275 82 23MB
Turkish Pages [186] Year 1982
ANKARA UN İ VERS İ TES İ İ LAHiYAT FAKÜLTES İ YAYINLARINDAN
XX
islâmdan Önce Arap Tarihi ve Cahiliye Ça ğı
Dr. NEŞ'ET ÇA ĞATAY A. Ü. İlâhiyat Fakültesi İslâm Tarihi Doçenti
MARS T. ve S. A. S. Matbaasi Ankara-1957
fr)
ek 24
ANKARA UN İ VERS İ TES İ İ LA' H İ YAT FAKÜLTES İ YAY İ NLAR İ NDAN
XX
İ slâmdan Önce Arap Tarihi ve Cahiliye
Ça ğı
Dr. NE Ş'ET ÇA ĞATAY A. Ü. il'alliyat Fakültesi İslâ.m Tarihi Doeenti
MARS T. ve S. A. Ş. Matbaası Ankara-1957
İ Ç İ NDEK İ LER Sayfa •••
BİRİNCİ BÖLÜM .......................................
•••
1
Samiler - Araplar ve Güney Arabistan Devletleri ••• ••• •••
1
Samilerin Anayurdu ve yay ılmaları ••• ••• ••• ••• •
2
— İlk Sâmi Devletler ••• ••• ••• ••• ••• • •• ••• ••• • •• ••• •-•
3 3
Akad Imparatorlu ğu ,••• ••• ••• ••• ••• ••• • •• •-• •••
4
Birinci Babil Imparatorlu ğu • • ••- ••• ••• ••• •-• İkinci Babil Imparatorlu ğu • •• •-• ••••
5
• - ••• •••
7
— Main. (Mina) Devleti ••• ••• •• • ••• ••• ••• ••• ••• ••• •••
10
Sebalılar Devleti ••• ••• ••• ••• ••• ••• ••• ••• •-• •••
13
•- ••• ••• ••• ••• •••
20
— Hımyerliler Devleti ••• • • ••• ••• •• Yemendeki küçük Beylikler • ••
Eski Yemen Medeni .yeti ••• ••• ••• ••• ••• ••• ••• ••• ••• ••• •••
22
• • • ••• ••• •••
23
Hükümet ve içtimal durum ••• ••• •-•
25 28 28 29 30 Güney Arabistan'da Din ••• ••• •• • • • ••• •• • ••• ••• ••• ••• ••• ••• ••• ••• •••
İKİNCİ
BÖLÜM ••• ••• ••• ••• ••• ••• ••• ••• ••• ••• ••• ••• ••• •-• ••• •••
•
31
••
33
Islamdan Önce Kuzey Arabistan'daki Arap Devletleri Nabatl ılar Devleti ••• ••• ••• ••• ••• ••• ••• ••• ••• ••• ••• ••• •••
33 37
Palmirlilerde Dil ve Yaz ı ••• ••• ••• ••• ••• ••• •••
46
Palmir Takvimi ••• ••• ••• ••• ••• ••• ••• ••• ••• ••• •••
46
Palmirlilerde Din ••• ••• ••• ••• ••• ••• ••• ••• ••• •••
47
Ticaret Yollar ı ve Palmir Ticareti ••• ••• ••• •-•
48
Gassaniler Devleti ••• •••••• •• • ••• ••• ••• ••• ••• ••• •••
51
Hireliler Devleti ••• ••• ••• ••• ••• ••• ••• ••• ••• ••• ••• ••• ••• ••• Hire hükilmılairları ve tahta ç ıkış y ılları ........ ... ....
54 •••
60
Sayfa Hirelilerde topluluk hayat ı , din ve uygarl ık ••• •-• •••
•• ••• •••
61
70
H İ CAZ BÖLGESI
A— Mekke Bölgesi •
• ••• •• •
• • ••• ••• ••• ••• ••• ••• •••
70
••• ••• ••• •••
83
A — Cahiliye Ça ğı nda idari ve Siyasi Durum ••• ••• •-•
87
B e— Cahiliye Ça ğı nda Dini İnanç ••• •••
• ••• ••• ••• •••
90
•••
90
B — Yesrib (Medine) Şehri ••• ••
••• •
••
86
1 — Tanrı inanc ı ve Puta Tapma ••• •-• •••
95
2 — Araplar ın Kâbeden ba şka Tap ı nakları ••• •••
95 95
Zülhalasa Tap ı nağı ••• ••• ••• Fels Tap ı nağı ••• ••• •••
•
96
• ••• ••• •••
96
•• • • •-• ••• ••• ••• •-•
97 97
Zülkâabat Tap ı na ğı ••• •••••• ••• ••• ••• ••• • • • ••• •
3 e— Araplar ın Putlara Kar şı Saygı sı zlı kları •-• 4 — Kâbe ve Kâbeye sayg ı ile ilgili görevler C — Kâbe ve Mekke idaresiyle ilgili baz ı görevler • •
• • ••• ••• ••• • • •••
98 100 105 105 106 107 108 108 109 109 110 110
D
Mescid-i Haram ve Önemli Yerleri • • • ••• ••• ••• •••
• • •••
111
•-•
112
••• ••• ••• ••••• • • ••• ••• ••• •••
113
a)
Mescid-i Haram •••••• ••• ••• ••• ••• • • ••• • • •
b)
Hacer-i Esved ••• •
c) Makam-ı İbrahim • • ••• ••• ••• ••• ••• ••• •••
•••
114 114 115
f)
Ahsef, Mi'cen ••• ••• ••• •-• ••• ••• ••• ••• ••• ••• ••• •••
g) Zemzem Kuyusu ••• -••
••• ••• ••• ••• •••
•••
E — Cahiliye Çağında ktimai Durum ••• ••• ••• ••• ••• •••
115 115 116
Sayfa
1)
Cahiliye Ça ğı Araplar ında Aile •
• • • • ••• • •
116
•••
118
••• •
2) Cahiliye Çağı nda Sosyal S ınıflar •
119 119 120 121
•
3) Cahiliye Çağında Kadı nın Durumu ••• •• • ••• ..... ••• ••• • 4) Hamse ve Semiye •••
•••
125
••
125
F — Araplarda âdet ve gelenekler ve bat ıl inançlar ••• •••
a) Araplarda ölü gömme âdeti •
125
• •-•
••• •••
126 126
••• ••••
c) Bahire, S'aibe ve Hani adetleri • • ••• ••• •
127
d) Araplarda Kumar Oyunlar ı ••• ••• ••••• ••• ••• ••
G — Cahiliye Çağında Arap Kültürü •••
127
• • ••••••
128
1) 2) ilm-i Nücum (Astroloji)
••••• ••
•••
129
•••
130
3)
130
4) 5)
1 30
Kehanet ve Arafet .................................
132
6) 7)
Cahiliye Ça ğında Tıb•• ••
8)
Cahiliye Çağında Ş iir ••• •
• • ••
••••
••
•••
•••
132 135
• .
Cahiliye Çağında San'at • • H — Cahiliye Çağı nda Hicaz Ticareti • • •••
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ••
•
137 139
•• • • ••• ••
145
•-• •• • ••• • •
Hicaz'da İslamda/1 Önce Tek Tanr ı inancı ••• ••• ••• ••• ••• ••• •••
145 146
Cah ş oğlu Ubeydullah ••• ••• ••• ••• ••• ••• ••• ••• •••• ••• •••
147
Huveyris oğlu Osman •
148
•-• •
•
•
•• •
••• ••• ••• ••• •••
149 151 Ebu's-Salt oğlu Ümeyye ••• ••• •• GENEL
• ••• ••• ••• ••• • • ••• •••
153
BIBLIYO Ğ RAFYA••••••••••••••••••••••••••••••
GENEL INDEKS
.
156 159
ÖN SÖZ Ankara Üniversitesi ilahiyat Fakültesinde İslam Tarihi dersini vermeğe başlad ığını zamandan beri çal ışmalarım ı , öğrencilerinin; ve bu konuya ilgi duyan yurdda,şlarımın isteklerine cevap verecek ş ekilde bir islam tarihinin meydana getirilmesine yöneltmi ş bulunuyorum. Bunun için, işin önemini ve güçlüğünü bilerek, gücümün yetti ği ölçüde konuyu, haşlanglçlarında.n ele alarak inceleme ğe koyuldum. Öğrencilerim, ilk yıllarda verdi ğim ve ikiyüz elli sayfa kadar tutan ders notların derleyip toplıyarak teksir makinesiyle ço ğaltmışlardi; bir yandan bu notları genişletip derinleştirmeğe çalışırken öte yandan, Fakültede verdi ğim islam tarihi derslerin& önemle ve hassasiyetle üzerinde durduğum islamın doğusundan başlıyarak dört halife devrinin sonuna kadar süren, islamın doğuş ve gelişme çağını, daha sonra kurulan islam devletleri yani, yedinci yüzy ıldan sonraki doğu milletleri tarihi ve müesseseleri arasındaki kültür ve sanat ba ğlantılarını karşılaştirmağa yarıyacak ve genel bir fikir verecek k ısa ve toplu bir eserin gerekli ğine inanarak, bu mahiyeti dolayısiyle bütün doğu ve batı dillerine çevrilmi ş olan, Brockelmann'ın "İslam Milletleri ve Devletleri Tarihi" ni dilimize çevirdim. Sıra, ilk yıllarda vermiş olduğum ders notlarm ı n bir plan dairesinde genişletilerek parça parça yay ınlanmas ına geldi. Bu cümleden olarak, islâmiyetin aralar ında doğup yay ıldığı Arap Yarımadası halkını n yani Arap milletherinin islamdan önceki tarihlerini ve onların, islâmiyetin doğuşu sırasındaki genel durumlarını içine alan ilk bölümü, yukarıda açıkladığım düşüncelerden başka bir iddias ı bulunmıyan şu küçük kitapla okuyucularıma sunuyorum. İslam dininin ve onun be şeriyete getirdi ği yeni düzenin yüceli ği iyi anlaşılabilmesi için i şe, Arapların tarih sahnesine ç ıkışlarından başlaman ın daha doğru olduğuna kaani bulunduğumuzdan burada, önce sami toplulukların durumuna kı saca temas ettikten sonra, kurulu ş ve eskilik sırasiyle güney Arabistan'da yerle şmiş olan Arap devletlerini ba şa aldık ; ondan sonra kuzey Arabistan'da yerle şmiş olanları , daha sonra da Mekke ve dolaylarındaki Arap topluluklar ının tarihlerini inceledik.
Son zamanlara kadar bütün bu bölgelerde ya şamış ve gelişkin bir medeniyet kurmu ş olan Arap toplulukları hakk ındaki bilgilerimiz, ağızdan ağıza aktarıla aktarıla gerçekliğini kaybetmi ş , aşınm ış söylentilerden ibaret olup nailâttan bir kaç yüzyıl öteye geçmiyordu. Yetmiş seksen yıl önceden bu yana, bu bölgelerde arkeolojik incelemelerde ve kazılarda bulunmuş olan batılı bilginler, çok eski Bağlara ait binlerce yazıt ve bir çok eski şehir örenleri ortaya ç ıkararak son derece önemli bilgiler edinmemize yardım ettiler. Bu eski Arap devletleriyle ayn ı çağlarda yaşamış olan Mısır, Fenike, Roma ve eski Yunan devletleri hakk ında eserler yanm ış olan Roma ve Yunan tarihçilerinin verdikleri bilgiler bu son arkeolojik buluntularla kar şılaştırılınca o devirlerin igtimai, iktisadi ve dini hayatlar ı hakkında daha doğru bir bilgi edinmek mümkün olabiliyor. Gene bu yeni buluntuların ışığıyla, kaynaklarını Sümer medeniyetinden ve kültüründen alan bir çok eski do ğu milletlerinin kültürlerinin izlerini ve kar şılıklı olarak birbirlerine yapt ıkları etkileri takip edebiliyoruz. Bu gerçek belgeler bize, islâmdan önceki Arap topluluklarm ın, deve sütüyle, peynirle geçinen, kertenkele ve çekirge yiyen yar ı yaban göçebeler halinde yaşayan insanlardan meydana geldi ğini sarmanın çok yanlış olduğunu açıkça göstermi ştir. Onlar, bilhassa güney Arabistan'da devlet kurmu ş olanları , uzun yüzyıllar boyunca Mı sırlılarla, Asurlularla, Fenikelilerle, İranlılarla, Yunanl ılarla ve Hind, Çin gibi doğu milletleriyle temasta idiler. Yemen'in yerli ürünleri ve mabetlerde tütsü olarak kullan ılan günlükleri ve Hind ticareti vasıtasiyle zengin olmuşlar, Yunan - Roma'nın, uzun süren savaşlar sonunda ilerleme hızlarını kaybetmesinden sonra bu eski ve geli şkin doğu ticaretini ellerine alm ışlardı . Araplar, Hicaz bölgesinde de ğilse bile Yemen'de büyük şehirler, muhteşem saraylar kurmuşlardı . Kuzeyde kurulmu ş olan Arap devletlerinden Palmirlilerin ba şkanı Odenat, Roma imparatorlanna mahsus olan "avgust" 'ünvan ını bile almıştı . Biz burada, Türkçede bu alanda yaz ılmış bir eser olmadığından, bu eski Arap devletlerinin siyasi, içtimai, dini ve iktisadi tarihlerine oldukça geniş bir yer verdik. Daha ziyade islâmiyetin do ğusundan önceki Hicaz bölgesinin genel durumunu ifade eden cahiliye ça ğı üzerinde de fazlaca durduk; çünkü ancak bu devirdeki halk ın yaşayışı bütün nıüesseseleriyle iyice kavramrsa islâm tarihinin bir çok konular ı daha kolay anlaşılabilir. Mekke ve Taif şehirleri halkının, ticari alanda yar ımadanın diğer bölgeleri üzerinde kurduklar ı büyük üstünlük ve bu üstünlüge dayanan imtiyazh durumlar ı iyice belir-
tilmeden, islarniyetin yerle şmesine ve yay ılmasına kar şı gösterdikleri direnç ve engel olma çabalar ının mânası anlaşı larnaz. Onlar, islâmiyet tutunup geli şirse, bütün yarımada Araplar ı= katıldığı yerli panay ırlarla desteklenen ticaret üstünliiklerinin, elden ç ıkacağını , uzun zamandır kendi başlarına buyruk, hiç bir siyasi ve idari otorite tan ımadan sürdürüp gittikleri başıboş y.asayışın, katlanılması zor bir mükellefiyetler zinciri alt ına gireceğini samyorlard ı . Bütün bunlarla birlikte, bu kitab ın dördüncü bölümünde ka,ydetti ğimiz tek Tanrı inanc ımn mümessillerini ve bu ünlü kimseler d ışında kalıp aynı fikirde bulunduklarını tahmin etti ğimiz bir kısım halkı tatmin etmiyen puta tap ıcılığın zevali art ık yaklaşmıştı . Peygamberimiz Hz. Muhammed'in, insanlığı bu aşağı durumdaki yaşayıştan kurtaracak olan bir ödevle görevlendirilmesi, bir sürü şahsi menfaat zincirleriyle birbirine kenetlenmi ş sapk ın gilruhun direnmelerini uzun sürdürmedi. Sonunda bu gibi kimselerin, islam dini•in yerle şmesine ve yay ılmasına kar şı gösterdikleri mukavemet k ırıldı ve böylece bu kutsal dinin getirdiği yeni düzenin nurlu ışıldariyle aydınlanan, beşeriyeti saadete ula ş, tıracak geni ş ve parlak yol aç ıldı ; Tanrının, doğru yola yönelme ği nasib ettiği kimseler veya topluluklar kurtulu şa ula ştı . İslâmiyetten önceki Arap tarihini bu şekilde, kaynakların müsaadesi nisbetinde inceledikten, sonra, islam tarihini ele ald ık. Bunun, yakın bir zamanda bastırabileceğimizi umduğ umuz birinci cildi, Hz. Muhammed'in doğ umu.ndan, dört halife devrinin .sonuna yani Muaviye b. Ebu Süfyan' ın halifeliğe geçmesiyle başlı yan EmeviLer ça ğına kadarki olaylar ı içine alacaktır. B1 uğurda yurddaşları ma ufak bir faydam dokunabilirse ne mutlu bana. Neş'et ÇAĞ ATAY
BIRINCI BÖLÜM
SAMİLER - ARAPLAR VE G eNEY ARABISTAN DEVLETLERI
Geçen Yüzyılın sonlann,a doğru Yemen'de Ma'rib bölgesinde yapılan arkeolojik ara ştırmalar, bu bölgenin, Milâddan 10 - 15 yüzy ıl önceye çıkan eski ve parlak bir medeniyete sahip oldu ğunu göstermektedir. Eski Arap tarihçileri ve eski Arap rivayetleri buray ı yani Güney Arabistan' ın bilhassa Yemen dolaylarını, Arap milletinin en eski ana yurdu olarak göstermektedirler ki a şağıda görüleceği üzere bu fikir ve söylentiler yeni zamanlarda yap ılan jeolojik ve arkeolojik incelemelere uygun dü şmektedir. T e v r at rivayetlerine dayanan soy kütü ğü baglantısında K a h t ani ler ' den say ılan bu güneylilerin uygarl ık alanında elde ettikleri başarıl:arın ve incelemelerin, A d n aniler diye an ılan, Hicaz bölgesine yerle şmiş İ smail oğulları üzerinde önemli etkiler yapt ıkları bugün artık şüphe götürmez bir gerçektir. Kalk ı ki — kendileri, aralarında büyük ayrılıklar görmelerine ra ğmen — bir topluluk ve bir ulus olarak da, güneyli Araplarla kuzeyli Araplar ı kesin olarak birbirlerinden ay ırdetmek zor dur. Eski tarihçilerin birbirinden çok de ğişik olan söylentilerine göre Yemen'de say ıları pek çok olan bövetler (barajlar)'den baz ılarının, Milâdm üçüncü yüzyılı başlarında veya biraz daha evvel y ıkılması üzerine bir sürü Arap kabileleri kuzeye do ğru göç etmişler, bunlardan bir k ısmı Gassanil er, H'i reliler, Kindeliler devletlerini kurdukları gibi, Huzae boyu Mekke'de, E v s ve Ha z r e ç boylar ı Yesrib (Medine) de yerle şip, islâmiyetin yay ılıp gelişmesindeki olaylara kan şmışlardır. Güney Arabistan tarihi, eski Sümer medeniyetinin ve Sümerlerden alı p devam ettirmi ş olan B â b i 1, A s u r vesaire gibi Mezopotamya'da yaşamış yarı saml ve sanal ulusların medeniyetlerinin izlerini takip etmek ve bu medeniyetin ne gibi de ğişikliklere uğradığmı , kimlerden kimlere aktarıldığını takip etmek bak ımından çok önemlidir. Ayrıca islâmiyeİslâmdan Önce Arab Tarihi F: 1
1
tin ortaya ç ıkışına kadar devaml ı ve geli şkin bir ticari al ış - veri ş sürdüren Mekke'nin bu ticaret yoluyla her türlü fikir mahsulleri ta şıyıcılığını yaptığı da söz götürmez bir olaydır. Bu itibarla Güney Arabistan tarihi, Kuzey Arabistan tarihi gibi islâm tarihi ile bölünmez bir bütün te şkil eder. Bunun için şimdi burada samiler'in ana yurdunu ve yay ılışlannı, ilk sami topluluklar ı gözden geçircUkten sonra, islâmiyetten önce Güney Arabistan'da kurulmu ş olan devletleri ineeliyeeeğiz.
SAMiLERİN ANA YURDU VE YAYILMALARI
Tevrat hikâyelerine dayanan eski kitaplarda, ikinci Adem diye de anılan N u h peygamberin (1) o ğlu S a m soyundan üredikleri bildirilen fakat genel olarak konu ştukları dilin temellerinin, hepsinde bir olmasından veya birbirine çok benzemesinden dolay ı sami uluslar adı veriler, toplulukların baş tipini Araplar te şkil eder. Bu sami topluluklar ın ilk defa nereden ç ıkıp nerelere yay ıldıkları hakkında bir çok görü şler ortaya atılmıştır. Bugün genel olarak kabul edilen fikre göre, Mezopotamya, Suriye ve Filistin'e sami bir ülke çehresi veren 'yayılmalar, Arabistan'dan kuzeye çıkmış sami kavimler tarafından yapılmıştır. Jeoloji bilginlerinin, buzullar devrinden hemen sonra, Arabistan'ın bugünkü kum çölleri ve kurak bölgeleri yerinde s ık ve geniş ormanların, büyük ırmakların bulunduğu, iklim şartlarının insanların üreyip çoğalmasına elveri şli olduğu, fakat buzullar ın kuzey sınırı daha yukarıya gidince, Orta - Asya ve Büyük Sahra'da olduğu gibi Arabistan'da da yavaş yavaş kendini duyuran bir kurakl ık başladığı yolundaki mütalâalan bu görüşü desteklemektedir. Esenlik içinde ya şamağa ve üreme ğe elveri şli bir iklimin, hüküm sürdüğü çağda Arap Yarımadası 'nın güney ve orta kesimlerinde gittikçe çoğalan samiler, kurakl ık başladıktan ve ya şama şartları zorla ştiktan sonra, yavaş yavaş çölleşem Arabistan'ın, eski çağlarda alabildiğine çoğalmış olan insan yığınlarmı besleyebilme kabiliyetini kaybetmesi 'üzerine, Milâddan önce üçüncü bin'in ba şlarından itibaren, y,ar ımadanın ortasından dışına doğru, Afrika'ya (Habeşistan ve Mısır'a), Mezopotamya'ya ve Suriye'ye akmağa b,a şlamışlardı r ki bu göç yürüyüşleri, tarihde derin izler bı rakacak kadar büyük topluluklar halinde ve sürekli olmu ştur. Önce kuzeye ç ıkan, askeri ve siyaysi birlikten mahrum bulunan bu (1) Nuh Peygambere, tufanda (Nuh Tufan') mahv olan insan soyunun, onun çocuklarından türediği kabul edildiğinden "İkinci Adem" denir.
2
göçmen topluluklanndan bir k ısmı , S ii m e r 1 e r' in muntazam ve düzenli kuvvetleri ve çok daha geli şkin savaş araçlar ı karşısında, sınırları zorlıyarak geçemediler, F ırat nehri boyları nda göçebe bir halde epey bir zaman dolaşmak zorunda kaldılar. Sümer sitelerine ancak zamanla, işçi veya ücretli askerler olarak girebildiler. Sonralar ı , yüzyıllar geçtikçe çoğalddar, S u m e r 1 er' in uygarl ık ve sava ş yöntemlerini ö ğrendiler ve, uygarlık, rahatl ık ve bunların meydana getirdiği gevşeklik sonunda savaşçılık kabiliyetlerini elden ç ıkaran efendilerine kar şıkoyacak kadar kuvvetlendiler; yer yer ve zaman zaman :ayaklanma ğa ba şladılar. Ardı arkası keğilmeden boyuna gelen soydaşları ile kuvvetlenen bu sonradan gelme uyruklar, sonunda aşağı Mezopotamya'n ın yukarı kesimini yani sonradan Akadlar Memleketi ad ını alan bölgeyi Sümer ler ' in elinden koparıp aldılar ve bu başarıları aşağı yukarı Miladdan, önce 2725 yillarind a Sinear'a hakim olmalariyle sonuçland ı (2). Bu zamandan ba şlayarak Akad bölgesi, güneyden ak ıp gelen sami dalgalariyle dolmağa başladı . Miladdan önce 2050 yıllarına doğru, Elaml ı lar' ını Kaldeyi istilâ etmeleri, burada yoğunluk peyda eden sami kabilelerden bir bölü ğünün kuzeye doğru çekilmelerini ve Subartu denilen yukarı Mezepoamya'ya yayılmalan sonucunu doğurdu. Buralarda Orta Asya'll S u b a r i boylariyle karşılaştılar. Ve bunlara ait Asur, Ninova gibi sitelere yerle şmeğe başladılar. S u b a r i l e r 'le bu samilerin kar ışmasından Ön- Asurlu1 a r denen melez kavim ortaya ç ıktı ki bunlar Miladdan önce 2000 y ıllarına doğru, yukarı Dicle ve Zab nehirleri dolaylar ına kadar uzanm ış bulunuyorlard ı .
İLK SAMİ DEVLETLER AKAD IMPARATORLUĞ U Hakikatte halis sami bir kavim taraf ından kurulmuş olmamakla beraber, öteden beri sami say ılan bu imparatorluk, Sinear' ın ilk sakinleri olan S u m e r 1 e r' le, sonralar ı buralara geldiklerini gördü ğümüz samilerin karışması ndan doğmuş melez bir kavim taraf ından Mil:addan önce 2725 yılları nda, eski Çağlar tarihinin büyük şahsiyetlerinden S a r g o n ( Şar(2) Bu durum Tevratta (say ılar) bahsinin XXIV. bab ının 20. âyetinde "kavinılerin ilki" diye say ılan Amalek kavminin bulunu şu, M.Ö. 3000-2500 yılları ara Sında Arabistan d ışında yaz ılmış yaz ıtlarda belirtilmiş bulunuyor. Mısır'ı istilâ eden ve burada XV -XVIL sülâleyi kuran Şaso (Hiksos)ların bu Amalika kavminden oldukları tahmin ediliyor. Samilerin ana yurdu konusunu Dr. Ali Cevat gayet iyi incelemiş tir; bak. Tarih ül-Arab kabl Ba ğdad, 1951, I, 150 vdd.
3
sukin) (3) taraf ından kurulmuştur. Sumer ler' in hâkim oldukları bölgeleri ele geçiren sami kavimlerin kurdu ğu ilk siyasi birlik sayılan bu devlet Milâddan, önce XXVI. yüzy ıl ortalarında dördüncü Uruk şehri hâkimi Ur-Nig taraf ından ortadan kald ırılmıştır. BİRİNCİ BABİL IMPARATORLU ĞU
MezopOtamya'da Sumu-Abum idaresinde Bâbil başşehir olmak üzere Milâddan önce 2225 y ılında kurulan bu sami devletin me şhur hükümdar ı , kendi adiyle anılan kanunu (Hamurabi Kanunu) düzenliyen Hamur abi dir. Bu hükümdar Milâddan önce 2003 - 1.931 y ılları arasında hüküm sürmü ştür. Hamurabi, Mari sitesi dolaylariyle Asur ili de dahil olmak üzere bütün Subari'yi, Elam'ı, Amurru'ya kadar olan bütün ülkeleri ele geçirerek büyük Akad Imparat orlu ğ unu diriltmiştir. Bu ba şarı sı kendine, Sumer - Akad k ıralı , dört iklim hükilmdarı , acun imparatoru gibi ünvanlar kazand ırmıştır. Hamurabi, Tevrat'ta Hz. İ brahim'in Ur şehrin. den çıkışı sırasında hükamdar bulunan Sincar k ıralı veya Babil N emrudu A m r af el diye zikredilmektedir ki bu halde islâm an'anesine göre İbrahim peygamberi atese att ıran Nemrud' un, Hamurabi olmas ı gerektiği söylenebilir. Eski söylentilere dayamlarak yap ılan hesaplara göre Hz. İbrahim'in(4) Nuh Tufanı'ndan 1263 sene, sonra doğduğu, Nuh Tufan ı hikâyesine Milâddan önce dördüncü binin sonlar ına ait olayları anlatan Sumer tabletlerinde (Gilgameş Destanı şeklinde) raslandığına ve ibraniler'in Hz. İ brahim idaresinde Mısır'a gidişleri de XXII. Fir'avun sülâlesi devrinde M. Ö. 2000 _ 1970 y ılları arasında vuku (3) Şarrukin'in hayat ı hakkı ndaki efsane, Hz. Musa'n ın (hayat ı aşağı yukarı
g.ö. XIII. yüzyıl) hayatına çok benzer: Agade ş ehrinde do ğmuş olan Şarrukin (Sargon) fakir ve kimsesiz olan annesi taraf ından bir sepet içine konarak F ırat nehrine bırakılmıştır. Ayn ı ş ehirde oturan bir bahç ıvan, sepeti nehirde görüp almış ve onu evlat edinip büyütmü ş tür. Ş arrukin bahç ıvan ı n yan ında cesur, gözü pek, azimli, yak ışıklı ve kuvvetli bir genç olarak yeti ş ince Agade tanr ı ças ı Ammunit kendisine aşık olmu ş sevgi ve korumasiyle onu Sumerlilerin, saç ve sakallar ını uzatt ıkları için "Kara ba şlar" lükab ın ı verdikleri Samiler hükümdarl ığına yükseltmiştir. (4) İbrahim Peygamberin babas ı Azer (veya Tareh), anas ı Uşa'd ı r. O, kardeş inin oğlu olan ve Sodom (Lfit gölü k ıy ısında) bölgesine peygamber olarak yollanan Lüt peygamberle ça ğdaştı r. Babasiyle birlikte Keld,âniler ülkesinden ç ıkıp Harran'a geldiler. Babas ı burada ölünce kendisi Kenan eline geldi yerle şti. Ora halkın ı n ruhani ve dünyevi reisli ğini eline aldı. Bir kurakl ık yılında Mısır'a gidip geldi. Ziraatç ılık alan ında çok bilgisi vardı ; hesap ve kozmo ğrafya bilgisi de fazla idi. Bak. Abbas Ş usteri Mehrin Hatem ün-nebiyyin, Teheran 1324(H. ş .), ss. 22 vdd,
4
bulduğu kabul edildiğine göre Ham u r a b i ile Ibrahim peygamberin, ça ğdaş bulunmalan i şi tarihi olaylara uyar görünmektedir. Birinci Bâbil imparatorlu ğu M. Ö. 1806 yılı na kadar parlak devrini yaşadıktan sonra son hükümdar ı Ş am su d i t a n a zaman ında Doğ uAnadolu'dan inen Etiler taraf ından yıkılmıştır. İKINCI BABIL İMPARATORLU ĞU
Gene Bâbil baş-şehir olmak üzere M. Ö. 626 y ılında Nabu-Polassar taraf ından kurulmuş ve parlak devrini, bu hükümdar ın oğlu ünlü Nabu-Kodonosor (B ıhtunnasar) devrinde ya şamıştır. İdareyi, oğlu B el-Sar-Utsur (Baltazar)' ın eline bırakan beceriksiz son Bâbil hükümdar ı Nabonid' den (saltanat ı : M. Ö. 556 538) memnun olmıyan halk, Medler'den, sonra idareyi ele alm ış olan Anzanlı Ak a m a n i ş ler sülâlesinin ünlü hükümdar ı Kurus'u (saltanat ı : M. Ö. 559 - 529) bir kurtar ıcı olarak bekliyorlardı. Kur u s, Batı-Anadolu'daki Lidya hükümdar ı Krezüs'ü (saltanat ı : M. Ö. 580 - 545) yenip devletini sona erdirmi şti. Kuru s M. Ö. 538 yılında Bâbil'i işğal edip devleti ortadan kald ırdı ve Ikinci Bâbil Devleti' nin ünlü hükümdar ı Nabu-Kodonosor (saltanat ı : M. Ö. 604 _ 562) (5), M. 5. 586 y ılında Kudüs'ü feth, hükümdarı S e d e k i ya' y ı öldürerek Yahudileri, tutsak etmesiyle o zamandanberi Bâbil'de tutsak bulunan İ srail O ğ ullar ı ' n ı serbest b ıraktı ki böylece, Yahudilerce uğursuz bir tarih hadisesi say ılan Bâbil tutsakl ığı sona ermi ş oldu. ASUR KIRALLI ĞI
Ne zaman kurulduklar ı tam bir kesinlikle bilinmemekle beraber M. Ö. 1280 - 1260 yılları aras ında hüküm süren birinci S a 1 m a n a s a r zaman•da büyük bir varl ık gösterdiler. Asurlular ikinci Adadnarari (saltanat ı : M. Ö. 911 - 891) zaman ında Babilorlya üzerindeki hâkimiyetini kabul ettirdi. İkinci A s s u r b ani p al (saltanat ı : M. Ö. 884 - 859) ise Akdeniz'e ula ştı ve Fenike şehirlerini himayesi alt ına aldı. Bu devletin bundan sonraki büyük şahsiyeti ikinci Sar gon' dur. Bütün Ön - Asya'ya sahip olan ikinci Sargon (saltanat ı : M. Ö. 722 - 705) imparatorlu ğ u düzene koydu. Korkutma ve y ıldırma usulü devletin bir prensibi gibi devam ettirildi. O, M.Ö. 722 y ılında baş-şehirleri Kudüs olan Y a h u d a Devleti 'yle ba ş- şehirleri Kudüs gibi bir kara ticareti merkezi haline gelmi ş Sameriye (Samarie) şehri olan İ s r a i 1 i y e Devleti aras ındaki kanlı boğuşmalardan faydalanm ıştır. Bunlardan (5) Bu Nabukodonosor, M ı sır firavunu Nehao'yu (Saltanat ı : M.Ö. 609-594) M.Ö. 605 yılında, daha babas ı Nabupolassar' ın veliandi iken Kade ş meydan savaşında yenmiş ti.
5
İ srailiye hükümeti, Yahuda Devletini s ıkıştırıp kötü duruma dü şürdüğünden, çaresiz kalan Yahuda hükümdar ı, Asur kıralı ikinci S a r g o n 'dan yard ım istemi ş, S argon, Asur ordulariyle Suriye'yi geçerek Sameriye üstüne gitmiş şehri kuşatıp Mısır fir'avunu ile işbirliğine çal ışan hükümdarı esir ve şehri harap etmi şti; halkım kaldırıp başka yere sürerek yerlerine Bâbilliler, Araplar ve Hititler yerle ştirdi. Bu şekilde bir yerin halk ını sürüp yerlerine ba şkalarını getirme i şi yenilmiş milletin direncini k ırmak için metodlu bir şekilde tatbik edilen bir âdetti. Direnmeksizin hemen tâbi olan yerli k ırallar Ninova'nın uyruğu oldular; öldürülen diğer kırallar yerine de Asurlu valiler tayin edildi ve Asur ülkesine katıldılar. Fırat nehrinin kilid noktası olan Karkemi ş'ten sürülen yerli halkın yerine Asurlular yerle ştirildi. K ı br ı s K ı r al ı Asur'a bağlı bir kwall ık oldu. Sur hariç bütün Suriye k ıyıları Sayda kıralımn idaresinde bir uyruk kırallik halinde birle ştirildi. S a r g o n Babilonya kıralı unvanını aldı. ön-Asya'ya önem verildi. Yılda bir kaç mahsul veren bir ziraat yapmak için kanallar, su depolar ı yapıldı . Memleket içinde ticari değiş - toku şu art ırmak için pazarlar düzene kondu. Fenikeliler ve K ıbrıslılar taraf ından yapılıp organize edilmi ş bir armadanın hizmete sokulduğu Basra Körfezi'ndeki deniz ticareti canland ırıldı . Bütün imparatorlukta büyük işlere giri şildi. Ninova, hayvanat ve nebatat bahçeleri kurulmak suretiyle büyük bir ba ş-şehir oldu. Muazzam bir kütüphane, Sargon' un aratt ığı bütün Babilonya kitaplarını kendinde toplad ı . Kırallık sarayı Babilonya biçimine göre yap ıldı . Devlet idaresi Babilonyal ı kâtiplere verildi. Sargo n Babilonyada, takvimi, tart ı ve ölçüyü, bilim ve hukuku düzenledi. Böylece yüz yıl içinde yep-yeni bir anlay ışta muazzam bir kara imparatorlu ğu kurulmuş oldu. S .a rgon imparatorlu ğu, Mezopotamya - Basra Körfezi - Suriye mihver olmak üzere bir iktisadi birlik haline getirmeğe çalıştı . Fakat bu ekonomi düzeni ayakta duramad ı ; zira bu iktisadi düzenin ayakta durabilmesi, Hind ve batı dünyası ile ilgili milletler arası bir mal değiş - toku şuna dayanıyordu ki, bu iki faktörü Ninova k ı rall ığı daima kendi elinde tutam ıyordu. Gittikçe zay ıflayan devlet M. Ö. 612' - 609 yılları arasında yap ılan savaşlarda iyioe kuvvetten düşerek son, Asur kıralı Asur-Ballit devrinde Med k ıralı K e yaksar ile ikinci Babil devleti hükümdar ı Nabu-Polassar bLrleşip, Asurluların baş-şehri olan Ninova'ya yapt ıkları saldırış sonunda ortadan kalkm ıştı r ki, iki müttefik devlet ortak zaferlerinden sonra aralarında anlaşı p Medl e r, asıl Asur ili'ni, Babilliler de Sinear'ın geri kalan parçasiyle Suriye'yi ülkelerine katt ılar (6). (6) Jacques Pirenne, Les Grands Courants de L'histoire Universelle, Neuchatel, 4. başı , 1947, I, 91 vdd. M. Ş . Günaltay, Yak ın Şark, Ankara, 1937, ss. 552 vdd,
6
Buraya kadar saydığımız devletler, Arap Yarımadası'ndan kuzeye çıkan kavimlerle Mezopotamya'n ın mali olmıyayn ilk sakinlerinin yüzy ıllarca süren ortak ya şayış ve nesil karışmaları sonunda çe şitli yerlerde ve zamanla türeyen sanal' kavimlerdir. Arap, Yahudi, Arâmi, Süryâni, Fenike ve Habeş dillerini konuşan halkın da dahil bulunduğu bu sami topluluklar (7) bu ilk devirlerden hemen sonra ayr ı ayrı milletler halinde da ğıldılar yurt tuttular. Şimdi burada samilerin ba ş tipi sayı lan ve islâmiyetin aralarında ortaya ç ıkıp yay ıldığı Arapları n (8) islâmiyetten öp.ceki siyasal ve toplumsal hayatlar ından kısaca bahsedece ğiz. Arap soyundan olan en eski devletler, yarımadanın hemen hemen en verimli ve en güzel iklimine sahip yerlerinden biri olan Yemen bölgesinde kuruknu şlardır. Şimdi burada, Yemen'de kurulmu ş olan bu eski Arap devletlerini gözden geçirece ğiz. MAİN (MİNA) DEVLETI (AŞAĞI YIJKARI M. Ö. 1400 - 700)
Arap soy bilginleri en eski Arap halk ının A d, S e m u d ve İ mlik yani Am al i k a (9) olmak üzere bugün ortadan kalkm ış topluluklar olduğunu kabul ederler; bu itibarla bunlara as ıl Araplar manası na arab al-arba derler. Şüphesiz bu bilginlerin bu konudaki bilgilerinin büyük bir k ısmı Tevrat hikâyelerine dayan ır. Am a l i k a' nın, Mısır'da 15-17. sillâleyi te şkil eden Ş a s o 1 a r' ın yani H i k soslar' in cedleri oldu ğu da sanılmaktadır. Gene bu bilginlere göre, güneye inmi ş olan N u h ' un torunlarından K a, h t an (veya Yaktan)'dan (10) türemi ş toplulukların arab al-arba'larla karışmalarından, arab al-musta'ribe denen ve Yemen'de hüküm sürmü ş eski Main (veya Mina), S e b a', H ı my er Hah. gibi (7) Samiyat bilginleri sami dilleri gurubunu dört k ısma ayırırlar: I — Doğu sami dilleri: Babil ve Asur dilleri. II—Kuzey Sami dilleri: Amurru ve Aram dilleri. III— Batı sami dilleri: Ken'anca, İbranca, Moabca ve Fenike dilleri. IV — Güney sami dilleri: Main, Seba, Habe ş, Arab ve Muhre dilleri. Bak. A. Cevat, Tarih ül-Arab Kabl el7islânı, Bağdad, 1951, I, 150. (8) Arab kelimesi tarihte ilk defa Babillilerin Amurru (Bat ı halkı = Fırat nehrinin batısında olduklarından) dedikleri mıntakada oturanlara Aribi (bat ılı ) şeklinde verilen bir addır ki Sami dilindeki badiye kelimesine tekabül eder. M ısırlılar ise çöl halkı anlamına olarak Şaso, İbraniler do ğu halkı derlerdi. Bundan önce ad ı geçen eser, I, 169 - 185. Muhammed, Mebruk Nafi', Asr ma Kabl Mısır ikinci baskı, 1952 ss. 15 vdd. ve C. Zeydan, el-Arab Kabl el- İslam, Kahire, 3. bası, 1939, ss. 34 veld, (9) Son yıllarda yapılan incelemelerle milâttan 3000-2500 y ıl önce Sumerler'in, kendilerinden tap ınakları için ta ş, maden ve kereste aldıkları Meluh kavminin ve Tevratta sayılar XXII, 20 de ad ı geçen Amalek kavminin de bu Amalika oldu ğu Sumer tabletlerinin ifadesiyle aç ıklanmıştır. C. Zeydan, bundan evvelki notta ad ı geçen eseri, ss 50_57, ayr ıca, Ali Cevad, Tarih ül-Arab Kabl el- İslam, I, 263. (10) Kahtan b. â.bir b. Şalih b. Erfahşad b. Sam b. Nuh,
7
devletler meydana gelmi ştir. Bu yüzden bu güneyli devletlere Kahtanl ılar denir. Hicaz bölgesi araplarının, da Ibrahim Peygamber o ğlu İ s mail Peygamberin torunları ndan Adnan' in soyundan üredikleri kabul edilir. Bu yüzden bunlara da Adnanl ılar, veya ayn ı soydan olan Maad'a veya Ni zar'a nisbetle Maadl ılar veya Nizarl ılar denir Arapların güney arapları veya kuzey araplar ı diyey ikiye bölünmü ş olmaları kesin bir olayd ır. Ancak Hz. M u h a m nı e d ' den çok evvel kuzey taraflar ında çoktan yerle şmi ş Yemenli araplar bulundu ğu gibi güneye yerle şmiş Adnanlı araplar da vard ı. Yemenliier'in kuzeye ç ıkıp yerleşmeleri yemendeki sedlerden baz ılarının yıkılması üzerinedir. M ı s ı r, Bâbil, Asur, Ibrani, Yun an, Roma yazılı eserlerinden faydalan ılmadığı çağlarda eser yazm ış olan eski arap tarihçileri Maan (sonraları Main şeklinde telâffuz edilmi ştir) kbrallığı, yahut başka bir deyimle M i n a devleti hakk ında tek bir kelime dahi bahsetmemektedirler. Hem danr nin "Kitab ül-İklil" adlı eserinde Yemen'de sadece Main ve Brakş adlariyle kaydetti ği iki mahfed'den bahsetmi ştir (11). Zamanımızda oriyantalistlerin ke şifleriyle tarihleri iyice aydınlanan ve ba ş-şehirleri Karnus olan bu devlete dair eski Yunan tarihçilerinden Strabon, Plinius, Dionisyos ve Batlamyos pek çok bilgi vermi şler fakat buna ra ğmen tarihçiler Main'in neresi olduğunu bir türlü kestirememi ş bu devlete ait hiç bir eser ve ören bulamamışlar hattâ bazıları yunanlıların Minaei sözüyle Mekke yak ınındaki Mina'da oturan halk ı kastettikleri zann ında bulunmuşlardı ; fakat ünlü oriyantalist J o s e p h Halevy 1869 y ılında Sanıednın doğusunda (Cof güneyinde) Main şehri örenini bulduktan sonra bütün şüpheler ortadan kalkmıştır. Daha sonra Edward Glaser ve ba şkaları tarafından yapılan inceleme ve kazılarda yüzlerce yaz ıt bulunmuş ve bunlar sayesinde eski yunan yazarlar ının bahsetmedikleri Mainliler hükümdarlarının ve tanrılarmın adları , halkın âdetleri ve ya şama durumlar ı tesbit edilebilmiştir. Milâddan 2000 yı l evvel eski Bâbil yaz ıtlarında Magan veya doğu Arabistan'da Mani" adli bir kıralın adi geçer. Magan kelimesi Arapçadaki Maan'ın Sumercedeki şekli gibi görünüyor. Yaz ıtlarda Maan ile birlikte, , Meluh d∎ yarından bahsedilmektedir ki bu bölgenin, orta ve dahötebir kuzey-bat ı Arabistan' ı içine almış olması düşünülebilir. Sümerler, gerek (11) Hemdarıi, man Ahbar el-Yemen ve Ensab- ı Hımyer, Muhibbüddin el-Hatib ne şri, Kahire, 1368, ss. 61, 91. Ayn ı yazarın 1931 de Ba ğclad'da bas ılan ayn ı addaki eserinin 8. cüzünde, ss. 46, 124-128.
8
Maan'dan gerek se Meluh'tan, tapınaklarının yap ımı için kereste, ta ş, maden gibi şeyler al ıyorlardı . Mainliler'in dini, siyaysi ve içtimai hayatlar ına, hükümdar ve tannlanalın adlarına dair yaz ıtlardan ç ı karılan bilgiye göre bunlar ı , Irak Amalikasından yani çöl Araml ıları 'ndan saymak ihtimali daha kuvvetli :%rillüyor; çünkü çöl Araml ıları birinci Bâbil devletinin ortaya ç ıkışından önce Arap Yammadast'mn yukan taraflar ında oturuyorlard ı . Bunlardan bir bölüğü sonra Bâbil bölgesine yay ılıp Birinci Bâbil Devleti' ni teşkil etti. Son ihtimale göre Mainliler'in dip dedelerini de bu i şte ortaklığı olan kabileler aras ında sayabiliriz. Bu takdirde Mezopotamya bölgesinde Birinci Babil Devleti y ıkıldıktan sonra (M. Ö. XIX. yüzy ıl sonları ) Mainliler'in dip dedeleri oralardan cekilerek kendi medeni ölçülerine uygun bir ya şama yeri bulmak üzere Arabistan'ın güneyine inmiş yerle şmiş olabilirler ki bu yeni yurtlar ında yerleştikten sonra Mezopotamya'da oldu ğu gibi saraylar, mahfedler te şkil etmişlerdir ve çevrenin gereklili ğine uyarak ticarete ba şlamışlardır. Ticari hesaplarını veya siyasal bağımsı zlıklarını derleyip düzenlemek için al ış - veri ş bakımından kendileriyle tan ı sı klık peyda ettikleri Fenikeliler'in ebced harflerini kullanmağa başlamışlardır. Bunların, çivi yazısını bırakıp Fenike yazısını kullanmağa ba şlamalar ının sebebi Fenike yazısını n daha kolay ve ticaret i şlerinde yaygın bir durumda oluşu idi. Fenike yazısı Mainliler elinde geli şmiş ve bu gelişmeden H ı m y e r 1 i yazı sı ortaya çıkmıştır. Seba yazısiyle Habeş yaz ısı da sonradan Mainlil e r' in bu yazısından alınmıştır. R. D u s ,s a u d ' ya göre Main yaz ıtlarm ın yazılışı tarihleri M. Ö. 800 yıllarını pek geçmemekle beraber H o m m e 1, Otto Veber, W i n c 1 e r gibi bilginler Mainliler'in Milâddan (1400) y ıl evvel, Yemen'de medeniyet .kurmu ş bir devlet olarak kabul edilebilece ği fikrindedirler. Bunlar, ileride söyleyece ğimiz üzere Fenikelil e r gibi çalışmalarını ticarete dayayan bir devlet idiler. Bu maksatla tâ kuzeye Aka-' be körfezi dolaylarına kadar çıkmışlar ve Medyen (Midien)'i koloni yapmışlardır. Gene bunlar ın, Mehre adı verilen güneydeki günlük sahillerinden aldıkları Arabistan ürünlerini ve Hindistan ile Çin'den, gelen ticaret mallarını Suriye Filistin (Ebir-Nari)'e, M ı sır'a, Asur ülkelerine götürüp sattıklarını biliyoruz. Bunlar ın ilk baş-şehirleri Main idi. Daha sonra bu baş-şehir Strabon'un bildirdiklerine bak ılırsa Karna'ya çevrilmi ştir (12). (12) Main devletinin Main ş ehrinden sonra ba şş ehri olan Karnavu ve Yasil, güney Arabistandaki Cofta San'a'n ın kuzey doğusunda ve Ma'rib'in kuzey bat ısında bulunmuş olmalı .
Hemen şimdi inceleyece ğimiz gibi Yemen'de bu devletten sonra. Sabahlar devleti kurulmu ştu:. Sebalılar' ın dvam ın ı da H ı m y er l i l e r te şkil etmişlerdir. Yukarılarda söz açt ığımız buralarda yap ılan son arkeolojik ara ştırmalarda ele yeçen yazılı ta şlardan anla şıldığına göre bu devletler aynı halk topluluğunun vücuda getirmi ş olduğu devletler olup, devlet ad ının, değişmesi sadece saltanat süren hükümdar soyu de ğişiminden ibarettir. Main devletinde k ırallık babadan o ğula geçiyordu. Bu devlet, daha do ğru bir deyimle bu hükümdar sülâlesi siyasal erkini ne zamana kadar devam ettirdi? Bu soruya kesin ve aç ı k bir cevap vermek çok .güç görünüyor. Fakat herhalde M. Ö. VII. yüzy ılın başından 'evvel ortadan, kalkmam ışlard ı ; esasen Mainlile:'in son ça ğlariyle Sebalılar'ın ilk çağı birbiriyle kar ışmış durumdadır. Bu devirlere ait yaz ıtların incelenmesi M a i nliler' in Milâddan önce 750 - 650 y ılları arasında sona ermi ş olduğunu göstermektedir. SEBALILAR DEVLET/ (M. Ö. 700 - 115) (13)
Eserlerinde do ğru olsun söylenti halinde olsun M a i n 1 i 1 e r hakkında tek kelime ile dahi bilgi vermiyen Arap yazarlar ı Sebalılar'dan örtülü bir şekilde bahsetmi şlerdir. Eski Yunan tarihçileri Yemen dolaylanndaki Mainliler, Sebal ı lar, Katabanl ı lar, Hadramavtl ı lar , K a ri 1 i 1 e r 'den bahsetmekle beraber, hükümdarlar ı= adları hakkında bir şey demend şlerdir. Yalnız Strabon, Sebahlar' ın sosyal ve ekonomik durimlanna dair bilgi vermi ş, baş-şehirlerinin Maryaba, yani Meerib şehri olduğunu söylemiştin. Sebal ılar' ın asılları da Mainliler'inki gibi kesin surette halledilemenr ■ ştir. Arap yazarlar ı Sebalılar'ın, Tevratta N u h ' un oğlu ,S3,111 torunlarından Y aktan ile ayn ı şahin olduğunu kabul ettikleri K a h t an' dan indiklerini iddia ve bunlara arab- ı mutaariribe adını verirler (14). Arap tarihçilerine göre fKahtan, Yemen halkının dip dedesidir. M. S. XIX. yüzy ılın sonlar ına doğru Yemen'de yapılan ara ştırmalarda ortaya ç ıkan Main yazıtlarında Sebalılar, Havlan adl ı ba şka bir kabile yanında, daha Yemen kuzeyinde dola şan ve Necran'da Akabe körfezi dolaylarında bulunan Petra yak ınındaki Maan şehrine (bugünkü ra-dün, k ı(13) C. Zeydan bu devleti M.Ö. 850-115 y ıllar ı aras ında yaşamış kabul ediyor, el-Arab Kabl el- İslâm, ss. 111. (14) İbn-i Hiş am sı raladığı soy kütüğünde Sebal ıları ve onların devamı olan Himyerlileri "Kahtan o ğlu Ya'rub oğlu Yeşcub oğlu Sebe' oğlu. Himyar kabilesi" ş eklinde kayd ediyor ve "buradaki Seba'n ın adı Abdüşş ems idi. Arablarda ilk Sebi yani yağma, Abdüşş ems tarafı ndan yapıldığı için kendisine Sebe' lâkab ı verilmiştir" diyor. Sire, Kahire, 1936, I, 11. Burada ad ı geçen Himyer'in bir ad ının da Arencec oldu ğunu kaydediyor. Ayn ı eser, I, 20.
10
rallığı güney sınırlarında) giden yol üstünde, bask ınlar yaparak ticaret kervanlannı rahats ız eden göçebe bir a şiret gibi gösterilmektedir. Asur Krall ığı çağına ait yazıtlarda da M. Ö. 700 yıllarına doğru Yis'i-amara adl ı bir Seba k ı r al ı 'ndan bahsediliyor. Bu belki eski Seba devrinde de raslad ığımız rahip-kı rallardan biridir. Asur kıran ikinci S a r g o n (saltanat ı : 822 - 705) devrine ait olan bu yaz ıtta kıral S a r gon'a cizye veren uluslardan söz ederken bu Seba kiralı Yis'i- am ara da say ılıyor. Bu kay ıt ikinci S argon' un Yemen'i ele geçirdi ğini isbat etmez. Böyle oldu ğuna yani Yemen'i ele geçirdiğine dair hiç bir belge yoktur. Seba Devleti, F enikeliler gibi ticari bir hüldımetti. Kuzey Arabistan ticareti bunlar ın elleri•de idi. Yemen'den kalkan ticaret kervanlar ının kuzey Arabistan yoluyla Akdeniz k ıyılarına geçebilmeleri ve bilhassa o zaman çok önemli bir ticaret mahreci olan Gazze'ye geçebilmeleri için bütün o bölgelere hakim olan ikinci S a r g on' dan izin almalar ı veya para ödemeleri gerekiyordu ki adı geçen ve cizye veren devletleri sayan belgenin mahiyeti bu olmal ı . Bu Seba k ıralı o zaman herhalde orta Arabistan'da oturuyordu. Öte yandan söylentilerin İsrail kıran. Süleyman' la (saltanatı : M. Ö. '973 - 933) çağdaş gösterdi ği Seba melikesi hikayesi tarihi olaylara pek uygun dü şmemektedir; yahut da bu Belki s, Seba melikesi değil belki Asur yazıtlannda adları geçen ve kuzey Arabistan'da yaşamış olmaları muhtemel bulunan Aribi kıraliçelerinden biridir. Yemen'de Belkis adl ı kıralkeye H i m yerliler devrinde Belkis binti Hedhad adı altında ve Miladi 330 - 345 y ılları arasında hüküm sürmüş olarak görüyoruz ki h ıristiyanl ığa yeni girmiş olan Habeşlilerin Yemen'e saldınşlan bunun zamanında vuku bulmuştur. Bu kadınla bundan 13 - 14 yüzy ıl önce ya şamış olan. Israil k ıralı Süleyman aras ında bir ilgi olamaz; Yemen'deki Seba devleti en erken M. Ö. VIII. yüzy ılda kurulduğuna göre a şk hikayeleri dillere destan olan Belkis'in Seba melikesi olması bile uzaktır (15). Yemen'de ortaya ç ıkarılan yazıtlardan bir çok Seba hükümdar ı adı öğrenilmiş tir. Bu ad ve lakaplann kar şılaştırılmasından, Sebablar' ın, evvela. bir beylik veya dini ba şkanlık teşkil ederek daha sonra bu çekirdekten büyük bir hükümet te şkil ettikleri sanılmaktadır. S ebal ı lar' ın bu (15) Bu, belki de bir Main k ıraliçesi idi? Hondmir, meşhur eserinde Süleyman' ın Yemen'e gitti ğini, o sırada Belkis'in Seba'da k ıraliçe bulundu ğunu ve ikisi aras ında aşiltarı e maceralar cereyan ettikten sonra evlendiklerini uzun uzun anlatı r: Habib üs-Siyer, Tahran, 1333 H. ş. I, 123 vdd. Tarihi olaylar ve kronolojik bağ larla hiç bir uygunluk göstermeyen bu efsanevi hikayeyi, J. Starcky de incelemeden ve karşılaştırmadan naklediyor, bak. Palmyr, Paris, 1952, sS. 30.
11
genişlemeleri, eski saldırgan uluslar ın yaptıkları gibi saldırma yoluyla değil ticari geli şme ile olmuştur. Seba hükümdarlar ının yazıtlarında diğer eski Çağlar hükümdarlar ına ait yazıtlarda olduğu gibi saldırdım, üstün çıktım, cizyeye ba ğladım, çapul ettim gibi sözler görülmez; tersine olarak yapı yaptım, vakfettim, onard ım gibi kelimeler vard ır. Bunlar Seba'da oturan bir beylik iken, sonra Sarvah' ı ele geçirip baş- şehir yapm ışlar, daha sonra da Ma'rib ş ehri bu ödevi üzerine alm ıştır. Yazıtlarda geçen hükümdar lâkap ve ünvanlar ına göre Sebal ılar' ın başlıca iki devir geçirdikleri anlaşılıyor: Birinci devirde hükümdarlara "mekrup" veya `mukarrib" yahut "mukarreb" deniyordu. Bunlar ilk devirlere ait rahip-hükümdarlardırlar. Bu birinci devir M. Ö. 700 - 500 y ılları arasına rastlar. İkinci devirde yani Sebal ılar'ın H i m y er 1 il er devleti şekline gelmesine kadar süren M. Ö. 500 - 115 y ılına kadar Ma'rib hükümdarlar ı resmen Seba kıralları adına ta şırlar. Şimdiye kadar ele geçen yaz ıtlardan 27 kadar Seba hükümdarlarının adı öğrenilebilmi ştir. Bunlardan 15 i ilk devre yani mukarrib ünvaniyle tan ınan rahip-hükümdarlar devrine, 12 si ikinci yani Seba hükümdarları devrine aittir. Seba devleti daha sonra Zofar adı nı alan ve o zaman Yemen'in en büyük eyaletlerinden birini te şkil eden Reydan' ı ülkelerine katmışlardır. Kırallık tahtı Main devletinde oldu ğu gibi bunlarda da babadan o ğula geçerdi. Main devletinin ortadan kalkmas ından sonra (M. Ö. 750 ile 650 aras ında) bunlara ait bulunan Midian• (Midyen) sönıürgesinin Sebal ılar taraf ından devir al ınmış olması tahmin ediliyor. Tevrat ın bazı bendleri bu tahmini doğrular görünmektedir (16). Seba devleti zaman ında yap ılmış en önemli işlerden biri Ma'rib •seddi de denilen Arim Seddi'dir. Bu sed Serat s ıra dağlarının bir uzantısı arasında yapılmıştı . Arim, Hımyer lehcesine göre sed demektir. Arim seddi Ma'rib yakınında olduğundan• Marib seddi diye amili-. Ma'rib'in bir ad ı da Seba'dır, bu itibarla buna Seba seddi de denir. Bu seddin hangi Seba k ıralı zamanında yapıldığı veya yap ılmağa ba şlandığı — her ne kadar ele geçen yaz ıtlarda bazı aydınlatıcı kayıtlara rastlanm ışsa da — kesin olarak bilinmiyor. Bu sed milâdi alt ıncı yüzyılda onanld ığı anlaşılmakta ise de ondan sonra bir daha onanlamam ış , islâmiyetin ortaya ç ıkmasından biraz önce y ık ılmıştır. Seba d e v l e t i hükümdarlann ın da, kendilerinden evvelki Main (16) Tevrat,Eremya bab VI, 20 (M.Ö. 620 ye do ğru); Hezekiyal, bab XXVII. 22 ve bab XXVIII. 13 (M.Ö. 580 y ı lına dogru) ve Ye şua, bab, LX. 6 (M.Ö. 500 yıl ına doğru)
12
devletininkilerde oldu ğu gibi ve onları nkinden farklı lâkab ve ünvanlar ı vardı ; bu iinvanlar, ulu anlam ına gelen (Vitar), mümtaz anlam ına gelen (beyyin), şerif anlamına gelen' (Zurah), güzel anlamı na gelen (yuhen'am) ve sami anlam ına gelen, (yenuf) tur (17). Yukarıda bahis konusu ettiğimiz üzere eski do ğu devletlerinin çoğunda gördüğümüz gibi bu devlette de saltanat ın kadınlara da geçti ğini anlıyoruz. Bu Seba devletinin bir k ıraligesinin ( B e 1 k i s' in ) İsrail Kıralı Süle y man ile münasebet peyda etmi ş olması tarihi gerçeğe uymadığı halde bütün eski tarihçiler bundan bahsaderler. Meselâ Hondmir de ünlü eserinde ad ı geçen İsrail kıralı S ü 1 e y m a n., ' ı'n (Süleyman peygamber) Yemen'e gitti ğini, o sırada B e 1, k i s ' in Seba k ıraliçesi olduğunu ve ikisi arasında uzun a şk maceralar ı geçtikten sonra evlendiklerini uzun uzun anlatır (18). HIMYERLİLER DEVLETI: M. Ö. 115 — M. S. 525
Milâddan önce 115 yılında Yemen'de, Kahtaniler'den olan Mainliler, Sebalılar gibi, Hımyerliler ad ını taşıyan bir hükümdar sülâlesi daha ortaya çıktı . Bu hükümdar sülâlesinin evvelâ Reydan şehrine hâkim olduklar ı, bu itibarla (Zu Reydan) ramiyle an ıldıkları anla şılıyor. Daha yukarıda da işaret etti ğimiz gibi Reydan, bugünkü Zofar'ın eski adıdır. H ı m y er li 1 er evvelâ Kataban' ı ele geçirip, Seba hükümdar sülâlesi zay ıflayınca M. Ö. 115 yılında Seb,a'y ı yağma, Ma'rib şehrini de ele geçirerek resmen Seba ve Zu Reydan hükümdarlar ı ünvanını aldılar (19). Hımyer kelimesi Habe şçe olup koyu renkli demektir. Milâttan 300 y ıl kadar sonra Hadramavt eğemenliğini kaybettikten sonra, bu "Seba ve Zu Reydan k ıralı" ünvanı bundan sonra uzat ılarak "Seba ve Zu Reydan ve Hadramavt ve Yemenat k ıralı" şekline sokuldu. Biraz sonra da "Seba ve Zu Reydan ve Hadramavt ve Yemenat ve bunlar ın dağ ve Tihanw'deki Araplar ı kıralı " olmak üzere up-uzun bir ünvan halini ald ı . Milâdi IV. yüzyıl ortalarında, k ısa süren, bir Habe ş istilâsından sonra bu uzun ünvanl ı kırallar 375 yılından 525 y ılına kadar elli y ıl aral ıksız olarak saltanat sürdüler. 525 yılında Habeşli Aksumlular bunlar ın yerine geçtiler. Habe şliler de sami toplulu ğuna, dahil bir millettir; fakat bugün Habeşistan denen bölgeye sami göçünün ne zaman ba şladığı doğru ve kesin olarak bilinmiyor. Herhalde M. Ö. V. yüzy ıldan daha sonra olamaz. Habe şliler'in ulusal gele•ekleri k ırallıklar ının baslangıcım, aşağı yukar ı M. O. X. yüzyıla çıkarı yor; bununla beraber hükümdarlar ı olarak gösterdikleri M e n i 1 e k (17) C. Zeydan, el-Arab Kabl
ss. 111.
(18) Hondmir, Habib üs-Siyer, Tahran, 133 Hs. I, 123 vdd. (19) İgn. Guidi, L'Arabie AntAislainique, Paris, 1921, ss. 65.
13
(Menelik) den sonra (nekadar sonra oldu ğu belli değil) Z o s k al es adındaki bir k ıralın hâkimiyet sahas ını genişletti ğini biliyoruz. Bunlar orada sonra K a u ş u (Kaouschou veya Kouchite) ırkıyla karıştılar. Habeşliler siyasi ilgilerini kesmeden devam ettirdikleri eski yurtlar ına yani Yemen'e türlü f ırsatlarla geri gelmi şlerdir ; bu defa ise Kau ş u' lar ırkıyla karışıp esaslı bir değişikliğe uğradıktan sonra geliyorlard ı (20). H ı myerliler, Mainliler ve Sebal ı lai.- gibi sırf ticaretle u ğra şan, barış içinde yaşamağı ön planda, kabul eden bir soy değildi. Bunlar savaşçı idiler, bu soydan inen hükümdarlar aras ında Arabistan'da bir çok yerler ele geçiren İra:nlılar ve Habeşliler ile sava şlar yapan kırallar vard ı . Hımyer kırallarından bazıları Tubba lakabiyle an ılırlar. Bu kelime de Habe şçe olup "kuvvetli, kudretli" manalarma gelir. Ibn-i Hi ş am "Sil-e" adlı eserinde tarih söylemeden ve daha ziyade eskiden beri devam edip gelen söylentileri do ğru kabul ederek Hımyerliler tarihi hakkında çok uzun bilgi vermekte, bilhassa Yemen'e yap ılan Habeş saldırışını ve bunların Kuzeye Kâbe üzerine, peygamber Hz. Muhammed'in dedesi Ş e y b e (Abdülmuttalib) zaman ında yapt ıkları yürüyüşe dair geni ş bilgi vermektedir. Ibn-i Hi ş a m, Hımyerliler'in son hükümdarlar ının zalimliklerini, Yemen'e yahudiliğin ve h ıristiyanlığın sokulu şunu, L a h n i a Z u Ş e n a t ı r adıyla anılan ve hükümdar sülâlesinden olm ıyan bir zorbanın hükiimdarlığı ele geçirip ahlaks ızea i şlere giri ştiğini bu L ahnia' nın kötülüklerini ortadan kald ırın kendisini yokeden kahraman Zur'a' n ın yani Zu Nüvas' ın Yahudi dinini benimseyip Yemen ülkesine yay ışını bu dini kabul etmiyenleri uhdud adı verilen içi ate şle dolu hendeklere attırdığını uzun uzadıya anlat ır ve bundan sonra Habe ş saldırışının başladığını söyler ki (21) yazar ın verdiği bu bilgi sonradan ele geçen yaz ıtlara uygun dü şmektedir. Hakikaten bu son kay ıtlara göre M. 525 y ılında Yemen'e hakim olan Habe şliler'in (22) Ma'rib seddini onarttıkları anla şılıyor. Gene bu yazı tlara göre Ma'rib seddi M. 542 - 3 y ıllarında yıkılınıstır. Yemen'e Habe ş saldırısı hexhalde daha Sebal ılar soyunun güçlerini, nüfuz kudretlerini elden ç ıkarma durumuna dü ştükleri son devirlerde ba ş(20) Ayn ı eser, ss. 69 vdd. (21) İgn. Guidi, Zu Nüvas' ın M. 500 yıllar ı nda hâkimiyeti ele geçirdi ğini yazıyor. Bundan evvelki notta ad ı geçen eseri, ss. 73. Uhdud olay ı ve Zu Nüvas hakkında bak. İbn-i Hişam, Sire, I, 30. vdd. Ayn ı olaylar hakk ında bak. Taberi, Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, Ankara, 1955, I, 1148. (22) O zamanlar başş ehirleri Aksum olduğundan Habe ş lilere Aksumlular deniyordu. Habe ş kıralı yerine Aksum k ı ralı tabiri kullanılıyordu. bak. İslam Ansiklopedisi, Arabistan maddesi.
14
lamış bulunuyordu. Zeyla' (Adulis) da ele geçen bir yaz ıtta necaşinin (23) Milâdm ikinci yüzyılı başlarında Yemen k ıyılarına saldırdığı söyleniyor. Habeşliler Milâdın üçüncü yüzyılı sonlarında yeniden Yemen'e saldırdılar. Yemen ve Tihamdnin baz ı yerlerini ele geçirerek Habe şistan'la Arap yarımadası arasındaki ticareti kolayla ştırdılar. Bundan elli yıl sonra Habeşliler Yemen'e tekrar sald ırıp bütün Yemen'i ele geçirmi şlerdir. A k s u m ln 1 a r ' ın, Milâdırt 345. yılında Yemen'e yaptıklar ı saldırış, meydana getirdikleri etki bak ımından çok önemlidir. Habeşliler bu tarihten, az önce F r u m e n c e (Fromantos) adl ı bir rahibin gayretiyle h ıristiyan dinine girmişlerdi (24). Habe şliler, Hıristiyanlığı Arap yarım adasında yayıp yerleştirmek hususunda Roma imparatoru büyük K o s t a n t i (ölümü: M. 337) 'in teşviki üzerine bu saldırışa geçmişler ve burada, hâkimiyetin tekrar yerli hükümdarlara geçti ği M. 375 yılına kadar kalmış görünüyorlar. Daha önceki durumlar ı bilmiyoruz amma hiç olmazsa bu devirdeki Hunyerliler hükümdarlar ı , Aksumlular' ın, uyrukları idiler. Habeşlik,,r'in bu seferki Yemen istilâlarm ın sebebi sadece K o s tantin' in h ıristiyanlığın etrafa yay ılmasını ve kökleşmesini kutsal bir ödev bilmesi değil aynı zamanda Yahudilerin Yemen'de yeni yay ılmağa, başlamış olan hıristiyanlığa ve hıristiyan halka karşı takındıkları kötü dunundur. Hele Roma ikiye bölündükten sonra (M. 395) Do ğu Roma (Bizans) imparatorlar ı nüfuz ve ticaretlerini geni şletmek yolunda bir araç olarak kullandıkları hıristiyanl ığı Arap yarımadasında da yaymak ve genelleştirmek için büyük emek sarfetmi şler bilhassa Necran'da çok çal ışmışlardı . Necran ve Aden taraflarına papasiar yollam ışlar ve Necran'da bir manastır yaptırmışlardı . Necran Kâbesi diye tan ınan bu ziyaretgâhta papaslar ve din adamlar ı otururdu (25). ' (23) Necaşi Habeş dilindeki Necüs (bugünNegüs de deniyor) kelimesinin arabcalaşmış şeklidir. Necüs, Habeş dilinde kıral demektir. Arab yazarlar ı Iran şahlarma kisra, Roma ve Bizans k ırallarma da kayser derlerdi, (24) Habeşistan' ın bu kadar erken h ıristiyan dinine girmesi dikkate de ğer bir olaydır; zira h ıristiyan dini yüzlerce y ıl Roma hükümdarlar ı tarafından takip edildikten sonra ancak M. 306 Roma'n ın Galya eyaletinin merkezi olan Eboracum (bugünkü York şehri) da Roma lejyonu taraf ından Avgust ilan edilip M. 337 yılı nda ölen büyük Kostantin zaman ında, M. 313 yılında meşhur Milan fermaniyle resmiyeti tan ınmıştır ki bu tarihten 20-30 y ıl sonra Habeşistan'da da resmi din olarak tanınması sebebleri hakikaten üzerinde durulma ğa değer önemli bir i ştir. İgn. Guidi, Necran ve Arabistan' ın sair yerlerindeki h ıristiyanların monofizit mezhebinde olu şlarm ı bunların, Suriyeli monofizit misyonerler vas ıtasiyle h ıristiyanlığa sokulmuş olmalarından ileri geldiğini kaydediyor. Bak. l'Arabie Ant6slamique, p. 73. (25) C. Zeydan, el-Arab Kabl el- İsld,m, ss. 120. ,
15
M. 525 yıllarında, Yunanlılar' ın D e nı y a n, o s dedikleri son H ımyerli hükümdarı Z u N ü v as' 1, Habe ş kumandanı Ebrehe yenerek tahtından indirdi. Hattâ. E b r e h e daha sonra me şhur fili ile Mekke'ye kadar yürüdü. Bu sald ırışın sebebi Yahudilikte çok ileri olan Z u N ü v a s' m Necran'a sokillan hıristiyanlığı ortadan kald ırıp Arabistan'ı kurtarmak istemesidir. Z u N ü v as bu i ş için 523 yılında Necran'a yürümü ş, Neeranl ılan, hıristiyanlık' bırakarak Yahudi dinini kabul etmeğe zorlamıştı. Necranl ılar bu teklifi kabul etmeyince Z u N ü v as ba şkanlarını öldürdü mallar ını yağma etti. İçleri ateş dolu hendekler hazırlatarak h ıristiyanl ıktan dönmek istemiyenleri bu çukurlara att ırdı, Incilleriııj yaktırdı, kiliselerini yıktırdı . İ b n_i H i Ş am' ın T bn-i I s h ak 'tan naklen bildirdi ğine göre bu insan k ırımında öldürülenlerin İ shak' ın anlattığına sayısı yirmi bini bulmuş (26). Gene I b n göre hıristiyanlardan D e v s Z u S a '1 e b an ad ında biri atım dört saha sürüp uzakla şarak ölümden kurtulmuş ve çöl yolunu tutup arkas ından gelenlerin gözlerinden kaybolmu ş ve Bizans imparatorunun saray ına gidip huzura ç ıkmış (27) Z u N ü v as' ın hıristiyanlara yaptıklarını anlatıp onun bu zulmünden kurtulmak için savaş yapmak üzere yardım istemişti. Kayser "memleketin buraya çok uzakt ır, fakat h ıristiyan olan Habeş kıralına, sana yardım etmesini yazacağım; o sizin memleketinize daha yakındır" cevabım verdi ve Habeş hükümdarına, ona yardım etmesi ve öcünü almas ı hususunda bir mektup yazdı . D e v s, Kayserin mektubunu alıp Habeşistan'a vardı, necaşinin katına çıktı. Necasi, De vs ' le birlikte yetmiş bin Habeş liden miite şekkil bir ordu yollad ı . Ordunun başına, Ha(26) İbn-i Hişam, Sire, I, 37. Taberi ise bu şekilde işkence yap ılarak öldürülen Necranhlar ın sayısını onbin olarak kaydediyor. Tarih-i Taberi, Tahran, Kitaphane-i Milli, numaram yazma, varak 210 A. (27) Bu sırada Bizans tahtında birinci Jüsten (saltanat ı : M. 518 - 527) bulunuyordu. Bu, Bizansta kar ışıklıklar hakim oldu ğu bir sırada, muhafız kıtası komutan ı iken tahta geçirilmi ş 70 yaşlarında bir adamdı. Aslen Makedonyalı olan Jüstinyen'in idare ile ilgisi olmay ıp Bizans devletini kendi nanuna erkek karde şinin o ğlu ve kendi yerine tahta geçecek olan me şhur Jüstinyen (saltanat ı : 527 565) idare ediyordu. Jüstinyen bat ı Roma'yı, bilhassa Papay ı memnun etmek için daha amcas ı zamanında üç yıl (M. 518-521) Aryus taraftar ı monofizit doğu hıristiyanlar ına karşı sert tav ır takınmıştı. Gene monofizit tarikat ında olan Habeş kilisesi ile temas ı muhafaza etmesi, tahta geçtikten biraz sonra kendini aç ıktan açığa "imparator ve papas" ilan eden- bu dindar hükümdar ın (diktatörün) hem siyasi hem de dini nüfuzu elinde bulundurmak isteyi şinden ileri geliyor; zira doğuda siyasi ve manevi' birli ği diriltmek için Mısır'da, Suriye'de, Mezopotamya'da ve Ermenistan'da çok kuvvetli olan monofizitlerle iyi geçinme ğe çok dikkat ediyordu.
16
beşlilerden E r y a t' ı komutan tayin etti. Bu orduda E b r eh e el E ş r em de bulunuyordu. Er y a t, yan ında Z u S a' 1 e b an da bulunduğu halde denizi a şarak Yemen k ıyılarına ayak bastı . Z u N ü v a s, Hımyerlileri ve kendisine uyruk olan Yemen kabilelerini alarak Z a t ül-Aber denen yerde Er yat ' ın kar şısına çıktı (28). Z u N ü v as yenildi, ordusu peri şan oldu; bu felâketi görünce at ını denize sürüp yitti gitti. Bundan sonra Z u N ü v as' tan hiç bir haber alınamadı . Eryat ise Yemen'e girip istilâ ederek h'alirn oldu (29). C. Z e y d a n Habeş sald ırışının sebebini Arap kaynaklar ının bildirdiklerinden ba şka olarak şöyle yazıyor: Bizansl ılar Hıristiyan dininin yayılması yoluyla doğuda sözlerini geçirir duruma geldiklerinden Bizans tüccarlarının doğu mallarını Basra körfezinden al ıp Kızıl Deniz yoluyla Mısır'a ve kendi ülkelerine, Avrupa'ya ta şımak için Hımyerliler ülkesinden geçmek kolayla şmıştı ; çünkü Hımyerliler eski kuvvetlerini kaybettiklerinden Bizans tüccarlar ının bu geçi şine engel olamıyorlar, onlar da Basra, Körfezi'nden aldıkları Asya içlerinden gelme doğu eşyalarını Yemen ve Kızıl Deniz yoluyla Habe şistan'a ve oradan da Mısır'a ve daha ötelere ta şıyorlardı . Bu durum, öteden beri Bizans' ın baş rakibi olan İranlılar tarafından önlenmek üzere Basra körfezine ordu gönderildi. Bizans k ıralları Habeşliler ve Hımyerliler eliyle bu üstünlüklerini elde tutmak istedilerse de İran'a dayanan ve güvenen H ımyerliler bu Bizansl ı tüccarlara sald ırmağa başladılar ve doğu ticaretine engel oldular. Teofanes'in (Bizans tarihçisi: M. 750 - 817) bildirdiğine göre Habe şliler ticaret yolunu emniyet alt ına almak için Kızıl Denizi geçip Hımyerliler'e saldırdılar, Yemen hükümdan Z u Nü v as'i öldürüp Yemen'e yayıldılar (30). Bu başarıdan sonra Aksumlulara yard ım etmeleri şartiyle Bizans imparatoru J ü s t in y en (saltanat ı : M. 527 - 565) ile anla şmayı yenilediler. iskenderiye'ye bir elçi kurulu yollay ıp vaftiz yapmakı. ve dini bilgileri öğretmek üzere bir din adam ı istediler. Kendilerine Y o ha n n a adında bir papas yollandı ki bu adam sonra Aksum şehrinde piskopos oldu. Habe şliler bu teşebbüslerinde ba şarı kazanıp ticaret yolunu açt ıktan sonra geri döndüler. Sald ırıcılar geri döner dönmez H ımyerliler bu ticaret (28) Ibmi Hişam, Sire, I, 41. (29) Ayn ı eser, I, 38-39. (30) C. Zeydan, Zu-Nüvas' ın yenilmesinden sonra Zu-Ceden el-Hemdanl lakabini taşıyan birinin Yemen'de idareyi ele al ıp etrafa da ğılan halkı toplayı p Ha.. beşlilere karşı direnmeyi denedi ğini fakat bunun da yenildi ğini söylüyor. C. Zeydan; el-Arab Kabl el-İslam, 3. baskı. Kahire, 1939. ss. 120. İbn-i Hişam, Zu-Ceden lakablı bir şahıstan söz açmakta ise de bunu komutan olarak de ğil, bir şair ola, rakgösteiyo,S I, 39.
islâmdan önce Arab Tarihi F: 2
17
yolumu gene kapadılar. Habe şliler Yemen'e ikinci defa sald ırdılar ve bu sefer Esim af y o s adl ı bir hıristiyan, Yemen genel valisi oldu. Şu son yıllarda Hı sn-ı Gurab adl ı yerde bulunan yaz ıtta okunan yaz ılar bu bilgiyi kuvvetlendirir mahiyettedir (31). Yukarıda dediğimiz gibi Z u N ü v a s at ını denize sürüp kaYbolduktan sonra E r y a t, Yemen'i istilâ etti ve yerle şti. Biraz sonra yanında bulunan komutanlardan Ebrehe ile aras ı açıldı. Eryat Yemenlilere zulmettiğinden yerli halk da Ebrehe ile birlik oldu. Ebrehe ile Eryat arasında çıkan sava şta E r y a t Ebrehe'nin, duda ğını yardığından Ebrehe'ye el-E şrem (= duda ğı yar ık) lakab ı verilmi ştir. İki komutan aras ındaki sava ş sonunda E b r e h e, Eryat' ı öldürüp Yemen'in tek valisi oldu. Bundan sonra Ebrehe Scm'a'da (32) el-Kulleys adı verilen tap ınağı yaptırdı (33). O, bunun her bak ımdan güzel olmas ına o kadar önem verdi ki İbn-i Hişam' ın nakletti ğine göre bu tap ınak o zamanlar yer yüzünde hiç bir yerde e şi görülmemiş bir kilise oldu. Şüphesiz bu ifadede büyük bir mübalâğa, var amma kilisenin yap ılmas ı hususunda ne kadar fazla ihtimam edilmiş oldu ğunu gösterir. E b r e h e bundan sonra bütün Araplar ı n, tavaf için, Mekke'deki Kâbeye değil buraya gelmelerini temine çal ıştı . Mudarlılardan K i n a n e oğlu Malik oğlu Haris oğlu Sa'lebe o ğlu Amir oğlu A d i y oğlu F u k a y m o ğulları/1d= bir adam bu te şebbüse kazarak gidip Yemen'de el-Kulleys tapına ğına girdi ve pisledi. Bunun üzerine Ebrehe sinirlendi ve gidip Mekke'deki kutsal evi y ıkmağa and içti; ordusunu al ıp Mekke'ye do ğru yola dü ştü. Yan ında Mahmud adlı meşhur fili de vardı . Evvela Yemen e şrafından Z u N e f r adl ı biri Ebrehe'nin karşısına çıkı p sava şt ı , fakat yenildi tutsak oldu. Ebrehe ikinci olarak (31) C. Zeydan, el-Arab Kab ı' el-İ slâm, es. 120-122. (32) Habe şliler Yemen'i istilâ ettikten sonra idarelerine ba ş-ş ehir olarak San'a'y ı seçtiler; burada 425-455 y ı lları aras ında hüküm sürmü ş olan Himyerliler hükümdarlar ından " Ş urahbil Ya'fur b. Es'ad" taraf ından veya bu hükümdar ın halefi olup 455-470 de saltanat süren " Ş urahbil Yenuf" taraf ından yapt ırıldığı söylenen "Gu ınclari Saray ı "nda oturdular. Arab yazarlar ı bu sarayı n yedi kat ve son ,derecede muhte ş em olduğunu ve üçüncü halife Osman b. Affan zaman ına kadar sa ğlam kald ığı n ı ve bu halife taraf ından yıktı rı ldığın ı kaydederler. Himyerliler tahtı bu defa, İran'a bağlı bir vali sı fatile altıncı yüzyılın sonlar ında Seyf b. Zi-Yezen'e geçti ğinde Seyf'de gene bu Gumdan saray ında oturrnu ş tu. M. Es'ad, Tarih_i İslâm, I, Medhal, Der-i Saadet, 1327-29, ss. 157 vdd. (33) Taberi, Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, I, ss. 1160. C. Zeydan' ın işaret ettiği gibi bu "el-Kulleys" kelimesi galiba kilise kelimesinin arabçala ş tı rılmış bı r ş ekli olacak. C. Zeydan, el-Arab, ss. 122.
18
karşısına ç ıkan Has'am kabilesini de yenip Taif ş ehri dolayları nda bulunan • Sakifliler'e ula ştı . Sakifliler kendi tap ınakları el-Lât' ı yıkmaması için ona yalvardılar o da ba ğışladı ; Ebrehe'nin ordusunu Kâbe'nin bulundu ğu yere götürmek üzere kendisine Ebu R i g a l, ad ında birini k ılavuz verdiler. Ordu el-Mugaminis adl ı yere vard ığında Ebu Rig al öldü. O gündenberi hala Araplar bu Ebu R i g al ' in mezar ını taşlarlar. Ebrehe yolda, oralarda buldu ğu Hz. Muhammed'in de desi Ş ey be (Abdülmuttalib) nin iki yüz devesini birlikte al ıp göi-,ürdü; sonra Ş eybe'nin, develerini geri vermesi hususunda yapt ığı rica üzerine verdi ve Habe ş ordusu Kâbe'ye sald ırdıysa da Kur'an- ı Kerimde CVIII. sürede (Fil süresi) temas edildi ği gibi hiç bir şey yapamadan, bozguna uğramış bir durumda Yemen'e döndü gitti (34). Bu olay M. 570 y ı lı sonlarında oldu ki bunun üzerinden k ısa bir müddet geçtikten sonra Hz. Mu h a m m e d doğmuştur. Ebrehe'nin ölümünde yerine, o ğlu Y e k s u in, daha sonra öteki o ğlu M e s u k (35) geçti ki Yemen'de son Habeş valisi budur. Habe şliler Yemen ahalisine çok eziyet ederlerdi; hele Yeksum zamanında durum çok daha fena idi; Yemenli erkekler öldürüldü, kar ılarını Habeşli askerler ald ı , çocukları perişan oldu. Sonunda Yemenliler, H ımyerliler hükümdar soyundan S ey f b.Zi Y e z en (36) ile birle şip Habeşlileri yurtlarından çı karıp atmağa karar verdiler ve Seyf bu i ş için Istanbul'a (Constantinople) Bizans imparatoruna yard ım isteme ğe gitti, Hebeşlilerin zulmünden b ı k ı p usandı klar ı m anlatt ı . Imparator onun bu arzusunu "Habe şliler Yahudi midirler ki üzerlerine sald ırayım" diyerek reddetti. S ey f bundan sonra Iran'da hüküm sürmekte bulunan Sasaniler hükümdarı o ş v an- ı A. d i 1 lâkabiyle. anılan birinci H u s rey 'e (saltanat ı : M. 531 - 579) basvurdu. Kisra, Yemen'in uzakl ığından ve ele geçirilse dahi gelirinin azl ığı sebebiyle bir fayda sa ğlamıyaca ğmdan bahisle bu yard ıma pek yana şmak istemediyse de sonunda S e y f ' in (34) Hişam, Sire, I, 43. (35) Taberi, Mesruk'un, Ebrehe müstakil Yemen valisi olduktan sonra Ebu Murre Zu-Yezen'in kar ısı olup zorla kendisiyle evlendi ği Reyhane adlı Yemenli kadından doğma olduğunu kaydediyor Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, I. ss. 1160. Fakat Taberi'nin bu mütalüSs ı yanl ış olmak gerekir; zira Ebrehe, Habe ş kumandanı Eryat' ın idaresinde M. 525 yıllar ı nda Yemen'e sald ıran ordu içinde olup bu ordu Zu-Niivas'la, savast ı ; Ebu Murre Zu-Yezen ise İranl ıların M. 576 yıllarında Habeş lilerle yaptıkları sava ş ta bulunmu ş tur. Bak. İbn-i Hiş am, Sire, I, 38, vdd. (36) Taban i bu ş ahsın ad ını Sefyan veya Seyf b. Mâdikerib ş eklinde kaydediyor. Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, I, 1199.
19
devamlı ı srawları neticesinde raz ı oldu (takriben M • 576 y ılında). Yedi sekiz bin kişilik bir kuvveti V a h r iz ad ındaki bir komutanın idaresine vererek Seyf'le Yemen'e yollad ı (37). S e y f Iran askerleriyle Yemen'in içerileri•e doğru ilerledikçe Yemenliler bölük bölük etraf ına toplandılar. Karşılarına çıkan büyük bir Habe ş ordusunu yendiler ve bu sava şlarda Habeş valisi Mesruk öldü. Böylece Yemen, Habe ş istilâs ından kurtulmuşsa da bu defa Iran nüfuzu alt ına geçmiş oldu. Iran kisrası , her yıl belirli bir miktarda vergi vermek şartiyle Yemen valili ğini Seyfe verdi. Bir müddet sonra S e y f Habeşlilerden bazılariyle dost oldu ve bunlar taraf ından öldürüldü. Seyfin öldürülmesinden sonra Sasa/111er V a h r iz ad ındaki eski komutanın idaresinde tekrar bir miktar asker gönderdiler. Vahriz ba şarı ile duruma hâkim olarak Iran valisi s ıfatiyle b ırakılmış böylece Yemen'deki Iranlı valiler dizisinin, ilki olmuştur. Bazı kaynakların bildirdiğine göre Yemen'deki bu Iran valileri yaln ız Yemen ülkeleriyle yetinmiyerek zamanla Hadramavt, Umman ve Bahreyn taraflarını da ele geçirdiler. Bu şekilde Yemenlilerin Iran'dan yard ım istemeleri kendileri yarar ına ellerine fazla bir şey geçirmedi; önce Habe şlilerin uyruğu iken şimdi de Iran' ın uyruğu oldular. Aradaki fark sadece iranl ıların din ve ibadet hususunda Yemenlilere karışmamalar ı ve zor kullanmamalar ında idi. İran' ın Yemen'deki eğemenliğ i islâmiyetin ortaya ç ıkmasına kadar sürmüş, Milâcli 629 (7. Hicret yılı ) yılında İran merzbanı yani valisi bulunan Baz an islâmiyeti kabul etmekle Yemen islâm uyru ğuna geçmiş ve böylece Bazan Yemen'deki İran valilerinin sonuncusu olmu ştur (38).
YEMEN'DEKİ Kİ7ÇVK BEYLİKLER
Yukarıda kaydettiğimiz Yemen'in büyük devletlerinden ba şka gene onlarla çağdaş bir takım küçük beylikler de vard ı . Bunlar küçük bir kasabaya veya bir kaç kasabaya, yahut da daha geni şçe bir bölgeye sahip olu şlarına göre Z u (cem'i ezva') veya Kayl (cem'i ekyal) ünvanlar ı(37) Bazı eserler Kisra'n ın, İran askerlerini böyle sonucu belli olmayan bir i ş uğruna kolay kolay feda etmek istemedi ğini, bunun için İran hapishanelerindeki mahkümlardan mürekkep 7-8 bin ki şiyi 8 gemiye bindirip yollad ığını , yolda bu kayıklardan ikisinin batıp altısının Yemen'e vardığını yaz ıyorlar. Mesela bak. Taheri Tarihinin çok eski farsca bir nüshas ı, Tahran, Kitabhane-i Meclis-i Ştıray-ı Milli, No. 231, varak 250 A. vdd. (38) Müneccim başı tarihi, I, 197. Baz ı tarihciler de Iranl ı askerlerle yerli Yemenli halkın nesil kar ışımından meydana gelmi ş ve "ebna" adiyle an ılan bu bölge halk ının islam oluşlarını onuncu hicret y ılında (M. 632) gösteriyor. Ali Ekber Feyyaz, Tarih-i Islam, Tahran, 1327 ş. ss. 105.
20
nı taşıyorlardı . Bunlar hakk ındaki bilgilerimiz, Main, 'Seba ve Htmyer gibi bu bölgenin büyük devletleri hakk ında bile son ı arkeolojik buluntulara kadar pek fazla olmad ığına göre hiç denecek kadar az idi. Be şinci yüzy ıl yazarlarından Nev ş an b. Said el -H ı m yeri' nin "Kasidei Hımyeriye" diye ünlenmi ş olan eseri olmasayd ı , Yemen'deki bu beyliklere dair bilgimiz çok 'az olacakt ı . Bu kaside yard ımiyle bunlardan büyük bir kısmının — takriben elli kadar ının, — adlarını öğrenmiş oluyoruz. Bunlardan bazıları kuvvetlenerek, kom şularından bir k ısmını kendi ülkelerine katmıştır. Zu'ların en ünlüleri: Z u M er as ı d, Z u Gumd a ıı , Z u Y e z e n, Z u T ub b a, Zu Ce d en' dirler. Zu ünvan ını taşıyanlardan daha geni ş bir bölgeye hâkim olanlar demek olan "Kayl" lerin ünlüleri bilhassa Hadramettıt'ta bulunuyordu ki bu bölge meliklerinden Beni Ecmad, Beni Şebip, Beni Huzeyl'ler bunlardand ırlar. Anlaşıldığına göre Yemen'deki Arap şeyhler gibi Zu'lar ve Kayl'ier de iç işlerinde egemen olmakla beraber Yemen'deki hükümdarlann baz ı hususlardaki reisliklerini tamyorlard ı . Bu beyliklerde.n bazıları , varl ıklarını islâm devrinde bile birkaç yüzy ıl elden çıkarmamışlardır (39).
Yemen dolaylarında bunlardan ba şka C e b an il e r (veya Ceballer), Katabanl ı lar, Karililer, Hadramavtl ı lar adlarındaki küçük beyliklerin mevcudiyetini eski Yunan yazarlar ı bildiriyor. Bunlardan, ele geçen yaz ıtlarda 'Cebaniler ile Mainliler'in, birlikte an ılması , bunlar ın Mainlilerle ticaret ortakl ıkları olduğunu gösterir. Katabanl ılar ise Sebal ılardan bir kol idiler. S p r e n g e r, bunlar ın, Araplar ın K u d a e o ğulları dedikleri topluluk oldu ğunu iddia ediyorsa da bu konuya dair derin incelemelerde bulunan M u l 1 er ve E d w a r d G1 as e r bu fikirde de ğildirler. Müller, bunlar ın Sebalılardan ayrı bir kol olduklarını söylüyor. Bunlar yani Katabanl ılar M. Ö. ikinci yüzy ıla doğru Ukayl'de oturuyorlard ı ve M. 30. yıla kadar ba ğımsı z yaşadıkları anlaşılıyor (40). Karililer ve Hadramavtl ılar'a gelince: eski Yunan yazarlar ından St r ab o n bunlar hakkında önemli bilgi veriyor, zengin olduklar ını , güzel evlerde oturduklarını , ticaretle u ğraşıp Hindistan'dan getirdikleri ticaret mallar ı nı , Yemen'den veya keleklerle Fwat, Dicle nehirleri üzerinden Mezopotamya'ya ve Suriye'ye ula ştırdıklarını kaydediyor. Bunlar vas ıtasiyle do ğu malları tâ Azerbaycan'a kadar ula şıyordu. Bazı Arap tarihçilerine göre Ka(39) M. Şemseddin (Günaltay), İslâm Tarihi, İstanbul, 1338-1341, ss. 234 vdd. (40) Ayn ı eser', ayni yerler ve Cl. Zeydan, el-Arab Kabl el- İslâm, ss. 120 vdd.
21
rililer, Basra körfezi bat ısındaki Bahreyn dolaylarında oturuyorlard ı ; baş-şehirleri olan Kerra da burada idi. Fakat bunlar ın, Bahreyn ile Mekke arasında bulunan Yemame bölgesinde oturmu ş olmaları daha doğru olmalı ; çünkü Kariyun, karye halk ı demektir; karye ise Yemame'nin eski ad ı dır. Y emame bölgesinin, çok eski zamanlarda bar ınılan ve bayındır bir yer olması bu ihtimali kuvvetlendirir. Eskiden bu bölgede oturanlar T asm' lardı . Buna bakarak da eski Yunan yazarlar ının Kariyun dedikleri topluluğun bunlar olmas ı da akla gelebilir. Ali Mazhar i, Basra körfezinin, Hareg (Charax) gibi baz ı adalar ı ihtiva eden Dicle nehrinin a ğzında kâin Harasen havalisinde eskiden, denizci ve tüccar cumhuriyeti manzarası gösteren bir halk ın yaşadığın ı ve hatta, bunlara, orta - zamanlar ın başında sarazenler dendi ğini kaydediyor ki bu kay ıt, Karililer'in eski zamanlarda oralara gidip kendi adlar ını o bölgeye vermiş olmaları ihtimalini hatıra getiriyor (41). Karililerden sonra Güney Arabistan'daki önemli beyliklerden biri de Hadramavtlılar'dı r. Hadramavt bölgesi, Hindistan ticaret yolu üstünde önemli bir depo olan Kane (Hı sn-ı Gurab) liman ı ve Ş,cubva (Sabata) şehri ile birlikte Mainlilere tâbi ve bu Mainlilerden bir kol eliyle idare ediliyordu. Sadug-il ile bunun torunu Ma'di Kerib, bunlardand ır. Ma'di K eri b, Milâttan önce 525 y ıllarına doğru Sebal ılar kıralı bulunan E b Yede' Y e s i'in ça ğdaş' ve yeğeni idi. Bu tarihten sonra Hadramavtl ılara ait fazla bir bilgiye sahip de ğiliz (42). Herhalde bir müddet daha varl ıklarını muhafaza edebildiler. M. S. 300 y ılında ise egemenliklerini kaybettiler.
ESKİ YEMEN MEDENİYETİ Yazımızın basında işaret etti ğimiz gibi kuzeyde, Sümerliler ve onlar ın memleketine, medeniyetine vâris olan milletlerle birlikte uzun müddet yaşadıktan sonra güneye, Yemen denilen bölgeye yerle şmi ş, soy bak ımından Kahtanner diye an ılan eski sami ulusların kurdukları medeniyet, gerek mahiyeti ve tesir sahas ı itibariyle, gerekse mükemmelli ği itibariyle bizi hayrette b ırakacak bir önemi haiz bulunmaktad ır. (41) Aly Mazahörl: La Tie Quotidienne des Musulmans au Moyen. Age, Paris, 1951, P. 7. Ali Mazhari'nin "Sarezenler" hakk ındaki bu ifadesine ra ğmen batılı bilginlerin ço ğu ve ezcümle bunlar ın en me şhurlarından olan Henri Pirenne, bilhassa M. X. yüzyılda Kuzey Afrika'dan hareketle Avrupa'n ın Akdeniz k ıyılarına sald ıran müslüman devletlerine Sarezen ad ı nı veriyorlard ı . Batı da Sarezenlerle hıristiyanlar aras ındaki mücadeleler ve sarezenlerin bu bölgedeki faaliyetleri hakkında bak. La Civilisation Occidentale au Moyen Age, Paris, 1941, P. 9 vdd. (42) C. Zeydan, el-Arab Kabl ss. 123 vdd. M. Ş emseddin (Günaltay), ısla'm Tarihi, ss. 234 vdd.
22
Milattan 10 - 15 yüzy ıl öncelere ç ıkan ve Mainlilerle başlayıp, tarihin her millete mukadder olan serencaml ı seyrini takiple Sebalılara, bunlardan da Himyerlilere geçen ve bu sonuncular zaman ında, Habeş saldırması ve buna eklenen tabii ve iktisadi bazı âmillerle yıkılan, bu medeniyetin bize kadar intikal edebilen, binlerce y ıl kum ve toprak yığınları altında kalmış, unutulmuş ölü ve silik kalıntıları, XIX. yüzyıl sonlarında, oralarda arkeolojik araştırmalar ve kazılar yapan bilginlerin çal ışmalarile ortaya ç ıkar ılmıştır. Bunlar, yani Yemen'de kurulm ş olan bu devletler, bilhassa ticari alandaki büyük gayretleri ve ticaret sahalar ının genişliği, bu vasıta ile bir çok milletlerle temasa gelmeleri, vücuda getirdikleri medeniyeti, dini "ayin ve ibadetleri, temas ettikleri bu milletler aras ına yaymakta büyük âmil olmuşlardır. Bu Yemen devletlerinin eski do ğudaki büyük önemleri, daha ziyade medeniyet ve din tarihi ile kendini gösterir. Bu kendi halinde ya şayan ve aralar ına girilmesi, s ırlarma erilmesi zor olan millet, yak ın ve uzak komşuları , bilhassa ibraniler ve Yunanl ılar üzerinde — ba şka hususlarda da olmakla beraber — din ve ticaret alan ında büyük tesirler icra etmi şlerdir ki bu iki tesir, aya tapma ve günlük ticareti şeklinde özetlendirilebilir. Ş imdi bu güney devletlerinin meden.iyetleri hakk ında, son zamanlarda ele geçen arkeolojik buluntulara, S tr ab o n, Pliniu s, Her o dot ve el-İklil adlı önemli eserin sahibi olup Yemen'deki San'a şehrinde doğmuş Hem da n, nin eserlerine, Tevrata ve daha sonraki kaynaklara dayanılarak elde edilen neticeleri gözden geçirelim:
HÜKÜMET VE İ ÇTİMAİ DURUM
Yemen'deki büyük devletlerle küçük beylikler aras ında, ticaret ve i ş dolayısiyla kurulmu ş olan bağlar, diğer münasebetlerle kurulan ba ğlardan çok daha kuvvetli idi. Yani bu devletler sald ırgan devletler olmaktan ziyade tüccar devletlerdi. Esasen ticaret hayat ı barış içinde yaşamağı icabettirir. Bu devletlerde saltanat normal hallerde irsi idi; babadan o ğula veya karde şten kardeşe intikal ediyordu. Bazan baba ile o ğulun ortakla şa saltanat siirdükleri de oluyordu. Kad ınlar da erkekler gibi, saltanat hususunda veraset hakk ına maliktiler; yani eski M ısır Fir'avun, s,ülâleleri devrinde olduğu gibi, kıraliçe ve melike olabiliyorlard ı• Yalnız, kadınların saltanat hususundaki bu haklar ı mutlak değildi. Bir kadın melike olduğu zaman, yapaca ğı önemli işlerde ve te şebbüslerde etraf ında, erkeklerden mürekkep bir dan ışma kurulu bulunur, sıkışık ve çok önemli hallerde o kimselerin fikirleri sorulurdu. 23
Hadramavtl ılarda sanat ve veraset usulü hakk ında Strabon'un verdiği bilgiye göre orada tahta, hükümdarlar ın çocuğu veya akrabalar ından biri değil, hükümdarın saltanat sürdü ğü zamanda do ğan ileri gelenlerin çocukları arasından en büyü ğü geçerdi. Yeni hükümdara biat edildiği zaman, gebe bulunan memleket büyüklerinin kar ılarmın adları da kendisine bildirilir, yeni hükümdar, bunlardan hangi kad ının daha evvel ddğurduğunu, doğacak çocuğun erkek veya k ız olduğunu öğrenmek üzere özel bir memur tayin ederdi. Böylece bu kad ınlardan birinin doğurduğu ilk erkek çocuk hükümdar taraf ından saray,a al ınıp veliand gibi terbiye edilir, hükümet idaresine al ıştırılırdı . Katabanl ılar ve bunlar gibi küçük beyliklerde önemli i şlerde devlet başkanı, yaşlılardan müte şekkil bir kurulun fikrini alırd ı. Sebalılarda da, Asurlularda oldu ğu gibi seneleri, bir devrimle tahta geçen Idikümdarlann ad ına nisbetle saymak âdeti mevcuttu. Güney Arabistan'da halk dört s ınıftan, müteşekkildi: 1) Askerler, 2) Çiftçiler, 3)San'atkürlar, 4) Taccarlar. Yemenlilerde kanun mahiyetini ta şıyan hükümdarın emirleri, eksenya bronzdan veya taştan levhalakra yaz ılıp, halkın gelip geçti ği umumi yollara konurdu ki bu levhalar ı n üst ve alt k ısımlarına kanadl ı , kanads ız sfenks şekilleri, hurma a ğacı veya ba şka cinsten a ğaç şekilleri yapılırdı. Yemenliler kendilerine mahsus paralar da bast ırmışlardı ki bunlardan bir çok nümune ele geçmi ştir. Bu paralar ın üstünde hükümdarların adlar ı ve resimleri, bas ıldıkları yerin, adı yazılmış, baykuş, doğan, öküz başı veya hilül suretiyle slislenmi ş bulunuyordu. Onlar, kulland ıkları bu paralar ı ilk defa Roma paralar ı örneğine göre bastılar (Roma ile ça ğdaş oldukları son deviirlerde) ; bununla beraber daha sonraki devirlerde Yemen'de para basımı işi çok geriliyerek sadece Roma paralar ının kötü bir taklidi haline geldi. Yemen hükümdarlar ı üzerlerine altun i şlemeli sneşlühlar giyiyorlar, kollarına kıymetli bilezikler tak ıyorlar, dört filin çekti ği saltanat arabas ı na biniyorlardı . Bu bölgede büyük devletlerin ba şında bir hükümdar bulunup memleket, orta-zamanlar Avrupas ındaki feodal sisteme benzer bir şekilde, bunun emrinde olan, büyük arazi sahiplerinden te şekkül ediyordu. Devletin hâkimiyet çevresi olan bölge şu şekilde taksim edilmişti: "Mihlaf" lar, "Mahfed" ler, saraylar veya kaleler. Yani, mihlaflar mahfedlere, mahfedler de saraylara (kasrlar) veya kalelere bölünmü ştü Bunlardan mihlaf sahiplerine "kayr (cem'i "ekyal"), mahfed sahiplerine "zu" (cem'i "ezva") deniyordu. Mahfedler ekseriya ünlü saraylardan birine nisbetle an ılıyordu. 24
Coğrafyac ı Straben (Amasyal ı , doğ umu M.Ö. 58 - ölümü M.S. 25)'un anlattığına göre Hımyerlilerde aile reisli ği, ailenin en ya şlı sına aitti. Ailenin malları ve eşyası aile halk ı aras ında mü şterekti. Kız karde şle ve anne ile evlenmek, bir kad ının bir kaç koca ile evlenmesi âdetti. Evlenme ancak akraba aras ında olabilirdi. Akrabadan olmayan birisiyle evlenen bir kimse ölümle cezalandırı lırdı . Bu adetlerin baz ıları eski Mısırlılar aras ında da yaygındı ; nitekim Mısırlılarda karde ş kız karde şiyle evlenir, o ğul, babasın ın ölümünde onun kanla= da miras yoluyla al ırdı . Şüphesiz Strabon'un Hımyerlilerin âdetleri hakk ında verdiği bu bilgilerin ne dereceye kadar doğru olduğunu bilemeyiz. TİCARET
Eski zaman ticareti, daha ziyade deniz ticaretine dayan ıyordu. Bu ticaret Hind denizinden ba şlayıp Kazil Deniz yoluyla doğu Akdeniz'den batıya kadar uzan ıyordu. Kızıl Deniz yoluyla gelen do ğu mallarını müstehlike yani batıya götüren, büyük tüccarlar o zamanlarda bilhassa F eni k e 1 i 1 e r, Î s Tani i l er M ı s ı rl ı l a r te şkil ediyorlardı ; bu devletler ise Kız1,1 Deniz'e y ı kın olduklar ından bu ticaretin a ğırlık merkezini bu deniz te şkil ediyordu. Bu Kızıl Deniz ticaretinin kontrolünü ele geçirme arzusu Misir ile Israilliler aras ında uzun ve şiddetli mücadeleye sebep olmu ştur. İsrail hükümdar ı Süleyman (saltanat ı : M. Ö. 973 - 933) öldüğü zaman İ srail'de büyük ölçüde iç ayaklanmalar ba şlamıştı . Gene bu sıralarda M. Ö. S.50 yılında Mısır'da da bir sülâle de ğişikliği oldu: Nil nehri deltasına yerle şmiş bulunan Libyalı tüccarlar ın başkanı ş o ş enk kendini Fir'avun ilan ettirip taç giyerek Nil nehri kollar ından birinin üzerinde bulunan Bubasti'yi ba ş -şehir yapt ı ki böylece yeni bir fir'avun sülalesi XXII. sülâle kurulmu ş oldu. Bu yeni Fir'avun de kendinden evvelkiler gibi K ızıl Deniz ticaret yolunu elinde tutmay ı amaç edindi. Bu maksatla, Süleyman' ın ölümü üzerine kaynaşmakta olan rakip devlet İsrail'e saldırdı ; Kudüs şehrini ele geçirip bütün o bölgeyi hâkimiyeti alt ına aldı . Bu olaydan sonra İsrail'e kom şu olup 200 yıldanberi Mısır himayesinden kurtulmu ş olan Fenikeliler de M ısır'la uzla şma yolunu tercih edip, bir miktar haraç vererek K ızıl Deniz ticaret yolundan faydalanma imkanını muhafaza ettiler. Bununla beraber Mı sır filosu eskisi kadar kuvvetli de ğildi; hala Nil deltasının deniz ticaretinin, büyük bir k ısmını Sur ve Sayda tüccarlar ı yani Fenikeliler ellerinde bulunduruyorlard ı . 25
Akdeniz ticareti, Anadolu'daki k ıyı halkından olan Kilikyal ı ve Karyalı deniz korsanlar' yüzünden Fenikeliler için emniyetli de ğildi; amma o sıralarda Italya'ya ve ona yak ın adalara yerle şmiş olan Etrüsklerle Sicilyalılar, bu korsanlara kar şı bir parça muvazeneyi temin ettiler. Surlular ve Saydal ılar hemen Kıbrı s ve Girid adalar ında ve Kilikya'da üstünlü ğü elde ettiler, Malta adas ını işgal ettiler; Sicilya adas ında ve An,adolu'daki Milet'te büyük ticarethaneler tesis ettiler ve ondan sonra bat ı Akdeniz'de maceralara at ıldılar. M. Ö. 1000 y ılında Cebelüttartk'a vardılar, Cebelüttarık boğazını geçip Ispanya'n ın Atlas Okyanosu kıyılarındaki Kadiks şehrinde bir te şkilat vücuda getirip İspanya içerilerinde Vadiyülkebir'de bulunan Tartessos'lularla münasebete girdiler; bura halk ının işlediği gümüş, bakır ve kur şun madenlerini sat ın alıyor, Fransa ile, kendilerine kalay madeni temin eden İngiltere ile, anber temin eden İskandinav memleketleriyle ticari münasebetlere girisiyorlard ı . Fenikeliler Fas kıyılarında Liksor'da büyük ma ğazalar aç ıp yerli halkla temasa geçtiler böylece hiç olmazsa bir yüz y ıl batı da muazzam, hudutsuz imkanlara malik olan yeni bir dünya aç ıldı . Fenike şehirleri bütün Akdeniz memleketlerinde gümü ş ,bak ır ve kalay madenleri bak ımından büyük birer pazar haline geldi. Buralarda, k ıyı bölgelerden kald ırılan esirler al ınıp sat ılıyor, Mısır' ın işlenmiş mallar ı , Hindistan'ın baharat ı yeni memleketlere sevkediliyordu. Bu yeni memleketlerin ticaret faaliyetlerine sahne olu şundan sonra gümüş madeni o kadar çabuk bolla ştı ki, İspanya'daki Vadiyülkebir'deki Tartessoslularla temasa geçmeden evvel M ısır'da, altının gümüşe nazaran k ıymet bakımı ndan, de ğeri 1/2 iken birdenbire 1/13 e yükseldi. T e v r a t. do ğu Akdeniz sitelerinden bahsederken, tüccarlar ı kirallarından daha zengin siteler diyor. Buralarda k ıral, eğer din adamlar ı arasından seçilmemişse, deniz ticaretiyle u ğra şanların, teşkil ettiği oligarşi tarafından seçilirdi. Sur cumhuriyeti, hakiki bir deniz imparatorlu ğu seklini almıştı . M. Ö. 814 yılında Kartaca kolonisini (Kuzey Afrika'da) te şkil edip yüz yıl içinde batı Akdeniz ticaretini eline ald ı . Fenikeliler'in M. Ö. XI. yüz-y ılda batı ticaret yolunu açmalar ı , eski zamanlar tarihi için, t ıpkı M. XV. yüz-y ılda Amerika k ıtasının keşfi gibi, yeni bir çağın başlangıcı oldu. Fenike, İsrail ve Ilfisir ticareti, K ızıl Deniz'den ba şlayıp Akdeniz'e yayılıyordu. Hindistan'dan K ızıl Deniz'e kadar uzanan ticari faaliyeti ise ekseriya güney Arabistan devletleri idare ediyorlard ı . Yemenlilerin. bu güney bölgesindeki ticari faaliyetleri de çok önemli idi. Esasen Yemen mede26
niyeti, bu bölge eski dünya milletlerinin ortas ında bulunduğu için• ticaret üzerine kurulmu ş bulunuyordu. Çin'de, Hindistan'da ve do ğu Hind adalarında, Mezopotamya ve Akdeniz memleketleri halk ının muhtaç olduğu ürünler çoktu. Yemenliler, do ğudan aldıkları bu ticaret mallann ı , Umman Denizi, Basra Körfezi, Fırat, Dicle nehirleri ve K ızıl Deniz yoluyla Asurlulara, Fenikelilere, M ı sırlılara ve sair milletlere götürüyorlard ı . Yemen k ıyılarındaki Aden, Kane, Zofar ve Maskat limanları Hind - Kızıl Deniz ticaret yolunun başlıca merkezleri idi. Yemen kıyılarına deniz yoluyla gelen mallar buradan San'a'ya veya Ma'rib'e götürülür, oradan da büyük deve kervanlariyle kuzeye, Suriye, Irak, Mısır ve Akdeniz memleketlerine ula ştırılırdı . Yemen'deki devletler bu mallardan gümrük vergisi al ıyorlardı . Doğu malların ı Mezopotamya, Suriye ve Mısır'a ta şıyan tüccarlar oralardan dönerken, kuzey memleketlerinin ürünlerini Yemen'e getirdikleri gibi bu arada Gazze, Yesrib (Medine) veya ba şka memleketlerden, mâbedlerde hizmet etmek üzere eariyeler de getiriyorlard ı . Tüccar kafilelerinin kuzeye ta şı dı kları malların çoğu altın, kalay, fil dişi, baharat, deveku şu tüyü, pamuk ve kıymetli ta şlardı . Ticaret kafileleKain kuzeye götürdükleri bu mallar aras ında Yemen'in kendi ürünleri de vardı . Bunlar: günlük ve tütsü bitkileri, kokular ve tutkal çe şitleri idi ki bunların hepsi de, daha ziyade tap ınakl:arda •kullanılırdı. Tüccar kafilelerinin kuzeyden getirdikleri mallar ı n en önemlileri: bu ğday, yağlar, şaraplar, kuma şlar, boyalar, kap-kacak ve gümü ş levhalard ı . Bununla beraber baharat ve tütsü bitkileri (buhur), herkesin al ıp satamıyacağı kutlu mallar sayılırdı . P/iniws'un bildirdi ğine göre bu mallar ın alım satımı ileri gelen 3000 Yemenlinin elinde idi ki bu tüccar aileler al ıp sattıkları malların zekktım Şebva tap ınağına verirlerdi. M a i n k ı rallar ı , günlük ticareti için Midian (Medyen) diya,rı nda bir müstemlekeye sahip bulunuyorlard ı . Mainlilerin çökü şünden sonra bu koloninin, Sebal ıların eline geçmi ş olması tahmin edilebilir (43). Yemen'den kuzeye ç ıkan ticaret yolu muayyen olup muhaf ızlar himayesinde ilerlerdi. Hadramavt veya Umman'dan kalkan ticaret kervanlan Kaydar Araplar ının muhafazalar ı altında Dehna çölünü a şıp Nec 4 d'e, oradan Hicaz'a girerler; Hicaz'dan itibaren kervan ın muhafızlığı Medyenlilere yahut da Edomlulara veya Nabatl ılara geçerdi. Belki kervan muhaf ı zlığma katılan bu halktan baz ılarının da bu ticarette ortakl ıkları vardı . (43) Tevrattaki, Eremya, VI, 20; Hezekiel, XXVII, 22; ayn ı kısım, XXXVIII, 13; Yeşua, LX, 6 daki kay ıtlar bu mül'alı azayı kuvvetlendirir görünmektedir.
27
Mekke'ye veya Yenbu'a yahut da Yesrib'e (Medine) uğrayan kervan Medain-i Salih'ten Petra'ya giderdi. Petra'dan kuzeye ayr ılan kol Fenike ve Filistin sehirlerine ve Tedmür'e (Palmir) var ır, batıya ayrılan kol da Mısır'a girerdi. Mezopotamya ticareti Arap yar ımadası= doğusundan giden yol ile veya deniz yoluyla olmak üzere Basra Körfezinden yap ılırdı . Aden veya Mozafda depo edilen doğu ürünleri adı geçen yol ile karadan yapıldığı gibi, deniz yoluyla yani Kızıl Deniz'den geçerek Akabe körfezine gider, buradan da Suriye, Filistin veya M ısır'a götürülürdü. Bu sebeple Mısırlılar XX. fir'avun sülâlesi hükümdarlar ından üçüncü R a m s e s (saltanatı : M. Ö. 1198 - 1166) devrinden itibaren deniz yoluna önem vermeye başlamışlardır. Esasen XIX. fir'avun sülâlesi hükümdarlar ından birinci Seti (saltanatı : M. Ö. 1318 - 1298) (44) bu maksatla. K ızıl Denizle Nil nehrini birle ştiren bir kanal açt ırmıştı ki sonraları bu kanal kapanmış tâ islâmlar devrinde Hz. Ömer' in hilâfeti s ırasında A m r b . A s ' ın Mısır' ı zapt ında yeri izi bile kaybolmuş olan bu kanal yeniden act ırılmıştı ; Bizansl ıların bu yolla Mekke şehrini tehdit edebilece ği düşüncesiyle maalesef kanal ın bu defaki önı - rü de çok kısa sürmüştür.
SAN AT
Hindistan'dan içeri sokulan dokumac ılığa ait ham maddeler Yemen'de i şleniyordu. Yemen'de yap ılan kumaşlar, bilhassa "burd-u yernani" denilen cinsi son derece me şhurdu ki bu şöhretini M. VIII. IX. yüzy ıla kadar muhafaza etmi ştir. Yemen'in bundan da me şhur olan sanayi maddesi kil ınçtı . Bir kılinc ın en iyi cinsten oldu ğu ifade edilmek istenirse onun Yemen kilıncı olduğunu söylemek kâfi idi. Dokumacilık ve kılınç sanayiinden ba şka debbağlık yani deri i şçiliği de Yemen'in en belli ba şlı mallarındandı.
*
ÇİFTÇİLİK
Ele geçen ve çiftçi tasvirlerini ihtiva eden heykellerden de anla şıldığı üzere çiftçilik de Yemen'de' ticaret kadar önem verilen bir şeydi. Yemenliler yalnız düz arazide çiftçilik yapm ıyorlar, ekime, meyve ve bahçecili ğe elverişli yerlerde, meyilli yerlerde yani da ğ yamaçlarında da çiftçilik yapıyorlar merdiven biçiminde dar ve uzun anfiteatr bahçeler meydana geti(44) Buradaki tarihler, J. Pirenne, Les Grands Courants de l'Histoire Universelle, 4. ed, Paris, 1947'den al ınmıştır. Ord. Prof. Yusuf Ziya Özer, Seti'nin saltanat süresini M. Ö. 1308-1296 gösteriyor, bak. M ısır Tarihi, 1939, ss. 229, Ayn ı yazar, 3. Ramses'in saltanat ım da M. Ö. 1200-1168 gösteriyor, ayn ı eser ss, 253.
28
rip suları buralara ç ıkarmak için su kanallar ı ve sedler in ş a ediyorlar ve bu işe son derece önem veriyorlard ı . Bu maksatla yüzlerce sed meydana getirdiler ki bunlardan, baz ılarının örenleri hâlâ durmakta Yemenlilerin bu alandaki gayretlerine şahitlik etmektedirler. Yemen'in bilhassa nadir bulunan bitkileri, meyve a ğaçları ve bağları meşhurdu. Ebu Muhamm e d Hasan b. Ahmed Hemdani (ölümü:M.946) "S ıfat-ı Ceziret al-Arab" adlı eserinde Yemen'de yeti şen yirmi çe şit üzümden bahsediyor.
TEKNIK I ŞLER
Eski Yemen halk ı yapı yapmada ve ta ş kesme i şlerinde çok bilgili idiler, onların sed, saray (kasr), kale, şehir, tap ınak ve su havuzlu.' gibi bıraktıkları yapı tekniğine ait eserler, aç ıkça bunu göstermektedir. Binalarda süs olarak yaz ıtlar, hayvan resimleri ve a ğaç yapraklarm ıa benzer oymalar bulunuyordu ki bu, onlar ın ta ş işçiliğindeki maharet ve sanatlarını gösterir. Heykelciliğe gelince, Mısır, Yunan eserleri şöyle dursun Asuriulardaki kadar bile bir ilerleme gösterememi şti. Heykelin gövdesi, vücudun incelikleri ve özellikleri ,gösterilmeden yontuluyor, yüz k ısmı ise bir canl ılık ifade etmiyordu. Daha önce de temas etti ğimiz gibi para basma hususunda da evvelâ Roma örne ğine göre hareket ettiler, daha sonra ise bunu bile beceremeyip paralar ını Roma paralarının çok kötü bir taklidi haline getirdiler. Yemenlilerin, mezar in şası ve tapınaklar yapma hususunda acaip bir usulleri vardı . Meselâ Sebalıların baş-şehri olan Ma'rib harabeleri bu şehrin tamamiyle yuvarlak bir sur içine yerle ştirilmiş olduğunu gösteriyor. Bu, daha ziyade dini sebeplerden, yani tap ınağın, şehrin, ortas ında bulunması fikrinden ileri geliyor. Bundan ba şka Yemen şehirlerinin çoğu, tepeler üstünde yap ılıyordu. Bunun da sebebi hem alçak k ısımların sıcağından korunmak, hem de etrafa hâkim bir manzara temin etmekti. Yemenliler mimaride sivri kemer kullan ıyorlardı. Yemen'de son devirlere kadar örenleri durmakta olan yüzlerce muazzam kasrlar vard ı ; bunların en me şhurları Gumdwn saray ı , Nait sarayı , Reyde, Amir, S ırvah saraylar ı idi ki bunlardan Camdan saray ı San'ada idi. Bu saray ın, M. birinci yüzyılda inşa edilmiş olması muhtemel görünüyor. Bu saray Halife Hz. Osman zamanına kadar ayakta idi. Bu saray ın muazzam harabelerini hayret ve ibretle seyreden H e m d a ni ile Yakut -u H a m a v i onun yedi kat oldu ğunu, katlar aras ının çok yüksek bulundu ğunu, dış du29
varlar ı ndan her birinin ba şka başka boya ile boyand ığı m, en üst kattaki salonun mermerden ve tavan ı n ı n da yekpâre mermerden yap ı ldığı nı , her kö ş esinde bak ı rdan içi bo ş arslan, heykelinin kondu ğunu, bu heykellerin rüzgar girdi ğ inde ses ç ıkaracak şekilde yap ı ldığını , gece yak ı lan kandillerin, binan ı n içini dışı n ı ayd ınlatt ığını yirmi büyük salonu, ihtiva etti ğini 'Hah. Kaydediyorlar (45). DİI, VE YAZI
Yemenliler cami bir' dil konu şuriardı ; amma bu, kuzey Arap dilinden farklı idi. Habe ş dili ile ilgisi vard ı ki o, güney sami dilleri gurubuna dahildir. Güney Arabistan dili yaz ı da olduğu gibi Main, Seba ve H ırnyer sülâlelerine göre lehçelere ayr ılı rdı . Bunları n kullandıkları yazıya gelince: yazıları sessiz harflerden müteşekkildi. Bu harfler bize kadar gelen ta ş ve tıınç yaz ıtlar üzerine, baz ı birleşik, daha do ğrusu şifre nevinden olan harfler müstesna, asla biti şik bir halde görülmezler. Bu yaz ı da en eski saml alfabesinden ç ıkmadır. Güney Araplar ı= bunu Filistinden mi, yoksa güney İrak'tan m ı aldıkları şimdiye kadar tamamen halledilmemi ş bir meseledir. Ayr ı ca bu yazının güney Arabistan'a ne zaman geldi ğini tayin etmek de güçtür. Sesli harfleri ihtiva etmemesi bak ım ından eski Mısı r yazı siyle benzerlik arzeder. Kelimelerin telâffuzu tamamen tahminidir. Bu yaz ı belki de Fenike yaz ı s ı gibi Sina yazı sından a,lınmadı r. Kuzey Araplarm ın, tek veya çift dikeyden te şekkül etmiş harflerin, yuvarlak çengel veya dü ğüm şeklindeki çizgilere dayanmış olarak olarak yazılması sebebiyle "müsned yaz ısı " dedikleri bu yaz ı da 29 harf vard ı . Yirmi sekizi Arap harfi, bir de İbrancadaki ikinci (S) harfi bulunuyordu. Bu yazı sağdan sola do ğru yazıhyordu; fakat baz ı yazıtlarda bir sat ır sağdan, sola, ikinci satır hemen oradan devam etmek üzere soldan sağa yazılı:yordu ki bu durum, bu yaz ı ile yazılm ış yazıtlar üzerinde uğraş an bilginleri şaşırtmıştı . Eski Yunanlılar alfabelerindeki (fi), ( şi), (psi) harflerini güney Arabistan'dan alm ış olup diğer harfleri de Ken'anl ılar alfabesinden, gelmektedir. Uzun müddet Güney Araplar ı tarafından kullanılmış olan bu müsned yazısı nın ne zaman ortadan kalkt ığı da bilinmemektedir; herhalde Güney Arabistan medeniyetinin y ıkılışından sonra çok ya şamamış olmalı . İslamiyetin ortaya ç ıkışı sıralar ında ihtimal art ık kullan ılmıyordu; yani islamiyetin ortaya ç ıkışından sonra Yemen bölgesinde yal:n ı z kuzey Arabistan yazısı hâkim olmuştur. (45) Gumdan saray ı hakk ında daha fazla bilgi için bak, burada not: 31.
30
GCNEY .ARABİSTAN'DA DİN •
Güney Arabistan' ın eski dini, bunlar ın yazıtlarından öğrendiğimize göre bâriz surette aya, güne şe ve y ıldızlara tapma olup, bunlar aras ında, erkek bir tanr ı sayılan aya tapma, di şi tanrı sayılan güneşe tapmadan daha üstündü. Bunlar ın muhtelif Yemen devletl -erindeki önem s ıraları söyledir : Mainlilerde: A ş t a r, V e d d, N e k r u lı , Ş ems Hadramavtl ılarda: A ş t a r, S i n, H .o 1, Ş ems Katabanl ılarda: Asta r, A m m, Anba y, Ş e m s Sebalılarda: Astar, Havbas, Almâku-hû, Ş ems Bütün bunlarda, 1) Astar (zühre y ıldızı ki erkek say ılan bir tanirıdı r — Babil'de İştar — gö ğün sembolüdür) en ba şta gelen gök tanrımdin 2) Vedd veya S i n, A m m veya Havbas as ıl en yüksek tanr ı , yani ay'dı r (bilhassa "sin" Babilde de ayn ı idi). 3) N e k r u h (Babilde Makrû) zuhal veya merih y ıldızı , H o 1 (yabancı mezbahlara günlük getirir) ; An b ay (tanr ılar elçisi Nebo) veya Almâkfı-hti ay ın hizmetkâr ı ve elçisi. 4) Ş e m s: ay tanr ı s ının kızı olup ondan ter&han kad ınlar yard ım isterlerdi ve bu sebepten s ıran ın daima sonunda gelirdi. Ayrıca bunlar yan ında ayın anası ve kar ısı olan büyük bir ana mabut da zikredilınektedir; bu, Mainlilerde A şera, Sebal ılarda ise Harimtu olup genel olarak " İ lâ t" diye de adland ırılır ( şahıs adları terkibinde ve kısaltılarak lât şeklinde bulunur). Bunlardan ba şka batı Sebalılarda "Ta'lab" ki Zû Semavi lâkabı ile an ılır ve gök kuşağı (alâim-i sema) tanr ı sıdır (Araml ılarda Baal Samayim). Ta'lab için kurban edilen hayvan ba şl ıca devedir. (Habul veyg Hubal) tanr ısının adı bundan gelmiştir. Ay' ın başlıca iki safhas ına (büyüyen ve küçülen) ikiz tanr ılar gibi, hususi bir sekilde tap ılır, yerli gelene ğe göre öncülük hakk ı , bazan küçülen aya bazan da büyüyen aya verilir. A m m (amca),'bazan vedd (baba) 'e tâbidir. Bazan da aksine olarak bu iki tanr ı birbirine dü şman iki kuvvet gibi çat ışır. E u z v u 1 a t ile Aziz lâ t, İbranilerdeki H a b el (deve veya koyun çoban ı ) ile K a y n (Demirci ve sark ıc ı )'ın durumiarı da böyledir. Yazıtlarda bir çok tap ınak ve yüze varan Tanr ı adlarına rastlanıyor ki bunların bazıları bütün memlekette tan ın ıyor, bir k ı smı da mahalli Tan31
rılard ı . Güney Arabistan Tannlann ın mahiyetlerini iyi anl ıyabilmek için daha eski devirlerdeki Mezcipotamya kavimlerinin Tannlann ın durumlariyle karşı laştı rma yapmak icap eder. Belki de bunlar ın bir kısmı zira atla ilgili idi. Bu Yemen Ta.nrılannın eski Mısır Tanrıları O z i r i s, İ z i s ve Hor i s kutsal üçlü Tanr ılariyle karşılaştırılması da enteresan sonuçlar verebilir. Yemenliler bazan ölmü ş hükümdarlara da taparlard ı . Yemenliler, milletin k ıral soyundan oldu ğuna, kıral veya hüldimdar ın da Tanrılarının ilk oğlu olduğuna inanırlardı . Herhalde bu inançtan, dolay ı olacak çoğu yazıtlarda (Tanr ı - hükümdar ve millet) ibaresi görülür. Mısırlıların aksine olarak bunlar Tanr ı heykeli yapmağa fazla önem vermiyorlard ı . Halk, i şlerini takdis etmesi için Tanr ılara kendi heykellerini sunarlard ı . Gene bunun için Tanr ılara hayvan kurban ederler ve tütsü (buhur) hediye ederlerdi. Yemenliler senenin belli mevsimlerinde hac yaparlard ı . Hac ayına zulhicce veya zulmahacce ad ı verirlerdi. Yemenlilerin aylara verdikleri adlardan baz ılarmı da biliyoruz; bunlar ın bir kısmı çiftçilikle ilgili idi. Yemenliler kâhine "reşv" adı veriyorlardı ki bunun mânas ı belki "veren" dir. Güney Arabistan tarihinin son devirlerini temsil eden H ımyerlilerde Milâdın alt ıncı yüzyılı başlarında, evvela. Yahudi dini, ondan biraz sonra da Hıristiyanl ık rağbet buldu. İslâmiyetin ortaya ç ıkmasiyle de M. 630 y ılına doğru bütün Güney Arabistan ve Yemen halk ı İslâmiyeti kabul etti (46).
(46) Bütün Yemen medeniyeti hakk ında bu konu için yukar ı daki notlarda zikredilen eserlerden ba şka: bak. C. Zeydan, el-Arab Kabl el-Islam, 3. Bask ı , Kahire, 1939. ss, 127 vdd.— M. Ş emseddin (Günaltay), İslam Tarihi, ss. 243 vdd,Muhammed Mebruk Nafi', Asr ma Kabl el- İslam, Mısır, 2. bask ı, Kahire, 1952, ss. 92 vdd.— İslam Ansiklopedisi muhtelif maddeler.— Cevad Ali, Tarih el-Arab Kabl el-İslam, 2. cilt, Ba ğdad, 1951-52, muhtelif yerler.— Ebi Muhammed Hasan b Ahmed Hemdani, 8. kı sım, Bağdad, 1931; 10. kitap, 1368 h., muhtelif Yerler.— Gustave Le Bon, La Civilisation des Arabes, Paris, 1884, çe şitli yerler. J. Pirenne, Les Grands Courants de l'Histoire Universelle, Paris, 4 ed. 1947, çeş itli yerler.
32
IKINCI BÖLÜM
İSLAMDAN ÖNCE KUZEY ARABİSTANDAKİ ARAP DEVLETLERI
Birinci bölümde, samiler genel ad ı altında bat ı Asya'n ın ilk ve en büyük uygar devleti olan Sumerliler'in yerinde ve onlar ın mirası üzerine kurulmuş olan devletleri ve bunlardan ayr ılıp güneye inmiş olan Yemen'deki eski Arap devletleri kümesini gözden geçirdikten sonra (47) kuzey Arabistan'da kurulmu ş Arap devletlerinin siyasal hayatlar ını , tarihlerini incelememiz gerekir. Bu kuzey devletlerinin bir k ısmını , eski yazarlar ın, Ma'ribde ve Yemen'in başka yerlerinde yap ılmış olup o bölgenin sulanmas ında ve halkının geçiminde büyük bir önemi olan su büvetlerinin (barajlar ının) yıkılmasiyle canlılıklarını kaybedip yaşama imkanları azalan güneyde yani Yemen'deki devletlerin kuzeye ç ıkmış topluluklar ının kurduğu söylenir. Biz burada bunlar ın, dünya tarihi içine kar ışmış ve Arap tarihinde önemli rol oynamış olanlarından k ısaca bahsedece ğiz. Bunlar: Nabatl ılar, Tedmurlular (veya Palmirliler), Gassâniler. }Erenler ve Kindeliler devlet-
NABATLILAR DEVLETI
Bu devlet, Filistin'in güneyindeki eski E d o m bölgesinde kurulmuştur ki s ınırları , güneyde Akabe körfezinin aşağılarına kadar uzan ıyordu. Buralarda çok eskiden H u r r i 1 e r oturuyordu. Bunlardan sonra (47) islâmdan Önceki Arap Devletleri Tarihi hakk ında elimizde sarih belgeler bulunmadığından bu devir olaylar ı geçmiş zamanlar ın karanlıkları altında gömülüdür. Bu ça ğ uluslarının baz ılar ının tarihi, hurafelerle kan şmıştır. Güneyde Yemen'in kıyı bölgelerinde ve yar ımadan ın güney kıyılarında, kuzeyde K ızıl Deniz kıyılarında kurulmuş olanlar hakk ında, ticari önemi dolayısiyle o zamanki bat ı n ın ve doğunun büyük devletleri taraf ından duyulan ilgi yüzünden toplumsal, siyasal, kültürel, bilhassa ticaret hayatlar ına dair önemli bilgi verilmi ştir. Halbuki yarımadanın ticaret yolları ile ilgisi olmıyan orta ve ücra bölgelerinde bulunanlardan bahsetmemi şler veya pek az bilgi vermi şlerdir. Arap yazarlar ının verdikleri bilgiler ise, yaz ılı kaynaklar az oldu ğundan gittikçe hurafelere bölenmi ştir. Semud, Tasm ve Cedis araplann ın tarihi bu kabildendir. Islâmdan Önce Arab Tarihi F:2
33
Edomlular yerle şmişti ki bunlar, İsrail hükümdar ı Hz. Davud (Saltanatı aşağı yukarı M. Ö. 1029 - 973) ve o ğlu Hz. S ü 1 e y m a n (saltanatı M. Ö. 973 - 933) devirlerinde İsrail oğulları boyunduruğundan kurtulmak için çal ışmışlarsa da bu isteklerine ancak, ikinci Babil k ırah Nabuhodonosor'un, İsrail .kıralı J o k a n i a s devrinde M. Ö. 599 yılında Filistin'e saldırısında ona yard ım etmek suretiyle muzaffer olabilmi şlerdi. Nabuhodonosor, Edorrılular' ın, bu yard ımlarına kar şılık kendilerine dokunmamış , onlar da sınırlarını genisletmislerdi; fakat M. Ö. be şinci yüzyılda do ğudan gelen Nabatl ılar' ın saldırı sı na uğrayarak onlarla kar ışıp gitmişler ve bu tarihlerden sonra tarih alan ı na, "Nabatl ılar devleti" adiyle yeni bir devlet ç ıkmıştır. Güney Arabistan'daki Mainliler ve Sebal ılarda oldu ğu gibi Arap yazarları Nabatlılardan da hemen hemen hiç bahs.etmemi şlerdir. Bu yazarların eserlerinde her ne kadar Enbat ad ına rastlan ıyorsa da onlar bu adla. bas- şehirleri Petra olan milleti de ğil, Mezopotamya ahalisini kasdediyorlardı . Bunlar hakkında bilgiye, Bizans, Roma kaynaklariyle Tevrat sifrlerinde ve son arkeolojik buluntularda rashyoruz. Nabatillar' ın, asılları hakkı nda muhtelif fikirler ileri sürülmü ştür: 1) Tevratta bunlar ın Ismail, oğlu N a b ay ot soyundan ikedikleri kaydediliyor. Evvel Irak dolaylar ında iken sonralar ı batıya, Edom bölgesine gelmi şler; 2) Arap yar ımadasının Semmar dağları bölgesinden gelmişler; - bu takdirde dahi buradan, do ğrudan doğruya Edom'a de ğil evveli Mezopotamya'ya gidip yerle ştikten, sonra Asurlulann oradan sürüp çıkarmalar ı üzerine Edom'a gelmi şlerdir -; 3) Basra körfezi k ıyılarından geldikleri... gibi Petra (48) bölgesine nereden geldikleri, tart ışmalı bir konudur (49); bundan ba şka bunların soy bak ımından Arap m ı ? Aramlı mı ? oldukları da kesin olarak halledilmemi ştir. Bunlardan kalma yazıtların Arap diliyle yazılmış olmasına göre hüküm veren bilginler bunların Araml ı olduklarını söylüyorlarsa da eski ça ğ ile uğraşan batı tarihçilerinin bunlar ı Araplar aras ında saymalar ı , yazıtlarda geçen Nabatl ı hükümdar adlar ının el-Haris (eski Yunanl ıların Aretas dedikleri), Ubade (48) Edomlular zaman ında kuruldu ğ u, Nabatl ılar' ın buraya geli ş lerinde onların eline geçti ği anlaşılan Petra şehri, Tevratta Petra ad ıyla geçmez. Aramcada "taşlık bölge" anlam ına gelen Petra orada arapçada veya ibrancada a ş ağı yukar ı ayn ı anlama gelen Sela' adiyle geçer. Bak ınız, Tevrat, II. K ırallar, XIV, 7 ve İş'aya, XLII, II. Religion in Geschichte und Gegenwart adl ı almanca ansiklopedinin Petra maddesinde, Tevratta geçen• Sela' ş ehrinin Petra şehri olmas ını n kuvvetle muhtemel olduğu kaydediliyor. (49) Bak. C. Zeydan; el-Arab kabl el- İslam, ss. 67 vdd.; M. Şemseddin (Günaltay); İslam Tarihi, ss, 98 vdd.
34
(es. Yunan. Obadas' ı ) ve Malik (es. Yunan. Malikus'u) (50) gibi Arap adlarını taşımaları bunların Arap olmaları ihtimalini kuvvetlendiriyor (51) . Bunlar ı , dillerine bakarak Araml ı saymak do ğru olmaz; zira o s ıralarda Aramca ve Aram yaz ısı epey yaygın bir durumda idi. Milattan önce yedinci yüzy ıl sonlar ına ve ünlü Asur k ıralı A sr u r b a n i p al (saltanat ı : M. O. 668 - 626) çağına ait bazı yazıtlarda bu hükümdarı n yendi ği hükümdarlar aras ında Nabat hükümdar ı Natan da sayılmaktad ır. Fakat burada ad ı geçen Nabathlar ı n, Irak Enbat' ı olması muhtemeldir. Bahsimize konu olan Nabathlarm, sarih tarihlerine, Büyük İskender'in do ğudaki sava şları sı ras ında yani M. O. dördüncü yüzy ıl sonlarında rasl ıyoruz. M. Ö. birinci yüzy ılda ölen Sicilyalı D i o d o r, büyük İskender'in kumandanlar ından Antigonos'un (52) M. Ö. 312 yılında Petra şehrine kar şı yaptığı saldırısı anlatırken Nabathlar hakk ında epey bilgi vermiştir. Diodor bunlar ın, on bin kadar muntazam ve seçkin asker ç ıkardıkları nı, saldı rıldıkları zaman, sarp dağ başlarına çekildiklerini, dar bo ğazları kapadıklarım, düşman ordusunun susuz çölü geçerek buralarda onlar ı kovalaya.madıklarmı kaydediyor. Diodor, Anti gOnos' un, Mısır'a hakim olan büyük İskender komutanlar ından, P t oleme' yi yenmek için buradan geçmek zorunda kald ığını , halbuki Ptoleme'nin önceden bunlarla anla şmış olması yüzünden buradan ancak sava şla geçmesi gerekti ğini, bunu, nabathlarm, kom şulariyle yapmakta olduklar ı küçük bir sava ş zamanından faydalanarak yapabildi ğini, bu geei şte bunların şehirlerini talan etti ğini fakat Nabatlıların, Antigonos ordusunu, geri dönerlerken k ılı çtan geçirdiklerini söylüyor. Antigonos bunun öcünü almak için o ğlu Demetriyus'u bunlar üzerine yöllam ış, Nabatlılar sonunda kendilerinin on (50) Bunlardan birinci Haris M.Ö. 169 da, İrotimos dedikleri ikinci Haris M.Ö. 110 da, birinci Ubade M.Ö. 90 da, Ribal M.Ö, 87 y ılında tahta geçmi şlerdir, Bak. C. Zeydan; el-Arab Kab ı ss. 68. (51) C. Brockelmann, bunlar ın saray dillerinin daha son Akameni şler devrinden beri aramca olmas ına rağmen arap olduklar ını kabul ediyor. Bak. Islam Milletleri ve Devletleri Tarihi, N. Ça ğatay ter. ss. 6 vdd. (52) Antigonos, Büyük İskender'in ölümünden sonra arkada kalan ve her biri İskender imparatorlu ğunun bir büyük parças ı üzerinde devlet kurduklarmdan varisleri diye tan ınan büyük komutanlardan biri ve belki onlar ın en kuvvetlisi idi. Bu, İskender imparatorlu ğunun as ıl parçasını yani Makedonya ve Anadolu'yu, Suriye'yi elinde tutmak istiyordu. Anadolu _ Suriye hegemonyas ı yüzünden diğer komutanıarla 301 yılında Frikya'da İpsos mevkiinde o ğlu ve halefi Demetriyos da yanında bulunduğu halde yaptığı savaşta öldü. Yerine, o ğlu Demetriyos geçti. Bak. Albert Mahle ve J. hak; Tarih-i Milel-i Şark ve Yunan, farsça ter. Abdülhüseyn Hejir, ikinci bask ı, Tahran, 1332 h. Şemsi, ss, 325,
35
misli düşmanla ba şa ç ıkamıyacaklarım anlayıp Demetriyus'a Aramca mektup yazarak af dilemi şler ve uyu şmuşlardı . Nabathlar, anla şıldığına göre bundan sonra durumlar ını düzeltmisler, hükümdarlar ı adına para bast ıracak kadar ilerlemi şlerdi (53). M. Ö. 169 yılında saltanat sürmekte bulunan Nabat hükümdar ı birinci Hâris, Selefkuslar Suriye hükümdar ı Antiyohos Epifanes ile M ısır Ptolemelerinden Ptoleme Filomater'in, ça ğda ş]. idi. Bu iki h'ükümdar aras ındaki sava şta Selefkuslar, Nabathlar' ın yardımını istemi şlerdir. Nabat hükümdarlanndan üçüncü Hâris M. Ö. 85 y ılında Şam şehrini Batlamyus'un elinden al ıp Selefkuslara teslim etmi ştir ki Nabat hükümdarlanndan ilk defa para bast ıran, bu üçüncü Hâris'tir (54). Nabatlılar, hükümdarlar ı dördüncü Hâris devrinde Romalliarla kanl ı sava şlar yapm ışlardır (55). Bundan sonra Nabatl ılar devleti gittikçe zayıflamıştır. Bu hükümdar zaman ından itibaren hükümet i şlerine kadınlar da iştirâk etmeğe ba şlamış, Haldu ve Sakile adlar ındaki kadınlar ad ına da para basılmıstır; hattâ dördüncü Hâris'in halefi ikinci Malik'in ölümünden sonra kar ısı ş akil e, oğlu ikinci R i b a 1' e vasi olarak hükümet işlerini eline alm ış , sonra bu nüfuz, Ribal'in kar ısı Cemile' ye geçmi ştir. Nabathlann son '..ıiikümdarı üçüncü Mâlik (saltanat ı : M. 101 - 106) zaman ında Roma imparatoru T r ay an (saltanat ı : M. 98 - 117) zamanında, bunun Suriye'deki vekili K o r n e 1 y u s P a 1 m a ad ındaki komutan (56), Mısır ordusunun da yard ımiyle baş-şehirleri Petra'y ı ele geçirmiş ve böylece M. 106 y ılında Nabatl ılar devleti ortadan kald ırılmıştır (57). Ad ı geçen Petra şehri, Sina yar ımadası arazisine dahil bulunan Vadii Musa adıyla 'anılan bir vadide kurulmu ştur. Romalılar Nabatl ılan ortadan kaldırdıktan sonra bu ba ş arılarının hâtırasına para bast ırmışlardı . Bir vakitler Sina yanmadas ımn ötesine, doğuda Havran'dan Irak'a, günedye Vadi'l-Kura'ya kadar geni şlemiş ve eski Semud kavminin memleketi olan Hier'ı ülkelerine katm ış olan Nabatl ılar, (53) C. Zeydan; el-Arab Kabl el-Islam, ss. 67 vdd.; Gustave Le Bon, Antigonos'un yolladığı 4600 kiş ilik orduyu Nabathlar' ın imha ettiklerini söylüyor. Bak. La Civilisation des Arabes, p. 64. (54) Bak. C. Zeydan; el-Arab Kabl
ss. 69 vdd.
(55) Dördüncü Haris, Milattan Sonra 9-40 y ı lları aras ında saltanat süi ıııüş , bunun ça ğd,a,şı Roma Imparatoru Tiber 14-37 y ılları aras ında saltanat sürmüştür. Bak C Zeydan; el-Arab Kabl el- İslam, ss. 69 vdd, (56) Jean Stareky; Palmyre, p. 70. (57) İgn. Guidi: L'Arabie Antöislarnique, Paris, 1921, p. 9.
36
bu yenilmeden sonra bir daha bellerini do ğrultamam ış, dağılıp gitmişlerdir (58). Nabatl ılar kıralı Hâris devrinde yaz ılmış olup önemli bilgileri taşıyan bir mezar yazıtından, bunların, Zu' ş-Şera, Menat ve Kays adlar ındaki üç büyük Tanrıları olduğunu anl ıyoruz. Bilhassa bu Menat putuna, çok eski zamanlarda. Mainliler ve Sebahlar devletlerinde ve islâmiyetten önceki cahiliye çağında Hicaz bölgesinde de rastl ıyoruz. Bu yazıtta aynen şu ifade yazılı bulunuyor: "Bu, el-Kasi o ğlu Kehil o ğlu Aiz'in kendi nefsi, çocukları ve nesli için, Nabatl ıların kıralı olan ve milletini seven el-Hâris'in saltanat ı= dokuzuncu yılımn Nisan ay ında yaptırdığı mezardır. Elinde A i z tarafından (verilmi ş ) bir yaz ı olup kendisinin veya Aiz'in hayatta iken müsaade etti ği herhangi birinin bu mezara gömülmesi caizdir. Zu' şŞera, Menat ve Kays, bu mezar ı satan veya alan veya rehin eden veya hibe olarak veren veya kiralayan veya üzerine baska bir şey nakşeden (yazan) veya, yukar ı da adlar ı yazılmış olanlardan ba şkasını bu mezara gömen herkese lanet etsinler. Bu mezar ve üzerine yazd ığım şeyler ebediyete radar Nabatl ıların ve Selâmilerin kutlu sayd ıkları türeye (kaideye) göre kutlu bir haremdir (yani dokunulmaz bir yerdir)" (59). Bu yazıt el-Hıcr (Medain-i Salih) da bulunmu ş ve M. 9 - 40 yıllar ı arasında hüküm sürmüş olup Filopater ünvan ı ile anıla:n dördüncü H â r i s devrine aittir. Yazıtta Hâris'in saltanat ının dokuzuncu y ılının Nisan ayında denmektedir ki bu kay ıttan Nabathlar' ın da Sebal ılarda ve di ğer eski devletlerin bir çoğunda adet oldu ğu gibi hilkümdarlar ın saltanat y ıllarını takvim baş langıcı olarak kabul ettiklerini anl ıyoruz. Netekim M. 106 yılında egemenliklerini kaybeden Nabatl ılar bu felâketli olay ın tarihini, daha sonraki olayları sıralamak için bir takvim ba şlangı cı yaptılar. PALMİRLİLER,
Eski Arap devletleri içinde şüphesiz tarihlerini en iyi bir şekilde bil(58) Bugün kuzey Hicaz'da ve Sina Yar ı madas ında yaşıyan ve say ıları 70.000 i bulan Huveytatlar' ın, bu Nabatl ılar soyundan olduklar ı söylenir. Bunlar, bugün, hurma mevsimlerinde Akabe Körfezi güneyindeki Mekna'da otururlar, hurma mevsimi geçtikten sonra Mekna güneyinde ve K ızı l Deniz k ıyılarındaki Muveylih bölgesi otlaklarında hayvanlarını otlatırlar. Bak. islam Ansiklopedisi, Huveytat maddesi. Nabatl ılar hükürrıdarlar ımn saltanat sürelerini ve adlar ını C. Zeydan, el-Arab Kabl el-islâm adl ı eserinde mufassalan dercetmi ştir. Bak. ss. 69, bundan naklen M. Ş emseddin (Günaltay) "islam TaHhi" adl ı eserine aynen alm ıştı r. ss. 108-109. Ayrı ca bak. İsrail Velfenson: Tarih al-Lugat al-Samiye, 1929, ss, 134, (59) C. Zeydan: El-Arab Kabl ss. 77 vdd.
37
diğimiz, Tedmurlular ın (Palmir) tarihidir. Bunun sebebi elbette, buran ın, gelişmeğe elveri şli bir bölgede mükemmel bir şehir cehresi alm ış olması , ayrıca çok eskidenberi Roma âlemi ile sıkı temas muhafaza etmesi ile Roma tarihçilerinin s ık sık bunlardan bahsetmeleri ve maddi medeniyet kalıntılarının zamanımı za kadar pek bozulmadan gelebilmi ş olması dır. Greko-Romen ça ğda Palmira denen vahaya Araplar Tedmur derler. Hem devlet hem de bir şehrin ad ını üzerinde toplıyan Palmir veya Tedmur, Şam şehrinin 260 km. kuzey do ğusunda ve F ırat nehrinin 140 •km. batısında, güneyde eski Ftladelfiya yani şimdiki Amman şehrinden ba şlayıp Rusafe (eski Sergiopolis) kuzeyinde F ırat nehrin ula ş an ve Diyoklesyan yolu diye anılan eski meşhur ticaret yolunun üstünde önemli bir ş ehirdi. Tedmur ad ı çok eski bir add ı r. Bu ad'a ilk defa M. Ö. ikinci binin başlarına ait yazıtlarda rasl ıyoruz. Asurlular devrine ait ticari bir mukavelenin yaz ılı bulunduğu, eski Kapadokya'daki Kültep.s'de ele geçirilen bir tablette yaz ılı şahitler aras ında Puzur - I ştar ad ındaki bir Tedmurluyu görüyoruz. Bu adam şüphesiz di ğer bir sürü Kapadokya tabletlerinde' görüldüğü gibi Amurrululardand ı (60). Tedmur şehrinin adı Asurlular devrinde Ta-ad-me-erki diye kaydediliyor. Meselâ gene o devirde Na- şa-la-a ki veya Na-za-la ki diye an ılan ve Greko-Romen devrinde Nazala denen yer bugünkü Karyeteyn'den başka bir yer de ğildir. Asurlular' ın ilk fatih k ıral ı 1. Tiglatplezer (saltanat ı : M. Ö. 1115 1093)'in Fırat bölgesine yapt ığı 20 seferden bahsedilirken Tedmur'a kadar geldiği zikrediliyor; ba şka bir belgede Araml ı lar' ın Suriyede Amurrulular' ın yerine halef olduklar ını gösteriyor (61). Ortazamanda ve yenizamanlarda bat ılı lardan baz ı kimseler Palmir'e uğram ış ve buran ın durumu hakk ında bilgi veren yaz ılar bırakmışlardır. Bu cümleden ilk defa bir İspanyol Yahudi hahamı olan Benjamin de Tudele M. 1172 yılında Palmir'e u ğramış ve bu şehirde oturmakta olan 2000 Yahudi ile görü şmüştür. 1616 ve 1625 y ıllarında Italyan, Pierre de la Vallee ve 1630 da Jean-Baptiste T a v e r n i e r ziyaret etmişlerdir. 1678 yılında Halep'teki bir İngiliz gurubu Palmir'e yollanmış fakat bedeviler taraf ından esir edilip fidye ile kurtulmu şlar, sonra tekrar gidip dört gün kalmışlar, içlerinden Halifax ad ındaki papas bazı yazıtları (60) Jean Starcky: Palmyre, Paris, 1952, p. 27. ve Albert Champdor: Les Ruines de Palmyre, Paris 1953, 6. e' d. p. 25. (61) Jean Starcky: Palmyre, p. 28.
38
kopye etmiş , bunlardan üçünü yay ınlamı st ır. 1'774 de BartlaMmy ad ındaki papas, üzerinde 547 tarihini ta şıyan (62) ve bir Palmirlinin Aglibolus ve Maleebelus adlar ındaki Tanr ılar ad ına yaptırdığı anıttan bahseden bir yazıtı yayınladı . 1787 yılında Volney "Suriye'ye seyahat" adl ı kitabın ı yayı nladı . H. Waddington 1861 y ılında yüzden fazla Palmir metni kopye etti. 1881 yılında Prens Lazarev, me şhur "P a 1 m i r Kanunu" nu Bu kanun 1901 de Leningrad'daki Ermitaj müzesine nakledildi. Ad ı geçen Palmir Kanunu M. 137 y ılında yazılmıştır (63). Palmir'e bundan sonra ilim heyetleri gelme ğe devam etmi ştir. Mesela 1902 de ve 1917 de Alman bilginleri gelip kaz ılar yapmışlardı r. Bilhassa 1924 - 1939 yılları aras ında yapılan sistemli bir çal ışma sonunda elde edilen yeri vesikalar Palmir medeniyeti ve dini alan ındaki bilgilerimizi arttırmıştır (64). Palmir yazıtlarının en eskisi M. Ö. 44 tarihini ta şımaktadır. Bu 44 tarihi galiba Bel tap ınağında hizmet eden din adamlar ından bahsediyor. M. Ö. 41 y ılında Antuvan (Antoin) (65) Palmir'e sald ırdı . Iran pazarlarından Hindistan ve Arabistan mallar ını satın alıp Romal ılara satan tileearlar şehri Palmir halkı , malları nı mülklerini al ıp Fırat nehri k ıyılarına kaçtılar. Roman askerler Palmir'de kimseyi ve hiç bir şey bulamay ıp elleri bo ş döndüler. Pompe'nin M. Ö. 63 yılındanberi Suriye bölgesini bir Roma eyaleti haline getirmi ş olmasına ra ğmen M. Ö. 41 y ılında Palmir, hala özgürlüğünü elde tutuyordu (66). Palmir ser as ı , Flavyen devrine kadar (M. 75 - 76) metinlerde geçmiyor. Daha sonra kurulmu ş olmakla berabw bu sana, Hadriyen (saltanat ı : M. 117 - 138) devrine kadar basit bir belediye (62) Bu tarih, Palmirlilerin kulland ığı Selefkus tarihidi ı ; Milâdi 236 yılına denk gelir. (63) Bak. Jeak Starcky: Palmyre, p. 15 vdd. (64) Albert Champdor: Les Ruines de Palmyre, Paris, 1953, 6. öd. p. 20 de bu hafriyat ve ara ştı rmalar ı n uzun bir özetini vermektedir. (65) Antuvan (Antoin), M.Ö. 44 y ılında Jül Sezar' ın ölümü üzerine i ş başına geçen ikinci üçlü idare (Triumvira) elemanlar ını n baş ta geleni idi. Di ğer iki eleman Oktavyen ve Lapidus önemli bir rol oynam ıyorlardı . Bunlar aras ında çok geçmeden rekabetler ba ş göstermi ş , Antuvan, kendisine emniyetli bir yer olarak doğuyu seçmiş ve buraya yürüyerek Palmir'e gelmi ş; Roma'ya ilhak etmi ş M.Ö. 41 yılında Mısı r Kıraliçesi Kleopatra'ya rastlay ıp onunla maceraya ba şlamış , Roma başkentini M ısır'daki Iskenderiye ş ehrine ta şıyaca ğı şayias ı üzerine Roma donanmas ı Mı sır üzerine yürümüş, Kleopatra M ıs ı r gemileriyle kaçm ış , Antuvan da onun arkas ından gitmiş , donanması ma ğlüp, kara ordusu esir dü şmüş (M.Ö. 31 yılından sonra) ve sonunda Antuvan intihar etmi ş, yerine Oktavyen imparator (Avgust) ilân edilmiştir. Bak. L. Homo: L'Empire Roman, Paris, 1925, p. 9-20. (66) Bak. Jean Starcky: Palmyre, p. 31.
39
meclisi halinde kald ı . Esasen birinci yüzy ıl başındanberi Palmir ticareti siteyi zenginie ştirdi ve meselâ Bel tap ınağı gibi eski tap ınakları , Roma tarzında onartt ılar (67). M. beşinci yüzyıl gramercisi E t i y e n (Etienne), Palmirlilerin, şehirlerinin ad ını Hadriyen devrinden, sonra Hadriawapolis'e çevirdiklerini, zira Palmir'in, Hadriyan taraf ından yeniden kurulmu ş olduğunu söylüyor. Bundan, sonraki yaz ıtlarda da şehrin adı "Hadriana Tedmur." veya "Hadrianos Palmyrenos" şeklinde geçiyor (68). Palmir, Hadriyan devrinden (M. 117 - 138) S ep tim. Sever (M. 193 - 211) devrine kadar Roma imparatorlu ğunun serbest şehri olmuştur (69). Severler hükümdar sülâlesi zaman ında (M. 183 - 235) Palmir, Roma'nın bir sömürgesi haline gelmi ştir (70). Palmir'e kuvvetli bir devlet çehresi veren hükümdarlar ın ne zaman peyda olduklar ı aç ık olarak belli de ğildir. Aleksandr Sever'in ölümü (M. 235) ile İlliryalı ge•erallekrin ba şa geçmeleri (M. 268) aras ında Roma imparatorlu ğu bir çok defalar, barbar sald ırışları ve iç ayaklanmalarla karşılaştı . Bu kar ışık devrin tarihini yazar. eski tarihçiler birdenbire kar şımıza meşhur İran sahi Ş apur'u (saltanat ı : M. 241 - 272) yenen Palmir hükümdan Odenat' ı çıkarıveriyorlar. Ayn ı adı taşıyan bir ceddinin mezar taşından, Odenat' ın, dip dedeleri hakk ında biraz bilgi alabiliyoruz. Bu mezar taşında: Hayran o ğlu V e h b e 1, 1 a t oğlu Nasor oğlu ünlü senatör S e p t i m u s O den at d ∎ ye geçiyor (71). Bu adam ın oğlu Hay r an'a ait olup M. 251 ekiminde yaz ılm ış bir yazıtta bu Hayran' ın da senatör oldu ğu kayıtlıdır. Buna göre Hayran' ın senatör ve Palmir baskanı ( şefi) olduğu anla şılıyor ki Roma imparatoru H a d r i y an tarafından meydana getirilmi ş olan serbest şehir böylece bir nevi Arap prensliği haline gelmi ş oluyor. Aynı mezar sütununun, yak ınında Hayran' ın oğlu büyük O d e n a t ' ın heykeli bulunuyor. Şehrin kuyumcular loncas ını n yaptı rdığı bu anıt M. 258 yılı Nisan ay ına denk gelen. bir tarih ta şıyor. Bu O d e n a t ' ın ta şıdığı (Consulaire) iinvam bize imparator V al er iy e n (saltanat ı : M. 253 - 260)'in onu, Palmir'den ba şlıyan ve Suriye ve (67) Bak. bundan evvelki notta geçen eser, ss. 37. (68) Imparator Hadriyan ziyaret için M. 129 y ılında Palmire gelmiş ve adı na Baalş amin tap ı nağının sütunlar ından birine bir kitabe yaz ı lmış tı r. Bak. A. Champdor; Les Ruines de Palmyre, p. 36-37. (69) Jean Starcky; Palmyre, p. 38. (70) Bak. bundan evvelki notta adi geçen eser, ss. 47 ve A. Champdor; Les Ruines de Palmyre, p. 39. (71) Bak. Jean Starcky; Palmyre, p. 53.
40
Fenike'yi içine alan bölgenin valili ğine tayin ettiğini gösteriyor. O d e n a t M. 262 - 268 yılları arasında kumanda etti ği Roma orduları ile Sasanilerin ba şkenti Ktezifon(Selökiya veya daha sonraki adiyle Medayin)'a karşı iki yeni sefer yaptı ve büyük bir başarı ile sonuçland ı . Bu seferin sebebi şudur: Iran kıralı Şapur, ülkesine katmak üzere Palmir'e yürümü ştii. Yolda iken Roma imparatoru Valeriyen'in Mezopotamya'ya do ğru ilerlemekte olduğunu öğrendi. İki ordu bugünkü Urfa yakınlarında kar şılaştı . Burada vuku bulan Romalılarla Sasanilerin sava şı çok kısa sürdü. Roma ordusunda çıkan tifüs salgını askerleri k ırıp geçiemi şti. Valeriyen, Şapur'dan mütareke istedi fakat kurnaz Ş apur, ebedi barış şartlar ını görüşmek üzere Valeriyen'i yan ı na davet etti. Valeriyen gayet az bir maiyet alay ı ile Şapur'un ordugah ına vardı ; fakat var ır varmaz derhal yan ındakiler öldürüldü, Roma imparatoru esir edildi. O ça ğın tarihçilerinin dediklerine göre Şapur, Valeriyeni, ata binece ği zaman üzerine basarak binek ta şı gibi kullanm ış. Bunun üzerine Şapur, Valeriyen'in ordusu peri şan, olduğundan Anadolu'ya yürüdü, her yeri y ıkıp yakt ı , Suriye'yi, Kilikyay ı , Kapadokya'yı işgal etti, Tarsus'u aldı , Kayseri'yi ku şattı , önüne gelen şehri yağma etti. Bu sırada O d e n a t, Palmir'in ileri gelenlerini hediyelerle• Ş a p u r 'un yanına yolladı bir dostluk ba ğı kurmak istediğini bildirdi. Başarılarından mağrur olan Şapur, kendi gibi büyük bir hükümdar ın huzuruna, onun, gibi küçük bir emirin elçi yollamas ını hakaret sayd ı gelen heyete ç ıkışarak hediyelerini nehre att ırdı . Bunun üzerine Odenat kabilelerini ça ğırdı , V a 1 e r i y e n, ' in dağılan .ordusunu topladı , meşhur Palmir okçu/arl'ın da yanına alıp İran'ın başkendi Ktezifon önünde göründü, şehri tahrip etti, Ş apur'un o ğullarını , odalıklarını esir etti, büyük bir ganimet ele geçirdi. Valeriyen'in ve Roma'nın öcü alınmış oldu. Roma'da, bedbaht V a 1 e r i yen' in yerine tahta geçen o ğlu Galyen bu haberi duyunca Roma'da şenlikler yaptırdı ; Odenat, Roma'n ı n doğu eyaletleri imparatoru ilan edildi. Kendisine Roma imparatorlar ının taşıdığı Avgust unvanı verildi ve Roma imparatorunun doğuda orta ğı sayıldı (72). Kırk diktatörün, hayat ı (Vie des trente Tyrans) adl ı eserin yazarı Trebellius Pollion, Cyriades (73), O d e n a t, V e h b el-Lât ve Zeynebi de zikr ediyor. Yazar, Odenat ve kar ısı hakkında şöyle söylüyor: "Tedmur k ıralı müthiş bir kabile ba şkanıdır. O, (72) Bak. A. Champdor; Les Ruines de Palmyre, p. 44-47. ve A. Christensen; L' İran Sous les Sassanides, Copenhague, 1944, 2. ad. p. 220 sqs. (73) Trebellius Pollion'un zikretti ği bu Cyriades, Antakya'da kendini imparator ilan eden bir kimse idi. Bak. A. Champdor; Les Ruines de Palmyre, p. 44 ve A. Christensen; L' İran sous les Sassanides, p. 220, sqs.
41
ırkından olan herkes gibi çölün s ıcağına ve değişikliklerine katlanmasını biliyordu. Doğu kadınlarının en asil ve - Cornellius Capitolinus'a bak ılırsa - en güzeli olan onun kar ısı Zeyneb de kendisi gibi çok cesurdu" (74). Iran seferlerinden biraz sonra Barbarlar Kapadokya'ya sald ırdılar ve Odenat onlara kar şı sefere gitti ğinde yeğeni tarafından öldürüldü (75). Eğer O d e n, a t, Roma imparatorlu ğunun bu zay ıf zamanında askeri kuvvetlerin ba şına geçmeseydi Romal ılar için do ğuda her şey kaybolmuştu; o, önce kar ısı Z e y n e b ve büyük o ğlu Herod ile birlikte kırallara verilen ünvanı aldı . Odenat ve oğlu Her od, Iran sava şından dönü şte imparator linvaniyle selâmland ılar. J. Starcky, Odenat' ın öldürülmesini şöyle anlatıyor: O d e n a t , yeğeni Maeonius taraf ından öldürüldü. Maeonius, i şlediği bu cinayette Odenat ile birlikte onun o ğlu Herod'u da öldürdü. Bu Herod, Odenat' ın Zeyneb'ten do ğma oğlu değil, daha evvelki kar ısından doğma idi ve saltanatta babasiyle ortakt ı. Zeyneb her f ırsatta Her o d hakk ında övey analık yapıyor, bu durum, babas ının onu daha fazla sevmesine sebep oluyordu. Söylendiğine göre Z e y n e b, saltanata kendi o ğlunun geçmesini sa ğlamak için kocas ı Odenat' ın yeğeni Maeonius ile anlaşıp, kocas ını ve övey oğlunu öldürttü (76). O d en a t, M. 30 A ğustos 267 ile 29 Nisan 268 tarihleri aras ında öldürülmü ştür. Zeyneb'in o ğullarından V e h b el L â t, babas ının ölümü üzerine onun sahip oldu ğu kırallar k ıralı ünvan ını aldı . Zeyneb, bundan sonra o ğlu adıra saltanat ı ve idareyi eline aldı M. 271 veya 272 ba şlarında, Roma imparatorlu ğunun zengin doğu eyaleti Mısır'ı ele geçirmeğe niyet etti. 70.000 ki şilik Palmirli, Suriyeli ve di ğer Barbarlardan meydana getirilen ve Z e y n eb' in adamlar ından Z a b d a s' ın komuta ettiği ordu Mısır'a girdi, 50.000 kişilik Mısır ordusunu yendi ve Mısır'da 5.000 ki şilik bir muhafız kıtası bıraktı . Z e yneb ve o ğlu V ehb el-Lâ t, bast ırdıklan paralar üzerinde gördü ğümüz gibi kendilerini Avgust ilân ettiler. Onlar Avgust yeri(74) Bak. A. Champdor; Les Ruines de Palmyre, p. 43. (75) A. Champdor, Odenat ın, M. 268 yılında, Cebel-i Sincar'da ayaklanan Kürtlere karşı çıktığı ve tafsilâtı aç ık olarak bilinmeyen bir seferde öldü ğünü, bazılarına göre de kar ısı Zeyneb tarafından göçebelere öldürtüldü ğünü kaydediyor. Bak. Les Ruines de Palmyre, p. 56 sqs. (76) Bak. J. Starcky; Palmyre, p. 53 sqs. yazar, Z4ynebin babas ının adının Antiochus oldu ğunu da kaydediyor; bak. ayni eser, ss. 64.
42
ne Septimi lâkab ın ı kullanıyorlardı amma bunun mânas ı Avgust'tur (77). Zeyneb'in M ısır'a giden orduları geri döndükten sonra o, bu defa da Anadolu'ya ,göz dikti. Gene askerlerin ba şına geçen komutan Zabdas, ordusunu, bir güçlü ğe uğramadan Anadolu'nun kalbine, Ankara'ya (Ancyr) kadar ilerletti. Bitinya kendili ğinden itaat etti. Bo ğaziçi'nin kilit şehri Kadıköy (Chalc&loine), Suriyelilete kap ılarını kapadı . Durumdan haberdar olan O r el y en (saltanat ı : M. 270 - 275) İtaZya'dan ç ıkıp ordusu ile birlikte İllirya ve Makedonya'dan geçti süratle Anadolu'ya geldi, Ankara'yı kusat ıcılardan kurtard ı, Mısır'a bir ordu yollay ıp geri ald ı . Bu sırada Zeyneb Antakya'ya gelmi şti. İmparator O r el ye n, Âsî (Oront) nehrine ulaştı fakat doğrudan do ğruya Palmir ordusu ile kar şıla şmaya cesaret edemedi; evvelâ kaçar gibi yapt ı , Palmirliler arkas ı na düştüler, o bu defa birdenbire geri dönüp Palmir ordusunu k ılıçtan geçirdi. Palmirliler Humus'a (Emessa) do ğru yöneldiler. Orely en zaferle Antakya'ya girdi ve Z eyneb' in dostu olan Samosat'l ı papas Pol'ü oradan sürüp çıkard ı ve hemen Humus'un yolunu tuttu, Zeyneb'in komutan ı Zabdas' ın, Dafne yanındaki bir tepede dü şmanı oyalamak için b ırakt ığı artçı kuvvetleri temizledikten sonra Humus şehri önlerine geldi. Burada Zabdas' ın 60.000 kişilik bir ordusu vard ı . Şehrin önünde iki ordunun kar şılaşmasiyle müthiş bir insan kırımı oldu; savaş alan ı insan ve at ölüleriyle doldu, Palmir ordusundan sa ğ kalanlar şehre sığındılar. Z ey n e b burada çabucak bir sava ş kurulu toplad ı oy birliği ile Palmir'e geri çekilmeğe karar verildi. Palmir ordusu Humus'tan geri çekildikten sonra Orelyen şehre girdi, şehrin koruyucu Tanr ısı Hebogabal'i ziyaret etti ve hemen Zeyneb'in peşine düştü. Palmir'e 150 km.lik mesafeyi bir haftada a ştı ve Palmir'i kuşatt ı . Z e y ne b, hayat ının bağışlanacak' vaad edilen teslim olma tekliflerini reddetti ve cevap olarak İran'dan, Araplardan ve Ermenilerden yardım alarak kendileri ile sava şacağını bildirdi. O r el y e n, Sasâniler kıralı Şapur tarafından yollanan yardım kuvvetlerinin, geli şini, ordu (77) Roma tarihi ile u ğraşanlar bu olay ı biraz farkl ı anlat ıyorlar; meselâ L. Homo bu hususta şöyle diyor: "Orelyen, kendinden önceki hükümdarlar ın tersine olarak M. 270 yılında yaptığı şekli bir anlaşma ile, evvelce İmparator Galyen'in, Palmir k ıralı Odenat'a verdi ği ünvan ve nüfuzu yani dini ba şkanlığı ve Palmir k ırallığı ünvanın ı, Odenat' ın oğlu Vehb el-Lât'a da verdi. Vehb el-Lât para bast ırmak hakk ına da malikti. imparatorlu ğun batı k ısmı işgal edilmek tehlikesinde bulundu ğundan Orelyen, Palmir ile aray ı bozmak istemiyordu. Vehb el-Lât, bast ırdığı paralar üzerinde Roma imparatorlu ğuna ait ünvanlar ı kaldırıp yaln ız, imparatorlu ğun kendine verdi ği ünvanlar ı , koydurunca iş değişti. Bu, Roma ile aç ık bir savaş veya Palmir'in tam egemenli ğini ilân etmesi demekti" bak. L'Empire Roman, Paris, 1925, p. 100-103.
43
kuvvetleri ile veya onlara para vermek suretiyle önledi. Zeyneb ve yan ındakiler Palmir'i ku şatan Roma ordusunun açl ık sıkıntı sı çekeceğini sanı yorlardı , halbuki bunun aksi meydana geldi yani bizzat ku ş atılanlar, Palmir halkı bu sıkıntıya dü ştüler. Bu tehlikeyi gören Z e y n e b, Iran hükiimdarı Şapur'dan yeni bir yard ım istemeğe k:arar verdi; gizlice, iyi koşan bir hecin devesine binerek Palmir'den ç ıkıp Fırat nehrin ula ştı . Kendisini kovalayan Roma atl ılar ı yetiştiği zaman Zeyneb nehirde bir kayığa hemen yeni binmi şti; onu yakalayan Roma at 1 ı lar ı beraberlerinde al ıp Orelyen'in ordugâh ına götürdüler. Bunun üzerine ku şatı lanlar aras ında barış yapma taraftarlar ı çoğaldı ve surun üstüne gelerek galipten af dilediler. Orelyen âlicenapl ık gösterip arma ğanlarla gelen bir heyeti kabul etti; bu heyet ş ehrin ya ğma edilmesini önledi; hükümdar anlaşma ile şehre girdi (M. 272 y ılı sonbaharı ) (78). Imparator Orelyen, Tyane'daki gibi şehrin çapul edilmesini önledi fakat şehrin hazin,elerini, kıraliçeyi ve baz ı Palmir ileri gelenlerini birlikte al ıp Humus'a gitti. Zeyneb'in baz ı danışmanlarını öldürmekle yetindi. P 1 o t in' in ö ğrencisi olup aslen Suriyeli bulunan filozof Lonjin„ bu öldürülenler aras ında idi (W). Tarihçi Zosim'in yazd ığı ra göre Zeyneb, Roma yolunda hastal ıktan veya kendisine verilen yemekleri yememek suretiyle açl ıktan öldü (80). Orelyen, Tuna nehri k ıyılarına vardığında Palmir, ilk ayaklanma= elebaşılarından, Apse (Apsee) idaresinde ayakland ı . Orelyen hemen Palmire geri döndü ve sava şsı z şehre girdi (M. 273). Bu defa şehri yağma ettirdi ve yakt ırdı , kadın, çocuk ve ihtiyarlar ı ve köylüleri öldürttü; fakat ayaklananlar taraf ından harekete getirilmi ş olan Antiyoküs'ü (Antiochus) (78) Palmir devletin n bütün tarihi hakk ında olduğu gibi bu siyasi tarihi hakkında da en iyi bilgiyi J. Starcky'nin "Palmyre" adl ı eserinde ve A. Champdor'un "Les Ruines de Palmyre" adl ı eserinde buluyoruz. Palmir devleti tarihinden, C. Zeydan "el-Arab Kabl el- İslâm" adl ı eserinde, ss. 79 vdd, bundan naklen M. Şemseddin (Günaltay) "İslam Tarihi" adl ı eserinde, ss. 119 vdd. ve Ali Cevad "Tarih ül-Arab Kabl el- İslâm", 1952, Bağdad, 2 cilt. bahsetmektedirler. Tedmur devletine ait belgeleri de İsrail Velfenson'un "Tarih ül-Lflgat is-Samiye" adl ı önemli kitab ında buluyoruz. ss. 127. (79) Lonjin (Longines) M. 213 yılında Humus'ta do ğmuş olup yukar ı da görüldüğü gibi Roma imparatoru Orelyen taraf ından M. 273 y ılı baş larında öldürül_ müstür. Larousse du XX. siâcle, Longine maddesi. J. Starcky, ss. 62. (80) Jean Starcky, Palmyre, p. 63.
44
cezaland ırmak tenezzülünde bulunmad ı (81). Bu insan k ırımı ndan kurtulanlar Zeyneb'in çekmecesindeki paralar ve tac ındaki mücevherlerle güne ş tapınağını onartt ılar. Z e y n e b 'in sonucu hakk ında Flavius Vopicus ve Trebellius pollion adlı tarihgilerin verdikleri bilgi Zosim'inkinden farkl ıdır. Bunlar Orelyen'in M. 274 yılında Roma'da ba şarılarını kutlulamak için yapt ırdığı büyük geçit alayında önemli ki şilerden olan tutsaklar aras ında altundan yap ılmış araba içinde k ıraliçe Zeyneb'in de geçti ğini yazıyorlar; gene bu yazarlar Z e y n e b ' in, Tivoli'de bir Romal ı kadın gibi kendi halinde sessiz sedası z yaş adığın ı söylüyorlar ve Zeyneb'le kocas ı O d ena t ' ın şahsiyetleri, kültürleri ve saray hayatlar ı hakk ında enteresan ve geni ş bilgi veriyorlar. Zeyneb'in ölümü hakk ında bilgi veren yazarlardan baz ıları onun, eceliyle ve tabii ölümle öldü ğünü, bazıları ise Orelyen taraf ından öldürüldüğünü söylüyorlar. Palmir devleti ve şehri, Orelyen'in yak ıpyıkmasından sonra bir daha belini do ğrultamad ı ; yaln ız Diyoklesyen (Dioclaien) zaman ında burada baz ı yap ılar ve onarmalar meydana getirildi. Daha sonra h ıristiyanlığın Suriye'de geli ştiği sıralarda Palmir'de de oldukça fazla h ıristiyan toplulu ğunun mevcut olduğunu tahmin edebiliriz; çünkü, M. 325 yılında İzni,k'te toplanan, konsil'e (ruhani meclis) kat ılan papaslar listesinde M a r i n u s ad ında Palmirli bir papasa da rasl ıyoruz. M. 400 yılında A r k adiyus zaman ında Palmir, biraz önem kazanmış görünüyor. Arkadiyus'un o ğlu ikinci T e o dos' un uzun süren saltanat ı zamanında (M. 408 - 450) yazılmış bir Palmir mezar ta şında Selefkus Takviminin 753 yılı Haziran ay ında (M. 442 Haziran ı ) ölen, O den a t ad ında birini görüyoruz. J ü s t i n y en (saltanat ı : M. 527 - 565), hâkimiyeti s ırasında burayı Araplara kar şı bir garnizon haline getirmi ş, şehrin ku şatma duvarlar ı(81) Ayn ı eser, ss. 64. K ıraliçe Zeynebin babas ı nı n adın ın Antiochus olduğunu önce de kaydetmi ştik fakat burada ad ı geçen Antiyoküs (Antiochus)'ün, Zeynebin babas ı olup olmadığı açıklanmam ıştır. Roma tarihçisi L. Homo, Palmir'deki ayaklanma ile birlikte Mı sır'daki durumu da yaz ıyor; bu hususta ".. Orelyen bat ıya geri döndü; fakat yolda, Tedmür'de tekrar isyan ç ıkt ığı n ı Antiyoküs adında birinin kıral ilân edildi ğini, Mısı r'daki İskenderiye'de de Firmus ad ında birinin baş kaldırdığını duydu. Orelyen çabucak geri döndü Tedmür'de halk ı kılı çtan geçirdi ve şehri çapul ettirdi sonra M ısır'a yönelip İsken,deriye'ye girdi. Firmus'u yakala.. yıp çarmıha gerdirdi ve böylece do ğu, kesin ve son olarak Roma idaresine geçmi ş oldu" diyor. Bak.. L'Empire Roman, Paris, 1925, p. 100-103.
45
nı onartmıştır. Malalas ad ındaki tarihçinin bildirdi ğine göre Jüstinyen, doğu koptu Patris'e (Patrice), Palmir'i, kiliseleriyle, resmi yap ılariyle yenilemek için geni ş para yard ımı yaptı , Kudüs şehrini ve Roma imparatorluğ unu korumak için kuvvetli bir garnizonla birlikte Humus düklü ğünü Palmir'e nakletti. Palmir, M. 634 yılında, birinci Halife Ebu B e k i r ' in komuta nı H a 1 i d b. Velid' e kap ılarını açt ı . Pa,lmir islâmiyetin ilk yüzyılında tekrar Tedmur oldu, fakat silik bir rol oynad ı ; amma Selçuklular devrinde biraz önem kazand ı . Atabeylerden Sam Bürileri' nin mabeyincisi F iruz o ğlu Yusuf M. 1132 y ılında Palmir tap ınağı nın bir bölümünü kaleye çevirdi. Palmir bugün, Suriye idaresinde ve Musul petrollerini Lübnan Trablusuna götüren borular ın geçti ği yerde beş altı bin nüfuslu bir kasabadı r (82). ,
PALMİRLİLERBE D İL VE YAZİ
Palmir dili s ık ı - sı k ıya Nabat diline ba ğlanır. Aramca, doğu Aramcası , batı Aramcas ı olmak üzere iki kola ayr ılıyordu ki Palmir dili, bat ı koluna ba ğl ı idi. 'envanlarda, bilhassa asalete ve saraya ait ünvan •arda Palmirliler, biri yerli di ğeri Yunani olmak üzere iki ünvan kullan ıyorlardı ; mesela, Zenobi, Yunani bir add ı ; yerli ad ı Bas Zabb:ai idi. Zeynebin o ğlu Vehb al-Lâ t, Atenedor Yunani ad ını ta şıyordu. Palmir yazısı Arami alfabesinden ç ıkmad ır ve genel olarak Lût gölü civar ında yeni bulunan yazmalarla büyük bir benzerlik göstermektedir. Aslında Arami yazı sı M. Ö. XII. yüzyılda doğmuş olan Fenike yaz ısının bir kolundan başka bir şey değildir. Palmir yaz ıtlarının en eskisi Milâttan önce 44 y ılını taşımaktad ır. PALMİR TARNİMİ
Palmirlilerin kulland ığı takvim yani yazılarında kullandıkları tarih, M. Ö. 1 Ekim 312 de başlıyan Selefkuslar takvimidir. Milâttan sonraya ait belgelerdeki tarihleri milâdiye çevirmek için 311 say ısını çıkarmak lâzımdır (M. Ö. 312 yılının 1 Ekiminde yani yeni seneden üç ay önce ba şladığından). Meselâ. meshur Palmir kanunu 448 y ılını ta şımaktadı r ki bu, S e (82) Jean Starcky, Palmyre, p. 64 sqs. Tedmür, Mu'cem ül-Büldan sahibi Yakut-u Hamavi'nin (ölümü: M. 1229) dedi ğine göre Emevi halifelerinin sonuncusu olan Mervan b. Muhammed (2. Mervan: tahta ç ıkışı 7 aralık 744, M ısır'daki Busirde yapt ığı savaşta öldürülmesi ağustos 750) taraf ından da tahrib, yağma ve halkı katledilmiştir. Bak. Yakut, Mu'cem. Tedmur maddesi.
46
1 e f k u s takvimi' ne göredir. Bunu milâdi y ıla çevirmek için 311 sayı sını çıkarırsak 137 sayısını buluruz ki bu bize, 'ünlü belgenin yaz ıldığı yılın, milâdi karşılığı nı ver!,:. PALMİ RLİLERDE DİN
Tanrılara yap ılan adakları gösteren yaz ıtlardan anla şıldığına göre Palmirlilerin 60 kadar Tanr ılar' (putları ) vardı . Bunların bir kısmı — Böl — yerli, bazıları ise başka uluslardan al ınma idi. Mesela'. Baal şamin, batı Samilerinden; Bel ve Beltis, Babilonyal ılardan; Belhammo ıı ise Fenikelilerden alınma idi. Kur'an ı Kerim'de de geçen el-Lât, el-Uzza ve elMenat'a da tap ıllyordu. Tali' Tanr ı sı Nem e s i s, sabah ve ak ş am yıldızların' temsil eden ilâhlar Ar s o ve A z i z o da Palmir Tanr ıları aras ında idi. Ayrıca bir sürü küçük Tanr ılar: da vard ı . Bazı Roma ve Yunan, Tanrılar' da ayn ı mahiyette fakat adlar ı değişik olarak Palmirliler tarafından tapıllyordu. Mesela. Bel mabudu Zevs' in ayn ı idi; bu Bel Babilonya'nın en büyük Tanrı sı olup Palmir'deki putlar ın da en büyü ğü idi. Ele geçen en eski Palmir tableti M. Ö. 44 y ılı Ekim ayında (269. Selefkus yılında) Bel mabudu din adamlar ını n bir heykel diktiklerinden bahsediyor. 279 Haziran (M. Ö. 33) tarihli di ğer bir yazıtta iki ayrı kabileye mensup iki şahsın, Bel ve Yarhiböl adlar ındaki Tanrılar adına bir tap ınak yaptırdıklan kayıtlı bulunmaktad ır. Bu Bel Tanr ısının nüfuzu daha çok önce bilhassa Nabuhodonosor zaman ında çok büyüktü. Bel, sonralar ı genel olarak Yarhiböl ve Agliböl ile birlikte bu üçlü Tanr ı şeklinde temsil edilmistir. Agliböl tanrısına gelince, kelime olarak A g l i b ö 1, B e 1 ile bo ğa (agl, dana veya bo ğa anlamına gelir) aras ında bir bağlantı ifade eden bir addır; ay Tanr ısı rolünü oynar; zira boynuzlar ı ay' ı temsil eder. Bu, bütün boğalı Tanrılar gibi bolluk ve kıtlık tanr ısı idi. Yarhiböl ise bir güne ş Tanrı sıdır. Pınarların koruyucusu gibi görünmektedir. Bunun fonksiyonu, Babilonya güne ş Tanrısı Samaş 'ın fonksiyonuna benzer görünüyor Palmir'de A g 1 i b 61 ve Mal ak b el adlar ındaki çift Tanr ılar ötekilerden daha fazla bir sayg ı görüyorlardı . Malakbel Tanrısı , doğan güneşi temsil ediyordu. Bu Malakbel, Baalbek şehrinin Güneş Tanrısı M e r k ü r (Mercur)'den al ınmıştın Bel tapınağı Palmir'in resmi ibadethanesi idi. Baalsamin Tanr ısının bulunduğu tap ınak ise daha mütevazi ölçüde idi. Baal şamin, Palmir'in özel bir Tanrısı değildi. Kelimenin delâlet etti ği mânaya göre "göklerin sahibi" idi. Bu, Aramlıların çok eskiden Bel Tanr ısı kadar yüce sayd ıklan bir Tanrı idi. B a a 1 ş am i n, hem çok yüce hem iyilik sever bir Tanr ı idi. Bu, Palmirlilerce yüce ve esirgeyici olarak vas ıflandırılıyordu. 47
B e 1 ve Baal ş amin Tanrıları, semavi Tanrılardı . Bunlardan bereketli yağmurlar yağdıran Baal şaminin ayırıcı belliği (alâmeti farikası ) yıldırım, yahut başak demetidir. B a a 1 ş a m i n, B e 1' in gördü ğü işlerin aynını görüyordu.Çünkü o, sonsuzluklann yahut dünyan ın sahibi diye vasıflandırılmıştır. Tapınaklarda topluca ibadet edip, şarap içip kurbanlar keserek yemek suretiyle büyük toplant ılar yapıyorlar ve bu toplant ıları genel olarak "Komar" adı verilen özel din adamları idare ediyordu. Her y ılın Ağustos ay ının 16. günü, M a n n o adl ı Arap Tanrısına ait bayram günü idi. Bu Tannnı n Samice şekli Maane'dur. Palmirliler Tanr ıları nı , genel, olarak insan suretinde tasvir ediyorlardı . Yunan - Roma dünyas ının diğer bölgelerinde oldu ğu gibi Palmir'de de ölülerin gömülmesi ve ölülerin arkas ından yap ılacak işlerin yerine ,getirilmesiyle uğraşan cemiyetler vard ı . Bunlarda, ölüler üstün-körü mumyalanıyordu. Bu mumyalama i şi, ruhun ölmezli ği ile onun, uzun müddet bozulmadan saklanması aras ındaki bağı gösteriyor. Palmirlilerde mezar eksenya "ebedi ikametgah" olarak vas ıflandırılıyor (83).
TICARET YOLLAR' VE PALAIIR TICARETI
Varlığını ve yaşayışını Efka adlı pı nara borçlu olan Palmir şehri, tapınakları , tiyatrosu, ticarethaneleri ve di ğer nehir tesisleriyle göz kamastıncı parlak bir şehir hayatı yaşatmış ve yasamış olup, bu mükemmel idaresini muazzam kervan sevkiyat ı ve ticareti ile devam ettirebilmi ştir. Palmirliler devrinde Çin'in, Hindistan ve Arabistan' ın malları Roma'ya ve batıya, Doğu Akdeniz'in Efes, Rodos, Piyeri Selökiya (PQrie Seleucie), Antakya ve bilhassa Iskenderiye limanlar ından gidiyordu. Bazı nehir yolları da bu bak ımdan önemli idiler; mesela Dicle nehri üzerinde bugünkü Bağdad'ın güneyinde bulunan büyük Greko-Part sitesi Selökiya, Lüksor'un (84) kuzeyinde Nil nehri üzerinde bulunan Koptos şehri bu durumda idiler. Bu Koptos şehri bir kanalla K ızıl Deniz kıyısındaki Berenis (Bnice) (83) Bak. Jean Starcky, Palmyre, p. 85 sqs. ve A. Champdor, Les Ruines de Palmyre, p. 81 sqs. (84) Teb (Thbes). Eski Teb şehri.
48
'e bağlı idi (85). Berenis'in kar şısında biraz kuzeyde Nabatl ıların limanı Löke-Kome, bugün Medine şehrine inen demiryolunun üzerinde şimdiki Medayin-i Salih'in yerinde bulunan Hwr (W.gra)'a gidecek mallar ı kabul ediyordu. Hıcr, Petra'ya giden yol üzerinde bir konak yerinden ba şka bir şey değildi; bu sehir ayn ı zamanda Bahreyn adalar ının yukar ı sında Pers körfezinde kâin bulunan Gerha liman ına da bağlanıyordu. Kuzey - doğuya doğru uzanan bir yol Hı cr'dan, meşhur Teyma ve D'amet ill-Cenelel vahaları na gidiyordu. Bu yol, uzun Sirhan vadisi ile ve Hayran ile münasebette idi. Böyle olmakla beraber ana yol, bugün demiryoluna çevrilmi ş olan ve tüccar kervanlar ını Nabat kırallarının başkenti Petra şehrine götürmek üzere kuzey - bat ıya yönelen yoldu. Eski seyyah S t r abon' un anlatt ığına göre Petra mallar ı , tekrar ihraç edilecekleri yerlere Gazze şehrinin güneyindeki Ari ş (Rhinocolure)'den sevkediliyordu. Böylece Nabatl ılar iki üç yüzy ıl çölün ticaret mal ı taşıyıcılar' oldular. Nabatl ılarm, Roma imparatorunun Suriye'deki komutan ı K o r n e 1 y u s P a 1 m a vas ı. tasiyle milâdi 106 y ılında Roma imparatorlu ğuna katılması , bu ticaret yolunun sona erdi ğini gösterir. Bu, bu bölge ticareti için öldürücü bir darbe idi. Çünkü Roma zaten K ızıl Denizdeki Mısır limanlarmı ve yüzyıla yak ın bir zamandanberi kendisine tâbi bulunan Palmiri tercih ediyordu. Bu yeni ticaret şehri Palmir sadece Nabatl ıların ticaret yolunun büyük bir hissesine varis olmakla kalmad ı , yerinin, çok kuzeyde olu şu Mezopotamya al ım mallar ını kendi üzerine çekmesini de sa ğladı. Palmir ticari eşya taşıyımı na ait elimize geçen en eski yaz ıt, M. 19. yılda yazılmış bulunmaktad ır. Bu yaz ıt, Tedmurlularla Selefkuslar ın ortak ilgilerinden bahsediyordu. Fırat ve Dicle nehirlerinin a ğzında yerli bir kırallık teşkil etmiş olan ve H a r as eni er (Charace) de denen Mesenya'n ın, 226 y ılına do ğru Partlar ı ortadan kaldırarak Sasani devletinin ba şına geçen Erde şir tarafından ele geçirilmesinden sonra buras ı da ticari önemini kaybetti; halbuki burada bazı Romalı veya Suriyeli tüccarlar ticari ajanlar kurmu şlardı . Palmir ticaretinin konusu hangi maddelerdi? Bunu bize Palmir tarifnamesi gösteriyor. Bu tarifnameye göre tunç ve bronz heykeller ki bunlar (85) M.Ö. 25-20 yıllarına do ğru M ısı r'a seyahat eden ünlü co ğrafyac ı ve seyyah Strabon, o zaman bir ören (harabe) halinde bulunan Teb (Thöbes) ve geli ş kin çağını yaş amakta olan Koptos ş ehirlerini gezdi. Bu Koptos, M ısı rl ılar ve araplar arasında müşterek bir ticaret şehri idi. Hind'in, Arabistan' ın ve Habe şistan' ın transit mallar ı bu Koptos'tan geçerdi. Koptos ş ehri Kızıl Denize giden yolun a ğzında Palmir tarifnamesinin bir benzeri bulunuyordu. Bu tarifname M. 90/91 tarihini ihtiva ediyordu. Bak. A. Champdor, Les Ruines de Palmyre, p. 30.
tslinntlan Önce Arab Tarihi F:4
49
Mezopotamya'dan ve Fenike'den geliyordu. Erguvan rengine boyanm ış yünler, Sur şehirlerinden geliyordu. Ticari e şyadan alınacak vergileri gösteren Palmir tarifnamesinde bunlardan sonra kokulu ya ğlar gelmektedir. Kokulu yağlar ve esanslardan sonra kokulu a ğaçlar ve tutkallar yer al ıyor. Tapınaklarda da kullan ılan günlük, kıymetli taşlar, Fars körfezinden gelen inciler, Medayin'den (Selökiya veya Ktezifon) gelen giyecekler, Fenike'den Palmir'e gelen türlü renkte boyanm ış cam vazolar, alt ın ve gümüş vazolar, Lübnan ve Şam şarapları bu ticaretin konular ı idi. İskit limanlarından biri olup İndüs nehrinin döküldüğü ağızlardan biri üzerinde bulunan Barbarikum (Barbaricum)'un mallar ı : firûzeler, lapislazuliler, Palmir'in yeraltı mezarlar ında ele geçen pamuklu kuma şlar, çivit ve kokular idi. Ayr ıca Çin'in, Türkistan' ın ve Hindistan' ın ve uzak doğunun malları da yerli kervanlar vas ıtasiyle Barbarikum liman ına getiriliyordu. Eskidenberi Asya ticaret mallar ı batıya, güney Arabistan'a, K ızıl Deniz ve Basra. Körfezi limanlar ı vasıtasiyle yollanıyordu. Bilhassa Basra Körfezinin yukarısında toplanan bu mallar su ve kara yollar ı ile etrafa dağıtılıyordu. Güney Arabistan'da Yemen'in ba şşehri olan San'a, bir antrepo ödevini görüyor oradan Necran vadisini takip ediyor, Talf, Mekke, Me.: dine, Ilter, Tebük, Petra, Amman (Philadelphia), Bosra, Şam, Karyeteyn (Nazala)'e varıyor, buradan iki kola ayrılıp, biri doğuda Palmire, oradan Erak, Rusafe (Sergiopolis)'ye geçip Sura (Soura.)'da F ırat'a varıyor oradan yukarıya kuzeye doğru uzanıp Karkemiş yoluyla Anadolu'da Urfa'ya • (Edessa) ulaşıyordu ki bu yola, Sura'da, nehir yoluyla Basra ticaret yolu birleşiyordu. Bu yolun Şam - Palmir aras ına "Diyoklesyen Yolu" (Strata Diocletiana) deniliyordu. Karyeteyn'den bat ıya ayrılan ikinci kol Humus, Flama, Antakya yoluyla Anadolu'ya girer. Suriye'den Anadolu'ya giren ü. caret yolu Anadolu'da bugünkü Turgutlu yak ınlarında bir ören halinde bulunan Sard şehrine ulaşıyordu. Basra Körfezindeki Susa'dan Sard'a kadar uzanan 1500 millik (a şağı yukarı 2500 km.) ticari ve stratejik yola "Kıral Yolu" deniliyordu (86). Basra Körfezinden ç ıkan bir yol Rumma vadisini takip ederek Necid bölgesini geçip bir kolla Hayber'e, di ğer kolla Mekke şehrine ula şıyordu. Palmirlilerin ticaret faaliyetlerini ve ne gibi mallardan şehre glri şleri ve çıkışları sırasında nekadar resim alınacağını ve şehre ait diğer bazı hususlan bütün, teferruatiyle kaydeden belge Palmir tarifnamesi ad ıyla ün almış olan yazıttır. Bu tarifname M. 18 Nisan 137 (448. Selefkus y ılı ) tari(86) Bak. Donald N. Wilber: Iran, past and present, Princeton 1950, ss. 22.
50
• hini taşır. Bu yazıt 1881 yılında şehrin agoras ının güneyinde Rus prensi L aza re v taraf ından bulunmuş ve Leningrat'taki Ermitaj müzesine taşınmıştır. Palmir tarifnamesi a şağı yukarı beş metre geni şliğinde olup 400 satırdan fazla yaz ıyı ihtiva etmektedir (87). GASSANİLER DEVLETI
Miladın ilk yilzyıllarında. kuzey Arabistan'da, Suriye ve Irak dolaylarında yani Roma ve Sasani devletleri smarlar ında tarih sa'maesinde oldukça önemli rol oynamış olan iki üç Arap devleti kurulmu ştur; Arap tarihçileri bunları güney Araplarından yani Kahtannerden sayarlar Ve kuzeye ç ıkıslarım da Yemen'deki Ma'rib baraj ı= yıkılmasiyle ilgili görürler. Söylendiğine . göre Kahtanilerin iki büyük kolundan biri olan Kehlanl ılara (88) mensup olup o sırada Yemen bölgesine hakim bulunan Am r M e z i k ı y a zamanında Ma'rib seddi yıkıla,rak (89) K e h 1 a n gurubunun Ezd kolundan olan bu A m r, mallar ını Hımyerlilere satarak arkas ına takılan Kehlanl ılarla kuzeye ç ıktı (90). Bu hikâyeye göre Yemen'den göç eden K eh 1 anl ı I a r (91) muhtelif kollara ayr ılarak her biri bir (87) Bak. Jean Starcky, Palmyre, p. 69 sqs. (88) Kahtaniler iki büyük kola ayr ılırlar: 1) Hımyerliler, 2) Kehlanl ılar. Hımyerliler ba şlıca altı büyük Kudaa birliğini ihtiva ederler ki bunlara Behra, Tenuh, Cuheyne, Ozre, Kelb, Beliy ve bunların tali kolları dahildir. Kehlan koluna ise büyük Tay gurubu, Hemdan, Mezhic topluluklar ı, La.hm, Kinde, Âmile. Cüz' am, Becile, Eş'ar ve büyük Ezd kolu dahildir ki bunlardan EzO'in tali kollar ı çok önemlidir. I. Guidi de Tay ve Gassaniler kabilelerini güney men şeli sayıyor. Bak. L'Arabie Anthislarnique, Paris, 1921, p. 67. (89) Bu seddin yıkılışı tarihini yazarlar, ba şka başka zamanlarda gösteriyorlar. Tahran Üniversitesi İslâm Tarihi Profesörü Ali Ekber Feyyaz, Arap rivayetlerine dayanarak seddin, İsa'n ın doğumu sıralarında yıkıldığını yazıyor ve "yani •Hımyerliler devletinin ortaya çıkışı sırasında" diyor ki bu son ifadesi duruluktan uzaktır; zira Hımyerliler Isa'n ın doğumu sırasında değil M. Ö. 115 yılında kurulmuştur. Bak. Tarih-i Islânı, 1327 H. Ş. (M. 1948) ss. 26. .(90) Yemen'de Ma'rib seddi veya Arim (=sed) seddi diye bir sedden bahsedilir ve bu, o bölgenin biricik seddi zannedilir. Halbuki Yemen'de daha bir çok sed vardır. Bunlar zamane zaman y ıkılınağa yüz tutmu ş ,. onarılıp durmuştur. Bunların bir çoğunu Hemdani, el- İklil anlı eserinde zikretmektedir. Bu barajlardan birinin tamirine ait olup son zamanlarda ele geçmi ş bulunan bir kitabe, Habe şlilerin son Yeinen i şgali devrinde yani yukar ıda sözü edilen zamandan çok sonra yazılmış bulunmaktad ır. Burada sözü geçen sed belki Kehlanl ıların bulunduğu bir bölgedeki seddir. Amin o ğlu Amr'in Yemen'den ç ıkışını, hangi kabilelerin nerelere dağıldıklarmı İbn-i Hişam, ayrı bir başlık altında anlatıyor. Bak. İbn-i Hişam, I, 13 vdd. (91) Kehlanhlarm soy kütiiğii şöyledir: Kahtan o ğlu Ya'rub oğlu Yeşcuh oğlu Sebe' o ğlu Kehlan. ,
.
51
tarafa göçüp yerle şti: 1) U m r a n b. Amir kolu. Bu kol Umman bölgesine gidip Umman Ezdlilerir.,i te şkil ettiler. 2) Sa'lebet ül-Anka b. Amr b. Amir kolu, Yesrib'e (Medine) gitmi şlerdir Evs ve Hazrec kabileleri bunlardand ır. 3) H â r i s e b. Amr b. Â m i r kolu. Mekke bölgesine gittiler ki. Huzaeliler bunlardand ır. 4) E z d -u mişlerdir (92).
Ş e n u e kolu. Bunlar da Tihame bölgesine göç et-
5) Cefne b. Amr b. Amir ki bu, Müzeyk ı ya' d ır. Bunlar Ş am bölgesine gittiler. Gassâniler bunlardand ır. 6) L a h m 1 ı l a r kolu. Bunlar Irak bölgesine göçtüler. Münzürlüler (Münzür o ğulları _____ Münazere) veya Nasr o ğulları diye anılanlar bunlard ır (93). Bütün söylentiler bu kuzey Arap devletlerinin Kahtannerden olduklarını ifade ediyorlarsa da baz ı tarihçiler yaz ı , dil, kişi ye Tanr ı adları itibariyle kuzey Arâmi kabilelerine daha yak ın görüyorlar ve bunlar ı Adranilerden saymak gerekti ği fikrini ileri sürüyorlar. Bununla beraber, parlak ve bol kazançl ı kuzey ticaretinin bu kavimleri yukar ıya çekmiş olması da dü şünülebilir; çünkü bunlar gerçekten ana ticaret yollar ı üzerine yerle şmiş bulunuyorlardı . Gassanner, Ibn_i His a m ' in bir kayd ına göre adlar ını Ma'rib seddi yak ınlarında bulunan bir p ınardan al ıyorlar. Yazarlar bu hususta "bu pınar Gavs o ğlu Esd oğlu Mazin oğullarına aitti. Bu sebeple bu kabile bu pullar ın adiyle anıldılar. Gassan p ınarının Cuhfe kasabas ının yak ınındaki Müşellel dağında bulunan bir p ınar olduğu söylenir. Bu p ınardan su içerek Gassan adını alanlar ın, Kahtan o ğlu Ya'rub oğlu Yeşcub oğlu Sebe' oğlu Kehlan oğlu Zeyd oğlu Malik oğlu Nebt oğlu Gavs oğlu Esd oğlu Mazin oğullarından bazı kabileler oldu ğu söylenir" diyor (94). Yazar, seddin yıkılacağını anlıyan Am ir oğlu AMir . ın, malını mülkünü sat ıp (92) Evs, Hazrec ve H-uzaelilerin soy kVükleri için bak. İbn-i Hişam, I, 10 vdd. ss. 171. M. Şem_ (93) Bak. İbn-i Hişam, I, 12. C. Zeydan, el-Arab Kabl seddin (Günaltay), İslam Tarihi, ss. 297. (94) Bak. İbn-i Hişam, I, 9-10. M. Ş emseddin (Günaltay), C. Zeydan'dan naklen Cefne o ğullarının evvela, Hicaz bölgesindeki Tihame'deki Gassan Suyu yak ınlarında oturmu ş oldukların ı, bu münasebetle kendilerine Gassaniler ad ının verildiğini, bu yerin, İsa'n ın doğumundan evvel eski Yunanl ılarca malüm olduğunu söylüyorsa da Cefne o ğullarının, Yemen'de oturduklar ı yerin adını sonradan gelip yerleştikleri bu yere vermi ş olmalar ı da mümkündür. Bak. C. Zeydan, el-Arab Kabl el-İslam, ss. 172. M. Şemseddin (Günaltay), İslam Tarihi, SfS. 302.
52
Yemen'den ç ıkarak göç etti ğini, Ezd kabilesinin de onunla birlikte gitti ğini, yolda Akk kabilesinin topraklar ı na u ğradı klar ını onlarla, sanucu açık olarak belli olmıyan sava şa giri ştiklerini ve sonunda oradan da göçerek ba şka bölgelere dağıldıklarını , Âmir oğlu Amr oğlu Cefne kolunun, Suriye'ye, E v s ve H a z r ec kabileleAnin Yesrib'e, Huzaelilerin Merr bölgesine, Serat Ezdlilerinin Serat'a, Umman Ezdlilerinin Umman'a yerle ştiklerini söylüyor (95). İ bn,-i Hi ş am' ın bu ifadesi Batlamyos'un M. ikinci yüzyılda bunların Arap Yarımadasının batı bölgesinde ya şadıklarına dair verdiği habere uyuyor. Gassarıller gene Batlamyos'un bildirdiğine göre M. ikinci yüzy ıl içinde Tihame'de oturmakta idiler; daha sonra buradan kuzeye ç ıkıp Ş am sınırlarında, Belka ve Ezroh bölgesine geldiler ve burada oturmakta olan K u d .a e 1 i 1 er' den Dacaam koluyla sava şıp onları yenerek yerlerine yerleştiler ve Roma'ya ba ğlı bir devlet kurdular (96). Baz ı eski tarihçiler bunların 600 yıl hüküm sürdüklerini, otuzdan fazla hükümdar gelip gectiğini kaydederlerse de bu konuda önemli bir kitap yay ınlamış olan No e 1 d e k e adındaki Alman bilgini bunlar ın ilk hükümdarlarm ın, M. 500 yılında ölen Ebu Ş emm er C e b el e, son hükümdarlar ının da, saltanat ına M. 636 yılında Halife Ömer b. Hattab devrinde son verilen E y h e m o ğlu C e b ele olduğunu söylüyor. Herhalde V. yüzy ıldan çok önce kurulmu şlardı amma ba şkanları nın hükümdar ünvaniyle anılması belki biraz geç olmu ştur. Hamza Isf a h a n î, Amr o ğlu Cefne'nin M. 220 yılında hükümdar bulundu ğunu kaydediyor. İlk başkanlarının adının veya lâkab ı nın Cefne olu şundan dolay ı bu devlete, Cefne O ğullar ı Devleti de denir. Bizans kaynaklar ı ilk Gassani hükümdar ı olarak C e bele' den bahsediyorlar amma ne babas ını n adını ne de kendi lâkabını söylemediklerinden hangi 1Ce,bele oldu ğu açık olarak anlaşılamıyor. C e b el e M. 497 y ılında Bizansl ılara yard ı m ettiğinden mükâfat olarak kendisine filark yani emir 'ünvan' verilerek Petrob bölgesi emirliğine tayin edilmistir. Bu Cebele, Bizans kaynaklar ında kendisinden çok bahsedi(95) Bak. İbn-i Hiş am, I, 13 vdd. (96) Cefne o ğullarından bahseden Hondmir de bunlar ın Yemen'den, seddin yıkı lışı yüzünden kuzeye ç ı ktıklarını, Ş am bölgesinde Gassan ad ındaki bir pınar yakınına konduklar ından bu adla an ıldıklar ını ve Hamzai Isfahani'ye dayanarak, aralarından 32 hükümdar ç ıktığı nı, 546 yıl hüküm sürdüklerini kaydediyor. Bak. Habib üs-Siyer, Tahran, 1333 H. Ş . (M. 1954), I, 261 vdd.
53
len, Hâris in babas ıdır. Bu Hâris, M. 528 yılında Hire hükümdarı Münzür' ii yenmi ştir. Gene bu hükümdar M. 529 yılında Bizans' ın filark ı sıfatiyle SamaritenleG.-in ayaklanmalar ını bastırmakta elde ettiği başandan dolayı Bazileus ünvan ını almıştır. Bizansl ıların ba şka yerlerde me şgul olmalar ından faydalanmak isteyen Sasâniler, Hire hükümdar ı Münzür'e yardım ederek onu, esasen aralar ı açık olan, G assani 1 er ülkesine sald ırdılar. Bu yüzden Sasanilerle Bizanslılar aras ında kanlı bir sava ş başladı . Bu arada Hâri s, Hireliler'e airbölgelere de sald ırdığından, bundan sonra Hirelilerle Gassaniler aras ında savaşlar birbirine ulanıp gitti. M. 544 yılına doğru çıkan bir savaşta Haris'in, okullar ından biri Münzür'e esir dü şerek Uzza putu önünde kurban edildi. Ayn ı yılda çıkan ve Ayn- ı Uba savaşı denen savaşta Münzür de öldürüldü; Kınnısrin bölgesi Haris' in eline geçti. Ünlü sair Umru ul-Kays' ın, Bizans imparatoruna gitmesine arac ılık eden de bu Haris'tir. Haris, M. 569 y ılı nda öldü. Sasâniler M. 613 y ılında Suriye ve Bizanslıların elinden aldıkları sırada Gassanilerin•egemenliklerine son verdiler. Islam tarihçileri Suriye ak ınları sırasında Cefne hilkümdar soyundan Eyheın oğlu Cebele adında bir emirden söz açm ışlardır. Halid b. Velid ile çarp ışan ve sonunda islam olan bu Cebele o s ırada Dûmet ül-Cendel'de hüküm sürüyordu. Cebele sonra Mekke'de hac s ırasında bir olaya kızarak kaç ıp hıristiyan olmu ştur. Bu zat ın asıl Cefneler soyundan olup olmadığı kesin olarak belli de ğildir. Gassanilerin ba şşehri Bosra• (eski Bostra) idi (97) ; bunlar h ıristiyan dinine girmi şlerdi. Ticari faaliyet bak ımından Gaisanilerin, Tedmurlular, Nabatlılar ve bunlardan evvel güney Arabistan'da bu alanda büyük önem kazanm ış devletler derecesinde bir rol oynadıklarını göremiyoruz. Esasen bu sı rada ticaret, eski takip etti ği yollarda önemli durumunu kaybetmişti. Bununla beraber G a ssanil er uygarl ık alanında da epey gayret sarfetmişler, bir çok köşkler, saraylar ve tap ınaklar bırakınışlard ır (98).
IIİRELİLER DEVLETI
Bunlar Irak'taki Hire şehri etrafında yerle şmişlerdi ki bu Hire, Kûfenin üç Arap mili güneyinde, bugünkü Necef (Meşhed-i Ali) şehrinin, at ile bir saat güney doğusunda, şimdi aşağı yukarı tamamiyle kurumu ş olan Ne(97) Hondmir, Haris b. Cebele'nin Belka şehrini başş ehir yaptığını yazıyor. Bak. blindan evvelki notta ad ı geçen eser, I, 262. (98) Bak. C. Zeydan,. el-Arab Kabl ss. 172 vdd. M. Ş emseddin (Gü1 naltay), isltım Tarihi, ss. 300 vdd.
54
cef gölünün k ıyıs ındadır. Hire kelimesi Aramcad ır ve harfiyyen "çad ırlı ordugâh" demektir. Araplar Hire şehrinin kurulu şunu Nabukodonosor devrine kadar ç ıkarırlarsa da bunu kesin olarak söylemek mümkün de ğildir. Fakat be şinci yüzyıldan başlıyarak büyük dini toplantılarda yani Sinodlarda, Hire piskoposlar ının adı geçer. Hire şehri, Necef ile F ırat nehri arasında, bir çok su kanallar ınm geçtiği bölgede tahıl tarlalar ının ve hurma ağaçlarının çok olduğu bir yerde kurulmu ştu. Sa ğlam havas ı da çok övülür (99). Hir e lil er de G assa niler gibi Yemen'den, Arim selinin baraj ı yı kılması üzerine kuzeye ç ıkmışlardır (100). Hire devleti, Yemen'den kuzeye çekmi ş olan L a h m, Cüzam ve. A m i 1 e üçlü karde ş kabile gurubundan Lahm kolu taraf ından kurulmu ştur• Bu üç karde ş kabileden Lahm kabilesi muhakkak ki en ş öhretli, ayn ı zamanda en eski guru' bu teşkil ediyordu. Efsane bunlar ı İbrahim Peygambere kadar götürür. Y a k u b Peygamberin o ğlu Y u s u f Peygamberi, karde şlerinin atmış olduğu kuyudan, Lahm kabilesinden olan bir adam ın çıkard ığı söylenir. Hicretten 200 y ıl önce Lahm kabilesinin fazla k ısmı , Arap Yar ımadasının kuzey taraflar ına, Suriye - Filistin bölgesine ve Irak'a ak ın etmişti ki bunlar orada Suriye Gassanileri ile yapt ıkları aralıksız kavgalardan sonra, Hire adıyla an ılan, İran'a ba ğlı , yar ı özgür devleti kurdular (101). Gassaniler nas ıl Bizansa tâbi bir devlet veya emirlik idi ise Hireliler veya Lâhmiler de Sasânilere tâbi bir devlet veya emirlik idi. Lâhmilere, ı1 İlinazere ve Nasr okullar ı da denir. Hirelilerin tarihi, Gassanilerinkinden daha belirlidir; çünkü bunlar ın İranlılarla olan uygarl ık bağları , Gassanilerin Bizanslılarla olan bağlarından daha s ıkı idi. Habeş yayılışı sırasında Yemen emirlerinden, olup Murre lakabiyle an ılan Zu Yezen oğlu Seyf H ı myer î ' nin, Sasaniler k ıralından yardım istemek üzere arac ılığını istediği Hire k ıralı Mün,zür oğlu Nı:imandan söz açan Ibrı -i İ s h a k, onun, yılda bir defa Sasani kıralının kat ına çıktığını hikâye ediyor (102). Ayni yazar, Hirelilerin yani Lahm kabilesinin, soy kütü ğLinü şöyle sıralıyor: "Sebe' oğlu Kehlan oğlu Zeyd o ğlu Yeşcub oğlu Arib oğlu Amr oğlu Hemeysa' oğlu Zeyd o ğlu Uded oğlu Murre o ğlu Haris oğlu Adiy oğlu Lahm" (103). Gene İbn-i İshak, Hire hükümdar ı Mün,zür oğlu Niimanın, Maad (99) Bak. Islam Ansiklopedisi Hire maddesi. (100) Bak. Hondmir, Habib üs-Siyer, I, 255 vdd. (101) A. Christensen, bunlar ın, Sasanilerin ortaya ç ıkışları sıras ında devlet kurduklarını söylüyor. Bak. L' İran Sous les Sassanides, p. 87. (102) Bak. İbn-i Hişam, T, 64. (103) Bak, ayn ı eser, ss. 13.
55
oğlu Kunus'un soyundan oldu ğu söylentisini kaydediyor (104). Hire devleti tarih sahnesine bir hükümdara sahip olarak, Tedmur melikesi Zeyneb 'in, o ğlu V ehb el-Lâ t ad ına idareyi eline alışı sıralar ında (M. 268 - 272) ç ıkmış görünüyor. M. Şemseddin (Günaltay)' ın C. Zeydandan nakletti ği Hire hükümdarları listesinde ilk Hire hükümdarı Adiy oğlu Amr M. 268 yılında tahta geçmi ş gösteriliyor (105). Frans ız bilginlerinden Dussaud'nun Hayran (Nmara)'da ele geçirdi ği Nabat harfleriyle ve kuzey Arapçasiyle, yaz ılmış M. 328 tarihli bir yazıtta Hire taht ına Amr'dan sonra, o ğlu Umru ul-Kays' ın geçti ği yazılmaktadır. Bu yazıtın, Hireden çok uzakta bulunan Nmara'da ele geçmi ş olması , Hireliler hakimiyetinin o zamanlar buralara kadar uzand ığını gösterir. Dussaud'nun ele geçirdi ği bu yazıt Hire k ı ralı Amr oğlu Umru ul-Kays' ın mezar ta şıdır. Önemli bir tarihi kaynak olan bu Nmara yaz ıtında şöyle denmektedir: "Bu mezar, bütün Araplar ı n hükümdarı olan, (hükümdarl ık) tac ını ele geçiren, E s e d ve Nizar kabileleriyle mülklerine Irakmeden, M e z h i c kabilesini kendi güciyle yenen Amr o ğlu Umru ulKays' ı ndır. Bu hükümdar, Necran bölgesinde Ş emr'in şehri olan Bezaye geldi, Maad' ı hükümdar yapt ı . Ulusların topraklar ını kendi oğullar ına paylaştırdı . Hem İranlılar hem de Roma onu vekil kıldılar. Hiç bir hükümdar saltanatta onun mertebesine ula ş amadı . O 7 Aralık 223 yılı nda öldü. Dünyaya getirdi ği kimseler ya şasın (mes'ud olsunlar)" (106). Hire hükümdarlar ının en ünlüleri II. Umru ul_Kay s, (saltanatı M. 382 - 403) ve bunun, o ğlu Numan el A'v er (saltanat ı : M. 403 - 431). Bu Numan bir çok defa Şam havalisini istila ederek halka şiddetli muamelelerde bulunmu ş ve her taraf ı çapul ettirip bir sürü esirle Hire'ye dönmü ştü. Bu hükümdar, Havarnak ve Sedir adlarını taşıyan köşk(104) Bak. ayn ı eser, ss. 12. (105) Hondmir bu ş ahs ı , Hlrelilerden taea tahta sahib ilk hükümdar olarak gösteriyor. Bak. Habib üs_Siyer, I, ss. 258. C. Zeydan da bu zat ı ilk hükümdar ve M. 268-288 y ıllarında saltanat sürmü ş gösteriyor., bak. el-Arab Kabl el-Islâm, ss. 189. A. Christensen'in, Hlrelilerin buraya Umman taraflar ından Sasanilerin ortaya ç ıkışlar ı sıras ında geldikleri hakk ı ndaki kaydı için bak. L' İran Sous les Sassarlides, p. 87. (106) Bak. İ srail Velfenson, Tarih al-Lf ı gat al-Samiye, M ısır, 1929, ss. 190. Burada geçen tarih Nabat takvimine göre yaz ı lmış t ı r. Milâdi yı l hesabiyle karşı lığı 328 dir. C. Zeydan bunun saltanat ını M. 288-328 olarak kaydediyor. Bak. el-Arab Kabl el- İslâm, as. 189.
56
y d oğlu leri yapt ırdı (107). Hıristiyan dininde olan veziri ve alnya zevklerine bel ba ğlaA d i y y ' ını hükümdara, dünya mal ına manın lüzumsuzluğunu telkin etti ği meşhurdur; hattâ söylendi ğine göre Numan, saltanatı, oğlu Münzür'e b ırakıp, ruhban elbiseli giyerek bir savmaa'ya çekilmiş M. 504 yılında Hire taht ına Hire hükümdarlar ı sülâlesinden olmayan fakat II. Numan' ın akrabas ı bulunan Ebu Y a'f ur b• Alk am e el-D e y 1 e m i (saltanat ı : M. 504 - 507) ad ında biri geçmiştir. M. 507 tarihinde saltanat, gene Hire hükümdarları sülâlesine yani Numan' ın oğlu Umru ul - K a ys'a (M. 507 - 514) geçti. Bundan sonra tahta, annesinin ad ı olan Ma i s s e m a lâkabiyle an ılan III. Münzür (saltanat ı : M. 510 - 563) oturdu. Bu, Hire hükümdarlar ının en ünlülerinden olup Iran hükümdarlarmdan K u b a d (saltanat ı : 488 531), H u s r e v (An.o şervan- ı âdil saltanatı : M. 531 - 579) ve Bizans hkümdarlarından Ana s t a s (saltanat ı : M. 491 _ 518, I. J ü sten (saltanat ı : M. 518 - 527) ve I. J ü s t i n y e n (saltanat ı : M. 527 565) ile ça ğdaştı (108). D o z y, kend5.sini h ı ristiyan dinine sokmak isteyen misyoner heyeti ile III. M ü n z ü r ' ün alay etti ğini kaydediyor (109)• Hire tarihi, Hîr. e hükümdar sülâlesile buna ba ğlı Arapların İranlılarla birlik olup Bizansla ve Bizans ın uyruğu bulunan Gassanilerle ve bazan da doğrudan do ğruya İran hilkümdarlariyle yapt ıkları mücadelelerle doludur. Bu sava şların hepsinden paçay ı kurtarrnış olan Hire devleti M. VII. yüzyıl başlarında Irak bölgesindeki kendi ırklarından olan Arap kabileleriyle yaptığı harpler sonunda gücünü çok kaybetmi ş ve en sonunda. İran' ın da işe karışmasiyle tarih sahnesinden silinmi ştir. Buna ra ğmen Lahm ve Cü(107) A. Christensen, Sasaniler hükümdar ı Yezdgerd'in, Şapur, Vahram ve Nersi acllar ındaki üç o ğlundan Vahram'ı, Hire hükümdar ı Münzür b. Nfıman' ın terbiyesinde, Hirenin güzel havas ında büyümek üzere yolladığı nı ve bu veliand Vahrarn' ın Hirede Nûman taraf ından yapt ırılmış olan Havarnak saray ında ya. şadığını kaydediyor. Bak. L'Iran Sous les Sassanides, p. 274. Kanaatimizce Christensen burada hataya dü şmüştür; çünkü Yezd,gerd, Münzür b. Nûman ile ça ğdaş değildir. Münzür b. Nûman M. 431-473 y ılları aras ında hüküm sürmü ştür. Birinci Yezdgerd ise M. 399-420 y ılları arasında hüküm,dar bulunuyordu. Yezdgerd'in, oğlunu yan ına yolladığı ve Havarnak saray ını yaptıran Hire k ıralı Nûman b. Umru ul-Kays'tır ki saltanat ı M. 403-431 yılları aras ındadır. (108) Bak. Hondmir, Habib üs-Siyer, I, ss. 260. C. Zeydan, el-Arab Kabl el- ıslâm, ss. 194. Charles Diehl, Bizans imparatorlu ğu Tarihi, Tevfik B ıyıklıoğ lu ter. ss. 25 vdd. (109) Bak. Dr. R. Dozy, Tarihi islâmiyet, A. Cevdet (Karl ıda ğ ) ter. e. I, ss. 26.
57
zam kabileleri birlik halinde bir müddet daha fakat özgür olarak de ğil de bir "Arap kabileler toplulu ğu" halinde zaman zaman olaylara kar ışmışlairdır. Mesela islam fetihlerinin geli şmesi ve Suriye'nin ele geçirili şi sıras ında, Yermük sava,”'nda, Sit f in ,9cıı) aşı'nda, daha sonra Emevi halifelerinden I. Yezid devrinde Mekke ve Medine şehirlerine yap ılan seferler s ırasında bu iki kabile yani La hm ve Cüzam kabileleri, ayn ı komutan idaresinde ve ayn ı bayrak alt ında hareket ettiler. Bire tarihinin son zamanlar ını dikkatle incelersek Bire hükümdarlar ının, dini cereyanlar ın da tesirinde kald ıklarını görürüz; Mesela do ğuda yayılmak için büyük gayretler sarfeden hwistiyanl ığa kar şı direnmeleri, baz ı Bire hükümdarlar ını tahtından etmi ştir. Çünkü halk ın epey bir k ısmı hı ristiyandı . Mesela M. 581 y ılında, Bire hükümdar ı Kabus b. Münzür'ün (saltanat ı : M. 578 - 581) ölümü üzerine bunun karde şi 4. Münzür tahta geçememi ş, Hireliler, bilhassa h ıristiyan Hireliler 4. Münzürü sevmediklerinden Kabus'un ölümünden sonra ayaklanm ışlar hükûmet, Nasr o ğullarının yani Bire saltanat sülalesinin elinden çekip, Iranl ı bir vali olması muhtemel olan Z e y d veya S o hrab • ad ında birinin eline geçmi ş, 4. Münzür, bir yıl tahtta kalan bu adamdan sonra saltanat ı ele geçirebilmi ştir. Bu 4. Mü nz ü r ' ün oğlu 3. Nûm an (saltanat ı : M. 585 - 613) ile Sasaniler hükümdar ı 2. H u s r ev Per v i z (saltanat ı : M. 590 628) aras ında anlaşmamazl ık çekmiş 2. Husrev Perviz, Nûman' ı İran'a çağırmış, Numan mallarını ve hazinesini, çocuklar ını ve kar ılarını Beni Şeyban, kabilesi başkanı Hani b. Mes'ud'a emanet ederek İran'a gitmi şti. Iran hükümdar ı , Nûman' ın ellerine ayaklar ına bukağı vurdurarak H anikın zindanı na attırdı . Nûman h ıristiyan dinine girmi şti. Bunun devrinde Hirede sefahat hayat ı almış yürümü ştü. Esasen galiba anas ı Fedek'li bir Yahudi olduğundan, teb'as ı onu soyca a şağı sayıp kendisinden nefret 'ediyordu. Bu Nûman devrinde, yukar ıda dediğimiz gibi komşu Arap kabileleri ile iki önemli savaş olmuştur: Bunlardan birine "Tifha sava şı ", diğerine "S elan sava şı " denir. Temimlilerden Yerbu' o ğulları ile olan Tifha sava şı ridafe işinden ortaya çıkmıştı . R i d a f e, Hire te şrifatına göre bakanl ık derecesinde bir makamdı . Redif olan adam, resmi oturumlarda hilkümdar ın sağında yer alırdı . Bu yer eskidenberi Yerbululann elinde olup büyükten küçü ğe geçerdi. Bu 3. Nûman devrinde gene Temimlilerden Dârim o ğullarının başkanı , bu mevkiin Darimlilere verilmesini istedi; Nûman da raz ı oldu; fakat Yerbu'lular raz ı olmayıp ayaklandılar. N tl m a n, oğlu K a b u s ile karde şi Has san' ı , Yerbuluları bast ırmağa yolladı . Basra'dan 58
Mekke'ye giden yol üzerinde Tifha denilen yerde yap ıldığı için "Tifha savaşı" diye anılan savaşta Nftman' ın ordusu bozguna u ğradı ve oğlu ile kardeşi tutsak oldular. Nâman, bunlar ı kurtarmak için bin deve vermek ve ridafeti ğene Yerbu'lulara b ırakmak zorunda kald ı . Selan savaşı ise Beni Amir ile yap ıldı. Sasâniler hükümdar ı 2. Husrev Perviz, her yıl Mekke yakınındaki Ukkaz panayırına" bir tüccar kafileyi yolluyordu. Beni .Amirliler . bir defa bu kafileyi vurarak mallar ını yağma Nûman bunları bastırmak üzere bir ordu yollam ış fakat Selan adındaki yerde yap ılan sava şta Hireliler yenilmi şlerdi (110). Niiman M. 613 yılında Hanikin'de hapiste öldü; kendisinin, Husrev'in emriyle fillere çiğnetilerek veya zehirletilerek, yahut da vebadan öldü ğü hakkında çeşitli söylertiler vardır (111). Nfınaan' ın ölümü, Lahmiler sülâlesinin saltanat ı kaybetmesi sonucunu doğurdu. Miman'ın ölümünden sonra 2. H u re v P e r vi z, Hire tahtını ,. Tay ,kabilesirden İyas b. Kabisa'ya verdi ki bu zat M. 613 _ 618 yılları aras ı nda Hire tahtında kaldı . Husrev Perviz bunun yan ına, kontrol icin Iranl ı bir memur yollain ıştı . Husrev Perviz Hire hükümdar sülâlesini ortadan kald ırmea Araplar ı daha kolaylıkla kendine ba ğlıyabileaeğini sanmıştı . Halbuki onlar o. zamana kadar al ıştıkları ve tan ıdıkları sülâlenin i şten uzaklaştırılmasına kızmışlardı. Kisramn şimdi tayin ettiği İ yas b. abisa da Tay kabilesinden ve Arapt ı ; fakat buna al ışamamışlardı . Nüman, -Kisra kendini çağırdığında eşyasım - Beni Şeyban'dan fiâni b. Mes'ud'a (112) b ırakmıştı Kisra onları İyas eliyle Hâni'den istedi.`Hâni, bunların emanet olduğunu söyliyerek vermedi. Husrev Perviz, Bekr b. Vâil kabilesini yok etmek için Hireye bir ordu yollad ı . Bu ordu Hire ordusuyla birleşerek Beni Bekr kabilelerine, Zûkar adl ı yerde saldırdı. Burada aşağı yukarı M. 614 yıllarında kanlı bir sava ş oldu ve İran ordusu yenilip kaçt ı (113). Böylece Hirede bir siyasi kuvvet kalmay ıp Iran, Irak'taki Arap ka(110) Bak. M. Semseddin (Günaltay), Islfim Tarihi, ss. 351-352. (111) Bak, ayn ı eser, ss. 352. Hondmir, Husrev'in emriyle katledildi ğini yazıyor, bak Habib üs-Siyer, I, 261. Taberi ise koleradan Hanikin'de öldü ğünü söylüyor, bak. Milletler ve Hükümetler Tarihi, e. I, ss. 1281. (112)_ Bunun künyesi, Hani b. Mes'ud b. Âmir b. el-Hasin b. Amr el-Müzdelif b. Rebia b. Zuh b. Seyban Sa•lebe'dir. Bak. Taberi, Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, I, 1282. (113) Bak. M. Şemsedd n (Günaltay), İslâm Tarihi, ss. 353. Zûkar savaşının efsane ile kar ışık tafsilâtı için bak. Taberl, Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, I, 1280. Mahmud Esad, Tarih-i Din-1 Islâm, Medhal, ss. 207.
i
59
bileleriyle kar şı karşıya kaldı. Esasen H u s r ev Per vi z, Iyas b. Kabisa' dan sonra Hire valili ğine bir Arap tayin etme ğe bile lüzumgörmiyerek Mihribandaz Hemedani o ğlu Baniy a n oğlu A z a d b eh adl ı bir İranlıyı tayin etti ki bu vali, Taburnin, dediğine göre on yedi yıl valilik etti. M. 628 tarihlerinde Hire hükümdarları soyundan Münzür b. Numan adl ı bir emirden bahsedilir ki buna, gururlu anlam ına gelen el-Garur lâkab ı verilmişti. İslâmiyetin ortaya ç ıkışının ilk sıralarında Bahreyn, Araplar ı bunu kendilerine ba şkan seçmişlerdi. Arap tarihçileri bu Münzürü, Hire hükümdarlar sülâlesinin 'kan mümessili sayarlar. Bu Münzürün idaresi, Halid b. Velid'in Iran s ınırlarında başladığı savaşlara kadar sürmü ş M. 632 veya 633 y ılında C u v a s a sava şı ' xıda öldürülmüştür (114). Hire şehri Halid b. V eli d' in Mezopotamya harekât ı sırasında sava şsız teslim oldu ve fazla miktarda bir cizye verme ği kabul etti. Hire şehri, daha uzun müddet ayakta kalmak ve bazan ad ı geçmekle beraber art ık eski önemini kaybetmi şti. A b b asiler burayı oturma yeri olarak kullanmad ılar. Kûfe şehrinin in şa edilip büyümesi Hireyi gölgede bıraktı. Harun er-Reşid kısa bir müddet Hirede oturdu ve burada yap ılar yapt ırdı ise de bn durum Küfelilerin k ıskançlığını ve hoşn,utsuzluğunu uyandırdığından, yeniden şehri terketti. Abbasiler halifesi el-Muktedir (saltanat ı : M. 908 - 932) zaman ında Sevctd böl,g'esi',nin diğer k ısımları gibi Hire yakınları da bedevi saldırganların yağmalar= uğradığından, hükümet oraya bir ordu göndermeye mecbur oldu. M. onuncu yüzy ılın son yarısında Hire, büyük fakat halk ı az bir şehir olarak gösterilmektedir. Sonralar ı bütün memleketin inhitat ı Hireyi, ortadan kalkacak derecede müteessir etmiştir• Bugün şehrin, eski yeri otlakt ır. Orada geçmi şi, yalnız alçak tepecikler ve bir sürü y ıkıntı hatırlatmaktad ır. HIRE HÜKÜMDARLARI VE TAHTA GEÇIŞ YILLARI :
Amr b. Adiy Umru ul-Kays b. Amr Amr b. Umru, ul-Kays Evs b. Kallâm Umru ul-Kays el-Muhrik b. Amr Numan el-A'ver b. Umru ul-Kays Münzür b. Numan el-A'ver Esved b. Münzür
Tahta geçişi:
M. 268 M. 288 M. 328 M. 377 M. 382 M. 403 M. 431 M. 473
(114) Bak. Taberl, Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, I, 1294 vd. M. Ş emseddin (Günaltay), Islam Tarihi, ss. 356 vd.
60
Münzür b. Münzür Nrıman b. Esved Ebu Ya'fur b. Alkame Umru ul-Kays b. Ninnarı Münzür b. Umru ul-Kays ( İbn-i Maissema) Haris b. Amr el-Kindi Amr b. Hind Kabus b. Hind (bundan evvelkinin karde şi) Sehreb (veya Suhrab?) (115) Münzür b. Münzür b. Maissema Naman b. Münzür Ebu Kabus İyas b. Kabisa Zadiye (veya Zaziye) Münzür •el-Ma ğrur (veya Gar ur) (116)
11
17
11
11
11
17
17
17
17
71
)7
17
1)
)7
77
M. 497 M. 500 M. 504 M. 507 M. 514 M. 563 M. 579 M. 582 M. 583 M. 586 M. 614 M. 619 M. 630
IHRELILERDE TOPLULUK HAYATI, DIN VE UYGARLIK
Hire bölgesi daha L a h m o ğ ullar ı buraya gelmeden önce Arap Yarımadası.= diğer bölgeleri gibi bir sürü göçebe kabilelerle dolu idi. Bu kabileler se,ylilerin idaresinde ya şıyorlar, tamamiyle göçebe bir hayat sürüyorlard ı . Devletleri, kaleleri, ba şşehirleri yoktu. Gerekti ği zaman muhtelif kabileler mü şterek bir dü şmana karşı birleşerek sava şıyorlar, yenilirlerse çöle kaç ıyorlard ı . Yukarıda gördüğümüz gibi M. üçüncü yüzy ılda Hirede güney Arabistan'dan, gelen Beni L a h m kabilesi taraf ından bir devlet veya emirlik kuruldu. Hire ve etrafı , ,eskidenberi bir şehir olan Hirede oturan ibranilerle ve çölden gelip buralara yerle şmi ş bulunan Tenühilerle meskiındu. Bu iki kabileden olmayıp Hire şehri yak ınlarında oturanlara "Ahraf" deniyordu. Bir yandan Tedmur, öte yandan Sitriye,, Filistin bölgeleri, a şağıda Yemen - Mekke ticaret yollar ı nın ağzında bulunan Hire şehri, eskidenberi zengin ve gelişkin, bir hayat srüyordu. Hire dolaylar ında, aralarında bir Iran kıralı tarafından yaptırılan beyaz hisar ın da bulunduğu "İbn-i Bukayla hisar ı" ve Kelblerden "Adasiler hisar ı " gibi bir çok hisarlar vard ı. Eski şairler Hire şehrinde yap ılan eşya aras ında Hire eyerlerini sayarlar; bu şehirde bir dereceye kadar kültür de geli şmişti. Şairler Hire k ıralları (115) Bak. Taberi, Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, I, 1294. (116) Bak. C. Zeydan, el-Arab Kabl ss. 185.
61
katında iyi bir kabul görüyorlar ve memnuniyetle burada. kal ıyorlardı . Söylentiye göre yaz ı burada biliniyordu ve buradan Arabistan' ın diğer yerlerine yay ılmıştır. İran'ın, Mekke yakınındaki panayırlara — Meselâ Ukkaz'a — ve Ye men bölgesine yollad ığı ticaret kervanlar ı bımlann topraklar ından geçiyordu. 113:caz Araplar ı islâmdan önce İran ile ticari ba ğlar kurmuş olup kervanlarla İran'a gidip geliyorlard ı . Söylendiğine göre Kureyş tüccarlar ından. N e v f el ve M tı t t a 1 i b, Sasanilerle özel anla şmalar yapm ışlardı. Bu anlaşmaya göre Sasaniler hükümdar ı onlara, Iran sömürgelerine gidip gelme iznini veriyordu. M. 606 yılında veya az önce Ebu Süfyan (Sahr), Kureyş tüccarlan ile Sasaniler devleti ba şşehri olan Medayin'e (Ktezifon) gelmiştir (117). Hire kervanlar ında Kurey şlilerin ücretle muhafızlık ettikleri, Ficar savaşları dolayısiyle, ibn-i His& nı ' da uzun uzun, anlat ılıyor (118). Hire bölgesi çok eski zamanlardanberi ticari bak ımdan son derece önemli bir bölge idi. Hindistan' ın batıya yolladığı ve İran'a do ğru giden malların bir kısmı deniz yolu ile Dicle nehri ağzına geliyor ve übiille (Apolopoş )'ye depo ediliyor, oradan Rakka'ya geçiyordu. nbülle bu önemini, Sasaniler devrinin sonuna kadar kaybetmedi. Tüccarlar buradan F ırat nehrini takip ederek yukar ı doğru çıkıyorlar ve Sasaniler nüfuz bölgesini aşinadan Hire şehrine kadar geliyorlard ı . Hire M. III. yüzyıldan VII. yüzyıla kadar ticaret alanındaki bu büyük önemini muhafaza etti. Y ılda bir defa olmak üzere burada büyük bir panayır kuruluyordu. Bu devir ticaret tarihi ile uğraşan yazarlar Hirelilerin ticaret alan ındaki büyük başarılarını o kadar ileri götürüyorlar ki, Hireli kay ıkçılann Hind mallarını getirmek üzere ta. Seyhan ada,sı'na ve Hind limanlart'na kadar gittiklerini kabul ediyorlar (11£.). Hire, Sümerlilerden, al ınıp geliştirilmiş olan İran medeniyetinden ve onun faydalandığı medeniyet dairelerinden faydalanm ıştır. Bu itibarla özel bir Hire medeniyetinden bahsetmek mü şküldiir. Bir Iranl ı yazar daha ileri giderek, Hireye ait idari i şlerin, Sasâniler saray ında Hire işlerine memur bir kimse tarafından görüldüğünü, ancak 3. Nûma ıı devrinde Adi y b. Z e y d adında birinin ilk defa Sasani saray ında Hire i şlerini Arapça yazdığını kaydediyor ve bu ödevi gören kimsenin ücretinin de Hire hii (117) Bak. Muhammed Muhammedi, Ferheng-i irani, Tahran, 1323 (H. Ş.) ss. 159 vd. (118) Bak. İbn-i Hişam, Sire, I, 194. (119) Bak. W. Heyd, Histoire du Commeree du Levant au Moyen-âge, Leipzig, 1923 I, 7 sqs.
62
kümdarları tarafından ayni olarak, et, taze ve kuru hurma ve deri verildi ğini söylüyor ki fikrimizce bu, çok mübalâ ğ alı ve indi bir mütalâad ır; esasen o, bu iddias ına delil de göstermiyor (120). Hayran yakınlarındaki Nmara'da ( Şam' ı n doğu güneyinde) ele geçen, Hire hükümdar ı Umru ul-Kays' in mezar kitabesinden anla şıldığına göre Hirelilerir, kulland ıkları takvim, o zamanlar Suriye bölgesinde kullanılan Bosra takvimi idi. Bu takvim, Bosra şehrinin Roma hâkimiyetine geçtiği M. 105. yıldan başlar. Bu, belki de M. 106 y ılında Romalılar tarafından ortadan kald ırılan Nabatl ılar devletinin yıkılışın,a da i şarettir. Din itibariyle Hirelilerde de, ilk s ıralarda bütün Araplarda oldu ğu gibi çok Tanrılı bir puta tap ıcılık hâkimdi. Hire hükümdarı A m r b . A d i y, Mani dinine girmiş olanları himaye ediyordu (121). Milâdi beşinci yüzyıl ortalanrda hıristiyanl ık doğuda, Y a k û b î, N asturi ve Mel k i t 1 er adlariyle üç kola ayr ıldığı zaman, Irak ve Fors bölgesindeki luristiyanlann çoğu gibi ibadiler de Nasturl mezhebine girip Hire şehrinde bir topluluk meydana getirmi şlerdi. Hireliler daha önce puta tap ıc ı idiler ve el-Uzza adl ı putlan ünlü idi. Milâdi alt ıncı yüzyılın ikinci yarısına kadar hüküm süren, Münzür b. Umru ul-Kays, tutsaklar ı ,Tanrı el-Uzza adına kurban ediyordu (122). Anla şıldığına göre Hire hükümdarlar ı hıristiyan misyonerP ğinin, gayretlerine kar şı epey direnmi şler, ilk olarak M. 563 yılına doğru tahta geçen A m r b. Hin d, h ıristiyan dinine girmişti. Bunun anas ı Hind, hıristiyan dir,inde oldu ğundan belki de oğlunu hıristiyan dini telk ■ nleriyle terbiye etmi şti. Amr'in ölümünden sonra Uzza putuna ta.ma âcleti tekrar ba şlamış, sonunda M. 586 yılında tahta geçen N fı man b• M nzür Ebu Kabus h ıristiyan dinine girmişti amma bu da Sasaniler k ıralı Husrev'in kininin kurban ı oldu. Söylendiğine göre Husrev, Behram Çoban' ın önünden kaçarken Ntiman ı yanına çağırmış, kızım istemiş o da gitmemiş ve kızını vermemişti. M. 595 604 yılları arasında Husrev, Niıman' ı zindana att ırdı ve Hire emirli ğini Isâhmiler hanedan ından alıp İyas Tâi'ye verdi ve bir Iranl ı murakıbı onun üzerine dikti (123). Kuzey Araplar ından, baz ılarının, hıristiyanl ığı gerçek olarak de ğil, de (120) ss. 83 vd. (121) (122) (123)
Bak. Muhammed Muhammedl, Ferheng-i İrani, Tahran, 1323 (H. Ş.), Bak. A. Christensen, L' İran. Sous les Sassanides, p. 201. Bak. İgn. Guidi, L'Arabie Anthe- islamique. Paris, 1921. p. 34. Bak. A. Christensen, L' İran Sous les Sassanides, p. 452:
63
şekli olarak, kabul ettikleri hususunda Dr. R. Dozy' nin sözleri ve anlatt ığı su hikâye enteresand ır. Dozy, Arabistan' ın her taraf ında Araplar, hıristiyan dinini gerçek olarak de ğil, dış görünü şü itibariyle kabul etmi şlerdi diyor ve "Orta Arabistan, h ıristiyan etkisinden ya pek az müteessir olmuş veya hiç olmamıştı . Genel olarak o zamanki h ıristiyanlık, mücizeleriyle üçlü (teslis) inanciyle ve çarm ılia gerilmi ş Tanrı sı hakk ında naklettiği hikâyelerle zeki ve alayc ı Arap için pek az çekici idi. M. 513 y ılına doğru Hire hükümdar ı üçüncü Münzür'ü h ıristiyan etmek istemi ş olan piskoposlara bu gerçek pek iyi gösterildi. K ıral piskoposları dikkatle dinliyordu. Subaylar ından biri yan ına geldi, k ıralın kulağına eğilerek bir şey söyledi. Bunun üzerine k ıral derin bir üzüntüye gömüldü, piskoposlar sayg ı ile bu durumun sebebini sorunca o, — Çok yaz ık! Şimdi melek Mikâil'in öldüğünü öğrendim — cevabını verdi. Papaslar — Say ın kıral bu olamaz! Sizi aldatıyorlar, melekler ölümsüzdürler — dediler. O zaman k ıral Hz. İsa'nın çarmıha gerilmesini telmihle — Tamam' Siz kendiniz, bizzat Tanrmın öldüğtine beni inand ırmaya çal ışıyorsunuz — cevab ını verdi." diye ilâve ediyor (124)• Hire hükümdarlarından hıristiyan dinini kabul edenler, Hire, şehrinde bir sürü kiliseler yapt ırmışlard ır. Bunlardan üçüncü Münzür' ün karısı olup hıristiyan dinine girmi ş bulunan H i n d, bir manast ır ve bir kilise yaptırmıştı ki şüphe götürmiyen bir kesinlikle do ğru olan fakat asl ı de ğil de muhtevası ,elimize geçen bu kilisenin kitabesinde "Bu kilise Hucr oğlu Amr oğlu kıral Hâris'in k ızı ve kıral Münzür'ün o ğlu Amr'in anas ı , İsa'nın hâdimi ve ona inananlar ın anas ı , ona hizmet edenlerin k ızı H i n d tarafından, şahlar şah' Husr ev A no s e rv an' ın saltanat ı ve Ef r em' in (Ephr ın) şehir piskoposu bulundu ğu sırada •'7apt ırılmıştır" deniyor. Kilise tarihlerinin bildirdiklerine göre Hire M. 410 yılından beri bir piskoposluk merkezi idi (125). Sasanller hükümdarlar ından K u b ad (saltanat ı : M. 488 - 531) ile çağdaş olan Münzür b. Ma is s em a, Kub a d taraf ından Mezdek mezhebine girme ğe zorlanm ış, Münzür bunu kabul etmeyince saltanattan uzakla ştırılıp yeri, ötedenbeiri Hirelilere rakib olup Sasaniler himayesini arıyan, ve bu defa bu himayeyi temin maksad ı ile Kubad' ın teklifini kabul eden Kinde emin Hâris b. Amr'a verilmi şti. Kubadın ölümün(124) Bak. Dr. R. Dozy, Tarihi İsramiyet, Abdullah Cevdet (Karl ıdağ ) ter. ss. 26. İgn. Guidi, bu Münzür'ün h ı ristiyan sayıldığını kaydediyor. Bak. L'Arabie Anthe- islamique, p. 34-35. (125) Bak. İ gn. Guidi. Bundan önceki notta ad ı geçen eseri, ss. 35 vd.
64
den sonra Husrev, Mezdek taraftarlar ını ve mezhebini da ğıttığı ndan, Münzür gene tahtın,a geçmiştir (126). M e z d ek adında Nişabur'lu biri tarafından kurulup esaslar ı mal ve kadın ortaklığı ve hayvan kesme yasa ğına dayanan Mezdek mezhebinin, Hire'de az veya çok taraftarlar buldu ğunu sanm ıyoruz (127).
KİNDELİLER (Beni Kinde)
Bunlar ın, asılları da Hireliler ve Gassanilerinki gibi şüphelidir.Yani Kahtanllerden midirler yoksa kuzey Araplardan m ıdı rlar? Kesin olarak bilinmiyor; Arap tarihçileri bunlar ı, Kahtanilerden ve onlar ın Kehlan kolundan sayıyorlar (128). Söylendi ğine göre bunlar önceleri Bahreyn ve Ye-
mame bölgelerinde el-Muşakkar denilen yerde oturuyorlard ı . Bir müddet sonra buradan sürülerek otuz bin kadar olan halk ı evvelâ Hot,dramalıt'taki Kinde denilen yerde yerle şmiş, sonra Mehre adı verilen günlük luy ılarındaki Demmon taraflar ında yurt tutmu şlardı . H i m y e r 1 i ler hükümdarları Kindelilerin do ğruluklarını , kahramanl ıklarını çok beğendiklerin,den onları önemli işlerde, meselâ ordu hizmetlerinde ve sair i şlerde kullanıyorlardı. Himyerliler hükümdar ı Hassan b. E s, ' a d (saltanatı : M. 420 - 425) zaman ında Kindelilerin ba şında Hucr b• A m r bulunuyordu. Bassan ile Hucr aras ında ana taraf ından akrabal ık olduğundan Hucr'un Himyer saray ında önemli bir yeri vard ı . Bassan, kuzey Arabistan'a savaşa gittiği sırada bu Hucr da Kin,deli süvarilerle onun yan ında
(126) Bak. Müneeeimba şı Ahmed, Sahayif ül-Ahbar, C. I, ss. 470. A. Christensen bu hususta şunları kaydediyor: "M. 529 yılında Mezdek taraftarlar ı ortadan kaldırıldılar. Kubad' ın (Kâvus Pizi şharşah) adındaki, Mezdek mezhebinde bulunan oğlunu veliand yapmak ve Husrev'i tahtından indirmek istemesi barda ğı tasıran damla oldu" bak. L' İran Sous les Sassanides, p. 359. Gene A. Christensen aynı eserinde "Mezdek taraftarlar ı ortadan kalduılınea, tarihci Prokop'un, "Alamoyndaros Osakkikes" şeklinde kaydetti ği el-Münzür b. eş_Sakika, Kindeli gasip emir Haris b. Amr'in elinden kendi taht ını geri aldı" bak. ss. 361. (127) Mazdek dininin esası , iranda yay ılışı, takib edilişi ve ortadan kald ırılmas ı hakkında mufassal bilgi için bak. Hondmir, Habib üs-Siyer, I, 239. (128) Mısırlı Prof. Muhammed Mebruk Nafi', bunlar ın güneyden gelme olduklarıru söylüyor. Bak. Asr- ı Makabl el-İsliim, Kahire, 1952, ss. 143. İshundan Önce Arab Tarihi F: 5
65
bulunuyordu (129). Hassan, kuzey bölgesi Araplar ım itaat alt ına aldıktan sonra Hucr'u, Maad kabileleri üzerine emir tayin ederek orada b ıraktı . Böylece emIrliğe yükselen Hucr milâdi be şinci yüzyılın ilk yarısında B e k r b. Vail kabilelerini de hâkimiyeti alt ına alarak Necid bölgesi'nde bir devlet kurdu (130). İ bn-i Hi ş am burada adı gegen Hucr b. Amr' ı, Tiban oğlu Hassa n' ın (Hassan. b. Es'ad) karde şi olarak kaydediyor ve birlikte kuzeye Bahreyn bölgelerine ç ıktıklarını, yürüyüşe devam etmeyip ailelerinin yan ına Yemen'e dönmek istiyen Yemenlilerin ona "kardesin Hassan' ı öldür, seni kerıdimize hükümd2 yapalım" demeleri üzerine Hucr' un, karde şi Hassan' ı öldürüp Yemenlilerle Yemen'e döndü ğünü, fakat karde şini öldürdüğü icin Tanrı tarafından kendisine uyku uyuyamama hastalığı verildiğini ilâ„ zikrediyor (131). Hucr'un, Hassan'la birlikte sava ş için kuzeye ç ıktığı muhakkak olmakla beraber Hassan' ı öldürüp öldürmediğini bilmiyoruz; yalnız, bu olaydan söz açan tarihçilerin ço ğu, Kinde devletinin ilk hükümdarı olarak H u e r b. Amr' ı kaydediyorlar. Bu hilkümdar ın Necid'de Batn- ı Alayrde yerle ştiği sıralarda bu bölge halk ı nın ekserisi, bilhassa Bekr b. Vail kabilesne ait bulunan Arap Irak ı bölgesi Mrelllere ba ğlı bulunuyordu. Hucr bu bölgede yerle şebilmek için Hirelilerle çarp ışmak zorunda kald ı . Bu Hucr'a, Â k i l ül-Murar (132) lâkab ı verilmiştir ki bu lâkab ın verilişi ile ilgili sebepler hakk ında bir sürü söylentiler nakledilir• (129) İslam. Ansiklopedisinde Kinde maddesini yazan F. Krenkow, Âkil ülMurar lâkab ını taşıyan Hucr b Amr'in Kinde hükümdar ı Hassan Tubba'm öveği kardeşi olduğunu ve Himyerliler k ırallarm ın âdetine uyarak bu şahsın oğlu Amr b. Hucr'u sarayında nedim ve rehine olarak al ıkoymakta olduğunu, Hassan Tubba'ın orta Arabistan kabileleri üzerine yürüyüp onlar ı itaat alt ına aldıktan sonra Yemen'e döndü ğünde oralar ın idaresini üvey kardeşi Hucr'a bıraktığını, Yemamede oturan Cedis kavmine kar şı açılan bir sefer sonunda Hassan Tubba' ın, kardeşi Hucr'un te şviki ile katledildiğini, Hucr'un, Hassan' ın kız kardeşlerinden birini oğlu Amr ile evlendirdi ğini ve Hucr ölünce o ğlu Amr'in orta Arabistan kabilelerinin hükümdarı sıfatiyle babas ının yerine geçtiğini söylüyor. Bak. Encyclopâ die de L' İslâm, Kinde maddesi. Burada iki noktay ı açıklama/Tuz gerekiyor: bir kere makalede Hassan Tubba' deniyor ki bu, yanl ış tır. Tubba', Hassan' ın raltab ıdır; künyesi Hassan b. Tiban Es'ad Ebu Kerib'tir. Bak. İbn-i Hişam, Slre, I, 28 vd. /kinci nokta, maddede iki yerde yanl ış olarak Hucr yerine Amr yaz ılmıştır. (130) Bak. Muhammed Mebruk Nafi', Asr ma Kabl el-islâm, 2. tab. M ısır, 1952, ss. 144. M. Şemseddin (Günaltay), İslâm Tarihi, ss. 361 vd. C. Zeydan, el-Arab Kabl el-Islam, 1939, ss. 201 vd. (131) Bak. İbn-i Hişam, Sire, C. I, ss. 29 vd. (132) Murar, acı bir çöl otunun ad ıdır. Müneccimbaşı bu olayı naklederken bu bitki hakkında bilgi vermektedir. Bak. Cami ül-Düvel, C. I, ss. 470.
66
Hucr, M. 450 y ılında ölünce yerine o ğlu Amr geçti (ölümü: M. 490). Bundan sonra tahta, Hâris b. A m r (saltanat ı : M. 490 - 540) geçti. Haris b. Amr, Sasaniler hükümdar ı Kubad ile ve Hire hükümdar ı M ü n zür b. M a i ss e m a ile ça ğdaştı .Önceleri Kindeliler, Hirelilere kar şı Yemen'deki Hımyerlilere dayanlyorla2cl ı . M. 525 yılında Habe şliler Yemen'i istilâ edip bu dayanaklarını kaybedince bu defa Sasarıiierin gözüne girmeğe çalıştılar. Bu s ırada bu hususta bir f ırsat da ç ıktı . Iran'da Mazdek adlı Nişaburlu biri ortaya ç ıkıp kadın ve mal ortakl ığına ve et yememe ğe dayanan bir mezhep ortaya att ı . Halk üzerinde nüfuzlar ı çok artmış , hükümdara bile etki yapmak durumuna girmi ş olan Zerdüşt din adamlar ının burunlarını kı rmak için Sasaniler hükümdar ı Kubad, bu mezhebi kabul etti. O sırada Iarn'a tâbi Hire taht ında bulunan M ü n z ü r b. U m r u u 1 _Kay s' ı da bu mezhebe girme ğe zorlad ı . Numan kabul etmeyince azledip yerine, Mezdek mezhebini kabul- eden. Kindeliler emin Haris'i getirdi. Haris'in Hire taht ı na geçi şi, onun, İrak ve kuzey Arabistan Arap kabileleri aras ında serefinin artmas ına sebep oldu; hattâ Maad kabileleri Haris'e yaranmak için o ğullarını üzerlerine emir tayin etmesini ondan rica ettiler, Haris de, okullar ından Hucr'u, Beni Esed, Beni Gatafan ve Kinane kabilelerine; Şurahbil'i, Bekr b. Vâil kabilesine; Ma'dikerib'i, Kays-Aylan kabileleri üzerine; Seleme'yi, Ta ğlib ve Nemr kabileleri üzerine emir tayin etti ki böylece bütün İrak bölgesindeki Arap kabileleri kendine ba ğlanmış oldu (133). Hâris'in bu yükselme devri uzun sürmedi. Kubad öidükten sonra Sasanî geçen H u s r ev Nu ş ir e van- ı d i 1, Mezdek mezhebinin aleyhinde olup Hâr4,s'i Hire taht ından uzakla ştırarak Münzürü tekrar eski tahtına oturttu. Hâris ise Beni Kelb kabilesine s ığındı ki sonunda Kelbliler onu katlettiler. Hire hükümdar ı Münzür, Hâris'in ölümünden sonra onun ,her biri bir kabile üzerine emir olmu ş olan oğulları arasına nifak soktu (134). (133) Bak. Muhammed Mebruk Nafi', Asr ma Kab ı el-İslâm Kahire, 2. bask ı , 1952, ss. 145. C. Zeydan, el-Arab Kabl el- İslâm, ss. 203. (134) Ünlü Sasaniler devri tarihçisi Arthur Christensen, Mazdek taraftarlar ının önceleri iyi ba şarılar elde ettiklerini fakat, eski din yani Ma.zdeizm aleyhine yapılan bu harekete kar şı memleketin nüfuz sahiplerinin cephe aldıklarını, Mazdek taraftar ı olan hükümdar Kubad' ın, oğlu Kâvus'u veliand yapmak istemesi üzerine bu davran ışın, barda ğı taşı ran damla vazifesini gördü ğünü, bunun için M. 529 yılı başlarında Mazdek taraftarlar ının ortadan kaldırıldıklarını ve Mazdek mezhebinin hâkim oldu ğu devirde Hire hükümdarl ığından atılmış olan Münzür'ün, gaas ıp Kinde emin Hâris b. Amr' ı uzaklaştırıp tekrar tahta oturdu ğunu kaydediyor. Bak. L' İran Sous les Sassanides, Copenhague, 2. ed. 1944, p. 358-361.
67
Sonunda Beni Esed kabilesi, emirleri Hucr'a kar şı ayaklandılar. Esed kabilesi eskidenberi Hucr'a veregeldikleri vergiyi vermekten kaç ındılar. Hucr, Beni Rebia kabilesi ile karde şi Seleme taraftarlar ından önemlice bir kuvvetle Beni Esed üzerine yürüdü. Sava ş, Hucr'un üstünlü ğü ile sona erdi. Hucr, Beni Esed ileri gelenlerini öldürtmek istedi. Bir şairin söylediği dokunaklı bir şiir üzerine affetti; fakat, Esed kabilesi kar şılaştıkları bu alçalış a dayanam ıyarak M. 550 yılında Kindelilere sald ırıp Hucr'u öldürdüler. Bu Hucr, ünlü sair Umru u 1 - K ay s 'in babas ı idi. Umru ul-Kays, babasının Beni Esed kabilesi ile savastığı sırada avlanmak üzere Yemen'e gitmi ş bulunuyordu. Babas ının başına gelen olayı duyunca, onun öcünü al ıncaya kadar içki içmeme ğe, koku sürünmemeğe, et yememeğe, karılariyle yatmamağa and içti, ba şına, öc alma alâmeti olan kara sar ık sardı ve bu hususları terennüm eden şiddetli ve dokunakl ı şiirler söylemeğe başladı . Ileride iki kabile arasında yeniden bir savaşın alevlenmesinden korkan Es edlile r, tarziye vermek ve bar ışmak üzere Umru ul-Kays' ın yanına bir heyet yollad ılarsa da teklifleri kabul edilmedi; kendilerine, ÖQ al ınıncaya kadar mücadeleye devam edilece ği cevab ı verildi.Öte yandan B ek r ve Ta ğ lib kabileleri,Umru ul-Kays'a, yardım edeceklerini bildirdiler. Umru ul-Kays taraftarlar ı ile Esedliler aras ında savaş başladı ; evvelâ Esedliler yenildiler. Umru ul-Kays, Esedlileri tamamiyle yok etmek istiyordu fakat yard ımcıları Tağliblilerle Bekr oğulları , işin daha ileri götürülmesine raz ı olmayıp yurtlarına döndüler. Şair Umru ul-Kays bu defa da Yemen'e gidip yard ımcı kuvvetler topladı . Esedlilerin üstüne yürüdü onlar ı gene yendi. Umru u 1-Kay s' ın, Beni Esed kabilesini yok etmek arzusunu anl ıyan Hireliler de Beni Esed taraf ı nı tuttular ve bu iş için İran'dan yard ım istediler. İran' ın yolladığı yardımc ı kuvvetler Umru ul-Kays taraftarlar ını yendiler. İşin içine Iran, ordusu da karışınca Arap kabileleri art ı k şaire yardım etmeğe cesaret ,edemediler. Umru ul-Kays bu durumdan çok müteessir olup, çocu ğunu, çocu ğunu ve silâhlarını , Teyma vadisinde bir kalenin sahibi bulunan Yahudi şair Samoel'in yanına emanet koyup yard ım temin etmek üzere Bizans kayserinin katına vard ı . Söylentilere göre Bizans imparatoru sairin, Sasaniler himayesindeki Hire emirliğine karsı kullanmak üzere istedi ği bu yardım dileğini iyi karşılamış , hattâ yard ım birlikleri ay ırıp yanına katacak yollam ış iken Esed oğullarmın gizlice Istanbul'a gönderdikleri bir adam imparatora şair aleyhinde sözler söyleyerek onu bu fikrinden cayd ırmış ve kendisinden, altun işlemeli fakat zehirlenmi ş bir kaftan alarak o s ırada Ankara'ya gelmi ş olan şairin yanına vararak bu gömle ği vermiş, bu durumdan habersiz 68
olan Umru ui-Kays zehirli k3ftan ı giyip ölmüş . Bizans tarihçileri ise şairin Ankara'da çiçek hastal ığı cinsinden bir hastal ığa tutulup öldü ğünü yazıyorlar. Ş airin kendisinin, Bizans'a gidi şi hakkında o sıralarda yazd ığı şiirlerden ise, Beni Esed kabilesinin yollad ığı adamın çiçek nevinden bir hastalığa tutulmu ş olup bu hastal ığını şaire bula ştırdığı anlaşılıyor. Umru ul-Kay s, M. 560 - 565 y ılları arasında yani Bizans imparatoru J ü s t i n yen devrinde Ankara'da öldü. Umru ul-Kays' ın ölümünden sonra Kinde hükümdarlar ı soyundan Kays - Aylan kabilesinin başkanı bulunan Ma' dikewib ile diğer bazı kabilelere ba şkanlık eden bir iki emirden ba şka kimse yeti şmedi. İslâmiyetin ortaya ç ıkışı sırasında bunlar ın kalıntılarından bazı küçük emIrlikler Necran, Bahreyn ve Dûmet ül-Cendel'de mevcuttu (135).
(135) Muhammed Mebruk Nafi', Asr ma Kabl el-islâm, Kahire, 1952, 2. bas_ ss. 143 vd. M. Şemsed,din (Günaltay), İslâm Tarihi, İstanbul, 1338-1341, ss. 361 vd. Umm ul-Kays' ı n, soyu sopu, gençli ği ve siyasi hayat ı, teşebbüsleri, ş iirleri ve muallakas ı hakkında çok önemli ve geni ş bilgi için bak. Mehmed Fehmi, Tarih-i Edebiyat ı Arabiye, İstanbul, 1917, ss. 561-640.
69
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
H İ CAZ BÖLGES İ
Güneyde ve kuzeyde kurulmu ş Arap devletlerini gözden geçirdikten sonra şimdi Hicaz bölgesinin siyasi durumunu yani burada eskiden, islamiyetin ortaya ç ıkışına kadar te şekkül etmiş siyasi toplulukları ele alabiliriz. Zaten İslâm Tarihi için Arabistan' ın en önemli bölgesi de buras ıdır; zira islâmiyet, bu bölgenin iki önemli şehrinden biri olan Mekke'de do ğmuş , ikinci önemli şehri olan Yesrib (Medine)'de geli şip yayılmıştır. Bu itibarla Hicaz bölgesi tarihi deyince bu iki şehir ile Taif dolaylarında gelişen siyasi tarih ve burada ya şamış topluluklar ın, durumlar ı anlaşılır Tarihin bize bildirdi ği çok eski zamanlardan beri — Hiç olmazsa Milâttan önce iki bin yıldan beri — Kâbe'nin burada kurulmu ş olması Mekk:: bölgesinin, dini ve bu sebeple de kutsal bir bölge halini almas ına sebep olmuştur. Kâbenin bütün Arap Yar ımadası halkı için dini bir merkez olu şu ve Kâbeyi tavaf âdeti, burada senenin belli aylar ında panay ırlar kurulmas ını sonuçlandırmış , bu durum bu bölge halkını daha üstün bir mevkie yükseltınistir• Medine'ye gelince: Medine, hem şehrin tabii durumu, hem de halk ının kendilerini Mekke halk ından başka menşeli saymaları yüzünden ayr ı, fakat Mekke'nin, dini iktisadi etkisinden tamamiyle uzak olm ıyarak bir topluluk hayatı sürdürmüştür. Hattâ Mekke'nin, — zirai bak ımdan Medine'den çok kötü durumda olmas ına rağmen — dini ve iktisadi üstünlüğii, Medinelilerin kendilerini rakib olarak görmeleri sonucunu do ğurmuştur. Şimdi burada evvela, Mekke bölgesini inceledikten sonra Medine çevresini incelemek suretiyle Hicaz' ın genel durumunu tasvire çal ışaca ğız.
A -- MEKKE BÖLGESİ
Mekke bölgesi tarihini incelerken kar şımıza evvelâ burada oturan halkın menşei meselesi ç ıkar. O halde Mekke halk ının aslı nedir? Arabistan Yarımadasının güneyinde oturan halka Yemenli veya Kahtâni dendiği gibi kuzeyde oturan halka, daha önce de dedi ğimiz gibi Nizari veya Maaddi, yahut da Adnani denir. Bu ayırım kesin değildir. Hz. 70
Muhammed zaman ında bile güneye gidip yerleşmiş N i z a r i topluluklar oldu ğu gibi kuzeye ç ıkmış Kahtani kavimler. vard ı . Meselâ Yesrib (Medine) halk ının bir kısmı Mekkelilerle tamamiyle ayr ı asıldan, yani güneyden gelmedirler. Bugün Mekke sehAnin bulundu ğu bölgede çok eski zamanlarda, Amalik a, A d ve Semud ,kavimlerinin kal ıntısı olan C ü r h ü m lül e r oturuyordu. Bunlar ın büyük bir k ı smının burada bir müddet oturduktan sonra bir âfet sebebiyle mahvoldu ğu, daha sonraki şairler ve yazarlar taraf ından ifade ediliyor ve L i h ya nil e ' in, bu Cürhümlüler soyundan, olduğu söyleniyor. Lihyanilerin Cürhümlüler soyundan olduğu meselesi tart ışmalı bir konudur. Hangi adla an ılırlarsa anılsınlar Ciirhümlülerden arta kalan halk burada oturmakta iken Hz. İ b r a h i m, cariyesi Elâceri ve ondan do ğma oğlu Ismail'i buraya getirdi. Onun buraya geli şi tarihini Ebü'l-Fid a, hicretten, 2793 y ıl önce gösteriyor ki (136) bu, gerçek tarihi belgelerin verdi ği bilgilerle 200 - 250 y ıl kadar farkl ıdır. Tevrat Hz. İbrahim'i, Babil k ıralı Hamurabi ile ça ğdaş gösteriyor (137). Tevrat metnini ve Babil yaz ıtlarını kar şılaştıran H. Philby, Hz. İbrahim'i, Babil k ıralı Damk ı İ lisu olarak gösteriyor; zira Babileede Damk ı -Ili ş u (Tanr ını n sevgilisi yani Halilullall) rnânas ına imiş (138). Gerçek tarihi bir şahsiyet olan Damk ı - ilişu da H amur abi' den 10 - 15 y ıl sonra hüküm sürmü ş bir kırald ır (139), yani yaşama zamanlar ı birbirini tutuyor amma biz, sadece bir ünvan benze şiminden böyle bir hükme varman ı n doğru olmadığı kanaat ındayız. Tevrata ve islâm rivayetine göre Hz. İbrahim a şağı yukarı Milâttan, iki bin yıl önce (140) Mezopotamya'daki Ur şehrinde doğmuştur. Babas ı, put yap ıp satan A z e r veya Tar eh' tir. (141). Tevrattaki kay ıtların hesab ından Ibrahim peygamberin, Nuh T u f an ı ' ndan sonra 1263 yıl sonra dünyaya geldi ği anlaşıldığına ve Nuh Tufarn (Gilga(136) Bak. İmadeddin İsmail Ebi'l-Fida, al-Muhtasar fi Tarih al-Be ş er, C. I, 104. (137) Bak. Tevrat, Tekvin, XIV. bab, 1. Tevratta Hamurabi, Sinar (Sinear) kı ral ı Amrafel ş eklinde geçiyor. Taberi, islâmî kaynaklarda Nemrud olarak zikr edilen bu zat ı Dahhak olarak kaydetmektedir. Bak. Milletler ve Hükümdarlar Tarihi I, 337. (138) Bak. Muhammed Mebrük Nafi', Tarih ül-Arab Asr ma Rabl el-isl'am, ss. 149. Hz. İbrahim, Tevratta bir hükümdar gibi gösteriliyor ve 318 hassa askeri olduğu kaydediliyor. Bak. Tekvin, baba XIV, 14. (139) Bak. M. Şemseddin Günaltay, Yak ı n Ş ark, Ankara, 1937, ss. 521. (140) Encyclopedia Britanica, 1953 bask ısı , Hamurabi maddesinde bu hükümdar ı M. Ö. 2067-2025 y ılları aras ı nda, M. Ş emseddin Günaltay, M. Ö. 2003-1961 yılları aras ında saltanat sürmü ş gösteriyor (bak. Yak ın Şark, ss. 512). Hz. İbrahim, Hamurabi ile ça ğ daş sayı ldığına göre bu tarihlerde ya ş amış olmsı Mzımgelir. (141) Tevratta Hz. İbrahim'in babas ın ın adı Terah olarak zikredilmekte, ayr ı-
71
o
meş destan ı şeklinde) kı ssasına, M. Ö. dördüncü binin sonlarına ait olaylar ı anlatan Sümer tabletlerinde rastland ığın,a ve Ibranilerin, Hz. İbrahim'in idaresinde M ısır'a gidi şleri de XII. Firavun sülâlesi devrinde yani M. Ö. 2000 - 1787 yılları aras ında olarak kabul edildiğine göre Ham ur a b ile İbrahim Peygamberin ça ğdaş bulunmaları keyfiyeti tarihi olaylara uygun düşer görünmektedir. Hz. İbrahim'in, tek Tanr ıya tapma inanc ını savunmas ı yüzünden N em r u d' la (galiba Hamurabi) aras ı aç ılmış , Nemrud onu ate şe attırdığa halde Tanr ının kendine yard ımı ile sağ salim kurtulup Halilullah ünvanını alarak kendine inananlarla birlikte Kudüs bölgesine gelmi ştir (142)• Hz. İbrahim, dinini Kudüs bölgesinde yayma ğa çalıştı ; burada uzun ca Nahor ve Haran adlar ında iki karde ş i bulundu ğu kaydedilmektedir. Gene orada, Lût Peygamber, Hz. İbrahim'in karde şi Haran' ın o ğlüdur denmektedir. Bak. Tekvin, Bab XX, âyet, 27-28. (142) TaberVnin birkaç ş eklini kaydetti ği, diğer islami kaynaklarda da görülen bir rivayete göre Hz. İbrahim'in doğumu, tek Tanr ı inancını savunuşu, put kırıcılığı hikâyesi şöyledir: Nemrud'un saltanat ı sırasında gökte, ayd ınlığı aydan, güneşten üstün olan bir y ıldız peyda oldu. Nemrud çok korktu; bunun üzerine sihirbaz, kahin, falc ı ve iz bilgisinde usta olanlar ı çağırttı. Onlardan, bu olayın iç yüzü nedir? diye sordu. Onlar, ülkende biri ortaya ç ıkacak, senin mahv ına ve devletinin yıkılmasına sebep olacaktır. diye cevap verdiler. Nemrud, Kfıfe civar ındaki Babil'de oturuyordu. Onlar ın bu cevabını duyunca başka bir şehire taşındı ; erkekleri oradan ç ıkararak yaln ız kadınları bıraktı. Yeni doğacak her erkek çocuğun öldürülmesini emretti. Bu durumu gören İbrahim'in annesi Uşa, oğlunu bir mağarada do ğurdu ve orada gizlice büyüttü. İbrahim daha, küçük yaşta iken, tek Tanrıya tapmak gerekti ğini, putların hiçliğini ilan etmeğe başladı . Bir gün kavmi, bir kurban , merasimi için ş ehirden dışarı ç ıktılar. İbrahim, hasta oldu_ ğunu bahane ederek şehirde kald ı ; eline bir balta al ıp, üstü yiyeceklerle dolu olan ziyafet masalar ının bulundu ğu puthaneye gitti. Putlara hitaben "niçin bu yemekleri yemiyorsunuz?" dedikten sonra bu putlardan kiminin elini, kiminin ayağını, kiminin kafas ını kesip baltay ı en büyük putun eline verip bütün yemekleri onun önüne koydu. Ş ehir halk ı geri döndüklerinde bu durumu görünce İbrahim'den hesap sordular. O da şu cevab ı verdi: "Bana kal ırsa bu işi herhalde en büyük put yapm ıştır; e ğer konuşabilirse kendisinden sorun". Bunun üzerine ahali: "Biliyorsun ki onlar konu şamazlar" deyince İbrahim: "Demek ki siz Tanr ıdan gayri öyle şeylere tap ıyorsunuz ki size ne faydalar ı, ne zararlar ı dokunabilir öyle mi? Size de ibadetinize de yaz ıklar olsun" der. Bunun üzerine mü şriklerin başkanı Nemrud, ceza olarak İbrahim'i ate şe attırır, orada üç veya yedi gün kaldıktan sonra sa ğ salim çıkar. Böylece Nemrud tamamen ma ğlhp olduktan sonra, İbrahim, Halilullah (Tanrının sevgilisi) ünvan ını alarak kendine inananlarla birlikte oradan ayr ılıp Kudüs bölgesine gelir. K ıssanın çeşitli şekilleri için bak. Taberl, Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, C. I, ss. 338 vd. K ıssa Kur'an- ı Ke•im'in Enbiya süresinin 65 vd. ayetlerinde de geçer.
72
müddet kaldı , yaşı epey ilerledi, kar ı sı Sara da ya şlanmış , fakat hiç çocukları olmamıştı . XII. Firavun sülâlesi zaman ında Mısır'a gidip geldi. Karısı Sara'nın Hacer adl ı Mısırlı bir cariyesi vard ı . Sara, bir çocuklar ı olması için Ibrahim'e, onunla münasebette bulunmas ını söyledi. O şekilde hareket eden İbrahim Peygamber'in Hacer ' den bir o ğlu oldu, adını İ smail koydu. Böyle olmakla beraber Sara, gene de kendinin bir o ğlu olmasını çok arzu ediyordu. Çok ya şlı bulunmas ına rağmen Tanrımn latfilyle bir oğlan doğurdu (143) ad ını İshak koydular. Bu ad Ibraneada gülmek mastarından gelir. Sonradan, Peygamberlikle görevlendirilen Hz. İ shak, baba bir ana ayr ı kardeşi olup sonra o da Peygamber olacak olan Hz. İsmail'den ondört ya ş kadar küçüktür. Hz. İbrahim, çocuğu olmadığı zamanlarda, "bir o ğlum olursa Tanr ı adına kurban edece ğim" diye söz verdiğinden, İsmail doğduktan, ve biraz büyüdükten sonra onu kurban etmeğe götürdü (144). Tanr ı İbrahim Peygamber'e, Ismail'in yerine iki koç gönderir; böylece Ismail kurban edilmekten kurtulmu ş olur. Sara bu defa eariyeden. olan İsmail'i kıskanır ve kocas ına, İsmail'i ve anası Ilâcerl yanından uzaklaştı rmasını söyler. Işte bu olay üzerine Hz. İbrahim onlar ı alıp Hicaz bölgesine götürik ve Hicaz s ıra da ğlarından Faran ad ındaki yere bırak ır, kuzeye döner. Hacer sonra o ğlu ile birlikte Mekke'nin hemen yak ını ndaki Keda dağı ndan, Beyti Haram' ın yerine vard ı . Işte yukar ı da zikredilen bir felakette büyük bir k ısmı yok olup bir k ısmı kalan Cürhilm kabilesi o sırada burada oturuyordu. Hacer onlarla birlikte Zemzem kuyusunun bulunduğu bölgeye gelip yerle şti (145). Hz. İbrahim onları buraya getirdikten sonra aras ıra Hicaz'a gider, Hacer'i ve o ğlu İsmail'i ziyaret ederdi. Kur'an- ı Kerim'in, Al-i İmran, Hac ve Bakara sibrelerindeki baz ı ayetlerden anlaşıldığına göre İ b r ahim Peygamber Hicaz bölgesinde dinini yaymak için faaliyet göstermi ş, daha sonra bu bölgedeki Peygamberlik (143) Tevratta Sara'n ı n gebe b ırakılması , tıpkı Meryem'in gebe b ırakılışına benzer bir şekilde anlatılmaktadır. Bak. Tekvin, bab XXI, âyet I vd. (144) Hıristiyanlar, bu ada ğın, nikahlı kar ısından doğacak çocuk olmas ı laz ım geldiği fikrinde olduklar ından, islâmi inan= tersine olarak kurban edilmek üzere
Hz. Ismail'in değil, Hz. İshak'ın götürüldüğünü söylerler. Bugün ellerdeki Tevratta da kurbanl ık, İshak yazılıdır. Bak. Tekvin, XXII, 2 vd. (145) Zernzetn kuyusunun, çok küçük ya şta bulunan Ismail'in, susuzluktan topukların ı yere vurmasiyle f ışkırdığına dair bir rivayet vard ır. Hz. Ismail'in buraya geli şinde 14 yaşından daha büyük olmas ı ve Zemzem kuyusunun 40 metreden daha derin bulunmas ı , bu rivayetin uydurma oldu ğunu gösterir.
73
ödevi Tanrı taraf ından kendisine verilmiş bulunan oğlu Hz. Ismail ile birlikte Kâbeyi bina etmi ştir (146). Söylentiye göre Hz. İsmail burada evvela, Cürhüm kabilesi ba şkanı M u d ,a d' ın kızı S ey y i de ile, daha sonra A m r k ızı Ra'le ile evlenmi ş, bunlardan oniki o ğlu doğmuştur. Bu suretle Arap kavmine yabanc ı olan İbrahim oğullarının kanı karışmış, Ismailile r. Adnaniler, Maaddiler veya N i z a riler ad ıyla anılan bir topluluk vücuda gelmi ştir. İşte yüzy ıllar sonras ı islam dinini tebli ğe memur edilen Hz. Mu ha mm e d' in ceddi olan Kurey ş kabilesi, İsmail Peygamberin, Cürhümlülerden birkaç kad ınla evlenmesinden çoğalan topluluktan çıkmıştır. İsınaililer yani Hz. Ismail'in zürriyetinden olanlar ço ğalıp ayrı bir topluluk halinde yaşama ğa ba şladılar. Başkanlık gene Cürhümlülerin ellerinde idi. Kâbe hizmetlerine bakmak, Mekke d ışından gelen hacılarla ilgilenmek ödevleri hep bunlarda idi; fakat bunlar gitgide,Harem bölgesinin yasaklarına riayet edilmemesine göz yummu şlar, dışardan Mekke'ye gelen yabancılara zulmetmi şler, hac ılardan, fazla ücret alm ışlar, Kâbeye hediye edilen şeyleri kendilerine maletmi şlerdi (147) ; bu yüzden, hacca gelenler azaldı ; hâkimiyetleri zay ıfladı . Bu sırada büyük Ezd kabilesinin bir kolu olan Huzaelilerin ba şkanı A m r oğlu Sa'leb e, Cürhümlülerden, çobanları başka yerlerde iyi bir otlak buluncaya kadar "harem" bölgesinde kalmak müsaadesini istedi. Cürhümlüler bu müsaadeyi vermek istemediler. Bunun üzerine Sa'lebe, müsaade edilsin edilmesin bu bölgede kalacağını söyledi; aralar ında sava ş başladı . K i n a n e oğlu A b durrı ena t oğlu Bekr Boyu ile Huzae kabilesinden Gubsan Boyu birlik olup Cürhüm kabilesine sava ş açmaya ve onlar ı Mekke'den sürüp çıkarmaya karar verdiler. Günlerce süren sava ş sonunda Cürhüm kabilesi yenildi. Huzaeliler üstün gelip Mekke hakimiyetini ellerine geçirdiler ve Cürhümlülerle yapt ıkları savaşa karışmamış bulunan ve sayıları az olan İsmail oğullarının, kendileri ile birlikte ve aralar ında oturmalar ına müsaade ettiler. Mekke'ye hakim olduklar ı yıl Huzaeliler arasında bir humma salgını yayıldı . Yenilmi ş olmakla beraber Cürhümlülerin Mekke bölgesini hemen terkedip gitmedikleri, olaylardan anla şılıyor. Zira Huzaelilerin ba şkanı A m r oğlu H â r ise o ğlu Rebia, Kâbe muhaf ızlığım me4ru hale getirmek için, Cürhüm kabilesinin son ba şkanı Mudad oğlu Haris oğlu (146) Bu hususta daha geni ş bilgi için "Din Yolu" dergisinde çıkan "Hacmi Tarihi" (Cilt I, s. 14 vd.), "Hicazda Islâmdan önce tek Tanr ı inancı" (Cilt I, s, 16 vd.) başlıklı yazımıza bakınız (14q) Bak. İbn-i Hişam, Sire, C. I, ss. 19.
74
A m r oğlu Am ir' in kızı F ü h e y r e ile evlendi, böylece bölgenin en önemli bir ş ahsi oldu. Bu Rebia, hac yöntemlerini düzene koymu ş ve Kâbeyi ziyaret eden hac ıların emniyeti ile u ğ:a şmıştır. Bununla beraber aynı zamanda putları Kâbenin etraf ına sıralı yan ve bilhassa Elcezire'deki Hit kasabas ında bulunan Hübel putunu Mekke'ye getirmi ş olan da gene odur (148). Rebia ve neslinden üreyenler oldukça uzun müddet Kâbe muhafızlığını ellerinde tuttular. Huzaelilerin son ba şkanı A m r oğlu K â a b ,o ğlu Selül oğlu Hubşiye oğlu Hul e y I, kızı Hubb ey' i, Kinane kabilesinin bir kolu olan küçük Kurey ş kabilesinin (149) ba şkanı olan Kilab o ğlu Kusay (Zeyd) (150) ile evlendirdi. Huleyl ihtiyarlad ığı (148) İbn-i Hişam bu putu, Luhay o ğlu Amr'in getirdiğini söylüyor ve bu hususta aynen şunları naklediyor: (Bilgi sahibi baz ı kimseler bana şunları anlattılar: Luhay o ğlu Amr bir gün bazı işlerini görmek üzere Mekke'den ç ıkıp Suriye'ye u ğraınış , o zaman Amalikahlar ın oturdu ğu Belka ülkesindeki Moab'a varm ış . —Amalika, Nuh o ğlu Sam oğlu Lâvuz o ğlu İmlak soyundandırlar; imlak'a İmlik de denir— orada Amalikan ın putlara tapt ıklarm ı görünce: "Tapt ığı nızı gördüğüm bu putlar nedir?" diye sormu ş. Onlar da "Bunlar bizim tapt ığımız putlard ır. Onlardan ya ğmur yağdırmalarm ı dileriz ya ğar; bize yardı m etmelerini dileriz yard ım ederler" cevab ını vermişler. Bunun üzerine Amr onlara "Arap ülkesine götürmek üzere ve orada araplar ın tapmaları için bu putlardan birini bana vermez misiniz?" demi ş . Onlar da kendisine Hübel adındaki putu vermi şler. Amr bu putu Mekke'ye götürüp ,d,ikmi ş ve halka, ona tapmalar ını ve ululamaların ı emretmi ş ) Bak. İbn-i Hi şam, Sire, e. I, ss. 79, İbn-i Hişam eserinde, Huzae kabilesinin, İlyas oğlu Kamaa o ğlu Luhay oğlu Amr'in soyundan oldu ğunu söylediklerini de naklediyor, Bak. ayn ı eser, ss. 78. (149) Hz. Muhammed'in islamiyeti tebli ğe memur edildiği sırada Mekke'deki topluluğun tek ceddi kabul edilen Kurey ş'in asıl adının Fihr olduğu; yahut da Nadr olduğu söylenir. Kureyş kelimesi, köpek bal ığı mânas ına geldiğine göre bu belki de totemizm devirlerinin bir kal ıntısıdır. Genel olarak Kurey ş kabilesi Kinane kabilesinin bir koludur. Kurey ş kabilesi Hz. Muhammed zaman ında on koldan müte şekkildi: Nevfel, Zühre, Mahzum, Esed, Cumah, Sehm, ümeyye, Haşim, Teym ve Adiy. Bak. islârn Ansiklopedisi Kurey ş maddesi. Ayrıca bak. P. H. Larrımens, La Mâcque a la veille de l'hâgire, Beyrouth, 1924, p. 53. Ad ı Fihr veya Nadr olan ve Kurey ş lâkabiyle anılan şahıstan itibaren Hz. Peygambere kadar gelen soy kütü ğü şöyle sıralanır: Kurey ş - Galib - Lüey - Kâab - Mürre - Kilab Kusay (Zeyd) - Abdümenaf - Ha şim (Amr) - Abdülmuttalib ( Şeybe) - Abdullah Hz. Muhammed. (150) Kusay' ın asıl adı Zeyd'dir ve, Lüey o ğlu Kâab oğlu Mürre oğlu Kilab' ın küçük oğludur. Doğuşundan k ısa bir zaman sonra babas ını kaybetmiş, Ozre kabilesinden bir kimse ile evlenen anas ı Seyel oğlu Sa'd kızı Fatıma, oğlu Kusay' ı , yeni kocasının kabilesinin bulunduğu Tebük veya Yermük taraflar ına götürmüş , burada as ıl adı olan Zeyd yerine "uzakla şmak" anlamına gelen (kusay) kelimesi kökünden "Kusay" lâkab ını almıştı r. Kusay büyüdükten sonra anas ının babaskrun soyunu öğrenince Hicaz bölgesine gelmi ştir. Bak. İbn-i Hişam, Sire, I, 130. Tarih-i Sistan sahibi, Kusay'a bu lâkab ın verilmesi sebebini, onun bütün bat ıl şeylerden uzak durmas ı şeklinde kaydediyor. Bak. Tarih-i Sistan, Tahran, 1314 H. Ş. ss. 51.
75
için Kâbe muhaf ızlarının imtiyaz ı olan ödevleri yerine getirmek üzere bazan Kâbenin anahtarlar ını kızına veya damadma vermek adetin,deydi. Huley1 ölürken üzerindeki Kâbe muhaf ızlığı ödevini k ızı ile damadma b ıraktı . Huleyl'in damadı Kusay bu hakk ı kendisine maletmek istedi ği zaman, bütün Huzae kabilesinden şiddetli bir muhalefet gördü; Huzaeliler Kâbe anahtarlar ını Hubbey'den zorla geri ald ılar ve Huzae o ğulları= ulularından Ebu Gub ş an Süleym b. Amr b. Liley b. Melkâ n 'a verdiler; Kâbe hizmetiyle haciblik ve sadinlik i şlerini de, ona havale ettiler. O sı rada Kâbenin bak ımı ve korunmas ı işini Beni Huzae kabilesi üzerine almış olmakla beraber, hac mevsiminde hac ıların Arafat'tan inme ve taşlama müsaadesini verme i şi Cürhümlülerin kal ıntısından olan Sûfe kabilesine, Müzdelife'ye gitme müsaadesini verme i şi de cedleri Advan b. Amr b. Kays b. Aylan'a varan bir kabileye ait bulunuyordu. Bu S û f e k a b i 1 ,e s i, Mudar kabilesinden bir toplulu ğun neseb yönünden babalar ı olan Gavs b. Mürre b. Tâbiha b. İlyas b. Mudar'a mensuptu. Sûfeliler ve Advanl ılar bu ödevleri kabilenin e şrafı na verirler, o ölünce yerine geçen kabile başkanına verirlerdi. Bunlar hac ılara Arafattan inme, ta şlama ve Müzdelifeye gitme müsaadesini verme i şinde o kadar istibdada varm ışlardı ki Sûfe kabilesi ta şlama işini, Advan t a i f e s i Müzdelifede durmayı tamanalamayınca, diğer hac ılardan hiç bir kimse Arafata ç ıkamaz, Müzdelifeye gidemezdi. Hattâ Mekke'ye dönülece ği gün Side kabilesi Mina boğazını keser, kendileri tamamen buradan geçmedikçe, di ğer kabilelerin hacılarına yol vermezlerdi. Hac ıların Arafattan hareket ve ta şlamaya başlamalarına izin verme sırası G a vs' na ölümünden sonra o ğullanna ve torunlar ına geçmiş, bu kabile inkı raza yüz tutunca iz; ıı verme işini Beni Sa'd b. Zeydu Menat b. Temini oğulları ele geçirmi ş , bu ödev Beni S,a'd' ın eline geçinceye kadar Gavs oğullarından gelen cemaat başkanları S fı f e lâkabiyle anılmıştır. Beni Saad denen topluluk Al-i Safvan b. Şıhne b. Utarid b. Avf b. Kâab b. Saad b. Zeydu Menat b. Temim'e varan bir kabiledir. Bu Al-i Safvan' ın hac ılara izin verme hususundaki istibdatlar ı da Sûfe kabilesi ba şkanlannınkinden aşağı değildi. Hacılar, Al-i Safvan toplulu ğundan evvel Arafattan dönüp Mina sahras ında ta ş atmağa başlayamazlard ı. Hacılar şeytan taşlama günlerinde Beni Safvan ileri gelenlerin,e "aman vakit geçiyor" diye yalvardıkça "yok yok daha erkendir, hele güne ş batmağa yakla şsın" gibi yersiz sözler söylerler, hac ılar ne kadar yalvar ıp yakarsalar o kadar geç kal ırlardı . Safvan oğulları= istedikleri ve uygun bulduklar ı vakit geldi ğinde dahi halk çabuk izin alamazd ı . A 1 - i Saf76
v a n bu zamanda dahi acaiplik ederek evvelâ. Mina bo ğazını tutarlar, ağır ağır kendi adamlar ını ve Hindiflileri geçirip ondan sonra halk ın geçmesine izin verirlerdi. Işte hac ılara yap ılan bu eziyete çok içerliyen,, Ku d a a k a b i 1 es i ' nden ve Harem sahas ının etraf ına yerleşmiş bulunan Kinanelilerden pek çok dostu olan K u s a y, hem bunlarla birle şmiş hem de Suriye'de bulunan ana bir karde şi Rizah b. Rebia'yı yardıma çağırmış , R i z a h b. Rebia' nın kâfi kuvvetlerle Mekke'ye geli şi hac mevsimine denk geldiğinden K u s a y, Huzaelileri Harem bölgesinden uzakla ştırmağa karar vermi ş, buna vesile olmak üzere aç ıktan açığa bu kötü müsaade verme âdetinin kaldırılması lâzımgeldiğini ilân, etmi ş hattâ. Mina'dan Mekke'ye geri dönülece ği gün Mina boğazını tutup hac ıların geçişini önlemek isteyen Sûfe kabilesi ulular ına dönüp "ey Side kabilesi! Arap soy bilginleri iyi bilirler ki benim soyum, Kaydar b. Ismail b. Ibrahim'e var ır; bu itibarla bu izin verme salâhiyetinin bana ait olmas ı lâzım gelir. Benim fikrime göre ise bu âdet lüzumsuz ve hallsa eziyetten fbaska bir sey de ğildir; onun için kaldırılmak gerektir. Bugünden itibaren Mina boğazını herkes istediği zamanda geçebilmek hakk ını haizdir. Bu durumu şimdiden açıklar, bana uyacak olan gençleri yanıma alıp sizden evvel Mina boğazını geçm- ek niyetinde olduğumu bildiririm" demişti. Bunun üzerine Beni K u d a a kabilesi askerlerini al ıp Mekke'ye doğru yöneldi. S û f e k abil e s i gençleri her ne kadar Kilab o ğlu Kusay gurubuna yol vermemek istedilerse de, Kusay taraftarlar ı zorla geçip gittiler. Bu durum üzerine Huzae kabilesinin ileri gelenleri bu vaziyetten son derece ku şkulanıp ileride Mekke reisliğinin de ellerinden ç ıkacağını anlayıp Beni Bekir kabilesi ile birle şip "vadii Ebtah" denen yerde K u s a y taraftarlarını takip edip as ılsız bir sebep uydurarak sava şa tutuşup döğüştüler, epey telefat verdiler. Hac için Yemen ve Misal- taraflar ından gelmiş olan Arap hacıları bu durumu seyrediyorlard ı• Sonunda H u z a e 1 i 1 e r barışa yanaştılar ve Ya'mur b. Avf b. Kâab b. Amr b. Leys b. Bekir b. Abdumenaf b. Kinane'yi hakem tayin etmek istediklerini Kusaya haber yolladı lar. K u s a y kabul etti. Ya'mur, iki taraf ın askerlerini toplayıp aralarına girdi ve gerek Kâbe sidanetinin gerek Mekke emirli ğinin Kusayın elinde bulunması nın, Beni Huzae ve ı Beni Bekir ulularm ın ellerinde bulunmasından, daha doğru olduğunu bildirdi. Bu karar herkesçe kabul edildi ve diğer kabileler başkanlarının teklifleriyle bir sulhname kaleme alınıp bunun tasdikli bir nüshas ının Kusay'da kalmasına karar verildi.. Bu barış şartlarında şu hususlar yazılı idi: Harem s ınırları içinde hiç bir taraftan zulüm ve eziyete müsaade edilmiyecek. Huzae kabilesinden olan hiç bir 77
.
topluluğun hiç bir ferdi Batn- ı Mer'den Mekke tarafına geçmiyecek; fakat istiyenlerinin, Mekke'ye girmemek üzere Mekke da ğlar ında oturmalar ına mani olunmıyacak. Barı sın bu şartlar ı , Hudeybiye bar ışı ' na kadar devam etmiş , Hz. Muhammed Hudeybiye bar ışında Huzaelilerin ricas ı üzerine bunlar ın ittifak tekliflerini kabul etmi ş hatta Mekkeli mü şriklerle yap ılan Hudeybiye bar ışı anlaşmasında Beni Huzae toplulu ğunun Mekke'ye girmelerine müsaade edilmesine daim özel bir madde koydurmu ştu (151). Mir'at- ı Mekke adl ı eserin yazar ı E y u p Sabri pa şa, Huzaelilerin K u s a y' dan önce, Mekke ve Kâbe baskanl ığında 300 y ıl kaldıklarını ve Ş a'rayi Yemâni denilen y ıldı za t3pt ıklannı kaydediyor (152). Huzaelilerle yapt ığı bu mücadeleden sonra Kusay, Kâbeye bakmay ı ve Mekke'yi idare etme ği kendi eline ald ı. O, kavmini konduklar ı yerden kaldı rıp Mekke'ye getirdi. Huzaeliler de Kurey şlilerle birlikte Harem sahasında oturmak milsaadesini ald ı lar. Bu olay, Huzaeliler egemenli ğinin sonu, Kurey ş egemenli ğinin başlangıcı oldu. Böylece Mekke'nin, hakimi ve Kâbenin muhafı zı olan Kusay, Kâbeyi yeniden onartarak hac yöntemlerini düzenledi. Daha önce da ğınık bir durumda olan Kurey ş kabilesinin kollarını birle ştirdi ve bu sayede şehrin, ileride de onlar taraf ından yönetilmesini sağladı . Hatta söylentiye göre kavmini bir araya toplamas ı yüzünden ona "Mücemmi" lakab ı verildi. Kusay hac i şleriyle ve Kâbe ile ilgili ve diğer bazı Arap kabilelerinin ellerinde bulunan ödevleri, gene onlarda b ıraktı ; çünkü o, bunların, değiştirilmemesi gereken bir din gelene ği olduğuna inanıyordu. Mesela Safvan o ğullarını , Advan boyunu, hac aylar ını düzenleme ödevini gören kimseleri (Neseeleri) ve Avf o ğlu Mürre'yi, bu şekilde eski ödevlerinde b ıraktı . Böylece Lüey o ğlu Kâab boyunda ilk defa ba şkanlığı ele geçiren ve kavmi tarafından kendisine itaat edilen ki şi K u s a y olmu ştu. Kusay, Mekke'de Hicabe, Sikaye, Rifade, Nedve ve Liva ödevlerini kendi üzerine aldı ; bu suretle de Mekke'nin bütün önemli ve şanlı işlerini elinde toplamış oldu. Kusayın Kâbe muhaf ızlığını , bu ödevi elinde tutan Ebu G u b ş a n. adındaki bir Huzaeliden, onun sarho ş olduğu bir sırada bir tulum şarap kar şılığında aldığı şeklinde de bir söylenti varsa da bu, yukar ı da (151) Bak. ibn-i Hi şam, Sire, I, 116 vd. (152) Bak. Eyub Sabri (pa şa), Mir'at-ı Mekke, ss. 299.
78
naklettiğimiz söylentiden daha zay ıftır (153). Kusay, Kurey ş kabilesini etrafına topladı ktan, sonra Mekke'yi ve çev resini kavmine payla ştırdı ; herkes kendi pay ına düşen yere yerleşti. Halkın dediğine göre Kureyş kabilesi o sırada kondukları yerlerdeki Harem bölgesinin ağaçlarını kesmekten' çekinmişler fakat Kusay ve adamlar ı kendi elleriyle bu ağaçları kesmişler. K u s ay ayr ıca, aşağı yukarı M. 440 y ılında "Dar ilıa-Nedve" denen toplant ı yerini yaptırıp kap ısını Kâbeye doğru açt ırmış . Kureyş kabilesi bütün önemli i şlerini burada konu şup kararlaştırırdı (154). Kusay' ın, M. 400 yılı civarında doğduğu tahmin ediliyor (155)• Ölümü de takriben M. 480 y ılındadır (156). Kusay'ın, Kâbe ziyareti ve hac yöntemlerinde, düzenlerinde baz ı değişiklikler yapmas ını, çocukluk ve delikanl ılık çağlarından bir kısmını kuzeyde Suriye bölgesinde geçirmesi ve orada gördü ğü bazı şeylerden istifade etmiş olmaşiyle ilgili görenler vardır (157). Hakikaten Huzaelilerin putu Hübel ibadetine, el-Uzza ve Menaf-Menat ibadetleri de kat ılmıştır ki bunlar hakk ında bilhassa Kuzey Arabistan'da kesin delillere rastlan ır. Kusay o zaman, oldukça harap durumda olan Kâbeyi yeniden onartm ıştır. Kusay öldüğü zaman onun üzerinde bulunan ödevler, o ğulları A b d ii d d a r, Abdumenaf (as ıl adı Mügire'dir), A b dülu zz a ve A b d ü k u s a y' a geçti. Bunlardan Abdumenaf, Hz. Muhammed'in dedesi Abdülmuttalib'in dedesidir. Kaynakların bize bildirdiğine göre Ku(153) Bu rivayete göre, sarho ş tabiatl ı olan Ebu Gubşan Taif'te bulunduğu bir sırada arkadaşlarıyla bir hayli Şarap içtikten sonra şarap tükenince yanmdakilere "şimdi elimdeki Kabe anahtarını bir kadeh şarapla de ğişirim" demiş, bunu duyan Kusay, derhal bir tulum şarap al ıp gelerek Ebu Gub şan'a Vermiş ve karşılığı nda, birkaç ki şi huzurunda Kaba anahtarm ı alıp büyük oğlu Adüddarı geceleyin Mekke'ye yollayıp durumu ahaliye duyurup fiilen ve hukukan Kaba anahtarlar ına sahip olmuş. Ebu Gubşan ayıblıktan sonra itiraz edip Kaba anahtarlan ın geri almak istemi şse de hazır olan şahitlerin de şahadetiyle haksız oldu.. ğunu anlamış ve anahtarlaz kat'i olarak Kusay'da kalm ış. Bak. Eyub Sabri paşa, Mir'at-ı Mekke, ss. 285 vd. (154) Kusay' ın Huzaelilerle çat ışmas ı ve Kabe'ye ait ödevleri,bölgenin ba şkanlığını ele geçirmesi hakk ındaki tafsilât için bak. İbn-i Hişam, Sire, cilt I, ss. 130. vd. Islam Ansiklopedisi, Kurey ş, Kusay ve Mekke maddeleri. (155) L. Kaetani, Kusay' ın doğumunu M. 365 olarak kaydediyor; bak. Islam Tarihi, H. Cahit (Yalç ın) ter. I, 232. Halbuki o, gene aynı eserinin ayn ı cildinin 209. sahifesinde, Kusay' ın babası Kilab'ın M. 358 de do ğduğunu yazdığına göre baba ile oğul aras ında 7 yaş fark has ıl oluyor ki bu imkansızdır. Ayrıca Kusay'm nesebi hakkında yazdığı garazkârane ifadeler indi ve mesnedsizdir. Bak. ayn ı eser, I, 220. (156) Bak. M. Şemseddin (Günaltay), Islam Tarihi, ss. 395. (157) Bak. Islam Ansiklopedisi, Kusay maddesi.
79
say'm o ğulları bu be ş önemli ödevi ortakla şa görmemi şler, en büyükleri olan Abdüddar, başkanlığı üzerine alm ıştı . Abdüddar öldükten sonra Kureyş kabileleri iki bölük oldu: Kusay o ğlu Abdüluzza oğ lu Esed oğulları , Kilab oğlu Zühre oğulları, Kâab oğlu Mürre oğlu Teym oğulları ile Nadr oğlu Mâlik oğlu Fihr oğlu Hâris, oğulları , Abdiimenaf •oğulları= taraf ını tuttular. Gene Kureys kabilesinden Mürre o ğlu Yakaza o ğlu Mahzum oğulları , Kâab o ğlu Husays oğlu Amr oğlu Sehm oğulları , Kâab oğlu Husays oğlu Amr •oğlu Cumah oğulları ile Kâab oğlu Adiy oğulları, Abdüddar oğullarımn tarafını tuttular. Kurey ş kabilesinden Lüey o ğlu Amir oğulları ile Fihr oğlu Muharib oğulları hiç bir tarafa yana şmayıp tarafs ız kaldılar. Abdumenaf oğulları , içi kokulu su dolu bir kazana ellerini bat ırmak suretiyle bir andlaşma yapt ıklarından bunlara "el-Mut a y y e b un" dendi. Öte yandan Abdüddar o ğulları ile yanaşıkları da Kâbe önünde and içip, birbirlerinden ayrılmamak ve birbirlerini yaln ız bırakmamak üzere andla ştı klarından bunlara da "el-Ahlaf" dendi. İki taraf ayrılıp birbirleriyle sava şmağa karar vermi ş bir durumda iken bir uzlaşmaya varılması fikri ortaya çıktı . Sikaye ödevi ile Rifade ödevinin Abdumenaf o ğullarma verilmesi, Hicabe, Liva ve Nedve ödevlerinin de Abdüddar oğullar ı= elinde kalmas ı şart ko şuldu. İki taraf bu şartı kabul edip bar ıştılar ve sava ş yapmaktan vazgeçtiler; fakat her iki taraf aralarında kurduklar ı ilk andlasmaları da islâmiyetin ortaya ç ıkışına kadar devam ettirdiler. Hz. Mu h a m m e d bu bar ış hakkında "Cahiliye devrinde yapılan herhangi bir anla şmayı islâmiyet ancak pekeştirir" buyurmu ştur (158). Kurey ş kabilesi kolları aras ında barış kurulduktan sonra Rifade ve Sikaye ödevlerini A b d u m en af o ğlu Ha ş im üzerine aldı ; çünkü A b dü ş em s Mekke'de fazla durmayan ve ço ğu zaman seyahate çıkan bir adamd ı ; üstelik biraz yoksul olup çolu ğu çocuğu da çoktu• Haşim ise zengindi. Söylendi ğine göre Kurey ş kabilesinin k ış seyahati (Yemen'e) ve yaz seyahati (Suriye taraflarma) diye an ılan iki büyük ticari kervan kafilesini ilk tertip eden ve Mekke'de fakir hac ılara ilk defa tirid yapıp dağıtan Haşim'di. Bu itibarla as ıl adı Amr olduğu halde, ufalayan, doğrayan anlam ı na gelmek üzere, halka tirid yap ıp yedirdi ğinden, Haşim lâkab ı kendisine verildi. H a ş i m, ticaret için• gitti ği kuzey seyahatları/14m birinde Gazza şehrinde öldü Daha önce Ha şim bir ara Medine'ye gelerek orada Neccar o ğlu Adiy boyundan Amr'in kızı Selma ile evlenmiş, bu kadından Ş e y be (Abdülmuttalib) do ğmuş ve bu çocuk Medine'de (158) Bak. İbn-i Hiş am, Sire, c. I, ss. 140. Ayrıca bu hususlar için bak. İbn-i Hişam, aynı eser, ayn ı cilt, ss. 138 vd.
80
kalmıştı ; Haşim öldükten sonra karde şi Muttalib, büyüyüp delikanl ı olmuş olan yeğeni Şeybeyi Medine'den alıp Mekke'ye getirdi. Muttalib, Şeybe'yi Mekke'ye getirirken, devesinin arkas ına bindirmişti; halk onu, Muttalib'in kölesi sand ığından veya, bu kimdir? diye sorduklar ında ş aka olarak, kölemdir demesi yüzünden Şeybe'ye A b d ü 1, m u t t a 1 i b (Muttalibin kölesi) demişler ve Şeybe bundan sonra hep Abdülmuttalib adiyle an ılmıştır. Haş im'in ölümünden sonra Rifade ve Sikaye ödevleri, karde şi Muttalib'e geçti. Muttalib de sonra gitti ği Yemen'de Redman adl ı yerde öldü. Muttalib öldükten sonra Sikaye ve Rifade ödevlerini bu defa Abdülmuttalib üzerine ald ı . Abdülmuttalib ( Şeybe) evvelce dedeleri taraf ı ndan Kâbe avlusundaki tabanı deri kaplanm ış havuza dışarı dan tul ınnlarla veya bakraçlarla su getirip dökerek yerine getirme ğe çal ıştıkları Sikaye ödevini daha kolayl ıkla yerine getirebilmek için dü şünde yeri kendine haber verilen, Cürhümlülerin toprak doldurarak harap ettikleri Zemzem Kityusu'nu yeniden kazd ı meydana ç ıkardı . Söylendiğine göre Zemzem kuyusunun durumu ve yeri Abdülmuttalib'e bildirilince, kazmas ını eline alıp o zaman biricik oğlu .olan Hâris'i yan ına alıp kazmaya, ba şlamış . Kuyunun a ğzına kapat ılan büyük taşlara raslaymca A b dülm u t t al i b tekbir getirmi ş. Tekbir sesini i şiten Kurey şliler, Abdülmuttalib'in amac ına ulaştığını anlamışlar, kalkıp yanına gelerek "Ey Abdülınuttalib! Bu kuyu ceddimiz İsmail'in kuyusudur; bunda bizim de hakk ımız vardır, buna bizi de ortak saymalısın" demi şler. Abdülmuttalib "hay ır yapamam, bu i ş aranızdan ancak bana verildi" dedi ise de Kurey şliler "hakkımız' vereceksin, yakan ı bırakmayiz, yoksa seninle mahkemele şiriz" demi şler. O zaman Abdülmuttalib "istediğiniz kimseyi bu i ş için aramızdan hakem seçip" demi ş . Kureyşliler, Suriye çölünün da ğ kısmında yaşıyan Sa'd-u Huzeym boyunun kâhinesi aramızda hakem olsun demişler. Abdülmuttalib kabul etmi ş , yanında kendi kolu olan Abdümenaf o ğullarından bazı kimseler oldu ğu halde kahin kadının, yanına varmak üzere yola ç ıkmış ; Kureyş kabilesinin diğer kollarında!' da birkaç ki şi Abdülmuttalib'in arkas ından gitmiş ; yolda su sıkı ntısı çekip de Abdülmuttalib'in devesinin yatt ığı yerde su kayna ğı peyda olunca diğer taraf iddialarından vaz geçip Sikaye ödevini Zem,zem Kuyusu suy u ile yerine getirme hakk ını Abdülmuttalib'e tan ıyarak geri dönmü şler. Abdülmuttalib Zemzem kuyusunu kazarken iki altun ceylan heykeli buldu. Bu iki heykel, Mekke'den ç ıkışları sırasında Cürhüm kabilesinin buraya gömdükleri heykellerdi. Bundan ba şka Abdülmuttalib, kal'i kılınçlarla bir tak ım zırhlar da buldu. Kurey şliler bunlara da ortak olmak istediler. Abdülmuttalib ,k ılınç ve zırhları bir tarafa, altun heykelleri bir tarafa Isliimdan önce Arab Tarihi F: 6
81
s ıı arak kendisi, Kurey şliler ve Kâbe aras ında kur'a çekme ği teklif etti. Hübel putunun önünde kur'a çektiler, ceylan heykelleri Kâbe'nin hissesine, k ı lı nç ve z ırhlar Abdülmuttalib'in pay ına düştü; Kurey şlilere bir şey dü şmedi. Abdülmuttalib, kendi pay ına düşen kılınçları erittirip Kâbe'ye kap ı y. sürat o Harran
Sahra 861yesı
us u l a Rey Desmısover
c>ledrow 4>gial6ek
Akki
°Sorra
tisîc.Wer. Kum®
h'emed:4
o
(P :/"7"-)
o
r3
/41:;Fy.P. s, f /2,5"o o, oo e
,
NehaVena'
Ce/u/aBağolae/ ediym
y5a ın
Sur
Fakı' Tfcaref Yofier ı
••■e
o
dias an
24,sh e n
Ye`
Yale Gazze o
rel