İslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri
 9754731349

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

1954 yı�ında Konya, Ladik kasabasında doğdu. Ilkokulu Ladik Kasabası'nda ta­ mamladıktan sonra 1972-1973 yılında Manisa İmam Hatip Lise­ si'nden mezun oldu. Aynı yıl Atatürk Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi'ne girdi ve 1978 yılında bitirdi. 1979 yılında Manisa Kırkağaç vaizliğine, 1980 yılında da Manisa İ_mam Hatip Lise.�:;i Meslek Dersleri öğretmenliğine atandı. 1985 yılında D.E.U. İlahiyat Fakültesine Hadis Anabilim Dalı Araştırma Görevlisi olarak tayin edildi. 1983 yılında başladığı doktora çalış�asını "Sünnet'in Kabul veya Reddettiği Cahiliye ve Ehl-i Kitab Orf ve .Adetleri" konulu teziyle 1989 _yılında tamamladı. 1992 yılında Yardımcı Doçent, 1995 yılında da Doçent oldu.

ALİ OSMAN ATEŞ

Halen, D.E.Ü. İlahiyat Fakültesi'nde Hadis Anabilim Da­ lı'nda Doçent olarak görevine devam eden Ali Osman Ateş, evli ve dört çocuk babasıdır. Ali Osman Ateş'in, yayımlanmış bazı makaleleriyle, Kuran ve Hadislere Göre Cinler-Büyü (Beyan Yayınları, İstanbul 1995), Kuran ve Hadislere Göre Şeytan (Beyan Yayınları, İstanbul 1995) adlı kitapları vardır. ·

Baskı, Cilt: Umut Matbaacılık Tel: 637 42 61 İstanbul, Şubat 1996

Doç.Dr.Ali Osman Ateş

İSLAM'A GÖRE CAHiı..İYE VE EHL-İ KiTAB ÖRF VE ADETLERİ

BEYAN YAYINLARI, 216

Ofset Hazırlık: Hasan Demir

ISBN 975-473-134-9

BEYAN YAYINLARI

Ankara Caddesi No: 49/3 Cağaloğlu/İstanbul Tel: 512 76 97 - 526 50 10

Bu çalışmamı, çocukluğumdan beri beni ilmf çalışmalara teşvik eden babam Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Mustafa Ateş ile annem merhume Şerife Ateş' e armağan ediyorum.

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ, 17 KISALTMALAR, 19 KAYNAKLAR HAKKINDA BİLGİ, 2 1

BİRİNCİ BÖLÜM İBAfJETLERLE İLGİLİ ÖRF VE AfJETLER I- TAHARETLE İLGİLİ UYGULAMALAR A- ABDEST, 27 1- Yahudilik'te Abdest, 27 2- Hıristiyanlık'ta Abdest, 28 B- TEYEMMÜM, 29 C- YEMEKTEN ÖNCE ELLERİ YIKAMAK, 29 D- GUSÜL (BOY ABDESTİ), 30 1- Yahudilik'te Gusül, 30 a- Lohusalık, 30 b- Hayız, 3 1 c- Özürlü Olma Hali, 32 d- Cünüblük, 33 e- Murdarlık, 35 2- Hıristiyanlık'ta gusül, 36 3- Cahiliye Devri'nde Gusül, 40 II- NAMAZ A- İBADETLERLE İLGİLİ ÖRF VE ADETLER, 5 1 1- Yahudilik'te İbadetlerle İlgili Örf ve Adetler, 52 a- Niyet, 52 b- İbadette Kıyafet, 52 c- İbadet Vakitleri, 53 d� İbadet Şekli, 54 e- Cemaat Teşkili, 55 f- Kıble, 57 2.Hıristiyanlık'ta İbadetlerle İlgili Örf ve Adetler, 59 a-İbadet Vakitleri, 59

b- Cemaat Teşkili, 59 c- İbadet Şekli, 60 d- Kıble, 60 B-HAFTALIK İBADET UYGULAMALARI, 61 1-Yahudilik'te Haftalık İbfd i et Uygulamaları, 6 1 2-Hıristiyanlık'ta Haftalık İbadet Uygulamaları, 62 3- Cahiliye Devrinde Haftalık İbadet Uygulamaları, 63 C- CUM'A GÜNÜ İBADETİN DAHA ÖNCE YAHUDİ VE HIRİSTİYANLARA DA FARZ KILINMASI, 64 D�YILLIK İBADETVE BAYRAM GÜNLERİ, 66 1.Yahudilik'te Yıllık İbadet ve Bayram Günleri, 66 a-Milli Yas Günü, 67 b- Yeni Yıl Bayramı (Roş Ha Şana), 67 c- Büyük Keffaret Bayramı (Yom Kippur), 67 d-Purim Bayramı, 68 c- Pessah-Pagues (Hamursuz) Bayramı, 68 f- Hanukka Bayramı, 69 g- Sukkoth (Kamış-Çardak) Bayramı, 69 h- Haftalar Bayramı, 69 ı- Şavvot (Pent�côte)=Gül Bayramı, 70 2. 'Hıristiyanlık'ta Yıllık İbadet ve Bayram Günleri, 70 a- Noel Bayramı, 70 b- Paskalya, 7 1 c - Meryem Ana Günü, 71 d- Haç Yortusu, 71 e-Azizler Bayramı, 72 f- Dies Natalis, 72 g- Bağbozumu Bayramı, 72 h-Hamsin, 72 3. Cahiliye Devrinde Yıllık İbadet ve Bayram Günleri, 73 a- Kurban Bayramı, 73 b- Medineliler'in Bayramları, 73 E- YAGMUR DUASI (İSTİSKA), 74 1- Yahudilik'te Yağmur Duası, 74 2- Hıristiyanlık'ta Yağmur Duası, 74 3- Cahiliye Devrinde Yağmur Duası, 75 F- CENAZE İLE İLGİLİ UYGULAMALAR, 76 1- Yahudilik'te Cenaze İle İlgili Uygulamalar, 76 a- Cenazenin Yıkanması ve Kefenlenmesi, 76 b- Cenazenin Defni, 78 c- Matem Uygulamaları, 8 1 2- Hıristiyanlık'ta Cenaze ile İlgili Uygulamalar, 81 a- Cenazenin Yıkanması ve Kefenlenmesi, 81 .

b- Cenazenin Defni, 82 c- Ölü Yakma, 83 3- Cahiliye Devrinde Cenaze İle İlgili Uygulamalar, 84 a- Cenazenin Yıkanması, Kefenlenmesi, Defni, Cenaze Namazı, 84 b- Ölüm İlanı ( ır:JI ), 86 c� Cenaze Merasimi, 86 d- Matem Tutmak, 87 111- ORUÇ A- YAHUDİLİK'TE ORUÇ, 90 1- Yahudilik'te Oruç Çeşitleri ve Oruç Günleri, 90 a- Yom Kippur, 90 b- Yahudilik'te Mevcut Diğer Oruç Günleri ve Oruç Çeşitleri, 92 2- Yahudilik'te Oruç Tutma Süresi, 98 3- Yahudilik'te Oruca Başlama Çağı, 99 4- Yahudilik'te Ru'yet-i Hilal, 100 B- HIRİSTİYANLIK'TA ORUÇ, 10 1 1-Hıristiyanlık'ta Oruç Çeşitleri, 103 2- Hıristiyanlık'ta Oruç Günleri, 103 a- Careme (Büyük Perhiz/Kırk Günlük Oruç), 103 b- Çarşamb8:, Cuma ve Cumartesi Günlerinde Oruç, 106 c- Paskalya üncesi Orucu, 106 d- Diğer Oruç ve Perhiz Günleri, 107 3- Hıristiyanlık'ta Orucun Süresi, 108 4- Hıristiyanlık'ta Oruç Tutma İle Mükellef Olanlar, 109 5- Hıristiyanlık'ta Oruç Tutma Şekli, 110 C- CAHİLİYE DEVRİNDE ORUÇ, 1 10 iV- ZEKAT VE SADAKALAR A- ZEKAT, 113 1- Yahudilik'te Zekat, 114 2- Hıristiyanlık'ta Zekat, 1 16 B- SADAKA-İ FITIR, 1 17 1- Yahudilik'te Sadaka-i Fıtır, 1 17 C- SADAKALAR, 1 18 1- Yahudilik'te Sadakalar, 1 18 2- Hıristiyanlık'ta Sadakalar, 1 19 V- HAC , A- YAHUDİLİK'TE HAC, 123 1- Yahudilik'te Hac Kimlere Farzdır?, 127 2- Yahudilik'te Haccın Yeri ve Zamanı, 128 3- Hac Esnasında Kurban Kesilmesi, 129

B- HIRİSTİYANLIK'TA HAC, 130 1- Hıristiyanlık'ta Haccın Farziyeti, 130 2- Hıristiyanlık'ta Haccın Gayesi, 13 1 3- Hıristiyanlık'ta Ziyaret Yerleri, 132 a. Kudüs, 132 b. Roma, 133 c. Diğer Ziyaret Yerleri, 134 4. Hıristiyanlık'ta Hac Elbisesi, 134 C- CAHİLİYE DEVRİNDE HAC, 135 1- İhram, 135 a. Putlar İçin İhrama Girmek, 135 b. İhramda İken Perhiz Yapmaları, 136 c. Evlere Arkadan Girmeleri, 136 d. İhramdan Çıkma, 137 e. İhram Elbisesi, 137 f. Mekke'nin Hürmet Edilmesi Gereken Bir Yer Oluşu, 140 2-Telbiye, 142 3-Vakfe, 146 a. Cahiliye Devrinde Hums Uygulaması, 148 b.lfaza (Arafüt'tan Dönüş), 149 c. Mirta'da Kalma Süres- i, 153 4-Tavaf, 153 5-Hacer-i Esved ve İstilamı, 161 6-Sa'y, 167 7-Cemreleri Taşlamak, 169 8. Hac'da Kurban, 172 9- Umre, 176 10- Nesi, 178 11- Hac'la llgili Diğer Uygulamalar, 182 a. Hac Mevsiminde Ticaret, 182 b. Hacca Azık Getirmemek ve Dilenmek, 183 c. Susarak Haccetmek, 183 d. Ka'be'ye Yaya Olarak Gitmek, 184 e. Ka'be'deki Fal Okları, 184 f. Hac Esnasında Günah İşlemek, 185 12. Hac'la llgili Vazifeler, 186 a. Sikaye, 186 b. Rifüde, 188 c. Hicabe-Sidane, 189 VI- KURBAN A- YAHUDİLİK'TE KURBAN, 193 1. Yahudilik'te İnsan Kurbanı, 194 2. Yahudilik'te Diğer Kurban Çeşitleri, 196

a. Fısıh Kurbanı, 196 b. Adak Kurbanı, 198 c. Şükran Kurbanı, 198 d. Hattath (Günah) ve Oshan (Hata) Kurbanları, 199 e. Ola (Yakma) Kurbanı, 201 3. Yahudilik'te Kurbanın Vasıflan, 202 4. Yahudilik'te Kurban Edilmesi Cfilz Olan Hayvanlar, 205 5. Yahudilik'te Kurban Kesme Şekli, 205 6. Yahudilik'te Kurban Eti Hakkında Yapılan İşlemler, 207 B-HIRİSTİYANLIK'TA KURBAN, 209 C- CAHİLİYE DEVRİNDE KURBAN, 2 12 1. İnsan Kurbanı, 2 12 2. Cahiliye Devrinde Putlara Kurban, 2 13 3. Ka'be'de Kurban, 2 14 4. Kabir Başlarında Kurban Kesmek, 2 14 5. Cinlere Kurban Kesmek, 215 6. Cömertlik Yarışı İçin Kurban Kesmek (�.ıl.r':i l i.)Lu), 2 15 7. Canlı Hayvandan Et Kesmek, Şeytan Yarması Yapmak, 2 15 K Akika Kurbanı, 2 16 9. Fer'a, 218 . 10. Atire, 220 VII- ADAK A- YAHUDİLİK'TE ADAK, 226 B- HIRİSTİYANLIK'TA ADAK, 229 C- CAHİLİYE DEVRİNDE ADAK, 23 1 1. Bahira, 234 2. Saibe, 235 3. Hami, 235 4. Vasile, 236

İKİNCİ BÖLÜM' AILE VE MiRAS iLE ILGILI ORF VE ADETLER A



A

A









••

A

I- İSİM KOYMA A- YAHUDİLİK VE HIRİSTİYANLIK'TA İSİM KOYMA, 241 B- CAHİLİYE" DEVRİNDE İSİM KOYMA, 243 1. Künye, 247 2. Lakab, 24.8 3. Çocuğun Kulağının Delinmesi, 249 II- SÜNNET OLMA A- YAHUDİLİK'TE SÜNNET, 254 B- HIRİSTİYANLIK'TA SÜNNET, 259 C- CAHİLİYE DEVRİNDE SÜNNET, 268

1. Kadınların Sünneti, 272 2. Sünnetin Vakti, 275 3. Cahiliye Devrinde Sünnet Merasimi, 278 III- Nİ�Hı. A- NIKAH UYGULAMALARI, 280 1- Nikah Töreni, 283 2- Velime, 286 3- Mehir, 288 4- Zifüf, 295 5- Cima, 296 B- NİKAHLA İLGİLİ DİGER HUSUSLAR, 299 ı. Nikahın Yasak Olduğu Zamanlar, 300 2. Evlenmemek (Tebettül), 302 3. Nikahlanması Haram Olanlar, 305 a- Yahudilik'te Nikahlanması Haram Olanlar, 305 b- Hıristiyanlık'ta Nikahlanılması Haram Olanlar, 307 c- Cahiliye Devrinde Nikahlanılması Yasak Olanlar, 308 4.Yabancı Din Mensupları İle Evlenmek, 316 a-Yahudilik'te Yabancı Din Mensupları İle Evlenmek, 3 16 b-Hıristiyanlık'ta Yabancı Din Mensupları İle Evlenmek, 318 5. Evladlıkların Karıları ile Evlenmek, 321 6. Çok Kadınla Evlilik (Polygami), 323 a- Yahudilik'te Çok Kadınla Evlilik, 323 b- Hıristiyanlık'ta Çok Evlilik, 327 c- Cahiliye Devrinde Çok Evlilik, 329 C- CAHİLİYE DEVRİ NİKAH ÇEŞİTLERİ, 331 1. Mut'a, 33 1 2. Şığar, 341 3. Haden, 343 4: İstibda', 344 5. Bedel, 344 6. Diğer Nikah Çeşitleri, 345 7. İslam'ın Kabul Ettiği Nikah, 348 IV- TALAK A- YAHUDİLİK'TE TALAK, 349 1. Yahudilik'te Li'an Uygulaması, 352 B- HIRİSTİYANLIK'TA TALAK, 356 1. Hul', 361 2. ila, 363 3. Zıhar, 364 V- İDDET A- YAHUDİLİK VE HIRİSTİYANLIK'TA İDDET, 367 '

·

B- CAHİLİYE DEVRİNDE İDDET, 368 VI- MİRAS A- YAHUDİLİK'TE MİRAS UYGULAMALARI, 372 B- CAHİLİYE DEVRİNDE MİRAS UYGULAMALARI, 379 1. Hısımlık, 380 a. N eseb Sebebiyle Hısımlık, 380 b. Sebeb Dolayısıyla Hısımlık, 382 2. Ahd (Sözleşme), 384 a. Hılf (Vela), 384 b. Tebenni (Evladlık Edinmek), 386 3- Vasıyyet, 387

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM SAVAŞ - GANİMET - KÖLELİK - UKÜBAT VE MUAMELATIA İLGİLİ DİGER ÖRF VE ADETLER I- UMRA VE RUKBA B- RUKBA, 392 II- SAVAŞLA İLGİLİ UYGULAMALAR A- YAHUDİLİK'TE SAVAŞLA İLGİLİ UYGULAMALAR, 393 B- CAHİLİYE DEVRİNDE SAVAŞLA İLGİLİ UYGULAMALAR, 395 III- GANİMETLE A- YAHUDİLİK'TE GANİMETLERLE İLGİLİ UYGULAMALAR, 398 B- CAHİLİYE DEVRİNDE GANİMETLERLE İLGİLİ UYGULAMALAR, 400 1. Safi ( �1), 40 1 2. Mirba' ( t.lı.)I), 402 IV- KÖLELİKLE İLGİLİ UYGULAMALAR A- YAHUDİLİK'TE KÖLELİKLE İLGİLİ UYGULAMALAR, 404 B- CAHİLİYE DEVRİNDE KÖLELİKLE İLGİLİ UYGULAMALAR, 408 ı. Mükatebe Akdi, 408 2. Kölelerin Miras Olarak İntikali, 409 3. Kölenin Cezası ve Ganimetten Payı, 409 4. Köle Olma Sebebleri, 409 5. Cariyelerin Durumu ve Ümmü Veledler, 4 10 6. 'Itk Mevlası, Vela'nın Satışı ve Hibesi, 4 11 7. Sfübe, 4 12 V-YEMİN A- YAHUDİLİK'TE YEMİN, 4 13 B- HIRİSTİYANLIK'TA YEMİN, 4 14

C-CAHİLEYE DEVRİNDE YEMİN, 4 15 1. Hanifler'in Yeminleri, 4 15 2. :J\Xüşrik Arapların Yeminleri, 4 18 . VI- KASAME A- YAHUDİLİK'TE KASAME, 426 B- CAHİLİYE DEVRİNDE KASAME, 427 VII- ŞAHİTLİK A- YAHUDİLİK'TE ŞAHİTLİKLE İLGİLİ UYGULAMALAR, 43 1 B-HIRİSTİYANLIK'TA ŞAHİTLİKLE İLGİLİ UYGULAMALAR, 433 VIII- UKÜBAT A- KISAS, 434 1-Yahudilik'te Kısas Uygulamaları, 434 2- Hıristiyanlık'ta Kısas, 437 3- Cahiliye Devrinde Kısas, 438 B- HAD GEREKTİREN SUÇLAR, 441 ı. Zina ve Cezası, 441 a. Yahudilik'te Zina'nın Cezası, 44 1 b. Hıristiyanlık'ta Zina'nın Cezası, 444 2. Hırsızlık ve Cezası, 445 a. Yahudilik ve Hıristiyanlık'ta Hırsızlığın Cezası, 445 b. Cahiliye Devrinde Hırsızlığın Cezası, 446 3. Putperestlik, 446 4. Sihirbazlık, 447 a. Yahudilik'te Sihirbazlığın Cezası, 447 5. Allah'a Sövmek, 448 a. Yahudilik'te Allah'a Sövmenin Cezası, 448 6. İrtidad (Dinden Dönmek), 449 a. Yahudilik'te Dinden Dönmenin Cezası, 449 7. Yol Kesmenin Cezası, 449 a. Cahiliye Devrinde Yol Kesmenin Cezası, 449 IX- DİYET A- YAHUDİLİK'TE DİYETLE İLGİLİ UYGULAMALAR, 451 B- CAHİLİYE DEVRİNDE DİYETLE İLGİLİ UYGULAMALAR, 453 X- KEAAHİYE VE İSTİHSAN / YİYECEKLERLE İLGİLİ HÜKÜMLER A- YAHUDİLİK'TE YENİLMESİ YASAK OLAN ŞEYLER, 457 1. Kan, 457 2. Leş ve Vahşi Hayvanın Parçaladıkları, 457 3. iç Yağı, 458 4. Mayalı Ekmek Yeme Yasağı, 459 .

·

5. Murdar Et Yemek, 459 6. Domuz Eti, 460 7. Tavşan Eti, 460 8. Deve Eti, 460 9. Kaya Porsuğu, 461 10. Eti Yenmeyen Kuşlar, 462 1 1. Deniz Hayvanları, 462 12. Dört Ayak Üzerinde Yürüyen Kanatlı Haşarat, 463 13. Etli ve Sütlülerin Karıştırılmasının Yasaklığı, 464 14. Yahudilik'te Eti Yenilen Hayvanlar, 464 a. Kara Hayvanları, 464 b. Deniz Hayvanları, 465 c. Kuşlar, 465 B- HIRİSTİYANLIK'TA YİYECEKLERLE İLGİLİ UYGU­ LAMALAR, 466 1. Kan, Putlara Kurban Edilenler ve Boğulmuş Olanlar, 466 2. Et Yemenin Yasak Olduğu Zamanlar, 466 3. Domuz Eti, 467 C- CAHİLİYE DEVRİNDE YİYECEKLERLE İLGİLİ UYGULAMALAR, 468 1. Meyte, 468 a. Münhanika ( �I) "Boğulmuş Hayvan", 469 b. Natiha ( �I) "Süsülmüş Hayvan", 469 c. Mevkuze ( i.i_,j_,11) "Sopayla Vurulup Ölen Hayvan", 469 e. Mütereddiye ( ��_,::.11 ) ''Yüksekten Aşağı Düşerek Ölen", 469 f. Canlı Hayvandan 'Et Kesmek, 470 2. Kan, 470 3. Putlara Kesilenlerle, Kesilirken Allah'ın Adı Anılmayan Şeylerin Yenilmesi, 47 1 4. Cömertlik Yarışı İçin Kesilenler, 472 5. Talih Denemek İçin Kesilenler, 472 XI- İÇKİ VE KUMAR A- İÇKİ İLE İLGİLİ HÜKÜMLER, 474 1- Yahudilik'te İçki, 474 2- Hıristiyanlık'ta İçki, 477 3- Cahiliye Devrinde İçki, 479 B- MEYSİR, 483 1. Cahili:v.e Devrinde Meysir, 483 XII- MUAMELAT A- ALIŞ-VERİŞLE İLGİLİ HÜKÜMLER, 485 1- Yahudilik'te Alış-Verişle İlgili Hükümler, 485 a- Yahudilik'te Gayr-ı Menkullerin Satışı, 485 ·

b- Yahudilik'te MenkUl Malların Satışı, 487 2- Cahiliye Devrinde Alış-Veriş Çeşitleri, 489 a- Hablü'l-Habele, 489 b- Erkek Hayvanın Menisi Karşılığında Ücret Almak, 489 d- Meyvelerin Olgunlaşmadan Ağaç Üzerindeyken Satılması, 490 e- Pazara Mal Getirenlerin Mallarını, Pazara Girmeden Satın Almak, 490 f- Müşteri Kızıştırmak (Necş= �I ), 490 g- Muhakale, Muhadara, Mülamese, Münabeze, Müzanebe, Muhabere, İstisna, 491 h- Taş Atarak Yapılan Satış ( iWI �) ve Bey'u'l-Garar ( J;iJI e;t ), 492 ı- Kedi-Köpek Satışı, 493 i- İçki, Leş ve Put Satışı, 493 j- Selem (Selef), 493 B- RİBA (FAİZ), 494 1- Yahudilik'te Faizle İlgili Hükümler, 494 2- Cahiliye Devrinde Ffüz, 495 C- CAHİLİYE DEVRİNDE MUAMELATLA İLGİLİ :QİGER UYGULAMALAR, 496 1. Rehin, 496 2. Mudarabe, 497 3. Hima (Otlak Tutmak), 498 SONUÇ, 499 BİBLİYOGRAFYA, 502 DİZİN, 523

ÖNSÖZ

İslam Hukuku'nun ikinci kaynağı, Hz. Peygamber'in söz, fiil ve takrirlerini ihtiva eden Sünnet'tir. Bu açıdan İslam! hükümlerin çoğu Sünnete dayanmaktadır. Son zamanlarda batıda İslam! araştırmalarla meşgul olanlar­ dan I.Goldziher, D.S.Margoliouth , H.Lammens, J.Schacht gibi müsteşrikler, Hz. Peygamber'in Kur'an dışında hiç bir sünnet ya da hadis bırakmadığını, ilk İslam cem.aatinin uyguladığı Sünnetin Hz. Peygamber'in Sünneti olmayıp, Kur'an vasıtasıyla tadile uğrayan İslam öncesi araplarının örfü olduğunu, liicri II.yüzyılda, sonraki ne­ sillerin bu örfe otorite v:e normatiflik sağlamak maksadıyla "Hz.Peygamber'in Sünneti" kavramını geliştirip, bunu gerçekleştir ­ mek için hadis mekanizmasını uydurduklarını ileri sürmüşlerdir. İslam'ın ikinci kaynağı olan Sünnet'le ilgili bu ve benzeri iddi­ alar, bende, bu sahada çalışma arzusu uyandırdı. Düşüncemi kendilerine arzettiğim değerli hocalarım Prof. Dr. E.Ruhi Fığlalı, Prof. Dr. Mehmed S.Hatiboğlu, Prof. Dr. M.Cemal Sofuoğlu düşüncemi uygun bularak, bu sahada ·çalışmamı tasvib et­ tiler. Araştırmanın daha şumüllü olabilmesi açısından, çalışma sa­ hasına Cahiliye devri örf ve adetlerinin yanısıra, Ehl-i Kitab örf ve adetleri de dahil edildi. Çalışmaya başladıktan kısa bir süre sonra konunun çok geniş bir alanı ihtiva ettiğini görerek, araştırmayı üç ana bölümle sınırlamak zorunda kaldık. Çalışmamızın birinci bölümünde ibadetlerle ilgili uygulamaları ele aldık. Bu bölümde, namaz, oruç, hac, zekat, adak gibi ibadetleri

1 8 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş incelemeye çalıştık. İkinci bölümde ise, aile ve miras Hukı.1ku ile ilgili örf ve adetler yer almaktadır. Üçüncü bölümde de, savaş, ganimet, kölelik, şahitlik, suçlar ve cezaları, yiyecek ve içeceklerle ilgili uygu­ lamalar, alış verişle ilgili örf ve adetler araştırmamıza dahil edilmiştir. ·

Araştırmalarım esnasında kıymetli yardımlarını. esirgemeyen hocalarım Prof. Dr. E.Ruhi Fığlalı, Prof. Dr. Mehmed S.Hatiboğlu, Prof. Dr. Abdülkadir Şener, Prof. Dr. �ustafa Fayda, danış,man hocam Prof. Dr. M.Cemal Sofuoğlu'na Din Işleri Yüksek Kurulu Uyesi sevgili babam Mustafa Ateş'e, muhterem hocam Dr. M.Özgü Aras'a mesai arkadaşlarım Doç. Dr.. Ali Sayı , Dr. Nadir Özkuyumcu ve Dr. Halife Keskin 'e teşekkürü borç bilirim. Bu çalışmalarım sırasında beni gönülden destekleyen sevgili annem Şerife Ateş'i rahmetle anarken, bu eserin ortaya konması esnasındaki birtakım sıkıntılara fedakarca göğüs geren eşimle tashi hinde yardımcı olan çocuklarım Mustafa, Ahmet Özgü, Muhammed ve Mahmud Fatih'e ayrıca teşekkür ederim.

Ali Osman Ateş Ocak 1996-İZMİR

KISALTMAIAR.

İ.

:İbn

b.

:bin

i.A.

: İslam Ansiklopedisi

K

s.

:Kitab : Sayfa

a.g.e.

:Adı geçen eser

a.g.y.

: Adı geçen yer

a.g.m.

: Adı geçen makale

İ.F.D.

: İlahiyat Fakültesi Dergisi

A.Ü.İ.F.D.

:Ankara Üniv_ersitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi

D.E.Ü.

: Dokuz Eylül Üniversitesi

İST.ÜNV.TIP.FAK.: İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi. Bkz.

:Bakınız

Tere.

:Tercüme

Ansik.

: Ansiklopedisi

v.

:Vefatı

v.s.

:Vesaire

v.b.

: Ve benzeri

v.d.

:Ve devamı

Hz.

:Hazreti

KAYNAKLAR HAKKINDA BİLGİ

Tezimizin kaynakları hakkında_ bilgi verirken önce Kuran-ı Kerim'i zikretmemiz yerinde olacaktır, çünkü Kur'an, Ehl-i Kitab ile Cahiliye devrinin ö:rf ve adetlerini tesbit ettiği gibi, bunların İslam tarafından tasvib veya reddi hususunda da bilgi vermektedir. Bu arada Ehl-i Kitab ille Cahiliye devri örf ve adetlerini tesbit edip gü­ nümüze intikal ettirerek, Kur'an ve Sünnet'i anlayıp, İslami hüküm­ leri değerlendirmemizde bizlere büyük hizmette bulunmuş olan ilk devir İslam müfessiirlerini, özellikle İbn Abbas 'ı minnetle anmamız isabetli bir davranı ş olacaktır. Araştırma sahamızla ilgili kıymetli malzeme nakleden müfessirler arasında Katade gibi tabiin neslinden olan müfe:ssirler de yer almaktadır. İslam öncesi d.evre ait olup, yaşadığı zamana kadar gelebilmiş o lan sahamızla ilgili malzemeyi eserinde toplayarak gelecek nesillere aktarıp, kaybolmaktan kurtaran et-Taberf'nin (v.3 10) Camiu'l-Beyan adh tefsiri araştırmamız esnasında faydalandığımız eserlerdendir. et-'I'aberf (v.3 10), İbn Abbas , İbn Mes'ud gibi sahabe, Katade gibi tabiun müfessirlerinin tefsirlerini zatederek daha sonraki tefsirlere kay naklık etmiştir. Konumuzla ilgifi nakil ve yorumları açısından daha sonraki müfessirlerden ABeydavf (v.69 1),. Nesefi (v. 701), Hazin ve (725), İbn Kesir (v.774), Alusf (v.1270) ve son devir alimlerimizden Hamdi Yazır'dan (v. 1358/ 1942 ) faydalanmaya çalıştık. Araştırma sahamızın diğer mühim bir kaynağını hadisler teş­ kil etmektedir. Hadisler', Cahiliye devri ile Ehl-i Kitab'ın birçok örf ve adetini haber vermekte dir. Bu durum, ya önceki bir hükmün neshi veya nehyedilerek ilgası veya tasvibi mahiyetinde olmaktadır. Pey­ gamberimiz hadislerindıe, Cahiliye devriyle Ehl-i Kitab'ın uygulama-

22 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş larını haber ,vermekte, bunların nehyedildiğini veya ibka edildiğini bildirmektedir. Çalışmamız esnasında başvurduğumuz hadise dair kaynaklar a:casında başta Kütüb-i Sitte olniak üzere İmam Mfilik 'in (v. 179) Muvatta'ı,Tayalisi'nin (v.204) Müsned'i, Abdürrezzak b.Hemmam'ın (v.2 1 1) Musannafı, Ahmed b. Hanbel'in (v.24 1) Müsned'i, Darimi' nin (v.255) ve Darekutni'nin (v.385) Sünen'leri, Hakim 'in (v.405) Müstedrek'i, Beyhaki'nin (v.458) Sünen'i, Heysemi'nin (v.807) Mecmau'z-Zevfüd'i, İbn Hacer'in (v.852) el­ Metalibü'l-Aliye'si, Suyfıti'nin (v.911) el-Camiu's-Sağir'i, San'ana'nin (v. 1 182) Sübülü's-Selam'ı ile Şevkani'nin (v. 1250) Neylü'l-Evtar'ı zikredilebilir. Hadislerin bildirmediği veya kapalı geçtiği Cahiliye devri ile Ehl-i Kitab örf ve adetlerini hadis şerhleri tesbit etmekte ve konu­ muz açısından değerli malzeme ihtiva etmektedirler. Peygamberimi­ zin'in nehyettiği hususlarda genellikle bir Cahiliye veya Ehl-i Kitab uygulamasının mevcut olduğunu görmekteyiz. Hadis şarihleri bu du­ ruma açıklık getirmektedirler. Kendisinden yararlandığımız hadis şerhleri arasında İbnü'l-Arabi'nin (v.543) A.rizetü'l-Ahvezi'si, Nevevi'nin (v.676) el-Minhac'ı, Kastallani'nin (v.'686) İrşadü's-Sari'si, Kirmani'nin (v. 786) el-Kevakibü'd-Derariisi, İ bn Hacer'in (v.852) Fethu'l-Bari'si, el-Ayni'nin (855) Umdetü'l-Kari'si zikredilebilir. Araştırma sahamızın diğer önemli bir kaynağı da Tarih, Siyer ve Tabakat'a dair eserlerdir. İlk devir İslam Tarihi ve Siyer'e dair eser , ler bu konuda zengin malzeme taşımaktçıdır. Başvurduğumuz bu eserler arasında İbn is,hak 'ın (v. 151) Sire'si, İbnü'l-Kelbi'nin (v.204) Kitabü'l-Asnam 'ı, İbn Hiş�im'ın (v.218) Sire'si, İbn Sad'ın (v.230) et-Tabakatü'l-Kübra'sı, Ezraki'nin (v.244) Ahbaru Mekke'si, İbn Habib'in (v.245) Kitabü'l-Muhabber'i, Belazüri':riin (v.279) Ensabü'l-Eşrafı, et-Taberi'nin (v.3 10) Tarihu'l-Ümem ve 1Mühlk'ü, Şehristani'nin (v.548) el-Milel ve:'n-Nihal'i, Süheyli 'nin (v.58 1), Ravdu'l-Unufu, İbnü'l-Cevzi'nin (v·.597) Kitabü'l-Vefü'sı, İbnü'l-Esir'in (v.630) el-Kamil'i ve Üsdü'l-Gahe'si, İbn Kesir'in (v.774) el-Bidaye ve'n-Nihaye'si, Makrizi'nin (v.84,5) el-İmta'ı, Suyfıti'nin (v.911) Tarihu'l-Hulefö'sı, Semhudi'nin (v.9 11) Veföü'l-Vefü'sı, el­ Halebi'nin (v. 1044) İnsanü'l-Uyun'unu sayabiliriz. İslam Hukukuna ait eserler de, araş1tırmamız açısından kay­ nak vazifesi görmektedir. Bunlar, Cahiliye devri ile Ehl-i Kitab örf ve adetlerini tesbit ettiği gibi, bu örf ve adetlf�rin İslam tarafından tas­ vib veya reddi konusunda da İslam mücteh:idlerinin ve mezheplerinin görüşlerini yansıtmaktadır. Bazen aynı ko-nuda birbirine zıt rivayet-

lslfım'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitfıb Örf ve Adetleri

/ ZJ

ler bulunması sebebiyle, mezkur örf ve adetlerin İslam tarafından tasvib mi yoksa red mi edildiği hususu kesinlik kazanmamakta ve bu konuda İslam alimlerinin ve mezheplerinin görüşlerine ihtiyaç duyulmaktadır. İslam alimlerinin bu konudaki görüş ve ictihadlan ise, genellikle Fıkhf eserlerde zikredilmektedir. Bu eserler arasında Serahsf'nin (v.483) Kitabül-Mebsut'u, Kasanf'nin (v.587) Bedaiu's­ Sanfü'i, Merğınanf'nin (v.593) el-Hidaye'si, İbn Kudame'nin (v.620) el­ Muğnf'si, Mevsıli'nin (v.683) el-İhtiyar'ı, İbn Abidfn 'in (v. 1252) Reddü'l-Muhtar'ı, Cezfri'nin Kitabü'l-Fıkh ale'l-Mezahibi'l-Erba'a'sını sayabiliriz. Cahiliye devri Arap şiiri de konumuz için kıymetli bilgiler ver­ mektedir. Bu şiirlerde Cahiliye devrinin örf ve adet ve uygula­ malarını tesbit etmekteyiz. Konumuzla ilgili olarak şiirlerinden fay­ dalandığımız bu devir şairleri arasında İmruü'l-Kays, Ümeyye b. es­ Salt, A'şa ve benzerlerini zikredebiliriz. İbn İshak'ın (v. 15 1) Sire'si, İbnü'l-Kelbi'nin (v.204) Kitabü'l­ Asnam 'ı, Kutrub'un (v.206) Kitabü'l-Ezmine'si, İbn Hi şam'ın (v.2 18) Sfre'si, İbn Habib'in (v.245) Kitabü'l-Muhabber'i, Ebu Alf el-Kalf 'nin (v.356) Kitabü'l-Emalf'si, Şehristani'nin (v.548) el-Milel ve'n-Nihal'i, İbnü'l-Esir'in (v.630) el-Kamil'i, İbn Kesir'in (v.774) el-Bidaye'si, Isfahani'nin (v.967) Kitabü'l-Eğani'si, Sendubi'nin Şerhu Divan-ı İmrii'l-Kays'ı ile Mu'allakatü's-Seb'a gibi İslam Tarihi ve Arap Dili ve Edebiyatı'na dair eserler bu şiirleri kaydetmişlerdir. Ehl-i Kitab'ın örf ve adetlerini tesbit açısından başvurulması gereken kaynakların en önemlisi hiç şüphesiz, Tevrat ve İnciller 'dir. Tevrat ile Eski İsrail Hukuku'nun kaynakları olan Mişna ve Talmud , konumuz açısından zengin malzeme ihtiva etmektedir. Tevrat'ın beş Kitabının dışında, Kitab-ı Mukaddes'te yer alan kitaplar ile Yahudilik konusunda yazılmış diğer eserler, bu sahada başvurduğumuz kaynaklar arasında yer almaktadır. Bu ko nuda çalışma yapmış son devir müellifleri arasında Isidore Epstein, M.Es'ad Seydişehri ve H.Örs'ün eserlerine başvurmuş bulunuyoruz. Hristiyanlıkla ilgili örf ve adetlerin tesbiti için muteber kabul edilen dört İncil'in dışında, başvurduğumuz eserler arasında Barnaba İncili de bulunmaktadır. Ayrıca Resüllerin İşleri Kitabı ile, Pavlus'mi Mektupları da bu konuda gerekli malzemeyi sağla­ maktadır. Bu hususta ayrıca G.Descuffi, J.Descuffi, M.A.Besnard, Felicien Challaye gibi yazarların eserlerine de müracaat ettik.

24

/ Doç.Dr. Ali Osman Ateş

Çalışmamızda gerek İslami konulardaki hatalı görüşlerine işa­ ret etmek, gerekse Cah�liye devri ile Ehl-i Kitab örf ve adetleriyle il­ gili değerlendirmelerden istifade etmek için Brockelmann, Buhl, Juynboll, Wellhausen, Schacht, Watt gibi batılı yazarların görüş ve fikirlerinden yararlanmış bulunmaktayız.

BİRİNCİ BÖLÜM

İBADETLERLE İLGİLİ ÖRF VE ADETLER

1- T AIIARETLE İLGİLİ UYGULAMALAR

A-ABDEST 1- Yahudilik'teAbdest Tevrat'ta yer alan ifadelerden, Yahudilik'te ibadetleri yerine ge­ tirmek için İslam'daki abdeste benzer bir uygulamanın mevcut oldu­ ğunu görmekteyiz. Tevrat bu konuda: "Rab, Musa 'ya şöyle dedi: yı­ kanmak için bir tunç kazan, onun ayağını da tunçtan yapacaksın. Onu toplanma çadırı ile mezbahın arasına koyacaksın; içine su koya­ caksın. Harun'la oğulları ellerini ve ayaklarını ondan yıkayacaklar. Toplanma çadırına girdikleri zaman, yahud Rabbe ateşle yapılan takdimeyi yakmak için, ibadet ederek mezbaha yaklaştıkları zaman ölmesinler diye su ile yıkanacaklar ve onlara, kendisine ve zür riyetine nesillerince ebedi kanun olacak."1 demektedir. Buada dikkati çeken husus, su kullanılarak ellerin ve ayakların yıkanılması, bunun Toplanma Çadırına girildiği zaman veya ibadet edilerek mezbaha yaklaşıldığı zaman yapılmasıdır. Bu hususlar:, ibadetlerden önce abdest alma uygulamasının daha önceki Peygamberlere de farz kılınmış olması keyfiyetini dü­ şündürtmektedir. Nitekim bazı İslami kaynaklarda yer alan rivayet­ ler, bu düşünceyi desteklemektedir. Bu rivayetlerden birine göre Hz. Peygamber, abdest azalarını üçer defa yıkayarak abdest almış ve 1 Tevrat, Çıkış 30117-21.

28 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş "Bu abdestin en mükemmelidir, bu, benim ve İbrahim Halilul lah'ın abdestidir" 1 demiştir. Başka bir rivayette ise Hz. Peygamber, "Bu benim ve benden evvelki Resüllerin abdestidir"2 buyurmuştur. Hadisten anlaşıldığına göre, Hz. İbrahim'e ve Peygamberi­ mizden önceki Peygamberlere ibadet için abdest almaları emre­ dilmiş 'bulunmaktadır. Kur'an-ı Kerim'in bildirdiğine göre Allah, Hz. İbrahim'e Ka'be'yi namaz kılanlar, tavaf edenler için temiz tutmasını emretmiştir. 3 Kur'an'ın ilgili ayetinden, Hz. İbrahim zamanında Ka'be'yi tavaf ile namaz ibadetlerinin mevcut olduğunu anlamaktayız. Yukarda kaydedilen hadislerin ışığında, Hz. İbrahim ve İsmfül'in Ka'be 'yi tavaf etmek ve namaz kılmak için abdest aldıklarını düşünebiliriz. Yine Kur'an-ı Kerim, İsrailoğullarına ve Hz. Meryem'e namaz kılmalarının emredildiğini haber vermektedir.4 Bu ayetle de, namaz kılan İsrailoğuUarı ile Hz. Meryem'in namazdan önce abdest aldıklarına dolaylı olarak işarette bulunmaktadır.

2- Hıristiyaıılık'ta Abdest Bugün Hıristiyanlık'ta abdeste benzer bir uygulama görme­ mekteyiz. Ancak başlangıçta Yahudilik'tekine benzer uygulamaların mevcut olduğu tahmin edilebilir. Nitekim Brockelmann: "O'nun (Muhammed) Hristiyan· zahidlerin yaptıklarına uygun bir şekilde devamlı olarak yaptığı dua ve zikirler gibi diğer ibadetler, hususi bir meşguliyet sayılıyordu. Şüphesiz daha başlangıçta, bazı Hristian tarikatlarında olduğu gibi, namazdan önce abdest alınıyordu"5 de­ mektedir. Brockelmann'ın bahsettiği bu tarikatların Pavlus'un emrine girmemiş, Yahudilik'le irtibatını koparmamış tarikatlar olduğu dü­ şünülebilir. Bu tarikatların, Hz. İsa 'nın getirdiği ta'limlerin aslına bağlı kalan, varlıklarını İznik konsülüne kadar devam ettirebilmiş

1 l.Mace, Sünen, 1,145. 2 tMace, Sünen, 1, 145-146; A.b.Hanbel, Müsned, 11,98. 3 2.Bakara, 125. 4 2.Bakara, 43; 3.Al-i İmran, 43. 5 Brockelmann, Islfim Milletleri ve Devletleri Tarihi, (Terc:N.Çağatay), s.17.

lslfım 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitfıb Örf ve Adetleri

/ 29

Musevi-Hristiyanlara ait olduğu açıktır. Bu sebeble, adı geçen ta rikatlarda yer alan abdest alma geleneğinin, Hz.İsa 'dan kaldığı, ancak sonraları ortadan kalkmış olabileceği hususu hatıra gelmek­ tedir. Sonuç olarak, İslamda da ibadetlerden önce abdest almak farz kılınmıştır. İslam'a göre abdest, su kullanılarak alınır, abdestte el ve ayakları yıkamak farz kılınmıştır. 1 İslam'a göre, Kur'an-ı Kerim'e dokunmak, Ka'be'i tavaf etmek, namaz kılmak gibi ibadetleri yerine getirmek için, abdest almanın gerekli olduğu Kur'an ve hadislerde belirtilmiştir. 2 B- TE YE MMÜM Yahudilerde de, İslam'daki teyemmüme benzer bir uygulama ­ nın mevcut olduğu ileri sürülmüştür. Nitekim A.J.Wensinck , "Talmud (Berakot, var. 15 a)da su bulunmadığı hallerde kum kul ­ lanılmasına dair, Kur'an'dakine benzer bir cevaz verilir; ve Cedranus da (Annales neşr.Hylander, Basel 1566,s.206), bir defa çölde kumla vaftiz yapıldığını anlatmaktadır" 3 demektedir. İslamda, su bulunmadığı hallerde, ibadet edebilmek için temiz toprakla teyemmüm yapılması meşru kılınmıştır. Kur'an'da: "Su bu­ lamamışsanız temiz bir toprağa teyemmüm edin, yüzlerinizi ve ellerinizi onunla meshedin"4 buyurulmuştur. C- YEMEKTEN ÖNCE E LLERİ YIKAMAK İnciller 'de verilen bilgilere göre, Hz. İsa zamanında yahudilerin yemekten önce ellerini yıkadıkları, yıkanmamış elleri murdar kabul ettikleri anlaşılmaktadır. Nitekim, yahudiler, ellerini yıkamadan yemeğe oturan Havarileri ayıplamışlardır. 5

1 5.Maide,6.

2 5.Mai de 6; 56. Vakı'a, 79; Buhfiri, Sahih, 1,43; Müslim, Sahih, 1,204; Tirmizi, Sü-

nen, 1, 110; 1.Mace, Sünen, 1,100. 3 Wensinck, 1.A., Teyemmüm Maddesi, XIl/I, 223. 4 5.Maide 6.

5 Matta, 15/1-3,17-20; Markos, 7/1-5; Luka, 11/37-38.

30 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş İslam, yahudilerin yemeklerden önce elleri yıkamalarına dair uygulamalarını tasvib etmiştir. Hz. Peygamber, yemekten önce ve sonra ellerini yıkamışlar ve yıkanmas.ını emretmişlerdir. 1 D- GUSÜL (BOYABDESTİ) 1- Yahudilik'te Gusül Gusül uygulamasının yahudilikte de mevcut olduğunu görmek­ teyiz. Tevrat'ta cünüblük,. hayız, lohusalık, özür ve murdarlık halle rinden dolayı yıkanmanın gerektiği ayn ayn belirtilmektedir. Yahu� dilik'te guslü gerektiren durumlar şunlardır: a-1...ohusalık. Yahudilik'te lohusalık müddetince kadınlar murdar kabul edilmiş ve kutsal kabul edilen şeylere dokunmaları yasaklanmıştır. Yahudilik'te, erkek çocuk dünyaya getiren kadınla, kız çocuk doğuran kadının lohusalık müddeti farklıdır. Kız çocuk dünyaya getiren ka­ dının lohusalığı daha uzun bir süreyi kapsar. Erkek çocuk doğuran kadın yedi gün murdar olmakta, otuz üç gün de lohusalık müddeti devam etmektedir.2 Kız çocuk doğuran kadın ise iki hafta murdar olmakta, l ohusalık süresi ise altmış gün devam etmektedir. 3 Tevrat'a göre lohusa kadın, bu esnada Makdise giremeyecek, mukaddes hiç bir şeye dokunamayacaktır. 4 Bazı hadislerden, Hz. Peygamber zamanında lohusalık müdde ­ tinin en fazla kırk gün olduğu anlaşılmaktadır. 5 İslam alimlerinin çoğunluğunun görüşü de budur. Ancak, Ata , eş-Şa'bi ve İmam eş­ Şafii'den nakledilen diğer bir görüşe göre azami lohusalık müd deti altmış gündür. 6 İslam, lohusalık müddetinin erkek veya kız ço ­ cuklarına göre farklı olmasını kabul etmemiştir. Yine İslam, lohusa1 E .Davud, Sünen, iV, 188; Tirmizi, Sünen iV, 279; l.Mace, Sünen, il, 1096;

A.b.Hanbel, Müsned, VI, 1 19. 2 Tevrat, Levililer, 12/2-4. 3 Tevrat, Levililer, 1215. 4 Tevrat, Levililer, 12/4.

5 E.Davud, Sünen, 1,217-218; Tirmizf, Sünen, 1,256:, 1.Mac�, Sünen 1,213. 6 Sübkf, Menhel,III, 134.

·

İslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 31 nın murdar olduğu fikrini reddetmiştir. Hz. Peygamber: "Mü'min ne-. cis olmaz"l buyurmuştur. İslam Dini, lohusaların namaz kılmam a ­ ları, oruç tutmamaları, Ka'be 'yi tavaf etmemeleri, Kur'an'a el sür ­ memeleri, mescidlere girmemelerini emrederek, Yahudilik'teki, lohu­ saların mukaddes Şeylere dokunmamaları ve Makdis'e girmemelerine dair uygulamaya paralel bir tutum sergilemiştir. 2

b-Hayız Yahudilik'te hayız halindeki kadın murdar kabul edilmektedir. Hayız halindeki kadının dokunduğu her şey murdar olmaktadır. Ha­ yızlı kadına veya dokunduğu şeylere temas eden kimse de murdar olacak, elbiselerini ve kendisini yıkayacak, murdarlığı akşama kadar sürecektir. Yahudilik'te kadının hayız müddeti yedi gün kabul edil ­ miştir. Hayızlı kadınla yatan kimse de, kadın gibi yedi gün murdar olmakta, dokunduğu herşey murdar sayılmaktadır. 3 Peygamberimiz zamanındaki yahudilerin, ellerindeki Tevrat'ın bu hükmunden dolayı hayızlı kadınla bir arada bulunmadıkları, bir­ likte yemek yemedikleri, hayızlı kadınları evden çıkardıkları nakl e ­ dilmektedir.4 İslam, hayızlı kac4nın namaz, oruç, Kur'an'a dokunmak, Ka'beyi tavaf gibi ibadetleri. yerine getirmesini menederek, bu hususta, Ya­ hudilik'teki mukaddes şeylere dokunmama ve Makdis'e girmemeye benzer bir uygulamayı benimsemiştir.5 Ancak İslam, hayızlı kadını murdar kabul etmemiştir. İslam'a göre hayızlı kadının dokunduğu şahıs ve eşyalar da murdar değildir. 6 Peygamberimiz hanımları ile, onlar hayızlı haldeyken bir arada bulunmuş, pişirdiklerini yine on­ larla beraber yemiş, kullandıkları eşyaları yine onlarla beraber kul-

1 Buhfıri, Sahih, 1,74-75; Müslim, Sahih, 1,282; E.Dfivud, Sünen, l, 156;Tirmizf, S ü -

nen, 1,207-208; Nesfü, Sünen, 1,145-146; İ.Mfice, Sünen, 1,178. 2 Cezlri, K.Fıkh ale'l-Mezfihibi'l-Erba'a, I,133. 3 Tevrat, Levililer, 15/19-24.

4 Müslim, Sahih, 1,246; E.Dfivud, Sünen, 1,177-178; l.Miice, Sünen, 1,2 1 1 . 5 Cezlri, K.Fıkh ale'l-Mezfihibi'l-Erba'� , 1,133.

6 Buhfıri, Sahih, 1,74-75; Müslim Sahih, I,282.

32 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş lanmış, onlarla aynı yatakta yatmış, cinsi münasebet hariç diğer b ü ­ tün ailevi münasebetlerde bulunmuştur. ! İslam, hayızlıya dokunan kimsenin, murdar olduğu için elbise ­ sini ve kendisini yıkamasını, akşama kadar murdar olmasını kabul etmez. Sadece, hayız bittikten sonra hayızlının kendisinin yıkanma­ sını kabul etmişt�r. Hayızın süresi de, İslam'daki fıkhi mezheplere göre farklılık arzetmekle beraber, Hanefiler'e göre enaz üç gün, ençok on gün olarak belirlenmiş, Yahudilik'teki gibi yedi günlük mecburi bir müddet kabul edilmemiştir. Bu süre hayız kanının kesilme sine bağlanmıştır. 2 c-

Ö zürlü Olma Hali

Yahudilik'te, gerek erkek olsun gerek kadın olsun, özürlü olduk­ ları zaman murdar kabul edilmişlerdir. Bu durumdaki kadın veya erkeğin dokunduğu şahıs veya eşyalar murdar sayılmaktadır. Özürlü kimseye dokunan şahsın bedenini ve elbisesini yıkaması gerekmekte, yıkandıktan sonra akşama kadar murdarlığı devam etmektedir. Akıntısı kesilen kadın, yedi gün murdar kabul edilmektedir. Tevrat, özürlü kadınla, hayızlı kadın arasında fark görmemektedir. 3 İslam, özürlü kimselerin murdar olması fikrini reddetmiştir. Hz. Peygamber, mü'minin necis olmayacağını söylemişlerdir.4 Yine İslam, özürlü bir kadının, hayızlı bir kadınla aynı muame­ leye tabi tutulmasını da reddetmiştir. İslam, hayızlı bir kadının na­ maz, oruç, Ka'be 'yi tavaf gibi ibadetleri yapmasına izin vermezken, özürlü bir kadının ibadetine izin vermiştir.5 Hanefiler'e göre, bir kadından üç günden az, on günden fazla olarak gelen kan istihaza kanı sayılmaktadır. Bu kanın gelmesiyle 1 Buhar!, Sahih, 1,77-78,83; Müslim , Sahih, 1,242-244, 246; E .Davud, Sünen, 1,178179, 184, 187;Tirmi zi, Sünen,1,239, 241-242; Nesfö, Sünen, 1, 1 16-1 17, 188-193; 1.Mace, Sünen, 1,207-211. 2 E .Davud, Sünen, 1,194-195; Nesfö, Sünen , 1,1 16-1 17; 1.Mace, Sünen, 1,210-21 1 ; Cezir!, a.g.e., 1,128. 3 Tevrat, Levililer, 15/25-28. 4 Buhar!, Sahih, 1,74-75; Müslim, Sahih, 1,282. 5 E.Davud, Sünen, 1,216.

İslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri

/ 33

sadece abdest bo zulmakta, gusül gerekm emektedir. B öyle bir kadının namaz, oruç gibi ibadetleri yerine getirmesi gerekmekte, kendisiyle cinsi münasebet helal olmaktadır.1 Peygamberimiz, özür kanının hayız olmayıp, bir damar kanından ibaret olduğunu söyle­ miş, bu durumda olanların kendilerine gusül gerekmeksizin, sadece abdest alarak namazlarını kılmalarını, oruçlarını tutmalarını em retmiştir. 2 İslam, istihaza halindeki kadının kullandığı eşyanın ve dokunduğu kimsenin murdar olmasını, yıkanması gerekip bu mur­ darlığının akşama kadar devam etmesini reddetmiştir. Ayrıca özür sahibi kadının, akıntısı kesildikten yedi gün sonra temiz olması hu ­ susunu da tasvi0 etmemiştir. Tevrat, özürlü bir erkeğin murdar olmasını, özürlü erkeğe doku ­ nan şahısların ve eşyaların mllrdar olmasını, özürlü kimsenin do­ kunduğu kapların murdar olması sebebiyle kırılmasını emretmekte­ dir. Ayrıca Tevrat, özürlü erkeğe dokunan şahsın kendisini ve elbise ­ lerini yıkayıp, akşama kadar murdar olacağını bildirmiştir. Yine, Tevrat'a göre özürlü şahıs, kullandığı eşyalara dokunmadan önce el­ lerini yıkayacaktır. Özürlü erkeğin akıntısı bittikten sonra yedi gün murdarlığı devam edecek, bundan sonra kendisini ve elbiselerini akarsuda yıkayacaktır. 3 İslam, Tevrat'ın bu hükümlerini kabul etmemiştir. İslam, özürlü bir erkeğe, özür bittikten sonra gusül mecuriyeti getirmemiş­ tir. Özür kanı sadece abdesti bozduğu için, özürlü kimse abdest ala­ rak ibadetlerini yerine getirebilir. İslam, Yahudilik'teki özür kanı ke ­ sildikten sonra bir erkeğin yedi gün daha murdar kalması hususunu reddetmiştir. İslam'a göre, eğer guslü icab eden bir hal varsa, gusül yaptıktan sonra derhal taharet durumu hasıl olur, yahudilerdeki gibi akşama kadar veya }etli gün bitene kadar beklenilmesine gerek yoktur.4

d-Cünüblük Yahudilik'te cünüblükten dolayı yıkanmanın gerektiğini gör­ mekteyiz. Tevrat herhangi bir şekilde vücudundan meni çıkan veya 1 Cezlri, K.Fıkh ale'l-Mezahibi'l-Erba'a, I. 131. 2 Buhfıri, Sahlh, 1, 79,84; Müsli . m , Şahih, 1,262-263; E Davud, Sünen, 1,202-206; Tirmizf, Sünen, 1,217-219; Nesfü, Sünen, 1, 123-124; 1.Mace, Sünen, 1,203-205. .

3 Tevrat, Levililer, 1511-13. 4 Cezfri, K.Fıkh ale'l-Mezahibi'l-Erba'a, 1,101.

34 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş cinsi yakınlıkta bulunan kimselerin yıkanmalarını, yıkandıktan sonra murdarlıklarının akşama kadar devam etmesini hükme bağ ­ lamıştır. Tevrat, cünüb kimsenin bedenini yıkayıp, akşam güneş ba­ tıncaya kadar devam eden murdarlık süresince mukaddes şeylerden yemesini yasaklamıştır. Ekmek de mukadde.s şeylerden sayılmakta­ dır. Yine Tevnı't, üzerinde meni bulaşığı bulunan her elbisenin yıka­ nılmasını emretmiş, yıkanan bu elbiselerin akşama kadar murdar olacağını bildirmiştir. 1 Cünüblük durumundan dolayı gusül yapma vecibesi İslam'da da mevcuttur. Kur'an-ı Kerim'de: "Eğer cünübseniz yıkanıp temizle nin"2 buyurulmuştur. Hz. Peygamber de cünüblükten dolayı yıkan­ mışlar ve yıkanılmasını emretmişlerdir. 3 İslam, cünüb olanların murdar olacağı fikrini kabul etmez. 4 Yine İslam, cünüblükten dolayı guslettikten sonra murdarlığın akşama kadar devam edeceği fikrini ve uygulamasını kabul etmemiştir. İslam'a göre, cünüblükten dolayı gusleden kimsenin cünüblük hali derhal ortadan kalkar. İslam'a göre de, meni bulaşan elbiseler temiz değildir, ancak bunların tamamen yıkanmaları gerekmez. Sadece meni bulaşan kısımların yıkanması temiz sayılmaları için yeterlidir. 5 Yıkandıktan sonra da bunlar der­ hal temiz olurlar. Kısacası pis oldukları için yıkanan elbiselerin, ak­ şama kadar murdar sayılmalarına dair Yahudilik'teki hüküm İslam ­ 'da yoktur. Yahudiliğin, cünüb kimsenin yiyip içmemesine, yıkandıktan sonra da akşama kadar murdar kabul edilip, güneş batıncaya kadar mukaddes şeylerden yiyip-içmemesine dair uygulaması İslam'da yer almamıştır. İslam'a göre cünüb bir kimse ağzını çalkaladıktan sonra yiyip içebilir. Nitekim Hz. Peygamber, cünüb iken yiyip içmek yahud uyumak istediği zaman, namaz için abdest aldığı gibi abdest alırdı.6

. 1 Tevrat, Levililer, 15/16-18; 22/4-7.

2 5. Maide, 6. 3 Buhari, Sahih, 1,69-70, 76; Müslim, Sahih, I, 253-254; E.Davud, Sünen, 1,166-173; Tirmizl, Sünen, 1, 174-175, 180- 184; Nesaf, Sünen, I,110- 1 12; 1.Mace, Sü nen, I,190-191. 4 Buhaıi, Sahih, I, 74-75; Müslim, Sahih, 1,282. 5 Buhaıi, Sahih, 1,63; Müslim, Sahih, 1, 238-240; E.Davud, Sünen, 1, 259-260; Tir­ mizl, Sünen, I, 198-202; Nesfö, Sünen, I, 156-157; l.Mace, Sünen, 1, 178-179. 6 Müslim, Sahfh, I, 248; E.Davud, Sünen, I, 150-152; Nesfö, Sünen, I,138-139; l.Mace, Sünen, I, 194-195.

İslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitfıb Örf ve Adetleri e-

/ 35

Murdarlık

Yahudilik'te murdar kabul edilen özürlü, adetli, cünüb bir ka­ dına, erkeğe veya murdar bir hayvana dokunan kişi de murdar ol ­ maktadır. Bu kimselerin bedenlerini ve elbiselerini yıkamaları ge ­ rekir. Yıkanan bu kimselerin murdarlığı akşama kadar devam etmektedir. Bu kimseler mukaddes şeylerden de yiyemezler. 1 Tevrat, kendisine veya leşine dokunulduğu zaman murdar olu ­ nan hayvanları bildirmiştir. Bunlar, çatal tırnaklı olmayıp geviş ge­ tirmeyen hayvanlar ile, dört ayaklılardan pençesi üzerinde yürüyen hayvanlardır. Gelincik, fare, bukalemun gibi yerde sürünen hayvanlar da buna dahildir. 2 Tevrat, bu murdar hayvanların leşinin düştüğü yiyecek ve içeceğin murdar olduğunu bildirmiş, bunların leşinin üzerine düştüğü kapkacak, ocak, fırının parçalanmasını emretmiştir.3 Yine Tevrat, eti yenilebilen hayvanların !eşinden yiyen, leşini taşıyan kimselerin elbiselerini yıkamalarını emrederek, bunların akşama kadar murdar olacaklarını bildirmiştir. 4 .:. İslam, özürlü, hayızlı veya cünüb bir kimseye dokunan kimse­ nin murdar olacağını kabul etmemiştir. Yine İslam, bazı hayvanların dokunulduğu zaman insanı murdar ederek, yıkanmasını gerektirip, dokunan şahsın yiyip içmesine engel teşkil etmesini de kabul etme ­ miştir. İslam'a göre, böyle bir hayvana dokunan kişi sadece elini yı ­ kar, tüm bedenini veya leşe hiç dokunmayan elbisesini yıkamasına gerek yoktur. Böyle bir hayvana dokunmak, kişinin yiyip içmesine en­ gel teşkil etmediği gibi, güneş batıncaya kadar murdar kalmasını da gerektirmez. Ancak, Hanbeli' ve Şafi'f mezhebine göre, köpek ve domuz bir şeye dokunduğu takdirde, biri toprakla olmak üzere yedi kere su ile yıkanması gerekir. Çünkü bu hayvanlar necaset-i muğal laza (büyük necaset) sayılır.5 Bu görüş sahipleri köpeğin yaladığı ka­ bın yedi kere yıkanması gerektiğini bildiren hadisi delil olarak almışlardır. 6 Yine İslam, Tevrat'a göre murdar olan hayvanların 1 Tevrat, Levililer, 22/5-7 2 Tevrat, Levililer, 1 1/26-31. 3 Tevrat, Levililer, 1 1/32-38. 4 Tevrat, Levililer, 1 1139-40. 5 Cezlıi, K.Fıkh ale'l-Mezahibi'l-Erba'a, I,7. 6 Buhari, Sahih, I,51; Müslim, Sahih, I, 234-235; E.Davud, Sünen, I,57-59; Tirmizi, Sünen, I, 151; Nesfıi, Sünen, I,52-54; l.Mace, Sünen,I, 130.

36

/ Doç.Dr. Ali Osman Ateş

leşinin dokunduğu kap kacak, ocak, fırın v.s. nin parçalanmasını emretme miş tir. İslam ' a göre bunlar, çeşitli yollarla temizlel).erek tekrar kullanılabilir.1 Yahudilerin idrardan kaçındıklarını ve bu konuda titizlik gös ­ terdiklerini görmekteyiz. Hadislerde, İsrfüloğulları 'nın idrar doku nan yerleri kestikleri kaydedilmektedir. 2 Bir rivayette, bir yahudi kadının Hz.Aişe 'ye, yahudilerin idrar dokunan elbiseleri kestiklerini, kabir azabının idrar yüzünden olduğunu söylediği nakledilmektedir. 3 Hz. Peygamb er de, İsrfüloğulları nı idrar konusundaki titiz uygulamalarından nehyeden bir yahudiye kabrinde azab olunduğunu bildirmiştir.4 Yahudilik'teki idrardan sakınma uygulaması İslam'da da mev­ cuttur. Hz.Peygamber, müslümanların idrardan sakınmalarını em­ retmiş ve idrardan dolayı kabir azabının mevcut olduğunu haber vermiştir.5 Ancak, idrar dokunan yeri kesmek İslam'da yoktur. İsrailoğulları'nda hayız, nifas, cünüblük halleri gibi guslü zo runlu kılan haller dışında da, gusletmenin iyi bir davranış olarak karşılandığını görmekteyiz. İbn Kesir (v.774), Hz. Meryem 'in namaz kılmak için her gece guslettiğini kaydetmiştir. 6 İslam'da da guslü gerektirmeyen durumlarda gusletmek sünnettir. Hz. Peygamber, Cuma günleri gusletmenin müslüman üzerinde bir hak olduğunu bildirmiş tir. 7

2- Hıristiyanlık'ta gusül Hıristiyanlık'ta, Yahudilik ve İslam'a göre guslü gerektiren hu suslardan dolayı gusledilme uygulamasının yer almadığını görmek ­ teyiz. Buna göre cünüblük, hayıznifas, murdarlık hallerinden dolayı dinen yıkanma mecburiyeti yoktur. Yahudilik'te mevcut olan bu uygu1 Ceziri, K.Fıkh ale'l-Mezfıhibi'l-Erba'a, 1,21-27. 2 Buhari, Sahih, 1,62; Müslim, Sahih, 1,228. 3 _Nesai, Sünen, 111, 72. 4 E.Diivud, Sünen, 1,26-27; N esiif, Sünen,l,26-28; l.Miice, Sünen, 1, 124-125. 5 Müslim, Sahih, 1, 240-24 1; Tirmizi, Sünen, 1, 102; Nesiif, Sünen, 1, 28-30; 1.Mace, Sünen,!, 125. 6 1.Keslr, Tefslru Kur'fıni'l-'Azlm, 1,363. 7 A.b. Hanbel, Müsned, 111, 304.

İslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 37 lamayı, Hıristiyanlığa şekil veren Pavlus 'un kaldırdığı ileri sürül ­ müştür.1 Hıristiyanlar, Tevrat'ı tasdik ettiklerini iddia ediyorlarsa da gusül hakkındaki yahudi uygulamasını kaldırmışlardır. Matta İncili 'nde Hz.İsa 'nın: "Sanmayın ki ben şeriatı, yahut peygamberleri yıkmaya geldim. Ben yıkmaya değil, fakat tamam etmeye geldim. Çünkü doğrusu size derim: Gök ve Yer geçip gitmeden, her şey vaki oluncaya kadar, şeriattan en küçük bir harf veya nokta bile yok olmayacaktır."2 sözü kaydedilmişse de, buna tatbikatta ri ­ ayet edilmemiş, Hz. Musa 'nın Şeriat ve Kitabı'nda yer alan gusül ve guslü icabettiren hususlar göz ardı edilmiştir. Pavlus'un gusül, abdest, sünnet (hıtan) vb. hususları Hıristi ­ yanlık'tan kaldırmasındaki maksadının Hıristiyanlığın tahrif ve tah­ ribi olduğu düşünülebilir. Hıristiyanlık'ta mecburi bir yıkanma olarak vaftiz uygulama­ sını görmekteyiz. İnciller, Yahya Peygamber3 ile İsa Peygamber 'in4 su ile vaftiz yaptıklarını haber vermektedirler. Vaftiz uygulamasını daha sonra Havariler de sürdürmüşlerdir. Hıristiyan kaynaklarında Petrus , Filipus ve Pavlus 'un vaftizlerinden bahse dilmekte dir. 5 Pavlus'un bildirdiğine göre, Hz. İsa Şam yolunda Pavlus'a görünüp iman etmesini emretmiş 6 ve "Şimdi ne geci kiyorsun? Kalk, vaftiz ol ve O'nun ismini çağırarak günahlardan yı kan" diye emretmiştir. 7 Pavlus'un, Hz. İsa'nın kendisine söylediğini iddia ettiği bu söz, İslam'a girmek için gerekli olan Kelime-i Şehadet ve gusül abdestini hatıra getirmektedir. Nitekim Hz. Peygamb er, müslüman olan kimselere şehadet kelimesini söylemelerini ve gus letmelerini emretmiş tir. 8 1 Kazıcı, Kur'an-ı K.ve Garp Kaynaklanna göre Hıristiyanlık, s.44, 100-101. 2 Matta, 5/17-18. 3 Yuhanna, 1/25-33; Matta, 3/5-11, 21/25; Markos, 1/4-9; Luka, 3/16-21, 7/29-30. 4 Yuhanna, 3/22, 4/1. 5 Resull eri n İşleri , 2/38, 8/12- 16, 36-39, 9/19, 1 0/47-48, 16/15, 33, 18/8; I.Korintoslular, li 13-16. 6 Resullerin İşleri, 2217. 7 Resullerin İşleri, 22116 8 E.Davud, Sünen, 1, 251-252; Tirmizl, Sünen, il, 502-503; Nesô.I, Sünen, 1, 109.

38 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş Hristiyanlık'ta, Hristiyanlığa giren kimseye vaftiz yapılmak­ tadır. l

·

Yukarda kaydettiğimiz hususlardan, Hz.İsa'nın getirdiği dinin aslında guslün mevcut olduğunu, ancak daha sonraları Pavlus ve yandaşları tarafından ortadan kaldırılarak yerine Hristiyanlık'taki vaftiz uygulamasının getirildiği anlaşılmaktadır. İslam, bugünkü Hristiyanlık'taki vaftizi değil, Hz. İsa'nın getirdiği Tevhid dininin aslında mevcut olan gusül uygulamasını tasvib etmiştir. Kanaati­ mizce Hz. İsa da, iman eden kimselere vaftiz değil, gusül yaptırmak­ taydı. Nitekim Hz. Peygamber de islam'ı kabul eden kimselere gus letmelerini emretmekteydi. Bu durumda, Hz. İsa'nın getirdiği gusül uygulamasının sonraları hristiyanlar tarafından ortadan kaldırıla ­ rak, yerine vaftiz adı verilen uygulamanın konulduğunu, bunun da sadece çocuklara ve Hristiyanlığa giren kimselere uygulandığını, Tev­ ratta yer alan cünüblük, hayız-nifas, murdarlık halleriyle ilgili gusül emrinin ise, ilga edildiğini görmekteyiz. Burada bazı sorular karşı­ mıza çıkmaktadır: Hıristiyanlığa dönmesi için Pavlus'a vaftizi emre­ den Hz.İsa, acaba cünüblük halinden dolayı yıkanmasını emretme­ miş midir? Bir yahudi olan Pavlus, Tevrat'a göre yıkanması icabeden durumlardan dolayı yıkanmamış mıdır? Hz . .İsa, Tevrat'a göre guslü icabettiren durumlarla karşılaştığında gusletmemiş midir? Şayet guslü kaldıran, "Sanmayın ki, ben şeriatı yahut peygamberleri yıkmaya geldim, ben yıkmaya değil, fakat tamam etmeye geldim"2 diyen Hz. İsa ise, bu davranışı ile Hz. İbrahim'in, Hz.Musa 'nın şeriatını yıkmış olmuyor mu? eğer Hz.İsa, cünüblük, hayız, nifas hall erinden dolayı yapılan guslü ilga ettiyse , daha önceki peygamberleri ve şeri atlarını yıkmış demektir. O zaman, Hz.İsa'ya isnad edilen yukardaki söz doğru olmasa gerekir, ya da Hz.İsa'nın sözü ile icraatı birbirini yalanlamaktadır. Eğer Hz.İsa, hayız, nifas , cünüblük hallerindendo layı yıkanmayı emrederek, daha önceki peygamberleri tasdik edici olarak vazife görmüşse, Hz.İsa'nın bu emrini kimler hangi selahiyetle ilga etmişlerdir? Hz.İsa'nın getirdiği hususları bir kenara atarak, icraatını ilga eden bu kimseler nasıl olur da Hz.İsa'ya bağlılıktan söz edebilirler? Bu sorulara verilecek cevaplar, Hz.İsa'nın getirdiği buyrukların, daha sonra belli maksatlar doğrultusunda saptırıldığını göstermek' tedir.

1 Dinler Tarihi Ansiklopedisi, il, 326. 2 Matta, 5/17.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri

/ 39

Markos İncili 'nde Hz.İsa'nın: "İman edip, vaftiz olan kurtula­ caktır, fakat iman etmeyen m ahkum olacaktır" 1 dediği nakledilmek­ tedir. Hıristiyanlığın, Hz.İsa'nın bu sözündeki "iman etmek" tabirin ­ den çok, "vaftiz olmak" lafzına takılıp kaldığını görmekteyiz. Hz. İsa'nın sözünden anlaşılan, Cennet 'e iman edenlerin gireceğidir. İman etmeyen bir kimse vaftiz olsa, Cennet'e girecek ve hıristiyan­ lara göre asli suçun günahından arınabilecek midir?

15. asırda, bir İspanyol Katolik papazı iken, müslüman olarak Abdullah Tercüman adını alan Anselmo Turmeda, vaftiz usulünün hıristiyanların Allah'a ve peygamberlere iftira olarak İnciller'de uydurdukları şeylerden olduğunu söylemektedir.2 Hıristiyanlık'ta vaftiz, ilk günahı silmek ve hıristiyanlaştırmak için yapılan kutsal bir işlemdir. Vaftiz, ilk günahı ve vaftiz gününe kadar yapılan kusurları ortadan kaldırır, vaftiz edilen kimseyi, Tan ­ rı'nın mağfiretinden yararlandırır. Vaftiz, gerek çocukların, gerekse büyüklerin kurtuluşu için vazgeçilmez bir.işlemdir. 3 'İslam, asli suçu ve insanların günahkar olarak dünyaya geldi­ ğini kabul etmez. İslam'a göre, bütün insanlar günahsız ve suçsuz olarak dünyaya gelirler. Bu konuda; Kur'an-ı Kerim: "Kimsenin, başkasının işlediği bir suç veya günahın vebalini çekmeyeceğini" bildirmiştir. 4 Bu sebeple İslam, ilk günah ve asli suçtan dolayı vaftiz uygulamasını red ­ detmiştir. Hıristiyanlık'ta vaftiz uygulaması mezheplere göre de farklılık arzetmektedir. Katolik mezhebinde, vaftizde su kullanılır, su ve şarap dökülür, İncil 'den parçalar okunur.5 XV. yüzyıldan beri Batı Kilisesi'nde genel vaftiz uygulaması, vaftiz edilenin başına su dökülerek yapılır. 6 Doğu Kilisesi ise, vaftizi, önce adamı suya dal ­ dırarak, sonra gövdenin bir kısmını suya sokarak yapmaktadır. Vaf1 Markos, 16/16. 2 A.Tercüm an, Hıristiyanlığa Reddiye, s.66. 3 Meydan Larousse, Vaftiz m addesi, XII, 488. 4 2. Bakara, 37; 6. En'am, 164; 17. İsra, 15; 35. Fatır, 18. . 5 Di nler Tarihi Ansiklopedisi, il, 324. 6 Meydan Larousse, XII, 498.

40 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş tiz edilenin üstüne su serpmekle uygulanan vaftiz işlemi de geçerli­ dir. ! Doğu Kilisesi'nin vaftiz uygulaması, İslam'ın gusül uygulama sını hatırlatmaktadır. Çünkü vaftiz edilecek kimse tamamıyla suya batırılmakta, bu ise, İslam'ın, gusleden kimsenin bedeninde hiç bir kuru yer kalmamasına dair şartını düşündürtmektedir. Nitekim Hz. Peygamber: "Her kılın altında cünüblük vardır, bunun için kılları yıkayınız ve deriyi iyice temizleyiniz" buyurmuştur.2 Hamdi Yazır'ın kaydettiğine göre, İslam'ın ortaya çıktığı sı ­ ralarda, hıristiyanlarıiı, Ma'mudiye dedikleri sarımtırak bir suya daldırarak vaftiz ettikleri ve buna ta'mid (vaftiz) dedikleri, gerçekten hıristiyan olmayı buna bağladıkları kaydedilmektedir. 3 Kur'fuı-ı Kerim : "Allah'ın verdiği renge uyun"4 buyurarak bu vaftiz işle mini reddetmiştir. Sonuç olarak, başlangıçta guslün Hıristiyanlık'ta da mevcut ol ­ duğu, fakat bunun bugünkü vaftiz uygulamasına dönüştürüldüğü, vaftizde su kullanılması, Doğu Kilisesi'nde vaftiz edilen kimsenin tamamen suya batırılması, Hıristiyanlığı kabul eden kişinin vaftiz edilmesi gibi hususların da buna delalet ettiği tahmin edilebilir. Ni­ tekim ilk hıristiyanlardan olan Ebionitler'de guslün mevcut olduğu kaydedilmiştir. 5

3- Cfilıiliye Devri'nde Gusül Kaynaklarımızda yer alan bilgilerden guslün Cahiliye devrinde de mevcut olduğunu ve menşeinin Hz.İbrahim'e kadar uzandığını görmekteyiz. Hz. İbrahim'in tatbikatında yer aldığı kaydedilmiş olan gusül, Hanifler'in ayırdedici bir vasfı olmuştur. Nitekim C ahiliye devrinde, -hacceden, sünnet olan, cünüblükten dolayı yıkanan kimselere Hanif denilmekteydi. 6 Hz. Peygamber de mazmaza ve istinşakın (buruna su çekmek) fıtrattan olduğunu bildirmişlerdir. 7

1 Meydan Larousse, XII, 498; Dinler Tarihi Ansiklopedisi , il, 325. 2 E.Davud, Sünen, I,171-172; Tirmizf, Sünen, I,178; 1,Mace, Sühen, I, 196. 3 Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, I.515. 4 2.Bakara, 138. 5 Sarıkçıoğlu, Dinler Tarihi , s.227. 6 Zebidf, Tacü'l-Arfis, VI, 77 7 Müslim, Sahih, I,223; E.Davud, Sünen, I,44-46; Tirmizi, Sünen, V,91-92; 1.Mace, Sünen, I,107; A.b.Hanbel , Müsned, IV, 264.

İslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 41 Fıtrat'ın, daha önce gelmiş olan peygamberlerin, bizim de uymamız

emrolunmuş olan sünnetleri olduğu kaydedilmiştir. 1 Bu ifadeye göre, Peygamberimiz'in "Fıtrattandır" diye haber verdiği mazmaza ve istinşak gibi gusülde mevcut olan hususlar, Hz. İbrahim'in ve daha önceki p eygamberlerin tatbikatındandır. Bu da guslün, önceki peygamberlerin sünnetinde yer aldığını gösteren bir husustur. Cahiliye devrinde arapların, cünüblükten dolayı gusledip,

mazmaza, istinşak yapıp, misvak kullandıklarını görmekteyiz.2

Ebu Süfyan , Bedir savaşında Mekkeliler'in hezimete uğraması sebebiyle, Hz. Peygamber'le savaşıncaya kadar, cünüblükten dolayı başına su değdirmemeye nezretnıiştir3 Süheyli (v.581) Ebu Süfyan'ın bu nezri ile ilgili olarak " cünüblükten dolayı gusletmek, Cahiliye devrinde, hac ve nikah gibi Hz.İbrahi'm ve İsma'il 'in dininden kalma bir iz olarak kendisiyle amel edilen bir husustu"4 demektedir. Cahiliye Çağında hayızlı oldukları halde putlara yaklaşmayan, el sürmeyen putperestlerin mevcut olduunu da görmekteyiz. Bunun sebebinin, hayızlı kadınların temiz kabul edilmemesi olduğu açıktır. Bu durum Cahiliye devri şiirlerinden anlaşılmaktadır. Nitekim, Bala b.Kays b. Abdillah b.Ya'mer bir şiirinde:

lardı.

"Düşmanları da bıraktım. Kuşlar biraz uzaklarında b ekleşiyor­

Hayızlı kadınların Menafı çevresinde bekleyişleri gibi " 5 de ­ mektedir. Bişr b . Ehi Hazim de bir şiirinde:

"Başında kuşlar oturuyormuş gibi hareketsiz, ona yaklaşılmaz, 1 1.Esfr, Nihfıye, III, 457; Sübkf, Menhel, 1, 184; Dfıvudoğlu, Sahfh-i Müslim Tercüme ve Şerhi, il, 356. ·

2 1.Habfb, Muhabber, s.319; Halebf, lnsfınü'l-'Uyün, 1,425. 3 lJshfık, Sfre, s.291; 1.Hişfım, Sfre, III, 47; Taberf, Tfırihu'l-Ümem ve'l-Mülük, II, 483-484. 4 Süheylf, Ravdu'l-Un �f, V,405; Şehristfınl, el-Milel ve'n-Nihal, il, 248. 5 1.Kelbi, K.Asnfım, s.21, (Tere. Beyza Düşüngen) Putlar Kitabı, s.39.

42

/ Doç.Dr. Ali Osman Ateş Hayızlıların İsafın ön�nde duruşları. " 1

Şiirlerde bahsedildiği gibi, Cahiliye devrinde hayızlı kadınların putlara yakl aşmam aları, bu devirdeki müşrik kadınların temizlenmek ve p utlara: dokunabilmek için h ayızdan sonra yıkandıkları ihtimalini hatıra getirmektedir. H z . İbrahim'in neslinden gelen ve O'nu, müslümanlar gibi, dinin atası kabul eden yahudilerin de, hayız ve cünüblük hallerinden kurtulmak için yıkandıkları göz önüne alınırsa b u ihti malin doğruluğunu düşünmemiz yerinde olacaktır. Sonuç olarak, cahiliye devrinde hiç olmazsa Hanifer'in hayız, nifös, cünüblük gibi hallerden dolayı guslettiklerini söylememiz yanlış olmasa gerekir.

1 t.Kelbi, a.g.e., s.19; Tercüme: s.37.

lslfım 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 43 II- NAMAZ

Namazın, daha önceki peygamberlerle onların ümmetlerine de farz kılındığını görmekteyiz. Kur'fuı-ı Kerim, çeşitli ayetlerinde Hz. İbrahim ve İsma'il'in namaz kılıp , namaz kılmayı kendilerine tabi olan kimselere emrettiklerinden b ahsetmektedir. 1 İ .Abbas, Hz. İbrahim ve İsma'il 'in kılınmasını emrettikleri namazın, farz kılı nan namaz olduğunu söylemektedir.2

Kur'an-ı Kerim , Hz.İbrahim'in: "Rabbim! b eni ve çocuklarımı

namaz kılanlardan eyle!" diye dua ettiğini haber vermektedir. 3

Hamdi Yazır, rükulu namazın, yalnız Ümmet-i Muhammed'e

mahsus olduğunu söylemektedir. 4 Yazır'ın bu nakli hatalı olmalı dır, çünkü Hz. Peygamber, "Kendisinde rüku bulunmayan bir dinde hayır

yoktur" 5 buyurmuştur. Bu hadisin ışığında, Allah'ın daha önceki p eygamberleri ve onların getirdiği dinleri rüku şerefinden mah rum etmediğini düşünebiliriz. Kuran-ı Kerim, Hz. İbrahim'in kıyam, rüku ve secde rükünlerine haiz namaz ib adetini i fa ettiğine işaret etmektedir: "Bana hiç bir şeyi ortak koşma, tavaf edenler, orada kı ­ yama duranlar, rüku edenler ve secdeye varanlar için evimi temiz tut, diye İbrahim'i Ka'be 'nin yanına yerleştirmiştik. "6 1 2.Bakara, 125; 14.İbrahim, 37; 19.Meryem, 54-55.

2 Hazin, Lübabü't-Te'vil, (Mecma'u't-Tefüsir içi nde) IV, 165. 3 14.İbrahim, 40

4 Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, I,494. 5 E.Davud, Sünen, III, 420-421; A.b.Hanbel, Müsned, IV, 218. 6 22.Hac, 26.

44

/ Doç.Dr. Ali Osman Ateş

Daha önceki peygamberlerin namazında rüku bulunduğuna, halen yahudilerin ibadetlerinde yer alan ve rükuya benzer uygulama­ lar da şahitlik etmektedir. Mittwoch, müslümanların namazındaki

rükuyu, yahudi i b a d e tindeki "Keri ' a " y a benzetmektedir. ! Hz.İbrahim'in dininde namaz ibadetinin mevcut olduğunu, sözlü ya­ hudi rivayetlerinde de görmekteyiz. Talmud'da İbrahfm'in sabah ları erken kalktığı, şafak vaktinde Tanrı'ya ibadet ettiği, yahudilerin " Şaharit" ibadetinin İbrahim'den kaldığı kaydedilmiştir.

Yahudilerin, öğle vakti yaptıkları "Minha" ibadetinin İshak'tan, akşamleyin yaptıkları " Maarib " ibadetinin Ya'kub 'tan kaldığı .zikredilmektedir.2 Bundan başka, · Hz. ibrahim'in, Makamı İbrahim'i kıbl e edindiği, kapı yönünden oraya doğru namaz kıldığı,

Hz.İsma'il'in de aynı uygulamayı devam ettirdiği kaydedilmektedir.3 İslam Tarihi ile ilgili bazı kaynakların bize bildirdiğine göre, Hz. İbrahim ve İsma'il, dört bir yandan gelen mü'minlerle birlikte Terviye Günü (Zilhicce'nin sekizinci günü) Mina'y;:ı gelmişler, cemaat halinde öğle, ikindi, akşam ve yats1 namazlarını kılmışlardır. Geceyi orada geçirdikten sonra, sabah namazını kılıp erkenden Arafüt'a çıkmışlar, orada öğle ve ikindiyi ceme derek kılmışlar, güneşin batmasından sonra Müzdelife 'ye gelmişler, orada akşam ve yatsı namazını cemederek kılmışlar, geceyi orada geçirmişlerdir. Yine Müzdelife'de sabah namazını kıldıktan sonra, Cemre 'yi taşlamışlardır. Rivayet edildiğine göre, Hz. İbrah im'e bu uygulamayı Cebrail(as) öğretmiş ,4 peygamber olarak gönderildikten sonra da Allah, Hz. Peygamber'e Hz.İbrahim'in bu uygu lamasına uymasını emretmiştir.5

Kur'an-ı Kerim, Hz.İshak ve Ya'kub'a da, namaz kılmalarının

emredildiğini haber vermektedir. 6 Yine Kur'an'da, İbrahim, İshak gibi önceki peygamberlere ve onların nesillerine namazın emredildiği, ancak daha sonra namazı terkeden, şehvetlerine uyan bir nesil gel-

1 Wensinck, l.A.Salat maddesi, X,115. 2 Kuzgun, Hz.lbrahim ve Haniflik, s.176-177, (Robert Gardis, Abraham i n the Hag­ gaday, Newyork 1948, V/I, s.36-37'den naklen). 3 Ezrakf, Ahbaru Mekke, II, 30, (Tere. Yunus Vehbi Yavuz, Kabe ve Mekke Tarihi, s.318-319). 4 ı.tshak, Slre, s.79-80; Taberi, Tarih, 1,262; Aı usf, Ruhu'l-Me'anf, XIV, 251. 5 16. N ahl, 123.

6 21. Enbiya, 72-73.

İslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri I 45 diği zikredilmektedir. 1 İbn Abbas , namazı terkedip şehvetlerine

uyan bu neslin, yahudilerden bir topluluk olduğunu söylemektedir. 2

Kur'an-ı Kerim, Hz. Şu'ayb 'ın da namaz kıldığını ve kavminin bu yüzden kendisiyle alay ettiklerini haber vermektedir.3 Yine Kur'an, Allah'ın, Musa 'ya da namaz kılmasını emrettiğini

bildirmektedir.4 Bir hadiste, Hz.Peygamber'in Mirac gecesi , kabrinde namaz kıl arken(kıyamda iken) H z . M usa'nın yanına vardığı nakledilmektedir. 5 Yine bir hadiste kaydedildiğine gôre, Hz.Musa, Mirac gecesi Peygamberimiz'e: "İsrailoğulları na günde iki vakit namazın farz kılındığını, fakat onların bunu bile eda edemediklerini" söyleyerek, beş vakit olarak farz kılınan namazın, daha da azaltıl ­

masını istemesini Peygamberimiz'e tavsiye etmiştir. 6 Bu hadis, Hz.Musa'nın ümmetine de namazın farz kılındığını açıkça göster­ mesine rağmen, yahudilere iki vakit namazın farz kılındığını söyle ­ mesi sebebiyle, Hz.İbrahim'e beş vakit namazın emredildiğini söyle­

yen rivayetlerle tenakuz halindedir.7 Hz.Mfısa'nın ümmetine iki vakit namazın farz kılındığını doğru kabul edersek, Hz.İbrahim 'e ina­ nanlara beş vakit olarak farz kılınan namazın, Hz.Musa'nın ümmeti için iki vakte indirilip, Hz.Muhammed 'in ümmetine tekrar beş vakte çıkarıldığını kabul etmemiz gerekecektir. Hz.İbrahim'in Şe riatına tabi olmaları sebebiyle, Hz.İshak ve Ya'kub 'un dahi b e ş vakit namazla mükellef olduklarını kabul edip, bunun Hz.Musa'nın kavmi için iki vakte indirildiğini düşünmenin pek mantıklı olmadı ğını zannetmekteyiz. Çünkü böyle bir durum , Hz.Musa'nın kavmine bir ayrıcalık, bir kolaylık teşkil eder. Tevrat ve Kur'an'ın bildirdikle -

1 19. Meryem, 58-59. 2 Nesefi, Medariku't-Tenzfl, iV, 168 (Mecma'u't-Tefös1r içinde); Hazin, Lübabü't­ Te'vfl, iV, 168. 3 11. Hfıd, 87; Ayrıca bkz. Beydavf, Envaru't-Tenzfl, 111, 352 (Mecmau't-Tefös1r i çinde); Nesefi, a.g.e., 111, 352; Hazin, a.g.e., III, 352; Yazır, Hak Di ni , iV, 28072808. 4 20. Taha, 1 1-14.

5 Nesfıf, Sünen, III, 215-216.

·

6 Nesfü', Sünen, 1,223. 7 t.Ishak, Slre, s.79-80; Taberi', Tarih, 1,262 . .

46 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş rinden, tarihleri boyunca yahudilerin Allfilı'ın hoşnud olduğu bir top­ luluk olabildiklerini söylemek çok zordur. İsrfüloğulları nın sık sık isyan ve azgınlık hallerinde bulunup, Allah'ın gazabını celbettikleri, bu sebeple çeşitli şekillerde cezalandırıldıklarını görmekteyiz. 1 Böyİe bir topluluğun, daha önce ve daha sonra beş vakit olarak belirlenen namaz ibadetini iki vakit olarak kılmak gibi bir kolaylığa mazhar olduklarını düşünmek doğru olmasa gerekir. Ayrıca yahudilerin gün­ lük ibadetl eri de ikiden fazladır. Talmud, yahudilerin Şaharit , Minha, Maarib adı altında sabah, öğle ve akşam yapılan ibadet-

lerinden bahsetmektedir.2 Eğer yahudilere günde iki vakit namaz kılmalarının emredildiği doğru ise, Hz.Musa, daha önce farz kılındığı Talmud'da bildirilen üç vakitten hangisini ilga etmiştir? Eğer Hz. Musa, bunları ilga etmediyse bunlara ilaveten iki vakit daha koymuş olmalıdır ki, bu durumda günlük ibadet beş vakte ulaşmaktadır. Bu durumda C ebrail'in Hz.İbrahim'e beş vakit namaz kılmayı öğretti� ğine dair rivayet daha doğru gözükmektedir. Böyle olunca, Nesfö 'nin (v.303) m ezkur rivayetinin ravileri, Hz.Musa'nın ümme tine farz kılınan namazın "iki vakit" olduğu hususunda yanılmış ol malıdırlar. Hz.Musa'nın, Mirac'ta Peygamberimiz'i, namaz beş vakit olarak sabit kılınıncaya kadar Rabbine niyaza teşvik etmesine dair ri­ vayetler, Hz:Musa'nın, daha önceki peygamberlere ve kendis�_ne beş vakit namazın farz kılınması sebebiyle, Hz.Muhammed 'in Umme­ tine de beş vakit namazın farz kılınacağını tahmin etmiş olabilece ­ ğini göstermektedir. Mirac'ta Hz.Musa'nın, Peygamb erimiz'e beş vakit namaz farz kılındıktan sonra, hala "Rabbine dön azaltılmasını iste" demesi, son p eygamber Hz.Muhammed'in ümmetine bir kolaylık olarak namazın beş vakitten daha da azaltılabileceğini zannetmesi olabilir. Kur'an-ı Kerim, namaz kılmaları hususunda, Allah'ın, İsrail -

oğullarından ahd aldığını haber vermektedir.3 Bu ahdin, Hz. Musa

zamanında alındığı kaydedilmektedir.4 Kitab -ı Mukaddes ' in b az ı yerlerinde geçen ibareler, İsrfüloğulları nda namaz ibadetinin mevcut olduğuna işaret eder

1 4. Nisa, 160-161; 6. En'am, 146. 2 Kuzgun, age., s.l 76-177. 3 2. Bakara, 83; 5.Mfüde 12. 4yazır, Hak Dini Kur'an Dili. III, 1599-1600.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri I 47 mahiyettedir: "Sa_bahleyin erken kalktılar ve Rabbin önünde secde kıldılar. . . " 1 ," . . .ve orada Rabbe secde kıldı ... "2.

Hz.Aişe'den yapılan bazı nakillerden de, İsrailoğullarına namazın emredildiği anlaşılmaktadır. Hz. Aişe, yahudilerin kadın­ l ar ı m e s ci d e gitm e k t e n m en ettiklerini h ab e r v e rm i ş , 3 Peygamberimiz de, yahudilerin "mest ile namaz kılmadıklarını" söylemişlerdir.4 Yine Peygamberimiz, yahudilerin kabirler üzerine

m es cid yaptıklarını bil dirmiştir.5 Peygamherimiz , yahudilerin müslümanların selamına v e namazda "amin" deyişlerine hased e ttiklerini söylemiştir. 6 "Amin" kelimesinin İslam'dan önce, yalnız

Musa ve Harlin'a verildiği söylenmektedir. 7

Kur'an-ı Kerim, Hz.Lokman'ın da, oğluna namaz kılmaşını emrettiğini bildiriyor.8 Yine Kur'an, Hz.Davud'un da namaz kıldı ğını

haber vermektedir.9 Peygamberimiz de, Sad suresinde secde etmiş ve "Davud tevbe olmak üzere s ecde etmişti, biz de şükür olarak secde

ediyoruz" 1 O buyurmuştu. Bundan başka Peygamberimiz : "(Nafile) namazın Allah'a en . sevgili olanı Davud'un namazıdır. O, gece yarısına kadar uyur, gecenin üçte birini namaz kılarak geçirir, altıda birini de uyurdu" l 1 buyurmaktadır.

1 Kitab-ı Mukaddes, I.Samuel, 1119 2 Kitab-ı Mukaddes, I.Samuel, 1128. 1

3 Müslim , Sahih, I,329; E.Davud, Sünen, I, 383.

4 E.Davud, Sünen, I,427

5 Tirmizi, Sünen, II,136; Nesfıi, Sünen, II, 40-42.

6 Buhar!, Edebü'l-Müfred, s.342-343, No: 988; 1.Mace, Sünen, I,278-279; Suyuti, elCamiu's-Sağir, II, 151. 7 Hatipoğlu, l. Mace Tercüme ve Şerhi, III, 91-92 8 31. Lokman, 17-18 9 38. Sad, 24-25. 1 0 N esfıi, Sünen, II, 159. 1 1 Buhfirf, Sahih, I,44; Nesfö, Sünen, III, 214-215.

48 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş İmam Nesaı (v.303), Hz.Davı1d 'un namazdan sonra yaptığı

duadan bahsetmektedir. 1 Peygamberimiz'in bildirdiğ_i ne göre, Hz.Süleyman , bir duasında, Mescid-i Aksa 'ya sırf namaz kılmak için gelen kimselerin bağişlanarak, annelerinden doğduğu gün gibi günahsız olarak memleketlerine döndürülmelerini istemiştir. 2 Yukardaki rivayet, Hz.Süleyman'ın namaz ibadeti ile yükümlü olduğunu ve Mescid-i Aksa'da namaz kılındığını göstermektedir. Di­ ğer bir rivayete göre, Hz.Süleyman'ın annesi, Hz.Süleyman'a gece­ leyin çok uyumamasını tavsiye eder, gece çok uyumanın Kıyamet

Günü insanı fakir bırakacağını söylerdi. 3 Daha önce, Hz.Davud'un namaz kılarak geceyi ihya ettiğine dair nakletmiş olduğumuz hadisin ışığında,4 annesinin Hz.Süleyman'a geceleyin çok uyumayıp, namaz kılarak Allah'a ibadet etmesini tavsiye ettiğini düşünebiliriz.

Kur'an-ı Kerim, Hz.Zekeriya'nın da Mabed'de namaz kıldı ğını

söylemektedir.5 Kur'an-ı Kerim'in bildirdiğine göre Hz.Meryem de namaz kılmaktaydı. 6 Taberi (v.3 10), Hz.Meryem'in ayakları şi­

şinceye kadar namaz kıldığını, kıyamda durduğunu nakletmektedir. 7 Yine Hz.Meryem'in namaz kılmak için her gece guslettiği rivayet edilmektedir. 8



Kur'an'ın bildirdiğine göre, Hz. İsa 'ya da namaz kılması e m ­

redilmiştir. 9 Tirmizi'nin (v.279) kaydettiğine göre, Cebrail, Ka'be'nin yanında Peygamberimiz'e imam olarak beş vakit namazı kıldırmış ve "Ey Muhammed! Senden önceki peygamberlerin ( namaz) vakti

1 Nesal, Sünen, III, 73

2 1. Mace, Sünen, I,451-452. 3 1.Mace, Sünen, I, 422. 4 Buhari, Sahfh, I,44. 5 3. A.1-i İmran, 38-39.

6 3.A.ı-i İmran, 42-43. 7 Taberi', Cami'u'l-Beyan, III, 265; Hazin, Lübab, I, 494; l.Kesir, Tefsiru'l-Kur'ani'l­ Azfm, I, 363. 8 1.Kesfr, Tefsfru'l-Kur'an, I,363; Hz.Meryem'in namazı hakkın da ayrıca bkz: Bey­ davf, Envaru't-Tenzfl , I, 494; Hazin, Lübab, I,495. 9 19. Meryem, 31.

İslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 49 budur" ı demiştir. Bazı hadislerde bildirildiğine göre, Hz.Peygamber'e

diğer peygamberlerden farklı olarak yeryüzü mescid kılınmıştır. 2 Bir diğer rivayete göre Hz.Peygamber, daha önceki peygamberlerin ancak namaz için ayrılan mihrab v.s. gibi ibadet yerl e rinde namaz

kılab i l diklerini haber vermiştir. 3 Burada karşımıza, yukarda kaydedilen rivayet ve bilgilerin ışığında, kendilerine beş vakit namaz emredilmiş olan bizden önceki p eygamberler ile ümmetlerinin, namaz kılmak için tahsis edilmiş bulunan mescid ve mabedlerinin bulunduğu yerden uzaklaşmak zorunda oldukları durumlarda bu ibadetlerini nasıl yerine getirdikleri sorusu çıkmaktadır.

Söz gelim i , Hz.İbrahim veya Hz.Süleyman zamanında bir kim s e hayvanlarını o tlatmak veya tarlasında çalışmak üzere Mabedinin bulunduğu merkezden, gelinemeyecek bir uzaklığa git ­ tiğinde vakti girmiş olan ibadetini nasıl yapıyordu? B u sebeple yer yüzünün sadece Hz.Peygamber'e ve O'nun ümmetine mescid kılındı ğını bildiren rivayetin, bu açıdan bir değerlendirmeye tabi tutulması gerektiği düşünülebilir. Burada bu rivayetlerden çıkardığımız sonuç, namaz ibadetinin daha önceki ümmetlere de emredilmiş olduğudur. Diğer bir rivayette, Hz.Peygamber'in Mirac gecesi Mescid-i Aksa'da namaz kıldığı, bu esnada diğer peygamberlerin kendisi ile beraber namaz kıldıklarını gördüğü kaydedilmektedir.4 Bu haber, do laylı olarak, diğer peygamberlerin hayattayken namazla yükümlü olduklarına işaret etmektedir. Kur'an-ı Kerim'de, daha önceki milletlerle ilgili olarak geçen " Mescid" kelimesi, bu milletlerin namazla olan ilgilerini ortaya koymaktadır. Nitekim böyle bir durum, Ashab-ı Kehfle ilgili olarak geçmektedir. Ashab-ı Kehf'in durumunu öğrenenler, onların mezar­ larının yanına mescid yapmışlardı. Kur'an buna şöyle işaret etmek­ tedir: "Onların işine vakıf olanlar ise, mutlaka yanlarına bir mescid edineceğiz dediler"5 Yakın zamanlarda LUt Gölü' nde Esseniler 'e ait bazı vesikalar bulunmuştur. Bunlarda "Mescid" kelimesinin kul ­ lanıldığı görülmektedir. Bu vesikalarda "Bizim ibadet ettiğimiz yer, 1 Tirmizf, Sünen, I,278-281.

2 Buhari, Sahlh, I,86, 1 13; Tirmizi, Sünen, IV. 123; A.b. Hanbel, Müsned, I,250, 301. 3 Davudoğlu, Selamet Yollan (Bulı'.iğu'l-Meram Tercümesi), I,165

4 A.b.Hanbel, Müsned, I, 257.

5 18. Kehf, 21; Ayrıca bkz: Hamidullah, ,İslam Müesseselerine Giriş, s.47.

50 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş Tanrı için başımızı koyduğumuz yerdir" denilmektedir. 1 Yine Nabat1 ve Süryani dillerinde, tapınılan ve kutsal varlıklar önünde diz çökülen yer anlamında "Masgeda " kelimesi kullanılmıştır. 2

Yukarda kaydettiğimiz hususlardan gerek Essenller'in, gerekse Süryani v e N ab atiler'in namazla ilgilerini anlatmaktayız. M.Rodinson , Doğu Hıristiyanları'nın kendi ibadetlerine "Salat" dediklerini, İslam'daki namazın da Doğu Hıristiyanları'nın bu ayin lerinden e sinlenilerek tanzim e dildjğini ileri sürmektedir. 3

M.Rodinson'un, namazın Doğu Hıristiyanları'nın ayinlerinden esin­ lenilerek tanzim edildiği iddiası isabetsiz olmakla beraber, Rodin­ son, namaz ibadetinin Hıristiyanlık'ta da emredildiğini, Doğu Hıris­ tiyanları'nın bunu uyguladıklarını ortaya koymuştur. A.J.Wensinck de, "Salat" kelimesinin daha önceki dillerde de mevcut olduğunu söy­ lemekte ve namazla, yahudi ve hıristiyanların dini ayinleri arasın­ daki benzerliklerle ilgili tesbitlerde bulunmaktadır. Wensinck'in kaydettiğine göre : "Aramice selota kelimesinin iştikaki çok açıktır, kökü olan sl-'arami dilinde katlamak, bükmek manalarına gelir. Se ­ lota bir mastar ismidir ve "katlamak" v.b. fiillere delalet eder. Muh ­ telif arami lehçelerinde, namaz gibi, ayin şeklindeki dua manasında kullanılmıştır; mamafih hiç olmazsa Süryani dilinde, umumiyetle ba 'uta denilen ferdi ve serbest dua manasına da gelebilir. Namaz ile yahudilerin ve hıristiyanların dini ayinleri arasında benzerlikler göze

çarpar ... "4 " ... Sonra Allahü ekber (Takbirat al-İhram) kelimeleri söy ­ lenir, bununla ibadet hali başlar. Mittwoch bu ibare ile yahudi te­ filla'sının takdislerini mukayese etmiştir ... Namaz ayakta kılınır. Mittwoch .bu hususta, yahudi tefillasına " Amida " denildiğini hatır­ latıyor... Sonra rüku gelir, bu, el avuçlarının dizlerin hizasına gelin ­ ceye kadar gövdenin eğilmesinden ibarettir.(Yahudilerin keria'sına benzer) ... Namazın (salat) müteakip rüknü (desteği) secdedir (sucud), bunun da b enzeri yahudi ve hıristiyan ibadetlerinde vardır ... Bu se lam, b aş önce sağa, sonra sola çevrilerek iki defa söylenir. Bu, mü' minlere selam gibi telakki olunur, fakat hazır bulunan koruyucu me­ lekler de s elamlanmış olur, (yahudi ibadetindeki b enzerleri için bk.Mittwoch, zur Entstehuns Geschicte des İslamichen Gebets und Kultus, Abh.Pr.Ak.W;1 9 13,s. 18) ... Gece namazı (salat al-layl) da böy-

1 Hamidullah, a.g.e., s.47. 2 Rodi nson, Hz.Muhammed, (Tere. Atilla Tokatlı), s.143. 3 Rodinson, a.g.e., s . 120 . 4 Wensinck, 1.A., Salat maddesi, X,1 12.

'

·

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 51 ledir. Hadiste en çok kullanılan adlandırma budur, fakat Kur'an'da bu, Tahaccüd kelimesi ile karşılanır. ( Kur'an XVII, 80). Bu kelimenin iştikakı (gece uyanık kalmak) ihtimal gece b eklemeleri ile ve husu­ siyle Garbı Asya sufi ve zahidlerinin son derece riayet ettikleri ge ceyi ibadetle uyanık geçirme ( Süryanf'de sahl'.a) adeti ile yakınlığını muhtemel kılmaktadır. Dini Süryani edebiyatında bu m enasık hakkında çok açık bilgilere sahibiz . . . Mittwoch, imam ile yahudi ibadetindeki Seliah has Sibbür arasında bir münasebet kurmak istemiştir. . . Namazın bir hastalıktan kurtulma vasıtası olarak kabul edilmesi bizi şaşırtmamalıdır, zira bu vakıanın b enzerleri başka dinlerde de bulunmaktadır .. " 1 .

Wensinck'in bu tesbitleri, namazın daha önceki dinlerde de em­ redildiğini göstermektedir. Goldziher de, namaz müessesesinin Cahiliye devrinde mevcut olmadığını, "salat" ıstılahının Hıristiyanlık'tan alınma gayr-ı arap

bir kelime oluşunun buna delil teşkil ettiğini iddia etmektedir. 2 Goldziher'in bu görüşün kabul etmek mümkün görünmüyor. Biraz sonra zikredeceğimiz iki rivayet bunun tam aksini göstermektedir. Fakat Goldziher'in "salat" kelimesi ile ilgili tesbiti, namaz ibadeti ­ nin aslında Hıristiyanlık'ta da mevcut olduğunu gösteriyor. Cahiliye devrinde namaz müessesinin olmayışı eğer doğru kabul e dilirse, Hz.İbrahfm'in dininde mevcut olan namaz ibadetinin, zamanla Cahi ­ liye arapları tarafından terkedilip, unutulmuş olduğunu gösterir. Ca­ hiliye araplarının, Hz.İbrahfm 'in dininde mevcut olan birçok hususu unuttukları gözden uzak tutulmamalıdır. Nitekim , Zeyd b. Amr gibi Hanifler'e m e nsub kimselerin Hak Din'i aramaya gitmeleri, bu hususun doğruluğunu teyid etmektedir. C ahiliye devrinde Ebu Zerr'in, Peygamb erimiz p eygamber olarak gönderilmeden önce, üç yıl namaz kıldığı zikredilmektedir. Yine C ahiliye devrinde Kus b .Sa'fde 'nin de namaz kıldığı nakle­ dilmektedir. 3 Bu da, namazla ilgili bazı izlerin, Hz.İbrahfm devrin­ den Cahiliye devrine intikal ettiğini göstermektedir.

Wensinck 1.A., Salat maddesi, X, 1 14-118, 122. 2 Hatiboğlu, "Batı'daki Hadis Çalışmaları Üzerine", Uluslararası Birinci İslam Araştırma-lan Sempozyumu, s.86-87. 3 1.Habib, Muhabber, s.171-172; Müslim, Sahih, iV, 1920; 1.Sa'd, Tabakat, iV. 220, Dehlevi, Huccetulla'hi-1-Baliğa, 1, 124-125. l

52 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş

A- İBADETLERLE İLGİLİ ÖRF VE ADETLER 1- Yahudilik'te İbadetlerle ilgili Örf ve Adetler a- Niyet İslam ibadetinde olduğu gibi, yahudi ibadetinde de niyet oldu­ ğunu görmekteyiz. Yahudi şeriatı ndaki "kauuana "nın, İslam ibade tindeki niyete tekabül ettiği ileri sürülmüştür. 1 İslam'da da niyet önemlidir. Hz.Peygamber, "Ameller niyetler göredir"2 buyurmuştur.

b-İbadette Kıyafet Yahudilerde, sabah ibadetinde "Tallit " denilen bir örtü örtünü­ lür. Bütün vakitlerde, "Tzizith " (Saçaklı) dış elbise olarak giyilirdi. Onüçüncü yüzyıldan beri "Arba Kanfoth " (Dört Köşeli) adıyla, iç elbise olarak ibadetlerde giyilmektedir. 3

Sebt hariç, diğer günlerde sabah ibadeti esnasında iki tane dua kayışı bağlanılır, bu kayışlara, içinde Tevrat'tan bölümler bulunan " Tefillin"

(Hamayıl) takılır.4

Yahudilik'te ibadet esnasında erkeklerin başlarını örtmeleri gerekir. 5 Kadınlar da cemaata geldiklerinde başlarını örterler.6 İslam 'da ise, setr-i avret namazın şartlarından . kabul edilmiş ­ tir. 7 Ancak, günlük ibadet esnasında Arba Kanfoth , Tallith , Tzizith gibi hususi bir elbise giyme mecburiyeti yoktur, temiz ve ibadet esnasında örtülmesi gerekli yerleri örtebilecek her elbise ile namaz kıl ınab il ir� İbadet esnasında erkek ve kadınların b aşl arının

1 Wensinck, 1.A., Niyet maddesi, IX, 307. 2 Buhari, Sahlh, I,20, VI, 1 18; Müslim, Sahih, III, 1515. 3 Epstein, Judaism, s.161; Örs, Musa ve Yahudilik, sA05; Sankçıoğlu, Dinler Tarihi, s.201; Dinler Tarihi Ansiklopedisi, 11, 426. 4 Epstein, a.g.e., s.161; Örs, a.g.e., 405, Dinler Tarihi Ansikl opedisi, il, 426-247. 5 Örs, a.g.e., s.406; Sankçıoğlu, a.g.e., s.201; Dinler Tarihi Ansiklopedisi, il, 427. 6 Tümer-Küçük, Dinler Tarihi, s.132.

7 Ceziri, K.Fıkh ale'l-Mezahibi'l-Erba'a, I,188

İslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 53 örtülmesine dair uygulama İslam'da da vardır. İslam'a göre, hür ka ­ dınların başları namaz esnasında örtülmesi gerekli yerlerden sayıl mıştır. 1 c-

İbadet Vakitleri

Yahudilik'te, günde üç adet tayin edilmiş ibadet vakti vardır. Bunlar, sabah, öğleden sonra ve akşamdır. Sabah ibadeti şafağın sökmesinden, günün üçte bir vakti girinceye kadar, öğleden sonraki ibadet, güneşin batmasından biraz önceye kadar, akşam ibadeti, ak­ şam karanlığının biraz öncesinden, şafağın sökmesine kadar ezber den okunarak yapılır. Bu vakitler, Mabed 'de sunulan günlük tak ­ dimelerin saatleriyle de mutabıktır. Günlük ibadetin en mukaddesi sabah ibadetidir; ondan önce yemek yemeye veya iş yapmaya izin ve­ rilmez . 2 Babil dönüşü; Tapınak 'ın ikinci defa yapılmasından sonra sabah ( Şaharit), öğle ( MusaD, ikindi (Minha), akşam üstü ( Ne'ilat Şerarim ) ib adet e dilmeye b aşlanılmıştır. B u , daha sonraki sinagoglarda günlük ibadetin başlangıcı olmuştur. Sonraları Şaharit ve Minha devam etmiş, Musaf yalnız Sebt ve bayram günlerinde, Ne ­ 'ilat, yalnız Keffaret Bayramı 'nda yapılmıştır. Maarib adı verilen ve akşam evde yapılan bir ibadet de ·bunlara eklenmiştir.3 Talmud'da, "Şaharit"in Hz.İbrahim'den, "Minha"nın Hz. İshak'tan, "Maarib"in Hz.Ya'kub'tan kaldığı zikredilmiştir. � İslfü:n'da ise, günlük ibadet vakti beştir. Bunu azaltmaya veya çoğaltmaya kimsenin yetkisi yoktur. İslam'da, sabah namazı güneş doğuncaya kadar kılınırken, yahudilerde , sabah ibadeti şafak s ö ­ künce başlamaktadır. 5 Bazı müsteşrikler, İslam'daki günlük namazların sayısının Hz.Peygamber'in sağlığında kesin olarak tesbit edilm e diğini,

1 Cezfri, a.g.e., 1, 188-189.

"' 2 Epstein, Judaism, s. 161-162; Sarılwoğlu, Dinler Tarihi, s.201. 3 Örs, Musa ve Yahudilik, s. 399-400; Sarıkçıoğlu, a.g.e., s.201. 4 Kuzgun, Hz.lbrahlm ve Haniflik, s.l 77, (Robert Gordis, Abraham i n the Hagga­ dah, U.J.E., 1,36-37, Newyork 1948)den naklen. 5 Cezfri, a.g.e., 1, 179-180.

54

I Doç.Dr. Ali Osman Ateş

Mekke 'de iken, yalnız sabah ve akşam namazı kılındığı halde, Medine devrinde, yahudileri taklid maksadıyla, bunlara öğle namazı da ilave e dildiğini s öylemişlerdir. Namazların sayısının İran tesiriyle, Hz. Peygamber'in vefatından sonra beşe çıkarıldığını iddia etmişlerdir. 1 Abdullah Draz, bu iddiaların ilmi bir temele dayanma­ dığını, aşağıda vereceğimiz ifadeleriyle açık bir şekilde belirtmekte ­ dir: "Namazların sayısı hakkında, müracaat edebileceğimiz İslami' kaynakların hiçbirinde böyle bir gelişmeye dair herhangi bir malu­ mat bulamadığımızı ifade edelim. Batılı münekkitlerin, bu görüşü hangi eserden aldıklarını bildirmemeleri gerçekten esef vericidir. Zira elimizdeki bütün kaynaklar, Mekke'de farz kılınmasından itibaren, bu namazl arın günde beş kere kılındığını bildirmektedir. Ayrıca Hz.Peygamber gerekli açıklamalarla birlikte bu namazları böylece tesbit etmiş, Kur'an-ı Keri'm birçok yerlerde bunlardan kısaca bah ­ setmiştir. ( er-Rum 17-18, Taha 130, Hud 1 14, el-İsra 78). Belki de İsra suresinde geçen " DulUk" kelimesinin hatalı yorumundan · do layı bu müelliflerin zihninde böyle bir yanlış anlama yer etmiştir. " 2

d- İbadet Şekli Yahudilik'te günlük ibadetin başlıca özelliği Tefıllah'tır. Tefil ­ lah'ın özü niyazdır, fakat şimdi "Amidah" (Kıyam) olarak bilinmek­ tedir. Amidah , ondokuz (aslında onsekiz) duadan ibarettir, bunlar ezbere okunur. Bu dualardan ilk üçü, Allah'ın senasını, son üçü Alla­ h'a şükrü, aradaki onüçü ise, insanların ihtiyaçları için Allah'a yal ­ varışlarla, İsrfül'in yeniden eski ihtişamına kavuşması için yapılan duaları kapsar. 3 Esas dua ayakta yapılır. Diğer dualar sırasında di�e gel m e , secd e , vücudu sallama vaziyetleri alınır. 4 İbadet esnasında dini metinler haham tarafından makamla okunur, bu sırada yarım rüku şeklinde hareketler göze çarpar. 5 Sabah ve akşam

1 Broekelmann, İslam Milletleri ve Devletleri Tarihi , (Tere: N.Çağatay), s.40; Buhl, I.A., Muha.mmed m addesi, VIII, 462; Demombynes, Institutions Musulmane, s.66; Watt, Muhammad at Medina, s.199; Hz.Muhammed (Tere: Hayrullah Örs), s.105106; Rodinson, Hz.Muhammed (Tere: Atilla Tokatlı), s.233. 2 Draz, Kur'an'ın Anlaşılmasına Doğru (Tere: S.Akdemir), s.167. 3 Epstein, Judaism, s.162 4 Örs, Musa ve Yahudilik, s.406; Dinler Tarihi Ansiklopedisi, il, 427. 5 Tümer-Küçük, Dinler Tarihi, s. 133.

·

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 55

Amidah'ta ilk önce İsrail'in amentüsü olan

" Shema "

duası okunur.

Shema

duasından sonra, Allah'ı sena eden bir dua yapılır. 1 Günlük ibadetin herbiri " Alenu" (Bizim Üzerimize) duası ile s ona erer. Cemaatla ibadette "Takdisler", " Kedushah" ve " Kaddish" vardır. Kedushah sab ah ibadetine ilhak e dilmiştir. Öğl e den sonraki ibadetlerde, Amidah'ın üçüncü duası cehri olarak söylenebilir. İçinde Allahın ve meleğin kutsallığı üç kere tekrarlanır. Kaddish ise, ibıidetin gizli bölümlerini ortaya koyar, Allah'ı takdis etmek için yapılan aramice bir duadır. 2 Diğer duaların çoğu ibranicedir.3 Yahudilik'teki ibadet şekli ile İslam'daki namaz arasında ben­ zerlikler göze çarpmaktadır. Bu benzerlikleri, daha önce Mittwoch 'un

tesbitlerine dayanarak zikretmiştik. 4 Burada Ami.dah'ın kıyama, Keri'a'nın rükuya benzediğini, secde durumunun yahudilerde de mevcut olduğunu kaydedebiliriz. C emaatl a ibadet e s nasında, hahamların sesli ve makamla dini metinleri okumaları ise, cemaatla namaz kılarken imamın kıraatine benzemektedir. Mitt woch, imam ile yahudi ibadetind eki "S eliah has Sibbur" arasında ilgi kurmaktadır. Namazda da, Allah'ın tenzih ve senası, O'nun verdiği nimetlerden dolayı şükür, kullarını doğru yola iletmesi için niyazda bulunulduğu malumdur. Yahudi ibadetindeki duaların muhtevası ile, İslam'ın namaz ibadetindeki duaların muhtevasının birbirine benze­ diği de gözden kaçmamaktadır. e-

Cemaat Teşkili

Yahudilik'te toplu ibadet cemaat halinde, hahamlar tarafından idare edilerek yapılır. Toplanma yeri anlamına gelen Sinagog'a es kiden "Bet Keneset" Denilirdi. 5 Yahudilik'te sinagoglarda ibadet, ancak on erkeğin bir arada bulunmasıyla yapılır, buna "Minyan" denilir. Erkek sayılmak için "Bar Misva" olmak (onüç yaşını geçmiş bulunmak) gerekir. B öylece cemaatla ibadet zorunluluğu meydana

1 Epstein, Judaism, s.162-163. 2 Epstein, a.g.e., s.163. 3 Dinler Tarihi Ansiklopedisi, 11, 426. 4 Wensinck, l.A., Salat m addesi, X, 1 14-118, 122.

5 Dinler Tarihi Ansiklopedisi, il, 427; Tümer-Küçük, a.g.e., s.132.

56

/ Doç.Dr. Ali Osman Ateş

gelmiştir. 1 Günlük ibadetlerden maksadın, ibadet edeni cemaatın içine dahil etmek olduğu ileri sürülmüştür.2 Tevrat, husyesi ezilmiş, yahut uzvu kesilmiş adamın, gayr-ı meşru çocuğun, onuncu nesle kadar Rabbin cemaatı na katılamayacağını söylemektedir.3 Yahudilik'te kadınların cemaata iştirak ede ­ mediklerini, cemaata katıldıkları takdirde, başları örtülü olarak ayrı yerlerde oturdukları kaydedilmektedir.4 Cemaate gelen kadınlar, er­ keklerle bir arada oturmayıp, arkada veya yanlarda bulunan kafes yahut perde ile kapatılmış maksurelerde oturmaktadırlar.5 Cemaatla ibadet, İslam'da da mevcuttur. İslam'a göre cemaata devam, erkekler için vacip olup, kadınların böyle, bir mecburiyeti yok­ tur. Cemaata devam hususunda, Hz.Peygamber'in emir ve tavsiyeleri mevcuttur.6 Ayrıca Sinagog'un anlamı ile Caminin anlamı arasın ­ daki uygunluk ilgi çekicidir. İslam, Yahudilik'teki cemaat uygulamasını tasvib etmiş, ancak cemaat teşkili için on kişilik nisabı ( Minyan ) kabul etmemiştir. Günlük namazlarda cemaat olabilmek için iki kişi, Cum'a nama­ zında ise ( Hanefiler 'e göre), imamdan başka en az iki veya üç kişi kafi gelmektedir.? Yahudilik'teki " Bar Misva"lığın yerine, İslam'da bulfığ çağı kabul edilmiş, ancak onüç yaş diye, bir yaş tahdidi kon ­ mamıştır. İslam, velilerin, yedi yaşındaki çocuklarını namaza alıştırmalarını tavsiye etmiştir.8 İslam, Tevrat'ın, azaları kusurlu ve sakat kimselerin cemaata katılmamasına dair tutumunu benimsememiştir. Ancak, imamlık yapma konusunda, bunlara bazı tahdidler getirmiştir. İmamlık ya pabilmek için özürlerden salim olmak şart koşulmuştur. 9 Gayri 1 Örs, Musa ve Yahudilik, s.401; Sankçıoğlu, Dinler Tarihi , s.202. 2 Epstein, Judaism, s.163. 3 Tevrat, Tesniye, 23/1-2. 4 Tümer-Küçük, Dinler Tarihi , s.132. .. a.g.e., s.402-403. 5 Ors, 6 Müslim, Sahih, 1,449, 452.

7 Ceziri, K.Fıkh ale'l-Mezfı.hibi'l-Erba'a, 1, 380, 387-388. 8 Ceziri, a.g.e., 1,177-178,378. 9 ceziri, a.g.e., s.1,410.

İslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 57 meşru çocukların, onuncu nesle kadar cemaata girmemelerine dair Tevrat hükmü ise reddedilmiştir. Yahudilik'teki, kadınların cemaata katılma mecburiyetlerinin olmamasına dair uygulama İslam'da da vardır. Hanefi mezhebine göre, eğer bir erkekle kadın, namazda aynı imama uyarak yanyana bulunurlarsa, namazları bozulur. l

f- Kıble Yahudilik'te; ibadet esnasında

"Misrah"

(Doğu Yönü) denilen

Kudüs yönüne dönülür. 2 Yahudilerin evlerinde de, bu yönü göstermek için duvara "Misrah Levhası " asılmaktadır. 3 Yahudiliğin dini metinlerinde de kıbleye işaret edilmektedir. !.Krallar kitabında "ve Rabbe, seçtiğin şehre ve ismin için yaptığım eve doğru dua ederlerse, o zaman dualarını ve yalvarışlarını gökte işit ve onların davasını gör." 4 denilerek kıbleye işaret e dilmiştir. Kitab-ı Mukaddes'te, Danyal 'ın, günde üç defa Kudüs yönüne doğru dua ettiği kaydedil miştir. 5 Bunlardan başka, bütün Sami kavimlerin ibadet esnasında do­ ğuya yöneldikleri Essenfler 'in doğan güneşe doğru ibadet ettikleri, Suriye hıristiyanlarının da, tamamen doğu tarafına yöneldikleri nakledilmektedir. 6 Hz.İbrahim zamanında, namaz ibadeti esnasında kıble olarak Ka'be'ye yönelinmiş olmalıdır. Ka'be 'nin Hz. İbrahim zama nında inşası, Kudüs'teki Beytü'l-Makdis'in inşasından tarihen öncedir. Nitekim , Tebrizi'nin nakline göre, " Ab dülmuttalib , Ka'be'nin Hz.İbrahim tarafından kıble olarak tesis edildiğini bili yordu"? Zeyd b. Amr da, Cahiliye devrinde kıbleye yönelip "İlahım İbrahim 'in İlahıdır, dinim de İbrahim'in dinidir" diyerek secdeye kapanıyordu. 8



Ceziri, age, I, 296,378.

_

2 Örs, Musa ve Yahudilik, s.402, 406; Sankçıoğlu, Dinler Tarihi, s.201; Dinler Tar­ ihi Ansiklopedisi, II, 427. .. 3 Ors, a.g.e., s.406.

4 Kitab-ı Mukaddes, !.Krallar, 8/44-45. 5 Kitab-ı Mukaddes, Daniel, 6/10. 6 Wensinck, İ.A., Kıble maddesi, VI, 666.

7 Wensinck, İ.A., Kıble maddesi, VI, 667, (Hamasa I, 125'den nakil). 8 1.Habib, Muhabber, s.l 71; 'Ayni, 'Umdetü'l-Kari, XVI, 285.

58 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş Kıble uygulaması lslam'da da mevcuttur, kıbleye yönelmek . namazın şartlarındandır. 1 İ slam kıble olarak Ka'be'yi kabul etmiştir. lslam'ın ilk yıllarında, Hz.Peygamber daha Mekke 'de iken, kıldığı namazlarda, Ka'be ile Mescid-i Aksa'nın ikisini birden kıble olarak almıştır. 2 Medine 'ye hicretten sonra, ilk önceleri kıble olarak Kudüs'e yönelinmişse de, daha sonra bu durum değiştirilerek Ka'be'ye yöne ­ linmesi emredilmiştir. 3 lslam'ın, ilk önceleri kıble olarak Beytü'l ­ Makdis'i kabul e dip , daha sonraları bunu Ka'be'ye çevirmesi, müsteşrikler tarafından çeşitli yorumların yapılmasına sebep ol ­ muştur. Bazı müsteşrikler, Hz.Peygamber'in yahudileri taklid veya onları davasına kazanmak için, ibadetin Kudüs'e doğru yapılmasını emrettiğini , yahudilerin kendisinin tebliğleriyle alay edip, peygam ­ berliğini kabul etmemeleri üzerine kızarak, kıbleyi değiştirdiğini iddia etmişlerdir. 4 M.Watt ve Fr.Buhl ise, kıble konusunda, yahudi tesiri iddiasını kabul etmemektedirler. M.Watt, Hz.Peygamber'in daha Mekke'de iken, kıbl e olarak Kudüs'e dönmesini, Hz.Peygamb er üzerindeki yahu di t e siri iddiasının geçersizliğine delil göstermektedir. 5 Müsteşriklerin bu konudaki i ddialarının geçersizliği hususunda A.Draz da ş öyle demektedir: "Sonralan kıblenin Kudüs'ten Ka'be'ye doğru değiştirilmesine (bu değişikliğin gerekçesi Kur'an-ı Kerim'de ' yeterince açıklanmıştir) yahudilerin lslam'a olan düşmanlıklarının sebebiyet verdiğini ileri sürmek, tarihi gerçeklerle bağdaşmaz. Ç ünkü bu düşmanlık, ancak 625 senesinde başlamıştır, oysa kıblenin Ka'be istikametine döndürülmesi 623 senesinde vuku bulmuştur" 6

1 CezM, a.g.e., 1,194-195. 2 1.Sad, Tabakat, 1, 243. 3 2.Bakara, 144. 4 The Universal Jewish Encyclopedia, (Medina), VII, 437; Demombynes, lnstituti­ ons Musulmane, s.76; Sankçıoğlu, "Batı Dinler Tarihinde İslam", Uluslararası Bi­ rinci İslam Araştırmalan Sempozyumu, s.223-224. 5 Watt, Muhammad at Medina, s.199; Buhl, 1.A., Muhammed maddesi, VIII,' 462. 6 Draz, Kur'an'ın Anlaşılmasına Doğru, s.167-168.

lslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 5.9

2.Hıristiyanlık'ta İbadetlerle İlgili Örf ve Adetler a-İbadet Vakitleri Hıristiyanlık'ta önceleri yedi defa ib adet yapılırken, gunu ­ müzde, kilise de günde iki vakit ibadet ve dua yapılmaktadır. Sabah ve akşam yapılan bu ibadetler için, tesbit edilmiş muayyen bir vakit yoktur. Bu, duruma göre ayarlanır. Aslında, hıristiyanların günlük ibadetlerinde belirli bir sayı ve vakit yoktur. Bütün bunlar, ibadet edenlerin arzu ve isteğine bırakılmıştır. Yahudiler, mab e dlerinde hergün ibadet ve ayin icra ettikleri için, hıristiyanlar da aynı yolu be­ nimsemişler, sabah ve akşam olmak üzere, iki kez dua edilmesi ge reğini kabul etmişlerdir. ! Hıristiyanların inancına göre, ibadetin ke­ sin bir sayısı ve sınırı yoksa da, İncil çok ibadet etmeyi tavsiye etmiştir. 2 İslam, günde beş adet ibadet vakti tayin etmiş, Hıristiyanlığın bu konudaki tutumunu reddetmiştir.

b- Cemaat Teşkili Toplu ibadeti papazlar ve diğer ruhaniler idare ederler, başka­ ları aynı vazifeyi yapamazlar. İbadette, İncil 'den parçalar ve ilahiler okunur. Ayrıca E ski Ahid 'den p arçalar nakledilir. İncil ayakta dinlenilir. Diğer metinler oturarak takip edilir. Dualar diz çökerek ve yerlere kapanarak yapılır. Günlük ibadet, yaklaşık bir saat sürer, toplu ibadet, ferdi ibadetten daha makbuldür, cemaata iştirak iste nir.3 İslam, ibadetlerin yerine getirilmesinde ruhban sınıfı kabul etmemiştir. İslam'da, yeterli bilgisi olan, imamlık şartlarını taşıyan her müslüman, namaz kıldırabilir. Cemaatla ibadet İslam'da da makbuldür. 4 Peygamberimiz, cemaatla kılınan namazın, yalnız kılı ­ nan namazdan daha efdal olduğunu söylemişlerdir. 5

1 M.Ebu Zehra, Hıristiyanlık Üzerine Konferanslar, s.215; Tümer-Küçük, Dinler Tarihi, s.157. 2 Luka, 18/1-8; Ebu Zehra, a.g.e., s.216 3 Tümer-Küçük, a.g.e., s.157 4 Müslim, Sahih, 1,449, 452. 5 Buhiiıi, Sahih, 1, 158-159; Müslim, Sahih, 1,449-451.

60 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş c-

İbadet Şekli

Hıristiyanların dua ve ibadet anında okumaları gereken belirli bir ibare yoktur. Sadece Mesih'in kendilerine öğrettiği ibadet ku rallarının dışına çıkmamak şartıyla, diledikleri ibareleri okuyabilir­ ler. Pekçok dua örnekleri ellerinde olmakla beraber, dua ve ibadet için okuyacakları m eşhur b ölümler Davud'un Mezmurları dır. 1 Katolik mezhebine göre, ibadet latincedir. Ortodoks kilisesine göre ise, ibadet eski usullere uygun olarak, her memleketin kendi dilinde yapılır. 2 İslam'da ise, ibadet dili Arapçadır, namazda okunacak dualar b elirlidir. Serahsi'nin kaydettiğine göre, Ebu Hanife (v. 150), na­ mazda kıraatın, Arapçanın dışında, Farsça gibi diğer dillerde de caiz olduğunu söylemiş, İmam Muhammed ile Ebu Yusuf bu konuda kendisine muhalefet etmişlerdir. 3 İbn Abidin , daha s onra E b u Hanife'nin ilk görüşünden vazgeçerek, namazda Arapça'nın dışında diğer dillerde yapılacak kıraatin caiz olmadığını söylediğini kaydet­ mekteyse de, Serahsi'nin Kitabü'l-Mebsut 'unda Ebu Hanife'nin ilk görüşünden vazgeçtiğine dair bir kayda rastlanılamamıştır. 4 Ancak, ibadet dilinin, Kur'an'ın vahyedildiği dil olan Arapça olması, İslam'ın evrensel din oluşunun bir gereğidir. Hıristiyan ibadetinde de, namazda olduğu gibi kıyam, secde ve ka'de durumları göze çarpmaktadır. 5

d- Kıble Hıristiyanlar da, yahudiler gibi Kudüs 'e dönerek ibadet et­ mekte dirler.6 Kıble uygulaması İslam'da da mevcuttur ve İslam, kıble olarak Ka'be'yi kabul etmiştir. 7

1 M.Ebı.i Zehra, a.g.e., s.215. 2 Challaye, Dinler Tarihi , s.205-206. 3 Serahsf, K.Mebsı.it, 1,37. 4 t.Abidfn, Reddü'l-Muhtilr, 1,451-452; Krş. Serahsf, K.Mebsı.it, 1,37. 5 Wensinck, l.A., Salilt maddesi, X, 1 15.

6 Wensinck, l.A., Kıbl e maddesi, VI, 666; Buhl, 1.A., Muhammed maddesi, VIII, 462; Rodinson, Hz.Muhammed, s. 120 ·

7 2.Bakara, 144.

'

İslfım 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitfıb Örf ve Adetleri / 61 Yahudilik'te günlük ibadetlerle ilgili olarak kaydedilen İslam'ın tutumu, Hıristiyanlık konusunda da aynen geçerlidir. İslam, Hıristi ­ yanlık'ın günlük ibadetlerle ilgili uygulamalarını benimsememiştir. Sonuç olarak, kaydetmek gerekirse , Hz. İsa 'nın getirdiği teb­ liğlerin içinde namaz ibadeti de mevcuttu. Aramice'Q.eki "Selota" kelimesiyle, Süryanf ve Nebati dillerindeki " Masgeda " kelimesi, Hıris tiyanlığın

nam azla

ilgisini

göstermekte dir. 1

Aynca,

Süryaniler'in rükUlu, sücudlu namazları olduğu nakledilmektedir. 2 . Kur'an-ı Kerim, Hz.Meryem ve Hz.İsa'nın namazından b ahsetmektedir. 3 Bütün bu hususlar, namazın, Hıristiyanlık'ta da farz kı­ lınmış olduğunu, ancak zamanla aslının dej enerasyona uğrayarak, günümüzdeki duruma dönüştüğünü göstermektedir.

B-HAFI'ALIK İBAflET UYGUIAMALARI 1-Yahudilik'te Haftalık İbadet Uygulamaları Yahudiler'de "on emrin" dördüncü maddesinde yer alan en önemli ib adet, Sebt ( Cumartesi) günü ibadetidir. Tevrat'a göre , Yahova dünyayı altı günde yaratmış, yedinci günde istirahat et­ miştir. Bunun için, bu günde ibadeti bırakıp çalışmaya ruhsat ver­ memiştir. Bu sebeple yahudiler altı gün çalışır, yedinci gün hiçbir şey yapmazlar, bütün gün ibadetle meşgul olurlar. Sebt günü, Cuma akşamı başlar, bu vakitte yahudiler sinagoga gitmek zorundadırlar. 4 Yahudiler, Sebt günü ibadetleri için, bir gün evvel hazırlanırlar. Yiye cek ve ihtiyaçları Cuma gününden hazırlandığı için, bugüne Paraskue (hazırlık) denilir. Yahudilerin Sebt günü yemek pişirmeleri dahi yasaktır. 5 İslam, Yahudilik'teki Sebt günü uygulamasını tasvib etmemiş ­ tir. Sebt(Cumartesi) günü yerine Cum'a gününü kabul etmiştir. Sebt günü iş yapmamak, yemek dahi pişirmemek gibi yahudi uygulamala-

1 Wensinck, İ.A., Salat m addesi, X, 1 12; Rodinson, a.g.e., s.143. 2 Tüm er-Küçük, Dinler Tari'hi, s. 165. 3 3.Al-i İmran, 42-43; 19. Meryem, 3 1 4 Tevrat, Tekvin, 212-3 ; Çıkış, 20/8-11; Sayılar, 28/25; Challaye, Dinler Tarihi, s.148; Tümer-Küçük, a.g.e., s.133. 5 Tevrat, Çıkış, 16/22-23; Watt, Muhammad at Medina, s.198; Hamidullah, İslam Müesseselerine Giriş, s.66

·

62 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş rını da reddetmiştir. 1 Aynca İslam, Allfilı'ın altı gün çalışıp, yedinci gün istirahat ettiği, bu sebeple Sebt gününü takdis ettiği fikrini de kabul etmez. Çünkü Allfilı,;, yorulmaktan ve istirahat etmeye ihtiyacı olmaktan münezzehtir. Müsteşrikler, İslam'daki Cum'a ibadetinin yahudileri ka ­ zanmak maksadıyla, onların Sebt Günü 'nden alındığını iddia etmektedirler. 2 Müsteşriklerin bu iddiaları doğru değildir. Nitekim Medine'li Müslümanların kendiliklerinden, yahudilerin Sebt gününe

hazırlandıkları günde, Cum'a namazı kıldıkları nakledilmektedir. 3 M. Hamidullah da şöyle demektedir: "Niçin Hz.Peygamber yahudi lere atıfta bulunuyor? O, sadece Cum'a . günü iki rekat namaz kılın, diyemez miydi? Niçin Hz.Peygamber, bu şeyleri tasrih ediyor? Ben öyle sanıyorum ki, bunun sebebi " Cum 'a" kelimesinin henüz bilin­ memesiydi . Birçok kelimeler mevcuttu; mesela bazı yerlerde ( 4.u.r ) "Arube" deniyordu. Bunun için, Hz.Peygamber'in C um'a'dan ne kasdettiğini yazması lazımdı. Bu sebeple Hz.Peygamber, "Yahudile­ rin ibadetlerine hazırlık yaptıkları günde Cum'a namazı kılın" bu yurmuştur. 4 Aynca ilerde kaydedileceği gibi, Cum'a günü ile ilgili uy­ gulamaların, Cahiliye devrinde de mevcut olduğu görülmektedir. Bü­ tün bunlar, Cum'a ibadetinin Sebt gününden alınm adığını Hz.ibrahim 'den kaldığını düşündürtmektedir.

2-Hıristiyanlık'ta Haftalık İbadet Uygulamaları Hıristiyanlık'ta haftalık ibadet Pazar günü yapılmaktadır. Çünkü, onlara göre, Hz. İsa (İsus Hristos), çarmıha gerilip öl dükten sonra pazar günü dirilmiştir. 5 ) Hıristiyanlık'ta en büyük iba det, pazar günü yapılan ve altı saat süren haftalık ayindir. Bu bir nevi, haftalık ibadetin toptan icrasıdır. Bu günde hiçbir iş yapılmaz, dünyevi işlerle meşgul olunmaz. Pazar tamamen Tanrı'ya ayrılmış 1 62. Cum'a, 9 2Brockelmann, İslam Milletleri ve Devletleri Tarihi, I,22; Watt, Hz.Muham� ed, s.104; Rodinson, Hz.Muhammed, s.155. 3 Hz.Peygamber henüz hicret etmeden önce, Medine'deki müslümanlann, Peygam ­ berimiz'in emri olmadan kendiliklerinden Cum'a namazı kıldıkları, o tarihte Cum'a namazının farz kılınmadığı hk.bkz: Abdürrezzak, Musannef, III, 159, No: 5144. 4 Hamidullah, a.g.e., s.66; Rivayet için bkz; 1.Sfıd, Tabakat, III, 118. 5 Descuffi, Hıristiyan Dini, s.145.

İslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 63 bir gündür. Musevllik'teki Cumartesiye tekabül eder. Pazar ayininde vaaz ve nasihatlara da yer verilir. Vaftiz ve diğer ruhani me rasimler, hep p azar günleri yapılır. 1

P azar günleri yapılan Mukaddes

Kurban 'da bulunmak kilisenin emirlerindendir.2 Yuhanna İncili'nde, Hz.İsa 'nın Sebt Günü'nü ihlal ettiği, b u yüzden yahudilerin kendisine kızdıkları kaydedilmektedir.3 Yahudilik'teki Sebt Günü 'nün yerine, Pazar Günü'nün konul ­ ması, (Hıristiyanlara göre) Hz.İsa'nın sağlığında olmamış gibi görü­ nüyor. İncil'de, Hz.İsa'nın Sebt Günü'nü ihlal ettiği kaydediliyorsa da, pazar gününü Sebt'in yerine koyduğuna dair bir açıklık yoktur. Hıris ­ tiyanlara göre Hz.İsa, pazar sabahı dirilmiş, bu sebeble pazar günü Sebt Günü'nün yerine getirilmiştir, bu da, Hz.İsa'nın, (Hıristiyanlara göre) çarmıha gerilmeden önce, p azar günü hakkında bir emrinin ol­ madığını gösteriyor. Bir kişinin öldükten sonra tekrar dirilip, dünyevi bazı hususları tanzimi İslami düşünceye ters gelen bir husustur. İslam, Hıristiyarilık'taki Pazar günü yerine, Cum'a gününü ikame ederek, Hıristiyanlığın bu uygulamasını reddetmiştir. 4

3- Cfiltlliye Devrinde Haftalık İbadet Uygulamaları Cahiliye devrinde de, Cum'a ile ilgili bazı uygulamalar göze çarpmaktadır. Nitekim Cahiliye devrinde, Ka'b b.Lüey b .Galib b.Fihr b.Malik'in Kureyş 'i Cum'a günü toplayıp, içinde bir de hutbe kısmı bulunan haftalık bir ibadet icra ettiğini görmekteyiz. O devirde bu ib adete , " Yevmü'l-Arub e " , (Araplık Günü), yahut " Ma'ruzat " (Açıklama) Günü adı verilmekteydi. Ka'b'ın, bugüne "Cum'a" adını verdiği nakledilmektedir, İbnü'l­ Cevzi, Ka'b'ın okuduğu bu hutbelerden b azı kısımları nakletmiştir. 5 Yukarda kaydettiğimiz hususlar, Cum'a İbadeti'nin Hz. İbrahlm'den kaldığını ve Ka'b b.Lüey zamanında henüz devam etmekte olduğunu

1 Tümer-Küçük, Dinler Tarihi, s.157 2 Descuffi, a.g.e., s.l 73 3 Yuhanna, 5/10, 9/13 . 4 62. Cum'a, 9. 5 Maverdi', Ahkamü's-Sultaniye, (Terc:A.Şafak), s. 182; 1.Cevzi', el-Vefü bi Ahvali'l­ Mustafü, I,73; Hamidullah, İslam Peygamberi, I,34.

64

/ Doç.Dr. Ali Osman Ateş

göstermektedir. Belki de, daha sonraları, Hz. İbrahim 'in dinine ait diğer hususların terkedilmesi gibi, bu da terkedi lip unutulmuştur.

C- CUM'A GÜNÜ İBADETİN DAHA ÖNCE YAHUDİ VE IURİSTİYANIARA DA FARZ KILINMASI Bazı hadislerde Cum'a günü ibadetin, daha önce yahudi ve hı­ ristiyanlara da farz kılındığı zikredilmektedir. Peygamberimiz bu konuda: "Bizler dünyaya en son gelenler, Kıyamet Günü'nde ise en öne geçenleriz. Şu kadar ki, Onlar'a bizden önce, bize ise, onlardan sonra Kitab verilmiştir. İşte bugün, Onlar'a farz kılınıp ta hakkında ihtilafa düştükleri gündür. Allah bizi bugüne hidayet buyurdu. Bina­ enaleyh Onlar, bu hususta bize tabidir. Yahudilerin bayramı yarın, hıristiyanlarınki ise öbür gündür" 1 buyurmuştur. Diğer bir rivayette de Hz.Peygamber: "Bizden· önce geçenleri Allah Cum'a'dan şaşırtmış ­ tır. Bu yüzden yahudilerin günü Cumartesi, hıristiyanlann da Pazar olmuştur, sonra Allah, bizi dünyaya getirmiş ve bize Cum'a Günü'nü bulmaya hidayet vermiştir. Bu suretle Cum'a, Cumartesi, Pazar günlerini (ibadet için) vaz'etmiştir. "2 buyurmuştur. Birinci rivayetteki ( 4 l_,ll.:.;. Li � v#) �.ili ı*°Y- l.U. ) "Hıristiyan ve yahudilere farz kılınıp ta hakkında ihtilaf ettikleri gün budur" ifa­ desi, Cum'a gününü ta'zim etme hususunun bize emredildiği gibi, ya­ hudilerle hıristiyanlara da emredilmiş olduğunu göstermektedir. Bu hususu, Süddf'den yapılan bir rivayet teyid etmektedir: "Allah, ya­ hudilere Cum'a Günü'nü ta'zim etmelerini emretmiş, yahudiler de, -Ya Musa, Allah Cumartesi günü hiçbir şey yaratmamıştır, sen bize Cumartesi'ni tahsis et, diye itiraz etmişlerdir. Hz.Musa da, o günü yahudilerin aleyhine olarak tesbit etmiştir. " 3 Müslim şarihlerinden Übbf'nin (v.827) nakline göre, Hz.Musa, yahudilere ibadet günü olarak Cum'a gününü tayin etmiş ve onun son derece faziletli bir gün olduğunu kendilerine haber vermiş, fakat yahudiler, "Cumartesi günü daha faziletlidir" diye itiraz etmişlerdir. Bunun üzerine Allah, Hz.Musa'ya: "onları ihtiyar ettikleri günle başbaşa bırak" diye vahyetmiştir.4

1 Buhiiıi, Sahih, 1,211-212, 216; Müslim, Sahih, 11, 5 86; Nesfıf, Sünen, III, 85-87.

2 Müslim, Sahih, il, 586; Nesfil, Sünen, III, 87; l.Mace, Sünen, 1,344. 3 Kastallani, lrşadü's-Sari, IIl,3; 'Ayni, 'Umdetü'l-Kari, VI, 164.

4 Nevevt, Mihhac, VI, 143; Davudoğlu, Sahih-i Müslim Tere. ve Şerhi, iV, 501.

İslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 65 Bu hususta Kur'fuı-ı Kerim'de: "Sebt, ancak ihtilafa düşenlere farz kılınmıştır. Şüphesiz ki Rabbin, ihtilaf edegeldikleri şeyler hakkında Kıyame t Günü hükmünü verecektir." 1 b uyurulmuştur. Mücahid, bu ayetin tefsiri ile ilgili olarak: "Yahudilerin Sebt gününü isteyip, Cum'a gününü terkettiklerini" söylemektedir. 2 Katade ise, "Yahudilerin Cum'a gününü istediklerini, ancak hata ederek onun yerine Sebt gününü aldıklarını" zikretmektedir. 3 Yine, Cumartesi gününün Hz.İbrahim'in dininden olmadığı, sadece onda ihtilaf eden İsrfüloğulları üzerine t ahrim kılınıp, tatil yapıldığı kaydedilmektedir. 4 Cum'a gününün, yahudi ve hıristiyanlara farz kılındığına İslam alimleri kesin olarak inanmaktadırlar. Ancak, onların bugünü kasten terkettikleri veya bugüne i sabet edemedikleri konusunda, İslam alimleri ayrı görüşleri benimsemişlerdir. İbn Battal bu hususta: "Maksat, Cum'a günü yahudilere alettayin farz oldu da ona terketti­ ler demek değildir. Çünkü mü'min olduğu halde bir kimsenin, üzerine Allah'ın farz kıldığı bir şeyi terketmesi caiz değildir. Allahü a'lem bu hadis, Cum'a gününün onlara farz kılınarak, o gün şeriatlarını ikame etmeleri hususunda kendilerine serbesti verildiğine, onların da, bu günün hangi gün olduğunda ihtilafa düştüklerine, neticede Cum'a gününe isabet edemediklerine delalet etmektedir" 5 demektedir. Katli Iyad da bu görüşü b enimsemiştir: "Eğer Cum'a onlara alettayin farz kılınsaydı, ondan yüz çevirdikleri vakit, 'İhtilafa düştüler' denilmez, 'Muhalefet ettiler' denilirdi"6 demektedir. Kastallana (v.686) ise, "Zahire bakılırsa, Hz.Müsa , Cum'a gününü, yahudilere ibadet günü olarak tayin etmiştir. Çünkü hadisin siyaki, o günü bıraktıkları için yahudilerin zemmedildiğine delalet etmektedir. Bu sebeple, o günü onlara tayin etmiş olması gerekir. Zira tayin etmeyerek, ibadet gününü seçmeyi, onların ictihadlarına bırakmış olsaydı, yahudilere, gayr-ı muayyen bir günü ta'zim etmek lazım gelirdi. İctihadları ile onlar, bugünün Cumartesi, yahutta Pa-

1 16. Nahl, 124. 2 Taberi, Carni'u'l -Beyan, XIV, 193. 3 Taberf, a.g.e., XIV, 193. 4 Yazır, Hak Di ni Kur'an Dili ,V,3137-3138 5 'Aynf, 'Urndetü'l-Karf, VI, 164; Davudoğlu, a.g.e., IV, 502. 6 Nevevf, a.g.e., VI, 143; Davudoğlu, a.g.e., IV, 502.

66

/ Doç.Dr. Ali Osman Ateş

zar günü olduğunu tayin edince, o günde ibadet etmelerinin günah olmaması lazım gelirdi. Çünkü müctehidin, ictihadı sayesinde vasıl olduğu netice ile amel etmesi gerekir. Nitekim hadiste 'İşte onlara farz kılınan gün budur. Onlar bugün hakkında ihtilafa düştüler' bu yurulmuş olması buna şahittir. Çünkü mezkur cümle, tayin husu­ sunda zahir yahut nasstır. Yahudilerin bu muhalefetleri şaşılacak bir şey değildir. Çünkü onlar ( � J L:..-. ) 'İşittik ve isyan ettik' 1 di­

yen bir millettir"2 demektedir.

İmam Nevevi de (v. 676), "Yahudilere, sarahaten Cum'a günü ibadet etmeleri emredilmiş olabilir. Onlar, aynen bugünde mi ibadet edileceği, yoksa bu günün değiştirilmesinin mümkün olup olmadığı hususunda ihtilafa düşmüş, bu hususta ictihad yaparak hata işlemişlerdir"3 demektedir. Ayni (v. 855) ise, yukarda zikredilen hadi sin yahudi ve hıristiya arla, bize Cum'a'nın farz kılındığına delil ol-



duğunu söylemektedir. 4 Yine, Abdullah b. Selam ile Ka'bü'l-Ahbar , "Cum'a gününde, Allah'tan bir şey isteyene , o isteğinin mutlaka verildiği müstecab bir vakit bulunduğunu Tevrat'tan öğrendiklerini" haber verm'ektedirler. 5 Bu' 'husus, Abdullah b. Selam ve Ka'bu'l ­ Ahbar gibi aslen yahudi alimlerin, o zaman ellerinde mevcut Tevrat m e t i n l e r i n d e , Cum 'a hakkı n d a m al um at b ul abil diklerini göstermektedir.

D-YILLil{ İBAilET VE BAYRAM GÜNLERİ 1.Yahudilik'te Yıllık İbadet ve Bayram Günleri Yahudilik'te bayramlar ve dini törenler, kaynağını Tevrat'tan ' alan özel yahudi takvimin'e göre düzenlenir. Bunların belli günleri ve belli uygulama düzenleri vardır. Yahudi bayramları ve törenleri ge ­ nellikle iki ayrı kaynaklıdır; biri Eski Ahid, diğeri de eski çağlar dan kalma geleneklerdir. 6 Yahudilerde başlıca bayram ve yıllık tö renleri şöyle sıralayabiliriz: 1 2. Bakara, 93. 2 Kastallan1, İrşadü's-Sarl, III, 3; Davudoğlu, S dahih-i l\'.üslim Tere. ve Şerhi. IV, 501. 3 Nevev1, Minhac, VI, 143; 'Ayni, 'Umdetü'l-Kiin, VI, 164. 4 Aynı, a.g.e., VI, 164. 5 E.Davud, Sünen, I,634-635; Nesfö, Sünen, III, 1 13-115.

6 Di nler Tarfhi Ansiklopedisi, II, 422.

İslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / fr1 a-Milli Yas Günü Sebt günü gibi, bir gelenek niteliği kazanmış b ir gündür, lsrailoğulları'nın I. ve il. tapınaklarının (m.ö.586-570) yıkılışı dola­ yısıyle bir yas günü olarak kabul edilmiştir. Bugün, Ab (Temmuz­ Ağustos) ayının 9.günü, güneşin batması ile başlar, ertesi gün gökte üç yıldız görününceye kadar sürer. Bu süre içinde yenilip içilmez, otu­ rulup Yeremya'dan ağıtlar okunur. Sinagoglarda ise, Tevrat'ın Eyüb bölümü okunur. Koyu gelenekçi yahudiler, bu oruca ü ç hafta önce başlarlar. Bu, Kudüs'ün düşman eline geçmesinden üç hafta evvel, Kudüs'ü çevreleyen surlarda bir gedik açılmasından dolayı ya pılır. Bu süre içinde evl enme, düğündernek, eğlence yapılmaz, son do kuz günde et yenmez şarap içilmez. 1

b-Yeni Yıl Bayraını (Roş Ha Şana) Yahudi takviminin Tişri ayının b irinde yapılır. On keffaret gününün birincisidir. Son güne, Büyük Keffaret Günü (Yom Kippur ) denilir. Yahudilere göre, yılbaşı bayramı evrenin yaratıldığı ilk güne denk gelir. Bu, eski Babil inançlarından kalmadır. B u günde yahudiler, ailecek sinagog'a gider, eve dönünce baba " Kidduş " okur, dua edilir, bala batırılmış ekmek, bir tatlı elma yenilir. Öğleyin yı­ kanılır, Tevrat okunur. 2 •

c-

Büyük Keflaret Bayramı (Yom Kippur) .

Tişri ayının 10.günü kutlanır. O gün oruç tutulur, oruca önceki akşam güneş batarken b aşlanılır. Yom Kippur arefesinde yemekten sonra sinagoga gidilir, evden çıkmadan ölülerin ruhları için büyük bir mum yanar. Mum, o gece ve ertesi gün sürekli olarak yakılır. Gün boyu sinagogta ayin yapılır. I.Kırallar bölümünden okunan parçalarla oruç gününe son verilir. 3 Bu gün Yahudilerin altın buz ağıya tapmaları , bu sebeble Allah'ın gazabına uğramaları ve bu suçtan bağışlanmaları sebebiyle

1 Örs, Musa ve Yahudilik, s.422-423; Dinler Tarihi Ansik., il, 423. 2 Örs, a.g.e., s.415-416; Tümer-Küçük, Dinler Tarihi, s.135; Dinler Tarihi Ansik. il, 423-424. 3 Sankçıoğlu, Dinler Tarihi, s.202; Tümer-Küçük; a.g.e., s. 135; Dinler Tarihi An­ sik., il, 424.

68 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş kutlanmakta.d ır. 1 Yom Kippur'un kutlanmasını Tevrat emretmekte­ dir.2

d-Puriın Bayraını Adar ayının 14. günü kutlanır. İranlılar Filistin'i ele ge çirince, tüm yahudileri öldürmek için toplamışlardı (M. Ö.480), bu sı rada Ester adlı bir yahudi kızı, kıral Ahas verus (Kserkses)un yanına varır ve İran'lı vezir Haman 'ın, bütün yahudileri çoluk çocuk demeden öldürmeye hazırlandığını söyler ve yahudilerin bağışlanmasını sağlar. E ster'in bu kıralla evlendiği de nakledilmektedir. İşte b u olayı anmak için, Purim bayramı kutlanmaktadır. Bu bayramda sinagoga ' gidilir. Kutsal Kitab'ın Ester bölümü Okunur. Yahudiler değişik kılıklara girerler, çocuklar Haman'ın ismi geçtikçe gü rültü yaparlar. Evlerde ş ölenler düzenlenir, tanıdıklara hediyeler gönderilir. Yoksullara bağışta bulunulur ve bol miktarda içki içilir. 3 Tevrat'ın E ster kitabında b u olaydan bahsedilmektedir.4 c-

Pessah-Pagues (Hrunursuz) Bayraını

Nisan ayının 19.da başlar ve bir hafta sürer. İsrfüloğulları nın Mısır'dan çıkışı dolayısıyle düzenlenir. Bazı araştırıcılar, bunun ilk çağlardan kalma bir ilk bahar bayramı olduğunu da ileri sürmekte ­ dirler. Türkçe'de hamursuz diye anılmaktadır. Bu bayramda mayalı ekmek yenilmez. Maya ile ilgili bütün nesnelerin yenilmesi yasaktır. 5 Mayası z E kmek Bayramı 'nın (Pessah ) kutlanılmasını Tevrat emretmektedir. 6 Bu bayramda " Fısıh" adıyla bir de kurb an kesilmekte ve eti sabaha kalmadan yenilmektedir. 7

1 Tevrat, Çıkış, bfıb: 32; Örs, a.g.e., s.417-418 2 Tevrat, Levililer, 16/29-31, 23/26-32 3 Örs, Musa ve Yahudilik, s.420; Sarıkçıoğlu, Dinler Tarlhi, s.201-202; Tümer-Kü­ çük, Dinler Tarihi, s.135; Di nler Tarihi Ansik., il, 425. 4 Kitfıb-ı Mukaddes, Ester Bölümü. 5 Olgun, Müslümanlıkta İbadet Tarihi, s.105; Sarıkçıoğlu, a.g.e., s. 201; Cilacı, İlahi Dinlerde Oruç, Hac ve Kurban, s.20; Tümer-Küçük, a.g.e., s. 135; Dinl er Tarlhi Ansik., 11, 425-426. 6 Tevrat, Çıkış, 23/15, 34/18 7 Tevrat, Çıkış, 34/25.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 69 f- Hanukka Bayraını Kisler ayının 25. günü başlayıp, bir hafta sürer. İlk gece bir mum yakılır, sonra her gece bir mum daha ilave edilir, sekiz kollu Hanukka şamdanı bu şekilde dolar. S ekiz mumu yakmak için do ­ kuzuncu bir mum kullanılır. Mumlar gece yanar, bu süre içinde iş gö ­ rülmez, yalnız oyun oynanır, dinle ilgili hikayeler anlatılır. Maoz Sur (Koruyucu Kaya) adlı bir ilahi okunur. Yudas Makkab eus adlı yahudinin, Yeruşalim tapınağı nı onardığı yedi gün için düzenlenir. Yalnız evlerde kutlanılır. Bu b ayramın Filistin'e hakim olan Selefkoslar zamanında düzenlen�eye başlandığı biliniyor. 1

g- Sukkoth (Kamış-Çardak) Bayraını Yom Kippur 'dan hemen sonra, Tişri 'nin 15.de, yahudiler Ç ardak Bayramı için, bir gölgelik olan kulübeleri hazırlarlar. Bu kulübelerin son eksiklikleri arife akşamı giderilir. lsrailoğullarının Mısır'dan çıkışlarını anma niteliğinde olan bu bayrama Çadır Bayramı da denilmektedir. Bunun, daha eski çağlardan kalma bir bağbozumu bayramı olduğu ileri sürülmektedir. Çardak Bayramı yedi gün sürer. Hurma, söğüt, mersin, limon dalları bir arada dört yöne sallanılır ve bu sırada ilahiler, mezmurlar okunur. Dallar daha sonra, Tanrı'ya şükran alameti olarak bir alayla sinagoga götürülür. Bu dört bitki, işbirliği yapan insan tiplerini temsil eder. Bu bayram için hazırlanan kulübeler samanla örtülür, yemekler bayram süresince bu çadırlarda yenilir, bu da ibadet sayılır. Çardakların anlamı, lsrailoğulları nın çölü geçişlerinde Tarirı'nın kendileriyle beraber oluşudur, ikinci anlamı i s e , Ahid S an dığı 'nın e tr afında tüm i n s an ların toplanacağıdır. Bağbozumuna rastlayan bu bayram, tam bir neş'e bayramıdır. Sukkoth, Tevrat'ta bahsi geçen dini bayramlardandır. 2

h- Haftalar Bayraını Tevrat: "Kendine yedi hafta sayacaksın, ekine orak s almaya başladığın vakitten yedi hafta saymaya başlayacaksın . . . Allfilı'ın Rabbe Haftalar Bayramı 'nı tutacaksın"3 demektedir. 1 Örs, Musa ve Yahudilik, s.419-420; Sankçıoğlu, Dinler Tarihi, s.201; Tümer-Kü­ çük, Dinler Tarihi , s.135; Dinler Tarihi Ansik., II, 424-425.

2 Tevrat, Çıkış, 35/22; Tesniye, 16/13-17; Sankçıoğl u , a.g.e., s. 201; Örs, a.g.e., s.418-419; Dinler Tarihi Ansik., II, 424. 3 Tevrat, Tesniye, 16/9-10

70 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş Babil esaretinden sonra kurulan teokratik yahudi devletinde, ürünlerden alınan ondalık verginin (öşür) toplanması, bu yedi sayım haftasındadır. 1 ı-

Şavvot (Pentecôte)=Gül Bayramı

Hz.Mlısa'ya on emrin verildiği gün olup, Pesah'tan elli gün sonradır. Gül Bayramı olarak adlandırılır. 2 Yahudilerin belli başlı bayram ve tören günleri bunlardır. İs.­ lam, yahudilerin bu bayram ve tören günlerini tasvib etmemiş, ken­ disi Ramazan ve Kurban Bayramları ile Kadir, Berat gecesi gibi mübarek geceler getirmiştir.

2. Hıristiyanlık'ta Yıllık İbadet ve Bayram Günleri a- Noel Bayramı Hıris tiyanlığın en büyük iki bayramından olan " Noel ", Hz.İsa 'nın doğum günü olarak Aralık ayının 25. günü kutlanır. B u bayrama Epiphaneia da denilir. Ortaçağ başlarında Noel, Doğu'da 6 ocakta kutlanırdı. Gregorius'un teklifi üzerine, Doğu Hıristiyanları da Noel'i 25 Aralıkta kutlamaya başladılar.3 Noel'de kiliselerde dualar yapılır. E ski Ahid ve İncil ' den parçalar, ilahiler okunur, tö reni düzenleyen en büyük görevli sandalla suya -açılır, okuyup üfleyerek haçı suya atar. Havaların soğuk olmasına rağmen din sevgisi ile haçı bulmak, sudan çıkarmak için suya atlayanlar olur. Haçı bulan kişi kutlanır.4 İlk Noel, 336'da kutlandı. Aslında Hz.İsa'nın doğum tarihi kesin olarak bilinmiyordu. Romalılar'ın İran'dan aldıkları Mitra dinindeki Ölümsüz Güneş Tanrısı 'nın doğum günü b ayramını, hıristiyanlar, Hz.İsa için kutlamaya başladılar. Bu putperest Roma b ayramı, 2 1- 3 1 Aralık tarihleri arasında kutlanıyordu. Miladi takvim yılı başlangıcı olan yılbaşı ile Noel 'in ilgisi yoktur. 5

1 Tevrat, Çıkış, 34/22; Örs, a.g.e., s.422; Dinler Tarihi Ansik., 11, 423. 2 Tümer-Küçük, a.g.e., s.135; Sankçıoğl u , a.g.e., s.201 3 Dinler Tarihi Ansik., 11, 330 4 Tümer-Küçük, Dinler Tarihi , s.157-158; Dinler Tarihi Ansik ., il, 330. 5 Tümer-Küçük, a.g.e., s.158

lslfım'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 71

b- Paskalya Hz. İsa'nın dirilişini dile getiren bu b ayram, Hıristiyanlığın en büyük bayramı sayılır. Nisan ayının 15'inden sonraki p azara tesadüf eder. Hıristiyanlığa göre, Hz.ls a öldükten üç gün sonra dirilmiştir. Paskalya bir hafta sürer ve bu süre içinde, Hz.lsa'nın çektiği cefaları dile getiren İncil metinleri okunur. 1 Paskalya'nın Hıristiyanlığa, yahudilikteki Pesah'tan geçtiği sanılmaktadır. Bu bayramın, Mart ayının 14'ünden sonra gelen ilk pazar başladığı da ileri sürülmektedir.2 Paskalya , biri perhiz dönemi, diğeri de bayram diye ikiye ay­ rılmaktadır. Pazar günü kilisede, en büyük görevlinin idaresi altında tören düzenlenir. Evlerde ise Paskalya çöreği hazırlanır, paskalya yumurtası pişirilir, mumlar yakılır, dualar edilir. Süryaniler, Tem ­ muz ayında Meryem Ana Paskalyası kutlamaktadırlar. Paskalya'nın ' tarihi çeşitli kiliselere göre değişebilir.3 . '

·

c- Meryem Ana Günü Ağustos'un 15'ine yakın pazar günü yapılır. Bu günde, kadınlara ve kızlara Meryem Ana'nın iffeti temsili olarak anlatılır. 4 B ütün mezhepler, Hz. İsa'nın annesi Hz.Meryem'in göğe çıktığı günü tören ­ ' lerle kutlar, bayramlar düzenlerler. Ancak, bunların günleri de mezheplere göre değişiktir. Ancak genellikle Paskalya günü b aşlangıç olarak alınır.5

d- Haç Yortusu Kudüs'ten İran'a götürülen haçın geri alınmasıyla ilgilidir ve E ylülün 1 5 'inde yapılır. Hıristiyanlık'ta haç, çok mühimdir. Hz.İsa 'nın kanı sürüldüğü için mukaddes kabul edilmiş ve günahları giderme aleti olmuştur.6

1 Tümer-Küçük, a.g.e., s.158

2 Dinler Tarihi Ansik., il, 328. 3 Di nler Tarihi Ansik., il, 329-330; Tümer-Küçük, a.g.e., s. 158. 4 Tümer-Küçük, a.g.e., s.159. 5 Dinler Tarihi Ansik., il, 330. 6 Tümer-Küçük, a.g.e., s.158-159.

72 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş e-Azizler Bayramı Bütün mezhepler, bütün hıristiyan azizlerinin anılarına tören ­ ler düzenlerler, bayram yaparlar. Bunların günleri mezheplere göre değişir, herbirinin bütün mezheplerce benimsenen belirli bir günü yoktur. 1 f- Dies Natalis Katolik mezhebine göre, din şehitlerinin öldükleri günlerle il gili bayramlardır. Doğu Kilisesi'ne bağlı olanlar da, bu günleri kut !arlar. Bu günlerde din şehitlerinin hatırasına adaklar sunulur, dualar, ilahiler okunur. 2

g- Bağbozumu Bayramı Doğu Kilisesi'ne bağlı mezhepler arasında, üzümlerin t�plan­ ması sonucu, şarap yapımı dolayısıyla düzenlenen bayrama ya Uzüm Bayramı , ya da Bağbozumu Bayramı denilir. Bu b ayram, Eski Çağ'ın çok tanrıcı dinlerinden, özellikle, Dionysos 'un bir şarap tanrısı olarak kutsandığı dönemlerden kalmalıdır. Aslında Hıristiyanlık'la bir alakası yoktur. Ağustos sonlarına doğru kutlanır. Du alar, ilahiler okunur, topluca törenler düzenlenir, şaraplar içilir. 3

h-Haınsin Katolik kilisesine göre, Havariler'in üzerlerine Kutsal Ruh'un indiği döneme " Hamsin" denilir. Yahudilik'te ise Hz.Musa'ya o n emrin gönderildiği zamandır. Hıristiyanlığa Yahudi likten geçmiştir ve diğer b i r adı da " Gül Bayramı " (Şavvot/Pentecôte)dir. Paskalya'dan itibaren elli gün sürer. Ham sin, Orta Çağda sekiz, daha sonra üç, çok yakın dönemlerde de bir güne indirilmiştir. IV. yüzyılda bütün vaftizler bugünde yapılır, bay ram çok büyük törenlerle kutlanır, kiliselerin kubbelerinden gül atılırdı. Bugün yaz aylarına giriş döneminde kutlanmaktadır. 4 Hıristiyanlığın başlıca bayramları ve tören günleri bunlardır. Hıristiyanlık'taki bu bayram ve tören günleri İslam'ca benimsenme­ miştir. İslam, kendisine has bayram ve kutsal geceler getirmiştir. 1 Dinler Tarihi Ansik., II, 330. 2 Dinler Tarihi Ansik., II, 330. 3 Dinler Tarihi Ansik, II, 331. 4 Dinler Tarihi Ansik. II, 330

İslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 73 3. Cfilıiliye Devrinde Ytllık İbadet ve Bayram Günleri a-

Kurban Bayramı

Bazı tarihi kaynaklarda verilen bilgilerden anlaşıldığına göre, Hz.İbrahim yapmış olduğu haccı esnasında, Mina'da kurban kesmiştir. 1 Kur'an'da da "Ey Muhammed! Hanif olan İbrahim'in dinine uy! "2 buyurularak bu hususa işaret edilmiştir. Buna göre, İslam'da m evcut olan Kurb an B ayram ı ' nı n Hz.İbrahim'den kaldığı ve İslam tarafından tasvib edildiği tahmin olunabilir. Daha önceki araplarda mevcut olan, o gün Mina'da kurban kesme adeti, İslam tarafından yalnız hacılar için kabul edilmemiş, dünyanın çeşitli yerlerinde olup, o an hacca gelmemiş olan bütün müslümanlara teşmil edilmiştir. 3

b-Medineliler'in Bayramları Cahiliye devrinde Medineliler'in iki tane bayramları vardı ve bugünlerde oyun oynar, şenlik yaparlardı. Hz.Peygamber Medine'ye hicret ettiği zaman Medineliler'in bu bayramlarını görünce: "Bu iki gün nedir?" diye sormuştu. Medineliler de: "Biz Cahiliye devrin­ deyken bu iki günde şenlik yapardık" diye cevap verdiler, bunun üze­ rine Hz.Peygamber: "Allahü Teala, sizin iki bayramınızı, onlardan daha hayırlı ikisi ile değiştirdi : 'Iyd-i Fıtır,'Iyd-i Edha"4 buyurdu. Bazı kaynaklarda Cahiliye devrinde Medineliler'in kutladıkları bu iki bayram gününün, Nevruz ve Mihrican günleri olduğu zik redilmektedir. 5 Sonuç olarak, İslam'ın Cahiliye devrine ait bu iki bayramı kal ­ dırarak, yerine Ramazan ve Kurban Bayramlarını getirdiğini söyleyebiliriz.

1 I.lshak, S!re, s.80; Taberi, Tar\'hu'l-Ümem, 1,262. 2 16. N ahi, 123. 3 1.A., İd-i Adha maddesi, 5/II, 933. 4 E .Davud, Sünen,1,675; N esil.l, Sünen, 111, 179-180; A.b.Hanbel, Müsned, 111, 103,235,250; 'Ayni, 'Umdetü'l-Kari, VI, 270. 5 Sübki, Menhel , VI, 305

74 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş

E- YAGMUR DUASI (İSTİSKA) 1- Yahudilik'te Yağmur Duası Yağmur duasına çıkma adetinin Yahudilik'te de mevcut oldu­ ğunu görmekteyiz. Kur'fuı-ı Kerim, Hz.Musa'nın, kuraklık ve susuz­ luktan kıvranan kavmine yağmur yağdırması için Allfilı'a duaya çıktığını bildirmektedir. 1 Cenab-ı Hak, Hz.Musa'nın bu duasını kabul buyurmuş, gelip geçici bir yağmur yerine, daha büyük bir nimet ihsan ederek, İsrail oğullan için oniki pınar fışkırtmıştır. 2 Kitab-ı Mukaddes 'te, İlya'nın yağmur yağması i çin dua et­ tiğinden bahsedilmektedir) Kitab-ı Mukaddes'.in Amos kısmında da, Rab Yahova , İsrailoğulları nın kuraklık ve susuzluk sebeb iyle kendisine yönelip, yağmur yağdırması için dua etmediklerini bildirmektedir. 4 Ayrıca, rivayet edildiğine göre, Hz.Süleymfuı yağmur duasına çıkmış, bu sırada sırtüstü yatarak, ayaklarını havaya kal­ dırmış bir karınca görmüştü. Karınca: "Ya Rab! Biz senin mahluka­ tından bir takım mahluklarız. Senin suyundan müstağni değiliz" di ­ yordu. Bunun üzerine, Hz.Süleyman yanındakilere: "Dönün! Muhakkak ki, sizden başkasının sebebiyle sulandınız" demişti.5 Hz.Süleyman'ın karıncaların dilinden anladığını Kur'an-ı Kerim haber vermektedir. 6 Bu nakillerden, Yahudilik'te yağmur duasının mevcut olduğunu anlıyoruz. Yahudiler'in günlük ibadetlerinde, günde üç defa, (kış mev­ siminde ayrı, yaz mevsiminde ayn olarak yapılan duaların i çinde) bereketli yağmurların yağması için dua edilmektedir.

2- Hıristiyanlık'ta Yağmur Duası Yağmur duasına çıkma adetinin, Hıristiyanlık'ta da mevcut ol ­ duğunu görmekteyiz. Katolikler 'de yağmur duası dini alaylarla ya1 2.Bakara, 60 2 2.Bakara, 60; 7.A.'riif, 160, Yazır, Hak Dini, I,365, IV, 2308. 3 I.Kırallar, bab: 17-18; Yakub'un Mektubu, 5/17-18 4 Amos. 417-8. 5 Hakim, Müstedrek, I,325-326; Suyfiti, el-Camiu's-Sağfr, II, 4; Davudoğlu, Sel amet Yollan , II, 229 6 27. Neml, 16-19.

lslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 75 pılmaktadır. Bu sırada mukaddes makamlara ziyaretler tertiplen­ mekte ve dini alaylarla yüksek tepelere yağmur duasına çıkılmaktadır. ! ·

3- Cfilıiliye Devrinde Yağmur Duası

Yağmur duasına çıkma adetinin Cahiliye devrinde de mevcut olduğunu görmekteyiz. Nitekim Peygamberimiz'in amcası Ebu Ta lib de, Kureyş 'le birlikte yağmur duasına çıkmıştır. Ebu Talib'in, Hz.Peygamber'in elinden tutup Ka'be'ye götürdüğü ve O'na dua et­ tirdiği, bu sırada açık olan havada, birdenbire bulutların görülmeye başladığı, yağmur yağıp Mekke derelerinin sularla dolup taştığı nakledilmektedir. Ebu Talib, Hz.Peygamber için söylediği 110 b eyit­ lik bir medhiyesinde, bu hususu dile getirmiştir:

"O, beyaz (yüzlüdür), yüzü hürmetine yağmur dilenir, Yetimlere yardımcı ve sığınak, fakir ve dul kadınlar için güven kaynağıdır. "2 Peygamberimiz'in dedesi Abdülmuttalib d e , yanı n d a Hz.Peygamber olduğu halde, Kureyş'in önüne düşerek E b u Kubeys dağına yağmur duasına çıkmıştır. Abdülmuttalib'in, Peygamberimi z ­ 'in yüzü hürmetine yağmur dilemesinden sonra, çok geçmeden yağmur yağmış, vadiler sularla dolmuştur. Bu vesile ile Rukayka binti Ehi Sayfi b .Haşim bir beyit söylemiştir. 3 Yine Cahiliye devrinde, yıldızlardan yağmur dilendiğini gör ­ mekteyiz. Cahiliye devrinde araplar, fiilleri Allah'tan başkasına is nad ediyorlar ve yıldızlar kendilerine yağmur yağdırarak, nzıklandı nr sanıyorlardı. 4 Hz.Peygamber'den nakledilen rivayetlerde bu husus haber verilmektedir. 5 1 Boratav, l.A., 1stiska maddesi, V/11, 1222; J.Descuffı, Roma İbadet Usulü Hülasası, s.108-109.

2 Buhaıi, Sahih, il, 15; l.Mace. Sünen, I,405; A.b.Hanbel, Müsned, I, 7, 11,93; Kastallanf, İrşad, III, 108; Ayni, Umde, Vll, 30. 3 Belazüıi, Ensabü'l-Eşraf, I,82-83; Hamidullah, İslam Peygamberi, I,46. 4 'Ayni, 'Umdetü'l-Kaıi, Vll, 60; XVI, 301 5 Buhaıi, Sahih, IV, 238; Müslim, Sahih, 11, 644; A.b.Hanbel, Müsned, il, 455.

76 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş İslam, Cahiliye devrinin yıldızlardan yağmur dilenmesi adetini reddetmiştir. Hz.Peygamber, "Yıldız bize yağmur yağdırdı; diyen kimsenin yıldıza iman edip, Allah'a ve O'nun nimetine küfrettiğini" bildirmiştir. 1 Sonuç olarak İslam, Yahudilik, Hristiyanlık ve Cahiliye dev­ rinde mevcut olan yağmur duası uygulamasını, şirke ait hususlardan temizleyerek tasvip etmiştir. 2

F- CENA.ZE İLE İLGİLİ UYGULAMALAR

1- Yahuclilik'te Ccnftze İle İlgili Uygulamalar a- Ccnazcnin Yıkanması ve l{cfenlenınesi Yahudilik'te ölü, dini bakımdan murdar sayılmaktadır. Tevrat ölüyü, "abi abot ha tumea" (murdarların murdarı) diye nitelendir­ mektedir. Yahudilik'te kahin soyundan olanlar, içinde ölü bulunan eve giremezler. Ölü çıktıktan sonra da, belirli temizleme s eremonile rinden sonra girebilirler. 3 Yahudilik'te, ölen bir insana dokunan, yedi gün murdar olur, böyle bir kimsenin üçüncü ve yedinci günlerde yıkanması gerekir, aksi halde hep murdar kalır.4 İlahi bir dinle bağdaşması mümkün olma­ yan bu fiiller, herhalde asıl Tevrat'ta mevcut olmasa gerektir. Kana­ atimizce bunların sonradan uydurulmuş olması muhtemeldir. İslam, cenazenin murdar olduğu fikrini kabul etmemiştir. İs ­ lam'a göre , cenaze necis değildir. Ancak İslam'a göre, cenaze yıkayanın gusletmesi vaciptir.5 Yahudilik'te ölenin en yakınları, bütün dini vazifelerden ve gö ­ mülmeye ait işlerden uzak tutulurlar. 6 İslam'da ise, cenazenin yı1 Buhi'ırf, Sahih, II, 23; Müslim, Sahih, 1,83-84; İ.Malik, Muvatta', 1,192, No:4; Ab dürrezzak, Musannef, XI, 459. No:21003. 2 Buhi'ırf, Sahih, II, 15; 1.Mace, Sünen, 1,405; A.b.Hanbel, Müsned, 1,7, II,93. 3 Tevrat, Levililer, 2 1/1-3; Örs, Musa ve Yahudilik, s.391. 4 Dinler Tarihi Ansik., II, 338. 5 Buhi'ıri, Sahih, II, 73; E.Davud, Sünen, III, 51 1-512; 1.Mace, Sünen, 1,470. 6 Örs, Musa ve Yahudilik, s.392.

.İslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri

1 77

kanmasına, hazırlanmasına ve kabre indirilmesine en layık kimse ­ ler, cenazenin en yakınlarıdır. Hz.Peygamber, 'kızları Zeyneb ve Ümmü Külsüm 'ün vefatlarında, cenazeleriyle yakından ilgilenmiş, oğlu İbrahim'in cenaze namazını da bizzat kendisi kıldırmıştır. I Yahudilik'te, cenaze ile Hebra Kaddişa (Kutsal Birlik) men­ subu kadın ve erkekler ilgilenirler. Bunlar, ölüyü soyar, yıkar, kefen­ lerini giydirip tabuta koyarlar. Sofu yahudi kadınları, s evab olsun diye kefenlerini dikip hazırlarlar. Yahudilerde ölüler, eskiden mezar­ lıkta yıkanırdı, şimdi " Bet-ha Metaher" (Temizlem e . Evi) denilen gasilhanelerde yıkanmaktadır. Yıkama işlemi, nadir olarak evlerde de yapılmaktadır. 2 Yahudilik'te ölü, üstü örtülü olarak teneşire yatı ­ rılır, Hebra üyeleri etrafına toplanır. Ölünün üzerine usulünce bir ılık su dökülür, daha sonra bol su dökülerek, Tevrat'tan: "Çünkü o günde sizi tathir etmek üzere sizin için kefaret edilecektir. Rabbin önünde bütün suçlarınızdan tahir olacaksınız"3 cümleleri söylenilir. 4 Cenazenin örtülü olarak yıkanılması İslam'da da vardır.5 Yahudilik'te, ölü kurulandıktan sonra kefeni, daha doğrusu ce­ naze elbisesi giydirilir. Bu elbise, herkes için birdir. Rabbi Gamliel il, bütün ölülerin eşit beyaz giysilerle gömülmesi adetini koymuştur. Bu elbise, beyaz bezden takke, gömlek, don, kuşak ve kemerdir. Er­ keklerde, buna bir de dua atkısı eklenir. Bu işlemler sırasında konu­ şulmaz. Ölünün yanında konuşmak onunla eğlenmek s ayılır. Hebralar , seremoninin başında kısa bir dua yaparlar, ölü hazır­ landıktan sonra beyaz tahtadan yapılma bir tabuta konulur. Bu hu ­ sus asıl geleneklerde yoktur, eskiden ölü doğrudan doğruya toprağa yatırılırdı. Kudüs'te şimdi de böyle yapılmaktadır. Nitekim Yuhanna İncil'inde Hz.isa 'nın da, yahudi adeti üzere kefenlenip , kabre konulduğu iddia edilmektedir. 6

1 Buharı, Sahih, il, 73; Müslim, Sahih, II, 646-648; E.Diivud, Sünen, III, 503, 529; Tirmizi, Sünen, ili, 315; Nesfö, Sünen, iV, 28-29; 1.Miice, Sünen, 1,468-469, 484; 1.Siid, Tabakiit, 1,141. .. 2 Ors, a.g.e., s.392.

3 Tevrat, Levililer, 16/30 .. 4 Ors, a.g.e., s.392-393. 5 E.Diivud, Sünen, III, 501-502; Ceziri, K.Fıkh, 1, 504. 6 Yuhanna, 19/40; Örs, Musa ve Yahudilik, s.393.

78 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş Cenazenin yıkanması ve kefenlenmesi İslam'da da vardır, 1 an­ cak kefenlenme sonunda, cenazenin hiçbir tarafı açık kalmaz, Lifüfe denilen örtü, tüm cenazeyi örter, baş ve ayak tarafları düğümlenir. Gömlek ve don yerine, İslam'da İzar ve Kamis mevcuttur.2 Cenazenin tabutla defni uygulamasına ise, zemin rutubetli ve yumuşaksa cevaz verilmiştir. 3 Bir kimsenin kefenini önceden hazırlaması da, İslam'da mahzurlu görülmemiştir. 4 b- Cenılzenin Defni

Yahudilik'te cenaze alayı yola çıkmadan önce 90 ve 9 1. Mez ­ murlar'ın son parçaları ile Rabbi Nehunya ben ha-Kana 'ya ait ol duğu söylenen ş u dua okunur: "Duy kavminin yakarışını, götür bizi temizliğe, ey yüceler Yücesi!" 5 Eskiden yahudiler, cenazelerini omuzlarda taşırlardı. Şimdi ise, sadece Hahamlar ve Hebra mensupları böyle götürülmektedir, ölü arabaya konulacaksa, cemaat bir müddet yaya olarak tabutun peşinden gider. Bir yahudi, cenaze alayını gördüğü zaman, cenaze ile birlikte gider ve "Selametle git" temennisinde bulunur. Yol sinagogun önünden geçerse b iraz durulur, kapıya çıkan Kantor Veda Mezmuru 'nu okur. Ölüler sinagoga alınmaz, sadece Hahamb aşı ile ' H ahamlar'ın ölüleri alınabilir. S inagogun içine alınan cenaze sinagogta yedi defa dolaştırılır ve bu esnada "Şofar" denilen bir boru öttürülür. 6 Mezarlığa varınca cenaze omuzlara alınır. Ölü, cenazelerin ko­ nulup yıkandığı binaya alınır, burada Haham dua eder ve kalanları teselli edici sözler söyler. Sonunda 90 ve 9 1. Mezmurlar'ın son parça­ larıyla, Rabbi Nehunya ben ha-Kana'nın duası okunur, daha sonra 1 Buhfıri, Sahih,II, 75, 77; Müslim, Sahih,II, 646-650; E.Davud, Sünen, III, 505-506; Tirmizi, Sünen, III, 315,319-322; Nesilf, Sünen, iV, 30-31,33; l.Mace, Sünen, 1,471 472.

2 E.Davud, Sünen, 111, 506-508; Nesai, Sünen; iV, 35-36; l.Mace, Sünen, 1,472; Cezlri, K.Fıkh, 1,515. 3 Ceziri, a.g.e., 1,535. 4 Buhfıri, Sahfh, il, 78. 5 Örs, Musa veYahudilik, s.394. .. 6 Ors, a.g.e., s.394.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 79 ölü, hazırlanmış olan mezara götürülür. Orada Hebra mensupları, ölüyü' mezara indirir; bu sırada Daniel kitabından: "Ve sen git, kendi sonuna" sö zünü s öylerler. 1 Ölünün yüzü doğuya, Yeruşfilim Tapınağı 'nın bulunduğu farz edilen tarafa doğru çevrilir. Sonra bir kürek toprak ölünün veya tabutun üzerine serpilir ve gene dua edilir. Artık kürek elden ele geçer, ama doğrudan doğruya ele verilmez, yere bırakılır, daha sonraki de oradan alır. Eskiden, bu törene kadınlar katılmazlardı. Mezarlıkta cemaat, ölenin yakınlarına şu sözlerle başsağlığı diler: "Her yerde ve her zaman hazır olan (Tanrı), Siyon ve Yeruşalim için yas çekenler arasında, sizin de tesellinizi versin!". Bu sözlerden sonra, yerden bir demet ot koparılır, insanların ölümlü olduğuna dair bir mezmur okunur ve mezarlıktan çıkılır. Gömme töreninden sonra, cemaata yemek vermek adettir. Yaş ­ lılar yere yakın otururlar, ölenin oğlu varsa, yere oturur, ona ekmekle yumurta verilir. 2 Bir rivayette, yahudilerin, cenaze defni ile ilgili uygulamaların­ dan b ahsedilmektedir. Buna göre Hz.Peygamb er, cenazenin ardından gittiği zaman, cenaze kabre konuluncaya kadar oturmazdı. Bir gün bir haham, Hz.Peygamber'e,: "Ya Muhammed! Biz de böyle yaparız" demişti. Bunun üzerine Hz.Peygamb er, cenaze kabre konulmadan oturmuş ve: "Yahudiler'e muhalefet edin"3 buyurmuştu. İslam'da, Yahudilik'teki duaların yerine, Cenaze Namazı var ­ dır. Cenazeyi omuzlarda taşımak, İslam'da da faziletli bir davranış olarak görülmüştür. Hz.Peygamber, cenaze gömülünceye kadar hazır bulunan kimsenin, sevab kazanacağını bildirmiştir.4 Cenazeyi götürenlerin cenazenin arkasından yürümesi efdal gö­ rülmüştür. Hz.Peygamber: "Cenazeyi takip edip, üç kez taşıyanın, ona karşı görevini yapmış olacağını" bildirmiştir. 5 Yahudi cenazeleri nasıl ki Yeruş alim ( Kudüs) tarafına doğru kabre konuluyorsa, Müslümanlar'ın cenazeleri de Ka'be yönüne doğru .. 1 Ors, a.g.e., s.394-395. .. 2 Ors, a.g.e., s.395. 3 Tirmizi', Sünen, 111, 340; I.Mace, Sünen, 1, 493. 4 Buhfı.ri, Sahih, il, 89-80; Müslim, Sahih, il, 652-654; Nesfö, Sünen, iV, 54-55, 7677; l.Mace, Sünen, 1,49 1-492; Cezlrl, K.Fıkh, 1, 530-532. 5 Tirmizi', Sünen, IIl,359; l.Mace, Sünen, 1,476; Cezlri, a.g.e., 1,532-533. /

80 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş sağ tarafı kıbleye döndürülerek yatırılır, arka üstü yatırılmaz,

cenazeyi kabre koyanlar ( .JJ I J_,...J.. ı.I.. J..&.J .JJI ı---ı ) "Allah'ın adıyla ve

Rasulullah'ın dini üzere" derler. ı İslam'da da kadınların cenazeye katılmaları hoş karşılanmamış, bu husus tenzihen mekruh sayılmış tır. 2 Yahudilik'te cenazenin defninden sonra Mezmur okunduğu

halde, İslam'da cenazeye telkin verilip, Kur'an-ı Kerim okunur. 3 Bunlardan başka, Yahudilik'teki taziye uygulam ası İslam'da da vardır. Cenaze sahiplerine taziyede bulunulması, İslam'da mendub görülmüştür.4 Doğu ülkelerindeki yahudilerde, ölünün hemen, mümkünse ölüm günü gömülmesi adettir. 5 Bu uygulama İslam 'da da vardır. Ez.Peygamb er: "Cenazeyi çabuk kaldırın, hayır sahibi ise onu bek­ letmeden hayra iletmiş , şer sahibi ise , o şerri boynunuzdan atmış olursunuz"6 buyurmuştur. Yahudilik'te cenaze defnedilirken, küreğin toprak atacak kimsenin eline verilmeyerek yere konulması husu­ sunda, sebebini araştırmamıza rağmen bir bilgi elde edemedik. Bu durumda, bazı yerlerde günümüz müslümanları arasında da ya­ yıldığı görülen bu uygulama, bir yahudi uygulaması hükmünde ol­ maktadır. İslam, Yahudilik'teki, gömme töreninden sonra, cenaze sahip ­ leri tarafından cemaata yemek verilmesi uygulamasına yer verm e ­ miştir. Ölü sahiplerinin, 1.,3. günlerle hafta sonunda ziyafet vermesi ise mekruh sayılmıştır.7 Ancak, cenazenin komşuları veya akrabaları tarafından yemek hazırlanarak, ölü sahiplerine ikram edilmesinde bir beis görülmemiştir.8 Yahudilik'teki, ölenin oğluna ekmek ve yu ­ murta verilmesi gibi hususlar, İslam'da yer almamıştır.

1 E.Dfıvud, Sünen , III, 546; Tirmizi, Sünen, III, 364; 1.Mace, Sünen,I,494-495; Cez ­ fri, K.Fıkh, I,534. 2 Buhfıri, Sahfh, II, 78; Müsli m, Sahfh, II, 646; E.Dfıvud, Sünen, III, 515; l.Mace, Sünen, I,502-503. 3 İ.Abidfn, Reddü'l-Muhtfır, I, 797-798; Tercüme: A.Dfıvudoğlu, III, 398-399. 4 1.Mace, Sünen, I,511; Cezfrf, a.g.e., I,539. 5 Örs, Musa ve Yahudilik, s.392. ·5 Buhfırf, Sahfh, II, 87-88; Müslim, Sahfh, II, 651-652; E.Davud, Sünen, III, 523-524; Tirmizf, Sünen, III, 335, 387, Nesfıi, Sünı>n, IV, 42; 1.Mace, Sünen, I,484, 486. 7 1.Mace, Sünen, I,5 14; Cezfrl, a.g.e., I,539-540. 8 E.Dfıvud Sünen, III, 497; Tirmizf, Sünen, III, 323; 1.Mace, Sünen, I, 514; Cezfri, a.g.e., I,539-54 70.

İslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 81 c-

Matem Uygulamaları

Tevrat, ölünün arkasından akraba ve yakınlarının matem tu­ tarken, aşırılıklara kapılıp, saçbaş yolmalarını, üst baş yırtıp vücu dunda yaralar açmalarını yasaklamaktadır. 1 Tevr a t ' ı n b u k o n u d aki e m i r l e r i İ s l am ' a uygundur. Hz.Peygamber, ölüleri için yanaklarını döven, derisini, yakalarını, el ­ bisesini yırtan, saçını yolan kimseleri bundan nehyetmiş, bunun Cahiliye devri adeti olduğunu haber vermiştir.2

2- Hıristiyanlık'ta Cenaze ile İlgili Uygulamalar a- Cenazenin Yıkanması ve Kefenlenmesi Hıristiyanlık'ta bir kimse öldüğü zaman göğsünün üzerine haç konulur. İncil 'den parçalar okuı;ı.ur, Tanrı'nın, İsa Mesih 'in yardımı dilenir. Sonra ölü, evinden alınarak kilisenin ölüler için ayrılmış bölümüne getirilir. Ölüye bütün temizlik işlemleri yapıldıktan sonra, yeni elbiseler giydirilir, tabuta konulur. Tabutta ölünün yüzü açık bı­ rakılır, elleri göbeğinin biraz yukarısında, gövde ile haç oluşturacak biçimde üst üste konulur. Evde dini tören yapılmaz, yalnız gerekli dualar okunur, ölü evden din görevlisinin denetiminde alınır. Olü ta ­ buta konulduktan sonra, yakınlarının gelip görmesi için tabut ortaya getirilir. Yakınları tabutta yüzü açık duran ölüyü görür, çevresinde dolanır, dua ederler. 3 İlk Hıristiyanlar'ın, cenazeleri yıkadıklarını görmekteyiz. Nite kim Resullerin İşleri kitabında, Tabita adlı bir hıristiyan kadının, ölünce yıkandığı kaydedilmektedir.4 . Yine İlk Hıristiyanlar'da, ölülerin kefenlendiğini görmekteyiz. İnciller'de belirtildiğine göre Ez.İsa, çarmıha gerildikten sonra Ya hudi usulüne uygun olarak, keten bezle kefenlenmiştir.5 Yuhanna İn­ cili'nde, Lazar adlı şahsın, cenazesinin . kefenlenmiş olup, Hz.İsa

1 Tevrat, Levilil er, 19/28, 2 1/5; Tesniye, 14/1. 2 Buhari, Sahih, il, 82-83; Müslim, Sahih, il, 644; Tirmizi, Sünen, III, 3 12-313, 324; l.Mace, Sünen, I,503-505. 3 Dinler Tarihi Ansik., il, 333. 4 Resullerin İşleri, 9/36-37. 5 Luka, 23/52-53; Yuhanna, 19/39-42, 2017.

82 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş tarafından diriltildiğinden, 1 Resullerin İşleri'nde ise, Hananya adlı bir şahsın öldüğünde kefenlenip gömüldüğünden bahsedilmektedir.2 Bunlardan anlaşıldığına göre, cenaze ile ilgili hususlarda Hıristiyan ­ lık, aslında yahudi uygulamalarını tasvib etmiştir. İnciller'e göre Hz.İsa , yahudi uygulamasına uygun olarak, kefenlenmiş ve kabre konulmu.Ştur. Bu sebeble, Hıristiyanlık'ta cenazelere yeni elbiseler giydirilmesi ve• benzeri uygulamaların kaynağı, Yahudilik'le ilgisi olmayan örf ve adetler olmalıdır. İslam, Hıristiyanlık'taki, cenazelerin yıkanması uygulamasını tasvib etmiş, ancak, ölünün üzerine haç konulması, İncil'den parçalar okunması, ölüye yeni elbiseler giydirilmesi, yüzü açık olarak tabuta konulup ziyaretçilere gösterilmesi, ellerinin vücuduyla haç teşkil ede ­ cek şekilde yerleştirilmesi gibi hususları reddetmiştir. Bunlar İslam ­ 'da yer almamıştır. İslam'da da cenaze yıkanır, kefenlenir, kefenlen­ dikten sonra ölünün yüzü açıkta kalmaz, ölüye kefenden başka bir şey giydirilmez. 3

b- Cenazenin Defni Hıristiyanlık'ta ölü gömüleceği yere din görevlilerinin denetimi altında, bir ' araçla ya da tabutun yanlarından tutularak, omuza alınmaksızın götürülür. Hıristiyanlık'ta, Yahudilik'te olduğu gibi, ölüyü omuzda götürme geleneği yoktur. Tabut, dört yanındaki tuta ­ maklarından kavranarak taşınır. Ancak bu gelenek, bütün Hıristiyan Mezhebleri 'nde uygulanmamaktadır, bazı yerlerde ölü omuzlarda taşınmaktadır.4 Hıristiyanlık'ta, insanın öldüğü gün gömülmesi mecburiyeti yoktur. 5 Hıristiyanlık'ta ölü, başı Kudüs'ü gösterecek şekilde me zara konulur. Mezarın biçimini ve mezar başında yapılacak törenleri kilise belirler. Kişinin dileğine göre, ölü gömme töreni yapılmaz. Hı ­ ristiyanlık'ta ölü gömme törenleri, mezheplere göre farklıdır. Bir mezhebten bir adamın ölüsü, başka bir mezhebe bağlı kiliseye götü1 Yuhanna, 1 1/43-44. 2 Resullerin İşleri, 5/5-6. 3 Buhfı.ri, Sahih, II, 73,77; Müslim, Sahih, II, 646-650; E.Dfı.vud, Sünen, III, 506-507; Nesfı.i, Sünen, IV, 35-36; l.Mfı.ce, Sünen, I, 472. 4 Dinler Tarihi Ansik., II, 333. 5 Dinler Tarihi Ansik., II, 333.

lslam'a Göre Cahiliye ve.Ehl-i Kitdb Örf ve Adetleri / 83 rülmez. Kilise kendi mezhebinden olmayanların ne cenazesini kaldı ­ rır, n e d e böyle bir ölüyü kendi mezarlığına gömdürür. Bir Ortodoks ölüsünü, bir Katolik mezarına gömme imkanı yoktur. 1 Bir ölü gömüldüğünde, papazın, onun mezarı başında bir ko­ nuşma yapması, onun iyiliklerinden, durumundan, ailesiyle olan bağ­ lantılarından, geride kalanların onun ölüsü karşısındaki tutu­ mundan sözetme geleneği vardır. Gerektiğinde papaz, ölünün ailesi ­ nin tutumunu beğenmezse, ona gerekli saygı ve ilginin gösterilmedi­ ğini fark ederse, bu davranışları ölünün mezarı başında açıklayabilir, ölünün ailesinin tutumunu eleştirebilir. 2 Cenazenin omuzlarda taşınması uygulaması, İslam'da da var­ dır.3 Ancak İslam, Hıristiyanlık'taki, cenazenin defnini geciktirme uygulamasını reddetmiş, cenazelerin kaldırılmasında acele edilme sini emretmiştir.4 Ayrıca İslam'da, cenazelerin Kudüs'ü gösterecek şekilde kabre konulması uygulaması mevcut değildir. İslam'da cenazeler, yüzü Ka'be'ye gelecek şekilde sağ yanı üzere defnedilir. 5 Hı ­ ristiyan mezarlığına b aşka din veya mezhepten olanların gömülme ­ sinin yasak olması gibi, müslüman mezarlığına müslüman olmayan ların gömülmesi caiz değildir. 6 Hıristiyanlık'taki, p apazların mezar başında konuşma yapmaları uygulaması, İslam'da yer almamıştır. İslam' da cenaze kabre konulduktan sonra telkin yapılmaktadır. 7

c- Ölü Yakma Hıristiyanlık'ta, başlangıçta ölü yakma geleneği yoktu. Nitekim ilk hıristiyanların ve Hz.İsa 'nın kabre gömüldüğü İncillerde bildi rilmektedir. 8 Ancak günümüzde b azı mezheplerde, ölen kimsenin 1 Dinler Tarihi Ansik., il, 334.

2 Dinler Tarihi Ansik., 11, 334. 3 Ceziri, K.Fıkh, I,530-531.

4 Buhfıri, Sahih, II, 87-88, 103; Müslim, Sahih, II, 651-652; E .Davud, Sünen, III, 523-524; Tirmizf, Sünen, III, 335, 387; Nesfı.i, Sünen, IV, 42; l.Mace, Sünen, I,474, 476. 5 Cezfrf, a.g.e., I, 534. 6 Ebu Nu'aym, Hilyetü'l-Evliya, VI, 354; Suyı'.'iti, el-Camiu's-Sağir, I,15; İ.Abidin, Reddü'l-Muhtar, I,835. 7 t.Abidin, a.g.e., I,797-798; Tercüme: III, 398-399. 8 Yuhanna, 1 1/43-44; Luka, bab: 23; Resullerin İşleri, 5/5-6

84 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş sağlığındaki dileği üzerine ölüsü yakılıp, külleri ya bir şişeye konulup saklanıyor, ya da havaya savrululuyor. Bu geleneğin putperest din ­ lerden, özellikle Hint dinlerinden geldiği sanılmaktadır. Ölünün yakılması, kilisede yapılan dini törenlerden sonra olmaktadır. Ge rekli dini dören yapılmadan ölü yakılmamaktadır. 1 Katolik Kili­ sesine göre ise, ölülerin yakılması kesin olarak yasaktır, ölülerin gömülmesi mecburidir. 2 İslam , ölülerin yakılmasını kesin olarak reddeder, çünkü İs­ l am'da cenazeler defnedilir, mezarlara gömülür. Hz.Peygamber, Uhud şehitlerini, kendi kızlarını ve oğullarını kabre gömdürmüş, kendileri de vefat edince kabre gömülmüşlerdir.3

3- Cahiliye Devrinde Cenaze ile ilgili Uygulamalar

a- Cenazenin Yıkanması, Kcfcnlcnınesi, Defni, Cenaze Namazı Cahiliye devrinde Hanifler, cenazelerini yıkayıp kefenlerler ve üzerine dua okurlardı. Ölünün tabuta konulmasından sonra, velisi ayağa kalkarak, onun bütün iyiliklerini sayarak medheder, daha sonra: "Allah'ın rahmeti senin üzerine olsun" derdi. Bu bir nevi ce naze namazı sayılır, daha sonra cenaze defnolun urdu. 4 Kaynaklarımız, Hz. Peygamber'in amcası Ebu Talib'in cena­ zesinin yıkandığını, kefenlenip defnedildiğini haber vermektedir. Buna göre Peygamberimiz, Ebu Talib vefat ettiği zaman, I-Iz.Ali'ye O'nu yıkayıp kefenlemesini ve defnetmesini emretmiştir. 5 Başka ri ­ vayetlerde, Ebu Talib'in cenazesine Hz.Peygamber'in de katıldığı nakledilmektedir. 6 ·

Peygamberimiz'in hanımı Hz.Hatice'nin vefatında da, cenaze namazı henüz farz kılınmadığı için, Cahiliye devri usulüne göre dua 1 Di nler Tarihi Ansik., il, 333-334. 2 G.Descuffi , Hıristiyan Di ni , s. 122. 3 Buhihi, Sahih, il, 93-96, 106- 107; Nesfö, Sünen, IV, 83 4 1.Habib, Muhabber, s.319-320; Şehristani, Milel, II, 248-249; Halebl, İnsanü'l- 'U­ yun, 11, 41; Olgun, Müslümanlıkta İbadet Tarihi, s.99. 5 E .Davud, Sünen, III, 547, No: 3214; Nesfö, Sünen, 1,110; İ.İshak, Slre, s.223; 1. Sad, Tabakat, 1, 123; Sübkl, Menhel, IX, 65. 6 E.Davud, K.Merasil, s.45; Sübkl, a.g.e., IX, 65-66; Köksal , Hz.Muhammed ve İs ­ lamiyet (Mekke Devri), s.332.

İslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 85 yapılmıştı. Yine Peygamberimiz'in hanımı Hz.Hafsa 'nın ilk kocası olup, Mekke 'de veföt eden, Sekrfuı b.'Amr'ın cenazesinde de bu usülün tatbik edildiği rivayet edilmiştir. 1 Cahiliye devrinde mevcut olan cenazenin yıkanması, kefenlen­ mesi, dua edilip defnedilmesi uygulamasının, Hz.İbrahim ve İsma­ 'fl'den kaldığı düşünülebiJir. Nitekim, ' Ubey b.Ka'b'dan şöyle bir ri­ vayet gelmektedir: "Hz.Adem'in ruhunu m elekler kabzetti. Sonra O'nu yıkadılar ve kefenlediler, kokuladılar, mezar kazarak O'nu def­ nettiler. Cenaze namazını kıldılar, kabrine girip üzerine kerpiç koy­ dular. Sonra kabirden çıkıp üzerine toprak çektiler ve "Ey Ademoğul ları ! İşte yolunuz b udur!" dediler. 2 Bu rivayet, Kabil' in, Habil 'i öldürdükten sonra, O'nu defnetmeyi bir kargadan öğrendiğini anlatan Kur'an ayeti ile birlikte mütalaa edildiği zaman kuvvet kazanmak . tadır.3 Buna gör�, cenazelerin defnedilmesi, yıkanıp kefelenmesi gibi hususların, Hz.Adem'in getirdiği Tevhid Dini nde de yer aldığı ve o zamandan beri Semavi dinlerde devam ettiği düşünülebilir. Gerek Cahiliye devrinde, gerekse yahudi ve hıristiyanlarda cenazenin yıka­ nıp, kefenlenmesi ve defnedilmesi hususlarının bulunması, bu dü. şünceye zemin teşkil etmektedir. A.J.Wensinck de, cenaze nama­ zında, Hz.Peygamber'den önceki devirden kalma adetlerin muhafaza edilmiş olduğunu ileri sürmektedir. 4 Cahiliye devrinde, "Beliyye " denilen bir uygulama daha gör. mekteyiz. Buna göre, Cahiliye devrinde ölenin mezarının yanına bir deve getirirler, devenin başını, sırtından arkasına veya göğsünden karnına doğru bağlarlar, boynuna bir halka takarlar ve hayvanı ölün ­ ceye kadar mezarın yanında bu şekilde b ırakırlar veya mezara gömerlerdi. Buna "Beliyye" derlerdi. 5 . İslam, Cahiliye devrinin cenazenin yıkanması, kefenlenmesi, cenazeye dua edilm e s i , defnedilmesi uygulamalarını tasvib etmiştir. 6 Beliyye uygulamasını ise, reddetmiştir.

1 t.sad, a.g.e., VIII, 18; Olgun, a.g.e., s.99. 2 A.b.Hanbel , Müsned, V, 136; Davudoğlu, Selfimet Yolları, il, 269, No:5

3 5.Mfiide 31. 4 Wensinck, 1.A., Sal at maddesi, X,120 5 1.Habfb, Muhabber, s.323; Çağatay, Cahiliye Çağı, s.138 6 Buhfiri, Sahfl1, il, 73, 77,89-90; Müslim, Sahih, il, 646-650.

86

/ Doç.Dr. Ali Osman Ateş b- Ölüm İlanı (� I )

Cahiliye devrinde arapların,. çarşı pazar, sokak ve evlere adamlar göndererek, bir kimsenin ölümünü ilan ettiklerini görmek­ teyiz. Araplar arasında yaygın olan o zamanki adete göre, şerefli bi­ risi öldüğü veya öldürüldüğü zaman, kabilelere bir atlı gönderilir, o . da öleni ilan eder ( i.J'JJ • La.; ) fi l anın ölüm haberini b ildirir, filanca kişi helak olmuştur, yahut "Filanın ölümü ile Araplar helak olmuştur" diye nida ederdi. ı I-Iz.Peygamber, ( �I ) ölüm ilanını yasaklayarak, bunun Cahi ­ ·liye devri fiillerinden olduğunu bildirilmiştir.2 c-

Cenaze Merfisiıni

Cahiliye devrinde, cenazeye katılanların bir takım aşırılıklarda bulunduklarını görmekteyiz. Cenazeye katılanlar, üzüntülerini dile getirmek için elbiselerini değiştirir, matem elbisesi giyerlerdi. Hz.Peygamber bu hususu yasaklamıştır. Hz.Peygamber, bir cenaze götürülürken ridalarını atıp, göm ­ lekle yürüyen bazı kimseleri görmüş ve "Cahiliye devrindekilere ben ­ zemeye mi çalışıyorsunuz?" diyerek, onları bu hareketten nehyetmiş tir. 3 Cahiliye devrinde, cenaze geçerken ayağa kalkarlar ve cenazeyi görünce ( V..ı..:J I L:-;:J .ı.....aJ I y)l.J .J4.ı.J I ..1.>l_,J I .J+:.:1. r �':l l �':l . �.; ıf> �.J L..ıJ I 4J �.J 4.-J v':>



"Ey Allah'ım, davetine uyuyorum. Ey Rabbimiz! vefa, iyilik ve sabır ehli olan Esedoğulları geldiler. Cömertlik, yükseklik, sayı mal ve oğullar bizdedir. Sen Vahidü'l-Kahhar ve Rabbü's-Samedsin. Biz,

·1 Kutrub, a.g.e., s.46. 2 Kutrub, K.Ezmi ne, Tahkik: Muharrem Çelebi, Neşredilmemiş Doçentlik Tezi, Er­ zurum, 1981, s.46. 3 Kutrub, a.g.e., s.46-4 7.

146 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş bütün güçleriyle Rableri için çalışıncaya kadar putlara tapmayız; dö­ nünceye kadar haccı ve (kurbanların) kanlarını da onlara sunarız." 1

Buraya kadar kaydettiklerimizden çıkan sonuç, telbiyenin Ca­ hiliye devrinde de mevcut olduğu ve bu telbiye içine şirk ifade eden lafızların karıştırılıp, o şekilde söylendiğidir. İslam, hac esnasında telbiye edilmesini kabul etmiştir. Ancak, telbiyenin içine şirk ifade eden kelime ve lafızların ilave edilmesini şiddetle yasaklamıştır. İslam, telbiyeyi küfür ve şirk ifadelerinden ayıklayarak, tevhid esaslarına uygun hale getirmiş ve o şekilde kabul etmiştir. Yukarda Hz.Peygamber'in müşriklerin telbiyelerinden hoş­ lanmadığı ve onların Allah'a şirk koşmaları karşısında onlara, "Ya­ zıklar olsun" dediği kaydedilmişti. 2 Kaynaklarımız, Hz.Peygamber'in Zü'l-Huleyfe mescidinin yanında devesinin üzerinde şöyle telbiye ettiğini nakletmektedir: ,d.J .ı.L_r.

� ı!il! IJ dJ 4....ı.;J I_, ..W.. l .;ıl .� dJ .ı.L_r. � � .� ı-+1J I �

"Ey Allahım ! Senin davetine uydum. Her emrine boyun eğdim. Senin hiçbir ortağın yoktur. Hamd Sanadır. Nimet Senindir. Mülk de Senindir. Senin hiçbir ortağın yoktur." 3

Draz, Cahiliye devrinde, müşriklerin hac esnasında yaptıkları dualarda, Allah'a şirk koşmaları v.s. gibi hususların, müşriklerce be-

nimsenen Sabii ina:n:ç ve amellerinden olduğunu kaydetmektedir.4

3-Vakfe Hacc'ın rükünlerinden olan vakfenin, Hz.İbrahim 'den kalan bir uygulama olarak, Cahiliye döneminde de devam ettiğini görmek-

1 Kutrub, a.g.e., s.47. 2 t.ıshak, Slre, s.100; Kutrub, K.Ezmine, Tahkik: Muharrem Çelebi, Neşredilmemiş Doçentlik Tezi, Erzurum, 1981, s.45; Müslim, Sahih, il, 843. 3 Buhfiri, Sahih, il, 147; Müslim, Sahih, il, 841-843; E.Davud, Sünen, il, 404; Tirmiz1, Sünen, 111, 187; Nesru, Sünen, V, 159-161; 1.Mace, Sünen, il, 974; 1.Malik, Muvatta, I, 331.

4 Draz, Kur'an'ın Anlaşılmasına Doğru, s.136.

'

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 147 teyiz. 1 Wensinck ise, İslam'daki vakfenin kaynağını Yahudilik'te aramakta ve şöyle demektedir: "Bu keyfiyet, İslfun'dan önceki telakk­ inin bir bakiyesi olarak alınmadıkça anlaşılamaz. Houtsma vukufu, Beni İsrail 'in Tur Sina'da konaklamalarına benzetir. İsrailliler bu ayine hertürlü cinsi münasebetlerden imsak (Huruç XIX/15) etmek ve libaslarını yıkamak (Huruç XIX/10, 14) suretiyle hazırlanırlardı . Allah'a ta'zimlerini bu surette arzederlerdi. Müslümanlar da aynı surette cinsi münasebetlerden imsak ederler, ihram giyerler ve mübarek bir dağın eteğinde uluhiyet önünde dururlar... " 2 Vakfeyi, İslam'dan önceki telakkinin bir bakiyesi olarak al­ makta herhangi bir mahzur yoktur. Ancak Houtsma ve benzıtri yazar­ ların düşündüğü şekilde, İsrfüloğulları'nın Tur dağında beklemele rini, vakfenin kaynağı olarak almak hatalıdır. Bu fikre delil olarak gösterilen Huruç XIX, 10, 14- 15'te, İslam'daki vakfeye benzer bir du ­ rum yoktur. Çünkü mezkur yerlerde Hz.Musa'nın Mısır'dan çı kışta kavmi ile beraberken, TUr dağına çıkıp Allah'tan buyruklarını alması ve Allah'ın, İsrailoğulları'na tecelli etmesi anlatılıyor. İsrfüloğullan bu hadiseye, temizlenmek, temiz elbise giymek ve kadınlardan uzak durmak suretiyle hazırlanmışlar, Hz.Musa'nın, Allah'tan emir alıp kendilerine getirmesini beklemişlerdir. Bu olay, yahudilerde bir ibadet olarak telakki edilmemiş, sadece tarihi, geçici ve bir defaya mahsus olmak üzere kalmıştır. Hz.Musa devrinde veya daha sonra, bir daha tekrar edildiğine rastlanılamamıştır. Halbuki ibadetin devamlılık arzetmesi gerekir. Nitekim İslam'daki veya Cahiliye devrindeki vakfe devamlılık arzetmiş , bir yıla veya bir defaya mahsus olmamıştır. Aynca Tevrat, bu olayda Hz.Musa ve Harun'un dağa çıkmasına izin verildiğini, İsrailoğulları ile kahinlerin dağa çıkmasına izin verilmediğini kaydetmektedir. 3 Halbuki vakfe için ayrılan Arafat dağı na, her m üslüman çıkıp vakfe yap makla mükelleftir. Bu hususta Osman Cilacı da: "Bazı müsteşrikler bu vakfeyi, Beni İsrail 'in Sina dağındaki konaklamasına benzetirler, fakat bu doğru değildir. Yahudilerin bu b e klemeye , cinsi münasebetten çekinmek (Huruç 19/15), elbiselerini yıkamak (Huruç 19/10, 14) suretiyle hazırlanmak keyfiyeti ile haccın bir ilgisi yoktur"4 demektedir. 1 1.tshfık, a.g.e., s.79-80; 1.Habib, Muhabber, s.319; Taberi, Tarihu'l-Ümem, I, 262.

2 Wensinck, İ.A. Hace Maddesi, V/I, 16 3 Tevrat, Çıkış, 19/23-24. 4 Cilacı, ilahi Dinlerde Oruç, Hac ve Kurban, s.86, açıklama: 234. .

148 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş a.

Cfilıiliye Devrinde Huıns Uygulaması

C ahiliye devrinde Hums denilen Kinane , Huzaa ve Kur.-v� kabileleri, Harem 'den dışarı çıkmazlar, Müzd e l ı fe'de n ile n ye gitmezler ve "Biz Harem h alkıyız, Harem 'den d u;; a rı çıkmayız"

d erlerdi . 1 Hums'a mensup olan kimseler, vakfe içi ıı Arafö t'a çık­ mayarak Müzdelife'de vakfe yaparlar, buna gerekçe o l arak da: "Biz Hz.İbrfıhim 'in evladıyız, Ka'be 'nin sahibiyiz , Mekke 'liyiz; ı\ ,:ap kabilelerinin hiçbirinin ferdleri bizim şeref ve asaletimize malik de­ ğillerdir. Bundan sonra, hiçbir şeye ta'zim etmeyip, bütün hürmeti­ mizi, Harem dahiline hasretmeliyiz. Arafüt'ta halk ile vakfe yapmak

bizim kadrimizi düşürüyor" fikirini ileri sürerl erdi. 2 Böylece Kureyş,

Hz. İbrfıhi'm'den beri devam eden Arafüt vakfesini tahrif etm işti. 3 İbn İshak (v . 15 1), Hums uygulamasının Fil Senesi sıralarında ihdas

edilmiş bid'_gıtlardan olduğunu söylemektedir. 4 Yine konumuzla ilgili olarak Hz.Aişe, "Kureyş'in ve Kureyş'in dinini benimseyen müşrik­ lerin Müzdelife'de vakfe yaptıklarını , bunların Hums diye isimlendi­ rildiklerini, bunlardan olmayan Arap hacılarının ise, Arafat 'ta vakfe

yaptıklarını" haber vermektedir. 5 İbn İshak da, Mudar'dan olan Necid halkı nın Arafüt'ta vakfe yaptığını kaydetmektedir.6

Kaynaklarımızın bildirdiğine göre Hz.Peygambe r, kendisi Hums'a m ensup olmasına rağmen, daha önceleri de Hums uygu­

lamasını tasvib etmemiş ve vakfesini Arafüt'ta yapmıştır.7 Makrizi'nin (v.845) kaydettiğine göre Hz.Peyganıber: "Ben Pey­ gamberlikten önce de, onlara muhalif olarak Arafüt'ta vakfe yapıyor­ dum, Kureyş 'in hepsi ise Cem 'de ( Müzdelife) dururdu. Onlar dan

1 t.lshak, Slre, s.100; 1.Hablb, Muhabber, s.319; İ.Mace, Sünen, il, 1004. 2 Uslıô.k, a.g.e., s.80; 1.Hişam , Sire, 1, 211-212; Miras, Tecrid-i Sarih Tercümesi, XI, 56. 3 Miras, Tecrid-i Sarih Tercümesi, XI, 56. 4 İ.Hişfım, Sire, 1, 211; Miras, a.g.e., s.XI, 55. 5 1.tshfık, Sfre, s.76; Buharf, Sahih, V, 158; Müslim, Sahih, il, 893-894; E .Davud, Sünen, il, 466; Tirmizi, Sünen, 111, 231; Nesô.f, Sünen, V, 255. 6 Ushfık, a.g.e., s. 100. 7 1.tshak, a.g.e., s.76; İ.Hişfım , a.g.e., I, 216; Buhari, Sahih, II, 175; Müslim, Sahih, il, 894.

lslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 1 4 9 sadece Şeybe b.Rebi'a Arafat'ta vakfe yapardı." 1 buyurmuştur. Daha sonraları Kureyş, Hz.Peygamber'in veda haccında Müzdelife'de kaL p orada vakfe yap acağını , Meş'aru'l-Haram'da ıı d aha ilen ı ı · geçmeyeceğini zannetmişti. Fakat Hz.Peygamber, l'vl u z.deli fe 'yi i-! • ·1:ip

Arafüt'a varmış, orada vakfe yapmıştı.2

Sonuç olarak, İslam gelince Hums uygulaması i l gd e diln1 i ş Al ­ lah, Hz.Peygamber'e Arafüt'a çıkmasını ve orada vakfe yapıp dönme ­

sini emretmiştir. 3 Böylece Kurey� ve Hums'a mensup diğer kabile­ lerin Müzdilefe'de kalıp, Aruföt'ta vakfe yapm amaları reddedil miş tir. 4 Hums uygulamaları , Mekke'de otu ran C ahiliye devri araplarının, iktisadi ve siyasi menfaatleri i çin Hz.İbrahim 'in dinini nasıl tahrif ettiklerini gösteren güzel b ir örnektir. Tahir Olgun (Mevlevi) bu konu ile ilgili olarak şunları söylemektedir: "Kureyş, Kinane, Huzaa ile onlara· tabi olanlar güya din işlerinde hamaset gösterdikleri için Hums lakabını aldılar. el-Hums, ahme s'in ( ...,-... ), ( ı.,r->I) cem'idir ki, salabetli demektir. Kureş, Kinane, Huzaa , Cedile ve onlara tabi olanlar din işlerinde mutaassıb oldukları veya ( '--> ) Hamsfı'ya·, yani 'Ka'b e'ye mülteci oldukları için bu lakabla anı l dılar. Siyaha çalan beyaz taşlarla yapılmış binaya hamsa denir ki, Ka'be'ye de Hamsa denilmesi bundandır. Hums lakabını almış olanların dini salabetleri içinde, dünyevi bazı menfaatlar bulunmaktaydı. Ind1 bazı hareketlere halkı mecbur tutpıakla kendilerini onlara saydırmak ve kabileler arasında hususi ehemmiyet kazanmak istiyorlardı. İşin iç yüzünde hacıların alışverişinden edilecek istifade vardı, bir de bazı kayıtlardan kendilerini istisna ediyorlardı. " 5

b.İföza (Araföt'tan Dönüş)

Makrizi'nin (v. 845 ) kaydettiğine göre, C ahiliye devri halkı Araföt 'tan, Güneş dağın tam tepesinde, insanların başında sarık ­ ların durduğu gibi dikildiği zaman dönerlerdi. Kureyş , I-Iz.Peygamber

1 Makrizi, lmta'u'l-Esma, s.521-522. 2 Müslim, Sahih, II, 889, 892-893; l.Mace, Sünen, il, 1024.

3 2. Bakara, 199. 4 t.tshfik, a.g.e., s.76; Buhaıi, Sahih, V, 158; Müslim , Sahih, il, 893-894; E.Davud, Sünen, il, 466; Tirmiz1, Sünen, III, 231; Nesfü, Sünen, V, 255; l.Mace, Sünen, il, 1014. 5 Olgun, Müslümanlıkta İbadet Tar1hi , s.180-181.

150 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş de böyle yapacak zannetmişti. Pcygamberi!D.iz ise, dönüşünij, Güneş batıncaya kadar tehir etmi.:ıti. Daha sonra yatsı v aktinde . beraberinde Usame b . Zeyd olduğu halde, Araföt'tan Müzdelife'yc yürümüştü. 1 Hz. Peygamber, akş am ve yatsı namazlarını Müzdelifede cem' ederek kılmış,2 aynca Müzdelife'ye doğru koşmayı da menederek, yavaş yavaş ilerlemeyi emretmiştir. Böylece bir Cahili uygulamayı da iptal etmiştir. 3

Wensinck , ifii z a ( dönüş) konusunda şunları ileri sürmüştür: " Snouck Hurgronje, ifazada bir Güneş ayini manası olduğunu far­ zeder. Houtsma ise, haccın aşağıda teşrih edilecek mahiyeti ile yak­ laştırarak, ilk zamanlarda o merasimin batmakta bulunan Güneşi takip mahiyetinde telakkHi edildiğini söyler ve böylece Hurgronje'nin fikrine sarih bir şekil verir . "4 ..

Cahiliye devrinde, ifiiza (dönüş) hadisesine Güneşe tapanlar ­ dan da bazı uygulamaların alınıp katılması mümkün olabilir, ancak bu, Araföt'tan dönüşün ve vakfenin tamamıyla Güneşe tapma ayi­ ninden alındığı anlamına gelmez. Aksine Hz.İbrahim'in dininin, bu konuda tahrif edildi ğini gösterir. Çünkü Araföt'ta vakfeyi yapan ve bunu haccın rükünlerinden olarak koyan Hz.İbrahim 'dir. Aynca, Cahiliye devrinde, Arafüt'tan Güneş tepe noktasında iken ifüza ya­ pılmasinın, Güneş ayininden alındığı hususu delillere dayanma­ makta, sadece bunu ileri süren müsteşriklerin tahminlerinden ibaret kalmaktadır. Cahiliye devrinde, Mudar oğullarına verilen vazifelerden birisi, hacılara Arafiit'tan inmek için izin vermekti. Bu vazife Gavs b.Mürr tarafından yerine getirilirdi. Bu z�tın lakabı, Sille i di . Sufe'nin vazifesi daha son;ra evladına gcçmi��i. Daha sonra Sufe'nin çocukları da Ka'be'yc hizmet ve hacıları AraHt'tan icaze ve ifii z a etmişlerdir. Arafüt'ta vakfeden sonra arnplar "Ey Sfıfe ! izin ver de Arafat 'tan inelim''. derlerdi. O zammı bunlanhn biri kalkıp i::in verdiğini söyler

1 Makrizi, !ınta'u'l-Esma, s .524. 2 Müslim, Sahih, il, !)35-936; Tirmizf, f'i nen, PI, 235; Nesfö, Sünen, V, 260; 1.Mfıce, Sünen, il, 1005. 3 Müslim, Sahih, il, 936; Nesfü', Sünen, V, 257-�58; 1.Mfıce, Sünen, il, 1004, 1006.

4 Wensinck, 1.A., Hace l\faddcsi, V/I, lC- 17.

lslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 1 5 1 ve ( �..ı.:> 4.S�I )"Ey Handefl İzin ver!" diye seslenir, O d a izin verdikten sonra, bütün hacılara izin verildiğini bildirmek için baı:rı rırdı. 1

Cahiliye devrinde m üşrikler Güneş doğmadan evvel Müzdelife'den hareket etmezlerdi. Hz.Ömer'in bildirdiğine göre: .. r."J

w •

- ·ı

- .r.:'. ı.JJ""'

"Ey Sebir dağı aydınlan, ki biz de acele kurban kesmeye gide­ lim." derlerdi. Hz.Peygamber ise, onlara muhalefet ederek, Güneş doğmadan evvel ifaza yapmıştır.2 Makrizi (v.845), Peygamberimi zin: "Kureyş, Hz.İbrahim 'in ahdine muhalefet etmiştir" b uyura rak, yanında Fadl · b . Abbas olduğu halde, G üneş doğm a d a n evvel . Müzdelife'den Mina 'ya hareket ettiğini nakletmektedir. 3 Wensinck , "lslam'dan önceki zamanlarda Mina'ya doğru ifü ­ zaya Güneş görünür görünmez başlandığını, Hz.Peygamber'in buna güneş doğmadan evvel başlanmasını emrettiğini, bunun da Güneş ayinini ortadan kaldırmak için yapılmış bir teşebbüs olduğunu" ileri sürmektedir. 4 Cahiliye devrinde Müzdelife'de Güneş doğuncaya kadar duran müşrikler, burada babalarını, dedelerini överek, onlarla övünerek va­ kit geçirirlerdi. Nakledildiğine göre, bu esnada bir adam dağın üs ­ tünde ayağa kalkar, "Ben filan oğlu filanım. Ben şöyle yaptım, ba­ bam da yedirir içirirdi, başkalarının borçlarını öder, diyetlerini üze rine alırdı. Dedem de böyle yapardı" der, diğer insanlara karşı övü ­ nürdü. Allah, onların bu adetini reddederek, bu sırada Allah'ı zikretmelerini emretmiş, bapalarla övünmeyi yasaklamıştır. 5 Mezkur ayet nazil olduğu zaman Hz.Peygamber: "Ey insanlar! AAllah size bö ­ bürlenmeyi ve babalarla övünmeyi yasaklamıştır. Biz Adem'in çocuk/

l

t.Hişam, Sire, I, 126; Ezraki, Ahbaru Mekke, I, 186-187; Tere: s. 1 7 6 - 1 1 7 , Tab.-ri , Tarihu'l-Ümem, II, 285-286; Olgun, Müslümanlıkta ibadet Tarihi, s.182; Hami­ dullah, İslam Peygamberi, II, 902-903.

2 t.lshô.k, Sire, s.76; Buhari, Sahih, II, 179, IV, 235; Tirmizi, Sünen, III, 241-242; Nesai, Sünen, V, 265; 1.Mace, Sünen, il, 1006, A.b.Hanbel, Müsned, I, 42, 54; VI, 30,50. 3 Makrizi, 1mta'u1-Esma, s.525. 4 Wensinck, 1.A., Hace maddesi, V/I, 17. 5 2.Bakara, 200; Yazır, Hak Dini, II, 724; Nedvi, Dört Rükün, s.295.

152 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş larıyız, Adem ise topraktan yaratılmıştır." 1 buyurmuştur. Böylece Hz.Peygamber, Meş'aru'l-Haram'da ecdadın yadedilmesi yerine, Allah'ı zikir ve dua eylemiş, müşriklerin adetine aykırı olarak Güneş , doğmadan evvel hareket etmiştir. 2 A.J.Wensinck: "Müzdelife'nin. ilahının, fırtına tanrısı Kuzah olduğunu, mukaddes tepeye de Kuzah adı verilip, bir ateş yakıldığını, vukufun burada yapıldığını, bu duraklamanın da Tur-ı Sina 'da yapılan ayin ile büyük bir benzerliği olduğunu, çünkü orada olduğu gibi, burada da Yıldırım Tanrısı'nın · ateşler içinde tecelli ettiğini" ileri sürmektedir. 3 İ s l am i haccın ve bu haccın Arafüt ' taki vakfesinin, İsrfüloğulları nın Hz.Musa zamanında Mısır'dan çıkarken Tur-i Sina dağının eteklerinde beklemesi ile hiçbir bağlantısının olamayacağı daha önce kaydedilmişti. Cahiliye ve Islfun devirlerinde Müzde life'de ateş yakıldığı doğrudur. Ancak Cahiliye devrinde de İslam devrinde de bu ateş, hiçbir zaman Fırtına ilahı Kuzah için yakılmamıştır. Kaynaklarımız böyle bir olayı kaydetmiyorlar. Sadece bu ateşin geceleyin Müzdelife'de, Araföt'tan dönen hacıların yollarını görmesı için yakıldığı haber verilmektedir: " Kusay, Müzdelife'de vakfede bulunduğu zaman, Araföt'tan ayrılan hacılar görsünler diye ateş yakma adetini ihdas etmiştir. Bundan sonra Cahiliye devrinde, bu gecede, bu ateşi yakma alış�anlığı devam edegelmiştir. Bu ateş, Hz.Peygamber, Ebu Bekir , Om er ve Osman zamanında da yakılmıştır. "4 Bu durumda bu ateş, Fırtına llahı Kuzah için değil, sa­ dece Araföt'tan dönen hacıların kaybolmaması ve yollarını kolayca bulmaları için yakılmıştır. Nitekim Muhammed Hamidullah bu ko ­ nuda şunları söylemektedir: " . . . Buraya niçin Nur dağı adı verildiği bilinmemektedir. Dağ Mekke 'den hareketle Mina düzlüğüne gidilen yolun yakınındadır ki, Mekke'ye hac için gelenler bunun önünden birçok defalar geçerler. Geceleyin yollarını kaybedenlerin yol gösteri­ cisi olsun diye olabilir ki, bu dağ üzerinde bir ateş yakılıyordu, bu usul ise o devirde bölgede yaygın bir adetti. Bildiğimize göre, Müzdelife tepelerinden birinde mademki bir ateş yakılıyordu o halde,

1 l.lshfık, Sfre, s. 77. ') - Olgun, a.g.e., s.184, 229-230. 3 Wensinck, 1.A., Hace maddesi, V/I, 16-17. 4 Ezrak\', Alıbfıru Mekke, il, 191, Terc:414; 1.Hablb, Muhabber, s.236; Taberi, Tari­ hu'l-Ümem, il, 265.

· ıslfım'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitdb Örf ve Adetleri / 153 yarımadanın \ e şitli bölgelerinden gelen h acıların geçmek mecburiyetinde oldukları bu havalide, yani Arafat ile Mekke arasında, Müzdelife'de kinin ateş yakılan yegane tepe olmasını düşünmemiz için bir sebeb yoktur. " 1 Cahiliye devrinde, Müzdelife'den hacıların hareket ederek Mina'ya gidebilmesi için de, Beni Sufe denilen bir ailenin izin ver­ mesi şarttı. Bu olay, kurban kesileceği günün sabahında cereyan ederdi. Bu vazifenin başında Zeyd b.Advan oğulları bulunuyordu. Onlardan bu işin başında bulunanların sonuncusu, Ebu Seyyare Umeyle b.A'zel b.Halid b .Sa'd b.Haris b.Vabis b.Zeyddir. Ebu Sey­ yare, kafile başı olarak, çıplak bir eşek üzerinde kırk yıl devamlı bir şekilde hacıları Müzdelife'den Mina'ya götürmüştür.2 c.

Mina'da Kalına Süresi

Cahiliye devrinde müşriklerden bazıları, Mina'dan Mekke 'ye üç günden evvel inmeyi, bazıları da dördüncü güne kalınmasını günah sayarlardı. 3 Hz.Peygamber bu hususta: "Mina günleri üçtür, kim ki acele ederek iki günde ayrılırsa günahkar olmaz, kim de gecikerek ayrılırsa o kimse de günah işlemiş olmaz"4 buyurmuştur. Allah (c.c.) da: "Allah'ı sayılı gülerde zikrediniz. Günahtan sakınan kimseye acele edip, Mina'daki ibadeti iki günde bitirdiği takdirde günah yoktur, geri .kalsa da günah yoktur"5 buyurarak, Cahiliye devrinin bu uygulama . ve inanışını ilga etmiştir. 6

4-Tavfrf Haccın rükünlerinden olan tavafın, Hz.Adem 'in yaptığı ilk hacdan kaldığı ileri sürülmüştür. ? Fr.Buhl, tavafın İranlılar,

1 . Hamidullah, lslfı.m Peygamberi, 1, 79; Hacılann kaybolmam ası , hırsızlık olma ­ . ması i çi n Mekke vadilerinde ateşler yakıldı6rı hk. bkz: Ezrak\', a.g.e., I I , 172, Tere: s.403. 2 J.Hişam, Sfre, 1, 128; Müslim, Sahlh, II, 892; Taberi, a.g.e., il, 285-286; Olgun, Müslümanlıkta İbadet Tarihi, s.181-182. 3 Olgun, a.g.e., s. 184. 4 Tirmizf, Sünen, 111, 237. 5 2.Bakara, 203. 6 Olgun, a.g.e., s. 184. 7 Taberi, Tarfhu'l-Umem, 1, 123.

154 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş Hindular , Budistler , Romalılar ve diğerlerinde de mevcut olduğunu ve m azisinin çok eski bir devre kadar çıktığını söylemekte dir) Kur'an'dan anlaşıldığına göre, Hz. İbrahim ve lsma'il Ka'be'yi inşa ettikten sonra, tavaf yapmışlar ve nasıl yapılacağını insanlara öğretmişlerdir. 2 Buhl da, tavafın Hz.lbrahim'den kaldığını katiyetle

kabul etmektedir. 3

H z . İbrahim tarafından ibadet o larak ifa e dilen ve Hz.lbrahim'in nesillerine de yapılması emredilmiş olan hac ibadeti, Hz.lshak ve O'nun neslinden gelen lsrailoğullarına da emredil miş olmalıdır. Tavafın yahudilerde de mevcut oluşu, bu görüşü des ­ teklemektedir. Fr.Buhl'un tesbitine göre: "Bu adet, bazı karinelerin delalet ettiğine lsrailliler'de de vardı. (Mezamir XXVI, 6; XXVII, 6, LXX), ve ikinci mabed devrinde lsraililer'in kamış bayramları merasimi, bu merasimlerde ilk altı gün birer defa, yedinci günde yedi defa mihrabın etrafı dolaşılırdı " 4 ...

Konumuzla ilgili olarak, Hz.Davud'un şöyle niyaz ettiği kaydedilmektedir: "Suçsuzlukta ellerimi yıkadım, Mezbahını böylece tavaf edeceğim ya Rab!"5 Bütün b u karinelerden anlaşılan husus, Hz.lbrahim'in Ka'be'nin tavafına dair ibadet tarzının, sonradan yahudiler tara­ fından saptırılarak, mezbah ya da mabedin tavafı şekline sokulmuş olduğudur. Ka'be'nin tavafı Cahiliye devrinde de devam etmiş ve eski arapların ibadet hayatında çok ehemmiyetli bir yer işgal etmiştir. Tavaf ile aynı manaya gelen ( .Jb,) ) "davar" ke!imesi, hazan onun ye­ rini almıştır. Nitekim lmruu'l-Kays, yaban öküzlerini put etrafında dönen uzun etekli genç kızlara benzetmektedir:

1 Buhl, l.A., Tavaf maddesi, XIVI, 65. 2 2. Bakara, 125. 3 Buhl, l.A., Tavfıf maddesi XII/I,65 . 4 Buhl, 1.A., Tavfıf maddesi, XIVI, 65. 5 Kitab-ı Mukaddes, Mezmurlar, 26/6. .

' lslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 1 5 5 "Birdenbire bize sırtlan ak, ayakları kara bir yaban öküzü s ü rüsü göründü. Bunların dişilerinin birbirlerine sığınarak dertop ol ­ maları, putun çevresinde genç kızların siyah ve uzun etekleriyle dönmelerine benziyordu." 1 Amr b.et-Tufeyl de, bir gün Gani b.Asfu kabilesine gider, onlar o sırada dikili taşları tavaf etmektedirler, kızları da beraberdir, onların güzelliğini gören Amr şöyle demiştir:

.)J �

1.,.... 1

WS' �

-

� ı) l_,> I 4� �I

"Keşke dayılarım Ganiler olsaydı, Onların her akşam bir tavafları vardır. " 2 Bütün b u nakledilenlerden, sadece Ka'be'ye mahsus olması gereken tavafın, Cahiliye devrinde araplar tarafından dejenere edilip putların da tavaf edilmeye başlandığı anlaşılmaktadır. Cahiliye döneminde müşrikler, Ka'be'yi tavaf esnasında şiirler okur, kurbanlar keserlerdi. Bu ibadetler Hums'a mensup olan Kureyş 'in seçkin ve asil kişilerince idare edilirdi. 3 Yine Cahiliye döneminde, Kureyş'in her yıl tahannüs (ibadet) gayesiyle Hira 'ya çıktıklarını tahannüs yapan her şahsın dönüşte Ka'be'yi tavaf etmeden evine girmediğini bilmekteyiz.4 Cahiliye devrinde araplar, Ka'be­ 'yi yedi defa tavaf ederlerdi.5 Nakledildiğine göre, bu dönemde Kureyş kabilesi şöyle söyleyerek Ka'be'yi tavaf ederdi:

ı.S}-� l lll l.!J I i l:.. ı,SjAJ IJ .:.ı')Ub .ı.;f.;:J �Li..!. ,:, IJ uLJ I � l,,AJ I ı:*Li -

" Lat hakkı için, Uzza hakkı için, Onlar yüksek tumalardır, Onların şefaatine ümit bağlanabilir, 1 Buhl, 1.A., Tavaf m addesi, XII/I, 65; el-Mu'allakatü's-Seb'a, s.7, tere: Ş.Yaltkaya, Yedi Askı, s.28, beyit:64.

2 t.Kelbi, K.Asnam, s.27, Tere: Putlar Kitabı, s.43. 3 Cilacı, llahi Dinlerde Oruç, Hac ve Kurban, s.76. 4 t.tshfik, Sire, s.100. 5 l.Habib, Muhabber, s.3 1 1.

156 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş Üçüncüleri Menat hakkı için."1 Kur'an, onların bu inanç ve fiillerini reddetmiştir. 2 Ahmed b. Hanbel de (v.24 1), Cahiliye halkının şöyle söyleyerek tavaf ettikle rini kaydetmektedir: "Bugün gözümüz aydın olsun, İki tepemiz arasında koşarız. "3 Kur'an-ı Kerim, Cahiliye araplarının Ka'be 'deki ibadetlerinin sadece ıslık çalmak ve el çırpmaktan ibaret olduğunu haber vermektedir. 4 Cahiliye döneminde müşrikler, erkek ve kadın, açık-saçık elele tutuşur, Ka'be'nin etrafında dolaşırlar ve ıslık çalıp el vururlardı. Böylece, ibadet ediyoruz diye çalar, oynar, hora teperler ve yaptıkla­ rını alkışlarlardı. Hz.Peygamber Ka'be'ye gelip, ibadet etmek, namaz kılmak ve Kur'an okumak istediği zaman, ekseriya böyle ayin yap ­ makta ileri giderler, kendilerini de namaz kılıyor ve dua ediyorlarmış gibi göstererek, nümayiş ve gürültü yaparlar, huzura mani olurlar, bunu da kendilerine bir ibadet sayarlardı. 5 Yine bu müşrikler, Cahiliye döneminde Ka'be'nin etrafında ( IS:.. ) "Mükka" kuşu gibi ıslık çalarak dolaşmazsak haccımız tamam olmaz derler, ıslık çalarak, el çırparak Ka'be'nin etrafında döner, dola­ şırlardı. Mekke'nin Mekke diye isimlendirilmesine bu davranış se beb olmuştur, denilmektedir. Mükka ile Tasdiye'nin salat olmadığı, fakat Cahiliye halkının ıslık çalmakla, el çırpmayı ibadet yerine koy dukları k_aydedilmektedir. Hassan b. Sabit de (v.682): ı;..1...:&.:.1 1 t4"� mısramı ihtiva eden bir manzume söylemiştir. 6 •

l>:.1 ı_,

1 l.Kelbi', K.Asnam, s.13: Putlar Kitabı , s.32. 2 53. Necm, 19-23. 3 A.b.Hanbel, Müsned, VI, 380. 4 8.Enfal , 35. 5 Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, iV, 2400.

6 Hazi n, Lübabü't-Te'vil, 111, 38-39 (Mecma'u't-Tefösir i çinde); Olgun, Müslüman­ lıkta İbadet Tarihi, s.178.

İslfım 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 157 Cahiliye araplarının, Ka'be'yi çıplak olarak tavaf ettikleri kay­ dedilmektedir. Hums denilen Kureyş , Beni Amr, Sakif, Huzaa gibi kabileler müstesna, diğer araplar Ka'be'yi çıplak olarak tavaf ederlerdi. Eğer Hums kabileleri , bunlara tavaf için elbise ve rirlerse, bu elbiseleri giyerek tavaf yaparlardı. Bunun için erkekler erkeklere, kadınlar da kadınlara elbise verirler, Humstan elbise bulamayanlar

ise, çıplak tavfaf ederlerdi. I Nitekim Abdullah b.Ced'an'ın karısı Dabba.'a bint Amir Ka'be 'yi çıplak olarak tavaf ediyor ve şöyle diyordu: . Al.. ! ')\j � ı.lı

L._,

A.l.S'_, ı � _,-41. r� ı

-

"Bugün bir kısmı veya hepsi gözükür,

Fakat ben, ondan görünene de cevaz vermem."2 Yine bir arap erkeği, giymiş olduğu elbisesiyle tavaf yapmış ve ceza olarak bunu çıkarıp atmaya mecbur olduğunda, gözü gönlü elbi­ sesinde kalarak: . �.J" ıJ:Zl1.l l IS.lı 1 � uıl

-

l+i lS' � 1.S.-t li.;.>- �

"Bana hüzün ve keder olarak, meyil ve muhabbetimin elbisem üzerinde devam etmesi kafidir. Bu elbisem, tav:if edenler arasına atılmış bir turfadır, artık benim için ona el sürmek haramdır."3 demişti. Ezraki 'nin (v.244) nakline göre, Hums'a mensup olanlar her zaman kendi elbiseleriyle tavaf yapma hakkına sahiptiler, Hums'tan olmayanlar, içinde tavaf yapacağı bir Hums'lu elbisesi bulamazsa, giydiği elbiseden ayrı, getirdiği başka bir elbiseyi giyerek tavaf eder ve tavaftan sonra o elbiseyi İsaf ve Naile adlı putların arasına atar, o elbiseden kimse faydalanamazdı. 4 Şayet Hums'lulardan ödünç elbise bulamazsa, çıplak olarak ta­ vaf etmek zorunda kalırdı. 5

1 l.tshak, Slre, s. 75; Buhfıri, Sahlh, II, 175; Müslim, Sahlh, II, 894. 2 ı.tshak, a.g.e., s.82; Ezrakf, Alıbaru Mekke, 1, 178; Tere: s. 172; Nesfö, Sünen, V, 234. 3 t.Hişam, Sfre, 1, 215; Ezrakf, a.g.e., 1, 178; Tere: a.g.e., s. 172; Miras, Tecri d-i Sarih Tercümesi, VI, 33. 4 Ezrakf, a.g.e., 1, 178; Tere: a.g.e., s.169. 5 Ezrakf, a.g.e., 1, 177-178; Tere: a.g.e., s.168.

158 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş Atılan elbiseden (jl ) kimsenin faydalanmadığı doğru olsa bile, sonuç olarak dışardan gelen kimselerden çıplak tavafı göze alamayan büyük bir çoğunluğun Mekkeliler' den elbise satın alı;nak veya kira­ lamak zorunda kaldığı düşünülebilir. İbn Abbas'ıl} nakline göre, çıplak olarak tavaf yapan kabileler arasında, Beni Amir kabilesi de vardı. Ancak erkekler gündüz, kadınlar gece ta ;af yaparlardı. Çıplak tavaf eden kadınlardan bir kısmı, bellerine deriden yapılmış uzun sırmalar bağlayarak korun­ maya çalışırlardı. Hums'lu olmayanlardan ancak şeref sahibi olanlar, kendi elbiseleriyle tavaf edebilir ve elbiselerinden bir daha ebediyyen faydalanamazlardı. 1 Hac aylarında umre yapılmamasında olduğu gibi, müşriklerin bu uygulamalarının tamamen maddi menfaatlere dayandığı açıktır. Maksat dışardan gelen hacılara elbise satmak veya kiralamak, ka dınları nefsani arzularına alet etmektir. Cahiliye devri araplarının bu uygulamalarına şu açıklamalar ışık tutmaktadır: "Hums 'un koyduğu kural gereği Harem'in dışındaki elbise ile Harem'in içine girmezlerdi. Mekke 'de giyecekleri esvabı satın almak, yahut biri hediye etmek veya ödünç almak suretiyle Harem dahilinde tedarike mecbur i diler. Şayet örtünecek bir şey bulamazlarsa çırılçıplak olurlar ve 'içinde günaha girdiğimiz elbise ile tavaf caiz değildir' diye ­ rek Beyt-i Şerifin etrafında anadan doğma bir halde dolaşırlardı. Çıplak dolaşmaya utanıp da elbise ile tavaf edenler de, sonra onlar! atmaya mecbur idiler. Böyle atılmış elbiselere ( � ) vezninde (ui' ) "Leka" derlerdi. Öyle atılmış libas da galiba Mekkeliler tarafından toplanılırdı ... " 2 Ödünç elbise bulamayanlar çıplak tavaf ederken: "Biz babala­ rımızı bu hal üzere bulduk, Allah bize böyle emretti" derlerdi. 3 İbrahim en-Nehai, Ferra , Süddi, Zühri , Katade gibi selef alimleri de bu konuda nakilde bulunmuşlardır. 4

1 Ezraki, a.g.e., 1, 182, Tere: s.172. 2 1.tshak, Sire, 75-76, 80; l.Hişam, Sire, 1, 215; Olgun, Müslümanlıkta İbadet Tarihi, s.179-180. 3 ı.tshak, a.g.e., s.76. 4 Miras, Tecrid-i Sarih Tercümesi, XII, 98.

lslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 1 5 9 Kur'an, Cahiliye devrinin b u çirkin uygulamasını yasaklamış ­ tır. 1 Hz.Peygamber de h.9. yılda, hac esnasında halka ilan ettirerek, çıplak tavafı şiddetle yasaklamıştır. Bildirdiğine göre, hicri doku ­ zuncu yılda Hac Emiri olarak vazifelendirilen Hz.Ebu Bekir, hac esnasında Kurban Bayramı'nın birinci günü, halka: "Artık bu yıldan sonra hiçbir müşrik haccetmesin, hiçbir çıplak da Ka'be 'yi tavaf etmesin. . . " diye ilan ettirmiştir. 2 Hz.Peygamber tarafından vazifeli olarak gönderilen Hz.Ali de: "Ey insanlar! Cennet'e kafir giremez, bu yıldan sonra hiçbir müşrik haccetmeyecek ve Ka'b e'yi çıplak tavaf etmeyecek . . . " şeklinde duyuruda bulunmuştur.3 Hz.Peygamber, tavaf esnasında Cahiliye devrinden kalan ma­ nasız ve ibadet hüviyeti olmayan uygulamaları da reddetmiştir. Ni­ tekim, tavaf yaparken bir kişinin burnuna yular taktırılıp bir başka şahsa kendisini çektirttiğini görmüş, eliyle yuları kopartarak adama rehberlik eden kimseye, o şahsı elinden tutarak götürmesini emret ·

miştir. 4 Brockelmann da bu hususta: "Muhammed, Ka'be'nin önüne varınca, bu mukaddes mahalli at üstünde yedi defa tavaf etti, her de ­ fasında asasıyla Hacer-i Esved' e dokundu. Bu suretle bu müşrik , ayinini kendi dinine idhal etti"5 demektedir. Ka'be'nin tavafı ile Hacer-i Esved'in selamlanmasının müşrik ayini olmayıp, Hz.İbrahi:m 'in dininden kalan ibadet şekilleri ol duğu açıktır. Bu husus müslümanlar tarafından kabul edildiği gibi, Fr.Buhl gibi batılı yazarlar tarafından da kabul edilmiştir. 6 Hz.Peygamber'in bu konuda yaptığı, bir müşrik ayininin İslam'a so kulması değil, Hz.İbrahi:m'in Tevhid dininden kalan bir hususu şirke ait izlerden temizleyerek ihya etmektir. Cahiliye devrinde tavaf ederi bir kimse, önce Ka'be;nin yanında bulunan İsaf adlı puttan başlar, onun önünde istilam eder, tavafını

1 7.A'raf, 31. 2 Buhfiri, Sahih, il, 164, Müslim, Sahih, il, 982; Nesfil, Sünen, V, 234. 3 l.Hişam, Sire, iV, 190-191; Tirmizi, Sünen, III, 222. 4 Nesiii, Sünen, V, 221-222., . 5 Brockelmann, İslam Milletleri ve Devletleri Tarihi, s.31. 6 Buhl, l.A., Tavaf maddesi, Xll/I, 65.

160 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş Naile adlı putun yanında istilam ile b itirirdi. Mekke fethedi lince, diğer putlar gibi, İsaf ve Naile de parçalanmış ve Cahiliye devrinin bu uygulaması iptal edilmiştir. ! Yine Cahiliye devrinde arapların Veda Tavafı yapmadan da­ ğıldıklarını görüyoruz. Rebi'a kabilesi mensupları haccettiklerinde son nefr'de (dönüş) dağılırlar, teşrikin ( Mina'da geçirilen üçgün) sonuna kadar beklemezlerdi. 2 Halkın farz tavaf ile Mina günlerinden sonra dağıldığını gören Hz.Peygamber, Cahiliye devrinin bu uygula ­ masını ilga ederek, Veda tavafı yapmadan kimsenin Mekke 'den ayrılmamasını emretmiştir.3 Hayızlı nifaslı kadınların ise, Veda Ta­ vafından muaf olduklarını bildirmiştir.4 Cahiliye devrinde temiz olmayan, hayızlı hiç birkadın, bir puta veya mabede yaklaşamaz, eğlencelere ve kurbanlara katılamazdı. Şair Bişr b.Ebi Hazım el-E sedi, bir beytinde İsaf adlı puttan şöyle bahsetmektedir:

"Üzerinde kuşlar var, ona yaklaşılmaz, Hayızlıların İsaf önünde duruşları. " 5 Cahiliye döneminde hayızlı kadınların putlara yaklaşamama­ ları, ancak belli bir uzaklıkta durmalarını Bala b.Kays b. Ya'mer şöyle tasvir etmektedir:

lardı.

"Düşmanları da bıraktım, kuşlar biraz uzaklarında bekleşiyor­ Hayızlı kadınların Menafı çevresinde bekleyişleri gibi" 6

. 1 Ezrakf, Ahbaru Mekke, 1, 120, Tere: s. 108. 2 t.Kelbi, K.Asnam, s.7; Tere: Putlar Kitabı, s.27. 3 Müslim, Sahih, il, 963; 1.Maee, Sünen, il, 1020. 4 Buhilri, Sahih, il, 195; Müslim, Sahlh, il, 963. 5 1.Kelbi, a.g.e., s.19; Tere: a.g.e., s.37; aynca bkz; açıklama: 201; Ezrak!, Ahbaru Mekke, 1, 120; Tere: s.109. 6 1.Kelbi, a.g.e., s.21; Tere: a.g.e., s.39.

İslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 1 6 1 Tevrat'tan anlaşıldığına göre, Yahudilik'te de lohusa v e hayızlı kadlnlar mukaddes şeylere dokunamazlar, Makdise giremezlerdi. 1 Yine Yahudilik'te Mezbah 'a veya Toplanma Çadırı 'na, temizlik yapmadan, su ile yıkanmadan girilmediğini, bunun şiddetle yasaklandığını görüyoruz. 2 Cahiliye devrinde ve Yahudilik'te mevcut olan putlar, mabed, mezbah, makdis gibi kutsal sayılan şeylere hayızlı-ni ­ faslı kadınların dokunamamaları hususunun, Hz.İbrah1m 'in tevhld ilini olan Han1fliğin dejenerasyona uğramış izleri olduğu tahmin edi ­ lebilir. Hz.Peygamber de, tavaf için temizliği şart koşmuş, kendileri . tavaf etmeden önce abdest almışlardır. 3 Ayrıca Hz.Peygamber, ha­ yızlı nifaslı kadınların, bu halleri geçinceye kadar Ka'be 'yi tavaf etmemelerini emretmiştir. Bu haldeki kadınların Ka'be'yi tavaf dı­ şında, haccın diğer menasikini yerine getirmelerine izin vermiştir. 4 Böylece Hz.Peygamber, Ka'be'nin tavafı için temizlik ve taharet şartı koymuş, Yahudilik'te ve Cahiliye devrinde mevcut olan hayız-nifas halinde ibadet edememe uygulamasını tasvib etmiştir.

5-Hacer-i Esved ve İstilfunı Hacer-i E sved'i , Ka'be'nin tavafına nereden başlanılacağını gösteren bir işaret olmak üzere, Hz. İbrahim'in emriyle, Hz.İsma'll Ebu Kubeys dağı ndan getirmiştir. 5 Hacer-i E sved, Hz. İbrahlm ta­ rafından Ka'be'nin inşası esnasında konulan yerini Cahiliye devrinde de muhafaza etmiş, bu dönemde de meshedilmiştir. 6 Cahiliye dev ­ rinde Ka'be'nin tamiri esnasında, Hacer-i Esved'in yerine konulması konusu Kureyşliler arasında ihtilafa s ebeb olmuş, bu problem Hz.Peygamber'in hakemliği sayesinde halledilmiştir. Hz.Peygamber ridasını yere yayarak, Hacer-i Esvedi ortasına koymuş, Kureyş'in ileri

1 Tevrat, Levililer, 12/2, 4.

2 Tevrat, Çıkış, 30/17-21.

3 Buhföi, Sahih, il, 168-169.

4 Buhföi, Sahih, il, 150-151, 171-172, 189-190, 195-196; Müslim, Sahih, il, 869, 873876, 879, 881, 964-965; E.Davud, Sünen, il, 357-358, 384-385; Tirmi zi, Sünen, III, 280-282; Nesfö, Sünen, V, 127-128, 156, 164. 5 t.lshak, Sire, s.74-75; Olgun, Müslümanlıkta İbadet Tarihi , s.164. 6 1.Habib, Muhabber, s.3 1 1 .

162 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş gelenlerine ridasının uçlarından tutturup kaldırtmış, konulacağı yerin hizasına gelince, Hacer-i E sved'i kendisi alıp yerine koymuştur. 1

İslam'da ise, Hacer-i E sved'in selamlanması s ünnettir. Hz.Peygamber, haccı esnasında Hacer-i Esved'i ve Rüknü'!-Yemani'yi selamlamıştır.2 Hz.Peygamber'in Rüknü'l-Yemfuıi ile Rüknü'l-Esved'i selamlamasının sebebi, bu iki rüknün de Hz.lbrahim 'in temelleri üzerinde kurulmuş bulunmasıdır. 3 Hz.Ömer, cahil halkın, Hacer-i Esved'in istilamını putlara hürmet ve ibadet zannetmemeleri için, Hacer-i Esved'i öptükten sonra: "Vallahi çok iyi biliyorum ki sen, sadece bir taşsın, zarar da veremezsin fayda da veremezsin. E ğer Rasulullah'ı öperken görmeseydim, seni öpmezdim"4 demiştir. Hacer-i E sved'in selamlanmasının İslam tarafından kabul edilmesi, bazı müsteşrikler tarafından yanlış yorum ve değerlendir­ melere tabi tutulmuştur. Bu değerlendirmeler, İslam'ın bir tevhi:d dini olmayıp , putperest bir din olduğunu ima edecek kadar ileri git­ miştir. Wellhausen bu konuda şöyle demektedir: "Ka'be'ye hac ve hatta Haceru'l-Esved'in öpülmesi kabul edildi, bir müşrik ibadet merkezi, halka mal olmuş bir müşrik bayramı İslam'a kabul edilmiş oldu. Bunu müdafaa için, mutad olduğu üzere tarihten istiane olundu. Mukaddes mahal ve Mekke ibadeti önceleri monoteist ve İbrahim tarafından tesis edilmiş, ancak sonraları tereddi ederek müşrik olmuş imiş. İmanın babası İbrahim, yahudilerden alınarak İslam öncesi bir arap İslam'ının kurucusu haline getirildi; ve Mekke, bu İslam öncesi İslam'ının merkezi addolundu."5 Caetani'nin nakline göre, yine Wellhaus en: "Ka'be'nin asıl ma'budunun Hübel olduğunu, asırlar geçtikçe etrafında kutsi şeylere ve yerlere ait birçok menkabeler ve ayinler vücud bulduğunu" söy­ lüyor. Caetani de Wellhausen'ın bu fikirlerini tasvib ediyor: "Bunu 1 l.lshfık, a.g.e., s.87-88; Hamidullah, İslam Peygamberi, I, 75. 2 Buhfııi, Sahih, II, 161-162; Müslim, Sahih, II, 893, 924, 926-927; E.Dfı.vud, Sünen, il, 441; Tirmizl', Sünen, III, 213, 218; Nesfö, Sünen, V, 228-229, 232-233; 1.Mace, Sünen, II, 583.

3 Nevevl', Minhac, IX, 14. 4 Buhfııi, Sahih, il, 159-161; Müslim, Sahih, il, 925-926; E.Dfı.vud, Sünen, 11, 438 439; Tirmizi, Sünen, ili, 2 14-215; Nesfö, Sünen, V, 227; İ.Mfı.ce, Sünen, il, 981; 1.Malik, Muvatta', 1, 367. 5 Wellhausen, Arap Devleti ve Sükutu, s.9.

lslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri I 163 iddia etmekle hakikati keşfetmiş olması p ek muhtemel, hatta mu hakkaktır. Başlıca mevzuu perestişin Hacer-i Esved'den ibaret oldu­ ğunu zannetmek bir hatadır. Filhakika Ka'be'de Muhammed zama nında bir değil dört taş vardı. Bu taşın her birisi mabedin dört köşe ­ sini teşkil ediyordu. Taşların dördü de, araplar tarafından hususi bir hürmet ve tazime maruz idi." 1 Yine Caetani'nin fikrine göre: " Hacer-i Esved mürur-u zamanla sair köşe taşlarından daha kutsileşmiş, b elki de putperest barbarlara Ma'bud Hübel'i taş halinde temsil ve göstermeye baş lamıştı . " 2 Wellhausen v e Caetani'nin yukardaki iddialan, ondokuzuncu yüzyıl sonlarında dinin kaynağını Aninizm 'e, N aturalizm 'e veya Totemizm'e dayandıran kimselerin iddialarından alınmadır. Bu fikirler, Darwin ve Lamarck 'ın biyolojide açmış olduğu evrim fikrinin, Leibniz ve Hegel gibi bir takım yazarlarca Sosyal Bilimler'e uygulanması sonunda güç kazanmıştır. Buna göre Wellhausen, Mekke 'de daha önce bir Tevhid Dini'nin varlığını kabul etmiyor, etmek istemiyor. Dolayısıyle de: "Mukaddes mahal ve Mekke ibadeti önceleri monoteist ve İbrahim tarafından tesis edilmiş, ancak sonralan tereddi ederek müşrik olmuş imiş ... " gibi sözler sarfediyor. Ancak son zamanlarda yapılan araştırmalar, dinin temelinin Tevhid olduğunu ortaya koymuştur. Bu konu ile ilgili olarak şunlar zikredilmektedir: " ... Dinin kaynağını Yüce Tanrı inanışına bağlayan bir tez geliştirilmiştir. Bu teze göre, insanoğlunun en eski inancı, tek Tanrı inancıdır. . . Andrew Lang, son araştırmalarda elde edilen bilgilere göre, Güneydoğu Avustralya ilkel kabilelerinde animizme rastlanmadığını, fakat insanların ahlakL adaba uyup uymadığını denetleyen ve gökte bulunan bir yüce Tanrı kavramına her yerde rastlandığını açıkladı. Böylece Lang, dinin ilk şeklinin mo noteizm olduğunu savundu. Lang'dan sonra benzer bir görüş Avusturyalı Cizvit papazı Wilhelm Schmidt tarafından savunuldu... " 3 Schmidt, 19 12'de Afrikalı Pigmeler üzerinde yaptığı araştırma sonucunda, insanoğlunun ilk dini ifadesi, yüksek bir varlığa ibadet şeklindedir, orijinal monoteizmdir, sonucuna varmıştır. 4 Günümüzde Schmidt'in fikir ve te orisi arkeoloj i k çalışmalarl a da des1 Caetani, İslam Tarihi, 1, 2 12-213. 2 Caetani, a.g.e., 1, 2 14. 3 Tümer-Küçük, Dinler Tarihi, s.31. 4 William Calloley Tremmel, Religion What is it? s. 23.

_

164 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş teklenmektedir. Buna göre, insanlar Animizm, Naturalizm, Tote­ mizm gibi politeist dinlerden Tek Tanrıcılığa doğru değil, Monoteizm 'den Politeizm'e doğru dejenerasyona uğramışlardır. Bu görüş, İslfun'ın, Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi önceki semavi dinlerin tasvib ettiği görüştür. Şu halde Wellhausen'ın, Caetani'nin 19. yüzyılın modası olan akımlardan beslenen fikir ve görüşleri yanlıştır. Mekke 'de başlangıçta, İslam'dan önce bir Tevhid Dini 'nin varlı ğının kabulüne mani olacak hiçbir husus yoktur. Mekkeliler de za mania dej enerasyon sonucu, Hz.İbrfilıim Peygamb erin tevhid dininin esaslarını kaybetmişler ve putperestliğe yönelmişlerdir. Hz.İbrahim yalnız Yahudilerin atası değildir, Hz.İbrahim'in ge­ tirdiği din ve iman da sadece Yahudi ve Hıristiyanlar'a mahsus de ­ ğildir. Şurası dikkat çekicidir ki, Hz.İbrahim'in, Hz.Hacer 'den, İsmail adında bir oğlu olduğunu Tevrat kendisi kabul etmekte ve haber vermektedir. 1 Tevrat, Hz.İshak ve O'nun nesilleri hakkında geniş malumat veriyor, ancak nedense İbrahim Peygamberin diğer oğlu Hz.İsmail ve O'nun neslinden gelenlerden o oranda bahsetmiyor. Halbuki Tevrat, Hz.İsmfül hakkında, Allah'ın meleğinin: "Kalk, ço­ cuğu kaldır ve O'nu kendi elinde tut, çünkü O'nu büyük millet yapacağım" 2 dediğini kaydetmektedir. Yine Tevrat, Allfilı'ın Hz.İbrahim'e: "Ve cariyenin oğlunu da bir millet edeceğim, çünkü O senin zürriye tindir" 3 dediğini kaydediyor. Şu halde, Allah'ın büyük millet yapacağını vadettiği, Hz.İsmail'in neslinden gelen millet hangisidir? Hz.İsmail neler yap ­ mıştır? şeklindeki sorulara cevap bulmamız gerekecektir. Elde mev­ cut Kitab-ı Mukaddes 'in ve yahudilerin, Hz.İsmail ve O'nun nesille­ rinden, hayat hil::ayelerinden bahsetmemelerinin sebebi kıskançlık olmalıdır. Yahudiler daima, Hz. İsmfül'i ve O'nun neslini, kısacası kendilerinden olmayanları hor ve küçükgörmüşlerdir. Bu durum, Tev­ rat'ı kendileri için mesned kabul eden Hıristiyan ileri gelenlerinde de görülür. Mesela Pavlus : "Bunun için ey kardeşler cariyenin değil, fakat hür kadının çocuklarıyız"4 demektedir. Hz. İsmail'in neslinden gelen ve Tevrat'ın haber verdiği millet, tevhid inancına sahip olan, Mekke civarına yerleşmiş Araplardan başkası olamaz. Zaten Tevrat . 1 Tevrat, Tekvin, 16/11, 15-16. 2 Tevrat, Tekvi n, 21/18. 3 Tevrat, Tekvi n, 21/13. 4 Galatyalılara Mektup, 4/31.

İslfım 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitfıb Örf ve Adetleri / 165 bu hususta, Hz.lsma'll'in çölde büyüdüğü, çölde oturduğu, annesinin O'na Mısırlı bir hanım aldığı gibi ipuçları vermektedir. 1 Görüşlerini Wellhausen'e dayandıran Wensinck d e , Hacer-i Esved konusundaki hatayı sürdürmektedir: "Ka'be'nin kutsiyetinin Hacer-i E sv e d ' d e n i l e ri g e l m i ş o l m a s ı da m u h t e m e l di r (Neşr.Wellhausen), çünkü eski Arapların dfnf esas itibariyle taşlara ibadet etmekten ibaret idi. . . Hacer-i Esved'in herhangi bir ilah ile il ­ gili olduğuna dair bir rivayet mevcut değildir... Diğer taraftan Hacer-i Esved Ka'be'nin içinde veya dışında şüphesiz tek put değil idi. İsmi rivayetlerde geçmemekle beraber, Makam-ı İbrahim de, eskiden b eri mukaddes sayılan bir taş idi."2 Ka'be'nin kudsfyetinin Hacer-i Esved'den geldiği fikri hatalıdır. Arapların dininin esas itibariyle taşlara ibadet etmek olduğunu ima eden Wellhausen'in görüşleriyle ilgili olarak kaydettiğimiz gibi, in ­ sanlarda dinin p oliteizmden (çok tanrıcılık) monoteizm e doğru gelişme gösterdiğini iddia eden 19. asır akımlarının doğrultusunda bir görüştür. Günümüzde ise, dinlerin Monoteizm 'den, Politeizm'e yani Tevhid'den şirke doğru dej enere olduğu görüşü ortaya konmuş­ tur. İslam'ın ve önceki diğer semavi dinlerin bildirdiğine de uygunluk arzeden bu görüşün daha doğru olduğu açıktır. Buna göre, araplann putperestlikten önceki dinleri Hz.lbrahlm 'in Tevhid Dini idi. Bu sebeble Ka'be 'nin kudsiyetinin Hacer-i Esved'den ileri geldiği dü­ şünülemez. Çünkü Ka'be, Allah'ın evi olarak yapılmış, Hacer-i Esved ise bir işaret taşı olarak konulmuştur. Ka'be'nin kudsiyeti Allah 'ın Evi olmasındandır. Wensinck 'in, Hacer-i E sved ile Makam-ı İb ­ rahim'in put olduğunu Brockelmann da iddia etmektedir: "Bu taş ihtimal çok eski devirlerde müşrik Mekke 'nin putu idi; zira samilerde ekseriya başka birçok mukaddes taşlara rastlıyoruz. Muhammed, b u · taşı öpme adetini , bir sebeb gösterme den hac menasikine idhal etmiştir. İslamiyet'in ilk sıralarında, şuurlu bir surette müşrikliğin devamı olarak hissedilen b u taş ibadetine karşı itirazlar eksik degı v •1d•ır. -3 ıı

·

Hz.Peygamber'in hiç bir s eb eb göstermeden Hacer-i E sved'i öpme adetini haccın menasıkına dahil ettiği iddiası doğru değildir. Hacer-i Esved, Hz.İbrahim zamanından b eri m evcut olup, bizzat 1 Tevrat, Tekvin, 2 1120-21.

2 Wensinck, l.A., Ka'be m addesi, VI, 14.

3 Brockelrnann, lsliim Milletl eri ve Devletleri Tarihi, s.42.

166 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş Hz.İbrahlm tarafından bulunduğu yere konularak, tavafa başlangıç yerini gösterdiği için, İslam'daki yerini almıştır. Putperestlik devrin­ den kalma bir put olduğu için değil, Tevhid Dini'nin hatırasını taşı­ dığı için İslam'ın hac menasıkına dahil edilmiştir. Şayet Hacer-i E s ­ ved, putperestlik devrinde ihdas edilmiş b i r p u t olsaydı, Hz.Peygamber kırarak Ka'be'den attığı 360 put gibi, onu da imha ederdi. Hacer-i Esved'in bir put olduğu fikrini, daha sonraki bazı yazar­ lar da aynen iddia etmişlerdir. Nitekim E.Dermenghem bu konuda şöyle demektedir: "Mekke'nin asıl kendi fetişi karataş=Hacer-i Es ­ ved'di. (Belki bir aerolit, yahut ta, suda yüzdüğü rivayet edilmesine göre, bir sünger taş).. . Ka'be'nin aslında bu Karataş'ın bir çerçeve sinden ibaret olması pek mümkündür." 1 Hacer-i Esved 'in İslam'dan önce put olduğu iddiasının yanlışlığı açıktır. Bu iddia sahipleri iddialarını tarihi delillerle destekle­ memişler, görüşlerini sadece ihtimaller üzerine dayandırmakla ye ­ tinmişlerdir. Tarihi delilerden mahrum görüşlerin bir takım iddi­ alardan öteye gidemeyeceği, ilmi bir değer taşımayacağı açıktır. Kay­ naldar, Cahiliye devrinde Hacer-i Esved'e tapıldığına dair en ufak bir ipucu vermemektedir. İlgili eserlerde, Arapların taptıkları putlar en büyüğünden en küçüğüne kadar zikredilmiştir. Şayet araplar Cahi ­ liye devrinde Hacer-i E sved'e de bir puta taptıkları gibi tapınış ol ­ saydı, bu husus kaynaklarda belirtilirdi. Bu hususta Tahir Olgun (Mevlevi) şöyle demektedir: "Haceru'l-Esved'in müslümanlarca mu ­ kaddes olması Hz. İbrahim tarafından konulmuş ve Nebiyy-i Ekrem canibinden manzur bulunması itibariyledir. Ka'be kapısının yanına , konulması, tavafın başlangıcını göstermek, renginin siyah ol ması da diğer taşlardan ayırt edilmek içindir. Kisve-i İslam'a bürünüp de Harameyne girebilmiş olan Avrupalı seyyahların 'Müslümanlar, Arap putperestliği bakıyyesi olmak üzere Haceru'l-Esved'e tapıyorlar' diye verdikleri malUmUt kizb-i sarih ve iftiray-ı fahiştir. Çünkü müslümanlar Haceru'l-Esved'e tapmadıklan gibi, Cahiliye arapları da ona perestiş etmemişlerdir. Hakikatı görmeyen zahirperestlere denilebilir ki, Ehl-i İslam'ın Haceru'l-Esved'i istilamı, bir milletin kendi bayrağını selamlaması gibidir. Herkes bilir ki, sancağı selamlamak, bir sırığa takılmış bir kumaş parçasına değil, onun ait olduğu millet ve hükümete ihtiram göstermek demektir. " 2

1 Dermenghem, Hz.Muhammed'in Hayatı, s.72. 2 Olgun, Müslümanlıkta İbadet Tarihi, s.165.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetler·i / 167 6-Sa'y Safa ile Merve arasında sa'y'in, Hz.İbrahim devrinden kal dığı 1 ve bu uygulamanın C ahiliye devrinde de devam ettiği kaydedil ­ mektedir. Amr b. Luhay'ın Mekke 'de putperestliği ihdas ederek, etrafa putlar diktirdiği sırada, Safa ile Merve tepelerine de İsaf ve Naile denilen erkek ve kadın şeklinde, iki taş diktirdiği, hac ve umre yapanların sa'y yaparken b unları ta' zimen meshettikleri zikredilmektedir.2 Cahiliye döneminde, İsaf adlı putun Safa'da, Naile adlı putun da Merve'de olduğu nakledilmektedir.3 Hz.Aişe, Cahiliye devrinde E nsar'ın, deniz tarafında bulunan İsaf ve Naile adlı iki put için ihrama girip, Safa ve Merve arasında sa'y ederek, daha sonra tıraş olduklarını bildirmektedir.4 Hz.Aişe'nin rivayetinden, Cahiliye döneminde İsaf ve Naile adlı putların muhtelif yerlere dikilmiş olduk.lan anlaşılmaktadır. Yine Cahiliye devrinde Menat putu için ihrama giren Ensar ve Gassan kabilesi mensuplarının, Safa ve Merve arasında sa'y yapmadıklarını görmekt"eyiz. 5 Adı geçen Menat putu, Mekke ile Medine arasında bulunuyordu. 6 Ayrıca, Kureyş\en Menat putu için ihı;ama giren kimselere din­ lerine göre, Safa ve Merve arasında sa'y etmek helal s ayılmazdı. Ni ­ tekim bu kimseler, müslüman oldukları zaman Hz.Peygamber'e: "Biz Menat için ihrama girerdik. Bizim o zamanki dinimizde Safa ile Merve arasında sa'yetmek helal sayılmazdı, bu hususta ne buyurursunuz?" diye sormuşlardı.? Buraya kadar naklettiklerimizden Cahiliye halkının, Allah'ın şe'fürinden olan Safa ve Merve arasında sa'yi, şirke ait hususlarla

1 Ezrakl, Ahbaru Mekke, il, 40, Tere: s.327. 2 1.Hablb, Muhabber, s.31 1; Olgun, a.g.e., s.197-198. 3 Beydavi, Envaru't-Tenzil, 1, 230; Nesefi, Medariku't-Tenzil, 1, 230, (Mecmau't­ Tefösfr i çinde). 4 Müslim, Sahih, il, 928.

5 Buharl, Sahih, 11, 169-17S), 203; Müslim, Sahih, il, 930; E.Davud, Sünen, il, 452 454; Nesfö, Sünen, V, 228-229; 1.Mace, Sünen, il, 994-995. 6 A.b. Hanbel, Müsned, VI, 162. 7 l.tshak, S\'re, s.77-78.

168 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş karıştırdıkları anlaşılmaktadır. Cahiliye devrinde Safa ile Merve te ­ pelerinde bulunan İsaf ve Naile adlı putlara ta'zim için sa'y yapılma­ sından dolayı, Mekke fethedilip putlar kırıldıktan sonra, müslü­ manlar Safa ile Merve arasnıda sa'y etmeyi kerih görerek bundan çe kinmişlerdi. 1 Gerek Cahiliye devrinde Kureyş, Gassan ve bazı Ensar kabile­ lerinin Safa ve Merve arasında sa'y etmeyi helal saymamalarını red­ detmek, gerekse Cahiliye döneminde S afa ile Merve arasında sa'yi, Menat veya İsaf ile Naile adlı putlara ta'zim için yapan kims elerin bu davranışını reddetmek için Allah: "Şüphesiz Safa ile Merve Allah­ 'ın nişanelerindendir. Kim Ka'beyi hacceder veya umre yaparsa, bu ikisini tavaf etmesinde bir beis yoktur" 2 b uyurmuştur. Böylece İslam, Hz.İbrahfm'den kalan hacca dair bir hususu tasvib ve ihya ederek, şirke dair davranışlardan arındırmıştır. Hz.Peygamber'in Safa ve Merve arasında sa'yi konusunda Emile Dermenghem şunları söylemektedir: " . . . Sonra da eski putpe­ rest mihrablarıyla dolu bulunan Safa ve Merve tepelerini -eski adet üzere- dolaştı; ve şehirden altı mil uzakta Arafat dağı eteğinde Mina vadfsine kurulmuş bir çadırda istirahat etti . . . Medine tasfiyecilerinin açık veya kapalı bir surette ızhar ettikleri arzulara rağmen Muhammet -Mekkeliler için çok kıymetli olan- putperestlik devrine mahsus eski hac ayinlerini te'yit e tmiş ve bu ayinle.ri ruhanf ­ leştirmek ve gök kitapları ananelerine bağlamak suretiyle müslümanlaştırmanın çaresini bulmuştu."3 D ermenghem'in bu sözleri tarihi açıdan hatalıdır. Çünkü Hz.Peygamber, 630 yılında Mekke 'yi fethettikten sonra şirke ait bütün unsurlardan özellikle putlardan temizlemiştir. 4 Hicri 9.yılda da, Hz.Ali tarafından artık müşriklerin hiçbir şekilde hac yapama­ yacakları halka ilan edilmişti . Hz.Peygamber hicri dokuzuncu yılda kendisi hacca gitmemiş, Hz.Ebı1 Bekir 'i hac emiri olarak görev­ lendirmiştir. Hz.Peygamber, kendisinin yaptığı Veda haccı nda ise, halka haccın bütün menasıkını öğretmiş ve bu hacda hiçbir müşrik bulunmamıştır. Müşriklerin Mekke'ye girmesine izin vermeyen bir

1 Buhihi, Sahih, II, 169-171; Müslim, Sahih, II, 929-930. ,.,- 2.Bakara, 158 . . 3 Dermenghem, Hz.Muhammed'in Hayatı, s.448. 4 Buhilri, Sahih, V,92-93; Miras, Tecrid-i Sarih Tercümesi, VI, l l l.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 169 din ve o dinin Peygamberi, putperestliğe ait mihrabların durmasına nasıl müsaade edebilir? Putperestlerin hoşuna gidecek diye, onların hac esnasında yaptıkları şirk devrine ait uygulamaları tasvib edip, dinine nasıl sokabilir? Hz.Peygamber'in b öyle bir tutumu söz konusu olsaydı, o zaman Mekke'den çıkarılmasına, hicret etmesine, müşrik­ lerle savaşlar yapıp, mücadele etmesine ne lüzum vardı? Bu sebeble Hz.Peygamber'in hac ibadetinde tasvib ettiği hususlar, Hz. İbrahim'in Tevhid Dini'nden kalan ve Cahiliye devrinde müşriklerin de riayet ettikleri hususlardan başka birşey değildi. Bu hususlarda asli özelliğinden sapma, dejenerasyon varsa, Hz.Peygamber onları ıslah ederek, şirke ait hususlardan temizlemiştir. Safa ve Merve arasında sa'y de, ıslah edilen ibadet ş ekillerinden birisidir. İslam Tarihçilerinin nakline göre, Allah, Hz.Hacer 'in, Hz. İsma'il'e su · aramak için Safa ile Merve arasında koşuşmasını, Allah'a itaat ve buyruklarına bağlılıklarından dolayı haccın menasıkına dahil etmiş tir. 1

7-Cemreleri Taşlamak

Cemrelerin taşlanması hususunun Cahiliye devrinde de mevcut olduğunu görmekteyiz.2 Cahiliye devrinde cemrelerin taşlanması ko ­ nusunda şu bilgi verilmektedir: " Nefir günü olunca halk cemreleri taşlamaya gelirlerdi. SUfe 'den bir adam, insanlar için taş atar, o taş atıncaya kadar halk taş atmazdı . İhtiyaç sahibi olup, acele eden kimseler SUfe 'ye gelirler ve "Kalk taşla ki, bizde seninle beraber taşlayalım" derlerdi. O da: "Hayır, vallahi Güneş batıya meyletme ­ dikçe olmaz" derdi. Acele etmek isteyen ihtiyaç sahipleri ona taş at­ maya devam ederler ve onun bu konuda acele etmesini isterlerdi. Sfıfe de Güneş batıya meyledinceye kadar bundan kaçınır, sonra kal kar. cemreyi taşlar, insanlar da onunla beraber taşlarlardı.3 Gaudefroy Demombynes , Mina 'da cemrelerin taşlanması hususunun Cahiliye devri menasikinden olduğunu ve bu adetin İs ­ lamiyet tarafından kabul edilerek hac menasikine dahil edildiğini söylemektedir.4 Wensinck ise, cemrelerin taşlanması ile ilgili olarak şunları ileri sürmektedir: " İbn Hişam 'da bulunan bir delile göre, taşlama

1 Ezrak\', Ahbiiru Mekke, il, 40, Tere: s.327. 2 t.Hablb, Muhabber, s.319. 3 t.Hişfı.m, Slre, I, 126; Taberi, Tarihu'l-Ümem, il, 257.

4 Demombynes, 1.A., Recm maddesi, IX, 663.

1 70 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş ayini ancak Güneş nısfınnehardan geçtikten sonra başlarmış'. Houtsma taşlamanın aslında galip bir ihtimalle, Güneşe musallat olan ifriti istihdaf ettiğine işaret etmiştir... Van Vloten ile Chauvin, taşlamayı büsbütün b aşka bir suretle izah etmeye teşebbüs etmişlerdir. Bunların birincisi, şeytanın taşlanması ve Kur ıan'daki al-Şeytan al-Racim tabiri ile Akabe yakınında yerleşmiş bu lunan bir yılan arasında münasebet bulmaktadır. İkincisi, bunda bir 'ziraat büyüsü' misalini görüyor, ona göre hacc toprağına taş atmaktan maks at, Mekke ahallsini oraları tarla haline getirmekten me­ netmektir. Her iki nazariye Houtsma tarafından kafi derecede 'cerhedilmiştir. " 1 Şeytan taşlama konusunda görüşleri kabul görmeyen Van Vloten ile Chauvin gibi, Houtsma'nın da fikirleri makul değildir. Houtsma, C ahiliye devrinde, h acıların kaybolmaması için Müzdelife'de yakılan ateşi, Güneş ilahı m takdis için yakıyorlardı şeklindeki fikri gibi, burada da yine delilsiz, tahminden ibaret bir gö ­ rüş ortaya atarak, Şeytan taşlamanın Güneşe musallat olan ifriti kovmak için yapıldığını iddia etmiştir. Halbuki kaynaklarda buna dair delil yoktur. Şeytan taşlamanın menşeini putperestlikte ara­ mak yanlış hükümlere götürür. Bu sebeble Şeytan taşlama nın kaynağı Cahiliye devrinde değil, Hz.İbrahfm'in Ka'be'yi inşa edip, ilk haccını ifa ettiği zamanda aranmalıdır. G.Demombynes ise: "Taş atmayı, İslam'dan önceki hacc me ­ nasiki ile ilgili görmek kabildir. Fakat bunun için ilk önce islam'dan önceki merasimin teferruatı ve manası hakkında sarih bir tasavvura sahip bulunmak gerektiği gibi, bir de Akdeniz eski çağında ve sam llerdeki mukaddes taş yığını ve taş atmanın rolü bilinmek gerekir."2 şeklinde görüşlerini ortaya koymaktadır. M.Watt ise, bu konuya şöyle bir bakış getirmektedir: "İslam' lık için müşriklerin ibadet şekillerini içerisine almak ve onlara yeni anlamlar vermek nisbeten kolay olmuştur. Bu, özellikle haccda göze çarpar. Bu törenlerin şirkle ilgili anlamları unutulmuştu. İslam ah­ lakı da, başka hiçbir sebeb göstermeksizin herhangi birşeyin Allah'ın emri olduğunu söylemeye imkan vermekteydi. İnsanlığın asla hoş görmediği, yalnız Allah'tan başka tanrı yoktur inancı ile çelişen fikir­ lerdi. Onun için bütün putların tamamıyla yok edilmeleri gerekti. 1

1 Wensinck, l.A., Hace maddesi, V/I, 17.

2 Demombynes, l.A., Recm maddesi, IX, 664.

lslfım'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitfıb Örf ve Adetleri / 1 7 1 Ama örneğin, hac sırasında bir taş direğin taşlanması gibi eski bir törene, şeytanın taşlanması anlamı verilmiş ve böylece zararsız hale getirilmişti . " ! Watt yukardaki görüşünde yanılmaktadır. Çükü İslam, Cahi ­ liye devrinde ihdas edildiği için Şeytan taşlama işini haccın menasi­ kine almamış, bilakis Hz.İbrahim tarafından uygulanmış olduğu için almıştır. Belki de Watt'ın kendisinin de söylediği gibi, Cahiliye dev­ rinde cemrelerin niçin taşlanıldığı ve anlamının ne olduğu unutul­ muş, sadece tören olarak kalmıştı. İslam ise bu fiilin manasını, yeni ­ den insan idrakine sunmuş, unutulmuş gayesini ortaya koymuştur. Sonuç olarak, hac ibadetinin diğer uygulamalarında olduğu gibi, cemrelerin taşlanmasında da, bunun Hz.İbrahfm'den kaldığı, ilahi bir menşei olduğu için İslam tarafından kabul edildiği unutulmamalıdır. 2 İslami kaynaklar, Hz.İbrahim ile oğlu Hz.İsma'fl'in haccı sı rasında, Mina vadisine indiklerinde, Cemretü'l-Akabe'de şeytanın Hz.İbrahim'e göründüğünü, Cebrail 'in Hz.İbrahim'e, "O'na taş at" diye emrettiğini, Hz.İbrahim'in de yedi tane taş attığını, bu olayın Cemretü'l-Vusta ve Cemretü's-Süfla'da da aynen cereyan ettiğini . kaydetmektedir.3 Taberi (v.3 10), şeytanın bir ihtiyar suretinde gö ­ rüldüğünü, onların da şeytanı kovup taşladıklarını kaydetmekte dir.4 Bu rivayetlerin ışığında, cemreleri taşlamanın, insanın şerrin temsilcisi ş eytanı kovup ona uymadığını, onun telkinlerine kulak asmadığını ve ona düşman olduğunu ifade etmesinden başka hangi anlamı olabilir? Hz. Peygamber, cemrelerin taşlanmasında Cahiliye adetine muhalefet ederek, cemreleri Kurban Bayramı'nın birinci günü kuşluk vaktinde taşlamıştır.5 Halbuki Cahiliye devrinde Güneş batıya mey­ letmedikce cemreler taşlanmazdı. Hz.Peygamber, cemrelerin gece ­ leyin taşlanmasını da yasaklamı ş , Abdülmuttalib oğullarına, Cemrey-i Akabe 'yi Güneş doğuncaya kadar taşlamamalarını e m 1 Watt, Hz.Muhammed, s.239. 2 Taberi, Tarihu'l-Ümem, I, 261-262.



3 Ezrakf, Ahbaru Mekke, 1, 66, 69, Tere: 54-55, 58; Taberi, a.g.e., 1, 276. 4 Taberi, a.g.e., 1, 274-276. 5 Buhari, Sahih, il, 192; Müslim, Sahih, il, 945; Tirmizf, Sünen, III, 241; Nesfıi, Sü­ nen, V, 270; 1.Mace, Sünen, il, 1014.

172 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş retmiştir. 1 Bayramın b irinci gününden s onraki günl erde i s e Hz.Peygamber, Cahiliye devrindeki uygulamayı tasvib ederek, cemre ­ leri Güneş batıya meylettikten sonra taşlamış, hemen sonra da öğle namazını kılmıştır.2 Cahiliye devrinde cemrelere taş atılırken

( .ı.l:J I .ıi:J I ) "Sana,

Sana!" diye bağrışırlardı.3 Hz.Peygamber bu hususu da ilga etmiştir. Nitekim Kudame b.Abdillah (r.a.), Hz.Peygamber'i devesinin üs tünde cemreleri taşlarken gördüğünü, bu esnada halka vurma, itip kakma ve "Sana Sana" diye bağrışma olmadığını nakletmektedir.4

8. Hac'da Kurbfuı İslam'da olduğu gibi, Cahiliye devrinde de, hac esnasında kur­ banlar kesilirdi. Yalnız, Cahiliye devrinde kurbanlar, İslam devrinde olduğu gibi Mina'da değil, Ka'be 'nin yanında kesilirdi. İbn İshak (v. 15 1), Cahiliye devrinde insanların kurban kes ­ tikleri zaman, kurbanın kanını Ka'be'nin yüzüne sürdüklerini, etini parçalar halinde taşların üzerine koyduklarını kaydediyor: Yine İbn Ishak'ın bildirdiğine göre, Cahiliye halkı "Allah için kestiğimiz şey­ den vahşi hayvanlar ve kuşlar yiyinceye kadar bize bir şey yemek he lal olmaz" derlerdi.5 İslam gelince, Cahiliye halkının bu batıl inanış ve davranışları ilga edilmiştir. Kur-'fuı bu hususta: "Ondan yiyiniz ve yediriniz" 6 buyurmuştur. Müslümanlar Hz.Peygamber'e, bu durumla ilgili olarak sormuşlar ve "Cahiliye devrinde Allah için yaptığımız bir husustu, şimdi de yapalım mı?" demişlerdi. Hz.Peygamber de: "Hayır böyle yapmayınız, çünkü bu Allah için değildir. " 7 buyurmuştur. Yine Cahiliye halkının, putları için kestikleri kurbanların etlerini, putla­ rının üzerine koyup, kanlarını putlarının üzerine serpmelerini red­ detmek üzere Allah şöyle buyurmuştur: "Onların ne etleri, ne de kan1 Nesfıf, Sünen, V, 271-272.

2 Buhfıri, Sahih, II, 192; Müslim, Sahih, II, 945; Tirmizf, Sünen, 111, 241, 243; Nesaf, Sünen, V, 270; 1.Mace, Sünen, il, 1014. 3 Demombynes, 1.A., Recm maddesi, IX, 664.

4 Tirmizi, Sünen, III, 247.

5 t.lshfık, Sire, s. 78. 6 22. Hac, 28. 7 t.lslıfık, Sire, s. 78.

İslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 173 lan hiçbir zaman Allfilı'a erişmez." l !.Kesir (v.774),Cfilıiliye halkının kurban ettikleri develerin kanlarını Ka'be'ye sürdüklerini, As hab'ın ise: "Biz, bu işi yapmaya daha layıkız" dediklerini, mezkur ayetin b u sebeble nazil olduğunu nakletmektedir. 2 M.Hamidullfilı ise , Ka'be'de kurban konusunda şunları kaydetmektedir: "İbrahim Peygamber'in sünneti-tatbikatı- Muhammed ( a . s . ) tarafı n d an , muh temelen hıfzısıhha nokta-i nazarından değiştirilmişti. Artık o devirden beri, kurbanlar şehir haricinde Mina 'da kesilmektedir. Hatim denilen ve Ka'be'nin yarım daire şeklinde üstü açık kısmı, Gulam Yezdani 'nin fikrine göre, kanları defin bir çukur içine top lamak üzere, evvelce kurban kesme mahalli olarak kullanılmış olabilir. " 3 Hz.İbrahim zamanında Ka'be'nin etrafında, Hz.Peygamber döneminde olduğu gibi daimi meskenler yoktu. Ka'be civarına evlerin inşası daha sonra olmuştur. Bu sebeble Hz. İbrahim devrinde, Ka'be­ 'de kurban kesme uygulamasında sağlık açısından bir mahzur ol ­ mamalıdır. Ka'be'nin e trafına evlerin yapılarak insanların yerleş­ mesi, Hz.Peygamber'in dedelerinden Kusay zamanında olmuştur. Kusay, o zamana kadar etrafı boş olan Ka'be'nin etrafına tavaf ede ­ cek kadar boşluk bırakarak, hem kendisi ev yaptırdı, hem de evler yapılmasını teşvik etti, böylece Meklrn şehri meydana gelmiş oldu. 4 Burada bir hususa işaret etmek yerinde olacaktır: Taberi (v.3 10), Hz.İbrahim'in bizzat Mina'da kurban kestiğini kaydetmekte ve

( � 1'"!" 1.r. 1 U.. � I .:,1 ) ayetinin5 b una işaret ettiğini kaydetmektedir. 6

Bu ' durumda, Cahiliye devrinde Ka'be'nin yanında kurban kesme ade ti nin, Hz. İbrahim'den kalmadığı hatıra gelmektedir. B elki de Hz.İbrahim'den sonra müşrikler, Arafat 'a vakfeye çıkma uygula ­ masını i l ga e derek, Müzdelife ' d e vakfeyi i c a d e ttikl eri gibi , Hz.İbrfilıim 'in �ünnetini terkederek, kurban kesme işini Ka'be 'nin yanında yapmayı kendileri ihdas etmiş olabilirler. Sonuç ne olursa olsun Hz.Peygamber, Ka'be'nin yanında kurban kesme adetini ilga etmiştir. Sonuç olarak İslam, nerede ve hangi vakitte olursa olsun 1 22. Hac, 28. 2 t.Kesir, Tefslru'l-Kur'ani'l-Azlm, II, 224.

3 Hamidullah, lslilm Peygamberi, il, 902. 4 t.Hişam, S!re, 1, 131-132; 1.Sad, Tabakat, 1, 70-71; Taberi, Tarihu'l-Umem, il, 256; Belazüri, E nsab, 1, 5 1; Süheyli, Ravdu'l-Unuf, il, 53-54; Hami dullah, lslam Pey­ gamberi, 1, 35. 5 16. Nah!, 123.

6 Taberi, a.g.e., 1, 262.

1 74 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş putlara kurban kesilmesini yasaklamış, Ka'be'nin yanında kurban kesme adetini kaldırmıştır. Hz.Peygamber kurbanların Mina 'da kesilmesini emretmiştir. ! Cahiliye devrinde, kurbanlık olarak ayrılan hayvana binilme­ diği görülmektedir. Saibe denilen bir uygulamada, kurbanlık hay­ vandan faydalanılmazdı. Hz.Peyğamber, Ka'be'ye kurbanlık sevket ­ mekte olan bir adam görmüş ve ona deveye binmesini emretmiştir. O şahıs da, "Bu kurbanlık devedir" diye cevap verince Hz.Peygamber: "Ya z ıklar olsun s a n a ! deveye bin ! " diye emretmiştir.2 Hz.Peygamber'in bu konudaki emrinin sebebinin, bu konudaki Cahi­ liye uygulamasını reddetmek olduğu zikredilmektedir.3 Cahiliye devrinde mevcut olup, İslam devrinde de devam eden uygulamalardan birisi de, Ka'be'ye sevkedilen kurbanlıkların boy­ nuna gerdanlık asmak(taklid)tır. Schacht, taklidin putperestlik devrinden kaldığını ve İslam tarafından tasvib edildiğini söylemektedir. 4 Wensinck ise: " . . . Eskiden Haram 'a doğru gidilirk�m kurban edilecek develere bazı alametler (taklid) ile işaretler, mesela boyun ­ larına iki pabuç (sandal) asılırdı. İş'ar denilen bir ameliyeden de bahsedilir ki, bu, hörgücün bir tarafına bir yara açarak, kan akıtmak idi, yahutta hazan hayvanın derisine yaralar açılırdı... " 5 demektedir. Peygamberimiz'in bazı hadislerinden, Cahiliye devrinde ger­ danlık asma adetinin sadece Ka'be'ye kurbanlık olarak sevkedilen hayvanlara mahsus olmadığını, gerek nazardan korunmak, gerek düşmanlara karşı kin, intikam duygularını ifade etmek için deve, at gibi hayvanlara gerdanlık ( kılade) takıldığını öğrenmekteyiz. Hz.Peygamber, Cahiliye devrinde olduğu gibi, kin, intikam duygula-

1 Müslim, Sahih, II, 893; E.Davud, Sünen, il, 465; Tirmizi, Sünen, III, 232; 1.Mace, Sünen, II, 1002, 1013, 3048; l.Malik, Mu�atta', 1,393. 2 Buhfiri, Sahih, II, 180-181; Müslim, Sahih, II, 960; E .Davud, Sünen, III, 367; Tirmizi, Sünen, 111, 254; Nesai, Sünen, V, 176; l.Mace, Sünen, il, 1036. 3 'Ayni, 'Umdetü'l-Kfı.ri, X, 29.

4 Schacht; l.A., Taklid maddesi, XI, 681. 5 Wensinck, l.A., Hace maddesi, V/I, 17.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri I 175 nnı dile getirmek için develerin, atların boynuna ok, yay gibi gerdan ' lıkların takılmasını yasaklamıştır. 1 İmam Malik (v. 179), bu konu ile ilgili olarak: "Ben, bu okların develerin boynuna nazar değmesinden dolayı asıldığı kanaatinde­ yim" 2 demektedir. l.Esir (v.606), Hz.Peygamber'in bu yasağının se ­ bebinin, nazar değmesi veya hayvanın ağaca v.s. takılıp böğul ­ maması gibi sebebler olmadığını ileri sürerek, bu konuda şöyle de­ mektedir: ''Bu, atlara din düşmanlarını takip ve onları müslüman ­ lara saldırmaktan menetmek için gerdan asın. Aranızdaki Cahiliye devri kin ve intikamını almak için boyunlarına ok asarak, bu atlara gerdanlık takmayınız demektir." 3 Yine l.Esir, bu yorumun dışındaki görüşlerin zayıf olduğunu söylemektedir. 4 Sonuç olarak İslam, sadece Allah rızası için Ka'be'ye sevkedilen kurbanların boynuna gerdanlık takılmasına izin vermiş, başka mAksatlar için gerdanlık takılmasını yasaklamıştır. Nitekim Hz.Peygamber, Zü'l-Huleyfe'de öğle namazını kıldıktan sonra dişi devesini istemiş, onun hörgücünün sağ tarafına bir çizik çizip, kana ­ tarak nişanlamış, kurbanlık alameti olarak da devesinin boynuna iki pabuç takmıştır.5 Kur'an-ı Kerim'de Allah: "Ey İnananlar! Allah'ın nişanelerine, hürmet edilen aya, (Ka'be'ye) hediye edilen kurbanlığa, gerdanlar takılan hayvanlara, Rablerinden bol nimet ve rızık isteyerek Beyt-i Haram 'a gelenlere sakın hürmetsizlik etmeyin. " 6 b u ­ yurmuştur. Yine diğer bir ayette: "Allah hürmetli e v Ka'be'yi, hür­ metli ayı, kurbauı , boynu tasmalı kurbanlıkları insanların faydası için ortaya koydu." 7 buyrularak Ka'be'ye kurbanlık olarak sevkedilen hayvanlara gerdanlık takılması tasvib edilmiştir.

1 Buhfıri, Sahih, III, 18; Müslim, Sahih, III, 1672-1673; E.Davud, Sünen, III, 52-53; Nesaı, Sünen, VI, 218-219; A.b.Hanbel, Müsned, III, 352; IV, 345; V,316. 2 l.Malik, Muvatta, II, 937. 3 1.Esir, Nihfıye, IV, 99. . 4 l.Esir, a.g.e., IV, 99. 5 Müslim, Sahih, II, 9 12; E.Davud, Sünen, il, 362-363; Tirmizf, Sünen, III, 249-250; Nesaı, Sünen, V, 174; 1.Mace, Sünen, II, 1034. 6 5.Maide 2.

7 5.Maide 97.

176 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş 9- Umre Umre'nin Cahiliye devrinde de mevcut olduğunu görmekteyiz. 1 Hadislerin bildirdiğine göre, Cahiliye devrinde müşrikler, hac ayla­ rında umre yapm ayı Yeryüzünde işlenen günahların en büyüklerinden sayarlardı. Bunlar Muharrem ayını Safer kabul eder ve: "Devenin arkasındaki yara iyi olur, Hacıların ayak izleri silinir, Safer ayı da çıkarsa, O zaman umre, yapan kimseye helal olur" 2 derlerdi. Çıplak tavaf v.s. gibi, diğer Cahiliye devri adetlerinde olduğu üzere, bu dönemde hac aylarında umre yapılmamasının başlıca se­ bebi, ekonomik temellere dayanmış olmalıdır. Bu uygulama, hac için gelen halkın memleketlerine dönerek, ayrıca tekrar umre yapmak için Mekke 'ye gelmelerini temin etmek gayesine yöneliktir. Hac ayında umreye cevaz verseler, bir şahıs, hem umre hem de hac yapa­ rak memleketine dönecek, belki bir daha gelmeyecektir. Halbuki hac aylarında umre yapmak yasak olduğu için, hacı memleketine dönecek ve umre yapmak üzere başka bir zaman yeniden gelecek ve Mekke'nin ticari hayatına canlılık kazandıracaktır. Bu adet, Cahiliye devrinde Kureyş müşriklerinin ticari ve ekonomik menfaatlerine dini bir maske takarak halka kabul ettirip, uyguladıklarına, kısacası Hz. İbrahim 'in tevhld dini ni, ticari ve iktisadi gayelerle dejenere ettiklerine güzel bir örnek teşkil etmektedir. Hz.Peygamber, İslam geldikten sonra, Cahiliye devrinin bu uy­ gulamasını ilga etmiş, hacla beraber umre de yapılacağını, umrenin herhangi bir vakti olamayacağını bildirmiştir. Rasulullah sahabile­ rine, hacclarını umreye çevirmelerini emretmiş, bu husus sahabilere ağır gelmiştir. Peygamberimize: "Ya Rasulallah! Bu hangi . hılldir, nasıl umredir?" diye sormuşlar, Peygamberimiz de, "Haram aylar­ daki bu umrenin edası da, bunların hepsini helal kılar" buyurmuş ­ tur.3

1 Buhiiri , Sahih, il, 152, IV, 234; Müslim, Sahih, II, 909-910. 2 Buhfııi, Sahih, il, 152, ; Müslim, Sahih, il, 909-910. 3 Buhfıri, Sahih, il, 152, Müslim, Sahih, il, 909-91 1

İslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 177 Niyet edilmiş haccı feshedip , haccı umreye tahvil etmek, C ahi ­ liye devrindeki "hac aylarında umre yapılmaz" itikadını yıkmak üzere RasUlullah tarafından, yanında kurbanlık sevketmemiş b ulu­ nan hacılara emredilmiştir. Bu yeni bir teşri idi. Rasulullah ise, be­ raberinde kurbanlık s evkettiği için haccını umreye tahvil edeme . mişti. 1 Nitekim Hz.Peygamber'in, hac ile umrenin arasını birleştir­ diği, daha sonra bunu ilga etmek için herhangi bir hüküm nazil ol ­ madığı nakledilmektedir.2 Peygamberimiz bu konuda "Dikkat ediniz, umre Kıyamete ka­ dar hac aylarına girmiştir" 3 buyurmuş, kendileri haccı umreye kat ­ mak suretiyle temettu' yapınca, ashab da temettu' yapmışlardır. 4 Ayrıca Hz.Peygamber, ehlinden bir grubun umre niyetiyle ihrama girmelerini emretmiştir. 5 İslam öncesi, umre için muhtemelen Mekke dışında ihrama · giriliyor, Ka'be'nin etrafında tavaf ediliyor, menasikle ilgili diğer işler icra ediliyordu.6 Paret, Cahiliye devrindeki umrede, Safa ile Merve arasında Sa'y yapılmadığını, Sa'y'in C ahiliye d evrinde umrenin bir parçası olmadığım kaydederek bunun Bakara 158. ayetten anlaşıldığını ileri sürüyor.7 Ancak bu hususun doğru olm am ası kuvvetli muhte meldir. · Çünkü, Cahiliye devrinde Safa ve Merve tepelerinde İsaf ve Naile adında iki putun mevcut olduğu, hac ve umre yapan kimsele rin, bunları tazim için meshettikleri kaydedilmektedir. 8 Yine, C ahiliye devrinde umrenin Receb ayında yapıldığı söylenmektedir. 9

1 Davudoğlu, Sahlh-i Müslim Tercümesi, VI, 4 19-420. 2 Müslim, Sahih, il, 899; Nesfü', Sünen, V, 149; 1.Mace, Sünen, il, 991-992.

3 E.Davud, Sünen, il, 387-388; Tirmizf, Sünen, III, 271; 1.Mace, Sünen, il, 991.

4 Buhari, Sahih, Iİ, 181; Müslim, Sah1h, il, 902. 5 Müslim, Sahih, il, 898-900; l.Mace, Sünen, il, 99 1-992. 6Paret, 1.A., Ümre Maddesi, Xll, 34. 7 A.g.m .

8 1.Hablb, Muhabber, s.3 11; Olgun, Müslüm anlıkta İbadet Tarihi , s. 197-198. 9 Wensinck, İ.A., İhram Maddesi, V/11, 943; Paret, 1.A., a.g.m.

178 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş 10. Nesi Bilindiği gibi, Kameri bir yılda 354 gün vardır. Cahiliye dev­ rinde Araplar, bu takvim tarzını kullanmaktaydılar. Kameri seneye göre hac yapıldığında, her yıl, bir önceki yıldan onbir gün evvel gelirdi. Böylece baharda- başlayan hac mevsimi, ilerleye ilerleye yaza, sonba­ hara yani bütün mevsimlere tesadüf edebilirdi. Fakat Mekkeliler, haccın her zaman aynı mevsime yani bahara tesadüf etmesini iste mişler ve bunun için de nesi uygulamasına başvurmuşlardır. 1 Ayrıca İslam'dan önceki Hac ile, yıldan yıla yapılan panayırla­ rın arasında sıkı bir bağ vardı. Bu sebeble haccı, senenin münasip bir devresine rastlatma zarureti vardı. Bunun için de, kameri seneyi bir dereceye kadar uzatmak gerekmiştir.2 Nesi uygulaması sadece Cahiliye araplarında değil, yahudi ­ lerde de mevcuttu. Üstelik yahudilerin 72 üyeli, din alimlerinden mü­ teşekkil en yüksek dini kurulu ve mahkemesi Sanhedrin'in başkanının ünvanı, prens anlamına gelen "Nasi" idi. 3 Ayrıca Yahudi takvimi, tıpkı Araplarınki gibi ay takvimidir. Bir yıl, her biri 29,5 günlük 12 aydır. Yani 354 gündür. Ancak tören ve bayram günleri, Güneş takvimine göre hesaplanır. Bu iki çeşit yılı birbirine uydurmak için her 19 yılda bir kebıse, yani ek yıl, her 7 yılda da bir kebise ay eklenir. Bir ay 29,5 gün olduğu için de, ayların kimi 29, kimi qe 30 gün olarak kabul edilir.4 Ebu Ma'şer el�Belhi (v.272) ile el-Biruni (v.443) de, Arapların Nesi uygulamasını yahudilerden aldıklarını ileri sürmüşlerdir. Bu hususta A.Moberg şunları kaydetmektedir: " . . . Biruni yahudi nesiinden bahsederken, yahudi dilinde ay eklenmiş seneyi ifade eden İBBUR kelimesi ile, hamile kadın manasına gelen ME'UBB'AR'ATH kelimesini birleştiriyor ve şunları söylüyor: 'Seneye fazla bir ay ek­ lenmesini, kadının kendi bedenine ait olmayan bir şey taşımasına benzetmektedirler. '5 Taberi , Arapça Nesi tabirini, bir de 'nesu' (gebe

. 1 Hamidullah, Islam Müesseselerine Giriş, s.56. 2 Moberg, I.A., Nesi m addesi, IX, 201. 3 Örs, Musa ve Yahudilik, s.309-310. .. 4 Ors, a.g.e., s.408. 5 Krş. Biruni, Kitabü'l-Asari'l-Bakıyye, s.53.

lslfım'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 179 kadın) ve çocuğun kendisinde (karnında) gösterdiği fazlalık do ­ layısıyle "nusiat al-mer'a" tabiri ile izah etmektedir. Tesadüfi olması pek muhtemel bulunmayan bu iki izahın birbirine uyması, seneye ay eklenmesi veya eklenen ay manasında Nesie yahudi dilinde İBBUR kelimesinin örneklik ettiğini ve Taberi'nin hakikate hiç te aykırı ol ­ mayan kaydını desteklediğini düşünmemize yol açmaktadır. Caussin de Perceval , hatta yahudi dilinde nasi (hükümdar) kelimesinin esas itibari ile nasi'i, yani seneye ay eklenmesi hususunda karar vermek selahiyetine s ahip olan Sanhedrin reisinin şeref ünvanını ifade ettiğini hatırlatmaktadır. (krş.Bab. Talmud, Sanhedrin , s . l l a : "Seneye ancak nasi'nin muvafakatı ile ay ilave olunabilir. .. )" 1 A.Moberg , Yahudi nesii ile Arap nesii arasında benzerlikler bulmaktadır: "Seneye eklenen ay, yahudilerde yalnız Adar ayını takip eden ay, araplarda ise Zilhicce'yi takip eden ay idi, yani her iki halde, seneye eklenen ay, bir senenin normal ayı ile normal ilk ay olan Nisan yani Muharrem arasında yer almakta idi . . . Yahudi nesii Pesah Bayramı 'nı senenin münasip bir zamanına getirmeye yarı yorsa Arap nesii de, Mekke civarında aynı ana rastlatılan panayır ve hacc hususunda da aynı gayeyi takip etmiş olabilir."2 Nesi uygulamasının yahudilerde de mevcut olduğuna dair tes ­ bitlerle iktifa ederek, C ahiliye devrinde mevcut nesi uygulamasına dö n m e k i s ti y o ru z . T ab e ri ' ( v . 3 1 0 )n i n b i l dirdiğine göre, Cürhümlüler'den sonra Huzaalılar Ka'be 'nin idaresini ellerine aldılar, ancak savaş ve baskınların yasak olduğu dört ayın vakitlerini tayin ve geciktirmek vazifesini Mudar oğullarının idaresine verdiler. 3 Başlangıçta, Mekke 'de nesi vazifesini ifü e denlerin Yemenli Kindeliler olduğunu ve bunun, aynı kabilenin Mudar araplarının ol ­ duğu kadar, Rebi'alıların toprakları üzerinde de hakimiyet tesis et tikleri sıraya rastladığını belirtmek gerekir. Fakat sonradan Malik b.Kinane , Muaviye b .Sevr el-Kindi 'nin kızını nikahlayarak, takvim işleriyle meşgul olma vazifesini elde etti. Daha sonra da bu iş, kendi ailesi efradı arasında tevarüs yoluyla devam etti. 4

1 Taberi, Cami'ul-Beyan, X, 129; Moberg, l.A., Nesi maddesi, IX, 202. 2 Moberg, l.A., a.g.m., IX, 202. 3 Taberi, Tarih, il, 285-286.

4 t.Hişam, Si're, 1, 46; Ezrak i, Ahbaru Mekke, 1, 182-183, Tere: s.173-174; Hamidul­ lah, İsl am Peygamberi, il, 905-906; İslam Müesseselerine Giriş, s.57.

180 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş Bu konuda vazife gören kimseye, Kalemmes yahut Kalanbas deniliyordu. Ezraki (v.244), bu konuda vazife gören ilk kimsenin, Sa'lebe b.Malik olduğunu kaydetmektedir. Ondan sonra bu işi, Haris b.Malik b.Kinane yürütmüştür. Bu zata Kalemmes denilmiştir. Onun oğlu Serir 'den sonra, bu vazife Beni Fukaym 'ın eline geçmiştir. 1 Beni Fukaym'dan Kalemmes olarak anılan ilk zatın, Huzeyfe b .Abd b .Fukaym b . 'Adi olduğu ve Malik b . Kinane'ye men sup olduğu kaydedilmiştir. 2 Bu işin başında bulunanların sonuncusu, Ebı.l Sümame Cünade (Cennade) b .Avf b.Ümeyye b.Kala b.Huzeyfe'dir. Onun vazife başında bulunduğu vakit, İslamiyet zuhur edip, b u işi ilga etmiştir. 3 M.Hamidullah, Peygamberimizin dedesi Kusay'ın, bu vazifeyi Nese'eler'e bıraktığını, bu kabilenin Kinane kabilelerinden olup, Mekke takvimine ait nesi işlerinin görülme sinden sorumlu olduklarını kaydetmektedir. Yine M.Hamidullah, Kusay'ın bu tutumunu basiretli ve ihtiyatkar olarak nitelendirmek tedir. Çünkü Kusay, b öylece Mekkeli olmayan kabilelerin d e , M ekke 'ye bağlılıklarını sağlamış oluyordu. 4 M.Hamidullah, Cahiliye dev rinde N asi veya Kale mm es adı verilen bu ailenin, bir nevi takvim bakanlığı vazifesi gördüğünü söylemektedir.5 Hac esnasında, görevli olan Kalemmes, Ka'be'nin kapısının önüne gelir ve yardımcısı, Ka'be'nin Hatim denilen üstü açık kıs mına geçer ve herbiri şu sözleri söylerdi: "Ben bütün ayıp ve kusur lardan azade, hiç kimsenin günah izafe edemeyeceği öyle bir kimse yim ki, verdiğim hüküm reddedilmez. " Herkes, sözl erini kabul ve tasdik ettikleri bu iki vazifeliye takip etmeleri gerekli talim atı sormak üzere geliyorlardı. Kalemmes, müteakip iki yıl boyunca normal kameri takvim akışını takip etmelerini tenbih ederdi;Fakat her üç yılda bir kere bunun aksini söyler ve o yılın 12.ayından sonra b oş bir ayın (ilave ay, Safer ayı) geleceğini ve bunun sonunda da, ertesi yılın normal ilk ayının başlaması lazım geldiğini iföde ederdi. Böy lece hac, iki yıl boyunca, 12.ayda, sonra birinci, sonra ikinci ve ilaahir 1 Ezrak], Ahbaru Mekke, 1, 183, Tere: s. 173. 2 t.Habib, Muhabber, s. 157; Taberf, Tarfh, il, 286. 3 l.Hişam, Sfre, 1, 46; Ezrak!, a.g.e., 1, 183; Tere: s.l 73; l.Hablb, a.g.e., s.157; Taberi, Tarih, II, 286. 4 Hamidullah, İslam Peygamberi, il, 888. 5 Hamidullah, a.g.e., II, 856; Krş: İ.Hişam, a.g.e., 1, 45-46.

İslfım'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitfıb Örf ve Adetleri / 1 8 1 b ü t ü n a y l a r d a d ö nü p d u r m a k s ur e t i y l e kutlanıyordu . " 1 M.Hamidullah, Cahiliye araplarının Nesi uygulamasını benimse­ melerinin sebebi konusunda, şunları söylemektedir: "Hatta Nesi, ya­ hut takvim işleriyle meşgul olma vazifesi bile, menşe itibariyle sırf dini mAksatlarla, yani hac zamanının, her zaman yılın aynı mevs i ­ mine isabet etmesi ve Mekkeli tüccarların da iştirak etmeleri ge rekli çeşitli panayırların kurulması zam anından farklı bir zamana tesadüf etmesi i çin getirilip sokulmuştur. 2 Hz.Peygamber, Veda Haccı'nda Arafüt'ta iradettiği Veda Hutbesi ile, yukarda arzetmeye çalıştığımız belli senelerde ay takvimine bir ay ilavesinden ibaret olan nesi usulünü, bütün Arabistan için geçerli olmak üzere ilga etmiştir. 3 Hz.Peygamber bu hutbesinde şöyle buyurmuştur: "Muhakkak ki zaman, Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı günkü ilk vaziyetine dön ­ müştür . Bir yıl on iki aydır. Bunlardan dördü haram aylardır, ki mı ­ lardan üçü, arka arkaya Zilkade, Zilhicce ve Muharrem'dir. Dördün ­ cüsü Mudar'ın ayı olan Receb'tir. O, Cumade('l-Alıır) ile Şa'ban ara­ sındadır. "4 Ezrakf (v.244 ), Peygamberimiz'in bu hutbesinde "Te'hir edilen bir ay ve şaşırtılan bir sayı yoktur. Hac, Zilhicce ayındadır ve Kı ­ yamete kadar da böyle olacaktır. " 5 buyurduğunu nakletmektedir. İbn İ s h ak ( v . 1 5 1 ) d a , b u k o n u d a İbn E b i Necih'e, Hz.Peygamber'in "Zaman, Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı gündeki durumu gibi olmuştur" sözünden sormuştur. O da: " Kureyş, her yıla, her sene bir ay ilave ediyor, böylece Zilhicce'ye oniki senede bir isabet ediyorlardı . Allahü Teala RasUlünü, Zilhicce'de yaptığı haccında buna muvaffak kıldı ve Rasulullah o ayda haccetti. B u s ebeble de

1 1.Hişfım, Sire, 1, 45-46; Ezraki', Ahbfıru Mekke, 1, 183-184, Tere: s. 173- 174; l Habib, Muhabber, s.157; Hami dullah, lslfım Peygamberi, II, 905-906; lslfım Müesse­ , se]erine Giriş, s.57. 2 Hamidullah, İsl fım Peygamberi , il, 905. 3 Makıi zi, lmta'u'l-Esma', s.531; Hamidullah, İslam Peygamberi, il, 855. 4 Buhfıri', Salıllı, iV, 74, V, 126; Müslim, Sahih, 111, 1305; E.Dfıvud, Sünen, il, 483 485; A.b.Hanbel, Müsned, V, 37,73. 5 Ezrakf, a.g.e., 1, 186; Tere: s.176.

182 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş Hz.Peygamber: 'Muhakkak zaman, Allah'ın gökleri ve yarattığı gündeki durumuna dönmüştür." buyurdu." 1 şeklinde cevap vermiştir. Nesi uygulamasının ilgası hakkında Allah c.c. şöyle buyurmuş ­ tur: "Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısında, Allah'a göre ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü hürmetli aylardır. Bu dos ­ doğru bir nizamdır. Öyleyse o aylar içinde kendinize yazık ·etmeyin. Top yekün sizinle savaşan putperestlerle siz de topyekün savaşın. Al­ Iah'ıµ sakınanlarla beraber olduğunu bilin. Hürmetli ayların yerini değiştirip geciktirmek, küfürde gerçekten ileri gitmektir. İnkar eden­ ler, Allah'ın haram kıldığı ayların sayısına uydurmak için onu bir yıl haram, bir yıl helal sayıyor, böylece Allah'ın hara;ın kıldığını helal kı­ lıyorlar. Kötü işleri kendilerine ·güzel göründü .. Allah inkar eden top­ lumu doğru yola eriştirmez. "2 Sonuç olarak İslam, Nesi uygulamasını kaldırmış, haccın, da­ ima Zilhicce ayında yapılmasını sağlamıştır. Böylece haccın zamanı da, sırasıyla yılın bütün mevsimlerine rast gelmiştir.

11- Hac'la İlgili Diğer Uygulamalar a. Hac

Mevsiminde Ticaret

Cahiliye devrinde Araplar, hac mevsiminde dışardan gelen ha­ cıların ticaret yapmasını günah sayarlardı. Hacıların ticaret için mal getirmesi, yahut nafakasını yanında buundurması caiz görülmezdi. Bu husus, en çok Mekke tüccarı ile esnafının fazla alışveriş yap­ masına sebeb olurdu. Nafakası ve parası olmayan hacılar ise, dilenmeye mecbur kalırlardı. 3 Cahiliye halkı da, hac mevsiminde alışve ­ rişten sakınır ve "Bu günler zikir günleridir" derlerdi. 4 İbn Abbas'ın haber verdiğine göre, Cahiliye devrinde halk, Zü'l-Me caz , Ukaz , Mina , Arafat ve diğer hac panayırlarında ihram lıyken alışveriş yapmaktan çekiniyor ve bunu günah sayıyordu. Daha sonra Müslümanlar da bu tutumu sürdürünce, "Hac mevsiminde (ticaret yaparak) Rabbinizden rızık aramanızda size bir günah yoktur" ayeti nazil olmuş ve bunu ilga etmiştir.5 1 l.tshak, Sfre, s.79.

2 9.Tevbe, 36-37. 3 Olgun, Müslümanlıkta İbadet Tarihi , s.180. 4 Nedvf, Dört Rükün, s.298. 5 2.Bakara, 198; Buhi'ıri, Sahih, II, 197; E.Di'ıvud, Sünen, II, 350-351.

lslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 183 Cahiliye devrinde Hums'a mensup müşrikler, dışardan gelen hacılara yanlarında ticari eşya getirmelerini yasaklayarak, menfaatleri için Allah'ın helal kıldığı bir hususu, din kisvesi giydire ­ rek tahrif etmişlerdir. İslam, müşriklerin ticari menfaatlerine darbe vursa da, bu hususu ilga etmiştir. Hac aylarında, hacıların yanla ­ rında ticaret m alı getirmelerinde bir s akınca olmadığını bildirerek, Allah'ın helal kıldığı bir hususu asli safiyetine kavuşturmuştur.

b. Hacca Azık Getirmemek ve Dilenmek Cahiliye devrinde Araplardan bazıları, hacca giderken Ka'be'ye yetecek kadar azığı beraberlerinde almazlar, bunu günah sayarlardı. Güya mütevekkil olduklarını belirtir ve Biz Allah'ın misafirleriyiz, azık almayalım" derler, fakat daha sonra dilenmekten utanmazlardı. İbn Kesir (v.774), İbn Abb as 'tan " İnsanlardan, bir kısmının b e ­ raberlerinde azık almadan çoluk çocuğundan ayrılıp, 'Biz Allah'ın evine haccedelim de, O bizi doyurmasın' dediklerini" l naklediyor. İbn Abbas, Yemen halkının hac ettiklerini, fakat beraberlerinde azık getirmediklerini "Biz tevekkül e dicileriz" dediklerini, fakat Mekke 'ye geldikl eri zaman, halktan yiyecek istediklerini haber verm ektedir.2 İbn İshak (v. 15 1 ) ise, Hums'a mensup müşrikle rin, "Harem dışındaki hallun hac veya umre için Mekke'ye geldikle rinde beraberlerinde getirdikleri yiyeceklerden Harem içinde yemeleri caiz , değildir"3 dediklerini kaydetmektedir. Cahiliye devri halkına, azık getirmenin günah olduğunu kabul ettiren, yukarda da kaydedildiği gibi Mekkelilerdir. Hacılardan bazı­ ları parasız gelse de, genellikle çoğu paralı olarak gelecek, gıda ve ih ­ tiyaç maddelerini satın alarak Mekke'nin ticari hayatına katkıda bu­ lunacaktır. Cahiliye devrindeki bu adet de, Allah tarafından "Bir de (Hac seferinize yetecek kadar) azıklanın. Muhakkak ki, azığın en hayırlısı ( dilenmekten, insanlara yük olmaktan) sakınmaktır. " 4 buyru­ larak ilga edilmiştir. c.

Susarak Haccetmek

Cahiliye devrinde bazı kimseler, susarak hac yapıyorlardı. Ni ­ tekim Hz.Ebü Bekir, Hums'a mensup Zeyneb adlı bir kadının yanına 1 t.Kes]r, Tefsir, I, 238; Nedvi, Dört Rükün, s.297.

2 Buhô.ri, Sahlh, il, 142; E.Davud, Sünen, il, 349. 3 l.lshô.k, Slre, s.81; Ezrak], Ahbaru Mekke, I, 177, Tere: s.168. 4 2.Bakara, 197.

184 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş uğramıştı. Hz.Ebu Bekir, kadının konuşmadığını gorunce, nı çın konuşmadığını sordu. Kadının yanındakiler, "Susarak hacc yaptı" dediler. Hz.Ebu Bekir kadına, "Konuş, çünkü bu ,helal olmaz, bu Cahiliye adetlerindendir. " dedi. Bunun üzerine kadın konuşarak, 1 Hz.Ebu Bekir'e: "Haccedinceye kadar kimseyle konuşmamaya yemin ettim." dedi. Hz.Ebu B ekir de, "Konuş, İslam · bunu ilga etmiştir" dedi. 2 İslam , sükut orucunu kaldırdığı gibi, bu nezir çeşidini de ilga etmiştir. 3 d. Ka'be'ye Yaya Olarak Gitmek

Cahiliye devrinde, Ka'be 'ye yaya gitmek üzere adak adayan ve bunu yerine getiren kimseler mevcuttu. İslam bu adeti kaldırmıştır. Nitekim Hz.Peygamber, iki oğlunun arasında onlara dayanarak yürüyen bir ihtiyar görmüş ve bunun sebebini sormuştur. Bu zatın oğulları da, babalarının yürümeye nezrettiğini söylemişlerdir. Bunun üzerine Hz.Peygamber, " Cenab-ı Hak, bunun nefsine eziyet etmesine muhtaç değildir "buyurarak, ihtiyara hayvana binmesini emretmiş . tır. 4 'Ukbe b .Amir'in (r.a. ) kızkardeşi de; yürüyerek Ka'be'ye gitmeyi adamış ve 'Ukbe'den, kendisi için bu hususta, Hz.Peygamber'den fetva almasını istemişti. Hz.Peygamber ise 'Ukbe 'ye, kızkardeşinin hem yürümesini, hem de hayvana binmesini emretmişti. 5 e.

Ka'bc'deki Fal Oklan

Cahiliye devrinde, Ka'be 'nin önünde Hübel putunun yanında bazı oklar vardı . Mekkeliler oraya giderek bu oklarla fal çekerlerdi. Okların üzerlerinde "Evet", "Hayır", "Bekle" gibi kelimeler yazılıydı. Bir şey yapılmak istendiğinde , bu oklara müracaat e dilirdi. B u okların hususi bir memuru vardı, ücret karşılığında m ukaddes fa l oklarını çektirirdi. Bu m emur okları çantada taşıyordu . Bu oklara 1 Buharı, Sahih, IV, 2 34. 2 !.Hacer, Fethu'l-Bari, VII, 113. 3 !.Hacer, a.g.e., VII, 113.

4 Buhô.rf, Sahlh, İI, 220.

5 Buhô.rf, Sahlh, II, 220; Nesfö, Sünen, VII, 19; 1.Mô.ce, Sünen, I, 689, 'Aynf, 'Umde­ tü'l -Karl, X, 225-226.

İslanı 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 185 "Ezlam " denilirdi. 1 İslfun bu uygulamayı kaldırmıştır. Kur'an-ı Ke ­ rim'de Allah, "Ey inananlar! içki, kumar, putlar ve fal okları şüphesiz Şeytan işi pisliklerdir. Bunlardan kaçının ki, kurtuluşa eresiniz" 2 buyurmuştur .

f. Hac Esrulsında Günah İşlemek Zamanla hac, kudsiyet ve nezahetiI\den çok şeyler kaybetmişti . Hac bir eğlence, münakaşa ve Cahiliye bayramı haline gelmişti. Bu sırada günah işlenir, putlara kurban kesilir, kavga yapılır, kadınlara temas edilirdi. 3 Hac şehirlerinde ibadete rağbet, en büyük çekiciliğini bu za­ mana rastlayan pazarlardan ve panayırlardan alıyordu. Bu günlerin çok neşeli havası olurdu. Şaka, oyun, şarap , kadın ve şarkı ile eğleni ­ lirdi. Yahudiler ve Hıristiyanlar da bu gibi eğlencelerden habersiz de ­ ğildiler. Bu türlü eğlenceler önceleri, Vedd' adlı putun yanında yapı ­ lırdı. İslam'ın burada nasıl kesin ve kati davrandığını Ved d ' e veda şarkısından anlıyoruz . 4 Bu hususta İbn Kelbi (v.204), Cahiliye devrinde hac esna sında, kadına temas etmenin m eşru kabul edildiğine dair b i r b eyt nakletmektedir:

"Yaşa Vedd, artık bize helal değildir, Kadınlarla oynaşmak, çünkü din işi ciddiye aldı!" 5 Cahiliye devri Araplarının bu durumlarını Allah : "Artık hacda kadına yaklaşmak, günah işlemek, kavga yapmak yoktur" 6 buyura ­ rak yasaklamıştır.

1 Ezrak!, Alıbfıru Mekke, I, 1 1 7-119, Tere: s. 106-107; Hami dull alı , İslam Müesseseleri ne Giri ş, s.42.

2 5. Maide, 90. 3 Nedvi, Dört Rükün, s.295. 4 Düşüngen, Putlar Kitabı , s.64, açıkl ama n o: 7 1, (Welllı ausen'den nakl en)

5 1. Kelb!, K.Asnam, s.8, �ere: 6 2.Bakara, 197.

Putlar Kitabı, s.28.

186 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş İmam Malik (v. 179), hac esnasında kavga etmekle ilgili olarak şunları söylemektedir: "Cahiliye devrinde Kureyşliler , Müzdelife 'deki Kuzah'ta, Meş'arü'l-Haram 'ın yanında, diğer Araplar ise Arafüt 'ta vakfe yapıyorlar, birbirleri ile çekişip kavga ediyorlardı. Kureyşliler: 'Biz daha doğru yoldayız' derler, diğer Araplar ise, 'Biz daha doğru yoldayız' derler ve mücadele ederlerdi. Bunun üzerine Allah, 'Her ümmet için şeriat ve yol kıldık. Onun için bu hu susta seninle niza y a p m a s ı n l a r ' l ayetini indirerek, bu hareketleri reddetmiştir." Mina 'da toplandıkları zaman Kureyşliler, 'Bizim haccımız daha mükemmeldir' der, ötekiler de, 'Bizim haccımız daha mükemmeldir' derler ve sonunda kavga ederlerdi. 2 Allah, Cahiliye Araplarının bu davranışını da yasaklamıştır. 3 Peygamberimiz de: "Her kim şu Beyt'e gelir de, hac esnasında kadına yaklaşmaz ve günah işlemezse, o kimse anasından doğduğu gibi günahsız olarak döner"4 buyararak, yukarda kaydedilen uygulamaları reddetmiştir.

12. Hac'la İlgili Vazüeler Kusay, Mekke 'ye hakim olduktan sonra, idare işlerini altı b ölümde toplayarak, bunları iki oğlu arasında taksim etmiştir. . Hicabe , Daru'n-Nedve ve Liva'yı Abdü'd-Dar'a, Sikaye , Rifüde ve Kıyade vazifelerini de Abdümenaf a verdi. Bunlar dan Ka'be ve hacla ilgili olan üçü, İslam tarafından tasvib edilmiş, diğerleri ilga edilmiştir.5 Ka'be ve hacla ilgili olan bu vazifeler şunlardır:

a. Sikaye Sikaye, hac mevsiminde hacılara · su dağıtma işidir. Kusay, kendi zamanında Ka'be'nin etrafına deriden yapılmış su havuzlan koymuş, develer vasıtasıyla, civardaki su kuyularından tatlı su taşı­ tarak bunlara doldurtmuş, hacılara bu havuzlardan su dağıtarak, bu vazifeyi yerine getirmiştir. 6

1

22. Hac, 67; 1.Malik, Muvatta',

1,

389.

2 Nedvi, Dört Rükün, s.296. 3 2.Bakara, 197. 4 Buhaıi, Sahih, il, 141; Müslim, Sahih, il, 983; Tirmizi, Sünen, III, 176; Nesfil, Sü­ nen, V, 1 14 ; 1.Mace, Sünen, il, 964-965. 5 Ezrakf, Ahbaru Mekke, 1, 109-110, Tere: s.97. 6 Ezrakf, a.g.e., 1, 1 10, Tere: s.97.

·

lslfım'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitfıb Örf ve Adetleri / 1 8 7 Sikaye görevi Kusay'dan sonra, Abdümenaf v e oğullarının elinde kalmıştır. Abdümenaf, suyu Kerr-i Adem ve Hum kuyula­ nndan tulum ve yemek çanaklan vasıtasıyla, develerin sırtında çeki­ yor ve Ka'be'nin civarında bulunan deri havuzlara boşaltıyordu. Deri havuzlar içinde topladığı suyu ise, hacılar Mekke'den ayrılıncaya ka­ dar onlara dağıtıyordu. Havuzlardaki su zamanla tatlılaşmaktaydı. Bu iş için Mekke'de Kusay tarafından birçok kuyular kazdırılmıştı. Abdülmuttalib zemzem kuyusunu kazıp ondan su çıkarıncaya kadar, 'bu kuyulardan faydalanılmıştır. Zemzem kuyusundan su çıkarılınca, Sikaye işi için diğer kuyulardan su nakli bırakılarak, hacıların su ihtiyacı tamamen Zemzem kuyusundan temin edilmiştir. Kusay' dan başka, Haşim b. Abdimenaf'ın da, Bezr adlı bir kuyu kazdırdığı bilinmektedir. . Abdülmuttalib ise, hac mevsiminde develerini sağıp, sütle rini Zemzem kuyusunun yanına koyduğu deri havuzlara aktararak, bal ile karıştırır ve hacılara dağıtırdı. Zemzem suyu çok ağır bir su olduğu için, Abdülmuttalib bunu gidermek mAksadıyla, içine kuru üzüm atar ve hacılara öyle dağıtırdı. Abdülmuttalib'in vefatından sonra, sikaye vazifesi oğlu Abbas'a geçmiştir. Hz.Abbas, Tfüf te bulunan bağından ve başkalarından temin ettiği üzümleri Mekke 'ye sevkeder, bu bunlardan şıra yapar ve hacılara dağıtırdı. O, bu vazifeyi Mekke'nin fethine kadar sürdürdü. Mekke'nin fethi nde Hz.Peygamber, bu vazifeyi yine Hz.Abb as'a vererek, tasvib ve ibka etti. Bu hususta Ka'be'nin kapısında durarak şöyle buyurdu: "Cahiliye devrindeki bütün kan davaları, mal ve birbirine karşı üstünlük davaları, Sidane ve Sikaye'den başka hepsi kaldırılmıştır. Sikaye ve Hicabe vazifelerini Cahiliye devrinde olduğu gibi, yine eski sahiplerine veriyorum. 1 Kur'an-ı Kerim, Sikaye vazifesinden bahsederek: "Hacca gelen ­ lere su vermeyi, Mescid-i Haram'ı onarmayı, Allah'a ve Ahiret Günü'ne inanıp, Allah yolunda cihad edenle bir mi tuttunuz?" 2 buyur­ maktadır. Hz.Peygamber, Cahiliye devrinde Hz.Abbas'ın elinde bu­ lunan Sikaye vazifesini, yine ona vererek tasvib etmiştir. Yine Hz.Peygamber, Mina gecelerinde, geceyi Mekke'de geçirme iznini si -

1 l.Hişam, Sire, I, 155-158; A.b.Hanbel , Müsned, II, 1 1 , 36, 103; E zrak!, Ahharu Mekke, I, 1 12-1 14, Tere: 100-102; Taberi, Tarih, III, 60-6 1 . 2 9 .Tevb e, 19

188 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş kaye vazifesinden dolayı, sadece Hz.Abbas'a vermiştir. l Ayrıca Hz.Peygamber, kendisine getirilen zemzemi ayakta içerek, hacı lara su dağıtılmasını tasvib etmi ş , 2 ve su dağıtan Abbas oğullarına: "İnsanların bunu bir sünnet kabul edip, size galebe etmeye kalkı ş malarından çekinmeseydim, sizii:ıle beraber ben de s u çekerdim. " 3 buyurmuştur. Peygamberimiz Ka'be'yi tavaf ettikten sonra, hacılara su dağı ­ tılan yere gelmiş ve su istemiştir. Kendisine bu halkın içtiği sudur, size evden getirelim teklifi yapılmış, Hz.Peygamber ise bunu redde derek, kendisine de halkın içtiği sudan verilmesini emretmiştir. 4

b. Rifüde Hacıl ara yemek verme vazifesidir. Kusay tarafından ihdas edildiği ve bu iş için halktan senelik vergi alındığı nakledilmektedir. İbn İshak (v. 15 1 ), Kusay'ın Kureyşlilere şu hitab ede bulunarak, yardım istediğini kaydetmektedir: "Ey Kureyş topluluğu! Sizler Al ­ lah'ın komşuları ve Harem ehlisiniz . Gelen hacılar ise, Allah'ın mi­ safirleri ve Beyt'inin ziyaretçileridir. Onlar, ikram e dilmeye layık · misafirlerdir. Buradan dönünceye kadar hac günlerinde, onlar için yemek hazırlayın ve içecek temin edin." dedi. Kureyşliler de, Kusay'ın bu emrini yerine getirerek, her sene mallarının bir kıs mını bu iş için ayırıp, onu bir vergi gibi Kusay'a veriyorlar, O da top lanan malları, hac mevsiminde Mekke ve Mina'da hacılara y e m e k yap�ırıp dağıtıyordu. Kusay'ın kavmi içinde bu adet, İslamiyet gelinceye kadar Riföde adı al tında devam etti. İslam devrinde de aynı uygulama devam etmiştir. 5 Riföde vazifesi, Kusay'dan sonra Abdümenfrf ile onun oğlu Haşim 'in eline geçti.· İbn İshak , Haşim'in d e , Kureyşlilere bir hitab ede bulunarak, Ka'be 'yi ziyarete gelen hacıl ara yardım etmelerini istediğini; bunun üzerine Kureyş'in, aralarında para ve mal toplayarak hacılara ziyafet verdiklerini nakletmektedir. 6 1 Buharı, Salılh,

II,

167, 192; Müslim, Salılh ,

II,

953; 1.Mace, Sünen,

2 Nesfıl, Sünen, V, 237; A.b. Hanbel, Müsned, 1, 2 14, 249, 372. 3 Bulıfıri, Salılh , 4 Bulıfıri, Sahllı,

il, 167; E.Davud, Sü nen,

il,

1 0 19.

II, 464.

il, 167; A.b:Hanbel, Müsned,

1,

2 14-215.

5 A.b. Hanbel, Müsned, I, 137; Ezrakl, Ahbfıru Mekke, I, 195, Tere: s. 184. 6 1.Hişam, Slre, 1, 143; Ezrak], :ı .g.e., 1, 1 1 1 , 194-195, tere: s.99, 184.

İslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 189 Haşim, . Kureyş'in yaptığı bu yardımlarla, her sene hac m evsi­ minde hacılara yemek ziyafeti verirdi. Bunun için de, önceden topla­ nan gelirlerle bir miktar un satın alır, kesilen deve, sığır ve koyun kurbanlarının butlarını da alarak, bunların tümünü toplar; sonra bir ölçüye göre, un ile o etleri karıştırarak hacılara yedirirdi. Bu iş, bir sene şiddetli kıtlık oluncaya kadar böyle devam etti. O sene Haşim , Şam'a giderek, orada, topladığı yardımlarla un ve kuru ekmek satın alıp, hac mevsiminde Mekke'ye döndü. Bu kuru ekmekleri kırıp par çaladıktan sonra, kurbanlık develeri keserek etlerini pişirdi, bunlar­ dan " tirit" yaparak hacıları aç kalmaktan kurtardı. Bu s ebeble esas adı Amr .olan Haşim'e, Haşim ismi verilmiştir. Ondan sonra bu vazifeyi Abdulmuttalib , daha sonra Ebu Talib üzerlerine aldılar. Ebu Talib , bu görevi İslam'ın doğuşuna kadar sürdürdü. 1 İslam gelince Hz.Peygamber bu adeti devam e ttirdi . Hicri 9.senede hac emiri tayin ettiği Hz.Ebfı B d: i r 'P , bu görevi yap tırttı ve bu iş için bir miktar mal tahsis etti. Veda 1 1 accı nda ise, Rifade vazifesini Hz . Peygamber bizz � t kendisi yap tı. 2 Resulullah, Veda Haccında Mekke'ye 63 adet deve sevketmiş, Hz.Ali'nin Yemen'den getirdikleriyl e birlikte, bu sayı lOO'e ulaşmış ve b unlar kurban ola.rak kesilmiştir. 3 c.

Hicübe-Sidfuıe

Ka'be'nin bakım ve korunması hizmeti ilk önce Hz. İsma'il'in uhdesindeydi. Onun vefatından sonra Cürhümlüler'in eline geçti. Daha sonraları Yemen'li Beni Huzaa kabilesi, Cürhünılülere hücum ederek Ka'be'yi ele geçirdi. Peygambe rimizin dedelerinden Kusay b . Kilab b . Mürre, Ebu Gubşan adındaki Huzaalıdan Ka'be'nin anahtarını satın alarak, bu vazifeyi ele geçirmiştir. Bu hakkını tanımak istemeyen Huzaalıları da Ka'be civarından kovmuştur. 4

1 l.Hişfım, Slre,

2 Ezrak!, a.g.e.,

I, I,

143- 144, 150; Ezrak!, Alıbfıru Mekke.

I,

1 1 1- 1 12, Tere: s, 99-100.

1 12, Tere: s. 100.

3 Müslim, Sahfh, II, 888-889; E.Dfıvud, Sünen, II, 460-461; Tirmi zf, Sünen, III, 178179; l.Mfıee, Sünen, II, 1024. 4 t.Hi şfım, a.g.e., I, 1 17 - 1 19, 123- 124, 130-13 1 ; Taberi, Tarih, II, 256; Olgu n , l\lüs­ lümanlıkta İbfıdet Tarihi , s.160-161.

190 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş Kusay, Ka'be'ye ait vazifeleri taksim ederken, Ka'be'nin per­ dedarlığını (Hicabe ) Abdüddar'a vermiştir. Bu vazife, Abdüddar'dan sonra oğlu Osman 'a geçmiş ve Nesiller boyunca devam etmiştir. Hz.Peygamber Mekke'yi fethettiğinde, Ka'be'nin anahtarı Osman b.Ebl Talha 'da bulunuyordu. Hz.Peygamber, Ka'be'nin anahtarını . onlardan alarak, Ka'be'nin içine girdi. Ka'b e'den dı şarı çıkınca, Hz.Abbas, Hz.Peygamber'den Sikaye ile beraber Hicabe vazifesini de kendisine vermesini istedi. Bunun üzerine " Şüphesiz Allah e m anetleri ehline vermenizi emreder" 1 ayeti nazil oldu. H z .Peygamber de, Osma n b . Ebi Talha'yı çağırarak Kabe'nin anahtarını ona geri verdi ve "Ey Ebu Talha oğulları ! Ka'be'nin anahtarını alın. Onu sizin elinizden bir zalimden başkası asla alma­ yacaktır."buyurdu. 2 Hz.Peygamber, Mekke'nin Fethi günü, Ka'be'nin Sidanesi (Hicabe) ile, hacıların Sikayesinden başka her türlü C�hiliye davasını ilga ettiğini bildirmiş. 3 Hicabe (Sidane) vazifesini de Abdüddar oğullarına tahsis ederek, bu vazifeyi tasvib etmiştir. 4 Kaynaklarımız, Cahiliye devrinde Ka'be'nin kapısının Pazartesi ve Perşembe günleri açıldığını, kayyım ve kapıcılarının, Ka'be'nin ka­ pısında oturup içeriye girmesini istemedikleri kimseleri, merdiven ­ lerden aşağı itip düşürdüklerini bildirmektedir. Onların aynı hare ­ keti Peygamberimize de yapmak istediklerini bilmekteyiz.5 Görüldüğü gibi Hz.Peygamber, Hac ve Ka'be ile ilgili olarak Sikaye , Rifüde ve Hicabe müesseselerini tasvib ve ibka etmiştir.

1 4.Nisa, 58 2 l.Hişam, Sire, IV, 55; l.Sa'd, Tabakat, II, 137; Ezrak!, Ahbaru Mekke, I, 110-111, Tere: s.98-99.

3 A.b.Hanbel, Müsned, II, 11, 36, 103. 4 A.b. Hanbel , a.g.e., VI, 401. 5 Buhar!, Sahih, II, 156; Müslim, Sahih, II, 971; 1.Sad, a.g.e., I, 147; Ezrak!, a.g.e., I, 267-268, Tere: s.246.

lslfım 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 1 9 1 VI- KURBAN

Tarih boyunca insanoğlu, Allah'a yakın olmak için çeşitli şekil­ lerde kurbanlar takdim etmiştir. Bu sebeble, kurban ib adeti Hz.Adem 'e kadar uzanmaktadır. Gerek Tevrat gerekse Kur'an, Hz.Adem'in oğulları, Kabil ile Habil 'in kurb anından bahsetmektedir. 1

,�

Yine Tevrat, Hz.İbrahim 'in kurbanından söz etmektedir, buna göre Hz.İbrahim, oğlu Hz.İshak 'ı kurban etmek istemiştir. 2 Ancak Allah buna izin vermemiş, "Biricik oğlunu benden esirgemedin" buyurarak, kurban olarak bir koç göndermiş, bu koç, Hz. ibrahim tarafından oğlunun yerine yakılan kurban olarak takdim edilmiştir.3 Hz.İbrahim'in, oğlu Hz.İshak'ı kurban etmek istediğine dair Tevrat rivayetini, hıristiyanlar da aynen benimsemektedirler.4 İslam alimlerinin bir kısmının görüşüne göre, kurban edilmek istenen Hz.İshak değil, Hz.lsma'il'dir. 5 Tevrat'ın kendi içinde tena ­ kuz arzetmesi sebebiyle, gerçeklere uygun olan da budur. Tevrat kur-

1 5.Maide 28-32; Tevrat, Tekvin , 4/3-5. 2 Tevrat, Tekvin , 2211-9. 3 Tevrat, Tekvin , 22112-17. 4 lbranilere Mektup, 11117; Yakubun, Mektubu, 212 1. 5 Taberi, Camiu'l-Beyan, XXIII, 8 1 v.d.; Kurtubi, el-Cami'li Ahkami'l-Kur'an, XV, 100- 1 0 1.

192 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş ban edilen oğuldan bahsederken "biricik oğul" ifadesini kullanmış­ tır. 1 Halbuki yine Tevrat'a göre, Hz. İshak "biricik oğul" değildir. Çünkü Ez. İshak doğduğu zaman, Hz.İsma'il 14 yaşındaydı, 2 ve yine Tevrat'a göre, Hz.İbrahi'm ve İsma'il aynı günde sünnet olmuşlardır. Bu esnada Hz. İbrahi'm 99, Hz.İsma'il 13 yaşındaydı. 3 Buna mukabil, Hz.İshak doğduğunda Hz.İbrahi'm 100 yaşındaydı. 4 Bu durum karşı­ sında Yahudilerin Hz.İshak için "biricik oğul" tabirini kullanmaları akıl ve ilimle bağdaşmaz. Yahudiler, ataları kabul ettikleri Hz. İshak'ı Allah'a kurban olarak takdim edilen kimse olarak görmek istemişlerdir. Yahudiler, Hz. İbrfıhi'm 'in büyük oğlu Hz.İsma'il'i ataları kabul etm ediklerinden , hasedlikleri sebebiyle Tevrat'ı bu yönde tahrif ederek, Tevrat'ın kurban hadisesini nakleden kısmına Hz.İsma'il yerine, Hz. İshfık'ı koymuş olmalıdırlar.5 Diğer taraftan Tevrat, ilk doğanların kurban edilmesinden bah­ setmektedir. 6 İlk doğan ise Hz. İsma'i'l'dir. 7 İlk doğanların kurban e dilmesi kuralına uygun olarak, kurban edilmesi gereken yine Hz. İsma'fl'dir. Hz.İbrahim'in oğlunu kurban etmek istem esi, Kur'an tarafın ­ dan da haber verilmektedir. 8 Bu konudaki bazı rivayetlerden, Hz. İbrahim'in kurban etmek istediği oğlunun Hz.İsma'i'l olduğu an ­ laşılmaktadır. Bu rivayetlerden bi'risine göre, Hz.Peygamber: "Ger çekten kurbanlık İsma'i'l ' dir , " 9 demiş, diğer bir rivayette de, kendisine "Ey iki kurbanlığın oğlu" diye hitabedilmesine ses

1

Tevrat, Tekvin,

22/16- 1 7.

2 Tevrat, Tekvin, 17/24-25. 3

Tevrat, Tekvin, 4 Tevrat, Tekvi n,

17/25-26. 2 1/5.

5 Taberi, Cami'u'l-Beyan, XXIII, 84-85; Cilacı, İlahi Dinlerde.Oruç, Hac ve Kurban, s.133-134.

6 Tevrat, Çıkış, 35/19-20; Hezekiel, 20/26. 7 Tevrat, Tekvi n, 17/24-26; 2 115. 8 37. Saffat, 1 0 1 - 107.

9 Kurtubi, el -Cami'li Ahkami'l-Kur'an, XV, 100-1 0 1 .

lslfım'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 193 ç ı k a r m a m ı ş t ı r . 1 M . H am id u l l a h , H z . İ b r a h i m z a m a n ı n d a müesseseleşen bu çeşit kurbanın, İslam öncesi Arapları arasında, yani ilk doğan oğul olan Hz.İsma'il soyundan gelen Araplar arasında devam edip, yahudiler arasında görülmediğini kaydetmektedir.2

A- YAHUDİLİK'TE KURBAN İsrailoğulları , kurban ibadetini Mısır'a gittiklerinde de uy­ gulamışlardır.3 Yahudilerin Hz.Süleyman devrinde de kurban kesme adetini devam ettirdiklerini görm ekteyiz. 4 Kurban kesme uy­ gulaması Hz.Süleyman'dan sonra, yahudiler sürgündeyken de devam ettiği gibi,5 �onraki asırlarda da süregelmiştir. 6

Yahudilerde kurbanın mahiyeti, önemi ve kesiliş tarzı hakkın­ daki bilgilerimiz daha çok Kudüs'te ikinci mabedin inşa edilişinden sonraki devreye rastlar.7 Tevrat, kurban konusunda açık fikir vermekten uzaktır. Kur ­ banla ilgili bilgiler Levililer'de yer alır. Yahudilikte kurban usulü şifahi ananeye dayanmaktadır. 8 Ahmet Kahraman: "Kurban iba deti, Kudüs'teki mukaddes yere inhisar eder, Kudüs'ün dışında böyle bir ibadet düşünüleme z. Yahu diler normal ihtiyaçları için bile bir hayvan boğazlamaya selahiyetli değillerdir" 9 demektedir. Kah ­ raman'ın bu sözünü ihtiyatla karşılamak gerekir. Çünkü Tevrat'a göre yahudiler, Fısıh kurbanını ailevi mahiyette kesebilirler. Ayrıca

bu kurbanın, diğerlerinin aksine aile reisince kesilmesi gerekir. 1 O Yine bu kurban Kudüsteki mabede münhasır değildir, herkesin bunu

1 Taberi, a.g.e., XXIII, 85. 2 Hamidullah, Resulullah Muhammed, s . 18-19. 3 Tevrat Çıkış, 3/18. 4 1 .Kırallar, 8/63. 5 Nehemya, 111-3; 12/43. 6 Amos, 4/4.

7 Cilacı, a.g.e., s.105. 8 Cilacı, İlahi Di nlerde Oruç, Hac ve Kurban, s.1 16. 9 Kahraman, Dinler Tarihi , s. 145. 1 0 Tevrat, Çıkı ş . 16/5-8, 2 1-22.

194 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş evinde kesip, kanlarını, içinde yiyecekleri evin iki kapısının süvesi ile üst eşiğin üzerine sürmesi gerekir. 1 Tevrat, yahudilere "Bütün şehirlerinde boğazlayabilirsin v:e et ·

yiyebilirsin"2 demiştir. Kudüs'e münhasır olan kurbanlar herhalde keffaret, şükran v.s. cinsinden olan kurbanlar olmalıdır. Yeruşalim (Kudüs) tapınağının Roma İmparatoru Titus tarafından yıkılma­ sından sonra, lsrail fakihlerinin ictihadıyla, artık "Tapınak kalmadığı için" kurban kesme ve yakma geleneği bırakılmıştır. 3

lslam'da kurban kesme işi, kimsenin tekeline verilmemiştir. Hz.Peygamber ve ashabı kurbanlarını bizzat kendileri kesmişlerdir. Hac ibadeti dışında, herkes kurbanını bulunduğu memleketinde ke ­ sebilir. Nitekim Hz.Peygamber Medine'de, bizzat kendi eliyle kur. hanını kesmiştir.4 Bundan anlaşılacağı gibi İslam, Yahudiliğin, bazı kurban çeşitlerini mabedde ve mutlaka hahama kestirme adetini kabul etmemiştir. Yahudilik'te kurbana önem verilmekle beraber, adalet ve hakkı yerine getirmenin daha efdal olduğu zikredilmekte, kötü kişilerin Rabbe takdim ettikleri kurbanın mekruh olduğu kaydedilmektedir.5

1. Yahudilik'te İnsan Kurbfuu Yahudilerde insan kurbanının mevcut olduğu anlaşılmaktadır. E ski Samiler'de insan kurbanı çok yaygındı. Tevrat'ta adı geçen Molalı yani Baal'in, daha çok körpe etleri sevdiği sanılır, onun tunç heykelinin bir fırın olan karnında çocuklar yakılır ve bu iğrenç tanrı doyurulmaya çalışılırdı. Hz.Musa 'nın kanunlarında İsrailoğulları nın "çocuklarını Molok 'a vermeleri" yasaklanmıştı. 6 İlkel topluluklarda görülen kurban şekillerinden olan insan kurban etme keyfiyetine, eski yahudilerde de bazı özel durumlar sebebiyle rastlanması ilgi çekicidir. Gezer'de toprağın altından, henüz ayakta kalmış sekiz 1 Tevrat, Çıkış, 1217. 2 Tevrat, Tesniye, 12115, 21. 3 Örs, Musa ve Yahudilik, s. 145. 4 E.Davud, Sünen, III, 240-241; Tirmizf, Sünen, IV, 100; Nesaf, Sünen, VII, 2 13-214; 1.Mace, Sünen, II, 1054.

5 Süleymanın Meselleri, 15/8; Cilacı, a.g.e., s . 1 1 7- 1 18. .. 6 Ors, a.g.e., s. 143.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri I 1 95 monolit (yekpare taş) sırasından meydana gelme bir yer ortaya çıkarılmıştır. Lods'un "İsrail" adlı eserinde yazdığına göre, Gezer'deki bu sütünlann çevresinde, içinde yeni doğmuş çocukların iskeletleri bulunan birçok küpler keşfedilmiştir. Bu iskeletlerden ikisi hariç, görünüşe göre hiçbirisi sekiz günlükten fazla değildi. Bu yeni doğmuş çocukların hep aynı yaşta olmaları, bu cesetlerin o yerin tanrısına kurb an edilmiş ilk doğan çocuklara ait olduğu düşüncesini uyandırmaktadır. Yine Lods'a göre , bu gibi b uluşlar, Kenan ülkesindeki dinin belirli vasıflarından b irinin de "insanların ve özellikle çocukların kurban edilmekte olduğu" şeklindeki görüşü teyid eder mahiyettedir. Yeni bir ev kurulduğu zaman, insanlar kurban ·ediliyordu. Burada güdülen maksat ya binaya manevi bir koruyucu, uyanık bir bekçi, yani kurbanın ruhunu sağlamak, ya da o yerin perisinin mülküne tecavüz edilmek gibi bir fiil işlenmiş olduğu için bu varlığı yatıştırmaktı. 1 Tevrat'taki bilgilerden anlaşıldığına göre, insan kurban edil ­ mek üzere adanır ve bu adak yerine getirilirdi. Hakimler kitabında bildirildiğine göre; Hakimler den olan Yeftah da, Ammon oğullarını yendiği ve zaferle döndüğü zaman, kendisini karşılamak üzere evinin kapısından çıkacak olanı tanrıya yakılan takdime olarak adamıştı. Yeftah zaferle evine dönünce, karşısına onu karşılamak üzere kızı çıkmıştı. Yeftah adağını yerine getirmek istemiş, kızına iki ay süre 2

vermiş ve sonunda kızını boğazlayıp Yahova için yakmıştır. Buraya kadar naklettiklerimizden anlaşıldığına göre yahudiler, · insanı, özellikle çocukları kurban olarak adamakta ve bunu yerine getirmekteydiler. Bu husus, İslam tarafından reddedilmiştir. Bir kimse çocuğunu veya bir başka insanı kurban olarak adayamaz. Adarsa bu adağı ge ­ çersiz olup, meşru değildir. Böyle bir adağından dolayı çocuğunu veya başka herhangi bir insanı kurban eden kimse, cinayet işlemiş olur. Çünkü İslam, insan hayatına çok büyük değer vermiştir. Kur'an-ı Kerim'de Allah: "Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymayın. Allah bunları size düşünesiniz diye emretti . " 3 buyurmaktadır. Hz.Peygamber de : "Allah'a isyan konusundaki nezre vefa yoktur, 1 F.Challaye, Dinler Tarihi , s. 127; Cilacı, İlahi Dinlerde .Oruç, Hac ve Kurban, 2

s.125.

Hakımler, 1 1/29-40, Ors, a.g.e., s. 125. A

O

3 6.En'am, 1 5 1 .



••

196 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş Ademoğlunun Malik olmadığı bir şeyi nezretmesi muteber değildir. "l buyurmuştur. ·

İslam kurban edilecek canlıları belirlemiştir. Bunun dışında herhangi bir ş eyin kurban olarak takdim edilmesi caiz değildir. Bu­ rada Hz.İbrah1m, İsma'll ve Musa 'dan sonra yahudilerin za man zaman t ekrar insan kurban etme adetini uyguladıklarına dair delilleri kaydetmiş bulunuyoruz. Yahudilerin Mısır 'a gittikten sonra orada insan kurban edildiğini görerek, yerli halkın bu adetini benimsedikleri anlaşılmaktadır. 2 2. Yahudilik'te Diğer Kurbfuı Çeşitleri

Levililer ş eriatında kabul e dilen başlıca üç kurban çeşidi bu­ lunmaktadır: Ola, yakma kurbanı; Shelan, pebak, yani esasını kur ­ ban eti teşkil eden yemekli kurban; Hattath, yani günah kurbanı ile, Oshan (hata) kurbanı. 3 a.

i;

Fısıh Kurbfuıı

Yahudilik'te yemekli kurban çeşitlerinden birisi, Fısıh kurba­ nıdır. Fısıh, yahudilerin Mısır'dan çıkışını s embolize etmek üzere Nisan ayında 7 gün süreyle kutlanılan bir bayramdır. Bu bayramda bir kuzunun kurban olarak kesilip yenilmesi adettir. Fısıh, gece gündüz eşit olunca, ilkbaharda yapılır.4 Bu kurban bir yaşında erkek kuzu veya keçiden, sığırdan seçilir. 5 Fısıh diğer kurbanların aksine, ailevi bir mahiyet taşır. Bu açıdan aile reisince kesilmesi gerekir.6 Haşlanmış olarak yenilemez, ancak ateşte kebap yapılarak yenilir.7 Fısıh kurbanının kanı evin kapısına ve eşiğine serpilir.8 Bu kurbanın

1 Müsl i m , Sahih, III, 1263; E .Davud, Sünen, III, 593; Nesfü, Sün e n , VII, 26-30; A.b.Hanbel, Müsned, III, 297. 2 Kuzgun , Hz.İbrahim ve Haniflik, s.l 72- 173 . 3 Budda Hil mi Ömer, "Sami Di nlerde Kurbanı n Mahiyeti", Daru'l-Fün ı1 n llahiyat Fakültesi Mecmu' ası , 1928, VIII, 31 (Mart). 4 Cilacı, İlahi Di nlerde Oruç, Hac ve Kurban, s. 1 19. 5 Tevrat, Çıkış, 1213-5; Tesniye, 16/2. 6 Tevrat, Çıkış, 12121-22.

7 Tevrat, Çıkış, 12/8-9. 8 Tevrat, Çıkış, 1217; Cilacı, a.g.e., s. 1 19.

İslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 1 9 7 eti sabaha kalmadan yenilir, sabaha kadar kalanı ateşte yakılır. 1 Kesilecek kuzunun büyüklüğü ev ve aile fertlerinin yiyeceği kadar ola . caktır.2 Fısıh kurbanı, akşamleyin Güneş battığı zaman kesilecek. tır. 3 İslam, Fısıh kurbanını kabul etn:ıemiştir. O, varlıklı mü'min ­ lere, yılda bir kere Allah rızası için kurban kesmelerini emretmiştir. Bu emrin de sünnet veya vacip oluşu hakkında İslam alimleri ihtilaf etmişlerdir. Kurban ibadeti de Han efiler'e göre Zilhicce ayının 10,1 1,12., Ş afıiler'e göre ise, Zilhicce'nin 10,1 1 , 12 ve 13. günlerinde ifa edilebilir. Islam, ilkbaharda gece ile gündüzün eşit olduğu zamanda kurban kesmeyi emretmemiştir. Ayrıca kurban edilecek hayvanın mutlaka bir yaşında kuzu veya oğlak olması hususunu da b e ­ nimsememiş, kurban olmaya elverişli her hayvanın kurban edilme ­ sini m eşru kılmıştır. Bazı rivayetlerde, Hz.Peygamber zamanında kurbanın ailevi mahiyet taşıyıp, Fısıh gibi aile reisince kesildiği nak­ ledilmişse de, bunlar itibar görmemiştir . Bir ailede mali durumu uygun olan herkesin kurban kesmesi gerektiği belirtilmiştir. 4 Kurban etlerinin, Fısıh kurbanında olduğu gibi ateşle kebap yapılıp yeme şartı ve haşlanmış olan eti yeme yasağı İslam tarafından tasvip edilmemiş, bu konuda herhangi bir kayıt konulmamıştır. Usulüne göre pişirildikten sonra, kurban etinin haşlanarak, kavrularak veya kebap yapılarak yenilmesine cevaz verilmiştir. Kurbanın kanının evin eşiğine ve kapısına dökülmesi, sürül ­ mesi gibi hususlar İslam'da yoktur. Kurban etinin sabaha kadar bı­ rakılmaması, sabaha kadar kalan etlerin ateşte yakılması hususu da İslam tarafından kabul edilmemiştir. Yine İslam, etlerin yakıl­ masını tasvib etmeyerek, bunu bir israf olarak nitelendirir. Ayrıca etin sabaha kadar kalmaması konusu da, İslam tarafından kabul edilmemitir. Ancak bir ara, Hz.Peygamber, bir hikmete binaen, kur­ ban etlerinin üç günden fazla bırakılmamasını emretmiş, sonra b u emirlerini kaldırmışlardır. Bunun sebebi ise, Medine 'ye akın e den fakirlerin etten istifüdelerini sağlamaktı. 5

1 Tevrat, Çıkış, 12/10; Tesniye, 16/4. 2 Tevrat, Çıkı ş, 1214. 3 Tevrat, Tesniye, 16/4-7. 4 Tirmiz1, Sünen, iV, 9 1 ; 1.Mace, Sünen, il, 105 1-1052.

5 Müsli m , Sahih, III, 1560.

198 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş Fısıh kurbanının etinden arta kalanın tasadduk edilip, fakir fukaraya verilmesi hususu emirler içinde yer almadığından, artan kurban etinin sabaha kadar kaldığı zaman yakılması emredildiğin­ den, Tevrat'ta, fısıh kurbanı olacak kuzunun aileye ve komşuya yetecek kadar alınması emredilmiştir. 1 İslam'da böyle bir emir yoktur. Kurbanın etinin fazla olma­ sında mahzur yoktur. Ailesi çok kalabalık olan bir kimsenin evinde bir kurban kesilebilmişse, bunun etinin yetmemesinde de bir mahzur yoktur. Aslolan et yemek, yedirmek değil, Allah için kurban kesmek­ tir. Kurbandan gaye, et elde etmek değildir. Kurbanın akşamleyin Güneş batınca kesilme şartı da redde ­ dilmiştir. Hanefiler e göre, kurban, bayramın ilk üç gününde kesile­ bilirken, Şafüler'e göre bayramın dördüncü günü de kesilebilir. Ha­ nefiler, Şafii, İshak ve Cumhura göre kurbanı gece kesmek tenzihen mekruhtur. Bu görüş, Ahmed b.Hanbel'den de rivayet edilmiştir. 2

b. Adak Kurbfuıı Yahudilik'te adak kurbanının da mevcut olduğunu görüyoruz. Bu husus daha sonraki asırlarda da devam etmiştir. Nitekim, II. Samuel Kitabı 'nda, Abşalom 'un kurban adadığı v� bunu ye rine getirdiği haberverilmektedir. 3 Tevrat, a.dak kurbanı takdim etmek için, bir hinin (ölçü birimi) dörtte biri yağla, efanın (ölçü birimi) onda biri ince un arzedilmesini emretmektedir. 4 İslam, adak kurbanını kabul etmiştir. Peygamberimiz adakla­ rın yerine getirilmesini emretmiştir.5 c. Şükran

Kurbfuıı

Yahudilik'te, Şükran kurbanı denilen bir kurban çeşidine daha rastlam aktayız. Ki tab -ı Mukaddes'in muhtelif yerlerinde bu

1 Tevrat,

Çıkış, 1 214.

2 Serahsi , Mebsut, XII, 19. 3 II. Samuel, 1517- 12. 4 Tevrat, Sayıl ar, 15/3-4. 5 Buh ari, Sahih, II, 249; VII, 233, 235; Müsl i m , Sahih, III, 1277; E.Davud, Sünen, III, 593; Tirmizi, Sünen, IV, 1 12 - 1 13; Nesfü, Sünen, VII, 17-18; 1.Mace, Sünen, I, 687-688.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 19 9 kurbandan bahsedilmektedir. 1 Tevrat, şükran kurbanının aynı günde yenilmesini, ertesi sab aha bırakılmamasını emretmiştir.2 Bu yasak, İslam tarafından tasvib edilmemiştir. Tevrat, şükran kurbanı ile beraber mayasız pideler sunulmasını emretmiştir. 3 İslam, Tevrat'ın bu buyruğunu d a kabul etmemiştir. Ayrıca Tevrat'ta, Selamet takdimelerinden bahsedilmektedir. 4 Levililer babında bunun usulleri açıklanmaktadır. 5 Buraya kadar sıraladığımız kurban çeşitleri Shelon, Pebak (yemekli kurban) gurubuna girmektedir.

cL Hattath (Günfilı) ve Oshan (Hata) Kurbfuıları

Yahudilik'te günahların keffareti için, Tanrı'ya kusursuz genç bir boğa kurban etme adeti mevcuttur.6 Bu hususla ilgili bilgiler, Tevrat'ın 'muhtelif yerlerinde yer almaktadır.? Ancak bu konu ile ilgili hükümler daha çok Levililer b ölümünde bulunmaktadır. Levililer 4 ve 5. b ablarda hata ve günah sebebiyle sunulacak kurbanlar ile bunların cinsi, etleri hakkında yapılacak işlemlerden bahse dilm ektedir. Sözgelimi bir kahinin suç işleyerek, kavmi kabahatli etmesi duru munda, kusursuz genç bir boğa takdim etmesi emredilmektedir.8 İs rfüloğullarının suç işlemesi halinde, genç bir boğa arzetmesi gerekmektedir. 9 'Eğer reislerden. biri suç işlerse

takdime olarak kusursuz bir erkeç getirecektir. 10 Halktan biri suç işlerse , kusursuz bir keçi veya kusursuz bir dişi kuzu takdim edecektir. Kuzu veya erkeç'e gücü yetmeyen kimse, iki kumru veya iki güvercin getirecektir. 1 1 1 Kitab-ı Mukaddes, Mezmurlar, 50/23; 107/22. 2 Tevrat, Levililer, 7/15; 22129-30. 3 Levililer, 7/12. 4 Levililer, 9/3. 5 Levilil er, 7/37. 6 Cilaci, hahf Dinlerde Oruç, Hac ve Kurban, s. 125.

7 Tevrat,

Sayılar, 15/23-27.

8 Tevrat, Levililer, 4/2-3.

9 Levililer, 4/13-15. 10 Levililer, 4/22-23; 9/3. 1 1 Levililer, 4/27-28, 32-33; 5/7.

200 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş Keffaret kurbanları nda, suç işleyen şahıslar arasında eşitlik görülmemektedir. Yahudilerde kurbanlar, suçun çeşidine göre değil de, şahsın sosyal mevkiine göre ayarlanmış gözükmektedir. Yahudilik'te keffaret kurbanını gerektiren suçlar kısaca şunlardır: 1-Yasaklanmış hususlardan birini yapmak. 1 2-Yalancı şahitlik yapmak . 2 3-Murdar bir şeye, murdar hayvan leşine veya murdar insana dokunmak. 3 4-Düşüncesizlikle yemin etmek.4 5-Kahinin suç işleyerek kavmi kabahatli etmesi. 5 Bütün bu durumlarda kişinin sosyal durumuna göre değişik şe ­ killerde keffaret gerekmektedir. İslam, keffaret müessesesini kabul etmiştir. Oruç, zıhar, yemini bozma, hataen katı, hac esnasında işlenen bazı suçlar dolayı ­ sıyle kefföret gerekmektedir. Keffaret gerektiren bu fiiller dolayısıyle oruç tutma, fakirleri doyurma, giydirme , bir köle veya cariye azad etme; hac sırasında ise, işlenen bazı suçlar dolayısıyla kurban kesilmesi şeklinde keffaret vardır. 6 İslam'a göre yalancı şahitlik günahtır, fakat keffüret yerine başka adli cezalan gerektirmektedir. Murdar bir şeye dokunmak da suç olmayıp , böyle bir fiil dolayısıyla keffaret söz konusu değildir. Çünkü Hz.Peygamber "Mü'min necfs olmaz"7 buyurmuştur. Kahinin, suç işleyince kavmini de kabahatli etmesi fikri, İslam tarafından be­ nimsenmemiştir. İslam'a göre herkes kendi yaptığından mesuldür, kimse başkasının suç ve günahını yüklenmez. 8 Yahudilerde mevcut,

1 Tevrat, Levililer Bölümü 2 Levilil er, 5/1 . 3 Levililer, 5/2-3. 4 Levilil er, 5/4. 5 Levililer, 4/3 . 6 4. Nisa, 92; 58. Mücadele, 2-4; Meydanı, Lübi'ib, I, 91 v.d.; Cezfrf, K.Fıkh, I, 560564, 675-678; II, 79-86.

7 Buhi'irf, Sahlh , I, 74-75; II, 73; Müslim , Sahih, I, 282. 8 2. Bakara, 286.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 201 kahinin cemaatini günahkar e tmesi fikri ile Hıristiyanlıktaki, " asli suç" görüşü paral�llik arzetmektedir. Yahudilik'te, keffüret kurbanlarında adaletsizlik söz konus u ­ dur. İslami hükümlerde i s e , kişilerin sosyal mevkii g ö z önüne alın­ mamış , kişinin kahin veya reis olunca farklı, halktan birisi olunca başka keffaret ifa etmesi yer almamış; s adece kişilerin güç yetirme durumları dikkate alınmıştır.

e. Ola (Yakına) Kurbfuıı Yahudilik'te , yakılan kurban çeşidi de mevcut olup, Tevrat'ın çeşitli yerlerinde bundan bahsedilmektedir. Tevrat'a göre, Hz.Musa, Hz. H arun ile oğull arı , yakılan takdi m e o l arak bir koç arzetmişlerdir. 1 Tevrat, yakılan takdimenin bir yaşında olmasını emretmekte2 ve bunun yapılış şeklinden de sözetmektedir.3 Tevrat'a göre, yakılan takdimenin yağını yemek yasaktır, yiyen kimse kav­ minden atılacaktır.4 Yakılan takdime olarak, kumru ve güvercinin de

sunulduğunu görmekteyiz. 5

Eyüb kitabı ndan anladığımıza göre, yakılan takdime sonraki asırlarda da devam etmiştir. 6 Burada Yahudilik'te, koyun, keçi ve sığırın iç yağlarını yemenin haram olduğunu, yakılmasının emre dildiğini kaydetmemiz uygun olacaktır. 7 Kurbanların yenmeden ya­ kılmasının Sabiiler'in adeti olduğu zikredilmektedir. 8 Holocauste "Sabah akşam kebab edilen kurbanın yayılan kokusu, cahil halka, Allah yakınlığı fikrini hurun vasıtasıyla dimağa hatırla tan bir eğitim şekli olsa gerektir. "9 demektedir.

1 Tevrat, Levililer, 8/18-21, 9/2. 2 Levililer, 9/3. 3 Levililer, 6/8-13, 7/37, 9/12-15, 10/12-19 Çıkış, 29/18, 25, 4 1 ; Sayılar, bab: 28-29.

4 LevÜil er, 7/25.

5 Levililer, 517-8. 6 Kitfıb-ı Mukaddes, Eyüb, 42/8.

7 Örs, Musa ve Yahudilik, s.387; Cilacı, nahi Dinler Oruç, Hac ve Kurban, 8 Draz, Kur'an'ı n Anlaşılmasına Doğru, s. 136. 9 Cilacı, a.g.e. , s. 122.

s . 1 23-.

202 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş Buraya kadar kaydettiklerimizden anlaşıldığına göre, diğer bazı dinlerde de azçok farklılıklarla görülen kurban yakma adeti, Yahudilik'te daha açık olarak görülmektedir. Yahudilik'te ateşte ya ­ kılan kuzu eti, ekmek ve un en başta gelen takdimelerdir. Yahudilik­ 'te, kurbandan akan kanlar havuzlarda toplanır, kurban etleri ise ya­ kılırdı. Böylece yakılan takdime Rabbin hoşuna giderdi. 1 İslam, Ola (yakma) kurbanını kabul etmemiştir. Kurbanın etini yakmak israftır. Allah israfı yasaklamıştır. 2 İslam'a göre, kurban ister nafile, ister adak, isterse vacib olsun eti insanlar tarafından yenilir. Fakirlere, misafirlere ve ev halkına yedirilir. İslam 'da kurban ibadeti, kan akıtılıp, Allah için kesilince yerine getirilmiş olur. Artık yakılmasına veya başka bir işleme gerek yoktur. İslam, insanlığı et gibi mühim bir gıda maddesinden, onu yaktırarak mahrum etmeyi uygun bulmamıştır. Bilakis kurban ibadetini vesile ederek, et yiye meyen fakirlerin de bu gıdadan faydalanmalarını temin etmiştir.

3. Yahudilik'te Kurbfuıın Vasıfları Tevrat'ta, takdim edilecek kurbanların cinsi açıklanmıştır. Buna göre, takdim edilecek kurban sığır veya davar cinsinden ise, er­ kek ve kusursuz olacaktır. 3 Birçok dinlerde mevcut olan, kurb anın kusurlu olup olmaması meselesi, Yahudilik'te bazı ölçüler içinde ele alınmıştır. Kör, topal, boynuzu kırık, sakat, urlu, kel, kabuklu kısaca; kusurlu hayvanların Rabbe kurban edilmesi yasaklanmıştır.4 Kusur­ suz erkek bir hayvan varken, kusurlu hayvanı takdim eden kimseler hoş karşılanmamıştır. 5 Azasında fazlalığı veya eksikliği olan hayvanın gönüllü tak­ dime olarak arzedilmesine izin verilmiş, ancak adak kurbanı yapıl ması yasaklanmıştır.6 Kısacası Tevrat, kurbanın kusursuz olmasına

1 Tevrat, Levililer, 1/17; Cilacı , a.g.e., s.122-123.

2 7. A'ril.f, 31.

3 Tevrat, Levililer, 1/3-10. 4 Levililer, 22/22; Tesniye, 15/2 1.

5 Kitab-ı Mukaddes, Malaki, 118. 6 Tevrat, Levililer, 22/23.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri I 203 çok önem vermiştir. 1 Tevrat, suç takdimesi olarak getirilen kuzunun, yukardakinin aksine dişi ve kusursuz olmasını istemiştir. 2 Buraya kadar kaydettiklerimizden anlaşıldığına göre; Yahudi ­ lik'te kurban edilecek hayvanın genellikle erkek olması tercih edil­ miş, kusursuz ve özürsüz olması emredilmiştir. İslam, bu hususları tasvib etmiştir. Nitekim Hz.Peygamber, kurbanlık hayvanların göz ve kulaklarına iyice bakılmasını emret­ miş; kulağı kesik, yarık, delik, kulağı düşmüş veya kör olanlarla, boynuzu kökünden kırılmış, yürümekten aciz, hasta, yürüyemeyecek kadar ayağı kırık, topal, çok küçük ve cılız hayvanların kurban edilmesini yasaklamıştır. 3 Tevrat, "Husyeleri vurulmuş, ezilmiş, burulmuş yahut kesilmiş olanların kurban edilmesini" yasaklamıştır.4 Tevrat'ın husyeleri bu­ rulmuş olanların kurban edilmemesine dair emri, İslam tarafından tasvib görmemiştir. Nitekim Peygamberimiz, husyeleri burulmuş iki adet koçu kurban etmiştir. 5 Kurbanların genellikle erkek olması konusundaki Tevrat emir ­ leri, İslam tarafından tasvib edilmekle beraber, bu husus şart ko­ şulmamıştır. İslam'a göre, dişi bir hayvan da kurban olabilir. Hz. Peygamber kurbanların en makbülünün iki boynuzlu koç olduğunu bildirmiştir. 6 Yine Tevrat, kurban edilecek hayvanların birer yıllık olmasını emretmektedir. 7 İslam, T.evrat'ın bu hükmünü benimsemiştir, ancak bir yaşında kurbanlık bulunmadığı takdirde, koyun cinsinden bir ya­ şında gibi gösterişli olan ( f'� ) 7-8 aylık tokluların kurban edilebile 1 Levililer, 4/28; 22119-24. 2 Levilil er, 4/32. 3 E .Davud, Sünen, 111, 235-238; Tinnizi, Sünen, iV, 85-86; Nesiii, Sünen, VII, 214218; 1.Mace, Sünen, II, 1050-1051; 1.Malik, Muvatta', II, 482.

4 Tevrat, Levililer, 22/24. 5 E .Davud, Sünen, III, 230-231; 1.Mace, Sünen, II, 1043-1044. 6 Tinnizi, Sünen, iV, 98; 1.Mace, 7 Tevrat, Levililer, 23/12, 18-19.

Sünen, II, 1046.

204 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş ceğini hükme bağlamıştır. 1 ( f'� ) tabiri ile altı ayını bitirmiş kuzu ve

bir yaşındaki oğlak kaştedilmektedir. 2 Nitekim Hz.Peygamber, Ukbe

b.Amir'e (r.a.) , bir keçi oğlağını kurban etmesini emretmiş tir.3 Tevrat, "Bir buzağı yahut kuzu, yahut oğlak doğduğu zaman yedi gün anNesi ile kalacaktır ve Rabbe ateşle yakılan takdime ola­ rak sekizinci günden itibaren ve ondan sonraki günlerde kabul olunacaktır" 4 demektedir. Tevrat'ın bu hükmü İslam tarafından benimsenmemiştir. İ s ­ lam, bir yaşında veya enaz bir yaşında gibi gösterişli olan toklu ile, sığır ve mandanın iki yaşını tamamlamış olanını kurban olarak ka-

bul etmekte, bundan küçük olanları kabul etmemektedir. 5 Yine Tevrat, inek olsun, koyun olsun yavrusu ile aynı günde bo ğazlanmasını yasaklamaktadır. 6 İslam, Tevrat'ııi bu hükmünü benimseyerek, yavruların daha kurban olma yaşına gelmeden ( :.:.:..... ) kesilmesini kabul etmemiştir. 7 Ancak, yavru, kurbanın karnından canlı olarak çıkarsa, onun da ke ­ silmesi gerekir. Hz.Ali, kurbanlık hayvanla beraber yavrusunun da kesilmesini emretmiş; Hz.Peygamber de: "Ceninin b oğazlanması anNesinin boğazlanmasıdır" 8 b uyurmuştur. Ancak Tevrat'ın emri, bir hayvan ile, kurban edilme yaşına ulaşmış yavrusunun aynı günde boğazlanmamaları hükm ünü taşıyorsa da; İslam bunu kabul etmemek tedir. Bir hayvanla, kurban edilme yaşına ulaşmış yavrusunun aynı günde veya ayrı zamanlarda kesilmesinde bir m.a hzur yoktur. Z a t e n H z . Peygamber, sağılan hayvanların kesilmemesini emretmiştir.9

1 Müsli m , Sahih, 111, 1555; E .Dil.vud, Sünen, 111, 232; Nesilf, Sünen, VII, 2 18 ; l.Mace, Sünen , II, 1049.

2 Dil.vudoğlu, Selhamet Yoll an , iV, 202.

3 Müslim, Sahfh, III, 1556; Tirmizf, Sünen, iV, 88; Nesfü, Sünen, VII, 2 18-219. 4 Tevrat, Levililer, 22/27. 5 Müsl i m , Sahfh, III, 1555; Ebu Davud, Sünen, III,232; Nesfü, Sünen, VII, 218; l .Mace, Sünen II,1049.

6 Tevrat, Levililer, 22/28.

7 Müsl i m , Sahfh, III, 1555; E .Davud, Sünen, III, 232; 8 E .Davud, Sü nen, III, 252-253; Tirmizf, Sünen, iV, 90. 9 t.Mace, Sünen, II, 106 1-1062.

İslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve .Adetleri / 205 4. Yahudilik'te Kurbfuı Edilmesi Caiz Olan IL-ıyvanlar Tevrat'ta sığır, boğa, dana, koç, keçi, erkek kuzular, oğlaklar, kumru ve güvercin gibi hayvanların kurban olacağı zikredilmektedir. ! İslam, sığır cinsinden hayvanlar ile, davar cinsinden koyun, keçi, koç v.s. hayvanların kurban e dilmesini tasvib e tmiştir. 2 Yine Tevrat, kumru ve güvercinin kurban olabileceğini s öylemektedir.3 Ancak İs ­ lam, bu uygulamayı tasvib etmemiştir.4 Ayrıca Tevrat'ta, inek kurbanlık olarak zikredilmemiş, sık sık kurbanlık boğadan bahsedilmiştir. Yahudilerin, etini yedikleri halde, ineği kurbanlık olarak kabul etmemelerini, İslam, reddetmiştir. Yine İbranller 'in karaca, geyik ve diğer av hayvanlarını yedikleri fakat kurban etmedikleri bilinmektedir:S Yabani hayvanlar, Müslüman ­ larca da kurban edilmemektedir. Kurban yalnız, koyun, keçi, deve ve sığır cinsinden hayvanlardan kesilebilir. Etleri yenilen yabani hayvanlar kurban olmaz. 6 Yine Yahudilik'te devenin yenilmesi ve kurban edilmesi yasaklanmıştır. 7

. İslam ise, devenin ye nilmemesini, kurban e dilmemesini ve

murdar olarak kabul edilmesini reddetmiştir.8

5. Yahudilik'te Kurbfuı Kesme Şekli Yahudilerde kurbanları hahamların kesmesi genel bir adet ha ­ lindeyse de, bu her zaman mümkün olmamaktadır. Kurban kesimin ­ den önce bıçağın iyice keskin olup olmadığı, hahamın görevlendirdiği " Şohet" tarafından kontrol edilir. Kurban kesilirken hayvana eziyet vermemek için, bıçak durmadan hareket etmelidir. Bir an durulursa, kesilen hayvan NEHE LA ( l e ş ) olmuş sayılır. Kurban Kesme 1 Tevrat, Levililer, bab: 4-5; Sayılar, 15/8-11. 2 Müslim, Sahlh, III, 1555; E.Davud, Sünen, III, 232, 240; Tirmizf, Sünen, IV, 88; Nesill, Sünen, VII, 2 18, 222; l.Mace, Sünen, II, 1047-1049. 3 Tevrat, Levililer, 517-8 4 CezM, K.Fıkh , I, 7 1 7-720. 5 Tevrat, Tesniye, 12115, 22; Cilacı, İlahı Dinlerde Oruç Hac ve Kurban, s.121. 6 CezM, a.g.e., I, 7 17-720.

7 Tevrat, Levililer, 1 1/4, Cilacı, a.g.e., s. 123. 8 22. Hac, 36; E.Davud, Sünen, III, 240; Tirmizf, Sünen, IV, 89.

206 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş sırasında bıçak hayvanın derisinin altına kadar gömülmeli, bıçağın sırtı dışarda kalmalıdır. Yahudilik'te, boğazlanan hayvan hangisi olursa olsun, yemek ve nefes borusu tamamen kesilmelidir. 1 İslam, yahudiİerin hilafına her kurban sahibinin, kurbanını is­ ter kendisinin, isterse vekaletini vererek bir başkasına kestirebilece ­ ğini hükme bağlamıştır. Hz.Peygamber bizzat kendisi kurban kestiği gibi,2 hazan da başkalarına kestirtmiştir.3 Kurban kesilecek bıçağın keskin olmasını İslam da benimsemiş, Hz.Peygamber, hayvana eziyet verilmemesini, güzel muamele edilmesini emretmiştir.4 İslam, kurban kesilirken hayvana eziyet vermemek için hızlı kesilmesini kabul etmekle beraber, Yahudiliğin kurban kesilirken bıçağın hiç durmadan hareket etmesini, aksi takdirde hayvanın leş olacağına dair hükmünü kabul etmemiştir . 5 Yahudilikteki, boğazlanan hayva ­ nın nefes ve yemek borusunun tamamiyle kesilmesi hususu İslam'da da vardır. İslam'a göre, meşru boğazlama, hayvanın hulkumu (nefes borusu) ile mer'i denen yemek borusu ve bunların arasında bulunan vedec adlı iki damarın kesilmesiyle yapılır.6 Tevrat'ın bildirdiğine göre, kahinler kuş cinsinden hayvanları tırnakları ile kesmekteydiler. 7 Bazı hadislerden de, Habeşlilerin tır ­ nak ile hayvan kestiklerini öğrenmekteyiz. Habeşlilerin b u adeti nereden aldıkları şimdilik meçhuldür. Belki de bir yahudi tesiri söz ­ konusu olabilir. Hz.Peygamber, hayvanın tırnakla ve dişle kesilmesini yasaklamıştır. 8 Tevrat, kurban kesilirken, kesen kimsenin elini kurbanın ba­ şına koymasını emretmiştir. 9 Tevrat'ın bildirdiğine göre, kesilirken 1 Örs, Musa �e Yahudilik, s. 385; Cilacı , a.g.e., s. 123-124. 2 Buhi'tıi, Sahih, VI, 237-238; Müslim, Sahih, III, 1556-1557. 3 Nesfü', Sünen, VII, 231. 4 Müslim, Sahih, III, 1557; E .Davud, Sünen, III, 229-230, 244; Nesa}, Sünen, VII, 227, 229-230; Tirmizi, Sünen, IV, 23; 1.Mace, Sünen, II, 1058-1059.

5 1.Mace, Sünen, II, 1059. 6 t.Malik, Muvatta', II, 489; Davudoğlu, Selfı.met Yollan, IV, 188.

7 Tevrat, Levililer, 517-8. 8 Buhfı.ıi, Sahih, VI, 224-227,

233; Müslim, Sahih, III, 1558; E.Davud, Sünen, III, 247-248; Tirmizi, Sünen, IV, 81; 1.Mace, Sünen, II, 1061.

9 Tevrat, Levililer, 4/4, 15, 24, 29, 33.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 207 kurbanın başının üstüne el koyma adeti Hz.Musa ve Hz.Harun'dan

1

kalmıştır. 1 Tevrat'ın, hayvanı kurban ederken kesenin veya kurban sahibi­ nin elini hayvanın başı üzerine koyması emri, İslam tarafından bir emir olarak tasvib edilmemiştir. Bu konuda serbestlik vardır. Kur ­ banın sahibi, eğer kendisi kesmiyor ve kurbanını bir b aşkasına kesti ­ riyorsa, kurbanı başında hazır bulunabilir. Bu esnada hayvana elini koyabilir. Bu takdirde hem kendisinin, hem kurbanı kesenin ayrı ayrı besmele çekmeleri gerekir. Şayet elini kurbana dokundurmamışsa, sadece kurban kesenin besmelesi kafi gelir. lslam'da kurbanlık hay­ vana sahibi dokunacak, elini mutlaka kurbanın başına koyacak diye bir emir yoktur. 2 Hz.Peygamber, kızı Hz.Fatıma 'ya kurbanının ba­ şında hazır bulunmasını emretmiş ve kurbanın kanından düşen ilk damlanın, günahların bağışlanmasına vesile olacağını bildirmiştir.3

6. Yahudilik'te Kurban Eti Hakkında Yapılan İşlemler

Tevrat, kurbanl arın döşleri ile b utlarının eb edi olarak kahinlere ait olduğunu söylemektedir. 4 Tevrat, suç kurb anlarının da, tamamının kahinlere ait olduğunu bildirmektedir. 5 Tevratın kurb an etlerinden fakirlere pay ayırdığına rastlayamadık. Kurbanların tamamının veya butları ile döşlerinin ebediyyen kahinlere ayrılması, Tevrat'ın ilgili yerlerinde ekonomik çıkarları uğruna ka hinler tarafından bazı tahrifatın yapılmış olması ihtimalini hatıra getirmektedir. İslam, Tevrat'ın bu emirlerini kabul etmemiştir. İslam'a göre kurban kesen kimse kurbanından yiyebilir, başkalarına da yedirebi­ lir. Hz.Peygamber: "Kurbanlarınızdan yiyin, tasadduk edin ve biriktirin."6 buyurmuştur. Ayrıca Hz.Peygamber, kestiği kurban develerinin etlerinden yemiş ve yanındakilere yedirmiştir. 7 1 Levililer, 8/14- 15, 18-19, 22-24. 2 Merğı nfı.nf, Hidaye, iV, 76; l. Kudfı.me, Muğnl, IX, 361; Mevsılf, İhtiyar, V, 20-21. 3 Hakim , Müstedrek, iV, 222.

4 Tevrat, Levililer, 7/3 1-34, 10/14-15. 5 Tevrat, Sayılar, 5/6-9. 6 Müsl i m , Sahfh, 111, 1 5 6 1 ; E .Davud, Sünen, III, 243; Nesfif, S ü n e n , VII, 1 7 0 ; l.Mace, Sünen, il, 1055; A.b.Hanbel, Müsned, V , 7 6 .

7 1.Mace,

Sünen, il, 1055.

208 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş Tevrat, kurbanın derisinin de kahine ait olacağını söylemekte ­ dir. l İslam, Tevrat'ın bu hükmünü benimsememiştir. Hz.Peygamber, Ka'be'ye sevkettiği kurbanların etlerini, derilerini, örtülerini fakir lere dağıttırmış, bunlardan kasap ücreti verilmesini de yasaklamıştır. 2 İslam'a göre, bir kimse kurbanın derisini demirbaş olacak bir şey ile değiştirebilir, post veya seccade yapabilir. 3

Tevrat, kurban etlerinin yenilmesi konusunda kadın erkek ayı­ rımı yapmakta, erkeklere kurban etinden yemeyi serbest bırakmakta, ancak kadınlara bu hususta bir hak tanımamaktadır.4 İslam, Tevrat'ın bu hükmünü de reddetmiştir. Yine Tevrat, kurban etinden murdar kabul ettiği kimselerin yemesini yasaklamış, murdar bir şeye veya şahsa dokunan etlerin yakılmasını emretmiştir.s İlk doğan aayvanları n kurban edilmeleri halinde, murdar kimselerin bunlardan yemeleri serbesttir. 6 İs lam, murdarlık uygulamasını kabul etmemiştir.7 Tevrat'ın murdar kabul ettiği, hasta veya özürlü olan kadın ve erkek, İslam'a göre kurban . etinden yiyebilir. Cünüb kimseler de ağızlarını yıkayarak yiyip­ içebilirler. 8 Ayrıca Tevrat, Şükran Kurbanı 'nın etini sabaha kalmadan, Adak ve Gönüllü Takdimeleri n etinin de , üç gün içinde yenilmesini, bu süre içinde yenilmeyen etlerin yakılmasını emretmektedir. 9 İs­ l am, bu uygulamayı b enimsememiştir. İslam'ın ilk devirlerinde Hz.Peygamber, kurban etlerinin üç günden sonra yenilmesini, Medine 'ye akın eden fakir müslümanların etten faydalanmalarını sağlamak maksadıyla yasaklamış, müslümanların kestikleri kur-

1 Tevrat, Levilil er, 7/8. 2 1.Mace, Sünen, il, 1054. 3 Davudoğlu, Selfımet Yollan , IV, 204. 4 Tevrat, Levililer, 6/29, 7/6.

5 Levililer, 7/19.21.

6 Tevrat, Tesniye, 15/22.

7 B uhar!, Sahih, 1, 74·75, II, 73; Müsli m , Sahih, 1, 282.

8 Müslim, Sahih, 1, 245-246, 248. 9 Tevrat, Levilil er, 7/15, 22/30.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 209 banın etini üç gün yiyebileceklerini bildirerek, üç günden sonra ta­ sadduk etmelerini emretmiş, ancak daha sonra bu yasağı kaldırmış tır. 1 Görüleceği gibi Hz.Peygamber'in kurban etleri konusundaki üç günlük yasağı, fakirlere et yedirmek gibi bir hikmete matuftur. Ay ­ nca Hz.Peygamber, üç gün sonra kalan etin imhasını değil, tasadduk edilmesini emrederken, Tevrat, sabaha kalan kurban etlerinin imha­ sını emretmektedir. Hz.Peygamber'in yukarda zikredilen geçici ya­ sağında insanlığın faydasına bir hikmet gözetilmiştir. Tevrat'ın ya­ sağında is�, bu hikmeti ve insanlığın faydasının gözetildiğini görmek mümkün değildir. Buradan da İslam'ın fakirleri daha iyi bir şekilde gözettiği, israfı kabul etmeyerek, Allah'ın bahşettiği et gibi insanlık için son derece faydalı bir nimeti yakarak imha etme durumuna düşmediği açıkça ortaya çıkmaktadır. B- HIRİSTİYANLlli'TA KURBAN Hıristiyanlık'ta kurban, verilen sözün tutulmadığı anlarda, gü ­ nah işlemiş sayılmamak içi�l Allah'a karşı birşey yapmaya söz ver­ mek şeklinde telakki edilmiştir. Katolik Mezhebi 'nde ise kurban, . Hz.İsa 'ya verilen bir isimdir. 2 Hıristiyan Araplar ise kurbana daha değişik bir mana vererek, " Kuddas" (Kudas), yani hıristiyanların ayin

yaparken yedikleri, şaraba batırılmış ekmeğe kurban demişler dir. 3 Hıristiyanlık'taki kurban inancının temelinde, Hz . İs a'nın haç üzerinde can verişi iddiası yatar. Hz.İsa , Hz.Adem 'in cennetten çıkarılmasına sebeb olan ve bütün insanlığa intikal eden günaha karşılık ( Asli Suç), Babası tarafından. haç üzerinde feda edilmiş tir. Böylece Hz.İsa'nın ruhunu teslim edişi, bütün insanlığa geçen günaha keffaret sayılmıştır. HırisÜyanlık, Hz. İsa'nın çarmıhta kurban edilmesi iddiasına çok fazla ağırlık vererek, hemen hemen bütün ça lışmalarını bu noktaya toplamıştır. 4

1

Buhfiri, Sahih, VI, 239; Müsl i m , Sahih, III, 1 5 6 1 ; E .Davud, Sünen, III, 241-243; Tirmi zi, Sünen, iV, 95; Nesili, S ü n e n , VII, 232-235; l.Mace, Sün e n , il, 1055; A.b.Hanbel, Müsned, V, 76.

2 Meydan Larousse, VII, 646. 3 Wensinck, l.A., Kurban m addesi, VI, 1014.

4 Cilacı, llahf Di nlerde

Oruç, Hac ve Kurban, s.136-138.

2 10 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş İslam , Hz.İsa'nın haç üzerinde öldürülmesi keyfiyetini redde­ der. Kur'an-ı Kerim, hıristiyanların Hz.İsa'nın çarmıha gerilerek öldürüldüğü iddiasını kabul etmez. 1

·

Hz.İsa'nın kendisini, insanlık için kurban olarak takdim ettiği Pavlus 'un mektuplarında ileri sürülmektedir. 2 Pavlus bu konuda: "Şeriat gelecek iyi şeylerin asıl suretine değil, gölgesine malik olarak, yıldan yıla devam üzre takdim ettikleri kurbanlarla yaklaşanları, kemale erdiremez . . . Çünkü boğaların ve erkeçlerin kanı günahları kaldıramaz. " 3 demektedir. Hıristiyanlara göre, Hz.İs a Mesih 'in kurbanlığı ile artık kur­ banlık bitmiştir, her ne şekilde olursa olsun onun kurbanı tekrar edi­ lemez.4 İslam, böyle bir kurban anlayışını reddetmiştir. İslam'a göre kurban, hususi bir hayvanı, hususi bir vakitte ibadet niyetiyle kes­ mektir. 5 Hıristiyanlık'ta, bütün yüreğiyle komşuyu sevmek, yakılan tak­ dime ve kurbanlardan üstün sayılmıştır. 6 Tanrısal Kurban, Haç . Kurbanı'nı anmak ve devam ettirmek için, mukaddes sofra üzerinde ekmek ve şarap şekilleri altında, papazların eliyle, kan dökülmeden, hikmetli bir tarzda kurban olarak İsa Mesih'in Peder Allah 'a su­ nulmasıdır. Pazar ve mecburi bayram günleri kurban ayini icra edi' lir. 7

Çiçeron , "İnsanlar deliliğin her türlüsünü yaptılar, yalnız bir adım daha atmaları kaldı. O da taptıkları Allah'ı yemektir" demişti. 1 4.Nisa, 156-158. 2 Timeteos'a il. Mektup, 4/6; İbraniler'e Mektup, 9/27-28; Filibeliler'e Mektup, 2178; Efesoslular'a Mektup, 5/2.

3 İbraniler'e Mektup, 10/1-4. 4 Cilacı, a.g.e., s.140-141. 5 Cezfıi, K.Fıkh, 1,715; Davudoğlu, Selamet Yollan, iV, 193. 6 Markos, 12/33. 7 P.Jörj M.Said, O.P., Ilk Tenavül ve Kuvvetlendirme Sırrına Ait Dini Öğretim, s.38; Descuffi, Hıristiyan Dini, s.271-272; Cilacı, a.g.e, s.142-143.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri I 2 1 1 Hıristiyanlık tarafından b u adım da atılmıştır. Papazlar v e hıristi ­ yanlar Allfilı'ı yemek durumundadırlar. İtiraf, Vaftiz ve İlk Suç gibi, Kurban da sonradan Hıristiyanlığa sokulmuştur. Bunları Hz.lsa'ya nisbet etmek büyük bir haksızlık olur. Bu durum bize, daha önce ilkel insanlar tarafından yapılan bu ayini, hıristiyanlann onlardan alarak dinlerine s oktuklarını ve kendi ilahlarını yediklerini gös termektedir. ı Hıristiyanlara göre Hz.İs a, Mukaddes Kurbanı, Perşembe günü ekmeği kendi vücuduna ve şarabı kanına değiş tirdikten sonra kurmuştur. 2 İnciller'in haber verdiğine göre ise, İsa Peygamber, Yahudilik'te mevcut olan Fısıh Kurbanı 'nı kestirtmiş , kesilmesine izin vermiş ve onun etinden akşam yemiştir. 3 Daha sonralan Pavlus, Hz.İsa'nın bu uygulamasını da ilga etmiş ve "Eski mayayı kaldırın, ta ki mayasız olduğunuz gibi yeni hamur olasınız. Çünkü b izim fıshımız olan Mesih de kurban edilmiştir"4 diyerek Mesih'in kurban edilmesi yle ( ! ) fısıh kurbanının gerçekleştiğini ileri sürmüştür. Kurban anlayışı bu olunca, Yahudilik.'te olduğu gibi, Hıristiyan­ lık'ta da kurban edilecek hayvanların detaylı bir isim listesini b ul ­ mak, hangi cins hayvanların hangi şartlar altında kurban edileceğini açıklamak mümkün değildir. Hıristiyanlara göre Hz.İsanın havarile ­ riyle birlikte yediği son akşam yemeği ( Aş a-i Rabbani), bugün bir çok kilise tarafından tekrarlanmakta ve kansız kurban sayılmaktadır. Evharistiya veya Communion ayini de denilen bu merasimle kurban olayı yenilenmiş olmaktadır. 5 . S onuç olarak İslam, "kurb an , İsa'nın haç üzerinde kurban edilmesidir" diyerek, Allah'ın daha önceki p eygamberlerine de gön ­ derdiği kurban kesme emrini iptal eden Hıristiyanlığın bu uygulama ve itikadını tamamen reddetmiştir.

1 Kazıcı , Kur'an-ı Kerim ve Garp Kaynakların a Göre Hıristiyanhk, s.78. 2 Markos, 14122-24. 3 Markos, 14/12-1 7 ; Luka, 2217-14.

4 I.Korintoslular, 517; Cilacı, nahi Dinle;de Oruç, Hac ve Kurban, s. 1 19-120. 5 Cilacı, a.g.e., s . 1 4 1 .

212 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş

C- CAııiLİYE DEVRİNDE KURBAN 1. İnsan Kurbfu:ıı Cahiliye devrinde de, Yahudilik'teki gibi insan kurban etme adetinin mevcut olduğunu görmekteyiz. Bu dönemde, daha doğmadan önce sabah yıldızına büyük bir acele ile insan veya beyaz bir deve takdim ettikleri kaydedilmektedir. 1 Bunların S abiiler (yıldıza ta­ panlar) olması muhtemeldir. Wellhausen , C ahiliye devrinde oğlan ve kızlarla esirlerin el­ Uzza 'ya kurban olarak takdim edildiklerini ileri sürmektedir. 2 . Kaynaklarımız bize, Hz.İbrahim 'in oğlunu kurban etmek is­ temesi olayının bir benzerinin, Peygamberimizin dedesi Abdülmutta­ lib tarafından yaşandığını haber vermektedirler. Buna göre Abdül­ m uttalib, Zemzem kuyusu nun kazılması sırasında Kureyş'le karşılaştığı zorluklar sebebiyle, eğer on tane oğlu olur ve kendisini koruyacak yaşa gelirlerse, onlardan bir tanesini Ka'be'nin yanında Allah için kurban etmesi adamıştı. Abdülmuttalib oğullarının sayısı ona ulaşınca, adağını yerine getirmek istemiş, çekilen kur'ada, kurban olmaya dair ok, Peygamberimiz'iiı babası Abdullah 'a isabet etmişti. Bunun üzerine Abdülmuttalib, Abdullah'ı kurban etmek üzere İsaf ve Naile adlı putların bulunduğu yere gqtürmüş, Ku­ reyşliler ise, böyle bir adetin yerleşmesinden çekinerek, Abdülmutta­ lib'e engel olmuşlar ve Hicaz'daki bir kahineye danışmasını tavsiye etmişlerdi. Sonuçta kahinenin tavsiyesine uyularak, Abdullah'la de­ veler arasında kur'a çekilmiş, Abdullah'ın yerine 100 deve kurban edilerek problem halledilmişti. 3 İslam, insanın kurban edilmesini, bu konuda adakta bulunul ­ masını yasaklamıştır. B öyle bir adak geçersiz olup, yerine getirmek cinayettir.4 Nitekim İ.Abbas'a bir kadın gelerek oğlunu kurban et­ meyi adadığını söylemiş, İbn Abbas ise, kadına oğlunu kesmemesini,

1 Cilacı, a.g.e., s.14 7. 2 Düşüngen, Putlar Kitabı, s.70, açıklama: 135. 3 t.lshak, Sire, s.10-18; l.Hişam, Sire, I, 160-164; H�"rti dullah, İslam Peygamberi, 1, 37; Resulull ah Muhammed, s.21.

4 6.E n'am , 151; Müsl i m , Sahih, III, 1263; E,, �vud, Sünen, III, 593-595; Nesfö', Sü­ nen, VII, 26-30; A.b.Hanbel, Müsned, Ul, 297.

İslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 213 zıhar yapan kimsenin keffüreti gibi keffaret vermesini, yani bir köle azad etmesini veya aralıksız iki ay oruç tutmasını söylemiştir. 1 2. Cahiliye Devrinde Putlara Kurbfuı

Cahiliye devrinde putların yanında kurban kesildiğini görmek ­ . teyiz. Bu kurbanlardan büyük payı Allah'a değil, küçük ilahlara sunmak üzere ayınrlardı.2 Bu adetin de Araplara Sabfiler'den geçtiği samlmaktadır. 3 Cahiliye devri Araplarının, yanında kurban kestikleri putların başında İsaf ve Naile gelmekteydi. 4 Ayrıca Malik ve Milkan boyları nın Cidde kıyısında Sa'd isimli bir putları vardı ve onun üzerine kurban edilen hayvanların kanlarını dökerlerdi, 5 Yine kaynaklarımız, Kureyşliler in her yıl yanında kurban ke sip, bayram yaptıkları Buvane isimli bir puttan bahsetm ektedir ler. Buvane, Yan bu yakınlarındaydı. 6 Hz.Peygamber, çocukluğunda halaları tarafından, Mekkeliler'in bu yıllık bayramına katılmaya

zorlanmış; ancak O, her seferinde bir mazeret ileri sürmüştü. 7 Daha sonraları Hz.Peygalliber, Buvane'de kurban kesmeyi adadığım söyle ­ yen bir kimseye, orada Cahiliye uygulamalarından bir husus, dikili taş veya bir put olup olmadığını sormuş, "Hayır" cevabını alınca, mezkur şahsa adağını yerine getirmesi için izin vermiştir. 8 Cahiliye devrinde, Ka'be 'nin etrafında 360 adet dikili taş (Nusub ) vardı .. Araplar bu taşların yanında kurban keserler, kanını bunlara sürerler, kurbanı parçalayıp bu dikili taşların üzerine koyar­ lardı. Bu taşların herbiri, bir Arap kabilesine aitti ve yerlerine kur-

1 t.Malik, Muvatta', il, 476.

2 6.En'am, 13 6.

3 Draz, Kur'an'ın Anlaşılm ası n a Doğru, s.136. 4 t.Hişam, Sire, I, 162; Makri zi , lmta', s.383. 5 t.Kelbi, K.Asnam, s.24; Tere: s.4 1. 6 Halebi, lnsanü'l-Uyun , I, 200. 7 Halebt, a.g.e., I, 200-20 1; Hamidullah, İslam Peygamberi, I, 52 .

. 8 E.Davud, Sünen, III, 607-609; l.Mace, Sünen, I, 687-688.

214 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş şunlarla dikilip tahkim edilmişlerdi. ! Cahiliye Arapları, kestikleri kurbanı bu dikili taşlara koydukları zaman, "Yırtıcı hayvan veya kuş yiyinceye kadar, Allah için sunduğumuz şeyi yememiz bize helal olmaz" derlerdi. Hz.Peygamber onların bu davranışını reddetmiştir. 2 Sonuç olarak İslam, put, dikili taş v.s. gibi Allah'tan başka var­ lıklar adına kurban kesilmesini, kesilirken put ve benzeri şeylerin adı zikre dilen hayvanların etinin yenilmesini haram kılmıştır. Hz.Peygamber, "Allah'tan başkası için hayvan kesene Allah lanet etmiştir." 3 buyurmuştur.

3. Ka'be'de Kurban Kur'an'a göre, Ka'be'nin dini erkanı Hz.lbrahim tarafından müesseseleştirilmiştir.4 Buna göre, hacıların Mekke yakınında toplanmaları ve eti fakirlerle kurban eden kimse arasında taksim edilen hayvanları . kesmeleri gerekirdi. Hz.İbrahim'in sünneti , Hz.Peygamber tarafından hıfzı sıhha açısından değiş_tirilmişti. Artık o devirden beri, kurbanlar Mina'da kesilmektedir. Gulam Yez dam, Ka'be'deki, Hatim kısmının evvelce kurban kesme mahalli olarak kullanılmış olabileceği kanaatindedir. 5 Hz.Peygamber, Ka'be'de kurban kesme uygulamasını ilga e de ­ rek Mina'yı kurban kesme yeri tayin etmiştir. 6 lslam'a göre, hedy kurbanı Haram 'da, Merve ve Mina'da kesilebililir.7

4. Kabir Başlarında Kurbfuı Kesmek Cahiliye devrinde Arapların kabir başlarında koyun veya sığır kestiklerini görmekteyiz. 8 Bu dönem halkı iyi bir kimsenin kabri ba­ şında deve boğazlar ve "Biz, onun dünyada yaptıklarına karşılık ken1 Miras;Tecrid-i Sarih Tercümesi, XII, 6-7. 2 5.Mrude 3, 90; Kardavi, İsl am' da Helal ve Haram , s.52-53. 3 Buhfı.ri, Sahih, VI, 233-234; Müslim, Sahih, III, 1567; Nesat, Sünen, VII, 232. 4 22.Hac, 27-30. 5 Hamidullah, İslam Peygamberi, II, 90 1-902. 6 1.Mace, Sünen, II, 1013.

7 Cezlri, K.Fıkh, I, 697-698

8 E.Davud, Sünen, III, 550-551.

. lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 2 1 5 disini mükafatlandırıyoruz. Hayatında kendisi deve keser v e misafir­ lerine yedirirdi. Biz de kabrinin başında deve kesiyoruz. Varsın bunu kurtlar, kuşlar yesin, hayatındaki gibi sağlığında da yedirmiş olsun" derlerdi. Cahiliye halkının öldükten sonra dirilmeye inananları, ölen kimsenin kabri başında sağlığında bindiği hayvan kesilirse, o kimse Kıyamet'te binekli olarak haşrolunur, aksi takdirde yaya kalır diye inanırlardı. 1 İslam, bu uygulamayı reddetmiştir. 2 ..__

5. Cinlere Kurban Kesmek Cahiliye devri Arapları cinler e de kurban kesiyorlardı. Onların bu adetleri Hz. Peygamber tarafından yasaklanmıştır. Resulullah , (S.A.V), cinler adına kesilen hayvanın etinin yenilmesini yasaklamıştır. 3

6. Cömertlik. Yarışı İçin Kurban Kesmek. (y l_r�I i_,iw ) Cahiliye devrinde Araplar, cömertlik yarışı için kurban keser­ lerdi. Bunların etlerinin yenilmesini Hz.Peygamber yasaklamıştır. 4

7. Canlı Hayvandan Et Kesmek, Şeytfuı Yarması Yapmak •) . .!J 1 Uı,� ( "l.la... •

Cahiliye devrinde, hayvan canlı iken vücudundan et parçası kesmekteydiler. Hz.Peygamber Medine'ye geldiği zaman, bazı kim ­ selerin develerin hörgüçleriyle koyunların kuyruklarını kestiklerini görmüş, "Diri iken hayvandan kesilen parça murdardır" 5 buyurarak, bu işi yasaklamıştır. Yine bu dönemde, Şeytan Yarması adı verilen b ir muamele yapılırdı. Bu işlemde hayvan boğazlanır, yalnız derisi kesilir, . kan damarları kesilmez ve ölünceye kadar öylece bırakılırdı. C ahiliye halkı kanı yediği için, hayvanın kanını boşa gidermeme gayesiyle bu

1 Davudoğlu , Selamet Yoll an , II, 327 2 E.Davud, Sünen , III, 550-551; A.b.Hanbel, Müsned, III, 197; Davudoğlu, Selamet Yollan, il, 326-327.

3 Beyhaki, Sünen, IX, 314; Suyutl, el-Camiu's-Sağır, il, 199; Halebl, lnsanü'l-'Uyı'.ln , I , 203.

4 E.Davud,

Sünen, III, 246.

5 E.Davud, Sünen, lll, 277; Tirmizf, Sünen, IV, 74; 1.Mace, Sünen, il, 1072-1073.

216 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş şekilde hareket etmekteydi. Hz.Peygamber, Şeytan Yarması adı veri ­ len bu davranıştan nehyetmiştir. 1

8. Alrika Kw·bfuıı Erkek-kız ayırd edilmeksizin bir çocuğun doğumunun yedinci günü, saçı tıraş edildikten sonra çocuğun adına kesilen kurban çeşidi olan akika, Cahiliye devrinde mevcut uygulamalardan birisidir. Ak.ika, çocuğun başındaki ana tüyü demektir. Bu dönemde, çocuğun tıraş edilen başına, çocuk için kesilen kurbanın kanından sürmekteydiler. 2 İbn Sa'd'ın (v.230), kaydettiğine göre, Hz.Hatice, doğan her oğlan çocuğu için iki koyun, her kız çocuğu için de bir koyunu akika olarak kes tirtmiş tir. 3 Th .W.Juynboll, İslam 'daki akikanın müşrik

Araplardan

alındığını ileri sürmektedir. 4 Ancak, Cahiliye devrinde mevcut ol­ makla beraber, buriun ilk defa bu dönemde ihdas edilmiş olduğuna dair kesin bir delil yoktur. Hz.İbrfilıim'den kalması bazı şirk uygu­ lamaları ile İslfun devrine kadar devam etmiş olması akla daha uy­ gun gelmektedir. Hz. Peygamber, akika'yı şirk kalıntılarından temiz­ lemiş, Tevhid dini esaslarına uygun hale getirdikten sonra devamına müsaade etmiştir. Juynboll, "Hz.Peygamb erin, müşriklik adetlerinde olduğu üzere, müslümanların da çocuğun başına akika kurbanının kanından serpmelerine müsaade ettiğini" söylemektedir. 5 Ancak Juynboll'un bu iddiası doğru değildir. Çünkü Hz.Peygamber, alrika kurbanının kanından çocuğun başına sürülmesini yasaklamıştır. Nitekim Ebu Büreyde bu konuda şöyle demektedir: "Cahiliye devrinde bizden bi­ rinin, bir çocuğu olduğu zaman bir koyun keser ve çocuğun başını ko­ yunun kanına bulardık. Allah İslamı gönderince, bir koyun kesip, ço-

cuğun başını tıraş ederek, zaferanla bular olduk." 6 Diğer bir rivayette de, Hz.Peygamber'in akika'da çocuğun başına haluk sürülmesini em -

1 E .Dfıvud, Sünen, III, 251-252. 2 Hamidullah, İslam Peygamberi, il, 3 1.Sfıd, Tabakfıt, 1, 133- 134.

l l l l.

4 Juynboll, 1.A., Akfka maddesi, VI, 248. 5 Juynboll , l.A., Akika maddesi, VI, 248. 6 E.Dfıvud, Sünen, 111, 263-264; Abdurrezzak, Musannaf, iV, 331.

1 •

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 2 1 7 rettiği bildirilmektedir. l İbnü'l-Esir, haluk'un, zaferan ve diğer koku çeşitlerinin karışımından elde e dilen tanınmış bir koku olduğunu söylemektedir. 2 Kanaatimizce Juynboll, E.Davud'un rivayet ettiği hadisi delil olarak alarak yukardaki görüşünü ileri sürmüştür. Bu durum, ravi Hemmam'ın hatasından ileri gelmektedir. 3 Ebu Davud, hadisi Ka ­ tade'den nakleden ravi Hemmam'ın vehmederek, hadisteki ( v"'"""'! ) "isim verilir" lafzını ( U""-1.t ) kana bulanır" şeklinde rivayet ederek, diğer kimselere muhalefet ettiğini, diğer ravilerin ( v"'"""'! ) şeklinde naklettiklerini, bu sebeble Hemmam'ın rivayetinin makbul olmadı ğını söylemektedir.4 Nitekim Ebu Davud'un diğer bir rivayetinde konu açıklığa ka ­ vuşmaktadır: Peygamberimiz, "Her çocuk akikasına bağlıdır. Yedinci günü adına kurban kesilir, saçı tıraş edilir ve isim könulur" 5 buyur­ muştur. Ayrıca Amr b. Şuayb 'ın naklettiği bir hadiste Hz.Peygamber: "Doğan çocuğa yedinci günü isim verilmesini, ço cuktan eziyetin kaldırılmasını ve akika kesilmesini"6 emretmiştir. Sonuç olarak Hz.Peygamberin, Cahiliye devrinde olduğu gibi ço­ cuğun b aşına akika kurbanının kanından sürülmesine izin verdiği doğru değildir. İ.Hacer , Katade'nin bunu, Cahiliye devrinde aklkanın nasıl kesildiğini tasvir etmek maksadıyla söylemiş olab ileceğini ifade ederek, İbn Abdilberr 'in "Hemmam hıfzını tam yapmış, ve him ve hataya düşmemiş ise bu mensuhtur" dediğini? kaydeder. Hz.Peygamber akika kurbanının tasvibi mahiyetinde, "Çocuğun akikası vardır. Kan akıtın ve çocuktan eziyeti giderin. " 8 b uyur-

1 Ahdurrezzak, Musannaf, iV, 330-33 1 . 2 1.Esir, Nihfıye, il, 7 1. ·

3 E.Davud, Sünen, III, 259-260. 4 E .Davud, Sünen, 111, 259-260; Ayn ca bkz. Davudoğlu, Selamet Yollan, iV, 2 10 ; 1.Canan, Hz.Peygamberin Sünneti nde Terbiye, s.87-88.

5 E.Davud, Sünen, 111, 260; Tirmizf, Sü nen, iV, 101; Nesfö, Sünen, VII, 166. 6 Tirmizi, Sünen, V, 132. 7 1.Hacer, Fethu'l-Barf, IX, 5 12-513. 8 Buhfırf, Sahih, VI, 217; E .Davud, Sünen, III, 261; N esfö, Sünen, VII, 166.

218 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş muştur. el-Hasenü'l-Basri, e ziyetin kaldırılmasından maksadın

başın tıraş edilmesi olduğunu söylemiştir. 1

Şu halde akika Sünnetin tasvib ettiği, Cahiliye döneminin çir­ kin uygulamalarından temizlediği bir kurban çeşididir. Allah'ın ver­ diği evlad nimetine karşı bir şükür nişanesi olduğu, Tevhid prensip­ lerine aykırı olmadığı için ilga edilmeyerek, tashihle devamına mü­ s aade edilmiştir. Tevrat'taki ifadelerden akika kurbamnın Yahudilik'te de mevcut olduğunu anlamaktayız: "Ve erkek çocuk için, yahut kız çocuk için tathirinin günleri dolunca toplanma çadırının kapısına, kahine, yakılan takdime olarak bir yıllık kuzu ve suç takdimesi olarak bir güvercin yavrusu yahut kumru getirecektir. Ve kahin onu Rabbin önünde takdim edecek ve kadın için keffaret edecek ve kanının pınarından tahir olacaktır. Çocuk erkek olsun, kız olsun doğuran kadın için şeriat budur." 2

9. Fer'a Cahiliye devrinde ilk doğan hayvanlar kurban e.dilir ve buna Fer'a denilirdi. Fer'a uygulaması Yahudilik'te de görülmektedir. Ya­ hudilik'te, sürüde ilk doğan yavruya "Bekhor" denilmektedir. Ya­ hudilerde ilk doğan yavrunun, ilk mahsül veya meyvenin Rabbe tak­ dimi bereketin artmasına vesile olur, inancı hakimdi. Bu vesile ile Tevrat, ilk mahsullerin biçilmesi dolayısıyla bayram yapılmasını emretmektedir. 3 Tevrat, ilk doğan hayvanlar hakkında şöyle demek-. tedir: "Sığırlarında ve sürülerinde ilk doğan her erkeği Allah'ın Rabbe mukaddes kılacaksın, sığırlarının ilk doğanı ile iş görmeyeceksin ve sürülerinin ilk doğanım kırkmayacaksın. Sen ve evin halkı Allah'ın Rabbin önünde, Rabbin seçeceği yerde, onu yıldan yıla yiyeceksiniz."4 Cahiliye Araplarında ise, Ulfrhiyete takdim edilen belirli bir vergi mahiyetini arzeden yegane kurban, ilk doğanların kurbanı olan , Fer'adır.5

1 E .Davud, Sünen, 111, 261. 2 Tevrat, Levililer, 1216-7.

3 Tevrat, Çıkış, 23/16. 4 Tevrat, Tesrıiye, 15/19-20. 5 Budda, Hilmi Öm er, "Sami Dinlerde Kurbanın Mahiyeti", Daru'l-Fü n fi n llah. Fak. Mecmuası, XI, 88.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve .Adetleri I 219 Ebu Davfid , "Fer'a, devenin ilk doğurduğu yavrusudur. Cahi liye devrinde onu, putları için kurban keserler, kanını da putların başına akıtırlardı, hayvanın derisi de bir ağaç üzerine atılırdı" 1 demektedir. Fer'anın bir Cahiliye adeti olduğuna, ashabdan bir zatın Hz.Peygamber'e sorduğu, "Cahiliye devrinde devenin ilk yavrusunu kurban ederdik. Bu hususta ne buyurursun Ya Rasulallah?" sorusu da şahitlik etmektedir.2 Hz.Peygamber, gerek Yahudilik'te , gerekse Cahiliye devrinde mevcut olan bu uygulamayı tasvib etmemiştir. Peygamberimiz b u hususta: "Kurban_ bayramı hertürlü bayramı, Ramazan orucu d a her türlü orucu neshetmiştir."3 buyurmuştur. Yine Hz.Peygamber, "İsla­ m'da fer'a ve atire yoktur" buyurmuş, ravi İbn Rafi veya İmam e z ­ Zühri ," Fer'a, deve v e koyun cinsinden hayvanların ilk doğurdukları yavrularıdır. Cahiliye devrinde müşrikler bu ilk yavruları putlara kurban ederlerdi . " 4 açıklamasında bulunmuştur. Buna göre Hz.Peygamber, Cahiliye devrinde ve Yahudilik'te mevcut olan fer'a kurbanını ilga etmiştir. Bir kimsenin ilk doğan hayvanını kurban edip, kanını putun başına dökmesi, Allah'tan başkası adına kesmesi haram kılınmıştır. Ancak, Hz. Peygamber, İslam'a aykırı hususlar . . bulunmamak şartıyla, vacib olmayarak, isteyen bir şahsın, ilk doğan hayvanını büyüdükten sonra Allah rızası için kesip, etini fakirlere dağıtmasını yasaklamamış, bu hususta ümmetini serbest bırakmış tır. 5 Nitekim başka bir hadiste Hz.Peygamber'e, fer'a hakkında ne buyurursun? diye sorulmuş, Peygamberimiz de : "Haktır, fakat onu . büyüyünceye kadar bırakıp, Allah yolunda üzerine yük yüklemen, muhtaç birine vermen, onu daha eti tüyüne yapışıkken süt kabını tersine çevirip, deveni yavrusuna yas tutturarak kesmenden daha

1 E.Davud, Sünen, III, 256.

2 E.Davud, Sünen, III, 255; Nesfö, Sünen, VII, 168-169; l.Mace, Sünen, il, 10571058; A.b.Hanbel, Müsned, V, 76.

3 Beyh aki', Sünen, IX, 262. 4 Buhari, Sahih, VI, 2 17; Müslim, Sahih, III, 1564; E .Davud, Sünen, III, 256; Tir­ mizi Sünen, iV, 95-96; Nesfö', Sünen, VII, 167; 1.Mace, Sünen, il, 1058; A.b. Han­ bel, Müsned, il, 490.

5 E.Davud, Sünen, III, 255-256; Nesfü, Sünen, Vll, 169-170; l.Mace, Sünen, il, 10571058; A.b.Hanbel, Müsned, V, 76.

220 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş ·

\

h a y ı r l ı d ı r " 1 buyurmuştur. Peygamb erimi z 'in b u hadisteki (V> ) "Haktır" s ö z ü , caizdir şekl inde anl aşılmıştır. Fakat Hz.Peygamber, yavrunun daha küçükken kesilmesini de tavsiye et­ memiştir. Yine Veda Haccı 'nda Hz.Peygamber'e fer'a ve atfre hak­ kında sorulmuş, Hz.Peygamber de: "Dileyen Receb ayında atfre keser, dileyen de kesmez"2 buyurmuştur. Bütün bu hadisler, İslfun'a aykırı bir karakter taşımamak şar ­ tıyla, dileyenin Allah rızası için kurban kesebilecğini, bunun vacib bir özellik taşımayan nafile bir ibadet sayılacağını göstermektedir. İs­ lam alimleri arasında, fer'anın neshedilip tamamen ilga edildiğini söyleyenler olduğu gibi, şirk adet ve uygulamalarından ayıklanarak tashihe tabi tutulduğunu, müslümanlara vacib hükmünde bir mecbu­ riyet getirmeden nafile bir ibadet olarak caiz kılındığını söyleyen­ lerde vardır. Sonuç olarak, for'a'daki Cahiliye uygulamaları kesin olarak ilga edilmiş, müslümanların ilk doğan bir hayvanı Allah rızası için kur­ ban kesmesi ise yasaklanmamıştır.

10. Atire Cahiliye devrinde Araplar, Receb ayında putlara kurban keser ve bunlara "Atire" (Çoğulu "Atfür"), derlerdi. Taberi (v.3 10) "Atıre" ve "Receb" isimlerinin menşei konusunda: "İbn Bura ise, Buz'dur. O, 'Itır ( ?), el-Ataire ( )\.:..J I ) lakabını taşır, Araplarda putlara koyun kurban etmek adeti, ilk defa onun tarafından ihdas edilm'i ştir. İbn Şuha , Sa'd-ı Receb'tir, O, Receb ayında putlara kurban kesmeyi, Araplar için dini bir vazife yapan ilk kimsedir" 3 demektedir. İbn: Kelbi (v.204) ise, "Araplar, dikili taşların ve putların yanında kestikleri koyunlara el Atair diyorlardı. (" e.,r.:o:.J I) "el-Atfre" Arapça'da ( �.l.11) "Boğazlanmış" demektir. Araplar kurban kestikleri yere ( ,...:..J I ) "el-'Itr" (Sunak) derlerdi" demekte ve bu konuda Züheyr b. Ebi Sulma'nın bir beytini

nakletmektedir. 4 Yine İbn Kelbi, Cahiliye devrinde Arapların boz renkli dikili taşları olduğunu, bunları tavaf edip yanlarında 'Atire kurbanları kestiklerini, bu taşlara Ensab, bunları tavaf etmeye de 1 Nesfıf, Sünen, VII, 168. 2 Nesiü, Sünen, VII, 168-169. 3 Taberi, Tarfh , il, 274; Tere: II/I, 6 1. 4 1.Kelbl, K.Asnam, s.22; Tere: Putlar Kitabı , s.40.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 221 ed-Devar denildiğini kaydetmektedir. 1 Ayrıca C ahiliye devrinde Müzeyne kabilesinin, yanında 'Ati're kurbanı kestikleri NUhm adlı bir putları vardı. Nuhm'un bekcisi Huzfü b.Abd, bir beytinde Nuhm'a ati're kesme,k için gittiğini söylemektedir.2 Yine Su'ayr isimli putun yanında da atire kesiliyordu. Kelb kabilesinden Ca'fer b.Ebi Halas , devesiyle Aneze kabilesinin Su 'ayr isimli putunun önünden geçiyordu. Anezeler o sırada atıre kurbanı kesmişlerdi. C a'fer'in devesi kanlı puttan ürkünce, Ca'fer hemen bir şiir söylemişti. 3 İbn Kelbi (v.204), Suva ' adlı putun çevresinde ati're kurbanı

kesildiğini gösteren bir beyit daha kaydetmiştir. 4

Yine Cahiliye devrinde ucuz olan ceylanlar, kıymetli koyun adağı yerine atire kurbanı olarak kesilir, böylece ilah aldatılırdı. Bu şekilde Araplar, sözlerinde durmayarak koyun yerine, avladıkları geyiği kurban ederlerdi. el-Haris b.Hıllıze el-Yeşküri , bir beytinde bu husustan bahsetmektedir. 5 Buraya kadarki tesbitlerimizden Cahiliye devrinde, putlara ke­ silen atıre kurbanının mevcut olduğunu anlıyoruz. M.J.Kister de bu konuda: "Kutsal Receb ayı, başlangıç olarak C ahiliye döneminde de görülür. O, umre ve pagan tanrıları için 'Atfür kurbanlarının takdim edildiği bir aydır" 6 demektir. Atire'nin İslam tarafından kabul veya reddi konusunda, Hz. Peygamber'den farklı rivayetler gelmektedir. Nakledilen bir hadiste Hz.Peygamber: "Fer'a ve Atire yoktur. " 7 buyurmuştur. Atire, Cahiliye devrinde :oıüşriklerin Recep ayında kestikleri, kanını putla-

1 t.Kelbi, a.g.e., s. 27; Tere: s.43.

2 l.Kelbi, a.g.e., s. 26; Tere: s.42. 3 1.Kelbi, a.g.e., s. 26; Tere: s.42. 4 1.Kelbf, a.g.e., s. 36; Tere: s.51. 5 Zevzenf, Şerhu Mu'allakati 's-Seb'a, s.167; el-Mu'allakatü's-Seb'a, s.66; Tere: Yal t ­ kaya, Yedi Askı , s.125.

6 Kister, Studies in Jahiliya and Early Islam, böl ü m : XII, s.191-192. 7 Buhfirf, Sahfh , VI, 217; Müslim, Sahfh, III, 1564; E .Davud, Sünen, III, 256; Tir­ m i zf, S ü n e n , iV, 95-96; Nesfif, S ü n e n , VII, 167; l.Maee, S ü n e n , A.b.Hanbel, Müsned, I I , 279, 490.

il,

1058;

222 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş rın başına dökerek bereket umdukları, ibadet mAksadıyla ifa ettik­ leri kurban adeti olduğu için İslam tarafından ilga edilmiştir. ı Yukarda kaydedilen ( i�J t_)� ) "Fer'a ve Atıre yoktur" hadisi / kesin olarak Recep kurbanlarının yasaklandığını gösterir. Ancak bu _ nakil Amr b . Şuayb tarafından rivayet edilen hadise aykırıdır. Hz.Peygamber kendisine, Aklka, Fer'a ve Atire'nin ne olduğu soruldu­ ğunda Atire hakkında şöyle demiştir: ( � i� I ) "Atıre haktır." 2

M.J.Kister, bu hadisi, lslam'da Atire'nin vacip olduğu şeklinde yorumlamıştır.3 Ravilerden Mihnef b.Süleym (r.a. ), Hz.Peygamber'in bu sözü, Arafüt'ta vakfe deyken söylediğini haber vermektedir. Ravilerden Mu'az ise, İbn Avn'ın Receb ayında kurban kestiğini gözlerimle gördüm demektedir. 4 Kister: "Bu 'hadislerin birbirine aykırı oldukları v e İslam'da da devam eden Receb kurbanı geleneğinin iki farklı yönünü yansıttıkları açıktır. Bu görüşlerden birisi Recebiye'yi tasvib etmekte, onu İslami kurbanlar arasına dahil etmekte ve bunu Peygamber'in sözleriyle teyid etm ektedir. Diğeri ise, Receb kurbanının ilgasını gaye edinmekte ve Peygamber'in hadislerine dayanmaktadır."5 demekte­ dir. Yine Kister bu konudaki görüşlerine şöyle devam ediyor: "Yu­ karda Receb kurbanı (Atlre) ile ilgili olarak zikredilen birbirine zıt hadisler, halen, İslam'da Receb'in kudsiyeti hakkında farklı gurup­ lara mensub ilim adamları arasında şiddetli mücadelelere sebeb ol­ muştur. Tartışmanın esasını Receb'in kudsiyetinin İslam dinini de dev51m edip etmediği, değerinin Peygamber tarafından tasvib edilip edilmediği, veyahut da kudsiyetinin Peygamber tarafından ilga edil­ mesi, böylelikle de ondaki uygulamaların takbih edilmiş olması, ve­ yahut hiç olmazsa herhangi bir değer ifade etmemesidir. Lammens, Peygamber'in Atlre'yi haram kıldığı veya men ettiği görüşündedir.

1 1.Mace, Sünen, il, 1058. 2 Nesai, Sünen, Vll, 168; A.b.Hanbel , Müsned, 11, 183.

3 Kister, Studies in Jahiliya and Early Islam, s.192. 4 E.Davud, Sünen, III, 226-227; Tirmizi, Sünen, iV, 99; Nesfil, Sünen, VII, 167-168; 1.Mace, Sünen, il, 1045.

5 Kister, a.g.e., s. 193.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 223 Cevad Ali'nin görüşü ise , İslam'ın bu kurban ş eklini ortadan

kaldırdığıdır. Ancak bunu kabul edebilmek zordur. " 1

İslam alimlerinden bir kısmı, Atire'nin neshedildiği görüşün dedirler. Birbirine aykırı bu iki hadis: ( i� 'iJ t_)� ), (

· · ·

� j.. I

JS' ıfa ı:ıl )

Ebu Ubeyd tarafından müzakere edilmiştir. O, Atfra'nın Cahili ka ­ rakterine işaret ederek, bu kurbanın İslam tarafından ilga edildiğini söylemiştir. Ebu Ubeyd'e göre: ( ·� �J t)� ) hadisi, ( ..:..:.ı J.. I JS' ıfa ı:ı l ) · ·

.

hadisini neshetmiştir. 2

Ebu Davud da aynı görüştedir. 3 Atire'nin neshedildiği husu­ sunu, Hz.Peygamber'in "Kurban bayramı her türlü kurbanı, Ramazan orucu da her türlü orucu neshetmiştir." hadisi de teyid etmektedir. Buraya kadar kaydettiklerimizden anlaşıldığına göre, "İslam ­ 'da Fer'a ve Atira yoktur" hadisi, tarihen diğer hadislerden sonradır ve Cahiliye devri uygulamasını kaldırmaktadır.4 Hattabi ve Ebu Bekr el-Muafiri, Atire'nin caiz olduğunu bildiren Mihnef b.Süleym (r.a. ) hadisinin zayıf olduğunu ve kendisiyle ihticac edilemeyeceğini söylemişlerdir.5 Atire'nin yasak edilişi veya tavsiye edilişi ile ilgili hadislerin yanısıra, hoşgörülü bir tutumu teşvik eden bazı hadisler de vardır. Nitekim Ebu Rezin (r.a.), Hz.Peygamber'e, Cahiliye devrinde Receb ayında kurbanlar kesip gelen misafirlere yedirdiklerini söyleyerek, O'nun bu konudaki emrini sormuş, Hz.Peygamber de " Onda bir beis yoktur" 6 buyurmuştur. Hadisin ravilerinden Veki' b. 'Udus "Bu kur­ banı asla terketmem" demiştir. Kister, Veki' b. Udus 'un sözünü "Receb ayındaki kurbanın tamamen terkedilmediğini, bu geleneğin devam e ttirildiğini gösterir, İbn Avn ve İbn Sirin de Receb ayında 1 Kister, a.g.e., s.195-196.

2 t.Es1r, Camiu'l -Usul , iV, 122; 1.Manzı1r, Lisanu1-Arab, iV, 537. 3 E.Davud, Sünen, 111, 227. 4 Beyhakl, Sünen, IX, 262. 5 1.Esir, Camiu'l-Usı11, iV, 122. 6 Nesfil, Sünen, VII, 171; Beyhaki, Sünen, IX, 312.

224 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş kurban kesmeyi adet edinmişlerdi" 1 şeklinde yorumlamaktadır. Gerek Veki' b.Udus'un sözünden, gerekse ibn Avn ve İbn Sirin 'in bu tutumlarından Receb ayında kurban kesmenin İslam dininde vacib kılındığı, Cahiliye adeti üzere Atire'nin tasvib edildiği anlamını çıkarmak hatalıdır. Çünkü bunlar, ferdi birer hadise olup, umumi bir mana ifade etmez. 2 Konu ile ilgili diğer bir hadiste bildirildiğine göre Hz.Peygamber, Cahiliye devrinde kesilen Atıre kurbanları ile ilgili olarak kendisine sorulan bir soruya: "Hangi ayda olursa olsun, Allah rızası için kesiniz, Allah için iyilik ediniz, ve etinden yediriniz" bu­ yurmuştur. Yine Veda Haccında Hz.Peygamber'e Fer'a ve Atireden soruldu; Hz.Peygamber de: "Dileyen Receb ayında Atire kurbanı ke­ ser, dileyen de kesmez; dileyen Fer'a kurbanı keser, dileyen de kes mez" 3 buyurmuştur. El-Hattabi konu ile ilgili olarak, Atire teriminin Cahiliye. ve İslam'da farklı anlamlara geldiğini, Cahiliye döneminde Atire'nin put için kurban edilmiş bir koyuna delalet ettiğini, Mihnef b.Süleym'in (r.a.) Atire'nin cevazına işaret eden hadisinde ise, Atire ile Receb ayında kurban edilen bir hayvanın kasdedildiğini 4 söyle­ mektedir. Ayrıca, bir kısım İslam alimleri, Atire'nin vacib olduğunu ileri sürerken, diğer grub müstehab olduğu fikrindedir. İmam Şafi'i , "Hz.Peygamber'in 'Fer'a ve Atire yoktur' sözünün manası, vacib olan Fer'a ve Atire yoktur demektir" 5 diyerek, bunların müstehab oldu­ ğuna kani olmuştur. Ayni (v. 855) ise, İmam Şafı'i'nin bu görüşünü tasvib etmemiş, " Nesfü'nin bu hadisi, Hz.Peygamber, Fer'a ve Atire'den nehyetti şeklinde rivayet etmesi bu tevili reddeder" 6 demiştir. Katli lyad

1 Kister, Studies in Jahiliya and E arly Islam, s.195-196.

2 E .Davud, Sünen, 111, 255; Nesfü, Sünen, VII, 169-170; İ.Mfice, Sümen, il, 1057 1058.

3 Nesfü, Sünen, VII, 168-169. 4 1.Esfr, Nihfiye, III, 178; Ki ster, a.g.e., s.193-194. 5 Nevev1, Minhfic, XIII, 137; 'Aynf, 'Umdetü'l-Kari, XXI, 89. 6 Aynf, 'Umdetü'l-Kfiri, XXI, 89; Davudoğlu, Sahfh-i Müslim Tercümesi, IX, 240

İslfım'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitfıb Örf ve Adetleri / 225 (v. 544) ise, alimlerin çoğuna göre Fer'a ve Atire kurbanlarının neh­ yedildiğini ileri sürmüştür. 1 Katli Iyad'ın bu sözü, Şafi'ller ve Hanbelllerin bu görüşte olmamaları sebebiyle çürütülmüştür. Çünkü Şafi'iler ve Hanbeliler, Hz.Peygamber'in Atire kurbanını tamamen iptal etmediği, ancak At ­ ire'nin sırf Recep ayına tahsisi ile, bunların putlar adına kesilmesini ilga ettiği görüşündedirler. Hanefiler , Malikiler ve bunların dışında diğer ilim adam larına göre ise, Atire Hz.Peygamber'in "Fer'a da Atıre de yoktur" hadisiyle neshedilmiştir. Bu hadisin ravisi Ebu Hureyre (r.a. ) ise, H.7. yılda Hayber'in fethi yılında müslüman olmuştur. Fer'a ve Atire kurbanlarının kesilmesi uygulaması ise, bu tarihten öncedir.2 Sonuç olarak İslam, Cahiliye devrindeki, putlar adına kesip, kanını onların başına dökme tarzındaki Atire kurbanı uygulamasını reddetmiştir. Ancak İslam, hangi ayda olursa olsun, Allah rızası için kurban kesilmesini serbest bırakmış, fakat C ahiliye adetlerine uy­ mak mAksadıyla sırf Receb ayında ve Allah'tan başkası adına kur­ ban kesmeyi yasaklamıştır.

1 Nevevi', Minhac, XIII, 137; Davudoğlu, a.g.e., IX, 240.

2 1.Kudame, Muğnl, VIII, 650-65 1 ; Hatipoğlu, 1.Mace Tercümesi, VIII, 509-5 10.

226 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş

VII- ADAK

A- YAHUDİLİK'TE ADAK Yahudi inançlarına göre, insanın alnının teri, elinin emeği ile kazandıklarından Tanrı'ya adak sunması gereklidir. İsrailoğulları için bunun dışında kalan ve helal sayılmayan kazançlarla adak sunma yasaklanmıştır. Adaklarla ilgili hükümlerin daha çok Tevrat­ 'ın Sayılar bölümünde yer aldığı görülmektedir. Adakların nasıl, nerede, hangi günlerde sunulacağı, bu adakları kimlerin sunabileceği de belli kaidelere bağlanmıştır. Bu kaideler dı ­ şında adak sunulamaz. Adakların çoğu "kutsal gün" denilen bayram­ larla ilgilidir. Tevrat, hangi türden hayvanların adak olarak sunula­ cağını açıkça belirlemiştir. Bunlar, Yahudi dinine göre "arınmış" sayılan hayvanlar arasın­ dan seçilir. Genellikle b oğa, koç, kuzu gibi hayvanlar kurban kesilerek sunulan adaklar arasında yer alır. Yine takdime adı al tında ateşte yakılan kuzu eti, ekm ek ve un başta gelmektedir. 1 Burada ilginç durumlardan biri de adakların, sunguların 7 sa­ yısı ile bağlantılı oluşudur. Tevrat'ın Sayılar kitabının 28-30'uncu bö­ lümleri arası, bu konuyu ihtiva etmektedir. Ö zellikle "Yedi kuzu" üzerinde çok durulur. Buna karşılık, yedinin iki katı olarak"Ondört kuzu" da sık sık geçer. 2 1 Tevrat, Sayılar, 28/1-5.

2 Dinler Tarihi Ansiklopedisi, II, 398.

İslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 227 Yahudilik'te kurban kesilerek sunulan adakların belli bir yerde, belli bir düzene göre yapılması gerekir. " Mezbah" denilen kurban kesme yerinin nasıl yapılacağı, hangi boyutlarda olacağı Tevrat ta rafından tesbit edilmiştir. 1 ·

İslam, Yahudiliğin adakların helal kazançtan yapılmasına dair hükmünü benimsemiştir. Hz.Peygamber Allah'a isyan ve ma'siyet ni ­ teliği taşıyan adaklara vefa gösterilmeyeceğini bildirmiştir. Helal kazanç İslam'da da esastır.2 Tevrat, yapılan adaklara riayet edilmesini emretmektedir: "Allah'ın Rabbe adak adadığın zaman onu ödemekte gecikmeyecek­ sin. Çünkü Allah'ın Rab mutlaka onu senden arayacaktır ve senin için suç olur. Fakat adak adamaktan çekinirsen, senin için suç olmaz. Allah'ın Rabbe ağzınla söylediğin gönüllü takdimeyi nasıl adadınsa öylece dudaklarından çıkanı tutup yapacaksın."3 İslam, adak adamanın mecburi olmadığı hususunda Tevrat'ın görüşünü kabul etmiştir. Hz.Peygamber müslümanlara adak ada­ mamalarını emretmiş, nezrin Allah'ın takdir ettiği hükmü etkileme yeceğini bildirİniştir.4 Yine İslam, Tevrat'ın yapılan adaklara riayet edilmesine dair hükmünü, bu adakların Allah'a isyan ifade etmemesi şartıyla tasvib etmiştir. Kur'an'da Allah, mü'minlerin adaklarını ye rine getirmelerini emretmiş5, Hz.Peygamber de, meşru olan adakla­ rın yerine getirilmesini istemiştir.6 Tevrat'ın bildirdiğine göre, adakta bulunan bir kimsenin bir ta­ kım. davranışlarda bulunması gerekir. Tevrat'a göre, adak adayan kadın veya erkek şarap veya içki içmeyecektir. Şarap sirkesi, içki sir­ kesi içmeyecek, yaş veya kuru üzüm yemeyecek, üzüm suyu içmeye ­ cektir. Asmadan yapılan hiçbir şey yemeyecektir. Ayrıca tıraş olma­ yacak saçlarını uzatacaktır. Babası anNesi gibi çok yakını da olsa, 1 Tevrat, Çıkış, 27/1-3; Dinler Tarihi Ansiklopedi si , II, 398-399. 2 Buharl, Sahih, VII, 234; Müsl i m , Sahih, III, 1263; E.Davud, Sünen, III, 593-594; Tirmizf, Sünen, iV, 103-104; l.Mace, Sünen, 1, 686. 3 Tevrat, Tesniye, 23/21-23; Krş: Vaiz, 5/4-5; Yeremya, 45/25. 4 Buharl, Sahih, VII, 232-233; Müslim, Sahih, III, 1260-126 1 . 5 76.lnsan, 7. 6 Müsl i m, Sahih, III, 1260; Tirmizf, Sünen, iV, 112-113; Nesaf, Sünen, VII, 17-18; l.Mace, Sünen, 1, 687-688.

228 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş hiç bir ölüye yaklaşıp kendini murdar etmeyecektir. Nezir vakti do ­ lunca da takdime arzedecektir. 1 İslam, Yahudilik'teki adak adayan kimsenin uyacağı kaidelerle ilgili hususların bazılarını tasvib etmiş, çoğunu ise reddetmiştir. Tevrat, adak adayan kimsenin şarap ve içki içmeyeceğini söylemek­ tedir. İslam'da ise, şarap ve içki kullanımı sadece adak adayanlara değil, bütün müslümanlara her zaman haramdır. 2 Adak adayan kim ­ senin yaş ve kuru üzüm yemeyeceği, üzüm suyu içmeyeceği, asmadan yapılan bir şey yemeyeceğine dair Tevrat hükmü ise, İslam tarafından tasvib edilmemiştir. 3 Adak adayan kimsenin tıraş olmayıp saç­ larını uzatacağı, yakınları ölse bile cenazeye dokunmayacağı gibi hu­ suslar ise İslam'da yer almamıştır. İslam murdarlık kavramını reddederek, temizliğe önem vermiştir.4 Tevrat'ta, bir kadın veya genç kızın nezrinin velisi tarafından iptal edilebileceği, bu hususta sorumluluğun adağı yerine getirmeyen kadın veya kıza ait olmayıp, nezri iptal ettiren baba veya kocaya ait olacağı bildirilmektedir. 5 İslam' da ise, nezirlerin yerine getirilmesi emredilmiştir. 6 Şartlarına uygun olarak yapılan ve Allah'a yakın olma gayesi taşıyan bir adak, nezreden şahsa vacibtir. Bu sebeble nezri koca veya babanın iptali söz konusu değildir. Ayrıca Yahudilik'te, bazı kimseler doğacak çocuklarını Allah'a ibadet etmesi için nezrediyorlardı. Nitekim Kur'an-ı Kerim , annesi ­ nin Hz.Meryem 'i daha dünyaya gelmeden Allah'a ibadet için ada dığını haber vermektedir.? Yahudilik'teki, ancak "arınmış" sayılan hayvanlardan adak se ­ çileceğine dair hüküm İslam'da da vardır. 8 İslam'da, domuz eti gibi 1 Tevrat, Sayılar, bab: 6 . 2 Sayılar, 6/3; 5.Mfiide 90-9 1.

3 Tevrat, Sayılar, bfib: 6 ; 2.Bakara, 168; 5.Maide 88; 16.Nahl, 114. 4 Buhar!, Sahih, 1, 74-75; Müslim, Sahih, 1, 246. 5 Tevrat, Sayılar, 30/2 v.d. 6 76. İnsan, 7 ; Müslim, Sahih, III, 1260; Tirmizi, Sünen, iV, 1 12-113; Nesfii, Sünen, VII, 17-18. 7 3 .Al -i İmran, 35. 8 Tevrat, Sayılar, 28/1-5.

İslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 229 eti yenilmesi haram kılınan hayvanlarla, kurban edilmesi caiz gö­ rülmemiş tavuk gibi hayvanların kurban edilmek üzere adanmaları caiz değildir. İslam'da, kurban edilmesi meşru olan hayvanlar kurban edilmek üzere adanabilir. İslam, kendisi nezri tavsiye etmediği için, Yahudilik'teki muay­ yen ay ve günlerde, bayramlarda, belirli mekanlarda, belli miktarda yiyecek maddeleriyle, hayvanların adak olarak sunulmasına dair hü ­ kümleri de benimsememiştir. Bu yüzden Yahudilik'teki yedi sayısı ile ilgili adaklar da İslam'da yer almamıştır. Yine İslam, Yahudilik' ­ teki adakların mutlaka mezbah gibi belirli mekanlarda yapılmasına dair uygulamayı kabul etmemiştir. İslam'a göre, yapılan adak şirk ve Allah'a isyan niteliği taşımıyorsa, her yerde icra edilebilir. Nitekim Hz.Peygamber, Ka'be ve Buvane denilen yerde adakların ifasına izin vermiştir. 1

B- HIRİSTİYANLIKTA ADAK Hıristiyanlık'ta da çeşitli adak uygulamalarının mevcut oldu ­ ğunu görmekteyiz . . Resı."ıllerin İşleri Kitabında Pavlus 'un adağından bahsedilmektedir. 2 Ayrıca Havariler'in adakta bulunmayı tasvib ettikleri de kaydedilmektedir.3 Hıristiyanlık'ta, kilisenin anlayışına göre, her türlü adak var­ dır. Yalnız dinin yasakladığı, haram · saydığı nesneler adanmaz. Adak, kiliseye yardım niteliğinde de olabilir. Kiliseye bağışlanan bü­ yük topraklardan, bir küçük muma kadar, yasak olmayan ne varsa adak olarak sunulabilir. Kilisede genellikle adak olarak mum yakılır, kutuya para atılır. Bu konuda Tevrat'ta gösterilen kurallara uyulur. Hıristiyanlık'ta, Y ah udilik'teki yasaklar ölçüsünde katı yasaklar yoktur. Söz gelimi, eti yenen bütün hayvanlar adanabilir, adak kur­ banı olarak kesilebilir. Adak, belli bir düşünceye, bir dileğe yapıldığı için nereye adanacağı da bildirilir. Hıristiyanlık'ta "ayazma " denilen ve kutsallık taşıdığına inanılan faydalı sulara para atmak, okunmuş taş atmak, mum yakmak, bez bağlamak, bir insana, bir yoksula verilmek üzere kurban sunmak adaklar arasında zikredilebilir. Adakların din görevlilerine verildiği de olur. Özellikle kilisede gö revli 1 Buhari, Sahih, II, 256, 260, VII, 233; Müsl i m , Sahih, III, 1277; E .Davud, Sün e n , III, 607-609; 1.Mace, Sünen, 1, 688. 2 Resull eri n İşleri , 18/18. 3 Resullerin İşleri, 2 1/22-24 .

.

230 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş olanlar bu adakları alır, dileğe uygun olarak gereğini yaparlar. Adaklar, kiliselerin anlayışına, mezheblere göre değişir. Bu konuda bütün kiliseler aynı düşüncede değildir. Yalnız bütün kiliseler, ada­ nan bir adağın yerine getirilmesi konusunda birleşir. Adağın uygulanması, yapılması imandan gelir, denilmektedir. ! ··

İslam, Hıristiyanlığın adağın yerine getirilmesinde vefa gös­ termeyi emreden tutumunu, adak meşru olduğu takdirde kabul etmiştir. 2 Yine İslam, Hıristiyanlığın her şeyin adak olmasına dair tu­ tumunu kabul etmemiş, ancak nezir şartlarını taşıyan şeylerin adak hükmünde olduğunu bildirmiştir. 3 Hıristiyanlık'ta olduğu gibi, İslam'da da haram kılınan şeyler adak olmaz. Bu tür adaklar, Allah'a isyan ifadesi taşımakta olup, Hz.Peygamber tarafından yasaklanmıştır. 4 İslam, Hıristiyanlık'taki eti yenen bütün hayvanların adanıp, kurban edilebileceğine dair hükmü de reddetmiştir. Çünkü İslam'da, Hıristiyanlarca eti yenen domuz ve benzeri hayvanların yenilmesi yasaktır. 5 İslam'a göre, yenilmesi haram kılınmış olan hayvanlardan adak olmayacağı gibi kurban da olmaz. Ayrıca bir hayvanın atlana­ bilmesi için, onun kurban edilebilme şartlarını taşıması, kurban etlilebilecek hayvanlardan olması gerekir. Böyle bir nezrin muteber ol­ ması için vacib bir ibadet olan kurbanın taşıdığı şartlara uyması ge­ rekir. Hıristiyanlık'ta ayazmalara paraların, okunmuş taşların atıl­ masının, mum yakılmasının, bez bağlanmasının adak sayılmasını İslam kabul etmez. Çünkü bunlar, İslami nezrin şartlarını taşımaz­ lar. İslam'a göre, bir hususun adak olması için, onun cinsinden bir farz veya vacib bulunması gerekir. Hıristiyanlığın yukarda zikredilen uygulamalarında ise, İslam'ın aradığı şartlar mevcut değildir. Ayrıca bu tür vacib veya farz bir ibadet de yoktur. 6

l Dinler Tarihi Ansiklopedisi,

il, 302.

2 76.lnsan, 7; Müsl i m , Sahih, III, 1260; Tirmizl, Sünen, IV, 1 1 2- 1 13 ; Nesfil, Sünen, Vll, 17; l.Mace, Sü nen, I, 687-688. 3 Ceziri, K.Fıkh, il, 145; Davudoğlu, Selamet Yollan, IV, 2 14. 4 Buhfiri, Sahih, Vll, 234; Müslim, Sahih, III, 1263. 5 5.Mfii de 3. 6 Ceziri, a.g.e., U, 145; Davudoğlu, a.g.e.,

IV, 2 14.

·

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 231

C- CAııiLİYE DEVRİNDE ADAK Adak uygulamalarına Cahiliye devrinde de rastlamaktayız. Ni ­ tekim, Güney Arabistan Arapçasında, İbrani, Aramı ve kıs men As�r dillerinde rastlanan " n-z-r " kökü, adamak, takdis ve tahsis etmek mefhumları ile ilgilidir. 1 Kur'an'dan, nezir uygulamalarının Hz.İbrahim devrinde de mevcut olup, bunun Ka'be'de yerine getiril­ diğini anlamaktayız. Cenab-ı Hak, Hz.İbrahim'e hitab ederken: "Sonra kirlerini giderip temizlensinler, adaklarını yerine getirsinler. Ka'be'yi tavaf etsinler" 2 buyurmuştur. Cahiliye devri Araplarında nezri ihmal, ulUhiyete karşı günah sayılmaktaydı.3 Yukardaki ayetin ışığında bu fikrin, Hz.lbrahim'den kaldığı anlaşılmaktadır. Çünkü Allah, Hz. İbrahim'e "Mü'minler adaklarını yerine getirsinler"4 diye emretmiştir. İslam da, meşru olan adakların ifasını benimsemiştir. 5 Cahiliye devrinde çeşitli adak uygulamaları olduğunu görmek­ teyiz. Kaynaklarımızın bildirdiğine göre, Cahiliye devrinde Araplar­ dan çocuğu olmayanlar, şayet Allah kendilerine bir çocuk verirse, onu yahudi terbiyesi üzerine yetiştirip büyüteceklerini adamak suretiyle onların tesiri altına giriyorlardı. Beni Nadir sürgünü sırasında, bu yolla yahudileşmiş bir hayli çocuk olduğu görülmüş, babaları bu ço ­ cukları alıp müslüman yapmak istemişlerse de, Hz.Peygamber as habını bundan vazgeçirmiş ve yahudileşen bu çocuklar Beni Nadir ile birlikte gönde:rilmiştir.6 Süheyli (v.5 8 1 ), bu hususta: "Araplardan çocuğu olmayan kadınların, şayet Allah kendilerine çocuk verir ve bu çocuklar yaşarsa, onları yahudi olarak yetiştireceklerini nezreder -

1 Pedersen, l.A., Nezir m addesi, IX, 239-240.

"

-

22 .Hac, 29.

3 Pedersen , 1.A., a.g.m., IX, 241. 4 22.Hac, 29. 5 76. lnsfıri, 7; Müslim, Sahih, 111, 1260; Tirmizi, Sünen, iV, 1 12- 1 13; Nesfö, Sünen, VII, 17; l.Mace, Sünen, 1, 687-688. 6 E.Davud, Sünen, ili, 132; Taberi, Cami'u'l-Beyfın, III, 14; Süheyli, Ravdu'l-Unuf, iV, 397-398; l.Kesir, Tefsir, 1, 310-3 1 1 ; Hamidullah, İslam Peygamberi, 1, 629.

232 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş .

lerdi. Çünkü yahudiler, onlara göre Ehl-i Kitab ve Ehl-i İlim idiler." l demektedir. Ayrıca "Dinde zorlama yoktur" 2 ayetinin b u olay hakkında indiği kaydedilmektedir.3 İslam, Cahiliye devrinin bu uygulamasını reddetmiştir. Allah "Kim İslam'dan başka bir dine yönelirse, onunki kabul edilmeyecektir, o ahirette de kaybedenlerdendir"4 buyurmuştur. Yine bir Cahiliye devri uygulaması olarak� çocuklar Hums ya­ pılmak üzere nezredilmekteydi. Buna göre, Cahiliye devrinde bir ço­ cuk hastalandığı zaman, annesi onu, eğer iyileşirse Hums yapmak üzere nezrederdi . 5 Ezraki'nin (v.244) kaydettiğine göre , Mansur b.İkrime ile Selma bint Dubey'a b .Ali evlenmişler ve Hevazin adlı bir çocukları olmuştu. Daha sonra Hevazin hastalanmış annesi Selma, şayet oğlu iyileşirse, onu Hums yapacağına dair adakta bulunmuştu.6 İslam, Cahiliye devrinin Hums uygulamasını reddetmiştir.? J\yrıca Allah, "Allah katında en değerliniz, O'na karşı gelmekten ençok sakınanınızdır. " 8 buyurmuştur. ' Yine Cahiliye devrinde de, yahudilerde olduğu gibi çocuğu olma­ yan bir kadın, erkek çocuk dünyaya getirdiği takdirde, onu ibadet yerine nezredebilirdi.9 Ayrıca Cahiliye devrinde bazı kimseler, küçük ma'budlara nezirde bulunmak Allah'ın hoşuna gider, bu ilahlar, Al lah'ın huzurunda adak sahibine tavassut eder zannediyorlardı. 1 0 Bu inanış ve bu uygulama İslam tarafından şiddetle reddedilmiştir. Kur'an-ı Kerim'de Allah: "Dikkat edin! halis din Allah'ındır, onu h ı 1 Süheyli, a.g.e., IV, 397-398. 2 2 .Bakara, 256. 3 E.Davud, Sünen, III, 132. 4 3 .Al -i İmran, 85. 5 Pedersen, l.A.Nezir m addesi, IX, 240. 6 Ezraki, Ahhfıru Mekke, I, 180, Tere: s.170. 7 2. Bakara, 199.

8 49. Hucurat, 13. 9 Pedersen, l.A., a.g.m., IX, 240. 1 0 Nedvf, Asr-ı Saadet (Tebl igat ve Tal imat), I, 294.

1

lslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 233 rakıp da putlardan dost edinenler 'Onlara, bizi Allah'a yaklaştırsın­ lar diye kulluk ediyoruz' derler. Doğrusu Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Allah, şüphesiz yalancı ve inkarcı kimseyi doğru yola eriştirmez."1 buyurmuştur. Cahiliye devrinde, bir kimse nezr yolu ile yakınlarını da bağla yabalirdi. Mesela bir anne, oğlu veya kızı isteğini yerine getirinceye kadar, saçlarını taramamaya, gölgede durmamaya ve benzeri şeylere yemin edebilirdi . Bu türlü bir dileğin kuvveti, taraflar arasındaki münasebete bağlıydı. Ölmek üzere olan bir adam, öcünü almak için kendi kabilesinin elli kişiyi öldürmesini adarsa, bu nezir, kabile için bir vecibe teşkil ederdi. 2 İslam, Cahiliye devrinde nezredilen meşru hususların yerine getirilmesine izin vermiş, fakat Allah'a isyan teşkil edip ma'siyete teşvik eden adakların yerine getirilmesini reddetmiştir. 3 Bazı hadis ­ lerden öğrendiğimize göre, Cahiliye devrinde ayakta durmak, otur­ mamak, Güneşte durup gölgelenmemek, konuşmamak üzere oruç tutmaya nezrediyorlardı. Hz.Peygamber, ashabdan Ebu İsrail'in böyle bir adağını görmüş ve bu adeti reddederek, "gölgelenmesini, oturmasını, konuşmasını ve orucunu tamamlamasını" emretmiştir. 4 Yine Cahiliye devrinde, yürümek, binmemek üzere de nezredilmek­ teydi. Nitekim Hz.Peygamber, yaşlı bir adamın iki oğlunun arasında yürütüldüğünü görmüş ve niçin b öyle yapıl dığını s ormuştu. Hz.Peygamber'e, yürümek için adadığı bildirilince Hz.Peygamber, "Allah, bu zatın kendi nefsine azab etmesine muhtaç değildir" buyu ­ rarak, o yaşlı kimseye binmesini emretmiştir.5 Yine Hz.Peygamber, 'Ukbe b.Amir' in, Ka'be'ye kadar yayan yürümeyi nezreden kızkar-

1 39. Zümer, 3. 2 Buharı, S ;hih, VII, 234; Pedersen, a.g.m ., IX, 241. 3 Buh arı, Sahih, VII, 234; Müslim, Sahih, III, 1263; E .Davud, Sünen , III, 593-595; Tirmi z1, Sünen, iV, 103- 104; Nesill, Sünen, VII, 17; l.Mace, Sünen, 1, 686-687. 4 Buh arı, Sahih, VII, 234; E .Davud, Sünen, III, 599-600; l.Mace, Sünen, 1, 690. 5 Buharı, Sahih, VII, 234; Müslim, Sahih , III, 1264; E.Davud, Sünen, III, 600; Nesfıi, Sünen, VII, 30; l.Mace, Sünen, 1, 689.

234 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş deşini bundan nehyederek, binmesini, adağını bozarak keffaret ver­ mesini emretmiştir. 1 Yine Hz.Peygamber, Ka'be'yi tavaf ederken burnuna takılan iple çekilen bir kimse görmüş, bu şahsın burnundaki ipi koparmış, o zatı çeken kimseye de, onu elinden tutarak yürütmesini emretmiştir. 2 Hz.Peygamber, Cahiliye devrinde yapılan meşru nezirlerin ye­ rine getirilmesine müsaade etmiştir. Nitekim Hz.Ömer, Cahiliye devrinde, Mescid-i Haram'da bir gece i'tikaf yapmak üzere adamış ve bu husustaki hükmü Hz.Peygamber'den sormuştu. ResUlullah da, nezrini yerine getirmesini emretmiştir. 3 Rivayet edildiğine göre, Meymune b.Kerdem 'in (r.a.) babası, eğer oğlu olursa, Buvane te­ pelerinden birinde bir miktar koyun keseceğim diye adamış ve bu hu­ susu Hz.Peygamb er'den sormuştu. O da, "Orada herhangi bir put var mı?" diye sormuş, "yoktur" denilince, nezrini yerine getirmesini emretmiştir. 4

1. Bahira Buhari'nin (v.256), Said b.el-Müseyyeb 'den (v.93), mevkuf ola­ rak rivayet ettiğine göre, Bahira, sütü tağutlara, şeytanlara ait ol­ mak üzere, sütünden faydalanılması haram kılınan devedir. Bundan sonra artık, bu hayvanın sütünü kimse sağamazdı. Cahiliye Arapları, bir dişi deve beş batın doğurur ve son yavrusu da erkek olursa onun kulağını yarar ve sahverirlerdi. Bundan istifade haram olurdu.5 Kur'an'da bildirdiğine göre, bahiranın yavrusundan istifade hakkı sadece erkeklere mahsustur, bundan faydalanmak kadınlara haram­ dır derler, şayet yavru ölü doğarsa, o zaman erkek, kadın hepsinin faydalanmada ortak olduğunu kabul ederlerdi. ô

1 Müslim, Sahih, III, 1264; E.Dfı.vud, Sünen, III, 596-598; Tirmizi, Sünen, IV, 1 1 1; Nesai, Sünen, VII, 19-20; 1.Mfı.ce, Sünen, 1, 689.

2 Buhfı.rf, Sahih, VII, 234; E.Dfı.vud, Sünen, III, 601; Nesil.f, Sünen, VII, 18-19. 3 Buhari, Sahfh, il, 256, 260; VII, 233; Müslim, Sahih, 111, 1277; E .Davud, Sünen, il, 837-838; Tirmizi, Sünen, IV, 1 12- 113 .

4 E.Dfı.vud, Sünen, 111, 606-609; 1.Mfı.ce, Sünen, 1 , 687-688. 5 1.Hişam, Slre, I, 92; 1 .Habib, Muhabber, s.330; Buhfı.rf, Sahih, IV, 160, V, 191; 1.Esir, Nihfı.ye, 1, 100; Ayni, Umdetü'l-Kfı.rf, XVI, 91; Yazır, Hak Dini, III, 1823.

6 6.En'fı.m, 139; Miras, Tecrid-i Sarih Tercümesi, IX, 236.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 235

2. Sfilbe Saibe, Cahiliye devrinde yapılan adakların bir çeşididir. Bir kims.e, mesela şu seferden sağ, selamet evime dönersem, veya şu hastalıktan şifa bulursam devem Saibe olsun! diye adar, hayvanın kulağını yarar, salıverirdi. Artık ne bir kimse o devenin sütünü sağar, ne üstüne binilir, ne de yük yüklenirdi. Her ne surette olursa olsun Saibe deveden faydalanma haram kılınırdı. Bu hayvanın sulanma ­ sına, otlanmasına da kimse mani olmazdı. Genel mahiyette Saibe bu olmakla beraber, hususi mahiyette birtakım Sfübe adakları da vardı. Yine Buhari (v.256), Said b.el-Müseyyeb'den (v.93) mevkuf olarak, Sa­ ibe'nin Cahiliye Araplarının taptıkları putlara adadıkları deve oldu­ ğunu, artık o deveden faydalanmayı haram kıldıklarını nakletmekte dir. !

Bahira ve Saibe uygulamalarını ilk defa ortaya atan kimsenin Anır b.Amir el-Huzfil olduğu kaydedilmektedir. Hz.Peygamber, "Ben, Amr b.Amir el-Huzai 'yi Cehhennem 'de barsaklarını sürüklerken gördüm. Çünkü Anır b.Anıir el-Huzfü; develeri Saibe ve Bahira yapan kimselerin ilkidir" 2 buyurmuştur. '

3. IIii.ıni

Cahiliye devrinde, yavrusunun yavrusu kendisini basmaya başlayan dişi deveye Hami denilir, sahibi bu emektar devesinin arkasını artık yükten korumaya hak kazandığını ilah ederdi. 3 İbn İs ­ hak (v. 15 1), Hami'nin, kendi sulbünden, aralarında erkek yavru ol­ madan, arka arkaya on tane dişi deve yavrulanan aygır deve ( J...JJ I ) olduğunu, bundan sonra, artık bu devenin sırtının yükten korunarak binilmediğini, tüyünden faydalanılmadığını, damızlık görevi yapmak üzere dişi develer arasına salındığını, bunun dışında hiçbir şekilde kendisinden faydalanılmadığını kaydetmekte�dir. 4 Bir rivayette ise, Haini adağını ilk defa ortaya atanın Amr q.Anıir b.Luhay el-Huzfil olduğu zikredilmektedir. 5

1

1.Hişam, S1re, 1, 91-92; !.Habib, Muhabber, s.330; Buhari, Sahih, iV, 160; 1.Esir, Nihaye, il, 431; Aynı , Umdetü'l-Kari, XVI, 9 1 ; Yazır, Hak Dini, III, 1823; Miras, Tecrid-i Sarih Tercümesi, iV, 245.

2 Buhari, Sahih , iV, 160; V, 19 1 ; Müsl i m , Sahih, iV, 2 192; Nesai, Sünen, III, 1 3 1132; A.b. Hanbel , Müsned, 11, 366.

3 Buhari, Sahih, V, 191; Miras, a.g.e., IX, 236.

4 1.Hi şam, Sire, 1, 92; 1.Habib, Muhabber, s.331; Ayni, a.g.e., XVI, 92; Yazır, a.g.e., III, 1823; Miras, a.g.e., iV, 246.

5 Ayni,

a.g.e., XVI, 91; Miras, a.g.e., IX, 235.

236 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş 4. Vasile

Cahiliye devrinde, bir koyun yedi batın yavrulayıp, yedincisi dişi olursa, bu koyun, sahibine ait olurdu. Eğer erkek yavrularsa put ­ larakurban edilirdi. Eğer anaç koyun, yedinci batında erkekli, dişili

yavrularsa ( l.. l> I ı.r;l ..::.J.L. ) "Dişi yavru erkek kardeşine eklendi" diye­

rek, o erkeği putlar adına kesmezler ve buna VasUe derlerdi. ! Böylece yavrulayan bu hayvanın sütünü erkeklere helal kabul edip, kadınlara haram sayarlardı. 2 Şayet bu koyun ölü yavru doğurursa, etini yeme hususunda erkeklerle kadınlar eşitti.3 İbn İshak (v. 15 1), Vasile'nin anasının, her batında ikiz do ­ ğurduğunu, sahibinin bunlardan dişi olanlarını ilahlarına tahsis ettiğini, erkek olanlarını da kendisi için ayırdığını kaydetmektedir. 4 Vasile'yi de ilk defa ortaya atanın Amr b . Amir b.Luhay olduğu rivayet edilmektedir.5 İslam, Cahiliye devrinin Bahira, Saibe, Vasile ve Hami uygu ­ lamalarını tamamen reddetmiştir. Kur'an-ı Kerim'de Allah: "Allah, bahira, saibe, vasile, ham (olarak) hayvanların adanmasını emret­ memiştir. Fakat inkar edenler, Allah'a karşı yalan uydururlar ve çoğu da akletmezler" 6 buyurmuştur. Yine Cenab-ı Hak bu hususta: "Bu hayvanlar ve ekinleri dilediğimizden başkasının yemesi yasaktır, bir kısım hayvanların sırtlarına yük vurmak da haramdır, iddiasında bulunarak ve bir kısım hayvanları keserken de, Allah'ın adını an mamak suretiyle O'na iftira ederler. Allah yaptıkları iftiralara karşı onları cezalandıracaktır. Bu hayvanların karınlarında olan yavrular, yalnız erkeklerimize mahsus olup, eşlerimize yasaktır, ölü doğacak olursa hepsi ona ortak olurlar, dediler. Allah bu türlü sözlerin cezasını verecektir, çünkü O Hakimdir, Bilendir." 7 buyurmuştur.

1 1.Hişam, Sire, 1, 92; 1.Habib, Muhabber, s.33 1 ; l.Esir, Nihfiye, V, 192; Ayni, a.g.e., XVI, 91; Yazır, a.g.e., 111, 1823.

2 1.Esir, a.g.e., V, 192. 3 6.E n'am , 139; Ayni, a.g.e., XVI, 91-92. 4 1.Hişam, a.g.e., 1,92.

5 Ayni, a.g.e., XVI, 91; Miras, a.g.e., IX, 235. 6 5.Mfüde 103. 7 6 .E n'fim, 138-139.

1slam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 237 İslam ; kadınları, ancak leş yemeye layık görerek,, bu derece tahkir ve mahrum eden bu Cahiliye uygulamaları ile şirk ve isyan 'li teliği taşıyan diğer adak çeşitlerini reddetmiştir. 1

1 Yazır, Hak Di ni, ili, :W65.

İKİNCİBÖLÜM AİLE VE MİRAS İLE İLGİLİ ÖRF VE ADETLER

1- İSİM KOYMA

İsim koyma konusunda da, Sünnet 'in büyük bir rolü vardır. İsmin tarihçesine bakacak olursak, ilk insanın varoluşu ile birlikte başladıgını görürüz. Kur'an'ın bildirdiğine göre, Allah Hz.Adem'i yarattıktan sonra, ona Adem adını vermiş ve bütün isimleri öğretmiştir. 1

A- YAHUDİLİK VE HIRİSTİYANLIJ{'TA İSİM KOYMA Yahudilik'te, yeni doğan çocuğa belli bir süre içinde isim koyma geleneği vardır. Bu kutsal bir işlem sayılır. Annenin veya babanın hayatında geçen bir olayı yansıtan bir kavramı ad olarak seçme, ona Tanrı ismini ekleme bir gelenektir. Bunlar, Tevrat'ta geçen adlardan birisi de olabilir. Genellikle sonu "il, el" ekleriyle biten adlar, Tanrı isimlerinden oluşur. İbranice'de "il, el" e klerinin Tanrı anlamına geldiği düşünülürse, bu husus daha kolay anlaşılabilir. Eski dönem­ lerde adlara çok ilgi gösterilir, ataların, büyüklerin isimleri çocuklara verilerek, soyun devam ettirilmesine çalışılırdı. Kızlara verilen adla­ rın pek azı Tevrat'tan alınırdı. Yahudilik'te ad koyma geleneği, din gereği köklü bir gelenek, bir vazife sayılır.2 Yahudilik'te isim, çocuk sünnet edildikten sonra sekizinci gün verilir. Sünnetten sonra herkesin işitebileceği bir sesle, çocuğa verile cek ad iki defa tekrarlanır. 3

1 2.B�kara, 3 1-34; Mehmet Özgü Aras, "lslfun'da i si m ve ad koyma", Selçuk Üniver­ sitesi hahiyat Fakültesi Dergisi, 1, 99 v.d.

2 Di nler Tarihi Ansiklopedisi, il, 454, 456. 3 Tevrat, Tekvin , 2113-4; Bayııt, Tarihte Sünnet, s.15.

242 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş Ayrıca yeni doğan çocuklara peygamber isimlerini vermek, İs ­ lfun'dan önce Ehl-i Kitab arasında adet halindeydi. Nitekim Necranlı hırıstiyanlar, Hz.Peygamber'in ashabına Meryem suresindeki "Ey Harun'un kızkardeşi!" l ifadesini göstererek, " Harun . Musa'nın kardeşidir, İsa da Musa'dan Çok sonradır; nasıl kardeş olurlar?" diye sormuşlardı . B unu d uyan H z . Peygamb er d e : " Hz.Meryem zamanındaki insanlar, kendilerinden önce geçen Peygamberlerin ve salih kimselerin ismini koyarlardı. Meryem kendi zamanındaki Han1n'un kızkardeşi idi" 2 buyurmuştu. Luka İncili'nde, Hz.Meryem'in nişanlısının adının Yusuf olduğu kaydedilmektedir. 3 Ayrıca, hıristiyanlarda melek isimleri koyma adetinin bulun­ duğunu görmekteyiz. Gabriel , Mihail , Refail, Rafael bunlara örnek gösterilebilir. 4 İslam, çocuğa verilecek ismin duyulacak şekilde tekrarlanma­ sını kabul etmiş, Hz.Peygamber çocuğun sağ kulağına ezan, sol ku lağına kamet okunmasını emretmiştir.5 Doğan çocuklara peygamberlerin ve sfilih kimselerin adının ko­ nulmasını İslam da tavsiye etmiştir. Peygamberimiz: "Peygamberle rin isimleri ile ad koyunuz" 6 buyurmuştur. Kendileri de çocukların­ dan birine, Hz. İbrahim Peygamberin ismini koymuşlardır.? Hz.Peygamber, kendi oğlu İbrahlm'e (r.a.) ilk gün ad koymuş ­ tur.8 Diğer bir hadislerinde de, yeni doğan çocuğa yedinci gün isim ve ­ rilmesini emrederek, yahudi uygulamasına muhalefet etmişlerdir. 9

1

19. Meryem, 28.

2 Müsli m , Sahih, III, 1685; Krş: Tevrat, Çıkış, 15/20. 3 Luka, 2/4.5, 16. 4 A.Tercüman, Hnistiyanlığa Reddiye, s.126.

5 Suyfıtf, el-Cnmiu's.Sağfr, il, 189; Şevkanf, Neylü'l-Evtar, V, 155.

6 E.Davud, Sünen, V, 237; A.b.Hanbel, Müsned, IV, 345; Beyhaki, Sünen, IX, 306. 7 E.Davud, Sü nen, III, 493; 1.Sad, Tabakat, 1, 135; A.b.Hanbel, Müsned, IV, 399. 8 E.Davud, Sünen, III, 493; 1.Sad, Tabakat, 1, 135; A.b.Hanbel, Müsned, IV, 399. 9 'I'irmi zl, Sünen, V, 132; Krş: Tevrat, Tekvin , 2 113-4.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 243

B- CAHİLİYE DEVRİNDE İSİM KOYMA Cahiliye devrinde ad koyma ile ilgili çeşitli uygulamaların mev­ cut olduğunu görmekteyiz. Cahiliye devrinde Araplarda çocuğa bir isim verilir, ancak çoğu kere, çocuk bununla anılmaz, "İbn Fulan" şeklinde çağrılırdı, bu durum kendisinin bir çocuğu oluncaya kadar devam eder, bundan sonra "Ebu Fulan" şeklinde anılırdı. O devirde bir arabın tek isim taşıdığı p ek nadir olup, bir şahsın enaz üç ismi vardı. 1 Cahiliye devri Araplarında, "Abd" kelimesi ön ek olarak çok kullanılmıştır. lslam'dan önce bu kelimeyi, Abdümenaf, Abdülcin gibi bir put veya Şeytan ismi takip ederdi. 2 Cahiliye devri Arapları arasında yaygın olan ve Allah'tan baş­ kasına kulluk manası taşıyan bu isimlere sık sık rastlamaktayız. Nitekim, Müzeyne kabilesinin Nuhm isimli bir putları olduğu ve ona nisbetle "Abdü Nuhm" diye ad taktıklarını öğrenmekteyiz. Bu Nuhm adlı putun bekçisinin, Huzai b .Abdinuhm isminde birisi o l duğu kaydedilmektedir. 3 Yine Cahiliye devri Arapları arasında, ço cuklara "Abdülu zza" diye ad konulduğunu, b unun Arapların en eski isimlerinden olup, Kureyş arasında yaygın olduğunu görmekteyiz4 Cahiliye devrinde Uzzıi putunun adının verildiği gibi, Lat putunun isminin verildiğini de öğrenmekteyiz. Yine o devirde Araplar, ·

çocuklarına " Zeyd el-Lat " , " Teym el-Lat'' diye ad takıyorlardı.5 Bundan başka Cahiliye devri Araplarının, Ved adlı putlarına nisbetle isim koyduklarını da görmekteyiz. Bu putu ' Avf b.Uzra 'um Vadiü'l-Kura'ya götürdüğünü ve Dumetü'l-Cendel'e dikip, oğluna "Abdüved" ismini verdiği kaydedilmektedir.6 Bundan sonra, Araplar arasında bu ad takılır olmuştur. Cahiliye devri Arap larının putların adını verme alışkanlıklarından Menat putu da p ayını almış ve Araplar çocuklarına "Zeyd Menat " , " Abdümenat" diye isimler . koymuşlardır. 7 1 Hamidullah, İslam Peygamberi, il, 1 1 10. 2 Hamidullah, İslam Peygamberi, II, 1 1 1 1. 3 1.Kelbi, K.Asnam , s.25; Tercüme: Putlar Kitabı, s.42. 4 t.Kelbi, a.g.e., s . 13 ; Tercüme: s.32. 5 1.Kelbl, a.g.e., s . 1 1 ; Tercüme: s.3 1. 6 t.Kelbi, a.g.e., s.34-35; Tercüme: s.49. 7 1.Kelbi, a.g.e., s.9-10; Tercüme: s.29-30.

244 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş Ayrıca Cahiliye devrinde " Abdü'l-Ka'be (Ka'be'nin kulu) gibi isimlerin mevcut olduğunu, Hz.Peygamber'in bunları Tevhid esasları doğrultusunda "Abdü Rabbi'l-Ka'b e " (Ka'be'nin Rabbinin Kulu) şeklinde değiştirdiğini görüyoruz. 1 Peygamberimiz'in amcası Ebfı Talib 'in isminin Abdü'l-Ka'b e olduğu kaydedilmektedir. 2 Yıne Abdurrahman b .Avf'ın Cahiliye devrindeki adının Abdü'l-Ka'be ol­ duğunu, daha sonra Hz.Peygamber tarafından Abdurrahman ismi veri ldiğini görm ekteyiz . 3 Ayrıca Hz.Peygamb er, Abdurrahman b.Semüre 'nin (r.a.) Abdü'l-Ka'be olan ismini de, Abdurrahman olarak değiştirmiştir.4 Peygamberimizin halası Safiyye binti Abdilmutta. lib 'in, el-Avvam'dan olan bir oğlunun ismi de Abdü'l-Ka'be idi, bu zat Zübeyr b.el-Avvam'ın kardeşiydi. 5 Burada Ebu Hureyre'nin Cahiliye devrindeki adının "Abdü'ş-Şems" olduğunu kaydetmemiz yerinde olacaktır. 6 İslam, bu tür, Tevhfd esasına aykırı olan isimleri reddederek, çocuklara böyle adlar konulmasını haram kılınmış, bunların yerine , Allah'a kulluk ifade eden isimler alınmasını emretmiştir. Hz.Peygamber, bu konuda: "Sizin isimlerinizin Allah'a en sevimli olanı, Abdullah ve Abdurrahman'dır"7 buyurmuştur. İslam'da, genel olarak, gülünç ve haysiyet kırıcı olup, İslam'ın , inanç v e ahlakına aykırı d ü ş e n isiml er reddedilmiştir. Hz.Peygamber, isim seçimi konusu üzerinde titizlikle durmuş, bu ko­ nuda emir ve tavsiyelerde bulunmuştur. Nitekim bir hadislerinde: "Siz Kıyamet Günü'nde kendi isimleriniz ve babalarınızın isimleri ile çağrılacaksınız. Onun için isimlerinizi güzel isimlerden seçiniz"8 buyurmuştur.

1 A.b.Hanbel , Müsned, II, 1 6 1 . 2 l.Sad, Tabakat, 1, 93. 3 l.Sad, a.g.e., ili, 124. 4 l.Sud, a.g.e., VII, 367. 5 l.Sad, a.g.e., VIII, 41. 6 l.Hacer, Tehzfbü't-Tehzfb, XII, 262-263. 7 Müslim, Sahfh, 111, 1682; E.Davud, Sünen, V, 236; Tirmizf, Sünen, V, 132. 8 E.Davud, Sünen, V, 236; A.b.Hanbel , Müsned, V, 194; Darimi, Sünen, il, 294; Beyhaki, Sünen, IX, 306.

İslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 245 Bundan başka İslam, Allah'ın isimlerinden birini almayı da yasaklamıştır. Hz.Peygamber: "Kıyamet Günü, Allah katında en çir­ kin, en menfur ve en gazab olunacak kimsenin, Allah'tan başka Melik yok iken, Melikü'l-Emlak ismi ile adlanmış olan adam olduğunu" l bildirmişlerdir. Yine Hz.Peygamb er'in, tarihteki zalim ve cebbar kimselerin isimlerinin konulmasını yasakladığı, Fir'avn ve Karun'un bunlardan olduğu kaydedilmektedir.2 Bunun yanısıra Hz.Peygamber, İslfun'a ve müslümanlara yaptıkları kötülüklerden dolayı bazı kimseleı,:_e çirkin isimler vermiştir. Mesela Ebu'l-Hakem 'i, Ebu Cehil'le, Ebu Amir erRahib'i, el-Fil.sık ismiyle adlandırmıştır. 3 Yine Hz.Peygamber, putperestliği hatırlatan ve adaba aykırı isimlerin yanında, manası hoş. olmayan isimlerin değiştirilmesini de emretmiştir. Nitekim O ((S.A.V.), el-Ası ismini ( � ) Mutf' olarak de ­ ğiştirmiştir.4 Yine Hz.Peygamber, Hz.Ömer 'in kızının Asiye olan

ismini, "Cemile " olarak değiştirmiştir.5 Ayrıca Ebu Seleme'nin (r.a. ) kızının " Berre " olan ismini, " Zeyneb " olarak değiştirmiş ve "Kendi kendinizi tezkiye etmeyiniz, Allah sizlerden iyilik, itaat ve doğruluk sahiplerini en iyi bilendir" 6 buyurmuştur. Resulullah, hanımları Zeyneb binti Cahş ile Cüveyriye 'nin de, eskiden Berre olan isimlerini . değiştererek, Zeyneb ve Cüveyriye koymuştur.7 Yine Hz.Peygamber, hüzün, keder, gam, elem gibi anlamlar ta­ şıyan ve insan ruhuna sıkıntı veren isimlerin konulmasını tasvib et­ memiştir. Bu sebeble Sa'id b.el-Müseyyeb 'in dedesinin ( ıJ?) "Hazn"

olan ismini, "Sehl" olarak değiştirmiştir. 8

Beşir'in (r. a. ) , ( ı->J )

1 Buhfiri, Sahih, VII, 1 19-120; Müsl i m , Sahih, III, 1 688; E .Davud, Sünen, V, 245; Tinnizl, Sünen, V, 134.

2 l.Kayyım, Tuhfetü'l-Mevdud, s.69. 3 Halebl, lnsfı.nü'l-'Uyun, 1, 129.

4 Tirmizl,

Tesmiyetü Ashabi' n-Nebi , (Tahkik: Ali Yardı m ), D.E .Ü. llahiyat Fakültesi Dergisi, ( 1985), II, 300.

5 , Müslim , Sahih, III, 1686; E .Davud, Sünen, V, 238-239.

6 Buhfı.ri, Sahih, VII, 1 17 ; Müslim, Sahih, III, 1688. 7 Müsl i m , Sahih , III, 1687. ·

8 Buhfı.ri, Sahih, VII, 117; E .Dfı.vud, Sünen, V, 241 .

246 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş "Zahm" olan ismini "Beşir" olarak, 1 Sa'id b.Yerbu' el-Mahzumi'nin

(r.a.), (r.r" ) Surm" olan ismini de Said olarak değiştirmiş tir.2 Yine Eflah, Rabah, Yesar, Nafi adları ile kölelerin isimlendirilmesini

yasaklamıştır.3 Bir heyet içinde kendisine gelen ( iJ'"" 1) "As ram" (İlgiyi

kesen) adlı zatın adını, Zür'a olarak değiştirmiştir. 4 Bir defasında da Hz.Peygamber, devesini Mürre v e Harb isimli ş ahıslara sağdırmamış, ismi Ya'iş olan kimseye sağdırarak, bu isimlerden hoşlanmadığını göstermiş tir. 5 Bütün bunlara karşılık, doğan çocuklara peygamberlerin isim­ lerini koymuşl ar, bunların konulmasını tavsiye etmişlerdir.6 I-Iz.Peygamber, çocuklara kendi isimlerinin verilmesini de teşvik et­ mişler, ancak hem isim hem de künyelerinin aynı anda alınmasını yasaklamışlardır. 7 Nitekim, bir rivayete göre: "Her kimin üç oğlu olur da birinin adını Muhammed koymazsa, o kimse cahillik etmiştir" yahut, "Bana cefa etmiştir" 8 buyurmuşlardır. Cahiliye devrinde, ad koyma esnasında bazı uygulamaların yapıldığı göze çarpmaktadır. Doğan çocuğa isim koyarken Allah'a veya putlara şükretmek, dua etmek, akaka kurbanı kesmek bunlardandır. Kaynaklarımız, Abdülmuttalib 'in Hz.Peygamber'e isim koyacağı zaman, dua ve şükretmek için Hz.Peygamber'i Ka'be'ye götürdüğünü haber vermektedir. 9 Bu zayıf rivayetlerde Abdülmuttalib'in, Peygamberimize ad koyacağı zaman Hübel putunun yanına götürdüğü de kaydedilmektedir. 1 0 Buradan Cahiliye devri toplumunda, çocukların · ad konulmak üzere putların yanına götürülüp, orada o zamanki 1 A.b.Hanbel, Müsned, V,84. 2 Tirmizi, Tesmiyetü Ashabi'n-Nebi , D.E.Ü.1.F. Dergisi, II, 325. 3 Müslim, Sahih, HI; 1685; E.Davud, Sünen, V, 244.

4 E.Davud, Sünen, V, 239-240. 5 l.Malik, Muvatta', II, 973.

6 Bulıil.ıi, Sahih, VII, 117- 1 18; E.Davud, Sünen, V, 237. 7 Bulıil.ri, Sahih, VII, 1 16 ; Müslim, Sahih, III, 1682; E.Davud, Sünen, V, 248; Tir· mizi, Sünen, V, 136.

8 l.Hacer, Metalibü'l-'Aliye, III, 31; Halebi, lnsanü'l-Uyun, I, 135. 9 l.Hişam, Sire, I, 168-169; l.Sad. Tabakat, I. 103. 1 0 l.lslıak, Sire, s.22; l.Kesir, el-Bidaye, II, 287.

lslarn'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve .Adetleri / 247 adetlere göre anlamaktayız .

dua edilip ,

şükre dildiğini ,

isim

konulduğunu

Hz.Peygamber b u uygulamaları kaldırmış, putlara değil, Allah'a şükredilmesini, çocuğun kulağına ezan ve kamet okunmasını em ­ retmiştir. Torunu Hz.Hasan dünyaya geldiği zaman, kulağına ezan ve kamet okumuştur. 1 _

Sonuç olaralc İslam, C ahiliye devri toplumunun, tevhid prensip­ lerinden uzak, şirkle karışmış adet ve alışkanlıklarını ayıklamıştır. Cahiliye devri isimlerinden şirk manası taşıyanlarını ilga etmiş, an ­ lamı edeb e , ahlaka, İslam 'ın getirdiği hususlara aykırı olanları, insan ruhuna kasvet ve sıkıntı verenleri değiştirmiştir.

1. Künye Künye, Araplarda küçük yaşından beri "filanın oğlu" diye çağrı­ lan kimsenin, ilk erkek çocuğundan dolayı "ebu fülan" diye anıldığı isimdir. Künye adetinin m enşeinin, erkek çocuklara verilen kıymetten ileri geldiği sanılmaktadır. Çocuksuz kimselerin künyesi olmazdı . 2 Fakat Cahiliye devrinin aksine, İslam gelince çocuksuz kimselere de künye veril�iştir. Nitekim Hz.Peygamber, çocuğu ol­ madığı halde Hz.Aişe'ye "Ummü Abdillah " künyesini alması için izin vermiş ve O da vefat edinceye kadar bu künye ile anılmıştır.. 3 Yine Hz.Peygamb er, Suhayb'a (r.a.), oğlu olmadığı halde "Ebu Yahya" künyesini vermiştir. 4 Ayrıca Hz.Ebu Bekir'in Bekr, Hz.Ömer' in Hafs isminde oğulları olmadığı halde bu künyeler ile tanınmışlardır.5 Hz.Peygamber, Arapların müslüman olduktan s onra kötü isimleri değiştirip iyi isimler almalarını emrettiği gibi, künyeler hakkında da bu uygulamayı sürdürmüştür. Fakat Cahiliye devrinden beri devam eden bazı ölmüş kimselere ait künye, lakab, sülale isim ­ lerini değiştirmemiştir. Abdüşşems oğulları , Abdulmuttalib oğulları bunlardandır, bunlar Allah'tan başkasına kulluk manası taşıdıkları

1 Tirmizl, Sünen, iV, 97; A.b.Hanbel , Müsned, VI, 9, 391, 396; Beyhaki, Sünen, LX, 305.

2 Wensin ck, 1.A., Künye maddesi, VI, 1081. 3 E .Davud, Sünen, V, 253; 1.Mace, Sünen, il, 123 1 ; A.b.Hanbel , Müsned, VI, 1 5 1 . 4 1.Mace, Sünen, il, 1231. 5 t.Kayyi m, Tuhfetü'l-Mevdud, s.79.

248 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş halde, geçmişten ihbar manası ifade ettiği, sülalenin as lını tanıttığı için değiştirilmemiştir. Zaten müslümanların çocuklarına bu tür isim koyup, yeniden bu künyeleri almaları beklenmiyordu. Hz.Peygamber, Abdulmuttalib . oğullarındandır diye tanıtılmasını nehyetmemiş ve Huneyn savaşında:

�I .y. u-tl

lil

-

yj! ":J v.=JI lil

"Ben Peygamberim bunda yalan yok, Ben Abdulmuttalib oğluyum" diyerek bozulan orduyu düzene sokmuştur. 1 Ancak Hz.Peygamber, ismi ile künyesinin aynı anda bir şahıs tarafından alınmasını yasaklamıştır. "Benim ismimle isimleniniz, fakat künyemle künyelenmeyiniz"2 buyurmuştur. Peygamberimizin bu konudaki yasaklamasına seb eb olarak hem künyesinin, hem de isminin aynı anda, doğan çocuklara verilmiş olm a s ı g ö s t e ri l m e k t e di r . N i t e ki m M u h am m e d b.Talha b.Ubeydillah'a, Hz.Peygamber'in Muhammed ismi verdiğini, fakat daha sonra ailesi tarafından Ebu'l-Kasım künyesi de verildiğini görmekteyiz . 3 Yine Hz.Peygamber, el-Baki 'de iken bir adam "Ya Ebe'l-Kasım" diye seslenmiş, Peygamberimiz o adama bakınca, o şa­ hıs "Ben sizi kasdetmedim" demiştir. Bunun üzerine Peygamberimiz .

de, "Benim ismimle isimleniniz , fakat künyemle künyelenmeyiniz"4 buyurmuştur.

2. Lakab Lakab, başkaları tarafından keyfi olarak veya bir münasebet­ ten dolayı, bir şahsın isminin yanına veya isminin yerine ikame olu­ nan, o şahsı medih veya zem ile anmaya yarayan vasıftır. Cahiliye devrinde insanlara kötü lakablar takıldığını görmekteyiz. Ebu Cü­ beyr b.ed-Dahhak (r.a.) , Beni Selime 'den herhangi bir adamın iki veya üçten aşağı lakabı olmadığını, Hz.Peygamberin, kendilerini zi yarete 1 Buhiiri, Sahih, III, 2 18, 220; Müslim, Sahih, III, 1400; Tirmizf, Sünen, IV, 199200; A.b.Hanbel, Müsned, I, 264.

2 Buhari, Sahih, VII, 1 16; Müslim, Sahih, III, 1682; E.Davud, Sünen, V, 249; 1.Mace, Sünen,

il,

1230; A.b.Hanbel, Müsned,

il,

312, 455.

3 Tirmi zf, Tesmiyetü Ashabi'n-Nebf, D.E.Ü.1.F. Dergisi , il, 303.

4 t.Mace, Sünen, il, 123 1; l.Sad, Tabakat, I, 106-107.

İslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitdb Örf ve Adetleri / 249 geldiği zaman bir zatı, bu isimlerden biriyle çağırdığını, ken disine: "Ya Rasulallah, O, bu isimden dolayı kızıyor" diye haber ve rildiğini naklediyor. 1 İslam, bir kimsenin çirkin lakablarla çağrılmasını yasaklamış, Kur ' an ' da All a h : " B irbirinizi kötü lakab l arla çağırmayın " 2 buyurmuştur. Hz .Peygamber de , Cahiliye devrinde takılan çirkin lakabların kullanılmasını yasaklamış, kişinin durumuna uygun güzel l akablarla çağrılm asına i z i n verilmiştir. Ashab 'dan Hz.Hamza'ya Esedullah (Allah'ın Arslanı ), Halid b .Velld 'e Seyfullah (Allah'ın Kılıcı) gibi lakablar verilmesini uygun görmüştür. 3

3. Çocuğun Kulağının Delinmesi Cahiliye adetlerinden bir tanesi de, doğan çocuğun kulağının delinmesidir. 4 Hz.Peygamber, bu konuda herhangi bir yasaklamada bulunmamıştır. Bu durum, kulağın delinmesinin hükmü konusunda, İslam -alimleri arasında görüş ayrılıklarına yol açmşıtır. i.Abbas, çocuk doğunca yapılması gereken yedi Sünnet arasında, kulağın de ­ linmesinin de bulunduğunu söylemiştir. 5 Natıfi, Vakı'at'ında, As ­ habın bu işi Hz.Peygamber devrinde yapmış ve hiçbir nehiyle karşı ­ laşmamış olmasını delil göstererek, kız çocuklarının kulaklarının delinmesinde bir beis olmadığını söylemiştir. 6 Aynı görüşten hare ­ ketle Hanefiler de, bu hususta bir beis olmadığı görüşündedirler. 7

1 A.b.Hanbel, Müsned, IV, 260; Taber\', Cfımi'u'l-Beyfın, XXVI, 132; l.Kes\'r, Tefsi­

.

ru'l-Kur'fıni'l-Azfım, IV, 2 12.

2 49. Hucurat, 1 1. 3 Yazır, Hak Dini , VI, 4470. 4 Kadihan, Fetfıvfı Kadihan, (Fetfıvfı'l-Hi ndiye i le), III, 446; S.Sfıbık, Fıkhu's-Sünne,

III, 282; Dfıvudoğlu, Selfımet Yolları , IV, 210; Canan, Hz .Peygamberin Sünneti nde Terbiye, s.93.

5 Şevkani, Neylü'l-Evtfır, V,155. 6 Üsrüşen], Ahkfımü's-Sığfır Tercü mesi , (Tere: lbrahim Canan) "lsl fıın Hukukunda Çocuklarla llgili Hükümler", s. 159.

7 Davudoğlu , a.g.e., IV, 210; Canan, a.g.e., s.93.

250 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş Hanbeliler, kızların kulaklarını delmek caiz, oğlan çocuklarının ku­ laklarını delmek ise, mekruhtur, kanaatindedirler. 1 İmam Gazali (v.505), küpe takmak için kız çocuğunun kulağının delinmesinin adet de olsa, haram olduğunu, bu sebeble bunu menet­ menin vacib olduğunu söylemiştir. Gazalf'ye göre: "Bu elem verici bir yaradır ve b öyle bir yara kısası gerektirir" 2 Sonuç olarak, kız çocuklarının kulaklarının delinmesi Cahiliye devrinde de mevcut bir uygulamadır; fakat Hz.Peygamber bu konuda herhangi bir yasaklama getirmemiştir. Bu yüzden İbn Abbas ve daha · sonraki İslam alimlerinin bir kısmı, bunun Hz.Peygamber'in takriri bir Sünneti olduğu kanaatine varmışlardır. Çünkü Hz.Peygamber'in, eskidenberi devam eden bu adeti görmesi veya işitmesi kuvvetle muhtemel oldu ğu halde, bu konu da herhangi b i r yasağı bulunmamaktadır.

1 Davudoğlu,

a.g.e.,

iV, 2 10.

2 Davudoğlu, a.g.e., iV, 2 10.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 251 il-

SÜNNET OLMA

İslfun'ın kabul ettği adetlerden birisi de, hıtan yani sünnet ol ­ maktır. İslam öncesi pek eski devirlere kadar uzanan bu adet, erkek çocuğun tenasül uzvunun ucundaki deri parçasının kesilip alınmasından ibarettir. l Sünneti kendisine ilk tatbik edenin Hz.İbrahim olduğu husu­ sunda Yahudi ve İslami kaynaklar ittifak etmiş olmasına rağmen, Barnaba İncili'nde ilk defa sünnet olanın Hz.Adem olduğu kayde ­ dilmektedir. Barnaba 'ya göre, Hz.Adem yasak meyveyi yiyip gü nah işleyince, Allah aşkı için vücudundan bir parça et kesmeye yemin etmişti. Allah kendisini afvedince de bu yeminini yerine getirmek is­ temiş, Cebrail de (a.s. ) , O 'na vücudundaki fazlalığı göstermiş , Hz.Adem de sünnet olarak, bu yemini yerine getirmiştir. Ademoğul­ ları bu sünneti bir süre devam ettirip daha sonra terketmişlerdir. Bunun üzerine Allah, Hz.İbrahim 'e hıtanın hakikatini bildirip, bir ahd olarak sabit kılmış, sünnet olmayanları kullarının arasından atacağını bildirıİıiştir. 2 Barnaba'nın naklettiği gibi, sünneti, Hz.Adem'in yasak meyve­ den yemesi sebebiyle, vücudundan et kesmeye yemin etmesine bağ ­ lamak, sünnetin tıbbi yönünü, fayda ve hikmetlerini görmemezlikten gelmek demektir. Zira sünnet mahalli, insanda doğuştan gelen bir fazlalıktır. Bu durumda, kulların maslahat ve menfaati açısından, temizlik, sağlık ve ibadet için gerekli olması dolayısıyle, bu fazlalığın sünnet vasıtasıyla giderilmesi gerekliydi. Allah da kullarına bunu 1 Hamidullah, İslam Peygamberi, II, 1 1 12. 2 Barnabas, The Gospel of Barnabas, bölüm: 23, s.25; lncfl-i Barnaba, (Arapçaya Tercüme: Halil Se'ade), s.31-32.

252 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş emretmiştir. Ancak, Barnaba'nın naklinden çıkan sonuç, sünnetin Hz.İbrfilıfm'den çok ötelere, Hz.Adem'e kadar uzandığının tesbitidir. Bu durumda hıtanın, çok eskilere uzanması ve muhtelif milletlere şamil bir örf olması gerekir. Puchmann, sünnet üzerine yazdığı ki­ tapta bu işlemin eskiliğini ifade için "Milyonlarca seneden beri cari, insanlar arasında mevcut ameliyelerin en eskisi" ifadesini kullan ­ mıştır. Sözüne delil olarak da, eski kaynaklara atfen, Mısırlılar , Kolklar , Habeşli Zenciler , v.s. tarafından çok eski devirlerde tatbik edildiğini göstermiştir. 1 Wensinck , ( ıJi.ô. ) "H.T.N. " kökünden türeyen bazı kelimelerin aynı şekilde veya benzer şekillerde şimalf samı dillerinde de bulun­ duğunu söyleyerek, hıtanın Mısırlılar, Araplar, İsrailliler, Edomller, Muabıtlar, Ammonfler · gibi e ski kavimlerde de uygulandığını kaydetmiştir. 2 İlkçağ tarihçilerinden Herodotes, birçok ulusların erkeklerinin cinsiyet organlarını doğanın verdiği gibi bıraktıklarını, Mısırlıların ise temizlik için sünnet olduklarını söylemektedir. 3 Eski Mısır lılann erkek çocukların yanında, kız çocuklarını da sünnet ettikleri kaydedilmektedir. 4 Eski Mısırlıların sünneti hakkındaki bilgileri papirüslerden, mimari anıtlardaki röliyeflerden, resimlerden, mum­ yalardan ve Herodotes , Diodorus ve Strabon'un kayıtlarından öğrenmekteyiz. Papirüslerde sünnetten bahseden · altı eser tesbit edilmiştir. Bunlardan birinde "Prepusyumu ayırma" terimi, bir diğerinde Ölüler Kitabı'nın XVIII. bölümünde: "Tanrı Ra'nın fallusundan düşen kan . . . " cümlesi bulunmaktadır. Mısır Hiyeroglif yazısında fallus kelimesi daima, prepusyumsuz (sünnet edilmiş) penis olarak resmedilirdi. Sünnet sahnelerine Karnak'ta, Luksor'da, Deyr el-Bahrf'deki anıtlarda röliyef ve resimlerde sık olarak rastlanmaktadır. M.Ö.2700'lerde inşa edilen Sakkarah'taki Ankmahor mezar lığında, bir röliyefte iki çocuğun sünneti gayet açık bir şekilde görül mektedir. Bu röliyef ve resimlerden, mezarlardan çıkarılan mumyaların

1 Canan, Hz.Peygamberin Sünneti nde Terbiye, s.89. 2 Wensinck, 1 .A., Hıtan maddesi, V/I, 543, 545 .

3 Herodotes, Herodot Tarihi , (Tere: Perran Kuturman), s.85 . . 4 Bayat, Tarihte Sünnet, s.7-9.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 253 tedkikinden anlaşıldığına göre, Mısırlılarda sünnet 6-12 yaşlarında yapılmaktaydı. l Karnak harabelerinden çıkmış o lan kabartın�. resmin, II.Ramses'in oğlunun sünnetini tasvir etmesi ve bunun M.0. 1350'den evvel geçmiş bulunması, sünnetin İsrailliler'de Mısırlılar'dan önce yapıldığı kanaatini uyandırmıştır. Ancak, mezarlardan çıkan kabartma resimlerden, Mısırlılar'da sünnetin daha eski zamanlarda da yapılmış olduğu anlaşılmıştır. Bu durum a göre s ünnet, yahudilerden evvel Mısır 'da tatbik edilmekteydi. Hükümdarlara ait mumyaların tedkiki aynı fikri kuvvetlendirmiştir. Elde edilen re sim ve heykeller, M . Ö.4000 yıl önce Mısır'da sünnet yapıldığını gös t e rm ekt e di r . 2 Ayrıca Mısır'a tahsil yapmaya giden Pythagoras (M.Ö.530), Mabedlerde öğrenime başlamadan önce çocukların sünnet olduğunu, zira rahiplerin sünnet olmayanları Mabede sokmadıklarını kaydetmektedir. 3 Ayrıca Sonde adalarında, İslam buraya yayılmadan önce de sünnet yapılıyordu.4 Yukarda kaydettiğimiz arkeoloj ik, tarihi belgelerin ışığında, Mısırlılar'a sünnetin İsrfüloğulları kanalıyla geçmediği, bunun daha önce Mısırlılar'da tatbik e dildiği anlaşılıyor. Dünyanın çeşitli bölgelerindeki insan topluluklarında, çok eskidenberi sünnetin tatbik edilir olması, bunun ilahi bir vasfı olduğunu göstermektedir. Ayrıca B arnaba İncili'nde belirtildiği gibi, sünnetin tarihinin Hz.Adem 'e kadar uzandığı anlaşılmaktadır. Sünnetsiz olarak dünyaya gelmek, insanın doğuştan olan normal bir genetik özelliği ol ması �ebebiyle, bunu yaratılan ilk insandan, i nsanlığın atası Hz.Adem 'den başlatmak, genetik ilminin verilerine de uygundur. Sünnetin tarihini Hz.İbrahim'de11 b aşlatmak, karşımıza bazı müşkiller çıkaracaktır. Buna göre, Hz.Adem'in ilk yaratılıştan itiba­ ren sünnetli olduğunu kabul edersek, Hz. İbrahim'in sünnet oluşunu açıklayamayız. Çünkü bu durumda, genetik ilminin kurallarına göre, Hz.İbrahim'in de yaratılıştan sünnetli olması gerekirdi. Hz.İbrahim, doğuştan sünnetsiz olduğuna göre, kendinden önceki atalarının da,

1 Bayat, a.g.e., s.7. 2 Oran, "Türk Üroloji Tarihçesi " , Askeri Sıhhıye Mecmuası , LI, 5 7 .

. 3 Encyl opedia Birtannica, Circumcision, V, 799.

� Wensin ck, l.A;, Hıtfın maddesi, V/I, 545-546.

254 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş yaratılıştan sünnetsiz olmaları icabeder. Bu husus, genetik ilminin verilerine göre doğrudur. O zaman, sağlık, temizlik ve ibadet açısın dan son derece faydalı olan sünneti, Hz.İbrahim'den önceki peygam­ berler ve insanlar niçin tatbik etmemişlerdir? Allah, onlara bunu ne­ den emretmemiştir? Bütün bunlardan dolayı sünnet adetinin Hz.Adem'den başla ­ ması gerekmektedir.

A- YAHUDİLİK'TE SÜNNET Hıtan, Yahudilik'te Allah ile akdedilen bir ahd niteliğindedir, bu yüzden bu adet Yahudilik'te çok mühim bir yer tutar. Tevrat'ta, Hz. İbrahim 'in sünnet oluşundan bahsedilmektedir. Buna göre, Allah, Hz.İbrfıhim'e: "Sen ve senden sonra zürriyetinle be­ nim aramda tutacağınız ahdim budur, aranızda her erkek sünnet olunacaktır. Ve gulfe etinde sürmet olunacaksınız; ve sizinle benim aramdaki ahdin alameti olacaktır. Ve aranızda evde doğmuş, yahut senin zürriyetinden olmayıp her yab3ncıdan para ile s atın alınmış olan sekiz günlük her erkek çocuk nesillerinizce sünnet olunacaktır. Ve senin evinde doğmuş olan ve senin paranla satın alınmış olan mutl�a sünnet olunacaktır ve ahdim ebedi bir ahid olarak sizin eti­ nizde olacaktır. Ve gulfe etinde sünnet olunmamış sünnetsiz erkek varsa, o can kendi kavminden kesi!ccektir, o b enim ahdimi bozmuş tur." 1 diyerek emretmiştir. Tevrat'ın bildirdiğine göre, Uz.İbrahim bu buyruğu aldıktan sonra derhal yerine getirmiştir. Ba� ta oğlu Hz.İsma'il'i , evinde doğan ve satın alınan köleleri, evindeki adamların hepsini alarak, Allah'ın kendisine emrettiği gibi aynı günde sünnet etmiştir. Hz.İbrahim kendisi sünnet olduğu zaman 99 yaşında, Hz.İsma'il ise bu sırada 13 yaşındaydı. 2 Yine Tevrat'a göre, Hz.İbrahim, oğlu İshak dünyaya gelince , O 'nu da s ekiz günlük iken sünnet etmiştir; o sırada Hz.İbrahim yüz yaşındaydı.3

1 Tevrat, Tekvin, 17/9-14. 2 Tekvi n, 17/23-27.

3 Tekvin, 2 114-5.

İslfım'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 255 Hz.İbrahim'in sünneti hususunu, İslami kaynaklar da te'yid etmektedir. 1 Yine Tevrat'ta, Hz.Musa ve Harun'a da sünnetle ilgili emirler geldiği kaydedilmektedir. Tevrat'a göre, Allah Hz.Musa'ya bu konuda şöyle emretmiştir: "Bir kadın gebe kalır ve erkek çocuk doğurursa, o zaman yedi gün murdar olacaktır, adet günlerinde olduğu gibi murdar olacaktır ve yedinci günde çocuğun gulfesi sünnet olunacaktır." 2 Tevrat'ın yukarda kaydedilen ve Hz.İbrahlm'e her çocuğun sekiz günlük iken sünnet edilmesini emreden buyruğu ile, 3 burada Hz.Musa'ya doğan her çocuğun yedinci günde sünnet edilmesini e m ­ reden satırları arasında tenakuz vardır. Yahudiler ise, b u konuda, Hz.Musa'ya emredileni tutmayarak, Hz.İbrahim'e emredileni benim ­ semeye devam etmişler ve çocuklarını doğumun sekizinci günü sünnet ettirmişlerdir. 4 Nitekim yahudilerin bu

uygulamaları,

Hz.Yahya ve İsa zamanında sekizinci gün idi. 5 Yahudilerin sünnet uygulamaları, Hz.Peygamber zamanında da sekizinci günde cereyan ediyordu. Bu sebeble Hz.Peygamber, onlara muhalefet için torunları Hz.Hasan ve Hüseyn'i doğumlarının yedinci günü sünnet ettirmiştir. 6 Ayrıca Tevrat, Hz.Musa 'nın hanımı olan Tsippora'nın, 7 keskin bir taş alarak oğlunu sünnet ettiğini kaydetmektedir. 8 Tevrat'ın son kaydettiğimiz yerinde 9 "Hatan Dammim " lafzı geçmektedir. Bu yüzden "Hatan" kelimesinin, damat, koca anla­ mında olduğu, sünnetin eskiden yahudilerde ve diğer bazı topluluk ­ larda delikanlıların evleneceği zaman yapıldığı, " Hı tan" kelimesinin 1 !.Malik, Muvatta', II, 922; 1.Sad, Tabakat, 1, 5 1 ; Buhari, el-Edebü'l-Müfred, s.428, No: 1250. 2 Tevrat, Levililer, 1211-3. 3 Tevrat, Tekvin, 17/12; 2115. 4 Meydan Larousse, XI, 660-661. 5 Luka, 1159; 2121.

6 t.Hacer, Fethü'l-Bfüi, X, 289. 7 Tevrat, Çıkış, 2116-22. 8 Çıkış, 4125-26.

9 Çıkış, 4/25-26.

256 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş de buradan alındığı ileri sürülmüştür. Tevrat'ta, doğumun yedinci, sekizinci günlerinde çocuğun sünnet edilmesine dair emirler bu­ lunması sebebiyle, bu görüş diğer kavimler için doğru olabilirse de, yahudiler için yanlıştır. Arapça'da bulunan "Hıtan" kelimesinin as ­ lının ibranice'den alındığına dair görüşler hazan gizli, hazan da açık olarak İslam'ın çeşitli müessese ve uygulamalarının Yahudilik'ten alınmış olduğunu, ilahi vahye dayanamadığını ima etme gayesine matuftur. 1 Halbuki Tevrat'ın kendisinin bildirdiğine göre, hıtan Al lah'ın Hz.İbrahim ve O'nun zürriyetine bir buyruğudur. Allah'ın buyruğunun bütün kullarına şamil olacağı, herhangi bir topluluk veya dine mahsus olmayacağı aşikardır. Bu. buyruk, Hz.İbrahim, İshak ve Musa aracılığıyla İsrfüloğulları na nasıl vahiy mahsülü olarak gel­ mişse, aynı kaynaktan, Hz.İsma'il ve Hz.Muhammed aracılığıyla vahiy ürünü olarak müslümanlara da gelmiştir.

-

Yine Tevrat'a göre, Hz.Musa ve Harun'a, fısıh kurbanının etinden sünnetsizlerin yemesinin yasaklandığın bildirilmiştir. 2 Buna göre, fısıh kurbanı kesmek ve etinden yemek isteyen yabancıların da sünnet olması emredilmiştir. Yahudiler sünnetsiz kimselere kız da vermemişlerdir. Tevrat­ 'ta, Hz.Ya'kub 'un, kızı Dina 'yı Şekem 'e vermesi karşılığında Şekem'in kabilesinin b ütün erkeklerinin sünnet edilmesini şart koş tuğu zikredilmektedir. 3 Luka İncili'nde bildirildiğine göre, Hz.Yahya ve İsa 'da do ­ ğur.ılarının sekizinci günü sünnet olmuşlardır. 4 Yahudilik'te sünnet olma işi, Allah ile kul arasında bir ahid olarak telakki edildikten başka, sünnet olmayanlar murdar ile eş anlamlı kabul edilerek, kutsal yerlere girmeleri yasaklanmıştır. İşaya Kitabı'nda bu hususta şöyle denilmektedir: "Uyan, uyan ey Sion !, Kuvvetini giy, ey Yeruşfilim mukaddes şehir, güzel esvabını giy, çünkü sünnetsiz ile murdar adam artık sana girmeyecek." 5 Sünnetsizlerin Mabed 'e girmemelerine dair yasak başka yerlerde de 1 Wensinck, 1.A., Hıtan, maddesi, Vfl, 543. 2 Çıkış, 13/43-44, 48. 3 Tekvin, 34/13-17. 4 Luka, 1/59; 2121. 5 Kitab-ı Mukaddes, lşaya, 52/1.

·

lslfım'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 257 tekrarlanmıştır. ! Yeşu Kitabı 'nda, İsrfıiloğulları nın Mısır 'dan çıkıştan sonra doğan çocuklarının, Yeşu tarafından sünnet işlemine tabi tutulduğu kaydedilmektedir. 2 Nabukadnazar zamanında Bab il 'de esir olarak kalan ya­ hudilerin sünnet olmaları yasaklanmış, sünnet olanlar idam edil ­ miştir. M.S. 16 1'de, Roma imparatoru Marc Aurel sünneti yasak­ lamış, bu yasak asırlar boyunca sürmüştür. Konstantin zamanında da bu yasak çok sıkı bir şekilde takip edilmiş, sünnet yapan yahudi­ ler ölümle cezalandırılmıştır. Doğu Roma İmparatoru Jüstinyen yalnız sünnet olmayı yasaklamakla kalmamış, yahudilerin çocuklarını kendi inançlarına göre büyütmelerini de menetmiştir. 3 Zamanın geçmesiyle sünnet, yahudilerde kendi ırklarına men sup olmanın bir gereği olarak kabul edildi. Makkabiler devrinde kahinler, yahudilerin yahudi olmayan diğer milletlere karışmaması için s ünnet derisinin kökünden kesilmesini emretmişlerdir. 4 Talmud'da ise, ailesinde kanama hastalığı ( Hemofili ) bulunan larda sünnetin yasak edildiği kaydedilmiştir.5 Yahudi ilim adamlarından Filon Yuda , sünneti şu dört sebebe bağlamıştır: 1-Sünnet derisinde yerleşen mikroplarla ortaya çıkan hastalık­ ları önlemek. 2-Sünnet olanlar, olmayanlara nisbetle daha çok ürediklerin ­ den, neslin çoğalmasını temin etmek. 3-Erken ortaya çıkan cinsi duyguları azaltmak. 4-Yahudileri diğer insan topluluklarından ayırmanın işareti olmak. 6

1 Kitfı.b-ı Mukaddes, Hezekiel, 44/7-9. 2 Kitfı.b-ı Mukaddes, Yeşu, 5/2-8. 3 R.Nur, Fenn-i Hıtfı.n, s.60; Bayat, Tarihte Sünnet, s.14. 4 Çelebi, Mukayeseli Dinler Tarihi Açısından Yahudilik, s.316-3 17. 5 Atase� en, "Hemofilik Çocuklarda Sünnet Ameliyesi", Türk Tıp Derneği Dergisi, c.45, sayı: 7-9, s.188 v.d.; Karaca-Kocabaş, "Hemofili A vakalannda Sirkümsiz ­ yon", lST.ÜNV.TIP FAK. Mecmuası, sayı: 34, s.167 v.d. 6 R.Nur, a.g.e., s.53; Bayat, Tarihte Sünnet, s.11.

258 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş Yahudiler'de sünnet merasimine gelince, sünnet, doğumun s e ­ kizinci günü sabah erkenden yapılır. Sünnet merasimi, Cumartesiye ( Sebt ) rast gelse bile, yine yapılır. Doğumun yedinci günü akşamı sabaha kadar çalgılı eğlentiler yapılır ve bu geceye Arefe denilir. Ev halkı gece çocuğun başında bulunur ve uyumazlar. 1 Sünnet işlemi, çocuğun Yahudi toplumuna alındığını, onun top­ lumun gerçek bir üyesi olduğunu gösteren ilk din törenidir. Sünnet eskiden sinagoglarda MOHEL denilen görevlilerce yapılırdı. Sünnet için özel törenler düzenlenir, haham dua eder. Sünnet olacak çocuğu tutan Kirve 'ye SANDEK denir. Sünnet edilen çocuğun oturtulduğu özel iskemleye " Peygamber İlya'nın Kürsüsü " denir. 2 Ya hudiler'de sünnetçi, ağzı ile kesilen yeri emer, emilen kanı yanında bulunan bir bardak şaraba tükürür. . Daha sonra sünnetçi bu kanlı şaraptan bir kadeh alarak, Davfıd'un Mezamirinden bir bölüm okur. Sonra herkesin işitebileceği bir sesle çocuğa verilecek ismi iki defa tekrarlar. Sünnetçi parmağını kanlı şaraba daldırdıktan sonra çocuğun ağzına sokar. Çocuk iyileşince ailesi, bütün akraba ve dostlara hediyeler yol­ lar, sünnet davetlileri de buna mukabele ederler. Doğan çocuk zayıf ve hasta ise, sünnet doğumun 3 1 . ve 9 1 . gününe bırakılır. Sekizinci günden önce ölen çocuklar, gömülmeden önce sünnet edilirler.3 İslam, Yahudilik'te mevcut olan sünnet olma adetini tasvib et­ miştir. Hz.Peygamber: "Hıtan, erkekler için sünnet, kadınlar için şeref vericidir"4 buyurmuş, hıtanın fıtrattan olduğunu bildirmiştir. An­ cak İslam, sünnetin sekizinci günü olmasına dair Yahudi uygulama­ sını kabul etmeyerek, sünnetin, doğumun yedinci günü yapılmasını uygun görmüştür. 5 Hz.Peygamber, torunları Hz.Hasan ve Hüseyn'i doğumlarının yedinci günü sünnet ettirmişlerdir. 6

1 Thevenot, 1655-1656'da Türkiye, s.111. 2 Dinler Tarihi Ansiklopedisi, II, 454. 3 Bayat, a.g.e., s.15. 4 A.b.Hanbel, Müsned, V, 75. 5 Buhfiri, Sahih, VII, 56, 143; Müslim, Sahih, 1, 222; E .Davud, Sünend, iV, 4 12; Tirmizf, Sünen, V, 91; Nesaf, Sünen, 1, 14, VIII, 128-129, 181; 1.Mace, Sünen, 1, . 107. 6 l.Hacer, Fethu'l-Bati, X, 289.

İslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 259

B- HIRİSTİYANLIK'TA SÜNNET Hıristiyanlığın ilk yazılı belgelerinden kabul edilen Resullerin İşleri Kitab ı ' nda, Hz.İbrahim ' e sünne t ahdinin v eril diği v e Hz.lshak'ın, doğumunun sekizinci günü Hz. İbrahim tarafın dan sünnet edildiği kaydedilmiştir. 1 Ayrıca Luka İncili 'nde, Hz.isa 'nın doğumunun sekizinci günü sünnet edildiği yazılıdır: "Çocuğu sünnet için sekizinci gün tamam olunca, ana rahmine düşmeden evvel Melek tarafından denilmiş olduğu üzere adını İsa koydular. "2 İlgi çekici bir nokta da, şudur ki, Katolik hıristiyanlar IV. asra kadar Hz.İsa'nın sünnet olduğu 1 Ocak tarihini b ayram olarak kutlamışlardır. 1 Ocak, yani Noel , Hz.İsa'nın doğumunun sekizinci gününe tesadüf etmektedir.3 Halen bugün de, Latin Kilisesi'nde kut­ lanması mecburi yortular arasında, Hz.İsa'nın sünneti (Sirkonsizyon) de bulunmaktadır.4 Ancak, hıristiyanların elde mevcut muteber kaynaklarında sünnet olmaya dair bir emir yoktur. Hz.İsa zamanına kadar devam eden sünnet adeti, daha sonra içlerinde Pavlus 'un da bulunduğu hıristiyanlardan bir gurub tarafından, "Sünnet, kalbi bürüyen perdeyi atmaktır" diyerek terkedilmiş tir.5 Ancak sünnet uygulaması Musevi Hıristiyanlar veya Sünnet Kilisesi Mensupları diye adlandırılan hıristiyanlar tarafından devam ettirilmiştir. Hz.İs a'dan sonra Havariler'den oluşan küçük b ir topluluk, Kudüs Mabedi'nin dini esaslarına ve ayinlerine sadık kalan bir tarikat oluşturmuştur.Fakat daha sonra bu tarikat mensuplarına eskiden putlara tapmakta olup, hıristiyanlığa dönmüş kişiler katılır. Bu yeni hıristiyanlar, 49 yılı Kudüs Ruhani Meclisi kararıyla sünnet olmaktan yahudi din kurallarına uymaktan muaf tutulur. Bu duruma Musevi hıristiyanların çoğu karşı çıkar ve bu top luluk Pavlus'tan tamamen ayrılır. Bu yüzden Pavlus ile Musevi Hı­ ristiyanlar, 49 senesi Antakya olayında olduğu gibi birbirlerine girer­ ler. Çünkü Pavlus'a göre, bundan sonra sünnet olmak, Sebt Günü , Kudüs Mabed ayini geçersiz olmaktaydı. Bu sebeble Musevi Hıristi­ yanlar'a göre Pavlus bir haindir, iki yüzlü bir düşmandır. Musevi Hı-

1 Resullerin İşleri, 7/8. 2 Luka, 2121. 3 Bayat, Tarihte Sünnet, s. 16. 4 Descuffi, Hıristiyan Dini, s.175. 5 Miras, Tecrid-i Sarih Tercümesi, IX, 1 12.

260 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş ristiyanlık'tan kalan belgeler bu hususa işaret etmektedir. 70 yılına kadar Kilisenin çoğunluğunu Musevi Hıristiyanlık temsil etmiştir. 1

,

Kilisenin ilk yüzyılı boyunca, Musevi Hıristiyanlar Kudüs ile Filistin 'in dışına da egemen olmuşlardır. Musevi Hıristiyan misyoner faaliyeti her yerde , Pavlus taraftarı Hıristiyanlık misyoner faaliyetlerinden önce gelişmiştir. Pavlus 'un mektup !arının sürekli bir çatışmaya işaret etmesinin sebebi budur. Resullerin İşleri kitabı ve Clement'in eserleri Gazze'den Antakya'ya kadar Suriye ve Filistin sahillerinin hep Musevi­ Hıristiyan olduğuna şahitlik etmektedir. Anadolu'da Musevi-Hı­ ristiyanların varlığı, Pavlus'un Galatyalılar ve Koloslulara yaz dığı mektuplarca tasdik edilmektedir. Kardinal Danielou , Afrika'nın ilk hıristiyanlaştırılmasının Musevi-Hıristiyanlık ş eklinde olduğu kanaatindedir. İbranilerin İncili ile Clement'in kitapları, bu Afrika Hıristiyanlarına mal edi­ liyor. Pavlus'un, Hıristiyanlığı İsa'nın Havarilerinin aleyhine tesis et­ tiği açıktır. O, Hz.İsa'yı sağlığında görmediği halde, Hz.İsa diril­ dikten sonra Şam yolunda kendisine göründü iddiasında bulunarak, yaptığı işe meşruiyet kazandırmıştır. Musevi-Hıristiyanlar, Yahudi bağlarından kendilerini kurtaran Büyük Kilise'den koptuktan sonra, Batı'da çok _çabuk erimişlerdir. Ancak D o ğuda Filistin , Arabistan , Doğu Urdün , Suriye ve Mezopotamya 'da 3. asırdan 4. asra kadar izleri kalmıştır. Bazı iz­ lerini, bir ölçüde onların mirasçısı olan İslamiyet takip etmiş, bazı izleri Sami kültürünü yitirmeden Büyük Kilise geleneğine yetiş­ miştir. Habeşistan ve Kalde kiliselerinde onların izleri devam etmektedir. 2 Bugün Hıristiyanlarda sünnet olmayı emreden tek kilise Habeşistan Kilisesidir . 3 Barnaba da, İncilinde sünnetten bah­ setmektedir. Barnaba, Pavlus'un da içinde bulunduğu bazı kimsele ­ rin takva davası güderek, küfür taliminin müjdecileri olduklarını, İsa Mesih'in Allah'ın oğlu olduğunu iddia edip, hıtanı terk ettiklerini, her

1 Bucaille, Müsbet İlim Yönünden Tevrat, İnciller ve Kur'an, s.92. 2 Bucaille, a.g.e., s.93-96. 3 Meydan Larousse, XI, 660-661.

lslfım'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitfıb Örf ve Adetleri / 261 •

türlü necis etin yenilmesine cevaz verdiklerini kaydetmektedir. ı Yine Barnaba, Hz.İsa'nın, bir köpeğin sünnet olmamış bir adamdan daha üstün olduğunu söylediğini nakletmektedir.2 Pavlus Yahudilikteki, çocuğun doğumunun sekizinci günü sünnet edilmesi adetini kaldırmış, bunun yerine çocukların doğumun sekizinci günü vaftiz edilmesi uygulamasını getirmiş tir. 3 Sünnetsizliği yaymaya çalışanlardan birisi de, Saint Se ril'dir. Kendisi, tabiatta fazla bir şey olmadığı ve iyi araştırılırsa herşeyin bir faydası oldugunu savunmuştur.4 Yukardaki açıklamaların ışığında, Musevi-Hıristiyanları n Hz.İsa'nın getirdiği asıl dini muhafaza ettikleri, içinde hıtanın da yer aldığı talimleri muhafaza ederek 4. asra kadar varlıklarını sürdür­ dük,l eri anlaşılmaktadır. Ancak Pavlus'un geliştirdiği Hıristiyanlık, H�.Isa 'nın getirdiği tevhid dininin izlerini silmeye yönelik bir mü­ cadele içine girmiştir. Pavlus _hayatında Hz.İsa'yı görmemiş , İncilini de dinlememişti. Ama, Yahudiyi dünyadan ayıran bütün kanunların değersiz olduğunu ilan etmişti. Onun için sünnetli ve sünnetsiz birdi. Pavlus'un Hz.Musa 'nın şeriatını ve şeriat seddini yıkması Hıristiyanlığın Avrupa 'da yayılmasına yardım etmiştir. 5 Pavlus, m.s. 10. sene civarında Tarsus'ta doğmuştur. Ferisiler içinde yetişmiş, devrinin Hellenistik teorileri ve sır dinleri hakkında derin bir bilgiye sahip olmuştur. 6 Pavlus hem Yahudi, hem de İmparatorluğun hemşehrileri arasındaydı. Ençok okuduğu şey hahamların kanunu idi. Yunanca biliyordu, Yunan ve İskenderiye Felsefesiyle temas etmişti. Gençliğinde Tarsus'tan Kudüs'e gitmiş, dini tahsilini meşhur haham Gamalül'ün nezaretind� tamamlamıştı. Kudüs'te ilk defa olarak Hıristiyanlarla te masa gelen Pavlus, Hıristiyanların neler söylediğini işittiği zaman çok köpürmüştü.

- 1 Barnaba, lncll, (mukaddime) s.2. 2 Barnabas, The Gospel of Barnabas, Bölüm 22, s.25. 3 A.Tercüman, Hıristiyanlığa Reddiye, s.67.

4 tsmail F. Ertuğrul, Hakikat Nurlan, s.213. 5 Doğrul, Dinler Tarihi, s.198-199. 6 Besnard-Clement-Mehl, Hıristiyan nah:yatı, s.141.

262 1 Doç.Dr. Ali Osman Ateş Sar'a nöbetleri geçirdiği ve acaip mizaçlı bir adam olduğu da söylenmektedir. I Pavlus , yeni doğan Hıristiyanlığa karşı savaşa girmişti. Bu yüzden Hıristiyanlann evlerine baskın yaparak onları zindana attırıyor, Kilise'yi perişan ediyordu. 2 Hıristiyanlardan nefret etmesinden dolayı, onların Şam 'da tutunduklarını öğrenince Hıristiyanları kovalamak için oraya gitmiştir. 3 Şam yolunda Rabbin talebelerine karşı tehdid ve cinayet soluyarak giderken ansızın bir görüntü dehşetiyle yere düşmüş ve hidayete ulaşmıştır.4 Pavlus, kendisi sünnet olmuştur. Bu hususu itiraf etmektedir: "Ben ki, sekizinci gün sünnetli, İsrail cinsinden, Benyamin sıptından, İbranilerden bir İbrani, şeriata göre ferisi, gayrete göre kiliseye eziyet eden, şeriatta olan salaha göre kusursuzdum. " 5 Pavlus yazdığı mektuplarında, halkın sünnet olmayı terket­ melerini sağlamak için bir takım mantık oyunlarına girmiştir: "Bu mutluluk sünnetlilik üzerine mi? Yoksa sünnetsizlik üzerinde mi? Zira diyoruz ki, İbrahim'in imanı salah olarak sayıldı . İmdi nasıl sayıldı? Sünnetlilikte iken mi, yoksa sünnetsizlikte mi? Sünnetlilikte değil, fakat sünnetsizlikte. Ve bütün iman edenlerin, hatta sünnet­ sizlikte olanların babası olsun ve onlara salah sayılsın, diye sünnetsizlikte iken Malik olduğu iman salahının mührü olarak sünnetlilik alametini aldı. Ta ki, yalnız sünnetlilikte olanlara değil, fakat ata­ mız İbrahim'in sünnetsizlikte iken Malik olduğu o imanın izlerinde yürüyenlere sünnetlilik babası olsun." 6 Pavlus, Hz.İbrahim 'in imanının sünnetsiz iken de s alah sa­ yıldığını, şu halde sünnetli veya sünnetsiz olmanın imanla bir ilgisi olmadığını söylüyor. Pavlus'un sözlerinin doğru bir muhakeme sonucu olmadığı ve konuyu yanlış baktığı ortadadır. Çünkü Allah, Tevrat'ta bildirildiği gibi Hz.İbrahim'e sünnet olmasını ve emri altındakileri

1 Doğrul, a.g.e., s.197-198.

2 Resüllerin İşleri, 8/3. 3 Doi'.,ıı-ul, a.g.e., s.198. 4 Resüllerin İşleri, 9/1-3. 5 Filipililere Mektup, 3/5-6. 6 Romalılara Mektup, 4/9-12.

·

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 263 sünnet ettirmesini emretmiştir. 1 Bu durumda, Hz.İbrahim'in sünnet olup olmama konusunda bir tercihi söz konusu değildir. Allah kendi ­ sine kesin olarak, sünnet olmasını emrettiği halde, Hz.İbrahim sün­ net olma emrini tutmasaydı, acaba imanı makbul ve salih bir kul olarak kalabilir miydi? Elbette hayır. Hz.İbrahim'in imanı sünnet olmadan evvel makbuldü, Allah'ın buyruğunu tutup, O'na itaat ede ­ rek sünnet olduğu için de, sünnet olduktan sonra da makbuldü. Yoksa Allah'ın buyruklarına itaat etmeyenlerin imanlarının makbul olması düşünülemez; hele onların peygamber olmaları asla düşünülemez. Pavlus, aynı doğrultudaki telkinlerine şu şekilde devam etmek­ tedir: "işte ben Pavlus size diyorum, eğer sünnet olunursanız Mesih size hiç fayda etmez"2 Pavlus'un bu iddiası da doğru değildir. İsa Mesih'in sünnet olanlara fayda etmeyeceğini acaba Pavlus'a, Hz.İsa hayatının hangi devresinde, nerede ve hangi konuşmasında söylemiş­ tir? Kendisi de sünnet olmuş olan Hz.İsa, sünnetsiz olanlara fayda ediyor da, acaba niçin kendisi gibi sünnet olanlara fayda etmiyor? Bu durumda, Hz.İsa, sünnet olmuş bir kişi olan Pavlus'un kendisine de fayda vermeyecektir. Pavlus yukardaki görüşünü yine kendisi yalanlayarak, tena­ kuza düşmüştür. Çünkü yine kendisi: "Çünkü Mesih İsa'da ne sünnetlilik, ne de sünnetsizlik, fakat sevgi ile amil olan iman işe yarar" 3 demiştir. Pavlus, sünnetsizliği teşvik için Hz.İbrahim 'in imanının sün ­ netsizlikte salah olduğunu delil olarak ortaya atarken, acaba neden, Allah'ın oğlu dediği Hz.İsa'nın, sahih olduğu bütün mertebelere sün­ netli iken nail olduğunu hatırına getirmiyor? Yine Pavlus : "Ve sünnet olunan her adama, bütün şeriatı tutmaya borçlu olduğuna şehadet ediyorum"4 demektedir. Burada karşımıza, sünnet olanların şeriatın bütün buyruklarını tutacakla­ rina, sünnet olmayanların bundan muaf olduklarına dair şehadet etme yetkisini Pavlus'a kimin verdiği sorusu karşımıza çıkmaktadır. Acaba Hz.İsa, Allah katından sünnetli olanlar için külfetli, sünnet 1 Tevrat, Tekvin, 17/9-14. 2 Galatyalılara Mektup, 5/2. 3 Galatyahlara Mektup, 5/6.

4 Galatyalılara Mektup, 5/3.

264 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş olmayanlar için kolay hükümler mi getirmiştir? Yine Hz.İsa, küçük­ lüğünde sünnet olmasaydı, şeriatın hükümlerini tutmaktan muaf mı olacaktı? Pavlus işi daha ileri götürerek, sünnet olmaları için putperest­ likten dönme hıristiyanları sıkıştıran kimselerin kendilerini hadım etmelerini tavsiye etmiştir. 1 Pavlus, Kudüs'e geldiği zaman, orada, Hz.Musa ve İsa'nın getirdiği dini tahrif edip, sünneti ilga ettiği için, Musevi-Hıristiyan­ ların korkusundan Mabed 'e girmiş, başını tıraş etmiş, kurban takdim ederek halkı kandırmaya çalışmıştır. Burada Filistin dı­ şında, Hz. İsa'nın getirdiğinin aksine kendi uydurduğu bir din yay- . maya çalıştığını inkar etmiştir. 2 Pavlus, sünnetsiz olanların şeriatın hükümlerini tutarak, sünnetsizliklerinin sünnetlilik sayılacağını iddia ediyor.3 Sünnetsizİer, acaba Hz.İbrahim, Musa ve İsa tarafından tatbik edilen sünnet olma emrini çiğneyerek mi şeriatın hükümlerini tutacaklardır? Kaldı ki, sünnetsiz olma hali zaten şeriatın hükümle­ rini çiğneme halidir. Pavlus, zahiren Yahudiliğin Yahudilik olmadığı gibi, bedende olan sünnetliliğin de sünnetlilik sayılmayacağını ileri sürmüştür. 4 Demek ki Pavlus'a göre, sünnet konusunda Allah'ın buyruğunu gelmiş geçmiş peygamberler ve o peygamberlerin şeriatına bağlı olup, sünnet olma emrini tatbik eden bilgin kimseler anlayamamışlardır. Sünnetliliğin zahiren bedende olan sünnetlilik değil, ruhta ve yürekte olan sünnetlilik olduğunu, Allah'ın buyruğundan bunun anlaşılması lazım geldiğini idrak edememişlerdir. Ayrıca bu peygamberler hem kendileri boşuna zahmet ve ızdırap çekmişler, hem de asırlardır ümmetlerine bu külfet ve sıkıntıyı çektirmişlerdir. Pavlus 'un da, Allah'ın oğlu kabul ettiği Hz.İsa'dan önce gelen peygamberlerin hiçbi­ risi, kendinden evvel gelen p eygamberlerin düştüğü b u yanlış anlamadan kurtulamamış, Cenab-ı Hak da, hiçbir peygamberi vasıtasıyla bu buyruğunun yanlış anlaşıldığını ihtar etmemiştir. Pavlus'un kendisinin, Allah'ın oğlu Rab-Mesih İsa diye ilan ettiği Hz.İsa bile, bu konuda bir yanlış anlamanın kurbanı olarak sünnet

1 Galatyalılara Mektup, 5/11-12. 2 Resullerin İşleri, 21117-26. 3 Romalılar'a Mektup, 2125-27. 4 Romalılar'a Mektup, 2128-29.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 265 olmuş da bu işi tashih etmemiş, fakat Hz.İsa 'yı hayatında hiç görmemiş, hıristiyan olmadan önce Havariler'e ve hıristiyanlara olmadık eziyetleri yapan Pavlus, bu işi tashih etmiştir. Pavlus'un sünneti ortadan kaldırmak için Romalılar 'a yaptığı telkinlerden yola çıkılırsa, normal bir akılla hareket eden kişinin bunlardan başka bir sonuca varması mümkün müdür? Pavlus bu konuda çok ilgi çekici bir soru daha sormaktadır: "İmdi Yahudiliğin ne fazileti vardır? Yahut sünnetliliğin faydası ne ­ dir?" 1 Pavlus'un, sünnetliğin faydası yoktur manasını çağrıştıracak bu soruyu sorarak hata ettiği ortadadır. Sünnetin faydasının çok ol ­ duğu Herodotes'ten beri kitaplara geçmiştir. Ayrıca sünnetin ya­ rarının çok olduğu, Tıp otoriteleri tarafından ortaya çıkarıldığı için, Pavlus tarafından sünnet olmamaya teşvik edilen hıristiyanların gü­ nümüzdeki bazı temsilcileri meseleye hijyen açısından bakarak ço­ cuklarını sünnet ettirmektedirler. Sünnetin kalbi bürüyen perdeyi atmak olmadığını, insan cinsel organındaki fazlalığın sünnet edil mesi gerektiğini, bunun erkek ve kadın sağlığı açısından lüzumlu ol' duğunu kabul ediyorlar. Sünnetin penis ve cerviks kanserlerini ön­ lediği, fimozis veya parafimozis lerin sünnetlilerde çıkmadığı, balanit olaylarına. meydan vermediği, prostat kanserinin, frengi nin nadiren görüldüğü, idrar yollarında taş teşekkülünü önlediği tıp otoriteleri tarafından tesbit edilmiştir. 2 Dr.Dubois Raymond , sünnetin çiçek aşısı gibi mecbur edilmesi gerektiğini söylemiştir. Amerika'da yeni doğmuş çocukların % 85'inin sünnet edil diği de tesbit edilmiştir. 3 İnsanları sünnetsiz olmaya teşvik eden Pavlus 'un, sünnet olanların korkusundan b azı ş akirtlerini sünnet ettirdiğini,

1 Romahlar'a Mektup, 3/1. 2 Eser, "Sünnetle ilgili Kanser Problemleri", lst.Tıp Fakültesi Mecmuası, XXIX, 529-532; Eser, "Türkiye'de Penis Kanserleri ve Sünnetin Koruyucu Etkisi", Yeni Tıp Alemi, CXIII, 307-310; Eser, "Penis ve Cervix Kanserlerinin Etiyolojisinde Sünnetin ngisi'', lst.Tıp.Fak.Mecmuası, XII, 88 v.d.; Moulin, "Sünnet Deri Kanse rini Önler", Günaydın Gazetesi, 20.6.1982; Marchıonını, "Dermatoloji Bakım ından Sünnetin Ehemmiyeti", Sağlık Dergisi, IX, 542-554; Karabay, "Sünnetin Hata­ ları", Çağdaş Tıp, XXI, 9 1 7 v.d.; Bayat, Tarihte Sünnet, s.29-32; Türkyıl maz, "Sün net Ne Zaman Yapıl malı?" Milliyet Gazetesi, 26.6.1973; Ulvan, Terbiyetü'l­ Evlad, 1, 109. 3 Bayat, Tarihte Sünnet, s.29-32.

2H6 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş kendisinin de yahudileri ve şeriat altında olanları kazanmak .için onlar gibi davrandığını görüyoruz. 1 Pavlus bu tutumunu yazdığı diğer mektuplarında da sürdü­ rerek, sünnet olmamayı telkin etmiştir. 2 Pavlus'un bu tutumlarından sanki Allah'ın kullarından bir kısmına sünneti emredip, diğer bir kısmına bunu emretmediği anlamı çıkıyor. Bu ise, Hz.İbrahim , İsma'il , İshak , Yahya, Musa ve İsa'nın Allah katından getirdiklerini inkardan başka bir şey değildir. Çünkü, bu peygamberler Allah'ın buyruğuna tabi olarak sünnet olmuşlardır. Yine Pavlus " Mesih sünnetinde, et bedeninden soyulmakla el ile yapılmayan sünnetle onda sünnet edildiniz"3 demektedir. Pavlus\m bahsettiği sünnet, tarihin hiçbir devrinde görülme­ miştir. Çünkü ilk.çağ kavimleri dahil, bütün insanlar, insanın cinsel organındaki gulfe (kılıD denilen kabuğun usulüne uygun olarak ke ­ silmesiyle sünnet olmuşlardır. Sünnet olan peygamberlerden hiçbi ­ risi, Hz.İsa da dahil olmak üzere, Pavlus'un bahsettiği sünnet çeşi­ dinden bahsetmemişler ve kaydettiğimiz şekilde sünnet olmuşlardır. Bu sebeple, bir yığın mantık oyunlarıyla, müşriklikten Hıristiyanlığa dönenlere, kimden alındığı meçhul, asılsız bir dini yetkiyle taviz ola­ rak bahşedilen bu meselenin aslı, sünnet değil, olsa olsa sünnetsizlik olabilir. Yine Pavlus'un sünnet konusundaki malum tutumu ile ilgili olarak hatırımıza, H z . İsa'nın sünnetin lüzumsuzluğuna dair herhangi bir emrini, sağlığında, etrafında toplanan müminlere ve Havarilerine niçin bildirmediği sorusu gelmektedir. Bu konudaki tu­ tumu tamamen keyfi ve kendisinden kaynaklanmıyorsa, Pavlus bu . konudaki buyrukları Hz.İsa'dan, iddialarına göre Hz.İsa haça geri­ lerek öldürüldükten sonra, yeniden dirilip Şam yolu.nda kendisine gp­ ründüğü sırada mı almıştır? Pavlus, sağlığında Hz.lsa'yı görmediğine göre, Hz.İsa, Pavlus 'a emirlerini çarmıha gerilerek öldükten sonra iletmişse, dünyada iken vazifesini yapamamış, dinini tebliğ edeme ­ den gitmiştir. Bu ise Allah'ın kanununa aykırıdır, çünkü her peygam­ ber tebliğ vazifesini yapmış, dünyadan da peygamberlik vazifesi sona ererek ayrılmıştır. Oyleyse Pavlus, sünnet konusundaki görüşlerini hangi dini nassa dayandırmış ve bu nassı hangi metodla elde etmiş 1 Resullerin İşleri, 16/1-3; 1.Korintoslulara Mektup, 9/20.

2 Romalılara Mektup, 15/8, 3/30; Galatyalılara Mektup, 6/12-15; 1. Korintoslulara Mektup, 7/18-20. 3 Koloselilere Mektup, 2111-13.

lslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 267 tir? Ayrıca bu nassın elde edilme metodunun, tarih ilmi açısından değeri nedir? İşin daha garibi, Pavlus, Petrus 'a sünnetlilik İncil'i verildiği gibi, kendisine de sünnetsizlik İncil'i verildiğini iddia etmektedir. 1 Bu iddianın akıl, mantık, Allah'ın kullarına adaleti, gelmiş peygamberlerin tebliğ ettiği esaslar açısından bakıldığında hiçbir değeri yoktur. Hiç Allah, aynı dine, aynı kitaba, aynı peygambere inanan, aynı zaman diliminde yaşamış kullarının bir kısmına buy­ ruklar gönderip, diğerlerini bu buyruklardan muaf tutar mı? Bir kı ­ sım kullarının, gönderdiği buyruklarını tatbik etmesini emredip, di­ ğerlerini bu konuda serbest bırakır mı? Bu, Allah'ın adaletine ve Sünnetullah'a (Allah'ın değişmez kanunlarina) aykırıdır. Kulların hepsi Allah katında eşittir. Petrus'a sünnetliler, Pavlus'a sünnetsiz­ ler İncil'i verildiği iddiası bu sebeble doğru değildir. Çünkü bu iddi ­ adan, Petrus ve Pavlus'a ayrı ayrı İncil verildiği, insanların bir kıs­ mına başka diğer kısmına farklı İncil gönderildiği sonucu ortaya çı­ kar. Halbuki Hz.lsa'ya gönderilen Allah'ın kitabı İncil tektir ve onu uygulamak hususunda bütün mü'minler eşittir. Farklı İncillerden söz edilmesi İncil'in aslının muhafaza edilemediğini gösterir. 2 Sünnetin ilgası için çalışanlar arasında Petrus da bulunmak­ tadır.3 Petrus , 47-67 yılları arasında Roma'nın ilk piskoposu olmuş, Papalığın kurucusu kabul edilmiştir. Aziz Petrus (Saint Pierre) olarak anılmaktadır. Galile'de avcılık yapan bir yahudi iken, Hz.lsa'nın Havarileri'ne katılmış ve Hz.lsa'ya ihanet etmiştir. Hz.lsa'ya ihanet eden bir kimsenin sonradan bu dinin ileri gelenlerinden olmasını izah güçtür.4 Petrus'un: "Ne babalarımızın, ne de bi­ zim taşıyamadığımız bir boyunduruğu şakirtlerin boynuna koyarak niçin Allah'ı deniyorsunuz?"5 diyerek sünnetin ilgasını istediği kay ­ dedilmektedir. Petrus 'un bu sözü çok mantıksız ve gariptir. Çünkü kulların Allah'ı denemesi muhaldir. Aksine Allah kullarını imtihan edebilir.

1 Galatyahlara Mektup, 2/3-8. 2 Pavlus'un bu faaliyetl erindeki m aksadı ve akıbeti hk.bkz: Kazıcı, Kur'an-ı Kerim ve Garp Kaynaklan na Göre Hıristiyanhk, s.43, 45. 3 Resullerin İşleri, 1 111-3. 4 Matta, 26133-35; 26/69-74; Kazıcı, a.g.e., s.108-110. 5 Resullerin İşleri, 15/1-10.

268 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş Daha önceki peygamberlerin şeriatında mevcut olan sünneti ilga etmeye çalışanlara cevabı, Hz.İsa yine kendisi vermektedir: "Sanmayın ki , ben şeriatı yahut peygamberleri yıkmaya geldim; ben yıkmaya değil, fakat tamam etmeye geldim. Çünkü doğrusu size de � rim, gök ve yer geçip gitmeden, herşey vaki oluncaya kadar, şeriattan en küçük bir harf veya bir nokta bile yok olmayacaktır. Bundan dolayı en küçük emirlerden birini kim bozar ve insanlara öylece öğretirse, göklerin melekutunda kendisine en �üçük denilecektir." 1 Sonuç olarak Hz.İsa, kendisi de sünnet olmasına, getirdiği dinde bu emir bulunmasına, Hz.İsa'ya iman edenlerin de sünnet ol ­ malarına rağmen, Pavlus, Petrus gibi şahısların çalışmaları ve uzun mücadeleleri sonucunda sünnet terkedilmiştir. Ancak sünnet olma geleneği, Habeşistan ve Mısır'da bulunup, Musevi-Hıristiyanların izlerini taşıyan hıristiyanlar tarafından tatbik edilegelmiştir. İslam, daha önceki şeriatlarda m�vcut olan sünnet adetini tasvib etmiş ,2 Hıristiyanlığın sünnetin terkine dair uygulamasını ise reddetmif?tir.

C- CAfıİLİYE DEVRİNDE SÜNNET Hıtan, Cahiliye devrinde mevcut olan adetlerden birisiydi. Sün­ net, eski Arabistan'da yaygın olarak tatbik edilmekteydi. Huzfili, Farazdak , İmruu'l-Kays gibi ş airlerin şiirlerinde hı tandan bahsedilmektedir. Aynca eski Arapça'da sünnetsiz kimse için hususi bir kelime "Ağral" , İbranice'si "arel" kullanılmaktaydı. 3 İslam öncesi Arap şairlerinden İmruu'l-Kays (v.540) Divanında, Bizans İmparatoru'nu sünnetsiz olduğu için ayıplamaktadır. İm ruu1Kays bir beytinde, kendisiyle beraber h.amama giren Kayser'in sünnetsiz oluşunu ifade etmektedir. 4 Bu dU:rum, İmruu'l-Kays'ın sünnetli olduğunu, hıtanın Araplar arasında yaygın bir adet olduğunu ve sünnet olmamanın ayıp karşılandığını göstermektedir.

1 Matta, 5/17-19. 2 Buhari, Sahih, VII, 56; Müslim, Sahih, I, 221-222; A.b.Hanbel, Müsned, V, 75; 1.Hacer, Fethu'l-Bari, X, 289. 3 Wensinck, 1.A., Hıtfın maddesi, V/I, 543.

4 Sendubi, Ş!lrhu Divan-ı lmrii'l-Kays, s.111, beyit: 31.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab nrf ve Adetleri 1 269 1

Cahiliye devrinde Araplar arasında yer alan bu uygulamanın, Yahudilik'te olduğu gibi Allah'la kul arasında bir ahid olma anlayışı •

taşımadığı anlaşılmaktadır. 1 Cahiliye devri Araplarının sünnet olduğuna dair bir haberi de Buharı (v.256) kaydetmiştir. Şam hıristiyanlarının piskoposu olan İbn Natur'un naklettiğine göre, Bizans İmparatoru Hirakl , Beytü'l­ Makdis 'e geldiğinde, b ir gün çok kederlenmiş ti. Hirakl, yıldızlara bakıp kehanette bulunmaya aşina bir kişiydi. Bu sebeple Patrikler, neden kederli olduğunu sormuşlar, Hirakl de, "Bu gece yıl dızlara baktığımda Hıtan Melik 'ini ( Sünnetliler Hükümdarı) zuhur etmiş gördüm. Bu ümmet -içinde sünnet olanlar kimlerdir?" diye sormuştu. Hirakl'e, yahudilerden başka sünnet olan olmadığı, arzu ederse hakimiyeti altındaki ş e hirlerde b u lunan b ütün yah u dileri katlettirebileceği söylenildi. Bu sırada Hırakl'in huzuruna Gassan Meliki tarafından, Rasulullah'a dair haber getiren bir kimseyi getirdiler. Hirakl, haberi aldıktan sonra, o zatın sünnetli olup olmadığının kontrolünü istedi. Kendisine, habercinin sünnetli olduğu bildirilince, Hirakl adama "Arap kavmi �ünnetli midir?" diye sordu. Adam da: "Sünnet olurlar" cevabını verince, Hirakl: "Bu üm metin Melik'i işte zuhur etmiştir. " dedi . 2 Buhari'nin bu rivayetinden, Cahiliye Araplarının Hz.İbrahim 'in sünnetine uygun olarak hıtanı devam ettirdiklerini anlıyoruz. Cahiliye Araplarında hıtan adetinin, Hz. İbrahim ve İsma'il 'den kaldığını bilmekteyiz. Kur'an'ın bildirdi­ ğine göre, Hz.İbrahim, oğlu Hz.İsma'il ile annesi Hacer'i Melr.ke'ye yerleştirmiş ve orada Ka'be'yi inşa etmişlerdir. 3 Cahiliye devrinde Hanifler olarak adlandırılan kimselerin mevcut 'olduğunu bilmekteyiz. 4 "Hanif" kelimesinin, sünnet olan kimse anlamına geldiği ileri sürülmüştür. Katade, Hanifler'i, sünnet olanlar, annenin ve mahremlerin nikahını haram sayanlar olarak tarif etmiştir. 5 Taberi de (v.3 10), Hanffler'in Hz. İbrahimin yoluna uyarak sünnet olduklarını, ancak "Hanff' kelimesinin sadece sünnet

1 Hamidullah, İslam Peygamberi, II, 1 1 12. 2 Buhfıri, Sahih, 1, 6-7. 3 2.Bakara, 127. 4 Zebidi, Tacü'l-Arus, VI, 77. 5 Yazır, Hak Dini, IX, 5999.

270 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş olmaya tahsis edilemeyeceğini, Hanifliğin Hz.İbrahim'in dinine tabi olmak anlamına geldiğini kaydetmiştir. 1 Kur'fuı-ı Kerim, Allah'ın Hz.İbrahim'i bir takım kelimelerle ill!­ tihan ettiğini haber vermektedir.2 Hz.İbrahim'in imtihan edildiği bu kelimelerin ( .:.ıWS' ) , kendisiyle mükellef kılındığı emir ve nehiyler olduğu, bunların arasında sünnet olmanın da bulunduğu nakledilmiştir. 3 Bu durumda atalarının sünnetine son derece bağlı olduğu kabul edilmiş olan Arapların, Hz.İbrahim'in hıtan adetini devam et­ tirdiklerini, onu adeta milli bir gelenek haline getirdiklerini söyleye biliriz. 4 A.J.Wensinck, h adislerde, Hz. İbrahim'in 80 yaşında sünnet olduğunun kaydedildiğini ve bunun Tevrat'a dayandığını söylemekte dir.5 Tevrat'ta Hz. İbrahim'in 99 yaşında sünnet olduğunun kayde­ dilmesi sebebiyle, Wensinck,'in iddiasını doğru kabul etmeye imkan · yoktur. 6 Wensinck'in hadislere Kitab-ı Mukaddes'ten kaynak ara­ masını; Hz.Peygamber'in peygamber olduğunu ve Allah'tan vahiy al­ dığını kabul etmemesi sebebiyle normal karşılamak gerekiyor. Ancak Wensinck, aynı inceliği ve titiz kaynak araştırmasını, hıristiyanların sünnet olmayı terketmelerinin dayanağını bulmakta da gösterseydi, daha isabetli olurdu kanaatindeyiz. Bazı hadislerde Hz.İbrahim'in 80 yaşında Şam civarındaki

Kaddum köyünde sünnet olduğu kaydedilmiştir. 7 Hadisçiler, ( kelimesinin okunuşunda ihtilaf etmişlerdir. (

rJ.U )

rJJJ) "Kaddum" şeklinde

şeddeli okuyanlar, bunun bir yer ismi olduğunu söylerlerken, ( rJ.U ) "Kadum" şeklinde şeddesiz olarak okuyanlar bunun kesici bir alet ol­ duğunu ileri sürmüşlerdir. 8 Ancak, (

rJJj ) kelimesinin bir yer mana-

1 Taberi, Cami'u'l-Beyan, I, 566; Alüsf, Ruhu'l-Me'anf, I, 394. 2 2.Bakara, 124. 3 1.Hacer, Fethu'l-Bari, X, 288; Mahallf-Suyuti, Tefsiru Celaleyn, il, 19. 4 Uğur, Hicri Birinci Asırda İslam Toplumu, s.13-14. 5 Wensinck, 1.A., Hıtan maddesi, V/I, 543. 6 Tevrat, Tekvin, 17/25. 7 Buharf, Sahih, IV, 1 11; Müslim, Sahih, IV, 1839. 8 Buhfıri, Sahih, IV, 111, VII, 144; Müslim, Sahih, IV, 1839; A.b.Hanbel, Müsned, II, 322, 4 18, 435.

lslfım'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 271 sına alınması daha uygun görülmüştür. ! İbn Sad (v.230) ve Buhari

( r.J..1.i ) un bir yer ismi olduğunu nakletmişlerdir. 2 Nesfü'nin (v.303) kaydettiği bir rivayet de, ( r.J..l.i ) diye bir köyden b ahsederek, ( r.J..l.i )'un bir yer ismi olduğuna işaret etmektedir. 3 (v.256) de,

Hz.lbrahim'in 120 yaşında sünnet olduğu da kaydedilmektedir. İmam Malik , Evzai ve İbn Sa'd 'dan böyle bir rivaye t nakl e ­ dilmektedir. İbn Hıbban ' dan nakl edilen b ir rivayette d e , Hz.İbrahim'in 70 yaşında sünnet olduğu kaydedilmiştir. Ancak b u ri ­ vayetler, Hz. İbrahim'in 80 yaşında sünnet olduğuna dair sahih ri­ vayetlere aykırı düşmektedir. 4 İbn Sa'd, Hz.İsma'il'in onüç yaşında sünnet olduğunu kay ­ detmektedir.5 Tevrat'ta da, Hz.İsma'i'l'in onüç yaşında sünnet olduğu zikredilmektedir.6 Wensinck'in İslam Ansiklopedisine yazdığı Hıtan maddesinde, İbn Sad'ın rivayetine dayanılarak Hz.İbrahim'in onüç yaşında sünnet olduğu kaydedilmiştir. 7 İbn Sad, onüç yaşında sünnet olanın Hz.İsma'i'l olduğunu kaydettiğinden, bu hususun bir tercüme hatası olması muhtemeldir. Hz. İbrahim'in "ilk defa sünnet olan kimse" olduğu nakledil­ mektedir. 8 Daha önce kaydettiğimiz gibi, Barnaba İncili'nde sünnetin Hz.Adem 'le başladığı kaydedilmiştir. 9 Genetik ilminin kuralları da böyle olmasını gerektirmektedir. Bu sebeble , yeryüzünde ilk defa sünnet olanın Hz.İbrahim olduğuna dair rivayetleri ihtiyatla karşılamak gerektiği kanaatindeyiz.

1 Nevevf, Minhac, XV, 122; tHacer, Fethu'l-Barl, X, 288. 2 1.Sad, Tabakat, I, 47; Buharl, el-Edebü'l-Müfred, s.426, No:l244. 3 Nesai, Sünen, VI, 200-201. 4 1.Sad, a.g.e., I, 47; Nevevf, a.g.e., 1 12. 5 1.Sad, a.g.e., I, 51.

XV,

122; Miras, Tecrid-i Sarih Tercüm esi, IX,

6 Tevrat, Tekvin, 17/25-26.

7 Wensinck, l.A., Hıtan maddesi, V/I, 543. 8 !.Malik, Muvatta, II, 922; Buharl, el-Edebül-Müfred, s.428, No: 1250. 9 Barnabas, The Gospel of Barnabas, bölüm: 23, s.25.

272 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş Hıtanın İslam'dan önceki bir adet olduğuna, İbn Abbas 'ın sünnet edilmesiyle ilgili olarak bize gelen rivayetler de şahitlik et­ mektedir. Buna göre İbn Abbas'a Hz.Peygamber .vefat ettiği zaman kaç yaşında olduğu sorulmuş, İbn Abbas da, o zaman sünnetli oldu­ ğunu, buluğ çağına ulaşıncaya kadar da çocukları sünnet etmediklerini söylemiştir. 1

1. Kadınların Sünneti

İslam öncesi kadınların da sünnet edildiğini bilmekteyiz. Ta- · beri (v.3 10), kadınlardan ilk sünnet olanın Hz.Hacer olduğunu nak­ letmektedir. Taberi'nin rivayetine göre, Hz.İb:ı;ahim'in hanımı Sara, ·. Hz. İsma'fl'in annesi Hacer'i kıskanmış, ona kızarak Hz.Hacer'in vücudundan et keseceğine yemin etmiştir. Sara , yemini nasıl ye rine getireceğini düşünmüş , kulak ve burnunu kesersem çirkinleşir gerekçesiyle Hz.Hacer'i sünnet etmiştir. O da kanını gizlemek için etek giymiş ve etek giymek, sünnet olmak adeti bundan kalmıştır. 2 Sara'nın Hz.Hacer'i kıskandığına dair rivayetler Tevrat'ta da yer almaktadır. 3 Ancak Tevrat'ta, Hz.Hacer'in Sara tarafından sünnet edildiğine dair bir kayıt yoktur. Bu durum Taberi'nin rivayetinin ayrı bir kaynağı olabileceğini göstermektedir. İnsanın yaratılışı gereği, kadının kumasını kıskanması normal bir hadisedir. Ancak kadınların etek giymelerini, sünnet edilmelerini böyle bir olaya dayandırmak yanlış olur kanaatindeyiz. Taberi'nin ri­ vayetini doğru kabul edersek, Sara öfkesinden böyle bir yemin etmiş olsa bile, Hz.İbrahim, kendisine Hz.İsma'il'i veren Hacer'e bu mu­ amelenin yapılmasına nasıl razı olmuştur? Kendisine Hz. İshak bah­ şedilen bir peygamber hanımı ve bir peygamber annesi Sara, bu ye­ mini Hz.İbrahim'e neden danışmamış ve zulüm sayılabilecek bu işi yapmıştır? gibi sorulara cevap aramamız gerekecektir. Eğer bu husus, sağlık gibi herhangi bir makul sebebe dayanılarak değil de, sırf Sara'nın yemininden dolayı yapılmışsa, bu yemine niçin keffaret yoluyla bir çözüm aranmamıştır? Halbuki Hz.İbrahim, "Hakikaten yumuşak huylu, bağrı yanık ve kendisini tamamen Allah'a teslim etmiş bir kimse .idi"4

1 Buhar!, Sahih, VII, 144; A.b.Hanbel, Müsned, 1, 287, 264, 357.

2 Taberi) Tarih, 1, 253-254; Tercüme: Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, 1, 370-� 71; Bosnavi, Muhilderetü'l-Evilil, s.38. 3 Tevrat, Tekvin, 16/1-15; 21/9-12. 4 1 1 .Hud, 75.

·

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 273 Ayrıca Hz.Hacer'in kanını gizlemek için etek giydiği ve etek giyme alışkanlığının buradan kaldığı hususu makul değildir. Eğer Hz.Hacer, kanını gizlemek için etek giydiyse, daha önceleri hayız ha­ lindeki hanımlar veya kendisi niçin etek giymemiştir? Taberi'nin (v.3 10) naklinden bu işin ilahi bir buyruk veya sağlık gibi bir hikmete binaen değil de, sırf Hz.Sara yemin ettiği için zulmen yapılmış ol­ duğu manası sezilmektedir. Hz.İbrahim'in, emrindeki kimselere zulmettirmesi kabul edilir bir husus değildir. Taberi'nin bu konudaki rivayetinin ravileri olan Süddi, Esbat b.Nasr, Amr b.Hammad , Musa b.Harun ise hadis imamları tarafından cerhedilmişlerdir. Özellikle Süddf yalancılıkla itham edilmiştir. Diğerlerinin de zayıf kimseler olduğu bildirilmiştir. ! Bu durumda Taberi'nin rivayetini, Hz.Hacer'in sünnet oluşunu haber vermesi dışındaki yönleriyle sahih kabul etmeye imkan yoktur. Ayrıca, bazı bölgelerde halen devam etmekte olan kadınların sünnetini de, böyle bir olaya bağlamak yanlış olur. Bizce, Hz.Hacer'in sünneti bir sağlık hikmetine mebni olmalıdır. Nitekim bugün de bir yaratılış özelliği olarak, bazı bölge kadınla­ rında, sünnet edilerek giderilen bir fazlalık mevcuttur. Hz.Hacer'in sünnetinin de, aynı şekilde vücudunda sünneti gerektirecek bir fazla­ lığın mevcud olmasından dolayı yapılmış olması muhtemeldir. Zaten Hz.Hacer , kendisi Mı�ırlı bir cariye idi, eski Mısır' da ise erkek çocukların sünnet edilmesi gibi, kız çocukların da sünnet edildiği bilinmektedir. 2 Taberi'nin (v. 3 10), Hz.Hacer'in sünnetine dair riva­ yetini doğru kabul edersek, Hz.İbrahim ' in evine gelinceye kadar, eski Mısırlılar tarafından tatbik edilegelen ve kız çocukları için bir ihtiyaç durumunda olan sünneti olmadığı ve Hz.Sara tarafından sünnet edildiği hatıra gelmektedir. Ayrıca Hz.Sara'nın, Hz.Hacer'e olan öfkesinden dolayı yemin edip onu sünnet e ttiğini doğru kabul edersek, eski Mısır'da kız çocuklarının sünnet edilme sebebi nasıl açıklanacaktır? Kadınların hıtanı Cahiliye devrinde de yapılmaktaydı. Kadın­ ların Cahiliye döneminde de sünnet edildiğine " İbn Mukattı 'at al­ Buzur" (Kadın sünnetçisi kadının oğlu) lakabı da şahitlik e t mektedir. 3 Nitekim bu konuda kaynaklarımızda bir kayıt bulunmak1 t.sad, Tabakat, VI, 376, 408-409; Zehebi, M1zanü'l-l'tidal, 1, 175-176, 236-237; III, 254-255; iV, 225; l.Hacer, bisanü'l-M1zfın, VI, 134; Bilmen, Büyük Tefsir Tarihi, s.112. 2 Bayat, Tarihte Sünnet, s.'7-9; Hz.Hacer'in Mısırlı oluşu i çin bkz: Tevrat, Tekvin , 1/61. 3 Wensi �ck, l.A., Hıtan maddesi, V/I, 543.

274 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş tadır. B�na göre, Hz.Hamza Uhud harbinde savaştığı bir sırada, annesi (Ummü Enmar) Mekke'de kadınlan sünnet eden Siba b.Abdil­ Uzza'yı çarpışmaya davet etmiş ve "ey Siba, ey bızır kesicisi kadının oğlu buraya gel!" diye meydan okumuştur. 1 Bu durum, kadınların sünnetinin o zam an Mekke 'de cari bir uygulama olduğunu göstermektedir. Kadınların sünnetine "Nevf" veya "Hafdu'l-Enas " denilmekteydi. Kadınların sünnetine dair uygulama Medine 'de de yapılmak­ taydı. Ebı.1 Davud (v.275), Medine'de bir hanımın kızları sünnet et­ tiğini ve Hz.Peygamber'in kendisine: "Fazla derin kesme, böyle yap man hem , kadın için daha fazla lezzet vesilesi, hem de kocası için daha hoştur" 2 buyurduğunu nakletmektedir. Ayrıca bir b aşka hadiste Hz.Peygamber: "İki sünnet yeri birbiriyle temasta bulunursa gusül lazımdır" 3 buyurmuştur. Hadiste bahsedilen "iki sünnet yerinin" biri erkeğe diğeri kadına ait olduğuna göre, Hz.Peygamber'in, o zaman uygulanmakta olan kadınlann sünnet olmalarına/dair adeti tasvib ettiği anlaşılmaktadır. Buhari 'nin (v.256) diğer bir rivayeti de bu hususu te'yid etmektedir. Buna göre, Ümmü'l-Muhacir, Rum ca­ riyeleri arasında esir edildiğini, Hz.Osman'a götürüldüğünü, kendi ­ lerine müslüman olmalarının teklif edildiğini, İslam'ı kabul etmeleri üzerine Hz. Osman'ın, kendilerinin temizlenip sünnet edilmelerini emrettiğini nakletmiştir. 4 Buhari'nin bu rivayetinden, kadınların sünnetinin Hz.Peygamber tarafından yasaklanmadığını, şayet bir yasaklama olsaydı Hz.Osman'ın, İslam'ı kabul eden Rum cariyele­ rinin sünnet edilmelerini emretmeyeceği anlaşılmaktadır. Ayrıca Hz.Peygamber bir başka hadislerinde: "Hıtan erkek için sünnet, kadınlar için şeref vericidir"5 buyurmuşlardır. İslam alimleri, kadınların sünneti konusunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. İmam Şafi 'i, hıtanın kadınlann için vacib oldu­ ğunu söylemiştir. İslam alimlerinden bir kısmı da, :Maşnk kadınlan ile Mağrib kadınlannın fizyolojik bakımdan farklı olduklarını kabul ederek, Maşrık kadınlarının, yaratılışlarındaki fazlalıktan dolayı sünnetle yükümlü olduklarına, diğerlerinde ise böyle ' bir fazlalığın

1 Buhari, Sahih,V, 37; 1.Hişam, Sire, III, 74, 76; A.b.Hanbel, Müsned, III, 501. 2 E.Davud, Sünen, V, 421. 3 Buhfı.ri, Sahih, 1, 76; Müslim, Sahih, 1, 272; E.Davud, Sünen, 1, 148. 4 Buhfıri, el-Edebü'l-Müfred, s.426-427, No: 1245, 1249. 5 A.b.Hanbel, Müsned, V, 75.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 275 bulunmayışı sebebiyle sünnetle mükellef olmadıklarına hükmetmiş ­ lerdir. L

2. Sünnetin Vakti Yahudiler sünneti, çocuğun doğumunun sekizinci günü yaptık­ lanndan2, İslam'da, doğumun sekizinci günü sünnet yapmak yahudi ­ leri taklid olacağından mekruh kabul edilmiştir. Hıtanın doğumun yedinci' gününde yapılmasının Yahudi adeti olduğu için mekruh olduğu da ileri sürülmüştür. 3 Tevrat'ta, hıtanın doğumun yedinci günü yapılmasına dair bir emir varsa da, 4 yahudilerin adeti, hıtani doğu­ mun sekizinci günü yapmaktır. Bu sebeple, sünnetin doğumun ye­ dinci günü yapılmasının mekruh olduğuna dair görüş geçerli değildir. Ayrıca Hz.Peygamber, torunları Hz.Hasan ve Hüseyin'i doğum larının yedinci günü sünnet ettirmiştir. 5 Sünnetin yapılacağı zaman hususunda İslam alimleri ihtilaf etmişlerdir. Bir kısım alimler, sünnet için belli bir vakit tayin edil ­ mediğini, küçükken sünnet olmanın vacib olmadığını söylemişlerdir. Diğer bir kısım alimler de, buluğdan önce sünneti haraıri sayacak kadar ileri gitmişlerdir. 6 Maverdi (y.974), sünnet için vakt-i vücub ve vakt-i istihbab olmak üzere iki vakit tayin edildiğini, vücub vaktinin bülfığ zamanını, istihbab vaktinin ise, doğumun yedinci gününden itibaren bülfığdan önceki çağı kapsadığını söylemektedir. İstihbab vakti için de tercih edilen zamanın doğumun yedinci günü olduğu, bu günde sünnet yapmanın müstehab kabul edildiği belirtilmektedir. 7 Sünnetin ileri yaşlarda yapılması gerektiğini öne sürenler, İbn Ab ­ bas'ın (r.a), Hz.Peygamber vefat ettiği sırada "Bülfığ çağına kadar çocukların sünnet edilmediğine" dair rivayetini delil olarak almışlar. dır.8 1 Nevevi, Minhac, III, 148; l.Hacer, Fethu'l-Bari, X, 286; Canan, Hz.Peygamber'in Sünnetinde Terbiye, s.91.

2 Tevrat, Tekvin, 17/13, 2115; Luka İncil'i 1159, 2121. 3 l.Hacer, a.g.e., X, 289. 4 Tevrat, Levililer, 1213. 5 l.Hacer, a.g.e., X, 289.

� Canan, Hz.Peygamber'in Sünnetinde Terbiye, s.90.

7 Nevevi, Minhac, III, 148; l.Hacer, Fethu'l-Bari, X,289. 8 Buhari, Sahih, VII, 144.

276 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş Sonuç olarak, yahudileri takli'd olacağı için, doğumun sekizinci günü sünnet yapmak mekruh telakki edilmiş, doğumun yedinci gü­ nünden, bülUğ çağına kadar sünnet caiz görülmüş, bülUğ çağına ula şınca da vacib kabul edilmiştir. 1 İbn Abbas'ın sünnet olduğunda 15 yaşında olduğuna dair, Tayalisi'nin (v.204) Müsned'indeki rivayeti delil olarak alanlar, çocuk 15 yaşına ulaştığında bu vazifenin ifasının vacib olduğunu söylemişlerdir.2 İslam'ı sonradan kabul etmiş ve herhangi bir sebeble 'sünnet çağını geçirmiş kimselerin sünneti konusunda, farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bir kısım İslam alimleri, sünnet olmadıkça mühtedinin müslümanlığının nakıs olacağına, sünnetsizin namazının caiz olma­ yacağına, kestiğinin yenilmeyip , Ka'be 'yi tavaf edemeyeceğine hükmetmişlerdir. 3 Buhari (v.256), bir erkeğin İslam'ı kabul ettiği zaman, büyük bile olsa, sünnet olmakla emredildiğini kaydetmekte dir.4 İ.Kayyım (v.75 1), "Hayatına malolsa bil e , yaşlı kimselerin sünnet olması gerektiğini" söylemektedir. 5 Yaşlı kişilerin sünnet edilmeleri gerektiğine delil teşkil eden bir rivayet de, daha önce kay­ dettiğimiz Ümmü'l-Muhacir'in, Hz. Osman'ın " İslam'ı kabul eden kadınların sünnet edilmelerini emrettiğine" dair naklidir. 6 Bu riva­ yetten, müslüman olan kadınların sünnet e dilmesini emreden Hz.Osman'ın, İslamı kabul eden erkeklerin de sünnet olmasını em rettiği, bunu Hz.Peygamber, Ebu Bekir ve Ömer'in (r.a. ) uygula­ masına dayanarak yaptığı hususunu çıkarabiliriz. Nitekim bu görüşü te'yid eden bir rivayet, Ebu Davud (v.275) ve Ahmed b. Hanbel (v.241) tarafından kaydedilmiştir. Buna göre, Guseym b . Kelib 'in dedesi, Hz.Peygambere gelerek müslüman olmuş, Peygamberimiz de, oıia ve onunla beraber müslüman olan diğer bir kimseye "etek tıraşı ve sünnet olmalarını" emretmiştir.7 Hz.Hasan, Hz. Peygamber zamanında Rum ve Habeş asıllı olanların müslüman olduklarını ve bunların sünnet dahil hiçbir şey 1 Ayni , Umdetü'l -Kaıi, XXII, 272; Miras, Tecrid-i Sarih Tercümesi, IX, 1 12. 2 Tayalisi , Müsned, s.343, No: 2640.

3 1.Hacer, a.g.e., X, 287; Canan, a.g.e., s.90. 4 Buhfırf, el-Edebü'l-Müfred, s.428, No: 1252. 5 l.Kayyım, Tuhfetü'l-Mevdfıd, s.97. 6 Buhfııi, el-Edebü'l-Müfred, s.426-427, No: 1245, 1249. 7 E.Davud, Sünen, I, 253; A.b.Hanbel , Müsned, Ill, 145.

lsldm'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitfıb Örf ve Adetleri / 277 ıçın teftiş edilmediklerini söylemiştir. 1 Hasan B asri d e , "Hz.Peygamber'in huzurunda bazı insanlar müslüman oldular da, on ­ lardan hiçbiri sünnet konusunda teftiş edilmediler" demiştir. Hz.Hasan'ın ve Hasan Basri'nin bu sözlerine şöyle bir açıklama geti ­ rilmiştir: "Hz.Peygamber'in huzurunda müslüman olan bu kimseler teftiş edilmediler, çünkü Araplar ve yahudilerin hepsi sünnet oluyor­ lardı. Hıristiyanlardan başka sünnet olmayan yoktu, ki hıristiyanlar da sünnet olanlar, sünnet olmayanlar diye iki grubtan müteşek. kildi. "2 Bu durumda Hz.Hasan'ın bahsettiği kimselerin Musevi-Hı­ ristiyanlar'ın izlerini taşıdıkları ve Hz.Peygamber'in 'o nların sünnet olduklarını bildiği ortaya çıkmaktadır. Avret mahallinin açılmasının haram olması sebebiyle, yaşlı kimselerin sünnet olmalarının caiz olmadığı ileri sürülmüştür. An ­ cak, bunun dini bir vazife olmasından dolayı mübah olduğu, bu hu ­ susta avret mahallinin açılmasının haram olmadığı öne sürülmüş tür.3 Hıtanın dinin şiarından olan bir farz olup, onunla müslümanın kafirden ayird edildiği, avret mahallinin onun için açıldığı, şayet farz olmasaydı bir sünnetin yerine getirilmesi için setr-i avret gibi bir farzın terkedilmeyeceği kaydedilmiştir.4 Hattabi(v.388) de, hı tanın va­ cib olduğunu söyler.5

_

İmam Malik (v. 179),· sünnet olmayanın şahitliği kabul edilmez ve imamlığı caiz olmaz demiştir. 6 Hanefiler ise, hıtanın fıtrat cümlesinden terki mümkün olmayan bir sünnet olduğu görüşündedirler. 7 İ.Abbas,: "Sünnet olmayan kimsenin namazının kabul olma­ yacağını ve kestiğinin yenilmeyeceğini" söylemiştir. 8 Hz.Ali (r.a.) de, Hz.Peygamber'in kılıcında asılı olarak buldukları sahifede, "İs -

1 Buhfui, a.g.e., s.428, No: 1251. 2 Ulvan, Terbiyetü'l-Evlad, 1, 105. - 3 t.Hacer, Fethu'l-Bari, X, 287-288. 4 t.Arabl, Arızetü'l-Ahvezi, X, 217; Ayni, Umdetü'l-Kari, XXII, 45 . 5 1.Hacer, a.g.e., X, 288. 6 Ulvan, Terbiyetü'l-Evlad, 1, 103. 7 Serahsi, Mebsut, X, 156. 8 Ulvan, a.g.e., 1, 103.

278 / Doç.Dr. Ali Osman .Ateş lam'da, sünnetsiz olan kimse sünnet edilinceye kadar bırakılmaz" diye yazılı olduğunu söylemiştir. 1 lslam alimlerinden hıtanın vacib olduğu görüşünde olanlar, sünnetsiz kimsenin taharet ve namazının fesada uğrayacağını, çünkü gulfede idrar kalabileceğini, bu yüzden gerekli temizliğin yapılama­ yacağını, böyle bir kimsenin imametinin caiz olmadığını, kendisinin de özürlü sayıldığını, namazının kendisine ait olduğunu söylemişlerdir.2

3. Cfilıiliye Devrinde Sünnet Merasimi Bazı rivayetlerden, Cahiliye devrinde de hıtan için ziyafet ve­ rildiğini öğrenmekteyiz. Nitekim, Hz.Peygamber'in sünnetli olarak dünyaya gelmeyip, dedesi Abdülmuttalib tarafından doğumunun yedinci günü sünnet edildiğini ileri süren rivayetlerde, Abdülmutta­ lib'in Hz.Peygamber'i sünnet ettirdiği, bu vesile ile Kureyş 'e ziyafet verdiği kaydedilmektedir.3 Hz.Peygamber'in sünnetli olarak dünyaya gelip gelmediği ayrı bir tedkik konusu olmakla beraber, burada or­ taya çıkan husus, Cahiliye devrinde hıtan dolayısıyle ziyafet verme uygulamasının mevcut olduğudur. Sünnet daveti ve sünnet merasimi için de,seşitli görüşler ileri sürülmüştür. Bir kısım alimler, Osman b.Ebi'l-As'ın (r.a.) bir habe ­ rine dayanarak, hıtan için merasim ve davet yapılmayacağını ileri sürmüşlerdir. Buna göre, Osman b.Ebi'l-As sünnet yemeğine davet edilmiş, o da icab e t etmekten kaçınmıştır. Sebeb o larak, Hz.Peygamber zamanında ne sünnete ne de davete gitmediklerini göstermiştir.4 Ancak, Taberani (v.360)'den naklen Osman b.Ebi'l­ As 'ın icabetten kaçındığı bu hıtanın, bir kız çocuğunun hıtanı olduğu kaydedilmiştir. 5 Buharı (v.256), erkek çocukların hıtanı için davet yapıldığına dair bir nakilde bulunmaktadır. Buna göre, Abdullah b.Omer (r.a.), oğlu Salim ve Nu'aym'ı sünnet ettirmiş, bundan do layı

1 Ulvan, a.g.e., I, 103. 2 Ulvan , a.g.e., 1, 104. 3 1.Kayyım, Zadü'l-Me'ad, 1, 18-19; l.Kesir, el-Bidaye, il, 288. 4 A.b.Hanbel, Müsned, IV, 217. 5 Heysemi, Mecmau'z-Zevfiid, IV, 60; 1.Hacer, Fethu'l-Bari, X,289.

lslfım 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitfıb Örf ve Adetleri / 279 da bir koç kesmiştir. Salim b.Abdillah , bundan dolayı çocuklara karşı neşelenip sevindiklerini haber vermektedir. 1 Bazı rivayetler, Hz.Peygamber devrinde sünnet sebebiyle ziya­ fet verilmediğini kaydederse de, senedce daha kuvvetli diğer bir kısım nakiller, ashabtan bir çoğunun, sünnette eğlenceye de yer veren hususi bir merasim yaptıklarını ifade etmektedir.2 Nitekim, Hz.Aişe'nin erkek kardeşinin kızları sünnet edilmiş ve esnada çocukları eğlendirecek bir kimseyi çağırmak için Hz.Aişe'den izin istenmiş, O da, buna izin vermiştir.3 Ayrıca, İbn Ömer'in (r.a.) bir ses işitince endişelendiği, kendisine bunun hıtan (sünnet) veya düğün olduğu söylenince ses çıkarmadığı kaydedilmek tedir. 4 bu

Sonuç olarak, İslam, Hz. İbrahim ve diğer peygamb erlerin sünneti olan hıtan uygulamasını tasvib etmiş, erkekler için sünnet, kadınlar için şeref verici olduğunu belirtmiştir. 5

1 Buhô.ıi, el-Edebü'l-Müfred, s.426-427, No: 1246. 2 Canan, Hz.Peygamberin Sünnetinde Terbiye, s.92. 3 Buhô.ıi, el-Edebü'l-Müfred, s.427, No: 1247. 4 1.Hacer, el-Metô.libu'l-Aı iyye, il, 53, No: 1627. 5 A.b.Hanbel, Müsned, V, 75.

280 / D_oç.Dr. Ali Osman Ateş m- Ni:KAH

A- NİKAH UYGULAMALARI Nikah konusunu, geniş olması sebebiyle, Yahudilik, Hıristiyan­ lık, Cahiliye sırasını gözeterek bölümler halinde inceleyeceğiz. Evlenme Yahudiliğin büyük önem verdiği konulardandır. Talmud'un değişik yerlerinde evlenme için gerekli işlemler belirti­ lerek, kurallara bağlanmıştır. Evlenme bir Tanrı buyruğu niteliğin­ dedir. Tevrat, Allah'ın Adem ve Havva'ya, semereli olup, çoğal­ malarını, yeryüzünü doldurup, ona hakim olmalarını emrettiğini kaydetmektedir. 1 Evlenme ile ilgili hükümler, daha çok Tevrat'ın Tesniye bölümünde yer almaktadır. Evlilikte yapılması gerekli hazır­ lık, süsleme, kıza, geline verilecek eşya, nişan, nikah, bu ikisi arasındaki münasebetler incelenmiş ve hükme bağlanmıştır. 2 Yahudilikte, küçük yaştaki kızların evlenmeleri velilerinin izin vermesi ile olur. 3 Kadın rızası olmaks1zın evlendirilemez. Yahudilerde nikahın rüknü üçtür: 1-Erkeğin, kadının kabulü ile, iki şahidin huzurunda kadının elini tutup, onu takdis etmesi ve İbranice "Şu yüzük ile benim için mukaddes oldun" demesi, 2-Yazılı olarak bir akit icrası, 1 Tevrat, Tekvin, 1128; D]nler Tarihi Ansiklopedisi, il, 459. 2 Dinler Tarihi Ansiklopedisi, il, 392. 3 M.Es'ad, Tarih-i nm-i Hukuk, s.208.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 281 3-0n kişiden az olmayan erkekler huzurunda bereket duasının yapılmasıdır. I Hıristiyanhk ise; evliliği, cemiyetin birlik ve bozulmazlığını sağlayan kutsal bir müessese olarak görür. 2 Hıristiyanlığa göre, fu ­ huş v e zina işleyenlere Allah hükmedecektir v e b u yüzden evlilik muteber olmalıdır. 3 Evlilik çağı hem Tevrat'a, hem de İncil'e göre ergenlik çağından sonra gelir, bundan önce kimsenin nikahı kıyılmaz. Hıristiyanlık'ta anne-babanın söz kesip sonuc� bağlama hakkı vardır, zorla evlendirme yetkileri yoktur. 4 İnciller'de evlenme, miras, alış-veriş gibi konularda yeterli hü ­ kümler bulunmamaktadır. Bunun için, her Hıristiyan ülkesinin ayrı ayrı medeni kanunu vardır. Hıristiyanlıkta, nikahın ahirette de devam etmeyeceği inancı sezilmektedir. Nitekim İnciller'de yer alan bir kayıtta Hz.İsa , Sadukller tarafından kendisine sorulan, ölen enbüyük ağabeyleri nin hanımını sıra ile alan, yedi kardeşten hangisinin Kıyamette yen­ gelerini alacağına dair soruya, "Onlar Kıyamette ne evlenirler, ne de kocaya verilirler, ancak gökte olan melekler gibidirler. " 5 diye cevap .vermiştir. C ahiliye devrinde, Arabistan 'da, pederşahiliğe dayanan bir evlenme usulü vardı. Bu usul, erkeğe büyük bir serbestlik bırakıyor, fakat eski maderşahi nizamın izlerini de taşıyordu. İslam'dan önce, evlilik münasebeti hakkında oldukça yüksek bir telakki belirmiş ise de, kadının vaziyeti düzelmemişti. Evlilik akdi, evlenmek isteyen kimse ile kızın velileri arasında yapılırdı. Kızın rızası gerekli görül mezdi. Evlilikte kadın, kocasının mutlak hakimiyeti altında idi. 6 Evlenmeye karar vermek için Hübel putunun yanında yalvarılır ve 1 M.Es'ad, a.g.e., s.209.

2 Descµffi, Hıristiyan Dini, s.62; D i nler Tarihi Ansiklopedisi, 11, 304. 3 İbranilere Mektup, 13/4. 4 Dinler Tarihi Ansiklopedisi, il, 304. 5 Matta, 22/29-30; Markos, 12124-25. 6 Schacht, 1.A., Nikah maddesi, IX, 258.

282 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş kur'a çekilirdi. 1 Mekke 'de mukaddes sayılan kumrular vardı. Dul bir kadın tekrar evlenmeye karar vermeden önce dulluğunun temiz olmayan vasıflarını yüklediğini sanarak kuş uçururdu. 2 Kuş sağa doğru uçarsa hayra yorumlayıp işe devam eder, sola doğru uçarsa vazgeçerdi. 3 Hz.Peygamber, bu kuş uçurma işini yasaklamıştır. 4 İslam, Yahudilik ve Hıristiyanlık'ta olduğu gibi evliliği kutsal bir müessese olarak kabul etmiştir. İslam'da evlilik teşvik edilmiş, evlenme bir akit olmasına rağmen bir ibadet kabul edilmiştir. Nite ­ kim Hz.Sevde , Peygamberimiz'in kendisini boşamamasını istemiş, Ahirette de Hz.Peygamher'in hanımlarından birisi olarak diriltilmeyi istediğini belirtmiştir. 5 İbn Abidin, nikahın Ahirette de devam eden bir ibadet olduğunu kaydetmiştir. 6 Ayrıca Peygamberimiz, kadınların velisinin izni ve şahitler bu­ lunmadan nikahlarını kıydıramayacaklarını bildirmiştir. 7 Cahiliye devrinde ise, evlendirilecek kadın, dul olsun, kız olsun iznine ihtiyaç

duyulmazdı. 8 İslam bu uygulamayı reddetmiş, dul veya kız ols �n; evlenecek kadının izninin alınmasını istemiŞtir. Peygamberimiz, du­ lun izninin isteğini açıkça söylemesinden ibaret olduğunu, bakirenin ise, rızasının susması ile anlaşılacağını bildirmişlerdir. Ayrıca, dul kadının nefsine velisinden daha çok hak sahibi olduğunu, açıkça rıza­ sının alınmasının gerektiğini, bakire kızla da istişare edilip, izninin

alınmasının icabettiğini belirtmişlerdir. 9 Nitekim, Cahiliye devrinin alışkanlığı ile olsa gerek, Hansa binti Rızam el-Ensari'yi (r. a. ) , dul bir kadın olduğu halde, babası rızasını almadan evlendirmeye kalkmış, Hz.Peygamber ise bu nikahı iptal etmiştir. 1 0 Yine bakire bir 1 Dermenghem, Hz.Muhammed'in Hayatı, s.71. 2 Budda, Hilmi Ömer, "Sami Dinlerde Kurbanın Mahiyeti", s.38. 3 Hattab, Fethu'l-Meliki'l-Ma'bud, III, 76-77. 4 E.Davud, Sünen, III, 257-258. 5 l.Sad, Tabakat, VIII, 53-54; Davudoğlu, Selftmet Yollan, III, 349. 6 t.Abidin, Reddü'l-Muhtar, il, 354-355. 7 E.Davud, Sünen, il, 566-568; Tirmizi, Sünen, III, 407-4 1 1. . 8 Çağatay, Cahiliye Çağı, s.136. 9 Buhil.·ti, Sahih, VI, 135; Müs]i � , Sahih, il, 1036-1037; E.Davud, Sünen, il, 573575; Nesai, Sünen, VI, 84-86; l.Mace, Sünen, 1, 601-602. 0 1 Buhil.ri, Sahih, VI, 135; E.Davud, Sünen, il, 579.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 283 kız, Hz.Peygamber'e babasının kendisini istemediği biri ile zorla evlen dirdiğini söylemiş, Hz.Peygamber bu kızı nikahlandığı kimseye varıp varinamakta serbest bırakmıştır. 1 Yukarda Yahudilik ve Hıristiyanlıkta evlenme yaşının büluğ çağı ile başladığını kaydetmiştik. İslam'da da evlenmeA yaşı büllığ çağı ile başlamaktadır. Nitekim Hz.Peygamb erin, Hz.Aişe ile altı yaşındayken nikahlanıp, dokuz yaşına geldiğinde de zifafa girdiği nakledilmektedir. 2 Burada, Arap yarımadasında iklimin tesiriyle büllığ çağının erken yaşlarda bAaşladığını gözden uzak tutmamamız gerekmektedir. Ancak, Hz. Aişe'nin Hz. Peygamberle ondokuz yaşında iken zifafa girdiği de kaydedilmektedir. Kanaatimizce bu rivayetler daha doğru olmalıdır.* Cahiliye devrinde evlenme konusunda rekabet yapılır, bir kim ­ senin evlenmek istediği kadınla evlenebilmek için, ilk isteyen şahıs ilgisini kesmeden, çeşitli yollara başvurularak bu kadına talip olu ­ nurdu. Hz.Peygamber bu durumu şiddetle yasaklayarak, "Sizden bi­ riniz kardeşinin evlenme teklifi bitmeden aynı kadına evlenme teklifinde bulunmasın" 3 buyurmuştur.

1- Nikfilı Töreni Yahudilik'te nikahı, hahamın gözetiminde "Mesadder Kiddu ­ şin " denilen bir görevli kıyar. Haham şahitlerin güvenilir kimseler olduklarını anladıktan sonra, nikah kıyılmasına izin verir, evlenen leri kutlar ve gerekli duaları yapar. Evlenme, sinagoglarda yapılan dini törenlerdendir. Evlenecekler oruçlu olarak sinagoga giderler. Tö ­ ren öğle üstü Tann'ya yakarma biçiminde düzenlenir. Sinagogda, ge ­ linle damat ayn yerlerde, özellikle gelin, akrabalarının yanında otu1 E.Davud, Sünen, il, 576; Nesfü, Sünen, VI, 86-87; 1.Mace, Sünen, 1, 602-603. 2 Buhari, Sahih; VI, 134; Müslim, Sahih, il, 1039; E.Davud, Sünen, il, 593; Nesfü, Sünen, VI, 82-83; 1.Mace, Sünen, 1, 603-604. * Rıza Savaş, Hz. Muhammed (S.A.V.) Devrinde Kadın, İstanbul 1992, s.191, acık­ lama no: 191, Krş. El-Mesudi (v.346), Murucü'z-Zeheb, 1-IV, Beyrut tarihsiz, il, 309; İbn Asil.kir (v.571), Tarihu Medineti Dımaşk (Teracimü'n-Nisa kısmı), Tah ­ kik: S . eş-Şihabi, Dımaşk 1982, s. 9-10 ,28; et-Tebrizi (v.737), el-ikmal fi Esmru'r­ Rical, (Mişkatü'l-Mesabih'in sonunda), Tahkik: M.N. Elbani, 1-III, Dımaşk 1382, il, 610. 3 Buhari, Sahih, VI, 136; Müslim, Sahih, 11, 1032-1034; E.Davud, Sünen, il, 564565; Tirmizf, Sünen, III, 440; Nesfü, Sünen, VI, 7 1-73; 1.Mace, Sünen, 1, 600.

284 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş rur, gelin bir gün önce kadınlarla hamama gider, buna MİKVE de­ nilir. Gelin burada suya dalarak yıkanır, bir nevi gusül yapar. Bu, Musa şeriatının önemli bir bölümüdür. Gelinle damadın sinagogda buluştukları yere HUPPA denir. Damadın yanında babası, gelinin yanında annesi oturur. Bu sırada topluca Mezmur okunur, daha sonra, yeni evlilere mutluluk dileği niteliğinde olan bir ilahi söylenir. Haham bu konuda birkaç söz söyledikten sonra Tanrı'ya şükrederek, bir bardak şarabı gelinle damada içirir. Bu törenden sonra gelinle damat, yemek yemek için tek başlarına bir odaya çekilirler. Bunu dü-

ğün töreni izler. 1 Yahudilik'te evlenmek isteyen kız ve erkek, nikah­ tan bir süre önce hahamı ziyarete giderler. Haham onlara, Yahudi di­ ninin bu konudaki buyruklarını anlatır. Evlenmeyi gerçekleştiren iş­ lem nikahtır. Nikah iki bölümden meydana gelir: ilk bölümüne ERUSİN denilir. Bu, daha çok bir söz kesmedir. Bunda sözden dönme imkanı vardır. Ancak bu, çifti gerdeğe sokmaya yeterli değil dir. Bundan sonra düğünün yapılması ile nikahın ikinci . bölümü baş­ lar, buna KİDDUŞİN denir ki, iki törenin bir arada yapılması ile bütünlük kazanır. Nişanlanma, dini bir mahiyet taşımayıp örfe dayanır. Evlenme iki şahit huzurunda olur. ·

Nikahta: "Sen benimle, Musa ve İsrail yasalarına göre bu yüzükle evlendin" sözleri söylenir ve çift odada yalnız bırakılır.2 Ha­ ham nikah kıyarken bazı duaları okur.3 Mezmurlar'dan, yahudilerde gelin olan kızlara düğün türküsü söylendiğini öğrenmekteyiz.4 Hıristiyanlık'ta evlilik, bir Tanrı buyruğu, bir din görevi olarak nitelenir, evlenme papazın idaresinde kilisede gerçekleşir. Nikah yalnızca, evlenecek olanların bağlı oldukları mezhebin kilisesinde kı­ yılabilir. Evlenecek olanlar, nikahlarını kayıtlı oldukları kilisede kıydırabilirler.5 Hıristiyanlık'ta evlilik anlaşması, Hz.İsa tarafından bir sır haline getirilmiştir. Rahip evlenecek olanlara öğütler verdikten sonra, sırrın memurları karı-kocanın karşılıklı razı oluşlarını dinler. 1 Dinler Tarihi Ansiklopedisi, il, 460-462.

2 M.Es'ad, Tarih-i llm-i Hukuk, s.208, 212; Dinler Tarihi Ansikl opedisi, II, 460-462. 3 Bu dualar için bkz: Crehenge, Lıvre De Prieres (Benedictions des Mariages), s.669-671. 4 Mezmurlar, 78/63. 5 Dinler Tarihi Ansiklopedisi, II, 304.

1slam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 285 Onların birleşmiş sağ elleri üzerine haç çeker. "Sizi birleştiriyorum, Peder'in, Oğlun, Ve Aziz Ruh 'un namına, amin" diyerek kutsan mış suyu evlenenlere serper. Sonra rahip, düğüne ait yüzükleri kutsayıp, kadının sol yüzük parmağına takılacak yüzüğü kocaya verir. Bundan sonra rahip, Tanrısal kurban yaparak, yere diz çöken evlileri düğüne ait dualarla kutsallar. Taraflardan biri hıristiyan olmayan evlenmelerde, bu din ayinleri yapılmaz. ! Nikahı kıyan papaz İncil' den parçalar okuyarak, evlilere mutlulukları için dua eder, ilahiler söylenir.2 İslam, nikahın şahitler huzurunda kıyılıp, evleneceklerin rıza­ sının alınmasını tasvib etmiştir. Bu konudaki rivayetler daha önce zikredilmiştir. Bunun yanısıra Hz.Peygamber nikahın, cami ve mes­ cidlerde kıyılmasını tavsiye ederek, def çalınıp halka ilan edilmesini emretmiştir.3 Ancak bu husus, Yahudilik ve Hıristiyanlık'ta olduğu gibi bir mecburiyet ifade etmez. İslam'da nikahın, bir din adamı ta­ rafından kıyılması mecburiyeti yoktur. Herhangi bir müslüman bu vazifeyi ifa edebilir. Yahudilik'te olduğu gibi, yeni evleneceklerin ni ­ kaha oruçlu gitmeleri mecburiyeti de yoktur. İslam'a göre nikah, bir günah çıkarma, bir keffüret değil bir akittir. İslam'da nikahın, Yahu ­ dilik'te olduğu gibi öğle üstü veya bir başka zaman kıyılma şartı da yoktur. Bayram namazı veya Cuma namazı vakti dışında, her zaman nikah kıyılabilir. Yahudilik'teki, nikahtan önce yıkanma adeti (Mikve) gibi, İslam'da da evlenecek kişilerin gusletmesi sünnettir. Bu husus, Tevhid dinlerinde yer alan, temizliğe önem verme prensip !erinden olduğu için İslam'da da yer almıştır.4 Yahudilerde, hahamın nikahı akdederken birkaç söz söylemesi adet olduğu gibi, islam'da da nikahı akdeden tarafların temsilcileri bu konuda bir hitabede bulunurlar. Bu, Cahiliye devrinde mevcut olan bir adetti. Nitekim, Hz.Peygamber'in Hz.Hatice ile nikahı kıyılırken, akrabalarının birer hitabede bulundukları kaydedilmiştir.5

1 Descuffi, Hıristiyan Dini, s.307-308.

2 Dinler Tarihi Ansiklopedisi, il, 304. 3 Tirmizi, Sünen, İII, 399. 4 Müslim, Sahih, II, 1038. 5 Süheyli, Ravdu'-Unuf, il, 238; Halebl, lnsanü'l-Uyun, 1, 226-227 ; Köksal, Hz.Muhammed ve İsl amiyet, (Mekke Devri ), s. 103-104 ; Berki-Keskioğl u , Hz.Muhammed, s.47.

286 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş Nikah töreni esnasında şarap içme, Tanrısal kurban yapma, kutsama, kutsal su serpme; evleneceklerin birleşmiş elleri üzerine haç çekme, düğüne ait yüzükleri kutsama gibi Yahudi ve Hıristiyan uygulamaları İslam tarafından reddedilmiştir. Ancak, nikah esna ­ sında dua etmek lslam'da da vardır. Bu konu ile ilgili olarak Hz.Peygamber'in öğrettiği dualar, hadis kitaplarında mevcuttur. 1

Cahiliye devrinde, yeni evlenen bir kimseye ( �IJ · Li)� ) "Anlaşmanı ­ zın tam ve oğullarınız olması dileğiyle" derlerdi. Cahiliye halkının bu temennisinde kız çocuklarından nefret duyma hissi sezilmektedir. 2 Hz.Peygamber, yeni evlenenlere ( � IJ · Li)� ) denilmesini yas ak­ layarak,

"Allah sana mübarek etsin, sana mübarek olsun, aranızı ha­ yırla cemetsin" denilmesini emretmişlerdir. 3 Cahiliye devrinde erkeğin evinde y;ıpılan düğüne "Urs ", kadının evinde yapılan düğün·e " Umra" denilirdi. Düğün bir hafta sürer ve "Usbu" diye adlandırılırdı. 4 W.Heffening, hadislerde nikahla ilgili olarak rastlanılan bil­ gilerin, bütünüyle Cahiliye çağındaki adetlere tekabül ettiğini ileri sürmektedir.5 Heffening'in bu görüşüne kat.ılmak mümkün değildir. Çünkü nikah konusunda, Hz.İbrahim 'den kalmış olması kuvvetle muhtemel olduğu veya ma'kul olduğu için, Hz.Peygamb er'in tasvibine uğramış adetler olduğu gibi, lsia.m'ın ölçülerine uymadığı için Hz.Peygamber tarafından reddedilmiş birçok Cahiliye örf ve adeti mevcuttur.

2- Velime Nikah akdine çağırılanlara verilen düğün yemeği olan velime ­

nin, Yahudilik ve Hıristiyanlık'ta da mevcut olduğunu görmekteyiz.

' 1 Tirmizi, Sünen, III, 4 13-414; Nesfti, Sünen, VI, 89-90; l.Mace, Sünen, !, 609-610. 2 l.Esir, Nihaye, il, 248; Hattab, Fethu'l-Meliki'l-Ma'bud, iV, 13. 3 E .D avud, Sünen, il, 598-599; Tirmizi, Sünen, 111, 400; Nesfö, Sünen, I, 128; l.Mace, Sünen, 1, 6 14-615; A.b.Hanbel, Müsned, 1, 201; III, 451; Darimi, Sünen, il, 134. 4 Heffe ning, l.A., Düğün Merasimi m addesi, IX, 261. 5 Heffening, a.g.y., IX, 261.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 287 Nitekim bu konuda Tevrat'ta, Hz.Ya'kub 'un Lea ile evlendiği zaman, kayınpederi Laban'ın bir düğün ziyafeti tertib e derek ora daki halkı davet ettiği kaydedilmektedir. 1 Yuhanna İncili 'nde ise , Hz.İsa zamanında Galile'nin Kana şehrinde bir düğün olduğu, bu düğüne Hz. İsa'nın annesinin, H z . İ s a ve talebelerinin davet edildiği kaydedilmektedir. İncil'in kaydına göre Hz.İsa, bu düğün ziyafetinde şarap bitince, taş küplerdeki suyu şaraba çevirmiş ve düğün davetli lerine ikram ettirmiştir. 2 Yine Matta İncili 'nde, Göklerin Melekutu , oğluna düğün yapıp, ziyafet veren bir kırala benzetilmiştir. Bu kıral düğün davetlileri için ziyafet hazırlamış, sığır ve davarlar kesmiştir. 3 Bu kayıtlar bize Velime'nin hem Yahudilik, hem de Hıristiyanlık'ta mevcut olduğunu göstermektedir. Velime, Cahiliye devrinde de mevcuttu. Bu dönemde velime, güveyin evinde, düğünün ertesi günü, ailenin dost ve yakınları ile, semtin fakirleri davet edilerek, onların bir düğün-ziyafet sofrasına oturtulması ile gerçekleşirdi. 4

Kaynaklarımız Hz.Peygamber'in,

Hz.Hatice ile evlendiği zaman velime yaptığını kaydetmektedir ler. 5 İslam , vellme adetini t asvib etmiştir. H z . Peygamber, Abdurrahman b.Avf'a (r.a.), evlendiği zaman velime yapmasını em retmiştir. 6 Aynca Hz.Peygamber evlendiği zaman, Hz.Hatice dahil olmak üzere, bütün hanımlarına velime yapmıştır. 7

Cahiliye devrinde düğünün ertesi günü, gelin kocasının evine gittikten sonra yapılan velimeyi, Hz.Peygamber gelin kocasının evine gittikten sonra, zifaftan önce yapmıştır. 8 İstisnai bir durum olarak Hz.Safıyye'nin velimesini, Hayber savaşından dönüşte zifaftan sonra

1 Tevrat, Tekvin, 29/22-23. 2 Yuhanna, 211-10. 3 Matta, 2212-4. 4 Hamidullah, İslam Peygamberi, II, 1 1 14-1115. 5 l.Kesir, el-Bidaye, il, 320; Halebi, İnsanü'l-Uyı'.'in, I, 227; Köksal, Hz.Muhammed ve İslamiyet (Mekke Devri), s.104. 6 Nesfıi, Sünen, VI, 128-129; l.Mace, Sünen, I, 615; l.Malik, Muvatta', II,545.

7 Buhiiri, Sahih, VI, 142-143; Müslim, Sahih, II, 1048- 1052; Tirmizf, Sünen, III, 403; l.Mace, Sünen, I, 615. 8 Müslim, Sahih, II, 1050.

288 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş yapmıştır. l Cahiliye devrinde, gelin güveyin evine götürülürken ( ı-S�· L;� ı-!l:.; I fl:.;l )"Size geldik, size geldik. Allah size de bize de ömür versin" şeklinde bir gazel söylenilirdi.2 Hz.Peygamber bu adeti tasvib ederek, "Ensar, içlerinde gazel adeti olan bir topluluktur, keşke onlara "Size geldik, size geldik. Allah size de bize de ömür versin" ( ı-5� L;� ı-!l:.; I fl:.;1 ) diyecek bir kız gönderseydiniz"3 bu­ yurmuştur.

3- Mchir

Mehir, nikah esnasında erkek tarafından kadına verilen ağırlık olup, İbranice "Mohar", Süryanice "Mahra " şeklinde ifade edilmiştir. İslam'da, nikah esnasında erkeğin kadına vermeye mecbur olduğu, kadının mülkiyetine giren mal anlamına gelmektedir.4 Mehir uygulamasının Yahudilik'te de mevcut olduğunu görmek­ teyiz. Nitekim İbraruler'de "Mohor" denilen ve bir kızı almak için babasına ödenen bir para vardı ve boşanan bir kadın bunu iade etmek durumunda değildi. 5 Yahudilik'te bir evlenme mukavelesi yapıldığını da bilmekteyiz. , Yahudilik'te mehir uygulaması ile ilgili olarak, bazı bilgilere rastla­ maktayız. Nitekim Tevrat'ta, Hivi reislerinden Hamor'un oğlu Şekem 'in, Hz.Ya'kub 'un kızı Dina ile evlenebilmek için her türlü ağırlık ve hediyeyi vermeye hazır olduğuna dair sözleri zikredilmiştir. 6 Ayrıca Tevrat, Mehir konusunda sarih emirler koymuştur: "Ve eğer bir adam nişanlı olmayan bir kızı aldatır ve onunla yatarsa, kendi karısı olmak üzere, mutlaka onun için ağırlık verecektir. Eğer kızın babası, ona, kızı hiç vermek istemezse, kızlara verilen ağırlığa göre para verecektir."7 Yahudilerde mehir karşılığı olarak, kızın babasına hizmet edildiği kaydedilmektedir. Nitekim Ya'kub Peygamber'in, hanımı 1 Müslim, Sahfh, II, 1047-1048. 2 A.b.Hanbel, Müsned, iV, 78. 3 l.Mace, Sünen, I, 6 12-613.

4 Bilmen, Istılahat-ı Fıkhıyye Kamusu, il, 115; Spies, l.A., Mehir maddesi, VII, 494. 5 Örs, Musa ve Yahudilik, s.176; Dinler Tarihi Ansiklopedisi, il, 420-421, 462. 6 Tevrat, Tekvin, 34/11-12. 7 Tevrat, Çıkış, 22116-17.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 289 Rahel'le evlenmek için kayınpederi ve dayısı olan Laban'a yedi yıl hizmet ettiği kaydedilmektedir. I Kur'an-ı Kerim'de de Hz.Musa 'mn, kayınpederi Şu'ayb(a.s.) ile, O'nun iki kızından biri ile evlenmesi karşılığı olarak, sekiz yıl çalışmak üzere anlaşma yap tığı haber verilmektedir. 2 Gerek Kur'an-ı Kerim, gerekse Tevrat'ın bildirdiklerinden ya­ hudilerde evlenecek erkeğin, mehiı'i kızın kendisine değil, babasına verdiğini anlıyoruz. Bunun bir nevi başlık olduğu hatıra gelmektedir. Tevrat'ın nakillerinden, yahudilerde kadınların satın alınması usulünün carı olduğu, Hz.Ya'kub'un, dayısı Laban'ın iki kızını satın almak için, yedi yıl hizmet ettiği anlaşılmaktadır. Tevrat'ın kaydına göre, gerek Rahel, gerekse Lea, babalarının kendilerini satıp paralarım yediğini söylemişlerdir. 3 Yahudilerde mehrin, kızın kendisine değil de babasına veril ­ mesi, bunun bir satış olarak nitelendirilmesine sebeb olmuştur, an­ cak çok geçmeden, kadınların satın alınması fikri, İsrail şeriatından kalkmıştır. 4 Yahudilerde, koca tarafından yazılı bir belge vasıtasıyle mehir tayin edilmesine " Khetouba" denilmektedir. Bu uygulama, Hz.Musa zamanından b eri b i linmekteydi. Daha s onral arı gittikçe yaygınlaşarak, Mişna'ya bir kaide olarak girmiştir. Mişna ve Talmud zamanında, Khetouba'nın en az derecesi bakire için iki yüz zouze (dinar), , dul için yüz zouze (dlnar) idi. Nikah devam ettiği müddetçe koca b unu ödeyip ödememekte serbestti. Koca vefat eder veya hanımını boşarsa, Khetouba acillik kazanır ve kadın onu koca sının malından alırdı . Khetouba, Yunan v e Roma' daki Cihaz'a benzemektedir. Çünkü mehir, nikah masraflarına yardım maksa­ dıyla olmadığı gibi, kadın tarafından da götürülmüş değildir. Aksine bunu veren kocadır, müeccel olup, nikah ortadan kalkmadıkça gerçek­ ten ödenmesi Hizım değildir.5 1 Tevrat, Tekvin, 29/18-27. 2 28.Kasas, 23-29. 3 Tevrat, Tekvin, 3 1114-15; M.Es'ad, Taıih-i llm-i Hukuk, s.199. 4 M.Es'ad, a.g.e, s.209. 5 M.Es'ad, a.g.e., s.209.

290 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş Hukukçulardan bazıları, Khetouba'nın menşeini araştırmışlar ve bununla arkada bırakılan veya boşanan zevceye, kendisini geçindi ­ recek bir sermaye temin edilmek istendiğini ileri sürmüşlerdir. An ­ cak, kadının ş,ahsi: malları bulunması sebebiyle, Khetouba'ya. ihtiyacı olmayabilir. üte yandan koca, Khetouba'yı karşılayacak mal bırak­ madan da vefat edebilir. Bu durumda Khetouba tayininin karıya bir faydası olmayacaktır. Bu sebeble, Khetouba tayini için gösterilen se ­ beb kafi değildir. Bu konuda, diğer bir sebeb olarak, Khetouba'nın ce ­ zfü bir şart olması ( Clause Penale) ileri sürülmüştür. Talak, sa dece kocanın selahiyetinde olduğu için, koca bu yetkisini , kadına an cak Khetouba ile tayin edilen meblağı ödemekle kullanabileceğini taahhüt etmiş oluyor. Nikahın feshi, yahudilerde hala kabul edilme­ miştir. Ancak doğrusu şudur ki, Khetouba, İslam'daki mehrin benzeridir. Mes'ud Havi: buna mehir demektedir. 1 Hıristiyanlarda mehir, biraz daha şekil değiştirmiş olarak kar­ şımıza çıkmaktadır. Hıristiyanlarda evlenecek olanların birbirlerine karşılıklı olarak bağışta bulunmaları gereği vardır. Bu paraya genel­ likle "Drahoma " denilir. Kızın ödediği para kimi yerlerde çok bü­ yüktür. Evlenmelerde , mezheblere göre, karşılıklı para verme, mal mülk bağışlama işleri değişiktir. Bu konuda kiliselerin görüşleri birbirine uymaz. Katolik ve Ortodoks Kiliseleri'nin uygulamal arı farklıdır. 2 Mehir uygulaması Cahiliye devrinde de mevcuttu. Mehir evlili ­ ğin meşru ve muteber olması için şartı. Mehirsiz evlenme ayıp sayıl­ makta, mehirsiz evlenen kadın bir odalık olarak telakki edilmek ­ teydi. Antar hikayesinde mehirsiz evlenmeye zorlanan ve böyle bir evlenmeyi şerefsizlik sayan Arap kadınlarından bahsedilmektedir. Yahudilik'te olduğu gibi, Cahiliye devrinde de mehir genç kızın kendi ­ sine değil, velisine verilirdi. Cahiliye döneminde evlenmenin bir satın alma mahiyeti taşıdığı görülmektedir. Bu devirde, nişanlanan kıza , " Sadak" denilen bir hediye verilir, ancak mehir olarak hiçbir şey alamaz, mehir kızın velisine ödenirdi. 3 Hz.Peygamber'den az evvelki bir devrede, Mehir ve Sadak'ın birleştiği, hiç olmazsa kısmen, mehrin kadının kendisine verildiği

1 M.Es'ad, a.g.e., s.209-210. 2 Dinler Tarihi Ansiklopedisi, II, 304. 3 Spies, 1.A, Mehir maddesi, VII, 494-495; Schacht, 1.A., Nikah m addesi, IX, 258.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 291 tahmin edilmektedir. 1 Bu devirde, çeyizin dışında, koca karısına "Sudak" , "Mehir", ''Ecr" v.s. denilen bir şeref ücretini ayırd et­ meksizin veriyor, bu, kadının emrinde oluyor, babası bile ona dokunamıyordu. 2 Mehir'in Cahiliye devrinde mevcut olduğuna, bazı kaynaklarda yer alan, Hz.Peygamber'in, Hz.Hatice ile evlenmesine dair rivayet de delil teşkil etmektedir. Buna göre, Hz.Peygamber, Hz.Hatice ile oniki ukiye ve bir neşş mehir karşılığında evlenmiştir. 3 Cahiliye döneminde inehirsiz evlenmeler de mevcuttu. Bu tür evlenmeye "Şığar" denilirdi. Şığar , iki kadının nefsini birbirine mehir sayarak, değiş tokuş yapmaktır. İslam, bunu nehyetmiştir. Peygamberimiz: "islam'da mehirsiz, değişmek suretiyle nikah yoktur"4 buyurmuştur. Ayrıca, Cahiliye devrinde , galiplerin, bir mehir vermeksizin, mağlup ettikleri kimselerin kızlarıyla evlendikleri kaydedilmekte dir.5 Bir kısım Batılı yazarlar, Hz.Peygamber'in Safiyye (r.a.) ile evlenmesini, Araplar arasında yaygın olan bu adete bağlamışlardır. Bunlar, esir bir kadının azad edilmesinin ona mehir sayılabileceğini dikkate almayarak, mağlfıp edilen kimsenin kızı ile mehirsiz ev­ lenme adetine uyulduğunu ileri sürmüşlerdir. Nitekim kaynakları ­ mızda, Hz.Peygamber'in, Hz.Safiyye 'yi azad ettiği, bunu O'na mehir kılarak, kendisiyle evlendiği kaydedilmektedir. 6 Cahiliye devrinde cariyelerin, fuhşa teşvik edildiğini, hatta zorlandıklarını , bunların kazançlarının mehir olarak nitelendirildi ­ ğini bilmekteyiz. Nitekim bu dönemde, KureyŞ 'in Ka'be'yi yeniden yap ması sırasında, Kureyşliler'den fahişelerin m ehrini Ka'be'nin inşası için yardım olarak verm emeleri istenmiştir. 7 Peygamb e 1 Spies, a.g.y, Vll, 494. 2 Hamidull �h, Makaleler, s.22-23. 3 l.Es1r, Üsdü'l-Gabe, 1, 23; Halebi, lnsanü'l-Uyun, 1, 226-227; Neşş yanın ukiye, ukiye i se 40 dirhemdir.: Müslim, Sahih, il, 1042; l.Esfr, en-Nihiiye, 1, 80.

4 Buhiiri, Sahih, VI, 128; Müslim, Sahih, 11, 1035; E.Davud, Sünen, il, 560-561. 5 Spies, a.g.y., VII, 494-495.

6 Buhiiri, Sahih, VI, 121; Müslim , Sahih, il, 1043-1045; Nesiif, Sünen, VI, 1 14-115; l.Mace, Sünen, 1, 629. 7 ı.tshak, Sire, s.84; Taberi, Tarih, il, 287-288; Buna benzer bir istek Tevrat'ta da vardır, bkz: Tesniye, 23/118.

292 / Doç.Dr.

Ali Osman Ateş

rimizin de, bir hadislerinde köpek parasından, zina mehrinden, kahin bahşişinden nehyettiğini görmekteyiz. 1 Hadisten de anlaşılacağı gib i , fahişel erin kazancına m ehir denilerek, bu yolla p ara kazanılması İslam tarafından yasaklannıştır. Cahiliye çağında, kadınlara verilen mehrin zorla geri alındığını, bunun için kadınlara baskı yapıldığını biliyoruz. Bu durum, Kur'an-ı Kerim tarafından haber verilmektedir. İslam, Cahiliye devrinin bu uygulamasını reddetmiş, kadınlara verilen mehrin zorla ellerinden alınmasını yasaklamıştır. 2 Cahiliye devrinde kocası vefüt eden bir kadın, ölenin vellsi veya oğlu tarafından, mehri zorla elinden alınıncaya kadar hapsolunurdu. Kadın mehrini vermezse, ölünceye kadar serbest bırakılmazdı. Ölenin velisi veya oğlu, ölenin karısını dilerse kendisi nikahlar, isterse bir başkası ile evlendirerek mehirini alırdı. Ebu Kays b.el-Eslet vefat edince, karısı Kebşe'nin başına böyle bir durum elmiş, O da Hz.Peygamber'e şikayet etmişti. Bu dönemde Medfne 'de yaygın bir adete göre, bir kimse öldüğü zaman orada bulunan varisi, hemen elbisesini ölenin karısının üstüne atar, kadına yeni bir mehir vermeksizin, ölen kocasının ver­ diği mehir ile nikahlamakta veya başkalarıyla evlendirip mehirini almakta daha çok hak sahibi olurdu. Kadın, ölen kocasından aldığı mehiri, o kimseye verirse ailesinin yanına dönebilirdi. Şayet ölenin oğlu küçük ise, kadın o çocuk büyüyünceye kadar bekletilirdi. Bu uy­ gulama ölen kimsenin arkada bıraktığı cariyelerine de yapılmaktaydı.3 Cahiliye devrinde, köle ve cariyelerin mehir olarak verildiğini öğrenmekteyiz. Bu hususla ilgili olarak, Arap şairlerinden Beşşar b.Bürd ile annesinin, Ezd kabilesinden bir adamın köleleri iken, sahipleri tarafından, Beni Ayl 'dan bir kızla evlendiğinde mehir olarak verildikleri kaydedilmiştir.4 Yine Cahiliye döneminde, yetim kızların mehirleri tam olarak verilmezdi. Bunların mehirleri, nikahlanan diğer kadınlara nisbetle ya az veriliyor veya hiç verilmiyordu. Nitekim, bu devirde, nikahları 1 Tirmizi, Sünen, III, 439 .

2 4.Nisa, 19-21. 3 Taberi, Cami'u'l-Beyan, iV, 304-307. 4 M.Şemsetti n, "Kable'l-lslam Araplarda lctimai Ail e", Daru'l-Fünun nahiyat Fa­ kültesi Mecmuası, iV, 83.

·

lslfım'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 293 külfetsiz olduğu için yetim kızlardan on tane nikahlayan kimseler bulunuyordu. 1 İslam, Cahiliye devrinin bu uygulamasını da reddet­ miştir. Kur'an-ı Kerim'de Allah, yetim kızların mehirlerinin diğer kadınlardan az verilmesini yasaklamıştır. 2 Hz.Aişe, Cahiliye devrinde güzellik ve malına rağbet ederek, velisinin, sosyal mevkii itibariyle emsali kızlarınkindeneksik mehir vererek evlenmek istediği yetim kızlar bulunduğunu haber veriyor ve "Velisi bulunduğunuz yetim kızlar hakkında haksızlık yapmaktan korkarsanız" 3 ayetinin böyle kimseler hakkında nazil olduğunu bildiriyor. 4 Cahiliye döneminde savaş, baskın gibi bazı sebeblerle birçok kız yetim kalıyor ve bir erkeğin himayesine sığınıyorlardı. Böylece bir erkeğin himayesinde, haklarına riayet edilemeyecek kadar yetim kız toplanıyordu. İslam, bu yetimlerin haklarını korumak için, velilerinin başka kadınlarla evlenmesini tavsiye etmiştir. 5 Kur'an da bu hususta: "Kadınlar hakkında senden fetva isterler. De ki, onlar hakkında fetvayı size Al ­ lah veriyor: Bu fetva, kendilerine yazılan şeyi vermediğiniz ve kendi ­ leriyle evlenmeyi arzu ettiğiniz yetim kadınlara ve bir de zavallı ço ­ cuklara ve yetimlere doğrulukla bakmanız hususunda Kitab'da size

okunandır . . . "6 Ayette bel.i rtilen ( ıJ4-l �L. ) "Kendilerine yazılan şey"den maksadın mehir, miras vs. haklar olduğu kaydedilmiştir.?

İslam, Cahiliye devrinin mehirle ilgili uygulamalarını düzelt­ miştir. Kur'an-ı Kerim, kadınlara mehirlerinin verilmesini açıkça emretmiştir: "Kadınlara mehirlerini cömertce verin, eğer ondan gönül hoşluğu ile size bir şey bağışlarlarsa onu afiyetle yiyin" 8 "Onlardan faydalandığınıza mukabil, kararlaştırılmış olan mehirlerini verin, kararlaştırılandan başka, karşılıklı hoşnud olduğunuz hususta, size bir sorumluluk yoktur. "9 Onlarla zinadan kaçınmaları, iffetli olma1 Taberi, a.g.e., iV, 231-234.

2 4.Nisa, 3. 3 4.Nisa, 3.

4 Buhari, Sahih, VI, 135-136; E.Davud, Sünen, il, 555; Nesfö, Sünen, VI, 1 15-116. 5 Miras, Tecrid-i Sarih Tercümesi, XI, 284-285; Watt, Hz.Muhammed, s.162-163. 6 4.Nisa, 127. 7 Yazır, Hak Dini, III, 1485. 8 4.Nisa, 4. 9 4.Nisa, 24.

294 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş ları ve gizli dost tutmamış olmaları halinde velilerinin izniyle evlenin ve örfe uygun bir şekilde mehirlerini verin" l Yine Kur'an, kadınlar, zifafa girmeden boşanıldığı takdirde, onların, herkesin mala durumuna göre faydalandırılmasını emret­ miştir. Aynca Kur'an, kadınların kendilerine mehir tayin edildikten sonra, dokunulmadan boşanmaları durumunda mehirlerinin yarısının kendilerine verilmesini emretmektedir. 2 Peygamberimiz de, Hz.Hatice dahil olmak üzere, bütün hanımlarına mehir vermiştir. Hz.Aişe, Peygamberimiz'in hanımlarına verdiği mehirin 500 dirheme eşit olan 12 ukiye ve 1 neşş olduğunu söylemiştir. 3 Ayrıca, ashabdan Abdurrahman b . Avf'ın hanımına beş dirhem değerinde bir altını mehir olarak verdiği zikredilmektedir. 4 Peygamberimiz de, evlenecek kimsenin hanımına, "demirden bile olsa, bir yüzüğü" mehir olarak vermesini emretmiştir.5 Kur'an-ı Kerim, kafir kadınların boşanmasını, onlara verilen mehirin geri istenilmesini, kafir erkekler tarafından mümin kadınlara verilen mehrin de geri verilmesini emretmiştir. 6 Kur'an'ın bu buyruğundan da Cahiliye devrinde kadınlara mehir verildiğini anlı yoruz. Kur'an'da, Yahudilik ve Cahiliye devrinde olduğu gibi, kadının satın alın.masını fikri ile, satış bedeli olarak mehir yer almamıştır. Fakat mehir, kadının isteyebileceği bir bedel, bir mükafat olarak te ­ lakki olunmuştur. lslam'a göre mehir kadının kendi malıdır, evlenme sona erse bile kadın mehri muhafaza eder. 7 Hz.Peygamber, evliliği kutsal ve hukuki bir bağ saymış, mehrin gelinin ebeveynine değil, kendisine verilmesini sağlamıştır. 8 1 4.Nisa, 25. 2 2.Bakara, 236-237. 3 Müslim, Sahih, il, 1042; E.Davud, Sünen, il, 582; Nesfıi, Sünen, VI, 1 16-117; l.Mace, Sünen, I, 607. 4 Buhi'ıri, Sahih, VI, 137, 139; Müslim , Sahih, il, 1042-1043; E.Davud, Sünen, II, 584. 5 Buhi'ıri, Sahih, VI, 129-130; Müslim, Sahih, II, 1041. 6 60.Mümtehine, 10. 7 Spies, 1.A., Mehir m�ddesi, VII, 494-495.

8 Senıl, Hz.Muhammed'in Felsefesi, s.450-451.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 295 Sonuç olarak lslfun, Yahudilik ve Cahiliye devrindeki gibi, me ­ hirin bir nevi başlık parası olarak kadının velisine verilmesini ilga etmiş, bunun bir bedel değil, bir nevi hak olarak kocalar tarafından gelinin kendisine verilmesini emretmiştir. Mehirin hem Yahudilik, hem de Cahiliye devrinde mevcut olması ise, bunun Hz.lbrahim 'den kaldığını hatıra getirme kt e dir. Hıristiyanlardaki Drahoma uygulaması ise, lslam'la uyuşmamaktadır. İslam, m e hirsiz evlenmeleri de reddetmiş, kadınlara verilen mehirin zorla geri alınmasını, yetim kızların mehirlerinin az verilerek nikahlanmasını yasaklamıştır. Mehirin, tamamen kadının mülkü olduğunu, hiçbir şekilde rızası alınmadan elinden alınamayacağını hükme bağlamış­ tır. lslam'ın, bütün bu uygulamalarla, kadının sosyal mevkiini yük­ seltip, erkekleri, ahlaklı, doğru ve adil olmaya sevkettiği açıkça gö­ rülmektedir.

4- Ziiaf Yahudilik'te zifafla ilgili bir uygulama olarak, birden fazla ha­ nımla evli bir kimsenin, yeni aldığı hanımının yanında yedi gün kal ­ dıktan sonra diğer hanımlarının yanına gittiğini görmekteyiz. Tevrat­ 'ın bildirdiğine göre, Hz.Ya'kılb'a kayınp ederi Laban, ikinci kızı Rahel'i de O'na karı olarak vermesi için, onun, yeni evlendiği hanımı ve dayısı Laban'ın büyük kızı Lea 'nın yanında yedigün kalmasını söylemiştir. 1 Yine Tevrat, yahudilere, yeni bir kadın alıp evlendikleri zaman bir yıl cenge çıkmamalarını, yeni evlenen erkeğin üzerine hiçbir iş yükletilmemesini, bir yıl evinde serbest bırakılmasını emretmiştir. 2 Kaynaklarımızın bildirdiğine göre, Cahiliye devrinde Medine'de yaşayan yahudilere, reisleri Fityun , evlenen her genç kızın, kocasının yanına gitmeden evvel, ilk geceyi kendi yanında ge çirmesini kabul ettirmişti. Fityun'un, bunu, Evs ve Hazrec kabilele rine yaptığı da söylenilmektedir. Evs ve Hazreç kabileleri o za m an yahudilerin baskısı altında yaşıyordu. Nitekim, Malik b.Aclan es-Salim i el­ Hazreci'nin kız kardeşi, Beni Süleym'den bir kimse ile nikahlanmıştı. Fityun, kızı getirtmek için adamlarını göndermişti. Malik'in kız kardeşi ise, ilk geceyi kocası olmayan bir adamla geçirmek istememişti. Sonunda Malik b.Aclan, kadın kılığına girerek kız kardeşi ile birlikte Fityun'un konağına gitmiş ve onu öldürmüştü. 1 Tevrat, Tekvin, 29/26-28. 2 Tevrat, Tesniye, 24/5.

296 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş Daha sonra da Malik, Yemen hükümdarı Ebu Kerih Tüban Esad 'dan veya Gassanller' den yardım alarak yahudileri sindirmiştir. 1 Damadın, yeni gelinin yanında kalma süresi konusunda Pey­ gamberimiz, Tevrat'ta kaydedilen uygulamayı tasvib ederek, bakire ile evlenen kimsenin, onun yanında yedi gün kalmasını istemiş , ken­ disi de böyle yapmıştır. Hz.Peygamber: "Şüphesiz, dul kadın için üç gece, bakire kız için yedi gece ikamet hakkı vardır" 2 buyurmuştur. Hz.Peygamber evlendiği zaman, Safiyye ve Ümmü S eleme 'nin

yanında üçer gün kalmıştır.3 Ayrıca Enes b.Mfilik (r.a.), o zamanlar, bir kimsenin, dul bir kadın üzerine bakire kızla evlenmesi duru­ munda onun yanında yedi gün, bakirenin üzerine dul bir kadın alması durumunda da, onun yanında üç gün kalabileceğini haber ve ­

riyor. 4 Amr b.Şu'ayb , dedesinden Peygamberimiz'in1 bakire ile ev­ lenen bir kimsenin, evlendiği zaman onun yanında üç kalacağını n'ak­ letmişse de5 , diğer kaynaklarda bu müddet yedi gün olarak tesbit edilmiş ve bu hususun daha doğru olduğu kaydedilmiştir. 6 Sonuç olarak, Yahudilerde mevcut olup, Hz.Peygamber'in de tasvib ettiği, damadın bakire olarak aldığı hanımının yanında yedi gün kalma süresi, bunun, Arap toplumunda İslam'dan önce de bulun­ duğu ve Hz.İbrahim 'den kaldığı intibamı uyandırmaktadır.

5- Cima Yahudilik'te, hayızlı haldeyken hanıma yaklaşmak yasaklan­ mıştır. Tevrat'ta bu konu ile ilgili kesin emirler bulunmaktadır: "Adet murdarlığında iken, çıplaklığını açmak için bir kadına yak -

1 1.Esir, el-Kamil, 1, 656-657; Semhfidi, Vefaü'l-Vefö, 1, 178; Watt, Muhammad at . Medina, 's.193; Çağatay, Cahiliye Çağı, s.95; Köksal, Hz.Muhammed ve İslamiyet, (Medine Devri), 1, 44-45. 2 Müslim, Sahih, il, 1084; 1.Mace, Sünen, 1, 617; 1.Malik, Mu vatta', 11, 530.

3 Müslim, Sahih, il, 1083; E.Davud, Sünen, il, 594-595; 1.Mace, Sünen , 1, 6 17; 1.Malik, Muvatta', il, 529.

4 Buhfıri, Sahih, VI, 154-155; Müslim, Sahih, il, 1084; E.Davud, Sünen, il, 595; Tirmizi, Sünen, III, 445. 5 A.b.Hanbel, Müsned, il, 178.

6 t.Hacer, Fethu'l-Bfıri, IX, 276.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 297 laşmayacaksın" 1 Yine yahudilerde, hayızlı kadının murdar ve pis ka­ bul edilmesi sonucu, hayızlı hanımla cinsel ilişkide bulunmak, top lumdan kovulmayı gerektiren bir suç kabul edilmiştir.2 Darimi (v.255), Cahiliye devri halkının, hayızlı kadınlara Mecu­ siler'in yaptıkları gibi yaklaştiklarını nakletmiştir. 3 Taberi (v.3 10) ise, Cahiliye devrinde erkeklerin, kadınlara hayızlı haldeyken normal yerden değil de, arkadan haram yoldan yaklaştıklarını kaydetmektedir.4 Ayrıca Katade (v. 1 18), Cahiliye devrinde erkeklerin, yahudilerin yaptığı gibi, hayızlı kadınlarla bir evde kalmayarak, onları ev den çıkardıklarını, onlarla bir kaptan yemek yemediklerini haber vermektedir.5 Hayızlı kadınlarla ilgili ayetler nazil olunca, 6 bazı Araplar, bu ayetle eski adetin tesbit edildiğini zannetmişler, hatta çöl halkından bazıları Hz.Peygamber'e müracaat ederek, havanın so­ ğuk ve elbiselerinin yetersizliğinden yakınıp, adet zamanında kadınların evden dışarı çıkarılmamasını rica etmişlerdi. 7

Yukarda kaydedilen hayızlı haldeyken kadınları evden çıkarma adetinin, Medine ve civarında sürdürülmekte olması kuvvetle muhtemeldir. Çünkü bu bölgede Araplar, yahudilerle içiçe yaşamak­ taydılar. Yahudilere ise Tevrat'ta, hayız, nifüs ve özür halinde iken, kadınların kendilerinin ve dokundukları, kullandıkl arı herşeyin (insanlar dahil) murdar olacağı, murdar olan şahsa dokunan kimsenin veya eşyaların mutlaka yıkanmasının gerektiği bildirilmiştir. 8 Bu emirler sebebiyle yahudiler, bu meselenin çözümünü, hayız halin ­ deyken hanımları evden çıkarmakta, onlarla yatmamakta, kullan. dıkları eşyalara dokunmamakta bulmuşlardır. Bu durumun, Medine ve civarındaki yahudilerde de böyle olduğunu Enes b.Malik (r.a.) haber vermiştir. 9 1 Tevrat, Levililer, 18/19. 2 Levililer, 20/18. 3 Darimi, Sünen, 1, 258.

4 Taberi, Cami'u'l-Beyan, il, 381.

5 Taberi, a.g.e., il, 380-381; Çağatay, Cahiliye Çağı, s.133.

6 2.Bakara, 222. 7 M.Şemsettin, "Kable'l-lslam Araplarda lctimai Aile", s.86, açıklama: 1. 8 Tevrat, Levililer, 1212; 15/19-33. 9 E.Davud, Sünen, il, 620-621; Tirmizi, Sünen, V, 214-215.

298 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş Yukardaki nakillerden anlaşıldığına göre, Cahiliye devrinde Araplar, bilhassa Medine'de, yahudilerin bu adetini benimsemişler­ dir. İslam, bu uygulamayı reddederek, hayızlı haldeyken kadınlarla cinsi yakınlığın yasak olduğunu, onları evden çıkarmaya gerek olmadığnı bildirmiştir. 1 Yine İslam, hayızlı haldeki kadınlara haram yol ­ dan, arkalarından yaklaşma şeklindeki Mecusi kökenli C ahiliye devri uygulamasını da yasaklamıştır. Hayızlı-nifüslı hallerindeyken hanımlara yaklaşmama tarzındaki yahudi uygulamasını da tasvib etmiştir. Bu konuda Kur'an'da: "Aybaşı halinde iken kadınlardan el çekin, temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın" 2 buyurulmuştur. Bunlardan başka, Medfne'deki yahudiler, helal olan yoldan ar­ kadan yaklaşmazlar, böyle bir davranıştan meydana gelebilecek çocuğun şaşı olacağına inanırlardı. 3 Nitekim, Cahiliye devrinde Ensar'ın, ilimde yahudileri kendilerine üstün saymaları sebebiyle, işlerinden bir çoğunda yahudilerc uydukları kaydedilmektedir. Yu­ karda da zikredildiği gibi, yahudilerin, Ensar tarafından taklid edi ­ len uygulamalarından birisi de, kadınlara önlerini gözeterek bile olsa, arkadan yaklaşılmaması idi. Yahudiler cimayı, kadın en örtülü haldeyken ve sadece önden yaparlardı. Ensar yahudileri taklid ederken, Kureyşliler tam aksine hareket ederek, kadınları iyice soyuyor, önlerini gözeterek dile dikleri taraftan yaklaşıyorlardı. Ensar'dan bir kadınla Muhacirler 'den bir erkek evlenmişler, bu erkek karısına, Kureyş'in adeti uyarınca yaklaşmak istemişti. Ensar'dan olan karısı bu işi tasvib etmemiş ve olay Hz.Peygamber'e intikal etmişti. Bunun üzerine: "Kadınlar sizin tarlanızdır, onlara nasıl dii erseniz öyle gelin"4 ayeti nazil olmuştur.s

Görüldüğü gibi İslam, gerek yahudilerin, gerekse Cahiliye dev­ rinin, bu konudaki inanç ve uygulamalarını reddetmiştir. Ayrıca bu husus, Cahiliye devrinde Medine ve civarında yaşayan Arapların, doğru veya yanlış olduğuna bakmaksızın, yahudilerin bazı örf ve 1 E.Dfıvud, Sünen, il, 620-621; Tirmiz\', Sünen, V, 2 14-215.

')

- 2.Bakara, 222. 3 Buhfır\', Sahih, V, 160; Müslim, Sahih, il, 1058; E.Dfıvud, Sünen, 11, 6 18; 1.Mfıce, Sünen, 1, 620. 4 2.Bakara, 223. 5 E.Dfıvud, Sünen, il, 6 18-620.

lslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 299 adetlerini benimsemiş olduklarını, hayızlı iken hanımlarını evden çı ­ karmayı da yahudilerden aldıklarını göstermektedir. Burada, Cahiliye devrinde Arapların " Gıyle " yaptıklarını da zikretmemiz gerekecektir. Gıyle; İmam Malik (v. 1 79) ve bazı alim ­ lere göre,'bir kimsenin emzikli hanımı ile cima etmesidir. Diğer bazı­ larına göre de, hamile kadının çocuğunu emzirmesidir. Arap hekim leri o zamanlar, bunun zararlı olduğunu söylüyorlardı. 1 Peygambe­ rimiz'in bir hadislerinden, gıylenin o zamanlar Rumlar ve İranlılar tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır. İslam, gıyle uygulamasını tasvib etmiştir. Peygamberimiz, gıyleyi yasaklamayı düşünmüş, ancak Rumlar ve İranlılar'ın gıyle yaptıkları halde çocuklarına bir zarar gelme diğini tesbit e d erek, b u n d an vazg e ç m i ş t i r. 2 Hz.Peygamber'in, Rumlar'da ve İranlılar'da da m evcut olan gıyle uy­ gulamasını tasvib etmesi, O'nun, akıl, mantık, sağlık, ahlak yönün ­ den doğru olan, Ehl-i Kitab'a ait örf ve adetleri tasvib ettiğini gös ­ termektedir. Gıyle örneği, Hz.Peygamber'in, peygamberliğini kabul etmedikleri için kızıp, EhH Kitab 'ın her türlü inanç, ibadet ve uy­ gulamalarını reddederek, onlara muhalefet için bunların zıddını em­ rettiğini ileri süren müsteşriklerin görüşlerinin yanlışlığını ortaya koymaktadır. Yine Cahiliye devrinde, azil uygulamasının da mevcut olduğunu biliyoruz. Nitekim, Cabir ve Ebu Sa'id el-Hudri'den (r.a.) yapılan rivayetlerde, ashabın, hamile kalmal arını istemedikleri için cariyelerinden azil yaptıkları, yahudilerin ise, bu hususta onları kı nayarak, "İşte küçük mev'ude budur" dedikleri haber verilmektedir.3 Bu rivayetlerden, o zamanki yahudilerin azli caiz görmedikleri anlaşılmaktadır. İslam, azil uygulamasını tasvib etmiş, Hz.Peygamber, bu ko ­ nuda yahudilerin yalan söylediklerini, çünkü Allah'ın yaratmak istediği şeyi, kulların değiştiremeyeceğini söylemiştir.4

B- NİKAHLA İLGİLİ DİGER HUSUSi.AR

1 Darimi, Sünen, II, 147. 2 Müslim , Sahih, il, 1066- 1067; Nesfıf, Sünen, VI, 107; İ.Mace, Sünen, I, 648; l.Malik, Muvatta, II, 607-608. 3 E.D avud, Sünen, il, 623-624; Tirmizf, Sünen, III, 442-443 . 4 E.Davud, Sünen, il, 623-624; Tirmizf, Sünen, 111, 442-443. .

300 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş 1. Nikfilnn Yasak Olduğu Zamanlar Yahudilik'te, Sebt gününün tutulması emredilmiştir. Tevrat 'm kaydına göre, Rab Yahova, kainatı altı günde yaratmış ve yap tığı işten dolayı, yedinci günde istirahat etmiştir. Bu yüzden yedinci günü (Sebt=Cumartesi) takdis etmiş, mübarek kılmıştır. 1 Yahudilere de bu günü mukaddes toplantı günü tayin edip, hiçbir ağır iş yapmamalarını emretmiştir. 2 Hz.Musa da, yahudilere Sebt Günü'nü tut­ malarını, bu günde avlanmamalarını, mahsül devşirmemelerini, ye-

mek yapmayıp önceden hazırladıklarını yemelerini emretmiştir. 3 Ay­ rıca Hz.İsa zamanında Yahudiler, hastalanıp iyileşen bir adama, Sebt Günü'nde yatağını kaldırmak bile caiz değildir, derlerdi.4 Bu se­ beble yahudiler, Tevrat'ın bu emirlerinden dolayı altı gün çalışır, ye­ dinci gün birşey yapmazlar. Bütün gün ibadetle meşgul olurlar. Sebt Günü·ise, Cuma akşamı başlar. 5 Yahudilerin, Sebt Günü yasağından dolayı nikah, düğün vs. hiçbir iş yapmadıkları bilinmektedir. Hıristiyanlık'ta ise, nikahın yasak günlerde yapılması caiz de­ ğildir.6 Yasak günlerde evlenme töreni yapılmaması Kilisenin emir­ leri arasında yer alır. 7 Hıristiyanlarda evlenme, her vakit kutsal ayinle yapılmamaktadır. Oruç ve tevbe zamanlarında haklı sebebler olmaksızın gösterişli evlenme törenleri yapmak yasaktır. Gösterişli evlenme törenlerinin yasak olduğu vakitler arasında "Geliş vaktin­ den, Noel ertesi gününe kadar olan süreyle, "Büyük Oruç"un ilk çarşambasından " Paskalya" ertesi gününe kadar olan süre zikre dilmektedir. 8 Cahiliye devrinde ise, Şevval ayını uğursuz saydıkları için, bu ayda nikah yapmadıklarını görmekteyiz. Cahiliye halkının bu ayı uğursuz saymalarına, bu ayda taun hastalığı meydana gelmesi sebeb olmuştur. Bu yüzden Cah.iliye halkı ve daha sonra gelen bazı

l Tevrat, Tekvin, 212-3. 2Tevrat, Çıkış, 20/8-1 1; Sayılar, 28/25. 3 Tevrat, Çıkış, 16/25-30. 4 Yuhanna, 5/9-10. 5 Challaye, Dinler Tarihi, s.148. 6 Descuffi , Hıristiyan Dini, s.336. 7 Descuffi , a.g.e., s.173. 8 Descuffi, a.g.e., s.184, 306.

İslfım'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitfıb Örf ve Adetleri / 301 kimseler, Şevval ayında nikah yapmayı , Zifafa girmeyi kerih görmüşlerdir. 1 Hz.Peygamber, Cahiliye halkının Şevval ayını uğursuz sayma­ larını, bu ayda nikah ve Zifaf yapmam alarını reddetmiştir. Hz.Peygamber, Hz.Aişe ve Ümmü Sel�me ile bu ayda nikahlanmış ve yine bu ayda Zifafa girmiştir. Hz.Aişe de, evlendirdiği kadın ları Şevval ayında Zifafa sokmayı müstehab görmüştür.2 İslam , yahudilerin Sebt Günü , hiristiyanların Oruç ve Tevbe zamanlarında nikah töreni yapılmamasına dair uygulamalarını red ­ detmiştir. İslamda nikahın kıyılamayacağı hiçbir vakit yoktur. Kur­ 'an'da, mü'minlere Cuma namazı için ezan okunduğunda alışverişi . terkedip, Allah'ın zikrine koşmaları emredilmiştir. 3 Ancak, bu va­ kitte yapılan bir alışveriş yasak olmasına rağmen geçerlidir. Bu va ­ kitte nikah kıyılması da, Hz.Peygamber'in sünnetine aykırı olacağın ­ dan mekruhtur, ancak sahih ve muteberdir. Hz.Peygamber'in bu va ­ kitte nikah kıydığına, ve kıyılmasına izin verdiğine dair bir bilgimiz yoktur. Hanefilere göre, nikahın caiz olmadığı bir vakit yoktur. İh­ rfunlı iken nikah kıyılıp kıyılmayacağı konusu, ihtilafa sebeb olmuş ­ tur. Şafi'i , Maliki , Hanbeli mezhebi mensubları, ihramlı iken nikahın caiz olmadığı görüşündedirler. Hanefiler ise, ihramlı iken nikahın caiz olduğu görüşündedirler. Bazı hadislerde, Hz.Peygamber'in, Meymune (r.a. ) ile ihramlı iken evlendiği rivayet edilmiştir. 4 Diğer bazı hadislerde ise, Hz.Peygamber'in Meymune ile ihramdan çıkmış olduğu halde evlendiği nakledilmiştir. 5 Hz.Osman'dan gelen bir ri ­ vayette de, Hz.Peygamb er'in, "İhrfunlı kimse nikah kıyamaz, başkası tarafından nikahlanamaz ve evlenme teklifi ile birini isteyemez"6 buyurduğu zikredilmiştir. Birbirine zıt hüküm taşıyan bu hadisler sebebiyle, ihtilaf m eydana gelmiş, İmam Şafi'i , Mali k , Ahmed b.Hanbel , Sa'id b . el-Müseyyeb , Evza'i ve sahabeden bir gurub,

1 l.Sad, Tabakat, VIII, 60-61; Nevev1, Minha d, IX, 209. _ 2 Müslim, Sahih, II, 1039; Tirmizl, Sünen, III, 401-402; Nesai, Sünen, VI, 70, 130; I.Mace, Sünen, 1, 641. 3 62. Cum'a, 9. 4 Buharl, Sahih, VI, 129; Müslim, Sahih, il, 1032; Nesfö, Sünen, VI, 87-88; 1.Mace, Sünen, I, 632. 5 Müslim , Sahih, II, 1032; 1.Mace, Sünen, I, 632. 6 Müslim , Sahih, II, 1030-1031; I.Mace, Sünen, I, 632.

302 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş ihramlı iken nikahın caiz olmadığını, b öyle bir nikahın batıl oldu­ ğunu söylemişlerdir. l Hammad b .Ebi Süleyman , Ebu Hanife , İkrime , İbrahfm en-Nehai , Sevri , Ata b.Ebi Rebah gibi Kufeli olan Hanefi mezhebi mensupları da, ihramlı için nikahın caiz olduğunu, ancak, ihramlının Zifaf yapamayacağını söylemişlerdir. Bu görüşte olan alimler, İbn Abbas'ın yukarda zikredilen rivayetini delil olarak almışlardır. 2 İhramda nikahın caiz olmadığını söyleyen bazı alimler de, Hz .Peygamber'in ihramlı iken nikah yapmasının, kendisine mahsus fiillerinden olduğunu, bunun ümmete yasak olduğunu ileri sürmüşlerdir. 3 İbn Abdilberr , Sa'id b.el-Müseyyeb, Ahmed b .Hanbel gibi alimler de, Hz.Peygamber'in ihramlı iken, Meymune ile evlendiğine dair rivayetinde İbn Abb as'ın vehmettiğini, çünkü . Hz.Peygamber'in, Meymune ile ihramsızken evlendiğini kaydetmişlerdir .4 Sonuç olarak, Hanefi mezhebine göre, İslam'da nikahın caiz ol­ madığı vakit yoktur, Maliki, Şafi'i, Hanbeli mezhebine göre ise, ih­ ramlı iken nikah caiz değildir.

2. Evlenmemek (Tebettül) Tevrat'ta evlenme teşvik edilmiştir. 5 Yahudilik'te, yahudi ırkı ­ nın yok olmasına sebeb olacağı için evlenmemek suç sayılır, sadece evlenmemek değil, bile bile çocuksuz kalmak, azil yapmak, çoğal mamak caiz değildir. Yahudilerde, nesil yetiştirmek çok önemlidir. Bunun için Tevrat'ta, yahudilere ölen kardeşlerinin karılarıyla ev­ lenmeleri emredilmiştir. Hıristiyanların da kabul ettiği Tevrat'ta, evlenmeyi teşvik edici bir hüküm olmamasına rağmen, Hıristiyanlık'ta rahiplik ve rahibelik adı altında, evlenmemenin meşrulaştırıldığını görüyoruz. Pavlus, bu meseleye de el atarak, Hıristiyanlık'ta evlenmeme uygulamasını yer­ leştirmiştir. Pavlus bu konuda: "Adam için kadına dokunmamak iyidir. Fakat zinalardan dolayı, herkesin kendi karısı olsun ve her 1 Nevev1, Minhac, IX, 194-195. 2 Nevev1, a.g.e., xx, 1 11.

ıX,

194-195; 1.Hacer, Fethu'l-Bari, IX, 142; Ayni', Umdetü'l-Kari',

3 Nevevi', a.g.e., IX, 194. , 4 t.Hacer, a.g.e., IX, 142; Davudoğlu, Selamet Yollan, III, 266. 5 Tevrat, Tekvin, 1128.

lslfım'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitfıb Örf ve Adetleri / 303 kadının kendi kocası olsun. Fakat emir olarak değil, müsaade olarak bunu diyorum. Lakin bütün insanların benim gibi olmalarını istiyo ­ rum . . . Fakat evlenmemişlere ve dul kadınlara diyorum, benim gibi kalsalar onlar için iyidir" 1 demektedir. Yine Pavlus, evlenen kimse ­ lerin, karı veya kocalarını hoşnud etmek için kaygı çektiklerini, hal ­ buki evlenmeyen kimselerin, ancak Rablerini hoşnud etmek üzere kaygı çektiklerini söylüyor. Kendi görüşünün, dul kadınların, kızların evlenmemelerinden yana olduğunu söyleyerek, kızını evlendirmeyenin daha iyi yapacağını iddia ediyor. 2 Kısacası evlenmemeyi teşvik ediyor. Ancak Pavlus, Timoteos 'a yazdığı mektup sebebiyle yukarda kaydedilen evlenmemeye dair görüşlerinde tenakuza düşmüştür: "Fakat Ruh açıkça diyor ki, sonraki vakitlerde bazıları imandan irtidad edip, aldatıcı ruhları ve cinlerin öğretişlerini dinle­ yecekler, yalan söyleyenlerin iki yüzlülüğü ile vicdanları dağlanacak, evlenmeyi menedecekler, iman edip hakikatı bilenler tarafından şü­ kürle kabul olunmak üzere, Allah'ın yarattığı yiyeceklerden çekinmeyi emredecekler . "3 . .

Pavlus'un mektubunda bahsettiği Ruh'un, haber verdiği kim ­ selerin ilki, Pavlus'un kendisi olsa gerek. Çünkü O , evlenmemeyi teşvik etmiş, Hıristiyanlığa rahiplik ve rahibelik sistemini yerleş­ tirmiştir. Acaba, Pavlus da mı aldatıcı ruhları ve cinlerin öğretişle rini dinleyerek evlenmemeyi teşvik etmiştir? Bu sorunun cevabı, Pav­ lus'un getirdiği sistem dolayısıyla evlenmeyen rahip ve rahibelerin, tarih içinde yaptıkları olumsuz davranışlarda gizlidir. Sonuç olarak, evlenmemeyi Pavlus'un teşvik ettiğini, Kilisenin bu konudaki görüşünün temelini, onun attığını söyleyebiliriz. Ruhbanlıl5 aslında Hıristiyanlık'ta olmayan l;>ir meslektir. Sonradan kasıtlı olarak bu dine sokulan Ruhbanlık, bir geçim vasıtası ol muştur.4 Hıristiyanlar bekarlığı daha kutsal saymışlardır. Bu, hıris­ tiyanların ilk din adamlarının, Roma Toplumunda görmüş oldukları yaygın fuhuş ve rezaletten doğmuş, toplum tam manasıyle ah­ laksızlığa saplanmış, hıristiyan din adamları bu durumdan başlıca sorumlu olarak kadını görmüşlerdir. Ahlaksızlık, din adamlarının

1 1.Korintoslulara, 7/1-8.

2 1.Korintoslulara, 7/25-40. 3 Tinıoteosa 1.Mektup, 4/1-3.

4 Kazıcı, Kur'an-ı Kerim ve Garp K�ynaklarına Göre Hıristiyanhk, s.111.

304 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş ruhlarında öyle derin bir nefret hissi uyandırmıştır ki, "En aziz kim ­ seler evlenmeyen kimselerdir" diyecek kadar ileri gitmişlerdir. 1 Evlenmemek, fıtrata aykırı bir davranış olduğu için, bu sistem sebebiyle hıristiyan dünyasında, rahip ve rahibelerin gayr-i meşru davranışları ortaya çıkmış, rahip ve rahibeler cinsel ihtiyaçlarını gayr-i meşru yollardan gidererek, zina ve fuhşa sapmışlardır. Evlen­ menin yasak olması sebebiyle, rahip ve rahibelerin tarih boyunca içine düştükleri ahlaksızlıklar, muhtelif eserlerde dile getirilmiştir.2 İslam , Hıristiyanlığın ruhbanlık uygulamasını reddetmiştir. Hz.Peygamber, kendisi evlenmiş ve evlenmeyi teşvik etmiştir. Bir hadislerinde: "Ey gençler topluluğu! sizden kimin evlenmeye gücü ye ­ terse evlensin. Çünkü evlenmek, gözü haramdan daha çok korur, iffeti de muhafaza eder"3 buyurmuşlardır. Ayrıca Peygamberimiz: "Evlen­ mek benim sünnetimdir, kim benim sünnetimden yüz çevirirse ben­ den değildir. Evleniniz, çünkü ben diğer ümmetlere karşı, sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim"4 buyurmuştur. Yine Hz.Peygamber, asha­ bından evlenmemeye, et yememeye, yatakta yatmamaya söz veren kimselerin bu davranışlarını menetmiş, kendisinin kadınlarla evlen­ diğini, uyku uyuduğunu, bazen oruç tutmayıp yemek de yediğini bil dirmiştir. 5 Ayrıca Hz.Peygamber'in, Osman b.Maz'un'un kadınlar dan �e dünya lezzetlerinden kendisini çekmesini menettiği de kay­ naklarda zikredilmektedir. 6 Hz.Peygamberden rivayet edilen diğer hadislerde de , açıkça İslamiyet'te ruhbanlığın olmadığı bildirilmiş ­ tir. 7 Hz.Peygamber'in "Birbirini seven iki kimse için, nikah kadar

1 Kazıcı, a.g.e., s.99-100. 2 Bkz: Gürkan, İslam Kültürünün Garbı Medenileştirmesi, s.63-65; Kazıcı, a.g.e., s.100, 103, 1 1 1-112. 3 Buhfıri, Sahih, VI, 117; Müslim, Sahih, il, 1018-1019 ; E.Davud, Sünen, 11, 538539; Tirmizi', Sünen, 111, 392; Nesfıl, Sünen, VI, 57-58. 4 l.Mace, Sünen, I, 592.

5 Buhfıri, Sahih, VI, 1 16; Müslim, Sahih, il, 1020; Nesfıl, Sünen, VI, 60.

6 Buhfıri, Sahih, VI, 1 18-119; Müslim, Sahih, il, 1020-1021; Tirmizf, Sünen, III, 394.

7 Tirmizi, Sünen, III, 393; l.Mace, Sünen, 1, 593; A.b.Hanbel , Müsned, VI, 157; Hakim, Müstedrek, il, 159.

İslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 305 muhabbeti artırıcı bir husus olmadığını" söyledikleri de zikredilmek­ tedir. 1 Sonuç olarak İslam, Hıristiyanlık'ta mevcut olan, insan fıtra­ tına aykırı evlenmeme (tebettül) uygulamasını reddederek, nikahı teşvik etmiştir. Hz.Peygamber, nikahın kendi sünneti olduğunu bil . dirmiş, insanın kendisini hadım etmesi ise haram sayılınıştır. 2

3. Nikahlanması Haram Olanlar a- Yahudilik'te Nikfilılanınası Haram Olanlar

Yahudilik'te aralarında kan bağı bulunan kimselerle evlenmek yasaktır. Tevrat: "Sizden hiçbiri kendi yakın akrabasından birine, onun çıplakliğını açmak için yaklaşmayacaktır" 3 diye emretmiştir. Tevrat'ın bildirdiğine göre evlenilmesi yasak olanlar şunlardır: Bir kimsenin; 1) Anne-babasıyla, 2) Babasının karısıyla, 3) İster ana bir, ister baba bir olsun kızkardeşiyle, 4) Torunlarıyla, oğlunun kızı veya kızı ­ nın kızlarıyla, 5) Halasıyla, 6) Teyzesiyle, 7) Amcasıyla, amcasının karısıyla, 8) Geliniyle, 9) Kardeşinin karısıyla, 10) Kayınvalldesiyle, kayınvalidenin oğlunun kızı veya kızının kızıyla, 1 1 ) İki kız kardeşle aynı anda evlenmesi yasaktır.4 Tevrat, bu yasakların çiğnenmesi halinde suçluların öldürül mesini emretmektedir. Sözgelimi bir kadını, annesi ile beraber alan şahıs ve aldığı kadınlar, geliniyle yatan adam ve gelini, babasının karısı ile yatan adam ve babasının karısı, mutlaka öldürülecektir. Çünkü rezillik yapmışlardır. 5 Yahudilik'te, Hz.Musa gönderilinceye kadar, bir kimsenin, iki kızkardeşi aynı anda nikahlaması caizdi. Nitekim Tevrat'ın kaydına göre, Hz.Ya'kub böyle bir evlenme yaparak, dayısı Laban'ın iki kızı

Lea ve Rahel'i yedi gün arayla, birbirinin üstüne nikahlamıştı, 6 Taberi (v.3 10) de, yahudilerin, Hz.Musa'ya kadar iki kız kardeşin bir 1 l.Miice, Sünen, I, 593. 2 Nevevi, Minhac, IX, 177, Ayni, Um detü'l-Kiiri, XX, 72. 3 Tevrat, Levililer, 18/6 4 Levililer, 18/6-� ; Tesniye, 22/30, 27/20-23. .

.

5 Levililer, 20/11-14.

6 Tevrat, Tekvin, 29/16-30, 30/1; Krş: Taberi, Tarih, 1, 3 17-318.

306 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş arada aynı adamla evlenmesini caiz gördüklerini kay detmektedir. ! Hz.Musa'dan s onra ise, iki kızkardeşle aynı anda evlenmek yasaklanmıştır. 2 Hz.Musa'nın şeriatında, kardeşin karısını, kardeş sağken almak da yasaklanmıştır. 3 Kardeş öldükten sonra, yenge ile evlenmek i s e b ir v e cibedir. F akat Inciller'de, Hz.Yahya'mn, kardeşinin karısını almayı nehyettiği için kıral Hirodes tarafından

h

hapse atılıp, idam ettirildiği kaydedilmektedir. 4 İnciller'i , kıral Hirodes'in, kardeşinin karısını almaya kalktığı, buna izin vermeyen Hz.Yahya'yı idam ettirdiğine dair rivayetleri hatalıdır. Çünkü kıral Hirodes, kardeşi sağken, z aten onun nikahlı karısını almaya kalkışamazdı, buna, kardeşiyle o zamanki yahudi toplumunun izin vermemesi gerekirdi. Halbuki Hirodes'in kardeşinin veya yahudilerin tepkisine dair elimizde bir kayıt yoktur. Eğer Hirodes, ölen kar­ deşinin karısını almışsa, o zaman da Hz.Yahya'nın karşı çıkmasını gerektiren bir durum olmamalıdır. Çünkü Tevrat , yahudilere, ölen kardeşin karısını almalarını, kardeşlerine zürriyet yetiştirmelerini emretmiştir.5 Taberi (v. 3 10) ise, İnciller 'de nakledilen hadiseyi, Hirodes'in, kardeşinin karısı ile değil, kardeşinin kızı ile evlenmek istediği, bu sebeble Hz.Yahya tarafından menedildiği şeklinde nakletmektedir. 6 Ayrıc a , Tab eri'nin nakline g ö r e , Hz.İsa, Hz.Yahya'yı, oniki havari sinin başında, getirmiş olduğu dini tebliğ için yollamiştır. Tebliğ edilen hususlar arasında, kardeşin kızıyla evlenmenin yasak olduğu da vardır. 7 Kaynağı meçhul olmakla beraber, Hirodes'in kardeşinin karısı ile değil de, kardeşinin kızı ile evlenmek istediğine dair Taberi'nin bu rivayeti tarihi hakikatlara daha uygundur. Tevrat'ın kardeşin karısı ile evlenme konusundaki buyrukları, günümüz Yahudi toplumunda gelenek olarak devam etmektedir. Bu, İsrfüloğullarında soyun bozulmadan sürmesi ve mirasın fille dışında kimseye kalmaması içindir.8 Ölen kardeşin karısını alma hususuna 1 Taberi, Tarih, I, 3 18. 2 Tevrat, Levililer, 18/18. 3 Levililer, 18/16. 4 Matta, 14/3-12; Markos, 6/16-29. 5 Tevrat, Tekvin, 38/S-9; Tesniye, 25/5-10. 6 Taberi, Tarih, I, 587-588. 7 Taberi, a.g.e., I, 586. 8 Dinler Tarihi Ansiklopedisi, II, 463.

·

lslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 307 İnciller'de de işaret edilmiştir. Buna göre, çocuğu olmadan ölen kar­ deşin karısını, sıra ile yedi kardeş nikahlamaktadırlar. 1 Yine Tevrat'taki bir hükme göre, boşanmış bir kadın, sonradan vardığı kocası ölür veya o da boşarsa ilk kocasıyla tekrar evlenemez. Çünkü, sonradan başka bir adam tarafından nikahlandığı için murdar olmuştur. 2 Ayrıca, miras sıpttan sıpta geçip dağılmasın diye, ya­ hudilerin kendi sıptlarından olmayan kimselerle evlenmeleri de yasak edilmiştir.3 Tevrat, Harunoğulları nın ve kahinlerin, düşük veya boşanmış kadınlarla evlenmelerini yasaklamıştır: "Fahişe, yahut bozuk kadın almayacaklar ve kocasından boşanmış kadın alma­ yacaklar, çünkü kahin Alla.hına mukaddestir... Ve alacağı kadın kız olacaktır. Dul yahut boşanmış, yahut bozuk kadın almayacak, ancak karı olmak üzere kendi kavminden bir kız alacaktır. " 4 Kahin kızları­ nın yabancı ile evlenmesi de yasaktır. 5 Bir kahin (Kohen) boşanmış bir kadınla evlenmek için anlaşmaya varsa bile, haham anlaşmayı bozmakla yükümlüdür. 6 h- Hıristiyanlın'ta Nikfilılanılnıası Haranı Olanlar Hıristiyanlık'ta evlenme, belli bir yaşa gelmiş bir kadınla bir erkek arasında, Kutsal Kitab 'a uyularak kurulan bir birliktir. İncil, evlenilmesi yasak olan kimseler konusunda Tevrat'ı izlemektedir. Tevrat'ın koyduğu, yakınlar arasında evlilik yasağı Hıristiyanlık'ta da geçerlidir. Anne-baba, kardeş, süt kardeş, kızkardeşi yaşarken baldız, hala, teyze gibi kan yakınlığı, üvey çocuk gibi aile yakınlığı olan kimselerle evlenmek yasaktır. Bir baba, üvey kızıyla evlenemez. Üvey kardeş ile de evlenilemez. Tevrat'tan gelen bu yasaklar, Hıristi yanlık'ta da aynen uygulanır. 7 Pavlus, bir kimsenin babasının karısı ile evlenmesini de red­ detmiş, bu işi yapanın, hıristiyanların arasından kaldırılmasını 1 Matta, 23/23-30; Markos, 12/18-20; Luka, 20/27-33. 2

Tevrat, Tesniye, 24/1-4. 3 Tevrat, Sayılar, 36/6-8. 4 Tevrat, Levililer, 2 117-15. 5 Levilil er, 22112-13. 6 Dinler Tarihi Ansiklopedisi, II, 460. 7 Dinler Tarihi Ansiklopedisi, II, 304.

308 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş tavsiye etmiştir. 1 Katoliklerde, vaftiz evladı ile vaftiz ana-babaları arasında, izin olmadıkça evlenmeye engel olan manevi bir akrabalık meydana gelmektedir. 2 Hıristiyanlık'ta, Yahudilik'te olduğu gibi ölen kardeşin karı­ sıyla evlenme mecburiyeti yoktur. İnciller 'de, bu konuda Hz.İsa 'ya yahudilerin sotdukları bir sorudan bahsedilmektedir, ancak bunun yas aklı ğı veya m e cburiyeti konusunda bir açıklık yok tur.3 Hıristiyanlık'ta, evli bir kadınla evlenmek de yasaktır, zina sa­ yılmaktadır. Pavlus: "İmdi öyle ise, kocası sağ oldukça başka bir ko­ caya varırsa, ona zaniye denir; fakat kocası ölürse, kanundan azad olur, şöyle ki başka bir erkeğe varırsa zaniye değildir. " 4 Pavlus 'un bu sözlerinden evli bir kadınla evlenmenin Hıristiyanlık'ta haram ol­ duğunu, boşanma olmadığı için, bir kadının kocasını bırakıp başka bir erkekle evlenmesinin zina sayıldığını görmekteyiz. c-

Cahiliye Devrinde �ikfilılanılınası Yasak Olanlar

Cahiliye devrinde Araplar, öz anneleri, kızları, halaları ve tey­ zeleri ile nikahlanamazlardı. Yine Cahiliye devrinde, bir kadını bi­ rinci ve ikinci boşayıştan sonra tekrar nikahlayabiliyorlar, fakat üçüncü boş ayış tan sonra bir daha alamıyorlardı. 5 Cahiliye devrinde Arapların, boş adıkları kadınla tekrar evlenebilmeleri, yahudilerden farklı bir durum arzetmektedir, yahudiler boşadıkları bir kadını, ka­ dın başka birisiyle evlendikten sonra murdar olduğu gerekçesiyle bir daha alamazlar, bu suç sayılırdı. 6 İslam, yahudilerin bu adetini reddetmiştir. İslam'a göre, bir kadın boşanırsa, başka birisiyle evlendik­ ten sonra, ikinci kocası ölür ya da boşarsa ilk kocasına dönebilir. An­ cak, üç talakla boşanan kadının ilk kocasına helal olabilmesi için, ikinci kocası ile cinsi münasebet vuku bulduktan sonra boşanması veya kocasının ölmesi gerekmektedir. Böyle bir durumla karşılaşmış olan kadının, murdar olması fikrini İslam kabul etmediği gibi, tekrar ilk kocasına dönen kadının bu durumunu da suç saymamıştır. Hıris -

1 I. Kori ntoslul ara, 5/1-2.

2 Descuffı, Hıristiyan Di ni, s.244-245. 3 Matta, 22123-30; Markos, 12/18-25; Luka, 20/27-33. 4 Romalıl ara Mektup, 7/3. 5 1.Habfb, Muhabber, s.309, 325; Çağatay, Cahiliye Çağı , s.136. 6 Tevrat, Tesniye, 24/1-4.

·

İslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 309 tiyanlık'ta zaten boşanma yoktur, Yahudilik'te de boşanmaya imkan verilmiş olmakla beraber, bir başkası ile evlenen kadının tekrar ilk kocasına dönmesi imkansız hale getirilmiştir. İslam, Cahiliye devrinin, bir kadını birinci ve ikinci boşayıştan sonra ilk kocası ile nikahını mümkün kılan, ancak üçüncü talaktan sonra kadının ilk kocasına dönmesine izin vermeyen uygulamasını tasvib etmiştir. Kur'an'da: "Boşanma iki defadır, ya iyilikle tutma, ya da iyilik yaparak bırakmadır . . . Bundan sonra kadını boşarsa, kadın başka biriyle evlenmedikçe bir daha kendisine helal olmaz.Eğer ikinci koca da onu boşarsa, Allah'ın yasaklarını koruyacaklarını sa­ nırlarsa, eski karı kocanın birbirlerine dönmelerine bir engel yok­ tur." 1 buyurulmuştur. Hz.Peygamber de, üç talakla boşanan kadının, ikinci kocasıyla cinsi yakınlıkta bulunmadıkça, ilk kocasına helal olmayacağını bildirmiştir. 2 Yine Peygamberimiz, hulleci kocayı ve kendisine hulle yapılan kocayı lanetleyerek, üç talakla boşanan bir kadının yapmacık bir nikahla başkası ile evlenip, ilk kocasına dönebilmesi için yapılacak suistimalleri önlemiştir. 3 İslam, Yahudilik'te, Hıristiyanlık'ta ve Cahiliye devrinde mev­ cut olan, anneler, kızlar, halalar, teyzeler, kızkardeşler, oğlan ve kız kardeş kızları" ile evlenmenin yasaklığına dair uygulamayı tasvib etmiştir.4 Yine İslam, Yahudi ve Hıristiyanlık'ta, Cahiliye döneminde uy­ gulanan süt yakınlığı bulananlarla evlenme yasağını tasvib etmiştir. Süt yakınlığının kapsamına, süt anneler, süt nineler, süt kızkardeş­ ler, süt babalar, süt kızlar, süt teyzeler, süt halalar, süt erkek kar­ deşler ve kızları girmektedir. 5 Hz.Peygamb er, "Allah, neseb bakı­ mından haram kıldığını, süt emzirme cihetinden de haram kıldı"6 1 2.Bakara, 229-230.

2 Müslim, Salıfh, 11, 1055-1057; Tirmizf, Sünen 111, 426-427; Nesfıf, Sünen, VI, 9394; I.Mace, Sünen, 1, 621-622. 3 Tirmizf, Sünen, 111, 427-428; Nesfıf, Sünen, VI, 212; l.Mace, Sünen, 1, 622-623.

4 Tevrat, Levililer, 18/6-13; l.Habfb, Muhabber, � .325; Şehristanf, el-Milel , II, 245; Kur'an-ı Kerim , 4.Nisa, 23. S

4.Nisa, 23; Di nler Tarihi Ansiklopedisi, il, 304. 6 Tirmizl, Sünen, Ill, 452, Nesfü, Sünen, VI, 98-99; l.Mace, Sünen, I, 623.

310 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş buyurmuştur. Hz.Peygamber, diğer bir hadislerinde de süt yakınlan ile evlenmekten sakındırmış, süt yakınlığına dikkat edilmesini em retmiştir. l Cahiliye devrinde, bir kadın kızı ile beraber aynı şahıs tarafın­ dan nikahlanabiliyordu. Nitekim, bu dönemde Medineli şair Kays b .el-Hatim , İkrah binti Mu'az ile, onun başka bir adamdan olan kızı Havva binti Yezid 'i nikahında toplamıştı. 2 Karıların anaları ile üvey kızların nikahı, Yahudilik ve Hıristiyanlık'ta da haramdır.3 İslam, bu konuda, Cahiliye devri uygulamasını reddederek, Yahudilik ve Hıristiyanlık'ta da mevcut olan kayınvalidelerin ve üvey kızların haramlığını kabul etmiştir. Kur'an, kanların annelerinin kendisiyle gerdeğe girilen kadınların kızlarının (üvey kızlar) haram olduğunu · bildirmiştir.4 Hz.Peygamber, bir kadınla halasının veya teyzesinin, aynı kim­ senin nikahı altında b eraberce bulundurulmasını yasaklamşıtır. 5 Hz.Peygamber'in bu yasağı, böyle bir uygulamanın C ahiliye döne­ minde mevcut olabileceğini hatıra getirmektedir. Yine İslam, Yahudilik ve Hıristiyanlık'ta mevcut olan, özoğul ların karılarıyla, öz torunların karılarını nikahlamanın yasak oluşunu tasvib etmiştir.6 Ayrıca İslam, Yahudilik ve Hıristiyanlık'taki, savaş sonucu cariye yapılmaları müstesna, evli kadınlarla evlenmenin haramlığına dair uygulamayı da kabul etmiştir. * Evli kadınları

1 Buhfırf, Sahlh, VI, 125-126; E.Dfıvud, Sünen, 11, 546-548; Nesfıi, Sünen, VI, 94-96, 99-100, 102-104; l.Mace, Sünen, 1, 623-624. 2 t.Esir, Üsdü'l-Gabe, Vll, 72-74, 197, No: 6854, 6857, 7 106; Watt, Muhammad at Medina, s.386. 3 Tevrat, Levililer, 18/17, 20/14; Tesniye, 27/23. 4 4.Nisfı, 23. 5 Buhfırf, Sahlh, VI, 128; Müslim, Sahlh, il, 1028-1030; E.Davud, Sünen, il, 553554; Tirınizl, Sünen, III, 432-433; Nesfıi, Sünen, VI, 96-98; l.Mace, Sünen, 1, 621; l.Malik, Muvatta', il, 532. 6 4.Nisa, 23; Krş: Tevrat, Levililer, 18/15. *

Savaş sonucu ele geçirilen kadın veya erkek esirl erin cariye ya da köle yapılarak, h arbe katılan gazilere dağıtılması tamamen İslam devlet başkanının yetkisine bırakılmıştır. O, bunları köle statüsüne sokmadan ait ol�ukları ülkeye i ade edebilir, müslüman esirlerle değiştirebilir, karşılığı n da tazminat alabilir. Kısacası İslam

-

lslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 3 1 1 nikahlamak, Yahudilik ve Hıristiyanlık'ta zina olarak nitelendiril ­ miştir. Kısacası İslam, bir kadının aynı anda iki koca ile evli olmasını reddetmiştir. 1 Yahudilik'te mevcut olan, bir yahudinin, kendi sıptından baş­ kasına mensup bir kimseyle evlenmesinin yasaklığını İslam benim. sememiştir. İslam'da bir kadın, diğer bir kablleye mensup başka bir müslümanla evlenebilir. Sadece kendi sülalesinden birisi ile evlen­ mek zorunda değildir. Çünkü Kur'an'a göre, bütün mü'minler eşittir ve üstünlük ancak takva iledir. 2 Ayrıca, Yahudilik'te mevcut olan, Harılnoğullarının, kahinle rin boşanmış ve dul kalmış kadınlarla evlenmelerinin yasak oluşu, bakire kız almak zorunda olmaları gibi uygulamalar İslam tarafından reddedilmiştir.3 İslam 'a göre, Hz.Peygamber'in neslinden gelen ­ ler ve İslam alimleri, dul kadın veya bakire kız nikahlamakta ser­ besttirler. Hz.Peygamber'le O'nun neslinden gelenler, İslam alimleri Kureyş 'in dışındaki diğer kabilelerden kız aldıkları gibi, dul hanım ­ larla da evlenmişlerdir. Evlenme konusunda, İslam'ın yanlış bir değerlendirmesi olarak bazı fıkıh kitaplarında yer alan, Kureyşli bir kadının, başka bir kabi­ leye mensup bir müslümanla evlenebilmesi veya Arap olan bir kadı­ nın Arap olmayan bir müslümanla evlenebilmesi için öne sürülen kü­ füvlük şartlarının, Hz.Peygamber'in uygulamasında mevcut olmadığı, bunların sonraki siyasi ve ictimfü şartlar sebebiyle ictihadla ortaya çıktığı kanaatindeyiz. Çünkü Hz.Peygamber, Kureyş'e mensup olan halasının kızı Zeyneb binti Cahş'ı, Kureyşli olmayan azadlı kölesi Zeyd b.Harise ile evlendirmiştir. lslam'ın bu konuda aradığı tek şart, müslüman olmaktır. Hz.Peygamber'in, Kureyş'in aristokrat ta-bakasına mensup müşriklerle evli müslüman kadınları, onlardan ayırarak, o zamanki şartlara göre, eski müşrik kocaları kadar soylu sayılmayan müslüman erkeklerle evlendirdiğine dair, kaynakları ­ mızda haberlerin mevcut olduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Hz.Peygamber, kendileri de, Kureyş'e mensup olmayan Arap ve ya ­ hudi asıllı hanımlarla evlenmişlerdir.

devlet başkanı ele geçirilen esirleri mutlaka köie ya da cariye yapmak zorunda değildir. 1 4.Nisa, 24; Taberi, Camiu'l-Beyan, V,5; Krş: Tevrat, Levililer, 18/20, 20/10; Tes­ niye, 22/22, Romalılara Mektup, 7/3. 2 49. Hucurat, 13; Krş: Tevrat, Sayılar, 36/6-8. 3 Tevrat, Levililer, 2117-15, 22/12-13.

312 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş Hıristiyanlık'ta m evcut olan, vaftiz ana-b abaları ile vaftiz evladı arasında meydana gelen evlenmeye mani durum da İslam ta­ rafından kabul edilmemiştir. ! Cahiliye devrinde de mevcut bu evlad­ lık sistemi ile, onun, evlilik ve mirasla ilgili sonuçları Kur'an tarafından reddolunmuştur.2 Yine Cahiliye döneminde, Yahudilik'te Hz.Musa'dan önce ol­ duğu gibi, iki kızkardeş birbirine kuma olarak nikahlanmaktaydı.3 Nitekim, Feyruz ed-Deylemi, nikahında iki kızkardeş olduğu halde müslüman olmuş, Hz.Peygamber, ona .birisini boşamasını emretmiş­ tir. 4 Ayrıca bazı kaynaklarda, Cahiliye devrinde Arapların, iki kız­

·

kardeşi kuma olarak nikahlamayı caiz gördükleri kaydedilmektedir. 5 Cahiliye devrinde, iki kızkardeşi kuma olarak alan bazı kimseler şunlardır: Ebu Uheyha Sa'id b . el-As (Abdüşşems), Hind bintü'l­ Muğire ve kızkardeşi Safiyye ile, Kays b.Mahreme (el-Muttalib), Vedde ve kızkardeşi Ümmü Sad (Abdü'l-Eşhel) ile, Amr b.el-Cemuh · b.Haram (Salime), er-Ribab bintü Kays ve kızkardeşi Hind (Salime) ile, Mu'az b .Amir, Leyla bintü Ehi Süfyan ve kız kardeşi Aişe (Dubay'ah) ile evlenmişlerdir. 6 Yine Cahiliye devrindeki bu uygulamanın tesiri ile olsa gerek, Ümmü Habibe (r.a.), Hz.Peygamber'e, kızkardeşini kendisine kuma olarak nikahlamasını teklif etmiş, Hz.Peygamberde bunun haram olduğunu bildirmiştir. 7 Cahiliye döneminde iki kızkardeşin kuma olarak nikahlandığına, Ümmü Seleme 'nin Hz.Peygaınber'e yaptığı teklif de şahitlik etmektedir. Görüleceği üzere, Cahiliye devrinde iki kızkardeşin bir nikah al­ tında toplanması uygulaması, yahudilerin Hz.Musa'dan önceki uygu -

1

Descuffi , Hıristiyan Dini, s.245.

2 33. Ahzab, 5, 37,40. 3 Yahudilik'teki uygulama içi n bkz: Tevrat, Tekvin, 29/16-30, 30/1. 4 E.Davud, Sünen, II, 678; Tirmizf, Sünen, 111, 436; l.Mace, Sünen, 1, 627. 5 l.Habfb, Muhabber, s.327; Taberf, Cami'u'l-Beyan, iV, 318-323. 6 t.Sad, Tabakat, iV, 100, VIII, 3 18, 347, 394; l.Hablb, Muhabber, s.327; Şehristanf, el-Milel, il, 245; Watt, Muhammad at Medina, s.387. 7 Buhfıri, Sahih, VI, 127-128.

/

İslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 313 lamalarının aynısıdır. Yahudilik'te Hz.Musa'ya kadar, iki kızkarde ­ şin kuma olarak nikahlanması caiz görülmüş ve bu husus Hz.Musa'nın şeriatında yasaklanmıştır. ı Yukarda kaydedilen hususlardan, Hz.İbrahim'den kalma ve Hz.Ya'kub gibi Hz.Musa'dan önce gelen ve Hz.İbrahim'in şeriatına bağlı olan peygamberlerin tatbik ettiği bu adetin, Hz.Musa'dan ön ­ . ceki şekliyle, Cahiliye devri Araplarında aynen devam ettiği sonu­ . cunu çıkarmaktayız. C.ahiliye devrindeki uygulama ile, o sırada ya­ hudiler arasında yürürlükte bulunan uygulama arasındaki farklılık, Araplara Hz.İsmail'den, Hz.Muhammed'e kadar peygamber gelmedi ­ ğini ve Arapların Hz. İbrahim ve Hz.İsmail'den kendilerine ulaşan bu adeti devam ettirdiklerini gösterir. Kısacası Hz.Ya'kub'un da tatbik ettiği iki kızkardeşi aynı nikah altında kuma olarak toplama adeti, Yahudilik'te, Hz.Musa gelince kaldırılmış, Araplarda ise bunu yasak­ layıcı bir peygamber gelmediği için, Hz.Muhammed'e kadar devam etmiştir. İslam öncesi Arap Yarımadası'nda, Hz.Musa'nın getirdiği Tevrat'a salıip yahudiler bulunduğu ve onlar iki kızkardeşi aynı anda nikahlamadıkları, eski uygulamayı terkettikleri halde, Arapların, Hz.Peygamber gönderilip bundan nehyetmesine kadar, yahudilerin Hz.Musa'nın şeriatına göre olan uygulamasını değil de, Hz.Musa'dan önce yürürlükte olan ve Hz. Ya'kub 'un da tatbik ettiği adetlerine uygun olarak, iki kızkardeşi kuma olarak nikahlamaları, onların, Hz.İbrahim 'in Haniflik dinine bağlı olduklarını gösteren bir husus olmalıdır. Ayrıca bu husus, Arapların ve İslamiyet'in Hz. İbrahim'le olan alakalarını reddetmek için, gerek Araplardaki, gereks e İslam 'daki her prensip ve uygulamanın, Yahudilik ve Hıristi­ yanlık'tan alındığına dair müsteşrik iddialarını yıkan güzel bir delil ­ dir. Şayet Cahiliye devri Arapları, Hz.İbrahim'le ilgileri olmayıp sa. dece Yahudilik ve Hıristiyanlık tesiri altında olsalardı, iki kızkardeşi kuma olarak alma hususunda, Hz.Musa'dan önceki uygulamaya de ­ ğil, Hz.Musa'nın getirdiği buyruğa tabi olurlar ve iki kızkardeşi kuma olarak nikahlamazlardı. Sonuç olarak İslam, iki kızkardeşi bir arada kuma olarak ni­ kahlamaya dair Cahiliye devri uygulamasını reddetmiş, Hz.Musa'nın getirdiği kural doğrultusunda Yahudilik ve Hıristiyanlık'taki uygu­ lamayı tasvib etmiştir. Kur'an-ı Kerim'de: "İki kızkardeşi bir arada 1 Tevrat, Tekvin, 29/16-30, 30/1; Levililer, 18/18; Krş: Taberi, Tarih, I, 318.

3 14 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş almak suretiyle evlenmek, size haram kılınmıştır, geçmişte olanlar müstesnadır." 1 buyurulmuştur. Hz.Peygamber de bu hususu yasak­ lamıştır. 2 Cahiliye devrinde, babaların karıları ile nikahlanma adeti ol­ duğunu da görmekteyiz. Cahiliye devrindeki bu nikaha, "Makt" denilirdi. 3 Bu dönemde bir kimse öldüğü zaman, en büyük oğlu, üvey annesini mehirsiz alma hakkına sahipti. Bir şahıs öldüğü zaman, en büyük oğlu analıgının üzerine bir örtü atar, babasının malına sahip olduğu gibi, karısını mehirsiz nikahlama veya mehirini alarak baş kasına verme hakkına da sahip olur, eğer büyük oğlan istemezse, diğerleri üvey analarını ·nikahlayabilirlerdi.4 Kureyş kabilesinde, bir velinin böyle bir hakka sahip olması mübah, Evs ve Hazrec kabilele­ rinde mecburi sayılırdı. Eğer kadın, çabuk davranıp kendi kabilesine kaçarsa kurtulabilirdi.Varis daha çabuk davranarak, elbis�.sini üvey anasının üzerine atarsa artık kadın nişanlanmış sayılırdı. Uvey anasıyla evlenenlere "Dayzen" denilirdi. 5 Cahiliye devrinde Araplar bu çirkin fiili miras hırsıyla yapmaktaydılar. Fakat o devirde haysiye tini tanıyanlar bundan nefret ederdi. 6 Kaynaklarımızda, Cahiliye devrinde babasının karısı ile evle ­ nen bazı kimselerden bahsedilmektedir. Nitekim, Kinane , babası Huzeyme 'nin karısı Berre binti Mürr ile evlenmiş, Berre, Kinane 'den Nadr b.Kinane'yi dünyaya getirmişti. Haşim , babasının karısı Vafi.de ile evlenmiş, Vafide, Haşim'den Da'ife binti Haşim 'i dünyaya getirmişti. Nüfeyl ise, dedesinin karısı el-Hayda binti Halid el ­ Fehmiye iİe evlenmiş ve el-Hayda ondan Hattab 'ı doğurmuştu. Amr b .Nüfeyl de, b ab asının karısını alanlardandı . 7 Yin e C ahiliye devrinde, Ebu Kays b.el-Eslet babasının karısı Ümmü Ubeyd binti Damre 'yi , E sved b . Halef, babasının karı sını ( E b u Talha 1 4.Nisa, 23. 2 Buhar!, Sahih, VI, 127-128; E .Davud, Sünen, il, 678; Tirmizf, Sünen, III, 436; 1.Mace, Sünen, 1, 627. 3 Kutub,

Fi

zılali'l-Kur'il.n (Tercüme), III, 158. 4 1.Hablb, Muhabber, s.325-326; Taberi, Cami'u'l-Beyan, iV, 304-307; Uğur, Hicri 1.Asırda İslam Toplumu, s.21. 5 l.Habfb, Muhabber, s.325; Çağatay, Cahiliye Ç ağı, s.137. 6 Yazır, Hak Di ni, il, 1321; Miras, Tecrid-i Sarih Tercümesi, XI, 279-280. 7 Taberi, Tarih, il, 266; Süheylf, Ravdu'l-Unuf, il, 356-357.

lslfım 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitfıb Örf ve Adetleri / 315 b.Abdiluzza'nın kızıydı), Safvan b.Ümeyye, babası Ümeyye b.Halef'in karısı Fahite bintü'l-Esved 'i, Manzur b .Zebban , bab ası Zebban b.Seyyar'ın karısı Müleyke bintü'l-Harice'yi babala rından sonra

nikahlamışlardır. 1 Sabit b .el-Münzir, babası Münzir b.Haram 'ın karısı Suhte binti Harise ile, Sabit b.Nu 'man, babası Nu'man b.Ümeyye'nin karısı Hind b .Evs ile, Ebu Amr b.Ümeyye , babası Ümeyye b .Abdişşems'in karısı Amine ile (Ebu Mu'ayt'ın annesidir), Hısn (Muhsin) b.Ebf Kays , babası Ebu Kays 'ın karısı Kubeyşe Binti Ma'n ile evlenmişlerdir. Yine Müleyke bintü'l-Harice, Fezarf ve onun oğlu ile evlenmiştir. Nufeyl ise, Fehml'yi dul bırakmış, o da onun oğlu ile evlenmiştir.2 Bu durum, Hz.Peygamber gönderilinceye kadar devam etmiştir. Nitekim, Ebu Kays b.el-Eslet vefat edince, oğlu üvey annesi Kebşe ile evlenmeye kalkmış, Kebşe de Hz.Peygamber'e şikayette bulunmuştu. 3 İslam, Yahudilik ve Hıristiyanlık'ta da yasaklanmış olan4 bu çirkin adeti kesin olarak kaldırmıştır. Kur'an-ı Kerim'de : "Babaları­ nızın evlendiği kadınlarla evlenmeyin geçmişte olanlar müstesnadır­ çünkü bu bir fuhuş ve Allah'ın hışmını celbeden bir davranıştı, o ne kötü bir yoldu"5 buyurulmuştur. Hz.Peygamber de bu davranışı şid­ detle yasaklamış, babasının karısı ile evlenen bir kimsenin öldürüle rek malının müsaderesini emretmiştir.6 Yahudilik'te mevcut bir adet olan, kardeşin karısı ile evlenme uygulamasının Cahiliye devrinde de mevcut olduğunu görmekteyiz. 7 Ölen kardeşin karısı ile evlenmelere " Levirfıt" denilmektedir. 8 Bu dönemde, kardeşinin karısı ile evlenen bazı kimselerin isimleri nak1 1.Habib, Muhabber, s.326; Taberi, Cfı.mi'u'l-Beyfı.n, iV, 3 18; Kurtubi, el-Cfı.mi'li Ahkfı.mi'l-Kur'an, V, 104. 2 1.Sad, Tabakat, III, 478, 503; 1.Habib, a.g.e., s.326; Watt, Muhammad at Medina, s.377. 3 Taberi, Cami'u'l-Beyfı.n, iV; 304.

4 Tevrat, Levililer, 18/18, 20/11; Tesniye, 22130, 27/20; l.Korintoslulara, 5/1-2. 5 4.Nisfı., 22. 6 E.Davud, Sünen, iV, 602-604; Nesfil, Sünen, VI, 109- 110. 7 Uğur, Hicri !.Asırda İslam Toplumu, s.20; Yahudil erdeki adet için bkz: Tevrat, Tekvin, 38/8-9; Tesniye, 25/5-10; Matta, 23/23-30; Markos, 12118-20; Luka, 20/2733. 8 Spies, 1.A., Mehir maddesi, VII, 495.

316 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş ledilmiştir. Buna göre, Hind b .Simak , Sa'd b. Muaz ve kardeşi Evs ile, Süheyme , Seleme b.Vakş ve kardeşi Rumi ile, Büreyde bintü Bişr, Abbad b.Nehik ve kardeşi Ebu Ma'kil ile, en-Nevar bintü Kays , Sayfi b.Amr ve kardeşi Zeyd b.Amr ile, Ümmü'l-Haris bintü �alik , Cebbar b.Sahr ve kardeşi iJ e, Leyla bintü Ebi Süfyan', Muaz b.Amir b.Cariye ve kardeşi Bekr b.Amir b . Cariye ile, Ebu Cehl 'in annesi Esma bintü Muharribe, Ebu Cehl'in babası Hişam b .Muğire ve dah a sonra kardeşi Ebu Rebi'a ile ev l e n m i ş tir. ı Yine C ahiliye devrinde Ab dümenat b . Kinan e , Bekr b . Vail'in kızı Hind 'le evlenmiş, Abdümenat ölünce Hind, Ab düme nat'ın anabir kardeşi Ali b.Mes'ud 'la evlenmiştir. 2 Kısacası, C ahiliye devrinde kocası ölen kadın, bir mülk olarak mirasçılarına kalır, gerektiğinde kayınbiraderiyle evlenmeye mecbur edilirdi.3 Yahudilerde, neseb karışmasın, miras dışarı gitmesin diye yapılan bu uygulama, Cahiliye devrinde de miras hırsı ile yapılmak­ taydı. Ancak, bu dönem Araplarında, ölen kardeşin karısı ile evlenil ­ diğinde meydana gelen çocuklar, Yahudilik'teki gibi ölen kardeşe nis ­ bet edilip, onun ço cuğu sayılmazdı. Cahiliye devrinde Araplar, ölen kardeşe zürriyet yetiştirmekle mükellef olmayıp meydana gelen ço ­ cuklar kendilerine ait olurdu. İslam , gerek Yahudilik'te, gerekse Cahiliye devrinde mevcut olan bu adeti reddetmiştir. Kur'an-ı Kerim'de bu hususta: "Ey ina­ nanlar! kadınlara zorla mirasçı olmaya kalkmanız size helal değil dir"4 buyurulmuştur. İslam'ın bu konuda getirdiği hüküm, ölen kar­ deşin karısının ve kayınbiraderin bu hususta serbest olmalarıdır, di ­ lerlerse karşılıklı rıza ile evlenebilirler, ancak, Yahudi v e C ahiliye devri uygulamalarında olduğu gibi birbiriyle evlenmek mecburiyetleri yoktur.

4.Yabancı Din Mensupları İle Evlen,nıck

a-Yahudilik'te Yabancı Din Mensupları İle Evlenmek

Yahudilik'te yabancı din mensubları ile evlenmenin caiz olmadığını görmekteyiz. Tevrat'ın çeşitli bölümlerinde bu hususlarla ilgili hükümler yer almaktadır. Tekvin bölümünde, Hz.Ya'kub'un, karısı I

t.Sfıd, Tabakfıt, VIII, 300, 3 16, 322, 328, 343, .347, 401, 407; Watt, Muhammad at Medina, s.376. 2 Taberi, Tarih, II, 266. 3 1.Habib, Muhabber, s.327, 330; Yazır, Hak Dini, il, 1319; Sena, Hz.Muhamm ed'i n Felsefesi, s.449. 4 4.Nisfı, 19.

lslanı'a. Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 3 1 7 Lea'dan olan kızı Dina'nın Hivller'in reisi Hamor'un oğlu Şekem 'le yattığı, daha sonra Şekem'in Dina ile evlenmek istediği, ancak, sünnetsiz ve İsrailoğulları'ndan olmadığı için buna izin veril meyerek Şekem 'in öldürüldüğü anlatılmaktadır. ! Tevrat, Yahudilere Amorf, Kenanlı, Hitti, Perizzi , Hivi, Yebı.1si , Gırgaşiler gibi putperestlerin kızlarını almalarını kesin olarak yasaklamıştır: "Ve onlarla hısımlık etmeyeceksin, kızını onun oğluna vermeyeceksin ve onun kızını oğluna almayacak sın. Çünkü o, senin oğlunu benim ardımca yürümekten saptıracak ve başka ilahlara kullak edecekler ve Rabbin öfkesi size karşı alevlene cek ve seni çabuk yok edecek . " 2 Tevrat'ın bu yas ağının sebebinin, İs ­ rfüloğullarının putperestliğe dönmelerine mani olmak gayesini taşı­ dığı anlaşılıyor. Ancak, zaman zaman yahudiler bu yasağı çiğneyerek, yabancı din mensupları ile evlenmişlerdir. Nitekim Yahuda 'ya mensup bazı yahudilerin, ecnebilerle evlendiği kaydedilmektedir. 3 Ayrıca Peygamber Ezra, yahudilere aldıkları yabancı karıları b o şamalarını emretmiştir. 4 Yahudilerin, Peygamber Yeşu tarafından da bu konuda uyarıldıklarını görmekteyiz. 5 Nehemya da, yahudileri yabancı kadınlarla evlenmekten sakındırmış, yabancı kadınlarla evlenenlere lanet etmiştir. 6 Bütün bu bilgilerden, Yahudilik'teki ya ­ bancı din mensupları ile evlenme yasağının, yahudi ırkının safiyetini korumak, karışıp erimesini önlemek için konulduğu anlaşılıyor. Ni ­ tekim İsrail ırkına mensup olmayan kimseler, Yahudiliğin dini ge­ reklerini yerine getirmiş olmalarına rağmen, Hz.Ya'kı.1b'un kızı Dina ile evlenmek isteyen Şekem'in hadisesinde de görüleceği gibi, yahudi olarak kabul e�ilmemiş, onlara kız verilmemiş, onlardan kız alınmamıştır.7 Günümüzde ise, yabancı din mensupları ile evlenmenin önüne geçilemediği için, doğacak çocukların yahudi olarak yetiştirilmesi ko ­ nusunda haham söz almaktadır.Ancak, gene de yabancı din mensup1

Tevrat, Tekvi n, 34/1-26.

2 Tevrat, Tesniye, 7/1-4; Çıkış, 11-16. 3 Kitab-ı Mukaddes, Malaki, 2111-12. 4 Kitab-ı Mukaddes, Ezra, 10/10-1 1. 5 Kitô.b-ı Mukaddes, Yeşu, 23/12-13. 6 Kitab-ı Mukaddes, Nehemya, 13/23-27. 7 Tevrat, Tekvin, 34/1-26.

318 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş lan ile evlenmek yasaktır. 1 � Burada Tevrat'ın, bir yalıudinin başka bir sıpta mensup bir yahudi ile evlenmesini bile yasakladığı gözden uzak tutulmamalıdır.2

b-Ihristiyaıılık'ta Yabancı Din Mensupları İle Evlenmek Hıristiyanlık'ta, kilisenin ilk yıllarında yabancı bir din men­ subu ile evli olanların eşinden ayrılmak zorunda bırakılmadıkları anlaşılıyor. Pavlus, hıristiyanlara: "Eğer bir kardeşin iman etme yen karısı varsa ve kadın kendisi ile oturmaya razı ise onu bırakmasın. Ve bir kadın ki, iman etmeyen kocası vardır ve o kendisiyle oturmaya razıdır, kocasını bırakmasın" 3 tavsiyesinde bulunmuştur. Ancak, daha sonraları yabancı din mensupları ile evlenmek kesin olarak yasaklanmıştır. 4 Hıristiyanlık'ta, yabancı din mensubu bir kişi ile evlenmeye ka­ rışık evlenme denilmektedir. Söz gelimi, bir Katolik ile Katolik olmayanın evlenmesi karışık evlenme olarak nitelendirilmektedir. Kilisenin beğenmediği bu gibi evlenmeler yasak olup özel izne muh­ taçtır. Kilise bu izni, çocukların hıristiyan yetiştirilmesi, hıristiyan olan eşin dini vecibelerini yerine getirmekte serbest olması, evlenme töreninin hıristiyan din adamı tarafından yapılması, hıristiyan eşin, hıristiyan olmayan eşine Hıristiyanlığı sevdirmeye çalışması gibi şartlarla vermektedir.5 Sonuç olarak, kendi din ve inancından olma­ yanlarla evlenmemek Hıristiyanlığın temel prensiplerindendir.6 Ta­ rih boyunca Hıristiyanlığın, yabancı din mensupları ile evlenen veya cinsel ilişkide bulunanlara karşı tutumu çok sert olmuştur. Söz gelimi, bir ,Yahudi ile evlenen bir hıristiyanın bu evliliği, gayr-i meşru sayılıp zina cezasına çarptınlmaktaydı. 7 Bazı hıristiyan ülkelerde de, yahudilerle cinsel ilişkide bulunan kimseler yaktırılmıştır. 8

1 Dinler Tarihi Ansiklopedisi, il, 460. 2 Tevrat, Sayılar, 36/6-8. 3 l.Korintoslular, 7/12-15. 4 Descuffi, Hıristiyan Dini, s.304-305. 5 Descuffi, a.g.e., s.305. 6 Milaslı İsmail Hakkı, Hıristiyanlık ve Müslümanlık, s. 18, 48. 7 Çaviş, Anglikan kilisesine Cevap, s.164.

/

8 Gürkan, İslam Kültürünün Garbı MedenileŞtirmesi, s.170-17 1 ; Kazıcı, Kur'an-ı Kerim ve Garp Kaynaklarına Göre Hıristiyanlık, s.153.

lslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitdb Örf ve Adetleri / 319 ,

İslam, Yahudilik v e Hıristiyanlığın aksine, müslüman erkekle rin semavi din mensubu kadınlarla evlenmelerine izin vermiştir. Kur'an-ı Kerim'de: " .. .Sizden önce Kitab verilenlerin hür ve iffetli ka­ dınlan -zina etmeksizin, gizli dost tutmaksızın ve mehirlerini verdiğiniz takdirde- size helfildir" 1 buyurulmuştur. Yahudi ve Haristiyan ­ ların cariyeleriyle evlenmeye ise, izin verilmemiştir. İslam, müslüman kadınların, Ehl-i Kitab erkekleriyle evlenme­ lerine izin vermemiştir. Hz.Peygamber: "Biz Ehli Kitab kadınlarıyla evlenebiliriz, fakat onlar bizim kadınlarımızla evlenemezler" 2 bu ­ yurmuştur. İslam'a göre, gayr-i müslim evli bir kadın müslüman ol duğunda, kocasına da müslüman olması teklif edilir. 3 Ancak, Ehl-i Kitab'a mensup olan bir kadının kocası müslüman olursa, nikahları devam eder. 4 İslam dininden dönen kimselerin nikahları · iptal olunur, hanımları kendilerinden ayrılır.5 Ayrıca Kur'an-ı Kerim, mü'minlerin, putperest kadınlarla ev­ lenmelerini yasaklamış , mü'min kadınların kafirlere helal olmadığını bildirerek, kafir kadınların da, mü'minlerin nikahında tu. tulmamasını emretmiştir. 6 Yine Kur'an-ı Kerim, "Allah'a eş koşan kadınlarla, onlar imana gelinceye kadar evlenm eyin . . " 7 buyurmuştur. Kaynaklarımız, sahabenin, Kur'an'ın b u emirleri doğrultusunda hareket ettiklerini nakletmektedir. Nitekim Hz.Ömer , İslam'ı kabul etmeyen müşrik iki karısını boşamıştı. Onlardan Kureybe bintü Ehi Umeyye , daha sonra Mu'aviye b.Ebi Süfyan 'la, .

diğeri de Safvan b.Ümeyye ile evlenmiştir. 8 Ukbe b.Ebi Mu'ayt 'ın kızı Ümmü Külsüm İslam'ı kabul ederek, Mekke 'den Medine'ye hicret etmiş, kardeşleri Ammar ile Velid tarafından geri istenmesine

1 5.Maide 5. 2 Taberi, Cami'u'l-Beyan, il, 378; Beyhakf, Sünen, VII, 172; Serahsi, Mebsut, V, 45. 3 Serahsi, a.g.e., V, 45-46; Bilmen, lstılahat-ı Fıkhıyye Kamusu, il, 171.

4 Bil m en, a.g.e., i l , 171. 5 Serahsi, a.g.e., V, 49. 6 60.Mümtehine, 10. 7 2.Bakara, 221 .

8 Buhari, Sahih, VI, 172; 1.Hablb, Muhabber, s.432-433; Taberi, Cami'u'l-Beyan, XXVIII, 72.

320 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş rağmen, iade edilmeyerek, Zeyd b.Harise ile nikahlanmıştır. 1 Sübey'a bintü'l-Haris de, Rfilıib veya Müsafir-i Mahzumi'nin nikahındayken Medine'ye hicret e tmiş , geri iade edilmeye rek H z . Öm er'le nikfilılamıştır. Ebu Hassan b.Dahdaha'nın karısı Umeyme bintü Bişr de Medine'ye hicret etmiş, geri verilmeyerek Süheyl b. Sayfi ile evlenmiştir. 2 Ayrıca, Hz.Peygamber'in kızı Zeyneb 'in de (r.a.), müşrik ' kocası Ebü'l-As b.er-Rebi ile araları tefrik edilmiş, kocası müslüman olduktan sonra Zeyneb (r.a.) kocasına iade edilmiştir. 3 Yine Hz.Ömer , müşrik karısı Cervel b.Huzaa'nın kızı Ümmü Külsüm 'ü boşamış, o da, Ebu C ehm b . Hu zafe el-Adevi ile nikahlanmıştı. 4 Talha b.Ubeydillah'ın nikahında bulunan Erva bintü Rebi'a , Talha (r.a.) Medine 'ye hicret ettiği halde müşrik olarak Mekke' de kalınca, Hz.Talha tarafından boşanmıştı . 5 Peygamberimiz'in amcası Ebu Talib 'in kızı Ümmü Hani de, Mekke'nin fethinde müslüman olmuş, kocası Hubeyre b.Ebi Vehb ise müşrik olarak Necran 'a kaçmıştı. Bunun üzerine Ümmü Hani müşrik kocası Hubeyre'den boşanmış ve kendisine Hz.Peygamber tarafından evlilik teklif edilmiştir. 6 Burada k o n u m u z l a i l g i l i o l a r a k m ü s t e ş ri kl e ri n , Hz. Peygamberin, Medine'ye hicret ettiğinde yahudilerin kendisini Peygamber olarak kabul edeceklerini sandığını, bu seb eble onları memnun etmek için kıbleyi Kudüs'e çevirdiğini, Aşura günü oruç tutulmasını emrettiğini, onların kadınları ile evlenilip, yiyeceklerinin yenilmesine izin verdiğini ileri sürdüklerini kaydetmeliyiz. 7 Müsteşriklerin bu iddiaları doğru olsaydı, Hz.Peygamber'in yahudilerle savaştıktan ve onlarla arası bozularak, Medine 'den çı ­ kardıktan sonra, hala onların kadınlarıyla evlenmeye, kestiklerini ve pişirdiklerini yemeğe izin vermemesi gerekirdi. Eğer Hz.Peygamber, onlara İslam'da tanıdığı statüyü, sırf günlük politika doğrultusunda

1 Yazır, Hak Dini, VII, 4913. (1.Es1r, Üsdü'l-Giibe VII, 386). 2 Taberi, a.g.e., XXVIII, 72; Yazır, a.g.e., VII, 4913. 3 t.Hişiim, S1re, II, 3 13-314; E .Diivud, Sünen, II, 674-676; Tirmizi, Sünen, III, 447448; 1.Mace, Sünen, I, 647. 4 1.Habib, a.g.e., s.433; Taberi, a.g.e., XXVIII, 72. 5 Taberi, a.g.e., XXVIII, 72; Beyh a"ki, Sünen, VII, 171. 6 I.Hişam, a.g.e., IV , 62; Tirmizi, Sünen, V, 355; Taberi, Tarih, III, 169; Hakim Müs­ tedrek, IV, 52-53; l.Esir, Üsdü'l-Gabe, VII, 404-405. 7 Watt Muhammad at Medina, s.199; Dermengh em, Muhammedin Hayatı, s. 153.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 321 . düzenleseydi, Kudüs İslfim'ın üçüncü kutsal şehri olmaya devam et­ mez, yahudi ve hıristiyanların uygulamalarını tasvib eden bazı hu ­ susları Sünnet'inde ibka ve ihya etmezdi. Bütün bunlar, İslam'da Ehl-i Kitab'ın statüsünün politika ile değil, vahiyle tayin edildiğini göstermektedir. J.Schacht da, Ehl-i Kitab kadınlarıyla evlenmenin İslam'da (özellikle Şafiiler'de) fiilen ortadan kalktığını ve bu konu daki iznin usulen olduğunu ileri sürmektedir. 1 Şafüler'in tutumu, müntesiplerinin inanç ve bağlılığını koruma endişesi taşıyan her din ve mezhebin yaptığı normal bir davranıştır. Nitekim Yahudilik ve Hıristiyanlık'ta da, başka bir din mensubu ile evlenmeye izin veril ­ memektedir. Müsteşrikler, İslam'ı tenkfd ederken kendi din ve mez­ heplerinin tutumunu gözden uzak tutmamalıdırlar. İslam, Mecusiler'le evliliği yasaklamıştır. Mecusiler'le evlen ­ menin yasak oluşuna sebeb olarak, onların Huvezvagdas 'ı (Anneler, öz kardeşler ve öz kızlarla evlilik) dinen makbul ve sevab sayarak böyle bir uygulama içinde bulunmaları gösterilmekte dir.Nitekim Avesta 'nın , kardeşlerin birbirleriyle evlenmesine izin verdiği bilinmektedir. Ayrıca, Temim kabilesi nin Mecusi olduğu da kaydedilmiştir. 2 Sonuç olarak, İslam, Yahudilik'teki putperestlerle evlenmeme, onlardan kadın alıp-vermeme hükümlerini teyid etmiştir. Ancak Ehl­ i Kitab'ın kadınlarını nikahlamaya izin vermiş, onlara kız vermeyi ise yasaklamıştır.

5. Evlıldlıklann Karıları ile Evlenmek Evladlık edinme müessesesi eski şeriatların çoğunda mühim bir yer işgal ettiği halde, Yahudilik'te hiçbir eserine tesadüf edilme ­ mektedir. Gerçi E.;ter Kitabı 'nda, anne v e babası ölen Ester'in, Mordekay tarafından kızlığa kabul edildiği zikredilmekteyse de, bu hukuki sonuç meydana getirmiş bir olay değildir. 3 Yahudilik, Hintliler ile Yunanlılar ve Romalılar nezdinde çok ehemmi yetli olan "tebenni"yi (evlad edinme) kabul etmemiştir.4

1 Schacht, 1.A., Nikah Maddesi, IX, 259-260. 2 Hamidullah, İslam Peygamberi, 1, 418; Danışman, İslam Tar1hi , 1, 29; Karaman, İslfım Hukuk Tarihi, s.12. 1

3 Kitab-1 Mukaddes, Ester, 217. 4 M.Es'ad, Tarih-i n m -i Hukuk, s.200-201.

322 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş Hıristiyan milletlerde evlatlık müessesesi varsa da, bunun Tevrat ve İnciller'den herhangi bir dayanağı tesbit edilememiştir. Bu husus Roma Hukuku'ndan geçmiş olmalıdır. Nitekim, Cahiliye devri Araplarında, "istilhak "la bir kabileye mensub sayılar kimse nin ( ı.r� ) , Roma'da, "Adoption " (tebenni') suretiyle " Gens "e dahil olan " Client"ten farklı olmadığı zikredilmektedir. 1 Kilisenin vaftiz anne ­ babası i l e v aftiz evladı k ab ul ettiği ve bunların birbiriyle evlenmelerinin yasak olduğu bilinmektedir.2 Cahliye döneminde ise, bir kimse bir çocuğu evlad ediniyor ve çocuk evlfı.d edinenin oğlu olarak anılıyordu. Cahiliye devrindeki ev lfı.dlık müessesesi, mirasçı olma gibi hukuki bir sonuç meydana ge­ tirdiği gibi, evladlık edinilen kimsenin hanımı ile, evladlık edinen şahısların evlenememeleri sonucunu doğuruyordu. Nitekim Cahiliye devrinde, Ebu Huzeyfe b. Utbe b.Rebi'a'nın, Salim l}.Ma'kil 'i evlad edinip, kardeşi Velid'in kızı Hind 'i ona nikahladığı zikredilmektedir. Evladlık müessesesinin ilgasından sonra, Ebu Huzeyfe'riin hanımı Sehle, Hz.Peygamber'e gelerek, Salim'i oğul edindiklerini hatırlatmış ve nasıl hareket e d e c eklerini s ormuştur . 3 Yine b urada Hz.Peygamber'in, önceleri, Zeyd b.Harise'yi evlad edindiğini, Zeyd b.Harise'nin Zeyd b.Muhammed diye çağırıldığını zikretmemiz yerinde olacaktır.4 İslam, Cahiliye devrinde mevcut olan evladlık müessesesini bü­ tün sonuçlarıyla ilga etmiştir. Kur'an'da Allah: "Evladlıkları babalarına nisbet edin"5 buyurmuştur. Yine Kur'an 'da: "Muhammed, içiniz ­ den herhangi bir adamın babası değil, O Allah'ın elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur" 6 buyurulmuştur. İslam'dan önce evladlıkların karılarıyla evlenilmez, bu skandal telakki edilirdi. Allah, bu kökleşmiş, değiştirilmesi zor adeti ortadan kaldırmak için, bu adete muhalif uygulamayı bizzat Hz.Peygamber'e

1 M.Şemsetti n, "Kabl e'l-lslam Araplarda lcti ma'i Aile", s .78. 2 Descuffi, Hıristiyan Di ni, s.245. 3 Buhar!, Sahih, VI, 122; E .Davud, Sünen, 11, 549-551; Nesfö, Sünen , VI, 63-64; 1.Mace, Sünen, I, 625; 1.Malik, Muvatta', II, 605-606.

4 Tirmizl, Sünen, V, 353; Taberi, Cami'u'l-Beyan, XXI, 120, Xxrl, 16. 5 33.Ahzab, 5.

6 33.Ahzab, 40.

lslfım'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitfıb Örf ve Adetleri / 323 yaptırtarak, Hz.Peygamber'i, evladlığı Zeyd b.Harise'nin boşadığı ha­ nımı Zeyneb bintü Cahş ile evlendirmiştir. ı Kur'an-ı Kerim bu ko­ nuda şöyle buyurmaktadır: "Ey Muhammed! Allah'ın nimet verdiği ve senin de nimetlendirdiğin kimseye, Eşini bırakma, Allah'tan sakın diyor, Allah'ın açığa vuracağı şeyi içinde saklıyordun. İnsanlardan çe­ kiniyordun; oysa Allah'tan çekinmen daha uygundu. Sonunda Zeyd, eşiyle ilgisini kestiğinde, onu seninle evlendirdik ki, evladlıkları eş­ leriyle ilgilerini kestiklerinde onlarla evlenmek konusunda mü'minlere bir güçlük olmadığı bilinsin. Allah'ın buyruğu yerine gelecektir."2

6. Çok Kadınla Evlilik (Polygami) a· Yahudilik'te Çok Kadınla Evlilik İnsanlık tarihinin çok eski adetlerinden birisi de, çok kadınla evlenmedir. Bu adetin Yahudilik'te de mevcut olduğunu görmekteyiz. Tevrat'ın bildirdiğine göre, Hz.İbrahim, karısı S'a ra'dan başka, Sara'nın cariyesi Hacer'le de evlenmiştir. 3 Yine Tevrat, Hz.İbrahlm'in Ketura adlı bir kadınla evlendiğini kaydetmektedir.4 Hz.Ya'kub da, dayısının iki kızı olan Rahel ve Lea'yı kuma olarak nikahlamıştır. 5 Daha sonra Hz.Ya'kub'a karısı Lea, cariyesi Bilha'yı, diğer karısı Rahel ise, cariyesi Zilpa'yı karı olarak vermişlerdir. 6 Hz.Ya'kub'un kardeşi Esav da, Ada, Oholibama , Basemat adlı hanım-larla evlenmiştir. 7 Hz.Davud da çok kadınla evlenmiştir. Hz.Davud'un, Makaa , Haggit, Abital, Egla adlı kadınlarla evlendiği zikredilmektedir.8 Hz.Davud bunlardan başka, N abal'ın karısı Abigail 'i, Yizreel 'den Ahinoam 'ı kendisine karı olarak almıştır. 9 1 Taberf, Cami'u'l-Beyan, XXII, 12-14. 2 33.Ahzab, 37. 3 Tevrat, Tekvin , 16/1-4.

/

4 Tevrat, Tekvin , 25/1; 1.Habib, Muhabber, s.394, (1.Hablb, bu hanımın adını Kantura bint Maktı1r olarak kaydetmektedir.)

5 Tevrat, Tekvin , 29/16-30. 6 Tekvin , 30/3- 13; 32122. 7 Tekvin, 36/2-5. 8 Kitab-ı Mukaddes, il. Samuel, 3/2-5.

9 Kitab-ı Mukaddes, I.Samuel, 25/39-43, 27/3, 30/5, 18; II.Samuel, 212.

324 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş Ayrıca nakledildiğine göre, Hz.Davud kendisiyle nişanlandığı halde kendisine verilmeyerek, babası Saul tarafından, Galliam'dan Laiş oğlu Paltiel ile evlendirilen Mikal adlı kadını kocasının elinden almıştır. I Tevrat'ta nakledilen bu haberi, peygamberlerin ismet sıfatına aykırı düştüğü için doğru kabul etmeye imkan yoktur. Peygamberler savaş sonunda esir düşmeleri hariç, başkalarıyla evli kadınl ara asla dokunmamışlardır. Ayrıca bu nakil, Tevrat'ın hükümleri ile de tenakuz halindedir. Çünkü Tevrat, başkalarıyla evli kadınlarla alakayı yasaklamakta ve evli kadınların hu kukunu korumaktadır. 2 Yine rivayet edildiğine göre, Hz.Davud sarayının damında gezi­ nirken, evinde yıkanmakta olan Hitti Uriya 'nın karısı, Eliam'ın kızı Bat-Şeb a 'yı görmüş, çok beğendiği bu kadını getirip onunla yatmış ve onu hamile bırakmıştır. Daha sonra bu kadına sahip ol mak için, kocası Uriyayı savaşa göndermiş, komutanı Yoab 'a da Uriya'yı savaşta kolayca öldürüleceği bir yere koymasını emretmiştir. Sonunda Uriya savaşta ölmüş, Davud da onun karısı Bat-Şeba'yı almıştır. Hz.Süleyman bu kadından doğmuştur. 3 Bu rivayet de, Hz.Davud'a ırz düşmanlığı, zina gibi ağır iftiralar isnad etmektedir. Bu nakil de, daha önce zikredilen rivayet gibi bir peygamberin ismet sıfatına aykırıdır, doğru olması mümkün değildir. Yine Hz.Davud'un çok yaşlandığı bir sırada, genç bir kız olan Şunem'li Abişag 'ı aldığı kaydedilmektedir. 4 Bütün bu nakiller, Hz.Davud'un da çok kadınla evlendiğini göstermektedir. Kitab-ı Mukaddes 'te bildirildiğine göre, Hz.Davud'un oğlu Süleyman Peygamber de, çok kadınla evlenmiştir. Hz.Süleyman 'ın

aldığı h anımlar arasında Mısır kır alının kızı da vardır. 5 Hz.Süleyman'ın Moabiler, Ammoniler , Edomiler, Saydalılar ve Hittller'den ecnebi kadınlar aldığı, bunun da Tevrat'ın buyruklarına aykırı olduu zikredilmiştir. Nakledildiğine göre Hz.Süleyman 1000 adet kadın almıştır, bunun 700'ü kıral kızı, 300' � de cariyedir. 1 l.Samuel, 25/44; 11.Samuel, 3/13-16. 2

Tevrat, Levililer, 18/20, 20/10; Tesniye, 2 2122.

3 Kitab-ı Mukaddes, il, Samuel, 1112-5, 14-17, 26-27, 1219-10, 24.

4 Kitab-ı Mukaddes, I.Kırall ar, 111-4. 5 Kitab-ı Mukaddes, I.Kırallar, 3/1.

·

İslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitdb Örf ve Adetleri / 325 Hz.Süleyman, almış olduğu bu ecnebi' karılarının putları için Mabed yaptırmıştır. l Hz.Süleyman'ın, Hz.MG.sa'nın dinine aykırı davranışlarda bulunduğunu, putlara tapan karılarının bu davranışlarına izin verdi­ ğini, onların putları için mabet yaptırdığını peygamberlerin ismeti açısından kabul etmeye imkan yoktur. Mübalağaları bir kenara atar­ sak, bu haberden çıkan sonuç Hz.Süleyman'ın çok kadınla evlenmiş olduğudur. · Yahudilik'te çok kadınla evlenme hususu, sadece peygamberlere veya idare mevkiin:de bulunan kimselere mahsus olmayıp, diğer kim ­ seler arasında da yaygındı. Nitekim, Kitab-ı Mukaddes'de Efraimli Elkano adlı bir kimsenin Hanna ve Peninna adlı iki karısı ol duğu zikredilmektedir.(2

Gideon 'un

da

çok

kadınla

evli

olduğu

nakledilmektedir. 3 Yine Rehoboam adlı şahsın, Mahalat ve Maaka ' adlı kadınları aldığı, toplam 18 karı ve 60 cariye ile evlen diği zikredilmektedir.4 Tevrat, yahudi kırallarının fazla kadınla evlenmelerini iste ­ memektedir.5 Ayrıca Yahudilik'te, ölen kardeşin karısının kayınbi­ raderiyle evlenme. mecburiyetinde bulunması da, çok evliliğe sebeb .olan uygulamalardandır. 6 Tevrat, bir yahudinin kendisine ikinci bir kadın alması duru ­ munda, ilk karısının karılık hakkını, nafaka ve esvabını eksiltme mesini emretmektedir.7 Ayrıca Tevrat, bir kimsenin iki karısı olup, ilk oğlu nefret ettiği karısından , küçük oğlu da sevdiği karısından olsa bile, mirastaki ilk oğulluk hakkını nefret ettiği' karısının oğlundan alamayacağını bildirmiştir.8 Bütün bu nakillerimizden, Ya-

1 Kitab-ı Mukaddes, I.Kırallar, 1 1/1-8. 2 Kitab-ı Mukaddes, l.Samuel, 111-2. 3 Kitab-1 Mukaddes, Hakimler, 8/30-31. 4 Kitab-ı Mukaddes, il. Tarihler, 1 1/18-21. 5 Tevrat, Tesniye, 17/1 7. · 6 Tevrat, Tekvi n, 38/8-9; Tesniye, 25/5-10. 7 Tevrat, Çıkış, 2 1/10. 8 Tevrat, Tesniye, 21/15-17.

326 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş hudilik'te çok evliliğin mevcut olduğu ve hiçbir sınırlamaya tabi ol­ madığı anlaşılmaktadır. ! Çok kadınla evlilik hususu Hz.Musa'dan önceki ve sonraki yahudilerde bu şekilde devam etmiş ve herhangi bir kayıtlamaya tabi tutulmamıştır. Nihayet Talmud, bunu, evlenecek kocanın ev ­ lenmek istediği kadınların hepsinin ihtiyaçlarını görecek güce sahip olması ile sınırlandırmıştır. Yahudi toplumu tarafından dinlenilme­ mekle beraber, hahamlar en fazla dört kadınla evlenilmesini tavsiye edip durmuşlardır.2 Talmud çok evliliği cfüz görüyor, fakat tavsiye etmiyordu. Tal­ mud sayfalarında bu nokta üzerinde farklı fikirler toplanmaktadır. Nitekim, "Bir adam hoşuna gittiği kadar kadınla evlenebilir" ifadesi bu tasvibi doğrulamaktadır. Ancak diğer bir ifade de "O, artık dörtten fazlasına sahip olamaz" şeklindedir. Geniş kitleler tarafın­ dan polygami uygulanmış sa da, hahamlar tarafından bunun meşru1uğuna şahitlik edilmemiştir. 3 Talmud'un, bir adamın istediği kadar kadınla evlenmesine izin veren ifadesiyle, evliliği en fazla dört kadınla sınırlayan sözleri ara­ sında tenakuz vardır. Ayrıca burada, yahudi hahamlarının ve Tal­ mud'un, niçin evliliği en fazla dört kadınla sınırlandırdıkları sorusu karşımıza çıkmaktadır. Çok kadınla evliliğin dört kadınla sınırlandı­ rılması hususu, yahudilere muhtemelen Hz.İbrahim'den kalmış olabilir. Yahut da, Tevrat'ın aslında böyle bir kayıt mevcut olup son­ radan tahrife uğramış da olabilir. A.C ohen, Hz.Peygamber'in evliliği en fazla dört kadınla sınır­ landırma prensibini, Yahudilik'ten aldığını ileri sürmektedir. 4 Co­ hen'in bu iddiası da, diğer müsteşriklerin yaptığı gibi İslam'ın ilahi vahye dayanan bir din değil, Yahudilik ve Hıristiyanlık'tan, Cahiliye döneminden adapte edilen prensiplerle, insan aklı ve eliyle kurulmuş bir din olduğunu ifadeye yöneliktir. Müsteşriklerin diğer konulardaki iddiaları gibi , bunun da asılsız olduğu açıktır. Bu konuda ileri sürülecek en doğru fikir, Allah'ın daha önceki toplumlara göndermesi muhtemel olan çok evliliğin dört kadınla sınırlandırılmasına dair 1 Sibaf, İslam ve Garplılara Göre Kadın, s.47. 2 Çaviş, Anglikan Kilisesine Cevap, s. 165. 3 Cohen, Le Talmud, s.2 18-2 19. 4 Cohcn, a.g.e., s.219.

lslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri I 327 buyruklarını, İslam dininde de vahiyle yenilemiş olmasıdır. Ayrıca Hz.Peygamber'in, kendileriyle temas etme imkanı bulduğu Medine civarındaki yahudilerin, en fazla dört kadınla evlilik uygulamasından haberlerinin olması da şüpheli bir husustur. Böyle bir durumu İslami kaynaklar haber vermemektedirler. Üstelik miladi 100 tarihinden sonra yahudilerde birden fazla karı almak, Büyük Ruhani Meclis kararıyla yasaklanmıştır. 1 O zaman, Romalılar'da bir kadınla evlilik esas alınmaktaydı. Bundan yahudilerin Büyük Ruhani Meclisi' nin, Roma İmparatorluğu'nun aile hukuku sahasındaki uygulamalarının etkisi altında kaldığı anlaşılmaktadır. Çünkü bu yasak, Tevrat'a, Talmud'a ve geçmiş peygamberlerin tatbikatına uygun değil dir.

b- lhristiyanlık'ta Çok Evlilik Eski ve Yeni Ahid'in hiçbir cümlesi, çok evliliği yasaklama­ mıştır. İlk asırlarda hiçbir konsil veya din işleri kurulu da buna karşı çıkmamıştır. IX. yüzyılda Charlamagne 'nin çıkardığı bir kanun, papazların bile birden fazla kadınla evlendiklerini göstermektedir. Protestan alimleri, bizzat Hz.isa'nın çok evliliği cfüz gördüğüne işaret etmektedirler.2 Matta İncili'nde kaydedildiğine göre Hz. İsa, göklerin melekutunu bir adamla evlenmek isteyen on adet kıza ben ­ zetmektedir. Bu kızlardan beşi akıllı, beşi akılsızdır, güvey ise akıllı beş kızla gerdeğe girmiştir. 3 Hz.İsa bu benzetmesiyle, bir kimsenin aynı anda on tane zevce almasına izin verdiği intibamı vermektedir. Protestanlığın kurucusu Martin Luther, Hıristiyanlık'ta taaddüd-ü zevcat'ın helal olduğunu söylemiştir. Pavlus , Hıristiyanlık'ta çok evliliği tavsiye etmemiş, bir adamın bir kadınla evlenmesini, papaz ların yalnız bakire kadın almalarını emretmiştir. 4 Pavlus'un, papaz ­ ların kız almalarına dair emri, Tevrat'ın kahinlerin yalnızca kız al malarına dair emriyle paralellik arzetmektedir. 5 Pavlus papazların yalnız bir kadınla evli olmalarını emretmiştir. 6 Pavlus'un bu emri, papazların birden fazla karı alabileceklerini dolaylı olarak iföde et-

1 Keskioğlu, Fıkıh Tarihi ve İslam Hukuku, s.235. 2 Sırma, İslamiyet ve Hıristiyanlık, s.47-48. 3 Matta, 25/1-10. 4 A.Tercüman, Hıristiyanlığa Reddiye, s.1 19-120. 5 Tevrat, Levililer, 2117-15.

6 Ti meteos'a !.Mektup, 3/12.

328 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş mektedir. 1 Yine Hıristiyanlık'ta, hıristiyanları iki kadınla veya daha fazlasıyla evlenmekten meneden bir hüküm olmadığı, ancak eski pap aların tek kadınla yetindikleri zikredilmektedir. 2 B urada Hıristiyan misyonerlerinin, hıristiyan olan putperest Afrikalılar'ın çok kadınla evliliklerine izin verdiklerini, Kıral VII. Edward ile Hitler'in, taaddüd�ü zevcat'ın uygulanması- için teşebbüste bulunduklarını kaydetmemiz yerinde olacaktır.3 Güstav Le Bon, taaddüt-Ü zevcatın Avrupalılar'a en uygun düşe­ cek sistem olduğunu savunmuştur. 4 Ayrıca, Bertav dö Oşinus, Lisarus, Selden , John Milton gibi yazarlar da, Hıristiyanlık'ta çok evliliği savunmuşlardır. Hıristiyan din büyüklerinden Saint Chrisostum, Saint Agustin , Alman din büyüklerinden Bonifas , Papa Gregoir çok kadınla evliliğin caiz olduğunu ifade etmişlerdir. 5 Büyük Konstantin 'in oğlu Valenintanus 'un, Frank kıralı Clother ve oğulları Heribartus ile Hiberikus 'un, Pepin ve Charlamagne 'ın, Luter ve oğlunun, Alman İmparatoru Arnolfus, Frederik Barbaros'un, Fransa kıralı Filip Theodatus'un, Frank kıralları Günteran , Karibert, Siçbert , Çilberk 'in, I .Dagobert ve amcası Clother'in çok kadınla evlendikleri kaydedilmiştir. Se zar'ın ifadesine göre, eski İngiltere halkı da çok kadınla evlenmekteydi. 6 Romalılarda çok kadınla evlilik fiilen yaygınlaşmıştı. Hz.İsa bu konuda herhangi bir yasaklama getirmediği için, çok ka dınla evlilik, Hıristiyanlığın gelmesinden s onra da devam etmiştir. Roma İmparatoru II.Valentinien çok kadınla evlenmeyi mübah sayan bir emir çıkarmış ve o zaman yaşayan din adamlarından kimse bu emre itiraz etmemişti. Nihayet İmparator Jüstinien , çok kadınla evliliği yasaklamıştır. Jüstinien'in bu yasağı, dini bir engelden dolayı değildi. Nitekim o tarihlerde din adamları da Patrik'ten izin alarak nikahları altında bir kaç kadın bulundurmaktadılar. Jüstini en'in bu yasağı da, halkın davranışlarını değiştiremedi. 19.asra ka dar halk,

1 Sibaf, lslam"a ve Garplılara Göre Kadın, s.47. 2 Sibfö, a.g.e., s.48 . 3 Sibaf, a.g.e., s.49-50. 4 Sibfı.1, a.g.e., s.51.

5 Davenport, Hz.Muhammed ve Kur'fı.n-ı Kerim, s. 105-106. 6 Davenport, a.g.e., s. 103- 105.

lslfım'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 329 çok evliliği ayıp karşılamamıştır. Cermenler'in aristokrat tabakası bu asra kadar bir kaç kadını nikahları altında bulundurup durmuştur. 1 Sonuç olarak Hıristiyanlık'ta, bu konuda açık bir emir olma­ masına rağmen çok evlilik yasak sayılmıştır. Matta İncili 'ndeki boşanma emri , bu uygulama doğrultusunda yorumlanmıştır.2 Katolik mezhebine göre, insanın bir karılı ve bir kocalı olması gerektiği kay dedilmiştir. 3 Hıristiyanlığın aslında çok evliliğin mübah ve meşru olduğu, bu hususu yasaklayan bir hüküm bulunmadığı, tek kadınla evliliğin kabul edilmesinin sosyal ve siyasi gelişmelerin bir sonucu olarak kilise tarafından kabul e dilmiş olduğunu söyle-yebiliriz. Nitekim E.Dermenghem de, "Ahd-i Atik'in patriyarşları bir tek zevce ile yaşamaya mecbur etmez. Bunun sonradan Hıris tiyan-lık 'ta b i r kaide hükmüne geçmesi, Hıristiy�lığın yayıldığı garp muhitinde esasen tek evlilik kaidesinin hüküm sürmesinden ileri gelmiştir. "4 demektedir. c-

Cfilıiliye Devrinde Çok Evlilik

,

Cahiliye döneminde de çok kadınla evliliğin yaygın olduğunu görmekteyiz. Bu devirde, evlenilecek kadınların sayısı konusunda bir sınırlama mevcut değildi, dileyen dilediği kadar kadınla evlenebilir, cariye alabilir, mut'a nikahı yapabilir veya İslam tarafından ilga edilmiş şekillerde kadınlarla ilgi kurabilirdi. Cahiliye devrinde Gaylan b.Seleme es-Sekafi'nin on tane karısı vardı , bunlar Gaylan b .Seleme ile beraber müslüman olmuşlardı. Hz.Peygamber, ona, bu kadınlardan dört tanesini seçip diğerlerini bı ­ rakmasını emretmişti . Mes'ud b.Murteb , Mes'ud b . Amr, Urve b.Mes'ud , Süfyan bAbdillah , Ebu Ukayl Mes'ud b.Amir de, dört ten fazla karıları olduğu halde müslüman olmuşlardı. 5 yine Kay� b.el­ Haris'in müslüman olduğunda sekiz hanıma sahip olduğu, Hz.Peygamber'in kendisine, bunlardan dördünü seçip diğerlerini bı 1 Çaviş, Anglikan Kili sesine Cevap, s. 165-166. 2 Matta, 19/10- 12; Ayn ca bkz: Ebu Zehra, Hıristiyanlık Üzeri ne Konferanslar, s.218-219.

3 Descuffı, Hıristiyan Dini , s.303.

4 Dermenghem, Muh ammed'in Hayatı , s.404-405.

5 Tirmizi, Sünen, III, 435; İ.Mfıce, Sünen, I, 628; 1.Habfb, Muhabber, s.357.

330 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş rakmasını emrettiği nakledilmektedir. 1 Nevfel b.Mu'aviye de, ni­ kahında beş kadın olduğu halde müslüman olmuş, Hz.Peygamber bunlardan birisini boşamasını emretmiştir. 2 Cahiliye döneminde erkeklerin hiçbir sınır tanımaksızın iste­ dikleri kadar kadınla evlenebilmeleri, ailenin erkek evladını çoğalt ­ mak, düşmanlara karşı güçlü olmak arzusundan doğmuş bir husus tur.3 Buraya kadar olan tesbitlerimizden yahudÜerde, hıristiyan­ larda ve Cahiliye devrinde çok kadınla evlilik adetinin mevcut olduğu anlaşılmaktadır. İslam, taaddüd-ü zevcat adetini tasvib etmiştir. Ancak bu hu­ susu dörtle sınırlandırmış, şartların yerine getirilememesi halinde bir kadınla evliliği tavsiye etmiştir. Hz.Peygamber, birden fazla ka­ dın alıp q.a, bu kadınların arasında adaletli davranmayanların ahi­ rette bir tarafı çarpılmış olarak Allah'ın huzuruna geleceklerini bil dirmiştir. 4 Kur'an-ı Kerim,: "Mü'minler! eğer yetim kızlar hakkında adaletli davranamayacağınızdan korkarsanız, hoşunuza giden kadın­ lardan ikişer, üçer, dörder nikahlayabilirsiniz. E ğer aralarında adalet edemeyeceğinizden korkarsanız, hoşunuza giden kadınlardan bir kadın nikahlayınız; veya elinizde malik bulunduğunuz cariye ile iktifa ediniz. Bu bir kadın veya cariye ile iktifa etmeniz, adaletten sapmamanız için hakka daha yakındır." 5 buyurulmuştur. Kur'an-ı Kerim'in diğer bir ayetinde bu adaleti yerine getirmeye muktedir olu­ namayacağı açıklanmıştır: "Adil hareket etmeye ne kadar uğraşsanız kadınlar arasında adalete muktedir olamazsınız, bari bir tarafa kal­ ben tamamen meyletmeyin ki, diğerini (ne evli ne bekar) askıdaymış gibi bırakmış olmayasınız" 6 Bu ayetten anlaşıldığına göre, İslfun'da çok evlilik muhale ta'lik derecesinde tazyik edilmiş, ferdi ve toplumsal zaruretler dolayısıyle ihtiyaca binaen caiz kılınmıştır. Tarihin her devrinde savaşlar sebe­ biyle erkek nüfus azalıp, kadın nüfus bir kaç misli artmıştır. Nitekim 1 E.Davud, Sünen, il, 677-678; 1.Mace, Sünen, 1, 628. 2 Şevkanl, Neylü'l-Evtar, VI, 159. 3 Çağatay, Cahiliye Çağı, s. 135. 4 E .Davud, Sünen, il, 600-601; Tirmizl, Sünen, III, 447.

5 4.Nisa, 3. 6 4.Nisa, 129.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 331 t

Hz.Peygamber devrinde, bir erkeğin velayeti altında beş-on yetim kız bulunuyordu. 1 Kısacası İslam'ın çok evlilikle ilgili hükümleri, bir emir değil, bir izin ve ruhsattır. Dört kadınla evlenmemek veya bir­ den fazla kadın almamak müslümana bir vebal yüklemez. Ancak, birden fazla kadın alıp da, bu husustaki şartlan yerine getirmemek, insana Allah katında sorumlu1uk getirir. Hz.Peygamber kendisi de birden fazla hanımla evlenmiştir. Sonuç olarak İslam, yahudi ve hıristiyanlarda, Cahiliye dev­ rinde mevcut olan sınırsız sayıda kadınla evliliği kaldırmış, zaruri hallerde, şartlarına riayet edildiği takdirde dörde kadar evliliğe izin vermiştir. Müslümanlara bir kadınla evlenmelerini tavsiye etmiş, bunun hakka daha yakın olduğunu bildirmiştir.

C- CAHİLİYE DEVRİ NİIWI ÇEŞİTLERİ

1. Mut'a Cahiliye devri nikah çeşitlerinden birisi Mut'a nikahıdır. Bu ge­ çici bir evlenme şekli olup, önceden tesbit edilen zamana kadar, ka ­ dınla erkeğin bir arada yaşamalarını sağlıyordu. Yuva kurmak, çocuk edinmek gibi bir gayesi de mevcut değildi. Bu türlü muvakkat evlen­ meler, bilhassa yabancı bir memlekette geçici olarak bulunan erkekler tarafından akdedilmekteydi.2 Cahiliye devrinde, mut'a nikahının yapılması için aile büyükle rinin muvafakatine lüzum görülmezdi. Bu nikah kıyıldıktan sonra, kadın kendi aile topluluğu içinde kalır, kocasına bir mızrakla çadır verirdi. Bu suretle erkek, kadının kabilesi içinde bulundukça onların halifi sayılır, evlilik bağı devam ettiği müddetçe koca bu kabile ile birlikte hareket ederdi. Kadın mut'aya son vermek istediği zaman, çadırın kapısını aksi yöne çevirir, koca bunu görünce kendi kabilesine dönüp giderdi. Bu çeşit evlenmeden doğan çocuklar kadına ait olur ve filan kadının çocuğu diye anılırdı. 3 Mut'a nikahında, geçici bir süre için evlenen kimseler, süre bitiminde boşamaya bile lüzum görmeden ayrılırlardı. Neslin devamını sağlamak, birlikte yaşamak gibi mak­ satlardan mahrum olan bu nikah, sadece şehvet duygusunu tatmin 1 Taberi, Camiu'l -Beyan, iV, 231-234; Miras, a.g.e., XI, 286-287. 2 Schacht, l.A., Nikah m addesi, IX, 260. 3 M.Şem settin, "Kable'l-lslam Araplarda lcti ma'i Aile", s.91-92; Çağatay, Cahiliye Çağı, s. 137; Uğur, Hicri !.Asırda İslam Toplumu, s.21.

332 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş için yapılırdı. Bu sebeble boşanma ve veraset gibi hükümler söz ko­ nusu olmazdı. Bazen mut'a nikahı kıyılırken belirli bir süre konu­ şulmaz, koca k arı ile yaşamak istediği sürece nikah geçerlidir, koca karıdan vazgeçince, akit sona ermiş olur diye bir şart koşulurdu. İbn Atıyye ise, mut'a nikahının, iki şahit huzurunda, kadının veli sinin izniyle, belirli bir süre için, tarafların kararlaştırdıkları mehir karşılığında, veraset hakkı bulunmaksızın kıyıldığını söylemektedir. 1 Mut'a nikahında süre bitince kadın gidebilir, kocası onu ya­ nında tutamazdı. Mut'a nikahı, veraset hakkının bulunmaması se­ bebiyle, Hıristiyanlık'ta papazların yakın zamana kadar icra ettik­ leri "Morganatik " adlı nikah çeşidine benzemektedir. Morganatik adlı nikahın devamına izin verilmekle beraber, evlenen iki taraf arasında miras almama gibi bir takım şartları vardı. 2

0

İbn Abdilberr (v.463) ise, "Mut'a nikahında şahit bulundur ­ maya lüzum olmadığı, bu nikahın belirlenen müddet bittiğinde, sona erdiği, bu sürenin sonunda boşama olmadan ayrılma vuku bulduğu, karı-koca arasında miras cereyan etmediği hususunda alimler ittifak etmişlerdir. "3 demektedir. Cahiliye devri nikah şekillerinden olan mut'a nikahı, İslam ta ­ rafından ilga edilmiştir. İslam'ın mut'a nikahı ile ilgili hükmü konu­ suna müsteşrikler de el atmışlardır. G.Demombynes : "Kur'an'ın mut'aya izin verdiğini, Hz.Peygamber'in kendi savaşçılarına bunu meşru kıldığını, daha sonra Hz.Omer'in mut'a nikahını yasakladığnı" iddia etmiştir.4 Kur'an'ın mut'aya izin verdiği iddiasına delil gösterilen ayet, Nisa 24 ayetidir. Taberi , İbn Abbas ve 'Ubey b.Ka'b'ın , bu ayetin .l..ı � I W ) "Onlardan faydalandığınıza karşılık" kıs mına, ( ( ı.r--- �I ı) I ) " tayin e dilen vakte kadar" diye ilave yaparak okuduklarını ve bu ayette mut'a nikahının kasdedildiğine kani olduklarını bildirmektedir.5 Kurtubi (v.671) ise, Nisa 24 ayetinin mut 'anın · · · · · · · ·

1 Taberi, Cami 'u'l -Beyan, V, 12; Kurtubi , el-Cami li Ahkami'l�Kur'an, V, 129; Hatipoğlu, 1.Mace Tercemesi ve Şerhi, V, 439-440.

2 Çaviş, Anglikan Kili sesine Cevap, s.166.

3 Davudoğl u, Sahfh-i Müslim Tercümesi ve Şerhi, VII, 235. 4 Demombynes, Instituti ons Musul mane, s.137. 5 Taberi, Cami'u'l-Beyan, V, 12-13.

1slam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 333 cevazına delalet etmediğini kaydetmektedir. l Yukarda kaydedilen ve İbn Mes'ud 'un kıraatında da bulunan ( u--" �I ı.) I ) ibaresinin ş az olçiuğu v e Ehl-i Sünnet tarafı n d an a m e l edilmediği . kaydedilmektedir. 2 Kur'an'ın mut'aya ızın verdiği doğru değildir. Nitekim J.Schacht , bunu reddetmektedir: "Her ne kadar bu müessesenin adı Kur'an (4/24) dan alınmış ise de, burada bu çeşit evlenmelerden bahsedildiği hiç de kati değildir. " 3 Kur'an'ın mut'aya izin verdiği iddiasına delil gösterilen ayet mut'aya delalet etmemekte, bilakis ( � � � I W ) lafzı, bir erkeğin evlendiği bir kadından, bir defa bile olsa: cima yoluyla faydalanma­ sına delalet eder. Böyle bir durumda da, ( u-ıı� I u-ıı /Li ) "Onların m e ­ hirlerini verin" emri gereğince kadına mehri verilecektir.4 B u ayet id­ dia edildiği gibi, geçici bir müddet için yapılan nikah akdine ve o akit için kararlaştırılan mehire delalet etmemektedir. Sahabenin çoğun ­ luğu ve İslam alimlerinin ekserisi bu görüştedir. Ayrıca mut'a nikahı reddedilmiştir. Kur'an-ı Kerim, kocaları karılarına, karıları da kocalarına mirasçı kılmıştır. 5 İslam'da bir kadının kocasına, kocanın ka ­ rısına mirasçı olabilmesi için nikahın devamlılığı şarttır. Buna göre, devamlı olmayan, belli bir zaman ve şarta bağlı, sonunda miras hakkı ihtiva etmeyen nikahlar batıldır. Nitekim İbn Mesud'un (r.a.), mut'anın, miras, talak ve iddet ayetleriyle neshedildiğini söylediği nakledilmiştir. 6 ..

Müsteşrikler, mut'a nikahını Hz.Peygamber'in yasaklamadığı, Hz.Ömer 'in hilafeti dönemi,n de yasakladığı iddiasında fikir birliği etmişlerdir. Nitekim, J.Schacht da, bu konuda G.Demombynes 'e katılmaktadır.7 Müsteşrikler, bu konuda iyi niyet sahibi iseler 1 Kurtubi, a.g.e., V, 129. 2 Nevevi, Minhfıc, IX, 179. 3 Schacht, 1.A., Nikah , maddesi IX, 260.

4 4.Nisa, 24.

5 4.Nisa, 12.

6 Serahs\', Mebsut, V, 152. 7 Schacht, 1.A., Nikah m addesi, IX, 260; Demombynes, lnstitutions Musul mane, s.137.

334 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş yanılmaktadır, şayet durum bu değilse gerçekleri sap tırmaktadırlar. Çünkü mut'a nikahı, bizzat Hz.Peygamber tarafından Kıyamete kadar yasaklanmıştır. Cahiliye devrinde mevcut bu uygulamayı ilk defa ·yasaklayan Hz.Ömer değildir. Hz. Ömer hilafeti. esnasında, mut'a nikahı ilga edildiği halde bunun cevazını savunanlar olduğunu görmüş, buna teşebbüs edenleri zina yapmış sayarak recmedeceğini bildirmiştir. 1 Dolayısıyle onun bu tutumu, ilk defa bir yasak koyma değil, Hz.Peygamber'in koymuş olduğu yasağı te'kid ve te'yidden ibarettir. Hz. Omer'i bu davranışa sevkeden de, Hz.Peygamber'in yasağını bilmeyen bazı kimselerin bu işe teşebbüs etmeleridir. W.Heffening, hadislerin mut'a hususunda tezatlarla dolu ol­ duğunu, Hz.Peygamber'in kendisinin mut'a nikahı yaptığını i ddia etmektedir. 2 Heffening'in bu konudaki hadisleri değerlendiremediği açıktır. Bu konudaki hadislerde bir tezat yoktur. Bazı hadislerde, Hayber, Mekke'nin Fethi veya Evtas seferlerinde mut'aya cevaz veril­ diği bildiriliyor, diğer bazılarında ise mut'anın daha sonra yasaklan­ dığı açıklanıyor. Burada önemli olan, zaman ve yer sırası ile bu ha ­ disleri değerlendirmektir. Heffening, Hz.Peygamber'in mut'a yaptığı iddiasını Caetani'den almıştır. Caetani de, Taberi ve !hnü'l-Esir'i kaynak gösterip, Hz.Peygamber'in Kilab kabilesi nden Aliye bintü Zabyan ve Esma bintü'n-Nu'man b.el-Esved b.Şurahiyl el-Kindiye ile mut'a nikahı yaptığını ileri sürmekte dir. 3 C aetani'nin mut'a nikahının mahiyetini anlamadığı ortaya çıkmaktadır. Zira mut'a nikahı geçici olarak yapılır, nikah akdedilirken bir süre belirlenir, süre bitince de nikah kendiliğinden sonra ererdi. Peygamberimiz'in Esma bintü'n-Nu'man ile yaptığı nikah, mut'a nikahı değildi. Hz.Peygamber, bu kadının vücudunda beyaz lekeler olduğunu ve bunun kendisinden gizlendiğini görmüş, bunun üzerine mehrini vermek suretiyle bu kadından ayrılmıştır. 4 Eğer bu hanımın, böyle bir kusuru olmasa ve bu kusur Hz.Pegyamber'den gizlenme seydi, muhtemelen bu nikah normal olarak deva� e dip gidecekti. Hz.Peygamber'in nikahlayıp ayrıldığı diğer kadın, Aliye bintü Zabyan ise, gerdeğe girdiği zaman Peygamberimiz'e "Senden Allah'a sı ­ ğınırım" demiş ve bu sebeble de, Hz.Peygamber tarafından boşan­ mıştır. O da bu sözü sarfetmeseydi, herhalde nikahı devam. edecekti. 1 1.Mace, Sünen, I, 631. 2 Heffening, 1.A., Mut'a m addesi, VIII, 848. 3 Caetani, İslam Tarihi , VII, 392-393. 4 Taberi, Tarih, III, 167.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri I 335 Bu yüzden bu iki nikah mut'a değil, boşanma ile sonuçlanmış normal nikahtı. Fakat yukarda zikredilen sebeblerden dolayı, her iki nikah da kısa sürmüştü. Caetani ve Heffening'in Hz.Peygamber'in mut'a nikahı yap tığı iddialarına delil gösterdikleri ibare şudur: 1 ( 4i.ıü r: 4-..:...i y':J.S ı:n � ı,sıl ,_;.t V" •l....- 1 4.:JWI � J.UI J_,....ı. iJ:; ) ı.ı_,L... ı:n .r:-> � � I � J.:> ip ı.:x l �_,....�I � ı:ı L....:J I ..;.:.ı \.-l � J.UI J_,....ı. (J/ r: ) .

,



2 ( 4.J.,ııı l � I u.�.» Lıı».J 4-..:...i La..:.ı .

�-'

LH J>� w.; .��I

Bu ibarelerdeki ( � ) lafzını, Caetani ve Heffening gibi anla­ yarak, "Onunla mut'a nikahı yaptı" diye m ana vermek hatalıdır. Çü.nkü kaynaklarımızın da bildirdiği gibi, Hz.Peygamber mezkur se beblerle bu hanımları boşayarak, onlara ikişer elbise vs. vermiştir. 3 Eğer Hz.Peygamber, bu hanımlarla mut'a nikahı yapsaydı, bu durum, mut'a nikahının caiz olduğunu savunanlar tarafından delil olarak ileri sürüldü. ( � ) lafzı, "Onu faydalandırdı, ona bazı şeyler verdi" demektir ve bu Kur'an'a da uygundur. Nitekim Kur'an'da: ( •.ı..U .,.:.il 1 ıfa._, •.ı..U t"",,.t 1 ıfa. V".,.:::._,.,. )

"Onları, zengine kendi çapına, fakire kendi çapına uygun şekilde faydalandırın"4,

"Kendilerine bağışta bulunarak, onları güzellikle serbest bıra ­ kın"5 buyurulmuştur. Kur'an'daki bu ( �.,.:::..,. ) lafzı da, mut'a nikahı yapmaya değil, nikahlandıktan sonra cima yapılmadan boşanan ka­ dınların mehir karşılığı olarak faydalandırılmalarına delalet etmek­ tedir. Bu iki ayette de "kadınların duhulden önce boşanmalarından" bahsedilmektedir. Nitekim, hadis kaynaklarında talak bahsinin bir 1 Taberi, a.g.e., III, 168. 2 Taberi, a.g.e., III, 167. 3 Nesfıi, Sünen, VI, 150; 1.Mace, Sünen, 1, 657; 1.Sad, Tabakat, VIII, 141, 143; 1.Esir, Üsdü'l-Gabe, VII, 16-18.

4 2.Bakara, 236. 5 33.Ahzab, 49.

336 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş bölümü, ( ı,;)UJ I � y�) adı altında bu hususa tahsis edilmiştir. 1 Mut'a nikahında ise, kadınlara el sürmeden onları faydalandırma · hususu söz konusu olmamıştır. Mut'a nikahı ile ilgili olarak gelen haberlerden anlaşılan husus, mut'a nikahında kadına verilen mehir, onunla cima yapmak, ondan faydalanmak içindir. Dolayısıyla Caetani'nin ve Heffening'in bu iddialarını doğru kabul etmeye imkan yoktur. Ayrıca Kur'an'da, boşanmış kadınlara "mut'a" denilen bazı şeylerin verilmesi emredilmiştir. 2 J.Schacht da, İslam'da, boşanan bir kadına, şayet mehir tesbit edilmemişse, kocanın tayin edeceği "mut'a" denilen bir hediye verildiğini söylemektedir.3 Bizce, Hz.Peygamber'iri. mut'a nikahı yapmaya hiçbir zaman ih­ tiyacı olmamıştır. Cahiliye ı.levrinde mut'a nikahının genellikle, memleket ve aileden uzak olunduğu zaman yapıldığı zikredilmekte­ dir. Hz.Peygamber ise, çıktığı bütün seferlerinde hanımlarından bazı­ larını yanına almıştır. Nitekim Hz.Aişe, Peygamberimiz'in sefere çıkacağı zaman beraberinde götüreceği hanımlarını seçmek için ara­ larında kur'a çektiğini, bir defasında bu kur'anın kendisine ve Hz.Hafsa 'ya isabet ettiğini söylemiştir.4 . Burada, G.D�mombynes , J.Schacht gibi müsteşriklerin aksine, Leon Caetani, E.Dermenghem , Maxime Rodinson gibi yazarların mut'a nikahının Hz.Peygamber'in sağlığında yasaklandığını kabul ettiklerini zikretmemiz yerinde olacaktır.5 Müsteşriklerin, mut'a nikahını Hz.Peygamber'in değil de, Hz.Ömer 'in yasakladığına dair iddialarına delil gösterdikleri bazı rivayetler mevcuttur. Bunlardan birisi Cabir b.Abdillah'dan gelmek­ tedir. Buna göre Cabir (r.a.) , "Hz.Peygamber, Ebu Bekir ve Ö mer devrinde mut'a nikahı yaptıklarını, ancak daha sonra Amr b. Hureys 'in meselesinde Hz. Ömer'in mut'a nikahını n ehyettiğini, bundan sonra bir daha mut'a nikahı yapmadıklarını" söylemektedir.6 Bu rivayetler, Cabir'in (r.a.), Hz.Ömer devrine kadar, mut'a nikahının 1 Buhfııi, Sahih, VI, 188; İ.Mfıce, Sünen, 1,657; l.Malik, Muvatta, il, 573. 2 2.Bakara, 241. 3 Schacht, l.A., Talak m addesi , XI, 687. 4 Buharı, Sahih , VI, 154; E .Dfıvud, Sünen, il, 603; l.Mfıce, Sünen, 1, 634. 5 Caetani, İsl am Tarihi, V, 3 75-376; Derme n ghem , Muhammed'in Hayatı, s.404; Rodinson, Hz.Muhammed, s.228.

6 Müslim, Sahih, il, 1023; 1026; A.b.Hanbel, Müsned, III, 356.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri I 337 neshedildiğini duymadığına hamledilmiştir. l Ancak, Cabir'den (r.a.), mut'a nikahının Hz.Peygamber'in sağlığında nehyedildiğine dair bir rivayet daha yapılmaktadır.2 Hz. Ömer, hilafeti esnasında mut'a nikahı ile ilgili olarak halka hitab ede, bulunmuş ve bu konuşmasında, "Mut'a nikahını Hz.Peygamber'in yasakladığını, mut'ayı yasakladıktan sonra Hz.Peygamber'in helal kıldığına dair dört şahit getirmedikçe, evli ol duğu halde mut'a nikahı yapan kimseleri recmedeceğini söylemiştir.3 Hz.Ömer'in bu hitabesinden anl aşılacağı gibi, o mut'ayı kendiliğin­ den değil, Hz.Peygamber'in haram kılmasına dayanarak yasak­ lamıştır . .Abdullah b .Zübeyr de, kısa hilafeti esnasında bu yasağı tasdik edip, Kıyamete kadar yasak olduğunu ilan etmiştir.4 Cabir (r.a.), Hz.Ömer nehyettikten sonra, bir daha mut'a nikahı yapmaya teşebbüs etmediklerini söylemektedir. 5 Cabir'in bu sözü, sahabenin daha sonra mut'a nikahı yapmaya kalkışmadıklarını gös ­ terdiği gibi, vefat etmeden önce Hz.Peygamber'in mut'a nikahını helal kıldığını isbat etmek için dört şahit bulup, Hz.Ömer'e götüremedikle­ rini de göstermektedir. Bu yüzden bu yasak, Hz.Osman ve Hz.Ali devrinde de devam etmiştir ve bu halifeler mut'a nikahına cevaz verme teşebbüsünde bulunmamışlardır. Eğer Hz.Peygamber'in..mut ­ 'ayı s erbest bıraktığına dair bir delil bulunsaydı, Hz.Omer , Hz.Osman ve Hz.Ali'nin bu yasağı kaldıracakları şüphesizdi. Aksine bu halifelere mut'anın Kıyamete kadar yasaklandığına dair de liller ulaştığı için, onlar bu yasağı ilan ve te'kid etmişlerdir. Cabir (r.a.), mut'anın Kıyamete kadar yasaklandığını duymadığı için ya nılmıştır. Kendisinin bir daha mut'aya teşebbüs etmediklerine dair sözü de, yanıldığını kabul ettiğini göstermektedir. İbn Abbas da mut 'anın caizliğine dair görüşünden dönmüştür. Müsteşrikler, mut'ayı yalnız Hz. Ömer'in yasakladığına dair iddialarına, sadece Cabir ve İbn Abbas'dan (r.a) gelen ilk rivayetleri delil olarak almışlardır. Mut'anın Hz.Peygamber zamanında Kıyamete kadar yasaklandığına dair Hz.Ömer, Hz.Ali, İbn Ömer , Seleme , Sebre el-Cühen1 , Abdullah b.Zübeyr gibi İslam büyüklerinden gelen rivayetleri gözardı etmişler, 1 Nevev1, Minhac, IX, 183; Davudoğlu, Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi, VII, 226. 2 A.b.Hanbel, Müsned, I, 79; III, 404-405. 3 l.Mace, Sünen, I, 631; Serahsi', Mebsut, V, 153. 4 Müslim, Sahih , il, 1026. 5 Müslim, Sahih, II, 1023; A.b.Hanbel, Müsned, III, 356.

338 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş İbn Abbas'ın mut'anın cevazına dair görüşünden vazgeçtiğini de dikkate almamışlardır. Ayrıca Hz.Ömer'in, mut'ayı yasaklamasına sebeb olarak, Hz.Peygamber'in bu konudaki nehyini gösterdi ğini görmemez-likten gelmişlerdir.



Abdullah b.Mes'ud (r.a. ) , Hz.Peygamber'in savaş zamanlarında . mut'a nikahı yapmalarına izin verdiğini s öyleyerek, "Ey iman edenler! Allah'ın size helal kıldığı şeyleri nefsinize haram kılmayın" 1 ayetini mut'anın cevazına delil göstermiştir.2 İbn Mes'ud'un okuduğu ve mut'anın cevazına delil gösterdiği bu ayet, mut'a hakkında nazil olmamış, aksine Osman b.Maz'un ve arkadaşlarının yatakta yat ­ mamak, sürekli oruç tutup, namaz kılmak, kadınlara el sürmemek, et ve yağlı yememek, uyku uyumamak gibi kararlarının reddedilmesi için nazil olmuştur.3 Ayrıca mut'a nikahının, "Onlar, eşleri ve cariye ­ leri dışında mahrem yerlerini herkesten korurlar, doğrusu bunlar ye ­ rilemezler. Kim de bundan ötesini ararsa işte artık onlar haddi aşanlardır." 4 ayetleri ile haram kılındığı zikredilmektedir. Hz.Aişe de mut'anın haramlığına bu ayetleri delil göstermiştir.5

,

Mut'a nikahına ilk önceleri İbn Abbas'ın da cevaz verdiği, bunu işiten Hz.Ali'nin kendisini, mut'a nikahı Hayber'de yasaklanmıştır, diyerek ikaz ettiği kaydedilmektedir. 6 Zühri'nin nakline göre, İbn Abbas mut'anın cevazına dair görüşünden, Abdullah b.Zübeyr'in hilafetine kadar dönmemiş, Abdullah b.Zübeyr kendisini uyarınca, Hz.Peygamber zamanında mut'a nikahının yapıldığını söylemiştir. Abdullah b . Zübeyr d e , mut 'aya fetva verirse İbn Abb as'ı recmedeceğine dair yemin etmiştir. 7 İbn Abbas mut'a nikahını, sefer gibi zaruri durumlarda caiz görmekteydi.8 Mut'a nikahının caizliğini savunan İbn Abbas, daha sonra bu görüşünden vazgeçmiştir. Nite 1 5.Mfı.ide 87.

2 Müslim, Sahih, II, 1022. 3 Taberi, Cami'u1-Beyiln, VII, 8; Yazır, Hak Dini, III, 1799-1800. 4 23. Mü'minı1n, 6-7. 5 Serahsf, Mebsut, V, 152; Yazır, a.g.e., V, 3429. 6 Buhilrl, Sahih, VI, 129, VIII, 61; Müslim, Sahih, II, 1028; Tirmiz1, Sünen, III, 429430; Nesfil, Sünen, VI, 125-126. Müslim, S�hfh, II, 1026.

7 8 Buhilrf, Sahih, VI, 129; 1.Hacer, Fethu'l-B �rl, IX, 148.

Islam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 339 kim bir rivayette, İbn Abbas'ın, mut'anın Mü'minun 6. ayeti ile nes ­ hedildiğini, artık bir erkeğe karısı ile cariyesi dışındaki her kadının haram olduğunu söylediği nakledilmiştir. 1 Tirmizi, Serahsi, Hattabl gibi İslam alimleri de, İbn Abbas'ın mut'anın cevazına . dair görüşünden, Hz.Peygamber'in mut'ayı Kıyamete kadar yasaklayan hadisini işitince vazgeçtiğini söylemişlerdir. 2 Kronolojik sıra takip edecek olursak, mut'a nikahının ilk defa Hayber savaşında yasaklanmış olduğunu görürüz. Bu konuda Hz.Ali'den bir rivayet gelmektedir. 3 Ancak Süheyll (v.581), siyer ve tarih alimlerinden mut'anın Hayber'de yasaklandığı nakledilme miştir, demektedir.4 İbn Abdilberr ve Ebu Avane gibi alimlerin de, bu görüşte olduğu nakledilmiştir. Bu iddiaya, mut'anın cevazına dair ruhsatın, Hayber savaşından s onra hala s abit olması sebeb olmuştur. 5 Fakat, mut' anın Hayber'de yasaklanmadığına dair görüş ­ leri doğru kabul etmek mümkün olmamaktadır. Nitekim Makrizi (v.845), mut'anın Hayber günü yasaklandığını nakletmiştir. 6 Bu da, Hz.Ali'nin bu' konudaki rivayetinin, Süheyli gibi alimlere ulaşmamış olabileceğini düşündürtmektedir. Mut'a nikahının cevazının seferlere mahsus olduğu, savaş bitince tekrar yasaklandığı an laşılmaktadır. Bu konudaki yasağın sürekli olması da, onun seferlerde meşru kılınıp, normal zamanlarda yasaklandığını göstermektedir. Mut'a nikahının, Mekke'nin fethi nde yasaklandığına dair ri ­ vayetler de mevcuttur. Bu rivayetler Sebre (r.a.) 'den gelmektedir. Bu rivayetlerden birinde, Sebre (r.a. ), Hz.Peygamber'in, Mekke 'nin (ethinde mut'a nikahı yapmalarına izin verdiğini, kendisinin Beni Amir'den bir cariye ile bürdesi karşılığında mut'a nikahı yapıp üç gün birlikte kaldığını anlatmaktadır. 7 Diğer bir rivayette de Sebre (r.a.), Mekke 'nin fethinde Peygamberimiz'in: "Ey insanlar! Ben, kadınlarla muvakkat nikah yapmak suretiyle faydalanmanıza izin vermiştim.

1 Tirmizi, Sünen, III, 430. 2 Tirmizi, Sünen, III, 430; Serahsi, Mebsut, V, 152; l.Hacer, Fethu'l-Bari, IX, 148.

3 Buhari, Sahih, VI, 129; Müslim, Sahih , 11, 1027; Tirmizf, Sünen, III, 429-430; 1.Mfıc'e, Sünen, 1, 730-731. 4 Süheyli, Ravdu'l-Unuf, VI, 503-504.

5 Davudoğlu, Selamet Yollan, III, 270-27 1. 6 Makrizi, İmtau'l-Esma, s.317, 395. 7 Müslim, Sahih, il, 1023-1025; Nesfıf, Sünen, VI, 126-127.

340 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş İyi biliniz ki, Allah, muvakkat nikahla kadınlardan faydalanmayı Kıya m e t gun u n e kadar h aram kılmıştır . . . " buyurduğunu nakletmektedir. ! Bu rivayetler, mut'anın son ve Kıyamete kadar kat'i yas akl a n m a s ı n ı n M ekke'nin fethinde m eydana geldiğini göstermektedir. ·

Sebre b.Ma'bed el-Cüheni'den (r.a.), mut'anın yasaklanmasının Veda Haccı 'nda cerayan ettiği de nakledilmektedir. 2 Ancak ra vilerin bu son yasaklamanın nerede olduğunu karıştırmış olmaları da muhtemeldir. Bunlardan b aşka, C abir ve S el em e b .Ekva dan (r.a.), Hz.Peygamber'in Evtas (Huneyn) yılında mut'a nikahı için, üç defa izin verip sonra yasakladığı nakledilmektedir. 3 Cabir ve Seleme'nin (r.a. ), bu rivayetleri, Sebre b.Ma'bed'in (r.a.) mut'anın, Mekke'nin fet­ h�nde Kıyamete kadar yasaklandığına dair rivayetini desteklemek- . tedir. Çünkü Mekke'nin fethi ve Huneyn savaşı aynı yıl, yaklaşık birer ay arayla cereyan etmiştir. 4 Seleme b.Ekva (r.a. ), Hz. Peygam­ ber'in mut'a nikahının en az süresini üç gün olarak tesbit ettiğini, an­ cak bunun sadece sahabeye mi, yoksa bütün müslümanlara mı mah sus olduğunu bilemediğini söylemiştir. 5 Ebu Zer ise, mut'a nikahı yapmanın sadece sahabeye caiz kılındığını, diğer insanlara helal olmadığını söylemiştir. 6 İslam alimlerinin ekseriyeti, Ebu Zer 'in gö­ rüşünü benimsemişlerdir.? Nevevi (v.676), mut'anın iki defa mübah sonra haram kılın­ dığını söylemektedir. Nevevi'ye göre, ilk defa Hayber'den önce mübah kılınmış , hemen sonra yasaklanmıştır. Daha s onra Mekke 'nin fethinde yine mübah kılınmış, hemen sonra bu hüküm neshedilerek Kıyamete kadar haram kılınmıştır. Ayrıca Evtas gününden maksad da, Mekke'nin fethi dir. Mut'anın Veda Haccı 'nda yasaklanmış

1 Müslim, Sahih, II, 1025-1027.

2 E.Dilvud, Sünen, il, 558-559; 1.Mace, Sünen, 1, 631. 3 Buhilri, Sahih, VI, 129; Müslim, Sahih, il, 102 � . 4 1.Sad, Tabakilt, il, 149-150.

5 Buhilri, Sahih , VI, 129. 6 Müslim, Sahih, II, 897. 7 Davudoğlu, Sahih-i Müsli m Tercüme ve Şerhi, Vll, 237.

lslfım'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitfıb Örf ve Adetleri / 341 olmasına dair rivayet hatalıdır, çünkü Veda Haccı'nda mut'aya cevaz verdirecek bir zaruret söz konusu değildir. ! Mut'a nikahının haramlığı hususunda, Şfa ve Rafıziler 'den başka bütün mezhebler ittifak etmişlerdir. Şffler mut'a nikahını harp ve sefer zamanlarına hasretmeyip, sulh ve hazar zamanlarında ' da buna cevaz vermektedirler. Mut'anın cevazı mensuh olup, haram lığı üzerinde icma hasıl olmuştur. 2 Muf a nikahına, İslamda ölü eti ve diğer haram yiyeceklerin zaruretten dolayı yenmesine izin verildiği gibi cevaz verilip, sonra neshedildiği, haramlığının ebedi olduğu hu ­ suslarında ittifak edilmiştir. Geçici bir zaman için, iki tarafın razı olduğu bir ücret karşılığında kadın kiralamak olan mut'a, bir nikah değildir. Mut'ada geçicilik, nikahta ise devamlılık vardır. Mut'ada ta­ yin olunan bedel, adf bir karşılık, nikahtaki mehir ise, hiçbir akitte bulunmayan bir asaleti ihtiva eder. Malikf mezhebi mensupların dan İbn Rüşd, mut'anın haramlığı konusunda Hz.Peygamber'den gelen hadislerin mütevatir �lduğunu söylemiştir.3 Sonuç olarak, İslam'ın, Cahiliye devrinde mevcut olan mut'a ni kalımı, Kıyamete kadar kesin olarak yasakladığını söylememiz için, dlru, insani, ahlaki kuvvetli sebebler vardır. 1

2. Şığar Şığar, mehirsiz olarak iki kadını karşılıklı değişmek suretiyle nikah yapmaktır. Cahiliye devrinde Araplar arasında, kızlarını, kız ­ kardeşlerini , akrabalarını mübadele ederek, birinin kadınlık kıyme ­ tini ötekine mehir sayıp, ayrıca bir mehir vermeksizin nikahlanianın mevcut olduğunu görmekteyiz.4 ·

Şığar, bir nevi trampa nikahıdır. Belki de, bu nikahı yapanlar aralarında mehri kaldırdıkları için trampa nikahına şığar denilmiş ­ tir. Bilindiği gibi bu nikah, araya mehir koymaksızın, iki kimsenin

1 Nevev1, Mi nhfic, IX, 180-181; Davudoğlu, Sahih-i Müslim Tercü me ve şerhi, VII, 236.

2 Nevev], a.g.e., IX, 179. 3 Bilmen, Istılahhat-ı Fıkhıyye Kamusu, II, 26. 4 Serahs1, Mebsut, V, 105; Nevev1, a.g.e., IX, 200; Davud oğl u, Sahih-i Müslim tercüme ve şerhi,, VII, 257 .

342 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş kızlarını veya kızkardeşlerini trampa etmeleridir. 1 Bu şekilde kadın­ ların herbirisinin kendisinden istifade edilen cinsi münasebet hakkı, , diğerine m ehir sayılmıştır. İmam Gazali, sığarın, bir kimsenin bir başkasına, "senin de bana kızını vermen şartıyla kızımı sana ver­ dim" demesi ve kadınlardan herbirinin nefsinin, diğerine mehir sayılması olduğunu söylemiştir.2 İslam, bu çeşit nikah akdini, kadınlık şerefini alçalttığı ve bir takım haksızlıklar doğurduğu için yasaklamıştır. Çünkü bu nikahta verilen kadın, alınan kadının yerine, alınan kadın da verilen kadının mehri yerine sayılmaktaydı. Böylece mehirsiz evlenme cereyan ederdi. Halbuki mehir kadının öz hakkıdır, bunda velisinin tasarruf , hakkı yoktur. Şığarda bu hak çiğnenmiş olmaktaydı.3 Hz.Peygam-ber bu konuda: "İslam' da şığar yoktur"4 buyurmuştur. Şığarın hükmü konusunda İslam alimleri ihtilaf etmişlerdir. Böyle bir nikah yapılmış olsa, İmam Şafi'i , Ahmed b.Hanbel , İshak, Ebu Ubeyd gibi alimlere göre iptali gerekir. İmam Malik , kendisinden gelen bir rivayete göre, böyle bir nikahın Zifaf olsa da, olmasa da feshi gerekir demiştir. Diğer bir rivayete göre Zifaf meydana gelmişse fesholunamaz, demiştir. 5 Hanefi mezhebine göre, şığar nikahı yapılmışsa, kadınlara m ehr-i misil tayin etmek su­ retiyle caiz olur. 6 Leys, Ata, Amr b :Dinar, Zühri, Mekhfil , Sevri gibi alimlerle, Küfe ulemasının görüşleri de bu şekildedir. Alimlerden diğer bir gruba göre ise, şığar nikahı batıldır, bütün hükümlerinde fasit nikah gibidir. İmam Şafii, İshak ve Ebu Sevr bu görüştedir. İmam Malik ile Evza'i, zifaf yapılmamışsa nikah feshedilir, Zifaf yapılmışsa mehr-i misil ödenir, demişlerdir) 1 Buhfıri, Sahih, VI, 128; Müslim, Sahih, il, 1034-1035; E .Davud, Sünen, 11, 560561; Nesfıi, Sünen, VI, 1 12; 1.Mace, Sünen, 1, 606; A.b.Hanbel, Müsned, 11, 7.

2 Davudoğlu, a.g.e., VII, 257-258. 3 Davudoğlu, Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi,, VII, 257. 4 Müslim, Sahfh, il, 1035; E .Davud, Sünen, il, 561; Tirmi zf, Sünen, III, 431-432; Nesai, Sünen, VI, 1 10-112; İ.Mace, Sünen, 1, 606; 1.Malik, Muvatta', 11, 535; A.b.Hanbel, Müsned, il, 62, III, 197. 5 Nevevf, Minhac, IX, 201. 6 Serahsl, Mebsut, V, 105. 7 Davudoğlu, a.g.e., Vll, 258.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 343 Sonuç olarak Cahiliye devrinin, mehirsiz, iki kadını karşılıklı değişmek suretiyle yapılan şıgar nikahı İslam tarafından reddedil ­ miştir.

3. Haden Cahiliye devrinde rastlanan nikah çeşitlerinden birisi de, ha­ dendir. Haden, hür olduğu için zina yapamayan bir kadının, bir er­ kekle metres hayatı yaşamasıdır. Böyle kadınlara "Müttehizati ahdan" denilirdi. ı Cahiliye devrinde, hür kadınların zina yapması çok ayıp sayılır, bu sebeble hür kadınlar gizli dost tutarak münase bette bulunurlardı. Böyle birleşmeye "nikah-ı hadn" denilirdi. 2 Cahiliye devrinde zaniye kadınların, zinayı aleni yaptıkları, Arapların içinde bunu ilan ettikleri, müttehızat-ı ahdan denilen ka­ dınların ise, nefislerini dostlarına ve arkadaşlarına tahsis edip, zi nayı onlarla beraber gizli olarak yaptıkları kaydedilmektedir. 3 Kur'an-ı Kerim'den, Cahiliye devrinde sadece hür kadınların gizli dost tutmadıklarını, cariyelerin de böyle bir davranışın içinde bulunduklarını anlamaktayız: "Cariyelerle zinadan kaçınmaları, if­ fetli olmaları ve gizli dost tutmamış olmaları halinde velilerinin iz niyle evlenin."4 İbn Abbas , "Müttehızat-ı Ahdan'ın sadece bir tek dost tutan kadınlar olduğunu, Cahiliye devri halkının, zinadan aşikar olanı ha­ ram kabul edip, gizli olan zinayı helal saydıklarını, bu yüzden 'Gizli ve açık kötülüklere yaklaşmayın'5 ayetinin nazil olduğunu" haber vermektedir. 6 İslam, Cahiliye devrinin bu çirkin adetini reddetmiştir. Kur'an-ı Kerim'de: "İnanan hür ve iffetli kadınlar, sizden evvel Kitab verilen -

1 M.Şemsettin, "Kable'l-İslam Araplarda İctima'i Aile", s.90; Uğur, Hicri !.Asırda İs­ lam Toplumu, s.20.

2 1.Hacer, Fethu'l -Bari, IX, 158; Keski oğlu, Fıkıh Tarihi ve. İsl am Hukuku, s.220 221.

3 Taberi, C ami'u'l-Beyan, V, 19. 4 4.Nisa, 25. 5 6.E n'am, 151. 6 Taberi, Cami'u'l-Beyan, V, 20, VIII, 83.

344 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş lerin hür ve iffetli kadınları -zina etmeksizin, gizli dost tutmaksızın, mehirlerini verdiğiniz takdirde- size helal kılındı"l buyurulmuştur.

4. istibda' Cahiliye devrinde baş vurulan nikah çeşitlerinden birisi de is­ tibda'dır. Bu, soylu evlad sahibi olmak için başvurulan bir yoldu. Ka­ bile ve soy asabiyetine fazlaca önem veren Arap toplulukları arasında uzun müddet tatbik sahası bulmuştur.2 Kadın hayızdan temizlendiği zaman kocası, "Filan adama ha­ ber gönder, onun sana temas etmesini iste" derdi. Kadının tayin edi­ len adamla birleşmesinden sonra, hamile olduğu belli oluncaya ka­ dar, kocası o kadından ayrı kalırdı. Hamile olduğu belli olunca, ko ­ cası dilerse kadına temasta bulunabilirdi. Bu sadece soylu bir evlad sahibi olmak için yapılır ve istibda' nikahı diye adlandırılırdı. 3 Cahi ­ liye devrinde kadınların, bu nikahı eşraftan ve kabile reislerinden olan kimselerle yaptıkları bildirilmektedir. Bir nikahtan çok, bayağı bir muamele olan bu uygulamayı İslam, zina olduğu için reddetmiştir. 4

5. Bedel Cahiliye devri nikah çeşitlerinden birisi de bedel olup, iki erke­ ğin karılarını değişmesidir. 5 Bu konuda Ebu Hureyre 'den (r.a. ), "Bedel, Cahiliye devrinde bir adamın bir kimseye, karını bana ver, ben de sana karımı bırakayım" demesidir" 6 şeklinde bir rivayette bu lunulm aktadır. Ancak, bu rivayetin senedinin zayıf olduğu kaydedilmektedir. 7

1 5.Mfıide 5.

2 Uğur, Hicri 1.Asırda İsl am Toplumu, s.18; Keskioğlu , Fıkıh Tarihi ve İslam Hukuku, s.220.

3 Buhiiıi, Sahlh, VI, 132; E.Diivud, Sünen, il, 702-703. 4 t.Hacer, Fethu'l-Biiri, IX, 158-159; Ayni, Umdetü'l-Kiiri, :XX, 122. 5 1\1.Şemsetti n, "Kable'l-İsliim Arapl arda lcti mfi'\' Ail e", s.91; Uğur, a.g.e., s.20; Kes ­ kioğlu, a.g.e., s.220.

6 Darekutni, Sünen, 111, 218. 7 1.Hacer, a.g.e., IX, 158.

İslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitfıb Örf ve Adetleri / 345 Cahiliye devrinin bu uygulaması da, zina olduğu için İslam ta ­ rafından reddedilmiştir.

6. Diğer Nikfilı Çeşitleri Yine Cahiliye devrinde, on kişiden az bir gurub toplanır, bir ka­ dının yanına girerler ve hepsi ona temas ederlerdi. Kadın hamile ka­ lıp çocuğunu dünyaya getirince, beraber old�ğu erkeklere haber yol ­ lardı. Bu kimselerden hiçbirisi gelmemezlik edemezdi. Gelenler top­ landığı zaman, kadın onlara, "Yaptığınız işi biliyorsunuz, ben bir ço ­ cuk dünyaya getirdim. Ey filan o, senin oğlundur" der, çocuğu içlerin­ den sevdiği birisine nisbet ederdi. Böylece çocuk bu adama nisbet edilirdi. Çocuk bu adama nisbet edildikten sonra kabul edilmemesi mümkün olmazdı. 1 Bazan da birçok kimse toplanır ve bir kadına temas ederlerdi. Kadın fahişe olduğu için temas edeceklerden kaçınamazdı. Bu kadın­ lar, kendileriyle temas edeceklere işaret olsun diye kapılarına bayrak asarlardı. O kadına gelenlerden dileyen, kadının yanına girer ve ka ­ dına temas ederdi. Kadın hamile kalıp doğurduğu zaman, erkekler kadının yanına toplanırdı. Çocuğun kime ait olduğunu tesbit için "Kfıif' denilen bir bilirkişi çağırılırdı. Bilirkişi çocuğun eşkalini ince ­ ler ve kadına temas eden erkeklerden kime benzeçliğine karar verirse, çocuk ona nisbet edilir, onun oğlu diye çağrılırdı. Çocuk kendisine nisbet edilen kimse, çocuğu kabulden kaçınamazdı. 2 E.Dermenghem , Mısır Fatihi Amr b . el-As 'ın da bu şekilde dünyaya geldiğini, annesinin müşterileri arasında yer alan Ebu Süfyan , Ebu Leheb , Ümeyye b.Halef ve el-As 'tan, el-As'a nishet edildiğini iddia etmektedir.3 Anır b .el-As'ın annesinin esir edilip, cariye olarak satıldığı, Fakihe b .el-Muğire , Abdullah b .Cüd'an , As b . Vail tarafından sırasıyla satın alındığı, el-As'tan Amr'ı dünyaya getirdiği kaydedilmektedir. 4 Ancak kaynaklarda, Amr b . el-As'ın annesinin yukarda kaydedilen davranışta bulunduğuna dair bir kayda rastlanılamamış1 Buhfıri, Sahih, VI, 132; E.Davud, Sünen, il, 703.

2 Buhfıri, Sahih, VI, 132-133; E .Davud, Sünen, il, 703; Aynca bkz: Amiri, Behcetü'l ­ Mehafil, s.9-10.

3 Dermenghem, Muhammedin Hayatı , s.110-111. 4 l.Abdilberr, el-lsti'ab, 111, 1184-1 185; 1.Esir, Üsdü'l-Gabe, iV, 244.

346 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş tır. Amr b.el-As, Sıffin savaşında bulunup, Hakem olayı na karışmış ve Mu'aviye tarafını tutmuş bir kimsedir. Bu s ebeble Ş ia'nın düşmanlığına maruz kalmıştır. Dermenghem'in, bu konuda bir Şia rivayetine dayanmış olması muhtemeldir. Yukarda kaydedilen bu son iki nik�h şekli, ilkel topluluklarda görülen " poliandrie" tipi bir evliliği aksettirmektedir. İslam'ın tasvib ettiği nikahın dışındaki uygulamaların, o devirde yaygın olan fuhşun meşru bir kalıba sokulmak istenen şekilleri olduğu açıktır. 1 Nitekim M.Watt da, meşru nikah dışındaki bu davranışları yapanların muhtemelen fahişeler olduğunu söylemektedir. 2 Cahiliye devrinde, daha doğmamış kızları nikahladıklarını görmekteyiz. Hz.Peygamber, bir mızrak veya nalin karşılığında daha doğmadan bir şahsa nikahlanan bir kızın nikahını fasit olduğu için iptal etmiştir. 3 Yine Cahiliye devrinde, cariyelere zorla zina yaptırıldığını gör­ mekteyiz. Bu dönemde bazı kimseler, cariyelerinden günlük kazanç istemekteydiler. Cariye hangi yoldan olursa olsun bu günlük kazancı temin edip efendisine ödemek zorundaydı. Bunun için cariyelerden bir çoğu zinaya başvururdu.4 Münafıkların lideri Abdullah b .Ubey b.Selul'ün, Müseyke ve ıÜmeyme adlı iki cariyesi olduğunu, Abdullah'ın b unları zina yaparak para kazanmaya zorladığını, cariyelerin de Hz.Peygamber'e şikayet ettiklerini görmekteyiz.5 C ahiliye d evrinin en kötü adetlerinden birisinin b u olduğu şüphesizdir. Bu devirde bazı kimseler, cariyelerini, sırf fuhuşta çalıştırıp para kazanmak için satın alırlardı. Bunun için velUd, çok çocuk doğurabilecek cariyeler seçi lirdi. Cariyenin zina yaptığı adamdan doğan çocuk, o şahıs isterse kendisine verilir ve o adamın çocuğu sayılırdı. 6 ·

1 Uğur, Hi cri !.Asırda İslam Toplumu, s. 19. 2 Watt, Hz.Muhammed, s.161. 3 E.Davud, Sünen, II, 580-582. 4 M.Şem setti n , "Kabl e'l-İslam Araplarda lctima'i Aile", s, 87; Kardavi, İslamda Helal ve Haram, s. 159; Çağatay, Cahiliye çağı, s . 134.

5 Müslim, Sahih, iV, 2320; E.Davud, Sünen, II, 733-734. 6 Hatipoğlu, 1.Mace Tercümesi ve Şerhi , V, 503.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 347 İslam, cariyelerin fuhşa zorlanmasını yasaklamıştır. Kur'an'da: "Dünya hayatının geçici menfaatini elde etmek için iffetli olmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın" 1 buyurulmuştur. Hz.Peygamber de, cariyelerin, ekmek yapma, ip eğirme, nakış yapma gibi elleriyle çalışarak kazandıklarından başkasını yasaklamıştır. 2 Cahiliye devrinde, kadınla erkeği birbirine bağlayan nikah dini bir mahiyet taşımadığı için, kadın ancak çocuk doğurduktan sonra "Iyal"e dahil olabilirdi. Bu yüzden, kadın çocuk doğurmadan vefat ederse, kocasına taziye yapılmazdı. 3 Cahiliye devrinin nikahla ilgili bu uygulamaları sonucunda ne ­ seb davaları meydana gelmiştir. Cahiliye devrinde, fuhuşta bulunan cariyeler aynı zamanda efendisiyle de yaşardı. Bu cariyelerden biri ­ sinin çocuğu olduğunda, bu çocuğun nesebi, sahibi ile, zina yaptığı kimse arasında tartışma konusu olurdu., Cariyenin sahibi, çocuğun kendisinden olduğunu iddia veya inkar etmeden ölürse, iddia hakkı veresesine intikal ederdi. Verese de, çocuğun kendilerine istilhakını talep edebilirlerdi. Nitekim, Zem'a'nın Yemenli cariyesi de, hem efen ­ disi Zem'a ile yatmış, hem de Utbe ile münasebette bulunmuştu. Utbe ölürken kardeşi Sa'd'a, bu cariyenin doğurduğu çocuğun is ­ tilhakını vasiyyet etmişti. · Sa'd da Hz.Peygamber'e başvurmuştu. Hz.Peygamber Cahiliye devrinin bu neseb davasını ilga ederek, çocu­ ğun yatak sahibine ait olmasına, zina yapanın da cezalandırılmasına hükmetmiştir.4 Ayrıca, bir adam Hz.Peygamb er' e : "Ey Allah'ın Resulü, filan benim oğlumdur. Cahiliye devrinde annesi ile zina yapmıştım" deyince, Hz.Peygamber: "İslam'da neseb davası yoktur, Cahiliye işi bitmiştir. Çocuk yatak sahibinindir, zina edene de ceza gerekir."5 buyurmuştur. Th.Weir, müşrik Araplarda kadının durumunun İslamiyet'te ­ kinden daha iyi olduğunu iddia etmektedir.6 Th.Weir'in bu kanaati tamamen gerçek dışı olup, ilmi ve tarihi delillerden yoksundur.

1 24.Nur, 33. 2 A.b.Hanbel, Müsned, IV, 341. 3 M.Şemsettin, a.g.m ., s.75. 4 Buhaıi, Sahih, III, 39; 1.Mace, Sünen, 1, 646. 5 E.Davud, Sünen, il, 703-706.

6 Th.Weir, 1.A.Cahiliye maddesi, III, 11.

348 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş Çünkü yukardan beri kaydettiğimiz Cahiliye devrinin çirkin uygula­ maları ve İslam'ın bunlara karşı tavrı Th.Weir'i yalanlamaktadır. Ayrıca Th.Weir, hulleyi, Cahiliye devrinde olmayan, İslami hüküm­ lerdenmiş gibi göstermektedir, bu da tamemen yanlıştır, çünkü İslam , hulleyi yasaklamıştır. !

7. İslfun'ın Kabul Ettiği Nikfilı C ahiliye devrinde, bugünkü nikahla aynı alan bir nikah çeşidi daha vardı. Buna göre bir kimse, diğer bir kimseden kızını veya kız kardeşini ister, o da rıza gösterir ve isteyen şahsa nikahlardı. Kadı­ nın mehiri verilirdi. Hz.İbrahim'den kalan bu nikah , İslam tarafından kabul ve ikba edilmiştir. 2

-

1 Tirmizf, Sünen, III, 428; Nesaf, Sünen, VI, 212; 1.Mace, Sünen, 1, 622-623.

2 Buharı, Sahfh, VI, 132; E.Davud, Sünen, II, 702.

İslfım'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitfıb Örf ve Adetleri / 349

iV- TALAK

A- YAHUDİLİK'TE TALAK Evlilik bağlarının çözülmesi ile, karı-kocanın birbirinden ayrıl ­ ması olan talakı Yahudilik kabul etmiştir. Tevrat 'ta boşanmanın caiz olduğunu gösteren ifadeler vardır: "Bir adam bir kadın alıp da evlendiği zaman vaki olacak ki, onda utanılacak bir şey bulduğu için, kadın onun gözünde lutuf bulmazsa, onun için boş kağıdı yazacak ve onun eline verecek ve onu evinden gönderecektir . . . . " 1 "Fakat dul, yahut boşanmış kadının adağı, canını onunla bağladığı herşey onun üzerinde olacaktır. " 2 ..

Kitab-ı Mukaddes 'in daha sonra yazılmış bazı bölümlerinde de boşanmanın caiz olduğunu gösteren satırlara rastlamaktayız. 3 Matta İncili 'nde Hz. İsa'nın doğumuyla ilgili olarak yer alan ibareden, Hz.İsa zamanında: yahudi toplumunda kadın boşamanın caiz olduğunu anlamaktayız: "Nişanlısı Yusuf, salih bir adam olup onu ( Meryem'i) alame rüsvay etmeyerek gizlice boşamak niyetinde idi. "4 Yahudilik'te boşama caiz görülmekle beraber, dince hoş karşı­ lanmayan, nefret edilen bir uygulama olarak kabul edilmiştir:

1 Tevrat, Tesniye, 24/1-4.

2 Tevrat, Sayılar, 30/9. 3 Kitab-ı Mukaddes, lşaya, 50/1; Yeremya, 3/1, 8. 4 Matta, 1118-19.

350 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş "Çünkü İsrail 'in Allah'ı Rab diyor: Ben boşanmadan ve esvabını gaddarlıkla örten adamdan nefret ederim . " 1 İslam'da d a boşanma caiz görulmekle beraber, hoş karşılanma­ yan bir davranış olarak telakki edilmiştir. Hz.Peygamber: "Helal olan şeyler arasında Allah'ın ençok buğzettiği husus talaktır"2 bu­ yurmuştur ve boşanma ile ilgili yahudi telakkisini tasvib etmiştir. Yahudilik'te, boşanma mutlaka hahamın huzurunda gerçekle- _ şir, hahamın huzurunda boşanma kararı almayan çiftler, dinen bir başkası ile evlenemezler. Haham huzurunda boşanmayan kadın eski kocasının nikahındadır, ikinci bir kocaya varsa bile doğan çocukları gayr-ı meşru sayılır. Yahudilerde boşamanın gerçekleşebilmesi için, enaz üç kişiden oluşan bir boşanma mahkemesi kurulur. Cemaattan da on kişinin hazır bulunması gerekir. Boşanma belgesi yetkili bir katip tarafından kaleme alınır. Güvenilir şahitler belgenin yazılması sırasında hazır bulunarak, ilerde kocanın sözünden caymasını önler­ ler. Belge İbranice yazılır ve kazıntı-silinti olmaz. Belgenin son sayfasına şahitlerin ismi yazılıp imza ettirilir. Şahitlerin dürüst ol­ maları gerekir. Belgeye tam coğrafi yeri belirtilerek, nerede yazıldığı kaydedilir. Kadının boşanma meclisinde hazır olması gerekmez, ya­ kınlarından biri de boş kağıdını alabilir. Eğer boşanan kadın orada hazırsa, şahitler, onun ellerini masanın üstüne koyduğuna ve kocanın " boş kağıdı "nı onun eline verdiğine dikkat ederler. Daha sonra belge hükümsüz kalıp, bir başkası için kullanılmaması için yırtılır ve parçaları hahamlıkta "muhafaza edilir.3 İslam, boşanmanın bazı durumlarda hakim kararıyla gerçek­ leşmesini tasvib etmiş ise de, boşanmaların tamamında hakim hu­ zuruna gitme mecbur edilmemiştir. İslam, Yahudilik'teki boşanmada şahit bulundurma uygulamasını ise tasvib etmiştir. Kur'an-ı Kerim, boşanmada iki adil şahit b ulundurulmasını emretmiştir. 4 İmran b.Husayn (r.a.), karısını boşayan kimsenin, Hz.Peygamber'in sünnetine uyarak, talakına da ric'atına da şahit tutmasını söylemiştir.5 İslam, boşanmada iki adil şahidi yeterli görerek, Yahudiliğin boşan1 Kitab-ı Mukaddes, Ma!aki, 2/15� 16. 2 E.Davud, Sünen, 11, 631-632; 1.Mace, Sünen, 1, 650. 3 Örs, Musa ve Yahudilik, s.381-382; Dinler Tarihi Ansiklopedisi, il, 463. 4 65. Talak, 2.

5 E.Davud, Sünen, il, 637-638; 1.Mace, Sünen, 1, 652.

İslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 351 matla güvenilir şahidler bulundurulmasına dair tutumunu tasvib etmiş, ancak, boşanmaya enaz on kişinin şahid olması hususundaki tutumunu reddetmiştir. Yine İslam, Yahudilik'teki, kadının gıya ­ bında boşanabilmesine dair uygulamayı benimsemiştir. Nitekim, Ebu Amr b.Hafs , karısı Fatıma Bintü Kays'ı gıyabında boşamış, vekili ile durumu bildirerek nafaka yollamıştır. Bu durumu Hz.Peygamber tasvib etmiştir. 1 Yahudilik'te daha sonraki çağlarda, boşanma durumunda mohar'ın (mehir) ödenmesi usulü konarak, boşanma daha da güç­ , leştirilmiştir. Bu usulü, Kıraliçe Salome Alexandra 'nın (MÖ. 76-67) kardeşi Simon ben Şetah koymuştur.2 Yahudilik'te boşanma hakkı yalnız kocanındır; kadının böyle bir hakkı yoktur. Erkek, gerektiğinde kurallara uygun olarak karısını boşayabilir. Kadın hangi şartlar altında olursa olsun boşanma yetkisini kullanamaz.3 Bu sebeble talak (Repudiation) kocanın elinde dir. Bunun için kadına bir talakname verilmesinden başka bir muamele yoktur. Ayrıca koca boşadığı bir kadını, ikinci bir kocaya varmadıkça tekrar alabilir.4 Yahudiliğe göre, bir kadın evlendikten sonra başını örtmeğe zorlanır. Eğer kadın evlendikten sonra halk arasında başını açar, sokakta birşeyler yer, başka bir adamla konuşur, çocuklarına lanet eder, ya da evde komşularının duyabileceği kadar yüksek sesle bağırırsa kocası tarafından boşanabilir. 5

·

Tevrati çağlarda koca, aldığı kadının kız olmadığını iddia eder de aksi ispat edilirse, bir kızı zora getirerek alırsa boşama hakkını kaybederdi. Sonradan Mainzli haham Gerşom 'un yaptığı reformla, özellikle Batıda kocanın canı istediği zaman kansını boşayabilmesi önlenmiştir. 6 Bu sebeble yaklaşık 1000 yıldanberi yahudilerde bo­ şanma iki tarafın rızası ile olmaktadır.7

1 Müslim, Sahih, 11, 1114; E.Davud, Sünen, il, 712-7 13; Nesfii, Sünen, VI, 210.

2

Örs, Musa ve Yahudilik, s.380.

3 Dinler Tarihi Ansiklopedisi, il, 394.

4 M.Es'ad, Taıih-i llm-i Hukuk, s.193. 5 Sena, Hz.Muhammed'in Felsefesi, s.455.

.. a.g.e., s.383. 6 Ors, .. 7 Ors, a.g.e., s.381.

352 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş İslfun'da da boşama hakkı kocaya verilmiştir. Ancak nikah kı­ yılırken koca, boşama hakkını kadına da tanıyabilir. Bu durumda kadın isterse kocasını boşayabilir. Ayrıca Muhala'a da, boşanmada kadının iradesini tecelli ettiren bir müessesedir. l Yahudilik'te, karı ve kocadan birinin ayrı dinden olması boşan­ ma sebebi sayılmıştır. Nitekim Ezra , yahudi olmayan kadınlarla evlenen Yeşua oğullarına mensup Yotsadak 'ın oğlu ve kardeşleri Maaseya , Eliezer , Yarib ve Gedelya'ya karılarını boşattırmıştır. 2 İslam da küfür durumunu boşanma sebebi kabul etmiştir. Bir kadının kocasının veya erkeğin karısının İslam'dan irtidad etmesi boşanma sebebi sayıldığı gibi, müslüman olmayan evli bir kadının İslam'ı kabul etmesi de, kocasından boşanma sebebi sayılmıştır.3

1. Yahudilik'te Li'fuı Uygulaması İslam'da karı ile kocanın hakim huzurunda, usUlüne uygun ola ­ rak dörder defa şehadette bulunduktan sonra, lanet ve gazab okuma­ larıdır. Lian hususi bir sebeb ve hususi bir sıfatla karı koca arasında cereyan eden bir lanetleşmedir. Hususi lanetleşmeden maksat, ye­ minlerle te'kid, Allah'ın gazab ve lanetiyle tevsik e dilen şehadetler­ dir. Bunlar erkek hakkında hadd-i kazif, kadın hakkında hadd-i zina yerini tutmaktadır.4 Lianın, Cahiliye devrinde mevcut olduğuna dair bir kayda rast­ lanılamamıştır. J.Schacht , lian gibi hukfı.ki bir müessesenin Cahiliye devri ile ilgisinin olmadığını söylemektedir. 5 Fakat lianın, Ya­ hudilik'te mevcut olduğunu görmekteyiz. Tevrat 'ta bununla ilgili hükümler mevcuttur: "Eğer bir adamın karısı sapar ve ona karşı te­ cavüz ederse ve bir adam ona yaklaşırsa ve kocasının gözünden gizli ve örtülü kalırsa ve kadın murdar olursa ve ona karşı şahit yoksa ve cürümde tutulmazsa ve kocasına kıskançlık gelir ve karısı murdar 1 1.Malik, Muvatta', . il; 554-555; Serahsi, Mebsut, VI, 22 1-222; Bilmen, Istılahat-ı Fıkhıyye kamusu, 11, 258-259.

2 Kitab-ı Mukaddes, Ezra, 10/18-19, 44. 3 60. Mümtehi ne, 10; Buhar!, Sahih, VI, 173; E .Davud, Sünen, il, 674-675; Bilmen, a.g.e., il, 182-183.

4 Nevevi, Minhac, X, 119; Bil men, . a.g.e., il, 179; Davudoğlu, Selamet Yollan, 111, 404; Sahih-i Müslim Tercümesi, VII, 517.

5 Schacht, l.A., Lian m addesi , VII, 56.

İslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 353

·

olduğu halde kansını kıskanırsa, o zaman adam kansını kahine geti ­ recek. Ve kadın, efanın onda biri arpa unu olmak üzere takdimesini getirecek, onun üzerine yağ dökmeyecek ve üzerine buhur koymaya­ cak, çünkü kıskançlık takdimesidir, fesat hatırlatan anılma ekmek takdimesidir. Ve kahin kadını yaklaştırıp, Rabbin önünde duracak ve kahin toprak kapta mukaddes su alacak ve kahin, meskenin döşeme ­ sinde olan tozdan alıp suya koyacak. Ve kahin kadını Rabbin önünde durduracak ve kadının başını açacak, ve onun avuçlarına anılma ek­ mek takdimesini koyacak, kıskançlık ekmek takdimesidir; ve lanet getiren acılık suyu kahinin elinde olacak. Ve kahin kadına yemin ettirecek ve ona diyecek: Eğer seninle adam yatmadı ise ve eğer koca­ nın nikahı altında olarak murdarlığa sapmadınsa, lanet getiren bu acılık suyundan beri ol. Fakat kocanın nikahı altında olarak saptın ve murdar oldunsa ve kocandan başka bir adam seninle yattı ise, -o zaman kahin kadına lanet yemini ile yemin ettirecek ve kahin kadına diyecek- Rab senin kalçam düşürüp karnını şişirmekle Rab kavminin ortasında seni lanet ve yemin için ibret kılsın; ve lanet getiren bu su senin karnını şişirmek ve kalçalarını düşürmek için barsaklarına gi­ recek. Ve kadın amin, amin diyecektir. Ve kahin bu lanetleri yazacak ve acılık suyu içinde silecek ve lanet getiren acılık suyunu kadına içi ­ recek ve lanet getiren su onun içine girecek ve acı olacak. Ve kahin kıskançlık ekmek takdimesini kadının elinden alacak ve takdime ­ sinden avuç dolusu alacak ve mezbahta yakacak ve ondan sonra ka­ dına suyu içirecek. Ve ona suyu içirdikten sonra vaki olacak ki, eğer murdarsa ve kocasına karşı tecavüz etmişse, o zaman lanet getiren su onun içine girecek ve acı olacak ve onun karnı şişecek ve kalçası düşecek ve kadın kavminin arasında bir lanet bulacaktır. Ve eğer ka­ dın murdar değilse ve tahirse, o zaman beri olacak ve çocukları ola ­ caktır. Kıskançlık şeriatı budur, ne zaman bir kadın sapar, kocasının nikahı altında olarak murdar olursa, yahut bir adamın üzerine kıs ­ kançlık gelir ve kcrısını kıskanırsa o zaman kadını Rabbin önünde durduracak ve kahin ona bütün bu şeriatı icra edecektir. Ve adam fe sattan beri olacak ve o kadın fesadını taşıyacaktır."l Yahudilik'te mevcut olduğunu gördüğümüz lianı, İslam'da tas ­ vib etmiştir. Yahudilik'te bir yığın tören içinde boğulan lianı asıl vasfı üzere ihya etmiştir. İslam, lianda ekmek takdimesi, acılık suyu gibi şeylere yer vermemiş, acılık suyu içen kadının karnı şişip kalçası düşecek gibi asılsız inançları kabul etmemiştir. Meskenin döşeme­ sinden toz alıp , mukaddes suya katmak, bunu kadına içirmek gibi mantıksız uygulamaları benimsememiştir. Bütün bunlar, Yahudilik' 1 Tevrat, Sayılar, 5/1 1-13.

354 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş teki lian müessesesinin orijinalitesini yitirip hurafelerle karıştığını göstermektedir. Halbuki asıl gaye, kadının yemin edip, zina . yapma­ dığını iddia ile lanet etmesidir. İslam , lianı asll safiyeti üzere ibka etmiş mantık dışı işlemler­ den ayıklamıştır. Buna göre lian, bir kocanın karısı aleyhine hukUki deliller göstermeksizin ve zina isnadı için tesbit edilen cezaya çarp­ tırılmaksızın, zina isnad etmesine ve karısından doğan çocuğun ha balığını kabul etmemesine imkan veren bir yemin olmaktadır. 1 Kur'an-ı Kerim, iftira etmeyi yasaklamış, iffetli mü'min kadın­ lara zina isnad edenlerin dünya ve ahirette lanetlenecekerini bildirmiştir. 2 Ayrıca Kur'an, iffetli kadınlara zina isnad edip te dört şahit getiremeyenlere seksen değnek vurulmasını, şahitliklerinin ebediy ­ yen kabul edilmemesini emretmiştir.3 Bu ayetlerin nüzulünden sonra ashabdan Uveymir ile Hilal (r.a.) , kanlarının zinakarlıklarıyla karşılaşmışlardı. Bunlardan Hilal b.Ümeyye �nsar'dan olup, iSlam'da ilk lanetleşmeyi yapan kimsedir. Kendisi Bedir ve Uhud savaşlarına da katılmıştı. Hilal (r.a.), bir akşam tarlasından evine döndüğünde , karısı Havle bintü Asım'ı (veya Havle bintü Kays'ı), Şerik b.Sehma ile zina yaparken görmüş ve durumu Hz.Peygamber'e şikayet etmişti. Hilal (r.a.) bunun üzerine, karısı Havle ile lanetleşmiş ve onu boşamıştı. Hz.Peygamber de, "Bu kadının doğuracağı çocuğun Hilal' e m i , yoks a Ş e rik'e mi benzeyeceğine dikkat e diniz" buyurmuştu. Kadın ise, Şerlk'e benzeyen bir çocuk dünyaya getirmişti.4 Uveymir el-Aclani de, karısını zina yaparken yakalamış ve Asım b.Adiy el-Ensari'ye gi­ derek, durumu Hz. Peygamberden s ormasını i stemişti. Asım . meseleyi sorunca, Hz.Peygamber b u davranışı çirkin b ularak ayıplamıştı . Bunun -q.zerine Uveymir, bizzat kendisi Hz.Peygamber'e sordu. Bundan sonra lian ayetleri nazil olmuş, Uveymir ile karısı

1 Schacht, 1.A., Lifin m addesi, VII, 56.

2 24.Nfır, 23-24. 3 24.Nur, 4. 4 Buhari, Sahih, VI, 178; Müslim, Sahih, II, 1 134; E.Davud, Sünen, II, 686; Nesil.i, Sünen, VI, 171-173; 1.Mace, Sünen, I, 668.

İslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 355 lanetleşmiş ve Hz.Peygamber kendisine emretmeden, karısını üç talakla boşamıştı. 1 Lian ayetleri henüz nazil olmadığı için karılarını zina yaparken yakalayan Hilal ve Uveymir (r.a. ), çok müşkil durumda kalmışlardı. Kur'fuı'ın emrettiği hadd-i kazifle karşılaşmaları söz konusuydu. So­ nuçta lian ayetleri nazil olmuştu. Kur'an bu konuda şöyle buyurmak­ tadır: "Kanlarına zina is�ad edip te, kendilerinden başka şahitleri olmayanların şahitliği, kendisinin doğru sözlülerden olduğuna Allahı dört defa şahit tutmasıyla olur. Beşincisinde, eğer yalancılardan ise Allah'ın lanetinin kendi üzerine olmasını diler. Kocasının yalancılar­ dan olduğuna Allah'ı dört defa şahit tutması, cezayı kadından savar. Beşincisinde, kocası doğrulardan ise, kendisinin Allah'ın gazabına uğramasını diler. " 2

.

Lianda, kadının doğuracağı çocuğun baba adı ile çağırılma­ ması, kadına ve çocuğuna kimsenin bir isnadda bulunmaması, bun­ lara dil uzatanlara had cezası uygulaması emredilmiş, kadına na­ faka ve mesken hakkı verilmemiştir. Liandan sonra karı ile kocayı hakim birbirinden ayırır. 3 Bu konuda Hz.Peygamber'den, müslümanın nikahındaki yahudi veya hıristiyan kadınla, kölenin nikahındaki hür kadın ve hür kimsenin nikahındaki cariyeye mülaane yapılamayacağı nakledilmiştir. 4 İmam Malik (v. 179) ise, bu kimselerle mülaane yapılacağını söylemektedir. 5 Sonuç olarak İslam, Yahudilik'te de mevcut olan lianı aslına uygun hale getirip, hurafe ve birtakım lüzumsuz teferruatlardan ayıklayarak benimsemiştir. Liandan sonra karı ile kocanın arasını kesin olarak ayırmış, onlardan zina ve iftiranın cezasını da kaldır­ mıştır.

1 Buhari, Sahih, VI, 164-1 G5, 178-182; Müslim, Sah Ih, II, 1 129-1134; E .Dfıvud, S ü ­ n en , I I , 679-682, 684; Tirmizi, Sünen, III, 5 0 6 v.d.; Nesfıi, Sünen, VI, 143-144, 170171; l.Mace, Sünen, I, 667-668; l.Malik, Muvatta', II, 566-567.

2 24.Nur, 6-9. 3 Serahsi, Mebsut, VII, 43-44; Davudoğlu, Selamet Yolları, III, 407, 410. 4 t.Mace, Sünen, I, 670; Serahsi, a.g.e., VII, 40. 5 l.Malik, Muvatta', II, 568-569.

356 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş

.

B- HIRİSTİYANLIK'TA TALAK Bugünkü hıristiyanlarca muteber kabul edilen İnciller'de yer alan ibarelerden Hıristiyanlık'ta boşanmanın caiz olmadığını anlıyo­ ruz. Buna göre Hz.İsa : "Ve ben size derim, kim zinadan ötürü olmayıp karısını boşar ve bir başkası ile evlenirse, zina eder." 1 "Karı­ sını boşayan ve bir başkası ile evlenen her adam zina eder ve bir kocanın boşadığı ile evlenen zina eder. "2 "Ve kim karısını boşarsa, ona boş kağıdı versin denilmiştir. Fakat ben size derim ki, zinadan başka bir sebeble karısını boşayan adam onu zaniye eder ve kim boşanmış kadınla evlenirse zina eder"3 demiştir. Yine Hz.İsa, Ferisfler'in (yahudilerden bir gurub), boşama caiz midir? şeklinde s ordukları s oruya: "Bir adam b abasını anasını bırakacak, karısına yapışacaktır. İkisi de bir beden olacaktır. Şöyle ki, onlar artık iki değil bir bedendirler. İmdi Allah'ın birleştirdiğini insan ayırmasın" diye cevap vermiştir. Ayrıca talebelerinin sorduğu' soruya da: "Kim karısını boşar ve başkası ile evlenirse, ona · karşı zina eder" diye cevap vermiştir. 4 Pavlus _da: "Karı kocasından ayrılmasın. (Fakat eğer ayrılırsa da kocasız kalsın, yahut kocası ile barışsın)" 5 "Kocası ne kadar vakit yaşarsa kadın bağlıdır, fakat eğer kocası ölürse istediği kimse ile ev- .· lenmekte serbesttir."6 demektedir. Bütün bu nakillerden, Hıristiyanlık'ta boşanmanın caiz olma­ dığı, boşanan kadınla evlenmenin zina sayıldığı anlaşılmaktadır. Hıristiyanlık zinayı bir boşanma sebebi kabul etmiştir. Bu durum İs­ lam tarafından da kabul edilmiş, İslam, zina iddiasını karı ile kocanın boşanması için ciddi bir sebeb olarak kabul etmiştir. 7 Hıristi­ yanlık'ta boşanmış bir kimseyle evlenmek zina kabul edilmiş, böylece boşanan kimsenin yeniden evlenmesi önlenmiştir. 1 Matta, 19/9.

2 Luka, 16/18. 3 Matta, 5/3 1-32. 4 Matta, 19/3-10; Markos, 10/2-12. 5 I.Kori ntoslul ara Mektup, 7/10-11. 6 l.Kori ntoslulara Mektup, 7/39. 7 Buharf, Sahih, VI, 178; Müslim, Sahih , II, 1134. ·

·

lslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 357 Hıristiyanlığa göre meşru ve kutsallanmış bir evliliğin bozul, ması imkansızdır. Yalnız ölüm evlenme anlaşmasını bozabilir. Katolik Kilisesi , cemiyet ve ailenin sağlamlığına, karı-kocanın bahtiyarlığına, kadının şerefine, çocukların saadet ve yetişmesine engel olarak gördüğü boşanmayı kabul etmemektedir. Ancak bazı hallerde kilise, karı-koca arasında geçici veya devamlı ayrılma kararı verebilir, her ikisinin yeniden evlenmesini şart koşar. Tabiat ve kili ­ senin kanunlarına aykırı bir durum olduğu anlaşıldığı takdirde de kilise evlenmeyi yapılmamış sayabilir. 1 Hıristiyanlık'ta, ayn dine mensup olma boşanma sebebi sayıl ­ mıştır. Pavlus: "Fakat eğer imfuı etmeyen ayrılırsa ayrılsın. Kardeş, yahut kızkardeş bu gibi hallerde esaret altında değildir"2 demekte ­ dir. M.Ebu Zehra ve Abdullah Draz da zina ve küfür durumunun Hıristiyanlık'ta boşanma sebebi olduğunu tesbit etmektedirler.3 Küfür durumunun boşanma sebebi olmasını İslam da tasvib etmiştir. Kur'an'ı Kerim, mü'min kadınların kafirlere, kafirlerin de mü'min kadınlara helfil olmadığını bildirmiştir.4 Bir kadının kocası­ nın veya bir erkeğin karısının, İslam'dan irtidad etmesi boşanma se ­ bebidir. Yine müslüman olmayan evli bir kadının İslam'ı kabul et­ mesi de boşanma s ebebi · sayılmıştır. Nitekim Hz.Ömer, müşrik . karılarını boşamıştır. 5 Buhari de ( � .256), bu konuda yukarda kay­ dedilen Kur'an ayeti ile istidlal etmektedir.6 Sonuç olarak İslam, Yahudilik ve Hıristiyanlık'ta olduğu gibi küfrü boşanma sebebi kabul etmiştir. 7 Yine İslam, Hıristiyanlığın aksine talak müessesesini kabul etmiş, talakın zina sayılmasını reddetmişti�·. Karı-koca arasınd� geçimsizlik gibi sebeblerle, boşan1 Descuffi, Hıristiyan Dini , s.300, 303. 2 l.Korintoslulara Mektup, 7/15. 3 Ebu Zehra, Hıri stiyanlık Üzeri ne Konferanslar, s.220; Draz, Kur'an'ı n Anlaşılma­ sına Doğru, s.102.

4

60.Mümtehi ne, 10.

5 Buhari, Sahih, VI, 172; l.Habib, Muh abber, s.432-433; Taberi, Cfımi'u'l-Beyfın, XXVIII, 72.

6 Buhfıri, Sahih, VI, 173.

7 Bil me n , Istıl ah at-ı Fıkhıyye Kamusu, il, 182-183; Schacht, l.A., Talak m addesi, XI, 691.

358 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş manın meydana gelmesine imkan tanımıştır. Hıristiyanlığın, talaka mutlak manada çirkin bir davranış ve felaket olarak bakması yanlış-. tır. Çünkü talakın insanın mutluluğu açısından iyi tarafları da var� dır. Bu açıdan bakıldığında, talakın Allah'ın bir rahmeti olduğunu söyleyebiliriz. Karı-koca dini ve dünyevi bir takım nahoş durumlardan talak sayesinde kurtulabilirler. 1 Nitekim Hıristiyanlık'ta da, zina ve küfür gibi durumlarda talak sayesinde kurtuluş çaresi bu­ lunmaktadır. Bu yüzden Cemil Sena: "Hz.lsa ise, boşanmayı ta­ mamen reddetmek, boşanmış kadınla evlenmeyi zina saymak sure ­ tiyle, ailenin sürekliliğine daha fazla hizmet etmiş olsa bile, insan mutluluğunu hırpalamış, ruhun doğal ve zorunlu buhranlarını, uyuşmazlıklarını görememiştir"2 demektedir. Sonuç olarak zina durumunda boşanmaya cevaz verdiği nakle­ dilen Hz. İsa'nın, mutlak anlamda boşamayı kaldırdığını söylemek doğru değilclir.3 Küfür durumunun da boşanma sebebi sayıldığı Hı­ ristiyanlık'ta4, aslında Hz.İsa 'nın şiddetli geçimsizlik sebebiyle de boşanmaya izin verdiği, fakat bunun sonradan dejenerasyona uğra­ dığı hatıra gelmektedir.

C- CAHİLİYE DEVRİNDE TALAK Genellikle tek taraflı olarak evliliği sona erdirme hakkı, İslam öncesi Araplarında yalnız kocaya aitti. Cahiliye devrinde boşama, erkeğin keyfine bağlı olup, kocanın ölümünden sonra, kocanın ailesi, dul kadını yanlarında alıkoyabilirlerdi.5 Dul kadının, kocasının ailesi tarafından alıkonması İslam tarafından redde cİilmiştir. 6 , Cahiliye devrinde boşama hakkının hazan kadınlara da veril­ diğini görmekteyiz. Nitekim Medineli bir kadın, hazan kocasını bo­ şama hakkını elde edebiliyordu. Ne var ki, böyle bir durum kocanın boşama hürriyetine bir halel getirmiyordu. Hz.Peygamber'in dedesi Abdülmuttalib'in annesinin durumunu buna örnek gösterebiliriz. Abdülmuttalib'in babası Haşim , bir seferinde Medine'de birkaç gün

1 Bil men, a.g.e., il, 2 15-216; Davudoğlu, Selamet Yollan , III, 360. 2 Sena, Hz.Muhammed'i n Felsefesi, s.454. 3 Matta, 5/3 1-32; 1919. 4 I.Korintoslulara Mektup, 7/15. 5 Schacht, 1.A., Talak maddesi, XI, 683; Nikah maddesi, IX, 258. 6 4.Nisa, 19.

lslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 359 geçirmiş ve ev sahibinin genç bir dul olan kızı Selma bintü Amr çok hoşuna gitmişti. Selma, boşama hakkının kendisine ait ol masını şart koşarak Haşim'le evlenmişti. ı İ.Hişam (v. 2 1 8 ), Cahi liye devrinde kavmi arasında şeref ve mevki sahibi olan kadınların, nikahlanırken boşama hakkının kendilerinde olmasını şart koştuk ­ larını, kocalan ile geçinememe durumunda bu hakkı kullandıklarını kaydetm�ktdedir. Cahiliye devrinde Fatıma bintü'l-Harşeb el-En­ mariye , Ummü A Harice Anıra bintü Sa'd b.Abdillah , Mariye bintü Ca'ld b.Dabra , Atike bintü Mürre b.Hilal, es�Siva bintü'l-A'yes 'in de boşama hakkı ellerinde olmak üzere nikahlananlardan ol duğu zikredilmektedir. 2 Cahiliye devrinde, talakın üç olduğunu kabul eden kimseler mevcuttu. Bu hususun Hz.İbrahim'den kaldığı, üç talakla hanımını



boşayan ilk kimseni� Hz.İsma'il olduğu kaydedilmek edir. 3 Cahiliye döneminde bir kimse hanımını birinci defa boşar da tekrar ona dönmek isterse, bu hususta insanların en hak sahibi olanı kabul edilirdi. Üçüncü talaktan sonra, artık hanımına dönemeyeceği hususu Araplar tarafından benimsenmişti. 4 Bu uygulamayı benim ­ seyenlerin Hanifler olması kuvvetle muhtemeldir. Bu uygulama İs ­ lam tarafından da tasvib edilmiştir. Ancak, Cahiliye devrinde talak adedine riayet etmeyenler de vardı. Bu dönemde bir adam kansını sınırsız sayıda boşayıp, ona id­ deti içinde tekrar müracaat edebilirdi. Talakı sınırlayan ayet gelin ceye kadar bu durum, bazı müslümanlarda da görülmekteydi.5 Böy­ lece bir kimse karısını sayısızca boşuyor, ihtiyacı olmadığı halde, zulmetmek gayesiyle iddeti bitmeden tekrar karısına dönüyor, sonra onu tekrar boşuyordu. Bu durum , devamlı ve mes'ud bir yuva kur­ maya mani olduğu gibi, kadın için de bir zulümdü. Kadını müşkil vaziyette bırakıyordu. 6 Nitekim bir kimse sırf zulmetmek için karı-

1 l.Hişam, Slre, 1, 144-145; l.Hablb, Muhabber, s.398; Hamidullah, Makaleler, s.22. . 2 l.Hişam, a.g.e., 1, 145; 1.Habfb, a.g.e., s.398-399. - 3 1.Habfb, a.g.e., s.310; Şehristanf, el-Milel, il, 246; Cerrahoğlu, "Kur'an-ı Kerim ve Hanifler", A.Ü.l.F.Dergisi, XI, 91.

4 t.Habfb, a.g.e., s.309; Şehristani, a.g.e., il, 246; Çağatay, Cahiliye Çağı, s. 136.

5 E .Davud, Sünen, il, 644-645; Nesfö', Sünen, VI, 212; Taberi, Cami'u'l -Beyan, il, 456; Davudoğlu, Selamet Yoll an, III, 367.

6 1.Malik, Muvatta', 11, 588; Miras, Tecrid-i Sarih Tercümesi, XI, 350.

360 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş sırrı boşamış, iddeti içinde tekrar karısına dönmüş, sonra tekrarbo ­ şamıştı. Bu zat karısına: "Vallahi seni tekrar zevcem olarak kabul etmeyeceğim, ebedi olarak da boşanamayacaksın, seni boşayacağım ve iddetin bitmek üzereyken her seferinde sana geri döneceğim de­ mişti." Kadın, durumu Hz.Aişe 'ye anlatınca "Talak ikidir, ya iyilikle tutma, ya da iyilik yaparak bırakmadır" 1 ayeti nazil olmuş-tu.2 Yine · Kur'an'da, "Kadınların boşandıktan sonra iddetlerj sona erince, . zararlarına olacak şekilde tutulmaları" da yasaklanmış-tır. 3 Cahi­ liye devrinde bu davranışı, boşanan kadınların başkasıy-la evlenmelerine mani olmak için yaptıkları anlaşılıyor.4 Cahiliye döneminde kadınların iddetlerine riayet edilmeden boşandıklarını görmekteyiz. Nitekim, Abdullah b.Ömer, UkbeAb.Amr el-Mazin!, Tufeyl b .el-Haris b.el-Muttalib , Amr b .Sa'id b . el-As gibi Muhacirler'e mensup kimselerin, iddetlerine riayet etmeden hanım­ larını boş adıkları , şahitsiz olarak tekrar onlara döndükleri kaydedilmektedir. 5 Ayrıca İbn Ömer'in hanımını hayızlı iken boşadığı, Hz.Peygamber'in, kendisine hanımına dönmesini emrede rek, onu temiz halinde veya hamile iken boşamasını istediği rivayet edilmektedir. 6 İslam, Cahiliye devrinin bu uygulamasını da reddetmiş, Kur'an­ ı Kerim'de, kadınların iddetlerinin gözetilerek boşanılması, iddetlerinin sayılması emredilmiştir.? Brockelmann , İslam'da boşanmanın kolaylaştırıldığını, fakat bunun, aşk izdivacını hemen imkansız kılan örf ve adetin zoruyla ka­ bul edilmiş olan, iki cins arasındaki ayrılığın lüzumlu bir kurtuluş . çaresinden başka bir şey olmadığını söylemektedir. 8 Brockelmann'ın 1 2.Bakara, 229.

2 t.Malik, Muvatta', II, 588; Tirmizf, Sünen, IIl,497. 3 2.Bakara, 231. 4 Çağatay, a.g.e., s. 133. 5 Ayni, Umdetü'l-Kari, XX, 226. 6 Buhıiri, Sahih, VI, 163, 185; Müslim, Sahih, il, 1093-1098; E.Davud, Sün �n, il, 632-637; Tirmi z1, Sünen, III, 4 78-479; Nesfil, Sünen, VI, 137-141, 212-213; l.Mace, Sünen, 1, 65 1-652.

7 65. Talak, 1. 8 Brockel mann, lslam Milletleri ve Devletleri Tarihi , s.44.

·

lslam'a Göre Cahiliye. ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 361 ·

bu yorumu hatalıdır. lslfun , Cahiliye devrinin karşılıklı sevgiye da­ yanmayan evlenmelerini tasvib etmemiş, nikahta kadının rızasının alınmasını şart koşmuştur. Hz.Peygamber, kadının rızası alınmadan kıyılan nikahları iptal ederek, evlenecek kadının rızasının alınmasını emretmiştir. ! Brockelmann, İslam'ın kadınla erkeğin mutlulu­ ğuna yönelik prensiplerini görmek istememekte, gerçekleri yansıt­ mayarak, İslfun'ın nikahta kadının rızasının alınmasına dair buy­ ruklarını göz ardı etmektedir. Yine Cahiliye devrinde, bir adamın karısına ( � ..:.; I ) dediği za­ man, kadının boşanmış olduğu kaydedilmektedir. İslam'da ise, ( � ) tabiri kinaye yoluyla yapılan talak nevilerinden kabul edilmiştir.2 Yukarda kaydettiğimiz uygulamaların dışında Cahiliye dev­ rinde mevcut diğer talak çeşitleri şunlardır:

1. Hul'

Ayrılmanın bir şekli de hul', yani kadının bir bedel karşılığı ko ­ casından boşanmayı sağlamasıdır. Hul', İslam öncesi çağlarda da, hukuki münasebetlerin sona erdirilmesi manasına gelen bir tabir olarak kullanılmaktaydı. Kur'an'dan, Cahiliye devrinde kadının, mehirinin bir kısmını kocasına geri vermek suretiyle talakı satın al ­ mak mecburiyetinde kaldığını anlıyoruz. Bu devirde kocalar, boşadık­ ları karılarını verdikleri mehiri geri almak için sıkıştırıyorlardı. Bu konuda kadınları sıkıştırma adetinin ( � ) Mekke 'de Kureyşliler arasında yaygın olduğu kaydedilmektedir. Buna göre, bir erkek şerefli bir aileye mensup bir kadını nikahlar, geçinemedikleri zaman, izni olmaksızın bir başkasıyla evlenmemesi şartıyla bırakırdı. Bu husus şahitler huzurunda yazılırdı. Kadına bir dünürcü çıkarsa, kadın eski kocasına aldığı malı geri verir, razı ederse evlenebilirdi. Aksi takdirde eski kocası kadına tazyikte bulunup, sıkıştı rırdı.3 Bu durum İslam tarafından yasaklanmıştır.4 Kuran-ı Kerim 'de: "Bir eşin yerine başka bir eş almak isterseniz, birincisine bir yük altın vermiş olsanız bile ondan bir şeyi geri almayın"5 buyurulmuştur. 1 Buhiiri, Sahfh, VI, 135; Müslim, Sahfh, il, 1036-1037 ; E.Davud, Sünen, il, 573579; Nesai, Sünen, Vl, 84-85; 1.Mace, Sünen, l,'601-602.

2 1.Malik, Muvatta', il, 552; 1.Esfr, en-Nihaye, il, 75; Ayni, a.g.e., XX, 238. 3 Taberi, Cami'u'l-Beyan, iV, 309; Schacht, l.A., Talak maddesi, XI, 688.

4 4.Nisa, 19.

5 4.Nisa, 20.

362 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş Cahiliye döneminde Amir b.ez-Zarib, kızını kardeşinin oğlu ile evlendirmişti. Fakat damad kızın yanına girince, kız kendisinden kaçarak, babasına kocasını istemediğini söylemişti. Bunun üzerine Amir b.ez-Zarib, damadı olan kardeşinin oğluna: "Ailenden ve malın­ dan ayrılmayı senin üzerinde birleştirmem, kızımı, kendisine verdi­ ğin mehir mukabili senden hul' ettim" demişti. Bunun Araplar ara , sında meydana gelen ilk hul' olduğu kaydedilmektedir. 1 İslam, hul' uygulamasını tasvib etmiştir. Kur'an'da: "Eğ·er Al­ lah'ın yasalarını ikisinin koruyamayacaklarından korkarsanız o zaman kadının fidye vermesinde ikisine de günah yoktur... "2 buyurul­ muştur. İslam'da ilk hul'un Sabit b .Kays tarafından gerçekleştiril­ diği nakledilmektedir. 3 Sabit b.Kays'ın karıst, Habibe bintü Sehl veya C emile b.Abdillah b.Übey Hz.Peygamber'e gelerek, Sabit'i ahlak ve din hususunda ayıplamadığını, ancak İslam'da küfre düşmekten tiksindiğini, bu s ebeble Sabit'ten ayrılmak istediğini söylemişti. Hz.Peygamber, bu hanıma Sabit'ten aldığı bahçeyi geri vermesini, Sabit'e de bahçeyi kabul edip, karısını bir talakla boşamasını em­ retmiştir. 4 İslam, hul'un gelişi güzel kullanılmasını, ortada meşru bir se­ beb yokken kadının kocasından boşanmak istemesini yasaklamıştır. Hz.Peygamber, hul' yoluyla boşanmak isteyenlerin münafık kadınlar olduğunu bildirmiş, 5 bir mecburiyet olmadan kocasından boşanmak isteyen kadına Cennet' in kokusunun haram olduğunu söylemiştir. 6 Ayrıca hul', talak mıdır? yoksa fesih midir? meselesi- İslam alimleri arasında ihtilafa sebeb olmuş, .aİimlerin çoğu yalnız koca tarafından yapılabileceğini dikkate alarak, hul'u talak saymışlardır"

1 l.Hacer, Fethu'l -Baıi, IX, 346; San'ani, Sübülü's-Selam, III, 168; Davudoğlu, Se')

lamet Yollan, III, 359.

- 2.Bakara, 229 .

3 A.b.Hanbel, Müsned, iV, 3; Davudoğlu, a.g.e., III, 356. 4 Buhiiıi, Sahih, VI, 170; E.Davud, Sünen, il, 667-670; 'I'irmizi, Sünen, III, 491; Ne­ siii, Sünen, VI, 169, 186; l.Mace, Sünen, 1, 662; l.Malik, Muvatta, il, 564.

5 'I'irmi zf, Sünen, III, 492; Nesiii, Sünen, VI, 168. 6 'I'irmizi, Sünen, III, 493; l.Mace, Sünen, 1, 662.

lslfım'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 363 Hz.Peygamber'in, hul'da kadına bir hayız görene kadar beklemesini emretmesini delil olarak alanlar da, hul'u fesih saymışlardır) Sonuç olarak İslam, Cahiliye devrinde de mevcut olan hul' uygu­ lamasını tasvib etmiş, bunun zaruri şartlarda uygulanmasına izin vermiştir.

2. iıa İslfun'da, kansına dört ay veya daha fazla bir süre yaklaşma­ mak için yemin etmek anlamına gelen ila, Cahiliye devrinde de mevcuttu. 2 Cahiliye döneminde ila talak kabul edilir ve boşama da derhal gerçekleşirdi. Aynca bu devirde ilanın müddeti bir, iki veya daha fazla yıl olabilmekteydi. 3 I

İslam, evliliğe son vermek hususunda acele etmeyi önlemek için kocaya bir düşünme süresi tanımıştır. Kur'an'da: "Karılarına yak­ laşma.lnaya yemin edenler, dört ay bekleyebilirler. Eğer yeminlerin ­ den dönerlerse, bilsinler ki, Allah bağışlar ve merhamet eder. Şayet boşamaya kararı� iseler, bilsinler ki Allah şüphesiz işitir ve bilir" 4 buyurularak, ila dört ayla tahdid ve ıslah edilmiştir. Kadının derhal boşanmasına dair uygulama da, müeccel hale getirilmek suretiyle tasvib e dilmiştir. 5 Kocanın bu yeminini bozması halinde diğer yeminlerde olduğu gibi keffaret vermesi gerekir.6 Hz.Peygamber'in de hanımlarına bir ay ila yaptığı, bir ay sonunda hanımlarına döndüğü nakledilmektedir. 7 Burada, İslami ilanın müddetinin ihtilafa sebeb olduğunu kay­ detmemiz gerekir. İbn Ömer, Osman, Ebu'd-Derda, Ali, Aişe (r.a) ve ashabdan bazı kimseler ilanın dört ay olduğunu, bu müddet sonunda

1 Ayni , Um detü'l -Kaıi, XX, 260-26 1; Davudoğlu, a.g.e., III, 358; Aras, Hammad b.Ebi Süleyman Hayatı ve Fıkhi Görüşleri , s.138.

2 Serahsf, Mebsut, VII, 19; Bilmen, Istılahat-ı Fıkhıyye Kamusu, II, 178. 3 Beyhakf, Sünen, VII, 381; Serahsf, a.g.e., VII, 19; l.Hacer, Fethu'l-Baıi, IX, 377; Aynf a.g.e., XX, 274.

4 2. Bakara, 226-227.

5 Serahsf, Mebsut, VII, 19; Davudoğlu, Selamet Yolları, III, 393, 395. 6 Schacht, l.A., Talak maddesi, XI, 690. 7 Buhaıi, Sahih, VI, 174; Müslim, Sahih, il, 1 1 10-11 13; l.Mace, Sünen, I, 664-665.

364 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş boşamanın veya hanımına geri dönüşün vuku bul duğunu söylemişler­ dir. I Kfıfeliler' e göre, ila dört ay veya daha fazla yeminle olur. Hicazlılar ise, dört ayı ila için yeterli saymamakta, dört aydan fazla bir süre ile ila'nın gerçekleşebileceğini söylemektedirler.2 Bu sebeble Hz.Peygamber'in ilasuiın ila olmadığı, sadece bir ay kadınlardan uzaklaşmaya dair bir yemin olduğu ileri sürülmüştür. 3 Ayrıca, Hanefi mezhebine göre, mecnun, ma'tuh, uyuyan kimse ile çocuğun ilası muteber değildir. 4 Sonuç olarak, Cahiliye devrinde de mevcut olan ve derhal bo­ şama m eydana getiren, bir yıl veya daha fazla süreli olabilen ila, tashih edilerek İslam tarafından kabul edilmiştir. İla'nın süresi dört ayla sınırlandırılmış, derhal boşanma hususu da ilga edilerek dört aya tecil edilmiştir.

3. Zıhfir Kocanın karısını, neseb, rada' veya müsaharet suretiyle nikahı kendisine ebediyyen haram olan bir kadının, kendisince ebediyyen­ bakılması haram olan arkası ve karnı gibi bir uzvuna benzetmesin­ den ibaret olan zıhar, Cahiliye devri boşama şekillerindendi. Zıhar yapan kocaya "muzahir", zıhar yapılan kadına "muzaherun mınha", zıharda kullanılan tabirlere "muzaherun biha" denilmektedir. 5 Zıhar Cahiliye devrinde talak kabul edilir, bir adam karısına, "Sen bana anamın sırtı gibisin" deyince, karısı ona haram olur, karısını boşamış sayılırdı, artık ebediyyen karısına dönemezdi. 6 İslam, Cahiliye devrinde bir talak olan zıharın hükmünü, keffa­ ret vermek suretiyle geçici bir haramlığa çevirmiştir. 7 İslamda ilk zı1 Buhari, Sahih, VI, 174; 'I'irmizi, Sünen, III, 504-505; Serahsi, a.g.e., VII, 20. 2 Nevevi, Minh ac, X, 88; Davudoğlu, Sahih-i Müslim Tercümesi, VII, 476; Aras, Hammad b.Ebi Süleyman s. 142.

3 Davudoğlu, Sahih-i Müslim Tercüm esi, VII, 477. 4 Serahsi, a.g.e., VII, 29. 5 Bilmen, Istılah at-ı Fıkhıyye Kamusu, 11, 179; Davudoğl u , Sel amet Yoll an, III, 396-398.

6 Taberi, Camiu'l-Beyan, XXVIII, 3, 6-7; Serahsi, Mebsut, VI, 223-224; Dehlevi, Huccetullahi'l-Baliğa, 11, 719.

7 Serahsi, a.g.e., VI, 223-224.

lslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 365 har yapanın Evs b.es-Samit olduğu kaydedilmektedir. ! Buna göre, İslam'da ilk zıhar olayı kısaca şöyle cereyan etmişti: Havle (veya Huveyle) b.Mfilik b.Sa'lebe , Evs b.es-Samit'in karısıydı. Kan-koca her ikisi de Ensar'a mensuptular. Bir gün Evs cima yapmak istemiş, Havle de razı olmamıştı. Evs de kızarak: "Sen bana anamın sırtı gibi ol" demişti. Cahiliye devrinde zıhar talak sayıldığı için, Havle çare ­ sizlik içinde Hz.Peygamber'e baş vurmuştu. Hz.Peygamber, Havle'ye vahiy gelinceye kadar bir hüküm bildirmemiş, "Allah'tan kork, Evs . senin amcanın oğludur" demiş, Havle'nin kocasından boşanmış oldu ­ ğunu bildirmediği gibi, nasıl hareket edeceğine dair bir emir de ver memişti. Sonunda zıharın keffaretini bildiren ayetler nazil olmuştu. 2 Kur'an'da bu konuda şöyle buyurulmuştur: "Kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikayette bulunan kadının sözünü Allah işitmiş ­ tir. Esasen Allah konuşmanızı işitir. Doğrusu Allah, işitendir, gören­ dir. İçinizden karılarını zıhar yapanlar bilsinler ki, karıları anneleri değildir, anneleri ancak onları doğuranlardır. Doğrusu söyledikleri asılsız ve kötü bir sözdür." 3 Ayrıca aynı ayetlerde karılarını zıhar yoluyla boşamak isteyip, sonra sözlerinden dönenlerin, karısıyla te ­ mastan önce bir köle azad etmeleri, buna güçleri yetmediği takdirde arka arkaya iki ay oruç tutmaları, buna da güçleri yetmiyorsa altmış fakiri doyurmaları emredilmiştir. Diğer bir ayette de zıhar uygulaması tasvib edilmemiştir.4 Bu ayetleri delil olarak alanlar, İslam'da zıharın boşama ol ­ madığını, keffaret verilm esi gerektiğini, kölenin zıharının da hür kimseninki gibi olduğunu söylemişlerdir.5 L . C aetani , zıhar ayetl e ri nazil o l u n c aya kadar, Hz.Peygamberin, müş'riklerin zıhar yoluyla yaptıkları talak uygulamalarını makbul ve muteber addettiğini iddia etmektedir. 6 Caetani­ 'nin bu iddiası pek sıhhatli görünmemektedir. Çünkü İslam devrinde meydana gelen ilk zıhar vakasının, zıhar ayetlerinin nazil olmasına 1 Taberi, a.g.e., XXVIII, 3. 2 E.Davud, Sünen, il, 662-666; Nesfü', Sünen, VI, 168; 1.Mace, Sünen, I, 666; Se rahsf, a.g.e., vı, 224.

3 58 .Mücadele, 1-4. 4 33.Ahzab, 4. 5 Buhari, Sahih, VI, 175. 6 Caetani, İslam Tarihi, iV, 447-448.

366 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş sebeb olan Evs b.es-Samit ve hanımı Havle bintü Malik'in vak'ası olduğu nakledilmiştir. ! Bundan öne İslam toplumunda zıhar vak'ası meydana geldiğine ve Hz.Peygamber'in bunu olduğu gibi kabul ettiğine dair elimizde delil yoktur. Bu yüzden, Hz.Peygamber'in zıhar · konusunda önceki tutumunun ne olduğunu b elirtmek delilsiz bir tahminden öteye gidemez. Ayrıca, zıhar ayetlerinin inmesine sebeb olan olay, şayet daha önce meydana gelseydi, İslam'.ın zıhar hakkın­ daki hükmü ve Hz.Peygamber'in tutumu daha önce ortaya konulabi­ lirdi, şeklinde bir düşünce hatırımıza gelebilir. Sonuç olarak İslam, Cahiliye devrinde mevcut b oşama şekille­ rinden olan zıharın, talak sayılmasını iptal etmiş, hükmünü keffaret vermek suretiyle geçici bir süre haramlığa çevirmiştir.

1 Taberi, Camiu'l-Beyan, XXVIII, 3.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 367

V- İDDET

İddet, kocanın vefatından veya boşanmadan sonra kadın tara­ fından beklenilmesi gereken bir süredir. Bu müddet sona ermedikçe kadın bir başkasıyla, bazı durumlarda da tekrar kocasıyla evlenemez. 1

A· YAHUDİLİK VE IIlRİSTİYANLIK'TA İDDET Tevrat ve lnciller'de iddetle ilgili bir hükme rastlanılamamış ­ tır. Ancak Yahudilerde, bir kadının boş kağıdı almasından doksan gün sonra başka bir erkekle evlenebileceği hususu üç kez ilan edil mektedir. 2 Hıric:;tiyanlık'ta ise boşanma olmadığı için, boşanmadan dolayı iddet de söz konusu değildir. Nitekim Vatikan Hıristiyan Olmayan­ larla İlişkiler Sekreterliği, İslam Ülkeleri Bölümü görevlilerinden Dr. Thomas Michel , bu konuda kendisine sorduğumuz soruya: "Ka­ tolikler'de boşanma yoktur. Bu sebeble boşanmadan do�ayı bir iddet söz konusu olamaz, ancak, kocası ölen bir kadın da, bu konuda ta­ mamiyle serbesttir, herhangi bir bekleme süresine tabi değildir. Söz gelimi, kocası perşembe günü ölmüş bir kadın, Cuma günü bir baş kası ile evlenebilir" şeklinde cevap vermiştir.3 1 Bil men, lstılahat-1 Fıkhıyye Kamusu, il, 368. 2 Örs, Musa ve Yahudilik, s.382.

3 Bu husus, Dr. Thomas Michel'e 15.1.1987 tarihi nde D.E .Ü.llahiyat Fakültesi'nde yaptığı bir sohbet sırasında sorulmuştur.

368 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş B- CAHİLİYE DEVRİNDE İDDET Cahiliye devrinde, talaktan dolayı beklenilen iddet için tayin edilmiş kesin bir müddet yoktu. Bu sebeble kadınlar, boşandıkları kocalarından olan çocuklarını, ikinci kocalarının yatağında dünyaya getirebiliyorlardı. Bu durum daha sonraları neseb davalarına sebeb olmaktaydı. Nitekim en-Nakımıyye adlı kadın, ilk kocası Mu'aviye b.Bekr b.Hevazin'den hamile olduğu halde boşanmış, daha sonra Sa'd b.Zeyd-i Menat b.Temim'le evlenmiş, Sa'd'in yatağında Mu'aviye'den olan oğlu Sa'sa'yı doğurmuştur. Rebi'a b.Asım'ın annesi, Hubeyre b.en-Nu'man'ın(el-Fuğaru'l-Cu'fi) nikahındayken, Rebi'a'ya hamile kalmış, Hubeyre tarafından boşanınca Asım b . Cez' b . Ab dillah 'la evlenmiş, Asım'ın yatağında Rebi'a'yı dünyaya getirmiştir. 1 Cahiliye devrinde, boşanan haniile kadınların karnındaki ço cuğu kasten gizleyerek, başka bir kocaya vardıkları kaydedilmekte dir. Kadınların bu davranışlarının sebebi, kendilerini boşayan koca- . larının tekrar kendilerine dönmesi ihtimali idi. Cahiliye döneminde kocaları, bu kadınlara boşamadan önce hamile olup olmadıklarını soruyorlardı.2 Kur'an-ı Kerim, Cahiliye devri kadınlarının bu davra­ nışlarını yasaklamıştır: "Boşanan l\adınlar kendi kendilerine üç ay­ başı hali beklerler, eğer Allah'a ve Ahiret Günü'ne inanmışlarsa, ra­ himlerinde Allah'ın yarattığını gizlemel,eri kendilerine helal değildir. "3 İslam'ın getirdiği iddetin gayelerinden birisinin, boşanmış olan kadının doğuracağı çocuğun babasının kimliği · hakkındaki şüpheleri ortadan kaldırmak, diğerinin de boşamada acele davranan kocaya, talakı geri almak suretiyle vaziyeti tashih etme fırsatı vermek olduğu açıktır.4 Cahiliye devrinde kadının iddeti lüzumundan fazla uzar ve ca­ hilane şartlar içinde geçerdi. Kocasının ölümü üzerine kadın, en de­ ğersiz bir elbise içinde, evinin en karanlık bir köşesine çekilir, tam bir yıl bir tarafa çıkmazdı. Kadın bu müddet esnasında ne yıkanır, ne de tırnaklarını keser, ne de vücudunun temizlenmesi gereken yerle­ rini temizleyebilirdi. Koku sürünmek ve her nevi kadın tuvaleti ya1 1.Hablb, Muhabber, s.338-339; Juynboll, 1.A., İbadet m addesi, V/II , 932. 2 Taberi, Camiu'l-Beyan, il, 449. 3 2.Bakara, 228. 4 Schacht, 1.A., Talak maddesi, XI, 684.

lslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 369 saktı. Bu ağır hapis hayatını tamamlayan kadının yanına eşek, ko yun, kuş gibi bir hayvan getirilirdi. Kadın efsunlanır gibi o hayvanı vücuduna meshederdi. Bazan da zavallı kuşu edeb yerine sürterek öldürürdü. Daha sonra kadın, iddetini geçirdiği yerden çıkardı. Bu defa da, kadının eline bir hayvan tersi verilirdi. Kadın bu tersi önüne veya arkasına atardı. Kadının bunu tefeul mAksadıyla, tekrar böyle hal görmeyeyim, başımdan ırak olsun diye yaptığı söylenilmiştir. Kadın bu merasimden sonra temizlenir, yıkanır ve istediği gibi süs lenerek evlenme teklif eden isteyicilerine görünebilirdi. 1 Cahiliye devrinde bir yıl olan iddet müddeti, ilk önceleri Kur'an tarafından tasvib edilmiştir: "İçinizden ölüp, eşler bırakacak olanlar, evlerinden çıkarılmaksızın senesine kadar eşlerinin geçimini sağlayacak şeyi vasiyet etsinler" 2 Bu husus, daha sonra iddet müddetinin dört ay on gün olarak tahdid edilmesi ve mirasta kadınlara 8/1, 4/1

hisselerin farz kılınmasıyla neshedilmiştir. 3 Kur'an-ı Kerim, kocası ölen kadının iddetini dört ay on günle sınırlandırmıştır: "İçinizden ölenlerin bırakmış olduğu eşler kendi kendilerine dört ay on gün beklerler." 4 Aynca böyle kadınlarla, iddetleri içinde nikah akdi ve evlilik için sözleşme yapılması yasaklanmıştır. 5 Cahiliye devrinde kocası ölen kadının iddet esnasında, matem­ deyken temizliğe riayet etmemesi gibi hususlar İslam'da yoktur. An­ cak, kadının kocasının vefatı halinde dört ay on gün zineti terkedebi ­ leceği hususu kabul edilmiştir. Nitekim Hz.Peygamber, bir kadının ölen bir yakını için üç günden fazla zineti terketmesinin helal olma­ yacağını, kocası ölen bir kadının ise dört ay on gün zineti terkedebile ceğini söylemişlerdir. 6

1 Buharf, Sahih, VI, 186; Müslim, Sahih , il, 1125 ; E .Davud, Sünen, 11, 722-723;

Tirmizf, Sünen, III, 50 1-502; Nesfil, Sünen, VI, 205-206; 1.Maçe, Sünen, I·, 673-674; 1.Malik, Muvatta', 11, 597-598; Serahsf, Mebsut, VI, 30; Nevevf, Minhfıc, X, 1141 15, Miras, Tecrid-i Sarih Tercümesi, XI, 370.

2 2.Bakara, 240.

3 4.Nisa, 12; E .Davud, Sünen, il, 721; Taberi, Camiu'l-Beyan, V, 279; Nevevf, a.g.e., x, 1 14.

4 2.Bakara, 234.

5 2.Bakara, 235. 6 Buhfırl, Sahih, il, 79; V, 185; Müslim, Sahih, il, 1 123-1 124; E.Davud, Sünen, il, 721-723; Tirmizf, Sünen, III, 500-501; Nesaf, Sünen, VI, 201.

370 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş Hamile kadınların, kocalarının vefatından sonra bekledikleri iddetin, doğum yapmaları ile sona erdiği bildirilmiştir. 1 Nitekim, Sübey'a (r.a . ), kocasının ölümünden yirmi veya yirmi beş gün sonra doğum yapmış, nifastan temizlenince Hz.Peygamber onun yeniden evlenmesine izin vermiştir. 2 Cahiliye devrinde ve İslam'ın ilk yıllarında kadınların iddeti, kendilerini boşayan kocaları tarafından suistimal .edilmekte, onlara zarar vermek, eziyet etmek maksadıyla iddetleri uzatılmaktaydı. Bu durum İslam tarafından yasaklanmıştır.3 Watt , Kur'an'ın bu konuda getirdiği prensiplerdeki gayesinin, anaerkil bir toplumu, babaerkil bir topluma çevirmek olduğunu söylemektedir. 4 M.Rodinson ise, Kur'an'ın bu konuda getirdiği hüküm­ lerin, eski ideoloji tarafından getirilmiş ve toplumda kök-leşmiş kurallarla çatışmadığını ileri sürmektedir. 5 Rodinson'un bu kanaatinin yanlış olduğu açıktır. Çünkü Kur'an ve Sünnet'in bu konuda getirdiği hükümlerin, Cahiliye devri uygulamalarını körü körüne tasvib ve İs­ lami kılıfına büründürmekten ibaret olmadığı yukarda kaydedilen . hususlardan anlaşılmaktadır. Cahiliye döneminin o vahşi matem ve iddet adetlerini İslam'ın reddettiğini, bir yıl olan iddet müddetini dört ay on güne indirdiğini, bir kadının kocasından başkası için üç günden fazla süslenmeyi terketmesini yasakladığını, iddet müddeti­ nin boşayan kocalar tarafından suistimal edilmesini reddettiğini bi­ liyoruz. Bütün bu hususlar Rodinson'un kanaatinin doğru olmadığını gösteren hususlardır. L.Caetani ise, Hz.Peygamber'in, Safiyye (r. a.) ile iddetinin bitmesini beklemeden evvel evlenerek, müslümanlara bu konuda verdiği emre kendisinin uymadığını iddia etmektedir: "Daha ziyade beklemeye tahammülü kalmadığı için geceyi Safiyye ile birlikte ge ­ çirdi. Birkaç gün önce, düşman kadınlarına adet görünceye kadar dokunulmaması hakkında verdiği emri yine kendisi bozdu." 6 1 65. Talak, 4; 'l'irmizi, Sünen, 111, 498; Nevevi, a.g.e., X, 109.

2 Buh ar!, Sahlh, VI, 182-183; Müslim, Sahih, il, 1 122- 1 123; E.Davud, Sünen, 11, 728-729; 'l'irmizi, Sünen, 111, 498-499; Nesai, Sünen, VI, 190. 3 2. Bakara, 229, 231; 65. Talak, 1-2; 'l'irmizi, Sünen, III, 497; l.Malik, Muvatta', 11, 588; Taberi, Camiu'l-Beyan, il, 456.

4 Watt, Hz.Muhammed, s. 162. 5 Rodi nson, Hz.Muhammed, s.228. 6 Caetani, İslam Tarihi , V, 126.

lslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 371 Caetani'nin bu iddiası doğru değildir. Çünkü kaynaklarımız bu konuda Caetani'yi tekzib etmektedir. Nitekim kaydedildiğine göre, Safiyye (r.a. ), Hz.Peygamber'in emri ile idQ.etini Ümmu Süleym'in yanında tamamlamış ve Zifaf Hayber'de değil, Medine'ye dö nüşte yolda gerçekleşmiştir. 1 Sonuç olarak İslam, Yahudilik ve Cahiliye devrinde mevcut olan iddet uygulamasını kabul etmiş, Cahiliye devrinin bir yıl olan iddet süresini iptal etmiştir. Kocası ölen veya boşanan hamile kadının do­ ğum yapmasıyla, hamile değilse kocası ölen kadının dört ay on gün, boşanan kadının da üç ay hali beklemesiyle iddetlerinin sona erdiğini bildirmiştir. Cahiliye devrinin vahşiyane ve mantık dışı matem adet­ lerini iptal etmiş, sadece kocası ölen kadının dört ay on gün süslen­ memesini tavsiye ederek, gerekli temizlik ve sağlık şartlarına riayet edilmesini emretmiş, diğer ölen yakınlar için ise, üç günden fazla yas tutulup, zfnetin terkedilmesini yasaklamıştır.

1 Müslim, Sahih, il, 1045-1046; E.Davud, Sünen, III, 398-399; A.b.Hanbel, Müsned, III, 123.

372 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş VI- MİR.AS

Miras, ter1kede hak ve hissesi olan kimselerle, herbirinin hisse­ sinin miktarını bildiren fıkıh ve hesap kurallarından ibarettir. 1

A- YAHUDİLİK'TE MİRAS UYGULAMALARI 1-Yahudilik'te erkek evladın büyüğü babasının terikesinden di ­ ğer kardeşlerine nisbetle, iki kat hisse almaktadır. Bu çocuğun nikah , veya zina mahsülü olması, nesebinin sahih veya gayr-i sahih olması, bu hususu değiştiremez. İlk çocuk eğer bekar ise, diğer kardeşlerinin aldığı hissenin iki katını almakta, buna ilk oğulluk hakkı denilmektedir. 2 Yine Yahudilik'te, zina mahsülü çocuklara mirastan pay vermeme eğilimi de göze çarmaktadır. Nitekim, Gilead'ın bir fahişe­ den olan oğlu Yeftah 'a, Gilead 'ın nikah mahsülü çocukları miras tan pay vermemişlerdir. 3 Tevrat'taki veraset sırası Mişna ve Talmud'da üa değiş ­ memiştir. Yalnız, bekar oğula diğer kardeşlerinin iki katı hisse ve­ rilmesi uygulamasının annenin terikesinde değil, babanın terike sinde cereyan edeceği belirtilmiştir. 4 Yahudilik'te, ilk doğan çocuğa bu rüçhaniyetin neden tanındığı açıklanmamıştır. Bunun, Tevrat'ın beş kitabının fikirlerinden tamamıyla farklı bir takım mezhebi görüşler üzerine kurulduğu anlaşılmaktadır. 5 1 Bil men, Istılahat-ı Fıkhıyye Kamusu, V, 209; Karaman, Mukayeseli İslam Hu­ kuku, s.357.

2 Tevrat, Tesniye, 2 1115-17; M.Es'ad, Tarih-i n m-i Hukuk, s. 195, 216; Karaman, a.g.e., s.360-361.

3 Kitab-ı Mukaddes, Hakimler, 1 1/1-2. 4 M.Es'ad, a.g.e., s.216 5 M.Es'ad, a.g.e., s. 195 .

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 373 Yahudilik'te mevcut ilk oğulluk hakkını İslam kabul etmemiş ­ tir. Kur'an'da erkek için bir, kız için yarım hisse verilmiş, çocuklar arasında ayırım yapılmamıştır.1 Hz.Peygamber de, çocuklar ara­ sında ayırım yapmayı kesinlikle yasaklamış, diğerlerine yapılmadan çocuklardan herhangi birine bağış yapılmasını menetmiştir. Diğer ço ­ cuklarına bağışta bulunmadan oğlu Nu'man'a bir köle bağışlayan Beşir 'e mani olmuştur. 2 Yine İslam, Yahudilik'teki zina mahsülü .çocuklara mirastan pay verilmemesi uygulamasını reddetmiş, yine Yahudilik'te mevcut olduğunu gördüğümüz, zina mahsülü çocuklara mirastan pay vermeme eğilimini tasvib etmiştir. I-İz.Peygamber, zina mahsülü çocuğun mirastan pay alamayacağını, kendisine mirasçı olunamayacağını bildirmiştir. 3 Yahudilerde, cariyeden olan çocuklara babalarının mirasından his.se verilmemiştir. Nitekim Tevrat, Sara'nın Hz.İbrahim 'e "Bu cariyeyi ve oğlunu dışarı at, çünkü bu cariyenin oğlu benim oğlumla, İshak'la b eraber mirasçı olamayacaktır" dediğini, Sara'nın Hz.İsma'il ve Hacer için sarfettiği bu sözün Rab tarafından tasvib edildiğini kaydediyor.4 Bu durumu, hıristiyan azizlerinden Pavlus 'un da tasvib ettiğini görmekteyiz. 5 Yahudilik'teki bu uygulama İslam tarafından kabul edilme ­ miştir. Bir kimsenin malik olduğu cariyesinden olan çocuğu, nesebini tanıdığı takdirde hür olarak, o kimseye mirasçı olur. Çocuğun annesi olan cariye de ümmü veled hükmüne girer, bundan sonra satılamaz. Nitekim Hz.Peygamber, ümmü veledin azad edilmesini ve nikah lanmasını emretmiştir.6 2·Yahudilik'te, Hz.Musa'dan önce kız çocuklarına mirastan pay verilmemekteydi. Hz.Ya'kub'un hanımları Rahel ve Lea , babalarının evinde artık mirastan payları olmadığından yakınmışlardır. 7 1 4.Nisfı, 1 1 . 2 B uhan, Sahih, III, 134; Müslim, Sahih, III, 1241-1244; Tirmizi, Sünen, III, 649; Nesfıi,,Sünen, VI, 258-262; l.Mace, Sünen, il, 795. 3 Tirmizi, Sünen, rv, 428; l.Muce, Sünen, il, 9 17-918. 4 Tevrat, Tekvin , 21/10-12. '

Ş Galatyalılara Mektup, 4/30-31.

6 E.Davud, Sünen, iV, 262; l.Muce, Sünen, il, 841; A.b.Hanbel, Müsned, 1, 303, 317, 320; Darimi, Sünen, il, 257.

7 Tevrat, Tekvin , 3 1/14-15.

374 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş Hz.Musa 'nın şeriatı ise, erkek evladın bulunmaması halinde kızları

mirasçı kılmıştır. 1 B u durumda, Yahudilik' te kız çocuğu erkek kardeşi ile beraber bulunduğunda mirastan pay alamamaktadır. Yalnız erkek kardeşi ona, on iki yaşına gelinceye kadar bakmakla mükelleftir. Ölenin erkek çocuğu veya oğlunun oğlu ... yoksa, bu takdirde kızı veya kızının kızı varis olmaktadır. 2 İlk dönemlerdeki mirastan p ay vermeme uygulaması, Tselofhad adlı bir yahudinin kızları olan Mahla, Noa, Hogla, Milka, Tirtsa'nın babalarının mirasından pay almak için direnmeleri sonucu Hz.Musa zamanında değişmiştir. Bundan sonra Tevrat'ta: "Eğer bir adam ölürse ve onun oğlu yoksa, o zaman mirasını onun kızına geçirecek-siniz. " 3 hükmü yer almıştır. Burada, mirasın başka sıptlara geçmemesini sağlamak için, kızların kendi sıptlarından ( aşiret) e rkeklerle evl enmek z o runda b ırakıldıklarını da kaydetmeliyiz. Nitekim, Tselofhad'ın kizlarının da başka sıpttan olan erkeklerle evlenmelerine izin verilme;niş, onlar da amca oğullarına 'varmışlardır. 4 Mişna ve Talınud devrinde, Yahudiler arasında annenin terikesinde, kızların erkeklerle eşit olarak varis olmaları fikri ortaya atılmışsa da, bu fikir kabul görmemiştir. 5 Yahudilik'teki, kız çocuğun erkek kardeşiyle beraber bulunması halinde, mirasçı olamaması hususu İslam tarafından reddedilmiştir. Kur'an-ı Kerim'de, kızlara erkek kardeşin yarısı kadar hisse verilmiş,

erkek kardeşleri yoksa ayrıca hisseler tayin edilmiştir. 6 Yahudilerde Musa'nın şeriatından önce kızlara mirastan pay verilmemesi ile, Ca- . hiliye devrinde, kızlara ve Kadınlara mirastan hisse verilmemesi uy-

gulaması paralellik arzetmektedir . 7 Yahudilerde Hz.Musa'dan iti­ baren kızlara mirastan pay verilmeye başlanmış, ancak Cahiliye devri Araplarında bu konuda Yahudilik'ten geçen bir tesir görülme ­ miştir. Cahiliye Arapları, bir kimse öldüğü zaman mirasını, eğer oğlu yoksa amdılarına v.s. vererek kızları mirastan mahrum etmeye de1 M.Es'ad, Tarih-i n m -i Hukuk, s.195.

2 Karaman, Mukayeseli İslam Hukuku, s.360. 3 Tevrat, Sayılar, 27/1-8; Dinler Tarihi Ansiklopedisi, il, 389.

4 Sayılar, 36/1-12. 5 M.Es'ad, Tarih-i nm-i Hukuk, s.216. 6 4.Nisa, 7-8, ı ı . 7 E.Davud, Sünen, 111, 314-3 16; Tirmizi, Sünen, IV, 4 14; 1.Mace, Sünen, il, 908-909,

lslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 375 vam etmişlerdir. Cahiliye Araplarının bu uygulamalarıyla, o zaman Medine ve civarında yaşayan yahudilere muhalefet ettikleri açıktır. Cahiliye Araplarının bu uygulamalarının, Hz.Musa'nın şeri'atını tatbikeden yahudilerin uygulamaları ile değil de, Hz.Musa'dan önceki İsrailoğullarının uygulamalarıyla benzerlik arzetmesi, Arap ların Hz.lbrahim 'in ş eriatından intikal eden bazı asarı muhafaza ettiklerini göstermektedir. Bu husus, Arapların Hz.lbrahim'in Hı;ınif Dinine mensup olduklarını gösterdiği gibi, Araplara Hz.Muhammed'e kadar yeni bir Şeriat gelmediğini de göstermekte dir. Ayrıca bu durum, müsteşrikler tarafından ortaya atılan, İslam'ın ortaya koyduğu prensipleri Ehl-i Kitabtan aldığı, Arapların İslam öncesi ilahi bir dine mensup olmadıkları gibi iddiaların mesnetsizliğini ortaya koymaktadır. İslam, mirasın başka sıptlara geçmemesi, bunun için kızların başka sıpta mensup erkeklerle evlenmemesine dair Yahudi uygula ­ masını reddetmiştir. İslam'a göre bir kız, hangi kabileye mensup olursa olsun bir müslüman erkekle evlenebilir, mirastan payını alıp kocasının ailesii:ıe götürebilir, malında istediği gibi tasarruf edebilir. Böyle bir yasaklama Kur'an ve Sünnet'te yer almamıştır. Yahudilerde kızların mirastan mahrum edilmesi, kızları techiz etme adetini ortaya çıkarmıştır. Bu adet, İbraniler Arz-ı Mukaddes'e yerleştikten sonra onların arasında yayılmıştır. Böylece kızlar, mahrum oldukları miras hissesini cihaz adıyla almışlardır. Nitekim Yeşu 'un halifesi Kaleb'in kızı Aksa', babasından kurak bir yer almıştı. Daha sonra kocası Otniel'in teşviki ile babasından su pı ­ narları istemiştir. O da, yukardaki pınarlar ile aşağıdaki pınarları vermiştir. ı Daha sonraları bu olay emsal teşkil ederek, gerek nikahtan önce, gerekse nikah esnasında baba tarafından kıza cehiz verilmesini meşru kılmıştır. Genç Tobie'nin evlenmesi sırasında karısının babası Rağil , damadına mal varlığının yansını hibe etmiş, kalan yarısını da vefat ettikten sonra verilmek üzere vasiyyet etmiştir. 2 Nikah esnasında kıza verilen mal, İslami açıdan ancak bir hibe olabilir. Bu da mirastan mahrum edilmek için bir gerekçe olamaz. Bu sebeble İslam tarafından tasvib edilmemiştir. 1 Kitab-ı Mukaddes, Yeşu, 15/16-19; Hakimler, 1112-15. 2 M.Es'ad', Taıih-i n m -i Hukuk, s.199-200, 210-211.

376 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş 3-Tevrat'ta babaya ait miras hissesinden bahsedilmemiştir. Nitekim: "Ve eğer onun kızı yoksa, o zaman mirasmı kardeşlerine ve ­ receksiniz." diyerek, baba atlanmakta ve ölenin kardeşlerine geçilmektedir. 1 Ancak Mişna ve Talmud bu noksanı tamamlamış ve çocuksuz olarak vefat edenin terikesinin babasına ait olduğunu kabul etmiştir. Annenin ise evladında miras hakkı yoktur.2 Bu sebeble eğer çocuk bulunmazsa miras, baba, onun babası gibi usule kalır.3 .. İslam, ölenin çocuğu varsa babaya altıda bir hisse vermiştir. 4 Olenin annesinin mirasçı olmaması hususunu da reddederek, ölenin çocuğu varsa annesine altıda bir hisse vermiş, şayet ölenin çocuğu yoksa üçte bir, ölenin kardeşleri varsa yine altıda bir hisse vermiş tir. 5 4-Yahudilerde ölenin usulü bulunmadığı takdirde, terike yan hısımlarına intikal etmektedir. Bunlar, kardeşler ve çocukları, amca­ lar ve çocukları gibi hısımlardır. Beşinci dereceye kadar sırayla varis olurlar, bu dereceden sonra, derece derece mirasa nail olurlar. Tevrat, bu konuda şöyle demektedir: "Ve eğer onun kızı yoksa o zaman mi­ rasını kardeşlerine vereceksiniz. Ve eğer kardeşleri yoksa, o zaman mirasını babasının kardeşlerine vereceksiniz. Ve eğer babasının kar­ deşleri yoksa, o zaman mirasını aşiretinden kendisine en yakın akrabalarına vereceksiniz." 6 İslam ise, ölenin nine ve dedesi sağ ise onlara miras· hakkı ta­ nıyarak altıda bir hisse vermiş, baba yokken dede ve nine sağ ise, on­ lara hisse verilmeyerek, amcalara v.s. akrabalara mirasın intikal ettirilmesini reddetmiştir. 7 5-Yahudilik'te, çocuğu olmadan vefat eden kadının varisi koca­ sıdır. 8 İslam'da bu durum tasvib edilmemiş , çocuğU: olmadan vefat 1 Tevrat, Sayılar, 27/9. 2 M.Es'ad, a.g.e., s.216. 3 Karaman, İslam Hukuk Tarihi , s.27; Mukayeseli İslam Hukuku, s.360-361. 4 4 .Nisa, 11.

5 4.Nisa, 11. 6 Tevrat, Sayılar, 27/9-11; M.Es'ad, a.g.e., s.195; Karaman, Mukayeseli İslam Hu­ kuku, s.360-361.

7 E.Davud, Sünen, III, 316-318; Tirmi zf, Sünen, IV, 4 19; 1.Mace, Sünen, il, 909-9 10; !.Malik, Muvatta', il, 513. 8 Karaman, Mukayeseli İslam Hukuku, s.361.

lslam 'a Göre Çahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri I 377 eden kadının mirasının yarısının kocaya ait olduğunu bildirmiş, ölen kadının çocukları varsa kocanın hissesini dörtte bire indirmiştir. Mi­ rasın kalan kısmının baba ve anneye, bunlar yoksa kardeşlerine kalmasını kabul etmiştir. 1 Yine İslam, Yahudilik'teki, ölenin oğlu, ölenin kızı, babası, kardeşleri, amcaları şeklindeki miras sıralamasını kabul etmemiş2 , ölen kimsenin karısına çocukları varsa 8/1 , yoksa 4/1 hisse vermiştir.3 6-Yahudilik'te hiçbir hısımı bulunmayan ve hısımının var oldu ­ ğunu bildirmeden ölen kimsenin mirası, malına ilk el koyana aittir.4 İslam, bu uygulamayı tasvib etmemiştir. Bazı rivayetlere göre Hz.Peygamber, ölenin hısımı yoksa mirasının, kabilesinden birisine, o da yoksa memleketi halkından birine, o da yoksa devlet hazinesine yerilmesini emretmiştir. 5 7-Yahudilik'te varisleri kızlardan ibaret olan kimse, malını başkasına vasiyyet edebilir. Erkek çocukları varsa vasiyyet edemez. 6 Tevrat vasiyyetten bahsetmemiştir. Mişna onu da kanuna dahil ederek, bütün mal varlığına şamil olmak üzere vasiyyeti kabul et­ miştir. Malın tamamının vasiyyet edilebilmesi, Cahiliye devrinin bu konudaku uygulaması ile paralellik arzetmektedir. Mişna'da vasiyyet için hiçbir şekil tayin edilmediğinden, adi bir kağıt ile veya iki şahit huzurunda basit şifahi bir ifadeyle yapılabilir ve ilgilinin bütün malları hakkında muteber olur. Fakat hibe yapmak için sened gerekli görülmüştür. 7 ·

İslam, Yahudilik'teki vasiyyetle ilgili uygulamaları kabul et­ memiştir. İslam'a göre, bir kimsenin vasiyyeti mirasçılarının muva-

1 4.Nisa, 12. 2 Tevrat, Sayılar, 27/1- 11. 3 4.Nisa, 12. 4 Karaman, Mukayeseli İslam Hukuku, s.360-361.

5 KDavud, Sünen, III, 320-324; Tirmizf, Sünen, iV, 422-423; 1.Mace, Sünen, il, 9 13, 915.

6 M.Es'ad, a.g.e., s.216-217; Karaman, a.g.e., s.360-361. 7 M.Es'ad, a.g.e., s. 2 16-217; Karaman, İslam Hukuk Tarihi, s.27.

378 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş fakati olmadığı takdirde, ancak malının üçte birinde geçerli olur. Bir kimse mirasçılarını mirastan mahrum edemez. 1 8-Yahudiliği terkeden kimse hısımlarına varis olamaz, fakat yahudi hısımları ona varis olurlar. Yahudi dinine giren putperest, kendi hısımlarına varis olur, kendi hısımları ona varis olamazlar. 2 Bu durum, · İs lam tarafından kısmen tasvib e dilmi.ştir. Hz.Peygamber, farklı dine mensup olan kimselerin birbirine mirasçı olamayacaklarını bildirmiştir.3 Yine Peygamberimiz: "Müslüman kafire, kafir de müslümana mirasçı olamaz"4 buyurmuştur. Kafirin . müslüma-na mirasçı olamayacağı konusunda, bütün İslam alimleri ittifak etmişlerdir. Müslümanın kafire mirasçı olması konusunda ise, İslam alimleri ihtilaf etmişlerdir. Mu'az b.Cebel, Mu'aviye , Sa'id b.el-Müseyyeb , Mesruk gibi alimler müslümanın kafire mi rasçı olacağı görüşündedirler. Mürteddin müslümana mirasçı olamayacağı hususunda ittifak edilmiştir. Şafi'i , Malik, Rebi'a , İbn Ehi Leyla gibi alimler, müslümanın da mürtedde m irasçı olamayacağını söylemişlerdir. Ebu Hanife , Evza'i, İshak gib i alimler ise, müslümanın mürtedde mirasçı olacağı görüşündedirler. Ebu Hanife , irtidad halindeyken kazandığı Beytü'l-male, İslam halindeyken kazandığı da müslüman varislerine aittir, demiştir.5 9-Yahudilik'te ana-babasını iz bırakacak şekilde döven, onlara varis olamaz. 6 İslam bu uygulamayı tasvib etmemiş, ancak, miras­ çısı olduğu şahsı öldüren kimsenin mirasçı olamayacağını kabul etmiştir. Peygamberimiz: "Katil mirasçı olamaz"7 buyurmuştur.

1 Buhfıri, Sahih, VIII, 5-6; Müslim, Sahih, III,. 1250-1253; E.Davud, Sünen, III, 284287; Tirmizi, Sünen, iV, 430-431; Nesili, Sünen, VI, 241-244; 1.Mace, Sünen, 11, 903-904; 1.Malik, Muvatta', 11, 763.

2 Karaman, Mukayeseli İslam Hukuku, s.360-361. 3 E.Davud, Sünen, III, 328-329; Tirmizi, Sünen, IV, 424; 1.Mace, Sünen, 11, 9 12. 4 Buhfıri, Sahih, VIII, 1 1 ; Müslim , Sahih, III, 1233; E .Davud, Sünen, III, 326-327; Tirmi zi, Sünen, iV, 423; 1.Mace, Sünen, il, 91 1-912.

5 Serahsi, Mebsut, XXX, 31, 37-38; Nevevi, Minhac, XI, 52; Bilmen, lstılahat-ı Fık­ hıyye Kamusu, iV, 26; Davudoğlu, Sahih-i Müslim Tercümesi, Vlll, 124; Schacht, 1.A., Miras m addesi, VIII, 356.

6 Karaman, Mukayeseli İslam Hukuku, s.361. 7 Tirmi zi, Sünen, iV, 425; 1.Mace, Sünen, II, 9 13.

lslfım'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitfıb Örf ve Adetleri / 379 10-Yahudilerde köleler de miras olarak devredilmektedir. Tev ­ rat bu konuda: "Ve senin malın olacak köleye ve cariyeye gelince, et­ rafınızda olan milletlerden köle ve cariye satın alacaksınız ... ve onları kendinizden sonra miras mülk olarak çocuklarınıza bırakacaksınız" l demektedir. İslam, köle ve cariyelerin miras olarak intikalini tasvib etmiştir. 2 Nitekim Selame bintü Ma'kıl adlı cariye sahibinin ölümünden sonra mirasçıl ar tarafından s atılmak i stenmiş, Peygamberimiz, Selame'nin ümmü veled olması sebebiyle buna izin vermemiştir .3 1 1-Yahudilik'te başkasından satın alınan arazi, satın alanın mirasçılarına intikal etmez. Elli yılda bir gelen ''.jübile" senesinde,

�ski sahibine geri döner.4 Jübile senesinde bütün satış muameleleri münfesih olur, herkes kendi mülküne geri döner. Bu uygulamadan surlu şehir dahilindeki evler müstesnadır.Onların geri alınması için bir yıl müddet tayin edilmiştir. Bu müddetten sonra, yapılan satış muamelesi fesh_edilemez . 5 Bu uygulama İslam t arafından benimsenmemiştir. Bu sebeble, satılan memluk arazinin mülkiyet hakkı, ebediyyen satanın elinden çıkar, satın alanın eline geçer, satın alanın nesillerine miras olarak intikal eder. 6

B- CAıIİLİYE DEVRİNDE MiRAs UYGUIAMALARI Cahiliye devri Araplarında hakim bulunan göçebelik ve çapul­ culuğun verasete tesiri olmuştur. Bu sebeble silah taşımayan çocuk­ larla kadınlar, varisler arasında yer almamıştır. Hatta kadınlar eşya gibi veraset yoluyla intikal etmişlerdir. Bütün bunlardan ortaya çı­ kan sonuç şudur: Cahiliye devrindeki insanların varis olmak için bazı şartları taşımaları gerekiyordu. Bu şartlan şöyle sıralayabiliriz: a) Erkek ve kuvvetli olmak. Bu yüzden erkekler miras hakkın­ dan istifade ederler, kadınlar ise bu haktan yararlanamazlardı.

1 Tevrat, Levililer, 25/44-46. 2 Müslim, Sahih, III, 1288; E.Davud, Sünen, iV, 266-270; Tirmizi, Sünen, .III, 523; l.Mace, Sünen, il, 785-786.

3 E.Davud, Sünen, iV, 262.

4 Tevrat, Levililer, 25/23, 28. 5 M.Es'ad, Tarih-i llm-i Hukuk, s. 195-196. 6 Ali Haydar, Şerhu Cedid 1i Kanun-i Arazi, s.10-11; Halis Eşref, Külliyat-ı Şerh-i Kanun-i Arazi, s.5 1-52; Bilmen, lstılahat-ı Fıkhıyye Kamusu, VI, 33-34, 38, 48-49; Şafak, İslam Arazi Hukuku ve Tatbikatı, s.86.

380 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş b) Ergenlik ve silah taşıma gücüne sahip olmak. Savaşmaya muktedir erkekler veraset hakkını haizdirler. Savaşmaya gücü yet­ meyen erkekler ise, bu haktan mahrumdular. Küçük yaştaki oğul ile amca birlikte bulunduklarında, miras amcanın hakkı olup, çocuk mirasta hak iddia edemezdi. ı Cahiliye devrinde. tevarüs sebebleri şun1 lardır:

ı. Hısımlık a.

Neseb Sebebiyle Hısımlık

İlk olarak ölenin asabesi bu guruba girer. Cahiliye Araplarında yaygın olan pederşahi usule uygun olarak, vasiyetname bırakmadan ölen bir ferdin terikesi, baba yönünden en yakın olan akrabaya geç­ mekteydi. Asabe denilen alçrabaların tevarüs sırası İslam miras hukukunda da devam etmiştir. 2 Cahiliye devrinde küçük çocuklar mi­ rasçı olamazlardı. Ancak ölenin akrabalarından at üzerinde savaşan, ganhimet toplamaya gücü yeten büyük erkekleri varis yaparlardı. Bu şartları taşıyan oğul veya oğulun oğlu ilk varistir. Bu ikisi yoksa mi­ ras babaya, sonra dedeye geçerdi. Daha sonra sırasıyla kardeş veya çocukları, amca veya çocukları gibi erkek olan yan hısımlara intikal ederdi. 3 Cahiliye Arabları arasında neseb, varis olmaya sebeb teşkil etmesine rağmen, kız çocukları mirasçı olamazlardı.4 Bu adetleriyle ilgili olarak "Mızraklarıyla çarpışmayan, yurdunu müdafaa etmeyen, ganimet toplamayan kimseler mirasçı olamaz" diyorlardı. 5 Nitekim, İslam kadın ve kızlara mirastan pay verilmesini emredip, onlara hissel er tayin edince, bazı kimseler bundan hoşlanmamışlar ve "İs ­ lam, kadına, kıza, küçük çocuğa mirastan pay veriyor, bundan sonra artık kimse savaşmaz ve ganimet azalır': diye söylenmişlerdi. 6 İslam, Cahiliye devrinin bu uygulamalarını reddetmiştir. Nite­

kim Gatafan kabilesinden bir yetim çocuğa, amcası malını vermemiş,

1 1.Habib, Muhabber, s.324; Miras, Tecrid-i Sarih Tercüm esi, XII, 244; Karaman, Mukayeseli İslam Hukuku, s.36 1-362.

2 Schacht, 1.A., Miras, m addesi, VIII, 350. 3 Razi, Tefsiru'l-Kebir, IX, 203; Miras, Tecrid-i Sarih Tercümesi, XII, 244; Karaman, Mukayeseli İslam Hukuku, s.361-362; Uğur, Hicri !.Asırda İslam Topl u mu, s.24.

4 Razi, a.g.e., IX, 203.

5 1.Habib, Muhabber, s.324; Cessas, Ahkamü'l-Kur'an, il, 367; Razi, a.g.e., ıx, 194. 6 A.Emin Fecru'l-İslam, s.232-233.

'

·

lslfım'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitfıb Örf ve .Adetleri / 381 durum Hz.Peygamber'e bildirilince, "Yetimlere mallarını veri niz" l ayeti nazil olmuştur.2 Cahiliye döneminde, kızlara ve kadınlara mirastan pay ver­ meme uygulaması, lslam'ın ilk devirlerinde de müslümanlar ara­ sında devam etmiştir. Ensar'dan Evs b .Sabit , geride karısı ve üç kızını bırakarak vefat edince, Evs'in amcaoğulları Süveyd ve Arfece Terikenin hepsini kendileri almışlar, Evs'in karısı ve çocuklarına hiç bir şey vermemişlerdi. Bunun üzerine Evs'in hanımı, Hz.Peygamber'e 'şikayette b ulunmuştu. Miras ayetinin 3 nazil olması üzerine Hz.Peygamber, Süveyd ve Arfece'ye Evs'in hanımı na ve kızlarına mirastan hisselerini vermelerini emretmişti. 4 Yine, Ensar' dan Sa'd b.er-Rebi Uhud'da şehit düşmüş, geride karı sını ve iki kizını bırakmıştı. Amcaları malın hepsini alarak, Sa' d'ın karısına ve kızlarına hiçbir şey vermemişti. Sa'd'ın hanımı da, Hz.Peygambere şikayet etmişti . Miras ayetinin nazil olmasından s onra Hz.Peygamber, Sa'd'ın kardeşine malın üçte ikisini kızlara, sekizde birini Sa'd'ın hanımına verip , kalanını kendisinin almasını emretmiştir.5 Kur'an-ı Kerim'de bu konuda: "Allah, çocuklarınız hak­ kında erkeğe, iki dişinin hissesi kadar tavsiye eder. Eğer kadınlar ikiden fazla ise, terikenin üçte ikisi onlarındır."6 buyurulmuştur. Zü'l-Mecasidi'l-Yeşkuri adlı bir kimse, Cahiliye devri Arap ları arasında ilk defa kız çocuklarına mirastan hisse vermiş, erkeğe iki, kadına da bir hisse verme usulünü tatbik etmiştir. 7 Ancak, bu zatın uygulaması genel bir uygulama olmayıp, ferdi bir hadise olma lıdır. Cahiliye döneminde, ilk doğan çocuğa karşı Yahudi HukUku 'nda bulunan terchili muamelenin izine rastlanmamaktadır. 8 Cahiliye devri Araplarında ilk doğan erkek çocuk küçük yaşta ise, onun ilk 1 4.Nisa, 2. 2 A.Emin, a.g.e:, s.229. 3 4.Nisa, 1 1. 4 1.Habib, a.g.e., s.324-325; Razi, a.g.e., IX, 194; Yazır, Hak Dini, 5 E.Davud, Sü � en, III, 316.

il,

1294-1295.

6 4.Nisa, 1 1 . 7 1.Habib, Muhabber, s.236,324; Uğur, Hicri I. Asırda İslam Toplumu, s.25. 8 Schacht, 1.A., Miras m addesi, VIII, 350.

382 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş çocuk olması mirasçı olmasını gerektirmez, malı amcaları gibi eli silah tutan akrabaları alırdı. Asabe, esas itibariyle Cahiliye devrinde de mevcuttu ve aşağıdaki sıraya göre miras alırdı:

\

a) Ölünün erkek tarafından erkek furu'u, en yakın akraba en uzak akrabanın miras almasına engel teşkil eder. b) Erkek yönünden yakın erkek usul (ced); ölünün babası kar ­ deşlerinden önce mirasa sahip olur; büyük baba ise, kardeşlerle be­ raber mirastan istifade eder. c) Babanın furu'u arasında erkek cihetiyle en yakın erkek ak­ raba, önce ana-baba birkardeş, sonra baba bir kardeş, daha sonra ana-baba bir kardeşin furu'u ve nihayet baba bir kardeşin furu'u mi­ rasçı olur. d) Büyük babanın furu'u içinde, erkek tarafından en yakın erkek , akraba mirasçı olmaktadır. 1 İslam'ın, asabenin sırasını koruma konusunda, küçük erkek ço­ cuklarla kız çocukların hisselerini vererek, daha önce yürürlükte olan uygulamayı tasvib etmediğini görmekteyiz. İslam'da da ölenin oğlu, oğlunun oğlu, babası, kardeşleri, amcaları v.s. akrabaları duruma göre asabe olarak kabul edilmişlerdir. Nitekim Hz.Peygamber "Malı, pay sahibleri arasında Allah'ın Kitabına göre taksim ediniz. Pay nis­ betlerinden geriye kalan ş eyler ise, en yakın erkek akrabaya aittir." buyurmuşlardır. 2

b. Sebeb Dolayısıyla Hısımlık Sebeb nikahtır, bununla ölenlerin karılarının mirascı olmaları kastedilmektedir. Cahiliye devrinde, ölen kimselerin dul kalan zevceleri mirascı olamazlardı. Hatta eşya gibi veraset yoluyla intikal ediyorlardı. Çünkü kendileri de terikeden sayılıyorlardı. Bu durum, Araplarda sık görülen kardeşin dul karısıyla evlenme adetinde de devam eden bir 1 Schacht, a.g.y., VIII, 354; Asabe için bkz: Bilmen, Istılahat-ı Fıkhıyye Kamusu, V, 270-271.

2 Buhiirf, Sahih, VIII, 5 -6, 8; Müslim, Sahih, III, 1233-1234; E.Davud, Sünen, III, 319; Tirmizf, Sünen, iV, 4 18; 1.Mace, Sünen, il, 9 15.

l�lam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 383 telakki idi. 1 Kadınların miras olarak intikal etmesi İslam tarafından yasaklanmıştır. Kur'an-ı Kerim bu konuda, "Ey iman edenler! Kadınlara z orla varis olmanız sizlere helal olmaz" buyurmaktadır. 2 Cahiliye döneminde Mekke 'de, kadınlara belli bir miras hakkı tanınmakta olduğu, Medine'de ise, böyle bir uygulamanın olmadığı zikredilmektedir.3 Nitekim Cahiliye devrinde Medine'de, bir adam öldüğü zaman, ölenin asabesinden bir kimse veya başka bir kadından olan oğlu, elbises.ini ölenin karısının üzerine atar ve kadına daha fazla sahih olmaya hak kazanırdı. Eğer kadınla evlenmek is­ terse, mehirsiz o larak evlenir, başkasıyla evlendirmek isterse meh ­ rini kendisi alır, kadına bir şey vermezdi. B u kimse, ölenin kendisine mirascı olduğu gibi, kansına da mirascı olduğunu iddia ederdi. Bu kimseler hazan da, ölenden kalan şeyleri kendisine bıraksın diye ka­ dına zulmetler, kadının dilediğini yapmasına müsaade etmezdi. Ka­ dın güzelse, onunla evlenir, çirkin ise, malını zimmetine geçirmek için kadını ölünceye kadar hapsederlerdi. Kadın ölünce kadına mirascı olurlardı. Nitekim Ebu Kays b. el-Eslet vefat edince, Ebu Kays'ın başka bir kadından olan oğlu, elbisesini üvey anası Kebşe 'nin üzerine atmış ve nikahına mirasçı olmuştu. Daha sonra Kebşe'ye cinsi bir yakınlıkta bulunmamış, kocası Ebu Kays'ın bıraktığı maldan hiçbir şey vermemiş, Kebşe'nin mallarını elinden almak için baskı yapmaya başlamıştı. Kebşe durumu Hz.Peygamber'e şikayet edince, bunu işiten Medineli kadınlar da Peygamberimiz'e gelerek, durumlarının Kebşe'nin durumu gibi olduğunu söylemişlerdir. Bunun üze rine: "Ey iman edenler, kadınlara zorla mirasçı olmanız size helal olmaz, onlara verdiğiniz şeylerden bir kısmını alıp götürmeniz için onları sıkıştırmayın"4 ayeti nazil olmuştur. İslam'da tevarüs, Hicrete kadar eski sisteme göre olmuştur. 5 Bunda, eski tatbikata göre bir inkılab olan İslami miras sisteminin

1 Darimi, Sünen, 11, 349-350; Razi, Tefsirü'l -Kebir, X, 10 Cessas, Ahkamu'l-Kur'an, il, 367; Karaman, Mukayeseli İslam Hukuku, s.361.

2 4.Nisa, 19. 3 M.Rodi nson, Hz.Muhammed, s.229. 4 4.Nisa, 19; 1.Hablb, Muhabber, s.325-326; Taberi, Camiu'l -Beyan, IV, 304-307;

Razi, Tefsiru'l-Kebir, X, 10; 1.Hacer, Fethu'l-Barl, VIII, 185; A.Emin, Fecru'l-İs­ lam , s.229-230; Uğur, Hicr !.Asırda İslam Toplumu, s.21.

5 Karaman, Mukayeseli İslam Hukuku, s.366.

384 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş · bir aksülamel görülmeden benimsetilmesi gayesının güdüldüğü açıktır. Kadınlarla ilgili miras hükümleri nazil olmadan önce Hz.Peygamber, Cahiliye devri uygulamalarının haksızlığını gidermek için, mirastan pay verilmeyenlere vasiyyet yoluyla mal bırakılmasını tavsiye etmekteydi. Cabir (r.a.) hastalandığında, geride kalacak kızkar-deşlerine vasıyyet yoluyla ihsanda bulunmasını emretmişti.! Daha sonra "Kelale" ayetlerinin inmesiyle kızkardeşler mirasçı kılın­ mış ve Cahiliye devri uygulaması reddolunmuş, çocuğu ve babası olmadan vefat eden kimsenin mirasından kızkardeşlerine pay verilmiştir. 2 Sonuç olarak İslam, kadına mirastan pay verilmemesine, ka­ dınlara zorla mira.sçı olunmasına, kadınların terikeden sayılıp, miras olarak intikal etmelerine dair Cahiliye devri uygulamalarını reddederek, bunlara mirastan hisse vermiştir. Kadına kocasının mi­ rasından, ölenin çocukları yoksa dörtte bir, çocukları varsa sekizde bir hisse vermiştir.3

2. Ahd (Sözleşme) a.

Hılf (Vela)

Hılf dostluk ve tevarüs andlaşması demektir. lslam'ın ilk za­ manlarına kadar "muhfilefe" ile de veraset hakkı kazanılmaktaydı. İki kişi, birbirlerinin mallarını, canlarını muhafaza etme ve birbirle­ rine varis olma konusunda bir akit yaparlardı. Bunu bir ahde bağla­ yarak aralarında vela münasebeti tesis ederlerdi. Böylece ölenin mirası, şartları taşıyan bir hısımı yoksa, akit yaptığı şahsa kalırdı.4 Cahiliye devrinde hılf ( vela) andlaşması yapan bir kimse, diğer bir kimseye "Kanım senin kanın, hedmim (kanımın heder edilmesi) se nin hedmin olsun, sen beni istersin, ben de seni" derdi. Bu andlaş­ mayı yapanlardan hangisi evvel ölürse, sağ kalan ölenin malına varis olurdu. 5

1

Müslim, Sahlh, III, 1234-1235; E.Davud, Sünen, III, 308-310; Tirmizi, Sünen, iV, 417-4 18; 1.Mace, Sünen, il, 9 11.

2 4.Nisa, 12, 176.

1

3 4.Nisa, 12. 4 Miras, Tecrid-i Sarih Tercüm esi, XII, 244; Karaman, Mukayeseli İslam Hukuku, s.361-362.

5 Razf, Tefsfru'l -Kebfr, IX, 203.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri I 385 Hılf, İslam'ın ilk devirlerinde uygulanmıştır. Hicretten sonra Hz.Peygamber, Muhacirler'le Ensar'ı ikişer ikişer kardeş ilan etmiş, tevarüs sadece bunlar arasında cereyan etmiştir. Bu sırada, Muhacirler'le Ensar'ın kardeş olmaları sebebiyle birbirlerinin varisi olabilecekleri, Muhacirler'le Mekke 'de kalan akrabaları arasında mü'min olsalar bile, akrabalık bağının kopmuş sayılacağı hükme bağlanmıştır. l Kur'an-ı Kerim'de bu konuda: "Akd ile yeminlerin bağladığı kimselere de hisselerini verin" 2 buyurulmuştu. Bu ayetle, . ilk önceleri ahd ile varis olma hususu kabul edilmişti. Mekke'nin fethi nden sonra, kardeşlik akdinden doğan tevarüs hakkı kaldırıl­ mıştır. Kur'an-ı Kerim, aralarında hısımlık bulunanların, miras hu­ susunda birbirlerine daha yakın ve diğer mü'minlerden daha fazla hak sahibi olduklarını bildirmiştir. 3 İki kişinin birbirlerine varis, koruyucu ve diyet ödemede yar­ dımcı olmak üzere andlaşmalarından doğıan bu hukuki' münasebet alimlerin çoğunluğuna göre, İslam'dan sonra hukukiliğini kaybetmiş­ tir. Hanefiler 'e göre, bu akit İslam'dan sonra da devam etmektedir ve akitlerden her biri, diğerine, farz sahibi, asabe, mevle'l-ıtaka ve zevi'l-erhamdan sonra varis olurlar. Ancak, muvalat hısımının varis olabilmesi için bazı şartlar konulmuştur. Hanefilere göre, İslam, Ca­ hiliye devrinde de mevcut olan muvalat veya vela akdi yoluyla teva ­ rüsü, bazı kayıt ve şartlarla tecviz etmiştir. 4 İslam alimlerinin ço­ ğunluğu ise, Cahiliye devrinde mevcut hılf(vela) yoluyla mirasçı olma hususunun neshedildiği görüşündedir. Çünkü Hz.Peygamber: "İslam 'da hılf yoktur"5 buyurmuştur. Cahiliye devrinde, mirasçı bırakmadan ölen azadlı kölenin eski efendisi, bu kölenin bıraktığı malları tevarüs ettiği gibi, bu eski efendi mirasçı bırakmaksızın vefat edecek olursa, azadlı köle efendisine mirasçı olurdu.6 Bu husus, İslam tarafından benimsenmiştir. 1 8.Enföl, 72; l. Hişam , Sire,11, 150-153; Buhfiri, Sahih, VIII, 8; E.Davud, Sünen, III, 338-339; Karaman, a.g.e., s.366.

2 4.Nisa, 33. 3 8. E nfal , 75; 33.Ahzab, 6; E .Davud, Sünen, I I I , 335-336; Karaman, a.g.e., s.366. 4

Karam an, Mukayeseli lslam Hukuku, s.366, 368-369, 424.

5 Müslim , Sahih, IV, 1961; E.Davud, Sünen, III, 338. 6 Hamidullah, lslam Peygamberi, il, 1116; Schacht, l.A., Miras maddesi, VIII, 352.

386 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş Hz.Peygamber, mirasçı bırakmadan ölen bir kimsenin mirasını azadlı kölesine vermiştir. 1 Cahiliye döneminde, bir kimse azad ettiği kölenin vela hakkını satardı . B u husus İslam tarafından reddedilmiştir. Peygamberimiz, vela hakkının satış ve bir başkasına hibesini nehyetmiştir. 2 Yine Hz.Peygamber, vela hakkının azad edene ait olduğunu bildirmiştir.3 Yine Cahiliye devrinde "sfübe" uygulamasının mevcut olduğunu görmekteyiz. Cahiliye döneminde, vela hakkı kendilerine ait olmak üzere köleyi sattıkları gibi, vela hakkı herhangi bir kimseye ait ol­ mak üzere serbest de bırakıyorlardı. Buhari (v.256) Cahiliye devrinde "saib e" uygulaması yaptıklarını, müslümanların ise böyle bir uygulama yapmadıklarını nakletmiştir. 4 İslam alimleri, s aibenin mirası konusunda ihtilaf etmişlerdir. İmam Şafi'i, Ahmed , Ebu Sevr gibi alimlerle Küfeliler , sfübenin velasının azad edene ait olduğunu söylemişlerdir. Hz. Ömer , Ömer b.Abdilaziz , Rebi'a ve Ebu'z-Zinad da , bu görüştedir. İmam M alik , saibenin v e l a andl aşması yapamayacağını, onun miras ve diyetinin müslÜmanlara ait olduğunu söyle-miştir. 5

b. Tebcnni (Evlftdlık Edinmek) Cahiliye devrinde bir kimse, bir başkasının oğlunu evladlık edinir, çocuk babasına değil, evladlık edinene nisbet edilirdi. Babalığı ölünce, mevcut evlad.lık edinme adetine göre, öz çocukların haklarına sahip olarak, malına varis olurdu. Bu, andlaşma çeşitlerinin değişik bir şekli idi. 6 Hz.Peygamber, Zeyd'i, Ebu Huzeyfe de Sfilim'i, bu şekilde evlad edinmişlerdi. 7 1

E.Davud, Sünen, III, 324; Tirmizl, Sünen, IV, 423; 1.Mace, Sünen, il, 915.

2 Buhaıi, Sahih, 111, 120; Tirmizl, Sünen, IV, 437; 1.Mace, Sünen, II, 918. 3 Buhfırl, Sahih, VIII, 9; Müslim, Sahih, il, 1141; E .Davud, Sünen, III, 330-331; Tirmizl, Sü nen, iV, 436.

4 Buhar!, Sahih, VIII, 9. 5 l.Malik, Muvatta', il, 785; Darimi, Sünen , il, 391-392; 1.Hacer, Fethul-Bari, XII, 25; Ayni, Umdetü'l-Kari, XXIII, 253.

6 Razi, Tefsiru'l -Kebir, IX, 203; Miras, Tecrid-i Sarih Tercümesi , XII, 244; Karaman, Mukayeseli İslfım Hukuku, s.361-362.

7

Buhar!, Sahih, VI, 122; E.Davud, Sünen, il, 549; Tirmizl, Sünen, V, 353; Nesfıl, Sünen, VI, 63-64; A.b.Hanbel, Müsned, VI, 201; Taberi, Camiu'l-Beyan, XXI, 120; XXII, 16.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 387 İslam, evlad edinme ve evladlıkların mirasçı olmaları uygula­ masını reddetmiştir. 1

3- Vasıyyet .. Cahiliye devrinde mirasçı olmanın bir başka yolu da vasıyyetler idi. Olen bir şahıs, malının tümünü bir başkasına vasıyyet edebilirdi. Vasıyyet etmede belirli bir oran yoktu. lsteyen mirasçısı olsun ,veya olmasın istediğine , istediği kadar malı vasıyyet edebilirdi. 2 İslam'ın ilk devrilerinde vasıyyet yoluyla mirasçı olunduğunu görmekteyiz. Cahiliye devrinde, ölenin yetişkin oğlu varsa, ölenin anne-babası için·hiçbir pay verilmezdi. İslam'ın ilk devirlerinde anne . babaya vasıyyet edilmesi emredilerek, bu durumun ıslahı cihetine gidilmiştir. Kur'an-ı .Kerim'de: "Sizden birinize ölüm gelip çattığı va­ kit, eğer mal bırakacaksa, anne-babaya, yakın akrabaya meşru su ­ rette vasıyette bulunması, takva sahipleri üzerine bir hak olarak farz kılındı"3 buyurulmuştu. Bu sebeble İslam'ın başlangıcında mal evlad için, vasıyyet de anne-baba içindi, çocuklara vasıyyet yapılmazdı. 4 Daha sonraları miras ayeti nazil olunca, varis olmayanlar için vasıy­ yet hakkı baki kalmıştır. İslam, daha önce mirastan pay verilmeyen ana-baba, kan, kız evlad, kızkardeş gibi yakınlara mirastan hisseler tayin etmek suretiyle, Cahiliye döneminin bu uygulamasını reddet miştir. 5 İslam, bununla da yetinmemiş, ölenin dede ve ninesine şartları taşıdıkları takdirde altıda bir hisse tayin etmiştir. 6 Bundan sonra, tavsiye edilen vasıyyet uygulamasına son verilmiş, varise va­ sıyyet etme hususu ilga edilmiştir. Hz.Peygmaber: "Varise vasıyyet yoktur" 7 buyurmuştur. Yine İslam, isteyenin, istediği kimseye, iste ­ diği kadar vasıyyet etmesine dair Cahiliye uygulamasını reddetmiş 1 33.Ahzab, 5, 40. 2 Razi, a.g.e., IX, 203; Uğur, Hicri !.Asırda İslam Toplumu, s.24. 3 2.Bakara, 180; E .Davud, Sünen, III, 290. 4 Buhilri, Sahih, III, 188; VIII, 7.

5 4.Nisa, 1 1. 6 E.Davud, Sünen, III, 316-318; Tirmizi, Sünen, iV, 4 19-420; 1.Mace, Sünen, 11, 909910; Ab.Hanbel, Müsned, iV, 225. 7 Buhilri, Sahih, III, 188; E .Davud, Sünen, III, 290-291; Tirmizi, Sünen, iV, 433-434; Nesai, Sünen, VI, 247; 1.Mace, Sünen, 11, 905-906; Razi, Tefsiru'l-Kebir, IX, 203; Davudoğlu, Selamet Yollan, III, 222.

388 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş tir. İslam, varislere vasiyeti reddettiği gibi, vasıyeti de üçte bir ora­ nıyla sınırlandırmıştır. Nitekim Hz.Peygamber, hastalandığı zaman, malını istediği gibi vasıyyet yoluyla tak�im etmek isteyen Sa'd b.Ebi Vakkas'a mani olmuştur. 1 Kur'an-ı Kerim de vasıyyeti meşru olarak kabul etmiş , bunu farz s ahiplerinin hisselerinden öne almış, terikenin vasıyyet ve borçtan arta kalanının mirasçılara ait olduğunu bildirmiştir.2 Mirasçıların mahrum bırakılması İslam tarafından reddedil­ miş, Hz.Peygamber, Sa'd b.Ebi Vakkas'a, mirasçılarını zengin olarak bırakmasının hayırlı olduğunu söylemiştir.3 Ayrıca Hz.Peygamber: "Cahiliye devrinde taksim edilmiş olan herhangi bir mal, taksim edildiği şekilde kalır. İslam geldiğinde taksim edilmemiş olanlar ise, İslam esaslarına göre taksim edilir"4 buyurmuştur. Böylece Cahiliye devrindeki uygulamaların düzeltilip kendilerine hak verilmesini isteyerek, içinden çıkılmaz ihtilaflara yol açabilecek kimselere cevap vermiştir.

1 Buhilri, Sahlh, III, 186-187; VIII, 5; Müslim, Sahih, III, 1250-1253; E.Davud, Sü· nen, ili, 284-287; Tirmizi, Sünen, iV, 430-431; Nesai, Sünen, VI, 241-244; 1.Mace, Sünen, il, 903-904.

2 4.Nisa, 12. 3 A.b.Hanbel , Müsned, I, 172. 4 E.Davud, Sünen, III, 330; 1.Mace, Sünen, II, 9 18; l.Malik, Muvatta, II, 746-747.

ÜÇÜNCÜ B ÖLÜM SAVAŞ GANİMET KÖLELİK - UKÜBAT VE -

-

MUAMELATLA İLGİLİ DİGER ÖRF VE ADETLER

I- UMRA VE RUKBA

A- UMRA Bir şahsın, bir başkasına, şu evimi veya şu malımı ömrün bo­ yunca sana bağışladım veya yaşadığın sürece onlar senin olsun, tar­ zında bir ifade kullanarak yapmış olduğu hibedir. Umra, Cahiliye devrinden kalma bir muameledir. Araplar bir yeri, bir evi ömür bo­ yunca faydalanmak üzere birine verir, o adam öldükten sonra tekrar geriye alırlardı. İslamiyet bunu iptal etmiş, bu şekildeki muamelenin hakiki bir bağış olduğunu, ömürlük verilen bir malın sağlığında nasıl o kimsenin oluyorsa, öldüğünde de o şahsın mirasçılarına kalarak, ilks ahibine i ade e dilmeyeceğini bildirmiştir. 1 Bu k o n u d a Hz.Peygamber: "Her kim ki, bir adama v e çocuklarına ömürlük bir mülk verirse, kendi sözü, onun o mülkteki hakkını kesmiştir. Artık o mülk, ömürlük olarak verilen kimseye ve çocuklarına aittir"2 buyur­ muştur. Hanefiler e, Zahirilere, Şafi'ilere ve Hanbelilere göre, umra caizdir, fakat bağışlanan ölünce, tekrar sahibine rucu etmesi şartı batıldır. Hanefilerden Merğınani (v.593): "Umra caizdir, sağ lığında verilen kimsenin olduğu gibi, öldükten sonra da verilen kimsenin mirasçılarına intikal eder" demektedir. Ashabdan Cabir, İbn Abbas, İbn Ö�er , Aıi (r.a. )'nin görüşleri de bu şekildedir. 3

1 1.Hacer, Fethu'l-Bari, V, 177; Ayni, Umdetü'l-Kari, XIII, 178-180; Davudoğlu, Sa­ hlh-i Müslim Tercümesi, VIII, 163; Şener, İslam Hukukunda Hibe, s.61.

2 Buhilri, Sahlh, III, 143; Müslim , Sahih, III, 1245-1247; Nesilf, Sünen, VI, 272-274; 1.Malik, Muvatta, il, 756. 3 Merğı nani, Hidaye, 111, 230; Davudoğl u, a.g.e., VIII, 163; Şener, a.g.e., s.62.

392 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş Sonuç olarak İslam, umra uygulamasındaki Cahiliye adetini iptal etmiş, umra yoluyla yapılan hibeleri kesinleştirmiştir. Umra yoluyla yapılan hibelerin geri gelmeyeceğini, bağışlananın tam tasar­ rufu altına girip, öldükten sonra da onun mirasçılarına intikal edeceğini hükme b ağlamıştır. l

B- RDKBA Rukba da, C ahiliye devrinden kalma bir muamele şeklidir. Araplar, şu evimi sana bağışladım, ben senden evvel ölürsem ev se­ nin, sen benden ölürsen, tekrar benim olacak, diyerek bir çeşit alış­ veriş muamelesi yaparlardı. Buna rukba ' denilmesi, her iki tarafın birbirini gözetlemesi sebebiyledir. Tirmizi (v.279), "Peygamberi­ miz'in ashabından ve daha başka kimseierden ilim s ahipleri, umra gibi, rukbanın da caiz olduğunu söylemişlerdir" demektedir. İmam Ahmed 'le, İshak 'ın da görüşleri budur. Hanefilerden Merğınaru (v.593), "Rukba, Ebu Hanife , İmam Muhammed ve İmam Malik' e göre batıldır. Ebu Yusuf ise caiz olduğunu söylemiştir. İmam Şafı'i ve Ahmed b.Hanbel'in görüşleri budur" 2 demektedir. Hz.Peygamber, Umra ve Rukbanın hibe edilen kimse için caiz olduğunu bildirmişlerdir. 3 Diğer bir hadislerinde de, umra ve rukba yoluyla verilen malların verilenin mirasçılarına ait olduğunu söylemişlerdir.4 Sonuç olarak, Cahiliye devrinde mevcut olan rukba, bir kısım İslam alimlerine göre tasvib edilmiş, diğer b azı alimlere göre de ilga edilmiştir. Rukbayı reddeden alimler, mülkiyetin ölüm gibi ş arta . b ağlanmasını buna sebeb göstermektedirler. Bu muamelenin b atıl olduğunu, bunun ancak ariyet (ödünç verme) hükmünde olduğunu söy­ lemektedirler.

1

Nesaf, Sünen, VI, 272; Ayni, a.g.e, XXIII, 180.

2 Tirmi z1, Sünen, III, 634; Merğınani, Hidaye, III, 230; 1.Hacer, Fethu'l-Bari, V, 175-177; Ayni , Umdetü'l-Kari, XIII, 179; Davudoğlu, Sahlh-i Müslim Tercümesi, VIII, 163-164; Şener, İslam HukUkunda Hibe, s.64.

·

3

E.Davud, Sünen, III, 821; Tirmiz1, Sünen, III, 633-634; Nesaf, Sünen, VI, 274; 1.Mace, Sünen, II, 797.

4 E .Davud, Sünen, III, 820; Nesa1, Sünen, VI, 269-27 1.

lslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 393 il- SAVAŞIA İLGİLİ UYGULAMALAR

A- YAHUDİLİK'TE SAVAŞIA İLGİLİ UYGULAMALAR Tevrat'a göre, bir toplulukla savaşmadan önce sulh teklifi ya­ pılması gerekir: "Bir şehre karşı cenketmek için ona yaklaştığın za­ man onu barışıklığa çağıracaksın. Ve vaki olacak ki, eğer sana sulh cevabı verirse ve kapılarını sana açarsa, o vakit vaki olacak ki, içinde bulunan bütün kavın sana angaryacı olacaklar ve sana kulluk edecekler." 1 Tevrat, sulh teklifini kabul etmeyen ve savaş sonunda yenilen düşmanın, çocuk da olsa her erkeğinin, evli olan kadınlarının kılıçtan geçirilmesini, henüz koca yüzü görmemiş kız çocuklarının ve mallarının çapul edilmesini emretmiştir. 2 Yine Tevrat, arz-ı mev'ud içinde yerleşmiş bulunan kavimlerin şehirlerinde, nefes alan kimsenin bırakılmamasını, kılıçtan geçirilmesini emretmekterdir. 3 Tevrat, bu şiddetli emriyle arz-ı mev'ud denilen sınırlar içinde, % 100 milli ve içinde sadece yahudilerin yaşadığı bir devlet kurmayı hedef almıştır. İslam, Tevrat'ın savaştan önce düşmana sulh teklif edilmesine dair hükmünü tasvib etmiştir. Kur'an-ı Kerim'de sulh taraftarı olan bu tutumu görmek mümkündür: "Eğer onlar (muharebeden) vazgeçer­ lerse siz de vazgeçin ... Vaz geçerlerse, artık düşmanlık ancak zalimleredir. "4 Hz.Peygamber de, komutanlarına, savaştan önce düşmana 1 Tevrat, Tesniye, 20/10-11. 2 Tevrat, Sayılar, 31/15-18; Tesniye, 20/12-14. 3 Tevrat, Tesniye, 20/16-18. 4 2.Bakara, 192-193.

394 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş sulh teklifi yapılmasını emretmiştir. Buna göre, düşman ya İslam'ı kabule, veya cizye vergisi ödemeye, veya savaşmaya davet edilecektir. 1 İslam, bir sulh dinidir, bunu insaf sahibi müsteşrikler de kabul etmektedirler. 2 Yine İslam, Tevrat'ın arz-ı mev'ud sınırları içindeki mağlub halkın tamamı ile, diğer yerlerdeki erkek, kadın ve erkek çocukların öldürülmelerini emreden hükmünü reddetmiştir. Hz.Peygamber, sa­ vaşta kadın ve çocukların öldürülmesini yasakladığı gibi, savaşa işti­ rak etmeyen ihtiyarları, hizmetçileri, papazları, keşişleri öldürmeyi de yasaklayarak,İslam'ın insani merhametini göstermişti r . 3 Hz.Peygamber, Tevrat'ın esir edilen düşman erkeklerinin öldürülme ­ lerine dair hükmünü, sadece ihanet eden Beni Kureyza erkekleri için uygulayarak tasvib etmiş, diğer vakitlerde ise bu hükmü b enim ­ sememiştir. Mesela Bedir'de esir edilen erkekleri fidye mukabilinde serbest bırakımıştır.4 Böylece Hz.Peygamber, Tevrat'ın savaşta ele geçirilen kadınların, erkeklerin, erkek çocuklarının öldürülmelerine dair emrini reddetmiş, kız çocuklarının ve düşmanın mallarının ganimet olarak alınmasına dair uygulamasını tasvib etmiştir. Hz.Peygamber, savaşta erkek, kadın ve çocukları eşir etmiş, savaştığı düşmanın mallarını ganimet olarak ele geçirmiştir.5 Tevrat, düşmanla savaş ve muhasara esnasında, meyve ağaç ­ larının tahribini yasaklamaktadır: "Bir şehirle cenkederek onu al­ mak için çok günler onu muhasara edeceğin zaman, ağaçlarına balta vurarak onları harap etmeyeceksin. Çünkü onlardan yiyebilirsin ve onları kesmeyeceksin. . . Ancak kendilerinden yenilmeyen ağaçlar ol­ duklarını bildiğin ağaçları harap edip keseceksin ve seninle cenkeden şehir düşünceye kadar, ona karşı meteris yapacaksın."6 1

1 Müslim, Sahih, III, 1357-1358; E .Davud, Sünen, III, 83-85; Tirmizi, Sünen, iV, 119-120, 162-163; 1.Mace, Sünen, 11, 953-954.

2 Dermenghem, Muhammedin Hayatı , s.238. 3 Buh ari, Sahih, iV, 21; Müslim, Sahih, III, 1364; E.Davud, Sünen, III, 121-122; 1.Mace, Sünen, il, 947-948.

4 Müslim, Sahih, III, 1385, 1387-1389; E.Davud, Sünen, III, 138-140. 5 Buhiiri, Sahih, III, 224-225; iV, 53-56; Müsl i m , Sahih, III, 1356, 1375-1376; E .Davud, Sünen, 111, 97, 146-147; Tirmizi, Sünen, iV, 133; 1.Mace, Sünen, il, 949. 6 Tevrat, Tesniye, 20/19-20.

lslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri I 395 İ s l am , Tevrat'ın . b u hükmünü tasvib etmemiştir. Hz.Peygamber, Beni Nadir yahudilerinin hurma ağaçlarını muhasa'ra esnasında, savaşın bir gereği olarak yaktırmıştır. ! Kur'an-ı Kerim'de bu konuda şöyl e buyurulmaktadır: "Herhangi bir hurma ağacını kestiniz, yahut kökleri üstünde dikili bıraktınızsa, hep Allah'ın izniyle ve o fasıkları perişan edeceği içindir. " 2 Bu yüzden, İslam'da, harp icabı olarak her nevi yaş ağacın kesilmesinin mübah olduğu ka naatine varılmıştır. 3

B- CAHİLİYE DEVRİNDE SAVAŞLA İLGİLİ UYGULAMALAR

Cahiliye devri Arapları genellikle fakir bir hayat sürürler, bir­ birlerine baskınlar yapıp, mallarını yağma ederek geçinirlerdi. Oğlan · çocuklarına üstün bir yer verip, kız çocuklarını horlamaları da bu yüzdendi. Çünkü oğlan çocuğu savaşlara, baskınlara katılır, ailesinin ve kabilesinin geçimine katkıda bulunurdu. Başka kabilelere yapılan baskın ve tecavüzler sebebiyle, kabileler arası savaşların ardı arkası kesilmezdi. Cahiliye Arapları savaş ve baskınlarda esir aldıkları in ­ sanları diri diri yakarlardı. İnsanları öldürmekten zevk alırlar, ha­ sımları birbirini ele geçirdikleri takdirde kafalarını söküp, kadeh gibi kullanarak, içki içeceklerine yemin ederlerdi. 4 Yine Cahiliye devrinde kabileler gazveye çıkarlardı. Bir gazve , bir kabilenin ötekine karşı giriştiği bir hareketti. Hatta iki kabile arasındaki münasebetler iyi olsa da, dostlukları soğuyabilir ve bir kaç yıl içinde bir gazve, imkan dahiline girebilirdi.5 , İslam, Cahiliye devrinin baskın, yağma, çapulculuk gibi alış ­ kanlıklarını reddetmiştir. Hz.Peygamber, "Kim çapulculuk yaparsa bizden değildir" 6 buyurmuştur. İslam, savaş ve baskınlarda ele geçi­ rilen insanların diri diri yakılmasını yasaklamıştır. Hz.Peygamber, Kureyş 'ten iki m üşriğin yakalandıkları takdirde yakılmalarını em­ retmiş, ancak daha sonra: "Ateşle ancak Allah azab eder" buyurarak, yakalanınca yakılmamalarını, öldürülmelerini emretmiştir. 7 1 Buhari, Sahih, IV, 23; Müslim, Sahih, III, 1365-1366; E.Davud, Sünen, III, 87; Tirmizi, Sünen, iV, 122; l.Mace, Sünen, il, 948-949.

2 59.Haşr, 5. 3 Nevevi, Minhac, XII, 50; Davudoğlu, Sahih-i Müslim Tercü mesi, VIII, 477. 4 Köksal, Hz.Muhammed ve İslamiyet. (Mekke Devri), s. 143.

5 Watt, Hz.Muhammed, s.1 15. 6 Tirmizi, Sünen, iV, 154. 7 Tirmizi, Sünen, IV, 137-138.

396 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş İslam, Cahiliye devrinin kabile , soy-sop kaygısı, yağma-çapul maksadıyla yapılan gazvelerini reddederek, Allah yolunda cihad ha­ line dönüştürmüştür.1 Kur'an-ı Kerim'de, artık sadece Allah yolunda cihad edilmesi emredilmiştir.2 Peygamberimiz de, Allah yolunda ci­ had eden kişinin, hamiyyet, şecaat v.s. gibi Cahiliye devrine ait hu suslar için değil, Allah'ın kelimesinin üstün olması için savaşan kimse olduğunu bildirmiştir. 3 Cahiliye devri Arapları savaş ve baskınlarda şiddetli davranır, her türlü insani davranıştan uzak dururlardı. Söz gelimi, kadın ve ço­ cukları hedef alırlar, yaşlı, çocuk, kadın demeden. baskınlarda öldürürler veya köle yaparak satarlardı.4 Hz.Peygamber ise, 1savaşta, yaşlıların, kadın ve çocukların öldürülmesini yasaklayarak, Cahiliye devrinin bu uygulamasını reddetmiştir. 5 Yine Cahiliye devrinde, esir aldıkları kadınları, kendileri cariye olarak kullandıkları gibi, hazan bunları satarlar, esir edilen çocuklu kadınla çocuğunun arasını ayırır­ lardı. Kadın, bir kimseye, çocuk da bir başkasına hisseolarak verilir veya ayrı ayrı yerlere satılırdı. Haram ayları da, nesi uygulaması ile tahrif etmişlerdi. Cahiliye Arapları, savaş ve baskınlarda ele geçir ­ diklerine çeşitli işkencelerin yanısıra, müsle de yaparlardı. Bu, maktülün ölmeden önce veya öldükten sonra burnunu, kulaklarını kesmek, gözlerini oymak, diğer azalarını tahrib etmek suretiyle yapı ­ lırdı. Nitekim, Uhud savaşında müşrikler, müslüman şehidlere müsle yapmışlardı. Müşrik Kureyş kadınları , müslüman şehidlerin cansız bedenlerine çeşitli şekillerde hakaretler yapmışlar, kendile ­ rine gerdan, bilezik ve kemer yapmak için şehidlerin burun ve kulak­ larını kesmişlerdi. Utb e'nin kızı Hin d , Hz.Hamza'nın göğsünü Vahşi'ye yardırmış, karaciğerini dişleriyle çiğnemiş, burnunu, ku ­ laklarını, erkeklik uzvunu kesmiş, bunlardan bilezik, halhal, gerdan­ lık yapmış, bunları takarak Mekke 'ye girmişti. 6 1 Watt, Hz.Muhamm ed, s.114-115. 2 2.Bakara, 190, 244; 5.Maide 35; 9.Tevbe, 29, 36, 4 1, 123.

3 Tirmi zi, Sünen, iV, 179. 4 A.Emin, Yevmü'l-lslam, s.24-25. 5 Buhari, Sahih, iV, 21; Müsl i m , Sahih, III, 1364; E.Davud, Sünen, III, 85-86, 121 122; Tirmizi, Sünen, iV, 136; I.Mace, Sünen, il, 947-948. 6 !.Hişam, Sire, III, 101; Buhari, Sahih, il, 82; Halebi, lnsanu'l-Uyı1n, il, 529-530.

lslam'a Göre/Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 397 Hz.Peygamber ise, esir edilen kadınla çocuğunun arasının ay­ rılmasını yasaklamıştır. l İslam, haram aylara riayet etmeyi tasvib etmiş,2 nesi uygulamalarını ise reddetmiştir. 3 Yine İslam, Cahi liye devrinde mevcut müsle uygulamasını reddetmiştir. Hz.Peygamber, müslümanları müsle yapmaktan menetmiştir. 4

1 E.Davud, Sünen, III, 144-145; Tirmi zi', Sünen, iV, 134. 2 9. Tevbe, 36. 3 9. Tevbe, 37. 4 Buhil.rl, Sahlh, 111, 107; VI, 228; E.Davud, Sünen, III, 85-86, 120-121; Tirmizi', Sü ­ nen, iV, 22-23; Nesil.l, Sünen, VIII, 101; 1.Mace, Sünen, il, 953-954; Ab.Hanbel, Müsned, IV, 246, 293, 307, 428, 439.

398 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş fil-

GANİMETLER

A- YAHUDİLİK'TE GANiME.rLERLE İLGİLİ UYGULAMALAR Tevrat'a göre, ganimet malları ve esirler savaşa katılanlarla diğer cemaat arasında yarı yarıya bölünecek ve savaşa çıkan asker ­ lere düşen ganimetten, canlı mal veya esir hangisi olursa olsun, beş­ yüzde biri Rab için vergi olarak alınacaktır. Bu vergi, kahine kal­ dırma takdimesi olarak verilecektir. Savaşa katılmayan İsrfüloğulları na düşen ganimetin diğer yarısından da, esirler ve hayvanlardan hangisi olursa olsun, ellide bir vergi olarak alınacak ve Rabbin meskeninin bekçiliğini yapan Levililere verilecektir." 1 Aynca Kitab-ı Mukaddes 'te yahudilere, düşmandan ele ' geçirilen altın, gümüş, tunç ve demirden yapılmış eşyaların Rabbin hazinesine konulması emredilmiş,2 yahudiler de bu emri uygulamışlardır.3 Bazan da, Yahova 'nın emirlerine uygun olarak, ele geçirilen şehir tamamiyle Rabbe tahsis edilmiş, askerlere ganimet olarak bir ş ey verilmemiş, insan veya hayvan şehirdeki .tüm canlılar öldürül­ müş, altın, gümüş, tunç, demir Rabbin hazinesine konulduktan sonra, şehirdeki herşey tamamiyle yakılmıştır. 4

1 Te vrat, Sayılar, 3 1/25-30. 2 Kitab-ı Mukaddes, Yeşu, 6/19. 3 Ki tab-ı Mukaddes, Yeşu, 6/24. 4 Ki tab-ı Mukaddes, Yeşu, bab: 6.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri I 399 İslam, Tevrat'ın, ganimetlerin yarısının savaşa katılanlara di ­ ğer yarısının da, savaşa katılmayanlara verilmesine dair hükmüne 1 benzer bir uygulamayı Hayber savaşında tatbik etmiştir. Hz.Peygamber, Hayber'in gelirinin yarısını savaşa katılanlara, diğer yarısını da müslümanların genel masraflarına ayırmıştır. 2 Ancak, Tevrat'ın s avaşa çıkan askerlerin payından b eşyüzde birinin kahinlere kaldırma takdimesi olarak, savaşa katılmayanların his ­ selerinden de ellide birinin vergi olarak Levililere verilmesine dair hükmünü reddetmiştir.3 İslam'a göre, savaşta elde edilen ganimetin beşte biri, Allah ve Rasulüne, O'nun yakınlarına, yetimlere, miskin lere, yolda kalanlara aittir. 4 Kalan beşte dördü de savaşa katılan ga­ zilere aittir. Yine İslam, Yahudilik'teki düşmandan elde edilen altın, gümüş, tunç ve demir eşyanın Rabbin hazinesine ait olduğuna dair uygulamayı5 tasvib etmemiştir. İslam'a göre, ganimetin çeşidi ne olursa olsun, Beytü'l-mal için beşte biri ( humus) ayrılacak, gerisi . gazilere dağıtılacaktır. 6 Bundan başka İslam, Yeşu Kitabı'nda haber verilen, savaşta zaptedilen bazı şehirlerde ele geçirilen ganimetin tamamının Rabbin hazinesine tahsis edilip, sefere katılan askerlere bir şey verilmemesine dair uygulamayı 7 da tasvib etmemiştir. Hz.Peygamber, savaş yoluyla ele geçirilen ganimetlerin beşte birini ayırıp, kalanını savaşa katılanlara dağıtmıştır. Ancak, "fey" olarak, savaşılmadan, düşmanın sulh yoluyla teslim olması neticesinde elde edilen ganimetler, sefere katılanlara dağıtılmamış, ilgili yerlere tahsis edilmiştir. Nitekim, Hz.Peygamber, Beni Nadr yahudileri nden ganimet olarak elde e dilen tarla ve hurmalıkları muhasaraya katılanlar arasında dağıtmayıp, muhtaç durumdaki muhacirlere vermiştir.8 Kur'an-ı Kerim, "fey " olarak elde edilen ganimetle rin, Allah ve Rasulü, O'nun yakınları, yetimler, yoksullar, yolda kalmış 1 Tevrat, Sayılar, 31125-30. 2 E.Davud, Sünen, III, 4 10-412. 3 Tevrat, Sayılar, 31/25-30. 4 8.Enfül , 41. 5 Kitab-ı Mukaddes, Yeşu, 6/19, 24. 6 8. Enfal, 41; Müslim , Sahih, III, 1376; E .Davud, Sünen, 111, 427. 7 Kitab-ı Mukaddes, Yeşu, bab: 6. 8 Müslim, Sahih, III, 1376-1377, E.Davud, Sünen, III, 406-407.

400 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş kimseler ve muhacirler için tahsis edildiğini bildirmiştir. ! Yine Hayber ve Fedek'in fethinden sonra elde edilen yahudi mülklerinin hepsi, savaşa katılanlar arasında taksim edilmeyip , bir kısmı Hz.Peygamber'iiı emrine tahsis edilmiştir. 2 İsrailoğullanna, Rab için tahsis . edilen ganimet m allarını çalmanın yasaklandığını görmekteyiz. 3 Fakat İsrailoğulları b u ya­ sağı dinlemeyerek, Rabbe tahsis edilen ganimet mallarından çalmışl a r d ı r . 4 İsrail oğullarının ganimet m alına h ainlik ettiklerini Hz.Peygamber de haber vermektedir.5 Ganimet m alına hainlik etmeyi, ganimet malından çalmayı, İslam da yasaklamıştır. 6

B- CAHİLİYE DEVRİNDE GANİMETLERLE İLGİLİUYGUIAMALAR Cahiliye devrinde savaşların tabii neticesi çapuldu. Çapul, tica­ ret ve çobanlıkla beraber, Arapların milli bir san'atı hükmündeydi. Bir ganimet elde edildiği zaman bu kabileye ait olurdu. Ganimetin en kıymetlisi de kabile reisine ayrılırdı. 7 Tabii, bu arada ganimet ma­ lından çalındığı da olurdu. İslam, Cahiliye döneminin çapul alışkanlığını reddetmiş, Hz.Peygamber: "Her kim Çapul yaparsa bizden değildir" 8 buyurmuş­ tur. Yine Hz.Peygamber, ganimet malından çalmayı yasaklamış, gan- . imet m alından çalan kimsenin Cehennem'den bir p arça yüklenmiş olacağını haber vermiştir. 9

1 59.Haşr, 6-8.

2 E .Davud, Sünen, III, 4 10-412. 3 Ki tab-ı Mukaddes, Yeşu, 6/17-18. 4 Kitab-ı Mukaddes, Yeşu, 711-11. 5 Müslim , Sahih, III, 1366-1367. 6 E.Davud, Sü nen, III, 155-156; 1.Mace, Sünen, il, 950; 1.Malik, Muvatta', il, 459. 7 A.Emin, Fecru'l-lslam, s.9- 1 1 ; Dermenghem, Muhammedi n Hayatı, s.239. 8 Tirmizi, Sünen, iV, 154. 9 E.Davud, Sünen, III, 155-156; 1.Mace, Sünen, il, 950; 1.Malik, Muvatta, il, 459.

lslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 401

1. Safi (µ I ) Cahiliye devrinde, savaş ve baskınlar sonucu elde edilen gani­ metler taksim edilmeden, Arap reislerinin ganimetlerin içinden ken dileri için seçtikleri şeye, "safi" denirdi. 1 Safi, deve, koyun gibi hayvan cinsinden olabildiği gibi, e sir edilen köle ve:ya cariyeler arasından da seçilebilirdi. Nitekim şair Abdullah b.Ganamete'd' Dabi şöyle demişti:

.J�IJ �IJ �J - Lı,UIJ tlt;I ı!iJ "Mirba ve safiler senindir -Hüküm, savaş yerine varmadan ele · geçirilen ganimetler (neşita) ve dağıtılan ganimetten arta kalanlar . da (fudfıl) senindir." 2 İslam, Cahiliye devrinde mevcut safi uygulamasını benimse ­ miştir. Hz.Peygamber, savaşlardan elde edilen ganimetlerin içinden, kendisi için safi olarak bazı şeyleri seçmiştir. Peygamberimizin, ha­ nımı Safiyye bintü Huyey'i (r.a.) , Hayber savaşında safi olarak seçtiği haber verilmektedir. Hz.Peygamber, Hayber savaşında ele geçirilen esirleri gözden geçirirken, ridasını Safiyye'nin üzerine atmış, böylece o (r.a. ) Hayber savaşının safi'si olmuştu. Safiyye (r. a.), müslüman olunca, Hz.Peygamber kendisini azad ederek onunla ev lenmişti. 3 Yine Peygamberimiz'in cariyesi olan Reyhane bintü Zeyd'de (r.a.), Hz. Peygamber'in kendisi için safi olarak seçtiklerin dendi. Reyhane, Hz.Peygamber kendisini safi olarak alınca, İslam'ı kabul etmişti. 4 Bundan başka Hz.Peygamber, Müreysi gazası ndan sonra Cüveyriye bintü'l-Haris'i de safi olarak almıştı. Cüveyriye de (r.a.), İslam'ı kabul etmiş ve Hz.Peygamber'le evlenmişti. 5 Hz.Peygamber'in cariye olarak seçtiklerinin dışında, bazan köle, at ve benzeri şeyleri de safi olarak aldığı zikredilmektedir. 6 1 1.Esir, Nihaye, III, 40. 2 Süheyli, Ravdu'l-Unuf, VI, 561. 3 Buhiiri, Sahih, III, 224-225; E.Davud, Sünen, III, 398; Taberi, Tarih, III, 165-166; Süheylf, Ravdu'l-Unuf, VI, 561; 1.Esir, Nihaye, III, 40.

4 1.Kesir, el-Bidaye, V, 305-306; Makrizi, İmta'u'l-Esma, s.249.

5 Taberi, Tarih, III, 165. 6 E.Davud, Sünen, III, 397.

402 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş 2. Mirba' ( tL.) 1 ) Ganimetin dörtte birine "mirba"' denilir. Cahiliye devrinde, sa­ vaş ve baskınlarda ele geçirilen ganimetin dörtte biri, orduyu yöneten komutana ayrılırdı. 1 Cahiliye döneminde, Arap reisleri, akınlarda ele geçirilen ganimetlerin dörtte birini hisse olarak almakla, kendilerine yüklenen vazifeleri yerine getirme imkanına sahip oluyorlardı. 2 Adi b.Hatim, hem Cahiliye devrinde, hem de İslam devrinde komutanlık yaptığını, Cahiliye döneminde, ganimetin dörtte birini aldığını söylemiştir.3 İslam, Cahiliye devrinin "mirba"' uygulamasını neshetmiştir. Bunun yerine, "Humus"(beşte bir) uygulamasını getirmiştir. Nitekim Adi b.Hatim, İslam devrindeki komutanlığında beşte bir hisse aldığını söylemiştir. 4 Kur'an-ı Kerim'de "Biliniz ki ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri, muhakkak Allah'a, Rasulüne, O'nun akrabasına, yetimlere, m iskinlere ve yolda kalanlara aittir" buyurulmuştur. 5 Ez.Peygamber de beşte bir hisse almıştır. 6 . •?.,Bu konu ile ilgili olarak Watt , "Muhammed bir bedevi şeyhine benzem�ktedir, bütün akınlardan alınan ganimetten payı varQ.ır, fakat dörtte bir yerine sadece beşte bir almaktadır"7 demektedir. Watt'ın bu benzetmesi isabetli olmamıştır. Çünkü Hz.Peygamber'in ganimetten aldığı beşte bir hisse (humus ), sırf kendisi için değildi. Kur'an'da da açıkça ifüde edildiği gibi, bu beşte bir hisse, aynı zamanda yetimler, miskinler, yolda kalmışlar ve Hz.Peygamber'in belli yakınl arına ( zü'l-kurba) veriliyordu. 8 Kanaatimizce hums uygulamasının temeli, C ahiliye devrinin "mirb a"' ( dörtte b ir)

1 Süheyli, a.g.e., VI, 561; İ.Esir, a.g.e., il, 186. ') - Watt, Hz .Muhammed, s.54. 3 l.Esir, a.g.e., il, 79. 4 Süheyli, a.g.e., VI, 561; l.Esir, a.g.e., 11, 79. 5 8.Enföl , 41. 6 Buhar!, Sahih, iV, 44; V, 1 16; Müslim, Sahih, III, 1187; E.Dfıvud, Sünen, III, 409410; Tirmizi, Sünen, iV, 153. 7 Watt, Hz.Muhammed, s.100. 8 8.Enföl, 41.

lslfim 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 403 uygulamasına değil, daha eskilere dayanmaktadır. Belki de Cahiliye devrinde Arap şeyhleri hisselerini artırma yoluna gitmişler, beşte bir hisseyi dörtte bire yükseltmişlerdir. Nitekim Hz.Yuusufun, Mısır toprağı nın beşte biri Firavun'a &it olmak üzere · kanun yaptığı kaydedilmektedir. 1 Burada, Firavun'a ait olduğu söylenen hissenin ' de, devlete ait olduğu unutulmamalıdır.

1 Tevrat, Tekvin, 47/26.

404 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş IV- KÖLELİKLE İLGİLİ UYGULAMALAR

A- YAHUDİLİJ{'TE KÖLELİKLE İLGİLİ UYGULAMALAR Yahudilik'te köleler, İbrani ve ecnebi olmak üzere iki gurupta mütalaa edilmektedir. Ecnebi asıllı kölelerde, kölelik ebedidir. İb ­ rani köleler ise, borcunu ödemekten aciz olan kimselerle, sefaletten dolayı kendilerini satan kimselerdir. 1 Tevrat, İbrani kölelerle ecnebi kölelere ayrı statüler getirmi�tir. Tevrat'ın hükümlerine göre, İbrani bir köle, kendisinin s ahibi olan kimse, Filistin 'de yerleşmiş bir yabancı ise, daima kendisini satın alabilir veya başka bir yakı nına satın aldırtabilir. Bu mümkün olmadığı takdirde her elli senede bir gelen " Jübile" senesi nde azad edilir. 2 Tevrat, İbrani bir kölenin, ecnebi olan sahibine karşı korunmasını , e z dirilmem esini İsrailoğulları 'na emretmiştir. 3 İslam, Yahudiliğin köleleri iki guruba ayıran ve İbrani asıllı kölelere azad edilme imkanları bahşederken, İbrani olmayanları ebediyyen köleliğe mahkum eden uygulamasını benimsememiştir. İs­ lam'a göre, bütün insanlar eşittir, Kur'an, bütün insanların bir anne ve bir babadan meydana geldiklerini bildirmiştir.4 Yahudiliğin, İb ­ rani köleleri kurtarmak için çeşitli tedbirler alırken, İbrani olınayan­ ları ebediyyen köleliğe mahkum etmesi, ırkçı bir tutumdan ileri gel1 fütab-ı Mukaddes, 11.Kırallar, 4/1; M.Es'ad, Tarih-i Um-i Hukuk, s. 194-195. 2 Tevrat, Levililer, 25/47-55; M.Es'ad, a.g.e., s. 194-195. 3 Tevrat, Levilil er, 25/54. 4 49.Hucurat, 13.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 405 mektedir. İslam ise ırkçılığı yasaklamıştır. ı İslam da, kölelerin azad edilmesi için çeşitli tedbirler getirmiştir. Nitekim Kur'an, zekat verilmesi gereken kimseler arasında köleleri d e saymıştır. 2 Hz.Peygamber de, müslümanları köle azad etmeye teşvik etmiştir. 3 Ayrıca İslam'ın, koyduğu ibadet ve muamelelerle ilgili aksama ve hatalardan dolayı müslümanlara köle azad etmeyi emretmiş bulun­ ması, dikkat edilmesi gereken bir husustur. İslam'ın köle azad et­ meyi teşvik ederken, müslüman olmayan köleleri, Yahudiliğin yaptığı gibi ebedi bir köleliğe mahkum etmemiş olması, onun üstünlüğünü, insanlliğini ortaya koyan hususlardandır. Fakat Kur'an-ı Kerim, bazı durumlarda sadece mü'min köle azad edilmesini emretmiştir. 4 Tevrat, İbrani köle nin, İbrani olan efendisine altı yıl hizmet etmesinden sonra, yedinci yıl meccanen salıverilmesini, kendisine cömert şekilde ihsanda bulunulmasını emretmektedir.5 İslam, bu uygulamayı kabul etmemiştir. İslam'a göre tüm in­ sanlar eşittir. İslam da; tüm insanlığa gelmiş bir dindir. İslam'a göre, bir müslüman kölenin, müslüman olan sahibi, bu kölesini azad etmezse köleliği devam eder. Bu köle, sahibiyle anlaşır, "mükatebe akdi il yapar, azad edilmesini sağlarsa, durum başkadır. Yine Tevrat, İbrani asıllı kölelerin yedinci yıl azad edilmedik­ leri takdirde, "Jübile" senesinde azad edilmelerini emretmiştir. 6 İslam'da, Yahudiliğin, İbrani asıllı köleler hakkında getirdiği jübile senesinde azad olma mecburiyeti veya sahibi İbrani değilse, bir ya kınına kendisini satın aldırtabilme uygulaması gibi hususlar yer al­ mamaktadır. İslam'da jübile senesi ve buna dair uygulamalar m ev­ cut değildir. Bir köle satıldıysa, yeni sahibi, onu satıncaya veya azad 1 1.Hişam, Sire, IV, 54; E.Davud, sürıen, V, 339-340; Tirmizi, Sünen, V, 389; A.b. Hanbel , Müsned, II, 361, 524.

2 9.Tevbe, 60. 3 Buhari, Sahih , III, 117; VII, 237; Müslim, Sahih , II, 1 147- 1 148; E.Davud, Sünen, IV, 273-275; Tirmizi, Sün en, IV, 1 14; Nesaf, Sünen, VI, 26, 28; 1.Mace, Sünen, II,

843.

4 4.Nisa, 92. 5 Tevrat, Çıkış, 21/2; Tesniye, 15/12-14. 6 Tevrat, Levililer, 25/39-42.

406 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş edinceye kadar o kölenin sahibidir. Sahibi onu satmaz veya azad et­ mezse, köle miras olarak intikal edebilir. 1 Tevrat, İbrani asıllı' kimselerin Yahova'nın Mısır'dan çıkardığı kulları olduğunu, onların köle olarak satılamayacaklannı söylemiş, diğer yandan da onların en az altı yıl, en çok da jübile senesine kadar kölelik yapmalarına imkan tanıyarak tenakuz a düşmüştür. 2 Tevrat'ın ifadelerinden ilk önce, fakir düşen, borçlu olan İbraniler 'in köle olarak s atılmalarına cevaz verilip , s onra onlara iyi davranılmasının emredildiği, azad edilme yollarını ortaya konul duğu anlaşılmaktadır. Halbuki İslam, hür olan insanların köle olarak satılmasını şid­ detle yasaklamıştır. Hz.Peygamber, hür bir kimseyi köle olarak sa ­ tıp, parasını yiyen kimsenin Kıyamet Günü'nde hasmı olduğunu bildirmiştir.3 İslam'a göre, hür bir kimse fakir de olsa, borçlu da olsa, köle olarak satılamaz. İslam'da, bir kimsenin fakirliğini giderip, bor­ cunu ödeyecek tedbirler getirilmiştir. Kur'an-ı Kerim, zekat verilecek kimseler arasında, fakirleri, miskinleri, köleleri, borçluları saymıştır. 4 İslam'ın köleliğe karşı getirdiği köklü tedbirler, İsrfüloğulları 'nın köle yapılmasına cevaz verip, sonra onları kurtarmaya yönelik çareler getiren Tevrat'ın tutumundan 'elbette daha üstündür. Tevrat, efendisi tarafından azad edilmek istendiği halde, bunu kabul etmeyen köle ve cariyenin kulağından bir bizle delinerek Mabed 'in kapısına saplanmasını, bundan sonra bu köle veya cariyenin ebediyyen köleliğe mahkum edilmesini emrediyor.5 İslam'a göre, böyle bir uygulama mevcut değildir. Sahibinin azad etmesi durumunda, kölenin köleliği sona erer. Kölenin, köle ola­ rak kalıp kalmama konusunda rızası söz konusu değildir. Sa'id b.el­ Müseyyeb gibi İslam alimleri, köle azad etmenin şakası olmadı ğını, , bunun şakasının da ciddi hükmünde olduğunu bildirmişlerdir. 6 Bu

1 Müslim , Sahih, III, 1288; Tirmizf, Sünen, III, 523. 2 Tevrat, Levililer, 25/39-42. 3 Buhari, Sahih, III, 41, 50; 1.Mace, Sünen, il, 8 16. 4 9.Tevbe, 60. 5 Tevrat-Çıkış, 2 115-6; Tesniye, 15/16-17. 6 t.Malik, Muvatta', il, 548.

lslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 407 durumda İslam'a göre, sahibi tarafından azad edilen bir köle istese de istemese de artık hürdür. Yine Tevrat, İbrani asıllı kölenin, altı sene hizmetten sonra, İbrani asıllı sahibi tarafından azad edilmesi durumunda efendisinin yanından, yalnız geldiyse yalnız, kansı ile beraber geldiyse kansı ile beraber çıkmasını hükme bağlamıştır. ı Ş ayet efendisi, köleye bir­ kadın vermiş ve kölenin ondan çocukları olmuşsa, o zaman kadın ve çocuklar efendisinin olacak ve köle yalnız olarak çıkacaktır. 2 Bazı lslam alimlerine göre ise, bir kimse köle ve cariyesini birbiriyle evlendirdiği takdirde onlardan doğan çocuklar da onun köleleri olur.3 İnsan köle de olsa, his ve gönül taşıyan bir varlıktır. Bu sebeble çok sevdiği ailesini, kansını ve çocuklarını terkedip, yalnız başına azad edilmiş olarak çıkmak istemez. İnsanı, hürriyetini veya sevdiği ailesinin tercihe zorlayan böyle bir uygulama, nasıl insani· ve ilahi menşe'li olabilir? Tevrat'ın bu satrrlan, adeta köleleri kölelikten kur­ tulmasınlar, köleliğe devam etsinler diye köle sahiplerinin menfaat­ leri gözetilerek kaleme alınmış intibamı veriyor. Sonuçta sevdikle­ rinden ayrılamayan köle, ebediyyen köleliğe mahkum oluyor. Belki de Tevrat'ın bu uygulaması, İbrani asıllı kölelerin " Jübile" yılında azad edilmesi mecburiyetine karşı geliştirilmiş bir hile-i şeriyyedir. Öyle ya, sahibi kölesini azad etmiş, o da azad edilmeyi kabul etme miştir. Öyleyse, ebediyyen köleliğe devam etmelidir. Bu durum da, köle sahiplerinin işine gelen bir husustur. İslam'a göre, bir kölenin azad edilmesi durumunda, köle, bir ca­ riye ile evli ise nikahları devam eder. Azad edildi diye, köle cariye olan karısını ve çocuklarıni bırakmak zorunda kalmaz, köle kendisi hür olur, kansı ve çocukları mülk olarak sahibine ait olurlar. Ancak sahibi, evli olan cariyeye cinsi açıdan yaklaşamaz, onu istifraş ede mez. 4 Aynca Hz.Peygamber, böyle kölelerden müteşekkil ailelerin parçalanmamasını emretmiştir. Bunlar satılırsa hepsi bir yere satı lır, aralan ayrılmaz. 5 Koca köle olarak dururken, cariye olan karısı azad edilirse, İslam'a göre karısı muhayyer bırakılır, dilerse kocasını 1 Tevrat, Çıkış, 2 1/2-3. 2 Tevrat, Çıkış, 2114. 3 Bilmen, Istılahat-ı Fıkhıyye Kamusu, II, 65, IV, 43. 4 Bilmen, a.g.e., II, 65. 5 E .Dilvud, Sünen, IV, 262; Tirmi zi, Sünen, III, 580,581; 1.Mace, Sünen, il, 755-756.

408 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş seçer, dilerse nikahını feshedebilir. 1 B u yüzden H:z.Peygamber, bu acıklı durumlara sebebiyet vermemek, yuvaları yıkmamak için, evli olan cariyesini azad etmek isteyen müslümanlara, önce köle olan ko calan azad etmelerini emretmiştir. 2 Çünkü bu durumda kölenin yu­ vası yıkılmayacak, karısı da azad edildiğinde, nikahı hususunda mu­ hayyer olmayacaktır. Tevrat, ecnebi' asıllı köleler hakkında ayrı bir statü getirmiştir. Bunlar, İbrani asıllı. olmayan yabancı milletlere mensup köleler olup sahiplerinin ölümü halinde miras olarak varislere intikal ederler. Tevrat, daimi kölelerin İbrani' olmayan yabancı milletlerden alınmasını emretmiştir. 3 İslam, Yahudiliğin kölelerin miras olarak intikal etmelerine dair uygulamasını benimsemiştir. Ancak yabancı asıllı kölelerin mi­ ras olarak intikal etmesini kabul edip, İbrani asıllı kölelerin miras olarak intikaline izin vermeyen Tevrat hükümlerini kabul etmez. İs­ lama göre, tüm insanlar hür olma ve diğer insan hakları yönünden hürmete layıktırlar. 4 Tevrat, kölelerin sahipleri tarafından öldürülmeleri duru­ munda, sah.iplerinin cezalandırılmasını emretmektedir. 5 İslam, Tev­ rat'ın bu tutumunu tasvib etmiştir. Hz.Peygamber, kölesinin erkeklik organını kesen bir kimsenin cezalandırılmasını istemiş, kölesini öl­ düren veya burnunu kesen kimsenin aynı şekilde cezalandırılacağını bildirmiştir. 6 B-

CAfıİLİYE DEVRİNDE KÖLELİJ{LE İLGİLİ UYGULAMAI.AR 1. Mükatebe Akdi

Cahiliye devrinde köle, kendi kıymetini kazanıp, sahibine öde­ yerek hürriyetine kavuşabilirdi. Köle ile sahibi arasındaki bu anlaş 1 Buhaıi, Sahih, VI, 171-172; Müslim, Sahih, il, 1143; E.Davud, Sünen, il, 670-672; Tirmizi, Sünen, III, 460-461; Nesfü, Sünen, VI, 162-166; 1.Mace, Sünen , 1, 670.

2 I.Mace, Sünen, il, 846. 3 Tevrat, Levililer, 25/44-46. 4 Müslim, Sahih, Hl, 1288; E.Davud, Sünen, iV, 266, 270; Tirmizi, Sünen, 111, 523; 1.Mace, Sünen, 11, 785-786.

5 Tevrat, Çıkış, 2 1120-21. 6 E .Davud, Sün en, iV, 652-655; Tirmizi, Sünen, iV, 26; Nesai', Sünen, VIII, 20-21; I.Mace, Sünen, il, 888.

\

lsldm 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 409 maya mükatebe akdi denirdi. Bu hukuki işlem, İslam tarafnıdan da tasvib edilmiştir. 1

2. Kölelerin Miras Olarak İntikali Cahiliye döneminde bir kimse köle satın alınca boynuna bir ip takarak götürürdü. Köle harp esiri ise, kakülü fidye verilinceye kadar kesilirdi. Köle satın alarak bir başkasına hediye etmek adetti. Köle­ ler emti'a gibi miras yoluyla intikal ederlerdi. Köle, sahibinin vefa­ tından sonra geçerli olmak üzere azad edilmişse, sahibinin vefatın ­ dan sonra hür olurdu. Kölelerin, gelinlerin m ehirine dahil edildiği de olurdu. 2 İslam, kölelerin miras olarak intikalini tasvib etmiştir.3

3. Kölenin Cezfisı ve Ganimetten Payı Cahiliye devrinde bir kölenin cezası, bir hürün cezasının yarı ­ sıydı. Bazı köleler savaşta istihdam olunurlardı. Ancak, muharebede bulunan köleye ganimetten pay verilmez, onun payı efendisine veri lirdi. 4 İslam, bir köle veya cariyenin cezasının, hür bir kimsenin ceza­ sının yarısı olmasına dair uygulamayı tasvib etmiştir. 5 Yine İslam, savaşa katılan kölelere ganimetten pay verilmemesine dair uygula­ mayı da kabul etmiştir. Hz.Peygamber, savaşa katılan kölelere gan imetten pay vermemiş, ancak bazı hediyeler vermiştir. 6

4. Köle Olma Sebebleri Cahiliye devrinde, Yahudilik'te olduğu gibi borçlular borçların­ dan dolayı köle yapılıyorlardı. Kölelerden bazılarının, kumar borcun ­ qan dolayı köle oldukları da görülmektedir. Nitekim Ebu Leheb'in, As b.Hişam'ı kumar borcundan dolayı köle yaparak, devesini güttürdüğü kaydedilmektedir. 7

1 Buhfiri, Sahih, III, 126-128; Müslim, Sahih, il, 1 141-1142; E .Davud, Sünen,

IV,

242-25 1 ; Tirmizi, Sünen , III, 560-562; Nesfıi, Sünen, VII, 305-306; 1.Mace, Sünen, il, 841-842; Zeydan, İslam Medeniyeti Tarihi , IV, 39; Şener, Kıyas-İstihsan-lstı s ­ lah, s.13.

2 Zeydan, a.g.e., iV, 36. 3 Müslim, Sahih, III, 1288; E.Davud, Sünen, iV, 266-270; Tirmizi, Sünen, 111, 523; 1.Mace, Sünen, il, 785-786.

4 Zeydan, a.g.e., iV, 37. 5 4.Nisii, 25; Buhari, Sahih, VIII, 29; Müslim , Sahih, III, 1328-1329. 6 E.Davud, Sünen, 111, 169-171; Tirmizl, Sünen, iV, 127. 7. Zeydan , İslam Medeniyeti Tarihi , IV, 37. ı,:

410 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş İslam, hür bir kimsenin köle yapılmasını şiddetle yasaklamış ­ tır. 1 Bir kimsenin borcundan veya herhangi bir sebebten dolayı köle yapılmasını da reddetmiştir. İslam, borçlulara yardım için zekat, sa­ daka gibi yardımlaşma müesseselerini getirmiş, Hz.Peygamber borçlarını ödeyemeden ölenlerin borçlarını ödemiştir. 2 Borçluların öde­ mekten aciz oldukları borçları, Beytü'lmal 'den ödenerek, köle ya­ pılmalarına meydan verilmemiştir. Kur'an-ı Kerim'de zekat verilecek kimseler arasında borçluları da zikretmiştir.3 Kur'an'da zekat verile ­ cek kimseler arasında kölelerin de zikredilmiş olması, mühim bir husustur. İslam, kumarı kesin olarak yasakladığı için, Cahiliye dev" rinde olduğu gibi bir kimsenin kumar borcundan dolayı köle yapılmasına imkan tanımamıştır. 4 İslam'da köle olma sebebleri ise, savaş, köle anababadan doğmuş olma ve köleyi satın almadan ibarettir.5

5. Cariyelerin Durumu ve Üınınü Veledler Cahiliye devrinde Araplar, cariyelerden olan çocuklarını da esir kabul ederl.erdi. Cariyeden doğan çocuk necip ve zeki olursa, onu ta­ nıyıp nesillerine ilhak ederler, aksi takdirde bu çocuklar köle olarak kalırlardı. Şeddat'ın, odalığı Zebibe'den olan oğlu şair An tere'yi (v.615) bu şekilde istilhakı meşhurdur. 6 Yine Cahiliye devrinde, efendisinden çocuğu olan cariyeler (ümıp.ü veled) satılabilirdi. Bu hususa bazı hadislerde işaret edilmektedir.7 İslam, sahiplerinin cariyelerinden doğan çocuklarının esir kabul edilmesini benimsememiştir. İslam'a göre, cariyelerden olan çocuk­ lar, ha.baları tarafından nesepleri tanındığı takdirde, hür kabul edilmiştir.8 Yine, başka bir şahsın cariyesi ile evlenen hür bir kimse, doğacak çocuklarının hür olmasını şart koşmak zorundadır. Böyle bir şart koşmamışsa doğacak çocukları da, anneleri olan cariyenin sahi -

1 Buhô.rl, Sahih, III, 41; 50; l.Miice, Sünen, II, 8 16. 2 t.Mace, Sünen, 1, 17. 3 9. Tevbe, 60. 4 5.Mföde 90.

5 Schacht, İslam Hukukuna Giriş, s. 136. 6 Zeydan, a.g.e., iV, 37. 7 E.Davud, Sünen, iV, 262-264; l.Mace, Sünen, II, 841. 8 Bilmen, Istılahat-ı Fıkhıyye Kamusu, iV, 43.

lslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri I 4 1 1 binin mülkiyetindedirler. 1 Yine lslfu:n'a göre, sahibinden çocuk dün­ yaya getiren cariye (ümmü veled), artık hürriyetine kavuşmuş olur. Nitekim H z . Peygamb er'in carıyes i o l an Mariye ( r. a. ) , Peygamberimiz'in oğlu İbrahim 'i dünyaya getirince hürriyetini kazanmıştır.2 Bazı rivayetlerde, lslam'ın ilk devirlerinde ümmü veled'in satı ­ şına cevaz verildiğini, bu uygulamanın Hz.Ömer devrine kadar sürdüğü nakledilmektedir. 3 ancak Hz.Peygamber, ümmü veledin sa­ tılmasını, çocukla anasının ayrılmasını, iki kardeş kölenin ayrılıp, ayrı yerlere satılmasını yasaklamıştır. 4 Hz.Ebu Bekr'in hilafetinin kısa oluşu, din işleri ile meşguluyeti, irtidad edenlerle savaşması gibi sebeblerden dolayı bu yasaklamaya muttali olamaması muhte­ meldir. Hz. Ömer, Hz.Peygamber'in bu konudaki yasağı kendisine ulaşınca, ümmü veledin satışını yasaklamıştır. Eğer Hz.Peygamber, ümmü veledin satışını yasaklamamış olsaydı, kendisinin vefatından sonra, ümmü veledi Mariye satılır, parası fakirlere dağıtılırdı. Çünkü Hz.Peygamber, "Biz miras bırakmayız, bizim bıraktığımız şey sadakadır"5 buyurmuştur.

6. 'itle Mevlası, Vela'run Satışı ve Hibesi Cahiliye devrinde, esir veya köle iken azad edilen şahsa Itk .Mevlası denilirdi. Bir esir, ifü ettiği mühim bir vazifeden dolayı azad edilirdi. Sahibi, "şunu yaparsan hürsün" der, köle o hizmeti ifa ederse artık hür olur, sahibinin "Mevl a"sı sayılırdı. 6 Köle bundan sonra miras olarak intikal etmezdi. 7 Böylece kölenin velası azad edenin olur, azadlı köle, azad edene intisab eder, köle vefat ettiği zaman, azad eden kimse ona mirasçı olurdu. Bazan sahibi, köleyi "Vela Hakkı" kendisine ait olmak üzere bir başkasına satardı.8

1 Bilmen, a.g.e., il, 65. 2 1.Mace, Sünen, il, 841. 3 E.Davud, Sünen, iV, 262-264; 1.Mace, Sünen, il, 841 . 4 E.Davud, Sünen, iV, 262; Tirmizi, Sünen, 111, 580-581; 1.Mace, Sünen, il, 755-756. 5 Buhiin, Sahih, iV, 44; V, 25; VIII, 3. 6 Zeydan, İslam Medeniyeti Tarihi , iV, 38-39. 7 Zeydan, a.g.e., iV, 41. 8 Zeydan , a.g.e., iV, 39.

412 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş Hadislerden, Cahiliye devrinde azad edilen kölenin velasının satıldığını veya bir başkasına devredildiğini anlıyoruz. 1 İslam, ıtk mevlası uygulamasını kabulA etmiştir. Ancak velanın satış ve hibesini nehyetmiştir. Nitekim Hz.Aişe , Berire 'yi vela hakkı kendisine ait olmak şartıyla satın almış ve azad etmiştir. Hz.Peygamber de, vela hakkının azad edene ait olduğunu bildirmiştir. 2

7. Sfilbe Bir köle, vela hakkı hiç kimseye ait olmamak üzere azad edi ­ lirse, "saibe" adını, alırdı. Cahiliye devrinde, köle azad etme hazan saibe şeklinde olurdu. Bir kimse, kendi kölesine "sen saibesin" derse, velası azad edene ait olmaz ve bu şekilde azad edilmiş köle malını istediği yere koyabilirdi. Ashabdan Sfilim, Ebı.i Huzeyfe'nin ha nımı tarafından saibe şeklinde azad edilmişti.3 İslam, Cahiliye devri azad etme şekillerinden olan saibe uygu­ lamasını kabul etmemiştir. Buhari'nin kaydettiğine göre (v.256) Cahiliye halkı sfıibe şeklinde azad ediyorlar, müslümanlar ise saibe şeklinde azad l etmiyorlardı.4 Küfeliler, İmam Şafi'i, Ahmed, İshak, Ebı.i Sevr gibi alimler, saibe olarak azad edilen kölenin velasının azad edene ait olduğu görüşündedirler. Bu alimler, Buhari'nin rivayeti ile ihticac etmişler, diğer alimler ise, sfıibenin mirasının müslümanlara ait olduğunu söylemişlerdir. Sonuç olarak İslam, sa- . ibe uygulamasını ilga etmiştir. 5

1 Buhılıi, Sahih, III, 29; Tirmizi', Sünen, III, 537. 2 Buhılıi, Sahih, III, 29; Tirmizi', Sünen, III, 537; iV, 437. 3 Zeydan, a.g.e., iV, 39·40. 4 Buhılıi, Sahih, VIII, 9. 5 Ayni , Umdetü'l-Kaıi, XXIII, 253; Şevkani, Neylü'l -Evtar, VI, 79.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri I 413

V- YEMİN

A- YAHUDİLİK'TE YEMİN Tevrat'ta yeminle ilgili hükümlerin yer aldığını görmekteyiz. Nitekim, Tesniye bölümünde, yahudilere Allah'ın adıyla yemin edil mesi emredilmiştir. ! Allah'ın adına yemin edilmesi İslfun'da da var­ dır.2 Yine Tevrat'ta yalan yere yemin edilmesi yasaklanmıştır: "Be­ nim ismimle yalan yere and etmeyeceksiniz ve Allah'ın ismini bozmayacaksın, ben Rab'im. " 3 Allah'ın adına yalan yere yemin etmek İslam'da da yasaklanmıştır.4 Yine Yahudilik'te yalan yere şahitlik yapıp, bu hususta yalan yere yemin etmenin de yasaklandığını görmekteyiz. 5 Yalan yere şa­ hitlik ve bu konuda yalan yere yemin, İslam tarafından da yasak lanmıştır.6 Yahudilik'te hataen yapılan yeminler de yasak sayılmış olup, bu konuda.} keffaret olarak, dişi bir kuzu veya keçinin suç takdimesi olarak sunulması emredilmiştir. ? Yemin keffareti İslam'da da 1 Tevrat, Tesniye, 10/20.

2 Buhiiri, Sahih, VII, 221; Müslim, Sahih, III, 1267. 3 Tevrat, Levililer, 19/12. 4 3.Al-i İmran, 77; 25. Furkan, 72; Buhiiri, Sahih, III, 1 16; VII, 228; Müslim, Sahih, I, 123-124; E.Davud, Sünen, III, 564.

5 Tevrat, Levililer, 5/1. 6 3.Al-i İmran, 77; Buhfıri, Sahih, III, 1 16; VII, 228; Müslim, Sahih, I, 123-124. 7 Tevrat, Levililer, 5/4-6.

,414 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş vardır. Buna göre, bir müslüman yeminini bozduğu takdirde, on fakiri bir gün doyurmak veya giydirmek veya bir köle azad etmek, bunlara gücü yetmediği takdirde üç gün oruç tutmakla mükelleftir. 1 Kaynaklarımızda, Yahudiler'in Hz.Peygamber devrinde nasıl yemin ettiklerine dair fazla bir bilgiye sahip değiliz. Ancak, bazı ferdi vak'alara rastlayabilmekteyiz. Nitekim, bir yahudinin Medine 'de " Musa'yı alemler üzerine seçen Allah'a andolsun" diye yemin etti ğini görmekteyiz . 2 Yine bir yahudinin Hz.Peygamber'e gelerek, müs­ lümanların "Ka'be hakkı için" demelerinin Allah'a şirk koşmak olduğunu söylediğini biliyoruz. 3 Bundan da, Ehl-i Kitab 'ın hiç değilse bilgili kimselerinin Allah'tan başka şeylere yemin etmeyi doğru bul­ madıkları sonucunu çıkarabiliriz. Fakat bunun yanısıra yahudilerin, mabed, mabed altını, mezbah, mezbah üzerindeki taktdime ve gök üzerine and içtikleri Matta İncili'nde haber verilmektedir. 4 İslam, bu yemin şeklini tasvib etmemiştir. Hz . Peygamber, Ka'be'ye yemin edildiği zaman bunu nehyetmiş, Ka'be'nin Rabbine yemin edilmesini emretmiştir.5

B- IDRİSTİYANLIK'TA YEMİN İncil'de kaydedildiğine göre, yemin etmek tavsiye edilmemiştir. İnsanın sadece "Evet" ya da "Hayır" demesi istenilmiş, bunlardan fazlası şer olarak telakki edilmiştir: "Ve yine eski zaman adamla­ rına yalan yere and etmeyeceksin ve andlarını Rabbe ödeyeceksin; ne gök üzerine, çünkü o Allah'ın tahtıdır, ne yer üzerine, çünkü O'nun ayaklarının basamağıdır, ne de Yerüşalim üzerine, çünkü o, Büyük Kıralın şehridir. Başın üzerine de and etmeyeceksin, çünkü sen bir tek saçı, ak yahut kara edemezsin. Ancak sözünüz Evet, Evet, Hayır, Hayır olsun; bunlardan ziyadesi şerirdir."6

1 5.Mftide, 89; Cezlri, K.Fıkh, 11,79-84 .. 2 Buhfııi, Sahih, IIl,88-89. 3 Nesfü, Sünen, VIl,6. 4 Matta, 23/16-23. 5 E .Davud, Sü n e n , III, 570; Tirmi zi, Sünen, IV, 1 10; Nesfü, Sünen, VII, 6; A.b.Hanbel, Müsned, il, 69.

6 Matta, 5/3 3-37 ..

İslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 415 Yine Hz.İsa , "Kim mabed üzerine and ederse bir ş ey değil dir, fakat kim mabedin altınları üzerine and ederse borçlu olur" diyen yalıudileri kınamaktadır. 1

C-GAHİLEYE DEVRİNDE YEMİN 1. Hanifler'in Yeminleri Cahiliye devrinde Hanifliğe mensup kimselerin, yapmış ol dukları yeminlerde, Allah'ın kudretine, azametine, varlığına yemin ettikleri görülmektedir. Hanffler'in tabiat olaylarına değil de, onların yaratıcısı Allah'a yemin ettikleri anlaşılmaktadır. Bununla ilgili bazı misalleri kaydetmemiz yerinde olacaktır: "Hayır denizleri akı tana andolsun" .

.ro-:J 1 IJJ':'-0J � "Hayır denizleri akıtana andolsun". v".J� 1 ı.? �

IJ.lJ IJ�

"Hayır, arzı yayıp döşeyene andolsun" 2

W) � ı..i_,.i v-e ı) Lo! IJ.l.11.J� "Hayır, yedi kat semanın üzerinden beni görene andolsun".3

.� JL:+IJ J:.,;JJ JL.:) I ::;,.:. 1J.l.llJ � "Hayir, erkekleri at, dağları sel için Yaratan'a andolsun." 4.

t'"J �J IJ.lJi.J



"Hayır, yüzümü Beyt'inin karşısında tutana andolsun. " 4 _r> w

ı)),,.,_� IJ.lJIJ �

"Hayır, beni kendisinden hiç bir örtünün gizlemediği Kimse'ye andolsun. "5

1 Matta, 23/16-23. 2 Necirami, Eymanü'l-Arab fi'l-Cahiliyyeti , s.21. 3 Necirami, a.g.e., s.15. 4 Ebu Ali el-Kall, Zeylü'l-Emali, s.5 1; a.g.e., s. 16. 5 Necirami, a.g.e., s.18.

416 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş "Hayır, bir perde ile kendisinden sakınılmayana andolsun" l

.ıu,JI Jı> ir :.,JI y.)I y. ıS.i.11.J ":/ "Hayır, b ana şahdamanmdan daha yakın olana andolsun."2

L..:J) I ir Jl:Jl.J 4:.).-1 ir ı,;.WI cJ-I ıS.i.11.J ":/ "Hayır, hurma çekirdeğinden hurmayı, taş parçasından ateşi çıkarana an dolsun. " 3

�' i.,,.J. y. ı ı,;l.i ıS.i.1 1.J ":/ "Hayır, taneyi Yarana ve insanları Yaratana andolsun."4

fal.o .!....:>- ir ı)l.r. ıSjJf.J ":/ "Hayır, her baktığı yerden beni görene andolsun."5

c:.l.JJ":il �LıJ c:.L:,..:.":1 1 J.lü.J ":/ "Hayır, sabahı Yaratan'a ve ruhları Dirilten'e andolsun."6

�l.J �' .ıJ � ıSjJl.J ":/ "Hayır, yıldızın ve ağacın secde ettiği Varlığa andolsun."7 c:.L:-!":11 ..J. li.J ":/

"Hayır, kişileri yoktan var edene andolsun.

_,..AJ l.J v--!J 1 y.).J ":/ "Hayır, Güneşin ve ayın Rabbi'ne andolsun."

r.-J.l.J �I YJ.J ":/ "Hayır, Ka'be 'nin ve Hacerü'l-Esved'in Rabbine andolsun." 8

1 Neciraml', a.g.e., s.17. 2 Ebu AH el-Kall, a.g.e., s.50. 3 1.Estr, Nihaye, III, 199; Necl'raml', a.g.e., s.17-18. 4 1.Esir, a.g.e., V, 49; Necl'raml', a.g.e., s.19. 5 Ebu Ali, el-Kalı, a.g.e., s.51; N eciraml', a.g.e., s. 19. 6Ebu Alt, el-Kali', a.g.e., s.50; Neciraml', a.g.e., s. 19.

7 Neciraml, a.g.e., s.21. 8 Necirami, Eymanü'l-Arab, s.22.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri I 417 Yukarda kaydettiğimiz bu yeminler, tamamen Tevhfd düşün­ cesi ve inancının mahsülü olup, İslam inanç sistemine tamamen uy ­ gundur. Şu yeminler de bu inanç sistemini aksettirmektedir:

�I v-- .Jl:Jl.J pi v-- UI [.J- �.lJl.J ':l •

"Hayır, ağaçtan ateş, taştan su çıkarana andolsun" l Bu yemi ­ nin Kur'an'ın nazmına uygun olduğunu görmekteyiz.2 r')lliJ ı.J .,u-:J ı y» ':l

"Hayır, nurun ve zulmetin Rabbi'ne andolsun". r t,J.

l.J jJ. I y» ':l

"Hayır, Hıll ve Haram bölgelerinin Rabbi'ne andolsun." 3

. ı) ':l.J u-il.r. �.lJl.J ':l "Hayır, kendisini görmediğim halde beni Gören'e andolsun."4 Bu yemin, Hz.Peygamber'in "ihsan" hakkındaki hadisini hatır­ latmaktadır. 5 •

l+::>- 1 �.J Lıı.u. L..J ':l , (v".J':ll �) 41-ılu ':l , t.p:... L..J. ':l

, J....&.



4--J IJ.J ':l

"Hayır, göğü direksiz yükseltip kaldırana, yeri yarıp döşeyene, hayata elverişli hale getirene andolsun." 6 Yine Cahiliye devrinde açıkça "Allah" ismi zikredilerek yemin edildiğini de görmekteyiz. Misal olarak:

.JJ I r ' .JJ I !"'1-1 .JJ I ır.I .ı.!ll� ı:ı\.S' .l.iJ .JJ I r l.lS' ı:ı\.S' .l.iJ .JJ I � u�l.4 \......j .JJ � ı-i' •







ifadelerini zikredebiliriz. 7 Görüldüğü gibi, Cahiliye devrinde, Hanff inancı na sahip olan kimselerin yeminlerinde Allah'a şirk koşucu ifadelere rastlamıyoruz. Onlar, daha çok Allah'ın varlığına, kudretine yemin etmişlerdir. 1 Neciraml, a.g.e., s.22. 2 36.Yasi n , 80. · 3 N eclraml, a.g.e., s .22. 4 Ebu Ali' el-Kfıll, Zeylü'l-Emali, s.51; Neclraml, a.g.e., s.26. 5 Buhfıri, Sahih, 1, 18. 6 Neciraml, a.g.e., s.25. 7 Abdürrezzak, Musannaf, VIII, 471; Neclramf, a.g.e., s.24.

418 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş 2. Müşrik Arapların Yeminleri Cahiliye devrinde, müşrikler, putlara, dikili taşlara (ensab ) kurbanlara, kurban kesilen yerlere, adak yerlerine, babalarına, anne­ lerine, atalarına Ka'be 'ye, emanete v.s. hususlara yemin etmekte idiler. İslam, bu yemin etme şekillerini ilga etmiştir. Cahiliye devri Araplannda yemin törenleri vardı. Bu devirde Araplar, yemin ettikleri veya sözleştikleri zaman bir ateş yakarlar, ateş kendilerini yakacak kadar yaklaşırlar, ateşin faydalarını sayar­ lar ve bu yemini bozmak isteyen olup olmadığını sorarlar, ateşin ba­ şında musafaha yaparak:

"Bizim kanımız sizin kanınız, sizin mahvınız, bizim mahvı­ mızdır" derlerdi. Araplar, İslam gönderilinceye kadar bu alışkanlığı devam ettirmişlerdi. Hz.Peygamber de Ensar ile yaptığı andlaşmada ( r-4-1 1 r -4-!IJ r.1l 1 r .1l 1 ) demişti. ı Yine Cahiliye Araplan yeminleştikleri zaman ellerini kana ba­ tırıyorlardı. Bu durumu Hz.Peygamber'in huzurunda yaptıklan andl a ş m ay a k a d ar sürdürdükleri anlaşılmaktadır. 2 C ahiliye Araplarının yeminleşme esnasında bir kah hazırlayıp, içine kan ve kül veya misk koyarak ellerini buna b atırdıkları haber verilmektedir. 3 Ka'be'nin inşası sırasında da ellerini kana batırarak yemin etmişlerdi. 4 Ayrıca Hz.Peygamber'in çocukluğunda " Hılfü'lMutayyibin " (Koku Sürünenler Andlaş ması) diye anılan bir andlaşma yaı:nlmış tır. Haşim oğulları , Zühreoğulları , Teym kabilesi mensupları, lbn Cüd'an 'ın evinde toplanarak bir kah içine koku koymuşlar, ellerini bu kokuya b atırarak, z alimden mazlumun hakkını alma ve yardımlaşma konusunda yeminleşmişlerdi. 5 Hz.Peygamber de, küçük bir çocuk iken amcalarıyla beraber, bu

1 l.Hişam, Sire, il, 85; Necirami, Eymanü'l-Arab, s.34-35; Hamidullah, İslam Peygamberi, I, 169.

2 t.Esir, Nihaye, 111, 386; Necirami, a.g.e., s.37. 3 1.Habib, Muhabber, s. 166; 1.Esir, a.g.e., III, 386. 4 1.tshak, Sire, s.86-87; l.Hişam, a.g.e., 1, 209. 5 1.Hişam, a.g.e., I, 141; 1.Habib, a.g.e., s. 167; 1.Esir, a.g.e., III, 149.

·

lslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 419 yemin törenine şahid olmuştu. 1 Hz.Peygamber, Cahiliye devrinde mevcut olan bu tür yemin etme şekillerini kaldırmıştır. 2 Cahiliye döneminde, Arapların hazan tuz üzerine yemin ettik­ leri de görülmektedir.3 Cahiliye devri Araplarında " Hula" denilen bir yemin çeşidi de vardı. Bu yemin, içine tuz atılan kabile ateşinin üzerine yemin etmek suretiyle gerçekleştirilirdi.4 Ayrıca Cahiliye devri Araplarından putperest olanlar, putlar üzerine yemin ediyorlardı. Bu devirde her kabilenin kendine mahsus putu veya ensabı ( dikili taş) vardı. Bunlar arasında, Uzza , Lat, Menat v.s. sayılabilir. Cahiliye devri şajrlerinden Dirhem b.Zeyd el ­ Evsi şöyle yemin etmektedir:

"Kutlu Uzza'nın sahibine andolsun, Evinin önünde sarifbulunan ilaha andolsun." "Sarif'in Mekke 'den altı mil uzakta bir yer ismi olduğu kaydedilmiştir. 5 Ebu Cündüb el-Hüzeli el-Kırdi de, tutkun olduğu bir kadın hakkında söylemiş olduğu şiirinde Uzza'nın bulunduğu Sükam tepesine and içmektedir: "Bütün varlığıyla yemin etmişti, bütün bir yemin, Sükam tepelerini kutlulaştıran tepeye and içmişti. Elbisemi göndermezsen git, Hayatımızın sonuna kadar seninle asla konuşmayacağım."6 Cahiliye Arapları hazan büyük putların üçüne birden yemin ederlerdi:

1 !.Hişam, a.g.e., 1, 141-142; Buhaıi, el-Edebü'l-Müfred, s. 199; A.b.Hanbel, Müsned, 1, 190.

2 Buhaıi, Sahih, VII, 92; Müslim, Sahih, iV, 1960-1961; E.Davud, Sünen, III, 338; Tirmiz1, Sünen, iV, 146; A.b.Hanbel, Müsned, V, 6 1. 3 1.Esir, a.g.e., iV, 354; Nee1ram1, a.g.e., s.37. 4 Cevheri, Sıhah, V, 1855; Pedersen, 1.A., Kasem maddesi, VI, 374. 5 1.Kelbi, K.Asnam, s.14; Tere: Putlar Kitabı, s.33. 6 1.Kelbi, a.g.e., s.14; Tere: s.32.

1

420 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş .i�_, � J.;JI_, u')IJI_, � "Lat'a, Uzza'ya ve Menat'a andolsun. " 1 el-Mütelemmis de, Amr b .el-Münzir hakkındaki taşlamasında Lat üzerine yemin etmektedir:

Jz� yl-;�I_, u')IJI_, , �-'

-



�l .J.i> ı,;;�.,,1' 1

"Sen beni taşlama korkusundan sürdün, fakat hayır, Lat ve dikilmiş taşlar hakkı için benden kurtulamazsın." 2 Kuzaa, Lahm, Cüzam , Amila ve Gatafan'ın Suriye taraflarında Ukaysir isimli bir putları vardı. Bu kabileler Ukaysir üzerine and içerlerdi. Züheyr b.Ebi Sülma , Ukaysır'dan şöyle bahsetmiştir: . ı

:1

·Li.1 1 .W .;.ı.,....., L.'.J

V- 1'.J ("! •

-

-

1.al.>. �-\tı ı..ı l-;L ı:..iJ.> •



"Ukaysır'ın dikili taşlarına and içtim,

Başların ve bitlerin kazındığı yere and içtim."3 C ahiliye devrinde dikili taşlara yemin etme alışkanlığı da vardı. el-Harisü'l-Ka'b kabilesinden Amr b .Cabir ensaba şu şekilde yemin etmektedir:

. ı_,�.;!� ,:,1 yl-;�� ı:..iJ.>.J

-

4-ı.r � � � ı:..iJ.>

" Gutayflılar yemin etti, sürülerini çekmeyecekler, Ben de, ensaba (dikili taşlara) yemin ediyorum ki, onları tehdid etmeyeceğim. "4 Ezd es-Serat 'ın da, " Aim" denilen bir putları vardı. Zeyd el­ Hayr (Zeyd el-Hayl et-Tfü) Aim'e şöyle yemin etmektedir:

.��-'� �l..::-ı l.. .J.Jj �-'

-

�.iA J.i ı:, I 4 � V" �

"Önüne gelene onları bozgı,ına uğrattığını söylüyorsun. Aim'e andolsun ki, onların şekillerini bile tammıyorsun."5

1 Nec!rami, a.g.e., s.26. 2 t.Kelbi, K.Asniim , s.12; Tere: s.31. 3 1.Kelbi, a.g.e., s.25; Tere: s.42.

4 t.Kelbf, K.Asnam, s.27; Tere: Putlar Kitabı, s.31. 5 l.Kelbi, a.g.e., s.26; Tere: s.43.

lslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 421 Kureyş kabilesi ise, İsaf ve Naile adlı putlar üzerine and içerdi. Ebu Talib, Kureyş kabilesi, Haşimoğulları ile yeminleş tiği zaman, İsaf ve Naile'ye and içerek şöyle demişti: "Soyumu ve kabilemi Ka'be 'nin yanında topladım, Çizgili Yemen örtüsünden giysisini tuttum. A'şarlar'ın bineklerini çöktürdükleri yerde, İsaf ve Naile'den çıkan sulara andolsun . " 1 Evs v e Hazreç kabileleri d e Menat'a yemin ederlerdi. Abdüluzza b.Vedi'a el-Müzeni , Menat'a şöyle yemin etmişti:

"Burada gerçek, samimi bir yemin ettim, Hazreç kabilesinin kurban yerinde, Menat'ın yanında."2 Yukarda örneklerini verdiğimiz, putlara yemin etme alışkanlı ğını İslam kabul etmeyerek, şiddetle yasaklamıştır. Hz.Peygamber: "Putlara ve b abalarınıza yemin etmeyiniz"3, "Sizden her kim yemin eder ve yemininde Lat ve U zza hakkı için derse, hemen arkasından La.ilahe illallah desin"4 buyurmuştur. · İbn Abbas'ın bildirdiğine göre, İslam'dan önce, Kabe'nin önünde Hatim üzerine yemin edilir, yemin . e den şahıs kamçısını, ayakkabısını, yayını Hıcr 'e atardı.5 Bu hareket, aralarındaki ye­ minleşmeye delil sayılırdı. 6 1

Ayrıca Cahiliye döneminde Arapların, Ka'be'ye yemin ettiklerini görmekteyiz. Hz.Peygamber, bu yemin şeklini kabul etmemiş, tashih ederek, Ka'be'nin Rabbi'ne yemin edilmesini emretmişlerdir.? 1 1.Kelbi, a.g.e., s.19; Tere: s.37. 2 t.Kelbi, a.g.e., s.10; Tere: s.30. 3 Müslim, Sahih, III, 1268; Nesai, Sünen, VII, 7. 4 Müslim, Sahih, III, 1267-1268; E.Davud, Sünen, III, 568-569; Tirmizi, Sünen, iV, 116; Nesai, Sünen, VII, 7; l.Maee, Sünen, 1, 678. 5 Buhfiri, Sahih, iV, 238. 6 Ayni, Um detü'l-Kari, XVI, 299. 7 E.Davud, Sünen, 111, 570; Tirmizi, Sünen, iV, 1 10; Nesai, Sünen, VII, 6.

422 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş Yine Cahiliye devrinde Araplar, baba ve annelerine, atalarına yemin etmekteydiler. Hz.Peygamber bunu yasaklayarak, yemin eden kimsenin Allah'a yemin etmesini emretmiştir. 1 Cahiliye devrinde, emanete yemin edildiğini, Hz.Peygamber'in bunu yasakladığını bilmekteyiz. 2 Johs Pedersen , Zeyd b .Ali 'ye atfen Hz.Peygamber'in saadeti üzerine yemin ettiğini söylemekte ise de, bu husus diğer sa­ hih hadis kaynakları tarafından teyid edilmemektedir. Aynca, Hz.Peygamber'in bu konudaki buyruklarına ve uygulamalarına zıt düşmektedir. Bu sebeble Hz.Peygamber'in, saadetine değil, bilakis kendisine bu saadeti bahşeden Allah'a yemin etmesi muhtemeldir.3 Hz.Peygamber, İslam'dan başka din üzerine yemin edilmesini de yasaklamıştır. 4 Cahiliye devrinde müşrik Araplar, çoğunlukla tabiat tezahür­ leri üzerine yemin etmekteydiler. Yemin ettikleri varlıklar arasında su, yer, hava, nur, ışık, karanlık v.s. hususlar sayılabilir. Sevad b.Karib ed-Devsi şöyle yemin etmişti: .ı!ll.ı.1 1.J J.J_,..!J l.J

.ı!LU.l.J



�� ı-J'

"Işığa ve zifiri karanlığa, aydınlığa ve karanlığa yemın ederim"5 Şunlar da Cahiliye devri yeminlerindendir: •

.:.ı�W IJ "i .:.ıW"l)l.J "i .:.ıli,;lhJl.J "i .:.ılJ "i Ul.J "i L...J l.J "i •





,.

,.

"Hayır, göğe, suya, yıldızlara, doğan ve batan yıldızlara, yüzen yıldızlara andolsun. "6

1 Buhfıri, Sahih, IV, 235; VII, 221; Müslim, Sahih, III, 1266-1267; E.Davud, Sünen, III, 569; Tirmizi, Sünen, IV, 109; Nesru, Sünen, VII, 4-5.

2 E.Davud, Sünen, III, 571; A.b.Hanbel, Müsned, V, 352. 3 Pedersen, 1.A. Kasem maddesi , VI, 374. 4 Buhfıri, Sahih, II, 99; VII, 84, 223; Müslim, Sahih, I, 104-105; E .Davud, Sünen, III, 573-574; Tirmizi, Sünen, IV, 1 15; Nesru, Sünen, VII, 5-6, 19, 1.Mace, Sünen, I, 678679.

5 Necirami, Eymanü'l-Arab, s.37-38. 6 Necirami, a.g.e., s.27.

lsldm'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 423 "Güneşin doğuşunun güçlendirdiği, gecelerin uzunluğunun süre­ sini uzattığı bir yeminle andolsun. " 1 Cahiliye devrinde kurbanlık hayvanlara, bu hayvanların sahip ­ lerine, develeri koşturanlara yemin etmekteydiler:

.JJ� �.) �.u ı_, "i "Hayır, Batha vadisinde deveyi koşturanlara andolsun. "2 ·� � uW l) I_,

"i

"Hayır, Batn-ı Cem'de (Müzdelife) deveyi koşturanlara andol­ sun." 3 Nuhaykatü'l-Fezar1, Amir b .et-Tufeyl'e seslenirken Mina ve Gabgab'a koşan develere yemin etmektedir:

.�Li � ı)I uWl) I.,

-

l:..L..) � u.)..li ) r�lt

"Ey Amir, eğer mızraklarımız sana erişebilseydi, Mina'ya ve Gabgab'a koşan develer hakkı için."4 Yiiıe Cahiliye devrinde Arapların, ömür ve hayata and içtikleri de bilinmektedir: " Ömrüne andolsun." (�-' ) , ( .!l.raJ ) "Hayatına yemin olsun." 5 Bazan da:

( t:S')I ı.) u.JJ )_, .!ll.i j.A.il "i ) "Semadan atlasam bile bunu yapmam" derlerdi. 6 Buraya kadar kaydettiğimiz yemin çeşitleri, İslam tarafından kabul görmemiş, Hz.Peygamber ashabını Allah'tan başka şeylere yemin etmekten sakındırmıştır.? 1 Necirami, Eyminü'l-Arab, s.35. 2 Ebu Ali el-Kali, Zeylü'l-Emali, s.5 1 . 3 el-Killi, a.g:e., s.51; Necirami, a.g.e., s.23. 4 1.Kelbi, K.Asnam, s. 14; Tere: Putlar Kitabı, s.33; 1.Hişam, Sire, 1, 87; !.Esir, Ni­

haye, 111, 341; Mi na'da Uzza putunun kurban kesilen m eydanına Gabgab deni ­ lircp.

5 Abdürrezzak, Musannaf, VIll, 470; Necirami, a.g.e., s.31. 6 Necirami, a.g.e., s.15. 7 Buhari, Sahih, VII, 221-222; Müslim, Sahih, III, 1266-1267; E.Davud, Sünen, 111, 569-570; Tirmizi, Sünen, iV, 1 10; Nesiii, Sünen, VII, 4.

424 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş Kur'an-ı Kerim'de Allah'ın, Güneş, ay, sema, yıldızlar, zaman gibi kainatta bulunan varlıklara yemin ettiği görülmektedir. Kur'an­ 'da bazı surelerin başlarında bulunan bu yeminler, okuyucunun dik­ katini daha başlangıçta çekmektedir. Bu sureler, Saffat , Buruc, Tarık, N�cm, Fecr, Şems, Leyl , Duha , Tur, Zariyat , Mürselat , Tin , Naziat , Adiyat gibi sürelerdir. Bu yeminlerden maksadın, Allah'ın indirdiği ayetlerini yeminlerle teyid ederek, işaret edilen ş eyin kadrini yüceltmek gayesi taşıdığı nakledilmekte dir. 1 Cahiliye devrinde, sıla-i rahmi kesmeye yemin etme alışkanlığı vardı. Hz.Peygamber, akraba ile ilişkileri kesmeye, günah işlemeye yemin edilmesini yasaklamıştır. 2 Yine Cahiliye devrinde tüccarlar, mallarını satabilmek için yemin etme adetindeydiler. Bu durum da Hz.Peygamber tarafından yasaklanmıştır. 3 Konumuzla ilgili olarak Johs Pedersen: "Mamafih icabında Ömer, Ebu Bekr hatta Peygamber b ile, ecdad üzerine yemin etmişlerdir."4 demektedir. Pedersen aynı makalesinin, hemen bir ön­ ceki cümlesinde "Ecdad üzerine yemin etmeyi bilhassa Peygamber takbih etmiştir" 5 diyerek tenakuza düşmüştür. Hz.Peygamber'in atalara yemin etmeyi yasakladığını daha önce zikretmiştik. 6 Yine Pe dersen: "Yemin ederi, bazı mücbir sebebler dolayısıyle yeminini bozabilir. İslamiyetten önceki devirde olduğu gibi , İslamiyette de umum muvacehesinde b u neviden bir beyanatta bulunurken elbisenin bazı kısımları koparılır veya yırtılırdı. . . "7 demektedir . . Cahiliye devrinde, yemin bozulurken elbisenin bazı kısımlarının koparıldığı veya yırtıl dığı b ir alışkanlık halinde ise de, İslam devrinde bu tasvib görmemiş, Cahiliye devrinde kalan ve hurafe halinde devam eden bir adet durumunda kalmıştır. Ayrıca Pedersen "Pişman olununca bütün yeminlerden keffaret ile kurtulma çareleri

1 Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, s.168-169. 2 E.Davud, Sünen, il, 641; Nesfıl, Sünen, VII, 12; 1.Mace, Sünen, I, 682. 3 Bu harf, Sahfh, III, 12, 160-161; VIII-124; Müslim , Sahfh, I, 102-103; Nesiif, Sünen, VII, 245-24 7.

4 Pedersen, 1.A., Kasem m addesi, VI, 376. 5 Pedersen, a.g.m., VI, 376. 6 Buhiirf, Sahfh, VII, 221; Müslim, Sahih, III, 1266-1267. 7 Pedersen, a.g.m., VI, 377.

lsldm 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 425 Yahudilik'ten geçmişe benziyor." 1 demektedir. Yemin ilk defa İslam tarafından ortaya konulmamış, insanın varolduğu her devirde, yemin etme alışkanlığı da var olmuştur. Bu sebeble, Allah'ın kullarına bir rahmet ve kolaylık olarak bahşettiği yemin keffaretinin, sadece Yahudiliğe mahsus olduğunu iddia etmek hatalıdır. Allah, sadece yahudilere buyruklarını iletmemiş, aksine zaman zaman bütün insanlığa buyruklarını b ildirmiştir. Bu yüzden, b ütün Tevhid dinlerinde yemin keffareti konusunun bulunması kuvvetle muhtemeldir. J.Pedersen, yeminle ilgili olarak şu genel kanaate varmaktadır:" . . . Bu gördüklerimizden çıkan netice İslamiyette ve Araplarda yemine müteallik halk adetleri ara sında esaslı hiç bir fark bulunmadığıdır. Mamafih yemin hususunda İslamiyete has bazı kaideler mevcuttur" 2 Pedersen'in bu görüşlerine katılmak mümkün değildir. Çünkü kendileri, Arap halk adetleri ile İslamiyet arasında bu konuda bir fark görmüyorlar. Halbuki, yemin konusunda İslamiyete has bazı ka­ ideler değil, İslamiyete mahsus, Tevhid prensiplerine dayanan temel kaideler, çok esaslı farklar mevcuttur. Bir tarafta Allah'a şirk koşan, putlara, kurbanlara, kurban yerlerine, emanete Kabe 'ye, ana-babaya, ecdada, dikili taşlara, tabiat olaylarına yemin eden, müşrik bir toplumun alışkanlık ve uygulamaları; öbür tarafta ise, her şeyi bir olan Allah'a ve Tevhid esaslarına dayandıran yepyeni bir din ve bu konuda getirdikleri, tasvibleri, takbihleri. Aradaki, Tevhid esasına dayanan bu esaslı farklar görmezlikten gelinemez.

1 Pedersen, a.g.m., VI, 377. 2 Pedersen, a.g.m., VI, 377.

426 I Dr:ç.Dr. Ali Osman Ateş VI- KASAME

Katili meçhul olan ve üzerinde katil eseri (levs) bulunan bir maktülün bulunduğu yer halkından elli kişinin, hususi bir şekilde yemin etmelerine "kasame " denilmektedir. 1

A- YAHUDİLİKTE KASA:ME Tevrat'ta bulunan ifadelerden, Yahudilik'te de kasameye benzer bir uygulamanın mevcut olduğunu görmekteyiz. Tevrat bu konuda şöyle demektedir: "Allah'ın Rabbin mülk edinmek için sana vermekte olduğu diyarda, kırda düşmüş ve kimin tarafından vurulduğu bilinmeyen öldürülmüş bir adam bulunursa, o zaman senin ihtiyarların ve hakimlerin çıkacaklar ve öldürülmüş adamın etrafında olan şehirlere olan uzaklığını ölçecekler ve vaki olacak ki, öldürülmüş adama en ya­ kın olan şehrin ihtiyarlan sığırlardan çalıştırılmamış ve boyunduruk taşımamış genç bir inek alacaklar. Ve şehrin ihtiyarlan ineği sürül­ memiş ve ekilmemiş bir yer olan akan bir vadiye indirecekler ve orada, vadide ineğin boynunu kıracaklar. Ve Levi oğulları, kahinler yaklaşacaklar, çünkü Allah'ın Rab kendisine hizmet etmek için ve Rabbin ismiyle mübarek kılmak için onları seçti ve her davada ve her döğüşte onların sözüne göre olacaktır. Ve o şehrin bütün ihtiyarlan, öldürülmüş olan adama en yakın olanlar, vadide boynu kırılmış olan ineğin üzerinde ellerini yıkayacaklar ve cevap verip diyecekler: Elle­ rimiz bu kanı dökmedi ve gözlerimiz onu görmedi. Kurtardığın kav min lsrail'e bağışla, Ya Rab ve kavmin İsrail arasında suçsuz kan bırakma. Ve kan onlara bağışlanacaktır. Ve Rabbin gözünde doğru olanı yaptığın zaman suçsuz kanı aranızdan kaldıracaksın." 2 1 Serahst, Mebsut, XXVI, 106; Bilmen, Istılahat-ı Fıkhıyy� Kamusu, III, 156. 2 Tevrat, Tesniye, 2 111-9.

·

lslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitfıb Örf ve Adetleri / 427 İslam, Yahudilik'te mevcut olan kasame uygulamasını tashih etmiş, vadide boynu kırılmış ineğin üzerine elleri yıkamak gibi hurafelerden temizleyerek, kabul etmiştir. ! Ayrıca İslam, maktülün cese ­ dinin bulunduğu yere en yakın yerleşim yeri halkının, kasameye muhatab tutulmasını da benimsemiştir. 2 Kasamenin Tevrat'ta da mevcut oluşu, bunun menşeinin Hz.İbrahfm 'e kadar çıktığını düşündürtmektedir. Çünkü benzeri bir uygulama, Cahiliye döneminde Abdülmuttalib tarafından .tatbik e dilmiştir. Tevrat'ta da bu konuda hükümlerin bulunması, Abdülmuttalib'in Araplar arasında kasame hususundaki hükümleri ilk koyan kimse olmayıp, kasameyi Cahiliye devrinde uygulayan ilk kişi olduğunu hatıra getirmektedir. Kısacası, kasamenin ilahi menşee dayanan bir uygulama olup, Hz.İbrahfm'in Hanif dininin bir esası olarak İslam öncesinde hem Yahudilik'te, hem de Araplarda devam ettiği düşünülebilir.

B- CAHİLİYE DEVRİNDE KASAME Kasame Cahiliye devrinde de mevcuttu. İbn Abbas, bu konuda ş öyle demektedir: " C ahiliye devrinde ilk kas ame , bizim Haşimoğulları arasında olmuştur. Haşimoğullarından birini, Kureyş 'in başka bir kabilesinden bir adam develerine çoban tutmuş ve develerinin yanına götürmüştü. Daha sonra, Haşimoğulların dan çuvalının bağı kopan bir adam, çobanın yanından geçerken, Bana bir yular ver, çuvalımın ağzını bağlayacağım, korkma deven kaçmaz diye yalvarmıştı. Çoban, çuvalı bağlaması için yuları adama vermiş, develer götürülüp yerlerine bağlanınca, bir tanesi yularsız kalmıştı. Deve sahibi, çobana: Bunun yuları nerede, develerin arasında bu deve neden bağlanmadı? diye sormuştu. Bunun üzerine çoban: Onun yuları yoktur demişti. Develerin sahibi: Peki onun yuları nerede? deyince, çoban: Haşimoğullarından çuvalının bağı kopan bir adam yanımdan geçerken, bana bir yular ver, çuvalımın ağzını bağlayayım, korkma deve kaçmaz diye yalvardı, ben de yuları verdim deyince, develerin sahibi olan adam, bir sopayla çobana vurarak, ölümüne sebeb ol­ muştu. Çoban ölmeden önce, o sırada yanından geçmekte olan bir Yemenli'ye: Hac mevsiminde Mekke'de bulunacak mısın? diye sor­ muştu. Yemenli de: 'Hayır, şimdilik hacca gitmeyeceğim, belki ilerde giderim' demişti. Bunun üzerine Haşimi çoban, Ne zaman gidersen, 1 Buhaıi, Sahih, VIII, 42-44; Müslim, Sahih, III, 129 1-1295; E.Davud, Sünen,

IV,

655-660; Tirmizf, Sünen, IV, 30-3 1 ; Nesaf, Sünen, VIII, 5-12; 1.Malik, Muvatta', II, 877-883; A.b.Hanbel, Müsned, IV, 62; V, 375, 432.

2 Beyhaki, Sünenü'l-Kübra, VIII, 126; Serahsf, Mebsut, :XXVI, 1 11.

428 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş oraya bir dileğimi iletir misin? deyince, adam: peki demişti. Bunun üzerine Haşimi çoban: Hacca gittiğin zaman orada: Ey Kureyşliler! diye bağır. Kureyşliler toplanınca, Ey Haşimoğulları! diye b ağır. Onlar da toplanınca, Ebu Talib 'i sor. Onu görünce, ona: Filan kim­ senin bir yular yüzünden beni öldürdüğünü söyle demişti. Çok geçme ­ den Haşimi çoban ölmüştü. Çobanı, develerini gütmesi için tutan adam, daha sonra Ebu Talib'in yanına vardığı zaman, Ebu Talib: Adamımıza ne oldu? diye sormuştu. Adam da: Hastalandı, kendisine iyi baktım ama iyileşmedi, öldü. Götürüp defnettim demişti. Bunun üzerine Ebu Talib, O, iyiliğine layıktı demişti. Bir zaman sonra, Ha­ şimi çobanın dileğini iletmesini vasiyyet ettiği Yemenli şahıs, Hac mevsiminde Mekke 'de bulunduğu sırada, Ey Kureyşliler! diye ba­ ğırmış, Kureyşliler toplanınca: Ey Haşimoğulları! diye b ağırmıştı. Haşimoğulları toplanınca, Ebu Talib nerede? deyince, Ebu Talib, Be­ nim diye cevap vermişti. Yemenli adam Ebu Talib'e : Filan çoban, sana dileğini ulaştırmamı vasıyyet etti. Onu filan adam bir yular yü­ zünden öldürdü demişti. Bunun üzerine Ebu Talib, öldüren adama giderek, ona: Sana söyleyeceğim üç şeyden birini kabul edeceksin; ya yüz deve vereceksin, çünkü sen hataen, kasıtsız olarak adamımızı öl­ dürdün. Yahut senin öldürmediğine kavminden elli kişi yemin edecek Bunları yapmak istemezsen onun yerine seni öldüreceğiz demiştL Bunun üzerine, çobanı öldüren adam, kavminin yanına giderek du­ rumu anlatınca: Senin öldürmediğine yemin ederiz demişler. Bunlar­ dan bir şahsın karısı olup, kocasına bir oğlan çocuğu dünyaya getiren Haşimoğullarından bir kadın, oğlunu Ebu Talib'e. getirerek, Ey Ebu Talib , bu oğlumu elli kişiden birinin yerine kabul etmeni ve başkaları yemin için hapsedilirken onu hapsetmemeni rica ediyorum demişti. Ebu Talib de bunu kabul etmişti. Onlardan başka bir adam gelerek, Ey Ebu Talib, yüz devenin yerine elli adamın yemin etmesini iste ­ mişsin. Her adama iki deve düşer. İşte iki deve. Bunları benim yerime kabul et. Beni yeminim için hapsetme demişti. D aha sonra kırksekiz kişi gelerek, çobanı kiralayıp sopayla vuran adamın katil olmadığına yemin etmişlerdi. İbn Abbas diyor ki: Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, bir yıl geçmeden yemin eden kırksekiz kişi den kırpar bir göz kalmadı. 1 Cahiliye devrinde kasame yapılmasına s ebeb olan şahsın Haddaş b .Abdillah b . Ebl Kays · Ç.Abdivedd b.Nasr b .Malik olduğu ve yanında ücretli olarak çalışan Amir (Amr) b.Alkame b.Abdilmuttalib b.Abdimenafı öldürdüğü kaydedilmektedir. 2 1 Buhaıi, Sahih, IV, 236-237; Nesfıi, Sünen, VIII, 2-4. 2 1.Habfb, Muhabber, s.335-336.

lslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri I 429 Cahiliye devrinde m evcut olan kas ame uygulamasını, Hz.Peygamber'in tasvib ettiğini görmekteyiz. l Cahiliye devrinde Ebu Talib 'in uyguladığı kasameye katılanlar arasında, bir de çocuk yer almıştır. 2 İslam'da ise, kasameye çocuklar, kadınlar, deliler, ve köleler katılamazlar.3 Hz.Peygamber zamanında kasame uygula­ ması şu şekilde cereyan etmiştir: "Abdullah b .Sehl ile Mes'ud b.Zeyd'in oğlu Muhayyısa , bir hurma mevsiminde Hayber'e doğru yola çıktılar. Bu iki arkadaş, Hayber'e vardıklarında hurmalık lardaki işlerine ayrıldılar. Bir müddet sonra Muhayyısa, Abdullah b.Sehl'i bir çukurda öldürülmüş olarak buldu ve onun cenazesini defnetti. Bu kati hadisesinden dolayı yahudiler suçlandı. Daha sonra Muhayyısa ile kardeşi Huveyyisa b.Mes'ud , yanlarında Abdurrahman b.Sehl olduğu halde H z .Peygamb ere gelerek, durumu anlattılar. Hz. Peygamber: "Bu cinayetin Hayber Yahudileri tarafından işlendiğine elli defa yemin eder ve arkadaşınızın diyetine veya katili cezalandırmaya hak kazanır mısınız?" diye teklifte bulundu. Onlar da, "Yanında bulunmadığımız ve görmediğimiz bir cinayet hakkında nasıl yemin ederiz? diye çekindiler. Hz.Peygamber de: "Öyle ise, yahudiler elli yemin ile isnad ettiğiniz cinayet suçundan beraet ederler" buyurdu. Davacılar ise: "Ya Rasulallah, kafirler güruhunun yeminlerini nasıl kabul ederiz?" diye razı olmadılar. Bunun üzerine Hz.Peygamber, ölenin diyetini kendisi verdi. 4 Caetani, bu konu ile ilgili olarak, Hz.Peygamber'in kasame denilen İslam öncesi müşriklik usulüne müracaat ettiğini söylemektedir.5 Caetani'nin, kasameyi kadim müşriklik usulü diye tavsif etmesi hatalıdır. Çünkü kasame, Yahudilikte de mevcut olup, Cahiliye devri Araplarında da devam eden bir müessesedir.

1 Müslim, Sahih, III, 1295; Nesili, Sünen, VIII, 5; A.b.Hanbel, Müsned, iV, 62; V, 375, 432.

2 Buhfıri, Sahih, iV, 237. 3 Serahsi, Mebsut, XXVI, 120-121; Bil men, lstılahat-ı Fıkhıyye Kamusu, 111, 168169.

4 Buhfıri, Sahih, VIII, 42-44; Müslim, Sahih , III, 129 1- 1295; E .Davud, Sünen, iV, 655-660; Tirmizi, Sünen, iV, 30-31; Nesfii, Sünen, VIII, 5-12; l.Malik, Muvatta', il, 877-878.

5 Caetani, İslam Tarihi , V, 189.

430 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş Daha sonraları Hz.Ömer'in de kasame uyguladığı kaydedil­ mektedir. 1 Diğer bir rivayette de, Hz.Peygamber'den sonra Hulefü-i Raşidin'in de kasameye başvurdukları zikredilmektedir. 2 Cahiliye devrinde, kasame yaparak tesbit edilen sanığın öldü­ rüldüğü haber verilmektedir. 3 İslam'da ise, kasame sebebiyle kısas yapılıp yapılmayacağı ihtilaf konusu olmuştur. Hz.Peygamber'in, Nasr b.Mfilik oğulları ndan bir kimseyi Taif e yakın B ahratü'r-Ruğa denilen yerde, Leyyetü'l-Bahra semtinin kenarında kasame sonucu öldürdüğü nakledilmektedir. Kasameye sebeb olan katil ve maktulün aynı kablleden oldukları zikredilmektedir. E.Davud, bu rivayetlerin munkatı' olduğunu söylemektedir.4 Bu rivayetlerde Hz.Peygamber'in, kasame ile kısas uyguladığı bildiriliyorsa da bu husus , İslam hukukçularının çoğu tarafından kabul edilmemiştir. 5 Ayrıca, bu konudaki rivayetler sened b akımından kusurludur. Yukarda kaydedildiği gibi, Hz.Peygamber, H ayber'de öldürülen Abdullah b.Sehl (r.a.) için yaptığı kasamede kısasa hükmetmemiştir. 6 Ayrıca, kasame ile kısas uygulanmayıp diyet ödeneceğine dair rivayetler de mevcuttur.7 Sonuç olarak, kasamede zan olduğu ve katil belli olmadığı için kısas uygulanmamış ve diyete hükmedilmiştir.

1 Buhiirf, Sahih, VIII, 44; Beyhaki, Sünen, VIII, 123-124. 2 Buhiirf, Sahih, V, 7 1 . 3 Serahsi, Mebsut, XXVI, 109; 1.Esir, Nihiiye, iV, 62. 4 E.Diivud, Sünen, iV, 660; K.Merasil, s.29; Beyhaki, a.g.e., VIll, 127. 5 Serahsi, a.g.e., XXVI, 120-121; Bilmen, lstılahfıt-ı Fıkhıyye Kfımı1su, 111, 168-169. 6 Buhfırf, Sahih, VIII, 42-43; Müslim, Sahih, III, 1291-1295. 7 Buhfırf, Sahih, VIII, 42-44; Beyhaki, Sünen, VIII, 129; 1.Esir, Nihfıye, iV, 62; Hi n­ di, Kenzü'l-Ummfıl, XV, 69-70.

lslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 431 VII- şAfıİTLİK

A- YAHUDİLİK'TE ŞAHİTLİKLE İLGİLİ UYGULAMALAR Tevrat, insanların hakimler önünde değişik sebeblerle birbirleri için şahitlik yapmalarını belli kurallara bağlamıştır. Bunlar, doğru­ luk, hakka saygı, yalandan kötülükten sakınma gibi hususlardır. Tevrat'a göre, bir şahsa isnad edilen suçun sabit olabilmesi için en az iki şahit gereklidir. Bir kişinin şahitliği yeterli değildir. 1 Yine Tevrat, bir suçtan dolayı öldürülecek kimsenin iki veya daha fazla şahidin sözü ile bu hükme müstehak olmasını emretmiştir. 2 Tevrat, yalancı şahitliği şiddetle yasaklamış, karşılığında ağır cezalar getirmiştir: "Ve İşte eğer şahit yalancı şahitse ve kardeşine karşı yalan yere şehadet etmişse, o zaman kardeşine yapmayı dü­ şündüğü ne ise kendisine yapacaksınız ve aranızdan kötülüğü kaldıracaksınız." 3 İslam, bir hususun sabit olabilm �si için gerekli olan şahit mik­ tarını ilgili meseleye göre tayin etmiş, her mesele için iki şahidi ye­ terli görmemiştir. Zina haddinin tatbiki için, en az dört erkek şahit gerekirken, diğer. hadler ve kısas konularında iki erkek şahit aranır, bunlarda kadınların şahitliği kabul edilmez. Kul haklarına ait konu­ larda iki erkek veya bir erkek iki kadın şahit bulunması gerekir, bun­ larda yalnız kadınların şahitliği yeterli değildir. Ancak, erkeklerin 1 Tevrat, Tesniye, 19/15. 2 Tevrat, 'Sayılar, 35/30; Tesniye, 17/6-7. 3 Tevrat, Tesniye, 19/16-19.

432 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş bulunması mümkün olmayan yerlerde, m ala ait konularda yalnız kadınların şahitliği makbüldür. Söz gelimi, kadınlar hamamında iş­ lenen bir cinayetten dolayı gerekli diyet konusuna, yalnız kadınların şehadeti kabul edilir. l İslam, zinanın sabit olabilmesi için dört erkek ş ahit istemiş ve bu hususta Yahudiliğin iki şahit uygulamasını b enimsememiştir.2 Yine İslam, hadler ve kısas konusunda iki şahidi yeterli görerek Tev­ rat'ı tasvib etmiş, ancak bu konularda kadınların şahitliğini kabul etmeyerek Tevrat'a muhalefet etmiştir.3 Kur'an-ı Kerim, had ve kısa­ sın dışındaki konularda iki erkek şahit getirilmesini; bulunmadığı takdirde bir erkek ve iki kadın şahit getirilmesini emretmiştir.4 Bazı hadfslerde bildirildiğine göre Hz.Peygamber, kadının· şahitliğinin bir erkeğin şahitliğinin yarısı gibi olup, iki kadının şahitliğinin, bir erke ğin şahitliğine eşit olduğunu bildirmiştir� 5 Yine Hz.Peygamber, zina dışınd*i bütün suçlarda iki şahit istemiştir. Ayrıca cinayet davasını isbat için de, iki şahit istediği kaynaklarda zikredilmektedir. 6 Diğer bir hak talebinde Hz.Peygamber, iki şahidin olmasını şart koşmuş ­ tur.? İslam da, yalancı şahitliği (şehadet-i zur) şiddetle yasaklamış ­ tır. Kur'an-ı Kerim, şahitlikte doğru olunmasını ve yalan yere şahitlik yapılmamasını emrederek, mü'minlerin yalan yere ş ahitlik yapmamaları gerektiğini bildirmiştir. 8 Hz.Peygamber de yalancı şahitliği şiddetle yasaklamış, yalancı şahitliğin, Allah'a şirk koşmak gibi bü­ yük günahlardan olduğunu bildirmiş, Kıyamet'te, Cehennem 'i hak ettiği kendisine bildirilmeden yalancı şahidin Allah'ın huzurundan ayrılamayacağını söylemiştir. 9 1 Mevsılf, el-İhtiyar, Il, 140; Bil men, Istılahat-ı Fıkhıyye Kamusu, VIII, 123; Heffe ning, l.A., Şahit m addesi, XI, 282.

2 4.Nisa, 15. 3 Bilmen, lstılahat-ı Fıkhıyye Kamusu, 111, 193. 4 2.Bakara, 282; 65. Talak, 2. 5 Buhari, Sahih, 1, 78; Müsl i m , Sahih, 1, 86-87; E.Davud, Sünen, V, 59; Tirmi zf, Sü n en , V, 10; l.Mace, Sünen, il, 1326-1327.

6 E .Davud, Sünen, iV, 66 1-662; Nesfü, Sü nen, VIII, 12. 7 Buhari, Sahih, III, 159; Müslim , Sahfh, 1, 123. 8 5.Maide 8; 22.Hac, 30-31; 25. Furkan, 72. 9 Buhari, Sahfh, VIII, 36, 48-49; Müslim, Sahfh, 1, 9 1 ; E.Davud, Sünen, Tirmizf, Sünen, iV, 3 12; l.Mace, Sünen, il, 794.

iV, 23-24;

İslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 433 İslam, yalancı şahide uygulanacak ceza konusunda Yahudilik­ ten farklı bir uygulama getirmiştir. Kur'an-ı Kerfm, yalan yere zina isnad eden fakat dört şahit getiremeyen kimselere seksen deynek vurulup, şahitliklerin kabul edilmemesini emretmiştir. 1 Hz.Ömer de, yalancı şahide ceza olarak kırk sopa vurdurur, yüzünü siyaha boyatır ve azarlardı. Ebu Hanffe de yalancı şahidin halk içinde teşhir edilmesi görüşündedir. 2

B-HIRİSTİYANLIK'TA ŞAHİTLİKLE İLGİLİ UYGULAMALAR İnciller 'de kaydedildiğine göre, Hz. İsa , kabahat ve cürüm lerin iki veya daha fazla şahidin sözü ile sabit olmasını istemiştir. Bu durum, Tevrat'ın bu konudaki hükümlerine uygun bulunmaktadır: "Eğer kardeşin sana karşı günah işlerse, git yalnız onunla senin arandaki kabahatini kendisine göster, seni dinlese kendisini kazan­ dın. Fakat seni dinlemezse, yanına bir ya da iki kişi daha al da, iki veya üç şahidin ağzı ile her söz sabit olsun. "3 "Ve eğer ben hükmedersem bile benim hükmüm doğrudur, çünkü yalnız değilim; fakat ben ve beni gönderen Baba ve iki adamın şehadetinin doğru olduğu sizin şeriatinizde de yazılıdır. "4 Bir konuda bir hükmün sabit olabilmesi için, en az iki şahit bulunmasını Pavhis da emretmektedir.5 Yahudilik'te şahitlerin miktarı ile ilgili olarak kaydedilen hususlar, Hıristiyanlık'ta da ge çerlidir. İslam, şahitlerin miktarını olaylara göre tayin etmiştir. Zina suçunun isbatı için dört erkek, kısas ve haddi gerektiren cezalarda iki erkek, diğer konularda bir erkek iki kadın yeterli görülmüştür. 6 Ay­ rıca İslam, iki kadının şahitliğini bir erkeğin şahitliğine denk saya rak, Hıristiyanlığı"l görüşünden ayrılmıştır.? ·

1 24.Nur, 4.

2 Mevsili, el-İhtiyar, II, 145. 1 3 Matta, 18/15-16. 4 Yuhanna, 8/16-17. 5 11.Korintoslulara Mektup, 13/1. 6 2.Bakara, 282; 4.Nisa, 15; 95.Talak, 2; Buhari, Sahih, III, 159; Müslim, Sahih, 1, 123; E.Davud, Sünen, iV, 661-662; Nesai, Sünen, VIII, 12; Bilmen, lstılahut-ı Fık­ hıyye Kamusu, III, 193, VIII, 123.

7 2.Bakara, 282; Buhari, Sahih, 1, 78; Müslim, Sahih, 1, 86-87; E.Davud, Sünen, V, 59; Tirmizi, Sünen, V, 10; l.Mace, Sünen, il, 1326-1327.

434 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş VIII- UKÜBAT

A- KISAs 1-Yalıudilik'te Kısas Uygulamaları Tevrat'ta kısasla ilgili hükümler yer almaktadır: "Ve gözün acımayacak, can yerine can, göz yerine göz, diş yerine diş, el yerine el, ayak yerine ayak." 1 "Fakat zarar olursa, o zaman can yerine can, göz yerine göz, diş yerine diş, el yeri�e el, ayak yerine ayak, yanık yerine yanık, yara yerine yara, bere yerine bere vereceksin. "2 "Ve bir kimse bir adamı vurursa mutlaka öldürülecektir... Ve bir kimse komşusunu sakatlarsa, kendisine de yaptığı gibi yapılacaktır, kırık yerine kırık, göz yerine göz, diş yerine diş olmak üzere, adamı nasıl sakat etti ise, kendisine de öylece edilecektir. Ve bir hayvanı vuran onu ödeyecek ve adamı vuran öldürülecektir. " 3 Kısas cezası İslam'da d a vardır. Kısas'ın Tevrat'ta da emredil ­ diğini, Kur'an-ı Kerim de haber vermektedir. 4 Kur'an'da kısas hak­ kında şöyle buyurulmaktadır: Ey iman edenler, öldürülenler hak ­ kında size kısas farz kılındı, hür ile hür, köle ile köle, kadın ile ka 1 Tevrat, Tesniye, 19/21. 2 Tevrat, Çıkış, 21123-25. 3 Tevrat, Levililer, 24/17--21. 4 5.Maide 45.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 435 dm. . . Ey Akıl sahipleri ! kısasta sizin için hayat vardır . " ı Hz.Peygaınber de, kısası tatbik etmiş ve kısasın meşruluğunu haber vermiştir.2 Yahudilik'te, cinayetten dolayı kısasın tatbik edilmesi bazı şartlara bağlanmıştır: a- Yahudilik'te, katilin kısasa mahkum edilebilmesi için, cür­ mün kasden işlemiş olması lazımdır. 3 Tevrat'ta bu konuda kesin emirler vardır. 4 Tevrat, kasden olmayan, kazaen öldürülmelerde, kı­ sas tatbik edilerek katilin öldürülmesine izin vermemektedir. 5 Kasıtsız olarak adam öldürmeye sebeb olan kimseler için, sığı ­ nılacak altı belde tayin edilmiştir. Bunların üçü şer'i nehir olan Erden'in bir tarafında, diğer üçü de öte tarafındadır. Tevrat'a göre, buraya gidecek olan katil, en büyük kahinin ölümüne kadar burada kalacak, daha sonra kendi evinin bulunduğu yere dönecektir. Bundan maksat, ölenin ailesinin üzüntüsünü teskin edip, veliyyü'ddem'in ta­ kibini hafifletmeye yetecek bir süre zarfında, katili memleketinden uzak bulundurmak olmalıdır. Bu sebeble Tevrat, kazaen öldürmelerde katilin veliyyü'ddem'e teslim edilmemesini emretmiştir. 6 İslam da, öldürme fiilinin kısasa konu olması için, öldürmede kasıt bulunmasını şart koşmuştur. Hz.Peygamber, kazaen öldürmelerde maktülün varislerine diyet ödenmesini emretmiştir. ? Kur'an-ı Kerim, hataen öldürmelerde mü'min bir köle azad edilip, öldürülenin ailesine diyet ödenmesini, mü'min bir köle azad etmeye gücü yetmeyen kimselerin ard arda iki ay oruç tutmasını emretmiştir. 8

1 2.Bakara, 178-179. 2 Buhaıi, Sahih, VIII, 37,38; Müslim, Sahih, III, 1299, 1302-1303; E.Davud, Sünen, iV, 522-523, 663-665; 1.Mace, Sünen, II, 877, 880-882, 884-885, 889. 3 M.Es'ad, Taıih-i llm-i Hukuk, s.190. 4 Tevrat, SaYJlar 35/16-18. 5 Tevrat, SaYJlar, 35/22-28; Teşniye, 19/4-5. 6 Tevrat, Tesniye, 4/41-42; Yeşu, 20/5; M.Es'ad, Taıih-i llm-i Hukuk, s.190. 7 Müslim, Sahih, III, 1309- 13 11; E.Davud, Sünen, iV, 640, 663-666, 676-677, 682683, 694-695; Tirmizi, Sünen, iV, 15, 19; Nesfıi, Sünen, VIII, 2 1-22, 39-40; 1.Mace, Sünen, II, 877-878.

8 4.Nisa, 92.

436 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş İslam'da, kasıtsız olarak adam öldürenlerin kaçıp yaşayacağı bir yer tahsis edilmemiştir. b- Yahudilik'te, kısasın tatbik edilebilmesi için katilin daha önce hakim huzuruna sevkedilerek, iki şahidin şehadetiyle suçlu ol duğunun isbat edilmesi gerekir. l Bu husus, İslam'da da mevcuttur.2 c- Yahudilik'te suçun şahsiliği prensibi vardır. Tevrat: "Oğullar için babalar öldürülmeyecekler ve babalar için oğullar öldürülmeye ceklerdir, herkes kendi suçu için öld�rülecektir"3 demektedir. İslam, suçun şahsiliği prensibini kabul etmiştir. Kur'an-ı Ke­ rim'de: "Kimse başkasının günahını yüklenmez"4 buyurulmuştur. Hz.Peygamber de: "Her cani ancak şahsının işlediği günahtan sorum­ ludur. Hiç bir baba oğlunun günahından sorumlu tutulamaz ve hiç bir oğul da babasının günahından sorumlu tutulamaz"5 buyurmuştur. d- Yahudilik'te kısas, veliyyü'ddem'e aittir. Veliyyü'ddem, da ­ ima öldürülenin en yakın akrabasıdır. Kanun ona katili takip etmek hatta öldürmek vazifesini vermektedir. 6 Tevrat: "Kan öcü alan ken­ disi, katili öldürecektir, ona rastladığı zaman öldürecektir"? demek­ tedir. Yine Tevrat, kasden adam öldüren kimsenin, öldürülenin velisine teslim e dilmesini emretmiştir. 8 İslam, kısas hakkının veliyyü'd-dem'e ait olmasına dair Tevrat hükmünü kabul etmiştir. İslam'a göre, kısası uygulama hakla ölenin yakınlarına aittir. Kur'an'da Allah: "Haksız yere öldürülenin velisine bir yetki tanımışızdır. Artık o da, öldürmekte aşırı gitmesin. Zira kendisi ne de olsa yardım görmüştür." 9 buyurmaktadır. İslam, mak1

M.Es'ad, a.g.e., s.190.

2 Müsli m , Sahih, III, 1307-1308; E .Davud, Sünen, iV, 637-638; Tirmizi, Sünen, iV, 22; Nesfü', Sünen, VIII, 14-15; Mevsıli, el-İhtiyar, il, 140.

3 Tevrat, Tesniye, 24/16. 4 6 .E n'am, 164; 17.lsra, 15; 35. Fatır, 18. 5 E.Davud, Sünen, iV, 635-636; Nesfü', Sünen, VIII, 53-55; l.Mace, Sünen, il, 890. 6 M.Es'ad, Tarih-i D m -i Hukuk, s.190. 7 Tevrat, Sayıl ar, 35/19. 8 Tevrat, Tesniye, 19/11-13. 9 17.lsra, 33.

İslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 437 tulün velisinin, hakim huzurunda, içindeki kin ve öç alma duygusunu söndürmek için bizzat eliyle kısas yapmasına izin vernıiştir. 1 Hz.Peygamber, katili, kısas yapması için maktulün velisine teslim etmiş,2 maktulün velisinin, katili öldürmek veya fidye almaktan uy­ gun gördüğünü seçmeye yetkili olduğunu bildirmiştir. 3 e- Eski İsrail hukukunda, kısasın diyete çevrilmesi mümkün değildi. 4 Tevrat, kısasın diyete çevrilmesini kesinlikle reddetmekte­ dir: "Ölüme müstehak katilin canı için de diyet almayacaksınız, fa kat mutlaka öldürecektir. " 5 İslam, b u uygulamayı reddetmiş, Hz.Peygamber, maktulün ve­ lisinin kısas uygulatmakta veya diyet almakta serbest olduğunu bildirmiştir. 6 Kısas hakkından vazgeçilmesi durumunda, bunun günah ­ lara keffaret olacağı haber verilmiştir. 7 Kur'an'da da: "Öldüren, öle ­ nin kardeşi tarafından bağışlanmışsa, kendisine örfe uymak ve bağışlayana güzellikle diyet ödemek gerekir."8 buyurulmuştur.

2- Hıristiyanllli.'ta Kısas Yahudiliğin aksine, Hıristiyanlığın ilk kaynaklarında kısası tasvib edici ifadelere rastlanmamaktadır. Matta İncili'nde Hz . İsa'dan, kısastan vazgeçilmesini tavsiye eden sözler nakledil ­ mektedir. Buna göre Hz.İsa: "Göz yerine göz, diş yerine diş denildiğini işittiniz. Fakat ben size derim : Kötüye karşı koma ve senin sağ yanağına kim vurursa, ona ötekini de çevir."9 Hz İsa bu sözleri ile, inanan­ larına intikam peşinde koşmamalarını, kısas uygulamasından vaz 1 Kardavi, İslamda Hel al ve Haram, s.340-341. 2 Müslim, Sahih, III, 1307-1308; E .Davud, Sünen, iV, 638-640; Tirmizl, Sünen, iV, 22; Nesfö, Sü nen, VIII, 14- 17.

3 Buhar!, Sahih, VIII, 38; E.Davud, Sünen, iV, 643 645; Tirmizl, Sü nen, iV, 21; 1.Mace, Sünen, 11, 876.

-

4 Şener, İslam Hukuku Dersleri 1, 12. 5 Tevrat, Sayılar, 35/31. 6 Buhati, Sahih, VIII, 38; E.Davud, Sünen, iV, 675; 1.Mace, Sünen, il, 876. 7 5 .M aide 45; Nesfil, Sünen, VIII, 14, 17-18. 8 2.Bakara, 178. 9 Matta, 5/38-39.

438 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş geçmelerini tavsiye etmiş oluyor. Yine Hz.İsa'nın şöyle dediği nakle­ dilmektedir: "İŞittiniz ki, eski zaman adamlarına denildi: Katletmeyeceksin. ve Kim katlederse hükme müstehak olacaktır. Fakat ben size derim: Kardeşine kızan her adam hükme müstehak olacaktır." 1 Bu nakillerden anlaşıldığına göre, l'evrat'ta katilin kısas yo­ luyla öldürülmesi emredildiği halde, Hz.İsa, kötülük yapmak isteyen kimseye, kötülükle mukabelede bulunulmamasını ve böylelerinin af­ fedilmesini öğütlemiştir. Hz.İsa'nın sözlerine bakılacak olursa, Hı ­ ristiyanlığın, önceden varlığını kabul ettiği kısas hükümlerini nes hettiği anlaşılır. 2 İslam, kısas uygulamasını benimsemeyen Hıristiyanlığın bu tutumunu reddederek, Tevrat'ın kısas konusundaki tavrını kabul etmiştir. 3

3- Cfilıiliye Devrinde Kısas Kısas uygulamasının Cahiliye devrinde de mevcut olduğunu görmekteyiz . Nitekim, H z .Peygamber'in amcası E b u Talib , Haşimoğullarına mensup bir çobanı hataen öldüren katile , diyet olarak yüz deve ödemediği veya maktulü kendisinin öldürmediğine dair kabilesinden elli kişiye yemin ettirmediği takdirde, kısas yaparak kendisini öldüreceklerini söylemiştir.4 Cahiliye devrinde kısas uygulaması ile ilgili hususları şu şe­ kilde incelememiz mümkündür: a. Cahiliye devrinde kısas, diyete çevrilebiliyordu. Ancak veliy­ yü'ddem güçsüz ise kısas yapmaya muktedir olamıyor, rızası dışında diyet almak mecburiyetinde bırakılıyordu. Kur'an-ı Kerim'in: "Cahiliye devrinin hükmünü mü istiyorlar." 5 ayetinin bu hususla ilgili ola­ rak nazil oldu gu kaydedilmektedir. 6 Nitekim Cahiliye devrinde, 1 Matta, 5/2 1-22. 2 Draz, Kur'an'ın Anlaşılmasına Doğru, s. 102. 3 2.Bakara, 1 78-179; 5 .M aide 45; Müslim, Sahih, III, 1299, 1302-1303; E.Davud, Sünen, IV, 640, 663-666; Tirmizi, Sünen, IV, 15, 19; 1.Mace, Sünen, II, 877, 880, 882, 884.

4 Buhfı.ri, Sahih, IV, 237; Nesfö, Sünen, VIII, 4. 5 5.Mfı.ide 50. 6 Yazır, Hak Dini, III, 1703.

lslam'a Göre Cahiliye ve Bhl-i Kitab Örf ve Adetleri / 439 Medine 'de Beni Kureyza'dan birisi Beni Nadir'den bir şahsı öl­ dürürse, katilin öldürüldüğü; Beni Nadir'den birisi, Beni Kureyza' dan birisini öldürdüğünde ise, 100 vesk hurmadan ibaret diyeti almak zorunda bırakıldığı kaydedilmektedir. 1

İslam, Cahiliye devrinin kısasın diyete çevrilebilmesine dair uygulamasını tasvib etmiş� ancak bunu, veliyyü'd-dem'in arzusuna bırakmış, veliyyü'd-dem'in diyete razı olmak zorunda bırakılmasını reddetmiş2 maktulün velisine kısas veya diyet hususunda mani olanları lanetlemiştir. 3 b. Cahiliye devrinde hata ile öldürmelerde kısas tatbik edilerek katil öldürülebiliyordu.4İslam ise, hata ile adam öldürmelerde kısas tatbikini reddetmiş, kısasın tatbik edilebilmesi için cinayette kasıt olmasını şart koşmuştur. Bu sebeble, hata ile öldürmelerde diyet ödenmesini emretmiştir. 5 c. Cahiliye devrinde, cinayetten dolayı kısas tatbik edilebilmesi için görgü şahitlerine ihtiyaç duyulup , suçlunun hakime sevkedildi ğini görmekteyiz.6 Ancak hakimler, daha çok icra gücü olmayan ha­ kem durumunda olduklarından, verdikleri kararlar çoğu kere yerine getirilmezdi. Aleyhine karar verilen taraf, hükmün yerine getirilme­ sine mani olurdu. İslam, suçlunun hakime sevkedilmesini, suçun görgü şahitleriyle isbat edilmesini emretmiş, Cahiliye devrinde ol ­ duğu gibi hakimin verdiği hükmün icrasına mani olunmasını red ­ detmiştir. Cahiliye devrindeki, icra gücü olmayan hakem uygulamasını ilga etmiştir) d. Cahiliye devrinde suçun şahsiliği prensibine pek riayet edil­ mezdi. Cahiliye'de Arap kabilelerinden bir şahıs dövülse veya öldü-

1 E .Davud, Sünen, IV, '634-635; Nesai, Sünen, VIII, 18-19; Yazır, a.g.e., 111, 1684. ( 100 ves:,ık, 20 ton civanndadır.)

2 2.Bakara, 178; Buhi'ı.ri, Sahih, VIII, 38-39; E.Davud, Sünen , iV, 645, 675; l.Mace, Sünen, il, 876.

3 E.Davud, Sünen, iV, 676-677, 714; l.Mace, Sünen, il, 880. 4 Buhari, Sahfh, iV, 237; Nesi'ı.i, Sünen, VIII, 4. 5 4.Nisfi, 92; Müslim, Sahih, III, 1309-1311; E .Davud, Sünen, iV, 640, 663-666; Tir­ mizi, Sünen, iV, 15, 19; Nesfil, Sünen, VIII, 21-22. 6 Atar, İslam Adliye Teşkilatı, s.29-30. 7 Müslim, Sahih, III, 1307-1308; E .Davud, Sünen, iV, 637-639; Tirmi zi, Sünen, iV, 22; Nesfii, Sünen, VIII, 14-15.

440 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş rülse, yahut eşyası çalınsa, yağma edilse, mağdur olan kimse, işi ya­ pan şahsı ele geçiremezse, onun soy b akımından b eşinci dedeye kadar ulaşan akrabası olan "hamse"sinden kimi ele geçirirse onlar­ dan intikam alırdı. Araplar arasında boğmak suretiyle adam öldür­ mek çok büyük bir cinayetti. Bir kimse bir adamı boğarak öldürürse, ele geçirildiğinde hem kendisi, hem de hamsesin.den üç kişi öldürü­ lürdü. Boğan kimsenin hamsesi, diyet vermek isterse dört adam di ­ yeti verirdi. Yine boğan kimsenin ele geçirilemediği durumlarda da, hamsesinden dört kişi öldtirülürdü. 1 Cahiliye döneminde, katilin suç­ suz olan yakınlarının, hedef alınarak cezalandırılmaları, kan davala ­ rının meydana gelmesine sebeb olmaktaydı. İslam, suçun şahsiliği prensibini kabul etmiş, Cahiliye devrinin bu prensibe uygun olan uygulamalarını tasvib etmiştir. Suçlunun ya­ kınlarını hedef alan öldürme ve yaralama adetlerini reddetmiştir. 2 e. Cahiliye devrinde de, kısasın veliyyü'd-deme ait olduğunu görmekteyiz.3 Ancak çoğu zaman veliyyü'd-demin kısas yapmasına mani olunur, diyete razı olmaya zorlanır, bu sebeble de kan davaları meydana gelirdi. Suçlu, kısas için veliyyü'ddeme teslim edilmezdi. 4 Veliyyü'ddem ise, çoğu zaman sadece suçluyu öldürmekle yetinmeyip, boğma gibi fiillerden dolayı katili ve hamsesinden üç kişiyi öldür meye çalışırdı.5 Yine Cahiliye devrinde kısas, kana kan, dişe diş şeklinde bir ölçü içinde tatbik edilmez, insanların canları ve kanları eşit sayıl­ maz, bir cana karşı birçok can alınabilirdi. Bunun sonucu olarak, güçlü olan kablle intikamını alır, suçluyu ve etrafındaki yakınlarını ölçüsüzce cezalandırırdı. Güçsüz kabile ve topluluklar ise, kendile ­ rinden bir şahsın, güçlü kabileye mensup bir şahıs tarafından öldü­ rülmesi halinde, katiline kısas uygulayamazlardı. Nitekim Cahiliye devrinde Medfne'de Beni Kureyza ile Beni Nadir arasında böyle bir durum mevcuttu.6 1 Çağatay, Cahiliye Ça!:rı , s. 138. 2 6.En'am, 164; 35. Fatır, 18; 17.İsra, 15. 3 Buhfııi, Sahih, IV, 237; Nesfıf, Sü nen, VIII, 4. 4 Çağatay, a.g.e., s. 100. 5 Çağatay, a.g.e., s. 138. 6 E .Davud, Sünen, iV, 634-635; Nesfü', Sünen, VIII, 18-19; Yazır, Hak Dini, 111, 1684.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 441 Cahiliye devrinde ve Yahudilik'te mevcut olan katile lusas tat­ biki haklumn veliyyü'd-dem'e ait olması hususu, İslamda da vardır. l Ancak İslam, veliyyü'd-dem'in diyet almaya mecbur edilmesini red ­ detmiş, maktulün velisinin kısas veya diyeti tercihte serbest olduğunu bildirmiştir. 2 Yine İslam, Cahiliye devrindeki kabilelerin birbi­ rine üstünlük iddiasını reddederek, herkesin kanının ve canının bir birine eşit olduğunu, herkesin aynı şekilde hayat hakluna sahip oldu­ ğunu bildirmiştir. Böylece hangi güçlü veya güçsüz kabileye mensup olursa olsun, müslümanların kısas ve diyet açısından birbirlerine eşit olduğunu belirtmiştir. Kur'an'da: "Cana can, göze göz, buruna burun, dişe diş, yaralar birbirine kısastır"3 buyurularak, kasden öldürülen bir kimsenin· yerine sadece katilinin öldürülebileceği bildirilmiştir. Kısacası cana ve organlara yönelik cinayetlerde diyet karşılığı sulh olunmadığı takdirde, itlaf edilen bir hakkın tam icabının, misliyle ödenmek olduğunu, hayat hakkının herkes için eşit olup bir canın bir cana tamamen mümasil ve mukabil olduğunu, bir can yerine bir candan eksik vermenin veya bir candan fazla almanın haksızlık ve zulüm olduğunu açıklamıştır. 4

B- HAD GEREKTİREN SUÇLAR 1. Zina ve Cezası a. Yahudilik'te Zina'nın Cezası Tevrat'a göre zinanın cezası idamdır, Tevrat zina suçunu işle ­ yen kimselerin taşlanarak veya yalularak öldürülmelerini emretmiş ­ tir. Tevrat'a göre; 1) Babasının karısı ile zina yapan şahıs ile zina yapan kadın

öldürülür.5

2) Bir adam gelini ile zina yaparsa, her ikisi de öldürülür. 6 1 17.İsra, 33; l\1üslim, Sahih, III, 1307-1308; E.Davud, Sünen, IV, 638-640; Tirmizl, Sünen, IV, 22; Nesfil, Sünen, VIII, 14-17.

2 Buhar!, Sahih, VIII, 38; E.Davud, Sünen, iV, 643-645; Tirmi zl, Sünen, IV, 21; 1.Mace, Sünen, il, 876.

3 5.Mfiide 45. 4 E .Davud, Sünen, IV, 666-669; Nesfil, Sünen, VIII, 19-20, 24; 1.Mace, Sünen, II, 895; Yazır, a.g.e., III, 169 1.

5 Tevrat, Levililer, 20/11. 6 Tevrat, Levililer, 20/12.

442 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş 3) Bir şahıs, başka birisinin karısı ile zina yaparsa, mutlaka her ikisi de öldürülür. 1

4) Henüz baba evindeyken zina yapan kız recm edilir.2 5) Nişanlı bir kıza, bir adam şehirde tecavüz eder, kadın da ba ­ ğırıp yardım istemezse hem kadın, hem de adam recmedilir. 3

6) Nişanlı bir kıza, bir adam kırda tecavüz ederse sadece adam öldürülür, kadının yardımına kimse koşamayacağı için kadın öldürülmez. 4 Bazı hadislerde bildirildiğine göre İslam'da zina suçundan do­ layı recm cezası vardır. Ancak bu ceza, evlenmiş(muhsan) olup, zina yapan kadın ve erkeklere uygulanmıştır. Nakledildiğine göre Hz.Peygamber, evli olduğu halde zina yapan kadın ve erkekleri recmetmiştir. 5 Şayet zina yapan kimseler bekar ise, o zaman bunlar recmedilmemiş, yüzer deynek vurularak, birer yıl sürgün cezası tatbik edilmiştir. 6 İs lam, Tevrat'ın; zina yapan erkek ve kadının bekar olup olmadığını itibara almadan recm cezası tatbik eden tutumunu kabul etmemiş tir. Tecavüz durumundaysa, Tevrat'ı tasvib ederek sadece tecavüz eden erkeği cezalandırmış, tecavüz edilen kadına bir ceza uygulamamıştır. 7 Yine Tevrat'a göre, bir kahinin kızı fahişelik ederse yakılacak­ tır. 8 Bir adam, bir kadınla beraber, kadının anasını da alırsa, kendisi ve kadınlar ateşte yakılacaktır. 9 İslam, zina yapan kimselerin ateşte yakılarak cezalandırılmasını benimsememiştir. 1 Tevrat, Levililer, 20/10; Tesniye, 22122. 2 Tevrat, Tesniye, 22121. 3 Tevrat, Tesniye, 22123-24. 4 Tevrat, Tesniye, 22125-26. 5 Buhfiri, Sahih, VIII, 21-22, 24; Müslim , Sahih, III, 1316-1317; E.Davud, Sünen, iV, 573-577; Tirmizi, Sünen, iV, 36-37; 1.Mace, Sünen, il, 853. 6 24. Nur, 2 ; Buhari, Sahih, VIII, 24-25, 28; Müslim , Sahih, III, 1 3 16- 1317; E.Davud, Sünen, iV, 569-563; Tirmizi, Sünen, iV, 41. 7 E.Davud, Sünen, iV, 541-542; 1.Mace, Sünen, il, 866-867. 8 Tevrat, Levililer, 2119. 9 Tevrat, Levililer, 20/14.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 443 Hz.Peygamb er: "Ateşle ancak ateşin sahibi olan Allah azab edebilir" l buyurmuştur. Tevrat'a göre, cariye ile zinanın cezası idam değildir. Bir kimse fidyesi verilmemiş, azad edilmemiş, bir başkasına nişanlı olmayan bir cariye ile zina yaparsa ikisi de öldürülmeyecek, fakat cezalandırı­ lacaklardır. Cariye ile zina yapan şahıs, günah takdimesi sunacak, keffaret edilecektir. 2 İslam, zina yapan cariyenin öldürülmemesine dair Tevrat hükmünü kabul etmiştir. İslama göre, cariyenin zina yapması halinde, cezası hür kadının cezasının yarısıdır. 3 Yine Tevrat, nişanlanmış bir kızla zina yapan bir adamın, kızın babasına elli şekel gümüş verip, kızla evlenmesini ve onu ömür boyu boşamamasını hükme bağlamıştır.4 islam'a göre, bakire ile zina ya­ pan adam eğer evli ise recmedilir, kıza ise yüz deynek vurulur. 5 Kızın babasına para verilmesi ve kızla hiç boşanılmaması gibi hükümler İslam'da yoktur. Tevrat'a göre, livata yapmanın cezası idamdır. Bu fiili işleyen her iki erkek de öldürülür. 6 İslam'a göre de, livata fiilini işleyenler, muhsan olup o l m amal arına b akılmaksızın recmedili r . 7 Hz.Peygamber, hem livata yapanın hem d e yapılanın öldürülmesini emretmiştir. 8 Tevrat, bir kadın veya erkeğin bir hayvanla cinsi münasebeti halinde, her ikisinin de öldürülmesini emretmiştir. 9 İslam'a göre hayvanla cinsi münasebetin cezası konusunda, alimler ihtilaf etmiş 1 Buhiiri, Sahih, iV, 7, 21; Tirmizf, Sünen, iV, 137-138.

2 Tevrat, Levililer, 19/20-22. 3 4.Nisa, 25; Buhiiri, VIII, 29; Müslim, Sahih, III, 1328-1329; Tirmizf, Sünen, iV 4647; 1.Mace, Sünen, 11, 857.

4 Tevrat, Tesniye, 22/28-29.

5 24.Nı'.ir, 2; Müslim, Sahih, III, 1316-1317. 6 Tevrat, Levililer, 20/13. 7 Bilmen, Istılahat-1 Fıkhıyye Kamusu, 111, 201. 8 E.Davud, Sünen, iV, 607-608; Tirmi zi, Sünen, iV, 57; 1.Mace, Sünen, il, 856. 9 Tevrat, Çıkış, 22/19; Levililer, 20/15-16.

,

444 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş lerdir. Hz.Peygamber, bir hayvanla cinsel ilişkide bulunan kimsenin ve hayvanın öldürülmesini emretmiştir. l İbn Abbas, hayvanla cin sel ilişkide bulunan kimseye had gerekmediğini söylemiştir. 2 Hanefiler, Hanbeliler böyle bir fiilden dolayı had cezası uygulanmayacağı, ta'zir tatbik edileceği kanaatindedirler. Malikiler ile, Hanbeliler'den bir gurubun ve Şafi'iler'in bir görüşüne göre, böyle bir fiilden dolayı had cezası uygulanır ve bu fiili işleyen şahıs öldürülür.3 Yuhanna lncili'nden öğrendiğimize göre, Hz.Musa'nın şer­ iatındaki bu hükümler, Hz.İsa zamanında da geçerliliğini koru­ maktaydı. Nitekim, Ferisiler ve Yazıcılar Hz. İs a'ya, zinada ya­ kalanmış bir kadın getirmişler ve "Musa, şeriatında, bize zina ya­ panların taşlanmasını emrediyor, sen ne diyorsun?" diye sormuş­ lardı. 4 Hz.Peygamber zamanında Medine 'deki yahudilerin, zinanın Tevrat'taki cezası olan recmi uygulamadıklarını, zanilerin yüzünü karartıp teşhir ettiklerini, deynekle dövdüklerini öğrenmekteyiz. Ha­ dislerde, yahudilerin zinanın cezasına dair Tevrat hükmünü terket­ melerine, yahudilerden şeref ve mevki sahibi kimseler arasında zinanın yaygınlaşması sebeb gösterilmektedir.5 Tevrat, recm cezası uygulanırken, önce şahitlerin elinin kalkmasını emretmektedir. 6 Recmedilen kimseyi taşlamaya önce· hakimin, sonra şahitlerin başlaması hususu Bazı İslam Hukuku kaynaklan tarafından da kabul edilmiştir.7

b. Hıristiyanlık'ta Zinft'nın Cezası Hıristiyanlığın ilk kaynaklarında zina ve fuhşun yasak olduğu belirtilmekle beraber, zina fiilinin cezası konusunda Tevrat'taki gibi

1 E.Davud, Sünen, iV, 609; Tirmizf, Sünen, iV, 56-57; l.Mace, Sünen, il, 856.

2 E.Davud, Sünen, iV, 610; Tirmizl, Sünen, iV, 56-57. 3 Cezlri, K.F1kh, V, 149-150; Bilmen, lstılahat-ı F1khıyye Kamusu, 111, 210. 4 Yuh an na, 8/3-5. 5 Buhfıri, Sahlh, VIIl,22; Müslim, Sahlh, III, 1326-1327; E.Davud, Sünen, iV, 593 599; 1.Mace, Sünen, il, 855.

6 Tevrat, Tesniye, 17/6-7. 7 Bilmen, a.g.e., 111, 224-225.

İslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 445 açık ve kesin hükümler mevcut değildir. 1 İnciller' de, zina yapanın idam edilmesi gerektiğine dair herhangi bir kayda rastlamamakta­ yız. Yuhanna İncili 'nde kaydedildiğine göre, Hz.İsa , yahudiler ta­ rafından zina yaparken yakalanan ve recmedilmek üzere kendisine getirilen bir kadını: "Ben sana hükmetnıem, git, bundan sonra artık günah işleme" diyerek serbest bırakmıştır. Kadının recm edilmesi gerektiğini söyleyen yahudilere de: "Sizden günahsız olanınız ilk önce bu kadının üzerine taş atsın" diye cevap vermiştir.2 Yukarda da kaydedildiği gibi İslam, zina suçuna d�yak ve recm cezası getirmiş, Hıristiyanlığın yukarda kaydedilen tutumunu kabul etmemiştir. 3

2. Hırsızlık ve Cezası a.

Yahudilik ve Hıristiyanlık'ta Hırsızlıi:'lll Cezası

Hırsızlık yapan kimsenin, ceza olarak elinin kesilmesinin Hz.İbrahlm'in şeriatından kaldığı zikredilmektedir.4 Tevrat'ta da hırsızlık yasaklanmıştır.5 Ancak hırsızlığın ceza­ sının tazminata çevrildiği, çalan kimseye çaldığının iki katının ödettirildiği görülmektedir. 6 Yine Tevrat'a göre, adam çalıp s·atan kimse­ lerin öldürülmeleri gerekmektedir. 7 Hıristiyanlık'ta hırsızlık yasak olmakla beraber, cezası konu ­ sunda açıklık yoktur. Pavlus : "Hırsızlık yapan artık hırsızlık yapmasın" 8 demiştir.

1 Matta, 5/27-30; Efesoslulara Mektup, 5/3-5; Gal atyalılara Mektup, 5/19-2 1 ; I.Korintoslulara Mektup, 5/9-11, 6/9 , 13-18, 10/7-8 , 1 4 , 19-20.

·

2 Yuhanna, 817-11. 3 Buhari, Sahih , VIII, 21-24, Müslim, Sahih, III, 1316; E.Davud, Sünen, IV, 569-573. 4 Cerrah oğl u , " Kur' a n -ı Kerim ve Hanifler", 1 .F.Dergisi, XI, 9 1; Ku zgu n , Hz.lbrahim v e Haniflik, s . 182. .

5 Tevrat, Çıkış, 20/15. 6 Tevrat, Çıkış, 2214. 7 Tevrat, Çıkış, 21116. 8 Efesoslulara Mektup, 4/28.

446 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş b. Cfilıiliye Devrinde Hırsızlığın Cezası Hz. İbrahim'in şeriatına paralel olarak, Cahiliye devrinde de, hırsızlık yapan ,kimsenin sağ elinin kesilerek cezalandırıldığını gör mekteyiz. 1 C ahiliye döneminde, Ka'be 'nin kapısından girince, s �ğ tarafta " Hızanetü'l-Ka'be" denilen bir çukur vardı. Halk bu çukura, Ka'be'ye hediye olmak üzere çeşitli ş eyler atarlardı. İbn İshak 'ın (v. 15 1 ) bildirdiğine göre, Cahiliye devrinde Ka'be'nin hazinesi çalın­ mış, bu yüzden el-Haris b.Amir b.Nevfel , Ebu İhab b. 'Uzeyz b.Kays b .Süveyd et-Temimi ve Ebu Leheb b .Abdilmuttalib hırsızlıkla itham edilmişlerdi. Kureyşliler, onların, Ka'be'nin hazinesini Düveyk adlı şahsın yanına sakladıklarını zannetmişlerdi. Sonuç olarak Ka'be'nin hazinesi, Huzaa 'dan Beni Müleyh b.Amr'ın Mevlası Dü-veyk'in yanında bulunmuş ve Kureyş , ceza olarak Düveyk'in elini kesmişti. 2 Yine Cahiliye devrinde Kureyş, Vabısa b . Halid b.Ab dillah , el-Hıyar b.Adi b.Nevfel b.Ab dimenaf, Ubeydullah b. Osman b.Amr b . Ka'b , Müdrik b.Avf b.Ubeyd b . Ömer adlı kişilerin hırsızlıktan dolayı ellerini kesmiştir. Avf b.Ubeyd b. Ömer b.Mahzum hırsızlık yapınca bir eli kesilmiş, tekrar hırsızlık yapınca diğer eli de kesilmiş, yine hırsızlık yapınca recme dilmiştir. Ayrıca, Mikyas b.Kays b.Adi e s ­ Sehmi ile, Müleyh b.Şüreyh b .el-Haris b.Esed'in de elleri Ka'be'nin hazinesini çaldıkları için kesilmiştir.3 Ceza olarak hırsızın elinin kesilmesine dair uygulamayı İslam da kabul etmiştir. Kur'an-ı Kerim'de: 'Yaptıklarından ötürü Allah ta­ rafından ibret verici bir ceza olarak, erkek ve kadın hırsızın ellerini kesin"4 buyurulmuştur. Hz.Peygamber de, dinarın dörtte biri veya daha fazla kıymette olan bir mal çaldığı zaman hırsızın elini kestir­ miştir. 5

3. Putperestlik 1 l.Habib, Muhabber, s.327; Şehristani, el-Milel, II, 249. 2 1.lshak, Sfre, s.83; l.Hişam, Sfre, 1, 205; Taberi, Tarih, il, 286. 3 l.Habib, Muhabber, s.328. 4 5.Maide 38. 5 Buhari, Sahih, VIII, 15-18; Müslim, Sahih, III, 1312-1316; E .Davud, Sünen, iV, 565-567; Tirmi zi, Sünen, iV, 50-5 1; Nesfil, Sünen, VIII, 64-93; l.Mace, Sünen, il, 851.

lslfım'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 447 a.

Yahudilik'te Putperestliğin Cezası

Yahudilik'te Putperestliğin cezası ölümdür. Tevrat'ta bu hu­ susla ilgili hükümler mevcuttur: "Rab'den başka bir ilaha kurban ke ­ sen helak edilecektir". l "Başka ilahlara, Güneşe, aya, gökler ordu­ suna kulluk edip, secde kılan erkek veya kadın taşlanarak öldürü.. "2 l ur. İslam'a göre, gayr-i müslimlerin öldürülmesi ancak müslüman­ larla savaşmaları, savaş halinde olmaları durumunda caiz olur. Böyle kimselere "Harbi" denilmektedir. Kur'an-ı Kerim, müslü­ manlarla savaşanlarla, Allah yolunda savaşılmasını ve yakalandık­ ları yerde öldürülmelerini emretmiştir.3 İslfun'da Ehl-i Kitab vergiye bağlanmış, cizye vermeleri kabul edilmiştir. Ancak Arap müşrikleri, İslam'ı kabul veya kılıç arasında muhay�er bırakılmışlardır. Arap müşrikl erinden, dinlerinde kalmaları karşılığı vergi kabul edilmemiştir. 4 Kur'an-ı Kerim, fitne kalmayıp, yalnız Allah'ın dini hakim oluncaya kadar savaşılmasını emretmiştir. 5 Hz.Peygamber de : "Ben, Lailahe illallah diyecekleri ana kadar insan larla savaşmakla emrol undum." 6 buyurmuştur.

4. Sihirbazhlc a.

Yahudilik'te Sihirbfi.zlığm Cezası

Tevrat'a göre, sihirbaz kadın veya erkeğin öldürülmesi gerekir: "Cinci, yahut bakıcı olan erkek veya kadın mutlaka öldürülecektir, anlan taşla taşlayacaklardır, kanları kendi üz�rlerinde olacaktır."7

1 Tevrat, Çıkış, 22120 . .

2 Tevrat, Tesniye, 17/2-5. 3 2 .Bakara, 190-192. 4 Yazır, Hak Dini, il, 697-698. 5 2.B akara, 193. 6 Buhari, Sahih, I, 1 1- 12; 102-103; il, 110; E.Davud, Sünen, III, 10 1-102; Nesfü, Sü­ nen, V, 14; 1.Mace, Sünen, il, 1295.

7 Tevrat, Çıkış, 22118; Levililer, 20/27.

448 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş İslam, Yahudilik'teki bu uygulamayı benimseyerek, sihiri mes­ lek edinen ve sihirbazlığı küfre vardıran kimselerin öldürülmesini kabul etmiştir. Hz.Peygamber: "Sihirbazın haddinin bir kılıç darbesi olduğunu" b il dirmiştir. 1 Hz.Peygamber'in hanımı, Hz.Hafsa'mn, kendisine sihir yapan cariyesinin öldürülmesini emrettiği ve bu cariyenin öldürüldüğü haber verilmektedir. 2 Hz.Ömer de , Cez' b.Mu'aviye'ye yazdığı mektubunda: " Mecusllerden m ahremiyle ev­ lenmiş her çiftin ayrılmasını, her sihirbazın öldürülmesini" emretmiştir. Bu emre istinaden, bir günde üç sihirbaz öldürülmüştür.3 Hz.Ömer , Hz.Osmah , İbn Ömer , Hafsa, Cündeb b .Abdillah, Cündeb b.Ka'b, Kays b.Sa'd, Ömer b.Abdilaziz ve Ebu Hanife 'nin sihirbazın öldürülmesi gerektiği görüşünde oldukları haber verilmektedir.4 İmam Malik de sihirbazın öldürülmesi görüşündedir. 5

5. Allfilı'a Sövmek a.

Yahudilik'te Allfilı'a Sövmenin Cezfisı

Tevrat'a göre Allah'a sövmenin cezası idamdır. Tevrat b u hu­ susta "Ve Rabbin ismine küfreden mutlaka öldürülecektir, bütün cemaat mutlaka onu taşlayacaklardır, garip olsun yerli olsun Rabbin ismine küfrettiği zaman öldürülecektir. " 6 demektedir. İslam, Tevrat'ın bu hükmünü tasvib etmemiştir, kul hakkına taallük ettiği için, Hz.Peygamber'e küfreden kimsenin kanı helal kılınmıştır. 7 Allah'a küfretmede kul hakkı olmadığı için, Allah'a söven kimse öldürülmez, te'dib edilir, tevbe ve istiğfar ettiği takdirde Allah'ın bağışlaması umulur. Ancak Allah'a söven bir kimsenin küfre . girmiş olduğunu, bu sebeble kendisine irtidadla ilgili hükümlerin uygulanacağını söyleyenler de vardır.8 1 Tirmizi, Sünen, IV, 60. 2 t.Malik, Muvatta' , II, 871. 3 E.Dfivud, Sünen, III, 43 1-432; A.b. Hanbel , Müsned, I, 190-19 1. 4 1.Kudil.m e , el-Muğni, IX, 35. 5 1.Malik, Muvatta', II, 87 1; 1.Kudil.me, a.g.e., IX, 35. 6 Tevrat, Levililer, 24/16. 7 E .Dfivud, Sünen, IV, 529-530; Nesfii, Sünen, VII, 107-108. 8 l.Kudiime, el-Muğnt, IX, 33; l.Abidln, Reddü'l-Muhtfir, III, 391, 400; Ter�: IX, 6,26; Diimfid, Mecma'u'l-Enhı'.'ır, I, 327; Yıldınm , Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, III, 1557.

lslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri I 449

6. İrtidad (Dinden Dönmek) a.

Yahudilik'te Dinden Dönmenin Cezası

Tevrat'a göre, dinden dönerek başka ilahlara ve putlara tapma­ nın cezası taşlanarak öldürülmekdir: "Eğer kardeşin, ananın oğlu, yahut kendi oğlun, yahut kendi kızın, yahut koynundaki karın yahut canın gibi olan dostun, seni gizlice baştan çıkarmak için, senin ve atalarının bilmediğiniz, etrafınızdaki dünyanın bir ucundan öbür ucuna kadar, sana yakın yahut senden uzak olan milletlerin ilahları hakkında, gidelim ve başka ilahlara kulluk edelim derse, ona uyma­ yacaksın ve onu dinlemeyeceksin ve gözün ona acımayacak ve esirge­ meyeceksin, fakat onu mutlaka öldüreceksin. Onu öldürmek için önce senin elin ve sonra bütün kavmin eli onun üzerinde olacak. Ve ölsün diye onu taşla taşlayacaksın."1 İslam, Tevrat'ın irtidadla ilgili hükÜmlerini kabul ederek, din ­ den dönen kimselerin tövbe etmedikleri takdirde öldürülmelerini em­ retmiştir. Hz.Peygamber, lslam'dan irtidad eden kimseleri öldür müştür. 2 Ayrıca Hz.Peygamber: "Kim dinini değiştirirse onu öldürü nüz" 3 buyurarak lslam'dan başka bir dine girenlerin öldürülmelerini emretmiştir. ·

7. Yol Kesmenin Cezası a.

Cfilıiliye Devrinde Yol Kesmenin Cezası

Yol k esenin asılarak cezalandırılması uygulamasının Hz.lbrahfm'in sünnetlerinden olduğu kaydedilmektedir. 4 Cahiliye devrinde de yol kesen kimselerin asılarak cezalandırıldıklarını gör­ mekteyiz. Nitekim, Yemen ve Hlre hükümdarları, bir adamı yol kestiği zaman asarak idam ediyorlardı. en-Nu'man b.el-Münzir , Abdümenaf oğulları ndan bir adamı yol kestiği için asmıştı.5

1 Tevrat, Tesniye, 13/6-16, 17/2-5. 2 Müslim, Sahih, III, 1296-1297. 3 Buhari, Sahih, VIII, 50; E.Davud, Sünen, iV, 520,528; Tirmizi, Sünen, iV, 59; Ne ­ sfü, S Ü nen, Vll, 104-105; 1.Mace, Sünen, 11, 848; A.b.Hanbel, Müsned, V, 231.

4 Cerrahoğlu, "Kur'an-ı Kerim ve Hanifler", 1.F.Dergisi, XI, 91. 5 1.Habib, Muhabber, s.327-328; Şehristani, el-Milel, 11, 249.

450 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş Kur'an'da ise, yol kesenlerin cezası şu şekilde belirtilmiştir: "Allah ve Peygamberiyle savaşanların ve yeryüzünde fesada koşan kimselerin cezası, öldürülmek veya asılmak yahut çapraz olarak el ve ayakları kesilmek, ya da yerlerinden sürülmektir. Bu, onlara dün - . yada bir rezilliktir. Onlara ahirette büyük azab vardır." 1

1 5.Milide 33.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 451

IX- DİYEr

A- YAHUDiLiK'TE DİYErLE İLGİLİ UYGULAMALAR Eski İsrail Hukuku, kısasın diyete çevrilmesini kabul etme ­ mektedir. Tevrat: "Ölüme müstehak olan katilin canı için diyet almayacaksınız, fakat mutlaka öldürülecektir" 1 demektedir. Tevrat, kasıtsız öldürmelerden dolayı sığınılacak şehirlerde oturmaya mec ­ bur olan katilin, vaktinden evvel memleketine dönmesi için diyet alınmasını da reddetmiştir.2 İsrfüloğullan nda kısasın mevcut olup, diyetin mevcut olmadığı hususun İslamı kaynaklarda da bildirilmektedir. İbn Abbas, kısas ayetinin 3 tefsiri ile ilgili olarak, İsra­ Uoğullarında diyetin mevcut olmadığını, bir kolaylık olmak üzere müslümanlara meşru kılındığını haber vermektedir. 4 Benzer bir ha­ ber, Mücahid'den de nakledilmiştir. 5 Daha sonralan Mişna ve Talmud devrinde kısasın tazminata çevrildiğini görmekteyiz. Dövme ve yaralamalar için Musa şer1atındaki kısas yerine, para tazminatı ödenmesi kabul edilmiştir. Bu tazminat, zarar, elem, tedavi masrafı, mahrumiyet için ödeni yordu. Mişna ve Talmud devrinde kısasın para tazminatına çevrilmesine

1 Tevrat, Sayılar, 35/3 1. 2 Tevrat, Sayılar, 35/32. 3 2.Bakara, 178. 4 Buhari, Sahfh, V, 154; Nesfü, Sünen, VIII, 37. 5 Nesai, Sünen, VIII, 37.

452 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş sebeb olarak, Yahudi Hakimleri'nin selahiyetlerinin sınırlı bir hale girmiş olması gösterilmektedir. Bu esnada · hakimler, güçlerini kaybederek, hakim olmaktan çok hakem durumuna düşmüşlerdi. l İslam, 'fevrat'a dayalı eski İsrail hukukunun, kısasın diyete çevrilmemesine dair hükümlerini reddetmiştir. Hz.Peygamber, kısasın diyete çevrilmesini teşvik etmiştir. 2 Ayrıca Kur'an-ı Kerim'de de kısasın diyete çevrilmesinin caiz olduğu, maktulün velisine diyet ödenmesi gerektiği bildirilmiştir.3 Hz.Peygamber devrinde, Medine'deki yahudiler arasında, kısas ve diyet meselelerinin kuvvete dayanılarak halledildiğini görmekte ­ yiz. Kabileler arasındaki bu kuvvet farkından dolayı, bir kabile kuv­ vetli ise, kendisinden öldürülen olduğunda, zayıf kabileye mensup katile mutlaka kısas tatbik ediyor, katil kendisinden ise, zayıf kabi­ leyi diyet almaya mecbur ediyordu. Nitekim Medine'deki Beni Nadir ve Beni Kureyza kabileleri arasında böyle bir durum mev cuttu. Beni Nadir kabilesi, Beni Kureyza'dan daha üstündü. Beni Kureyza'dan birisi, Beni Nadir'den birisini öldürdüğü zaman öldürülür, Beni Nadir'den birisi, Beni Kureyza'dan birisini öldürdüğü zaman, Beni Kureyza'dan olan yakınları diyet almak zorunda kalırlardı.4 İslam, bu durumu reddetmiş, maktlilün vellsinin kısas yap ­ makta veya diyet almakta serbest olduğunu bildirmiştir. 5 Yahudi kabileleri, cinayetlerden dolayı hazan diyet de alıp veriyorlardı. An­ cak, Hz.Peygamber devrinde, Medine Yahudileri arasında öldürülen kimse için alınan diyet miktarları da eşit değildi. Nitekim kendi üs ­ tünlüğünü diğer yahudi kabilelerine kabul ettiren Beni Nadir yahudi­ leri, içlerinden biri öldürüldüğünde tam diyet alıyorlar, fakat kendile ­ rinden biri, diğer yahudi kabilelerinden bir kimseyi öldürecek olursa yarım diyet veriyorlardı. Yahudi reislerinden Huyey b.Ahtab , Nadir'li bir kimse için iki diyet, Kureyza'lı kimse için bir diyetle hükme-

1 M.Es'ad, Tarih-i n m -i Hukuk, s.213-214.

2 Müsl i m , Sahih, III, 1307-1308; E .Davud, Sünen, iV, 638-640; Tirmizi, Sünen, iV, 22; Nesfö, Sünen, VIII, 14-15.

3 2.Bakara, 1 78; 4.Nisa, 92. 4 E.Davud, !Sü nen, iV, 634-635; Nesfö, Sünen, VIII, 18-19. 5 Buhari, Sahih , VIII, 38; E.Davud, Sünen, iV, 645, 675; Nesfö, Sünen, VIII, 37-38.

·

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 453 diyordu. 1 Yahudiler arasındaki diyet miktarı, 5 0 veske karşı 100 vesk2 oranındaydı. Cahiliye devrinde bu yahudi kabileleri savaşmış, Beni Nadir galip gelmişti. Sonunda galip tarafın, mağlup taraftan her maktul için yarım, mağlup tarafın, galip taraftan her maktül için tam diyet ödemesi hususunda anlaşmışlardı. Hz.Peygamber Me ­ dine'ye hicret edince bu yahudi kabileleri arasında bir cinayet vak'ası meydana gelmiş, mağlup taraftan birisi, galip ta.raftan birisini öl­ dürmüştü. Galip taraf anlaşma gereğince, diyeti iki kat isteyince, mağlup taraf dinleri bir, nesebleri bir olduğu halde bir kimsenin di ­ yeti, diğer bir kimsenin diyetinin nasıl yarısı oluyor? diyerek, Hz.Peygamber'in hakemliğine başvurmuştu. 3 Hz.Peygamber de: "Şa­ yet hükmedersen aralarında adaletle hükmet" 4 ayeti gereğince, Beni Nadir ile Beni Kureyza arasındaki diyet farkını kaldırmıştı. 5 O za­ manki yahudilerde diyet miktarlarının, hurma gibi zirai mahsül cin­ sinden vesk olarak tesbitinde, tarımla meşgul olmalarının rol oy ­ nadığı hatıra gelmektedir. İslam, Cahiliye devrinde, Medine Yahudileri arasında mevcut olan diyet miktarlarının eşit olmaması hususunu kabul etmemiş, her canın diyetinin diğer bir canın diyetine eşit olduğunu bildirmiştir.6 Kur'an-ı Kerim de, yahudileri bu tutumlarından dolayı yermiştir.7

B- CAııiLİYE DEVRİNDE DİYETLE İLGİLİ UYGULAMALAR Cinayet vak'alarında diyet uygulamasının Cahiliye döneminde de mevcut ol duğunu görmekteyiz. Hz.Peygamb er'in dedesi Abdülmuttalib'in, oğlu Abdullah'ı Ka'be'de kurban etmeye te­ şebbüsüne kadar, Cahiliye devrinde diyet miktarının 10 deve olduğu nakledilmektedir. Abdülmuttalib, adağını yerine getirmek için, kur'a kendisine isabet eden oğlu Abdullah'ı kurban etmek istediği zaman, 1 Yazır, Hak Di ni, III, 1684. 2 E.Davud, Sünen, iV, 17-18; Nesfif, Sü nen, VIII, 18-19; Yazır, a.g.e., III, 1684. 3 A.b. Hanbel, Müsned, 1, 246. 4 5.Mfiide 42. 5 E.Davud, Sünen, iV, 17-18; NesiH, Sünen, VIII, 18-19; A.b. Hanbel, Müsned, 1, 246; l.Hişam, Sfre, il, 215; Hamidullah, lslfim Peygamberi, 1, 634-635. 6 E.Davud, Sünen, iV, 17-18; NesiH, Sünen, VIII, 18-19; A.b.Hanbel, Müsned, 1, 246. 7 5.Mfiide 50.

454 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş Kureyş 'in ileri gelenleri kendisine mani olmuşlar ve Hicaz da bulunan bir kadın kahine danışmasını istemişlerdi. Abdülmuttalib b u kahineye başvurunca, kadın onlara, memleketlerinde cari olan diyet miktarını sormuş, onlar da "on devedir" demişlerdi. Bunun üzerine kadın, on deve ile Abdullah arasında kur'a çekilmesini, kur'a Abdul­ lah'a çıktıkça onar deve artırarak devam edilmesini söylemişti. Ab dülmuttalib, kadının dediğini yapmış, develerin miktarı yüze ulaşıncaya kadar, kur'a Abdullah'a isabet etmişti. 1 Bu olaydan sonra, Ca­ hiliye devrindeki örfe göre on deve olan diyet miktarının, yüz deveye çıktığı söylenilmiştir. 2 Araplarda, diyeti verilen kimselerin ilkinin Zeyd b.Bekr b.Hevazin olduğu kaydedilmiştir.3 el-lsbahani ise, diyeti yüz deveye çıkaran ilk kimsenin Ebu Seyyare olduğunu söylemiştir.4 Cahiliye devrinde diyet miktarının yüz deve olduğuna dair diğer bir ri vayet daha vardır. Buna göre, Hz.Peygamber doğmadan ' önce , dedesi Abdülmuttalib'in, ticaretle uğraşan Üzeyne adlı bir yahudi kom_şusu vardı. Zengin bir tüccar olan bu yahudi, Mekkeliler'den Amir b.Ab dimenaf ile Sahr b.Amr b.Ka'b et-Teymi tarafından malına tamamen öldürülmüştü. Abdülmuttalib, bu yahudinin katillerini bulmuş, yüz deve diyet alarak, yahudinin akılesine vermişti. 5 Cahi ­ liye devrinde diyet miktarının yüz deve olduğuna dair bir rivayet de, İbn Abbas' tan gelmektedir. Bu rivayete göre, Cahiliye devrinde Ebu Talib , Haşimoğullarından öldürülen bir çobanın katilinin, ya yüz deve diyet vermesini veya kendisinin öldürmediğine dair kavminden elli kişiye yemin ettirmesini (kasame), ya da kendisini kısas yaparak öldüreceklerini söylemiştir. 6 Cahiliye devrinde diyet uygulamalarından birisi de, Ukkaz'da Mekkeliler'le Hevazin kabilesi arasında yapılan . fi car savaşı ndan sonra meydana gelmişti. Bu savaşın sonunda, her iki tarafın ölüleri sayılmış, Hevazinliler'in ölüsü, Mekkeliler'in ölüsünden yirmi kişi

1 1.tshfı.k, Sire, s.14; 1.Hişam, Sire , I, 163. , 2 Hamidullah, Resulullah Muhammed, s.2 1; Weir, l.A.Diyet maddesi, III, 626. 3 Süheyli, Ravdu'l-Unuf, II, 139. 4 Süheyli, a.g.e., II, 139. 5 Belazürl, Ensab, s.72-74; l.Esir, el-Kamil, II, 15; Hamidullah, İslam Peygamberi, I, 37.

6 Buhfı.ri, Sahih, IV, 237; Nesfü, Sünen, VIII, 4.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 455 fazla çıkmış, Mekkeliler bu yirmi kişinin diyetini Hevazinıiler'e ödemişlerdi. Kureyş , diyet bedeli ödeninceye kadar aralarında Ebu Süfyan b.Harb'in de bulunduğu bazı kişileri karşı tarafa rehin olarak 1 vermişti. 1 Aynca, Cahiliye devrinde, cinayet davalarında ve diyet miktar !arının tesbitinde Hz.Ebu Bekr'in hakem yapıldığını bilmekteyiz.2 İslam, Cahiliye döneminde mevcut olan diyet uygulamasını ka bul etmiştir.3 Eski Cahiliye uygulaması olan, bir kişinin diyetinin on deve olmasına dair örfü kabul etmemiş, ancak daha sonraki Cahiliye devri uygulaması olan, bir kişinin diyetinin yüz deve olması hususunu benimsemiştir. 4 Cahiliye devrinde veliyyü'd-dein, "Semiye"nin (Kabile) bütün fertleri idi. Bu sebeble, diyet ödemeye mahkum olan adamın yakın asabesi yoksa, uzak asabesi diyeti ödemekle mükellefti.5 İslam, diyet bedelinin veliyyü'd-dem'e verilmesine dair uygula­ mayı kabul etmiştir. Yine İslam, diyet bedelini katilin akılesinin ödemesine dair uygulamayı da benimsemiştir. 6 Ancak akılesi olma­ yan kimsenin diyetini, ta uzak asabesine ( Semiyye) kadar ödettiren C ahiliye uygulamasını reddetmiştir. Hz.Peygamber: "Mirasçısı olmayan müslümanın mirasçısı benim, onun diyetini öder ve ona mirasçı olurum" 7 buyurarak, akılesi olmayan kimsenin diyetinin Beytü'l-mfil 'den ödeneceğini bildirmiştir. Cahiliye devrinde Arapların eski aile telakkilerine bağlı olarak, kadına, öldürülen koca.sının diyeti ü z erinde hiçbir hak 1 1.Sad, Tabakat, 1 , 128; 1.Esir, a.g.e., 1, 595; Halebi, lnsanü'l-Uyan, 1, 2 10; Köksal, Hz.Muhammed ve İslamiyet (Mekke Devri), s.92.

2 Suyfiti, Tarihu'l-Hulefa, s.31; Atar, İslam Adliye Teşkilatı, s.29. 3 2.Bakara, 178; 4.Nisa, 92; Buhari, Sahih, VII, 38; Müslim, Sahih, III, 1307-1308; E.Davud, Sünen, iV, 638-639; Tirmizi, Sünen, iV, 22; Nesfii, Sünen, VIII, 14-15. 4 E.Davud, Sünen, iV, 677-680, 682, 685; Tirmizi, Sünen, iV, 1 1-12; Nesfii, Sünen, VIII, 40-43; 1.Mace, Sünen, il, 877-879.

5 M.Şemsettin , "Kabl e'l-İslam Araplarda lctimai Aile", D.1.F.Mecmuası, iV, 78-79. 6 Buhari, Sahih, VIII, 46; Mü slim, Sahih, III, 1309; E.Davud, Sünen, iV, 696-697; Tirmi zi, Sünen, iV, 24; Nesfii, Sünen, VIII, 47-52. 1 E.Davud, Sünen, 111, 320-321; 1.Mace, Sünen, il, 879-880.

456 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş tanınmıyordu. 1 İslam, bu uygulamayı reddetmiştir. Hz.Peygamber, Eşyem ed-Dıbabl 'nin diyetinden, karısına m iras olarak hisse verilmesini emretmiştir. 2 Yine Cahiliye devrinde, çocuksuz kadın diyet ödemeye mahkum edildiğinde, bu diyeti kocası değil, kadının mensup olduğu semiyye öderdi. 3 İslam, bu uygulamayı da benimsemiştir. Hz.Peygamber, kumasını çadır direği ile öldüren bir kadının akılesinin, gerekli diyeti ödemesini kararlaştırmıştır. 4 Cahiliye döneminde, katilin kabilesi, katili koruyarak kısasa mani olur, tayin edilmiş olan diyeti ödemezdi. Bu durumda kan davaları meydana gelir, çoğu zaman kabileler arası savaşlara yol açardı. 5 İslam, b u uygulamayı reddederek, maktülün velisinin kısas veya diyet almakta serbest olduğunu bildirmiştir.6

1 Schacht, l.A., Miras m addesi, VIII, 353. 2 Tirmizi, Sünen, iV, 27; 1.Mace, Sünen, II, 883. 3 M.Şemsetti n, a.g.m., iV, 75. 4 Buharı, Sahih , VIII, 46; Müslim, Sahih, III, 1309-131 1; E.Davud, Sünen, iV, 696697; Tirmizi, Sünen, iV, 24; Nesai, Sünen, VIII, 47,52.

5 Şener, Kıyas, lstihsan-lsbslah, s.15. 6 Buharı, Sahih, VIII, 38; E.Davud, Sahih, iV, 645, 675; Nesili, Sünen, VIII, 37-38.

lslfım'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 457 X- KEn.AH:iYE VE İSTİHSAN

HÜKÜMLER

/ YİYECEKLERLE İLGİLİ

A- YAHUDİLİK'TE YENİLMESİ YASAK OLAN ŞEYLER 1. Kan Yahudilik'te kanın yenilmesinin yasaklandığını görmekteyiz. Tevrat, kan yemeyi yasaklamış, su gibi yere dökülüp toprakla kapa­ tılmasını emretmiş, kan yiyen kimsenin kavminden atılacağını bil dirmiştir. ı İslam'da da kan yemek haram kılınmıştır.2

2. Leş ve Vahşi Hayvanın ParçaladıkJarı Yahudilik'te kendiliğinden ölmüş olanların leşi ile vahşi hay­ vanların parçaladığı hayvanların etini yemenin yasak olduğunu gör­ m ekteyiz. Tevrat, kendiliğinden ölen hayvanların leşini, vahşi hay vanların parçaladığını yemeyi yasaklamıştır. 3 Tevrat, leşin yahudi olmayanlara satılmasına izin vermektedir.4 Yine Tevrat'a göre, ken­ diliğinden ölen hayvanın leşine, yahut canavarın parçaladığına doku­ nan veya ondan yiyen kişi, yahudi olsun veya olmasın murdar olmakta, elbisesini ve vücudunu yıkaması gerekmektedir. 5 Leşe do ­ kunmaktan dolayı murdar olan kişinin dokunduğu herşey de murdar olmaktadır. 6 ·

1 Tevrat, Levililer, 7/26-27, 17/10-14, 19/26; Tesniye, 12116, 23-25.

2 2.Bakara, 173; 5.Maide 3; 6.En'am , 145; 16. Nahl , 115. 3 Tevrat, Çıkış 2213 1; Levililer, 2218; Hezekiel, 44/3 1 ; Örs, Musa ve Yahudilik, s.385.

4 Tevrat, Tesniye, 14/2 1. 5 Tevrat, Levililer, 17/15-16 6 Kitab-ı Mukaddes, Haggay, 2110-13.

458 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş İslam, kendi kendine ölmüş hayvanın leşini ve yırtıcı hayvanla­ rın parçaladığını yeme yasağını tasvib etmiştir. Kur'an'da, leş ve yır­ tıcı hayvan tarafından parçalanmış olanların yenilmesinin haram kılındığı bildirilmiştir. 1 Fakat, leşe dokunan veya leş yiyen kimsenin elbisesini, vücudunu yıkayıp, akşama kadar murdar sayılmasına dair yahudi uygulaması İslam'da yoktur. İbn Abbas 'tan gelen bir rivayette, yahudilerin Hz.Peygamber'e gelerek "Biz kendi öldürdüğü­ müzün etinden yiyoruz da, niçin Allah'ın öldürdüğü hayvanın etinden yemiyoruz?" diye leş hakkında soru sordukları kaydedilmektedir. 2 İbn Abbas'tan gelen diğer bir rivayette ise, bu soruyu müşriklerin sordukları kaydedilmektedir. 3 Tevrat'ta yahudilere leş yemenin ha­ ram kılınmış olması sebebiyle, mezkur soruyu yahudilerin değil de, müşriklerin sormuş olması muhtemeldir.

3. İç Yağı

Yahudilere iç yağı yemek yasaklanmıştır. Tevrat: "Hiçbir yağı, öküz yahut koyun, yahut keçi yağı yemiyeceksiniz . . . Kendiliğinden ölen yahut parçalanmış hayvanın yağı, başka herşey için kullanılabi­ lir, fakat onu yemiyeceksiniz. Ateşle yapılan takdime olarak Rabbe arzedilmekte olan hayvanlardan birinin yağını kim yerse, ondan yi yen can kavminden atılacaktır."4 demekte dir. Yahudilere iç yağı ye ­ menin haram kılındığını Kur'an-ı Kerim de haber vermektedir. 5 Hz.Peygamber de, yahudilere iç yağı yemelerinin yasaklandığını, an­ cak onların bu yasağı ihlal ederek, iç yağını eritip sattıklarını haber vermiştir. 6 Kur'an-ı Kerim, iç yağı yeme yasağının yahudilere bir ceza olduğunu bildirmektedir. 7 Hz.Peygamber'in hadisine göre, yahudile­ rin iç yağını satmalarının da yemeleri gibi yasak olması gerekmektedir. 8 Tevrat ise, hayvanların yağlarının, yeme dışında her iş için kul ­ lanılabileceğini bildirmektedir. 9 Hz.Peygamber'in hadislerinin ışı1 2.Bakara, 173; 5.Maide 3; 6.En'fım, 145; 16.Nahl, 1 15; Buharl, Sahih, VI, 231. 2 E.Davud, Sünen, III, 246. 3 Nesilf, Sünen, VII, 237. 4 Tevrat, Levililer, 7/22. 5 6. En'am, 146. 6 Buharl, Sahih, III, 40; IV, 145; Müslim, Sahih, III, 1207-1208. 7 6.En'am, 146. 8 Buharl, Sahih, III, 40; Müslim, Sahih, III, 1207-1208. 9 Tevrat, Levililer, 7/22-25.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 459 ğında, Tevrat'ın iç yağlarını yeme konusundaki yasağının tahrif edil­ diği ortaya çıkmaktadır. İslam, Yahudiliğin iç yağlarını yeme konu ­ sundaki yasağını kabul etmemiştir. Bu yasak, yahudilere bir ceza ol ­ duğu için müslümanlara iç yağı yemeleri helal kılınmıştır. Kur'an'da: "Deki, .bana vahyolunanda, leş, akıtılmış kan, domuz eti -ki pistir- ve günah işlenerek Allah'tan başkası adına kesilen hayvandan başkasını yemenin haram olduğuna dair bir emir bulamıyorum." 1 buyu ­ rulmuştur.

4. Mayalı Ekmek Yeme Yasağı Yahudilik'te, yahudi takvimine göre birinci ayın ondördüncü günü akşamından, yirmi birinci günü akşamına kadar mayasız ekmek yenilmesi emredilmiştir.2 Bu yedi günlük süre zarfında, evlerde maya bulunmayacak, mayalı ekmek yiyen her can, yahudi cemaatın dan atılacaktır. 3 Tevrat: "Asla mayalı ekmek yemiyeceksiniz, bütün meskenlerinizde mayasız ekmek yiyeceksiniz. "4 demektedir. İslam ­ 'da ise böyle bir uygulama yoktur. 5

5. Murdar Et Yemek Yahudiliğe göre, hayızlı-nifaslı kadınlar, akıntılı yarası olan kimseler, cinsi münasebette bulunanlar ve bu kimselerin dokunduğu şeyler murdardır. Hz.Peygamber zamanında yahudilerin murdar ol­ mayalım diye, hayızlı halde iken hanımları ile bir arada bulunma­ dıklarını, onlarla yemek yemediklerini bilmekteyiz. Bu durum, Hz.Peygamber'e sorulmuş ve "sana hayızdan sorarlar" 6 ayeti nazil olarak yahudilerin bu adetleri reddedilmiştir.? Tevrat'a göre, murdar şeylere dokunan et murdar olmaktadır, buna göre, murdar şeylere dokunan et yenilmeyecek, ateşte yakılacaktır. 8 İslam, Yahudiliğin bu uygulamasını reddetmiştir. Böyle bir durumla karşılaşan yiyecek maddeleri, İslam'ın kabul ettiği temiz1 6. En'am, 145. 2 Tevrat, Çıkış, 12118. 3 Tevrat, Çıkış, 12119. 4 Tevrat, Çıkış, 12120. 5 6 .E n'am , 145. 6 2.Bakara, 222. 7 Tirmizl, Sünen, V, 2 14-215. 8 Tevrat, Levililer, 7/19-2 1.

460 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş leme metodlarıyla temizlenir, yıkanır, Yahudilik'teki gibi imhası ci­ hetine gidilmez. Hayız, nifas, kanamalı olma hali, cünüblük gibi du­ rumlarda olan kimselerin dokunduğu yiyecek maddelerini de murdar kabul edilmez.

6. Domuz Eti Yahudilik'te domuz eti yemek yasaktır. Tevrat: "Ve domuzu, . çünkü o, çatal ve yarık tırnaklıdır, fakat geviş getirmez, o size murdardır, onların etinden yemeyecek ve leşine dokunmayacaksınız" 1 demektedir. Domuz eti yeme yasağı İslam'da da vardır. Kur'an'da domuz eti haram kılınmış ve domuz eti ( �J ) pis olarak nitelendi ­ rilmiştir. 2 Hz.Pe�·gamber de, domuzun satışını yasaklamıştır.3

7. Tavşan Eti Yahudilik'te taşvan eti yemek haram kılınmıştır. Tevrat: "Ve tavşanı, çünkü o, geviş getirir, fakat çatal tırnaklı değildir, size murdardır."4 demektedir. İslam, Yahudiliğin tavşanın haramlığına dair tutumunu reddetmiştir. Kur'an-ı Kerim 'de haram olarak zikredilenler arasında tavşan mevcut değildir.5 İslam'a göre tavşan helaldir. Hz.Peygamber, tavşanın yenilmesine izin vermiş ve kendi sine gönderilen bir tavşan budunu kabul etmiştir. 6 Ayrıca Ehl-i Sünnet alimleri, tavşanın etinin helalliği konusunda ittifak etmiş lerdir.?

8. Deve Eti Yahudilik'te deve eti yemek haram kılınmıştır. Tevrat, devenin geviş getirdiğini, fakat çatal tırnaklı olmadığını ileri sürerek haram olduğunu bildirmiştir. 8 İslam, Yahudiliğin bu tutumunu kabul et­ memiştir. Deve, Kur'an'da haram olarak zikredilen şeyler arasında 1 Tevrat, Levililer, 1 117-8; Tesniye, 14/8. 2 2.Bakara, 173; 5.Maide 3; 6.En'am, 145; 16.Nahl , 115. 3 Buhfiıi, Sahih, III, 40, 43; Müslim, Sahih, III, 1207; E.Davud, Sünen, III, 756-757; Tirmi zi, Sü nen, III, 591; Nesfü, Sünen, VII, 309-310.

4 Tevrat, Levililer, 1 1/6; Tesniye, 1417. 5 6.En'am, 145. 6 Müslim, Sahih, III, 1547; E .Davud, Sünen, IV, 152; Tirmizi, Sünen, IV, 70; Nesfü, Sünen, VII, 196-197; l.Mace, Sünen, il, 1080-1081.

7 l.Kudame, el-Muğni, IX, 328; Davudoğlu, Selil.met Yollan, IV, 166. 8 Tevrat, Levililer, 1 1/4; Tesniye, 1417.

lslfım 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitfıb Örf ve Adetleri / 461 yer almamakta 1 fakat, helal kılındığı bildirilen hayvanların ( r W I ) içinde yer almaktadır. 2 Hz.Peygamber'de, deveye binmiş, deve satın almış, devenin etinden yemiştir.3 İslam'da, bir hayvanın haram kılınmasının ölçüsü, ·hayvanın azı ve köpek dişi olmakla beraber yırtıcı olmasıdır. Hz.Peygamber, azı ve köpek dişi bulunan her yırtıcı hayvanın etinden nehyetmiştir. Deve ise, azı dişleri olduğu halde yırtıcı olmayan bir hayvandır, bu sebeble eti helaldir. 4

9. Kaya Porsuğu Yahudilik'te kaya porsuğunu yemek haram kılınmıştır. Tevrat "Ve kaya porsuğunu, çünkü o geviş getirir, fakat çatal tırnaklı değil dir"5 demektedir. Porsuk etinin yenilmesi İslam'da da haramdır. Porsuk, etobur bir hayvandır, yumuşakça, kurbağa, kuş, küçük hay van yiyerek beslenmektedir. Porsuk sansargillerden bir hayvandır. 6 Hz.Peygamber ise, her yırtırıcı hayvanın etini yemekten nehyetmiş tir. 7 Tevrat'ın, hayvanlar arasında, tırnağı yarık ve çatal olan ve ge ­ viş getiren hayvanların dışında kalanları haram kıldığını, yukarda kaydedilen domuz, deve, porsuk ve tavşanı geviş getirmelerine rağ­ men, çatal tırnaklı olnıadıkları için haram kategorisine dahil ettiğini görmekteyiz.8 İslam'da ise, bir hayvanın haram olması için, azı ve köpek dişi olup, yırtıcı olması ölçü olarak kabul edilmiştir.9

1 6. En'am, 145. 2 5.Mfüde 1; 6.En'am, 144; Hazi n, Lübab, il, 222; Yazır, Hak Dini, ili, 1549. 3 l.Sad, Tabakat, I, 492-493; Müslim, Sahih, il, 960; E.Davud, Sünen, il, 362-363; 'I'irmi zf, Sünen, III, 249-250.

4 Buharf, Sahfh, VI, 230; Müslim , Sahih., 111, 1533-1534; E.Davud, Sünen, iV, 159161.

5 Tevrat, Levilil er, 1 1J5; Tesniye, 1417. 6 Meydan Larousse, X, 270. 7 Buhfırf, Sahih, VI, 230; Müslim, Sahih, III, 1533. 8 Tevrat, Tesniye, 14/6-7. 9 Buhfırf, Sahfh, VI, 230; Müslim, Sahih, 111, 1533-1534.

462 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş 10. Eti Yenmeyen Kuşlar Tevrat, bazı kuşları mekruh kabul ederek yenilmelerini yasak � lamıştır. "Fakat onlardan yemeyeceğiniz şunlardır: Kartal, taşvancıl, karakuş, toy, şahin, cinsine göre çaylak, cinslerine göre bütün karga­ lar, deve kuşu, buhu, kukuma, cinsine göre atmaca, küçük baykuş, büyük baykuş, kuğu kuşu, saka kuşu, akbaba, leylek, cinslerine göre balıkçıl, hüdhüd ve yarasa."1 İslam'a göre, pençesi ile avlanan her kuşun eti haramdır.2 Hz.Peygamber, "fasık" olarak nitelendirilen karga ve çaylağın öldü ­ rülmesini emretmiş, bu hayvanların etlerinin yenilmesi de yasaklanmıştır. 3 Hz.Peygamber, hüdhüd ( ibibik) ve yarasanın öldürülme­ sini yasaklamıştır. Bu yasak, onların etlerinin yenilmesinin caiz ol� matlığına delalet etmektedir. 4 Hanbelfler'e göre, kartal, atmaca, şahin gibi avını pençeleriyle yakalayanlar haramdır. Hanefiler 'e göre ise, akbaba ve karga mekruh, tohum kargası, saksağan, güver cin, kaz, ördek, tavuk, bıldırcın, keklik, sığırcık, çulluk ve bülbül helaldir.5 S onuç olarak İslam'a göre, pençeleriyle avlanan ve yaratılış bakımından iğrenç olan kuşların etleri haram veya tahrimen mekrUhtur. 6

11. Deniz Hayvanları Tevrat, denizlerde ve diğer sularda yaşayan hayvanların ka­ natsız ve pulsuz olanlarını haram kılmış, etlerinin yenilmesini yasaklayarak leşlerinin murdar olduğunu bildirmiştir. 7 Kur'an-ı Kerim'de deniz avının helal kılındığı bildirilmiştir. 8 Hz.Peygamber, denizin suyunun pak, ölüsünün (avlanıp sudan çıkarılınca ölenlerin) 1 Tevrat, Levililer, 1 1/13-19; Tesniye, 14/12-18. 2 Müslim , Sahih, III, 1534; E.Davud, Sünen, iV, 159-16 1; Tirmizi, Sünen, iV, 71; 1.Mace, Sünen, il, 1077.

3 1.Mace, Sünen, il, 1031-1032, 1082. 4 E.Davud, Sünen, V, 418-419; 1.Mace, Sünen, il, 1074; A.b.Hanbel, Müsned, 1, 332; Ceziri, K.Fıkh, il, 1; Davudoğlu, Selamet Yollan , iV, 160-161.

5 l.Ku dam e, el-Muğni, IX 326-327; Davudoğlu, Selamet Yollan, iV, 160-16 1. 6 l.Kudame, a.g.e., IX, 326-327; Ceziri, K.Fıkh, il, 1. 7 Tevrat, Levililer, 1 1/9-12; Tesniye, 14/10. 8 5.Mföde 96; 16. Nahl, 14.

lslfım 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitfıb Örf ve Adetleri / 463 helal olduğunu söylemiştir. ! Yine Hz.Peygamber, "Denizin suyunun sahile attığı ve geri çekilmekle sahilde bıraktığı avı yiyiniz. Denizde ölüp de su yüzüne çıkanı yemeyiniz."2 buyurmuştur. Ayrıca Hz.Peygamber: "Bize iki ölü ve iki kan helal kılındı: Balık ile çekirge, karaciğerle dalak. " 3 buyurmuştur. Hz.Peygamber'in ashabı da, çıktıkları bir sefer esnasında anber denilen iri bir balıktan yemişler ve etinden Hz.Peygamber'e getirmişlerdir. 4 İbn Abbas , yahudilerin yılan balığını yemediklerini, fakat bunun müslümanlara helal kılındığını haber vermektedir. 5 İslfun'a göre, daima suda yaşayan, suda barınan hayvanlardan her çeşit balığın eti helaldir. Kalkan balıği, sazan balığı, yunus balığı, yılan b alığı bunlardandır. Fakat diğer su hayvanları habfüsten sayılır, yenilmeleri caiz olmaz. Mesela yengeçler, midyeler, istiridyeler, is takozlar İslam Hukukçuları na göre helal değildir, etleri yenmez. Hanefiler ' e göre, deniz aygırı, deniz insanı, deniz hınzırı gibi balık suretinde olmayan deniz hayvanlarının yenilmeleri de helal değildir.6 · 12. Dört Ayak Üzerinde Yürüyen Kanatlı Haşarat Tevrat, dört ayak üzerinde yürüyen kanatlı haşaratın hepsini mekruh kabul ederek, yenilmelerini yasaklamıştır. Fakat yer üze­ rinde sıçramak için, ayaklarının üzerinde bacağı olan, çekirge gibi hayvanları bu yasağa dahil etmemiştir. ? Çekirge, İslfun'da da helal ­ dir. Hz.Peygamber, çekirgenin helal kılındığını bildirmiş, 8 İbn Evi Evfü da, Hz.Peygamber ile birlikte yedi gazaya gittiklerini ve bunlarda çekirge yediklerini haber vermiştir. 9 1 Nesill, Sünen, VII, 207. 2 E.Davud, Sünen, IV, 165-16 G ; l.Mace, Sünen, II, 1082. 3 l.Mace, Sünen, il, 1101-1102. 4 Buharf, Sahih, VI, 223; Müslim , Sahfh, III, 1535-1536; E.Davud, Sünen, IV, 178180; Nesfö, Sünen, Vll, 207-209.

5 Buharf, Sahih, VI, 223; Ayni, Umdetü'l-Karf, XXI , 105. 6 Cezlrf, K.Fıkh, II, 5. Açıkl ama No:l. 7 Tevrat, Levililer, 1 1/20 23; Tesniye, 14119. 8 1.Mace, Sünen, il, 1101-1102. 9 Buharf, Sahih, VI, 223; Müslim, Sahfh, 111, 1546; E.Davud, Sünen, IV, 164; Nesfö, Sünen, VII, 210.

464 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş Kanatlı haşaratın haramlığına dair hüküm, lslam'da da yer almıştır. Sinek, arı, akreb vs. cinsinden sinek ve böcek çeşitleri ile, yerin altında yaşayan solucan, yılan, fare ve kirpiler pis oldukları için yenmezler. 1 Habis, yani yaratılış bakımından iğrenç olan fare, yaban faresi, akreb , yılan, kurbağa, kara ve deniz kaplumbağası, arı, karasinek, sivrisinek, köstebek, kirpi, bit vs. haşaratın etleri haramdır. 2 · Kur'fuı-ı Kerim, müslümanlara habis olan şeylerin haram kılındığını bildirmektedir. 3

13. Etli ve Sütlülerin Karıştırılmasının Yasaklığı Yahudilik'te etli ve sütlülerin ayrılması emredilmiştir. Tevrat: " Oğlağı anasının sütünde pişirmeyeceksin." 4 demektedir. Bu yüzden, etli ile sütlülerin aynı kapta pişirilmeleri, bulaşıklarının aynı kapta yıkanması, kaplarının aynı dolapta saklanılması yasaklanmıştır. 5 lslam'da böyle bir uygulama yoktur. Gerek Kur'an'da, gerekse Hz.Peygamber'in hadislerinde etli ile sütlülerin ayrılmasına dair bir emir yoktur. 6

14. Yahudilik'te Eti Yenilen Hayvanlar a. Kara

Hayvanları

Tevrat, çatal ve yarık tırnaklı olup, geviş getiren her hayvanın etinin yenilebileceğini bildirmiştir. 7 Yahudilik'te etinin yenilmesi helal kılınmış hayvanlar şunlardır: "Sığır, koyun, keçi, geyik, ceylan, dağ keçisi, karaca, ahu, dağ koyunu. "8 Ayrıca Tevrat, yalıudilere eti yenilen hayvanlardan olmak kaydıyla, canları istediği zaman boğazlayarak et yemeleri konusunda izin vermiştir. 9 Tevrat'ın helal oldu-

1 Cezlıi, K.Fıkh, il, 3-4; Davudoğlu, Selamet Yollan, iV, 159.

2 1.Kudame, el-Muğni, IX, 323-324. 3 7.A'raf, 157.

4 Tevrat, Çıkış, 23/19, 34/26. 5 Epstei n, Judaism, s.161; Örs, Musa ve Yahudilik, s.387-388. 6 Bkz. 6.En'am, 145: 7 Tevrat, Levililer, 1 1/3. 8 Tevrat, Tesniye, 12115, 22; 14/4-5. 9 Tevrat, Tesniye, 12115, 20.

lslfım 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitfıb Örf ve Adetleri / 465 ğunu zikrettiği, yukarda kaydedilen hayvanlar İslam'da da helaldir. Kur'an-ı Kerim'de: "İhramda iken avlanmayı helal görmeksizin, size bildirilecek olanlar dışında diğer hayvanlar helal kılındı." 1 buyurul­ muştur. Buna göre, ( rW I ) lafzının içine giren hayvanlar helal kılın­ mıştır. Sığır, koyun, geyik, ceylan, dağ keçisi, karaca, dağ koyunu, ahu, vs. hayvanlar helal kılınmıştır2 islam'da, domuz ve yırtıcı hay­ vanların dışındakiler helal kılınmış olmaktadır. Yahudilik'teki uygu­ lamanın aksine, İslam'da deve ve tavşan da helal kılınmıştır. İslam­ da, bir hayvanın helal kılınmasının ölçüsü, azı dişi olduğu halde hayvanın başkasına saldırmaması, yırtıcı olmamasıdır.3

b. Deniz Hayvanları Tevrat, denizlerde ve sularda yaşayan hayvanları yeme konu ­ sunda, onların kanatlı ve pullu olmaları şartını getirmiştir.4 İslam, Tevrat'ın deniz hayvanlarının helalliği konusundaki tutumunu benimsemiştir. Kur'an-ı Kerim, deniz avının helal olduğunu bildirmiş,5 Hz.Peygamber de, balığın helal olduğunu söyleyerek, yenilmesine izin vermiştir.6 İslam'a göre, suda yaşayan her çeşit balık helal kılınmış ­ tır. Hanefiler'e göre, deniz hayvanlarının helal olabilmesi için balığa benzemesi gerekmektedir. ? Yahudilerin yılan balığını yememe leri hususu da reddedilerek, bunun helal olduğu bildirilmiştir. 8

c. Kuşlar Tevrat, kuşları tahir ve murdar olmak üzere ikiye ayırmış ve tahir kuşların yenilmesine izin vermiştir. 9 Murdar kabul ettiği kuş ­ ları sıraladıktan sonra, diğerlerinin yenilmesini caiz görmüştür. 1 O 1 5.Mföde 1; 6.En'am, 144.

2 t.Kudame, el-Muğni, IX, 227-228; Cezirl, K.Fıkh, II, 2-3. 3 Buhilri, Sahih, VI, 230; Müslim , Sahih, 111, 1533-1534. 4 Tevrat, Levililer, 1 1/9; Tesniye, 14/9. 5 5.Milide 96. 6 E.Davud, Sünen, iV, 165-166; Nesilf, Sünen, VII, 207; l.Mace, Sünen, II, 1082. 7 Cezir!, a.g.e., II, 5. 8 Buhilri, Sahfh, VI, 223; Ayni, Umdetü'l-Kari, XXI, 105. , 9 Tevrat, Tesniye, 14111, 20. 1 0 Tevrat, Levililer, 1 1113-19; Tesniye, 14/12-18.

466 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş İslam da, kuşları eti yenilen ve yenilmeyen olmak üzere ikiye ayırmış, pençesi ile avlanan her kuşun etinin yenilenmesini haram kılmış, pençesini avlanmak üzere kullanmayan kuşların yenilmesini helal kılmıştır. 1 Ancak, Yahudiliğin aksine, Şafi'ller'e göre balıkçıl, Hanefiler'e göre deve kuşu ve balıkçıl helal kılınmıştır.2

B- HIRİSTİYANLIK'TA YİYECEKLERLE İLGİLİ UYGU­

LAMAIAR

1. � Putlara Km·bfuı Edilenler ve Boğulmuş OJanlar Hıristiyanlık'ta, kan, putlara kurban edilenler ve boğulmuş olan hayvanları yemenin yasak edildiğini görmekteyiz. Bu hususla il­ gili olarak, Hıristiyanlığın ilk yazılı �aynaklarında emirler mevcut ­ tur: "Putlara kurban edilen şeylerden, kandan ve boğulmuş olanlardan ve zinadan çekinin."3 Kur'an'da da, kan, boğulmuş olanlar ve Al ­ lah'tan başkası .adına kesilenler haram kılınmıştır. 4 .

2. Et Yemenin Yasak Olduğu Zamanlar Hıristiyanlık'ta, Cuma ve diğer perhiz günlerinde et yemek ya­ saktır. Hz. İsa'nın Cuma günü çarmıha gerildiği iddiası, bu yasağa dayanak teşkil etmektedir. 5 Kilisenin emirleri arasında, Cuma ve diğer günlerde et yeme yasağı bulunmaktadır. 6 Hıristiyanların, perhiz günleri nde sadece et yemekten sakınmadıkları, aynı zamanda et sularından, süt ve tereyağından da kaçındıkları kaydedil mektedir. 7 İslam, Hıristiyanlığın bu uygulamasını kabul etmemiştir. Kur'an'ın bildirdiğine göre, Hz.İsa haça gerilerek öldürülmemiştir. 8 İslam'da oruç, belirli saatler arasında yemekten içmekten ve cinsi 1 Müsli m , Sahih, III, 1534; E .Davud, Sünen, IV, 159-16 1; Tirmizl, Sünen, IV, 71, 73; l.Mace, Sü nen, il, 1077; Davudoğlu, Selamet Yollan, IV, 158-160.

2 Cezlri, K.Fıkh, il, 1. 3 Resüllerin İşleri, 15113, 19-20, 29, 2 1125; l.Korintoslular, 10/27. 4 2.Bakara, 173; 6.En'am, 145; 16. N ahl, 115. 5 Matta, bab: 27-28; Markos, bab: 15, Luka, bab: 23-24; Yuhanna, bab: 19-20; Descuffi, Dua Kitabı, s.26. ' 6 Descuffi, Hıristiyan Dini, s.l 73.

7 Cilacı, Ilahi Dinlerde Oruç, Hac ve Kurban, s.28. 8 4 .Nisa, 157.

lslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 467 münasebetten uzak durmakla tutulduğu için, Hıristiyanların ete, et sularına, süte ve tereyağına perhiz yapıp, Cuma ve diğer günlerde b unlardan uzak durmaları reddedilmiştir.

3. Domuz Eti Domuz eti, Iİıristiyanlığın da kendisi için kutsal kabul ettiği Tevrat'ta yasaklanmıştır. 1 Ancak, Hıristiyanlık'ta domuz eti helal sayılmıştır. Elde mevcut İnciller'de, domuz etinin helal olduğuna dair bir kayda rastlanmamaktadır. Üstelik ilk hıristiyanlar da, do muzu haram saymaktaydılar. 2 Nitekim Barnaba, İncili nde: "Her türlü necfs etin yenilmesine cevaz veren kimselerden olduğu için Pavlus 'a darıldığını" bildirmektedir. 3 Ayrıca, Hıristiyan büyükle rinden Petrus 'un, daha önceleri, Musa şeriatında yasaklanmış olan şeyleri yemeyip murdar kabul ettiğini görmekteyiz . 4 Buradan, Hz. isa z amanında domuzun helal kılınmadığını, bu hususun Hz.İsa'dan sonra ortaya çıktığını anlıyoruz. Domuzun helal kılınmasına dayanak olarak, Petrus'un vecd halinde gördüğü bir rüya delil olarak gösterilmektedir. Buna göre Petrus, Yafa şehrinde dua etmekteyken, büyük bir çarşafa benzer bir kab dört köşesinden asılı olarak gökten iniyor ve içinde her türlü hayvan bulunuyordu. Bu sı rada bir ses, Petrus'a: "kalk, boğazla da ye!" diye emretmiş, Petrus: " Haşa Ya Rab! ben asla bayağı ve murdar şey yemedim" diye itiraz edince, kendisine : "Allah'ın temizlediği şeyleri sen bayağı etme!" de nilmiştir. B u durum üç kere m eydana gelmiş ve kah göğe alınmıştır.5 Görüldüğü gibi, Hz.İsa'nın kaldırmadığı domuz yeme yasağı, Petrus ­ 'un gördüğü bir rüyaya dayanılarak kaldırılıyor. Halbuki Kilise'nin, Hz.İsa'nın bile yapmadığı konularda şeriatı değiştirme selahiyetine sahip olabilmesi için, şeriat metninin ona bu hakkı vermesi gere ­ kirdi. 6 .

1 Tevrat, Levililer, 1 117-8; Tesniye, 1418. 2 Kazıcı, Kur'an-ı Kerim ve Garp Kaynakları na Göre Hıristiyanlık, s.75-76. 3 Barnabas, The Gospel of Barnabas, s.2; Arapça Tere: s.2. 4 Resüllerin işleri, 10/14; 1 118. 5 Resüllerin İşleri, 10/9-16; 1115-9. 6 Sırma, İslamiyet ve Hıristiyanlık, s.45.

468 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş Pavlus'un çeşitli memleketlere yazdığı mektuplarında, dolaylı olarak domuz etinin yenilmesine cevaz verdiği görülmektedir. 1 Sonuç . olarak, domuz eti Kilise tarafından hıristiyanlara helal kılınmış, bu husus Pavlus ve arkadaşlarının Kudüs Konsilindeki görüşlerine dayandırılmıştır.2 Kilise, domuz eti yemeyenlere Roma İmparatoru Konstantin zamanında devlet eliyle baskı yaptırtmış, yahudilerden hıristiyan olanlara, Hıristiyanlık'ta samimi olup olmadıklarını isbat için zorla domuz yedirtmiştir.3 Kilisenin, daha önce domuz eti yeme alışkanlığı olan milletlere, Hıristiyahlığı kabul etmeleri için bu ko ­ nuda taviz verdiği, onların domuz yeme adetlerine meşrUiyet kazan ­ dırdığı da düşünülebilir. .

Sonuç olarak İslam, Hıristiyanlığın domuz etini helal sayan uy­ gulamasını reddetmiştir. Kur'an-ı Kerim, domuz etini pis olarak nitelendirmiş,4 Allah'ın domuz etini haram kıldığını bildirmiştir.5

C-

CAHİLİYE DEVRİND E YİYECEKLERLE İLGİLİ

UYGULAMALAR

1. Meyte Süheyli'nin (v. 5 8 1 ) kaydettiğine göre, meytenin yenilmesi Hz.İbrahim 'in dininde de haram olan hususlardandı. 6 Ayrıca, Hz.İbrahim'in sünneti nden kalan izler sebebiyle, Kureyş 'ten ba zıları Cahiliye devrinde meyte yemekten kaçınıyorlardı.? Nitekim, Harise b . Evs el-Kelbi ' den m eyteyi yemiyeceğine dair bir şiir nakledilmektedir. 8 Fakat, yine Cahiliye devrinde bazı kimselerin mey ­ teyi, bir dış tesir olmaksızın kendi kendine ölen hayvan diye tarif et­ tikleri ve İslam tarafından meyte sayılarak haram kılınmış ölü hay:

1 I. Kori ntoslular, 10/25-26; Rom alılara Mektup, 14/14, 20. ') - Sırma, a.g.e., s.44.

3 M.Ebfi Zehra, Hıri stiyanlık Üzeri ne Konferanslar, s.222. 4 6.En'fım, 145. 5 2.Bakara, 1 73; 5.Mfiide 3; 16. Nahl, 1 15. 6 Süh eyll, Ravdu'l-Unuf, il, 362; Ayn ca Bkz.Kastallfı.ni, İrşadü's-Sari, VII, 427; VIII, 265; 1.Hacer, Fethu'l-Bari, VII, 109.

7 Kirman!, el-Kevfıkibü'd-Derarl, XV, 62; Ayni, Umdetü'l-Kari, XVI, 286. 8 1.Habfb, Muhabber, s.329.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri 1 469 vanların etini yediklerini görmekteyiz. 1 Nitekim müşriklerden bazı­ ları, müslümanlara: "Kendi öldürdüğünüzü yiyorsunuzda Allah'ın öl dürdüğünü niçin yemiyorsunuz?" 2 di y e sormuşlardı. Cahiliye devrinde müşriklerin yedikleri meyte çeşitleri şunlardı: _

a. Münhanika

(

�I

) ''Boğulmuş Hayvan"

İbn Abbas , Cahiliye, devrinde halkın koyunu ölünceye kadar boğup, etini yediklerini haber vermektedir. Münhanika, meyte çeşit lerindendir, çünkü boğulan hayvanın kanı akıtılmamaktaydı.3

b. Natilıa ( � I ) 'Süsülınüş Hayvan"

Başka bir hayvan tarafından boynuzuyla süsülerek ölen ayvan ­ dır. Cahiliye devrinde Arapların, natiha'yı yediklerini görmekteyiz. İslam'a göre, vuran hayvanın boynuzu yaralayıp kan Aksa bile ha ramdır.4

c. Mevkuze ( i.i.,.i) I ) 'Sopayla Vurulup Ölen Hayvan'' Ağır bir ağaç parçasıyla vurula vurula öldürülen hayvandır. Katade 'nin nakline göre, Cahiliye halkı, koyunu sopa ile vurarak öldürürler ve etini yerlerdi. 5 d Canavarın Parçaladığı Hayvan

Yine Katade'nin nakline göre, Cahiliye devrinde halk, yırtıcı hayvanlardan arta kalan davar, deve ve sığırı yerlerdi. Allah bunu haram kılmıştır. 6 e. Müteredcliye

( � �rıı ) ''Yüksekten Aşağı Düşerek Ölen"

Cahiliye devrinde, bir kuyuya düşen veya bir tepeden, dağdan aşağı düşerek ölen hayvanın etini yerlerdi. 7 ed-Dahhak ise, Cahiliye

1 Yazır, Hak Di ni, III, 1557-1558. 2 Nesfı.i, Sünen, VII, 237; Taberi, Cami'u'l-Beyan, VIII, 16; Yazır, Hak Dini, III, 1556-1557.

3 Taberf, a.g.e., Vl,68; Hazin, Lübfıb, il, 227. 4 Taberi, a.g.e., VI, 71; Hazi n , a.g.e., il, 227; Miras, Tecrid-i Sarih Tercümesi , XII, 6. 5 Taberi, a.g.e., VI, 69; Hazi n, a.g.e., il, 227; Miras, a.g.e., XII, 5-6. 6 Taberi, a.g.e., VI, 72; Kardavf, İslamda Helal ve Haram, s.54. 7

Taberi, a.g.e., VI, 70.

470 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş devrinde, Maide 3 . ayette zikredilenlerin hepsinin yenildiğini ha ber vermektedir. I İslam , Cahiliye devrindeki meyte yememe uygulamasını benimsemiştir.2 Ancak, münhanika (boğulmuş), natiha (süsülmüş), mevkuze (vurulup öldürülmüş), mütereddiye (yüksekten düşüp öl- , müş) ile canavarın yediğinin meyteye dahil edilmemesini reddederek, bunların da m eyte olduklarını ve haram kılındıklarını bildirmiştir. Kur'an' da: "Leş, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına kesilenler -canları çıkmadan önce kesmemişseniz, boğulmuş,- bir yerine vurula­ rak öldürülmüş, yüksekten düşüp ölmüş, başka bir hayvan tarafın­ dan süsülmüş, yırtıcı hayvan tarafından yenilmiş olanları- dikili taş ­ lar üzerine boğazlan�nlar ile, fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı, bunlar fasıklıktır. " 3 buyurulmuştur.

f. Canlı Hayvandan Et Kesmek Cahiliye devrinde, Arapların, canlı hayvandan etkesip yedikle ­ rini görmekteyiz. Hz.Peygamber, Medine 'ye geldiği zaman, Medine.­ liler'in develerin hörgüçlerini, koyunların kuyruklarını kesmekte ol­ dukları kaydedilmiştir. Hz.Peygamber, · bunu yasaklayarak: "Diri iken hayvandan kesilen parça murdarclır"4 buyurmuştur.

2. Kan Cahiliye Arapları acıktıkları zaman, ellerine sivri bir şey ala­ rak, hayvanı yaralar ve akan kanı toplayarak içerlerdi. Bu konuda Cahiliye şairi A'şa şöyle demişti: "Sakın leşlere yaklaşma, Keskin kemikle kanatma. " 5 Yine Cahiliye döneminde, Arapların kanı bağırsaklara doldu­ rup , kızarttıkları ve misafirlerine yedirdikleri kaydedilmektedir. 6 1 Kardavi', a.g.e., s.54. 2 2.Bakara, 173; 5.Mftide 3; 6.En'am, 145; 16. Nahl, 115. 3 5.Mföde 3. 4 Tirmizi', Sünen, iV, 74; l.Mace, Sünen, 11, 1072. 5 Kardavi, İsl amda Helal ve Haram, s.52. 6 Beydavi, Envaru't-Tenzil, il, 227; Hazin, Lübab, 11, 227; Yazır, Hak Dini, 111, 1557.

lslfım'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitfıb Örf ve Adetleri / 471 Ahmed b .Hanbel de, Şurahbil b .Müslim el-Havlani' den Cahiliye döneminde bazı kimselerin kanı yediklerini nakletmektedir. 1 Ayrıca, Cahiliye devrinde, kandan yapılan ve el-Bacca denilen bir sucuk yenildiğini görmekteyiz. Bacca ( �I) bir devenin canlı vücudu yarıla­ rak akıtılan kandan yapılan ve eski Arapların kıtlık zamanlarında yemeyi adet haline getirdikleri ,bir sucuktu. 2 B u konuda Hz.Peygamber'den bir rivayet gelmektedir. Buna göre Hz.Peygamber: "Sadakalarınızı v�riniz, çünkü Allah sizi Sacca ve Bacca'dan kurtardı"3 buyurmuştur. İslam, Cahiliye devrinin kan yeme adetini red ­ dederek, kan yemeyi haram kılmıştır. 4

3. Putlara Kesilenlerle, l(esilirken Allah'ın Adı Anılmayan 0 Şeylerin Yenilmesi Cahiliye devrinde Kureyş ve diğer Arap kablleleri putlara kur­ keserler ve bunların etlerini yerlerdi. 5 Yine Cahiliye devrinde ban Araplar, hayvanı keserken putlarının ismini anarlardı. 6 Süheyli (v.581), Hz.İbrahfm 'in dininde Allah'tan başkası için kesilenlerin yenilmesinin haram olmadığını, bunların ancak İslamda haram kı lındığını ileri sürmüştür. 7 Ancak Süheylf'nin görüşü, Hz.ibrahlm'in putlara şiddetle düşman olan bir peygamber olduğu ileri sürülerek reddedilmiştir. 8 İslam, Cahiliye devrinde, Allah'tan başkası adına kesilen, Al ­ lfilı'ın adı anılmayarak, kesilirken putların adı zikredilen hayvanla­ rın yenilmesine dair uygulamayı reddetmiştir. Kur'an'da: 'Üzerine Al lah'ın adı anılmadan kesilen hayvanları yemeyin"9 buyurulmuştur. 1 A.b.Hanbel, Müsned, IV, 200. 2 t.Kelbl, Kitabü'l-Asnfı. m , s.3; Tere: Putlar Kitabı , s.25 . 3 l.Kelb!, a.g.e., s.3; Tere: s.25; 1.Eslr, Nihaye, I, 96; II, 342; Sacca'nın bir put ismi olduğu kaydedilmiştir. Bkz: 1.Kelbi, a.g.e., s.3; Tere: s.25; l.Esir, a.g.e., II, 342.

4 2.Bakara, 173; 5.Mftide, 3; 6.En'am, 145; 16. Nah!, 115. 5 Taberi, C fı.miu'l-Beyan, VIII, 19. 6 Hazi n , Lübab, 11, 227. 7 Süheyli, Ravdu'l-Unuf, il, 362. 8 Kastallani, lrşfı.dü's-Sari, VII, 427; VIII, 265. 9 6.En'am, 121; Bu hususta ayn ca Bkz: E.Davud, Sünen, III, 245-246; 1.Mace, Sü­ nen, il, 1059.

472 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş 4. Cömertlik Yarışı İçin Kesilenler Cahiliye döneminde Arapların, cömertlik yarışında bulunmak için hayvan kestiklerini görmekteyiz. Hz.Peygamber, cömertlik yarı­ şında bulunmak için kesilen hayvanların etini yemekten nehyetmiş. tır. 1

5. Talih Denemek İçin Kesilenler

Cahiliye devrinde Arapların, "meysir " oyununda ortaya koy- . dukları ve hisse çıkan kimseye verip, çıkmayan kimseye vermedikleri etler vardı. Araplar meysir oyununda kazandıkları bu etleri yerlerdi.2 İslam, bu şekilde kesilen etlerin yenilmesini yasaklamıştır. Kur'an: "Fal oklarını açmak suretiyle talih denemek için kesilen hayvanların etleri haramdır."3 buyurmuştur. Bütün bu yasaklar, Arapların İslam'dan önce yiyip içtikleri mu­ tad yiyecekler üzerine konulmuştu. Esasen onların evvelce de hiç ye ­ medikleri yırtıcı hayvanlar, leş yiyen kuşlar, yılanlar, köpekler, kedi­ ler, kurbağalar vs. hayvanlar ve zehir gibi sağlığa dokunan diğer bü ­ tün şeyler ilgili ayetlerde hiç zikredilmemiştir. Nitekim Araplar, deve etini yiyorlardı ve Hz.Peygamber bunun yasaklanışı ile ilgili bir ilahi buyruk getirmemişti. 4 Cahiliye devrinde Arapların, darlık şiddetlendiği zaman ( �I ) keler, ( t?'..r.-1 1 ) yerbu' (yaban faresi), ( .r.) 1 ) ada tavşanını ye ­ diklerini görmekteyiz. 5 İslam, Cahiliye devri Araplarının ( .r.)1 ) ada tavşanı yemelerine dair adetlerini tasvib etmiştir.6 Keler yeme husu­ sunda ise, Hz.Peygamber'den farklı rivayetler gelmektedir. Bir riva­ yete göre, Hz.Peygamber keler yemekten nehyetmiştir. Kelerin haram olduğunu söyleyen İslam alimleri, bu hadisi delil olarak almışlardır. 7 1 E.Davud, Sünen, III; 246. 2 A.b.Hanbel , Müsned, il, 35 1-352; Taberi, Camiu'l-B eyan, il, 360; Alusi, Ruhu'lMe'anf, il, 1 1 1-112; Ynzır, Hak Di ni, il, 764-765.

3 5.Maide 3. 4 Hamidullah, İslam Peygamberi , il, 1 126. 5 A.Emfn, Fecru'l-İslam, s.9. 6 Müslim, Sahih, III, 1547; E .Davud, Sünen, IV, 152; Tirmizf, Sünen, iV 70; Nesfü, Sünen, VII, 196-197; 1.Mace, Sünen, il, 1080.

7 E .Davud, Sünen, iV, 155; Davudoğlu, Selamet Yollan, IV, 171-172.

,

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 473 Diğer bir rivayette ise, Hz.Peygamber'in sofrasında keler yenildiği haber verilmektedir. 1 Ancak Hz.Peygamber kendisi kelerden yeme ­ miş ve: "Onu yiyin, zira helaldir, fakat o benim yiyeceğim bir şey de ğildir"2 buyurmuştur. Alimlerin çoğunluğuna göre, keler yemek he laldir. Katli 'lyad (v.544), bazı alimlere göre keler yemenin haram, Hanefiler'e göre mekruh olduğunu nakletmiştir. 3 ( ty.,r.J I ) Yaban fa­ resi ise, yaratılış bakımından iğrenç olduğu için haram kılınmış, Cahiliye devrinin yerbu' yeme adeti de reddedilmiştir. 4

1 Buh ftri, Sahih, VI, 231-232; Müslim, Sahih , III, 1544-1545; E .Davud, Sünen, . 153; Nesfü, Sünen, VII, 198-199; 1.Mace, Sünen, il, 1079-1080. ' 2 Müslim, Sahih, 111, 1542-1543. 3 Davudoğlu, a.g.e., iV, 171. 4 1.Kudame, el-Muğni, IX, 328.

iV,

474 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş XI- İÇKİ VE KUMAR

A- İÇKİ İLE İLGİLİ HÜKÜMLER ı- Yalıuclilik'te İçki Hz.Adem'den itibaren bütün Peygamberlerin tebliğlerindeki or­ tak noktalardan birisi de, aklın korunmasına önem verilmesidir. Bu sebeble insaııa sarhoşluk verip, insan aklını devre dışı bırakan mad­ delerin, Hz.Adem 'den itibaren tüm Peygamberler tarafından ya­ saklanmış olması fikri bir gerçeğin ifadesi olmalıdır. Elimizdeki Tevrat'ta, bir taraftan içki içmenin bayağı, murdar bir şey olduğu söylenirken, diğer taraftan takdime sunulduktan sonra şarap içilebileceğine dair satırlara rastlamaktayız. Tevrat'ın kaydet­ tiğine göre Rab_, Harun'a: "Sen ve seninle beraber oğulların, top lanma çadırına girdiğiniz zaman, ölmeyesiniz ,diye şarap ve içki içmeyin; nesillerinizce bu ebedi kanun olacak. T3: ki, mukaddesle bayağı şeyi ve murdarla tahiri birbirinden ayırd edesiniz." 1 demiştir. Tevrat'ın, içkiyi bayağı, murdar bir şey olarak tavsifi Kur'an'a uygundur, Kur'an da, içkiyi, şeytanın işlerinden bir pislik olarak nite lendirmektedir. 2 Ayrıca, Harun'a ve nesillerine, toplanma çadırına girdikleri zaman içki içmelerinin yasaklanması da, Kur'an'ın içki ko ­ nusundaki ilk ayetlerine uygun görünmektedir. Kur'an da, ilk zaman­ lar müslümanlara sarhoş iken namaza yaklaşmamalarını emretmiş1 Tevrat, Levililer, 10/8-10. 2 5.Mfıide 90.

lslfım 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitfıb Örf ve Adetleri / 475 tir. 1 Ancak daha sonra, müslümanlara hayatlarının her safhasında içkiyi kesin olarak yasaklamıştır. 2 Tevrat'ın yukarda kaydedilen satırları, Kur'an'ın mezkur ayeti gibi3 bir geçiş döneminin ifadesi midir? Yoksa Tevrat'ın içki yasağına dair emirleri tahrif edilerek, bu yasak sadece mabede ibadet için gi ­ denlere ve ibadete gidilecek zamana mı tahsis edilmiştir? Burası, üzerinde durdulmaya değer bir husustur. Tevrat'ın şu satırları da, adak adayan, kendini Rabbe ayıran kimselerin içki içmesini yasaklamaktadır, ki bu da, içki içmenin Rab Yahova'nın rızasına uygun olmadığını göstermektedir: "Bir erkek yahut bir kadın adak adamak için kendini Rabbe ayırırsa, şarap tan ve içkiden çekinecek, şarap sirkesi ve içki sirkesi içmeyecek, hiç üzüm suyu içmeyecek, yaş yahut kuru üzüm yemiyecek. "4 Süleyman'ın Meselleri Kitabı'ndaki içkiyi yeren ifadelerden, şarab ın, Hz.Mfısa'dan Hz.Süleyman devrine kadar yahudilere nehyedilmiş olduğunu anlamaktayız : "Şarap sümürenlerin, ete düşkün olanların arasında bulunma. Çünkü ayyaş ve obur fakir olur."5 "Gözlerin kızarması kimindir? Şarabın başında oturup gecikenlerin, Karıştırılmış şarabı aramaya gidenlerindir. Şarabın kızıl olmasına Kadehte rengini vermesine, Kolay kolay aşağı akmasına bakma, Sonunda yılan gibi ısırır, Ve engerek gibi sokar." 6

1 4.Nisa, 43.

2 5.Mfüde 90-91. 3 4.Nisa, 43. 4 Tevrat, Sayılar, 6/1-3. 5 Kitab-ı Mukaddes, Süleymanın Mesell eri , 23/20-21. 6 Kitab-ı Mukaddes, Süleymanın Meselleri , 23/29-32.

4 76 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş Tevrat, şarabı yasaklayan, ayıplayan ifadelerinin yanında, şa­ rabı yahudilere serbest bırakan, şarabı takdime haline getiren ifade ­ lere de sahiptir: "Ve Rabbe hoş koku olarak, dökülen takdime için, bir hln'in üçte biri şarap takdim edeceksin. " l Yine Tevrat, nezrini yerine getiren kimsenin şarap içmesine izin vermektedir. 2 Tevrat'ın, içkiyi bayağı, murdar bir şey olarak vasıflandıran satırları ile 3 , adağını ye ­ rine getiren kimseye içkiyi serbest bırakan, Rabbe hoş koku olarak şarap takdim edilmesini emreden satırları çelişki halindedir. Tevrat, bir yerde murdarla tahiri ayırd edin demekte, diğer tarafta içkiyi serbest bırakmaktadır.4 Bu durumda, mademki içki bayağı ve mur­ dardır, o zaman bayağı ve murdar bir şey nasıl Rabbe hoş koku takdimesi olarak sunulabilir? Herşeyin Yaratıcısı olan Rab, kendi­ sine temiz ve meşru şeyler takdim edilerek ibadet edilmeye layık değil midir? Ayrıca Rabbe yakın olmak, kendini Rabbe ayırmak için, içkiden uzak duran, böylece temizlenen, içkiden uzak durmayı ibade­ tin bir şartı olarak gören bir kimseye, adağını yerine getirdikten sonra bu murdar şey nasıl helal kılınabilir? Bütün bu sorular bize, Tevrat'ın bu farklı ve birbirine zıt satırlarının, sonradan ilave edil ­ diğini veya Tevrat'ın içkiyi yasaklayan hükümlerinin daha sonra tahrif edilmiş ,olduğunu düşündürtmektedir. Günümüz yahudilerinde şarabın yasak olmadığı, ancak sadece bir yahudinin kontrolü altında yapılan şarabın içilmesinin helal sayıldığı bilinmektedir.5 İslam, içkiyi kesin olarak yasaklamıştır. 6 Bu yasağı, sadece ibadet zamanı ve ibadet mahalli ile sınırlı tutmamıştır. Bu sebeble içkiyi , sadece adak adayan veya mabede girmek durumunda olan kimselere yasaklayan Tevrat'ı tasvib etmemiştir. Ayrıca içkinin iba­ det maksadıyla kullanılmasını da kesin olarak reddetmiş , içkiyi . ( �.J ) pislik olarak nitelendirmiştir. 7 Pislik ise, Allah'a ibadet için kullanılmaya layık değlidir. Allah'a, ancak temiz ve meşru şeylerle 1 Tevrat, Sayılar, 1517, 10; Hfn, sıvılarda kull anıl an bir ölçektir. 2 Tevrat, Sayılar, 6/20. 3 Tevrat, Levililer, 10/8-10. 4 Tevrat, Levililer, 10/10. 5 Örs, Musa ve Yahudilik, s.389. 6 5.Mfö de 90-91. 7 5.Mföde 90. .

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 477 ibadet edilebilir. Ayrıca, içkinin bütün kötülüklerin anası olduğu be ­ lirtilmiştir. 1 2- Hıristiyanlık'ta içki

Hıristiyanlığın ilk kaynaklarında içkiden sakındırıldığını gör­ mekteyiz. Pavlus : "Şarapla sarhoş olmayın, onda edebsizlik var dır"2 demiştir. Hz.lsa da, "Kendinizi sakının, kumar, sarhoşluk ve bu hayatın kaygıları ile yürekleriniz fazla ağırlaşmasın. Onun için her vakit dua ederek uyanık durun" 3 demiştir. Pavlus Romalılar'a mektubunda, içkiden uzak durulmasını istemiştir: "Maskaralık ve sarhoşlukla değil, fuhşiyat ve yolsuzlukla değil, niza ve hasedle değil, gündüzdeki gibi iyi hal ile hareket edelim."4 "Et yememek, şarap iç­ memek ve kardeşinin onunla sürçeceği bir şeyi yapmamak iyidir."5 Luka İncili 'nde ise , , Hz.Yahya 'nın doğumu ile ilgili olarak: "Fakat melek ona dedi: Korkma Zekeriya, çünkü duan işitildi, ka rın Elisabet sana bir oğul doğuracak, onun adını Yahya koyacaksın, sevinç ve safa bulacaksın, onun doğmasından birçokları da sevi­ necekler. Çünkü Rabbin gözünde büyük olacak, şarap ve içki içmeye cek ve daha anasının karnında Ruhu'l-Kudüs 'le dolu olacak"6 de ­ nilmektedir. Hz.Yahya'nın Rabbin gözünde büyük olacağı, şarap ve içki içmeyeceği hususu ilgi çekicidir. Peygamberlerin, Allah katında değerli kimselerin içkiden çekineceği hususunun, o zamandaki Hıris ­ tiyan telakkısınde yer alması, ilk Hıristiyanlığın içkiye karşı tutu ­ munu yansıtmaktadır. İçki konusunda, çelişkili tutum ve ifadelere Ahd-i Cedid 'de de rastlamaktayız. Yukarda kaydettiğimiz ifadeler içkiyi kötülemekte ve hıristiyanlara içkiden uzak durmayı tavsiye etmektedir. Ancak şu satırlar da içkiye cevaz verici mahiyettedir; buna göre Hz.İsa, Galile'nin Kana şehrinde, şakirtleri ile beraber bir düğüne çağrılmış, bu ziyafette şarap eksilince, Hz .İsa'nın annesi, şaraplarının olmadığını ifüde ederek, Hz.İsa 'dan bir mucize( ! ) göstermesini is1

N esô.1, Sünen, VIII, 315.

2 Efesoslara Mektup, 5/18. 3 Descuffi, Hıristiyan Di ni, s.208. 4 Romalılara Mektup, 13/13. 5 Romalılara Mektup, 14/2 1. 6 Luka, 1113-15.

478 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş temiştir. Hz. İsa da, oradaki altı adet taş küpe ağızlarına kadar su doldurtup, bunları şaraba çevirmiş, misafirlere ikram ettirmiştir. Böylece şakirtlerine izzetini ve kendi alametlerinin başlangıcını göstermiştir. 1 Yine Hz. İsa, çarmıha gerilmek üzere Golgota (Kafa Kemiği) denilen yere getirildiği zaman, kendisine verilen ödle karışık şarabı tadınca içmek istememiştir. 2 Burada hatırımıza b azı sorular gelmektedir: Eğer Luka İn­ cili 'nde Hz.Yahya hakkında kaydedildiği gibi, içki ve şarap içme mek Allah katında değerli olmanın bir tezahürü ise, Hz.İsa niçin suyu şaraba çevirmiş, kendine inananlara içirmiş ve b unu kendi vazi­ fesinin bir alameti olarak yapmıştır? Ve yine niçin Golgota'da ödle karışık içkiyi tadmıştır? Yoksa Hz.İsa, Allah katında Hz.Yahya'nın sahip olduğu değeri haiz değil midir? Hz. Yahya'nın Rabbin gözünde büyük olacağını, içki içmeyeceğini daha annesinin karnında iken meleğin haber verdiğini Luka İncili kaydetmektedir. 3 Yine Hıristiyan Azizlerinden Pavlus : "Şarapla sarhoş olmayın, onda e debsizlik vardır" 4 demektedir. Peki Hz.İsa, Pavlus'un: "Kendisinde edebsizlik vardır" dediği şarabı nasıl içmiş, şakirtleri tarafından şarabın içil­ mesine nasıl izin vermiştir? Temiz olan suyu, nasıl kendisinde edeb­ sizlik olan şaraba çevirmiştir? Yoksa Hz.İsa, Pavlus kadar içkinin z ararlarını bilmiyor muydu? Bu sorulara verilecek cevaplar, Hz.İsa'nın içkiye cevaz vermediğini, suyu şaraba çevirdiğine dair İncil rivayetinin asılsız olduğunu, Hz.İsa 'ya atfedilen ve içkiye cevaz veren satırların uydurma olduğunu hatırımıza getirecektir. Daha sonraları Kilise mensuplarının da, içki konusunda ihtilaf ettiklerini görmekteyiz. İçkiye cevaz veren b azıları, "İçkinin azı mideye zararlı değildir" ifadesini delil göstermişlerdir. Bu söze sarı­ lanlar, içkinin azının çoğuna doğru sürüklediğini göz ardı etmektedir.ler. 5 Pavlus da, "Artık yalnız su içme, miden ve sık sık gelen ra­ hatsızlıkların için biraz içki iç" demekte ve "Sarhoşlukta edebsizlik vardır" diyen kendisiyle, çelişkiye düşmektedir. 6 1 Yuhanna, 2/1-11. 2 Matta, 27/33-34. 3 Luka, 1113-15. 4 Efesoslulara Mektup, 5/18. 5 Kardav1, İslamda Helal ve Haram, s.76.

6 Ti meteosa !.Mektup, 5/23; Efesoslulara Mektup, 5/18.

lslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 479 Kilise de, yahudiler gibi, şarabı ibadetin içine dahil etmiş ve şarabın Hz.İsa'nın kanı olduğunu ileri sürmüştür. Katolik ve Ortodoks Kilisesi 'nde ekmek ve şarabla kom ünyon ayini yapıl maktadır. 1 İslam, Hıristiyanlığın içkiye cevaz veren görüşünü reddetmiş ­ tir. 2 İçki murdar, pis bir madde kabul edildiği için 3 onunla herhangi bir ibadet yapılamayacağını belirtmiştir. Ayrıca, "İçkinin azı mideye zararlı değildir" bu sebeble içkinin azı caizdir diyenlerin düşüncesini kabul etmemiştir. Hz.Peygamber: "Çoğu sarhoşluk veren şeylerin azının da haram olduğunu " söylemiştir. 4 Yine Hz.Peygamber, şarapla tedavi olmayı da yasaklamıştır. 5 İçkinin insan sağlığına zararlı olduğu, Tıp İlmi tarafından be­ lirtildiğine göre, İlahi dinlerin içkiyi yasaklamalarından daha tabii ne olabilir? İnsanların dünya ve ahiret menfaatleri için en uygun hü kümleri getiren Peygamberlerden bazılarının içkiye cevaz verip, içki içtiklerini nasıl düşünebiliriz? Peygamberler, inananlarına önderlik yapan kimseler olduklarına göre, zararlı olan şeylerden ve haram olan hususlardan, öncelikle onların kaçınmaları gerekir. İnsan sağlı­ ğına zararlı olan bir şeyden öncelikle Peygamber kaçınmazsa, kendi ­ lerine uyan insanların, ondan kaçınmaları ve bu zararlı hususu ter­ ketmeleri nasıl mümkün olabilir? Bu sorular, Hz.İsa 'nın getirdiği dinin aslında, içkinin yasak olması gerektiğini düşündürtmektedir. Çünkü içki, insan sağlığına tarihin her devrinde zararlı olagelen bir maddedir.

3- Cfilıiliye Devrinde İçki Cahiliye Döneminde içki son derece yaygındı. Cahiliye Arapları içkiye o derece müptela olmuşlardı ki, lisanlarında içkinin yüz kadar ismi geçer, şiirlerinde bütün çeşitlerini ve sofralarını tasvir ederlerdi. 6 1 Challaye, Dinler Tarihi, s.205-206. 2 5 .Mfı.ide 90-91. 3 5.Mfı.ide 90.4 E.Davud, Sünen, IV, 87, 91; Tirmizl, Sünen, IV, 292-293; Nesal, Sünen, VIII, 300 301; 1.Mace, Sünen, il, 1 124-1125.

5 Müsli m , Sahih, III, 1573. 6 Kardavi, İslamda Helfil ve Haram, s.75.

480 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş Hadislerde b il dirildiğine göre, Medine 'de hurma koruğu ve hurmadan yapılan ( � I ) Fadih adlı bir içki kullanılmaktaydı. 1 Ca­ hiliye devrinde, üzümden de şarap yapıldığını biliyoruz. 2 Yine hadis lerden, Cahiliye devrinde Yemen halkının ( � I ) Bit'i denilen ve bal­ dan yapılan bir içki kullandıklarını öğrenmekteyiz. 3 O devirde Yemen halkının, ( .ıjl l ) Mizr denilen arpa veya mısırdan yapılan b ir içki çeşidi daha kullandıklarını görmekteyiz. 4 İçkinin yasaklandığına dair Kur'an ayeti nazil olduğu zaman buğday ve darıdan' da içki üretiliyordu. 5 Darıdan yapılan bu içki çeşidine ( l� I ) "Gubeyra" denil­ mekteydi. Aynı içkiye Habeşliler ( '5..?- ) "Sükreke"derlerdi. 6 Cahiliye döneminde, içki içmeyen ve kendilerine içkiyi haram kılan kimselerin mevcut olduğunu görmekteyiz. Bunların, içkiyi zarar ve kötülüğünden dolayı bıraktıkları anlaşılmaktadır. Nitekim Os­ man b.Maz'un, Cahiliye devrinde içkiyi kendisine haram kılanlar­ dandı. Osman b.Maz'un'un: "Aklımı gideren ve benden aşağı kimse leri bana güldüren şarabı içmem " 7 dediği�kaydedilmektedir. Ayrıca, Varaka b.Nevfel ; Zeyd b.Amr, Ebu Zerr el-Gıföri , Hz.Ebu Bekr ve Hz. Osman 'ın da Cahiliye devrinde içki içmedikleri kayde dilmektedir.8 Hz.Ali'den nakledildiğine göre Peygamberimize, "Hiç içki içtin mi?" diye sorulmuş, Hz.Peygamber de, "Hayır" diye cevap vermiştir. 9 Varaka b .Nevfel, Osmaiı b.Maz'un, Hz.Ebu Bekr, Osman ve Hz.Peygamber'in Cahiliye devrinde içki içmediklerine dair haberler, Cahiliye döneminde, Hz.İbrahim 'in Hanif dinine mensup kimselerin 1 Buhaıi, Sahfh, VI, 242; Müslim ve Sahih, III, 1570- 1571.

2 Buhaıi, Sahih, VI, 241-243; Müslim, Sahih, III, 1573- 1574; Tirmizi, iV, 297; Ne­ sfö', Sünen, VIII, 288; l.Mace, Sünen, il, 1121.

3 Buhfııi, Sahfh , VI, 242; Müslim , Sahih, III, 1586; E .Davud, Sünen, IV, 88-89; Tir­ mi zi, Sünen, iV, 29 1; Nesfö, Sünen, VIII, 295,298-300; l.Mace, Sünen, il, 1121. 4 Buhfııi, Sahih, VI, 241-243; Müslim, Sahih, Ill, 1586; Tirmi zi, Sünen, IV, 297 ; Ne­ sfıf, Sünen, VIII, 295; l.Mace, Sünen, 11, 1 121. . 5 Buh arf, Sahfh, VI, 241-243; E.Davud, Sünen, iV, 83-84; Tirmizi, Sünen, iV, 297; Nesaf, Sü nen, VIII, 295; l.Mace, Sünen, il, 1121.

6 E.Davud, Sünen, iV, 89-90. 7 Halebi, lnsanü'l-Uyun , il, 262. 8 E .Davud, Sünen, iV, 641; !.Habib, Muhabber, s.237. 9 Suyuti, ed-Dürrü'l-Mensur, VI, 13; Halebi, a.g.e., I, 204.

lsldm'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 481 içki içmediklerini, dolayısıyle içkinin Hz.İbrahi'm'in sünnetinde de yasaklanmış olduğu hususunu hatıra getirmektedir. Bu durum daha öhce kaydetmiş olduğumuz, i çkinin Hz .Adem'den itib a ren yasaklanmış olabileceğine dair düşüncemizi te'yid etmektedir.

·

Cahiliye devrinde içkiyi nefsine haram kılan başka kimseler de vardı. Nitekim Kureyş 'in ileri gelenlerinden Abdullah b. C ed'an bunlardandı. Abdullah, bir gün Cahili' şair Ümeyye b.es-Salt es-Se kafi ile birlikte içki içmiş, sarhoş olunca Ümeyye'nin gözüne vurarak göğertmişti. Abdullah ayılınca durumu görmüş ve kendisine içkiyi ebediyyen haram kılmıştı. Abdullah'tan, bu konuda bir de şiir nakledilmekte�dir. 1 Cahiliye devril}de içkiyi kendisine haram edenlerden birisi de, Amir b .ez-Zarib 'tir. Amir'den de içkinin kötülüklerini, akıl ve mal üzerindeki zararlarını ortaya koyan bir şiir nakledilmiş tir. 2 Cahili şair Afif b .Ma'dikerb de, içkiyi kendisine haram kılanlardandı. 3 Afifden de içkinin kötülüğünü anlatan, kendisinin ölün ­ ceye kadar içkiye Veda ettiğini bildiren bir şür nakledilmiştir. 4 Afif, diğer bir beytinde de, büyüklerinin kendisini içkiden sakındırdıklarını söylemektedir.5 Cahiliye devrinde, içkiyi kendisine haram kılan­ lardan birisi d e , B eni Temim heyeti içinde elçi olarak Hz.Peygamber'e gelip, müslüman olan Kays b.Asım el-Munkıri 'dir. Hz.Peygamber, onun hakkında "Bu çadır ehlinin efendisidir" 6 buyur­ muştur. Kays b .Asım'ın, Cahiliye devrinde içkiyi kendisine haram kılması konusunda, çeşitli rivayetler vardır. Bunlardan birisine göre, Kays, Cahiliye devrinde içki içip sarhoş olmuş, bu esnada kızına veya kız kardeşine el uzatmıştı. Ayıktığı zaman durumu öğrenerek, içkiyi kendisine haram kılmıştı. Yine rivayete göre, Kays içki içmiş ve sar­ hoşken gökteki ayı yakalamaya çalışmış, bu sırada yüz üstü düş ­ müştü. Ayıktığı zaman başına geleni öğrenmiş, bundan sonra ebediy­ yen içki içmeyeceğine yemin etmişti. Kays 'tan da, içkiyi nefsine ha-

1 t.Hablb, Muhabber, s.240; lsfühani, Eğani, VIII, 332. 2 l.Hablb, a.g.e., s.239; Ebu Ali el-KaH, Emall, 1, 204; Şehristani, el-Milel, il, 242243.

3 Şehristani, a.g.e., il, 243. 4 l.Habib, a.g.e., s.239; Ebu Ali el -Killi; a.g.e., 1, 205. 5 Ebu Ali el-Killi, a.g.e., 1, 205 . . 6 l.Habib, a.g.e., s.237; Şehristani, a.g.e., il, 243; l.Kesir, el-Bidil.ye, VIII, 3 1 ; l.Hacer, el-lsabe, V, 483; No: 7199.

482 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş ram kıldığına dair beyitler nakledilmiştir. 1 Cahiliye devrinde içkiyi kendisine h aram kılanlardan birisi de, Safvan b.Ümeyye el-Ki nfull'dir.2 Safvan b.Ümeyye de, içkinin kötülüklerini anlatan, içkiyi ebediyyen içmeyeceğini, içki ile şifa aramayacağını belirten bir şiir söylemiştir. 3 Bunlardan başka, Abdulmuttalib b.Haşim, Şeybe b . Rebi'a, Velid b.Muğire , Abbas b.Mirdas , Mikyas b .Kays , Ebu Ümeyye b.el-Muğire , Kus b.Sa'ide , Züheyr b .Ebi Sülma , Hanzalatü'r­ Rahib b .Ebi Amir , Kabisa b.İyas 'ın da, Cahiliye devrinde içkiyi nefislerine haranı kıldıkları zikredilmektedir.4 /

İslam, Cahiliye dev�inin, içki içme alışkanlığı ile ilgili bütün uygulamalarını reddetmiş, sarhoşluk veren bütün içkileri yasaklamıştır. 5 Tıbbın, insan sağlığı açısından son derece zararlı olduğunu tes ­ bit ettiği, insanın aklına ve ruh sağlığına zararlı olması açısından, ilahi dinlerin s akındırdığı i çkiyi, İslam'ın haram kılmasını müsteşrikler yanlış değerlendirmişlerdir. Montesquieu, "Mu­ hammed'in içki içmeyi yasaklayan kanunu, Arabistan ülkesinin bir kanunudur. Böyle bir kanun, soğuk memleketler için iyi olmayacaktır"6 demektedir. Buna göre, içki Arabistan'da yaşayanlar için zarar- · lıdır, fakat soğuk ülkelerde yaşayanlar için zararlı değildir. Montes­ quieu'nun bu kanaatinin doğru olup olmadığının takdirini, Tıp İlmine bırakıyoruz. Fr.Buhl da, içki yasağını: "Müslümanların, müşriklerle şüpheli m ünaseb etlerde b ulunmalarına hıristiyan ve yahudi meyhanecileriyle temas etmelerine ve bunların, yeni dinin saliklerine zararlı tesirleri olabileceğine" bağlamaktadır. 7 İçkinin yasaklanma ­ sını, müslümanları, yahudi v e hıristiyanlardan tecrid etme gibi,basit bir tedbire bağlamak, içkide mevcut olan, insan ve toplum sağlığı için 1

1.Hablb, a.g.e., s.238-239; Ebfi Ali el -Kfıll, a.g.e., I, 204.

2 Şehristfıni, a.g.e., II, 243. 3 Ebu Ali el-Kall, a.g.e., I, 204. 4 l.Habib, a.g.e., s.237-238. 5 5.Mfıide 90-91; Müslim, Sahih, III, 1573; E.Dfıvud, Sünen, IV, 87-91; Tirmizi, Sü­ nen, IV, 292-293; Nesfıi, Sünen, VIII, 300-301; 1.Mace, Sünen, il, 1 124-1125.

6 Arn al dez, "Fransı z Kültüründe Muham med Peygamberin Tasviri", IBuslararası Biri nci İslam Araştırmalan Sempozyumu, s.67; (Montesquieu, L'Espirit des Lois, XIV, bölüm lO'dan naklen.)

1

Buhl , LA., Muhammed m addesi, VIII, 464.

İslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 483 son derece zararlı hususları görmemek, içkinin zararlarını göz ardı etmek demektir. Ayrıca, Hz.Peygamber, müslümanları hıristiyan ve yahudilerden tecrid etmeyi isteseydi, onlara bu hususta gerekli ya­ sakları koyar, onların yahudi ve hıristiyanlarla münasebetini engel­ lerdi. Halbuki müslümanlar, Medi'ne'deki yahudileri vatandaşlan olarak görmüş, onlarla andlaşma yapmışlar, onlarla çarşıpazarlarda alışveriş yapmışlardır. İçki ise, Uhud savaşından sonra, 3. veya 4. senede kesin olarak yasaklanıp.ıştır. 1 Hz.Peygamber'in, yahudi v e hı­ ristiyanlarla münasebetleri yasaklayan, onlardan uzak durmayı em­ reden bir buyrukları olsaydı, bu hususun kaynaklarda yer alması gerekirdi. ·

B- MEYSİR 1. Calıiliye Devrinde Meysir Cahiliye devrinde Arapların, "meysir" dedikleri bir kumar çe­ şidi vardı. Araplar bunu, piyango tarzında yaparlardı. Araplar, mey­ siri hayır sayarlar, iftihar ederlerdi. Bu kumar çeşidinde, zar yerine kullanılan, "ezlamü aklam" denilen on adet ok vardı. Bu oklara fezz, tev'em, raki'b, hils, nafis, müshil, mu'alla, menih, sefih, vağd derlerdi. Menih, sefih, vağd'ın dışındakilerin bir hissesi olurdu. Piyango çekil­ mek üzere bir deve kesilir, yirmi sekiz hisseye ayrılır, fezze bir, tev ­ 'eme iki, rakibe üç, hilse dört, nafise beş, müshile altı, mu'allaya yedi sehim tahsis edilirdi. Menih, sefih ve vağd okları boş ve mahrum hı rakılırdı. Bu on adet ok, "rebabe" denilen bir torbaya atılır, " Yasir" denilen bir güvenilir şahsın önüne konulur, · o da torbayı çalkalayıp elini sokar, iştirak eden her şahıs adına bir ok çekerdi. Nasipli ok çıkanlar, belirli olan hisseyi alır, boş ok çıkanlar mahrum kalırdı, fakat devenin parasını öderlerdi. Bazan, kendilerine hisse çı kanlar, aldıkları eti fakirlere dağıtır, bunu bir hayır sayarak, . iftihar ederlerdi. Bu kumarda kullanılan ve herbiri ayrı ayn isimler taşıyan oklar, Mekke 'de mabed bekçileri tarafından muhafaza edilirdi.2

1 Miras, Tecrid-i Sarih Tercümesi, Vll, 257; XI, 96. 2 l.Habib, Muhabber, s.333-335; Taberi, Camiu'l-Beyan, 11, 360; Al usi, Ruhu'l-Me­ 'ani, il, 1 1 1-112; Yazır, Hak Di ni, il, 764-765; B.Carra de Vaux, l.A., Meysir mad­ desi, VIII, 192.

484 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş Cahiliye devrinin bu meysir uygulaması, Medine 'de de yaygındı. Bir hadiste, Hz.Peygamber Medine'ye hicret ettiği zaman, orada yaşayan halkın içki içip, meysir denilen kumardan kazandıkları eti yedikleri kaydedilmektedir. 1 Sa'id b.el-Müseyyeb , "Hayvanları et karşılığında veya bir koyunu iki koyun karşılığında s.atmanın, Cahiliye devri halkının meysir denilen kumarlarından olduğunu" ha­ ber vermektedir. 2 İslam, meysir oyununu yasaklamıştır. 3

1 A.b.Hanbel, Müsned, il, 35 1-352. 2 1.Malik, Muvatta', II, 655. 3 2.Bakara, 2 19; 5 .Mfüde 90-91; E .Davud, S ü n e n, IV, 89-90, 96-97; A.b.Hanbel, Müsned, I, 274, 289, 350, 446; II, 158, 165.

lslfım'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitfıb Örf ve Adetleri / 485

XII- MUAMELAT

A- ALIŞ-VERİŞLE İLGİLİ HÜiilR lMLE

1- Yahudilik'te Alış-Verişle İlgili Hükümler a- Yahudilik'te Gayr-ı Menkfillerin Satışı Yahudilik'te, Ken'an topraklarının fethinden sonra yapılan taksimden meydana gelen mülkiyet hakkı, katiyyen devredilemez, fe ­ ragat edilemez, bu yüzden d e gayr-ı menkul satılamaz. Tevrat, Yahova'nın: "Yer, daimi surette satılmayacaktır, çünkü yer benim dir, çünkü siz benim yanımda garip ve misafirsiniz" l dediğini bildir­ mektedir. Bu durumda satış, ancak tekrar satın almak, istirdad et­ mek şartıyla olabilir. Bu şart, en yakın akraba tarafından yerine ge ­ tirilir. Bu çeşit bir satış, ancak mahdud bir zaman için geçerli olabi­ lir. Çunkü elli senede bir "Jübile" senesi olur ve o zaman bütün satışlar münfesih olur, herkes kendi mülküne döner. Bu kural, surlu şehirlerde bulunan evler için geçerli değildir. Bu evlerin geri alınması için, bir yıl süre tanınmıştır. Bu süre içinde evler geri alınmamışsa, artık yapılan satışın feshedilmesi imkansız olur. 2 Fakat Levililer, şehirde satılan evleri geri almak için tanınan bu bir yıllık süreden muaf tutulmuşlardır. Onlar, sattıkları malları geri alabilmek için her zaman fidye ödeyebilirler.3

1 Tevrat, Levililer, 25/23. 2 Tevrat, Levililer, 25/10-14, 25, 34; M.Es'ad, Tarlh-i n m-i Hukuk, s. 195-196. 3 Tevrat, Levililer, 25/25-34.

486 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş

Tevrat'ın Levililer'le ilgili bu hükümleri dikkat çekicidir. Tevrat, Levililer sıptına mensup olmayan bir yahudiye, şehirdeki evini sa­ tarsa, geri alabilmek için sadece bir yıl süre tanıdığı ve bu süre içinde fidye verip evi kurtaramazsa, satanın elinden ebediyyen çıkmasını hükme bağladığı halde , Levililer'i bundan istisna ederek, yahudiler arasında ayrıcalık yapmaktadır. Levililer, böyle bir evi kurtarmak için her zaman fidye verebiliyorlar. Veremedikleri takdirde, jübile senesinde şehirdeki evlerine muhakkak kavuşuyorlar. Tevrat, böylece imtiyazlı bir sınıf kabul etmiş oluyor. Levililer, kahinlerin, yahudi din adamlarının mensup olduğu sınıftır. Bu hükümlerin açıkça Levi­ liler'i kayırması, onlara diğer yahudilerden farklı olarak imtiyazlı bir durum tanıması, Tevrat'ın bu hükümlerinin, Levililer'e mensup din adamları tarafından kaleme alındığını düşündürtmektedir. Allah katından gelmiş semavi bir dinin kitabının, inananlar arasında eşitsizlik meydana getirmesi, cahili toplumlarda olduğu gibi imti­ yazlı sınıflar ortaya koyması, kabul edilecek bir husus olarak görün­ memektedir. İslam, Yahudilik'teki bu uygulamayı reddetmiştir. İslam'a göre, Allah katında herkes eşittir. Bütün mü'minler, canları, kanları, mal­ ları, ırzları hususunda birbirine denktir. Onların birbirine bir ayrıcalığı ve üstünlüğü yoktur. 1 Yine İslam Hukuku'nda, Yahudilik'teki jübile uygulaması yer almamaktadır. Bu sebeble, satılan memluk bir gayr-i menkulün mülkiyet hakkı ebediyyen satanın elinden çıkar, satın alanın eline geçer, satın alanın nesillerine intikal eder. 2 İslam Hukuku, gayr-i menkulün katiyyen satılamayacağına dair Tevrat hükmünü de reddetmiştir. İslam Hukukuna göre, memluk bir gayr-i menkule sahip olan bir kimse, istediği zaman onu temelli olarak bir başkasına satabilir. 3 Yahudilik'te, gayr-ı menkullerde mülkiyetin satıcıdan müşte ­ riye nakli, bedelinin ödenmesi veya senedin teslimiyle, "Hazaka " (Üç yıl tasarruD etmekle veya h ududların yüzyüze gösterilmesiyle gerçekleşir. Talmud'dan anlaşıldığına göre, üçüncü şahıs davalarının 1 E.Davud, Sünen, iV, 666-670; Nesfü', Sünen, VIII, 19-20; 1.Mace, Sünen, il, 895.

2 Ali Haydar, Şerhı Cedid 1i Kanun-i Arazi , s.10-11; Halis Eşref, Külliyat-ı Şerh-i Kanun-i Arazi , s.5 1-52; Bil men, lstılahat-ı Fıkhıyye Kamusu, VI, 33-34, 38, 48-49; Şafak, İslam Arazi Hukuku ve Tatbikatı, s.86, 282.

3 Ali Haydar, a.g.e., s.10-11; Halis Eşref, a.g.e., s.5 1-52; Atıf Bey, Arazi-i Kanun­ nam e-i Humayun Şerhi, s.13; Bilm en, a.g.e., VI, 33-34, 38- 48-49; Şafak, a.g.e., s.86, 282.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 487 ikamesine vakit bırakmak için, semenin ödenmesinin son daki kaya kadar tecili caizdir. ! İslam HukUku, gayr-ı menkullerin mülkiyetinin satıcıdan müş ­ teriye intikalinin, bedelinin ödenmesi, senedin teslimi, hududların gösterilmesiyle gerçekleşmesine dair yahudi uygulamasını benimsemiştir. 2 Ancak, satıcı ile müşterinin aralarında anlaştıkları bedelin, satıcıya müşteri tarafından ödenmemesi durumunda, müşteri ha­ zaka (üç yıl tasarruf) da yapsa, müşterinin bu tasarrufu geçersizdir. Satıcıya, malını geri vermekle veya bedelini ödemekle yükümlü olur. Bu sebeble İslam Hukuku, bir malın müşterinin mülkiyetine hazaka yapma yoluyla geçmesini kabul etmemiştir.3 b- Yahudilik'te Menkfil Malların Satışı

Yahudilik'te, menkul bir malın satışında, satılan menkulün müşterinin mülkiyetine kesin olarak girebilmesi ve yapılan akdin feshinin mümkün olmayacak duruma gelmesi, satılan menkulün be ­ delinin ödenmesi ile değil, müşterinin satılan mala el koyması ile meydana gelir. Bu el koymaya 11 meşyeha 11 denir. Meşyeha, satın alınan menkule yer değiştirerek yapılır. Burada satıcı, malın bedelini peşin olarak almak ihtiyatında bulunmazsa, müşterinin keyfine tabi olur. Hatta müşteri, meşyeha yapmadan evvel satın almaktan vazgeçerse, satıcı peşin olarak aldığı bedeli iadeye mecbur olur. 4 İslam, mülkiyet konusunda, Yahudilik'teki meşyeha uygula­ masını tasvib etmemiştir. Çünkü peşin olarak satılan menkul bir malın, müşterinin mülküne girmesi, ancak onun bedelinin satıcıya ödenmesi ile meydana gelir. Peşin olarak satılan bir malın b edeli ödenmediği takdirde, satıcı malını geri alabilir. Müşteri malı baş ­ kasına satsa, rehin verse, kiralasa bile satıcının hakkını iskat ede mez, satıcı malını geri alabilir. 5 Yahudilik'te satış akdini feshedilmez kılmak ıçın, satıcının elinde bir hile-i şeriyye mevcuttur. Buna göre satıcı, sattığı malın be1 M.Es'ad, Taıih'i

n m-i Hukuk, s.215.

2 Bilmen, Istılahat-ı Fıkhıyye Kamusu, VI, 47-49.

3 Bilmen, a.g.e., VI, 50-5 1 . 4 M.Es'ad, Taıih-i nm-i Hukuk, s.214-215. 5 Bilmen, a.g.e., VI, 50-5 1.

488 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş

deli yerine diğer bir mal ikame ederek, satışı tıranpaya çevirir. Müş ­ teri buna razı olursa, satıcı mübadeleten verilen mal hakkında meşyeha yapar, halbuki bunu, satılan malın bedeli hakkında yapamaz. 1 İslam Hukuku, malın mülkiyetinin satın alana geçmesi için, Yahudilik'te mevcut meşyeha uygulamasını kaQ_ul etmediğinden, bu konudaki hile-i şeriyyeyi de kabul etmez. Meşyehanın kabul edilme­ diği yerde, hile-i şeriyyesinin lüzumsuz olduğu açıktır. Yahudilik'te, satılan mallarda gabn bulunma ihtimali mev­ cutsa, müşteri veya satıcı, en az kıymeti dört dinar olmak şartıyla akdin feshedilmesini isteyebilir. Satıcı için, bu hususta bir müddet tayin edilmemiştir. Müşteri hakkında ise, yalnız malı götürüp görü­ şünü almak için bir kimseye gösterebilecek kadar bir zaman tayin edilmiştir. Müddei olan taraf, muhayyer bırakılmıştır. Dilerse, satıcı veya müşteri olma durumuna göre, semenin artırılmasını veya azaltılmasını isteyebilir. 2 Bir malın, ğabn-ı fühişle satışını İslam da, yasaklamıştır. İslam'a göre, bu tür satışlar fasit ve münfesihtir. Bunlar, Cahiliye devri uygulamalarıdır. 3 Bu husustaki muhayyerlik hakkını ise, İslam Hukuku da tasvib etmiştir. 4 İslam'da da, satl.lan malı müşterinin görme muhayyerliği vardır. Bunun süresi tahdid edilmemiştir. An­ cak, muhayyerlik şartıyla yapılan satış akitlerinde, Ebu Hanife 'ye göre, bu süre üç gündür, İmameyn 'e göre ise, mukavelede kararlaş tırılan süre geçerlidir.5 Hz.Peygamber, yahudilere iç yağı yemelerinin yasak kılındığını, ancak onların bu yasağı ihlal ederek, iç yağını eritip sattıklarını haber vermiştir. 6 İslam' da ise, iç yağının yenilmesi ve satışı helal kı­ lınmıştır. Hıristiyanlar ise, domuz yemeyi ve şarap içmeyi caiz kabul

1 M.Es'ad, a.g.e., 215. 2 M.Es'ad, Tarih-i D m -i Hukuk, s.215. 3 Buhfıri, Sahih, III, 23-25, 33-35; Müslim , Sahih , 111, 1153, 1 166; Bilmen, Istılahat­ ı Fıkhıyye Kamusu, VI, 31, 70-71, 79.

4 Bil men, a.g.e., VI, 55.

' 5 Bil men, a.g.e., VI,

56.

6 Buhari, Sahih, III, 40, 145; Müsli m , Sahih, ili, 1207-1208; Krş.Tevri'ıt, Levililer, 7/23-25.

lslfım'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitfıb Örf ve Adetleri / 489 etmelerinden dolayı, bunların satışını da meşru kabul etmektedirler. İslam, bu hususu yasaklamıştır. I 2- Cfilıiliye Devrinde Alış-Veriş Çeşitleri a-

Hablü'l-Habele

Cahiliye devrinde Araplar, henüz annesi dahi dünyaya gelme­ miş deve yavrusu üzerine, alış-veriş yaparlar ve buna hablü habele derlerdi. Buna göre, bir devenin hamile kalıp, dişi yavru dünyaya ge ­ tireceği, bu dişi yavrunun da büyüyüp, hamile kalarak bir yavru dün ­ yaya getireceği farzolunur ve bu sonuncu yavru üzerine alış-veriş ya­ pılırdı. Kısacası, karşılığında alış-veriş yapılan bu deve yavrusu or tada olmadığı gibi, annesi de henüz ortada yoktu. Elde mevcut gebe devenin dişi doğurması, onun dişi doğuracak yavrusunun da hamile kalıp, bir yavru dünyaya getirmesi bir şanstı. Sonuç olarak, eldeki devenin, dişi deve dünyaya getirmesi mümkün olmayabilirdi. Tabii o zaman, hayali deve yavrusunu satın alan kimse zarara uğrardı. Ha­ dislerde, Cahiliye devri halkının boğazlanan devenin etini, hablü habele vadesiyle birbirine sattıkları haber verilmektedir. 2 İslam, bu alış-veriş şeklini reddetmiştir.3 b- Erkek Hayvanın Menisi Karşılığında Ücret Alınak

Cahiliye devri ile İslam'ın ilk yıllarında, erkek hayvanların, dişi h ayvanları d ö l l e m e s i karşılığında ü cret alınm aktaydı . Hz.Peygamber, bu uygulamayı yasaklamıştır.4 c- Satın Alınaıı Yiyecek Maddelerinin, Teslim Alınmadan Önce Bir Başkasına Satılması

Cahiliye devrinde, zahire gibi yiyecek maddelerinin, hemen, sa tın alındığı yerde, başka bir yere nakledilmeden, ölçülmeden, üçüncü 1 Buhar!, Sahih, III, 40-41, 43; Müsli m , Sahih, III, 1205, 1207; E.Davud, Sünen, 111, 756; Tirmi zf, Sünen , III, 591; Nesfü, Sü nen, VII, 309-310; 1.Mace, Sünen, II, 732.

2 Buhar!, Sahfh, III, 25; iV, 236; Müslim , Sahih, III, 1 154; A.b.Hanbel; Müsned, il, 15, 76.

3 Buhar!,

Sahfh, III, 25; Müslim, Sahih, III, 1 153; E .Davud, Sünen, III, 675-676; Tirmi zf, Sünen, 111, 531; Nesilf, Sünen, VII, 293-294; 1.Mace, Sünen, II, 740; l.Malik, Muvatta' , il, 653-654.

4 Buhilri,

Sahfh, 111, 54; Müslim, Sahfh, III, 1197; E.Davud, Sünen, 111, 7 1 1-7 12; Tirmizf, Sünen, 111, 572-573; Nesfü, Sünen, VII, 310,3 1 1 ; 1.Mace, Sünen, II, 730. nL

490 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş bir şahsa satıldığını görmekteyiz. İslam'ın ilk devirlerinde de devam e den b u uygulama, Hz.Peygamber tarafından yasaklanmıştır. Hz.Peygamber, satın alınan bir malın, olduğu yerde, alan müşteri ta­ rafından bir başkasına satılmasını yasaklayarak, müşterinin, satın aldığı malı naklederek, kendi malına kattıktan sonra satabileceğini bildirmişlerdir. 1 d- Meyvelerin Olgunlaşmadan Ağaç Üzerindeyken Satılması

Cahiliye devri ile, İslam'ın ilk yıllarında meyveler daha ağaç üzerindeyken satılırdı. Meyvelerin devşirilme zamanı gelince, satın alan müşteri, meyvelere bir takım hastalıklar isabet etmesinden do­ layı mağdur olurdu. Hz.Peygamber, meyvelerin olgunlaşmadan önce satılmasını yasaklayarak, bu durumu ortadan kaldırmıştır. 2 e-

Alınak

Pazara Mal Getirenlerin Mallan,nı Pazara Girmeden Satın

Cahiliye devri ile İslam'ın ilk yıllarında, pazara mal getiren kimseler, tüccarlar tarafından pazarın dışında karşılanır, pazara mal getiren kimseler pazara malını sokup, değerini öğrenmeden, malı elinden alınarak zarara uğratılırdı. Bu şekilde, karaborsacılık yapma imkanı doğuyor, üretici zarara uğruyor, pazar fiatları normal seyrinde cereyan etmeyerek, mallar pahalılanıyordu. Bu durum , Hz.Peygamber tarafından yasaklanmıştır. Hz.Peygamber: "Pazara getirilen malı yolda karşılamayın"3 buyurmuştur. f- Müşteri Kızıştırmak (Neeş= �I ) Cahiliye devri ile İslam'ın ilk yıllarında, bir kimse malını pa­ zara getirir, müşteriye: "Billahi bu mala senin verdiğin fiyattan faz­ lası verilmiştir" diye yemin ederdi. Bunun üzerine: "Allah'a verdikleri ahd ve yeminleri, pek az bir kıymete değişenler.. "4 ayeti nazil ol.

1

Buhfıri, Sahih, III, 23; Müslim, Sahih III, 1 159; E.Davud, Sünen, III, 760-761; Tirmi zi, Sünen, 111, 586; Nesfü', Sü nen, VII, 284-287; 1.Mace, Sünen, il, 749; A.b.Hanbel, Müsned, il, 15.

2 Buhfıri, Sahih, III, 32-34; Müslim, Sahih, III, 1 165; E.Davud, Sünen, III, 663-665; Tirmi zi, Sünen, III, 529-530; Nesfü, Sünen, Vll, 262-264, 266, 270; 1.Mace, Sünen, 11, 746 A.b.Hanbel, Müsned, il, 7.

3 Buhfıri, Sahih, III, 28-29; Müslim,

Sahih, III, 1 156; E.Davud, Sünen, III, 7 16-717; Tirmizi, Sünen, 111, 524; 1.Mace, Sünen, il, 735.

4 3.Al-i A

İmran, 77.

lslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri I 491 muştu. 1 Bazan da, alıcı olmadığı halde malın fiyatını artırıp, pahalı satılmasını sağlamak için, bazı kişiler fiyat artırarak müşteri kızış­ tırırlardı. Buna "Necş" denirdi. Hz.Peygamber bu davranışı da yasaklamıştır. 2 g- Muhakale, Muhadara, Mülamese, Münabeze, Müzfuıebe, Muhabere, İstisna

Bunlar da, Cahiliye devri alış-veriş şekillerindendi. 3 Muhakale: Bir kimsenin ekini daha başağındayken, ne kadar mahsül çıkacağı belli olmadan önce satmasıdır. 4 Muhadara: Meyve ve hububatı olgunlaşmadan önce satmaktır.5 Mülamase: Elbisemi, senin elbisen karşılığında satıyorum di­ yerek, iki kimsenin, birbirlerinin elbiselerine bakmadan ellerini do kundurmalarıdır. Bu şekilde, satış artık vacip oldu, sayıldı. 6 Münabeze: "Ben, bende olanı sana atayım, sen de, sende olanı bana at" diyerek, birbirlerinin elindeki malın miktarını bilmeden, satın almalarıdır. 7 Hz.Peygamber, Cahiliye devrinin bu alış-veriş şekillerini yasaklamıştır. 8 Muhabere: Araziyi getirdiği malın bir kısmı kaşılığında kiraya vermektir.9 ·

1 Ayni, Umdetü'l-Kari, XI, 263; Davudoğlu, Selamet Yollan , III, 37. 2 Buh ari, Sahih, III, 24; Müslim, Sahih, III, 1 154-1156; E.Davud, Sünen, 719; Tirmizi, Sünen, III, 587; l.Mace, Sünen, II, 734.

III, 718-

3 Darimi, Sünen, II, 253; Davudoğlu, a.g.e., III, 40. 4 t.Esir, Nihiiye, I, 416; Davudoğlu, a.g.e., III, 38. 5 Ayni, a.g.e., XI, 266; Davudoğlu, a.g.e., III, 39. 6 Ayni , Umdetü'l;Kari, XI, 266; Davudoğlu, Selamet Yollan, III, 40. 7 Ayni, a.g.e., XI, 267; Davudoğlu, a.g.e., III, 40. 8 Buhiiri, Sahih, III, 25, 31-32, 35-36; Müslim , Sahih, III, 1151-1 152, E.Davud, Sü­ \

nen , III, 673-674; Tirmizi, Sünen III, 527-528,585,594,596, 601-602; Nesfö, Sünen, VII, 259, 262, 296; l.Mace, Sün en, II, 733, 76 1-762; l.Malik, Muvatta', II, 666; A.b.Hanbel, Müsned, II, 7.

9 Nevevi, Minhac, X, 192-193; Davudoğlu, Selamet Yıllan , III, 39.

492 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş

İstisna: Bir malı satarken, malın ma'lum olmayan bir kısmını, satıştan istisna etmektir. 1 Hz.Peygamber, Cahiliye devrinin bu uygulamalarını da reddetmiştir.2 1

h- Taş Atarak Yapılan Satış ( iW.I �) ve Bey'u'l-Garar ( .ı..,...ı ı c:-:-ı )

Cahiliye devri alış-veriş şekillerindendir. Taş atma satışı, "Şu taşı at, hangi elbisenin üzerine düşerse, o şu kadar paraya senindir" diye yapıldığı gibi, araziden bir taş atımı yer satmak şeklinde de yapılırdı. Bazı kimseler de, eline bir avuç taş alarak, "Avucumda kaç taş çıkarsa, satılık maldan o kadarı benimdir" diye yapılan satıştır, veya "Avucumda kaç taş çıkarsa o kadarı benimdir" diyerek yapılan satıştır, demektedirler. Bu satış şeklinin bir başka çeşidi de, eline bir taş alarak, "Bu taş ne zaman yere düşerse, satış o zaman vacip olacak" diyerek yapılırdı. Bazan, bir koyun sürüsünün önüne çıkarak" Bu taş, koyunlardan hangisine isabet ederse o koyun, şu kadar pa­ raya senin olacak" diyerek, taş atma suretiyle de satış yapılırdı. Sa­ tılan malda ve semende meçhullük olduğu için, bu satışların hepsi, aldatma kapsamına girmektdir.3 Bey'u'l-Garar (Aldanmaya yol açan satış) ise, kaçak bir köleyi, ovadaki vahşileşmiş atı, sudaki balığı satmak gibi, kişinin Malik olmadığı şeyleri satmasıdır. 4 İslam, Cahiliye devrinin bu alış-veriş şekillerini reddetmiştir. 5 Hz.Peygamber, bir kimsenin yanında bu ­ lunmayan, henüz Malik olmadığı bir şeyi satmasını yasaklamıştır.6

1 Nevevi, a.g.e., X, 195; Davudoğlu, a.g.e., III, 39. 2 Buhfırl, Sahih, III, 81; Müslim, Sahih , III, 1 174- 1 175, 585; Nesfil, Sünen,

3 Nevevi', Minhac, X,

Vll, 296.

1 177; Tirmizi, Sünen, III,

156; Ayni, Umdetü'l -Karl, XI, 264; Davudoğlu, a.g.e., III, 28.

4 Nevevi, a.g.e., X, 156; Davudoğlu, a.g.e., Ill, 28.

5 Müslim, Sahih, III, Sünen,

1 153; Tirmizi, Sünen, III, 532; Nesfıi, Sünen,

il, 739-740; A.b.Hanbel, Müsned, I, 388.

6 Buhfırl, Sahih, III, 23; E.Davud, Sünen, sai, Sünen,

VII, 262; l.Mace,

III, 768-769; Tirmizi, Sünen, III, 534; Ne ­ 737.

Vll, 288-289; l.Mace, Sünen, il,

lslfım 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 493 ı- Kedi-Köpek

Satışı

Cahiliye devrinde kedi köpek satılır ve parası yenirdi . Hz.Peygamber bunu yasaklamıştır. l Bu yasaktan, av ve bekçi köpek­ leri istisna edilmiştir. 2 i- İçki, Leş ve Put Satışı

Cahiliye devrinde Arapların, içki, ölü hayvan, put satıcılığı ile de, meşgul olduklarını görmekteyiz. Bu husus, İslam tarafından ya­ saklanmıştır. Kur'an'da: "İçki, kumar, putlar ve fal oklarının şeytanın işlerinden murdar şeyler olduğu" bildirilmiştir. 3 Hz.Peygamber de, Mekke'nin fethinden sonra, "Allfilı'ın, içkiyi, ölmüş hayvanı, do muzu ve putu satmaktan nehyettiğini", insanlara tebliğ etmiştir. 4 Hz.Peygamber, üzümün, şarap yapan kimseye satılmasını da yasaklamıştır. 5 Meyte etin:i yemek, alıp-satmak ise, kesin olarak yasak­ lanmıştır. 6 j- Selem (Selef)

Peşin bir para veya mal ile, veresiye bir mal satın almaktır. İs ­ Iam'a göre, caiz sayılan bir satış şeklidir. Bu satış şekline, selem veya selef denilmekteydi. 7 Selem, Cahiliye devrinde mevcut satış şe ­ killerindendi. Hadislerde, Hz.Peygamber'in Mekke 'den Medine 'ye hicretlerinde, halkın, hurmayı iki, · üç yıllık vadede teslim etmek ve bedelini peşin olarak almak üzere selem muamelesi yaptıkları haber

1 Buhari, Sahih, III, 12,43; Müslim, Sahih, III, 1198; E.Davud, Sünen, III, 706-707,

752-756; Tirmizf, Sünen, III, 575, 577, Nesfü, Sünen, VII, 309; l.Mace, Sünen, 11, 730-73 1; A.b.Hanbel, Müsned, III, 353.

2 Nesfü,

Sünen, VII, 189-19 1; Hz.Peygamber'in av ve bekçi köpekleri hariç, köpek beslenmesi ni yasaklam ası hakkı nda bkz: Buhari, Sahih, VI, 2 19-220; Nesfü, Sü­ nen, VII, 184-189.

3 5.Maide 90. 4 Buhari, Sahfh, III, 40-4 1, 43; Müsli m , Sahfh, III,

1205, 1207; E.Dfı.vud, Sünen, III, 756; Tirmi zf, Sünen, III, 59 1; l.Mace, Sünen, 11, 732.

5 Tirmizf, Sünen, 111, 589. 6 5.Mfı.ide 3; Buharı:sahfh, III, 40-41, 43; Müslim, Sahfh, III, 1205. 7 Aynf, Umdetü'l-Karf, XII, 61; Juynboll, l.A., Selef m addesi, X, 418.

494 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş verilmektedir. 1 İslam da, Cahiliye devrinde mevcut olan bu satış şekline izin vermiştir. 2 Fakat Hz.Peygamber, yapılan selem alış-ve ­ rişinde, satın alınan şeyin cinsinin ve tartıyla, ölçüyle miktarının, teslim edilme tarihinin belirtilmesini emrederek, Cahiliye devrindeki bu satış usulünü tashih etmiştir. 3 B- RiBA 1- Yahudilik'te Faizle İlgili Hükümler

Yahudiler arasında faiz kesinlikle yasaklanmıştır. Ancak bu yasak, bir yahudinin, diğer yahudiye faizle para vermesini kapsa­ makta, bir yahudinin, yahudi olmayan bir kimseye faizle borç para vermesini içine almamaktadır. Bu konuda herhangi bir yasak geti­ rilmemiştir. Tevrat: "Eğer kavmine, yanında olan bir fakire ödünç para verirsen, ona murabahacı olmayacaksın. Onun üzerine faiz koymayacaksınız"4 demektedir. Yine Tevrat: "Para faizi olsun, zahire faizi olsun, yahut ödünç verilen bir şeyin faizi olsun, faizle kardeşine ödünç vermeyeceksin. Yabancıya faizle ödünç verebilirsin, fakat kar­ deşine füizle ödünç vermeyeceksin. Ta ki, mülk olarak almak üzere gitmekte olduğun diyarda, elini atacağın herşeyde Allah'ın Rab seni mübarek kılsın."5 demektedir. Hz.Peygamber Medine'ye hicret etmeden önce, Medine ve ci­ varında bulunan yahudiler arasında füizciliğin yaygın olduğunu gör­ mekteyiz. Bu yahudiler, faizle borç para vererek, borçlarını ödeyemeyenlerin mülk ve arazilerine el koyup zengin olmuşlardı.6

1 Buhfui, Sahih , III, 43-44,

46; Müslim , Sahih, III, 1226-1227; E.Davud, Sünen, III, 741-742; Tirmiz1, Sünen, III, 602-603; Nesiil, Sünen, VII, 290; l.Mace, Sünen, il, 765.

2 Buhiiri, Sahih, III, 43-46; Müslim, Sahlh, III, 1226-1227; E.Davud, Sünen, III, 741-

745; Tirmiz1, Sünen, III, 602-603; Nesiil, Sünen, VII, 289-290; l.Mace, Sünen, il, 765-767.

3

Buhiiri, Sahih, III, 43-44, 46; Müslim, Sahlh, III, 1226-1227; E.Davud, Sünen, III, 741-743; Tirmiz1, Sünen, 111, 602-603; Nesiil, Sünen, VII, 290; 1.Mace, Sünen, il, 765.

4 Tevrat, Çıkış, 22125. 5 Tevrat, Tesniye, 23/19-20. 6 Lewis, el-Arab fı't-Tarih, s.52; Hamidullah, İslam Peygamberi, 1, 616.

lslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri I 495 Kur'an, faizin sadece yahudiler arasında yasak olup, yahudi ol ­ mayanlara faizle borç para vermenin caizliğine dair hükmünü red­ detmiştir. Kur'an'da bu konuda: "Yahudilerin haksızlıklarından çok­ larını Allah yolundan menetmelerinden, yasak edilmişken faiz alma­ ları ve insanların mallarını haksızlıkla yemelerinden ötürü, kendile rine helal kılınan temiz şeyleri onlara haram kıldık." 1 buyurulmuş­ tur. İslam, füizi kesin olarak yasaklamıştır. 2 Bu sebeble, yahudiler arasında faizin caiz olmayıp, yahudi olmayanlardan füiz alınmasına dair Tevrat hükmünü reddetmiştir. 3 Yahudilik'teki uygulamaya benzer bir şekilde, Daru'l-Harbde bir müslümanın, bir harbi ile riba (füiz) akdi veya İslam nazarında fasit akidlerden birini yapmasının, Ebu Hanife 'ye göre caiz olduğu kaydedilmişse de, bu husus, İslam alimlerinin ekseriyeti tarafından b enimsenmemiştir.4

2- Cfilıiliye Devrinde Ffilz Cahiliye devrinde füizciliğin çok ileri gittiğini görmekteyiz. Ca­ hiliye devrinde, eğer bir kimsenin diğer bir kimsede alacağı varsa, borcun vadesi gelince, o kimse, borçluya, borcunu ödeyecek misin? yoksa artıracak mısın? diye sorardı. Borçlu borcunu öderse alır, öde­ mezse alacağının üzerine faiz ilave ederek, borcun ödenmesini bir müddet daha tehir. ederdi.5 Riba, Cahiliye devrinde "Riba nesie" ve "Riba fadl" diye ikiye ayrılırdı. Nesie'de, aylık faiz tahsil edilir, Fadl'da, bir mal aynı cins ten daha fazla mal karşılığı satılırdı.6 Cahiliye devrinde, ribanın çok yaygın olduğunu, Hz.Peygamber'in Veda Haccı hutbesinden de anlamaktayız. 7 Cahiliye döneminde, Sakif kabilesinden Beni Amr ile, 1 4.Nisa, 160-161. 2 2.Bakara, 275-279; 3.Aı-i İmran,

130; Müslim, Sahih, III, 12 18-1219; Tirmizi, Sü ­ nen, III, 512; 1.Mace, Sünen, II, 764.

3 4.Nisa, 160-161. 4 Kasani, Bedayiu's-Senayi', VII, 132; Yıl dırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, III, 348 349.

5 1.Malik, Muvatta', il, 672-674; Yazır, Hak Dini, 6 Kutub, Fi zılali'l-Kur'an (Tere.), il, 121-122.

il, 952-953.

7 1.Hişam, Sire, iV, 250-251; E.Davud, Sünen, III, 628-630.

496 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş Beni' Mahzlım 'dan Beni Muğire arasında riba uygulamasının mevcut olduğunu görmekteyiz. İslam'ı kabul ettikten sonra da Beni Amr, ribadan geri kalan borcun ödenmesini istemiş, Beni Muğire ise bunu reddetmişti. Bunun üzerine Mekke valisi Attab b.Esiyd , durumu Hz.Peygamber'e bildirmişti. Bu hadiseden sonra "Ey iman edenler, Allahtan sakının , inanmışsanız, faizden arta kalan hesap tan vazgeçin" ı ayeti nazil olmuştu. Halid b .Velid'le, Hz.Abb as 'ın da, Cahiliye devrinde ortak olarak, riba ile veresiye alış-veriş yaptıkları kaydedilmektedir. Yine Hz. Osman'la, Hz.Abbas'ın, peşin para ile hurma selemi yaptıkları, vakti gelince hurmanın bir kısmını aldıkları, kalanı için de faiz ilave ettikleri zikredilmektedir) İslam, Cahiliye döneminin riba uygulamasını kesin olarak ya­ saklamıştır. Kur'an'da ribanın kesin olarak yasaklandığı bildiril miş3, Hz.Peygamber de, Veda Haccı hutbesinde, Cahiliye devrinde mevcut ribanın her türlüsünün kaldırıldığını ilan etmiştir. 4 Diğer bir hadislerinde de, riba yiyenlere ve bu konuda yardımcı olanlara Allfilı'ın lanet ettiğini bildirmiştir. 5 Yine Hz.Peygamber, aynı anda hem ödünç vermeyi, hem de satış yapmayı yasaklamıştır. 6 Bir malı, b ir defada, iki ayrı fiyattan satmak da yasaklanmıştır.7

C- CAlıİLİYE DEVRİNDE MUAMELATLA İLGİLİ DİGER UYGULAMALAR 1. Rchin Cahiliye devrinde, bir kimse bazan bir malını veya eşyalarını, aldığı borç veya başka bir şey karşılığında rehin bırakırdı. Fakat borç ödenmeyince, rehin bırakılan şey, mürtehine maledilir, sahibine iade

1 2.Bakara, 278; Aynf, Umdetü'l-Kari, XI, 201; Yazır, a.g.e., il, 972.

2 Yazır, Hak Di ni, il, 972. 3 2.Bakara, 275-276, 278-279; 3.Aı-i İmran, 130. 4 t.Hi şfım , Sire, iV, 250-251; E.Davud, Sünen, III, 628-629. 5 Müslim, Sahih, III, 1218- 1219; Tirmizf, Sünen, III, 5 12; l.Mace, Sünen, il, 764. 6 E.Davud, Sünen, III, 740-741; Nesfü, Sünen, VII, 295. 7 E .Davud, Sünen, 111, 738-739; Tirmizf, Sünen, l.Mfılik, Muvatta', il, 663.

111,

533; Nesfü, Sünen, VII, 296;

lslfım'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitfıb Örf ve Adetleri / 497 edilmezdi. İslam, bu hususu reddetmiştir. Hz.Peygamber: "Rehin, onu rehneden sahibinin elinden çıkmaz. Onun geliri sahibinin, mas rafı da sahibinindir" 1 buyurmuştur. 2. Mudarabe

Cahiliye devrinde mevcut ortaklık şekillerinden birisidir. Karda, mal sahibi ile ortak olmak üzere, bir kimsenin malını işlet mektir. Birinden para, diğerinden çalışma ortaya konulmaktadır. 2 Cahiliye döneminde mevcut mudarebe uygulamasını İslam da benimsemiştir.3 Nitekim Hz.Abbas, malını mudarebe için bir kimseye verir ve malını denizden sevketmemesini, vadiye indirmemesini ve onunla hayvan satın almamasını şart koşardı. Hz.Peygamber bunu duymuş ve tasvib etmiştir. 4 Hakim b.Hızam da, bir kimseye mudarebeye mal verdiği zaman, "malımı hayvana sarfetmeyeceksin, denizden nakletmeyeceksin, sel vadisine indirmeyeceksin, eğer bunlardan birini yaparsan malımı ödersin" diye tenbih ederdi.5 İmam Malik de, Hz.Osman 'ın mudarebe usulüyle ticaret yaptığını haber vermektedir. 6 Hz.Peygamber de, Cahiliye devrinde, ashabdan Saib ile bu şekilde ortaklık yapmıştı.7 Yine Hz.Peygamber, Cahiliye dö­ neminde, henüz kendisiyle evlenmeden önce, hanımı Hz.Hatice ile bu şekilde anlaşma yapmıştı. 8 Daha sonra Hz.Peygamber, mudarabe ortaklığını tasvib ederek, mudarebe (mukarada) ortaklığında bereket olduğunu bildirmiştir. 9

1 1.Mace, Sünen, il, 8 16; 1.Malik, Muvatta', il, 728. 2 Ceziri, K.Fıkh, III, 34; Bilm en, Istılahat-ı Fıkhıyye Kamusu, VII, Selamet Yollan, III, 158.

3 Ceziri,

101; Davudoğlu,

a.g.e., III, 35-62; Davudoğlu, a.g.e., III, 161; Şekerci, İslam Şirketler Hukuku, s.249.

4 Darekutni , Sünen, ili, 78; Beyhaki, Sünen, VI, 111.

5 Darekutni, Sünen, 111, 78; Beyhaki, Sünen, VI, 6 1.Malik, Muvatta, il, 668. 7 1.Mace, Sünen, il, 768. 8 1.Hişam, Sire, 1, 199.

9 1.Mace, Sünen, il, 768.

111.

498 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş 3. Hiına (Otlak Tutmak)

Cahiliye devri uygulamalarından birisi olan "hima", korunan yer demektir. Yalnız devlete ait hayvanları otlatmak için korunan hususi bir yerde, halkın hayvan otlatmasını, hükümet başkanının menetmesidir. Cahiliye döneminde bir reis, bir yeri kendisine tahsis ederek, başkalarını orada hayvan otlatmaktan menetmek istediği zaman, yüksek bir yerden bir.köpek havlatırdı. Köpeğin sesi nerelere kadar ulaşırsa, o yerler, o reisin otlağı sayılır, başkaları orada hay ­ van otlatamazdı. Fakat kendisi, başkalarına ait yerlerde hayvan ot­ latablirdi. İslam, bu uygulamayı kaldıarak, otlak tutma hakkını yal' nız Allah ve Resulüne tanımıştır. 1 Hz.Peygamber bu hususta: "Allah ve Resulünden başka hiçbir kimsenin otlağı yoktur':2 buyurmuştur.

1

t.Esir, Nihaye, 1, 447; Ayni, Umdetü'l-Kari, XII, 2 13; Davudoğlu, Selamet Yollan, III, 175. 1 2 Buhari, Sahih, III, 78; iV, 21; A.b.Hanbel, Müsned, iV, 38, 71, 73.

SONUÇ

İslam, Hz.Adem'den beri mevcut olan Tevhid Dini'nin adıdır. Allah, buyruklarını Hz.Adem'den itibaren seçıiği peygamberleri ara­ cılığıyla insanlara bildirmiştir. Allah'ın Hz.Adem'den itibaren gön ­ derdği bu Tevhid Dini, zamanla dej enerasyona uğrayarak asli özelliğini yitirmiş, ancak kullarına son derece merhametli olan Allah, bu buyruklarını zaman zaman seçtiği peygamberleri aracılığıyla ye­ nilemiş, vahyine muhatap olan insanqğlunun idrakine göre dinini ye ­ niden ihya etmiştir. Bu sebeble Hz.Adem'e gönderilen Tevhid Dini, kendisine Kitab ve Şeri'at verilen Hz.Adem, Nuh, İbrahim , Musa, İsa gibi peygamberlerden Hz.Muhammed'e kadar, zaman zaman Allah tarafından yeniden ihya edilerek devam etmiştir. Hz.Adem' den Hz.Muhammed 'e kadar insanlığa gönderil miş olan bu Tevhid Dini'nde, aklın, nefsin, malın, neslin ve namusun korunmasına yönelik prensiblerin o rtak olduğu görülür. Hz.Adem'den, Hz.Peygamber'e kadar, gönderilen bu ilahi buyruklar, dini olma özelliği taşıyan hiçbir inanış, uygulama ve hareketin olma­ dığı topluluklara indirilmemiş, aksine dej enerasyona uğramış da olsa, önceki Tevhid Dini'nden kalan bir takım dini inanış, tören, iba­ det ve davranışların, sonradan uydurulanlarla beraber içiçe kaynaş ­ mış olarak hayatın her safhasında yer aldığı toplumlara inmiştir. Kısacası, Risalet Vazifesi 'ni yüklenen her peygamber karşısında batıl da olsa, bütün inanç ve davranışlarıyla, medeniyetiyle, bu me deniyet ve hayatın getirdiği tüm sistemleriyle insanlığı bulmuştur. İşin ilgi çekici tarafı da, Peygamberler, içinde yaşadıkları suyun ba­ lıklara tabii gelmesi gibi, insanların pekçoğuna tabii gelen bir hayat tarzını, Allah'ın buyrukları doğrultusunda değiştirmeye çalışmışlar­ dır. Bu sebeble, İslam'ın kendinden önceki tüm inanış, davranış ve kuralları, örf ve adetleri toptan kaldırdığını sanmak, insanın fıtri özelliklerini tanımamaktan ileri gelen sathi bir düşünce tarzı olsa

500 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş gerektir. İslam, kendinden önceki tüm örf ve adetleri, inançları ta­ mamen ilg� etmediği gibi, körükörüne tasvib de etmemiştir. B u ko nuda, Ez.Adem 'den beri devam eden Tevhid prensiplerinin ölçü alındığını söylememiz gerekir. Kayde t m e k gerekir k i , I.Goldziher, D . S . Margoliouth , H. Lammens, J. Schacht, gibi müsteşriklerin iddialarının aksine, İslam'ın ikinci kaynağı olarak, bizzat Hz.Peygamber'in tasarrufla­ rından doğan "Sünnet" müessesesi vardır ve Hz. Peygamber'in Sün­ net'i, Cahiliye devri Araplarının Kur'an tarafından tadile uğratılmış örfünden ibaret değildir. Hicri II.asırdan sonra yaşamış olan İslam nesli, C ahiliye devri örfüne otorite ve normatiflik sağlamak için "Hz.Peygamber'in Sünnet'i" kavramını geliştirip, Hadis ve Usulü ile ilgili mekanizmayı uydurmamıştır. Sünnet'in sağladığı bu otorite, Al­ lah tarafından Hz.Peygamber'e daha Kur'an nazil olurken verilmiştir. Bu sebeble Hz.Peygamber'in Sünnet'i, Kur'an'ın nazil olmaya baş­ ladığı andan itibaren bilfiil var olmuştur. Müsteşriklerin iddia ettiği gibi, !-Iz.Peygamber Kur'an'ın dışında hiçbir Sünnet ya da hiçbir Hadis bırakmamış olsaydı, çok geniş alanları kapsayan önceki bir hayat sistemini bütünüyle ve tüm teferruatıyla Kur'an'ın tasvib veya tadil etmesi, bu sebeble hacminin şimdiki gibi tek bir cild değil, yüz­ lerce cild olması gerekirdi. Halbuki Kur'an tek cildlik bir hacimdedir ve içinde hayatın getirdiği problemlerin, ibadet ve mu'amelatın tefer­ ruatı yoktur ve bizzat Kur'an bunların açıklamasını Hz.Peygamber'e, lusacası O'nun Sünneti'ne bırakmıştır. İncelediğimiz hususları sadece bugünüyle ele alır, günümüzden önceki tarihi seyrini göz ardı eder, bu tarihi akışın sebeb ve neticele ­ rini tahlil ve tenkid süzgecinden geçirmezsek, hatalı sonuçlara var­ mamız kaçınılmaz olur. Bu yüzden İslam'ın benimsediği bazı uygu ­ lamaların, hem Cahiliye döneminde, hem de Yahudilik ve Hıristiyan­ lık'ta yer aldığını gördüğümüzde, Hz. Muhammed'in bunları Ehl-i Kitab'daiı ve Cahiliye devrinden adapte ederek, Allah'ın buyruklarına dayanmayan yeni bir din uydurduğu gibi sathi bir düşünceye ka­ pılabiliriz. Hem Ehl-i Kitab 'da, hem Cahiliye döneminde, hem de lslanı 'da yer alan bu uygulamaların kaynağını daha öncelerde, ev­ velki peygamberlerin tebliğlerinde aramazsak hataya düşmekten kurtulamayız. Kur'an ve Hadisler, bu konuda düşüncelerimize ışık tutmakta ve Yahudi ve Hıristiyanlar ile, Müslümanlar tarafından kabul edilen ortak bir kaynağa, Hz.İbrahim 'e ve O'nun " Haniflik" diye adlandırılan Tevhid Dini'ne işaret etmektedir. E z . İbrahim , Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam' a inanmış kimselerin kendilerine iman kaynağı kabul ettikleri, kendisine Kitab

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri

/ 501

ve Şer'iat verilmiş büyük bir peygamberdir. Ehl-i Kitab, Hz.İbrahim'i imanın babası saymaktadır. Kur'an ise, " Babanız ibrahim'in Dini " ifadesini kullanmaktadır. Bu yüzden, Yahudilik, Hıristiyanlık, Cahi ­ liye devri ve lslam'da ortak olan müessese ve prensiplerin kaynağı Hz.İbrahim 'de aranmazsa, O'nun imanın veya dinin babası oldu ğuna dair ortak düşünce boşlukta kalır. Ehl-i Kitab, Cahiliye ve lslam'da ortak olan örf ve adetlerin kaynağı, daha öncelere götürülebilmelidir. Ancak bunu gerçekleştir ­ mek için, tarihi ve ilmi malzemeden mahrum olduğumuz da bir ger­ çektir. Bu yüzden, bu sahada atılacak ilk adım, bizi ciddi olarak Hz.lbrahim ile irtibatlandırmalıdır. Bu konu, tarihidini eserlerde yer alan haberlerin yanında, tarihe yardımcı olan arkeoloji ve diğer ilim ­ lerin sağladığı malzemelerle de desteklenmelidir. İslamın, kendisinden önceki şer'iatlara karşı tutumu ve bu tu­ tumun sebeblerini iyi anlayabilmemiz, onun Hz.İbrahim'in " Haniflik Dini" ile irtibatını bilmemize, İslam'ın tasarruflarında Hz.İbrahim'i bir mihenk taşı olarak aldığını kabul etmemize bağlı dır. Aksi takdirde, bu konuda, niyet ve yaklaşımları ne olursa olsun müsteşriklerin düştüğü hatalara düşebilir ve söz gelimi, Hz. İbrahlm ve Tevhid diniyle irtibatını kurmadığımız için, Kabe'nin aslında bir , putperest Pantheonu olduğunu ileri sürebiliriz. Sonuç olarak, Sünnetin, Cahiliye ve Ehl-i Kitab örf ve adetle ­ rinden ibaret olmadığını, Kur'an ve Sünnet 'in, bunların Hz.lbrahim'in dininden orijinal vasfıyla kalanları ile, adil olup , insanlığın ve toplumun yararına bulduğu hususları muhafaza ve tasvib ettiğini , şirke bulaşıp dejenerasyona uğrayarak tahrif edilmiş olan hırla, sonradan uydurulup, Tevhid dinlerinde ortak olan prensip lere aylurı olanlarını ilga ettiğini söyleyebiliriz.

BİBLİYOGRAFYA

Ahbaru Mekke. Bak, Ezraki. Ahkfunü'l-Kur'fuı. Bak, Cessas. Ahkamü's-Sığar. Bak, Üsrüşeni. Akfka. Bak, Juynboll. AıUsi, Ebu'l-Fadl Şihabüdclin es-Seyyid Mahmud (v. 1270/1854), -- Ruhu'l-Me'fuıi fi Tefsiri'l-Kur'fuıi'l-Azim ve's-Sebi'l-Mesani, I-XXX, Beyrut, Tarihsiz. Amiri, İınadüddin Yahya b.Ebi Bekr (v.893/1487), --Behcetü'l-Mehafil ve Buğyetü'l-Emasil, Medine, Tarihsiz. Anglikan Kilisesine Cevap.Bak, Çaviş, Arap Devleti ve SükUtu. Bak, Wellhausen. The Arabs in History. Bak, Lewis. Aras, Mehmet Özgü,

-- İslfun'da İsim ve Ad Koyma.(Makale). Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, I, 99-122, Konya, 1985. -- Hammad b .Ebi Süleyman, Hayatı ve Fıkhi Görüşleri, Basılmamış Doktora Tezi, Konya, 1987. Arazi-i Kfuıunname-i Humayfın Şerhi. Bak, Atıf Bey.

Arendonk, CA.,

-- İslfun Ansiklopedisi, Hums Maddesi. Arizetü'l-Ahvezi. Bak, İbnü'l-Arabi. Arnaldez , Roger, -- Fransız Kültüründe Muhammed Peygamber'in Tasviri. (Tebliğ). Uluslararası Birinci İslam Araştırmaları Sempozyumu. 1.Baskı, İzmir, 1985, s.62-78. Asr-ı Saadet. Bak, Nedvi. Atar, Fahrettin,

-- İslfun Adliye Teşkilatı, Ortaya Çıkışı ve İşleyişi, Ankara, 1979.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 503 Ataseven, Asaf,

-- Hemofilik Çocuklarda Sünnet Ameliyesi. (Makale). Türk Tıp Derneği Dergisi, c.45, sayı: 7-9, 1979.

Atıf Bey,

-- Arazi-i Kanunname-i Hümayı1n Şerhi. İstanbul, 13 19. Ayni, Bedrüddiıı Ebu Muhammed Mahmud b.Ahıned (v.855/1451), -- Umdetü'l-Kfui li Şerhi Sahihi'l-Buhari, 1-XXV, Beyrut, Tarihsiz, (el�Müniriyye Baskısından Ofset). Bahira. Bak, Wensinck. Barııaba (Barııabas),

-- İncil-i Barnaba, (Arapçaya Tercüme: Dr.Halil Seade), Mısır, 1905. -- The Gospel of Barnabas, Karachi, 1974. Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi. Bak, Sarıkçıoğlu. Batıdaki Hadis Çalışmaları Üzerine. Bak, Hatiboğlu. Batı Dinler Tarihinde İslam.Bak, Sarıkçıoğlu. Bayat, Ali Haydar,

-- Tarihte Sünnet ve Tarihimizde Folklorumuzda Sünnet ve Sünnet Şenlikleri. Basılmamış Doçentlik Tezi, İzmir 1979. Behcetü'l-Mehafil. Bak, Amiri. Belılzüri, Ahmed b.Yahya (v.279/892), -- Ensabü'l-Eşraf, Tahkik: M.Hamidullah, Mısır, 1959. Berki, Ali Hiınmet-Keskioğlu, Osman,

-- Hz.Muhammed, il. Baskı, Ankara, 1960.

Besnard, MAlbert-Cföment, Olivier-Mehl, Roger,

-- Hıristiyan İlahiyatı, (Tercüme: Mehmet Aydın), Konya 1983.

Bosnavi, Alaüdclin Ali Dede bMustafa es-Süktüvfiri (v. 1107/1598),

-- Muhaderetü'l-Evail ve Müsameretü'l-Evahir, il. Baskı, Beyrut, 1978/1398 (Bulak, 1300, !.Baskıdan ofset). Beydavi, Ebu Sa'id Abdullah b.Ömer (v.691/1291), -- Envaru't-Tenzil ve Esraru't-Te'vil, (Mecmau't-Tefösir İçinde, İstan bul 13 17-1320, Amire I.Baskı'dan Ofset) İstanbul, 1979/1399. Beyhaki, Ebu Bekr Ahmed b.el-Hüseyn (v.458/1066), --es-Sünenü'l-Kübra, 1-X, 1. Baskı, Haydarabad -Dekkan, 1344-1355. el-Bidaye ve'n-Nihaye. Bak, 1.Kesir. Bilmen, Ömer Nasuhi,

-- Hukuk-ı İslamiyye ve lstılahat-ı Fıkhıyye Kamusu, 1-Vlll, İstan ­ bul, 1967- 1970. -- Büyük Tefsir Tarihi, 1-11, Ankara, 1955.

�·

504 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş

1655-1656'da Türkiye. Bak, Thevenot.

Birfuıi, Ebü'r-Reyhfuı Muhammed bAhmed el-Birfuıi (v .443/105 1),

--Kitabü'l-Asari'l-Bakıyye ani'l-Kuruni'l-Haliye, Neşreden: Eduard Sachau, Leibzig 1923.

Boratav, Pertev Naili,

-- İslam Ansiklopedisi, İstiska Maddesi. Brockelmann, C.,

-- İslam Milletleri ve Devletleri Tarihi, (Tercüme: Neşet Çağatay), Ankara, 1954.

Bucaille, Maurice,

-- Müsbet İlim Yönünden Tevrat-İnciller ve Kur'an, (Tercüme : M.Ali Sönmez), !.Baskı, Ankara, 1984. ·

Budda, Hilmi Ömer,

-- Sami Dinlerde Kurbanın Mahiyeti. Daru'l-Fünun İlahiyat Fakültesi Mecmuası, Mart 1928, Sayı: VIII. Buhfui, Ebu Abdillfilı Muhammed bjsnıa'il ( .256/869), -- el-Camiu's-Sahih, 1-VIII, İstanbul, 1979. -- el-Edebü'l-Müfred, il. Baskı, Kahire, 1379. Buhl, Fr.,

-- İslam Ansiklopedisi, Tavaf Maddesi. -- İslam Ansiklopedisi, Muhammed Maddesi. Büyük Tefsir Tarihi. Bak, Bilmen. Caetani, Leon,

-- İslam Tarihi, (Tercüme: Hüseyin Cahit), 1-X, İstanbul, 1924- 1927. Cahiliye. Bak, Weir. Camiu'l-Beyan. Bak, Taberi. el-Cami'li Ahkami'l-Kur'an. Bak, Kurtubi. el-Camiu's-Sağir. Bak, Suyu.ti. el-Camiu's-Sahih. Bak, Buhari. el-Camiu's-Sahih.Bak, Müslim. Camiu'l-Usul. Bak, İbnü'l-Esir. Canaıı, İbrahim, -- Hz. Peygamberin Sünnetinde Terbiye, - Ankara, 1980. Cerrahoğlu, İsmail,

-- Kur'an-ı Kerim ve Hanifler.(Makale). Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı:XI, Ankara, 1963. --Tefsir Usulü, il.Baskı, Ankara, 1976. Cessas, Ebu Bekr Ahmed b.Ali er-Razi (v.370/980),

lslfım'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 505 --Ahkamü'l-Kur'an, Tahkik: Muhammed es-Sadık Kamhavii I-V, II. Baskı, Kahire, Tarihsiz. Cevheri, İsına'il b.Hamınad (v.393/1002), --es-Sıhah Tacü'l-Luğa ve Sıhahi'l-Arabiyye. I-VI, 2 .Baskı, Beyrut, 1979/1399.

Cemi, Abdurralınıfuı,

-

-- Kitabü'l-Fıkh ale'l-Mezahibi'l-Erba'a, I-V, Kahire, Tarihsiz. Challaye, Felici�

-- Dinler Tarihi (Tercüme: Samih Tiryakioğlu), İstanbul, 1960. Cihad. Bak, Şibay. Cilacı, Osın�

1

-- İlahi Dinlerde Oruç, Hac ve Kurban, İzmir, 1980/1401. Circumision. Bak, Encyclopedia Birtannica.



Cohe� A, --Le

Talmud, Paris, 1950.

Çağatay, Neşet,

-- İslamdan Önce Arap Tarihi ve Cahiliye Çağı, 4.Bas�ı, Ankara, 1982.

Çaviş, Abdilaziz,

-- Anglikan Kilisesine Cevap, (Tercüme: Mehmed Akif), 4. Baskı, Ankara, 1985. ·

Çelebi, Muharrem,

-- Kutrub, Hayatı, Eserleri ve Kitabü'l-Azmine, Neşredilmemiş Do­ çentlik Tezi, Erzurum, 198 1. ·

Çelebi, Ahmed,

-- Mukayeseli Dinler Açısından Yahudilik, İstanbul, 1978.

Damad, Ab durrahman b .Şeyh b .Muh ammed b.Süleymiin

(v. 1078/1667), --Mecmau'l-Enhur fi Şerhi Mülteka'l-Ebhur, I-II, İstanbul, 13 10.

Danışman, Zuhfui,

-- İslam Tarihi, İstanbul, 1967.

Darekutni, Ebu'l-Hasen Ali b.Ömer v.385/995),

-- Sünen, (Tahkik: Abdullah Haşim Yemani), I-IV, Kahire, 1966/1386. Darimi, Ebu Muhammed Abdullah b.Abdirrahınfuı b.el-Fazl b.Behram (v.255/869),

-- Sünen,I-II, Dımaşk, 1349.

506 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş Davenport, John,

-- Hz.Muhammed ve Kur'an-ı Kerim, (Tercüme: Ömer Rıza Doğrul), 2. Baskı, Ankara, 1967.

Davfrdoğl� Ahmed,

-- Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi, 1-XI, İstanbul, 1973- 1980. -- Selamet Yolları (Büluğu'l-Meram min Edilleti'l-Ahkam Tercümesi ve Şerhi), 1-IV, 3.Baskı,, İstanbul, Tarihsiz. Dehlevi, Ahıned Şah Veliyyullfilı b.Abdirrahiın (v. 1176/1762), -- Huccetullahi'l-Baliğa, (Tahkik: Seyyid Sabık), 1-11, Kahire, Tarih siz.

Demombynes, Maurice Gaudefroy,

-- Institutions Musulmane, Paris, 1946. -- İslam Ansiklopedisi, Recm Maddesi. Dermatoloji Bakımınd·an Sünnetin Ehemmiyeti. Bak, Marchıonını. Derınenghem, Emile,

-- Muhammedin Hayatı, (Tercüme: Reşat Nuri), İstanbul, 1930.

Descuffi, Gluseppe,

-- Hıristiyan Dini, 2.Baskı, 1955.

Descuffi, Joseph,

-- Roma İbadet Usulü Hülasası (Ritaule Romanum Compendium), İzmir, 1960. -- Dua Kitabı. Dinler Tarihi. Bak, Challaye. Dinler Tarihi. Bak, Kahraman. Dinler Tarihi. Bak, Tümer. Dinler Tarihi Notları. Bak, Yücetürk. ·

Doğrul, Ömer Rıza,

-- Yeryüzündeki Dinler Tarihi, 3.Baskı, İstanbul, 1963. --Dört Rükün.Bak, Nedvi.

Draz, Abdullfilı

-- Kur'an'ın Anlaşılmasına Doğru, (Tercüme: Salih Akdemir), 1. Baskı, Ankara, 1983. Düğün.Bak, Heffening. Ebu Davild, Süleyman b.el-Eş'as es-Sicistfuıi (v.275/888), --Sünen, (Tahkik: İzzet Ubeyd ed-De'as-Adil es-Seyyid) 1-V, 1.Baskı, Hıms (Suriye), 1969/1388-1974/1394. --Kitabü'l-Merasil, 1.Baskı, Mısır 130. Ebu Nu'aym, Ahmed b.Abdilliilı el-Isbahfuıi (v.430),

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 507 --Hilyetü'l-Evliya ve Tabakatü'l-Asfiya, I-X, 2.Baskı, Beyrut, 1967/1387.

Ebu Zehra, Muhammed,

-- Hıristiyanlık Üzerine Konferanslar, (Tercüme: Akif Nuri), I . Baskı, 1stanbul, 1978. el-Edebü'l-Müfred. Bak, Buharı. el-Ehadisü'l-Kudsiyye. Bak, Kari.

Emin, Ahmed,

--Fecru'l-İslam, 7.Baskı, Kahire, 1374/1955. --Yevmü'l-İslam, Kahire, 1958. Ensabü'l-Eşraf. Bak, Belazüri. Encyclopedia Birtamıica,

--Circumision Maddesi, Chicago, 1970. Envaru't-Tenzil.Bak, Beydavi. Epstein, lsıdore,

--J udaism, Penguin Books, Landon, 1960.

� İsınfill Fenni,

--Hakikat Nurlan, 1stanbul, 1949.

Eser, Sati,

--Türkiye'de Penis Kanserleri ve Sünnetin Koruyucu ,Etkisi. Yeni Tıp Alemi, c.X, sayı:l13, Mayıs 1961. --Sünnetle İlgili Kanser Problemleri. İstanbul Tıp Fakültesi Mecmu­ ası, sayı:l29, yıl: 1966, s.524-532. --Penis ve Cervix Kanserlerinin Etiyolojisinde Sünnetin İlgisi. İstan bul Üniversitesi Tıp Fakültesi Mecmuası, c.XII, sayı:!, yıl:1969. Eşref, Halis,

--Külliyat-ı Şerh-i Kanun-i Arazi, 1stanbul, 13 15. --Eymanü'l-Arab fi'l-Cahiliyyeti. Bak, Necirami.

Ezraki, Ebü'l-Velid Muhammed b.Abdil1aah b.Ahnıed (v.2441855),

--Ahbaru Mekke ve Ma Cae Fiha Mine'l-Asar, (Tahkik: Rüşdi es-Sa lih Melhas), I-II, 3. Baskı, Mekke, 1399/1979. --Kabe ve Mekke Tarihi, (Tercüme: Yunus Vehbi Yavuz), İstanbul, 1974. Fecru'l-İslam. Bak, Emin, Ahmed. Fenn-i Hıtan, Bak, Nur, Rıza. Feb1va Kadihan. Bak, Kadihan. Fethu'l-Bfui. Bak, İbn Hacer. Fey.Bak, JuynbolL

508 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş

Fıkhu'z-Zekat.Bak, Kardavi. Fıkıh Tarihi ve İslam Hukuku. Bak, Keskioğlu. Fıkhu's-Sünne. Bak, Sabık. Ff zilfili'l-Kur'an. Bak, Kutub. Fransız Kültüründe Mu hammeci Peygamberin Tasviri. Bak, Arnaldez. Ganimet. Bak, Juynboll. Gelişim Dinler Tarihi Ansiklopedisi, 1-111, İstanbul, 1977. The Gospel of Barnabas. Bak, Barnabas. Grand Dictionnaire Encyclopedique Larousse, Paris, 1985. Gürkan, Ahmet,

--İslam Kültürünün Garbı Medenileştirmesi, Ankara, Tarihsiz. Hac. Bak, Wensinck. Hac. Bak, Meydan Larousse. Hak Dinf Kur'an Dili. Bak, Yazır. Hakikat Nurlan. Bak, Ertuğrul.

Hakim, Ebu Abdillah Muhammed b.Abdillah en-Nisaburi.

(v.405/1014), --el-Müstedrek ale's-Sahfhayn, 1-IV, Beyrut, Tarihsiz. Halebi, Ali b.Burhftncdclin (v. 1044/1634), --İnsanü'l- Uyun fi Sireti'l-Emini'l-Me'mun, 1-111, 1. Baskı, Mısır 1384/1964.

Haınidullah, Muhammed,

--İslam Peygamberi, (Tercüme: Salih Tuğ), 1-11, 4.Baskı, İstanbul, 1980/1400. --ResUlullah Muhammed, (Tercüme: İhsan Süreyya Sırma), İstanbul, 1984. --Makaleler, (Tercüme: İhsan Süreya Sırma), l .Baskı, İstanbul, 1986. Hammad b.Ebf Süleyman. Bak, Aras.

Hatiboğlu, M.Said,

--Batıdaki Hadis Çalışmaları Üzerine, (Tebliğ). Uluslararası Birinci İslam Araştırmaları Sempozyumu, İzmir, 1985, s.81-94.

Haydar, Ali,

--Şerh-i Cedid li Kanun-i Arazı, İstanbul, 13 1 1.

Hazin, Alaüddin Ali b.Muhammed b.İbrahim el-Bağdadi

(v. 725/1324), --Lübabü't-Te'vil fi Me'ani't-Tenzil, (Mecmau't-Tefüsir İçinde), İstan­ bul, 1979/1399.

lslfım'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitfıb Örf ve Adetleri / 509 Hz]brah!m ve Haniflik. Bak, Kuzgun. Hz.Muhammed. Bak, Berki. Hz.Muhammed. Bak, Rodinson. Hz.Muhammed. Bak, Watt. Hz.Muhammed'in Felsefesi. Bak, Sena. Hz.Muhammed ve Kur'fuı-ı Kerim, Bak, Davenport. Hz.Peygamber'in Sünnetinde Terbiye. Bak, Canan.

Heffening, W.

--İslam Ansiklopedisi, Düğün Merasimi Maddesi. ----İslam Ansiklopedisi, Mut'a Maddesi. --İslam Ansiklopedisi, Şahit Maddesi. Hemofilik Çocuklarda Sünnet Ameliyesi. Bak, Ataseven. Hemofili Vak'alarında Sirkümsizyon. Bak, Karaca. Herodotos (v. M.Ö.425), --Herodot Tarihi, (Tercüme: Perihan Kuturman), İstanbul, 1973. Heyseıni, Nfuuddin Ali b.Ebi Bekr (v.807/1404), -�Mecmau'z-Zevföd ve Menbau'l-Fevföd, 1-X, 2. Baskı, Beyrut, 1967. Hıtfuı.Bak, Wensinck. Hicri !.Asırda İslam Toplumu. Bak, Uğur. el-Hidaye.Bak, Merğınfuıl. Hilyetü'l-Evliya. Bak, Ebu Nu'aym. Hindi, Alaüddin Ali b.el-Müttaki b.Hüsfunüddin (v.975/1567), --Kenzü'l-Ummal fi Sünneni'l-Akval ve'l-Efal, 1-XVI , Beyrut, 1398/1978. Hıristiyan D!nl. Bak, Descuffi. Hıristiyan ilahiyatı. Bak, Besnard. Hıristiyanlığa Reddiye. Bak, Tercüman. Hıristiyanlık Ü zerine Konferanslar. Bak, Ebu Zehra. Hıristiyanlık ve Müslümanlık. Bak, Milaslı. Huccetullahi'l-Baliğa. Bak, Dehlev1. HukCık-ı İslamiyye ve lstılahat-ı Fıkhıyye Kamusu. Bak, Bilmen, Hums.Bak, Arendonk.

Isfahani, Ebu'l-Ferec Ali b.el-Hüseyn b.Muhammed b.Ahmed

(v.967/1559), --Kitabü'l-Eğan!, 1-VIII, 1.Baskı, Kahire, 1935.

İbn Abdi'l-Ber, Ebu Ömer Yiisufb.Abdillah el-Kurtubi (v.463/1071), --el-İstl'ab fi Ma'rifeti'l-Ashab, 1-IV, Kahire, 1960.

510 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş İbn Abidin, Muhammed Emin b.Ömer b.Abdilaziz ( v. 1252/1836),

--Reddü'l-Muhtar ale'd-Dürri'l-Muhtar, 1-VI, İstanbul, 1257. --İbni Abidin Terceme ve Şerhi, (Tercüme: Ahmed Davudoğlu-Mehmet Savaş), 1-XVII, İstanbul, 1982-1985. İbnü'l-Arabi, Ebu Bekr el-Mfiliki (v.543/1 148), --Arızetü'l-Ahvezi bi Şerhi Sahihi't-Tirmizi, I-Xlll, Mısır, Tarihsiz.

İbnü'l-Cevzi, Ebu'l-Ferec Abdurrahman b.Ali b.M:uhammecl (v.597/1200), --Kitabü'l-Vefü bi Ahvfili'l-Mustafa, 1.Baskı, Mısır, 1966/1382.

İbnü'l-Esir, İzzüddin Ebu'l-Hasen Ali b.Muhammed el-Cezeri, (v.630/1234), --Üsdü'l-Gabe fi Ma'rifeti's-Sahabe, (Tahkik: Muhammed İbrahim el­ Benna-Ahmed Aşur), 1-VII, 1970. --el-Kamilü fi't-Tarih, 1-XI, Beyrut, 1385/1965.

İbnü'l-Esir, Mecdüddin Ebu's-Sa'adet el-Mübarek b.M:uhammed el ­ Cezeri (v.606/i210),

--en-Nihaye fi Garibi'l-Hadis, (Tahkik: Tahir Ahmed ez-Zavi-Mah­ mud Muhammed et-T�nahi), I-V, Beyrut, Tarihsiz. --Camiu'l-Usul Min Ehadisi 'r-Resul , 1-XII, 2.Baskı, B eyrut, 1400/1980. İbn Habib, Ebu Ca'fer Muhammed (v.245/859), --Kitabü'l-Muhabber, Beyrut, Tarihsiz (Haydarabad, 136 1 ·baskısın­ dan ofset). İbn Hacer, Şihabüddin Ahmed b.Ali el-Askalani (v.852/1448), --el-İsabe fi Temyizi's-Sahabe, (Tahkik: Ali Muhammed el-Becavi), i­ Vii, Kahire, Tarihsiz. --Lisiinü'l-Mizan, 1-VII, 2.Baskı, 1971/1390. --Tehzibü't-Tehzib , 1-XII, Beyrut, Tarihsiz (Haydarabad-Dekkiin, 1325-1327 baskısından ofset). --el-Metfilibü'l-Aıiye bi Zeviiidi'l-Mesiinidi's-Semiiniye (Tahkik: Hab ­ iburrahmiin el-A'zami), 1-IV, 1.Baskı, Kuveyt, 1973/1393. --Fethu'l-Bari bi Şerhi Sahihi'l-Buhari, 1-XIII, Beyrut, Tarihsiz (Bulak, 1300, !.Baskıdan ofset). İbn Hanbel, Ebu Abclillfilı Ahmed b.M:uhammed (v.241/855), --Müsned, 1-VI, İstanbul, 1982/1402.

İbn Hazın, Ebu Muhammed Ali b.Ahmed b.Hazm ez-Zahiri (v.456/1063) --el-Faslu fi'l-Milel ve'l-Ehvai ve'n-Nihal, 1-V, Beyrut. İbn Hcınınam, Ebu Bekr Abdürrezzak es-San'am (v.211/826),

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri I 5 1 1 --Musannaf, (TahkHik: Habiburrahman A'zami), I-XI, 1.Baskı, Bey ­ rut, 1390-1392/1970-1972. İbn Hişfuıı, Ebu Muhammed Abdülmelik b.Hişfun (v.218/833), --es-Siretü'n-Nebeviyye, (Tahkik: Mustafa es-Sakka-lbrahim el-Eb yari-Abdülhafız Şelebi), I-IV, 2.Baskı, Beyrut, 1391/1971. İhn İshak, Muhammed (v. 15 1/768), -Siret, (Tahkik: M.Hamidullah), Konya, 198 1/1401.

İbn Kayyım el-Cevziyye, Şeınsüddin Ebu Abdillfilı Muhammed b.Ebi Bekr

(v.750/1350), --Tuhfetü'l-Mevdud bi Ahkami'l-MevlUd, Bomba, 1380/1961. --Zadü'l-Me'ad fi Haccı Hayrı'l-Ibad, I-IV, Beyrut, 1392/1973.

İbnü'l-Kelbi, Ebu'l-Münzir Hişfun b.Muhaınmed es-Saib el-Kelbi

(v.204/8 19), --Kitabü'l-Asnam. (Tercüme: Beyza Düşüngen, Putlar Kitabı), Metin ve Tercüme birlikte neşir, Ankara, 1969. , İbn Kesir, Ebu'l-Ficla İsma'il (v.774/1372), --el-Bidaye ve 'n-Nihaye, I-IV, Beyrut, 1969/1388.

İbn Kudame, Ebu Muhamme d Abdullah b.Ahmed b.Muhaınmed (v.620/1223), --el-Muğni, I-XII, 1.Baskı, Beyrut, 1405/1984.

İbn Mace, Ebu Abdillfilı Muhammed b.Yezid el-Kazvini (v.275/888),

--Sünen, (Tahkik: M.Fuad Abdülbaki), I-II, Kahire, 1372- 1373/1952 1953. --Tercüme: Haydar Hatipoğlu, (Sünen-i İbn Mace Tercemesi ve Şerhi), I-X, İstanbul, 1982- 1983. ·

İbn Manzur, Ebu'l-Fazl Cemulüddin Muhammed bMükerrenı

(v.71 1)/13 1 1), -- Lisanü'l-Arab, I,lXV, Beyrut 1375-1376/1955-1956. İbn Sad, Ebu Abdillah Muhammed (v.230/884), --et-Tabakatü'l-Kübra, I-XV, Beyrut, 1388/1968. İddet. Bak, Juynboll. İhram. Bak, Wensinck. el-İhtiyar li Ta'lili'l-Muhtar.Bak, Mevsıli. İlahi Dinlerde Oruç Hac ve Kurban.Bak, Cilacı. tık Tenavül ve Kuvvetlendirme Sırrına Ait Dini Öğretim.Bak, P.Jörj . İmtau'l-Esma'. Bak, Makrizi. İncil-i Barnaba. Bak, Barnaba. İnsanü'l-Uyiln. Bak, Halebi.

512 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş

Institutions Musulmane. Bak, Demombynes. İrşadü's-Sari. Bak, Kastallani. el-İsabe. Bak, İbn Hacer. İslam Adliye Teşkilatı. Bak, Atar. İslam Ansiklopedisi, İd-i Adha Maddesi. İslam Arazi Hukuku ve Tatbikatı. Bak, Şafak. İslam ve Garplılara Göre Kadın. Bak, Sibfil. İslamda Helal ve Haram. B ak, Kardavi. İslamdan Önce Arap Tarihi ve Cahiliye Çağı. Bak, Çağatay. İslam Hukük Tarihi. Bak, Karaman. İslam Hukuku Dersleri 1. Bak, Şener. İslam Hukukunun Kaynaklarından Kıyas-İstihsan ve Istıslah, Bak, Şener. İslam Kültürünün Garbı Medenileştirmesi. Bak, Gürkan. İslam Medeniyeti Tarihi. B�, Zeydan. İslam Milletleri ve Devletleri Tarihi. Bak, Brockelmann. İslam Müesseselerine Giriş. Bak, Hamidullah. İslam Beygamberi. Bak� Hamidullah. İslamda İsim ve Ad Koyma. Bak, Aras. İslamiyet ve Hıristiyanlık. Bak, Sırma. İslam Şirketler Huküku. Bak, Şekerci. İslam Tarihi. Bak, Danışman. İslam Tarihi. Bak, Caetani. İslam Tarihi (Mekke Devri). Bak, Köksal. İslam Tarihi (Medine Devri). Bak, Köksal. el-İsti'ab.Bak, İbn Abdilber. İstiska. Bak, Boratav. Juynboll, Tlı.W.,

--İslam Ansiklopedisi, Fey Maddesi. --İslam Ansiklopedisi, Selef Maddesi. --İslam Ansiklopedisi, İddet Maddesi. --İslam Ansiklopedisi, Akika Maddesi. Kabe. Bak, Wensinck. Kable'l-İslam Araplarda İctimii Aile. Bak, Şemsettin, Mehmet.

Kadihan, Fahrüddin Hasen b.Mansur el-Özcendi el-Fergfuıi (v.592/1 195), --Fetava Kadihan (Fetava'l-Hindiyye ile birlikte), I-II-III. cildlerde, Mısır, Tarihsiz.

lslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 513 Kahraman, Ahmet,

--Dinler Tarihi, 4.Baskı, İstanbul, 1975.

Kfili, Ebu Ali İsma'il b.el-Kfumn el-Bağdadi (v.356/966), --Kitabü'l-Emali, 1-111, 2.Baskı, Mısır, Tarihsiz. el-Kamilü fi't-Tarih. Bak, İbnü'l-Esir.

Kara.bay, Kenan,

--Sünnetin Hataları, Çağdaş Tıp, c.IV, sayı:21, yıl: 1977.

Karaca, Mustafa-Kocabaş, Ahmet,

--Hemofili Vak'alarında Sirkümsizyon, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Mecmuası, sayı:34, yıl:1971. ·

Karaman, Hayreddin,

--Mukayeseli İslam Hukuku, İstanbul, 1974. --İslam Hukuk Tarihi, İstanbul, 1975.

Kardavi, Yllsu(

--Fıkhu'z-Zekat, 6.Baskı, Beyrut, 1401/1981. --Tercüme: İbrahim Sarmış, İstanbul, 1984. --İslamda Helal ve Haram (Tercüme: Ramazan Nazlı), 4.Baskı, İstanbul, Tarihsiz. Kari, Ebu'l-HasenAli b.Muhamıned Sultan el-Herevi (v. 1014/1605), --el-Ehadisü'l-Kudsiyye (Tercüme: Hasan Hüsnü Erdem), "Kırk Kudsi Hadis", Ankara, 1985. Kasfuıi, Ebu Bekr b.Mes'ud bAhmedAlıiüddin (v.587/119 1), --Kitabü Bedfü'ı's-Sana'ı fi Tertibi'ş-Şerai', 1-VII, Beyrut, 1394/1974, 2.Baskıdan ofset. Kasem. Bak, Pedersen. Kastallfuıi, Ebu Beler Muhammed bAhmed (v.686/1287), --İrşadü's-Sari li Şerhi Sahlhi'l-Buhari, 1-XII, Kahire, 1326. Katil. Bak, Schacht. Kaynaklarıyla İslam Fıkhı. Bak, Yıldırım.

Kazıcı, Ziya,

--Kur'an-ı Kerim ve Garp Kaynaklarına Göre Hıristiyanlık, İstanbul, 1971. Kenzü'l-Ummal. Bak, el-Hindi.

Keskioğlu, Osman,

--Fıkıh Tarihi ve İslam Hukuku, Ankara, Tarihsiz. el-Kevakibü'd-Derari. Bak, Kirmani. Kıble. Bak, Wensinck. Kirmfuıi, Ebu Abdilliilı Muhammed b.YUsuf (v.786/1384),

514 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş

--el-Kevakibü'd-Derari fi Şerhi'l-Camii's-Sahih li'l-Buhari, I-XXV, Beyrut, 1981.

Kister, M.J.,

--Studies in Jahiliya and Early Islam. London, 1980. Kitab-ı Mukaddes, Eski ve Yeni Ahit. İstanbul, 1949. Kitabü Ahkami's-Sultaniye. Bak, Maverdi. Kitabü'l-Azmine. Bak, Kutrub. Kitabü'l-Fıkh ale'l-Mezahibi'l-Erba'a. Bak, Cezir!. Kitabü'l-Merasil. Bak, Ebu Davud. Kitabü'l-Asnam. Bak, İbnü'l-Kelbf. Kitabü Beda'ıi's-Sana'ı. Bak, Kasanf. Kitabü'l-Eğani. Bak, Isfahanı. Kitabü'l-Emali. Bak, Kali. Kitabü'l-MebsUt. Bak, Serahsi. Kitabü'l-Muhabber. �ak, İbn Habib. Kitabü'l-Vefü. Bak, İbnü'l-Cevzf.

Köksal, M.Asım,

--İslam Tarihi (Mekke Devri, Hz.Muhammed ve İslamiyet), İstanbul, 198 1 . --İslam Tarihi (Medine Devri, Hz.Muhammed v e İslamiyet), I-XI, İs ­ tanbul, 1980-1981. Kur'an-ı Kerim ve Garp Kaynaklarına Göre Hıristiyanlık. Bak, Kazıcı. Kur'an'ın Anlaşılmasına Doğru. Bak, Draz. Kur'an-ı Kerim ve Hanifler. Bak, Cerrahoğlu. Kurban. Bak, Wensinck. Kurtubi, Ebu Abdillfilı Muhammed b.Ahmed el-Ensfui (v.671/1272) --el-Cami'li Ahkami'l-Kur'an, I-XX, 3 .Baskı, Kahire, 1387/1967. Medarikü't-Tenzil. Bak, Nesefi. Mefütihu'l-Gayb. Bak, Razi. Mehir. Bak, Spies. el-Menhel. Bak, Sübki. Merğuıfuıi, BurhfuıüddinAli b.Ebf Bekr (v. 593/1 197), --el-Hidaye, I-IV, Kahire, 1384/1965. el-Metfilibü'l-Aliye. Bak, İbn Hacer. Mevsıli, Abdulliıil b.Malımud Mevdud (v .683/1284), --el-İhtiyar li Ta'lili'l-Muhtar, (Tahkik: Mahmud Ebu Dakika-Muh­ yiddin Abdülhamid), Tarihsiz. ..

lslfım'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitfıb Örf ve Adetleri / 515

Meydan Laro� , I-XII, İstanbul, 1969- 1973, --Vaftiz Maddesi. --Hac Maddesi.

Meydfuıi, Abdülğan.i el-Ganimi (v. 1881), --el-Lübab fi Şerhi'l-Kitab, M�sır, 1951. Meysir. Bak, De Vaux.

Milaslı, İsmail Hakkı,

--Hıristiyanlık ve Müslümanlık, İstanbul, 1935. el-Milel ve'n-Nihal. Bak, Şehristani. el-Minhac fi Şerhi Müslim b.Haccac. Bak, Nevevi. Miras. Bak, Schacht. Mizanü'l-İ'tidfil. Bak, Zehebi.

Moberg, A,

--İslam Ansiklopedisi, Nesi Maddesi.

Moulin, Pierre,

--Sünnet Deri Kanserini Önler. Günaydın Gazetesi, 20/6/1982. Muallakatü's-Seb'a (Tercüme: Şerafeddin Yaltkaya), "Yetli Askı", İstanbul, 1985. el-Muğni. Bak, İbn Kudame. Muhaderetü'l-Evfül. Bak, Bosnavi. Muhammed. Bak, Buhl. Muhammed at Medina. Bak, Watt. Muhammedin Hayatın. Bak, Dermenghem. Mukayeseli Dinler Açısından Yahudilik. Bak, Çelebi. Mukayeseli İslam Hukuku. Bak, Karaman. Musannaf. Bak, İbn Hemmam, Abdürrezzak. Musa ve Yahudilik. Bak, Örs. Mut'a. Bak, Heffening. Muvatta. Bak, Malik b.Enes. Müsbet İlim Yönünden Tevrat İnciller ve Kur'an. Bak, Bucfillle. Müslim, Ebu'l-Hüseyn Müslim b.Haccac el-Kuşeyri (v.26 1/874), --el-Camiu's-Sahih, (Tahkik: M.Fu'ad Abdülbaki), I-V, 1.Baskı, Mısır, 1955/1374- 1375. Müslümanlıkta İbadet Tarihi. Bak, Olgun. Müsned. Bak, ibn Hanbel,. Ahmed. Müsned. Bak, Tayalisi. el-Müstedrek ale's-Sahihayn. Bak, Hakim.

516 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş Neciraıni, Ebu İshiik İbrfilıim b.Abdillfilı,

--Eymanü'l-Arab fi'l-Cahiliyyeti, 2.Baskı, Mısır 1382.

Nedvi, Ebu'l-Hasen Ali Haseni,

--Dört Rükün (Tercüme: İsmet Ersöz), Konya, 196 9 :

Nedvi, S.Süleyınfin,

--Asr-ı Saadet, Tebligat ve Talimat, 1-V, (Tercüme: Ali Genceli), İs ­ tanbul. 1967. Nesefi, Ebu'I-Berekat Abdulliih b.Ahıned bMahnıud (v.70111301), --Medariku't-Tenzil ve Hakfüku't-Te'vil, (Mecmau't-Tefüsfr İçinde), I­ VI, İstanbul, 1979/1399. Nesfü, Ebu Abdirrahmfuı Ahmed b.Şu'ayb , (v.303/9 15), --Sünen, (C.Suyuti'nin Şerhi ve Sindi'nin Haşiyesi ile), I-VIII, İstanbul, 1981/140 1. Nesi. Bak, Moberg. Nevevi, Ebu Zekeriyya Yalıya b.ŞCrefüdclin (v.676/1277), --el-Minhac fi Şerhi Sahihi Müslümi'bni'l-Haccac, I-XVIII, 2.Baskı, Beyrut, 1392/1972. Neylü'l-Evtar. Bak, Şevkani. Nezr. Bak, Pedersen. en-Nihaye fi Garibi'l-Hadis. Bak, İbnü'l-Esir. Nikah. Bak, Schacht. Niyet. Bak, Wensinck. Nfu, Rıza.

--Fenn-i Hıtan, İstanbul, 1322/1904. Olgun, Tahir (Mevlevi),

--Müslümanlıkta İbadet Tarihi, 2.Baskı, İstanbul, 1963. Oran, Fazıl,

--Türk Üroloji Tarihçesi. Askeri Sıhhiye Mecmuası, sayı: 5 1, İstanbul, Ocak 1948. Oruç. Bak, Unat.

Örs, Hayrullah,

--Musa ve Yahudilik, İstanbul, 1966. P.Jörj, M.Said O.P.,

--İlk Tenavül ve Kuvvetlendirme Sırrına Ait Dini Öğretim. İstanbul, 1944. Paret, Rudi,

--İslam Ansiklopedisi, Umre Maddesi. Pedersen, Johs,

lslfım'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 5 1 7 --İslam Ansiklopedisi, Umre Maddesi. --İslam Ansiklopedisi, Nezr Maddesi. Penis ve Cervix Kanserlerinin Etiyolojisinde Sünnetin İlgisi. Bak, Eser. Ravdu'l-Unuf. Bak, Süheyli.

Razi, Fahrüddin Ebu Abdillah Muhammed b. Ömer b.el-Hüseyn

(v. 606/1209), --Mefütihu'l-Gayb (Tefsiru Kebir), 1-XXXI I, 2.Baskı, Tahran ( 1937 Mısır Baskısından ofset). Recm. Bak, Demombynes. Reddü'l-Muhtar. Bak, İbn Abidin. Religion What is it? Bak, Tremmel. Resulullah Muhammed. Bak, Hamidullah. Rodinson, Maxime, --Hz.Muhammed (Tercüme: Atilla Tokatlı), İstanbul, 1968. Roma İbadet Usulü Hülasası. Bak, Descuffi, Joseph. Ruhu'l-Meani. Bak, Alusi. Sabık, es-Seyyid,

--Fıkhu's-Sünne, 1-III, Kahire, 1365. Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi. Bak, Zebidi. Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi. Bak, Davudoğlu. Salat. Bak, Wensinck. Sami Dinlerde Kurbanın Mahiyeti. Bak, Budda, Hilmi Ömer. San' ani, Muhammed b.İsma'il (v. 1182/1768), --Sübülü's-Selam Şerhu Buliği'l-Meram, 1-IV, 4 .Baskı, Kahire, 1379/1960. Sankçıoğlu, Ekrem,

--Batı Dinler Tarihinde İslam. (Tebliğ). Uluslararası Birinci İslam Araştırmaları Sempozyumu, 1.Baskı, İzmir, 1985, s.2 19-227. --Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi. İstanbul, 1938. Schacht, Joseph,

--İslam Hukukuna Giriş. (Tercüme: Mehmet Dağ-Abdülkadir Şener), 2.Baskı, Ankara, 1986. --İslam Ansiklopedisi, Nikah, Maddesi. --İslam Ansiklopedisi, Lian Maddesi. --İslam Ansiklopedisi, Talak Maddesi. --İslam Ansiklopedisi, Katil Maddesi. --İslam Ansiklopedisi, Miras Maddesi.

518 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş .

--Selamet Yolları. Bak, Davıldoğlu. --Selef. Bak, Juynboll. Semhucli, NilruddinAli b.Ahıned (v.91111505), --Vefüü'l-Vefü bi Ahbari Dari'l-Mustafü. (Tahkik: Muhammed Muhyiddin Abdülhamid), 1-IV, 2.Baskı, Beyrut, 1393/1971. Sena Cemil,

--Hz.Muhammedin Felsefesi. 3.Baskı, İstanbul, 1975. Sendubi, Hasan,

--Şerhu Divan-ı İmrui'l-Kays, 5.Baskı, Kahire Tarihsiz. Serahsi, Ebu Bekr Muhammed b.Ebi Sehl Ahmed (v.483/1090), --Kitabü'l-MebsUt, 1-XXX, 2.Baskı, Beyrut, Tarihsiz. Seydişehri, Mahmud Es'ad,

--Tarih-i İlm-i Hukuk. (Medhal), Dersaadet, 1327-1329. es-Sıhah. Bak, Cevheri. Sırma, İhsan Süreyya. --İslamiyet ve Hıristiyanlık. 2.Baskı, İstanbul, 1984. Sibai, Mustafa, --İslama ve Garplılara Göre Kadın, (Tercüme: İhsan Toksan) İstanbul, 1969. es-Siretü'n-Nebeviyye. Bak, İbn Hişam. es-Siretü'n-Nebeviyye. Bak, İbn İshak. es-Siretü'n-Nebeviyye. Bak, İbn Kesir. Spies, O, , --İslam Ansiklopedisi, Mehir Maddesi. Studies in Jahiliya and Early İslam. Bak, Kister. Suyfiti, Celfilüddin Abdurrahman b.Ebi Bekr-Mahalli, Celfilüddin Muhammed b.Ahmed (.864/1459), --Tefsiru'l-Kur'ani'l-Azim, 1-11, Kahire, Tarihsiz. Suyfiti, Celfilüddin Abdurrahman b.Ebi Bekr (v.911/1505), --el-Camiu's-Sağır fi Ehadisi'l-Beşiri ve'n-Nezir, 1-11, 5.Baskı, Kahire, 1402/1982. --ed-Dürrü'l-Mensfu fı't-Tefsir bi'l-Me'sfu, 1-IV, Beyrut, Tarihsiz. --Tarihu'l-Hulefü. (Tahkik: Muhammed Muhyiddin Abdülhamid) 3. Baskı, Kahire, 1383/1964. Sübki, Mahmud Muhammed Hattab , (v.1352/1933), --el-Menhelü'l-Azbü'l-Mevrud Şerhu Süneni'l-İmam Ehi Davud. 1-X, 2.Baskı, Mısır, 1394.

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 519 --Tekmile: Fethu'l-Meliki'l-Ma'bud Tekmiletü'l-Menheli'l-Azbi'l-Mev­ rud. 1-N, Mısır, 1394/1974. . Sübülü's-Selam. B ak, San'ani. Süheyli, Ebu'I-Kasını Abdurrahman b.Abd es-Süheyli el-Endeh1si ·

·

(v.581/1 185), --Ravdu'l-Unuf fi Şerhi Sireti'n-Nebeviyyeti li'bni'l-Hişam. (Tahkik: Abdurrahman el-Vekil), 1-VII, 1.Baskı, Kahire, 1387/1967. Sünen.Bak, Darekutni. Sünen.Bak, Darimi. Sünen.Bak, Ebu Davlid. Sünen.Bak, İbn Mace. Sünen.Bak, Nesfü. Sünen.Bak, Tirmizi. es-Sünenü'l-Kübra. Bak, Beyhaki. Sünnet Ne Zaman Yapılmalı? Bak, Türkyılmaz. Sünnet Deri Kanseri Önler. Bak, Moulin. Sünnetin Hataları. Bak, Karabay. Sünnetle İlgili Açıklamalar, Bak, Ş.:mel. Sün�etle İlgili Kanser Problemleri. Bak, Eser. Şafak Ali,

--İslam Arazi Hukuku ve Tatbikatı (İlk Devirler). İstanbul, 1977. Şahit. Bak, Heffening.

Şehristfuıi, Ebu'l-Feth Muhammed b.Abdilkerim b.Ebi Bekr b. Ah­ med (v.548/1 153),

--el-Milel ve'n-Nihal, (Tahkik: Muhammed Seyyid Geylani), 1-11, Mı sır, 1961/1381. Şekerci, Osmfuı,

--İslam Şirketler Hukuku, İstanbul, 1981.

Şemsettin, Mehmet,

--Kable'l-İslam Araplarda İçtimai Aile. Daru'l-Fünun İlahiyat Fakül ­ tesi Mecmuası, sayı: N, İstanbul, 1926. Şener, Abdülkadir,

--İslam Hukukunun Kaynaklarından Kıyas-İstihsan ve lstıslah, Ankara, 1981. --İslam Hukukunda Hibe, Ankara, 1984. --İslam Hukuku Dersleri l.İzmir, 1987. Şerhu Cedid li Kanun-i Arazi. Bak, Haydar Ali. Şerhu Divan-ı İmrui'l-Kays. Bak, Sendubi.

520 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş Şerhu Mu'allakatı's-Seb'a. Bak, Zevzeni.

Şevkani, Muhamme d b.Ali b.Muhamme d es-San'fuıi (v.1250/1834),

--Neylü'l-Evtar Şerhu Münteka'l-Ahbar, I-VIII, Mısır, Tarihsiz. Şibay, Hfiliın Sabit,

--İslam Ansiklopedisi, Cihad Maddesi. et-Tabakatü'l-Kübra. Bak, İbn Sad.

Taberi, Ebu Ca'fer Muhammed b.Cerir, (v.3 10/922),

--Camiu'l-Beyan an Te'vil-i ayi'l-Kur'an. I-XXX, 2.B askı, Mısır, 1373/1954. --Tarihu'l-Ümem ve'l-Mühl.k, (Tahkik: Muhammed Ebu'l-Fadl İbra­ him), I-XI, 2.Baskı, Beyrut, 1387/1967. --Tercüme: Zakir Kadiri Ugan-Ahmet Temir, (Milletler ve Hükümdarlar Tarihi), I-III, Ankara, 1954- 1955. Tacü'l-Arus. Bak, Zebidi Muhammed Murtaza el-Hüseyni. Talak. Bak, Schacht. Tarih-i İlm-i Hukuk. Bale, Seydişehri. Tarihte Sünnet. Bak, Bayat. Tarihu'l-Hulefö. Bak, Suyuti. Tarihu'l-Ümem ve'l-Müluk. Bak, Taberi. Tavaf. Bak, Buhl. Tayfilisi, Ebu Davı1d Süleymfuı b. Davı1d , (v.204/819), --Müsned, !.Baskı, Haydarabad-Dekkan, 1321. Tefsiru'l-Kur'ani'l-Azim. Bak, İbn Kesir. Tefshiru'l-Kur'ani'l-Azim. Bak, Suyliti. Tehzibü't-Tehzib. Bak, İbn Hacer. Terbiyetü'l-Evlad fi'l-İslam. Bak, Ulvan. Tercüınfuı, Abdulliüı (Anselmo Turmeda),

--Hıristiyanlığa Reddiye (Tuhfetü'l-Erib fi'r-Reddi Ehli 's-Salib, Terr cüme: M.Zihni), İstanbul, 1970. Tesmiyetü Ashabi'n-Nebi. Bak, Tirmizi. Teyemmüm. Bak, Wensinck. Thevenot, Jean,

--1655- 1656'da Türkiye, İstanbul, 1978.

Tirmizi, Ebu İsa Muhammed b.İsa (v.279/892),

--Sünen, (Tahkik: Ahmed Muhammed Şakir-Muhammed Fu'ad Ab­ dülbaki-İbrahim Adve A.vad), I-V, 1.Baskı, Kahire, 1937/1356. --Tesmiyetü Ashabi'n-Nebi, (Tahkik: Ali Yardım), D.E.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı: II, İzmir, 1985, s.29 1-348.

lslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 521 Treınmel, William Calloley,

--Religion What is it? Newyork; Holt, Rinehart and Winston, 1976. Tuhfetü'l-Mevdud. Bak, İbn Kayyım. Tümer, Günay-Küçük, Abdurrahman,

--Dinler Tarihi. Ankara, 1988. Türkiye'de Penis Kanserleri ve Sünnetin Koruyucu Etkisi. Bak, Eser. Türk Üroloji Tarihçesi. Bak, Oran. Türkyılmaz, Nejat,

--Sünnet Ne Zaman Yapılmalı? Milliyet Gazetesi, 26/6/1973. Uğur, Mücteba,

--Hicri !.Asırda İslam Toplumu. İstanbul, 1400/1980.

Ulvan, Abdullfilı Nfisıh,

--Terbiyetü'l-Evlfrd fi'l-İslam, 3.Baskı, Kahire, 1401/1981. Umdetü'l-Kfui, Bak, Ayni. Umre. Bak, Paret. Unat, Ffilk Reşit,

--İslam Ansiklopedisi, Oruç Maddesi.

The UniversaI Jewish Encyclopcdia , (Medina Maddesi), I-X, Newyork, .

1948.

Ülken, Hilmi Ziya,

--Anadolu Örf ve Adetlerinde Eski Kültürlerin İzleri. A.Ü. İlahiyat Fakültesi, sayı: XVII, yıl: 1969. Üsdü'l-Gabe.Bak, İbnü'l-Esir. Üsrüşeni, Mecdüddin Ebu'l-Feth Muhammed b.Mahıniid b.Hüseyn (v.632/1234) --Ahkamü's-Sığar, (Tercüme: İbrahim Canan, "İslam Hukukunda Çocuklarla İlgili Hükümler"), İstanbul, 1984. Vaftiz. Bak, Meydan Larousse. De Vaux, B.Carra,

--İslam Ansiklopedisi, Meysir Maddesi. Vefüü'l-Vefü. Bak, Semhudi. Watt, W.Montgomery,

--Hz.Muhammed, Tercüme: Hayrullah Örs, İstanbul, 1963. --Muhammed at Medina, Oxford (Clarendon Press), 1972. Weir, T.H.,

--İslam Ansiklopedisi, Diyet Maddesi. --İslam Ansiklopedisi, Cahiliye Maddesi. Wellhausen, Julius,

522 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş

--Arap Devleti ve Sükı'.ltu, Tercüme: Fikret Işıltan, Ankara, 1963. Wensinck, A.J.,

--İslam Ansiklopedisi, Hac Maddesi. --İslam Ansiklopedisi, İhram Maddesi. --İslam Ansiklopedisi, Hıtan Maddesi. --İslam Ansiklopedisi, Künye Maddesi. --İslam Ansiklopedisi, Kıble Maddesi. --İslam Ansiklopedisi, Niyet Maddesi. --İslam Ansiklopedisi, Salat Maddesi. --İslam Ansiklopedisi, Kurban Maddesi. --İslam Ansiklopedisi, Teyemmüm Maddesi. --İslam Ansiklopedisi, Bahira Maddesi. --İslam Ansiklopedisi, Kabe Maddesi. Yazır, Elmalılı Muhamme d Hamdi (v.1358/1942),

--Hak Dini Kur'an Dili, Yeni Mealli Türkçe Tefsir, I-IX, İstanbul, . 1979.

Yeryüzündeki Dinler Tarihi. Bak, Doğrul. Yevmü'l-İslam. Bak, Emin Ahmed. Yıldırım, Celal,

--Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, I-IV, 2.Baskı, Konya, Tarihsiz.

Yücetürk, Orhan Seyfi, --Dinler Tarihi. İzmir 1974 (Teksir Basımı).

Zadü'l-Me'ad. Bak, İbn Kayyım.

Zebidi, Zeynüddin Ahıned b.Ahıned b.Abdillatif(v.893/1488),

--Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi, Tercüme ve Şerh: Ahmed Naim-Kamil Miras, I-XII, 4.Baskı, Ankara, 1976. Zebidi, Muhammed Murtaza el-Hüseyni el-Viisıti (v. 1206/179 1), --Tacü'l-Arus, 1-X, Beyrut, Tarihsiz, (Mısır, 1306, l.Baskıdan ofset). Zehebi, Şemsüddin Ebu Abdillfilı Muhammed b.Ahıned b.Osmfuı et·Türkınfuıi (v.748/1347),

--Mizanü'l-İ'tidal. (Tahkik: Ali Muhammed Becavi), I-IV, l.Baskı, Mısır, 1382/1963. Zevzeni, Kadı Ebu Abdillah el-Hüseyn b.Ahmed b.el-Hüseyn, (v.486/1093), --Şerhu Mu'allakati's-Seb'a. Beyrut, 1382/1963. Zeydan, C, ·

--İslam Medeniyeti Tarihi. (Tercüme : Zeki Meğamiz.), 1-V, İstanbul, 1974.

DİZiN

A

-

-

A.Cohen, 326 A.J.\Yensinck, 29, 50, 85, 123, 138, 270 A.Moberg, 178, 1 79 Aachen, 134 Ab, 96 Abbad b.Nehik, 3 1 6 ' Abbas, 182 Abbas, b.Mirdas 482 . Abdullah b.Ced'an, 157, 48 1 Abdullah , 2 1 2 , 453 Abdullah b. S elam ' 66 Abdullah b. Cüd'an 345 Abdullah b. Ganem � te'd-Dabi, 401 Abdullah b.Mes'ud (r.a.), 338 Abdullah b.Ömer, 126, 143, 2 78,

360

Abdullah b.Sehl (r.a.), 429,430 Abdullah b.Ubey b.Selı.1.I'ün , 346 Abdullah b.Zübeyr, 337, 338 Abdullah Draz, 357 Abdullah Tercüman , 39 Abdullah, b.Amr b . el-As, 95 Abdulmuttalib oğullan , 247 Abdurrahman b.Avf, 244, 287, 294 Abdurrahman b.Sehl, 429 Abdurrahman b.Semüre, 244 Abdü Nı'.'ıhm, 243 Abdü Rabbi'l-Ka'be, 244 Abdü'l-Ka'be, 244 Abdü'ş-Şems, 244 Abdüddar, 190 Abdüddar oğullan , 190 Abdülcin, 243 Abdülkadir Şener, 18 Abdülmuttalib, 57, 87, 1 7 1, 187,

. 189,2 12, 246, 248,278, 358, 427, 453 Abdül uzza, 243

Abdül uzza b.Vedi'a el-Müzeni, 421 Abdümenaf, 186, 188, 243 Abdümenaf oğulları, 449 Abdümenat, 243 Abdümenat b.Kinane, 3 16 Abdürrezzak b.Hemmam ' 22 Abdüşşems oğulları, 24 7 · Abdüved, 243 Abital, 323 Abşalom, 198 Acı lık suyu, 353 Ada, 323 Adar, 93 Adar ayı, 68 Adem 24 1 , 280 �di b.H[\tim, 402 Adiyat, 424 Adopti on , 322 Afif b.Ma' dikerb, 4 8 1 Afrika, 260 Afrika Hıristiyanları, 260 Afrikalı, 163 Ağl ama Duvarı, 133 Ahd-i Atik, 138,329 Ah d-i Cedid, 477 Ahid Sandığı, 69 Ahinoam, 323 Ahire't, 86 Ahmed, 386, 4 1 2 Ah med b. Hanbel, 22, 156, 198,

2 76,30 1, 342, 392, 471

Ahm es, 1 1 1 Ahmet Kahraman, 193 Aim, 420 Aişe (Dubay'ah), 3 1 2 Ai şe (r. a), 363 Akdeniz, 170 Akk kabil esi , 144 Ak sa, 375 Al-Buzı'.'ır, 273 Alenu, 55 Ali , 363 Ali b.Mes'ı'.'ıd, 3 16

524 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş Al i S ayı , 18 Aliye bintü Zabyan , 334 Allah 'm Arslanı, 249 Allah 'm evi , 165 Alman İmparatoru Arnolfus, 328 Alm anya, 134 Ah1si, 21 Amerika, 265 Amida, 50 Ami dah, 54 Amila, 420 Amine, 3 15 Amir b.Abdi men af, 454 Amir b.et-Tufeyl , 423 Amir b.ez-Zarib, 362, 481 Ammar, 3 1 9 Ammon oğulları , 195 Ammonll er 252, 324 Amori, 3 1 7 Amos, 7 4 Amr, 189 Am r b. Hureys, 336 Amr b. Luhay, 167,236 Amr b. Şuayb, 2 1 7, 222, 296 Amr b.Amir el-Huzfü, 235 Amr b.Cabir, 420 Amr b.Din ar, 342 Amr b.el-As, 345 Am r b. el-C emuh b.Haram, 3 12 Amr b. el-Münzir, 420 Amr b.et-Tufeyl, 155 Amr b.Hammad, 273 Amr b.Sa'i d b.el-As, 360 Anadolu, 260 Andrew Lang, 163 Anezel er ,22 1 Animizme, 163 Ankmahor mezarlığı, 252 Ann e-babası, 322 An selmo Turmeda, 39 Antakya, 260 Arabistan , 260, 268, 28 1, 482

Arafat, 44, 128, 129, 134, 148,

149, 150, 152, 173, 181, 182, 186 Arafat dağı, �47, 168 Arami, 23 1 Aramice, 50, 6 1 Arap müşrikleri, 44 7 Arap Yarımadası, 98 Arapça, 268 Araplar, 252 Arba Kanfoth , 52 Arefe, 258 Arefe günü, 129 Arfece, 381 Arübe, 62 Arz-ı mev'ud, 394 As b.Hi şam , 409 As b.Vail, 345 Ashab-ı Kehf, 49 Asım b.Adiy el-Ensari, 354 Asım b.Cez' b.Abdillah , 368 Asiye, 245 Asli Suç, 39,209 Aşa-i Rabbani, 2 1 1 A;;ıl ra günü, 89,. 1 1 1, 320 Atü, 30 Ata b.Ebi Rebah, 302 Atike bintü Mürre b.Hilal, 359 Attab b.Esiyd, 496 Avesta, 32 1 Avf b.Ubeyd b. Ömer, 446 Avf b.Uzra, 243 Avrupa, 2 6 1 Avusturyalı, 163 Ayazma, 229 Ayni, 66, 224 Azil, 299 Aziz Cyprianus, 134 Aziz Martin, 134 Aziz Meryem, 107 Aziz Petrus, 267 Aziz Ruh, 285 Azizler, 107

İsla� 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri -BB aal , 194 B aba, 433 Babanız İbrahim'in Dini, 501 B abil, 53, 67, 70, 92, 96, 257 B abil esareti , 92, 1 15 B abil kralı Nabukadnazar, 93 Babil �ralı Niyozarada, 93 B ağb ozumu Bayramı, 72 Bala b. Kays b. Ya'mer, 4 1, 160 B alanit, 265 B ar Misva, 55, 56, 99 B arnaba, 251, 260 B arnaba İncil i, 23, 251, 253,

27 1,467

B arnabas, 102 Basemat, 323 Baş Papaz Aziz Gün el , 13 1 Baş Rahib, 124, 138 B at-Şeba, 324 B atı Kilisesi, 39 B edir, 354, 394 B edir savaşı, 4 1 B ekh or, 2 1 8 Bekr b.Amir b.Cariye, 3 1 6 Bekr b .Vail , 3 1 6 B eliyye, 8 5 Beni Amir, 339 Beni Amr, 495 Beni Ayl , 292 Beni Esed, 145 Beni Fukaym, 180 B eni İsrai l, 147 Beni Kureyza, 394, 439, 440, 452 B en i Mahzuru , 496 Beni Muğire, 496 Beni Müleyh b.Amr, 446 B eni Nadir, 231, 395, 439, 440,

452

Beni Nadr yahudileri, 399 Beni Selime, 248 B eni Sufe, 153

I 525

Beni Sül eym , 295 Beni Temim, 4 8 1 B eni Amr, 157 Benyamin, 262 Berat gecesi, 70 Berire, 4 12 Berre, 245. Berre binti Mür, 3 14 Bertav dö Oşinm, 328 Beşir (r. a . ), 245, 373 Beşşar b. Bürd, 292 Bet Am ikdaş Mabedi, 93 Bet Keneset, 55 Bet-ha Metaher, 7 7 Bethlehem, 132 Beydavi, 2 1 Beyhaki ', 22 Beyt, 131, 186, 188, 415 Beyt-i Atık, 125 B_cyt-i Haram , 175 Beyt-i Makdis, 128 Beytul lah, 126, 131 Beytü'l -Lahim, 132 Beytü'l-Makdis, 57, 133, 269 Beytü'l-mal , 378, 399, 4 10, 455 Bilha, 323 Bişr b.Ebi Hazım, 4 1 , 160 Bizan s İm paratoru, 268 Bizans İmparatoru Hirakl, 269 Bon ifas, 328 Boş kağıdı, 350 Boşanma belgesi , 350 Brockelman n , 24, 28, 140, 159,

165, 360

Budi stl er, 154 Buhari, 269, 274, 276, 278, 357,

386, 4 12

Buhl, 24 Buruc, 424 Buvan e, 2 13, 229, 234 Büreyde bintü Bi şr, 316 B üyük , Kıral , 4 14 Büyük Ki lise, 260

526 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş Büyük Konstantin, 328 Büyük Mabed, 128 Büyük Mecli s, 100 Büyük Perh iz, 103 Büyük Ruhani Meclis, 327

-C-Ç-

C a'fer b. Ebi Halas, 221 Cabir (r.a.), 299, 336, 340, 384, 39 1 Caetani , 162, 163, 334, 335, 336, 429 Camiu'l-Beyan , 2 1 Cata Combs, 134 Caussin de Perceval , 179 Cebbar b. Sahr, 3 16 Cebrail , 44, 46, 48, 17 1 C edile, 149 Cedranus, 29 Ceh ennem, 235, 400, 432 Cem, 148 Cemile, 245 Cemile b.Abdillah b.Übey, 362 Cemil Sena, 358 Cemre, 44 Cemreler, 1 7 1 Cemretü'l-Vusta, 17 1 Cemretü' s-Süfla, 1 7 1 Cemrey-i Akabe, 17 1 Cennet, 39, 159 Cerir b .Abdill ah Becell, 88 Cermenler, 329 Cervel b .Huzaa, 320 Cevad Ali, 223 Cez' b.Mu'aviye, 448 Ceziri, 23 Charlamagne, 104, 107, 327, 328 Chauvin, 170 Cidde, 2 1 3 C ihaz, 289 Cinler, 215 C izye, 447 Clause Pen ale, 290 ·

Clement 260 Clother, 328 Coenaculum, 133 Communion ayini, 2 1 1 Cündeb b.Abdillah , 448 Cün deb b. Ka'b, 448 Cürh ümlüler, 179, 189 Cüveyriye, 245 Cüveyriye bintü'l-Haris, 4 0 1 Cüzam , 420 Çadır Bayramı, 69, 94, 124 Çardak Bayramı, 69 Çarmıh Tepesi , 133 Çiçero n , 2 10 Çilberk, 328 -D-

D.S .Margoliouth, 17, 500 Da'ife binti Haşim, 3 1 4 Dabba'a bint Amir, 1 5 7 Dan i el kitabı, 7 9 Danyal , 5 7 Darekutni, 2 2 Darimi', 2 2 Daru'n-Nedve, 1 8 6 Darwin , 1 63 Davud, 258 Davud'un Mezmurları, 60 Day of Atonement, 9 1 Dayzen, 3 14 Dehr orucu, 95 Deyr el-Bahri, 252 D in a, 256, 288, 3 17 Diodorus, 252 Dionysos, 72 Dirhem b.Zeyd el-Eysi, 4 1 9 Doğu Hıristiyanları, 5 0 , 70 Doğu Kilisesi, 39, 72 Doğu Roma İmparatoru Jüstinyen, 257 Doğu Ürdün, 260 Dr. Thomas Michel, 367 Dr. Dubois Raymond, 265

İslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri I 527 Drahoma, 290, 2 95 Duha, 424 Duluk, 54 Dılmetü'l-Cendel, 243 Düveyk, 446 -EE.Davud, 2 1 7 , 430 E . Dermenghem 166, 329, 336, 345 E.Ruhi Fığlah, 17, 18 Ebionitler, 40 Ebu Ali el-Kiil i, 23 Ebu Amir er-Rahib, 245 Ebu Amr b.Hafs, 35 1 Ebu Amr b.Ümeyye, 3 15 Ebu Avan e, 339 Ebıl Beki� 152, 276, 336, 425 Ebu Bekr el-Muafıri, 223 Ebıl Bürde, 143 Ebu Büreyde, 2 16 Ebıl Cehl, 245, 3 16 Ebu Cehm b. Huzafe el-Adevi, 320 Ebu Cübeyr b.ed-Dahhak (r.a. ), 248 Ebu Cündüb el-Hüzeli el -Kırdi, 4 1 9 Ebıl Davud 2 19 , , 223, 2 7 4 , 276 Ebu Gubşan , 189 Ebu H anife, 60, 87, 141, 302, 378, 392, 433, 448, 488, 495 Ebu Hassan b.Dahdaha, 320 Ebu Hureyre (r. a . ), 225, 244 , 344 Ebu Huzeyfe, 386 Ebu Huzeyfe b.Utbe b.Rebi'a, 322, 4 12 Ebıl İhab b. 'Uzeyz 446 Ebu Kays b . el-Eslet, 292, 3 14, 3 15, 383 Ebu Kerih Tüban Esad, 296 Ebu Kubeys dağı , 75, 1 6 1 Ebıl Leheb 345, 4 0 9 , 446 Ebu Ma'şer el-Belhi, 178 Ebu Rebi'a, 3 1 6 Ebu, Rezin, 223 Ebu Sa'id el-Hudri, 299 •

Ebıl Seleme, 245 Ebu Sevr, 342, 386, 412 Ebıl S eyyare, 153, 454 Ebu Süfyan, 41, 345, 455 Ebıl Talha oğulları 190 Ebu Talib, 75, 84, 189, 244, 320, 421, 428, 429, 438, 454 Ebu Ubeyd, 223, 342 .Ebu Uheyha Sa'id b.el-As, 3 12 Ebıl Ukayl Mes'ıld b.Amir, 329 Ebu Ümeyye b.el-Muğire, 482 Ebıl Yusuf 60, 392 Ebu Zer 5 1, 340, 480 Ebıl Zerr el- Gıföri ,480 Ebu'd-Derda, 363 Ebu'l-Hakem, 245 Ebu'l-Kası m, 248 Ebu'z-Zinad, 386 Ebü'l-As b. er-Rebi, 320 Ecr, 2 9 1 ed-Dahhak, 469 ed-Devar, 22 1 Edomiler, 252, 324 Efod, 124, 138 Efraimli Elkano, 325 Egla, 323 Ehl �i Kitab, 99, 232, 242, 299, 4 14, 447, 500 Ehl-i Meder, 136 Ehl-i Sünnet, 333, 460 Ehl-i Veber, 136 el-As, 345 el -Ayni, 22 el-Bacca, 4 7 1 el-Baki, 248 el-Biruni, 178 el-Fasık, 245 el-Haris b.Amir b.Nevfel , 446 el-Haris b. Hılhze el-Yeşküri, 221 el-Harisü'l-Ka'b, 420 el-Hasenü'l-Basri, 2 18 el-Hayda bi nti Halid el-Fehmiye, 314 el-Hıyar b .Adi b.Ncvfcl b.Abdimcnô.f, 446

el-Isbahani, 454

528 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş el-Mütelern rni s, 420 el -Uzzfı., 2 12 Eliarn , 324 Eliezer, 352 Eli sabet, 4 77 Emile Dermenghem, 168 e -Nfı.knnıyye, 368 en -Nevür bintü l\:ays, 316 en -Nu'rnan b.el -Münzir, 449 Enes b .Malik ( r .a . ), 296, 297 E n sab, 220 En sar, 136, 167, 298, 381, 385 Epiphaneia, 70 er-Ribab bintü Kays, 3 1 2 Erden, 435 Erusi n , 284 Erva bintü Rebi'a, 320 es-Siva bintü'l -A'yes, 359 E sav, 323 E sbat b .Nasr, 2 73 E se dullah, 249 Eski Ahid, 59, 66 Eski İngiliz Parl amen tosu, 108 E ski İ srail Hukuku, 23 , 45 1 Eski l\'hsır, 252 Eski Samiler, 194 Esma bintü Muharribe, 3 1 6 E sseniler, 4 9 , 5 7 E ster, 6 8 , 9 3 , 3 2 1 Ester Ki tabı, 32 1 Ester Orucu, 93 E sved b. Halef ,314 eş-Şa'bi, 30 E şyern ed-Dıbabi, 456 et-Taberi, 2 1, 22 Evharistiya, 2 1 1 Evs, 137 , 295, 42 1 Evs b.es-Sarni t, 365, 366 Evs b.Sflbit, 381 Evs'in hanımı, 3 8 1 Evtas (Huneyn ) yılı , 340 Evtas gün ü , 340 Evza'i, 27 1, 3 0 1 , 342, 378 •.

Eyüb, 67, 93 Eyüb kitabı, 2 0 1 Eyyfün-ı Tevbe, 9 2 Ezd e s-Serfı.t, 420 Ezd kabilesi, 292 Ezlam, 185 Ezra, 352 Ezraki, 22, 126, 180, 18 1, 232 F Fadl b.Abbfls, 15 1 Ffı.hite bin tü'l-Esved, 315 Fakih e b.el -Muğire, 345 Farazdak, 268 Fatıma Bintü Kays, 35 1 -

-

Fatı m a bintü'l-Harşeb el-E n mariye, 359 Fecr, 424 Fedek, 400 Felici en Challaye, 23 Feri siler, 102, 1 17, 2 6 1 , 356, 444 Ferrfı., 158 Fey, 399 Feyrı1z ed-D eylern), 3 12 Fezari, 3 1 5 Fırtı n a ilahı , 152 Fı sıh , 68, 193, 196, 197, 198, 2 1 1 Fıtrat, 4 1 ficfı.r savaşı, 454 Filipus, 37 Fil istin , 68, 69, 260, 404 Filon Yuda, 257 Fimozis, 265 Firavun , 89, 93, 245, 4 03 Fityı1n , 295 Fr.Buh l , 58, 139 , 153, 159, 482 Frank kıralı Cloth er, 328 Frank kıralları Günteran, 328 Fransa, 134 Fransa kıralı Filip Theodatus, 328 Frederik Barbaros, 328 Frengi , 265

lsldm 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 529

·

-GGoudefroy D emombyn es, 169, 170, 332, 333, 336 G.Descuffi, 23 Gabgab, 423 Gabriel, 242 Galatyalılar, 2 6 0 Galile, 477 Galliam , 324 Gani b.Asur, 155 Garbi Asya sufi ve zahidleri 5 1 Gassan kabllesi, 1 6 7 Gassan Meliki, 269 Gassaniler', 296 Gatafan, 420 Gatafan kabile si , 380 Gavs b.Mürr, 150 Gazve 395 Gazze, 2 6 0 Gedelya, 352 Gen s, 322 Gırgaşiler, 3 1 7 Gıyle, 299 Gideon, 325 Gilead, 3 72 Goldziher, 5 1 Golgota, 132 Golgota (Kafa Kemiği), 4 78 Göklerin Melekıltu, 287 Gönüllü Takdimeleri, 208 Grekler, 103 Gulam Yezdani, 173 Guseym b . Kel1b, 276 Gutayflılar, 420 Gül Bayramı, 70, 72 Günah takdim esi, 443 Güneş ilahı, 170 Güne ş Tanrı sı , 70 Güney Arabistan, 231 Güneydoğu Avustralya, 163 Güstav Le Bon, 328 Gabn-ı fahiş, 488 Gaylan b.Seleme e s-Sekafi, 329 ·

·

Gulam Yezdani, 2 14 -HH.Lammens 1 7 , 500 Habeş, 2 7 6 Habeşistan , 2 6 0, 268 Habeşistan Kilisesi, 260 Habeşli Zenciler, 252 Habeşliler, 206, 480 Hablbe bintü Sehl, 362 Habil, 85, 19 1 Hac Emiri, 159, 168, 189 Hac Yolu, 132 Hacer, 269, 272, 323, 373 Hacer-i Esved, 126, 159, 1 6 1 , 163, 165, 166, 4 1 6 Haç 209, 2 1 1 Haç Kurbanı, 2 1 0 Haddaş b.Abdillah b.Ebi Kays, 428 Hafdu'l-Enas, 274 Hafsa, 448 Haftalar Bayramı, 69, 124 HAG, 124 HAG ayini, 124, 128 Haggit, 323 Hagia-Hadg, 130 Haham Gamalül, 2 6 1 Hak Din, 142 Hakem olayı, 346 Hakim b.Hızam , 497 Hakimler 195 Hakimler kitabı, 195 Hakim 22 Halif, 33 1 Halid b.Velid, 249, 496 Halife Keskin, 18 Haman, 68 Hammad b.Ebi Süleyman , 302 Hamor, 288 Ham sin, 72 hamursuz, 68 Hamursuz Bayramı, 94 Hananya, 82

530 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş Hanbell, 35, 3 0 1 Hanbeliler, 225, 3 9 1 , 444, 462 Handef, 15 1 Hanefi m ezhebi, 57, 302, 342, 364 Han efil er 32, 56, 197, 198, 225, 249, 277, 3 0 1 , 385, 3 9 1 , 392, 444, 462, 463, 465, 466, 4 73 Hanif, 40, 73, 269, 4 15 Hanif Dini, 375, 427, 480 Hanif inan cı , 4 1 7 Hanifler, 8 4 , 8 6 , 2 6 9 , 359 Haniflik, 1 12, 500 Haniflik Dini, 501 Hanna, 325 Han sa binti Hızam el-En sari'yi (r.a.), 282 Hanukka şamdan ı , 6 9 Hanzalatü'r-Rahib b.Ebi Amir, 482 Haram, 140, 14 1 , 174, 2 14, 4 1 7 h aram aylar, 397 Harameyn e, 166 Harbi, 4 4 7, 495 Harem, 126, 141, 148, 158, 183, 188 Harem-i Şerif, 126 Hari s b.Malik, 180 Hari se b.Evs el-Kelbi 468 Harun , 27, 47, 147, 242, 255, 256, 474 Harfınoğullan, 307, 3 1 1 Hasan Basri, 277 Hassan b. Sabit, 156 Haşim, 188, 3 14 , 358 Haşim b. Abdi menfı.f, 187 Haşimoğullan, 4 1 8 , 421, 427, 428, 438, 454 Hatan, 255 Hatan Dammi m , 255 Hatim, 173, 18 0, 2 14, 42 1 Hattab, 3 14 Hattabi, 223, 339 Havariler, 29, 37,72, 102, 229, 265

Havle bintü Asım, 354 Havle bintü Kays, 354 Havle bintü Malik, 365, 366 Havva, 280 Havva binti Yezid, 3 10 Hayber, 340, 399, 400, 429, 430 Hayber günü, 339 , Hayber savaşı, 287, 339, 40 1 Hayber'in fethi, 225 Haymeler (Çadır) Bayramı, 124 Hayrullah Örs, 23, 100 Hazaka, 486 Hazin, 2 1 Hazreç, 137, 295, 42 1 Hebra Kaddişa (Kutsal Birlik), 77 Hebra men supları, 78, 7 9 Hebralar, 77 Heffening, 335, 336 Hegel , 163 Helleni stik, 2 6 1 Hemmam, 2 17 Hem ofili, 257 Heribartus, 328 Herodotes, 252, 265 Herşa, 126 Hevazin kabilesi, 454 Hevazinliler, 454 Heysemi, 22 Hıcr, 42 1 Hılfü'l-Mutayyibin, 4 1 8 Hıll, 4 17 Hıri stiyan Mezhebleri, 82 Hıristiyan misyonerleri, 328 Hısn (Muh sin) b.Ebi Kays, 3 1 5 Hıtan , 255 Hıtan Melik, 269 Hızan etü'l-Ka'be, 446 Hire, 449 Hiberikus, 328 Hicabe, 186, 187, 190 Hicaz, 2 12 , 454 Hicret, 385 Hilal (r.a.), 354

1slam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 531 Hilal b.Ümeyye, 354 Hind, 3 12, 3 16, 322 Hind b.Evs, 3 1 5 Hind b.Simak, 3 1 6 Hind bintü'l-Muğire, 3 12 Hindular, 154 Hint dinleri, 84 Hintliler, 32 1 Hira, 1 1 1, 155 Hirodes, 306 Hişam b.Muğire, 3 16 Hitler, 328 Hitti, 3 17 . Hittiler, 324 Hitti Uriya, 324 Hivi, 288, 3 17 Hiviler'in reisi Ha mor, 3 17 Hiyeroglif, 252 Hogla, 374 Holocauste, 2 0 1 Hoş koku takdime si, 4 76 Houtsma, 14 7 , 1 70 Hubeyre b.en-Nu'man, 368 Hubeyre b.Ebi Vehb, 320 Hud peygamber, 127 Hula, 4 1 9 Hulle, 309 Hulleci, 309 Hum, 187 Hums, 136, 148, 155, 157, 158, 183, 232 Hums kabileleri, 157 Humus, 399, 402 Huneyn savaşı , 340 HUPPA, 284 Huveyyisa b.Mes'ud, 429 Huvezvagdas, 3 2 1 Huyey b.Ahtab, 452 Huzaa, 144, 148, 149, 157, 446 Huzaalılar, 179 Huzfü b.Abd, 221 Huzai b.Abdinuhm, 243 Huzali ,268

Huzeyfe b.Abd b.Fukaym, 180 Huzeyme, 3 14 Hübel, 144, 162, 163, 184, 148, 149 Hüseyn, 255, 258, 2 75 Hz. İbrahim, 28, 40, 4 1, 43, 154 Hz. İbrahim'in şeriatı, 446 Hz. İ sa, 28, 29, 6 1 , 62, 1 2 1 , 433 Hz. İsma'il, 123 Hz. Meryem , 28, 36 Hz. Musa, 37 Hz. Osman, 480 Hz. Şu'ayb , 45 Hz. Ya'kub, 3 13 Hz.Abbas, 187, 190, 496, 497 Hz.Adem, 85, 1 12, 153, 19 1, 209, 241, 2 5 1 , 253, 2 7 1 , 4 7 4 , 4 9 9 , 500 Hz.A.işe, 36, 47, 1 1 1, 148, 167, 247, 279, 283, 294, 301, 336, 338, 360, 4 12 Hz.Ali , 84, 159, 168, 189, 204, 277; 337, 339, 39 1, 480 Hz.Davud, 47, 48, 89, 9 5 , 154, 323, 324 Hz.Ebu Bekir, 1 1 1, 159, 168, 183, 184, 189, 24 7 Hz.Fatıma, 207 Hz.Hacer, 164, 169, 272, 273 Hz.Hafsa, 85, 336, 448 Hz.Hamza, 249, 2 74, 396 Hz.Harun, 201 Hz.Hasan , 24 7, 255, 258, 275, 276 Hz.Hatice, 84, 1 1 1 , 2 1 6 , 285, 287, 291, 294, 4 9 7 Hz.İbrahim, 4 1 , 4 5 , 49, 5 1 , 5 3 , 57, 62, 65, 73, 85, 1 12 , 1 13, 1 2 3 , 125, 130, 135, 138, 140, 14 1, 142, 146, 148, 150, 1 5 1 , 154, 159, 16 1, 162, 164, 165, 166, 168, 169, 173, 191, 192, 196, 2 12 , 2 14, ·

532 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş 23 1 , 242, 2 5 1 , 253, 254, 256, 259, 262, 263, 266, 269, 270, 27 1, 272, 279, 286, 295, 296, 3 13, 323, 326, 348, 359, 3 73, 375, 427, 468, 471, 480, 500, 5 0 1 Hz.İbrahim'in din i , 149, 150, 5 0 1 Hz.lbrahim'in sünneti, 214, 468, 4 8 1 Hz.İbrahim'in sünnetleri, 449 Hz. İbrahim'i n ş eriatı, 445 Hz. İbrahim'in tevhid dini, 176 Hz.İsa, 29, 37, 38, 48, 6 1 , 63 , 70, 7 1 , 7 7 ' 8 1 , 82, 83, 102, 103, 104, 105, 106, 107, 1 15, 1 17, Ü9, 1 2 0, 126, 130, 1 3 1 , 132, 2 0 9 , 2 1 1 , 259, 260, 261, 265, 266, 268, 281, 284, 287, 300, 308, 327' 328, 356, 358, 415, 444, 445, 466, 467, 477, 478, 479 Hz. İ s a Mesih , 2 1 0 Hz.İ s a'nrn sünn eti 259 Hz.İsa'ya, 133 Hz.İsh ak, 44, 45, 53, 1 13, 123, 125, 127' 13 9, 154, 164, 19 1, 192 Hz.İsma'il, 44, 1 13, 139, 171, 189, 1 9 1 , 192, 256, 2 7 1 , 272, 359, 373 Hz.Lokman, 4 7 Hz .Meryem, 48, 6 1 , 96, 228, 242 Hz.Muh amm ed, 45, 46, 256, 499 Hz.Mı1sa, 38, 45, 46, 64, 65, 70, 74, 8 9 , 9 1 , 93, 9 6 , 104, 105, 125, 14 7' 152, 194, 2 0 1 , 255, 2 6 1 , 2 6 4 , 2 8 9 , 3 0 0 , 305, 3 13, 326, 374, 475

Hz.Mı1sa'nrn şeriatı , 89, 444 Hz.Nı1h, 89, 1 1 2 Hz.Osnı an, 274, 2 7 6 , 301, 337, 448, 496, 497 Hz.Ömer, 15 1, 162, 234, 245, 3 19 , 3 2 0 , 3 3 3 , 3 3 6 , 337, 357, 386, 4 1 1, 430, 448 Hz.Peygamber'in ilası, 364 Hz.Peygamber'in Sünnet'i, 500 Hz.Safiyye, 287, 29 1 Hz.Sara, 273 Hz. Sare, 125 Hz.Sevde, 282 Hz.Süleyman, 324 Hz.Süleyman, 48, 49, 74, 139, 141, 193, 324, 475 Hz.Ya'kı1b, 53, 1 13, 256, 287, 288, 295, 3 05, 3 16, 323, 373 Hz.Yahya 306, 477, 478 Hz.Yı1nus, 126 Hz. Yı1suf, 403 Hz.Zekeriya, 48

-I-İ-

I.Dagobert, 328 I.Goldziher, 17, 500 I .James, 108 I.Kırallar, 67 I I .Ramse s , 253 II.Samuel Kitabı, 198 II.Valentinien, 328 Isfahani, 23 Isi dore Epstein, 23 Izdıraplar Cuması, 103 i.Abbas, 43, 2 12, 249 , 277 İ.Esir, 175 i. Hablb, 144 İ .Hacer, 2 17 İ.Hişam, 359 i.ish ak, 1 1 1 İ.Kayyım, 276 İ.Kesir, 173 i.Mace, 126

lslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri I 533 l.Malik , 87 i.Şafı, 87 iblis, 1 2 1 İbn Abbas, 2 1 , 45, 127, 144, 158, 183, 250, 272, 2 75, 302, 332, 337, 338, 343, 3 9 1 , 42 1 , 427, 428, 444, 451, 458, 463, 469 İbn Abdilberr, 2 1 7, 302, 332, 339 İbn Abidin, 23, 60 İbn Atıyye, 332 İbn Avn, 222, 223 İbn Battal, 65 İbn Bura, 220 İbn Cüd'an, 418 İbn Ehi Leyla , 378 İbn Ehi Hatim , 90 İbn Evi Evfa, 463 İbn Hıbban, 2 7 1 İ b n Hişam, 2 2 , 2 3 , 1 6 9 İbn İshak , 2 2 , 2 3 , 125, 127, 148, 172, 188, 236, 446 İbn Kelbi, 185, 220, 221 İbn Kesir, 2 1, 22, 23, 36, 183 İbn Kudam e, 23 . İbn Mes'ud, 2 1 , 333 İbn Mukattı, 2 73 İbn Natur, 269 İbn Ömer, 279, 337, 363, 391, 448 İbn Rafi, 2 1 9 . İbn Rüşd, 3 4 1 İbn Sa'd, 2 16, 2 7 1 İbn Sirin, 223 İbn Şuha, 220 İbriü'l-Arabi ,22 İbnü'l-Cevzi, 22, 63 İbnü'l-Esir, 22, 23 , 334 İbnü'l-Kelbi, 22, 23 İbrahim, 77, 140, 262, 499 İbrahim en-Nehai, 158 İbrahim en-Nehai , 302 İbrahlm'in dini, 57 ·

·

İbrahim Halilullah, 28 , , İbrani, 231, 404, 407, 408 İbrani köle, 405 İbraniler, 205, 262, 288, 406 İbraniler Arz-ı Mukaddes', 375 İbranice, 90, 268, 288, 350 İbranilerin İncili, 260 İkinci mabed, 193 İkrah binti Mu'az, 3 10 İkrime, 302 İlk doğan hayvanları, 208 İlk gün ah , 39 İlk oğulluk hakkı, 325, 3 72 İlk Suç ,2 1 1 İlya, 74 İmam Ahmed, 392 İmam ez-Zühri, 2 1 9 İmam Gazali ,342 İmam Malik, 22, 175, 186, 2 7 1 , 2 7 7 , 299, 3 4 2 , 355, 386, 497 İmam Muhamm ed, 60, 392 İmam Nevevi, 6 6 İmam Şafi, 30, 14 1, 224, 2 74, 3 0 1 , 342, 386, 3 9 2 , 4 1 2 İmam-ı A'zam, 129 İmameyn , 129, 488 İmparator Jüstinien, 328 İmparator Kon stantin, 133 İmran b.Husayn (r.a.), 350 İmruu'l-Kays, 23, 154, 268 İncil, 39, 59, 70, 7 1, 81, 121, 478 İn ci ller, 23, 29, 37, 102, 104, 1 17, 1 19 , 133, 2 1 1 , 306, 308, 433, 445, 467 İran , 68, 70, 7 1 İranlı, 68 İran lılar, 153, 299 İsa, 242, 256, 260, 499 İsa Mesih, 8 1, 103, 263 İsa Peygamber, 37 İsaf,. 42, 135, 137, 144, 167, 177, 2 12, 2 13, 42 1

534 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş İ sh ak , 44, 123, 254, 266, 342, 3 73, 378, 392, 4 12 İ skenderiye, 108 İskenderiye Felsefesi, 2 6 1 İ slam An siklopedisi, 2 7 1 İslam Hukukçuları, 463 İsma'il, 4 1, 43, 1 12, 123, 154, 164, 196, 266, 269 İsrail, 54, 124, 262, 284, 350, 426 İsrail fakihleri, 194 İsrailliler, 252 İ sra, 54 İsrail oğulları , 28, 36, 45, 46, 68, 69, 74, 93, 1 14, 1 17, 126, 147, 152, 154, 193, 194, 226, 253, 256, 257, 398, 400, 404, 406, 45 1 İstilhak , 322 İsus Hristo, 62, 107 İşaya Kitabı, 256 İtiraf, 2 1 1 izar, 7 8 .J. J .Descuffi, 23 J.Schacht, 1 7 , 32 1, 333, 336, 352, 500 John Milton, 328 Joh s Pedersen , 422, 424 Joseph of Arimath ea, 133 Juynboll, 24, 2 1 6 Jübile senesi, 379, 404, 405, 485, 486 Jübile yılı, 407 !{ Ka'b, 28, 149 Ka'b b.Lüey b.Galib, 63 Ka'be, 28, 3 1, 32, 43, 48, 57, 60, 75, 123, 124, 125, 128, 129, 130, 134, 137, 139, 140, 142, 143, .

.

144, 148, 150, 154, 155, 156, 157, 159 , 1 6 1 , 1 6 5 , 166, 170, 172, 173, 175, 177, 179, 180, 1 84, 186, 187, 188, 189, 190, 208, 2 12 , 2 13, 2 14, 425, 2 2 9 , 2 3 1 , 234, 246, 2 7 6 , 2 9 1 , 4 14 , 4 16 , 4 18 , 4 2 1 , 446, 453, 5 0 1 Ka'be'nin h azinesi, 446 Ka'be'nin Rabbi, 4 14 Ka'be'yi, 154 Ka'be , 83 Ka'bü'l-Ahbar, 66 Kabisa b.İyas, 482 Kabil, 85, 19 1 Kaddish, 55 Kaddum, 270 Kadı Iyad, 65, 224 Kadir, 70 Kahin (Kohen), 201, 307 Kahi nl er, 1 18, 207, 307, 399 Kal anbas, 180 Kalde kiliseleri , 260 Kaleb, 375 Kalemmes, 180 Kamame Kilisesi, 133 Kamis, 78 Kan a şehri, 4 77 Kantor, 78 , Kardinal Danielou, 260 Karibert, 328 Karnak h arabeleri, 252, 253 Kartaca, 134 Karun , 245 Kasani', 23 Katade, 2 1 , 65, 158, 269, 297, 469 Katolik, 83, 103, 259, 290, 3 18, 479 Katolik kili sesi , 72, 84, 103, 357 Katolik m ezhebi, 3 9 , 6 0, 72, 209

İslfım'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitfıb Örf ve Adetleri / 535

·

Katolikler, 74, 134, 308 Kays b.Asım el-Munkıri, 48 1 Kays b.el-Haris, 329 Kays b.el -Hatim, 3 1 0 Kays b.Mahreme, 3 12 Kays b.Sa'd, 448 Kays kabilesi, 144 Kayser, 268 Kebşe, 292, 3 15, 383 Kedushah, 55 Keffaret Bayramı, 53 Keffaret Günü, 6 7 , 9 1 , 102 Keffaret kurbanları, 200 Keffaret orucu, 98, 1 0 1 Kelale" ayetl eri , 384 Kelb kabilesi, 221 Ken'an toprakları , 485 Kenan ülkesi , 195 Ken anlı, 3 17 Keri'a, 44,50, 55 Kerr-i Adem, 187 Ketura, 323 Khetouba, 289 Kılade, 174 Kıral, 12 1 Kıral Ahas verus (Kserkses), 68 Kıral Hirodes, 306 Kıraliçe Salome Alexandra, 35 1 Kırk günlük oruç, 104, 105, 107 Kıyade, 1 8 6 Kıyamet Günü, 65, 1 2 0 , 121, 2 15, 244, 406, 432 Ki dduş, 6 7 Kidduşin, 284 Kilab kabilesi , 334 Kilise, 260, 3 18, 466, 467, 478 Kin ane, 144, 145, 148, 3 14 Kirve, 258 Kisler ayı ,69 Kitab-ı Mukaddes, 23, 46, 57, 74, 95, 1 14, 124, 1 1 9 , 164, 198, 270, 324, 349, 398 Kitabü'l-Asnam, 22, 23

Kitabü'l-Mebsut, 60 Kolklar, 252 Koloslulara, 2 6 0 Komünyon ayini, 4 7 9 Konstantin, 133 Kral Ahaşveroş, 93 Kubeyşe Binti Ma'n, 3 15 Kudam e b.Abdillah, 172 Kuddas, 209 Kudüs, 57, 58, 60, 67, 7 1, 77, 79, 82, 83, 92, 100, 130, 132, 193, 260, 2 6 1 , 264; 3 2 0 . Kudüs Koiı sili, 128, 468 Kudüs Mabedi, 259 Kudüs Ruhani Meclisi, 259 Kufeliler, 364, 386 Kurban, 73 Kurban Bayram, 70 Kureybe bin tü Ebi Ümeyye, 3 1 9 Kureyş, 6 3 , 75, 1 1 1 , 143, 148, 149, 151, 155, 157' 176, 1 8 1, 188, 2 12, 243, 278, 291, 395, 42 1 , 427 ' 446, 454, 455, 468, 48 1 Kureyşliler, 1 1 0, 161, 186, 188, 2 13 , 2 9 1 , 298, 3 6 1 , 4 2 8 , 446 Kurtubi, 332 Kus b.Sa'ide, 5 1, 482 ·Kusay , 152, 173, 180, 186, 188, 189, 190 Kutrub, 144 Kutsal Kitab, 307 Kutsal Ruh , 72 Kuzaa, 420 Kuzah, 152, 186 Kuzey Afrika, 129 Küçük Yom Kippur, 94, 9 6 Kufeliler, 4 12 Kül Çarşambası, 103 Kütüb-i Sitte, 22

536 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş -LL.Caetani , 92, 365, 370 Laban , 287, 289, 295, 305 Lah m , 420 Laiş oğlu Paltiel, 324 Lamarck, 163 Lammens, 222 Lanan, 108 Latin kilisesi, 1 10 Latinler, 1 03 Lat, 145, 155, 4 19 , 420 Lazar, 8 1 Lea, 287, 289, 295, 305, 3 1 7 , 323, 373 Leibniz, 163 Levi oğull arı , 426 Levili, 1 14 Levililer, 193, 196, 199, 398, 485 Levirat, 3 15 Leyl ,424 Leyla bintü Ehi Süfyan , 3 16 Leys, 342 Leyyetü'l-Bah ra, 430 Li ft vadisi, 126 Lisarus, 328 Liva'yı Abdü'd-Dar, 186 Livata, 443 Lourdes, 134 Luka İncili, 1 15, 1 17 , 259, 477 ,478 Luksor', 252 LUt Gölü', 49 Luter, 328 - M M .A.Besnard, 23 M.Cem al Sofuoğlu, 17, 18 M.Ebu Zehra, 357 M.Es'ad Seydişehri, 23 M.Hamidullah , 62, 173, 180, 1 8 1, 193 M.J.Kister, 1 1 1, 2 2 1 , 222 M.Özgü Aras, 18

M.Watt, 58, 170, 3 4 6 Ma'mudiye, 4 0 Ma'rı1zat, 6 3 Maaka, 3 2 5 Maarib, 4 4 , 46, 53. Maaseya, 352 Mabed, 48,49, 53, 93, 1 1 8 , 129, 256, 264, 325, 406 , 4 15 , 4 7 6 Mabed bekçileri, 483 Mahalat, 325 Mahla, 374 Mahra, 288 Mainzli h aham Gerşom, 35 1 Makaa, 323 Makam-ı İbrahim, 44, 126, 165 Makdis tavafı, 125 Makdis ziyareti, 125 Makdis, 30, 3 1, 1 6 1 Makkabiler, 2 5 7 Makrizi, 148, 149, 1 5 1, 3 3 9 Makt, 3 14 Malik, 301, 378 Malik b.Aclan es-Salim, 295 Malik b . Kinan,e 179 Maliki, 3 0 1 Maliki mezhebi, 34 1 Malikiler, 225, 444 Mansur b.İkrime, 232 Manzur b.Zebban, 3 15 Maoz Sur, 69 Mariye (r.a.), 4 1 1 Mariye bintü Ca'id b.Dabra, 359 Markos, 133 Markos İncili, 39 Martin Luther, 327 Masgeda, 50, 6 1 Matta İncili, 3 7, 120, 287, 329, 349, 4 14 Maxime Rodinson, 336 Mayasız Ekmek Bayramı, 68, 124 Mecusiler, 448

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 537 Medin e, 54, 58, 167, 194, 197, 2 08 , 2 1 5 , 2 74 , 2 92 , 295, 297, 298, 3 1 9 , 320, 327, 375, 358, 4 14, 439, 440, 444, 452, 453, 4 70, 480, 483, 484, 493, 494 Medineli, 358 Medineli kadınlar, 383 Medinel iler, 73, 136, 13 7 Mehir, 2 9 1 Mehmed S . Hatiboğlu, 1 7 , 18 Meil , 124, 138 Mekhıll, 342 Mekke, 53 , 58, 75, 85, 1 1 1 , 124, 125, 126, 140, 1 4 1 , 1 4 2 , 1 4 8 , 1 5 2 , 153, 156, 158, 160, 162, 163, 164, 165, 1 6 7, 1 6 8 , 170, 173, 176, 177, 179, 180, 182, 1 83, 186, 187, 188, 2 14 , 2 74 , 282, 3 1 9, 320, 339, 340, 3 6 1 , 3 8 3 , 3 8 5 , 3 9 6 , 4 1 9, 428, 483, 493, 496 Mekke'nin fethi, 187, 190, 339, 340, 385, 493 Mekkeli, 1 8 1 Mekkeliler, 4 1 , 1 5 8 , 1 6 4 , 1 6 8 , 178, 184, 2 13, 454 Melikü'l-Emlak, 245 Menaf, 4 1 , 160 Menat, 137, 156 , 167, 243, 4 1 9, 42 1 Menat putu, 135 Merğınani, 23, 3 9 1 Merve, 1 2 6 , 137, 1 6 7 , 168, 177,2 14 Meryem, 133, 242, 349 Meryem Ana, 71 Mes'ıld b.Amr, 329 Mes'ıld b.Zeyd, 429 Mesadder Ki dduşi n, 283

MesCi d, 49 Mescid-i Aksa, 48, 49, 132, 139 Mescid-i Haram, 14 1, 187, 234 Mesih , 60, 260, 266 Mesih'in kurban edilmesi, 2 1 1 Mesrılk, 378 Meş'aru'l-Haram, 149, 152, 186 Meşyeha, 487 Mev'ılde, 299 Mevl, 4 1 1 Meymune (r.a.), 301 Meymune b.Kerdem, 234 Meysir, 472 Mezamir, 258 Mezbah , 27, 1 6 1 , 227 Mezmur, 284 Mezmurlar, 284 Mezopotamya, 260 Mısır, 69, 93, 147, 193, 196, 252, 253, 257, 268, 406 Mısır toprağı , 403 Mısırlı, 165, 273 Mısırlılar, 252, 253, 2 73 Mikat, 138 Mihai1, 242 Mihnef b.Süleym (r.a.), 222, 223 Mihrican, 73 Mikal , 324 Mikve , 284, 285 Mikyas b . Kays b.Adi, 446 Milka, 3 74 Milkan, 2 13 Mina, 44, 73 , 1 5 1 , 152, 153, 160, 168, 169, 172, 173, . 1 74, 182, 186, 188, 214, 423 Mina vadisi, 171 Minha, 44, 46, 53 Minyan, 55, 56 Mirac, 46 Mirac gecesi, 45, 49 Misrah, 57 Mi srah Levhası , 5 7 ·

538 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş M i şn a , 23, 289, 372, 374, 376,

377, 4 5 1 Mitra dini, 70 Mittwoch, 44, 50, 55 Moabiler, 324 Mohar, 288, 35 1 Mohel, 258 Mohor, 288 Molah , 194 Molok, 194 Monoteizm, 164, 165 Montesquieu, 482 Mordekay, 93, 32 1 Morganatik, 332 Mu'aviye, 346, 378

Mu'aviye b. Bekr b . Hevazin , 368 Mu'aviye b.Ebi Süfyan, 319 Mu'az, 222 Mu'az b.Am ir, 312 Mu'az b. Cebel, 378 Muabıtlar, 252 Muallaka, 87 Muaviye b.Sevr el -Kindi, 179 Muaz b.Amir b.Cariye, 316 Mudar, 148 Mudar oğulları, 150, 179 Muh acirler, 298, 385 Muh al a'a, 352 Muhammed, 28 Muhammed b.Talha b.Ubeydillah, 248 Muhayyısa, 429 Mukaddes Kurban , 63, 2 1 1 Murdar, 208, 256 Murdar hayvanlar, 35 Musa, 27, 45, 47, 1 17, 139, 196,

242, 266, 284, 414, 499

Musa b.Harün, 2 73 Musa şeriatı , 451, 467 MU.saf, 53 Musevi Hıristiyanlar, 29, 259, 260,

2 6 1 , 264, 268, 277

Museviler, 95, 128, 129 Musevilik, 63

Mustafa Ateş, 18 Mustafa Fayda, 18 Muvatta', 22 Mücahid, 65, 126, 4 5 1 Müdrik b.Avf b.Ubeyd, 446 Mükatebe akdi, 405 Müleyh b.Şüreyh b.el-Haris, 446 Müleyke bintü'l-Harice, 3 15 Münzir b.Haram, 3 15 Müreysi .gazası, 401 Mürselat, 424 Müsafir-i Mahzümi, 320 Müseyke, 346 Müsle, 396 Müslim, 64, 121 Büsteşrikler, 53, 58, 62, 150, 299,

326, 332, 333, 336, 337, 375, 394, 482, 500, 5 0 1 Müsteşriklerin, 3 2 0 Müşellel, 135 Müşrik Kureyş kadınları, 396 Müttehizati ahdan , 343 Müzdelife, 44, 148, 149, 150, 1 5 1, . 152, 153, 170, 1 73, 186 Müzeyne kabilesi, 221, 243

-N-

Nabal'ın karısı Abigail , 323 Nabati, 5 0 N abatiler', 50 Nabukadnazar, 257 Nadir Özkuyumcu, 18 Nadr b . Kinane, 3 14 Naile, 135, 137, 167, 177, 2 12,

2 13, 4 2 1

Nasara, 1 0 1 Nasi, 178, 180 Nasr b .Malik oğullan, 430 Natıfi, 249 Naturalizm, 163 Naziat, 424 Ne'ilat Şerarim, 53

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri / 539 Nebati, 6 1 Necid halkı, , 148 Necm, 424 Necran, 320 Nefir günü, 169 Nehela, 205 Nehemya, 3 17 Neilat, 9 1 N esfü, 46, 48, 224 Nese'eler, 180 Nesefi, 2 1 n e şş, 2 9 1 , 294 Nevevi, 22, 340 Nevf, 274 Nevfel b.Mu'aviye, 330 Nevruz, 73 Nizar, 143 Noa, 374 Noel, 70, 259, 300 Nola, 134 Nu'aym, 2 78 Nu'man b.Üm eyye, 3 15 Nu'man', 3 73 Nuh , 499 . Nuhaykatü'l-Fezari, 423 Nuh m , 22 1 , 243 Nur, dağı, 152 Nusub, 2 13 Nüfeyl , 3 14 -0-Ö­ Oholibama, 323 On Yevm-i Nedamet, 92 Oniki havari, 306 Ortodoks, 290 Ortodoks kilisesi , 60, 479 Ortodox Museviler, 93 Osman b.Ebi Talh a, 190 Osman b.Maz'un , 304, 338, 480 O sman Cilacı, 147 O sman(RA), 152, 190, 363 Osman b.Ebi'l-As, 278 Otn i el, 375

Ölüler Kitabı , 252 Ömer (RA), 152, 276, 336 , 424 Ömer b.Abdilaziz, 386, 448 -P-RPapa Gregoir, 328 Parafimozis, 265 Paraskue, 6 1 Paret, 177 Paskalya, 7 1, 106, 108, 300 Paskalya çöreği , 71 Paskalya günü, 103 Patrik , 328 Pavlus, 28, 37, 102, 134, 164, 2 10 , 229, 2 5 9 , 2 6 0 , 2 6 2 , 263, 264, 265, 266, 268, 3 02, 303, 308, 318, 327, 356, 373, 433, 445, 467, 477, 478 Pavlus'un Mektupları, 23 Peder Allah, 2 1 0 Peder, 285 Peninna, 325 Penis ve cerviks kanserleri, 265 Peniten ce, 103 Pepin, 328 Perhiz, 107, 108 Perhiz günleri, 466 Perizzi, 31 7 Pesah , 70, 7 1 , 129 Pesah Bayramı , 179 Pessah, 68 Pessah bayramı , 94 Petrus 37, 134, 267, 467 Petrus Kilisesi, 130 Peygamber Ezra, 3 1 7 Peygamber İlya'nm Kürsüsü, 258 Peygamber Yeşu, 3 1 7 Peygamberimiz'in oğlu İbrahim, 411 Pigmel er, 163 Polian dri e , 346 Politeizm , 164 ·

·

540 / Doç.Dr. Ali Osman Ateş Politeizmden, 165 Prostat kanseri , 265 Protestanlık, 13 1 Puchmann, 252 Purim bayramı , 68 Putperestler, 3 1 7 Pythagoras, 253 Rab Yah ova, 74, 124, 300, 475 Rabbi Gamliel, 77 Rabbi Nehunya ben h a-Kana, 78 Rabbin cemaatı , 56 Rabbin h azinesi, 398, 399 Rafael, 242 Rafıziler, 34 1 Rağil, 375 Rah el, 289, 295, 3 05, 323, 373 Rahib, 320 Rahip Luke, 102 Ramazan , 70, 73, 1 0 1 , 105 Ramazan orucu, 1 04 Raşidin , 430 Ravha vadisi , 125 Rebabe, 483 Rebi'a, 378, 386 Rebi'a kabil esi, 160 Rebi'a b.Asım, 368 Recebü'l-Esam, 1 10 Recm, 442, 444, 445 Refail, 242 Rehoboam, 325 Repudiation, 3 5 1 Resullerin İşl eri , 23, 8 1 , 229, 259 Resullerin İşleri kitabı, 260 Reyh ane, 4 0 1 Reyhane bintü Zeyd, 40 1 Rifüde, 186, 188, 19 0 Risalet Vazifesi, 499 Roma 108, 130, 133, 267, 289, 322 Roma Hukuku, 322 Roma İmparatorluğu, 194, 327 Roma İmparatoru Konstantin, 468 Roma imparatoru Marc Am el , 257 Roma Toplumu, 303

Romalılar, 70, 154, 265, 321, 327, 328, 4 7 7 Ruhbanlık, 303 Ruhu'l-Kudüs, 477 Ruh, 104, 303 Rukayka binti Ehi' Sayfi b.Hfi.şim, 75 Rum, 274, 276 Rumlar, 299 Rü'yet-i hilali, 100 Rüknü'l-Esved, 162 Rüknü'l-Yemani, 162

-S-Ş-

Sa'd, 213, 347 Sa'd b. Muaz, 3 1 6 Sa'd b. Ebi Vakka s, 388 Sa'd b. er-Rebi, 381 Sa'd b.Zeyd-i Menat, 368 Sa'd'ın h anımı, 3 8 1 Sa'd'ın kardeşi , 3 8 1 Sa'd-ı Receb, 220 Sa'id b. el-Müseyyeb, 301, 484 Sa'id b.el-Müseyyeb, 245, 378, 406 Sa'id b.Yerbu' el-Mahzumi, 246 Sa'lebe b.Malik, 1 8 0 S a;sa, 368. Sabiiler, 201, 2 12 Sabit b. el-Münzir, 3 15 Sabit b.Kays, 362 Sabit b.Nu'man , 3 15 Sacca, 47 1 Sad suresi, 4 7 Sadak, 290 Sadı1ki1er, 281 Safa, 126, 137, 167, 168, 177 Saffat, 424 Safiyye, 296, 3 12 , 3 7 0 Safiyye (r.a.), 2 9 1 , 3 7 1 Safiyye binti Abdilmuttalib, 244 Safiyye bin tü Huyey'i (r. a. ), 4 0 1 Safvan b.Ümeyye, 3 15 , 3 19 Safvan b.Üm eyye el-Kinani, 482

lslam'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri I 541 Sahr b.Amr b.Ka'b et-Teym, 454 Said b.el-Müseyyeb, 234 Saib, 4 9 7 Saibe, 1 74 Saint Chrisostum, Saint Agustin, 328 Saint Pi erre, 267 Sai n t Seril', 2 6 1 Sakif, 157 Sakif kabilesi , 145, 495 Sakkarah , 252 Salihlerin Kıyameti, 120 Salih , 127 Salim, 322, 386, 4 12 Salim b.Abdillah, 279 Salim b.Ma'kil, 322 Samuil Peygamber, 129 San'ana, 22 San dek, 258 Sanh edrin, 100, 1 78 Santiago de Compostela, 134 Sara, 272, 373 Sarif, 4 1 9 Saul , 3 2 4 Savm-ı vi sal , 98 Saydahlar, 324 Sayfi b.Amr, 3 16 Schacht, 24, 174 S ebir dağı , 15 1 S ebre (r.a.), 337, 339, 340 S eb� 6 1 , 65, 97, 258 Sebt Günü, 62, 63 , 65, 67, 95, 259, 300, 3 0 1 S ekran b. 'Amr, 85 S elame bintü Ma'kıl , 379 S elamet takdimeleri, 199 S elden, 328 S elefkoslar, 6 9 Seleme, 337 S eleme b.Ekva, 340 Seleme b.Vakş, 3 1 6 S elma bint Dubey'a, 232 S elma bintü Amr, 359 S emiyye, 455

Serahsi, 23, 60, 339 Serir, 180 Sevad b. Karib ed-Devsi, 422 Sevri, 302 Seyfullah., 249 Shem a·, 55 Sıffin savaşı, 346 Sina dağı, 147 Siba b.Abdil-Uzza, 274 Siçbert, 328 Si dan e , 187, 190 Sikaye, 186, 187, �90 Simon ben Şetah , 35 1 Sin agog, 55, 56, 67, 78, 9 1 , 9 5 Siyon , 7 9 , 256 Snouck Hurgronj e, 150 Sonde adaları, 253 Strabon, 252 Su'ayr, 221 Suç kurbanl arı, 207 Suç ta.kdimesi, 2 03, 4 13 Sudak, 2 9 1 Sılfe, 150, 169 Suhte binti Harise, 3 15 Suhuf, 139 Sukkoth, 69, 124, 129 Suriye, 260, 420 Suriye hıristiyanları, 57 Suva, 2 2 1 Sübey'a (r.a.), 320, 3 7 0 Süddi, 6 4 , 1 5 8 , 273 Süfyan bAbdillah, 329 Süheyl b. Sayfi, 320 Süh eyli,22, 4 1 , 23 1 , 339, 468, 47 1 Süheyme, 3 1 6 Sükam tepesi, 4 19 Süleyman Mabedi, 129 Süleyman'ın Meselleri, 1 19, 475 Sünn et, 24 1 , 5 0 1 Sünn et Kilisesi, 259 Sün netliler Hüküm darı , 269 Sünn etsizlik İncil'i, 267 Sünn etullah , 267

·

542 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş

Süryani, 50, 5 1 Süryani edebiyatı, 5 1 Süryanice, 288 Süryaniler, 6 1 Süveyd, 3 8 1 Şafi'i, 378 Ş afi'i 3 0 1 Şafi'i mezhebi, 35 Şafi11er, 1 9 7 , 225, 391, 466 Şaharit, 44, 46, 53 Şair Antere, 4 10 . Şam, 37, 143, 260, 262, 270 Şam hıristiyanları, 269 Şavuot, 129 Ş avvot/Pentecôte, 72 Şeddat, 4 1 0 Şehr-i Mudar, 1 10 Şehristani, 22, 23 Ş ekem, 256, 288, 3 17 Şems, 424 Ş erik b.Sehm a, 354 Şeriatın oğlu, 9 9 Ş evkani, 22 Şevval hilali, 100 Şevval, 300 Ş eybe b.Rebi, 149 , 483 Şeytan, 1 7 1 Şeytan taşl am a, 170 Şeytan Yarması, 215 Şığar, 29 1 Şia, 3 4 1 Şiiler, 3 4 1 Şofar, 7 8 , 9 1 Şoh et, 205 Şu'ayb(a.s.), 289 Şunem'li Abi şag, 324 Şurahbil b.Müslim el-Havlani', 4 7 1 Şükran kurban ı , 1 9 8 , 208 -TTa'mid, 40

Taberi, 48, 17 1, 178, 220, 269, 272, 273, 297' 305, 306, 332, 334 Tabita, 8 1 Tahir Olgun, 1 1 1, 149 Taif, 187, 430 Talha b.Ubeydillah , 320 Tallith, 52, 99 Talmud, 23, 29, 44, 46, 53, 179, 257' 280, 289, 326, 327, 372, 374, 376, 4 5 1 , 486 Tanrısal Kurban, 210 Tapmak, 53 Tarafe b. el Abd el-Bekri, 87 Tank, 424 Tarsus', 2 6 1 Tebet, 9 6 Tefillin, 9 9 Temim kabilesi, 32 1 Terviye Günü, 44 Tevbe Günü, 9 0 Tevhid Dini, 38, 85, 1 6 4 , 1 6 5 , 499 Tevhid dinleri, 501 Tevra� 23 , 306, 307, 349, 352 Teym el-Lat, 243 Teym kabilesi, 4 1 8 Th.W.Juynboll, 2 1 6 Th.Weir, 347 Tin, 424 Tih ame'li, 144 Timoteos, 303 Tirit, 189 Tirmizi, 48, 339, 392 Tirtsa, 374 Tişri, 67, 69, 96 Tobie, 375 Toplanma Çadırı, 1 18, 16 1 Totemizm, 163 Tours, 134 Tselofhad, 374 Tsippora, 255 Tsom Gedelya, 93

lslam 'a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri I 543 Tufan, 1 12 Tufeyl b.el-Haris b.el-Muttalib, 360 Tur, 424 Tur dağı, 9 1 , 125, 147 Tur Sina, 14 7, 152 Türkiye Hahambaşılığı, 128 Türkler, 90 Tzizith, 52 UÜ Ubey b . Ka'b, 85, 332

-

-

-

Ubeydullah b.Osman b.Amr b.Ka'b, 446 Uhud, 84, 274, 354, 3 8 1 , 396, 483 Ukaysir, 420 Ukaz, 182 Ukbe b .Amir (r.a.), 204, 233 Ukbe b.Amr el-Mazini, 360 Ukbe b.Ebi Mu'ayt, 3 1 9 Ukiye, 2 9 1 , 2 9 4 Umra, 286 Uriya, 95 Urs, 286 Urıize-Ruze, 90 Urve b .Mes'ud, 329 Usam e b. Zeyd, 150 Utbe, 347 Utbe'nin kızı Hind, 396 Uveymir el-Aclani, 354 Uzza, 145, 155 , 243, 4 1 9 Übbi, 64 Ümeyme, 346 Ümeyme bintü Bişr, 320 Ümeyye b. es-Salt, 23, 4 8 1 Ümeyye b.Abdi şşem s, 3 15 Üm eyye b. Hal ef, 3 15, 345 Ümmü Abdillah, 247 Ümmü Enmar, 274 Ümmü Habibe, 3 1 2 Ünımü Harice Anıra bintü S a'd b:Abdillah, 359 Ümmü Külsüm , 77, 3 19 , 320 Ümmü Ma'bed, 87 Ümmü Sad, 312

U� mü Seleme, 296, 3 0 1 , 3 12 Ümmü Süleym, 3 7 1 Ümmü Ubeyd binti Damre, 3 14 Ümmü'l-Haris bintü Malik, 3 16 Ümmü'l-Muhacir, 274, 276 Üzeyne, 454 Üzüm Bayramı , 72 Vabısa b.Halid b.Abdillah, 446 Vadiü'l-Kura, 243 Vafı de, 3 14

-V-YVaftiz, 40, 63, 103, 2 1 1 Vaftiz ana-babaları, 308, 3 1 2 Vaftiz evl adı, 3 0 8 , 3 12, 322 Vah şi , 396 Val enintanus, 328 Van Vloten, 170 Varaka b.Nevfel , 480 Ved, 185, 243 Veda haccı , 168, 181, 189, 220, 224, 340, 495, 496 Veda Hutbesi, 181 Veda Mezmuru, 78 Veda Tavafı , 160 Vedde, 3 12 Veki' b. U dus, 223 Velid, 3 1 9 Velid b.Muğire, 482 Vesk, 453 VI. Edward, 108 VII. Edward, 328 W.Heffening, 286, 334 Watt, 24, 370, 402 Wel lhausen, 24, 139, 162, 163, 165, Wensinck, 124, 147, 150, 151, 165, 169, 252, 2 7 1 Wilh elm S chmidt, 163 Ya'kub, 44, 45 Yafa, 467 Yah ova, 6 1 , 195, 398, 406, 485 Yahuda, 3 17

544 I Doç.Dr. Ali Osman Ateş Yahudi Hakimleri, 452 Yahudi Hukuku, 3 8 1 Yahudi şeriatı, 5 2 , 9 3 Yahudilik, 32 1 Yahya, 3 7 , 266, 477 Yakıl an takdim e, 2 0 1 Yarib, 352 Yasir, 483 Yazıcılar, 444 Yazır, 43 Yebusi, 3 17 Yedi Sayım Haftası, 1 15 Yeftah , 195, 372 Yem en , 143, 183, 189, 296, 42 1, 449, 480 Yemenli, 144, 428 Yemenli Kin deliler, 179 Yeni Ahid , 327 Yeremya, 93 Yeruş�im , 79, 133, 194, 256, 414 Yeruşalim tapınağı, 6 9 , 79 Yeşu, 257, 375 Yeşu Kitabı, 257, 399 Yeşua oğulları, 352 . Yevmü'l-Arube, 63 Yıldırım Tanrısı , 152 Yizreel, 323 Yoab, 324 Yom Kippur, 67, 6 9 , 9 0,9 1 ,9 5 ,97,98 Yotsadak, 352 Yudas Makkabeus, 6 9 Yuh anna, 133 Yuhanna, İncili 63, 287, 444, 445 Yun an , 2 6 1 , 289 Yun anca, 2 6 1 Yun anlılar, 3 2 1 Yunus, 139 Yusuf, 242, 349 -Z. Zahiriler, 39 1 Zariyat, 424 Zebban b.Seyyar, 3 15

Zebibe, 4 10 Zekeriya, 4 77 Zem'a, 347 Zemzem kuyusu, 126, 187, 2 12 Zemzem, 188 Zeyd b. Amr, 5 1, 57 Zeyd b.Advan oğulları, 153 Zeyd b .Ali , 422 Zeyd b.Amr ,316, 480 Zeyd b.Bekr b. Hevazin, 454 Zeyd b.Hari se, 3 1 1 , 320, 322 Zeyd b.Muhammed, 322 Zeyd el-Hayr (Zeyd el-Hayl et-Tal) 420 Zeyd el-Lat, 243 Zeyd Menat, 243 Zeyneb, 77, 1 1 1, 183, 245, 320 Zeyn eb" bin ti Cah ş , 245, 3 1 1 , 323 Zeytindağı, 132 Zıhar, 200 Ziyaret Tavafı, 129 Zouze, 289 za Tuva, 126 Zü'l-Huleyfe, 175 Zü'l-Huleyfe m escidi, 146 Zü'l-kurba, 402 Zü'l-Mecasidi'l-Yeşkuri, 3 8 1 Zü'l-Mecaz, 182 Zübeyr b.el-Avvam, 244 Züheyr b.Ebi Sülma, 220, 420, 482 Zühreoğulları, 4 18 Zühri, 158, 338, 342 ·