Bütün Yapıtları: Tüfek icad oldu... VI [6, 21 ed.]
 9758084216

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

um:ag Vakti Yayınlan: 8 Bütün Yaprtlan Dizisi: 6

T

Ü F E K U



U

C R

A M

D U

OL D M

C

U

U

1 'inci Baskı: Şubat 1980, istanbul 21 'inci Baskı: Ekim 1996. Ankara, 3 000 adet (''Tüfek icad Oldu" 20. baskıya kadar 'Tekin Yayı nevi" tarafından toplam 75 SOO adet yayınlanmıştır.)

ISBN 975-8084-21-6

Y ayın Yönetmeni: Ali TARTANOGLU Kapak Tasarımı ve illüstrasyon: SOLARiS D izgi: um:ag Baskı: DUMAT

wn:ag

UGUR MUMCU ARAŞTIRMACI GAZETECILIK VAKFI

Atatürk Bulvarı, 125/6. Bakanlıklar. A nkara Tel:- O 312- 417 77 20

417 47 62 Faks: 417 57 46

-

U G UR M UM C U

�� '--.ı�J

81'�'a

�' �Y\

iÇiN DEKiLER SUNU Ş

ÖNSÖZ; Sevrile Lozan Arasında

. .................... ....... J .............. ] . . ............... 8 J599SayıhTabanca . .. . . . . . . 10 Kan.D.amlas.ı . ..... . .............................................................. 12 ..... 14 Lockheed'ioYemeği...... B..uzi BeyveCA I . . . . . . .. . . . . . . . . . 15 Türkeşve)::iomriş . . . . .. . .. . .. . . 17 Türkeş.ve.lhbarcılık 18 BirGünün Raporu ...... ................. . . ....... 20 OzamanmıL ... .. 22 Sıkıy.önetimveEşgüdüm . .. 24 Suç ve Ceza 26 ............. 28 GerilimeDoğru . . Şab ıkalıŞirket JIT . 30 .. ....... ..... . 32 Prnraniye ve Yeniköy . Incirada 34 . JS Şah ve Ailende � H��� Söy.lemekve Yapmak . . .... . . ... .. .. . 39 Amaç.ve ..Yö ntem................. ...............................................4..1. Katliam 42 .i.ns.anl.ı.k.Kalmadı ... 4.4 3J Mart ve Kah raman maraş . .. ... 46 KimlerdiL . .. 48 B u Ka_n Kvrumaz ......... SO Ai?di lpekçi . 52 ''QiümsüZ:' ... Ah Tani.!li...Ah! .. ... . ........ ... ..... . .... . . .... .... SS AkınÖzdemiL 57 N.ecdetB.uJuL .... . 58 Tören .. . ... .......................... .. . ... . 60 Doğanay . . ... 6J .

Gözden.Kaçmasın.... YoLAy.rımı

.

..

.............. ................

.

............... . . . . . . . . . . .

. . . . . . ..... ..........

.

........ . . . . . . . . . . . .... ............ . . . . .

....... . . .

........ . . . . . . . . . . . . .............. . . . . . . . . . ...

.... . . . . . .

.... . .

..

..

.......... . ... . . .

.... . ..............

......... . . . . . . . . . . . . . . . ......... . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...... . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . ...............

.

...............

.h

.

_

. . ..

. .. ..

.....

.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................ . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

h. .

•••••• • • •

.

..

.h



•••



h

h

•••••••••••••••••••

.

.

. h

•••••••• •• • • • ••• • •

. . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . ....... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

.

.

.

•.••••••.•. • • • • • • • • • ••••••••••

. . . . . . . . . ...... . . . . . . . . . .

..

..

.

. .

Tütengil . �--···

KimK�_çırdı? Sayı n Uruğ'a . Görev Şehidi

..

. . ....63 ·-h� 66

Sen Yapm�zsao Ecevit ve.Oiü Toprağı

BirDosya

.

68 69

.... ... 71 . 73 .... . .. ........... . ............ ?S .

. ..... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Tarihçe .................................. Arpaiıklar Sanayid,� .. Devlet . ..

OSEKOrgütü

.

·

· · ·

· ������· · ·

.. .

JZ

. . 80

. .

..

. . . . . . . .. .

81. 83 .85 .. 86 88 90 ........ 9J 93 .. 96 96 JOO JQ2 . ... .... LOS. ............... ....... JOZ ·�··

.

. . . . ..... . . .

Etti] Milyon ...... . . Bir Sirket Ne oldu Bu. Şirket?..... MiUiyetçilikTAS.. Sağlık Olsun Sayın Korutür:k:eArz Neler Yazmışlar AçıkÇağrı BicKani!Zincir ..

.

.

Namus.Borcumuz. Dr.. Kırıkoğlu Kö . 1 ..... ..smet.... aşa ... arıserı ...

remb� ��

.. . ..... .... 10.8.

Çıkmaz Ecevitçiler.Çoğalıyor .... Tar ih Dersl eri Gen i� Tabanlı ... ''Hümanist Fraksiyon" Pazar Şakası . Sosyalizmin ..Gevşeği .... .

....

YurtdışıBirelki Kirnden Kurtul?.

.

..

PirUsZaferi Ş,aygılar.Bizden Ozlenen Diyalog GörünenKöy Kimin Ha.kkı.L Uyan Mektubu Terör.ve Yasalar. Bu Çall�antıda Sıra Beklemek ...

..

Vurun Abalıya Sakharov.'le Bizimkiler

ÇılgınJık. Cinnet.Sadizm ... "lhtikar"ı

. .. .... ..

JJQ JLL .. .... . ...JJ3 . 114 LJS ... ... ... JJZ . . ............ .......... IJ9 ... ... .......... .J20 122 ...... J2J . . .125. 12Z . . 128 IJO 132 .134 136 137 .140 l4l ....143 145 ................

. ........... . . . . . . .. .......

. ....... . .. . . . . . . . . . . . . . . . . .

· ·

··········

.

SUNUŞ Atatürkçü, laik, cumhuriyetçi, demokrat bir Türkiye'nin yıl­ maz savunucusu; devrimci, hep emekten yana, araştıran ve sorgulayan gazeteci Uğur M u mcu, 24 Ocak 1 99 3 günü oto­ mobiline konan bir bomba ile, inandığı tüm bu değerler uğru­

na yaşamını yitirdi.

Eşi Güldal M umcu ile çocukları Özgür ve Özge; Uğur M u mcu'nun, yukarıda ana çizgilerini vermeye çalıştığımız kişili­ ğini gelecek kuşaklara aktarmak; kütüphanesini, arşivini ve tüm yazılarını tasnif edip araştırmacıların kullanımına sunmak, gaze­ teciliğe hevesli gençleri, araştırmacılık alışkanlığıyla mesleğe ka­ zandırmaya çalışmak vb. amaçlarla Uğur Mumcu Araştırmacı

Gazetecilik Vakfı'nı Ekim 1 994'te hukuken, Aralık 1 995 'te de fiilen yaşama geçirdiler.

Bu amaçlar dışında vakfın elbette görevleri de var. Bunlar­

dan ilk akla geleni ve belki en önemlisi, aradan üç yıldan fazla bir süre geçmesine karşın hala sonuçlanmamış, hala faili meç­ hul durumdaki Mumcu Cinayet i'nin sonuna kadar takipçisi ol­ mak. Bu görevin ilk ürünü say ı l abilecek SUiKAST RAPORU

93/96-Uğur Mumcu Cinayeti S oruşturması Sorgulanıyar adlı çalışma, bir um:ag yayını olarak okuyuculara ve Uğur M umcu dostlarına sunuldu. Bir başka görev, bir başka borç, ama aynı zamanda hak ise. Onun daha önce yayınlanmış kitaplarının, bu kez adını taşıyan um:ag logosu altında yayınlanması idi. Böylesi bir cinayet söz konusu olmasaydı, bizim için de böyle bir görev doğmayacaktı. Ama cinayet. bu görevi kaçınılmaz kıldı. Elinizdeki kitap işte bu görevin bir ürünü. Bu noktaya ulaşılmasında, M umcu'nun bütün kitaplarını 1 975 'ten bu yana, 2 1 yıldır dostlukla, özenle yayınlamakla olan Tekin Yayınevi'ne ve Sayın Kemal Karatekin'e hem bu h izmet. hem de anlayış ve katkı larından dolayı teşekkür ederiz.

Tüfek icad Oldu nun ilk 20 baskısı da Tekin Yayınevi tarafi ın­ ''

dan yayınlanmıştı.

Türkiye koşullarında hele Uğur M umcu Vakfı olarak, belli b i r özel, toplumsal amaçla kitap yayınlamak g ü ç bir iş. Türki-

ye'nin ekonomik ve toplumsal koşulları. bu koşulların özellikle yayıncılık sektörü ne nasıl yansıdığ ı biliniyor. Öteki giderler göz ardı edilse bile, kitap fiyatının yarıya yakınının dağıtım, üçte bi­ rinin de kağıt gideri olarak düşünülmesi. sorunu kavramak için yeterlidir sanırız. u m:ag da en bL ,k sıkıntıyı kitapların fiyatını belirlerken ya­ şadı. Hem olabildiğirıce nitelikli ürün yaratmaya. hem de bura­ da kitap olan bu ürün ile. Uğur Mumcu okurları arasında bir uzaklık olmamasına uğraşırken çok zorlandık. Kitaplarımızın fi­ yatı bilinen tüm gerçekiere karşın yüksek bulunabilir. Ama ka­ ğıt ve baskı kalitesini dikkate alırsa. fiyatların sık sık değişme­ mesi için çaba harcanacağ ını bilirse. okuyucunun hoşgörü kat­ sayısının da artacağını umuyoruz.

Tüfek icad Oldu'nun şu anda elinızde bulunması. bu umu­ dumuzun yersiz olmadığını gösteriyor Bu. ayrıca. ülkemizi siz dost okurlarla birlikte aydınlık yarınlara taşımak amacıyla ku­ rulan Uğur Mumcu Vakfı'na y apılmış önemli bir katkı. Sağ

olun.

Bir önemli görevin gereği o lan bu kitapların yeniden yayın­ lanmasında bize değerli katkılarda bulunan. Abdullah Nefes. Fatih Alpertan. Mesut Seven. Savaş Sönmez, Özcan Çetin. Canan Duran. Çiler Keleş. Neriman Küpçü. Şebnem Kocabı­

yık. Serkan Salihoğlu. Zeynur Türkmen, irfan Çiftçi ile Dumat Matbaası ve çalışanlarını. kapak düzenlemelerini özenle yeni­ den yapan Emrah Yücel ve Murat Kaya'yı da unutmadık. On­ lara da içtenlikle teşekkür ediyoruz. Çağlar boyunca daha iyi. daha güzel, daha aydınlık bir dün­ ya dileyen insanlar. düşünceleri uğruna eziyet çektiler, öldürül­ meyi göze aldılar. öldürüldüler . Yaşamını. bu yolda gözünü kırpmadan feda edebilecek insanlara gerek duyulmayan, ışıl ışıl

ve güzel bir dünyanın, ancak sizin gibi aydınların emeği ve ça­ bası ile oluşacağına inanıyoruz. Bu çabanın başanya ulaşabilmesinin ilk koşulu, unutmamak1 Düşünenierin öldürülmemesi. öldürülenlerin unutulmama­

sı dileğiyle ...

um:ag

ÖN SÖZ:

SEVR iLE LOZAN ARASIN DA /980'1i y11/0r başlarken, biraz geriye dönüp, 1970'/i y11/0n /960'1' yii­ Iarla korş,foştlrmok yoror11 olacak.

1960'll YILLAR 1950'/i yillarda "sol" sözü işiti/mezdi. /960'11 yillarda sol görüş Türk. düşün yaşamma egemen oldu. Siyasal tartişmalar. sol düşüncenin ortoya ott1ğ1 konular çevresinde yoğunlaşti. Sosyalizm. kolkmmo. yobono ser­ maye, petrol, moden/er, plan, oğlf sanayi, gelir bölüşümü, toprak dev­ rimi, NATO. Amerikan üsleri, ikili on/o şma/or. emperyalizm. CIA. bağim­ SIZ

d1ş politika, Üçüncü Dünya'ya OÇIIIŞ , Sovyetler ile yokmloşmo. devrim­

ci sendikoohk v.b. .

sol düşüncenin gündeme getirdiği sorun/ardi.

Sol

düşüncenin etkinliği korş1smdo. johnson ile kol ko/o çekilmiş fotoğrafior/o sahneye ç1kon Demirel bile, Amerika ile ilişkilere bir çeki düzen vermeye, ikili anlaşmo/on düze/tmeye zorlond1. CHP. sola açiima gereğim duydu. Ecevit sol düşüncenin etkinliğinin yorott1ğ1 ortam sayesinde. CHP Genel Sekreterliğine ge/ebi/di. Sol, o zamonlar iktidar iddios1 toş1yordu ve bu iddia, her çevrede cid­ diye o::nd1. Muhtlroc/ordon birinin de OÇ1klodlğ1 üzere, 12 Mart Muhtlro­ SI,

sol ıktidar korkusuyla verildi. Bu etkinlik, sol düşünceyi kısıtlayan, hatta yasaklayon yasalar yürür­

lükte kald1ğı halde soğlond1. Yasolar giderek daha liberal bir anlayışla yo­ rum/andı, tabular teker teker devrildi. "Cici demokrasi"nin sovunu/masmo boş öncelik tonmm1ş deği/dı� oma "cici demokrosi"nin dar smır/on kendi­ liğinden genişledi.

1970'Li YILLAR 1 970'/i yillarda durum değişti. Sol düşünce. faşizm-demokrasi ekseni çevresinde dönmeye başladı. En soldaki siyasal partiler bile, demokrası sözü ede ede,

sosyalizm ve sosyolist ıktidar mücadelesini unuttu/ar.

TÜFEK iCAD OLDU

Demokrasi için mücadele, sosyolist mücadelenin bir gereği değil, kendisi oldu. Umudor Ecevit'e bağlandi. Ecevit'in "cici demokrosi" yi cicilikten kurtoracağmo,

emekten yana fikir ve eyleme özgürlük getireceğine

inam /mak istendi. MC iktidorlonm rı körük/ediği bir faşizm korkusu, 1 2 Mart şokuno eklenince umut otobüsünün soldaki yolculan çoğold1.. . 1977 y1h ortalanno gelindiğinde, yoln1z sol partiler, sendikolar ve yo­ zor-çizerler değil, Sam Amca/or, Hans Amca/or, istanbul sermayedarlar' ve hatta Türk Motyos,'nm etkin bir bölümü, Ecevit'in destekleyicileri orosmdoydl. Ecevit'in tek boşmo oluşturduğu ve Kurultay'da -inönü'yü aşan bir otoriteyle- eleştiri/mesine bile izin vermediği "demokratik sol" program, herkese cennet voodediyor, vorhkhlordon bile herhangi bir öz­ veri isternekten çekiniyordu. Antiemperyalist bir tutum tokmmokton, ABD ile olon onloşmozhklofl ele olmakton özenle koç1m yordu. Program, Korodeniz dağ köyleri için hovoi hat bile öngördüğü halde, ünlü 141 ve

142. maddelerin koldmlocağlm oç1k seçik ortoya koymak gereğini duy­ muyordu. Ecevit, soldon çok sağa göz k1rp1yordu. Solundaki kuruluşlarla diyologo bile yonoşm'Yordu,

oma umut otobüsünün yolculan bunlon

görmek bile istemiyorlardi.

UMUT OTOSÜSÜ CHP'nin tek adam Ecevit, 1 978 boşmda kamuoyunun çok geniş desteğiyle bir kurtono olarak iktidara geldi. Daha ilk günlerde görüldü ki, Ecevit Hükümeti'nin ve CHP'nin özgürlükleri genişletme yolunda odmlor atmoya hevesi yoktur, hatta parti olarak bile bunu denemeye niyetli değildir. ilerici kesim, bu ilk hayal kmkhğm1 çabucak içine sindirmeyi boşord1. MC iktidarlafinm hortlomosmm önlenmesi ve faşist tlrmom şmm durdu­ rulmasi

ve geriletilmesi bile

-boşonlobildiği

taktirde-

yeterli so y1/d1.

1 960'!1/ofln antiemperyalist mücadelesi, gündemden koldmld1. MC hükü­ etlerinin bile kopatmak zorunda koldiklan üslerin, Anayasa'ya uygunluğu çok tort1şmoh bir kararla açllmos1, ilerici kesimde belirgin bir tepki yorat­ odl. Hükümetin, parlamentonun izni olmadon üsleri açmaya yetkisinin bulunmod1ğmm eleştirisi, Demire/'e b1roklld1. Ecevit Hükümeti'nin, NATO havadon erken ihbar ve kontrol sistemi çerçevesinde Konya'da üs kurulmosmo kendiliğinden talip olduğunu ancak Metin Toker forketti. Botmm, "neo-ko/oniyol" doğrultudaki ekonomik diktosmo boyun eğilişi, görmezlikten gelindi

Boş sorun, demokrasinin cicisini olsun kurtarmak idi. Sosyalizm için uğraş, emperyalizme karşı direniş ikincil sorunlar idi. Ve demokrasinin korunması, Ecevit iktidarı ile, hatta Ecevit ile özdeşleştiriliyordu. Parti içi demokrasi mücadelesi verdiklerini iddia eden Boykollor'o, Topuzlor'o. Güneşler'e "Sırası mı şimdi?" diye kızılıyordu. Bizzat Ecevit. soldaki des­ tekçi/eri için bir Fransız dergisine, "Hükümette olmazsak demokrasinin yaşamoyacağını biliyorlar" diyor ve onları. nasıl dovoronırso dovransın, kendine "mahkum" sayıyordu. .. Gelgelelim 1978 sonbohorı bitip kış ayiarına girerken, Ecevit Hü­ kümeti, sıkıyönetimsiz yaşanamayacağı sonucuno vardı. Ama bu, sivil bir sıkıyönetim olmalıydı. Devlet Güvenlik Mahkemesi, bir ihtisas mahke­ mesi biçiminde kuru/abi/irdi. Bir "Ola ğanüstü Haller Yasası" -A noyoso'yo uygun düşmese bile-, sivil sıkıyönetim olonoklarını getirebilirdi. Bu düşün­ celerle bir zaman için değil, sürekli olarak değiştiren "önlem paketi" ha­ zırlandı. 1 2 Mart döneminde kabul edilmiş, CHP'nin başvurusu ile Ana­ yasa Mahkemesi tarafındon iptal edilmiş ve böylece Anayasa'ya oykırı­ lığı kesinleşmiş hükümler, bakanlık arşivlerinden çıkartıldı. Ne var ki, şid­ det önlemleri CHP Grubu'nun özel komisyonunda takıldı. Bu kez Ecevit Hükümeti, şiddet önlemlerini grubu adayorak doğrudon porlomentoyo sundu. Ecevit Hükümeti'nin temel hak ve özgürlükler/e ilgili sekiz yasayı değiştiren "önlem paketi", demekiere siyaset yasağı koyuyor, toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkını idarenin toktirine bırakıyor ve polise her türlü keyfi davranış özgürlüğünü tonıyordu . Özel hayatın gizlifiği ve konut do­ kunulmozlığı, mülki amir ile polisin insofino kalıyordu. Artık polis. her yeri ve kişiyi orayobilecek, eşyaları ve belgeleri olabilecek, tüm evierden kı­ top/arı toployobilecek. kuşkulandığı kişileri tutukloyobilecekti. Üstelik po­ lis, savcının denetiminden çıkorılıyor, suç işleyen polis hakkında kovuş­ turmo yapılabilmesi vali ve bakanın toktirine bırakılıyordu. Bir polis, arama gerekçesiyle bir eve girebilir, evdekileri vurabilir ve eğer vali ve bakan izin vermezse, savcı o polisi sorguya bile çekemezdil Böyle bir si­ yasal düzen, "cici demokrasi" bile değil, apoçık bir polis devleti idi. Nite­ kim otoriter sivil yönetim yanlısı Nazlı Ilıcak dahi, "Türkiye yavaş yavaş bir polis devleti olmoya sürükleniyor. .. Ve birgün demokrasi içinde alıno­ cak tedbir kalmıyor" demekten kendini alamıyordu. Oysa Ecevit Hükü­ meti zamanında, polis devleti kurmaya yönelik bu önlemlere, birkoç dü­ rüst hukukçunun dışında, pek az tepki geldi. Ecevit'e aşırı güvenden ola­ cak. yazor-çizerler ve basın, hukuk devletinin sonu demek olon önlemler üzerinde pek az durdu. Ancak Ecevit'in önlemlerini Demirel benimse-

TÜFEK iCAD OLDU

yince ve CHP Genel Boşkon1 hükümetteyken edindiği evlodm1 ton1moyo isteksiz gözükünce, tepkiler çoğalmaya boşlod1.. . Ama "Uyan Muhtlros( üzerine. CHP yönetiminin "demokratik kotkl"slylo, önlem paketi yaso­ loşma yoluno girdi. ..

BiR FAŞiST ARANlYOR 1 978 sonbaharmda Ecevit bir sivil s1k1yönetim kurmaya yönelirken, dikkader daha çok muhalefetin s1k1yönetim isteklerine çevrilmişti. Türkeş, oylordlf askeri s1kryönetim istiyor, Demirel bu isteğe katilir görünüyordu. Ecevit ise, s1kryönetimin askerisine korş1yd1. Umut otobüsünün ok saçli yolculanndan Soym Velidedeoğlu, bu tutumun gerekçesini oç1kllyordu: "Ülke sürekli olarak s1klyönetim rejimi ile yönetilecekse, demokrasiye ne gerek var? Demek zaman zaman asayiş bozuluneo askerlere 'gel düzelt şunu' denecek. durumun düzeldiği sonllnco do aniann görevine son verilip sivil yönetim sürecek. Bu demektir ki, Türk holk1 kendisini sivil yönetim/e, demokratik özgürlükler ortammda yönetemiyor. Eğer böy­ leyse, demokrasi uygulamosina hepten son verelim, olsun bitsin." Ne var ki, Kahromanmaraş o/aylan, Ecevit Hükümeti'ni istese de is­ temese de, s1klyönetim ilanma sürükledi.

Ecevit'in Gurup Başkonvekili

Altan Öymen, s1k1yönetime korş1 ç1kon CHP'li parlamenter/eri, belki ken­ dine çok sağlam gözüken şu mantikla susturuyordu. "CHP yönetiminde s1kryönetim uygulanacaktir. Buna korş1 Çikarsak, sonunda CHP iktidon olmadon s1kryönetim uygulon�r. " ilerici kesimler, bir parça zorlukla do olsa. s1k1yönetimi içlerine sin­ dirmeyi boşord1lor. Hatta boz1lon. Tüysüzler, Oduncu/or gibi yitik çocuklar teker teker yokolon�nco umut/ara koplldllor. Ecevit'in bu kez ordu des­ teğiyle, "foşizm"in boşm1 ezeceğini umdulor. Ecevit Hükümeti'nin, ya do CHP'nin Anayasa Mahkemesi'ne boşvurma hokk1n1 kullanarak, "faşist porti"yi kapatmo mekonizsmosm1 işletmesini ISrarla istediler. Ne var ki Boşbakan Ecevit. boş foşistin Demirel mi, yoksa Ecevit mi olduğu konu­ sunda �nm bir karar verebiimiş değildi. Daha çok Demire/'i boş faşist göm:e ejilimindeydi. Nitekim 22 Temmuz 1 979 günü "MHP ve ÜGD kopatllsm" diye hoyklfon seçmenlerine şu korşd1ğ1 veriyordu: "Mesele Türkeş meselesi değil. Mesele. ono muhalefet portisi lide­ ridir. MHP kapanmlŞ, ÜGD koponm ş ne olacak? O zihniyet ortoda du­ ruyor. MHP, ÜGD kopotllsm, mesele bu değil. On/on k1şk1rton. kullanan kim, ono bok1n1z. "

Ne var ki, seçimleri AP kazandi. Bu kez boşta Ecevit olmak üzere. herkes Demire/'e "demokrasi od1no ozmlik hükümeti kurmos1 için" adeta yolvar yakar oldu. Demirel, tod1n1 ç1korto ç1korto ve işi çok oğ1rdon olarak

hükümetini

kurdu.

Faşist

portiden

uzak

durorak

faşizmi

engellemesi ve demokrasiyi kurtormos1, ort1k Demirel'den bekleniyordu. Bu yüzsek-sen derece dönüşe ok1/ erdiremeyen Haluk Ülman feryadi bos1yordu. "Yahu bizim ton�mJmiZO göre, faşizm iktidara geldi!.. /lhan Selçuk, "Galiba pusulayi şoş1rd1k" diyordu. Refık Erduron, -eh­ ven-i şer'i seçmekle birlikte-, şerden kurtulmak için ehven-i şer'e roz1 ol­ manin sokmcolonn� do tort1yordu: "Cumhuriyeti kuran. ehven-i şerterin en büyüğüdür, der. Beterin be­ teri var düşüncesi, insan� k1p1rdoyomoz, sorun/ann üstüne gidemez bir koytonoliğm bahanesi de olur." Ama "beterin beteri var" korkusu egemen oldu. Daha dün AP-CHP işbirliğini bile "faşizme yöneliş" "ara rejim" soyon kalemler, MHP'den uzak dursun diye, Demirel'in MHP destekli ozmlik hükümetini CHP'nin desteklemesi gerektiğini, demokrasi odmo savunmaya koyuldu/or. D1şton desteği yetersiz görenler, daha dün "Brezilya tipi bir maskeli faşizm" diye niteledik/eri AP-CHP koalisyonu formülünü önerdiler, Bu koolsiyon hala

özünden

boşaltiimlŞ

"demokrosini

son

şons1"

olarak

gün­

demdedir.r•ı /980'/i yillar başlarken vord1ğ1m1z nokta budur. Uğrunda her türlü özveriye katlanilan demokrasinin, "işbirlikçi/ik"

ortammda yoln�zco od1

kolmak üzeredir.

SIRAT KÖPRÜSÜ 1980'/er için bir kehonette bulunmadon şunu söyleyebiliriz. "Cici demokrosi"nin enffosyono ve hovordoco d1ş borçlonmoloro dayali koloy­ lik ekonomisi iffos etmiştir. Büyük çapta diş borçlonmoloro ort1k olanak yoktur. Tom tersine. /98 0- /983 y1llonndo 1 O milyar dolar borç ödemek gereklidir. Botlhlor. s1n1rli miktarda borç vermek için dahi, OECD kono­ liylo, Güney Kore ve Brezilyo tipi bir kapitalist yola girmeyi vazgeçilmez

!·; "Uyan Muht1ros1", AP-CHP işbirliğini gündemin ilk Sirolaono getirmiştir. Yeni formül, Örson Öymen'in deyişiyle "MHP-MSP değneğini b1rok. CHP'nin bostanuno bak" biçimindedir.

TÜFEK iCAD OLDU 5

koşul saymaktadırlar Yerli ve yabancı büyük sermaye diktasına dayalı bu "ihracata yönelik açık pazar ekonomisi"nin siyasal sistemi, örtülü ya do açık foşizmdir. Dış politikoda bedeli, Orta Doğu'da Batı'nın petrol bekçifiğidir Koçınılmaz gibi gözüken bu gidişten kurtulmanın yolu, dış yardım­ Iara hayır diyerek. 1919'/ordon sonra olduğu gibi,

kendi gücümüzle

emekten yana gerçek bir sanayileşmeye yönelmektir. Bu,

ekonomik

planda Sevr'i yırtıp Lozon'ı kozanmak içinn savaşmak demektir. Ne var ki, ikinci yol ilkinden çok daha zordur; çok daha zohmetlidir. Halkton yana bir ekonomik sıkı düzenin uzun süre uygulanmasını gerektirir. Bu zor koşullarda, sol düşünce, görüş açısını çok daraltan "faşizm­ demokrasi" ot gözlüğünü fırlotıp atmak ve daha büyük düşünmek du­ rumundadır. /97 O' /i yıllarda "faşizm gelir'' kaygısıyla Ecevitler'e umut bağlamak. Demirelleri ehven-i şer görmek ve siyasal liberalizmi boş sorun saymak. foşızmin tırmanışını önleyebilmiş değildir. Türkiye'nin sorun/on, siyasal li­ beralizm sorununu çok oşmoktodır. Sınıfsol açıdan, örtülü ya do örtüsüz MC/er, faşizme teşne en gerici sını�or ittifokının iktidondır ve ekonomik planda Sevr demektir. AP-CHP koalisyonu özlemcileri de ekonomik planda Sevr'i omoçlomoktodırlor. Adı açıkça söylenmemekle birlikte, topton faşizm/e özdeşleştirilen etkin güçler, Sevr ile Lozan orasındaki geçişi zor Sırot Köprüsü'nde bocaloyon güçlerdir. Sırot'ı geçebilirler de. geçerneyebilirler de. .. Kanımca, 198 0'/i yıllarda tüm yurtseverlerin ve boşta en bilinçli yurtseverlerin ilk ödevi, ül­ kemizin Sırot Köprüsü'nü aşmasına en büyük katkıyı getirmektir. Anor.şi, terör, siyasal liberalizm, otoritorizm sorunları, bu temel soru­ nun yonında çok küçük kalır. Ve onor.şi ve terörün ülke dışındaki en etkin kaynaklannın her olanda Sevr'i omoçlodıklonnı unutmomak gerekir. Sevr'i aşmak. bir onlamda terör ve onor.şiyi de aşmak anlamına gelir.

Çamlıca, 8 1 1980 D.A .

6

.

GÖZDEN KAÇMASlN ..

1 Mayıs olayı ile ilgili şüpheler giderek yoğunlaşıyor. Şüp­

helerin düğümlendiği konu, lntercontinental Oteli ile Sular idaresi duvarından halka ateş açanların yakalanıp, yakalanma­ dıklarıdır. Ceza yargılaması h u kukunda "hazırlık soruşturması" gizli olduğu için, bu konuda herhangi bir yetki li açıklama yap­ mamaktadır Görgü tanıkları l ntercontinental Oteli ile Sular idaresi du­ varından kalabalığa yaylım ateşi açıldığını söylemektedirler is­ tanbul Belediye Başkanı Ahmet i svan ile CHP istanbul iı Baş­ kanı Aytekin Katil. bu yolda açıklamalar yapmışlardır lntercontinental Oteli'nin güvenlik amiri. istanbul eski Em­ n iyet Müdür Vekil i Mehmet Akzambak'tır. 1 Mayıs günü olay saatlerinde otele girip çıkanlar kimlerdir? Bunu en iyi bilecek olan sorumlu Akzambak'tır. Acaba istanbul Savcılığı Mehmet Akzambak'ın ifadesine başvurmuş mudur? Akzambak'a çeşitli sorular yöneltilebilir Sözün gelişi, olay günü, otelin beşinci katında kimler kalmıştır? Ne bileyim ben, örneğin S 1 O ve S 1 1 numaralı odalarda kalanlar kimlerdi? Belki 1 Mayıs günü bu odalarda kimse kalmamıştır. Öyleyse, olay sı­ rasında bu odalarda bulunanlar kimlerdi acaba? Bu odalara, olay günü kimsenin girmediği, beşinci kata kimsenin çıkmadığı kolaylıkla söylenebilir mi? Peki, ya beşinci katın oda pencerelerinde kurşun izleri var­ sa? Var demiyorum. Belki vard ır diye düşünüyorum. Bu pen­ cere camlarını Türkiye'den sat ı n alma olanağı yoktur Belki kurşun izi bulunan camların yerine yenisinin alınması için Av­ rupa'ya siparişte bulunulmuştur. Sonra hem şunu da düşünü­ yorum. Olaydan bir gün sonra kimliği bilinmeyen kişiler otele bomba attılar, bazı camlar kırıldı. Hangi camlar kırdmıştı acaba? Güvenlik kuwetleri, bu tür olaylarda önlem almak için gi­ rişimlerde bulunur. Bu, güvenl i k kuwetlerinin görevidir. Acaba TÜFEK iCAD OLDU 7

bazı güvenlik elemanları, eski meslekdaşları Mehmet Akzam­ bak'tan izin alıp otelin belli odalarına yerleşmiş olmasınlar? Belki öyledir... Olay anında herkes can derdine düşmüştür Fakat şimdi yavaş yavaş geriye doğru dönerek düşünelim: Olaydan yarım saat sonra. otelden kimler telefon görüşmeleri yaptılar? Kimler nerelere telefon ettiler? Şehirlerarası kaç görüşme yapıldı? Kimler uluslararası telefon görüşmeleri yaptılar? Belki hiç önemi yok bunların. amma araştırılsa yararlı olur diye düşünüyorum. Böyle büyük otellerde sık sık uluslararası toplantılar düzen­ lenir. Bu arada böyle toplantılar düzenlenmiş midir? Olay günü kaç yabancı uyruklu kişi otelde kalmaktaydı? Bunlar saptanmış mıdır? Ve bir küçük soru daha ... Otelin önünde beyaz Renault arabadan ateş açanın adı Alaattin miydi?. Kimdi bu Alaattin? ...

(15 Mayıs 1 977)

YOL AYRl MI.. "istikrar tedbirleri" başlığı altındaki zam kazıklarından sonra, IMF (Uluslararası Para Fonu) nun "emir ve talimatı" ile gerçek­ leştirilen "devalüasyon" yani. Türk parasının değerinin, yabancı paralara göre düşürülmesi. ülkemizde yeni bir bunalımı başla­ tacaktır. Siyasal partilerin ideolojileri, siyasal tavırları, böyle bunalım dönemlerinde bir anlam kazanır. Bu ekonomik ve siyasal bu­ nalıma karşı. partiler ne gibi köklü çözümler öneriyorlar? Halka bu çözümler nasıl ve ne yolla anlatılıyor? Kitlelerle, partinin

id eo lo jisi arasında, nasıl bağ kuruluyor? "ideoloji" deyince. geri kalmış ülkemizin sağcıları hemen:

az

gelişmiş

Marksist ideolojiye karşıyız... diye homurdanmaya. bağırıp

çağırmaya başlarlar Oysa. sağcı o lsun. solcu olsun. her parti­ nin. derme çatma. bölük pörçük de olsa bir amacı vardır. bir hedefi vardır 8

Sağcı partiler, evrensel. yani "enternasyonal" niteliktekı "burjuva ideolojileri"nden esinlenirler Bunun "kökü dışarıda" olup olmamakla bir ilgisi yoktur Çünkü düşünce, doğası gere­ ği, evrenseldir. Sağcılığın türleri, değişik yolları, yöntemleri bu­ lunur Sağcı partiler, burjuva ideolojilerini kendi yerel koşulla­ rına göre yorumlarlar, biçimlendirirler Milli görüş, dokuz ışık ... gibi adlar taktıkları sağcı görüşler, temelde sermaye sınıfının çıkarlarını çeşitli yollarla korumanın, kalkanlarıdır, kılıflarıdır Solcu partiler, tıpkı sağcı parti ler gibi evrensel nitelikteki sosyalist id eo lo jiden kaynaklanırlar Sosyalist ideoloji, tarihsel gelişim içinde, çeşitli adlarla, çeşitli yöntemlerle birbiriyle çeli­ şik sistemlere bölünmüştür Burjuva demokrasisi adı verilen Batı demokrasilerinde gelişen ve büyüyen sosyal demokrat ve demokratik sosyalist partiler, temelde, Marksist-Leninist siste ­ me karşıt düşünce ve olgularla oluşmuştur Son yıllarda Avru­ pa'da gelişmekte olan "Avrup a komünizmi" burjuva demok­ rasisinin siyasal kalıpları içinde yaşayan ve önerdiği amaç ve yöntemlerle, M arksist-Leni n i st sistemden oldukça uzaklaşan bir yeni oluşumu sergilemektedir Türkiye, oldum olası katı düşünce yasaklarıyla çevrilmiş bır

ülkedir Türkiye'de, burjuva hak ve özgürlükleri yeterince yeı-­ leşmemiş, kitlelerle ideolojiler arasında sıcak bağlar henüz ku­ rulamamıştır Havada yem aray�n kuşu komünistlikle suçlama­ ya hazır "sağcı partiler topluluğ u" ile ülkemiz tam bir "antiko­ münizm koşullandırması" içindedir Parlamentoda, işçi sınıfından güç alan ve Marksist ideoloji ile yoğru lmuş bir sosyalist partiden yoksunuz. Sağcı partilere karşı muhalefetin temel direği, ana muhalefet partisi CHP'dir Antikomünizm koşullanması, "demokratik sol" çizgiyi benimse­ yen CHP'yi de, zaman zaman çok derin boyutlarla etkilemek­

tedir. Türkiye, gerçekten, tarihinde rastlamadığı ekonomik ve si­ yasal bunalımlarla karşı karşıyadır CHP'den Marksist b ı r parti olması beklenmez. Fakat CHP, sosyal demokrat bir parti ol­ manın gereklerini, somut eylemler, önlemler ve çözüm yolları ile ortaya koymalıdır Bunalımlar sadece hükümet partilerini yıpratmaz. Bunalım­ Iara tutarlı gözlemlerle, sağlıklı çözümlerle eğilmeyen muhale­ fet partilerini de silip süpürür. TÜFEK iCAD OLDU 9

CHP, güçlü, etkin ve inandırıcı tavırlarla ortaya çıkmalı ve

ideolojisini geniş halk kitlelerıne benimsetmelidir. Yaşadığ ımız bunalım, sol partiler için bir yol ayrımıdır. Ya sol görüntüye rağmen düzenin bir parçası olursunuz ya da kitlelere, geniş halk yığınlarına dü?ene karşı olduğunuzu, düzeni değiştirme olanaklarına sahip bulunduğunuzu kanıtlarsınız.

Yoksa düzenin acımasız çarkları, partilerin çatılarını ezer geçer...

( 23 E.ylül 1 977)

1599 SAYILI TABANCA... Hasan Erenler, istanbul Emniyet Müdürlüğü ikinci şubede 2 3 3 3 yaka sayılı polis memurudur Eren ler, 6/9/ 1 977 günü, Üsküdar vapur iskelesinde, adiarına "ülkücü-komando" denilen bir grubun saldırısına uğramış ve saldırganlar, polis memuru­ nun beylik tabancasını belinden çekip almışlardır. Tabancanı n markası "Browning" sicil sayısı i s e 1 599'dur. Polis memuru Hasan Erenler, belinden tabancasını ve ce­ binden parasını alan bu üç saldırganla boğuşur. Saldırganlar, ta­ banca çekerek olay yerinden uzaklaşırlar. Hasan Erenler hemen yakındaki inzibat karakoluna başvu­ rarak, olayı bağlı bulunduğu Emniyet ikinci Şube'ye bildirir. Kadıköy Adli Tabipliği 7/9/ 1 977 gün ve 3 9 80 sayı ile, polis memurunun "çok önemli yerinde travmatik lezyon" bulgusu saptandığ ını bi ldirir Bu arada Beyoğlu Grup Amiri başkomiser ismail Yeğenoğlu, olayı idari yönden soruşturur. Başkomiser Yeğenoğlu'nun hazırladığı 7/911 977 günlü raporda şu sonuca ulaşılır: "Üsküdar meydanındaki bir gazeteciden ve inzibat binba­ şısından alınan bilgiye göre, tarife uygun bu şahısların daha ewelce Cumhuriyet ve M i l l iyet gazetesi okuyan ve elinde bu­ lunduran bazı vatandaşları yine iskele meydanında dövdükleri, hatta göreve çıkan iki inzibat erine dahi saldırıp, zorla belinden silahını almak istedikleri. bu şahısların Üsküdar Kabataş vapur iskelesı Şemsipaşa semtine girişte bulunan Ülkücü Demeğine

ıo

kayıtlı oldukları, Şemsipaşa'ya girişte Kadıköy dolmuşları nın ta­

rafına bakan kısımda caminin avlusunun köşesinde bulunan, eskiden şoförler kahvesi olarak bilinen bu yeri lokal olarak kul­ landıkları, geceleri bu yerde toplandıkları. gruplar halinde va­ pur iskelesinden çıkan bazı vatandaşları dövdüklerı öğrenil­ miştir Olay bu kadarıyla her gün rastlanan düzensizliklerden bi­ ridir. Şimdi bundan sonrası n ı öğrenelim: Bu olaydan bir süre sonra, ikinci Şube'de görevli polis me­ murlarından Kemal Demirarslan, Hasan Erenler'in belinden alınan tabancanın bulunduğ unu söyleyerek, tabaneayı Eren­ ler'e vermek ister. Erenler, tabanca şarjöründeki yedi merrni­

nin yerinde olmadığını saptayarak, tabaneayı ancak bir tuta­ nakla alabileceğini söyler. Hasan Erenler, kayıp tabaneayı vermek i steyen polis me­ muru Kemal Demirarslan'a bu s ilahı kimden aldığını sorar. De­ mirarslan silahın kendisine Hakkı Yağız ve Hasan Papucçular adlarındaki başkamiserler tarafından verildiğ ini söyler Hasan Erenler başkomiser Hasan Papucçular'a da. tabaneayı tutanak tutulmadan alamayacağ ını anlatır Olay. kısım amiri Necdet Koçak'a yansıtılır Koçak. Hasan Papucçular ve Hakkı Yağız'a, bu silahın nereden geldiğini sorar Yanıt şöyledir·

- Bize bu silah. başkomiser Cihat Aldemir tarafından veril­

di ... Koçak, Cihat Aldemir'e, bu silahın kimden geldiğini sorarak olayı öğrenmek ister. Başkomiser Aldemir: - Bana bu tabaneayı Birinci Şube'den verdiler... der. sonra ekler: - Uğur Bey verdi. Ben de s ilahı ikinci Şube'ye götürdüm. ikinci Şube Müdürü Macit Bey, silahı polis memuruna ver, de­ di ... Birinci Şube Ekipler Amiri Uğur Gür, ikinci Şube Müdürü de Macit Esmer'dir... Belinden tabaneası alınan polis memuru Hasan Erenler, "Pal-Der" üyesidir. Olay, Pal-Der yöneticilerince, Cumhurbaş­ kanlığı Kontenjan Senatörlüğü'ne seçilen, Vali Namık Kemal Şentürk'e yansıtılır. Vali Şentürk, olayla ilgileneceğini söyler. TÜFEK iCAD OLDU ll

Polis memuruna saldıran ülkücü komandoların birinin adı­ nın Nusret olduğu, ötekinin de "Kıbrıslı" adıyla tanındığı sapta­ n ır. içişleri Bakanı Korkut Özal'a soruyorum. 1 599 sayılı taban­ ca. ne yolla, istanbul Emniyetin e teslim edilmiştir? i stanbul Em­ niyet Müdürü Nazmi iyibil'e soruyorum. Bu tabanca şimdi ki­ min elindedir? Yeni Senatör Namık Kemal Şentürk'e soruyo­ rum. Valiliğ iniz döneminde Üsküdar semtini neden sorumsuz grupların eşkiyalığına teslim ettiniz? Neden? Bir polis memurunun belinden zorla alınan tabanca, birta­ kım Emniyet görevlilerine teslim edilirse, burada, haklı olarak, Ülkücü lerle bu Emn iyet görevlileri arasında bir i l işki kurulduğu kuşkusu doğar Hele, bu saldırganlar da yakalanmazsa. kuşkular büsbütün yoğunlaşır Bu olayın üstüne gitme cesareti gösterecek bir devlet so­ rumlusu arıyorum ...

(24Ekim 1 977)

KAN DAMLASI ... Bütün bunlar herkesin gözü önünde oluyor Sizler ve biz­ ler, sıradan yurttaşlarız. Olup bitenlere içimiz kan ağlıyor, acı duyuyoruz. Ya devleti yönetenler, en cafeatlı kartvizitlerin ar­ kasından hüküm sürenler, bu cinayet salgını karşısında, nasıl vicdan huzuru içinde göre v yapıyorları .. Kendi oğulları, kızları, okullarının önü nde bir kahvede otu­ rurlarken, saatli bombalarla öldürülmek istenirse, ne yaparlar acaba? içlerinden bir tanesi bir devlet görevlisi, bilemediniz bir Bakan çıkıp: Hayır beyler, bu sorumlu luğu paylaşamam, diyemiyar Gelsin kırmızı plakalı arabalar, parti grupları. parlamento kapı­ sında selam duran polisler, yürüyünce önünde açılan kapılar ve iliklenen düğmeler

Değer mi, değer mi bütün bunlara?

Yahu adam ölüyar adamı ı .. Vicdanların ızı, artık lütfen, se­

çim sandıklarından çıkarın' ... Pol itikacı olarak değil. insan olarak. adam olarak bir yurttaş olarak d üşünün. Sebil midir bu insan la11

rın kanı? .. Göğüslerinden, karınlarından, başlarından yaralanan bu çocuklar bir düşman ordusunun neferleri midir? .. Kaç kışı öldürüldü bugüne kadar? .. Yetmedi mi? .. Vicdanlarınızın pansu­ manını bu kanlı kefenlerle mi yapıyorsunuz?.. Yeter artık, yeter

artık, yeter bel .. insan ölüyor, adam ölüyor, adam! ı .. Kılınız kı­ pırdamıyor, kılınızl! ..

Hani çok partili düzen, hani demokrasi. hukuk devleti? Ne­ ye yarıyar bunlar? Aman sımsıkı yapışın koltuğunuza çünkü, yarın, öbür gün ölürseniz, sizi bu koltukla gömecekler meza­ ra ... Aman sarılın sımsıkı. Birbirinize de sarılın. Ettiğ iniz küfürleri de unutun. Yeter ki ayakta kalın. Sağcısıyla, solcusuyla gencecik çocukların kanları, hergün gelip geçtiğ iniz sokaklardan oluk gibi

aksın. Size ne ı ? ..

Vicdanlarınızla, cüzdanlarınızla, arabalarınızla, benzin bayile­ rinizle, teşvik belgeleriniz, yatırım indiriminizle, vergi iadeleri­ yle, kredileriniz, şirketleriniz, h anlarınız ve hamamları-nızla çok yaşayın siz ... Çünkü sizin yaşamanız demek, "son bağımsız müslüman Türk devleti"nin de yaşaması demektir Aman yaşatın .. Bu ço­ cukların gencecik bedenleri, arslan gibi delikanlılar, fıdan gibi genç kızlar, "son bağımsız müslüman Türk devleti"ne armağan edilmiş adaklardır. Hiç acımadan, gözünüzü kırpmadan, akıtın bu kanları sel gibi Nasıl olsa bir soran olmuyor? Gününüzü gün ediyorsunuz, yıllardır. Sırtlarınızı sağlam yerlere dayadığınızı sanıyorsunuz. Ve önünüzden akıp gidiyor kanlar, oluk gibi, nehir gibi, sel gi­ bi ... Ve de bir sirkte heyecanlı numaralar izler gibi izliyorsunuz olup bitenleri rahat koltuklarınızda, içiniz kan ağlamıyor, yüre­ ğiniz sıkışmıyor ... Yetkileriniz, koltuklarınız, buyruklarınız ve caf­ eatlı kartvizitlerinizle oturuyorsunuz orada taş heykeller gibi ... Görüyorsunuz bütün bunları ve susuyorsunuz. Ne için? Ne için be?.. Bu kan selinden, vicdanlarınıza bir damlacık o l s u n kan sıç­ ramıyor mu hiç?

( 1 7 Aralık 1 977)

TÜFEK iCAD OLDU 13

LOCKHEED'iN YEMEGi... ABD deyince. silah ambargosu. silah ambargosu deyince F- 1 04 uçakları. F- 1 04 uçakları deyince Lockheed, Lockheed deyince rüşvet. rüşvet deyince yolsuzluk, yolsuzluk deyince soruşturma. soruşturma deyince Altay şirketi, Altay şirketi de­ yince Nezih Dural, Nezih Dural deyince Genelkurmay Askeri Savcılığı'ndaki soruşturma akla gelir. Sonra? Sonrasını kimse bilmez... Lockheed uçak yapım şirketinin bütün dünyada rüşvet da­ ğıttığı belli mi? Belli. Açıklanan belgelerden Türkiye'de de rüş­ vet dağıtıldığı anlaşılıyor mu? Anlaşılıyor. Genelkurmay Askeri Savc ı l ığ ı ile Ankara Cumhuriyet Sav­ cılığ ı ayrı ayrı yürüttükleri soruşturmalardan sonuç almışlar mıydıl Basına yansıyan haberlerden. Genelkurmay Askeri Savcılı­ ğ ı'nın yürüttüğü soruşturma sonunda. kovuşturmaya yer olma­ dığı kararı verdiğini. ancak bu kararın M i l l i Savunma eskı Ba­ kanlarından Ferit Melen tarafından geri çevrilerek. soruştur­ manın sürdürülmesinin i stendiği öğrenilmişti.

Melen soruşturmanın sürdürülmesi ni i sterken. şu olaya da kısaca değinıyordu: - Hava Kuwetleri Komutanlığı tarafından Ankara Marmara Oteli'nde ve Eskişehir Orduevi 'nde verilen ve hesabı Altay fir­ masına ödettirilen ziyafetlerin mana ve mahiyeti kesinlikle tes­ bit edilmemiştir... Bu ne demektir? Altay şirketi. Lockheed şirketinin Türkiye temsilcisi, yaygın

adıyla. komisyoncusudur. Bir yabancı şirket komisyoncusunun. uçak alımı gibi milyonların döndüğü bir olayda büyük oteller­ de. orduevlerinde ziyafet paraları ödenmesi ne anlama gel­ mektedir? Altay şirketi temsilcisi Nezih Dural, Hava Kuwetleri Ko­ mutanlığı tarafından Marmara Oteli'nde ve Eskişehir Ordu­ evi'nde verilen yemekierin masrafını ne sıfatla ödeyebilir? Bu olay kolay kolay geçiştirilecek basitlikte değ ildir Hava Kuwetleri Komutanlığı Eskişehir Oı·duevi'nde kime yemek vermiştırl Bu yemekte kimler. hazır bulunmuştur? Mar-

ı4

mara Oteli'nde Hava Kuwetleri Komutanlığı tarafı ndan verilen yemeğin amacı nedir? Bu yemeğe kimler çağrılmıştır? Ve ne­ den bu yemek paraları Lockheed şirketinin kasasından öden­ miştir. Evet, bu soruları açık seçik yanıtlamak gerekiyor. Bu soruların yanıtlarını kimden alalım? O günlerin Hava Kuwetleri Komutanı Emin Alpkaya'dan, sonra bu ödemeleri kabul eden sorumlulardan. sonra da Genelkurmay Askerı Sav­

cısı Yargıç Albay ilhan Şenel'den.

Yukarıda değindiğimiz bu o l ay. Genelkurmay Askerı Savcı­ lığı dosyaları arasında bulunan bir rapordan alınmıştır ilgililer, Milli Savunma Bakanlığı'nın 1 5 . 3 . 1 977 gün ve ad: 1 9771 1 340-3 sayılı emrini incelerlerse. olayın gelişimini de izlemiş olurlar Lockheed alayında, şu oldu, bu oldu, o suçsuzdur. bu suç­ suzdur gibi haklı-haksız yargıları bir yana atarak soralım: Hava Kuwetleri Komutanlığı tarafından Eskişehir Ordu­ evi'nde ve Marmara Oteli'nde verilen yemekierin parasını Ne­ zih Dural ne amaçla, niçin ödemiştir? Kendi uçağımızı kendimiz yapamıyoruz, hiç olmazsa, kendi yediğimiz yemekierin parasını k endimiz ödeyel im ...

( 1 6 Mart 1 978)

RUZi BEY VE CIA. .. Şu gerçeği herkes bilır: CIA h er ülkede antikomünist ey­ lemleri ve antikomünist kuruluşları destekler CIA bununla da yetinmez, devrimci eylemiere sızar Bu eylemleri saptırmak ve yozlaştırmak ister CIA'nın bütün dünyada bu gibi eylemiere karışması artık oldukça doğal karşılanıyor. Fakat nedense biz Türkler, aynı CIA'nın Türkiye'de hangi eylemlerde, hangi kuruluşlarda ne ölçüde varo lduğunu bilmekte pek istekli görünmüyoruz. Niçin böyledir? Çünkü, şimdi çekip bir ülkücüyle konuşsanız, heyecandan tirtir titreyerek, dokuz ışıktan, milliyetçilikten, manevi değer­ lerden söz edecektir. Bireysel terörü tek devrimci yol olarak TÜFEK iCAD OLDU IS

seçmiş bır keskin devrimciyle konuşsanız, o da hiç şüphesiz .:ıynı coşkuyla eylemlerin in dayandığı toplumsal amacı savuna­ caktır. "Eylemlerinize CIA karışmış mı dır?" sorusu, gerek ülkücü

gerekse bireysel terörü benim seyen gençler için çok küçültü­ cü ve aşağ ılayıcı bir soru gibi g elir Bunları anlatırken, bir noktanın altını da kalın çizgilerle çiz­ mek gerekir: CIA her düşüncenin, her eylemin varlık nedeni ve tek yönetici gücü değildir elbette ki ... Çünkü sağcı/ık. solculuk da birer "zabıta vakası" değildir Bunlar toplumsal çelişkilerden güç alan ve biri ötekinin karşıtı

olan düşünce ürünleridir

Bu düşüncelerin yaşama uygulanmasında, günlük siyasal gelişmeye karışmasında bir emir vardır: Silah ... Siyasal düşünce­ lerin silahla gerçekleştirilmek istendiği yerde yasal siyasal parti ve yan örgütleri, yerlerin i silahlı gizli örgüt/ere bırakır. CIA bu noktadan başlayarak egemenliğ ini kurar ve artırır. Çünkü silahlı eylem ortamı CIA'nın at koşturacağı bir ey­ lem alanıdır Böyle bir ortamda şiddet şiddeti besler ve eninde sonunda son söz, en çok ve en güçlü silahiara sahip olanlarca söylenır Uzun süre CIA görevlısi o larak çalıştıktan sonra anıları n ı yazan Philip Agee, Türkçe'ye d e çevri/en "CIA Günlüğü" adlı yapıtı nın 485. sayfasında Uruguay'daki CIA eylemlerin i anlatır­ ken şunları söylüyor: Son zamanlarda öğrenci faaliyetlerinin üniversiteden çok orta öğretim düzeyinde yürütülmesi için merkezin (CIA'nın) yaptığı öneri genel merkezce kabul edilmiştir. Alt düzeyde

komünist aleyhtarlığının aşılanmasıyla, öğrenciler üniversiteye geldiklerinde daha iyi sonuçların elde edilebileceği görüşü sa­

vunulmuştur... CIA'nın sağcı öğrenciler için öngördüğ ü bu eylem alanının Türkıye'de işlemediğini söylemek, her halde olanaksızdır. Ül­ kemizde antikomünist öğrenci eylemleri, üniversitelerden orta öğretime kaydırılmış ve özellikle son zamanlarda güneydoğu illerimizde oluşan, antikomünizm maskesi altındaki gerici, yağ­ macı ve saldırgan eylemler, orta öğretim gören gençler tara­ fından başlatılmış ve yürütülmüştür

ı6

CIA her zaman açık kiml i k kartıyla ortaya çıkmaz. Çoğu kez soldaki kışkırtıcı ajanlar, sağdaki antikomünist eylemcilerle birlikte aynı CIA halkasının parçalarını oluştururlar

Haydi sözü burada keseli m ve 1 2 Mart öncesinde Anka­ ra'da etkin görevler yürüten CIA yetkilisi Türkistan kökenli ABD yurttaşı Ruzi Nazar'ın Bahçelievler Üçüncü Cadde'de, karakol yanındaki evine kimlerin girip çıktığını sorup, bugünkü yazımızı noktalayalı m (28 Nisan 1 9 78)

TÜRKES

VE

HOMRiŞ

Yıl 1 960, aylardan kasım. M illi Birl i k Komitesi Başkanı Or­ general Cemal Gürsel. bir açıklama yaparak, 1 4 Milli Birlik Ko­ mitesi üyesinin görevlerinden affedildiklerini, yurt dışına gön­ derileceklerin i açıklıyor

Sonradan " 1 3 Kasım olayı" olarak adlandırılan bu "tasfiye hareketi" başta ihtilalin "kudretli albayı" Türkeş olmak üzere 1 4 Komite üyesini yönetimden uzaklaştırmıştı.

Bu olaydan sonra, Albay Türkeş'e yakınlıklarıyla tanınan birçok kişi de görevlerinden alındılar. O günlerin gazetelerini karıştıranlar, 1 3 Kasım'dan tam üç gün sonra, ihtilal hükümeti­

nin "Türk Kültür Dernekleri"ni de kapattığını okurlar. Bu derneğin, Türkeş'e yakınlığı ile tanındığını bilmeyen yoktu. Fakat herhalde, aradan geçen şu onsekiz yıl içinde bu derneğin başkanının kim olduğu unutulmuştur. Anımsatalım: Derneğin Başkanı Şahap Homris'ti! Bunu anımsattıktan sonra, Homris'in bugünkü görevini açıklayalım: MiT Hukuk Müşavirliği!.. Bundan sonra bir küçük açıklama da­ ha yapalım: Şahap Homris, Alpaslan Türkeş'in "dünürü"dür. Homris'in oğlu, Türkeş'in kızlarından biriyle evlidir.

Siyasal liderlerin kimlikleri ve ilişkileri, bilindiği gibi çok dik­ kat çeker Ben de merak ettim ve Türkeş'le yakınlarının nere­ lerde çalıştıklarını araştırdım; Homris adına bu arada rastladım. Geçen yıl bir kaç kez bu köşeden Şahap Homris ile ilgili yazılar yazdım. Türkeş'in bir yakınının M i l l i istihbarat Teşkilatın­

da çalışmış olması ilginç bir olaydı. Bu nedenle birkaç yazıyla olayın üzerine eğildim. TÜFEK iCAD OLDU ı7

Bu yazılar yayınlandıktan bir süre sonra, adıma noterden bir "ihtarname" geldi. ihtarnameyi çeken, MiT Hukuk Müşaviri

Şahap Homris'ti ... Homris ihtarnamede, kendisi hakkında bilgi veriyor ve MiT Hukuk Müşavirliğ i'ne, 1 966 yılında atandığın ı, o tarihte AP'nin iktidarda olduğunu, bu nedenle atama işlemin­ de Türkeş'in bir etkisini olamayacağ ını söylüyordu. Ve diyordu ki: "Sayın Türkeş'le o tarihlerde aramızda henüz bir sıhriyet teessüs etmemişti ...

Belki o tarihte Türkeş'le hısımlık ilişkisi kurulmamıştı am­ ma, herhalde Türkeş-Homris yakınlığı bu evlilik ilişkisine da­ yanmıyordu: öteden beri dostlukları ve arkadaşlıkları vardı.. Homris, ihtarnamesinin son bölümünde kendisi hakkında bir daha yazı yazarsam, beni mahkemeye vereceğini söylüyor­ dul... Bu ihtarnameden sonra, bir yazı yazarak, Homris'in dava dilekçesini bekledim; bu dilekçe bu güne kadar gelmedi. Bundan sonra gelir mi bilmem ... Homris ihtarnamesinde. benim yazılarımın etkisinde kala­

cak idareciler onu görevinden almazlarsa, 28 Şubat 1 980 tari­ hine kadar görevinde kalacağ ını açıklıyordu. Homris Bey, sanırım gazetecilerin gücünü, etkisini fazlaca abartıyor Eğer yöneticiler, örneğin benim yazılarımın etkisinde kalsalardı, Ülkü Ocakları Başkanlarına silah veren yüzbaşılar hakkında kovuşturma açılırdı. Doğu hizmetini yapmayan askeri savcılar, işgal ettikleri lojmanlardan alınıp, başka yörelere ata­ nırdı. Eğer yazıların böyle etkileri olsa, 1 2 Mart işkencelerine

karışan güvenlik görevlileri yerlerinden alınırdı ve MiT'e yeni­ baştan çekidüzen verilirdi ...

Türkeş'in dünürü Şahap Homris'e M iT Hukuk M üşavirli­ ğ i'ndeki görevinde başarılar diler, tanışmak umuduyla saygılar sunarı m... (lO Kasım 1 9 78)

TÜRKES

VE

iHBARCI LI K

M H P Başbuğu Alpaslan Türkeş, 2 1 Mayıs 1 963 tarihinde Kurmay Albay Talat Aydemir liderliğinde girişilen ve başarısız-

18

lıkla sonuçlanan ihtilalden sonra kurulan sıkıyönetim mahke­ mesinde yargılanmış ve beraat etmiştir. Türkeş, eski arkadaşı Talat Aydemir'i ihbar etmiş ve Tür­ keş'in ihbarcılığı mahkeme kararına yansımıştır. Ankara Sıkıyö­ netim Komutanlığı 1 Numaralı Askeri Mahkemesi'nin S Eylül 1963 gün ve 963/ 1 1 esas ve 9 63/ 1 karar sayılı gerekçesi hük­ münün 28'inci sayfasında bu i h barcılık şöyle anlatılmak-tadır:

- Alpaslan Türkeş, ahiren bir ihtilal olacağını ve gerekli ted­

birin alınmasını teminen hükümetin ve ilgililerin dikkatinin çe­ kilmesi için C.K.M.P 'si organlarına durumu bildirmek yoluna tevessül etmişse de, bu malumatı bir şahıstan aldığını i fade et­ miş ve fakat bu şahsın kim olduğunu hiç bir zaman açıklama­

mıştır... Aynı konu, Talat Aydemir'in anılarında şöyle anlatılıyor: Mahkeme safhasında sıra Alpaslan Türkeş'e gelince işin içyüzü anlaşıldı. Meğer ihbarı yapan Türkeş'miş. Saat 20'de CKMP'den Fuat Uluç'a telefon ederek, "Gene o namussuz Aydemir bu gece ihtilal yapıyor" demiş ve durumu CKMP M i lletvekili Yılanlıoğlu'na bildirmiş, o da hemen CKMP lideri ve Başbakan Yardımcısı Hasan Dinçer'e bildirmiş. O da Başba­ kan inönü'ye bildirmiş. Yani h ü kümet bu suretle haberdar

edilmiş ...

Türkeş, 2 1 Mayıs olayları ile ilgili davadan beraat etmiştir.

Beraat hükmü, Türkeş'in 21 Mayıs ihtilal girişimine katılmadığı gerekçesine dayanmaktadır ki, bunun doğru olduğu, 2 1 Mayıs sanıklarınca da ifade edilmiştir. Gerekçeli kararın 1 70'inci sayfasında, Türkeş'in Talat Ay­ demir'in liderliğindeki ihtilal girişimine katılmadığı, ancak Tür­ keş'in kendi liderliğinde bir "ihtilal çekirdeği" kurduğu şu şekil­ de anlatılmaktadır: - Bu sanıkların gerek kendi aralarında ve gerekse diğer ihti­ lalci grupla temas temin ederek muhtelif faaliyette bulundukla­ rı bir gerçek ise de ... Mahkeme bu gerçeği kabul ettikten sonra, bu konuda ye­ terli kanıt elde edilerneyeceği gerekçesiyle Türkeş'in beraatına karar vermiştir. Bu mahkeme kararını anımsamamızın nedeni; Türkeş'in gerektiğ inde en yakın arkadaşlarını ihbar etmekten çekinmeTÜFEK iCAD OLDU

ı9

yen bır yapıda olduğunu sergilemek ve ayrıca bu karar nede­ niyle bir başka noktaya daha değinmektir Ceza yasamızın birçok maddesinde, suç ihbarında bulunan kimselerin ceza indiriminden yararlanacaklarını belirten hü­ kümler bulunmaktadır Yine bazı maddelerde, kurulu düzeni ihtilal yoluyla değiştirmek isteyip de, eylem aşamasına gelme­ den bu örgütlerden çekileniere ceza verilmeyeceği h ü kme bağlanmıştır MHP Başbuğu Türkeş, hükü metçe getirilen ve suçlarını ih­

bar ve itiraf eden sanıkların ceza indirimlerinden yararlanacak­

larını öngören yasa tasarısı hükümlerini, "adliyeye suikast" ola­

rak nitelemiştir.

Buraya bir nokta koyarak düşünelim. Türkeş bir zamanlar en yakın arkadaşı olan Kurmay Albay Talat Aydemir'in ihtilal girişimini neden hükümete haber vermek yani, ihbar etmek zorunluluğunu duymuştur acaba? "Adliyeye s u i kast yapmak" için mi? Bunun yanıtını, iri iri sözlerde aramayın! Ceza Yasası'nın

ı sı 'inci maddesi ihtilal girişimlerini bilip de haber vermeyen kişi leri de cezalandırıyor Türkeş'in, Aydemir'i ihbar etmesinin nedeni, cezadan kurtulma içgüdüsüdür Büyüklü küçüklü ü l kücüler, bu yazıyı okuyup, hiç öfkeye kapılmasıniarı işte kararı Size tarih ve sayısını bildiriyoruz. Bu karar, Türkeş'in güç günlerde en yakın arkadaşlarını ihbar et­

mekten çekinmeyecek bir kişilik yapısına sahip olduğunu gös­ teriyor. Bu olaydan ne gibi dersler ç ı karılması gerektiğinin yorumu­ nu da ülkücülere bırakıyoruz. (6 Aralık 1 9 78)

BiR GÜNÜN RAPORU. .. Doçent Yalçın Sanalan, kap ısının önünde kurşun yağmuru­ na tutuluyor. Sağcı militan çok soğukkanlı. .. Önce kapının zilini

çalıyor, soruyor, "Cengiz bey evde mi" Doçent Yalçın Sanalan kapıya gelince, basıyor tetiğe... Doçent Sanalan karnından,

20

boynundan ve dizkapağından yaralanıyor. Ve hunhar saldırgan. elini kolunu saliayarak kaçıyor. Aynı gün DP izmir M i lletvekili Talat Asal, M i l let Meclisi

kürsüsünde Başbakan Süleyman Demirel'i savunmaya çalışıyor

Amacı belli: Gün kazanmak, zaman kazanmak. Zaman kazan­ salar. belki bağımsızlar arasında çatlak yaratacaklar.

Doçent Sanalan'ı hemen Hacettepe Tıp Fakültesine götü­

rüyorlar. Doktorlar başına toplanıyor. hemen ameliyat salo­ nuna alınıyor. Ameliyat masasında bir genç daha var. Kadir Kandemir ... O da "kimliği bilinmeyen kişilerce" vurulmuş. Do­

çent Sanalan karnındaki iki kurşun yarasına rağmen, bilincini yi­ tirmemiş, orada ameliyat sırasını bekliyor Talat Asal mutlu görünüyor. Arasıra Babakan Demirel ile gözgöze geliyor. AP grubu Asal'ı çılgınca alkışlıyor. Anayasa'yı, içtüzüğü unutuyor. Hukuk muhakemeleri, ceza muhakemeleri usulü, teamül hukuku, amme intizamı derken, tebligat kanun­ larıyla, Anayasa'yı, Anayasa'da açık hükümleri unutturmak isti­ yor AP gurubu kendisini çılgınca alkışlarken, Asal, kendi sözle­ rini. davranışlarını da unutuyor. Örneğin,

17. 1 2. 1 973 günü

Demokratik Parti grubunda, "AP bir menfaat güruhudur. Bu menfaat güruhunu idareden uzaklaştırmak zamanı gelmiştir" dediğini de unutuyor.

Ve AP grubu kendisini alkışl ıyor. Ve o, "münazara yarışma­

sında" birincilik almış yetenekli bir lise öğrencisi gibi, kelime oyunları yapıyor Sesini inceltiyor, kalınlaştırıyor. Alkışiand ıkça c oşuyor. Coştukça alkışlanıyor. Tebligat ka­ nunlarıyla Anayasal hükümleri s ilip atamıyor, bu kez kelime oyunları yapıyor olmuyor. mantık zinciri kırılıp dökülüyor. Mantığı çürüdükçe parlak sözcüklere başvuruyor. Yine olmu­ yor Doçent Sanalan, Hacettepe Üniversitesi'nde Mühendislik Fakültesi Fizik Bölümü Başkanı. ilerici tutumuyla tanınıyor. Ye­ tenekli, dürüst, namuslu bir bilim adamı. Kaç kez "öldüreceğiz" diye tehditler alıyor. Birara evinin önünde polis bekliyor. Son­ ra bu önlem kaldırılıyor. Ve sağcı militan, Bahçelievler Birinci Cadde 76 numaralı apartmanın birinci katına çıkıp, Doçent Sa­ nalan'ı kurşun yağmuruna tutuyor TÜFEK iCAD OLDU ıı

Saat 2 1 .30 daha. Sokaklardan sık sık arabalar geçiyor. kom­ şular altı el silah sesiyle irkiliyorlar. Sağcı saldırgan, onbeş yirmi dakika koştuktan sonra karanlığ a karışıveriyor Talat Asal zaman kazanmak için bir ceza muhakemeleri usulü kanununa sığınıyor, bir hukuk muhakemeleri usulü ka­ nuna. Ve artık adiiye mahzenine kalkması gereken bir hukuk mantığı ile, anayasal ilkeleri aşmak istiyor. Başararnıyar bir tür­ lü. Kürsüye süslü sözcükler serpiştiriyor Talat Asal en cesur gününde. Geçmişini h iç anımsamıyor. Yoksul bir gençken, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü'nde ça­ lışıp, Hukuk Fakültesi'ne devam ettiği günleri anımsamıyor bi­ le ..

Başka neyi anımsamıyor ömeğin? Adalet Partisi'nden daha

önce niçin "ihraç" edildiğini, niçin Demirel hükümetine 1 970 yılında kırmızı oy verdiğini. " H içbir baskı metodu ve Bizans usulü entrikalar bizi yıldırmayacak" yollu açıklamalar yapan "4 1 'ler" içinde olduğunu da anımsamıyor. Demirel' e, "Partiyi ikbal ve menfaat kapısı haline getirdin" diyen gurubun içinde yeraldığını da anımsamıyor. Şimdi savunduğu Demirel'i bir zamanlar Yüce Divan'a göndermek için neler yaptığ ını da unutuyor. Ama çok mutlu Talat bey. Gözüne giriyor Demirel'in ... Bağlılığını kanıtlıyor kür­ süde. Ve bir bilim adamı ameliyat masasında eceliyle pençeleşi­ yor. Ve Talat Asal ertesi gün, M illet Meclisi'nde Demirel'i nasıl savunacağını düşünüyor... (29 Aralık 1 9 7 7)

O ZAMAN Ml ?.. Hükümet binbir türlü sorunla çepeçevre kuşatılmıştır Tır­ manan terörizm. ekonomik bunalım, Kıbrıs sorunu, motor sa­ nayii, I M F ipotekleri. yasal önlemler, bunların üstüne tüy diken partici gensorular. CHP grubundaki dalgalanmalar, bütün sı­ kıntıları çığ gibi büyütmektedir Hükümetin görüntüsü böyle, peki ya ilerici akımlar. örgüt­ ler ne durumda? Alın size bir gazete haberi: 11

- DiSK. dört sendikayı o n u r kuruluna veriyor... Neden. derseniz. aralarında "slogan" yüzünden tartışma çıkmış!.. "Slogan" deyip geçmeyin; slogan. belli ideolojik yakla­ şımları yansıtıyor. Demek ki, DiSK içinde "uzlaşmaz çelişkiler" su yüzüne vurmuş. Aynı günlerde DiSK. demokratik kuruluşları "faşizme karşı eylem birliğine" çağırıyor. Başbakan Ecevit ise bu konuda ver­ diği demeçte. bu "demokratik örgütleri" açıkça suçluyor. DiSK, öteden beri, faşizme ve silahlı eylemiere karşı tutarlı tutum takındı. Fakat şimdi ortada gözardı edilmeyecek bir ger­ çek var: DiSK bir yandan, faşizme karşı eylem birliği çağrıları yaparken, kendi içindeki dayanışmayı sağlayamıyor; bunu sağ­ layamadığı gibi, tutuyor. içindeki güçlü sendikalarının üyelikle­

rini askıya alıyor O zaman sormazlar mı: - N a s ı l eylem birliği o ?

Kendi içindeki dayanışmayı kuramayan D i S K kendi dışın­ daki örgütlerle nasıl bir eylem birliği yaratacak? Soldaki tartışmaları hep birlikte izliyoruz. Sol kesimdeki "fraksiyon" sayısını saptamak bile güçleşti artık. Hangi fraksiyo­ nun hangi sol görüşü benimsediğini saptamak ayrı ayrı incele­ me konularıdır, bilesiniz. Hadi, bunu da geçtik. ya birbir-lerine yönelttikleri akıl almaz eleştiriler ve ihbar kokan satırlar? Bu bölünme, bu parçalanma ve kargaşa içinde hamamda türkü söyler gibi bağıranlarımız da var: - Faşizme karşı omuz omuza...

Peki, nasıl omuz omuza olunacak böyle? Önce kimseyi suçlamadan, kimseyi kınamadan. bunun "pratik" çözüm yolları­ nı birlikte araştıralım Bu

"fraksiyon

bağnazlığ ı"

bu

"slagon

sosyalizmi"

ve

"kavram fetişizmi" solu güçlendirir mi, yoksa. hergün yeni yeni parçala-ra. yeni yeni fraksiyonlara mı ayırır? Tabii, tabii, anlıyorumı Öyl e soyut "sol birleşsin" gibi öz­ lemlerin hiçbir "pratik çözüm" getirmediği belli. Belli amma. önce bu olguyu saptamamız gerekmiyor mu? "Hayır. yalan. sol bölünmemiştir" deniyorsa, neyi. niçin tartışacağız? Hükümet. binbir türlü sorunla başbaşa. CHP içi gruplar

dağınık. CHP dışı sol, parça parça, dilim dilim ... Peki buna karşı "sağ" ne yapıyor?

'IÜFEK iCAD OLDU 2l

Derleniyor. taparlanıyarı Çeşitli sağ partiler ve kuruluşlar, aralarındaki görüş ayrılıklarını unutarak, biraraya gelip "cephe"

kuruyorlar: sıyasal birlik oluşturuyorları

CHP dışı solun. hükümeti gereği gibi denetleyebilmesi için, önce kıtlc tabaniarına sahip, siyasal örgütler olarak derlenip

taparlanması gerekmez mi? Evet. evet. ne yapalım ı Bu gidişle faşizm gelirse o zaman, çelişkiler keskinleşir, belki faşizmin balyozu altında derlenip to­ parlanmanın gereğ ine biraz daha inanırız. Öyleyse. birleşrnek için faşizmin gelip, başımıza otunmasını bekleyelimi ( 1 Aralık 1 9 78)

SlKlYÖNETiM

VE

EŞGÜDÜM

Cumhuriyet tarihimizin onbirinci sıkıyönetiminde yaşıyo­ ruz. Bundan önce. tam on sıkıyönetim yaşamış genç Cumhu­ riyetimizi ilk sıkıyönetim, "Şeyh Sait isyanı" nedeniyle 23 Şubat 1 925 tarihinde ilan edi lmiş. Bu sıkıyönetimi, Teğmen Kubilay'ın ge­ riciler tarafından şehit edilmesinden sonra. 1 9 30 yılında ilan edilen sıkıyönetim izliyor Üçüncü sıkıyönetim. ikinci Dünya Savaşı yıllarını kapsıyor 1 940 y ılında başlayan sıkıyönetim, çe­ şitli aralıklarla 1 947 yılına kadar sürmüş ...

Çok partili yaşamın başlangıcı sayılan 1 950 yılından bu ya­ na ilan edilen sıkıyönetim sayıs ı . şimdiki ile birlikte sekizi bu­ luyor1 Demokrat Parti dönemindeki ilk sıkıyönetim, 6-7 Eylül olayları nedeniyle l 955 tari h i nde ilan edilmiş. Bayar' lı, Men­ deres'li Demokrat Parti'nin ilan ettiği ikinci sıkıyönetimin ge­ rekçesi Demokrat Parti'ye karşı gösterilerin başladığı 1 9 60 yı­

lındaki 28-29 nisan olaylarıdır. 27 Mayıs 1 960 ihtilali, sıkıyönetimi de beraberinde getir­ miştir. 1 96 1 Anayasası'nın tanık olduğu i l k sıkıyönetim, 2 1 Ma­ yıs 1 963 tarihli ihtilal girişimi nedeniyle ilan olun-muştur. Sü­ leyman Demirel'li Adalet Parti si'nin ilan ettiği 1 970 tarihli sı­ kıyönetim, 1 5- 1 6 haziran işçi gösterilerini gerekçe olarak kabul etmiştir. 14

1 2 Mart döneminin sıkıyönetimleri. bundan öncekilerden

farklı yapıya sahiptir. Çünkü bu dönem. "hükümet darbesi" ni­ teliğindeki "muhtıra" ile siyasal yaşamımıza adım atmıştır Ge­ nelkurmay Başkanı ve dört kuwet komutanının seçtikleri bir politikacının başkanlığındaki hü kümet. Anayasa'nın öngör-düğü ve belirlediği demokratik yapıya sahip değildi. Böyle bir siyasal kökenden kaynaklanan. bu nitelikteki bir hükümetin ilan ettiği sıkıyönetimin, öteki sıkıyönetimlerden ayrı yanı, siyasal gücün kaynağı ile ilgilidir Bu dönemde siyasal güç. muhtırayı imzala­ yan genelkurmay başkanı ve kuwet komutanlarının elinde ol­ duğu için. sıkıyönetim komutanları başbakana değil, başbakan sıkıyönetim komutaniarına bağlıydı! Evet. gerçek buydu! .. 1 2 Mart sıkıyönetimlerinden sonra, yaşadığ ımız son sıkıyö­ netim, 1 974 Kıbrıs Barış Harekatı nedeniyle Ecevit Hüküme­

ti'nce ilan edilen sıkıyönetimdir. içinde yaşadığımız sıkıyönetim ile cumhuriyet tarihimizdeki

sıkıyönetimler on biri buluyor. Bu kısa tarihçeyi özetlernemizin amacı. bu konuda "krono­

lojik bilgiler" vermek değildir. Bunları anlatmaktaki amacımız. bunca sıkıyönetimden sonra. sıkıyönetim ile "askeri yönetim"in başka başka yönetim bıçimleri olduğunu anlama-yan ya da anlamak istemeyen parti !iderleri. sözcüleri ve kontenjan sena­ törü yazarlar içindir. Sıkıyönetim ilan edilince, 1 402 sayılı Sıkıyönetim Yasası yü­ rürlüğe girer. Bu yasa, yetkileri ve sorumlulukları belirle-miştir. "Askeri yönetim"de de bütün "yetki ve sorumluluk" Silahlı Kuv-vetler'in elindedir. Sıkıyönetimde ise "yetki ve sorumluluk" hü-kümet adına kullanırlar. Bu nedenledir ki. sıkıyönetim komutanları, "görev ve yetkiler"inden dolayı "başbakana karşı" sorumludurlar. Rejimin niteliği değiştirilmeden, bu yetki ve sorumluluk an­ layışını değiştirmek olası değildir. Sıkıyönetim Yasası'nın S. maddesi şu hükmü getirmektedir: - Çeşitli bölgelerde veya bütün yurtta sıkıyönetim ilan edil­ mesi halinde, sıkıyönetim komutanları arasındaki işbirliği ve ko­ ordinasyon başbakaniıkça sağlanır "Eşgüdüm" bu "koordinasyon"un karşılığı olarak kullanıl­ mıştır Ceza Yasa'dan doğan bir yetkinin kullanılmasına karşı çıkanlar. bu tutumlarıyla. bıraz da "bizim isteğimiz sıkıyönetim değil, askeri yönetim" demek istemiyorlar mı? TÜFEK iCAD OLDU 25

Genelkurmay Başkanlığı, önceki günkü açıklamayla. böyle düşüneniere gerekli yanıtı vermış bulunuyor Sıkıyönetim kararı ayianırken tek "çekimser oy" sahibi Me­ tin Toker, bilmediği ve anlamadığı alanlarda kalem oynata-rak,

sıkıyönetim mahkemelerinin, bazı suçlar üzerine gideme-ye­ ceklerini, bu yüzden de "tasarruflarının geçersiz sayılacağ ın ı" söyleyerek, bulanık s uda balık aviarnaya çalışmaktadır Sıkıyönetim Yasası'nın 1 5. maddesi, bu mahkemelerin han­ gi suçlara bakacağ ını tek tek yazmıştır. Mahkemeler, yaygın şiddet eylemlerinin kaynakların a inerken, bu maddede sıralan­ mış olan bütün suçlara bakacaklardır Bu yaygın şiddet eylem­ lerinin arkasında hangi "iç" ve "dış" odak varsa. bunların sanık­ larını da birer birer mahkeme önüne getirecektir Öyleyse bu endişe, bu korku, bu ürkeklik niye? Belki nıyesı

şu: Bu kez Metin Toker'e, 1 2 M art günlerinde olduğu gibi, eli­ kolu bağlı insanlara tokat vurma olanağı veren ve bir çok i lerici aydını jurnalleyen televizyon programlarının ayrılmamış olması� 1 2 Mart döneminin şu "muhbir-yazarı", bugün hükümetın yasal yetkilerini kullanmasından neden tedirgindir neden 2.Ca­ ba? Sıkıyönetim mahkemeleri, yaygın şiddet eylemlerıyle ilgi li gördükleri bütün suçlara bakacaktır Sıkıyönetim bölgesi ıçin­ deki suçlara d a , dışarıdaki suçlara da bakacaktır! Bunun i ç i n . Tarsus Savcısı Süreyya Eminsoy'u öldürenler de. Bursa'da pat­ layıcı maddelerle yakalananlar da sıkıyönetim mahkemelerin­ de yargılanacaklardır Demırerden Türkeş'e, Türkeş'ten Metin Toker'e, Metin Toker'den. sıkıyönetim dışında suç işleyeniere kadar herkes. sayıyla ve sırayla kendine gelmelidir' ..

(2 Ocak / 979j

SUÇ VE CEZA ... Türk Silahlı Kuwetleri'nin görev yapmasına hükümet en­ gel olmaktadır. Bu sözü, sıradan bir yurttaş söylese. hemen hakkında "as­ keri kanunlara karşı itaatsizliğe teşvik" suçundan kovuşturma açılır. Fakat Demırel bu gibi konularda olağanüstü doku nul-

mazl ı klara sahiptir. Beyefendı. böylesine suçlar içın şerbetlidir! Kimse kılına dokunamaz. Silahlı

Kuwetler

tarafından

"cumhurıyetin

geleceğini

teh like içine düşürmek" gibi en ağır gerekçelerle iktidardan düşürülür, ancak hakkında hiçbir kovuşturma açılmaz. Şimdi de Silahlı Kuwetler'i hükümete karşı kışkırtmak için elinden gelenı yapıyor. Sıkıyönetim komutaniarına "Dinlemeyin bu h ü kümeti" di-yor. Ben maddesini yazayım. gerisini siz araştırın. Bu gibi sözler,

Türk Ceza Yasası'nın 1 5 3. maddesine girer

1 53 . madde, Si­

lahlı Kuwetler'in kışkırtılmasını yasalara karşı çıkmasını öğütle­ yenleri cezalandırır. Sıkıyönetim. bir yasal yönetim bıçimıdır· askeri yönetim demek değildir� Sıkıyönetım. h ü kümet tarafın­ dan ilan edilir v e sıkıyönetim komutanları. doğrudan doğruya başbakana bağlıdır "Türk Silahlı Kuwetleri' n ı n görev yapmas:­ na hükümet engel oluyor" demek. açıkça Ceza Yasası'ndaki tanımla. "askerleri kanunlara karşı itaatsizliğe veya yeminlerını bozmaya ... teşvik etmek" anlamına gelir

Demirel. "Cumhuriyeti"n geleceğini teh like içine düşürüı­

kimse kendisine ilişmez, kardeşlerine ve yeğenierine haksız ka­ zanç sağladığı savıyla parlamentoda soruşturma açılır, ancak komisyonlar bir türlü toplanmaz. "askerı isyana teşvik" eder. fakat bir tek askeri savcı, bir tek cumhuriyet savcısı dava aç­ maz; açamaz. Ya Tuzluçayır muhtarı? O'nun dokunulmazlığı yoktur Adı Süleyman'dır ama so­ yadı Demirel değildir Evet. Ankara'nın Tuzluçayır muhtarı Sü­ leyman Ayten, geçenlerde evinde "yasak sol yayın bulunduı-­

duğu" gerekçesiyle gözaltına alındı, bir süre sonra serbest bı­ rakıldı. Süleyman Ayten, yiğit bir halk lideriydi. Sözünü sakın­ mazdı. Gözaltından çıktıktan sonra. bazı yayın organlarına demeç vererek, yapılan uygulamaları eleştirdi. Bunun üzerine Süleyman Ayten yeniden gözaltına alındı. Hastaydı. kronık bronşiti vardı, kalp hastasıydı. tansiyonu düşüyor; ayakta du­ ramıyordu. Ama suçu büyükW Evinde yasaklanmış sol yayın bulur­ durmuştu. Tuzluçayır'ın CHP'li muhtarı. cezaevinde fenalık ge­ çirdi. Bir süre sonra h astaneye kald;nldı. Ve fakat CHP'li rnuhTÜFEK iCAD OLDU 27

tar Süleyman Ayten'in yüreği. kendi hükümetinin işbaşın-da bulunduğu gün lerde, "yasak sol yayın bulundurmak" suçundan gözaltına alınmaya dayanamadı. Ve Süleyman Ayten. sıkıyöne­ timin gözaltında hayata gözlerini yumdu. Yasalarımızda, "yasaklanmı ş sol yayın bulundurmak" diye bir suç yoktur. Dileyen dilediği kitabı okur. Kaldı ki, hangi kita­ bın yasaklandığı. hangisinden toplatma kararının kaldırıldığına

ilişkin. hiçbir bakanlıkta herhangi bir kayıt da yoktur Hangi ki­ tabın yasak olduğunu nereden bilsin bir mahalle muhtarı? Se­ nın Adalet Bakanlığın. senin içişleri Bakanlığ ın bilmiyor ki. so­ kaktaki yurttaş bilsin bu yasaklanı Hükümetin emrindeki siyasi polis. sıkıyönetime şimdi böy­

lesi sanıklar getiriyor Böylece, yaygın şiddet eylemleri ile ilgili

davalarla ilgilenmesi gereken s ı kıyönetim. boş yere, gereksiz dosyalara

boğuluyor; ve C H P'li muhtar Süleyman Ayten

olayında olduğu gibi, insan yüreğ ini sıziatan acı öykülerle kar­ şılaşılıyor.

Süleyman Demirel, suç işleyip, demokrasi kahramanı gibi

ortalıklarda dolaşıyor; CHP'li m uhtar Süleyman Ayten de, işle­

ediği bir suçtan ötürü cezaevlerinde can çekişip, ölüyor. "Ak günler" geldi, hesap da soruluyor! Ama kime?

(24 Şubat 1 9 79)

GERiLiME DOGRU ... "Türk Sanayicileri ve işadamları Derneği" nin gazetelerde duyuru yayıniatarak siyasal görüşlerıni açıklamasına ilk kez rastlanmıyor. 2 Ağustos 1 97 1 g ünü, tam 1 2 Mart Rejimi için­ de, TÜSiAD. "Amaç ve Görüşlerimiz" başlığı ile, tıpkı bugünkü gibi, gazetelerde yayınladıkları duyurularla siyasal gelişmelere yön vermek istediğini açıklıyordu. işadamları nı, 1 2 Mart'ın ilk h ü kümetinde tedirgin eden bazı gelişmeler vardı. Neydi bunlar? Erim hükümetinde, "Dış Ekonomik lişkiler" adıyla bir ba­ kanlık kurulmuş; bu bakanlığın başına getirilen Özer Derbil, kota düzenleme yetkisini Odalar Birliği'nden alıp, bakanlık em­ rine vermişti.

Enerj i ve Tabii Kaynaklar Bakanı ihsan Topaloğlu, bugün Deniz Baykal'ın yaptığı gibi, "stratejik" önemde madenlenn devlet eliyle işletilmesi için girişimlerde bulunmuştu. Başbakan. Ekonomik :şler Yardımcısı Atilla Karaosman­ oğlu'nun Üçüncü Beş Yıllık Plan ile ilgili düşünceleri işadamia­ rını ürkütmeye yetmişti. Sonrasını biliyoruz. Erim hükümetinden, önce madenie-rin devlet eliyle işletilmesini i steyen Topaloğlu ayrıldı, sonra bunu l l 'lerin istifası izledi. Anayasa değişiklikleri bu dönemde ger­ çekleşti; işadamlarının 1 2 Mart hükümetleri üzerindeki etkinliği 2 Ağustos tarihinden sonra giderek arttı. Türk Sanayicileri ve işadamları

Derneği'nin 2 Ağustos

1 97 1 tarihli "muhtırası" ilginç siyasal gelişmelerin öncesine rastlar. Bu muhtıra, olaylara yön verecek güçte miydi, onu kes­ tiremiyoruz. Ancak gelişmeler içinde çok önemli bir katkısı ol­

duğu kuşkusuzdu. 1 1 'lerin i stifa sı, ikinci Erim Hükümeti'nin ku­ rulması, anayasa değişikliklerinin gerçekleşmesi, ardından Me­ len hükümeti, sonra da Naim Talu hükümetinin kuruluşu basit rastlantılar olarak görülemez. Aynı derneğin bugünlerde gazetelerde yayınlanan duyuru­ ları böyle bir siyasal gelişmenin başlangıcı sayılabilir mi? Ya da böyle beklentiler içinde olan çevrelere güç katar mı? Dernek, son zamanlara kadar Ecevit hükümetini destekler

bir tutum içindeydi. Türk Sanayicileri ve işadamları Derneği'­

n i n hükümet ile en azından olumlu bır "diyalog" içınde olduğu bilinirdi. Derneğin son duyurusu, bu diyalogun hepten kesil­ diğini ve Sanayici ve işadamları Derneğ i'nin yeni siyasal bek­ lentiler içinde olduğunu vurgulamaktadır Türk Sanayicileri ve işadamları Derneği, "Zorlayıcı önlem­ lerle üretim artmaz. Olsa olsa ekonomik yapı çarpılır. Gide­ rek rejim değişir" demektedir. Bu açıklamanın altında, bir yılda beş milyar liralık kazancı bölüşen bir avuç maden işletmeci-si­ nin ve altın kaçakçılığ ını önlemek için alınan önlemlerle ka­ zançları kısıtlanan kuyumcuların ve bir yılda atmış milyon do­ larlık ticaret yapan lastik dışalımdarının gölgelerini görme-mek olanaksızdır

TÜSiAD, bu hükümetten umudunu kesmiştir ve yeni bir

hükümet "modeli" aramaktadı r Öyle sanıyoruz ki bu hüküTÜFEK iCAD OLDU 29

met "modelı" birçoklarının sandığı gibi, "Üçüncü MC' değildir Daha çok. ·'p,cnıs taban/ı" bir hükümet "modeli" üzerinde du­ rulmakladır Böyle bir "model" ancak dış zorlamalarla, yanı 1 2 f"lart tür·ü yöntemlerle kurulabilir. Bu da açıkça, "rejim değişik­

liP,ine" yol ac;ar. Gııtakım çevreierın böyle hazırlıklar içinde olup olmadığını ,ır.ı surmak hükümetin görevidir. Bunun dışında TÜSiAD bildirisinde yer alan dDşüncelerin savcılıkları ilgilendiren bir yönü olduğunu sanmıyoruz. Sol der · :ıeklerin, ilerici kuruluşların. sendikaların yurt sorunları üzerin­

de açıklama yapmaları n a s ı l suç değilse, işadamlarının açıkla­

maları da suç sayılmaz. Ancak, ilericı derneklerin "siyasetle uğ­ raşıyor/ar" diye kapat ı lmalarını i steyen ılkel kafa/arın, TÜSiAD gib; derneklerin bu gibı bildirileri karşısında ne gibi yorumlar yapacaklarını. doğrusu merak ediyoruz. Türkiye. bırtakım güçlerce içinden çıkılmaz bir gerilim içine sokulmak istenıyor. Bu gerilimden kazançlı çıkacağ ını sananlar aidanırlar i!eric sendikalar ve kuruluşlar CHP ile bütünleşerek, bu ekonomik bunalım içinde, işadamlarının muhtırası üzerinde :ıükümet kurmak ısteyen/erin tozunu çok kısa zamanda attırır. Denemek isteyene meydanlar açıktır' ( 1 6 Mayıs 1 9 79)

SABIKALI ŞiRKET: ITT.. Ad. ve soyadı: 171, sabıkası: Şili'de Sosyalist Devlet Başka­ r: ı ALende yi oevir�ek amacıyla, Amerikan Merkezi Haber Al­ :112

Örgütü CıA ile işbirliği yapmak, şımdiki suçu: rüşvet ver­

•ııek... CiA'nın "suç ortağı" şu ünlü sabıkalı, uluslararası telgraf v·e i.eıe:'or. şirketi iTT'nin. içierince Türkıye'nin de bulunduğu 8ırçok C:ikece rüşvet dağ;ttığı, şirket yetki lilerince de doğru­ :anmştır

önceki yıl. bütün dünya Lockheed Uçak Yapım Şirketi'nin

c::ğıttığ rüşvet haberleri ile sarsılmıştı. japonya'da, italya'da. ;-' c1: a:-:cia ' da bu işin üstüne gidilerek, Lockheed Şirketi'nden

30

rüşvet alan siyaset adamları bir bir ortaya çıkarıldı. Bir tek Tür­ kıye. evet bir tek Türkiye. bu soruşturmaları sürdürmedi ve olay kapatılıverdi. Lockheed Uçak Yapım Şirketi'nin Türkiye temsilcisi. Altay

Şirketi'dir Altay Şirketi'nin, H ava Kuwetleri Komutanlığı'nca Ankara'da Marmara Oteli ve Eskişehi r Orduevi'nde verilen yemekierin paralarını ödemiş olması, başlıbaşına bir kuşku kaynağı olması gerekirken. dosya kapatılmış. ancak M i l l i Sa­ vunma Bakanlığı'nın başvurusu üzerine kapatılan soruşturma dosyası yeniden açılmıştır. O günden bu yana. Genelkurmay Askeri Savcılığ ı'nın, bu olayla ilgili her hangi bir suç kanıtı bulduğuna ilişkin haber alın­ mış değildir Genelkurmay Savcılığı'nın bu konuda aydınlatıcı bir açıklama yapmasında herhalde yarar vardır Lockheed rüşvet olayı i l e ABD Adalet Bakanlığı i l e imzala­ nan antlaşmanın işlerliği açıkça engellenmiştir Antlaşmaya gö­ re. ABD Adalet Bakanlığı'nın rüşvet olayı ile ilgili belgeleri ve rüşvet alanların adlarını Adalet Bakanlığı'na bildirmesi gereki­ yordu. Belge alışverişi niçin birdenbire durduruldu? Bunun yanıtını Demokratik Parti eski Genel Başkan ı Fer­ ruh Bozbeyli'den öğrenmiştik. Bozbeyli. önceki yıl düzenlediği bir basın toplantısında Lockheed rüşvet olayı ile ilgili belgele­

rin. doğrudan doğruya mahkemelere verilmesi koşuluyla yol­ landığını. bu koşullara uyulmadığı için belge akımının ABD Adalet Bakanlığı'nca durdurulduğunu açıklamıştı. Demirel hükümetinin Adalet Bakanı i smail M üftüoğlu. Bozbeyl i ' n i n bu açıklamasını, M illet Meclisi kürsüsünde yaptığı bir konuşmayla doğrulamış, " Başbakan Demirel, belgelerin, Millet Meclisi Soruşturma Komisyonu'na gönderilmesinde ıs­ rar etti. Biz de gönderdik. Bundan sonra belge alışverişi durdu" demişti. Demek oluyor ki, Lockheed rüşvet olayının kapanmasında birinci derecede sorumluluklardan biri, Demirel hükümetle­ rinin omuzlarındadır Başbakan Yardımcısı Dr. Faruk Sükan'ın geçen aylarda Lockheed olayını araştırmak üzere Amerika'ya gittiğ ini. bura­ da bırçok yetkiliyle görüşmeler yaptığını biliyoruz. Lockheed olayı ile ilgili gelişmeleri kısaca özetlernemizin amacı. ITT Şirketi ' n i n Türkiye'de dağıttığı rüşvet ile ilgili soruş­ turmaların da aynı yol ve yöntemlerle kapatılması olasılığıdır TÜFEK iCAD OLDU



ilk aşamada şu gerçekleri saptamak gerekir: ın Şirketi'nin Türkiye temsilcisi kimdir? Bu şirket Türkiye'de hangi alanlarda yatırımlar yapmıştır? ın şirketler topluluğuna bağlı şirketlerle Türkiye'de ortak yatırıma girişmeye hazırlanan yerli şirketlerin adları sanları nedir? ITT rüşvet olayı bir araştırmaya başlansın. bakın bakalım. hangi çevreler ve yayın organları nasırlarına basılmış gibi bağı­ racaklar?

Adı ve soyadı: ın. sabıkası: Şili'de Sosyalist Devlet Başkanı Ailende'yi devirmek amacıyla. Amerikan M erkezi Haber Alma Örgütü CIA ile işbirliği yapmak; yeni suçu: rüşvet vermek ...

( 12 Ağustos 1 979)

ÜMRANiYE VE YENiKÖY .. Ümraniye ve Yeniköy, i stanbul'da iki semtin adıdır. Ümra­ niye geçen hafta kana bulandı. Hazine arazisi üzerine gece­ kondu yapan yoksul halk ile bu gecekonduları "kutsal mülkiyet hakkıdır" diye yıkmak isteyen toplum polisi arasında kanlı ça­ tışma çıktı ... Bu çatışmada altı y u rttaşımız, polis kurşunuyla vu­ rularak öldü. Yeniköy'de, Kalender köşkü çevresindeki Hazine arazisi de bir takım yurttaşlarımız tarafından işgal edilmiştir. Yeniköy'de Kalender köşkü çevresindeki H azine arazisi üzerinde gecekon­

dular değil. lüks yapılar yükselmektedir. Ve bu lüks yapılarda varlıklı yurttaşlarımız oturmaktadır. Bu söylediklerimizi belgelerle kanıtlayalım Sarıyer Asliye Hukuk Mahkemesi. 4.4. 1 960 gün ve 1 955/4 3 esas. 1 960/97 karar sayılı gerekçel i hükmünde. Ziraat Ban­ kası eski genel müdürlerinden Hü seyinoğlu M ithat Dülge'nin. 446 ada 39 parsel üzerinde "işgalci" niteliğinde bulunduğu be­ lirtilmektedir. M ıthat Dülge. işgal ettiği Hazine arazisini birtakım yurttaş­ Iara satmıştır Dülge'den Hazine arazisi alanlardan biri opera sanatçılarından Ayhan Aydan'dır. Aydan'ın Hazine arazisinin kendi üzerine kayıtlanması için açtığı dava reddedilmiştir. 1 96 3

l1

yılında açılan dava 1 977 yılında sonuçlanmıştır. Yargıtay 1 4'­ üncü Hukuk Dairesinin 1 0.5. 1 977 gün ve 1 977/ 1 92 1 -2957 sayılı kararında, Hazine işgalciliği şu tümcelerle açıklanmaktadır: " Dava konusu taşınmazın kadastrodan önce de Hazine adına tapulu olduğu, Mithat Dülge adındaki şahsın kendisine ait tapu kapsamını usulsüz genişleterek, bu Hazine yerine de sahip çıkmak istediği, Hazine tarafindan M ithat Dülge aleyhine açılan müdahalenin önlenmesi davasının Hazine lehine sonuç­ landığı ve taşınmazın kadastro, ada ve parsel numarasıyla Hazi­ ne ad ına tescil edildiği ..

"

Sarıyer tepelerinde Hazine arazisi üzerinde evleri olan

yurttaşlarımız Ümraniye halkı gibi yoksul ve çaresiz değillerdir

Her biri 1 960 ihtilaliyle yıkılan Demokrat Parti'nin önde gelen adları ya da bunların dostlarıdır. Dava dosyasına bakarak, bun­ ların adlarını öğrenelim: Ayhan Aydan ... Aysel Sadıkoğlu... Behçet Özdoğancı ... Be­ nal Arıman ... Bülent Serbest... Emin iplikçi ... Ercüment Berker... Fahrettin Arel ... Feridun Boysan ... Galip Serter... Hakkı Murat­ lı ... Meşrure Pekün ... Mevhiş l şıl... M ithat Dülge ... Muammer Çavuşoğlu ... Nadide Konak... Nazan Kapanı... Refik Koraltan ... Sinan Bosna... Sırrı Öktem... Şaban Gazioğlu... Zeki Tektaş... Milli Savunma eski Bakanı Ferit Melen, 1 8 Mart 1 977 gü­ nünde "ivedi" kaydı ile Maliye Bakanlığı'na yazdığı 6 1 1 0-(34 1 42 1 ) -77 sayılı yazıda, şu i stekte b ulunmaktadır: istanbul Bağazı'nın en m utena yerinde, değeri çok yük­ sek askeri hizmet ve ihtiyaçlar için M i l l i Savunma Bakanlığı'nın elinde bulunması gerekli, söz konusu taşınmazlara ait davaların daha fazla ( I S yıldan beri) sürüncemede kalmasından doğacak sakıncaların gözönünde bulundurulması hususunun ilgililere tebliğ buyurulmasını arzederim ... Evet haydi buyurun bakalım, istanbul emniyet yetkilileri. haydi ... Arabalarınıza atlayın, silahlarınızı kuşanın, panzerlerinizi, yıkım araçları nızı sürün, siren düdüklerinizi de çalın. işte size işgal edilmiş bir Hazine arazisi daha. işte kararlar, işte emirler... Yoksa, Yeniköy'de işgal edilmiş Hazine arazisi biraz yokuş mu dersiniz?

(l l E.ylül 1 977) TÜFEK iCAD OLDU ll

iNCiRADA Bu konuyu Sayın Cumhurbaşkanına. Devlet Bakanı Ahmet Şenel'e, Milli Savunma Bakanı Hasan Işık ve Deniz Kuwetlen Komutanı Oramiral Bülent Ulu su'ya saygıyla sunuyorum Deniz Harp Okulu'nun Tuzla Tuzburnu'na taşınması ıçin. Deniz Kuwetleri Komutanlığı'nca gerekli girişimler yapılmış ve istanbul Valiliği il idare Kuru lu'nun 27.8. 1 975 gün ve 975/3 1 sayılı kararı ile bu yörenin kamulaştırılmasına karar verilmiştir Kararda kamulaştırılan alanın. " Karta! ilçesi Tuzla Belediyesi sı­ nırları içinde bulunan Tuzburnu Yarımadası ile (incirada) ve (Hayırsızada) haritada gösterilen taşınmazlar" olduğu belirtil­ mektedir Milli Savunma Bakanlığı. bu karardan sonra anılan bölgenin "askeri saha" olarak belirlenmesinı istemiş, bu başvuru üzerine imar planında değişiklik yapılmış ve bu değişiklik de imar ve is­ kan Bakanlığı'nın 22 Ekim 1 975 gün ve h-06-02-34 1 4372037304 sayılı emri ile onaylanmıştır Bundan sonra ne olmuştur? Kamulaştırdan alanın kamul aştırma kararından sonra başka­ sına satılmaması için, durum Karta! ikinci Bölge Tapu Sicil Mu­ h afızlığı'na bi ldirilmiştir. istanbul Deniz inşaat, Emlak ve istih­ kam Komutanlığı'nın 1 O Mart 1 976 gün ve ema: 6 1 1 2-76/5 32 sayılı yazısı ile ayrıca kamulaştırma haritası ve l i stesi de Kanal Tapu Sicil Muhafızlığı'na gönderilmiştir istanbul Deniz inşaat ve istihkam Komutanlığı. kamutaştır­ ma alanı içinde bulunan incirada'nın sah i bine noter tebligatı yapmış. ancak ada sahibi. bilinen adresinde bir türlü buluna­

mamıştır. Bunun üzerine satış i şlemi. yasa gereğince. gazetele­

re ilan verilerek duyurulmuştur. Buraya kadar iyi, güzel. .. Sonra? Sonra. yasal gerekler yerine getirilerek kamulaştırdan alanın "hükmen tescili" için girişimlerde bulunulmuş ve kamulaştırma bedeli Ziraat Bankası'na yatırılmıştır. Deniz Kuwetleri Komutanlığı bütün bu işlemleri tamamla­ dıktan sonra. bir de ne görsün?ı .. Kamulaştırma alanı içinde bu­ lunan incirada bir başkasına satılmaz mı? .. Yasal gerekleri yeri­ ne getririlmiş mi? Getirilmiş. Durum Tapu Sicil Muhafızlığı'na

l4

bildirilmiş mi? Bildirilmiş. Öyle ama. kimsenin yasa masa din­ lediği yok. Paı-ayı Bastıran almış incirada'yı. Satış Tarihi 25 Ma­

yıs 1 977

Ve işte bu yüzden, koskoca Deniz Kuwetleri Komutanlığı, eli kolu bağlı şaşırıp kalm:ş. Deniz Harp Okulu'nun Tuzla'ya taşınması projesi de böylece suya düşmüş mü?! .. Düşmüş. Geçen yıl bu aylarda. istanbul poli si Ümraniye'de hazine arazisini işgal eden yoksul yurttaşlarımızın üstüne panzerler sürmüş; bunun üzerine bu köşeden istinye tepelerinde işgal edilmiş hazine arazileri üzerindeki lüks viiiaları göstererek: ·' Ha-di buralara da çıksanıza... demiştik istinye'de işgal edilen arazi de garip bir rastlantı. M i l l i Savunma Bakanlığı mülkiye­ tinde idi. O viiialar bugün de yerli yerinde duruyor Ümraniye gece­

konduları n ı yerle bir eden kamu kudreti, istinye · de süt dök­

müş kediye dönüyor. i n san bu örnekleri gördükçe. "Yasalar hep fakir fukara içın mi" diye düşünmez mı? Sayın cumhurbaşkanımız. herhalde bu dosyaya el koycı.cak

ve kend:sı n i n de yetıştiği Deniz Harp Okulu · nun karşılaştığı

··kamulaştırma yolsuzluğu"nu ortaya çıkatmaya yardımcı ola­

caktır

(30 Haziran 1 978)

ŞAH VE ALLENDE ... Ülkesinden apar-topar kaçan Şah ile faşist generaliere karşı dövüşe dövüşe ölen Şili'nin sosyalist Devlet Başkanı Ailende'yi anımsayın. işte size iki örnek. Biri faşist. biri sosyalist! Biri, tahtı­ nı iran halkının kan ve gözyaşları üzerine oturtmuş, öteki hal­ kın oylarıyla devlet başkanı olmuş iki devlet başkanı. .. Biri. i sviçre bankalarına kaçırdığı on beş milyar doları. mus­ lukları altın kaplama ile süslü özel uçağı ile Şah ı öteki, sarayını çeviren tanklar üzerindeki generallerin "Teslim ol" çağ-rıianna

"Sizin gibi alçaklarla pazarlık etmem" diye haykıran sosyalist Al­ ıende ı Bu iki devlet başkanının yaşam öykülerinde "yiğitlik ve al­ çaklık" renkli fotoğraflar gibi gözler önündedir TÜFEK iCAD OLDU ]5

Bizde de böyle olmadı m ı ? Osmanlı imparatorluğu'nun son padişahı Sultan Vahdettin, ingiliz zırhlısına sığınıp kaçma­ mış mıydı? Bir eski atasözüdür bilirsiniz; "Hain, korkak olur " En kanlı diktatörler, son hesaplaşmada, döktükleri kanlardan. kıy­ dıkları canlardan korkup, uysal kediler gibi sığınırlar bir yerlere. Şah da böyle yapıyarı Yönetimlerini halk sevgisiyle yağuran Ailende gibi yiğit li­ derler, faşist namlular karşısında, başlarına geçirdikleri miğfer. ellerine aldıkları makinalı tüfeklerle dövüşürler sonuna dek. Çünkü, isviçre bankalarında mi lyonlarca dolarları yoktur. mus­ lukları altın kaplamalı özel uçakları da yoktur. Halklarına bıraka­ cakları tek miras, onurlu yaşamları, dimdik tuttukları başları

ve

bu başlarında sakladıkları sosyalist inançlarıdır

Şahlar yenilir, Ailende'ler yenilmez! Faşist kurşuntarla delik deşik edilseler de yenilmezler. Öyküleri, "ıslak bir mendil gibi" elden ele, gönülden gönüle dolaşır. Gün gelir, evet gün gelir, Pinochet'leri kanlı apoletlerinden tutup, halkının önüne çıkarıp. hesap sorarlar. Y enilmez. Ailende'ler yenilmez! .. Şehinşah hazretleri kaçıyor. On beş milyar doları. dünya­ nın dört bucağındaki villaları, altın kaplamalı tuvaletleri, mus­ lukları, kendi göğsüne kendi taktığı madalyaları, çokuluslu şir­ ketlerdeki ortaklıkları, hainlikleri, korkaklıkları, alçaklıklarıyla ka­ çıyor. Suç ortaklarını aslan önüne atarcasına, generallerinı. SA­ V AK ajanlarını Humeyni'nin önüne bırakarak ka çıyor... Şah kaçtıkça Ailende'nin o nurlu, inançlı kavgası daha da büyüyor. Şah'ın iğrenç serüvenini tiksintiyle izlerken, Şili'nin sosyalist Devlet Başkanı Ailende'yi ül kemdeki bütün sosyalist­ lerle ve ilerici aydıntarla birlikte saygıyla bir kez daha anmak is­ tiyorum. Çünkü Allende, sosyalist in ançların yiğitlik türküsüdür Şah ise. faşizmin kanlı saltanatının iğrenç adıdır. Şah, isviçre bankalarındaki milyonlarca dalarıyla yaşarken hergün ölüyor. Allende, faşizme karşı direniş çağrıları gibi. emekçilerin yüreklerinde ve inançlarında her gün dipdiri yaşı­ yor.

l6

Şah uluslararası sermayenin fırlatıp attığı bir kirli mendil: Ailende ise. sosyalist insanların burçlarında gün geçtikçe yük­ selen bir bayraktır şimdi ı ..

(25 Şubat 1 9 79)

HALKIN GÜCÜ örgütlü halk gücü yenilmez! i ran olaylarının kanıtladığı ger­ çek budur Şah'ın sırmaları, apoletleri. madalyaları. tankları tü­ fekleri. otomatik silahları. halkın örgütlü gücü karşısında yerle bir oldu. iran. yenilmez bir halkın kahramanlık türküsüdür. Yiğit bir halkın direniş çağrısıdır. Kanla gözyaşıyla yazılan bir öyküdür i ran. Gelin dostlar: iran halkını saygıyla selamlayalım ... Evet. gerçek bu ... Örgütlü halk gücü yenilmez! işte Viet­ nam: işte iran ve işte yarım yüzyıl önce direnen Türk halkı ... Kanlı çizmeler altında ezilir. ama ölmez: faşist namlular kar­ şısında vurulur ama yere düşmez: bu: Şili'li Ozan Neru-da'nın " Biz halkız yeniden doğarız ölümlerde" dediği halktır: bu Na­ zım Hikmet'in "Onlar ki. toprakta karınca 1 Suda balık 1 Hava­ da kuş kadar çokturlar 1 Korkak 1 Cesur 1 Cahil 1 Hakim 1 Ve çocukturlar 1 Ve kahreden 1 Yaratan 1 Ki onlardır" dediği halk­ tır. Zindanlarda. darağaçlarında yenilmeyen halk gücüdür bu: örgütlü halkın: bilinçli birikimidir bu ... Humeyni on beş yıl sürgünde yaşamaya zorlanmış bir din­ sel liderdir. Devlet katında hiçbir yetkisi yoktu. Daha düne ka­ dar hiçbir hiyerarşi zincirinde adı bile yoktu. Ama halkın gücü­ nü örgütleyerek yıkılmaz sanılan Şah'ı devirdi ve acem faşiz­ mine diş söktürmesini bildi.

Tarihe bakınız: Halkın gücünü örgütlemesini bilen bütün li­ derler yıkılmaz sanılan tahtları, taçları yıkıp, halka iktidar yolu­ nu göstermişlerdir. Bizim Kurtuluş Savaşı'mız da böyledir. Mustafa Kemal. bir "ferd-i mil let" olarak çıktığı Samsun'dan hal-kı örgütleyerek, halkın gücünü sıkılı bir yumruk gibi kullana 'IÜFEK iCAD OLDU 37

kul-lana, "muzaffer ordular başkomutan ı" olmuş ve bugünkü

cum-huriyetin temellerini atmıştır.

Yeni lmeyen güç "o"dur, halkın gücüdür; halkın örgütlü gü­ cüdür Asya'da ve Afrika'da dirilen ve direnen halklar, bu ör­ gütlü gücün "yediveren bağımsızlık gülleri"dir. iş, bu gücü ör­ gütlemektedir; hüner. bu gücü. her gün bilenen bilinçle ayakta tutabilmektedir Humeyni. h içbir resmi yetkisi olmadan, elini h içbir hiyerar­ şik zincire dalamadan halkın gücünü örgütlemesini bildi ve bu güçle iran tahtını Tahran caddelerine vura vura parçaladı. iran­ 'ın "Nihat Erim"i olan Başbakan Bahtiyar gibi. Şah'ın apoletlerı ve sırmaları, bu görkemli diren ı ş karşısında suspus oldular ka­ çacak delik aradılar. Gelen "o"ydu: Gelen halkın gücüydü. hal­

kın örgütlü gücüydü. Ve bir "rejim"e. kanla besle-nen bir re­ jime diz çöktüren halk, bir "destan" yazdı, bir yiğitlik bir kah­ ramanlık destanı yazdı ... Gelin dostlar; bu yiğit halkı saygıyla selamlayalım� iran gerçeğinden bizim de çıkaracağımız sonuçlar var So­ nuçlardan en güncel olanı şu: Ecevit. seçim alanlarında görkemli kalabalıkların coşkun sel­ leriyle taşınıp, bugüne geldi. Ben, bir gazeteci olarak, birçok seçim

konuşmasında

Ecevit'in hemen yanıbaşındaydım. O

coşkun insan selini. o akıl almaz sevgiyi gözlerimle gördüm. Üçbuçuk teröriste karşı Ecevit'in sarılacağı büyük güç, ken­ dis ini seçim alanlarında bağrına basan Türk halkıdır Edırne'den Ardahan'a kadar. Türk halkı d ı r Üstelik Ecevit. Humeynı gibi. devlet katında hiç bir hiyerarşi k yetkisi olmayan bir sürgün de­ ğil, Cumhuriyetimizin Başbakanı. en çok oy almış siyasal paı-­ tinin genel başkan ıdır. T erörizme karşı devleti örgütlemek. onun buyruklarına ve becerisine bağlıdır Türkiye bugünkü açmazından ancak ve ancak örgütlü hal­

kın gücüyle kurtulacaktır.

Sayın Ecevit. Adana'da seçim otobüsünün yanında kilo­ metrelerce koşan şalvarlı köylüleri anımsa; Ecevit. istanbul'da seni selamlamaya gelen Taksim alanındaki işçileri. aydınları anımsa; Ecevit. Gaziantep'de Bursa'da, Aydın'da senin gözlerini yaşaı:tan o coşkun kalabalıkları anımsa, bunlar halktır. Sana oy veren, sana inanan, seni "umudumuz" diye bağrına basan,

l8

Ankara'da sıcim gibi yağan yağmura karşı, caddelerden sokak­ lardan taşan halktır. Bu halk gücünü örgütlemek, bu güçten destek almak senin görevindir. işte taşkın sular gibi bir halk önünden akıp geçti, iş­ te demokrasiye bağlı bir Genelkurmay Başkanı, işte sabahlara kadar parlamentoda yasa çıkarmaya çalışan milletvekili ve se­

natörlerin, işte seni halk yararına girişimlerinde desteklemeye hazır namuslu basın ... Daha ne istiyor. daha ne bekliyorsun? Başbakanlığınızdaki bir yönetimde. üç buçuk teröriste "say­

gılar" deyip, boyun mu eğelim? işte halk, işte halkın gücü. işte yasalar, ışte emrindekı devlet güçleri, seni bekliyor. Sen neyi bekliyorsun?

(14 Şubat 1 9 79)

SÖYLEMEK VE YA PMAK ... CHP'nin "Küçük Kurultay''ı. geçen yıl 4 kasım günü yapıl­ mış, Genel Başkan ve Başbakan Ecevit. Kurultay'ı açış konuş­ masında Emniyet Genel Müdürlüğü'nce MHP hakkında hazır­ lanan raporu açıklamış: bu rapor hakkında işlem yapmayan za­ manın Başbakanı Demirel'i şiddetle suçlamıştı. Ecevit o gün şöyle diyordu: 1 970'de yetkili devlet organlarınca kanıtlı belgeli olarak kendisine verilen bu rapor hakkında, ne işlem yaptırdığını veya yaptırmadıysa -ki yaptırmamıştır- niçin yaptırmadığını kamuo­ yuna açıklamalıdır. Bu konuşmanın üzerinden kasım ayı geçti, aralık. ocak ayla­ rı da geçti. Şimdi şubat ayındayız. O zaman biz soralım:

- Sayın Ecevit. siz bu rapor hakkında bugüne kadar ne gibi

işlem yaptırdınız? Emniyet Genel Müdürlüğü, MHP hakkında, Ecevit'in deyişi

ile "kanıtlı-belgeli" bir rapor verdiyse, bu raporun işleme kon­ ması gerekir. Bu raporu Demirel işleme koymadı: koydurmadı. çünkü MHP Demirel'in iktidar ortağıydı. Peki, Ecevit bu rapo­ run gereklerini niçin yerine getirmiyor? Bu soru bugün sorulmazsa, yarın bu soruyu Ecevit'e De­ mirel sorar, Türkeş sorar. TÜFEK iCAD OLDU 39

Demirel der ki: "Siz bu konuda beni suçladınız. iktidarsınız, haydi raporun gereklerini yerine getirin." Demez mi? Siz olsa­

nız bu soruyu sormaz mısınız? Türkeş der ki, "Kurultaylarda

konuşma yapmak kolaydır, madem MHP suçludur, buyurun kapatın partimizi." Eğri oturup, doğru konuşalım, demez mi? Ecevit Küçük Kurultay'ın açılış konuşmasında Emniyet Ge­ nel Müdürlüğü'nce hazırlanan raporun şu bölümünü oku­ muştu. Aktaralım: M HP'nin birçok il ve ilçelerde gençlik kollarına, partiye bağlı dernek ve kuruluşlara komando kampları açtırarak bu kamplarda yetişen gençleri M HP'nin vurucu gücü haline ge­ tirmesinden sonra, bilhassa istanbul, Ankara. izmir ilieri başta olmak üzere yurdumuzda öğrenci hareketleri yeni bir safhaya girmiş, sağ-sol mücadelesi halini almıştır. Partisinin Kurultayı'nda, binlerce parti üyesi karşısında bu raporu okuyan başbakanın, ertesi gün M HP'nin kapatı lması için eyleme geçmesi gerekmez miydi? Bu konuda o günden bugüne ne yapılmıştır? Evet o gün­ den bugüne ne yapılmıştır? Hangi adım atılmıştır? Hangi başvu­

ruda bulunulmuştur?

Örneğin, MiT yetkilileri çağırılıp, aynı konularda, M iT'in yetkili daırelerince hazırlanmış bir raporun bulunup bulunma­ dığı sorulmuş mudur? "Komando kampları" hakkında bilgi top­ lama işlemi yapan MiT bölge başkanlarının ne zaman ve niçin görevlerinden alındıkları araştırılmış mıdır? Sonra, bu bölge başkanları görevlerinden alındıktan sonra, yerlerine kimlerin getirildikleri incelenmiş midir? Ve MiT içinde, başta 1 2 Mart'ın ünlü kışkırtıcı ajanı Mahir Kaynak olmak üzere, M iT yetkilileri, Ecevit hükümeti tarafından birer birer terfi ettirilirken, bir an için olsun, "ne yapıyoruz" diye düşünülmüş müdür? MHP hakkında, son onüç ayl ı k soruşturma dosyaları, Ece­ vit'in "Küçük Kurultay''da okuduğu Emniyet Genel Müdürlüğü raporu ile birlikte, Bakanlar Kurulu'nda görüşüldükten sonra Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiş midir? Bunlar yapılmıyorsa, yap ı l m ayacaksa, kurultaylarda parlak söylevler vermenin de bir anlamı kalır mı? CHP'nin Büyük Kurultay'ı mayıs ayı içinde toplanıyor. Sayın Ecevit, bu Kurultay'da, "Küçük Kurultay''da olduğu gibi, M H P

40

konusunda, Emniyet Genel

Müdürlüğü raporlarına ve de

özellikle görevlerini yapmayan başbakanlara gönül rahatlığı ile değinebilecek midir acaba?

(l l Subat 1 9 79)

AMAÇ VE YÖNTEM ... Eloğlu bu işin kitabını yazm ış: "Ayaklanmaları Bastırma Ha­ reketleri." Kitabın adı bul Kitap, Davit Galula adındaki bir Ame-rikalı

tarafından

yazılmış,

Genelkurmay

Basımevi'nde

1 965 yı-lında basılan kitabı Türkçe'ye çevirenin adı, Hasan Lanbet. Kitabın S 1

sayfasında kurulu düzene karşı başkaldırma

yöntemleri incelenirken, "Burjuva-milliyetçi örneği: Kestirme yol" başlıklı bölüme rastlıyoruz. Bu bölümde terörist eylemler, "şuursuz terorizm" ve "seçilmiş terorizm" olmak üzere ikiye ayrılıyor. Bu bölümden birkaç satır aktaral ım: "

Şuursuz terorizmden m aksat ayaklanma hareketleri ve

sebepleri için alaka toplamak ve halkın dikkati bir defa çekildik­ ten sonra gizli olarak bulunan taraftarları cezbetmektir. Bu da gelişigüzel yapılan terör hareketleriyle, bombaların patlamasıy­ la, yangın çıkartmakla, suikastlar yapılmakla ve mümkün olduğu

kadar fazla seyirci cezbedecek bir şekilde toplu olarak koordi­

ne edilerek ve ayarlı bir şekilde yapılır

Galula, bunları anlattıktan sonra terörist eylemlerde ikinci aşamaya geliyor ve "seçilmiş terörizm"e değiniyor· Seçilmiş terörizm, çarçabuk şuursuz terörizmi takip eder. Bundan maksat. isyan bastırmakla görevli tarafı halktan uzak tutmak, halkı mücadeleye sokmak ve asgari olarak halkın

pasif suç ortaklığını temin etmektir.

Bu da memleketin muhtelif yerlerinde bazı

kimseleri,

halkla en yakın teması olan küçük rütbeli hükümet memurları­ nı, polis, postacı, belediye reisi, belediye meclis azası ve öğret­ men gibi insanları öldürerek yap ı l ı r... " Evet. bu satırları okuduktan sonra, ülkemizde kol gezen te­ rörizmin, uluslararası yöntemlere uygun olarak örgütlenip, uyTÜFEK iCAD OLDU 4ı

gulandığı açık-seçik ortaya çıkıyor.. Bunlar basit birer "zabıta vakası" değildir. Bir belediye otobüsüne ateş açılması, insanla­ rın yollarının kesilerek öldürülmeleri, sağa, sola atılan bomba­ lar, tam kitapta yazıldığı gibi, "şuursuz terorizmin" örnekleridir

"şuursuz terorizm" ve "seçilmiş terorizm" ülkemizin çeşitli yö­

relerinde aynı günlerde uygulanıyor. Adam yazmış: - Belediye başkanları, öğretmenler öldürülür...

Bakıyorsunuz, Türkiye'de de belediye başkanları ve öğret­ menler, öğretim üyeleri öldürülüyor. Ve biz bu olaylara, kara­ kol polisi mantığı ile karşı koymaya çalışıyoruz. Hayır, iş o kadar basit değil!

Terorizmi önleyebilmek i çin, önce devlet çapında hatta ondan da öte, uluslararası "istihbarat" gerekir. Yani Türkçe'si, önce M iT'in terorizmi önlemek için yeni baştan örgütlenmesi

gerekir. Yoksa, bir saygıdeğer orgenerali MiT karargahına pa­ raşütle indirmekle hiçbir sorun çözümlenmez. Önce "istihbarat", sonra bu i stihbarata dayalı "ope­ rasyon" Terörist örgütlerin merkezleri, kadroları, yöntemleri belirlenmezse, kimi, nasıl yakalayacaksınız? Canım, bırakın MiT'i. ben size daha ilginç bir haber vere­ yım: Geçen temmuz ayının ikinci haftasında bir "ülkücü", istan­ bul'da Fatih semtinde bir kuyumcuyu soydu. içişleri Bakanlığı

1 4 temmuz günü TRT Haber M erkezi'ne bir açıklama gönde­ rerek, silahlı soygun yapan bu ü l kücünün kimliğ i n i açıkladı. Ne oldu biliyor musunuz? .. TRT, içişleri Bakanının bu "res­

mi" açıklamasını yayınlamadı. Evet, düşünelim: içşileri Bakanının

açıklaması bile TRT haberlerinde yer almıyorsa, işe nereden başlamak gerekir? Adamlar, devlet çapında örgütlenmeye çalışıyorlar, bizler de içi boş demeçler le zaman yitiriyoruz.

(l l Ağustos 1 978)

KATLiAM ... En acımasız savaşlarda bile silahsız insanlara kurşun sıkıl­ maz. Kahramanmaraş'a önceki gün bir düşman alayı saldırsay42

dı, kent baştan başa düşman askerleriyle işgal edilseydi. bu ka­ dar hunharca, bu kadar namussuzca ve alçakça cinayetler iş­ lenmezdi ı ..

Bunun adı "iç savaş" değildir Çünkü iç savaşın silahlı iki ta­ rafı. olur. Kahramanmaraş'ta iç savaş değil, bir "katliam" yaratıl­ mıştır Tıpkı, 1 572 yılı 2 3 Ağustos'unda Fransa'da binlerce protestanın boğazlandığı o ünlü "Saint-Barthelemy" katliamı gi­ bi, tıpkı Endonezya'da solcuların bir gecede birer birer vurul­ dukları faşist ayaklanmada olduğu gibi. 23 Aralık günü, Menemen'de kanlı gericiler tarafından bo­ ğazlanarak şehit edilen Teğmen Kubilay'ın kırksekizinci ölüm yıldönümünü yaşıyorduk. Kubilay'ın başını kesen Derviş Meh­ met, inanın Kahramanmaraş katillerinin y anında zemzemle yı­

kanmış kadar temiz kalır Olay öylesine korkunç, öylesine al­ çakça ve öylesine namussuzca planlanmış ve sahneye konmuş­ tur. Bunun adına "anarşi" de denmez, "sağ-sol çatışması" da ... Bu, "Aievi-Sunni" düşmanlığı ile de açıklanmaz. Bu, planlı ve örgütlü bir saldırıdır. Çevre illerden Kahra­ manmaraş'a getirtilen katil çetelerine belli adresler gösterilmiş, noktası ve virgülüne kadar hesaplanan bir plan yürürlüğe kon­ muştur. Kin tohumları ekip, kan çiçekleri büyütenlerin yarattıkl�rı olaydır Kahramanmaraş katliamı... Direnme hakkından söz edip; "milli direnme hakkı doğmuştur" diye bildiriler yayın l a­ yanların eseridir Kahramanmaraş'ta akıtılan kanlar Güneydoğu illerimizde bir ayaklanma hazırlığı içinde ol­ dukları çoktandır görülüyor ve seziliyordu. Elazığ, Malatya, Ga­ ziantep, Kahramanmaraş gibi illerde zaman zaman "provalar" yaptılar. işe, önce bireysel terör ile başladılar Sonra da işte böyle adım adım ilerleyerek, kitle kıyımlarına kadar uzanabil­ diler.

Belliydi; böyle olayların çıkacağı anlaşılıyordu. Devrimci iki öğretmen öldürülmüş, bu öğretmenierin cenaze namazları nın kılınmasına sağcı teröristler izin vermemişlerdi. Ve bu olayın hemen ardından yeni cinayetler işlendi ve cumartesi günü de çevre illerden gelen teröristlerce katliam başlatıldı. O zaman soracağız: M iT Bölge Başkanları nerede? il jan­ darma Komutanı ne yapmış? Vali ve Emniyet Müdürü ne gibi önlemler almış? TÜFEK iCAD OLDU

4]

Sayın Ecevit. sizden bu olayların üstüne gitmenizi istiyoruz.

Unutulmasın. Bu olay da, tıpkı öteki cinayetler gibi, örneğin 9

Mayıs olayı gibi unutulmasın. Üstüne gidin bu olayların. Bu kat­ liamın altında hangi siyasal g Ü çler, hangi faşist odaklar ve hangi milletvekilleri var? Genişletin soruşt:urmaları. Siz ki, Kıbrıs'ta soydaşlarımız faşist saldırılara uğrayınca savaş ilan etmiş bir Başbakansı n ız. Kahramanmaraş'taki katiller, Kıbrıslı Türk'leri boğaziayan katil Sampson çetelerinden daha da alçak, daha da hunhar ve namussuzdurlar.

Sayın Ecevit. faşist odakların üzerine "barış" değil, "savaş

hareketi" ile gidin.

Böyle yapmazsınız gün gelecek bu kan seli, sizi de, evet sizi de sürükleyip götürecektir Geç kalmayın ve zaman yitirmeyin artık! .. (25 Aralık 1 9 78)

iNSANLIK KALMAD I Televizyon ekranlarından i zliyoruz. Bir yaşındaki çocuklara bile saldırmışlar, parmak kadar çocukları bile vurmuşları in san isyan ediyor. Kadın demiyorlar, çoluk çocuk demiyorlar, vuru­ yorlar. "Müslüman Türkiye" diye, "Milliyetçi Türkiye" diye vu­ ru-yorlar. Genç demiyorlar, yaşlı demiyorlar, kadın demiyorlar, çocuk demiyorlar, ellerindeki otomatik tüfeklerle vuruyorlar.

Ve Demirel, evlerinde çoluklarıyla çocuklarıyla boğazlanan Kahramanmaraş halkının kanlı cesetlerine bakarak konuşuyor· - Bana sağcılar ve milliyetçiler cinayet işliyor dedirtemezsi­ nız.. Demirel'in insanlığını, anlamak için bu sözler yeter. Böylesi bir politikacıya, bugüne dek ne dünya tarihinde rastlanmıştır. ne de Türkiye'de! .. Demek, iktidar hırsı insan ların gözlerini ve vicdanlarını böyle karartabiliyor ı .. Sevgili okurlar, bağışlayın beni, bu gibi davranışlarını nitele­ rnek için sözcük bulamıyorum ... 1 mayıs 1 977 katliamının kanlı tabutlarını vicdanının gasil­

hanelerinde saklayan bay Demirel, bugün de bunları söyleye-

44

biliyor ... Senin iktidarında başlatılmadı mı bunlar? .. Sen seyirci kalmadın mı dökülen bunca kana?.. Nasıl konuşabiliyorsun ve seni nasıl konuşturuyor şu AP grupları? ..

Ey Kahramanmaraşlı AP milletvekilleri! .. Gittiniz, gördünüz; kimlerin kan döktüğüne tanıksınız artık. Gelin şu adama aniatın bunları ... Öldürülen çocuklardan, boğazlanan kadınlardan, gen­ cecik insanlardan ve yerlerde sürüklenen yaşlı ninelerden, de­ delerden utanın ... Gelin, olayları saptırmadan aniatın olup bi­ tenleri ... Vicdanınızla başbaşa kalarak anlatın ... Bana sağcılar ve milliyetçiler cinayet işliyor dedirtemez­ sınız...

Sana, "Yahya Demirel devleti dolandırmıştır" da dedirtmek

mümkün değildir, biliriz! Tabii, şu kanlı katilleri, şu alçak sürü­ sünü, şu namussuz alayını suçlamak için ağzından bir tek söz çıkmayacak ... Ve bütün yurttaşlar izledi. Demirel'in "Bana sağcılar ve mil­ liyetçiler cinayet işliyor dedirtemezsiniz" sözünü aktaran TRT, birkaç dakika önce de baygın yatan anasının yanında çığlık çığ­ lığa ağlayan bir yaşındaki yaralı yavruyu gösterdi. Bu söze ve bu görüntüye bütün ulus tanık oldu ... Demirel böyle. Y a başbuğ Türkeş?.. O da Konya'dan ses­ leniyor ve "barış çağrıları"ndan söz ediyor. Barış istermiş başbuğl.. Direnme hakkından söz eden sen değil misin?. Seninki na­

sıl bir barış ki, direnme hakkıyla eş anlamlıdır? Kimi aldatıyor­ sun? Kimi kandırıyorsun? Kimi?.. Hem "barış" hem "direniş ... " Sen "direnme" çağrıları yaparsan, katil çetesi de "Milliyetçi Türkiye" diye, ellerinde silahlar, satırlar ve bıçaklarla insan avı­

na çıkar... Sen, direnme çağrılarından sonra bir de, "iktidar dü­ şecektir, belki yarın, belki yarından da yakın" dersen, işte böyle kanlı ayaklanmalar olur... Sonra da barış çağrıları öyle mi? .. Ve e y hükümet ey "karınca ezmez nezaketli hükümet" sil­ kin, uyan, ayağa kalk, sor bunların hesabını! .. Yoksa, bu olayla­ rın her biri, birer siyasal kan davasına dönüşecek! .. Ve ey Cumhuriyet Başsavc ısı Kazım Akdoğan! "Komando kampları" için açılan soruşturma dosyasının tozlu kapağını, lüt­ fen, şöyle bir aralayın artık! .. Ve ey Milli istihbarat Teşkilatının Müsteşarı, Daire ve Bölge

Başkanlan ı Bu olayları görmüyor musunuz?.. Gezmiyor musu-

TÜFEK iCAD OLDU 45

n uz? .. Anlamıyor musunuz? .. Siz, kim için ve ne için istihbarat yaparsınız? ..

Ve ey Başbakan Ecevitı Sen ki. Kıbrıs'ta soydaşlarına kanlı

Rum çetelerince boğazlandığında savaş kararı alan hükümetin başbakanısın ... içimizdeki bu katil çetelerinin yakaları n a yapış! .. işte parti grupları. i şte Silahlı Kuwetler, işte namuslu Türk yar­ gıçları ve içinde in san yüreği taşıyan milyonlar, senin arkanda ı .. Akan yurttaş kanını yerde bırakma ı ..

( 26 Aralık 1 9 78)

3 1 MART VE KAHRAMANMARAŞ... 3 1 Mart gerici ayaklanması siyasal tarihimizin önemli olay­

larından biridir. Yerli ve yabancı araştırmacılar, bu olay üzerin­

de derinlemesine incelemeler yapmışlar. olayı yaşayanlar da an ı lar yazmışlardır Bu olay. ikinci meşrutiyetin getirdiği özgür­ lük ortamında palazlanan gerici güçlerin. çeşiü kışkırtmalar so­

nucu Taşkışla'daki avcı taburlarını isyana sürüklemeleriyle baş­ lamış ve koskoca istanbul birkaç gün gerici terörün pençesine terkedilmişti. Bu isyan, Hareket Ordusu 'nun istanbul üzerine yürüme­

siyle bastı rılmış, ayaklanmanın belli başlı liderleri ağır cezalara

çarptırılmış ve bugün "Ulu Hakan" diye selamianan Abdülha­ mid tahtından indirilmişti. Gerici isyan, "şeriat i steriz" diye bağıran gericilerin "mek­ tepli subaylar"ı boğazlamalarıyla genişlemiş, Adaliye Nazırı Na­ zım Paşa ve "Lazkiye mebusu" Arslan Bey, Şerif Sadık Paşa ve otuz beş subay ağzı salyalı isyancılarca birer birer öldürülmüş­ lerdi.

3 1 Mart olayının perde arkasında örgüt olarak, "ittihad-ı Muhammedi Cemiyeti" yayın organı olarak "Volkan" gazetesi ve isyancı elebaşları olarak Kıbrıs doğumlu ve ingiliz yetiştir­

mesi Derviş Vahdeti ile Vahdeti'nin yakın arkadaşı. nurculuk ak ı mının kurucusu Said-i Nursi de vardı. 3 1 Mart olayının nasıl başladığını. nasıl geliştiğini ve Hare­ ket Ordusu tarafından nasıl bastırıldığını çoğumuz tarih kitap­ larından okumuş. öğrenmişizdir

3 1 Mart olayı, bugünkü tari h le, 1 3 nisan 1 909 günü patlak vermi�ir. 1 909 yılından bu yana tam yetmiş yıl geçmesine rağ­ men, Türk toplumu Kahraman maraş soykırımında, 3 1 Mart'ın kanlı kaldırımlarından da gerilere gitmiş ve sadece Türk tarıhi için değil, insanlık tarihi için de acıyla, gözyaşıyla ve de tiksin­ tiyle anılacak bir korkunç olay yaşanmıştır 3 1 Mart olayı üzerindeki araştırmalar, bu gerici isyanında dış kışkırtmaların payını yeterince ortaya koymu�ur. Bu konu­ da bugüne dek kitaplıklar dolusu kitaplar yazılmış, anılar yayın­ lanmı�ır. Kahramanmaraş olayı da böyle, en ince ayrıntısına inilerek incelenmeli, genelde ve özelde, bütün açık ya da kapalı kış­ kırtmalar ve bunların kenetlendiği iç ve dış odaklar birer birer ortaya çıkarılmalıdır. 3 1 Mart olayındaki "ittihad-ı M uhammedi Cemiyeti", bu­ gün ad değiştirmiş olarak yine siyasal sahnelerdedir. "Volkan" gazetelerine benzeyen kan içici, kıyım kışkırtıcısı yayın organla­ rı da gözler önündedir. Ve hatta, Kıbrıs'lı Derviş Vahdetiler bi­

le kirli kefenleriyle hortlayıp, Kahramanmaraş soykırımında yerlerini almışlardır. Kahramanmaraş sokaklarında yurttaş kanı dökmek için otomatik silah sokanlar kimlerdir? Kimlerdir çevrede iş tutan yabancı şirketlerden silah sağlayanlar? Ve bu şirketler üzerinde

denetim kuramayanlar kimlerdir? Kimlerdir bu silah ticaretini yapanl ar? Kimlerdir, Kahramanmaraş'taki Belediye hoparlörün­ den halkı kıyıma çağıranlar? Kim lerdir emekli bir komisere bay­

rak verip, sokaklarda halkı kıyıma kışkırtanlar? Gözleri önün­ deki cinayetleri kapalı tribün seyircisi gibi izleyen kamu görev­ lileri kimlerdir? Ve bütün bu olayların arkasındaki siyasal güçler, iç ve dış odaklar kimlerdir, nerelerdedir?

Ülke çapında, "direnme hakkı" isteyenlerin "gazaları müba­ rek olsun"' Cihat açtılar, kan döktüler Ama artık söz, adaletin! Kahramanmaraş olayının üzerine, tıpkı Hareket Ordusu'­ nun 3 1 Mart gericileri üzerine gittiği gibi gidilmezse, laik cum­ huriyeti, Atatürk ilkelerini, çağdaş Türk Devleti'ni, ne hakla ve ne yüzle koruyacağız bundan s onra? 3 1 Mart'ın gericileri hortladı; başlarında kirli kefeni ile Kıb­ rıs'lı Derviş Vahdeti, oluk oluk kan içiyorlar! (6 Ocak 1 9 79) TÜFEK iCAD OLDU 47

Ki MLERD i? AP Genel Başkanı Demi rel, Genelkurmay Başkanı Sayın Kenan Evren'i yanıtlarken şunları söylüyor· 1 97 1 -7 3 dönemindeki s ıkıyönetim idaresinde görev al­ mış hakimlere, savcılara, sırf o dönemde görev yaptıkları için yeniden görev verilmemesini kınıyoruz. Bu sözler uluorta söylenirse, bazı gerçekleri anımsatmak bizim için kaçınılmaz bir görev oluyor.

1 2 Mart döneminde görev yapan bazı askeri yargıç ve ·sav­

cılar, bugünkü sıkıyönetimde de görev yapmaktadırlar. Ankara Sıkıyönetim Mahkemesi Duruşma Yargıcı Hamdi Sevinç, 1 2 Mart döneminde, Diyarbakır Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi duruşma yargıcıydı. Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı Adli Mü­ şaviri Albay Remzi Şirin, istan bul Sıkıyönetim Mahkemesi'nde duruşma yargıcıydı. Yine Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı Adli Müşavir Yardımcısı Hakim Yüzbaşı Önder Ayhan, Diyarbakır Sıkıyönetim Mahkemesi'nde üye olarak görev yapmıştı. istan­ bul Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcısı Refik Karaağ 1 2 Mart döneminde, Albay Remzi Şirin ile birlikte istanbul Sıkı­ yönetim Mahkemesi'ndeydi. Devam edelim; istanbul Sıkıyönetim Komutanlığı Adli Müşaviri Albay Nev­ zat Beygo, 1 2 Mart döneminde Eskişehir Sıkıyönetim Komu­ tanlığı Askeri Savcısı'ydı. Adana ve Kahramanmaraş Sıkıyöne­ tim Komutanlığı adli müşaviri,

1 2 Mart sıkıyönetiminde de

görev yapmıştı. Erzincan ve Sivas ilieri Adli Müşaviri Albay Hayrettin Uğrasız, 1 2 Mart sıkıyönetiminde Diyarbakır Sıkıyö­ netim Komutanlığı Askeri Savc ısı'ydı. 1 2 Mart döneminde çe­ şitli sıkıyönetim mahkemelerinde görev yapmış bulunan Yargıç Binbaşılar Demir Akarsu, Gün Soysal bugünkü sıkıyönetim mahkemelerinde de görev almışlardır 1 2 Mart döneminde görev yapmış bulunan bazı askeri sav­

cı ve yargıçlar da bugün Askeri Yargıtay ya da Askeri Yüksek idare Mahkemesi'ndedirler Askeri Yargıtay, sıkıyönetim mah­ kemesi kararlarını onayiayan ve bozan üst yargı kuruluşudur Yargıç Albay Süha Umurhan, Yargıç Albay Akdemir Akmut ve Yargıç Albay Keramettin Çelebi Askeri Yargıtay'da, 1 2 Mart

döneminde istanbul Sıkıyönetim Komutanlığı Adli Müşaviri Al­ bay Turgut Akan ile aynı dönemin Ankara Sıkıyönetim Mah­ kemesi duruşma yargıçlarından Albay "Ahmet T etik, Askeri Yüksek idare Mahkemesi'ndedirler. 1 2 Mart döneminin Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı As­ keri Savcısı Albay ilhan Şenel, Genelkurmay Mahkemesi Aske­ ri Savcısı'dır. 1 2 Mart döneminde Deniz Gezmiş ve arkadaşla­ rına ölüm cezaları veren mahkemenin yargıçlarından Albay

Mehmet Turan, Genelkurmay Mahkemesi'nde askeri savcı olarak görev yapmaktadır

1 2 Mart'ın Ankara Sıkıyönetim

Mahkemesi askeri savcılarından Albay Mustafa Akın da bugün Genelkurmay Askeri Mahkemesi'nde görevlidir Diyeceksiniz ki, "Peki, 1 2 M art'ın Ankara Sıkıyönetim Ko­ mutanlığı Adl i Müşaviri M uzaffer Gücüroğlu n erededir?"

O da bugünkü sıkıyönetimde görevli askeri savcı. adli mü­

şavir ve yargıçları seçen üç kişilik kurulda görevlidir; y ani, De­ mirel ve Türkeş'in beğenmedikleri askeri savcı ve yargıçları se­ çen üç kişiden biri 1 2 Mart'ın adli müşavirlerinden Gücüroğ­

u'dur. Evet öyledir!

Şunu da kaydedelim: 1 2 Mart'ı sıkıyönetim mahkemelerin­ de görev yapan Yargıç Albay Sadettin Üçüncüoğlu, Yargıç Al­ bay Ali Rıza Hafızoğlu ve Y argıç Albay Coşkun Dündar, emekliye ayrılmışlardır. Ö yleyse, 1 97 1 -7 3 döneminde sıkıyönetim idaresinde gö­ rev almış hakimlere, savcılara, sırf o dönemde görev yaptıkları "

için yeniden görev verilmemesi" yolundaki eleştiriler tümden

yanlıştır! Evet, 1 2 Mart döneminde görev yapmış "bazı savcılara ve yargıçlara" görev verilmemiştir. Bu savcılar ve yargıçlar içinde. düzenledikleri iddianameler ve yazdıkları kararlarda "ülkücülük" yapan ve yargı görevlerine "milliyetçi-toplumcu" ideolojilerini yansıtanlar vardır. Demirel ve Türkeş işte bu sıkıyönetim mahkemelerinde neden gibilerin

görevlendirilmediklerini soruyor. Faik Türün gibi sıkıyönetim komutanı, Ali Elverdi gibi mah­ keme başkanı, Baki Tuğ gibi askeri savcı istiyorlardı beylerimiz. Kural eski kuraldır: "Arslanın sırtında hüküm sürmeye kal­ kanlar, gün gelir o arslana yem o l urlar." (3 Mart 1 9 79) TÜFEK iCAD OLDU

49

BU KAN KURUMAZ... Doğan öz. Ankara Savcı Yardımcılığına yedi sekiz a y önce başlamıştı. Daha önceleri, MC dönemlerinde ilden ile, sınırdan sınıra sürülen Öz, Ankara'da göreve başlar başlamaz, önemli olaylara el atmış ve birçok olayın üzerine korkusuzca yürü­ müştür Denizli'de savcı yardımcısıyken, Necmettin Erbakan'ın kar­ deşi Akgün Erbakan ile ilgili yolsuzluk dosyasını ortaya çıkartan

Öz, Ankara'ya geldikten sonra Denizcilik Bankası Kızılay Şu­ besi'nce Süleyman Demirel'in kardeşi Hacı Ali Demirel'e ve­ rilen usulsüz kredi olayına da el koymuştu. Doğan Öz'ün, incelediği b i r başka dosya Ticaret ve Tu­ rizm Yüksek Okulu öğrencilerinden Levent Özyürek'in sağcı militanlar tarafından öldürülmesi olayıdır Öz, geçen ocak ayın­ da devrimci öğrenci Levent Özyürek'in, Naci Üner adlı bir "ül-kücü"

tarafından

öldürüldüğünü

saptayarak,

Üner'in,

"gıyabi" olarak tutuklanmasını istemişti. Doğan Öz, Levent Özyürek'in katilini ararken ülkücü öğ­ rencilerin karargah olarak kul l andıkları Site Yurdu'nu aratmak istemiş, bu arama emri M HP Millet Meclisi grubunca parla­

mentoya kadar getirilmiştir

MHP Konya M i l letvekili ih san Kabadayı, 25 . 1 . 1 978 günü bu aramayla ilgili olarak gündem dışı konuşurken, şunları söy­ lüyordu: Site Talebe Yurdu'nun aranması kararı, 1 9 ocak 1 978 günü Ankara Savcı Yardımcısı Doğan Öz tarafından Emniyet Müdürü Muharrem Bartın Bey'e tebliğ edilmiştir Savcı Yar­ dımcısı, Emniyet Müdürü'ne ve Emniyet 1 'inci ve 2'nci Şube Müdürü'ne aramanın bizzat kendisi tarafından yapılacağını, po­ lisin öğrencileri dışarı çıkarmasını emretmiştir ... Görüyorsunuz, bir savcı yardımcısının bir cinayet olayını

kovuşturması, MHP tarafı ndan nasıl tepkiyle karşılanıyar

Mil­

let Meclisi Tutanak Dergisi'nin 25. 1 . 1 978 gün 97'nci birleşim, sayfa 4 1 1 'inden aynen aktarıyorum: ihsan Kabadayı

(devam la):

"Savcı Yardımcısı

Doğan

Öz'ün gecikmesi üzerine, Emniyet yetkilileri aramayı bizzat kendileri yapmıştır Savcı Yardımcısı, arama saati olarak bildir-

so

diği saatten tam iki saat sonra gelmiş, aramanın yapıldığını gö­ rünce Emniyet yetkililerine bağırmış, çağırmış, celallenmiş, biz­ zat aramayı kendisinin yapacağını söylemiş, öğrencileri tekrar odalarına çıkarmalarını emretmiştir. Savcı Yardımcısı'nın gece

saat üçten sonra bizzat yaptığı aramadan sonra da hiçbir şey bulunmamıştır. Bu durum karşısında Emniyet yetkil ilerini haşla­ yan Savcı Yardımcısı Doğan Öz, orada bulunan Emniyet men­

suplarına çatarak "Sizler hakkında, adiiyenin vazifesini yapamaz

hale getirmekten takibat açabilirim, vazifenizi iyi yapmıyorsu­ nuz, taraflı yapıyorsunuz, burada silah mutlaka vardır, bula­ caksınız" diye emretmiştir Böylece sabaha yakın tekrar yapılan üçüncü aramada her nasılsa bir tabanca, bir bıçak zuhur et­ miştir. Sayın Savcının, kahinler mi çağırdı, falcılar mı çağırdı, eren

evliyalanndan mı istimdat etti bu tabancayı, bıçağı nasıl bul­ duğu endişesini, şüphesini taşıdığımızı Yüce Meclis'e ve mesul hükümete bildiriyorum" (MHP sıralarından "Brava" sesleri, al­ kışlar) ... Kabadayı'nın bu sözlerinden de anlaşılıyor ki, Savcı Yar­ dımcısı Doğan Öz arama yaparak, daha önce polisin bulama­ dığı silah ve tabaneayı buluyor. işte MHP bundan ötürü yakını­

yarı

Tutanağı aktarmaya devam ediyorLm: - Polisinin bizzat şahidi o l u p ifade ettiği durum. Savcı Yar­ dımcısı Doğan Öz'ün maksatlı, kasıtlı bir tertibin içine girmiş olduğunun üzüntüsünü, şüphesini yaşıyoruz... Birçok polis. sa­ baha kadar yapılışı gayriciddi ve gayri insani muamele karşısın­ da sokakta tirim tirim titreyen bu gençlerin halini görerek, "Bu muamele Moskof eviadına dahi reva görülmez" diye ağla­ mışlardır. işte bir cinayet Bir devrimci öğrenci, bir ülkücü tarafından öldürülüyor: işte bir savcı hemen olayı soruşturup, sanığı be­ l irliyor, olayla ilgili olarak, şimdiye dek devletin giremediği bir öğrenci yurdunda arama yaptırıyor. işte bir siyasal parti: görev yapan savcıyı parlamento kürsüsünden suçluyor. işte bir ci­ nayet aynı savcı otomatik silah la yaylım ateşine tutularak öldü­ rülüyor... TÜFEK iCAD OLDU SI

Yiğit Savcı Doğan öz ı Bugün tabutunun başında sana karşı son görevimizi yerine getirmeye çalışacağız. Sen, evinin önün­ de hunharca öldürülürken bile bazı gerçekleri kanıtlayıp, gittin. Erdemli, onurlu ve inançlı anın, hepimize örnek o l sun ...

(26 Mart 1 9 78)

ABDi i PEKÇi. .. K anlı katil çeteleri şimdi d e Türk basınının seçkin bir yaza­

rını. bir gazete yöneticisini hedef aldılar. Yaşamı boyunca, ana­ yasal düzenin. düşünce özgürl üğünün ve demokrasinin savu­ nuculuğunu yapmış olan Abdi ipekçi, kahpece kurulan bir tu­ zağa düşürülerek öldürülmüştür. Hepimizin ve hepinizin başı sağolsun ı

Abdi ipekçi. uygar bir gazeteci, aydın bir yazardı. Milliyet ipekçi'nin yönetiminde Türkiye'nin en etkin ve en önemli ga­ zetelerinden biri olmuş, " Durum" köşesi, düşünce özgürlüğü­ nün yılmaz kalelerinden biri olarak saygıyla selamlanmıştır ipekçi, her türlü şiddet eylemine karşı bitmez tükenmez bir kavga vermiş, sonunda ne acı ki. evine dönerken vücuduna sapianan beş kurşunla can vermiştir

Bunlar biliniyordul Bugünlerde tanınmış bazı gazetecilerin öldürüleceği, kulaktan kulağa yayılmaktaydı. Bir kaç ay önce, Milliyet Gazetesi'nin karikatüristi güler yüzlü dost. Bedri Ka­ raman, bir silahlı saldırıdan rastlantı sonucu kurtulmuştu. Kanlı katil çetelerinin bir başka gazeteciye saidıracakları biliniyordu, seziliyordu ve duyuluyordu. Ve olan oldul ipekçi öldürü ldü!..

Bir hükümet. iktidar koltuğunda "iktidar" olmasını bilmezse, sonuç bu olur! Bir hükümet. güvenlik örgütlerine sözünü geçiremezse. sonuç bu olurı Bir hükümet, olup bitenleri. kapalı tri-bün seyircisi gibi izlerse sonuç bu olurı Bu hükümet. Trabzon'da can güvenlikleri kalmayan POL­

DER üyesi polisleri açığa almakla uğraşsın. Çünkü başka işi yok, çünkü iktidara gelmesinin amaçlarından biri. ilerici polislere gözdağı vermektir! .. Ve M iT içinde b i r tek taşı, şuradan şuraya aynatamayan bu hükümet. elbette istanbul'daki bir kaç katil çetesinin üstesin-

51

den gelemeyecektir. Ve de s onuç bu olacaktır. Önce bilim adamları. cumhuriyet savcıları. s onra da Türk basınının yetiştir­ diği en seçkin, en yetenekli ve en uygar yazarları, düşünce öz­ gürlüğünün ve çok partili yaşamın diyetleri gibi, kanlı katil çete­

lerinin önüne sürülecektir. Abdi ipekçi'nin ölüm haberini alınca, içim kan ağladı. Daha geçen cumartesi günü, istanbul'da düzenlenen bir açık otu­ rumda iş çevreleri önünde, beraberce düşünce özgürlüğün­ den söz ediyor; vergi adaletsizliğinden örnekler veriyorduk. O uygar gazeteci, o en yetkin gazete yöneticisi, kanlı ke­ fenler içinde ilerici Türk basınının namusunu simgeliyor şimdi ... Ey hükümet. "karınca ezmez" hükümet. uyan artıki Bu ay­ mazlıktan uyan artık. istanbul'da kan kusan çetelerin hakkından gelemiyorsan onurunla çekil git. Senin iktidarında insanlar kur­ banlık koyunlar gibi, birer birer öldürülüyor ve istihbarat ör­ gütlerin tek satır rapor bile veremiyorsa. bu olaylardan sorum­ lu olan sensini Ya çekil git. ya da görevini yap ı Ve ey CHP'li milletvekili ve senatörlerı Size verilen aylar haram olsun1 Çoğunuz. parlamentoya girdiğiniz günden beri.

ön seçim hesaplarından başka ne yaptınız? Hiç ... Ülkeyi bir kan denizine çeviren terörizme karşı çıkmanız gerekirken. küçük siyasal oyunların içinde büsbütün küçüldünüz. Hiç inkar etme­

yinl Milletvekili ve senatör olmanızda Abdi ipekçi gibi yazarla­ rın payı vardır. Ve bu insanlar, sizin iktidarınııda vurulup vu­ rulup, öldürülüyorlar. Haram olsun ı Verilen aylar ve aldığınız aylık ve ödenekler de haram olsun sizlereı .. Ve ey okuyucular ı Abdi ipekçi'yi her gün okuyan sevgili okuyucular ı O'nu, Türk basınının uygar yazarını. Türk basınının bu en yetkin yöneticisini son y olculuğunda yalnız bırakmayın. Göz yaşlarınızı. gözyaşiarımızia birleştirin ...

( 3 Şubat 1 979)

"ÖLÜM SÜZ" "Abdi ipekçi niçin öldürüldü?" Çoğumuz. bu soruya yanıt arıyoruz. Kim öldürdü? Niçin öldürdü? ipekçi'nin cenaze törenine giderken uçaktda bunları düşünüyordum. Belki garip bir çağrışım. Yunanistan'da gizli ör­ TÜFEK iCAD OLDU 53

gütler tarafından öldürülen solcu milletvekil i Lambrakis'i anım­

sıyorum.

Ve bu cinayetin peşi sıra gelişen olayları. .. Lambrakis'in ya­ şam öyküsü, sonradan Vasili Vassilikos tarafından kaleme alın­ dı. "Ölümsüz" adlı yapıt, kısa sürede bütün dünya dillerine çev-rildi; filme alındı. Bu film, bütün dünyada gösterildi Bir tek Türkiye'de Türk yetkililerince yasaklandı! Yunanistan'da, adiarına "Milliyetçi Güvenlik Gücü" (TEA) adı verilen bir terörist örgüt, ü l kenin dört bir bucağında, "anti­ komünizm" ve "milliyetçilik" adına terörist eylemiere girışiyor.

Yunan halkı üzerinde korku ve yılgınlık yaratmaya çalışıyordu. Belki, i lginç bir rastlantı. Öldürülen solcu milletvekili ile ay­

nı adı taşıyan bir gazete sahibi, Christos Lambrakis, sahibi bu­

lunduğu yayın organlarıyla, " M i l l iyetçi Güvenlik Kuwetleri" ko­ şutunda yazılar yayınlıyor ve Yunan politikasında etkin roller yürütüyordu. Lambrakis cinayeti, Selanik kentinde, Yunan Güvenlik Güç­ leri içinde yer alan bir cunta tarafından kiralık katil tutularak

işlenmişti. Lambrakis cinayeti i l e hızlanan olaylar, 1 967 Albay­

lar ihtilali ile noktalandı. Bu ihtilalin, CIA tarafından düzenlen­ diği, sonradan resmi kanıtlarla ortaya kondu. Lambrakis ve Abdi ipekçi c i n ayetleri arasında bir benzerlik kurmak, belki yersiz bir abartma, gereksiz bir zorlama olur. Doğru, öyle olurı Fakat aklıma gelenleri, duygu ve düşünce dünyamda o luşan çağrışımları sizlere iletmeden yapamadım. Bağışlayın! Vasili Vassilikos'un "Ölümsüz" adlı yapıtını okumadıysanız, alın, bugünlerde okuyun .. işte iki Lambrakis "Biri, büyük bir işadamı. CIA i le, cuntalar ile gizli pazarlıklar yapıp, ülkede egemen olmaya ve sahibi bu­ lunduğu şirketleri genişletmeye çalışıyor. Öteki Lambrakis, Yu­ nan halkının sevdiği, alkışladığı bir eski "milli atlet"

sporcu,

Lambrakis, siyasal yaşama EDA partisinden atılmış. EDA parti­ si, ılımlı sol, demokratik sol. Lambrakis, Yunan halkının faşizme karşı savaşına omuz vermiş, adaşı Lambrakisler'in düzenine ka­ fa tutmuş ... Ve öldürülmüş...

işadamı Lambrakis ne için savaşıyordu, solcu milletvekili

Lambrakis ne için can vermişti?

Bu soru, dünyanın her yerinde, başka başka adlar, başka başka koşullar için hep ama hep sorulacaktır... - Niçin? Niçin o? "Ölümsüz."

Abdi ipekçi bir basın şeh idi olarak ölümsüzlüğe doğru uğurlanıyor. Çağımızda kahramanlar, kılıçlarıyla değil, kalemle­ riyle yüceleşiyar Abdi ipekçi için akan gözyaşlarının yüreklerdeki kin tohum­

larını kurutmasını diliyorum.

Biz yazarlar, böyle günlerde, kalemlerimizden dökülen

gözyaşlarımızı satırlarımızın ara sına saklamak, acılarımızı gizle­ mek zorundayız. Bugünleri, acılarla, kan ve gözyaşıyla yaşıyoruz. Yarınların özgürce yaşanması ıçın ... "Abdi ipekçi niçin öldü?" diye sormayın. Yarınlar için, yarın­ ların özgürce yaşanması için öldü ... (5 Şubat 1 9 79)

AH TANiLLi AH ... Ah Server Tanilli ah, niçin bu işlerle uğraştın? .. Kapitalizm­ miş, sosyalizmmiş, sömürüymüş, bağımsız Türkiye'ymiş, sana neydi?.. Bak, bir kısım "Hocalar" böyle mi yapıyorlar?.. Çok uluslu şirketlere hukuk müşaviri olsaydın, holdingiere danış­ manlık yapsaydın, ya da "Bana ne bunlardan" deyip, sırt ü stü yatsaydın ... Böyle yapsaydın katların, yazlıkların, kışlıkların olurdu, ço­ cuklarına deniz motorları da alırdın. Sana ne y ahu bu işlerden sana ne? Cilt cilt hukuk kitaplarını niçin okudun? Seminerler, dokto­ ra kurları, doçentlik, profesörlük tezleri bunun için miydi? Şu çevrene bir baksana: Hiç senin gibi kendini paralayan oluyor mu? ..

Hani, "gençliktir"

Arada devrimci sözler söyleyip, yazılar

yazmışsan, hemen çark edip, bir yerlerde yüksek ücretli hukuk TÜFEK iCAD OLDU 55

müşavirlikleri bulamaz mıydın? Ah Tanilli ah ... "Yazdıklarım yanlıştı, düşüncelerim yanlıştı" deyiverseydin aylığın şimdi yirmi bin mi, otuz bin mi, ne i stersen işte istediğin kadar olurdu, mor binlikleri n, beşyüzlerin, çekierin içinde yüzerdin. Ah Ta­ nilli ah ... Hep senin hatan bunlar... Sosyalizm, komünizm, sömürü, bağımsızlık ... Sana ne yahu,

sana ne ı .. Bu düzen böyle gelmiş, böyle gider. Sen mi kaldın bu işleri düzeltecek ı .. Bazı "Hocalar" öyle mi bak Sırtlarını kür­ sülerine siper edip, günlerini gün ediyorlar. Sen ise göğsünü faşist kurşunlara açıyorsun. Biz de biliyoruz, sömürü var, biz de biliyoruz ülkemiz bağımsız değil, ama sen mi kurtaracaksın bu memleketi? Sana mı kalmıştı? .. Ah Tanilli ah ... Bilirsin, sana dokunmayan yılan bin yaşar. Bırak yılanlar bin yaşasın. Yalanlar yılanlarla, yılanlar yalanlarla beslensin. Sana ne be kardeşim? Sana ne?. Ne karışıyorsun bu işlere? Geçen, gündüzün bu konularla geçerdi. Bilim adamıydın. Bilim adamı olmanın hakkını vermeye çalışıyorsun. Ama olur mu be kardeşim? Olur mu?.. Kapitalizm, sosyalizm, sömürü .. Sana ne be kardeşim sana ne? .. Yazlıklar, kışlıklar deniz motorları, yat sefaları, dört sayfalık raporlara kırk bin lira paralar, aylığına otuz bin, kırk bin liralık müşavirl ikler... Ah işte böyle, yaşar gidersin. Arkadaşların gibi, hocaların gibi.. . Ah Taniili ah ... Bir öğrencin ihbar etti. Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nde süründün. Seni üniversiteden a tmak için türlü dolaplar çevrildi. Bunlar sana niçin ders olmadı? N için hep dikkafalık ettin? .. Karışmasaydın, biraz kenarda dursaydın, seçimden seçime gidip oyunu atsaydın, kim ne derdi, senin profesörlüğüne? Kim ne derdi?.. işte doçent olmuşsun, yarın profesör de olurdun, sonra ver elini, Amerika, ingiltere, "görgü ve bilgi arttırma" di­ yerek oralarda sırt üstü yatardı n. Yurda dönünce de bir yerle­ rin mukaveleli avukatlığını alırd ı n , ya da bazı şirketlerin müşa­ virliklerini ... Ah Taniili ah ... Hep senin suçun bunlar. Haydi şimdiye kadar konuştun, yazdın, hiç olmazsa şu cinayetler başlayınca sussaydın. Biliyor-

56

dun, biliyordun bu kurşunların sana da gelip saplanacağını. .. Ah Tanilli ah .. ( 1O Nisan 1 9 78)

AKIN ÖZDEMiR ... Yük. Ziraat Mühendisi Akın Özdemir de faşist kurşun lar altında can verdi. Akın Özdemir'i öğrencilik yıllarından tanırım.

Bütün yaşamını emekçi sınıfların kavgasına vermiş yiğit bir ar­ kadaşımızdı. Anısı hepimize örnek olsun ... Sanırım, 1 968 yılıydı. Akın Özdemir, Ankara Ziraat Fakül­

tesi Öğrenci Derneği Başkanı'ydı. Yayınladığı b i r bildiri nede­

niyle tutuklanmıştı. Arkadaşları geldiler, olayı anlattılar Ve benden Akın Özdemir için bir d ilekçe yazmamı istediler. Dilekçeyi hazırlayıp, mahkemeye vermiştim Bir süre sonra da Akın Özdemir tahliye olmuştu. Ölüm haberini alınca bu o­ layı anımsadım. Fakültedeki adama gelip, "Ben Akın Özdemir,

teşekkür etmeye geldim" demişti. Güleç yüzlü, gencecik bir çocuktu. Yanında nişanlısı vardı. Böyle tanışmıştık, kendisiyle. Sonra, 1 2 Mart döneminde Ma mak Tutukevi'nde karşılaş­ tı k. Ziraat Fakültesi'nde ne kadar devrimci öğrenci varsa, he­ men hemen hepsi tutuklanmıştı. Akın Özdemir de araları n­

daydı. Tutuklandığımda, hepsi cezaevindeydiler Koğuşa girer girmez sarılıp, öpüşmüştük.

insan, böylesine tanıdıklarının ölüm haberin i alınca başka

türlü etkileniyor. Savcı Doğan Öz arkadaşımızdı, yakın dostu­ muzdu. Doç. Bedrettin Cömert öyle ... Her ikisi de öldürülme­ lerinden birkaç gün önce gazeteye gelmişlerdi, konuşmuştuk. Server Tanilli, Necdet Bulut. Yalçın Sanalan ... Hepsiyle dostluğumuz, arkadaşlığımız, hiç olmazsa bir merhabamız vardı. Hep böylelerini seçiyorlar, görüyorsunuz. Nerede yiğit. namuslu erdemli insanlar varsa, onları vuruyorlar, bir bir...

Doğan Öz'ün ölüm haberini alınca, hemen evine koşmuş­ tum. Yerde kar üzerinde kan lekeleri vardı. Doğan Öz'ün kanı, kaldırımlardaki karların üzerine serpilmiş, gittiğimde öyle duru­ yordu ... TÜFEK iCAD OLDU 57

Yöntemlerı hep aynı. .. Bir örgüt, bir kanlı çete, her yerde cinayet işliyor. Doçent Orhan Yavuz'u Erzurum'da, Doç. Yal­ çın Sanalan'ı. Bedrettin Cömert\ Doğan Öz'ü Ankara'da, Doç. Server Tanilli'yi. Prof Bedri Karafakioğlu'nu istanbul'da. Necdet Bulut'u Trabzon'da vurup, vurup kaçıyarlar Buna karşı, il Emniyet Örgütleri kendi il sınırlarındaki olay­ lara yoğunlaşıp, terörün ülke çapındaki boyutlarını ikinci plana itiyor. Oysa, terörün kaynağı, ikinci plana itilen bu oluşumlar­ dadır. Bu örgütleri ülke çapında izleyip, içişleri Bakanlığı'na bildi­ recek sorumlu örgüt MiT'dir. Bu cinayet örgütlerini kimler yö­ netiyor? Bu silahlar, bu paralar nerelerden, kimlerden geliyor? Kim veriyor bu emirleri? Akın Özdemir, sağ olsaydı, h iç şüphesiz, "vaktimiz yok, on­ ların matemini tutmaya" der ve bu gibi soruların sorulmasını ve biran önce ve hiç zaman yitirmeden faşist odakların üstüne gidilmesini i sterdi.

Onların kanlı tabutları ve suskun mezar taşları adına hü­

kümete sesleniyorum:

Devlet gücü sızin ellerinizdedir. Bu cinayet şebekelerinin

bu faşist odakların üzerine gidin ... Bırakın Dernekler Yasası'nı, bırakın Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası'nı. bütün gücü­ nüzle cinayet merkezlerinin üzerine yürüyün ... Yoksa. bu kan gölünde. önce bu yiğit i nsan lar. sonra da evet. sonra da sizler boğuşacaksınız... Uyanın, uyanın, uyanın, artık1 .. ( 20 Aralık 1 9 78)

N ECDET BULUT Bir kan l ı tabut daha .. Dr Necdet Bulut' Yürekli. namuslu, yiğit bir aydın, sosyalizme inanmış bir bilim adamı... O da gitti. Faşist kurşun lada yaptığı yaşam kavgasında yenik düşerek, kırk yaşında bir kanlı tabuta girerek ayrıldı aramızdan. Bilgisayar uzmanıydı. isteseydi, çoku luslu şirketlerde her ay

yüz binler kazanacağı bordrolara imzasını atabilirdi. Bunları. bu

SB

gibi kazanç kapı larını eliyle kilitleyerek. demokrasi ve sosyalızm kavgasına verdi kendisini.

On yıl önce, Londra'da tanımı�ım Bulut'u. Telefonla ara­ mı�ı. Ankara'dan. dostlardan sıcacık merhabalar getirmişti. Hangi parktı, şimdi adını unuttum. Bir parkta uzun uzun ko­ nuşmuştuk. O günlerde bütün dünyayı sarsan öğrenci olayla­ rından söz etmişti. Sonra da, bu gibi haklı işlemlerin ancak bir sosyalist parti eliyle yaşama geçirileceğine inandığını söyle­ mi�i .. Dostluğumuz. Türkiye'de de sürmüştü. Bir ara. evlerimiz karşı karşıyaydı. Evine giderdim. konuşurduk. Öğretim üyele­ rinin örgütlenmesi için çalışmalar yapar; ara sıra gazeteye gelir. dertleşirdi. Hoşgörü lüydü. Hani. "karınca ezmez" derler ya. öyle bir adamdı Necdet Bulut. Ağzından sert eleştiriler çıkar­

sa hemen gülümser. ardından konuyu yumuşatan espriler ya­

pardı.

insan i syan ediyor� Böylesine beyinler. böylesine yürekler.

faşist kurşunlarla delik deşik ediliyor ve arkalarından bir TRT haberi: - Kimlikleri bilinmeyen kişiler tarafından ... "Tüfeğin icadından sonra mertliğin bozulması" bu işte ... Doğan Öz gibi, Server Ta,ıilli gibi, Yalçın Sanalan gibi, Bedret­ tin Cömert. Bedri Karafakioğlu gibi. Necdet Bulut gibi yürekli. namuslu. erdemli insan lar, koşullandırılmış çeteler tarafından. kahpe kurşunlarla delik deşik edilebiliyor Böyle adamlar kolay mı yetişiyor? Bir Server Tan i l l i . bir Bedrettin Cömert, bir Bedri Karafakioğlu. bir Necdet Bulut kolay mı yetişiyor? ... Sayın Başbakan. sayın bakanlar. milletvekilleri, senatörler ve ey incir çekirdeğini doldurmayan konularda bakan düşürmek ıçin önergeler veren kızgın CH P'Iiler. işin izi. gücünüzü bırakıp. bu kan selini durdurmaya çalışın ... Bırakın. Dernekler Yasasıymış. Toplantı ve Gösteri Yürü­ yüşleri Yasasıymış. şuymuş, buymuş bırakın bütün bunları .. Haberalma örgütleriyle birlikte önce devleti çalı�ırınr Bu cinayet odaklarının üstüne gidin, siz ki devletsiniz: siz ki. bütün

yetkilere ve bütün olanaklara sahipsiniz. Ne bekliyorsunuz daha? ı .. Her birimiz birer otomatik tüfek alıp, siperlere mi ya­ talım?.. TÜ FEK iCAD OLDU 59

Vay benim Necdet Bulut kardeşim, vay benim, devrimci,

sosyalist arkadaşım, vay ben i m yiğit erdemli, güler yüzlü dos­ tum ... Rahat uyu Necdet' Bir gün gelecek, faşist katillerin ağa-ba­ balan akan ve akıtılan bu kanlarda boğulacaklardır Er ya da geç, ama bir gün mutlaka ... ( /O Aralık 1 9 78)

TÖREN ... Dr. Necdet Bulut'un ölüm haberi geldiğinde Üniversitele­ rarası Kurul, "özerklik" üzerine başlatılan tartışmalan sürdürü­ yormuş. Haber duyulunca kısa bir saygı duruşunda bulunul­ muş, işte o kadar! Maltepe Camiinde gözlerim Üniversitelerarası Kurul üye­ lerini aradı. Ankara Üniversitesi Rektörünü, istanbul Üniversi­ tesi Rektörü nü, izmir Üniversitesinin, Hacettepe'nin rektörle­ rini aradı gözlerim: yoktular: gelmemişlerdi. Bakanlar Kurulundan yalnızca iki bakan katıldı törenlere, birkaç da CHP milletvekili. Öteki bakanlar yoktular Siyasal ya­ şama, üniversite kürsülerini bırakarak katılan bakanlan aradım boş yere. Doç. Dr. Deniz Baykal'ı aradım, yoktu. Doç. Dr Ahmet Taner Kışialı'yı aradım, gelmemişti. Baykal da, Kışialı da şimdi Bakanlar Kurulu üyeleridir artık.. Belki bu yüzden, alçakça katledilen bir bilim adamının, bir sos­ yalist aydının cenaze törenine gelecek zamanlan yoktur, onun için gelmemişlerdir... Prof. Muammer Aksoy vardı törende. işletmeler Bakanı Prof. Bulutoğlu, Adalet Bakanı Can vardı. Prof. Turhan Güneş yoktu, Prof. Uğur Alacakaptan yoktu. Prof. Haluk Ulman yoktu, Prof. Ziya Gökalp Mülayim de yoktu. Gönül isterdi ki, bu gibi törenlerde, en azından, öğretim üyeliğinden gelen parlamenterler yer almalıydı. A m a gelmiyor­ lar. zamanlan yok, olanak bulamıyorlar! .. Kalabalıkta

gözlerim,

Süleyman

Genç'i

aradı,

Kemal

Anadol'u aradı, Metin T üzün'ü, Sevil Korum'u, Erol Çevikçe'yi aradı.

Yoktular. gelmemişlerdi. Bu CHP milletvekillerinin, bir sos­

yalist aydının cenaze törenine katılıp, son saygı görevini yerine getirmelerine zamanları elvermiyordu belki de ... ODTÜ öğretim üyeleri, kırmızılı-siyahlı cübbeleriyle ora­ daydılar. Hacettepe Üniversitesi'nden bazı öğretim üyeleri de

törendeydiler. Ama. rektörler yoktu. ama özerklik üzerine son günlerde inciler döktüren bilgiç genç doçentler de yoktu .. Pa­ zar günlerini sıcacık evlerinde geçiriyorlardı. Çocukları çoluk­ ları vardı onların ... Dr. Necdet Bulut'un yakınları tabuta sarılıp ağlıyorlardı: "Yakışmıyor, sana ölüm yakışmıyor

Rektörler, rahat koltuk-

larında tartışıyorlardı:

- Özerklik, tam gün, tam gün özerklik... Özerklik tutkuları, bir sosyalist bilim adamının cenaze tö­

renine kadar erişmiyordu nedense... Hamamda türkü söyler gibi, parlamento kulislerinde ve ka­ palı kapılar ardında devrimcilik yarışı yapan CHP'li parlamen­ terler, genç bir bilim adamının ölüsüne, sosyalist bir aydının cenaze törenine yarım saatlik bir zaman bile ayıramıyorlar iktidar parlamenterleri olarak dirilerine sahip çıkamadıkları insanların. ölülerine saygı göstermek için zaman ayırmayı bile çok görüyorlardı . .. Muhalefet yıllarında üzerlerine serpilmiş ölü toprakları nı h a l a silkeleyip atamayanlar, belki kanlı tabutu içinde yatan bir sosyalist aydının huzuruna çıkmaktan utanıyorlardır... (ll Aralık 1 978)

DOGANAY... Cenaze namazında "Merhumu nasıl tanırsınız?" diye sorar­ lar. Bütün dostları adına ben söyleyeyim: - Mert, yiğit. namuslu ... Prof. Ümit Doğanay, ilerici öğretim üyelerin i n en önde yü­ rüyenlerinden biriydi. Devrimciydi, namusluydu, cesurdu. Me­

deni hukuk alanında yorulmaz bir araştırıcı, bir aydın olarak hukuk devletinin yılmaz bir savunucusuydu. istanbul ÜniverTÜFEK iCAD OLDU 61

sitesi'nde üniversite reformunun soluklu izleyicilerinden biriy­ di. Dedim ya. "Mert. yiğit. namuslu"

Böyle bir insandı. Yirmi

üç hain kurşun sapianan gövdesinde hep dik tuttuğu başı ile. gerisinde kolay kolay doldurulmayacak bir boşluk bırakarak aramızdan ayrılıp gitti. Geçen yılların birinde. Ankara'dan istanbul'a birlikte bir araba yolculuğu yapmıştık. Hiç unutmam, yolda, Koru Mo­ tel'de yemek yemiş yanımızdaki dostlarla birlikte kahkahalar içinde bir yolculuk geçirmiştik. Bu gibi ölümler karşısında hep "Bu insanlar nasıl yetişmiş­

lerdi?" diye sormaktan kendimi alamam. Bir Ümit Doğanay.

kolay kolay yetişır mi bir daha? Böyle namuslu bir yürek. böyle p;rıl pırıl bır beyin nasıl da bir saniyecik içinde karanlığa gömü­ lüveriyari insanlık için taze bir gül gibi açılmış bu yürek nasıl kana bulanıyor: ülke sorunları için gece ve gündüz soluk so­ luğa çalışan bu beyın nasıl da duruveriyor?

- El veriyor, el veriyor, orta direk bel veriyor.. Doğanay gibi yetişmiş aydınlar ülkenin orta direkleridir

On lar gidiyor bir bir. Yok olan, ölen, kana bulanan en olgun yaşlarında, alçak namussuz ve hain elierin kıydığı bu insanlar. Türk toplumunun en sağlam güvenceleridir; toplumu ayakta tutan güven ağaçlarıdır bu insanlar! Onlarla birlikte toplumun en değerli hazineleri kana bulanıyor, yok oluyor Hukuk Fakültesi diplomas ı , demek boşuna! Almanya'nın Friburg kentinde Albert Ludwig Üniversitesi'nden alınan dok­ tora. öğrenilen yabancı diller. doçentlik. profesörlük, makale­ ler-. kitaplar. ıncelemeler boşunaı Bir ömür boyu geeeli gün­

düzlü harcanan aydın emeği demek boşuna ı ..

Bunların hepsinin üzerine yirmi üç hain kurşun. yirmi üç �