128 7 17MB
Turkish Pages 638 [639] Year 2022
Peter Berresford Ellis
I �� 9 KELT
MİTLERİ
Çeviren: Ekin Duru
.
.
KELT MiTLERi
VE EFSANELERi
Peter Berresford Ellis The Celtic Empire (1990), Celi and Saxon (1993), Celt and Greek (1997), Celt and Roman (1998) ve The Ancient World of the Celts (1998) gibi birçok eserin yazandır. Peter
Keltler konusunda önde gelen bir uzman ve
Tremayne adı albnda yedinci yüzyıl İrlanda' sında yer alan ve çok satan Sisler Fidelma cinayet romanları da yazmışbr.
Ekin Duru 1937'de Ankara'da doğdu. 1956'da Amavutköy Amerikan
Kız Koleji'n
den mezun olduktan sonra Ankara ve İstanbul'da çeşitli yabana firma larda genel müdür sekreterliği yapb. 1969' da İsviçre'de
Simultane adlı bir
kurumda eş zamanlı çevirmenlik eğitimi aldı. İstanbul'da amatör ve pro fesyonel tiyatrolarda sahneye çıkb. 1972'de Fethiye'ye yerleşti. 1997' den
beri çevirmenlik yapmaktadır. Bugüne kadar Türkçeden İngilizceye ve İngilizceden Türkçeye elliyi aşkın kitap çevirmiştir.
.
.
KELT MiTLERi
.
VE EFSANELERi
PETER BERRESFORD ELUS
İngilizceden Çeviren: Ekin Duru
Say Yayınlan Mitoloji
Kelt Mitleri ve Efsaneleri / Peter Berresford Ellis Özgün adı: The Mammoth Book of Celtic Myths and Legends © Peter Berresford Ellis 1999, 2002 Bu kitap Birleşik Krallık' ta İngilizce olarak ilk kez 1999 yılında bir Little, Brown Book Group markası olan Robinson tarafından yayımlanmıştır. Türkçe yayın haklan Kesim Ajans araalığı ile© Say Yayınlan Bu eserin tüm haklan saklıdır. Taruhın amaayla, kaynak göstermek şarhyla yapılan kısa alınblar hariç yayınevinden yazılı izin alınmaksızın alıntı yapı lamaz, hiçbir şekilde kopyalanamaz, çoğaltılamaz ve yayımlanamaz. ISBN 978-605-02-0922-8 Sertifika no: 10962 İngilizceden çeviren: Ekin Duru Yayın koordinatörü: Sinan Köseoğlu Editör: Ecem Ôzensoy-Furkan Akderin Baskı: Dörtel Matbaaalık Zafer mah. 147. Sk. 9-13A Esenyurt/İstanbul Tel.: (0212) 565 11 66 Matbaa sertifika no: 40970 1. Baskı: Say Yayınlan, 2022
Say Yayınlan Ankara Cad. 22 / 1 2 • TR-34110 Sirkeci-İstanbul Tel.: (0212) 512 21 58 • Faks: (0212) 512 50 80 www.sayyayincilik.com • e-posta: [email protected] www.facebook.com/ sayyayinlari • www.twitter.com/ sayyayinlari www.instagram.com/ sayyayinlari Genel Dağıtım: Say Dağıhın Ltd. Şti. Ankara Cad. 22/ 4 • TR-34110 Sirkeci-İstanbul Tel.: (0212) 528 17 54 • Faks: (0212) 512 50 80 İnternet satış: www.saykitap.com e-posta: [email protected] •
İçindekiler
İçindekiler
5
Giriş
9
.......................................................................................
. . . .............................................................................................
Başlangıçtan önce 1. Ölümsüzler
. . . ....................................................................
.
.
....................... ........................................ .............
İrlanda (Eire)
.
.
............................................................ .......... ........
2. Tuirenn'in Oğullan 3. Lir'inÇocuklan 4. Fand'in Aşkı
.
............................
.......................................................................
.
.
.
..
.............. ....... .... .........
5. Lochlann'ın Oğlu 6. Ozanın Laneti
. ..
.......................... .... ...
.
...
.... . . ........
.
. ..
.......... ........ .............. .
..
...................
............................
........................................................................
33 35 45 53 67 91
110 131
7.Cashel'liCellachain ..............................................................144 Man Adası (Ellan Vannin) .
... .............
8. Okyanus Tanrısının Adası
9. YChadee. .
......
... .........
.. .....
.
.
.. . . .. . ... ...
. .
12. Lossyr-ny-Keylley
.....
.
..
.
. . .
... . .
. .
.
.
. .. . ... . 213
. . .. ... . 229
.. .. . .
.. . . ..
.
..
..
.... ....... ..
. .
. . .... ... .
. . ....
. .. ..
.
. .
. . . 245
...... .. .. .
. 251
. . . ... ... ... . . ... ... . .. . . .
. . . 260
..
..
.
.
.
.....
.. . .. . .
.
.
. .. ..
........ . . .
.
..
.
. . . ... . . ...
.. ..
..
194
.. 203
... . .
..
. . .
. .....
.. .
... ..
.
.. .
.
.
...... . ........... ........ ......... . . . . .
..
... . . .... .. . ..
... . . . .. . . ... .... 274
.. ....
. ... ...
... . .... ........... .
. ...
. . . ..
17.ConallCrog Buidhe . .. . .. .. . . ... . . .
. .. .
. ..
.
.... ............. ... . ......
16. Maighdean-mhara..... ... .. ..... .
18. Kelpie ..
. .
..
... .... . ......
............... ... .... .. . .. .....
.
163 169
. . . ..... . 179
...... .. .. ...
.. ..
.. . . ..... .. ... ... .. ..
........ ............. .. . .
15. Fomorii Prensesi
.
. ..... . .. .
......... ..
......... ..... ........ ............
14. Hayalet.
.
.
..... .... . . ...
.......
11. Poagey Liaur jehCaillagh ... . .. 13. Gilaspick Qualtrough İskoçya (Alba) . .
.
. .
.... ............. ...... ...........
.......... ........
10. Ben-Varrey .. .. . .
..
. .
......... .. ............... ... ...... ...... ....
.. . ..
.
.
. .. .. .. .. . 292
.. .. ...... .
..
...
.
. ..
. . .. . . 309
................... . ..
... ... .
19. Geal, Donn ve Critheanach ..... . . . .. .. . ... . . . .. . .
325
Galler (Cymru) .. . . . .... . ..... . .. .. . .. . . .
339
. ..
.
. . ... .
.. .
.. ..
..
. ..
.
. .
. .
. . ... ...
. .. .....
... .. .. .......................
20. Bran ve Branwen ................................................................. 347 21. Math fab Mathonwy 22. Llyn-y-Fan-Fach 23. Bedd Gellert
....
.
.
..
. .
.....
.....
... . . ..
..
.
.. ... ..
. ..
....... ..
25. Rhonabwy'nin Rüyası .
. .. . . .......... ...
.... .
. . ..
.
.
...
.
.. .........
...
......
26. Treheyl'li Zorba Tewdrig 27. Pengersick Lordu
.
.... . .
. . .......
.
.... .....
... . .. .
.. ........... ....... .... ........
Comwall (Kemow) .
.. .
..
.. .......
.
.416
... .
..
.......................................... . .....
..433
.
.
.. .
. ..............................
29. Jowan Chy-an-Horth .. .. .
30. Nos Calan Gwaf
.....................................................
.
.
................................................................ ......
33. N'oun Doare .
.
. .
.
.
........... .. ..... ........ .............................
.
.
.
.......... ..... ............ ...... ....
... . .. . . ... ..
.
. ...
.... ...
. ..... . .........
.... .
... .
37. Prinsez-a-Sterenn ... . ... .. . . Ek Okuma ônerileri . . .. ... .. .. . .
........ ..
......... . ....
.
.
.
..... ....................
.
.
.... .........
..
529 561 568 595
.
614
.
631
... . ................. .......... ........
.
523
. . . ..539
............................................................. .................
36. Bro Arc'hant Kralı .
507
. ... .... . . ..
....................................................................................
35. Koadalan
470 486
. 494
. .
.............. .. ..............................................
32. Ker-Ys'in Yok Oluşu
34. Anaon
447
................... .............................................
31. An Lys-an-Gwrys Bretonya (Breizh)
380 388
. . .. .. . ..425
.......... ... ..
... ..... ......................................................
............ ...............................
354
.... . . .. 369
..... ... ............................... .........................
24. Olwen'in Peşinde
28. Bukky'ler
. ..
.......................................... ..... ...
.................... ............................
............ .........
Bu kitap yakın dostum, danışmanım ve Keltler konusundaki rehberim merhum Padraig O Conchuir'in
(1928-1997) anısına
ithaf edilmiştir. Ormanı dinliyordum, Yıldızlara bakıyordum, Sırları görmezden gelmiyordum, Issız topraklarda sessiz duruyordum, Ben zaten pek konuşkan değildim, Bal likörüne de fazla düşkünlüğüm yoktu, Savaşta hoşgörülü değildim, Dostlarıma ise sevecendim, Düşkünlere karşı merhametsizdim, Güçlülere karşı ise acımasız, Tutum/uydum, kimseye yük olmak istemezdim, Aklımı kullanırdım ama kibirli davranmazdım, Güçlü olmama karşın boş vaatlerde bulunmazdım, Hızlı karar verirdim ama riske atılmazdım, Gençtim ama yaşlılara tepeden bakmazdım, İyi bir savaşçıydım ama böbürlenmezdim, Kimsenin arkasından konuşmazdım, Kimseyi kınamaz, insanları yüreklendirirdim, Almaktan değil, vermekten yanaydım. Cormac Mac Cuileannain Cashel Kralı ve Ozan,
MS 836-908
Giriş
elt halkının söylenceleri, destanları ve folkloru Avrupa'nın
K en eski ve en renkli mitolojilerinden birini oluşturur. Aslın
da Keltler Alplerin kuzeyinde yaşayan ilk Avrupalı ulus olarak tarih kayıtlarına geçmiştir. Bizim bugün "Kelf' olarak tanımladı ğımız bu milletler diğer Avrupa halklarından konuştukları diller
açısından farklıdırlar. Bu dil grubu daha geniş kapsamlı Hint-Avrupa dilinin bir koludur. Hint-Avrupa dili, Bask, Fin, Estonya ve Macar dilleri dışında konuşulan dilleri kapsamaktadır. Hint-Avrupa dili aynı zamanda İran ve Kuzey Hindistan dillerini de içermektedir. Hindistan'ın eski klasik dili Sanskritçe on sekizinci yüzyılda çözümlendikten sonra dil devrimi ve dil bağlantıları bir bilime dönüştü. Bunun sonucu olarak, diller arasındaki ilişkiler ince lendiğinde çok eski bir dönemde bugün Hint-Avrupa dili adını verdiğimiz bir ana dil olduğu belirlendi. Bu dili konuşanlar ilk yaşadıkları coğrafi bölgelerden göç etmeye başlayınca ana dil de çeşitli lehçeler ortaya çıkıyor. Bu lehçeler bugünkü belli baş lı Avrupa ve Kuzey Hindistan dil gruplarının -İtalyanca ya da Latince (günümüzde Romence), Almanca, Slovakça, Baltık, Kelt, Farsça, Hint-Aryan vb.- atasını oluşturmaktadır. Bugün bile Hint-Avrupa dillerinde kullanılan çeşitli cümle yapılan ve sözcüklere başka dillerde rastlanmıyor; bu özellik on ları tanımlamamıza yardımcı oluyor. Hint-Avrupa dilindeki or
tak özellik, temelde çekim yapısı ve ondalık numaralandırma ile
10
Kelt Mitleri ve Efsaneleri
kendini gösteren, özne ile yüklem arasındaki belirgin ayırımdır . Ortak bir geçmişi ortaya koyan en iyi örnek, her bir Hint-Avru pa dilinde - 1 ile 10 arasındaki- sayıların aynı ses değerine sahip olmasıdır. Hint-Avrupa ana dili ilk kez ne zaman kullanıldı ve ne zaman ayrışmaya uğradı? Büyük bir olasılıkla ana dili ilk kullananlar Balhk Denizi ile Karadeniz arasında bir yerde yaşıyorlardı. Gene muhtemelen bu ana dildeki farklı lehçeler, göç dalgalarının ba htla Avrupa'ya ve doğuda Asya'ya yayılmalarından önce baş gösterdi. Hint-Avrupa edebiyahyla ilgili ulaşhğımız ilk örnek, günü müzdeki T ürkiye'nin doğusunda kullanılmış olan Hitit dilidir. Hititler zamanla Babil'i içine alan, hatta kısa bir süre Mısır'a ege men olan bir imparatorluk kurdular. Hitit yazısı MÖ 100 9 ' de or taya çıkh ve MÖ 1400'de yok oldu. Hititlerin çivi yazılı tabletleri ancak 1 9 16'da okunabildi. Bilim adamları Hint-Avrupa dilinde tüm Kelt dillerinin atası olan Kelt lehçesinin MÖ 2000 yılında ortaya çıkhğını ileri sür mekteler. Kelt halkı ilk kez Tuna, Ren ve Rhône nehirleri çevre sinde varlık gösteriyorlar; başka bir deyişle bugünkü İsviçre ve Güneybah Almanya'da. Bu bölgenin eski isimleri incelendiğinde buradaki ırmakla rın, dağların, ağaçlıklı alanların ve hatta bazı yerleşim merkez lerinin hala Kelt dilindeki adları taşımakta olduğu görülüyor. Adı geçen üç büyük ırmak hala Kelt dilindeki isimleriyle anıl makta . Eski adı Danuvius olan Tuna'ya bu isim adı "kutsal su lar" anlamına gelen Kelt tanrıçası Danu'ya izafeten verilmişti . İlk ismi Rhodanus olan Rhône Nehri'nin adında Kelt dilinde "büyük" anlamına gelen
ro
sözcüğü tanrıçanın adının başına
eklenmiş . Ren Nehri'nin ilk adı Kelt dilinde "rota" anlamına gelen Rhenus idi. Dolayısıyla Keltler bu bölgede kültürlerini geliştirmiş olma lılar. Günümüzde arkeologlar tanımlanamayan bu kültürü MÖ
1200 ile MÖ 475 yıJları arasındaki Hallstatt Kültürü adı verilen
Giriş
11
birtakım el sanatları ile tarihlendirmekteler. Bu eserler Yukarı Avusturya'daki Hallstat Gölü'nün bab yakasında bulunduğu için bu isimle anılmaktalar. Daha önceleri arkeologlar bu eserle rin MÖ 750 yılına ait olduğuna inanıyorlardı ama yeni buluntu lar bu tarihi değiştirmelerine yol açb. Hallstatt dışında Neuchatel Gölü'nün kuzeyinde yer alan La Tene'de bulunan daha sonraki bir döneme ait Kelt kültür örneklerine La Tene adı verildi. MÖ birinci binyılın başlangıcında Keltlerin demir eritmeyi keşfetmeleri onları komşularından üstün kıldı. Kelt demircileri toplumda yeni bir rol üstlendiler ve soylular arasında yer aldı lar. Demir mızraklar, kılıçlar, kalkanlar, baltalar, testereler, çekiç ler ve bağ bıçakları sayesinde Keltler Kuzey Avrupa'nın balta kesmez ormanları içinde ilerlemeye başladılar. Tarıma bağlı bir toplum olarak arbk toprağı işleyecek yeni bir silaha sahiptiler. Keltler harman makinesi bile geliştirebildiler. Demir baltalan ve testereleri onların tüm Avrupa'da yol yapmalarına yardıma oldu. İlginçtir; eski İrlanda dilinde yol için slighe sözcüğü kul lanılıyorken "I hew" sligim sözcüğünden türetilmiştir. Nüfusun artması ve muhtemelen kavimler arası kavgalar Keltlerin ana yurtlarını terk etmelerine yol açmış olabilir . MÖ yedinci yüzyıla gelindiğinde bazı Kelt aşiretleri Alpleri aşmış, Po Vadisi'ne yerleşmiş bulunuyorlardı. Etrüsk İmparator luğu ile çabşarak onların Apeninlerin güneyine çekilmesine yol açblar. MÖ 390 civarında kendilerine yerleşecek bir yer arayan Senones kabilesi Alpleri aşb. Önce Etrüsklerin, sonra da Etrüsk lerin yeni efendisi Roma'nın direnişi ile karşılaşb. Kelt asıllı Senones Roma ordusunu Allia Savaşı'nda yenerek Roma'ya doğru ilerledi ve Roma Senatosu haraç ödemeyi kabul edinceye kadar yedi ay boyunca kenti işgal etti. Senones İtal ya'nın doğu kıyısındaki Ancona çevresine yerleşti. Kelt efsane lerinde yer alan bu fırbnalı dönem on ikinci yüzyılda Monmout h'lu Geoffrey'in Historia Regum Britanniae (Britanya Krallarının Tarihçesi) isimli kitabında anlablmaktadır; bu yapıt Arthur'la ilgili kahramanlık öykülerine de kaynak oluşturdu.
12
Kelt Mitleri ve Efsaneleri
Romalılann yenilgisinden yaklaşık yüz yıl sonra Kelt aşiretle ri İskender'in ordusunu bozguna uğratarak bir zamanlar onlann işgalinde olan Yunan yanmadasına doğru ilerlediler. Yunanlıla nn güçlü ordusunu T hermopylae'de yenerek kutsal Delphoi ta pınağını ele geçirip yağmaladılar. Eldeki kayıtlara göre, Keltler tarih sahnesinde ilk kez (Keltoi adıyla) MÖ altıncı yüzyılda Yunan gezginlerin ve tarihçilerin yazdıklannda boy göstermekte. Halikamasoslu Herodotos MÖ 630 civarında Colaeus isimli Samos'lu bir tacirin İspanya'da Ca diz'in hemen kuzeyinde, günümüzde Guadalquivir adını taşı yan Tartessus Irmağının ağzında karaya çıkbğından söz ediyor. Tacir burada uzun süre önce İber Yanmadası'na yerleşmiş olan ve bölgedeki gümüş madenlerini işleten Keltlerle karşılaşıyor. Yunanlarla Keltlerin bu ilk karşılaşması sonucu bölgedeki Kelt madencilerle başlayan ticaret ilişkileri sürekli gelişiyor. Keltlerle ilgili ilk tarihsel kayıtlar Halikamasoslu Herodotos ile Miletoslu Hecataios'un yazdıklannda yer almakta. MÖ üçüncü yüzyıla gelindiğinde Kelt halklan geniş çapta yayılmış durumdaydı. Babda İrlanda'dan doğuda T ürkiye'nin ortasındaki düzlüklere (Kelt "merkezi" olan Galatia'da Musevi olmayanlar ilk kez Hıristiyanlığı kabul ebniş, Paul bu konuda ünlü bir mektup kaleme almışbr), kuzeyde adını Kelt dilinde ki "Belgae" sözcüğünden alan Belçika'dan, güneyde (o zaman Galler diye anılan) Fransa ve İber Yanmadası'ndan Cadiz'in güneyine, aynı zamanda Alplerin ötesindeki Po Vadisi (Cisalpi na Galya) ve Tuna Vadisi boyıınca yerleşmiş bulunmaktadırlar. İsviçre hala orada yaşamış olan Kelt halkının kullandığı isimle anılmaktadır: Helvetii. Trakya'da bir yüzyıl kadar bir Kelt kral lığı varlığını sürdürmüştü ve Azak Denizine kadar Polonya ve Rusya' da belli Kelt gruplanna rastlanmaktaydı. öte yandan bu dönemde birçok Kelt lehçesinin ortaya çıkb ğına da işaret ebnek gerekiyor; tüm Keltler birçok kola ayrılmış olan aynı Kelt dilini kullanmamaktaydılar. MÖ birinci yüzyılda Roma İmparatorluğu'nun güçlenmesi
Kl'lt yayılmacılığının hızını kesti. önce Slavların yayılması ve
Giriş
13
daha sonra Almanlar Keltlerin gerilemesine yol açh; dolayısıyla bir zamanlann yaygın Kelt uygarlığından geride kalanlara artık yalnızca Avrupa'nın kuzeybatı kesiminde rastlanabiliyordu. Gü nümüze kadar varlıklarını sürdürebilenler yalnızca İrlandalılar, Manlılar (Goidelik ya da Q-Kelt dilinde konuşan) ve İskoçlar ile Galler, Comwall ve (Brythonik ya da P-Kelt dilinde konuşan) Breton halkıdır. Dilbilimciler Goidelik'in Kelt dilinin en eski dalı olduğunu ileri sürmekte. İddiaya göre, yaklaşık MÔ yedinci yüzyılda Kelt dili kollara ayrıldı ve Brythonik adım verdiğimiz dil oluştu. Kö keni Goidelik olan Brythonik çeşitli evrelerden geçti. Buradaki temel değişim sert bir "C" olarak telaffuz edilen "Q" harfinin yerini "P" harfinin almasıydı. Basit bir örnek ver mek gerekirse, İrlandalılar "oğul" için mac sözcüğünü kullanır
lar, Gallerde bu sözcük map'e dönüştü ve günümüzdeki Galcede
bu ap olarak kısaltılmaktadır. Eski İrlandalılar "herkes" için cach
sözcüğünü kullanırken eski Galcede bu paup idi. Eski İrlandalılar "tüy" için clumh sözcüğünü kullanırken Eski Gal dilinde bu pluf oldu. Böylece "P" harfi "Q"nun yerini aldı. Bu, Kelt sözcüğünün
başına eklenen "P" ve "Q" harflerini ve belki de "p'lerinize ve q'lanruza dikkat edin" uyarısının kaynağını açıklayabilir. Dile uygulanan baskılar Kelt dilini neredeyse yok etti. Nüfus sayımları ve değerlendirmeler bugün Kelt bölgelerinde yaşayan altı milyon kişinden sadece iki buçuk milyonunun Kelt dilinde konuştuklarını gösteriyor. Kelt efsaneleri üzerinde çalışırken bu efsanelerin ilk kayda alındığı dönemdeki Kelt dillerini de ince lemek gerekiyor. Elimizde bulunan Kıta Avrupası'ndaki Kelt dilinde kaleme alınmış ilk yazıt MÔ altına yüzyıla tarihlenmekle beraber halen MÔ dördüncü ve üçüncü yüzyıllara ait iki yüzden fazla yazıta sahibiz. Kelt efsaneleri Hristiyanlık dönemine kadar kayıt altına alınmamıştır: o dönemde bile özellikle İrlanda ve Gallerde konu şulan Kelt dilleri kullanılmıştır. Bir zamanlar Coligny takvimi Hristiyanlık döneminden ön
cesine ait Kelt dilinde yazılmış en uzun metin olarak kabul edili-
14
Kelt Mitleri ve Efsaneleri
yordu. 1983 Ağustos ayırida Larzac'ta üzerinde 160 sözcük bulu nan kurşun bir tablet bulundu. Daha sonra İspanya'da, Zaragoza yakınındaki eski Contrebia Belaisca kenti olan Botoritta'da biri Kelt dilinde 200 sözcük içeren iki bronz tablet bulundu. Bunların MÔ ikinci ve birinci yüzyıldan kalma olduğuna inanılıyor. Sık sık ileri sürülen eski Keltlerin okuryazar olmadığı iddiasının ke sinlikle gerçek olmaması gerekir. Günümüze ulaşabilen Kelt yazıtlarının değerlendirmesinde şu hususu dikkate almak gerekiyor: Elimizdeki ilk Latince yazıt lar da Kelt dilinde olanlar gibi altına yüzyıla tarihlenirken MÔ üçüncü yüzyıldan kalma az sayıda Latince yazıtlara ulaşmış du rumdayız. Edebiyat dili olarak Latince ancak MÔ ikinci yüzyılda geliştirilmiştir. Burada garip bir durum var: Po Vadisi'nde Mediolanum'da (Milano) yaşayan genç bir Kelt savaşçısı MÔ 222'de Romalıla rın Keltleri yenmesi sırasında esir düşmüş, kendisine Caecilius Statius adı verilip Roma'da köle olarak sahlmış. Burada Latince öğreniyor ve sonra zamanının önde gelen yazarlarından biri olu yor. Yaklaşık kırk iki eser yazdığı biliniyor ama bunlardan yal nızca bazı bölümler günümüze ulaşabilmiş durumda. Bu genç "Romalı" edebiyatçıların ilklerinden biri idi. Birçok Kelt de La tincenin önemli bir edebiyat dili olmasında rol oynuyor. Keltçe terimlerin karşılaşhğı bir sorun da, Hristiyanlık öncesi dönemde Keltlerin kendi dillerini kullanmasının din açısından yasaklanmasıdır. Bunun nedeni çok tanrılı Keltlerin sözcüklere yükledikleri mistik yorumlardı. öte yandan bunun, Caecilius Statius gibi birçok Kelt'in Latinceyi edebiyat dili olarak kullan masına engel olmadığı ortada. Diğer taraftan aynı nedenle Kelt edebiyah ancak Hristiyanlık döneminde gerçekleşebildi. İrlandaca, Avrupa'da Yunanca ve Latinceden sonra üçüncü ede bi dil oldu. Harvard Üniversitesi'nden Prof. Calvert Watkins hem Yunan hem de Latin edebi eserlerinin
ana
dilleri yerine lingua franca
kullanmayı yeğleyenler tarafından kaleme alındığını ileri sürüyor. İddiasına göre, "İrlanda Avrupa'nın en eski yrrel diline sahip."
Giriş
15
Eski İrlanda ve Eski Galler'i temsil eden Kelt efsaneleri yazı ya döküldüğünde Hristiyanlık duruma egemendi ve bunları ya zanlar çoğunlukla din merkezlerindeki görevlilerdi. Bu nedenle tannlar ve tanrıçalarla ilgi eski öyküleri sansürleme eğilimin deydiler. Eski çok tanrılı dönemdeki din adamlarını sihirbaz ve büyücü olarak hor görmekteydiler. Hristiyanlık çok tannlı döne min efsanelerini ve öykülerini allayıp pullamaktaydı. Tannlar ve tanrıçalar bile öbür dünya ruhlarına, kişiliklerine ve hatta perile re dönüştürülmekteydi. Baş tanrı ve sanatçılarla zanaatkarların tanrısı Lugh Lamh fada ya da Uzun Elli Lugh zaman içinde Lugh-chromain ya da "Kambur Lugh" olarak tarıımlandı ve daha sonra da İngilizcede "cin" adını aldı. Hristiyanlıktaki bu sansür yüzünden bazı bilim adamları Kelt efsanesi konusundaki bilgimizin son derece yetersiz ol duğunu ileri sürüyorlar. Aslında efsanelerin dini ve sosyal ku rumların yanı sıra bir halkın kültürel deneyimlerini yorumlayıp doğrulaması gerektiğine inanılır. Dr. Bernhard Maier Orta Çağ kayıtlanrun Hristiyanlık öncesi Kelt efsanelerini doğru yansıt madığı kanısında. Bu öyküleri bir Hint-Avrupa bakış açısından incelerken ben Hristiyanlık öncesi motifleri göz ardı edebileceği nizi düşünüyorum. En eski efsanevi öykülere ve destanlara İrlanda geleneğinden ulaşılabilir. Dr. Georges Dottin'e göre, "İrlanda destanlarının en eskileri yedinci yüzyıl ortalarında yazıya dökülmüş olabilir ama daha önce ne kadar süre ağızdan ağza aktarıldığını belirlemek çok zor." Günümüze ulaşan İrlanda öyküleri ile birçoğu MÖ bininci yüzyılın başında Sanskritçe yazılmış olan Hint destanları Vedalar arasında konu, hatta kullanılan isimler açısından var olan dikka te değer benzerlik bunların ne kadar eski olduğunu ortaya koy makta. Keltlerin Ana Tanrıçası olan -eski İrlanda dilinde Danu, kimi zaman da Anu, Eski Gal dilinde Dôn adıyla anılan ve Avru palı Keltlerin şiirlerinde yer alan- varlığa Vedalarda, İran ve Hitit
16
Kelt Mitleri ve Efsaneleri
efsanelerinde de rastlanmaktadır. Danu isminin anlamı "kutsal sular" dır. Avrupa'daki tüm ırmaklar onun adını taşımaktadır. Keltlerin ilk kutsal nehri olduğu varsayılan Danuvius ile ilgili öyküyle İrlanda'da adını tannça Boann'dan alan Boyne ve adını tanrıça Sionan' dan alan Shannon hakkındaki efsaneler arasında büyük benzerlikler bulunmakta. Daha da önemlisi, Keltler ve Hindular kutsal ırmaklara tapmakta ve onlara adaklar sunmak talar. Danu ile ilgili Yedik efsanesinde tanrıça The Churning of the Ocean (Okyanusun Çalkalanması) isimli ünlü Tufan öyküsünde yer alıyor. Aslında İrlanda metinleri belki de Hint-Avrupa kültürünün kökeniyle ilgili en elle tutulur kanıtlan içeriyor. Avrupa'run batı kıyısındaki İrlanda kültürü ile Hindistan' daki Hindu kültürü arasında dikkate değer benzerliklere tekrar tekrar taruk oluyo ruz. Hatta Fenechus ya da Brehon Yasalan gibi İrlanda Hukuk metinleri ile Manu'nun Yedik Yasalarında kullanılan dil hem içerik hem de daha ilginç olarak sözcük açısından aynı köken özelliklerine sahip. Celts and Aryans: Survivals of Indo-Eurpean Speech and Society
(Keltler ve Aryanlar: Hint-Avrupa Dili ve Toplumundan Geride Kalanlar) isimli yapıtında Prof. Myles Dillon'un işaret ettiğine göre, "Her biri imtiyazlı bir profesyonel sınıf tarafından hazırlan mış İrlanda ve Hindu hukuk kitaplarında şaşırtıa bir paralellik var; bu, sadece biçim ve teknik açıdan değil, söylemde de mev cut.'' Harvard'lı Prof. Calvert Wılliams, Kelt dilinden geride ka lanların arasında Eski İrlandacanın Hint-Avrupa dilleri arasında olağanüstü eski ve tutucu bir dil geleneğini temsil ettiğini ileri sü rüyor. Bu dildeki özne ve yüklem sistemlerinin Klasik Yunan ya da Latin dilinden ziyade Hint-Avrupa dilini yansıttığını ve eski İr landa dilinin yapısının yalnızca Yedik Sanskritçesi ya da Eski Hitit Krallığındaki ile kıyaslanabileceğini söylüyor. Kuzey Hindistan'da MÖ1000-500 döneminde kaleme alınmış olan dört ciltlik Vedalar'ın adı Sanskrit dilinde "bilgi" anlamına gelen vid sözcüğünden geliyor. Aynı sözcük eski İrlanda dilinde
Giriş
17
uid olarak "gözlem, algılama ve bilgi" anlamında kullanılıyor. Birçokları bunun birleşik Kelt sözcüğü Druid'in kökenini oluş turduğunu fark edebilir, dru-vid'in "mükemmel bilgi" anlamına geldiği varsayılabilir. Eski İrlanda dili ile Sanskritçe arasındaki bazı sözcük benzerlik
leri için şu örnekler verilebilir: Uğursuz Aryan sözcüğü Sanskritçe deki arya (özgür insan) sözcüğünden geliyor. Eski İrlanda dilinde bu "soylu" anlamına gelen aire'ye dönüşmüş. Sanskritçedeki naib
(iyi) sözcüğü eski İrlanda dilinde "kutsal" anlamına gelen noeib'e dönüşmüş. Naomh (aziz) sözcüğü de bu kökenden geliyor. Sanskritçede minda (fiziksel kusur) sözcüğü eski İrlanda di lindeki manda (kekeme) ile aynı kökenden geliyor. Sanskritçe namas (saygı) sözcüğü eski İrlanda dilindeki nemed (saygı ya da ayrıcalık) ile aynı kökenden. Sanskritçe badhura (sağır) sözcüğü de eski İrlanda dilindeki bodhar (sağır) ile aynı kökenden. Asıl ilginci, bu sözcük on sekizinci yüzyılda İrlanda dilinden İngiliz ceye geçerken "taciz" anlamını üstleniyor. En iyi bildiğimiz sözcük olan rai (kral) ise İrlanda dilinde ri'dir ve bu sözcük Avrupa kıtasındaki Keltlerde rix, Latinlerde ise rex formuna dönüşmüştür. Hint-Avrupa dillerinin çoğunda
bu sözcük kullanılmaktadır. öte yandan Germen asılhlar baş ka bir sözcük türettiler: cyning, koenig ve kral. Ama İngilizler bu sözcüğü tümüyle terk etmediler zira kral için kullanılan bu eski sözcük hfila reach (uzanmak) kelimesinin yapısında yer almakta dır.Hint-Avrupa açısından bir kral "halkını korumak için elini uzatan kişi" olarak algılanmaktaydı. Bu "aşireti ya da halkı korumak için el uzatmak" kavramı bir çok Hint-Avrupa efsanesinde yer alıyor. Veda'da gök tanrısının adı Dyaus ve Rig Veda'da elini ileriye doğru uzatmış olarak be timlenmekte. Bu, Latincedeki deus, İrlanda dilindeki dia ve Slav cadaki devos ile eşanlamlı. öncelikle "parlak varlık" anlamını taşımakta. Muhtemelen kutsal güneş olarak öne çıkıyor. Vedalar'da Dyaus'a, Dyaus-Pitir -Dyaus Baba-adı verildiğini görüyoruz; Yunancada bu gene eril bir tann olan- Zeus'a; Latin-
18
Kelt Mitleri ve Efsaneleri
cede ise Jovis-Pater -Baba Iuppiter Baba'ya- dönüşüyor. Iulius Caesar Keltlerin bir Dis-Pater'i-baba tanrısı-olduğunu gözlem liyor ve eski İrlanda kayıtlarında Ollathair -en büyük baba- ile karşılaşıyoruz. O bir gök tanrısıdır ve Lugh bu rolü üstlenmiştir. Aynı zamanda Lugh, Galler efsanesinde Lleu olarak karşımıza çıkıyor. Bu isim de "parlak varlık" anlamına geliyor ve İrlanda Tanrısı Lugh Lamhfada (Uzun kollu Lugh) iken onun Galler' de ki karşıtı (Mahir Elli) anlamına gelen Lleu Llaw Gyffes'tir. Boyne Irmağına verilen adı ''beyaz inek" anlamına gelen tan rıça Boann guou-uinda ya da inek bulucu diye arulan Aşk Tanrısı Aonghus Og'un annesidir. Neredeyse ayıu durum tanrı Krish na'run sıfatı olan Govinda adında da söz konusu. Govinda bu gün de Hindular tarafından isim olarak kullanılmaktadır. Kutsal inek ya da boğa figürü Keltçede, özellikle İrlanda efsa nelerinde, ayıu zamanda Yedik ya da Hindu söylencelerinde de yer almaktadır. Galler Tanrısı Esus Indra'run sıfatı olarak kulla nılan Asura (güçlü) ve Asvapati ile eş değerdir. Gallerdeki Ario manus da Vedik Aryaman ile ayıu anlama gelmektedir. Bir zamanlar Hint-Avrupalılarda sıkça kullarulan at ayinleri İrlanda efsanesinde ve ayinlerinde, ayıu zamanda Vedik kaynak larında yer almakta. Kraliyet trenlerindeki at ve binici sembolü ne her ikisinde de rastlanmaktadır. Bu töre Hint-Avrupahların atlan ehlileştirerek yayılmaya başladıkları, ayıu zamanda tarım sal, kırsal ve savaş alanlarında daha etkin oldukları dönemden kalmış olmalı. At, güçlenmek anlamına geliyordu. İrlanda'da bir kral ile bir kısrağın sembolik birlikteliği uzun bir geçmişe dayanmaktadır ve Giraldus Cambrensis'in on birin ci yüzyılda kaleme aldığı Topograhia Hibernica'da yer alır. Hin distan'da bir aygır ile bir kraliçenin sembolik birlikteliği Rig Ve
da'daki Saranyu efsanesinde gözlenir. Bir başka önemli ortak özellik ise Prof. Myles Dillon'un "The Hindu Act of Truth in Celtic Tradition" (Kelt Geleneğinde Hindu Gerçek Beyanı, Modern Philology, Şubat, 1947) makalesinde geniş yer verdiği "Gerçek Beyan" dır. Geçmişteki İrlanda dilinde yazıl-
G i r iş
19
mış olan Auraicept Moraind kolaylıkla Upanishad'dan bir alıntı şek linde algılanabilir. Mochta'run Baltası isimli İrlanda efsanesinde karaçalı ateşinde kızdırılan balta bir yalancıyı yakar ama doğruyıı söyleyene zarar vermez. Luchta'run demiri de ayıu özelliktedir. Cormac Mac Art'ın fincanı üç yalan üzerine parçalanır, üç doğru beyanda ise fincan yeniden bir bütün oluşturur: bunların hepsinin benzerine Chandogya Upashishad'da da rastlanılır. Hatta Kelt ve Yedik kültüründe kozmoloji ile ilgili benzer terimler yer alınakta. Hindu ve Kelt takvimleri arasında büyük benzerlikler var. Sonuncusunun bir örneği 1897'de gün yüzüne çıkarılmış olan Coligny takvimidir. Bu takvim üzerinde son in celemeleri yapan Dr. Garrett Olmsted hesaplamaları ve astrono mik gözlemleri MÔ 1100 yılına tarihlemektedir. Ayıu zamanda eldeki bulgularda Keltlerin astrolojik çalışmalarının Yunanistan tarafından Babil'den getirilen Batılı formlara değil, günümüz deki Hinduların Mla uyguladığı yirmi yedi ay konağına ya da
nakshatras'a dayandığı konusunda kanıtlar var. Dolayısıyla Kelt dilini ve efsanesini incelemenin en heyecan verici yanı Keltlerin kültürel kökenini incelemekle yetinmeyip tüm Hint-Avrupa kültürüyle ilgili bildiklerimizin sınırlarını zor lamak oluyor. Dil, efsane, kültürel felsefe ve sosyal yapı, mate matik ve takvim alanındaki (zira Keltler bu alanda çok ileri idi ler) erişimleri Hindu ve Hititlerle kıyaslarken ister istemez bu gün tüm Avrupa'ya, Küçük Asya'ya ve Kuzey Hindistan'a kadar yayılmış olan ortak Hint-Avrupa kökenlerine inmiş oluyoruz. Kelt mitolojisi, efsaneler ve şifahi olarak aktarılan öykü ge leneği Avrupa kültürünün en değerli cevherlerinden biridir. Bu mitoloji hem eşsiz hem de son derede dinamiktir. En az Hint-Av rupa soyıından gelen akrabaları Yunan ve Roma kültürleri kadar iyi bilinmesi ve değerlendirilmesi gereken bir mitoloji ve halk bi limidir. Hatta dünyanın bu bölümündeki uygarlıkların kökenine ışık tuttuğu için daha da değerlidir. İrlanda mitolojisiyle ilgili günümüze ulaşan en eski elyaz
ması kitaplar on ikinci yüzyıldan kalmadır. Doğal olarak daha
20
Kelt Mitleri ve Efsaneleri
eskilere tarihlenen bölümler de mevcut. Bütün olarak elimizde bulunan en eski kaynaklar İnek Dun'ın Kitabı olarak bilinen Lea bhar na h Uidre, Leabhar Laignech ya da Leinster Kitabı ve Bodleian Kütüphanesinin Rawlinson Elyazması B 502 olarak kayda aldı� isimsiz bir kitaphr. Bunlar olağanüstü zengin bir kaynağın sade ce gün ışığına çıkan bölümüdür. Orta İrlanda edebiyahnın geri kalanı henüz tümüyle ele alınmamışhr. Profesör Kuno Meyer, güzelim Liadain ve Curithir: Bir Aşk öyküsü (1900) eserinin önsözünde bilim adamlarınca bilinen el yazması kitaplarda yer alan dört yüz destan ve öyküden söz et mekte. Bu listeye yayınlamasından bu yana keşfedilen dört yüz metin daha ekledi. Bundan sonra da henüz arşivlerde yer alan keşfedilmemiş elli ila yüz öykü daha olabileceğini öne sürdü. Toplamda beş ila alh yüz öykü olabileceğine, kitabın yayınlan dığı tarihte bunlardan sadece yüz ellisinin çevrilip kayıt alhna alındığına inanıyor. The Cuchullin Saga in Irish Literature (İrlanda Edebiyahnda Cuchullin Destanı, 1898) isimli yapıhnın önsözün de Eleanor Hull da aynı değerlendirmeyi yapıyor. Bu sayının son yüzyılda aynı kalmış olması gerçekten ina nılmaz. Bu, Viyana'daki Regensbrug arşivi gibi çeşitli kütüpha nelerde ve arşivlerde İrlanda dilinde çok sayıda el yazması ki tapların, incelenmek bir yana, henüz kayıt alhna bile alınmamış olduğunu gösteriyor. Doğal olarak, eski İrlandaca Orta Çağ döneminin sonuna kadar Galce konuşan dünyanın tamamında standart olarak kul lanılan yazın diliydi. Manlıların ve İskoçların konuşma dili MS alhncı ve yedinci yüzyıllarda değişmeye başladı. Bu nedenle İr landa, Man Adası ve İskoçların söylenceleri ve efsaneleri çoğu kez aynıdır, sadece bazı yerel ayrınhlar eklenmiştir. Eldeki ka nıtlar ozanların ve öykücülerin bir ülkeden öbürüne dolanarak hünerlerini sergilediklerine işaret ediyor. Ünlü İrlandalı ozan Seanchan Torpeist'in (yak. MS 570-647) kentleri dolaşırken Man Adası'na da geldiğini ve orada bir yarışmaya kahldı� biliyo ruz. öte yandan İrlanda' dan farklı olarak belli bir Man yazınına on
yedinci yüzyıldan önce rastlanmıyor.
Giriş
21
İrlanda dilinden farklı bir İskoç Gal edebiyah ancak on alhncı yüzyılda ortaya çıkmaya başlıyor. Fionn Mac Cumhaill'li Fianna destanı ile diğer öyküleri içeren The Book of the Dean of Lismore (Lismore Başrahibinin Kitabı; Lismore Argyll) 1516'da derlendi. öte yandan Man Adası'nda olduğu gibi, asıl efsaneler ve söy lenceler şifahen aktarılmaya devam etti ve ancak on sekizinci ve on dokuzuncu yüzyıllarda ve çoğunlukla İngilizceye çevrilerek yazıya döküldü. Galliler Comwall ve Bretonyalılar ile birlikte ortak atalan Keltlerden M.S. beşinci ve alhna yüzyılda ayrılmaya başladılar. hk Britanya efsaneleri ve söylenceleri Galler'de ortaya çıkh. Gal kaynaklı olanlar kesinlikle İrlanda öyküleri ve destanları kadar geniş kapsamlı ve zengin değildir. MS sekizinci yüzyılda Galce edebi bir dil olarak gelişmekte iken bölük pörçük metinler dışın da bir bütün olarak elde bulunan en eski kitap on üçüncü yüz yıla tarihlenen Llyfr Du Caerfyrddin ya da Carmarthen'in Kara Kitabı'dır. Buradaki şiirler arasında Myrddin (Merlin) hakkında birkaç şiir bulunmaktadır. öte yandan mitolojik metinler iki kay nakta yer almaktadır: Llyfr Gwyn Rhydderch ya da Rhydderch'in Beyaz Kitabı (1300-1325) ve Llyfr Coch Hergest ya da Hergest'in Kırmızı Kitabı (1375-1425). Bu iki kitaptaki öyküler Gal dilinde
Mabinogi, ya da İngilizce adıyla "Mabinogion'un Dört Kolu" isimli yapıh oluşturmaktadır.
Mabinogi'de on bir öykü ve masal yer alıyor. Bunlardan en az üçünün yazılı metinlerin çok öncesinden kalma olduğuna dair kanıtlar var. Örneğin bu kitapta Olwen'in Peşinde adıyla anılan
Culhwch ve Olwen üslup, dil ve görenekler açısından en az iki yüzyıl öncesini yansıtmaktadır. İrlandalılar gibi Galliler de Orta Çağın son dönemlerinde çok zengin elyazmalan oluşturdular. Bunun en iyi örnekleri Andrew Breeze'nin Medieval Welsh Literature (Orta Çağ Galler Edebiyah) isimli yapıhnda yer alıyor. Bu kitapta birçok Mabinogi öyküsü nün 1136-37 tarihli Anglo-Norman savaşında ölen Galler prense si Gwenllian tarafından kaleme alındığı ileri sürülmektedir. Bu konuya Gal masalları bölümünün girişinde değiniyorum.
22
Kelt Mitleri ve Efsaneleri
Onuncu yüzyıla gelindiğinde Comwall'da da metinler ya zılmaya başlanmışsa da bunlar Mabinogi'de yer alan efsane ve söylencelerle kıyaslanamaz. öte yandan Goidelic Kelt dilindeki seanachaidhe ya da gezgin öykücüler veya ozanlar gibi Britonlu Keltlerin de kendi cyfarwydd1eri vardı. Bu ozanlar Tudor döne minde bile sürekli olarak Galler, Comwall ve Bretonya arasında dolanıyorlardı. Bu üç ülkenin masallarında ortak kahramanlara rastlanmaktadır. Comwall'lu John tarafından Latin harfleriyle yazılan Arthur dönemine ait bir şiirin Comwall'daki orijinal metnin tam bir çe virisi olmadığı tartışılabilir. Elyazmasında yer alan Keltçe söz cükler bunun onuncu yüzyıldan kalma olduğuna işaret etmek tedir. The Prophecy of Merlin (Merlin'in Kehaneti) isimli bu şiirin elde bulunan en eski kopyası 8 Ekim 1474 tarihini taşımaktadır. Halen Vatikan kütüphanesindedir. Arthur döneminden kalan öykülerden biridir. Breton'daki en eski metin 1450 tarihlidir ve Dialog etre Arzur Roe d'an Bretounet ha Guynglaff (Breton Kralı Arthur'un Söyleşile ri) adındadır. Bu yapıt Breton eyaletinden gelmektedir ve Galler destanının bir kopyası ya da Arthur'la ilgili öykülerin Fransızca ya da Almanca bir uzanbsı değildir. On beşinci yüzyılın sonunda Breton edebiyabnın gerçekten gelişmeye başladığı ileri sürülebilir. Breton'da azizlerle ve di ğer konularla ilgili oyunlar yazılmaya başlanrnışbr. Buhez santaz Nonn hag he nap Deuy (Devy'nin Oğlu Aziz Nonn'un Hayab) bu alandaki önemli eserlerden biridir. öte yandan 1839'da Thedo re Hersart de la Villemarque Breton folklorunu daha geniş bir kitleye tanıtarak çığır açan Barzaz Breiz: Chants Populaires de la Bretagne (Bretonya'nın Popüler Şarkıları) isimli şiir, balad ve gö renekler antolojisini yayınlayıncaya kadar efsane ve destanlar ağızdan ağza aktarılmaktaydı. Kelt efsane ve söylencelerinden söz edildiğinde her zaman iki konu akla gelir. Birincisi Arhur'la ilgili destanlar ve ikincisi de Tristan ve İsolde öyküsü.
Giriş
23
Arthur altıncı yüzyılda Anglosaksonların saldırılarına karşı halkının bağımsızlığı için savaşan bir Kelt kahramanıdır. Adı ilk kez altına yüzyılda İskoçya'run güneyinde İngiliz Keltçesiyle yazılmış olan ve şimdi Kelt edebiyatının bir parçasını oluşturan Y
Gododdin isimli şiirde geçmektedir. Gododdin başkenti Edin
burg'da bulunan bir aşiret idi. Dokuzuncu yüzyılın başında yaşamış olan Kelt tarihçisi Nen nius da Arthur' dan ve onun savaşlarından söz etmekte, Kelt asıllı İngiliz kralları tarafından görevlendirildiğini belirterek onu kral değil bir savaşçı olarak vasıflandırmaktadır. Yaklaşık MS 955'te derlenen Annales Cambriae'de de adı geçmekte, Ba don'daki büyük zaferi ve Camlann'daki ölümü anlatılmaktadır. Monmouth'lu Geoffrey (yak. 1100-1155) -İngilizce çok eski bir yapıttan Latinceye çevirdiğini söylediği- Historia Regum Britan
niae isimli eserinde Arthur'u efsanevi bir kahraman olarak ele almaktadır. Müteakiben Arthur, Wace, Chretien de Troyes ve La yamon gibi Norman ozanlar tarafından Avrupa edebiyatında yer almaya başlamıştır.
Celt and Saxon: The Struggle for Britain AD 410-937 (Keltler ve Saksonlar: İngiltere için Savaşım MS 410-937) isimli kitabımda belirttiğim gibi, tarihi kahraman Arthur Anglosaksonlara yenik düşünce İngiliz asıllı Keltler öykücülerin çevresinde toplanmaya ve onlardan kahramanlarının destanlarını dinlemeye başladılar. Yüzyıllar boyıınca tarihsel olaylar öykülerin sisleri arasında kay boldu. Ozanlar destanlarını yeni konularla renklendirmek ama ayla çok sevilen Fronn Mac Cumhail ve onun efsanevi savaşçı ları Fianna hakkındaki İrlanda öykülerinden alıntılar yapmaya başladılar. Hatta Sir Gawain and the Green Knight (Sir Gawain ve Yeşil Şövalye) bile CuChulainn destanından alıntıydı. Aynı ko nuyu işleyen Feast of Bricriu' da (Bricriu Şöleni) CuChulainn daha sonra Gawain'in üstlendiği rolü oynamaktadır. Arthur ve şövalyeleri bir İrlanda efsanesinde de yer almak ta, burada Arthur Fionn Mac Cumhaill'in köpeğini çalmaktadır. Orta Çağ İ rlanda edebiyatında Arthur öyküleri çokça yer alır
K e l t M i t l e r i ve E f s a n e l e r i
24
ama asla Fionn Mac Cumhaill kadar popüler olmamışhr. Buna karşın İrlanda dilinde en az yirmi beş Arthur öyküsü bulunmak tadır. Kelt mitolojisinde bilinen ilk Arthur öyküsü olarak, dilbilim cilerin ilk kez yazıldığı on birinci yüzyıldan çok öncesine tarihle diği Culhwch ve Olwen söylencesi yer alır. Mabinogi' de daha sonra kaleme alınmış üç Arthur öyküsü daha var: The Lady of the Foun tain, Peredur Son of Efrawg ve Gereint, Son of Erbin. Arthur aynca onuncu yüzyılda Kutsal Grail efsanesine nazire olarak yazılmış olan The Spoils of Annwn 'de de yer almaktadır. Arthur'un dünya folklorunun bir bölümünde yer almasına karşın Keltlerin indinde İngilizlerin atalanna karşı verilen bir savaşın kahramanlan arasında bulunmaması dikkat çekicidir. Gerçekten de Arthur, ilk öykülere Orta Çağ şövalyelerine özgü özellikler eklenerek bir İngiliz kralı modeline dönüştürülmüştür. Aynı şekilde, Tristan ve İsolde arasındaki aşk da Kelt kökeni ni terk ederek Avrupa'nın kültürel efsanelerinin bir parçası ha line gelmiştir. Tristan Cornwall kralı Mark'ın yeğeni, İsolde ise Munster'in İrlanda asıllı kralının kızıdır. Öykülerinin yüzlerce farklı anlahmla hemen her Avrupa dilinde yer alması ile artık kökenleri önem taşımamaktadır. Kelt ortamı dışında anlahlan ilk öyküler Fransızca, Almanca ve İngilizcedir. Joseph Bedier Le
Roman de Tristan par Thomas IThomas'ın Tristan Romanı; Paris, 1902) isimli yapıhnda bilinen tüm Tristan öykülerinin kaynağı nın, hakkında hiçbir şey bilinmeyen Beroul'un on ikinci yüzyıl da kaleme aldığı bir elyazması olduğunu ileri sürmekte. Bedier Fransızca yazan Beroul'un muhtemelen bir Kelt kaynağında ulaşhğı bir Breton yapıhndan yararlandığını iddia ediyor. Bu öykü kuşkusuz dünyanın en ünlü aşk hikayesidir. Ana ko nusu İrlanda dilinde aithedha olarak bilinen ve Deidre ile Grainne benzeri bir birlikte kaçış öyküsüdür. Tristan ve İsolde örneğinde kralın son kansı kralın yeğeni olan sevgilisi ile birlikte kaçmak tadır. Bu öykünün başkahramanlanna Kelt dilindeki diğer kaçış öykülerinde de rastlanılır.
Giriş
25
İlginç olan, Comwall'da gerçekten Mark adında bir kralın ve Tristan'ın yaşamış olmasıdrr. Mark'ın "kalesi" Fowey'in iki mil kuzeyindeki Dore Kalesidir; MÖ ikinci yüzyılda siper olarak yapılmış olup alhno yüzyılda kullanılmışbr. Fowey'in bir mil kadar ötesinde Par'a doğru ve Menabilly Evi'nin arhk kullanıl mayan girişinin yakınında alhno yüzyılın ortalarına tarihlenen yazılı bir taş bulunmaktadır. Bu taşta Latince olarak Drustaus (ya da Drustanus) hic iacit Cunomori fi/ius -burada Cunomorus'un oğlu Drustanus yahyor- yazmaktadır. Drustanus adı Tristan ile eşanlamlıdır. Kral Mark'ın tam adı kayıtlarda "Marcus Cunomorus" olarak geçmektedir. Mark adı Roma dilindeki praenomen "Marcus"tan değil, Kelt dilindeki at sözcüğünden gelmektedir: At Comwall dilinde Margh, Breton dilinde Marc'h ve Galcede March'br. Cunomorus "denizah" an lamına gelir. Brittany'deki Landevennec keşişlerinden Urmonek MS 880'lerde yazdığı The Life of St. Pol de Leon (Aziz Pol de Le on'un Yaşamı) isimli kitapta kralın "kulaklarının abnkilere ben zediğini" belirtmenin yanı sıra at için Marc'h ile birlikte "Cuno morus" sözcüğünün de kullanıldığını söylemektedir. Fowey'deki yazıtta yer alan gerçeğe dönersek, Tristan'm üvey annesi ile birlikte kaçmış olması bu öyküyü daha da dokunaklı hale getirmektedir! Tristan ve İsolde öyküsünün Kelt dilindeki ilk metni on albn o yüzyıla tarihlenmektedir. Bu metin Galcedir. Mevcut metinler arasından Keltlerin "yaradılış efsanesi" ile ilgili Ölümsüzler adı alhnda derlenen öyküleri seçtim ve ilk kez yazıya aktarılırken Hristiyanların yaphğı eklemeleri göz ardı et tim. Bunlara Cath Maine Tuired (Mag Tuired Savaşı) adını taşıyan, "Efsanevi Dönemin" en önemlilerinden biri olan ve Danu'daki tarın ve tarınçaların hain Fomorii'lerle (Deniz Dibi Yarabklan) savaşını anlatan öyküyü ekledim. Bunun ilk dönemlerde yazıl mış iki kopyası mevcut; biri on alhno yüzyıla tarihlenirken ikin
cisi yaklaşık 1650'lerden kalma bir elyazmasıdır.
26
K e l ! M i t l e r i ve E f s a n e l e r i
Çoğunlukla Lebor Galaba Erenn adıyla anılan ve on ikinci yüz yıla tarihlenen Leabhar Laignech'te yer alan Leabhar Gabhala'daki (Saldırılar Kitabı) öyküler elimizdeki Kelt asıllı efsanelere en yakın olanlar. Leabhar Gabhala 'da "Ölümsüzler", "Danu'nun Ço cukları" ya da "Tuatha De Danaan" ddhil olmak üzere İrlanda'ya yapılan efsanevi saldırılar anlablıyor. İrlanda'nın yaradılış efsanesinde Hristiyan yazarlar Cesa ir'dan İncil'deki Nuh'un kız torunu olarak söz ediyorlar. Kızın ebeveynleri Bith ve Birren da ddhil olınak üzere hep birlikte Tu fan'dan kaçıp yerleşecek bir yer bulınak için üç gemiyle hareket ediyorlar. Gemilerden yalıuzca biri batmaktan kurtuluyor ve Co. Kerry'deki Dingle Yanmadası'nda bulunan Corca Dhuibhne'de karaya ulaşıyor. Gemide elli kadın ve üç erkek var: Bith, kaptan Ladra ve Fionntan. Bith ve Ladra ölünce tek başına kalan Fion ntan kadınlarla başa çıkamayıp kaçıyor. Sonunda hem o hem de kadınlar ölüyorlar. öykülerden birinde kadınlardan birinin sa hip olduğu sihirli fıçının içindeki su o kadar uzun süre akıyor ki tüm dünyayı kaplıyor ve hepsinin boğulmasına yol açıyor. Hristiyan Gallilerin yaradılış efsanesi Orta Çağa tarihlenen ve birçok gerçek ve düsturu içeren üç bölümlük Trioedd Ynys Pry
dain 'de yer alıyor. Burada içinde yaşayan Addanc adındaki bir canavar yüzünden taşan Llyon-Llion ya da Dalgalı Göl'den söz ediliyor. Sonunda Hu Gadam'ın öküzleri canavarı ininden çıka rarak yok ediyorlar. Bazı metinlerde canavar Peredur tarafından öldürülüyor. Bununla beraber gölün taşmasına ve dolayısıyla Tufan'a sebep oluyor. Bir anlamda bu canavar Hinduların Tufan efsanesindeki Griva'yı çağrışbrıyor. Nefyed Naf Nefion sonun da bir gemi inşa ediyor ve Dwyvan ve eşi Dwyvach bu gemi ile kaçmayı başarıyorlar. Nefyed Tufan' dan sonra İrlanda' ya geldiği söylenen İrlandalı Nemed ile kökteş. Bu öykülerde, özellikle Addanc öyküsünde, Hristiyanlık ön cesi dönemden izler bulunsa da The Churning of the Ocean (Okya nusun Dalgalanması) gibi diğer kaynaklarda Dhanu, kutsal inek Surabhi, Bilgi Ağacı, İrlanda' da tanrıların hekimi Dian Cecht'in
G i riş
27
karşıh Dhanvantari gibi Kelt efsanesindeki figürlere rastlanabi liyor.
Leabhar Gabhala birçok yönden Hinduların Mahabharata'sını çağrışhnnakta. Bu nedenle Hristiyan yazarların eklemeleriyle gözden kaçan unsurları aydınlatmak için başka kaynaklan ince lemek, Vedalar ve diğer Hint-Avrupa efsaneleri ile karşılaşhrmak gerekiyor. Bu yüzden Hristiyanlık öncesi Kelt yaşamı üzerinde durmak istiyorum.
Leabhar Gabhala kadar Leabhar Laignech 'te yer alan dokuzun cu yüzyıl ile on ikinci yüzyıl arasına tarihlenen ve yer isimlerini açıklayan destanların derlendiği Dindsenchas'ta da Hristiyanlık öncesine ait izler bulunmakta. Aslında Dindsenchas'ın kırktan fazla el yazmasından oluşan üç ayn metni mevcuttur. Buradaki alh öykü halen yaşamakta olan Kelt halklarını tem sil ediyor. Her bölüme ayn bir önsöz yazdım ve o ülkenin öykü leriyle ilgili temel kaynaklan dile getirdim. Kelt efsane ve söy lencelerine meraklı olanlar için bunların bazıları aşina gelecektir ama diğerleri umanm ilginç bulunacakhr. Yeni öykülere ve yeni metinlere ulaşmaya çalışhm. öte yandan, bu kitaptaki öykülerden yedisinin ilk kez Lond
ra'daki Magpie Books'tan Mike Asley'in editörlünü yaphğı The
Giant Book of Myths and Legends (Büyük Efsane ve Söylence Kita bı) adı altmda 1995 yılında yayınlandığını da belirtmek istiyo rum. Bu öyküler benim romanlarda kullandığım Peter Tremayne takma adımla ve The Ever-Living Ones (Ölümsüzler); The Sons
of Tuireann (fuireann'ın Çocukları); Island of the Ocean God (Ok yanus Tanrısının Adası); The Shadowy One (Hayalet); Bran and Branwen (Bran ve Branwen); Tewdrig; Tyrant of TTeheyl (Treheyl'li Zorba Tewdrig) ve The Destruction of Ker-Ys (Ker-Ys'in Yok Olu şu) isimleriyle basıldı. Bu kitapla yer almalarına izin verdikleri için Magpie Books'tan Mike Ashley ve Nich Robinson'a teşekkür ederim. Kelt efsane ve destanları Yunan ve Latin efsanelerinden çok farklı ama Hindu söylenceleriyle son derece uyumlu garip bir
K e l t M i t l e r i ve Efsaneleri
28
hayal dünyasına giriliyor. Her ne kadar adadaki Keltler kuzey batıdaki anayurtlanndan ve Hint-Avrupalı atalanndan en az üç bin yıl uzakta yaşamışlarsa da öykülerinde Alman ve Cermen destanlanndaki mutsuz ve hüzünlü atmosfer yerine sıcak ve coşkulu bir hava egemendir. İnsan zaman zaman bir kuzeyba tı Avrupa kültürünü incelemekte olduğundan kuşku duyabilir. Trajedilerinde dahi mutlu ve canlı bir ruh hali sezilir. Her za man sonsuz bir iyimserlik hüküm sürmektedir. The Children of
Lir (Lir'in Çocukları) öyküsünde bile kesin bir sonuç yer alınaz. Kazanan asla ölüm olınamıştır; Keltler bir tür yeniden doğuş felsefesi ile ölümsüzlük ilkesini oluşturan ilk kültürlerden biri dir. Onlann bu ilkesi Klasik dönemde o kadar ilgi çekmiştir ki Yunanistan'daki İskenderiye okulu Pisagor'un bu felsefeyi Trak yalı hendesi Zalınoksis vasıtasıyla mı benimsediği yoksa Kelt lerin bunu Zalmoksis'ten mi öğrendiği konusunda tartışmaya başlamışlardır. öte yandan, Keltlerin ölümsüzlük ve yeniden doğuş felsefesinin Pisagor'un teorisinden çok farklı olduğu da görülmektedir. Keltler ölümün yalnızca bir yer değiştirme olduğunu ve yaşa mın
sahip olduğu tüm değerlerle öbür dünyada devam ettiğini
ileri sürmekteydiler. Ruh bu dünyada ölünce öbür dünyada yeni den dünyaya gelınekte, öbür dünyada öldüğünde ise bu dünyada yeniden doğmaktadır. Bu nedenle doğumda yas tutulurken, ölüm coşku ve kutlamalarla karşılanmaktaydı. Bu gelenek Yunanları ve Latinleri bir hayli şaşkınlığa uğrattı. Günümüzde İrlanda'daki ce naze
törenleri bu eski gelenekten kaynaklanmakta.
Keltlerin ruhun kafada yer aldığına inandıklarını unutma mak gerekiyor. Romalılann Keltleri aşağılamak için oluşturulan "kafa koleksiyonu" kültürü bu inançtan kaynaklanmaktaydı. Keltler saygı duydukları kişilerin kafalarını kesip bunları sedir yağı ile kaplıyor, böylece değerli ruhlara saygı gösteriyorlardı. Bazılarının iddia ettiği gibi "kafatası avcıları " değillerdi. Yalnızca ister dost ister düşman olsun, savaşta öldürülen kişilerin kafaları andaç olarak saklanıyordu; bunlar her zaman saygın kişilere ait
G i riş
29
oluyordu. Bu kafalar kimi zaman tapınaklara yerleştiriliyor, ço ğunlukla da kutsal Kelt ırmaklarına adak olarak sunuluyordu. Londra' da bile Keltlerin bu uygulamasının izlerine rast lanmakta. Thames' de ve onun kollarından biri olan Walbrook Nehri'nde Kelt döneminden çok sayıda kafatası bulundu. Bilim adamları yazılarında ilk kez Latince Londinium sözcüğünü kulla nan Tacitus'un bunu Kelt dilindeki Lugdunum (Lug Kalesi) keli mesinden mi yoksa vahşi yer anlamına gelen ve İrlanda dilinde hala varlığını sürdüren bir başka Kelt sözcüğü olan lando' dan mı aldığını tarhşmaktalar. Eskiden Kelt ticaret merkezlerinden Tri novantes kenti olan Londra Thames ya da Tamesis Nehri'nin sol kıyısındaydı. Tamesis Sanskritçede "karanlık nehir" anlamına ge len Tamesa sözcüğü ile eş anlamlıdır. Tamesa Hinduların kutsal saydığı ve bir zamanlar adaklar sunduğıı Ganj Nehri' dir. Bu yüzden Thames' de Keltlerden kalma birçok değerli adak ve kafatasına rastlanması şaşırhcı değildir. Kelt sikkeleri ve kılıç kalkan gibi silahlar, değerli mücevherler ve başka nesneler Tha mes' e ve Walbrook'a atılmıştır. Londra'nın Keltçe adı ne olursa olsun, kentte Lutgate gibi eski kapıların birçoğıı Keltçe isimlerle anılmaktadır. Daha da önemlisi, adakların sunulduğıı yer Thames Nehri üzerindeki Billingsgate' tir. Saksonlar geldiklerinde buraya Bile kapısı anlamına gelen Bilesgata adını verdiler. Keltler için "kutsal meşe" Bile Danu'nun kocasıydı ve zamanla ruhları bu dünyadan öbür dünyaya taşıyan tarırıydı. Keltler çoğıı kez, Hinduların Ganj' da yaptıkları gibi, ölüle rini kutsal nehre bırakırlar ve Bile kapısından geçerek yeniden doğacakları "karanlık nehre" doğru ilerlerken onlara eşlik eder lerdi. Yeniden doğmak için önce ölünmeliydi, dolayısıyla hem Kelt hem de Hindu dininde aydınlığa ulaşmadan önce karanlık gerekiyordu. Bu yüzden Keltler zamanı geceyi izleyen günle he saplamaktaydılar ve yılbaşı onlar için (yaklaşık olarak 31 Ekim ve 1 Kasım arasındaki) Samhain idi. Dolayısıyla yeni yıl karanlık dönemde başlamaktaydı.
K e l t M i t l e r i ve E f s a n e l e r i
30
Walbrook'tan çıkarılan adaklar arasında bir Kelt tanrıçasının lüle taşından yapılma küçük bir heykeli var. Bu heykel "kutsal sulan" simgeleyen Danu'ya ait olabilir mi? Anglosaksonlar bu ismi neden Walbrook'a verdiler? Adakla rın büyük bir bölümünün nehrin bu kesiminde bulunması bun da rol oynamış olabilir mi? Londra'nın Kelt asıllı ilk halkı bu kut sal yeri kesinlikle terk etmek istemiyordu ve Anglosaksonların zaferinden sonra bile burada kalmakta direndiler. Bu direnişleri o kadar uzun sürdü ki Anglosaksonlar nehre yabancılar deresi anlamına gelen Weala-broc adını verdiler. Bu, Anglosaksonların yerli Britonlar için kullandıkları Welisc yani yabancılar sözcü ğünden kaynaklanıyordu. Kelt mitolojisi temelde kahramanlık üzerinedir ama İrlanda öyküleri daha eski bir "Kahramanlar Dönemi"ne dayanırken Galce öykülerde daha çok Orta Çağa özgü bir nitelik gözlem lenir. Kelt efsanesindeki ilahlar daha ziyade halkın atalarından oluşur. Iulius Caesar bunun farkına varmışhr; bu tanrılar ve ölümlü kahramanlar sadece boş kafalı bir fiziksel güzelliğe sahip değillerdir. Zihinsel yetenekleri fiziksel özelliklerine eşit düzey dedir. İnsanlığın tüm iyi ve kötü yanlarına sahiptirler. Tanrılar da insanlar gibi günah işleyebilirler. Daha sonraki halk öykülerinde, Hristiyanlar eski gelenek ve görenekler konusunda daha sert yargılarda bulunmaya başladı ğında, tanrılar öbür dünyanın perilerine ya da cinlerine dönüş müş ve kahramanlar bu yarahkların "kötü büyüleri" ile daha fazla savaşmak zorunda kalmışlardır. Çoğu kez öngörülen bir felaket ten kaçınmak için kendi kaderlerini kendileri belirlemişlerdir. Kimi zaman inanılmaz başarılar akıl almaz biçimde gerçek leşmiştir. Doğal ve sıradan bir durum doğaüstü ve inanılmaz bir biçimde engellenmekte. Keltlerin ilk öykülerinde hayal, evrensel yılgı ve doğaüstü güçler olağanüstü boyuttadır. Köklü olan bu gelenek doğa yasalarına karşı çıkına yeteneğinin mirasçısı olan giinümüzdeki Kelt yazarlarında da aynı canlılığını sürdürmek
tedir.
Giriş
31
Bununla beraber, tüm geçmiş incelenip değerlendirildiğinde ve sıra öyküler üzerinde durmaya geldiğinde, bunların asla salt insanlan eğlendirmek amacıyla değil, eğlendirirken ders alma lanru sağlamak amacıyla aktanldığını akıldan çıkarmamak gere kir. Her şeyden önce, bunların gerisinde muzip bir mizah unsuru bulunduğunu da unutmamalıyız.
Başlangıçtan önce . . .
1. Ölümsüzler
• Ik kaos dönemiydi: Dünya yeni oluşmaktaydı ve henüz tarum I lanmamışh. Kıraç çöller, kaynayan kapkara yanardağlar, üstü
ne çöken gaz bulutları yeni doğmuş olan dünyanın görüntüsüne gölge düşürmekteydi. Henüz her şey büyük bir boşluk içindeydi.
Derken donuk, karanlık gökyüzünden buraya bir ışık huz mesi ulaşh. Önce bir damla, sonra bir daha, bir daha ve sonun da dünyanın üzerine güçlü bir ışık yansıdı. Cennetteki kutsal sular aşağıya akh ve kıraç toprağı serinletti, yanardağları gri, sert dağlara dönüştürdü ve dünyanın her yanında hayat filiz lenmeye başladı. Kara kızıl gökyüzü aydınlandı ve mavileşti. Kara topraktan görkemli ve güçlü bir ağaç yükseldi ve cen netin kutsal suyu Danu'nun besleyip büyüttüğü bu ulu ağaç Bile isimli kutsal meşeye dönüştü. Danu ile Bile'nin beraberliği so nucu toprağa iki dev kozalak düştü. İlk kozalak erkekti. Ondan Dagda, "İyilik Tanrısı" doğdu. İkinci tohum dişiydi. Ondan Bri gantu ya da Brigid, "Coşku" dünyaya geldi. Ve Dagda ve Brigid hayretle bakışhlar, çünkü onların görevi kaosu düzene sokmak ve dünyaya Ana Tanrıça'nın kutsal suyu ile hayat verdiği insan ları sunmaktı. Böylece, Dagda ve Brigid dünyanın Danu'nun kutsal sulan ile kaplanıp bereketlenmiş olarak doğudaki uzak denize doğru
36
K e l t M i t l e r i ve E f s a n e l e r i
uzanan yeşil vadilerinde yerleştiler. Ve doğuya doğru çağlaya
rak akan suya Ana Tannça'ya atfen Danuvius adını verdiler. Çocuktan bu nehri Danube (Tuna) olarak anmaktalar. Ve nehrin geniş kıyılarına Danu'nun Çocuklarının yaşayıp gelişeceği dört büyük, ışılhlı kent kurdular. Bu dört kentin ismi Falias, Gorias, Finias ve Murias idi. Dagda onların babası oldu; dolayısıyla insanlık ona "Tann ların Babası" adını verdi. Ve Brigid yüce Danu ve kutsal meşe Bile'den öğrendiklerini özümseyerek akıllı ve coşkulu oldu. Ona sağlığın, sanahn ve şiirin anası denildi ve gerçekten de her alan da bilge idi. Çocuklarına gerçek bilgilerin ancak Danu'nun ve Ana Tannça'nın dizlerinin dibinde edinilebileceğini, bu yüzden de ancak su kenarında ulaşılabileceğini öğretti. Bu bilgileri edinenler aynı zamanda kutsal meşe Bile'ye say gılı oldular. Onun kutsal adını anmaya izinleri olmadığından meşeye draoi ismini verdiler ve bilgi sahibi olanlara, yani meşe
(dru) bilgisine (vid) ulaşanlara da Druid dediler. Dört büyük kent gelişip büyürken Danu'nun Çocukları da giderek daha fazla bilgi sahibi oldular. Falias'ta Lia Fail ya da Ka der Taşı adını verdikleri bir taş diktiler. Dürüst bir yönetici üzeri ne bashğında bu taş bir sevinç çığlığı ahyordu; Asil Doğa'lı Uri as'ın yaşadığı Gorias'ta tanrıların oluşmasından önce yapılmış "İntikamcı" denilen görkemli bir kılıç vardı. Urias'ın bu kılıcı
armağan ettiği Lugh Lamhfada tanrılar arasında en ünlü savaşçı oldu; Finias'ta "Kırmızı Cirit" adını verdikleri sihirli mızrak atıl dığında düşmanı gizlendiği yerde bulup ona saplanıyordu; Mu rias'taki "Bereketli Kazan" ise Dagda bütün milleti doyurduktan sonra bile boşalmıyordu. Danu'nun Çocukları çağlar boyunca bu güzelim kentlerde büyüyüp geliştiler. Derken bir gün Tanrıların Babası Dagda ve Coşkulu Brigid çocukları yanlarına çağırdılar. "Burada yeterince oyalandınız," dediler. "Yeryüzünün insan lara ve onların erdemli, nitelikli bir hayat sürecek biçimde eğitil-
Ölümsüzler
37
melerini sağlamak için sizin bilgeliğinize ihtiyacı var. Anneniz Danu sizin parlak güneşin her akşam battığı yere gitmenizi is tiyor." Dagda'run en gözde oğlu Nuada, "Neden oraya gitmemiz ge rekiyor?" diye sordu. Brigid, "Çünkü bu sizin kaderiniz," diye yanıtladı. "Ve sen, Nuada, erkek ve kız kardeşlerinle onların çocuklarına yol göste receksin; gideceğiniz yerin adı Inisfail, Kader Adası olacak. Gö revinizi tamamlayıncaya kadar orada kalacaksıruz." Dagda'run Ogma isimli diğer bir oğlu, "Eğer kaderimiz böyle ise gideriz," dedi. Ogma Dagda'run çocuklarının en yakışıklısıydı. Uzun kıvır cık saçları gün ışığında pırıl pırıl parlardı, bu yüzden ona grian-a
ineacg ya da Güneş Yüzlü derlerdi. Ağzından bal damlar, dili son derece ustaca ve şairane bir bi çimde kullanırdı. İnsanlar için oluşturduğu kaligrafi stiline de adına izafeten Ogham deniyordu. Brigid heyecanlanan çocuklarına gülümsedi. "Sizi bir konuda uyarmalıyım. Inisfail'e gittiğinizde Kader Adası' na sahip çıkmak isteyen bir halkla karşılaşacaksıruz. Onlar annemizin kız kardeşi Domnu'nun Çocuklandır. Ama dikkatli olun, zira Domnu Da nu'ya benzemez. Bu kız kardeşler, kış ve yaz kadar birbirinden farklıdır." Nuada, "Öyleyse," dedi, "Domnu'nun Çocuklan Inisfail'i sa hiplenmek için bizimle çatışmaya kalktıkları takdirde kendimiz için yanımıza bir şeyler almamız gerekmez mi?" Dagda onları sevecenlik.le süzdü. "Falias, Gorias, Finias ve Murias kentlerindeki dört değerli hazineyi yanıruzda götürebi lirsiniz." Bunun üzerine Danu'nun Çocuk.lan hazineleri aldılar ve Da nuvius'un cennetten akan kutsal sularına tepeden bakan dağlan aşarak kocaman bir bulutun üstünde babya doğru yol alıp Kader Adası Inisfail'e ulaşblar. Aralarında Ogma'run oğullanrun eşle ri olan üç güzel kız kardeş vardı. Bu kadınların isimleri Banba,
38
Kelt M i t l e r i ve E f s a n e l e r i
Fotla ve Eire idi ve her biri bir gün lnisfail'deki yeni toprak.lann kendi adıyla anılmasını arzu ediyordu. Gece pelerinini Inisfail'in batısında yer alan, Kuleler Ovası denilen Magh Tuireadh'in üstüne serdi. Bu geniş düzlüğün Uni us Nehri ile birbirinden aynlan iki yakasında gece karanlığında sayısız kamp ateşinin alevleri göze çarpıyordu.
İki
ordu savaş
için hazırdı. Danu'nun Çocuklarının bir bulut üstünde Kader Adası'na ulaşmalannın üzerinden yedi yıl geçmişti. önce Kader Adası'nı yönetme hak.lanna karşı çıkan Firbolg adındaki garip bir halk.la savaştılar. Bunlarla Balgatan Geçidinde karşılaştılar ve dört gün boyunca çatıştılar. O çatışmada Sreng adında ünlü bir Firbolg savaşçısı Danu Çocuklannın lideri Nuada ile teke tek savaştı. Sreng öylesine güçlüydü ki tek hamlede kocaman kılıcı ile Nua da'nın sağ elini kesip kopardı. Ama sonunda krallan Eochaidh'ın komutasındaki Firbolg'lu lar yenilgiye uğrayıp dağıldılar. Tüm doktorlann tannsı Dian Cecht savaştan sonra Nuada'ya gümüşten bir el yaptı. Bu el çok güçlüydü ve gerçeğine çok ben ziyordu. Böylece Nuada Argetlamh ya da Gümüş Elli Nuada olarak anılmaya başlandı. Sakatlandığı için Danu'nun Çocuk.lan aralanndan başka birini lider olarak seçmek zorunda kaldılar, zira Brigid onlara hiçbir özrü bulunmayan biri tarafından yöne tilmeleri gerektiğini söylemişti. Liderlerini seçerken korkunç bir yanlış yaptılar. Domnu'nun Çocuk.lanyla iyi geçinmek adına Formorii ya da denizin altın da yaşayanlar olarak da bilinen Domnu'nun Çocuklarının kra lı Elatha'nın oğlu Bres'i lider seçtiler. Dian Cecht bu anlaşmayı güçlendirmek için Tek Gözlü Balor adında önde gelen bir Fomo rii savaşçısının Ethne isimli kızıyla evlendi. Anlaşma gereği Bres Danu'nun Çocuklannın hoşuna gitmeyen bir şey yaptığı takdir de görevi bırakıp banş içinde oradan aynlacaktı. Bu dönem çok çekişmeli geçti. Fomorii olan Bres sözünü tut madı ve Danu'nun Çocuk.lanna büyük zorluklar çıkardı. Bir süre
Ölümsüzler
39
Bres ve karanlığın ve kötülüğün simgesi Domnu'nun Çocuk.lan adaya egemen oldular; ışığın ve iyiliğin simgesi olan Danu'nun Çocuk.lan çaresizdiler ve köle gibi çalıştırıldılar. Sonunda Dian Cecht'in Miach adındaki oğlu güzel kız kar deşi Airmid'in yardımıyla Nuada için et ve kemikten oluşan bir el yaptı. Dian Cecht'in gümüş eli yerine bunu kullanmaya baş layan, bu yüzden artık sakat olmayan Nuada Danu'nun Çocuk larının liderliğini yeniden üstlenmek istedi. Oğlunun başarısını son derece kıskanan Dian Cecht Miach'ı öldürdü. Ama bu başka bir hikaye. Nuada Bres'i yeniden Fomorii topraklarına sürdü. Bunun üzerine Bres babası Elatha'dan Danu'nun Çocuklarını cezalan dırmak için kendisine bir ordu vermesini istedi. Böylece eski dikili taşların gökyüzüne yükseldiği Magh Tı readh ya da Kuleler Düzlüğünde Samhain Şölen gecesinde (31 Ekim) Danu'nun Çocuk.lan Domnu'nun Çocuk.lan ile savaş ala nında karşı karşıya geldi. Şafakla birlikte savaş başladı. Nuada erkek ve kadın tüm sa vaşçılarını Bres'in ve Fomorii savaşçılarının üzerine sürerken her alanda çatışmalar yaşandı. Karşı cephede ünlü Savaş Kraliçesi Morrigan ve kız kardeşleri Karga Badh, Zehirli Nemain, İğrenç Fea insanların çaresizliğe ve ölüm korkusuna kapılmalarını sağ layan savaş çığlık.lan atarak oradan oraya seğirttiler. Bir süre sonra Fomorii savaşçılarından Indech Bres'in yanına gitti ve Danu'nun Çocuklarının öldükten ya da silahlarını yitirip savaş alanı dışı kaldıktan kısa süre sonra yeniden dirilip silahlan mış olarak geri döndüklerini aktardı. Bres oğlu Ruadan'ı yanına çağırdı ve bunca silahı nereden bulduklarını öğrenmesini istedi. Sonra Indech'in oğlu olan Octriallach'ı yanına çağırıp ölen Danu Çocuklarının nasıl yeniden canlandıklarını araştırmasını emretti. Ruadan Danu'nun Çocuklarının kılığına bürünerek savaşçı ların arkasından dolandı ve Kuleler Düzlüğünün bir köşesinde dökümhane kurmuş olan Demirciler Tanrısı Goibhniu'yla kar şılaştı. Goibhniu'nun yanında Marangozlar Tanrısı Luchtaine
40
K e l t M i t l e r i ve E f s a n e l e r i
ile Tunç İşleyenlerin Tanrısı Credne vardı. Kınlan her silah Go ibhniu'ya veriliyor ve Demirciler Tanrısı çekiciyle namluya üç kez vurarak onu düzeltiyordu. Luchtaine silahın ahşap kısmına baltasıyla üç darbe indirerek onarıyordu. Sonra Credne tunç çi vilerle gövde ve namluyu birbirine mıhlıyordu. Ruadan geri dönüp babasına gördüklerini anlattı. Öfkeye ka pılan Bres oğluna Goibhniu'yu öldürmesini emretti. Bu arada Octriallach, Kuleler Düzlüğünün öbür yanında sihirli bir kaynak olduğunu keşfetti. Doktorlar kralı Dian Cecht kızı Air mid ile birlikte kaynağın başında duruyordu. Danu'nun Çocukla rından herhangi biri öldüğünde kaynağa getiriliyor ve Dian Cecht ile kızı cesedi kaynağa sokup çıkarınca asker yeniden canlanıyordu. Deliye dönen Bres Octriallach' dan kaynağı yok etmesini istedi. Ruadan dökümhaneye döndü ve Goibhniu' dan bir cirit is tedi. Ruadan'ı Danu'nun Çocuklarından biri sanan demirci hiç kuşkulanmadan istenen silahı verdi. Ruadan silahı eline alır al maz dönüp onu Goibhniu'ya fırlattı. Cirit adamın bedenini delip geçti. Yarası çok ağır olmasına karşın Goibhniu mızrağı alıp geri fırlattı ve yaralanan Ruadan babasının yanına ka?ar sürünerek gitti ve onun ayaklarının dibinde öldü. Fomorii'ler Kader Ada sında daha önce hiç duyulmamış bir caoine ya da ağıt yaktılar. Goibhniu da sürünerek kaynağa ulaşb. Dian Cecht ve Airmid onu kaynağa daldırdılar ve sudan tümüyle sağlığına kavuşmuş olarak çıkb. öte yandan o gece lndech'in oğlu Octriallach yandaşlarıyla birlikte kaynağa geldi. Her biri yakındaki bir ırmaktan kocaman bir taş alıp suyun içine atarak kaynağı doldurdular. Böylece sa ğaltan su tamamen yok oldu. Bres, Danu'nun Çocuklarının arbk ölümlü olduklarına ina nıyordu ve oğlunun ölümü onu çok öfkelendirmişti. Bu yüzden savaşın dozunu arbrmaya kararlıydı. Ertesi sabah, mızraklar, kargılar ve kılıçlar kalkanlar ve zırhlara saplanmaya başladı. Okların çıkardığı ıslıklar ve savaşçıların naraları Kuleler Düzlü ğünde müthiş bir fırtına duygusu yaratmaktaydı. Düzlüğün or-
Ö l ü m sü z l e r
41
tasındaki Unius Nehri'ne dolan cesetler suyun akışını durdurdu. Savaş o kadar şiddetliydi ki tüm düzlük kızıla boyandı. Fomorii'lerin her biri Ogma tarafından öldürüldü. Indecht Danu'nun Çocuklanrun çelik kılıç darbelerine maruz kalan ne ilk ne de son Fomorii komutanı oldu. Danu'nun Çocukları da çatışmadan nasibini aldı. Katliam alanında Fomorii savaşçılanrun en güçlüsü olan Bu arainench'in oğlu Kem Gözlü Balor da yer aldı. Sahip olduğu tek gözünden saçılan kötülük bakhğı herkesi yok etmekteydi. Gözü o kadar iri idi ki ancak alh görevli kancalarla Balor'un gözkapa ğını açık tutabiliyordu. Savaşın kaderini belirleyen anda Balor Danu'nun Çocuklanrun lideri Gümüş Elli Nuada ile karşı kar şıya geldi. Aralarında müthiş bir savaş oldu. Sonunda kalkan delinip mızrak eğrildikten ve kılıç paramparça olduktan sonra Nuada'dan durmaksızın fışkıran kanlar Kader Adasında bir ırmak oluşturdu. Bununla yetinmeyen Balor Nuada'nın güzel eşlerinden savaşın temsilcisi ve savaşçıların tanrıçası Macha'yı hedef aldı ve onu da katletti. Dian Cecht onları yeniden hayata döndüremedi. Danu'nun Çocukları liderlerinin ölümü üzerine durakladılar ve korkuya kapıldılar. Bunun üzerine Lugh Larnhfada, Uzun Kollu Lugh savaş ala nında belirdi. Lugh Konuşma Tanrısı Cainte'nin oğlu olan ve adı "dayanıklı" anlamına gelen Cian'in oğluydu. Danu'nun Çocuk lanrun meclisi onun savaş alanına girmesini yasaklamışlardı, zira Lugh aralarında en akıllı ve bilgili olanıydı ve insanlığa hiz met etmekle yükümlüydü. Lugh o kadar akıllıydı ki Nuada Danu'nun Çocuklarını eğit mesi için onun on üç gün boyunca grubun lideri olmasına izin vermişti. Bu nedenle, Danu'nun Çocukları onu güvence alhn da tutmak için dokuz savaşçının gözetiminde hapse atmışlardı. Ama Nuada'nın öldürüldüğünü duyunca Lugh hapisten kaçh ve gardiyanlarını saf dışı bırakarak savaş arabasına atlayıp hızla Kuleler Düzlüğündeki kardeşlerinin yanına gitti.
42
K e l t M i t l e r i ve E f s a n e l e r i
Savaşçılarıyla muzaffer bir eda ile dikilen Bres batıdan yük selmekte olan kocaman bir aydınlığı fark etti. Kafasını kaşıyarak, "Güneş bugün batıdan
mı
doğuyor?"
diye sordu. Tır tir titreyen Fomorii şamanlarından biri Bres' e yaklaştı ve "Bu güneş değil, Yüce Bres," dedi. "Bu Lugh Lamhfada'nın yü zünden yansıyan ışık." Lugh silahlarını çekmiş olarak savaş arabasını Danu'nun Ço cuklarının arasından geçirdi ve saflarını sıklaştırmış olan Fomo rii Savaşçılarının üzerine sürdü. "Balor nerede?" diye haykırdı. "Büyük savaşçı olduğunu iddia eden çıksın ortaya ve gerçeğin ne olduğunu öğrensin! " Fomorii safları aralandı v e devasa bir tahtta oturan Balor gö ründü. Güçlü tek gözü kapalıydı. Lugh yeniden meydan okudu. Bu kez Balor onun sesini duydu ve hizmetkarlarına, "Gözka pağımı kaldırın da şu geveze küçük adama bir bakayım," dedi. Hizmetkarlar kancaları ile Balor'un gözkapağıru kaldırmaya başladılar. Ellerinden geldiğince uzakta durmaya çalışıyorlardı zira o gözün değdiği kişi derhal can veriyordu. Lugh'un elinde bir sapan vardı ve buna kan ile dalgalı Ar morian Denizinin kumundan karılmış bir tathlum yerleştirmiş ti. Gözkapağı kaldırılırken Lugh göze nişan aldı. Tathlum göze saplandı, beynin içinden geçip Balor'un ensesinden çıktı. Ünlü Fomorii savaşçısının gözü fırladı ve yere düştü. Saçhğı son ışıltı dokuz Fomorii bölüğünün üç misli savaşçının ölümüne neden oldu. Kör olan Balor çığlıklar atarak yere yığıldı. Fomorii'ler büyük bir paniğe kapıldılar. Sonra Lugh kılıaru kaldırdı ve Morrigan bir zafer narası attı: "Krallar savaşa . . . !" Böylece Danu'nun Çocukları yüreklendiler ve naralar atarak ilerlemeye başladılar. Domnu'nun Çocuklarına saldırarak katlia ma giriştiler. Söylendiğine göre o gün gökteki yıldızlardan, sahil-
Ölümsüzler
43
deki kumlardan, ya da kışın yağan kar taneciklerinden çok daha fazla sayıda Fomorii öldürüldü. Ve Lugh savaş alanından kaçmaya çalışan Bres'i yakaladı. Elatha'nın oğlu dizleri üzerine çökerek, "Yüce Lugh, hayatı mı bağışla," diye haykırdı zira artık savaşacak hali kalmamıştı. "Hayatımı bağışlarsan sana dilediğin fidyeyi ödemeye hazmın." Kılıcını Fomorii liderinin boğazına dayayan Lugh, "Ne fid
yesi?" dedi. Bres, "Bu topraklardaki ineklerin sütünde hiçbir kısıtlama ol mayacağını garanti ediyorum," dedi. Bunun üzerine Lugh Danu'nun Çocuklarını yanına çağırdı. "Bres ineklerin yaşamını uzatamazsa bu neye yarar?" diye sordu çocuklar. Bres bunu başaramayacağından başka bir öneride bulundu: "Hayatımı bağışlarsanız Inisfail'de her hasadın bereketli olaca ğını garanti ediyorum." "Bizim hasadımız zaten yeterince bereketli. Başka bir garan tiye ihtiyacımız yok." Sonunda Bres Danu'nun Çocuklarına toprağı sürmek, ekmek ve hasat için en uygun zamanlan öğretmeyi kabul etti ve onlar da bu bilgiye sahip olmadıklarından hayatını bağışladılar. Savaş sona erip Fomorii'ler Danu'nun Çocuklarının Kader Adasında banş içinde yaşama ve iyilik ve aydınlık tannçalan olarak adayı yönetme haklarını kabul ederek denizaltındaki ka lelerine çekilince Morrigan adadaki en yüksek dağların tepele rine gitti ve her zirvede aydınlık ve iyilik tann ve tanrıçalarının zaferini ilan etti. Ve Ana Tanrıça Danu'ya bir zafer türküsü yaktı. Banş gökyüzüne yükseliyor Kutsal sular yeryüzüne iniyor Ve hayatımızı bereketlendiriyor Yeryüzü gökyüzünün altında yatmakta Ve bizler Yeryüzü insanlarıyız Ve herkes güçlü . . .
44
K e l t M i t l e r i ve E f s a n e l e r i
Ve Danu'nun yüzü çocuklarının zaferiyle gülerken, yeryüzü nün derinliklerindeki kız kardeşi Domnu kaşlarını çattı ve Danu ile çocukları hakkında kendi adına kehanette bulunması için Karga Badh adındaki tanrıçayı görevlendirdi. "Tüm yaşam gelip geçicidir. Senin çocukların bile ölümsüz değil, kardeşim. Onların da yenilgiye uğrayacağı zaman gelecek. Bu dönem kimsenin gelişmek için tanrılara ve tanrıçalara gerek sinim duymadıkları ve benim çocuklarımın bugün içinde kaldık ları karanlığa gömüldükleri zaman gerçekleşecek." "Inisfail'de yazlan çiçeklerin açmadığı, ineklerin sütünün kesildiği, erkeklerin güçsüz, kadınların edepsiz olduğu, deniz lerde balıkların bulunmadığı, ağaçların meyve vermediği, yaşlı ların yanlış kararlar aldığı, yargıçların haksız hükümler verdiği, namusun önemsenmediği, savaşçıların birbirine ihanet ederek hırsızlığa başladığı günler yakındır. Bir gün bu dünyada hiçbir erdem var olmayacak." Gerçekten de Mil'in Çocuklarının Kader Adasına sel gibi ak hğı ve Danu'nun Çocuklarının kaçıp shee şeklinde telaffuz edilen
sidhe adındaki dağlarda yeralh mağaralarına sığındığı günler ya şandı. Bir dönemin güçlü tannlan ve tanrıçaları geliştirmeye ça lışhklan insanların ihanetine uğradı. Bugün de Kader Adasında yaşamakta olan Mil soyundan gelenler Danu'nun Çocuklarını
aes sidh, dağ insanları olarak tanımladılar. Ve Mil dini unutulup Daire dininin yerini Haç dini aldığında insanlar aes sidhe1eri cin olarak algıladılar. Tanrıların en yücesi, Kuleler Düzlüğündeki savaşın galibi, tüm bilgilerin, sanatkarların ve zanaatkarların tanrısı Lugh Lam hfada'run adı bugün de bilinmektedir. öte yandan bu büyük savaşçı ve bilge tanrının anısı gitgide zayıflarken arhk sadece
Lugh-chromain, sidhe'nın küçük kambur cücesi olarak bilinmekte; zanaatkar bir cin olarak algılanmakta. Hatta yüceltildiği dil bile yok oldu ve Danu'nun Çocuklarının ulu tanrısından geriye ka lan sadece Lugh-chromain adı kaldı . . . Yani cüce cin.
Irlanda
( Eire)
Önsöz
1 rlanda asıllı yazar bir babanın -kendisi üç kuşaktır edebiyat•
la uğraşan bir aileden gelmekteydi- çocuğu olarak küçüklü
ğümde her zaman efsaneler ve peri masalları dinledim. Hatta ilk yıllarda aile içinde kimin öyküyü anlatacağı konusunda bir ya rışma var gibiydi. Zira usta öykücü olan yalnızca babam değildi; edebiyata kendini adamış bir aileden gelen annem de oldukça yetenekliydi. Ailede eserleri ilk basılanlardan biri annemin on birinci ku şaktan dedesinin erkek kardeşiydi. Adı Thomas Randolph'tu
(1605-35); şair, oyun yazan ve Ben Jonson'un arkadaşıydı. An nemin ailesi Breton, İskoç ve Gal kökenliydi. Dolayısıyla gençli ğimde Keltler ile de aşinaydım. Bunun yanı sıra, alb çocuğıın en küçüğü idim ve ancak beşi miz (üç kız ve iki oğlan) hayattaydık. En büyük oğlan daha be bekken bir grip salgını sırasında hastanede hayabru kaybetmişti. Ablalarım ve erkek kardeşim de aslında pek de istekli olmadı ğım halde benim için "oynamayı" ve öyküler anlatmayı görev edinmişlerdi. Beş ile dokuz yaşlarım arasında babam bizi oldukça uzaktaki bir bağ evine taşıdı ve orada yaklaşık üç yıl boyunca kaldırama yacağım kadar ağır, kocaman, siyah bir Remington Standart dak tilosunun tuşlarına vurup durdu. Bu evde kısa öyküler ve çeşitli gazete ve dergilere tefrikalar ve makaleler yazdı. Evde elektrik
48
K e l i M i t l e r i ve Efsaneleri
yoktu; gaz lambalarının sıcaklığına ve ışığına aşina olarak bü yüdüm. En yakın kasabaya ulaşmak için üç tarladan ve hızla akan bir derenin üstündeki köprüden geçmem, otobüse binmek için de dar bir patikada yaklaşık üç mil yürümem gerekiyordu. Otobüs bu duraktan her saat başı geçiyordu. Çoğu kez bu yolda rad yomuzun boşalan bataryası ile gidiyor, dönüşte de doldurulup ağırlaşan bataryayı taşımaktan kaçınmaya çalışıyordum. Hem bu yolculukta, hem de karanlık kış gecelerinde öykülerin anla tılması için bol zaman oluyordu. Efsaneler ve söylenceler en büyük eğlencemizdi. Kız kardeş lerimden birirıin oyunlaştırdığı öyküleri yakınlardaki kullanıl mayan bir samanlıkta komşu çocuklarına sergilediğimizi anım sıyorum. Bu uzun açıklamamdan anlaşıldığı üzere, evin en küçüğü ol duğumdan büyüdüğümde öykü anlatabileceğim kimse yoktu; muhtemelen bu yüzden bunları yazmaya yöneldim. Babam yüzünden İrlanda efsaneleri ve söylenceleri ile büyü müştüm dolayısıyla bunları anlatmaya yatkındım. Evimiz böyle öykülerin yer aldığı kitaplarla doluydu. Babamın doğum yeri olan Cork kasabasında yaşayan Thomas Crofton Croker (17901854) İrlanda efsane ve söylencelerinin İngilizce dilinde popüler olmasına yol açmış olmalı. Resarches in the South of Ireland (Gü ney İrlanda' daki Araştırmalar, 1824) ve Fairy Legends & Traditions
in South West Ireland (Güneybatı İrlanda'daki Peri Masalları ve Gelenekler, 1825) isimli eserleri var. Bu sonuncusu ünlü Grimm Kardeşler tarafından Irische Elfenmiirchen adı ile Almancaya çev rildi. Oscar Wilde'ın annesi Lady Jane Wilde koleksiyon meraklı sıydı ve onun Ancient Legends, Mystic Charms and Superstitions of
Ireland (İrlanda'run Eski Efsaneleri, Büyüleri veHurafeleri) isimli eseri 1887'de yayınlandı. Jeremiah Curtin'in Myths and Folklore
of lreland (İrlanda'run Efsaneleri ve Folkloru, 1890} isimli yapıtı daima raflarımızda yer almakla birlikte asla Lady Augusta Gre-
İr1anda: Ônsöz
49
gory'nin Cuchulain of Muithemne (1 902) ve Gods and Fighting Man (Tanrılar ve Savaşçılar, 1904) adındaki eserleriyle kıyaslanamaz dı. Belki de en kaliteli ve yetenekli halkbilimci yeni anayasa çer çevesinde Özgür İrlanda Devleti'nin ilk başkanı olan Doughlas Hyde idi. Onun ağızdan ağza aktarılan gelenekler hakkındaki
Leabhar Sgeulaigheachta (1889), Beside the Fire (Ocak Başında), Love Songs of Connacht (Connacht'ın Aşk Şarkıları, 1893) her zaman klasikler arasında yer aldı. Ama onun magnum opus'u (başyapıtı) en eski dönemlerdeki İrlanda edebiyah ile ilgili araşbrması olan
Literary History of Ireland (İrlanda'nın Edebi Tarihi, 1899) isimli eseridir. Dr. Hyde kendinden sonra gelen ve böyle araşhrmalara önemli katkıda bulunanların öncüsü oldu. Myles Dillon'un The
Cycles of Kings (Krallıklar Dönemi, Oxford University Press, 1946); ve Early Irish Literature (Erken İrlanda Edebiyah, Uni versity of Chicago, 1948) adlı eserleriyle Ünlü Profesör Thomas O'Rahilly'nin Early Irish History and Mythology (Erken İrlanda Tarihi ve Mitolojisi, Dublin lnstitute of Advanced Studies, 1946), Alwyn ve Brinsley Rees'in Celtic Heritage (Kelt Mirası, Thames and London, 1961) adlı eserleri örnek olarak gösterilebilir. Bu eserler benim İrlanda öykülerini incelerken etkisinde kaldığım birçok yapıttan bazıları. Buradaki öyküler birçok kaynakta çeşitli biçimlerde yer alan ların bir bileşimidir. İlk ikisi Leabhar Gabhala, Saldırılar Kitabı'n da bulunmaktadır. Bu eser Cesair'ın efsanevi saldırılarını, Tufan öncesi dönemini, Partholon, Nemed, Firbolg, Tuatha De Danaan ve nihayet Gallilerin Milesialı atalarının istilalarını içermektedir. Buna İrlanda'run "ulusal destanı" denebilir.
The Sons of Tuirenn (Tuirenn'in Oğullan) ve The Children of Lir (Lir' in Çocukları) bu "Mitolojik Döneme" aittir. The Sons of Tu
irenn aynı zamanda Aided Chlainne Tuirenn adıyla anılmaktadır ve Tuireall ve Tuirill şeklinde yazılan bu ismin doğrusu ile Tu irenn'in kimliği konusunda da bazı tereddütler bulunmaktadır.
50
K e l t M i t l e r i ve E f s a n e l e r i
Bir metinde Danu'nun babası, bir başkasında ise kocası olarak tanımlanırken tanrıça Brigid onun yerini almaktadır. On beşinci yüzyıldan kalan Oidheadh Chlainne Lir (Lir' in Çocuklarının Trajik Sonu) benim en sevdiğim öykülerden biridir. The Love of Fand (Fand'ın Aşkı) Ulster Dönemi olarak da bilinen Kırmızı Dal Dö nemindeki Serglige Con Culainn hakkındadır; bu kahramanlık öyküsü gerek konu gerekse üslup olarak İlyada ile kıyaslanabilir. Buradaki en ürılü öykü Tain Bo Cuailnge (Cuailnge'nin Sürü Bas
kını) destanıdır.
Lochlann 's Son (Lochlann'ın Oğlu) kimi zaman Ossian Döne mi olarak anılan Fianna Dönemine aittir; Fionn Mac Curnhail ve onun Fianna savaşçılarını anlatır. Bu öykü ilk kez bir bütün ola rak on ikinci yüzyılda yazılan Accamh na Senorach'da (Eskilerin Söyleşisi) yer almıştır. Öyküler MS üçüncü yüzyıla tarihlenmek tedir. Tain'den sonra Orta Çağ' da yazılanların en uzunlarından biridir ve o dönemde sıradan insanlar arasında çok popüler ol muştur. Arthur öykülerinin birçoğu Fianna Döneminden kalmadır. İrlanda dilinde yaklaşık bir düzine kadar Arthur destanı bulun makta ise de Arthur'la ilgili öyküler Orta Çağ İrlanda halkının hayalinde Fionn Mac Curnhaill ile ilgili anlatılanları saf dışı ede memiştir.
The Poet's Curse (Ozanın Laneti) Mongan'daki tarihi kişilerle ozan Dallan Forgaill'i ele almakta. Dr. Eleanor Knott Eriu 8 isimli yapıtının 155. ile 160. sayfaları arasında öykünün Orta Çağ'da ki ilk metinleri üzerinde durmaktadır. Dallan Forgail tarafından yaklaşık MS 600' de yazılan Amra Choluim Chille İrlanda edebiya
tının en eski yapıtlarından biri olarak kabul edilmektedir. Son olarak, Cellachain of Cashel gençliğimde Batı Cork'ta duy duğum ve daha sonra Orta Çağ' dan kalma iki metinde de rastla dığım birçok öyküye dayanmaktadır: Senchas Fagnala Caisil andso sis agus Beandach Rig Dublin' deki Trinity College' de muhafaza edilen on beşinci yüzyıla tarihlenen The Finding of Cashel'in bir bölümü ve on ikinci yüzyılda yazılmış olan Caithreim Cheallacha-
İrlanda: in Chaisil
Ônsöz
51
(Cashel'li Ceallachan'ın Savaş Kariyeri). Bu eser Cas
hel'li Cormac III. Mac-Carthy tarafından 1127-38 yıllan arasında sipariş edilmiş olup Cashel'de yazılmışhr. On ikinci yüzyıla tarihlenen en eski nüshası Dublin' deki Royal Irish Academy'de bulunmaktadır. Munster ve daha son ra Desmond kralları olup Cashel'de hüküm süren Eoghanacht kraliyet hanedanlarının döneminden kalma çok önemli metinler bulunuyor. Son Eoghanacht kralı Dona! IX MacCarthy Mor'dur (ölümü: 1596). Maalesef o dönemde İngiltere kraliçesi Elizabeth'in temsilcisi Sir George Carew sadece Munster' deki yerel hükümeti devir mekle kalmayıp tüm İrlanda dilindeki elyazmalanru da yok etti. Onun emri üzerine bu eski elyazmalannın çoğu parçalanıp İn gilizce ilkokul kitaplarını kaplamakta kullanıldı. Elde kalanlara bakınca birçok ünlü yapıhn yok edilmiş olabileceği düşünülü yor. Bir aisling ya da kehanet masalı olan Cashel'li bir savaşçı hak kındaki The Vision of Tnugdal 1149'da Marcus isminde İrlandalı bir keşiş tarafından Munster edebiyah geleneğine uygun olarak Ratisbon'da (Regensburg) yazıldı. Destan Avrupa'da çok ünlen di ve İrlanda dilindeki metinden başka on ikinci yüzyıl ile on dokuzuncu yüzyıl arasına tarihlenen 154 kadar Latince elyazma sının yanı sıra Anglo-Normanca, Belarusça, Katalanca, Hollan daca, İngilizce, Fransızca, Almanca İzlandaca, İtalyanca, Porte kizce, Provençal, Sırpça, İspanyolca ve İsveççe çevirileri yapıldı. Cellachain destanının hiç değilse bir bölümünü gün ışığına çıkarmak amaayla yaphğım araşhrmada Munster krallığının edebiyat alanında Ulster' deki Kırmızı Dal Dönemindekine eş değer nitelikte yapıtları bulunduğuna tanık oldum. Umarım çok daha fazla eser gün ışığına çıkarılabilir.
2.
Tuirenn'in Oğulları
ainte'nin oğullan ile Tuirenn'in oğullan arasındaki kan
C davasının nedenini kimse bilmiyor. Bunun temelinde kın
a sözler ya da bir namus meselesi yahyor olabilir ama önünde
sonunda Cainte'nin üç oğlu ile Tuirenn'in üç oğlu karşı karşıya geldikleri anda birbirlerinin kanını dökmeye yemin etmiş du rumdaydılar. Bir gün Fomorii'lere karşı büyük bir savaşa girildiğini ha ber alan Cainte'nin adı "çilekeş" anlamına gelen en büyük oğlu Cian, Magh Tuieadh'da Danu'nun Çocuklarına kahlmak için geniş Muirthemne Ovası'nda ilerlemekteydi. Cian tek başınaydı zira iki kardeşi Cu ve Cethen daha önce gitmişlerdi. Herhangi bir barınak bulunmayan açık alanda ilerlerken üç savaşçının kendisine doğru ilerlemekte olduğunu gördü. Savaş arabasında doğrularak gözlerini kısıp onlan incelemeye başla dı. Bunlar kesin olarak adı "coşkulu" anlamına gelen asık suratlı Brian ile kardeşleri Iuchar ve Iucharba idi. Sayıca üstün olduklarından Cian en doğru yolun gizlenmek olduğunu düşündü ama ovada sadece otlamakta olan bir domuz sürüsünden başka sığınacak bir yer yokhı. Danu'nun Çocukla rından biri olan Cian sihirli değneğini kullanarak arabası ve atla rıyla birlikte kendisini domuza dönüştürdü.
54
K e l i M itleri ve Efsaneleri
Tuirenn'in oğlu ve Ben Eadair aşiretinin reisi olan Brian durup gözleriyle ovayı taradı. Iuchar ve Iucharba'ya dönerek, "Kardeşle rim az önce bu ovada mağrur bir savaşçı yok muydu?" diye sordu. Kardeşleri onu doğruladılar. Brian domuz sürüsünü gördü ve savaşçının kılık değiştirdi ğinin farkına vardı. O zaman bu adam Tuirenn'in oğullarının dostu olmamalıydı. Brian domuz sürüsünün Nuada'ya ait ol duğunu ve onlara zarar verecek olurlarsa Nuada'run kendilerini cezalandıracağını fark etti. Bu yüzden kendi sihirli değneği ile kardeşlerine hafifçe dokunarak Iuchar ile Iucharba'yı iki büyük köpeğe dönüştürdü. İki kardeş derhal havlayarak ve iz sürerek domuzlara doğru koşmaya başladılar. Cian köpeklerin kokusunu alacağını fark etti ve hala domuz kılığında sürüden ayrıldı. Ama buna hazır olan Brian mızrağını ona sapladı. Cian bir çığlık attı. "Ben Cainte'nin oğlu Cian'ım ve aman diliyorum," diye bağırdı. Brian tekrar gerçek görünümlerine dönüşmüş olan kardeşleri ile birlikte kan kaybeden domuzun başına dikildi. "Amanı mamanı yok!" diye terslendi. "Hepimiz Cainte ile Tuirenn'in çocukları olarak karşılaşhğımızda birbirimizin kanını dökmeye yeminliyiz." Bunun üzerine Cian, "O zaman son bir ricam olacak," dedi. Hiç değilse ölıneden önce yeniden insan şekline girmeme izin ver." Brian bu isteği onayladı. Cian muzaffer bir edayla ona gülümsedi. "Arhk beni öldüre bilirsiniz ama şunu aklınızdan çıkarmayın Tuirenn'in oğullan; eğer beni bir domuzken öldürseydiniz sadece bir domuzu yasa dışı katlettiğiniz için cezalandınlacakhnız. Oysa şimdi bir insan öldürdüğünüz için ceza alacaksınız. Dahası, ben Cainte'nin oğlu ve Uzun Elli Lugh'un babası çilekeş Cian olduğum için cezaruz daha da ağır olacak. Beni öldürmek için kullandığınız silahlar bile bu ceza karşısında dehşete kapılacak." Brian bir süre düşündü, zira Cian'ın Danu'nun Çocuklarından biri olduğu doğruydu. Sonra alaylı bir şekilde Cian'a gülümsedi.
"O zaman sen silahla değil, yeryüzünün taşlarıyla öldürüleceksin."
Tu i renn' i n Oğulları
55
Bunu söylerken silahlanru bir yana fırlattı, yerden bir mik tar taş aldı ve bunları nefretle Cian'a atmaya başladı. Kardeşleri de ona kahldılar ve Cian tanınmaz bir hale gelinceye kadar taş yağmuruna tutuldu. Sonra kardeşler bir mezar kazdılar ve hır palanmış cesedi buraya gömdüler. Ama yeryüzü alh kez cesedin üstünü toprakla kapatmalanru engelledi ve ancak yedinci dene melerinde cesedin üstü örtülebildi. öte yandan Brian ve kardeşleri uzaklaşırken yeralhndan ge len bir ses duydular: "Tuirenn'in oğullan, elleriniz kana bulandı ve tekrar karşılaşacağımız güne kadar öyle kalacak." Tuirenn'in oğullan Bres ve Fomorii'lerin yenildiği Kuleler Düzlüğü savaşında ün kazandılar. Ama herkes Cian'ın savaşa kahlmamış olmasına şaşırdı, zira Nuada Formoriili Kem Gözlü Balor tarafından öldürülünce Danu'nun Çocuklarının komutası nı bizzat Cian'ın oğlu üstlenmişti. Araşhrmalar sonuçsuz kalınca Lugh Lamhfada Muirthemne Ovası' na ulaşh ve oradan geçerken yeryüzünün taşlan dile geldi. "Baban Cian'ın cesedi burada yahyor! Onu Tuirenn'in oğul lan öldürdü. Cian ile tekrar karşılaşmalarına dek onun kam elle rinden çıkmayacak!" Lugh babasının cesedini mezardan çıkarttırdı ve adamlarım çağırıp nasıl öldürüldüğünü saptamalarım istedi. Ve Lugh inti kam almaya yemin etti. Cesedin yanında durarak bir ağıt yakh: Cian'in, bu büyük savaşçının ölümü ile Canlı bir cenazeye dönüştüm Arhk ne ruhum var, Ne de gücüm, kuvvetim, Yaşam arzum yok oldu. Tuirenn'in oğullan onun canına kıydı. Bundan böyle onlardan sonsuza dek nefret edecek Ve dünyanın öbür ucuna kadar onların peşinden gideceğim.
56
K e l t M i t l e r i ve E f s a n e l e r i
Ve Lugh babasının cesedini törenle gömdürdü ve Tara'daki büyük salona giderek halkı buraya topladı. Tuirenn'ın oğullan da gelenler arasındaydı ama Lugh soğukkanlılığını korudu. Bu nun yerine tanrılara babalarını kasten katleden birilerinden nasıl intikam alacaklarını sordu. Tanrıların her biri giderek daha korkunç ve kanlı hale gelen çeşitli yöntemler önerdiler. Sonuncusu sustuğunda toplanan halk coşkuyla onayladı. Lugh kalabalıkta fark edilmek isteme yen Turienn'in oğullarının da bu coşkuya katıldığını gözlemledi. Derken Lugh, her zamanki güler yüzüne yakışmayan bir şe kilde kaşlarını çatarak sesini yükseltti. "Cian'ın katilleri kendi kendilerini mahkum ettiler zira sizinle beraber cezalan onayla dılar. Ama ben merhametliyim. Tara'da kan dökmeyeceğim Ka tillere bir eric cezası vereceğim. Buna karşı çıkarlarsa her biri Tara salonunun kapısında benimle düello etmek zorunda kalacak." Bunları söylerken sürekli olarak Tuirenn'in oğullarına bak maktaydı. Bunun üzerine Brian öne doğru ilerledi. "Bizimle babanız ve onun kardeşleri Cu ve Cethen arasında bir düşmanlık olduğu biliniyor. Sözlerinizle bizi muhatap alıyor gibisiniz ama Cian Tuiren'ın oğullarının herhangi bir silahı ile öldürülmedi. Gene de bizim şerefli kişiler olduğumuzu kanıtlamak için her birimiz vereceğiniz eric cezasını kabul edeceğiz." Lugh sırıttı. "Bunda zorlanmayacaksınız. Sizden bana üç elma, bir domuz derisi, bir mızrak, iki at ve bir savaş arabası, yedi domuz, bir köpek yavrusu, bir döner şişi getirmenizi ve bir tepenin üstünde üç çığlık atmanızı istiyorum." Lugh'un babasının öldürülmesine karşılık olarak bu talepler de bulunması üzerine yalnız Tuirenn'in oğullan değil tüm orada bulunanlar kulaklarına inanamadılar. Tuirenn'in oğullan gözle görülür şekilde rahatladılar ve derhal istenenleri sağlamak için harekete geçtiler. Lugh, "Eğer koşullan fazla ağır bulduysanız cezayı kaldıra bilirim," diye ekledi.
Tu i renn ' i n O ğ u l l a r ı
57
Brian, "Ağır bulmadık," diye yanıtladı. "hatta o kadar hafif ler ki bunda bir hile olmasından kuşkulandım. Cezayı arhrmak niyetinde olabilir misiniz?" "Annem kutsal sular Danu üzerine yemin ederim ki cezayı artırmayacağım. Buna karşılık siz de eric cezasına tam olarak uyacağınıza yemin eder misiniz?" Hepsi birden yüksek sesle yemin ettiler. Yemin etmeleri üzerine Lugh pis pis güldü. "Pek.filli. Üç elma doğııdaki Hesperides Bahçesinden getirilecek. Bunlar altın ren gindedir ve olağanüstü güce ve yeteneğe sahiptir. Bir aylık bir çocuğıın kafası kadar iridirler ve ne kadar yenilirlerse asla eksil mezler. Bal gibi tatlıdırlar ve tek bir ısırık hasta ya da yaralı olan birini iyileştirir. Bir savaşçı bununla her türlü hamleyi yapabilir, zira her fırlabşında ona geri döner." Tuirenn'in oğııllan neye uğradıklannı şaşırdılar. "Domuz derisi Yunan kralı Tuis'e aittir. O domuz hangi ır makta yürüse su şaraba dönüşür ve yaralılar ve hastalar bunu içince iyileşirlerdi. Bu özellikler onun derisinde de mevcut." Tuirenn'ın oğııllannın suratlan asılmaya başladı. "Mızrak İranlı Pisear'ın ve ona "katliama" deniyor. Katlet mesini engellemek için bir kan küpü içinde saklanması gerek, zira onun öfkesini ancak kan dindirebiliyor." Lugh durakladı ama Tuirenn'in oğııllan kendilerine kurulan tuzağın ayırdına vararak suskun kaldılar. "Atlar ve savaş arabası Siogair'Ji Dobhar' a air. Atlardan biri öldükten sonra kemikleri aynı yerde bir araya getirilirse tekrar canlanıyor. "Yedi domuz Altın Sütunlar Kralı Eadal'a ait. Her gün bir zi yafet için kesilmelerine karşın ertesi sabah canlanıyorlar. Failinis isimi köpek yavrusunun sahibi Ioruiadh kralı. Vahşi hayvanlar onunla başa çıkamıyorlar. Döner şişi güçlü savaşçı kadınlar tara fından korunan Fianchuibhe Adası'nda. Ve üstünde üç çığlık at manız gereken tepe sürekli olarak Miodchaoin ve Aedh Corca ve Conn adındaki üç yabanıl oğlu tarafından korunan Lochainn' de
58
K e l t M i t l e r i ve E f s a n e l e r i
yer alıyor. Bunların görevi insanların tepede haykırmalarını en gellemek. "Tuirenn'ın oğullan, işte size verdiğim eric cezası bundan iba ret."
Tuirenn, oğullanrun başına gelenleri öğrenince çok endişelendi ama yanlarına gidip onlara önerilerde bulundu. "Böyle bir yolculuğa ancak okyanuslar kralı Manannan'ın sihirli gemisiyle çıkılabilir. Ama Dalga-kıran denilen ve açık de nizleri aşan bu gemi Lugh'a ait. Şimdi beni iyi dinleyin, Lugh ikinci bir talebi asla geri çevirmemesi gereken bir geis kuralına uymak zorunda. Bu yüzden ona gidip Manannan'ın hem kara da hem de denizde giden ünlü ah Aonbharr'ı ödünç vermesini isteyin. Buna razı olmayacakhr. O zaman Dalga-kıran'ı isteyin, bunu geri çeviremeyecek." Öyle yaphlar ve her şey Tuirenn'in dediği gibi oldu. Lugh onlara Manannan'ın gemisini vermek zorunda kaldı. Ve Tuirenn ve kızı Eithne onlan yolcu etmek için Ben Eadair'deki limana geldiler. Kız kardeşleri Eithne orada onlar için ağıt yakh, zira on lan çok seviyordu ama kötü bir şey yaphklannı ve bu yüzden başlarına bir felaket geleceğini de biliyordu. Üç savaşçı Dalga-kıran'a bindiler ve Brian gemiye Hesperi des Bahçesi'ne gitmesini emretti. Tekne derhal harekete geçti ve yelkenleri bahar rüzgarlarıyla dolmuşçasına hızla köpüklü dal galan yarmağa başladı. O kadar hızlı gitti ki göz açıp kapama dan okyanusun hah ucundaki Hesperides limanına ulaşhlar. Üç kardeş gemiden indiler. Hesperides elma bahçesinin çok iyi konınduğunu ve buraya görünmeden girmelerinin imkansız olduğunu öğrendiler. Bunun üzerine Brian sihirli değneğini çı kardı ve hem kendisini hem de kardeşlerini şahine dönüştürdü. Hep birlikte havalandılar ve elma bahçesinin üzerinde daireler çizdikten sonra bekçilerin oklanrun ve mızraklarının ulaşamaya
cağı bir hızla inişe geçtiler. Her biri altın elmalardan birini yaka-
Tu i renn' i n O ğ u l l a r ı
59
!adı ve tekrar yükselerek hızla geminin beklediği limana uçtular. Hesperides kralının büyücü olan üç kızı vardı. Olup biteni öğrenince derhal üç griffona dönüştüler ve ağızlarından alevler saçarak şahinlerin peşine düştüler. Alevler o kadar güçlüydü ki şahinler kavruldular ve gözleri görmez oldu. Bunun üzerine Bri an sihirli değneğinin yardımıyla kendilerini kuğuya dönüştürdü ve denize inmeyi başardılar. Şaşkına dönen griffonlar şahinleri aramayı sürdürürken Tuirenn'in oğullan Dalga-kıran gemisine ulaştılar. Bunun ardından tekneye Yunanistan' a gidip Tuis'in sarayının yakınında demirlemesini emrettiler. Brian'ın kardeşleri ondan kendilerini hayvan şekline dö nüştürmesini istediler ama o lnisfail'lı ozanların Yunanistan' da büyük saygınlığı olduğıınu belirterek kralın sarayına ozan kılı ğında gideceklerini söyledi. Gerçekten de son derece haklı çıktı; muhafızlar üç "ozanın" kralın sarayına girmelerine izin verdiler. Tuis onları bizzat karşıladı ve onurlarına bir şölen düzenledi. Şö lenin sonunda kralın ozanları ayağa kalkıp şiirlerini söylediler. Sonra da Tuirenn'in oğullarının şiir okumaları istendi. Brian ayağa kalkıp şu dizeleri dile getirdi: Senin ününü yadsıyamam, ey Tuis, Sen diğer krallar içinde ulu bir meşesin, Bir domuz derisini mi esirgeyeceksin? Bu şiire karşı senden bu ödülü istiyorum. Savaşçılar çatışınca bir savaş çıkabilir Bu savaştan bir armağanla kaçınılabilinir Ve bunu çekinmeden veren kişi Hiçbir kayba uğramayabilir. Saldıran bir ordu ve fırtınalı bir deniz Kimsenin karşı duramadığı silahlardır Oysa cömertçe verilen bir domuz derisi Bizim tek muradımızdır.
K e l t M i t l e r i ve Efsaneleri
60
Tuis düşünceli bir tavırla, "Mükemmel bir şiir,'' dedi, "ama pek anlayamadım." Brian gülümsedi, "Sizin için yorumlayayım. Bir meşe nasıl diğer ağaçlardan üstünse, sizin krallığınız da öyle. Şiirimize kar şılık sahip olduğunuz domuz derisini talep ediyoruz, ama buna karşı çıkarsanız aramızda savaş çıkabilir." Tuis şaşkınlıkla bakakaldı. "Sihirli domuz derisinden söz etmeseydiniz şiirinizden hoş nut olacaktım. Onu istemekle pek de akıllı olmadığınızı göster diniz ozan. Ülkenizdeki krallar, savaşçılar bu talepte bulunsaydı onları da geri çevirirdim. Şimdi de sizin isteğinize karşı çıkıyo rum. Gene de şiiriniz çok güzel ve sizi parayla ödüllendireceğim. Ve bu para domuz derisini dolduracak altın sikkelerin üç kah olacak." Brian güldü: "Çok cömertsiniz, kralım, bakalım domuz derisi kaç altın sikkeyle dolacak görelim." Kral bunu onayladı ve Tuirenn'in oğullan hazineye götürüle rek domuz derisi saklandığı yerden çıkarıldı. Ağzına kadar dol durulan deri tarhlırken Brian bir anda deriyi yakaladı ve kılıcını çekerek deriyi tutan adamın kolunu kesti. Deriyi bedenine sardı ve üç kardeş savaşarak saraydan çıkmaya kalkışh. Tuis ve saray erkanı büyük bir öfkeyle onlara saldırdı ama hiçbir Yunan soylu ya da savaşçı onları durduramadı. Tuis bile Brian'ın kılıç darbe leriyle yere yığıldı. Çarpışarak Dalga-kırana ulaşhlar ve hemen kendilerini İran'a götürmesini emrettiler. Ozan kılığına girmelerinin yararını gör düklerinden Pisear Sarayı'na da aynı kılıkta girdiler. Burada da kendilerinden şiir okumaları istendi ve Brian bu isteği yerine ge tirdi. Pisear' daki her mızrak çok değerli, Tüm düşmanlar yerle bir edilmiş Pisear'ın hemen hiçbir endişesi yok Çünkü hep başkaları yaralanıyor.
Tu irenn' i n O ğ u l ları
61
Ormandaki en değerli ağaç porsuk ağaadır Porsuk ağaa ormanın tek kralıdır Ünlü mızrak saplanmayı sürdürsün Öldürdüklerinin yaralarını delip geçerek. Pisear Brian' dan şiirini açıklamasını istedi. Brian ona şiirinin karşılığı olarak onun sihirli mızrağını istediğini ifade etti. Pisear bu küstahlıkları yüzünden onu ve kardeşlerini ölümle tehdit etti. Brian Hesperides elmalarından birine sahip olduğu nu anımsadı. Elmayı torbasından çıkararak onu Pisear' a fırlattı. Hızla ablan elma kralın kafasını koparıp tekrar onun eline geri döndü. Sonra da Brian ve kardeşleri kılıçlarını çektiler ve sava şarak mızrağın fokurdayan ve köpüklenen kanla dolu kazanda muhafaza edildiği odanın kapısına ulaşhlar. Mızrağı alıp Dal ga-kırana geri döndüler. Buradan Siogair' deki Dobhar krallığına gittiler. Saraya sığın ma talep eden üç Inisfail'li savaşçı kılığında girdiler. Ne istedik leri sorulduğunda bir ücret karşılığında Dobhar kralının hizme tine girmek istediklerini söylediler. Siogair' de uzun süre kaldılar zira bahar rüzgArlarından hızlı koşan atlan ve savaş arabasını bir türlü bulamadılar. Sonunda Brian kralın savaş arabasının atlar koşulmuş olarak saraya getirilmesi için emir vermesini sağladı. Bunu müteakiben Tuirenn'in oğullan hizmetleri karşılığında peşinen atlarla görkemli savaş arabasının kendilerine verilmesi ni isteyince Dobhar büyük bir öfkeye kapıldı ve muhafızlarına onları öldürmelerini emretti. Brian arabaya atladı ve arabaayı yere düşürdü. Dizginleri eline aldı ve Pisear'ın mızrağını fırlatarak Dobhar'ın muhafızla rını katletti; sağ kalanlar ise kaçmak zorunda kaldılar. Iuchar ve Iuchabar'ı da arkasına bindiren Brian arabayı limanda bekleyen Dalga-kıran'a doğru sürdü. Sihirli Manannan Mac Lir gemisi kardeşleri Orta Deniz' in gi rişinde, Easal'in yönettiği Alhn Sütunlar ülkesine taşıdı. Kıyıya vardıklarında sahilde çok sayıda ordunun toplandığını gördüler,
62
Kelt Mitleri ve Efsaneleri
zira Tuirenn'in oğullarının ünü, Inisfail'den sürgün edildikleri ve üstlendikleri görevlerin haberleri ile birlikte buraya onlardan önce ulaşrnışh. Kral Easal limana gelerek onları karşıladı ve domuzlarını al mak için geldiklerinin doğru olup olmadığını sordu. Bunu doğ ruladılar. Aslında Easal barışsever bir adamdı, bu yüzden aşiret reisleriyle bir toplanh düzenledi. Toplanhnın sonunda masum ların ölmesini engellemek için domuzlan Tuirenn'in oğullarına vermek zorunda olduklarına karar verildi. O gece Easal kardeş leri bir şölene davet etti. Burada yedi domuz onlara teslim edildi. Brian Easal'ın bilgeliğini ve cömertliğini öven bir şiir söyledi. Easal Tuirenn'in oğullarının buradan Ioruaidh ülkesine gi deceklerini öğrenince onlarla birlikte gitmek istedi, zira kızı Io ruaidh kralının karısıydı. Buna karşılık olarak damadının kan dökülmeden köpek yavrusunu onlara vermesini sağlayacağına söz verdi. Ioruaidh kralı Easal'in önerilerini kesinlikle geri çevirdi. "Sen zayıf ve yaşlı bir adam olabilirsin ama tanrılar hiçbir savaşçıya be nim köpek yavrumu zorla alacak gücü ya da şansı vermez," dedi.
Easal son derece kederlendi, çünkü bunun katliam ve karga şaya yol açacağını biliyordu. Zorlu ve kanlı bir savaş başladı. Brian Ioruaidh savaşçılarını biçerek dokuz yüz kez püskürttü ve Ioruaidh kralının bulundu ğu yere ulaşh. Sonra da kralı omuzlayıp geri geldi ve korku için deki adamı Easal'ın ayaklarının dibine fırlath. "İşte kızının kocası, ey kral," dedi. "Onu öfdürmek sağ olarak sana teslim etmekten çok daha kolay olurdu." Krallarının yenildiğini gören Ioruaidh savaşçıları silahlarını bırakhlar. Ve Ioruaidh kralı bu kez Easal' ın barışçıl önerilerine kulak vererek köpek yavrusunu teslim etti ve Tuirenn'in oğullan oradan dostça ayrıldılar. Artık yerine getirmeleri gereken iki görev kalmışh. Fianchuibhe'nin döner şişini bulmak ve Miodchaoin Tepesin de üç kez bağırmak.
Tu irenn ' i n Oğulları
63
Ama başanlanndan dolayı o kadar mutluydular ki son iki görevi unuttular. Kimileri Lugh Lamhfada'run sihirli değneğini kullanarak kardeşler Ioruaidh' den ayrılırken onların unutkanlık bulutu ile sarmaladığını iddia ediyor. Sebebi ne olursa olsun, Dalga-kıran Inisfail'e geri döndü. Lugh onların gelişini haber aldı ve birden endişeye kapıldı; za ten Tuirenn'in oğullarının başanlannı karışık duygularla izle mişti. Onun için ele geçirdikleri armağanlardan memnundu ama kendisine karşı cephe almalarından da endişe ediyordu. Aynı zamanda onları ölüme sürüklemesini beklediği eric cezasındaki koşullan yerine getirebilmelerine kızmaktaydı. Dolayısıyla Dalga-kıran Boyne Nehri'nin ağzına geldiğinde Lugh Cathair Crofinn Kalesi'ne gitti ve üvey babası Okyanus Tanrısı Manannan'ın sihirli zırhını giydi. Aynı zamanda savaş tanrıçalarından biri olan İğrenç Fea'run görünmezlik pelerinini de omuzlarına sardı. Zira üç kardeşin sahip oldukları sihirli si lahlarla kendisine bir kötülük yapacağından korkuyordu. Kardeşler Lugh' a gelip eric cezasının karşılığı olan eşyaları alması için haber yolladıklarında Lugh onlardan bunları Da nu'nun Çocuklarının yöneticisi olarak kendi yerine geçmiş olan Dagda'run oğlu Bodb Dearg'a teslim etmelerini istedi. Bodb De arg sihirli eşyaları teslim aldığını bildirince Lugh onları incele mek için geldi. "Peki, ama döner şişi nerede?" diye sordu. Aynca Miodchao in Tepesinde ahlan üç çığlığı da duymadım." Tuirenn'in çocukları bunu anımsayınca büyük üzüntüye ka pıldılar. Oradan ayrılıp geceyi Ben Eadair Kalesi'nde babalan Tuirenn ve kız kardeşleri Eithne ile geçirdiler. Üstelik arhk sihirli Dalga-kıran gemisine de sahip değillerdi zira aptallık edip onu da Lugh' a teslim etmişlerdi. Bu yüzden sıradan bir gemiye binip Fianchuibhe'ye doğru yola çıkhlar. Ama bu zorlu bir yolculuk oldu. Üç ay boyunca birçok adada durdular ve insanlara bu ye rin nerede olduğunu sordular. Kimse bilmiyordu. Sonunda dişleri dökülmüş, gözleri kararmış yüzündeki kırı şıklıklar arasında kaybolduğu için göremez durumda olan yaşlı
64
K e l ! M i t l e r i ve E fs a n e l e r i
bir adama rastladılar. Yaşlı adam Fianchuibhe Adası'nın denizin üstünde değil derinliklerde yer aldığını söyledi. Brian Iuchar ve Iucharba'ya kendisini beklemelerini söyleye rek geminin bordasından atlayıp dalgaların arasına daldı. Dokuz gün boyunca okyanusun dibini taradı ve birçok ev ve büyük sa raylara rast geldi. Sonra kapılan açık bir eve girdi ve orada elişi ve nakış yapan yüz elli güzel kadın gördü. Bunların ortasında bir döner şişi vardı. Brian içeri girince kadınların hiçbiri ne yerinden kımıldadı ne de onunla konuştu. Brian vakit kaybetmeden döner şişine ilerleyerek onu kavradı ve dönüp dışarı çıktı. O anda kadınların hepsi kahkahalarla gülmeye başladı. Yerlerinden kalkıp Brian'ın çevresini sardılar. Adam onların ellerinde çok sayıda güçlü silah bulunduğunu gördü. "Cesur adam, sen Tuirenn'in oğlu Brian'sın değil mi? Biz bu rada yüz elli kişiyiz ve hepimizin silahı var. Her birimiz seni öl dürebilir. Ama bu tehlikeyi göze alacak kadar cesur ve gözü pek bir adamsın. Ôdüllendirilmen gerek. Döner şişini alabilirsin, zira bizde bundan çok var.'' Brian onlara teşekkür etti ve kardeşlerinin endişe içinde ken disini beklediği gemiye döndü. Onu görünce çok sevindiler. Geminin rotasını kuzeye, adı haliç ve fiyort anlamına gelen Lochlainn' deki büyük fiyortlara çevirdiler. Gökyüzüne yükselen ulu Miodchaoin dağını gördüler ve gemiden çıkıp dağa doğru ilerlediler. Ama dik yamaçlarda ünlü bir savaşçı olan Miodchai on'in bulunduğunu gözlemlediler. Miodchaoin Brian'ı gördü ve uzun kılıcını kınından çıkar dı. "Dostum ve üvey kardeşim Cian'ın katilleri," diye haykırdı. "Şimdi bu dağın tepesinde çığlık atmaya geldiniz. Bunu ancak ben öldükten sonra başarabilirsiniz." Brian Miodchaoin'in üzerine atıldı ve iki ünlü savaşçı birbi riyle dövüşmeye başladı. Çatışma o kadar şiddetliydi ki kılıçla rın şakırtısı dünyanın her tarafından duyulabiliyordu. Miodc haoin Brian'ın kılıcının devasa kalbine saplanmasıyla ölünceye kadar kıyasıya çarpıştılar.
Tui re n n ' i rt O ğ u l l a r ı
65
Sonra çahşmanın sesini duyan Miodchaoin'in üç oğlu Aedh, Corca ve Conn süratle buraya geldiler ve Tuirenn'in üç oğluna saldırdılar. Gökyüzü kızıla ve karaya bulandı ve dağın yamaçla rından sel gibi kan akh. Yeryüzü onların doğudaki Hesperides'e kadar ulaşan ayak sesleri ile sarsıldı. Lochlainn'in dağlarındaki büyük savaş üç gün üç gece sürdü. Sonra Miodchaoin'in üç oğlu Tuirenn'in oğullarının etlerini mız rak uçlarıyla delmeyi başardılar. Tuirenn'in üç oğlu Brian, Iuchar ve Iucharba paramparça olup yaralandılar. Gene de pes etmedi ler; Miodchaoin'in oğullan Aedh, Corca ve Conn ölünceye kadar mızraklarını onlara saplamayı sürdürdüler. Tuirenn'in oğullan kana bulanmış otların üzerine düştüler, gözleri kapkaranlık bir sis perdesi ile örtüldü. Kan kusmakta olan Brian, kısık bir sesle, "Kardeşlerim, ne haldesiniz?" diye seslendi. "Öldük bittik," dediler soluk soluğa, "ya da ölmek üzereyiz." Brian, "Ölmeden önce dağa hrmanıp üç kez nara atmamız gerek," diye yanıtladı onları. "Ancak o zaman huzura kavuşa biliriz." Güçlü kollarıyla iki kardeşine destek oldu ve dik yamaca hr manmaya başladılar ve kendilerinden geçmek üzereyken zirve ye ulaşhlar. Sonra duraklayarak üç kez haykırdılar; sesleri zayıf çıksa da bağırmayı başardılar. Brian kardeşlerine desteğini sürdürerek onları gemiye taşıdı ve geminin bumunu Inisfail' e çevirdiler. Yan baygın bir halde uzaktaki adalara doğru sürüklendiler. Brian birden başını kaldırdı. "Eadair ile babamız Tuirenn'in ka lesini görebiliyorum," dedi. Kardeşleri de ölmeden önce anavatanlanrun yeşil tepelerini görebilmek için başlarını kaldırdılar. Gemi yavaşça sahile yak laşh ve Tuirenn Ethne ile oğullarını karşılamak için kıyıya indi. Brian, "Baba, döner şişini Lugh' a götür ve Miodchaion dağın da üç kez bağırdığımızı söyle," dedi .
66
K e l t M i t l e r i ve Efsaneleri
Ve Tuirenn savaş arabasına bindi ve bu haberi vermek üzere Tara'ya gitti. Sonra Lugh' a Tuis' den getirilen, hastalan ve yara lılan iyileştiren sihirli domuz derisini ya da Hesperides elma larından birini kendisine vermesi için yalvardı ama Lugh bunu kesinlikle reddetti. Bunun üzerine Tuirenn ölmek üzere olan oğullarının yanına döndü ve ağıt yakh: Dünyanın tüm mücevherleri verilse dahi Lugh'un öfkesi yahşmayacak. Bunlar bile sizin kasvetli mezara Girmenizi engelleyemeyecek. Brian kendisini Lugh'un yanına götürmelerini istedi ve Lu gh'un önüne gelince ölmek üzere olan savaşçı, Lugh'a insanlık adına sihirli domuz derisini kendisine vermesi için yalvardı. Lugh, "Bana tüm dünyayı ve onun sahip olduğu tüm değer leri de versen bunu yapmam," dedi. "Ölmeniz gerekiyor. Siz Ci an'ı öldürdünüz ve hayahnı bağışlamanız için size yalvardığın da ona kulak vermediniz. Onu acımasızca katlettiniz ve bunun kefaretini ancak kendi ölümünüzle karşılayabilirsiniz." Bunun üzerine Brian ölmek üzere olan kardeşlerinin yanı na döndü ve üçü yan yana yahnldılar. Tuirenn'in çocukları hep birlikte son nefeslerini verdiler ve bu solukla ruhları hızla öbür dünyaya ulaşh. Eithne babasıyla el ele tutuşarak kardeşlerinin cesetleri önün de bir ağıt yakh. Sonra, o ve babası Tuirenn, bu acıya daha fazla dayanamayarak cesetlerin yanına yığıldılar ve onlarla birlikte bu dünyadan ayrıldılar.
3.
Lir'in Çocukları
u olay Eireann'ın tannlan ve tannçalan Tuatha De Da
B nann'ın Mile Easpain'in ölümlü oğullan karşısında yenil
giye uğramasından sonra gerçekleşti. Bu anlaşmazlı� nedenini
kimse anımsamıyor; tek bilinen Co. Meath' deki Karasu nehrinin kuzey kıyısında yer alan ve şimdiki adı Telltown olan Tailtiu' da büyük bir savaş yaşandığı. Eskiden burada büyük bir fuar dü zenlenirdi ve bu fuar gösterişli Uzun Elli Lugh'un üvey annesi olan Tailtiu adındaki tanrıçaya atlanırdı. Tailtiu düzlükleri yıllar boyu kana bulandı çünkü burada bir zamanlar büyük bir katli am yaşanmıştı. Ölümlüler tarafından bu topraklardan kovulan Ölümsüzler sidhe'de yani dağlarda yaşamaya başladılar ve in sanların hafızalarından silinerek "dağ adamlarına" ya da sadece perilere dönüştüler. Ama bu, Lir' in çocuklarının aaklı öyküsünden çok daha son ra gerçekleşti. Tailtiu' da yaşanan felaketten kısa süre sonra Tuatha De Da nann'ın kalıntıları bir araya geldiler ve kendilerine yeni bir kral seçmeye karar verdiler. Daha önce onları yöneten iyi yürekli tan rı Dagda yenilmelerine sebep olduğu için artık onların lideri ol mayı hak etmediğini ileri sürülmekteydi. Bu yüzden şimdiki adı Co.'da Slievenamon olan ve Femen Sidh'de yaşayan Dagda'nın
68
K e l t M i tl e r i ve E f s a n e l e r i
oğlu Bodb Dearg'ı kral seçtiler. Bodb Dearg dağlan diğer tann ve tanrıçalara tahsis etti ve onlar da buralara yerleştiler. Okyanus Kralı Lir' in payına Co. Armagh'da bugün adı Ölü Adamın Tepe si olan Sidh Fionnachaidh düştü. Aslında Lir tüm Danu çocuklarının yöneticisi olarak seçilme si gerektiğine inanıyordu, bu yüzden alınan karar onun öfke ve haset duymasına yol açtı. Tann ve tannçalann meclisinden ay rılırken öylesine kızgındı ki kimseyle konuşmadı. Bodb Dearg'a ne saygı ne de sadakat gösterisinde bulundu. Tann ve tanrıçalar ona öfkelendiler ve bir ordu oluşturarak üzerine yürümek istediler. Ama Bodb Dearg onları engelledi. "Milesalılar karşısında yeterince kan kaybettik" dedi, "artık kendi aramızda daha fazla kan dökmeyelim. Lir' in karşımda diz çökmemesi benim krallığımın değerini düşürmez. İzin verin gi dip onu ikna edeyim." Tannlar ve tanrıçalar Bodb Dearg'ın anlayışına ve bilgeliğine hayran kaldılar ve onu kral seçtiklerine bir kez daha memnun oldular. Bodb Dearg Lir'le görüşmeden önce biraz bekledi, zira onun öfkesinin dinmesini istiyordu. O beklemekte iken Lir' in kansı ve görkemli oğlu Manannan Mac Lir'in annesi öldü. Lir tek başı na ve acılar içinde kaldı. Her zamankinden daha yalnızdı, zira meclisi terk edişine kızan tann ve tannçalann hiçbiri onu sidh'te görmeye gelmiyordu. Yeterli matem sürecinden sonra Bodb Dearg Lir'e selam yol ladı. Yanındakilere, "Artık dostların yardımına koşmak ve onlara tavsiyelerde bulunmak zamanı geldi," dedi. Bodb Dearg gönderdiği mesajda Lir onu Danu'nun Çocukla rının kralı olarak kabul ediyorsa onun üç üvey kızından biriyle evlenebileceği belirtiliyordu. Bu kızlar Aran Adalarının kralı Ai lili'in Niamh, Aoife ve Aobh isimli üç kızıydı. Niamh, Aoife ve Aobh Eireann' daki en güzel, en akıllı ve en yetenekli kadınlar olarak biliniyordu.
L i r ' i n Çocu k l a r ı
69
Lir buna çok sevindi çünkü yalnızlıktan ve en yakın dostu olan eşinin kaybından bunalmıştı. Bu yüzden elli savaş arabasıy la birlikte Bodb Dearg'ın sarayına doğru hareket etti. Orada kralı kucakladı ve ona gerekli saygıyı gösterdi. O gece büyük bir şölen düzenlendi ve kutlamalar günler boyu sürdü. Danu halkı Lir'i yeniden aralarında görmekten çok mutluydu. Bir süre sonra Bodb Dearg'ın üç üvey kızı huzura alındı. Lir onlan hayranlıkla süzdü, zira hepsi birbirinden güzeldi. En büyükleri Niamh esmer ve açık renk tenliydi; ortanca Aoife kızıl saçlıydı ve pürüzsüz bir tene sahipti, en küçükleri Aobh ise sarışın ve hayat doluydu. Hep birlikte kış, sonbahar ve ilkbaharı temsil etmekteydiler. Onlarla konuştukça Lir onların zek!sına ve espri anlayışına hayran kaldı. Bu çok zor bir seçim olacaktı ama sonunda Lir Aobh'u seçtı, zira o genç ve körpeydi, ilkbaharın güzelliğine sahipti ve gelece ğin müjdecisiydi. Zaman içinde Aobh Lir' in çocuklannı dünyaya getirdi. Aslın da iki kez ikiz doğurdu. Bir erkek biri kız olan ilk ikizlere ("ateş" ve "geniş omuzlu" anlamına gelen) Aodh ve Fionnghuala isim leri verildi. Sonra doğan ikiz oğlanlara ("savaş kralı" ve "bilge" anlamına gelen) Fiachra ve Conn adlan verildi. Aobh sonuncu ları doğururken öldü ve Lir olağanüstü kedere boğuldu. Artık yalnızca çocukları onu mutlu edebiliyordu. öte yandan Bodb Dearg ona geldi ve "Seni avutmaları ve Ao bh'un çocuklarının yetişmesinde yardımcı olınalan için Niamh ve Aoife' den birini eş olarak seç," dedi. Lir sonbaharı anımsatan Aoife'yi seçti ve bir süre çok mutlu bir yaşam sürdüler. Zaman içinde Aoife kız kardeşinin çocuklarını kıskanmaya başladı, çün kü kendi çocuğu olınuyordu. Giderek sihirle ilgilenmeye başh,ıdı ve büyücüler ona gizli hünerlerini öğrettiler. Kıskançlık duygu lan zamanla çocuklardan nefret etmesine yol açtı ve sonunda on lara kötülük yapmak arzusu ile yanıp tutuşmaya başladı. Bu tutku zamanla hastalık haline geldi ve bir yıl ve bir gün boyunca odasına kapandı; kocasını karşılamak için bile odasın-
70
K e l t M i tl e r i ve E fs a n e l e r i
dan çıkmıyordu. Sonunda hastalık akıl sağlığını bozdu. Derken bir yıl bir gün sonra yatağından kalkıp yeniden insanların arası na karıştı ve iyileştiğini öne sürdü. Lir ve çocukları onun iyileşmiş görünce memnun oldular. Çocukları yanına çağrrdı ve iyileşmiş olduğuna göre onlarla birlikte Bodb Dearg'ı görmeye gideceklerini söyledi. Oğlanlar çok sevindiler ama Fionnghuala kadınlık içgüdüsüyle üvey an nesinden kuşkulandı. Rüyasında Aoife'nın kendilerine kötülük yapmak niyetinde olduğunu ve aklından korkunç şeyler geçir diğini görmüştü. Gene de herkes mutluydu. Lir kansının hasta yatağını terk etmiş ve iyileşmiş olmasına seviniyordu. Aynı zamanda çocuk ları Bodb Dearg'ı görmeye götürmek isteyişine de memnun ol muştu. Bu yüzden Fionnghuala kınanacağı ya da nankörlükle suçlanacağı endişesiyle kuşkularını kendine sakladı. Aoife'nin zarif arabası sarayın kapısına geldi ve çocuklar onunla birlikte arabaya bindiler. Lir sevgiyle onları kucaklayıp vedalaştı. Araba bir muhafız ve Aoife'nin hizmetkarlarının eş liğinde hareket etti. Sidh Fionnachaidh' den ayrıldılar. Daha bir mil gitmemişlerdi ki Aoife arabayı durdurdu ve en güvendiği hizmetkarı Conan'ı bir kenara çekti: Başkalarının duymasını istemediği için "Beni ne kadar sevi yorsun, Conan?" diye fısıldadı. Yaşlı adam şaşırdı. "Ben siz daha çocukken babanızın Aran' daki sarayından Bodb Dearg'ın sarayına sizinle birlikte gelmedim mi?" diye sor du. "Siz büyürken sizi kollayıp saçınızın bir teline bile zarar gel memesi için çabalamadım mı?" "Öyleyse beni çok seviyorsun. Benim için neler yapabilirsin?" Yaşlı adam, "Sizin için ne bu dünyada ne de öbür dünyada yapamayacağım hiçbir şey olamaz," dedi. "Büyük bir tehlikeyle ya da ağır bir kayıpla karşı karşıya kal sam yardrrnıma koşar mıydın?" "Kesinlikle, hanrrnım. Tehlikeyi engeller ve kaybettiğinizi size geri getirirdim."
Lir'in Çocukları
71
Aoife içini çekti: "Eşimin sevgisi yitirmek üzereyim." Conan'ın gözleri ateş saçmaya başladı. "Sizden bu sevgiyi çalmaya kalkışanın adını verirseniz gün batırnıruru görecek ka dar uzun yaşamayacaktır." "Lir' in sevgisini benden çalan bir kadın değil, Conan. Araba daki şu çocuklan görüyor musun? Kocamın beni ihmal etmesine sebep olanlar onlar. Benim mutluluğumu onlar yok etti. Eğer on lar ortadan kalkarsa her şey yoluna girecek." Conan onun ne dernek istediğini anladı. Gözleri dehşetle irileşti ve bir adım geriledi. "Ama onlar sizin kız kardeşinizin çocuklan, eşinizin çocuklan" diye kekeledi. "Ben sizi koruyup kolladığım gibi kız kardeşinize de kol kanat gerdim." Onun bu çıkışı üzerine Aoife'nin gözlerinde şimşekler çaktı. İçindeki nefret ve kıskançlık o kadar yakıcıydı ki bunu bir ihanet olarak algıladı. Hırsla geri döndü ve diğer hizrnetkarlan ile gö rüştü. Hepsi onun söyledikleri karşısında yaşlı Conan gibi deh şete kapıldılar. Sonunda tekrar yola çıktılar ve şimdi Co. Westrneath' de Der ravarragh diye anılan Loch Dairbhreach'in kıyılarına ulaştılar. Orada gecelemek üzere mola verdiler. O gece Aoife kılıcını alıp uyuyan çocuklann yanına gitti. Onlan bizzat öldürmeye kesin kararlıydı ama kapıldığı garip bir his elini kaldırmasını engel ledi. Kılıcını havaya kaldınnış olarak dururken kız kardeşinin kanı kendininkiyle mücadeleye girişti ve bunu yapamayacağını anladı. Oysa içindeki kötülüğü bastıramıyordu. Kendi çadınna dön dü ve kötü bir büyücünün kendisine verdiği sihirli değneği ala rak dışan çıktı. Ertesi sabah kahvaltıdan önce çocuklara gidip gölde yüzmelerini önerdi. Çocuklar sevinçle giysilerini çıkanp suya doğru koştular. Onlar koşarken Aoife onlara sihirli değneği ile dokundu ve onlan kar beyaz tüyleri olan dört kuğuya dönüş türecek büyülü sözleri söyledi. Çocuklar önce yeni görüntülerinden ürkerek karşı koymaya çalıştılar. Ama nafile. Sonunda sakinleşip Aoife'nın şeytanca gü-
72
K e l t M i tl e r i ve E f s a n e l e r i
lümsediği kıyıya doğru yüzdüler. Ama yaptığı büyü tam anla mıyla başarılı olmamıştı çünkü çocuklar hfila konuşma yetene ğine sahiptiler. Fionnghuala, "Üvey anneciğim, bizi böylesine cezalandıra cak ne yaptık sana?" diye seslendi. Aoife onu tersledi. "Baş belalan! Siz babanızın bana olan sev gisini çaldınız." Fionnghuala kuğu boynunu üzüntüyle eğdi. "Onun bize olan sevgisi sana olan aşkı gibi değil ki. Bir insanın çocuklarına olan sevgisinin eşine olan aşkından farklı olduğunu bilmen gerekir." Aoife öfkeyle ayağını yere vurdu. "Ölünceye kadar Derravar ragh'ın kıyısındaki kuşlar gibi ötüp duracaksınız."
"Ah, analığım Aoife, bu yaptığın senden öcünü alıncaya ka dar intikam diye haykırmaya devam edecek. Aptal kadın. Sen bizim çektiğimizden çok daha fazlasıyla cezalandırılacaksın. Ta şıdığımız ortak kan adına söyle bize. Bu ıstırabımız ne zaman sona erecek?" Aoife hafifçe gülümsedi. Yüzünde çok kötü bir ifade vardı. "Bu sorunun yanıtını bilmeseniz daha iyi olurdu. Ama acınızı daha da artıracağı için cevap veriyorum; Loch Dairbhreach'te üç yüzyıl, Eireann ile dağlık Alba arasındaki Stnıth na Maoile' de üç yüzyıl ve daha sonra Iorras Domhnann' da bir üç yüzyıl daha böyle kalacaksınız. Ne bu dünyada ne de öteki dünyada hiçbir güç bu süreden önce sizi özgür kılamaz. Ancak bir Connacht prensi bir Mumhan prensesi ile evlenirse durum değişebilir. Bü yüm tam tutmadığı için insanca konuşabilecek ve duyanları sa kinleştirip huzura kavuşturan şarkılar söyleyebileceksiniz. Tek yeteneğiniz bu olacak." Sonra kötü kalpli Aoife döndü ve arabasının hazırlanmasını emretti. Maiyetindekilerle oradan ayrıldı ve ardında ıssız gölde yüzen dört kuğu bıraktı. Lir'in çocukları birbirlerine yaklaştılar ve başlarını kaldırıp kendileri için değil babalan için ağıt yaktı lar.
L i r ' i n Çocukları
73
Kederli yüreklerimiz Lir için burkuluyor,
O kanlanmış gözleriyle dünya üzerinde bizi anyor, Ormanların gölgesinde ve dağların tepesinde Gökyüzünde ve yeryüzünde bize rastlamayı umuyor. Bağrından koparılıp alınan, Şimdi kuğu şeklinde bilinmeyen kıyılarda Köpüren soğuk sularda yüzen Kayıp çocuklarını anyor. Aoife ve maiyeti Bodb Dearg'ın sarayına ulaşınca herkes onun iyileşmesini sevinçle karşıladı. Büyük bir şölen düzenlendi. Bodb Dearg onu karşıladıktan sonra merak.la çevresine bakındı. " Kız kardeşinin çocuklarıyla birlikte geleceğini sanıyordum.
Üvey çocukların, Lir'in çocuk.lan nerede?" Aoife utanıp kızardı ama öyküsünü önceden hazırlamışb. "Lir onları getirmeme izin vermediği için yanımda değiller. On ları benim aleyhime kışkırbyor. Aynı şekilde senin de gerçek bir dost olmadığını, De Danaan'ın sevgisinden yararlanarak kendi hakkı olan krallık unvanını gasp ettiğini söylüyor. Çocuklarını sana emanet etmek istemiyor, çünkü onlara zarar vereceğinden emin." Bodb Dearg Aoife'nin anlatbk.larından şaşkına döndü. "Bu gerçek olamaz. Lir onları kendi çocuklarım gibi sevdiğimi bili yor. Onlan benim aleyhime nasıl kışkırtabilir?" Bodb Dearg aptal değildi ve kafasında birtakım kuşkular oluştu. Derhal Lir'e bir haberci göndererek Aoife'nin tek başına geldiğini ve Lir'in çocuk.lan getirmesini engellediğini söylediği ni bildirdi. Lir bunu öğrenir öğrenmez en hızlı arabasına bindi ve Bodb Dearg'ın sarayına doğru yola çıkh. Bu arada Bodb Dearg'ın te dirginliği de giderek arth, zira Aoife'yi sıkışhrdıkça onun ken disiyle çelişkiye düştüğünü görüyordu, bu yüzden kadının hiz metkarlarını yanına çağırdı ve onları sorgulamaya başladı.
74
Keli Mitleri ve Efsaneleri
Bu arada Lir ve refakatindekiler geceyi Loch Dairbhreach kı yısında geçirmeye karar verdiler. Lir'in kuğuya dönüştürülmüş olan çocukları babalarının sa vaşçılarıyla birlikte yaklaşmakta olduğunu gördüler ve kıyıya doğru yüzerek hüzünlü bir şarkı söylemeye başladılar. Lir şarkıyı duyunca kıyıya koştu ve insan sesiyle şarkı söy leyen kuğuları dinlemeye başladı. Sonra kızı Fionnghuala'nın sesini tanıdı. "Baba, sevgili babacığım, ben senin kızın Fionnghuala'yım, bunlar da senin oğulların. Bizden nefret eden hain üvey annemiz Aoife büyü yaparak hepimizi kuğuya dönüştürdü." Lir acı bir çığlık attı; savaşçıları onun aklını kaçırdığını san dılar. Ama Lir çevredeki dağlan titreten üç çığlık daha attıktan sonra kendini topladı. "Söyle bana kızım, sizi nasıl insana dönüştürebilirim?" "Heyhat, babacığım, yapabileceğin hiçbir şey yok, çünkü ne bu dünyada ne de öbür dünyada bunu yapabilecek hiç kimse yok. Bu ancak dokuz yüzyıl sonra ve bir Connacht prensi bir Muınhan prensesi ile evlendikten sonra gerçekleşebilecek." Bu arada savaşçıları da yanına gelmiş olan Lir üç kez daha feryat etti. Bu acı dolu çığlıklar tüm Eireann'da öylesine yankı landı ki ağaçlar yerlere kadar eğildiler ve dalgalar dehşet içinde kıyılardan geriye doğru kaçışhlar. Fionnghuala, "Arhk yalnızca konuşma ve düşünme yetenek lerine sahibiz," dedi. Lir, "O zaman benimle birlikte sarayıma gelecek ve orada in san gibi yaşayacaksınız," dedi. "Heyhat, sevgili babacığım, bu mümkün değil, zira Aoife bizi suda yaşamaya mahkO.m etti; aynca sesimizi yalnızca bizi duy mak isteyenlere şarkı söylemek için kullanabiliyoruz." Lir ve savaşçılar o gece orada konakladılar ve Lir' in çocukları onlara öylesine tatlı şarkılar söylediler ki derin uykulara daldılar. Sabah olunca Lir sahile indi. "Sizleri burada, bomboş kalan sarayımdan bu kadar uzakta bırakıp gitmek zorunda olduğum
L i r ' i n Çocukları
75
için yüreğim kan ağlıyor. Şimdi Aoife'nin gerisinde büyük bir aamasızlık gizleyen güleç yüzünü gördüğüm ana lanet ediyo rum. Bundan sonra bana huzur ve uyku haram olacak. Sonsuz bir gecenin içine dalacağım ve bir tek saat bile huzurlu olama yacağım." Kederli gözyaşları içinde vedalaştılar ve Lir Bodb Dearg'ın sarayına doğru ilerlemeye devam etti. Sarayda Bodb Dearg onu saygıyla karşıladı. Aoife ile karşılaş tığında yüzü duygulanru gizleyen bir maske gibiydi. Sonra Bodb Dearg, "Çocukları da getireceğini ummuştum, zira onlan kendi çocuklarım gibi seviyorum," dedi. "Ama Aoife onlara zarar vere ceğimden korkarak buraya getirmesine izin vermediğini söyledi." Bunun üzerine Lir Aoife'ye döndü. "Aoife'nin gerçekle yüz leşmesi gerekiyor. O, kalleşçe onlan Loch Dairbhreach'te kuğuya dönüştürmüş." Bodb Dearg Aoife'nin hizmetkarları sorularını yanıtlamayın ca zaten kuşkulanmıştı ama böyle korkunç bir şeye inanamadı. İnkar etmesini bekleyerek Aoife'ye baktı ama yüzündeki suçlu ifadeden Lir'in doğru söylediğini anladı. Bodb Dearg bir iki dakika Aoife'nın önünde omuzlan düş müş, başı keder ve aayla öne eğilıniş bir halde durakaldı. Aoife ve kız kardeşi Aobh' a babalık etmiş, her ikisini de tıpkı kendi çocuklanyrnış gibi sevmişti. Sonra doğruldu ve öfkeyle kaşlarını çattı. "Bir zamanlar üvey kızım olan Aoife, bu yaptığın asla affedilemez. Lir'in zavallı ço cuklannın çektikleri aadan çok fazlasını çekeceksin." Dehşete kapılan Aoife dizleri üstüne çöktü ve ellerini yalvarır gibi havaya kaldırdı. Yüzü korkuyla kasılmıştı, çünkü tanrıların intikamının ne olacağının farkındaydı. Ama Bodb Dearg'ın yüzü müthiş bir öfkeyle gerilmişti ve onun yakarılannı duymazlıktan geldi. Kadın, "Hayatımı bağışlayın," diye haykırdı. "Öyle yapacağım, çünkü canını alınak sana merhametli davran mak olacak. Şu soruma cevap ver: Bu dünyanın üstünde ve altında
76
K e l t M i t l e r i ve E f s a n e l e r i
uçan, sürünen, bannan, görünen görünmeyen, görüntüsü ya da ya radılışı ile seni en fazla korkutan ve tiksindiren şey nedir?" Aoife titreyerek iki büklüm oldu. "Ben Morrigan'ın üç gö rüntüsünü oluşturan, savaş, ölüm ve katliam tanrıçaları Macha, Badb ve Nemain' den korkuyorum; en fazla Morrigan'ın kan içici kuzgun görüntüsünden." "öyleyse faniler ölüm tanrıçasına ve savaşlara inandığı süre ce sen bu görünümde olacaksın." Sonra Bdob Dearg ona sihirli değneği ile dokundu ve ka dın derhal gagasından kan damlayan, "gak gak" diye öten bir kuzguna dönüştü. Bodb Dearg'ın sarayındaki herkes gözlerini bu korkunç, habis yaratıktan kaçırmak zorunda kaldı. Yalnızca Bodb Dearg ve Lir ifadesiz bir şekilde ona bakmayı sürdürdü. Kuzgunun başındaki Aoife'nin gözleri merhamet dilercesine onlara çevrildi ama hiçbir yanıt alamadı. Sonra kuzgun kanatla rını çırparak, açık ağzından kan sızarak gökyüzüne yükseldi ve ilelebet bu görünümde kalmaya mahkflm durumda, gaklayarak gözden kayboldu. Sonra Bodb Dearg Lir' e sanldı ve onun acısını paylaştı. Tüm Tuatha De Danaad, Eireann'ın bütün tanrıları ve tanrıçaları Loch Dairbhreach'e gidip orada konakladılar. Ve Mile Easpain'in oğullan saraylarından buraya geldiler; hatta eciş bücüş Fomo rii ve Nemedianlar, Eireann ülkesindeki tüm halk buraya geldi. Gölün kenarında büyük bir kamp oluşturuldu. Orada Lir'in ço cukları onlara tatlı melodiler dinlettiler; söylendiğine göre ne bu ne de öbür dünyada bundan daha tatlı ve hüzünlü müzik duyul mamıştı. Göl kıyısındaki bu konaklama yeri kalıcı oldu ve Lir'in ço cukları asla yalnız bırakılmadı. Lir'in çocukları insanlarla ko nuştu ve akşamlan onlara eşsiz şarkılarını söylediler. Bunları dinleyenler, başlan dertte olsa bile derin bir uykuya daldılar ve sabahları dinlenmiş ve huzurlu olarak uyandılar. Lir' in çocukları üç yüzyıl boyunda Loch Dairbhreach'in sula rılannda yaşadılar.
L i r ' i n Çocu k l a r ı
77
Üç yüzyılın sonunda Fionnghuala kardeşlerine, "Artık bu su lara ve dostlanrnıza ve babamız Lir' e veda etmek zamanı geldi," dedi." Şimdi Eireann ile dağlık Alba arasındaki geçitte bulunan dalgalı sulara gitmemiz gerekiyor." Böylece ertesi sabah kanatlarını açhlar ve keder ve hüzün içinde, babalarının feryatlarını geride bırakarak gökyüzüne yük seldiler. Fionnghuala yükselirken, "Gözyaşlarımız yanaklanmızdan süzülüyor, yüreklerimiz burkuluyor ama artık aynlmamız ge rek. Gözyaşlanmız bu gölün sulan kadar hüzünlü; artık sakin derin sularda olmayacağız, zira kapkara fırtınalara, Moyle de nizinin sonsuz öfkesine doğru gidiyoruz ve bundan sonraki üç yüzyıl boyunca orada korku içinde yaşayacağız," diye seslendi. Sonra tüm çocuklar bir ağızdan haykırdılar: "Zamanın kıv rımlannda yol alacağız, tüm insanlara ve tanrılara karşın kader bizi ağına düşürdü, düşlerimiz asla gerçekleşemeyecek; acılı ya şamımız sona erinceye kadar gülemeyecek, gelecekten umutlu olamayacağız. Fırtınaya tutulmuş olan sevgili babamız Lir, bu radan gidiyoruz ama yüreklerimiz sonsuza dek sizin yanınızda olacak." Sonra gökyüzünde bir daire çizerek kuzeydoğuya doğru yol aldılar. İrlanda' daki tüm tanrılar ve erkekler son derece kederliydi. Tanrıçalar ve kadınlar da öyle. Hiç kimse Lir'in çocukları kadar sevilmemişti. Yüce Kral bilge hukuk adamları olan Brehon'ları topladı ve o günden itibaren Yüce Krallıktaki ya da buna bağlı beş eyaletteki hiçbir vatandaşın kuğu öldürmesine izin verilemeyeceğini bil dirdi. Fenechus yasaları böyle oluştu. Lir'in çocukları Moyle denizi olarak bilinen, İrlanda ile İs koçya arasında Kuzey Kanalı adıyla anılan dalgalı Sruth na Ma oile'ye ulaştılar. Bu sert fırtınalann çıktığı soğuk ve dalgalı bir yerdi. Zavallı dört çocuk üşümüş ve korkmuş durumdaydılar. Bu deniz Dairbhreach'in sakin sularına benzemiyordu. Burada
78
Kelt Mitleri ve Efsaneleri
şiddetli fırhnalar çıkıyor, tipi ve kar yağışı yaşanıyordu; yiyecek yok denecek kadar azdı. En kötüsü de aradaki dalgalı denizdi. Derken bir gün Fionnghuala havanın değiştiğini hissetti. Kor kunç bir fırhna yaklaşmaktaydı. Bu yüzden kardeşlerine döndü. "Korkunç bir fırhna başlamak üzere; rüzgılr ve gelgitler mut laka bizi birbirimizden ayıracak. Tekrar bir araya gelebileceği miz bir yer belirlemeliyiz." Fiachra bunu onayladı: "Bu öneri çok akla yakın sevgili kız kardeşim.
Öyleyse Carricknarone' da buluşalım,
zira hepimiz o
kayayı biliyoruz." Carricknarone denizdeki kayalık bir burundu. Fırhna birden bashrdı. Islık çalan korkunç bir rüzgılr denizin yüzeyine yayıldı, çakan şimşekler gökyüzünü aydınlath ve kö püren dalgalar birbirine sokulan zavallı kuğuları dövmeye baş ladı. Fırhnaya yakalanan kuşlar karanlığın içinde oradan oraya savruldular. Şafak sökerken rüzgılr bir miktar duruldu; Fionnghuala de nizde tek başına olduğunun farkına vardı. Kardeşleri ortada yoktu. Çaresizlik içinde, soğuktan titreyerek Carricknarone'a ulaşh. Kardeşleri hıılıl ortada yoktu. "Eyvah, eyvah" diye haykırdı. "Burada sığınacak, korunacak hiçbir yer yok; kalbim parçalanıyor. Sevdiklerim karanlık gece nin içinde yitip gitmişler, elimde kalan yalnızca keder, soğuk, açlık ve korku. Bundan böyle tek başıma bunlarla yaşayacağım." Kayanın üstüne çıkh ve çevresine bakındı. "Heyhat, kardeşlerim fırhnada kayboldu. Keşke ölseydim. Her şeyden çok sevdiğim kardeşlerimi bir daha göremeyecek miyim?" "Burada ne bir barınak, ne de huzur var. Çektiğimiz acı ve zorluklar yetmedi mi; bu ıshrap sonsuza dek mi sürecek?" Umudunu tümüyle yitirmiş olarak ölmek istedi. Gri gökyü züne son bir defa bakarak ölmeye hazırlandı. Ama o karanlık gökyüzünde hareket eden bir şey gözüne çarph. Daha dikkat le bakınca perişan bir halde, canını dişine takmış olarak kayaya ulaşmak için uçmaya çalışan bir kuğuyu fark etti.
L i r ' i n Çocukları
79
Bu Conn idi. Bir sevinç çığlığı atarak ona destek olmak için havalandı. Yan ölü haldeki Conn'un kayaya ulaşmasına yardıma oldu. Sonra Fiachra sığ sularda topallayarak geldi. Fionnghuala ve Conn bin bir zorlukla onu da kayanın üzerine çektiler. Üçü birbirine soku larak kanatlarının ısısı ile ısınmaya çalışblar. Fionnghuala gene de üzüntülüydü. "Keşke Adoh da burada olsaydı, o zaman her şey yolunda olacakb." Tam bunu söylerken Adoh'un yaklaşmakta olduğunu gördü ler. Dalgaların üzerinde gururla yüzmekteydi. Sapasağlamdı ve tüyleri kupkuruydu. Karaya çıkb ve onlara dağlık Alba'nın kıyı sında kocaman bir mağara bulduğıınu ve fırbna süresince orada barındığını söyledi. Kardeşlerinin kuruyup ısınması için onları kanatlan albna aldı. Fionnghuala, "Oh, çok şükür sağız ve birlikteyiz," diye hay kırdı. "Ama bu tuzlu Moyle denizinde üç yüzyıl geçirmemiz ge rekiyor ve böyle fırbnalara karşı hazırlıklı olmalıyız." Ne yazık ki bu doğruydu. Yıllar boyu Moyle'daki fırbnalarla başa çıkmaya çalışblar. Onları birbirinden koparmaya çalışan korkunç rüzg:irlara ve fır bnalara karşı oraya buraya sığınmaya çalışblar. Aslında sonraki fırbnalar ilk yaşadıkları kadar korkutucu olmadı. Çünkü artık dağlık Alba'daki mağaradan haberdardılar ve fırbna başlar baş lamaz oraya sığınıyorlardı. Bir gün Bann Nehrinin ağzında Eireann kıyılarına yakın yü zerlerken güney yönünden büyük bir kafilenin gelmekte oldu ğıınu gördüler. Bunlar görkemli giysiler içinde aşiret reisleri, lortlar ve onların maiyeti ile savaşçılarıydı. Hepsi beyaz atlara binmişlerdi. Zırhlan, kalkanlan ve silahlan pırıl pırıl parlıyordu. Fiachra, "Bunlar kim ola ki?" diye sordu. "Bir grup savaşçı olabilir mi?" dedi Conn. Adoh, "Büyük bir harbe giden savaşçılar olabilir," diye fikir yürüttü.
80
K e l t M i tl e r i ve E f s a n e l e r i
Fionnghuala, "Daha yakından yüzüp süvarilerin kim olduk larını öğrenmeye çalışalım," diye önerdi. Savaşçı grup kuğuların kıyıya doğru yüzmekte olduğunu görünce sahile indi. Başlarında Bodb Dearg'ın iki oğlu bulunu yordu. Kuğulan büyük bir sevinçle selamladılar; yıllardır Moyle denizinin çevresinde Lir' in çocuklarını aramakta olduklarını an lathlar. Sürgünlere tüm Tuatha De Danaan'ın sevgilerini getir diklerini söylediler. Özellikle babalan Lir ve Bodb Dearg onlara sevgilerini göndermişti. Lir'in çocuklan hemen babalan Lir'in ve ardından da Bodb Dearg'ın sağlık durumlarını öğrenmek istediler. Dearg'ın oğullan, "İkisi de çok iyi," dediler "Ve De Danaan halkı babanızın sarayında Demirciler Tannsı Gobhainn onuruna kutlama yapıyor. Bu şölen sizin de katılımınızla daha da şenlene cek. Loch Dairbhreach kıyılarından çok uzun süredir ayn kaldı ğınız için bizi sizi arayıp bulmakla görevlendirdiler." Bunu duyan çocukların gözleri bulutlandı. "Loch Dairbhreach'ten aynldıktan bu yana sürekli acılar ve işkenceler içinde yaşadık. Neler çektiğimizi dile getirmek nere deyse imkansız. Ama size hatırlamanız ve babamızla babanıza, De Danaan halkına aktarmanız için bir şarkı söyleyebiliriz. Sonra Lir' in çocuklan sesleri yükselttiler ve hüzünlü bir ağıta başladılar. Yuvamız ıssız ve soğuk Tüylerimiz buz kesiyor Hiç huzurumuz yok. Tek bildiğimiz acı ve hastalık, Tek dostumuz bu acımasız deniz, Bu ıssız, acımasız dünyamızda Bizi ısıtan tek şey yaşadığımız üzüntüler. Bodb Dearg'ın oğullan bu ağıtı tekrarladılar ve Lir' in çocuk lanna veda ettiler. Dört kuğu Moyle denizinin buz gibi sularına geri döndü ve kıyıdan uzaklaştı.
L i r ' i n Çocukları
81
Onlar gözden kaybolunca Bodb Dearg'ın iki oğlunun gözleri yaşardı ve ağlamakta olan adamlarıyla birlikte evlerine doğru yollandılar. Sonunda Lir' in sarayına ulaştılar ve Bodb Dearg da hil tüm De Danaan onlardan haber almak için oraya toplandı. Bodb Dearg'ın oğullan Lir' in çocuklarının hüzünlü şarkısını on lar için söylediler. Lir öyle bir üzüntüye kapıldı ki tek kelime söyleyemeden taş kesildi. Bodb Dearg elini omzuna koyarak onu avutmaya çalıştı. "Onlara yardıma olmaya gücümüz yetmiyor ama en azından hayattalar" dedi. "Bir gün bu büyünün bozulacağını ve bu aa lardan kurtulacaklarını biliyoruz." Lir'in çocukları üç
uzun
yüzyıl boyunca bu korkunç Sruth
na Maoile pençesinde aa çektiler. Bu sonsuza dek sürecek gibi görünüyordu. Ama sonunda bir gün Fionnghuala kardeşlerini bir araya topladı. "Arhk buradan ayrılıp batıya doğru uçmamızın zamanı geldi. Şimdi Iorras Domhnann' a gitmek zorundayız." Endişe içinde kanatlandılar zira kendilerine Iorras Dom hnann'da daha büyük aalar çekecekleri söylenmişti ve son üç yüzyılda doğudaki buz gibi denizde fırtınalar ve dalgalar yü zünden yaşadıklarından daha beterinin ne olacağını hayal bile edemiyorlardı. Ulaidh ülkesini boydan boya geçtiler, koylan ve dağlan aş tılar, burasını Cenel mBogaine'den ayıran geniş Cenel Conaill'i geride bırakarak Co. Mayo' da şimdiki adı Erris olan, batıda ula şılabilen son nokta olduğu için "dünyanın bir ucu" olarak bili nen Iorras Domhnan'ın açıklarındaki denize ulaştılar. Burada bilinen dünya sona eriyor, batıdaki engin okyanusun ötesinde, çok çok uzakta öbür dünya, kayıp ruhların barınağı Hy Breasal yer alıyordu. Su Sruth na Maoile' deki kadar soğuk değildi ama fırtınalar daha şiddetli, kayalık sahile vuran dalgalar çok daha haşindi. Aa çekmeye devam ettiler.
82
K e l t M i t l e r i ve E f s a n e l e r i
Burada, şimdi Belmullet olarak anılan Beal na Mhuirthead' de Aifraic adında genç bir çiftçi ve balıkçı vardı. Bir gün tarlasını sürerken denizden gelen bir şarkı duydu. Denize doğru bakın ca dalgaların üzerinde dans eden ve hüzünlü bir şarkı söyleyen dört kuğu gördü. Büyülenmiş gibi oldu, zira o şair ruhluydu, adının ilk hecesi olan Ai "ilham" ve ''bilgi" anlamına geliyordu.
O günden sonra her gün kıyıya inip Lir'in çocuklarının şarkıla rına kulak verdi. Sonunda çocuklarla yakınlaşınca onların kendisiyle konuşa bildiğine tanık oldu. Her gün onlarla sohbet etti ve zaman içinde onların öyküsünü öğrendi. Zamanla her birini ayn ayn sevdi, onlar da ona bağlandılar, zira delikanlı sevecen ve bilge bir kişiy di. Bir ozan ve öykücü olduğundan onların yaşadıklanru akşam lan komşularına anlatmaya başladı. Aifraic dört kuğuya zarar vermelerinden korktuğu için kimsenin onlarla karşılaşmasına izin vermiyordu ama anlattığı öyküler tüm Connacht krallığına yayıldı. Aynca şunu da belirtmeliyim, eğer Aifraic'ın öyküleri olmasaydı Lir'in çocuklarının acıklı hikayesini asla öğreneme yebilirdik. Çocuklar kuşkusuz hala acı çekmekteydiler. Batıdaki okya nus hiç merhametli değildir. O kadar soğuktu ki zaman zaman Iorras Domhnann' daki ve Beal na Mhuirthead çevresindeki su lar kapkara buzlarla kaplanıyor ve yağan kardan göz gözü gör müyordu. Airfraic'in anlattığına göre, dokuz yüz yıllık işkencede en acı masız geceler Iorras Domhnann' daki kış geceleriydi. Fionnghu ala' nın üç erkek kardeşi öbür dünyaya göç etmek üzere oldukla nru açıkladılar. Ölüm onlara doğru gelmekteydi ve Fionnghua la'nın tüm yakanlarına karşın ölüm lordu Donn'un buz kesmiş parmaklan onların ruhlanru batıya taşımaya hazırlanıyordu. Fionnghuala en kederli anında içinde garip, sıcak bir duy gunun varlığını hissetti. Bunun ne olduğunu anlayamadı. Ağ lamayı kesti ve ruhunu saran bu garip, huzur verici duyguyu yorumlamaya çalıştı; bu duygu ruhunu avutmakta ve onu ra-
L i r ' in Ç o c u k l a r ı
83
hatlatmaktaydı. Zihninde sözcükler belirmeye başladı ve bu söz cükler Bilge Amairgen'in ünlü şarkısına aitti. Islık çalan rüzgara ve beyaz köpüklü dalgalann kayalan dövmesine karşın sesini yükselterek şarkının sözlerini söylemeye başladı. Ben Denizden esen Rüzganm; Ben Okyanusun Dalgasıyım; Ben Dalgalann Çağıltısıyım; Ben Yedi Savaşın Boğasıyım; Ben bir Güneş Işıruyım, Ben Çiçeklerin en Güzeliyim; Ben Cesur bir Yaban Domuzuyum; Ben Havuzdaki Som Balığıyım: Ben Ovadaki bir Gölüm: Ben bir Zanaat�nn Becerisiyim: Ben Bilimsel bir Sözcüğüm; Ben Savaştaki bir Mızrağın ucuyum, Ben insanoğlunun kafasında Düşünce Ateşini tutuşturan Tannyım. Dağdaki Meclisi aydınlatan benden başka kim olabilir? Ayın evrelerini benden başka kim bilebilir? Güneşe batacağı yeri benden başka kim gösterebilir? Tethra Evi'nden Sürüye kim seslenebilir? Tethra'run Sürüsü başka kime gülümseyebilir? Büyüleri oluşturan Tann kim olabilir Savaşın ve değişim rüzganrun büyüsünü? Fionnghuala bu eski şarkıyı söyleyip bitirdiğinde üç karde şinin de kendisi ile birlikte şarkı söylemekte olduğunu fark etti. "Ne olduğunu anlayamıyorum, kardeşlerim," dedi. "Ama burada benim anlayamadığım bir güç olduğunu hissediyorum.
B u çok büyük, ürkütücü bir güç. Bu gerçeğin ta kendisi ve dün-
84
K e l t M i t l e r i ve E fs a n e l e r i
yaya karşı bu güce boyun eğmek zorundayız. Ve kaderimiz ne olursa olsun buna boyun eğeceğiz. Her şekilde, bu dünyada ya da öbür dünyada, nerede olursak olalım. Düşüncemiz kıvılcım landığı anda asla bir daha söndürülemeyecek." Ve soğuğa, fırtınaya ve çektiklerine rağmen ruhları yeniden canlandı ve umutlan yeniden yeşerdi. Böylece kendilerine tanınan üç yüzyıl boyunca Iorras Domh nann açıklarında kaldılar. Derken bir gün Fionnghuala üç kardeşini yanına çağırdı ve onlara: "Beklenen gün geldi," dedi, "Artık buradan ayrılıp Eire ann'ın sıcak yöresindeki babamızın Fionnachaidh Sarayına gide biliriz. Lir ve Ana Tanrıça Danu'nun çocukları bizi görünce çok sevinecekler." Yürekleri sevince boğulan dört kuğu denizin buz gibi suların dan havalandılar ve bir zamanlar Afraic'in yaşamış olduğu -zira o bir fani olduğundan uzun süre önce yaşlanıp ölmüştü; çocuk ları ve çocuklarının çocukları da öyle- Iorras Domhnann'ın üze rinde daireler çizdikten sonra doğuya yüce Lir' in sarayına doğru yol aldılar. Orada çok büyük bir felaketle karşılaşblar. Fionnachaidh Sarayının yerinde yeller esiyordu. Orası bir vi raneye dönüşmüştü. Dağdan esen rüzgftrla hışırdayan diz boyu otların dışında hiçbir hareket yoktu. Danu'nun çocuklarından, Eireann'ın eski tanrı ve tanrıçalarından hiçbir iz kalmamışh. Ei reann'ın ilk ölümlüsü olan Mile Easpain'in soyundan gelenlerin Mlft burada yaşadığı doğruydu. Ama onlar uzun süre önce eski tanrı ve tanrıçalara inanmayı bırakmışlardı. Kimileri hayal me yal hahrlasa bile bu anılar son derece çarpıblmışh. Oysa tanrılar ve tanrıçalar ancak anıldıkları ve saygı gördük leri sürece var olabilirler. Ölümlüler Ölümsüzleri dağlarda yeralhna sürmüşler ve za manla dağlarda yaşayan bu ölümsüzler, sidheler, insanların belle ğinde cinlere dönüşmüştü. En yüce tanrıların isimleri dahi unu tulmuştu. Ölümlü bir kadından doğan kahraman Cucuhlainn'in
L i r ' in Çocu ki a r ı
85
babası, güneşin, tüm sanatların ve el işlerinin tanrısı Lugh Lam hfada yok olmuştu. Ölümlüler bu yüce tanrıyı Lugh-chromain yani "küçük kambur Lugh" adında küçük bir zanaatkar olarak anımsıyorlardı ve bu isim de zamanla "cin" olarak anılacakh. Dokuz yüzyıl çektikleri acılardan sonra Lir'in zavallı çocıık lan ölümlülerin tanrılarını yok ettiğini gördüler. Tuatha De Da naan'ın hepsi ölmüştü. Daha da kötüsü, insanlar üvey anneleri, Morrigan'ın iblisi, savaş ve ölüm tanrıçası Aoife'yi hala yaşat maktaydılar, zira hala savaştan ve kan dökmekten zevk almak taydılar. Harap Fionnachaidh'in yıkınhlan üstünde tüneyen dört kuğu dehşete kapıldı. Bir ağıt yakhlar. "Babamızın görkemli sarayları nereye gitti? Sütunların ve freskli duvarların üstünü otlar ve dikenler kaplamış. Issız salon suskun, atalarımızın sesinden tek bir iz bile kalmamış. Tanrılar, tanrıçalar, kahramanlar ve yüce krallar nerede? Mezarlarının üzerinde ot bile bitmiyor. Geriye hiçbir şey kalmamış." Yitip gitmiş olan dünyalarına böyle bir ağıt yakhlar. Arhk bir yuvalan yoktu. Fionnghuala kardeşlerini yanına çağırdı. "Burada bizim için hemen hiçbir umut yok. Oysa lanet Con nacht'lı bir prens Munster'li bir prensesle evleninceye kadar var lığını sürdürecek. Onun için yuva olarak bildiğimiz tek yer olan Iorras Domhnann'daki Connacht'a gitmemiz gerekiyor. Oradaki korunaklı sulara geri dönelim ve Aoife'nin sözünü ettiği günün gelmesini bekleyelim." Bunun üzerine havalandılar; bahya doğru uçup Iorras Dom hnann üzerinde daireler çizdiler. Ama oraya kadar gitmediler,
çünkü Fionnghuala Annagh Bumu'nun açıklarında şimdi Inis hglory diye anılan, Inis Gluaire adındaki küçük, şirin bir ada bu lunduğunu fark etti. Bu adada fazla büyük olmayan ama onların barınıp beslenebileceği, babalarını diğer Tuatha De Danaan'lan
yok sayan ölümlülerden korunabilecekleri bir göl vardı.
86
K e l t M i t l e r i ve E f s a n e l e r i
Adadaki minik bir kulübede bir ölümlünün yaşadığını görün ce önce şaşırdılar ama sonra onunla dost oldular. Bu, iyi yürekli ve sevecen bir azizdi. Ona "sevilen kişi" anlamına gelen Chaem mog sözcüğünden kaynaklanan Mo Chaemmog adını verdiler. İnzivaya çekilmiş olan bu aziz onların şarkısına hayran kaldı; daha önce hiç bu kadar güzel müzik duymamıştı Her gün on ların şarkısını dinliyor ve bunun sonsuz gerçeği temsil ettiğini biliyordu. Bir gün aziz onların yanına geldi ve, "Sevgili çocuklar artık benimle birlikte sahile çıkabilirsiniz çünkü büyünün bozulacağı gün geldi," dedi. Aoife'nin lanetinin öyküsünü bilen Chaemmog Connacht kralı Laidgnen Mac Colman'ın bir eş aradığını öğrenmişti. Kral Mumhan'dan Cashel'deki Eognachta kralı Fingen'in kızı Deich tine'yi seçmişti. Onların isimleri tarihte yer almaktadır, zira La idgnen MS 649'dan MS 655'teki ölümüne kadar Connacht'ı yö netti; Cashel kralı Fingen ise MS. 629'da öldü. Kral Deichtine'ye evlenme teklif ettiğinde kızın erkek kardeşi Maenach Cashel' de ki sarayından Munster'i yönetmekteydi. Prenses Deichtine bir şartla evlenmeyi kabul etti. Laidgnen düğün armağanı olarak ona, haklarında çok şey duyduğu, sarayındaki şarkı söyleyen dört kuğuyu verecekti. Gerçekten de Lir'in çocuklarının öyküsüyle ilgili Alfraic'in anlattıkları uzun süreden beri Connacht sarayında bilinmektey di Laidgnen Deichtine'nin isteğini duyunca endişelendi, çünkü Lir'in çocuklanrun herhangi birinin gururunu okşamak adına verilebilecek sıradan kuşlar olmadığını biliyordu. Bununla bera ber Prenses Deichtine'nin elçisinin sunduğu evlilik anlaşmasın da koşullar son derece açıkça belirtilmişti. Connacht kralı Diechtine'nin armağanı almadığı takdirde kesinlikle evlenmeye nza göstermeyeceğini duyunca istemeye istemeye boyun eğdi ve ona sarayına geldiğinde kuşların ken disini bekliyor olacağını söyledi. Aynı zamanda Inis Gluaire'de ki Chaemmog' a haber göndererek dört kuğuyu kendi sarayına göndermesini istedi.
L i r ' i n Çocu k l a r ı
87
Aziz bunu yapmayı reddetti, bu da Connacht kralım çok öf kelendirdi. Dechtine'ye verdiği sözü tutamamasının yanı sıra kendi gururu da kırılmıştı. Dechtine'nin yersiz talebine duy duğu kızgınlık bu kez Chaemmog'a yöneldi. Bu yüzden sara yın muhafızları Gamhanrhide'ları yanına alarak Inis Gluaire' de
doğru yola çıktı. Chaemmog son derece sakin bir şekilde onu sahilde karşıladı. Laidgnen, "Kralım küçük düşürdün, azizim," diye bağırdı. "Mumhan'lı Dechtine ile evlenmek için ona armağan etmek iste diğim kuğuları vermeyi reddettin." "Burada küçük düşürmek söz konusu değil, çünkü benden ya pamayacağım bir şey istedin. Bu zavallı yaratıkları sana vermeye yetkim yok; sen de onları benden alma gücüne sahip değilsin." Büsbütün öfkelenen kral bir kahkaha attı ve hizmetlcirlann dan birine bir işaret verdi. "Gücüm yok, öyle mi? Şimdi sana Connacht kralının ne ka dar güçlü olduğunu göstereyim." Ve her kuğunun boynuna gümüş bir zincir taktırdı. Sonra zincirlerin ucunu eline alarak onları teknesine doğru çekmeye başladı. Uzakta, Cashel'deki Eoganacht krallarının yaşadığı büyük Cashel kayasında Dechtine akıllı bir adam olan kardeşi Kral Ma enach ile konuşmaktaydı. Lir'in çocuklarının öyküsünü bilen Maenach "Bu yaptığın doğru değil, kardeşim," dedi." Sırf me rakını gidermek için Connacht kralından istediğin şey sıradan bir armağan değil. Böyle yaparak öbür dünyanın gücünü hafife almış oluyorsun." Aslında Dechtine iyi kalpli ve kibar bir hanımdı, sadece önemli bir konumda bulunmaktan kaynaklanan bir gurura ka pılmıştı. O anda yersiz bir istekte bulunduğunun farkına vardı. Bu yüzden kardeşine hak verdi ve Connacht kralının sarayına bir haberci göndererek dört kuğuyu kendisine vermese bile onunla evleneceğini bildirdi. Aynı zamanda bütün maiyetiyle birlikte
habercinin ardından düğün için yola çıktı.
88
Kelt M i t l e r i ve E f s a n e l e r i
Bütün bunlar Kral Laidgnen'in Lir'in dört çocuğunu teknesi ne çekerek sahile götürmeye çalışb� anda gerçekleşiyordu.
O anda kuğuların her biri beyaz tüylerini dökmeye başladı. Yaz güneşinin altında orada toplanan herkesin gözleri önünde dört kuğu yavaş yavaş insana dönüştü. Ama -bir zamanlar yüce tanrı Lir'in gurur ve sevgi kayna� olan dört parlak, genç çocuk yerine-sürgünde geçirdikleri yılların izlerini taşımaktaydılar. Gene de o yıllan gururla taşımaktaydılar çünkü önünde sonun da onlar Tuatha De Danaan'ın tanrılarından biri olan Lir'in ço cuklarıydılar. Onları gören Kral Laidgnen' in gözleri dehşetle irileşti ve yaşlı Fionnghuala'nın önünde dize geldi. "Özür dilerim, hanımefendi. Gururuma ve hırsıma kapıldım. Tek istediğim şey Dechtine'in kanın olmasıydı. Fionnghuala sevecenlikle krala gülümsedi. "Sarayınıza dönün kral hazretleri. Dechthine eşiniz olacak ve sizden böyle bir şey istediğine pişman durumda ve şu anda sa rayınızın kapısına gelmiş bulunuyor. Birlikte çok mutlu olacak sınız ve uzun yıllar ülkenizi yöneteceksiniz." Kral ve muhafızları teknelerine bindiler, hala gördüklerinin etkisinde titremekteydiler. Chaemmog ise hiç etkilenmiş görünmüyordu. Tanrıların ve tanrıçaların çocukları olmalan umurunda değildi. Yanlarına yak laşıp onları sevgi ve şefkatle kucakladı. "Sizler için ne yapabilirim çocuklarım?" diye sordu, zira on ları çok sevdiği için onlara eskisi gibi hitap etmekteydi. Fionnghuala, "Çok yorgunuz," dedi, "ve birkaç dakikalık ömrümüz kaldı. Artık acılarımız sona ermek üzere. Bize yardım edebilir ve bizi kutsayabilirsin. Öleceğimiz için üzüldüğünü görüyorum ama bize ayrılan zaman bitti ve artık bu dünyada yerimiz yok. Arbk gitmemiz gerek. Senin gibi bir can dosttan ay rılmak bizi de üzüyor." Chaemmog'un gözleri yaşardı. "Söyleyin bana, ne yapmam
gerekiyor?"
L i r ' i n Çocukları
89
"Sadece bizi bu kutsal yere göm. Halkımızın gelenekleri ile göm bizi. Bu dünyada sık sık yapbğırnız gibi, ayakta ve yüz yüze durarak gömülelim." Aziz kendisinden istenilen mezarı kazarken Lir'in çocukları son şarkılarını söylediler. Ama artık kuğu iken çıkardıkları güzel seslere sahip değildiler. Gene de onların çatlak ve yaşlı sesleriy le dile getirdikleri sözler azizin duyduğu tüm melodilerden çok daha güzeldi. "Ölüm yaklaşıyor, aalanmız dinmek üzere, bizi kutsa. Az sonra uyuyacağız, bu yüzden bize rahat bir yatak hazırla ki dal gaların mırılbları ve rüzgarın fısılbları ile uykuya dalalım. Her zaman olduğu gibi dördümüz bir arada, yüz yüze, sonsuza dek el ele duralım. Ölüm yaklaşıyor, tüm kederlerimizi sonlandıra cak mutlu bir uyku geliyor." Bu şarkının son sözleri havada fısılblar halinde dağılırken Chaemmog döndü ve onları son kez kucakladı. Gözyaşları sel olup akb. Sonra onlara doğru eğilirken garip bir olay gerçekleşti. Onlar yeniden çocukluklarına dönüştüler. Albn saçlı, güler yüz lü dört güzel çocuk. Mutlu bir şekilde yüzlerini ona çevirdiler ve bir an ona sevgiyle bakblar. Sonra gözden kayboldular. Şimdi azizin ayaklarının dibinde dört yaşlı ceset vardı. İstekleri çerçevesinde Chaemmog cesetleri alıp tomach gele neğine uygun olarak yıkadı. Sonra bu yıpranmış bedenleri ra
choll ya da kefene sardı. Onları mezara yerleştirdi. Fionnghua la'nın sağ tarafında Conn, sol tarafında Fiachra, arkasında ise Aodh ayakta durmaktaydı. Elleri sımsıkı birbirlerine kenetliydi. Daha sonra aziz cesetlerin üzerine geleneksel kabrbmağı dalları yerleştirdi. Tüm bunları yapbktan sonra yaslı aziz bir leacht, mezar taşı getirdi, onların isimlerini taşın üstüne oyarken Nuall-guba deni len ağıb yaktı. "Gözlerimden yaşlar dökülüyor, ısbrabım sonsuz, bu ruhların göçmesinden sonra yaşıyor olmam çok üzücü. Bu ruhların mezar larını kazdığım için gözlerim hüzünlü, yüreğim kavruluyor."
90
K e l t M i t l e r i ve E f s a n e l e r i
Her ne kadar doğrulayamasam da, söylendiğine göre Eireann tannlanna ve tannçalanna inanıyorsanız ve latif bir yaz gecesi teknenizle lnis Gluaire Adası'run çevresinde dolanırsanız, kulak kesildiğiniz takdirde Lir'in çocuklarının güzel ve hüzünlü şarkı larını duyabilirsiniz.
4. Fand'in Aşkı
onchobhar Mac Nessa'run en ünlü şampiyonu olan Ulaidh
C Kralı Cu Chulainn, krallığın muhafızları ve savaşçıları olan Craobh Rioga'run diğer üyeleri ile birlikte oturmaktaydı. Bura da Craobh Rioga'run çok eskiden gözleri iyi görmeyen yaşlı bir
yazmanın hatası yüzünden Kızıl Dal savaşçıları anlamına gelen Craobh Ruadha şeklinde yanlış yazılmış olduğunu belirtmek ge rekiyor. Gene de yazmanın yanlışını hoş görerek bu eski savaşçı lar için gerçek isimlerini kullanacağız. Latif bir yaz gecesiydi. Kızıl Dal savaşçıları boru sesi ile zi yafet odasına çağrılmadan önceki boş zamanlarının tadım çıkar maktaydılar. Cu Chulainn Kızıl Dal savaşçılarının şimdi Co. Armagh' da Navan olarak anılan An Eamhain'de bulunan kalesindeki oda lardan birinde ustası olduğu fidchell ya da akıllı tahta oyununu oynamaktaydı. Dışarıda, kalenin önündeki gölün kıyısında sa vaşçıların eşleri suya giriyor ve uzanıp dinleniyorlardı. Bahda büyük bir kuş sürüsü belirdi. Kuşlar gölün üzerinde dolandıktan sonra yere indiler. Bunlar bembeyaz tüylü garip kuşlardı. Kadınlar bunların ne cins olduğunu anlayamadılar zira daha önce Eireann ülkesinin hiçbir yerinde benzerlerini görme mişlerdi.
K e l t M i t l e r i ve E f s a n e l e r i
92
Cu Chulainn'in kansı ve Forgall Manach'in kızı Emer de göl kenanndaydı. Diğer savaşçı eşleriyle sohbet etmekteydi. "Keşke Cu Chulainn burada olsaydı, bu garip kuşlardan biri
ni yakalayıp bana armağan ederdi," dedi Emer. Ondan geri kalmak istemeyen diğer hanımlar da eşleri orada olsaydı kuşlardan birini yakalayıp onlara vereceğini söylediler. Tam o sırada Cu Chulainn in arabacısı Laeg Mac Riangabur oradan geçmekteydi Diğer kadınlann iddialanna canı sıkılan Emer ondan kocasına gidip Ulaidh'li kadınlann bu garip kuşla nn yakalamasını arzu ettiklerini aktarmasını istedi. Cu Chulainn fidschell oynarken rahatsız edilmesine sinirlendi. "Ulaidh'li kadınlann benim kuş peşinde koşmamı istemekten başka dertleri yok mu?" diye terslendi. Laeg tedirgin oldu. "Bunu asıl isteyen seni çok seven ve sa yan Emer, Cu Chulainn, " dedi. Ünlü savaşçı hal& kızgındı. "Nasıl yani?" "Sana &şık olduğu ve seninle gurur duyduğu için diğer ka dınlann önünde seninle övünüyor. Eğer bu isteğini geri çevirir sen
on1ann karşısında küçük düşecek."
Cu Chulainn yerinden kalkıp rakibinden özür diledi. Aslında buna pek hevesli değildi ama Laeg'in sözlerinden etkilenmişti. " İşim gücüm yok da kadınlar için kuş yakalayacakmışım," diye homurdandı. Gene de Laeg' den silahlannı ve arabasını getirmesini istedi. Laeg Carbad Searrdha diye anılan, tekerleklerine uzun tırpanlar takılmış olan savaş arabasını getirdi. Cu Chulainn Ulaidh'te tüm spor dallannda ve sapan, cirit, kılıç ve kalkan kullanmakta çok usta olan ünlü bir şampiyondu. Laeg de hem ok atmakta hem de savaş alanında ağır arabayı kullanmakta en az onun kadar mahirdi. Araba hızla göl kenanna indi. Cu Chulainn sapanını havada döndürüp kuşlann gölün öbür tarafına ulaşmak için kanatlannı çırparak kaçışmasını sağladı ve Laeg havalanmalanna fırsat ver meden onlan yakalayıp sıkıca bağladı. Sonra Cu Chulainn La-
F a n d ' i n A şkı
93
eg' den arabayı Ulaidh'li kadınların bulunduğu tarafa sürmesini isteyerek onların her birine bu garip kuşlardan birini verdi. Emer biraz uzakta durmaktaydı ve Cu Chulainn'in elinde ona verecek kuş kalmamışh. Bunu biraz da kendisinden gereksiz bir istekte bulunduğu için onu cezalandırmak amacıyla kasten yapmışh. Ama kadının orada üzgün bir halde başını eğmiş ola rak durduğunu görünce pişmanlık duydu. Suçu ona atmak amacıyla, "Kızgın görünüyorsun," diye ters lendi. "Sana neden kızayım ki kocacığım? Senden kuşları hanım lara vermeni istedim, sen de bunu yaphn. Kuşları onlara verme yetkim varmış gibi bu istekte bulundum, sen de bu yüzden ce zalandırdın. Sen benim kocamsın ve ben seninle gurur duyu yorum. Buradaki hanımların hepsi seni seviyor ve ben de bu sevgiyi onlarla paylaşmak zorundayım ama bana olan sevgini kimseyle paylaşmam." Bunları biraz acı bir ifadeyle söylemişti, zira aslında birçok kadın Cu Chulainn'a hayrandı ama o yalnızca Emer'i beğenip onunla evlenmişti; bir defasında kadınlığın alh cevheri olan gü zellik, tatlı dil, güzel ses, nakış, bilgelik ve yalnızca eşini sevmek özelliklerinin hepsine sahip olduğunu belirtmişti. Emer de kendi koşullan çerçevesinde Cu Chulainn'i eş olarak seçmişti. Onu ciddi sınavlardan geçirmişti. Ona derin bir sevgi besliyor ve onu iyi tanıyordu. Kadınların sürekli olarak onun peşinden koşmakta olduğunu kabullenmişti, zira o yakışıklı ve ünlü bir kahramandı. Ama arada bir Cu Chulainn'i çocukça bir gurura sahip olduğu konusunda uyarmaktaydı, hpkı şimdiki gibi. Ünlü savaşçının yüzü kızardı. Huysuzluk yaphğına pişman oldu. Arabasından inerek kansının ellerini öpüp özür diledi. "Bu göle bir daha garip kuşlar gelirse hepsi senin olacak, Emer," diye söz verdi. Tam bunları söylerken bahtla olağanüstü renklere sahip iki kuş belirdi; birisinin tüyleri yeşil, ötekininki kıpkırmızı idi. Daha
94
K e l t M i t l e r i ve E f s a n e l e r i
önce göle inen garip beyaz kuşlardan çok daha güzeldiler. Geniş kanatlarını ağır ağır çırparak gölün etrafında dolaştılar, çıkardık ları tatlı sesler oradaki tüm kadınların gevşeyip uykuya dalma larına yol açtı. Cu Chulainn böbürlenmeden, "İşte senin kuşların, Emer," dedi. Laeg'den sapanını istedi ama Emer uzanıp elini onun koluna koydu. "Korkuyorum, kocacığım. Bu kuşlarda bir tuhaflık var. On larla uğraşanlara zarar verecek bir tuhaflık. Onları kendi halle rine bırakalım." "Ama onların senin olacağına söz verdim, Emer." Cu Chula inn böyle diyerek sapanını gerdi. Hayatında ilk kez hedefe isabet ettiremedi. Hayretler içinde bakakaldı. Laeg bile çok şaşırmıştı. "Bu çok tuhaf. Daha önce hiç ıskala dığınız olmadı," dedi arabacı. Canı sıkılan Cu Chulainn bir daha, bir daha denedi. Her de fasında ıskaladı ve garip kuşlar ötüşerek ağır ağır turlamayı sür dürdüler. Öfkeye kapılan adam mızraklarını alıp savurdu. Hiç biri hedefe ulaşmadı. Sonra kuşlar havalanıp gittiler. Bunun üzerine savaştaymış gibi çılgına dönerek arabasına atladı ve Laeg'i beklemeden atları kamçıladı. Emer ve Laeg'in uyanlarına kulak asmadan harekete geçti. Batıya doğru uçmakta olan kuşların peşine düştü. Böyle ne kadar gittiğinin farkında değildi çünkü zaman kavramını yitirmişti. Sonunda büyük bir gölün kıyısına ulaştı ve kuşlar bir kaya çıkıntısına inip gözden kayboldular. Gölün her yanını aradı ama onlardan bir iz bula madı. O zaman ne kadar yorulduğunun ayırdına vardı. Bu yüz
den arabasından indi ve sırtını eski bir sütun parçasına yaslayıp kendinden geçti. Yan uykulu bir halde iken gölün yakınından iki kadının kendine doğru gelmekte olduğunu gördü. Kadınlar dan biri yeşil, diğeri kırmızı bir pelerine bürünmüştü. Elinde bir üvez dalı tutan yeşil pelerinli gülerek seslendi: "Hiç acımadan
Fan d ' i n Aşkı
95
bize bir şeyler fırlattın. Al sana." Ve onu üvez dalıyla vurmaya başladı. Ardından kırmızı pelerinli olan da ona darbeler indirdi. Her dal darbesiyle gücü kuvveti daha da azaldı. Sonra kadınlar göle geri döndüler. Ertesi sabah Laeg ve Craobh Rioga savaşçıları onu arabasının yanında yatarken buldular. Şafaktan beri onu aramaktaydılar. Geri dönmeyince onu aramaya çıkmışlardı. Onu bir türlü uyan dıramadılar. Laeg, "Onu Emer'e götürelim," diye önerdi. "O ne yapacağı nı
bilir." "Ama Emer Cu Chulainn'in Dun Dealgan ormanındaki ka
lesine gitmiş olabileceğini düşünerek oraya gitti," dedi savaşçı lardan biri. Derken Chulainn mırıldanmaya başladı ve ateşler içinde ya narak onlardan kendisini An Emhain'deki Benekli Salona götür melerini ve Eithne Inguba'yı çağırmalarını istedi. Adamlar şaşkına döndüler zira Cu Chulainn Emer'le evlen meden önce Eithne ile uzun bir ilişkide bulunmuştu ve kadın onu hala seviyordu. Aralarından bazıları Eithne'nin hala onun metresi olduğıına inanmaktaydı. Ne yapacaklarını kestiremedi ler. Ama adamın sayıklamaları ve ateşi gittikçe artmaktaydı, bu yüzden onu yatıştırmak istediler. Onu savaşçıların en değerli eş yalarını sakladıktan Benekli Salona götürdüler, bir yatağa yatırıp silahlarını da yanına yerleştirdiler. Sonra Eithne Inguba'yı çağırdılar. Birçok tedavi usulü bilen kadın ona yardımcı olamadı. Yakalandığı bu garip hastalık ağır laştıkça onu daha da fazla güçsüz bırakıyordu. Sonunda haya tından endişe etmeye başladılar. Bir gün son derece özgüvenli, uzun boylu bir savaşçı Benekli Salona geldi ve Cu Chulainn'in yanına gitmek istedi. Laeg ona kim olduğıınu sordu. "Ben Aedh Abrat'ın oğlu Aonghus'um."
Öylesine
mağrur bir tavrı vardı ki Laeg onun yabancı bir
prens olduğunu düşündü ve içeri aldı. Adam gidip hasta savaş-
96
K e l t M i t l e r i ve E f s a n e l e r i
çının yanında diz çöktü ve kimsenin anlamadığı dilde garip bir şarkıya başladı. Cu Chulainn sözcükleri duyuyor fakat anlaya mıyordu. Aedh Abrat'ın kızı sana ılşık iken Böyle hasta yatağında yatman gerekmiyor. Senin aşkınla gözyaşı döküyor Onun adı Fand Ona gelmeni bekliyor Ve kadınların en güzeli olan kız kardeşi Sana yol gösterecek. Ve sonra adam oradakilerin şaşkın bakışlan altında gözden kayboldu. Birbirlerine söylenen şarkının ne anlama geldiğini sordular. Anlamı ne olursa olsun, Cu Chulainn ne iyileşti ne de daha kötüleşti. Eithne elindeki ilaçlarla onu iyileştirmek için ça balamayı sürdürdü ama Cu Chulain'in durumunda hiçbir deği şiklik olmadı. Sonunda Eithne, "Son bir şey deneyebiliriz," dedi. Laeg, "Nedir o?" diye sordu. "Onu hastalığın başladığı sütunun yanına götürelim. Belki orada hastalığın seyri değişir." Laeg kendisini suçlu hissediyordu çünkü bunca zaman Dun Dealgan'daki Emer'i getirmek için kimse gönderilmemiş ve ona kocasının hastalığından söz edilmemişti. Gene de Eithne'nin haklı olabileceğini düşündü ve Cu Chulainn yattığı yatakla bir likte arabaya yüklendi ve onu bulduklan yere götürülüp oradaki sütunun önüne yerleştirildi. Laeg, Eithne ve onun çevresini saranlar etrafta ne bir hareket gördüler ne de bir ses duydular. Ama yeşil pelerinli çok güzel bir kadın Cu Chulainn' e yaklaşb. Bu, daha önce rüyasında gördüğü kadındı. Onu azarlayan kadın. Adamı sakinleştiren tatlı. bir sesle, "Ben kadın güzelliğinin temsilcisi Li Ban'ım," dedi. " İyi ki burada ve hala hayattasın."
F a n d ' i n Aşkı
97
Cu Chulainn, "Ne yazık ki ölmek üzereyim," diye yanıtladı onu. Li Bann gülümsedi: "Bir seçeneğin var, Ben Aedh Abrat'ın kızıyım ve kız kardeşim Fand sana aşık olduğu için iyileşebile ceğini söylemeye geldim. Senden başka hiç kimseyi, hatta kocası okyanuslar kralı Manannan Mac Lir'i dahi gözü görmüyor." Cu Chulainn şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı ama korkuya kapılmadı zira söylendiğine göre o tüm sanatların ve zanaatla rın tanrısı, güler yüzlü Lugh Lamhfada ya da Uzun Elli Lugh'un ölümlü oğluydu. Gene de Okyanuslar Tanrısının kansının aşkı hafife alınacak bir şey değildi zira Manannan gibi güçlü bir tanrı gazaba gelip intikam almak için denizleri kabarbp ve karalan sular altında bırakacak büyük bir tufan yaratarak tüm insanlık dünyasını yok edebilirdi. Cu Chulainn, "Ancak aptal bir insan Okyanus Tanrısını kız dırmayı göze alabilir," dedi. "Oysa annem Diechtire bana baba mın Uzun Elli Lugh olduğunu söyledi." "Manannan kız kardeşim Fand'i terk etti, arbk sadece sen onun aşığı olabilirsin. Kocam bir gün boyunca onun düşmanla rıyla savaştığın takdirde Fand'i sana göndereceğini söylüyor." "Senin kocan kim?" "Labraid Luathlam ar Cledeb, Hızlı Kılıç Çeken Labraid, Magh Meli ya da Güzel Ova'nın kralı. Üç baş düşmanı var: Eo chaidh Indh lnbher, Eochaidh Euil ve Senach Siaborthe: Onları yenersen Fand senin olacak." "Ben çok hastayım, biriyle savaşmak şöyle dursun tek başıma yataktan kalkamayacak kadar hastayım." Li Ban, "İyileşeceksin," diye onu sakinleştirdi. "Ben ne Magh Mell'i ne de kız kardeşin Fand'i tanıyorum. Daha fazla bilgi edininceye kadar burada yatmayı sürdürece ğim. Arabacım Laeg Mac Riangabur'la birlikte git ve onun gelip beni aydınlatmasını sağla, zira böyle konularda sadece Laeg'e güvenirim." Ölmek üzere olan Cu Chulainn'in çevresinde toplananlardan hiçbiri bir şey görüp duymadıklarından Laeg'in aniden gözden
98
Kelt M i t l e r i ve E f s a n e l e r i
kaybolduğunu fark edip şaşırdılar. Aslında Li Ban arabaayı bir tekneye bindirip yakındaki bir göle götürmüştü. Orada sisler içindeki bir adaya çıktılar. Li Ban, "Bu adadan ancak bir kadının koruması altında ayrı labilirsin," dedi. Laeg ürperdi. "Bu hiç yaptığım bir şey değil ama öyle diyorsan öyle olsun. Keşke benim yerime Cu Chulainn burada olsaydı." Li Ban gülümsedi. "Senin için geçerli olan benim için de ge çerli." Onu yeşil bir tepeye götürdü, burada bir kapı girişi vardı. Bu kapıdan geçip büyük bir eve girdiler ve Laeg burada çok sayıda gü zel kadının etrafını çevirdiğine tanık oldu. Li Ban onu Fand'in otur duğu bir odaya götürdü. Arabaa Laeg yutkundu, zira Fand tüm ölümlü kadınlardan çok daha güzeldi. Fand Laeg'i kederli gözlerle süzdü ve adam onun bakışları altında tüm gücünün yok olduğunu hissetti. Kadının gözyaşlarından biri onun koluna damladı. Sonra Li Ban onu Fand'in odasından çıkardı ve savaş hazır lıklarının yapılmakta olduğu bir eve götürdü. Li Ban, "Burada yarın büyük bir savaş olacak," dedi. Laeg çevresine bakınırken, "Burada gerçekten güçlü bir ordu var," diye onu onayladı. "Ama ovada çok daha güçlü bir ordu bulunuyor. İleride Eoc haidh lndh Inbher, Eochaidh Euil ve Senach Siaborthe'nin asker lerinin uzak tepelerde karıncalar gibi yığıldıklarını görebilirsin. Mızraklarının ve bayraklarının gökyüzünün maviliklerinde kap kara yükseldiğini seçebiliyor musun?" Ve adam sayılamayacak kadar çok sayıda askerin, silahlarını şakırdatmadan, tek bir savaş narası atmadan sessizce durmakta olduğunu gördü. Sonra gök gürültüsü kadar yüksek bir gümbürtü ile büyük bir savaş arabası yanlarına geldi. Uzun boylu, asık suratlı bir sa vaşçı arabadan atlayıp dizginleri hizmetkarlarından birine verdi. İlerledi. Yanında çift başlı kocaman bir kılıç sallanıyordu. Li Ban onu yiğitliğini öven bir şarkıyla karşıladı.
Fand' i n Aşkı
99
Adam ise, "Zaferden önce yiğitlikten söz edilemez," diye tersledi. "Cu Chulainn gelmedi mi daha?" "Hayır, lordum ama bu onun arabaosı Laeg. Laeg, bu benim kocam Labraid Luathlam ar Cledeb, Magh Meli kralı." Labraid gönülsüzce Laeg'i selamladı. "Cu Chulainn gelecek mi? İlerideki İki iblis Eochaidh ile Korkunç Senach'ın ordularını görüyor musun? Cu Chulainn yardımımıza koşmazsa korkanın yok olup gideceğiz."
"Tüm gördüklerimi Cu Chulainn'e anlatacağını.," dedi arabao. Laeg Cu Chulainn'in yanına dönüp tüm gördüklerini anlattı. Ama Cu Chulainn yerinden kıpırdamadı. Güçsüz görünüyordu ama artık ateşler içinde sayıklamıyordu. Bunun yerine Laeg'e Emer' in bulunduğu Dun Dealgan Kalesi'ne gitmesini fısıldadı. "Ona başıma gelen her şeyi anlat, Laeg. Ateşim yükselince her şeyi unuttuğumu ve öbür dünyadan gelen bir hastalığa tu tulduğumu söyle. Ondan yanıma gelmesini iste." Eithne onun karısını çağırdığını duyunca sessizleşti. Craobh Rioga savaşçılarından biri ötekine, "Eğer tüm bildik lerine karşın Eithne Cu Chulainn'i iyileştiremediyse otlardan ve büyülerden anlamayan Emer ne yapabilir ki?" diye fısıldadı. Ama Laeg arabasını hızla Dun Dealgan'a sürdü ve kısa süre sonra Emer'i efendisinin yanına getirdi. Laeg olan biteni ona an lattığında Emer her zamanki nazik, anlayışlı tavrına hiç yakış mayan bir öfkeye kapıldı. Laeg ve Ulaidh'liler ne cüretle kocası nın hastalığını şimdiye kadar kendisinden gizlemişlerdi? Nasıl olur da Eireann'ın dört bir yanında bir tedavi şekli aramadan Cu Chulainn'in yarı koma halinde yatmasına göz yummuşlardı? "Fergus ya da Conall veya Kral Conchobhar aynı durumda olsalardı Cu Chulainn böyle mi davranırdı?" diye çıkışh. "Bir te davi şekli buluncaya kadar uğraşırdı. Sana gelince, Laeg, nasıl olur da öbür dünyaya kadar gidip sihirli bir tedavi şekli bula madan geri dönersin? Neden bana daha önce haber vermedin?" Arabadan inip Cu Chulainn'in yanına gitti ve öfke içinde el lerini beline dayadı. Sonra Ulaidh savaşçılarının gerisinde yüzü
asık olarak duran Eithne'yi fark etti.
100
K e l t M i t l e r i ve E f s a n e l e r i
"Ulaidh savaşçısı, çok ayıp sana!" diye homurdandı. "Büyük kahraman yatağından kalkamıyor! Utan, utan, Cu Chulainn. Sen ancak bir Coileainin Chulainn olabilirsin." Yani bir "Culann Zağa rı" değil bir "Culann Eniği" demek istiyordu. "Doğrul, cesur savaş çı. Güçsüzlükten bir sonraki adımın ölüm olduğunu bilmiyor mu
sun? Hakkın olan yerde dur, kılıanı, kalkanını, mızrağını eline al ve zırlunı giy. Beni ve kendini dostlarının ve vatandaşlarının önünde
küçük düşürme. Orada yatmayı sürdürmen çok büyük ayıp." Onu omuzlarından tutup sarstı ve adam inledi. Sonra gözle rini açıp kırpıştırdı. Yanakları utançla kızardı ve doğruldu. Gücü
yerine geldi. Eithne içini çekerek oradan ayrıldı, zira artık bura da kimsenin ona ihtiyaa kalmamıştı. Emer onu utandırarak iyileştirmişti ve bunu yapabilecek baş ka kimse yoktu. Emer kocasının ancak öbür dünya halkı onu azat ettikten son ra gerçekten özgür olacağını bilecek kadar akıllıydı. Bu yüzden Cu Chulainn Magh Mell'e gidip Labraid için savaşmak zorunda olduğunu söylediğinde hiç karşı çıkmadı. Şimdilik iyileşmiş ol ması yeterliydi. Laeg atların dizginlerini eline aldı; Cu Chulainn silahlarını kuşanıp arabaya bindi ve Emer ile vedalaştı. Ulaidh savaşçıları nın şa.şkın bakışları altında suyun kenarına kadar gidip gözden kayboldular. Büyük gölün kıyısında Ll Ban onları bekliyordu ve onları sisle re sarıp adaya çıkararak March Meli' in sihirli kapısından geçirdi. Sapsan saçlarını ensesinde toplamış olan Labraid onları kar şıladı. Çatışmayı izlemek için sabırsızlanan bir sürü savaşçı ora da topl anmıştı. Cu Chulainn Labraid'in ordusunun başına geçti; Laeg arabayı hareket ettirdi. Laeg, "Önce düşmanın gücünü incelemeliyiz," diye önerdi. Bir arabaanın önerisine her zaman saygı gösterilirdi. Cu Chulainn Labraid'e, "Bu benim görevim," dedi. "Siz or dunuzla burada kalın. Size ihtiyaç duyduğumda seslenirim. Daha önce harekete geçmeyin."
F a n d ' i n Aşkı
101
Labraid Cu Chulainn'in yanına bir savaşçı dahi almadan Laeg ile tek başına gitmesini istemiyordu. Gene de şampiyonun isteğine boyun eğdi. İlerlediler ve Güzel Ova'nın çevresindeki tepelerin göz alabil diğine düşmanın siyah çadırlarıyla kaplanmış olduğunu gördüler. Sonra Korkunç Senach'ın kan kırmızı atlara binen bölüklerinin yer lerini almalarını izlediler. Daha ilerideki gri sis içinde efendilerinin homurtuları duyulabiliyordu. Hava kan kokusuyla ağırlaşmışb. Cu Chulainn Laeg'e, "Bugün kanlı bir savaş olacak," dedi. Bu arada ölüm ve savaş tanrıçası Morrigan iblis Senach Sia borte ya da Korkunç Senach ile iş birliği içindeydi. Tanrıça siyah kuzguna dönüştürdüğü üç elemanını Cu Chulainn'in tepesinde dolanıp Senach ve savaşçılarına onun hakkında bilgi vermekle görevlendirmişti. Ama Senach'ın askerleri kuşları ve onların uyanlarını hafife aldılar. "Burada sadece bir tek Ulaidh savaşçısı, arabacısı ile ge lip bize meydan okuyan ölümlü bir irısanoğlu var. Labraid bize karşı ancak bunu mu gönderebildi?" Kahkahalarla güldüler ve hiçbir özel önlem almadılar. Cu Chulainn şafak sökmek üzereyken incelemesini bitirmiş olarak savaşa hazırdı. Aynı anda Eochaidh Euil de çadırından çıkıp yakındaki gölde yıkanmaya gitti. Cu Chulain sessizce onun yanına sokuldu ve suyun kenarına eğilmiş olan düşmanına mız rağıru sapladı. Adam bir ordununki kadar derinden gelen bir inilti çıkardı. Eochaidh Euil'in muhafızı ileri fırladı ve çılgın bir öfke ile Cu Chulainn'e saldırdı. Bu olayın az sayıdaki tanığı Cu Chulainn'in bir anda olağa nüstü farklı bir görünüme büründüğünü gördüler. Bir gözü ne redeyse görünmeyecek kadar kısılmışken öbürü öfkeyle fal taşı gibi açılmıştı; kaşlarından fışkıran kan değdiği yeri yakıp kavur maktaydı. Öfkesi ona yüz savaşçının gücünü katmıştı. Bir anda Eochaidh Euil' in en iyi otuz üç savaşçısını yere serdi. Senach ve Eochaidh Indh Inbher askerlerini topladılar ve sa vaş alanına koştular.
102
Kelt M i tl e r i ve E f s a n e l e r i
Cu Chulainn, "Lugh!" diye haykırarak ölümsüz babasından destek aldı. Aamasız savaşçılar dört bir yana dağıldılar ve Senach ile Eo chaidh Indh Inbher onun güçlü kılıayla delik deşik oldular. Cu Chulainn' in babası Uzun Elli Lugh'un adını andığını du yan Labraid askerlerine düşmana saldırmalanru emretti. Kanlı bir savaş oldu ve kısa sürede zafere ulaşıldı. Labraid kan dök mekten yoruldu ve düşmanın teslim olmaya hazırlandığını gö rünce ateşkes emrini verdi. Ama gözü dönen Cu Chulainn katli amı sürdürdü. Laeg efendisinin yanından ayrıldı ve Labraid'e doğru koştu. Büyük bir endişe ile "Kendini savaşa kaptırmış olduğu için yıkılıncaya kadar vuruşmaya devam edecektir," dedi. "Kimse nin yanına yaklaşmasına izin vermeyin çünkü şu anda dostu düşmanı ayıramaz durumda." "Onu nasıl durdurabiliriz," diye sordu Labraid. "Zira artık daha fazla kan dökülmesini istemiyorum." "Üç fıçı buzlu su getirmelerini isteyin." Ve öyle yapıldı. Sonra Laeg iki genç kızın gelip giysilerini çıkarmalanru istedi. Onun talimatı ile kızlar Cu Chulainn'e yaklaştılar; adam onları görünce silahlanru bırakmak zorunda kaldı. Onu tutup buz gibi suyla dolu fıçılardan birincisine daldırdılar. Su aniden kaynama ya başladı. Sonra ikinci fıçıya daldırdılar, su ısındı ama kaynar bir hale gelmedi. Sonra üçüncü fıçıya daldırdılar. Ancak o zaman hırstan gözü dönmüş halinden kurtulabildi. Cu Chulairın sudan çıkarıldığında eski haline dönmüş gibiydi. Labraid ona Güzel Ova'run düşmanlanru yenilgiye uğrattığı için teşekkür etti. "Şimdi ödül olarak Fand'in yanına gidebilirsin." Laeg Cu Chulainn'i Fand'in bulunduğu büyük saraya götür dü. Orada yıkanıp temizlenmesi ve kokular sürünmesi için bir odaya alındı. Sonra da kendisini bekleyen Fand'in huzuruna çı karıldı.
Fand'in Aşkı
103
Cu Chulainn hayalında Fand kadar güzel bir kadını daha önce hiç görmemişti. Emer, Eithne, Aoife, Niamh ve diğer bütün sevdiği kadın lar zihninden silindi. Li Ban ona övgüler yağdırırken o Fand'in yanına oturdu. Küçük bir çocuk gibi gösterilere kalkışlı, Fand için alhn sansı elmaları alıp tuttu, kılıcı ve mızrağı ile numaralar yaplı. Bu yakışıklı genç adama tutulmuş olan Fand onu hayranlıkla izledi. Ondan kalıldığı savaşları anlatmasını istedi; o da bunu seve seve yaplı. Kadın onun ayaklan dibinde oturarak can kula ğı ile dinledi. Sonunda Fand kız kardeşi ile nedimelerini gönder di; o ve Cu Chulainn o gece sarmaş dolaş uyudular. Cu Chulainn öbür dünyadaki Fand'in sarayında bir ay kaldı. Ama günler geçtikçe Cu Chulainn Ulaidh'teki ölümlü dünyayı özlemeye başladı. Fand, "Benimle kal," dedi, "zaten ölümlü dünyada kimse se nin yokluğunu hissetmiyor. Zaman burada asla akıp gitmez." Ama Cu Chulainn ölümlü dünyayı giderek daha sık anımsa maya başladı ve huzursuzluğu arth. Kelimeleri dikkatle seçerek, "Dun Dealgan'daki evimi tekrar görmem gerek," dedi. "Craobh Rioga'nın Benekli Salonuna gitmeliyim." Fand sevgilisini bir kez daha ölümlü dünyaya kaplınp kay bedeceği düşüncesiyle dehşete düştü. Cu Chulainn sonunda, "Gidip kralım için savaşmam lazım," dedi, "zira ben savaş için eğitilmiş bir köpeğim, metresinin ayak lan dibinde oynaşan bir enik değilim." Bu sözleri söylerken kansı Emer'in onu azarlayan kederli yüzü gözlerinin önüne geldi. Fand onu kalması için ikna edemeyeceğini, bu yüzden gitme si gerektiğini anladı. Onun peşinden ölümlü dünyaya gitmeyi ve her yanın ay evresinde onunla Porsuk Ağacı Sahilinde buluş mayı önerdi. Cu Chulainn Laeg'i çağırdı; birlikte Magh Meli halkına ve
Güzel Ovaya veda ettiler. Li Ban onları Ulaidh'teki gölün kena-
104
K e l t M i t l e r i ve E f s a n e l e r i
nna getirdi. Dönüşleri büyük sevinçle karşılandı. Aslında öbür dünyada bir ay kalmışlardı ama buradan sanki saatler önce ay rılmış gibiydiler. Cu Chulainn orada olan biten her şeyi anlattı, Fand ile yaşadıkları dışında. Dun Dealgan' da yaşam her zaman ki gibi sürüp gitti ama her yarım ay evresinde Cu Chulainn sa raydan çıkıyor ve Porsuk Ağacı Kıyısında Fand ile buluşuyordu. Yan karanlık gecede Fand ile kumsalda ya da yüce meşe ağaçlarının altında ormanın zeminindeki kuru otlann ya da dö külen yapraklann üstünde sevişiyordu. Fand'in yanındaki sihir li kuşlann ötüşü ile Cu Chulainn kendini onun sarayındaymış gibi hissediyordu. Daha önce belirttiğimiz gibi Emer zeki bir kadındı. Kısa sü rede kocasının yabancı bir kadırıla buluşup seviştiğini öğrendi. Emer akıllı bir kadındı ama aynı zamanda etten ve kemiktendi. Kocasının bu kaçamakları nerede yapbğını belirleyince nedime lerinin ellisine keskin hançerler dağıbp onlarla birlikte Fand'i öldürmek üzere yola çıkb. O anda Fand ormandaki otlann üzerinde Chu Chulainn'in kollannda yatmaktaydı. Öbür dünyadan geldiği için önsezileri ölümlülerden daha güçlüydü. Cu Chulainn uyurken başını kal dırdı. Az ileride gözcü olarak duran Cu Chulainn'in sadık arabacı sına, "Laeng" diye seslendi. "Dikkatli ol! Başımız dertte." Laeg yerinden fırladı, okunu yayına yerleştirerek, "Ne olu yor? Ben ne bir şey duydum, ne de gördüm." "Emer ve nedimeleri bu tarafa doğru geliyorlar. Hançerleri var ve bana zarar vermek istiyorlar." Laeg Emer' in önünü kesmek için ormana doğru koştu. Cu Chulainn onlann sesleriyle uyandı. Fand ona durumu açıklarken yerinden fırlayıp giyinmeye başladı. "Korkma, Fand, ama arabaya bin. Ben burada olduğum süre ce Emer sana kötülük yapamaz." O anda Laeg'in önünü kesmeye çalışbğı Emer peşindeki ne dimeleriyle birlikte ağaçların arasında belirdi.
F a n d ' i n Aşkı
105
Cu Chulainn, sakin bir sesle, "Hançerini bırak, Emer," dedi. "Bırakmak mı?" diye terslendi Emer. "Bana bak, seni bu ka dından ayırmazsam yarın güneş doğmayacak." Cu Chulainn kederle gülümsedi; "Seninle kavgaya tutuşa mam. Tüm öfkene karşın beni öldürmeye kalkışacağını sanmı yorum." "Öyle mi? Sizi nasıl ayıracağım umurumda bile değil." O zaman Fand araya girdi. "Ona zarar verirsen onu seviyor
olamazsın." "Ben asıl seni öldüreceğim." Cu Chulainn, "Yapma, Emer," dedi. "Seni de seviyorum ama Fand'i ölümlüler dünyasının hançerlerine karşı korumak için ye min ettim. Beni yok etmek mi istiyorsun? Bir sürü savaşta sağ kaldıktan sonra kendi kanın tarafından öldürülmem çok tuhaf olmaz mı?" Emer aniden gözyaşlarına boğuldu. "Beni tüm Ulaidh ka dınlan ve Eireann' daki beş krallığın önünde küçük düşürdün. Benden bu kadar nefret etmene ve öbür dünyadaki bir kadının kollarına ahlmana yol açacak ne yaphm ben sana?" "Hem seni hem de Fand'i sevemez miyim? O tüm ölümlüler den daha güzel ve her iki dünyadaki krallara layık olacak kadar zeki ve dürüst. Fand'in benim için yapamayacağı hiçbir şey yok. Seni sevdiğim gibi Fand'i de sevemez miyim? Her ikiniz de ken di dünyalarınızda ve davranışlarında eş değersiniz." Emer gözyaşlarını sildi ve öfkeli bir kahkaha ath. "Gelgeç gö nüllü olmanı haklı çıkarmaya mı çalışıyorsun? Bilinmezlik her zaman bilinenden çok daha heyecan vericidir; bu yüzden onu sevdiğini sanıyorsun. Bir gün kırmızı sıradan, beyaz çekici gö rünebilir; ertesi gün beyaz sıradanlaşır ve kırmızı ilginçleşebilir. Erkekler her zaman sahip olamadıklarına taparlar ve sahip ol duklarını değersiz bulurlar." Cu Chulainn çaresiz bir halde Emer ile Fand arasında durala dı; son derece üzgündü. Birden her ikisini farkı nedenlerle sev diğinin ayırdına varmıştı.
106
K e l t M i t l e r i ve E fs a n e l e r i
Derken Emer'in aklı başına geldi. Hançerini bırakb ve nedimelerine bu olaydan hiç söz etıne meleri için yemin ettirerek onları uzaklaşbrdı. "Bu adamın sırf eşi olduğum için ya da kendini suçlu his settiği için bana dönmesini istemiyorum. Beni sevdiği için bana gelmeli." Fand ilerledi ve adamın gözlerinin içine bakb, sonra derin bir nefes aldı. Emer'e döndü. "Forgall'ın kızı Emer, merak etıne. O senin için beni terk ede cek. Doğru olan da bu zira onu en çok seven sensin." Fand Cu Chulainn'a doğru hafifçe üfledi; savaşçı kaşlarını ça tarak oturup sırbru bir ağaca yasladı ve uykuya daldı. Fand alçak bir sesle, "Arbk gitınem gerekiyor," dedi, gözleri yaşlarla doldu. Emer rakibini üzüntüyle süzdü. "Onu gerçekten sevdiğini görüyorum, Fand," dedi. "O zaman ben aradan çekiliyorum, çünkü hiç kimse sahip olamadığı bir şeyin peşinden koşamaz." Emer'in pes etınesi üzerine Fand onun Cu Chulainn'i ne ka dar sevdiğinin farkına vardı. O anda hafif bir esinti çıkb ve ormandaki düzlükte büyük gü müş bir araba belirdi. Arabadan uzun boylu, yakışıklı bir genç adam indi. Çok asil ve sevecen bir yüzü vardı, büyük bir keder ve anlayışla onlara bakb. Fand, "Kocam!" diye haykırdı. "Bu, Okyanuslar Tanrısı Ma nannan. Bir zamanlar benim için dünyadaki her şeyden daha değerliydin. Sonra beni terk ettin ve ben aşkı başka yerlerde ara dım. Bir zamanlar seninle yaşamımızı paylaşbk ve onları sonsuz bir düşe dönüştürdük." Emer yaklaşıp Cu Chulainn'e bakmakta olan ışık saçan tanrı nın önünde diz çöktü. Manannan içini çekti: "Lugh'un oğlu çok soylu bir kişi," dedi. "Kendine gerçekten soylu bir aşık seçmişsin, Fand, ama onun zaten bir sevgilisi var." Tekrar Fand'e döndü. "Biz de Emer'in kocasına duyduğu aşk gibi bir sevgiyi paylaştık. Ben de onun
Fand' in Aşkı
107
gibi yeni bir oyuncağın peşine takıldım. Artık olgunlaşhm. Tek rar birbirimize aşık olabiliriz. Ölümlülerin dünyasından ayrılıp öbür dünyaya ve Güzel Ova' daki mutluluğa dönmeye hazır mı sın?" Fand hiçbir ölümlünün hissedemeyeceği bir çaresizlik ve acı içinde Cu Chulainn'e bakh. Emer'e, "Ben buraya büyük zarar verdim," dedi. "Onu seviyorum ama onu emanet edebileceğim başka hiç kimse yok. Benim için kenara çekilmen onu gerçekten sevdiğini gösterdi." Manannan, "Ne yapmak istiyorsun Fand?" diye üsteledi. "Benimle gelecek misin yoksa burada durup Cu Chulainn'in sana gelmesini mi bekleyeceksin?" Fand elini Manannan Mac Lir'e uzath ve Okyanuslar Tanrısı uzanıp onun gümüş arabaya binmesine yardımcı oldu. O anda Cu Chulainn uyandı. Fand'in gümüş araba içinde gökyüzüne yükselmekte oldu ğunu görünce, "Neler oluyor?" diye haykırdı. Emer acı acı, "Sen onu her şeyden çok sevmediğin için Fand eşine geri döndü," dedi, çünkü adamın Fand'i yitirmekten kay naklanan düş kırıklığını yüzünden okumuştu. Cu Chulainn üç kez acıyla haykırdı ve Emer ile Laeg'i umur samadan sahile koşup Okyanuslar Tanrısının gümüş arabasının gözden kaybolduğu denize bakakaldı. Aylar boyu Cu Chulainn'i gören olmadı, zira o kendini dağla ra vurmuş, yabani hayvanlarla birlikte, yemeden, içmeden hatta uyumadan yaşamaya başlamışh. Luchra Vadisi' ne yerleşmişti ve kimse onun yanma gitmiyordu. Bunun üzerine Emer, Conchobhar'ın An Emhain'daki sara yına gitti ve olup biteni krala anlath. "Hastalığı hala devam edi yor," dedi. Cu Chulainn'i öz oğlu gibi seven Conchobhar, "Biliyorum," diye yanıtladı. "Birçok kez savaşçılarımı gönderip onu geri dön meye ikna etmeye çalışhm ama o onlara saldınp geri püskürtü yor."
108
K e l t M i t l e r i ve E f s a n e l e r i
"O zaman ona en usta müzisyenlerinizi gönderin. Ona şar kılar söylesinler ve bir zamanlar sergilediği kahramanlıklardan söz etsinler. Silah arkadaşlarının onu özlediğini anlatsınlar. Bir zamanlar sevdiği, peşinden koştuğu ve evlendiği Forgall'ın kızı Emer'le ilgili şarkılar söylesinler." Bunun üzerine Kral Conchobhar en iyi ozanlarını gönderdi. Cu Chulainn onların şarkılanyla uykuya dalınca onu hemen
An Emhain' a getirdiler. Orada Bilge Cathbad Manannan' a ses lendi ve dua etti ve Okyanuslar Tannsı geldi ve Cu Chulainn'in çektiği acılara kulak verdi. Akıllı ve güçlü bir tann olan Manan nan Unutkanlık Pelerinini üstünden çıkardı ve onu Fand ile Cu Chulainn'ın arasında dalgalandırarak birbirlerini unutmalarını sağladı. Böylece onlar ne bu dünyada ne de öbür dünyada asla tekrar karşılaşmayacaklardı. Zamanla Cu Chulainn iyileşti ve ölümlüler dünyasına geri dönüp Dun Dealgan'da Emer ile birlikte yaşamaya başladı. Fand'i tamamen aklından çıkmışh. Ama Emer unutmadı . . . Giderek daha hırçınlaşh, en ufak olayda öfkeye kapılır oldu. Kocasının bir zamanlar Fand'i ikisi arasında bir seçim yapama yacak kadar çok sevdiğini ve ancak Okyanuslar Tannsının mü dahalesi ile unutup eski hayahna döndüğünü aklından çıkara mıyordu. Nereye gitse, özellikle ormanda yürürken tuhaf kuş larla karşılaşhğında Fand'i anımsıyordu. Her geçen gün daha da geçimsizleşti. Yaşadıklarını unutmuş olan Cu Chulainn onun kendisine neden kızdığını anlayamıyordu. Onu ne şekilde kırdı ğını anımsamaya çalışırken hastalandı. Emer bu durumu Ml.a Conchobhar'ın sarayında yaşamakta olan Deirdre'nin yaşlı dadısı Lebharcham'a aktardı. Lebharcham Conchobhar'a anlath ve Conchobhar da durumdan Bilge Cath bad'ı haberdar etti. Cathbad bir iksir hazırladı ve Conchobhar'ın hem Cu Chulainn'i hem de Emer'i An Emhain'daki bir ziyafete çağırdığı gece Bilge onlann kadehlerine bu iksirden birkaç dam la damlath. Onlar da bunlan içtiler.
Fand'in Aşkı
109
Uykuları gelen Cu Chulainn ile Emer konuk odasına götürii l düler. Uyandıklarında Cu Chulainn kendisini sarsan tutkuları tamamen unutmuştu ama içinde nedenini anlayamadığı derin bir keder vardı. Emer uyandığında ise tüm öfkesi ve kıskançlık ları yok olmuştu. Bir kez daha eskisi kadar tatlı ve sevecen bir eşe dönüştü.
5. Lochlann'ın Oğlu
ir zamanlar Eirann'ın kuzeydoğusunda, çoğunlukla Ku
B zey Ülke ya da Norveç adıyla anılan soğuk karlı bölgedeki
fiyortlar ve göller ülkesi Lochhlann' da ünlü ve savaşçı bir kral vardı. Kralın adı Colgain Mac Teine idi. Ülkesinde denizi büyük gemilerle tarayan, sık sık Eireann'ın kıyılarına saldırıp yağmala
yan aamasız savaşçılar yaşıyordu. Bunlann arasında en acıma sız olanı Colgain idi. Yeralhnda yaşayan, bir zamanlar Eieann'ın zalim tanrılarından olan ve Gallilerin kuzeydeki karanlık top raklara sürdüğü Fomorii'lerin soyundan geliyordu. Günün birinde uzun süredir sefere çıkmadığı için kendini son derece huzursuz hisseden Colgain savaşçılanru bir araya topladı. "Lochlann Savaşçıları," diye söze başladı. "Benim yöneti mimden herhangi bir şikayetiniz var mı?" Savaşçılar bunu duyunca endişeye kapıldılar zira Lochlann krallığını eleştirmeye kalkan herhangi biri kralın kılıç ve kalkan darbelerine maruz kalıyor ve kısa süre sonra kellesi kralın şömi nesinin üzerine asılıyordu. Hep bir ağızdan, "Hayır!" diye haykırdılar. "Hiçbir şikayeti miz yok, efendimiz." Colgain kötü kötü sınth, zira kimsenin kendisine karşı çık
mayacağını biliyordu.
Lochlann'ın Oğlu
111
"Ama ben kendi yönetimimden şikayetçiyim," dedi. Diğerlerinden daha gözü kara bir savaşçı, "Nasıl yani?" diye sordu. "Şöyle: Gemilerimiz denizlerde fink abyor, ayak basbğımız tüm karalan talan ediyor. Yelken açbğımız tüm ülkelerin kralları bana haraç veriyor ve beni kralların kralı ilan ediyor." "Evet, doğru," dedi savaşçılar. "Ama bunun neresi kötü?" "Bana haraç ödemeyen bir kral ve halk var." Huzursuz bir sessizlik oldu. Her şeyden habersiz genç bir savaşçı, "Hangi kral buna cüret edebilir?" diye sordu. Lochlann'lı Colgain öfkeyle genç adama döndü. "Tabii ki bir zamanlar atalarımın elinde olan Eireann'ın yüce kralı ve onun halkı. En eski ve ünlü atam Tek Gözlü Balor orada savaşırken öldü. Eireann' da asil Fomorii savaşçıları mezarlarından ilkba harda boy veren otlar gibi fışkırdılar ve atalarımız acımasızca oradan kuzeye sürüldüler." Lochlann kralının savaşçıları kendi aralarında homurdandı!ar. "Ben gemilerimizi onların üzerine sevk edip Eireann'ın yüce kralına boyun eğdirmediğim ve kendisini ve halkını bana biat ederek haraç ödemeye zorlamadığım için hatalıyım." Bunun üzerine Lochlann savaşçıları haykırmaya ve kılıçlarını kalkanlarına vurmaya başladılar. "Bu küstah kraldan öcümüzü almamıza izin ver." Daha önce hiç çabşma deneyimi olmayan kendini beğenmiş genç savaşçı, "Ya Eireann'ın albnlan ya da tüm erkek Eireanlıla rın kelleleri!" diye haykırdı. Böylece Lochlann kralı Colgain ülkesindeki tüm savaşçıların kıyıda toplanmasını, tüm gemilerin donanımları tamamlanmış olarak yelken açmaya hazır olmasını emretti. Hepsi orada top lanınca savaşçılar teknelere bindiler; Lochlann kralı da kendi gemisine bindi. Fiyortların arasından geçen büyük filo dalgalan yararak Eireann'ın yeşil kıyılarına doğru hızla ilerledi. Rüzg�r
112
Kelt M i t l e r i ve E f s a n e l e r i
yelkenleri dolduruyor, dalgalar arkadan vurarak gemilerin hı zını arhrıyordu. Sonunda Ulaidh'in yeşilliklerle kaplı dağlan göründü. Ulaidh'teki kraliyet savaşçıları krala Lochlann'ın dört köşe yelkenli gemilerinin kıyıya doğru ilerlemekte olduğunu bildir diler. Bu ülkenin kralı Fianchu Araide idi ve bu haberi alınca hiç endişelenmedi. "Tara'da yaşayan Cormac Mac Art' a haber gönderin," dedi. "Önünde sonunda Cormac Eireann' daki beş krallığın efendisi olduğunu iddia ediyor, dolayısıyla krallığını savunmak yalnızca Ulaidh kralı olan bana değil ona ve onun savaşçılarına düşer." Tara' da kendisini en büyük kral ilan eden Cormac'ın eski Ula idh krallarının yetkilerinin birçoğunu üstlendiği doğruydu. O ve Fianna diye anılan seçkin savaşçıları Eireann' daki krallıkların savaşçılarından çok daha güçlü olduklarını ileri sürmekteydiler. Böylece Ulaidh'in Craobh Rioga ya da Kraliyet Savaşçıları diye bilinen askerleri Tara'ya gittiler ve Cormac Mac Art'a Loch lann kralının gemilerinin kıyılarına doğru ilerlemekte olduğunu bildirdiler. Cormac derhal Fianna'nın komutanı Fionn Mac Cumhaill'i çağırttı ve ona savaşçılarını toplayıp Lochmann'ın askerleri ka raya ayak basar basmaz onların karşısına çıkmak üzere harekete geçmesini emretti. Fionn en usta savaşçılarını topladı ve hızla Colgain'in kara ya yanaşan ve çok sayıda savaşmaya hazır askerleri boşaltmaya başlayan gemilerinin bulunduğu kıyıya indi. Fionn ve askerleri hiç vakit kaybetmeden onlara saldırdılar ve kanlı bir savaş başla dı. Hiçbir tarafın zafere ulaşamadığı savaş günlerce sürdü. Derken ünlü Fionn'un oğlu "küçük geyik" Oisin'in oğlu olan geyik sevdalısı Oscar, Lochlainn kralı Colgain ile karşı karşıya geldi. Birbirlerine denktiler ve her ikisi de güçlü silahlara sahip tiler. Kısa sürede mızrakları kırıldı, kalkanları delindi ve kılıçları na sarılmak zorunda kaldılar. Sonunda Oscar Lochlann kralının üstesinden geldi ve sert bir darbe ile kafasını parçaladı. Kralın
Lochlann'ın Oğlu
113
kellesi yere düşer düşmez onun en büyük oğlu ahlıp Oscar ile kavgaya tutuştu. Kıyasıya dövüştüler; kralın oğlunun kapıldığı üzüntü ve öfke onun kılıcının gücünü arhrmaktaydı. Sonunda Oscar savaş deneyiminden yararlanarak rakibinin kafasını uçur du ve delikarılının kellesi bir yana, bedeni öbür yana savruldu. Bu arada Eireann' ın dört bir yanından gelen Fianna'nın ye dek birlikleri de savaş alanına ulaşh. Lochlann savaşçılarının üzerine ahldılar ve silahlarını öylesine ustaca kullandılar ki sağ kalıp gemisine dönebilen olmadı. Savaş alanında sadece Loch lann' ın bir oğlu hayatta kalabilmişti. Bu, Miogach Mac Colgain adında, kralın en genç oğluydu. Fionn Mac Cumhail onu bizzat yakalayıp rehin aldı, zira küçük yaştaki bu çocuk savaş alanına babasının kahramanlığını izlemek için getirilmişti. Savaşta esir düşenleri rehin almak adettendi ve Eireann' da rehin alınanlara iyi davranılırdı. Fionn çocuğu Allen Tepesinde kendisine ait olan Alrnain Ka lesi' ne götürdü. Bu kalenin surları içinde beyaz boyalı yerleşim yerleri ve bunların ortasında da büyük bir meydan vardı. Çocuk burada güven içinde ama her zaman babasının, kardeşinin ve Lochlann askerlerinin yenilgisini anımsayarak büyüdü. Bir gün Morna'nın oğlu, Fionn'un ünlü savaşçılarından olan Dazlak Conan Mhaol delikarılının yüzündeki hüzünlü ifadeyi fa rk ederek Fionn'u bir kenara çekti. "Hata yapıyorsun, reis," dedi. Fionn, "Nasıl yani?" diye sordu. "Arhk delikanlılık çağına gelmiş olan Lochlann kralının oğ lunu yanında tutman hiç doğru değil. Onun senden ve torunun Oscar'dan ne kadar nefret ettiğini bilmen gerek. Aslında tüm Fi anna savaşçılarından nefret ediyor. Babasını, kardeşini ve tüm Lochlann savaşçılarını yenip yok eden bizler değil miyiz?" Fionn bir an düşündü ve sonra başıyla onu onayladı. "Haklı sın, Conan. Sence ne yapmalıyım?" "Soylu rehinlerin yaşayacak ve diledikleri gibi işleyecek top rak sahibi olmaya haklan var. Ona toprak ver ve buradan gitme sini sağla. Böylece senin için bir tehlike oluşmayacakhr."
114
K e l i M i t l e r i ve E f s a n e l e r i
"Bu iyi bir öneri," dedi Fionn. Fionn delikanlıya Shannon' daki arazilerinden dilediği kadar toprak sahiplenebileceğini söyledi. Genç adam o büyük nehirde yer alan bir adayı seçti ve ek olarak adanın karşısındaki küçük bir bölgeyi istedi. Bu adayı ve karşı sahildeki araziyi seçmesinin bir nedeni vardı. Her ikisi de korunaklı limanlara sahipti ve genç adam burada Lochlann' dan ve müttefiklerinden gemiler dolusu savaşçı getirip yerleştirmeyi, onlarla birlikte Fionn ve Fianna'ya saldırıp onları yok etmeyi tasarlıyordu. Eireann'lılardan o kadar nefret ediyordu ki Fionn'un yanında rehin olarak kaldığı yıllar boyıınca intikam planlan yaprnışb. Miogach Mac Colgain orada son derece güzel bir rath yapbr dı ve orada yaşayanlardan vergi aldı. Ama buraya Eireann'lı hiç kimseyi kabul etmedi. Evinin kapısına gelenlere ancak Eireann kıyılarının yabancısı iseler yiyecek ve içecek verdi. Yıllar geçti; Lochlann kralının oğlu Miograch'tan ses soluk çıkmadı. Derken bir gün Fionn Mac Curnhail ve Fianna'nın önde gelen üyeleri güneydeki Cnoc Firinne' de avlanmaya gittiler. Av sırasında mola verip birer içki içerlerken Fionn'un gözüne uzun boylu, güçlü, savaşçı donanımlarına sahip bir adam ilişti. Omzunda bir kalkan asılıydı, belinde kocaman bir kılıç vardı ve uzun bir mızrak taşıyordu. Adam Fionn' a yaklaşb ve onu selam ladı. "Selam savaşçı," dedi Fionn. "Kimsin sen?" Fionn'un yanında oturan Conan kaşlarını çattı. Reisine, "Ta nımadın mı?" diye fısıldadı. Fionn durakladı, genç savaşçı tanıdık gibi geliyordu ama son ra başını salladı. ''Tanımadım." Conan, "Tanıman gerekirdi," dedi. "Dostlarını tanımak ve düşmanlarını ayırt etmek senin işin. Bu adam eski Lochlann kra lının oğlu Miogach Mac Colgain." Fionn rehinini tanıyarak doğruldu. "Çok yakışıklı bir savaşçı olmuşsun, Miogach. Niyetin bana zarar vermek mi yoksa yanı ma iyi niyetle mi geldin?"
Lochlann'ın Oğlu
115
"Bana göre ben iyi niyetliyim. Buraya sizi çok uzaklarda ol mayan, Shannon kıyısındaki rath'ıma davet etmek için geldim." Conan derhal araya girdi. "Dikkat et, reis, o bugüne kadar hiçbir zaman Eireann'lı bir savaşçıya et ya da içki ikram etmedi." Genç adam telaşla, "Çünkü o zamanlar ikram edecek etim ya da içkim yoktu," dedi. "Şimdi ise var. İlk konuğum olmanıza izin verin, Fionn." Fionn insanların iyi olduğuna inanırdı, bu yüzden iç rahatlı ğı ile Miogach'ın davetini kabul etti. Oğlu Oisin'e kendi yoklu ğunda Fianna'nın başına geçmesini ve Sliabh na mBan'da kamp kurmasını söyledi. Yanına Conan'ı, Conan'ın kardeşi Goll'u ve Faolan ile Glas Mac Aonchearda'yı da alarak Miogach'ın peşin den rath'a gitti. Miogach'ın Shannon kıyısındakı rath'ı nefes kesiciydi ama içe risi daha da görkemliydi. Miogach onları içeriye davet etti; tüm duvarların parlak kırmızı renkli ipekle kaplı olduğunu gördüler. Her tarafta çok çarpıcı renkler göz alıyordu. Suratsız Conan bile hayranlığını gizleyemedi. Girişte zırhlarını ve silahlarını bı rakhlar zira bu ülkede ziyafet salonuna silahlarla girmek yasakh. Sonra Miogach onları olağanüstü bir yemek salonuna götür dü ve uzun, meşeden yapılmış masadaki yerlerini gösterdi. Son ra hizmetçilere eti hazırlamalarını söylemek ve şarap getirmek için onlardan izin isteyip dışarı çıkarak kapıyı kapath. Dört davetli bir süre ayakta durarak ev hakkında sohbet et tiler ama sonra zamanın geçmekte olduğunun farkına vardılar. Fionn, "Miogach bizi oldukça uzun süredir içkisiz ve yiye ceksiz bırakh," dedi. "Miogach geri dönmedi," diye uyardı Conan. "Nerede kaldı acaba?" Goll birdenbire "Ateşe bak, Fionn," diye haykırdı. "Geldiği mizde harıl harıl yanıyor ve içeriye çam ve elma ağacı kokulan salıyordu, şimdi ise tütüyor ve çürük ceset gibi kokuyor." Faolan, "Duvarlara bak, Fionn," diye bağırdı. "Duvardaki
ipek kaplamalar şimdi paçavraya dönüşmüş durumda ve altla-
116
K e l t M i t l e r i ve E f s a n e l e r i
rındaki cilalı porsuk ağacından yapılmış panolar ise fındık dalla rıyla tutturulmuş yontulmamış huş kerestesinden ibaret." Glas, "Kapılara bak, Fionn," diye seslendi. "Bu odanın yedi kapısı vardı, şimdi ise kuzeyde yaz günü olmasına rağmen içe riye kar ve buz gibi kuzey rüzgarının dolmasına sebep olan bir çatlaktan başka hiçbir kapı yok." Ve hepsi birden cilalı ahşap zeminin, masanın, hatta oturduk ları iskemlelerin bile gözden kaybolduğunun ve soğuk, ıslak bir zemin üzerinde yayılmış olduklarının farkına vardılar. Fionn, "Kalkın," dedi soluk soluğa. "Ben bu büyüyü biliyo rum. Ruhlarımızı yok eden Ölüm Evi'ndeyiz. Derhal kalkıp bu rasını terk etmeliyiz." Conan kalkmaya çalışh ama yerinden bile kıpırdayamadı. "Toprağa çakılmış durumdayız," diye haykırdı Goll. Savaşta kahramanca çarpışan Faolan, "Ne yapacağız?" diye sızlandı. Kimse kötü niyetli cadıların büyüsüne dayanacak ka dar cesur olamazdı. Fionn, "Conan'ı dinlemeliydim," diye bağırdı. "Lochlann kralının oğlu bu intikamı uzun süreden beri tasarlıyor olmalı. Bizi buraya canlılığımızı yitirip ölmemiz için getirdi." Fionn gençliğinde Boyne ile birlikte yaşayan rahip Fineas için Bilgili Som Balığı kızartmışh. Şişi döndürürken başparmağı ba lığın etine değmiş ve parmağını emerken ileriyi görme özelliği kazanmışh. Şimdi başparmağını emerken kendisi ve Fianna yok edildiği takdirde Eireann'ın başına neler geleceğini görebiliyor du. "Miogach uzun zamandan beri intikam almayı tasarlıyordu, dostlarım. Lochlann' dan ve onunla iş birliği yapan tüm ülke lerden ünlü savaşçıları buraya getirdi. Hatta Dünya Kralı Daire Donn bile tüm savaşçıları ile buraya gelmiş durumda. Yunanis tan' dan Sinnsior na gCath kendisine bağlı yirmi alh krallıkla bir likte burada, bu krallıkların her birinin alh savaşçı birliği var ve bunlar hiç yorulmadan yirmi alh savaşı sürdürebilirler. Toplam otuz ünlü şampiyon var. Inis Tuile'den üç kral gelmiş ve bunlar
Lochlann'ın Oğlu
117
üç canavara denk. Bunlar hiçbir savaşta yenilmemiş olan Neim, Aig ve Aitceas. Miogach için bu evdeki büyüyü hazırlayanlar da Neim, Aig ve Aitceas. Buradan kurtulabilmemiz, bizi toprağa bağlayan görünmez ipleri kesebilmemiz için tek bir yol var . . . " "Nedir o?" diye sordu Conan. "Kollarımızı ve bacaklarımızı Inis Tuile'nin üç kralının kanı ile ovalamak." Faolan, "Söylemesi kolay," dedi. Fionn parmağını emmeyi sürdürdü, sonra "Ölümle yüz yü zeyiz ve cesur olmalıyız," dedi. "Ölmek üzereyken ne yapmamız gerek?" Conan "Tek yapabileceğimiz şey ölümü beklerken dord-jhi ann 'ı söylemek," dedi. Dord-jhiann savaşçıların çoğu kez çahşmaya girmeden önce mızraklarını kalkanlarına vurarak söyledikleri bir şarkıydı. Ama ne mızrakları ne de kalkanları vardı.
Fionn " Öyle yapacağız," diye onu onayladı: "Ölüme yakla şırken avazımız çıkhğı kadar dord-jhiann 'ı söyleyeceğiz." Ve başladılar.
Sliabh na mBan'ın tepesinde Fionn'un oğlu Oisin kardeşi Fi a'ya döndü. "Bu duyduğumuz ses de ne?" Fia dikkatle kulak verdi. "Büyük bir tehlikeyle karşılaşıldı ğında söylenen dord-jhiann bu. Fionn söylüyor: Conan, Goll, Fa olan ve Glas ile birlikte. Başlan büyük belada." "Gidip çevreye bir göz at ve başlarına ne geldiğini öğren," dedi Oisin. Bunun üzerine Fia Insin Mac Suibhne ile birlikte Shannon' a doğru gitti ve Miogach'ın evirıin yakınındaki kıyıya ulaşb. insin, "Bunlar gerçekten Fianna'lı yoldaşlanmız," diye hay kırdı. Eve yaklaşhlar. Fia evin dışından "Fionn, burada mısınız?" diye fısıldadı, zira burada ne bir kapı ne de pencere vardı. Fionn, "Bu duyduğum Fia'nın sesi mi?" dedi.
118
K e l t M i t l e r i ve E fs a n e l e r i
"Ta kendisi" "Yaklaşma, çünkü burada bir kara büyü ile toprağa yapışh rıldık. Nehirden adaya uzanan geçidin ötesinde büyük bir ordu toplanıyor. Bu hiç de Eireann'ın hayrına değil." Fia lnsin'e dönüp onu uyardı. Fionn, "Yanında kim var?" diye sordu. "Üvey oğlun insin." "Burada uzaklaşın ve kardeşin Oisin'e gidip başımıza gelen leri anlahn." Fia, "Siz burada çaresiz ve tehlike içindeyken bırakıp gideme yiz," diye karşı çıkh. Bir sessizlik oldu.
" Öyleyse biriniz burada kalsın ve diğeri Miogach'ın adadaki
kamp yerine gidip orada neler olup bittiğini öğrensin." insin Shannon nehrinin ortasında adaya uzanan geçidin ba şında mevzilenirken Fia geçitten geçip Lochlann kralının oğlu nun adadaki kamp yerine doğru ilerledi. Fia'nın adaya ulaşhğı anda Yunan kralı Sinnsior na gCath da geçitten geçip sihirli eve giderek Fionn'un kellesini uçuracağını ve bunu adada toplanan Eireann düşmanlarına getireceğini söy leyip böbürlenmekteydi. Yüz kadar adamıyla birlikte geçitten geçmeye başladı. Fia karanlıkta onlara rastlamadı zira Sinnsior adamlarını köprüden geçirirken o kampın arkasına dolanmışh. Böylece Sinnsior geçitten çıkh ve karanlıkla orada bekleyen genç bir adamı fark etti. "Merhaba, evlat," homurdandı, zira insin çok genç görünü yordu. "Bana Fionn ve arkadaşlarının bulunduğu Miogach'ın sihirli evinin nerede olduğunu gösterebilir misin? Onun ve yol daşlarının kellelerini uçurup bunları Donya Kralı Daire Donn' a götüreceğim." insin kıs kıs güldü. "Bunu yaparsam kötü bir muhafız olurum, zira ben Fianna'lı insin' im. Yaklaş da seni bir güzel öldüreyim." Sinnsior bir savaş narası attı ve savaşçılarını geçidin sığ su larından kıyıya doğru sürdü. Çılgına dönen insin saldırmaya
L o ch l a n n ' ı n O ğ l u
119
başladı ve ancak Sinnsior'un yüz askeri telef olup sadece Yunan kralı sağ kalıncaya kadar durmadı. Bu arada kendisi de birçok yerinden yaralanmışh ve arhk gücü kalmadığından Sinnsior'un ayaklan dibine yığılıp hayahnı kaybetti. Kral hemen onun kelle sini uçurdu ve bir andaç olarak bunu yanma aldı. Daha sonra nehirde yatan savaşçılannm cesetlerine ve akan kanlann kızıla boyadığı sulara bakh. "Daha fazla adam toplayıp geleceğim ve Fionn Mac Cumhail'in kellesini uçuracağım," dedi. Döndü ve hızla geçitten geçip adaya çıkh. O anda araşhrrnasını bitiren Fia da geçide ulaşh
ve
Yunan
kralının kendisine doğru yaklaşmakta olduğımu gördü. "Kimsin sen?" diye sordu Fia. "Ben Yunan Sinnsior'um. Fionn Mac Cumhaill'in kafasını kesmek için gittim ve geçidi koruyan muhafızla karşılaşhm. O herif benim en iyi yüz adamımı öldürdü ama ben de onun canını aldım." Sinnsior övünmeyi seviyordu. Fia alayla dudak büktü. "Hiç yara almamış olmana ve adam lannın başında savaşırken ilk düşen olmamana şaşırdım doğru su," dedi. Sinnsior, "Gücüm ve cesaretim sayesinde," diye diklendi. "Eğer bu şampiyon senin kılıç darbelerinle öldüyse bunun bir kanıh olmalı." "İşte kellesi." Yunan kralı kelleyi kuşağından çıkanp Fia'ya gösterdi. Fia kelleyi özenle aldı ve Insin'i alnından öptü. "Bu kelle bu sabah çok yakışıklıydı. Hep öyle yakışıklı ka lacak." Sonra Sinnsior'a döndü. "Bu kahramanın kellesini kime verdiğinin farkında mısın?" Sinnsior hayır makamında başını salladı. "Sen Miogach'ın adamlanndan biri olmalısın." "Hayır, değilim ve az sonra sen de olmayacaksın." Fia kılıcını çekti ve iki adam hırsla, vahşi hayvanlar gibi ho
murdanarak birbirine saldırdılar. Sonunda Fia sert bir kılıç dar-
120
Kelt M i t l e r i ve E f s a n e l e r i
besiyle Sinnsior'un kafasını uçurdu. Kesik kafa yere düşüp yu varlandı. Fia onu ve insin' in kellesini alarak geçitten geçip geri döndü. Sihirli eve ulaşh ve Fionn' a seslendi. Fionn, "Geçitteki gürültüler ve bağrışmalar neyin nesiydi?" diye sordu. "Ben adada araşhrma yaparken Sinrısior ve yüz savaşçı In sin'le karşılaşmışlar." Fionn, "Insin yaralı mı?" diye sorarken alacağı cevabı önce den sezdiği için yüreği daralıyordu. "O öldü ama ölmeden önce Sinrısior'un tüm askerlerini öl dürmüş." "Ona son darbeyi kim vurmuş?" "Bilmiyorum. Yaralarından ötürü ölmüş olmalı. Ama kafasını kesen biri var." Fionn ve arkadaşları yüksek sesle inlediler, zira hepsi lnsin'i tanıyordu ve Kelt inancına göre ruh başın içindeydi; Insin'in başı düşmanın elindeyken öbür dünyada huzura kavuşamayacakh. Ama Fia, "Korkmayın," dedi. "Insin'in başı ve onu kesen Sinnsi or'un kellesi bende." "Berhudar ol, Fia. Çok büyük bir iş başardın. Ne yazık ki bi zimle düşmanlarımız arasındaki geçitte sadece sen kaldın. Fian na yardımımıza gelinceye kadar tek korunağımız sensin." Sonra Fia geçide geri dönerken Fionn ve arkadaşları tekrar
dhord-jhiann 'ı söylemeye başladılar ve bu kez Insin'in başı da on lara kahldı. Geçitte Fia üvez ağacından bir dal kesti ve Miogach ve yoldaşlarına uyan olarak Sinnsior'un başını yüzü adaya dö nük biçimde ona geçirdi. Adada Sinnsior'un dostlarından olan Cairbre Cathmhile adında bir savaşçı vardı. Adam Sinnsior'un başını gördü ve çok öfkelendi. "Arkadaşım Fionn'un kellesini uçurmak için gitmişti" diye haykırdı. "Şimdi bu işi ben yapacağım." Kıyıya indi ve yanına dört yüz seçkin asker alarak nehri geç meye başladı. İleride Fia'run onları beklemekte olduğunu görün ce nehrin ortasında durakladılar.
L o ch l a n n ' ı n O ğlu
121
Cairbre, "Yolumuzu kesen kim?" diye sordu. "Ben Fionn'un oğlu Fia'yım." "Söyle bakalım, biraz önce bu geçitte gürültü çıkaranlar kim lerdi ve Sinnsior ile adamlanrun tümünü kim katletti?" Fia, "Bunu ben söylemeyeceğim; siz kendiniz öğreneceksi niz," diye yanıtladı. Cairbre son derece kızdı ve seçme askerlerine nehri geçip Fi a'run kellesini uçurmalarını emretti. Çok çetin ve kanlı bir savaş yaşandı ve kısa süre sonra Fia çevresi Cairbre'nin kan içindeki dört yüz askerinin cesedi ile sanlı olarak ayakta kaldı. Bunun üzerine Cairbre çılgına dönmüş bir halde onun üzerine atıldı ve iki adam Cairbre'nin kellesi dal üzerindeki Sinnsior'un başının yanında yer alıncaya kadar dövüştüler. Sonra Fia nehrin yanında diz çöktü ve yıkandı, zira her yanı yara bere içindeydi ve kana bulanmışh. Adada Lochlann kralının oğlu Miogach bu kadar çok sayıda ki askerin Fionn'un en genç iki savaşçısı karşısında geçidi aşma yı başaramamalarına çok öfkelenmişti. "Bu kez beş yüz seçkin askerimle ben gideceğim," diye ilan etti. Miogach müttefiklerinin ordularından en iyi beş yüz askeri seçip yanına alarak geçide geldi. Karşı kıyıdaki yorgun ve yaralı savaşçıyı dikkatle süzdü. "Orada duran sen misin, Fia?" diye seslendi. "Ta kendisi," diye yanıtladı genç savaşçı.
" Öyleyse geçit çok iyi biri tarafından korunuyor," dedi Mio
gach. "Fionn tarafından rehin tutulduğum yıllarda savaşta sen den daha iyi olanına rastlamadım. Ama benim öfkem senin kı lıcından daha keskin. Ya savaşmayı göze al ya da oradan çekil." Fia, "Sen Fianna'run koruması alhnda büyüdün," diye anım sattı. "Rehin alınmışhn ve düşmanımızın oğluydun ama seni kendi ellerimizle besleyip büyüttük. Fianna'ya kin beslemek ye rine onlara minnet duymalısın." Miogach acı acı güldü. "Minnet mi? Babamı, kardeşimi ve ülkemin erkeklerini katledenlere mi minnet duyacağım? Bunun
122
K e l t M i t l e r i ve E f s a n e l e r i
bedelini ödemeniz gerekiyor. İntikam minnetten çok daha güçlü dür. Ben öcümü alacağım." "Baban Lochlann kralı Eireann'ın güzelim sahillerine saldır masını biz mi istedik? Kılıç ve ateşle bizi yok etmeye geldi ve gerekli cevabı alarak layığını buldu. Kazdığı kuyuya kendi düş tü. Saldırıya geçen düşmana karşılık verilmez mi? Haklı olan bir durumdan intikam almaya kalkarsan kendi başını yakabilirsin." Miogach öfkelendi. "Geçidi ister terk et istersen kal ama ben oraya geliyorum ve bunu barışçıl bir biçimde yapmayacağım." "Buraya kötü niyetle gelirsen ben de buna barışçıl bir karşılık vermeyeceğim." Miogach adamlarına ilerlemelerini emretti ve yaralı ve yor gun olmasına rağınen Fia onlara cesaretle karşı koydu. Kısa sürede çevresi üç yüz askerin cesediyle sarıldı. Bunun üzerine Miogach kalan iki yüz askerini geri çekti ve kalkanı ve havaya kaldırdığı kılıcı ile avının peşine düşen bir köpek gibi ileri ahldı. Uzakta, Sliabh na mBan'ın tepesinde Oisin kaşlarını çatb. "Hala dord-jhiann 'ı duyabiliyorum," dedi. " Üstelik şimdi In sin'in sesi de onlara kablmış durumda. Bu çok garip. Muhteme len Miogach Fionn ve adamlarına güzel bir ziyafet çekiyor ve onlar masadan kalkmak istemiyorlar. Belki de ev sahibini eğlen dirmek için şarkı söylüyorlar." Ama Aşk Tanrısı Aonghus Og'un yetiştirdiği, Fianna'nın en yakışıklısı olan Diarmuid Ua Duibhne kulakları keskin olduğu için şarkıyı tanıdı. "Bu bir şükran şarkısı değil, Oisin. Bence Fi onn ve adamlarının başı dertte. Gidip neler olup bittiğine baka cağım. " Fatha Conan adındaki başka bir Fianna'lı, "Ben de seninle ge leceğim," dedi. İkisi geçidin yakınına ulaşıncaya kadar hızla yol aldılar ve orada çabşma seslerini, askerlerin haykırışlarını ve küfürlerini duydular. "Bu Fia'nın savaş narası ama yorgun ve yaralı olduğu anlaşı lıyor," diye bağırdı Diarmuid. "Haydi, onun yardımına gidelim."
Lochlann'ın O ğ l u
123
İki adam geçide bakan bir tepeye hrmandılar. Oradan Fia'nın tüm silahlan kırılmış, kalkanı delinmiş, elleri boş kalmış olduğu nu seçtiler. Miogach muzaffer bir tavırla havaya kaldırdığı kılıa nı onun kafasına indirmek üzereydi. Fatha Conan, "Diarmuid!" diye haykırdı. "Çabuk, Fionn'un oğlu Fia'nın hayalını kurtar. Buradan mızrağımı fırlatacak olsam ya Fia'yı ya da Miogach'ı vurabilirim. Eğer onların yanına ulaş mayı denersek çok geç olabilir. Bu mesafeden yalnız sen mızra ğını isabet ettirebilirsin." Diarmuid onun haklı olduğunu görerek, mızrağını kavradı ve kolunu gererek fırlath. Mızrak havada ıslıklar çalarak yol aldı. Miogach'ın böğrüne saplandı. Ama Miogach sadece yaralanrnış
h ve kılı anı savurarak Fia' nın kellesini uçurdu. Diarmuid ve Fatha Conan tepeden aşağıya seğirtti ler ama Miogach'a ilk ulaşan Diarmuid oldu. Miogach, "Bana saplanan mızrağın senin olmasına üzüldüm Diarmuid," diye homurdandı. "Çünkü babamın ve kardeşimin öldüğü savaşta sen yoktun." "Ben mızrağı Fia'nın hayahnı kurtarmak için fırlathrn. Şimdi onu öldürdüğün için senden intikam almak zorundayım."
İki
adam aamasızca birbiriyle savaştı. Sonunda Miogach'ı
öldürüp kafasını uçuran Diarmuid oldu. Bunu geçidin yanında Sinnsior ve Cairbre'nın başlarının takılı olduğu üvez dalına ge çirdi. Diarmuid ve Fatha Conan Fia' nın kesik başını alıp sihirli eve gittiler ve seslendiler. Insin'in inleyen başı evin dışında yerde duruyordu; Fia'nın başını onun yanına koydular. Fionn içeriden, "Kim var dışarıda?" diye seslendi. Diarmuid, "Diarmuid Ua Duibhne ve Fatha Conan," diye onu yanıtladı. Fionn, "Ah, Diarmuid," diye içini çekti. "O korkunç savaş gü rültüsünü kimler çıkarıyordu?" "Oğlun Fia, Cairbre ve Miogach'ın savaşçılarına karşı geçidin başını tutmuştu. Biri dışında tüm üstüne gelenleri öldürdü."
1 24
K e l t M i t l e r i ve Efsaneleri
"Oğlum Fia nasıl?" "Öldü." Bir sessizlik oldu. "Oğlumu kim öldürdü?" "Lochlann kralının oğlu Miogach. Fia'nin hayatını kurtarmak için geldiğimde artık çok geçti." "Miogach kaçabildi mi?" "Kaçamadı, Fionn. Kafasını uçurdum ve geçidin başındaki bir üvez dalına astım." "Kutların seni, Diarmuid." Ve Fionn Diarmuid ve Fatha Co nan' a neler olup bittiğini anlattı. "Oisin Fiann a ile yardıma ge linceye kadar Dünya Kralı Daire Donn'un ordularına karşı bizi koruyacak olan yalnızca sizsiniz." "Sizin için geçitte nöbet tutacağız." Sonra Conan Mhaol'un sesi duyuldu. "Bu soğuk toprak canı mı almak üzere," diye inledi adam. "Yiyecek bir lokma ekmek ve bir yudum şarap olmadan daha fazla dayanamayacağım." "Geçitte bol bol yiyecek var," dedi Fatha Conan. "Sinnsior, Cairbre ve Miogach'ın savaşçıları kumanyaları ile birlikte gel mişler."
" Öyleyse onları buraya getirin ki Fianna gelinceye kadar ha
yatta kalabileyim. Diarmuid kaşlarını çattı. "Dünyanın en güçlü ordusu Fatha ile bana karşı geçide doğru ilerlerken sen yalnızca mideni nasıl düşünebiliyorsun?" Conan Mhaol aayla inledi. "Of, Diarmuid, eğer senden yiye cek ve içecek isteyen genç güzel bir kadın olsaydı her türlü riski göze alırdın. Ben erkek olduğum için bunu yapmak istemiyor sun." Aslında bu doğruydu, çünkü Diarmuid Aşk Tanrısı Aonghus Og tarafından yetiştirildiği için erkeklerden çok kadınların istek lerini karşılamak eğilimine sahipti. Bunu anımsayarak utandı. "Conan," dedi. "Sana yiyecek ve içecek getireceğim. Söz ve riyorum."
Loch l a n n ' ı n O ğ l u
125
Böylece Diarmuid ve Fatha Conan geçide geri döndüler. Diarmuid, "Sen geçidi korurken ben buradaki yiyecekleri si hirli eve götüreyim," dedi. Fatha Conan, "Niye ben götürmüyorum?" diye sordu. "Çünkü ben sen doğduğunda rahibin yaptığı kehaneti anım sadım. Senin bir gün dünyanın efendisi etrafında daireler çizece ğinden söz etmişti. Şimdi Dünya Kralı Daire Donn bizim düşma nımız olduğuna göre o günün geldiğini hissediyorum. Karşıdaki adada tüm dünyanın orduları var. Onun için ben yiyecekleri top larken sen geçidi kolla." Yiyecekleri bulmak zor olmadı, zira savaşçılar kumanyalarını şu anda bir kenarda duran vagonlarla getirmişlerdi. Ama Diarmuid sihirli eve yiyeceklerle döndüğünde Conan Mhaol onları almak istemedi. "Bu ölü adamların yiyeceği, bunları yemem," dedi. Diarmuid bu yiyeceğin geçitte ölen adamların kumanyası ol duğunu kabul etti. Geçide geri döndü. Adadaki savaşçıların kendilerine ziyafet çektiklerini duyabiliyordu. "Karşıya geçip onların yiyecek ve içeceklerini alarak Conan Mhaol'a götüreceğim," dedi. Fatha Conan, "Bu uğurda canından olabilirsin; o zaman geçidi korumak için geride sadece ben kalacağım," diyerek karşı çıkh. "Hayahma mal olsa da Conan Mhaol için yiyecek bulacağım ki Fianna gelene kadar hayatta kalabilsin." Diarmuid sessizce geçitten geçip Shannon üstündeki adaya ulaştı Orada Sinnsior'un oğlu Borb ile savaşçılarının yemek ye diklerini gördü. Her biri alhn kadehlerdeki şarabı içmekte ve gü müş tabaklardaki yiyecekleri midesine indirmekteydi. Borb Mac Sinnsior'un hemen yanında Dünya Kralı Daire Donn ohırmak taydı. Diarmuid bir tann tarafından yetiştirilmiş olmanın sağla dığı bir el çabukluğuna sahipti. Hazır bulunanların arasına sızdı ve kimsenin fark etmesine fırsat tanımadan Borb' un elindeki kır mızı şarap dolu altın kadehi kavrayıverdi. Sonra altın tabakta et
ı :r,
t. ı • l t
M i t l e r i ve E f s a n e l e r i
ı· ı · ı ı ll'klc olan Daire Donn'un yanına gitti. U l u kralın midesine l ı l r y u mruk atarak onun nefessiz kalmasını sağlarken bu tabağı
ilıı(i nden aldı. Diarmuid, "Eğer daha önemli işlerim olmasaydı," diye hs-
1,ıdı, "kellelerinizi de alırdım ama şimdi bu yiyecekleri Conan Mhaol' a götürmem lazım." Geçide geri geldi ve Fatha Conan onu karşılamayınca biraz şaşırdı. Sonra geçitte Fatha Conan'ı katledilen cesetleri üzerine uzan mış uyurken buldu. "Eğer Şimdi Fatha Conan'ı uyandırmak için oyalanırsam Conan ölebilir. Fatha'run böyle bir gecede uyumasına bir büyü yol açmış olabilir. En iyisi hemen sihirli eve gidip sonra Fatha'yı uyandırmak için geri döneyim." Diarmuid böyle diyerek yoluna devam etti. Evin duvarına ulaşınca Diarmuid Conan' a seslendi. "Sana yaşayanların, Borg Mac Sinnsior ile Daire Donn'un yediklerin den getirdim. Ama bunları sana nasıl ulaşhracağım?" "Sakın bu büyülü eve girme, sonra sen de bizim gibi olur sun," diye yanıtladı Conan. "Ben kuzeydeki karlı çatlağın yanın dayım. Oraya gel ve yiyecekleri bana fırlat. Sen cirit atmada çok ustasındır, dolayısıyla yiyecekleri de bana fırlatabilirsin." Diarmuid denileni yaparak yemek tabağını Conan'ın yattığı yere doğru fırlattı ama tabak Conan'ın burnuna çarph ve yemek ler yüzüne gözüne bulaşh. "Özür dilerim, üstünü başını kirlettim." Conan yüzündeki yiyecekleri sıyırmak ve ağzına hkışhrmak la meşguldü. Keyifle, "Bir köpek asla bir kemikten kaçmaya kal kışmaz," dedi. Diarmuid, "Ama aynı şeyi bu şarap kadehi ile yapamam," dedi. "Doğru. Evin damına çıkman gerekiyor. Büyü yalnızca evin içinde geçerli, o yüzden başına bir şey gelmez. Bulunduğum ye
rin tavanında bir delik aç ve şarabı buradan ağzıma dök."
Loch l a n n ' ı n Oğlu
127
Diarınuid dama çıkh ve bir delik açh: Ama Conan'ın ağzını denk getiremedi. Şarap önce bir yanağına, sonra da öbür yana ğına döküldü Conan eğer kendisi bir kadın olsaydı onun daha özenli davranacağını söyleyerek Diarmuid'e çıkışh. Utanan Di arınuid daha dikkatli davranarak şarabı Conan Mhaol'un ağzına doğru akıth. Bu sırada Inis Tuile'nin üç kralı savaşçılarını uyandınp geçidi aşmak üzere harekete geçmeye kadar verdi. Diarınuid hızla geriye döndü. Fatha Conan'ı bu garip uyku sundan uyandırmaya çalışh ama başaramadı. Üç kral yanlarındaki alh yüz savaşçı ile birlikte geçidi aşhlar ve Diarınuid'i görünce durakladılar. Krallardan biri, "Bu karşımızdaki Diarınuid Ua Duibhne mi?" diye sordu. Diarmuid, "Evet, benim," dedi. "Diarınuid, biz Inis Tuile'nin üç kralıyız ve senin de bildiğin üzere, aramızda kan bağı var." Gerçekten de Diarınuid Inis Tuile'nin üç kralı ile ortak atalan olduğunu biliyordu. "Bu yüzden ve sana bir akraba ve kahraman olarak duydu ğumuz sevgiden ötürü bize karşı gelmemeni istiyoruz. Geçitten geçmemize izin verecek misin?" Diarınuid hafifçe gülümsedi ve başını salladı. "Önce siz be nim geçitten geçerek adaya çıkmama ve Dünya Kralının kellesini uçurmama izin verirseniz ben de sizin geçitten geçmenize kesin likle karşı koymam," dedi. Diarınuid onların bunu asla kabul etmeyeceklerini biliyordu. Krallar, " Öy leyse seninle savaşmak zorundayız," diye bağnş hlar. Diarmuid istifini bozmadan, "Siz size düşeni yapın, ben de benimkini," diye yanıtladı. Inis Tuile'nin üç kralı birliklerini Diarmuid'in üstüne sürdü ler. O da hırsla onların üstüne ahldı ve büyük bir çahşma başla dı. Fatha Conan derin uykusunu sürdürürken yüzlerce savaşçı Diarınuid'in kılıcının kurbanı oldu.
128
K e l t M i t l e r i ve E f s a n e l e r i
Sonunda Fatha Conan derin uykusundan Diannuid'in savaş şarkısı ile uyandı ve gözlerini ovuşturarak yerinden fırladı. Çev resinde korkunç bir savaş sürüyor, kalkanlar yırhlıyor, savaşçılar haykırıp inliyor ve kılıçlar birbirine vurup şakırdıyordu. Sadece bir an durakladıktan sonra silahlarını kapıp Diannu id'in yanına koştu. Ôfkeyle, "Ne biçim dostsun sen? Savaş sırasında uyıımama nasıl göz yıımarsın?" diye çıkışb. Diarmuid, "Dünya yüzünde böyle bir çıkışmayı hak edecek son insan herhalde benim," diye terslendi. "Ölüm tanrıçasının feryatları ve savaş naraları bile seni uyandıramazdı." Daha fazla konuşmadan yüzlerini Inis Tuile'nin savaşçılarına döndüler. Savaşta zaman zaman bir taraf ağır basar gibi olduysa da herhangi bir sonuç alınamadı. Sonunda ise üç kral Diannuid ile Fatha Conan'la yüz yüze geldiler. Onların her hamlesi üç kra lın ortak hamlesiyle karşılanıyordu. Nihayet üç kral Diannuid ile Fatha Conan'ın ayaklan dibine serildiler ve iki kahraman on ların başlarını kesip geçitteki üvez dallarına geçirdi. Diarmuid ile Fathan Conan sihirli eve gidip olan biteni Fi onn' a anlatınca Fionn onlara üç kralın başlarını eve getirip ku zeydeki çatlaktan içeri atmalannı söyledi. Bunu derhal yapblar. Fionn başlan aldı ve onlardan sızan kanlan kendisine ve sonra da adamlarına sürdü ama sıra Conan Mhaol'a geldiğinde arhk kan kalmamışb. Dolayısıyla Conan Mhaol dışında hepsi serbest kaldı. Canı sıkılan savaşçı, "Beni burada bırakıp gidecek misiniz?" diye homurdandı. Fionn, "Elbette hayır," diyerek onu yabşbrdı. Etrafına toplanıp onu çekmeye çalışblar ama büyüyü boza madılar. Sonra Diannuid ve Fatha Conan geldiler ve ellerini Conan Mhaol'nın sırhna dayayarak büyük bir güçle onu yerden kaldır dılar. Bu arada adamın başındaki saçlar, kalçalarının ve omuzla rının derisi yere yapışık kaldı. Bu yüzden Morna'nın oğlu Conan Mhaol yani "Dazlak" diye anılmaya başlandı.
Loch l a n n ' ı n O ğ l u
129
Korkunç bir gece geçirmişlerdi ve Fionn'la adamları bitkin haldeydiler. Fionn son derece sıkkın bir sesle, "Dünya Kralı ordusuyla bir likte geçidin öbür yanında ve biz onlarla savaşacak halde değiliz," diye söylendi. "Dinlenip gücümüzü kazanmamız gerekiyor." Diannuid onu onayladı. "Fatha Conan'la ben geçide gidip sa baha kadar kimsenin geçmediğinden emin olalım." Fionn, "O zamana kadar Fianna mutlaka buraya ulaşır," dedi. Böylece Diannuid ve Fatha geçide dönüp nöbete başlarken Fionn ve adamları istirahat ettiler. Daire Donn ve Borb Sinnsior artık harekete geçip Fionn ile sa vaşmanın vakti geldiğine karar verdiler. En seçkin iki bin askerle birlikte geçitten geçmeye başladılar. Aynı anda Sliabh nam Ban tepesinde Oisin Fia, insin, Diar muid ve Fatha Conan'ın geri dönmediğinin ve dhord-jhiann'ın da artık söylenmediğinin farkına vardı. "Onların dönmesi için yeterince bekledim," diye çıkışh kendi kendine. "Artık ne olduğunu öğrenmek için ben bizzat gitmeli yim." Ve Fianna'nın kumandasını oğlu Oscar' a devretti. Geçitte Daire Donn'un tepeden hmağa silahlı büyük ordusu ilerlemeye başladı. Geçidin sonunda Diannuid ve Fatha Conan da silahlarını çekmiş olarak onları karşılamaya hazırdı. Korkunç bir savaş başladı. Askerler mızrakları ile geçidi koruyanlara nişan almışken Oisin tepeyi aşh ve olan biteni gördü. Kılıcını çekti, kalkanını kaldırdı ve bayırdan aşağı koşup doğru Borb Mac Sinnsior'un karşısına dikildi. öylesine bir hırsa kapılmışh ki tek bir hamle ile Borb'un kafasını uçıırdu. Bu arada güçlerini toplamış olan Fionn ve arkadaşları da koşarak gelip savaşa kahldılar. Daire Donn'un ordusundan Di annuid, Fatha, Conan ve Oisin'in darbelerinden kurtulanlar bu kez Fionn, Goll, Faolan, Glas'ın kurbanı oldular. Canı yanmasına rağmen arkadaşlarından geri kalmayan Conan Mhaol da güçlü kralın birliklerine karşı savaşmayı sürdürdü.
130
K e l t M i t l e r i ve E fs a n e l e r i
Bunun üzerine Daire Donn adadan yeni birlikler çağırdı ve onlar da savaşa katıldılar. Derken Oisin savaş borusunu öttürdü ve Sliabh nam Ban te pelerinde Oscar bunu duyunca Fionn'un sancağını -Scail Grei
ne (Güneşin Gölgesi}- açan Fianna'nın ünlü ordusu ilerlemeye başladı. Sıklaşmış saflarla düşmanın üzerine yürüyen bu orduyu kimse durduramazdı.
İki büyük ordu geçitte karşı karşıya geldiler. Mızrakların, kı lıçların ve kalkanların sesi birbirine kanştı. Askerle kanlar içinde nehre döküldüler. Ve Fatha Conan nehrin ortasında Dünya Kralı Daire Donn ile yüz yüze geldi. Fatha güçlü olmasına karşın hareket etmek te zorlanan kralın çevresinde o kadar çok dolandı ki kralın başı döndü. Bunun üzerine Fatha Conan tek bir darbe ile onun kel lesini uçurdu. Böylece rahibin kehaneti doğrulanmış oldu. Fatha Conan kralın başını havaya kaldınp Fianna 'run düşmanlarına gösterdi. Düşman askerleri bu görüntü karşısında paniklediler ve sa vaş alanından kaçtılar. Fianna onlan takip edip yakaladı ve on lardan sadece ileride bu savaşı anlatacak olan tek bir kişi sağ kalabildi. Çok çevik olan bu kişi orınanlan ve kayalık dağlan aşarak gemisine ulaşmayı başardı. Birçok kahraman savaş ala nındaki sonsuz uykusuna daldı; birçok anne oğlu, birçok kadın eşi, birçok genç kız aşığı için gözyaşı döktü. Bu savaştan kaçan birçok kişi aklını yitirdi. Güçlü Fianna bile bu savaştan sağ salim kurtulamadı. Fionn'un oğlu Fia, üvey oğlu insin ve diğer birçok isimsiz kahraman katledildi ya da ağır yaralandı. Kral Lochlann'in oğlu Miogach Mac Colgain'in yıllarca yü reğinde barındırdığı intikam ateşinin sonu böyle oldu. Böylece rahiplerin kehanetleri kanıtlanmış oldu: İntikam, başlangıçta çok tatlı gelse de sonunda aalaşır ve onu besleyenin sonunu getirir. Bu yüzden en değerli intikam asla alınmayandır.
6. Ozanın Laneti
ir ozan tarafından lanetlenmek çok korkunç bir şeydir. Eski
B zamanlarda bir ozan kralın sarayında yüksek bir mevki sa hibi idi ve Yüce Kralla tarhşabiliyordu. Herkes ozan tarafından
beğenilmek ister, onun tarafından küçük düşürülmekten endi şe duyardı. Ulster Yıllıkları nda MS 1024'te İrlanda'nın en ünlü '
ozanı Cuan Ua Lothchain'in Theba'da suikasta uğradığı belirti liyor. Ölmek üzereyken ozan firt filed diye bilinen bedduada bu lunuyor ve söylendiğine göre suikastçıların bedenleri birkaç saat içinde çürüyor. Bir erkek ya da kadın ozanla -zira o günlerde İrlanda' da banfili diye anılan, erkeklerle eş değerde kadın ozan lar da vardı- ters düşmek ya da onu gücendirmek kaderle kumar oynamak demekti. Bir ozanın laneti hafife alınacak bir şey değildi. Connacht Yıl lıkla rı nda MS 1414'te İrlanda'yı yönetmek için görevlendirilen '
İngiliz vali John Stanley' in bir ozanın laneti üzerine hayatını kaybettiği yer alıyor. Tomas O Criomththain (1856-1937) An tOileanach (Adalı) isimli çok satan öz yaşam öyküsünde adadaki ozan tarafından alaya alınmaktan ve lanetlenmekten korktuğu için işini gücünü bırakıp onu dinlemeye gittiğinden söz ediyor.
132
K e l t M i t l e r i ve E f s a n e l e r i
Yüce Krallar ve diğer krallar ozanın lanetinden ürktükleri için onların her isteğini yerine getiriyorlardı. Size bir öykü an latayım . . . Bu olay Mongan Mac Fiachai Ulster kralı iken yaşandı. Adı "gür saçlı" anlamına gelen Dal nAraidhe prensi Mongan şimdi Co. Antrim'de Moylinny diye bilinen Magh Linne'deki büyük bir rath ya da kalede yaşamaktaydı. Mongan sarayıyla gurur du yuyordu ve günün birinde İrlanda'nın en ünlü ozanının sarayını o zamana kadar hiç ziyaret etmemiş olmasının onun konukse verliğine gölge düşürdüğüne karar verdi. Bu yüzden ozanı sarayında bir hafta kalması için davet etti. Dallan Forgaill adındaki ozan Dal nAraidhe'li değil, Güney Ca van' da şimdi Moynehall diye bilinen Maighin' deki Masraighe uruklarından biriydi. Dolayısıyla Dallan Forgaill prensin ülke sinde bir yabancıydı ve Mongan kendisini şahsen tanımıyordu ama o başozan olarak dilediği yere gidebilen ve Eireann kralla rını
onurlandıran bir üne sahipti. Her ne hal ise, ozan Magh Lin
ne'ye geldi ve Mongan'ın sarayında ağırlanarak kendisine şarap ve yiyecekler sunuldu. Doğrusunu söylemek gerekirse Dallan Forgaill çabuk sinirle nen, kibirli, kendini beğenmiş, alıngan bir adamdı. İtici bir görü nüşe sahip, yan kör, yaşlı bir adamdı ve onun çabuk parladığını bilenler ondan çekinirlerdi. Bir gece, ziyafetin sonunda Magh Linne savaşçılan hani hani yanan ocağın başında toplanmış, Mongan oymalı meşeden ya pılmış tahtında, altın renkli saçlarında alevlerin ışığı yansıyan eşi Breothigheam isimli kraliçe ile birlikte otururken Dallan Forga ill' den bazı öyküler anlatması istendi. O da bunu seve seve kabul etti. Yüce Kralın seçkin muhafızlan olan, Fionn Mac Cumhaill'in komutasındaki Fianna'larla ilgili bir öykü seçti. Öykü prens Fot had Airgtheach'in öldüğü büyük savaş hakkındaydı. Oradakilerin çoğu bu öyküyü biliyordu; Eireann krallığını üç kardeş ortaklaşa yönetmekteydi: Fothad Airgthearch, Fothad
Ozanın Laneti
133
Canainne ve Fothad Cairptheach. Ama Fothad Canainne Muns ter kralının seçkin muhafızlarının komutanı Ailill Flann Beag'ın kansına §.şık oldu. Kadın onunla birlikte kaçtı. Kocası Fothad Ca nainne ve savaşçılarını Co. Cork'ta Millstreet yakınındaki Feic'te yakaladı ve büyük bir savaş yaşandı. Fothad Canainne yenildi. Esir alındı ve öfkeli koca tarafından kellesi uçuruldu. Ama öl dükten sonra bile sevdiği kadın için bir şiir söyleyerek aşkını ve savaştaki ölümünü dile getirdi. Geride kalan Fothad kardeşler arasında bir kavga çıkb ve öf kelenen Fothad Airghtheach kardeşi Fothad Cairptheach'i öldür dü. Fothad Cairptheach ortak krallardan biri olınanın yanı sıra Fianna'nın da komutanıydı. Bu yüzden Fianna Fothad Cairpt heach'in öcünü almak üzere ayaklandı ve bu çabşmada Fothad Airgtheach öldürüldü. Dallan Forgaill öyküsünü bitirdikten sonra, "Bu olay Dubht hair Laighean'da yaşandı," dedi. Sözünü ettiği yer bugün Co. Wexford' daki Duffrey' dir. Aldığı eğitimden gurur duyan Mondan kaşlarını çatb ve oza na doğru eğildi. "Öyleyse sence Fothad Airgtheach'ın mezarı ne rede, Dallan Forgaill?" diye sordu, aklı bir hayli kanşrnışb. İrlanda'nın başozaru umursamaz bir havayla bumunu çekti. "Dubhtair Laighean' dan başka nerede olacak? Zira öldüğü yerin yakınına gömüldü." Mongan, "Ama bu olamaz, ozan," diye ısrar etti. Bunun üze rine orada bulunanlar nefeslerini tuttular, bir ozana karşı çıkmak akıl kan değildi, hele İrlanda'nın başozaruna. Dallan Forgaill'in yüz ifadesi dondu. "Olamaz mı?" diye ters lendi. "Ne dernek olamaz. Öyle olduğunu söylemedim mi?" "Bize verdiğin bilgi yanlış. Buradaki herkesin bildiği gibi Fot had Airgtheach son kez Ulaidh' te savaşb, hatta Dal nAraidhe' de, burada Magh Linne' de. Şafak söküp bu kalenin dışındaki büyük ağaçlı tepe aydınlandığında savaşta tam burada yere kapaklan dığını göreceksin. Bu yüzden bir Eireann prensinin kemiklerinin görüleceği en uygun yer burasıdır."
134
K e l t M i t l e r i ve E f s a n e l e r i
Dallan Forgaill öfkeden kudurarak onun sözünü kesti. "Seni gidi prens bozması, İrlanda'nın başozanına karşı çıkma cüretini nereden buluyorsun?" diye haykırdı. Kaşları çabldı ve kan yü züne hücum etti; dili zehir yubnuş gibi acıydı. Mongan ozanın gök gürültüsünü andıran sesini duyunca ir kildi. Saray erkanı sus pus olmuştu. Mongan diklenerek, "Yanıldığın zaman sana karşı çıkabili rim," diye ısrar etti. "Demek sen benim bildiklerimin doğru olmadığını söylüyor sun, öyle mi, kral bozuntusu? İrlanda' daki tüm ölülerin ve yaşa yanların tarihini en iyi bilen beni yalanlıyorsun, ha? Bu ne cüret! Senin gibi sıradan bir kralın sözü tüm İrlanda'nın başozanı olan benim sözümden daha ağır basıyorsa ben de seni, babanı, ananı, dedeni yerden yere vuracağım. Fuighleacht mallacht ort!" Dallan Forgaill gözlerini Mongan sarayının benzi atmış erka nının
üzerinde gezdirdi ve nefretle sıntb. Mongan'a "binlerce
lanet" demesi oradakilerin hepsini dehşete düşürmüştü. "Bu sarayı, bu toprağın sularını lanetliyorum; bu nehirlerde ve çevresindeki denizde hiç balık yakalanmayacak ve ağaçlar asla meyve vermeyecek. Ovalarda buğday ve tahıl yetişmeye cek ve ülkede hiçbir canlı kalmayacak. Dal nAraidhe'li Mongan, bana çok büyük hakarette bulunduğun için yapacağım bunu."
O anda kraliçe Breothigheam baldan tatlı ya da bir ağaç ko vuğunda gizlenen keten kuşunun ötüşünü andıran sözcüklerle öfkeli ozanın sözünü kesti. "Sakin ol, İrlanda'nın ozanı. Eşim kral seni incibnek ya da öfkelendirmek istemedi. Bize lanet etmezsen sana bir tunç ka zan dolusu albn, gümüş ve değerli taşlar vereceğim, bunun için gerekirse boynumdaki ve kollarımdaki bu parlak takılan dahi çıkarabilirim. Bunların hepsi senin. Yeter ki bu krallığı ozanın laneti ile cezalandırma." Mongan ozana karşı çıkbğına pişman olmuştu ama kendisi nin haklı
ve
onun haksız olduğuna da inanıyordu. Bununla bera-
Ozanın L an e t i
135
ber, ozanın kendi halkına lanet yağdırmasına da çok üzülmüştü zira halk onun yaphklarından sorumlu tutulamazdı. Bu yüzden şöyle dedi: "Ben de karımın ricasına kahlıyorum, bizi lanetlenemezsen ben de karımın armağanlarının yanı sıra sana her biri üç sağmal inek değerinde yedi cuma! vereceğim. Bu da bir kralın en büyük ödülüdür." Dallan Forgaill ayağa kalkh ve kollarını kavuşturdu. "Bu ıvır zıvır armağanlar benim onurumla eş değer mi?" diye çemkirdi. Morgan, "Yedi cumal'ın iki kah . . . " diye önerdi. Herhangi bir tepki gelıneyince daha da ileri gitti: "Yedi cumal'ın üç kah . . . ya da beni halkımı senin dilinden kurtarmak adına istersen krallığı mın yansını alabilirsin." Dallan Forgaill tüm bu öneriler karşısında taş kesilmişçesine durdu. Sonunda, "Eğer benim doğru söylediğimi ve senin yanıl dığını kabul edersen tazminat olarak tüm krallığını sahiplenme ye razı olabilirim," dedi. Morgan ozanın lanetine uğramamak için elinden geleni yap maya hazırdı ama doğru bildiğini yadsıyacak kadar ileri gide mezdi. Bir kralın en kutsalı gerçeği söylemekti ve kutsal yemin ona "tüm dünya karşı çıksa bile gerçeği söylemesini" emredi yordu. Tedirgin bir sessizlik oldu. Dallan Forgaill kralın yüz ifadesini inceledi ve aklından ge çenleri sezerek onun küstahlığına daha da öfkelendi. "Şimdi bile benimle dalga geçmektesin, prens bozuntusu!" diye bağırdı. "Benim bilgeliğimi inkar ediyorsun. Pekala. Tek liflerinizi duydum ve bana tek bir şey dışında tüm krallığını vermeyi önerdin. Bana kalırsa sen onu hepsinden daha üstün tutuyorsun. Bu yüzden bana yalnızca onu ver, ben de seni ya da halkını lanetlemeyim." Morgan anlayamadı. " İstediğin her neyse senin olsun." "Karın Breothigheam. Başka hiçbir şey istemiyorum."
136
K e l t M i t l e r i ve E f s a n e l e r i
Breothigheam küçük bir çığlık ahp koltuğundan kalkh ve tik sindirici yaşlı adama bakakaldı. Dallan Forgaill bu davranış karşısında bile gözlerini kırpma dı. İnsanlar ona saygı göstermiyorsa ondan korkmalanru yeğli yordu. Mongan acı ile inledi. Breothigheam dönüp kocasının elini yakaladı. "Bunu kabul etmek zorundasın, kocacığım, etmezsen tüm krallık lanetlene cek." Kral hızla kafasını çalışhrdı. Ama lanetten kurtulmak için başka bir yol göremiyordu. Sonunda, "pek!la" dedi. Dallan Forgaill gülümsemeye başladı ve kraliçeye doğru yü rüdü. "Bekle!" diye haykırdı Mongan. "Bunu kabul edeceğim ama ancak üç gün sonra. Bu üç gün içinde Fothad Airgtheach'ın Magh Linne'ye geldiğini ve burada o yemyeşil tepede gömülü olduğunu kanıtlayamazsam kanını isteyebilirsin ve ben de bu isteğini yerine getireceğim." Başozan duraksadı, sonra şeytani bir gülümsemeyle başını salladı. Kendini beğenmiş olduğundan bilgisinin doğruluğun dan emindi. Üç gün beklemeye hazırdı. "Üç gün sonra bu saatte gelip kraliçeni alacağım ya da kral lığını lanetleyeceğim" dedi kendinden memnun bir halde ve sa londan çıkmak üzere yürüdü; ünlü savaşçılar geri çekilerek ona yol verdiler.
O salondan aynlıp diğerleri büyük bir kederle odalanna çe kildikten sonra Breothigheam gözyaşlanna boğuldu. Hıçkınklan arasında, "Söylediklerini kanıtlayabilecek mi sin?" diye sordu. Mongan çaresizlik içindeydi. "Bilmiyorum, düşünmek için za man kazanmak istedim," dedi. "Ama üzülme; şansımın yardımcı olacağına inanıyorum, çünkü haklı olan daima haksızı yener." Ama günler akıp gitti. Kral ülkenin her tarafına haber salarak işin gerçeğini kanıtlayacak ozanlar ve tarihçiler aradı. Bunlann
Ozanın L a n e t i
137
çoğu "bunu herkes biliyor" dedi ama kimse k.arut gösteremedi. Kanıtlaması gereken Mongan idi zira Dallan Forgaill'e karşı çık mış olan oydu; bu yüzden başozan söylediklerini k.arutlamak zorunda değildi. Üçüncü günün sabahı yaşlı ozan Mongan'a geldi ve kraliçeyi istedi. Kral, "Üç gün sonra aynı saatte demiştik," diye ona karşı çıkb. "Güneş battıktan ve yemek vakti geçtikten sonra saraya gel. Üç günlük süre o zaman sona eriyor." Canı sıkılan yaşlı ozan tehditler savurarak uzaklaşb. Breothigheam hfila ağlamaklıydı. Mongan, "Üzülme, kancığım, hala şansımın yaver gideceği ne inanıyorum," diye onu avuttu. Kansı, "Üç gün gelip geçti ama hiç kimseden yardım alama dık," dedi. Morgan gülümsedi ve iyimser bir tavır takınmaya çalışb ama kansının haklı olduğunun farkındaydı. Üç gündür kimseden bir yardım görmemişlerdi ve Dallan Forgaill'in ödülünü almak üze re gelmesine sadece saatler kalmışb. Breothigheam'in odasında kollarını ona dolayarak oturdu; saatler ilerledikçe kadının gözyaşları çoğalıyordu. Sonra güneş ufukta alçalırken Mongan birden bir şey işitmiş gibi başını yana eğdi. Kraliçe, "Ne oldu?" diye sordu. "Uzaktan gelen ayak sesleri duydum. Bize yardım için biri geliyor buraya. Öbür dünyadaki ruhların taşeronu Donn'un Evi'nden geliyor." Tanrı Donn'un ruhları babya, öbür dünyaya yolculuk için bir araya getirdiği Tech Duinn Adası Munster krallığının güneyba bsında yer alıyordu. Kralice Breothigheam korkuyla ürperdi. Ama kocası devam etti: "Onun Leamhain sularında ilerleyen ayak seslerini duyuyorum; simdi Loch Lein'i geçiyor, Moy-Fe
in üzerindeki Suir boyunca Ui Fidgente topraklarında ilerliyor.
138
K e l t M i t l e r i ve E f s a n e l e r i
Nore boyunca, Barrow, Liffey ve Boyne'yi geçerken adımlan hız landı, Dee, Tuarthesc, Carlingford Lough, Nid ve Newry Neh rini geçti. İşte Rathmore önünde Lame'ın dalgalarını sağa sola savuruyor." Kral yerinden kalkb ve kollarını iki yana doğru açb. "Buraya geldi! Salona gidip Dallan Forgaill'in karşısına çıkalım. Hiç kork ma, karıcığım. Her şey iyi olacak." Dal nAraidhe kraliyet kalesinin salonu kalabalıkb. Ülkenin dört bin yanından gelenler vardı, çünkü ozanın lanetini duyma yan kalmamışb. Dallan Forgaill kollarını kavuşturmuş, sırıtarak salonun ortasında durmaktaydı. Mongan Breothigheam'i salona getirdi; kadının yüzü gün lerdir ağlamaktan ve üzüntüden solmuştu; başı önünde tahbna otururken acınası bir güzelliği vardı. Salonda toplananlar arasında onu destekleyen mınlblar yük seldi. Başozan öne doğru ilerleyerek, "Hakkım olanı almaya gel dim," diye seslendi. "Mo mhallacht don la a . . . " Mongan, "Dur. O kadar acele etme, kinci ozan," dedi. "Lanet yağdırmadan ya da kraliçemi almadan önce ileri sürülen bir ko şul vardı." Yaşlı ozan alayla gülümsedi. "Bu koşul senin benim yanılınış olduğumu kanıtlamandı. Fothad Airgtheach'in burada öldüğü nü ve ilerideki ağaçlı tepeye gömüldüğünü gösteren kanıbn ne rede?" Morgan sakince, "Burada," dedi. Morgan kalenin karanlık basmadan önce içeriden kilitlenmiş olan kapalı kapılarına doğru bakh. Gün batarken çevredeki teh likelerin içeri girmesini önlemek için kraliyet rath 'ının kapıları nın kapablması adettendi. Kapalı kapılara onların ötesini görü yormuş gibi bakh. Dallan Forgaill dönüp bakh; kapalı kapılan görünce kaşlarını çattı. "Hani nerede?" diye sordu. "Bu da beni oyalamak için baş ka bir oyun mu?"
Ozanın L a n e t i
139
"Güneyden bir adam buraya doğru geliyor. Elinde başsız bir mızrak mili taşıyor. Kaleyi koruyan üç barikatı kuşlar gibi uça rak kolayca aşıp kapılara doğru yaklaşıyor." Sonra, orada toplananların gözleri önünde kapılardaki bü yük ahşap sürgüler kendi kendine geri çekildi. Görkemli kapılar görünmez eller tarafından itilircesine içeriye doğru açıldılar. Kapıda uzun boylu bir yabancı duruyordu. Krallıktaki erkek lerin çoğundan daha uzun boyluydu; güçlü bir bedeni vardı, za rif giysilerinin altında adaleleri hareket etmekteydi. Son derece güzel işlenmiş bir toka ile tutturulan koyu renkli pelerini omuz larından aşağıya doğru dökülüyordu. Çok genç görünüyordu; omuzlarına kadar uzanan açık renk, kıvırcık saçları vardı. Mon gan'ın dediği gibi bir elinde başsız bir mızrak mili, kemerinde uzun bir kılıç ve kolunda son derece zarif gümüş bir kalkan var dı. Birkaç adımda salonun ortasına ulaştı ve Dallan Forgaill'in geri geri çekilmesine sebep oldu Yabancı konuşmaya başlayınca kalın sesi salondaki şamdan larda yanan mumların titreşmesine yol açtı. "Bu raht'ta bir sorun var gibi" dedi. Mongan tahttan kalkıp ona doğru bir adım attı. "Çok haklı sın, yabancı." "Bana söz et bundan." "Şurada duran İrlanda'nın başozanı Dallan Forgaill'dir. O, Fothad Airgtheach'in Dubhthair Laighean'da öldürülüp orada gömüldüğünü ileri sürüyor. Ben buna karşı çıktım. Benim halkı mın geleneklerine göre Kral Magh Linne' de öldürüldü ve dışarı daki ağaçlı tepenin altında yatıyor." Dallan, "Bu adam benim onurumu kırdı," diye araya girdi. "Bu yüzden onu lanetlemeye hakkım var. İddiasını doğruladığı takdirde onu lanetlemeyeceğimi söyledim; kanıtlamadığı takdir de kansını bana vermesi gerektiğini söyledim. Kanıtlaması için verilen süre doldu, bu yüzden ya bana kansını verecek ya da benim lanetime razı olacak."
140
K e l t M i t l e r i ve E f s a n e l e r i
Yabana düşünceli bir şekilde uzun uzun ozanı süzdü. "Ey ozan, sen hiç na malluigh do dhuine eagnai yani, 'zeki bir adamı asla lanetleme' sözünü hiç duymadın mı? Sen yanlış bir tarihten söz ediyorsun. Fothad Airgteach Dubhthair Laighean' da öldü rülmedi; aslında ne Lainster' de, ne Munster' de, ne Connacht'da ne de Meath' de öldürüldü. Ulster dışındaki hiçbir krallıkla ha yahru kaybetmedi." Yaşlı ozan çılgına döndü. Yabanarun salona girme şekline karşın ozan bir kez daha gururuna yenildi. " Arhk sen de üzün tülere boğulacaksın yabana, zira bana karşı çıkhğın için seni de lanetime dahil edeceğim." Yabana hafifçe gülümsedi. "Senin lanetinin beni etkileyeceği ni sanmıyorum, ozan," dedi sakin bir sesle. Mongan telaşla araya girdi. "Kesin kanıt gerekiyor." Yabana gülümsemeye devam etti. "Zaten ben de bunun için gönderildim. Size bir öykü anlatacağım. Ben Fionn Mac Cumha il'in ordusundaydım. Fianna'nin bir üyesiydim." Dallan Forgaill bir kahkaha atarak onun sözünü kesti. "Fionn yüzlerce yıl önce yaşadı. Ne saçma bir iddia bu!" Yabana sakin bir sesle, "Dinle beni," dedi. "Fionn ve ordu muz uzaktaki dağlık Alba'da savaşırken Forhad Airgtheach'in kardeşini öldürerek Yüce Krallık tahhna oturduğu haberi geldi. Fionn çok kızdı ve orduyu Eireann'a yönlendirdi. Ollarba Neh ri -şimdiki Co. Antrimd' deki Lame Nehri- kıyısındaki vadide Fianna ile Forhad Airgtheach savaşçıları arasında bir çahşma başladı." "Savaş tüm hızıyla sürmekte ve her yan kana bulanmakta iken Fothad Airgteach'in bir dağın yamaanda durup çahşmayı izlediğini gördüm. Bir kayanın ardına sindim ve mızrağımla ni şan aldım. Mızrak onun yüreğine saplandı." Yabana elinde tuttuğu başsız mızrağı gösterdi. "İşte o mız rak bu. Savaş sırasında bunun başını çekip çıkaramadım, sadece sapını alabildim. Bu kalenin dışındaki ormanlık dağa giderse
niz arkasına gizlenip mızrağımı fırlattığım kayayı görebilir, hala
Ozanın L a n e t i
141
toprağa saplı duran mızrak başını bulabilirsiniz. Mızrak başının saplandığı. yerin yakınında Forhad Airgtheach'in gömülü oldu ğu küçük bir höyük var. Höyüğün altında Forhad Airgtheach'in cesedinin yerleştirildiği taş bir tabut bulunuyor. Tabutun içinde onun gümüş bilezikleri ve muintorc'u yanı altın kolyesi de yer alıyor. Höyüğün üstünde ise Ogham alfabesiyle burada yatanın kimliği belirtiliyor." Mongan çok etkilenmişti: "Bu kitabede ne yazıyor, yabana?" diye sordu. "Şöyle yazıyor: 'Burada savaşta Fianna'lı Caoilte tarafından öldürülen Fothad Airgtheach yabyor.' Dediğim gibi, Fianna ola rak bizler onu gömdük ve cenaze merasimini düzenledik." Bunu duyan Dallan Forgaill alaylı bir kahkaha atb."Şirndi sen Caoilte olduğunu mu iddia ediyorsun? Öyleyse yaşın yüzlerce yıldan fazla, zira Caoilte ünlü bir Fianna savaşçısı ve Fionn Mac Curnhaill'in akrabasıydı. Nasıl oldu da bunca yüzyıl hayatta kal mayı başardın?" Uzun boylu savaşçı kederli bir ifade ile ona döndü. "Bunu başaramadım. Hiçbir insan bunu başaramaz. Ama kahramanla rın
ruhları öbür dünyada yeniden doğar ve oradaki kahramanlar
sarayında yaşarlar. Ben Donn'un Evi'nden geliyorum. Neden mi geri döndüm? Çünkü biz Fianna'lılar daima gerçekten yanayız dır. Öbür dünya aleminde oturur, Eireann' ın sisli dağlanna ve vadilerine bakarız; onun mutluluğu ile mutlu olur, üzüntülerini paylaşırız. Geçmişimizle ilgili kuşkular duyulduğunda yürekle rimiz parçalanır.'' "Kraliçe Breothigheam'in mutsuzluğuna ve doğru bildiğini kanıtlayamayan Kral Mongan'ın çaresizliğine o kadar üzüldük ki Ana Tanrıça halimize aadı ve bana bu dünyaya dönüp bun ları anlatmam için ölümlü bir beden bağışladı. Şafak sökerken Forhad Airgtheach'ın höyüğüne giderseniz anlatbğı.m her şeyin orada olduğunu göreceksiniz. Caoilte Mac Ronan'ın dili asla ya lan söylemez ve böbürlenmez. Fianna'nın düsturu 'Tüm Dünya Karşı Çıksa da Gerçek' idi. Bu hala geçerlidir."
142
K e l t M i t l e r i ve E f s a n e l e r i
Bunlan söyler söylemez yabana gözden kayboldu. Sanki du man olarak uçup gitti. Ertesi sabah, Mongan, kraliçe, surat eden Dallan Forgaill ve tüm saray erkfuu ile birlikte kaleden çıkıp ağaçlı dağa gitti. İlk gördükleri şey Caoilte'nin mızrağını atbğı kaya oldu. Sonra For had Airgtheach'in düştüğü yeri buldular ve mızrak başını bul mak için orasını kazdılar. Sonra da biraz doğuda altında taş ta but bulunan bir höyük keşfettiler. Höyüğün üstünde Caoilte'nin aktardığı sözlerin yer aldığı Ogham dilinde yazılmış bir kitabe vardı. Kral kitabeyi işaretle, "Ne diyorsun, ozan?" diye sordu. Ama Dallan Forgaill onlardan aynlıp kendi ülkesine doğru yol almaya başlamıştı bile. Mongan ve Breothigheam kaleye döndüler ve tüm halkla bir likte ozanın lanetinden kurtulmalanru kutladılar. Kayıtlara göre bu, Dallan Forgaill'in başozan olarak yetkisini kötüye kullandığı ne ilk ne de son olaydı. Bir keresinde Dallan Forgail Airghialla kralı Aodh Mac Duach'a gidip onu öven bir şiir söylemişti. Sonra da buna karşılık kraldan Demirciler Tanrısı Gobhan tarafından dövülerek yapıldığı söylenen, altın kakmalı büyük gümüş kalkanını istemişti. Oysa tanrı, kraldan bu kalkanı herhangi bir ölümlüye verme sini yasaklayan bir geis istemişti. Bu nedenle kral ozana kendi cebinden altın ve gümüş vermeyi önerdi ama Dallan bunu geri çevirdi ve Mongan'a yaptığı gibi lanetlemekle tehdit etti; fakat Aodh direndi ve tannlar yasakladığı için kalkanı veremeyeceği ni söyledi. Bunun üzerine kibirli Dallan ona lanet yağdırdı. Ama yetkisini kötüye kullandığından lanet geri tepti; tanrılar bu la netten sonra ancak üç gün hayatta kalmasına izin verdiler. Peki, Fothad Airgtheach'in mezanna ne oldu? Söz konusu tepe bugün Altı Millik Sular Vadisi'nde Ballyboley adı ile bilin mektedir ve orada hala yıpranmış ve hava koşullanyla aşınmış bir höyük bulunmaktadır. O kadar yıpranmış durumda ki orada artık Ogham alfabesiyle yazılmış kitabeyi göremezsiniz. Çevre-
Ozanın L a n e t i
143
deki yaşlılar size burasının "İrlanda Kralının Mezarı" olduğunu ve saygılı davranmanız gerektiğini söyleyeceklerdir. öte yandan, Mongan Fianna onun sorununu öğrendiği ve Caoilte'nin öbür dünyadan gelerek ozanın lanetini geçersiz kıl masına izin verildiği için şanslıydı. Bu yüzden bir ozanı öfkelen dirmemeye özen gösterin. Bir ozan tarafından lanetlenmek çok korkunç bir şeydir.
7. Cashel'li Cellachain
ipperary eyaletinde şimdi Cashel adıyla bilinen Muns
T ter'deki Caiseal Mumhan isimli taş kale ovadan yüzlerce kadem yükseklikte, tüm vadiye egemen kireç taşından oluşmuş
bir kayadır. Burası gizemli bir yerdir zira bin yıl içinde, son kral Dona! IX MacCarthy Mor MS 1596' da ölünceye kadar geniş Eog hanachta hanedanlığı iki kez Munster'i yönetmiş, o tarihte ka dim krallık yabancıların eline geçmiş ve bu yabancılar sonunda Eoghanachta soyundan gelenleri ülkeden kovup sürgüne gön dermişlerdir. Söylendiğine göre Mil Easpain diye de anılan Golamh Eire ann' a saldırıp Kutsal Suların tanrı ve tanrıçaları olan Danu'nun çocuklarını yendikten sonra Golamh'ın Eber ve Eremon adında ki
iki oğlu ülkeyi aralarında paylaştılar. Eremon adanın kuzey
yarısını sahiplenirken Eber Finn de Cliodhna Dalgası'nın güne yinde Boyne Irmağı kıyısındaki toprakları aldı. Eber Finn'e düşen topraklardaki Mumhan kralları ülkeyi yö netmek için kendileri uygun bir başkent arayışına girdiler. Bu, geniş krallıklarının tümünü görebilecekleri ve gerektiğinde hal ka yardım eli uzatabilecekleri yüksek bir yerde olmalıydı. Kral lık anlamına gelen rige sözcüğü el uzatma eylemini simgeliyor du. Eber soyundan gelen birçok küçük krallık vardı bunların her
Cashel' l i C e l l a c h a i n
145
biri Mumhan'a egemen olarak ün kazanmak istiyordu. Burada iki domuz çobanı vardı. Duirdriu adında olan Eile kralının, Cuiriran adındaki ise Muscraige kralının çobanıydı Bu araziler Aurmuma ya da Ormond' da yani Doğu Munster' de idi. Domuz çobanları sürüleri Eile krallığında Suir Nehri boyunca gütmekteydiler. Nehir kıyısından ayrılıp düzlükte yükselen bü yük kayanın çevresine doğru ilerlediler. Burası ormanlık bir bölgeydi ve söylendiğine göre öbür dün yanın tanrıları ve tanrıçaları bu kayaya ve düzlüğe sık sık gel mekteydiler. Tüm tanrıların yöneticisi olarak babasının yerine geçen Dagda'nın oğlu Bodb Dearg'ın Munster'de bir sarayı var dı ve öbür dünyadaki birçok kadın krallarla evliydi. Sürüleri kayanın çevresinde otlatırken Duirdriu ve Cuiriran'ı uyku bastırdı. Bu öbür dünyaya özgü bir uykuydu zira üç gün üç gece uyudular. Uyurken bir rüya gördüler. Rüyalarında Eoghanachta sülale sinden Lugaidh'in oğlu Corc'u kutsayan ve onu tüm Milesia'nın gerçek kralı Sarışın Eber'in ardılı olarak selamlayan sesler duy dular. Sesler Corc'un yanı sıra Cashel'de adil ve dürüst bir yö netim sergileyecek olanların hepsine hayır duası etmekteydiler.
İki çoban uyanınca Duirdrie hemen efendisi Eile kralı Conall Mac Nenta Con'un yanına gitti. Rüyasını anlattığı Conall derhal bu düşün görüldüğü yere el koymak için harekete geçti; böyle ce Lugaidh'ın oğlu prens Corc durumu öğrendiğinde bu araziyi Conall'dan satın almak zorunda kalacak, Conall da Mumhan'ın Yüce Kralının kendi topraklarında bulunmasından dolayı büyük nam kazanacaktı. Bu arada diğer domuz çobanı Cuiriran doğru Lugaidh'e gitti ve oğlu Corc hakkındaki kehaneti ona aktardı. Yaşlı adam kendi soyundan gelen birinin büyük bir başkent oluşturup adil yönettiği sürece kutsanacağını öğrenince çok mutlandı. Oğlu Corc'u yanına çağırdı ve Cuiriran ile birlikte güneye, Cashel' e gitmesini istedi. Corc Cashel kayasında bir ateş yaktı ve Eber' in ardılları adına burada hak iddia etti. Cuiriran'ı gönderip tüm Munster krallarını
146
K e l t M i t l e r i ve E f s a n e l e r i
yanına çağır