127 83 14MB
Turkish Pages 319 [324] Year 2019
4. Baskı
3 < /)
3
O
a
İnsan ve Sembolleri
Carl G. Jung
Çeviri: Ali Nahit Babaoğlu
okuyanİMus
oku yan J p us Psikiyatri - 27 İnsan ve Sembolleri C. G. Jung Kitabın özgün adı: Man and his Symbols Copyright © Aldus Books Limited, London, 1964 ISBN: 978-975-6287-73-X I. Baskı: İstanbul, Mayıs 2007 II. Baskı: İstanbul, Ekim 2007 III. Baskı: İstanbul, A ralık 2007 IV. Baskı: İstanbul, Ağustos 2009 Çeviri: AN Nahit Babaoğlu Yayına hazırlayan: Feryal Tilmaç Kapak tasarım ı: Okuyan Us - Serdar Okan Grafik uygulam a: Gül Dönmez Film, baskı ve cilt: M atbaa Çözümleri San. ve Dış Tic. Ltd. Şti. Maltepe Mah. Litros Yolu Sok. Fatih San. Sit. No: 12/102 Topkapı, Zeytinburnu, İstanbul Tel: (0212) 674 39 80, Faks: (0212) 565 00 61 Bu kitabın yayın hakları Okuyan Us'a aittir. Her hakkı saklıdır. Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında yayıncının yazılı izni olmaksızın çoğaltılamaz. © Okuyan Us Yayın Eğitim Danışmanlık Tıbbi Malzeme ve Reklam Hizmetleri San. ve Tic. Ltd. Şti. Kalıpçı Sokak. Uzal A p t 152/3 Teşvikiye 34365 İstanbul Telefon: (0212) 232 5373, 232 5379 Faks: (0212) 231 5220 okuyanus@ okuyanus.com.tr w w w .okuyanus.com .tr
Giriş: John Freeman
Bu kitabın ortaya çıkış öyküsü öylesine sıradışıdır ki ilgiyi hak etmekte dir. Anlamı ve içeriğiyle de doğrudan ilintili olduğu için kitabın nasil oluş tuğunu kısaca anlatacağım. 1959 ilkbaharında British Broadcasting Corporation (BBC) benden İngiliz televizyonu için Dr. Carl Gustav Jung ile bir görüşme yapmamı is tedi. Bu görüşmenin biraz “derinlere” inmesi isteniyordu. O sıralarda he nüz Jung ve çalışmaları üzerine oldukça az bilgim vardı. Kendisiyle tanış mak için onu Zürih Gölü kenarmdaki güzel evinde ziyaret ettim. Bu kar şılaşma benim için çok anlamı olan, Jung’un da yaşamının son yıllarında hoşuna gittiğini umduğum bir dostluğun başlangıcı oldu. Bu yazıda o te levizyon konuşmasından uzun uzun söz edilmeyecek; ama o görüşme çok verimli olmuştu. Bu kitap, koşulların ilginç bir zincirlenişiyle o zamanki konuşmanın bir son ürünüdür. Jung’u ekranda görenlerden biri de Aldus Books’un yöneticisi Wolf gang Foges’di. Foges, Viyana’da Freud ailesinin yakınlarında geçirdiği gençliğinden beri psikolojinin gelişimine ilgi duymuştu. Jung’u yaşamı, çalışmaları ve düşünceleri üzerine konuşmaları dinlediğinde, Freud’un çalışmaları bütün Batı dünyasında okuyucuya az çok da olsa tamdık gel diği halde, Jung’un daha geniş bir kitleye ulaşma şansmı hiç bulamayışı nın, genel okur açısından hep zor anlaşılabilir olarak kalmış olmasınm çok büyük bir kayıp olduğunu düşündü. Foges “İnsan ve Sembolleri”nin asıl başlatıcısıdır. Televizyon yayının da Jung’la benim aramda iyi bir ilişki olduğunu fark etmişti. O yüzden ba na, acaba temel düşüncelerinden bir kısmını, uzmanlaşmamış olan oku yucu için de anlaşılır ve ilginç olacak şekilde, konuşma biçiminde anlat maya Jung’u ikna edebilir miyim diye sordu. Bu düşünceyi hemen kabul ettim. Jung’u böyle bir çalışmanın değerine, önemine inandırabileceğim inancıyla Zürih’e gittim. Jung beni bahçesinde, hemen hiç kesmeden ne redeyse iki saat dinledi ve “olmaz” dedi. Bunu en kibar tarzda ama çok da kesin olarak söylemişti. Çalışmalarını popüler hale getirmeye hiç giriş memişti ve böyle bir girişimin başarılı olacağına da inanmıyordu. Ayrıca kendisini, böyle bir girişim için çok yaşlı, dahası yorgun hissediyordu. Bütün dostları, Jung’un kararlarında çok isabetli olduğunu onaylaya caklardır. Önemli soruları dikkatle, acele etmeden düşünüyordu. Sonun da yanıtını verdiğinde ise bu yamt çoğu zaman kesin oluyordu. Bu yüz
den, Jung’un olumsuz yanıtının son sözü olduğunu düşünerek büyük düş kırıklığı içinde Londra’ya döndüm. Eğer o sırada hesaplayamadığım iki etken işe karışmasaydı, bu böyle de kalırdı. Bunlardan biri Foges’un inatçılığıydı; Foges yenilgiyi kabullenmeden önce bir kez daha ısrar etmemizi istemişti. Öbürü ise üzerinde düşün dükçe şaşırdığım bir olgu oldu. Televizyon programı, dediğim gibi, başa rılı olmuştu. Jung birçok insandan yığınla mektup almıştı. Bunlarm çoğu tıbbi ya da psikolojik hiçbir bilgisi olmamasına rağmen, bu gerçekten bü yük insanın ikna edici kişiliğinden, mütevazı tavrından, mizah gücünden, zarafetinden etkilenmiş, onun yaşama ve insanlara bakışında, kendi kişi sel sorunlarını çözmelerine yardımcı olabilecek bir şeyler keşfetmiş olan sıradan insanlardı. Jung bundan çok hoşnuttu. Memnuniyetinin nedeni yalnızca mektuplar değildi -zaten her zaman çok mektup alırdı-; daha çok, bu mektupları normalde kendisiyle hiç temas etmeyecek olan kim selerin yazmış olmasıydı. Bu sırada kendisi için son derece büyük anlam taşıyan bir de düş gör müştü. (Bu kitabı okurken düşlerin ne kadar önemli olduğu görülecek tir.) Jung düşünde kendisini, çalışma odasında oturup dünyanın her ye rinden gelmiş önemli hekimlerle, psikiyatristlerle söyleşirken değil, ka muya açık bir alanda soluk almadan onu dinleyen ve anlayan büyük bir kalabalığa konuşurken görmüştü. Bir iki hafta sonra bu kez Foges, klinikler ya da filozofların çalışma odaları için değil de geniş kamu kesimi için bir kitap yazmasını rica et mek için geldiğinde, Jung ikna oluverdi. Ama iki koşulu vardı: Birincisi kitap yalnız kendisi tarafından değil, en yakın çalışma arkadaşlarının da katılımıyla yazılmalıydı; İkincisi de çalışmayı koordine etmeyi ve yazarlar la yayımcı arasında olabilecek bütün sorunlarla uğraşmayı ben üstlenme liydim. Bu giriş yazısının çok kibirli olmaması için hemen şunu belirtmeliyim ki bu ikinci koşuldan ancak bir parça hoşnut olabildim. Çünkü Jung’un beni, çok fazla değil de yalnızca bir parça zeki bulduğu, ciddiye alınacak bir psikoloji bilgim olmadığmı çok iyi bildiği için seçtiğini hemen öğrene cektim. Bu şekilde ben tam da onun istediği “ortalama okur” oluyordum. Benim anlayabildiğimi, bütün okurlar anlayabilir, bana zor gelenler ise büyük olasılıkla başkalarına da zor gelirdi. Rolümün böyle değerlendiril
mesiyle kendimi pek de şımartılmış gibi hissetmesem de -bazen yazarla rı çok öfkelendirmeme rağmen- son derece dürüst davranıp her parag rafın çok açık ve anlaşılır olmasında, gerektiğinde “bu kitap gerçekten geniş bir okuyucu kitlesi için yazılmış, kısmen karmaşık olan konular dü şünülebilecek en basit tarzda ele alınmıştır” diye ikna olana kadar yeni den yazılmasında ısrar ettim. Uzun tartışmalardan sonra insan ve sembollerinin kitabın ana teması olmasına karar verildi. Jung bu yapıttaki çalışma arkadaşlarım kendisi seçti: Zürih’ten Jung’un en yakın, güvenilir yardımcısı Dr. Marie-Louise von Franz; Ame rika’nın en önde gelen Jung yönelimli analisti, San Fransisko’dan Dr. Jo seph L. Henderson; Zürih’ten yalnız deneyimli bir analist olmakla kalma yıp, aynı zamanda Jung’un özel sekreteri ve'biyografisinin yazarı olan Ba yan Aniela Jaff6, son olarak da Jung’a göre Zürihli Jung takipçileri ara sında en deneyimli yazar olan Dr. Jolande Jacobi. Bu dört psikolog hem alanlarında büyük deneyime, beceriye sahip oldukları için hem de Jung onların hiç bencillik etmeksizin, onun yönergelerine göre bir takımın üyeleri olarak çalışacaklarım bildiği için seçilmişlerdir. Jung bütün kita bın inşasmdan sorumluydu ve arkadaşlarmm çalışmalarını yönetecekti. Ayrıca temel bölümü, “Bilinçdışına Giriş’’i de yazacaktı. Yaşamının son yılım neredeyse tamamen bu kitaba adadı. 1961 hazi ranında öldüğünde kendi yazdığı bölüm tamamlanmıştı. (Bu bölümü, hastalığından on gün kadar önce bitirmişti.) Arkadaşlarının bölümlerini de taslak halindeyken incelemişti. Jung’un ölümünden sonra Dr. von Franz, kitabın onun vurgulayarak belirtmiş olduğu yönergelere uygun olarak tamamlanması yönündeki sorumluluğu üstlendi. Böylece, “İnsan ve Sembolleri”nin biçim ve içeriği en ince ayrıntılarına dek tamamen Jung’un kendisi tarafından kurgulanıp düzenlenmiş, kısmen de yazılmış oldu. Adını taşıyan bölüm -okurun anlamasını kolaylaştırmak için yapı lan çok az genişletmeyi saymazsak- kendi yapıtıdır. İngilizce olarak ya zılmıştır. Geri kalan bölümler çeşitli yazarlar tarafından Jung’un yöneti mi, denetimi altında kaleme alınmıştır. Jung’un ölümünden sonra Dr. von Franz büyük bir sabır, anlayış ve inançla çalışarak bu kitabın yayınlanma sını sağlamıştır; bu nedenle yayınevi ve ben kendisine şükran duymakta yız.
Kitabın içeriğine gelince: Jung’un düşünceleri modem psikolojiyi, insanın yüzeysel bir bilgiyle fark edebileceğinden çok daha fazla etkilemiştir. Örneğin “dışadönük (ekstravert)”, “içedönük (intravert)”, “arketip” gibi çok yaygın ve çoğu zaman da yanlış olarak kullanılan bir dizi kavram, Jungiyen kavramlardır. Ama Jung’un psikolojik düşünceye en önemli katkısı, -Freud’un “bilin çaltı” kavramı gibi- yalnızca bastırılmış arzuların bir tür saklanma yeri olarak değil de bireysel yaşamın, egonun bilinçli, düşünen dünyası gibi gerçek ve belli başlı bir parçası olarak gördüğü sonsuz kapsamlı ve zen gin “bilinçdışı” kavramıdır. Bilinçdışınm dili ve “kişileri”, düşlerimizin bi zimle bağlantı kurduğu sembollerdir. O halde insanların ve onların sembollerinin araştırılması, aslında insa nın kendi bilinçdışıyla ilişkisinin araştırılması demektir. Jung’un modeli ne göre bilinçdışı, bilincin büyük yardımcısı, dostu ve akıl hocasıdır. Bilinçdışıyla bağlantıyı temel olarak düşlerimiz aracılığıyla kurduğumuz için, bu kitapta, özellikle de Jung’un kendi bölümünde, düşlerin önemi öne çıkar. Jung’un yapıtmı yorumlamaya kalkışmak benim için çok iddialı olur du. Birçok okur muhtemelen bunu benden çok daha iyi yapabilecek du rumdadır. Benim rolüm, dediğim gibi, bir yorumcu değil yalnızca bir “an laşılabilirlik süzgeci” olmaktı. Bununla birlikte, bana amatör olarak önemli görünen, belki uzman olmayan diğer okurlara da yararlı olabile cek iki noktaya işaret etmeyi gerekli görüyorum. Bunlardan birincisi düş lerle ilgilidir. Jungiyenler için düş, sembollerin anlamlarının bir katalog yardımıyla çözülebileceği bir tür şifreli yazı değildir; daha çok bireysel bilinçdışının çok önemli kişisel dışavurumudur. O da insanın temasa geçti ği her şey gibi “gerçek”tir. Düş gören birinin kişisel bilinçdışı, kişiyle bu yolla bağlantı kurar ve kendisinden başka kimse için bir anlamı olmayan simgeleri seçer. Jungiyen psikologlar için düş yorumu, ister analiz eden ister düşü görenin kendisi tarafından yapılsın, asla birkaç ilkeye dayandınlamayacak olan -bazen de ancak bir deneme olarak yapılabilen ve çok uzun zaman gerektiren- tamamen kişiye özel, bireysel bir konudur. Buna karşılık bilinçdışınm bildirimleri düşü gören için çok büyük önem taşır, bu da elbette çok doğaldır; çünkü bilinçdışı onun varlığının bir bölümüdür ve kendisine, başka hiçbir kaynaktan alamayacağı öneri
ler ve yönergeler verir. O halde Jung’un kalabalıklara konuştuğu düşü anlattığım zaman bir büyüden söz etmiş ya da Jung’un falcılıkla uğraştı ğını söylemeyi amaçlamış değilim. Yalnızca Jung’un bilinçdışının nasıl bi linçli aklıyla yaptığı bir yanlış kararı yeniden düşünmesi için “salık ver miş” olduğunu anlatmaya çalışıyordum. Bunun sonucu olarak; Jungiyen psikologlar için düş görmek sadece bir şans işi değildir. Tam tersine her insan için kendi bilinçdışıyla temas kurmak mümkündür ve bu nedenle Jungiyenler düşleri algılamaya açık olmayı düzenli olarak kendilerine -aklıma daha iyi bir ifade gelmiyor“öğretirler” . Jung’un kendisi de bu kitabı yazıp yazmamak sorusu ile kar şı karşıya kaldığında, karar vermek için bilinçli düşünmenin yanında, bilinçdışı yardım kaynaklarım da fikir almaya çağırabilirdi. Bu kitapta düş, hep düşü görene doğrudan, kişisel ve önemli bir haber olarak ele alına caktır; insanlığın genelinin tanıdığı sembollerin ancak bireysel birer anahtar olarak kullanılabileceği, tümüyle kişisel bir haber. İşaret etmek istediğim ikinci nokta, bu kitabın bütün yazarlarının, bel ki de bütün Jungiyenlerin özelliği olan karakteristik kanıt getirme yönte midir. Kendini yalnız bilinç dünyasında yaşamak ve bilinçdışıyla her tür lü teması yadsımak üzere kısıtlayan kimse, bilinçli yaşamın yasalarına ta bidir. Bir matematik denkleminin yanılmaz -ama çoğunlukla da anlam sız- mantığıyla, varsayılan ölçütlere göre mükemmel olan sonuçlara ula şılır. Jung ve arkadaşlarının bu kanıtlama yöntemini sınırlı oluşundan do layı, -bilerek ya da bilmeyerek- reddettikleri görülüyor. Mantığı asla gör mezden gelmiyorlar ama bilinçli olanın yarımda daima bilinçdışı olam da hesaba katıyorlar. Onların diyalektik yöntemi simgeseldir ve çoğu zaman sapmalara açıktır. Görüşlerini akılcılığın sınırladığı dar bir alanda ortaya koymak yerine, olgunun çevresinde dolaşmayı, aynı nesnenin her sefe rinde az da olsa öncekinden farklı bir açıdan alınmış görünümünü yine lemeyi tercih ederler. Ta ki o ana dek tek bir somut kamt bulamamış ol duğunu düşünen okur birden daha büyük bir gerçeğin çevresinde dolaş tığım ve onu algıladığını fark edene kadar. Jung ve arkadaşlarının kanıtlan, konuları üzerinde, bir kuşun ağacm üzerinde dolaşması gibi, spiral tarzda yukarı doğru ilerler. Önce yere ya landır, yalnızca dallar ve yapraklar yığını görünür. Ama yukarıya doğru çıktıkça ağacm yinelenen farklı görünümleri bir bütün oluşturur ve çev
resiyle de baglantılamr. Kimi okuyucular bu “helezonik” kamtlama yön temini önce biraz kanşık bulacaklardır ama bunun uzun süreceğini san mıyorum. Bu Jung için karakteristiktir. Okur da kısa zamanda, nasıl ikna edilerek sürece katıldığım saptayacaktır. Kitabın farklı bölümleri kendilerini zaten anlatıyor ve pek bir giriş ge rektirmiyor. Jung’un kendi bölümü okuyucuya bilinçdışını, onun kullan dığı arketipleri, sembolleri ve mesaj verdiği düşleri tanıtıyor. Ardından gelen bölümde Dr. Henderson mitolojideki, halk masallarındaki ve ilkel törelerdeki çeşitli arketipsel figürü ve birleşmelerini gösteriyor. Dr. von Franz “Bireyleşme Süreci” bölümünde, tek insanda bilinç ve bilinçdışmm yavaş yavaş nasıl tanıştıklarım, birbirlerini sayıp bütünlediklerini anlatı yor. Bir bakıma bu bölüm bütün kitabın yalnız en önemli bölümü olmak la kalmıyor, Jungiyen yaşam felsefesinin özünü; insanın ancak bireyleş me süreci kapandıktan, bilinç ve bilinçdışı birbirleriyle barış içinde bir arada yaşamayı, birbirlerini karşılıklı bütünlemeyi öğrendikten sonra bir bütün, kendi içinde sakin, üretici ve mutlu olacağım da anlatıyor. Bayan JaffĞ ve Dr. Henderson, insanın bilinçdışmm sembolleri karşısmda her zaman hayranlık duyduğunu gösteriyorlar. Bu sembollerin insan için çok derin anlamı, açıkça yaşamsal önemi olan içsel bir çekim gücü vardır. İs ter Dr. Henderson’un irdelediği mit ve masallarda ister Bayan Jaffe’nin gösterdiği gibi sanat yapıtlarında ortaya çıksınlar, bu semboller bilinçdışımızı sürekli uyararak doyuma ve sevince neden olurlar. Sonunda Dr. Jacobi’nin bölümü üzerine de kısa birkaç söz söylemeli yim. Bu bölüm, ilginç ve başarılı bir analizin kısaltılmış raporu olarak öbürlerinden ayrılmaktadır. Bu tür bir kitapta böyle bir bölümün değeri apaçıktır; buna rağmen iki açıklama zorunludur. Birincisi; öğretici, tipik bir Jungiyen analiz yoktur çünkü her düş özel, bireysel bir mesajdır ve bi linçdışı simgelerinin aynı şekilde kullanıldığı iki düş olmaz. Bu yüzden de her Jungiyen analiz kendi türünde biriciktir ve Dr. Jacobi’nin -ya da bir başkasının- muayenehanesinden gelen bu düşü “temsil eden” ya da “ti pik” olarak değerlendirmek yanlış olur. Henry’ye ve kısmen garip olan düşlerine dair söyleyebileceğimiz, yalnızca bununla Jungiyen analizin öz gün bir olguda nasıl uygulandığına iyi bir örnek olduğudur. İkincisi ise tam olarak ele almak istersek, oldukça basit bir olgunun öyküsüyle bütün bir kitabı doldurabileceğimizdir. Henry’nin analizine dair rapor zorunlu
olarak çok kısaltılmıştır. Bu yüzden de örneğin I Ching üzerine yorumlar bir parça karanlıkta kalmıştır. Buna rağmen Henry’nin analizinin derinle mesine anlatımının, insani ilgiden öte kitabı da çok zenginleştirdiğini dü şünüyoruz. Ben okurların da bu görüşü paylaşacağından eminim. Önsözüme Jung’un “İnsan ve Sembolleri”ni yazmaya giriştiğini anlat makla başlamıştım. Bu önsözü, bu kitabın nasıl önemli bir yayın olduğu nu okuyucuya bir kez daha belirterek kapatıyorum. Cari Gustav Jung bü tün zamanların en büyük hekimlerinden ve bu yüzyılın en büyük düşü nürlerinden biriydi. Ereği insanlara kendilerini tanımada yardımcı ol maktı; bu bilgiler ve bunların uygulanmasıyla doygun, mutlu bir yaşam sürmeliydiler. Tanıdığım başka hiç kimsenin sürmediği kadar doygun ve mutlu geçen kendi yaşamının sonunda Jung, kalan gücünü, mesajını şim diye kadar ulaştırmaya çalıştıklarından daha büyük bir kitleye ulaştırmak için kullanmaya karar verdi. Yapıtını ve yaşamını aynı ay içinde tamam ladı. Bu kitap onun geniş okur kitlesine vasiyetidir.
Çeviriye önsöz: Ali Nahit Babaoğlu
Bu kitabı ilk olarak çeyrek yüzyıl kadar önce elime almıştım. Ama Jung’u ve okulunu oldukça iyi bildiğimi sanmama, kitabın hayranlık uyandıran baskı ve içeriğine rağmen, onu pratiğimde kullanabilecek kadar iyi anla yıp kavradığımı ileri süremem. Lisenin birinci sınıfından beri eğilimim klasik bağlamda psikanalitik yönde olmuştu. Psikiyatri eğitimimde de hep psikanaliz temelinden ayrılmadan yürümüştüm. Ancak bu kitapla ta nışmamla hemen aynı zamanda, bir yönetilmiş düşleme yöntemi olan, Leuner’in “Katatimik Görüntü Yaşantısı” yönteminin eğitimini almaya ve Prof. Prokop’un bir çalıştayı aracılığıyla da Jung’un kişiliği ve kavramla rını yakından tanımaya başladım. Leuner yöntemini uygulama aşamasına geldikten sonra Türkiye’ye döndüm. Gerek muayenehanede gerekse eği tici görevimde o yöntemi bolca kullanma fırsatı oldu. Yöntemin önümde açtığı ufukla sembollerin ne denli evrensel olduğunu gördüm. Bunun ya nında, ülkemiz insanının iç dünyasmın da bütün tarihi kucaklar boyutta zengin olduğunu fark ettikçe, hastalarımın olağan gece düşlerini de ele almaya başladım. Giderek hastalarımla aramızda, o zengin bilinçdışı dün yaya daha kolay girebileceğim bir köprü, bir tür özgün dil oluştu. Düşle rini, düşlemelerini doğru yorumladığımdan emin olmadığımda bile hasta larımın sübjektif olarak duydukları mutluluk ve durmadan yeni düşler getirmeleri, düşleme seansları için ısrar etmeleri çok dikkat çekiciydi. El bette onlara az çok yardımcı olabilmek için Jung’a başvuruşum da gittik çe artmaktaydı. Böylece onun yazılarının pek çoğunu okudum. Bu kita bın Jung tarafından yazılmış olan ilk makalesini de çevirmiştim. Jung’u anlatan bir bölümle birlikte, o zamanki Triumph marka daktilomla yaz dıklarımın fotokopilerini asistanlarıma dağıtıyordum. Son dört, beş yıl dan beri de İsviçre Jung Enstitüsü önceki başkam Barz’m geliştirdiği yöntemle Jungiyen Psikodrama’da eğitim alıyorum. Sevgili Cem Mumcu’dan bu kitabın Okuyan Us Yayın tarafından yayın lanacağını öğrenince de çevirmek için heyecanla öne atıldım. O sırada “Psikiyatri Tarihi” kitabımın son bölümleri üzerinde çalışıyordum. Onu bitirir bitirmez bu çeviriye sarıldım. Ancak çeviri ilk anda sandığımdan biraz daha zor oldu. Bunun nedeni her şeyden önce kitabm beş ayrı ya zarın elinden çıkmış olmasıydı. Her birinin ayrı stili olan yazarların, stil lerine az çok uygun şekilde çevrilmesi, çeviriyi aynı kişi yapıyorsa pek kolay değildir. İkinci ve daha da önemli olan bir nokta, kitabın ana dille
ri Almanca olan yazarlar tarafmdan bizzat İngilizce yazılmış olması ve ge ne bizzat kendileri tarafmdan Almanca’ya kazandırılmış olmasıydı. Yazar lar bu çeviride basit bir doğrudan çeviriyle yetinmemişler, yazdıklarını yeniden yazmışlardı. Bu yüzden de İngilizce ve Almanca baskılar arasın da belirgin farklar bulunuyordu. Özellikle de çeşitli yazar ve sanatçılara referans verdiklerinde, bir halk tarafmdan tanınan yapıtları kısa geçer ken, o halkm tanıma olasılığı az olanları ise daha ayrıntılı olarak anlatmış lardı. Türk okuru için ise her iki metnin karşılaştırılarak daha ayrıntılı olanın verilmesi yolunu tutmak daha uygun görünüyordu. Bu durum he men her paragrafı her iki metinden de okuyarak aralarından seçim yap mayı gerektiriyor, bu da işi uzatıyordu. Kitabın resimli olarak, aslına ola bildiğince sadık yayınlanmasına karar vermiştik. Resimler olmadan me tin çok yoksul kalacaktı. Elbette bu, resim altı yazıların da teker teker çevrilmesini gerektiriyordu. Bir de görüleceği gibi kitapta dip notlar kul lanılmamış, verilmesi gereken açıklama notları kitabın sonuna eklenmiş tir. Açıklayıcılık bakımından çok önemli olan bu notlarm da sadakatla çevrilmesi gerekiyordu. Kitapta birçok yerde Kuran ve Kutsal Kitap’tan alıntılar bulunmakta dır. Bu alıntılarda bulunan özel adlarm birçoğu bizim inançlarımıza yer leşmiş olan, dolayısıyla bizim dilimizde de karşılığı bulunan adlardı. Ben de metinde kullanılan Almanca ya da İngilizce adları değil, bize tanıdık olan o Türkçe adları yeğledim. Metne giren Kutsal Kitap söylemlerini de yeniden çevirmek yerine Kitab-ı Mukaddes Şirketi yayım olan çeviriden olduğu gibi aldım. Kimi yerlerde ise, İslama ilişkin olarak yazarların bilgi lerini çeşitli dolaylı çevirilerden almış olmalarından kaynaklanan hata sa yılabilecek noktalar bulunuyordu. O tip durumlarda da kendi notumu (çn.) [çevirenin notu] işaretiyle dip not olarak yazmak en iyi yoldu. Bütün zorluklarına rağmen, mesleki gelişimimde en büyük etkileri yapmış olan kişinin, C. G. Jung’un son yapıtım dilimize kazandırmak işle vini yüklendiğimden ötürü çok mutluyum. Onun görüşlerinin Türkiye’nin zengin ve renkli kültürünü aydınlatmada çok faydalı olacağma inancım tamdır. Bu kitap renkli, resimli ve oldukça kolay anlaşılabilir olması saye sinde daha geniş bir okur kitlesinde ilgi ve merak uyandırabilirse, ateşle yeceği yeni araştırmalar kültürümüze olduğu kadar dünya kültürüne de taze bir ışık serpecektir. O zaman, kitabın önsözünde de belirtilen
“Jung’un kitlelere vasiyeti” en verimli sonucunu verecektir. Cari Gustav Jung gerçekten bütün zamanların en büyük hekimlerinden biriydi. Anısı nın önünde saygıyla eğiliyorum.
İçindekiler 1
Bilinçdışına Giriş Cari G. Jung
2
Modern İnsan ve M itler
104
Joseph L. Henderson 3
Bireyleşme Süreci
158
M. L. von Franz 4
Görsel Sanatlarda Sembol
230
Aniela Jaffe 5
Olgunlaşma Yolundaki Simgeler
272
Jonalde Jacobi Sonsöz: Bilinçdışı ve Bilimler
304
M. L. von Franz Notlar
311
1
Bilinçdışına Giriş Carl G. Jung
Firavun III. Ramses'in mezar girişi
Bilinçdışına Giriş
Düşlerin önemi üzerine
İnsan bir şeyi anlatmak için söylenen ya da yazı
rının çoğunda, m ezar taşma eğri bir balta resm e
lan sözcükleri kullanır. Dili sem bollerle doludur;
dildiğini görürüz. Baltanın ne olduğunu çok iyi bi
ama sık sık tüm üyle tanımlayıcı olmayan işaretle
liyoruz, ancak sim gesel içeriğine ilişkin hiçbir şey
ri, resimleri de kullanır. Bunlara örnek olarak BM, UNICEF, UNESCO gibi kısaltmalar ya da harf dizileri, tanınmış markalar, tıbbi ürünlerin adları, kimi insanların görev işaretleri ya da inisi-
bilem iyoruz. Bir başka örnek olarak; bir Hintli, İn giltere’de bir süre kaldıktan sonra, kendi ülkesin deki dostlarına, İngilizlerin hayvanlara taptığını
yaller verilebilir. Bunlar aslında kendi başlarına
anlatır, çünkü kilisede hep kartallar, aslanlar ve
bir anlam taşımazlar ama genel kullanımda kolay
öküzler resm edildiğini görm üştür. Aslında, bir
lıkla tamnabilen bir anlam kazanmışlardır. Ancak
ço k Hıristiyan gibi, bu Hintli de söz konusu hay
bunların hiçbiri sim ge değil, yalnızca ilişkili o l
vanların İshak P eygam ber’e görünm üş bir vizyo
dukları nesneleri ifade ed en işaretlerdir.
nu anlattığını ve Evangelistler için bir işaret oldu
Simge ya da sem bol dediğim iz, gündelik yaşa mım ızdan bilip tanıdığımız ama alışılagelen, açık anlamına ek olarak özgün bağlantılar da sunan, bir terim, bir ad hatta bir resimdir. Bunda belir
ğunu bilm iyordu. Tekerlek ya da haç gibi n esn e ler d e belirli koşullarda sim gesel bir içerik taşır lar. Ancak bunların neyi sim gelediği, şimdiki za m anda bile tartışmalı bir konudur.
gin olmayan, bilinm eyen ya da bizim için görünür
Bir sözcük ya da resim, açık olan ve ilk bakış
olmayan bir şeyler vardır. Örneğin Girit m ezarla
ta anlaşılabilenden daha fazla anlam içerdiği za
man sim gesel hale gelir. O zaman tam olarak ta-
ler kullanmasının bir nedeni budur. Ne ki sem bol
nımlanamayan, bilinem eyen, daha geniş, “bilinç-
lerin bu bilinçli kullanımı son d erece önem li bir
dışı” bir yön kazanmış olur. Bunun tanımlanması
psikolojik g erçeğin yalnızca bir yüzüdür: İnsan bi
ve açıklanması umulamaz bile. İnsan aklı sim geyi
linçsiz olarak ve kendiliğinden de düşler şeklinde
araştırırken, mantığın kavrayabileceğinden daha
sem boller üretm ektedir. Bu noktayı kavrayabil
ötedeki kimi d ü şü n celere ulaşılır. Tekerlek bizi
m ek hiç kolay değildir. Am a insan ruhu üzerine
“kutsal” güneş kavramına doğru götürür, ama bu
daha fazlasını öğrenm ek istiyorsak, bunu mutlaka
noktada mantık yetersizliğini itiraf etm ek zoru n
kavramalıyız. Şöyle bir düşünecek olursak insa
dadır; “kutsal” olan bir şey tanımlanamaz. Sınırlı
nın içini, dışını tam olarak görüp anlayabildiği
zekamızla bir şeyi “kutsal” olarak adlandırdığı
hiçbir şey yoktur. İnsan, çevresini ancak kısıtlı bir
mızda, ona som ut gerçek lere değil inançlara da
şekilde algılayabilmesine izin veren duyularının
yalı bir ad vermiş oluruz.
sayısı ve niteliğiyle sınırlıdır. Bu eksikliği bilimsel
İnsan anlayışının sınırlarının ötesinde sayısız
araç ve gereçler kısm en giderebilir ancak en du
şey bulunduğundan, tammlayamadığımız ya da
yarlı aygıtlar bile uzak ya da küçük nesneleri bü
tam kavrayamadığımız kavramları temsil etm ek
yütüp görünebilir hale getirm ekten ya da çok ha
üzere sürekli olarak sim gesel terim ler kullanmak
fif sesleri işitilebilir yapmaktan ö teye gidem ez.
tayız. Bütün dinlerin sem bolik bir dil ya da im ge
Hangi aleti kullanırsak kullanalım, bir noktada
Dört Incil yaza rı havarinin hayvan olarak görülmesi (Chartres Katedralinde Kabartma]: Aslan M a rko'du r, bo ğ a Luka, kartal Yuhanna (solda). Aynı şekilde M ısır tanrısı Horus'un oğulları d a hayvan biçim indedir. (Yukarıda İÖ 1 2 5 0 'd e n ) H ayvanlar ve dörtlü kümeler yaygın bilinen simgelerdir.
Ç oğu toplumda Güneş resimleri insanların açıklanam ayan dinsel deneyimlerini anlatır, İÖ 14. yüzyılda M ısır Firavunu Tutankamon'a ait bir tahtın süslerine bir Güneş Kursu hakim dir (üstte). Işınel'ler, Güneşin yaşam veren gücünü simgeliyor. 2 0 , yüzyılda bir Japon keşiş, $into inancına göre tanrısal Güneşi tasvir eden bir ayna önünde dua ed iyo r (solda). VVolfram atomu, 2 .0 0 0 .0 0 0 kez büyütülmüş (sağda).
Resmin ortasındaki lekeler gözle görülebilen en uzak y ıld ız sistemleridir (en sağda), insan duyumlarını ne denli genişletse de algılam ası hep sınırlıdır.
bütün kesinliğin ortadan kalktığı sınıra ulaşırız.
deyim le iki kişiliğin varlığını kabul etm ek olacağı
Her şeyden ön ce gerçeği algılayışımızda, ör
nı düşünm ekteydiler. Aslında bu, tam da bu d e
neğin duygularımız gerçek görüntülere tepki g ö s
mektir; ço k doğru! Çağdaş birçok insan böyle iki
terirken bile, bu gerçeğin gerçeklik alanından
ye bölünm üş bir kişilikten mustariptir. Bu hiç de
ruhsal alana geçirildiği sırada olduğu gibi, aslında
patolojik bir sem ptom değildir. Sadece nörotik-
bilinçdışı olan bir yön vardır. Ruhun içinde bun
lerde değil, başka herkesde de gözlenebilen bir
lar, oluşu ve yapısı bilinm eyen psişik olgulara d ö
gerçektir. K endine ilişkin genel bir bilinçsizlik,
nüşm ektedirler. Ö yleyse her yaşantı çok sayıda
hiç kuşkusuz ki bütün insanlığın ortak mirasıdır.
bilinmez faktörü de içerm ektedir. Aslında her s o
İnsanlığın bilinci, uygarlık düzeyine ulaşınca
mut nesne, m addenin gerçek doğasını anlayama
ya kadar sayısız çağları gerektiren bir sürecin so
dığımız için, bize zaten daima tam bilinir olm ak
nunda yavaş, güçlükle gelişebilm iştir; dahası bu
tan uzaktır. Ayrıca belirli olgular vardır ki bilinç
gelişim tamamlanmış olmaktan henüz ço k uzak
le hiç algılanamazlar. Bunlar bilinçlilik eşiğinin al
tır. İnsan ruhunun büyük bölüm ü hâlâ karanlık
tında kalmışlardır. Bunları daha sonra anlık bir
larla kaplıdır; çünkü “psike” dediğim iz, bilincimiz
sezgi ile ya da yoğun düşünerek fark edebiliriz.
ve onun içeriği ile hiç de eşanlamlı değildir.
Ama normal olarak, bizim için hayati anlamı olan
Ruhumuz, doğanın bir parçasıdır ve tıpkı
her oluş düşlerim izde, rasyonel düşünceyle olm a
onun gibi sınırsızdır. A yrıca biz ne ruhu ne de d o
sa da sem bolik bir resim olarak çözüm lenir. Ta
ğayı tanımlayabilir, ancak olabildiği kadar, onu
rihsel olarak bakıldığında, psikologlara bilinçli
nasıl algıladığımızı tarif edebiliriz. Tıbbi araştır
ruhsal olguların bilinçdışı yönlerini incelem e fır
maların verileri olmasa bile, “bilinçdışı diye bir
satını veren de düşlerin incelenm esi olmuştur.
şey yoktur” gibi varsayımları reddetm em iz için
Psikologlar deneyim lerine dayanarak, birçok d o
yeterin ce neden vardır. Bunu söyleyenler eski
ğa bilimcisi ve filozof aksini savunduğu sırada, bi
çağlardan kalan bir “m isoneizm ”de (yeni olandan
linçdışı bir psikenin var olduğunu kabul etm işler
ve bilinm eyenden korkm a) ısrar etm ektedirler.
dir. Bu sırada filozoflar saflıkla, böyle bir oluşum u
İnsan ruhunda bilinm eyen bir bölüm olduğu
kabul etm enin, bir bireyde iki öznenin, daha açık
düşüncesine karşı bu direncin tarihsel nedenleri vardır. Bilinçlilik doğanın yeni bir buluşudur ve kendi içinde henüz deneysel aşamada bulunm ak tadır. Bu yüzden hâlâ zayıftır ve belli tehlikeler karşısında kolaylıkla zedelenebilir. A ntropologla rın saptadıkları gibi, ilkel insanda ruhsal bozuklu ğun en sık görülen şekillerinden biri, onların “ruh yitim i” diye adlandırdıkları, bilinçliliğin şaşırtıcı bir şekilde bölünm esi (bilim sel dille konuşursak; dissosiyasyon) durumudur. Bizimkinden farklı bir bilinçlilik aşamasında bulunan bu insanlar arasında ruh bir bütünlük olarak hissedilm ez. Çoğu toplum da, insanın ken disininkinden başka bir de “çalılık ruhu” oldu ğu na inanılır. Bu, insanın kimliğini ruhsal olarak üstlendiği bir ağaç ya da bir hayvanda biçim len
miştir. Ö nde gelen Fransız antropologlarından
duygusunu açığa vurmaktadır. Bu da ruhun sım
Lucien Levy-Bruhl bu durum u “ participation
sıkı örülü olmadığını, tersine kontrol edilem eyen
m ystiqu e” olarak tanımlamıştır. Kendisi daha
duyguların saldırısı karşısmda kolayca parçalana
sonra, olum suz eleştiriler karşısında bu form ülas-
bileceğim gösterir.
yonunu geri almıştır ama ben onu eleştirenlerin
A ntropologların araştırmalarından tanıdığımız
haksız olduğunu düşünüyorum . Çok iyi bilinen
bu durum kendi ileri uygarlığımıza da hiç yaban
psikolojik bir gerçek, insanın kendini bilinçdışı
cı değildir. Biz de dağılabiliriz; yani dissosiye ola
olarak bir kimse ya da bir n esneyle kimliklendire-
biliriz. Kimliğimizi yitirebiliriz. Öfkem izden çılgı
bilecegi gerçeğidir.
na dönebilir, duygularla alt üst olabiliriz; kendi
Bu kimlik ilkel insanda çok çeşitli biçim ler ala
mize ya da başkalarına ilişkin önem li hususları
bilir. Çalılık ruhu bir hayvana aitse bu hayvan o
hatırlamayabiliriz. O zaman bize “Allah aşkına,
insanın bir çeşit kardeşi gibi görülür. Örneğin
sana ne oldu? İçine şeytan mı girdi?” diye sorar
kardeşi timsah olan bir insan, timsahlarla dolu bir
lar. “Kendim ize hakim olm ak”tan söz ederiz ama
ırmağı hiç duraksamadan yüzebilir. Çalılık ruhu
aslında kendini kontrol edebilm ek oldukça ilginç,
bir ağaçsa onun insan üzerinde ana baba gibi bir
en der rastlanan bir yetenektir. Kendimizi d e n e
gücü olduğuna inanılır. Her iki durum da da o ça
tim altında tuttuğum uzu sanırız, ancak bir d ostu
lılık ruhuna verilen zarar aynen o insana verilmiş
m uz kolaylıkla bize ilişkin, hiç de farkında olm a
gibi kabul edilir.
dığımız bir dolu şey anlatabilir.
Bazı kabilelerde insanm birkaç ruhu olduğuna
Böyle yüksek bir uygarlık düzeyinde bile insan
inanılmaktadır. Bu inanç, her bireyin birbirine
bilinçliliği hâlâ kolaylıkla yaralanabilir. Zihnimizin
bağlı ama birbirinden farklı birim lerden oluştuğu
bir bölüm ünü izole edebilm e yeteneği kuşkusuz
Bir dissosyasyonun ünlü bir örneğini Iskoç ya za r R. L. Stevenson, "Dr. Jekyll and M r. H yde" adlı öyküsünde verir. Dr. Jekyll'in "yarılma"sı yalnızca psişik bir durum d e ğ ild i, aynı zam anda fizik bir değişim e d e yol açmıştı. M r. H yde (öyküden 1 9 3 2 'd e uyarlanan filmden); Dr. Jekyll'in "öbür yarısı” (solda). İlkeller dissosiyasyona ruhun yitimi derler; insanda kendininkinden başka bir d e çalılık ruhu bulunduğuna inanırlar. Kongo'nun N y a n g a kabilesinin, ge rgedan kuşunun, kendi çalılık ruhu ile özdeşleştirdiği kuşun, maskesini taşıyan bir mensubu (sağda). Aynı a n d a birçok çağrıya hizmet veren telefoncu kızlar (en sağda). Böyle uğraşlarda kişiler, konsantre olabilm ek için bilinçlerinin kimi kısımlarını yarıp ayırm ak zorunda kalırlar. Am a bu, kendiliğinden ve anormal değil, denetimli, süreli bir yarılm adır.
ki çok değerlidir; çünkü bu dikkatimizi yalnızca
keyfi değildi. Aksine ileri gelen nörologların, ö zel
bir sahneye y ön eleb ilm em izi, bütün öbürlerini
likle de Pierre Janet’nin ulaştığı, nörotik sem p
dışlayabilmemizi sağlar. Ne ki zihnin bir parçası
tomların herhangi bir bilinçli deneyim le ilintili ol
nı belli bir zaman için ayırıp bastırabilmek ile b u
dukları görüşüne dayanmaktaydı. Hatta sem p
nun bilgimiz dışında, kendiliğinden oluverm esi
tomlar, bilincin başka zaman ve koşullarda su yü
arasında muazzam bir fark vardır. Birincisi uygar
züne çıkabilecek kısımları da olabilirlerdi.
lığımızın bir kazancı, İkincisi ise ilkel bir “ruh yiti m i” hatta bir nevroz nedenidir.
Bu yüzyılın başında Freud ve J o se f Breuer, nörotik sem ptom ların, örneğin histerinin, kimi
Rüyaların, o kaçamak, güvenilm ez, muğlak ve
ağrı türlerinin, anormal davranışların gerçek te
belirsiz fantezilerin anlamını bu zem inde g örm e
sim gesel anlamları olduğunu fark ettiler. Bunlar
liyiz. Bakış açımı anlatabilmek için ön ce bunun
da tıpkı rüyalar gibi, bilinçaltının dışavurum bi
nasıl yavaş yavaş geliştiğini, sonunda rüyaların,
çimleridir, bu yüzden de sim geseldirler. Dayanı-
insanların sem bol yaratma yeteneklerinin in ce
lamaz bir durum içinde bulunan bir hasta, örn e
lenm esinde sürekli ve herkes için ulaşılabilecek
ğin su içm esini engelleyen kramplar geçirebilir,
bir kaynak olduğu sonucuna nasıl ulaştığımı an
yani “ bunu yutam az” . Benzeri bir ruhsal baskı al
latmak isterim.
tında bulunan bir başkası bacaklarındaki garip bir
Sigmund Freud, bilincimizin bilinçdışı geri
felçten yakınır ve bu da “bu böyle yü rü m eyecek ”
planını ampirik bir yoldan araştıran ilk kişi olm uş
dem ek olur. Gene bir başkası yediklerini kusar,
tur. O, rüyaların rastlantı son ucu görülm ediği, bi
çünkü sevimsiz bir olayı “ sindirem em ektedir” . Bu
linçli düşünceler ve sorunlarla ilgili olduğu varsa
türden daha birçok örnek verebilirim ama bu tür
yımından yola çıkmıştı. Bu varsayım kesinlikle
psişik tepkiler, ağır gelen bilinçdışı sorunları dı-
şavurmaya yarayan anlatım yollarından yalnızca
mi yapmıştı: Rüya gören biri, rüyaları ve onlarla
biridir. Rüyalarımızda ise bunlar kendilerini çok
ilgili düşünceleri üzerinde konuşm aya cesaret-
daha sık gösterirler.
lendirildiğinde, sıkıntısının nedenlerini gerek an
Bir dizi rüyayı dinlem iş olan her psikolog, rü
lattıkları gerekse bilerek sakladıklarıyla eninde
ya sem bollerinin, beden sel sem bollere oranla çok
sonunda açık eder. Düşünceleri başlangıçta ilgi
daha çeşitli olduklarını bilir. Bunlar çoğunlukla
siz dahası mantıksız görünebilir; ama bir süre
ço k rafine, sanatkâraııe fantezilerden oluşur.
sonra hastanın neyi gizlem ek istediği, hangi na
Ama bu rüya m alzem esi karşısında bir analist,
hoş düşünceleri ya da yaşantıları bastırmaya ça
Sigmund Freud’un serbest çağrışım yöntem ini
lıştığı kolaylıkla fark edilebilir.
kullanarak, rüyaların, altta yatan belirli temalara
Freud, serbest çağrışım da çıkış noktası olarak
kadar izlenebileceğini fark eder. Bu yöntem , p si
rüyalara oldukça büyük bir önem verm ekteydi.
kanalizin gelişm esinde önem li bir rol oynamıştır.
Ama bir süre sonra bu bana bilinçdışm ın uykuda
Çünkü bu yön tem Freud’a, rüyaları çıkış noktası
ürettiği zengin fantezilerin yetersiz hatta yanlış
olarak kullanıp hastanın bilinçdışı sorununun
kullanımı gibi gelm eye başladı. Asıl kuşkum, bir
araştırılabilmesi olanağını sağlamıştır.
meslektaşım Rusya içinde uzun bir tren yolcu lu
Freud şu basit fakat son d erece önem li gözle
•* 2 3
ğunda başına gelen bir olayı anlattığı zaman orta-
*11 • • • 1•• • *
•
10
1 2 3 4
Sigm und Freud (Vienna) O tto Rank (Vienna) Ludw ig Binsw anger (Kreuzlingen) A A Brill
5 6 7 8
M ax Eitingon (Berlin) James J Putnam (B oston) Ernest Jones (Toronto) W ilhelm Stekel (Vienna)
• 9 10 11 12
•
Eugen Bleuler (Zürich) Emma Ju n g (Küsnacht) Sandor Ferenczi (Budapest) C. G Ju n g (Kusnacht)
ya çıktı. Hiç Rusça bilm ediği, hatta Kiril yazısını
bağlamda, herhangi bir başka çıkış noktasından
bile sökem ediği halde, bir süre dem iryolu ilan p a
daha fazla ya da daha az gerekli değildi. Rüyalar
nolarındaki yabancı harflerle uğraşmış ve ardın
çoğ u zaman mutat kom pleksleri gizleyen duygu
dan da rüyalar görm eye başlamıştı. Bu rüyalarda
sal kargaşadan kaynaklansa da önem li bir anlama
bu yazılar çok çeşitli anlamlar kazanıyorlardı. Bir
sahiptir. Mutad k om plek sler ruhun yum uşak
fikir öbürünü izliyordu. İçinde bulunduğu durum
noktalarıdır. Dış uyaranlara ya da bozukluklara
da bu “serbest çağrışım ”ın birçok eski anısını y e
çok çabuk tepki gösterirler. Bu yüzden serbest
niden uyandırdığını fark etmişti. Bunların arasın
çağrışım her rüyadan yola çıkarak gizli d üşü n ce
da unutmak istediği hatta bilinçli bir şekilde g er
lere ulaşabilir.
çekten unutmuş olduğu, çoktan göm ülm üş tatsız
Burada, belki de rüyaların özgün, özel, daha
bir tem a-nesne de bulunuyordu. G erçekte kendi
önem li bir işlevi olabileceği aklıma geldi. Çünkü,
si, psikologların kom pleksler adını verecekleri şe
ço ğ u zaman rüyaların ço k belirli, açıkça amaca
ye, yani kalıcı psikolojik rahatsızlıklara, birçok
uygun bir yapısı bulunmaktadır. Bu da belirli bir
durum da nörotik sem ptom lara yol açabilecek
maksadı akla getirir. Bu yüzden, rüyalardan yola
olan, bastırılmış duygusal temalara rastlamış bu
çıkarak, başka yollardan da pekala ulaşılabilecek
lunuyordu.
olan bir dizi düşü n ceye, kom plekse serbest, çağrı
Bu öykü, bir hastanın kom plekslerini k eşfet
şım yoluyla ulaşmaya çalışmak yerine, rüyaların
m ek istediğim izde serbest çağrışım için rüyaları
asıl içeriğine ve biçim ine daha fazla ilgi göster
çıkış noktası olarak kullanmanın hiç de zorunlu
m ek gerekm ez miydi diye düşündüm.
olmadığını gösterdi. Dairenin her noktasından
Bu yeni düşü n ce benim kendi psikoloji y ön te
m erkeze ulaşılabileceğini fark ettim. Kiril harfle
mimin gelişm esinde bir dönüm noktasıydı. Yavaş
riyle, kristal bir küre üzerinde m editasyonla, bir
yavaş beni rüya m etninden uzaklaştıran çalışm a
budist dua değirm eniyle, m odern bir tabloyla ya
ları izlem ekten vazgeçtim . Dikkatimi daha çok rü
da rasgele bir sohbetle başlanabilirdi. Rüya bu
yanın kendi çağrışımları üzerine toplam ak isti
M o dem psikanalizin büyük öncülerinden çoğu; W e im a r'd a bir psikanaliz kongresinde 191 1'de çekilmiştir (solda]. Alttaki anahtar önemli kişilerden bazılarını gösteriyor.
İsviçreli Psikiyatrisi Hermann Rorschach tarafından bulunmuş olan mürekkep lekeleri testi |sağda). Lekenin biçimi serbest çağrışım a yol açacaktır. Akla gelebilen her şekil çağrışım sürecini başlatabilir. Leonardo da Vinci not defterlerinde "Bazen durup duvarlardaki lekelere ya d a kül yığınlarına, bulutlara, çam ura ya d a benzerlerine bakm ak sana zor gelm em elidir. Bunlarda çok şaşırtıcı fikirler bulabilirsin" diye yazmıştı.
yordum . Bilinçdışının söylem eye çalıştığının b e
sem bolik resim lerle ya da alegorilerle temsil edi
lirli bir şeyi vurguladığına inanıyordum. Rüya
lebilir. Bu resimlerin her biri belirli bir çağrışım
karşısındaki konum um un değişm esiyle, bir y ö n
süreci ile cinsel ilişkinin göz önünde canlandırıl
tem değişikliği de gerekti. Yeni teknik, rüyanın
masını, bireylerin kendi alışkanlıkları olabilecek
çeşitli başka yönlerini de hesaba katmalıydı. Bi
özgün
linçli akılla anlatılan bir öykünün bir başlangıcı,
Ama aynı kolaylıkla bu kom pleksler, okunamayan
bir gelişimi ve bir sonu vardır. Bu kural rüya için
Rus harflerinin uyandıracağı bir gündüz düşü y o
geçerli değildir. Rüyanın zaman ve mekan b oy u t
luyla da serbest bırakılabilir. O zaman rüyanın,
ları farklıdır. Rüyayı anlamak için onu, tıpkı insa
cinsel bir alegoriden daha başka bir anlatım da
nın eline aldığı bir nesneyi iyice anlayıncaya ka
içerebileceğini tahmin ettim. Bunun nedenlerini
dar evirip çevirm esi gibi, çeşitli taraflarından in
daha yakından anlatmak isterim.
celem ek gerekir.
kom plek slere ulaşılmasını sağlayabilir.
Adamın biri bir anahtar deliğine anahtar sok
Freud’un kullandığı şekliyle serbest çağrışım
tuğunu, ağır bir sopayı salladığını ya da bir kapıyı
dan beni uzaklaştıran düşünceler bunlardır. Rü
bir koçbaşı ile zorladığını rüyasında görebilir.
yanın kendisi üzerinde olabildiğince durmak ve
Bunların her biri birer cinsel alegori olarak görü
onun çağrıştırabileceği bütün öbür işe yaramaz
lebilir. Asıl önem li olan onun bilinçaltının, belli
varsayımlarla çağrışımları dışlamak istiyordum .
nedenlerle bu resim lerden özellikle birini seçm iş
Bunlar gerçi kuşkusuz bir hastanın kom pleksleri
olduğu gerçeğidir. Asıl g örev neden anahtarın s o
ne ulaşmayı sağlarlardı, ancak benim maksadım,
paya ya da sopanın k oç başına tercih edilmiş o l
nörotik bozukluklara yol açan kom pleksleri orta
duğunu ortaya çıkarmaktır. Bazen bu yolla aslın
ya çıkarmaktan daha öteye giden bir amaçtı. Bu
da cinsel eylemin değil, çok başka bir psikolojik
kom pleksleri tanımak için birçok başka olanak da vardır. Örneğin psikolog, gereksindiği bütün bil gileri, sözcük çağrışım testiyle de elde edebilir. Ama, bir insanın ruhsal yaşam öyküsünü öğren mek, anlamak için rüyalar ve onların sim ge re simlerinin çok daha önem li rol oynadığının iyice anlaşılması zorunludur. Örnekse, herkes bilir ki cinsel eylem sayısız
Serbest çağrışım için iki değişik uyarı: Tibetli bir dilencinin dönen dua değirm eni (solda) bir falcının kristal kürede fal bakışı (sağda): Bir Ingiliz panayırında modern bir kristal falcısı.
I.* 'T tımmm lk4 ' 4 , ■‘ - /■ / •
lara yem den yaşam verir.
7.
2.
miş ve ayık olarak çıkar.
C ennete doğru bir uçuş; orada putperest
Sarhoş bir kadın suya düşer, oradan yenilen
danslarıyla bir şeyler kutlanmaktadır. Sonra c e
8.
hennem e doğru inilir; orada da m elekler iyi şey
yuvasının üzerinde yuvarlanıp durmaktadır. Ka
ler yapmaktadır.
rıncalar onlara saldırır. Rüyayı gören kızcağız pa
3.
nik içinde bir ırmağa düşer.
Bir dolu küçük hayvancık kızı korkutm akta
Sahne Am erika’dır; bir sürü kişi bir karınca
dır. Bu hayvanlar inanılmaz düzeyde büyüm eye
9.
başlarlar ve bunlardan biri kızı yutar.
bu çölü n kumlarına batarak o denli derine gider
4.
ki sonunda ceh en n em e gelir.
Minik bir fareciğin içinden sırayla kurtçuklar,
Aym üzerinde bir çöl vardır; rüyayı gören kız
yılanlar, balıklar ve insanlar geçerler. Sonunda fa
10. Bu rüyada kız ışıklı bir top görm ektedir. D o
re insan haline gelir. Bu, insanın kökenlerinin
kununca ondan dum anlar yükselir. Bir adam g e
dört evresini gösterm ektedir.
lir ve kendisini öldürür.
5.
Küçük bir su damlacığı m ikroskopla bakılır
11. Kız tehlikeli bir hastalığa yakalandığını gör
gibi görülm ektedir. Kız su damlasının dallarla d o
mektedir. Derisinin içinden birdenbire kuşlar çı
lu olduğunu görür. Bu, dünyanın kökenini g öster
kar ve kendisini tam am en örterler.
m ektedir.
12. Sivrisinek bulutlan güneşi, ayı ve yıldızları
6.
karartmaktadır. Yalnız bir yıldız kalır ve bu tek
Yaramaz bir oğlanın elinde bir çam ur topağı
vardır. Bundan küçük parçalar koparıp gelen g e çe n e fırlatır. B öylece herkes hastalamr.
yıldız kızın üzerine düşer. Kısaltılmamış orijinal m etinlerinde her rüya
Küçük kızın ilk düşündeki (s. 6 9 ] arketipsel motiflerin paralelleri. Isa A dem 'in mezarı üzerinde çarm ıha geriliyor. Yeniden doğum konusunun bir simgesi. Yeni Adem olarak Isa (Strasburg M anastırı) (solda). N avahoların bir kumresmi dünyanın dört köşesini, boynuzlu başlarla gösteriyor (üstte). Ingiliz taç giym e töreninde (Kraliçe II. Elisabeth, 1 9 5 3 ) halk Westminster Katedrali'nin dört portaline yerleşmiştir (sağda).
bir masal gibi “evvel zaman içinde; bir varmış, bir yok m u ş” diye başlıyordu. Bu sözcüklerle kızcağız, her rüyanın babasına Noel hediyesi olarak anlat masını istediği bir masal olduğunu gösterm ek isti yordu. Babası rüyaları içeriklerine göre yorum la maya çalışmıştı. Am a hiçbir kişisel bağlantı nokta sı bulam adığı için becerem em işti. Bu rüyaların bilinçli uydurulmuş olduğu olası lığı, ancak çocu ğu n doğruluğundan emin olacak kadar onu tanıyan birisi tarafından giderilebilirdi. Aslında rüyalar yalnızca fantezi bile olsalar, araş tırmak için pek çok uyaran içerm ekteydiler. Bu olayda baba rüyaların gerçekliğinden emindi, b e nim de bundan kuşku duymam için hiçbir n eden yoktu. Küçük kızı tanıyordum gerçi ama babasına rüyalarını verm ed en ön ce onun hakkında sorular sormak için fırsatım olmamıştı. Kız başka bir ülke de oturuyordu ve o N oel’in hem en ardından bir enfeksiyon hastalığı son ucu öldü.
Bu rüyalar olağanüstü gariptir. İzlenen düşün
Ç ocuğun bu d ü şü n celeri dini eğitimi n ed en iy
ce felsefi niteliktedir. Örneğin ilk rüya öbür hay
le tanıdığı düşünülebilir. Am a dinsel geçm işi ger
vanları öldüren kötü bir hayvandan söz etm ek te
çek te çok önem siz boyuttaydı. Ebeveyni ge rçi is
dir. Am a tanrı onlara tanrısal bir Apokatastasis,
m en Protestan’dı ama Incil’i yalnız söylentilerden
yani yeniden yaratış ile yaşamı geri verm ektedir.
biliyorlardı. Ç ocuğa, zaten az bilinen A pokatasta
Batı dünyasında bu, Hıristiyan geleneği yoluyla
sis tablosunun öğretilm iş olması özellikle olanak
bilinen bir imgedir. Evliyaların işleri arasında (II
sızdı. Babası bu mistik tasavvuru kesinlikle hiç
I: 21) görülebilir: “Her şey yeniden yaratılıncaya
işitmemişti. 12 rüyanın dokuzunda bu yok olup
kadar cen n et onu (M esih) kabul ed ecek tir...” Er
yen iden var olm a tem ası vardı. Dahası bu rüyala
ken Yunan kilise önderleri, örneğin Origenes,
rın hiçbirinde özgün Hıristiyan eğitim ve etkileri
özellikle zamanın sonunda, kurtarıcıyla her şeyin
nin izi bulunm uyor. Hatta tam tersine ilkel m it
en eski ve tam durum una geri getirileceği varsa
lerle yakın bağlantılılar. Bu bağlantı 4. ve 5. rüya
yımı üzerinde dururlardı. Am a Matta’ya göre de
da beliren “kozm ogonik m it” (dünyanın ve insan
(XVII: 11) zaten eski bir Yahudi söylencesi vardı:
ların yaradılışı) ile doğrulanıyor. Aynı bağlantı Bi
îlyas “gerçek ten g elecek ve her şeyi yeniden
rinci Korint m ektubunda (XV: 22) da görü lm ek
oluşturacaktır” . İlk Korint m ektubu da (XV: 22)
tedir ki bunu da az ön ce belirttim. Görüldüğü gi
aynı tasavvura gön d erm e yapar: “A dem de olduğu
bi onda da A dem ve Mesih, ölüm ve diriliş birbir-
gibi hepsi ölecek ve Mesih ile hepsi yeniden yaşar
leriyle bağlantılıdır.
kılınacaktır.”
Kahraman-tanrı Karga bir balinanın karnında (Amerika'nın pasifik kıyılarındaki H aidu yerlilerinden) küçük kızın ilk düşündeki büklümlü canavara uyuyor (üstle).
Küçük kızın ikinci düşü (Cehennemdeki meleklerle cennetteki kötücül ruhlar) görünüşe göre her ahlakın görecelliği düşüncesini canlandırıyor. Aynı tasarım, hem şeytan hem de ışığın parıldayan taşıyıcısı Lucifer olan düşmüş meleğin ikili yanında d a vurgulanır (sağda). Bu zıtlar, tanrı figüründe de görülür. (Blake'in bir çizim inde): Eyüb'e bir düşte bir şeytanın çatallı toynağı ile görünüyor (en sağda).
Genel Kurtarıcı Mesih tasavvuru, canavar ta-
l afından yutulan, ama kendisini öldüren canavarı
temaları elbette tanrı, m elek, cennet, cehennem ,
öldürüp m ucizevi şekilde yeniden ortaya çıkan
kötü ve şeytan gibi tasavvurlarla oluşturulm uş da
kahraman ve kurtarıcı ile ilintili olarak, Hıristi
olabilir. Ama bunların bu çocu ğu n rüyalarında ele
yanlık ön cesi yaygın olan bir temaya aittir. Bu
almış tarzı ve yolu h iç de Hıristiyan olm ayan bir
motifin hangi k ök enden kaynaklandığını, ne za
kökene işaret etm ektedir.
man ortaya çıktığını kimse bilmiyor. Hatta bu k o
Tanrının bulunduğu ilk rüyaya bakalım. Bura
nuyu araştırmaya n ered en başlayacağımızı dahi
da aslında “d ört k öşed en ” gelen d ört tanrıdan
bilmiyoruz. Bilinen, her kuşağın bunu eski kuşak
oluşan bir “tanrı”dan söz edilm ektedir. Hangi
lardan naklen öğrendiğidir. Olasılıkla bu, insanın
dört k öşed en ? Rüyada bir odadan söz edilmiyor.
bir kahraman mitine sahip olduğunu henüz bil
Resim de de bir odaya yer yok, çünkü apaçık bir
mediği bir zamandan, yani söylediğini henüz dü
şekilde kozmik bir olay söz konusu. “ Quaternité”
şünm ediği bir çağdan kalmadır. Kahraman figü
(D örtlük) elem anı, oldukça garip bir düşü n ce o l
rü, düşünce ön cesi çağlardan beri var olan bir ar-
makla birlikte, birçok din ve felsefed e büyük bir
ketiptir.
rol oynamaktadır. Hıristiyan dininde bunun yeri
Arketiplerin çocu k lar tarafından üretilmesi
ne “Trinité” (Ü çlük-T eslis) geçm iştir. Bu kavramı
özellikle dikkat çekicidir. Çünkü çocukların tarih
da çocu k olasılıkla daha iyi bilm ekteydi. Am a b u
sel nakiller ile hiçbir doğrudan bağlantıları yok
günün orta sınıf ailelerinde kimin ilahi bir d ört
tur. Bu olguda da Hıristiyan geleneği ile ilişki an
lükten haberi vardır? Bu düşü n ce ortaçağın hor
cak çok yüzeysel olarak bulunuyordu. Hıristiyan
metik felsefesin de ise oldukça tanıdıktı. Ancak
V ı t K D r e a m s u p o n my b e d thou, .s e n r e s t , m e AcalFnglitest m e
with. V is io n s
18. yüzyılın başlarında sona erdi, en az iki yüzyıl
hasına uygun böylesine devrim ci bir tasavvuru
dan beri de tümüyle kullanım dışı. Peki ama b u
n ereden bulmuştur?
nu küçük kız nereden alabilmişti? İshak Peygam -
Bu sorular bizi yeni bir soruya götürür: Bu rü
b e r’in vizyonundan mı? Am a Serafim ’i tanrı ile
yaların nasıl bir telafi anlamı olabilir ki, küçük kı
özdeşleştiren hiçbir Hıristiyan öğretisi yoktur.
zın N oel’d e babasına armağan e d e ce k kadar
Aynı soru boynuzlu yılan için de sorulabilir.
önem verm esine yol açmış olsun?
Gerçi Incil’de, örneğin Vahiyler Kitabı’nda birçok
Rüyayı gören eğer ilkel bir büyücü olsaydı bu
boynuzlu hayvandan söz edilm ektedir. Ama b un
rüyaların ölüm, dirilme ya da yeniden yaratılma,
lar, en önem lileri canavar olsa bile (Canavar an
dünyanın orijini gibi felsefi motiflerin görünebilir
lamına gelen Yunanca drakon sözcüğü, kelime
varyasyonları olduğu düşünülebilirdi. Am a bu tür
anlamıyla yılan dem ektir) hep dört ayaklıdır.
rüyalar, kişisel d üzeyden yorum lanmak istendi
Boynuzlu yılan, 16. yüzyılın Latin simyasında,
ğinde um utsuzca zorlaşır. Bunlarda kuşkusuz
Merkür’ün ve cıvanın simgesi ve Kutsal Üçlüğün
“kolektif resim ler” vardır ve ilkel kabilelerde er
karşıtı olarak, Q uadricornutus Serpens
kekliğe geçişten ö n ce anlatılanlarla belirli bir
(D ört
boynuzlu yılan) adıyla görülür. Am a benim sapta
analojileri bulunm aktadır.
Bu d ö n e m le rd e
o
yabildiğim kadarıyla bu bilgi yalnızca bir yazarda
gen çlere tanrıların işleri ya da hayvanlan yara
bulunmaktadır ve bu çocu ğu n onu tanıma olasılı
tanlar anlatılır, dünyanın ve insanların nasıl yara
ğı da yoktu.
tıldığı, dünyanın sonunun mutlaka geleceği ve
İkinci rüyada kesinlikle Hıristiyanlık dışı olan
ölüm ün ne dem ek olduğu öğretilirdi. Hıristiyan
ve bilinen değerlerin tersine çevrilmesini, örn e
cem aatlerde de gen çlere aşağı yukarı benzeri bir
ğin cen n ette putperestlerin danslarını, ceh e n
öğretim verilir. Ama insanların çoğu bu şeylerin
n em de iyilik yapan m elekleri içeren bir m otif b u
üzerinde ancak yaşlandıklarında, ölüm yaklaştı
lunmaktadır. Bu simge moral değerlerin göreceli
ğında yeniden düşünürler.
ğini gösterm ektedir. Bu çocu k , N ietzsche’ııin d e
Küçük kız tesadüfen her iki duruma aynı anda
Küçük kızın düşlerinde (s 69 ), ilkel olgunluk [örenlerinde gençlere verilen dersleri andıran yaratılış, ölüm ve yeniden doğuş simgeleri var. Bir N a v a h o töreninin sonu: Kadınlığa adım alan bir genç kız, meditasyon için çöle gidiyor (solda).
Ö lüm ve yeniden doğuş simgeleri, yaşamın sonunda, ölümün gölgesi düştüğünde görülen rüyalarda d a ortaya çıkar. G o ya 'n ın son tablolarından biri: Karanlıktan çıkan g a rip figür, belki bir köpek, ressamın ölüm sezgisi olarak yorum lanabilir Birçok mitolojide, köpek, ölüler diyarına götüren kılavuz olarak ortaya çıkar (sağda).
girmişti; ergenliğe ve aynı zamanda yaşamının s o
yanda bir mezar, öbür yanda yeniden diriliş, yani
nuna yaklaşmaktaydı. Normal bir yetişkin yaşa
ölüm den sonsuz yaşam a geçiş temsil edilm ekte
mının başlangıcını işaret eden çok az şey vardır,
dir.
hatta hem en hiç yoktur; ama yok olm a ve yen i
Ç ocuğa düşlerin verdiği fikirler bunlardı. Bun
den var olm a konusunda birçok anlatım bulun
lar ilkellerin erkekliğe geçiş törenlerinde ya da
maktadır. Rüyaları ilk okuduğum da gerçekten
Zen Budizm ’inin Koan’larıııda olduğu gibi, kısa
yaklaşan bir felaketin habercisi oldukları duygu
öyküler halinde bir ölüm e hazırlıktı. Böyle bir
sunu aldım. Bunun neden i çok özgün telafi ka
m esaj, sıkı Hıristiyan öğretisine yabancıdır. Eski
rakteriydi. Buna sim gelerden varıyordum. Bu, bu
ilkel düşüncelere daha yakın durmaktadır. K ö
yaşlardaki bir kız çocuğu n un bilincinden bekle
kenlerinin, tarihi gelenek dışında tarih öncesi
nebileceklerin tam tersiydi.
çağlardan beri yaşam ve ölüm üzerine felsefi, di
Bu rüyalar yaşam ile ölüm ün yeni ve oldukça ürkütücü bir yönünü açmaktadır. Böyle resimler
ni spekülasyonları beslem iş olan, çoktan unutul muş psişik kaynaklarda olduğu anlaşılıyor.
yaşamını geriye doğru gözd en geçiren bir ihtiyar
Her yeni doğan hayvanın bireysel olarak yen i
dan beklenebilirdi. Am a normal olarak ileri doğru
den kazanmak zorunda olmasını d ü şü n em eyece
bakan bir çocuktan hiçbir zaman beklenem ezdi.
ğimiz içgüdüler gibi, insan ruhunda da kalıtsal
A tm osfer eski Romalıların bir atasözünü anımsa
olarak, doğuştan kazanılmış kolektif tasavvur m o
tıyordu: “Yaşam kısa bir düştür.” Ç ocuğun yaşa
delleri vardır. Böyle tasavvur m odellerine ilişkin
mı, Romalı şairin dediği gibi Ver Sacrıım V oven-
duygusal belirtiler de yeryüzünün her yerinde
dum (ilkbahar kurbanının adağı) gibiydi. D en e
aynıdır. Bunları hayvanlarda bile saptayabiliriz.
yimler, ölüm ün fark ed ilem eyen yakınlığının, kur
Hatta hayvanlar birbirlerinden farklı türlerden ol
banın yaşamı ve rüyaları üzerine bir A dum bratio
salar bile, birbirlerini bu bakımdan anlayabilmek
(vaktinden ön ce düşen g ölg e) düşürdüğünü g ö s
tedir. Ya karmaşık işlevleri olan böcek ler? Çoğu
teriyor. Hıristiyan kiliselerinde bile mihrapta bir
kendi ana babalarını bile tanıyamazlar dahası kendilerine bunu ö ğ retecek kimseleri de yoktur. Öyleyse, insanın spesifik içgüdüleri olmayan ve psikesinde gelişm esinden hiçbir iz kalmamış tek canlı olduğunu mu düşünelim ? Am a psike bilinçle eş değerli alınırsa o zaman, insanın bom boş bir psike ile dünyaya geldiği ve ileriki yıllarda da deneyim lerinden başka hiçbir şey içerm eyeceği hatasına kolayca düşülebilir. Ama psike bilinçten farklı bir şeydir. Hayvanların az bir bilinci vardır ama birçok uyaran ve reaksi yondan, bir psikeleri olduğu anlaşılabilir. İlkel in sanlar da nedenini, anlamını bilm edikleri birçok şeyi yapabilm ektedirler. Aslında birçok uygar in sana Noel ağacının ya da paskalya yumurtasının n ered en çıktığını, ne anlama geldiğini sorm ak b o şunadır. Onlar da birçok şeyi, nedenini bilm eden yapıp durmaktadır. Ben daha çok, bu tür şeylerin
ön ce yapılmaya başladığını, anlamlarının ancak
Böyle bir insan, bu ıstırap anını ebediyen aklında
çok sonradan düşünüldüğünü sanıyorum. Psiko
tutacaktır.
log, aslında zeki olan ama bazen hiç açıklanama-
İnsanın bilincinin gelişm esinin nedeninin bu
yacak davranışlarda bulunan, ne dediklerini, ne
tür deneyim ler olup olmadığını bilmiyoruz. Ama
yaptıklarını bilm eyen bir sürü insan görüp dur
kuşkusuz ki, insanları uyandırmak, ne yapmakta
maktadır. Bu kim seler kendilerinin de hiçbir
olduklarına dikkatlerini toplamak için buna b en
açıklama bulamadığı birtakım akıldışı uyaranların
zer güçlü duygusal şoklar gereklidir. 13. yüzyılda
etkisi altına birdenbire giriverirler.
yaşamış bir İspanyol soylusu olan Ramon Lull’un
Yüzeysel bakıldığında böyle reaksiyonların,
öyküsü oldukça ünlüdür. Uzun uğraşlardan son
uyaranların çok kişisel türden olduğu sanılabilir.
ra, hayran olduğu bir hanımdan gizli bir randevu
Bu yüzden bunları anormal davranışlar olarak
koparabilmişti. Buluştuklarında kadın hiç ses çı
ayırıyoruz. Oysa gerçek te, bunlar ön ced en belir
karmadan elbisesinin önünü açmış ve kanserden
lenmiş olan ve daima hazır bulunan bir içgüdü
harap olm uş olan göğsünü gösterm işti. Bu şok
sistem ine aittirler. Bu da insanlar için karakteris
Lull’un yaşamını baştan başa değiştirdi. Daha
tiktir. Düşünce formları, genel olarak anlaşılabi
sonra m ükem m el bir teolog, kilisenin en önemli
len jestler ve daha birçok davranış, insanoğlu b u
m isyonerlerinden biri oldu. Böyle ani değişim du
nu yansıtabilecek bir bilinç geliştirm eden çok ö n
rumlarında çoğunlukla, bir arketipin uzun süre
ce düzenlenm iş bir m odeli izler. Hatta insanın
den beri bilinçdışıııdan etkilediği, krize yol açan
yansıtma yeteneğinin, güçlü duygusal yaşantıla
durum u da ustaca hazırlamış bulunduğu gösteri
rın sonucu olduğu bile tahmin edilebilir. Yalnızca
lebilir.
bir temsil olarak, kötü giden bir balık avının ver
Bu tür deneyim ler arketip m odellerinin yalnız
diği ölke ve düş kırıklığı sonunda biricik oğlunu
statik formlar değil, tam tersine dinamik faktörler
b oğu p öldüren, hem en ardından da derin bir acı
olduğunu, kendilerini içgüdüler kadar anlık uya
içinde küçük çocuğu n cansız cesed in e sarılan bir
ranlarla belli ettiklerini gösterm ektedir. Rüyalar,
Avustralya yerlisini gözünüzün önüne getirin.
hayaller, düşünceler birdenbire ortaya çıkabilir.
Bir yılan (lanrı Asklepios'un simgesi) bir adam ın omuzunu ısırıyor (solda) ve tanrı omuzu iyi ed iyo r (en solda). Konslanlin (Italyan resmi, 1 4 6 0 ) kendisini Roma İmparatoru yap an savaştan önce uyuyor. Düşünde İsa'nın simgesi olan bir chi-ro (sağda) görmüş ve bir ses "Bu işaretle yeneceksin." demişti. O d a bu işareti kendi arması yapmış, savaşı kazanmış ve böylece H ıristiyanlığa ihtida etmişti (en sağda).
Ne kadar dikkatle aranırsa aransın nedenleri de
çok yeniydi. Hasta, hekiminin hasta olduğu ve
bulunamayabilir. Kuşkusuz ki bir n edenleri var
hastaneye yattığı dışında bir şey bilm iyordu. Üç
dır, ancak o kadar uzakta ve karanlıkta kalmıştır
hafta sonra hekim öldü.
ki artık tanmamamaktadır. Bu durum da ya anla
Bu örneğin de gösterdiği gibi rüyaların tahmi
mım yeterin ce anlayıncaya ya da bir dış olay rü
ni bir yön ü de olabilir ve bu dikkate alınmalıdır.
yayı açıklaym caya kadar beklem ekten başka çare
Özellikle önem li olduğu belli olan bir rüya, açıkla
yoktur.
yıcı bir içerik taşımadığı zaman bu düşünülm eli
Rüya anında bu olay henüz g elecek te yatm ak
dir. Bu tür rüyalar durup dururken ortaya çıkar,
tadır. Ama bilinçli düşüncelerim iz sık sık g elecek
buna neyin n eden olduğu da anlaşılamaz. İçinde
le, gelecek tek i olasılıklarla nasıl m eşgul oluyorsa,
gizli olan m esaj anlaşılabilirse elbette n eden i an
bilinçdışı ve rüyalarımız da öyledir. Uzun zaman
laşılabilir. Çünkü, bir şeyden haberi olm ayan yal
rüyaların tem el işlevinin gelecek ten haber ver
nız bilincimizdir. Bilinçdışının çoktan haberi ol
m ek olduğuna inanılmıştır. Eskiçağlardan orta
duğu bellidir ve vardığı sonuçlar rüyada ifade
çağlara dek rüyalar tıbbi tahm inde rol oynam ış
edilmiştir. O halde bilinçdışı da tıpkı bilinç gibi
lardı. Daldisli A rtem idorus’un İsa’dan iki yüzyıl
gerçekleri in celey ecek , sonuçlar çıkarabilecek
sonra anlattığı eski bir rüyadaki tahminim ben
durumdadır. Belirli verileri kullanır, tam da biz
m od ern bir rüyada ispatlayabildim. Adam ın biri
fark etm ediğim iz için olası sonuçları ön ce d e n b e
babasının yanan bir evd e yanarak öldüğünü g ö
lirtir.
rür. Kısa bir süre sonra kendisi, zatürreeden kay
Rüyalar sayesinde saptayabildiğimiz kadarıyla
naklandığım sandığım bir phlegm one (a teş) s o
bilinçdışı kendi düşüncesini içgüdüsel olarak sür
nucunda ölür.
dürüyor. Bu ayrım önemlidir. Mantıksal analiz bi
Meslektaşlarımdan biri ölüm cül bir kangrenli
lincin yetkesindedir; seçim lerim izi akıl ve bilgiyle
ateşle, yani phlegm one ile hastalanmıştı. Onun
yaparız. Buna karşılık bilinçdışı en başta içgü d ü
eski hastalarından biri rüyasmda bu hekim in b ü
lerle yönlendiriliyor gibidir. Bu da buna uygun
yük bir yangm da öldüğünü gördü. O sırada bu h e
düşünce biçim leri, yani arketiplerde kendini g ö s
kim hastaneye yeni yatırılmıştı, hastalık henüz
term ektedir. Bir hastalığın seyrini tanımlamak İs
ınsan vücudu sıklıkla ev olarak gösterilir. 18. yüzyıldan bir İbrani
M * »d» J ? r İH»* I
**41
ansiklopedisinde bir ev ve bir vücut yan yan a karşılaştırılıyor: Kuleler kulakları, pencereler gözleri, bir fırın
T?* i
m ideyi gösteriyor (solda], James Thurber'in bir karikatüründe bir kılıbık evini ve eşini tek varlık olarak görüyor (sağda].
I.nyen bir hekim “ enfeksiyon ” ya da “ateş” gibi
Kişisel kom pleksleri tek yönlü ya da yanlış bilinç
rasyonel kavramlar kullanmak zorundadır. Rüya
yönelişlerinin telafisi olarak kabul ediyoruz. Bu
İse daha şairanedir. Hasta vücudu kişinin evi, ate-
nun gibi dinsel m itler de insanlığın açlık, savaş,
$i de evi yok ed en yangın olarak sunar.
hastalık, yaşlılık ve ölüm gibi acıları, korkuları
Bu rüyanın gösterdiği gibi arketipsel zihin, du
için bir tür ruhsal terapi gibidir.
rumu zamam nda A rtem idoru s’un yaptığı gibi ele
Örneğin evrensel kahraman miti daima cana
almıştır. Az çok bilinm eyen bir doğası olan şey,
var, yılan, cin, u cu b e vb biçim inde görü nen kötü
bılinçdışı tarafından ele alınır, arketipsel bir çalış
yü yenen, halkını mahvolm aktan ve ölüm den kur
maya tabi tutulur. Büincin uygulayacağı son uç çı
taran bir güçlü insandan ya da tanrı-insandan söz
karma yerine, arketipsel ruh bir ön ced en görm e
etm ektedir. Kutsal m etinlerin anlatılması ya da
işi yapar. O halde arketiplerin kendi inisiyatifleri,
törensel olarak yinelenm esi, böyle bir kahraman
enerjileri bulunmaktadır. Bu gü çler onların (k en
figürünün dans, şarkılar, dualar ve kurbanlarla
di sim gesel stillerinde) anlamlı bir yorumlama
yüceltilm esi izleyicileri gizem li bir büyü gibi sa
yapmalarım, kendi uyaranlarıyla herhangi bir du
rar, b öylece bireyleri kendilerini kahramanla ö z
ruma karışabilmelerini sağlamaktadır. Bu açıdan,
deşleştirm eye doğru yüceltir.
kom pleksler gibi iş görm ektedirler. Canları iste
Böyle bir durum u inananların gözleriyle g ö r
diği gibi gelip gitm ekte, bilinçli planlarımızı karış
m eye çalışırsak belki alelade insanın bu yoldan
tırıp engellem ekte ya da değiştirm ektedirler.
kendi güçsüzlüğü ve sefaletinden nasıl kurtuldu
Arketiplerin özgül enerjilerini, onlara yoldaş
ğunu, hiç değilse bir süre için, hem en hem en in
lık eden özgün hayranlık yaşandığında fark e d e
sanüstü özelliklerle donandığını anlayabiliriz. Ç o
biliriz. Arketiplerin sanki bir büyüsü varmış gibi
ğu zaman böyle bir inanç onu uzun bir süre için
dir. Böyle bir özellik kişisel kom plekslerde de g ö
dik tutacak, yaşam m a belli bir biçim verecektir.
rülür. Tıpkı arketiplerin bireysel öyküleri bulun
Hatta bu bütün toplum düzeni için d e örnek ola
duğu gibi, kolektif kom plekslerin de arketipsel
bilir. Bunun ilginç bir örneği ancak Hıristiyanlık
döküm leri vardır. Am a kişisel kom pleksler kişisel
çağında, 7. yüzyılda söndürülebilm iş olan Eleusis
bir tutumdan başka bir şey üretem ezken, arke-
gizemleridir. Bunlar, Delfi kehanetleriyle birlikte
tipler bütün milletleri, tarihin çağlarını karakteri-
eski Yunan’ın kültürünü, ruhunu oluşturmaktay
ze eden efsaneler, dinler ve felsefeler yaratırlar.
dı. Çok daha büyük bir ölçek te olmak üzere Hıris-
Arketiplerin etkinliği insanları kolektif hareketlere yönlendirm ede kullanılabilir. N a zile r bunu biliyorlardı ve halkı kendi davalarına kazanm ak için Teuton mitlerini kullanıyorlardı. Hitler'i kahraman bir haçlı şövalyesi olarak gösteren bir pro p a g a n d a resmi (en sağda). Hitler G en çliği'nin bir gündönümü şenliği; putperest bir şenliğin yeniden canlandırılışı (sağda).
Bir çocuğun yaptığı bir noel resmi d e iyi bilinen mum ağacını gösteriyor (en üstte]. Yeşil kalan a ğ a ç, kış gündönümü şenliği simgesiyle "yeni yıl"ın (Hıristiyanlığın yeniçağının) M esih'le birleşimidir. Haç, ortaçağın Italyan freskindeki g ib i çoğunlukla a ğ a ç olarak görülür; Mesih iman a ğ a c ın d a çarm ıha geriliyor (solda). Hıristiyan törenlerinde mumlar, İsveç'in Santa Lucia şenliklerinde olduğu g ib i, tanrısal ışığı simgeler (üstte).
liyanlık dönem inin kendisi de gerek adını gerek
bollere ilişkin, bizden ön ceki birçok kuşakdaıı da
se önem ini, kökeni arketipsel Osiris-I lorııs mitin
ha fazla şey bilm ekteyiz. İlk çağlarda insanlar
de olan antik tanrı-iıısan mitine borçludur.
kendi simgeleri hakkında hem en hiç düşünm ü
Genellikle tem elde yatan mitolojik fikirlerin, tarih ön cesi çağlarda usta bir filozof ya da p e y
yorlardı. Onlar yalnızca yaşıyorlardı ve bu sim ge lerin içeriğinden h eyecan duyuyorlardı.
gam ber tarafından “icat edilm iş” olduğu, daha
Bunu Afrika’da, Elgoıı Dağı yerlilerinde izledi
sonra buna, kolay kabullenen, eleştirel yaklaşma
ğim bir olguyla gösterm ek istiyorum. Her sabah
yan halk taralından inaıulageldiği sanılır. A yrıca
şafak sökerken kulübelerinden çıkıyor, avuçları
güç arayan bir ruhban grubunun anlattığı öyk üle
nın içine hohlııyor ya da tükürüyor sonra da
rin “ge rçe k ” olm ayıp sad ece “dilek-dtişünce” ol
avuçlarını güneşin ilk ışıklarına karşı tutuyorlar
duğu da söylenir. Am a “icat” sözcü ğü de g erçek
dı. Sanki soluklarını ya da tükürüklerini yükselen
te bir şeyin arayarak bulunması demektir. Bu da
tanrıya sunuyor gibiydiler. Güneş M ungu’ydu. Bu
sonunda bulunan bir şeyin varlığının ön ced en bi
Swahilice sözcük, Polinezyaca bir sözcü k olan
linmesi gerekliliğine işaret eder.
Mana ya da Mıılungu’dan gelm ektedir. Bu ve b en
Gene küçük kızın rüyalarındaki garip düşü n ce
zeri anlatımlar olağanüstü etkisi, kalıcılığı olan
lere dönelim. Çocuğun bunları düşünerek çıkar
bir “g ü ç”ü anlatmaktadır. Mımgu sözcü ğü Allah
mış olması olanaksızdır. Çünkü bunları bulduğun
ya da tanrı ile de eşanlamlıdır. Kendilerine bunu
da şaşırmaktadır. Bunlar ona daha çok soıı derece
neden yaptıklarını sorduğum da “Her zaman b ö y
özgün, beklenm edik öyküler gibi gelm ekte, çok il
le yaparız. Güneş doğarken böyle yapılır.” d e
ginç bulduğu için de babasına Noel armağanı ola
m ekle yetindiler. Bunun mantıki son ucu olarak
rak verm ektedir. Böylelikle küçük kız bu rüyaları
güneşin Mımgu olup olmadığı sorulduğunda, gü
bizim yaşayan Hıristiyan gizlerimizin alanına sok
neşin Mııngıı olmadığını, güneş doğuşunun Mıııı-
maktadır. Efendim iz İsa’nın doğuşu, daima yeşil
gu olduğunu söyleyip güldüler.
kalan ağaçla karışmış olarak, yeni doğm uşun ışığı
Yerlilerin ne yaptıkları, kendilerine değil ama
nı taşımaktadır (Bu 5. rüyadadır). Mesih ile ağaç
bana apaçıktı. Onlar anlamı üzerinde hiç düşün
simgesi arasında her ne kadar tarihsel ipucu var
meksizin bir şey yapıyorlardı, bu yüzden de bana
sa da küçük kızın ebeveynine İsa’nın doğuşunu
açıklayamıyorlardı. Ben onların kendi ruhlarını
yanan mumlarla süslü bir ağaçla kııl,lamanın ne
Mııngıı’ya sunduklarını sanıyorum. Çünkü soluk
anlama geldiği sorulsaydı herhalde oldukça şaşı
ya da tükürük, ruh ana m addesi anlamını taşır. Bir
rırlardı. Belki de “aman, işte öyle bir Hıristiyan
şeye üflemek ya da tükürm ek büyülü bir etkiye
adeti” derlerdi. Daha derine inen bir yanıt için an
sahiptir. Örneğin İsa körlerin gözünü açmakta tü
tik “ölen tanrı” sem bolleri, buradan da “büyük
kürüğünü kullanır. Bazı kabilelerde oğul, ölen ba
ana” kültü ve 0111111 simgesi olan ağaç gibi açıkla
basının son nefesini soluyarak içine alır. B 11 Afri
malar gerekirdi. Bu da bu karmaşık sorunun an
kalı yerlilerin, ço k eski geçm işte bile kendi tören
cak bir yönünü açıklayabilirdi.
lerinin anlamı üzerinde daha fazla bir şey bildikle
Bir “kolektif resm in” ya da kilise diliyle söy le
ri pek düşünülem ez. Onların ataları da m otifleri
yecek olursak “dogm anın” köklerini 11e denli ya
nin çok fazla bilincinde değillerdi, yaptıkları üze
kından incelersek, arketipsel m odellerden örülü
rinde sonrakiler kadar bile düşünmüyorlardı.
sonsuz örgüyü o denli iyi görebiliriz. Bu ancak
G oeth e’ııiıı Faust’u büyük bir isabetle “ Evvela
son zamanlarda bilinçli yansıtmaların konusu ola
edim vardı!” diyor. E dim ler bulunmaz, edilirler.
bilmiştir. Çelişkili olarak biz bugün mitolojik sem
D üşünceler ise buna göre insanlığın oldukça g e ç
bir buluşudur. İnsan ö n ce bilinçdışı faktörlerle
E lbette insan yeni zamanlarda artık istediği
yapıp etm eye yönelm iş, ancak çok sonra hareket
gibi kullanabildiği belli bir istenç gücü kazanmış
nedenleri üzerinde düşünm eye başlamıştı. Onun,
bulunuyor. Artık çalışm a tem posuna girm ek için
aslında kendi başına hareket ediyor olduğu gibi
şarkılarla, davullarla hipnotize olmayı beklem i
gülünç bir inanışa sahip olunması çok uzun za
yor. Hatta artık ilahi yardım alabilmek için gün
man sonrasına rastlar.
delik bir duadan bile vazgeçebilm ektedir. Buna
Bir bitkinin ya da bir hayvanın kendi kendisi
karşılık ilkel insanlar adım atarken bile batıl
ni icat etmiş olduğu gibi bir iddiaya gülüp g e ç e
inançlarla, korkularla ve daha birçok görünm ez
riz. Am a kendi psikelerini ya da kendi ruhlarını
dirençlerle engellenm iş görünm ektedirler. “İs
kendilerinin yaratmış olduğunu düşünen birçok
ten ç olunca bir yol bulunur” sözü ise m odern in
insan vardır. Ruh, doğası gereği bugünkü bilinçli-
sanın batıl inancı haline gelmiş bulunuyor.
lik durumuna gelişmiştir; tıpkı bir palamutun bir
Bugünkü insanın tanrıları ile cinleri sad ece
m eşe ağacına gelişm esi ya da dinozorlardan m e
yeni isimler almışlardır. Aslında yitmiş değiller;
melilerin gelişm esi gibi. Ruhun gelişimi çok uzun
tersine onu huzursuzluk şeklinde, psişik kom pli
bir süre almıştır, hâlâ da gelişm eye devam etm ek
kasyonlar halinde, haplara, alkole ve tütüne d o
tedir. Bu oluşum için yalnızca dış uyaranlar değil,
yurulmaz bir ihtiyaç olarak, her şeyd en önemlisi
aynı zamanda iç güçlerle, gelişim tarafından da
de birçok nevrozla izlem ektedirler.
m otive edilmekteyiz. Bu iç güçler, bilincin denetim inde olmayan bir kaynaktan fışkırmaktadır. Eski çağların m itoloji lerinde bu güçlere ruhlar, cinler ya da tanrılar adı
Soluğun büyülü özelliklerine inancın iki örneği: Bir Zulu büyücüsü, inek boynuzundan kulağına (ruhları kovmak için) üfleyerek bir hastayı tedavi ediyor
verilmekteydi. Bunlar bugün de her zamanki gibi
(altta solda). Bir ortaçağ yaratılış resmi
etkindirler. Ama biz kontrolü elim izden alan bir
tanrının A dem 'e yaşam üflediğini
takım güçlerin elinde bulunduğum uzu hiçbir za
gösteriyor (sağda). 13, yy'd a n bir Italyan
man kabul etm ek istem iyoruz.
tablosunda İsa bir körü tükürükle iyileştiriyor (altta).
insanın ruhu
Bugün bilinçlilik dediğim iz şey, içgüdülerden ya
Bu bölünm üş psikolojiye bir örnek olarak bir
vaş yavaş ayrılmıştır; ama bu içgüdüler de tüm
alkoliğin olgusunu anımsıyorum. Belli bir dinsel
den yitip gitmiş değildir. Yalnızca bilincimizle iliş
hareketin yüceltici etkisine girmişti. Durum ken
kilerini yitirmişlerdir, bu yü zden de kendilerini
disini o denli hayranlık duygusuyla doldurm uştu
dolaylı yollardan g ö sterm ey e zorlanm ışlardır.
ki alkol bağımlılığını tüm üyle unutmuştu. G örü
Kendilerini bir nevroz olgusunda bedensel sem p
nüşe göre m ucizevi şekilde İsa tarafından iyileşti
tom lar yoluyla olabileceği gibi, anlaşılamayan ke
rilmiş bulunuyordu. Böylelikle ilahi affın ve söz
yifsizlikler, unutkanlıklar ya da konuşm ada yapı
konusu dinsel örgütün etkinliğinin çok uygun bir
lan yanlışlarla da gösterebilirler.
tamğı haline gelmişti. Ne var ki topluluk önünde
İnsan gerçi kendi ruhuna egem en olduğunu
birkaç hafta itiraflarda bulunduktan sonra h e y e
sanmaktadır. Ama ruh hali ve duygularına e g e
canı azalmaya başladı, bir parça alkollü içki uy
m en olamadığı, bilinçdışı faktörlerin sayısız gizli
gun gibi görünüyordu ve b ö y le ce yeniden içm eye
yollardan kararlarına sızdığını fark etm ediği süre
başladı. Bu kez örgüt, bu olgunun patolojik oldu
ce muhakkak ki kendisinin egem eni değildir. Bu
ğu, İsa’nın bu işe karışmasının uygun olmadığı so
bilinçdışı faktörler varlıklarını arketiplerin özerk
nucuna vardı. A dam cağız ondan sonra bir kliniğe
liğine borçludur. M odern insan kendi ikiye b ölü n
kaldırıldı. B öylece kendisini ilahi bir iyileştirici
müş durumunu görm ek zorunda kalmaktan sis
değil, bir hekim tedavi altına alabildi. Bu, m o
temli bir şekilde kaçınmaktadır. Dış yaşamın b e
dern, “kültürlü” insan zihninin biraz daha yakın
lirli bölgeleriyle kendi davranışları eşit şekilde ay
dan incelem eye değen bir yüzüdür. Burada alarm
rı çek m ecelerd e tutulmakta, hiçbir zaman da bir
verecek d e re ce d e dağınıklık ve psikolojik şaşkın
araya getirilm em ektedir.
lık bulunmaktadır.
Bir an için insanlığı tek bir b irey olarak düşü
dünyayı yalnızca karşımızdakilerin haksız olduğu
nürsek, onun da tıpkı bireyler gibi bilinçdışı g ü ç
konusunda kandırmaya çalıştığımız sü rece de öy
lerden etkilendiğini görürüz. İnsan ırkı da belli
le kalacaktır. Kendi gölgem izi ve onun kötülükle
sorunları ayrı çek m ecelerd e saklı tutar gibidir. İş
rini tanımaya gerçek ten ciddi olarak çalışmak çok
te tam da bu yü zd en ne yaptığım ızı çok iyi düşün
daha akıllıca olurdu. E ğer gölgem izi, yani varlığı
meliyiz; çünkü hepim iz kendi yarattığımız ölüm
mızın karanlık yanım görebilirsek her türlü ahla
cül tehlikelerin tehdidi altındayız. Dünyamız tıp
ki ve ruhsal ayartmaya karşı bağışık hale gelebi
kı nörotik bir insan gibi dağıtm ış durum dadır; D e
lirdik. Olayın şimdiki durum uyla her türlü hasta
mir P erde sim gesel ayrım çizgisini oluşturuyor.
lığa açığız, çünkü biz de tamam en onlar gibi yapı
Batılı insan D oğu ’nun saldırgan gü ç istenci karşı
yoruz. Ancak biz bu durum da, iyi tavır örtüsü al
sında kendisini olağanüstü savunma önlem lerine
tında ne yaptığımızı ne görm eye ne de anlamaya
zorunlu saymakta, ayın anda kendi ahlakı ve iyi
niyetli olduğum uzdan, daha da geri durumdayız.
değerleri ile gururlanmaktadır.
Kom ünist dünyanın elinde büyük bir mit bulu
Ama bu arada k en di güzel tavırları ardında
nuyor. Buna aldanma adını veriyor, yalnızca bu
sakladığı günahının^ kom ünist dünya tarafından
yargımızla da onu d e f edeceğim izi um uyoruz. Bu
sistemli olarak yü zü n e çarpılacağını fark etm iyor.
mit her şeyin bolluk, berek et halinde olduğu, b ü
Batının gizlice, biraz da utanarak katlandıkları
yük, adaletli ve akıllı bir sahibin herkesi bir çocu k
(diplom atik yalanlar, sistematik şaşırtmalar, ör
yuvasındaki gibi yönettiği bir altın çağ ya da ce n
gütlü tehditler) ^Doğu’da bütün çıplaklığıyla gün
net hakkmdaki arketipsel düştür. Bu kudretli ar-
ışığına çıkarılıyor. Batılı insana Demir P erd e’nin
ketip infantil bir biçim de ele alınmıştır ama sırf
ötesin den kendi kötü gölgesi sırıtıyor.
bizim daha üstün olan durumum uzla karşı karşı
Batı toplam larındaki on ca insanın çaresizlik
ya kaldı diye ortadan kaybolmaz. Hatta biz onu
duygusunu açıklayan durum budur. Onlar zorluk
kendi çocuksuluğum uzla destekliyoruz bile. Çün
larımızın aslında ahlaki türden olduğunu, bu zor
kü bizim Batı dünyam ız da aynı m itolojinin elinde
lukları n ükleer silahların artırılmasıyla ya da ek o
bulunuyor. Farkında olm adan biz de bir refah
nom ik yarışm a yoluyla çözem eyeceğim izi yavaş
devletine, dünya barışma, insanların eşitliğine,
yavaş anlam aya başlamış bulunuyorlar. Çoğum uz
insan haklarına, adalete, gerçeğ e ve -b u n u ister
m oral v e ruhsal çarelerin daha etkili olabileceği
seniz pek yüksek sesle söylem eyelim - yeryüzün
ni, çünkü bunların bizi durm adan artan enfeksi
de tanrının egem enliğine inanıp duruyoruz.
yon a karşı bağışık hale getirebileceğini anlayabi liyoruz.
Acıklı g erçek ise insanların yaşamının g e c e ve gündüz, d oğu m ve ölüm , mutluluk ve sefalet, iyi
Yine de bütün bu tür girişimlerin tekil olarak
ve kötü gibi uzlaşm az karşıtlıkların karmaşık bir
işe yaramadığı anlaşılmıştır. Kendimizi ve bütün
kom pleksinden ibaret olduğudur. Üstelik bunlar dan herhangi birinin günün birinde karşıtına ga lip gelip gelm eyeceğini d e bilem iyoruz. İyinin k ö tüye, sevincin acıya galip geleceğin den emin d e ğiliz. Yaşam bir savaş alanıdır, öyle de kalacaktır; öyle olm asaydı hiçbir şey varlığını sürdürem ezdi.
"D ünyam ız nörotik bir insan g ib i dağıtm ıştır." Berlin Duvarı.
Eski Hıristiyanları bu dünyanın yakında sona ereceğim um m aya ya da Budistleri bütün d ün ye vi isteklerden, hırslardan vazgeçm eye özendiren
Her toplumun, arketipsel cennel ya da bir zaman olduğuna ve gene olacağına inanılan altın ça ğ tasarımı kendinindir. 19. yy'dan bir Amerikan resmi, geçmiş bir ütopyanın tasarımını anlatıyor. W illia m Penn ile yerliler arasında 1 6 8 2 'd e anlaşmanın yapılışını gösteriyor. Her tarafında uyum ve barış olan ideal bir manzara (solda). Ütopik bir düşüncenin temsili: Bir M oskova parkındaki afiş, Rus halkını geleceğe doğru götüren Lenin'i gösteriyor (sol altta).
^w:S
'
15. yy'd a n bir Fransız resminde, çevrili (ve şato benzeri) Eden bahçesi ve Adem ile H avva'nın cennetten kovuluşu (üstle). C ranach'm bir resminde ilkel nitelikte bir altınçağ (Adı: "Yeryüzü Cenneti") (sağda). 16. yy Flaman ressam Brueghel'in "C okaygne Ülkesi", bir efsanevi duyumsal tadlar ve rahat yaşam ülkesi (en sağda). (O rtaçağ Avrupasında, özellikle a ğ ır iş gören köylüler ve serfler arasında, buna ilişkin birçok öykü anlatılırdı.)
işte tanı da bu çatışmadır. Bu tem el anlayış, her
Çok eski zamanlardan beri insanların bir yü ce
iki dinin de büyük bölüm ünü oluşturan ve dünya
varlığa (bir ya da birkaç) ve ölüm den sonraki bir
yı yadsıma fikrini bir d erecey e kadar değiştiren
dünyaya ilişkin düşünceleri vardı. A ncak bugün
özgün moral varsayımlarla, uygulamalarla bağ-
bu tür düşü n celer olm adan da yaşayabilecekleri
lantılandırılamasa, insanları d ü p ed ü z intihara
ni düşünüyorlar. Tanrının gizli tahtını bir radyo
yönlendirebilirdi.
teleskopla keşfedem ediğim iz, sevgili ebeveynim i
Bunu özellikle vurgulamaya çalışıyorum, çü n
zin az çok beden sel biçim leriyle hâlâ yakınları
kü zamanımızda her türlü dine güvenini yitirmiş
m ızda bulunduklarına inanmadığımız için, insan
milyonlarca insan bulunmaktadır. Bu insanlar
lar böyle varsayımların saçm a olduğunu düşünü
dinlerini artık hiç anlayamıyorlar. Yaşam din o l
yorlar. Oysa bu tür kavramlar ilk çağlardan beri
madan da hiç bozulm adan sürüp gittiğinden, bu
insanların yaşamlarına yoldaşlık etmişlerdir. Bu
kayıp hem en hiç fark edilm eden kalıyor. Ne ki
gün bile her fırsatta bilincimizi zorlamaktadırlar.
acılarla karşılaşıldığında durum değişiyor. O za
M odern insan belki bunlar otamadan da peka
man insan bir çıkış aramaya, yaşamın anlamı ile
la yapabildiğini ileri sürecek, hatta bunların ger
şaşırtıcı ve acı deneyim leri üzerinde düşünm eye
çekliğine ilişkin hiçbir bilimsel kanıt bulunm adı
başlıyor.
ğını belirterek fikrinde ısrar edecektir. Ya da
Psikologlara -b e n im kendi deneyim lerim e gö-
inançlarını yitirmiş olmaktan dolayı üzgün oldu
r e - Katolikler’deıı çok Protestanlar’m ve Yalmdi-
ğunu söyleyecektir. A ncak söz konusu olan, g ö
ler’in başvurması dikkat çekicidir. B en ce bu d u
rünm eyen, açıklanamayan şeylerdir. Tanrı insa
rum norm aldir de; çünkü Katolik Kilisesi kendini
nın kavrayışını aşar, ölüm süzlük ispat edilem ez.
hâlâ Cura Anim arum ’dan (ruhun selâm etiyle ilgi
O halde kriz durum larında yardım cı oldukları g ö
lenm e) sorumlu sayar. Ama bilimsel çağımızda,
rülen dahası varolu şu m u za anlam katan bu
önceleri teologların alanına ilişkin olan sorular
inançlardan neden vazgeçelim ? Ayrıca bu düşün
psikiyatristlere yöneltilm ektedir. İnsanlar yalnız
celerin gerçek olmadığını nereden biliyoruz? Ben
ca yaşamın anlamına, tanrıya ve ölüm süzlüğe ina-
bıı varsayımların aldanışlar olduğunu söylersem
ııabilselerdi pek çok şeyin daha kolay olacağını
belki birçok kimse beni onaylar. Bu arada anlaya
hissetm ektedirler. Yaklaşan bir ölüm ün hayaleti
madıkları ise dinsel bir görüşün reddinin de en az
çoğ u zaman bu tur d ü şü n celere yol açmaktadır.
kabulü kadar ispat edilem ez olduğudur. Hangi
görüş açısını seçeceğim izd e tümüyle özgürüz;
olmayacaktı. Onun anlam dolu yaşamı, onun tan
hangisi olursa olsun bu keyfi bir karar olacaktır.
rının elçisi olduğundan emin olmasına dayanıyor
Ancak çok yerinde bir ampirik neden bulun
du. Onda bir büyüklük hezeyanı olduğu da ileri
maktadır. İspat ed ilem eyen düşünceleri gen e de
sürülebilir; ama böyle bir ifade tarihin tanıklığı ve
beslem ek zorundayız. Yani bunlar faydalı oldu k
daha sonraki kuşakların yargısı karşısında çok
larını gösterm işlerdir. İnsan, yaşamına bir anlam
solgun kalır. Onu ele geçirm iş olan mit, yaşamına
sağlayan, evrende kendisine bir yer bulmasına
da olağanüstü bir m enzil kazandırmıştır.
yardım cı olan varsayımlara ve inançlara mutlaka
Anıa böyle bir mit, bilinçli olarak uydurulm uş
muhtaçtır. İnsan, bir anlamı olduğuna kani oldu
değil, vuku bulm uş olan sim gelerden oluşur. Tan-
ğu zaman dayanılmaz acılara katlanabilir; ancak
rı-insan mitini ileri süren İsa değildi. Bu, İsa’nın
bütün şanssızlıkların doruğundayken “aptalın bi
doğum undan ço k yıllar ön ce de vardı. O kendisi
rinin uydurduğu bir masal” içinde yer aldığını ka
de bu sim gesel m otife yakalanmış, bu da onu Na-
bul etm ek zorunda kalırsa yıkılır.
sıralı bir dülgerin kısıtlı yaşamından daha ileriye
Dinsel sim geler insan yaşamına bir anlam v e r mektedir. Örneğin P ueblo Kızılderilileri, kendile rinin Güneş Baba’nın oğulları olduğuna inanırlar. Bu inanç onların yaşamına, sınırlı varlıklarının çok ötesine ulaşan bir algı kazandırır. Kişilik geli şimlerine genişlik sağlar. Onların durumları, bi zim uygarlığımızın kendisinin alUakilerden biri olduğunu ve öyle kalacağını, yaşamının anlamsız olduğunu bilen insanının durumuna oranla çok daha doyurucudur. Kendi yaşaımnm daha derin bir anlamı olduğu duygusu insanı, yalnızca almak, verm ek durum u nun üstüne yükseltir. Bu duygu yoksa insan za vallı ve yitiktir. E ğer Ermiş Paıılus, kendisinin gezgin bir kilim dokuyucudan başka bir şey olm a dığının bilincinde olsaydı kuşkusuz ki olduğu kişi
G üney A m erika'da kabile geleneğinden bir tekne cenazesi. Kendi kanosuna yatırılan ölüye yolculuğu için yiyecek ve giyecek de verilir. Dinsel simgeler insan yaşam ına bir anlam katar (solda). Antik halklar ölülere gerçi yas tutardı ama inançları ölümün olumlu bir değişim olduğuna güvenlerini sağlıyordu (sağda yası gösteren bir M ısır heykelciği; bir m ezarda bulunmuştur).
yiiceltm işti.
Mitler ilkel masal anlatıcılarına kadar uzanır, onların düşleri de kendi heyecan verici fantezile riyle hareket eden kimselere dayanır. Bu insanlar, daha ileriki çağlarda şairler ve filozoflar olarak ta nımlanan kim selerden pek de farklı değillerdi. İlkel masalcılar kendi fantezilerinin kökleriyle fazla ilgi lenm ezlerdi. İnsanların bir masalın nereden geldi ğini düşünm eye başlamaları çok sonralara rastlar. Buna karşın yüzyıllarca ön ce, eski Yunanistan’da insan aklı, tanrı öykülerinin çoktan ölmüş krallara, kabile büyüklerine ait olduğunu düşünebilecek ka dar gelişmişti. O zaman bile mitin söylediği şeyi kastettiğine marnlamayacak kadar olanaksız oldu ğu görüşü egem endi. Bu yüzden de herkesin anla yacağı biçim e indirgenm eye çalışılmıştı. Daha yakın zamanlarda aynı durum un rüya sem bollerinde nasıl oluştuğunu gördük. Psikoloji nin henüz çocukluk çağında bulunduğu yıllarda rüyaların belirli bir önem i olduğunu fark etmiştik. Ama, tıpkı efsanelerinin sad ece rasyonel ya da “norm al” tarihin işlenm esinden ibaret olduğunu düşünen Yunanlılar gibi, bazı ön cü psikologlar da rüyaların, anlatır gibi göründükleri şeyi anlatma dıkları kavramını çıkarmışlardı. Oluşturulan re simler ile sem boller, bilincin bastırılmış içeriğinin görünür hale geldiği tuhaf biçim lere indirgendiler. Böylelikle bir rüyanın görünüşteki anlatımından başka bir anlam taşıdığı görüşü kabul edildi. Bu kavramı kabul etm ediğim i zaten söylem iş tim; bu da beni rüyaların içeriği kadar biçim ini de incelem ek zorunluluğuna götürdü. N eden içerik lerinin gösterdiğinden başka bir anlamları olması
Bir çocuğun a ğ a ç resmi (üzerinde güneşle). A ğ a ç sık görülen düş motiflerinin en iyi örneklerindendir
gerekiyordu? Doğada olduğundan başka bir şey
ve birçok çeşitli anlam a gelebilir.
olan herhangi bir şey var m ıydı? Rüya doğal ve
Büyümeyi, gelişmeyi ya da
normal bir şeydir, aslında olduğundan başka bir
psikolojik olgunlaşmayı simgeleyebilir; kurban ya d a ölümü
şey de ifade etm ez. Talm ud bile “rüya, kendi ken
temsil edebilir (M esih'in ağ açta
disinin yorum udur” diyor. Karışıklık yalnızca rüya
çarmıhı), fallik simge o lab ilir vb
içeriklerinin sem bolik olmasından, bu yü zden de
(üstte). Aynı şekilde haç (sağda) ve
bir anlamdan daha fazla anlam içerm esinden ileri gelm ektedir. Sem boller, bizim bilinçli akılla kavra yamadığımız bir yön ü gösterm ektedirler. Bunlar
lingam (en sağda) g ib i iyi bilinen düş motiflerinin d e aynı şekilde bir dolu simgesel anlamı olabilir.
ya bilinçdışı ya da en azından tam bilinç dahilin
biçim de form üle etm e yeten eğin e de hiç m erha
de olmayan bir şeylerle ilgilidirler.
m et gösterm ezler. Bunun için tıbbi psikologun
Bilimsel akıl için böyle olgular can sıkıcıdır;
deneyim ine sahip olm ayan kimselerin, psikoloji
çünkü bunlar zekayı da mantığı da doyuracak b i
nin bir bilimadaıuınm laboratuvarmdaki dingin
çim de form üle edilem ezler. Psikolojide ise bunlar
araştırma işlerini bırakıp, gerçek yaşamın aktif
hiç de tek ve biricik olan durumlar değildir. Psi
m acerasına karıştığında başına gelenleri zor bul
kolojinin tanımlama çabalarından hep kaçan “af-
maları çok doğaldır. Bir poligondaki h edefe atış
l'ekt” ya da “em osy on ” fenom eni için de bu çok
talimleri, savaş alanından ço k uzaktır; hekim ise
zordur. Zorluğun nedeni her iki durum da da ay
g erçek bir savaşın gerçek kurbanıyla uğraşmak
nıdır: Bilinçdışınm ele alınışı!
tadır. Hekim, bunları bilim sel kategoriler içerisi
Ben doğa bilimlerinin bakış açısını, tam olarak
ne yerleştirem ese de ruhsal gerçeklerle ilgilen
kavranamayan geçek lerle uğraşmanın ne kadar
m ek zorundadır. Bu yüzden hiçbir ders kitabı psi
güç oldıığıım ı bilecek kadar iyi tanıyorum. G er
kolojiyi sahiden öğretm eyi başaramaz, bu ancak
çekler yadsınaıuayacak kadar apaçıktır ama akıl
gerçek deneyim le öğrenilebilir.
cı bir yoldan form üle edilem em ektedir. Bunun
Bu nokıayı, iyi bilinen birkaç sem bole daha
için aslında ön ce yaşamın kendisinin kavranabil
yakından bakarsak, daha duru olarak görebiliriz:
mesi gerekir; çünkü duyguları ve simgesel düşün
Hıristiyan dininde “h a ç” , birçok görüşü, d ü şü n ce
celeri ortaya çıkaran yaşamın kendisidir. A kade
yi ve duygulan anlatan önem li bir simgedir; ama
mik psikolog, em osyon fenom eni ya da bilinçdışı
bir listedeki bir adın sonundaki bir haç yalnızca o
kavramını kolaylıkla ilgi alanının dışında bırakabi
kişinin ölmüş olduğunu gösterir. Fallus, Hindu di
lir. Buna rağmen bunlar gerçek ler olarak kalırlar
ninde pek çok kavramı kapsayan bir sem bol işle
ve tıbbi psikolog bunları en azından -hom urdana
vi görür; ama bir sokak çocu ğu duvara bir fallus
rak da olsa- kabul etm ek zorunda kalır. Çünkü
resmi yaparsa bununla yalnızca kendi penisine
duygu çatışmaları ve bilinçdışınm ele alınışı onun
karşı dııydugıı ilgiyi belirtmiş olur. Çocukluk ve
bilimdalınm klasik objeleridir. Bir hastayı tedavi
gençlik fantezileri çoğu zaman erişkin yaşlara ka
ye girişir girişmez bu akıldışılıklar, katı gerçekler
dar etkin olduklarından, cinsel anlamı olduğu
olarak karşısına çıkarlar, onun bunları akla uygun
kuşkusuz olan pek çok rüya vardır. Bunları başka
türlü anlamaya çalışmak saçm a olur. Terbiyeli bir
uygunsa d a -, gerçek te bunlar bilimin daha yük
Hintli, Lingam’dan (H indu m itolojisinde Şiva’yı
sek alanları için de aynı şekilde önem lidir. Bura
temsil eden fallus) söz ettiğinde, Batılı birinin bir
da rasyonel zekayı ve onun belirli bir soruna u y
penisle asla bir arada d ü şü nem eyeceği şeyler işi-
gulanmasını bütünleyerek, son d e re ce önem li bir
tilecektir. Lingam kesinlikle ayıp bir kelim e oyu
rol oynarlar. Bütün uygulamalı bilimlerin en kati
nu değildir; haç da yalnızca ölüm ün sem bolü d e
sı olan fizik bile şaşırtıcı ölçüde, bilinçdışı yoldan
ğildir. Tüm bunlar b öyle bir rüyayı görenin olgun
etkin olan sezgiye dayanmaktadır. (Sezgiyle aynı
luk d erecesin e göre değerlendirilm elidir.
son uca varacak olan mantıksal süreçleri sonra
Rüyaların ve simgelerin yorum u zeka gerekti
dan kolaylıkla gösterebilsek bile bu böyledir.)
rir. Bunlar, mekanik bir sisteme dönüştürülerek,
Sezgi, sem bollerin yorum lanm asındaysa kaçı
fanteziden yoksun beyinlere tıkılamazlar. Dahası
nılmaz olarak gereklidir ve bu ço ğ u zaman, rüya
bunlar, rüya görenin bir birey olarak kişiliğinin
nın gören tarafından derhal anlaşılmasını da sağ
gittikçe daha fazla bilinmesini, aynı zam anda y o
lar. Öte yandan b öyle mutlu bir sezm e gü cü ol
rum cunun da kendisini gittikçe daha çok, daha
dukça tehlikeli de olabilir; çünkü kolaylıkla yanıl
değişik tanımasını gerektirir. Bu alanda deneyim i
tıcı bir kendine güven duygusuna yol açar. Ö rne
olan kimse, bazen yardım cı olabilecek kuralların
ğin rüya gören yoru m cu yu samimi ve g ö re ce k o
olduğunu yadsıyamaz; ancak bunların da çok dik
lay bir ilişkiye ayartır, ama bu ilişki bir tür payla
katlice, zekice uygulanmaları zorunludur. İnsan
şılmış düşe götürebilir. Eğer yalnızca sezer gibi
bütün kuralları çok doğru kullanabilir, buna rağ
anlamış olmakla yetinilir ise, gerçek bilginin sağ
m en korkunç bir saçmalığın içine düşebilir. Çün
lam zemini yitip gider. Açıklam a ve bilgi ancak
kü ço k önem siz gibi görünen, ama daha iyi bir
sezgi olguların ve mantıksal bağlantılarının tam
zekanın belki de atlamayacağı bir ayrıntıyı gözden
bilinmesine indirgenebilirse sağlanabilir.
kaçırmıştır. Zeki bir kimse de sezgi ve duygudan yoksun olursa çok büyük yamlgılara düşebilir.
Dürüst bir araştırmacı her zaman başarılı ola m ayacağını kabul etm elidir, bunu hep akılda tut
Sem bolleri anlamaya çabalarken karşımızda
mamak da dürüst bir şey olmaz. Bir bilimadamı
yalnızca sem bol değil, onu üreten bireyin bütünü
da önünde sonunda insandır ve başkaları gibi
bulunmaktadır. Onun kültürel geçm işini de ele
onun için de açıklanamayan şeylerden nefret et
almalıyız. Bu sü reç sırasında kendi eğitim im izde
mek ço k doğaldır. Bugünkü bilgimizin, bilebile
ki bir yığın boşluk da doldurulm uş olur. B en her
cek olduklarımızın tamamı olduğu yaygın bir al
olguyu, daha abecesin i bile bilm ediğim , tümüyle
danıştır. Olguları ancak geçici olarak açıklayan,
yepyen i bir ö d e v olarak ele almayı kural edinmiş
kendi içinde kalıcı bir gerçek içerm eyen kuram
bulunuyorum . Y üzeysel kalındığı sü rece rutin ya
kadar kırılgan başka bir şey yoktur.
nıtlar pratik, dahası faydalı olabilirler. Yaşamsal sorunlara dokunulduğu anda ise hayatm kendisi ortaya çıkar; o zaman da en parlak kuramsal söz ler bile etkisiz hale gelir. Canlandırma yetisi ve sezgi, anlayışımız açı sından hayati ön em e sahiptir. Her ne kadar genel görüş bunların aslında sanatçüar, edebiyatçılar
Eski mitolojik yaratıklar bugün müze pa rçalarıdır (sağda]. Am a onlarla arılatılan arketipler güçlerini henüz yitirmemiştir. Belki modern korku filmlerindeki canavarlar da ha fazla
için gerekli olduğunu düşünse de - v e bu yüzden
bastırılam ayan arketiplerin bozulmuş
de aklı başında konularda bunlardan kaçınılması
versiyonlarıdır (en sağda].
Sembollerin rolü
Tıbbi psikolog sem bollerle ilgilendiğinde “kültü
yol açm aksızm sökülem ezler. Bastırıldıkları ya da
rel” olanlardansa öncelikle “doğal” sem bollerle uğ
ihmal edildikleri zaman özgün enerjüeri, hesapla-
raşacaktır. Bunlar psikenin bilinçdışı içeriklerince
nam ayacak olası sonuçlarıyla birlikte bilinçaltına
yöneltilirler. Bu yüzden de belli başlı arketipsel
savuşup giderler. Bu yoldan kaybolm uş gibi görü
İmgelerin çok çeşitli varyasyonlarım gösterirler.
n en psişik enerji, gerçek te bilinçdışının en üst ta
( )lguların çoğunda bunlar arketipsel köklerine ka
bakalarında bulunan şeylerin yem den canlanm a
dar izlenebilir. Bunlar en eski m etinlerde, ilkel
sına, yoğunlaşm asına yarar. Bunlar belki de şim
toplum düzenlerinde görülebilen düşünce ve re
diye kadar kendilerini açık etm eye İliç fırsat b u
simlerdir. Öte yandan kültürel sem boller “ ebedi
lamamış, engellen m eden bilince çıkmak olanağı
gerçeğin” anlatımı için bilinçli kullanılmış sem bol
hiç tanınmamış olan eğilimlerdir.
lerdir. Bunlar birçok dinde kullanılırlar. Ç okça bi
B öyle eğilimler bilincimizin, her zaman var
çim değiştirmiş, hatta az çok bilinçli gelişim sü reç
olan ve potansiyel olarak tahrip edici olan gölge
leri geçirmişler, bu yoldan uygar toplumlarca da
yanım oluştururlar. Belirli koşullarda olum lu etki
kabul edilen kolektif resimler haline gelmişlerdir.
yapabilecek olan eğilimler bile, bastırıldıklarında
Böyle kültürel sim geler eski gizemlerinin, b ü
cinlere dönüşürler. Bu yüzdendir ki doğal olarak
yülerinin çoğu na hâlâ sahip durumdadırlar ve b u
ço ğ u kimse bilinçdışı olandan ve psikolojiden
nu “söylerler” . Bunlarm bazı kim selerde derin
korkar.
duygusal tepkilere yol açtıkları, psişik yüklerinin
Çağımız, yeraltımn kapılarının açılmasının ne
önyargılar gibi etkin olduğu bilinmektedir. Bunlar
dem ek olduğunu bize gösterm iştir. Yüzyılımızın
psikologun hesaba katmak zorunda olduğu fak
ilk on yılının m asum iyetiyle kimsenin tahmin
törlerdir. Yalnızca rasyonel bakış açısından an
ed em eyeceği kadar korkunç olaylar olm uş, dün
lamsız oldukları için görm ezden gelm ek ahm ak
yamızı tep e taklak etmiştir. O günden beri dünya
lıktır. Söz konusu sem boller ruhsal yapımızın çok
bir şizofreni durum unda kalmıştır. K orkunç ilkel
önem li parçalarıdır. İnsan toplum unun yapısında
liğini kusan yalm z uygar Almanya olmamıştır;
yaşamsal önem i olan güçlerdir ve ciddi zararlara
Rusya da onunla yönetilm ektedir ve Afrika da tu
tuşmuş bulunuyor. Batı dünyasının kendisini ra
yorlar ki ezelden beri insanlarm kaderine hükm e
hatsız hissetm esinde şaşılacak bir şey yok.
den gizemli psişik kudret karşısında tümüyle kör
M odern insan kendi rasyonalizminin, kendisi
kalıyorlar. Oysa bizler onların gizlerinin, gizem le
ni psişik yeraltınm m erham etine ne denli bırak
rinin bütün varlığım yağmaladık ve artık bizim
mış olduğunun farkında değildir. Kendini batıl
için hiçbir şey kutsal değil.
inançlardan kurtarmıştır, en azmdan öyle oldu
Eski çağlarda, insanların ruhlarında içgüdüsel
ğunu sanmaktadır, ama bunu yaparken ruhsal
gü çler ortaya çıktığında bilinçleri bunları anlamlı
değerlerini de büyük ölçü de yitirmiştir. Ahlaksal
bir psişik örgüye entegre edebiliyordu. Am a artık
ve ruhsal geleneği yıkılmıştır. Bu çözülm enin b e
“uygar” insan bunu yapamıyor. Onun “ilerici” bi
deli ise şimdi dünya çapında şaşkınlık ve çözü l
linci içgüdülerin ve bilinçdışm m , görevlerini yeri
m eyle ödenm ektedir.
ne getirebilm elerini ve birbirlerini özüm leyebil-
A ntropologlar, ilkel bir toplum düzeninin ruh
melerini sağlayacak bütün araçlarını elinden al
sal değerleri uygarlığın saldırısına uğradığm da
mış bulunuyor. Özüm lem e organları, genel olarak
neler olduğunu sık sık tanımlamışlardır. İnsanlar
kutsal sayılan gizem li sem bollerden ibaretti.
yaşamlarının anlamına olan inançlarını yitirirler,
Örneğin bugün “ıu a d d e”den söz ediyoruz.
toplum sal düzenleri çök er ve kendileri de ahlak
Onun fizik özelliklerini tanımlıyoruz. Laboratuvar
ça yıkılırlar. Bizler de bugün aynı durumdayız. Ne
deneyleriyle onun çeşitli taraflarım gösterm ek is
ki biz neyi yitirdiğimizi hiç anlayamadık; çünkü
tiyoruz. Yine de “m a dd e” sözcü ğü kuru, insanlık
ruhsal önderlerim iz maalesef, simgelerin oluştur
dışı, saf zihinsel bir kavram olarak kalıyor. Bunun
duğu gizem i anlamak yerine, kurumlarmı koru
bizim için hiçbir psişik anlamı yok. Buna karşılık
makla m eşguldüler. Benim kanımca inanç - in
“m a dd e”nin eski im gesi ne kadar farklıydı. Yer
sanların en güçlü silahı o la n - düşünceyi dışla
Ana’nm derin duygusal anlamını ifade ed en “Ulu
maz; ancak bazı inançlılar doğa bilim lerinden -v e
Ana”ydı o. Aynı şekilde bir zamanlar ruh denilen
elbette psikolojiden d e - o denli korkar görü nü
şey, bugün zihin yoluyla tanımlanmaktadır ve
b öylece de “Evrenin Babası” olmaktan çıkmıştır.
Bu muazzam kayıp rüyalarımızdaki sem boller
O artık insanın sınırlı ego düşüncesine indirgen
le dengelenir. Onlar kökendeki doğam ızı yeniden
miştir; “babam ız” sim gesindeki ölçülm esi olanak
gün ışığına çıkarırlar. Doğam ızın dürtülerini, ö z
sız duygusal enerji de entelektüel bir çölün kum
gün düşünce tarzını aydınlatırlar. Ne yazık ki iç e
larına göm ülüp gitmiştir.
riklerini, bize artık yabancı ve anlaşılmaz olan d o
Bu iki arketipsel ilke, D oğu ve Batı’nm karşıt
ğanın diliyle anlatırlar. Bu yü zden bu dili, ilkel ta
sistemlerinin tem elinde yatmaktadır. Kitleler ve
kıntılarından uzaklaşmış, özellikle de tanımladığı
onların önderleriyse, evrensel kuralın, Batı’nm
şeylere mistik katılımdan uzaklaşmış olan m o
yaptığı gibi eril olup “baba” olarak adlandırılması
dern konuşm a biçim im izin kelimeleri ve kavram
nın ya da kom ünistlerin yaptığı gibi dişi sayılıp
larına tercü m e etm eliyiz. Bugünlerde ruhlardan
“anne” denilmesinin, tem elde hiçbir farkı olm adı
ve gizem li varlıklardan söz ettiğim izde onları ça
ğını anlayamamaktadırlar. Aslında her ikisini de
ğırm ıyoruz artık. Bir zamanlar çok güçlü olan bu
bilmiyoruz. Eskiden ise bu ilkeler dinsel törenler
sözcüklerin gü cü de ihtişamı da yitip gitti. Büyü
de ço k yönlü olarak saygı görm ekteydiler. Bu da
lü form üllere inanmayı bıraktık. Artık pek fazla
bir zamanlar onların insanlar için taşıdıkları ruh
tabu ve benzeri kısıtlanma kalmadı. Görünüşe ba
sal anlamı belirtiyordu. Buna karşılık bugün bun
kılırsa dünyamız, böyle gizem li varlıklardan, cadı
lar yalnızca soyut kavramlardır. Bilimsel anlayışı
lardan, kurt adamlardan, vam pirlerden, çalılık
mız geliştikçe dünyam ız insanlıktan uzaklaştı. İn
ruhlarından ve bütün öbür bizar varlıklardan, bir
san kendini kozm osta yalıtılmış hissediyor, çünkü
zamanlar ormanları dolduran yaratıklardan arın
kendisi artık doğa ile bağlantılı değil ve duygusal
dırılmış bulunuyor.
“bilinçdışı kimliği” doğal görüntüsünü yitirmiş
Daha kesin söylem ek gerekirse dünyamızın yü
bulunuyor. Bunlar da giderek sim gesel içerikleri
zeyi bütün batü ve irrasyonel unsurlardan tem iz
ni feda etmişlerdir. Gök gürültüsü artık öfkeli
lenmiş görünüyor. Ama, insanların gerçek iç dün
tanrımn sesi değil, şim şek de onun cezalandıran
yasının (onu görm ek istediğimiz şekliyle değil,
mızrağı değil. Hiçbir ırmakta bir ruh barınmıyor. Hiçbir ağaç, bir adamın yaşam prensibi, hiçbir yı lan akim b ed en e girmiş şekli, hiçbir mağara da büyük bir cinin evi değil. Taşlardan, bitkilerden ve hayvanlardan insanlara seslenen yok, insan da onlara kendisini anlayacakları inancıyla bir şeyler söylem iyor. İnsanın doğayla bağlantısı kaybolup gitmiş ve onunla birlikte bu sim gesel bağın orta ya çıkardığı güçlü duygusal enerji de yitmiş.
Bastırılmış bilinçdışı içerikler negatif duygular olarak tahripkar biçim de ortaya çıkabilir. 2. Dünya Savaşı'ndaki g ib i. V arşova'da 1 9 4 3 ayaklanm asından sonra yahudi tutsaklar (en solda].
Auschw itz'de ölülerin ayakkabıları (solda). Uygarlıkla temas sonucu inançlarını yitiren Avustralya yerlileri. Bu kabilede ancak birkaç yüz kişi kalmıştır (sağda).
gerçek olanı) da ilkellikten kurtulmuş olııp olm adı
söz edilebilir. Tek başına bir imge, özel bir anlamı
ğı başka bir sorudur. 13 sayısı hâlâ birçokları için
olmayan bir kelime tem silinden ibarettir. Ama
tabu değil midir? Hâlâ birçokları akıldışı önyargı
eğer o imge duyguyla yüklüyse o zaman bir gizem
larla, yansıtmalarla, çocu k su illüzyonlarla büyü
kazanır, dinamik hale gelir ve zorunlu olarak kimi
lenmiş değil mi? İnsan ruhunun gerçekçi bir resmi,
sonuçları da olmalıdır.
geçen beş yüzyıl boyunca hiçbir şey değişmemiş
Arketip kavramım algılamanın ne denli gü ç ol
gibi hâlâ aynı rolleri oynamakta olaıı bu tür ilkel
duğunu biliyorum. Çünkü, doğası tam bir t,anıma
özellik ve kalıntılardan bir dolusunu ortaya çıkarır.
olanak verm eyen bir şeyi tanımlamaya çalışıyo
M odern insan gerçek te, uzun ruhsal gelişimi
rum. Ama birçokları arketipleri mekanik bir siste
boyu n ca edinmiş olduğu belirtilerin garip bir ka
min, biraz eğitim le kolayca öğreııiliverecek par
rışımıdır. Hiziıu işimiz insan ve oıuııı sem bolleri
çaları gibi ele aldıklarından, bunların yalnız isim
dir. Onun ruhsal ürünlerini ayrıntılarıyla in cele
ler ya da felsefi kavramlar olmadığını vurgulamak
meliyiz. Oııım içinde kuşku ve bilimsel kanaat,
zorundayım . Bunlar yaşamın kendisinin, yaşayan
eski m oda önyargılarla, terk edilmiş düşünce
insanlara duygu köprüleriyle bağlanan parçaları
tarzlarıyla, inatçı yanılgılarla, kör inkarcılıkla yan
dır. Bu yüzden bir arketipe isteııçli (ya da genel
yana bulunuyor.
g e ç e r) bir anlam verm ek mümkün değildir. Bu,
Biz psikologların incelem eye çalıştığı sem bol leri üreten insan ruhu böyle bir şeydir. Bu sem
söz konusu kişinin kendi yaşam durumu nasıl g e rektiriyorsa öyle yorıımlanıııaiıdır.
bollerin anlamlarını açıklayabilmek için, bunların
İnançlı bir Hıristiyan için haç simgesi yalnızca
yalnız kişisel deneyim lere mi bağlı olduğunu,
onun Hıristiyan değeri içinde yorumlanabilir. El
yoksa rüya taralından belli bir amaçla genel bi
bette eğer rüya başka bir yorum a tam uyan, baş
linçli bilgi deposundan seçilip getirilmiş mi oldu
ka bir neden getirm iyorsa. Öyle bile olsa, özgün
ğunu bilebilıııeliyiz.
Hıristiyan içerik gözd en uzak tutulamaz. Ama ha
Örneğin içinde 13 sayısının geçi,iği bir rüyayı
çın her zaman, her koşulda aynı anlamı taşıdığı
ele alalım. Sorun rüyayı görenin kendisinin bu sa
ileri sürülem ez. Öyle yapılırsa haçın gizemi silin
yının uğursuzluğuna inanmakta ıııı olduğunu,
miş olur. O zaman yaşamsal gücünü yitirir ve yal
yoksa rüyanın bu tür batıl inançları olan başka
nızca bir kelim eden ibaret kalır.
kim selerden mi söz ettiğini bilebilmektir. Yanıt,
Arketipiıı özgün duygu yükünü algılayamayan
yorum da son d erece önemli bir rol oynamaktadır.
biri, aslında her şeyin her anlama geleceğini g ö s
İlkinde ilgili kişi hâlâ şanssızlık sayısının etkisi al
term ek üzere, kolaylıkla dizilip sıralanabilecek
tındadır; 13 numaralı bir otel odasında ya da 13
olan, karmakarışık bir yığın m itolojik resim ler g ö
kişinin bulunduğu bir masada kendisini çok ra
rür ya da hiçbir şey görem ez. Bütün cesetler ay
hatsız hissedecektir. Öbür durum da ise 13 nazik
nı kimyasal bileşimi gösterirler, am a canlı insan
olmayan ya da hakaretamiz bir ifadeden başka bir
lar öyle değildir. Arketipler ancak anlamlarını ve
şey değildir. Batıl inançlı kişi 13’üıı büyüsünü hep
tekil bireyler üzerindeki et,kilerini sabırla anlama
hissetm ektedir, mantıklı olan ise 13’ten eski d uy
ya çalışırsak hayata dönerler.
gusal rengini silmiştir.
Ne için kullanıldıkları bilinm ezse, kelimelerin
Bıı örnek, pratik deneyimde arketipleriıı nasıl
sad ece kullanılmış olması işe yaramaz. Bu özellik
ortaya çıktığını göstermektedir. Bunlar aynı za
le, Aniına ve A nim us’tan, Yaşlı Bilge’den, IJlıı
m anda hem im geler hem de duygulardır. Ancak
Aııa’daıı ve daha buna benzer birçok arketipteıı
bu iki yön bir arada bulunuyorsa bir arketipteıı
söz ettiğimiz psikoloji için doğrudur. Azizler, bil-
Ç inliler eskiçağda ayı tanrıça Kvvanyin (üstte) ile ilişkilendirirdi. Diğer toplumlar da ayı tanrı olarak görmüştür. M odern d o ğ a bilimleri bize ayın yalnızca kraterleri olan bir küre olduğunu göstermiş olsa da , ayı romantizm ve sevgiyle ilintilendiren arketipsel tasarımdan bir şeyleri d e koruyoruz (solda).
Yedi yaşında bir çocuğun yaptığı resim, siyah kuşları, gecenin cinlerini kovan koca Güneş, gerçek efsaneden bazı şeyleri de içeriyor (solda). O yun oynayan çocuklar, ilkellerin de törenlerinde yaptıkları gibi do ğaçlam a , çok do ğ a l şekilde dans ederler (sağda). Eski folklor hâlâ çocukların "törensel" inançlarında varlığını sürdürüyor. Ö rneğin Ingiltere'de (ve başka yerlerde) çocuklar, be yaz bir a t görmenin şans getireceğine inanırlar. Beyaz at çok yayg ın bir yaşam simgesidir. Ata binmiş olarak gösterilen eski Kelt yaratıcı güç tanrıçası Epona sık olarak be yaz bir kısrak üzerinde gösterilir (en sağda).
geler, peygam berler ve bütün inançlı kişilere iliş
İllüzyonlar, fanteziler, arkaik düşünce tarzları, te
kin, yeryüzünün bütün Ulu Analar’ma ilişkin her
m el dürtüler vb.
şeyi bilebilirsiniz. A m a bunlar resim lerden ibaret
Bu, insanların çoğu zaman ister istem ez neden
kaldıkça, onların gizem leri yaşanm adıkça rüyada
bilinçdışının içeriği ile, bazen ondan korksalar bile,
konuşulur gibi olur; neden söz edildiği bilinm e
böylesine uğraştıklarım açıklamaktadır. Bu artık
den kalır. Kullanılan kelim eler boş ve değersizdir.
içerikler nötr ya da tarafsız değildirler. Tam tersi
Kelim eler ancak gizem leri, yani yaşayan insanlar
ne öyle güçlü bir yükleri vardır ki, çoğ u zaman sa
la olan ilişkileri görülm eye çalışılırsa yaşam ve
d ece nahoş olmakla kalmazlar; sahici bir korkuya
anlam kazanabüir. A ncak o zaman adlarının pek
da neden olabilirler. Ne kadar bastırılırlarsa bütün
değerinin olmadığı, insanlarla olan ilişkilerinin tür
kişiliği, bir nevroz biçim inde, o denli sararlar.
ve biçiminin ise çok önem li olduğu anlaşılabilir.
Onlara böylesine yaşamsal bir ön em sağlayan
Rüyalarımızın sem bol oluşturucu işlevi, insan
onların psişik enerjileridir. Bu tıpkı, bir süre bi
ların asıl ruhunu, daha ö n ce h iç bulunmadığı, ile
linçdışı bir d önem yaşadıktan sonra birdenbire
ri, ayrıntılı, yükselmiş bilince, hem de eleştirel bir
belleğinde bir boşluk olduğunu, o sırada önem li
bakış ve incelem eye maruz kalmadan getirebilm e
şeyler olmuş olabileceğini saptayan bir kimsenin
girişimidir. Çok eski zamanlarda insanın bütün
durum u gibidir. Psikenin tümüyle kişisel bir konu
kişiliği bu esas ruhtan ibaretti. Bilinç geliştikçe
olduğunu varsaydıkça - k i çoğ u zaman böyle ka
bilinçli ruh, ilkel psişik enerjinin bir kısmıyla ilin
bul ed ilir- yitip gitmiş olan çocukluk anılarını y e
tiyi yitirdi. Bilinçli ruh eski ruhu hiç tanımadı
niden kazanmaya çalışacaktır. Oysa anılarındaki
çünkü aslında kendisinin farkında olabilecek tek
boşluk, gerçek te çok daha büyük bir yitimin, ilkel
şey olan eski ruh, ayrıntılı ve gelişmiş bir bilincin
psikenin yitiminin sem ptom undan ibarettir.
gelişimi sırasında gözd en uzaklaştırılmıştı.
Tıpkı em briyonun gelişimi sırasında tarih ö n
Am a buna karşılık, bizim bilinçdışı dediğim iz,
cesini ym elediği gibi, ruh da bir dizi tarih öncesi
eski ruhun unsurları olan ilkel bazı belirtileri sak
aşamalardan geçerek gelişir. Rüyaların ana görevi,
lamış bulunuyor. Rüya sem bolleri daima, sanki
bu tarih ön cesi ve aynı zamanda çocu k su anıları
bilinçdışı, ruhun kendi gelişimi sırasında terk et
uyandırmaktır. Böyle anımsamaların bazı durum
miş olduğu ne varsa geri getirebilm eye çalışırmış
larda dikkati çek en bir iyileştirici gü cü vardır. Bu
gibi bu özelliklere ilişkin bildirimler verm ektedir:
nu Freud uzun zaman ö n ce keşfetmişti. Onun göz-
Çocukluk anılarının hatırlanması ve arketipsel davranış biçimlerinin reprodüksiyonu, geniş bir ufuk ve bilincin genişlem esi etkisi sağlar. Bu, yi ten ve yem d en bulunan içeriğin bilince özüm senm esi ve entegrasyonu sağlanabilirse başarılabilir. Bunlar nötr olmadıkları için benim senm eleri on larda bazı değişikliklere yol açacağı gibi, kişiliği de değiştirir. -B u kitabm ileriki bir bölüm ünde Dr. M. L. von Franz’m tanımlayacağı g ib i- “birey selleşm e süreci” admı verebileceğim iz bu evrede sem bollerin yorum u önem li bir rol oynar. Çünkü sem boller, psikedeki karşıtlıkları birbirine barış tırmak ve birleştirm ek için doğal bir girişimdir. E lbette sem bolleri yalnızca görm enin ve son ra bir yana süpürm enin böyle bir etkisi yoktur. lemi, çocukluk anılarındaki bir boşluğun (bir çeşit
Bu çok çok eski nörotik durum u yem den ortaya
hafıza kaybının) geçek bir yitim anlamına geldiği
çıkararak bir sentez girişimini m ahveder. Ama ne
ve onun yeniden keşfinin yaşamda bir gelişim ve
yazık ki, arketiplerin varlığını hiç yadsımayan bir
huzur sağladığı görüşünü ispat etmektedir.
kaç kişi onları yalnızca kelim eler olarak ele al
Bir ço cu k b ed en en henüz küçük, bilinçli dü
makta, onların yaşayan geçekliğini unutmaktadır
şünceleri de henüz az ve basit olduğundan, çocu k
lar. Bunların özgünlüğü böylelikle (u su lsü zce)
ruhunun çok uzaklara ulaşan kom plikasyonlarm ı
dışlanınca sınırsız bir bütünlem e süreci başlar,
fark edem eyiz. Oysa çocu k ruhu, tem el kimliğin
yani bir arketipten öbürüne geçilir, her şey her
de tarih ön cesi psikeye dayanmaktadır. Bu “te
anlama gelir. Arketip biçim lerinin birbirlerinin
m el ruh” , insanlığın evrim aşamalarının em briyo
yerine bir ölçü d e geçebildiği doğrudur. Am a on
nunda hâlâ bulunuşu gibi, çocu k ta halen bulun
ların özgünlüğü bir gerçektir ve öyle kalır. A rke
makta ve işlem ektedir. Rüyalarım babasına h ed i
tipsel bir olgunun değeri de buradadır.
ye ed en küçük kıza ilişkin ön ce d e n söylediklerim i
Bu duygusal değer, rüya içeriğinin yorum u
anımsarsanız ne dem ek istediğim i daha kolay an
nun bütün entelektüel süreci boyu n ca göz önün
layabilirsiniz.
de bulundurulmalıdır. D üşünce ve duygu birbir
İnfantil am nezide, daha sonraki psikozlarda
lerine taban tabana zıt olduklarm dan bu ço k k o
da sık sık görülen garip m itolojik fragmanlar b u
laylıkla gözd en kaçabilir. Çünkü düşünce duygu
lunur. Bu türden im geler son d erece özgün, d ola
sal değeri n ered eyse otom atik olarak bastıracak
yısıyla da çok önemlidir. Bu tür birikintiler daha
tır. Psikoloji, d eğer faktörünü (yani duyguyu) h e
sonraki erişkin yaşam da yen iden ortaya çıktığın
saba katmak zorunda olan tek bilimdalıdır; çünkü
da, kimi kişilerde derin psikolojik bozukluklara
bu, psişik olgularla yaşam arasmdaki tek eklem
yol açarken, kimilerinde ise m ucizevi iyileşm ele
halkasıdır. Psikoloji sık sık bilimsel olmamakla
re ya da din değiştirm eye n eden olur. Bunlar ç o
suçlamr. Eleştirenlerin fark etm edikleri ise d uy
ğunlukla uzun süredir yitik olan bir yaşam p arça
gulara hak ettikleri yeri verm enin bilimsel ve ya
sını geri getirirler. Bu da insan yaşamına am aç
şamsal zorunluluğudur.
kazandırır, onu zenginleştirir.
Çatlağın onarımı
Aklımız doğaya egem en olan yeni bir dünya ya
ırmaklardan, dağlardan, hayvanlardan kaçm ış ve
ratmış ve onu u cu b e m akinelerle donatmıştır.
tanrı-insanlar da bilinçdışm da yeraltına gizlenmiş
Bunlar bizim için o denli vazgeçilm ez olarak g ö
bulunuyorlar. Orada, geçm işim izin kalıntıları ara
rünm ektedir ki onları bırakmak olasılığım bile dü
sında zavallı bir yaşam sürdürm eye çalıştıklarım
şünem iyoruz. İnsan bilim sel ve araştırıcı ruhunun
düşünüyoruz. Bugünkü yaşamımız, akıl adlı tan
serüven dolu esinlerini izlem eye, kendi m uhte
rıça tarafından yönlendirilm ekte. Oysa bu b izim
şem kazanımlarına hayran olm aya m ecburdur.
en büyük dahası acıklı aldanışımız. Aklın yardı
Aynı zamanda korkunç dehası, kitle halinde inti
mıyla “doğayı yendik!” diye kendim izi kandırma
harları giderek daha da olası kıldıkları için gittik
ya çalışıyoruz.
çe tehlikeli olan nesneleri bulmak gibi garip bir eğilime de sahiptir.
A ncak bu bir slogandan ibaret. Çünkü yeryü zünün fethi den en şey bizi bu aşırı nüfusa getirdi
Hızla artan dünya nüfusu karşısında insanoğ
ve gereken politik tutum u becerm ekteki yetersiz
lu, giderek yükselen bu taşkını durdurm a ça rele
liğimizden ötürü zorluklarımız daha da artacak.
rini aramaya başlamış bulunuyor. Ama doğa, in
İnsanlar için hâlâ ön sırayı kapmak için birbirle-
sanın yaratıcı ruhunu insana karşı yönlendirerek
riyle boğuşm ak çok doğal. Öyleyse “doğayı yeni-
hepim izi geride bırakmaktadır. Örneğin hidrojen
şimiz” n erede?
bom bası nüfus artışına çok etkin bir son verebile
Her değişim bir yerden başlamak zorunda ol
cektir. D oğaya egem en olduğum uz düşüncesiyle
duğuna göre, bunu öğrenip uygulayacak olan, bi
böylesine gururlu olmamıza karşın, aslında onun
rey olarak insandır. Değişim bireylerden başla
kurbanlarıyız, çünkü daha kendimizi kontrol al
malıdır; her birimiz, değişim i başlatan birey olabi
tında tutmayı bile öğrenebilm iş değiliz. Yavaş fa
liriz. Kimse kendi yapm ak istem ediğini yapacak
kat görünüşe bakılırsa kaçınılmaz şekilde m ahvo-
birini bekleyip etrafa bakmamaz. Am a ne yapm ak
luşa doğru ilerliyoruz.
gerektiğini kimsenin bilm ediği anlaşıldığına göre,
Artık yardım isteyeceğim iz tanrılarımız yok.
her birimiz kendi bilinçdışım n bir çıkış yolu bulup
Büyük dünya dinleri ilerleyen bir kansızlıktan
bulmadığını araştırsa, hiç de fena olmazdı. Bilinç
m ustaripler; çünkü o faydalı gizem ormanlardan,
li akıl bu bakım dan pek faydalı bir şey yapamıyor. Bugünün insanı, büyük inançların da felsefe sis temlerinin de kendisine, bugün dünyanın içinde bulunduğu durum da faydalı olacak güveni vere bilecek güçlü ve canlı fikirleri sağlayamadığı ger çeğinin farkına acıyla varmış bulunuyor. Budistlerin, eğer insanlar Dharma’nm (öğreti, yasa) sekiz soylu yolunu izleyiverseler her şeyin
2 0 yy'ın büyük kenti, N e w York (sol üstte). Bir başka kentin sonu:
yoluna gireceğim söyleyeceklerini biliyorum . Hı
Hiroşim a-19 4 5 (altta), insan do ğ a y a
ristiyan da bize, tanrıya inanıversek dünyamızın
egemen g ib i görünse d e ju n g henüz
daha iyi olacağını söylem ekte. Akıl insanı, insan
kendi d o ğ a m ız üzerinde denetime sahip olm adığım ızı belirtmiştir.
ların zeki ve akıllı olmalarıyla sorunlarımızın çö -
zülüvereceğini ileri sürmekte. Yıldırıcı olan, b u n
kimsenin, bu konuda yetenekli bir yargıç olabile
ların hiçbirinin kendilerinin bu sorunları çözem e-
ceğini de ileri sürem eyiz.
yişleridir.
Her ne kadar Katolik Kilisesi, Somnia d eo Mis-
İnançlı Hıristiyanlar sık sık, tanrımn eski za
sa (tanrımn gönderdiği rüyalar) olgusunu kabul
manlarda yaptığı gibi kendilerine niçin hitap e t
ediyorsa da kilise düşünürlerinin çoğunluğu rü
m ediğini sorarlar. B öyle soruları duyduğum da
yaları anlamak için hiçbir ciddi girişim de bulun
hep, eski çağlarda tanrının insanlara sık sık ken
muyorlar. V ox D efn in (tanrının sesinin) rüyada
dini gösterdiği, şimdi ise böyle bir şey olmadığı
algılanabileceği olasılığını kabul ed e ce k kadar ra
sorusuyla karşılaşan hahamı düşünürüm. Haham,
hat bir Protestan yön tem ya da öğreti bulundu
bu soruyu soranlara “bugün artık o denli aşağıya
ğunu da hiç sanm ıyorum . Ama eğer bir teolog,
eğilebilen kimse y o k ” diye yanıtlamış.
tanrıya gerçek ten inanıyorsa, tanrının rüyalar y o
Bu yanıt, tam da çivinin başına vuruyor. Bizler kendi sübjektif bilincim ize öyle yakalanmış, kıs
luyla konuşm aya m uktedir olmadığını nasıl kabul edebilir?
kıvrak sarılmışız ki, yüzyülarm gerçeğini, tanrının
Yarım yüzyılı aşkın bir süredir doğal sim gele
ancak düşlerde ve vizyonlarda konuştuğu g e r çe
rin araştırılmasıyla uğraştım. Sonunda da rüyala
ğini unutmuşuz. Budist, bilinçdışı fantezilerin
rın ve onlardaki sem bollerin hiç de budalaca ve
dünyasını işe yaramaz illüzyonlar olarak red d ed i
anlamsız olmadıkları sonucuna ulaştım. Tam ter
yor; Hıristiyan, kilisesiyle İncil’ini kendisiyle bi
sine rüyalar, rüya sem bollerini anlamak zahm eti
linçdışı arasına koyuyor; rasyonel düşünen aydın
ne katlanana, son d e re ce ilginç bilgiler sunm akta
ise daha kendi bilincinin ruhunun tamamı olm a
dır. Gerçi sonuçlar, alım satım gibi dünyevi işler
dığım bile bilmiyor. Yetmiş yılı aşkın bir süredir,
le p ek ilgili değiller ama yaşamın anlam ve önem i
bilinçdışı, hiçbir ciddi psikolojik araştırmanın bir
herhalde ticaret yaşamıyla yeterince açıklana
kenara atamayacağı, tem el bir bilimsel kavram
maz. İnsan gönlünün derin özlem i de bir banka
haline gelmiş olmasına rağm en, bu görm ezden
hesabıyla doyurulamaz.
geliş sürüp gidiyor.
İnsanlık tarihinin bu dönem inde, elde bulunan
Artık doğal olguların faydaları karşısmda kadi
bütün enerji doğanın araştırılması için kullanılır
ri mutlak tanrıyı andırır yargıçlar gibi davranm a
ken, insanın bilinçli işlevleri de elbette araştırıla
malıyız. Artık botaniği, eski usul faydalı ve fayda
caktır; ama ruhun sem bolleri üreten asıl karma
sız bitkiler sınıflamasına ya da zoolojiyi, ilkel, za
şık kısmı hâlâ araştırılmamış duruyor. Her g e ce
rarsız ve tehlikeli hayvanlar sınıflamasına göre
oradan sinyaller almamıza rağmen onları deşifre
ele almıyoruz. Ne var ki hâlâ yalnız bilincin an
etm enin çoğ u insana gereksiz görünm esi inanıl
lamlı, bilinçdışm m sa anlamsız olduğunu sanıyo
maz bir şey. İnsanm en önem li aygıtı, ruhu ilgi
ruz. D oğa bilim lerinde b öyle bir düşü nce ancak
çekm iyor; hatta güvensizlik ve küçük görm e ile
gülünçtür. Örneğin mikroplar anlamlı mı, yoksa
bakılıyor. “S adece psikolojik b u ” deniyor sık sık;
anlamsız mıdırlar?
yani hiç önem li değil!
Bilinçdışı ne olursa olsun, anlamlı oldukları,
Bu yaygın önyargı n ered en geliyor? Anlaşılan
önem li oldukları görülen simgeleri üreten bir d o
ne düşündüğüm üz sorusuyla o denli m eşgulüz ki,
ğa fenom enidir. Yaşamında m ikroskoba bakm a
bilinçdışı ruhum uzun bizim hakkımızda ne dü
mış bir kimsenin, m ikroplar alanında bir otorite
şündüğünü sorm ayı unuttuk. Sigmund Freu d’un
olduğunu düşünem eyiz. A ynı şekilde, doğal sim
düşünceleri, çoğu kimse için zaten var olan psi-
geleri hiç ciddi bir şekilde incelem em iş olan bir
kenin hor görülüşünü haklı çıkarmaktadır. Fre-
ııd’dan ö n ce psike sad ece görm ezden gelinirdi; bugün ise ahlaki süprüntüler için bir çöplük oldu. Bu çağdaş görüş noktası elbette tek yönlü ve haksızdır. Bilinçdışı hakkında g erçek bilgilerimiz, oıuın doğal ve nötr bir fenom en olduğunu g ö s te riyor. O insan doğasının, açık-koyu, iyi-kötü gibi bütün yanlarını içerm ektedir. Bireysel ve kolektif sem bollerin araştırılması henüz başlangıç aşama sında ama ilk veriler cesaret verici ve bugünün insanının yanıt bulamamış birçok sorusu da yanıt bulacak gibi görünüyor.
Rembrandt'ın "A çık Kitabıyla Filozof" resmi, 1 6 3 3 . İçedönük yaşlı adam , Jung'un her birim izin kendi bilinçdışım ızı araştırmamız gerektiği inancını görünürleştiriyor (üstte), Bilinçdışı görm ezden gelinem ez; o yıld ızla r gibi do ğ a l, sınırsız ve kudretlidir (sağda).
Modern İnsan ve M itler Joseph L. Henderson
Yeni İrlanda adasından tören maskesi.
M o d e rn İnsan ve M itle r
Ebedi simgeler
İnsanlığın eski öyküsü bugün, eski insanlardan
katkıda bulunmuştur. Londra ya da N ew York’ta
kalan sem bolik resim ler ve mitlerle yeniden keş
biz, cilalı taş dönem i insanlarının bereket törenle
fedilm ektedir. Arkeologlar geçm işin derinliklerini
rini arkaik batıl inançlar olarak yadsıyabiliriz. Bi
kazdıklarında, hazine olarak topladıklarımız eski
risi bir hayal gördüğünü ya da sesler işittiğini ile
çağların olguları değil, heykeller, resimler, tapı
ri sürerse artık o kutsal biri ya da bir kahin gibi
naklar ve eski inançlardan haber veren dillerdir.
m uam ele görm ez. Daha çok bir ruh hastası sayı
Diğer sem boller bizim için bu inançları anlaşılabi
lır. Eski Yunanlıların mitlerini ya da Kuzey A m e
lir kavramlara tercü m e ed en filologlar ve din bi
rika yerlilerinin halk söylencelerini okuyor ama
limciler taralından aydınlığa çıkarılacaktır. Bun
onlarla bizim “kahramanlar” ya da dramatik olay
lar da kültür antropologlarınca yaşama geçirilir
lar karşısındaki durum um uz arasında hiçbir ilişki
ler. Onlar, bugün bile, uygarlığın kıyısında yaşa
görm üyoruz. Oysa böyle ilişkiler vardır. Onların
yan küçük kabile topluluklarının töre ve mitlerin
temsil ettiği sem boller insanlık için önem lerinden
de yüzlerce yıldan beri değişm eden aynı sem b o
hiçbir şey yitirmiş değiller.
lik örneklerin bulunabildiğini gösterirler.
Bu tür ebedi sim gelerin anlaşılması ve yen i
Bütün bu araştırmalar, bu tür simgelerin yal
den değerlendirilm esinde çağımızın en önemli
nızca eski çağların halklarına ya da “geri kalmış”
katkılarından birini, Dr. C. G. Jııng’ıın Analitik
kabile topluluklarına ait olduğunu, bugünkü kar
Psikoloji okulu başarmıştır. Bu, sem bollerin gün
maşık yaşama uygunsuz olduklarını sanan m o
delik yaşamın doğal bir parçasını oluşturduğu il
dern insanların tutumunu değiştirm ekte pek çok
kel insanlarla, sem bollerin görünüşte hiçbir aıı-
lanı taşımadığı m odern insanlar arasındaki yapay
isteyen eski bir sem bolün süregelen değerini keş
sınırın yıkılmasına yardım cı olmuştur.
fetm ekte ona yardım edilmelidir.
Jung’un bıı kitapta zaten açıklamış olduğu gi
Analist bir hastayla birlikte sem bollerin an
bi, insan ruhunun kendi tarihi vardır ve Psike,
lamlarını etkili bir şekilde araştırmadan ön ce,
kendi ön cek i gelişim inden birçok izleri taşımak
bunların kaynakları ve anlamları üzerine iyi bilgi
ladır. Ayrıca bilinçdışının içeriğindekiler de psike
edinmiş olmalıdır. Çünkü eski mitlerle m odern
üzerinde şekillendirici bir etki yapmaktadır. Bi
insanların düşlerinde görünen öyküler arasındaki
linçli olarak bunu görm ezden gelebiliriz; ama b i
analojiler rastlantı değildir. Bunlar, m odern insa
li nçdışı olarak onlara ve onları anlatan sem bolik
nın bilinçdışı ruhu, bir zamanlar anlatımını ilkel
biçim lere -düşler de dahil olmak üzere- tepki g ö s
lerin inanç biçim lerinde ve adetlerinde bulan
teririz.
sim geleştirm e yeteneğini korum uş olduğu için
Tekil bireyler belki düşlerini birbiriylc ilgisiz
vardır. Bu yeten ek hâlâ da önem li bir rol oyna
bulur. Ama uzun bir zaman sürecinde analist, bir
maktadır. Bizler, bu sem bollerin aktardığı m esaj
dizi düş im gesinden, bunların belli bir örnek taşı
lara sandığımızdan çok daha fazla bağımlıyız. G e
dıklarını saptayabilir; hasta bunu anladığı zaman
rek tutumumuz gerekse davranışlarımız bunlar
olasılıkla yaşamı karşısında yeni bir bakış açısı
dan aynı şekilde etkilenm ektedir.
kazanır. Bu sem bollerin bazıları, Jııııg tarafından
Örneğin savaş sırasında H om eros’ım, Shakes
“kolektif bilinçdışı” adı verilenden, psikeııiıı in
p eare’iıı ve T olstoy’un yapıtlarına karşı artmış bir
sanlığın ortak mirasını içeren ve dışa vuran tara
ilgi ortaya çıkar ve onların savaşa sürekli (ya da
fından gelm ektedir. Bu sem boller o denli eski ve
“arketipsel”) anlam yükleyen bölüm leri yeni bir
m odern insanlar için o denli az tanıdıktır ki, onu
anlayışla okunur. Bunlar bizde, bir savaşın güçlü
doğrudan 11e anlayabilir ne de özüm seyebilirler.
duygusallığını hiç yaşamamış olan birine oranla
Burada analist yardım cı olabilir. Belki hasta
ço k daha derin bir tepki uyandırır. T n ıva düzlü
yıpranmış olan dahası artık uygun olmayan sim
ğündeki savaşlar gerçi A g in co u ıl ya da Borodı
gelerin yükünden kurtarılmalıdır. Ya da ölm üş ol
ııo ’dakilere hiç benzem iyordu ama büyük yazar
mak yerine m odern bir biçim de anlatını bulmak
lar zaman ve yer farklarını aşmayı, evrensel olan
2 0 . yy'd a ki biçim iyle, eskiçağların simgesel bir löreni: Amerikalı aslronol John G lenn, dünya çevresindeki dolaşm asından sonra, VVashington'da bir geçit töreninde, 1 9 6 2 . Eskiçağlarda bir zaferin ardından bir zafer alayıyla geri dönen bir kahraman g ib i (en solda].
Bir Yunan bereket tanrıçasının haçı andıran heykeli (IO 2 5 0 0 dolayları] (orta solda). Putperest dönem den bir parça dişilliği hâlâ koruyan 1 2. yy'dan bir Iskoç taş haçının iki yönlü görünümü: Enine p a rç a d a göğüsler (solda). Hıristiyan şenliğinin yerini a laca k olan ateist bir paskalya için bir Rus afişi. Tıpkı Hıristiyan şenliği g ib i eski putperest gündeğişimi törenine dayanıyordu (sağda).
motifleri vurgulamayı becerirler. Buna, bu tem a
lişi daha ilk bakışta, Osiris, Tammuz, Orfeus ve
lar sim gesel bir nitelik taşıdıkları için tepki veri
Baldur gibi diğer “kurtarıcı”lardakilerle aynı b e
riz.
reket m odeline sahiptir. Onlar da tanrısal ya da Bunun daha iyi görülebildiği bir örnek, h er
yarı tanrısal kökendendiler, geliştiler, öldürüldü
hangi bir Hıristiyan toplum da yetişmiş herkes
ler ve yeniden doğdular. Hepsi, bir tanrı-kralın
için tanıdıktır. N oel’de, hiçbir bilinçli dini inancı
ölüp yeniden doğuşunun ebedi bir mit oluşturdu
mız olmasa da bir tanrı-insan çocu ğu n m itolojik
ğu döngüsel inançlardandır.
doğum u karşısında duygulanırız. Bilmeksizin y e
Ama Hıristiyan diriliş kavramının nihai oluşu
niden doğuş sim gesiyle karşılaşmışızdır. Bu dü
(Hıristiyanlıktaki ahiret yargısı tasavvuru da b ö y
şünülem eyecek kadar daha eski olan, kuzey ya
le “kapanmış” bir konu içerm ektedir), Hıristiyan
rım küresinin kuru manzarasının kendini yen ile
lığı öbür tanrı-kral m itlerinden ayırmaktadır. Bu
y eceğ i um udunu anlatan bir gündönüm ü şenliği
bir kez vuku bulm uştur ve töre yalnızca bunu
nin kalıntısıdır. Dünyayı kavrayan bütün ileri z e
anımsatmaktadır. Ama bu nihai oluş duygusu bel
ka yapımıza rağmen gen e de tıpkı paskalya yortu
ki de henüz Hıristiyanlık ön cesi törelerin etkisi
sunda çocuklarım ızın şen paskalya yumurtası ve
altında bulunan ilk Hıristiyanların, Hıristiyanlıkm
paskalya tavşanı törelerine katıldığımız gibi, bu
eski bereket törelerinin kimi öğeleriyle bütünlen
sim gesel şenlikte de doyum buluyoruz.
m esi gerektiğini düşünm elerinin nedeni olm uş
Am a ne yaptığım ızı anlıyor m uyuz ya da
tur. Yinelenen yen iden doğuş muştusuna gerek
İsa’nın doğum u, ölüm ü ve dirilişi öyküsüyle p as
sinimleri vardı, bu da paskalya yumurtaları ve
kalyadaki halk simgeleri arasındaki bağlantıları
paskalya tavşanıyla simgeleştirildi.
görebiliyor m uyuz? Genellikle bu tür şeylere en telektüel açıdan hiç bakmayız.
M odern insanın, batıl inançlı ve eğitim den yoksun kimselerin halk masalları olarak kabul
Oysa bunlar birbirini tamamlamaktadır. Pas
edip bilinçle hiç de ciddiye almayacağı türde d e
kalyadan ön ceki cum a günü İsa’nın çarm ıha geri
rin psişik etkilere nasıl tepki verm eyi sürdiirdü-
Bir kentin yakılıp yıkılmasını gösteren bir 13. yy Japon resmi (solda). Londra'da St. Paul Katedrali, 2. Dünya S avaşı'nda bir hava saldırısı sırasında, aynı şekilde alev ve dum anlar arasında. Savaş yürütmenin yöntemleri zam anla değişmiş olsa da savaşın duygusal yanları zam anı aşar ve arketipseldir (altta).
ğünü gösterm ek için iki çok farklı örneği kullan dım. Am a daha ileri de gidilmelidir. Simgeselliğin öyküsü ve simgelerin ço k çeşitli kültürlerin yaşa m ında oynadığı rol ne denli yakından incelenirse, bu sim gelerde yen iden yaratılışa dair bir anlamın da gizli olduğu o denli anlaşılır. Arkaik ya da ilkel mitlerle bilinçdışının çıkar dığı sem boller arasındaki bağlantı halkası analist için son d e re ce d e önem lidir. Bu analiste söz k o nusu sem bollerin, onlara hem tarihsel bir p ers pektif hem de psikolojik bir anlam veren bir bağ lantıyla tanımlanması ve yorumlanması olanağını sağlar. Burada eski çağların önem li mitlerini ele alarak onların, düşlerim izde karşılaştığımız sim gesel m alzem eyle nasıl -ve ne amaçla- uyum lu o l duğunu göstereceğim .
İsa'nın doğuşu |ortada|. Ç arm ıha gerilişi (sol ülte). G ö ğ e çıkışı (sol altta). Doğumu, ölümü ve yemden doğuşu, birçok eski kahraman mitinin örneğini izler. Kökende belki 3 0 0 0 yıl önce Stonehenge'de (Ingiltere] de kullananlar g ib i, mevsimsel bereket törenlerine dayanan bir örnektir. Y az gündönümünde Stonehenge'de güneşin doğuşu (altta).
Kahramanların yaratılışı
Kahraman miti en bilinen ve yeryüzünde en yay
şından belli oluşuna, önem li konum a ya da gü ce
gın olan mittir. Onu Yunanlılar ve Romalıların kla
hızla ulaşmasma, kötüye karşı başarıyla d övü ş
sik m itolojilerinde, ortaçağda, U zakdoğu’da ve
m esine, kibir denilen günaha kapılmasına, ölm e
bugünkü ilkel halklarda buluyoruz. Bizim düşleri
sine neden olan ihanet son ucu düşm esine ya da
m izde de ortaya çıkıyor. Onda belirgin bir drama
kendini “kahram anca” feda edişine ilişkin öyküler
tik çizgi, göze ço k çarpm asa da derinlere giden
işitilir.
psikolojik bir anlam bulunmaktadır.
Daha sonra bu örgüyü psikolojik olarak neden
Kahraman mitleri ayrıntılarda birbirlerinden
anlamlı saydığımı ve aynı zamanda kişiliğini k eş
ço k büyük farklar gösterirler ama hepsinin yapısı
fetm eye, ortaya çıkarmaya çalışan bireyler için
birbirine çok benzer. Bu dem ektir ki onlar birbi-
olduğu kadar kendi k olektif kimliğim saptamak
riyle hiçbir doğrudan kültürel teması olmayan,
gibi bir gereksinim i olan toplum için de önem ini
örneğin Afrika zencileri ya da K uzey Amerika Kı
ayrıntılı olarak göstereceğim . Gene de kahraman
zılderili boyları, Yunanlılar ya da Peru’nun İnka-
lar mitinin bir başka önem li özelliği bir çıkış n ok
ları gibi gruplar ve bireyler tarafmdan geliştiril
tası sağlamasıdır. Çoğu söylen cede kahramanın
miş de olsalar, hepsinin evrensel bir örgüsü var
başlangıçtaki güçsüzlüğü, kendisine insanüstü
dır. Daima bir kahramamn yoksul da olsa hariku
görevlerinin çözüm ü için yardım cı olan güçlü
lade doğumuna, insanüstü gücünün daha en ba-
“ koruyucu” figürler ya da kollayanlarca denge-
Kahramanların güçlerini erkenden belli edişleri çoğu kahraman mitinde görülür. Ç ocuk Herkül iki yılanı öldürüyor (altta). Büyülü bir kılıcı taştan çekebilecek biricik kişi olan genç kral Arthur (üstte sağda). Uç yaşında bir ayıyı öldüren Am erikalı Davy Crockett (altta sağda).
Kahramana ihanetin iki örneği: Kutsal Kitap kahramanı Samson (en üstte) Delilah tarafından ihanete uğrar; ve Pers kahramanı Rüstem, güvendiği bir adam tarafından tuzağa düşürülür (üstte). Kibirin modern bir örneği: Hitler'in Rusya'ya saldırışından sonra, 1 9 4 3 'te S talingrad'da Alman tutsaklar (altta).
Üslle arketipsel kahram anlara yoldaşlık
İskandinav kahramanı Sigurd, yılan Fafnir'i
oden koruyucu figüre uç örnek. Yunan
öldürür (üstte). Eski Babil destanından
mitinde genç A şil'e öğüt veren Kentaur
kahraman G ılgam ış, bir aslanla dövüşür
Che^on (en üstte) Kral Arthur'un
(ortada). G üzel kızların kurtulması için tek
koruyucusu Büyücü M erlin, elinde bir kağıt
kişilik gücüne sık sık başvurulan modern
tomarı tutuyor (ortada). M o dern yaşam dan
Amerikan ç iz g i kahramanı Superman
bir örnek: Bilgi ve deneyim ine meslekten
(altta).
bir boksörün çoğunlukla bağım lı olduğu antrenör (altta). Ç oğu kahram anlar çeşitli canavarları ve kötü güçleri yenmelidirler.
lenm ektedir. Yunan kahramanlarından T h ese-
alıyorum; çünkü bu, kahramanın gelişim indeki
us’un yanında koruyucu tanrı olarak denizler tan
dört evreyi çok belirgin bir şekilde gösteriyor. Dr.
rısı P oseidon durmaktadır; Perseus’un yanında
Paul Radin’in 1948’de H ero C ycles o f the W inne
Athena, A chilles’in yanında bilge Kentaur Cheri-
bago
on bulunur.
adıyla yayınladığı bu öykülerde kahraman kavra
(W in n e b a g o ’nun Kahram an D ön gü leri)
Böyle tanrı benzeri figürler gerçekte, kişisel
mının en ilkelinden en m ükem m eline kadar bu
egoda bulunmayan gü cü sağlayan bütün psikenin
ilerlem e görülebilm ektedir. Her ne kadar bunlar
sem bolik temsilcilerdirler. Onların özgün rolleri,
daki sem bolik figürler başka başka adlar taşısa da
kahramanlar mitinin belli başlı işlevinin, yaşamın
rolleri aynıdır. Örneğin ruhunu kavradığımızda
karşısma çıkaracağı zahmetli görevlere hazırlan
bunu daha iyi anlayacağız.
ması için, bireyin benlik bilincinin -kendi gücünü
Radin, kahraman mitinin gelişim inde dört ev
ve güçsüzlüğünü bilişinin- gelişmesini sağlamak
re saptar. Bunları Hilebaz, Tavşan, Kızılboynuz,
olduğunu düşündürüyor. İnsan giriş sınavım başa
İkiz evreleri olarak adlandırır. “ Bunlar bize bü yü
rıp yaşamın olgunluk evresine girdiğinde kahra
m e sorunuyla başa çıkmaktaki zorlanmamızı, çok
manlar miti geçerliliğini yitirir. Kahramanın sim
ed ebi bir anlatım yardım ıyla gösterm ek tedir”
gesel ölüm ü aynı zamanda bu olgunluğa eriştir.
derken, bu gelişimin g erçek psikolojisini çok iyi
Şimdiye kadar kahramanlar mitinin, doğu m
tanımıştır.
dan ölüm e kadar bütün döngünün ayrıntıyla b e
Hilebaz evresi en erken, en az gelişmiş yaşam
timlendiği bütününden söz ettim. Ama dikkat edi
kesitine uyar. Hilebaz, b eden sel ihtirası davranışı
lirse, bu döngünün her aşamasında, kahramanlık
için tayin edici olan bir figürdür; bir ço cu ğ u n akıl
öyküsünün, bireyin benlik bilinci gelişiminde ulaş
yürütm esine sahiptir. Zalim, alaycı ve duygusuz
tığı belirli bir noktaya ve o anda karşısına çıkan
dur. Bizim Tavşan Brer ve Tilki Reynard öyküle
soruna uygulanabilecek özgün biçim ler vardır. Ya
rimiz Hilebaz m itinden belirgin hatlar taşımakta
ni kahramanın resmi, insan kişilik gelişiminin her
dır. Başlangıçta bir hayvan biçim inde olan bu fi
evresini yansıtan bir biçim de gelişir.
gür arka arkaya gözü pek işler yapar, zamanla da
Bunu bir tür diyagramla sunarsam daha kolay
değişir. Orada burada b oş b oş gezinm esinin so
anlaşılır. Bu örneği K uzey Am erika’nın az bilinen
nunda Hilebaz, erişkin bir adamın fizik görünü
bir kabilesi olan W innebago Kızılderililerinden
m ünü almaya başlar.
Bir sonraki figür Tavşan’dır. Hayvansal çizgi
gösterir. Gücü K ızılboynuz’un olası zayıflıklarını
leri Am erika yerlilerince çoğ u zaman bir K ojot
dengeleyen, “yolda saldıran” adlı kudretli bir kuş
olarak temsil edilen Hilebaz gibi o da ön ce bir
biçim inde bir yoldaşı vardır. Kızılboynuz’la artık
hayvan biçim inde görünür. Henüz insan vü cu d u
insanların, insanüstü gü çler ya da koruyucu tan
nun olgunluğuna erişm em iştir ama buna rağmen
rılara, telıditkâr kötü gü çlere karşı zafer kazan
insan kültürünün kurucusu, biçim lendiricisi o l
mak için gereksinim duyduğu dünyasına, bu h e
duğu ortaya çıkar. Onun kendilerine ünlü büyü
nüz arkaik bir dünya olsa da varmış olduk. Öykü
törelerini verdiğine inanan W innebagolar bu yü z
nün sonuna doğru tanrı benzeri kahraman k aybo
den onu kurtarıcıları ve kültür kahramanları sa
lur. Kızılboynuz’u ise oğullarıyla yeryüzünde bı
yarlar. Radin’in bildirdiğine göre bu töre o kadar
rakır. İnsanın mutluluk ve güvenini tehdit eden
etkiliydi ki P eyote töresinin üyeleri, Hıristiyanlığı
tehlike artık onun kendisinden gelm ektedir.
tanıdıklarında Tavşan’ı terk etm eyi reddetm işler
Sondaki İkiz evresinde' de yin elen ecek olan bu
di. O Mesih’in biçim iyle karışmıştı dahası kimileri
esas konu şu soruya yol acar: İnsanlar kendi ki
hazır Tavşanları varken M esih’e h iç ihtiyaçları o l
birlerine ya da m itolojik olarak söylersek, tanrıla
madığını düşünüyorlardı. Bu arketipsel figür, Hi-
rın kıskançlığına yenilıneksizin ne kadar mutlu
lebaz’a göre belirgin bir gelişim gösterir: Tav-
kalabilirler?
şan’ın nasıl bir toplum sal varlık olduğu, Hile-
İkizler Güneşin oğullan sayılsalar da insan ni-
baz’da var olan diirtüsel ve çocu k su uyaranları
teliğindedirler ve ikisi birlikte tek bir varlık oluş
nasıl düzelttiği görülür.
tururlar. En başta ana karnında birlik iken d o
Kahraman figürlerinin üçü n cü sırasındaki Kı-
ğumla ayrılmışlardır. Aıııa gene de birbirlerine
zılboynuz, denildiğine göre on kardeşin en g en ci
aittirler ve çok gü ç olsa da. onları yeniden birleş
dir. A rketipsel bir kahramanın yerine getirm esi
tirmek zorunludur. Bu iki çocu k ta insan doğası
gereken beklentileri, belirli sınavları geçerek g ö s
nın her iki yanını görürüz. Kiri, “e t” yumuşak, di
terir: Yarışlar kazanır, dövüşlerde öne çıkar. İnsa
rençsiz ve girişimsizdir; öbiirü, “d estek ” ise dina
nüstü yetenekleri, devleri (zar oyununda) hileyle
mik ve isyankârdır. Kimi ikiz kahraman öyküle
ya da (bir gü reşte) gü cü ile yenm esiyle kendini
rinde bu davranış özellikleri öylesine işlenmiştir
"H ile b a z “'. Kahraman milinin gelişiminde ilk aşam a; kahraman dürlüsel, çekinm eden ve çoğu kez de çocukça hareket eder
16. yy' ın bir
Ç in destanında, maymun kılıklı kahraman (Pekin'de modern bir opera temsilinden), hilelerle ırmaklar kralını büyülü bir asayı vermeye zorlar (en solda). IO 6. yy'd a n bir vazo üzerinde çocuk Hermes, Apollo'nun ineğini çaldıktan sonra beşiğinde yatıyor (solda). Karışıklık yaratan N orm an tanrısı Loki (19. yy'dan yontu) (sağda). C harlie C hap lin "Asri Z am anlar" (1 9 3 6 ) film inde-20 yy'ın bir düzenbazı (en sağda).
ki bir figür, özel bir yansıtma yetisi olan bir iç e d ö
golar, aynı zamanda Irokualar ve bazı A lgonquin
nüğü temsil ederken öbürü dışadönük bir eylem
kabileleri olasılıkla insan etini, kendi bireyleşici,
insanı, büyük işler yapan biridir.
tahrip edici dürtülerini yatıştıracak olan totemik
Uzun süre bu kahramanların her ikisi de yenil
bir törenle yiyorlardı.
mezdir; ister ayrı figürler olarak ister birin içinde
Kahramanın ihanete uğradığı ya da yenildiği
ki iki varlık olarak temsil edilmiş olsunlar, herke
Avrupa m itolojilerinde de töresel kurban motifi
si yenerler. Am a Navaho Kızılderililerinin m itolo
kibir için özgün bir ceza uygulaması olarak bulun
jisindeki savaş tanrıları gibi sonunda güçlerini k ö
maktadır. Am a W innebagolar da Navaholar da o
tüye kullanma hastalığına yakalanırlar.
kadar ileri gitm ezler. Her ne kadar İkizler giinah
Y enebilecekleri korkunç yaratıklar artık ne
işlem işlerse ve cezaları ölüm olsa da kendileri
yerd e ne de gökte kalmıştır. Bunun ardından ya
kendi güçlerinden o kadar korkarlar ki birlikte
ban taranan intikam alır. W innebagolar sonunda
sürekli bir durağanlık içinde yaşamaya karar v e
hiçbir şeyin, hatta dünyayı tutan direğin bile o n
rirler. B öylece insan doğasının çatışan yanları y e
lardan sakımlamadığım anlatıyorlar. İkizler, dün
niden dengeye gelmiş olur.
yayı taşıyan dört hayvanı da öldürünce artık sı
Burada dört kahraman tipini biraz ayrıntılı ta
nırlarını aşmışlardı. Yollarını sonlandırmak zam a
nımladım, çünkü bunlar gerek tarihsel m itlerde
nı gelmişti. Cezaları ölüm olacaktı.
gerekse bugünkü insanların kahramanlık düşle
Kızılboynuz’da olduğu gibi İkizler evresinde
rinde ortaya çıkan m odeli belirgin şekilde göster
d e kurban edilm e ya da ölm e motifi kibire, ölçü
m ektedir. Orta yaştaki bir hastanın düşünü in ce
süz gurura karşı zorunlu bir çaredir. Kültür o r
lerken bunu aklımızda tutmalıyız. Bu düşün yoru
tamları Kızılboynuz evresine denk düşen ilkel
mu analistin mitoloji bilgisiyle hastasına başka
toplum larda bu tehlikenin barıştırıcı nitelikte ola
türlü çözü lem ez gibi görünen bir bilm eceye yanıt
rak, bir insan kurban edilm esiyle karşılandığı an
bulmakta nasıl yardım cı olabileceğini gösterm ek
laşılıyor; bu da daima ortaya çıkan ve muazzam
tedir. Bu adam düşünde kendisinin tiyatroda “g ö
sim gesel önem taşıyan bir temadır. W inneba-
rüşüne saygı duyulan bir seyirci” olduğunu gör-
Gelişim inin ikinci aşamasında kahraman insan kültürünün kurucusudur. Tanrılardan ateşi ç a lıp insanlara getiren Kojol efsanesinin N a v a h o kum-resmi Yunan efsanesinde ceza olarak kayalara bağlanan ve bir kartal tarafından g a galana n Prometeheus gibi (solda], İO ö . yy'd a n kap (altta).
Üçüncü aşam ada kahraman, Buda gibi
Bir kurdun büyütlüğü ve Roma'yı kuran
Dördüncü aşam ada ikizler, Roma
güçlü bir tanrı-insandır: 1. yy'd a n heykelde
ikizler Romulus ve Remus (bir ortaçağ
kahramanları Kaslor ve Pollux'un,
Sıddnarla, aydınlanm ayı bulup Buda
Italyan heykeli). Bunlar kahraman milinin
Leukippos'un kızlarını kaçırışları gibi,
ola ca ğ ı ge ziye başlıyor (üstle).
dördüncü aşamasına en bilinen örneklerdir
güçlerini kötüye kullanırlar (Flaman ressamı
(altla solda).
Rubens'in bir tablosunda) (altla).
inekteydi. Bir sahnede beyaz bir maymun, çe v re
bir adamdı. M esleğinde başarılıydı, anlaşıldığı ka
sinde birçok insanın olduğu bir kaidenin üstüne
darıyla k oca ve baba olarak da halinden çok h o ş
çıkıyordu. Bu düşü anlatırken adam:
nuttu. Ne ki psikolojik olarak bakıldığında olgun değildi. Bu psişik hamlık kendini düşlerinde kah
Rehberim, rüzgarın saldırısına uğrayıp
raman mitinin çeşitli yönleriyle belli etm ekteydi.
dayak yiyecek olan genç bir denizcinin söz
Kendisinin gündelik yaşamı ile hiçbir ilgisi olm a
konusu olduğunu anlatıyor. Ama ben karşı
sa da bu im geler fantezilerini gene de kuvvetle
çıkarak maymunun denizci olmadığını söylü
m eşgul ediyordu.
yorum; ama o anda karalar giyinmiş bir genç adam ortaya çıkıyor ve ben asıl kahramanın o olduğunu düşünüyorum. Ama bir başka yakı şıklı genç bir mihraba çıkarak dikiliyor. Çıp lak göğsüne, onun insan kurban olarak sunul duğunu belirten bir işaret koyuyorlar. Ondan sonra kendimi birçok başka kişiyle birlikte bir platformun üzerinde görüyorum. Dar bir
Bu düşte de düşü görenin gerçek kahraman olarak ortaya çıkmasını sürekli beklediği bir var lığın çeşitli yönleri olarak, tiyatro gibi bir ç e r ç e v ed e ortaya çıkan bir dizi figür görüyoruz. îlki b e yaz bir maymun, İkincisi bir denizci, üçüncüsii karalar giyinmiş bir gen ç adam ve sonuncusu da “yakışıklı bir gen ç adam ”dır. Sunumun, apaçık bir
merdivenden aşağı inebiliriz, ama ben çekini
denizcinin zor sınavını temsil ed en ilk bölüm ünde
yorum çünkü aşağıda iki kavgacı genç var.
düşü gören yalnızca beyaz bir maym un görür.
Ben onların bizi de yakalayacağını sanıyo
Karalar giyinmiş adam birden ortaya çıkar ve ay
rum. Ama gruptan bir kadın merdivenden so
nı hızla kaybolur; bu ö n ce beyaz maymuna bir
run çıkmaksızın inince bunun güvenli oldu
kontrast oluşturan ve bir an için asıl kahramanla
ğunu görüyorum ve hepimiz kadının ardın
karıştırılan yeni bir figürdür. Düşte bu şekilde ka
dan aşağı iniyoruz.
rışıklıklar hiç de alışılmadık değildir. Biliııçdışı düşü gören e her zaman belirgin im geler sunmaz.
Bu tür bir düş çabukça, basitçe yorum lana
Bu figürler dikkati çek ercesin e bir tiyatro g ö s
maz. Bunun düşü gören le ilgisini, diğer sim gesel
terim inde ortaya çıkıyorlar. Bu kavramla düşü
içeriğini gösterm ek için onu dikkatle çözm eliyiz.
görenin analizdeki kendi terapisine gön derm e
Bu düşü gören hasta bedensel olarak geçk in ce
yaptığı anlaşılıyor: Sözü edilen “rehber” de belki
Bireyin psikesi, kahraman milinde de olduğu g ibi, ilkel, çocuksu bir evreden gelişir ve ilk evreden resimler ruhça olgun olmayan erişkinlerin düşlerinde sık ortaya çıkar. İlk aşama biraz, çocukların Fransız filmi "Zéro d e C onduite'd e ki (1 9 3 3 ) yastık kavgası g ib i kaygısız oyunlarına benzer (solda), İkinci aşama gençliğin korkusuzluğuna uymaktadır: Amerikan gençleri sinirlerini, hızla giden bir otom obilde test ediyorlar (sağda) Daha sonraki bir evre ileri dönem gençliğinin idealizm i ve fedakarlığını ortaya çıkarır: 1 9 5 3 Berlin ayaklanm ası, gençler taşlarla tanklara saldırıyorlar (en sağda).
analizcidir Ama düşü gören kendisini bir hasta
bağımlı, tabiat olarak çekingen olduğunu öğren
olarak değil, “görüşüne saygı gösterilen önem li
miştim. Bu n edenle g e ç çocu klu k dönem i için çok
bir seyirci” olarak görm ektedir. Burası, onun eriş
doğal olan yaramazlıkları hiç yaşamamış, okul ar
kin olmak deneyim iyle ilintilendireceği çeşitli fi
kadaşlarının oyunlarına da katılmamıştı. Ne diğer
gürleri gözden geçirm eye başlamak için uygun
oğlanlar gibi bir başkasına “m aym unsu” oyunlar
bir noktadır. Örneğin beyaz maymun ona, yedi-
oynam ış 11e de “maymun gibi” kimsenin taklidini
on iki yaşlarındaki oğlan çocukların oyuncu ve ol
yapmıştı. Bu söyleyiş özelliği gerekli ipucunu sağ
dukça uygunsuz davranışlarını anımsatır. Denizci
lıyordu. Maymun gerçek ten Hilebaz figürünün
ilk geııçligin serüven keyfini, hem en onu izleyen
sim gesel bir biçimiydi.
“dayak” da sorum suzluk nedeniyle cezalaııdırılışı
Ama neden Hilebaz m aymun olarak görü nü
düşündürm ektedir. Karalar giymiş gen ç adam
yordu ? N eden beyazdı? Daha ön ce gösterdiğim
için rüya gören hiçbir çağrışım verem em ektedir;
gibi, W innebago söylencesi, Hilebaz’ın döngünün
ama kurban edilm ek üzere olan yakışıklı g en ç
sonunda yavaş yavaş insana benzer bir görünüm
adamda, g e ç ergenlik dönem inin, fedakâr idealiz
kazandığını anlatır. Buradaki düşte o bir insan
minin kalıntılarım görmüştür.
varlığına, bir insanın gülünç bir karikatürü gibi
Bu aşamada tarihsel m alzem e - y a da arketip-
benzeyen bir m aym undur. Rüyayı görenin kendi
sel kahraman resim leri- ve düş görenin kendi ki
si maymunun neden beyaz olduğuna ilişkin her
şisel yaşantıları, her ikisinin birbirini 11e kadar
hangi bir çağrışım verem iyordu. Ama biz ilkel
doğruladığı, yadsıdığı ya da daha yakınlaştırdığı
sim geler konusundaki bilgim izden, beyaz rengin,
nı görm ek için birleştirilebilir.
kendi başına alelade olan bir varlığa “tanrıya ben ■
İlk çıkarsama beyaz maymunun llilebaz’ı ya
zerliğiıı” özgün niteliğini sağladığını çıkarsayabili
da en azından W innebagoların llilebaz’a verdiği
riz. Birçok ilkel toplum da albinolar kutsal sayılır.
karakter özelliklerini temsil ettiğidir. Ama bence,
Bu, I lilebaz’m yarı tanrısal ya da büyülü gü çleri
maymun düşü görenin bizzat ya da kendine uy
ne de çok iyi uymaktadır.
gun olarak yaşamamış olduğu bir başka şey için
O halde beyaz mayınım, düşü gören için apa
de bulunmaktadır; dediği gibi o düşünde seyirci
çık çocukluğun, o zamanlar yeterin ce kabul e d e
olmuştur. Küçük çocu k k en ebeveynine çok fazla
m ediği ve şimdi övm ek zorunda olduğuna inandı-
ğı çocu k su oyunculuğun olum lu özelliklerini sim
zayıf ama savaşan bir figür olduğu şeklindeki sö y
gelem ektedir. Düşün söylediği gibi onu “bir ka
lemleriyle bir ilinti kuruyoruz. Düşün bu evresin
idenin üzerine” yerleştirm ekte, böylelikle o yiti
de hasta yeniden, çocukluğunun ve erken gen çli
rilmiş bir çocukluk deneyim inden daha fazla bir
ğinin önem li bir yönünü tam yaşamamış olduğu
şey haline gelm ektedir. Erişkin bir adam için bu
nu fark etm ektedir. Ç ocukluğunun oyunculuğu
yaratıcı denem e zevkinin bir simgesidir.
nu da bir oğlan çocu ğu n u n biraz daha ileri h oy
Peki, son uç olarak, maym un bir maymun mu
ratlıklarını da kaçırmıştı. Şimdi bu eksik kalan d e
yoksa dayak yem esi gerek en denizci midir? Han
neyim lerin ve kişisel özelliklerin rehabilitasyonu
gisi olursa olsun, insan gelişiminin bir sonraki
için yollar aramaktaydı.
aşaması, çocukluğun sorum suzluğunun toplum
Bundan sonra düşte garip bir değişim olm ak
sallaşma evresine yer açtığı bir durumdur. Bu da
tadır. Karalar giyinmiş g en ç adam ortaya çıkar.
acı veren bir disipline boyun eğm ek anlamına g e
Düşü gören bir an için “asıl kahraman”ın bu oldu
lir. Bu yüzden denizcinin, Hilebaz’m bir tür ol
ğunu sanır. Bu karalar giyinmiş adama ilişkin ola
gunluk sınavı yardımıyla sosyal sorumluluk sahi
rak bilebildiğim iz bundan ibarettir; ama bu kaça
bi bir kişiye dön ü şeceği bir ileri biçimi olduğu
mak bakış, düşlerde sık sık ortaya çıkan daha
söylenebilir. Sim geye öyküsel olarak bakılırsa
önem li bir m otife dikkati çekm ektedir.
rüzgarın bu süreçteki doğa unsurlarını temsil et
Bu, analitik psikolojide önem li bir rol oynayan
tiğini, dayağın ise insandan kaynaklandığını d ü
“gölg e ” kavramıdır. Jung, bireylerin bilinçli zihin
şünebiliriz.
lerinin ortaya attığı bu gölgenin, kişiliğin gizli,
Bu noktada W innebagoların Tavşan evresi
bastırılm ış, d eğersiz
(v e günahkâr) yönlerini
üzerine, kültür kahramanının, çocukluğunu daha
içerdiğini gösterm iştir. Am a bu karanlık basitçe
ileri bir gelişm e uğruna feda etm eye hazır olan,
bilinçli egonun tersinden ibaret değildir. Egonun değersiz ve tahrip edici tasarımları olduğu gibi, gölgenin d e normal güdüler ve yaratıcı dürtüler gibi iyi özellikleri de vardır. E go ve gölge ge rçe k te ayrı olsalar da birbirlerine tıpkı düşü n ce ve
G enç, farklılaşmamış Ego-Kişiliğ anne tarafından korunur. Bu koruma çok belirgin olarak M a d o n n a (15, yy'd a n Italyan ressam Piero della Francesca'nın bir tablosunda) (solda) ya da M ısır'd a göğün, yeryüzü üzerine eğilen tanrıçası N u t (IO 5 . yy'd a n bir kabartm ada) görülüyor tarafından temsil edilir (sağda). Ama Ego sonunda bilinçdışı ve hamlıktan kurtulmalıdır. Onun bu "özgürlük savaşı" çoğunlukla kahramanın bir canavarla savaşıyla simgelenir. Japon tanrısı Susanoo (1 9. yy'ın bir tahta oym asında) bir yılanla boğuşur (üstte). Kahraman her zam an hemen kazanm az. Ö rneğin Yunus bir balina tarafından yutulur (bir 14. yy el yazm asında) (en sağda).
duyguların birbirlerine bağlı olması gibi, şaşmaz şekilde bağlıdırlar. Ego, yine de gölge ile çatışma, Jung’un dediği gibi, “kurtuluş savaşı” içindedir. İlkel insanın bilinçliliğe erişm e çabalarında bu çatışm a arketipsel kahramanla, ejderhalar ve canavarlar olarak kişileştirilen kötülüğün kozmik güçleri arasındaki savaşla ifade edilm ektedir. Kendini geliştirm ekte olan bilinçte kahraman figürü ve bilinçdışm m tem belliğini yenerek ortaya çıkmakta olan ego, olgun insanı çocukluğun mutlu durumuna, ann e nin egem en olduğu bir dünyaya geri dönm e ö z le m inden kurtaran sim gesel araçtır. M itolojide kahraman genellikle ejderhaya kar
Egonun orlaya çıkışı dövüşten başka bir fedakarlıkla, yeniden doğuşla sonlanan bir
şı savaşını kazanmaktadır. (Buna ilişkin az sonra
ölümle de simgelenir. Devrim böyle bir
daha fazla şey anlatacağım.) Ama kahramanın e j
fedakarlıktır (altta). Delacroix'nın
derhaya teslim olduğu m itler de vardır. Bunlar
"M issolongi harabelerinde ölen Yunanistan" tablosu, iç savaşla ölen ve
dan bilinen bir i anesi İlyas Peygam ber ve balina
kurtuluşu ve yeniden doğuşu bekleyen
dır. Burada kahraman, onu, güneşin guruptan şa
ülkeyi canlandırm aktadır. Bir bireyin
fağa ilerleyişini sim geleyen batıdan doğuya doğru
fedakarlığı. Ingiliz şair Byron Yunanistan'da
g e ce yolculuğuna çıkaran bir deniz canavarı tara
18 2 4 devriminde ölmüştür (üstte). Hıristiyan a zizi Lucia, gözlerini ve yaşamını inanç
fından yutulur. Kahraman, bir tür ölümü temsil
uğruna feda etmişti (altta solda).
ed en bir karanlık içine girm ektedir. Bu m otif b e
önem li bir bölüm ünü sahiden tam yaşamayı be-
nim kendi klinik deneyim im de karşılaştığım rüya
cerem em işti. Bunun son ucu olarak da g erçek leş
larda da ortaya çıkmaktadır.
m eyen metafizik erekler peşinde sem eresiz ara
Kahramanla ejderha arasındaki dövüş bu m i
yışlarda kendini yitirmiş, gerçekliği tam olmayan
tin aktif biçimidir. A çık ça egonun geriye dönük
ya da eksik biriydi. Yaşamın, iyi olanı da kötü ola
eğilimler karşısındaki zaferini yansıtan arketipsel
nı da aynı şekilde yaşamak buyruğunu kabul et
temayı gösterir. İnsanların büyük çoğunluğu için
m eye henüz hazır değildi.
kişiliğin karanlık ya da olum suz yanı bilinçdışı ka
Hastamın düşündeki kara giyimli adamın, bi-
lır. Ama kahraman gölgenin var olduğunu ve için
linçdışınm bu yönüyle ilintili olduğu anlaşılıyor.
deki gü cü tüketebileceğim kavramak zorundadır.
Onun kişiliğinin “g ö lg e ” yanına, bunun çok yönlü
Ejderhayı y en eb ilecek kadar ürkütücü olmak isti
olanaklarına ve kahramanın yaşamın zorluklarına
yorsa tahripkâr güçlerle anlaşması gereklidir. Ya
hazırlanmasındaki rolüne böylesi bir uyarı, düşün
ni eg o zafer sevincini yaşamadan ön ce kendi g öl
erken bölüm lerinden, kurban edilen kahraman
gesini zorlamalı, özüm sem elidir.
temasına, mihrap üzerinde yatan yakışıklı gen ç
Bu temayı büyük bir edebi kahraman figürün
adama, önem li bir geçiş oluşturmaktadır. Bu fi
de, G oethe’nin Faust’unda da bulabiliyoruz. Fa-
gür hem en her zaman, gençliğin geç d ön em in d e
ust, M ephistopheles’le bahse girdiği zaman bir
ki ego oluşturma sürecini çağrıştıran kahraman
“gölg e ” figürünün gü cü altına girer. Düşünü an
lık biçim ini tem sil etm ektedir. Bu d ön em de kişi
lattığım adam gibi Faust da ön ceki yaşamının
yaşamının ideal ilkelerini ifade etm ekte, onların
Birinci Dünya Savaşı'ndan askere çağrı:
M ito lo jid e kahraman çoğunlukla, kibiri
Piyadeler ve bir askeri mezarlık.
yüzünden tanrıların onu yeniden
C anlarını ülkeleri için verenleri anma
tevazuya döndürm ek istemeleriyle ölür.
törenleri ve ayinler çoğunlukla
M o d e m bir örnek olarak: 191 2 'd e
kahramanın arkatipik kurbanındaki ölüş
Titanic gemisi bir aysberge çarparak
ve yeniden doğuş motifini yansıtır.
batmıştır. ("Titanic" filminden bir montaj,
Birinci Dünya Savaşı ölüleri için dikilen
1 9 4 3 ). Onun ba tam a yacağ ı
bir İngiliz anıtındaki yazı "günbatım ında
söyleniyordu. Am erikalı yaza r W a lte r
ve gün doğum unda sîzleri a n a c a ğ ız "
Lord'a göre bir gem ici "tanrı bile bu
der (altta].
gem iyi batıram az" demişti (sağda).
kendisini ve başkalarıyla olan ilişkilerini değişti
Aynı şekilde, gençliğin egosu da daima bu ris
rebilecek gücünü hissetm ektedir. Yani gençliğin,
ki göze almak zorundadır çünkü eğer bir genç,
çok çekici, enerji ve idealizm dolu olan çiçek a ç
ulaşabileceğinden daha yüksekteki bir ereğe y ö n
ma dönem inde bulunmaktadır. Am a acaba neden
lenm ezse, gençlikten olgunluğa kadar önüne çı
kendisini kurban-iıısaıı olarak sunar?
kacak olan engelleri aşamaz.
Bunun nedeni belki de W innebago söylen ce
Şimdiye kadar hastanım kendi kişisel çağrı
sindeki İkizler’i, yok olmamak için güçlerinden
şımları düzeyinde ilişkilendirebildigi sonuçlardan
vazgeçm eye iten nedenin aynıdır. Gençliğin çok
söz ettim. Ama daha arketipsel bir düş düzeyi,
güçlü bir itici gü ce sahip olan idealizmi gözü p e k
sunulan insan kurbanındaki gizde vardır. Bu bir
liğe kadar gitmelidir; insan egosu ancak kibrin
giz olduğundan, sim gelem iyle bizleri insanlık tari
den yokoluşa düşm e tehlikesini göze alarak tanrı
hinin en derinlerine götüren törensel bir eylem le
benzeri bir konum a yükseltilebilir. (Kırılgan, in
anlatılmaktadır.
san eliyle yapılmış kanatlarla gökyüzüne çıkan
Bu törensellik aslında aynı zamanda hem b e
ama bu sırada güneşe çok yaklaştığından düşen
lirli bir keder hem de ölüm ün bir yenilenm e oldu
Ikarııs öyküsünün anlamı da budıır.)
ğuna inançla bir tür sevinç taşımaktadır. İster
Kahramanlar sıklıkla zor durumdaki (Anim a'yı temsil eden) bir kızı kurtarmak için canavarla boğuşurlar. A z iz G eo rg, bir kızı kurtarmak için bir canavarı öldürüyor (1 5. yy'ın bir Italyan resminden) (solda). 1 9 1 6 'd a "Büyük Sır" film inde canavar bir lokom otife dönüşmüş am a kahram anca kurtarış aynı kalmıştır (sağda).
W innepago yerlilerinin efsanelerinde ya da kuzey halklarının söylencelerin de Baldur’un ölüm ün den yakımlırken ortaya çıksın, ister Walt Whitm an’ın Abraham Lincoln’ün yasını tutan şiirlerin
Am a bir düşle m itolojide bulunabilecek m alze
de ya da düşteki insanın kendi gençliğinin um ut
m e arasında tam ve mekanik koşutluklar aramak
ları ve korkularına geri d öndüğü törensellikte, te
gerektiği samlmamalıdır. Her düş söz konusu
ma hep aynıdır; ölüm yoluyla yeni bir doğum un
olan düş gören e özgüdür. Bunun biçimi d e birey
dramı.
lerin kişisel (lıınıınu taralından belirlenir. Benim
Düşün sonu, düşü görenin kendisinin nihayet
gösterm ek istediğim bilinçdışınm düşe arketipsel
düşteki eylem e katıldığı ilginç bir son söz getir
m alzem eyi nasıl kattığı, onıın örgüsünü düş g ö re
m ektedir. Kendisi diğer kimselerle birlikle, aşağı
nin gereksinim ine göre nasıl değiştirdiğidir. Bu
atlamak zorunda kaldığı bir platform un üzerinde
yüzden bu özgün düşte W innebagoların Kızılboy-
dir. Merdivene güvenm ez çünkü kavgacıların ka
nıız ya da İkizler döngüsünde gösterdikleri ile
rışmasından korkmaktadır; ama bir kadın kendi
doğrudan bir ilişki aranmamalıdır. İlişki noktası
sini cesaretlendirerek aşağıya güvenle in ebilece
daha ço k her iki tem anın ortak özelliği olan kur
ğini gösterir, gerçek ten öyle de olur. Benim onun
ban öğesidir.
çağrışımlarından çıkardığım; katıldığı bütün g ö s
Genel bir kural olarak, kahraman sem bolleri
terinin, yaşadığı içsel değişim in süreci olan anali
ne gereksinimin, egonun bir desteğe m uhtaç ol
zinin bir parçası olduğunu, belki yeniden gü nde
duğu durumlarda, yani bilinçli ruh bir g örev kar
lik g e rçeğ e dönm enin güçlüğünü düşündüğüydü.
şısında sorunu yalnız başına ya da bilinçdışmdaki
Kendi deyim iyle “kavgacılar”dan korkusu, Hile
gü ç kaynakları olmaksızın çözem ediğin de, ortaya
baz arke tipinin kolektif bir biçim de ortaya çıka
çıktığı saptanabilir. Örneğin sözünü ettiğim düş
cağından korkusunu tanımlamaktaydı.
te tipik kahraman söylencelerinin daha önemli
Bu düşteki kurtarıcı elemanlar, burada olası
bir yanma, güzel kadınları korkunç tehlikeden
lıkla rasyonel aklın sim gesi olan, insan eliyle ya
kurtarma yeten eğin e ilişkin hiçbir belirti bulun
pılmış m erdiven ve düş göreni m erdiveni kullan
m uyordu. (Z or durum daki gen ç kız, ortaçağ A v
maya yüreklendiren kadının varlığıdır. Onun dü
rupa’sında öne çıkan bir efsaneydi.) Bu mitlerin
şün sonucunda ortaya çıkışı, belki bu son d e re ce
ya da düşlerin “anima” , G oeth e’nin “eb edi dişi”
de eril eylem i bütünlem ek üzere dişil bir öğe ka
adını verdiği erkek ruhundaki dişil öğe üzerinde
tıldığı anlamına gelir.
oynamalarının bir yoludur.
Bu dişil öğenin doğası ve işlevi bu kitapta da
runmasız bir ruhsal durum da bulunduğunu, bu
ha sonra Dr. von Franz tarafından işlenecektir.
yü zden de rahatsızlık veren yeni üstelik hoş ol
Am a onun kahraman figürüyle olan ilintisini b u
m ayan deneyim lere maruz kalacağını belirtiyor
rada, gen e olgun yaşlardaki bir erkek olan bir
du. Kadının kendisine, küçük bir çocu k k en anne
başka hastanın gördüğü düşle gösterebilirim . Düş
sinin yaptığı gibi, bir yağm ur başlığı sağlaması g e
şöyle başlamaktadır:
rektiğini düşünüyordu. Bu episod ona, annesinin
“Hindistan’ı boydan b oya yürüyerek yaptığım
(özg ü n kadın resm inin) kendisini koruyacağın
bir geziden yeni dönm üşüm . Beni ve arkadaşımı
dan em in olduğu zamanlarda gerçek leşen eski se-
bu gezi için bir kadın donatmış. D önüşüm de onu
rüvenli gezilerim anımsatmıştı. Büyüdüğü zaman
bize siyah yağmur başlıklarını verm ediği, bu yü z
bunun ço cu k ça bir hayal olduğunu anlamıştı.
den de yağm urda sırılsıklam olduğum uz için su ç
Şimdi başarısızlığının suçunu artık annesine d e
luyorum .”
ğil, kendi animasına atıyordu.
Düşe giriş, daha sonra anladığıma göre, bu
Düşün bir sonraki kesitinde hasta, bir grupla
adamın bir arkadaşıyla birlikte tehlikeli dağlık
birlikte yapılan bir geziye katılışını anlattı. Yoru
b ölgelerd e “kahram anca” gezintiler yaptığı bir
larak bir bah çe lokantasına giriyor, orada birden
dönem le ilintiliydi. (K endisinin hiçbir zaman Hin
yağmurluğunu ve az ö n ce kayıp olan yağm ur baş
distan’a gitm em iş olm asından ve bu düşe ilişkin
lığını buluyor. Burada dinlenm ek için oturuyor,
çağrışımlarından, düşündeki gezinin yeni bir b ö l
bu sırada üzerinde, bir lise öğrencisinin bir tiyat
geyi, yani gerçek bir yeri değil bilinçdışı alanı
ro tem silinde Perseus rolünü alacağı belirtilen bir
araştırmayı tanımladığını çıkardım .)
afiş görüyor. Sonra, bir oğlan ço cu ğ u değil de
D üşünde hasta, görünüşe göre bir kadının
güçlü kuvvetli g en ç bir adam olduğu anlaşılan,
-olasılıkla kendi aramasının bedenleşm iş bir şek-
afişte adı ge çe n gen ç ortaya çıkıyor. G encin ü ze
lin in - kendisini böyle bir araştırma gezisine y e te
rinde gri bir elbise, başında siyah bir şapka vardır
rince donatmamış olduğunu hissediyordu. Uygun
ve siyah elbiseli bir başka gen çle oturup kon uş
bir yağm ur başlığının eksik oluşu, kendisinin k o
maya başlar. Bu sahnenin hem en ardından düşü
gören kendini yen iden güçlü, gruba katılacak du
rü siyah giyinmiş olarak ikisi birlikte, daha ön ce
rumda hisseder. Hepsi birlikte ilerideki tep eye
de söylediğim gibi İkizler’in bir versiyonu olarak
tırmanırlar. Orada aşağüarda gidecekleri yeri g ö
ele alınabilir. Bunlar eg o ve alter-egonun karşıt
rür; bu şirin bir liman kentidir. Bu keşifle kendini
olmakla birlikte uyumlu, birlik halinde bir ilişki
cesu r dahası gençleşm iş hisseder.
içinde bulunuşunu tem sil ed en kahraman figürle
İlk bölüm deki huzursuz, rahatsız gezinin aksi
ridir.
ne burada düşü gören bir grubun içindedir. Bu
Hastanın çağrışımları bunu onaylar; grili figü
fark, ön ceki yalnızlık ve gençlik protestosundan,
rün yaşam karşısında uyumlu, dünyalı tutumunu
başkalarıyla olan ilişkilerin toplumsallaştırıcı et
tem sil etm esine karşın siyahimin, bir rahibin si
kisine doğru değişimini belli etm ektedir. Burada
yahlar giym esi bağlam ında m anevi olam cisim len
bir ait olabilme yetisi de bulunduğundan, artık
dirdiğini vurgular. Onların şapka giym eleri (k en
animasının ön cek in d en daha iyi işlev gördüğü çı-
disinin de kendininkini bulmuş olm ası), oldukça
karsanabilir, ki bu anima figürünün ön ced en sağ
olgun bir kimliğe ulaşmış olduklarını belirtm ekte
lamayı unutmuş olduğu eksik olan şapkanın b u
dir. Bu kimlik, hastanın ideal benlik-im gesi bilge
lunması ile sim gelenm ektedir.
liğine ulaşmak isterken, Hilebaz niteliğinden bir
Am a düşü gören yorgundur. Restorandaki sahneler onun daha önceki tutumunu, gücünü bu
türlü kurtulamadığı, gençlik yıllarında özlediği kimliktir.
geri dönüşle canlandırabilme umuduyla, yeni bir
Helenistik kahraman P erseus’a ilişkin çağrışı
ışık altında gözd en geçirm eye olan gereksinimini
mı, onu T h eseu s’la karıştırması bakımından il
yansıtmaktadır. G erçekten de öyle de olur. İlk
ginçti. Bu karışıklık onun her ikisinde ortak olanı
gördüğü, üzerinde bir gen cin bir kahraman rolü
keşfetm iş olması bakınundan anlamlıydı. Her iki
ne çıkacağını duyuran bir afiştir; bir lise öğren ci
si de bilinm eyen, dem onik, annesel gü çlere duy
si Perseus’un partisyonunu oynayacaktır. A rdın
duğu korkularını yen m ek ve tek, g e n ç bir dişi
dan artık bir adam olan genci, kendisinden açık
varlığı bu gü çlerden kurtarmak zorunda kalmış
ça farklı olan bir adamla görür. Biri açık gri, ö b ü
lardı.
Perseus, M e dusa'yı öldürüyor (İÖ 6 . yy'dan vazo resmi) (en solda), Perseus, bir canavardan kurtardığı A ndrom eda ile (IO 1. yy'd a n duvar resmi) (solda). Theseus, M inotaurus'u öldürürken A riadn e seyrediyor (İÖ 1. yy'dan bir testi) (sağda). İÖ 6 7 yılından bir G irit parası üzerinde M inotaurus'un labirenti (altta).
Bu kurtarış anima figürünü, annesel imgenin
sağladıktan sonra bir gen çleşm e duygusu belir
kendisini boğan yönlerinden kurtarmayı sim ge
m ekteydi. Kahraman arketipinin temsil ettiği iç
ler. Ancak bu sağlandığmda bir erkek kadınlarla
sel gü ç kaynağını bulm uştu; kadında simgesini
gerçek ilişki yetisini kazanır. Bu adamın animayı
bulan tarafını geliştirmiş, kendini egosunun kah
anneden ayırmayı becerem ediği, annesine ba
ramanca hareketiyle annesinden kurtarmıştı.
ğımlılığının “b o ğ u cu ” yönünün sem bolik resmi
Ellilerine yaklaşan bir hastam m esleki başarı
olan bir ejderhayla karşılaştığı bir başka düşte de
ları, kişisel ilişkileri son d erece olumlu olduğu
vurgulanmaktaydı. Bu ejderha kendisini kovalı
halde yaşamı b oyu n ca periyodik korku nöbetleri
yor, adamın silahı olm adığı için bu dövüşte s o
çekm ekteydi. Düşünde dokuz yaşındaki oğlunu
nunda yenik düşüyordu.
on sekiz, on dokuz yaşlarında, bir ortaçağ şöval
Ama o düşte karakteristik bir şekilde karısı or
yesinin parlak zırhlarına bürünm üş bir gen ç
taya çıkıyor, onun gelişi ile ejderha bir biçim de kü-
adam olarak görm üştü. G enç adam bir yığın kara
çülüp daha az korkutucu oluyordu. Düşteki bu d e
lar giyinmiş adamla dövüşm ek zorunda kalıyordu
ğişim, düşü görenin kendi evliliğiyle, gecikerek de
ve buna da hazırdı. Am a birden miğferini çıkarı
olsa annesine olan bağımlılığından kurtulmuş oldu
yor, saldıran kalabalığın ön derine gülüm süyordu.
ğunu gösteriyordu. Kahramanla ejderhanın savaşı
E lbette bunun üzerine dövüşm üyor, tersine dost
kendi “erişkin oluşunun” sembolik anlatımıydı.
oluyorlardı.
A ncak kahramanın görevinin, biyolojik ve aile
Düşteki oğul, adamın sık sık “g ö lg e ” tarafın
sel uyumu aşan bir ereği vardır. Bu da animanın
dan kendine güvenm em e biçim inde tehdit edilen
psikenin o içsel öğelerin den kurtarılmasıdır. Bu
gençlik egosudur. Bir bakıma büıun olgun yaşamı
her türlü gerçek yaratıcı uğraş için zorunludur.
b oyu n ca bu düşmana karşı başarılı bir savaş sür
Adam gruba karşı yeni, olum lu bir yaklaşım
dürmüştü.
Kahramanın kızı kurtarışı, annenin "boğucu" yanından A nim a'nın kurtuluşunu simgeleyebilir. Bu yanı, kötü bir dişil ruh olan (en solda) Rangda'nın maskesini (solda) takmış Balili dansçılar ya d a Yunan kahramanı Jason'u yutan ve sonra gene kusan yılan (üstte) temsil ediyor.
Sayfa 1 2 4 'te anlatılan düşteki g ib i, bir liman kenti yaygın bir Anima simgesidir. M a rc C h a g a ll'in bir posteri N ic e 'i bir denizkızı olarak gösteriyor (altta).
Şimdi, kısmen kendi oğlunun böyle kuşkular olmaksızın büyüdüğünü görm eyi umuyor, ama asü kendi çevresinin m odeline en yakın bir kahra
Olgunlaşma töreni (inisiyasyon) arketipi
man resmi verdiği için artık gölgeye karşı d övü ş m eyi gerekli görm üyordu; onu kabul edebilirdi. Bu da dostluk eylem iyle sim geleşm ekteydi. Artık
Psikolojik bağlam da kahraman resminin asıl ego
bir rekabet savaşma zorunlu değildi; tam tersine
ile özdeş olarak görülm em esi gerekir. Bu daha
dem okratik bir topluluğu oluşturmak gibi uygar
çok egonun kendim , erken çocu klu ğu n ebeveyn
bir görevle yüküm lüydü. Yaşamın doyum una
resimleri yoluyla ortaya çıkan arketiplerden ayır
ulaştığı gibi bir karar kahramanca görevlerin ö te
masına yarayan sem bolik araçlardandır. Jung,
sine geçiyor, gerçek ten olgun bir konum a ulaşı
her insan varlığının tem elde bir bütünlük duygu
yordu.
suna, tam güçlü, m ükem m el bir kendilik duygu
Am a bu değişim otom atik olarak olmaz. Ol
suna sahip olduğunu düşünm ektedir. İnsan eriş
gunlaşma arketiplerinin çeşitli biçim lerinin anla
kin olduğunda da bireyselleşm iş eg o bilinci bu
tım bulabileceği bir geçiş evresini gerektirir.
kendilikten -ruhsal bütünlükten- yükselir. Son yıllarda Jung’un bazı öğrencilerinin çalış maları, bireysel egonun bebeklik çağm dan ç o c u k luk çağm a geçiş sırasında ortaya çıkardığı bir dizi olguyu belgelem iş bulunuyor. Bu ayrışma, baş langıçtaki bütünlük duygusuna ağır zararlar ver m eksizin hiçbir zaman tamamlanamaz. E go, ruh sal sağlığı korum ak için benlikle olan bağlantısını durmadan yen iden ele almak zorundadır.
Benim çalışmalarımda kahraman mitinin, psi-
ler. Bu zedelenm enin, bireyleri grup yaşamına
kenin farklılaşmasında belki de ilk aşama olduğu
özü m seyecek bir iyileşm e süreciyle yeniden ona
ortaya çıkmaktadır. Bunun, anlaşıldığına göre
rılması gerekir. (Bireylerin grupla özdeşleşm esi
egonun başlangıçtaki bütünlük durumunun g ö r e
çoğunlukla bir totem hayvan tarafından sim gele
ce özerkliğine ulaşmaya çalıştığı dörtlü bir döngü
nir.) Böylelikle grup, zedelen en arketipin gerek
çizdiğini söylem iştim . Belli bir d ereced e özerkli
lerini yerine getirm iş ve gençlerin, yeni bir yaşa
ğe ulaşılmadıkça bireyler hiçbir zaman erişkin bir
ma başlamak için ö n ce sem bolik olarak kurban
çev rey e uyum sağlayabilecek durum a gelem ez
edilm eleriyle ikincil bir eb eveyn haline gelmiş
ler. Yine d e kahraman miti bu kurtuluşun olaca
olur.
ğına garanti verm ez. Yalnızca egonun bilinçlen
Jung’un deyim iyle “gen ç adamı geri bırakabi
m esinin nasıl olacağım gösterir. Bireylerin anlam
lecek gü çlere verilen bir sunu gibi görünen bu
lı bir yaşam sürebilm ek ve çok gerekli olan birey
çok önem li serem on ide” , başlangıçtaki tem el ar
sel biriciklik duygusunu kazanabilmek için bu bi-
ketipin gücünün asla, bilinçdışının besleyici g ü ç
linçliliğe sahip olmak, onu geliştirm ek sorunu ise
lerine karşı yabancılaşmanın felç edici duygusu
h ep vardır. Hem ilk çağların tarihi hem de bugün
olmaksızın, kahram an-ejderha savaşındaki gibi
kü ilkel toplumların töreleri bize, olgunlaşma mi-
sürekli, kalıcı biçim d e kınlamadığını görüyoruz.
terine, törelerine, g en ç erkek ve kadınların anne
İkizler efsan esin de kibirlerinin sonuçlarından
babalarından ayrılıp kendi soylarının düzenine
korkulduğu için onları uyumlu bir ego-benlik iliş
girmelerinin biçim ve yöntem lerine ilişkin zengin
kisine zorla geri döndürm ekle, bunun nasıl düzel
m alzem e sağlamaktadır. Ama çocukluk dünyasın
tildiğini görm üştük.
dan bu kopuş tem eldeki ebeveyn arketipini z e d e
Bir Avustralya yerlisi dinsel bir törende, kabilesinin totem hayvanı olan Emu'yu taklit ederek dans ediyor. Birçok modern toplumda amblem olarak totem benzeri hayvanlar kullanılır (solda). 17. yy'd a n B elçika'nın bir allegorik haritasında aslan arması (altta). Amerikan H ava Kuvvetleri A kadem isi'nin futbol takımının maskotu şahin (sağda). Diğer totemistik amblemler; İngiltere'de bir vitrinde okul ve kulüp işaretleri ve kravatları (en sağda).
Bu sorun kabile topluluklarında olgunlaşma
törenleriyle son d erece etkin şekilde çözülür. Bu tören yeni yetm eleri tem eldeki a nn e-çocu k ya da ego-benlik kimliğinin en derin düzeyine götürür. Böylelikle onları sim gesel bir ölüm le ölm eye zor lar. Bir başka deyişle çocu ğ u n kimliği g eçici ola rak kolektif bilinçaltm da erir ve bu durum dayken yeni bir doğuş töreniyle kurtarılmış olur. Bu ego ile totem , klan, kabile ya da her üçü tarafından ifade edilm ekte olan büyük grubun gerçek bir kaynaşmasıdır. İster kabile topluluklarında ister daha karma şık toplum larda olsun, yeni yetm enin bir yaşam basamağından bir sonrakine, erken çocukluktan g e ç çocukluğa, erken gençlikten g e ç gençlik d ö nem ine, oradan da olgunluğa geçişini gösteren ölüm ve yem den doğum törenlerinde şaşmaz bir şekilde ısrar edilm ektedir. Olgunlaşma olguları elbette yalnızca gençlik psikolojisinden ibaret değildir. Bireylerin bütün yaşamları b oyu n ca her gelişm e aşamasına benli ğin istekleri ile egonun buyrukları arasındaki te m el çatışm anın yinelenişi eşlik eder. Bu çatışm a kendisini erken olgunluktan orta yaşa geçiş evre sinde (toplum um uzda otuz beş ile kırk arası) d i ğer zamanlara oranla daha belirgin olarak belli eder. Orta evreden yaşlılığa geçişte de ego ile psikenin bütünü arasmdaki farkın belirtilmesi yeni-
den ön em kazanır; kahraman harekete geçm ek
mızla özdeş olduğu anlaşılıyor. Bu beden sel acı
için son çağrıyı, yaklaşmakta olan yaşamın ölü m
temasının, g en ç adamın mihrapta kurban edildiği
le sona erişi karşısında ego bilincini savurtma ça ğ
rüyada bile mantıksal son uca vardığını g örü yo
rısını alır.
ruz. Bu kurban, olgunlaşm a töreninin başlangıcı
Bu kritik evrelerde olgunlaşma arketipi, g e n ç
nı anımsatıyordu ama sonu belirsizdi. Yeni bir te
liğin çok dünyasal bir tat veren törenlerinden,
ma bulmak için kahraman döngüsü sona erdiril
ruhça daha mutlu edici olacak anlamlı bir duru
miş gibiydi.
ma geçişi başarabilmek için kuvvetle harekete
Kahraman mitiyle olgunlaşm a töreni arasında
geçer. Dinsel bağlam da arketipsel olgunlaşma tö
çarpıcı bir fark bulunmaktadır. Tipik kahraman
releri -ki eskiden beri gizem ler olarak bilinir- b ü
figürleri çabalarının ereğine ulaştıklarında tüken
tün kiliselerin doğum , evlenm e ya da ölüm duru
mişlerdir; kısaca, hem en ardından kibirleri yü
m unda gerçekleştirdikleri ayinlerle iç içe geçm iş
zünden cezalandırılsalar, öldürülseler bile başarı
durumdadır.
ya ulaşırlar. Buna karşılık olgunlaşma törenine gi
Kahraman mitini incelediğim iz gibi olgunlaş
ren gen ç dileklerini, isteklerini bırakmaya ve sı
mayı incelerken de m odern insanların, özellikle
nava girm eye çağırılmaktadır. Bu sınavı başarı
de analiz görm üş olanların öznel deneyim lerinde
um udu olmaksızın kabul etm eye istekli olmalıdır.
ki örnekleri de aramalıyız. Ruhsal sorunlarla uğ
G erçekten de ölm eye bile hazır olmalıdır. Sınavın
raşan bir hekimin yardımını isteyen bir insanın
bedeli kolayca katlanılabilir de olsa (bir oru ç aşa
bilinçdışında, tarihten tanıdığımız olgunlaşma sü
ması, bir dişin kırılışı ya da dövm e yapılışı gibi),
recinin ana m odelini yineleyen im geler ortaya
acı dolu da olsa (sünnet, bir kesim ya da başka
çıkması hiç de şaşılacak bir şey değildir.
bir organın sakatlanması gibi) amaç daima aynı
Belki bu m otiflerin g en ç insanlarda en yaygın
dır: Ardından yen iden doğuşu sim geleyen bir ruh
görülebileni gü ç denem esidir. Bunun bizim, rüz
durum unun geleceğ i bir ölüm ruh durumu sağla
garın etkilerine ve dayağa maruz kalan denizci ya
mak.
da yağm ur başlığı olm adan Hindistan gezisine çı
Yirmi beş yaşındaki bir adam düşünde, doru
kan adamın uygunluk sınavındaki gibi kahraman
ğunda bir tür mihrap bulunan bir dağa tırm andı
mitinin görüldüğü m od ern düşlerde saptadığı-
ğını görüyordu. Mihrabın yanında, üzerinde ken
Ilkellerin olgunluk ritleri gençlikten erişkin yaşa, kolektif kabile yaşam ına geçişi oluşturur. Ç oğu ilkel toplumda olgunlaşm aya sünnet (simgesel bir kurban) de refakat eder. Avustralya yerlilerinde sünnet töreninin dört evresi: G ençlerin üstü örtülür (yeniden do ğacakları bir simgesel ölüm) (en sol üstte ve ortada). Erişkin erkeklerce sıkı tutulurlar (altta). Sünnet olmuş gençlere yeni statülerinin simgesi olarak konik külahlar takılır (solda). Sonunda temizlenmek ve belli öğretileri alm ak için kabilenin geri kalanından ayrılırlar (sağda).
di heykeli bulunan bir lahit gördü. Ardından, elin
yerine kendisine erişkin yaşın moral sorum luluk
de, ucunda g eçek bir güneş parlayan bir asa tu
larını sağlayabilecek olan bir olgunlaşma değişimi
tan bir rahip ortaya çıkıyordu. (Daha sonra düşü
töresine katılmalıydı.
konuştuğum uzda gen ç adam dağa tırmanışın ona
Boyun eğm e m otifi kadınlarda, gen ç kızlarda
analizindeki kendi kendisini yenm e çabalarını
da sıklıkla açıkça dile gelir. Onların törenleri ö n
anımsattığım söyledi.) Kendisini ölü olarak gör
ce yapıları gereği bir edilgenliği vurgular. Bu
m ekten, bir gü ç duygusu yerine yitim ve korku
özerkliklerinin regl döngüsü son ucu fizyolojik
duymaktan şaşkmdı. Bunun ardından gün eş kur
olarak sınırlanması ile güçlenir. Regl döngüsünün
sunun sıcak ışınlarıyla yıkanınca bir gü ç ve g e n ç
gerçek te kadın için, yaşamın yaratıcı gü cü karşı
leşm e duygusu gelmişti.
sında derin bir itaat duygusu uyandırma gü cü ol
Bu düş, olgunlaşma töreniyle kahraman miti
duğundan, olgunlaşmanın en önem li bölüm ünü
arasında yapm amız gereken ayrımı kısa ve kesin
oluşturduğu varsayılmıştır. Bununla o, kendini,
olarak gösterm ektedir. Dağa tırmanmanın bir güç
erkeğin toplum yaşamı içinde kendisine verilmiş
denem esi anlamına geldiği anlaşılıyor; bu gençlik
olan rolü kabul edişi gibi, kendi dişil görevine v e
gelişiminin kahramanca evresindeki ego bilincine
recektir.
ulaşmak istencidir. Görünüşe göre hasta terapi
Öte yandan kadın da tıpkı erkek gibi başlan
nin, toplum um uzun gençlerinin geçirdikleri er
gıçtaki, yeni bir doğuş için kurban olmasını g e
keklik testlerine denk olduğunu sanmıştır. Mih
rektiren gü ç sınavlarını başarmalıdır. Bu kurban
raptaki sahne ise asıl görevinin kendini daha b ü
kadına kişisel ilişkilerin ilm eklerinden kurtulmak,
yük bir gü ce teslim etm ek olduğunu göstererek
kendini bir birey olarak daha bilinçli bir role ha
bu yanılgıyı düzeltmiştir. Kendisini ölm üş olarak
zırlamak olanağını verir. Bunun karşıtı bir erk e
görür ve arketipsel anneyi bütün yaşamın en te
ğin kutsallaştırılmış bağımsızlığını feda edişidir;
m eldeki vericisi olarak düşündürecek biçim de
onun da kadınla ilişkisi böylelikle daha bilinçli
m ezara girmelidir. A ncak böylesi bir teslim iyet
olacaktır.
eylem iyle yen iden doğuşu yaşayabilir. G üçlendi
Burada olgunlaşm a törelerinin kadın ile erk e
rici bir tören onu bir Güneş Baba’nın sim gesel oğ
ği birbirleriyle tanıştıran, b öylece kadınsı ve er-
lu olarak yeniden yaşam a döndürm ektedir. Bunu da bir kahraman döngüsüyle, “ Güneşin O ğullan” İkizler’le karıştırabiliriz. Oysa bu olguda olgunlaşacak olanın kendini aşacağına ilişkin h iç bir belirti yoktur. Onun yerine hasta, gençlikten olgunluğa giden yolunu belirleyen bir ölüm ve y e niden doğuş töreniyle, bir alçakgönüllülük dersi almış bulunuyor. Yaşı bakım ından böyle bir geçişi tamamlamış
IÖ 2. yy'd a , Teb'den, bütün
olması gerekirdi ama gecikm iş bir gelişim süreci
yaşamın koruyucusu olan Ulu
geri kalmasına neden olmuştu. Bu gecik m e ona,
A na'nın olduğu bir tabut. Kapak
tedaviye gelm esine yol açan nevrozu getirmişti.
içinde tanrıça N ut'un bir resmi vardır. Tanrıça böylece öleni
Düş ona her iyi kabile büyücüsünden d e alabile
kucaklar (ölenin resmi tabut dibin d e
ceği akıllıca bir tavsiyede bulunuyordu: Dağlara
bulunmaktadır] (en sağda).
tırmanarak gücünü sınamaktan vazgeçm eli, onun
keksinin eski zıtlığım bir parça hafifleten yönüne geliyoruz. Erkeğin varlığı (L ogos) b ö y le ce kadı nın aidiyetiyle (E ro s) karşüaşır. Bunların birleş m esi kutsal bir evliliğin, tarihin en eski mistik dinlerinden beri olgunlaşm a törenlerinin çek ird e ğini oluşturan sim gesel töreniyle tem sil edilir. Am a bunu m odern bir insanın kavrayabilmesi son d erece zordur. Bunu anlaşılabilir kılmak için ç o ğu zaman özel bir kriz gerekir. Birçok hasta bana kurban motifinin, kutsal ev lilik m otifiyle birlikte olduğu düşler anlatmışlar dır. Aşık olan ama evliliğin güçlü bir anne figürü nün egem en olduğu bir tür hapishane olacağın dan korktuğu için evlenm eyi hiç istem eyen bir g en ç adamın b öyle bir düşü vardı. Çocukluğunda üzerinde kendi annesinin ço k güçlü bir etkisi var dı, dahası m üstakbel kayınvalidesi de böyle bir tehdit gösterm ekteydi. Bu annelerin çocuklarını baskıladıkları gibi acaba müstakbel karısı da k en disini aynı şekilde baskılamayacak m ıydı? Düşünde bir başka adam ve iki kadınla bir halk dansı yapmaktaydı. Kadınlardan biri kendi sevgi lisiydi. Öbür iki kişi, yakın bağlılıklarına rağmen aralarında bireysel farkları için yeterince yer bı raktıkları, sahip çıkıcı görünm edikleri için düş g ö reni etkileyen bir yaşlı adamla karısıydı. Bu yüz-
Dörl farklı kabul töreni. M anastıra yeni alınan rahibe adayları döşemeleri ovar ("Rahibenin Öyküsü" filminden, 1 9 5 8 ) ve saçlarını kestirirler (bir ortaçağ resminden) (üst solda). Ekvatoru geçen gemi yolcuları vaftiz edilir (ortada). Bir Amerikan kollejinde yeni gelenler, eskilerle törensel bir dövüşte (altta).
M a la y a ve Borneo'daki D yak'larda gelinin törensel kaçırılışı (Yitik Kıta filminden, 1 9 5 5 ) (sağda). Bu uygulamanın bir kalıntısı gelini kapı eşiğinden taşımak adetinde kalmıştır (en sağda).
den bu ikisi gen ç adam için, her iki eşin bireysel
etm eye hazır olm azsa izole olacağı ve utanacağı
doğalarına kaldırılamayacak hiçbir zorlamada b u
gerçeğini kavraması için erkekliğine hitap edil
lunmayan bir evlilik durum unu tem sil etm ek tey
m esine gereksinim i vardı. Düş ve ardından gelen
di. E ğer kendisi de b öyle bir durum sağlayabilse
d üşünceler kuşkularını kırmaya yetti. Düş aracılı
evlilik kendisi için de kabul edilebilir olurdu.
ğıyla gen ç bir erkeğin saf özerkliğini bırakıp, ken
Oynanan oyunda her erkek damının yüzüne
di payına düşen, kahram anca olmasa da ilişkiler
bakmaktaydı ve dördü, kare şeklindeki bir dans
bakımından zengin olan yaşam biçim ini kabul
pistinin köşelerinde bulunuyorlardı. Dans e d er
e d eceği sim gesel töreni yaşamıştı.
ken bunun bir tür kılıç dansı olduğu ortaya çıkı
Sonunda evlendi, eşine bağlılıkla uygun bir
yordu. Dans edenlerin her birinin elinde kısa bir
doyum a kavuştu. Dünyadaki başarıları evliliği yü
kılıç bulunuyordu. Kolların, bacaklarm bir dizi
zünden hiç de kısıtlanmış olmadı, tersine arttı.
hareket yaptığı, sırayla saldırı ve yenilgi anlatım
Gelinin duvağının ardında görünm ez annele
larının verildiği zor bir arabesk icra edilm ekteydi.
rin, babaların pusu kurmuş olması olasılığı karşı
Son sahnede dans edenlerin dördü de kılıçlarını
sındaki nörotik korkuyu bir yana bıraksak bile,
göğüslerine saplayacak ve öleceklerdi. Yalnızca
normal gen ç erkeğin de düğün törenine ilişkin
düşü gören intihar etm ekten çekiniyor, öbürleri
kaygılanmak için yeterin ce nedeni vardır. Bu her
yere yıkıldığında yalnız kendisi ayakta kalıyordu.
şeyd en ön ce, erkeğin kendini pek de kahraman
Öbürleriyle birlikte kendisini feda etm ediği için
olarak h issedem eyeceği dişil bir olgunlaşma töre
korkaklığından çok utanıyordu.
nidir. Kabile toplum larında bunun için gelinin ka
Bu düş hastamın yaşam karşısındaki tutum u
çırılması gibi panzehir törenlerin bulunmasına
nu değiştirm eye çoktan hazır durum da olduğunu
hiç de şaşırtmamalıdır; bunlar erkeğin kahraman
gösterm ekteydi. Çok benm erkezciydi, kişisel ba
rolünün elindeki kalıntılarına bir an için sıkı sıkı
ğımsızlığın hayali güvencesini aramaktaydı ama
sarılmasını sağlar, çünkü hem en ardından gelinin
içten içe çocukluğunda annesi tarafından bu d en
egem enliğine girerek evliliğin sorumluluklarını
li ezilişinden kaynaklanan korkunun pençesin -
üstlenm ek zorunda kalacaktır.
deydi. Eğer çocukluğunun ruh durumunu terk
Fakat evlilik teması öylesine evrensel bir im
gedir ki daha derin bir anlam da taşır. Bu aynı za
olarak harfi harfine ya da mutlak bir anlamı değil,
manda, erkeğin kendi ruhundaki dişil öğenin,
ancak sim gesel bir anlamı olabilir. Onun korkusu
gerçek bir eşi almakla kabul edilebilir, hatta g e
kimliğini, çok ataerkil bir evlilik içinde yitirmekti
rekli hale gelen sem bolik keşfidir de. Bu yüzden
ki gerçek te de başından ge çe n buydu.
bu arketiple, uygun bir uyaran olduğunda, hangi yaşta olursa olsun her erkekte karşılaşılabilir.
Bununla birlikte arketipsel bir biçim olarak kutsal evlilik, bütün gelişimi b oyu n ca olgunlaşm a
Evlilik durum u karşısında bütün kadınlar
töreleri niteliğindeki birçok olayla buna hazırlan
olum lu bir tavır takınmazlar. Z or ve kısa bir evli
mış olduğundan, kadın psikolojisi için çok ön em
lik yüzünden terk etm ek zorunda kaldığı doyuru-
li ve anlamlıdır.
lamamış kariyer dilekleri olan bir kadın hasta, dü şünde kendisini, gen e diz çökm üş olan bir erk e ğin karşısında diz çökm üş olarak görüyordu. Er kek kendisine yüzüğü takmaya çalışıyor ama yü zük parmağını kaskatı geriyordu. Bunun bu evlilikle birleşm e töreninin yadsın ması olduğu apaçıktı. Bütün bilinçli kimliğini erkeğin hizm etine sun mak zorunda kalacağı yanılgısı içindeydi. G erçek te evlilik ondan, kendi bilinçdışı olan, doğal yanı
Şiva ve Parvati; arketipsel düğün
nı erkekle paylaşmasını bekler. Bunun da ilke
(zıtlıkların, eril ve dişilin birleşmesi); 19. yy'd a n Hint heykel.
Güzel kız ve canavar (Güzel ve çirkin)
Bizim toplum um uzda kızlar da eril kahramanlık
gen ç kadınlarla birlikte bir kuyrukta duruyor,
m itlerinde yer alırlar çünkü oğlanlar gibi onlar da
kuyruğun n ereye gittiğini görm ek için ileriye bak
güvenilir bir ego-kim liği geliştirirler ve belli bir
tığında hepsinin sırayla kafasının kesildiğini görü
eğitim almaları gerekir. Buna karşın duyguların
yor. Düşü gören hiç korkmaksızm kuyrukta kalı
da ruhun daha eski bir katmanının yüzeye çıktığı,
yor, kendisine de aynı işlemin yapılmasına hazır
onları erkek taklidi değil d e kız olmaya zorladığı
olduğu anlaşılıyor.
görülüyor. Bu ruhsal içerik ortaya çıktığında m o
Kendisine bunun, her şeyi anlayışıyla karşıla
dern kadın olasılıkla bastırmaktadır çünkü bu on
maya çalışma alışkanlığından vazgeçm ek istediği
ların eşitlenm iş nitelikteki arkadaşlıklarını orta
anlamına geldiğini açıkladım; bedenini özgür bı
dan kaldıracak bir tehlike olur.
rakmayı, b ö y le ce doğal cinsel tepkilerini ve anne
Bu bastırış o denli başarılı olabilir ki kadın b el
likle kendi biyolojik işlevlerini doyurm ayı öğren
li bir süre için, okulda, üniversitede öğrendiği eril
m esi gerekiyordu. Düş bunu drastik bir değişiklik
zihinsel ereklere yönelm eyi sürdürür. Evlense
gereksinim i olarak ifade ediyordu; “eril” kahra
evlilik arketipine görünüşte hiç konuşulm asa da
man rolünü feda etmeliydi.
içerdiği anne olmak yükümlülüğü ile birlikte tabi
B ekleneceği gibi bu eğitimli kadın bu yorum u
olmasına rağm en bir özgürlük aldanışını korur.
entelektüel d ü zeyde almakta zorluk çekm edi.
B öylece bu durum, bugün çoğunlukla olduğu gi
Kendisini kocasına tabi kılmaya çalıştı. Aşk yaşa
bi, kadını sonunda göm ülü dişiliğini yeniden keş
mı daha doyu ru cu hale geldi ve sağlıklı iki ç o c u
fetm ek için sancılı ama sonunda kazançlı bir sü
ğu oldu. Kendisini giderek daha iyi tanıdıkça bir
re ce zorlar.
erkek için (ya da bir kadının eril eğitilmiş aklı
Buna iyi bir örneği henüz çocu ğ u olmayan
için) yaşamın fırtınalar içinde, kahramanca bir is
ama kendisinden beklendiği için bir iki ço cu k sa
tencin eylem i olarak g e ç e ce k bir şey olduğunu
hibi olmak isteyen g en ç bir evli kadında görm ü ş
ama bir kadının kendini tam kendi gibi h issede
tüm. Cinsel tepkileri hiç doyu ru cu değildi. Bunun
bilm esini yaşamın uyanış süreciyle en iyi ge rçe k
için hiçbir açıklamaları olmadığı halde bu durum
leştirilebileceğini görm eye başlamıştı.
onu da kocasını da çok sıkıyordu. G enç kadın iyi
İçinde bu tür bir uyanışın anlatımını bulduğu
bir yüksek okulda m ükem m el bir sınavı başarm ış
ünlü bir mit güzel kız ve canavarın masalıdır. Bu
tı. Kocasıyla birlikte diğer erkeklerle birçok en te
masalda, öbür kardeşleri pahalı armağanlar iste
lektüel dostlukları vardı. Yaşamının bu yanı b ü
dikleri halde babasından kendisi için yalnız bir
yük ölçü d e olumlu ilerlerken sık sık öfke patla
beyaz gül isteyen, dört kızın en küçüğü ve baba
maları oluyor, erkeklerin yabancılaşm asına yol
sının gözdesi olan güzel bir kız anlatılır. Kız bu sı
açan, kendisinin d e hiç hoşuna gitm eyen saldır
rada isteğinin babasını ve onunla olan iyi ilişkile
gan konuşmalar yapıyordu.
rini ciddi bir tehlikeye attığını fark etmemiştir.
Bu sırada kendisine çok önem li gelen, bu yü z
Çünkü babası bu beyaz gülü bir canavarın büyü
den de anlayabilmek için bir uzm ana danışması
lü bah çesinden çalacak, bu hırsızlığa ço k kızan
na yol açan bir düş görm üştü. Düşünde başka
canavar da babaya, olasılıkla ölüm olan cezasını
çekm ek üzere üç ay sonra gen e gelm esini buyu
navar onsuz yaşayamayacağını, şimdi geri d ön d ü
racaktır.
ğüne göre artık mutluluk içinde öleceğin i anlatır.
(Canavarın babaya bu vadeyi verişi, üstelik
Am a kız canavarı sevdiğini onsuz kendisinin de
ona eve dönüşünde ardından bir sandık dolusu
yaşayam ayacağını anlar. Bunu ona söyler ve eğer
altın da gönderişi kendi doğasına aykırıdır. A da
ölm eyecek olursa onunla evlenm eye söz verir.
mın kızma anlattığına göre canavar hem zalim hem de dostçadır.)
Bunu söyler söylem ez şato parlak bir ışık ve müzikle dolar, canavar kaybolur. Onun yerinde
Kız babasının cezasını üstlenm ekte ısrar eder
yakışıklı bir prens durmaktadır. Prens kıza bir ca
ve ü ç ayın sonunda büyülü şatoya kendisi gider.
dının büyüyle kendisini canavara dönüştürdüğü
Orada kendisine güzel bir oda, hoş bir yaşam su
nü, büyünün etkisinin güzel bir kız kendisine yal
nulur; yalnızca kimi zaman canavar onu ziyarete
nızca iyiliği yüzünden aşık oluncaya kadar sürdü
gelerek kendisiyle günün birinde evlenip evlen
ğünü anlatır.
m eyeceğin i sormaktadır. Kız bunu her seferinde
Bu öykünün sem bollerini çözüm lersek güzel
reddeder. Bir gün büyülü aynasında babasının
kızın, babasına duygusal olarak çok bağlı olan
hasta olduğunu görür. Ona bakmak için bir hafta
herhangi bir kız ya da gen ç kadın olduğunu g ö r e
lığına eve gitm ek üzere canavardan izin ister. Ca
biliriz. Onun iyi huyu bir beyaz gül dilem esiyle
navar kız kendisini terk ederse öleceğini, ama bir
simgelendirilmiştir ama bilinçdışı amacı, bir an
haftalığına gidebileceğini söyler.
lam oynamasıyla babasıyla kendisini, yalnızca iyi
Evde babası kızının eve dönm esine ço k sevi
lik değil, aynı zam anda zulüm ve lütuf ifade eden
nir; ama kız kardeşleri onun rahatını kıskanırlar,
bir ilkenin gü cü altma sokm uştur. Sanki kendisi
canavara verdiği sözünü tutmaması için onu en
ni aşırı ahlaklı ve gerçekdışı bir durum da tutan
gellem eye çalışırlar. Bir gün kız düşünde canava
sevginin yükünden kurtulmak istem ektedir.
rın üzüntüsünden ölm ek üzere olduğunu görür.
Canavarı sevm eyi öğrenm ekle içindeki insan
O zaman izin süresini aştığını hatırlar, onu ya
aşkı, hayvansal (bu yü zden kusursuz olm ayan)
şamda tutmak için hem en geri döner.
ancak tam anlamıyla g erçek erotik biçim iyle uya
Ölm ekte olan canavarın bakımını üstlenir, bu
nır. M uhtem elen bu kendisinin ilişkilerdeki asıl
arada onun çirkinliğini tümüyle unutmuştur. Ca
rolünün uyanışını temsil etm ektedir. Başlangıçta"La Belle et la Betp" (1 9 4 6 . R ejijea n C octeau) filminden üç sahne1 Kızın babası beyaz gülü çalarken yakalanıyor (solda); hayvan ölüyor (sağda); hayvan bir prense dönüşüyor ve kızı elinden tutarak götürüyor (en sağda). O ykü bir genç kızın inisiyasyonu olarak görülebilir, yani erotik, hayvansı yanını yaşam ak için babasına olan b a ğ lılığ ın dan kurtuluyor. Bu oluncaya kadar bir erkekle gerçek bir ilişki kuramaz.
ki dileğinin, daha ö n ce ensest korkusuyla bastır
Daha yaşlı kadınlarda ise canavar motif
mak zorunda kaldığı erotik unsurlarım kabul e d e
laka babaya olan fiksasyona bir yanıt bulma
bilmesini sağlar. Babasını terk edebilm esi için en
sel bir ketleıım eyi çözm ek ya da psikoanalil
sest korkusunu kabul etm esi gerekecektir. Cana-
şünen bir akılcının m itlere bulabileceği
var-insanı tanıyıp sahip olduğu gerçek dişil tepki
herhangi bir gereksinim anlamına gelm e
lerini k eşfed in ceye kadar, kendisine bunu yalnız
g en ç yaşlarda olduğu kadar m en opozu n ba:
ca düşlerinde yaşama iznini verecektir.
sıyla da ön em kazanan bir tür dişil sezginiı
Böylelikle, kendini ve eril imgesini bastırıcı
tımı da olabilir. Ruh ile doğanın bütünlü,
gü çlerden kurtaracak, ruhu ve bedeni birleştiren
bozulduğu her çağda bu m otif ortaya çıkab
aşkına güvenm eyi öğrenecektir. Özgür yaşayan bir kadın hastamın bir düşü,
Elli yaşlarındaki bir kadın aşağıdaki dü, lattı:
babasının eşinin ölüm ünden sonra son d erece aşın bir şekilde kendisine bağlanmış olması n ed e
Tanımadığım birçok kadınla birlikte
niyle düşüncelerinde çok gerçek bir durum almış
evde merdivenlerden aşağı iniyorum. Bird
olan bu ensest korkusundan kurtulma gereksini
bire kötü kötü bakan bir sürü “mayn
mini gösterm ekteydi. Düşte kendini öfkeyle sal
adam”la karşı karşıya kalıyoruz. Taman
dıran bir boğa karşısında görüyordu. Ö nce kaçı yor ama hem en bunun hiçbir anlamı olmadığını anlıyordu. Yere düşüyor, boğa üzerine çıkıyordu. Tek um udunun boğaya şarkı söylem ek olduğu aklına geliyor, titrek bir sesle de olsa bunu yap maya başlayınca boğa sakinleşiyor ve ellerini ya lamaya başlıyordu. Yorum ortaya çıkardı ki k en
onların elimleyiz ama ben tek çıkış yoluı panik içinde kaçmak ya da dövüşmek olm;; ğını hissediyorum. Bu yaratıklara, dikkatli ni kendi iyi yönlerine çekmek için insaı davranmalıymışız. Bir mayınım bana yakl; yor; onu dans partnerimmiş gibi selamlı rum, dans etmeye başlıyoruz. Daha sonra ı ğaüstii güçlerim varmış ve adamın biri de
disi artık erkeklerle çok daha kadınsı bir şekilde,
mek üzere. Benim elimde bir kuş tüyü ya
yalnızca cinsel olarak değil, bilinçli kimliğinin dü
gagası var, onunla onun burun deliklerine '
zeyine uygun bir şekilde en geniş anlamıyla e ro
va üflüyorum; yeniden soluk almaya başlıy
tik olan özel ilişkilere girebilecek durumdaydı.
Bu kadın bir eş ve anne olarak yazarlık yetile
nerek dolanmaya başlıyor ve okşanmak isti
rini ihmal etm ek zorunda kalmıştı. Düşü gördüğü
yor. Bunun bir peri masalı durumu ya da bir
sıralarda kendini yen iden çalışmaya zorlamaya
düş olduğunu anlıyorum; onun değişmesini
uğraşıyor ama aynı zamanda kendisini daha iyi
ancak yumuşaklıkla sağlayabilirmişim. Onu
bir eş, sevgili ya da anne olamadığı için eleştiri yordu. Düş sorununu olasılıkla benzer bir deği şim süreci içinde bulunan diğer kadınların ışığın da gösteriyor, yabancı bir evin üst katından, yük
kucaklamak istiyorum ama dayanamayıp onu kendimden itiyorum. Ama onu yanımda tut mam ve ona alışmam gerektiğim hissediyo rum, belki bir gün onu öpebilirim de.
sek bilinçli bir d üzeyden alt bölüm lere d oğru ini liyordu. Bunun kolektif bilinçdışının, canavaradamın, kahraman döngülerinin başlangıcında rastladığımız hem kahramansı hem soytarı b en zeri Hilebaz figürünün eril tarafını kabul etm eye zorlayan anlamlı bir yönüne giriş olduğunu düşü nebiliriz. Bu maymun insanlarla ilişki onun için ön ce yaratıcı ruhunun evvelden bilmediği doğal bir un suruyla tanışma anlamına gelm ektedir. Böylelikle yeni, yaşına daha uygun bir tarzda yazmayı öğ re necektir. Bu dürtünün yaratıcı eril unsurla ilişkili old u ğu, bir adamı bir tür kuş gagasıyla burnuna hava üfleyerek canlandırdığı ikinci sahnede gösteril mektedir. Solunumla ilgili bu uygulama erotik bir sıcaklıktan çok ruhun güçlenm esi gereksinimini anımsatmaktadır. T örensel eylem yeni bir girişim için gereken yaratıcı yaşam soluğunu verm ek te dir; bu bütün yeryüzünde bilinen bir simgedir.
Burada bir ön cek in d en farklı bir durumla kar şılaşıyoruz. Bu kadın içindeki eril, yaratıcı işlevle çok fazla yüklenmiş bulunuyordu. Bu kom pulsif zihinsel yanı yüzünden dişil, kadınsı yanını hiç doyuram ıyordu. (D üşüyle ilgili olarak “kocam eve geldiğinde yaratıcı yanım yerin dibine giriyor, aşı rı titiz bir ev kadınına dönüşüyorum ” dem işti.) Düşü kadınlığı açısından kötülenmiş ruhunu d ö nüştürerek onu kendisinde kabul etm eye, bak maya zorluyordu. B öylece kendi yaratıcı en telek tüel ilgilerim, kendisinin başkalarıyla içten ilişki kurmasını sağlayan içgüdüleriyle birleştirebile cekti. O halde bu kadın kendi naif kendilik portresi ni aşabilmeliydi; duygularının bütün zıtlıklarını kucaklamaya hazır olmalıydı. Tıpkı onun gibi gü zel kız da iyicil öfke ve saldırısını uyarmaksızın kendisine saf bir beyaz gül verem eyen babasına olan masum güvenini bırakmak zorundaydı.
Bir başka kadının düşü de güzel kız ve canavar öyküsünün “doğa” yönünü anlatır:
Böcek benzeri bir hayvan uçarak p en ce reden içeri giriyor. Sarı-siyah kaplan postu, ayı pençeleri ve kurda benzeyen bir yüzü olan bir yaratığa dönüşüyor. Bu saldırıp ç o cuklara kötü bir şeyler yapabilirmiş. Pazar öğleden sonraymış ve okul yolunda giden bembeyaz giyinmiş küçük bir kız görüyorum.
G re k tanrısı Dionysos kendinden geçmiş lir
Polisten yardım çağırmak zorundayım. Ama
çalıyor (üstte) (vazo resmi). Dionysos kültünün
sonra bir de bakıyorum ki o hayvan yarı yarı
orjisel törenleri d o ğ a gizlerine açılım ı simgeler.
ya bir kadın oluyor. Benim etrafımda sürtü
M e n a d 'la r Dionysos'u övüyor (sağda) S atirler aynı yaban tapınm a sırasında (en sağda).
Orpheus ve ademoğlu
“Güzel kız ile canavar” masalını, hiç beklenm edik
rahip adayının varlığı erotik bir doyum la sim gele
şekilde ortaya çıkan, ço k doğal bir olağanüstülük
nen çok sıkı korunm uş gizlere, tanrı D ion ysos’un,
duygusu uyandırıp bir an için onun belli bir bitki
eşi Ariadne ile kutsal birleşm e törenine, sim gesel
türüne m ensup olduğunu unutmamıza yol açan
bir esrime yoluyla hazırlanabilmesiydi.
yabani bir çiçeğ e benzetebiliriz. Yalnız daha b ü
Zamanla D ionysos ayinleri duygulandırıcı din
yük tarihsel efsanelerde değil mitin vurgulandığı
sel güçlerim yitirdiler. Doğal yaşam ve sevi sem
ya da onun tarafından yönlendirildiği inançlarda
bollerinden kurtuluş özlem i ortaya çıktı. Durma
da bu tür bir giz bulunur.
dan ruhsal ve beden sel olanlar arasında salın
Bu tür bir psikolojik yaklaşımı çok yerinde bir
makta olan D ionizyen’din belki çok yabandı. Per-
şekilde ifade eden tören ve mit tipi G reko-R om en
hizkâr ruhlar için pek uygun bulunmamıştı. Bun
Dionysos kültü ve onu izleyen Orpheus m itinde
lar dinsel vecdi O rpheus’a tapınmakla içsel olarak
çok karakteristik şekilde görünür. Her iki mit de
yaşayabiliyorlardı.
“gizem ler” olarak bilinen tipe belirgin bir başlan
Orpheus büyük olasılıkla bir şehadet. ile ölmüş
gıç sağlar. Hayvan ya da bitkiler alemi üzerinde
olan, mezarı bir adak yerine dönüşen gerçek bir
çok mahrem bilgilere sahip olduğuna inanılan
insan, bir şarkıcı, yalvaç ve öğretm endi. Erken
androjen nitelikte bir tanrı-insanla ilintili sem bol
d önem Hıristiyan kilisesi O rpheus’da M esih’in ilk
ler içerir.
örneğini görm üştü. Her iki din de g e ç Helenistik
D ionysos kültünde inisyanlaşanm kendim b ü tünüyle hayvansal yanm a bırakmasını, böylelikle
dünyaya gelecekteki bir yaşama ilişkin vaadi g e tirmişlerdir.
yer ananın doğurganlık gücünü algılayabilmesini
Ama Orpheus kültüyle Hıristiyan dini arasın
sağlayacak orjisel törenler bulunurdu. Tören şa
da önem li bir fark vardır. Orphik gizem ler sulan-
rap içm ekle başlıyordu. Bundan beklenen, yeni
dırılnuş biçim de de olsa eski Dionizik dini yaşam
da tutuyorlardı. Ruhsal dürtü, eski bereket tanrı
anlatılanlarda bulunabilir. Bu sırada, ortaçağ kili
ları gibi tarımla bağlantılı olan, yılın ancak belli
sesinin en yüksek başlangıç ayini haline getirm iş
zamanlarında ortaya çıkan, başka bir şekilde sö y
olduğu vaftiz töreni de yapılırdı. Bu rit bugün pek
lem ek gerekirse doğum , gelişim, olgunluk ve ölü
kalmamış, Protestan kilisesinde ise bütün bütün
mün sonsuza kadar durmadan yeniden gelen
ortadan kalkmıştır.
döngüsü dem ek olan bir yarı-tanrıdan geliyordu.
Bugün de inananlar için tem el bir inisiyasyoıı’
Buna karşılık Hıristiyanlık gizem leri ortadan
gizi anlamı taşıyan bir ayin, Katolik Kilisesi ayin
kaldırdı. İsa Mesihleri, peygam beri saf semavi k ö
lerinde kupanın kaldırılmasıdır. Jung ayinlerdeki
kenli bir varlık olarak tasarlayan, babaerkil ve g ö
değişim simgeleri üzerine bir çalışmasında bunu
çe b e bir çobanlar dininin ürünü ve devrimcisiycli.
şöyle tanımlar: “ Kupanın havaya kaldırılması şa
İnsani bir bakireden doğm uş olan insanoğlu, tan
rabın ruhanileşmesini hazırlar. Bu, hem en ardın
rısal bir ete bürünm e olayı son ucu sem adan gel
dan Kutsal Ruh’un çağırılmasıyla onaylanmakta
mişti. Ölüm ünden sonra da “ ölülerin ayağa kalkı
dır. Çağrı, şarabın Kutsal Ruh’la birlikte içilm esi
şıyla” geri d ön ü n ceye değin tanrı hakkı için y ö
ni sağlar, çünkü o üreten, bütünleyen ve değişti
netm eyi sürdürm ek üzere, kesin olarak sem aya
ren Kutsal Ruh’tur. Havaya kaldırmadan sonra
geri dönm üştü.
eskiden kupa, M esih’in sağ tarafından akan kana
E lbette erken Hıristiyanlığın perhizkârlığı faz la sürm edi. D öngüsel gizlere olan inanç inananla
uygun olarak, İsa’nın etini sim geleyen ekm eğin sağına indirilirdi.”
rı o denli sıkıyordu ki sonunda kilise putperest
Cemaata katılım töreni, (kom ü n yon ) ister Di-
geçm işin birçok uygulamalarını kendi törelerine
o n y sos’un kadehinden ister kutsal Hıristiyan ku
almak zorunda kaldı. Bunlar arasında en önem li
pasından içilsin, her yerd e aynıdır. Am a içerd ik
olanlar Yas Cuması ve Paskalya Pazarı’n da’ ,
leri ayrıntılar her iki dinde farklıdır. D ionysos
İsa’nın dirilişi kutlamalarında yapılanlara ilişkin
kültü katılımcıları şeylerin kökenine, karşı k oy maya çalışan toprak ananın karnından dışarı atı
Belli bir dine kabul ediliş töreni (çn .)
lan tanrının “ fırtına gibi” doğuşuna bakarlar.
Pom pei’de Villa dei Misteri (G izem ler Evi) duvar
Pom pei'de Villa dei M isteri'deki bir
larındaki fresklerde anlatılmış olan ritte tanrı, bir
freskte bir Dionysos töreni görünüyor (üstte]. O rta d a bir yeni gelene,
rahibin adaya sunduğu D ionysos kadehinde k or
arkasında tutulan tanrı maskesinin
kutucu bir maske olarak yansıtılmıştır. Daha son
yansımasını gördüğü Dionysos'un
ra, tanrının ürem e, gelişm e ilkesinin simgesi ola
tören kabı veriliyor. Böylece tanrının
rak, içinde yeryüzünün lezzetli yenüşleri ve fallus
ruhu simgesel olarak içkiyle karışır; Katolik ayin sırasında kadehin
bulunan sepeti görürüz. Ana fikri doğanın eb edi doğum ve ölüm d ön güsü olan bu geriye bakışın aksine Hıristiyan gi zemi, adayın aşkın nitelikte bir tanrıyla birleşm e umudu üzerine ileriye yöneliktir. Doğa ana bütün o güzel m evsim sel değişim leriyle geride bırakıl mıştır. Hıristiyanlığın tem el yapısı insanın gök ler deki tanrının oğlu olduğuna olan ruhsal inancı su nar. Am a her ikisi D ion ysos’u anımsatan ama M e sih’i de sevinçle b ekleyen O rpheus’un, tanrının fi güründe kaynaşmışlardır. Bu orta figürün p sik o lojik anlamı, İsviçreli yazar Linda Fierz David’e göre Orpheus ayininin Villa dei Misteri’de resim lerle ifade edilmiş olan yorum unda tanımlanmış tır: “Orpheus şarkı söyleyip lirini çalarken öğret m ekteydi ve şarkısı o denli kudretliydi ki bütün doğayı zorluyordu. Liriyle şarkı söylerken kuşlar
kaldırılışı töreninin bir paraleli (altta).
X'rcccwccw:^
Orpheus şarkılarıyla hayvanları büyüler (solda: bir Roma mozaiği). Orpheus, Trak kadınlarınca öldürülür (bir grek vazosu) (üstte) Isa iyi çoban (6. yy'dan mozaik) (altta solda], Isa ve O rpheus d o ğ a insanı arketipinin paralelleridir. C ran ach'ın tablosunda d a (altta) d o ğ a insanının masumiyeti görünür. 1 8. y y 'ın Fransız filozofu Rousseau, basil d o ğ a çocuğu, günahsız soylu yabanlar görüşünü geliştirmişti (karşı sayfada solda). Uygarlıktan hemen hemen tümüyle bağım sız d o ğ a ya dayalı biı yaşam süren 19 . yy Amerikalı yaza r Thoreau'nun kitabı "W a ld e n "in kapağı (en sağda).
onun çevresinde uçuyor, balıklar sudan çıkıp
Sonra gözlerimi yavaşça açıyorum, ya
onun yanma geliyordu. Rüzgar ve deniz susuyor,
nımda sözde beni iyileştirecek olan bir ada
akarsular onun çevresin de akıyorlardı. Kar ve d o
mın oturduğunu görüyorum. Dostça görünü
lu yağm ıyordu. A ğaçlar hatta kayalar bile Orphe-
yor, bana acaba kendisini işitmiyor muyum
us’un ardından gidiyordu; kaplanlar ve aslanlar,
diye soruyor. Nerede olduğumu çok iyi bildi
koyunlarla yan yana ve kurtlar geyiklerle, ceylan larla birlikte onun yanm a uzanıyorlardı.” Peki bu ne dem ektir şimdi? Doğa olaylarına tanrısal bir bakışla bu kuşkusuz dem ektir ki “ I )oğadaki olgular içeriden harmonik bir düzene gire bilirler. E ğer aracı tapınma eylem inde ışık ile d o
ği anlaşılıyor. Çok çirkin göründüğümü, çev remde bir ölüm havası okluğunu fark ediyo rum. Bıınım onun için itici olup olmayacağını bilmek istiyorum. Ona uzun uzun bakıyorum. Geri çekilmiyor. Daha iyi soluk alabiliyorum. Sonra vücudumu serin bir meltemin ya da soğuk suyun yaladığını hissediyorum. Bunun
ğayı temsil ederse h er şey ışık olur ve bütün ya
üzerine beyaz çarşafa sarınıyorum, uyumak
ratıklar barışır. O rpheus düşünce ve imanın be-
istiyorum. Adamın şifa veren elleri omuzları
denleşıııesidir. O bütün çatışmaları çözen dinsel
mın üzerinde. Bir ara orada yaralar okluğunu
tutumu sim geler, çünkü bununla bütün ruh, her
anımsar gibiyim; ama ellerinin ağırlığının ba
türlü çatışmanın ötesin de olan ona yönelecektir.
na güç verdiği ve beni iyileştirdiği görülüyor.
Bunu yapan gerçek Orpheus da iyi bir çoban, onun ilkel bir bedenleşm esi olur.”
Bu kadının önceleri çok güçlü dinsel kuşkuları
İyi bir çob a n olduğu kadar bir aracı da olarak
vardı. Çok sıkı bir Katolik eğitim görm üştü ama
Orpheus, D ionysos kültü ve Hıristiyan dini ara
gençliğinden bu yana ailesinin biçimsel dinsel an
sında bir denge sağlar; aslında D ionysos da Mesih
layışından kurtulmaya çalışıyordu. Gene de kilise
de söylediğim iz gibi zaman ve mekan olarak fark
yıllarındaki sem bolik olgular ve onların anlamına
lı yönelişler gösterseler de benzer roller oynar;
derin bir bakış, kendisinin ruhsal değişim süreci
aşağı dünyaya karşı semavi, ezeli ve ebedi olan
ne yoldaşlık etm ekteydi; bu yüzden de onun ana
döngüsel bir din. Bu başlatıcı olaylar dizisi, dinler
lizi sırasında dinsel sem boller üzerine bu derin te
tarihinde durmadan, m odern insanın düşlerinde,
mel bilginin çok yardım cı olduğunu görüyordum .
fantezilerinde olabilecek her türlü anlam kayma
F a n t e z ile r in d e n
larıyla yinelenir. Analizdeki bir kadının çok y or gun ve çökkün bir durum dayken şöyle bir fante
I W A L l)K N t
zisi vardı: LİFLİ
Yüksek ve kubbeli, penceresiz bir mekan da uzun, dar bir masada oturuyorum. Vücu dum büzülmüş, zayıf. Beyaz uzun bir çarşaf omuzlarımdan yere kadar iniyor. İçimde faz la yaşam kalmamış. Gözlerimin önünde altın varaklar üzerinde kırmızı haçlar beliriyor. Uzun zaman önce bir görev yüklendiğimi, şimdi nerede olursam olayım bunun bir par çası olduğumu hissediyorum. Orada çok uzun süre oturuyorum.
İN
THK
W t.
Tıpkı anima gibi anirnusta da yalnızca olum suz
ikili oluşu, bu saldırganlarda çift etki olasılığı b u
özellikler, gaddarlık, saldırganlık, boş konuşma ya
lunduğunu, bunun da öyle eziyetli düşü n celer
da sessiz, takıntılı kötü düşünceler yoktur. Bunun
den ço k farklı bir şey olabileceğini gösteriyor.
aynı şekilde kesin olumlu, değerli bir tarafı da var
Düşü görenin onlardan kaçan kız kardeşi yakala
dır. O da yaratıcı etkinliğiyle ş e lfle köprüler kura
nır, işkence görür. G erçek yaşam da bu kız kardeş
bilmesidir. 45 yaşındaki bir kadının aşağıdaki dü
kanserden oldukça erken yaşta ölmüştür. Sanat
şü bu noktayı gösterm eye yardım cı olabilir:
yeten eği olduğu halde bunu hem en hiç kullanma mıştır. Daha sonra düşte saldırganların kılık d e
Gri, kapüşonlu giysili iki kişi balkondan
ğiştirmiş sanatçılar olduğu ortaya çıkar. E ğer dü
odaya tırmanıyorlar. Niyetleri bana ve kız
şü gören onların (aslında kendisinin) yeteneğini
kardeşime kötülük etmek. Kız kardeşim ya
anlarsa kötü girişimlerini sürdürm eyeceklerdir.
tağın altına saklanıyor anıa onu bir sopayla
Bu da düşün anlamını gösteriyor: Korku n öb etle
oradan çıkarıp işkence ediyorlar. Ondan son
rinin ardında bir yandan gerçek bir ölüm tehlike
ra sıra bana geliyor. İkiliden daha yetkili ola nı beni duvara dayıyor. Ama İkincisi o sırada birden duvara bir resini çiziyor. Ben bunu gö rünce (dostça davranmak için) “ne güzel re sim!” diyorum. O zaman bana eziyet etmekte olanın başı bir sanatçıya benziyor, kıvançla “evet, gerçekten” diyor ve öbürünün yapıtını dostça temizlemeye başlıyor.
si, ama öte yandan da yaratıcı bir olanak bulun maktadır. Düşü görenin resirne üstün bir yeten e ği vardı ama bu uğraşının anlamlı olacağından h ep kuşku duyuyordu. Düş ona bu yeteneği yaşa ması gerektiğini cid di bir dille anlatmaktadır. O zaman tahrip edici aniınusu yaratıcı bir gü ce d ö nüşecekti. Yukarıdaki düşte olduğu gibi animus sık sık
Bu iki figürün sadist yön ü düşü gören için çok tanıdıktı; çünkü gerçek yaşamda da sevdiği kişi lerin tehlikede olduğu, hatta belki de ölm üş o l dukları duygusuna kapıldığı korku nöbetleri g e çirm ekteydi. Am a bu düşteki animus figürünün
bir grup erkek şeklinde, kişisel olmaktan çok ko lektif bir şey gibi görülür. Bu kolektif zihinlilikten dolayı kadınlar çok yaygın olarak (içlerindeki anirmısu dile getirdiklerinde) fiilleri “ insan....... ya par” , “ ...yapılır” , “ ... giyilm ez” , “ ... olm az” biçim le riyle kullanırlar. Anlatım larında da “h erkes” , “dai m a” , “h ep ” gibi genellem eler sıktır.
Tenor Fronz Grass, VVagner'in "Uçan
Pek çok mit ve masalda, büyüyle bir yaban
H olla nda lı" operasında (üst solda]. Bir
hayvanına ya da canavara dönüştürülm üş olan ve
kadının sevgisi bu laneli çözünceye
bir kızın sevgisiyle geri dön en bir prensten söz
dek bir hayalet gem iyle gitm eye lanet lenmiş olan bir kaptanın öyküsünü anlatır.
edilir. (Dr. H enderson bu “Güzel ve Çirkin" m oti finin sıklığını bir ön cek i bölü m de yorum lam ıştır.) Gene sık olarak söylencen in kadın kahramanının
Birçok efsanede kadının sevgilisi
gizem li, bilinm eyen sevgilisine ya da kocasına so
gizem li bir figürdür; onu hiç görm em elidir. G rek m itolojisinden bir
ru sormasına izin verilm ez ya da onunla ancak ka
örnek: Eros'un sevdiği Psike (1 8.
ranlıkta buluşur, yüzüne bakamaz. Söylenen an
yy'd a n bir gravür], sevgilisini hiç
cak kör bir sadakat ve sevgi ile onu eski haline
görm em elidir [solda]. Am a sonunda
döndürebileceğidir. Am a bu bir türlü başarıla
bunu y a p a r ve onu yitirir. Uzun aram a ve acılardan sonra aşkını yeniden kazanabilir.
maz. Her seferinde sözünü bozar ve sevdiğine an cak uzun, zor yollardan yen iden kavuşabilir.
Bunun yaşamdaki koşutu, bir kadının kendi animus sorunu ile bilinçli uğraşısının ço k zamana, acıya neden oluşudur. Am a eğer animusunun ne ve kim olduğunu, kendisine neler yaptığını anlar sa, büyülenm ek yerine geçeklerle yüzleşirse o kendisine girişim, cesaret, objektiflik ve ruhsal berraklık gibi eril özellikler sağlayan son d erece değerli bir içsel yoldaşa dönüşecektir. Erkekteki anima gibi animusun da dört gelişim aşaması o l duğu anlaşılıyor: Ö nce fizik gü ç simgesi, örneğin bir ünlü sporcu olarak görünüyor. Bir sonraki aşamada inisiyatif ve yapıcı gü ç kazanıyor, ü çü n cü aşamada da dile geliyor ve bu yü zden de ruh sal büyüklere, örneğin hekim e, rahibe, profesöre yansıtılıyor. D ördüncü aşamada “anlamı” içselleş tirip yaşama bireysel bir anlam sağlayan yaratıcı, dinsel iç yaşantılara yöneliyor. O zaman kadına yum uşak varlığını telafi ed en ruhsal sağlamlığı veriyor. Onu aktüalitoyle de bağlantılandırabilir; o zaman kadın yaratıcı yeni düşünceler karşısın da erkeklerden ço k daha açık olabilir. Onların e s kiden beri ruhlar dünyasıyla geleceği okuyan ara cılara dönüşm esi bundandır. Olumlu animuslarıııın yaratıcı cesareti insanın yeni girişimlerini yü reklendiren d üşü n celer üretir. Kadının yapısı akıldışı olana daha yakındır, o yüzden bilinçdışının yeni esinlerini daha iyi açabilirler. Kadınların kamu yaşamında daha az yer alışları da animusun özel yaşamın loşluğunda saklı prens olarak daha etkili olmasından olabilir.
Animus'un dörl aşamasının canlanışları:
Bir erkeğin portresine sevgiyle bakan bir
Birincisi tümüyle bedensel erkek; hayali cangıl
genç kız (Hint minyatürü) (sağ üstte). Bir resim
kahramanı Tarzan (En üstte oynayan Johnny
ya d a film yıld ızına aşık olan kadın a p açık
W eismüller], İkincisi romantik erkek; İngiliz
kendi Animus'unu erkeğe yansıtmaktadır. Film
şair Shelley, 19. yy (orta solda). Ya da
y ıld ızı Rudolph Valentino (1 9 2 2 yılında bir
"Eylem ad am ı" Ernest H em ingw ay; savaş
filmde) binlerce kadının Animus
kahramanı, yazar, avcı vb. Üçüncüsü "Söz
projeksiyonunun sağlığında da ölümünden
sahibi" -Büyük siyasal hatip Lloyd G eo rge
sonra d a ağ ırlık noktası olmuştu (sağda).
Dördüncüsü ruh gerçeğine bilge önder-
Dünyanın her tarafından kadınların
G andhi.
Valentino'nun cenazesine gö nderdiği çiçeklerin bir bölümü (en sağda).
Kadının ruhundaki içsel erkek dışa yansıtılır sa, aile yaşamında, tıpkı anima gibi, zorluklara n eden olabilir. Durum u daha ağırlaştıran da her iki cinsteki animus ve animanın birbirlerini karşı lıklı olarak uyarmalarıdır. B öylece, aşk çatışm ası nın stereotipisinin d e gösterdiği gibi, her çatışm a kendiliğinden daha aşağı duygusal bir düzeye iner. Söylediğim iz gibi kadının animusu cesaret, gi rişim ruhu, gerçekçilik, en üst biçim inde ruh d e rinliği ve içselleştirm e sağlayabilir ama ancak kendi “kutsal” inancını sorgulayabilecek ve düş lerinin yol gösteren işaretlerini, kendi inançlarına karşı da olsa alabilecek nesnelliğe ulaşabilmişse. O zaman self, içsel tanrısal bir yaşantı verebilir ve kadının yaşamına bir anlam katar.
Self: Bütünlüğün simgeleri
İnsan kendi animası ya da animusuyla içinden, bi
Aşk acıları içinde yalnız başına yaşayan
linçsiz bir şekilde onunla özdeşleşem ey ecek d en
bir kız, bakır bir kayıkla gelen bir büyücü ta
li uzun boğuşursa, bilinçdışı ego karşısında başka,
rafından göğe kaçırılır. Bu büyücü aslında in
yeni bir sem bolik biçim alır. Ruhun çekirdeğinin,
sanlara avda başarılı olmaları için yardım
yani ş e lfin biçim inde görünür. Kadınların düşle
eden ay ruhudur. Ay ruhu bir keresinde gi
rinde self kişileştiğinde üstün bir dişil varlık, ör neğin rahibe, büyücü, toprak ana, doğa ya da aşk tanrıçası olarak görünürken erkekte takdis edici (örneğin bir guru), yaşlı bilge, doğanın ruhu, kah raman gibi ortaya çıkmaktadır. Buna örnek ola rak burada iki masal verilebilir. Bir Avusturya masalı şunları anlatır:
dince kız evnini yanındaki küçük bir eve mi safirliğe gider. Orada ufacık bir kadın bulur. Bu kadın sakallı foklarm bağırsaklarmdan bir elbise giymektedir. Bir de küçük kızı olan bu kadın, ay ruhunun aslında kızı öldürmek ni yetinde olduğunu anlatarak kızı uyarır. O bir tür Mavi Sakal, bir kadın katilidir. Onu kur tarmak için küçük kadın, kızı gökten yeryü züne ulaştıracak uzun bir ip örer. Bu yeni ay
Bir kral askerlerine lanetli bir kara pren
doğduğunda olmalıdır, çünkü o sırada küçük
sesin tabutu başında nöbet tutma buyruğunu
kadın ay ruhunu bayıltabilecektir. Kız kendi
verir. Ama prensesin her gece kalktığı ve n ö
ni iple aşağı bırakır. Ama kız, küçük kadın
betçiyi öldürdüğü bilinmektedir. Sonunda sı
özellikle anlattığı halde aşağıya vardığında
rası gelen bir asker korkusundan ormana ka
gözlerini yeterince hızlı açamaz. O zaman bir
çar. Orada yaşlı bir zither' çalgıcısıyla karşıla
örüm ceğe dönüşür. Artık hiçbir zaman yeni
şır. (Ama bu çalgıcı aslında bizzat tanrıdır.)
den insan olamayacaktır.
Bu yaşlı çalgıcı ona kilisenin belli noktalarına saklanmasını ve kara prensesin kendisini bul maması için de çok sessiz durmasını öğütler. Bu öğütle asker hem kurtulur hem de pren sesi büyüden kurtarır. Sonunda da onunla evlenir ve kral olur.
Birinci masalda tanrının kendisi olan yaşlı zit her çalgıcısı şelfin , erkeğin ruhunda ortaya çıktı ğı gibi yaşlı bilge olarak görünüşünün tipik bir ör neğini verm ektedir. Eski m asallarda B ü yücü Merlin ya da Yunanlılarda tanrı Hermes de aynen ortaya çıkar. “Bağırsaktan giysileri” ile küçük ka
Aslında bizzat tanrının kendisi olan yaşlı zit her çalgıcısı, psikolojik dile çevrilirse ş e lfin sim gesidir. Askere, yani egoya yok edici anima figü ründen kurtulmakta hatta onu kurtarmakta yar
dın da burada b enzer bir şey, bir kadındaki self fi gürüdür. Yaşlı çalgıcı kahramanı tahripkâr animasmdan ve küçük kadın da masal kahramanım, ay ruhu kılığında bir E skim o’dan, Mavi Sakal’dan
dım cı olur. kurtarır. E lbette ardından kızın kendi kabahati Kadında ise self yukarıda da söylendiği gibi di
yüzünden iş kötü sonuçlam r ama bu başka bir k o
şil bir görüntü taşır. Buna örnek olarak da bir E s nudur. kim o masalı verilebilir:
Self figürü düşlerde yalnızca yaşlı bilge ya da bilge kadın olarak görünm ez; aynı sıklıkta genç hat
Zither: Alp halklarının, özellikle Avusturyalılar’ın, gitara benzeyen bir halk çalgısı, (çn .)
ta çocu k biçiminde de görünebilir. Çünkü self aynı
Psike'nin tümünün iç merkezi olan self, düşlerde üstün bir insan figürüyle canlanır. K adınlarda self bilge ve güçlü bir tanrıça olarak görünür. Örnek; G rek tanrıçası Demeler (oğlu Triptolemus ve kızı Kore ile. IO 5 . yy'd a n bir kabartm ada] (sağda|. Birçok masalın koruyucu meleği d e dişil self canlanışıdır. Kül kedisinin koruyucu perisi (Gustave Dore nin resimlemesinden] (üstte). Hans Christian Andersen'in bir masalının resimlerinden yardım eden yaşlı kadın (altta).
Erkeklerin düşlerinde self çoğunlukla "b ilg e ihtiyar" figürüyle canlanır. Arthur efsanesinin Büyücü M erlin i (1 4. yy'd a n bir Ingiliz el yazm asından] (en solda]. 18. yy'dan bir Hint resminde bir guru (bilge] (ortada]. Ş elfin bir canlanışını gösteren, Jung tarafından yapılm ış bir resim (solda). Bunu rüyada görmüştü. Elinde anahtar tutan, Jung'un deyişiyle "yüksek içgörü'yü temsil eden, kanatlı yaşlı adam .
Self genellikle düşü görenin yaşamının kritik zam anlarında, dönüm noktalarında, temel tutumunu ve yaşam stilini değiştirdiğinde düşlerine girer. Değişimin kendisi suyu geçm ekle simgelenir. Büyük bir değişim e yol açan gerçek bir ırmak geçiş (üstte), G eo rge W ashing ton Amerikan devrimi sırasında D elaw are ırmağını geçiyor (1 9. yy'd a n bir Am erikan resmi). Suyu geçmenin söz konusu olduğu bir başka önemli o la y 19 4 4 yazınd a D D a y'd e N o rm a n d iya 'ya ilk saldırı (solda].
Self her zam an üstün bir yaşlı ile canlandırılm az. Peler Birkhaeuser'in kendi düşünün resmi. Burada self bir çocuk olarak ortaya çıkar. Ressam bunun üzerinde çalışırken bilinçdışından başka düşünceler de gelir. Çocuğun arkasındaki, güneşe benzeyen yuvarlak bir bütünlük simgesidir. Ç ocuğun dört kolu da ruhsal bütünlüğü gösteren diğe r dörtlü simgeleri anım satıyor. Çocuğun önünde bir çiçek vardır; sanki ellerini kaldırınca ortaya çıkar. O ğlan , geceleri (yani bilinçdışı] varoluşundan do la yı karadır.
zamanda oldukça zaman dışı bir şeydir, gen ç ya da
yatlamış, donuklaşmış yaşamı zenginleştiren, ya
yaşlı onun için eşittir. Örneğin bir erkeğin aşağıda
ratıcı olanaklarla dolu bir içsel serüven haline d ö
ki düşü şelfi bir çocuk şekli ile vermektedir:
nüştüren böyle bir armağan sunar. Bir kadının psikolojisinde şe lfin aynı şekilde gen ç kişileşm e
Bir oğlan çocuğu ata binmiş sokaktan ge
si doğaüstü yetenekli bir gen ç kız olarak görü n e
lip bahçemize giriyor. (Bahçenin gerçekte
bilir. Buna örnek kırk sekiz yaşındaki bir kadının
olan çiti ve çevre çalılığı yok, bahçenin sınırı
aşağıdaki düşüdür:
açık. Oğlanın maksatlı mı geldiğini, yoksa atın mı onu isteği dışında getirdiğini bilmiyo rum.) Atölyeme giden patikada durmuş, onların gelişini keyifle izliyorum. Oğlanın güzel atın üstünde görünüşü beni derinden etkiliyor. Çok küçük ama son derece güçlü yaban bir at bu. (Bir erkek domuzu andırıyor.) Kalın, gü müş grisi, uzun, fırça gibi kılları olan bir deri si var. Oğlan önümden, evle atölye arasından ge çiyor, sonra atından atlıyor ve onu ekili olan
Bir kilisenin önündeyim, süpürgeyle taşla rı temizliyorum. Birden üzerine bir kalas atıl mış olan bir dereyi geçmek zorunda kalıyo rum. Orada bir öğrenci var. Onun bana yardım etmesini istiyorum ama birden onun, kalası gevşeterek beni engellemek islediğini fark ediyorum. Birden karşı kıyıda küçük bir kız beliriyor ve bana elini uzatıyor. Beni tutabile cek gücü olduğunu hiç sanmıyorum ama elini tuttuğumda beni doğaüstü bir güçle kolaylıkla ve gülümseyerek karşı kıyıya çekiveriyor.
kırmızı ve sarı lalelerin ezmemesi için çiçek tarhından dikkatlice uzaklaştırıyor. Bu lalele ri düşümde karım az ön ce dikmiş.
Bu düşü gören, dindar bir kişidir ama düşüne bakılırsa kiliseye (P rotestan ) artık bağlı kalama yacaktır; gerçek te girişi yitirmiş görünm ektedir,
Bu çocu k şelfin , yaşamın yenilenm esi, yaratı cı bir atılımın ortaya çıkmasıyla her şeyin yeniden yaşam ve girişim ruhuyla dolacağı yeni bir ruhsal uyum anlamına gelm ektedir. Eğer bir adam ken dini bilinçaltının önerilerine bırakırsa bu ona, ba
gen e de kilisenin yolunu tem iz tutmaya çalışmak tadır. Ama bunun yerine bir dereyi geçm esi ge re kir. Bu, tem el yaklaşım değişikliklerinde sık görü len bir simgedir. Düşü görenin kendisi öğrenci motifini, bir ön ceki g e c e ruhsal arayışını belki
Bugün birçok kimsenin düşlerinde self, ünlü kişilikler kılığındadtr. Psikologlar erkeklerde sık sık Albert Schvveilzer (en solda] ve C huchill'in (solda), kadınlarda ise Eleanor Roosvelt ve kraliçe Elisabeth'in (bir Afrika evindeki resim) göründüğünü gözlem lem ekledir (sağda).
üniversiteye yen iden giderek rahatlatabileceğim
oluşm uş; soluk aldığında yel esiyor, konuştuğun
düşünm esine bağlamıştır; ama düş apaçık b un
da gök gürlüyor, çevresine göz attığında şim şek
dan vazgeçm esini salık verm ektedir. Bunun ü ze
ler çakıyormuş. İyi olduğunda hava iyi, kötü oldu
rine dereyi kendi başına geçm eye çalışırken self
ğunda kapalıymış. Öldüğünde parça p arça olmuş;
figürü küçük kız harika bir şekilde yardıma gelir;
vücudu Çin’in b eş kutsal dağını oluşturmuş; başı
küçüktür ama doğaüstü bir gücü vardır.
doğudaki T ’ai Dağı’m, gövdesi ortadaki Sung Da-
Ama ister yaşlı ister gen ç olsun insan biçim i
ğı’m, sağ kolu kuzeydeki Heng Dağı’nı, sol kolu
şelfin g e c e ve gündüz düşlerinde görünüş ola
güneydeki Heng Dağı’nı, iki ayağı da batıdaki Hua
naklarından yalnızca biridir. Onun kendini g ö s
Dağı’nı oluşturmuş. Gözleri ise güneş ve ay o l
terdiği çeşitli yaş aşamaları da yalnız bizi bütün
muşlar.
yaşam evrelerinde izlediğini değil, aynı zam anda
Daha ön ce de dediğim iz gibi bireyleşm e sü re
bizim bilinçli zaman duygum uzun ötesine ulaştı
ciyle ilgili olan sim gesel resim ler dördlil bir yapı
ğım gösterir.
şeklinde düzenlenm e eğilimi gösterirler. Örnek
Self yalm zca bilinç alanımızda, onun zaman
dört bilinç işlevi ya da anima ve animus gelişim i
aralığında bulunmaz. Onun zaman dişilik, daima
nin dört aşamasıdır. Dörtlük bu yüzden P’an
varoluşluk yam da vardır. Bu yüzden sıklıkla b ü
Ku’da da ortaya çıkar. Çok özel durum larda self
tün evreni kaplayan bir “ Ulu A dam ”la sim gelendi-
sim gesi başka sayı yapılarında da görünebilir; d o
rilir. Bir bireyin düşünde böyle bir sem bol ortaya
ğal durum da o her zaman 4 ya da 4’ler dizisinin 8,
çıkarsa sorunlarının yaratıcı bir çözüm e kavuşa
16, 32 gibi öbür sayılarıdır. Özellikle 16 sayısı 4
cağı umulabilir çünkü ruhsal yaşamın çekirdeği
kere 4 simgesi olarak ço k önemlidir.
harekete geçm iş, iç varlığın birliğini sağlamış da
Batı uygarlığında da ilk insan olarak A dem bi
hası büyük zorlukları alt ed ebilecek hale gelmiş
çim inde benzeri “kozmik adam ” düşünceleri g e
demektir.
lişmiştir. Örneğin bir Yahudi söylencesin de tanrı
Bu yü zden birçok mit ve dinde kozmik bir in
A d em ’i yaratmak için dünyanın dört köşesinden
san figürünün ortaya çıkmasına, çoğunlukla da
kırmızı, siyah, beyaz, sarı tozları almış, b öylece
çok olumlu bir rol oynam asına şaşılmamalıdır. Bu
A dem “dünyanın bir ucundan öbür ucuna ulaşa-
bizde A dem , İran’da Gayomart ya da Hindistan’da
biliyormuş; eğildiğinde başı doğuya, ayakları batı
Puruşa olarak görünür. Çoğunlukla evrenin tem el
ya değiyorm uş.) Bir başka Yahudi söylencesine
prensibi olarak tanımlanır. Çinliler bütün dünya
göre bütün insanlığın ruhları daha o zaman
dan ön ce tanrısal bir insanın, P’an Ku’nun yaşadı
A dem ’in içinde m evcutm uş; ruhu “bir kandilin fi
ğını, onun gök ve yere biçim verdiğini düşünür
tili gibi sayısız iplikten örülü” imiş. Burada insan
lerdi. O ağladığında Sarı Nehir ve Yangçe Irmağı
lığın, bütün ayrımlardan öte birliği düşüncesi bu-
M r M* S UN * - A ¡1
* a i'İ ft)
İt
ta
Z ti M
u* 3
* JZ.
tt g a te
İt
.» K w
i\ t
-
K T. ¡4 ~ T E
L
t
fc
v»
m pî a t*
flfe
tt s (t n +
A