tarihe d e evrensel bir rol vererek , insanlığın tarihinin yazılma sına çaba s arf ettiler. Hegel'den b a ş l amak üz ere birçok örneği verilen dünya tarihl eri , i n s an­ lığın serüvenini n asıl ve hangi i ç erikle sunacağı konusunda bir s onuca varamadığı için hep tartı şmalı bulun du .

Tarihe yeni misyon Mo dern dönemde ortaya çıkan mo dern bilim ve kürs üleşme, bu kez tarihe b elli bir metodoloj i çerçevesinde milli görevler verd i : Milli kimliğin inş a s ı . Uluslaşma, her bir ulusun kendi geçm i ş ini en eskiye taşıma ya da bunu yaratmaya (icat etme­ ye) o d aklı çalıştığı için tarihin araç sal bir b akı şla yönetici­ l erin en büyük yardımcıl arı o l arak görüldükleri s öyleneb ilir. Uluslaşma bir süreçti ve devletin egemenliğinde yaş ayan­ ların homojen bir kültürel birliğe

ve

bunun kimliğine s ahip

olmaları son derece önemliydi. B unun için Fransızlar vatan kavramı çerçevesinde bir milli tarih inşa ed erken, Almanlar s oybirlikleri çerçevesinde bir Alman tarihi icat ettiler. Mo dern Türkler i s e C umhuriyetle birlikte önce s oy temel ­ li bir ulus tarih anlayışını b enimsese de z amanla kültürel temelli bir ulus tarih tanımına doğru geçildi. Bu b ağlamda

"tarih, bir millete kimliğini veren bilim olarak" tanımlandı . Ve tarihe , "bi r ulusun nelere yetenekli olduğunu ve neleri başa­

rabilme gücün de olduğunu gösteren en doğru kılavuz" gibi yaklaşıldı.

Vatanda.ş:lık eğitinıiı için taribı Tarih , uluslaşmaya katkı s ağlarken, aynı zamanda dönemin siyasilerinin s e çimleri dahil diğer siyasetlerinin meşruiye­ tini s ağlamaları için yararlandıkları bir alan oldu. B u son­ rasında bir p arça evrilerek yine benzer bir hedefe oturdu : Vatandaşlık eğitimi için tarih.

1 05

M o dern ulus devletlerle b irlikte vatandaş kavramı ortaya çıktı . Vatand a ş , yaş a dığı ülkenin toprakl arı n d a devlete karşı bazı hak ve s o rumlulukları olan yeni statüydü. M o dern ulus devletler eğitimi , geleneksel formda ol duğu gibi bir kültür­ leme aracı o l arak görme eğilimindeydiler. B u durum , s andık­ tan s andığa oy vermenin dışında başka hakl arın da o lduğu demokrasi rejimlerinde vatand a ş lık eğitimi çerçeve s inde gerçekle ştirilmeye b a şlandı . Tarih, bu eğitimin en önemli un­ surunu teşkil etti . Ç ünkü ulus devletler, s ahip ol dukl arı en eski tarih ve en geniş coğrafya için tarihe ihtiyaç duyuyor­ lardı . Üstelik tarih, ait olunan milletin bir ferdi olarak onun geçmi şte b a ş ardığı işlerle gurur duymas ına imkan s ağlıyor, ulusal kahramanlar genç kişilikler için rol-mo del olabiliyor­ du. Ayrıca tarih derslerinde sunulan içerikle devletin yöneti­ cilerinin (iktidarın) arzu ettikleri kültürün, tarihsel temelleri de sunulmuş oluyordu . Bu durum, vatandaşın kabul edil diği süreçte yoğun b içimde yer alırken , demokratik ve etkin va­ tandaşlık eğitimi kavramının ortaya çıktığı yakın z amanlar­ da dahil devam etmiş ve bil.len son bulmuş s ayılm a z . Tarih dersl eri hala milletin yüce mazinin destansı hikayel erini sunmaya devam e diyor. B u "resini ve güçlü" bir biçimde ger­ çekçi olmaktan u z ak s unulan durum şüphesiz ö ğrencilere hitap etmediği gibi b ilgi imkanl arının arttığı günümüz top­ lumu nda "hiçbir gerçeğin gizli kal amayacağı" prensibi uya ­ rınc a da çabucak çürütülmeye müsaittir. Zira okul da ders kitab ında yaz anın ya da ö ğretmenin s öylediğinin gerçekliği, öğrencilerce çok geçmeden dijital dünya imkanlarıyla test e dileb ilir. E ğer sınıf içinde p ayl aş ılan bilgide tutars ız bir durum vars a , b u genelde s adece yanlış bilginin düzeltilmesi biçiminde olma z . Bundan s orumlu görülen öğretmen ya da ders kitabının aleyhine yönelik güven s izlik olarak b elirir.

ı o6

il.

Tarih Toplumlara Ne Kazandırır?

K a z a n , üç yıl d a b i r İç ve D ı ş Oğuz b eylerini t o p lar, h e l a ­ lini alır, n e s i v a r � e s i yoks a yağmalatırdı . Y i n e Kaz an'ın evini yağmalattığı b i r z aman Dı ş Oğuz b eyleri gelm e z , İç Oğuz b eyleri yağma e d e r. B unun üzerine Dış Oğuz b eyle­ ri K a z an'a düşman olur. Kıl b a ş a dında b i r b ey Dış Oğuz b eylerinden Aruz'un evine gider ve D ı ş Oğuz b eylerinin Kazan Han'a kin b e s l e diğini ö ğrenir. Kıl b a ş gittikten s onra Dış Oğuz b eyleri yemin eder, B eyrek'in b u yemine k atılmasını yok s a ö l dürü l e c e ğini s öylerler. B eyrek, kabul etm e z , ancak Dış Oğuz b eyleri de B eyrek'e kıyama z . Aruz B ey, B eyrek'in sağ uyluğunu kes e r. B eyrek ö l e c eğini anla­ yın c a Kazan Han'a kanını yerde bırakm ama sını vas iyet eder. Kazan B ey bunun ü z erine İç Oğuz b eylerini toplaya­ rak Aruz' un evini yağmalar, kendisini ö l dürür. Kazan, Dı ş Oğuz b eylerini affeder.

Ve "Dedem Korkut geldi, ş a dılık çaldı, b oy b oyladı , s oy s oyl a dı , bu Oğuzname'yi düzdü, k o ş tu b öyle d e di . "

Top lumlar, geçmişl erinden yararl anacak b i çimde bir ili ş ­ kiyi h e r z aman kurmaya çalıştılar. Yazının bulunmasından önce anadan- atadan duydukları geçmi ş e ilişkin hikayeleri dinleyen gençl er, yukarıdaki alıntıda o l duğu gib i bu hikaye ­ lerde sadece topluluğun geçmişini değil, kültürünü de öğ­ rendiler. Sözlü kültür aracılığıyla geçmiş i keşfetm e , elb ette

107

geçmişteki tekil o l aylara o daklanmaya imkan vermiyordu . Topluluğun görünürlüğünün olabildiği olaylar yer bulurken , topluluğun kahramanlarının yapıp- ettikleri epik bir tarz da s unuluyordu. B u durum a slında mo dern z amanlara kadar pek değişmedi. Yani yazının bulunması ve yazılı bir edebiya­ tın ortaya çıkm a s ı toplumun genelinde pek yankı bulamadı , uzun zaman. Ta ki modernleşme sürecine kadar. Modernleşme ve uluslaşma s ürecinin neredey s e p aralel yürüdüğü düşünülürs e , okur-yazarlığın bu s üreçte değer ka­ z andığı , okullaşmanın bu süreçte önems endiği görülecektir. Ulus devletlerin yarattıkları modern toplumlar, b a z ıları her ne kadar e s ki bir tarihe s ahip ols alar da genellikle bir top­ lumsal inş anın s onucu ortaya çıktılar. Bu toplumların okul­ laşması sürecinde tarih , o rtak hafız anın geçmiş birikimini aktaran epik hikayelerin yerini aldı. Ve "tarih, tam bir zihni

terbiye b içimi"ne dönüştü. Yukarıda da b elirtildiği gibi okullarda tarih dersl e ri ve öğretmenler aracılığıyl a s unulan tarih, eğitim olgusunun ge­ nelde bir kültürl eme biçiminde s unumundan dolayı s adece tarih olmadı . Toplumun geçmiş milli kültürünü, kahraman-

1 08

larını , devletlerini , kurumlarını, b a ş arılarını, z aferlerini, mi­ m ari yapılarını içerdi. B öylelikle as lında çoğu z aman askeri ve s iya s i bir içeriğin ön planda s unulması s ö z konus u o l s a da kültürlemenin önemli araçl arından biri olmayı sürdürdü. B u yüzden tek bir p ersp ektifle sunu l s a da tarihin, "yüksek eğitim değeri" her z aman var olageldi. Zaman içinde demokrasinin halkın z ihniyetine s irayet b ağlamında yaygınlaşması, bunun b i r ya ş am tarzı o l duğu­ nun , ins an hak ve hürriyetleriyle yoğun ilişkisinin o l duğu­ nun fark edilmesiyle tarih , artık ulus alın dışında dünyanın b aşka yerlerinde olup - bitmiş hikayeleri d e önemser hale geldi . B u kez toplum açısından "tarih, çağım ızın en önem­

li, eğitim, kültür ve hüm a n izma a ra cı "na dönüşüyordu. De­ m okratik ve çoğulcu bir p ersp ektifle sunulan tarih, daha in­ s ancıl bir amacı da gündeme taşıyor, tarihin bir s o syal bilim olmasının yanında ins anlığın o rtak hikayesine de dönüşen yönlerini göstermeye b a ş lıyordu.

Tarihçi kalp nakli yapar mı? Malumdur ki tarihçiler kalp nakli yapmazlar, otoyol tas arı­ mını iyileşti rmezler veya suçluları tutuklamazl ar. E ğitimin yararlı amaçlara hizmet etm e s ini oldukça doğru bir ş ekilde b ekleyen bir toplumda, tarihin i ş l evlerini tanıml amak, mü­ hendi slik veya tıbbın i ş l evlerinden daha zor görünebilir. Tarih çalışması, daha iyi vatandaşlığın önemli bir yönü' nü oluşturu r. Okul müfredatının bir p arçası ol arak öğretil­ m e s inin ana nedenlerinden b iri budur. Vatandaş lık tarihi (bir vatandaş ile devlet arasındaki ilişki) , s adece b ireysel ve kolektif b a ş arı ders leri vererek, güçlü bir ulusal kimliği ve ulusal s a dakati teşvik etmek ister. Gerçek yurttaş lığın temelini oluşturan tarih, bir anlam­ da, geçmiŞ araştırmanın temel kullanımlarını s un ar. Ulusal

109

kurumların, s o runların ve değerlerin ortaya çıkı ş ı h akkında veri s ağlar. Aynı z amanda, s o rumlu vatandaşlık için gerekli olan ulus l arara s ı ve karşılaştırmalı p ersp ektifler s ağlayarak, ulusların diğer toplumlarla nasıl etkileşime girdiğine dair kanıtlar sunar. Dahası, tarih okumak, vatandaşların yaşam­ l arını etkileyen yeni, güncel ve ileriye dönük değiş ikliklerin ne kadar o rtaya çıktığını veya o rtaya çıkabileceğini ve hangi nedenlerin s ö z konusu o lduğunu anlamamızı s ağlar. D aha da öneml i s i , tarih okumak, ister ulusal ister topluluk lide­ ri , i s ter bilgili bir s eçmen, bir dilekçe s ahibi veya b asit bir gözlemci olsun, s o rumlu kamu davranışı için h ayati önem taşıyan zihin alışkanlıklarını teşvik eder. Tarih , daha b ilgili vatandaşlar olmamı z a fayda s ağlaya ­ bilir. B i z e kolektif bir grup ol arak kim olduğumuzu gösterir. Bundan hab erdar olmak, demokratik bir toplumu sürdür­ mek için anahtar bir uns urdur. B u bilgi, ins anların eğitim tartışmal arı yoluyla ve temel inançlarını rafine e derek s iya­ s i foruml arda aktif bir rol almal arına yardımcı olur. Tarih bilgisi s ayesinde vatandaşlar, b atıl ol duğuna hükmettikleri inanç s i s temlerini bile değiştirebilirler.

1 10

III.

Tarihi Neden Öğreneyim ki?

B ayan Pretty: B i z ö l üyoru z , ö l üyoruz ve ç ü rüyoru z . Ya ­ ş am b i tiyor.

B ay B rown : S i z e katıldığımı s öyl eyem eyeceğim. Mağara duvarına bırakılan ilk el i z inden itib aren, biz süregelen b i r ş eyin p arçasıyı z . Ya ni aslında ölmüyoru z .

2 0 2 1 yılında gösterime giren The Dig1 a d l ı sinema fil ­ minden b i r diyalog bu. Anlaşılan o k i filmin kahramanı B ay B rown, s adece iyi bir kazı ustası değil, aynı zamanda kendi­ ni ins anlığın s üregelen hikayes inin bir p arçası ol arak gören bilge biri . B ay B rown haklı b e n c e . B üyük bir ins anlık ailesi­ nin bireyleriyi z . B u durum da tarih de ins anlığın o rtak hika­ yesi oluyor. Adem'in oğull arı Kabil ile Habil'in s avaşından b eri s üregelen büyük bir hikayenin p arç a s ıyı z . Ya siz? Siz de kendinizi s üregelen ins anlığın bir unsuru o larak görüyor musunu z ? Ne den olmasın? Tüm ins anlar ve kültürler aslında bir tür ya ş ayan tarih­ lerdir. Konuştuğumuz diller, geçmişten miras kalmıştır. Kül ­ tür, gelenek v e dinlerin tümü de öyle . N a s ı l ki genetik ya ­ pımızı b i z den önce yaş ayanlardan miras alıyo r s ak, bugün İkinci Dünya Savaşı sırasında kocasını kaybetmiş zengin bir dul kadının arazisinde yer alan höyükleri amatör kazıcı Bay Brown'dan kazmasını istemesiyle başlayan süreçte İngiltere için çok eski bir dö­ neme ait mezar-gemi kalıntılarının bulunmasıyla başlayan arkeoloji yolculuğunu anlatan bu filmde, geçmiş ve yaşam sık sık sorgulanır.

111

s ahip o l duklarımız da geçmişten bugüne kadar miras ola­ rak biriktirdikl erimiz ve ü z erine eklediklerimiz den oluşuyor. B ence b ireyin bu b ağlantıl arı bilmes i , işte o büyük ins anlık ailesinin p arçası olduğu h i s s ini güçlendiriyor. İns an ölümlü bir varlık. Ancak ölmek de istemiyor. Hatta ölümsüzlük olarak tanıml anan bir duruma geçmeyi de çok i s ­ tiyor. Amerikalı p sikiyatrist Rob ert Jay Lifton, ara ştırmaları ve gözlemleri s onucunda dört ayrı ölümsüzlük yolu bulmu ş : Kalıtım s a l

ölümsüzlükte

ç o cukl arım ı z ,

torunl arımı z ­

l a gelecekte varlığımızı s ürdürürü z . D i n i ölüms üzlükte, c ennette ya ş amanın ya da N i rvan a'ya u l a ş m anın vaadi vardır. Müzisyenler, mimarlar, matematikçiler buluşları, e s erleriyle ö l üm s ü z l e ş ir. D evrimci ölümsüzlükte ise he­ p imiz b i r ş eyi yapıp yap mamak, s öyleyip s öylememekle , tarihimizin t e k t e k belirl eyi cileri o l duğumuzun b ilincin­ deys ek, ilelebet var olacağız demektir.

Tarihin bireysel o larak b elirleyicisi olma imkanı ya da mi syonu . B u durum şüphesiz varoluşumuzu z enginleştiren anlam katmanlarından birini oluşturab ilir. Tarih, kim ol duğumuzun, nereden geld iğimizin hikaye s i . Nereye gittiğimizi p otansiyel ol arak ortaya çıkarabilecek bir s i stem. Ünlü tarihçi Arnold Toynb ee de tarihin diğer ilim alanl arı gibi , ins anlara bazı tahmin imkanl arı sunması b akı­ mından değerli bir alan o l duğunu belirtmi ş tir. Tarihin diğer ins anların nasıl hareket edeceklerini tahmin etmeye yaraya ­ c ağını , bunun da ins an ilişkilerinde büyük yardım s ağlaya­ bileceğini s öylemiştir: İleriye bakarken ve p l a n yapmaya ç a l ı şırken b i z e yegane ışık tutan geçmi şte edindiğimiz tecrüb e o l a c a ktır. G e ç ­ m i ş t e e dindiğimiz tecrüb e Tarihten b a ş k a b i r ş ey değil­ dir. Tarih dediğimiz z aman bütün insan ırkının geçirdiği

1 12

kol ektif b i r tecrüb e anl a rı z . H e r b i r ins anın kendi ömrü b oyun c a teker teker e dindiği tecrüb e de gerçek b i r Tarih­ tir. İns anın ö z e l h ayatında o l s u n , toplum h ayatında o l ­ sun, tecrüb enin yeri büyüktür ve yerinde o l a rak o n a çok itibar edilir. Ç ünkü tecrüb e s aye sinde daha iyi hükümler, daha akıllıca kararlar vereb iliri z . B elirli hareket yolları geçerken ve kararl ar verirken gök bilginlerinin yıldızlar h akkın da yaptıkları k e s in h e s aplamal ardan değil kab a tahminlerden faydal anır.

Atatürk hangi tarihten yararlandı? Tarihin , kendimizi kolektif bir hafız anın p arçası olarak gör­ memize katkıs ı yanında b azı yönetimsel bilgi ve b e c eriler e dinmemiz i desteklediği de s öylenebilir. Afet İnan bir kita­ bında, Atatürk'ün b u b ağlamda O s m anlı tarihinden doğru ­ dan yararl anma biçimini ş öyle açıklamıştır: Atatürk, güttüğü s iyas e t için O s manlı tarihinden iki su­ rette yararlanmı ştır: 1 - Osmanlı İmparatorluğu'nun, yaş am akta olan b azı lü­ zumsuz ve z ararlı teşkilatını yıkmak isterken, onların kuruluş tarihlerini anlatmak ve bu suretle ömürlerini b itirmiş olduklarını b elirtmek. Aynı zamanda bu örnek­ lere tarih boyunca b akarken, onlar gibi sini kurmamak. Demek ki bu noktada iki esas vardır: Bugün, bir teşkilatı yıkıp, yenisini kurarken; eskisinin kuruluş ve gelişimini bilmek. Gelecek için yenisi kurulurken onun kötü taraf­ larını almamak. 2- M anevi kuvveti tazel emek ve ces aret vermek için ulu­ s a l b enliğin üz erinde durarak tarihten yararl anmak. Ülkeyi kurtarmak giri ş iminde ilerlerken, ulusun ye ­ tenekl e rini , tarihten örnekler getirerek kuvvetl endir­ mek, m anevi kuvveti yüks eltebilmek.

1 13

.

'- -

... ....

r- ·. '-' �

�,

,"t:

'r •

':!

E lb ette her b irimiz Atatürk gibi bir inkılapçı ya da devlet a damı olmadığımız için tarihten onun yararlandığı gibi ya­ rarlanamayab iliri z .

Tarih bilmek para kazandırır mı? Yıllarca üniversitede tarih b ölümü öğrencilerine tarih eğiti­ mi dersi verdim. Onlara her dönem b aşında s orduğum s o ru şuydu: "Tarih, b irey o larak b i z e ne s unabilir?" Tahmin eder­ siniz ki çoğunluk her zaman, "tarih, geçmişten ders almamı­ zı s ağlar" ş eklinde bir kliş eyi dile getirme eğiliminde olsa da s o ruyu tekrarladığım da, genelde sınıfta derin bir s e s s izlik oluşurdu . B u ilginç gelebilir s i z e ancak, mesleki olarak tarihçilik eğitimi alanların çoğu, tarihin yararlarına ilişkin bu kli ş e dışında düşünmemiştir. O k l i ş e de ilkokuldan b eri ezb erle­ tilen "geçmişten ders al dığımız" cümle s iydi . B unu örneklen­ dirmelerini istediğimde ise genelde tarihin öğrenilmes inin devlet ya da top lum yararına o l duğu s onucuna ulaşıyorduk. Bense üzerine b a s a b a s a tarihin, kişisel anl amda kendilerine ne kattığını s o ruyordum . İtiraf e deyim ki bu s o ruya hiçbir z aman tatmin edici bir cevap alabil diğim s öylenem e z . B u çok ş a ş ırtıcıydı . B u du­ rumla ilgili zihnimde iki tahmin oluşuyordu . İlki a_ caba s oru mu yanlıştı? S anmıyo rum . Tarihin, toplum s a l yararı yanında mutlaka b ireysel bir katkı sı da olmalıydı. Peki , neden tatmin edici bir c evap gelmiyordu? İkinci tahminims e , tarihçilik eğitimi amaçlarına rağmen çoğu öğrencim, tarihin hayatla ­ rına b ireysel anlamda katkı s ağlayan bir o l g u ol duğunu hiç düşünmemi şler miydi? S anırım buydu , asıl sebebi. Peki , bu nasıl olabilirdi? B unun c evabı Türkiye 'de ilkokul , o rtaokul ve lisede verilen tarih eğitiminin tamamıyla devlet/millet mer­ kezli olmasıydı. Öğretilen tarihte b irey yoktu , s a dece kahra-

ı ı5

manlar vardı. B u yüzden Türkiye'de tarih , bireyle ilgi s i olma­ yan bir alan o larak görülmü ştür.

Kahramanlar, birey midir? Şunu b aştan kabul etmek gerekir ki tarih , her bir olaya ayrı odaklı o l s a da a s lında hep s inin ortak bilgisini p aylaşır. Yani, her bir o l ay b iricik kabul edils e ve her bir olayın failleri , yeri , zamanı , s eb epleri, s onuçları , oluş b içimi kendine özgülük taşısa da o l aylar ve bunlardan üretilen tarihsel olgularda kahramanlar dışında b ireyleri bulmak kabil olma z . Ö rneğin İ s tanbul'un fethi o l ayı, biriciktir. Türk ve O s m anlı tarihinde çok önemli bir yeri olduğunu biliri z . Ç ağ açıp ç ağ kap attı ­ ğını , gemilerin karadan yüz dürül düğünü , büyük gülleleriyle s urları yıkan Ş ahi topunu , Anadolu his arı karşısına yap ılan Rumeli his arını, 1 45 3 ' ü , B i z ans İmparatoru Konstantin ' i v s . Ancak birey anlamında b a ş kahraman Fatih S ultan Mehmet'i , idam edilen Ç andarlı Halil Paşa'yı, surlara s ancağı diktiğine inanılan Ulub atlı Hasan'ı. Bunlar dış ında b elki b irkaç p a ş a v e komutanın adını . Bunun dışında birey yoktur anlatıd a . B ireysel hikayeler i s e hiç yoktur. Ö rneğin, Ş a h i topunu yap an Urb an Usta'nın, Ulub atlı Has an'ın ya da Ç andarlı Halil Pa­ ş a 'nın h ikayelerini okumayız , bilmeyi z . Yeniçeriler, sip ahiler ya da l ağımcıl arın hayat hikayelerinden e s er yoktur. Oysa ş air Hüseyin Tüzün'ün s öyle diği gibi , "lağımcılarl a humb aracılar yazmış tır, kalelerin altını oyarken, Ü s tl e rine çöken tarih i . "

Tahmin edilebilir ki b ireyin öykü sünün olmadığı bir t a ­ rihin bireysel bir katkı sunabileceğini düşünmek hiç kolay değildir. S anırım bizim diğer ülkelerde ve Türkiye 'de tarih derslerinde yaş a dığımız ana s o run buydu.

1 16

Kabul edelim ki tarih, ya s avaş ları anlattı ya da antlaşma­ l arı . Ya da kahramanl ara o d aklandı . O rada s ıradan ins anlar p ek yer bulamadı . Zaten tanımda da "insan topluluklarının" diye b a ş lamıyor muyuz? Ancak her birimiz bireyler o larak varız ve hayati katkılarımız b akımından toplumda anlamlı bir yere s ahib i z . O zaman, tarihyazımında çok ihmal edilse de öğretiminde b ireysel b a ş arı hikayelerine b elki daha fazla yer verme imkanımız o l abilir. B iyografiler bunun için değil mi dir? Peki , tarihe sadece devletler ve milletler ya da birkaç kahraman mı konu edilir? S adece bunların mı tarihi vardır?

Aslında iher şeyin bir tarihi vardır Her ş eyin bir tarihi yazıl abilir. Tıptan s anata , yemekten eğ­ lenceye , duygulardan alışkanlıklara kadar her alanın, her konunun b i r tarihi vardır. B üyüleyi ci bulduğunuz her ney­ s e , onunla birlikte ortaya çıkarılacak yeni bir tarih vardır. Herhangi bir konunun geçmişine biraz daha derine dalınca bu s üreçte bulabilec ekleriniz e ş a şıracaksını z . Gündelik ya­ ş amda kullandığımız sıradan nesneler yanınd a , düşüncele­ rimizin ve duygularımızın da b i r tarihi vardır. B u durum, birey o larak bizim her bir nesne, duygu ve düşüncenin nasıl o rtaya çıktığını, nasıl değişimlere uğradığını, bugüne nasıl ulaştığının i zini sürebilmemizi s ağlayab ilir. E l b ette merak­ larımız çerçeve s inde bu tarz tarihsel i n celemel erimi z ya da okumalarımızla aslında ya ş amın ne kadar geniş ve derin, ne kadar çok ayrıntılı (karm a ş ık) bir alan olduğunu görmemizi ya da inceledikçe ulaşabileceğimiz z enginliğini kavramamızı s ağlayab ilir.

Tarih öğrenirsen . . . Ünlü İtalyan s iyaset bilimci- düşünür diyeb ileceğimiz Mac­ hiavelli, tarihin b ireysel yararı üzerine şunları s öylemiştir:

ı ı7

Akıllı insanlar tekrar ederler ki; ileride meydana gelecek olayları öngörmek isteyenler, geçmişteki olaylara müra­ caat etsinler; çünkü insan hallerinin bir benz eri geçmiş zamanda mevcuttur. Bunun sebebi de şudur: Tarihsel olaylar insan eylemlerinin sonucudur ve ins ani ihtiraslar daima aynı ş ekilde tecelli edegelmiş tir. Şu halde bu ihti­ rasların daima aynı sonuçları doğurması gerekir. Machiavelli'nin d ediği gibi geçmişteki olayların s ebebi olan ins an ihtira sları , bugün de aynı s onuçları doğurur mu bilemeyiz ama tarih okumanın ins anları daha iyi tanımaya yönelik bir giri ş s ağladığı s öylenebilir. Buradan hareket­ l e tarihin, birey o larak b izlere b i rtakım katkıları o lduğunu s öylemek mümkündür.

İ nsanlar çok da değişmezler Tarih araştırm a s ı ins anlığın incelenm e s i dir, ins anlık duru ­ muyla ilgili gerçekleri ortaya çıkarır. Tarih okumak, insanla­ rın yüzlerce yıl öncesine göre bugün çok da farklı olmadığını gösteriyor. Tarihçiler geçmişten gelen b etimlemelere b akar ve bunun m o dern olanlarla neredeys e aynı o lduğunu görür­ ler. Hatta modern komedyenler ile aynı espril eri i çeren tarihi oyunları bile okuyabilirler. Tarih incelendiğinde, insanla­ rın nerede ve ne z aman yaş adıklarına b akılmaksı z ın temel­ de birbirlerine benzedikleri ve kültürlerin farklı o rtaml ara adapte olması ne deniyle birçok farklılığın o l duğu ortaya çıkar. B u , diğer kültürlerle empati kurmayı kolaylaştırır ve ins anların herhangi bir çabada farkl ı yerlerden gelen insan­ l arla çalışmasına fayda s ağlayabilir. Tarih, z aman için deki değiş imin hikayesi dir. Tarih, koşul­ l arın ve teknolojilerin değiştiğini gösteriyor, ancak i n s an­ lar hala önc eki medeniyetlerde iste dikleri ş eyleri i s tiyorlar: z enginlik, güvenlik, mutluluk, güç, ruhsal ve s o syal tatmin

1 18

vb. Bu da insan doğasının o l dukça s abit kaldığını g ö sterir. Düşünseni z e , tarih s ahnesinde konu edilmiş yüzlerce insa­ nın biyografilerini okumak, şüphesiz ki o kişilerle ilgili bazı genelleyebileceğimiz b ilgiler e dinmemizi

s ağlayabilir ki

buna insan doğası denebilir. B u imkana s ahip bireylerin, gü­ nümüz h ayatına iliş kin bazı çıkarımları kolayca yapmasına imkan sunacağı da açıktır. O smanlı devletinin en güçlü z amanlarında e s erler vermiş ve ilimlerin s ınıflaması üzerine kafa yormu ş önemli bir dü­ ş ünür Taşköprülüzade de b enzer bir yakl a ş ımla, tarihin kişi­ ye s ağladığı yararları ş öyle dile getirmiştir: Bu faydalı ilim hakkında söyledikleri uygun düşer ki ki­ taplarını okuyanlara ikinci bir ömür ve şehrinde oturdu­ ğu yerden, gezip dolaşan, seyahat eden kimselerin elde ettiği faydalar ile faydalanmaları şüphesizdir. Taşköprülüzade'nin dediği gibi tarih, insana ikinci bir ömür s unabilir mi? S anırım bunu tarihle çok yönlü ilgile­ nenler bilebilecektir.

Teknoloji değişimseldir İns anlar tarihi teknoloj i ile nadiren ilişkilendirir, ancak geçmişteki teknolojiye b akmak bize pek çok ders verebilir. Mühendisler ve diğer doğa b ilimciler genellikle kendi güncel

1 19

kültürlerinde sıkışıp kalırlar. Geçmişten ilham alma yolunu p ek tercih etmezler. Oysa eski kültürler, yararlı yenilikler için onlara inceleyeb ilecekleri farklı modeller s ağlayabilir. Ö rneğin , yeşil mimari ya da yavaş ş ehirler (cittaslow) ge­ nellikle eski tas arımlara dayanan top raktan yap ıl arı ve eski deneyimlere dayanan yaşam tarzlarını içerir. Her ne kadar modern teknoloj i ve düşünce onl arı geliştirs e de onlar antik dünya dan gelen fikirlerdir.

Tarih güncel sorunları çözebilir mi? Mo dern dünyanın sorunları ç ö zülemez görünebilir, anc ak tarihçiler n a diren bu zorluktan şikayet ederler. Onlar geri­ ye dönüp b aktıklarında e s ki uygarlıkların da m o dern uy­ garlıktaki gib i çeş itli s orunl arla karşılaştıkl arını görebi­ lirler. Örneğin Tun ç Ç ağı'nın çöküşü bir z amanlar Akdeniz çevre sindeki hemen hemen her şehri ve imp aratorluğu yok ederken, bölgedeki insanlar hayatta kalmayı, yeni den inşa etmeyi . ve ilerlemeyi b a ş arabilmi şti. Ya da geçmişteki suç ve ölüm oranlarına b akıldığında medyanın bugün dünyanın tehlikeli bir yer ol duğu konusundaki ısrarın a kapılmayabili­ riz. B öylelikle bugün yaş a dığımız p ek çok s o run , ins anlığın geçmi şte üstesinden geldiği s o runlara kıya s l a küçük görü­ nebilir. B ugün görünüşte tehlikeli olan b azı eğilimler, geç­ mişle kıya s l andığında ortadan kalk a b i lir. Tarih araştırmaları , merak duygus unun tatmini kadar, . gerçeğe ulaşma arzusunun tetiklemesiyle b a şlayab ilir. Ara ş ­ tırmanın b itiminde, daha gerçek b i r s onuca varab ilme, elde e dilen bu s onuçtan p ratik yarar elde edebilme; bu s onuçla en a z ından konuya ili şkin doğru düşünmeyi sağlayab ilme; varılan s onuçla ülkede yaş anmakta olan s o syal olayları doğ­ ru anlayıp kavrayab ilme; b u s onuçla dünyada yaş anmakta olan s o syal o l ayları doğru anlayıp kavrayabilme; bu s onuçla

1 20

ülkede ve dünya da yaş anmakta olan s o s yal olaylar arasın­ da s ağlam, s ağlıklı ve doğru ilişkiler kurab ilme; bu s onuçla geleceğe yönelik planl ar, programlar, proj eler veya kuraml ar üretebilme s ö z konusu olabilir. Bu yüz den tarihsel çalışma­ nın sonuçları her z aman apaçık bi çimde görünür olma s a ya da daha az anlık o l s a da tarihi bilmek ve anlamak, okumala­ rımızla derinl eştikçe elde edilen z enginliğin arttığı rahatlık­ l a s öylenebilir. Ö rneğin tarih, b i z e bugünün toplumsal olay­ larını ve gidi ş atını geniş bir p ersp ektiften anlayab ilmemiz için veri ve b eceri sunabilir. B ununl a , olayların neden ve na­ sıl olduğu gibi daha derin s o rular s o rarak günümüz s o run­ larını anlamamıza yardımcı olabilir. Tarih, kanıta dayalı bir disiplindir. Bu nedenle günümüzün çekişmeli tartışmalarını daha iyi anlamak için ihtiyaç duyu­ lan gerçekleri nasıl ve nerede bulacağımızı bilmek, yalnızca söylenenleri anlamamız a fayda s ağlamakla kalmaz, aynı za­ manda ins anların ne tür tarihsel karşılaş tırmalar yaptığını ve neden yap tıklarını anlamamıza da yardımcı olabilir. Tarih hem geçmi ş , hem de şimdiki dünya hakkındaki an­ layı şımızı ş ekillendirebilir. Ta rihte olup bitenlere dair güçlü bir anlayı ş a s ahip olmak, şu anda olup bitenleri bilinçli bir ş ekilde anlamamıza yardımcı olabilir. Küres el anlamda bize en yakın iki büyük dünya s avaş ının nasıl ortaya çıktığı, nasıl geli ştiği , ne s ayı d a ve vah ş ette ins anlara yan s ı dığı, ne gibi acılar çekildiği , s ava şın nasıl durdurulduğu , s avaş s onrasın­ da nasıl bir yıkımla karş ı l a ş ıldığı, ins anların nasıl top arlan­ dıkl arı vs . gibi onlarca s o ruya gerçekçi c evaplar bulmal arını sağlayab ilir. Konuya ilişkin dah a verili olması b akımından daha s omut olarak s ormak gerekirse, örneğin 2 0 . yüzyılda Avru p a 'da yaş anan s avaşlar dünyan ın diğer yerlerindeki ül­ keler için neden önemliydi? Hitler ya da Mus s olini, ikti dara nasıl geldi ve bunu nasıl korudul ar? Bütün bunl arın bugün

ızı

yaş a dığımız dünyayı ve küre sel s iyas i s i s temi ş ekillendirm e ­ de nasıl b i r etkis i oldu? Tarih bütün bunlara c evap vermeye çalışırken aslında günümüz deki küresel ya da toplumsal s o ­ runl arın nedenleri , gelişim a ş amaları y a da sonuçları ü z e ­ rinde de derin bir anlayış geliştirmemize katkı s ağlayabilir.

Tarih önyargılı fildrleri yıkar İns anl ar çocukluktaki b a s i t derslerden ve m e dya temsille­ rinden geçmiş e dair önyargıl arı farkında o lmaks ızın edin­ mişlerdir. Tarihi incelemek ve b u hataların farkın a varm ak, ins& nın yanılabilirliği hakkında değerli birçok ders verir. TariLçil er, b i r ş eyin tamamen yanlış olabilec eği fikrini daha çabuk hi s s ederler. B unu diğer alanlara kolayca uygulayabi­ lirler; bu da onl arın hatalarını kabul etme ve düzeltme konu­ s unda daha iyi olmalarını s ağlayabilir. Geçmiş o l ayların bugün dünyayı nasıl etkilediğini anl a­ maya çalışmak, toplumun genelinden farklı insan grupl arını anlamak için derin bir emp ati ve kavrayış getirebilir. Ayrıc a b irlikte yaş amın kapıl arını aralayabilmeye katkı s ağlaya­ caktır. B öylelikle birlikte yaş amın gerçekl eşmesi için gerekli olan ıstırab ı , n e ş eyi ve kaosu anlamak mümkündür. Üstelik bunun tarihten örnekleri o lduğunu bilmekle bugün için ge­ rekli çabaları takdir etmek söz konusu olabilecektir. Tarih, bir b ilim olarak insan davranışına etki edebilmeyi , kişinin yaş amını değiştirebilmeyi amaçlayabilir. Ya da top ­ lumsal bir uyarı si stemi gibi daha önce yaş anmış olaylar, or­ taya atılmış görü ş ve düşüncelerden yararlanarak, bugün için daha iyisini s öyleyebilmeye imkan tanıyabilir. Dahası araştır­ ma ve bununla ilgili becerileri elde etmeye yönelik olabilir. Tarih ç a l ı ş m a s ında kaçınılmaz ol arak b i r araş tırma yapmak gerekir. Bu s i z e iki tür kayn ağa b akma fırs atr ve ­ rir. Bunl ar; b irincil (o sırada yazılmı ş ) ve ikincil kaynaklar

1 22

(gerçeğin ardından bir süre h akkınd a yazılmı ş ) . B u uygul a­ m a güvenilir ve güvenilmez kaynakl arı n a s ı l deşifre edece­ ğinizi öğreteb ilir. Dünyada p ek çok bilgi kaynağı vardır. Pek çok konu için kesin gerçeği bulmak mümkün değildir. Bir grup için "z afer" olan ş ey, diğeri için büyük bir "kayıp" olabilir. Bu durum, olaylar hakkında kendi fikirlerinizi yaratabilmenize fırs at sunabilir. Bu yüz den öğrenmekte olduğunuz bilginin ve "ta­ rihin" kalitesini s orgulamayı kavramak son derece önemlidir.

Tarihle ilgili yazıları eleştirel gözle okumak Tarih metinlerini okurken şu iki s o ruyu aklınız d a bulundu­ run: Okuduğum ş eyin gerçek ve doğru bilgi o lduğunu nasıl bilebilirim? B unlar yaz arın fikirleri olabilir mi? E l e ş tirel düşünme, araştırm a , b ilgiyi değerlendirme vb. gibi tarih hakkında öğrenerek kazanılan b e cerilerin tümü , i şverenler tarafından aranan yararlı b e cerilerdir. Birçok i şveren, bu b e c erileri çalış anlarında bir kaz anım olarak görür, bundan dolayı onları çeş itli rollerde işe alabilir. Ç ünkü tarih, bize b a şkalarının "geçmiş hatalarından ders alma" fırs atı verebi ­ lir. İns anların neden bu ş ekilde davrandıklarını anlamamı­ zı s ağlar. S onuç olarak, karar vericiler ol arak daha tarafsız davranmamız a yardımcı olabilir. Tarih araş tırması sırasında bir anlamda "geçmiş i yeni ­ den kurarken", aslına b ağlı kalma, araştırma s ürecinde adil olma, kiş i s e l duygu , düşünce , ideoloj i , inanç ve benzeri et­ kenlerin altında kalmama gibi meziyetleri mutlaka e dinmek gerekir. B u da tarih araştırm a s ı yap an ve bunun hakkını veren herkesin duygu ve düşünce dünyasını farklıl aştırır. Araştırmalar ve okum alarla birlikte hakikate o l an hürmetin z amanla artm a s ı , ki şide entelektüel bazı deneyimleri tetik­ ler. Süreç içinde bildiklerinin hep sini bir anlamda temize

1 23

çekmesine neden ol arak entelektüel gerçek bir deneyim ya­ ş amasına katkı s ağl ar.

Sap iens ve Hom o Deus gibi yakl a ş ık 50 dile çevrilen ki­ taplarıyla küre sel ölçekte faaliyet gösteren Yuva! Noah Ha­ rari'yi geçmi ş , şimdi ve gelecek arasın daki ilişki ü z erine dünyanın en çok okunan yaz arl arından biri yapan ne dir? B u b a ş arının sırrı , her z aman ol duğu gib i , tarihçinin geçmiş toplumların nasıl i ş l e diğine dair derin merakıyla birl e ş en tarih sel pratiğin yöntemlerinde yatmaktadır. İyi tarihçiler, okuduklarını eleş tirel ol arak ele almq.k için eğit ' lirler. B u işlem, bir kaynağı s a dece okumak veya dinle­ mek ? eklinde olm a z . İster b i r gazete haberi , ister bir O rta Ç ağ fermanı, bir röp ortaj veya bir 1 6 . yüzyıl taş b a s k ı s ı ol­ sun onu s o rgulamak gerekir. Tarihçilik eğitimi, karş ı l a ş ılan materyalle ilgili doğru s o rular s o rmak için eğitir. B u s oru­ l ar; nereden geliyor, kim yaz dı , tasarl a d ı , p ara sını kim ödedi, kaynağı ne dir, verdiği m e s aj ne kadar güçlü ve b a ş arılıydı , farklı görü ş lerin arkas ında ne tür kanıtl ar, veriler ve algılar yatıyor ş eklindedir. S ahte hab erlerin toplumsal vic danı ve kamuoyunu etkileyebil diği bir dünya da, tarihçinin yöntem­ lerine her z amankinden daha fazla ihtiyaç duyulm aktadır. Tarihçiler, yöneti cilerin ve yönetici sınıfl arın her dönem­ de en güncel iletişim yöntemlerini kullanarak kararlarını nasıl m e ş rulaştırdıklarına hiç yab ancı değildir. Ö rneğin im­ p arator Augustu s , M . S . 1 . yüzyı l d a , kendini Tanrı ' nın oğlu il an etti ve ne kadar h arika b iri o lduğunu dünyaya anlatmak için bir otob iyografi yaz dı . Otobiyografi o kadar b a ş arılı bir siya si tanıtım parça sıydı ki örnek olması bakımından bugün hala okuyoru z . Ç ok çeşitli zamanlara a i t , farklı metinleri okuyarak oku­ ma b e cerilerimizi geliştireb iliri z . Dil zamanla deği ş i r ve gelişir. Buna bağlı ol arak, ins anl arın kendilerini yazma ve

1 24

ifade etme biçimleri de değişir. Yazma becerilerini yalnız c a başkasının s öylediklerini tekrar etmek ş eklinde değil, aynı z amanda birden fazla kaynaktan gelen farklı bilgileri ana­ liz edip kendi vardığımız s onuçları o rtaya çıkaracak biçimde geliştirebiliri z . Bununla daha iyi yazı ve eleştirel düşünme elde edebiliri z . Tabiri cai z s e bir taşla, iki kuş .

Tarih öğrenmek ahlc1k olgusunu güçlendirir Tarih, ahlaki tefekkür için bir alan s ağlayabilir. Geçmişte­ ki bireylerin ve durumların hikayelerini incelemek, bir tarih öğrencisinin kendi ahlaki algısını test etmesine, bireylerin zor şartlarda karşılaştığı b azı gerçek çelişkilere karşı tutum geliştirmesine olanak tanır. Zorlukları s adece bazı kurgu ça­ lışmalarında değil, gerçek tarihsel koşullarda aşmış ins anlar ilham verebilir. "Örnekler yoluyla tarih öğretimi" , yalnızca

125

kahramanlar için değil, ahlaki ikilemler içeren b a ş arılı hika­ yelerle sıradan ins anlar için de bir çalışma alanı olabilir. B a z ı tarihsel hikaye ve gelişmelere b akarak kendi ahlaki değerlerinizi sınayabilirsiniz . Bunu, bireylerin zor zaman­ larda yüzleşmek z orunda kaldığı b a z ı gerçek durumlarla karşılaştırabilirs ini z . Zorluklarl a yüzleşen ve üstesinden gelen ins anları anlamak ilham verici o l abilir. Ahlaki ikilem­ lerle b a ş arılı bir ş ekilde mücadele eden, tarihe konu olmuş büyük ins anl arın h ayat hikayelerini incelemek bize c e s aret, s e b at dersleri vereb ilir.

Tarih öğrenmek, insanı kendine getirir Tarih aynı z amanda kimlik s ağlamaya da yardımcı olur. B u , tartışmasız tüm modern ulus l arın tarihlerinden b ekledikleri ana nedenlerden biri dir. Tarihsel veriler, ailelerin, grup l a ­ rın, kurumların ve ülkelerin nasıl oluştuğuna ve dengeleri koruyarak nasıl geliştiklerine dair kanıtları içerir. Pek çok Amerikalı için, kendi ailes inin tarihini çalışmak, tarihin en bilindik kullanımı dır. B u girişim, aile ş e c ere s i h akkında ger­ çekleri ortaya çıkarır. Ailenin tarihsel süreçten nasıl etkilen­ diğini anlamak için bir giri ş s a ğl ar. Aile tarihi s onunda b irey için aile kimliği b elirlenir ve onaylanır. Amerika B i rleşik D evletleri 'ndeki b irçok kurum, i ş l etme , topluluk v e s o syal birim, benzer kimlik amaçl arı için tarihi kullanır. B unun nedeni, grubu s adece ş imdiki zamanda ta­ nımlamanın, z engin bir geçmi ş e dayalı bir kimlik oluşturma imkanını sunmam a s ıdır. E lb ette uluslar da kimlik tarihini kullanıyor. Ulus a l deneyimin ayırt edici özelliklerini vurgu­ layan ulusal öyküyü anlatan tarihler, ulusal değerl erin anla­ şılmasını ve ulusal s a d akate b ağlılığı amaçlamaktadır. Ulusal kimliğin güçlendirilmesinde "biz" ve "öteki" ayrı­ mındaki denge s i zlikler, her zaman büyük s o runlara yol aça-

1 26

bilir. B ireylerin kendi kimlik ve b unun dayandığı kültürlerini öğrenme ve b enims emeleri ne kadar doğruy s a , diğer kültür­ l eri bir "öteki" o larak önyargılı b i çimde tanımlamaları da o kadar yanlıştır. Oysa tarih , diğer kültürleri de b i reylerin an­ lamaları için z engin fırs atlar sunabilir. E n b a sitinden diğer toplumların ve kültürlerin neden farklı o l duğuna , tarihten hareketle ulaşmak mümkündür. B u arada elb ette "Ne den bazı toplumlar düşmanken , diğerleri düşmanca değil?" ya da "Neden bazı kültürl er bizimkine çok b enzerken , b azıları hiç b enzemez?" gibi b az ı temel sorulara tarihten hareketle c evap vermek mümkündür. Geçmişi incelemek, toplumlar ve yap ­ tıklarını anlamamız b akımından katkı s ağlayıcıdır. İns an deneyiminin ç e şitliliğini incelemek, dahil olmadı­ ğımız kültürleri, fikirleri ve gelenekleri anlamamıza ve bun­ l arı takdir etmemize, bunl arı b elirli z amanların ve yerlerin anlamlı e s erleri olarak görmemizi s ağl ar. Tarih, atalarımız­ dan ne kadar farklı olduğunu , ancak he deflerimiz ve değerle­ rimiz açısından onlara ne kadar b enzediğimizi anlamamızı temin e der.

Tarih öğrenmek düşünme becerilerini geliştirir Tarih çil er, olayların nasıl gerçekl eştiğini ve sonuçlarının neler ol duğunu anlamaya çalışırl ar. Bu, önemli ve değerli­ dir. Tarihçilerin, internette veya siyasi seçkinler tarafından TV'l erde hakikat olarak gösterilen geçmişin büyük yanlı ş yorumlamalarını düzeltme bilgisine s ahip o l m a s ı anlamına gelir. B u s a dece ampirik anlamda önemli değil , aynı z aman­ da toplumun gidi ş atı için de önemlidir. Her birimiz dijital dünyanın imkanları ile ç e ş itli alışkan­ lıklar oluşturduk. Denemeler, makaleler, blog yazıları yazı ­ yoru z , web s iteleri v e uygulamalar tas arlıyoru z . B azen daha profesyonel çalışmalar için kütüphaneciler, arşivciler ve kü-

1 27

ratörlerle i ş birliği içinde halkın birçok farklı kesiminin g e ç ­ mişle etkileşime girmesi için yeni yollar yaratıyoruz . Tarihçi b ecerileri , bu değiş en toplumu anlamakla derinden b ağlan­ tılı. Yeni ortaya çıkan i ş alanl arının ya da endü s trilerin geç­ miş lerini üretebilmeleri de b öylelikle mümkün olabiliyor. Tarih araştırması, tarihçilerin yap abildikleri en doğru geçmiş resimlerini ş ekillendirmek için kullandıkları türden kanıtlarla ilgilenme ve onları değerlendirme konusunda de­ neyim sağlar. Geçmiş siyasi liderlerin açıklamalarının nasıl yorumlanacağını öğrenmek, günümüz siyasi liderleri tarafın­ dan yapılan açıklamalarında, toplumsal yarar ve kiş i s el ka­ zanç arasında ayrım yapma kap asitesini oluşturmaya katkı s ağlar. Farklı türden kanıtların kamuya açık b eyanlar, özel kayıtlar, s ayıs al veriler, görsel materyallerin nasıl b irleştirile­ ceğini öğrenmek, çeş itli verilere dayalı tutarlı argümanlar ge­ liştirme b ecerisini sunar. B u beceri aynı zamanda günlük ya­ ş amda karşılaşılan sorunlara ve durumlara da uygulanabilir. Tarihi öğrenmek, genellikle birbiriyle çelişen yoruml ar yoluyla s ı ralama yapma konusunda b eceri kaz anmak anl a ­ m ı n a gelir. Topluml arın nasıl i ş l ediğini anlamak, günümüz ­ de neler olup b ittiğini kavramak i ç i n de kes inlikle geçerlidir. Ç atışan yorumların nasıl tanımlanacağını ve değerlendirile­ ceğini öğrenmek, çoğu z aman tartı şmalı bir ins an deneyimi olarak tarihin s ağladığı temel bir vatan daşlık beceri s i dir. Geçmiş durumların incelenmesindeki deneyim, ulusal veya grup kimliğinin aşırı iddial arına karş ı yap ıcı bir eleştirel anlam sağl ar. Tarih , değiş imin n a s ı l , ne z aman ve neden gerçekl e ş tiği­ ni (veya daha geniş ölçekte aranm a s ı gerektiğini) daha iyi anlamamıza yardımcı olur. Geçmi ş teki deği şim örnekl erini değerlendirmedeki deneyim, bugün toplumdaki değişimi ·an­ l amak için h ayati öneme s ahip tir. Değişim anal i z i , değişimin

1 28

büyüklüğünü ve önemini b elirlemek için kap a s ite geliştir­ mek anlamına gelir. Geçmişteki ilgili ö rneklerle b elirli deği­ şiklikleri karş ılaştırmak, tarih öğrencilerinin bu kap as iteyi geliştirmelerini s ağlar. En üzücü deği ş imlere bile her z aman eş lik eden s üreklilikleri b elirleme yeteneği , aynı zamanda olası deği şim nedenlerini b elirleme beceri s i de tarih çalış­ malarıyla kazanılabilir.

Tarih keyifli bir okuma alanıdır Genel okur kitle s inin ilgisini çeken tarihçilerin çoğu, d o ğ ­ ruluktan ayrılmadan, dramatik ve ilgi çekici yazmanın öne­ mini bilir. B iyografi ve a s keri tarihler, kısmen i ç erdikleri hikayelerden dolayı çekici dir. S anat ve eğlence o l arak tarih, e s tetik açıdan o l duğu kadar i n s an anlayı ş ı düzeyinde de gerçek b i r ama c a hizmet e der. İyi yazılmış hikayeler, insan­ ların ve toplumların gerç ekte nasıl i ş l e diğini ortaya çıkarır. Onlar diğer z aman ve yerlerdeki insan deneyimi hakkında düşünceleri harekete geçiri r. Ayn ı e s tetik ve ins ancıl h e def­ ler, i n s a n l a r a , günümüzün anlık faydasından çok u z ak g e ç ­ m i ş leri yeni den i n ş a e t m e ç a b a l arına kendilerini kaptırma­ l arı için ilham verir. Tarih h akkında bilgi e dinmek çoğu zaman eğlenceli olabi­ lir. Ç ünkü her bir tarih kitab ı , bir döneme, bir ol aya ve bazı kişilere odaklı dır. Her b irinde bir hikaye vardır. Kabul etmek gereki r ki b azısı hikayesini heyecanlı biçimde sunamaz . Bu yüzden okuyana sıkıcı gelir. Ancak bu durum bile tarihin ke­ yif alınamaz, bir alan o lduğunu göstermez . B azen güncel s o ­ runlardan kaçmak i ç i n tarihe sığınırı z . Orada i d e a l kişilikler ve iyi i ş l eyen s i s temler görmek, kimliğimizle ilişkili z aferler ya da b a ş arılara tanık olmak her z aman keyiflidir. Bazıları için geçmi ş l e ilgili hikayeler okumak s anıldığı gibi s adece keyifli değil, aynı z amanda iyileştiricidir.

ı29

1 7 . yüzyılda kitabını yayınlamış Pierre Le Moyn e , tarihin keyif vericiliği ve iyileştiriciliği ile ilgili ilginç bir anekdot p aylaşır. Buna göre İsp anya-Aragon kralı Alfo n s o , çok cid­ di hastalanmıştır. Doktorlar ve eczacılar bu hastalığını iyi­ leştirmek için o z amana kadar yaygın kullanılan Galen v� Hipokrat'ın yöntemlerini, tedavil erini öğütlerler. Alfons o , bunlardan b i r s onuç alamaz. Ancak ilgisini çeken B üyük İs­

kender'in Hikayeleri ( Quintus C urtius Rufu s ) adlı tarih kita­ bını okur. Zamanla bu okumaların onun iyileşmesin e neden olduğundan b a h s e dilir. Kabul e diyorum ki bu b e lki bir p arça ab artma içerebilir. Ancak, bir h akikat p ayının o lduğuna da eminim . B ugün geçmişimizle ilgili bunu kanıtlayacak çok s ayıda filmimiz var. Tarih, kors anlar, hazineler, gizemler ve mace­ ralar dahil olmak üzere ş imdiye kadar anlatılan en ilginç ve büyüleyici hikayelerle doludur. Geçmi ş ten gelen yeni hik�ye­ ler, keyif veren yeni filmlerin çekilmesine vesile olmaktadır.

1 30

Tarih iş dünyasında da faydalıdır 2 0 1 1 yılında yapılan bir araştırm a , s o syal bilimler b ö lümü­ nün yüzde

l 6 'sının

finans s ektöründe, ö rneğin muhas e b e ,

değerlendirme, i ş danışmanlığı, geliştirme yönetimi , taah­ hüt, halkla ilişkiler, işe alma ve ç eviri gibi alanlarda çalı ş ­ maya b a ş l a dığını v e daha birçoğunun profesyonel hizmetler sunan alanlarda çalıştığını g ö s terdi . D aha da ş a ş ırtıcı olanı, Amerikan tarihi l i s ans dere c e s ine s ahip mezunların yüzde 40'ının yönetim veya s atış al anında çalışmaya b a ş l am a s ı dır. Genel tarih işyerleri için, aynı s ektörlerde yüzde 2 9 'du . Tarih i ş dünyas ı için kullanışlı dır. İyi i ş a damları, p rofe s ­ yoneller v e s iya s i l iderler yaratmaya katkı s ağlar. Amerika'da p rofe syonel tarihçiler çeş itli düzeylerde ders verirler, mü­ zelerde ve medya merkezlerinde çalış ırl ar. İş letmeler veya kamu kurumları için tarihsel araştırmalar yap arlar veya artan s ayıda tarihi danışmanlığa katılırlar. Bu kategoril er, tarihin temel giri şimini devam ettirmek için önemli dir, an­ cak tarih okuyan çoğu insan, eğitimlerini daha geni ş mesleki amaçlar için kullanır. Tarih öğrencileri , deneyimlerini çe şitli kariyerlerdeki mesleklerl e , hukuk ve kamu yönetimi gibi alanlarda daha fazla öğrenim görmeleri ile doğrudan ilgili bulurlar. İşveren­ ler genellikle tarihsel çalışmanın te şvik ettiği kap as itelere s ahip öğrencileri ararlar. Tarih öğrencileri , geçmişin farklı evrelerini ve geçmişte farklı top luml arı inceleyerek, onlara birçok i ş durumunda gereken geniş bir persp ektif e dinirler. Araştırma b e cerileri , bilgi kaynaklarını bulma ve değerlen­ dirme beceri s i ve çeşitli yorumları belirleme ve değerlendir­ me araçları geliştirirler. Tarihte çalışma, aynı zamanda temel yazma ve konu şma b e cerilerini geliştirir. Toplum s al eğilimleri b elirleme, değer­ lendirme ve açıklama kap a sitesinin gerekli olduğu kamu ve

131

özel s ektördeki analitik gereklilikl erin çoğu ile doğrudan il­ gili dir. Tarihsel çalışma, çeşitli i ş l e r ve p rofe syonel durumlar için tartı ş m a s ı z birçok imkan s unar. Tarih, öğrencilerini ka­ riyerlerinde ö zellikle uzun vadeye hazırlar, giriş düzeyindeki i s tihdamın ötesinde niteliklerini ilerletmeye fayda s ağlar. Henüz Türkiye 'de bunun değeri anlaşılmamış s a d a Ame­ rika ve İngiltere 'de bir tarih b ölümünü tamamlamak, birçok kariyere yol a ç abilir. Bunlar arasında dışişleri, göçmenlik gibi hükümet p o z i syonları , her türlü STK, öğretim, gazeteci­ lik, medya , turi z m , miras d anışmanlığı ve p l anlam a s ı , yerel yönetiml erde ö zellikle müze, kütüphane, arşivlerde ç a l ı ş ­ m a k v e h a l k tarihi ü zerine projelerde yer almak vardır. B u ­ g ü n dünyanın en etkili i ş liderlerinden b azıl arı (büyük şirket C E O ' l arı, p olitikacıl ar, yönetmenler, oyuncul ar, komedyenler vs . ) , üniversitede tarih okumuşl ardır ya da tarihi iyi bilen danışmanlardan p rofesyonel yardım alırl ar. C olorado Koleji'nde tarih profesörü olan Anne Hyde, tarih öğ­ renimi gören öğrencilerde şu beceril erin geliştiğini belirtmiştir:

-V Güçlü analitik b eceriler -V Olağanüs tü s ö zlü ve yazılı iletişim becerileri -V Detay o d aklı bir yaklaşım -V Araştırma sunma ve bunu yapmak için teknolojiyi kullanma deneyimi

-V B ağımsız çalışma b e cerileri -V Mükemmel kişilerarası ve p roblem çözme becerileri -V Hızlı temp olu ortaml arda s on teslim tarihl erini karşılama yeteneği

-V İnsan kurumlarının s i stematik bir anlayış ı Ş ü p h e s i z bunlar, tarih mezunlarının i ş dünyasında zor­ lanmadan i s tihdam edilmelerinin yollarını açmaktadır.

1 32

Tarihçiler, toplum s a l kalkınmanın fin ansal ve finansal olmayan o l ayların yanı s ıra finansal i şlemler ve m o deller üzerindeki etkisini anlamak için iyi bir donanıma s ahiptir. B unu i ş dünyasından b a z ı ek b e cerilerle desteklemek, tarih bilgisi ve araştırma b e c erisiyle birl e ş tirileb ilirse çok olumlu sonuçlar alınabilir.

Taı:ilıinı siıratej bilgis:in:de ·

iış dünıyi:ll s ım

kuraliaınn:a

Tarihçinin, iş dünyasındaki birçok gelişmeyl e , okuduğu ta­ rih arasında p aralellikler kurarak, akılcı çö zümler üretm e s i mümkündür. Ö rneğin "takım yönetimi b e c erileri"ni, tarihteki kontrgerilla taktikl eriyle kaz anmak mümkündür. Kontrgeril ­ la hareketi , taktiksel olması ve doğru kararın yere ve z amana göre deği ş ebilmesiyle geleneksel s avaştan ayrılır. Örneğin, Birinci Haçlı S eferi 'nde çok kalab alık Haçlı ordu sunun önü­ ne b i rden çıkmayan Selçuklu Sultanı

I.

Kılıçarslan, büyük

Haçlı güçlerini Kudü s ' e kadar "vur-kaç stratej i s i"yle büyük ölçüde eritmiştir. Şüphes i z bu durum p az arl ama gibi kar­ m a ş ık alanlarla uğra ş an kurums a l ekipl erin sık karşılaştığı benzer bir s o rundur. Örneğin, bir mü şteriye hitap eden bir reklam stratej i s i b aşka bir müşteri için çalışmayabilir. Bi­ reysel yöneticiler, müşteril erin s eçimlerindeki esnekliği bil­ meye ihtiyaç duyar. Ya da tam tersi "agre s i f liderliği" destekl eyen ş i rket ku­ ralları uzun vadede olumlu s onuçlar üreteb iliyor. Ö rneğin, Ç anakkale S ava şında İngilizlerin C onkb ayır ' a asker çıkar­ masını engelleyerek yeni bir cephe açılmasının önüne geçen Mustafa Kemal'in liderliği buna örnek oluşturabilir. "Size

taa rruzu değil, ölmeyi emrediyorum" ş eklinde s loganla ş an emri çerç eve s inde pek çok Türk a skeri ş ehit olmasına karş ın, İngiliz askerleri karaya çıkamamı ş , verilen mücadele kı s a sürede b a ş arı s ağlamıştır. B enzer ş ekilde i ş dünyasında, t e ş -

1 33

vik edici agresif eylemin, s o runları hızlı ve kararlı bir ş ekil­ de ç ö zmeyi destekleyen bir kültür oluşturarak uzun vadeli b a ş arının s ağlanm a s ına fayda s ağlayacağı ortadadır. Elbet­ te cesur ve agresif s tratejiler her z aman i ş e yaramayabilir. Tarihte bununla ilgili örnek olaylar da vardır.

Tarih barış için gereklidir Tarihin z aman tünelinde geçmi ş e doğru yolculuğumuz , he­ pimiz için aş ağı yukarı benzer gerçekleşiyor. Aslında tarih, içine doğduğumuz kültürün s unduğu geçmiş algısının bir devamı olarak, okulda karşılaştığımız bir ders . Diğer bir ifade ile s an dığımız dan çok daha erken yaş lardan itibaren tarihe yönelik bir a şinalığımız var. Gündüz Vas s af'ın anl a ­ tısıyla dünyanın neresinde, ne z aman doğmu ş s ak doğalım, annelerimiz , b ab a larımız , dinlerimiz , devletlerimiz bize bir "geçmiş" giydiriyor. Onu giydikçe giyiyoru z . Ç o ğumu z , bu geçmişin elb i s elerini günümüzün terzileri (tarihçileri) dik­ mesine rağmen, bunu yadırgamadan kabulleniyor, z aman

ı 34

içinde elb i s elerimizle kendi b edenlerimizi ayırt edemeyecek hale geliyoru z . B elki çok azımız ise b u elb i s e ile b edenleri­ mizin ayrımını fark ederek, elb i s eyi dikkatlice göz den geçi­ riyor, s o rguluyoru z , eleş tiriyoru z . B u durum yeni arayış l ara ve araştırmalara yol açabiliyor. Fark etmeyenler i s e tarihin nasıl'ın a kendisini fazlasıyla kap tırarak, yaş adıkları karma­ ş aya devam e diyorlar. S o rgulamayınca her ş ey olması gerek­ tiği gibi görünüyor. Oysa biliyoruz ki Hero dot' a ilk tarihçi denmesinin nedeni, kendinden öncekiler gibi olayları s a dece anlatmayıp, nedenleri ü zerine de düşünm e s iydi. B u tarihçi tutumu z aman içinde neredey s e unutul du, s avaş l arla s ar­ maş dolaş olan tarihçiler bunu hem kendileri h atırlamaz ol­ dular hem de okuyucuya unutturdular. Ta ki tarihte s a dece s avaşın deği l , b arışın da olabilirliğinin düşünülmesine; yani aydınlanmacı düş ünürlere kadar. O günden bugüne de z a ­ m a n l a bir unutuldu, bir hatırlandı b a rı ş . Hiçbir tarih çalışması, s ava ş ların nedenini araştırırken toplumca kabul e dilip e dilmediğini s orgulam a z . Genelde s avaş ların gerçek ne denleri arasındaki ilişkinin bile ara ş ­ tırıldığına p ek ş ahit olunm a z . Haklı-haks ı z , d o s t - düşman, kahraman-hain tanımları üzerinden yapılan incelemeler, s avaş ların gerçek nedenlerini o rtaya koymaktan her zaman u z aktır. Hamaset yüklü , z afer ve kahramanlardan geçilme­ yen tarihlerin gerçeği anlama ya da açıklama gibi bir amacı z aten olamazdı. B u yüzden ulusların yaz dıkları tarihlerde ne insan ve kültür, ne toplum, ne de ç evre bulmak kabil olmaz . Ç evre s inden, ins ani duygulardan, yaş anılan c o ğrafyadan s o ­ yutlanan tarih, heyecansız v e gerçeklikten u z a k d ü z bir an­ l atıya bürünür. İşte eleştirdiğimiz ve geçmişin gerçekliğini sunma ve ilgi görme konusunda b a ş arılı bulmadığımız bu­ dur. Biz buna artık tarih demeyeceğiz.

ı35

LV.

Taribı N weyeı Gi:diıyOii .

İyi de bu bil giler, bu yorumlar yeni değil ki , birazcık O s ­ manlı tarihi okuyanl a r bunl arı bilir. Nüzhet buradan n e çıkarac aktı? Anl a d ığım

k a d a rıyl a

elindeki

mal z emeyi

b amba şka bir b akı ş l a b elki de ç arp ık bir açıdan yoru m l a ­ yac aktı . D ah a ne o l s un? Ç ağın m o d a s ı b u değil mi? Farkl ı olmak. . . Aynı kayn akl a r a , aynı vesikalara b akarak, b a m ­ b a şka b i r tarih anlatı s ı yazm ak. Ya ni b o ş i ş . H i ç de değil . P o s tmo dern çağ . . . P o s tkol onyal dönem . . . Tarihin tarihi , anlatının anlatı s ı , yorumun yorumu . . .

Konumu z , olmuş olanlar mı dır, bizim olmuş ol dukl arı­ nı düşün düklerimi z mi? Tarih, g e ç m i ş teki gerçek mi dir? Geçmiş teki gerçeği yoruml ayan bilim ins anlarının ya z ­ dıkl a rı mı? Hangi s i ? Ü s t e l i k yıllar b oyun c a tartı ştığımız konulara b i rb i ri ardına kapılar a ç arken: Tarihi krallar mı yap a r, yoks a kitl eler mi? Tarih rastlantıl arla m ı o l u ş ur, yoks a ya s allıkl ar la mı? B u iki netameli konuyu , Fatih Sul ­ tan kitapta Mehmet diye yazılmı ş tı hep ki ş i l iğini de ek­ s en al arak tartı şmak . . . Bravo Nüzhet ' e çok akıll ı c a . . .

Ahmet Ümit'in Sulta nı Öldürmek romanın da Müştak, b öyle diyordu. Anlaşılan tarih, artık b ambaşka yorumlar­ l a , başka tür incelemelerle bir s ınav veriyordu . B u süreç, p o s tmo dern tarih olarak tanıml andı. Hemen b elirtelim ki p o st-mo dern tarih, s anıldığı gibi mo dern tarihte ol duğuna benzer tek bir araştırma metodolojisini kabul etmiyordu .

ı 37

Diyeceksiniz ki m o dern tarih tek bir meto dolojiyi öngördü de bunu b a ş arab ildi mi? Haklıs ınız . Postmo dern tarih bu­ nun ötesinde bir ç o ğulculuğa kapı araladı. Aslında b u s alt çoğulculuk da değildi. Neredeys e herkesin farklı tarihi o l ­ duğu iddiası g i b i çok merkezli bir tarihti bu. Ü s telik s a dece yazılmayan , sinemadaki filmde, tiyatro daki oyunda s ahnele­ nen, video kayıtlarıyl a kendini s ergileyen, görülen, duyulan, i şitilen, koklanan, dokunul an bir tarih . Geçmişliğin temsili olarak tarihin sunum formlarındaki s ayısız çeş itlilik, elb ette onu okuyan, dinleyen , dokunan, i ş i ­ t e n , koklayan kişi açısından d a b a ş edilemez, b azen içinden çıkılamaz bir duruma dönüştü. Malumdur, maruz kaldığımız bilgi uyaranlarının s ayısı arttıkç a , o d aklanarak takip e debil­ mek bir h ayli z orl aşır. Burada d a b enzer bir duruml a , b ilgi merkezleri ve kaynakları o k a d ar çoğaldı ki bunlar arasında s eçim yap arak tarih okumak ya da daha önemli s i tarih yaz ­ m a k h i ç kolaylaşmadı. E ski ç ağlarla ilgili yazılı materyal bulma konusunda z o r­ lanan tarihçiler, günümüze yaklaştıkça bu kez , çalıştıkları konu h akkındaki çok fazla s ayıdaki kaynak arasında s eçme yapmak z o runda kalırlar. Ç ünkü günümüzün bütün kaynak­ larını i ş l emek çok mümkün değildir. Üs telik gerçekleri sun­ m a imkanları b akımından buna gerek de duyulmayabilir. Her bir bilim alanlarının geri s indeki birikimin onun geç­ mişi olarak tarihte yer alıyors a , .yani bir anl amda matema ­ tiğin, ekonominin, b iyol ojinin, mühendisliğin vb . arkasında b i r tarih vardır. B u alanların hiçbiri bir b o ş lukta gelişme diği gibi tüm b u al anların geniş siya s i , s o syal, kültürel ve dini b ağlamlarda oluştuğu açık. Yaş a dığımız yüzyılımızı yaz a c ak tarihçilerin en önemli s orunu, kaynak azlığı değil, tersine malzeme b olluğu olaca!$.. Ö z ellikle dijital dünyanın h ayatımıza tam anlamıyla girme-

1 38

sinden s onraki süreçte kaynaklar öyl e s in e arttı ki hep sini incelemek mümkün değil . Web sitel eri , bloglar, YouTub e , Facebook, 'I\ıvitter, Instagram v s . yanında G o o gl e ' a b ağlantı kurmuş milyarlarca linkin sunduğu malzeme, b a ş döndürü­ cü bir durumda. B u gelişmeler b üyük veri (big data) o larak a dlandırılıyor ve bunun içinde ara dığını bulabilmek b am­ başka yeterlilikler gerektiriyor.

ı39

v.

Sosyal Medyada Tarih: Ne Yapabiliriz?

B e atri c e i s imli bir kadının s ekiz yaş ı n daki Hugh i s imli oğlu, Lincoln'de 3 1 Temmuz 1 2 5 5 'te k ayb o l d u . Ç o cuğun kir i çindeki c e s edi yakla ş ı k bir ay s onra 29 Ağu s t o s 'ta Kopin i s imli b i r Yahudinin kuyu sunda bulundu . L exing­ ton'lu Hakim John , do ğruyu anl atm a s ı karşılığında ken­ disine h ayatını b ağ ı ş l ayacağını s öyleyin ce s anık Kopin, Hugh ' u n Yahudilerce b i r dini törende kanı için öl dürül­ düğünü itiraf etti. Önce ç armıha geri l diğini ve Yahu d i l e ­ r i n Lincoln'de b u amaçla topl andığını s öyledi . O l ay büyük infi a l e yo l açtı . İngiltere Kralı III. Henry, Hakim John'un s ö züne rağmen Kopin'i idam ettirdi . 9 1 Yahudi tutuklana­ rak Londra'ya gönderildi . B unlardan 1 8 ' i i d a m edildi ve geri kalanlar bir Hris tiyan tarikatı o l a n Frans i skenlerin araya girm e s iyle s e rb e s t b ı rakıldı .

B u tarz i d dialar tarih b oyunc a pek çok kez o rtaya atıldı. Amerikalı tarihçi Walter Laqueur' e , bu tarz yaklaşık 1 5 0 "kan iftirası" kaydedil diğini ve bunun tarih b oyunca s öylentinin ortaya çıktığı b ö lgede ya ş ayan Yahudilerin ya linç yoluyla ya da tutukl anıp ö l dürülme s iyle s o nuçlandığını b elirtir. Hatta l 2 9 0 'da

meydana gelen s öylenti s onrasında İngiltere'deki

tüm Yahudiler s ınır dışı e dilir ve 1 6 5 5 ' e kadar dönmelerine izin verilm e z . İbrani l 9 9 3 'te

Üniversitesi

Profe s ö rü

Israel

Jacob

Yuval'ın

yayınladığı makalede, kan iftirası o l arak adlandır­

dıkları iddiaların 1 2 . yüzyılda B i rinci Haçlı S eferi'nde Hri s -

141

tiyanların Yahudiler ile ilgili görü ş l eri ne deniyle ortaya çık­ mış olabileceğini s avunur. B u dönemde b azı Yahudiler z o rl a d i n değiş tirmektens e çocuklarını öldürüp intihar etmeyi yeğlemişlerdir. Yuval'ın ara ştırmasına göre çarpıtılmı ş Hri s ­ tiyan rap o rl arında eğer Yahudiler kendi ço cuklarını ö l düre­ biliyorlar ise p ekala Hri stiyan ço cukları da öldürebilecekleri b elirtilmi ştir. B u s öylentilerin çıkmasında Yahudilerin ge­ nelde içe kapanık bir topluluk yaş amına s ahip olmal arının da etkisinden b ah s edilmi ştir.

Dokuz yüz yıllık şehir efsaneleri Görüldüğü üzere 1 2 . yüzyıldan b eri süregelen s öylenceler ya da günümüz tabiriyle "şehir efs aneleri", s osyal medya olma­ masına karşın varlığını sürdürebilmiştir. Çünkü toplulukla­ rın birbirl eriyle ilgili önyargıları bir süre s onra kalıp yargıya dönüş erek toplumsal hafızalarına bir "öteki" olarak yerleşir. Ve bu yerl e ş en ötekiler, tarih öğrenmemizin önünde en bü­ yük engellerdendir. Ç ünkü öteki olarak tanımladığımız her topluluk, mutlak manada eksik ve kusurludur. B a ş tan eksik ve kusurlu gördüğümüz bir topluluk hakkında gerçekleri öğ­ renmek mümkün olmaz. İnsan olarak duygularımızın kolayca esiri olabiliyoru z . Düşüns enize, birey olarak bir tanıdığınız­ la kavga ettiniz . Sonrasında onun hakkın da söylenen olumlu s özleri bile kabullenmekte zorlanmaz mısınız? Tarih öğretimi sürecinde de b öyledir. Düşman olarak tanımlanan b aşka bir topluluk, toplum, millet ya da devlet hakkında olumlu gerçek­ leri görme ş ansımız pek olmaz. Genelde onun olumsuzluğu üzerine odaklanan bir tarih anlatı s ıyla karşılaşırı z . B u durum gerçekleri öğrenmenin önünde büyük bir engeldir. B ugün ileti ş i m imkanları çokça artmasına ve çeş itlenme­ sine rağmen, b a şka topluluk, toplum, kişi ya da devletlerin hem halihazırdaki duruml arı hem de geçmi ş l eri h akkında

ı 42

p ek çok " ş ehir efs anesi" ya da gerçek olmayan b ilgilerle kar­ şılaşırız . Ö zellikle s o syal medya bu konudaki bilgi kirliliğine maalesef çok açıktır. Faceb ook, 'I\Nitter ya da Instagram ara­ cılığıyla b a ğl andığımız s o syal medya , günümüzün önemli zamanını geçirdiğimiz iletişim ve s o syalleşme mecrası ola­ rak görünmektedir. B u s o syal ağlar üzerinden hayatın her alanına yönelik bilgi p aylaşımı bulmak mümkündür. Tarih konularındaki p aylaşımlar da o l dukça yoğundur.

Sosyal medyada görünür olmak ilgi çekmekle mümkün S o syal medyada diğer alanlarla ilgili p ayl a ş ımlarda olduğu gibi tarih konularındaki p aylaşımlar, genelde ilgi çekici ol­ mak z orunda görülür. Herkes bilir ki s o syal medya da p ayla­ şımınızın ilgi görebilme s i , anc ak takip çilerinizin onu ilginç bulmasıyla mümkündür. B u yüz den s o syal medyada tarihle ilgili olan p aylaşımlar da o l dukça ilginç bir b a ş lık ve i çeriğe s ahip olmak zorundadır. S o syal medyada genelde p aylaşılan iddia ile ilgili kanıt göstermeye rastlanm a z . B u da genelde s eçilen ilginç bir tarih konusunun daha çok ilgi görmesi için fazl a c a ab artılmasını, h atta hiç olmadığı halde ilginç hika­ yelerin oluşturulup p aylaşılmasını b eraberinde getirebil­ mekte dir. B u da a slında gerçeği yansıtmayan tarih, bilgi ve görü ş l erinin, hiçbir kaynak gös terilmeksizin p ayla ş ılmasını, b a ş kaları tarafından b eğenilerek yeniden p ayl a ş ılmas ını , b öylelikle toplumda as lında olmayan bir konu h akkında bir görüş oluşmasına bile neden olabilmektedir. B u durum , top ­ lumun s iyasetçileri ya da gizli toplum mühendisleri tarafın­ dan suistimal edilebilmektedir ki büyük bir s o rundur.

Sosyal medya: dur ve düşün ! S o syal medya da p aylaşılan her i çeriğin doğruluğunu kontrol edebilecek bir unsur, doğrudan "ö zgür p aylaşım" imkanları -

ı 43

na müdahale olacağı için, s i s temi denetleyen b i r mekanizma kullanıcılar açısından hoş karşılanmayacaktır. B u durumda s o syal m e dyada okuduğumuz ya da i z l e diğimiz tarih i ç eri­ ğinin gerçekliğini test etmek, kullanıcı olarak bize düşmek­ tedir. B u da şüphesiz tarihs e l düşünme becerilerine ya da tarih okuryazarlığı olarak adlandırılabilecek eleştirel bir yaklaşıma s ahip olmayı gerektirir.

Aslında herkesin tarihçi olmayacağını en baştan biliriz. Ancak ilkokul-ortaokul ve lise eğitimi süresince bireylere ta­ rihsel anlamda gerçekle-yalanı, doğru ile yanlışı ayırt etme­ lerini s ağlayacak eleştirel bir yaklaşım kazandırılabilir. 2005 yılından bu yana Türkiye'de uygulanmaya çalışılan tarih öğre­ tim programlarının aslında bir amacı da budur. Ancak bunun derslerde hala yeterince uygulandığını s öylemek de zordur.

Nedir bu tarihsel düşünme? İngiltere ve ABD gibi gelişmiş B atı ülkelerinde, tarihin okul­ l arda entelektüel deneyimi b a ş l atabilecek ve derinleştire-

ı 44

bilecek b az ı düşünme b e c erilerini o dağa almasına geçildi. B u n l a r t a rihsel düşünme b e c erileri ya da tarihsel okuryazar­ lık ol arak kavrams allaştırı l d ı . Tarihsel düşünm e , tarih bilgisi o larak s unulan her türlü malzemenin kronolojik, kavrams a l ve teknik ö z e l l iklerinin bir tahlili ol arak tanıml anabilir. Tahlil süreci , bir hekimin h a s talığın teşhisi için has tadan i steyeceği ç e ş itli l a b o ratu­ var ve tomografi tetkikleri süreci ile hukuki b i r m e s el enin çö zümü konusunda hakimin taraflardan talep ettiği belge­ l erin ve do syaların hazırlanm a s ı s ürecine b enz etilebilir. Bu durumda gerek doktordan gerek hakimden b eklenen konuya ili şkin rap orl arın ve ilgili b ağlantıların do ğru bir ş ekilde s eçilme s i , değerlendirilmesi ve yorumlanarak bir neti c eye b ağlanm a s ı dır. Bu neti c e her z aman kesin ve net sonuçlar veremeyebilir; ancak her halükarda ama ç , h a stanın iyileşme sürecine yar­ dımcı olab ilmek veya davacının hakkaniyeti konusunda bir neticeye varabilmektir. B u çerçevede nasıl ki doğru teşhis ve tedavi için doktor; adil yargılama ve karar için hakim ahlaki bir yükümlülük altındays a tarihçi de geçmi ş e ilişkin değer­ lendirmelerinde benzer konumdadır. Bu yükümlülükleri ger­ çekleştirebilmek için tarihçinin temel birtakım yetkinlikleri kaz anmı ş olm ası gerekir. Tarihsel düşünm e , genel hatları ile bir tarihçinin tarihs e l b i l g i üretim süreci ve yazımında kullandığı b eceri l er toplu­ luğu dur. Bunlar kronolojik düşün me, tarihsel kavra m a , ta­

rihsel a naliz ve yorum becerileri ile karar verme süreci dir. Bu süre ç , s o syal bilgiler ve tarih derslerinde sürekli tekrar eden olguların öğretilm e s i ya da bir diğer ifadeyle ezb er­ letilmes i yerine, s eçilmiş ölgular üzerinde düşünülme si ve bunların tartı ş ılma s ı için yenilikçi yakla ş ımlar ve metotlar geliştirilmes ini tavsiye eder.

1 45

Yukarıda anlattıklarımız a dair işlem sürecini şu görsel ve b ilgi üzerinden uygulayalım: Bu

p aylaşım,

"Vachara isimli,

D ada" Uygurlara

ait olduğu s öylenen Türk piramiti hak­ kındadır. Dikkat

edilirse

hiçbir kaynak be­ lirtilmemiştir. ramitlerin

Pi­

s a dece

Mısır ve b elki Aztek medeniyetlerine ait olduğunu düşünen biri için bu bilgi öncelikle dikkat çe­ kicidir. İlk kez duyduğumuz bir ilginç bilgiyi her z aman b a şka kaynaklarla test ederi z . Acele etme­ yelim, burada bilgi devam ediyor. "Vachara Dada" i s imli, Uy­ gurlara ait olduğu piramitin, Mısır p iramitlerinden yüzyıllar öncesinde yapıldığı s öyleniyor. Bu çok daha ilginç. Zira bir p arça tarih bilgi s i olan biri, Mısır piramitlerinin M . Ö . döneme, Uygurların ise M . S . döne­ me ait olduğunu hemen fark edebilir. Peki, nasıl oluyor da M . S . döneme a i t b i r z amanda yaş amış Uygurlar, M . Ö . dönemde ya­ ş amış Mısır uygarlığından çok daha eski bir piramide s ahip olabiliyor? Gerçekte olamıyor, elbette. Buradan da anlaşıldığı gibi bu b ilgi gerçek değil. S o syal medyada sık p aylaşılan bu bilgilerin doğru ya da yanlışlığını burada olduğu gibi hemen fark etmek her z aman

1 46

kolay olmayabilir. Biraz daha z o r bir örneğe b akmak iyi bir fikir o l abilir. Şimdi birlikte şuna b akalım : Klasik dönem O s m anlı medreseleri , z a m anının ünivers i ­ teleriydi. B ugünün profe s ö rü o l a n müderri s l e r, Kadıasker ve Ş eyhül i s l am tarafından atanırdı . Muidler ise bugünkü d o ç entler gibi gö rev yap arlardı . Buradaki eğitim, s a dece dini i l imleri değil, aynı z amanda p o zitif ilimleri de kap ­ s ardı . B uradan m e zun o l a n çok s ayıda m atematik ç i , a s t ­ r o n o m ve fizikçi z aman k ayb etmeksizin görevlendirilirdi .

Yukarıdaki p aragrafta verilen, yine kaynak göstermeden sunulan b ilgilerden ilk okuyu ş umuzda dikkatimizi çeken ne olmuştur? S anırım , Klasik dönem O smanlı medreselerinde eğitimin hem dini hem de p o z itif ilimlere dayandığı bilgisi olsa gerekir. O bilgiden b a ş l ayarak diğer bilgileri de şimdi birlikte kontrol edelim mi? 1 - O s m anlı Kl a s i k döneminde me dre s e l e r en önemli eği­ tim kurumlarıydı . B u doğru . 2 - O s m anlı medre s eleri , "z amanl arının üniversiteleri" s a ­ yılama z . Zira üniversite kavramı O s m anlı 'ya 1 8 64'te kurulan D a rülfünun i l e girmi ştir. Medre s e medre s e ­ dir, üniversite üniversite. Ünivers itenin kökenleri ayrı b i r tartı şma konusu dur. 3-

Mü derri s l e r, Kadıasker ve Ş eyhül i s l am tarafından atanırdı . B u doğru. Lakin bunlar profe s ö r s ayılm a z ­ d ı . Muid de d o ç ent k a b u l edilem e z d i . Z i r a p rofe s ö r v e d o ç ent, modern üniversite yap ı s ı i ç i n d e v a r olmuştur.

4- "Medresel erde eğitim, sadece dini ilimleri değil , aynı z amanda p ozitif ilimleri de kap s ardı" bilgisi de yanlış ifade edilmi ş tir. Pozitif bilim tanımlaması 1 9 . yüzyılda ortaya çıkmış tır. D o l ayısıyla burada kull anılması doğ­ ru olmaz . B unun yerine "Medre selerde eğitim, sadece

ı 47

nakli ilimleri değil, aynı z amanda akli ilimleri de kap ­ s ardı" denebilir. 5 - "Buradan mezun olan ç o k s ayıda matematikçi , a s tro ­ nom ve tabip z aman k ayb etmeksizin görevlendirilir­ di" b i l g i s i de doğru değildir. Zira O smanlı m e d re s e l eri fıkıh eğitimi için vardı . B az ı medre s e l e rde verilen m a ­ tematik, m antık, a s tronomi d e r s l e r i , fıkıh eğitiminin niteliğini arttırm ak içindir. Yok s a O s m anlı m e dre s e ­ lerinin m atematik ç i , fizikçi y a d a a s tronom yetiştirme m isyonu yoktu . Zaten dünyanın diğer ülkelerinde de 1 9 . yüzyıla kadar b u tür m e s l eki branş eğitimi görül ­ m e z . Diğer i d di a , z aman kayb etmeks izin g örevlendi­ rilme s i ise doğru s ayılm a z . O smanlı medre s elerinden m ezunl arın atamaları , tutulan matlab i s mindeki def­ terdeki s ıraya göre yapılırdı.

Görül düğü üzere bize sunulan bir tarih bilgisini kont­ rol etmek ilkinde o lduğu gib i kolayca gerçekleşmeyebiliyor. B azı bilgilerin doğruluğunu teyit etmek çok daha ciddi mesai ve bilgi gerekebiliyor. Teyit için her z am a n tavsiye m i z , elb ette öncelikle akıl-izana uygunluğunun kontrol edilmesidir. Yani, mantıklı-tutarlı olması. Diğer bir kolay teyit yolu, sunulan bilginin kronolojik ola­ rak konumlanışının doğruluğunu tartmak. İlk örnekte olduğu gibi Mısır uygarlığının Uygurlardan çok daha eski olduğunu bilmek, sunulan bilginin yanlışlığını kolaylıkla ortaya dökebi ­ lir. Diğer dikkat edilebilecek b i r nokta, s unulan metinde y a d a görselde en şaşırtıcı-sıradışı y a da dikkat çekici bilgiye odak­ lanmaktır. O iddia ile ilgili değerlendirme yapabilecek bir genel tarih bilginiz muhtemelen vardır. Yoksa literatürden hareketle teyit etmekten b aşka bir imkan görünmemektedir. Kabul etmek gerekir ki bu durum, "hiç yeterli zamanı olmayan günümüz in­ s anı" için pek kolay s ayılmaz.

1 48

Tarihsel düşünme becerilerinin bireylere kazandırılma­ s ı gerekliliği , yaşamış olduğumuz çağda tarihsel hakikate ilişkin manipülasyonlar dikkate alındığında daha da önem kazanmaktadır. Günümüz ins anının azıms anamayacak bir z amanının s osyal medyada geçtiği düşünülürs e , s osyal med­ yada karşılaşmış olduğu tarihs el verili tespit ve yorumları değerlendirebilmesi adına tarihsel düşünme becerileri hayati bir önem kaz anmaktadır. Bu s eb epten , ilkokulda s osyal bilgi­ ler dersinden b a şlamak ve ortaokulda s osyal bilgiler ve İnkı ­ lap tarihi dersleri başta olmak üzere, lise tarih derslerinin, ta­ rihsel düşünme becerilerinin öğretimine gereken yeri açması b eklenmektedir. B öylelikle erken yaşlardan itib aren tarihsel bir verinin en b asit düzlemde gerçek olup olmadığından, ne kadarının olgusal, ne kadarının yorumsal olduğuna kadar pek çok yeterliliği edinmesi de mümkün olabilecektir.

1 49

S onuç

" D e p re syonda i s eniz geçmişte yaşıyorsunuz. Endişeli i s eniz gelecekte yaşıyorsunuz. Huzur içindeyseniz ş imdide yaşıyorsunuzdur. " L a o Tzu

İyi h atırlıyorum, çocukken Tarkan ya da Kara Murat çizgi karakterleri

çok ilgimi

çekerdi . Abilerimizin

aldığı bu

p e riyo dik mecmuaları , TV'de ara s ıra yayınlanan filmleri i z ­ l eyip onlara öz enmek, onlar g i b i davranmak oyunlarımızın b irer p arças ıydı . Tahta kılıçlarım ı z a s arılmamız , kamıştan yaptığımız oklarımızı, s ö ğüt dalından yaptığımız yaylar ile hedefe atmal arımrz . "Ben Hun Başbuğu A tilla 'n ın askeri Tar­

kan ! " ş eklinde haykırmal arımız , "atıl kurt ! " ile birleşir, bu öykünme gururlu bir b enimseyiş e/kimliğe dönüşürdü. D e ­ m e k k i tarihte bir çocuğu cezb eden pek çok öge vardı . Tarkan olup tarihe ula şmamız için tahta kılıçlar ve kamıştan oklar yetiyordu . Zaman geçtikçe tarihin o kadar yalın ve basit geç­ miş ya ş am tarzını sürdürmek ya da deneyimlemek olmadığı­ nı anladık. Tarih, çok unsurlu ve pek çok ayrıntıyı büyük bir ustalıkla taşıyordu . Zaman geçti , büyüdük. Farklı meslekler tercih ettik. Ben tarih alanını s eçtim . B u b asit bir karar değildi. Mensubu olmaktan her z aman iftihar ettiğim Türk milletinin tarihi b aşta olmak üzere, ins anlığın varoluşundan b u yana ortaya koyduğu h ikayeleri hep s everek dinledim. Ve z aman içinde

ı5ı

gördüm ki tarihi yaş ayan ve yazan insandı. O 'nun tarihi olay ve olgulara yakl aşımı , b enimsediği h ayat görüşünden bütü­ nüyl e b ağıms ı z gelişmiyordu . Araştırma ve yazım sürecinde, kendi sini o tarih sel kahramanın yerine koyu şu ya da ger­ çekl e ş en olaylardan bugün bile bir b içimde etkileniyor olma durumu nedeniyle tarihçinin p ersp ektifinden b ağımsız bir tarih oluşmuyordu . Evet, tarihçilikte bilimsellik ve obj ektiflik son derece vur­ gulu dile getiriliyord u . H atta b üyük bir iddia ile "geçm işin

olduğu gibi gösterilmesi" bir motto o larak varlığını sürdürü ­ yor, hala. Kanaatimce bunlar ı s rarla d i l e getirilmeli v e olma­ lı. O y s a tarihsel düşünce aracılığıyl a geçmi şle ku rduğumuz ilişki dünün tarihi değil , çokça bugünün tarih i . B unun nede­ ni, tarihçinin kendi ins aniliğinden bütünüyle s ıyrılamam a s ı . B u n u b a ş armak p ek mümkün de görünmüyor. Ancak bunlara rağmen, tarihçinin hakkaniyetli ve adaletli bir yol izlemesi, vicdanının s e s ini her z aman dinlem e s i , taraftarlık ve tarihi çarpıtma ya da kötüye kull anmanın önüne geçebilir. Tarih aslında çok keyifli b i r alan. Yeter ki s alt siya s i , aske­ ri ya da b aşka bir b oyutta ya ş anmı ş olaylara indirgemeyip , insan yaş amını merkeze alan, tek bir çizgi halinde ilerleyen zamansal s üreç içinde değil de olabild iğince e ş z amanlı, zen­ gin, çoklu anlatılarla b elirlenen bir tarihle karşıl a ş alım. Ve elb ette sonrasında, öğretmen d e öğrencil erin keyif alacakla­ rı bir p l anlama ve uygul amayl a bunu öğreteb ilsin. O z aman eminim ki tarih, toplumun geneli tarafından zevkle takip edilen, yararlanılan bir alan o l arak yüks elecektir. Tarih e , yaş a dığımız an' a , z amana zenginlik katacak b i ­ çimde çok yönlü yaklaşmak mümkün. Düşünün, b i r tarihi yapıyı geziyorsunu z . Büyük ve i ş lemeli kapısını, b i çimli ke­ silmiş ve sır dolu taş duvarl arını, çıplak yekp are sütunlarını görüyo rsunu z . Sadece görmüyor, ellerinizle dokunarak an-

1 52

lamaya çalışıyorsunu z . Orada yüzyılların yaş anmı şlık hi s ­ sini duyuyorsunu z . Gözleriniz kapalı b i ç imde h i s s ettiğiniz her bir tecrüb eden bir tahayyüle ula şmanız mümkün. Tarih o anda c anlanabiliyor zihnimizde. B u durum Quentin Skin­ ner'in öngördüğü gib i , müzikten mimariye , resimden fel s efe­ ye kadar geçmişte çeş itli nedenlerle var olmuş o rtaml a , bizi şimdi var e den ortamın ilişkilendirilmes iyle tarih gö rünür kılınıyor. S anırım kitabın s onuna geldik. Gördüğünüz gibi tarih, a s ­ lında h e r yerde. Yaş amımızın h e r anın da v a r olabiliyor. Yeter ki farkına varab ilelim, yeter ki bundan keyif alabilelim.

ı 53

Kaynakça

ACUN, Fatm a . Yakın Dönem Tarih Metodolojisi, Atatürk Araş tırma Merkezi D ergi s i , S ay ı . 4 2 ( K a s ı m 1 9 9 8 ) . ASIMOV, I s a a c . " Ö l ü Geçmi ş " , Dünya Hepimize Yeter, Ç ev. H u l u s i Ö z aykun, C ep Kitapl arı A . Ş . İ s tanbu l , 1 9 84. BAYHAN, E b r u . E dward H . C arr ve William H . D ray'de Tarih Bilgi­ sinin Nesnelliği S o run u , Yayınlanmamış Yük s e k L i s an s Tez i , H a cettep e Üniversitesi S o s ya l Bilimler E n s ti tü s ü , Fels efe A n a Bilim D a l ı , Ankara , 2 0 0 3 B E RAT L I , N a z ı m . " B i l i m m i , S anat m ı , Propaganda mı? Tarih N e ­ d i r ? " Kıbrıs Yazıları, S ay ı . 3 , Ya z - Güz 2 0 0 6 , www. gaxxi . c o m/kib risyazil ari/ . . . / gorsel/ . . . / 1 2 0 7 3 5 9 3 9 0 2 b eratli . p d f B I ÇAK, Ayhan. Tarih Düşüncesi 1 : Tarih Düşüncesinin Oluşumu . D ergah Yayınları, İ s tanb u l , 2004. B L O C H , M a r c . Tarihin Savunucusu ya da Tarihçilik Mesleği, ( Ç ev. Mehmet Ali K ı l ı ç b ay) , Ankara, 1 9 94. B R E I SAC H , Ernest. Tarihyazımı . Ç ev. H. Kocaoluk, Yap ı Kredi Yayın­ ları, İ s t anbul , 2009 . B R O O K S , C hristop her. " C onnectıng The D o t s : Why A H ı s t o ry Degree i s U s e ful in The B u s ı n e s s Wo rl d",

1 Feb 1 , 2 0 1 5 , online:

h t tp s :l lwww. his t oria ns . orglpublica tion s - a n d - direc­ torieslpersp ectives - on-history !february-2 0 1 5/connec­ ting- the-dots, E r i ş i m Ta rih i : 2 7 . 0 2 . 2 0 2 1 . BURKE , Peter. Tarih ve Toplumsal Kuram. Ç ev. M . Tunç ay, Tarih Vakfı Yurt Yayınl arı , İ s tanbul , 2 0 0 0 . C A R R , E . H . & F O N TANA, J. (Yay. H a z . ) Tarih Yazımında Nesnellik ve

Yanlılık. Ç ev. Ö z e r O z ankaya Ankara: İmge Kitab evi , 1 9 9 2 .

1 55

CARR, E dward H a l l e t . Tarih Nedir ? Ç ev. Misket G i z e m Ö ztürk, İleti­ ş i m Yayınları, İ s tanbu l , 1 9 94 C HART I E R , Roger. Yeniden Geçmiş: Tarih, Yazılı Kültür, Toplum. Ç ev. L . Arslan, D o s t Kitabevi, Anka r a , 1 9 9 8 . C O LLIN GWO O D , R . G. Tarihin İlkeleri, Ç ev. A. H a m d i Aydoğan, Yap ı Kredi Yayınları, İ s t anbul , 2 0 0 5 C O LLIN GWO O D , R . G. Tarih Tasarımı. Ç ev. K . Dinçer, D o ğ u B atı Ya ­ yınları, Ank a ra , 2 0 0 7 . Ç E LİK, D i l e k Yalçın. Yeni Tarihselcilik Kuramı ve Türk Edebiya tında

Postmodem Tarih Romanları , Ankara, 2005 D e C E RTEAU, Michael . Tarih ve Psikanaliz. Ç ev. A . S ö n m e z ay, Türki­ ye İ ş B ankası Yayınları, İ s t anbul , 2 0 0 9 . D E Mİ.R CAN, Adnan. "Tarih Üzerine B a z ı Düşüncel er'' , Milel Nihal

Dergisi, C il t . 4 , S ayı . 3 , 2 0 0 7 . DURANT, A . Wil l . Tarih Üzerine, Ç ev. H . Z amantı l ı , Hülbe Yayınları, İstanbul, 1 9 8 3 . E N GİN, Vah dettin & ŞİMŞEK, Ahmet. ( E d . ) Türkiye'de Tarihyazımı . Ye ditep e Yayınl a r ı , İ s t anbul , 20 1 1 . E R GUN, D o ğ a n . Sosyoloji ve Tarih. İmge Kitab evi , Ankara , 2 0 0 5 . EVAN S , Richard. J . Tarihin Savunusu. Ç ev. U. K o c ab a ş oğ l u , İmge Kitabevi, Ankara, 1 9 9 9 . E Z Z E L L , C ar o l . "Toplumlar v e Zaman", Ç ev. A s l ı Zül a l , Bilim v e Tek­

nik, S ay ı . 4 8 , (Eylül - 2 0 0 2 ) .

GRAF T O N Anthony, Wha t Was History?: The A rt of History i n Early Modern Europe, C ambridge University Pre s s , 2007. GUHA , R . Dünya Tarihin Sınırında Tarih. Ç ev. E . Üna l , Metis Yayın­ l arı, İ s t anbu l , 2 0 0 6 . GÜNE Ş , Ahme t . "Tarih, Ta rihçi ve M e ş ruiyet" , Ankara Üniversitesi

Osmanlı Tarihi A raştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, 1 7 , Ankara 2 0 0 5 (http : //www. ankara . e d u . tr/kutu p h ane/ otam/otam_2 005 _s ayi l 7 / ahmet_gun e s . p df) , ( 1 5 . 1 1 . 2 0 0 7 ) HALKIN, E . L e o n . Tarih Tenkidinin Unsurları . Ç ev. B . Ye diyı l d ı z , Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1 9 8 9 .

1 56

H O B SBAWN, Eric. Tarih Üzeri ne. Ç ev. O. Akınhay, B i l i m ve S anat Yayınları , Ankara, 1 9 9 9 . I G G E R S , George. Yirminci Yüzyılda Tarih Yazımı . Ç ev. G. Ç ağalı Gü­ ven, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanb u l , 2000. İNAN, Afet. A ta türk Hakkında Ha tıralar ve Belgeler, (22. B a skı) , İş­ b ankası Kül t ü r Yayınları, İ s t anbu l , 2 0 0 7 . JENKI N S , Keith. Tarihi Yeniden Düşünmek. Ç ev. B . S . Ş ener, D o s t Kitab evi , Ankara, 1 9 9 7 . KHELLA, Karam. Tarihin Yeniden Keşfi: Üniversalist Tarih: Avrupa

Merkezli Tarihsel Bilincin Yıkımı . Ç ev. İ. Kaygu s u z , Su Ya ­ yınları, İ s tanb u l , 2 0 0 5 . LAN G L O I S , C . V. & S E I G N O B O S , C . Tarih Tetkiklerine Giriş. Ç ev. G . Ata ç , Kültür B akanl ı ğ ı , İ s tanbul , 1 9 3 7 . M O N O D , G. Tarihte Usul. Ç ev. K . Ş . D e r s a n , Kültür B akanlığı, İ s t a n ­ bul, 1 938. M O R D TMANN, Johannes H . Tarih İlminin Usulü, Altınordu Yayın­ ları, Ankara, 2 0 2 0 . MUN S L OW, Al u n . Tarihin Yap ı s ökümü . Ç ev. Ab dullah Yıl m a z , İstan­ b u l : Ayrıntı Yayınları, 2000. OPPE RMANN, S . Postmodern Tarih Kuramı Tarih Yazımı, Yeni Ta­

rihselcilik ve R oman. Phoenix Yayınları , İstanbul, 2 0 0 6 . Ö ZBARAN, S alih. Tarih, Tarihçi ve Toplum: Tarihin Çağrışımı, Doğa­

sı, Tarihçilik ve Tarih Öğretimi Üstüne Düşünceler. Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 1 9 9 7 . ÖZBARAN, S alih. Tarihçi İmgesinden "Medya " Sözcülüğüne Geçmişi

Güncelleştirmek, Tarihçi Kitabevi , İstanbul, 2 0 1 1 . Ö Z B E K , N a dir. "Mo dernit e , Tarih ve İ d e o l oj i : I I . Abdülhamid Dönemi Tarihçiliği Üzerine B i r Değerlendirm e " , Türkiye Araştır­

maları Litera tür Dergisi, 2/ 1 , 2004. www. at a . b o u n . e d u . tr/ . . . i N adir% 2 0 0 z b ek/ . . . Ö Z E L , Oktay. Dün Sancısı: Türkiye'de Geçmiş Algısı ve Akademik

Tarihçilik, Kitap Yayınları, İ s tanb u l , 2 0 0 9 . Ö Z L E M , D o ğ a n . Tarih Felsefesi. S ay Yayınları , İ stanbu l , 2 0 1 0 . S OMAY, Bülent. Tarihin Bilinçdışı , Meti s , İ s t anbu l , 2004.

1 57

S O UT H GAT E , B everl ey. Tarih: Ne ve Neden, Antik, Modern ve Post

Modern Yaklaşımlar, Pho enix Yayınları, İ s t a nb u l , 2 0 1 2 . STEARNS, Peter N . "Why Study H i s to ry?" , The American H i s tori­ cal

A s s ociation,

Online:

https:llwww. historians. org/

a b out-aha-and-membershiplaha -history-and-archives/ historical-archiveslwhy-study-history- {1 998) E ri ş i m Ta ­ rih i : 2 7 . 2 . 2 0 2 1 . ŞİMŞEK, Ahmet. ( E d . ) Tarih Nasıl Yazılır ? - Tarihyazımı İçin Çağdaş

Bir Metodoloji. Tarih ç i Kitab evi , İstanbul, 2 0 1 1 .

ŞİMŞEK Ahmet, Ta rih için Metodoloji, Pegem Yayınl arı , An­ kara, 2 0 1 5 . ŞİM Ş E K Ahmet, YALI Sib e l , Gerçekten Öyle m i Olmuş, Yen i İnsan Yayınla rı, İstanbul, 2019 . TEKELİ, İlhan. Tarih Yazımı Üzerine Düşünmek. D o s t Kitab evi , An­ kara, 1 998. THOMSON, D . Tarihin Amacı . Ç ev. S . Ö z b aran, E . Ü. E . F. Yayınları, İzmir, 1 9 8 3 . T O S H , John . Tarihin Peşinde Modern Tarih Çalışmasında Hedefler,

Yöntemler ve Yeni Doğrultular. Ç ev.

ö. Arıkan, Tarih Vakfı

Yurt Yayın evi , İ s t anbu l , 2 0 0 8 . T OYNB E E , Arno l d . "Tarihin Fay d a s ı v e Değeri", Ç ev. Ahmet E . UY­ SAL, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi

Dergisi, C il t . 2 1 , S ay ı . 1 - 2 ( 1 9 6 3 ) , s . 9 3 - 1 0 2 . TÜZÜN, Hü s eyin. Takvim Şiirleri, Donkişot Yayınları , İ s tanbul , 2007. VAS SAF, Gündü z . Tarihi Yarg ılıyorum, İletişim Yayınları , İ s tanb u l , 2007. WHITE , H ayden. Metatarih Ondokuzuncu Yüzyıl Avrupası 'nda

Tarihsel İmgelem. Ç ev. M . Kü çük, Dost Kitab evi , Ankara, 2008. YE DİYILDIZ, M . A s ı m . "Tarih Fels efe s i Üzerine B a z ı Düşünceler", Ulu­

dağ Üniversitesi İlahiya t Fakültesi, Cilt. 1 2 , S ayı. l , 2 0 0 3 .

1 58