Şair Nazım Hikmet [1 ed.]

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

--�

�-

\

le fll/ülker •

/AIR .

c



lfil HiKmET @

ŞAIR N AZlM HIKMET 1 Kemal Sülker 1 Kapak: Gülsün Karamus­ tafa 1 Kapak Basımı: Tekin Ofset 1 Dizgl: Doğuş Matbaası 1 Bae­ > yerine «var idi» deyimin­ de ritim hem çok başkaydı hem de çok etkindi. Şiir­ de şekil, Nazım'a göre yazılacak şeye göre değişmeli­ dir. Der ki bu konuda: «Şahsen kendimse, şekli öylesine öze uydurmak is­ tiyorum ki, şekil, özü bir kat daha belirtsin, ama ken­ disi, yani şekil belli olmasın. Güzel bir kadın haca­ ğını bir kat daha güzelleştiren, fakat kendisi belli ol­ mayan ince bir çorap gibi. Bu, bugün tercih ettiğim şekildir, ama elbette ki yarın rengarenk şekilleri de 63

tercih edebilirim. En kısa şiirde bile, özün dalgalanı­ şına, gelişmesine göre şekil de gelişmelidir .»53 Bu anlayışına örnek olarak şu şiiri gösterir :

Bütün kapılar kapalı inik bütün perdeler nerdeler nerdeler nerdeler gidilmeyen gelinmeyen bir yerdeler dilsizler fısıldıyor sağırZara uzaktan çok uzaktan bakışın gözleri yok koşunun ayakları yoruldum yakalanmazı kovalamaktan bir cigara içeyim. Nazım, kendisini ve kendisi gibi olan sanatçıları bütün insaniıkça yaratılmış değerlerin, kültürün miras­ çısı sayardı. Bu nedenle de sanatta sekterliğin karşısına çıkmıştır. Nazım'a göre «sekter kendi zevkinden başka her şeyi, bütün görüşleri inkar eder. Hele şekil mal­ zemesinde sekterliğin kötülükleri sayılmayacak kadar çoktur.» Onun içindir ki Nazım, bütün şekillerden yararla­ narak, çok özlü, çok güzel şiirler verdi. Hatta içle­ rinde erişilemiyecek kadar üstün olanları, pek kolay yazılmış hissini uyandırır. Şu başlıksız şiiri okuyalım :

Yoruldum ağırlığımı taşımaktan ellerimden yoruldum gözlerimden gölgemden sözlerim yangınlardandı kuyulardı gözlerim bir gün gelecek ansızın gelecek bir gün ayak izlerimin ağırlığını duyacaksın içinde uzaklaşan ayak izlerimin ve hepsinden dayanılmazı bu ağırlık olacak.

64

Türkiye İşçi S:nıfına Selam başlıklı şıırm ilk bö­ lümünde de bu rahat anlatım, bu kafiyeden sıyrılış, bu akla sesieniş var. Şöyle : Türkiye işçi sınıfına selam! Selam yaratana! Tohumların tohumuna, serpilip gelişene seldm! Bütün yemişler dallarınızdadır. Beklenen günler, güzel günlerimiz �llerinizdedir, haklı günler, büyük günler, gündüzlerinde sömüriiimeyen, gecelerinde aç yatılmayan, ekmek, gül ve hürriyet günleri.

Türk şiirinin büyük ustası, gözünün son mavi pırıl­ tısını, dudaklarının ucundan dökülen son erkek sesini toplayan şu küçük şiir, ne yazık ki yıllardan 1963 sa­ yısını taşıyor :

Gelsene dedi bana Kalsana dedi bana Gülsene dedi bana Ölsene dedi bana Geldim Kaldım Güldüm Öldüm. Sanatçılar ölmez. Hele Nazım hiç ölmez. 54

65/5

İKİNCİ DÖNEMİN ELEŞTİRİLERi

835 SAT l R .için

«835 Satır, bizde edebiyat ve bilhassa şiir sahasın­ da yeni bir devrin başlangıcıdır. Şair kitabının isminde bile bu yeniliği göstermiştir. Nazım Hikmet'in kitabına bu ismi intihap etmesinin manası vardır. Onun şiirleri manzume değildir, ve mısralardan terekküp etmemiş­ tir. Onca şiir bir küldür. Şu veya bu parçası güzel olan mısralardan mürekkep bir manzume tam manasıy­ le şiir değildir. Fakat asıl yenilik şairin ruhunda ve sanatındadır. Nazım içi dışı dolu bir şairdir. Şiir onun için fikir­ lerini ifade eden bir vasıtadan ibarettir. Nazım'a eski­ den beri tanıdığı birtakım kalıplar dar gelmiş , o kendi fikirlerini ifade edecek yeni kalıplar icat etmiştir. Onun için Nazım'ın şiirlerini okuduğumuz zaman ilk hamlede kavrayamadığımız bir yenilikle karşılaşıyo­ ruz. O Türk şairlerinin mağmum ve mariz havasından kurtulmuş yepyeni bir şairdir. Şürlerinde yeni zinde bir canlılık vardır. «Güneşi İçenlerin Türküsü'Ji ismin­ deki şiir bu canlılığın en kuvvetli bir misalidir, Nazım' ın şiirlerinden yeni bir hayatın doğduğunu hissetme­ rnek mümkün değildir. Bu kitap Nazım'ın şiirlerinin ancak bir kısmını ih­ tiva etmektedir. Şairin asıl hususiyetini gösteren şiir­ leri bu kitapta yoktur. O şiirleri de dinlemiş olanlar 66

bilirler ki Nazım Türkiye'nin edebi hayatında yeni bir devir açmıştır. 835 Satır bu devrin başlarlığına işaret­ tir.» (Resimli Ay, Mayıs 1929, s. 35) . VARAN 3 için

. . İnsanın tabiat ve eşyaya verdiği kıymetler de­ ğişir. Her devrin hüviyeti işte bu kıymet !arklarında­ dır. Filhakika muasır cemiyetlerin çoğunda bir burju­ valık teessüs etmiştir. Nihayet bu da muayyen birta­ kım telakki ve usuller demektir . Buna karşı işçi ve arnelenin aksülamellerle bulunduğunu gördük. Hakikat­ te burjuvalığa karşı aksülameller bu kadarla kalmaz. Daha geçen asrın ortalarından itibaren birçok sanat­ karlar da burjuvalığın ölgün ve endişeli havası içinde bunalmış, kurtuluş arayan muztarip bir ferdiyet gözü­ küyor. Bütün bu fertlerin memnuniyetsizlikleri, bize cemiyet hayatının artık değişrneğe ihtiyacı olduğunu anlatır. Fakat bu ihtilalci fertlerin, fertler aleyhinde­ ki zümrelerle hiç bir münasebeti yoktur. Onlar da de­ ğişmek istiyorlar, bunlar da. «.

Yalnız bu sonuncular meseleyi halettiklerine za­ hiptirler. Kendini sanattan, güzelden başka herhangi bir ernelin hadimi yapan her sanatkar yaratıcılık kud­ retinden kaybeder. Burada sanatkarın eserinde dev­ rinin veya kanaatini esir eden mefkurenin izi bulun­ maz demek değildir. Elverir ki bu bize kudretli bir sanat ışığında görünsün. Nazım Hikmet Beyin Varan 3'ü bana bunlan dü­ şündürdü». (A.K. 'Ahmet Kutsi Tecer' «Görüş», Temmuz 1930, Ankara) . Sabahattin Ali, bu görüşü eleştiren bir yazısında diyor ki: «. . . Kutsi Bey Varan 3'ü hiç okumadan arkadaşla67

rının Nazım Hikmet hakkındaki laflarını dinleyerek de yazabilirdi. Hatta ben böyle yaptığını zannediyorum. Kutsi Bey : 'Varan 3 bana bunları düşündürdü' dediği halde hiç bir şey düşünmüşe benzemiyor. Hatta son ibarede kendi kendisini üç dört defa nakzediyor. Sa­ natkar bir ernelin hadimi olursa iyi değildir diyor, son­ ra iyidir ama bunu güzel ifade etmeli diyor. Nazım güzel ifade etmedi mi? Bunu da anlatmıyor, logarit­ malık mesele vesselam.:. (Sabahattin Ali, Resimli Ay, Ağustos 1930) . SESINI KAYBEDEN ŞEHIR için

«Nazım Hikmet'in son senelerde · yazdığı şiirlerini toplayan bu kitapta onun edebiyatımııda yaptığı inkı­ labı bütün kuvvetiyle görüyoruz. Bu kitaptaki şiirlerin­ de her mısraında hadiseler onun görüş tarzıyle çivilen­ miştir. Onlarda şairin kendi aşkı, kendi ıstırabı yoktur. Çünkü onun için fert ; «milyonların milyonda biri, bir sıra neferidir.)) Nazım Hikmet ; bir kitlenin ; topraktan, ateşten ve demirden hayat yaratanların şairidir. O Sesini Kaybe­ den Şehir in mısralarında, bu kitlenin hayattaki rolünü kuvvetle anlatıyor ve Nazım Hikmet, bu kitlenin ıztı­ rabını duyarak ona bir mesih gibi merhamet eden din adamı değildir. O, beyninin içinde bu kitlenin fikriya­ tım taşıyan, onlar gibi düşünen, onlar gibi gören ve onların arzularını ifade eden şairdir. Nazım Hikmet mısraların dar çerçevesi içinde mah­ pus kalmağa tahammül edememiş, onları kırıp par­ çalamıştır. O, vezinden ahenk dilenmemiş, aruzunu da, hecesini de bir köşeye fırlatıp atmıştır. Onda, mev­ zun mısraların muttarit ahengi yerine, kelimelerin akı­ şında çağlayan, dalgalanan, yükselen, alçalan, coşan, '

68

hafifleyen, fakat yine bir kül teşkil eden zengin bir ahenk vardır. Nazım Hikmet için şekil yoktur. Onun sanatı konst­ rüktiftir. O, şiirlerini bir mimar gibi inşa ederken, birçok iptidai maddeler kullanabilir. Herhangi bir fikri ifade için en uygun gelen şekli, tarzı eline alır. Şimdi bir sembolist gibi söyler ; onun altında fütürist olur. Fakat onun sembolizminde bir delinin bezeyanları yok­ tur. O, Kerem gibi söylerken Kerem gibi yanarken de bir Aslı için değil «karanlıkları aydınlığa çıkarmak için» bağırır ve kül olur. O, böylece her fikri en güzel ifade etmenin yolunu bulmuştur. Nikbinlik'de insan ; mısraların arasından ; «denizlerin ışıklı mavilikleriyle» beraber nikbinliğin içi­ ne tatlı tatlı aktığını, iliklerine kadar sızdığını du­ yar. Bu kitabın içindeki şiirlerin en kuvvetlilerinden bi­ ri de 19 Yaşım'dır. Nazım ; bugünkü benliğini 19 ya­ şında nasıl kazandığını anlatır. 19 yaşıyle karşı kar­ şıya oturup o delikanlı günleri canlandıran şair ; yalnız 9 yı] evvelki kendi hayatını değil, bütün bir ihtilal mem­ leketi gençliğinin hayatını kalın çizgileriyle çiziyor. İş­ te Sesini Kaybeden Şehiri söyleten Şair hızını o yıllar­ dan ve o hayattan almıştır. Onu okuyanlar onu mısra­ Iarında daima gençliğin ateşli ve gür sesini duyacaktır .» (A.K. Adım, 1 İkincikanun, 1931, s. 31). JOKOND ILE SI-YA-U için

> «Mesela hangisi?» «Makina! aşmak.» Buna karş ı l ı k Nurullah Ata (Ataç) aynı şiir yüzünden ileri sü­ rülen eleştirilere değinerek şöyle yazıyordu : «Sanatkarların makinaye karşı bestedikleri hor görme d uygu­ s u n u , doğrusu, uzun zaman ben de tan ıdım. El işi eşyayı öbür­ lerine tercih ettim ve her ne o l u rsa olsun makinadan ç ı kan bir şeyin sanat kıymeti olmayacağı n ı söyledim. Makineyi sevmez, beğenmez değildim; Şair Emi! Verhayren islirahat halinde maki­ nelerin haşmetinden bahseder, ben Işleyenlerine de hayranqım. Hiç bir zaman makinataşmak istemedim. (Bu sözde Nazım Hikmet' in meşhur manzumesine bir tariz bulunduğu sanılmasını hiç istemem; o manzumedeki o makinalaşmak büsbütün başka b i r manadı r.) Fakat makinanı n da güzel bir şey, bir sanat eseri ol­ duğunu görüyorum.» (Yedi Gün, Sayı 89, 21 Ekim 1 934) Nazım da bir mülakatında bu şiirden ne aniaşılmak gerek­ tiğ·ini apaçık belirtmişti. 1 932'de yayı mlanan «Bugün'de Diyorlar ki»de Nazı m'ın Hikmet Feridun (ES)Ie yaptığı konuşmadan «Maki­ nalaşmak»la ilgili bölümü aktaralım: «Hikmet Feri d un - Bir yazında «•k uyruğuma pervane taka­ cağ ı m» diyorsun, bunu tasrih eder misin? (Açıklar mısın?) Naz ı m Hikmet: - Benim idealize ettiğim şey pervanedir. Ben papatyayı değil, pervaneyi anlatıyorum. Papatya da pervaneye benzer, onun da kanatları vard ı r, ona ben pervaneyi tercih ederim. Göğsüme papatya takacağ ı m l diyen şairler olduktan sonra, ben neden kuyruğuma pervane takmayayım? Hikmet Feridun : - Bu papatya ile pervane neyin senbolü­ dür, izah eder misin? Naz ı m Hikmet: ((Papatya endüstrinin el inin d okunmad ı ğ ı h a m mevaddın (maddelerin) sembolüdür. Pervane de, sanayiin sembolü . . . Ve ben, sanayiin yarattığı içtimai hayattaki muayyen bir sınıfın ŞF·i riyim. . . O zümrenin dert! erini, acı!::ırı n ı , lhtiyaçla­ nnı anlatırı m.»

ORHAN SELIM Nazım Hikmet ·imzas ı n ı n iktidarca tehl ikeli sayılması üzerine,

346

geçimini sağlamak için yazmak zorunda olduğundan, Orhan Sel im takma adı nı kullanmaya başladı. B u imzayı düz yazı lar ve roman türü için seçti. Bazı küçük yazılara Nazı m Hikmet imzasını atmayı da doğru bulmadığ ı için 1 931 , 1 935 ve 1 936 yıl larında Yeni Gün, Akşam, Tan, Milliyet gazetelerindek·i fı kraları Orh2n Sel im ad ıyla yazdı. Fakat bazı karşıtları, kulaktan kulağa dedikodu yapmaya koyuldular: «Nazım, inanc ıyla bağdaşmıyan yazılar da yazıyor, para kazanıyor ve bunlara Orhan Selim imzasını atıyor.» Işte bu söylentileri ve niçin Orhan Sel i m takma adını kullandığın ı bel irt­ mek için bu şi iri yazdı ve şiirinde Orhan Sel im imzasıyla çıkan fı kralarda Nazı m'ın anlayışı n a aykırı hiç bir satır bulunamayaca­ ğ ı n ı belirtti: