152 113
Turkish Pages 295 [288] Year 2017
KAYIVII KUTSAL IITİFAKA KARŞI 11\ Stileyman, il. Ahmed, il. Mustafa, 111. Ahmed, 1. Mahmud Ahmet Şimşirgil
TIMAŞ YAYINIARI l 3896
Osmanlı Tarihi Dizisi l 102 PROJE EDiTÖRÜ
Adem Koça) EDtroR Zeynep Berkıaş KAPAK TASAIUMI
Ravza Kızıltuğ J.BASKJ
Ekim 2015, lsıanbul 5.BASKI
Mart 2017, lstıınhul JSBN
IS8N: 978-«Jll.Ol.2063-ll s
lllJllJl"elJ!I 11MAŞ YAYINLAlll
Cağaloğlu, Alemdar Mahallesi,
5, Fatih/İstanbul (0212) 5112424
Alayköşkü Caddesi, No: Telefun:
P.K. 50 Sirkeci / lsıanbul timas.com. tr [email protected]
f.ı.cebook.com/timasyayingrubu ıwitter.com/timasyayingrubu Kültür Bakanlığı Yayıncılık
Sertifika No: 12364 BASKI VI! Clı:r
Sistem Matbaacılık Yılardı Ayazma Sok. No:
8
Davutpap.-Topkapı/lsıanbul Telefun:
(0212) 482 11 Ol
Matbaa Sertifıka No: 16086 YAYIN HAKIAlU
© Eserin her hakkı anlaşmalı olarak
Timaş Basım Ticaret ve Sanayi Anonim Şirketi' ne aittir. izinsiz yayırılanarnaz . Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.
KAYIVII KUTSAL İTTİFAKA KARŞI II.
Süleyman, II. Ahmed, II. Mustafa, ili.
Ahmed, 1. Mahmud
Ahmet Şimşirgil
AHMET ŞİMŞIRGIL 1959pa Boyabat'ta doğdu. İlk, orca ve lise tahsilini ayn ı yerde tamam ladı.
l 978'de
girdiği Atatürk Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih
Bölümü'nden 1982'de mezun oldu. 1983'te aynı bölümdeki Yc niçağ Anabilim Dalı'nda Araştırma Görevlisi olarak vazifeye başladı. 1985'te Yüksek Lisaı;ıs eğitimini tamamladı. 1989'da Marmara Üniversi tesi , Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü' ne naklen geçiş yaptı. 1990'da "Osmanlı Taşra Teşkilacı'nda Tokat
(1455- 1574t isimli çalışmasıyla Tarih Doktoru
unvanını aldı. 1997'de "Uyvar'ın Osmanlılar Tarafından Fethi ve idaresi" isimli takdim teziyle Doçent oldu. 2003'te Profesör kadrosuna atanan Şimşirgil'in Osmanlı şehir tarihi, siyasi hayan ve teşkilatı ile ilgili eserleri ve çeşitli dergilerde yayımlanmış çok sayıda ilmi makalesi bulunmaktadır. Ha.len aynı üniversitede Öğretim Üyesi olarak görevine devam etmektedir. Ayrıca Marmara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırmaları ve Uygulama Merkezi Müdürlüğü'nü de yürütmektedir.
Yayunlanmıı eserleri: Kaptan Paşanın Seyir Defteri Kayı l -Ertuğrul'un Ocağı (Timaş Yayınlan) Kayı 11 -Cihan Devleti (Timaş Yayınlan) Kayı III -Hamneyn Hiwıetinde (Timaş Yayınları) Kayı N -Ufukların Padişahı Kanuni (Timaş Yayınları) Kayı V -Kudret ve k.amet Y ıllan (Timaş Yayınlan) Kayı VI -imparatorluğun Zirvesi ve DönÜ1 (Timaş Yayınlan) Kayı VI1 -Kutsal lttifaka Ka111 (Timaş Yayınlan) Kayı VI11 -Islahat, Darbe ve Devlet (Timaş Yayınları) Valide Sultanlar ve Hamn (Timaş Yayınlan) Denizler Fatihi Piyale Paşa I Cerbe Zaferi (Timaş Yayınlan) Topkapı Sarayı: Bir Müstakil Dünya ('fimaş Yayınları) Osmanlı Gerçekleri (Timaş Yayınlan) Ahmed Cevdet Paşa ve Mecelle Devr-i Giil Sohbetleri Slovakya'da Osmanlılar lstanbu� Fetih ve Fatih Fethin Kahramanlan
İÇİNDEKİLER
TAKDİM...................................................................................... 9 ÖN SÖZ
........................................................................................
11
BİRİNCİ BÖLÜM il. SÜLEYMAN HAN . . . . . . ... . .... .... . .. . .. . ....... . ... ......... . . 13 ... . ..
.
.
... ....
TAH TA G E Ç İ Ş İ ....................................................................... 15 İ STAN B U L' DA KARI Ş I KL I K . . . . . . 16 PAD İ ŞAHA AS İ Mİ O L D U ? D Ü Ş MANA KAL'A M I VE RD İ ? ........................................... 18 A L E M İ HARABA V E RD İ N İ Z ! . . .. . . .. . 20 S İYAVUŞ PAŞA'N I N Ş E H İ T E D İ LM E S İ ............................ 21 SAN CAK-! Ş E RİF ALT I N DA . . . . . . . 23 C E P H E L E RD E DU RU M ........................................................ 26 L E H İ STAN C E PH E S İ .. .. . . .. . . . . . 28 Ş E H İ T L E R YURDU . D Ü Ş MANA V E Rİ Lİ R M İ ? . 30 Ş AN LI E CRİ B O Z MÜ DA FAAS I .......................................... 32 YE CE N O S MAN PAŞA . . .. . . . . . ... .. . . 35 B E LG RAD' I N KAYB l .. ... .. . . . . . ... . . 37 S U L H T E Ş E B B Ü S L E Rİ . . . .. . . . . . . 38 KARA G Ü N DO STU : S E L İ M G İ RAY ................................. 40 N İ ÔB O LU DAÔLARI N I AŞ I P G E LD İ K! ........................ 44 SADRAZA M FAZ I L MU STAFA PAŞA . . . . .. . . . ... . . .. 47 B E LG RAD 'I N ZAPT I . . .. . . . . . . .. ... . . 49 V E FAT I V E ŞAH S İ YET İ ......................................................... 50 ....................... ....... . ... .. .... .
.. ... ......... . ............ .... ....
. .
. ...... ............... .... ..... ..........
.
..
. .... ......... . ....... ....... ........... . .... .
...........
. ...
....
..
. ....... ...... .... .... ..
.
...
.. ..... ........ ..... ..... ..
.... ........ ....... ..
... .........
... ..... ....
............. .... .. . .. .... ..
..
. .....
.. .... ........
... ..
. .. . ... ............... .. ..
. . .
..
...
. ...
İKİNCİ BÖLÜM il. AHMED HAN ................ . .. . ..... .. ... .. .... ... .. .. . .. . .. . . . ............ 53 TAH TA Ç I KI Ş I . .. . .. . .. . . . . ... 55 ... .
...
.......... ................
.
... .
... .....................
.
SALA N KAM E N SAVAŞ I .......................................................... 56
YAZIK S E N İ N NAM U ŞAN I NA!. . ..... . .. . 58 KAD I ALİ PA Ş AN I N Hİ LELERİ . . . . . ... . . .. . 60 HANYA MUHASARAS I . . . . . .. . . . . ... 63 TÜ RK-OS MAN L l ANAN E S İ . . . . . . .. .. 64 �E LGRAD ÖNÜ N D E N E M ÇE Lİ L E RE DARB E 66 VARAD İ N KU ŞATMAS I . . . .. 67 SAKI Z ADASJ'NIN E L D E N ÇI KMAS l... . .. .. .. . . 69 SAKI Z' I N ZAPT I .. . . . .. .. . . . 71 VE FAT I V E ŞA H S İY E Tİ .......................................................... 73 ..........
..
.. . ........ ..
............. . .
.. .
... .. . . ................... . . .
.. ... ..
.. . . .
............. ..... .....
.. .
..
. ..
...... . .
.........
.
....
............
........... ................. ..... .. . ................
...
. .... ............
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM il. MUSTAFA HAN
............. . ..
.
.
.
......
.................... .................
.. .
..
. ...........
.. . . ...............
.
. ..... ..........
.. .. .
...
77
79 TAHTA Ç I KI Ş I İ L K FAAL İY E T L E R ................................................................... 80 RAHAT I KEN D İ M İ Z E HARAM KI L D I K!. ....................... 8 1 . . . . . . .. 84 LUG O Ş ZAFERİ AZAK'TA ŞAN LI MÜ DAFAA . .. . 87 . . .. .. . 89 U LAŞ MU HARE B E S İ AZAK KALE S İ 'N İ N D Ü Ş M E S İ . ... . .. . . 92 HATALI M E ŞVE RET . . . . .. . . 94 ZENTA FACİ ASI . . . . . .... .. . . 96 BARIŞA ooG RU ...................................................................... 102 AN T LAŞ MA Y E Rİ VE TARAF LARI ..................................... 104 G Ö RÜ Ş ME L E R. . . .. . . . . ..... 106 ANT LAŞ MAN I N SONUÇLARI . . . . . . 109 OSMANLI-RUS BARIŞ I ......................................................... 111 ASAYİ Ş İ N T E M İ N İ . . .. . 1 13 H A L KI N RE FAH I İ Çİ N GAYRETLE R. . . . 1 15 KAP I KU LU OCAKLARI ' N I N TANZ İ M İ . . 1 17 KI RI M M E S E L E S İ . . . . . . . . . . .. . 1 18 Ş E YHÜ L İ S LAM F EYZU L LAH EFENDİ. .. .. . 1 19 D EVLET G İ RAYI N BÜ YÜ K CÜ R E T İ ............................... 12 1 İSYAN BAŞLAN G I C I .............................................................. 124 KÜ FRAN - I N İ MET E T M E YİNİ Z ! ...................................... 125 .........................................................................
........................... ............................
........
. . . ...
...
.............................. .....
.... ...................... ......... . ...... . ... ........
........ . .
. .............
.. ..... .....
................. . . ........ ............... .......... ..
............ .. ...... ... . ......
..... ........ .
.
.... .... ...... .... .
. .
........ ............... ....
................. ..........
....... ......................
... ...... ......................................
...... . .
...... ......
.. . . . . ........... ..........
............... ... ......
......... ................... . .. . .. . . ... ... ...
.
....... ...
.............. ........
FERMANINIZ ÜZERE HAREKET EYLEDİM!.. . .... . 128 PAD İ ŞAH Kİ M O LACAK? ..................................................... 131 İ Ş B İ TT İ . SÖZ TÜ KE N D İ ! .................................................... 133 VEFATI VE ŞA H S İYETİ .......................................................... 135 ME F TU N İ & İKBALİ ............................................................... 138 ..... .
. .
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM 111. AHMED HAN . . . ... ...... . . .. .. . . . .. . . . .. ... . .. .. . 141 . . . .
.
.. .. .
..
. ... . .
.. . . .
..
. ..
.
.
TAH TA Ç I KI Ş I VE İ LK FAA L İ Y ET L E Rİ ............................ 143 İ HT İ LALC İ LE RİN TEM İ ZLENMES İ ................................. 144 O S M AN LI - RU S ÇATI Ş MAS I N I N NEDENLERİ.. ........ 148 L E H İ STAN M E S E L E S İ ... . .. . .. .. . 149 PRUT S E F E R İ ............................................................................ 151 RUS LARI N A MA N DİL E M E S İ ............................................ 153 BALTACI - KATER İ N A .............................................................. 156 YU S U F NAB i 159 MORA S E FE Rİ .......................................................................... 162 SERİ F ET İ H L ER . . . . .. .... . .... .. ......... . . ... .. 164 VARAD İ N MEYDAN MUHAREBESİ .. ...... .... .. .... . ...... 167 T E M E ŞVAR'I N DÜŞME S İ ..................................................... 169 E FLAK VOYVODAS I N I N E SARET İ ................................... 172 H U DUTLARDA ALI NAN T E RT İ BAT LAR . .. . . . . . 173 B E LGRAD M U H ASARAS I . . ..... .. . . ........... . .. 175 M AGLUB İYET VE B E LGRAD 'I N D ÜŞ ME S İ . ... .... . . . 177 RUM E Lİ 'D E DU RUM . . . . .. . 179 S U L H Ç AL I Ş MALARI . ....... . . . .. . . . 181 PA S AR OFÇ A A N T LA Ş MA S l ................................................. 183 YE N İ B İ R D ÖN E M: LALE D EVRİ ................................... 184 MATBAA 189 Kİ L İ S E 'D E N OSMAN LI SARAYI 'NA: İ B RA H İ M MÜT E FE RRİKA ................................................... 192 İ RAN 'DA D U RUM . . . . . . . ... ......... . .. . ... . ... ... 195 ÜÇ CE P H E D E İ RAN HAREKATI . . . . . . . .. .. ..... ....... 197 T E B Rİ Z 'İ N ZAPT I .... . ... . . ...... . ... . . .... . . . .. .. . .... 198 . .
....... ...
............. . .... ..................
·············································································
.... ..... . ..... .
...
.
.
....
.
..
.
.
.
.. .
...... .
...
............
.
. .
.. . .... . .. ..
........ ... .
.... ..
..
.
. . .. .
... . ...................................... ... ...
.
. . ................... .........
..... .
.... ....... ...
...
......................................................................................
......... ... ....... ... .
. .
..
...... .
. ...
. .. ...
.. ...
. .
.
... .
. .... .
.
.
..
.. . .... .
.
..
.
.
Kİ RMAN ŞAH VE HE M E DAN ' I N ZABTI 199 E Ş REF ŞAH İ L E MUHA RE B E L E R . . 20 1 Ş İ RVA N 'DA KARI Ş I KL I K . . . .. . . . . 203 RU S LARLA M Ü ZAKE R E LE R .. . .. . . . .. . . 205 İ llAN 'DA YE N İ MÜCAD E L E L E R . . 209 . .. . . 211 PAT RONA İ SYAN I İ H MAL VE GcYŞ E KL İ Gİ N S O N U ! . 2 13 İ Ş İ N İ KE N D İ N GÖR! . . 2 17 VE FAT I V E ŞAH S İ YETİ . . . . .... 219 N E C İ B Ş A İ R! . . . 222 .......... ..............
............................... . ....
. . ............. ..... . . . .... .... .
.
...... ....
...
. . . .. .. . ....
.... .......... ........
................... ....... ...........
....... . . .
.. . ... . ... . .......
.. ............................... .
................. . ...... ..........
.......... . . . ....... .... ..................................
. ... ...................................... ....
....
...................... ........ ................... ... ........ ......... . . ...
BEŞİNCİ BÖLÜM . . .. 225 TAHTA Ç I KIŞ I . . . . .. 227 AS İ L E Rİ N T E M İ Z LE N M E S İ . .. . 229 YE N İ İ SYAN . . . . .. . 233 İ RAN C E PHE S İ N D E S E Rİ ZAF E RL E R! . . . 236 A H M E D PAŞA AN T LAŞ M A S I . . 238 N AD İ R ŞAH'I N BAG DAT KU ŞATMAS I........................... 239 İ RAN 'LA S U L H . . 242 S İ N S İ İTTİ FAK V E O S MAN LI-RU S SAVAŞ LA R I .......... 244 AVU STU RYAYA Ü ST Ü S T E DARB E LE R! .. . 246 1. MAHMU D HAN ' I N BELGRAD Ü Z E Rİ N E DUAS I . . 248 F E RMAN -! ŞAH İ . .. . 25 1 MAD E M Kİ B E N HAYATTAYI M . 256 NAD İ R ŞAH'LA SAVAŞ LAR VE S U L H ... . . . 257 VE FAT I VE ŞAH S İYETİ . .. . 26 1 HAZ İ N EYE U ZANAN E LL E R YANAR! . . .. . 265 I S LAH ATLAR VE İ MAR FAA L İ Y ET L E R İ . . 267 ŞAİ R "S E B KAT i" .. .. . . . 268 1. MAHMUD HAN
........... ... .
...............................................
.............. ......... ................................ ..... ....
...........
.... ...................
.. .
...
....
. . . . .... . . .....................
.. ............................................
..
..
.....................
............................................
.................................. .. ..... ..............................
. ......................
.............................................
.
..
. ..................
. ....... ...............................
...........
. .. .. ........
.... . . ..... . ...... ....................................
...... .......... ....
..
...........
B İ B L İYOG RAFYA D İ PN OT LAR . . . . İ N D E KS
..
..
......................
.... ................................. ..............
. .. . .. .
.......... ..
. . ..
. ...
.
.
........... ..................................
.
.
. ... . . ...................................... ........... ..............
.......................................................................................
27 1 275 283
TAKD İ M
"Çekilse suyu vadinin nişanı bir zaman gitmez:' Tarih sahnesinden çekilen devletlerin ve milletlerin izi, işareti, tesiri ve hatta ruhu öyle kolay kolay silinmez. Tarih ilmi de bunun için önemlidir zaten. Zira tarih, insanlığın ölümsüz romanıdır. Bu sebeple faydası sayısızdır. Geçmiş mirasa en iyi şekilde tarihle sahip olunur ve ondan istifade edilir. Tarih, alimlerin zekasını keskinleştirir, insanların basiret (gönül) gözlerini açar. Eskilerin ifadesiyle gençlerde din ü devlet, mülk ü millet gayretini arttırır. Dünyanın vefasızlığını gösterir. Malın mülkün faniliğine işaret eder. İnsanı tefekküre, düşünmeye davet eder. Bu sebeple tarih ilminin ideolojiden, taraflı yorumlardan uzak tutulması ve ilmi kriterlerle değerlendirilmesi gerekir. Aksi halde değil ibret ve ders çıkarmak -kılavuzu karga olanın hesabı- insan ları bambaşka ve yanlış mecralara sürükler. Devletler için ise bir felaket olur. İşte KAYI serisi bütün bu düşüncelerle, en yakın ve en önemli tarihimiz olarak geçmişte kalan Osmanlı Devleti'ni konu edindi. Zira bu devlet, farklı din ve milletlere mensup çeşitli unsurları arasında sağlam bir ahenk teşkil etmiştir. İlme, sanata ve insanlığa asırlarca faydalı olmuştur. Yorulmuş, üzülmüş, kanını dökmüş, kardeşine kıymış, ölmüş ancak dini, insani ve vicdani ideal ve prensiplerinden asla taviz vermemiştir.
10
K ay ı VII: K u t s a l lt t ifa k a K a r ş ı
Geniş insan toplulukları nezdinde sosyal adaleti tesis etmekle dünya tarihinde kudretli ve cihanşümul bir siyasi varlık göstermiştir. Ancak onları en çok üzecek ve gerçekten öldürecek olan darbe, tüm fedakarlıklarına rağmen kendi asli unsurları olan Türkler ve ayağına diken batmasın diyerek çabaladıkları İslam milleti tarafın dan dahi anlaşılmamaları, iftiraya uğramaları, yalan yanlış ifadelerle tanıtılmaları olacaktır. KAYI serisi ile Osmanlı tarihini sadece bir bütün olarak oku mayacaksınız, aklınıza gelebilecek her suale de cevap bulacaksınız.
Osmanlıları her yönüyle ve gerçekleriyle tanıyacaksınız. İlmi kriterlerle ve objektif olarak kaleme alınan KAYI serisi, in sana elinden bırakamayacağı bir okuma zevki de verecektir. Büyük şair Baki'nin ifadesiyle; Minnet Huda'ya devlet-i dünya fena bulur Baki kafur sahife-i alemde adumuz Prof.
Dr. Ahmet Şiınşirgil
ÖN SÖ Z
Ünlü tarihçi Prof. Dr. Mehmet Altay Köymen tarihin, gerek bireyler, gerekse milletler üzerindeki tesirinden bahsederken şöyle demektedir: "Tarih gür bir kaynaktır. Bu kaynaktan içme bahtiyarlığına eri şenler geçmişi, içinde bulunduğumuz zamanı ve geleceği aydınlık görürler. Bu kaynaktan içme bahtiyarlığına erişemeyenler ise ka ranlıkta yol bulmaya çalışanlar gibi tökezlemekten hatta düşmekten kurtulamazlar:' KAYI ana başlıklı Osmanlı tarihinin serüveni, yedinci eseriyle okuyucusuyla buluşmuş bulunuyor. il. Süleyman Han, il. Ahmed Han, il. Mustafa Han, III. Ahmed Han ve 1. Mahmud Han devir lerini akıcı bir üslupla bu eserde okuyacaksınız.
Bu dönem ne yazık ki insanımızın sanki başka ülkenin tarihi gibi uzak bulunduğu bir devir olarak karşımıza çıkmaktadır. Bilinen malumat ise ne acıdır ki Osmanlı'ya olan husumet ve taassubun tesiriyle zihinlere yanlış aşılanmıştır. Oysa karışık dönemler, asırlar geçtikten sonra daha fazla ders çıkarılacak, daha çok ibretler alınacak ve millet olarak daha fazla kenetlenmeye yol açacak devirlerdir. Bu itibarla Kayı VII, Kutsal İttifaka Karşı'yı okurken tarihin bir ibretler manzumesi olduğunu bir kez daha tefekkür edeceğiz. Muazzam devletimizin asıl ve yıkıcı darbeleri dıştan değil, hep içeriden yediğini bir kez daha anlayacağız. İnsanlar gibi devletler de dostunu ve düşmanını zor zamanda anlayabiliyor. Yar odur ki bun deminde yar ola Şadlıkta her kim ola yar ola
12
Kay ı VII:
Kutsal
İı t ifa k a Ka r ş ı
Birlik ve beraberliğin önemi zor ve karışık zamanlarda ortaya çıkıyor. Başa bağlılığın önemini ve devletin ne manaya geldiğini insan kaybedince anlıyor. Bu itibarl a iyi niyetin değil, istişarenin, devlet anlayışındaki temel prensiplerin ve aklın önemi burada ortaya çıkıyor. Kayı Vll, Kutsal lttifaka Karşı bu bakımdan muazzam örneklerle doludur. Viyana'cfa beklemediği bir vurgun yiyen Osmanlı Devleti'ne karşı Avusturya, Venedik, Lehistan ve Rusya, kutsal bir ittifakın içerisine girerek dört cepheden saldırıya geçecektir. Devlet bu kutsal ittifaka karşı on altı sene sürecek amansız bir mücadelenin içerisine girdiğinde, onlardan daha fazla içerideki yıkıcıların ihanetleri ile de boğuşmak zorunda kalacaktır. Sulh, toparlanma ve atılım sü reçlerini ise darbelerin yıkıcı tesirlerinin mahvettiği görülecektir. Neticede darbelerin devletimize verdiği zararlar kadar, ittihadın getirdiği faydalar da gün gibi aşikar olarak defalarca tekrar ediyor.
Düşmanı bitmeyecek olan İslam aleminin, tarih projektörü ile gözünün açılması ve her zaman açık kalması dileğiyle . . . Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
BİRİNCİ BÖLÜM
11. SÜLEYMAN HAN "Seni kendime veziriazam ve vekil-i mutlak tayin ettim. Şer' -i şerif üzere hareket edip hilafından sa kın. Allah'ın rızasında olalım. Kırk yıldır hir karanlık yerde mahpus ve hayattan meyus iken yeniden dünyaya gelip gözüm açtım ve alemi here ü merc (karışık) buldum. İki eteğimizi belimize çalıp din ü dünyamıza hayırlı olan işlerde bulunup gereği gibi ibadullaha hizmet edelim."
TAHTA GEÇİŞ İ Sultan i V. Mehmed Han seferde bulunan ordunun isyanı netice sinde 8 Kasım 1687 tarihinde tahtından alaşağı edilmişti. Yerine o zaman hanedanın en yaşlı üyesi bulunan 11. Süleyınan'a biat edilmesi kararlaştırıldı.1 Şehzade Süleyman iV. Mehmed'in saltanatı süre since Şimşirlik denilen bölümünde sıkı denetim altında mahpus yaşamıştı. Darüssaade Ağası Ali Ağa Şimşirlike giderek ağabeyinin hal'ini bildirdi ve kendisini cülus için davet etti. Böyle bir durumu mümkün görmeyen şehzade, öldürüleceğini düşünerek, "Ağa! İza lemiz emrolunduysa söyle, iki rekat namaz kılayım. Kırk yıldır her gün ölmektense bir gün evvel ölmek yeğdir;· dedi. Darüssaade ağası ise, "Benim şevketlü padişahım! Korkmayın, vallahi ve billahi zarar maksadına gelmedim. Cümle vezirler, ulema ve ocaklı kullarınız sizi padişah edip teşrifinizi bekliyorlar;' dedi ise de Şehzade Süleyman Darüssaade Ağası'na bir türlü inanmadı. Bunun üzerine yanlarında bulunan küçük kardeşi Şehzade Ahmed' in kendisine cesaret verip, "Buyurun, korkmayın. Ağa yalan söylemez;' demesi üzerine dışarı çıktı. Darüssade Ağası kendisine bir samur kürk giydirdi ve biat merasimine götürdü. Kaide-i Osmani üzere Babüssaade önündeki tahta cülus ederek, hazır bulunan devlet adamlarının biati üzerine kırk yedi yaşında iken Osmanlı hükümdarı oldu (8 Kasım 1687).2 Sultan Süleyman'ın tahta geçişinden sonra iV. Mehmed, iki oğ luyla birlikte, kardeşi Sultan Süleyman'ın kırk senedir bulunduğu Şimşirlik dairesine gönderildi. Süleyman'ın tahta geçmesinden bir gün sonra Sadrazam Si yavuş Paşa ordu ile Silivrföen kalkıp İstanbul'un Çırpıcı Çayırı'na gelip konaklamıştı. O askerin ulufesini dağıtıp yerlerine göndermeyi planlıyordu. Fakat ordu içindeki zorbalar askeri tahrik ederek Çırpıcı Çayırı'ndan kaldırdı ve şehre girmesini sağladı. il.
16
Kayı
Vll:
Kutsa l İt t ifaka K a rş ı
Süleyman Han, Siyavuş Paşa'ya bizzat sadaret mührünü ve rirken, "Seni kendime veziriazam ve vekil-i mutlak tayin ettim. Şer'-i şerif üzere hareket edip hilafından sakın. Allah'ın rızasında olalım. Kırk yıldır bir karanlık yerde mahpus ve hayattan meyus iken yeniden dünyaya gelip gözüm açtım ve alemi here ü merc (karışık) buldum. İki eteğimizi belimize çalıp din ve dünyamıza hayırlı olan işlerde bulunup gereği gibi ibadullaha hizmet edelim. Eşkıya def'ine (Ocaklı İsyanı'na) çare görüp dağıtasın;· dedi. il.
Yeni padişah milleti ve devleti için iyi niyet ve güzel düşünce ler içinde idiyse de saltanat değişikliğine sebep olan zorbalar aynı görüşte değildi. Nitekim asi elebaşlarından Fetvacı Ahmed Çavuş ve Küçük Mehmed'in teşvikiyle harekete geçen sipahi zorbaları İstanbuföa çarşı pazarı yağmalamaya başladı. Atmeydanı'nda toplanmış sipa hiler gecikmiş ulufelerinin hemen ödenmesini istiyordu. Sadrazam birikmiş ulufe için yeterli nakit para bulunmadığından ulufelerin belirli aralıklarla ödeneceğini bildirdi ise de dinletemedi. Artık söz ayağa düşmüştü. Hazinede para olmamasından dolayı Enderun Hazinesi'nde (İç Hazine) ne kadar altın, gümüş, kap kacak, kılıç vs. varsa para basılmak üzere darphaneye gönderildi. Ancak yine de yeterli nakit olmadığından varlıklı kimselerden "imdadiyye'' adı ile vergi alınması kararlaştırıldı ve tahsili için zorbalar görevlendirildi. Bundan dolayı pek çok kimse zulme uğradı. Sonra ulufe bahanesiyle çarşıları yağmalayıp Sultan Ahmed Meydanı'nda (Atmeydanı) toplandılar. Maaşlarıyla beraber cülus bahşişi, terakki, gulamiyye ve veledeş istediler. Hazinede ise para yoktu. İ S TA N B U L' DA KARIŞIKLIK
Veziriazam ocak ağalarıyla zorba başıları kendi sarayına davet ederek vaziyeti anlattı ve yalnız ulufe ile terakki (zamm-ı maaş) verilebileceğini fakat cülus bahşişi verilmesine mali imkan olma dığını ve cülus bahşişine mukabil bir miktar zam yapılabileceğini
11. Sül ey m a n H a n
17
söyledi. Israr ederlerse sadaretten çekileceğini beyan etti. Toplantıda bulunanlar bunu kabul ettiler. Sipahiler veziriazamın teklif ettiği cülus bahşişine bedel beşer akçe terakkilerine birer akçe zammı kabul edip almaya başladılar. Fakat bu defa da yeniçeri zorbalarından Canikli Fetvacı Hü seyin Çavuş ile arkadaşı Burgazlı Hacı Ali, Yeniçeri Ağası Cadı Yusuf Ağa'nın bazı zorbaları öldürdüğünü haber alarak bu vesile ile yeniçeriyi tahrik ettiler. Kanun üzere üçer bin akçe cülus bahşişi ve birer akçe terakkimizden vazgeçmeyiz diye toplanıp ağalarını öldürmek istediler. Paşakapısı'nda maaşlarını almakta olan süvarileri de kendilerine uydurdukları gibi cebecileri de ele aldılar. Onların da isyanları ve yağmaları üzerine çarşı ve pazarlar kapandı. Veziriazam Siyavuş Paşa, söz verdikleri halde tekrar ayaklan malarının sebebini sordu. Yeniçeri ağasıyla kul kethüdasının aley hinde, "Fazıl Mustafa Paşa bize cülus in'amı ve sair haklarımızın verilmesini men edip izalemizi kasdeylemiş. Babası ve karındaşı ceddimizi kırıp ocağımıza incir dikti. İlmiyle amil değil, görev lerinden alınsın:' dediler. Fazıl Mustafa Paşa, padişahın şefaatiyle yerinde kalırken Yeniçeri Ağası Cadı Yusuf Ağa azledilerek yeri ne padişahın silahdarı Cerrah Mustafa Ağa tayin edildi. Ocaklıyı ayaklandıran Fetvacı Hüseyin, ocak başçavuşu yapıldı ve kısa bir müddet için isyan bastırıldı. 3 Ocaklıların İstanbul'a geldiklerinin yirmi üçüncü gününde dör düncü ayaklanma patlak verdi. Bu isyanda özellikle defterdar olmak isteyen Kifri Ahmed Efendi'nin parmağı vardı. 4 Aralık 1687'de bütün ocaklılar bir yere gelip bir kez daha karışıklık başlattılar. Çarşı ve dükkanlar tekrar kapandı. Ocakların maaşları verildiği sırada evvela defterdarın ve sonra veziriazamın saraylarına gidip taşlayarak bunları kaçırdılar. Yeniçeriler, "Bizim bakiyye bahşişimiz verilmedi," ve sipahiler, "Bizim bölüklerimiz devr olmadı:' derken cebecilerle topçular da, "Bizim de ulufe ve bahşişlerimiz ihsan olunmadı:' diyerek feryada başladılar. Bu acı hadiseleri, vakaların şahidi olan Fındıklılı Mehmed Halife şöyle nakletmektedir:
18
K ay ı Vll: K u t s a l İ t t ifa k a K a r ş ı
"Sokaklarda öylesine izdiham oldu ki vasfa gelmez. Şehirde kimse dışarı çıkamaz oldu. Alım satım bertaraf olup halk bir derde müptela oldu ki tasavvuru imkansızdır. Mesela çarşı pazarda halkı cebren soyma)'a ve nicelerini öldürmeye başladılar. Zorba askerler zapt lUapttan kalıp zabitlerin dinlemez, sözlerin tutmaz ve karşı duranları öldürür oldular. Mesela beş, on rezil ellerinde birer testi şarap aralarından birini bir eşeğe bindirip sairleri etrafını alıp halka karşı şarap içerek çarşı, pazar gezerler ve bir ehl-i ırz adamı tutup cebren, 'iç şu şarabı: diye teklif ederlerdi. Hangi birisin yazalım alem haraba varıp here ü merc oldu. Hasıl-ı kelam eşkıya ve asker veziriazam sarayına dolup nara vurdwar, 'Defterdar bu kadar gündür ulufe ve bahşişimizi tahsil edip vermedi istemeziz: diye bağrıştılar. Meğer ki bu fitnenin sebebi Kifri Ahmed Efendi imiş. El altından ocaklıya akçeler verip, beni defterdar edin, üç güne dek cümle ulufe ve bahşişinizi vereyim deyu vaad eylemiş:'4 Neticede zar zor ocaklının ulufe, bahşiş ve terakkileri verildi. Bundan sonra veziriazam ocak ağalarıyla zorbabaşıları davet ederek, "Bakın ağalar, her ne murad ettiniz ise aldınız. Padişahımızın emri bundan sonra cemiyet yapmayıp şehirli ve yerli askerden başka kimse kalmayıp herkesin vilayetine gitmesidir:· diye hükümdarın iradesini kendilerine bildirdi. Hepsi söz verip dağıldılar. Fakat bu da geçiciydi. Kaldırım kabadayısı olan ocaklılar İstanbw'da, her türlü şenaati işlerken Avusturya ordusu, kaleleri işgal ede ede Belgrad'a doğru pervasızca ilerlemekteydi.
PA D İŞ A H A A S İ M İ O L D U ? D Ü Ş MA N A KAL 'A M I VE RD İ ? Öte yandan divanda ikinci vezir bulunan Fazıl Mustafa Paşa, babasının kölesi ve eniştesi olan Siyavuş Paşanın idaredeki ac zinden ve zorbaların ortalığa bela olup sık sık isyan etmelerinden bıkarak kendisine, "Bu eşkıyaya niceye dek yüz verirsin. Bunları birer sebeple istanbul'dan dağıt. Sonra ağır ağır haklarından gel. Mademki devlet işleri zorbaların ellerindedir, sana asla sadarette
ll.
Süley m a n H a n
19
istiklal, huzur ve rahat vermezler. Sipah zorbalarının işini çözmek kolay. Önce yeniçeri eşkıyasını ağalarına kırdır; sen uzaktan seyirci ol," diyerek çözüm bulmaya teşvik etti. Bunun üzerine Siyavuş Paşa, Yeniçeri Ağası Cerrah Mustafa Ağa'yı Tunus valiliğine naklederek yerine Sekbanbaşı Harputlu Ali Ağa'yı getirdi. Harputlu Ali Ağa, padişahtan aldığı hatt-ı hümayun üzerine ocak zorbalarını temizlemeye başladı ise de maksadı duyulduğun dan asıl fitne başı olan Fetvacı Hüseyin Çavuş ile Hacı Ali ocaklıyı tahrik ile yine bir isyan vücuda getirdiler. Bunlar, "Köprülü oğlu ile yeniçeri ağasını istemeyiz, sürgün edilsinler. Yoksa evlerini basıp kendilerini öldürürüz:' diye ayak dirediler. Veziriazama da, "Bun lar bizim aleyhimizedir. Seni kandırıyorlar. Bütün ocak ağalarının değişmesini isteriz:' diyerek ısrarcı oldular. Neticede Fazıl Mustafa Paşa'nın Boğaz Hisarı'na sürgün edilmesine muvaffak olup yeniçeri ağasının kendilerine bir fenalık yapmayacağına dair yeminle verdiği söz üzerine onu yine ağalıkta bıraktılar. Fakat diğer ocak ağalarının her birini değiştirttiler ve istediklerini görevlere getirttiler. Buna rağmen zorba başılar, Köprülü Fazıl Mustafa Paşa'nın sürgün edilmesiyle ona karşı olan düşmanlıklarını tatmin edeme diler. Fetvacı Çavuşu ile Deli Piri Ağa ve Tekeli Ahmed adlarındaki zorbalar Fazıl Mustafa Paşa'nın katli için Şeyhülislam Debbağzade Mehmed Efendi'den fetva istediler;5 fakat şeyhülislam, "Cürümü nedir? Padişaha asi mi oldu? Düşmana kal'a mı verdi? Düşmandan yüz çevirip bozgunluğa mı sebep oldu? Söyleyin! Allah'ın emri ve peygamberin şeriatı üzere sizin fetvanız verilmelidir ki, hem pa dişaha asi oldunuz ve hem nice bi-günah ümmet-i Muhammed'i soyup vilayeti haraba verdiniz; ben anın hakkında fetva veremem; veren var ise benden izin:' deyip hepsini kovdu. Bunun üzerine zorbalar veziriazama gidip şeyhülislamın az linde ısrar eylediklerinden Debbağzade azlolunarak yerine zorba ların istediklerini nakibüleşraf olan sabık Rumeli Kazaskeri Erzu rumlu Seyyid Feyzullah Efendi tayin edilip veziriazamın ricasıyla Köprülüoğlu'nun katlinden bir defa daha vazgeçtiler.6
20
Kay ı
VII:
Kut s a l İ t t ifa k a Karş ı
A L E M İ HARABA VERD İ N İ Z ! Karışıklıkların önü alınamadıkça bizzat işlerin elebaşları da rahatsız olmaya başlamıştı. Nitekim ocak elebaşısı Fetvacı Hüseyin, gidişin iyi �lmadığını takdir ederek daima tahrik ettiği ocaklının gemi azıya alıp zapt edilemeyecek bir hale geldiğini görünce vezi riazama gelerek, "Orduyu sefere çıkaralım. Bu azgın tayfayı cenkte top ve tüfenge yedirelim:' demeye başladı. Fakat sefere hareket için para yoktu. Nihayet ocaklıdan birer altın alınmak ve İstanbul ile Edirne ve Bursa'ya salgın yapılarak para bulmak çareleri kararlaş tırılarak emirler gönderildi. Veziriazam Siyavuş Paşa serdar tayin edildi. Ocakların sefere hareketleri için ağır bir hatt-ı hümayun çıktı. Padişah bu hatt-ı hümayununda şöyle diyordu: "Siz ki veziriazam ve yeniçeri ve sipahi ve cebeci ve topçu kul larımsınız. Cümlenize selam, dualar ederim. Bir süredir payitahtı mızda ve Rumeli ve Anadolu'da halkı ateşlere yakıp alemi haraba verdiniz. Bu devlet padişahlığın yoksa size mi sipariş ettiler. İçeride ve dışarıda mansıplarımda olan ocak ağalarımı istediğiniz gibi değiştirdiniz. Gün geçmez ki çıkardığınız karışıklıklardan şehr-i İstanbul'u berbat edip zengini fakir ve fakiri zelil oldu. Bir alay ibadullahın ırzların payına) ve Meme rüsvay eylediniz. Yoksa size dünyada cevap verir yok mu? Bugünden sonra bu fena hallerden el çekip hayır duamı alasınız. Yoksa bedduama uğrarsınız. Veziriazamı serdar tayin ettim. Sefere amade olup gönül birliği ile din-i mübin, uğur-ı hümayun ve hizmet-i ibadullahta bulunasız vesselam:' Hatt-ı hümayun okununca hepsi itaat edeceklerini söyleyerek dağıldılar. Ocaklıları kendi menfaatleri için tahrik edenler, yeniçerilerden Fetvacı Hüseyin Çavuş, Hacı Ali ve sipahilerden Deli Piri ile Tekeli Ahmed isimlerindeki şahıslardı. Ocak ihtiyarları ocağın bu hale gelmesinde bunların sebep olduklarını söyleyerek Yeniçeri Ağası Harputlu Ali Ağa'yı bunların haklarından gelmeye teşvik ettiler. Kendisine yardımda bulunacaklarına yeminlerle vadettiler. Bunun üzerine yeniçeri ağası, sekbanbaşı ve kul kethüdasını da ele alarak bu iki şahsı öldürmeye karar verdi; fakat casus vasıtasıyla Fetvacı
ll.
Sül ey m a n H a n
21
Hüseyin bunu haber alınca o da yeniçeri ağasını öldürmek üzere hareket etti. Bunu da Fetvacı'nın yanında bulunan yeniçeri ağasının casusu duyarak gelip ağaya haber verdi. Fetvacı Hüseyin daha ewel davranarak büyük bir kalabalıkla ağa kapısına geldi. Yukarı pencereden ne için geldiği sorulunca Belgrad'a gidecek askerin yiyecek masrafını almaya geldiğini söyledi. Bunun üzerine yeniçeri ağası, "Benim sözüm senettir, her ne murad eder sen makbuldür. Cemiyetini dağıt, yukarı yalnız gel," dedi. Fetvacı getirdiği kalabalığı dağıtarak dört çuhadarıyla yukarıya, ağanın yanına çıktı. Yeniçeri ağası, "Benim senden çektiğim nedir? " diyerek maiyetine emredip öldürttü. Ardından başını kestirip sokağa attırdı ve gelip vaziyeti sadrazama bildirdi. Siyavuş Paşa bundan memnun olmayarak, 'l\.Uah belanı versin, sana kim dedi? Fetvacıyı öldürmenin şimdi zamanı mı idi? Sefer yaklaştı, ortalığın fitnesi sükun bulmadan ne vardı bu küstahlığı edecek a zalim:· diye yeniçeri ağasına çıkıştı. O da, "Bu işi ocak ihtiyarlarının kararıyla yaptım. Olan oldu, giden gelmez:· diye diğer zorbaları da temizlemek üzere ferman alıp gitti. Fetvacı'nın katli çuhadarları tarafından sipahi zorbalarına haber verildiği gibi bunlar derhal Atmeydanı'nda toplanıp yeniçerilere haber gönderip davet ettiler. Yeniçeri Ağası Harputlu Ali Ağa doğru kışlalara gidip, "Padişahımızın fermanıyla Fetvacı Hüseyin katlolun du. Diğer zorbalar da temizlenecektir, buyurun; demesine kalmadı zorbaların tahriki üzerine Ağa'ya kılıç üşürüp parça parça ettiler. Kanlı gömleğini Atmeydanı'na sipahilere gönderdiler. Sipahiler de Atmeydanı'ndan kalkıp yeniçerilerin yanlarına geldiler. Böylece fesat ehli tekrar toplanmış oluyordu.7
SiYAV U Ş PAŞ � N I N ŞE H İ T E D İ LM E S İ Yeniçeriler Harputlu Ali Ağa'yı katlettikten sonra evvela eski ağaları olan Cerrah Mustafa Paşa'yı zorla yeniçeri ağası yaptırdılar. Ardından zorbabaşı Hacı Ali Ağa'nın tahriki üzerine veziriazamın sarayına yöneldiler.
22
K ayı
Vl l :
K u tsa l t t tifa k a K a rş ı
Küfürler savurarak önlerine düşen Hacı Ali ile birlikte yürüyen asiler veziriazam sarayına gelip orayı kuşattıktan sonra içeri girip divanhanesine kadar çıktılar ve kendisine, "Seni veziri azamlığa kabul etmeziz, mührü ver! " diyerek bağırmaya başladılar. İçeri girenler sııtaydan dışarı atılıp kapılar kapandı ise de dışarıda naralar atılıp tehditler savrulmaya devam ediliyordu. Siyavuş Paşanın yanında bulunan devlererkanıyla ulema kendisine, "Bunların arasından çıkmak kolaydır, saraya gidip sancak-ı şerifi çıkaralım, gailelerini def ederiz;' dedilerse de o, bu teklifi kabul etmedi ve, "Geçen gün huzur-ı hümayuna vardığımda padişah hazretleri beni azarlayıp, 'Sen de zorbasın: dedi. Ben hünkardan emin değilim. İhtimaldir ki kendi ayağımla tuzağa düşmek gibidir. Zorbalar galebe ederlerse göz göre göre beni içeride katlederler. Allah'ın emr-i şerifi ne ise razıyız ve her ne kaza gelirse burada gelsin; diyerek maiyetini silahlandırdı. Zorbalar dışarıda tüfenkler atıyor ve, "Mührü gönder, şimdi sarayı yakacağız," diye bağrışıyorlardı. Akşam geçmiş ve kalabalık artmıştı. Veziriazam mührü vermek istemeyerek, "Beni veziria zamlığa zorla getirdiler. İstemiyorlarsa yarın sabah mührü bana veren padişaha teslim ederim. Ölürüm, sağ iken onlara mührü teslim etmem, ellerinden geleni yapsınlar;' diye Rumeli kazaskeri ve çavuşbaşı ile haber gönderdi. Bunun üzerine asiler, "Eğer öl mek istemiyorsa iyilik ile mührü göndersin. Yarın padişaha arz edip tekaüt mü yahut mansıp mı ister ne murad ederse şefaat edip alıverelim;' sözleriyle çavuşbaşıyı yolladılar. Fakat Paşa, "Mührü padişaha teslim ederim;' diyerek eski sözünde ısrar etti. Bunun üzerine asiler bizzat padişaha müracaat ederek Özi Mu hafızı Bozoklu Mustafa Paşanın sadaretine ve o gelinceye kadar Nişancı İsmail Paşanın vekalet etmesine dair hatt-ı hümayun alıp kethüdasıyla kendisine bildirdiler. Siyavuş Paşa da mühr-i hüma yunu şeyhülislam vasıtasıyla zorbalara yolladı. Bunlar mührü gö rünce sevinip sadrazam gelinceye kadar kendisinde durmak üzere şeyhülislama verdiler. Artık meydan beş, altı bin kişi ile Hacı Ali'ye kalmıştı. Siyavuş Paşa hakkındaki kinini meydana koyan Hacı Ali, eski veziriazamı
ll.
Sül ey m a n Han
23
öldürmek istedi. Oturduğu saraya kurşun yağdırmaya başladılar. Yanındaki devlet erkanı saraydan ayrıldıktan sonra binayı ateşe verdiler, "Hani bizim fetvacımız, bizim elimizden sana kurtuluş yoktur:' diye haykırıyorlardı. Siyavuş Paşa cesur ve per vasız bir zattı. "Benim işim Allah'a kaldı. Ekmeğim size helal olsun, hizmet bu kadar olur, gidebilen gitsin," diye maiyetine izin verdi. Elli kadar kölesiyle sarayın harem kapısı önüne oturup önüne ok ve yay koyup kendisini müdafaaya başladı. Hacı Ali zorbalarla kapıyı kırıp içeriye girdi ise de birkaç defa geriye püskürtüldü; Deveci Mustafa adında bir yeniçeri, paşayı göğsünden vurup diğerleri de kılıç üşürüp şehit ettiler. Harem den içeriye girip kızlarını ve cariyelerini bağlayıp Üzerlerindeki mücevheratı alarak hareminde ne buldularsa yağmaladılar. Hatta tahta sedefi.cari dolap ve pencere kapaklarıyla mobilyasını bile parça parça ettiler (Mart 1688).8 Köprülü Mehmed Paşanın kızı olan Siyavuş Paşanın hanımı, bu fecaat karşısında bayılmış, küpe ve bilezikleri zorbalar tarafından alınmıştı. Pek şişman olan hanımını kilime koyup götürürlerken paşanın akrabaları ve iyiliğini görmüş bazıları, "Bu hakareti düşman bile etmez:' diyerek müdahalede bulundular. Gerek bu hanımı ve gerek paşanın kızlarıyla cariyelerinden bulduklarını birer miktar para vermek suretiyle kurtardılar. Zorbalar tarafından gazası tebrik edilen Hacı Ali kendi kendisini yeniçeri ağası tayin ettiği gibi Deli Piri sipahi ağalığını, Tekeli Ah med silahdar ağalığını yakalamışlardı. Bunların bu keyfi tayinleri padişaha arz edildi. Sultan Süleyman, bunların kanun üzere tayin hil'atlerini gelip huzurunda giymelerini emretti ise de bir tuzağa düşmekten korkarak, "Biz saraya varmayız. Kaymakam paşanın hanesinde giyeriz;• diye cevap verdiler. Dedikleri gibi yapıldı.9
SAN CA K- l Ş E Rİ F A LT I N DA İstanbul halkı ve bilhassa esnaf takımı zorbaların edepsizlik lerinden, yağma ve çapullarından dolayı pek müteessirdi. Ortada
24
Ka yı Vll: K u t s a l i t t ifa k a
Karşı
dertlerini anlatacak bir hükümet de yoktu. Son hadise bunları büs bütün çileden çıkarmıştı. Y ine sükunetin temin edilip dükkanların açıldığı bir sırada bu zorbalarda� bir kısmı yağlıkçı ve sipahi çarşılarını yağmaya baş lamıştı. Dükkanının yağmalanıp mahvedildiğini gören esnaftan Yağlıkçı Emir isimli bir tüccar bir sırığın ucuna beyaz bir mendil bağlayarak, "ünimet-i Muhammed'den olan sancak dibine gelsin:' diye bağırmaya başlayınca yüreği yanık olanlar sancak-ı şerif çıktı zannederek dükkanlar kapanıp zorbalara karşı mukabil bir hareket başladı. Kısa sürede büyüyerek Bedesten, Arasta, Saraçhane, Bit pazarı, Uzunçarşı ve diğer çarşılar esnafının da iştirakiyle bir anda beş, altı bin kişiyi bir araya getirdi. Bunlar sancaktar emir önlerinde olduğu halde gülbank çekerek saraya doğru yürüdüler. Yollarda düşmandan intikam almak isteyen sancak dibine gelsin diye ilan ede ede saraydan içeriye girdiler, mevcutları on iki bini aşmıştı. Önlerine çıkan kapıcılar kethüdasını zorba zannıyla paraladılar. Sarayın Orta kapısı kapanmıştı. Bunlar gülbank çekip padişahtan sancak-ı şerifin çıkarılmasını istediler ve, "Eşkıya elinden el-aman! Bir adil padişahsın. Hakkımızı hak et! Şerlerinden bitab kaldık. Ehi ü ıyalimiz dağıldı! Mal ve mülkümüz gitti! Ölümü ihtiyar et tik! Sancak-ı şerifi ihsan buyurun, eşkıyayı kıralım. Ya biz burada ölürüz veya sancak-ı şerifi çıkarırız," diye içeriye haber gönderdiler. Sultan Süleyman fitnenin daha da büyümesinden endişeliydi. Maksatlarını sordu. Halk padişaha, "Hünkarım iş gecikirse Ağa Kapısı'nda zorbalar silahlanırlar ve gelip bizi kırarlar:· dediler. Sa daret kaymakamı, vezirler devlet ricali ve ulema saraya davet edil diler. Zorbalar bu hali duyunca yüreklerine korku düştü. Vaziyeti anlamak üzere gönderdikleri casus bilinerek paralandı. Bostancıbaşı ile bostancı hasekisi zorbaların adamları olduklarından sancak-ı şerifi çıkarttırmak istemiyorlardı. Nihayet hükümet erkanının ve ulemanın gelmesi üzerine uzun münakaşalardan sonra sancak-ı şerifin çıkarılmasına karar verildi. Sadaret kaymakamı ile kapı ağası zorba başılardan aldıkları tehdit haberleriyle zahiren sancağın çıkarılmasını uygun görmüyorlardı. Nihayet çıkarılan sancak-ı şerif
ll.
Sül ey m a n H a n
25
sarayın Orta Kapısı üzerindeki bedene kondu. Padişah, "Cümle kullarıma selam ederim, zorba şakileri üzerine sancak-ı şerifi çı kardım. Ümmet-i MuhammedClen olan sancak altına toplansın, gelmeyen kafir ve avradı boştur:· diyerek ocaklıyı ve halkı sancak-ı şerif altına davet etti.10 Süleymaniye Meydanı'nda toplanmış bulunan beş yüz kadar zorba sancak-ı şerifin çıktığını haber alınca, telaşa düştüler. İçle rinden Deli Piri, "Şeyhülislam ile kazaskerler ve sadaret mührü yanımızdadır:· diyerek Tekeli Ahmed'in sadrazam ve kendisinin sadaret kaymakamı ve Hacı Ali'nin de yeniçeri ağası olmasını teklif etti. Böylece kendince bir hükümet kurmak istemişti. Fakat bu es nada sancak-ı şerif altına davet hatt-ı hümayunu gelince Sekbanbaşı Koca Mahmud Ağa ile Kul Kethüdası Bekir Ağa gelen emre itaat ile ocak ihtiyarları ve oradaki yeniçerilerle birlikte hemen kalkıp saraya gittiler. Eski odalardaki yeniçeriler de çorbacı ve odabaşlarıyla beraber sancak-ı şerif altına toplandılar. Zorbabaşı Hacı Ali, sancak-ı şerif altına gidenleri çevirmek iste yerek yüz kadar atlı ile arkalarından gitti ise de muvaffak olamadığı gibi kendisi halk tarafından tanınarak üzerine hücum edilmesi üzerine canını zor kurtararak ağa kapısına kaçabildi. Zorbalar ise, zor durumda kalıp şaşkınlıklarından ne yapacak larını bilemeyip çeşitli planlar yaptılar. Kimisi, "Padişahı indirelim, küçük biraderi Sultan Ahmed'i tahta çıkartalım:' Kimisi ise, "Sultan Mustafa'yı oturtalım;' dediler. Bir kısmı, "O gazaplıdır, cümlemizi kırar:· diyerek karşı çıkınca bir kısmı da, "Tatar hanını getirelim. Os manlı tahtına oturtalım ve cümle şehzadeleri, saray halkını kıralım;' diyerek delice tekliflerde bulunuyorlardı. Bu hay huy içerisinde bir neticeye varamadılar. Padişah tarafından mühr-i hümayun birkaç defa talep olunmuşsa da göndermemişlerdi. Sarayda toplananlar ise Kaymakam Nişancı İsmail Paşa'yı sad razam, Debbağzade'yi şeyhülislam tayin ettirdiler. Karışıklığın su huletle halledilebilmesi için ileri gelen zorbalara taşrada görevler çıkarıldı. Hacı Ali'ye Bosna valiliği, Deli Piri'ye Bursa ve Tekeli, Ahmede Karesi (Balıkesir) sancakları tevcih olundu. Yeniçeri ağalı-
26
Kay ı Vll: K u t s a l lı t ifa k a K a r ş ı
ğına halkın temsilcisi olan peşkir oğlanı Bosnalı Hasan Ağa getirildi. Saray, o gece içeriden bostancılar ve dışarıdan cebecilerle topçular tarafından muhafaza olundu. Sarayın Hasbahçe'sine gelen tersane halkı da G.ılata'yı muhciazaya memur edilmişti. İstanbul, sekbanbaşı ve kul kethüdasının da kol gezmesiyle geceyi sükO.net içinde geçirdi. Bu arada mührü getirip teslim eden eski şeyhülislam Feyzul lah Efendi, iV. Mehmed yanlısı olma ihtimali üzerine memleketi Erzurum'a gönderildi. Bundan sonra zorba bölükbaşı ve yardımcı larının öldürülmelerine dair fetva çıkarıldı. Eşkıya her tarafta takip ve tedip edilmeye başlandı. Zorbabaşı olan Hacı Ali, Bosna valiliğini kabul etmeyerek ocak taki kendi odasına gelip, "Kara çizmeli bir garip yeniçeriyim;' diye ocağa iltica eyledi. Kendisine yeni ağa tarafından tekaütlük teklif edildi ise de kabul etmeyerek saklandı. Sonunda Fatih civarında bir kadının evinde saklı iken yakalanıp kapı arasında boğuldu. Sipahi ağalarından Deli Piri Aksaray'da tutulup sürüklene sü rüklene saraya getirilerek daha Orta Kapı'ya sokulmadan parça landı. Yeniçerilerin yeni odalarında yakalanan Tekeli Ahmed de kapı arasında boğuldu. Daha sonra ikinci ve üçüncü derecedeki zorbalar temizlendi. 11 Böylece iV. Mehmed'in hal'ini müteakip İstanbul'a gelen Kapı kulu Ocakları'nın zorbalıkları, 1687 Kasım ayından 1688 Mart ayına kadar dört ay sürmüş ve wrba tahakkümü devresi sona ermiştir.
C E PH E L E RD E D U RUM Zorbaların kaldırılması ile birlikte devlet tedbirler almaya ve yaraları sarmaya çalıştı. Rumeli'deki büyük toprak kaybı, özellikle Mora'nın tamamen Venediklilerin eline geçmesi devletin avarız, nüzul ve cizye gibi vergilerinin azalmasına neden olmuştu. Ayrıca Anadolu'da devam eden eşkıyalık hareketleri de reayanın dağılma sına ve hazine gelirlerinin azalmasına yol açmıştı. Devam eden seferlerin masrafları yanında, il. Süleyman Han'ın tahta çıkışı ile birikmiş ulufelerin ödenmesi ve cülus bahşişi dağıtıl ması devlet hazinesini tamamen kurutmuştu. Serhat kalelerinin de
ll .
Sül ey m a n H a n
27
durumu oldukça kötüydü ve buralardan da şiUyetler yağmaktaydı. Yeni sefer hazırlığı için devlet ileri gelenleri birtakım mali tedbirler aldı. Ayrıca Defterdar Fındık Mehmed Paşanın çabalarıyla çeşitli isimler altında yeni vergiler konuldu. İstanbulCia yeni birtakım mali tedbirler alındı ise de bunlar hazi nenin ihtiyaçlarına cevap vermiyordu. Hazine sıkıntısını gidermek için yapılan asıl önemli tedbir ise, bakırdan mangır denilen paranın basılarak paranın kıymetinin düşürülmesiydi. Paranın değerinin bu şekilde düşürülmesi ticaret erbabının hoşuna gitmemişti. Nitekim dışarıdan İstanbul'a gelen tüccarlar, mangır kabul etmiyorlar ve mangır yüzünden İstanbul'a mal satmaktan çekiniyorlardı. Bundan dolayı kıtlık ve hayat pahalılığı da artmıştı. İstanbul'da bu hadiseler cereyan ederken, BalkanlarClaki bazı kalelerin düştüğü haberleri geliyordu. Budin'in kaybından (1686) sonra da Eğri Kalesi uzun süre şanlı müdafaasını devam ettirdi. Ancak Türk kuvvetlerinin Macaristan'ı tamamen boşaltması ve Tuna güneyindeki memleketleri müda faa mecburiyetine düşmesi ile birlikte kalenin artık hiçbir şekilde yardım alma ihtimali kalmamıştı. Oysa kaleleri savunan askerin en büyük düşmanı açlıktı. Eğri Kalesi muhafızları bunun acısını fazlasıyla çektiler. Sekiz ay çetin bir direnişle düşmana karşı koyan Eğri askerleri açlıktan perişan oldu. Öte yandan Avusturya orduları cebren girdikleri yerlerde Müs lüman ahaliyi Budin'de olduğu gibi korkunç katliamlara tabi tutu yorlardı. Açlıktan ölümler başladığında muhafızlar, kaledeki Türk kadın ve çocuklarının hayatını düşünerek 1 4 Aralık 1687Cle 91 yıllık bu Türk yurdunu gözyaşları içinde General Caraffa'ya tes lim ettiler.12 Teslim edildiğinde Eğri'de kırk yedi cami ile birçok mektep, medrese ve kütüphane mevcuttu. Teslim alınınca kalenin en yüksek yerine bir haç dikildi. Şehirde Türk devrinden kalma, 1829Cla tamir ettirilen, 35 metre yüksekliğinde ve kaidesi on dört köşeli bir minare vardır. 13
28
Kayı
Vl l :
K u tsa l i t t ifa ka Ka rşı
İstoni Belgrad Kalesi'nde de durum farksızdı. Burası da mü dafilerin bir kısmının açlıktan ölmesi üzerine dört aylık bir mü dafaadan sonra vire ile teslim edildi (9 Mayıs 1 688). Osmanlıların İstoni Belgrad (Beyaz Kale) diye isimlendirdikleri şehir 1 45 yıllık 1Urk yurduydu. 1 6 ve 1 7. asırlarda cami, mescit, mektep, medrese, h amam ve çarşıları ile tam bir Türk şehri hüviyetindeydi. Bütün bu eserler Avusturyalıların şehre girmesi ile birlikte b üyük bir yıkıma tabi tutulacaktı. 14 Bu kaleleri, Kuzey Macaristanaa çevreyle bağlantısı kalmayan Lipova, İlok, Varad, Lugoş, Kuzey Karpatlar'da bulunan Munkacs ile Sava Nehri'nin güney ve kuzeyinde bulunan Derbend, Gradişka, Seddü'l-İslam ile Eski ve Yeni Obraca kaleleri takip edecekti. Yine bu esnada Temeşvar Muhafızı Gürcü İbrahim Paşa kale muhafızlarına eziyet ettiği için asker tarafından katlolunmuş ve yerine Diyarbakır Valisi Cafer Paşa tayin edilmişti . Bu suretle bir birini takip eden mağlubiyetler sebebiyle Avusturya cephesi pek nazik bir safha arz etmekte olup bu gidişle Belgrad'ın dahi elde tutulabileceği şüpheliydi.
L E H İ S TA N C E P HE S İ Lehistan cephesinde ise Jan Sobieski'nin saldırıları devam edi yordu. Sobieski'nin hedefinde 1 672 yılında ellerinden ç ıkmış olan Podolya eyaletinin merkezi Kamaniçe vardı. Bütün gayretini bunun için sarf etmekteydi. Fakat müdafilerin şiddetle mukavemeti ve Kı rım kuvvetlerinin de Lehistan içlerine akınlar yapmaları sebebiyle isteklerine muvaffak olamıyorlardı.
il. Süley man Ha n tahta çıktığında, Selim Giray'ı Kırım Hanlığı'nda bırakmıştı. Selim Giray Lehlilerin Kamaniçe üzerine saldırılarına karşılık ikinci oğlu Azamet Giray kumandasıyla Bucak ve Nogaylaraan mürekkep otuz bin Tatar kuvvetini Lehistan üzerine sevk etti. Bu birlikler Kamaniçe'nin sağından süratle Lehistan'a girip İlbav yani Lemberg taraflarına kadar ilerlediler. Bazı palangaları zapt ve bazılarını tahrip ettikten sonra külliyetli ganimet malı alarak geri döndüler (Nisan 1 688).
11.
Sül ey m a n H a n
29
1 688 Ağ ustos ayında Leh Kralı Sobieski büyük kuvvetlerle bir
kez daha Kamaniçe üzerine yür üd ü. Kaleyi dört taraftan sararak topla dövmeye başladı. Bu durum karşısında bir taraftan Özi M u hafızı Bozoklu Mustafa Paşa diğer taraftan Azamet Giray derhal birlikleriyle yardıma koştular. Azamet Giray, Mustafa Paşa henüz
yetişmeden evvel hileli planlarla evvela Lehlilerin bir kısım kuv vetini ü zerin e çekip bozguna uğrattı. Bu arada Litvanya hatmanı kumandasında krala yardıma gelen diğer Leh kuvvetlerini de perişan ett ikten sonra Kamaniçe'yi kuşatmış olan birliklere saldırdı. Bu durum karşısında Sobieski kaçarcasına kale önünden çekildi. Bu sırada Kamaniçe önüne gelmiş olan Özi Muhafızı Mustafa Paşa da Kamaniçe müdafilerinin maaş, yiyecek ve harp levazımını teslim ettikten sonra sancağına döndü. Harbin başından beri Leh kuvvetlerinin Kamaniçe'yi almak için yaptıkları hareket her defasında boşa çıkmış olduğundan başka memleketleri Tatar kuvvetlerinin akınlarıyla harap olduğundan Leh askerleri, "İl ve memleket harap oldu;' diye krallarını sulh yapmak için sıkıştırmaya başladılar. Lehistan hükümeti imparatorla bir likt e sulh yapacağı için bu vesile ile Osmanlı Devleti'ni yoklamak iste yerek Kırım Hanı Selim Giray vasıtasıyla müracaat et mişti . Fakat hükümet bunların maksatlarının oyalama ve bu suretle harekatı gevşetmek olduğunu hissederek sulh yapmakta samimi iseler sa
lahiyetli kefillerini alınız diye Kırım hanına cevap ya zdı
.
Bunun üzerine Kilföe bulunan Selim Giray, Lehlilerin sulh teklifi için gönderdikleri elçiye, "Siz inanılmaz dönek bir millet s ini z. Hangi t ar af ağ ır gelirse o tarafa geçersiniz. Mademki sulh istiyorsunuz,
Devlet- i Aliyye'nin kapısı açıktır. Her sene verginizi vermek ve muteber bir rehin göndermek şartıyla tavassut ederim;' diye cevap verdi. Ancak tam bu sırada Rusların da savaşa dahil olarak mühim bir kuvvetle Kırım üzerine yü rüdükleri haberini aldı. Leh elçisini nezaret altında aldırırken kendisi birlikleriyle süratle Kırım'a dön dü. Bu gelişmeler Lehlilerle yapılabilecek anlaşma görüşmelerini kesmişti. 15
30
K ay ı Vll: K u t s a l lttifa k a K a r ş ı
1 689Cla Lehistan kuvvetleri yine Kamaniçe üzerine yürümüş lerse de Kale Muhafızı Kahraman Paşanın şiddetli mukavemetiyle karşılaştılar. Yardımcı birliklerin gelmekte olduklarını haber alınca da kale önünden çekildiler.
Ş E H İ T L E R YU RDU , D Ü Ş MANA V E R İ L İ R M İ ? il. Süleyman tlan tahta çıktığı sırada Benefşe Kalesi hariç olarak
Mora Yarımadası elden çıkmış bulunuyordu. Venedikliler Rumları da isyanlara teşvik ederek Orta Yunanistan'da süratle ilerlemeye baş ladılar. 1 687 Eylül ayı sonlarına doğru Mora seraskerinin karargahı olan Atina elden çıktı. Aynı yılın sonlarına doğru yeni karargah İstefe (Tep)Cle Venediklilerin eline geçti. Şimdi hedeflerinde Eğriboz vardı. Venedik cephesindeki perişan vaziyet, Mora Seraskeri Divrikli Mehmed Paşa tarafından hükümete haber verildi. Bunun üzerine Divrikli'nin yerine Arnavud Koca Halil Paşa Mora seraskerliğine tayin olundu. Maiyetine bir miktar yeniçeri verilen Koca Halil Paşanın asıl vazifesi Eğriboz Adası'na yardım edip onu istiladan korumaktı (Ocak 1 688). Bu fena durum karşısında Osmanlı Devleti, Moralıların itaatini temin etmek, ayaklanmalarına mani olmak için oraya bir Rum beyi tayininin uygun olacağını düşündü. Yirmi seneden beri Galata zindanında mahpus bulunan Manyaslı Rum beylerinden Limbraki, adındaki Manya reisini hapisten çıkarılıp Mora beyliğiyle Koca Halil Paşanın maiyetine gönderildi. 1 688 yılı Haziran ayında Venedikliler, altmış iki kalyon, elli dört kıt'a Venedik., Papalık ve Malta kadırgaları, altı mavna, on sekiz tane isklavon fırkatesi ve sair iki yüzden fazla donanma ile Moranın Anapoli Limanı'ndan çıkıp Atina Limanı'na geldiler. Kaptan Mo rozini buradan Eğriboz Kalesi hakkın da malumat almak üzere bir papazı casus olarak kaleye gönderdi ise de ada muhafızı Çelebi İbrahim Paşa bu papazı yakalatarak düşman hakkında etraflı bilgi sahibi oldu. Bundan bir müddet sonra Venedik donanması da ada önünde gözüktü ( 1 9 Temmuz 1 688).
il.
Sül ey m a n Ha n
31
Kale Muhafızı Çelebi İbrahim Paşa Yeniçeri Ocağı'ndan yetişme idi. Düşmanın geldiğini haber almasından itibaren vaziyeti gözden geçirerek gerekli tertibatı almıştı. Donanmanın ada önünde gö zükmesi ile birlikte maiyetindeki kumandanları, ocak ağaları, alay beyleri, yerli kulu, ağaları ile sair icap edenleri yanına davet ederek görüştü. Kendilerine, "İşte düşman geldi. Padişahımız bizi üzerinize kumandan tayin etti ve siz de kabul ettiniz. Şimdi size bir sualim var : Dört yüz seneden beri din uğruna kimler hizmet etti? Padişahlar bu memleketleri ki mler ile aldı? Serhatleri kimlere sipariş edip kimler bekledi? Bizim gibi paşalar ve sizin gibi askerler değil midir? Onlar kendi zamanlarında iş görüp efendilerinden hayır dua aldılar; iltifat gördüler. Onların aldıkları memleketleri göz göre düşmana vermek layık mıdır?" deyince hepsi birden heyecanla hayır diyerek ağlaştılar ve, "Can ve baş ile çalışıp efendimizin ve Ümmet-i Muhammed'in duasını isteriz:' dediler. Bunun üzerine Çelebi İbrahim Paşa, "Öyle ise kardeşler, biz bu cengi, padişah, veziriazam kale, ehi ü ıyal ve saire için değil, Allah'ın fermanı, Peygamberimiz'in emri ve şefa ati için edelim. Kıyamet gününde Habibullah'ın sancağı dibinde haşrolalım. Eğer gönül birliğiyle yerimizde sabit-kadem olursak inşallah her veçhile muzaffer oluruz:' dedi. Hepsi de bu suretle gayretle çalışacaklarına söz verdiler. İbrahim Paşa bu suretle toplantıya son verdikten sonra Yeniçeri Ocağı ağalarını geriye bırakıp onlarla özel olarak biraz daha konuştu ve kendilerine, "Sizler bu devletin bir rüknüsünüz, içeriden biri bana kasdetmedikçe düşman bu kaleyi elde edemez. Küçük yaş tan beri kara postal çekip ocağınızda yetiştik. Gayretli iseniz beni muhafaza etmek size düşer. Hasmımız çok, Allah hıfz eyleye, bizi kurşun ile vururlarsa cemiyet edip sizi de öldürürler, kale de elden gider:· dedi. Ocak ağaları da, "Mademki bu can tendedir, cümlemiz kırılmadıkça sana zarar eriştirmeyiz," dediler. Çelebi İbrahim Paşa, düşmanın kale önüne asker çıkarmasından evvel kale dışında müdafaa tertibatı aldı. Mısır, Avlonya, Delvine, Tırhala, İnebahtı sancakları kuvvetlerini de ihtiyatta bıraktı. Mora cephesi seraskeri Koca Halil Paşa'ya haber gönderip düşman sahile
32
Kay ı
Vll:
K u t s a l t t t ifaka K arş ı
kuvvet çıkarmadan evvel onları karşılamak üzere iki bin kadar süvari istediyse de Halil Paşa, "Düşman çıkıp yerleştikten sonra bizzat kendimiz geliriz;' cevabını verdi. Venedikı iler adaya kuvvet çıkarıp Osmanlı siperlerine karşı ha rekete geçtiyse de püskürtüldüler. Fakat kale ve varoşlar her taraftan kuşatıldı. Kısa bir süre içinde asıl kale ve şehirden başka, adanın diğer yerleri Vehediklilerin işgali altına girdi. Mahalli halktan tedarik ettikleri adamlardan da yardım görüyorlardı. Çelebi İbrahim Paşa vaziyeti Serasker Halil Paşa'ya tekrar bildirip tehlikeyi anlattığından o da üç bin kadar asker yolladı. Ancak bir müddet sonra bu askeri geri alıp onların yerlerine Mustafa Paşa kumandasında üç bin Arnavut askeri gönderdi. Yeni gelen Arnavut askerleri, durumun zorluğunu görünce bir müddet sonra toplanıp kalenin Hayırlı Kapısı'na bayraklar dikerek, "Biz cenk etmeyiz; kale kapısını açın dışarı çıkalım. Yoksa geri döner sizin ile dövüşürüz," dediler. Çelebi İbrahim Paşa bunlara selam çavuşunu gönderip bazen Arnavutça ve bazen Türkçe olarak nasihat ettiyse de fayda vermedi. Nihayet gece yarısı kendilerini düşman görmeden kaleden dışarı çıkarılarak yolcu edildiler. 16
ŞAN L I E GRİ B O Z MÜ DAFAAS I Casusları vasıtasıyla vaziyetten haberdar olan Venedik kuvvetleri, daha bir heyecanla metrisleri ileri sürmeye başladılar. İşte tam bu anda paşadan izin alan üç yüz yeniçeri serdengeçtisi kaleden çıkarak süratle üzerlerine vardı. Ne olduğunu anlamayan düşmana büyük bir darbe indirip geri kaleye döndüler. Aynı gün Çelebi İbrahim Paşa'ya, padişah tarafından kılıç, kaftan (hil'at) ve askeri teşci' için hatt- ı hümayun ile bin altın geldi. Hatt-ı hümayun okunduktan sonra muhafızlar, "Hizmetimiz beğenilmiş; padişah duası almışız:' diyerek coşku içinde gülbank çekerek siper lerine girdiler. Serdar Halil Paşa ise bu defa da Tırhala beyi olan kendi oğlu Mehmed Paşa ile yeniden üç bin Arnavut askeri yolladı. Çelebi İbrahim Paşa daha önceki Arnavut kuvvetlerinin halini bildiği için Mehmed Paşa'ya, "Senin askerin halktan toplanmıştır.
11. Sü l ey m a n H a n
33
Cenk görmemiş, top ve humbara yememiştir. Cenge takat getüre mezler. Diğer askerler arasına kısım kısım dağıtıp idarenize başka asker verelim;' dedi ise de Mehmed Paşa, "Bunlar benim kefilli aşiretimdir. Murdar kılım için baş verirler ve uğrumda döğüşe döğüşe kırılırlar. Lutfedip bizden ayırmayın;' diyerek yalvardı. İb rahim Paşa, "Gel etme oğul, asker-i İslam'a zulmedersin. Birkaç gün önce numunesi zahir oldu, sana acırım," dedi ise de dinletemedi. İbrahim Paşa, daha ileri gitmeyerek babası Halil Paşanın hatırına riayeten muvafakat etmekle birlikte Mehmed Paşanın inadından dolayı müteessir olmuştu. İbrahim Paşanın korktuğu başına gelmişti. Çok geçmeden bunlar da evvelkiler gibi düşmandan yüz çevirip çıkmak istediler. Kendile rini geri döndürmek isteyen Mehmed Paşa'yı saldırıp öldürdükten sonra düşman tarafına geçtiler. Kırk gündür devam etmekte olan muharebe hep kale dışında, varoş etrafında cereyan etmişti. Düşmanın son taarruzu püskürtülüp siperlerine kadar sürülmüşken düşmanla gizlice anlaşan Arnavutla rın hıyaneti üzerine varoş düşerek muharebeler artık bizzat kaleye yönelmiş, durum nazikleşmişti. Çelebi İbrahim Paşa uzun seneler sefer ve muharebe görmüş tecrübeli bir kumandan olduğundan bundan sonra devam ede cek olan kale müdafaası için tedbirler aldı. Ben kumandan olsam nereden taarruz ederim diye düşünerek, düşmanın, kaleye Hayırlı Kapısı'yla Mahmudpaşa Kulesi tarafından saldıracağı ihtimali üze rinde durdu. Ona göre tertibatını alarak bütün kuvvetleri bu bölgeye teksif etti ve kendisi de.düşmanın galip geldiği tarafa yardım etmek üzere ihtiyatta kaldı. Morozini ise artık ağır top atışları ile her taraftan kaleyi döv meye başlamıştı. İbrahim Paşa kalede tutuşacak evleri söndürmek üzere esirlerden mürekkep bir grup tayin etti. On gün içinde kale neredeyse yerle beraber oldu. Askerler hendeklerde kalıp mümkün mertebe müdafaa için duvarları tamir etmekle iktifa ediyorlardı.
34
K ay ı Vll: K u t s a l İ t t ifa k a K a r ş ı
Kalenin perişan edildiğini gören Morozini, müdafılerin daha fazla karşı duramayacaklarını düşünerek teslim olmalarını istedi. Bu sayede canlarını kurtarmalarını aksi halde en feci ölümlere hazır olmalarını bildirdi. Çelebi İbrahim Paşa ise gelen elçiyi, "Biz snlha vekil değiliz, cenge vekiliz, padişah Edirne