Yön ve Devrim Yazıları [1 ed.]
 9756288752

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

ATATÜRKÇÜLÜK, MİLLİYETÇİLİK, SOSYALİZM (Yön ve Devrim Yazılan) DOan Avcıos')lu

ISBN: 975-6288-75-2

İLERi YAYINLARI No: 83 Birinci Basım: Ocak 2006

@

2006,

ileri Yayıncılık Reklamcılık Tur. Nak. lnı. Gıda San. ve Tic. Ltd. Şti.

Kıtabın tuın yay"ı hakları İleri Yayıncılık Reklamcılık Tur. Nak. İnş. Gıda San. ve Tic. Ltd. Şii. 'ne aittir. Yoyınevınden yazılı ızin olmadan kısmen veya tamamen alıntı yapılamaz. hiçbir şekilde kopya edilemez, çogoltılomoz ve yoyıınlaııomoz.

İLERİ YAYINLARI Sıraselviler Cad. No: 113 Kat: 4 (Alman Hastanesi yanı) Beyoğlu-İstanbul

Tel/Faks: 10212) 29261 27 lntemet: www.ileri2000.org e-posta: [email protected] Baskı: Guncıvdııı Of,eı !021 21 sn 1 29 � 5

DOGAN AVCIOGLU ATATÜRKÇÜLÜK, MİLLİYETÇİLİK, SOSYALİZM

Doğon Avcıoğlu'nun mezarı başında (Kasım 2002): (Soldan sağa) İnan Kohromonoğlu (İleri Dergisi Genel Yayın Yönetmeni), Özgür Billur (AD KF Başkanı), Hazar Arısoy (Dönemin İstanbul Üniversitesi Öğrenci Konseyi Boş.) Erkin Yurdokul (TÜRKSOLU Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni), Özgür Erdem (TÜR KSOLU Gazetesi Sorumlu Yozıişleri Müdürü)

ATATÜRKÇ Ü LÜ K , Mİ LLİYETÇİLİK, SOSYALİZM

İçindekiler Önsöz: İnan Kahramanoğlu

Türk Solu'nun Devrimci Mirası ve Doğan Avcıoğlu . . .. . .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

13

YÖN Yazıları (1961-1967) Kemer Sıkalım... .............................................33 Huzur 38 Efendilerimiz . . .43 Yapıcı Milliyetçilik . . . . . . .. .. .48 Yeni Türkiye . . . . . . . 52 İnöni.i'ni.in Konuşmaları . . . .. . . . . 57 Niçin Sosyalizm? .. . . . . . 61 Piyasa . . .. . . . .. . . 65 İnönü'den Beklediğimiz . .. . . . . .. 70 Rejim Buhranı . . . . . ... . 74 İnanç Buhranı . . . . . . . 78 Nefis Müdafaası .'..........................................83 Kalkınma Stratejisi . . . . . . 87 Kime Yardım?... .............................................92 Sosyalist Cezayir!. ...........................................96 Demokrasi Düşmanları . . . . 100 Sistemsiz İyi Niyet . . . . . . !05 Rejimin Güçlükleri . . . . . . . 109 Hükumet Ne Yapıyor? .. . 113 Milyonların Afti . . . .. . . .118 Anlamak İstemediğimiz 27 Mayıs . . . . 12i Hükumet Programı . . . . . 126 İnönü ve Sosyal Adalet . . . 130 Olup Bitene Şaşmamak Lazım . 134 Sosyalizm Anlayışımız . . . . 138 Plan Konusundaki Gerçek... ..................................143 Faşizme Dikkat!.. ..........................................147 Eski ve Yeni Türkiye . . . . . .. . .. ... 152 Tehlikeli Dönemeç . .... . ... . . 157 Cepheler Beliriyor . . . . 162 Nereden Nereye Geldik?. . ....................................166 Fi.ize Üsleri .. . .. . . . ... 171 . onuş . .". Kaynaga - D" . .. . .. . . . . . . . 11) .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

. .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

9

DOGAN AVCIOGLU

141. 142 ve Gerçek . 180 Ümitsizlik 185 Sendikaların Uyanma Saati . .. . 189 Ne Kadar Yol Aldık? . 193 Devekuşu Politikası . .... ..... ................................19 7 Sınıf Mücadelesini Kim Köıi.iklüyor? . 201 Bir İntikal Devresi .. . . . . 205 Füzeler Kalkarken . . . . 209 Amerika ve Arap Sosyalizmi .. . 214 Tahammülsüzlük . . . .. . . . . . . ... . 218 Hükiimet'in Bir Başarısı . . .. . . . . . .222 Sam Amca ve Dilencilik Politikası . 226 Tepesi Üstü Duran Ağaç . .. . . . . . . . 230 Sendikacılık, Şimdi Başlıyor ... . .... .. . .. .. 234 Karamanlis'jn "Oküs-Poki.is"ü! . ...............................238 Milliyetçilere Sesleniş .. . . .. . .. . . . .. . 243 Kalkınma Çağı .. . . . . .. . .. 248 Milliyetçiliğin Yeniden Uyanışı .. ... . . .... . . . . 253 Medrese Atatürkçülüğünden Gerçek Atatürkçülüğe . . 257 Kapitalist Gelişmeler ...... .... .. . . . . 262 Oyunu Düıi.ist Oynayalım Yeter..� . . . .. ... .. .. .266 Gençliğe Çağrı . .. . . . .. . . .. . . . .269 Ereğli-Çelik Dosyası Açılmalıdır .. . . . .. . .. .. . . .. . 273 Reform Tasarısını Destekliyoruz! . . . . . . 277 Sosyalizasyondan Ne Haber? ... . . . . . .. . . 282 Emperyalizmin Çırpınışları . . . .. .. . . .. . ..... .. . 287 Muhalefet Asıl Şimdi Başlıyor... ................................292 Basında Kapitalizm . .. . . .. ... .. ... .. . . . . .. 296 Ereğli-Çelik Dosyası Kapatılmak İsteniyor .. . . . . . 300 Maden Zenginliklerimizi Koruyalım . .. . . . . . .304 Soya Emperyalizmi .... . .. ... . . . . . 309 Bir Hatırlatma . ... .. . . .. 312 Sam Amca'nın Türkiye"deki Hazinesi .. .. . .. ... . 316 Özel S�ktöre Düşen Görev . ... .. . . . . . 320 Yabancı Petrol Şirketinin Yalanları . . .. . . . 324 U Sektöıi.i . ... .. .. .. . ... . . .. . . 328 Ortanın Solu . . . . . . . .. .. . 332 Demagojiye Paydos! . . . .. . . . . .. .. .. .335 Sigorta Millileştirilmelidir! ... . . .. . . . ... . 339 .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

. •. ·.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

10

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

. ·.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

ATATÜRKÇ ÜLÜK, MİLLİYETÇİLİK, SOSYALİZM

Vergiler Açıklanırken . 344 Gökler Hakimi Gordon! . . . . . 347 Gerileyen Ekonomide Enflasyon . . . . 351 Yeni Döneın . . . .. . 356 Cumhuriyet'in 42. Yılında . . . 360 1965 Yılında Atatürkçülük . , .......................364 Devlet Tiyatrosu Meselesi .. . . .369 Milli Kurtuluş Savaşları ve Amerika 373 Kıbrıs ve Ötesi . . 376 .

.

Açlık

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

Çatıdaki Kavga

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

380

.

.

.

.

.

384

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

389

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

394

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

398

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

. . .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

: ........................407

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

. .

.

.

.

..

.

Marksizm Dış Politika Tabuları .

.

.

.

.

.

Sovyetler ve Biz Faşizm . . Mutlu Azınlık Fütursuzluğu Bir Refonn Şakası . . .

.

.

.

.

.

..

.403 .41O

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

Parlamentoculuk

.

.

.

.

.

.. . .. . ..

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

üçüncü Dünya

.

.

.

.

.

...

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

. .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.419

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.423

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

... .

Amerikancı Milliyetçilik ve Mukaddesatçılık

. . .

.

.

.

.

.

415

Durun1 .....................................................426 Türkiye'nin Açlığı ve Amerika 27 Mayıs .

.

.

Seçimler

.

.

. . .

.

.

.. . .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

....

.

.

.

.

.

.

....

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.. . .

.

.

....

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

Vietnam Harbi ve Korkunç Bir Teori

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

TİP'e Dair ..

.

.

.

.

.

.

Türkiye'nin Ötesinde

.

Dunıın Muhakemesi .. .

Orta Yolculuk .

.

.

.. . .

.

.

.

.

.

.

.

.

.. .

.

.

.

.

..

.

.

.

.

. .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

Gericilik-İlericilik . . ..

.

.

.

.

.

.

.

.

.

Dünya Harbine Doğru mu? Sahillerimizi Kurtaralım!.. Demirel'in Dış Politikası .

Gıda Emperyalizmi

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.. .

.

.

.

.

.

..

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.439

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.442

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.446

.

.

.

.

.

.

.

.



.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

...

.

.

.

.

.

..

... . .. .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

429

.

.

.

.

.

.

.

.

.

. 433

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

. .

.

.

.

.

.

. .

.

.

..

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

..

.

.

.

.

.

... .

.

.

. . . .

.

.

.

.

.

... .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

. . . .

.

. .436 .

.

450

.454 .

459

.463

.

.

.

.

.468

.

.

.

.

.472

....................................477 ..

.. . .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

Milliyetçi Mücadele Yavaş Gidiyor

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

. . . .

.

Sınıf Mücadelesi. Sosyalizm ve Milliyetçilik Gurur

.

.

.

......... .

Ölçü

.

.

.

.

·.

.

. . . .. ..

.

.

..

.

.

.

Rejimin Geleceği

..

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.485

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.489

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

. .

..

. ..

....

. .

. .

.

.

.481

.

493

.497

1 1

DOGAN AVCIOGLU

CHP İçindeki Mücadele 502 CHP'de Sola Açılış 506 İhtilal Ekonomisi 510 Avrupa"da Milliyetçilik 514 Kürt Meselesi 518 AP İktidarı ve Sovyetler 522 141 ve 142 Elbet Tartışılacaktır! 526 Büyük Oyun! 530 Biz Ne İstiyoruz? 534 Açık Seçik 538 Faşistler! 542 Milli Güvenlik Kurulu Ne Yapar? : .. , ....................546 Seçim Ekonomisi 550 Emperyalizmin Yeni Oyunu 554 Demirel-Feyzioğlu EkibininSınıf Mücadelesi! 560 İlaç SanayiindeAristokrat- Proleter Kavgası! 564 Washington Geleceği Nasıl Tasarlıyor? 569 Sunay'ın Amerika Gezisi 573 Teknoloji Emperyalizmi 577 Türkiye 'nin Dünyadaki Yeri 581 C HP'nin Süleymancıları 586 Washington ve Ortanın Solu 590 İşbirlikçilerin Yeni Partisi 594 Sosyalizmde Ciddiyet 598 Tehlikeli Tırınanma 602 İnsan ve Onnan 606 Kökü Dışarda Sanayi 611 Pax Americana 615 Asıl Mesele 618 Plan 622 Son Söz 626 .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

Devrim Yazıları (1969-1971) Takke Düştü! Çelişme Gidiş Nereye Kemalizmi İyi Anlamak Gerek Anglosaksonlar Açısından Türkiye'de Parlamentoculuk Ortak Pazar ve İki Rapor .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

12

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

633 640 642 645 648 654

ATATÜRKÇÜLÜK, Mİ LLİYETÇİLİK, SOSYALİZM

Erbakan Olayı .. .. . . 657 Ecevit'in Atatürkçülüğü . . . . 660 Hastaş Olayı . . . . . . 663 Paşa'nın Çıkmazı... ..........................................666 Ekonomik ve Politik Bunalım . .. . . ... .670 Dikta 673 Demirel'in Nurcuları . ... . . . 676 Devekuşları . . .. .. 679 İkili Anlaşmalar ve İsmet Paşa . . .. . . 682 Sol Tutuculuk . . . . . . .. . 686 Demirel Neyi Savunuyor . , .....................690 İktidar Boşluğu . . . . . .. 693 Utanç Tablosu . .. . . . . 696 Politik Durum . .. . .. .700 İktidar Koltuğu Boş... ........................................703 Yahya Han Formülü . . . . . . . 706 Faşizm Gelirnlİş . . . . 709 Dünya Pazarlığı . . . . . . ....71 1 Bu Sese Kulak Veriniz . .. . . 714 Cici Demokrasi Üzerire . . ... .. . ... 716 Kürt Devleti mi? . . . .. 719 Bir Refonn Şakası . . . ... .... ... 722 .. . . Ekonomik Rapor . . . . .. ..724 Siirt Olayı ......... ..................... .... '. ...............727 İflasın Eşiğinde . ... . . .. . . . . .. . . .730 27 Mayıs Üzerine Düşünceler . . . .. .. .. .. ...73 2 NAT O Tartışmaları: Türkiye'nin İşgaline NAT O Seyirci Kalabilir . 735 Menderes-Demirel ve Sonrası... ...............................740 Devrimci Ordu Gücü ... . . . . .. ... . ... . . ..744 Tilki Oyunu .. ... . .. . .. . ..... . ..... .......... ..... . .746 C H P Kurultayı . ... . . ... .... . .. .... . .. ..748 Afyon .. ..... ... ....... ... ... .... . .. .. ... ... 750 İsmet Paşa'dan Tepki Bekliyoruz ..... .... . ... ..... .756 Cici Demokrasi Enfliisyonsuz Yaşayamaz . . . ... ...... . 760 Amerikan Adalet Bakanına Teşekkür Etmeliyiz... .................763 Küba Denemesinin Öğrettikleri . .. . .. ............. .. 766 Ordu ve Ecevit ... ............. .. . . ... .. ............770 Devalüasyondan Sonra .. . . .. ...... .. .. ........ ... . . .. .774 Yunan Cuntası ve Türkiye .....................................777 .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

. .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

13

DOGAN AVCIOGLU

Turan 780 Anayasamız Açısından Ortak Pazar . . ... . 783 Şili'de Sandıksal Sosyalizm! . . .. . 786 Şellefyan Düzeni . . . . 790 İşçi Aristokrasisi! . .. . . . 792 Nasır'dan Sonra Ortadoğu ve Türkiye . . . . 795 Bolivya Olayı . . 798 Kolera Beş Yıl Önce Sınırımıza Geldi Demirel İktidarı. Salgına Karşı 5 Yılda Tek Tedbir Almadı!.. .........802 İktidar Boşluğu . . 806 U-8 Olayının Düşündürdükleri . .. . . 808 Ulusal Kurtuluş Devrimi . . . . . 8 12 İflas �. . . . . . 8 14 Dar Kapı . ... . .. .... . .. ...8 17 Yahya Han Hevesleri . . . .. . . . 820 İdare-i Maslahatçılık . . . . . . .. . 822 Takke Düştü..................................................824 Aşırı Uçlar . . . ... . . . . . . 827 Devrimci İktidar İçin Mücadele . .. .. . . . . 830 Güldürü . . ... .. . . .. . 833 Soyut'tan Somut'a! .. ..... . .. .... . .. ......... . . 836 Bildiri .. . . . . . . . . . . 840 Artık Söyleı�cek Söz Yok... ...................................843 Uyarı .. . . . . . . . . . ... .. . . . . . . 846 Gerilla ... .. . .. . . . .. . .. . 849 Bekleyiş ..... . .... .. .... ... . .. .. .. .. . ..852 Atatürk Diyor ki . . .... . . . . .... 854 Teşhis ve Tedavi . ... ... . . .. . . ...... . .... . . 856 Parlamentoculuğun Takkesi Düştü ... .. . ... . . . .. . ..859 Reform Hayalciliği . . ...... ... .. . . . . .. . .. .. . 863 Oyun İçinde Oyun .. ... . . . . .. . . .... . . ... . .866 Güvenoyundan Sonra . ..... ... ... . . .. . ...... .. . .. . .869 Gerçeğin İçindeki Gerçekler... .................................871 .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

1 .j

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

. .

.

.

.

.

.

ATATÜRKÇÜLÜK, MİLLİYETÇİ LİK, SOSYALİZM

Türk Solu'nun Devrimci Mirası ve Doğan Avcıoğlu

T

ürkiye'de Ulusal Sol, 1930'1arda Kadro dergisiyle, 1960'1arda ise YÖN'le birlikte Türk siyasetine damgasını vurmuştu . Ulusal Sol ge­ lenek 2000' 1i yıllarda yeni bir diriliş evresine giriyor. Bu diriliş evresi, milliyetçi bir tepki olarak ortaya çıkıyor.

Türkiye'de siyaset üzerine söz söyleyen he rkes şimdile rde sözleşmişçe­ sine aynı şeyi tekrarlıyor: Türkiye'de milliyetçilik yükse l iyor. Şeriatçı ikti­ dardan Amerikancı basına, emperyalist merkezlerden işbirlikçi se rmaye­ ye kadar bütün düzen güçlerinin ortak tespiti bu. Ancak düzen güçlerinin esas korkusu yükselen milliyetçiliğin antiempe ryalist bir milliyetçilik ola­ rak ortaya çıkması ve daha da kötüsü, bu milliye tçi li ği n solla buluşması . Milliyetçi yükse lişin te me l inde B ağ ıms ızl ık S av aş ı ve a n ti c mpe rya l i s t bir devr imle kurulmuş bir ülkenin ye niden bir bölünme ve parçalanma döne mine gir m e s i yatıyor. Tü rkiye, 1 9 l 9'da parçalanmaya doğru gide r­ ken, bir devrimle bölünmekten kurtulmuş ve bağı msızlığına kavuşmuştu. Bugün Türkiye te krar böl ü nmeye doğru gi d e rk e n kurtuluşun yine bir dev­ ri mle olacağını he rkes gii rccc k.

15

DOGAN AVCIOGLU

Türkiye'nin ulusal güçleri hala sahte alternatifler arasında çırpınsa da, düzen güçleri açısından gidişat net olarak görü lmüş durumda. Bu açıdan bakıldığında, en sağından en soluna, Türkiye'de bütün düzen güçlerinin, Ulusal Solu tecrit etme ve boğma çabasına girmesi boşuna değil. Türki­ ye'deki milliyetçi yükselişi antiem pe ryalist bir Kuvayı Milliye mücadele­ sine çevirerek ülkenin bağımsızlığını koruyacak tek kuwet Ulusal Soldur ve Türkiye kaçınılmaz olarak rotasına sola çevirecektir. Düzenin Ulusal Sol korkusu yerinde ve gerçekçi bir tespitten kaynak­ lanmaktadır. Ancak korkunun ecele faydası yoktur.

YÖN ve DEVRİM'in Mirası: Devrimci Bakq Türkiye'de Ulusal Solun yü kselişe geçtiği ve tam da bu nedenle hedef tahtasına oturtulduğu bir dönemde, Doğan Avcıoğlu'nun 60'1ı yıllara damgasını vuran YÖN ve DEVRİM yazıları yeniden Türk halkıyla bu­ luşuyor. Türk Solu 'nun devrimci mirasının yeniden canlanması ve Türk halkının ihtiyaç duyduğu Ulusal Sol anlayışın yaratılmasında Doğan Avcıoğlu önemli bir kilometre taşıdır. Mücadeleci kişiliği, Atatürkçülüğü, milliyetçiliği ve sosyalizmi devrimci bir ideolojik çerçevede birleşti ren fikirleri, bugün de Ulusal Sol için güçlü bir ideolojik silahtır. Doğan Avcıoğlu Türk Soıu·nun devrim yapma kararlılığının adıdır. Avcıoğlu'nun YÖN ve DEVRİM yazılarını tek bir amaçla yayınlıyoruz: Bugün Türk halkının solla buluşmaması için piyasaya sürülen, karikatü­ rize olmuş ve solculukla uzaktan yakından alakası bulunmayan, ama ne hikmetse solculuğu da kimseye bırakmayan düzen solculuğuna karşı, Türk Solu'nun ge rçek ve tarihse l tavrını hatırlatmak ve onu yeniden Türk halkıyla buluşturmak. Doğan Avcıoğlu'nun YÖN ve DEVRİM yazıları, okuduğunuzda göre­ ceksiniz, Atatürk'ün tam bağımsız Türkiyesindıen her geçen gün uzak­ laşıld ığı ve içe ride işbi rl ikçi sağın, dışarıda da emperyalist güçle rin dümen suyuna girildiği ve ülkenin adım adım sömürgeleştirild iği bir döne min bütün gerçeklerini teşhir ed iyor. 60'1arın başından itibaren Türkiye 'nin düzeninin kapsamlı bir tahliline girişirken, düze nin çürümüşlüğü nü, işbir­ l ikçi siyasetten emperyalist me rkezlere bütün sorumlularıyla birlikte, gözler önüne se riyor.

16

ATATÜRKÇ Ü L Ü K , Mİ LLİYETÇ İ L İ K , SOSYALİZM

Aradan geçe n ne redeyse kırk yıllık dönemde Tü rkiye"nin düzeni açısın­ dan değişe n bir şey yok. Tü rkiye kırk yıl sonra yeniden kuşatılan ve sömürge leştiril meye çalışılan bir ülke. Te k farkla; Avcıoğlu'nun o gün teh­ dit olarak ortaya koyduğu ge rçekler, bugü n artık Tü rk halkının canını acı­ tacak kadar açık ve keskin. Doğan Avcıoğlu bütün tespitlerinde te k bir ge rçe kte n yola çıkmaktay­ d ı : Tü rkiye'nin sorunlarını bir pabuççu muştası gibi sağından solundan sıkıştırarak çözmenin anlamı yoktur. Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu bütün sorunların kaynağı nda rejimin toptan iflası yat maktadır. Dolayısıy­ la artık rej i m i kurtarmaya çalışmakla zaman kaybe tmek ge re ksizdir. Avcıoğlu, Y Ö N'ün ardından çıkarttığı DEVR İ M dergisinin sloganı olarak, Atatürk'ün " İ dare-i maslahatçılar esaslı devrim yapamazlar" sözünü benimserken aslında Atatü rk'ün çözümünü ortaya koymaktadır: Düzeni yıkmak ve ye pyeni bir halkçı düzen kurmak. Bunun yolu ise Atatürk gibi tavizsiz bir devrimci olmaktan geçmekte­ dir. Y Ö N ve DEVR İ M'in bugü n bize bıraktığı gerçek m i ras Atatü rk:ün m i rasıdır: " Kahredici bir ist ibdada karşı ancak ihtilalle cevap ve rmek, köhnemiş düzeni yıkmak ve vatanı kurtarmak."

Sağcı Rejimin Bilançosu Avcıoğlu 60'ların başında Y Ö N dergisinin ilk sayısını yayınladığında 104 1 ayd ının imzaladığı ve Y Ö N'ün manifestosu olarak da adlandırıla­ bilece k " Yeni Devletçilik" bildirgesi ni açıklamışt ı . Tü rkiye"nin önde ge len aydınları Y Ö N"lc birlikte artık düzen d ışı bir arayışa gi rmekteydiler. 60'1ar Tü rkiyesi, De mokrat Pa rti"nin Atatürk döneminin bütün devrimci kazan ımları nı tasfiye ederek antiKemal ist bir yapılanmayı hızla hayata geçirdiği yıllard ı . Tü rkiye, çok partili hayata ge­ çişten 60' 1ara kadar geçen döne mde Atatürk'ün tam bağımsızlık rotasın­ dan büyü k bir sapma içindeyd i . Y Ö N ue rgisinde Tü rkiye 'nin ge lişme sü reci tarihse l bir pe rspe ktifle değe rlendirilme kte ve bağı msızlık ve kalkınma sorunlarına yine tarih ten gü nce le devrimci bir pe rspe ktifle bakı lmaktayd ı . Y Ö N "ue Türk Bağımsızlık Savaşı "nuan Cu m h u riyet"i kuran devrimci kaurolara, D P-AP çizgisindeki sağcı siyase tten 2 7 Mayıs ve sonrasına ilişkin pe k çok konu rauikal ve köktenci bir yakl aşı mla

17

DOGAN AVCIOGLU

tartışı lmaktadır. Avcıoğlu "nun Y Ö N'de yapt ığı temel tespitlerden biri Tü rkiye'de iki yüzyı lı aşan bir Batılı laşma süreci nin ülkeyi artık ne rdeyse yarı sömürge haline ge tirdiğiyd i . Osm anlı'nın ge rileme ve çöküş dönemlerinden be rid ir kurtuluş çaresi olarak ortaya atılan Batıcı reformlar başarısızlıkla sonuç­ lanmış ve Osmanlı, Batılılaşmanın faturası nı askeri işgal ve Düyunu Umum iye ile ödemişti. l 9 l 9 Tü rkiyesi aslında· Tanzimat Batıcılığının ülkeyi içine soktuğu ağı r iflas tablosu nun sonucuyd u . Türkiye, Atatürk'ün ölümünden yirmi y ı l sonra, 2 7 Ma y ıs l 960'ta, bu karşı devrime d u r demekteydi. Türkiye'nin 27 Mayıs sürecine giderken çizdiği rota aslında karşı devrimin de yol haritasıdır. Ortaya çıkan tablo ise toplumsal ve e konomik bir yı kımdır 27 Mayıs'ın sebe plerine yönelik pek çok sebe p ortaya konsa da, Y Ö N'de de ısrarla bel i rtildiği üzere, Tü rkiye 'yi 27 Mayıs'a taşıyan süreç aslında rejimin toptan iflasıd ır. Bu iflas tablosu karşısında toplumun ilerici güçle ri olan asker ve sivil aydın­ ların oluştu rduğu zinde kuvve tler toplumsal uyanışın sözcülüğünü üst lenere k ge rici DP diktatörlüğünü yıkmışlar ve yeniden halkçı ve Atatü rkçü Tü rkiye 'ye dönüşün ilk adı mlarını atmışlardır. .

Yeni Sömürgecilik: Yoksul Halk, Mutlu Azınhk Avcıoğlu Y Ö N'de Türkiye "nin sosyal ve iktisadi yapısının geniş bir tah­ liline girişirken, Tanzi mat'tan kalma piyasacı lığın toplumsal anlamda ger­ çek bir yıkıma se be p o lduğunu ve yabancı se rmayenin adeta işgalci bir gü­ ce dönüştüğünü göste rme ktedir. Y Ö N'de Türkiye için oldukça karanlık bir tablo çizilir: Geri kalmış bir tarımsal yapı, dere beyl ik rejiminin ge ri kal mış sınıfsal i lişkileri, çok zayıf bir sanayi, bi rkaç büyük liman kenti dışında fakir ve geri kalmış Anadolu. Bu iktisad i yapının toplu msal yansıması ise Anadolu'da yaşayan ge niş halk yığınlarının açl ık ve sefale ti ve bu nun karşısındaki İ stanbul ve İ zmir gibi bi rkaç büyü k kente yuvalanmış ve görülmemiş bir lüks içinde yaşayan mutlu bir azı nlıktır. Yabancı sermaye nin Türkiye 'deki acentası konumundaki bu mutlu azınl ık, Türkiye"nin iktisadi yapısı nın elinde tutmakta ve d evlet tahville­ rinden ülkenin ye raltı ve ye rüstü kaynaklarının yok pahasına ele geçiril-

18

ATATÜRKÇÜLÜK, Mİ LLİYETÇ İ L İ K , SOSYALİZM

mesine kadar uzanan tam bir e konomik soygun çarkı oluşturmaktad ır. Türk ekonomisi özelikle yabancı se rmayenin hücu muna uğramakta ve milli sanayinin ge lişmesi daha başından engellenme kted ir. Ö ze l teşebbüs ve piyasa rejiminin yarattığı ça rpık re kabet siste mi Türk e konomisini borçland ı rarak ve bağı m l ılaşt ırarak l"lütünüyle Bat ı l ı ü l ke le r i n kon­ t rolünde bir iktisad i yapıya dönüştü rmüştür. Sonuç olarak Türkiye yalnızca e konomik bağımsızl ığını değil siyasi bağımsızlığını da kaybe tme t e h l i kesiyle karşı karşıyadır. Yeni söm ü rgecil­ iğin kıskacındaki Türk topl umsal yapısı Düyun-u U m u m iye 'den bile daha sıkı bir yabancı egemenliğine doğru yol almaktadır. Yeni söm ü rgeciliğin toplumsal yapıdaki kadroları olan i thalatçılar, ihracatçılar, toprak ağaları, komisyoncular ve dış firmaların ace ntaları sınıfsal bir söm ü rü mekaniz­ ması oluşturmuşlardır. Bütün bu felaket tablosuna karşın kurtuluş çaresi olarak da, Abdül­ mecit'ten beridi r çözüm olarak ortaya atılan, " Yabancı sermaye gelsin, Sam Amca ve rsi n kalkına l ı m . " anlayışı konmaktad ır. Oysa Türkiye 1 838'de İ ngilizle rle yapılan Baltalimanı Ticaret Anlaşma­ sından beri aynı program ı uygu lamaktadır. Gelinen noktada Tanzimat' ı n serbest teşebbüs v e yabancı sermayeye dayalı piyasa düze ni iflas bayrağını çekmiştir. Türkiye için artık tek bir çıkar yol kalmıştır: İ kinci bir Kurtuluş Savaşı ve rerek ye niden bağımsız ve milli bir devlet kurmak. Ye n i devletçi­ lik bu koşullar altında libe ral piyasa e ksenli kapitalist sistem içinde alter­ natif bir sosyalist kalkınma a rayışının adıdır. Bu kalkı n m a mod e l i Y Ö N'de d a h a sonra "Tü rk Sosyalizmi" olarak teorileştiri lcce ktir. Avcıoğlu Tü rkiye 'nin kalkınmasını Batı ile karşılaştı rmalı bir biçimde incele rke n Batı. toplumbiliminin ge lişmiş ve azge lişmiş kavramlarını red­ detmektedir. Çünkü bundan iki yüzyıl önce dünyadaki bütün e konom iler aşağı yukarı aynı gelişim seviyesindedirler. Fakat kapitalist sistem sömü­ ren ve sömü rüle n e konomiler yaratmıştr. Bir kısım ülke diğe rlerinin aley­ hine ve onları sömüre rek gelişm işt ir. Bu noktadan itibare n kapitalizmle kalkınma olamayacağı görüşü Y Ö N'ün temel ikt isad i yaklaşı mlarından bi risi haline ge lm iştir.

DOGAN AVCIOGLU

Türkiye'nin Düzeni: Tutucu Güçler Koalisyonu Böyle bir tablo içinde Avcıoğlu, Türkiye ' n i n ekonomik, siyasal ve top­ lumsal bozukluklarını bü tün çıplakl ığıyla ortaya koyar. Bu ye ni sömü rge rej i m i sağcı iktidarların himayesinde büyük bir sosyal adaletsizliğe yol aç­ maktadır. Sonuçta toplumsal yıkı m ı n fatu rası geniş halk yığınlarına kesil­ mekted i r. Türkiye, Y Ö N'de sü rekli olarak bel i rtildiği üzere sosyal adalet ve hızlı kalkınma için büyük bir atılım yapmak zoru ndadır. Bu ise he rşeyden önce Batı kapitalizmi ve onun siyasi ayağı olan Batı tipi pol i t i k rejimle kaçınıl­ maz bir hesaplaşmaya girişmeyi gerektirmektedir. Batı kapi talizmi ara­ dan geçe n iki yüzyıllık dönemde yoksu lluk ve gericilik dışında halka h içbi r şey ve rmemişt i r. Hatta, yarattığı açlık ve se falet de artık tahammül sınır­ larını aşmıştır. Bu noktada geri kal mış iktisadi ve toplumsal yapın ı n yıkılması için hızlı kalkınma, geniş halk yığı nlarının refahı için sosyal adalet, mutlu azı nlık d i ktasına son vermek için ise daha fazla demokrasi ve hü rriye t talebi Y Ö N'de işlenen ana tema haline gelir. Ancak bu tip bir hesaplaşma için önce likle Türkiye ' n i n politik rej i m i n i n tutarlı bir analizine iht iyaç vard ır. Nasıl olmuştur da Atatürk'ün devrimci Tü rkiycsi yıkılmış, ye rine yabancı sermaye ve mutlu azı nlığın d iktası nda­ ki stati)kocu Türkiye kurulmuştur. Avcıoğlu bu geri dönüş sürecini Atatürk' ü n ölü müyle birlikte başlatır. Tü rkiye 1 938'c kadar Batı e m pe ryalizmi ile savaşarak bağı msız bir ülke ve ekonomi oluşturmuş ancak Atatürk'ün ölümüyle birlikte devrimci Tür­ kiyc ' n i n karşı devri mle yıkım süreci başlatılmıştır. Bu rada e n önemli adım çok partili reji me geçiştir. Batı tipi poli t i k reji­ min siyasal mekanizması olan çok partili demokrasin i n Türkiyc 'dc uygu­ lamaya konmasının tek bir amacı vardır: Tü rkiye'n i n ye niden sömürgeleş­ t i ri l mesi. Avcıoğlu içi n çok partili de mokrasi asl ında çok partili faşizmden başka bir şey değildir. Atatürk'ün tek partili döneminde sınıf çatışmalarını e ngelleyece k bir ekonomik ve siyasi yapı lanma arayışına karşın, ortaya atılan çok partili rejim, söylend iği gibi daha çok de mokrasi ve refah ge tir-

20

ATATÜRKÇ Ü L Ü K , MİLLİYETÇİ L i K , SOSYALİZM

memiş, tersine ü lke içindeki sömiüücü sınıfların iktidarı ele geçirmeleriy­ le sonuçlanmıştır. Y Ö N'de Batıcı rejimin genel oya dayal ı siste m i n i n kaçınılmaz olarak köyde toprak ağalarının, şehird� ise sanayi ağalarının oluşturduğu hir komprador-ağa ittifakı nın egemenliğine yol açacağı söyleniyordu. Bu yal­ nız Türkiye için değil, sömürge leştirilmeye çalışılan hütün ezilen d ü nya için geçe rli bir tespittir. Çok partili ve gen e l oya d ayalı Batıcı rejim zate n sömürgedeki tutucu güçlerin egemenliğini art ı rmak ve devrimcilerin önü­ nü kesmek için uyduru lmuş bir aldatmacadan başka bir şey değildir. Çok partili parlamenter de mokrasi Türkiye'yi içe rde tu tucu güçlerin diktasına, dışarıda ise Sam Amca'nın dümen suyu na sokmuştur. Dolayısıyla ge linen noktada Avcıoğlu 'nun "cici demokrasi" olarak tarif ettiği sahte de mokrasi rejiminin maskesi düşmüştür.

Üçüncü Dünya Ülkesi Türkiye Empe ryalizme karşı ulusal bir devrimle kuru l a n Tü rkiye Anglosakson­ ların himayesindeki çok partili rej im ve onun ye rl i işhirlikçilcri tarafından yönetilmeye başladıktan sora hızla Atatürk ' ü n tam bağımsızlıkçı yak­ laşımının dışına kaymakta ve Batı nın d ü m e n suyu n a girmektedir. Temelleri İ nönü tarafından atılan Batı ittifakına dahil olma süreci Menderes'in DP'siyle tamamen Ame rikan e m pe ryalizmin i n Soğu k Savaş politikasının taşe ronu haline gelmiştir. Hatta sağcı iktidarlar o derece ileri gitmektedirler ki Sam Amca ·nın işare ti üzerine Kore 'ye gönderilen binlerce Türk askeri şeh i t ol muş, bu nunla da ye tinmeye n Menderes hızını alamayarak Su riye ve lrak'a yürü meye kalkışmıştır. Atatürk'ün Ü çüncü Dünyanın öncü gücü haline ge tirdiği tam hağımsız Türkiye 'si mazlum milletlerin empe ryalizme karşı hir üçüncü dü nya ce ph­ esi kurmak için düze n le d i k le r i Ba n d ung Konfe ra nsı'nda utanç verici hiçimde e m pe ryalizmden yana tavır al m ı ş t ı r .

Tü rkiye 'yi d ünyad a k i ge rçe k ye ri nd e n kopara n Batı. ittifakı ya lnızca ezilen dünyada Tü rkiye yi tecri t e tme kle k a l mamı ş Tü rkiye ' n i n u l usal güve n l iği n i de yok eden hir noktaya u la�m ı�t ır. '

.

Türkiye n i n sağcı i k t ida rlar tara fı nd a n N ATO s ü rec i ne d a h i l ed i l mesi ve arkası n d a n ge l e n gizli a n l aş m a l a r hağımsız d ı� pol i t i kayı yok e t m işt i r. '

21

DOGAN AVCIOGLU

Türkiye NATO ittifakı içinde o derece Ame rikan e m pe ryalizminin ha­ kimiyetine girmişt i r ki, A B D ' n i n Sovye tler'e karşı Tü rkiye 'de füze konuş­ landırdığı ge rçeği ancak Kü ba'daki Sovye t füzelerini fark eden ABD'nin Sovye tlcr"i Türkiye'deki füze le rle tehdit etmesiyle anlaşılabilmiştir. Tü rkiye o kadar aciz bir konumdadır ki, bu Amerikan füze le ri yüzü n­ den Sovye tler'lc arasında bir savaş çıkma ihtimali belirmiştir ve bu olasılık Türkiye ' n i n tercihi ile değil ABD Başkanı'nın tercihiyle ortaya çıkmak­ tadır. Olası bir savaş halinde ise NATO'nun Türkiye 'yi savunmayacağı da bil­ inmektedir. Dolayısıyla Tü rkiye ABD'nin çıkarları pahası na kendi ulusal güvenliğini yok eden bir garip ittifakın esiri durumundadır. Y Ö N'de Tü rkiye ' n i n ikili antlaşmalar ve NATO stratejisiyle yok e tt iği ul usal güvenlik stratejisinin yerine ulusal bir strateji oluştu rmak için çok yön l ü b i r ideoloj i k mücad e le veri lmektedir. Ö n e r i l e n d ış po l i t i ka Atatürk'ün tam bağımsızlık politikası olmakla birlikte Türkiye o kadar ABD yörüngesine girmiştir ki güncel olarak önerilen politika Tü rk­ Sovye t ilişkilerinin ge liştirilmesidir. Ancak Amerikan e mpe ryalizminin ve D P-AP çizgisindeki sağcı siyase t arası nda komünizm tehdidi bahane edilere k kurulan işbirliği antiem­ pe ryalist bir poli t i kanın uygu lanmasının da önünü kesmektedir. ABD kaynaklı antikomünist histeri bir sü re sonra Amerikan karşıtı antiem­ pe ryalist halk tepkisi n i e nge llemek için de harekete geçecektir.

Sağın Faşizm Tehdidi Çok pa rtili hayat halkın sesini duyurması nı sağlamak ye rine tu tucu güçler koalisyonu nun egemenliğini pe kişti rirke n bu istismarcı düzenin mu hafazasından yana olan sağcı kuwetlcr toplum üzerindeki baskıyı da zoru nlu olarak artırmaktadırlar. Demokrat Parti i k t i darı bundan dolayıd ı r ki hü rriye t ve demokrasi slo­ ga nlarıyla iktidara geldikten sonra on yıl içinde büyük bir d i kta rejimi ku r­ maya gi ri'im i'itir. Mcnderes'in DP'si bir süre sonra oluşan sosyal huzursu­ zluğun önünü kesme çabalarında başarısız kalmakta ve Türkiye adım adım 27 M ay ı s · a doğru ilerle mektedir. Bu noktada sağın faşizm te hdidi ikrici zinde kuvvetleri sindirmek için tek çare olarak iine s ür ü lü r .

22

ATATÜRKÇ ÜLÜK, MİLLİYETÇ İ L İ K , SOSYALİZM

Sendikal hak arayan işçiler, ünive rsi teli gençl ik ve hak arama mücadele­ sine girişe n bü tün toplumsal sın ıflar DP'nin faşiza n uygulamalarından payını almaktadır. Sağcı rejimin faşizm tehdidi asl ında sömü rge ya da yarı sömü rge d u ru­ mundan kurtulmaya çal ışan azgelişmiş ülkelerde iktidarı ele geçiren kom­ prador-ağa-tefeci ittifakını n temel karakte ridir. E n ge nel anlamıyla faşizm çökmekte olan rejimin korunması için uya­ nışa geçen sosyal güçlerin baskı altına alınması ve toplumsal ve siyasal dü­ zen i n zor yoluyla ayakta tutul masıdır. Hitler faşizmi Almanya'da sanayi­ leşmede büyük ile rle me kaydeden kapital ist bir toplumun sosyalizme kay­ masın ı e ngellemek için görü lmemiş baskı yöntemle riyle ortaya çıkmıştı. 1 946'dan 27 Mayıs'a 1 960 gide n süreç de benze r biçimde sosyal uyanışı enge l lemek ve zinde güçlerin iktidara yü rüyüşünü durdurmak için baskı mekanizmasının hareke te geçirild iği bir dönem old u . Köhnemiş düzeni ayakta tutmak isteyen tutucu güçler koalisyonu çok partili rej i m adı altın­ da bu sözde demokrasi perdesinin arkasın a gizlenerek aşağı lık bir dikta rejimini yaşatma çabasındaydı . 60'lardan itibare n devrimci hareketin karşısına çıkartılan Amerikancı milliyetçilik ve mukaddesatçılık da esasen empe ryalizm in antikomün ist yönelimli faşist diplomasisi nin ürününden başka bir şey değildi. Ancak Avcıoğlu'na göre bir ke re uyanan zinde güçlerin ve oluşan sosyal uyanışın enge llenmesinin imkanı yoktu .

Tanzimat "İlericiliği"ne Karşı Halkçı-Devrimci Çizgi Sağın baskı mekanizması nın solu ezmek içi n hare ke te geçi rildiği bir dönemde Y Ö N"de işbi rli kçi siyase tçilerin marifetleri n i n bir bir ort aya dökü lmesiyle oklar poli t i k sisteme yöne ltilme ktedir. Menderes"ten İ nönü ve Ecevife kadar bütün siyasetçiler Türkiye"nin söm ü rge lqt i ri l mesinde rol oynayan aktörlerdir. Avcıoğlu"nun Tanzimat aydı nın ın her koşu lda halkı suçlayan a ma siste­ mi sorgu lamayı aklından geçi rmeye n çarpık ba kış açısına karşın yaptığı şey esas suçlunun halk de ğil rej i m old uğu gerçeğini ısra rla vu rgu la­ m a sıd ır. Halk ile ricid ir. Ge rici olan parlamenter d üze nd i r. Bu gerici d ü ­ z e n içinde halkın seçim yapma i m kanı yoktur v e halk istese de istenwsc

23

DOGAN AVCIOGLU

de tutucu güçler sand ıktan çıkmaktad ır. Hatta bazen sandıktan faşizm bile çıkabilmektedir. Avcıoğlu bu bakış açısından yola çıkarak DP"nin iktidara tırmanışın ı da ge rçek sebeple riyle ortaya koyar. İ d ris Küçü kömer'in çarpık ile ri-ge ri şemasında ile rici halk kitlelerinin temsilcisi olan DP-AP geleneği n i n aslında ge rici parlamenter siste min temsilcisi olduğu ortaya kon u r. DP zaten iddia edildiği gibi bir halk hareke t i n i n deği l, ağa-tefeci-aracı itti­ fakının temsilcisid ir. Ancak İ nönü ' n ü n CHP'sin i n toplumda Osmanlı'dan kalma jandarma-tahsildar baskısını hatırlatan bürokratik ve halktan kopuk uygu lamalarının etkisiyle DP, CHP karşısında ge niş halk kitlele ri­ ni peşi nden sürükleyebilmiştir. Çok partili rej im aldatmacası da burada e n ge rçe kçi biçimde ortaya çık­ maktad ır. Atatürk, döne minin yarı sömürge rejimini tasfiye ederek yerine halkçı bir rejim kurmaya yöne len tek parti yönetimi ile Menderes'in lib­ e ra l ve parlamenter kisveye bürünmüş mutlu azınlık rejiminin faşizan uygu lamaları arasındaki uçurum açıkça o rtaya çıkmaktadır. Ü stelik, parlamenter siste m içinde kalındıkça ilerici ve gerici kuvvetler arasındaki fark gide re k kaybolmakta ve son u nda bu iki uç siste m i n iki ana unsuruna dönmektedir. İ nönü ve Mendere s bunun tipik örneğidir. 27 Mayıs'ın Menderes diktatörlüğün ü yıkan müdahalesine siste min yanıtı İ nönü'den ge lir. Avcıoğlu, İ nönü 'yü ge rici kuvvetlerin koruyucu meleği olarak suçlarken çok haklı gere kçelerden yola çıkmaktadır. 2 7 Mayıs'ı tasfiye et meye çalışan İ nönü 27 Mayıs·a karşı çı kışlarından önce "Atatürk devrimlerine rötuş yaptığı n ı " söyleye n ve Türkiye'yi Atatürk' ü n ölümünün ardından tekrar Batı yoluna sokan kişidir. İ nönü, düzenin can simidi misyonunu sosyalist solun yü ksel işe geçtiği altmış sonrası döne m de de sürd ü rü r. Ortanın solu kavramıyla İ nönü , düze n i n yükse len solun ününü kesmek için gelişt in.liği sol seçe nektir. Avc ıoğl u önce leri öze l l i kle liP içinde İ nönü'nün CH P'sine yönelen e leş­ tirileri yersiz olarak adla ndırı rke n daha sonraları İ nönü'nün uygula­ malarımn neye hizmet ettiğini gilrü r ve İ nönü 'yü de hedef tahtasına otur­ tur. İ nön ü ' n ü n Atatürk devrimlerini ortadan kaldıran Batıcı-bürokratik yolu ile Ecevi t'in düzenle barış içinde yaşamayı iineren tesl im iye tçi ve uzlaşmacı ama ··tıalkçı" Ata t ü rkçü l üğünün halk d a lkavu kluğu nd an başka

ATATÜRKÇ Ü L Ü K , M İ LLİYETÇİLİK, SOSYALİZM

bir şey olmayan gerçek yüzü en gerçe kçi biçimde Y Ö N'de ortaya kon­ maktadır.

Kaynağa Dönüş: Medrese Atatürkçülüğünden Gerçek Atatürkçülüğe Avcıoğlu Türkiye 'nin karşı karşıya bulunduğu bütün soru n ları n ı n kay­ nağının Atatürkçülükten ayrılmak olduğun u söyle rken devrimci ve halkçı Atatürkçülük a nlayışını da Y Ö N'de yeniden ortaya çıkartmaktadı r. Avcıoğlu ' n u n Atatü rkçülük konusundaki e n önemli katkılarından birisi de bürokratik, statükocu ve halktan kopuk İ nönü Atatü rkçülüğünü ge rçek ve devrimci Atatürkçülükte n ayıran ilk isimlerd e n birisi olmasıdır. Atatürkçülüğün düze n i n krizine karşı yeniden yükselişe geçeceğini göre n Avcıoğlu o güne kadar· ye rleştirilen v e medrese Atatürkçülüğü olarak suçladığı sahte Atatürkçülüğe karşı gerçek Atatürkçülük mücadelesin i n de bayraktarlığın ı üstlenir. Atatü rkçülüğün Atatürk'ün ölümünün ardından geçen yirmi yıllık dönemde belki de e n gerçekçi tanımlaması Doğan Avcıoğlu'na aittir: " Kemalizm herşeyden önce bazılarının ' Batılılaşma' adını ve rdikleri Tanzimat'la başlayan uydulaşma ve sömürge leşme sürecine karşı mil­ l iyetçi bir tepkidir." Ke mal ist Devrim Y Ö N'de defalarca be l i rt i l d iği üzere Ü çüncü Dünyada, mazlu m milletlerin antiempe ryalist ve antikapitalist yönelimli Ulusal Ku rtuluş Savaşlarının ilk örneğidir. Y Ö N'de Ulusal Ku rtuluş Devrimi, Ü çü ncü Dü nyadaki d iğe r halkçı ve devle tçi rejimle rle birli kte geniş bir değe rlendi rmeye tabi tutulmakta ve ezilen d ü nyan ı n empe ryalist sisteme alternatif bağımsızlık ve kalkınma metotları tek bir çizgide t e o r i l c ştiril m e ye çalışıl maktadır. Bu halkçı ve d e vr i m ci Ulusal Ku rt u l u ş ideoloj i le r i n i n , çoğu zaman açıkça i fade edilmese de temel yöne l i m i sosyalizmd i r.

Nitekim. Mısır devri m i n i n lideri Nasır, ezilen s ı n ı fların i ktidarını kur­ maya yöneldikten iki yıl sonra pa rt i kongresinde yaptığı konuşmada bunu ge rçe kleştirece k tek metodun sosyal izm olduğunu açı kça be l i rtmektedir. Avcıoğlu bu noktadan yola çı kara k At atürkç ü l ü kle sosyalizmin bi rleşe­ c e ğ i b i r i d e oloji k ze m i n i n1a etmekted ir. Atat ürkçü lüğü halktan ko p a r tan 25

DOGAN AVCIOGLU

ve Atatürk'ü ne redeyse sağcı bir devlet adamına dönüştüren medrese Atatü rkçü lüğüne karşı Avcıoğl u sosyalizmin ve Atatürkçülüğü n Türkiye koşu Uarındaki kader birl iğini ortaya koymaktadır. Bu aslında bütün ezilen dünyanı n gerçeğidir. Sosyalizmin kapalı kapılar ard ı nda tartışıldığı ve konuşulduğu bir dönemde Türkiye 'de sosyalist fikirlerin açıkça tartışıld ığı en önemli plat­ form Y Ö N'dü. Avcıoğlu korkusuz ve devrimci kişiliğiyle sosyal izm kav­ gasın ı n da Atatü rkçülük kavgasının da öncülerindendi. Nazım Hikmet'in her yerde yasaklanan ve soruşturmalara tabi tutulan şiirleri bile Y Ö N aracılığıyla Türk okuyucusuyla buluşmaktaydı. Dolayısıyla Avcıoğlu iki cephede birden keskin bir mücadeleye girişmişt i : Bir tarafta medrese Atatü rkçülüğüne karşı devrimci ve halkçı Atatürkçülük diğer yanda ise sınıfsız ve sömürüsüz bir toplum için sosyalizm mücadelesi. Avcıoğlu'yla birlikte artık sosyalizm ve Ke malizm arasında kopmaz bir bağ kurulmuş oluyordu. Ancak Avcıoğlu bu iki cephedeki zorlu mücadeleyle de ye tinmedi; Atatü rkçülüğü ve sosyalizmi Türk milliye tçiliği ile birleştire rek o gün için çok radikal denebilecek bir başka zorlu kavgan ı n da öncülüğünü üstlendi . Ü çüncü Dünyanın devrim pratiklerin i n de gösterdiği biçimde bütün halkçı ve devletçi devri mler bağımsızlık için milliye tçiliği hızlı kalkınma ve sosyal adalet için de sosyalizmi bir kurtuluş reçetesine dönüştürmüşlerdi. Avcıoğlu bu gerçe kle rden yola çıkarak bugüne de ışık tutan şu tespite ulaşmıştı : "Gerçek milliyetçi ler sosyalistlerdir."

Darbeci Değil Devrimci! Ü çüncü Dünyanın d e vri m pratiklerinin Avcıoğlu'nu götürdüğü sonuç Ü çüncü Dü nyacı ve BAAS tipi bir sosyalist reji min Türkiye koşullarında da ge rçe klqt irilmesiyd i . Avcıoğlu'nun Y Ö N ' ü n ka pat ılması n ı n ard ı ndan çı karttığı DEVR İ M dergisi işte hu devri m kavgası nı n savaşçı yayı n org anı olmuştu. 9 Mart ' ta yapı l m ası plan l a n a n devri mle birli kte Türkiye t e k ra r Atatürk'ün ç i z d i ği rotaya oturtulacak ve halkçı bir rej im kurulacaktı . O k ada r ki devrim anayasası ve de v r im konseyi üye leri bile bc lirle nmi1t i .

Ancak Tü rkiye 9 Mart ' ı de ğil 12 Ma r t ı ya1amak zo ru n d a k ald ı '

26

.

ATATÜRKÇÜLÜK, Mİ LLİYETÇ İ L İ K , SOSYALİZM

Bu rada Avcıoğlu'na soldan gelen eleştirilerin temelsizliği ni de vu rgu la­ mak gerekir. Gerçekten de Avcıoğlu'nun ortaya koyduğu devrim strate­ jisi n i n önemli denilebilecek yan lışları içinde barındırd ığı bir gerçektir. Ancak Avcıoğlu'nun kafası nda tek bir şey vard ı : Devrim yapmak. O nedenle cuntacılik ya da darbecilik gibi sığ ifadele rle Avcıoğlu'nu suçla­ mak sol lafazanlıktan öte hiçbir anlam ifade etmez. Can Yücel, Avcıoğlu içi n yazdığı şiirin son dizelerinde şöyle d iyord u :

elleri arkas111da yiiriiyordu k11111sal boyunca 111emleketi nasıl kurtarayım diye öl111ek içi 11. Avcıoğlu gerçekten de bütün hayatını devrim davası n a adamıştı. Arzuladığı devrim 12 Mart'ta Ame rikancı bir darbeyle ye n ilgiye uğrasa da yılmadı. 9 Mart'ın karşı devrimle bastırı lmasın ı n ardından Avcıoğlu Y Ö N ve DEVR İ M'de kader birliği yaptığı pek çok arkadaş ı n ı n ihanetiyle karşı laştı . B u n a rağme n doğru bild iği yolda tavizsiz yü rü m e kte n vazgeçmedi . 1 2 Mart'tan son ra eski devrimci, ye ni "demokrat" arkadaşlarıyla bütün . bağlarını kopardı . Benzersiz tarih çalışmalarıyla devrim davasına h izme t etmeye devam etti ve devrim kavgasını mezara kadar göt ü rd ü .

Bir Devrim Stratejisinin Esaslan Avcıoğlu'nun devrim stratejisine ge lince . . . 60'lı yılların devrim deneyimlerine bakacak olursak 1 952 M ısır v e 1 953 Suriye ve I rak devrimleri ve birbirini izleye n Cezayi r, Libya ve Sudan devrimleriyle Ordu içinde ki d e v ri m ci su b ay la r ın t o plu m u n po liti k l eş mi ş ayd ı n kesiminin desteğiyle ikt idara e l ko yd u k l a rı ve e m peryalizme ve kap­ italizme alte rnatif halkçı rej i m l e r ku r m ay a yö n e l d i kler i bir süreçle karşı karş ıya k a l ı r ı z .

Dolayısıyla dü nya böyle bir süreci yaşarken Tü rkiye "de Ordu "yu hesa:ba katmayan bir devrim st ratej isi oluşturmak ge rçeğe gözle ri kapa t m a k ola­ cakt ır. Türkiye de bu sü reçte rad ikal leşe re k sola kaymaktad ı r. Zaten dünya çapın daki bu gcl i1me l c rin etkisinded ir ve 27 Mayıs 1%0 müdahale-

27

DOGAN AVCIOGLU

si ve arkasından yaşanan Ordu içindeki.-devrimci örgütlenmeler Türk Ordusu içindeki devrimci su bayların h ızla sola kaydığını göste rmektedir. O dönemin sosyalist solu da sokaklarda "Ordu millet el ele" sloganlarıy­ la yü rümektedir. Bu noktada Avcıoğlu da kendi devrim stratej isini oluşturmuştur. Ezilen halk sınıflarının devrimci mücad e lesine dayanmayan bir ordu müda­ halesin i n devrim için yetersizliği aslında daha e n başından ortadadır. Ancak kimse Avcıoğlu'nu bu tür bir stratej i belirlediği için suçlayamaz. Olsa olsa bu stratej i n i n bir t a k ı m yan lışları içi nde barın d ı rdığı söylenebilir. Devrimciler açısından Avcıoğlu'nun devrim stratejisi nden alınacak d e rs budur. Sözü edilen devrim stratejisi toplu msal alanda yüksel e n u lusal mücade­ l e n i n toplumun dinamik güçleri olan ve Avcıoğlu tarafından zinde kuvvetler olarak tarif edilen asker-sivil ayd ı n kadronun iktidarı e le geçirmesine dayanmaktadır. Kapitalist yol u n yarattığı çıkmaza karşı Batıdan h ızla koparak devrimci bir çizgiye yönelen ara tabakalar Ordu içindeki devrimci subaylarla birlikte kapitalist olmayan bir yol arayışına gireceklerdir. Kapitalist olmayan yo l fo rmülü aslında işçi sınıfı öncülüğü ndeki toplumsal devri m mücade lesine alternatif bir mod e l olarak ortaya çık­ maktadır. Ancak bütün diğe r Ü çüncü Dünyacı devrimlerde de görüldüğü biçimde bu model bir noktadan son ra başarısız olmuştur. İ şçi sınıfına ve toplu mun ezilen sınıflarına dayanmayan ve ülke içindeki sınıf mücade lesin i hakim sın ıfların bütünüyle yok edilmesine kadar götürmeye n bir devrim strate­ jisi n i n bir süre sonra karşı devri mle tasfiye edilmesi kaçınıl maz bir sonuç­ tur. Kapi tal ist olmayan yol çizgisinin temel yanlışı, ulusal ve sın ıfsal bir devri m olarak ta nı m l a n a n sosyal devrimde ulusal lığın bu rjuvaziye havale edilmesid ir. Ezilen sın ı fl arın yü kse l e n ul usal mücade lenin öncülüğü n ü üstlenece k güçte olmamasından yola çıkılarak, ulusal mücadelenin, bur­ juvazi nin ulusal olduğu iddia e dile n bir kanad ın a havale edilmesi kapital­ i s t ol mayan yoldan sosyalizme geçişi doğal olarak enge l lemiş v e iktidar

bu rjuvaziye teslim edilm işti r.

28

ATAT Ü RKÇÜ L Ü K , MİLLİYETÇİLİK, SOSYALİZM

Kapitalizmi Kurmak mı Kapitalizmi Yıkmak mı? Bu devrim stratejisinin ulaşmak istediği nihai nokta sosyalizmdir. Ancak sosyalizme geçilmeden önce kapitalist olmayan yol doğrultusunda empe ryalist kapitalist siste min bağı mlılık ilişkile rin i n dışına çıkan bir çeşit " bağımsız kapitalizm" kurulacak ve hu tür bir kapitalistleşme içinde ge lişen ulusal burjuvazin i n çabalarıyla ve zinde kuvvetlerin öncülüğünde Kemalist Devrim tamamlanacaktır. Hemen ard ı ndan da yine kapital­ istleşmeyle ortaya çıkan işçi sınıfıyla sosyalist devrim yapılacaktır. Böylesi bir stratejinin pamuk ipliğine bağlı olduğu 12 Mart'ta bir kısım subay karşı saflara geçtiğinde her şeyin bir anda tersine dönmesiyle ortaya çıkmıştır. Be l i rlenecek sosyalist stratej i n i n Marksist şablonların dışına çıkması ve temel mücadeleyi klasik bir işçi-burjuva çatışması n ı n ötesinde bir U l usal Ku rtu luş Mücadelesi olarak ortaya koyması gerekmekteydi. Bu noktada Y Ö N'ün bütün Ü çüncü Dünya tartışmalarına rağmen son tahlilde dönüp dolaşıp tekrar Marksist şablonlara sıkışması söz konusudur. Buna göre sosyalist bir sisteme geçilecekse kapitalist bir aşama mutlaka yaşanmalıdır ve sosyalizm ancak bu kapitalist aşama n ı n aşıl masıyla mümkün olacaktır. Ancak kapitalizmin gel işmesine dayalı bu Menşevik anlayış kapitalistleş­ menin yarattığı yıkıcı etkileri de kabullenmediği içi n bilimselliğe dayan­ mayan ve d ü nya ekonomik siste minden kopuk bir " bağımsız kapital­ istleşme" uğraşına girilmiştir. Bu noktada Y Ö N'ün milliyetçiliği ge rçek bir sosyal devrimi sağlayacak ezilen kitlele rle ve işçi sın ıfıyla huluşamadığı ndan devrim davası n ı Ordu'ya havale e tmek d ışında bir seçenek de kalmamıştır. İ şçi sınıfı n ı n e l i nde yükseltile meye n milliyetçilik bayrağını doğal olarak devrimci sub­ aylar yü kse ltecektir. Oysa e m pe ryalizm çağı nda kapitalistlcşerek kalkınmanın imkünı yok­ tur. Halkçı ve devletçi bir kalkınma st ratej isi ancak kapitalizmle doğrudan hesaplaşarak kurulabilece ktir.

Tek Yön Devrim! Böylesi bir hesaplaşmanı n ise düze n içi nde ka lınarak yapılamayacağı ortadadır. Avcıoğlu'nun hugün Tü rk Solu açısından yön göste ricil iği 29

DOGAN AVCI OGLU

buradan kaynaklanmaktadır. Aslında Avcıoğlu için devrim d ışında bir yön hiç olmad ı . 60'1ı yıllar Tü rkiycsinde belki pek çok kişi için bir yön arayışı söz konusuyd u ama Avcıoğlu için böyle bir durum söz konusu değildi. De rgi çıkarma kararı aldığında " DEVR İ M"in isim hakkı bir başkasında olduğu için ikinci seçenek olarak Y Ö N'de karar kılmıştı. Ancak Y Ö N'ün kapatılmasının ardından Avcıoğlu DEVR İ M'i çıkartmayı başard ı . Kendi deyimiyle " DEVR İ M'le devrim yapılacaktı." Be lki istenilen devrim ge rçekleştirilemedi ama Türk Solu'nun devrim mücadelesi için güçlü bir teorik miras yaratıldı. Bugü n o devrimci fikirler devrimci gençlerin elinde yeniden bir mücadele bayrağı haline ge tiriliyor. 2000'li yılların Türkiyesinde Avcıoğlu ve Türk Solu 'nu güçlü ve köklü bir ge leneğe dönüştüren d iğer devrimci liderler yok. Ama neyse ki bütün yaşamına ülkesinin bağımsızlığın a adayan devrim­ ci Türk gençleri var. Atatürk'ün emanetini, Doğan Avcıoğlu 'nun bıraktığı bağımsızlık ve devrim bayrağını bırakıldığı yerde n alıyoruz.

İnan Kahramanoğlu

İ le ri Dergisi Genel Yayı n Yönetmen i

30

Yön Yazıları

(1961-1967)

ATATÜ RKÇ ÜLÜK, Mİ LLİYETÇiLİK, SOSYALİZM

Kemer Sıkalım ...

K

emerleri sıkmak, gün ü n parolasıdır. Yeni Hükumet, öze llikle memur maaşlarına yapıl a n zammı gec i kt i rme kararını aldıktan sonra "kemerleri sıkma" politikası na sarılmıştır. Bakanların makam ödeneği almaktan vazgeçmeleri, bir makam arabasının garaja çekilmesi, meşhur Cadil/ac'ın yerini Ope/'e bırakması, bu politikanın satış vasıtalarıdır. Kısaca Hükfrrn e t, memurların hayal kırıklığını, iç kütlele rinin sakal grevi ve sessiz yürüyüşlerle gün ışığına çıkan memnuniyetsizliğini, ufak Ope l' i n büyük Cadil(ac'ı n yanında çekilmi§ resimleri i l e göğüsle meye çalı§mak­ tadır. Kemer sıkma disiplinini henüz kendi arasında bile tam manasıyla gerçekleştiremeyen Hükumet, d iğer taraftan, varlıklı çiftçi kitlesini kap­ sayan zirai gelir vergisini hafifletmeye, çe§itli yollardan işadamlarının ve rgi yükünü azaltmaya hazırlanmaktadır. 1 952 ziraat anketine göre, arazi nin önemli bir kısmını elinde tutan büyük çiftçilerin de arazi ve rgisi öde mekten pek yakında kurtulacağı hükumet programında ye r almıştır. Ufak memur ve i§çilerden tasarruf bonosu kesilmesi vaad i ise, sembolik şekilde ge rçekleştirilecektir. 33

DOGAN AVCIOGLU

Devlet gelirlerin i n azalması ve enflasyon tehdidi olmasa, varlıklı sosyal gru plara taviz verme yarışında çok daha ileri gidilmesinden korkulur. Nitekim adına " Vergi Reformu Komisyonu" denilen "Taviz Verme Ko­ misyonu", devlet gelirlerinin önemli bir kısm ı n ı özel sektöre t ransfe r etme yolunu seçmiştir. Fedakarlığı memur ve işçiye yüklemeye çalışan birinci politikanın başarıya u laşmasına imkan yoktur. Çalışanların esasen yeter derecede ezildiği bir toplumda, ezilenlerin daha fazla ezilmeye gönüllü olarak rıza göstermesi beklenemez. Bu demek değildir ki, kemerler sıkılmasın . Kemerleri elbette sıkmak lazımdır. Kemer sıkmak, milletçe varlığımızın ilk şartıdır. Fakat işe, memur ve işçilerden önce varlıklı sınıfl ardan başlamak, gelir dağı lışında­ ki adaletsizlikleri düzeltmek, mes'ut azınlık ve halk kütleleri arasında, doların memleketimize akmasından beri, gittikçe genişleyen uçurumu kapatmak, t e k kel imeyle sosyal adaleti gerçekleştirmek lazımdır. Sosyal adalet, kemer sıkma politikasın ı n temel dayan ağidır. Sosyal adalet olmadıkça, kütlelerden fedakarlık beklemek zalim bir hayaldir. Görünüşe göre Hükumet, bugün böyle bir hayalin peşindedir. Halbuki duru m hayale hiç de e lverişli değildir: Memleketimizde her an büyü k sosyal huzu rsuzluklara yol açabilecek olan tam bi r adaletsizlik hüküm sürmektedir. En ufak ve e n büyük gelirler arasındaki mesafe baş döndürücüdür. Bir öğretmen, iyi köşe başı tutmuş manavın ayl ık kazancını bir yılda sağlamamaktadır. İ şçi kütleleri, yavaş yavaş uyanmak­ tadır. Emek hor görülürken, haksızlığı nispetinden karlı bir kazanç şekli olan arsa ve bina spe külasyonu, ( Yassıada davaları n ı n da gösterdiği üzere ) hakim sınıfların alıntersiz gel i r sağlama vasıtası haline gelmiştir. Emeği cezalandıran, sermayeyi alabildiğine mükafatlandıran bu adalet­ siz düze n i n düzeltilmesi için ciddi bir gayret gösterilmemektedir. Hiç değilse, vergi siste minin gelir dağılışındaki aşırı adaletsizlikleri hafiflet­ mesi beklen i rdi. Halbuki durum tam tersidir. Emeğe dayanan kazançlar ağır şekilde vergilendirilmekte, sermaye kazançları hemen hiç vergi öde­ memektedir. 1 96 1 Bü tçe gerekçesine eklenen tabloların apaçık gösterd iği üzere gelir vergisi, emeğe dayanan kazançlar i le ayakta durmaktadır. Kaynağı sermaye olan kazançların ancak çok ufak bir kısmı Maliyeye

34

ATATÜRKÇ Ü L Ü K , MİLLİYETÇ İ L İ K , SOSYALİZM

bildirilmektedir. Nitekim l 953- l 959 devresinde beyannameli mükellef­ lerin yüzde 85'i ayda ortalama 500 liradan aşağı gelir beyan etmiştir. Servet vergilerinin hali ise daha acıklıdır. Servet, Türkiye'de vergi öde­ memektedir. Batıdaki sosyal adalet politikasının temel dayanaklarından biri olan verase t vergisi fiilen mevcut değildir. Gülünç miktarları aşmayan arazi vergisi ise, kaldırılmak üzeredir. Kısaca, vergi siste mimizin sosyal adalet anlayışı, zengini görmemezlikten gelip vergiyi fakire ödetmekten ibarettir. Buna rağmen kemer sıkma politikasının şampiyonları, ser­ mayenin ve sermayeye dayanan kazançların zaten çok hafif olan vergi yükünü daha da hafifletmek kararındad ı r . . .

İngiltere'de Kemerler Başarı l ı bir kemer sıkma örneğini, 1 940- 1 950 yılında İ ngilte re ve rmiştir. Devlet gelirleri 1 938 yılında milli gel i rin yüzde 22'sine e rişirken, ( mem­ leketimizde yüzde 1 5'in altındadır) 1 948'de yüzde 40'a çıkmıştır. Demek ki, İ ngi l tere'de vergi yü kü büyü k ölçüde artmış, vatandaşlar kemerlerini sıkmıştır. Yalnız bu başar'ı , köklü bir sosyal adalet politikası güdülmesinin sonucudur. O devrin İ ngilteresi, gelir dağıl ışında bir ihtilale sahne olmuş­ tur. Şöyle ki, harpten önce, çok zengin bir İ ngiliz'in kazancı, maden işçisinin geliri n i n 200 katını aşarken, bu rakam 1 950'de 1 5 'e düşmüştür. Vergi çıktıktan sonra, 6 bin İ ngiliz lirasının üstünde gel i r sahibi olan insan sayısı l 938'de 7 bin kişi iken, l 950'de 60'a inmiştir. Buna karşılık, 1 50· 1000 İ ngiliz lirası arasında net kazanç sahiple rinin sayısı 6, 7 m ilyondan l 9 milyona çıkmıştır. Profesör Frank Paish'in incelemelerine göre, l 949 yılında vergi düşüldükte n sonra gerçek gel i rler, l 938'e nazaran ortalama olarak yüzde 5 artış göstermiştir. Halbuki 1 275 İ ngiliz lirasının üstündeki ge lirler yüzde 38 oranında azalmıştır. 290 İ ngiliz lirasının altındaki gel i r­ ler ise yüzde 27 oranında artmıştır. Böylece 24 milyon İ ngiliz'dcn 2,5 mil­ yon insanın geliri azalmış ve 2 1 ,5 milyonun gel i ri çoğalmıştır. Gelir dağılışındaki bu büyük değişiklik, esas itibarıyla, ve rgi yoluyla sağlanmıştır. İ şçi ücretleri ve maaşlar çok hafif şe kilde vergi lendirilirken, serm aye kazançları ağır şe kilde ve rgilcndirilmiştir. Bu sayededir ki, İ ngi­ liz işçileri ve memurları, harp içinde ve harpten sonra daha fazla çalışma­ ya ve daha fazla ve rgi ödemeye seve seve rıza göste rmişle rd i r.

35

DOGAN AVCIOGLU

İ ngiliz halkı, döviz gelirlerini arttırmak için, viski içmekten, çikolata yemekten, naylon çorap giymekten vazgeçmiş, fakat eskisinden daha iyi beslenmiş ve mesken sıkıntısı çekmemiştir. Enflasyona gitmeden yatırım hacmini ve bu arada devlet yat ı rı mlarını arttırmak için, başka çıkar yol yoktu. Fakat böyle bir politika İ ngiliz halkının ve müteşebbisinin dünyaca bilinen disiplinli davranışına rağmen, iktisadi sistemin değişmesini gerektirmiştir. Ağır vergiler, özel teşeb­ büsün yatırım gayretini azaltmış, toplam yatırımlarda artış, çok geniş ölçüde yürütülen bir devletçilik politikasıyla mümkün olmuştur.

Bizdeki Kemersizler Ve rgi yükünü sırtında taşıyan düşük ge lirli sınıfları, bugünkü düzen içinde kemer sıkmaya zorlamak, mevcut huzursuzluğu ve memnuniye tsiz­ liği arttırmaktan başka sonuç ve rmeyecektir. Kemer sıkma politikası, ancak gelir dağılışındaki adaletsizlikler düzeltildiği, sermayeye dayanan kazançlar da emek gibi vergilendiri ldiği takdirde, kütlelere mal edilebilir. Halbuki Hükumet, kalkınmada özel teşebbüse ön planda bir rol tanımak, onun yatırım şevkini arttırıcı her türlü tedbiri almak kararındadır. Az­ gelişmiş bir memlekette öze l teşebbüsü ön planda tutan bir kalkınma po­ litikası ise, mes'ut bir azınlığın ke mersiz yaşamasını kabul e tmeyi gerek­ tirir. Ö zel teşebbüsün kalkınma gayre tlerine başarıl ı bir şekilde katılıp katıl­ mayacağı meselesi üzerinde durmuyoruz. Kaldı ki, bu da önemli bir me­ seledir. Sayın Nadir Nad i ' n i n ifadesiyle "Yurdumuzda tarihi ve gelenek­ leri olmayan, ortamı kuru l m ayan bir özel teşebbüs, bugünkü dünya ve memleket şartları karşısında bize ne dereceye kadar yararlı olabilir?" sualini sormak lazımdır. Bizim üzerinde durduğu m uz mesele şudur: Motoru kar olan özel teşeb­ büs, kalkınmaya kar ettiği ölçüde katı lacaktır. Ancak fazla kar, özel teşeb­ büsü n yatırım şevkini arttırabilir. Fazla kar, işçilere düşük ücret, satılan mallara yüksek fiyat demektir. Karın bir kısmı da yatırımlara gitmeyecek, talihli mü teşebbisle rin lüks ve israfına ayrılacaktır. Başka bir deyişle, müteşebbisin ke merini sıkmaya kalkışmak, özel teşebbüsün yatırım şevki­ ni kırmak, iizc l teşebbüse dayanmaktan vazgeçme k demektir.

36

ATATÜRKÇÜ L Ü K , MİLLİYETÇ İ L İ K , S OSYALİZM

Koalisyon Hükumeti ise, özel teşebbüsü geliştirmek kararındadır. O halde Hükumet, özel teşebbüsün fazla kazanmasını teşvik etmelidir. Ü c­ retlerin düşük seviyede kalmasına, öze l teşebbüsün az vergi öde mesine rıza göstermelidir. Gecekondu ların yanı sıra, lüks meske nlerin yapılması­ nı, Cadillac farın çoğalmasını tabii karşılamalıdır. Devlet gel i rlerini karşı­ lamak için, emeğe dayanan kazançları daha ağır şekilde vergilc ndirme­ lidir. Sistem i n mantığı budur. Fakat yirminci yüzyı lın ikinci yarısında yavaş yavaş uyanan ve mevcut adale tsizliklerin düzeltilmesini isteye n kütleleri daha fazla adaletsizl iğe katlandırmak süngü zoru ile bile çok güçtü r. Bu sebe ple, Hükumet, işçi ve memurlara kemer sıktırma politikasında çok ileri gidemeyecektir. Ne de öze l teşebbüsü gere ken ölçüde destekleye­ bilecektir. Ne onu, ne de ötekini ye ter derecede yapamayacağı için de, kem e r sıkma kampanyası bir iki jestte n v e oyalama politikasından ibaret kalacak, tasarruf gayretlerimizde öne mli bir artış görülmeyece ktir. Dün olduğu gibi bugün de çıkmazdayız. Dün olduğu gibi, bugün de ayakta d ura­ bilmemiz, Sam Amca'nın gayretlerine bağlıdır. Hızlı kalkınma temposunu sağlayacak çapta bir kemer sıkma gayre ti, ge lir dağılışındaki adaletsizliklerin gid e ri l mesi, fedakarlık ve nimetlerde eşitliğin gerçekleştirilmesiyle mümkün olacaktır. Bu sebe pledir ki, yir­ m i nci yüzyı lın ikinci yarısında azgelişmiş m emleketler için tek çıkar yol, sosyalizmdir.

Yön, Sayı 1, 20 Aralık 1961

37

DOGAN AVCIOGLU

Huzur

H

uzur diyoruz, huzur istiyoruz. Kurulamayacağı korkusuyla, sırf ku­ rulabild iği için sevindiğimiz hükumetten huzur getirmesini bekli­ yoruz. Hükumet de, " Huzur Hükumeti" olacağını söylüyor. Beklenen huzur gelecek mi? Sanmıyoruz. Bu hükümde yanılmayı çok isterdik. Zira, mevcut şartlar altında bugünkü Hükumet'i deste klemenin tek çıkar yol olduğuna şahsen inanı­ yoruz. Hükumet'le birlikte, rejimin de hüviyetini kaybetmesinden ve sos­ yal gidişi durdurmaya çalışan bir idarenin işbaşına gelmesinden endişe ed iyoruz. Memleketimizde bir türlü gelişip se rpilemeye n fikir hür­ riyetinin tamamıyla boğulmasından korkuyoruz. Zihinlerdeki istifhamı açı kça ortaya koymak lazımdır: Sessiz yü rüyüş­ lerle ortaya ·çıkan işçi hareke tleri, gecekonduların büyük şehirleri ·mu­ hasara etmesi ve asayişin sağlanmasındaki güçlüklerin gittikçe artması, bir takım i nsanları e ndişeye düşürebilir. Anayasaca sağlanan çeşitli hür­ riyetleri ortadan kald ırmak pahasına da olsa, mal emniye tini koruma end işesi ön plana çıkabilir. Devri mci kuwetlerin dağınık ve fikri bakım-

38

ATATÜRKÇÜLÜK, Mİ LLİYETÇİLİK, SOSYALİZM

dan hazırlıksız bulunduğu bir devrede, bu endişenin otoriter bir idareye yol açması en kuvvetli ihtimaldir. Şehirlere akı n ı gecekonduları yıkmakla, fikir hürriyetini ve işçi hareket­ lerini yasaklarla d u rd u rmaya kalkışacak bir idare n i n uzun vadede başarıya u laşmasın a imkan yoktur. Fakat böyle bir idarenin yapacağı tahribat korkunç olabilir. Sosyal gidişi kaba kuvvetle durdurmaya çalışabilecek bir idarenin işbaşına gelmesi ihtimali, bugünkü Hükumet'i desteklemek için yeter sebeptir. Bununla beraber Hükumet'in beklenen huzuru getire bileceğini sanmıyoruz. Hükumet, satıhta kalan bir huzurun peşindedir. Bu, kütlelere inmeyen, sosyal davaları cesaretle ele almaktan kaçan m u hafazakar bir huzur anlayışıdır. Sürgü ndeki ağaların geri dönmesi, Kayseri'dekilerin affı, Ordu'nun endişelerinin giderilmesi, özel sektöre güven vermeye çalışıl­ ması, "geçmişin yaralarının sarıl ması", bu huzur anlayışının temel u nsur­ larıdır. Geçmişin yaraları sarılmasın demiyoruz. Fakat satıhta kalan bu huzur anlayışının, satıhta kalan bir huzuru bile sağlayacağından şüphe ediyoruz: Kayseri affı neyi değiştirir ki? Olsa olsa, "affı sağlamak için İ nönü ile bir­ leştik" gerekçesiyle koalisyona katılanların elinden bir mazereti kaldırır. İ ş hayatını canlandırmak maksadıyla girişilecek ölçülü bir enflasyon poli­ tikası, maaş ve ücretlerdeki artışlar, önlenmeye çalışıldığına göre, mem­ nuniyetsizlikleri nasıl azaltabilir? Mevcut adaletsizlikleri nasıl giderebilir? Huzursuzluk sürüp gittikçe de, parlamento dışı kuvve t le rin yatıştırılama­ yacağı aşikardır.

Yeni Türkiye Meselenin kökü sosyal huzursuzluktur. Türkiye artık eski Türkiye de­ ğild ir. Nüfus h ızla artmaktadır. Eskiden doğum nispetleri kadar, ölüm nispetleri de yüksekti. Nüfus artışı yavaştı. Şimdi ölüm nispetleri düşmüş, buna karşılık doğum nispetleri değişme miş, bu yüzd e n nüfus hızla çoğal­ maya başlamıştır. Ekime e lverişli toprakların kalmaması, biraz da makineleşme dolayısıyla, köyden şe hre akın hızlanmıştır. Nüfus artışının ve şe hirlere akının hızland ığı bir devrede, kütleler daha

39

DOGAN AVCIOGLU

yüksek bir hayat seviyesine e rişme nin mümkün olduğunu anlamış, tevekkülün yerini, kalkınma ve refah talepleri almıştır. Batı dü nyasına açılmamız ve dış yardımların artması, Batı hayat seviyesi ile aramızda mevcut uçurumu ortaya koymuştur. Bu yüzden geniş kütleler ve aydın, fakirliği ve gelir bölüşümündeki adaletsizlikleri, eskisinden daha az müsamaha ile karşılamaktadır. Bu maddi ve manevi değişiklikler, sosyal adalet içinde hızlı kalkınmayı zaruri kılmaktadır. Fakat geçmiş hükumetler sosyal ve iktisadi alanda tam bir aciz göstermişler, bu da duyulan memnuniyetsizliği ve huzursuzluğu arttırmıştır. Ü zerinde henüz ciddi bir araştırma yapılmayan 2 7 Mayıs hareketinin temel sebebi bu olsa ge rektir. Yoksa, iddia edildiği gibi, bir iki insanın samimiyetsizliği ve Anayasanın yetersizliği değil.

Sosyal Huzursuzluk Gittikçe şiddetlenen sosyal huzursuzluğa çare bulmadıkça, beklenen huzur gelmeyecektir. Huzur, gelir dağılışındaki adaletsizliklerin gideril­ mesini ve istihsal seviyesinin hızla arttırılmasını gerektirecektir. Bu da an­ cak köklü reformlarla mümkündür. Her şeyden önce, bugünkü cılız ve adaletsiz vergi sistemini A'dan Z'ye kadar değiştirmek şarttır. Bu da Ve rgi Reform Komisyonunun tavizname­ siyle sağlanamaz. Vergi sistemimizde, devlet gelirlerini geniş çapta arttıra­ cak ve sosyal adale ti sağlayacak bir ihtilale ihtiyaç vardır. Ziraat alanında bir hamle yapabilmenin ilk Şartı, zirai yapıyı, istihsali arttıracak tarzda değiştirme k ve çiftçiyi teşkilatland ırmaktır. Bu anlamda bir zirai reform yapma yoluna gid ilmedikçe, ziraat kendinden bekleneni ve remeyecektir. Arsa durumu da farkl ı değildir. De v letin bir ar s a p o litikası o l m ad ı kç a ve arsa spekülasyonunun kökü kazınmadıkça, meske n politikasından bah­ setmek milleti aldatmaktan başka bir şey d eğild ir .

Zirai pazarlar organize ed ilerek mutavassıt s altanatına so n v erilm e dik­ çe , çiftçinin korunduğunu söylemek gülünçtür. Çok kötü işleye n ticare t şebekesi için de d u rum aynı d ır.

40

ATATÜRKÇÜLÜK, Mİ LLİYETÇİLİK, SOSYALİZM

Bu reformlar elbette bugünden yarına ge rçe kleşt irilemez. Her §eyden önce reformların ze minini yaratmak lazımdır. Bu da Hükumet'in mese­ leleri cesaretle ele al masına, Parlamento'ya ve halk efkarına gerçekleri açıklamasına bağlıdır. Hatta daha ge rilere gitmek gerekir. Hiç değilse iktidara namzet ciddi siyasi teşekküllerin, mu halefet yıllarında, görü§leri­ n i tespit etmesi beklenird i . Ne var ki, muhalefet heyecanıyla hunlar yapıl­ mamı§, tam bir fikirsizlik içinde h azırlıksız iktidara gel i n mi§tir. Fransız mukavemet hare ketinin, Almanlara kar§ı bir ölüm kalım savaşı yaparken, programını ortaya koyduğunu, zafe rden sonra hemen hu programı ger­ çekleştirdiğini hatırlamamak i mkansızd ır. Bu fikri hazırlık yapılmadığı için bugü n Hükumet, ne teknik organlar­ dan ge re ktiği gibi faydalanabilmekte, ne de halk efkarının önüne ciddi bir programla çıkabilmektedir. Hatta gerekli re formların lafından hile kaçın­ maktadır. Hükumet programı, iktidarın çetin meselelerin çözü lmesinde ne derece hazırlıksız olduğu nu gösteren hir vesikadır. Program, madal­ yonun bir, yüzünü saklayarak, işin tatlı tarafını göstermekle ye tinen bir seçi m beyannamesinden ibare ttir. Yeni bütçe ise, Hükumet programında yer alan tatlı sözlerin ace le tekzibinden ibarett ir. Bu durumda, yeni idarecilerimizin nispeten daha ihtiyatlı ve az çok planlı bir şekilde olmakla be rabe r, Menderes devrinin iktisadi ve sosyal politikasını uygu lamak zorunda kalmalarından korkulur. Gerekli reform­ lardan kaçınarak, hafifte n hir e nfl asyon ve kredi genişle mesiyle iş hayatını hızlandırmayı deneyecek olan bu politikanın meyvelerini yakında göre­ ceğiz . . . Bununla beraber, Hükumet'e karşı fazla haksızlık etmemek ge rekir. Mevcut şartlar altında, daha fazlasını ümit etmek, hayale kapılmak ola­ caktır. Zira memleket gerçe kleri ile bu ge rçe klerden haberdar oluşumuz arasında, kapatılması çok zaman isteyen bir mesafe vard ı r. Bu mesafe yü­ zündendir ki, Planlama Teşkilatı uzmanları bile, planın dayanacağı ana görü§leri açıklayan, " Kalkınma Stratejisi" adlı dokümanda, yapı lması ge rekli reformları müphem bir şe kilde ortaya koymuşlar, çeşi tli tavizle rle reformcu fikirleri hafi flet meye çalışmışlardır. Biraz ces u r fi kirlerin, Hükumet'te ve Parlamento'da, büyü k tepkile r ya ratacağı korkusu, uz­ manları ister istemez bu yola itmektedir. Gerçekten, hızlı hir iktisadi kalkınmanın ve sosya l adaletin temelini sağlam hir şekilde atacak olan .ı l

DOGAN AVCIOGLU

çeşitli reformların Hükumet tarafından ele alınması, e le alınsa bile mahiyeti değişmeden Parlamento'dan geçmesi şimdilik uzak bir hayal olarak gözükmektedir. Halbuki hızlı bir iktisadi kalkınma için, mem­ leketin sosyal ve ekonomik yapısını değiştirecek reformlara ihtiyaç vardır. Bu reformlar yapılmadıkça, huzur, mes'ut bir azınlığın huzuru olmaktan öteye gidemeyecektir. Hükumet ise bu reformlara hazır değildir. Koalis­ yonun yarattığı zorlukları, Parlamento'nun kompozisyonu itibarıyla re­ formları benimsemesindeki güçlük de eklenince "sosyal adalet içinde hızlı kalkınma" sloganı boş bir laftan ibaret kalmaktadır. Bu durumda, Tanrının lıJtfuyla mahsulün ve Sam Amca'nın cömertliği ile dış yardımın bol olmasına dua etmekten başka çare yoktur. Sosyal hu­ zursuzluğun tahammül hudutlarını aşmaması, ancak böyle önlenebi lecek­ tir.

Y6n, Sayı 2, 27Aralık 1961

42

ATATÜRKÇ Ü LÜ K , Mİ LLİYETÇİLİK, SOSYALİZM

Efendil erimiz

M

e mleketin zinde kuvvetleriyle iktidardaki insanlar, birbirlerini tanı­ yamayacak hale geliyor. Halk ile halkın temsilcileri arasındaki me­ safe genişliyor. Zinde kuvvetler, hızla kötüye giden sosyal ve iktisadi me­ selelerin ağırlığı altında bir kurtuluş yolu ararken, i ktidardaki insanların çoğu apayrı alemde yaşamaktadır. İ ktidarın fildişi şatosunda günün kon u ları, Kayse ri 'dekileri n affı, sür­ gü ndeki ağaların geri dönmesi, servet beyanının kaldırılması, · Avrupa Konseyi seçimleri, meclislerin üstünlük davası gibi meselelerdir. Milletvekili istihkaklarına zam yapma teşebbüsü ise, bir takım i nsan­ ların memleket gerçekle rinden ve halkın temayüllerinden ne kadar uzak­ laştığını ortayı koyarak, bardağı taşıran son damla olmuştur. ·

Böylece, tantanayla, sahneye konan kemer sıkma politikası, Ope/'li ve taksili başlangıca rağme n, bir iki gün içinde, hazin bir komedi haline gelivermiştir. Fildişi şatoda geçe n çeşitli olayları, vazife icabı nakletmek zorunda kalan bası nın, alay ve öfk e y le karışık sinirli t ô na memleketin zinde 43

DOGAN AVCIOGLU

kuvvetleri ile bir kısım temsilcilerin davranışları arasındaki aykırılığı n ortaya konmasından başka bir şey değildir. İ stanbu l 'daki büyü k işçi hareketi, iktidarda olanlara karşı duyulan güve nsizliğin sessiz fakat azim­ li ifadesidir. Millet Medisi Anayasa ve Maliye Komisyonları ile Genci Kurulda çok sayıda milletvekilinin, istihkaklarını 5400 liraya çıkartmak için çırpınma­ ları karşısında, halkın ilk defa olarak, iane toplamak suretiyle gösterdiği sert tepki, halkın te msilcile rinden koptuğunu göstere n önemli bir işaret­ tir.

İktidar Kimlerin Elinde? İ dare edenler ile idare edilenler arasındaki bu ge niş mesafe neden do­ ğuyor? Bizi idare edenler, kimlerdir? Ü ze rinde d i kkatle d u rulması ge re­ ken mesele budur. Parlamento'da, milyonları aşan işçi ve ufak esnaf kitlesinin temsil edilmediği bir gerçektir. Liderle rin gayretleriyle CHP Ku rultayı, 15 işçi ve esnaf adayına, Parlamento'ya girebilme şansı tanıdığı halde, parti teşkila­ tının direnmesi yüzünden, CHP Parlamento'ya hiçbir işçi temsilcisi soka­ mamıştır. Diğer part ilerde de duru m pek farklı değildir. Milyonlarca küçük çiftçi ailesine gelince , onların temsilcileri büyü k çiftçilerden ve toprak ağalarından öteye gitmemektedir. Sayın Doçent Gülten Kazgan'ın "Sömürülen Köy" adlı yazısında çok iyi belirtild iği üze re, ge niş köylü kitlesi ağanın ve mutavassıtın oyuncağı halindedir. Siyasi partile rin bünyesi, ge niş halk kütlelerinin Parlamento'da temsi­ line imkan ve rme mektedir. Parti teşkilatı, çoğunlukla, ağaların, mutavas­ sıt zümrenin ve onlarla işbirliği yapanların elindedir. Mesela ağalar mese­ lesi ni ele alalım: Ağaların. sabit oyları olduğu söylenir. Fakat birço k ha1de halkın ağaları sevmed iği bir gerektir. Ağalar, siyasi partilere belki de bir miktar oy bile kaybe ttirme kted ir. Ama, halk ağaları seçmek zorundadır. Çünkü siyasi parti listelerine onlar hakimdir. Mali imkanları, vaki tlerinin bol oluşu ve me nfaatleri, ağaları parti teşki­ latında rol almaya itmektedir. Parti merkezleri ise, varlıklı ve çevrelerinde iyi kötü isim yapm ış kimse lerin teşkilatta vazife almasını büyük bir kolay­ lık saymaktadır. İ sten meye n bir adamın İ l Başkanı seçilmesi üzerine, bir

ATATÜRKÇÜLÜK, Mİ LLİYETÇİLİK, SOSYALİZM

parti liderinin i l k tepkisi, " Ba ri paran var mı?" suali olmuştur. Ağalar bu d u ru mdan faydalanmakta ve birçok ilde çeşitli partilerin teşkilatına hakim olmaktadır. Çocuklarını, de ngeli bir şe kilde partiler arasında bölüşe n eşraftan aileler de mevcuttur. Sürgündeki 5 5 ağanın geri dönmesini bütün parti lerin istemesi, böylece 55'le ri n davasının parti­ lerüstü bir mesele haline gelmesi, partilerin d u rumunu apaçık ortaya koy­ maktadır. Tablo, belki biraz basitleştirilmiştir. Ağaların ve eşrafın okumuş oğulla­ rının yanı sıra, halk çocukları da meclislerde ye r alabilmektedir. Fa k at on­ ların seçim şansı, birçok halde, parti teşkilatını ellerinde tutanların müsa­ mahasına bağlıdır. Bu kimseler, mevcut düzenden niyetlenenlerin, bile­ rek veya bilmeyerek, savunucu luğu nu yaparak ayakta du rmaktadır. Büyü k bir partinin e n yüksek kademelerine erişmiş zeki ve bilgili bir Do­ ğulu politikacının, ağaları sevmediği halde, yıllar boyu nca, onlarla nasıl iyi geçinmek ve menfaatlerini koru mak zorunda kaldığını dostları bilirler. 1 945 Toprak Reformunun karşısına, toprak ağalarıyla birlikte, bir kısım hukukçul arın dikilmesi tesadüf değildir. Yen i Anayasanın ilerici hüküm­ lerinin de e n çok, iş çevrelerinin finanse ettiği ban hukukçular tarafından tenkit olu nduğu hatırlanmalıdır. Partilerin geliri, hu çevre lerden gelir. Seçim masraflarını onlar karşılar. Mese la Kayseri veya Trahzon'da seçim kampanyasına çıkan adaylar, ge­ rekli para için, İ stanhu l 'daki Trabzonlu veya Kayse rili eşrafın kapısını çal­ mak zorunda kalır. Kısaca, her türlü değişikliğin aleyhinde, toprak ve ticarete dayanan bir menfaat zümresi, siyasi partilerde nüfuz sağlamıştır. Bu yüzden, parti teşkilatı içinde ve meclislerde devrimci i nsanlar azı nlıkta kalmaktadır. Partilerin ve meclis çoğu nluklarının her türlü reform fikrine ve devrim­ lere karşı dikilmesinin sebe bi hudur. Hükumet programlarında, toprak reformu, ve rgi kaça kçılığına son verilmesi, pazarların müstahsil ve müs­ tehlik lehine işlemesinin sağlanması. arsa spekülfısyonunun önlenmesi, haksız kazançlar sağlayan mutavassıtlarla mücadele edilmesi gibi, sosyal ve ikt isadi açıdan ilk planda çözü l mesi gereke n mese lelerin ye r almaması, başka türlü izah olu namaz. 1 945 Reformuyla toprak ağalarına karşı savaş açan Sayı n İ nönü'nün, bugün bir politikacı olarak, sü rgü nde ki ağaların

45

DOGAN AYC IOGLU

topraklarının kamulaştırılmasını durd urması, üzerinde dikkatle durulma­ sı gereken bir olaydır. Sayın Ahmet Oğuz'un ifadesiyle, üç beş bin kişinin e l i nde bulunan piyasa önünde, bütün hükumetler çaresiz boyun eğmekte­ dir. Siyasi partilerde nüfuz sahibi olan bu menfaat grubu, her türlü refor­ mun, hür fikrin ve doğrunun karşısındadır. Bu kimseler, toplu m hayatın­ daki hakim durumları dolayısıyla, ileri fikri yıllardır ya susturmak ya da satın almak çabasındadır! Memleke timizin sosyal adalet içinde hızla kalkınmasına taraftar gerçek milliyetçileri damgalamaya kalkışarak, mi­ yopça bir davranışla sosyal gidişi durdurmak isteyenler onlardır. Fakat Türkiye nin eski Türkiye olmaktan çıkmaya başladığını anlamayan bu zümreler, memleket ihtiyaçlarına ve zinde kuwetlerin temayü l lerine ay­ kırı tutumları yüzünden, kudretlerini yavaş yavaş kaybetmektedir. '

Bununla beraber, toplu m hayatında halen söz sahibi olan, bu aykırı kuwetlerdir. Siyasi partilerin teşkilatına hakim bulunan bu aykırı kuwet­ ler " halkın halk için halk tarafından idare edilmesi" şeklinde tanıtladığı­ mız demokrasinin, memleket ihtiyaçlarını cesaretle karşıl ayan ileri bir rej im olmasını güçleştirmektedir.

Ne Yapabiliriz? Halk iradesinin serbestçe tezahürü ve demokratik rejimin memleket gerçeklerine uygun hale gelmesi, ancak köklü reformlarla mümkün ola­ · caktır. Halk teşkilatlanmalı, ağa ve mutavassıt saltanatı son bulmalıdır. Modern anlamda bir toprak reformunun gerçekleştirilmesi, zirai pazar­ ların özel mutavassıt elinden kurtarılması, istihsal ve satış kooperatifle­ rinin yaygın hale getirilmesi, her alanda sendikacılığın kuwetlendirilme­ si, halk çocu klarının en geniş eğitim imkanlarından faydalanmasının sağ­ lanması, köylü kütlesini yirminci yüzyılın adamı haline getirmek amacını güden Köy Enstitüleri hareketinin yeni baştan ele alınması; demokrasinin bir karikatür olmaktan kurtarılması için şarttır. -

Bu reformlar, partilerin ve parti içindeki insanların yenilenmesine ve memleketin zinde kuwetlcrinin işbaşına geçmesine imkan verecektir. Fa­ kat reformların ge rçekleştirilmesi, iktidardaki insanların, u lvi kelimeler altında gizlenen menfaatlerini bir kenara itip, memleketin ve kendilerinin

46

ATATÜRKÇÜLÜK, MİLLİYETÇİ LİK, SOSYALİZM

uzun vadeli menfaatlerini ön plana almalarını gere ktirmektedir. Halbuki, yu karıdan beri sayılan sebepler, bunun ne kadar güç olduğunu ortaya koymaktadır. İ ktidardaki insanlar ile memleketin zinde kuwetleri arasın­ daki aykırı gidiş ortadadır. Çelişme buradadır: Köklü reformlar zaruridir; iktidar ise, kısa vadeli menfaatleri icabı reformlardan kaçınan kuwetlerin e l i ndedir. Bu çel işmenin, efendilerimizin uyanması ve uzun vadeli menfaatlerini, kısa vadeli menfaatlerinden ayıracak uzak görüşlülüğü göstermesi sure­ tiyle, demokratik yollardan çözülmesini milletçe teme n n i edelim . . .

Y"n, Sayı 3, 3 Ocak 1962

47

DOGAN AVCIOGLU

Yapıcı Milliyetçilik

G

e rçek anlamıyla milliyetçilik, yapıcı olmayı ge rektirir. Sadece his ve heyecana dayanan, akıldan uzak bir milliye tçilik anlayı§ı, milletin yararına kullanılabilecek enerj iyi ve vakti israftan başka bir şey değildir. Çok çetin iktisadi ve sosyal davalarla karşı karşıya bulunan Türkiyemiz'de ise, bu tarz kısır bir milliye tçilik, memleketin takatini aşan bir lükstür. İ ktisadi alanda, ölüm-kalım savaşı verdiğimizi bir an bile unutmayarak, yapıcı çözüm yol ları ortaya koymak ve ciddiyetle çalışmak, vatansever­ liğin bugün ilk şartıdır. Halbuki ne görüyoruz? Milliyetçilik lafını ağzında geveleyen bir takım gevezeler ortalıktadır. Bu i nsanlar, milliye tçiliğin gölgesine sığınarak fi­ kirsizliklerini gizlemeye çalışmaktadır. Fikir fu karası gevezelcrin yanı sıra, çıkar peşindeki bazı insanlar, mil­ liyetçilik kavramının kafalardaki etkisinden medet ummaktadır. 27 Mayıs Hareketini gayri meşru göstermek telaşı içinde bu lunan miyop açıkgözler, milliyetçi lik taslamaktad ırlar! Kayse ri Cezaevi ndekilcri ticaret metaı ha­

line geti re n birkaç yayın organ ı m i l l iye tçi geçinmekted i r ! Misakı M i lli'yi

48

ATATÜRKÇÜLÜK, MİLLİYETÇİLİK, SOSYALİZM

unutarak hudutlar ötesi mace raların rüyasını gören kafatası ölçücüleri, milliyetçilik iddiasındadır!

DP iktidarının bile zaman zaman mücadele etmek zorunda kald ığı din istismarcıları milliyetçi kesilmişlerdir! Ortaçağ düzeninin savunucuları, demokrasinin ve sosyal adaletin düşmanları, ileri hamleleri durdurmak için, milliyetçilik müzayedesine girişmişlerdir! Milliye tçiliği, ticaret metaı veya gevezelik konusu haline getire n bu fikirsiz kalabalığın başvurduğu metot malumdur. Karşılarına dikilen gerçek m i l l iyetçileri, komünistlik d amgasını yapıştırarak susturmak, değişmeyen metoddur. Sosyal adalet isteyen vatanseve rler komünisttir. Köyün hızla uyanmasını ve istihsal gücünün artmasını sağlamak mak­ sad ıyla Köy Enstitülerini savunanlar komünisttir. Köy Enstitülerinden çıkanlar komünisttir. İ nsanca yaşama savaşı yapan işçiler ve sendika lider­ le ri komünisttir. Her türlü istismara karşı dikilen vicdan sahipleri komünisttir. 27 Mayıs Hareketinin yanında yer alan devrimciler komü­ nisttir. Hür düşünceyi savu nanlar komünisttir. Çağdaş Batı memleketleri seviyesine bir an önce e rişme k için planlı kalkınma ve devletçilik isteyen­ ler komünisttir. Kısaca, onlardan olmayan lar, yani bu milleti ileri götür­ mek için çırpınan Atatürkçüler komünisttir. Sorunuz onlara: Artan nüfusu nasıl besleyeceğiz? Açlık te hlikesini nasıl önleyeceğiz? Bu nüfusa, nasıl iş sağlayacağız? İ şsizliği nasıl durd uracağız? Çocuklarımızı nasıl okutacağız? Büyük şehirlerin gece kondu d iyarı haline ge lmesine nasıl son ve receğiz? Köylünün sömürülmesini nasıl durd u ra­ cağız ? M i l leti fakirlikten nasıl kurtaracağız? Milli tasarrufu nasıl arttıra­ cağız? Yatırımları nasıl en verimli şekilde kullanacağız? Soru larınız cevapsız kalacaktır. Fikir fukarası yaygaracılar, küfür ve ifti­ rad an başka cevap bulamayacaktır. Halbuki sosyal huzurun gerçekleşme­ si ve komünizm tehlikesinin önlenmesi, yukarıd aki meselelerin çözü lme­ sine bağlıdır. Kısır bir milliyetçilik, memleketimizi komünizme götürecek en kestirme yoldur.

Çıkar Yol Bugün, iktisadi, siyasi ve sosyal bir çıkmazın içinde bulunuyoruz. Sayısız teminat getiren bir Anayasa ve adil bir seçim siste mine rağmen, rej i m

49

DOGAN AVCIOGLU

tehlikededir. İ şçi hareketlerinin de gösterdiği üzere, sosyal huzursuzluk günden güne artmaktad ır. Ekonomi tam bir çöküntü içindedir. Amerikan yardımının bir an için durduğunu farze d i n : Benzinsizlikten kamyonlar, yedek parça ve hammadde sıkıntısından fabrikalar işlemeyecektir. Büyü k şehirler a ç kalacaktır. Doğuda kıtlıktan insanlar v e hayvanlar birbirini yiyece ktir. Bu buhranlı duru mda, ge rçek milliyetçin i n ve vatanseverin vazifesi, çık­ m azdan kurtuluş yolu aramak, bir çıkar yol bulmak için çırpınmaktır. Y Ö N bu gaye i le ortaya çıkmıştır. Yüzlerce Atatürk çocuğunun i mzasın ı taşıyan Y Ö N'ün B İ LD İ R İ 'si b u çırpınışın, müspet yolda b i r ifadesidir. " Yeni Devletçilik" anlayışı, bir kalkınma m e todu olarak ortaya konmuş­ tur. Biz şahsen, bir adım daha atarak, demokratik bir sosyalizmin tek çıkar yol olduğuna inanıyoruz. Gerçe kler ortadad ır: En e lve rişli şartlara rağmen, özel teşebbüse dayanan Batı e konomileri, çok yavaş bir kalkınma sağlamıştır. Prof. Sa­ dun Aren'in seri yazısında belirtildiği üzere, 1 860- 1 950 tarihleri arasında­ ki 90 yıllık devrede, insan başına düşen yıllık ortalama milli gelir artışı İ ngiltere' de yüzde 1 ,2, Fransa'da 0,9, Almanya' da 1 ,4, İ sveç'te 1 ,4'ten iba­ ret kalmıştır. Düşük işçi ücre tlerine, adaletsizliklere ve bütün dünyanın Avrupa lehine istismarına rağmen, serbest piyasa ekonomisi çok yavaş bir gelişmeyi gerçe kleştirmiştir. Halbuki nüfusu hızla artan fakir memleketi­ miz, bir parça ilerlemek ve Batı memleketleriyle arasındaki mevcut mesa­ feyi azaltmak için, asgari yüzde 5 oranında net bir kalkınma hızı sağlamak zorundadır. Tarih, öze l teşebbüse dayanan bir ekonomik sistemin bu h ız­ da bir kalkınmayı yürüte meyeceğini ortaya koymuştur. Böyle bir sistem­ de, planlama yetersiz kalmaya mahkumdur. Zaman zaman görülen dur­ gunluk ve işsizlikten kurtulmak çok güçtür. Sistem küçük işletmeleri ço­ ğalttığı için verimsizd ir. Kaldı ki, özel teşebbüse dayanan bir ekonominin az çok hızlı bir kalkınmayı sağlayabi lecek tasarruf hacmini ge rçekleştire­ bilmesi, ücretlerin düşük olmasına, fakir sınıflardan alınan ve rgilerin bü­ yü k müteşebbisle re aktarılmasına, ge niş bir h imaye sistemiyle yerli sana­ yicilerin yüksek fiyatlı mamullerinin müstehlikin aleyhine olarak korun­ masına bağlıdır. Yirminci yüzyı lın ikinci yarısında, uyanan ve milli refah­ tan payını isteye n küt lelere, böyle bir siste mi k abul ettirmek imkansızdır.

50

ATATÜRKÇ Ü L Ü K , M İ LLİYETÇ İ L İ K , SOSYALİZM

Yavaş ve adaletsiz bir kalkınma, geçen yüzyılda mümkündü . Y i rminci yüzyılda, yavaş ve adale tsiz bir kalkınma, komünizme giden en kısa yoldur. Ancak sosyalizm, demokratik düzen içinde, hızlı ve adil bir kalkın­ mayı sağlayabilir. Sosyalizm külfet ve nimette eşitl iği gerçekleştirerek, "elle gelen düğün bayram" havası içinde milletçe fedakarl ığa e lverişli or­ tamı yaratır. Çalışmayı toplu mun en yüksek değeri haline getirerek, çalış­ ma aşkın ı kuvvetlendirir. Böylece, tasarruf ve yatırım hacmi artarak k a l­ kınma hızlanır. Liberal e konomilerde yama gibi duran ve e kseriya süste n ibaret kalan plan, sosyalist e konominin ayrılmaz bir parçasıd ır. Plancılık, ve rimli bü­ yük işletme ve kooperatifçilik hare keti, sosyalizmde en e lverişli ze mini bulur. Bu da milli kaynakların israfını azaltır. Sosyalizm, tek kelimeyle, sosyal adalet içinde hızlı kalkınma meto­ dudur. Sosyal adalet içinde hızlı kalkınma ise, memleketimizi bugünkü çıkmazdan kurtaracak tek yoldur. Bunun içindir ki, sosyalizm e n büyü k milliyetçiliktir.

Yön, Sayı 4, 10 Ocak 1962

51

DOGAN AVCIOGLU

Yeni Türkiye

T

ürkiye artık eski Türkiye değildir: Devrimci kuwetleri susturmak ve sindirmek için açılan iftira kampanyasının ilk safhası, fiyasko ile bit­ miştir. Hür düşünceye çevrilen komünistlik silahı, uzun yı llardır ilk defa olarak, geri tepmiştir. Komünizm iddialarına karşı son derece hassas bulunan gençlik teşe kkülleri ve büyük çoğu nlukla gençlik, komünizm tehlikesini bahane edere k gösteri yapmaya kalkışanlara " Artık, yete r ! " deme kte tereddüt e t m e m iştir. Şimd iye kad a r k e n d i l e r i n i mesleki mücade lenin dar hudutlarına hapseden işçi lide rleri, hareketin manasını anlamakta gecikmemiş, Te kst il ve Ö rme Sanayii İ şçileri Fede rasyonu Başkanı Bahir Ersoy'un ağzıyla, seslerini işittirmişlerdir. Komünizmi tel'in mitingleri tertipleyenler ve gazeteleri yırtanlar, Bahir E rsoy'un ifa­ desiyle, " işçilerin ve dar ge lirlilerin haklarını müdafaa eden Türk bası­ nının işçi meseleleri .üzerinde durmasını iste meye nlerd i r". Türk- İ ş'in tebliği de, tehlike l i ideolojile rle mücade le yolunun sosyal adaleti gerçekleştirmek olduğunu açıklamaktadır. Atatü rkçü basın, ko­ münizm iftiraları ile d üşü nce hü rriyetini boğma teşe bbüsü nün karşısına dikilmiştir. 52

ATATÜRKÇÜLÜK, Mİ LLİYETÇİLİK, SOSYALİZM

Eski silahların artık eskisi gibi işle mediğini ortaya koyan bu olaylar, yeni bir Türkiye'nin eşiğinde bulunduğumuzu gösteren belirtilerdir. Artık memleketimizde, iktisadi ve sosyal meseleleri cesaretle ele almak, çözüm yolları bulmak zamanı kesin şekilde gelmiştir. Demokrasinin sağlam temeller üzerine oturtulması, ancak bu sayede mümkün olacaktır.

27 Mayıs Hareketi, baskı ile önlenmek istenen sosyal huzu rsuzluğu gün ışığına çıkarmıştır. Sosyal meseleleri ön plana geçirmesi, 27 M ayıs'ın belki de en önemli hizmeti olmuştur. Sosyal huzursuzluk, olayların zoruyla bir gün e lbet patlak verecekti. Tek başına hızlı nüfus artışı ve bunun ortaya çıkardığı açlık, gece kondu ve iş­ sizli k davaları bile, büyük bir sosyal buhran yaratacak ölçüye ge lmişti. Kaldı ki, hızlı nüfus artışı faki r memleketimizi daha da fakirleştirirken, aciz hükumetlerin sürüklendiği şuursuz e nflasyon politikası, gelir dağılı­ şındaki adaletsizlikleri tahammül edilmez hale getirmiştir. Enflasyondan ıstırap çeken insanlar, özellikle memurlar, subaylar, sabit gelirli ü niversite öğrencileri, ithal lisanslarının bir gecede milyonerler yarattığını gör­ müşlerdir. İ lgili Bakanlar, bir imza ile milyonerler imal etmişle rdir. Zahmetsiz arsa spekülasyonu, muzır, . fakat müthiş bir kazanç kaynağı olmuştur. Böylece artan sefaletin yanı sıra, mutlu bir azınlık ortaya çık­ mıştır. Enflasyondan ve bol miktardaki dış yardımlardan en büyü k payı alan bu mutlu azınlık, milletin tepkilerini hiç hesaba katmayan bir vur­ dumduymazlık örneği vermiştir. İ ktidar bu gidişi deste kle m iş. iktidardaki adamlar mutlu azınlığın türküsünü çağırmışlardır. Milletin te pki göste re­ ceği ni aklının köşesinden geçirmeyen miyop ve aciz bir iktidar grubu, ağızları kapatmakla, mutlu azınlığın yağmasını ilanihaye sürd ü re bileceği­ ni sanmıştır. Y irminci yüzyı lın bütün dünyada kitlelerin uyanış devresi olduğu, adaletsiz düzenle rin her tarafta büyü k sarsıntılar geçirdiği unutul­ muştur. Batı memleketle rinde siyasi mese lelerin ağırlık me rkezini sosyal adale t mücadelesi teşkil ederken, Batıya açılmış bir Tü rkiye 'de hiç deği lse bir kısım aydınların, baskı ne kadar ağır olursa olsun, memleke t i m izdeki ada­ le tsizl iklere göz yu mması beklenemezd i . Komünistlikle suçlandırılmak pahasına da olsa, adaletsizliklere karşı isya n patlak ve rece k ve isyan hissi

53

DOGAN AVCIOGLU

gittikçe artan sayıda insana sirayet edecekti. 2 7 Mayıs'ı yaratan sebeplerin belki de e n önemlisi (şuur altında kalmış bile olsa) gelir dağıl ışındaki adaletsizliğin gittikçe artmasının yarattığı bu sosyal huzursuzluktur. Nitekim Milli Birlik Komitesi, geçici bir idare olmasına rağmen, işbaşına geçer geçmez sosyal davalara eğilmiş ve tıbbın sosyalleştirilmesi, toprak reformu, vergi adaletinin gerçekleştirilmesi gibi meselelere e l atmıştır. 27 Mayıs'ın, geniş tasvip görmesinde, adaletsiz gi­ dişin son bulacağı ümidi de herhalde bir dereceye kadar rol oynamıştır.

Yeni Devirden Beklenen Yeni yeni uyanmaya başlayan kütleler ve memleketin uyanı k Zinde Kuwetleri. Anayasanın tanıdığı hakların bir an önce verilmesini, gelir dağıl ışındaki uçurumların giderilmesini, hızlı bir kalkınmanın ve sosyal adaletin gerçekleştirilmesini, bugünkü idareden beklemektedir. Nitekim "huzuru n tesisi" sloganıyla işbaşına gelen İ nönü Hükumeti, iktidarı n ı n ilk günlerinden itibaren, eski devri geri getirme sevdalılarının giriştiği tertip­ lerin yanı sıra, geniş çapta işçi hareketleriyle karşı karşıya kalmıştır. Milletvekili maaşları yüzünden ge nçliğin gösterdiği se rt tepki, bu sosyal uyanışın sonucudur. Büyü k bir çoğunlu kla, aydın çevreler ve basın, Hüku­ met' in sosyal davalara el atmasını beklemektedir. Bütün bunlar memle ketimiz için ye nidir. Nitekim le Mo11de gazetesi yanılmamış ve "Türkiye 'de sosyal uyanış" adl ı başyazısı ile, sosyal alanda yeni bir devrin açıldığını bildirmiştir. Fakat, hayale kapılmayalı m . Hüku­ met sosyal ve iktisadi alanda ciddi reformlara girişmedikçe (bu konuda en ufak işaret yoktur), sosyal huzu rsuzlu k dalga dalga genişleyecektir. Parti liderle ri arasında düşmanlığın sona e rmesi, liderlerin karşılıklı geçip tatlı tatlı sohbet etmesi ve hatta milletvekillerinin bir mucize netice­ sinde kuzuya dönmeleri iyi bir başlangıç olmakla beraber, memleketteki kaynaşmayı ö nle ye m eyece k tir .

Ortada iki Tü rkiye vardır. Yeni ve eski Türkiye karşı karşıyadır. Ye ni Tü rkiye gayrimemnunlarla doludur. Gayrimemnun bir kütle memleketin ve kendinin· daha iyi bir kadere la y ı k olduğuna, memleketin kade r iy le bir­ likte kendi kaderinin de değişeceğine inanmıştır. Bu insanlar, ye ni Tür­

kiye ile eski Tü rkiye arasındaki uçu ru mun kapanmasını, toplumun hızla

ATATÜ RKÇÜ L Ü K , Mİ LLİYETÇİ L İ K , SOSYALİZM

değişmesini istemekte, sosyal ve iktisadi alanda yırtıcı bir liderlik bekle­ mektedir. Böyle bir kütleyi tebessüm gösterileriyle, uzun bir zaman için yatıştırmaya ve kaderine razı etmeye imkan yoktur. Bir çıkar yol arayanlara, eski düzen i kurtarmak endişesiyle, çelme tak­ maya kalkışanların itibar görmemesi bu yüzdendir. Sosyal uyanışını yaşayan bir Türkiye'de buna şaşmamak lazımdır. Eski Türkiye 'nin temsil­ cilerinin de, sosyal gidişi anlamamasında şaşılacak bir şey yoktur. Yen i devri, eskiye dönüş şekline anlayan çevrelerin, bu sosyal uyanış karşısında anlayış göstermesi, yeni duru m a ayak uydurmaya çalışması e l ­ bette beklenemezdi. Nitekim e s k i devrin g e r i geldiğini sanan b u kimseler, çok denenmiş komünistlik iddialarıyla sahneye çıkarak, sosyal fikirleri ve istekleri, iftira metoduyla boğmak istemişle rd i r. Çalışanların haklarını savunmak ve adil bir toplum düzeninin kurul­ ması yolunda mücadele etmek için çıkan Y Ö N'e karşı, mutlu azınlığın bir kısım m iyop temsilcilerinin gösterd iği geniş tepki, Yeni Türkiye 'ye ayak uyduramayışın yarattığı korku ve şaşkınlığın sonucudur. Rahatlarının kaçacağından korkan bu kimseler, açıkça mücadele edecek güce sahip bulunmad ıkları için, sağa sola para dağıtarak, kiralık kalemler kullanarak ve bol bol çamur atarak rahatlarını sağlamaya çalışmaktadır. Fakat mutlu azınlığın m iyop temsilcile rine, bugünün Türkiyesinde artık rahat yüzü yoktur. Sosyal gidişe ayak uyduramadıkları müddetçe, bu kimselerin ra­ hatları kaçacaktır. Art ık rahat rahat ve rgi kaçakçılığı yapamayacaklar, yolsuzluklardan ve arsa spekülasyonundan vurgun vuramayacaklard ı r. Artık türedi milyonerler ve istismarcı mu tavassıtlar gönül huzuruyla viski­ lerini yudumlayamayacaktır. Toprak reformunu 1 7 yıldır torpilleyen ağaların savunucuları, artık kahraman edasıyla dolaşamayacaktır. Eski devir, bir daha geri gelmemek üze re tarihe kavuşmuştur. Ku rucu Mecliste, birçok temsilciye " Bu d a başım ıza nereden çıktı" dedirten sos­ yal adalet, çoktan toplumun Zinde Kuvvetlerine mal olmuştur. Kü tleler, kısa b ir zamanda sosyal adaletin anlamını kavramışlardır. B u duru mda, if­ tira metodları ancak sahiple rini yaralayacaktır.

Sosyalist fiki rleri, hiç de se mpati k bulmayan Akis bi le, mutlu azınlığın m iyop t e m si l c i le rine şu ta v s iy e de bu l u n maktadır: " Bugün T ü r k toplu munda, alarm zilleri ça l ma ktadı r Bilhassa varl ıklı zü m re l e r b u n a .

ss

DOGAN AVCIOGLU

kulak verirlerse, on dokuzuncu yüzyıl kapitalistlerinden daha basiretli davranırlarsa, sosyal adaleti bizzat kendileri, imkan n ispetinde gerçek­ leştirmek için iyi niyet gösterirlerse ve hasis menfaatlarının pek esiri olmazlarsa akıllılık ederler."

Yön, Sayı 5, 1 7 OcaJc 1962

56

ATATÜRKÇÜLÜK, MİLLİYETÇİLİK, SOSYALİZM

İnönü'nün Konuşmaları

Rejim ve Atatürkçülük Sayın İ nönü çok partili rejimin içten gelen, tesirli bir savunmasını yaptı. Savu nma, rejimin ancak Başbakanın kuwetli kişiliği ve prestiji sayesinde ayakta durabildiği hakikatini unutturacak kadar güzeldi . . Konuşma, düne kadar Menderes'in şiddet tedbirlerine methiye yazan çevreler tarafından alkışlandığı halde, uzun yıllardır İ nönü 'nün saflarında çok partili hayatı kurtarmak için didinen Atatürkçü yazarların birçoğu üzerinde beklenen tesiri yapmadı. Buna sebep, Atatürk ilkeleri ve çok par­ tili hayat arasında kendini gittikçe daha fazla hissettiren çclişmelerdir. On yedi yıl önce, çok partili hayata geçiş, halka bir dereceye kadar sesini yukarılara hissettirebilmek imkanını ve rdiği için, şüphesiz, ile ri bir adım olmuştur. Fakat yeni sistem, aynı zamanda, devri mciliğin paydos borusunu çalmıştır: 1 945'te çıkartılan T