Kapitalizmin Kültürel Çelişkileri [1 ed.]
 9786257906500

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

DAN I E L BELL

Kapitalizmin Kültürel Çelişkileri

Çeviri: Ü mit Tatlıcan

© Daniel Beli

The Cu/tural Contradictions of Capitalism Kapitalizmin Kültürel Çelişkileri

Çeviri: Ü m it Tatlıcan Sentez Yayı ncı l ı k 202 1

Bu kitabın yayı n hakları Sentez Yayı ncıl ık'a aittir. Yayı nevi nin yazı l ı izni olmaksızı n, kısmen veya tamamen alıntı yapı lamaz, hiçbir şeki lde kopya edi lemez, çoğaltı lamaz, yayı nlanamaz.

ISBN 978-625-7906-50-0

1. Basım Sentez Yayı ncı l ı k

Anka ra Ara l ı k 202 1 Kapak ve İç Düzen: Sentez Baskı- Cilt

SALMAT BASIM YAYI NCILIK Zü bede Hanım Mah. Sebzebahçeleri Cad. (B.Sa n. l. Cadde) Arpacıoğ l u İşhanı No: 95/ 1 İskitler Altındağ/AN KARA Tel : 03 1 2 341 1 0 20 Sertifi ka No: 4777 1

SENTEZ YAYIN VE DAGITIM EGİTİM ve ÖGRETİ M KURUMLAR! TİC.ve SAN. A.Ş. C u m h u riyet Cad. Eski Ta h ı l İçi Soka k No:5 BU RSA Tel : (O 224) 225 1 1 80 (pbx) Fa ks: (O 224) 225 02 00 www. kita pl6.com e-mail: bilg i@sentezdagiti m.com.tr Sertifi ka No: 475 1 O

DANIEL BELL

Kapitalizmin Kültürel Çelişkileri Çeviri: Ümit Tatlıcan

"

SENTEZYAYI NCI LI K®

Pea rl'e, sevgiyle

F i ki r ve eyl e m i n sonsuz döngüsü, Sonsuz yen i l i k, sonsuz deneyim, H a re ketin b i l g i s i n i d oğ u ru r, ha reketsizl i ğ i n değ i l ; Kon uşma n ı n b i l g i s i n i , sessizl i ğ i n d eğ i l ; Kel i me l erin b i l g i s i n i , v e Kel i m e n i n eks i kl i ğ i n i . T . S. Eliot The Rock'ta n n a ka ratlar

İçindekiler

Önsöz 1978 Önsöz Açıklamalar Genel Giriş/ Alanların Ayrışması: Temaların Bir Açıklaması

9 31 35 37

••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••.•....••••••••••••••••••••••••••

•••••••..•.•••••••••••••••••...••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

KISIM BİR: MODERNİTENİN İKİLEMİ

•••••••••••••

69

1 . BÖ L Ü M

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ 1

Kültürün Anlamı

71

••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

............................... . . . . . . . ................. . ..................

M odern izme G i r i ş

................. ..................................... . . . ..............

74 85

il Protesta n A h l a kt a n Psi kede l i k Ça rşıya ..... . . . . . .............................. 94

Ta ri h i n Aksı

.............. ...................... .................... ...... . ............. . . .

122

2. BÖL Ü M

KÜLTÜREL SÖYLEM KONUSUNDA AYRIŞMALAR

Duya rlılıkta Devri m K ü l t ü r ü n Ayrışması

••••••••••••••••••••••••••••

127

...................................................................

130

............................... . . .......................... . . .......

134

Mesafe n i n Ortada n Ka l km a s ı

. . .. . . .......... ....................... . . .... . . . . . ..

141

•••••••.••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

165

. . ................ . ...... ..... . . . . . ........ . .. . . .....................

168

3. BÖL Ü M

1960'LARIN DUYARLILIGI

'Sa nat' ı n Tasfiyesi

Ya rat ı c ı l ı ğ ı n Demokrat i k l eşmesi Be n l iğ i n Kaybo l m a s ı Diyo n i sya n Yığı n

175

...................... ............ ................................

182

... . ........ . . . . . ............................. . . . .......... . . . . . .. . ... . .

186

................................. . ... . . . . . .......... . . . ......... . .... . ...........

190

.............. . . . .... . ........................... . . . . ... . . . . .... ....... ..............

191

Akı l Yeri n e Bir Final

..... ............ ........... . . . ......... . . .... . .

4. BÖ L Ü M

BÜYÜK YENİLENMEYE DOGRU: SANAYİ-ÖTESİ BİR ÇAGDA DİN VE KÜLTÜR 193 •••••••••••••.••••••••••••••••••••..•••••.•.••.••.•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Kutsa lda n D ü n yeviye

. . ... . .................. . ... . . . .. . . . ............................

İ l k N ede n l e r ve Son Şey l e r

. . . . . . ................ . . . ........ .............. . .... . . . .

203 2 10

KISIM İKİ: YÖNETİMİN İKİLEMLERİ BİR GİRİŞ AÇIKLAMASI: KÜLTÜRDEN YÖNETİME

221

.•.....................................................•..........•

222

5. B Ö L Ü M

İSTİKRARSIZ AMERİKA: ULUSAL BİR KRİZDE GEÇİCİ VE KALICI FAKTÖRLER 1

.............•.......•..

224

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

224

İ st i k ra rs ı z l ı ğ ı n Kayn a k l a rı Ya pısa l Devri m l e r

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

227

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

239

Kısa ve Uzun Vadede G e l ecek il

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

246

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

252

6. B Ö L Ü M

KAMUCU EKONOMİ: MALI SOSYOLOJİ VE LİBERAL TOPLUM ÜZERİNE 1

...........................

• • . • • • • . • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • . • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • •

M a li' Sosyo loj i n i n Ortaya Ç ı k ı ş ı Arta n Haklar Devr i m i

2 69

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

277

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

283

Büyü m e n i n İ k i l e m l e r i : Ka p ita l i z m i n Eko n o m i k Çe l i şkileri İ n a n ç Krizleri

269

. . . . . . . . .

288

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

295

il Ka m u Fel sefesi

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Libera l i z m i n Bir Yen iden Teyidi Dizin

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

.......................................................... ........................................

304 333 339

..

On söz 1 978

Çok yön l ü efsanevi b i l i m i n s a n ı Sa m ue l Joh nson'a göre hiçbir i n sa n b i r kita bı baş ı n d a n son u n a kada r okumaz. Ki şi n i n yöntemi sayfa l a ra h ızla göz atmak, sadece ilgisini çeken kıs ı m ları oku mak ve diğer kıs ı m l a rı h ızla geçmekti r. Bir kita bı ta n ı m a n ı n yol l a r ı n d a n biri bud u r ve zeki bir okuyucu için yeterli o l a bi l i r. Fakat b u g ü n lerde çoğ u kişi bir kita bı değil, ona ilişkin yazı ları ve genel l i kl e h a kkı ndaki i n celemeleri oku mak­ tad ı r. Medya n ı n s ı n ı rl ı l ı kl a rı ve kültü rün doğası nedeniyle bu tür b i l g i dolaylı olara k bir ri s k içermekted i r. B i r kere, bir kitap kom p­ leks bir a rg ü mana sa h i p o l d u ğ u nda, çoğ u i nceleme yaza rı, çok meşg u l o l a n i n s a n l a r bir çal ı şmayı hızla okuya ra k a rg ü m a n ı kısa ve özet bir biçi mde açı klayaca k bazı satı rları ya ka l a m aya ve yaza rı s u n u m l a i l işki l i pazarla n a bi l i r term i noloj i l eri içeren konforl u ya­ şam a l a n larında kon u m l a n d ı ra b i lecek beyl i k sözler b u l m aya ça l ı ­ ş ı rl a r. Ameri ka n kültüründe hakim temayü l l i bera l old u ğ u i ç i n l i bera l i z m i n ötesi n e geçen b i r arg ü m a n bazı i n celeme yazarları n ı ra hatsız edecektir. Ve ça l ışmaları nda çağdaş kültürün 'özg ü rleş­ me' idd i a l a rı n ı küçümseyerek eleştirenler çoğ u kez 'ye n i - m u ha­ fazakar' o l a ra k eti ketlen eceklerd i r. Böyle b i r eti ketleme ken d i teri m leri içinde a n l a m s ızd ı r, ç ü n kü topl u m s a l görüşleri n tek b i r boyuta sı kı ştı rı labileceği varsayı l ı r. ( İ ro n i k o l a n şey, gerçekte, 'tek boyutlu topl u m' eleşti risi ya pa n l a­ r ı n çoğ u kez bu türden bir tek boyutl u siyaset a n l ayışını beni m­ semeleri d i r.) Tek boyutl u top l u m teri mi daha geniş ta ri hsel bağ­ lamda a n l a msızd ı r, ç ü n kü yaptı ğ ı m kültürel e leştiri türü l i bera-

10

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKiLERİ

l izm i n ka b u l gören kategorileri n i aşmaktad ı r ve çağdaş topl u m u n açmazl a r ı n ı o ld u kça fa rkl ı b i r çerçeve içinde e l e a l m aya ça l ı şıyo­ rum -burada aklımda Peter Berger ve P h i l i p Ri eff'e yöneltilen benzer eleşti ri ler var. Bir yaza rı n bakış açısı o n u n n iyetleri n i a n l a m a k bakı m ı nd a n önem l i o l d u ğ u i ç i n , peşinen i ktisat kon u s u n d a sosya l i st, siyaset kon u s u n d a l i bera l ve kültür kon usunda m u hafaza ka r o l d uğ u m u bel i rtmen i n ya n l ış old u ğ u n u d ü ş ü n m üyoru m . Çoğ u insan b i r kişi bir a l a n d a rad i ka l se başka a l a n l a rd a da rad i ka l olması gerektiğ i n i, veya tersine bir a l a nda m u hafaza ka rsa diğer bütün a l a n l a rd a da m u hafaza ka r ol ması gerektiğ i n i varsayd ı ğ ı için b u açı klamayı kafa ka rıştırıcı bulabi l i r. Bu t ü rden b i r va rsayı m bu fa rkl ı a l a n l a r ı n d o­ ğası n ı hem sosyoloj i k hem de a h l a ki olarak ya n l ı ş yoru m l a m a kt ı r. Görüşleri m i n tutarlı old u ğ u n a i n a n ıyorum ve bu "Önsöz"de ka n ıt­ l a mayı u m uyoru m . İ l k olara k ben i msed i ğ i m değerl e ri a kta rarak başlayacak ve daha sonra sosyoloj i k ayrı m l a ra oda kla nacağ ı m . İ kti sat kon u s u nda: g ü n ü m üzde genel l i kl e i ktisadi a l a n ı n basit­ çe a raçsa l o l d u ğ u d ü ş ü n ü l ür. E l i n izdeki kita b ı n tem a l a r ı n d a n bi ri, b i ri ki mi vurg u l aya n kapita l ist topl u m u n i ktisadi etki n l iğ i baş l ı ba­ ş ı n a bir amaç kı l d ı ğ ı d ı r. Fakat Ari stoteles ve Aq u i n a l ı Thoma s'ta n J o h n Locke ve Ada m Sm ith'e kad a r h i çb i r a h l a k felsefecisi e ko­ nom iyi b i r a h l a ki amaçlar topl u l u ğ u ndan ayı rma m ı ş veya zen g i n­ l iğ i n ü reti m i n i baş l ı baş ı n a b i r amaç olara k görmem işti r; ekono m i d a h a ziyade fayd a l a r ı n elde ed i l mesi n i n bir a racı y a da uyg a r b i r hayata yönelten uyg u n b i r araç o l a ra k görü l m ü ştür. Modern i ktisat u l a ş ı l maya çal ı ş ı l a n amaçları n bi reyse l ve de­ ğ i ş ken old u ğ u n u ve ekonom i n i n sad ece kaynakların ra kip bi rey­ sel a ma ç l a r a rasında dağıtılması 'aracı' ya da rasyonel seçi m i n bir b i l i m i old u ğ u n u va rsaya n b i r 'pozitif b i l i m ' h a l i n e g e l m i şt i r. Dola­ yısıyla, fiyat siste m i sad ece mal ve h izmetlerin yarat ı l a n ta lep tür­ leri çe rçevesi içinde görel i dağ ı l ı m ı n ı n bir mekanizmasıd ı r. Yi ne de b u ta leplerin kökeni mevcut gel i r dağ ı l ı m ı değ i l d i r. Ve ayrıca, n i h ayeti nde ekonom iye yön veren şey içinde yer a l d ı ğ ı kültürün değer sistemid i r. İ ktisat politikası b i r a raç olara k etki l i o l a bi l i r, fa kat ken d i n i biçi m l end i ren kü ltürel değer siste m i ölçüsünde. B u ned e n l e ekonomi kon usunda sosya l isti m . Bana göre sosya­ l izm devletçil i k veya ü reti m a raçları n ı n kol l e ktif m ü l kiyeti d eğ i l d i r. Sosya l izm i ktisat pol iti ka l a rı n ı n öncel i kleri kon usunda b i r d üş ü n ­ ced ir. B u neden le, iktisadi alanda i kti sat pol iti kas ı n ı m e ş r u kı l a n

ÖNSÖZ 1 978

11

değerler kon u s u n d a topl u m u n bi reyden önce geld i ğ i n e i n a n ıyo­ ru m . B i r topl u m u n kayna kları kon u s u ndaki temel g ö rev, bu ne­ den le, topl u m u n üyeleri olara k bi reylerin ken d i n e sayg ı i çeren bir hayata yönel meleri n i m ü m kü n kı l aca k 'toplu msal asgari'yi sağ­ lamak o l m a l ı d ı r.1 Top l u msal asgari ona u l aşmaya ça l ı şa n l a r için iş sağ l aya n b i r öncel i kler topl u l uğ u , piyasa n ı n ri s kleri ka rş ı s ı n d a ye­ terl i d üzeyde g üven l i k ve tıbbi h izmetlere yeterl i d üzeyde u laşma ve hasta l ı kl a r ve rahatsızl ı kl a r ı n y ı kıcı etki leri karş ı s ı n d a koru n m a a n l a m ı n a g e l i r. Klasi k i htiyaçlar ve a rzu l a r ayrı m ı n ı ka b u l ed iyoru m ve bu ki­ ta pta yeniden yoru m layaca ğ ı m . İ htiyaçlar 'tü rün' üyeleri olara k bütün bi reyleri n s a h i p old u kları şeylerd i r. Arzu l a r b i reylerin beğe­ n i l erine ve m izaçl arına bağ l ı o l a ra k değişen istekleri d i r. Bir top­ l u m u n birincil soru m l u l u ğ u n u n temel ihtiyaçla rı n ka rş ı l a n ması ol­ d uğ u n u d ü ş ü n üyorum; a ksi ta kd i rde b i reyler topl u m u n ta m 'yu rttaşları' ola mazlar. Ka b u l ed i l mesi gereki r ki, 'i htiyaçlar' söz­ cüğü b u l a n ı ktı r. Keynes'in b i r za m a n l a r bel i rttiği g i b i : . . . i n sa n l a r ı n ihtiya ç l a rı n ı n doyu r u l a m a z göründüğü doğrudu r. Fa­ kat o n l a r [ihtiya ç l a r] i kiye ayrı l ı r -etrafı m ı zda ki bütü n i n sa n l a rda va rl ı ğı n ı h i ssettiğ i m i z h e r t ü r l ü d u r u m a n l a m ı nda m u t l a k i htiyaç­ l a r ve sadece doy u r u ldu k l a rı nda kendi üzeri m i ze ç ı ktığı m ı z ı , b i z i 1

Modern düşüncede d ö n ü m noktası Bentham'la başlar. Bentham'a göre bütün i nsa n l a r -basitçe hazzın en üst düzeye çıkarıl ması ve acı n ı n en aza i n d i ri lmesi olara k betimlediği- mutl u l uğ u arzular. Prati kte bu bireylerin kendileri için iyi olanı tanı m l a d ı klarında ulaşmaya ça lışacakları bir 'amaçla­ rı' olduğu a n l a m ına gelir. Adam Smith Ulusların Zenginliği'nin ya n ı sıra, "tarafsız bir gözlemcinin" doğru düşünen i nsanların d i kkate a l m a k zorun­ da o l d u kları değer yargısını ortaya koyduğunu öne sürd ü ğ ü Ahlaki Duygu­ ların Teorisi baş l ı kl ı bir kitap yazm ıştı r. Fa kat Bentha m için, Ahlakın ve Hu­ kukun İlkelerine Giriş adlı kita bındaki ifadesiyle "Topl u l u k [toplum] bir var­ sayı msal bedendir" ve topl u l u ğ u n çıkarı "onu meydana getiren birçok üye n i n ç ı karlarının toplamıdır". Modern kapita l ist düşü nce bu a rgümanı kend i zara rına ka b u l etmişti r, çünkü sadece ve büyük ölçüde bi reysel çıka r temelinde bir meşru laştırma zayıf bir a h l a ki argümandır. Meslektaşım l rvi ng Kristol'un işaret ettiği g i bi, i ktisat zoru n l u olarak normatif faktörlerle -toplam bireysel ka rarların so­ nuçları n ı n adil ve d ü rüst olup olmadığıyla- bağlantı lıdır. Hiçbir top l u m neyin uyg u n v e a rzulanabilir o l d u ğ u ha kkı nda mantı klı bir ka ra r vermek­ ten ve i ktisadi ka rarların sonuçlarını bu sta ndartlar ışığında değerlend ir­ mekten kaçamaz.

12

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

diğer i n sa n l a r karşısı nda üst ü n kı ldığı n ı h issettiğ i m i z göre l i i hti­ ya ç l a r . Ü stü n l ü k a rzusu n u k a rşı layan i k i n ci katego rideki i htiyaç­ l a r ı n tatm i n i i m ka n sızdı r . . . fa kat a y n ı s ı m u t l a k i htiya ç l a r i ç i n ge­ çerli değildir. 2

E l i n izd eki kitapta bu ayrı m ı Aristoteles'i n ve daha sonra Aqui­ n a l ı Thomas'ın ayrı m ı a racı l ı ğ ıyla ele a lacağ ı m . Aq u i n a l ı Thomas para arzu s u n u n hiçbir s ı n ı r ta n ı mad ı ğ ı n a -Kato l i k Ki l i sesi n i n faiz­ c i l i ğ e ve fiyatları n serbestçe bel i rlen mesi ne n için s ı n ı rl a m a l a r geti rd i ğ i ne- d i kkat çeker. Fa kat g ıda, g iyi m, barın a k v b . biçim ler­ de ifade kaza n a n ihtiyaçları n ku l l a n ı c ı n ı n ka pasiteleri n i bel i rlediği s ı n ı rları vard ı r. Modern i ktisat kend i i htiyaçlar ve a rzu l a r ayrı m ı n ı , ya n i 'harca­ n a bi l i r gel i r'* kavra m ı n ı gelişti rmiştir. Kişi n i n harca m a l a rı n ı n bir pa rçası nispeten sabitti r: temel (Keynes'i n ku l l a n d ı ğ ı a n lamda m ut l a k) i htiyaçları doyu rmak için gereken m i ktar. Diğer pa rça de­ ğ i ş ke n d i r: ertelenebi l i r, fa rkl ı arzu l a rı ka rş ı l a m a k için kul l a n ı l a b i l i r v e b ü y ü k s ı kl ı kla statü işaretleri n i n v e üstü n l ü k arzu l a rı n ı n ifadesi olan uğraşlar için h a rca n a bi l i r. Savu n d u ğ u m 'topl u msal asgari' temel i htiyaçları ka rşı l a m a k için gerekl i olan a i l e gel i ri m i kta rıd ı r. V e bu ayrıca b i r kültüre l ta­ n ı m o l d u ğ u için, m i ktar mantı ken za mana göre değ işecekti r.3 Ve ben ayrıca, zengi n l i ğ i n ya rarlı o l m aya n a l a n l a rda h a ksız ayrıca l ı k­ l a ra d ö n ü ştürü l mesi gerektiğ i n e i n a n m a m a m a n l a m ı nd a sosya­ l i stim. N iteki m, bana göre (6. Böl ü m : "Özg ü rl ü k ve Eşitl i k" a lt-baş­ l ı ğ ı) b u n l a r herkes i n ulaşabil mesi gereken topl u msal haklar oldu­ ğ u için, zeng i n l i ğ i tı bbi h izmetlerde h a ksız ava ntaja çevi rmek adaletsizd i r. Servet, statü ve g ü ç a l a n l a rı n d a her b i r a l a n ı n kendi­ ne özg ü adil payla ş ı m i l keleri va rd ı r. 2 J. M. Keynes, "Economic Possibilities for Our Grandch i l d ren", Essays in Persuasion, The Collected Works of J. M. Keynes, Ci lt. IX (London: Macmi l­ lan, 1 972: 326). ' d iscretionary income: zorunlu harcamalar, vergiler d ü ş ü l d ü kten sonra kişi n i n istediği g i b i kullanabi leceği gelir; 'ku l l a n ı l a b i l i r gelir' olara k da kul­ l a n ı lmakta d ı r. wi kiped ia 3 Meslektaşım Lee Rainwater bazı empi rik araştırma larda oldukça çeşitli or­ tamlard a ki ve fa rklı etni k gruplardan gelen işçi s ı n ıfından bireylerin, 'say­ g ı n b i r hayatı' anlatma ları istendiğinde kes i n l i kle orta k bir ra kamda -top­ lumun medya n gelirinin ya klaşık yarısı nda- bul uştukları n ı buldu. Bkz. Rainwater, What Money Buys (New York: Basic Books, 1 976).

ÖNSÖZ 1 978

13

Fakat siyaset kon u s u n d a l i bera l i m -i ki teri m i d e Kantçı a n lam­ da ta n ı m l ıyoru m . Yönet i m kon u s u nda, g r u b u n (ai l enin, meslek g r u b u n u n , ki lisenin, etn i k veya azı n l ı k g r u b u n ) d eğ i l bi reyi n bi­ ri ncil a ktör olması gerektiğ i n e i n a n m a m a n l a m ı nda l i bera l i m . Ve yönetimde kam usal ve özel ayrı m ı n ı n sürd ü rül mesi gerektiğine i n a n ıyorum, b u yüzden kom ü n i st devletlerde o l d u ğ u g i bi bütün davra n ı ş l a r ı n pol i tize ed i l mesine ya d a geleneksel ka pita l i st top­ l u m lard a bırakınız yapsınlar uyg u l a ması n ı n meşrulaştırı l masında o l d u ğ u g i bi kısıtl a m a l a r ı n ta mamen ka l d ı rı l masına ka rşıyı m . Ka musal a l a n h u ku ku n üstü n l ü ğ ü kura l ı a ltı nda işler v e b u ne­ d e n l ere h u ku ki prosed ürlere daya n ı r: o bi reyler arası ndaki son uç­ ları tayin etmez; büt ü n i n s a n l a r ı "eş it kı l maya" ça l ış m a k yeri ne herkese eşit ya klaşı r. Özel alan -hem a h l a kta hem i ktisatta- ta raf­ ların uzl a ş ı m içinde ka rarları n ı verdi kl eri, böylece yayı l ma etki leri­ nin (bir örnekte pornografi n i n, bir başka örnekte kirlen menin) ka m usal a l a n a zara r vermed i ğ i b i r yerd i r. M i ra s ka l a n veya atfed i len topl u msa l kon u m lara değ i l bi reysel başarı i l kesi ne i n a n ıyorum. Fakat mevcut, moda o l a n a n l a m ı nda " h u ku k kişi l eri eşit kılmalıd ı r" a n l a m ı nda eşitl i kçi değ i l i m -bu gerçekte eşitl i k değ i l , sayısa l kotaya göre tems i l d i r. İ htiyaçlar ve a rzu lar ayrı m ı yapma neden l eri mden bi ri, i ktisadi a l a nd a geli rle­ ri n eşitl enebileceğ i n i d ü ş ü n mememdir. (İşçiler a rası nda old u kça güçl ü o l a n ) ücret fa rkl ı l ı klarına ısrarlı vurg u beceriler ve çaba l a r­ d a ki farkl ı l ı kl a r ı n fa rkl ı biçi m lerde öd ü l lendiril meleri gerektiğ i biçi m i n deki a h l a ki sezg iyi ya nsıtmaktad ı r. Bir 'topl umsal asgari' ya rat ı ld ı ğ ı nda, i n sa n l arın, a h l a k kon u s u n d a nasıl davra n aca kları­ nın ken d i b i l ecekleri b i r şey o l ması gi bi, pa ra l a rı n ı n ('ka n u n a ta bi olmaya n d ö n ü ştürme i l kesi'ne bağ l ı ) arta n kı sm ıyla ne yapacakla­ rı d a ken d i bilecekleri b i r şeyd i r. Ve topl u msal reka bette evrensel­ ci l i k egemen o l d u ğ u n d a topl u m d a bi reysel başarıyı öd ü l l e n d i r­ me ni n tek kriteri n i n l iya kat o l d u ğ u n a i n a n ıyorum. Geleneğe sayg ı d uyd u ğ u m için kültür kon usunda m u hafa­ za ka rı m; b i r sanat eseri n i n n itel i kleri h a kkında iyi ve kötü g i bi mantıklı ya rg ı lar ın m ü m kü n o l d u ğ u n a i n a n ıyoru m; ve deneyi m i n, sanatın ve eğiti m i n değeri n i n bel irlen mesinde bu otorite i l ke n i n g erekli o l d u ğ u n u ka b u l ediyoru m . Kültü r teri miyle -el i n izdeki kitapta açı kça görüleceğ i üzere­ hem herhangi b i r "ka l ı pl a ş m ı ş yaşam biçi m i n i " kü ltür olara k ta­ n ı m laya n a ntropoloj i k öteberi torbasından daha s ı n ı r l ı hem de

14

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

kültürü kibarl ı k ve yü ksek sanatla s ı n ı rl a n d ı ra n aristokrat gelenek­ teki nden daha ka psa m l ı bir şeyi kasted iyoru m . Kültür bana göre bütün i nsa n l a r ı n hayatl a rı n ı n geçiş dönemlerinde yüzleşmek zo­ runda ka l d ı kl a rı va rol uşsa l çı kmazlara tuta r l ı ve b üt ü n l ü kl ü ceva p­ lar b u l m a çabası d ı r. B u ned e n l e, gelenek bir kültürün va rl ı ğ ı n ı s ü rd ü rmesi i ç i n teme l d i r, zi ra kişi n i n ata l a rı n ı n aynı varol uşsal ç ı k­ mazlarla nasıl yüzleşti kleri n i öğ reten b i r h afıza s ü rekl i l i ğ i sağ l a r. (Davut peyg a m berin deyi şiyle: "Ey Kud üs, seni u n utu rsa m sağ e l i m kuru s u n ".) Ya rg ı-g ücüne vurg u 'a n l a m l ı ' bütü n deneyi m leri iyi o l a ra k a l a n v e her g r u b u n 'kü ltürü n ü n ' b i r başka g ru b u n kültürü kadar g eçerli old u ğ u biçimi ndeki kafa ka rışı kl ı ğ ı n ı o rtada n ka ld ırmak i ç i n zoru n l u d u r. Modernite n i n itibarı n ı kaybetmes i n i n nedeni 'kendini ifad e'ye vurg ud u r ve sanat ve hayat a rası ndaki fa rk orta­ dan ka l ktığı için, haya l g üc ü n ü d ü ş ü n ceyle d is i p l i nden ziyad e d ü rt ü n ü n d ı şavuru m u doyu m u n kriteri h a l i n e g e l m i şti r. B i r kültü­ rün a n l a m a sa h i p olması için bug ü n ü aşması gereki r, zira kültür ceva p l a rı, b i r semboller kü mesi aracı l ı ğ ıyla, va ro l u ş u n a n l a m ı h a kkında s ü rd ü rü l e b i l i r b i r tuta rl ı l ı k sağ l aya n- k ö k soru larla te kra r tekra r yüzleşmed ir. Ve kültürde geleneği değerlendi rme ve sanat­ ta ya rg ı-gücü (ve eğitimde uyu m l u b i r m üfredat) öğren i l mek zo­ runda o l u n d u ğ u için, otorite -bi lgi, öğretim ve n itel i kl i yorum bi­ ç i m i nde- zi h n i b u l a n ı k bi ri için gerekli bir kılavuzd u r. Ve b u tür­ den b i r otorite, h itabetle değ i l , sad ece a raştı rmayla kaza n ı la b i l i r. Ben i m sed i ğ i m bu ü ç l ü görüş (i) ken d i n e sayg ıyı m ü m kü n k ı l a n iktisadi asgariyi, (ii) b i reyi n top l u msal kon u m u n u l iya kat temel i n ­ de elde etmes i n i v e ( i i i ) uygar bir d üze n i n zoru n l u koş u l l a rı ola­ ra k, geleceğ i biçi m lend i rmek a m acıyla, geçm iş ve bugün a rasın­ d a s ü rekl i l i kl e bütü n i nsanları yu rttaş kıl mayı b i r a raya geti rd i ğ i i ç i n tuta r l ı d ı r. il

Daha g e n i ş a n l a m d a b u kita b ı n a n a teması a s l ı n d a sadece ka pita­ l izm i n çel i ş kileri d eğ i l , aynı za manda b u rj uva topl u m u n, ya n i ti­ ca ret ve sanayi lonca l a rı n ı n ya rattığı yen i d ü n ya n ı n, 1 6. yüzyı ldan so n ra a s ke ri veya d i nsel i l g i l erden ziyade i ktisadi etki n l i ğ i topl u­ m u n merkezi özel l i ğ i kılarak modern top l u m u kökten değ iştiren orta s ı n ıfı n veya b u rj uvazi n i n kü ltürel çel işki l eri d i r.

ÖNSÖZ 1 978

15

Kapita l izm rasyonel m a l iyet ve fiyat hesa bı te me l i n d e 'meta la­ rı n ü reti mi'ne ve yen i d e n yatı r ı m l a i l iş ki l i amaçlarl a s ü rekli 'ser­ maye biriki mi'ne daya l ı sosyoekonom i k b i r sistemd i r. Fakat bu eşi görü l m e m i ş yen i işleyiş tarzı ayırt ed ici bir kü ltür ve ka ra kter ya pı­ sıyla içiçe geçm iştir. Kültürde, kend i n i gerçekleşti rme bi reyin ge­ leneksel kısıtl a m a l a rd a n ve atfed i len (a i l evi ve d oğ u m l a gelen) bağlardan kurtarıl ması, böylece kend i n i arzu l a d ı ğ ı bi ri 'kı l a b i l me­ si' a n l a m ı n a gelmekteyd i . Karakter yapısında, özdenetim ve do­ yu m u n ertelen mesi kura l ı ki ş i n i n bel irled i ğ i hed eflere ulaşması n­ da amaç l ı davra n ı ş ı n önem i n i v u rg u layan norm demekti. B u rj uva uyg a rl ı k bu i ktisadi siste m i n kültürü ve kara kter yapı s ı a ra s ı n d a ki ka rş ı l ı kl ı i l i ş ki d i r. Kita b ı m ızı n ka l a n kıs ı m ları n ı bu b i rl i ktel i ğ i ve son uçları n ı serg i lemek o l u şturmaktad ı r. Bu çel i ş ki l e ri i ki mercek a racı l ığ ıyla okuyoru m: sentetik bir kurg u o l a n i l ki bir 'ideal tip't i r. B u oku ma 'ta ri h-d ışı'd ı r ve o l g uyu bir kapa l ı sistem olara k a l ı r. B u yüzden, 'hipoteti ko-ded ü ktif' o l a­ b i l i r ve ol g u n u n s ı n ı rl a r ı n ı bel i rlemeyi sağlaya b i l i r. O n u n b i r ideal tip olarak üstü n l üğ ü , ta ri h sel d eğ i ş m e n i n a kışı n ı n bazen b u l a n ı k­ laştırd ı ğ ı s ı n ı rl ı topl u msal a l a n l ar ı n -eksen i l keler ve eksen ya pı l a r o l a ra k a d l a n d ı rd ı ğ ı m- ayı rt ed i ci özel l i kleri n i tespit etme i m ka n ı sağ lamas ı d ı r. Fakat stati k o l a n ideal t i p olg u n u n köke n l eri n i ve gel ecekteki yönel i m leri n i açı kla maz. Bu neden le, ikinci b i r ta ri h merceğ i n e ve o n u n içeri ğ i n i o l uştu ra n detayl ı empi r i k ka rmaş ı k­ l ı ğ ı n ı incelemeye gerek vard ı r. İdeal tip ku l l a n a ra k, kapita lizmin çel işki l eri ne topl u m u n tek­ n i k-i kti sadi, siyasal ve kültürel yapı l a rı n ı n teme l i n i ol uşturan an­ tagon i st i l keler içinde ba kıyoru m . N iteki m, ka pita lizmin baş l a n g ı­ c ında merkezi hale gelen tekn i k-i ktisadi alan, g ü n ü m üzdeki bü­ tün sanayi topl u mlarında old u ğ u g i bi, eksen i l ke ' i ktisadi kıl ma' üzeri ne kuru l u d u r, ya n i tüm etki n l i kleri -finansal m u h asebe s i s­ tem l eri a racı l ı ğ ıyla ta n ı m lanan- birim mal iyetleri n en küç ü k bile­ şen l eri içinde ayrışt ı ra ra k veri m l i l i ğ i sağ lamaya daya n ı r. Uzman­ laşma ve hiyerarşi üzeri ne ku rulan 'eksen ya pı' b ü ro krati k koord i­ nasyo n l a i l işki l i d i r. B u rada zoru n l u olara k b i reyler kişiler olara k değil, (sosyoloj i k söylemde davra n ışları r o l gereklerine göre d ü­ zenlenen) 'şeyler' olara k, ka rı m a ksi m u m a çıkarma a raçları o l a ra k a l ı n ı r.4 Kısaca, bi reyler görevleri içinde gözden kaybol u rlar. 4 Burada kar sözc ü ğ ü n ü, sözgelimi darlıklardan veya bir tekelin ya da ka rte-

16

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

Çatışmayı d üzen l eyen siyasal a l a n eksen i l ke 'eşitl i k' ta rafı n­ d a n yönet i l i r: yasa önünde eşitl i k, eşit yu rttaşl ı k h a kları ve çok daha ya kı n l a rd a eşit top l u msal ve i ktisadi hak ta lepleri. B u ta l e p­ ler doğal haklara dönüştüğü için, siyasal d üzen i ktisadi siste m i n topl u md a ü rettiği kon u m ları v e öd ü l leri d üzenlemek için i ktisadi ve top l u msal a l a n lara (şirketlerin, ü n iversitelerin ve hasta n e l erin faa l iyetlerine) gid erek d a h a fazla müdahale etmekted i r. Yöneti­ min eksen ya pısı 'temsil' ve daha ya kı n l a rd a 'katı l ı m'd ı r. Ve katı l ı m ta lepleri, i l ke olara k, a rt ı k top l u m u n diğer bütün a l a n l a r ı n a ta­ ş ı n m ıştı r. B ü rokrasi ve eşit l i k a rası ndaki geri l i m l e r bugü n ü n top­ l u msal çatışma l a rı n ı n çerçevesi n i beli rlemekted i r. Son olara k, kültüre l a l a n kend i n i ifade ve kişisel tat m i n a l a n ı ­ d ı r. B u a l a n, tatm i n i n ölçüsü olara k bireyi n a l ı n ması bakı m ı nd a n ku r u m l a ş maya v e a h l a k kura l larına terstir v e kültü re l nesneleri n değeri n i nesnel b i r eşitl i k v e değer sta n d a rd ı değ i l bi reyi n d uyg u­ l a rı, d ü ş ü nceleri ve değerlendi rmeleri beli rler. B u d uyg u en bariz biçi mde, ister gerçek ister yapay o l s u n, bir ş i i r, oyu n veya res m i gerektirir, fa kat " O şeyi ya pmak ben i m i ç i n ne a n lama g e l m e kte­ d i r?". Kültürün bu demokrati kleşmesi nde her bi rey mantı ken ken d i tüm 'pota nsiye l i n i ' gerçekleşti rmeye ça l ı ş ı r ve bu yüzden bi reysel 'ben l i k' tekn i k- i ktisadi d üzen i n rol gerekleriyle g i derek daha fazla çatı şmaya baş l a r. Bazı eleşti rmen ler bu açı klama biçi mleri n e 'g ücün' h a l a esasen i ktisadi a l a nda, çoğ u n l u kl a büyü k şi rketlerin e l i nde o l d u ğ u ve ken d i n i ifade d ü rtüleri n i n kültür içinde ka pita l ist sistem ta rafı n­ dan 'bel irlen d i ğ i ' ve meta l a ra, ya n i satı l a n nesnelere dön üştürül-

l i n uyg u l a masından gelen spekülasyon veya beklenil meyen kaza nçlar an­ l a m ı nda değ i l , kaynakların etkin ku l l a n ı mıyla sağ lanan ü retke n l i kten elde edilen kaza nçlar a n l a m ı nda, özel i ktisadi a n lamda ku l l a n ıyorum. Bir i kti­ sadi sistem ka rı amaçladığı ölçüde onun tersi israftır. Sosyoloj i k soru ka r hesaplanı rken hangi fa ktörleri n di kkate a l ı ndığıdır. Son 50 yıla kadar kapi­ tal ist g i rişim dar bir hesa plamayı beni mseme eğ i l i m i ndeyd i ve top l u msal m a l iyetlerin (çevre kirl i l i ğ i nden işin işçi nin sağ lığı ve güven liği üzerindeki etki lerine kadar m a l iyetlerin) kaynağı işçiler veya top l u m olara k görü l mek­ teyd i . Fa kat çoğu kez bürokrati k kuru m ların kendi işletmeleri nin para kay­ naklarını a rtı rmak (böylece binalar i nşa etmek ve tati ller için ödenek ayı r­ m a k) a macıyla, ka rlarını artı rmak için yü ksek toplumsal bedel lere (örneğ in sa h i l lerdeki kağ ıt fa brika l a rı nedeniyle Bayka l Göl ü ' n ü n kirletil mesi) yol açaca kları kom ü n ist ü l kelerde de d u ru m fa rklı deği l d i r.

ÖNSÖZ 1 978

17

d ü ğ ü ka b u l ü nden h a re ketle iti raz etti ler. Bu türde soru l a r (bu a n a l iz tarzı, ya n i a l a n l a rı n ayrı ştı kları fi kri ku l la n ı ş l ı o l s u n olmasın) bel i r l i ka b u l lerin s ı n a n d ı ğ ı empirik soru­ l a rd ı r. Cevaplar tari h i n m a h kemesinde b u l u n m a ktad ı r ve bu ce­ vapl a ra i l işkin tarihsel açı m l a m a m ı biti rd i kten son ra a n a l izi m i n i ki nci çizg i s i n e geçeceğ i m . 111

(Son 30 yı l d ı r) egemen kapita l izm a n layı ş ı n ı büyük ölçüde Max Weber' i n kend i n e has Batı l ı rasyonel ü reti m ve m ü badele orga ni­ zasyo n u n u n ortaya çı kışı n ı m ü m kü n kı l a n öğretiler olarak Ka lvin­ c i l i k ve Protesta n a h l a ka vu rg u s u -d isipl i n l i ça l ı ş m a n ı n rol ü ve zengi n l i k arayışı n ı n meşru l u ğ u fi kri- biçi m lend i rm i şti r. Fakat ka­ pita l izm i n i ki köke n i va rd ı r. B i r kayna k Weber' i n vurg u lad ı ğ ı çileci­ lik, diğeri bu za m a n d i l i m i nde n eredeyse ta mamen i h m a l ed ilen Werner Sombart'ı n merkezi b i r teması kazanç hırsıd ı r.5

5 Som bart'ın temel eserleri üç ci ltl i k ka psamlı Modern Kapitalizm ( i l k i ki cilt

1 9 1 6- 1 ?'de, üçüncü cilt 1 0 yıl sonra 1 927'de yayı m l a n m ı ştı r) ve Ya hudi ler ve ka pita l izm, l ü ks ve kapita l izm, savaş ve ka pita l izm üzerine bir dizi erken dönem çalışma ve b u n l a rı taçlandıran 1 9 1 3'te basılan Burjuvazi'dir. Som ba rt'ın ü n ü n ü n d ramati k bir biçimde sön mesi n i n i ki nedeni vard ır. Som bart Birinci Dünya Savaşı'ndan önce sosya lizme oldukça ya kındı ve ken d i ne büyük ün kaza n d ı ra n bazı eserler ü retti, bu dönemde başlangıç kita bı 1 896 ta rihli, 20'den fazla dile çevrilen Sosyalizm ve Sosyal Hareket idi. (On u n ABD üzerine 1 904'te yayı nlanan kita bı Warum gibt es kein Sozialis­ mus in de Vereingten Staaten ABD'de kök salan sosya l ist fi kirlerin başa rısız­ l ı ğ ı n ı n sta ndart bir açıklaması haline geldi). Bununla bera ber, Sombart Bi­ rinci D ü nya Savaşı'ndan sonra yen iden Ma rksizm'e yöneldi ve 1 934'te (A New Social Philosophy olara k çevrilen) Alman Sosyalizmi a d l ı kitabında muğlak bir biçimde Nasyonal Sosya l izmi ben imsedi, 1 94 1 'deki öl ü m ü ne kad a r, diğer çalışmalarla sürekl i l i k içi nde, muğlak bir manevi i nsan anlayı­ şını savundu. Siyasa ldan ziyade teori k olan ikinci neden, Sombart'ı n kapita l izm üzeri­ ne çal ışmasının, fevka lade zengin ve farklı olsa da (çü n kü bu konu üzerine m u htemel b i r başka yaza rdan çok daha fazla materya l topla m ı ştı), n i haye­ tinde, sindiri l mesi zor bazı u nsurları derin bir ka p içinde bir a raya getiren ve a s l a hiçbir açı k-seç i k nedensel bağlantı n ı n açıkça ortaya kon u l madığı bir 'türlü' olmasıdır. Sombart fa rklı za manlarda bir toplumsal grubun veya başka s ı n ı n (örneğ i n Ya hudiler ya da Floransa l ı ların) veya bir toplumsal ol­ g u n u n veya başkasının (örneği n değerl i meta l lerin a rzı n ı n ya da teknolo-

18

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

Sombart Burjuva'da kapita l iz m i n köken leri n i n çeşitl i l i ğ i n i vur­ g u la m a k içi n altı temel 'kapita l ist g i rişimci' tipi beli rler: Korsa n l a r (" 1 6. yüzyılda İ n g i ltere'de . . . b o l m i ktarda b u l u n a n a c ı m a s ı z d e n iz kurtları"); Büyük Topra k Sah i pleri (örneğ i n, 1 8. yüzyı l başlarında Fra n sa'da olduğu g i bi, madenci l iğ e ve d e m i r i m a l i ne yönelen ka pita l ist çiftçi ler); Devlet M e m u rları (g i ri ş i m leri teşvi k ede n ler, örneğ i n F ra n sa'da Col bert); Borsacı l a r (örneğ i n den iza ş ı rı yatırım­ l a r için İ n g i l tere'ye borç veren South Sea fi rması n ı n a rd ı ndaki i nsan l a r); (başlard a simsarken g i rişi mci ler h a l i n e gelen) Tücca rlar; ve i m a l atçı l a r h a l i n e gelen Za naatkarlar veya üreticiler. Somba rt başl ı ca ka pita l i st g i r i ş i m a l a n l a rı n ı H o l l a nda, İ n g i ltere veya ABD g i bi Protesta n ü l ke lerd e d eğ i l , aksine Flora n sa l ı d ü nya­ d a kon u m la n d ı r ı r ve ona göre (kişisel hayatında bir zevk düşkünü) Benja m i n F ra n k l i n ' l e i l işki l i o l a n benzer türd e tem ki n l i b u rj uva d üstu rlar bi rkaç ası rd ı r Yönetim ve Aile a d l ı kita b ı kendi d ö n e m i n ­ de klasi k olan v e orta s ı n ıf öze l l i klere, eylemlerin uyg u n koo rd i­ nasyo n u n a ve za m a n ı veri m l i ku l l a n maya i l işkin görüşleri İta lya ve F ra n sa'daki bi rçok b u rj uva g i rişi mci ve tüccar ta rafı n d a n be­ n i msenen Leon Bati sta Al berti ' n i n yazılarında b u l u na b i l i r.6 j i n i n ) önem i n i vurg u l a maya çal ı şsa da, fakat bunların a rası nda 'açgözl ü l ü k d ü rtüsü'ne temel bir vurg u vardı. Modem Kapitalizm' i n tam İ n g i l izce çevi risi yoktur, serbest bir çevi risi Frederick L. Nussbaum tarafından ya pılmıştır (A History of the Economic lnstitutions of Modem Europe: An lntroduction to Der Moderne Kapitalismus of Wemer Sombart, New York, F. S. C rofts, 1 933). Der Bourgeois Epstei n ta­ rafından The Quintessence of Capitalism: A Study of the History and Psycho­ Jogy of the Modem Business Man (New York: E. P. Dutton & Co., 1 9 1 5) adı altında çevri l m i ş ve edit ed i l m i ştir. İ lg i nç olan hiçbir yerde bu kita bın, Der Bourgeois'ın bir çevi risi olduğ u n u n bel i rtilme mesidir. Savaş s ı rasında

6

Lon d ra'da yayı n l a n m ı ş olması Al manca baskıya refera nsın yokl uğunu açı klaya b i l i r. Sombart'ı n görüşleri n i n en özl ü ifadesi için bakın ız: "Capita­ l i s m", The Encyclopedia of the Social Sciences (New York: The Mac m i l l a n Co., 1 930) C i lt 3, s. 1 95-208. The Quintessence of Capitalism, s. 1 04- 1 1 3. Bir rasyonel mekan ve za m a n esteti ğ i n i n kuru lması ndaki temel şa hsiyetlerden biri olara k Al berti üzerine b i r ta rtışma için, bkz. a.g.e., s. 1 08- 1 1 1 . Kapitalizmin kökenleri n i n Kato l i k İta lya'da kon u m l a n d ı rı labi leceği ve ka pita l iz m i n 'mekansal olarak aşı l masının' soru m l usunun Protesta n a h l a k d e ğ i l , karşı-Reformasyon olduğu iddiasını destekleyen ilginç a rg ü ma n ya­ kı n l a rda H u g h Trevor-Roper ta rafından s u n u l m uştur (Religion, the Refor­ mation and Socia/ Change, and Other Essays, London: Mac m i l lan, 1 967: 23,

Ö NSÖZ 1 978

19

Erken ka pita l izm i n kes i n yerleri nereleri ol u rsa o l s u n, başı ndan iti baren, i ki d ü rtü n ü n, ya n i çil eci l i k ve kaza n ç g ü d ü s ü n ü n içiçe geçtiğ i açı ktı r. B i ri ted birli b u rj uva hesa p l ı l ı k ru h u; d iğeri, modern e kono m i ve teknolojide ifade kaza n d ı ğ ı biçim iyle, ken d i n e slogan o l a rak "bitmeyen s ı n ı r" sözü n ü hedef o l a ra k doğa n ı n ta mamen dön üşt ü rü l mesi n i alan dur d u ra k bi l m eyen Faustian d ü rtüdü r.* İ çiçe geçen b u i ki d ü rtü modern rasyonel l i k a n layı ş ı n ı biçimlen­ d i rm i şti r. İ kisi a rası ndaki geri l i m d a h a önceki feti h dönemleri n i ka rakterize etm iş o l a n t ü ketimci davra n ı şlara a h l a ki b i r kısıtlama dayat m ı ştı r. B u rada a ş i ka r olan şey çileci unsurun (bu kita pta ki a rg ü m a n l a rd a n bi ri) ve o n u n l a birl i kte ka pita l ist davra n ı ş ı n a h l a ki meşru l a ştı rı l ma türlerinden b i ri n i n fi i len ortadan ka l kı ş ı d ı r. Felsefi meşrulaştırma düzleminde, çileci l i ğ e esas sal d ı rı çi leci l i ­ ğ i n (ba ğ n azlar ın gön ü l süz d i ğerleri ne verd i kleri 'acı l a r ı n ') i nsanla­ rı yöneten 'doğ a l ' hazcı l ığa -haz a rayı ş ı n a ve acıdan kaçı n maya­ zarar verd i ğ i n i öne s ü ren Jeremy Bentham'd a n g e l m iştir. Ç i l eci l i ­ ğ i n 'fe n a l ı ğ ı ', saf niyeti ne o l u rsa olsun, insanlar üzeri nde 'despo­ tizme' yöneltmes i d i r. Fayda i l kesi ya l n ız başına i n sa n ı n kend i fa rkl ı a maçları na u laşma a rayı ş ı n ı d üzen leyen bir a raç o l a ra k h iz­ met edebi l i r. Bu yüzden, orta k gayeler fi kri bi reysel terc i h ler için­ d e kaybol m uştur.

27-28). Ona göre



Ortaçağ Avru pası'nı kapitalist olara k görmeyen Marx, Weber, Som ba rt için problem kapita l izm i n niçin 1 6. yüzyı lda ya ratı ldığ ı n ı ortaya çıkar­ maktı. Kato l i k Avru pa'n ı n en azı ndan Reformasyona kadar kapita l i st bir ekonomi yaratabi leceğ ine inanan bizler için problem 1 6. yüzyı lda bu türden bir ekonom i n i n ana fa i l leri n i n -sadece g i rişimcilerin değ i l aynı zam a nda işçilerin- Kato l i k topraklarda hakim olan eski m erkezleri niçin terk etti kleri ve Protestan topraklarda hakim olan yen i merkezlere niçin göç etti klerid i r . . . On l a r sürüldü ler. Ve bu din adına yap ı l m ı ştı . . . Ayrıca ka pita l izmi ya rata n yen i i nsan tipini ya ratan Kalvi n c i l i k değ i l d i; daha ziyade, bunun nedeni Avru pa'nın eski i ktisadi seçki nlerinin, kuşak­ lar boyu m i rasçısı oldukl a rı zihinsel tutu mun aniden ve bazı ye rlerde sapkın ve hoşgörülemez olduğu ilan edil mesi yüzü nden, sapkınlara dö­ n ü ş meleriydi . . . H e r za man içi n ş u görüşe dönmekteyiz: Kalvi nist ve hatta kuzey Avru­ pa l ı Ya hudi g i rişimciler doğal bir gelişme değildi, onlar o za mana taşınan eski gelişim lerdi. dünyevi zen g i n l i k ve güç için manevi değerlerinden vazgeçme (Ü.T.) .

20

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

Tarih düzleminde, 'i ktisadi d ü rtü'yü d a h a önceleri adetler ve gelenekler, bel l i ölçüde Kato l i k a h l a ki a d i l fiyat i l kesi ve d a h a son­ ra sadeliğe Pü riten vurgu kısıtl a m a ktayd ı . Dinsel d ü rtüler zayıfl a r­ ke n, başl ı baş ı n a kompleks b i r ta ri h içinde kısıtla m a l a r gevşed i . Kapita l izm i n ayı rt ed ici özel l i ğ i h a l i n e g e l e n şey -temel d i n a m iğ i ­ h içbir s ı n ı r tan ı mamasıyd ı . Teknoloj i n i n d i n a m os u n u n etki siyle kapita l iz m i n üslü büyü mes i n i n ö n ü nd e hiçbir engel ka lmad ı . H i ç­ b i r s ı n ı r yoktu. H içbir şey kutsa l d eğ i ld i . Değ işme n orm h a l i n e g e l d i . 1 9. yüzyı l ortalarında i ktisadi d ü rtü n ü n yörü ngesi buyd u . O ayrıca kültürün yörüngesiyd i . iV

Kültür a l a n ı a n l a m l a r a l a n ı , d ü n yayı sanat ve ritüel a racı l ı ğ ıyla i m­ gesel b i r yol l a, b i l hassa her b i l i nçli i n san ı n hayat ı n ı n b i r nokta sın­ d a yüzleş mek zoru nda ka l d ı ğ ı va rol uşsal çı kmazl a r ı n ortaya ç ı ka r­ d ı ğ ı trajedi ve öl ü m g i b i 'kavra n ması zor şeyler' a racı l ı ğ ıyla an­ l a m l a n d ı rmayı a maçlaya n bir çabad ı r. Kişi bu yüzleş mel erde diğer her şeyin çerçevesi n i o l u ştura n temel soru n l a r ı n -Goethe' n i n Urphönomen * olara k a d l a n d ı r d ı ğ ı şeyi n- fa rkı na va rı r. 'Gize m l eri' kavra ma çaba l a rı n ı n en eskisi olan din ta ri h sel olara k kültürel sembollerin kaynağıyd ı . B i l i m d oğa n ı n b i r l i ğ i n i a raştı rmak i ken, d i n uygarl ı kların fa rkl ı ta rihsel dönemlerinde kültürel birl i ğ i a raştı rmak o l m u ştur. D i n bu birliği sağ l a m a k için "a n l a m ı n i nşası olan gelenek"le içiçe geçmiş ve ken d i a h l a ki norm l a rı n ı tehdit eden sanat ça l ı ş m a l a rı n ı redde­ derek kültürün ana ka pı l a r ı n ı koru m u ştur. Modern hareket bu birliği yıka r. B u n u üç şeki lde başarır: ( 1 ) es­ teti ğ i n a h l a ki norm l a rd a n özerkl i ğ i n i vurg u laya ra k, (2) yen i ve de­ neysel olana daha yü ksek değer vererek ve (3) (özg ü n l ü k ve bi ri­ c i kl i k a rayı ş ı nda olan) ben l i ğ i kültürel yarg ı-g ü cü n ü n kriteri olara k a l a ra k. Bu h a re keti n baş ı n ı çeken en a g resif atl ı uşak bizzat Mod er­ n izm olara k ad l a n d ı rı l a n , avangartlık iddias ı n d a ki ya klaşı m d ı r. Modernizm ta rtışması (bkz. 1 . Böl ü m : Modernizme Gi riş; Böl ü m 2 ve 3) bu kita b ı n ana çizgisid i r, zi ra Modernizmi b u rj uva d ü nya görüş ü n ü n çözü l mesi n i n fa i l i olara k a l ıyor ve 1 9. yüzyı l ı n i ki nci



Ü rfenomen: Özel bir bütü n ü n asli/a na öze l l i kleri (Ü .T.).

ÖNSÖZ 1 978

21

ya rı sı nda kü ltürde hegemonya s ı n ı kurd u ğ u n u ka b u l ediyoru m. Modernizmi ta n ı m l a m a kl a i l i ş ki l i çok bilinen g ü ç l ü kler va rd ı r. Şemati k olara k üç fa rkl ı boyut belirleyeceğ i m : 1 . Temati k olara k, Modernizm d üzene v e özelde b u rjuva d ü ­ zene ka rşı bir öfked i r. Ben l i k v e s o n u gel meyen deneyi m a rayışı vurg u l a n ı r. B i r za m a n l a r Teren ce "İ nsani olan hiçbir şey bana ya­ bancı d eğ i l d i r" d erken, Modern ist ayn ı coşku n l u kl a "İ nsani olma­ ya n hiçbir şey ba n a ya bancı d eğ i l d i r" diyebi l i r. Rasyo n a l izm ca n l ı ­ l ı ğ ı yok ed ici olarak görü l ü r; yaratı cı l ı kta a rtışa şeyta n ca b i r şeyin a raştı rı l ması yol açar. B u a rayı şta kişi estet i k s ı n ı rl a rı (ve hatta a h l a ki norm l a rı) haya l g ücü n ü n old u kça değişke n kapsa m ı n a göre aya rlaya maz. Merkezi önemde ısra r l ı vurgu, bu deneyi m i n tutku l a r ı n ı n h i ç b i r s ı n ı rı o l m ayacağı, "kutsa l h i ç b i r şey o l m ad ı ğ ı " iddiasıd ı r.7 2. Sti l l e i l i şki l i o l a ra k, 'mesafe n i n ortadan kal kması' olara k ad­ l a n d ı rd ı ğ ı m şeyde orta k b i r senta ks vard ı r. B u orta k sentaks este­ t i k ve psi ş i k mesafeyi orta d a n ka l d ı ra ra k dolaysızl ı k, etki, s i m ü lta­ nel i k ve d uy u m l a r yaratma ça ba s ı d ı r. Estetik mesafe orta d a n ka l­ ka rken kişi d ü ş ü n meyi b ı ra k ı r ve seyi rciyi deneyi m kuşatı r. Psişik mesafe ortadan ka l ka rken (Freudcu teri m ler içi nde) 'bi ri ncil sü­ reçler'* "rüya ve sa nrı", "içg ü d ü ve d ü rtü" vurg u l a n ı r. B u a rada, Modernizm g üzel sanatlara Rönesa n s döneminde g i ren ve Al berti tarafı n d a n kod l a n a n 'rasyonel kozmoloji'yi, ya n i çizi m a l a n ında fon ve zem i n i, za m a n d a baş l a n g ı ç, a ra ve son u ya d a sekansı, üsl upl a r ayrı m ı n ı ve her b i r üsl u ba uyg u n ayrı özel ça l ı ş m a ta rzl arı fi kri n i reddeder. Formel bir sentaks olara k mesafe n i n ortadan ka l d ı r ı l m a s ı bütün sanatları etki l er: edebiyatta 'bi l i nç akışı', resim­ d e tuva l d e "iç mesafe n i n orta d a n ka l kması", m üzikte melodi ve uyum d e n gesi n i n yı kıl ması, ş i i rd e serbest vezne geçi l mesi söz kon u s u d u r. En geniş a n l a m ı nda, bu orta k senta ks b i r sanat i l kesi olara k m i mesisi redded er.8 7

Bu arg ü ma n ı 1 9. ve 20. yüzyı l l a rdaki temel edebi eserler üzerine bir i nce­ lemede açı m ladım: "Beyond Modernism, Beyond Self", Art, Politics and Will: Essays in Honor of Lionel Trilling, ed. Quentin Anderson, Stephen Do­ nadio ve Steven Marcus (New York: Basic Books, 1 977). İd'den kaynaklanan, haz i l kesine yönel i k süreçler (Ü.T.). 8 Bütün Modern ist yaza rlar açı kça 'burjuva ka rşıtı' değ i ldi. T. S. Eliot bir Ang l i ka n Yü ksek Ki l isesi üyesi ve Wi l l iam Faul kner Gü ney pol iti kasında bir gelenekçi idi. Ancak i kisi de şiirde ve romanda büyü k 'deneyci ler'd i . Kendi *

22

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

3. Gereçle meşg u l o l m a . Sanatç ı l a r kültür ta ri h i n i n bütü n d ö­ n e m l erinde 'resmed i l meyeni' 'resmed i len' ürüne d ö n ü ştü rmede formel bir problem olara k gereci n doğası ve ka rmaşı kl ı ğ ı n ı n bi­ l i ncinde o l m uşlard ı r. Son 25 yı l da içeri k veya biçi m l e (örneğ i n sti l veya ta rzla) değ i l , a ksine bizzat sanatın gereciyle -yan i res m i n fi ili doku s uyla, resimde materya l lerle, m üzi kte soyut 'seslerle', ş i i rd e 'ses d izimi' i l e, hatta 'uya k'l a v e edebiyatta d i l i n soyut öze l l i kleriy­ le (çoğ u kez herha n g i b i r şeyi d ı şa rd a b ı ra kmayla) b i r meşg u l iyet o l d u ğ u n u görmekteyiz. Bu yüzden, Jasper Johns'un resi m lerin­ d e ki heyecan d uyg u s u ü reten şey -imge d eğ i l - ya kılarak ren k­ l e n d i ri l m i ş yüzey, John Cage'i n m üziğ inde bağ la ntısız veya tesa­ d üfi fa ktörler, Robert Creeley' n i n şiirinde bir m ı s ra ölçüsü o l a ra k heceden ziyade sol u kl u oku m ad ı r -hepsi bizzat gereci n s ı n ı rl a rı­ n a ve doğas ı n a i l işkin biçi msel a rayı ş l a rd a n ziyade ben l i ğ i n ifade ed i l melerid i r. Modernizm, kuşkusuz, Batı kültürü nde yaratıcı l ı kta büyü k a r­ t ı ş l a rd a n biri n i n kaynağı o l m u ştur. 1 850- 1 930 a rası dönem m u h ­ temelen edebiyat, ş i i r, müzik v e resi mde ş i md iye kadar b i l d i ğ i m iz önceki herhangi bir dönemdekinden daha fazla -daha büyük sa­ nat eserleri ne değilse de- o l d u kça çeşitli deneyi m l ere ta n ı k ol­ m uştur. B u n ların çoğu kü ltürü n b u rjuva top l u msal yapı ka rş ı s ı n­ d a ki, aykı rı tutu m u n u n ü rettiği ya ratıcı geri l i mden ortaya çı km ı ş­ t ı r. F a kat b u n u n bedel leri va rd ı . B i r bed el, kültürd e, özel l i kl e a h l a ki normlara v e hatta bizzat kültürel ya rg ı fi kri ne ka rşı b i r t u ­ t u m u n yayı l masıyla iç bütü n l üğ ü n kaybol masıyd ı . Da ha büyük bedel sanat ve hayat a ra s ı n d a ki ayrı m b u l a n ı klaştı ğ ı nda yaşa n d ı -böyl ece, b i r za m a n l a r imgelemde (cinayet, şehvet, sapkı n l ı k rom a n larında) izin veri len şey çoğ u kez kurguya dön üştü v e ke ndi 'hayatl arı n ı ' b i r sanat eseri kı l m a k isteyen b i reyler ta rafı n d a n d ı şa vurul maya başladı ve el eşti ri n i n 'demokrati kleşmesi' son ucunda ya rg ı g ü cü n ü n kriteri artı k sta n d a rtlar kon usunda konsensüse da­ ya l ı b i r şey o l m a ktan ç ı ka ra k, a ks i n e sanatın 'be n l i ğ i ' nas ı l gel iş­ tird i ğ i kon u s u n d a her 'ben l i ğ i n ' özel bir görüşü h a l i n e geld i . ***

özel siyasa l veya kültürel inançlarına rağmen, onların 'modernist sti l ler'inin etki lerinden b i ri b u rjuva "düzen l i za man ve mekan ilişkileri" görüşü n ü n temelinde yatan 'rasyonel kozmoloji'yi yıkmak olm uştur ( b kz . e l i n izdeki kitap, 2. Böl ü m : "Rasyonel Kozmosun Tükenişi" alt başlığı).

ÖNSÖZ 1 978

23

Kültürdeki değ i ş i m l er i l e bir topl u msal yapı a rası nda fa rkl ı kom p­ leks etki leşim ler vard ı r. Ha m i l i k s i ste m i n i n old u ğ u yerlerd e müş­ teri -pren s, kil ise veya devlet- bir sanat eseri sipa riş eder ve ku­ ru m u n, örneğ i n Ki l i se'n i n kü ltüre l i htiyaçları, pren s i n beğe n i leri ya d a Devletin ken d i s i n i yüceltme amaçlı talepleri za ma n ı n ege­ men sti l i n i biçi m l e n d i recekti r. Fa kat sanatın a l ı n ı p satı l d ı ğ ı yerde piyasa kü ltür ve topl u msal ya pı n ı n bul uştuğu yerd i r. Kültür bir 'meta' haline geldiği nde b u rj uva beğeni yayg ı n l aşaca kt ı r. Fakat s ı radışı bir ta ri hsel d u ru mda b u söz kon u s u d eğ i l d i r. İta lya n M a rksist Antonio Gramsci i l e özdeş leştirilen 'kültürel hegemonya' teri m i b i r h a l ka çağ ı n yoru m u n u sunan egemen d ü nya görü ş ü n ü n biçi m l e n d i r i l mesinde tek bir g r u b u n hakim ko­ n u mda o l d uğ u n u ifade eder. B i rçok kez Egemen bir s ı n ıfı n ü retti­ ğ i ve ona hizmet eden tek d ü nya görüşü yayg ı n o l m u ştur. 1 2. yüzyı lda -111. l n n ocentious'un si mgeled iği 'İnanç Çağı'nda- Kili­ se'n in topl u m üzerinde ki kontro l ü n ün, tek biçi m l i d i n darl ı k içinde değ i l , aksi ne, Brya n Wilson'ın ifadesiyle, "ru h ba n s ı n ıfı n otoritesi­ n i n gerektird i ğ i i n a n ç ve d üzen i n si mgesi n i n topl u msal çerçeveyi hakim iyeti altına a l ması" yüzünden yücelti l d i ğ i n i görmekteyiz. G ü n ü m üzde -gündel i k hayatı n d üzen len mesi, ü reti m ve bölüşü­ mün katı kontrol ü, d ü rtülerin kısıtla n ması ve otorite n i n yüceltil­ mesi nde- bu d u ruma en ya kın benzer l i k Parti ' n i n tam kültürel hegemonya uyg u l a d ı ğ ı Sovyet d ü nyas ı d ı r. O ideoloj i k o l a ra k beli rlen m i ş bir topl u msal d üzend i r. Ma rks i stler ka pita lizmde ayrıca tek kü ltürel hegemonya old u­ ğ u n u -'yön etici s ı n ı fı n fi kirleri n i n egemen old u ğ u n u- varsaym ış­ lard ı r. Anca k şaşırtıcı gerçek, son yüzyılda -en azı ndan yüksek kü ltürde- egemen b i r etki n i n bu yönetici s ı n ıfı n açı k d ü ş ma n ı n ı n, ya n i Modernizm i n etkisi olmasıd ı r. 'Ka pita l i st i ktisadi d ü rtü' ve 'modernite n i n kü ltürel d ü rtüsü' başl a rd a o rta k bir kaynağa sa h i plerd i : i ktisadi i l i şkilerde 'katı ksız b i reyci l i k' ve kü ltürd e 'kontrolsüz ben l i k' biçi m leri nde cisim leşen özg ü r l ü k ve serbest l i k fi kirleri. B u i ki fi krin orta k köke n i n d e gele­ neğ i n ve geçmi ş i n otoritesi n i n reddi b u l u nsa da, a ra l a rı nda h ızla bi rbi rleri n i n a l eyh i n e b i r i l işki gel işti. Freud' u n teri mleriyle, çal ış­ m a n ı n gerekti rd iği d isipl i n i n kültürün başka yöne sapma s ı n a yol açan l i bi d i n a l enerj i lerin tehd i d i a ltında o l d u ğ u söylenebi l i r. Bu i d d i a m u htemelen doğru ola b i l i r, fa kat soyuttur. Daha m u htemel b i r ta rihsel açı klama o l a ra k görülecek şey, burj uva hesapl ı l ı k ve

24

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

metot l u ken d i n i d izg i n leme tut u m l a rı n ı n Romantizmde b u l u n a n v e d a h a sonra Modernizme m i ras ka l a n 'd ürtüsel' d uyg u v e heye­ can a rayış l a rıyla çatışmaya başlad ı ğ ı d ı r. Ça l ı ş m a n ı n ve ü reti m i n organ izasyo n u bü rokrati kleşir v e bi reyler rol lere i n d i rg e n i rken, i şyeri norm l a rı kend i n i keşfetm eye ve kişisel doyu ma vurguyla g i derek daha fazla uyuşmamaya başla rken bu çel i ş ki deri n l eşmiş­ tir. B l a ke'i Byron'a ve -Modern izm i n simgesi olan- Ba u d e l a i re'e bağ l aya n çizgi h a ki ki olmaya b i l i r, o a ksine mecazi bir sembo l i k çizg i d i r. İş ve zengi n l i k d i n sel bir yaptırıma sa h i p o l d u ğ u için aşkı n bir meşru luğa sah i pti. Fakat ahlak a ş ı n d ı ğ ı nda meşru l u k kaybı yaşa n­ d ı , zira salt zen g i n l i k a rayışı ken d i ken d i n i meşru kı lan bir iste k de­ ğ i ld i r. Sch u m peter' i n bir za m a n l a r zekice ifade ettiği g i b i "Borsa Kutsa l Kasen i n yetersiz bir i ka m esidi r". Merkezi vurg u -baş l a n g ı çta, ü st düzey topl u msal g ru plar, ay­ d ı n l a r s ı n ıfı ve eğiti m l i sosya l s ı n ıfl a r ve daha sonra bizzat orta sı­ n ıf için- toplumsal davranışların meşruluğunun dinden modernist kültüre geçtiğidir. Ve böyl ece, vurgu -a h l a k kura l ları i l e d isipl i n l i a ma c ı n birl i ğ i olara k- 'kara kter'den -d ü rtüsel 'bi reysel fa rkl ı l ı k' a rayı şıyla ben l i ğ i n zen g i n l eşmesi a n l a m ı nda- 'ki ş i l iğe' doğru kay­ d ı . Kısaca, çal ı şma d eğ i l a ksine hayat ta rzı doyum kayna ğ ı ve top­ l u md a a rzu l a n a bi l i r davra n ı ş ı n kriteri h a l i n e gel d i . Fakat pa radoksal o l a ra k, özg ü r ben l i ğ i n si mgesi h a l i n e gelen hayat ta rzı ki ş i l i ğ i n i kendi 'd i n a m i k d ü rtüsüyle' ifade eden i şada­ m ı n ı n d eğ i l, a ksine topl u m u n adetlerine meyd a n okuya n sanat­ ç ı n ı n i mgesi i d i . Ve o, göstermeye ça l ı ştığ ı m g i bi (el i n izdeki kita p, Böl ü m 1 : "Sanatçı Seyi rciyi Yaratı r" alt baş l ı ğ ı), giderek daha fazla seyi rciye hakim olmaya, neyi n a rzu l a n a b i l eceğ i ve sat ı n a l ı n a bi le­ ceğ i kon u s u n d a kendi ya rg ı s ı n ı empoze etmeye başlaya n sanat­ ç ı d ı r. Bu paradoks topl u mda çöken burj uva a h l a k kü ltürd e daha az ta raftar bulduğunda çözülecektir (yaza rlar bel l i bir ku r u m u savu n u rl a r m ı ?) v e ortodoksiye b i r sa l d ı rı olara k Modernizm zafer kaza n m ı ş ve b u g ü n ü n egemen ortodoksisi h a l i n e g e l m i ştir. v

B i r geri l i m ken d i diya l e kti ğ i n i ya ratı r. Piyasa topl u msal ya pı ve kü ltürü n kesi ştiğ i yer o l d u ğ u için, b u rada olagelen şey son 50 yı l­ d ı r e ko nomi n i n kültür a racı l ı ğ ıyla serg i lenen hayat tarzları ü ret-

ÖNSÖZ 1 978

25

meye aya r l ı o l masıyd ı . B u yüzden, hem bu a l a n l a r arasında bir çel i ş ki ortaya çıkmış, hem de b u geri l i m bizzat i kti sadi a l a n içinde b i r başka çel işki ü retm i ştir. Ka pita l i st g i rişimci d ü nyada ü reti m ve org a n izasyon a l a n l a rı n d a ki baskı n değerler siste m i h a l e n ça l ı ş ma, doyu m u erteleme, ka riyer yön e l i m i , şi rkete bağ l ı l ı k teme l l i bir sis­ tem d i r. Fakat piyasa ta rafı nda, sahte cazi be ve seks i mgeleri için­ de paketlenmiş o l a n m etaları n satışı a rzu n u n ayı rt ed ici öze l l i kle­ ri n i n şehvet d o l u tatm i n i n i vadeden hazcı bir hayat tarzı n ı teşvik etmekted i r. Bu çel işki n i n son ucu, b u sayfa l a rda ortaya koyd u ğ u m g i bi, bir şi rketin kend i elem a n l a r ı n ı g ü nd üz d üzg ü n ça l ı şan ve gece hızl ı yaşaya n i n sa n l a rd a n b u l ması d ı r. Son 50 y ı l d ı r top l u md a olagelen şey -d i n sel a h l a kı n a ş ı n ması­ nın ve harca n a b i l i r gel i rde a rt ı ş ı n sonucu olara k- değişmenin art­ masında inisiyatifin kültürün eline geçmesi ve ekonom i n i n bu yen i a rzuları ka rş ı l a maya ayarlı olmasıd ı r. B u ba kımdan, top l u msal d eğ i ş m e n i n tarihsel örüntüsünde a n i b i r ö n e m l i değişikl i k o l m uştur. Kapita l izmin ortaya ç ı k ı ş döne­ m i nde -geleneksel b i r top l u m u n 'modern l eşme' s ü reci nde- top­ l u m u n i ktisadi ya pısı daha kolay değişebi l i r: h a l k topra kta n ko­ p u p fabri ka l a rd a ça l ı ş m a k zoru nda ka l a bi l i r, yen i bir ça l ı ş m a ritmi ve d isi p l i n i d ayatılabi l i r, sermayeyi a rtırmak için i n sa n l ı ktan uza k­ laştırıcı a raçlar veya önlemler ku l l a n ı la bi l i r (örneğ i n tüketimden ' kaçı n m a n ı n ' b i r öd ü l ü olara k fa ize başvu rulabi l i r) . Fakat 'üstya p ı ' -a i l e hayatı örüntüleri, d i n v e otoriteye bağ l ı l ı k, i n s a n l a r ı n top­ l u msal gerçekl i k a l g ı l a r ı n ı biçi mlend i ren yayg ı n görüşler- değiş­ meye old u kça d i rençl i d i r. G ü n ü m üzde, tersine, değişmesi daha g ü ç ola n i ktisadi ya p ı d ı r. Girişimlerde, boğ ucu b ü ro krat i k katmanlar 'esnek uyu m u ' azaltır­ ken, send i ka kura l ları yöneti m i n işleri ka ra rlaştırmayı kontrol et­ mes i n i e n g e l l e mekted i r. Toplumda, i ktisadi g i ri ş i m fa rkl ı baskı grupları n ı n (örneğ i n fa bri ka l a r ı n yeri veya çevre n i n k u l la n ı m ı ko­ n u s u nda) iti razlarına ve h ü kü m et ta rafı n dan giderek d a h a fazla d üzen lemeye ta bid i r. Fakat kültürde, fa ntezi neredeyse s ı n ı rs ız egemen l iğe sa h i ptir. Medya i n s a n l a rd a yen i i mgeleri beslemeye, geleneksel adetleri sarsmaya ve başka s ı n ı b i l i n çsiz taklitler haline gelen sapkı n ve tuhaf davra n ı ş l a r ı n gün yüzü n e çı kartı l masına aya rl ıd ı r. Art ı k ge­ leneksel b ı ktırıcı d ı r, a i l e ve ki l ise g i b i değ i şmeye aya k uyd u rama­ ya n 'ortod o ks' ku r u m l a r savu n m aya geçm işlerd i r.

26

KAPiTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ ***

Fa kat ka pital izm ruti n l eşti ğ i n d e Modern izm s ı rad a n l a ş m ı şt ı r. N eticede geride şok yarataca k herhangi b i r şey ka l m a m ı şsa Mo­ dern izm şok etmeyi nasıl s ü rd ü rebi l i r? Deneyi mlemek norm h a l i ­ ne g e l d i ğ i n d e nasıl 'özg ü n ' yen i bir şey olabi l i r? V e t ü m kötü tarih gibi Modernizm de kendi hedefi n i tekra r etmeye baş l a m ı şt ı r: bir kez Fütü rizm'in ve Dadaizm ' i n patlangaç t ü rde taşkı n l ı klarında, i ki n ci kez Pop res i m lerin fosforl u kopya l a rında ve kavra msal sana­ t ı n * d üş ü n cesiz m i n i ma l izmi nde.** B u Man ifestoları n her bir cüm­ lesi n i n son u n d a ki ü n lem işaretleri, basitçe, sonsuz tekra r ı n ya rat­ t ı ğ ı bı kkı n l ı k içinde ca n l ı l ı ğ ı n ı yiti ren dört noktaya d ö n ü ş m üştür. Ve b u rada olan şey a rt ı k son u n a g e l m i şti r. Beckett bunu h üzü n l ü d iya l oğ u nd a şöyle özetler:9 Vladi m i r : Doğru ol madığı nda b i l e b i r şey deyi n i z . Estrago n : N e dem el iyi m ? Vladi m i r : M ut l u y u m dey i n i z . Estrago n : M utl uyu m . Vladi m i r : B e n de . Est ra go n : Ben de. Vladi m i r : M ut l u y u z . Estrago n : M ut l u y u z . (Sessiz l i k ) Şu a nda yaptığı m ı z ş e y şu a nda m u t l u olduğ u m u zdur. Vladi m i r : Godot'yu bekley i n .

M i nerva'n ı n Baykuş u b i l g e l i ğ i keşfederken a l aca ka ra n l ığa doğru uçar, ç ü n kü hayat gri leşmekted i r. Modern izm i n m uzaffer kıya meti nde a lacakara n l ı k eğri ı ş ı k içinde h ızla geçi p giden bir d izi parlak ren kti r. G ü n ü m üzde Modernizm ciddi sanatç ı l a r ı n ça­ l ı ş m a l a rı h a l i n e değ i l , a ksine kültüratin in, 'kü ltürel yı ğ ı n ' ı n öze l l i ğ i

Kavra msal sanat: 1 960'1arda ortaya çıka n, nesneyi beti m lemekten vazge­ çip d ü ş ü n ceyi ön plana çıkaran yen i bir sanat anlayışı. Buna göre sanat eseri nin maddi va rl ı ğ ı n ı n ve biçi m i n i n yeri ni kavra msal düşünce a l m ı ştır. F i kir sanatı olara k da geçer. https://sanataki mlari.com/kavramsal-sanat­ te msilci leri/ M i n i malizm: Modern sanat ve m üzikte kökeni 1 960'1ara kadar g iden, sade l i ğ i ve nesnelliği öne çıka ran a kı m . https://tr.wi ki ped ia.org/wi ki/Mi n i m a l izm 9 Samuel Beckett, Waiting far Godot (New York: Grove Press, 1 954: 39). *

'*

ÖNSÖZ 1 978

27

h a l i ne, kü ltürel ü ret i m i n dağ ıtı m ı sektörü h a l i n e g e l m i şt i r (eski n i n şoku yen i n i n ş ı kl ığ ı n a d ö n ü ş m ü şt ü r). Kültürati, retori k olara k, bur­ j uva d üzene ve cidd iye m u h a l if b i r tavrı s ü rd ü rm üş, fa kat m u ha­ faza altı n d a ki kendi i l kelerinden sapa n l a ra uyu m cu l u k dayatmış­ tır. 1 960'1arda kişi ka rşı-kü ltürün 'yeni' o l g u l a rı n ı n fa rkı ndayd ı . Fa­ kat yen i kend i n i beğen m i ş l i k demekti. ' M u h a l if kültür' sanat i l e, i mgelemi kontrol ed i l emeyen a n ı l a rı veya materya l leri ken d i gü­ cü içinde çağ ı n ı aşa b i l ecek b i r esere dön üştürmek için ku l l a n mak­ la i l g i len mekteyd i . O kü ltürün a l a n ı nda va ro l du . Ka rşı-kü ltür ola­ ra k a d l a n d ı r ı l a n şey fantezi ve gerçekl i k a ras ı n d a ki çizgiyi ortadan ka l d ı rmaya ve ken d i d ü rtüleri n i b i r özg ü rleşme bayra ğ ı altında hayata geçirmeye ça l ışan çoc u k l a r ı n m ücadelesiyd i . Burj uva iffet­ le sadece l i bera l ebeveyn l e ri n i n gizli cinsel eğ i l i m l eri açı kça orta­ ya ç ı ktığ ı nda a lay ed i l d i ğ i öne s ü rü l ü r. Bohem l i ğ i n i n sadece ya rı m a s ı r öncesi n i n G reenwich Vi l l age'i n i n * erken dönem a l ayları yük­ sek sesle tekrarland ı ğ ı n d a -on u n rock g ü rültüsü medya n ı n elekt­ ron i k ya n k ı odasında a rtı rı l d ı ğ ı nda- yen i ve cesu r o l d u ğ u iddia ed i l i r. O b i r ka rşı-kültürden d a h a çok yapay b i r kültürd ü r. Ka pita l iz m i n bu çifte çel işkisi içinde son 30 yılda yerleşen şey bu geçici i l g i n i n ve moda n ı n zevksiz egem e n l i ğ i o l m uştur: o kü/­ türati için 'çeşitl i l i kl er', orta s ı n ıfl a r içi n hazcı l ı k ve kitleler için por­ no fantezi ler d ü nyasıd ı r. Ve o m od a n ı n temel doğası içinde kü ltü­ rü s ı rad a n l a ştırmıştı r. VI

Modernizm, Herbert M a rcuse'n i n öne s ü rd ü ğ ü g i bi, a s i m i l e mi et­ m i ştir? B i r boyutta evet. O b i r promosyon ve ka r metas ına dönüş­ türü l m üşt ü r. Fakat b u s ü reç ya p ı n ı n daha derin dönüşüm lerinde sadece ka pita l iz m i n temellerini zayıflata b i l i r. Sosyol oj i k gerçek, top l u msal d üzen i n ken d i n i meşru laştıran -on u küçümseyen ler karşısı nda savu n u la r ya pan- kişi leri d estekl ed i ğ i d i r. Fakat kültü­ rün meşru l a ştı rı l ması, öne s ü rd ü ğ ü m g i bi, kişisel tatm i n a rayı şı ve 'kişi l i ğ i n ' ifade ed i l mesid i r. O [Modernizm] kişisel özerkl i k ve hete­ rodoksi ad ı n a yerleş i k ortodoksiye sal d ı rı r. Fa kat modern kü ltürün a n laya ma d ı ğ ı şey b u O rtodoks i n i n mevcut bir d üze n i n bekçisi

*

Greenwich Vi llage: 1 960'1arın karşı-kü ltür hareketi n i n merkezi (Ü.T.).

28

KAPİTALiZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

d eğ i l , aksine 'doğru akıl' bakış açısından i n a n çl a r ı n uyg u n l uğ u ve a h l a ki kara kteri h a kkında h ü kü m veren bir yarg ı ç o l d uğ u d u r. Bu­ rad a ki paradoks, bizzat 'heterodoksi'nin l i bera l çevre lerd e uyum­ c u l u k haline gelmesi ve bu uyu m c u l u ğ u n uzlaşmaz l ı k bayra ğ ı altında uyg u l a n ması d ı r. O , ken d i kafa ka rış ı kl ı kları içinde, paylaşı­ l a n bir a h l a ki d üzen i n çözülmesiyle i l i ş ki l i öneri len b i r reçeted i r. G ü ç h a l a i ktisadi alanda ve büyü k ölçüde d evasa şi rketleri n e l i nd e m i d i r? Bu Batı l ı top l u m d a hala büyük ölçüde geçerl i olsa da, b u t ü rden b i r a rg ü m a n g ü n ü m üzdeki genel top l u m sa l değiş­ men i n doğası n ı n ya n l ı ş yoru m u d u r. Kapita l ist bir d üzen siste m i n s ü re kl i l i ğ i n i sağ l a m a k için m ü l kiyet v e g ü c ü b i r d izi yönetici a i l e a racı l ı ğıyla bi rleşti rd i ğ i n d e ta ri hsel g ü ce sah i pti. Kapita l izmdeki i l k derin, iç ya pısal değ i ş i m a i l e ve m ü l kiyetin idari g üçten ayrı l­ ması ve seçki n ler zi nciri n i n s ü rekl i l i ğ i n i ortadan ka l d ı rmasıyd ı . G ü n ü m üzde i ktisadi g ü ç patro n l a r ı n bu g üçleri n i m i rasçı larına a kta ra mayacakları ve - m ü l kiyet özel değ i l (a ksine a n o n i m ) o l d u­ ğ u ve yön etici kon u m ların teme l i n i m ü l kiyet d eğ i l tekn i k beceri ol uşturd u ğ u için- bu g üc ü n uyg u l a n masında geleneksel doğal haklar, meşru laştı rmalar ve meşru l u ğ u n a rt ı k fazla bel i rleyici ol­ m a d ı ğ ı ve b u n u n yoğ u n olara k h i ssed i ld i ğ i kurumlardadır.10 Daha büyük gerçekl i k, modern bir top l u m u destekleyen grupların sayı­ s ı ve i ktisadi ve top l u msal etki ler a rasındaki ka rş ı l ı kl ı bağ ı m l ı l ı k a rtt ı ğ ı için, siyasal düze n i n bu karş ı l ı kl ı bağ ı m l ı l ı ğ ı n ortaya ç ı ka r­ d ı ğ ı sistematik problem leri ve d i ğer, devlet-destekli ekonom i l erin a rta n reka beti n i yön etebilmek için gücün ü reti l d i ğ i yer h a l i n e gel mesid i r. B u n u n temel sonucu, "Ka m u c u Ekonomi" a d l ı kesim­ d e (6. Böl ü mde) öne s ü rd ü ğ ü m g i bi, Devleti n g ü cü n ü n genişle­ mesi ve top l u mda g ü c ü n dağ ı l ma biçi m i n i g i ri ş i m içinde ka rları n paylaş ı l ması n ı n değ i l Devlet bütçesi n i n i ktisadi ka rarlard a (ser­ maye n i n o l u ş u m u d a h i l ) temel h a kem h a l i n e gel mesi ve ka pita­ l i st ve işçiler a ras ı n d a ki reka betin değ i l (şi rketleri n hala büyü k ölçüde etki l i old u kları) m a li destek grupları a rasındaki reka beti n bel i rlemesi d i r.

10

Bu değişme kon usundaki daha geniş bir tartışma için, bkz. 'The Break-up of Family Capital ism", Beli, The End of ldeology (Glencoe, il.: The Free P ress, 1 960).

ÖNSÖZ 1 978

29

Vl l

Ben i m için bu kita b ı n d estek n o ktası d i n üzeri ne son b i r iza htır. Dini (Du rkhei m gibi) top l u m için b i r 'işlevsel zoru n l u l u k' o l a ra k görm üyor veya d i n o l m ad ı ğ ı nd a top l u m u n çözüleceğ i n i d ü ş ü n ­ m üyoru m . D i n i n topl u m u n sökü l m üş d i kişleri n i n b i r ta m i rcisi ol­ d uğ u n a i n a n m ıyoru m . N e d e din o l m ad ı ğ ı nda topl u m la r 'ortadan ka l ka r', h atta aşırı kriz dönemlerinde (örneğ i n savaş za m a n l a rın­ da) meşru l u k aza l d ı kça bu d u ru m a d iren mek zorlaşacakt ı r. Din ler imal ed i l emez. Daha kötüsü, imal ed i l d i kleri nde son uçlar ya pay olacak ve çok geçmeden d a h a sonra ki moda devra n ı içinde orta­ dan yok olacaklard ı r. Max Weber'i n b i r a s ı rd a n fazla s ü re önce acı b i r biçimde tespit ettiği g i b i Edebi, a kade m i k aydı n l a r ı n v e kafe ente l l e ktü e l l e ri n i n d i nsel duyg u l a rı kendi i z l e n i m l e r ve duyu m l a r kayn a k l a rı e nva nte r i n e da h i l e t m e i htiyacı v e t a rtışt ı k l a r ı kon u l a r asla yen i b i r din o rtaya ç ı ka r m a m ı şt ı r. Ne yaza rl a rı n eserler yaratma i htiyacı n e de zeki yayı n c ı l a r ı n b u t ü rden kita p l a rı satmaya çok da h a etki n i htiyacı dinsel bir rö n es a n s ü rete b i l i r. Yayg ı n bir dinsel i l gi n i n o rtaya ç ı k­ ması n ı teşvi k ets i n etm e s i n , aydı n l a r ı n i htiyaçla rı nda n ve soh bet­ leri nden a sla b i r di n ortaya ç ı k m a m ıştır. M oda devra n ı çok geç­ meden moda n ı n p o p ü l e r k ı ldığı bu soh bet ve gazetec i l i k teması­ n ı u z a k l a şt ı ra c a ktı r.11

D i n l e r orta k b i r uya n ı ş ı paylaşan bi reyleri n en derin i htiyaçla­ rından d oğ m uşlar, fa kat 'ruh m ü hendi sleri' tarafı n d a n ya rat ı l ma­ m ı ş l a rd ı r. Din kon u s u n a i l g i m kültürü n kurucu özel l i ğ i o l d u ğ u n u va r­ sayd ı ğ ı m şeye, ya n i kişiyi va rol uşsal çı kmazl ara, i nsan l a rı n kendi son l u l u kl a rı n ı n ve aşamayaca kları s ı n ı r l arı n (günah olan i h l a l i n ) fa rkında o l malarına v e neticede bu çı kmazları i n sa n l ı k d u r u m uyla bağdaşt ı racak tuta r l ı bir ceva p b u l m aya dön ü k soru lar çarkı na yö­ n e l i ktir. B u fa rkı nd a l ı k b i l i n c i n en derin kaynaklarıyla biti ş i k oldu­ ğ u için, d ü nyevi i radenin kutsa l ı yen iden ele geçirme a rayı ş ı nda b i r noktad a ken d i s ı n ı rl a rı n ı n fa rkı na va rd ı ğ ı b i r kültüre i n a n ıyo-

11

The Sociology of Religion, çev. Ephraim Fischoff (Bostan: Beacon Press,

1 963: 1 3 7).

30

KAPİTALiZMİN KÜLTÜREL ÇELiŞKİLERİ

ru m . 1 2 B i r ayd ı n la n m a yaşayaca ğ ı m ıza i n a n ıyoru m . Modern izm i n tü­ ken i ş i , Kom ü nist hayat ı n çora k l ı ğ ı , kontrolsüz ben l i ğ i n b ı kt ı rı c ı l ı ğ ı v e tekt i p siyasal teza h ü ratları n a n l a msızl ı ğ ı , hepsi u z u n s ü ren b i r çağ ı n ka pa n ı şı n ı n yavaş da olsa geld i ğ i n i göstermekted i r. Moder­ n izm i n d ü rtüsü öteye geçmek, doğa n ı n ötesine, kültürün ötes i n e, trajed i n i n ötesi n e sıçra m a k -aperionu, yan i rad i ka l ben l i ğ i n ken­ d i n i m utla klaştırıcı ru h u n u n yön lend i rd i ğ i s ı n ı rsızl ı ğ ı keşfetmek­ tir. A n a htar kel i mesi n i n s ı n ı r l ar o l a ra k görü n d ü ğ ü yen i b i r term i­ nolojiyi, ya n i gelişmen i n s ı n ı r ı n ı , çevreyi ta l a n ı n sınırını, biyoloj i k d oğayla oyna m a n ı n s ı n ı r ı n ı el yord a m ıyla b u l maya ça l ı ş m a ktayız. Ancak e konomi ve teknolojiye bel l i s ı n ı rl a r koymaya ça l ı ştı ğ ı m ız­ da, ayrıca a h l a ki norm lar ı n ötesine geçen ve "bütün deneyi m ler 'ya ratıcı'd ı r" ya n ı lsaması içinde şeyta n i olanı kucaklaya n kültü rel deneyi m lerin a raştı rı l masına d a s ı n ı rl a r koymaya ça l ı ş m a ktayız. Kibre bir s ı n ı r koya b i l i r m iyiz? Bu soru n u n ceva b ı ka pita lizmin kül­ türel çel i ş kisi n i çözmeyi ve onun aldatıcı ikilisi, ikiz kardeşi olan modern iten i n kültü r ü n ü yı kmayı sağlaya b i l i r. O sadece g ü n d e l i k ekonom i k v e siyasal d ü n yayı d ize geti rmekten vazgeçecekti r. Da n i e l BELL Oca k, 1 978

Cambridge, Massachusetts

12

Bu London School of Economics'te 1 9 Mayıs 1 977'de verd i ğ i m Hobhouse Dersinin temasıdır: "The Return of the Sacred: the Argu ment on the Futu­ re of Rel igion", British Journal ofSocio/ogy (Ara l ı k 1 977).

..

On söz

El i nizdeki kita p önceki ça l ı ş m a m Sanayi Toplumunun Gelişi i l e d iya lekti k b i r i l işki i ç i n d e y e r a l ma ktad ı r. B u kita pta (ente l l e ktüel teknoloj i d a h i l ) teknoloj i n i n ve yen i bir yen i l i k ve pol itika i l kesi o l a ra k teori k b i l g i n i n kod la n ması n ı n tekn i k-i ktisadi d üzen i ve o n u n l a b i r l i kte ayrıca topl u m u n ta bakalaşma sistem i n i n a s ı l yen i­ den biçi m l e n d i rd i ğ i n i göstermeye ça l ı ştı m . B u kitaptaki yaz ı l a rda kültüre, b i l hassa modern ite fi kri ne ve top l u m u n değerleri n i n sı­ n ı rl a n d ı r ı l mayan a rzuyu vurg u l a d ı ğ ı kom pleks b i r yönet i m i n ida­ resiyle bağla ntı l ı probleml ere odakla n d ı m . Çağdaş ka pita l izmde görd ü ğ ü m çel işkiler bir za m a n l a r kültür ve topl u m u bir a rada tu­ ta n bağ l a r ı n kopma s ı n d a n ve top l u m la rı m ızda yayg ı n hazcı l ı ğ ı n etki sinden kaynakla n m a ktad ır. Önceki kita pta o l d u ğ u g i bi, b u rada da daha formel b i r teori k n iyete sa h i bi m . Çağdaş sosya l b i l i m i n neredeyse t ü m ü n d e top­ l u m egemen ku r u m l a r a racı l ı ğ ıyla ken d i n i 'yeniden ü retmeye' ça­ l ı şa n tek bir temel i l ke etrafı n d a organ ize o l m uş, ken d i n i egemen ku r u m l a r a racı l ı ğ ıyla yeniden ü retmeye ça l ı şa n bi rleşi k bir 's istem ' olara k görü l ü r (bu i l ke M a rx için m ü l kiyet i l işki l eri, Parsons için egemen b i r değer, örneği n başarı fi kri d i r). Fakat bana göre mo­ dern topl u m en iyi biçimde üç ayrı a l a n ı n , ya n i (i) top l u m s a l ya p ı (esasen tekn i k- i ktisadi d üzen), ( 2 ) yöneti m v e ( 3 ) kü ltürün kı rı l g a n b i r ka rı ş ı m ı o l a ra k a n a l iz ed i l e bi l i r. Sanayi-ötesi fi kri n i n b i l h a ssa tekn i k-i ktisadi d üzendeki değ i ş i m lerle bağla ntı l ı o l d uğ u n u i leri s ü rd ü m . F a kat top l u msal ya p ı d a ki değişimler yöneti m i veya kül­ türü belirlemez. B i l a kis, çağdaş d ü nyadaki çoğ u örnekte top l u ­ m u n gerçek kontrol siste m i h a l i n e g e l e n siyasa l d üzen d i r. Bu kita pta gel işti rilen a rg ü mana göre, bu üç a l a n -ekonomi, yön et i m ve kültür- zıt eksen i l keler ta rafı n dan yöneti l i r: ekonomi

32

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

veri m l i l i k, yönetim eşitl i k ve kü ltür ken d i n i gerçekleşti rme (veya kişisel tatm i n ) . Son uçta ortaya ç ı ka n bu ayrışmalar son 1 50 yı l d ı r Bat ı l ı top l u mdaki geri l i mler v e top l u msal çatışmaların çerçevesi n i bel irlemiştir. E l i n izdeki kita b ı n böl ü m leri esasen büyü k l ü ğ ü ve d etayları b u a rg ü m a n ı ku l l a n ı şsız v e h a nta l kı l a n d a h a b ü y ü k b i r elyazmasın­ d a n a l ı n m ı ştır. O n l a r, fa rkl ı za m a n l a rda yayı n l a nsalar da, orta k b i r kayna ktan a l ı n m ı şlar v e b u rj uva topl u m u n ka rşı l ı kl ı i l işki içinde olan i ktisadi ve kültürel krizleri ve kü ltüre l modern izmin tükenişi ha kkı nda tutarlı bir önerme ol uşturmak için yen iden yazı l m ı ş l a r­ d ı r. E l i n izdeki kita pta bu a rg ü m a n ı n genel zem i n i ortaya seri l mek­ ted ir. Sonra ki yı l larda bu tema l a r ı n gel işti ri l diği ve daha formel b i r teori k ya pı n ı n ana hatlarıyla o rtaya kon u l d u ğ u bazı başka kita p l a r yazmayı u m uyorum. ***

B i r kita p -en azı ndan bana göre- ki ş i n i n dostlarıyla yaptığ ı b i r d iya log veya bazen b i r ta rtışmad ı r. B u b i l h assa e l i n izd e ki kita p için doğrud u r. Modernizme kültürel hayat ı n merkezi bir öze l l iğ i o l a ra k odakl a n m a m Steven M a rcus'la bazen s ü rekli, bazen a ra s ı ra fa kat s ü regelen bir d iya log ve ta rtı şma biçi m i n i kaza n d ı . Co­ l u m bia Ü n iversitesi'nde birl i kte bi rkaç yıl edebiyat ve top l u m üzeri n e, h e r yı l modern iten i n fa rklı b i r yön ü n ü a raştı rd ı ğ ı m ız semi nerler verd i k. Bu sem i n erlerde ve b u n l a rı n teti kled iği ta rtış­ m a l a rda Steve Marcus'ta n çok şey öğ ren d i m . Kültür h a kkı ndaki a ç ı kl a m a l a rı m ı b u n l a rd a n ç ı karı l a n m u h afazaka r son uçları m u h ­ temel en redd edecek ol ması ona düşü nsel v e kişisel borcu m u azaltmaz. Son yazı " Ka m ucu Ekonomi"de a ç ı m l a n a n , b i r siyaset felsefesi o l a ra k l i bera l izmi bir yeniden teyit çabası o l a n tem a l a r ı n kayn a ğ ı nda benzer ö l ç ü d e dostu m l rving Kristol'la s ü regelen bir d iya log ve tartışma vard ı r. Açı kl a m a l a rı m ı değ i lse de, sosya l poli­ t i ka kon u s u n d a ki l i be ra l ç ı karı m la rı m ı reddedecek olması ona borç l a rı m ı hiçbir şeki l d e azaltmaz. Bir çevrede b u l u n m a k faydal ar sağ lar ve bu soru n lardan bazı­ l a r ı n ı ele a l d ı ğ ı m dostl a r ı n tepki l eri ben i m için bir şanstı: l i beral kültür kon u s u n d a ki tespitleri için Diana Tri l l i ng'e, modernizm ko­ n u s u nd a ki görüş a l ı şverişl eri için l rvi n g H owe'a, entel lektüe l l er kon u s u n d a ki d ü ş ü ncel eri için S. M. Lipset'e, teknoloj i kon u s u n da-

ÖN SÖZ

33

ki yaz kon u ş m a l a rı için Robert H e i l broner'a ve i ktisadi soru lar kon u s u n d a ki berra k eğiti mi i ç i n Robert M . Solow'a teşekkür borç­ l uy u m . Söyl emeye gerek yok ki, o n l a rd a n hiçbiri tepki leri ve ce­ va plarından ya rarlanara k ortaya koyd u ğ u m görüşl erden soru m l u değ i l d i r. Basic Books yayı nevi ndeki, m etn i m i büyü k titizl ikle okuya ra k a rg ü man ı n ı netleştirmekte ya rd ı mcı olan editörüm Midge Dec­ ter'a teşe kkü r borçl uyu m . E s a s borcum Russe l l S a g e Va kfı'nad ı r. Yed i yılda b i r ku l l a n ı l a n izi n yı l ında, 1 969- 1 970 eğiti m yı l ı nd a bir Mi safi r Öğret i m Üyesi olara k bu materya l i n çoğ u n u a l d ı ğ ı m büyü k bir ça l ı şmayı yazma­ ya başlad ı m . E l i n izdeki kita p, önceki kita b ı m g i bi, bir borc u n öde n m es i n i temsil etmekted ir. Ayrıca Aspen'de Tem m uz 1 974'te m i safi r öğreti m üyesi olara k "Ka m u sa l Ekonomi"yi yazd ı ğ ı m dö­ nemdeki m i safi rperve rl i ğ i için Aspen Beşeri B i l i m ler Enstitüsü'ne teşekkü r etmek istiyoru m . U l usal Beşeri B i l i m ler Fon u S. M . Li pset ve bana dört ü l kede entel l e ktüe l l er üzerine ka rş ı l aştı rmalı bir a raştırma ya pma i m ka n ı sağ lad ı; üzeri nde çal ıştı ğ ı m maka l e lerd e e l i n izdeki kita b ı n B i r i n c i Kısm ı n d a ki yazılarda yer a l a n bazı kav­ ra m l a rı for m ü l e etmeye ça l ı ştı m . Ayrıca, sekreteri m Baya n Sara Hazel'in yoğ u n ça lış m a baskı s ı altında bu met n i n büyü k b i r kıs­ m ı n ı d a kti l oda yaza ra k ya rd ı m l arı için teşekkü r etmek istiyorum. ***

Beni en çok mutlu eden şey, eşim Pearl 'e ithaf edeb i l eceğ im, temaları sadece entelektüel değil aynı za manda kişisel, vurg u s u sadece sosyo l oj i k d eğ i l a y n ı za manda i nsani olan b i r kita b ı n o l ­ ması d ı r. Eşi m i n yüksek d üzeyde ed ebi eleşti ri leri a h e n ksiz b i r d ü nyada b i r a k l ı sel i m i n işareti o l a ra k d i kkat çekmekte v e ya ka la­ maya ça l ı ştı ğ ı m b i r standart sağ l a m a ktad ı r.

Açıklamalar

E l i n izdeki kita b ı n böl ü m leri b i r tema v e ç ı karım s ü re kl i l i ğ i sağla­ mak için d a h a önceki yaz ı l a r ku l l a n ı larak yen iden yazı l m ıştır. İ l k yazı "Ka pitalizm i n Kültürel Çel işkileri" 1 969- 1 970 yazında yazı l m ı ş d a h a büyük b i r meti n esas a l ı n a ra k yeniden yazı l m ıştır. Bu baş l ı ğ ı n ku l l a n ı ld ığ ı yazı n ı n bir kısmı Pub/ic lnterest derg i s i n d e Son ba har 1 970'de yayı n l a n m ı şt ı r. Yazı n ı n mevcut kısı mda yer a l a n bir başka parçası Col u m bia Ü n iversitesi İşletme Oku l u ve Sağ l ı k B i l i m leri Enstitüsü ta rafı ndan d üzenlenen Arden House konferansında s u n u l m u ş ve editörl ü ğ ü n ü Edwa rd S u l l iva n'ın ya ptığı Değişme veya Devrim'de ( 1 97 1 ) bir parçası "Ameri ka n Kül­ türü ve Değ işme Kavra m ı " ad ıyla yayı n l a n m ıştır. İ ki nci yazı "Kültürel Söyl emler Kon usunda Ayrı şmal ar" i l işki l i üç yazıd a n ya rarl a n ı larak v e ayrıca şu ek materya l ler ku l l a n ı l a ra k ol uşturu l m uştur: "Mesafe n i n Ortadan Ka l kması", Encoun ter, Mayıs 1 963; "Modern ite ve Kitle Top l u m u", Studies in Public Communu­ cation, C h i cago Ü n iversitesi, Yaz 1 96 1 ve "Kü ltür ve Topl u m u n Ayrışması", Daeda/us, K ı ş 1 965. Üçüncü yazı " 1 960' 1 a rı n Duyarl ı l ı ğ ı " 1 969- 1 970'de yazı l a n daha büyük bir m etinden ya rarlanara k ol uşturu l muş ve ayn ı ba ş l ı k al­ tında Commentary dergisi nde, Oca k 1 97 1 'de yayı n l a n m ı ştır. " Büyü k Yen i le n meye Doğru: Sanayi-Ötesi B i r Çağda D i n ve Kültür" Ara l ı k 1 974'te İsra i l , H ayfa'da Haifa Techn icon'un kuru l u­ ş u n u n e l l i nci y ı l ı için d üzen lenen eti k ve teknoloj i üzerinde b i r sem pozyu mda açı l ı ş d ersi o l a ra k s u n u l m uş, 1 975 sonba harında Social Research'ta yayı n l a n m ışt ı r. Beşinci yazı n ı n i l k kı s m ı "İsti kra rsız Ameri ka: U l usa l Bir Krizde Geçici ve Ka l ı c ı Faktörler" Encoun ter dergisinde Hazi ran 1 970'de "İ sti kra rsız Amerika" ad ıyla yayı n l a n m ı ştır; yazı n ı n i kinci kı s m ı

36

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

Lon d ra'd a ki C I BA Va kfı 'n ı n d üzen l ed i ğ i bir konfera n s için 1 974 ba harında yazı l a n "So n ra ki 25 yıl" isi m l i daha büyük bir m a ka l e­ d e n o l u ştu ru l m uştu r. "Ka m ucu Ekonomi" d a h a önce 1 974 Sonba h arında Public lnte­ rest'te yayı n l a n a n maka l e n i n bi raz kısaltı l m ı ş h a l i d i r.

Genel Giriş / Alanların Ayrışması: Temaların Bir Açıklaması

Fried rich N ietzsche başeseri o l a ra k p l a n l a d ı ğ ı 1 888 baharında yayı n l a n a n son kita bı Güç isteği'n i n G i riş kı s m ı nda kısaca şöyle yaza r: B u rada a n l ataca k l a r ı m ö n ü m üzde ki i k i yüzyı l ı n ta r i h idir. G e l mek­ te olan, a rt ı k ta m a m e n fa rkl ı b i r biçi mde gele meyecek o l a n şeyi a n latıyoru m : nihilizmin gelişi. B u tarih bugü n l e b i l e i l i ş k i l i o l a bi­ l i r; çünkü b u rada zoru n l u l u k işlerl i ktedir. Bu gelecek ş i mdi bile yüzl erce işa ret l e di l e ge l m e ktedi r. . . B i r sü red i r t ü m Avr u p a kü ltü­ rü m ü z, h e r o n y ı lda b i r a rt m a kta olan b i r geri l i m l e, d u r durak b i l ­ meden, şiddetle, ace l eyle, t ı p k ı s o n a va r m a k isteyen , a rt ı k d ü ­ ş ü n meyen, kendi üzeri nde düşü n m e kten korka n b i r n e h i r g i b i fela kete doğru s ü r ü k l e n m e ktedi r. 1

N i etzsche için bu n i h i l izm i n kayn a ğ ı rasyonal izm ve h esapçı l ı k, niyeti 'd ü ş ü n cesiz kend i l iği nden l i ğ i ' yıkmak olan bir hayat yöne­ l i m i idi. Ona göre n i h i l izmin g ü c ü n ü özetleyen tek bir sem bol va rd ı r, o da modern b i l i m d i r.2 Fried rich Nietzsche, The Will to Power, ed. Walter Kaufmann (New York: Random House, 1 967: 3) [Güç İstenci, Çev. N i l üfer Epçeli, Say Yayı n ları, 201 O; Güç İstenci, çev. Sedat U m ran, Birey Yayı ncı l ı k, 2002] . İta l i kler Ni­ etzsche'ye a itti r. 2 Bu ayrıca Turgenyev'in i l k n i h i list olduğunu iddia eden kara kteri Baza­ rov'un, fa kat o l u m l u bir a n lamda temasıdır. Ona göre n i h i l izmin kaynağı "sloganı o l u m s uzlama değil Gerçeklik olan . . . modern Bilimin kuşkucu bi1

38

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

N i etzsche için, olagelen şey geleneğ i n , "homojen l i k sağ lama­ nın ve ka ra kterlerin kuşa klar boyu sürmesi n i n " p l a n l a n m a m ış, sorg u l a n maya n "araçla rı n ı n " y ı kı l masıyd ı . O n u n yeri ne "[art ı k] ka rşıt noktaya u laştı k; fa kat gerçekte ş u n a u l a ş m a k isted i k: en bü­ yü k b i l i nce, i nsan ı n kendisi ve ta rih a racı l ı ğ ıyla görebi l me yete­ neği ne". Topra kla orga n i k bağ l a r koptu, ' m ü l kiyetin devred i l e­ memesi' kura l ı yı k ı l d ı ve b u n l a r ı n yeri n i tica ri b i r uyg a rl ı k a l d ı . N i etzsch e za m a n ı n d üzen i boza n i l keleri nden bahseder: "(g ü n l ü k vaazların yeri n i a l a n ) gazete, d e m i ryol u, telg raf, m u azza m sayıda fa rkl ı ilgi a l a n l a rı n ı n -bu ned e n l e çok güçlü ve s ü rekli değişken olan- tek b i r ru hta toplan ması ".3 Bu tema N ietzsche'n i n 1 870-7 1 'de, hen üz 26 yaş ı n dayken yaz­ d ı ğ ı i l k kita bı Tragedyanın Doğuşu'nda n üve h a l i nde vard ı . O n u n büyük decca l ı, b i l i n c i n h i l kat gari besi 'des pot ma ntı kç ı ', "büyük Kiklops"* "sanatsal hayatı n sevi m l i çılg ı n l ı ğ ı n ı n asla ı ş ı l d a m a d ı ğ ı ", "sesi her za m a n caydırıcı çıka n " Sokrates'tir. Sokrates mesafe ko­ ya ra k ve sorg u l aya ra k kültürün hayat damarları n ı kesmeye esrik­ l i k içinde ve rüyayla elde ed ilen bilg iye şüpheyle bakarak baş l a r. Sokrates "bilgiden sonsuz haz d uya n" ve "en ü st doyu m u bizzat gerçeğ i n örtüsü n ü ka l d ı rma s ü reci nde, kendi g ücü n ü kend i n e ispatl a mada b u l a n " teorik insan ı n . . . benzersiz b i r örneğid i r".4 Dolayısıyla, n i h i l izm rasyo n a l izm i n son s ü reci d i r. N i h i l izm i n ­ sa n ı n b i l i n ç l i "kendi geçmişi n i yı kma v e geleceğ i n i kontrol altına a l ma" isteğ i d i r. O modernite n i n uç noktasıd ı r. N i h i l izm, esasında metafizi k b i r durum olsa da, topl u m u n bütü n ü n ü ka p l a m ı ştı r ve

l i nci" idi. Edward Ga rnett bu nite lemeyi 1 895'te Babalar ve Oğullar'a yaz­ d ı ğ ı "Giriş"te yapa r: "O halde Baza rov nedir? ... Avrupa'nın her başkenti nde Devrimci m i lita n tipi üreten öğ retiyi te msil eden o [Baza rov] Bilimi Politi­ kaya ilk uygulayan boş zihindir... Onun açık kökeni mantıksal g ü ç l ü l ü k ru­ h u, Rus fa natizmi, ya da m u htemelen Slav'ın ayı rt edici dehası olan İdea'ya bağ l ı l ı kl a yoru m lanan Alman B i l i m i d i r . . . Saf b i l i m sel ruhun erken dönem ça l ı şması batı l ina nçların, bilinç bulanıklığın ın, Geçm işin duya rl ı l ı klarının ken d i n i engelleyeceğ i n i bildiği için mecburen yıkıcıydı, Baza rov'u n birincil görevi Yıkmaktı", Fathers a n d Children (London: Heinemann, 1 95 1 : 1 O). 3 a.g.e., s. 44. ' Cyclops: Eski Grek efsanelerinde tek gözl ü dev (çev. not.). 4 The Birth of Tragedy, çev. Francis Golffing (Ga rden City, N.Y.: Doubleday Anchor, 1 956). Akta rılan özdeyişler s. 84, 92, 95'te yer a l m a ktadır. Bütün ita l i kler Nietzsche'ye a ittir.

GENEL GİRİŞ I ALANLARIN AYRIŞMASI: TEMALARIN BİR AÇIKLAMASI

39

son unda kend i n i yı kması gereki r.5 Tari h sel Batı l ı d i nde ka rş ı m ıza ç ı ka n ve çağdaş edebiyatta Ni­ etzsche'n i n d e l i l iğe doğru g ittiğ i dönemde yazmaya başlaya n Joseph Conrad ta rafı nd a n ifade ed i l en i kinci, old u kça fa rkl ı b i r n i h i l izm a n l ayışı daha va rd ı r. B u fi kre göre uyg a rl ı k -va ro l u ş u n yüzeyi n i n ta m a l t ı n d a sakl a n a n v e d ışa rıya çı km a k i ç i n s ü rekli ba­ s ı n ç ya pan- a n a rşist d ü rtülerin ve hayatı n atasal köke n l e ri n i n ka rşısında i n ce bir koruyucu ta bakad ı r. N i etzsche i ç i n g ü ç isteğ i kurtu l u ş u n yol uyken, Conrad'a göre uygarlığı tehdit eden şeyd i r. H i l l i s M i l ler'ın ifadesiyle "Con rad'ın d üşünces in de uygarl ı k ka­ ra n l ı ğ ı n ayd ı n l ığa d ö n ü ş mesi d i r. O b i l i n meyen, i rrasyonel veya bel i rsiz her şeyi n i s i m l e n d i ri l m i ş ve d üze n l e n m i ş, i n sa n ı n a n l a m yükled i ğ i v e ku l l a n d ı ğ ı açık for m l a ra dön üştü rül mesi s ü recidi r". Uygarl ı ğ ı n i ki yön ü va rd ı r. "Uyg a r i n sa n ı n g üven içinde o l m a k için hazır prati k ödevlere kör bir sada kat, Vi ktoryen 'ça l ışma kültü'n ü hatı rlata n bir bağ l ı l ı k içinde ol ması gereki r. Carlyle kadar Conrad için de 'ça l ı ş m a k' ma razi ş ü pheden veya nörotik i rade felcinden ko ru r". Ve i ki nci yön b i r bağ l ı l ı k fi kri, ya n i başka l a r ı n a zoru n l u bir g üven d i r. Con rad için uyga rl ı k "aynı anda hem top l u m sa l bir idea l d i r h e m d e b i r kişisel hayat idea l i d i r. İdeal topl u m d üzen l i bir gem i n i n g üve rtesindeki i n sa n l a r a ras ı n d a ki i l işki temel i n d e, ya n i a ltta ki l e r i n üstteki lere itaat etti kleri v e t a m m ü ke m m e l b i r orga­ n izma o l u şturan h iyera rşi k bir ya pı etrafı nda tasavvu r ed i l i r".6 5 B u n u n l a beraber, b i l i m i n ve modernitenin son unu tasavvu r etmede i ki ki­

taptaki ü s l u p farkl ı l ı ğ ı n ı karşılaştırın ız. Nietzsche Tragedyanın Doğuşu'nda şöyle yazar: "Bilg iye ve b i l i m sel iyimserliğe yönelik d iya lekti k d ü rtünün tragedya n ı n yön ü n ü n dönüşmesinde başa rılı olması teorik ve traj i k d ü nya görüşleri arasında sürekl i ebedi çatışma olabi leceğ ini, b i l i m son unda s ı n ı r­ larına u l a ştığı, bu s ı n ı rlarla yüz yüze geldiği, evrensel geçerl i l i k iddiasından vazgeçmek zoru nda ka ldığı ta kd i rde trajed i n i n yeniden doğabileceğ ini göstermektedir" (s. 1 04). Fakat N i etzsche 1 884'te Güç İsteği ndeki bir notta şöyle yazar: "Avru pa'n ın askeri gelişimi nden ve iç anarşik d u rumların bü­ yümesinden memnunum . . . Sinsi riya karlığın (Comte'un haya l i nde olduğu g i b i en başta mandarinl erle birlikte) sonu geldi. Her birimizin içindeki bar­ bar ya n teyit edildi, içim izdeki va hşi canavar da. İşte bunun için felsefeye daha çok önem veri lmekted i r. Ka nt her za man bir bosta n korku luğudur". Bkz. no. 1 27, Ka ufmann baskısı, s. 78; bu pasaj ı n ardındaki d ü rtüyü vurgu­ lamak için Nietzsche'n i n ka ba notlarının Kaufmann çevi risini gözden ge­ çi rdi m. 6 J. H i l l i s M i l ler, Poets of Reality (Ca m b ridge: Harvard U n iversity Press, 1 965: '

40

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

B u n u n l a bera ber, Con rad için hakim gerçek, topl u m u n doğal b i r varl ı k değ i l , a ksine -bel ki uyga rl ı ğ ı n i nce d ı ş ka buğ u n u n za ra r görmemesi için top l u msal i l işkileri d üze n l eyen keyfi b i r kura l l a r setine sa h i p- bir meka n izma o l masıd ı r. B u meka n izma içinde topl u m , Büyük Şa hsiyetlerden ve pol i s m e m u rlarından sistemi yı kmayı p l a n l aya n rad i ka l l ere kad a r bütün üyelerin i n ken d i du­ ruşları n ı serg i l eyebilecekleri, eyl em leri gerçekleştirebi l ecekleri ve uzlaşma oyu n u n d a ki rep l i kleri n i tekra rlaya b i l ecekleri kura l ları s ü rd ü rmek için gizli, açı kça dile getiri l meyen suç orta k l ı ğ ı içinde, başta n sona, siyasal sağda n siyasal sola kad a r ka rş ı l ı kl ı bağ ı m l ı l ı k içinded i r. Top l u m bu yüzden b i r g izem l i l eşti rme biçi m i d i r. Conrad 'ı n 20. yüzyı la geçerken anarşist faa l iyetlerin -bom­ ba l a m a l a r ı n ve sokaklard a öld ü rmek için 'burj uva araya n ' i n sa n la­ r ı n işled i kleri gelişigüzel cinayetlerin- kışkırttı ğ ı n i h i l izm hakkın­ d a ki güçlü rom a n ı Gizli Ajan' da bu tema işlenmekted i r. B u roman rad i ka l l eri n 1 960'1ard a ki daha yayg ı n terörü n ü n h a berci sid i r. Topl u m çok kı rılgan o l d u ğ u için, tek bir eylem, patlaya n b i r bom ba top l u msal d okuyu para m pa rça edebi l i r, b ü t ü n rol leri y ı ­ ka b i l i r v e insanların d ü rtüleri n i a ç ı ğ a ç ı ka ra b i l i r. Die Tat (Eylem) derg i si n i n a n a rşist a n l ayışı n ı n mantığı her za man şuyd u : bir kıvı l­ cı m ı n top l u m u dönüştü receği romantik bir eylem. Fakat b u fi krin tüm içeri mleri Con rad' ı n roma n ı nda kom p l o ha reketi n i başlata n eyle m Rus Büyü kel ç i l i ğ i B i ri nci Sekreteri ta rafı n d a n ifade ed i l i r. Conra d Verl oc'a ş u n l a rı söyletir: "Tü m top l u msal evre n i yen mek i ç i n gerekl i ka ra rı m ü kemmel b i r biçimde verd i ğ i n izi açı kça gös­ teren" bir yı kıcı eyl e m i n olması gereki r. Fa kat b u n u ya pmak için b i ri n i n doğrudan " i n sa n l ı ğ ı n g ü n l ü k tutku l a rı n ı n d ı şı nda b i r şeyi körü klemesi gere ki r". Sözleri ne şöyle d eva m eder: Fakat bel i rtil­ mesi gere ken şey y ı k ı c ı b i r va h şet eyle m i n i n a k ı l a l maz, a n l a ş ı l maz, n e redeyse h i ç k i m se n i n a k l ı n a ge l m eyecek kada r saçma, gerçekte de l ice o l m a s ı m ı gerekir? D el i l i k t e k b a ş ı n a b i l e gerçekte korku n çt u r, o n u [de­ l iyi] tehditlerle, i k n a veya rüşvetle sa k i n l eşti remezs i n i z .

V e b u böylece die Tat büyü r. Büyükelç i l i k Birinci Sekreteri ko1 4, 1 6). Bu gemi -ayrıca orkestra- imgesi nin ayrıca Sai nt-Simon tarafı ndan işleve göre düzenlenen uyu m l u b i r toplumu betim lemek için ku llanı lması di kkat çekicidir.

GENEL GİRİŞ / ALANLARIN AYRIŞMASI: TEMALARIN BİR AÇIKLAMASI

41

n u şmasına şöyle deva m eder: "Uygar bir i n sa n ı m . Asla sadece bir kat l i a m ı organ ize etmek için sizi yön lend i rme haya l i kurmad ı m [ve] isted i ğ i m sonucu bir kat l i a m d a n bekleyemem. C i nayet her zam a n bizi m l e bera ber. O neredeyse bir ku rum. B u gösteri n i n öğrenmeye -bi l i me- daya l ı ol ması gereki r. Fakat her b i l i m [bunu] ya pmayacakt ı r. Sa l d ı rı, ta mamen, değerlere nedensiz küfrün şok ed i ci a n l a msızl ı ğ ı na sa h i p o l m a l ı d ı r". Ve ed i m Greenwich Gözle­ mevi ni, Başlangıç Meridye n i n i , yan i saat d i l i m l e ri n i n bu s ı n ı r ı n ı havaya u ç u r m a k -za m a n ı v e ayrı ca sembo l i k olarak ta r i h i yıkmak­ t ı r. Olan şey, kuşkusuz, bom bayı taşıyan genç a d a m ı n , eylem i n ne ya ptığ ı n ı n fa rkı nda ol maya n ku ryes i n i n b u n u keyifle ya pması ve ken d i n i patlatmasıd ı r. Fa kat, böyl ece, Con rad sayesinde, kişisel ve sembol i k d üzeyde, n i h i l izm i n terörü n ü n özü n ü görü rüz: nedensiz eylem, a n la msız eylem -del i l i k.7 B u kişi n i n geleceği g örmesi değ i l o n d a n kaçmasıd ı r. ***

Kaderi m i z bu m u d u r -ya teknoloj i k rasyone l l i ğ i n m a ntı ğ ı o l a ra k n i h i l izm mi, tüm uzlaşı m l a rı etkisiz k ı l a n kültürel d ü rtülerin n ihai ü rü n ü o l a ra k n i h i l izm mi? Ka rş ı m ızda vizyo n l a r, benzer şeki lde önceden bel l i b i rçok işa ret va rd ı r. Fakat bu aya rtıcı ve basit açık­ lama ları reddederek, o n l a r ı n yerine daha kompl eks ve e m p i r i k olara k s ı n a n a bi l i r bir sosyoloj i k a rg ü m a n ı ö n e s ü rmek i stiyoru m . Bat ı l ı top l u mda bir d ö n ü m noktasına gelmekte o l d u ğ u m uza i n a n ıyor u m : son 200 yı l d ı r modern çağı biçi mlendirmiş olan b u r­ juva fi kri n -insan eyle m i ve topl u msal i l işkiler, b i l hassa i ktisadi m ü badele kon us u n d a ki bu görüşün- son u n a ta n ı k l ı k etmekteyiz. Ve, b i r kültürel ha reket olara k, son 1 25 y ı l d ı r bütün g üzel sanatları hakim iyeti altına alan ve sem bo l i k ifadelerim izi biçi m l e n d i r m i ş olan modernizm i n ya ratıcı d ü rtüsü n ü n v e ideoloj i k h ü k ü m ra n l ı­ ğ ı n ı n s o n u n a geldiğ i m ize i n a n ıyorum. Bu a rg ü m a n ı gel i ştiri rken -soru n l a rı d ra matize etti kleri için g ü ç l ü- güçlü edebi a n l ayışlar­ d a n veya ayn ı eğ i l i m içindeki d i ğerleri nden (yeni za m a n l a rı n ka h i n leri o l a ra k göklere ç ı karı l a n B u rckhardt v e Spengler g i bilerin a n layı ş l a r ı n d a n ) baş l a m a k büyü k ölçüde aya rtıcıd ı r. Fakat b u yol u 7

Joseph Conrad, The Secret Agent (Garden City, N.Y.: Doub leday Anchor, 1 953). B i rinci sekreterin kon uşması için, bkz. s. 39-40.

42

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

o n l a r hata l ı oldu kları için değ i l ya n ı ltıcı old u kl a rı için terc i h etm i­ yoru m . N i etzsche v e Con rad her top l u md a çözü l ü ş ü n tekra rl a n m a i h ­ t i ma l l erine çift-yüzl ü bir ayna n ı n fa rkl ı ta rafı nda ken d i n e özg ü ta rzd a ı ş ı k tutmaktad ı r, çünkü o n l a r fi kirleri ve i mgeleri n i b i l hassa kültü r a l a n ı nd a n a l ı rl a r. Fakat bu g i rişim ta rih ve sosyoloj i o l a ra k ya n ı ltı c ı d ı r. O n l a r ı n d ü nya görüşleri v e top l u msal değişme a n l a ­ y ı ş l a r ı va h iy ta rzı ndad ı r, bu d ü ş ü n ce geleneğ i n i n kökleri Va hiy Kita bı'na,* 'Mahşer G ü n ü ' fi kri n e kada r uza n ı r ve gücünü A u g u s­ tine'in Roma'n ı n çöküşü üzeri ne d üşü ncel eri nden a l m ıştır. Va h iyle ve daha son ra d evri m l e meşg u l o l m a m ıza rağmen, bir topl u m u n ya p ı l a rı -hayat ta rzla rı, topl umsal i l işkiler, değerler ve norm l a r- ka ra n l ığ ı ayd ı n l ığa çevi rmemişti r. Güç ya p ı ları h ızla d e­ ğ i şebi l i r: yen i insanlar gel i r, yen i topl u msal i lerleme yol ları açı l ı r, egemen l i ğ i n yen i temel leri yaratı l ı r. Fakat bu türden d ra mati k a ltüst o l u ş l a r büyük ölçüde b i r seçki n lerin dolaş ı m ı d ı r. Büyük top l u msal ya p ı l a r, bil hassa a l ı ş ka n l ı kl a r, adetler ve yerleş i k, gele­ neksel ta rzla r çok d a h a yavaş d eğ i ş i r. Mahşer g ü n ü fi kri n d e n bü­ yü l e n m e m iz bizi s ı radan olana, ya n i -iktisadi ve top l u msal- a l ış­ veriş i l i ş ki lerine, işin ve mesleklerin ka ra kteri n e, aile hayat ı n ı n do­ ğası na ve her g ü n kü hayatı d üzen l eyen geleneksel davra n ı ş bi­ ç i m lerine körleşti rir. B i r siyasal d üzen savaşla veya devri m l e yı kı l­ d ı ğ ı nda yen i bir topl u m sal ya p ı n ı n i nşa ed i l mesi uzun za m a n a l ı r v e zord u r, mecbu ren eski d üzen i n tuğlaları n ı ku l l a n m a m ız gere­ kir. Bir b i l i m i n amacı görü n üşleri n teme l i nde yata n gerçekl i ğ i n ya p ı l a r ı n ı göstermekse, top l u msal değişmen i n za man­ boyutla rı n ı n -d i n sel veya devri mci- kıyamet vizyo n u n u n drama­ turg biçi m i n i n i n a n m a m ızı i steyeceğ inden daha yavaş ve daha kom p l eks old u ğ u n u a n l a m a m ız gereki r. İ l k sorun ta rihsel za m a n ı n çarpıtı l ması, i kincisi yekpare top l u m a n l ayışıd ı r. 1 9. yüzyı l ı n tahayyül d ü nyası i ç i n merkezi olan görüş b i r ağ o l a ra k (ve edebi sa n r ı l a rda bir örümcek a ğ ı olara k) top l u m a n layışıyd ı . Veya d a h a soyut fel sefi tarzda, Hegel ta rafı n d a n orta­ ya kon u l d u ğ u biçim iyle, her özel kültür, tari h i n her 'dönemi' ve • Va hiy Kita bı, Esinleme Kita bı ya da Apoka l i ps, Yeni Ahit'in böl ü m l erinden biri. Patmoslu Yu hanna ta rafından Patmos Adası'nda yazı lan, insanlığın geleceğinden sembol i k a n l atımlarla söz eden bir m eti n. Kitab-ı Mukad­ des'in son cüzü. https://www.turkcebilgi.com/a poka l i ps

GENEL GİRİŞ / ALANLARIN AYRIŞMASI: TEMALARIN BİR AÇIKLAMASI

43

b u n a bağ l ı o l a ra k her özel top l u m bir iç i l ke n i n b i r a raya getird i ğ i ya pısal o l a ra k ka rşı l ı kl ı i l i ş ki l i b i r b ü t ü n i d i . O Hegel için Geist veya içsel ruh, M a rx için d iğer bütün top l u msal i l i şki leri bel i rleyen ü re­ t i m tarzı i d i . Böylece, ta ri hsel veya topl u msal değ i şme her biri ken d i n itel o l a ra k fa rkl ı b i l i n ç ' u ğ rağ ı na' sa h i p temelde fa rkl ı birle­ ş i k kültü rlerin -Grek d ü nyası, Roma d ü nyası ve Hristiyan d ü nyası­ n ı n- ya d a her b i ri fa rkl ı türden top l u msal ü reti m i l i şki lerine ve ü retici g üçlere daya n a n fa rkl ı ü reti m tarzlarına -köleci, feoda l ve ka pital ist üret i m tarzına- sah i p top l u m l a r ı n [ta rihsel olara k] bi rbi­ rini izlemesi olara k ta n ı m la n m a ktayd ı . B u perspektifte ta rih diya­ lekti kti r, yen i ü reti m tarzı önce ki n i n o l u msuzla n masıd ı r ve kendi­ sinden sonrakine yol u hazı rl a r, hepsi n i a rd ı n a katı p çeken şey rasyonel l i k ereğ id i r.8 B i r kü ltürün her döneminde, her evresinde, a h l a kı ve sa natı n8 Bu Hegelci-Marksist a n l ayış tari h i n b i r a n lama sa hip olduğ u n u varsayar: o

b i l i ncin i lerleyen hareketi ya da insanın doğa üzerinde kontro l ü ve kendini zoru n l u l uğ u n kısıtlamalarından kurta rması d ı r. Ta ri h i n bu türden bir ereğe sahip olduğu g ü n ü m üzde söylenebi l i r mi? Spen g l er'i n Batı'nın Çöküşü a d l ı kita bı fa rkl ı bir keha net düzeni içerir. O biyoloj i k bir m etafor k u l l a n ı r: "Zira doğ u m , ölüm, genç l i k, yaş, ö m ü r fi kirle­ ri n i n temel leri olan her şey organ i ktir . . . " Ve ona göre kültürün morfoloji­ leri vard ı r: " . . . Diferansiyel Ka lkülüs ile X IV. Louis çağ ında haneda n l ı ğ ı n si­ yasal i l kel eri arasında, Klasi k Çağ şehir devleti ile Öklid geometrisi arasın­ da, Batı l ı yağ l ı boya resm i n uzay-perspektifi ile demiryol u, telefon ve uzak menzi l l i a raçlar arasında, konturpuan m üzik ile kredi ekonomisi a rasın­ da . . . a n l a m l ı tek-biçi m l i l i kler vard ı r". Böylece Spengler bir kültürün 'kade­ ri' veya kaçı n ı lmaz yörüngesi fi kri ne m ü racaat edebilirdi. Bu arg ü mandaki sıkı ntı, konturpuan m üzi k ve kred i ekonomisi g i bi gö­ rünüşte farkl ı formlar, sözgel i m i soyut i l işkiler üzerine bir a n layış orta k kavramsal kökene sa hip olabilseler de, bu kavra msal kökenler ile sonra ki gelişmeleri arasında zoru n l u bir bağla ntı olmamasıdır. Sosya list b i r eko­ nomi kredi uyg u lamasını terk ederken konturpuan m üziği sürdürebi l i r, zi ra, gösterm eye ça l ı ştığ ı m gibi, i ktisadi ve kültürel sistemler içinde gömü­ l ü olan unsurlar fa rklı gelişme ve kullanım 'kura l ları'na ta bi olabi l i rler. İ kti­ sadi u n s u rlar fayda kura l ı na tabid i r ve kişi on ları ku l l a n ı p kullanma maya veri m l i l i k teme l i nde ka rar verebilir; fa kat kültürdeki yeni l i kler fa rkl ı kültür­ lerden sa natçıların yararla n d ı kları ve yen i bileşim biçimleri n i n parçası ola­ ra k ku l l a n d ı kları insa n l ı k hazinesi n i n bir parçası haline gelirler. Özetle, kül­ tür veya topl u m u bir organizma olara k a l m a n ı n fazlasıyla ya n l ı ş olduğ u n u düşün ü yorum. B kz. Oswald Spengler, The Dec/ine o f the West (New York: Alfred A. Knopf, 1 939: 5, 7).

44

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERi

d a n siyasal biçimi ne, fel sefesine kad a r her şey (kültür ta rihi nde b i r dönemin 'sti l i ' fi kri ne yol açan) bu biricik Geist tarafı n d a n bi­ ç i m l e n d i ri l i r; b i r topl u m u n her yön ü, doğrudan veya dolayl ı ola­ ra k, ister h iyera rş i k feod al senyör ve serf i l i ş kisi, ister -ara l a r ı n d a ki i l iş ki l er, meta l a rd a n kültü rlere kada r, parayla dön ü ştürü lebilen­ bi reyler a rası ndaki şeklen özg ü r meta m ü badeleleri o l s u n , ege­ men i ktisadi ta rz ta rafı ndan bel irlen i r. Bu ka rş ı l ı kl ı i l i ş ki l i l i k, ya n i b i r ağ a n layı şı 1 9. yüzyı l rom a n ı nda, b i l hassa top l u m u n bütü n ta ba ka l a r ı n ı beti m l e m eye ça l ı şan bü­ yük top l u msal gerçekçi rom a n l a rda g ü çl ü bir imge h a l i n e gel m iş­ ti r. Richard Locke'u n i şa ret ettiği g i bi, Dickens'ı n Kasvetli Ev ro­ m a n ı nd a olay "Lond ra polisinden Müfettiş Bucket kad ı n ka h ra­ m a n ı İ n g i ltere'n i n [bu] sembo l i k merkezine sorg u la m a k için ge­ tird i ğ i n d e eylem çözü l ü r -suç bir çiçek hasta l ı ğ ı salg ı n ı n ı n ve ç ı k­ maza g i r m i ş b i r h u ku ki ve cinsel i d d i a l a r a ğ ı n ı n bütün İ n g i liz top­ l u m u n u n her yerine b u l aşı ncaya kad a r bir p i s l i k dalgaları h a l i nde yayı l d ı ğ ı Londra'n ı n bir geceko n d u bölgesindeki kasvet l i b i r me­ za rl ı kta i ş l e n m i şti r". Ve Steven Marcus'u n işaret ettiği gibi "ağ fi kri hemen her yerde b u l u n a b i l i r. Bel i rg i n biçi mde geç dönem Dic­ ken s'ta, George Ell iot' ı n bütün eserleri nde, bil hassa Middlemarch: Taşra Yaşamından Manzaralar'da karş ı m ıza ç ı ka r ve merkezi dü­ zeyd e Darwi n'in Türlerin Kökeni'nde yer a l ı r. O, deyi m yeri ndeyse, sosyoloj i n i n topl u m u n bir ağ i l işkileri olara k görü l d ü ğ ü temel ya pısal a n layışı i d i .9 Bu görüşün, doğru l u k payı ne o l u rsa olsun, artı k g eçerli oldu­ ğ unu d ü ş ü n m üyoru m . Batı l ı tari h i n bazı nokta l a rı nda -Hristiya n Ortaçağ'da, b u rjuva uygarl ı k ortaya ç ı ka rken- b i rleşi k topl u msal ve kültüre l tarzlar yer almış olabi l i r. Din ve o n u n h iyera rşi fi kri feodal d ü nya n ı n top l u msal ya p ı s ı n a ya n s ı m ı ş ve d i nsel tutku l a r d ö n e m i n sembollerine a ş ı la n m ı ştı r. B u rj uvaz i n i n ortaya çı kışıyla 9 Steven Marcus, Engels, Manchester and the Working Class (New York: Ran­

dom H ouse, 1 974: 57-58). Locke bunları John le Ca rre'n i n Tinker, Tailor, Soldier, Spy (New York Times Book Review, 30 Haziran 1 974) a d l ı kitabı üze­ rine bir i n celeme yazısında ifade eder. Bir ağ olara k topl u m a n layı ş ı n ı n en belirg i n biçimde çağdaş edebiyatta, polisiye ve casusluk roma nlarında be­ n i msenmesi m u htemelen tesadüf değ i l d i r: polisin herkesi izlediği ve bu yüzden topl u m u n bütün d üzeyl eri arası nda bağ lantılar kurduğu ve casus­ l u ğ u n s ı rlarla ya da genel toplumsal ağların g izl i bağla rıyla i l g i l i olduğu varsayı l ı r.

GENEL GİRİŞ / ALANLARIN AYRIŞMASI: TEMALARIN BİR AÇIKLAMASI

45

i ktisadi i l i ş ki lerden a h l a ki davra n ı şa, kültürel a n layı şlardan kara k­ ter ya pısına kad a r bütün a l a n l a ra yayı l a n tek b i r genel topl u msal form ortaya çıkmış o l a bi l i r. Ve b u dönemde ta rih i n sa n ı n d oğa ve kendisi üzerindeki g ü c ü n d e b i r i lerleme olara k görülebi l i r. G ü n ü m üzde b u n lardan h i ç b i ri g eçerl i d eğ i l d i r. Ta ri h d iya lekt i k d eğ i l d i r. Sosya l izm ka pita l izm i a ş m a m ı şt ı r v e ken d i leri n i sosya l i st o l a ra k ad l a n d ı ra n devletler, g e l i ş m i ş sanayi topl u m la r ı n d a n ziya­ de, neredeyse ta mamen pre-ka pita l i st veya ta rı m egemen top­ l u m larda ortaya çı km ıştı r. Ve topl u m u n b i rleşi k değ i l ayrı ş m ı ş ol­ d u ğ u n u, farklı a l a n l a rı n fa rkl ı norm l a ra, fa rkl ı değ işme riti m leri ne sa h i p old u kl a rı n ı ve a l a n la r ı n fa rkl ı, hatta zıt 'eksen i l keler' tara­ fı ndan d üzen lendiğ i n i söylemek istiyoru m . Ka pita l iz m i n kültürel çel i ş ki leri n i n o l g u n laştığ ı b u rj uva hayatı n ve modern ist kültürün iniş ç ı kı ş l a rı hakkı n d a ki a rg ü ma n ı m ı a n lamak için ilk olarak "top­ l u m kon u s u n d a d ü ş ü n me biçi m i " h a kkı ndaki önermeleri me ba k­ m a m ız gereki r. ***

Bütüncü top l u m a n layışı n ı n a ks i ne, çağdaş toplumu her b i ri fa rkl ı eksen i l kelere ta bi o l a n üç a l a n olara k görmen i n daha ku l l a n ı ş l ı o l d u ğ u n a i n a n ıyorum (bu ayrı m ı n top l u m u n a s ı l ka ra kterine ge­ nelde uyg u l a n ı p uyg u l a namayaca ğ ı soru s u n u bir kenara b ı ra kı ­ yorum). Topl u m u a n a l itik olara k teknik-iktisadi ya pı, yöneti m ve kültür biçi m i nd e üç kısma ayı rıyoru m. Bu kısı m l a r birbi rleriyle a h e n kl i d eğ i l lerd i r ve fa rklı değişme riti m leri ne sa h i p lerd i r; fa rkl ı ve h atta zıt davra n ı ş tipleri n i meşru laştıran fa rkl ı norm l a ra bağ l ı­ l a rd ı r. B u a l a n l a r a ras ı n d a topl u m içi ndeki fa rkl ı çel işkilerin kay­ n a ğ ı olan uyuşmazl ı kl a r vard ı r. 1 0 10

Bu metodoloj i k öncül çağdaş sosyolojideki i ki egemen paradigmaya, ya n i Marksizm'e v e işlevselciliğe göre değişi r. Bu i ki şema başka bakı m l a rdan keskin b i r biçimde fa rklı olsa bile orta k bir öncüle sa hiplerdir: top l u m ya pı­ sal olara k ka rş ı l ı kl ı i lişkili b i r sistemdir ve bir toplumsal eylem sadece bu b i rleşik sistemle bağlantı içinde a n laşılabi l i r. Marksistler için, ekonomi ve kültür m eta ü retimi ve m ü badele sürecinin ta n ı m ladığı bir 'bütü n l ü ğ ü n ' pa rças ı d ı r. İ şlevselciler i ç i n , D u rkheim'dan Parsons'a kadar, topl u m kendi içindeki bütün davra n ışların meşru l u ğ u n u beli rleyen ve böylece kontrol eden bir ortak değerler sistemidir. Onlara katı lmadığım noktaları daha tam olarak b i r makalede ifade etm işti m (bkz. Theories of Social Change, ed. Daniel Beli, New York: Basic Books, [bası lacağı bel i rtilen bu kita p yayı n-

46

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

Tekn i k- i ktisadi d üzen ü retim i n org a n izasyo n uyla ve m a l ve h izmetlerin [topl u m u n fa rkl ı kı s ı m l a rı na] d a ğ ı tı m ıyla i l g i l id i r. B u d üzen topl u m u n meslek v e ta bakalaşma siste m i n i n çerçevesi n i o l u şturur v e teknoloj i n i n a raçsal amaçlar i ç i n ku l l a n ı l ma s ı n ı içeri r. Modern top l u mda e ksen i l ke işlevsel rasyon a lited i r ve d üzen l eyici ta rz iktisadi kılmad ı r. İ ktisadi k ı l m a özü nde veri m l i l i k, en d ü ş ü k m a l iyet, en fazla getiri, m a ks i m izasyon, opti mizasyon v e ayrıca kaynakların k u l la n ı l mas ına ve ka rı ş ı m larına ka ra r veri l mesi kon u ­ s u n d a ki i l i ş ki l i benzer ö n l e m l e r a n l a m ı na g e l mekted i r. Tezat ma­ l iyetler ve kazançlar a rası ndad ı r ve tezatlar genel l i kl e parasal te­ ri m l er içinde ifades i n i b u l u r. Eksen ya pı b ü rokrasi ve h iyera rşi d i r, zira b u n ların kayn a ğ ı n d a görevl eri n uzma nlaşması, kısı m l a ra ay­ rı l ması ve etki n l i kleri koord i n e etme i htiyacı vard ı r. Basit b i r değer ölçüsü va rd ı r: fayda. Ve d eğ i ş i m i n [ m ü badelenin] ya l ı n b i r i l kesi va rd ı r: 'veri m l i l i k', ya n i daha rand ı ma n l ı olan ve daha d ü ş ü k m a l i ­ yetl e daha fazla geti ri sağ laya n ü r ü n l ere ve sü reçlere yönel me. Topl u msal ya pı şeyleşti ri l m i ş b i r d ü nyad ı r, ç ü n kü o b i r 'kişiler ya p ı s ı ' değil 'ro l l er ya pısı'd ı r ve bu ya pı h iyerarşi ve görev i l i ş ki le­ ri n i d üzen l eyen organ izasyon şemaları içinde koord i n e ed i l i r. Otorite b i reyde değ i l kon u m d a d ı r ve top l u msal a l ı şveriş (birbi riy­ le uyu m l u ol ması gereken görevlere bağ l ı) rol ler a rasında bir i l işkid i r. Kişi bir nesne veya 'şey' haline g i ri ş i m i n sa n l ı k d ı ş ı olduğu i ç i n d eğ i l , a ksine bir görevi n yeri ne geti ril mesi örgütün amaçları­ na ta bi o l d u ğ u için gel i r. Görevler işlevsel ve a raçsal old u ğ u için, g i ri ş i m i n yöneti m i esasen teknokrati k kara ktere sa h i ptir. Yöneti m b i r sosya l adalet ve g ü ç a l a n ı, ya n i bir top l u m u n ge­ lenekleri nde ve yaz ı l ı ya da yazısız anayasasında cisim leşen bel l i a d al et a n layışları n ı (özg ü r l ü kçü topl u m l a rd a h u ku k u n egemen l i ğ i içi nde) uyg u la m a k için g ü cün meşru ku l l a n ı m ı n ı n denetlenmesi ve 'çatışm a n ı n d üzen l e n mesi'd i r. Siyasetin eksen i l kesi meşru l u k­ t u r ve meşru l u k demokrat i k bir yöneti mde gücün sadece yöneti­ l e n i n rızasıyla s ü rd ürülebil mesi ve yönetim biçi m i n i n rızaya da­ ya n masıd ı r. Z ı m ni koşu l eşitl i k fi kri, ya n i bütün insanların konsen­ süs içinde eşit ifade h a kkına sa h i p old u kl a rı d ü ş ü n cesid i r. Fakat bu a n layı ş ı n c i s i m leştiğ i yu rttaşl ı k fi kri son 1 00 y ı l d ı r sadece ka­ m usal a l a n ı değil, ayn ı za manda top l u msal hayat ı n diğer bütün boyutla rı n ı -yasa önünde eşitl i k, sivil h a kl a rda eşitl i k, fı rsat l a n m ış görünm üyor, Ü.T.]).

GENEL GİRİŞ / ALANLARIN AYRIŞMASI: TEMALARIN BİR AÇIKLAMASI

47

eşitliği, hatta son uçların eşitl i ğ i n i - i çerecek biçimde genişlemişti r, böylece kişi bir yurttaş o l a ra k topl u ma bütün kon u l a rda katı labi­ l i r. B u n l a r ı n çoğ u formel o l a b i l se de, her za m a n mağ d u r g rupların topl u mda adalet a ra rken m ü racaat etti kleri kaynaklard ı r. 'Eksen ya p ı ' temsil ve katı l ı m d ı r: siyasal pa rti ler ve/veya top l u m sa l grup­ l a r topl u m u n bel l i kesi m l eri n i n ç ı karl a rı n ı ifade edebi l i rler, bir tem s i l a racı ya d a b i r ka rarlara katı l ma a racıd ırlar. Yönet i m i n idari yön l eri teknokrati k olabi l i r ve problemler daha tekn i k meseleler h a l i n e geld i kçe teknokratik i d a re ta rzları yayı l m a eğ i l i m i nded i r. Fakat siyasal eylem, esasen, çatışan ve çoğ u kez uyuşmaya n çı kar­ ları uzlaştırmaya ça l ıştığı ve ya rg ı n ı n temeli olarak kapsayıcı b i r yasa y a d a a n ayasa b i ç i m iyle i l i ş ki l i b i r otorite sağla maya yoğ u n ­ laştı ğ ı içi n , siyasal kara rl a r tekn i k rasyona l iteye göre d eğ i l, a ks i n e paza rlığa m üza kereye] y a da yasaya g öre ol uştu ru l u r. Üçüncü a l a n kültü r ile, bir a ntropoloğ u n bir g r u b u n ürün leri ve ka l ı p l a ş m ı ş hayat ta rzları o l a ra k kültür ta n ı m ı nd a n daha s ı n ı r l ı bi r şeyi v e sözgel i m i Matthew A rnold'ın "kültür bi reyde m ü kem­ mel l i ğ i n sağ l a n ma s ı d ı r" görüşü g i bi seçki nci fi kirlerden daha ka p­ sa m l ı bir d u r u m u kasted iyoru m . Kültür ile -Ernst Cassi rer'i izleye­ rek- 'se m bo l i k formlar a l a n ı ' n ı ve -bu kita pta ki arg ü ma n bağla­ m ı nda- daha dar anlatımsal sembolizm a l a n ı n ı, ya n i resi m, ş i i r ve roman a l a n ı ndaki ça ba l a rı ya da i n sani va ro l u ş u n a n l a m l a rı n ı i mgesel b i r biçimde keşfetmeye v e ifade etmeye ça l ışan d i nsel ayi n, tören ve ritüel biçi m leri içi nd eki çaba l a rı ka sted iyoru m.1 1 Bu kültür tarzları çeşitl i d i r ve kaynaklarında bütü n i nsa n la r ı n bütün çağ l a rda b i l inçlerinde b i l i şsel olara k yüzleşti kleri va roluşsal d u­ r u m l a r va rd ı r: örneğ i n ö l ü m ü n nası l ka rş ı l a n ması gerektiği, traje­ d i n i n doğası ve ka h ra m a n l ı ğ ı n ka rakteri, sadakat ve ödevin ta n ı ­ m ı , ru h u n kurtu l uşu, sevg i n i n v e kend i n i feda etme n i n a n l a m ı, merhametin a n l a m ı , i n sa n ı n hayva ni ve i n sa ni doğası a rası ndaki geri l i m ler, i çg ü d ü n ü n ve kısıtlayı c ı l ı ğ ı n ta lepleri. Bu yüzden kültür ve din ta rih içinde bi rbi riyl e kaynaşm ıştır. Dolayısıyla, fa rkl ı topl u msal değişme 'riti m leri' o l d u ğ u ve bu

1 1 Burada kesi n l i kle kültür a l a n ı na ait olan bilme biçim leri olan fel sefe ve

b i l i m soru n u n u ele a l mayacağım. Burada tam bir sosyoloj i k g rameri ana hatlarıyla o rtaya koym uyorum. Bu ve başka kavra msal soru nları Russe l l Sage Foundation yayı nevi nden ç ı ka n kitaptaki d a h a ö n c e bahsetti ğ i m ya­ zımda ele a l d ı m .

48

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

üç a l a n arası n d a basit, sabit i l i şki ler b u l u n ma d ı ğ ı görü lebi l i r. 1 2 Tekn i k- i kti sadi d üzende d eğ i ş m e n i n doğası b i r l i k v e fayda i l kele­ ri n i n yen i l i k, eskiyi yı kma ve yen i s i n i getirme kon u s u n d a açı k kura l l a r sağ laması ba kı m ı ndan doğrusa l d ı r. Daha az etki l i b i r me­ ka n izma n ı n veya sürecin yeri n i daha etki l i veya daha ü retken o l a n ı a l ı r. B u i l erlemen i n bir a n l a m ı d ı r. Fa kat kültürd e her za m a n b i r tekrarlanma (ricorso), i nsa n la r ı n va rol uşsa l sancı ları olan kayg ı­ l a r ve soru n l a ra s ü rekl i dönüşler va rd ır. Ceva p l a r değişebilse de, onların kaza n a b i l ecekleri biçi m lerin kayn a ğ ı top l u mdaki başka değ i ş i m l e r olabi l i r. Bu ceva p l a r fa rkl ı za m a n l a rda değişe b i l i r veya yen i estetik formlarda yeniden şeki l leneb i l i r. Fakat h i ç b i r m utlak değişme 'i l kesi' yoktur. Bach ' ı n yeri n i Boulez a l maz. Yen i m üzik, yen i res i m veya yen i ş i i r i n sa n l ı ğ ı n gen işleyen b i r dağarc ı ğ ı n ı n, b i reylerin bir esteti k deneyi m i yen i bir formda yen iden şeki l len­ d i rmek için ku l lanabilecekleri ka l ı c ı bir hazi n e n i n parçası h a l i ne g e l i r. Kavra msa l bir a n lamda, fa rkl ı 'örgütsel d eğ i ş i m i l keleri' ayı rt e d i l e bi l i r. Top l u msal ya pıda, öze l l i kl e tekn i k- i ktisadi d üzende de­ ğ i ş m e i l k kez E m i l e Durkheim tarafı n d a n ta n ı m l a n m ı ş olan bir yol izler. B i r top l u msal a l a n ı n genişlemesi daha fazla etki leşime ve bu etki leşim ayrıca uzma n l aşmaya, ta mam layıcı i l işki lere ve ya pısal fa rkl ı l a şmaya yol aça r. Bunun en açık modeli uzma n laşma n ı n ve ya pısal fa rkl ı laşman ı n büyük ölçekli d eğ i ş i m i n ürünleri o l d u ğ u bir i ktisadi g i rişi md i r. Fakat kültürd e parça l ı topl u m l a r ı n veya m a ha l l i kü ltürlerin y ı kı l ması n ı n sebep o l d u ğ u etki leşimde artış kaynaş­ maya -Konsta nti n döneminde o l d u ğ u g i b i 'ya bancı ta n r ı l a r ka rı­ ş ı m ı na' veya modern sanatta (ve hatta orta s ı n ı f m e m u r meslek­ lerd e n a i l el eri n otu rma oda larında) kültüre l eserler ka rışı m ı na­ yol açar. B u kaynaşma modern sanatta -Afri ka l ı maskelerin veya Japon baskı l a r ı n ken d i tasviri mekansal a l g ı ta rzları içinde asi m i l e o l d u kl a rı y a da ken d i özel tari hleri n e sa h i p o l a n Doğ u l u v e Batı l ı d i n lerin modern bir dolayı m la m a b i l i nci içinde bi rbi rleriyle kay12

Bir başka, daha kom pleks soru vard ı r: İ nsan doğası üreti m tarzlarındaki veya başka bir tarihsel dönemeçteki değişimlere bağ l ı olarak değişir mi, yoksa sabit midir? İ n sa n doğası ayn ı kal ıyorsa bir 'bilinç' gelişmesinden nasıl söz edebi l i riz"? Peki, insan doğası değişiyorsa geçmişi nasıl a n l aya bi­ l i riz? Bu soru ları şu makalemde ele aldım: "Technology, Natu re, and Soci­ ety," The Frontiers of Knowledge, F ra n k Nelson Doubleday Dersleri, Seri ı (Garden City, N.Y.: Doubleday, 1 975).

GENEL GİRİŞ / ALANLARIN AYRIŞMASI: TEMALARIN BİR AÇIKLAMASI

49

naştıkları- bir sti l ler ka rı ş ı m ı d ı r. Modern kültürü bu o l a ğ a n ü stü d ü nya haznes i n i yağ malama ve önüne ç ı ka n her t ü rden sti l i kendi içinde eritme özg ü r l ü ğ ü şeki l l end i rmekted ir. B u t ü rd e n özg ü rl ü k modern kültürü n eksen i l kesi n i n ken d i n i ve ka pasiteleri n i gerçekleşti rmek için 'ben l i ğ i ' ifade etme v e yeniden i n şa etm e olmasından g e l mekted i r. V e bu özg ü r l ü k a rayış ında deneyi m i n çerçeveleri veya s ı n ı rları i h la l ed i­ l i r. Bu a rayış bütün deneyi m l e re uza n ı r; hiçbir yasak yoktu r, her şey keşfed i l meye açıktı r. Top l u m d a ki geri l i m i n ya pısal kaynakları b u çerçeve içinde ayı rt ed i l e b i l i r: büro krat i k ve h iyera rşi k bir top l u msal ya pı (esasen tekn i k-iktisadi ya pı) ile formel o l a ra k eşitl i k ve kat ı l ı ma i n a n ı l a n si­ yaset a rası nda; temelde rol ler ve uzman laşma temel i n d e organi­ ze olan b i r top l u msal ya pı ile ben l i ğ i ve 'ta m' ki ş i l i ğ i g üçlendi rme ve icrayla i l g i lenen bir kültür a rasında geri l i m ler va rd ı r. B u çel i ş ki­ lerd e ideoloj i k d üzeyde yaba ncı laşma, d uya rsızlaşma, otoriteye sa l d ı rı vb. biçimlerde ifade kaza nan birçok gizl i çatışma ayı rt ed i­ lebi l i r. A l a n l a r ı n bu zıt i l işkiler içinde ayrıştı kları görü l ü r. Bu a l a n lar ın ayrışması fi kri modern top l u m u n a n a l izi ne genel, teo rik b i r ya klaş ı m d ı r. B u noktada topl u msa l-teknoloj i k, sosyoe­ konom i k ve top l u m sa l-siyasal sisteml eri birbirlerinden ayı ra n be­ l i rl i teri m l erin ta n ı m l a n ması ku l la n ı ş l ı o l a bi l i r. Sanayileşme m a l l a r ı n kitlesel ü reti mi içi n enerj i n i n ve maki ne­ lerin uyg u l a n masıd ı r. Başka açılard a n bel i rg i n biçi mde fa rkl ı l ı kl a r serg i l eyen ABD v e Sovyetler B i r l i ğ i hem teknoloj i k topl u m l a r hem de sanayi top l u m l a rıd ı r. Sanayi-ötesi evre i n sa n l a r ı n ya pt ı kları iş türleri n d e -ima lat sanayinden h izmetlere (öze l l i kle beşeri ve pro­ fesyonel hizmetlere) ve i ktisadi yen i l i kler ve politi ka l a rda teori k b i l g i n i n yen i merkezi kon u m u n a kad a r- bir değ i ş i m i tem s i l eder. Hem ABD hem Sovyetler B i r l i ğ i benzer nedenlerle sa nayi-ötesi to pl u m l a r h a l i n e gelebi l i r. Ka pita lizm i ktisadi ba kımdan m ü l kiyet ku r u m u ve meta la rın ü reti mi etrafı nda org a n ize o l a n ve kültürel bakı mdan gerçekte top l u m u n çoğ u kıs m ı n a yayı l m ı ş m ü badele, a l ı m-sat ı m i l i ş ki l eri ne daya n a n b i r i ktisadi-kü ltürel siste m d i r. Demokrasi meşru l u ğ u n yöneti l e n i n rızasına daya nd ı ğ ı , siyasal arena n ı n fa rkl ı ra ki p g r u p­ l a ra açı k o l d u ğ u ve temel hakların koru n d u ğ u bir sosyo-pol iti k s i stemd i r. Ka pita lizm ve demokrasi ta rihsel olarak birl i kte ortaya çı kma-

50

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

s ı n a ve genelde fel sefi l i bera l izm ta rafı n d a n meşrul aştı rı l m a l a rı n a rağ men, i ki s i n i teori k veya prati k o l a ra k bi rbi ri n e ta bi kı l a n zorun­ l u b i r şey yoktur. Modern topl u mda siyasal d üzen g i derek özerk­ leşmekte ve tekn i k- i ktisadi d üzen i n idaresi, demokrat i k p l a n l a m a veya yönet i m ekonomisi ka pita l izmden s ü rekli olara k d a h a ba­ ğ ı msız h a l e gelmekted i r. Daha isabet l i biçimde bü rokrati k kol l e ktivizm olara k ad l a n d ı rı­ l a b i l ecek Sovyet kom ü n izmi bütün a l a n l a rı tek pa rça içinde kay­ naştı rmaya ve tek bir kurum, ya n i Parti a racı l ı ğ ıyla i ktisatta n siya­ sete, kültüre kad a r tek bir yön ü dayatmaya ça l ışan devl et-g ü­ d ü m l ü b i r topl u m d u r. Parti'n i n g i derek fa rkl ı l aşan b i r top l u md a bu yekpare ya pı içindeki kontro l ü n ü n seçki nlerin ka ra r a l a n ı n ı ge­ n i şletmeden s ü rd ü rü l ü p s ü rd ü rülemeyeceğ i g i derek daha fazla sorg u la n m a ktad ı r. Bu ayrı m l a r i ki neden l e zoru n l ud u r. İ l k olara k, o n l a r sanayi to pl u m u n d a n sanayi-ötesi top l u ma geçiş soru n u n u n ve ka pita­ l izmden sosya l izme ya d a bü rokrat i k kol lektivizme geçiş soru n u ­ n u n, old u kça fa rkl ı i ki eksende gelişmeleri yüzü nden, ayrı i ki so­ run old u ğ u n u göstermekted ir. Sanayi-ötesi top l u m teknolojiye, i nsa n l a rı n ya ptı kları işin türüne (fa kat işçi s ı n ıfı n ı n ora n ı n ı n n i s pe­ ten d ü şmesi siyasa l içeri mlere sa h i ptir) ve b i l g i n i n organ izasyo­ n u na odakl a n ı r. B i r top l u m u n ka pita l i st mi sosya l i st mi veya ka pi­ ta l i st m i b ü rokrati k kol lektivist m i olduğu soru ları ekonomin i n yönet i m i v e topl u m u n değerler sistemi h a kkı nda soru l a rd ır. İ kinci olara k, ka pita l izm i n -bu sayfa l a rd a bah setti ğ i m - çel işki l e ri orga­ n izasyon türü ile i ktisadi a la n ı n gerektird i ğ i norm l a r, yan i g ü n ü­ m üzde kültürde h a l a merkezi önemde olan ken d i n i gerçekleşti r­ me normları a ras ı n d a ki uyuşmazl ı kla bağ lantı l ı d ı r. Ta rihsel o l a ra k tek b i r kara kter ya pısı -Pü riten ka ra kter v e meslek a h l a kı- ü rete­ cek biçimde b i r a raya g e l m i ş olan bu i kisi artı k birbiri nden kop­ m u ştu r. İ ktisad i a l a n ı n ve kü ltürel a l a n ı n i l keleri art ı k insa n ları zıt ta rafla ra yön lendi rmekted ir. Bu çel işkiler aslen Amerika'da ve d iğer Batı l ı top l u m l a rd a ortaya çı km ıştır. Ken d i veri m l i l i k d ü rtü­ s ü n e ve kend i n e has ken d i n i gerçekleştirme vaad i ne sa h i p olan Kom ü n ist d ü nya n ı n bu çelişkilerden bağ ı ş ı k o l d u ğ u h i ç de a ç ı k değ i l d i r. B i r t ü keti m topl u m u n u n Sovyetler Birliğ i'nde ne za man kurulacağ ı n ı (veya kuru l u p kurulamayacağ ı n ı ) bekl eyi p görme­ miz gere kecekti r. Maocu Ç i n 'e göre Ruslar zaten l a netle n m i ştir.

GENEL GİRİŞ / ALANLARIN AYRIŞMASI: TEMALARIN BİR AÇI KLAMASI

51

***

A n a l iti k ayrı m l a rı m ızda n sosyol oj i k ta rihe geçerken topl u msal ya­ pı ve kü ltür a rasındaki b u ayrı ş ma n ı n köken leri n i değişen a h l a ki m izaçla r a rası ndaki olağa n d ı ş ı zıtl ı k içinde a raştı ra b i l i riz. Modernite n i n temel ka b u l ü, ya n i Batı l ı uyg a rl ı ğ ı n 1 6. yüzyıl­ d a n beri içinden geçtiği d ü ş ü nce çizgisi topl u m u n top l u msal b i ri m i n i n g ru p, lonca, ka bile veya şeh i r d eğ i l a ks i n e kişi old u ğ u idd iası d ı r. Batı l ı i d e a l ka ra rı n ı kend i verirken özg ü r l ü ğ ü başaracak 'özerk i n san' idi. B u 'yen i i nsan'la b i r l i kte (i) ku r u m l a r ı n redd i söz kon usud u r (bu redded i ş ya rg ı g ü c ü n ü n kaynağı olara k bi reysel vicdanı esas a l a n Reformasyo n ' u n bel i rg i n sonucuyd u); ( i i i) yen i coğ rafi v e top l u msal s ı n ı rlar ol uştu v e ( i i i ) doğaya egemen olma ve kişi n i n kend i n i olabileceğ i şey kı l ma, hatta eski köklerden kur­ t u l u rke n ken d i n i ta mamen yeniden ya pma a rzusu ve yeteneği g e l i şti. A rtı k geçmiş d eğ i l g elecek d i kkate a l ı n maya başlad ı . Bu s ü reç ifades i n i i ki ayrı gelişme içinde kaza nd ı . Ekonomide b u rj uva g i rişimci ortaya ç ı ktı. Geleneksel dünya n ı n atfed i l e n bağ­ larından, sabit statüsünden ve ed i n m e üzeri ndeki s ı n ı rla m a l a rd a n özg ü rl eşen k i ş i i kti sadi d ü nyayı yeniden yapara k ken d i kaderi n i belirlemeye ça l ı ştı. M a l l a r ı n v e para n ı n serbest dolaşımı, bi reysel ve sosya l ha reketl i l i k bir ideal h a l i n e geldi. Bırakınız yapsınlar i l kesi en a ş ı rı biçimiyle 'dizg i n len meyen bi reyc i l i k' h a l i n e g e l d i . Kültürde, ki l i seden v e soylu hamiden özg ürleşen, hamisi n i n key­ fi ne göre değ i l hoş l a n d ı ğ ı şeyleri yaza n ve çizen, piyasa n ı n özg ü r kı lacağ ı bağ ı msız sanatç ı n ı n ortaya ç ı ktı ğ ı n ı görmekteyiz.1 3 Kültür g e l i ş i rken b u bağ ı m sızl ı k a rayı şı, sadece hamiden değ i l aynı za­ manda bütün adetlerden de bağı msız olma isteğ i ifadesi n i mo13 1 8. yüzyı lda yayı n c ı l ı ğ ı n gelişmesi ve bir piyasa n ı n yaratı lması yaza rı sade­

ce bağ ı m sız değ i l, bazı örneklerde, sözgelimi Alexa nder Pope örneğ inde epeyce zengin kıldı. Ol iver Goldsm ith'in 1 762'deki ifadesiyle: "Ha l i hazırda İ n g i ltere' den çok az şair art ı k geçi m i n i sağ lamak için Büyük birine bağ ım­ l ı d ı r, o n ların h a l ktan başka hami leri yoktur ve h a l kı n top l u olara k iyi ve cömert bir efendi o l d u ğ u d ü ş ü n ü l ü r . . . Top l u l u ğ u n her ki bar üyesi bir adamın yazd ı klarını satın a l a ra k o n u öd ü l lendirmeye katkıda b u l u n u r. Bu yüzden, bir çatı katı nda yaşamayla a lay edil mesi bu son çağda ancak bir espri o l a bi l i r, a rtık sürmemektedi r, ç ü n kü gerçek değ i l d i r", a kt. Alexa nder Beljame, Men of Letters and the English Public in the XVllf'h Century (London: Kegan Paul, 1 948: 385); ilk Fransızca basım 1 88 1 . Pope'un kend i kita pla­ rından elde ettiği servet için, b kz. s. 366-370.

52

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

dern izmde ve o n u n en aşırı b i ç i m i olan 'kontrolsüz ben l i k' fi kri n ­ de b u l d u . Hem g i rişi m ciyi hem d e sanatçıyı yön len d i ren d ü rtü s ü rekli yen iyi a ra ma, doğayı yeniden elden geçirme ve b i l i nci yeniden biçi m l e n d i rmed i r. Marx' ı n Komünist Manifesto'da b u rj u vaziye ka rşı neredeyse abartı l ı bir sevi n ç n idasıyla yazd ı ğ ı g i bi B u rj uva z i h e n ü z yüzy ı l ı b u l maya n s ı n ıfsa l ege m e n l iği s ü resince da ha ö n ceki bütün kuşa k l a r ı n hepsi nden da h a b ü y ü k ve da h a m u a zza m ü reti m g ü ç l e ri ya ratmışt ı r . Doğa n ı n g ü ç l e ri n i n i n sa n a , m a k i n eye tabi k ı l ı n ması, k i m ya n ı n sa nayiye v e ta r ı m a uygu l a n ­ m a s ı , b u h a r l ı ge m i l e r, de m i ryo l l a rı, e l e ktri k l i telgrafla r, b ü t ü n k ı ­ ta l a r ı n t a r ı m a a ç ı l ması, n e h i r taşı m a c ı l ığı, m a n ta r g i b i çoğa l a n n üfu s l a r - b u ü retici güçlerin top l u m sal emeğin bağrı nda uyu­ m a kta o lduğu ö n ceki yüzyı l l a rda n ha ngisi n i n a k l ı n ı n u c u nda n ge­ çe b i l i rdi? . . . B u rj uvazi ü reti m a ra çla rı n ı v e böylece ü ret i m i l iş k i l e ri n i v e o n l a r­ la bera ber to p l u mda ki t ü m i l i ş k i l e r i s ü rekl i devr i m c i l eşt i r m ede n va r o l a m a z . . . B ü t ü n s a b it, katı, do n m u ş ve pasla n m ı ş i l işki l e r eski ve sayg ı n önyarg ı l a r ve ka n a atlerle b i rl i kte s i l i n i p gidiyo r, yeni o l u şa n l a r ı n hepsi k e m i k l eşemeden eskiyor. Katı olan h e r şey bu­ h a rl a ş ıyo r, kutsa l olan h e r şey dü nyevi leşiyor ve e n so n u nda in­ sa n l a r hayat ı n gerçek koşu l l a rıyla ve diğer i n sa n l a rla i l işki l e riyle y ü z l eşm eye zorl a n ıyor.14

Sanatçı açısından 'kontrolsüz ben l i ğ i n ' h i ç d u rmayan kibri, en iyi biçimde, coşku n roma ntizmi b i r çağa da mgası n ı vura n Byron ta rafı n d a n ifade ed i l m i ştir: H ayatı n b üyü k gayesi Duyumdur - acı içi nde b i l e olsa va r oldu­ ğ u m u z u h i sset m e kt i r - b izi Kumar oyn a m aya - Savaşa - Seya h a ­ te - e s a s ca z i besi başarı l a r ı nda n ayrı l m a s ı i m ka n sız aj itasyo n o l a n h e r bet i m l e m e ça bas ı n ı taşkı n fa kat gayretle h i ssetmeye güdü l eyen şey b u "a rz u do l u boşl u k"tu r . 15

İ ki d ü rtü de, ta ri hsel o l a ra k, modernite n i n aynı sosyoloj i k a n i yükse l i ş i n i n fa rkl ı yön leriyd i . O n l a r b i rl i kte rad i ka l bir biçimde 1 4 Ka ri Marx, Se/ected Works (Moscow: 1 935), Cilt 1, s. 2 1 O, 208-209. 15 Byron 's Letters and Journa/s, ed. Les l ie A. Marchand (Ca m bridge: Harva rd

U n iversity Press, Belknap, 1 974), cilt 3, s. 1 09.

GENEL GİRİŞ / ALANLARIN AYRIŞMASI: TEMALARIN BİR AÇI KLAMASI

53

Batı l ı d ü nya n ı n yol u n u açt ı l a r. Fakat s ı rad ışı bir paradoks, bu i ki d ü rtü n ü n diğeri n i n fazlasıyla b i l i n cinde ol ması, ondan korkması ve yı kmaya ça l ı şmasıyd ı . İ ktisatta rad i ka l olan b u rj uvazi a h l a kta ve kültürel beğ e n i lerde m u hafaza ka rlaştı . B u rjuva i ktisadi d ü rtü enerjil eri m a l l a r ı n ü reti m i n e ve i ş kon usunda içgüdüden, ken d i l i ­ ğ i nden l i kten v e başı boş d ü rtüden korka n tutu m lar bütü n ü n e ka­ n a l ize eden o l d u kça kısıtlayıcı b i r ka ra kter ya pısı içinde organ ize o l m uştu. Ameri ka'n ı n a ş ı rı P ü riten l i ğ i n d e ölçüsüz davra n ı şı kısıt­ l a m a k için yasa l a r ç ı ka rı l ı rken, resimde ve edebiyatta b u rj uva be­ ğ e n i m uazza m ve vasattı . Kültü re l d ü rtü böylece b u rj uva değerlere ka rşı öfkeye dönüştü -Baudel a i re'i bu öfke n i n örnek şahsiyeti olara k a l ıyoru m . Baude­ l a i re "Fayd a l ı b i r insan o l m a k bana her za man old u kça i ğ renç bir şey olarak görü n m üştür" der. Ona göre fayda, rasyonel l i k ve mad­ d iyatçı l ı k çora ktı r ve b u rj uva n ı n h i ç b i r manevi hayatı ve h i çb i r a ş ı rı l ığ ı yoktur. Sanayi n i n "acımasız d üzen l i l iğ i " modern işyeri n i n yarattığı şeyd i r. "Makineleşme . . . bizi Amerika n l a ştı raca k, İ lerleme bizi, tüm manevi ya n ı m ızı old u kça köreltecektir . . . "1 6 Di kkat çekici olan şey, b u rjuva top l u m ekonomiye b i r rad i ka l b i reyci l i k geti rmesine v e b u s ü reçte b ü t ü n geleneksel top l u msal i l işkileri para m parça etme a rzusuna rağ men, b u rjuva s ı n ıfı n kül­ türd e modern izm i n rad i ka l deneyimci b i reyci l i ğ i nden korkmasıy­ d ı . Ters i n e, kültürde rad i ka l deneyi mciler, Baudelaire'den Rim­ baud'a ve Alfred Jarry'ye kad a r, deneyi m i n bütün boyutla rı n ı keşfetmeye i stekl i o l m a l a rı n a rağ men, b u rj uva hayatta n şiddetle nefret ediyorl a rd ı . B u sosyoloj i k b i l i n meyenin ta rihi, bu uzlaşmaz çel i ş ki n i n nasıl doğd u ğ u hala yazı l a b i l i r . 1 7

1 6 Bkz. Cesar Graria, "Bou rgeois Enterprise and Modern Life," Bohemian ver­

sus Bourgeois (New York: Basic Books, 1 964), öze l l i kle s. 95-98; ve Joseph D. Ben nett, Baude/aire: A Criticism (Princeton: Princeton U n iversity Press,

1 944), Baudelaire'i n izleyen ta rtı şmayla i l işki l i olan köt ü l ü k a n layışı için, b kz. öze l l i kle Böl ü m 2 ve 3 . 1 7 Kom ü n i st d ü nyayla b i r para l e l l i k var mıdır? Rus Devrim i bütün g üzel sa­ natlarda benzeri görü l memiş bir can l ı l ı ğ ı n ve deneyi m patlaması n ı n önü­ n ü açtı. Devri m yüzlerce sanatçı ve yaza r ta rafından büyük coşkuyla ka rşı­ l a n d ı . Malevich'e göre "Kübizm ve fütürizm 1 9 1 ?'de siyasal ve i ktisadi ha­ yattaki d evri m i n habercisi olan devri mci sanatsa l form lardı". Kon strü kti­ vizm Kom ü nist topl u m u n yen i estetiği i l a n ed ildi. Tasa rım, res im ve m i ma­ ride Tatlin, Lissitsky, Gabo ve Pevs ner'in yeni l i kleri kadar Ka n d i nsky ve Ma-

54

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

B u rj uva topl u m u n tari h i nde hem kü ltürel hem d e i kti sadi a l a n l arı kökten dönüşt ü ren bazı sosyoloj i k 'geçitler' yer a l m ı ştı r. Kültürde, b i reyi n bir ben l i k o l ması a n l a m ı n d a köklü bir değişim vard ı . Kısıtlayı c ı l ı ğ ı n gücünden d ü rtüyü ka b u l e doğ ru eşit önem­ d e b i r değişim va rd ı . E konomide, g ü d ü l erin ka ra kteri nde bir i n sa­ nı çal ı şmaya yönelten ve işle o l u m l u veya o l u m suz bir biçi mde i l işki l e n d i ren merkezi önemde b i r değ i ş i m vard ı . Klasi k felsefe, Lovejoy' u n ortaya koyd u ğ u g i bi, va r l ı kla rın bir doğaya ve bu neden le ortak bir n itel iğe sah i p old u kl a rı n ı va rsa­ ya n bir metafizi k teolojiyd i . Platon'un Timaeus'ta yazd ı ğ ı g i bi, '"iyi' b i ri n i n kıska n ç l ı ktan kurtu l ması gerekir, böylece zoru n l u o l a ra k d a h a m ü kemmel olan [ya n] ortaya ç ı ka r veya d a h a a z m ü ­ kem m e l olan v e 'kendi içinde ka l a mayacak' o l a n [ya n] ken d i d ı şı­ na taşa r". Daha a ltta ki n i n d a h a üstteki nden t ü red i ğ i b i r erdem h iyerarşisi va rd ı r. Fakat modern b i l i nçte bir orta k va rl ı k değil, a ks i n e b i r benlik va rd ı r ve bu ben l iğe i l g i o n u n -d üzenekler ve uzlaş ı m l a rdan, maskeler ve i kiyüzl ü l ü klerden, topl u m u n ben l i ğ i çarpıtma larından özg ü r- bi reysel sahiliğine, biricik, i n d i rgeneme­ yen kara kterine i l g i d i r. B u sa h i ben l iğe i l g i eyl emi d eğ i l güd üyü top l u msal açı s ı n d a n a h l a ki sonucu değ i l ben l i k üzerinde etkiyi­ a h l a ki ve estet i k ya rg ı l a rı n kayna ğ ı kılar.1 8

18

levich'in soyut sanat eserleri de vard ı. Tiyatroda Meyerhold, Ta i rov ve Vakhta n gov'un stil denemel eri vardı. Şiirde ("sokaklar fırça larım ız, mey­ danlar paletleri mizd i r" d iyen) Maya kovsky gibi başarı l ı fütü ristler, Blok ve Bely gibi (devri m i d i n sel bir teza h ü r olarak yorumlaya n) sembol istl er vard ı . Kurmaca edebiyatta Babel v e Pil nya k, Za myatin v e Bulgakov'un yazıla rı, si nemada Eisenstei n ve P udovki n'in fi l m leri va rd ı. Bu 1 930'1arda sona erdi. Geriye ka lan tüm şey Parti ta n ı m l ı bir 'sosya l ist gerçekçiliğin' donmuş pastasıydı. Heyecanlı deneyi mler yarata n l a r mah­ ku m l a r, intihar g i rişimleri nde b u l u n a n lar, suskunlar, başka memleketler­ den i nsanlardı. Açıkçası, oldukça ka rarlı biçimde bir halkı sanayi leşmeye seferberl iğe oda kla nan bir toplu mda, bağımsızl ı ğ ı n m ı yoksa sanatçılar ve yaza rların başı boş d ü rtüleri n i n mi 'yeni insan' yaratmadan ve Parti'nin yön lendirmeye çal ıştığı i ktisadi enerji leri ka nal ize etmekten bir 'uzaklaş­ ma' olacağı soru n u vardı. Bu dönüşü m ü n tam bir res m i n i b i r l i kte sunan i ki kita p için, b kz. Arth u r O. Lovejoy, The Great Chain of Being (Ca m b ridge: Harvard U n iversity Press, 1 936), öze l l i kle Böl ü m 2 Grek fe lsefesi ve Böl üm 1 O Romantizm (a l ı ntı: Ti­ maeus, s. 3 1 5-3 1 6); ve Lionel Tri l l i ng, Sincerity and Authen ticity (Cam brid­ ge: Harvard U n ivers ity Press, 1 972).

GENEL GİRİŞ / ALANLARIN AYRIŞMASI: TEMALARIN BiR AÇIKLAMASI

SS

Fa kat daha büyü k bağ lam, d i nden sekü ler kültüre kad a r, a n ­ l a m larla yükl ü davra n ı ş ı modern topl u m d a ele a lacak biçimdeyd i . To p l u m u n, öze l l i kle Batı l ı top l u m u n tari h inde her za m a n b i r ser­ best l i k ve kısıtlama d iya lektiğ i va r o l m u şt u r. Büyü k tarihi d i n lerde şeyta n iden, kontrolsüz insan doğasından korku karş ı m ıza çıkar. Ve b u n l a r kısıtlayıcı d i n ler o l m u ş l a rd ı r. Serbest l i k yön ü n d e b i r de­ ğ i ş i m 1 9. yüzyı l orta l a rı nd a d i n sel otoriteden kopuşla ortaya ç ı k­ m ı ştır. Kültür -öze l l i kl e modern i st kültür- gerçekte şeyta n iyle i l iş­ kiyi ben i m sem i ştir. Fakat sekü ler kültür (sanat ve edebiyat) şey­ ta n iyi d i n i n ya pt ı ğ ı g i bi e h l i l eşti rmek yeri ne ka b u l etmeye, a raş­ tırmaya ve ondan zevk a l maya ça l ı ş m ı ş, ya ratıcı l ı ğ ı n bir kaynağı o l a ra k g ö rm üştür. Estet i ğ i n özerkl iği çağrısı nda, deneyi m i n ken d i içinde v e başl ı başı n a ü s t ü n b i r d e ğ e r o l d u ğ u, her şeyi n a raştı rı la­ b i l eceğ i, h e r şeye -hayatı ya n sıtmad ığı nda, en azı ndan haya l g ü­ cüne- izi n veri l mesi gerektiğ i fi kri ortaya ç ı ktı. Eyl e m i n meşru l u ğ u kon u s u n d a b u sa rkaç serbest l i k ta rafı na yöneldi, kısıtl a madan uza klaştı . 1 9 Bu yüzden, modernizm ayartıcı o l m u ştur. G ü c ü n ü ben liğe ta­ pı l ması n d a n a l ı r. Cazi bes i n i hayat ı n bizzat bir sanat eseri olması gerektiği ve sanatın sadece to p l u m u n, b i l hassa b u rj uva to plu­ mun adetleri ka rşısında ifade ed i lebileceğ i fi kri nden a l ı r. Bazen, ge rçekte yaşa n d ı ğ ı g i bi, modernizm siyasetle bağlantı l ı o l d u ğ u n ­ d a , ister Wyn d h a m Lewis g i bi sağcı ların öfkesi ister B reton ve sü rrea listler g i b i sol c u l a r ı n aşağ ı l a m a l a rı içi nde, çağdaş topl u m u yıkıcı h a l e g el i r. G ü n ü m üzde modernizm kuvveti n i tüketm işti r. H içbir geri l i m yoktur. Ya ratıcı d ü rtüler zayıfl a m ı ş, boş b i r ka p h a l i n e gel m i şti r.20

1 9 Bu arg ü m a n ı d i n ve kültür üzerine yazımda açımladım, s. 1 5 7. Onun teolo­

jiyle ve sa natla i l işkisinde şeyta n i n i n rol ü üzeri ne sıradışı bir tartışma için, bkz. "The Demonic", Paul Ti l l ich, The /nterpretation of History (New York: Cha rles Scribner's Sons, 1 936: 77-1 1 5). Bu makale i l k kez 1 926'da, Alma nca bası l m ı ştı r. 2° Kıdem l i modernist bir şair Octavio Paz şöyle yaza r: "Gü n ü m üzde . . . mo­ dern sanat kend i olumsuzlayıcı güçlerini kaybetmeye başlamıştır. Bi rkaç y ı l d ı r o n u n olu msuzlamaları artık ritüel tekra rlar haline ge l m i ştir: isyan Prosedü re, eleştiri retoriğe, i h l a l le r seremon iye dönüşm üştür. Olum suzla­ ma a rtı k yaratıcı deği ldir. Sanatın sonunu yaşa makta olduğ u m uzu söyle­ miyoru m : modern sanat fikrin i n son u n u yaşamaktayız". Paz bu modern fik­ ri ne, bilhassa İspa nyol kültüründe kazandığı bir ölçüde fa rkl ı biçime i l işkin

56

KAPiTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

İ sya n d ü rtüsü 'kü ltürel kitle'21 ta rafı n d a n kuru msa l laştırı l m ı ş ve bu d ü rtü n ü n deneysel biçi m l eri reklamcı l ı k ve modac ı l ı ğ ı n sentaksı ve semantiği h a l i n e gel m i ştir. Bir kültürel sti l olara k isyan d ü rtüsü b i r ya ndan kü ltürel kitl e n i n 'daha özg ü r' hayat ta rzl a rı n ı n l ü ksü o l m a s ı n ı m ü mkün kı lan rad i ka l ş ı kl ı k olara k va r o l u rken, öte ya n­ d a n rahat işler bir i ktisadi sistem içinde bizzat o n u n g ü d ü l eri için­ d e dön üştürül mekted i r. İ ktisadi d ü rtüyle ha reket ed i l d i ğ i nde ki ş i n i n hem yurttaş hem d e burjuva olara k ikili, zoru n l u olara k çel işki l i rol ü erdem proble­ m i n i ortaya ç ı karmıştır. B i reyi n bir yurttaş olarak parçası o l d u ğ u siyasetle i l işki l i yükü m l ü l ü kleri, bir burjuva olarak özel çı karları peş i n d e koş ması n ı gerektiren özel i l g i leri vard ı r. Jeremy Benth a m b u türden bir ken d i l i ğ i bir top l u l u k olara k ka b u l etmez. Fakat ger­ çek bir ayrı m, 'topl umsal karar' ve 'bi reysel ka ra rl a r ı n özet topla­ mı' ayrı m ı mevcuttur: bir topl u m u n öd emeler dengesiyle i l işki l i

usta l ı kl ı b i r tartışma ya par. Tek itirazım 'g ü n ü m üzde' sözcüğüne olacaktır. Modern izm i n gücünü 50 yıl önce kaybettiğ ine inan ıyoru m. Bkz. Octavio Paz, Children of the Mire: Modern Poetry from Roman ticism to the Avant­ Garde (Ca m bridge: Harvard U n iversity Press, 1 974). Alıntı s. 1 49. Daha m u ha l if bir kayna ktan, daha erken dönem bir görüş için, bkz. Re­ nato Poggioli, The Theory of the Avan t-Garde (Cambridge: Harva rd U n iver­ sity Press, 1 968); modern ite ve modernizm hakkında o l d u kça i kna edici bir tartışma için, bkz. bil hassa s. 209-23 1 . 2 1 'Kültürel kitle' i le, ilk olara k b i r kültürel ü retim dünyasının kendi n i sürdür­ mesi n i sağlayan yeterli büyü k l ü kte izleyiciyi kasted iyoru m . Bu kültürel kit­ le, mesleki bir a n lamda, a i leleriyle bi rkaç mi lyon kişiyi bulan, esasen bilgi ve i letiş i m endüstrilerindeki kişiler ve ai leleri ni içerecekti r. Bu kültürel kitle sosyoloj i k olarak üç bileşene sahipti r. O kültürü yarata n­ ları değ i l iletenleri, yan i yü ksek eğitimde, yayı nevlerinde, dergilerde, yayı n kuru m l a rında, tiyatroda ve m üzelerdeki ciddi kültürel ürün leri işleyen ve a l ı m lanmalarında etki l i olan kişileri içermektedir. O bir kü ltür, kita p satışla­ rı, bası m ı ve ciddi m üzik kayıtları piyasası olacak yeterli büyü klükted i r. Ve o ayrıca daha geniş kitle kültürü izleyicisi için popüler materya ller ü rete n yaza rla r, dergi editörleri, fi l m ya pımcı ları, m üzisyen ler gibi grupları içerir. Fa kat o sadece büyük ölçüde kültürel kitleyi ka psar. Kaçı n ı l maz olara k, Tom Wolfe'un 'kültürati' olara k adlandırdığı daha küçük çevreler vard ı r; örneğ i n bunlar daha kültürel bir 'ton' a raya n l a r, 'tarz', 'moda' veya Trend' yaratmaya çalışanlar veya bun ları ku l lananlard ı r. Almanlar bunun için Tendenz [trend] teri m i n i ku l l a n ı rlar: kendini kültürel rüzgarlara b ı rakmak. Fakat b i r gençl i k kültürü için hangi biçimde moda ve hevesti r: Tendenz veya Tendenz vending kültürati için uygundur.

GENEL GİRİŞ / ALANLARIN AYRIŞMASI: TEMALARIN BİR AÇIKLAMASI

57

açıkları n ı ka patmak için ken d i petrol kaynakları n ı koruması gere­ ki r, fa kat her i nsan kend i özel i htiyaçlarına göre ha reket ederek daha fazla petrol satı n a l a bi l i r. Bir bireyi n çoğ u kez ken d i s i için is­ ted i ğ i şeyi n (örneğ i n açık bir üstgeç i d i n ) genelde bir kabus hal i ne gelme i h t i m a l i de ayn ı ölçüde açı ktır. Bu türden b i r özel a rzu lar ve ka m u sa l soru m l u l u k dengesi g erçektir. Peki, bu denge nasıl s ü r­ d ü rü l ür? Ka pita lizm i n i l k gelişme dö nemi nde kontrolsüz i ktisadi d ü rtü Pü riten kısıtlama ve Protesta n a h l a k a rac ı l ığ ıyla kontrol altında tutu l m a ktayd ı . P ü riten kısıtlama kişi n i n mesleki yükü m l ü l üğ ü n ü veya topl u m a karşı görevi n i yeri ne getirmesi sayesinde işled i . Fa­ kat Protesta n a h l a kı modernizm değ i l bizzat ka pita lizm zayıfl at­ m ı ştır. P rotesta n a h l a k ı n ta h r i b i n d e en büyük h ususi terti bat ta k­ sitli satı ş l a rı n veya tü ketici kred i s i n i n icad ıyd ı . Kişi daha önceleri satı n a l m a k için tasarruf etmek zorundayd ı . Fakat kred i kartları sayesinde i htiyaç h issettiği şeyleri a l a b i l ecek hale geldi. Kitlesel ü reti m ve kitlesel tüketi m, yen i i htiyaçların ve bu i htiyaçları ka rşı­ layacak yen i a raçların yaratılması sistem i dön üştü rd ü . Protestan a h l a k (sermaye d e ğ i l ) mal biriktirmeyi s ı n ı rlamaya h izmet etm i şti. Protesta n a h l a k b u rj uva top l u m d a n kopt u ğ u n d a geriye sadece hazc ı l ı k ka l d ı v e kapita l i st sistem kend i aşkı n a h ­ l a kı n ı kaybetti. Geriye ka pita l iz m i n özg ü rl ü ğ ü n temeli o l a ra k ve hayat sta n d a rd ı n ı n yü ksel mesi ve yoks u l l u ğ u n yen i l mesi için h iz­ met ettiğ i a rg ü m a n ı ka l d ı . Fakat bu a rg ü m a n l a r doğru old u ğ u ta kd i rde b i l e a ş k ı n bir bağ ı n eksi kliği, bir topl u m u n kend i ka ra k­ ter ya pısı, ça l ı ş m a h ayatı ve kültürü içinde b i r 'ni hai a n l a m l a r' seti s u n m a d ı ğ ı d uyg u s u sistem i sarsmaya başlad ı -çü n kü açı ktır ki, özg ü r l ü k b izzat ka pita l i st sistemden ziyade bel l i bir topl u m u n ta­ rihsel geleneklerine bağ l ı d ı r, hatta a rtı k siste m i n ekonom i k bü­ yüme sağ l a ma yeteneği sorg u l a n m a ktad ı r.22 Ka pita l izmin -a h l a ki d eğ i l - kültürel meşru laştı r ı l ması hazc ı l ı k h a l i n e g e l d i, ya n i bir hayat ta rzı olarak haz fi kri ö n e ç ı kt ı . V e a rtı k g ü n ü m üzde egemen o l a n l i bera l değerler siste m i nde b i r kültüre l erg i n l i k modeli -bi r davra n ı ş tarzı olara k ken d i ideoloj i k d ü rtüsel 22

B u a rg ü m a n ı n bir açımlaması için, bkz. lrving Kristal, "When Virtue Loses All Her Loveliness" - Some Reflections on Capitalism and 'The Free Soci­ ety"', The Public lnterest, no. 21 (Sonbahar 1 970), yen iden basım, Capita­ lism Today, ed. Daniel Beli and l rving Kristal (New York: Basic Books, 1 97 1 ).

58

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

a rayı ş mantı ğ ı n a s a h i p- m od e rn ist bir d ü rtü h a l i n e gel d i . Ka pita­ l iz m i n kü ltürel çelişkisi b u d u r. Modernite n i n i k i l e m iyle sonuçla­ n a n şey bu çel işkid i r. ***

'Ekonomi' sözcüğü Gre kçe oikos, ev h a l kı teri m i nden g e l m es i n e rağ men, A n t i k d ü nyada bizi m ki g i b i b i r ekonomi, fiyat ta rafı ndan d üzen lenen ka rşı l ı kl ı bağ ı m l ı b i r piyasa l a r sistem i b i l i n m iyord u; ne d e o n l a r 'ekonom i k' teri m ler içi nde, ya n i hesa p l ı l ı k fi kri teme­ l i nd e d ü ş ü n üyorlard ı . Ü reti m ev h a l kı n a ve i htiyaçlara yönel i kti. B u i htiyaçlar biyoloj i k kaynaklıyd ı : yeterli besin, uyg u n barı n a k, etki l i sağ l ı k koru n ması. Aristoteles'in ifadesiyle "sabit b i r bağ va r­ d ı [çü n kü evi yönetme sanatı i ç i n m ü l kiyet gerekl iyd i ]". B u rjuva topl u m u ta n ı m layan öze l l i k i htiyaçlar d eğ i l a rzu l a rd ı r. Arzu l a r biyoloj i k d eğ i l psi koloj i ktir ve d oğ a l a rı gereğ i s ı n ı rsızd ı r. Top l u m orta k b i r amaca göre yönetilen doğal b i r i n s a n l a r top l u ­ l u ğ u -pol i s veya a i le- olara k d e ğ i l , a ksine sadece kend i d oyu m la­ rını sağ lamaya ça l ışan atom benzeri b i reyl eri n b i l eşi m i olara k görü l ü r. İnsan psikolojisi, Hobbes' u n Leviathan ad l ı kita bı n ı n i l k kı s m ı n d a beti mled i ğ i g i bi, art ı k Platoncu rasyonel r u h h iyera rşisi­ nin ters i n e dönd üğü a rzu işta h açıcı bir d ü rtüd ü r ve bu a rzu l a r kişiyi a rzu l a rı n ı acımasızca d oyu rmaya iter. Modern bir top l u m d a a rzu n u n mekan izması hayat standard ı n ı n a rtması v e hayata par­ l a k reng i n i büyük ölçüde kaza n d ı ra n ü rü n ler çeşitl i l i ğ i d i r, fa kat ayrıca g österişe vurguyla kaynakların i htiyatsızca israfı d ı r. Rous­ sea u 'n u n İkinci Söyle v'd e ana hatla rıyla ortaya parlak bir biçimde koyd u ğ u g i b i, eşitsizl i ğ i n psi koloj i k kaynağı 'tek başı na' i nsan en g üçl ü, en g üzel, en iyi dansçı ve en iyi şarkıcı ol maya, m a l l a rd a n a ş ı rı p a y a l maya v e b u n ları elde etmeye baş l a d ı ğ ı n d a ortaya ç ı ka r. Kıskançl ı k kend i n i göstermeye başl a r. Kişi en g üzel veya en bece­ rikli o l m a k i ç i n diğerleri n i görmezd en gel meye başlar, ka ba ve çirkin o l a n ı maskelemek için ma kyaj l a r ku l l a n ı r, d ı ş görün üşe gerçekl i kten daha fazla değer veri l meye baş l a n ı r. Tüketi m psi ko­ l oj i k 'statü reka beti'n i tems i l ettiğ i n d e burj uva topl u m u n kıska n ç­ l ı ğ ı n kuru m l aşması o l d u ğ u söylenebi l i r.23 23 Sosyoloj i k l iteratürde kı ska n çl ı k fi kri n i n 'statü rekabeti'nin kaynağı olarak

çok az ku l l a n ı l ması şaşırtıcı d ı r. Bu konuda göz ardı edilen b i r yaza r Ahlaki Duygular Teorisi adlı kita bında "insanları sadece i ktisadi g ü d ü l eri yönet-

GENEL GİRİŞ / ALANLARIN AYRIŞMASI: TEMALARIN BİR AÇIKLAMASI

59

Kaynakların bol o l d u ğ u veya bi reyler a rasında yü ksek d üzeyde eşitsizl i ğ i n normal veya a d i l o l a ra k ka b u l ed i l d i ğ i yerlerde bu tü­ ket i m biçi mi uyg u n o l a bi l i r. Fa kat topl u m d a herkesi n daha fazla­ s ı n ı ta lep etmeyi bir hak olara k görd ü ğ ü ve kaynakları n ( m i kta­ rı n d a n çok m a l iyeti yüzü nden) s ı n ı r l ı o l d u ğ u za m a n l a rda, bu du­ r u m yöneti mde ta lepler ile ekono m i n i n yol açtı ğ ı s ı n ı rl ı l ı klar ara­ s ı n d a ki geri l i m i n temeli olara k görül meye başlar. B u rada 's ı n ı rlan­ d ı r ı l ma m ı ş arzu n u n ' i ktisadi a l a n d a n yönetime doğru yö neld iği b i r geçi d i görmekteyiz. 20. yüzyı l ı n i ki nci ya rı s ı n d a ki Batı l ı yöne­ time bakt ı ğ ı m ızd a eski piyasa siste m i n i ya pısal olara k b i r l i kte dö­ n ü ştüren beş u n s u r ka rş ı m ıza ç ı ka r. İ l k ola ra k, ekon o m i k büyü m eyle ve hayat standard ı n ı n artma­ sıyla i l işki l i kuru msa l l a ş m ı ş beklenti ler görü rüz; b u kuru msal l aş­ m ı ş beklentiler, değerleri n mevcut değ i ş i m i içinde, bir haklar duyg u s u n a d ö n ü ş m üştür. G ü n ü m üzde bir hakları n artışı d evri­ m i ne sa h i b iz. İ ki nci o l a ra k, fa rkl ı a rzu l a r ve daha önemlisi fa rkl ı d eğerler a ra­ sında bir uyuşmazl ığa tan ı k o l m a ktayız. Ayd ı n l a n macı d ü şü n ü rler b i r soru n u n tek ceva bı ol d u ğ u n u varsayma ktayd ı . B u ceva p l a r ı n tuta r l ı bir biçimde ortaya kon u l d u klarında sosya l problem lerin rasyonel bir çözü m ü n ü s u n d u kları düşü n ü l mekteyd i . Esas ihtiyaç cevapları n 'nesnel' bir biçimde for mül e ed i l mesiyd i : örneğ i n d a r görü ş l ü yetişti ri l mekten kaynaklanan 'ya n l ı l ı kların' azaltı l ması, ö n ­ ya rg ı l a rd a n v e batı l i n a nçlardan kurtu l m a k, gelenekl erd en v e b i ­ reysel ç ı ka rd a n vazgeçmek g erekliyd i . N e s n e l olmak için k i ş i fi kir­ leri 'saflaştı rma k' (haya l perest l i k a n l a m ı nda ideoloji teri m i başlan­ g ı çta bu n u a n latmak için ku l l a n ı l ma ktayd ı ve a h l a ken rasyonel olmak için davra n ı ş ı n ı b i r kategorik buyru k olara k 'evren sel kı l­ m a k' zoru ndayd ı . Fa kat özg ü rl ü k ve eşitl i k, etki l i l i k ve ken d i l i ğ i n ­ d e n l i k, bi l g i v e mutl u l u k g i b i değerler arasında i ç k i n uyuşmaz l ı k­ lar olduğ u n u kavra maya başlad ı k. Ve, empirik olarak bakt ı ğ ı m ız­ da, ( h ü kü m et org a n l a rı n ı n 1 959'da Eisen hower U l usal Hedefler Ko m i syon u ile ya pmaya ça l ıştığı g i b i ) bir top l u m ta rafı nd a n bel i r-

seyd i üret i m i zoru n l u l uklar veya i htiyaçları n üzerinde artırma dürtüsü sı­ n ı rl ı d üzeyde ka lacaktı" d iyen Adam Sm ith'tir. Çünkü ona göre i n sa n ları i kti sadi 'geliş me'yi başlatan bir 'statü d ü rtüsü' yönlendi rmekted ir. Thors­ tei n Veblen bu temayı ayrı ntılı olarak ü n l ü fa kat i h m a l edilen Aylak Sınıfın Teorisi a d l ı kita bında açım lar.

60

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

lenen tüm top l u msal hedeflerin m a l iyetleri n i d i kkate a l d ı ğ ı m ızda, b u h edefleri eşa n l ı olarak gerçekleşti recek yeterl i kayna klara sa­ h i p o l m ad ı ğ ı m ızı görmekteyiz. Tercih problemleri kaçı n ı l m azd ı r. Üçüncü olarak, eko n o m i k büyü m e n i n anormal 'yay ı l m a etki l e­ ri'ne sa h i p old u ğ u n u görmekteyiz. Otomobi l sayısı nda a rtı ş ı n şe­ h i rl e rd e -çözümü nispeten kolay- hava ki rl i l iğ i ya rattığ ı açı kt ı r. Daha can s ı kıcı soru n, g ıda maddeleri n i n veri m l i l iğ i n i a rtı rmak i ç i n suni g ü bren i n arta n ku l la n ı m ı n ı n (bu Amerika n ta rı m ı n ı d ü n­ yad a en veri m l i kı l a n bir uyg u lamad ı r) ayrıca azot u n nehirler ve göl lere boşaltı l ması ve s u l a r ı n kirlenmesiyle sonuçla n m a s ı d ı r. Gı­ d a ve ki rl i l i k a ras ı n d a ki veya benzer b i r örnekte açı k maden oca ğ ı i ş l etmeci l i ğ i v e kı rsa l a razi lerin büyü k ölçeklerd e çora klaşması a ras ı n d a ki bu i l i şki n a s ı l h a l led i lebi l i r? Dörd ü ncü olara k, ta lep a rtışı, yetersiz ka pasite (çe l i kte old u ğ u g i bi b i l hassa b i r i n c i l ürün i ş l e m e ka pasitesinde yetersizl i k) v e a r­ tan kaynak mal iyetleri (petrol fiyatları n ı n siyasa l m a n i p ü l asyo n u) a rası nda i l i ş ki d ü nya ça pında enflasyona yol açmıştır. Fa kat enf­ lasyo n u n geçici d eğ i l , a ksi ne modern topl u m u n ya pısal b i r b i l e­ şeni, ekono m i k büyü me ve ta m isti hdam hedefi n e bağ l ı l ı ğ ı n bü­ yük ölçüde kaç ı n ı l maz b i r son u c u olduğ u n u görmekteyiz. Sorun, b u n u n l a bera ber, bu enflasyo n u n kontrol ed ilebi l i r oranda "tutu­ l u p tutula mayacağ ı d ı r". Ve beşinci olara k, i l g i m izi ekonomi ve top l u m ha kkı nda da ğı­ n ı k, top l a m piyasadan ziyade siyasal m ücadele a l a n ı içinde mer­ kezi önemde olan ka ra rlara odaklamaya başlad ı k. B u oda kl a n m a b i r ideoloj i k dön ü ş ü m ü n d eğ i l (çü n kü, ideoloj i leri ne rağmen, Eisenhower ve N ixon gibi siyasal kontroller siste m i n i genişleten kişilere b i l e d i renç gösteri l m işti r), a ksine Batı l ı siyasetteki ya pısal d ö n ü ş ü m lerin b i r son ucud u r. 20. yüzyı l ı n i ki nci ya rı sındaki temel siyasal gerçek devlet­ destekli ekonomileri n gen işlemesi o l m uştur. Bu türden e konomi­ ler ilk o l a ra k sistemi ekonom i k krizden koru mak için, d a h a sonra b i r savaş ekonom i s i n i n talepleri n i n ve as keri soru m l u l u kl a r ı n artması v e s o n o l a r a k m a li pol iti ka n ı n harca ma d üzeyleri v e yatı­ rım örüntüleri n i etki lemedeki stratej i k rol ü nedeniyle gel i ş m i şti r. 20. yüzyı l ı n son çeyreğ inde a rtı k devlet-güdümlü toplumlara doğ­ ru i lerlemekteyiz. Ve b u g e l i ş meler halk için haklar h a l i n e gelen büyük ö l çekl i top l u msal ta leplerde (sağ l ı k, eğitim, refa h, sosya l h izmetl ere ta lepte) a rtış nedeniyle ortaya çıkmıştır.

GENEL GİRİŞ ! ALANLARIN AYRIŞMASI: TEMALARIN BİR AÇIKLAMASI

61

Sanayi-ötesi top l u m u n yen i 'sı n ıf m ücadeleleri'nde i kti sadi g i ­ rişim içinde yönetici v e i ş ç i a rası n d a ki a n l aş mazl ı kl a r fa rkl ı örgütlü kes i m lerin devlet bütçes i n i etki leme m ücadeleleri nden daha az çatışma kon u s u d u r. Devlet h a rca m a l a rı n ı n AB D'de old u ğ u gibi Gayri Safi M i l l i Hası l a n ı n ya kla ş ı k % 40 old u ğ u veya İska n d i nav ü l keleri ndeki g i b i o/o SO'den fazla old u ğ u yerlerde temel siyasal soru n l a r para l a r ı n nerelere ta h s i s ed i l eceği ve verg i ora n ı h a l i n e g e l i r. (Sch u m peter'i n teri m iyle) 'mali sosyoloj i ' n i n modern politi k i ktisad ı n merkezi öze l l i ğ i olarak ortaya çı kışı i l e a n latmak i sted i­ ğim şey b u sü reçtir. 'Devlet-topl u m i l işkileri', kam usal çıkar ve bi reysel arzu soru n u açıkçası son ra ki 1 O y ı l l a r ı n yöneti m i n i n bel i rg i n bir problem i d i r. Burj uva toplumda h u k u k, i ktisat ve siyaset kuru mları bi reylere ve aralarındaki a l ı şverişleri n -'formel rasyonal ite' ve esasen özselden ziyade prosed üre! a n lamda ' h u kukun üstü n l üğü' düşünceleri için­ de- d üzenlen mesine yönelik o l m uştu r. B i reyleri n taleplerinden önce top l u m u n temel taleplerine odaklanan 'ka m u h u ku ku'nun doğası h u ku k teori s i n i n temel problem lerinden b i ri n i oluşturacak­ tır. Sosyo l oj i k o l a ra k, b i r devlet i n etkisi n i n a ğ ı r l ı ğ ı proble m i va rd ır. Devletçi ka pita l i st b i r si stem kolayca korporatif bir devl ete, dev­ l etçi sosya l izm top l u m sa l g r u p l a r ı n uyuşmaya n talepleri n i n eko­ n o m i n i n büyüme ka pasitesi n i s ı n ı rl ayacağı ve çokl u idd i a l a rla si­ yasal siste m i n yü kü n ü a ş ı rı a rt ı racağ ı bir devletçi sosya l izm biçi­ mine kolayca dön üşeb i l i r. Ancak ayrıca ABD' de devlet-destekli bir ekonom i n i n ve d evlet-g ü d ü m l ü bir top l u m u n hoş ka rş ı l a n ma ih­ timali d ü ş ü ktür. Şi rketler, ka rları n ı s ü rd ü rebi l d i kleri nde bi le, i d a ri otorite n i n m ü d a h a l e d üzeyi reel old u ğ u ölçüde h ü kü met d üzen­ lemesine öfkeyl e tepki vereceklerd i r. Rad i ka l ler, herh a n g i bir so­ runa i l k tepki l eri daha fazla ' h ü kü met müdahalesi'ni gere kti rd i ğ i za m a n larda b i l e, sa n ki bu m ü d a h a l e ka m u ç ı ka rıyla biti ş i k m i ş g i bi, (sadece p l a n lamacılar v e b ü rokratları n faydasına olacağı kayg ı s ıyla) h ü kü m et ve p l a n l a m a kon u s u n d a giderek daha kuşku­ lu b i r tutu m içinde olacaklard ı r. Ve ortaya çı kaca k devlet yöneti m i -fa rklı şi rketler grupları n ı n v e b i rleşi k grupların s ü bva nsiyo n l a r ve i sti h kaklar yaygarasıyla çarpıttı kları, ancak yine de idari h a rcama­ ların aşırı a rttığ ı baş l ı başına b i r Leviatha n h a l i n e gelen- h a ntal, b ü rokrat i k bir ucube olacakt ı r. İ ki tem e l g üçl ü k vard ı r: Batı l ı topl u m lar hem yu rttaşl ı kta n (civi-

62

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

tas), ka m u sa l çıka r için kişisel özveride b u l u n ma i stekl i l i ğ i nden hem d e topl u m d a öncel i klerin belirlenmesine ve kaynakların ta h s i s i ne i l işkin normatif ku ra l l a rı meşru laşt ı ra n bir siyasal fel se­ feden yoks u n d u r. L i bera l e konomi piyasa n ı n h a l k ı n refa h ı n ı n yeterli b i r hakemi o l d u ğ u n u va rsaya r: b i reylerin fa rkl ı i htiyaçl a rı n ı n ve fa rklı mal la rın kıtl ı ğ ı n ı n a rzu lar ın yoğ u n l u ğ u i l e b u n ların bed e l i n i ö deme iste kl i ­ l i ğ i a rası n d a uyu m u m ü m kü n kı l d ı ğ ı b i r dengeyle sonuçlanacak­ t ı r. Klasi k Ma rks izm top l u mda nispi adalet problemi ko n u s u n d a ta mamen fa rkl ı bir ceva ba sa h i pti. O reka bet, kıska n ç l ı k v e kötü­ l ü klerin kaynakların kıtl ı ğ ı n ı n son ucu o l d uğ u n u ve malların bo l l u­ ğ u n u n bu türden çatışmaları gereksiz kı l acağ ı n ı va rsayma ktayd ı . Fa kat, kaynaklar soru n u b i r tarafa b ı ra kı l ı rsa, kıtl ı k proble m i n i asla aşamayaca ğ ı m ızı kavra maya baş l a d ı k. Sanayi-ötesi top l u m d a (önceki kita b ı mda işa ret ettiğ i m g i bi) 1 9. yüzyı l d a ki ütopi klerin tasavvur dahi edemeyecekleri yen i kıtl ı klar olaca kt ı r: örneğ i n tekn i k bi l g i n i n gel işmesi n i n v e b i l g i n i n yayg ı n laşması i htiyacı n ı n yol aça b i l eceğ i 'bilgi kıtl ı ğ ı ' v e b i reylerin a rta n katı l ı m la rı n ı n b i r son ucu o l a ra k 'za m a n'la i l işki l i a rta n mal iyetlerin v e bu etki n l i kleri siyasal s ü reç içinde koord i nasyon i htiyac ı n ı n yol açab il eceği 'bi lgi kıtl ı ğ ı '. E ko n o m i kıt m a l l a ra ra ki p ta leplere ta hsisi sanatı d ı r. Ma rk­ sizm'e göre Kom ü n izmde ekonomi "ortadan ka l kaca ktı r"; bu ne­ d e nl e n i s pi ayrıca l ı k ve sosya l adalet soru n l a rı h a kkı nda h i ç kimse d ü ş ü n me zoru n l u l u ğ u hissetmeyecektir. Esas mesele, hala i ktisa­ di teri m ler içinde d ü ş ü n mek zoru nda old u ğ u m uz ve m u hteme­ len her za m a n bu temelde d ü ş ü n mek zoru nda kalaca ğ ı m ızd ır. Sorun, böylece, 'ekono m i ' n i n kı sıtl a m a l a rı içinde özg ü r l ü ğ ü ko­ ru maya, başarıyı öd ü l lendi rmeye ve ka m u m a l l a r ı n ı artı rmaya ça l ı şa n n ormatif kura l lara u l a ş ı p u laşa mayaca ğ ı m ızd ı r. Kita pta ki m a kale lerde b i r kamucu ekonomi fi kri öneriyoru m -o ev e konomisi n i n ve piyasa ekonom i s i n i n ya n ı nda üçüncü b i r sektör d eğ i l , a ksine i ki s i n i de ka psaya n v e piyasa meka n izma l a r ı n ı m ü m kü n o l a n yerlerd e, fa kat açık b i r toplumsal hedefler çerçeve­ si içinde k u l l a n maya ça l ışan b i r sektörd ü r. O, sivil topl u m u n birin­ c i l b i ri m i n i n bi rey olması ve bi reysel başarı n ı n ad i l b i r biçimde öd ü l l en d i ri l m esi gerektiğ i i n a n c ı nedeniyle l i beral bir a n l ayı ştı r. Fakat ya p maya ça l ı ştı ğ ı m şey siyasa l l i bera l izmi b u rj uva topl u m­ d a n ayı rmaktı r. Ta ri hsel olara k, i ki si n i n kökenleri i l iş ki l i olsa da,

GENEL GİRİŞ / ALANLARIN AYRIŞMASI: TEMALARIN BİR AÇIKLAMASI

63

b i ri d iğerine bağ ı m l ı d eğ i l d i r. Gerçekte, b i r felsefe o l a ra k siyasa l l i bera l izm özel i ktisadi a rzu n u n s ı n ı rsız talepleri n i meşru l a ştı rmak a macıyla ku l l a n ı l d ı ğ ı için soru n l u d u r. Kamucu Ekonomi fi kri içi n problem meselen i n açı kça (i) doğru veya ya n l ı ş i d d i a l a r çatışma­ sı ndan ziyade doğru i d d i a l a r a rası nda seç i m meselesi o l d u ğ u, (ii) grup üyeleri n i n idd i a l a rı n ı n b i reysel h a kl a rd a n d a h a baskı n o l d u ğ u, ( i i i ) özg ü r l ü k ve eşit l i ğ i n , ada l et ve e h l iyeti n d e n gelen­ mesi olduğu d u ru m l a rd a g ru p l a r ı n diğer g r u p l a r ka rş ı s ı n d a ki iddiaları n ı n n a s ı l değerle ndir il eceğ i d i r. Başlama noktası n ı n (arzu­ l a r ı n değ i l ) kayn aklar ve i htiyaçl a r ı n ka musal ka ra kteri n i n ve fa rkl ı iddiaların h a kl ı l ı kl a rı n ı değerlendi ri rken önemli farklılıklar i l kesi n i n ka b u l ed i l mesi gerekl i l iğ i old u ğ u n a i n a n ıyorum. Yöneti m üzeri ne temel m a ka lede b u n ları açmayı amaçl ıyoru m. ***

20. yüzyı l ı n son çeyreği e konom i k ve siyasal g ü çte önem l i deği­ ş i m l ere ta n ı k olacak, fa kat b u n l a r büyü k ölçüde, ka pita l izm ve sosya l izm gibi sosya l siste m l eri n reka bet i n i n ortaya ç ı ka rd ı ğ ı değ i ş i m l erden ziyade, u l usal devletlerin güçlerindeki d eğ i ş i kl i kler olacaktı r.24 İ l eri sanayi topl u m u n u n i ktisadi gücü yü ksek teknolo­ jisi ne, sermayeyi ha rekete geçi rebi l me yeteneğ ine ve idari yetki n­ lik düzeyle ri n e daya n ı r. B u ka pita l i st topl u m u n i kti sat ta ri h i n i n -çeyrek a s ı rd a n fazla s ü ren- büyük krizleri n i n soru m l usu o l d u ğ u neredeyse u n ut u l m a ktad ı r. Dü nya sanayi ü reti m i 1 948- 1 973 yı l l a24 Robert Heil broner kıyametimsi insanın Geleceği adlı kitabı nda farkl ı u l usal

toplumların veya fa rkl ı sosyal sistem lerin, ka pita l izmin ve sosya l iz m i n yüz­ yı l ı n son larında ortaya ç ı kacağ ını düşündüğü büyük ekoloj i k sorunları ve n üfus krizleri n i çözüp çözemeyecekleri n i sorar. Ard ı ndan 'kapitalizm'in veya 'sosya l izm'in bu krizlerle başa ç ı ka b i l m e ka pasitelerin i tartış ı r. Fakat b u n u n başa rılması siyasa l b i r meseledir ve etki n siyasal eylem birim leri, zoru n l u o l a ra k, soyut sosyal sistemler değ i l fa rklı u l usal top l u mlard ı r. Bir top l u m d a ki gel i r ve g ü ç dağ ı l ı m ları örüntüleri n i n biçi m lenmesinde bir sosya l siste m i n karakteri n i n etkisini ve böylece etki l i 'etki nokta ları' yarat­ ma pota nsiyelini küçümsemek n iyeti nde değ i li m, aksine bu türden gelir ve güç dağ ı l ı mlarının -ve etki l i sebeplerin- bir top l u m u n krizler ka rşısında tepki verm e biçimi olduklarına i n a n m ıyorum. İsveç ve ABD, Sovyetler Bir­ liği ve Yugoslavya 'sosya l sistemleri' neden iyle değ i l, daha ziyade u l usal gelenekte ve bir yurttaşlık duygusunda cisim leşen siyasal i rade nedeniyle ta mamen bir fa rklı tepki verebi l i r. Veya daha formel bir biçimde ifade edersek, 'sistem' değil aksine siyasal toplum top l u m sa l 'aktör' d ü r.

64

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

rı a rasında olağan ü stü d üzeyde, 3.5 kat a rtm ıştır ve orta l a m a a rtış ora n ı yı l l ı k % S'ti r. (Ja ponya'n ı n büyüme ora n ı d ü nya orta l a ması­ nın i ki katı, Brita nya'n ı n ki ya rısıyd ı -ikisi d e ka pita l i stti r.) Tüm bir kuşa k için, Economist derg i si n i n işa ret ettiği g i bi, tüm san ayi ü l ke­ l e ri n i n refa h d üzeyi a rtmıştı r.25 1 970'1eri n başlarında i leri ka pita l ist ü l kelerd e d ü nya çapında enflasyon u n ya pısal teme l i n d e bu 'yatı­ rım patlaması' va rd ı . Enerj i soru n u Batı l ı sanayi top l u m la rı n ı u c u z ol ması nedeniyle petrole bağı m l ı l ı kl a rı yüzü nden kı rı lgan hale geti rm iştir. (Sovyet­ ler B i r l i ğ i kom ü n ist old u ğ u ya da tam b i r petrol ve d oğa l gaz a rzı­ na sa h i p olduğu için m i bu krizden etki l e n m e m i ştir?) Ve petrol g e l i rleri nedeniyle sermaye n i n başka yerlere yönel mesi neredey­ se ta mamen dolara endeks l i b i r d ü nya ekonomisi n i n zayıfl ı ğ ı n ı göstermiştir. Ancak bütün bu gelişmeler çok geçmeden Batı l ı ekon o m i k g üce telafisi i m ka n sız m a li za rarlar verd i . Batı l ı ü l ke leri n Ortadoğu petro l ü n e bağ ı m l ı l ı kl a rı 1 970'1erin sonlarında büyük ölçüde aza­ l a b i l i r: yen i ve fa rklı enerj i kaynakları ve tü rleri olacakt ı r. B i r dö­ nem için sermaye büyük ölçüde Ortadoğu ü l ke leri ne yönelse de, Batı ' n ı n temel i kti sadi yönel i m i yü ksek teknoloj i ve yön etime doğrud u r ve bu o n u n a ğ ı rl ı ğ ı n ı koymasına bağ l ı d ı r. 1 970'1eri n u l us l a ra rası i ktisadi olayları siyasal i rad e n i n i ktisadi zaru retleri ka rş ı l aya m ad ı ğ ı n ı gösterm i ştir ve bu yetersiz l i k u l u s l a ra rası d üze­ n i n isti kra rsızl ı ğ ı n ı n fa rkl ı ve d a h a ra hatsız edici bir yön ü d ü r. F a kat son ı O yı l ı n olaylarından değ il, a ksine b u rj uva top l u m la­ rı kuşata n ve uzun vadede b i r ü l keyi g üçsüz kı lan, bireylerin gü­ d ü lerinde kafa ka rı ş ı kl ı kları ya rata n bir anı yaşa d uyg usu a ş ı l aya n ve yu rtta ş l ı k a rzu s u n u ba lta l aya n derin 'kü ltürel krizl er'den bah­ sediyorum. B u problemler ku r u m l a r ı n yeterl i l iğ iyle bağ lantı l ı a n l a m türleri nden d a h a ç o k b i r top l u m u aya kta tutan a n l a m tür­ leriyle i l i ş ki l i d i r. B u rj uva top l u m, l rvi n g Kristo l ' ı n ifadesiyle, fel a kete a h l a ki ve zi h i nsel olara k hazı r değ i l d i r. B i r ya nda, tüm varol u şsa l soru l a rı 'pro b l e m l er' içinde yeniden ta n ı m laya n ve problemlere 'çözüm­ ler' a raya n b i r l i bera l ruh hali vard ı r. (Ayrıca, rasyo n a l i st d üş ü n ce b i r 'soru' n u n tek ceva b ı old u ğ u n u iddia eder.) Öte ya ndan, tekno­ l oj i k veri m l i l i kle d eğ i l , m u azza m ekonomik ayg ı t ı n veri m l i l iğiyle 25 "Who Wi l l Su rvive the S l u m p ?" , Economist, Ara l ı k 28, 1 974: 40-42.

GENEL GİRİŞ / ALANLARIN AYRIŞMASI: TEMALARI N BİR AÇIKLAMASI

65

u la ş ı l a b i l ecek ütopik b i r 'sı n ı rsız amaçlar' ka b u l ü va rd ır. Fa kat fel a ket da rbe vurmuştur ve tekra r tekra r vu raca ktır. Geçm işte, topl u m lar fel a ketle re kökleri n d e deneyi m ler b u l u n ­ masına rağ me n za ma n-d ı ş ı b i r g e rçekl i k a n l ayışı s u n a n çı palarla hazırlard ı . Geleneksel o l a ra k bu ç ı pa din idi, zi ra din, Cliffo rd Ge­ ertz'i n işa ret ettiğ i g i bi, "insan eylemlerini tasavvur e d i l e n b i r koz­ m i k d üzen e ayarlar ve koz m i k d üzene d a i r i mgeleri insa n dene­ yimi d üzlemine ya nsıtı r".26 Mod e rn topl u m l a r d i n i n yeri n e ütop­ yayı geçi rd iler -fa kat b u ütopya aşkın bir ideal değil, a ks i n e tek­ noloj i k ü r ü n l e r i l erleme, rasyonel l i k, b i l i m l e ve d evri m i n ebeliğ iy­ le tari h içinde gerçekleşecek b i r i d ea l d i r. Modernite n i n gerçek meselesi i n a n ç problemid i r. Moda ol ma­ ya n bir teri m i ku l la n ı rsak, o m a n evi bir krizd i r, ç ü n kü yen i ç ı pala­ r ı n ya n ı ltıcı o l d u kl a rı görü l d ü ve eskileri suyun altında ka l d ı . B u bizi yen iden n i h i l izme geti ren b i r d u r u m d u r; geçmişten veya gelecekten yoks u n l u k, sadece b i r boş l u k va rd ı r. N i h i l izm, Baza rov için old u ğ u g i bi, bir şeyi yıka ra k yeri ne başkası n ı geçiri rken ata k b i r fel sefeyd i . Fakat g ü n ü m üzde geçmiş yı kı l d ı ğ ı nda geriye ka l a n ned i r v e geleceğe d a i r b i r u m u d u o l a n va r m ı d ı r? Heyeca n ı ve a n l a m ı d i n yeri n e edebiyat ve sanatta b u l m a ça­ bası bir kültürel ta rz olara k modernizme yol açmıştır. Fakat mo­ dern izm t ü ke n m işti r ve post- modernizm i n fa rkl ı türleri ( bi l i nci s ı n ı rl a r o l m ad a n genişletmeyi amaçlaya n psikedel i k çaba içi nde) basitçe bi reysel egoyu yok etme çabası içinde ben l iğ i pa rça la­ m a ktad ı r. Devri m idea l i hala bazı l a rı n ı cezbetse de,27 gerçek problemler "devri mden son ra ki g ü nde" ortaya çıkmakta -maddi d ü nya b i l i n c i yeniden i sti l a etmekte ve a h l a ki idea l l e r ki ş i n i n kar­ ş ı s ı n a engellenemeyen maddi öd ü l l ere ulaşma veya ayrı ca l ı kları çocukları n a a kta rma a rzusu ka rşısı nda soyut şeyler haline g e l i r. N itekim kişi ka rşı sında bizzat bü rokratik hale gelen veya s ü rekli 2 6 C l ifford Geertz, The lnterpretation of Cultures (New York: Basic Books, 1 973:

90). 27 Nadezhda Mandelsta m Rus deneyim i hakkında şöyle yaza r: "Biraderim

Evgeni Ya kovlevich ayd ı n s ı n ıfı n boyu n eğdiril mesinde bel irleyici önemde rol oynaya n şeyi n terör ve yolsuzl u k değ i l (fakat Tanrı i kisi nin yeterince o l d u ğ u n u bil iyor), aksine hiçbiri n i n vazgeçmeyeceğ i Devrim sözc ü ğ ü ol­ duğunu söyled i . O hiçbir u l us u n d i renemediği bir sözcüktür ve o n u n gücü yöneticilerimizin hala hapishanelere ve idam cezasına i htiyaç d uyaca kları kadar yüksekti r", Hope Against Hope (New York: Atheneum, 1 970: 1 26).

66

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

devri m ka rgaşası içine d üşen d evri mci b i r top l u m b u l ma ktad ı r.28 Kişi n i n l a i k a n l a m lar siste m i n i n b i r ya n ı lsama o l d uğ u n u i spat­ l a m a k m ü m kü n se, bi reyi gerçekl iğe bağ l aya n n ed i r? Gözde ol­ maya n b i r cevapla risk a l a ca ğ ı m -Batı topl u m u n d a b i r din a n l ayı­ şına dönüş söz kon usud u r. Ri m baud Görenlerin Mektupları a d l ı kita b ı n d a şöyle yaza r: Je sa i s q u'i l fa ut etre voya nt, se fa i re vo­ yant".* B i r sabiti o l m a k başka l a rı n ı n gözleri n i n hen üz göremed i ğ i , ta rih v e san atı n ötesinde, gerçekl i kleri ayı rt etmek, " i n spector l'i nvi s i b l e et entendre l ' i n o u i ya pmaktı r"**.29 Şa i r i n gel eceğe ku l a k vererek söyled i ğ i şey doğ ruysa, çağdaş şa i ri n sesi n i n gür çı ktığı ve i n sana en fazla acı veren şeyl eri ifade ett i ğ i bu ü l ked e (Sovyet Ru sya'd a), rej i m i n yön l e n d i rd i ğ i siyasal engeller ortadan ka l d ı r ı l m ad ı ğ ı s ü rece din kültürde en parlak dö­ nem i n i yaşayacaktı r. Sessizce işitilen görü n meyen b u yazıda tek­ ra rlanan g izl i te ma geleneksel i n a n c ı n ca n l a n masıyl a i n s a n ı n kurtu l u ş u d u r.30 28

Çin kültür devri m i n i n en hoş ve anlamlı sahnelerinden biri, yüzbin lerce heyecan l ı genç 1 966'da Pekin'e sel gibi aktığında her biri n i n kendi şehrini gösteren rozet ta ktığını fark etme lerid ir, fa kat bazı rozetler daha seyrek ve bu yüzden d i ğerlerinden daha nadirdi. Alenen ve ken d i l i ğ i nden ucuza fa rklı rozetlerin satıldığı bir piyasa oluştu. Gençler satı n a l a b i l d i kleri nadir rozetleri g u rurla gösterd iler -onları ka pitalizmin restorasyonuna karşı ve kültür devri m i için sergilediler. Bkz. Red Guard: The Political Biography of Oai Msiau-ai, ed. Gordon A. Bennett and Ron ald N. Monta perto (Garden City, N .Y.: Doubleday Anchor, 1 972: 99). "Görmen i n ve görü l ü r o l m a n ı n gerekli olduğunu b i l iyoru m" (çev. not.). •• "görül meyeni denetlemek [görmek], duyul maya n ı d uymaktı r" (çev. not.). 29 Bkz. Poggioli, a.g.e., s. 2 1 5. Lettre du voya nt: tüm meti n beceriksiz bir biçimde "The Poet as Visionary" adıyla İ n g i l izceye çevrilm iştir, Edgel l Rickword, Rimbaud: The Boy and the Poet (London: Background Books, 1 963: 1 5 3-1 55). 30 Bu Doktor Jivago' n u n şiirleri n i n temasıdır. Pasternak son şiir "Gethsemane Bahçesi"nde şöyle yaza r: Fakat a rtık hayatın kitabı bir sayfaya ulaştı Hang isi bütün kutsa l l ardan daha kıymetl i. Yazı lan şeyi n a rtı k yerine gelmiş olması gerekir. Dolayısıyla o ya p ı l m ı ş olmalı, Am i n . *

***

Mezarıma g i receği m . Ve üçüncü günde yeniden doğacağım. Ve hatta, bir nehirde sa l l a r süzülerek ilerlerken, Böylece yüzyı l l a r akıp geçerken bir kervan gibi onun peşinden gi-

GENEL GİRiŞ I ALANLARIN AYRIŞMASI: TEMALARIN BiR AÇIKLAMASI

67

D i n i n yeniden can l a n d ı ra b i leceğ i şey, bizi yeniden d iğerleri ne tevazu ve i lgi zem i n i olan va ro l uşsal çı kmazlara götü ren kuşakla­ rı n s ü rekl i l i ğ id i r. Fakat bu türden b i r s ü re kl i l i k yapay o l a ra k yaratı­ la maz, ne de bir kü ltürel d evri m gerçekleşti rilebi l i r. B u i p l i k, kişiye traj i k bir h ayat a n layışı, son l u l u k ve özg ü r l ü ğ ü n kes kin ucunda yaşanan b i r hayat s u n a n deneyi m lerle örü l ü r.

deceğ i m . Kıya m et geldiğinde ben im i ç i n ka ra n l ı k ortadan ka l kaca k. Ve Joseph Brodsky 1 O yıl sonra bu temayı geliştirir. Her g ü n ü n kucaklaşmaları n ı n tümü uza n a n el lerden çok daha az sevg i sunar İsa çarmı hta. Bu güçsüz şairin bulduğu şey Paskalyadan Önceki Haftada, 67'de ka rşımda beli ri r, 90'1ara sıçramamı engel ler. ''The poems of Yurii Zh ivago", İ n g i l izceye çev. Bernard G u i l bert Guerney, Doctor Zhivago (New York: Pantheon, 1 958: 558-559); Joseph Brodsky, "Ad ieu, Mademoiselle Wron ique", Selected Poems, İngil izceye çev. George Kl ine (New York: Harper & Row, 1 973: 1 36). Çevi rmen in bel i rttiği g i bi, Bu "güçsüz şair" bi raz ağır adım larla ilerleyen Pasterna k'a doğrudan bir refe­ ra nstı r.

.

KI S I M B i R: •









M O D E RN ITE N I N i Ki LE M i

B Ö L Ü M .

.

.

KAPiTALiZM i N KU LTU REL ÇELiŞKi LE Ri .

.

.

B i r uygarl ı ğ ı n sosyoekonom i k ya pısı i l e kü ltürü aras ı n d a ki i l işki sosyolog için büt ü n problemlerin m u htemelen en kom pl eksi d i r. Ma rksist a n layı şlara son derece doymuş bir 1 9. yüzyı l d ü ş ü n ce ge­ leneğine g öre topl umsal ya p ı d a ki değ i ş i m ler i n san ı n haya l g ücü­ nün ka psa m ı n ı bel irlemiştir. Bir erken dönem i nsan a n layı şına -homo faber, ya n i a l et ya pan i nsan değil, aksine homo pictor, ya n i sembol üreten hayva n a n layı ş ı n a- göre i nsan d a h a sonra 'nesne­ leşti receğ i ' veya gerçekl i k içinde inşa ed eceğ i şeyi z i h n i n d e ön­ ced en tasarlaya b i len tek ya ratı ktır. B u yüzden kültür al a n ı na de­ ğ i şmeyi başlatma gücü atfed i l i r. Geçm i ş hakkındaki bu eski ar­ g ü m a n l a r ı n doğru l u kları her ne o l u rsa olsun, g ü n ü m üzde kültür açı kça üst ü n h a l e g e l m i şti r; sanatç ı n ı n haya l g ücü i ç i n d e vücut b u l a n şey, b u l a n ı k bir şeki lde d e ol sa, ya rı n ı n top l u msa l g erçekl i ­ ğ i n i n habercisid i r. Kültür b i rb i r i n i ta m a m layıcı i ki nedenl e üstün kon uma gel m i ş­ t i r. İ l k olara k, kültür uyga rl ı ğ ı m ızın -bizzat teknoloj i n i n d i n a m iz­ m i n i aşan- en d i n a m i k b i l eşen i h a l i n e g e l m işti r. Artı k sanatta son 1 00 yı l d ı r gidere k d a h a fazla gözle n d i ğ i g i bi- yen i ve özg ü n olana baskı n b i r yönel i m, b i l i n ç l i b i r gelecek biçi mler v e d uy u m l a r a rayışı ned e n iyle d e ğ i ş m e v e yen i l i k fi kri s o m u t değişmen i n bo­ yutl a rı n ı g ö l g ede bı ra km ıştır. Ve i kinci olara k, bu kültürel d ü rtü son 50 y ı l d a n fazla s ü red i r meşru l u k kaza n m ıştı r. Top l u m a rtı k geçm i şte o l d u ğ u g i b i kültürü norm u n bir d üzen l eyicisi o l a ra k görmekten ve yen i n i n kıyasl a n a b i l eceği v e (çok s ı k ol masa d a )

72

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

el eşti ri lebi leceğ i bir a h l a ki-fel sefi gelenek o l a ra k görmekten ziya­ d e, haya l g ü cü n ü n bu rol ü n ü ka b u l etmekted i r. Gerçekte topl u m yen i l i ğ i pasif b i r biçimde ka b u l d e n fazlası n ı ya pm ı ş, yen iyi büyük bir i şta h l a tü keten b i r piyasa sağ l a m ı şt ı r, zi ra yen i n i n bütün eski form l a rd a n daha değerli o l d u ğ u n a i n a n ı l makta d ı r. Dolayısıyla kültürümüz benzeri görü l me m i ş b i r m i syona sah i ptir: o resmi, so­ nu g e l m eyen yen i bir d uya rl ı l ı k a rayışıd ı r. Kuşkus uz, değ işme fi kri n i n modern ekonomiye ve modern teknoloj iye d e egemen o l d u ğ u doğrud u r. Fakat mevcut kayna k­ l a r ve m a l iyet ekonomi ve teknolojideki değişim leri sı n ı rl a n d ı r­ m a kta d ı r. Politi kada da yen i l i k mevcut kurumsal ya p ı l a r, ra ki p g ru p l a r ı n veto h a kkı ve bel i r l i ölçüde gelenek ta rafı n d a n s ı n ı rl a n ­ d ı r ı l ma ktad ı r. Fakat d ı şavurumcu sembo l l e r v e form l a rd a ki d e ğ i ­ ş i m l er, kitleler ta rafı n d a n özü msen meleri kolay ol maya b i lse d e, kültü r a l a n ı nda hiçbir d i rençle ka rşı laşmamaktad ı r. (Harold Rosen berg'in d eyişiyle) bu 'yen i geleneği' benzersiz k ı l a n şey kültürün sanatın özg ü r o l m a s ı n ı , bütün ü s l u pları yıkma­ sını ve bütün deneyi m ve d uya rl ı l ı k biçi m l eri n i keşfetmeyi m ü m ­ kün k ı l m a sı d ı r. G ü n ü m üzde fa ntezi n i n bi reysel deli l i k r i s k i d ı ş ı nda çok az bede l l eri va rd ı r (herhangi bir şeyin g ü n ü m üzd e tuhaf veya tarif ed i l emeyecek kad a r korku nç olduğu varsayı l ma kta m ı d ı r?). Ve hatta del i l i k bile Fouca u lt ve R. D. Lai n g gibi sosya l teori syen­ lerin yazı larında a rtı k daha ü stü n b i r h a ki kat biçi m i olarak a n la­ ş ı l m a ktad ı r! Kend i leri n i yeniyi keşfetmeye adaya n küçü k top l u­ l u kl a r yen i d uya rl ı l ı kl a r ve i l i ş ki l i yen i davra n ı ş ta rzları ya ratmak­ tad ı r; yen i bizati h i değere sa h i p o l d u ğ u ve çok az d i rençle ka rşı­ l aştı ğ ı i ç i n, yen i d uya rl ı l ı k ve i l i ş ki l i davra n ış ta rzları h ızla yayı l­ ma kta, (daha büyük i n s a n l a r kütlesi n i n ol masa da) 'kültürel kit­ le'n i n , ya n i top l u m u n b i l g i ve i l etişim end üstri lerindeki yeni, bü­ yük ayd ı n l a r ta bakas ı n ı n d ü ş ü n celeri ve eylem leri n i d ö n ü ştür­ m e kte d i r. Ye n iye bu vurg u sanatçı ta rafı ndan b i l i n ç l i olara k ka b u l ed i len ideolojiye dön üştü ğ ü n d e sanat başı çekecek, avan ga rt olara k h izmet edecekti r. Art ı k ava n g a rt fi kri -bir i leri h üc u m ti m i- mo­ dern sanatı n veya kültürün temel topl u m sa l ya p ı n ı n b izzat b i r 'ya n s ı ması' o l a ra k h izmet etmesine asla izi n vermeyeceğ i n i, a ksi­ n e kökten yen i b i r şeye yol açacağ ı n ı göstermekted i r. Gerçekte, göreceğ i miz g i bi, ava n g a rt fi kri, meşru l u ğ u bir kez ka b u l ed i l d i ­ ğ i nde, görg ü kura l l a rı, a h laklar v e n i hayeti nde siyaset alan larında

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERi

73

kü ltürün ü stü n l ü ğ ü n ü n kurumsa l laşmasına h izmet eder. Bu ava ngart fi kri i l k kez, i ron i k bir biçimde, teknokratlar yöne­ ti m i n i n temel sem bolü o l a ra k h izmet etm iş bi ri, Sai nt-Simon tara­ fı ndan form ü l e ed i l mi şti r. Sai nt-Simon kendi "ye n i topl u m u n yön l e n d i rici g ü c ü o l a ra k m ü h e n d i s" tasavvuruna rağ men, i nsan­ ların i l h a m i h tiyacı içinde old u kl a rı n ı, H ı ri stiya n l ı ğ ı n tüke n d i ğ i n i v e yen i b i r kü lte gerek o l d uğ u n u d ü ş ü n mekteyd i. Sai nt-Si mon bu yen i kültü bizzat sanat kültü içinde buldu. İ n s a n l a rı yen i bir uy­ garl ı k u m u d uyla heyeca n l a n d ı racak olan sanatçı topl u ma m ü­ kem mel geleceği gösterecekt i r. Sai nt-Simon bir sanatçı ve b i r b i l i m ada m ı a rasındaki b i r d iya log örneğ i n d e 'ava ngart' teri m i n i (daha önceki a skeri [öncü] a n l a m ı nd a n ziyade) modern kültürel a n l a m ı nd a ifade etm iştir: Size ava ngart o l a ra k h i z met edecek ola n l a r biz, sanatç ı l a r ı z : sa­ n a t l a r ı n gücü gerçekte e n dolaysız ve e n h ız l ıd ı r : i n sa n l a r a ra s ı n ­ d a ye n i fi ki rleri yaym a k istediği m i zde o n l a rı mermere kazır veya tuva l e resmede riz; . . . ve bu yo l l a b i l h a ssa b i r e l ektri k l e n m e ve ga­ l i b iyet etkisi ya rat ı r ı z . B izzat h aya l g ü c ü n e ve i n sa n l ı ğ ı n duyg u l a ­ r ı n a h ita p ede riz, b u yüzden h e r z a m a n hayat do l u v e e n b e l i rle­ yici ö n e mde eyl e m i ya p m a m ı z gere k i r . . . Sa nat l a r i ç i n e n güzel b i r h edef to p l u m üzeri nde pozitif g ü ç ya­ rat m a k (gerçek bir i l a hi i ş l ev) ve en büyük ge l i ş m e çağl a r ı nda bü­ tün entel l e kt ü e l yet i l e r i n ö n c ü l üğü nde t ü m güçle i l e r l e m e sağ­ l a m a kt ı r ! B u sa n atçı l a r ı n görevi, m i syonudur . . 1 .

G ü n ü m üzde a rtı k ö n e m l i b i r avangart olmadığı -a rt ı k şok eden yen i sanat ile şok olan topl u m a rasında rad i ka l bir geri l i m o l m a d ı ğ ı - biçi m i ndeki yayg ı n g özlem sadece avan gard ı n zafer kaza n m a d ı ğ ı n ı göstermekted i r. Değ işimi kıva n çla ka b u l içinde ken d i n i ta m a men yen i l i ğ e adaya n bir top l u m gerçekte ava n g a rd ı kurumsa l la ştı rmış v e m u htemelen kend i somut u m utsuz l u ğ u i ç i n d e ona s ü rekli olara k yen i bir şey ortaya ç ı ka rma görevi ver­ m i ştir. Gerçekte, 'kültür'e boş bir çek veri l m i ş ve topl u msa l de­ ğ işme ü retmede üstü n l ü ğ ü kesi n olara k ka b u l l en i l m iştir.

1

Opinions litteraires, phi/osophiques, et industriel/es, a kt. Donald Egbert, "The idea of 'Avant-Ga rde' i n Art and Politics", American Historical Review 73 (Ara l ı k 1 967: 343).

74

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

1

Kültürün Anlamı Kültür b i r top l u m, b i r g r u p veya b i r kişi i ç i n ( 1 ) i sti kra r l ı b i r estetik bakış açısıyla kaza n ı l a n i ç-bütü n l ü k sayesi nd e b i r ki m l i ğ i ka l ı c ı o l a ra k s ü rd ü rme, ( 2 ) a h l a ki b i r ben l i k a n l ayışı ve (3) kişi n i n evi n i süsleyen eşya l a rda v e bu b a k ı ş açı l a r ı n ı n ifadesi olan beğ e n i l erde bu a n layışların serg i le n d i ğ i bir hayat tarzı d ı r. Kültür, bu yüzden, d uya rl ı l ı k, d uyg u, a h l a ki m izaç ve -bu d uyg u ları d üzen lemeye ça l ı şan- zeka a l a n ı d ı r. Ta ri hte, çoğ u kü ltür ve top l u msal ya pı b i r l i k serg i lese de, g izli, sa p kı n, genel l i kl e a h l a ksız değerleri ifade eden küç ü k gruplar her za m a n o l m u ştur. Klas i k kültür ken d i b i rl i ğ i n i erdem a rayı ş ı n d a a k ı l v e i raden i n kayn aşması a racı l ı ğ ıyla ifade etm i şti r. H ı ristiya n kültü r bütü n l ü ğ ü n ü topl u m u n d üze n l i katma n l a rı n ı n ve ki l i sen i n d üzen l i katma n l a rı n ı n yen iden-üreti mi n de - h e m topl u msal hem d e estetik tems i l l e rde kurtu l u ş a rayışı içi nde- cen n et ve cehen­ nem h iyera rşi leri a racı l ı ğ ıyla sağ l a m ı ştı r. Modern çağ ı n başlarında b u rjuva kültür ve b u rj uva top l u msal ya pı bel i rg i n b i r b i rl i ğ i , d ü­ zen ve ça l ı şma teması etrafı nda, özel b i r ka ra kter ya pı sıyla sağla­ m ı ştır. Klasik sosya l teori (burada 'kl a s i k' teri m i n i 1 9. yüzyı l ı n ve 20. yüzyı l başları n ı n usta l a rı n ı n görüşl eri n i a n l atmak için ku l l a n ıyo­ rum) ayrıca top l u msal ya pı ve kültür a rası nda birliğe tan ı k o l m u ş­ t u r. Bel i rttiğ i m g i bi, Marx üret i m ta rzı n ı n bir topl u m u n d i ğ e r bü­ tün boyutla r ı n ı b i ç i m lend i rd i ğ i n i öne s ü rer. "İdeoloj i olarak kül­ tür" b i r a ltya p ı n ı n ya n s ı m a sı d ı r ve özerk olamaz. Ayrıca, b u rj uva top l u m d a kültür ekonom iyle bağ lantı l ı d ı r, zira bir meta h a l i n e g e l m i ş, değeri piyasaya göre bel i rl e n m i ş v e m ü badele s ü reciyle b i rl i kte a l ı n ı p satı l a n bir nesneye d ö n ü ş m ü ştür. Max Weber'e gö­ re d ü ş ü n ce, davra n ı ş ve genel topl u msal ya pı, bütün kı sı m l a rı n ı n -bi l i m, e konomi, h u ku k v e kültürün- baskı n biçimde rasyo n a l i st o l m a s ı neden iyle, yü ksek d üzeyde bütü nleşme içinded i r. Sanat ta rzları bile baskın biçimde rasyo n a l isttir. Weber için b u rasyonel­ lik i ki a n l a mda geçerli d i r: Batı l ı kü ltür ve düşü ncen i n kozmoloj i k yön l e ri n i büyü n ü n tasfiyesi (Sch i l ler'i n deyi m iyle 'd ü nya n ı n bü­ yüs ü n ü n bozu l ması') ka ra kterize etm i ştir; ve ya pı ve formel orga­ n izasyon, sanat sti l l e ri rasyoneld i r. Weber'in özel örneğ i -i l kel ve

KAPİTALİZMİN KÜLTÜ REL ÇELİŞKİLERİ

75

Bat ı l ı olmaya n m üzi kteki nden farklı o l a ra k, m a ksi m u m d üzeyd e d üzen l i i l i ş ki lere izin veren b i r ö lçüye daya l ı - Batı l ı harm on i k m ü ­ zikti .2 S o n olara k, Piti rim Soroki n Toplumsa/ ve Kültürel Dinamik­ ler'de kü ltü rleri n bütü n l ü ğ ü n ü d ü ş ü nce ve a n l a m ı b i r a raya geti­ ren ve topl u m u n bütün yön l erine n üfuz eden zi h n iyetleri n ("mer­ kezi i l ke 'a kıl'ı n ") sağlad ı ğ ı n ı öne s ü rer. Çağdaş topl u m empirik, madd iyatçı, d ı şadön ü k, tekn i k-yönel i m l i ve hazcı olması bakı­ m ı nd a n d uyu odakl ı d ı r. B u görüşlerin a ks i n e, g ü n ü m üzde top l u msa l ya pı (te kn i k­ i kti sadi d üzen) ile kü ltür a ra s ı n d a bel i rg i n b i r kökl ü kopuş oldu­ ğunu d ü ş ü n üyoru m . Topl u ms al ya pıyı etki l i l i k ve işlevsel rasyona­ l ite ekseni n d e ta n ı m l a n a n b i r i ktisadi i l ke, ya n i (şeyler o l a ra k in­ sa n l a r d a h i l ) şeyleri d üzen l eyen ü reti m i n organ izasyo n u yön len­ d i r mekted i r. Kültür ben l i ğ i n kültürel ya rg ı ların kriteri olara k a l ı n­ d ı ğ ı ve ben l i k üzeri nde etki n i n deneyi m i n esteti k değeri n i n ölçü­ sü olduğu a nti-rasyonel, anti-entel lektüel bir mizacı n ege m e n l i ğ i a lt ı n d a ki m i rasyedi, ayrı m gözetmeyen bir şeyd i r. 1 9. yüzyı ldan m i ras ka l a n , kişisel d i s i p l i n i , doyu m u n ertelenmes i n i ve kend ine hakim ol m ayı v u rg u l aya n b u kara kter ya pısı hala tekn i k-iktisadi yap ı n ı n ta lepleriyle i l g i l id i r; fa kat o -kısmen, paradoksal bir bi­ çi mde, bizzat ka pita l ist i ktisadi siste m i n işleyişi neden iyle- bu türden b u rjuva değerlerin ta mamen redded i l d i ğ i kültürle keskin b i r çatı şma içinded i r.

Sınırlandırılmayan Toplumsal Davranış Bir d i s i p l i n o l a ra k sosyol oj i top l u m d a ki kiş i l e r veya g rupların dav­ ra n ış l a rı n d a ki çeşitl i l i klerin top l u msa l ya pı içindeki s ı n ıfsa l veya diğer stratej i k kon u m l arına göre açı klanabi leceğ i, o l d u kça fa rklı yerlerde kon u m l a n m ı ş olan bireylerin çı ka rları ve tutu m l a rı n ı n s i stemati k o l a ra k fa rkl ı l ı kl a r serg i l eyebileceğ i v e yaş, cinsiyet, meslek, d i n, kentsel-kı rsa l yerleşim g i b i ayrı top l u msal öze l l i kler tem e l i n d e davra nacak ları ka b u l ü n e daya n ı r. (Genel l i kl e s ı n ıfsal teri m ler içinde ta n ı m la n a n ) b u öze l l i klerin kendine özg ü biçim­ l erd e öbeklendi kleri, bu yüzden oy k u l l a n ma davra n ı şı n ı n, satın a l ma a l ı ş ka n l ı kl a rı n ı n , çoc u k yetiştirme vb. n i n b i r s ı n ıf veya statü

2 Bkz. Max Weber, The Rational and Socia/ Foundations of Music, ed. Don

Marti ndale et al. (Carbondale, 1 1 1 . : Southern l l li n ois Un iversity Press, 1 958).

76

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

teme l i nd e sistemat i k farkl ı l ı kl a r serg i l eyebi leceğ i ve öngörülebi­ l ecekleri ka b u l ed i l i r. Bu genel önerme hem top l u m u n çoğ u n l u ğ u h e m de topl u m­ sal hayatı n çoğ u yön ü (örneğ i n oy ku l l a n ma davra n ı şı) için doğru olabi l i r. Fakat n üfus u n önem l i bir ora n ı için topl u m s a l kon u m l a kültüre l sti l a rası ndaki i l iş ki n i n -özel l i kle işçi s ı n ıfı, orta s ı n ıf v e üst s ı n ıf gibi ka ba boyutl a rda d ü ş ü n ü l d ü ğ ü nde- a rtı k g eçerli ol ma­ dığı giderek daha açık hale g e l mekted i r. Ki m i n uyuşturucu k u l la­ nacağı, kimlerin seks veya eş değiştirme pa rti lerine katı lacağı, ki m i n a ç ı k b i r eşci n sel olacağı, ki m i n müstehcen l i ğ i siyasal b i r ta rz olara k ku l l a n acağ ı veya ki m i n 'vu rd u l u kırd ı l ı ' ve a ksiyon fi l m l e­ rinden hoşlanacağı sorusu sosyoloj i k söyle m i n 'sta ndart değ iş­ ken leri' a racı l ı ğ ıyla kolayca i l işki l e n d i rilemez. Yaş ve eğiti m d a h a i l iş ki l i ayı rt ed ici fa ktörl er olabi l i r, fa kat yüksek e ğ i t i m kitlesi ge­ n i şlediği için, eğ iti m bile tek başına davra n ı ş ı öngörmen i n kolay bir değişkeni değ i l d i r. Düşü n d ü ğ ü şeyi sevi nçle eyleme dön üştü­ ren orta-üst s ı n ıfta n a i lelerin çocukları n ı n çoğ u n u n işçi s ı n ıfı, si­ ya hi, alt s ı n ıf hayat ta rzlarından çoc u kları n a ksine 'özg ü rken ' i ki n ­ cilerin özg ü r olmad ı kl a rı b u l u na bi l i r. Geçmişte fa rkl ı s ı nıfsa l ta rz­ l a r ı n temel göstergeleri nden biri olan çoc u k eğiti mi örüntüleri önem l i ölçüde birbirine ya klaşmakta d ı r. Tı p kı e konomide i ktisatç ı l a r ı n harcanabilir gelir o l a ra k a d l a n­ d ı rd ı kları şeyi n -temel i htiyaçları ka rş ı l a m a k için zoru n l u o l a n ı n üzerindeki g e l i r i n - bi reylerin fa rkl ı tüketi m ta rzl a rı n ı serg i l emek için b i rçok fa rkl ı u n s u ru (yüzme havuzları, gemi yolcu l u kları, se­ ya hatleri) seçmes i n i m ü m kü n kı l ması g i bi, yü ksek öğ ren i m d üze­ yi n i n artması ve hoşgörü l ü b i r topl u msal atmosferi n yayı l ması da sınırlandırılmayan toplumsa/ davranış a l a n ı n ı geniş letm iştir. Kişisel deneyi m i n ve hayat h i kayes i n i n daha kend i n e mahsus yön l eri -kişisel nite l i kler veya vücut tipi i nşa etme, ebeveyn l erle o l u m l u veya o l u msuz deneyi m ler, a kra n larla deneyi m l er- ki şi n i n ken di hayat ta rz ı n ı bel i rlemesinde ka l ı plaşmış topl umsal öze l l i klerden g i d ere k d a h a önemli h a l e gel m i ştir. Geleneksel s ı n ıfsal ya p ı çözü­ l ü rken g i d erek d a h a fazla bi reyi (Ma rksist a n lamda) mesleki kö­ ken l e ri değil, a ksine kültürel beğ e n i l eri ve hayat ta rzla rı tan ı m la­ m a ktad ı r.

KAPİTALİZMİN KÜ LTÜREL ÇELİŞKİLERİ

77

Sanatçı Seyirciyi Yaratır Sa natçı n ı n h a l kl a i l i şkisinde d e b i r değ i ş i m yer a l m ı ştı r. 1 9. yüzyıl Roma ntizmi n i n b i r ü rü n ü olan b i l d i k i mge kend i n i beğ e n m i ş orta s ı n ı f seyirc i n i n küçümsed i ğ i ve aşağ ı l a d ı ğ ı zor deneysel ça lışma içinde yer a l a n b i r sanatç ı l a r g r u b u tasavvu ruyd u. B u i l k kez ege­ men beğeniden d uyd u kları t i ksi ntiyi vurg u l a m a k için Reddedilen­ ler Salonu'n da* ( 1 863) boy gösteren ve ayn ı özg ü r l ü ğ ü serg i lemek i ç i n Bağımsız Eserler Salonu** i ç i n 20 yı l beklemek zoru n d a ka lan E m p resyon i st ressa m l a r ı n kaderiyd i . Avan gart sa natçı b u reddi özg ü rl ü kle özdeşleşti rmekteyd i ve eseri n i ifade etmek i ç i n seyir­ ciyle bu türden bir geri l i m e m u htaçtı. Bu old u kça b i l i nen örüntü modern sanatın içkin bir koş u l u o l a ra k görül meye başlad ı . Fakat Ja mes Ackerma n ' ı n ifadesiyle "son 1 O yıl içinde [bu örü ntü] sanat­ la ve h a l kl a i l işkisinde o l d u kça sert ve kökl ü değişi m l erinden bi­ riyle işlemez hale g e l m i şti r . . . b u yen i alan ilk olara k sa natç ı l a r ı n 1 950'1eri n orta l a rı v e son larında New York Güzel Sanatlar Oku­ l u ' n u n n i h ai a l ı m la n ması sayesi n d e ta n ı n maya baş l a m ı ştı r". Jack­ son Poll ock, Wil lem de Koo n i ng, Franz Kline, Mark Roth ko, Ba r­ n ett Newman, Robert Motherwel l, David Sm ith ve Clement G re­ en berg'ün 'soyut izlen i m c i l i k' (ve H a rold Rosen berg'i n 'eylem res­ m i ') olara k adland ı rd ı ğ ı şeyi n ya ratıcısı olan i n s a n l a r s ı ra d a n i n sa­ n ı n deneyi m l eri d ış ı n d a özel ve ezoterik bir doğa n ı n ya pısı ve orta m ıyla i l i ş ki l i -'res i m seh pası'nı kul l a n ma, res m i n ken d i s i n i b i r s a n a t objesi olara k k u l l a n ma, san atçı n ı n resimde kend i kişi l i ğ i n i ku l l a n ma s ı g i bi- meselelerle u ğ raşt ı l a r. Profesör Ackerman şu tes piti ya par: "on l a r ı n sanatlarına ya klaşmak çok zor o l d u ğ u için, ka b u l gören profesyonel eleşti rmen lerin çoğ u n l u ğ u bile b u işare­ ti g öreme m i ş ve o n u i l i şkisiz nedenlerle övm ü ştü r". Gerçekte, kuşkucu b i r h a l k ı n dolaysız tepkisi o n u bir ta klit olarak n itelemek­ ti. Fakat b u o ku l u n üyesi olan temel şahsiyetler 5 yıl içinde övg ü­ ler a l maya baş l a d ı l a r ve resi m leri m üzeler ve galeri lere h a k i m • Salon des refuses: F ransa'da açılan Paris Salonu'na j ü r i tarafı n dan ka bul edil meyen eserlerin sergilendiği salon. Ayrıca, özel olarak 1 863'teki Red­ ded i lenler Sa lonu için de k u l l a n ı l ı r. tr.wi kipedia.org •• Salon des lndependa nts 29 Tem m uz 1 884'te Paris'te kuruldu. Dernek "Ne jüri ne de öd ü l ler" sloga n ı n ı seçerek Paris'te büyük sergiler organie etmek­ le ile başl a d ı . Kurucuları a rasında Al bert Dubois-Pi llet, Odilon Redon, Ge­ orges Seu rat ve Paul Signac da vard ı . wiki pedia.org

78

KAPiTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLER/

o l d u . O n l a r ı n sanat an layışları a rt ı k h a l k ı n beğen i s i n i bel i rlemeye başladı.3 M u htemelen b u radaki d eğ i ş i m P rofesör Ackerman'ın d üş ü n ­ d ü ğ ü kad a r a n i değ i l d i . 1 O yı l l a r ö n c e Pari s'te Picasso v e Matisse h a l kı n beğenisini biçi m lendi rmeye başlad ı ğ ı nda b u 'zor' sanatı n rol ü nde daha önce ve benzer değişim ler gerçekleşmişti. Fa kat genel işaret yeri nde d u rmakta d ı r. Art ı k sanat orta s ı n ıf seyi rci n i n, zen g i n a l ı c ı n ı n kontro l ü n d e d eğ i l d i r. Art ı k kü ltürel sa h n e resi mde, s i n e mada ( m u htemelen daha s ı n ı rl ı ölçüde modern m üzi kte) sa­ natçı n ı n ve genel l i kl e Ava ngart sanatçı n ı n kontro l ü altındad ı r. Sa­ natçı seyi rci ve piyasa ta rafı ndan biçi m lendiril mekten ziyade, h ızla o n l a rı biçimlend i rmekted ir. B u d eğ i ş i m i n top l u msal kon u m ve kültü re l sti l ara s ı n d a ki ko­ puşla bağ la ntı l ı o l d u ğ u n a i n a n ıyorum. Ayrıca Ackerma n şöyle yaza r: K i şi n i n toplu mda ki kon u m u o n u n yetki n l iği dışı nda ki a l a n l a rda h iç b i r b e l i rleyi ci 'değe r l e ndirme te m e l i ' n e i şa ret etm iyorsa, h iç­ b i r ka n a ate sa h i p o l m a m a k i l e u z m a n ı n fi kri n i ka b u l et m e k a ra­ s ı nda bir seç i m ya p ı l m a k zoru ndadı r ve en u yg u n u z m a n ü reten u z m a ndır. G ü zel sanat l a r k o n u s u nda değişen bu tepki n i n h a l k ı n m ü ze l e r, ticari ga l e r i l e r v e medyaya saygısı n ı n b i r ü r ü n ü olduğu­ n a i n a n ıyoru m .

Art ı k genel b i r 'uzm a n l a ra g üven' a l ı ş ka n l ı ğ ı o l u p o l m a d ı ğ ı ta r­ tışmaya a ç ı ktır. Siyasette uzman veya teknokrata d i kkate değer pop ü l i st b i r tepki va rd ı . Fakat sanatta d u ru m fa rkl ı d ı r. B u rada, uzma n ı n zaferi n i d eğ i l , a ks i n e bizzat kü ltürün -veya daha özelde, o n u n egemen a kı m ı modern izm i n- zaferi n i görmekteyiz. Son 1 00 yı l ı n, ya n i 'modern ha reket'i n kültürü top l u msal ya pısı n ı n (eko­ n o m i si, teknoloj i s i ve mesleki temel leri n i n ) b u rj uva o l a ra k ka l ma­ sı bakı m ı n d a n top l u md a zafer kaza n m ı ştır. Kültür m ü sta ki l ve ken d i kend i n i bel i rleyen b i r a l a n h a l i n e gelm i ştir. Bütün b u n l a ra rağ men, kültür (modern ha reket içinde cis i m l eştiği biçimiyle) ken d i n i sa l d ı r ı altında h issetmekte -ya n i ken d i zaferi n i a n lama­ m a kta veya ka b u l etmemekte- ve Lionel Tri l l i ng'in ad l a n d ı rd ı ğ ı 3 James Ackerman, ''The Dem ise o f t h e Avant Garde: Notes on the Sociology

of Recent American Art", Comparative Studies in Society and History 2 (Ekim 1 969: 3 7 1 -384, öze l l i kle s. 378).

KAPİTALİZMİN KÜLTÜ REL ÇELİŞKİLERİ

79

biçi miyle bir 'm u h a l if kü ltür' o l a ra k ka l m aya deva m etmekted i r. Tri l l i ng'in ifadesiyle Mode rn çağ ı n ede biyat ı n ı n bir tarihçisi m u h a l if n iyeti, ge rçekte -m ode rn ya z ı m ı karakterize eden- fi i l e n y ı k ı c ı n iyeti gerçekte sorgu l a m ayaca k -o kuyucuyu da h a büyü k k ü l t ü r ü n e m poze ettiği düşü n ce ve duygu a l ı şka n l ı k l a rı nda n k u rtarmayı (ona kendisi n i ü rete n kültür ü değe rle ndi recek, e l eşt i recek v e m u hte m e l e n re­ vize edecek b i r z e m i n ve b a k ı ş a ç ı s ı s u n mayı) kendi a ç ı k a m acı o l a ra k gö rece kt i r . 4

Modern izm i n m iti b u rj uvaziyle savaşta özg ü r ya ratıcı ruh mi­ t i d i r. Bu t ü rden bir görüşün doğru l u k derecesi ne o l u rsa olsun, sözg e l i m i Whistler "resimde halkın yüzü ne bir s ü rü res i m fı rlat­ makla" eleşti rilse de, b u mit çağ ı m ızda g ü l ü nçtür. G ü n ü m üz d ü n ­ yası nda, özel l i kl e k ü l t ü r d ü nyas ı nd a ki m b u rj uvaziyi savu n m a kta­ d ı r? Laki n kü ltür h a kkı nda ciddi b i r biçimde d üşünenlerin a l a n ı n­ da ve o n l a r ı n yayg ı n ve dağ ı n ı k taklit (epigone) a l a n ı nda "özg ür ya ratıcı r u h m iti" a rt ı k sadece b u rj uva topl u m uyla değ i l , aynı za­ manda 'uyga rl ı k'la, 'baskıcı hoşgörü'yle ya da özg ü rl ü ğ ü aza lta n yi n e de m u h a l if kültürü d eva m ettiren başka bir fa i l l e savaşmak­ tad ı r. M u h a l if kültür kültürel d üzene hakim ol maya başla m ı ştır ve bu nedenle, önceki n i n a ksine, kültürün tefsirci keşişleri -ressa mlar, yaza rlar, fi l m yapımcı ları- a rtık seyi rciye hakim olmaya başla mıştı r. Gerçekte, bu m u h a l if kültürü onaylayanlar ayrı bir kü ltü rel s ı n ıf oluşturacak yeterli çoğ u n l uğa sa h i ptir. Bir bütü n olarak top l u m l a karşı laştı rı l dığ ı nda, bu s ı n ıfı n üye sayı sı büyük değ i l d i r. H içbir ista­ tisti ksel ta h m i n m ü m kü n değ i l d i r ve ra ka m bi rkaç bin i le 2 m i lyon arasında değişebi l i r. Fakat sayı sal büyü kl ü k tek başına a n l a msızd ı r, zira geçm işle ka rşı laştırı ldığında sıradışı üç değişim açıkça görül­ mekted i r. İ l k o l a ra k, sayısal ölçekte a ç ı k bir değ i ş i m va rd ı r. Tüm to plu­ mun ra ka m l a rıyla ka rşı l a ştı rı l d ı ğ ı nda ufa k olsa bi le, mevcut kültü­ rel s ı n ıf a rt ı k b u bireyler top l u mda d ış l a n m ı ş l a r veya bohem bir ada o l m ayaca k kad a r büyüktür. O n l a r kurumsal d üzeyde b i r grup o l a ra k h a reket ederler ve türsel b i r bi l i nçle bi rbi rleri ne bağ l ı d ı rl a r. İ kinci o l a ra k, azı n l ı k hayat ta rzları ve kültürleri çoğ u n l uğ u n ki4 Lionel Tri l l i ng, Beyond Culture ( N e w York: Viking, 1 965: xi i-xiii).

80

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

lerle çoğ u kez çatışsa da, g ü n ü m üzde bel i rg i n olan şey çoğ u n l u­ ğ u n bu m u ha l if kültüre ka rşı ç ı ka b i l ecek ken d i n e ait sayg ı n b i r ente l lektüel kü ltüre -edebiyat, res i m veya ş i i rd e önde gelen h i ç­ b i r şa h siyete- sa h i p olma masıd ı r. B u rj uva kültür b u a n la m d a pa­ ra m p a rça o l m uştur. Üçüncü olara k ve m u htemelen en ö n e m l i si, m u ha l if kültürü savu n a n ların, geleneksel b u rj uva değerler üzeri ndeki yıkıcı ta rih­ sel etki neden iyle, g ü n ü m üzün kültürel kurul uşları -yayı n evleri, m üze ler ve galeril er, önde gelen gazeteler, res i m ve kültürel haf­ ta l ı k ve ayl ı k s ü rel i yayı n l a r, tiyatro, sinema ve ü n iversiteler- üze­ rinde hakim olmasalar bile, o n l a rı özü nde etki lemeleri d i r. G ü n ü m üzde -kendi kü ltü re l örüntüleri n i n m u ha l if kültürü n ü n sağ l a d ı ğ ı kriterlere göre hareket eden- h e r yen i kuşak, ka psa m l ı b i r biçimde, statüko n u n gerici m u h afazakarl ı ğ ı veya bastı rmayı tem s i l etti ğ i n i ve böylece, genişleyen bir döngü içi nde, topl u msal ya pıya yen i ve taze sa l d ı r ı l a rı n ı ilan etmekted ir. ***

Ana hatlarıyla ortaya koyd u ğ u m bu ta rihsel s ü reç derin ta ri h sel köklere s a h i ptir. O d i kkat çekici bir kültürel d ü rtüye ve s ü rekl i l iğe sa h i ptir. B u d ü rtün ü n çoğ u özel l i kle b i r siyasal m u h afaza ka rl ı k ve kültüre l z i h i nsel ka rı ş ı kl ı k on yı l ı olan 1 9SO'lerd e b u l a n ı kl a ş m ı ştır. Siyasal o l a ra k bu b i r büyü boz u m u dönemiyd i . Bu dönem ayd ı n­ l arı n Sta l i nc i l i kten ta mamen kopması na, Sovyetler Birliğ i'n i n sa­ dece bizzat sosya l i st ad ı n ı taş ı d ı ğ ı için 'ilerici' o l d u ğ u i n a n cı n ı n sarsı l ma s ı n a ta n ı k o l d u . Bazı sosyologlar -Raymond Aran, Edwa rd S h i ls, S. M . Li pset ve ben d a h i l - 1 9SO'leri bu yüzden bizzat bir 'ideoloj i n i n sonu'n u n ka ra kterize ettiği görüşüne u laştı l a r. B u sözle rad i ka l ha reketi n eski siyasal fi kirleri n i n ö m r ü n ü ta m a m la­ d ı ğ ı n ı ve a rtı k ayd ı n la r a rasında bağ l ı l ığa veya coşkuya yol açacak g ü ce sa h i p o l m ad ı ğ ı n ı kastetmekteyd i k.5 5 'İdeoloj i n i n sonu' a n a l izi n i n bütün toplu msal çatı şmaların sona erd i ğ i n i ve

ayd ı n l a r sınıfı n ı n bu yen i ideoloj i l e r a rayışından vazgeçecekleri n i va rsay­ mak a n l a m ı na gelmed i ğ i n i bel i rtmem gerekir. Gerçekte, 1 959'da yazd ı ğ ı m g i bi, "Genç entellektüel mutsuzd u r, ç ü n kü 'orta yol ' o n u n değ i l 'orta yaşın' yol u d u r; bu yol tutkudan yoksundur ve körelmekted i r . . . Bir 'gaye' a rayı­ şı nda derin, u m utsuz, neredeyse zava l l ı bir öfke va rd ı r". Bu arg ü mana göre ayrıca yen i ideolojiler rad i kalizmin bir kaynağı olarak ortaya çıkacaklar ve b u n l a r, 1 9. yüzyı l Batı top l u m u n u n h ü m a n ist ideolojileri değil, üçüncü

KAPİTALİZMİN KÜLTÜ REL ÇELİŞKİLERİ

81

Siyasa l rad i ka l iz m i n binyılcı vaatleri kon u s u n d a bir büyü bo­ zu m u yaşa nsa da, o n u n yeri ne geçiri lebi lecek ol u m l u b i r bakış açısı hemen hemen yoktu. Refa h d evleti ve ka rma ekonomi ay­ d ı n ların coşku s u n u ya ka l aya b i l ecek türd e hedefler d eğ i l d i . Ayrıca, rad i kal siyasal u m utlar geçici o l a ra k y ı kı l d ı ğ ı nda bile temel kültü­ rel tavı r ayn ı ka l d ı : b u rj uva değerlerin redded i l mesi. Gerçekte, 1 950'1erd e rad i ka l izm i m s ü rekl i l i ğ i siyasetle değ i l kültürle m ü m ­ kü n d ü . 1 940'1arın deneyi m i 1 950'1eri n ayd ı n larında travmaya yol açtı ve onların kültüre l i l g i leri n i b u deneyi m üzeri ne d ü ş ü nceler bel i r­ ledi. Çağ ı n yayg ı n kültürel teması bi reyin d uya rsızlaşması ve top­ l u m u n ato m laşmasıd ı r. Kuşkusuz İ ki nci Dü nya Savaşı korku n çtu. Fa kat, şeh i rler kitlesel o l a ra k bom ba l a nd ı ğ ı nd a bile savaş önce­ den tasavvur ed i l mekteyd i ve bir şey tasavvur ed i ld i ğ i nde tüm öfke veya korku yaratma g ücü n ü yitirebi l i r. La ki n on m i lyon insan barı n d ı ra n topl a m a ka m p l arı n ı ve m i lyon l a rca insanı b i r mezba­ hada s ı ğ ı r l a r g i bi işleme tabi tutan öl ü m ka m p l a rı n ı asla kimse tasavvur etmemişti.6 1 950'1eri n sosyolojisi benzer şeki lde 'kitle topl u m u' teorisiyle d ü nya ideoloji leri olacaktır. Bkz. The End of/deology (Glencoe, 111 Free Press, 1 960: 373 ve devamı). 6 1 9SO'lerin kültürü çağdaş r u h u n si mgeleri olarak oku n a n ve haklarında a raştı rma l a r yayı n l a n a n yaza rları n tota l iter terörü kavrayamadıklarının ya nsı masıyd ı. Burada temel edebi şahsiyet roman ları ve hi kaye leri 30 yı l önce yazı l m ı ş olan, adaletin tesis edilemeyeceği ve bu işkence makinası­ nın kendi kurbanlarını dehşet dol u bir ölüme zorladığı bu yoğ u n bü rokra­ tik dünyayı önceden gören Franz Kafka idi. Kierkegaard'ın yazıları 'keşfe­ d i l d i', b u n u n nedeni m u htemelen, o n u n inanç sıçra ması dışı nda, n i hai an­ lamda hiçbir rasyonel inancın m ü m kü n olmad ı ğ ı n ı öne sürmesiyd i . Barth ve Niebu h r'ün neo-ortodoks teolojisi insa n ı n kendi kibrinde içkin günah­ ka rl ığı aşa bil mesi konusunda kötümserdi. Simone Weil'in yazıl arı u m utsuz i nayet a rayışıyla i l işki liyd i . Camus siyasal eylemin ahlaki paradokslarını d i kkatle g özden geçirdi. 'Absü rt tiyatro'da, lonesco sa n ki d ü nya n ı n şey­ leşmiş nesneleri gerçekte insanın r u h u n u em iyorlarmış ve irades i n i elin­ den a l ıyorlarmış g i bi, nesnelerin ken d i ne ait bir hayata sa h i p oldukları Sandalyeler adlı kita bı yazd ı . Beckett'i n Godot'yu Beklerken ad l ı kitabı nda örneklenen 'sessizl i k a n ları tiyatrosu'nda za man ve ben l i kle i l işki l i zihin ka­ rışıklı kları m i n i m a l bir gerçekl i k di kdörtgeni içinde sahnelenir. Bu vurg u önem l i d i r, ç ü n kü siyasal m u hafaza karlığ ı n ciddi kültü rün kısır olduğu dönemde hakim kon u mda olduğu varsayı lma eğ i l i m i söz kon usu­ d u r. Durum gerçekte böyle değ i l d i r.

82

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

ve 'yaba ncı laşma'yı yeniden keşifle meşg u l d ü . Kitle topl u m u teo­ risi ne göre modern d ü nyada a i leyle ve yerel topl u l u klarla i l i ş ki l i geleneksel birincil g r u p bağ ları parça l a n m ı ş, geleneksel d üzen l e­ r i n yeri n i her bi reyin atom-benzeri veya a n o m i k ta rzda yaşad ı ğ ı 'kitle' a l m ı ştır. Ya bancılaşma n ı n yen iden keşfi sosyoloj i n i n birincil teması h a l i n e geldi -Ma rksizm'le, ilk Ma rksist yazarlar kuşağ ıyla (Kautsky, Plekhanov ve Len i n'le) bağla ntı l ı olan ya ba n c ı laşma teri mi, o n l a r tarafın d an bizzat ku l la n ı l masa da, b i r yeniden keşifti. Yaba ncılaşma bu dönemden ö n ce ta rtış ı l m a m ı ştı.7 Daha s ı radan b i r d üzeyde, 1 950'1erde sosyol oj i n i n en popüler kita b ı David Riesma n'ın çağdaş topl u m u n ka ra kter ya p ı s ı ndaki -ke n d i n i d i s i p l i n altına alan ve g üd ü le n m i ş bi reyden (özetle ta­ ri hsel 'burjuva i n sa n 'dan) esasen ken d i a kra n g r u p l a rı n ı n etki leri­ ne ve diğer insanların baskı l a r ı n a d uya rlı olan bi reye doğ ru- te­ mel b i r değişi m i beti mlediği Yalnız Kalabalık idi. Kita b ı n baş l ı ğ ı değişmen i n n itel i ğ i kon u s u n d a bir değerl endi rmeyi ya nsıtmak­ tayd ı . Benzer şeki lde, 1 950'1erde ortaya ç ı ka n gençl i k kültü rü n ü n prototip kita bı J . D. Sa l i nger'i n Çavdar Tarlasında Çocuklar a d l ı eseriyd i . Kita b ı n a n latıcı ka ra kteri Holden Cau lfield etrafı n d a ki d ü nyayla gerçek bağ l a r kuramaya n neredeyse otistik yen i b i r i nsan türü n ü n örneğiyd i . 1 960'1arın gençl i k ha reketi n i n ha bercile­ ri Ailen G i n s berg ve Jack Kerouac ta rafı n d a n yön lendirilen 'beat­ ler' top l u m d a n zaten 'kopmuş olan' ki şi lerd i . Kı saca, siyasal fi kirler ö m r ü n ü ta mam lasa -ve siyasal hayat ya­ bancı Kom ü n ist d üşman tehd i d i n i n hakimiyetinde olsa- bile, kü ltüre l ayd ı n l a r s ı n ıfı 1 960'1ard a siyasa l bir ca n la n m a sağ laya n u m utsuzl u k, a n o m i v e ya bancı laşma temaları üzeri nde d ü ş ü n-

7 Yabancılaşmanın çağdaş yen iden keşfi n i n i ki kaynağı vardı. Biri, esasen

Weber' i n yazıları aracı l ı ğ ıyla, bireylerin topl u m içinde h issetti kleri güçsüz­ l ü k duyg usuyla i l i ş ki l iyd i . Marx'ın işçin i n ü reti m araçlarından 'kopa rılma­ sı'na vurgusu Weber'in perspektifi nde modern askerin şiddet araç ların­ dan, bilim insa n ı n ı n araştırma a raçlarından ve ka m u görevl i s i n i n idari araçlardan yoksun ka l ması yön ü nde evrensel bir eğ i l i m i n özel bir örneği h a l i n e geldi. İ kincisi, b i l hassa Marx'ın erken dönem yazı ları nda, esasen Ekonomik ve Felsefi Elyazmaları nda ye ni h ü ma n izm i n kaynakları n ı b u l mayı u m a n Ma rksist revizyon i stler, post-Sta l i nci kuşak ta rafından öne sürülen b i r temayd ı . İki örnekte de, kitle topl u m u teorisi ve ya bancılaşma teması modern toplumda hayat ka l itesi konusunda ki eleştirel kültürel değerlen­ d i rmelerle i l g i l iyd i . '

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERi

83

meye başlad ı l a r. l 950'1erin Vasat Kültürleri

1 950'1 erd e orta s ı n ıf Amerika'n ı n va rsı l l ı ğ ı n ı n ta m a m layıcısı yay­ g ı n bir 'vasat' kü ltürd ü . Bu teri m bizzat yen i b i r kültür eleşti risi sti l i n i yan s ıtmaktayd ı . Asl ında kü ltür, orta s ı n ıf magazin dergi le­ ri nde a n l a ş ı l d ı ğ ı biçim iyle, ciddi sanat eserleri üzeri ne b i r tartışma değ i l , a ksi ne organ ize ve tü ket i l e n b i r hayat ta rzıyd ı . Buna bağ l ı o l a ra k, kültür eleşti risi i nsan l a rı eğ lend i rerek oyn a n a n b i r züppe oyu n u, magazin çizerleri, ev dekoratörleri, kad ı n derg i s i ed itörleri ve Doğu Ya kasından eşci nsel lerin daha moda bir eğlence biçi­ miyd i . Vasat kültürler g özde old u klarında h ızla yen i i n-out oyu­ n u n u n yeri n i a l d ı l a r, yü ksek-a lt-ve-vasat kültür demode o l d u . ' i n ' o l m a k m o d a d a görg üsüz kitlen i n old u kça ötesi n e g e ç m e k veya tersi ne, g österişçi orta s ı n ıfı n hoşl a n d ı ğ ı şeylerden ziya d e kaba yığ ı n ların hoş l a n d ı ğ ı şeylerden (New York Daily News, a ksiyon d ol u, ikinci kal ite geri l i m fi l m leri, popüler şarkı l a rd a n ) h oş l a n m a k a n l a m ı na gelmekteyd i. 'Baya ğ ı eser'in yeri n i i n -out a l d ı ğ ı nda, moda n ı n 'vasat moda' h a l i n e g e l m esi d ı ş ı nda, son u ç aynıyd ı . Kültür eleşti risi b i r oyu n h a l i n e geldiğinde bile, ayn ı za manda art ı k her za m a n a lay ettiğ i kültür içinde rol oynaması için d avet ed i l e n ayd ı n la r için d a h i cidd i b i r problemdi. Partisan Review der­ g i s i n i n yaza rları a rtık 1 930'1a r ve 40'1 a rda hor görülen New Yorker derg i si n i n hakim iyeti altına g i rd i . Commentary dergisi n i n yaza rları New York Sunday Times Magazine'de yazmak için davet edi l d i ler. Saturday Evening Post bile "Zi h n i n Serüvenleri" a d l ı yazı seri lerin­ d e Ra nda l l Jarrel l ve element Green berg g i bi yazarlar ve e leşti r­ men lerin m a ka l elerine yer vermeye başlad ı . Rad i ka l yazarların ço­ ğu medya n ı n ken d i lerine magazi n derg i leri n i n prestij i n i a rtırmak için kur yaptı kları n ı h i ssettiler ve d a h a u ğ u rsuz b i r g üdü, ya n i ra­ d i ka l eleşti ri n i n ta mamen 'eh l i l eşti ri l m esi' zan l ı yd ı . Gerçekl iğe dö­ n ü şmeyen şey bizzat top l u m u n kü ltürel şa m a n d ı ra l a rı n ı kaybet­ mesiyd i . C i d d i e l eşti rmen v e ayd ı n ı n 1 950'1eri n fi l izlenen kitle kültü rüy­ le i l i ş kisi başlı başı n a m ü nferit b i r problem ve bi rçok uzu n m a ka­ l e n i n ve sem pozyu m u n kayna ğ ı h a l i n e geld i. Rad i ka l ayd ı n ı n temel tepkisi orta s ı n ıf kültüre old u kça ka psa m l ı b i r sa l d ı rıyd ı .

84

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

Ciddi eleşti rmen için gerçek teh l i ke, en kötü kitsch* geniş saçma­ l ı kl a r deryası değ i l , a ksi n e vasat kültür veya Macdon a l d ' ı n ifade­ siyle 'Midcu lt' idi. Dwig ht Macd o n a l d "Kitle Kültürü' ad l ı m a ka l e­ si nde şöyle yazar: "Aldatmaca a ç ı ktır -be l i rl i b i r a raçla ka l a ba l ı ğ ı n gön l ü n ü o kşa m a k. Fakat Vasat Kültür o n u i ki şeki l d e ku l l a n ı r: Yüksek Kültürün standartla rı n a sayg ı gösteriyormuş g i bi davra n ı r, ancak ayn ı anda gerçekte o n u s u l a nd ı rı r ve baya ğ ı laştı rı r.8 Titiz ve sorg u layıcı bir sosya l e l eşti rmen H a n n a h Arendt klasi k b i r a rg ü m a n ı b i r ad ı m daha i leri götü rür ve ta ri hsel-Ma rks i st b i r a n a l izle harma n l a r. Ona göre b u rj uva 'to p l u m ' - b u rada n i speten homojen eğ iti m l i ve kültürlü i nsan l a r topl u l u ğ u kasted i l mekte­ d i r- kültürü her za m a n bir meta o l a ra k ele a l mı ş ve ken d i a l ı şveri­ şi nden snop değerler kaza n m ı ştır; kültür (ya n i sanat ü reti ci leri) i l e top l u m (ya n i onu tüketen ler) a rasında her za m a n bel i r l i b i r geri­ lim o l m u ştu r.9 Fakat ona g öre geçmiş ve bugün a rasında merkezi önemde i ki fa rkl ı l ı k va rd ı r. Geçm iş g ü n l erde bi reyci l i k top l u m d a n çoğ u kez i sya n kar veya bohem d ü nya l a ra kaçışla yeşermiş veya bu kaç ı ş sayesi nde m ü m kü n o l m u ştur. ("Kitle top l u m u koşu l la­ rında bi reyleri n u m utsuzl u ğ u n u n önem l i b i r kısm ı n ı n kaynağı, kuşkusuz kitle topl u m u n bütü n ta baka l a rı n ı içermeye başladı­ ğ ı nda b u kaçış yol l a rı n ı n kapa l ı ol masıd ı r".) Ayrıca 'to p l u m ', geç­ m i şte kültürü büyü k ölçüde s n o p l u ğ u nedeniyle şiddetle a rzu etti ğ i nde, hatta s u i isti mal ettiğ i n d e ya da d eğeri n i d üş ü rd ü ğ ü nde ve "kü ltürel şeyleri top l u msal meta l a ra" dön üşt ü rd ü ğ ü n d e b i l e k ü l t ü r ü tüketmemiştir. Kitle top l u m u "a ksine, kü ltürü değ i l eğlen­ ceyi ister ve eğlence endüstrisi n i n sunduğu meta lar g erçekte topl u m ta rafı nd a n herh a n g i b i r tüketi m m a l ı g i bi tü keti l i r". Özetl e, rad i ka l siyasal i rade 1 950'lerd e sönse bile, bu top l u m * U c u z edebiyat veya sanat (Ü.T.). 8 Macdona ld'ın deyi m i açıklan maya m u htaçtır. 1 930'1arın başlarında Ameri­

kan rad i ka l izm i n 'zorlu' dönemi, Bolşevi k bir kelimeleri kısaltma alışka n l ı ğ ı -Parti'nin siyasal b ü rosu yerine Politbüro veya örgüt bürosu yerine orgbu­ ro deyi m i n i n ku l l a n ı l ması- gözdeyd i. Bu yüzden, proleter l iteratü rün mo­ da teri m i pro/etkült olara k b i l i nmekteyd i. Macdonald bu tutu m u kendi alaycı sti l i içinde beni mser; b kz. Masscu/t & Midcu/t, Partisan Review Series, no. 4, 1 96 1 . 9 Hannah Arendt, "Society and Culture", Culture for the Millions?, ed. Norman Jacobs (Princeton: Van Nostrand, 1 96 1 : 43 53) Bu argüman Between Post and Future adlı kita pta açı mlanm ıştır (New York: Viking, 1 961 : 1 97-226). -

.

KAPİTALİZMİN KÜLTÜ REL ÇELİŞKİLERİ

85

dan uzaklaşma kültürd e ve kültür eleşti risi a racı l ı ğ ıyla sürm üştü r. 1 960'1ard a yen i siyasal d ü rtüler ortaya çıktığ ı nda rad i ka l izm, yen i b i r rad i ka l dönemin ortaya ç ı kı ş ı n ı m ü m kü n kılan Ariad ne'ni n mantığı* o l a ra k m u h a l if kültü r ü n değerleri n i -örneğ i n kitle top l u ­ m u , anomi, ya ba ncılaşma g i b i tem a l a r a racı l ı ğ ıyla top l u m a sa l d ı ­ r ı y ı - yeniden keşfetti .

Modernizme Giriş M ü stesna bir sosyoloj i k b u l macaya g e l d i k. Özel bir kültürel m izaç, ruh h a l i, h a reket -amorfl u ğ u veya s ü rekli değişen doğası o n u tek bir kavra m içinde ele a l m ayı engel lemekted i r- 1 25 y ı l d a n fazla sürmüş ve top l u msal ya pıya yen i ve s ü rekl i sal d ı r ı l a r i çerm i ştir. B u kültürel m izaç için en ka psayıcı teri m modemizm d i r: o 'ge l i şen b i l i ncin' ö n saflarında ka l ma k için i n atçı bir sti l ve d uya rl ı l ı k a rayı­ ş ı d ı r. Dolayısıyla, bu duyg u n u n doğas ı n ı Ma rksizm'den önce b i l e o l u ştura n şey b u rj uva top l u ma s a l d ı r ı o l uşturm uştur v e b i r siyasa l ha reket s ü rekl i türd e b i r organ izasyona sahip olmadan böylesi bir prog ra m ı s ü rd ü rebi l i r miyd i ? Modernizm [teri m i] kuşakl a r boyu sürebilecek sanatsal i mgelemi n a s ı l bu kadar ka psaya b i l m iş ve n i ç i n her yen i ayd ı n l a r kuşa ğ ı i ç i n taze bir cazibe kaynağı o l m uş­ tur? Modern izm bütün sa natları istila etm iştir. Fa kat özel örneklere bakı l d ı ğ ı nda, tek bir bi rl eşti rici i l ke yok görünmekted i r. Moder­ n izm M a l l a rme'ın yen i senta ks ı n ı , kübizmde for ml arı deformas­ yon u, Virg i n i a Woolf ve Joyce'ta b i l i n ç akışını, Berg'te ato n a l l i ğ i içermekted i r. B u n l a r ı n her b i r i n i i l k ortaya çıktı kları biçi m ler için­ d e a n l a m a k 'zor'd u. Gerçekte, bazı yazarları n öne s ü rd ü ğ ü g i bi, ası l zorl u k modern izm i n bir gösterges i n i n ol mamasıd ı r. O kasıtl ı olara k m u ğ l a ktır, aşina o l u n maya n formlarla ça l ı ş ı r, b i l i n ç l i o l a ra k deneyseld i r v e seyi rciyi ra hatsız etmeye -şoka u ğ ratmaya, sa rs­ maya, hatta b i r d i n değişti rmedeki ne benzer biçi mde d ö n ü şt ü r­ meye- ça l ı ş ı r. Bu temel zorl u k a ç ı kçası o n u n gösterilere daveti n i n b i r kaynağ ı d ı r, zira esoterik b i l g i , örneğ i n anti k ra h i pleri n özel * Ariadne' n i n ipi: bir problem i n -bir fizi ksel labirentin, bir mantık b u l maca­ s ı n ı n veya bir ahlaki ikilemin- mantığ ı n mevcut bütün yollara tam kap­ sa m l ı olara k uyg u l a n masıyla, b i rçok a raçla çözü l mesi (Wi kipedia).

86

KAPiTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

m ü n ecci m l i k veya hermetizm for m ü l ü g i bi, görgüsüz ve ayd ı n ­ l a n m a m ı ş o l a n ka rşısında a rta n b i r g ü ç h issi sağ l a r. l rving Howe'a göre modern i n o l m a d ı ğ ı şeye göre, ya n i b i r 'kapsaya n o l u m s uz' olara k ta n ı m l a n ması gereki r. Ona göre m o ­ dern ite "egemen sti l e ka rşı b i r i syan, resmi d üzene karşı kararlı bir öfke içeri r". Fakat bu temel koşu l H owe'u n işa ret ettiği b i r i ki l e m ya rat ı r: "Modern izm i n her za m a n m ücadele etmesi, fa kat asla t a m zafer kaza n maması gereki r, böylece b i r s ü re sonra a rt ı k zafer ka­ za n m a m a k için m ücadele etmesi gereki r". 1 0 B u n u n doğru o l d u­ ğ u n u ve modern izm i n m üzm i n m u h a l if tavrı n ı açıkladığ ı n ı d ü şü­ n üyorum. Fakat onun bu öze l l i ğ i 'sert öfkesi'ni veya son u nda, kendi si d e dahil, bütün egemen sti l leri ol u m suzlaması n ı açı kla­ maz. Bir bütün olara k modern izm sosya l bi l i m i n 1 9. yüzyıl son l a rı n ­ d a ki orta k b i r ka b u l üyle i l g i n ç b i r para l el l i k serg i l er. Ma rx, F reud ve Pa reto için gerçekl iğ i n altya p ı l a rı n ı n i rrasyonel l i ğ i görü n üşle­ rin yüzeysel rasyonel l i ğ i n i gizlem iştir. Marx için m ü badele s ü reci­ n i n altında 'piyasa a n a rşisi' va rd ı r; Freud için egon u n katı ege­ men l i ğ i n i n altında i çg ü d ü ler ta rafı n d a n yön l e n d i ri len 'uçsuz bu­ ca ksız b i l i nçd ı ş ı ' va rd ı r; Pa reto için ma ntı k biçi m leri n i n a ltı nda i rrasyonel sezg i n i n ve d uyg u n u n tortuları va rd ı r. Modern izm d e ısrarla d ı ş görü n ü ş ü n a n lamsızl ı ğ ı n ı vurg u l a r v e hayal g ü cü n ü n a ltya p ı s ı n ı ortaya çı ka rmaya ça l ış ı r. B u çaba i ki şeki lde ifade kaza­ n ı r. İ l ki, sti l i st bir tarzda, 'mesafe'yi -psi ş i k, sosya l ve estet i k m esa­ feyi- ortad a n ka ld ı rma g i rişi m i d i r ve kes i n mevcudiyeti, deneyi­ min eşa n l ı l ı ğ ı ve dolaysızl ığ ı n ı vurg u l a r. İ ki ncisi, temati k olara k, ben l i ğ i n , kend i ötesine geçmeye yönelen 'kend i n i ebed i l eştiren' yaratı k o l a ra k i n sa n ı n kes i n zorba l ı ğ ı n ı vurg u l a r. Modernizm 1 9. yüzyı l d a ki, b i ri topl u msal orta mı d uyusal a l g ı d üzeyi nde, diğeri ben l i k h a kkında b i l i n ç d üzeyi nde g erçekleşen i ki top l u msal değişmen i n bir n eticesidir. Her g ü n kü d uyusal izle­ n i m ler d ü nya s ı n d a meka n ve za m a n d uyg u s u n da -kökeninde ha­ reket ve h ız, ışık ve ses kon u s u n d a i l etişi m ve taş ı macı l ı ktaki d ev­ ri m b u l u n a n yen i fa rkı ndal ı ktan kaynaklanan- b i r yönel i m kaybı vard ı . B i reysel b i l i n çteki krizin köken inde d i n sel kesi n l i ğ i n , öte d ü nyaya, cennete veya cehen neme i nancın kaybol ması ve ö l ü m 10

l rving Howe (ed.), The idea of the Modern in Literature and the Arts (New York: H orizon Press, 1 967: 1 3). ita l i kler bana aittir.

KAPİTALİZM İ N KÜLTÜ REL ÇELİŞKİLERİ

87

den son ra kes i n s ı n ı r ve ö l ü m ü n h i ç l i ğ i kon u s u n d a yen i b i l i n ç vard ı . Gerçekte, b u n l a r d ü nyayı i ki yen i d eneyi m leme biçi m iyd i ve çoğ u kez sanatçı top l u msal orta mdaki -d ü n yayı sa rsa n ve sa n ki sad ece parça l a r m ı ş g i b i görün mesine yol açan- bu yönel i m kayb ı n ı n a s l a bütün üyle fa rkı nda d eğ i l d i . Fakat sa natçı b u pa rça­ ları yen i b i r biçi mde tekrar b i r a raya geti rmek zoru ndayd ı .

Modernizm: Sentaks ve Form Dolayısıyla, 1 9. yüzyı l ı n i kinci ya rısı için d üzen l i bir d ü nya haya l d i . B i r orta m a i l i şki n d uyusal a l g ı b i çi m leni rken an iden gerçek olan şey hareket ve a kıştı. Estet i k a l g ı n ı n doğası nda ani b i r köklü deği­ ş i m ortaya ç ı ktı. Estetik teri m l e r içinde modern i n sa n ı n d uy u m l a r veya d uyg u l a r ı n deneyi m len mesi bakı m ı ndan G reklerden nasıl fa rkl ı old u ğ u soru l d u ğ u nda, ceva p a rkad a ş l ı k, sevg i, korku, acı­ masızl ı k ve sa l d ı rga n l ı k gibi h e r yaşta n i n san için orta k olan temel i n sa ni d uyg u larla değ i l , a ks i n e ha reketin ve a ğ ı r l ı ğ ı n za m a n sa l ­ mekansal olara k altüst ol masıyla bağla ntı l ı olaca ktı. 1 9. yüzyı lda insanlar tari hte ilk kez yü rüyerek veya bir hayva n s ı rtındaki nden daha h ızl ı seya hat edebi l mekteyd i ve -d aha önce asla deneyi m­ lemed i kleri- fa rklı bir ma nzara, bir i mgeler a rd ı ş ı kl ı ğ ı , h a re ketin b u l a n ı klaşması duyg u s u kaza n d ı l a r. Veya, ilk kez bir ba londa ve d a h a son ra b i r uçakta gökyüzünde b i n l erce fit yü kseğe ç ı kt ı l a r ve eski lerin asla b i l m ed i kl eri hava topoğ rafi k örüntü leri n i görd ü ler. Fiziksel d ü n ya için doğru olan şey topl u msa l d ü nya için de ayn ı ölçüde doğruyd u . Kentlerde, sayı l a r ı n ve yoğ u n l u ğ u n a rtma­ sıyla, i n sa n la r a rası nda daha fazla etki leşim, yen i hayat ta rzları na, coğ rafi ve sosya l ha reketl i l iğe daha önceden asla mevcut o l ma­ ya n ani bir açı kl ı k kaza n d ı ra n bir deneyi m kü melenmesi va rd ı . Tuva l lerd e ki tema l a r a rt ı k geçm i ş i n m itoloj i k ya ratı kları veya ha­ reketsiz doğa d eğ i l , a ksi ne gezinti ve kumsal, kent hayat ı n ı n ko­ şuşturması ve elektri k ışığ ıyla dö n ü ştürülen kentsel b i r ortam d a ki parlak gece ı ş ı kları i d i . Sanat ı n yen i senta ks ı n ı m ü m kü n kı l a n ve gelen eksel formların a ltüst ol ması n ı sağlaya n şey hareket, meka n v e değişi m ka rş ı s ı n d a veri len bu tepki d i r. Klasi k çağ ı n a n layı ş ı n d a sanat esasen düşü nseldi; seyirci veya izleyi c i n i n deneyi me ka rş ı s ı n d a ki şeyle a rasındaki esteti k m esafe­ yi koruya ra k 'haki m ' olacağ ı n a i n a n ı l m a ktayd ı . Modernizmde n iyet seyredene ' h a ki m olmak', böylece sanat eseri n i kend i n i

88

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

ken d i koş u l larında seyirciye -resimde perspektifi küçü k göstere­ rek veya ş i i rde Gera rd M a n l ey Hopkin s'i n uyg u l a d ı ğ ı 'serbest vezin'i öne çı kara ra k- em poze etmesid i r. Modern izmde üsl u p deneyi m i n a kışı içinde fa rkl ı l ı kların göz a rd ı ed i l d i ğ i arka i k b i r kavra ma dön üşür. Virg i n i a Woolf' u n " İ n sa n ı n doğası Ara l ı k 1 9 1 O'da veya ya kl a ş ı k o l a ra k b u ta ri hte değişm işti r" veciz söz ü n ü a n l a m l ı kı l a n şeyi n modern izm i n bu akışı ya kal ama çabası o l d uğ u n u d ü ş ü n üyoru m. l rving Howe'u n yoru m u nd a olduğu g i bi, bu a ba rtıda "geleneksel geçmiş ile sars ı l m ı ş b u g ü n a rasında ü rkütücü b i r sü reksizl i k va r­ d ı r . . . tari h i n çizgisi eğri l m iş, m u htemelen kırı l m ı ştı r". Bu kı rı l ma gerçekleşi rken, 'kesi n bugü n'e vurguyla hem sanat­ çı hem de seyi rci kend i n i her an ya pmak ve yeniden ya pmak zo­ rundad ı r. Bozu lan sürekl i l iğ i n redded i l mesiyle ve geleceğ i n bu­ günde o l d u ğ u inancıyla b i rl i kte klasi k bütü n l ü k veya ta m l ı k d uy­ g u s u kaybol m uş, bütü n ü n yeri n i fragman veya pa rça a l m ı ştır. Kişi 's ı n ı rl a n d ı rı l m ı ş bütü n l ü k'ten ziyade kırı k gövde heyke l i nde, el pa rçası nda, basit yüz bu ruştu rmada, çerçeveye g öre kesilen re­ si mde yen i b i r estet i k b u l ur. Sti l ler ka rı ş ı m ı ve ka l a ba l ı ğ ı içinde üslup ve sınır fi kri, b i r üsl u ba uyg u n i l keler fi kri terk ed i l i r. Gerçek­ te estetik yı kı m ı n bizzat bir estetik h a l i n e geld i ğ i söylenebi l i r.

Modernizm: Hiçlik ve Benlik Ha reket ve değ i ş me d uyg usu -dü nyayla yüz yüze gelme ta rzı nda büyük d eğ i ş i m- i n s a n l a r ı n ken d i d uyusa l a l g ı l a rı n ı ve deneyi m le­ ri n i değerl e n d i rd i kleri etki l i yen i uzl a ş ı m l a r ve form l a r ü retm i ştir. Fakat daha g üç a l g ı l a n a n bir biçimde, bu değ i ş i k l i ğ i n fa rkı nda ol­ m a k i n san ru h u n d a daha derin bir krize, h i ç l i k korkusuna yol aç­ m ı ştır. Dine ve b i l h assa ru h u n ö l ü msüzl ü ğ ü n e i na n c ı n zayıflaması yüzyı l l a rı n-eski i n sa n ve i l a hi va rl ı k a rasında a ş ı l a maz b i r uçurum o l d u ğ u a n l ayışından ciddi kopuşa yol açmıştı r. İ n s an a rtı k bu a ş ı l a maz u ç u ru m u orta d a n ka l d ı rmaya ve bi r modern i n ifadesiyle, Faust g i b i 'ta n rı-benzeri b i l g i ' elde etmeye, "insa n ı bir ta nrı s u re­ tinde ka nıtla maya" veya tersine "soluca n l a a kra ba l ı ğ ı n ı " doğru­ la maya ça l ış m a ktad ı r. B u i n san-üstü ça ba n ı n b i r sonucu olara k 1 9. yüzyı lda ben l i k d uyg u s u ö n e çı kmaya başla d ı . Bi rey özleml ere sa h i p ken d i n e özg ü b i r va rl ı k o l a r a k a l ı n maya b a ş l a d ı v e hayat daha b ü y ü k kut-

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

89

sal l ı k ve kıymet kaza n d ı . B i rici k hayatın gelişmesi baş l ı başına bir değer h a l i ne g e l d i . İ ktisadi iyi m serl i k, köle l i k ka rşıtı d uyg u, kad ı n hakları v e çoc u k emeğ i n i n v e acı masız ceza ların sona ermesi g ü ­ n ü n topl u msa l soru n l a rı h a l i n e geld i . Fakat d a h a deri n metafizi k b i r a n lamda, b u manevi g i ri ş i m i n s a n l a r ı n zoru n l u l u kları aşabi l e­ cekleri, a rtı k doğa tarafı n d a n kı sıtlan mayaca kları, a ksine, Hegel'in deyi m iyle, m ü kemmel özg ü r l ü ğ ü n kra l l ı ğ ı nda tari h i n son u n a u la­ şabilecekleri fi kri n i n temeli h a l i n e g e l d i . Hegel'in h a kkı nda yazd ı ­ ğ ı 'm utsuz b i l i nç' i n sa n ı n ulaşmak için m ücadele etmesi gereken kutsa l bir g ü c ü n ve statü n ü n gerçekl eşmes i d i r. Modern i n sa n ı n en derin doğası, ru h u n u n -modern metafizi k tarafı n d a n sergi­ l e n d i ğ i biçimiyle- sı rrı i n s a n ı n ken d i n i aşmaya ça l ışmasıd ı r; o l u m ­ suzla n m a n ı n -öl ü m ü n- b i r son o l d u ğ u n u bilen modern i nsan bunu ka b u l etmeyi reddeder. Modern i n san ı n binyı l c ı l ı ğ ı n ı n a r­ d ı n d a ken d i n i sonsuz kı l m a meg a l o m a n i si vard ı r. N eticede, mo­ dern ki b i r s ı n ı rl a rı ka b u l ü reddetmek, sürekl i olarak ısrarla ötesi n e geçmeyi v u rg u l a m a ktır; v e modern d ü nya her za m a n ötesi o l a n b i r yazg ı önerir: a h l a ki l i ğ i n ötesi, trajed i n i n ötesi, k ü l t ü r ü n ötesi.1 1

Arzunun Zaferi Batı l ı bi l i n çte i n s a n ı yön lend i ren g üçler olara k rasyonel ve rasyo­ nel-olmayan arasında, a k ı l ve i rade arası nda, a kı l ve içg ü d ü a ra­ sında her za m a n geri l i m o l m uştur. Spesifi k ayrı m l a r ne o l u rsa ol11

Çağdaş i ki yaza rın güçlü ifadeleri n i ka rşılaştı rın ız. Malra ux, Man's Fate [ İnsanın Yazgısı] (New York: Vintage Books, 1 96 1 : 228). Yaş l ı Gisors Yabani i n sa n ı ve onun a rzu ları n ı şöyle betim ler: "Bir erkekler dü nyasında bir in­ sandan fazlası ol mak. İ n sa n ı n yazgısından kurtu lmak. Güçlü değ i l, tam güçlü [ol m a k] . Güç isteğ i n i n tek entellektüel meşru l u k olduğu haya l i has­ ta l ı k Ta n rı olma isteğ idir: her i nsan tanrı olma hayali kurar". Sa u l Bel low'un Bay Sammler'ın Gezegeni adlı kitabında (New York: Vi­ king, 1 970: 33-34) yaşlı Sa m m ler şöyle düşünür: "Siz . . . uyga rlığın en kötü düşmanları n ı n ona en zayıf a n ı nda -a kı l adı na, irrasyonel l i k adı na, d uygu­ sal deri n l i k adı na, tam ve hemen özg ü r l ü k adına sa ldıran gözde entellek­ tüel leri o l d u ğ u n u n ka n ıtla n ı p ka n ıtlanamayaca ğ ı n ı merak etti n iz". Zira o s ı n ı rsız ta lep -açgözl ü l ü k, bu d ü nyayı doyu msuzl u ktan uzaklaştı rmaya m a h ku m ( kesin ve son ölüme doğru giden) yaratığ ı n redded i l mesi- anla­ m ı n a gel m ekteyd i . Bu neden le, her bir bi reyden bir dolu istek ve şi kayet gelmiştir. M üza ke re edil mez. İnsa n ı n herha ngi bir kısm ında hiçbir eks i kl i k ka bul ed i l mez".

90

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

s u n , geleneksel olarak rasyonel değerlendirmenin h iyerarşide üs­ tün kon u mda olduğu d ü şü n ü l m üş ve b u d üzen Batı l ı kültüre ya klaşık 2.000 yı l boyu nca hakim o l m uştur. Modern izm bu h iyerarşiyi pa rça l a m ı ştı r. O cesa retin, a rzu n u n zaferid i r. H obbes v e Roussea u'da zeka a rzu n u n v e tutku l a r ı n b i r kölesid i r. Hegel'de arzu b i l m e n i n zoru n l u bi leşen i d i r. N ietzsc­ he'de a rzu b i l g i n i n en dolaysız biçimde esri k l i k ve rüya d a n geldi­ ğ i (Tragedyanın Doğuşu'n u n ilk satı rında söyled i ğ i g i b i kavra na n , tespit ed i l emeyen) estetik ta rz i l e kaynaş mı ştı r. V e estet i k dene­ yim tek başı na hayatı doğrul uyorsa a h l a ki l i k as kıya a l ı n ı r ve a rzu­ nun hiçbir s ı n ı rı yoktur. Ben l i ğ i d uya rl ı l ı kla i l i şkisi içinde bu keş­ fetme ça bası nda her şey m u htemeld i r. Modernizm asla geçm işi değ i l, a ksine b u g ü n ü veya geleceğ i vurg u l a r. Geçm işle bağ koparı l d ı ğ ı nda b i l e böylece geleceğ i n içerd i ğ i n i hai h i ç l i k d uyg u s u n d a n kaçı n ı l a maz. İti kat a rtı k m ü m­ kü n d eğ i l d i r ve sanat, doğa ya da d ü rtü ben l i ğ i Diyo n i sya n ed i­ m i n sarhoş l u ğ u veya coşku n l uğ u nd a n sad ece geçici olara k a r ı n ­ d ı ra b i l i r. Fakat sarhoşl u ğ u n etkisi her za m a n geçer v e g ü n ü n ağarmasıyla b i rl i kte geriye d ö n ü lemez biçi mde soğ u k sabaha va rı l ı r. B u kaçı n ı l maz eskatoloj i k kayg ı kaçı n ı l maz olara k her kişi­ nin hayat ı n ı n "za m a n ı n son u nda" olduğu duyg u s u n a yol açar modern ist d üş ü n ce n i n ka ra çizg i s i n e ulaşı l ı r. B i r ecel d uyg usu, b i r kıya met çağ ında yaşa n d ı ğ ı h i ssi, Fra n k Kermode' n i n tes pit ettiği üzere, "tı pkı kıya met ütopyacı l ı ğ ı o l a ra k adland ı rd ı ğ ı m ız siyasal d evri mde olduğu gibi, modern izm olara k a d l a n d ı rd ı ğ ı m ız şeye özg ü d ü r . . . O n u n [bu duyg u n u n] tekrarlan ması kültüre l gelene­ ğ i m izin b i r özel l i ğ i d i r".1 2 Modern izmi ta rtışı rken 'sol' ve 'sağ' kategori leri fazla a n l a m l ı değ i l d i r. Modernizm, Thomas M a n n ' ı n ifadesiyle, "cehenneme b i r sempati" ü retir. N i etzsche, Yeats, Pound v e Wyn d h a m Lewis siya­ sal o l a ra k sağcıyd ı . Gide bir pagan, M a l raux bir devri mciyd i . Siya­ sa l çizg i s i ne ol u rsa o l s u n, modern ha reketi i l k neden o l a ra k top­ l u msal d üzene öfke ve son neden olara k bir kıya met i n a ncı bir a raya geti rmiştir. Modern ha rekete ka l ı c ı cazibe ve ka l ı c ı rad i ka­ l izm kaza n d ı ra n b u g i d i şattır. Geleneksel modern izm d i n i n veya a h l a ki l iğ i n yeri ne hayatı n 12

Fra n k Kermode, The Sense o fa n Ending ( New York: Oxford U n i versity P ress, 1 967: 98).

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

91

estet i k b i r doğru l a m a s ı n ı geçirmeye, bir sanat eseri ya ratmaya, b i r sanat çalışması ol maya ça l ı ş m ıştır -bu sadece i n sa n ı n kend i n i a ş m a ça bası n a b i r a n l a m kaza n d ı r m ı ştı r. Fakat sanata geri döner­ ken, N ietzsche'de açı kça görü l d ü ğ ü g i bi, ben l i ğ i n kökleri arayı şı modern iz m i n a rayı ş ı n ı sanatta n psikoloj iye, ya n i üründen ü rete­ ne, nesneden psişik ya pıya kayd ı r m ı şt ı r. 1 960'1arda modern izm i n m a ntığ ı n ı en i leri uçlarına taşıya n g ü ç l ü b i r postmodernizm a kı m ı gelişti. Norman O. Brown v e M i c­ hel Fouca u lt'n u n yazı larında, Wi l l i a m B u rro ughs'un, Jean Ge­ net' n i n ve bir dereceye kad a r Norman Mailer'i n rom a n l a r ı n d a ve g ü n ü m üzde etrafı mızı saran porno-pop kültürd e modern ist ni­ yetlerin mantı ksal b i r doruk n oktası n ı görmek m ü m kü n d ü r. On­ l a r, Diana Tri l l i ng'i n ifades iyle, " bi l i nc i n ötes ine geçmeye ça l ışa n serüvenci l e rd i r". Postmodern i st ru h h a l i n i n bazı boyutları va rd ı r. N iteki m post­ modern izm h ayat ı n estet i k doğrulan ması n ı n ka rşısı na ta mamen içg üd üsel i geçirmiştir. Sadece d ü rtü ve haz gerçektir ve hayatın d oğ r u l a n m asıd ı r; başka her şey n evroz ve ölümd ü r. Ayrıca, gele­ neksel modern izm, ne kad a r cesu r olsa da, d ürtülerini haya l g ücü içinde, sanat ı n kı sıtl ı l ı kları içinde uyg u l a m ı ştır. B u fa ntezil er, ister şeyta n i ister ca n i ce olsun, estet i k for m u n d üzen l eyici i l kesi aracı­ l ı ğ ıyla ifade ed i l m i ş lerd i r. B u yüzd en sanat, topl u m u ta h r i p ed ici o l d u ğ u nd a bile, ken d i n i yi ne d e d üzen ta rafı nda ve, örtük olara k, içeriğ i n d eğ i l se bile formun rasyonel l iğ i ta rafında kon u m l a n d ı r­ m ı ştır. Postmodernizm sanat ı n ka p l a rı n ı n d ışına taşmakta d ı r. O s ı n ı rları yı ka r ve ısra rla, ayrı m l a r ya pmakta n ziyade, sahnelemenin b i l g i ed i n m e biçi m i old u ğ u n u vurg u l a r. 'Olay' ve 'orta m', 'soka k' ve 'sa h ne' sanatı n değ i l a ksine hayatın uyg u n a l a n ı d ı r. B u n ları n h i çb i ri asl ı n d a ta mamen yen i değ i l d i r. Gizl i ku rt u l uş, sefi h ritüel l ere katı l mayı ve gizli b i l g i aracı l ı ğ ıyla g izl i ta ri katla rı başlata n ları n, ya n i 'g nosti kler'in ta m özg ü r l ü kleri n i onaylaya n bütün Batı l ı d i n lerde her za m a n ezoterik bir gelenek o l m uştur. G nostisizm, kendi entel lektüel for m ü lasyonları içinde, her toplu­ m u n kendi üyeleri ne d ayatt ı ğ ı s ı n ı rl ı l ı klara sal d ı r ı l a r ı n meşrul aştı­ rı l ması n ı sağ l a m ıştır. Fakat geçmişte b u b i l g i gize m l i ola n ı koru­ m u ştur, o n u n üyeleri ketu m d u r. Postmodern izm kon u s u n d a en d i kkat çeki ci olan şey, bir za m a n l a r gizlice sürd ü rülen şeyi n a rtı k b i r ideoloj i i l a n ed i l mesi ve b i r za m a n l a r ruh u n asalet i n i n öze l l i ğ i olan şeyin a rtı k kitle n i n demokrati k özel l iğ i ne dönü şmesid i r.

92

KAPiTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

G n osti k tarz her za m a n uyga rl ı ğ ı n tarihsel, p s i koloj i k ta b u l a r ı n a sa l d ı rmak o l m uştur. B u sa l d ı rı a rt ı k yayg ı n b i r kültürel ha reket platformu ol uştu rmaktad ı r. Postmodern m izaç, i l i ş ki l i b i r gevşek öğ retiler topl u l uğ u ola­ ra k ba kı l d ı ğ ı nda, bizzat i ki yön d e i lerlemektedi r. B i ri felsefi d i r, bir negatif Hegelci l i k türüd ü r. Michel Fouca u lt i n sa n ı kısa s ü re l i bir ta ri hsel cisi m l eşme, dalgalar ta rafı n d a n s ü rü klenebilecek "kumsal üzerindeki b i r iz" olara k görür. " İ n sa n ı n 'ruh' ve 'va rl ı k' o l a ra k ad­ l a n d ı rı l a n vira n e ve za ra r l ı böceklerle d o l u şeh i rleri ya p ı-bozu­ m u n a u ğ ratılacaktı r". O a rt ı k Batı ' n ı n zayıflaması d eğ i l , a ksi ne tüm uyga rl ı ğ ı n son u d u r. Bunun çoğ u son moda, b i r d ü ş ü n ceyi saçma mantı ksa l l ığa iten b i r kel i me oyu n u d u r. Dadaizmi n veya sü rrea­ l iz m i n öfkel i oyu ncu l u ğ u g i bi, o m u htemelen, h i ç değ i l se, kültür tari h i n e d üş ü le n b i r d i pnot olara k hatı rlanaca ktı r. F a kat bir başka yönde ilerleyen postmodern m izacı n çok d a h a önem l i b i r içeri m i va rd ı r: 'g ü n d e l i k' davra n ı ş ı n değerleri n e v e gü­ d üsel ka l ı plarına örneğ i n özg ü rleşme, erotizm, d ü rtü n ü n serbest b ı ra kı l ması a d ı n a sa l d ı rı için psi koloj i k öncü sağ l a m a k. Daha po­ p ü l er bir kı l ı k içinde s u n u l a n postmoderni st öğ retiyle i l i ş ki içinde önem l i olan b ud u r. Zira o orta s ı n ıf değerlerin b i r krizi n i n çok ya kında olduğu a n la m ı n a gelmektedi r.

Burjuva Dünya Görüşünün Ö lümü Rasyo n a l i st, maddiyatçı, prag matist olan b u rj uva d ü nya görüşü 1 9. yüzyı l ı n ortalarında sadece teknoloj i k- i ktisadi ya pıyı d eğ i l , ayn ı za man d a ayrıca kü ltürü, b i l hassa d i n sel d üzen i v e çocuğa 'uyg u n ' g ü d ü leri a ş ı l aya n eğ itim sistem i n i egeme n l i ğ i a l t ı n a al­ maya baş l a d ı . Bu d ü nya görüşü her yerde, b u rjuvazi n i n za m a n kon u s u n d a ki d üzen l i tutu m u n a o l d u ğ u kad a r korka k v e a nti­ traj i k ruh h a l i n e karş ı ç ı ka n l a r üzeri nde de sadece kültür a l a n ı nda zafe r kaza n d ı . Görd ü ğ ü m üz g i bi, s o n 1 00 yı l d ı r b u rj uva kültüre ka rşıtl ı ğ ı n ( i l k o l a ra k sanat a l a n ı nd a b u rj uva değerleri yadsıya ra k, i kinci o l a ra k bohem v e ava n g a rd ı n ka rşıt b i r hayat tarz ı n ı s ü rd ü rebi leceğ i d ı şa ka pa l ı a l a n l a r o l u ştura ra k) top l u m sa l ya pıdan özerkleşme ça bası­ na ta n ı k old u k. 20. yüzyı l baş larında ava n g a rt ken d i ne a it b i r 'ha­ yat a l a n ı ' ku rmayı başa rd ı ve 1 9 1 0- 1 930 a rası nda geleneksel kül­ türe ka rşı s a l d ı rı h a l i ndeyd i .

KAPİTALİZMİN KÜ LTÜREL ÇELİŞKİLERİ

93

B u rj uva ka rşıtı hare ket hem öğ reti hem hayat ta rzı bakı m ı n­ d a n neticede g a l i p gel d i . B u zafer kültürd e kura l l a ra ve kurumsal­ laş maya ka rşıtl ı ğ ı n egemen olması a n l a m ı n a gelmekteyd i. Sanat a l a n ı nda, estet i k öğ reti d üzeyi nde s ı n ı rsız deneyi m, s ı n ı rl a n d ı rıl­ m a m ı ş d uya rl ı l ı k, d ü rtü n ü n d üzene egeme n l i ğ i, haya l g ü c ü n ü n rasyonel e l eşti riden ta m amen m uaf o l m a s ı fi kri ne ç o k az k i ş i kar­ şıyd ı . Art ı k bir avan g art yoktu, zira postmodern kültürü m üzde h i ç ki mse d üzen veya geleneğ i n ya n ı nda d eğ i l d i . Sadece b i r 'yeni a rzusu' -veya eski ve yen i ka rş ı s ı n d a d uya rsızl ı k- vard ı . G ü n ü m üzde hayat ı n geleneksel b u rjuva orga n izasyo n u n u rasyonalizmi ve sad e l i ğ i n i- kültür a l a n ı nda savu n a n çok az kişi vard ı, ne d e bu organ izasyon entellektüel veya kültüre l sayg ı n lığa sa h i p yerleşik bi r kültürel anlamlar veya sti l ler siste m i n e sah i pti. Bazı sosya l eleşti rmenlerin ya ptı ğ ı g i bi, teknokrati k zi h n iyetin kü l ­ türel d üze n i egemen l i ğ i altına a l d ı ğ ı n ı varsayma k eldeki her ka nıt pa rças ı n ı d i kkate a l ma m a kt ı r. G ü n ü m üzde sa h i p old u ğ u m uz şey kültür ve top l u msal ya p ı a rası nda köklü bir kopuşt u r ve d a h a do­ laysız topl u msal devri m lere ta ri hsel olarak zem i n hazı rlaya n bu türd e kopu ş l a rd ı r. Yen i d evri m zaten i ki temel biçimde baş l a m ıştı. İ l k o l a ra k, sa­ natta sağ l a n a n kültü rün özerkl i ğ i a rtık hayat a l a n ı n a geçmeye başlar. Postmodernist m izaç d a h a önceden fa ntezide ve hayal gücünde rol oyna m ı ş olan şeyi n ayrıca hayat içinde de rol oyna­ ması n ı ta l e p eder. Sanat ve h ayat ayrı d eğ i l d i r. Sa n atta izin veri len b i r şeye hayatta d a izin veri l i r. İ ki nci o l a ra k, b i r za m a n l a r küç ü k b i r romantik yazarlar çevresi ta rafı ndan uyg u la n a n b i r hayat ta rzı, i ster bir Ba udelaire sakin hayat maskesi ister b i r Ri mbaud sa n rı l ı öfke olsun, a rtı k 'bi rçok kişi' (kesi n l i kl e top l u mda bir azı n l ı k fa kat yine de sayısı fazla kişi) ta rafı nd a n taklit ed i l mekte ve kültürel sahneyi egemen l i ğ i altına a l m a ktad ır. B u sayısal ölçek d eğ i ş i kl i ğ i 1 960'1arı n kültürüne ken d i özel yü kse l i ş i n i s a ğ l a d ı , ya n i b i r za m a n l a r ç o k küçük b i r e l i t l e s ı ­ n ı rl ı b o h e m hayat tarzı a rtı k kitle i leti ş i m araçları n ı n d e v ekra n ı n­ da sahnelen meye başlad ı . B u i ki d e ğ i ş i m i n b i r a raya gel mesiyle 'kü ltür'ün 'toplumsal ya­ p ı 'ya sa l d ı r ı s ı yen iden ca n l a n d ı . Bu türden sa l d ı r ı l a r daha önce başl a d ı ğ ı n d a (sözgel i m i A n d re B reton'un 1 930'1arı n baş l a r ı n d a ki sü rrea l i st ö nerisi, ya n i N otre Dame'ın kuleleri n i n yeri ne anormal büyü k l ü kte ca m b i r şişe kon u l ması, şişel erden biri n i n ka n d i ğeri-

94

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

n i n sperm i l e d o l d u r u l ması, ki l isen i n bizzat bakireler için b i r c i n se l okul h a l i n e g e l m e s i ta lebi) topl u m u n patentl i 'a pta l l a rı n ı n ' pata­ vatsızca şaka l a rı olara k a n laşı l m a ktayd ı . Fakat h i ppi-uyu ştu rucu­ rock kültürün popü ler h a l e g e l m esi (ve kültür a l a n ı nda şeyta na ta p ı n ma m iza h ı n a ve şiddeti n e i l işkin 'yeni d uya rl ı l ı ğ ı n ' ortaya ç ı kması) top l u msal ya pıyı bizzat sürmesi n i sağ l aya n g ü d üsel ve psişi k öd ü l siste m i n e da rbe vura ra k ted rici olara k zayıflattı. Bu an­ la mda, ı 960'1arın kü ltürü hem b i r bitiş hem de bir baş l a n g ı ç ola­ ra k yen i ve m u htemelen ayırt ed ici b i r tarihsel a n l a m a sa h i pti.

il

Protestan Ahlaktan Psikedelik Çarşıya Kültürel fi kirlerdeki d eğ i ş i m ler b i r içki n l i k ve özerkl iğe sahi plerd i r, ç ü n kü b i r kültüre l gelenek içinde i şlerl i kte olan bir iç mantı kta n g e l i ş i rler. B u a n lamda, yen i fi kirler ve formlar önceki fi kirler ve forml a rla b i r tür d iya logdan veya onlara isya n d a n doğarl a r. Fakat kültürel prati kler ve hayat ta rzları n d a ki değ i ş i m ler zoru n l u ol ara k topl u msal ya pıyla etki leşi m içinded i r, ç ü n kü sanat eserleri, süsler, plaklar, fi l m ler ve oyu n l a r piyasada a l ı n ı p sat ı l ı rlar. Piyasa top l u m ­ sa l ya p ı v e kültürün kesişti ğ i yerd i r. B i r b ü t ü n olara k kü ltü rdeki d eğ i ş i m leri, b i l hassa yen i hayat tarzla rı n ı n ortaya çıkış ı n ı sadece d uya rl ı l ı klard a ki d eğ i ş i m l er değil, aynı za manda ayrıca bizzat top l u msal yap ı d a ki d eğ i ş i m l e r m ü m kü n kı l a r. Bu d u ru m Ameri­ ka n top l u m u nda, b i r yü ksek tüketi m e konomisinde yen i satı n a l ma a l ı ş ka n l ı kl a rı n ı n gelişmesinde ve b u n u n son ucunda Ameri­ ka n b u rj uva topl u m u n geleneksel değer siste m i n i aya kta tutan i ki kod u n -Protestan a h lakın ve Püriten mizacı n- n i hai a ş ı n m a s ı n d a kol ayca görülebi l i r. Top l u msa l ya pıdaki d eğ i ş i m ler kadar kü ltür­ deki d eğ i ş i m lere de bağ l ı olara k, Amerika n topl u m unda ça l ı şmayı ve öd ü l ü kutsa l laştıra n inançların ve meşru l u kları n ı n da altı n ı oya n şey a h l a k v e m izaçta ki b u a ş ı n m a d ı r. Yön ü n ü kaybetme d uyg u s u n u n ve g ü n ü m üzd eki ka m usal ruh h a l i n e işa ret eden u m utsuzl u ğ u n büyük ölçüde soru m l usu olan şey bu d ö n ü ş ü m ve bel i rl i köklere s a h i p bir a h l a kı n olmamasıd ı r. B u rada ya pmak iste­ d i ğ i m şey, modernizm ve b u rj uva topl u m u ha kkı ndaki a rg ü ma­ n ı m ı ele a l m a k ve d a h a özelde b u rjuva ta rzı n örnek modeli olan

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

95

Ameri ka n topl u m u ndaki etki leri n i n izleri n i a raştı rmakt ı r.

Küçük Kasaba Hayatı Protestan a h l a k ve P ü riten m izaç çalışma, sad e l i k, tutu m l u l uğ u, c i n sel perh izi ve hayat ka rşısında yasaklayıcı b i r tutu m u vurg u la­ ya n kod l a rd ı . B u kod lar a h l a ki davra n ı ş ı n ve top l u msal sayg ı n l ığ ı n doğa s ı n ı ta n ı m l a d ı . 1 960' 1 a rı n postmoderni st kültürü, ken d i n i b i r 'ka rşı kültü r' olara k ta n ı m la d ı ğ ı i ç i n , Protesta n a h l a ka meyd a n okuya n, Pü riten l i ğ i n son u n u i l a n e d e n v e b u rj uva değerlere son bir sa l d ı rıyı tırma nd ı ra n bir şey o l a ra k yoru m l a n d ı . B u yoru m ol­ d u kça yüzeysel d i r. Protesta n a h l a k ve Pü riten m izaç, topl u msal olgular olarak, zaten uzu nca s ü red i r aşı n m ı ştı ve daha ziyade a h l a kç ı l a r ta rafı ndan nasihat etmek için ve sosyologlar ta rafı n d a n davra n ı şsa! gerçekl i kler o l a r a k görü l mekten ziyade m itleşti rmek için ku l l a n ı l a n sol u k ideolojil er olara k ka l d ı l a r. Geleneksel b u rj uva değer siste m i nden kopuşa, gerçekte, burj uva i ktisadi siste m kes i n l i kl e serbest piyasa- yol açm ı ştır. Bu kopuş Amerika n h aya­ tında ka pita l izm i n çel işkisi n i n kaynağıd ı r. ABD'd e P rotesta n a h l a k ve P ü riten m izaç ta rımsal, küçük ka­ saba l ı , tücca r ve za naatka r yaşam biçi m i n i n d ü nya görüşüyd ü. ABD'de, Page Sm ith'in bize hatı rlattığı g i bi, "a ile ve ki l i seyi istisna tutarsak, 20. yüzyı l ı n ilk ı O y ı l l a r ı n a kadar ana top l u msal org a n i ­ zasyon biçi m i k ü ç ü k kasa ba i d i ".1 3 Amerikan topl u m u n u n hayatı ve kara kteri küçük kasaba ve d i n leri ta rafı nd a n biçi m l e n d i ri l d i . B u kasaba lar d üşman b i r çevrede topl u l u ğ u n ya ptırı m l a rı n ı n g ü ç l ü a h l a ki kod l a r ı n ı yerleşti rmek için zoru n l uyd u; onlar geç i m eko­ n o m i l erinde i ş i n ve kısıtla m a n ı n a n l a m ı n ı ve meşru l u ğ u n u sağla­ d ı l a r. Amerika n top l u m u n u n çekirdek değerleri n i 'Pü riten m izaç' ve 'Protesta n a h l a k' teri m l eriyle özetlemek m ü m kü nse, bu değerleri erken dönem Amerika n ru h u n örnekl eri olara k yer alan i ki ada­ m ı n, P ü riten Jonathan Edwa rds'ın ve Protesta n Benj a m i n F ra n k­ l i n'in temsil ettiğ i söylenebi l i r. Amerika n ka ra kteri n özel erdem le­ ri n i n ve i l kel eri n i n tem e l i n d e b u i ki ada m ı n d ü ş ü n cesi ve etki l i vaazları va rd ı r. Va n Wyck B rooks Amerika'nın Gelmekte Olan Çağı ad l ı kita b ı n ­ d a şöyle yaza r: 1 3 Page Sm ith, As a City upon a Hill (New York: Alfred A. Knopf, 1 960: vii).

96

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

Üç kuşaktır ege men A m e r i ka n karakter b i r ti pte, a y n ı za m a nda papaz o l a n bir eylem ada m ı nda teksif etm i şt i r . B u ayrışma ve o n u n l a b i r l i kte temel ' K ü l t ü r l ü ' ve 'Kültü rs ü z' ayrı m ı 18. yüzyı l a kada r o rtaya ç ı kmadı . O i k i fi l ozofta, o rta k yö n l e ri 18. y ü zyı lda yaşa m a l a rı o l a n Jonath a n Edwa rds ve Benj a m i n Fra n kl i n'de ken­ d i n i gösterdi. B u t i p ile o n l a r ı n b i ri c i k safl ı k l a rı ve a ma ç l a r ı a ra­ s ı nda ki görü n ü r uyuşma z l ı k i ç i nde, b u orta k özel l i kl e r b i r ı rksa l olgu o l a ra k Amerikan ka ra kteri be l i rledi ve o n l a rda n s o n ra Dev­ r i m a rt ı k kaçı n ı l m az h a l e geldi . Ch a n n i ng, Lincoln, E m e rson, W h itman, G ra nt, Webster, G a rrison, Ediso n, Rockefe l l e r. Baya n Eddy, Woodrow Wi lson, h e psi, şu veya bu şeki lde, A m e r i k a n z i h n iyet i n bu i k i büyük atası n ı n karı ş ı m l a rı v e terki p l e ridir. 14

Kuşku suz, Brooks'un ve onu izleyen Perry M i l ler' ı n ı srarla vur­ g u l a d ı ğ ı g i bi, Pü riten teokrasi n i n d ü ş ü n cesi Ameri ka n zi h n i n ta r i h i üzeri nde büyü k bir etkiye sah i p o l m uştur. 1 8. yüzyıl orta la­ rında Ameri ka'n ı n önde gelen entellektüel leri din a d a m l a rıyd ı ve d ü ş ü nceleri de teoloj i ha kkı ndayd ı . O n l a r ı n d ü ş ü nceleri b i r asır­ d a n d a h a fazla süre Ameri ka'daki tüm fel sefi d ü ş ü n ceyi hakim iye­ ti altına a l d ı . Teoloj i i ktidardan ayrı l d ı ğ ı nda bile aşı l a n m ı ş olan derin g ü n a h ka rl ı k, bil hassa c i n sel davra n ı ş l a r kon usunda suçl u l u k d uyg u s u Ameri kan ka ra ktere damgas ı n ı v u rd u v e neredeyse b i r a s ı r sonrası n a kadar kökü kazı namad ı . George Santayana'n ı n 50 y ı l d a n fazla za m a n önce tespit ettiği g i bi "Pü riten leri bu kıyı l a ra götüren tutku n u n metafizi k o l ması dehşet vericid i r; onlar bu kıyı l a ra daha m ü kemmel b i r ruh içinde yaşama u m u d uyla g e l m i ş l erd i".1 s Pü riten inancın çekirdeği uyg a r­ l ı ğ a d ü ş m a n l ı k i d i . Za ma n ı n top l u m u yozlaş m ı ştı ve i rades i n i i n sa n ü r ü n ü ku r u m l a rd a n d eğ i l doğrudan Ta n rı'dan a l a n i l k ki l i ­ sen i n i l kel sade l i ğ i n e d ön ü l mesi gerekliyd i . Pü rite nl e r h e r b i reyi n örnek b i r hayatı s ü rd ü rd ü ğ ü bi r a n l aşma ya ptı l a r. Fakat h i ç ki mse -veya öğ reti- uzunca bir dönem aynı coşkuyla yaşaya maz -bu d u r u m b i l h assa d ü rt ü n ü n kayna kları üzeri nde katı d i si p l i n l i b i r hayatı s ü rd ü rmek a n l a m ı n a g e l d i ğ i nde. Ka lvinc i l i k, ilk Ameri ka n kolon i l eri döneminde bi le, (Wes l ey'n i n 1 4 Va n Wyck Brooks, America's Coming-of-Age (Garden City, N .Y.: Doubleday

Anchor, 1 958; i l k baskı, 1 9 1 5: 5). 15 George Sa ntaya na, Character and Opinion in the United States (New York:

B razi l ler, 1 955; i l k baskı 1 920: 7).

KAPİTALİZMİ N KÜLTÜ REL ÇELİŞKİLERİ

97

Metod izm i n i n temeli o la n ) Arm i n izm* g i b i yen i öğretiler 'şa rt l ı seçi l m i ş l i k' fi kri n i içeren mutlak kader a n layış ı n ı n yeri n i a l m aya ça l ı şırlarken yı pra n maya baş l a m ı ştı. Jonathan Edwa rds M utlak olanı yeniden ca n l a n d ı rmayı a maçlaya n ve b i reyi n ken d i ke nd i n i i rdeleyebileceğ i v e soru m l u l u kl a r ı n a sa h i p ç ı ka b i l eceği b i r meka­ n izma s u n m uştu. Edwa rd s Büyük Hıristiyan İlk Günah Öğretisinin Savunusu ( 1 758) ad l ı eseri nde Ka lvi n c i l i ğ i zayıflatmak isteye n lere sa l d ı rd ı . Ona göre g ü n a h ka rl ı k kaçı n ı l mazd ı, ç ü n kü b i l i n c i n özdeş­ l i ğ i bütün i n s an ları Adem'le bir kı l ma ktayd ı . Edwa rds ayrıca l ı kl ı b i r seçi l m i ş l iğe, fa kat ça l ı ş ma n ı n d ı ş işaretlerine d eğ i l a ks i n e b i r i ç ayd ı nl a n mayla, dönüştürücü b i r deneyi mle i nayeti koruya ra k yaşaya n ki şilerin işa reti ne i n a n ıyord u . Jonatha n Edwa rd s estet i k v e sezg ici bir P ü rite n ken, Benj a m i n F ra n k l i n p rag mati k v e faydacı bir Protesta n'd ı . F ra n k l i n d ü nyaya gözü n ü kırpmadan, esasen sadel i k ve tutu m l u l u k, ça l ış ka n l ı k ve saf bir akılcı 'iş hayatı nda i lerleme' n iyetiyle baka n prat i k bi riyd i . Fra n kl i n 'i n hayatı temel Ameri ka n özel l i k olan ken d i n i g e l i şti rme­ n i n timsa l i yd i . Add ison'ı n Spectator dergisi n i n tarz ı n ı ta klit etme­ ye çal ışan F ra n k l i n kend i parag rafları n ı akıl hocas ı n ı n ki lerle ka rşı­ laştırara k yazd ı ve yeniden yazd ı, böylece bir terminoloj i ol uştu r­ d u ve kend i n e has b i r sti l oluşturd u . Azi m l e kend i ken d i n e Fran­ s ızca, İspanyolca, İta lya n ca ve Latince öğ rendi. Gen ç l i k tutku la rı­ n ı n 'g üçlü a rzu s u n u ' yeniden yaşamak için ev sa h i besi n i n kızıyla res m i n i ka h sız evlend i ve i ki çoc u kları o l du . F ra n kl i n ' i n term inoloj i s i n d eki a n a htar sözcük 'fayd a l ı ' i d i . B i r kita bı, Otobiyografi ken d i oğ l u için fayda l ı olabilecek b i r şeyle başlamaktayd ı; b u a maca h izmet eden kita p asla ta m a m l a n m a d ı . B i r ı s ıtıcı i cat etti, bir hasta ne kurd u, soka klara ka l d ı r ı m d öşetti, kol l u k kuvveti o l a n bir şeh i r kurdu, b u n ların hepsi 'fayd a l ı ' proje­ lerd i . O Ta n rı 'ya i n a n m a n ı n fayd a l ı o l d u ğ u n a i n a n ı r, ç ü n kü Ta n rı erdemi öd ü l lendirir ve suçu ceza l a n d ı rı r. Fra n k l i n Fakir Richard'ın Almanağı n d a ( 1 732- 1 757) d ü nya n ı n aforizmalar hazi nes i n i aşı rd ı ve b u n l a rı fa kirler için vaazlara uyarlad ı . "Fakir Richard dedi ki" bütün gerçek erdemlere önem kaza nd ı ra n b i r deyi m h a l i n e g e l d i . F ra n kl i n'e göre 1 3 fayd a l ı e r d e m vard ı r: nefse hakim iyet, sü kut, '

* Arminizm, Ateşç i l i k Hollandalı Reformcu teolog Jacobus Armi n ius'un ve Remonstra ntlar olara k b i l i nen tarihi destekçileri n i n teoloj i k fi kirlerine da­ ya nan bir P rotesta n l ı k dalı. https://stringfixer.com/tr/Arm i n ianism

98

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

d üzen, azi m, ka naatka rl ı k, ça l ış ka n l ı k, d ü rüstl ü k, adalet, ölçü l ü l ü k, temizl i k, saki n l i k, n a m u s l u l u k ve a l ça k gön ü l l ü l ü k. Amerika n i na n ­ c ı n m u htemelen b u n d a n d a h a i y i b i r dökü m ü yokt u r. F ra n kl i n'in ifadesiyle, kendisi bu erdemlerden her birine b i r hafta titizl i kle uymakta, ken d i pratiği ndeki g ü n l ü k başarı m i ktarı n ı b i r d eftere kaydetmekteyd i. Ve bu şeki lde " 1 3 haftada ta m a m l a n a n bir derse ve bir yılda dört ku rsa" d eva m etmekteyd i.1 6 Fakat bütün b u n l a r kı smen kurnazl ı k ve hatta m u hte melen a l d atmaca idi. Fra n k l i n tutu m l u ve ça l ı şkandı; başa rısı, tı p kı bi rçok iyi Ya n kee g i bi, etki l i dostla r ed i n m e ka pasitesi n den, m uazza m ken d i rekl a m ı n ı ya pma yeteneğ i n d en, kişi l i ğ i n e ve yazı l a r ı n a ya n­ sıya n cazi besinden ve kıvrak zekasından gel mekteyd i . ( B u 'g üçlü arzu'n u n değişti ri lebi l i r o l d u ğ u ka n ıtlansa b i l e, on u n gayrı meşru i ki çoc u ğ u o l d u .) F ra n k l i n makul b i r fı rsatı değerlend irmiş, doğa fel sefesiyle ve elektri kle i l g ilen meyi b i r kenara b ı rakmı ş ve ka m u­ sal hayata g i rmeden önce va kti n i ta rafsız b i r araştırma i ç i n 6 yı l harca m ı ştı r. Amerika n ka ra kteri n özü n e i l işkin bize i ki i mge intika l etm i ştir: ( 1 ) i n sa n ı n a h l a k bozukl u ğ u n a takı n t ı l ı Jonath a n Edwa rds'ın d i n ­ d a rl ı ğ ı v e çileci l i ğ i v e ( 2 ) b i r i m ka n v e kazan ç d ü nyas ı n a yönelen Benja m i n F ra n kl i n'i n prati kl i ğ i ve menfaatç i l i ğ i . Ayrıca, b u d üa­ l izm ya klaşı k olara k 60 yıl önce en iyi biçimde Va n Wyck Brooks tarafı n d a n beti m l e n m iştir: B u yü zde n, başı nda n beri Amerikan z i h n iyeti nde yan y a n a i l e rle­ yen fa k;:ıt n adiren birbirine ka rışa n i k i temel a k ı ntıyla -yü ksek ve alçak ç ı k a n i k i ses l e- k a rş ı l a ş ı r ı z ve i k i s i de a y n ı ö l çüde dış top­ l u m sa l i l işki l e re ka p a l ıdır: b i r ya nda köke n i nde P ü rite n l e r i n din­ da r l ı ğ ı b u l u n a n a ş kı n l ı kçı a k ı ntı Jonath a n Edwa rds'ta b i r fe l sefe­ ye dö n ü ş ü r, Emerson a ra c ı l ığıyla a kta r ı l ı r, önde gelen A m e r i ka n

16

Max Weber yetkin çalışması Protestan Ahlak ve Kapitalizmin Ruhu'nda F ra n klin'i ikisinin de cisim leşmesi olara k görür. 'Yeni i nsan'ı n karakteristi k değerler sistem i n i n bir işareti olara k" o n u n 'vaazlarını' a ktarır, ("Za man Pa­ rad ı r . . . Güve n i n para olduğ u n u hatı rı nızda tutu n . Bir adam kazandığı pa­ rayı e l i m e veriyorsa bana fa iz vermekted i r . . . "). İ lginç olan, Weber'in bu yen i eti ğ i n ayırt edici özel l i kleri n i beti m lemek için Luther, Ka lvin, Baxter, Bailey veya b i r başka P ü riten d i n adamlarından çok daha fazla F ra n k­ l i n'den a l ı ntılar ya pması d ı r. Bkz. Max Weber, The Protestant Ethic and the Spirit of Capitalism, çev. Ta lcott Parsons (London: G. Ailen & U nwin, 1 930).

KAPİTALİZMİ N KÜ LTÜ REL ÇELİŞKİLERİ

99

yaza rl a r ı n titiz safl ı ğı n ı ve mesafe l i l iğ i n i ü retir ve çoğu çağdaş Ameri k a n k ü l t ü r ü n n i hai gerçek dışıl ığıyla sonuçla n ı rken, öte ya nda köke n i nde P ü riten hayat ı n pratik değişken l i k l e ri b u l u n a n u c u z fı rsatç ı l ı k a k ı nt ı s ı Fra n kl i n'de b i r fe lsefe h a l i n e gel i r, Ameri­ ka n miza h ç ı l a r a ra c ı l ığıyla a kta r ı l ı r ve çağdaş i ş hayatı m ı z ı n at­ mosferiyle s o n u ç l a n ı r . 17 ..

P ü riten teoloj i n i n teme l i ndeki i rrasyonel g izem her ne o l u rsa o l s u n, top l u l u k bizzat a h l a k yasa s ı n ı n katı ve d ü rüst bir zoru n l u­ l u k o l d u ğ u rasyonel b i r a h l a ki l i k ta rafı n d a n yöneti l m i ştir. Pü riten­ l i ğ i n çekirdeğ i n i , teoloj i k ka b u kları soyu l u p ç ı karı rsa k, g ü n d el i k davra n ı ş ı d üzen l e n meyi amaçlaya n yoğ u n bir a h l a ki çaba o l u ş­ turmaktayd ı, b u n u n nedeni P ü ritenleri n katı veya istekl i o l maları d eğ i l , a ks i n e top l u l u kl a rı n ı n b ütü n b i reyl eri n birbi rleriyle s ı kı b i r l i k içinde old u kl a rı bir a n l aşma o l a ra k kurul masıyd ı . Ka pa l ı bir d ü nyada yaşa m a n ı n d ı şsa l teh l i keleri ve psi koloj i k geri l i m leri neden iyle, bi rey sadece ken d i d avra n ışlarıyla d eğ i l , topl u l u kla da i l g i l e n mek zoru nd ayd ı. Kiş i n i n g ü n a h ları sadece ken d i s i n i değ i l g r u b u da teh l i keye atmaktayd ı; a n laşma n ı n gerekl eri ne uyma­ mak Ta nrı'n ı n to p l u l uğa öfkelen mesine yol aça b i l i rd i . Anlaşma n ı n koş u l l a rı h e r kişiyi örnek bir hayata bağ l a m a ktay­ d ı . Fakat a n laşma n ı n apaçık ol ması -ve köy hayat ı n ı n ya kın i l işki­ leri- herkesin başta n ç ı kma n ı n g ü n a h l a rı n ı n ve bed e n i n aya rtma­ l a rı n ı n fa rkı nda o l m a s ı n ı sağ l a m a ktayd ı .1 8 B u d u r u m üyeleri daha 1 7 Brooks, a.g .e., s. 1 0.

18

B u gayri meşru d ü rtülerin en g ü ç l ü edebi betim lemesi m u htemelen Hawthorne'un kısa h i kayesi Salem ormanlarında bir şeyta na ta pınma ayi­ n i n i n düşsel bir yoru m u n u n beti mlendiği "Genç Goodman Brown"d ı r. Bu h i kayede, Genç Good man Brown g ü n a h ı n gizemleri içinde vaftiz edilen (kıvrı k bir ç u b u k = fa l l u s taşıyan) şeyta nla ormana gitmek için karı s ı n ı terk eder. Şaşkı n l ı k ve korku içi nde, kasa b a n ı n bütün 'iyi' insanları n ı n ka b u l tö­ ren i ne büyük bir keyifle g itti kleri n i ve ayrıca genç ka rısı n ı n İnancını fa rk eder. Bu seremoni ve m üzik bir d i n sel ayi n biçimine sah i p olmasına rağ­ men, içeriğ i şeyta n ı n süslü konuşmaları d ı r. Sonunda, b u n u n, Goodman Brown için, kendi a h la kdışı d ü rtü leriyle m ücadele ettiği gerçek bir olay mı yoksa bir rüya m ı olduğu kes i n l ikle açık değ i l d i r. Fakat hayatı sefi l d i r. ("Şa­ bat g ü n ü n de kutsa l bir mezm u r okunu rken cemaat onu dinleyem ezdi, ç ü n kü o s ı rada yüksek sesle kulağ ı na bir i lahi okunmaktayd ı . . . ".) O kötücül ve ku rumuş bir varoluşa yöneldi ve ö l ü m saati kasvetl iydi. Bkz. "Young Good man B rown", The Novels a n d Ta/es ofNathaniel Hawthorne ( New York: Modern Li b rary, 1 937: 1 033-1 042) .

1 00

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

fazla ka mçıladı ve o n l a r g ü n a h karlar o l m a n ı n ya n ı s ı ra büyük tövbeka rl a rd ı -zi ra gayri meşru cinsel i l i ş ki ve seks kon u s u nda ö n e m l i m i ktarda b i r köyl ü gerçekçi l i ğ i vard ı . Günah ç ı karma ritüe­ li ü l kede hem New Engla n d 'd a hem de daha son ra -Pürite n l i ğ i n teol oj i s i n i deği lse de a h l a ki ceza l a n d ı rmayı sürd ü ren- Midwes­ tern uya n ışçı d i ni top l u l u kl a rda P ü rite n l i ğ i n ka l bi n de yer a l m a k­ tayd ı . İ l k kez çöl lerde v e d a h a son ra bozkı rlarda ku r u l a n kasa ba l a r çoğ u kez yü ksek oranda top l u msal uyu msuzluğa v e serseriye sa­ h i p olan bir n üfus arasında top l u msal d üzeni sağ l a m a problemiy­ le ka rş ı laştı lar. Bi rkaç yüz a i leden ol uşan b i r kasaba ken d i kura l la­ rı ndan sapa n l a rı hapse atabi lecek veya heps i n i s ü rebi lecek g üce sa h i p d eğ i l d i r. Ded i koduyla veya uta nçla, herkesi n ö n ü n d e gü­ n a h ç ı ka rmayla veya tövbe etmeyle sağ l a n a n b i r sosya l kontrol sistem i çoğ u topl u l u kta büyü k ölçekl i yozlaşmayı önlemen i n a racı h a l i n e gel d i . Saygıdeğerl i k fi kri -dengesizliğe, hazza v e içki­ ye ka rşı g üvensizl i k- ilk maddi zoru n l u l u k ka rş ı l a n d ı ktan sonra uzun s ü re deva m ederek old u kça deri n l ere kök sa l d ı . Baş l a n g ı çta ça l ı ş m a ve zen g i n l i k seçi l m i ş l i ğ i n alametiyken, son ra ki yüzyı lda sayg ı n l ığ ı n işaretleri haline geldi.

Bir İ deoloji Olarak Püritenlik Bir değer sistemi çoğ u kez d ağ ı n ı ktır ve o l u ş u m h a l i nded i r. O s pesifi k b i r kod içinde düzen lendiği nde ve bir d i n sel dogmalar kümesi, açı k b i r sözleşme veya bir ideoloj i olarak formüle ed ildi­ ğ i nd e b i r to pl u l uğ u hare kete geçi rme, d i si p l i n i uyg u l a m a a racı veya bir sosya l kontroller öbeğ i h a l i n e g e l i r. Bir ideoloj i n i n niçin kolay orta d a n ka l km a d ı ğ ı ve g iderek daha g ü ç l ü hale geldiği, n i ç i n b i r sosya l ha rekete ilk uyu m u nd a n uzun s ü re sonra ortadan ka l kt ı ğ ı egeme n l i k sosyolojisi n i n ka rmaş ı k bir kon us u d u r: sözge­ l i m i mevcut d i nsel a h l a k kura l ları na bir tepki olara k gel işen ancak g ü n ü m üzde bir m u h afaza ka rl ı k kaynağı olara k işleyen yen i l i kçi bir va hiy öğ reti si olan Mormon teol oj i n i n g ü c ü n e veya Sovyetler B i rl iği'nde eşitl i kçi Kom ü n ist ideoloj i n i n devri mden ya r ı m asır son ra yen i b i r orta s ı n ıfı n ortaya ç ı kışı n ı meşru laşt ı rma s ı n a şahit o l m a ktayız. B u türden d u rum l a rda ideoloji bunu geçm i ş i n otori­ tesi n e ve kutsa l l ığ ı n a dayanara k s ü rd ü rür; ideoloji çocuğa a ş ı l a n ı r v e d ü nya n ı n old u ğ u kad a r a h l a ki davra n ı ş norm ları n ı n da tek

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

101

kavra msal haritası h a l i n e gel i r. Çoğ u kez, başla n g ı çtaki retori k ve semboller va rl ı ğ ı n ı sürd ü rse b i l e, egemen s ı n ıfı n top l u msal g ücü­ n ü n paya n d a l a rı olan yerleşik top l u msal kod ları ve sosya l kontrol­ leri meşru laştı rmak için içeri k ayrı ntı l ı olara k yen iden ta n ı m l a n ı r. Bu bir ideoloj i n i n işlevsel bi leşen i d i r. Fakat ayrıca bi l i şsel veya ente l lektüel bir bi leşen de va rd ı r. İdeoloj i n i n ka ra kteri n d e sadece temel bir gerçekl iği ya nsıtmak veya meşru laştı rmak yoktur, ayn ı za manda bir kez başlad ı ğ ı n d a za m a n l a ken d i n e ait b i r hayata sa h i p o l u r. Gerçekte güçl ü b i r ideoloj i haya l g ü c ü n e yen i b i r hayat vizyo n u açar; b i r kez form ü l e ed i l d i ğ i nd e entel lektüeller, teolog­ lar veya a h l a kç ı l a r ı n i n s a n l ığa açı k çeşit l i olası l ı klar a ra l ı ğ ı n ı n bir parçası olara k ya ra rla n ı l a bi lecekleri bir a h l a ki dağarcı ğ ı n parçası o l a ra k ka l maya deva m eder. Eko n o m i lerden ve eski m iş teknoloji­ lerd e n fa rklı olara k ideolojil er ortadan ka l kmazlar. Heg e l ' i n teri­ m iyle bu 'bi l i n ç u ğ ra kl a rı ' yeniden ca n l a nabi l i r; bir uyg a rl ı ğ ı n ta ri h i boyunca o n l a ra m ü racaat ed i l ebi l i r v e yen iden form ü l e ed ilebi l i rler. N itekim, yı pranan, sağ ı nd a n sol u nd a n çekişti rilen, üzeri nde tartı ş ı l a n , d i kkatl i ce i ncelenen ve bir yaza rlar, a h l a kç ı l a r v e entel lektüel ler ord u s u tarafı n d a n yen iden ifade ed i len bir ide­ oloj i başlı başına b i r g ü ç h a l i n e g e l i r. Bu Püriten l i ğ i n de kaderiyd i. Başl a n g ı çta ideoloj iyi teşvi k eden katı çevre koş u l ları yum uşad ı ktan uzu n süre son ra bile i n a n ç gü­ c ü n ü deva m ettirir. Va n Wyck B rooks'u n bir za m a n l a r doku naklı b i r biçimde bel i rttiği g i b i "Pü riten lerin şarabı [kadehe] dökü l d ü ­ ğ ü n d e kokusu aşkı n l ı kçı l ı k v e şara b ı n kendisi b i r tica ri meta h a l i ­ ne gelmişti r". B i r fi ki r sistem i olara k P ü rite n l i k 200 yı l d ı r katı Ka lvinci kader a n layı ş ı n d a n Edwa rd ' ı n estet i k iza h ları na, Emerson' ı n aşkı n l ı kç ı l ı ­ ğ ı n a d o ğ r u şeki l değiştird i v e n i h ayetinde İç Savaş'ta n sonra "as i l b i r gelenek" olara k ayrı ştı. B i r top l u m sa l prati kl er seti o l a r a k P ü ri­ ten l i k d izg i n len meyen bi reyci l i ğ i n ve para kaza n m a n ı n sosya l Darwi nist meşru laştı rma larına (Ed m u nd Morga n'ı n da gözlem le­ d i ğ i g i bi, Benja m i n Fra n kl i n kendi parası n ı kaza n m a ktayd ı; J o h n D. Rockefe l l er ken d i s i n i Ta n rı 'n ı n gönderd i ğ i n i d ü ş ü n me kteyd i) ve küçük kasaba hayatı n ı n katı kura l larına dön üştü.

Yeni Özgürleşme Pü riten liğe ka rşı temel ente l lektüel saldırı 20. yüzyı l ı n i l k 1 0- 1 5

1 02

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

yı l ı nda kültür a l a n ı ndan, Genç Entelektüel lerden, Wa lter Li pp­ m a n n , Va n Wyck Brooks, J o h n Reed ve H a rold Stea rns'ın d a h i l o l d u ğ u H a rva d l ı bir g r u ptan g e l d i . 1 9 Va n Wyck Brooks'un 1 9 1 5 ta ri h l i Amerika'nın Gelmekte Olan Çağı baş l ı kl ı kita bı kültürün b u yen i gerçekle yüzleşmesi v e 'gerçekl iğe' yoğ u n la ş m a k zorunda ka l ması a n l a m ı n a gelmekteyd i . Brooks'a göre Amerika n edebiyatı hayatta n uzaktı, kendi kurtu l u ş u n u gerçekle temastan kaç ı n a ra k sağ l a m a ktayd ı . Ona göre Pü riten l i k "eski b i r kuru m u ş Yan kee d a l " h a l i n e gel m işti. P ü riten liğe sa l d ı rı l a r ı n bi rkaç yön ü vard ı . İ l k olara k, esasen B rooks ta rafı ndan ifade ed ilen, göçmen, Zenci Ameri ka'yı ve ke ntsel ma nzarayı ya nsıtan daha ka psayıcı bir kültür a rzu l a n mak­ tayd ı . Amerika' n ı n rüştü n ü ispatlaması için kü ltürü n ü n d a h a koz­ mopolit olması ve top l u m u n ca n l ı l ı ğ ı n ı ya nsıtması zoru n l uyd u . Ve i ki n c i olara k, ci nsel özg ü rl ü k ta lebi va rd ı . H a rold Stea rn s'e göre " B i r P ü riten özel zevklerden yoks u n, sadece başka l a rı n ı n zevkleri­ n e m ü d a h a le etmekten haz d uya n cinsel olara k yetersiz bir kişi idi". Üst orta s ı n ıftan çocukl a r yen i bir Bohemya ya ratmak için ka l a ba l ı kl a r h a l i n d e Greenwich Vi l l age'e akın etti ler. B rooks'un ifadesiyle "On l a r Nietzsche, Ma rx, F reud ve Kraft-Ebi ng okum uş­ lardı". "Çoğ u seks kon u s u n d a ki, ş i md iye kad a r genç i n sa n l a rı n zi h i n ma hzen leri nde saklı ka l a n yen i fi kirleri denemek istiyorl a r­ d ı . . . "20 Hayatı n ca n l ı l ı ğ ı ve neşesi b i r d izi sloganda özetlenmekteyd i. B u s l oga n l a rd a n b i ri 'Yeni' idi. Yen i Demokrasi, Yen i M i l l iyetçi l i k, Yen i Özg ü rl ü k, Ye n i Ş i i r ve hatta ( 1 9 1 4'te başlayan) Yeni Cumhuri­ yet vard ı . İ kinci slogan seksti. Bu sözcüğü ku l l a n ma k bile gazete okuyu c u l a r ı n d a açı kça büyük heyecan uya n d ı rmaktayd ı . M a rgaret Sanger 1 9 1 3'te 'doğ u m kontrolü' teri m i n i icat etti. İ sveç l i fem i n ist E l l e n Key evl i l i ğ i n h u ku ki veya ekono m i k bir zoru n l u l u k kon u s u o l m a ması gerekti ğ i n i öne s ü rd ü . Anarşist Emma G o l d m a n eşcin1 9 Genç Entellektüel ler üzeri ne bir tartışma için, bkz. Henry F. May, The End of

American lnnocence, Kısım 3 (New Yark: Alfred A. Knopf, 1 959). Ka ra kteris­ tik bir ses için, bkz. Harold Stea rns, America and the Young lntellectual 20

(New Yark: Daran, 1 92 1 ). Va n Wyck Braoks, The Confident Years: 7 885- 7 9 7 5; (New Yark: Duttan, 1 952: 487). "Genç i n sanların zihin ma hzen leri" deyi m i n i n kaynağı Ernest Paale' u n 1 900'1erin başlarında yayı m lanan Princetan'daki hayatı beti m le­ d i ğ i The Harbor a d l ı rom a n ı d ı r.

KAPİTALİZMİN KÜLTÜ REL ÇELİŞKİLERİ

1 03

sel l i k, 'ara cins' kon usu nda ders verd i . F l oyd Del l n i kahsız b i r l i kte yaşa mayı övd ü ve Genç Ente l lektüel lerin çoğ u gösteriş l i b i r evl i l i k d ı ş ı tekeş l i i l işki s ü rd ü rd ü . V e üçüncü b i r slogan özgürleşme i d i . Kendini bilinçli olara k b i r 'hareket' olara k ta n ı m l aya n Özg ü rleşme Ha reketi Avrupa'dan esen rüzgar, modern izm i n Ameri ka n sa h i lle­ ri ne gelen rüzgarıyd ı . Sanatta Fovizm ve kübizm öncel i kle 1 9 1 3'de Armory Modern Sanat Galerisi'nde serg i lendi. O tiyatroda sem bo­ l izm, etki ve atmosfer, Maeterl i n ck, Du nsany ve Synge'i n rea l ist o l m aya n etkis i n i n ka b u l ü a n l a m ı n a gel mekteyd i . Edebiyatta b i r Shaw, Conrad v e Lawrence modası va rd ı . Fakat en b ü y ü k etki i rrasyona l izm, vita l izm ve içg ü d ü a k ı m l a rı n ı n Bergson ve F reud dolayı mıyla kırıl maya u ğ rad ı ğ ı ve basitl eşti ri l m i ş bir biçimde h ızla yayı l a n 'fel sefe'de i d i . Henry May' i n ifadesiyle "İsya n ı n gözde öğ reti si" m utl u l u ğ u n ta m içg üd üsel ken d i n i ifadeyle m ü m kü n olacağıyd ı . Fazla basit bir F reud c u l u k d ü nyadaki Pü riten şeyta n ı n çoğ u n u n ke n d i n i ­ kontrol yüzü nden varold u ğ u n u v e özg ü rl ü ğ ü n yol u n u n bastı rıl­ mış ci nsel d ü rtü leri n serbest b ı ra kı l masında yattığ ı n ı i la n etti. Hen ri Berg son'un şii rsel b i r düzyazı içinde s u n u l a n vita l ist öğ reti si (on u n Yaratıcı Evrim ad l ı kita b ı Amerika'da 2 yılda Fransa'da 1 5 y ı l d a ki m i ktar kad a r sattı) popülerleşti r i l m i ş 'yaşa m g ücü' öğ reti­ s i n i n , evrene yen i h ayat kaza n d ı ra n biyoloj i k, 'n iyetli ru h' a n layı­ ş ı n ı n tem e l i h a l i n e geld i . Sol ka nat ayd ı n l a r arasında gözde olan send i ka l izm Bergson'un vita l izmiyle felsefi m ü ridi olara k övd üğü Georges Sorel a racı l ığ ıyla i l işki l iyd i . Ça l ı ş ması m i sti k ve veciz söz­ lerden o l u şa n ("bir Cariyle ve El bert H u bba rd ka rı ş ı m ı ola n") Fra n ­ cis G rierson çağ ı n bir peyg a m beri olara k a l ı nd ı .21 Genç E ntel lektüeller Pü rite n l iğe ve a n l aşıl ması g ü ç bir hayat ta rzı na s a l d ı rılarında bir hazcı l ı k, haz ve eğlence -özetl e bir tüke­ tim- a h l a kı vazettiler; fa kat i ron i k b i r biçimde bu a h l a k, bu 'is­ ya n ' ı n yör ü n gesi ol masa da, ka pita l izm ta rafı ndan, b i l i n ç l i olara k tasa rlanmadan, 1 O yı ldan daha a z za manda 'yeni ka pital izm' adıy21 Grierson g ü n ü m üzde unutulm uştur, fa kat Fransa'da Mallarme o n u n bü­

yük hayra n ıyd ı ve ABD'de Floyd Deli ve Francis Hackett ile ya kın dosttu . Edwi n Bjorkman'in Voices of Tomorrow a d l ı kitabı (New York: M itchell Kennerly, 1 9 1 3) bu yen i fi kirlerin, Grierson'ı Bergson ve Maeterlinck ile bir­ l i kte dönem i n ana eğ i l i m i n i n tem silcisi olarak kon u m l a n d ı ran coşku l u bir iza h ıyd ı . G rierson'a ilişkin kısa bir açıklama için, bkz. Brooks, The Confident Years, s. 267-270.

1 04

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

la gerçekleşebi l i rd i (o 'isya n ' ı n zayıf bir ya n kısıyd ı ) . ***

P ü riten l i ğ i n ente l lektüel meşru laştı rmaları b u h a rlaşsa da top­ l u msal pratikleri küçük kasa ba l a rda, kes i n l i kl e değ i ş i m korku su neden iyle, yen iden güç kaza n d ı . B u örnekte değişme yen i b i r ya­ şam biçi m i n i n -b üyü k şeh i r hayatı n ı n, g ü rü ltü l ü ve patı rt ı l ı , koz­ mopolit ve g ü n a h d o l u hayatı n- ortaya ç ı kması a n l a m ı n a gel­ mekteyd i . Sayg ıdeğerl i ğ i n bir tan ı m ı teh l i ke a ltı nd ayd ı ve sem bo­ l ü n ü İçki Yasağ ı fi kri nde b u l d u . B i r hayat tarzı ku r u m l a r (ki l i se, o k u l , a i l e) ta rafı ndan d üze n l e­ nen bir değerler kümesiyle meşru laştı rı l m ış ve ka ra kter ya pısı içinde cisim leşmişti. Bu hayat ta rzı n ı n homojen b i r topl u l u k tara­ fı n d a n ifade ed i l d i ğ i yerlerde sosyologları n 'statü grubu' olara k ad l a n d ı rd ı kları d u r u m vard ı r. İçki Yasağı H a re keti ' n i n tem s i l ettiği bu hayat ta rzı P ü rite n l i kten d a h a sonra gelişse de, kayn a ğ ı Pro­ testa n ça l ı ş ka n l ı k, tutu m l u l u k, d i si p l i n ve içkiden uza k d u rma, kurumsal temeli F u nda menta l i st ki l i seler idi; kara ktere vurgusu­ nun kaynağında nefsine h a ki m o l m a va rd ı . İçkiden uza k d u rma normu Ameri ka n to pl u m u n u n genel ah­ l a kı n ı n pa rçası haline g e l d i . B u norm göçmenl er, fa ki rler ve sap­ kı n l a rı, orta s ı n ıf i ktisadi b i r d u ru m a değil, orta s ı n ıf statü n ü n içine çekm e n i n b i r a racıyd ı . O 1 9. yüzy ı l son larında a rt ı k isteğe bağl ı değ i l d i ; a ksine ken d i hayat ta rzı a rt ı k egemen ol maya n b i r top­ l u msal g r u b u n baskıcı s i l a h ıyd ı . Yen i kentli gruplar a l kolden uza k d u rmayı b i r yaşam biçi mi olarak gön ü l l ü olara k ka b u l etmeyecek­ leri için, bu norm h u ku k ta rafı ndan zorla uyg u l a nacak ve gele­ neksel orta s ı n ı f değerlere res mi b i r sayg ı meselesi h a l i n e g ele­ cekti. 1 896'da Barlara Karşı H a reket'i n (Anti-Sa l oon League) gel iş­ mesiyle İçki Yasağı H a reketi geleneksel kı rsa l Protesta n top l u m u n ye n i ortaya çı kmakta o l a n kentsel v e sı nai sosya l sisteme ka rşı kültürel m ücadeles i n i n çok g ü ç l ü bir sembolü h a l i n e geldi. Barla­ ra sa l d ı rı İçki Yasa ğ ı H a reketi ' n i n çeşitli bi rçok u n s u ru siyasal bir simge altında b i r a raya geti rmes i n i m ü m kü n kıldı. Küçük kasa ba l ı yerel Ameri ka n Protesta n için b a r göçmen n üfu s u n top l u msal a l ı ş ka n l ı kl a rı n ı temsil etmekteyd i . İ lerici için ba r kişi n i n siyasal ha­ yatı n yı kı m ı o ld u ğ u n u d ü ş ü n d ü ğ ü yozlaşma n ı n kaynağıyd ı . Po­ p ü l i st için bar şeh i r h ayat ı n ı n g üçsüzleşti rici etki lerine a nti patisi-

KAPİTALİZMiN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

1 05

n i n kaynağı h a l i n e geldi. B i l i nen örüntü içinde, a h l a kl ı l ı k a h l a k l ı kı l maya ve d ü rüst l ü k b e n b i l i r i m c i l i ğ e d ön ü ştü. 1 9. yüzyı l ı n hayat ı n ı o l u m l a m a v e ona itimat dar ve katı b i r gelecek korku s u na dön üştü. Richard H ofs­ tadter'ın ifadesiyle İçki Ya sağı enge l le n e n her l i bido n u n soru n l a r ı n ı n bir çıkış n o ktası h a l i n e gele b i l i rdi. Da h a erken bir dö n e mde Kato l i k l iğe ka rş ıt l ı k P ü rite n i n porn ografisi o l a r a k h i z m et et m i şti : duygu l a r ı n ı dışa vu­ ra maya n z i h i n ya n l ı ş ra h i p l e r i n ve ra h i be l e r i n h i kaye l e ri nde ça­ m u ra sa p l a n m ı şt ı . İçki Ya sağı dö n e m i nde hem cinsel a rzu h e m korku a l kol v e c i n se l a ş ı rı l ı k bağl a n t ı s ı n a veya de l i l i k v e ı rksa l yoz laşma korku s u n a , hatta Zenci n i n kendi n i ı rksa l o l a ra k ifade etmesi korku s u n a oda k l a n a n l a r ta rafı nda n i stis m a r edi ldi .

G ü n a h ka r ı s l a h ed i l e m iyorsa g ü n a h ı n -hatta g ü n a h karın- kö­ kü kazı nabi l i rd i . İçki yasağı a l ko l ku l la n m a meselesinden daha fazlasıyd ı . O ka rakter meselesi ve b i r hayat ta rzı ndaki kırı l m a nok­ ta sıyd ı . Fa kat başka bir şey s ü regelmekteyd i : o Amerika n top l u msa l hayatı n ı n dön üşmesi ve b i r top l u msal gerçek olara k küç ü k kasa­ ba n ı n top l u msal hayata egemen l i ğ i n i n sonuyd u . İ l k o l a ra k kent­ sel merkezlerin geli şmesiyle ve siyasal a ğ ı rl ı kl a rı n ı n değ işmesiyle son uç l a n a n s ü regelen bir d emografi k dönüşüm vard ı . Ancak d a h a ka psa m l ı d üzeyde, h a rcamayı ve maddi mal va rl ı ğ ı n ı vurg u ­ laya n bir t ü keti m topl u m u ortaya ç ı kmakta v e tutu m l u l u k, sade­ l i k, ken d i n e ve d ü rtülerine hakim olmayı vurg u l aya n geleneksel değer siste m i n i zayıflatmaktayd ı . Her i ki top l u msal değ i ş i m i n d e ta mam layı c ı parçası kı rsa l soyutl a n m ış l ı ğ ı -otomobil, sinema ve radyo sayesi nde- yı ka n teknoloj i k b i r devri mdi ve tari hte i l k kez ü l ke orta k b i r kültür ve u l usal b i r top l u m içinde birbirine kaynaştı. Bu topl u m sa l d ö n ü ş ü m geleneksel değer siste m i n i d este kleyebi­ l ecek bir topl u msal pratikler kümesi olara k Pürite n l i ğ i n son u n u n soru m l usuyd u . Top l u m s a l s ü reçleri n kaynağ ı n a i n d i ğ i m izde 200 yıl önce, 1 8. yüzyı l baş l a rı n d a topl u msal ya pı i l e o n u n sürmes i n i sağ laya n bir kültürün b i r b i riyle kaynaştığ ı n ı görebi l i riz. Kü ltürün etki si kade­ meli olara k aza l d ı ve 20. yüzyı l başlarında "küçük kasaba P rotes­ ta n l ı ğ ı " a rt ı k etki l i kültürel sembol lere veya etki l i bir sem bol i k a n l a m l a r topl u l uğ u na y a d a s a l d ı r ı l a r ka rşısında ken d i n i savu nabi-

1 06

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELiŞKİLERi

l ecek kültür ta rzlarına sa h i p d eğ i l d i . Kentl i b i r orta s ı n ıfa ve yen i rad i ka l gruplara daya n a n ortaya çı kmakta o l a n b i r kültüre l s i stem h ızla neredeyse hiç kimse n i n savu n m aya ça l ı şmayacağ ı eski kül­ türün o l d u kça etki l i bir e l eştirisi n i başlata b i l i rd i . Geleneksel de­ ğerlerin somutlaşması olan statü gr u b u meşru l u ğ u n u sürdü rmek için egemen l i ğ i n i teyit eden siyasal a raçlara başvu rd u . Fa kat bir statü g rub u b u n u etki l i b i r biçimde sadece ken d i top l u msal te­ m e l i top l u msal ya pıyla uyu m l u o l d u ğ u nda başa ra b i l i r. Ve İçki Yasa ğ ı grupları n ı n teme l i n i n, ya n i eski topl u msal tem e l i n -ta rımcı değerlere daya l ı kırsal küçük kasa ba hayatı n ı n- daya n a k l a rı n ı 20. yüzy ı l baş l a rı n ı n yen i sı nai d ö n ü ş ü m leri zayıflatm ı ştı. Eski orta s ı n ı f meziyetlerin topra k h u ku ku içinde kan u n laşmasıyla gelecek­ leri teh l i keye d ü şen İçki Yasağ ı g rupları ken d i leri n i bu türden norm l a r ı n artı k geçerli topl u m s a l davra n ı ş biçim leri olara k gö­ rü l med i ğ i b u i lga dönemi içinde b u l d u l a r ve buna bağ l ı o l a ra k meşru l u kl a rı b ü y ü k ö l ç ü d e kaybol d u . N iteki m b i r değ işim i l k kez kültürde gerçekleşir, fa kat top l u msal ya pı içinde ka b u l görd ü ­ ğ ü n d e etki l i o l maya başlaya b i l i r.

Şeffaf Hayat Modern topl u mdaki kü ltürel d ö n ü ş ü m lerin kayn a ğ ı nda, d i kkat çekici bir biçimde, kitle top l u m u n u n ortaya ç ı kı ş ı veya top l u mda­ ki orta ve alt s ı n ıflar ın b i r zam a n l a r l ü ks olara k görd ü kleri şeylerin yayı l ması va rd ı r. B u süreçte geçm işte l ü ks o l a n şeyler zoru n l u i htiyaçlar o l a ra k yeniden ta n ı m l a n ı r, böylece n i hayeti nde s ı radan b i r nesneye s ı radan b i r i n sa n ı n h içbir za m a n u laşa mayacağ ı dü­ ş ü n cesi i na n ı l maz görü n ü r. Örneğ i n ısı, homojen l i k ve sayda m l ı k­ la i l i ş ki l i problemler nedeniyle büyük pencere ca m l a rı b i r za man­ l a r paha l ı l ü ksl erd i ve n a d i rd i; fa kat 1 902'den son ra, F ra nsız Four­ cault pres l e n m i ş pencere ca m ı ü retmek için prati k b i r ü ret i m a racı g e l işti rd iğ i nde pencere ca m l a r ı şeh i rlerd e mağaza l a rı n vit­ ri n l e ri n d e veya taşra evleri nde yayg ı n olara k ku l l a n ı l maya başl a d ı v e yen i b i r g ö r ü n t ü v e ma nza ra çeşitl i l iğ i yarattı .22 22

Bu resmetme Jean Fourastie'den a l ı n m ıştı r (The Causes of Wealth, Glencoe, 1 1 1 .: Free Press, 1 959: 1 27). Profesör Fourastie'nin kita bı, Siegfried Gie­ deon'un Mechanization Takes Command adlı kita bı (New York: Oxford U n i­ versity Press, 1 948) gibi, bu sürecin örnekleri n i içeren etki leyici b i r derle­ medir.

KAPİTALİZMİN KÜ LTÜ REL ÇELİŞKiLERİ

1 07

1 920'1erde başlaya n kitlesel tü keti m i teknolojideki devri m ler, esasen elektri k enerjisi n i n ev işlerine uyg u l a n ması (bulaşı k maki­ neleri, buzdolapları, elektri kl i s ü p ü rgeler vb.) ve üç top l u msal icat m ü m kü n kı ld ı : (i) ucuz otomobil ü retmeyi sağ laya n ü reti m bandı, (ii) fa rkl ı t ü rd e tü ketici g ru pl a rı n ı ta n ı m l a ma ve tüketi m a rzu ları n ı a rtı rma sanatı olara k rasyonel leşti rilen pazarlamacı l ı ğ ı n g e l i ş mesi ve ( i i i) eski Protesta n borç korku s u n u -bir başka top l u m s a l a raç­ ta n daha fazla- y ı ka n taksitl i satı şların yayg ı n laşması. Taş ı macı l ı k v e i l etişimdeki eşl i k eden devri m ler b i r u l usal top l u m için v e orta k b i r kültürün başlangıcı için b i r temel sağ l a d ı . Hepsi b i r l i kte ele a l ı nd ı ğ ı nda, kitlesel tü ketim topl u msal değişme ve kişisel dönü­ ş ü m fi kri n i n merkezi yaşam biçi m i a l a n ı nda ka b u l ed i l mesi a n la­ m ı n a gel mekteyd i ve m ucitlere ve ü reti m kad ar kültürde öncü l ü k ya pacak o l a n l a ra da meşru l u k kaza n d ı rd ı . Kitlesel tü keti m i n sem bo l ü -ve tekn oloj i n i n topl u m s a l a l ı şkan­ l ı kl a rda d evri m ya pma biçi m i n i n başlıca örneği- kuşkusuz oto­ m o b i l d i r. F rederick Lewis A i l e n birbirinden ayrı ve uzak top l u l u k­ ların taşı m a cı l ı k için ta mamen d e m i ryo l u n a ve posta a ra bası na bağ ı m l ı o l m a l a rı n ı n nasıl bir şey old u ğ u n u g ü n ü m üzde tasavvur etmemizi n ne kadar zor o l d u ğ u n u gösteri r. Dem i ryo l u n a ya kın o l maya n b i r ka saba kesi n l i kle uzaktı. İ l çe merkezinden 5 mil uza k­ ta yaşaya n b i r çiftçi n i n a i lesi n i b i r Cumartesi öğ len kasa baya gö­ türmesi o l ayd ı; 1 O mil uza ktaki bir a rkadaşı ziya ret etmek m u h­ temelen t ü m g ü n ü harca m a k demekti, ç ü n kü atın d i n len mesi ve doyu r u l m a s ı gerekmekteyd i . Her küçük kasaba, her çiftçi esasen eğ l e n ce ve a rkadaş çevresi için e l i ndeki kaynakları na bağ ı m l ıyd ı . Ufu kl a r ka pa l ı yd ı v e bi reyler ta n ı d ı k i n s a n l a r v e ta n ı d ı k şeyleri a rasında yaşa m a ktayd ı l a r. Otomobil ka pa l ı küçük kasaba topl u m u n u n çoğ u ya ptı r ı m la­ rını yok etti. 1 9. yüzyı l a h l a kı n ı n baskıcı tehditleri, And rew S i n c­ l a i r' i n tespit etti ğ i g i bi, büyük ölçüde yaşa n ı l a n yerden uza klaş­ m a n ı n ve uyg u nsuz davra n ı ş ı n sonuçlarından kaçman ı n i m ka n ­ sızl ı ğ ı n a daya n m a ktayd ı . 1 920'1 eri n orta ları nda, ka rı-koca Lynd'in M i d d l etown 'd a gözl emlediği g i bi, oğ l a n l a r ve kızla r ı n d a n s için komş u l a r ı n mera k l ı gözleri nden uzak, yol kenarı nda, 20 mil ya­ kı ndaki tesise b i r araç olmadan g idemeyecekleri d ü ş ü n ü l m ek­ teyd i . 'Ka p a l ı a ra ba' orta s ı n ıfı n locası (ca bi net pa rtic u l ier), mace­ racı genç i n sa n l a r ı n i l i ş ki l i cinsel engell erden kurtuld u kları ve eski

1 08

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

ta b u ları yıktı kları yer h a l i n e g e l d i .23 Kapa l ı küçü k kasaba topl u m u ndaki i kinci esas değ i ş i m a racı s i nemayd ı . F i l mler bi rçok şey -d ü nyaya açılan b i r pencere, hazı r b i r haya l l e r seti, fa ntezi ve perspektif, gerçeklerden kaçma ve her yerde olabil me- demekti ve sağ l a d ı kl a rı d uyg usal g ü ç anorm a l d i . Dü nyaya a ç ı l a n bir pencere o l a ra k fi l m l e r öncel i kl e kültürü dö­ n üştü rmeye h izmet etti . Ka rı-koca Lynd 1 O yıl sonra Midd letown'ı tekra r ziya ret etti kleri nde şunu gözled i ler: "Seks M i d d l etown ' ı n uzu n za mand ı r korkmayı öğ rettiği şeylerden bi rid i r" v e i kisi n i n tespiti ne göre "on u n ku r u m l a rı . . . b u kon uyu m ü m kü n o l d u ğ u kad a r gözden v e d ü ş ü n mekten uza k tutaca k b i ç i m d e işlemekte­ d i r". Gençlerin akın a kı n g itti kleri fi l m ler d ış ı n d a . Ergenler fi l m l erd en h o ş l a n m a k l a ka l ma d ı l a r, ayn ı za ma nda b unl a r içinde yetişti ler. F i l m yıld ızla rı n ı mo del a l d ı l a r, fi l m lerd eki espri leri ve hareketleri taklit ettiler, c i nsiyetler a rası davra n ı ş ı n i n ­ ce detayl a rı n ı öğrendiler v e böylece sofi sti ke bir görü n ü m gel iş­ tird i ler. Ve o n l a rı n bu i nce zevkleri davra n ı şa dönüştürme, kafa ka rı ştı rıcı bel i rsizl i kleri ve çapra ş ı k yön leri n i görü n ü şte ke n d i nd e n e m i n eylemle çözme ça balarında örüntü "da h a ziyade, ken d i ih­ tiyatl ı ebeveyn leriyle yaşantı l a rı . . . değ i l . . . başka a lternatif d ü nya­ lardı". Fi l m ler gençl i k kültünü yüceltti (kızl a r saçları n ı kısa kestird i­ ler ve kısa şortla r giyd i ler) ve orta yaş erkekler ve kad ı n la ra "hen üz va kit varken fı rsatları değerlendi rmeleri" tavsiye ed i l d i . 'Özg ü rl ü k' fi kri kişi n i n g izli içki satı l a n yerlerde ve çı l g ı n pa rti lerd e kurtları n ı dökmesi n i n meşru laşmasıyla c i s i m leşti . Lewis Jacobs' u n sözleriy­ le "Ah l a kla, erkek ve kad ı n fi l m ka h ra m a n l a rı n ı n eski 'safl ı kla rıyla'

23 Karı-koca Lynd O rta Batı l ı bir gözlemci n i n sözleri n i aktarır: "Bu ü l kede

d ü nyayla ilişkili neyi n değişti ğ i n i araştı rma gereğ i n i duymam ıza yol açan şey nedir? . . . Ne olduğunu size sadece dört harfle söyleyebilirim: A-U-T0!", Robert S. Lynd and Helen Merre l l Lynd, Midd/etown (New York: Harco­ u rt, Brace, 1 929: 25 1 ). 1 890'da bir m i d i l l i Middletownlı bir oğ lanın büyük haya l iyd i . 1 923'te " Middletown'ın 'at kültürü' neredeyse ta mamen yok oldu". Kasa baya i l k otomobil 1 900'de gelm işti. 1 906'da "şeh i rde ve kırda m u htemelen 200" otomobil vard ı . 1 923 sonunda 6.200'den fazla araba vard ı, her altı kiş iye bir veya ka baca her üç ai leden i kisine bir araba d üş­ mekteyd i. Ka rı koca Lynd'in gözlemled i ğ i gibi "Grup ya ptırımına daya l ı değerleri otomobilin a i l e b ütçesi nde açtığ ı gedikler bozmaktayd ı. Burada otomobil satın a l m a k için evi n i i potek ettirmek nad i r bir uygulama değ i l­ di" (s. 254) .

KAPİTALİZMİN KÜLTÜ REL ÇELİŞKİLERİ

1 09

a l ay etme maddi şeylere bu yen i i l g iyle paraleldi". Otomobil, sinema ve radyo teknoloj i k köke n l i d i r; reklamcı l ı k, ko ntro l l ü tüketi m ve kred i, hepsi sosyoloj i k icatlard ı r. David M. Potter'a göre, nasıl şöva lye l i k kültü n ü b i l m eden Ortaçağ'd a ki bir oza n ı veya d i nsel uya n ışçı l ı ğ ı b i l m eden 1 9. yüzyı l d a ki katı Protes­ ta n l ı ğ ı a n l a m a k m ü m kü n değ i l se, reklamcı l ı ğ ı b i l meden de mo­ dern bir popüler yaza rı a n l a m a k m ü m kü n değ i l d i r. Rekla m cı l ı k kon usunda s ı radı ş ı olan her yere n üfuz etmesid i r. Büyü k bir şeh ri n işa reti trafi k l a m baları değ i l se ned ir? B i r uça k geçerken geceleyi n gökyüzü n deki ı ş ı k kırı l ma ları sayesi nde çok parlak taşlar g i b i ı ş ı l d aya n kırm ızı, turuncu, mavi ve beyaz işa ret­ ler öbekleri görül ür. Büyük şehi rlerin merkezleri nde i nsa n l a r Ti me Meyd a n ı , P i ccad i l ly, Cham ps-Elysees, Gi nza'da- sürü h a l i n ­ d e k i ka l a ba l ı ğ ı n coşku n l uğ u n u paylaşmak için ya n ı p s ö n e n neon ı ş ı kl a rı n ı n a l t ı n d a caddelerde top l a n ı rlar. Rekl a m cı l ı ğ ı n top l u m sa l etki si d ü ş ü n ü l ü rse, o n u n en dolaysız fa kat genel l i kle d i kkat çek­ meyen son ucu n u n kentin fizi ksel merkez i n i dön üştürmek o l d u ğ u görü lebi l i r. Fizi ksel topoğ rafya yen iden şeki l l e n i rken, rekl a m cı l ı k eski katedralleri n, beled iye b i n a l a rı n ı n veya büyü k sarayları n ı n yeri ne uyg a rl ı ğ ı m ızı n tepesi n e bir 'parlaya n ma rka' geçirmiştir. Reklamcı l ı k maddi şeylerin bel i rteci, yen i hayat ta rzl a rı n ı n si mge­ si, yen i değerlerin ha bercisid i r. Moda g i bi rekla mcı l ı k da çekic i l i ğ i vurg u l a m ı ştır. B i r a ra ba i y i yaşa nan 'yü ksek hayat sta n d a rd ı ' n ı n si mgesi h a l i ne gel i r v e çekici l iğe m ü racaat yayg ı n laşı r. B i r tüketi m ekonom isi n i n kendi gerçekl i ğ i n i d ı ş görü n üşlerde b u l d u ğ u söy­ lenebi l i r. Kişi n i n teş h i r ettiği, serg i l ed i ğ i şey başarı n ı n b i r işareti­ d i r. Başa rm ak a rtı k, 1 9. yüzyı l sonlarında olduğu g i bi, bir top l u m­ sal merdivende yuka rı ç ı kma meselesi değ i l , a ksine kiş i n i n bir tüketi m topl u l u ğ u n u n üyesi ol d u ğ u n u gösteren özel b i r yaşam biçi m i n i ben i m semesi -golf ku l ü büne deva m etme, sa natla i l g i­ len me, seya hat, hobil eri olma- meselesi d i r. Kom p l e ks, çok-g ru p l u, sosya l olara k hareketli b i r top l u m d a rekl amcı l ı k bazı yen i 'aracı ' işlevler kaza n ı r. ABD tari hte top l u m i ç i n d e kü ltürel değ i ş i m i i nşa etmesi m u htemel i l k büyük topl u m­ d u ve basitçe bu türden d eğ i ş i m i n sersemletici h ızı nedeniyle bi rçok statü proble m i ortaya ç ı ktı. Gerçekte çok az top l u m h ız l ı d eğ i ş i m e a ya k uyd u ra b i l i r. Temel top l u m sa l ku ru m l a r -a i l e, ki l i se, eğitim si stemi- topl u m u n yerl eşi k a l ışka n l ı kl a r ı n ı a kta rmak için ku ru l m uşt u . H ızla değişen b i r topl u m kaçı n ı l maz olara k uyg u n

1 10

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

davra n ı ş, beğeni ve giyim biçi m leri kon us u n d a kafa ka rı ş ı kl ı kları­ na yol açar. Sosya l olara k hare ketli b i r i n sa n önceki nden 'daha iyi' n a s ı l yaşa ması gerektiğ i kon u s u n d a yen i b i l g i ler ed i n mesi n i sağ­ layaca k hazı r bir kı lavuza sah i p değ i l d i r ve b i reyi n k ı lavuzl a rı fi l m ­ l e r, televizyon v e rekl a m l a rd ı r. B u bakımdan, rekl a m l a r a l ı ş ka n l ı k­ l a r ı n değişmesinde saf uya rıcı a rzu l a rd a n d a h a i ncel i kl i b i r rol oy­ n a m a ktad ı r. Kad ı n derg i l eri ndeki rekl a m l a r, ev ve dekorasyon derg i l eri ve New Yorker g i b i sofisti ke derg i ler i ns a n l a ra n a s ı l g iyi­ n ecekleri ni, bir evi nasıl dayay ı p d öşeyecekleri n i , doğru şarabı n a s ı l sat ı n a laca kları n ı -kısaca yen i statül ere uyg u n yaşam ta rzla­ rını- öğ reti rler. İlk değ i ş i m l e r görgü kura l ları nda, giyim, beğ e n i l e r v e besle n m e a l ı ş ka n l ı klarında o l s a d a , er veya geç daha temel örüntü l eri, ya n i a i lede otorite ya p ı s ı n ı , topl u m d a bağ ı msız tüketi­ c i l e r olara k çoc u kların ve yetişkin ergenleri n rol ü n ü, a h l a kl ı l ı k örü n t ü l eri n i v e topl u m d a başarı n ı n fa rklı a n l a m l a rı n ı etki lemeye başlarlar. B ütü n b u n l a r top l u m u n d eğ i ş i m e aya k uyd u rmasıyla ve kültü­ rel değişi m i ben i m semesiyle ortaya çıkmış, kitlesel tü keti m ve yü ksek hayat sta ndardı i ktisadi d üzen i n meşru amacı o l a ra k gö­ rü l m ü ştür. A l ı şveri ş çağdaş Amerika'n ı n en bel i rg i n etki n l iğ i h a l i ­ ne g e l m iştir. Tutu m l u l uğa ka rşı müsrifl i k, çileci l i ğ e karşı bol l u k vurg u l a n m ı ştı r. A h l a ki a l ışka n l ı kl a rda d evri m, ta ksitli satış fi kri o l m asayd ı b u n ­ l a r ı n hiçbiri m ü m kü n o l m ayaca ktı. Ta ksitl i satış, A B D'de B i r i n c i D ü nya Savaşı'ndan önce d üzensiz bir biçi mde uyg u lansa d a , uta n ç verici i ki d a m g a l a n maya s a h i pti. İ l k olara k ç o ğ u ta ksitli satış temel harca m a l a rı n ı ya pa maya n fa kirler içindi; o n l a r m a l l a rı sata n ve aynı za manda hafta l ı k ta h s i l atları ya pan bir satıcıya ödeme ya p m a ktayd ı la r; ta ksitl i satış bu yüzden kiş i n i n mali i sti kra rsız l ı ğ ı ­ n ı n işa retiyd i . İ ki nci olara k, ta ksitli satış orta s ı n ıf için borç a n l a m ı ­ na g e l m e kteyd i v e borç l a n m a ya n l ı ş v e teh l i keliyd i . M icawber'i n sözleriyle, borç kişi n i n i m ka n l a rı n ı n ötesinde yaşad ı ğ ı n ı n b i r işare­ tiydi ve son u ç sefa l et olacakt ı . Ahlaklı o l m a k ça l ı şkan ve tutu m l u o l m a k a n l a m ı na g e l m e kteyd i . Kişi b i r şey sat ı n a l m a k isted i ğ i nde tasarruf ya pması gerekliyd i . Ta ksitli satı ş ı n ka n d ı rmacası 'borç' sözcüğ ü n ü n yerine 'kred i' teri m i n i n ku l l a n ı l masıyd ı . Ayl ı k ödeme­ ler posta çekiyle ya p ı l m a kta ve böylece ticari i l i şkiler siste m l i bir temelde s ü rd ü rü l me kteyd i . Tasarruf -veya perh iz- Protestan ahlakın kalbidir. Adam Smith'in

KAPİTALİZMİN KÜ LTÜ REL ÇELİŞKİLERİ

111

aşı rı tutu m l u l u k veya kanaatkarl ı k ve Nassau Senior'ın perhiz fi kri sayesinde tasarrufun gelecek ürünleri artı rdığı ve öd ü l ü n ü faiz olarak aldığı düşüncesi sı kıca yerleşti. Son uçta ba n kacı l ı kla i l işki l i a l ı ş ka n l ı k­ lar değişti . Bu değişim yı l larca orta sınıf ahlakın -ba n kaya fazla borçlanmakta n, en azı ndan ba n ka çeki n i n ka rş ı l ı ksız çıkmasından korka n i nsanların- korku dolu büyü k kuruntusuyd u . 1 960'1arın son­ larında ba n kalar bir m u d i n i n (ayl ı k taksitler halinde geri ödemek şa rtıyla) bi rkaç bin dolar çekebi leceği nakit rezerv h izmetleri n i n yoğ u n reklamlarını ya ptılar. Hiç ki msen i n b i r m üzayedede ya d a satışta d ü rtüsü nü doyu rmaktan vazgeçmesine gerek yoktu. Tü ke­ tici n i n aya rtı l ması s ı n ı rsız hale geldi. Va n Wyck B rooks kutsa l erdem l eri n uzun s ü red i r h a ki m oldu­ ğ u Katol i k ü l kelerdeki a h l a ki l i kten ve g ü n d el i k davra n ı ş ı n değişe­ b i l mesinden söz eder. Ameri ka'da eski Protestan kutsa l erdemler büyü k ölçüde ortadan kaybo l d u ve orta l ı ğ ı d ü n yevi öd ü l ler ka p­ l a d ı . Temel Ameri ka n değer örüntüsü s ı kı ça l ışma ve elde etme olara k ta n ı m la n a n başarı erd e m i n i ve b i r adamın kend i ka rakteri­ ni ça l ışması n ı n ka l ites iyle serg i lemesi gerekl i l iğ i n i v u rg u la m a k­ tayd ı . 1 9SO'l erd e bu başarı örüntüsü va rl ı ğ ı n ı s ü rd ü rd ü, fa kat sta­ tüyü ve beğeniyi vurg u l a m a k için yeniden ta n ı m l a n d ı . Kültür a rt ı k n a s ı l ça l ı ş m a k v e başa rmak gereki r i l e d e ğ i l , a k s i n e nasıl harca n ı r v e h a z a l ı n ı r i l e i l işki l i h a l e g e l d i . Protesta n a h l a k ı n d i l i b i r ölçüde ku l l a n ı l m aya deva m etmes ine rağmen, 1 950'1 erin Amerika n kül­ türü esasen hazcı ha le, zevk, eğlence, debd ebe ve hazla i l i ş ki l i h a l e gel d i -ve b u n l a r Amerika' d a tip ik d ü rtüler h a l i n e geld i . Hazcı l ı ğ ı n d ü nyası moda, fotoğ raf, reklamcı l ı k, tel evizyon, se­ ya hat d ü nyasıd ı r. O kişi n i n beklentiler için, olan şeyden d a h a zi­ yad e gelecek olan şey için yaşa d ı ğ ı bir haya l ü r ünü d ü nyad ı r. Ve o n u n bir çaba h a rca madan gel mesi gerekir. Önceki 1 O yı l ı n başa­ rı l ı yen i derg i s i n e Playboy adı veri l mesi tesad üf değ i l d i ve dergi­ nin başarı s ı n ı n - 1 970'1erd e 6 m i lyon tiraj ı n - nedeni büyü k ölçüde erkek ci n se l fa ntezi leri n i teşv i k etmes i d i r. Max Lerner' ı n daha ön­ ce bel i rttiğ i g i b i , seks Ameri ka n hayatındaki son öncü o l d u ğ u n a göre, h a re ketl i b i r top l u mda başarı g ü d ü s ü sekste zirvesine ç ı ka r. 1 9SO'ler ve 60'1 a rda Ameri ka n hayat ı n temel tutkus u olara k H ı rs veya Zen g i n l i k kültü n ü n yeri n i O rgazm kültü a l d ı . H iç b i r ş e y ABD'n i n hazcı l ı ğ ı n ı Ka l iforniya Eya l etinden daha iyi tem s i l ede m ez. Time derg i si n i n bir ka pa k kon u s u "Ka l iforn iya: B i r Heyeca n Eya leti" şöyle baş l a m a ktayd ı :

112

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

Ka l iforn iya n e red eyse b a ş l ı b a ş ı n a b i r u l u st u r, fa kat o Ameri ka l ı ­ l a r i ç i n tu haf b i r u m ut, b i r h eyeca n -ve b a z e n b i r d e h şet- d u y­ gusu içerir. O n l a r ı n çoğu n u n görd üğü biçi m iyle K a l iforn iya güzel, d i nsiz, sürüler h a l i n d e h a z a rayış ı d ı r. Lotus l a n d ' i n yu rtta ş l a r ı da­ i m a havuzla rd a yüzer, g ü n eşte b ro n z l a ş ı r, Sierra'da to p l a ş ı r, p l aj ­ l a rd a üstü ç ı p l a k eğl e n i r, h e r y ı l b o y ata r, ağa ç l a rd a n p a ra top l a r, üstsüz d o l a ş ı r, Ka l iforn iya ça m l a r ı n ı n a l t ı n d a avare a va re d o l a ş ı r v e -so l u k l a n m a k için b i raz a ra verd i k l e r i n d e- kıska n ç b i r d ü nya­ nın d iğer kısmı karşı s ı n d a ka m e raya b ö b ü r le n i r görü n m ekted i r . Ka l iforn iya' d a n ye n i d ö n e n z iya retçi "Gel eceği görd ü m" d e r v e "o n u oyn a r" .24

Neticede, d ü rtüleri frenlemeyi vurg u l aya n 'g üzel a h l a k' ı n yeri­ n i eğlence a h l a kı a l ı r. Eğlenceden uza k d u rmak bir ken d i n i sı na­ ma fı rsatıd ı r: "Nerede ya n l ı ş ya pıyorum?" Dr. Wolfenste i n ' ı n göz­ l e m i n e göre "Yasa klanan d ü rtüleri tatm i n ka ra kteri sti k olara k suç­ l u l u k duyg usu ü retse de, eğ l e n m eyi bil meme a rtık kişi n i n ken d i ­ ne sayg ı s ı n ı aza ltmaktad ı r".25 Eğ lence a h l a kı çoğ u örnekte seks odaklıd ı r. Ve b u rada tüketi­ c i n i n aya rtıl ması neredeyse ta m d ı r. En uya rıcı örneğ i n Eastern Ha­ vayo l l a rı 'n ı n 1 973'te New York Times 'ta ki i ki sayfa l ı k bir rekla m ı o l d u ğ u n a i n a n ıyoru m : "Bob v e Carol'u, Ted v e Al ice'i, P h i l v e An­ na'yı U ç u ra l ı m ". B u radaki a h la kd ı ş ı tema Bob ve Carol, Ted ve Ali­ ce'i uçu rma, dost i ki çiftin beceri ksizce eş değ iştirme g i ri ş i mleri ha kkı nda g ü l ü n ç b i r rekla m fi l miyd i . B u rada Eastern Havayo l l a rı gerçekte ş u n u demekted i r: "Sizi Karayi plere uçuracağ ız. Ad ı n ıza sa h i l d e bir ku l ü be ki ra layacağız. Ş i m d i uçun, ödemeyi son ra ya­ pı n". Eastern Havayo l l a rı size ne ödeyeceğ i n izi söylem ez, a ks i ne ücreti ödemeyi erteleye b i l i r (ve bu soru m l u l uğ u u n uta b i l i r) ve Bob ve Carol, Ted ve A l i ce g i bi davra n a bi l i rsiniz (ve daha fazla zevk için ya n ı n ıza b i r başka çift eklenebi l i r), Phil ve Anna boştur. B u rekl a m ı F ra n k l i n ' i n -nefse hakim iyet, kanaatka rl ı k, sükunet ve iffeti içeren- 1 3 fayd a l ı erdem iyle ka rşı laştı rı n ız. 20. yüzyı l başla­ rında Midwest'te b i r ki lise içinde genelev b u l u nan b i r b i na n ı n sa h i bi o l a bi l i rd i . V e böylece en azı ndan şu söylenebi l i rd i : "Pekala, bede n leri kaybetti k, fa kat ru h la rı ku rta rmak için para kaza n ıyo24 Time, Kas ı m 7, 1 969: 60. 25 Martha Wolfenstein, "The Emergence of Fun Moral ity", Mass Leisure, ed.

Eric La rrabee and Rolf Meyersohn (Glencoe, 1 1 1 .: Free Press, 1 958: 86).

KAPİTALİZMİ N KÜLTÜ REL ÇELİŞKİLERİ

113

ruz". G ü n ü m üzde bedenler satı l d ı ğ ı nda a rt ı k ayrı ca r u h l a r kur­ t u l m a ktad ı r. P ü rite n l i ğ i ve Protesta n a h l a kı bu terki n sonucu, kuşkusuz, meyda n ı nı hiçbir a h l a ki veya aşkı n etiğe sa h i p ol maya n ka pital iz­ me b ı ra kı l ma sı d ı r. Ka pital izm ayrıca sadece kü ltürün norm l a rı ile top l u msa l ya p ı n ı n norm ları a ras ı n d a ki kopmayı değil, ayn ı za­ ma n da bizzat topl u msal yapı i ç i ndeki s ı radışı bir çel i ş kiyi pekişti r­ mekted i r. B i r ya nda, şi rket bi reyd en s ı kı ça l ışması n ı , ka riyer ya p­ m a s ı n ı , d oyu m u ertel emeyi ka b u l etmes i n i -kaba a n lamda örg üt a d a m ı o l m a s ı n ı - ister. Buna rağ men, şirket ürün leri ve rekl a m la­ rında hazzı, a n l ı k doyu m u , gevşemeyi ve ra hatlamayı teşvik eder. Kişi g ü n d üz 'd üzg ün' ve geceleri 'hızl ı yaşaya n' bi ri ola bi l i r. Bu ken d i ni tat m i n ve ken d i n i gerçekl eşti rmed i r!

Pop Hazcılık ABD'de o l a n şey geleneksel a h l a ki l i ğ i n yeri n i psi koloj i n i n, s u ç l u­ l u k d uyg u s u n u n yeri n i kayg ı n ı n a l masıyd ı . Hazcı b i r çağ ı n uyg u n psi kotera p i leri de va rd ı r. Psika n a l iz B i rinci Dü nya Savaşı'ndan bi raz önce P ü riten l i ğ i n baskı l a ma l a rı n ı n yarattığı soru n la rı çöz­ mek için ortaya çıkmışken, hazcı çağda o n u n ka rş ı l ı ğ ı d uya rl ı l ı k eğiti mi, ka rşı laşma g r u p l a rı,* 'haz tera pisi' v e özü nde hazcı b i r ruh h a l i nden kaynaklanan i ki ka ra kteristiğe sa h i p olan benzer tekn i k­ lerd i : (i) b u terapi ler neredeyse sadece g ru plar içinde s ü rd ü rü l d ü v e (ii) bi reyi fizi ksel temasla, el temasıyla, doku n a ra k, o kşaya ra k, uya ra ra k 'baskı l a malard a n ku rta rmaya' ça l ı ştı l a r. Psi ka n a l izi n baş­ l a n g ı ç dönemi ndeki n iyeti hasta n ı n kend i n i tan ı ma s ı n ı ve böyle­ ce hayatı n ı yeniden yön l en d i rmes i n i sağ lamakken (bu a h l a ki b i r bağ l a m d a n ayrı l ması i m kansız b i r a maçtı), daha yen i tera p i ler ta ma men a raçsalcı ve psikoloj i stti; bu terapileri n amacı kiş iyi baskı l a m a l a r ve bastı rmalard a n 'özg ü rl eşti rmek', böylece d ü rtüle­ ri ve d uyg u l a rı n ı daha kolay ifade ed ebi l mesi n i sağ la maktı. H azcı b i r çağ ayrıca ken d i uyg u n kü ltürel ta rzına sa h i ptir: pop. Popart sti l e ad ı n ı veren eleşti rmen Lawrence A l loway'e göre 'çok­ l u ğ u n estetiğ i ' n i ya nsıtı r. Popartı n i konları ve tasvi rleri her g ü n kü

* Katı lımcıların birbi rleriyle etki leşim leri yol uyla kend ileri n i ta n ı d ı kları bir grup eğiti m i biçi mi. Kendi leri, başkaları ve g ru plarla i l g i l i bilgi edin mek için geri b i l d i ri m , problem çözme ve rol oynamayı ku l lanı rlar. Wikipedia.

1 14

KAPiTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

d ü nyadan, ya n i ev eşyalarından, fi l m lerden ve medyadan görün­ tü lerden (çizg i rom a n l a rdan ve hit m üzi k l i stelerinden), g ı d a l a r­ d a n ( h a m b u rgerler ve Kola şişeleri nden) ve g iyi mden g e l i r. Pop kon u s u n d a önemli olan resi m l erin hiçbir geri l i m içermemes i d i r sadece parod i vard ı r. Popartta kişi Alex Hay' i n s ı ra d a n b i r mektup eti ket i n i n beş fit büyütü l m ü ş halini, Roy Lichtenste i n ' ı n dev not d efteri ni, Claes Oldenburg'ün sentet i k kumaş içinde büyü k h a m ­ b u rgeri n i b u l u r; nesneleri n parod i lerini, fa kat d a i m a y u m u ş a k b i r eğ lence içinde b u l u r. Pop u n estetiği S u z i Ga b l i k'in ifadesiyle "ön­ ceki yerleş i k i n celeme-konusu h iyera rş i s i n i a ş ı n d ı rmayı (Mond­ rian ve M i ki Fare art ı k ayn ı ölçüde a n l a m l ı d ı r) ve ş i m d iye kad a r sanatı n refera n s çerçevesi n i n ka psa m ı d ış ı nda kal a n u n s u r l a rı n ı n örneğ i n teknoloji, kitsch ve m iza h ı içerecek biçimde genişletil­ mes i n i . . . g erektirir".26 Ve son olara k, hazcı bir çağ ı n kendi uyg u n ka h i n i va rd ı Marsh a l l Mclu h a n . H azcı bir çağ -bi l g i n i n for m ü l ler, sloga n l a r ve i ki l i ayrı m l a r biçi m i nde d üzen l enen mesaj l a r içinde kod l a n a ra k ta n ı m l a n d ı ğ ı - bir pazarlama çağ ı d ı r. K i ş i kod u kavra d ı ğ ı nda etra­ fı n d a ki kompleks d ü nyayı a n l a mada kend i n i ra hat h i sseder. Mcluhan hazcı çağ ı hem bu kod layıcı araçlar bağ l a m ı n d a ta n ı m­ l a r, hem d e ayn ı za manda ayrıca çağ ı n ken d i d ü ş ü nceleri n i za­ m a n a uyg u n bir form ü l ler kümesi içinde kod lama a racı n ı ken d i sti l i içinde verd i ğ i örneklerle bu aldatmacayı aşar. Aracı n kendisi mesaj d ı r (bu yüzden fi ki rl er i ki n ci l d i r veya d i kkate a l ı n maz); bazı a raçl a r, örneğ i n radyo 'sıca k'ken (insanları d ı şa rd a tutarken), d i ­ ğerl eri, örneğ i n 'te levizyon' 'soğ u k'tu r (ta m katı l ı m ı gerektirir); ya­ zı l ı kültür doğrusa l ken, görsel kültür eşza m a n l ı d ı r fi kri -bütün b u ayrı m l a r o n l a rı n a n a liti k olarak ku l l a n ı lab il ecekleri veya bazı e m ­ p i ri k a raçlarla s ı nanabi lecekleri a n l a m ı na gelmez; o n l a r b i r kiş i n i n kayg ı l a rı n ı g i dere n v e yen i i letiş i m ta rzları içinde h uzur d uyg usu­ n u a rtıran vaazla rd ı r. Onlar zi h n i n Türk h a m a m l a rıd ı r. Neticede, M a rsh a l l Mcluhan i n sa n ı n rüya s ı n ı b i rden fazla biçimde ta n ıta n 26

"The Long Front of Culture", Pop Art Redefined, ed. John Russell and Suzi Ga b l i k (London: Thames and Hudson, 1 969: 1 4). Bize bu ha reketin mü­ kem mel belgesin i n Richard H a m i lton'ın 1 6 Ocak 1 957 tari h l i mektubu ol­ duğu söyl e n i r, ona göre popart a rtık "Popüler (seyi rci kitlesi için tasa rlan­ m ış), Geçici (kısa vadel i çözü m), Gözden-Ç ı karılabi l i r (kolayca u n utula n), Düşük-Mal iyetli, Kitlesel-Olara k-Ü reti lm iş, Genç (hedef kitlesi Genç l i k ola n), E s p r i l i , Seksi, Ka n d ı rıcı, Büyüleyici, Büyük Çaplı . . . " i d i .

KAPiTALİZMİN KÜLTÜ REL ÇELİŞKİLERİ

115

b i ri d i r. 1 960'1 a rda yen i b i r kültüre l sti l ortaya ç ı ktı. O psi ked e l i k kültür veya ta rafta rları n ı n deyi m iyle b i r 'karşı-kültür' olarak a d l a nd ı r ı l ı r. O b u rj uva değerlere ve Ameri ka n yaşa m ı n ı n geleneksel kod larına katı bir karşıtl ı ğ ı n i l a n ı d ı r. Şöyle söyleriz: " B u rj uvazi h ı rs ta kıntısı içinded i r; onun seks hayatı s ı kıcı ve bağnazd ı r; onun aile örü ntü­ leri baya ğ ı d ı r; on u n köl ece g iyi m ve ken d i n e bakı m çabaları kü­ çük d ü ş ü rücüd ü r; hayat ı n ı n ç ı ka rcı ruti n i katl a n ı l mazd ı r . . . "27 Bu t ü rden beya n l a rd a g ü l ü n ç o l a n şey, o n l a r ı n ya kl a ş ı k 60 yıl önce Genç Entel l ektüe lle r i l e başlaya n, uzun za m a n önce ayaklar altına alınan b i r kod l a r kümes i n e i l işki n polem i k ve ideoloj i k ka ri­ katürlerid i r. Fakat bu türden bir ka ri katü r old u ğ u n d a n daha ces u r v e daha d evri mci olarak görü n e n yen i ka rşı-kü ltürü yaratmak i ç i n zoru n l uyd u . B u sal d ı rı ol maya n b i r ayrı m ı vurg u l a mayı amaçlaya n b i r meyd a n okumayd ı . Bu yen i h a reket, aşı rı olsa da, ne ces u r ne d e devri mciyd i . Gerçekte o basitçe 1 950'1eri n hazcı l ı ğ ı n ı n b i r uza ntısı ve ü s t s ı n ıfl a r ı n g e l i ş m i ş kesi mleri n i n uzun zam a n önce zaten sağ lad ı kl a rı serbestl iğ i n b i r demokrati kleşmesi [yayg ı n laş­ ması] idi. Tı p kı 1 960' 1 a rı n siyasal rad i ka l iz m i n i siyasal l i bera l izmin 1 O yıl önceki başarısızl ı ğ ı n ı n izlemesi g i bi, 1 950'1eri n zoru n l u haz­ c ı l ı ğ ı n ı (ci n se l l i kte, ç ı p l a kl ı kta, ci nsel sapkı n l ı klarda, esra r ve rock müzikte) psikedel i k aşı rı l ı kl a r ve ka rşı-kültür izlem iştir. ***

Artı k s ü reci özetleyecek kon u md ayız. Geleneksel Amerikan d e­ ğerlerin a ş ı n ması i ki d üzeyde gerçekleşmişti r. Kültür ve fi kirler a l a n ı nda küçük kasaba hayatı na sığ ve baya ğ ı o l d u ğ u idd iasıyla za ra r veric i sald ı rı ilk kez 1 9 1 O'larda b i l i n ç l i olara k kuru l m u ş olan Genç Ente l lektüe l l er ta rafı n d a n org a n ize ed i l m i ş ve son ra ki 1 O yı lda H . L. Mencken'in gazete yazı larındaki eleşti ri lerde ve Sherwood Anderson ve S i n c l a i r Lewis'i n skeçleri ve roma n l a rı n d a deva m etm i şti r. Fakat d a h a temel b i r d ö n ü ş ü m bizzat top l u msal ya pıda ortaya çıkmaktayd ı : i ktisadi siste m i n g ü d ü leri ve öd ü l l e ri n i n değişmesi. Ya l d ızlı Çağ'd a * a ş i ka r hale gelen zeng i n ler erki n i n serveti nde 2 7 Theodore Roszak, The Making of a Counter Cu/ture (Garden City, N .Y.: Do­

ubleday, 1 969: 35). • Amerika B i rleşik Devletleri tari h i nde 1 9. yüzyı l ı n sonlarından 1 900'lerin

1 16

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

a rtış ça l ı ş m a ve biri kti rmen i n a rtı k bizzat sona ermesi a n l a m ı n a g e l mekteyd i (fa kat b u n l a r y i n e d e J o h n D. Rockefe l l e r veya And­ rew Ca rneg ie için merkezi öneme sa h i pti), fa kat ayrıca tüket i m ve gösteriş demekti. Ça l ışma ve Ta n rı tarafı n d a n seçi l m iş l i k değ i l , statü v e işaretleri başa rı n ı n göstergesi h a l i n e g e l d i . B u d u ru m yen i s ı n ıfların doğ u ş u n u içeren sosya l ta ri h i n a ş i n a b i r s ü reci d i r. Fakat o geçmişte evlatl arın s a d e b i r hayatta n l ü ks ve zevk d üşkü n ü hayata geçtiği bir askeri yağ m a l a m a l a r s ü reciyken, b u t ü red i s ı n ıfl a r kendi leri n i top l u mdaki diğer i n sa n l a rd a n uza k tuta b i l i rlerdi ve bu türden top l u msal d ö n ü ş ü m l e r çoğ u kez alt s ı n ıfla r ı n hayatları ndaki d eğ i ş i m l erden bağ ı msız olara k gerçek­ leşmişti. Fakat modern top l u m d a ki gerçek top l u msal d evri m 1 920'1erde, kitlesel ü reti m ve tü keti m artışı orta s ı n ıfı n hayat ı n ı d ö n ü ştürmeye başlad ı ğ ı nda gerçekleşti . As l ı nda, b i r top l u m sa l gerçekl i k olarak v e orta s ı n ıf hayat ta rzı olara k Protesta n a h l a kı n yeri n i madd iyatçı b i r hazcı l ı k ve P ü riten mizacı n yeri n i b i r psikolo­ j i k m utl u l u k a h la kı a l d ı . Fa kat bu eski a h laklar ta rafı nd a n daha önce ken d i enerj i l eri içinde meşru laştırı l a n ve yön l e n d i rilen b u r­ juva topl u m bu değ i ş i m i kolayca ka b u l ed emeyebi l i rd i . O hazcı bir yaşam ta rzı n ı ciddi olara k teşvi k etmekteyd i ( b u n u görmek için sad ece 1 920'1erde reklamcı l ı ktaki dönüşüme bakm a k yeterli­ d i r), fa kat o n u meşru laştı ramazd ı . O eski s i n i n yeri n i a lacak yen i b i r d i nden veya değer sistem i nden yoks u n d u v e s o n u ç ayrı şmay­ dı. B i r bakıma, b u rada insan top l u m u nd a ki sıra d ı ş ı b i r tari hsel de­ ğ i ş i m i görmekteyiz. B i n l e rce yı l d ı r ekonom i n i n işlevi hayatı n g ü n ­ l ü k zaru retleri n i ka rş ı l a m a -geçi m i n i sağ l a ma- ol m u ştur. Farkl ı üst s ı n ıf g ru p l a r için ekonomi stat ü n ü n temeli ve bir tüketi m ta rzı o l m u şt u r. Fakat g ü n ü m üzde, kitlesel bir ölçekte, ekonomi kültü­ rün gerekleri ne aya r l ı hale g e l m i ştir. B u rada ayrıca kü ltür a n l a m l ı sem bol ler veya a h l a ki a n l a m l a r olara k değ i l , a ksine hayat tarzı olara k egemen kon u m a gel meye baş l a m ı ştır. 'Ye n i ka pita l izm' (bu teri m i l k kez 1 920'1erde ku l l a n ı l m ıştır) ü reti m -ya n i ça l ı ş ma- a l a n ı nda b i r Protesta n a h l a k ta lep etmeyi sürdü rü rken, t ü keti m a l a n ı nda hazzı ve hoşça va kit geçirmeyi teşv i k etm i ştir. Bu ayrı şma genişlemeyle bağ lantıl ıyd ı . Kentsel hayat ı n çeşitl i çı l g ı n l ı kl a rı ve çokl u uya rı c ı l a rıyla yayı lması; büro başına kadar olan dönem. Wikipedi

KAPİTALİZMİN KÜLTÜ REL ÇELİŞKİLERİ

117

i ş l eri genişlemesi n i n ve daha özg ü r top l u msal ve ci nsel i l işkilerin yen i kad ı n rol l e ri ya ratması; sinema fi l m leri ve radyo sayesinde u l usal bir kültürün ortaya çıkması -hepsi eski değer s i ste m i n i n top l u msal otoritesi n i yiti rmesine katkıda b u l u n m uştur. P ü riten mizaç en basit biçi m d e 'doyu m u n ertelen mesi' ve do­ yu m u n kısıtl a n m a s ı teri miyle beti m l enebi l i r. O, kuşku suz, b i r kıtl ı k d ü nya s ı n d a ki Malth u sc u tutu m l u l u k em rid i r. Fa kat Amerika n i k­ ti sadi siste m i n i n iddiası bol l u k yarattı ğ ı d ı r ve bu bol l u ğ u n doğası tutu m l u l u kta n ziyade israfı teşvik etmekted ir. Böylece baş l ı başı­ na bir hedef olara k ça l ışma d eğ i l , daha yü ksek bir hayat sta ndardı d eğ i ş i m i n m otoru haline gel m i ştir. C i m ri doğaya boyu n eğmek­ ten ziyade bol l u ğ u yüceltme siste m i n meşru laştı rı l ması h a l i n e g el i r. Fakat b ü t ü n b u n l a r ayrıca Ameri ka n değer sistem i n i n temeli o l a n 1 9. yüzyıl Protesta n l ı ğ ı n ı n teol oj i k ve sosyol oj i k temel l eriyle büyük ölçüde uyuşmamaktayd ı . 1 920'1erde, 1 950'1erde v e 1 960'1 a rda bu uyuş mazl ı kl a rd a n top­ l u mda maddi bol l uğ u n a h l a ki doğru l u ğ u kon usunda konsensüs bulunduğu va rsay ı m ıyla sorg u l a maksızın uza k d u ru l d u . 1 920'1erin ü stü n körü desteğ i i ç i n d e a h l a ki mazeret b u l m aya dö­ nük i l kel bi r çaba va rd ı (örneğ i n Bruce Barton'ın "İsa tüm za man­ l arı n en büyük pazarlamacısıyd ı" iddi ası28) . Ve 1 950'1erd e Luce' u n derg i l erinde ü retken l i ğ i n sırrı v e Amerika n i ktisadi s i ste m i n d ü n­ ya n ı n gelmekte olan zeng i n l iğ i n e katkı s ı n ı n o l d u ğ u 'sü rekli dev­ rim'i vurg u l aya n sofisti ke b i r retori k va rd ı . Benzersiz o l g u Time dergisi n i n, Reader's Digest g i bi, 1 920'de kurul ması ve i ki derg i n i n de değerlerin (kentl i orta s ı n ıfı n v e küçük kasaba lardaki d iğer a lt-

28

Bir re klamcı Ba rton BBD&O (Batten, Ba rton, Durstine, and Osborn) olarak b i l i nen popüler bir ajansın kurucusuyd u . O kendi teması n ı 1 924'te yayı m­ lanan, çok geçmeden çoksata nlar arasına giren Hiç Kimsenin Bilmediği Adam adlı kita pta ifade eder. Frederick J. Hoffman onu şöyle resmeder: "Bay Barton'ın İncil' den ortaya çıkarmaya ça l ıştı ğ ı 'Gerçek İsa' bir organ iza­ tör olarak becerisini etkisiz mazilere sa hip ta nınmaya n 20 adamı bir a raya getirerek ve onları tüm za manların en büyük organ izasyon u içinde 'kay­ naştı ra ra k' ka n ıtlar. Barton'a göre İsa ta n ı n m a ktayd ı ve "modern paza rla­ mac ı l ı ğ ı n i l keleri n i n her birini" uygulamaktayd ı . Meseller tüm zam a n l a rı n en g ü ç l ü rekl a m l a rı arasındayd ı . V e İsa'nın modern iş hayatının kurucusu olduğunu söyleyen Barton, basitçe, bizzat ustası n ı n sözlerine d i kkat çeker: "Wist ye not that 1 m u st be about my father's business?", bkz. The Twenties (New York: Viking, 1 955: 326).

1 18

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

orta s ı n ıfla r ı n değerleri n i n ) 20. yüzyıl orta l a rı Ameri ka sı n ı n hayat ta rzla rı içinde dönüşmesi n i n a raçları ol ması i d i . H e n ry Luce' u n d e h a s ı o n u n geleneksel Ameri ka n değerleri, Ta nrı'ya, ça l ı şmaya, başa rıya i n a n cı gel mekte o l a n kentsel uyga rl ı ğ ı n d i l iyle d ü nya ölçeğ i nde b i r Ameri ka n kader ('Ameri kan yüzy ı l ') i na nc ı n a dön üş­ türmesiyd i -ve o, ABD'de d eğ i l , Çin'de ortaya ç ı ka n A uslönder [Ecnebıl Luce ta rafı nd a n yerl i l i kten ziyade yerli değerlerin yüce l ­ t i l d i ğ i sosyoloj i k meseled i r. L u c e bu d ö n ü ştü rmeyi yen i d ı şavu­ rumcu dergici l i ğ i n kayg ı l ı riti mlerini, yen i görün üşleri ya n sıtan d i l i kentsel hayat ı n tem posuyla ve yen i hazcı l ı kl a kaynaşt ı rarak başa rd ı . B u bağ l a mda, Luce'u n özel yaratısı olan derg i si n i n ad ı n ı n Fortune ol ması tesadüf değ i l d i . (Time derg i s i n i n itici g ü c ü Luce' u n Yal e'd eki derg i ci meslektaşı B ritton Hadden'dan, Life fikri D a n i e l Longwe l l 'den v e Time derg i si n i n d i ğ e r editörleri nden g e l d i .) Amerika n iş d ü nyası küç ü k kasa ba hayat ı n ı para m pa rça eden ve Amerika'yı d ü nya n ı n i ktisadi egemeni kon u m u n a yükselten di­ namik fa i ld i ; ve bu Protesta n a h la kı n dili içinde ve örtüsü a ltında başarı l d ı . Geçiş a paçı ktı r. Di ldeki ve ideolojideki açı k çel i ş kiler tuta rl ı a h l a ki veya fel sefi b i r öğ reti n i n yokl uğu- sadece g ü n ü­ m üzde a ş i ka r hale g e l m iştir.29

Şirket Sınıfının Tahtından Olması B i r sosya l siste m i n temel d esteğ i h a l kı n otoriten i n a h l a ki bir m eş­ rulaştı rmas ı n ı ka b u l etm es i d i r. B u rj uva topl u m u n daha önceki meşru laştı rmaları -Locke ta rafı n d a n gel işti rilen, bizzat kişi n i n emeğ i n i m ü l kiyete dön üştürd üğü idd iasıyla temel lendirilen- özel m ü l kiyetin savu n u l mas ın a daya n m a ktayd ı . Fakat 20. yüzyı l ı n 'ye n i ka pital izm'i ya b u türden -toplumsal gerçekl i kle g i derek daha uyu msuz hale gelen- a h l a ki teme l l e n d i rmeden yoks u n d u v e kriz dönemlerinde y a geleneksel değer-iddialarına başvu rd u ya da ideoloj i k bakı mdan etkisiz ka l d ı . Ameri ka n 'şirket ka pita l izmi'n i n bu yüzyı l ı n temel ikilemlerin­ den bazı l a rı n ı çözmeye ça l ı şı rken zayıf ka l d ı ğ ı bu bağ lamda görü­ lebil i r. ABD'd eki siyasal çatı şmalara (ve değer çatı şmalarına) i ki fa rkl ı perspektiften bakı l a b i l i r. B i r perspektife göre çiftçi ve ban-

29 Bu sorun üzeri ne parlak bir i nceleme için, bkz. Kristol, "When Vi rtue Loses

A l l Her Lovel i n ess", Capitalism Today.

KAPİTALİZMİ N KÜ LTÜ REL ÇELİŞKİLERİ

1 19

kacıyı, işçi ve i şvere n i bölen ve b i l hassa 1 930'1arda şiddet l i i ş l evsel çatışmalara ve ç ı ka r g r u pları a rası nda çatı şmalara yol açan i ktisadi ve s ı n ıfsa l soru n l a r o l m uştur. Fa rkl ı bir sosyoloj i k eksenden baka r­ sa k, 1 920' 1 eri n ve b i r ölçüde 1 950'1erin siyasetinde, 'gelen ek' ve 'modern l i k' ka rşıtl ı ğ ı çerçevesinde, ken d i tari hsel değerleri n i re­ forma ve sosya l refa ha od a kl a n a n kozmopolit l i bera l l ere ka rşı sa­ vun mayı amaçlaya n kı rsa l, küçük ka sa ba l ı Protesta n ' ı n va r l ı ğ ı n ı görebi l i riz. B u radaki soru n l a r esasen ekonomik d eğ i l sosyokültü­ rel d i r. Gelenekçi ki şi fu nda menta l ist d i n i, sa nsürü, katı boşa n m a k u ra l ları n ı v e kü rtaja ka rşı yasa l a rı, modernist ise sekü ler rasyo­ n e l l i ğ i , daha özg ü r kişisel i l işki l eri, ci nsel sapmaya hoşgörü vb.ini savu n u r. Bunlar kü ltürel soru n l a r ı n siyasal yön ü n ü tem s i l ederler ve kültür -deneyi m i n sembol i k ifadesi ve meşru laştı rı l ma sı oldu­ ğ u ölçüde- sembo l i k veya anlam teme l l i siyaseti n a l a n ı d ı r. Bu bakı mdan Ameri ka n kültür pol iti kas ı n ı n büyük sembo l i k meselesi İçki Yasa ğ ı i d i . B u yasa k küçük kasa ba l ı v e gelenekçi güçlerin topl u m u n diğer kısı m ları na özel bir değeri {içki yasağ ı n ı ) d ayatma sıyla i l g i l i temel -ve nered eyse son- ça bası i d i ; v e kuşku­ suz başlarda gelenekçi ler kaza n d ı . Bir ölçüde farkl ı bir a n l a mda, 1 950'1erdeki McCh a rty dönemi bazı gelenekçi g üçlerin bir Ameri­ ka ncı l ı k ideoloj i s i n e ve kes kin bir a nti kom ü n izme uyu m a racı l ı ğ ıy­ la topl u m a tek ti p b i r siyasa l a h l a k d ayatma çabaları n ı temsil et­ mekteyd i . Ve, tersi b i r biçi mde, 1 972 McGovern ka mpa nya s ı bü­ yük ölçüde modern istleri n ı ra k eğ i l i m leri n i temsil eden bir 'yen i pol iti ka'd a n -kad ı n hakları n ı savu n a n l a r, ci nsel geleneklere ka rşı o l a n l a r ve siya h larla ve d iğer azı n l ı k g ru p l a rla geçici ittifaklar ku­ ra n kültürel rad i ka l l erden- bes l e n m iştir. Art ı k, i l g i n ç olan, 1 920'1erde ortaya ç ı ka n 'yen i bol l u k ka pita­ lizmi'nin b u kü ltürel-siyasal soru n la ra i l işkin görü ş ü n ü, ekonom i k­ siyasal çatı ş m a l a rd a ya ptı ğ ı g i bi, asla ta n ı m laya ma masıyd ı . Bö­ l ü n m üş l ü ğ ü nedeniyle zaten b u n u ya pamazd ı . On u n değerleri n i n kayn a ğ ı o l a n gelenekçi g eç m i ş v e d i l P rotesta n a h l a k ı n eski m i ş d i l iyd i . B u n u n la bera ber, o n u n teknolojisi n i n v e d i na m izm i n i n kayn a ğ ı modern l i k ru h u -sü rekl i yen i l i kler v e taksit yöntem i için­ d e yen i 'i htiyaç lar' yaratma r u h u - idi. N i h ayeti nde bu yen i ka pita­ l izmi tah ri p edecek bir şey "tat m i n i n cidd i olara k ertelenmesi" i d i . Şi rket s ı n ıfı n ı n üyeleri kültürel-siyasal soru n l a r kon u s u n d a ta­ vır a l d ı kları za m a n l a rd a çoğu kez coğ rafi bölgelere göre ayrı şt ı l a r. O rtabatı l ı l a r, Teksa s l ı l a r veya küç ü k kasaba orta m larından gelen-

1 20

KAPiTALiZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

ler gelenekçi tutu m l a r serg i l ed i ler; Doğ u Ameri ka l ı l a r veya l vy Lea uge oku l l arından gelenler daha l i bera l d i . Daha ya kı n l a rda b u ayrı şma bölgeden ziyade eğ itime v e yaşa daya n m a ktayd ı . Fa kat bu m ü stesna ayrı şma h a l a s ü rmekted i r. Top l u m u d ö n ü şt ü ren esasen yen i ka pita l izmd i r ve bu s ü reçte Pü riten mizaç aşı n m ı ş, fa­ kat kapita l izm asla başa rı l ı b i r biçi mde değişmeyle uyu m l u yen i b i r ideoloj i gel iştirememiş v e eski Protesta n değerl eri n d i l i n i kul­ lanmış -ve çoğ u kez bu d i l i n tuzağ ı na d ü ş m ü ştür. Modernite n i n bu top l u msal ve kü ltürel soru n l a r kon u s u n d a gelenekçi l ere ka rşı öncü r o l oynayan güçleri bir ente l lektüe l l er, profesörler, refa h ve reform ta rafta rı bireyler ka rı ş ı m ıyd ı (fa kat, paradoksal olara k, İçki Yasağ ı ha reketi baş l a rda sanayi leşmen i n v e kent hayatı n ı n kötü l ü klerine ka rşı reform c u l a rl a ittifa k ya p m ı ş­ tı), siyasal ned e n lerle o n l a ra kentsel g üçleri tem s i l eden emek ha reketi l iderleri ve etn i k amaçlı politikac ı l a r katı l m ı ştı .30 Egemen felsefe ka pita lizmin ü rettiği eşitsizl i klerin ve top l u msal bedel lerin eleşti risi n i içeren bir l i bera l izm türüyd ü . Şirketler ekonom i s i n i n ken d i n e ait birleşik b i r değer siste m i n e sa h i p ol maması veya hala Protesta n erdemlerin gevşek bir türünden bah sed i l mesi ideal iz­ m i n ideoloj i k o l a ra k sorg u l a n a mayaca ğ ı a n l a m ı na gelmekteyd i . Şirket s ı n ıfı kültür v e sosyokü ltüre l soru n la r a l a n ı n d a -kısaca siya­ set fel sefesinde- egemen l iğ i n i kaybetti. Ö n e m l i h usus, bu son 1 O yı l la rd a bir ideoloji olarak l i bera l izmin kültürde egemen kon u ma g e l m esiyd i . Kültürel bir bakış açısından, 1 920'1er v e 1 960'1ar a rası ndaki siya­ set gelenek ve modern leşme arasında bir m ücadeleyd i . 1 960'1arda yen i kültürel sti l b u rj uva değerleri ve Ameri ka n hayatı n gelenek­ sel kod l a rı n ı açı kça eleşti rmekteyd i . Fa kat, daha önce göstermeye ça l ı ştığ ı m g i bi, b u rj uva kültür uzun za m a n önce ö m r ü n ü ta mam­ l a m ı ştı . Karşı-kültürün cisim leştird i ğ i şey 60 yıl önce siyasal l i bera­ l iz m i n ve modern i st kültürü n başlattığ ı eğ i l i m lerin bir uza ntısıyd ı ve gerçekte modernist ka m pta b i r böl ü n m eyi temsil etmekteyd i. 30 Benzer bir a n lamda, örg ütl ü e m e k ha reketi içinde AFL-CIO bizzat bir aç­

mazla ka rşı karşıya gelir. O i ktisadi meselelerde l i beral veya solcudur, fa kat kü ltürel rad i ka l izmi kendi inançlarına yabancı olarak görerek açıkça red­ deder. Bu neden le, bu emek hareketi gerçekte Ameri kan bir harekettir ve kapita l ist d üzen i n egemen değerleri n i paylaşır. Send i kacı l ı k, George Ber­ nard Shaw'u n b i r zam a n l a r bel i rttiği g i bi, en azı ndan ekonomik d üzen i n genişlediği v e zengin o l d u ğ u za m a n l a rda proletarya n ı n kapita lizmidir.

KAPİTALİZM İN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

1 21

Fa kat bu ka rşı-kü ltür kişisel özg ü r l ü kle, uç deneyi m l e rle ('uyuştu­ rucu'yla ve 'uçuşlar'la) i l i ş ki l i ve (sanat ve tasarımda b u türden fi kirleri onaylayaca k) l i beral z i h n iyeti n gitmeye hazı r o l m a d ı ğ ı hayat tarzı i ç i n d e c i n s e l deneyi m l e bağ l a ntı l ı öğütl eri a n l a maya ça l ı ştı. Fa kat l i bera l izm vermeye ça l ı ştığı ceva bı kolayca b u l a ma­ dı. O teme l b i r özg ü r l ü ğ ü onaylar, fa kat s ı n ı rl a rı herh a n g i bir ke­ s i n l i kte ta n ı m l ayamaz. Ve bu o n u n bir i kil emid i r. Libera l izm siya­ sette old u ğ u g i bi kültürd e de a rt ı k köşeye s ı kı ş m ı ştı r. Libera l izm ken d i n i ayrıca ka pita l izmi -ekonom iyi- reformdan geçi rmeye ça l ı ştığı bir arenada ka rı ş ı k l ı k içinde buldu. Amerika n l i bera l izm i n i n i ktisadi fel sefesi n i n köklerinde büyü me fi kri vard ı r. 1 940'1arın sonlarında ve 1 950'1erde Walter Reuther, Leon Keyser­ l i n g ve diğer l i bera l lerin çel i k fi rma larına ve Amerika n e n d ü strisi­ nin büyü k bir kıs m ı n a ka pasiteyi geni şletmek istemed i kleri gerek­ çesiyle sa l d ı rd ı kları ve h ü kü m eti büyüme hedefleri n i bel i rlemeye teşvi k etti kleri u n ut u l m a ktad ı r. Ka rtelleşme, tekelci l i k ve ü reti m i n s ı n ı rl a n d ı rı l ması ka pitalizmin tari hsel eğ i l i m leri o l m uştu r. Eisen­ hower yöneti mi b i l i n ç l i ol ara k büyümede fiyat isti kra r ı n ı hedefle­ d i . H ü kü m et teşvi kleriyle (örneğ i n sanayici lerin başl a n g ıçta istekli ol mad ı kları yat ır ım kred i l eriyle) ve h ü kümet yatı r ı m l a rıyla toplu­ ma b i l i nçli b i r planlı büyüme pol iti kası tel ki n edenler l i beral i kti­ satç ı l a rd ı . Pota n siyel Gayri Safi M i l l i Hasıla fi kri ve -kayn akların ta m olarak ku l l a n ı l d ı ğ ı b i r ekonom i n i n başarab il eceği şeyi n bir işa reti n i n som ut ra ka m larla tespit ed i ldiği- 'iktisadi açık' kavra m ı i l k kez Cou ncil of Economic Advisers'taki l i bera l ler tarafı nd a n or­ taya kon u l m u ştur. Büyüme fi kri i ktisadi bir ideoloj i olara k tama­ men özü m sen d i ğ i için, önceden beli rttiğ i m g i bi, a rtık o n u n ne kad a r yen i b i r l i bera l b u l u ş o l d u ğ u n u kavra mak i m ka nsızd ı r. Yoksu l l u k g i b i sosya l probleml ere l i bera l ceva p büyü m e n i n yoks u l la r ı n gel i rleri n i a rtıracak kaynakları sağ layacağı idi.3 1 Ka m u 3 1 Daha tek n i k düzeyde, bu ceva p refah ekonomisi nin Pareto opti m u m u

teoremine -ya n i bazı insanların herhangi biri yoksul laşmadan d a ze ngin­ leşebilecekleri bir durumun a raştı rılması gerektiğ i düşüncesine- daya n­ m a ktayd ı . Gelirin dolaysız yen iden dağılımı, i m kansız olmasa bi le, siyasal olara k zord ur. B u n u n l a beraber, ye n i veya ek bir u l usal gelirden elde edi­ len daha yü ksek o ranlarda kazanç sosya l refah prog ra m larını fi nanse et­ mek için k u l l a n ı l a b i l i r; ve Otto Eckstei n'ın "Altmışların Ekonomisi" adlı ya­ zısında (The Pub/ic lnterest, no. 1 9, Bahar 1 970: 86-97) işaret ettiği gibi, ke­ s i n l i kle Kongre'n i n Kennedy yönetimi nde i ktisadi büyüme yen iden başla-

1 22

KAPİTALiZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

h izmetleri n i n fi nanse ed i l mesi i ç i n büyü m e n i n zoru n l u old u ğ u tezi Ken n eth Gal braith'in Zengin Toplum a d l ı kita b ı n ı n daya n a k noktasıyd ı . B u n u n la bera ber, paradoksal o l a ra k, b u e kon o m i k bü­ yüme fi kri a rt ı k l i bera l ler ta rafı n d a n d a s al dı rıya u ğ ra maya başla­ m ı şt ı r. Zen g i n l i k artı k bir ceva p o l a ra k görü l memekted ir. Çevre­ n i n yağ m a l a n masından, doğal kaynakların açgözl ü b i r biçimde ku l l a n ı l masından, eğlence ve d i n le n m e a l a n l ar ı n d a ki ka l a ba l ı k­ ta n, şehi rl erdeki yoğ u n l u kta n ve benzeri nden büyü m e soru m l u tutu l m a ktad ı r. Ted i rg i n b i r biçimde, sıfı r eko n o m i k büyü me J o h n Stu a rt M i l l'in deyi miyle 'd u rağa n l ı k h a l i'- fi kri n i n a rt ı k cid d i b i r h ü kü m et politikası n ı n hedefi olara k öneri l d i ğ i görü l mekted i r. 'Yeni siyaset' Ameri ka n siyaseti n i n geleneksel problem çözme odakl ı pra g m atizm i n i reddettiği g i bi, art ı k topl u m u n pozitif bir hedefi o l a ra k daha yeni, l i bera l ekono m i k büyüme politi kası n ı d a reddetmekted i r. Fakat ekono m i k büyümeye bağ l ı ka l ı n mayacak­ sa ka pita l i z m i n va rl ı k nedeni ned i r?32

Tarihin Aksı Ta rihsel olara k geriye bakı ld ı ğ ı nd a b u rj uva top l u m u n i k i l i b i r kay­ nağa ve i ki l i bir kadere sa h i p o l d u ğ u görü lebil ir. Akı m l a rd a n bi ri sad ece i ktisadi faa l iyeti değ i l ayn ı za manda ayrı ca ka ra kter o l u ­ ş u m u n u (sade hayat, d ü rüst l ü k, bir meslek olara k ça l ı şmayı) vur­ g u laya n P ü riten, Wh i g * b i r ka pita l izmd i . D iğeri i n sa n ı n a rz ula rı n ı n s ı n ı rsız old u ğ u n u, b i r egemen ta rafı nd a n siyasal olara k s ı n ı rl a n d ı ­ rı l ması fa kat i ktisatta v e kü ltürd e ta mamen özg ü r b ı ra kı l ması gerekt i ğ i n i vurg u l aya n b i r sekü ler Hobbesc u l u k, bir rad i ka l bi rey­ ci l i kti. Bu i ki d ü rtü hep kolay o l maya n bi r beraberl i k içinde yaşa d ı . Za m a n l a a ra l a r ı n d a ki bağ lar zayıflad ı . Görd ü ğ ü m üz g i bi, ABD'de Pü riten eği l i m sadece sayg ı d eğerl i k fi kri n i vurg u l aya n d ı rd ı rcı, küd ı ğ ı nda ya pmak isted iği şey buydu. 32 Bu soru lar e l i n izdeki kitabın İ kinci Kısmında tartı şılmaktad ı r.

' Whig Partisi ABD'de Jackson demokrasisi döneminde mevcut olmuş bir siyasi parti. Pa rti nin kuru l uş a macı Başkan Andrew Jackson'ın ve Demokrat Parti'nin politikalarına karşı gelmekti. Genelde Whigler kongren i n üstün gücüne ve ayrı bir kongre böl ü m ü n ü n modernizasyon ve ekonom i k geli­ şim için u ğ raşması gerektiğine inan ıyorlardı. Wikiped ia.

KAPiTALiZMi N KÜLTÜ REL ÇELİŞKİLERİ

1 23

ç ü k kasa b a l ı b i r zi h n iyete doğru geri led i . Sekü ler Hobbesc u l u k modern çağ ı n b a ş etkenleri n i , s ı n ı rsız deneyi me olan şiddetl i aç­ l ı ğ ı besled i . Whiglerin açı k ve i lerlemeci ta rih a n layışı, ortadan ka l kmasa da, topl u m u n kend i kend i n i yönetmesi görü ş ü n ü bo­ ğ a n yen i b ü rokrat i k ayg ıtlar ı n ortaya ç ı kmasıyla sendeled i . Bütün bu i nançların s ü rmes i n i sağ laya n bağ l ı l ı klar para m pa rça o l d u . 1 960'ların kültürel d ü rtüleri, b u n larla paralel siyasal rad i ka l izm g i bi, bir s ü red i r etki s i n i büyü k ölçüde yitird i . Ka rşı-kültürün fa nte­ zi b i r kavra m o l d u ğ u görü l d ü . O l i bera l hayat ta rzı n ı doğrudan bir d oyu m ve g österişçi teşh i r d ü nyası n a dönüştürme çabası, büyük ölçüde gençl i k h a reket i n i n b i r ürünü i d i . Son unda s ı n ı rl ı b i r kültür ü retti ve h içbir şeye ka rşı d u ra m a d ı . Daha derin ve d a h a ka l ı c ı köklere sa h i p modern ist kültür i mgelemi dön üştürmeyi a maçla­ ya n b i r g i r i ş i m d i . Fakat sti l ve form d eneyleri, öfke ve -güzel sa­ natlarda görkem l i bir patlama ü reten- sürekl i şok yaratma ça bası a rt ı k g ücü n ü tü ketti. Onlar kültürel kitle, ya n i ya ratıcı ol mayı p a k­ sine -ya ratı c ı l ı ğ ı n ve geçmişle d iya lektik i l işki n i n zoru n l u b i r kay­ nağı olan geri l i m sanatı n ı yağ m a l aya n b i r eritme s ü reci içinde­ kültürü yaya n ve doğa l l ı ğ ı nd a n uza klaştıran ta baka ta rafı ndan meka n i k b i r biçimde yeniden ü reti l mektedi r. Top l u m yokl u kl a r, kıtl ı kl a r, enflasyon g i bi d a h a bezd i rici ve tehdit edici soru n la rla ve ü l keleri n içl eri ndeki ve ü l keler a rası ndaki ya pısal gel i r ve servet eşitsizl i kleriyle meşg u l ol maya başlam ış, bu neden lerle a rt ı k kül­ türle i l işki l i soru n l a r geri plana iti l m i ştir. La kin kü ltürle i l iş ki l i soru n l a r aslı nda temel soru n l a r o l maya deva m etm e kted i r. l rvi ng Kristol'la b i rl i kte Günümüzde Kapita­ lizm'in "Gi riş" yazıs ı n d a bel i rttiğ i m iz g i bi "Modern topl umda orta­ ya ç ı km ı ş ve çıkmakta olan değ i ş i m l e r ka pita l iz m i n ya ratt ı ğ ı endi­ şel i b i l i n çl i l i k bütün üyle d i kkate a l ı n madan a n laşıla maz. Bu bi l i nç­ l i l i k sadece ideoloj i k üstya pı değ i l d i r. O bizzat siste m i n en kritik önemde ve temel gerçekl i kleri nden b i ri d i r". Bu değ i ş i m l e r asli ve temeldi rler, ç ü n kü i raden i n doğa s ı n ı , bir h a l k ı n kara kterini, si ste­ m i n meşru l uğ u n u ve a h l a ki h a kl ı l aştı rmaları n ı içerir -on lar b i r siste m i n sürmes i n i sağ laya n en t e m e l el ementlerd i r. Uygarl ı kl a r ı n yü ksel işi ve düşüşünde d i kkat çekici olan şey, top l u m l a r ı n d ö n ü ş ü m leri n çöküşe işaret etti kleri bel i rl i evre l er­ den geçmel e rid i r -bu görüş yetenekli Arap d ü ş ü n ü r İbn-i Hal­ d u n' u n ta ri h felsefesi n i n temeliyd i . B u işaretler sad e l i kten l ü kse kayma (Platon Cumhuriyet'i n İ ki nci kitabı nda b u n u sağ l ı k l ı şeh i r-

1 24

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

den hasta l ı kl ı şehre geçiş olarak a d l a n d ı rır), çileci l i kten h azcı lığa geçişti r. Her yeni, yükselen top l u msa l g ü c ü n -bu yen i bir d i n , yen i bir a skeri g ü ç veya yen i bir d evri mci hareket ola b i l i r- çileci b i r ha re­ ket o l a ra k başlaması d i kkat çekicid i r. Çileci l i k maddi olmaya n de­ ğerleri, fiziksel hazla rı terk etmeyi ve nefsine hakim o l mayı, çaba göstermeyi gerektiren, p l a n l ı d i s i p l i n i vurg u l a r. B u d i s i p l i n ben li­ ğin d ış ı n d a ki ödevler için, psişi k ve fiziksel enerj i l eri ha rekete geçirmek için, başka l a r ı n ı fethetme gayesiyle ben l i ğ i fethetmek ve kend i ne ta bi kı l m a k için zoru n l ud u r. Max Weber' i n ifadesiyle "Din savaş ları n ı n kaza nd ı rd ı ğ ı d i s i p l i n hem M ü s l ü m a n hem de Cromwel lci süva ri lerin yen i l mezli kleri n i n kaynağıyd ı . Benzer şe­ kilde, iç d ü nyacı çileci l i k ve Ta n rı 'yı mem n u n edecek b i r meslekte d i s i pl i n l i kurtu l u ş a rayışı P ü ritenlere özg ü açgözl ü l ü kteki usta l ı ğ ı n kayna kla rıyd ı ".33 Eski d i n sel 'Ta n rı'n ı n savaşç ı l a r ı ' n ı n d i s i p l i n i askeri örg ütlen­ m eye ve savaşa kan a l ize ed i l mekteyd i . P ü riten m izaç kon u s u n d a "ta ri hsel olara k biricik" olan ş e y bu d ü nyacı çileci l i ğ i n b i r mesleki u nvana, ça l ı şmaya ve biriktirmeye daya n masıyd ı . Fakat P ü riten varol u ş u n hedefi esasen zen g i n l i k değ i l d i . Weber'in sözleriyle, Pü riten zen g i n l i kten kendisi için b i r şeyi değ i l , a ksine kurtu l uşu­ nun ka n ıtı n ı a l ı r.34 Ve b i r sı nai uygarl ı ğ ı i nşa eden de bu çok g ü ç l ü enerj i i d i . P ü riten için " e n acil görev" kend i l i ğ i nden, d ü rtüsel davra n ı ş ı y ı k m a k v e hayatta ki davra n ı ş l a ra b i r d üzen vermekti. G ü n ü m üzde çileciliğe esasen d evri mci hareketlerde ve devri mci rej i m l erd e rastla n m a ktad ı r. P ü rite n l i k psi koloj i k ve sosyol oj i k a n lamda Ko­ m ü n ist Ç i n ' de, Cezayi r ve Li bya' da o l d u ğ u g i b i d evri mci d uyg uyu Kur'a n ' ı n a m a ç l a rıyla kaynaştıran rej i mlerd e görü l me kted i r. İ bn-i H a l d u n ' u n 1 4. yüzyı l d a ki Berberi ve A ra p uyga rl ı kların yükse l i şleri ve d ü şüşleri n i yan s ıtan şemasında dönüşüm d izi leri Bedevi hayatta n yerleş i k hayata, oradan hazcı hayata ve b u radan, ü ç kuşak içinde, top l u m u n çöküşüne doğru i lerlemekted i r. Hazcı h ayatta bir i rade zayıfl ı ğ ı ve sabrın kaybolması vard ı r. Daha öne ml isi, i n sa n l a r birbi rleriyle d a h a l ü ks b i r hayat için m ücadele 33 Max Weber, The Sociology of Religion, çev: Ephraim Fischoffs (Boston:

Beacon Press, 1 963: 203). 34 Weber, Protestant Ethic, s. 7 1 .

KAPİTALİZMİN KÜLTÜ REL ÇELİŞKİLERİ

1 25

etmeye başlarlar, paylaşma ve feda karl ı k yeteneği kaybol u r. İ bn-i H a l d u n' u n sözleriyle, böylece asabiyye, daya n ışma d uyg usu, " b i r­ bi rleri için m ü cadele etme ve ö l me duyg u s u ve i radesi a n l a m ı nda g r u p d uyg u s u "35 kaybol u r. Asabiyyen i n temeli sadece orta k fed a ka r l ı k ve o rtak tehdit d uyg usu -m ücadele eden i n s a n l a r takı m l a rı n ı bir a rada tutan ve­ ya d evri mci kad roları birl i kte gizlice ha reket etmeye yönelten un­ s u r l a r- değil, aynı za manda b i r a h l a ki a maç, top l u m a a h l a ki meş­ ru l aştırm a l a r sağ l aya n bir gayed i r. ABD'yi baş l a rda zı m ni b i r an­ laşma, Ameri ka'n ı n Jefferson'ı n deizm i n i n teme l i n i ol uştu ra n Ta n­ rı'n ı n tasarı m ı n ı n vücut b u laca ğ ı bir kıta o l d u ğ u d uyg u s u bir ara­ d a tutma ktayd ı . Bu i n a n ç yok o l u rken top l u m u bir a rada tuta n şey b i ricik b i r yönetim, top l u m a kat ı l maya ça l ışan çoğu iddia sa­ h i plerine d uya rlı, Anayasada cisi m l eşen h u ku k i l kelerine sayg ı l ı ve Ü st Mah keme'n i n ka rarlarına bağ l ı açık, uyarlanabi l i r, eşit l i kçi ve demokrat i k b i r sistem i d i . Fa kat bu d uya rl ı l ı k bil hassa büyü k öl çü­ de ekon o m i n i n büyü mesiyle ve topl umsal geri l i mlerin bir çözü­ mü olarak maddi refah vaadi nedeniyle m ü m kü n d ü . G ü n ü m üzde ekonomi soru n l u d u r ve siyasal sistem daha önceden asla ka rşı­ laşmad ı ğ ı soru n l a r ı n yükü altında ezi l mekted i r. Bir problem sis­ tem i n old u kça yoğ u n soru n l a rı yönetmeyi başa rı p başaramaya­ cağ ı d ı r -ve kita pta ki "Ka m u c u Ekonomi" i s i m l i yazı m ı n temas ı n ı b u proble m o l u şturmaktad ı r. Bu, bir ölçüde, 'tekn i k' i ktisadi çö­ z ü m l e re ve ayn ı ölçüde d ü nya siste m i n i n isti krarı na bağ l ı d ı r. Da­ ha derin ve daha zor soru l a r top l u m u n -bi reyl eri n g ü d ü lerinde ve ü l ke n i n a h l a ki amaçlarında ifades i n i b u l a n- meşrulaştı rma larıd ı r. Ve kültürel çel işkiler -ka ra kter ya pısı ndaki uyuşmaz l ı kl a r ve a l a n­ l a r ı n ayrışması- merkezi soru n l a r h a l i n e gelmekted i r. Kültürde ve a h l a ki m izaçta ki değ i ş i m l e r -haya l g ü cü n ü n ve hayat ta rz l a rı n ı n kaynaşması- 'toplu msal m ü hend i s l i k'le veya si­ yasa l kontrolle d üzen lenemez. Bunların kaynağı nda top l u m u n değerleri v e a h l a ki gelen ekleri va rd ı r v e bu değerler v e gelenekler yönetm e l i klerle 'd izayn ed i l emez'. N i hai kaynaklar bir top l u m u d estekleyen d i nsel a n l ayışlard ı r; ya kın kaynaklar -köken lerinde ça l ı şma a l a n ı b u l u nan- öd ü l sistemleri ve motivasyo n l a r (ve onla35 l b n Kha l d u n, The Muqaddimah: An lntroduction to History, çev. Franz Ro­

senthal (New York: Pantheon Books, 1 958). Bu önemli kısım için, bkz. C i lt 1 , Bölüm 3; a l ı ntı: s. 3 1 3.

1 26

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

r ı n meşru laştı r ı l m a l a rı d ı r). Amerika n ka pita l izmi, göstermeye ça l ı ştığ ı m g i bi, köklerinde P rotesta n l ı ğ ı n ça l ı şmayı kutsa ması b u l u na n b i r 'a h l a ki öd ü l sis­ temi'ne daya l ı geleneksel meşru iyeti n i kaybetmiştir. O n u n yeri n i maddi zeng i n l i k v e l ü ks vadeden, yi ne d e t ü m top l u msal serbest­ l i ğ i ve özg ü rl ü kç ü l ü ğ üyle " l ü ks d üş kü n ü bir siste m i n " bütün ta rih­ sel sonuçları ndan kaç ı n a n b i r hazcı l ı k a l m ı ştı r. Kültür (bu ö n e m l i a l a nda) modern izm i n b u rj uva hayatı ta h ri p etm i ş o l a n b i r i l kesi­ nin ve orta s ı n ıf hayat ta rzl a r ı n d a top l u m u n a h l a ki teme l i n i sağ­ l a m ı ş Protesta n a h l a k ı n altı n ı oya n bir hazc ı l ı ğ ı n hakim iyeti altın­ d ad ı r. ( 1 ) Ö n e m l i sanatçı l a r ta rafı n d a n geliştirilen b i r ta rz o l a ra k modern izm i n neticesi, ( 2 ) 'kü ltürel kitle' ta rafı n d a n t ü ketilen form l a rı n ku ru msa l l aşması ve (3) iş d ü nyas ı n ı n paza rla ma s i stemi­ nin teşvi k ettiği bir hayat tarzı olara k 'hazcı l ı k' ka pita l izm i n kültü­ rel çelişki s i n i ol uşturmaktad ı r. Modern izm tüken m i ş ve a rt ı k teh­ d it o l m a kta n ç ı km ıştır. Hazcı l ı k onun yava n h i l eleri n i ta klit etmek­ ted ir. Fa kat top l u m s a l d üzen ya herha n g i b i r yaşama g ü cü n ü n sem bol i k ifadesi o l a n b i r kültürden y a da g ü d üsel veya bağ layıcı bir güç o l a ra k a h l a ki bir d ü rtüden yoks u n d u r. O halde topl u m u b i r a rada ne tuta b i l i r? B u gelişme modern topl u m u n doğasından kaynaklanan d a h a yayg ı n b i r prob lemle b i r a raya g e l m iştir. Sanayi leşmen i n kara kte­ risti k ta rzı e konomi ve i ktisadi kı l ma i l kel eri ne, ya n i veri m l i l i k, en az m a l iyet, aza m iye ç ı ka rma, opti m izasyon ve a raçsa l rasyo n a l ite­ ye daya n m a ktayd ı . Fakat Batı l ı d ü nya n ı n i leri kültürel eğ i l i m l eriy­ le çatı şma içinde o l a n sa nayi leşmen i n bu ka ra kteristi k ta rzıd ı r, zira modern i st kü ltür içg ü d ü se l ifade kaynakları n a dön üşe özle m d uya n a nti-bi l işci v e a nti-entel lektüel ta rzl arı vurg u l a r. B i ri a raçsa l rasyo n a l iteyi, tekn i k ka ra r a l mayı ve meritokratik öd ü l l eri, d iğer kıya m etçi r u h h a l l eri n i ve rasyonel ol mçıyan davra n ı ş biçimleri n i v u rg u lar. Bütün Batı l ı b u rj uva top l u m ların tari hsel krizi bu ayrış­ mad ı r. B u kültürel çel işki, uzun vadede, topl u md a ki en kriti k önemdeki ayrı şmad ı r.

B Ö L Ü M ..

..

KU LTU REL SOYLEM KON USU N DA AYRI ŞMALAR

Önceki böl ü m d e kü ltür ve top l u m a rası ndaki ayrışman ı n toplu­ mun (ayrıca b i reyi n) idare etmekte zorl a n d ı ğ ı yayg ı n bir d izi geri­ lim yarattığ ı n ı göstermeye ça l ı ştı m . Fakat bir başka, merkezi so­ run daha va rd ı r: modern topl u mda kültürün iç-büt ü n l ü ğ ü ve (dinden ziyade) kültü rün g ü n l ü k hayatta ka psa m l ı veya aşkı n b i r n i hai a n l a m l a r v e hatta ka naatler seti sağlayıp sağ laya mayaca ğ ı . Kültürün iç-bütü n l ü ğ ü soru n u Wordsworth ta rafı n d a n "s ı ra dışı olana duyu l a n özlemi" ve i letişi m i n hızlı yayı l ması n ı n ve hayat ı n tempos u n u n hızlanması n ı n ya ratt ı ğ ı 'a ş ı rı uya rı l ma' açl ı ğ ı n ı ko­ n u m l a n d ı rd ı ğ ı Lirik Balat/ara Giriş'te ( 1 800) ortaya kon u l m u ştur; Wordsworth'u "çı l g ı nca roma n l a r, hasta l ı kl ı ve aptal A l m a n traje­ d i l e r ve ş i i rdeki başı boş ve abartı l ı coşkularda Shakespea re ve M i lton ' ı n ça l ı ş m a l a rı n ı n göz a rd ı ed i l mesi yön lendirm işti r . . . " T. S. E l i ot ya klaş ı k 1 50 yıl sonra b u problem üzeri nde d ü ş ü n ü rken kül­ türün tüm top l u m l a veya b i r g r u p ya da s ı n ıfla i l işki içinde farkl ı a n l a m l a ra g e l meye başlad ı ğ ı na d i kkat çeker ve şu sonuca u l a ş ı r: " B i r topl u m u n işlevsel kompleks l i ğ i ve fa rkl ı laşması arta rken bazı fa rkl ı kültürel d üzeyl erin oluşmas ı n ı bekleyebi l i riz: özetle, s ı n ıf veya g ru p kültürü sa h n eye çı kaca ktı r". 1 B u i ki g e l i ş m e de çağdaş dönem lerde alevlendi ve i kisi de kül-

1

Bkz. Wi l l i a m Wordsworth, Se/ected Poems a n d Prefaces (Boston: Houg hton Miffi i n, 1 965: 449); ve T. S. Eliot, Notes Towards the Definition of Cu/ture (London: Faber and Fa ber, 1 948: 25).

1 28

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLER/

türle i l i ş ki l i merkezi sosyol oj i k problemler olara k a l ı n m aya başlad ı -ve hatta ta n ı n m ı ş edebi şahsiyetler ta rafı n d a n çarpıcı b i r biçim­ de ortaya kon u l d u . Sıradan l ı ğ ı n yayı l ması ciddi kültürü n mahve­ d i l mesi tehdidi yarattı; önem l i m i ktarda sözlü a lt-kü ltür biçi m leri­ nin ortaya çıkışı top l u m u n önem l i kesim leri ne kendi i l g i lerine odaklanma biçi mleri sağ ladı (örneğ i n ya kı n yı l l a rı n gençlik kültürü). Fakat bana göre ana problem, bu aşikar sosyoloj i k gelişmel er­ den ziyad e, kü ltüre mevcut iç-bütü n l ü ğ ü n ü kaza n d ı ra n temel söyl e m lerdeki -d i l l erde ve d i l l e ri n bir deneyi m i ifade etme yete­ neğ i ndeki- bir bozu l mad ı r. Bu bozu l m a n ı n çoğ u n u n ard ı nda 'modernite' teri m i n i n ve ifade ettiği şeyleri n m u ğ l a k l ı ğ ı vard ı r. Daha ziyade kültürel sti l lerin temel senta ks ya p ı l a r ı n d a bozu l ma vard ı r. B u n u n köke n i n d e merkezkaç esteti k g üçlerin ve sanatçı­ n ı n hem estetik deneyi m iyle hem d e seyi rciyle i l işki içinde yaşa­ d ı kları temel bir deği ş i m i n ( mesafe n i n ortadan ka l kması o l a ra k a d l a n d ı rd ı ğ ı m şeyi n) Rönesa n s'ta n beri uzay v e za m a n a l g ı s ı n ı b i l hassa 'rasyonel' bir biçimde d üzen leyen birleş i k kozmoloj iyi yıkması ve neticede modern iten i n bizzat kültürd e bir uyu m s uzl u k ü retmesi va rd ır. ***

B i l i nce yol gösterecek, kü ltüre yayı lan (ve modernite n i n krizi n i n kaynağ ı o l a n ) yayg ı n 'kaybol m u ş l u k d uyg usu' ki şiyi aşkı n kavra m­ larla uyg u n biçimde i l işki l e n d i reb il ecek b i r d i l i n -bir ilk nedenler fel sefesi n i n ya d a n i hai şeyler eskatolojisi n i n *- olmamasıyla a ç ı k­ l a n a b i l i r. Kavra ma biçi m l eri m izi isti la eden d i n sel term inoloj i fazlaca aşı n m ış, ş i i rsel v e retorik tarzl a r ı m ızı ka playa n sem bol ler aza l m ı ştı r (örneğ i n İ n c i l ' i n Kra l James Versiyo n u n u Yen i Ang l i ka n İ nc i l i l e karşı laştı rın ız). G ü n ü m üzde d uyg usal d i l i n yoks u l l uğ u ayi n l e r veya ritüe l l erden yoks u n b i r hayat ı n zayıfl ı ğ ı n ı ya nsıtmak­ tad ı r. B i r a n l a mda b u n l a rd a n hiçbiri yen i değ i l d i r. İ nsan, görü n üşe bakı l ı rsa, tekra r tekra r kaybo l m u ş l u k ya d a d ü nyadan d ı ş l a n m ı şl ı k -ya n i ya ba n c ıla şma, terk ed i l m i ş l i k veya va rol uşsa l u m utsuzl u k' Eskatoloj i teoloj i ve felsefenin bir böl ü m üdür. İnsa n l ı ğ ı n nihai kaderi veya d ü nya ta r i h i n i sonuçlandıra n olaylar, daha ka ba b i r ta bi rle dünya n ı n sonu i l e i l g i l e n i r. Birçok din, öğ reti veya kültte dünya n ı n sonu gelecekte olacak b i r olay olarak kutsa l metin, mit veya fol klorda bel i rti l i r. Vikipedi

KÜL TÜREL SÖYLEM KONUSU NDA AYRIŞMALAR

1 29

d uyg u s u n a sa h i p o l m uştur. H ı ristiya n d uya rl ı l ı kta büyü k acı çe­ ken i nsan ı n Tan rı'dan ayrı l m ı ş ol ması teması va rd ı r. Sch i l l er'in estet i k h ü m a n izminde i n sa n ı n m ü kemmel bir bütün o l a ra k gö­ r ü l d ü ğ ü G rek hayat ı n 'd uyusa l d u ru m u ' n u n işlevsel fa rkl ı laşması­ nın yol u n u n açması na, sonuçta sezg isel ve spekü latif zi h i n lerin yaba ncılaşmasına ve d uya rl ı l ı ğ ı n kaybol masına ağıt va rd ı r. He­ gel'de d ü n ya n ı n önceden va r o l a n i l ksel b i r birl i kten doğa ve ta rih, d üş ü nce ve deneyim, insan ve ruh i ki l i leri a racı l ı ğ ıyla fe lse­ fen i n 'gerçekleş mesinde" M utlak'ı n yeniden birl i ğ i n e doğru hare­ ket i çeren koz m i k d rama vard ı r. M a rx için, daha natüra l ist ta rzda, işte yaba n cılaşmadan genelde soru m l u olan (zi h i nsel ve fizi ksel, kasaba ve kır ayrı m ı biçi m i n d eki) işbö l ü mü, a rtı meta l a rı n m ü ba­ delesine daya l ı topl u md a i n sa n ı n kend i emeği içinde 'şeyleşme­ si', böylece bi reyin kişi l i ğ i n i n görevi içinde eri mesi söz kon usu­ d u r. Çağdaş deneyi m ken d i yönel i m kaybı n ı ifade etmeye ça l ı ş ı r­ ken bütü n bu spekü l atif ve fel sefi d ü ş ü n celerden ya rarla n ı r. Fakat ki m i zama n la r fazlasıyla yararla n m aya ça l ı ş ı r, ç ü n kü 'insa n l ı k d u ­ ru m u ' hakkı n d a ki soyut d ü ş ü nceler modern za m a n l a r ı n ayı rt ed ici özel l i ğ i n i ve bu d a h a büyü k hakikatlerden bazı l a rı n ı n som ut olara k ifade kaza nd ı kl a rı özel biçi m leri b u l a n ı klaştırır. Fa kat dene­ yim biçi m le ri za mana ve yere köklü değ i ş i k l i kler serg i ler. Lucien Febvre bir zama n l a r Ra bel ais'ı n dönem i n i n o l d u kça s ı n ı rl ı görsel a n l a m a sa h i p old u ğ u na, bi l hassa işitme n i n görmeden önce gel­ diğine ve o n d a n daha önem l i o l a ra k ka l mayı s ü rd ü rd ü ğ ü ne, dö­ n e m i n nesi r ve ş i i r i mgesine ya nsıya n önceliğine işaret etm iştir. Marcel Gra n et özel m i ktar (a ncak n i ce l i k değ il), uzay ve za man a n layı şları n ı n kla s i k Çin siya set felsefesi n i n ve kl asik Ç i n sanatı n ı n şeki l lenmesinde nası l özel b i r rol oynad ı ğ ı n ı göstermeye ça l ı ş m ı ş­ tır. Yine de çağdaş sosya l bi l i m b u a n a l iz biçi m i nden kaçı n m a eği­ l i m i nd e o l m u ştur. O resmi org a n izasyo n l a r veya top l u msal s ü reç­ ler (örneğ i n sanayileşme) i l e i l g i l e n m iş, fa kat çel işki l i -topl u msal ya pı ve kü ltür a rasında a racı- deneyi m biçi m leriyle nad i ren ilgi­ l e n m iştir. Aşa ğ ı d a ki gözlemlerde, ya n i bir sosyoloj i k a n a l i z a rayı­ ş ı n d a top l u msal a l g ı l a rı n çel i ş ki l i deneyi m biçim leri ta rafı ndan çoğ u kez b i l i n çsizce şeki l l e n d i ri l m e tarzları ve uyu msuz bir kü ltü­ rün bir d ö n e m i n kök kafa ka rı şı kl ı kl a rı n ı ifade etme biçi m i örnek­ l e n m eye ça l ı ş ı l m a ktad ı r.

1 30

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERi

Duyarhhkta Devrim Tekn i k uyg a r l ı ğ ı m ı z sadece ü reti mde (ve i l etiş i m de) bir d evri m değ i l d i, aynı za manda d uya rl ı l ı kta da bir devri m d i . 'Kitle top l u m u ' veya 'san ayi top l u m u ' olarak a d l a n d ı r ı l a n b u uygarl ı ğ ı n ayırt ed ici öze l l i ğ i bi rkaç şeki lde a n laşılabi l i r; onu (bütün öze l l i kleriyle d e ğ i l ) aşağ ıdaki boyutlar içinde ta n ı m l a mayı terc i h ediyorum: m i kta r, etki leşim, b i l i n çl i l i k ve gelecek yönel i m i . Gerçekte, d ü nyayla ka rşı ­ laşma biçi m i m iz bu unsurlar ta rafı ndan koş u l l a n d ı r ı l m a ktad ı r. Miktar. 1 789'da, George Was h i ngton Bi rleş i k Devl etler'i n i l k başka n ı olarak göreve başlad ı ğ ı (ve Anayasa n ı n henüz ka b u l ed i l ­ d iği) dönemde Ameri ka n top l u m u 750.000'i siya h l a rd a n o l u ş a n 4 m i lyondan az n üfusa sah i pti. Çok az insan şeh i rlerde yaşa ma ktay­ d ı; başkent New York 33 .000 n üfusa sa h i pti. Topl a m 200.000 bi­ rey 'kentsel a l a n lar' olara k ta n ı m lanan, içinde 2.SOO'den fazla i n sa n ı n barı n d ı ğ ı yerlerde yaşa m a ktayd ı . O genç bir n üfustu: orta­ l a m a ya ş 1 6'yd ı ve bu yaş ı n üzeri nde sadece 800.000 erkek va rd ı . ABD küç ü k bir ü l ke o l d u ğ u için, siyasal seçki n lerin üyeleri, kü­ ç ü k i leri gelen a i leler ta bakası g i bi, birbi rleri n i ta n ı m a ktayd ı l a r. Fa kat ya l ıt ı k g r u p l a r içinde veya seyrek nüfu s l u yerleş i m l erde ya­ şaya n çoğ u kişi için hayat m uazza m derecede fa rkl ıyd ı . İ nsan l a r uza k mesafe l i yerl ere nad i ren seya hat etmekteyd i l er; uzaklardan b i r ziya retçi n i n gel mesi nad i rd i . H a berler yerel ded i kod u l a rd a n i ba retti v e zaten ç o k a z o l a n gazeteler cemaat olayları na yoğ u n ­ l a ş m ı ştı. S ı radan i n s a n l a r ı n d ü nya v e d ü nya pol iti kası tasavvu rları fazlasıyla d a rd ı . G ü n ü m üzde AB D'deki i n s a n l a r ı n sayısı 2 1 0 mi lyon u n çok üze­ ri nded i r ve metropol a l a n l a rda (ya n i en azı ndan 50.000 kişi n i n yaşad ı ğ ı b i r kenti içeren eya l etl erde) 1 40 mi lyon d a n fazla insan yaşa m a kta d ı r. Çiftl i kl erde 1 O m i lyondan daha az i n san yaşa mak­ tad ı r. O rta lama yaş ya kla ş ı k 30'd u r ve 1 7 yaş üstü 1 40 m i lyon i n ­ san va rd ı r. Çok az k i ş i top l u msal ya l ıtıkl ı k i ç i n d e ya şa makta veya ça l ı ş m a ktad ı r. Çiftl i klerde ça l ı şa n l a r bile u l usal top l u m l a kitle i l eti ş i m a raçlarıyla ve popüler kültürle bağ la ntı l ı d ı r. G ü n ü m üzde d ü nyayı a l g ı lama biçi m i m izde, 1 789'dan fa rkl ı olara k, i ki yön d i kkat çekicid i r: tanıdığımız ki şilerin m i ktarı ve bizi tanıyanların m i kta rı oldu kça a rtmışt ı . İşte, oku lda, mahal lede, bir meslekte, b i r top l u msal orta mda bi rey g ü n ü m üzde, bin lerce de­ ğ i lse b i l e, aba rtmasız yüzl erce i n s a n ı ta n ı ma ktad ı r; ve kitle i l etişim

KÜ LTÜ REL SÖYLEM KONUSUNDA AYRIŞMALAR

131

a raçla r ı n ı n çoğ a l masıyla, siyasal d ü nya n ı n genişlemesiyle ve eğ­ lence dünya s ı n d a n ki şilerin ve ta n ı n m ı ş şahsiyetl eri n olağan üstü m i ktarda çoğ a l masıyla b i reyi n tanıdığı ki şilerin m i ktarı i n a n ı l maz d üzeyde artmakta d ı r. Basitçe, böylece, bi rbi ri m izle ka rş ı l a ş m a l a rı­ m ızı n m i kta rı ve i s i m ler, olayl a r ı n ka psa m ı ve sa h i p o l m a m ız gere­ ke n bilgiler de artma kta d ı r -d ü nya ha kkı nda g ü n ü m üzde bir veri olarak ka rşı m ıza çı kan en aşika r gerçek b u d u r. Etkileşim. B u n u n l a bera ber, 'kitle topl u m u ' m i kta rlard a n ibaret değ i l d i r. Ça r Rusyası ve Ç i n İ m pa ratorl u ğ u büyük toprak kitlesine sa h i p, çok fazla m i kta rda i n san d a n oluşan top l u m la rd ı . Fa kat b u n l a r a s l ı n d a pa rça l ı to p l u m lardı, her köy büyük ölçüde d iğer köylerin öze l l i kleri n i n kopyasıyd ı . Bize kitle topl u m u n u n ayı rt ed ici öze l l i ğ i ne i l işkin i p u c u n u E m i l e D u rkhei m Toplumda İşbölü­ mü'nde vermişti r. Parça l ı l ı k orta d a n ka l ktı ğ ı nd a ve n üfu s l a r birbir­ leriyle etki leşim içi ne g i rd i klerinde yen i top l u msal form l a r ve sonrada n o rtaya ç ı ka n reka bet zoru n l u olara k çatı şmaya d eğ i l, a ks i n e daha kompleks işböl ü m leri n e, ta mam layıcı i l işki lere ve a rta n ya pısal fa rkl ı laşmaya yol aça r. O halde, çağdaş topl u m u n ayı rt ed ici öze l l i ğ i sadece büyü k l ü k v e m i kta r değil, ayn ı za manda hem (seya hatl er, daha büyü k iş b i ­ ri m l eri v e d a h a yoğ u n barı n ma koş ul l a rı a racı lığ ıyla) fizi ksel ola­ ra k hem d e (kitle i leti ş i m araçlarıyla) psişi k olarak artan i l eti ş i m d i r v e b u i leti ş i m i n sa n l a rı p e k ç o k kişiye dolayl ı v e sembo l i k olarak bağ l a maktad ı r. Artan etki leş i m sadece topl u msal fa rkl ı l a ş m a l a ra d eğ i l , aynı za manda b i r deneyi m biçi m i olara k psi ş i k fa rkl ı laşma­ ya -değ işme ve yen i l i k a rzusu na, heyeca n arayış ı n a ve kültürün hepsi oldu kça ayı rt ed ici b i r biçimde çağdaş hayat ı n rit m i n e işaret eden özel l i kleri n i n kaynaşmasına- yol açar. Bilinçlilik. Geleneksel b i ri kla s i k "Ki ms in?" sorusuna "Ba ba m ı n oğluyum" ceva b ı n ı verecekti r.2 G ü n ü m üzde biri "Ben ben i m , ken­ d i m i n ürü n üyüm ve kend i m i seçi m leri m ve eyl eml eriyle ya pıyo­ r u m " ceva b ı n ı verecektir. Bu ki m l i k değ i ş i m i modern çağ ı m ızın ayırt edici b i r öze l l i ğ i d i r. Bizim için gelenek, otorite, söylenenler ve hatta a kı ld a n ziyade deneyi m anlamın ve ki m l i ğ i n kayna ğ ı h a l i n e gel m i şti r. Deneyi m b i l i nçl i l i ğ i n, ben l i ğ i n çeşitli ben l i klerle 2 Bu, kuşkusuz, geleneksel Rus soy adında veya örneği n Ali ben Ahmed gibi

genel Arap adlandırma biçimi nde ya da Joh n/son, Thom/son gibi eski İn­ giliz isimlerinde karşımıza çıkar.

1 32

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERi

ka rş ı laşması n ı n büyü k kaynağ ı d ı r. Kişi ken d i deneyi m leri n i g erçeğ i n ölçüsü kı l d ı kça ortak a n l a m­ l a ra ulaşmak için kendisi g i b i i n s a n l a rı aramaya ve b u l maya ça l ı ş ı r. Bu n i spette, kuşa kların ortaya çıkışı ve kuşa k d uyg usu modern ki m l i ğ i n bel i rg i n oda ğ ı h a l i n e geli r.3 Fa kat bu değişi m ayrıca b i r 'ki m l i k krizi' n i n kaynağ ı d ı r. Gerçekl i k fi kri, sosyol oj i k bakı mdan, old u kça basit b i r d ü ş ü n ­ ced i r. Gerçekl i k 'ön e m l i d i ğerleri' tarafı n d a n onayl a n ma d ı r. Gele­ n eksel olara k, ergen l i k töre n i Ya h u d i topl u l u k tarafı n d a n bir onayla n ma, seremon i k b i r etki n l i k içinde kiş i n i n yen i statüsü n ü n s ı n ı rl a rı n ı n (statü n ü n soru m l u l u ğ u n u ka b u l ü n ) teyi d i d i r. Okuldan mezun olma yen i b i r rol ve yen i b i r statü içinde onaylan mad ı r. B i r ki şi d i ğerleri tarafın d a n onayl a n d ı ğ ı n d a b u onayla m a n ı n b i r işare­ t i n i n olması gerekir. O n aylaya n 'd iğerleri' ken d i n i top l u m içinde kon u ml a n d ı rmak veya yer ed i n mek isteyen kişi için a n l a m ı n ı yitird i ğ i nd e gerçekl i k a rt ı k işlemez. Çağ ı m ızda sosyol oj i k 'gerçekl i k problemi' -topl u m­ sa l kon u m ve ki m l i k açısından- bi reyler eski daya n a kla rı terk et­ ti kleri, a rtı k kuşa ktan kuşağa a kta r ı l a n yol ları izlemedi kleri, s ü rekli olara k yen i seçi m problemleriyle (ka riyer seçimi, hayat tarzı, a rka­ daş seçi m i veya siyasal temsilcilerin seçi mi, h a l k kitlesi n i n sosya l ta ri hte yen i b i r şeyi seçi m i i le) ka rşı karşıya ka l d ı kları ve a rt ı k ken­ d i l e ri n e reh berl i k edecek otorite sta ndartlar veya el eşti rmen ler b u l a mad ı kları za m a n l a rd a ortaya ç ı kar. Onayl a n ma n ı n 'ya p ı s a l ' kayna ğ ı o l a ra k a i l e v e s ı n ıfı n yeri n i kuşağ ı n a l ması b u yüzden ki m­ l i k kon u s u n d a yen i geri l i mler ya ratı r.

3 Geleneksel Batı l ı toplumda veya çağdaş topl u m u n erken evrelerinde

sosyal sınıf genel l i kle ki m l i ğ i n temel kaynağıyd ı . Sch u m peter'i n bel i rttiği

g i bi, sosya l sı nıfların yü kselişi ve düşüşü aynı za manda a i lelerin yü kselişi ve düşüşüyd ü. Top l u mdaki daha önceki kon u m ve güç a rayışında bir sın ıf­ la birli kte yü kselmeye veya, daha açı k hareket l i l i k m ü m kün olduğu nda, bir sınıfı n içinde yüksel meye ça l ı ş ı l m a ktayd ı (krş. Stendhal, "Young Man from the P rovi nces"). Sosya l sınıf g ü n ü m üzde hala ki m l iğ i n güçlü bir biçim len­ d i ricisi olmasına rağmen, eğiti min topl umda 'yer edin me'n i n temel bir yo­ lu h a l i n e gelmesiyle önemi azalmaktadır. Hem (bu sürecin uzun bir tarihe sa h i p olduğu) edebi a landa hem de g ü n ü m üzde siyasal alanda kuşaklar büyük önem kazandı. Göçmenler açısından, kuşak entelektüel için psişik ki m l iğ i n temel kaynağı oldu ve Ameri ka birçok ü l keden göçmene ev sa­ h i p l i ğ i ya pmaktad ı r.

KÜLTÜREL SÖYLEM KONUSUNDA AYRIŞMALAR

1 33

Zaman yönelimi. Bizi m topl u m u m uz bütün boyutla rıyla 'gele­ cek yönel i m l i ' hale gelen b i r top l u md u r: bir h ükümetin gelecek­ teki büyü m eyi p l a n l a ması, b i r şi rketi n gelecekteki i htiyaçları (ör­ neğ i n sermaye kayna kl a rı, paza r ve ürün d eğ i ş i k l i kleri) için plan ya pması, bi reyi n n as ıl b i r ka riyer yapacağ ı n ı d ü ş ü n mesi gereki r. Topl u m aslında artık ken d i l iğ i nden gelişmemekted i r, belirli amaç­ lar için seferber ed il mesi gereki r. G ü n ü m üzde genç insan üzeri n d e daha büyü k baskı l a r va rd ı r. Kişi erken yaşta kes i n seçimler ya pma baskısı altındad ı r: okulda iyi notlar a l m a k, iyi bir yüksekoku l a g i rmek, bir meslek seçmek zo­ rundad ı r. Kişi bütün eğiti m basa maklarında onayl a n ı r ve başarı puan l a rı a rt ı k onun hayat boyu taş ı d ı ğ ı bir ki m l i k ka rtı h a l i n e gel­ m i ştir. Geçiş döneminde (oku l rehberl iği nde, mesleki d a n ışman­ l ı kta) uyg u n meka n izma ların s u n u lama ması açık geri l i m l e re yol açmakta ve kişiyi siste m i n d ış ı n d a ka l m aya davet etmekted ir. Bu bakımdan, 1 950'1eri n 'beat müzik' modası çift l i kten kopa n ve iş t u l u m u g iyen erken dönem sanayi işçisi n i n davra n ı ş ı na benze­ mekted i r. İ ki örnekte de, va hşice öfke patlamalarıyla (Sanayi Dev­ ri m i ' n i n baş l a rı nda makinelerin kırı l ması, m u htemelen, l iseler ve yü ksekoku l la rda o ku l u terk ora n l a rıyla uyu m l ud u r), ( beat kuşağı örneğ i nde varoş rom a n ı h a l i n e gelen) pastora l rom a n la ve ben­ zer örgütsüz s ı n ıf m ücadelesi biçi m leriyle karşılaşı l ı r. Topl u msal p l a n l a m a kad a r bi reysel p l a n l a mada da geleceğe b u yen i vurg u -ve ka psad ı ğ ı yen i baskı türleri nedeniyle b u vur­ g uya d i re n ç- Ameri ka n topl u m u nd a deneyi mleri m izin yen i bir boyutud u r. ***

Bu dört u n s u r bi reyleri n d ü n yaya tepki verme ta rzı n ı biçimlen­ d i rmekted i r. O n l a rd a n i kisi, m i ktar ve etki leşim tepki leri m izi bi­ l i nçsiz olara k (bir gazete n i n ön sayfasındaki h a rfi n hacm i n i n ve büyükl üğ ü n ü n ayarlan ması n ı n bakışları m ızı bel irli b i r a rd ı ş ı k d ü­ ze n içinde yön l e n d i rme eğ i l i m i nde o l d u ğ u g ibi) ya p ı l a n d ı ra n top l u m sa l o rta m ı n öze l l i klerid i r. B u u n s u rl a r esasen modern do­ laysızlık, etki, algı ve eşanlılığa vurg u n u n kayn a kl a rıd ı r. Bu riti m l e r ayrıca res i m , m üzi k v e edebiyat ı n tekn i k biçim leri n i şeki l l e n d i rm e eğ i l i m i nded i r. B i l i n ç l i l i ğ i n (veya 'deneyi m kültü'n ü n ) ortaya ç ı kı ş ı v e hareket l i b i r top l u m u n baskı ları, öze l l i kle topl umsal meka n iz­ m a l a r ı n yen i l i k ve ada ptasyon problemleri n i çözecek yeterl i l iğe

1 34

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLER/

sa h i p o l m ad ı kları d u r u m l a rd a bas kı l a r kültürün yüzeyi n i keskin bir biçimde aşınd ı ra n top l u m a -isya n , yaba n c ı l aşma, geri çeki l ­ m e , d uya rsızl ı k veya uyu m cu l u k g i bi - daha a ç ı k v e b i l i n ç l i ideolo­ j i k tepki biçi m lerine yol a ç m ı ştır. Bu yüzden i kisi, ya n i b i l i n ç l i l i k ve ha rekete geçi ri len za man bizzat deneyi m ta rzla rı h a l i ne g e l m e k­ ted i r.

Kültürü n Ayrışması Bu deneyi m ta rzları (sanayi topl u m u n u n daha formel yön l e riyle, esasen işlevsel uzma n l aşmayla ve yen i 'entel lektüel teknoloj i ' n i n gerekleriyle birl i kte) sadece top l u msal ya pı v e kü ltür a ra s ı n d a ki değil, aynı za manda ayrıca b i l i şsel ve d uyg usal ifade ta rzla rı a ra­ s ı n d a ki ayrışmalara d a ya n s ı m a ktad ı r. B u ayrı ş m alar ın içinde ortaya ç ı kt ı ğ ı üç a l a n ı örnekleyeceğ i m : ( 1 ) Rol v e kişi a rasında ayrışma, (2) işlevsel uzm a n l a ş ma, ya n i rolde ve simgesel anlatımda ayrı şma ve (3) term i n olojide metafordan matematiğe kayış.

Rol ve Kişinin Ayrışması Çağdaş sosyolojide, bir bütü n olara k entel lektüel d ü nyada oldu­ ğ u g i bi, modern topl u m d a kişi l i k a ş ı n masında m ı yoksa özg ü rl ü k­ te m i a rtış o l d u ğ u kon usu nda b i r ta rtı şma yaşa n m ı şt ı r. Bu kad a r ta ban t a b a n a z ı t görüşlerin bi raz arabu l u cu l u kla, biraz uzlaştır­ mayla ve hatta ta rtı ş m a n ı n s ü rd ü rü l d ü ğ ü teri mleri oluşturma kla soru m l u ki şiler ta rafı nd a n savu n u l ması tuhaf görü n mekted i r. Teorik b i r a n l a mda, yukarıdaki i ki görü ş ü n (sosyoloj i k teoride ifade ed i l d i ğ i biçi m iyle) kökleri Max Weber'e ve E m i l e D u rkheim'a uza n m a ktad ı r. Weber için, top l u m u n yön e l i m i görevi n d a h a fazla uzma n laşması n ı n bireyi n b i r parçası o l d u ğ u g i rişimler üzerindeki ko ntro l ü n ü d a h a fazla yitirmesi a n l a m ı n a geldiği arta n bü rokra­ ti kleşme (veya işlevsel rasyonal ite) doğrultusundad ı r. Etki l i l i k, he­ sapla n a bi l i rl i k ve uzma nlaşma norm ları tarafı nd a n d üzen lenen i n san, b u d ü ş ü n ceye göre, "işleyen bü rokrati k meka n izma n ı n" bir i l aves i d i r. Du rkhei m tersi b i r perspektife sa h i pti. O topl u msal değişmeyi 'meka n i k daya n ı şma'd a n 'orga n i k daya n ı şma'ya geçiş, homojen-

KÜ LTÜREL SÖYLEM KON USU NDA AYRIŞMALAR

1 35

l i kten heterojen l i ğe, tek-biçi m l i l i kten çeşitl i l i ğ e doğru b i r ha reket olara k d i kotomi kleşti rd i . Birinci t ü rden topl u m l a rda old u kça s ı n ı r­ l ı b i r işbö l ü m ü va rd ı; kol l ektif r u h kura l ların çiğnenmes i n i ceza­ l a n d ı ra ra k h a l l edecek ölçüde g üç l üyd ü . İ kinci ti pten top l u m l a rı ki m l i ğ i n ve aid iyetin kaynağı o l a ra k d a r bir g r u ptan ziyade, kom p leks b i r işbö l ü m ü, kutsa l u ns u rl ar ı n sekü ler u n s u rl a rd a n ayrı l ması, d a h a fazla m e s l e k seçme fı rsatına sa h i p olma v e kiş i n i n mesleğ i n e � a ğ l ı l ı ğ ı biçi m lendirmiştir. Henry M a i n e veya H erbert Spencer'ın tek-çizg i l i a n l ayış ı n ı d eğ i l 1 9. yüzyı l ı n evri mci i n a nçla­ rı n ı n bazı u n s u rları n ı ben i m seyen D u rkheim top l u msal değişmeyi ken d i doğ a l g e l i ş i m i içinde 'ilerleyen', a nca k yen i türden prob­ l e m l eri de teti kleyen bir sü reç o l a ra k görür. (Bir a n lamda, We­ ber'i n bir v u rg u s u rasyone/leşmeyken D u rkhei m'ın bir vurg u s u rasyonel olan d ı r.) B u ayrışma çağdaş sosyolojide ve genelde entel lektüel hayat­ ta sürm üştür. Ma rksist veya va ro l u şçu görüşleri ben i m seye n l er modern bü rokratik hayatta kişi l i k aşın masına işaret ederler (bkz. M a rcuse, F ro m m, Ti l l ich). Diğerl eri, örneğ i n Ta l cott Parsons veya Edwa rd S h i l s modern top l u m u n daha geniş seçi m çeşitl i l i ğ i n i m ü m kü n kı l ma biçi m i n e -başa rıya, meslekleri n uzma n laşmasına ve d a h a yü ksek oranda bi reyc i l i ğ e vurg u s u na- önem vermiştir. Bu ta rtışma nereye doğru g itmekted i r? B i r za m a n l a r Wi l l ia m James'in söyled iği g i bi, b i r çel i ş kiyle ka rşı laştığ ı n ızda bir ayrı m ya­ pars ı n ız, ç ü n kü i n sa n l a r çoğu kez i ki fa rkl ı şeyi an latmak için aynı sözleri ku l l a n ı rl a r. İ l g i n ç b i r biçimde i ki teori de doğrud u r, ç ü n kü o n l a r büyü k ölçüde aynı şeyi n fa rklı bir boyutu ndan söz ederl er. Roller ve kişiler ayrı m ı ya p ı l d ı ğ ı nd a m u htemelen teori lerin geç­ m i şten söz etme biçi mleri a ras ı n d a ki fa rkı görebi l i riz. Weber g i bi, modern top l u m u n g i derek daha fazla dar bir rol­ ler uzma n laşmasına ittiğ i n i n yeteri nce açı k old u ğ u n u d ü ş ü n üyo­ rum. Hayat ı n bir za m a n l a r a i l e içinde, merkezinde yer a l a n yön l eri (ya n i ça l ı şma, oyu n, eğ iti m, kaza n ç, sağ l ı k) g iderek uzma n kurum­ ların (g irişi m l er, oku l l a r, send i ka l a r, sosya l ku l ü p l er, devleti n) eline geç m i şti r. Rol ta n ı m l a rı (deyi m ye ri ndeyse giyd i ğ i m iz bi rçok şap­ ka) d a h a ba riz h a l e g e l m i ş ve ça l ı şma merkezi önemded i r, 1 9. yüzyı l miti n d e b i r i n sa n ı n kend i ki m l iğ i n i , görevi n i ve rolleri n i b u l ­ d u ğ u a l a n d a o l d u kça ayrı ntı l ı b i r biçimde uzman laşmıştır. (Meslek Adları Sözlüğü'ndeki mesleki fı rsatlar a n a l izinde 20.000'd en fazla fa rkl ı uzma n l aş m ış iş s ı ra l a n m a ktad ı r. Hatta bu uzma n laşma n ı n

1 36

KAPiTALiZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

entel lektüel görevlerde de o l d u ğ u n u göreb i l i riz. Ü l kedeki entel­ l e ktüel yetenekler l i steleri n i i çeren Bilimsel ve Uzman Personel Kaydı'nda bi l i m l erdeki ya klaş ı k 900 a l a n ı n adı yer a l ma ktad ı r.) Ö rg ütler içinde h iyera rş i l e rin, soru m l u l u kl a r ı n old u kça ayrı ntı l ı b i r biçimde ta n ı m l a n d ı ğ ı iş öze l l i kleri n i n , p u a n l a m a si stem l e ri n i n, maaş a rtı şları n ı n ve benzerleri n i n yaratı l ması rol a racı l ı ğ ıyla ta­ n ı m la n d ı ğ ı şekl iyle ben l i ğ i n parça l a n d ı ğ ı d uyg u s u n a a ğ ı r l ı k ka­ za n d ı rm ı ştı r. Ayn ı za manda, ayrı ca, bir kişi o l a ra k b i rey d a h a ön­ ceki lerden daha ka psa m l ı ve çeşitli seçi m l e r ya pma i m ka n ı n a sa­ h i ptir. B i rçok fa rkl ı iş ve uzm a n meslek va rd ı r. Kişi o l d u kça fa rklı yerlere gidebi l i r ve fa rkl ı şehi rlerde yaşaya b i l i r. Tü keti m çağ ı nda (ve kültürün b i r tüketi m biçi m i o l a ra k k u l l a n ı l masında) kişisel veya seçilen b i r hayat tarzı n ı yaratmak için geniş b i r alan va rd ı r. Bütün bu sü reç -modern uyg u la m a s ı n d a ayı rt ed ici b i r kavram ol an- 'sosya l ha reketl i l i k' teri m iyle özetlenebi l i r. Modern hayat d uyg u l u b i r kişi için geri l i m kayna ğ ı olan rol ve kişi ayrışması yaratı r.4

İ şlevsel Uzmanlaşma: Rolde ve Simgesel Anlatımda Aynşma B i l i m i n ka ra kteristi k bir özel l iği, neredeyse bütün organ ize i nsan etki n l i ğ i g i bi, her b i r bilgi a l a n ı n ı n g iderek ayrı şması, fa rkl ı laşması ve uzma n l aşması, alt böl ü m lere ve alt uzma n l ı kl a ra ayrı l masıd ı r. 1 7. yüzyı lda kapsayıcı bir terim olan doğa felsefesi daha son ra fizi k, ki mya, bota n i k, zooloj i g i bi doğa b i l i mlerine böl ü n d ü . 1 9. yüzyı l ı n spekü latif felsefesinden sosyoloji, psikoloji, matemati ksel mantık, sembo l i k mantık, an alitik felsefe vb. ortaya çıktı. G ü n ü m üzdeki alanların hepsi nde daha fazla uzmanlaşmalarla i l g i l i problemler ortaya çı kmaktad ı r: a n a l itik ki mya, organ ik ki mya, inorg a n i k ki mya ve fizikoki mya biçi minde böl ünen ki mya ayrıca ka rbo n h i d rat kim­ yası, steroitler ki myası, s i l i kon ki myası, n ü kleer kimyası, petroki mya 4 Bu rol ve kişi ayrışması görev ve kişi ayrışmasından bir ölçüde farkl ıdır.

Herhangi bir toplum, otorite uygulamak için, (en belirgin biçimde ord uda) rütbe ve bu rütbe sa h i b i ayrı l ı ğ ı n ı vurgu lar. Bi rey kişiye değil rütbeye itaat eder. Zoru n l u olara k bir bireye değ il, görevl iye (örneğ in hakime) sayg ı gösteri r. Fakat bir rol bireyi n g ü n l ü k etki n l i ğ i n i n ayrı bir kısm ıdır. O (rütbe veya görevde olduğu gibi) formel olarak ta n ı m lanmış bir soru m l u l u klar kümesi değ il, a ksi ne top l umsal ku l l a n ı m l a ta n ı m lanan emredici bir davra­ n ı ş ka l ı p ları kümesidir.

KÜ LTÜ REL SÖYLEM KONUSUNDA AYRIŞMALAR

1 37

ve yarı iletkenler ki myası biçi m i n d e alt böl ü m lere ayrı ldı. B u s ü reç sadece b i l g i alanlarında d eğ i l , aynı za manda -yen i problemlerin yen i işlevleri ve i l iş ki l i yen i uzma n laşmaları ortaya ç ı ka rd ı ğ ı- organ izasyo n l a r ı n ka ra kteri n d e görülebi l i r. N iteki m bir za m a n l a r basit b i r otorite ve soru m l u l u k organ izasyo n u o l a n özel b i r fi rma, b ı ra kı n görevleri n her bi ri içinde d üzinelerce a lt-görev­ le, a rtı k ken d i n i a raştı rma, paza rla ma, reklamcı l ı k, ka l ite kontrol, personel, h a l kla i l iş ki l e r, tasa rım, fi nans ve ü reti m g i b i bir d üzine işlevi içeren koord inasyon problem leriyle boğ u ş u r halde b u l m u ş­ tur (bu yüzden personel örneğ i n iş i l i şkileri, iç i leti ş i m ler, iş eğiti­ mi, i şyeri g üven liğ i, za m a n çizelgesi, sosya l ya rd ı m ve tıbbi haklar vb. a l a n l a rd a uzma n l a rı içerecektir) . Benzer ayrı ş m a l a r, ister şirket, ister ü n iversite, ister hasta ne, ister b i r yöneti m biri m i o l s u n , her resmi org a n izasyonda ka rşı m ıza çıkmaktad ı r. Bütün b u n l a r -hem b i l g i a l a n l a rı n d a hem de org a n izasyonla­ r ı n ya p ı l a rı nda- yü ksek d üzeyd e uzma n l aşma n ı n kültür ve top­ l u msal ya pı a rasında, kaçı n ı l maz olara k, neredeyse katlan ı l maz b i r geri l i m ya rattığ ı n ı göstermekted i r. Gerçekte, sadece uzma n l ı kl a r -(a ntropol oj i k a n l a mda)- 'a lt-kü ltürler' veya özel d ü nya l a r ya rat­ t ı ğ ı için d eğ i l, aynı za manda b u n l a r ayrıca çoğu kez kültü rün 'ka­ m usal' d ü n yas ı n a sıza n özel d i l ler, özel işaretler ve sembol ler yarattı kları için kültürden bile söz etmek g iderek zorlaşmaktad ı r (caz m üzisye n i b u n u n en açık örneğ i d i r) . G ü n ü m üzde kü ltür i n s a n l a r ı n i ç i n d e yaşa d ı ğ ı topl u m u ya kla­ şık o l a ra k ya nsıta b i l i r. Top l u msal i l işkiler sistemi old u kça kom p­ leksti r ve fa rkl ı la ş m ı şt ı r ve deneyi mler çok fazla uzma n laştığ ı , ka r­ maşı klaştı ğ ı veya çetrefi l h a l e geldiği için bir deneyi m i b i r başka deneyi m l e i l işki lend i recek orta k semboller b u l m a k zord u r. 1 9. yüzyı lda a n latı m 'bi ri m i ' roma n d ı . Kurg u yazı m ı n iş levi, pa­ radoksal o l a ra k, gerçeğ i ra por etmekti . Sosya l sın ıfl a r 1 9. yüzyı lda görg ü kura l ları ve a h laklar komedyasında ka rşı ka rşıya g e l m eye başlad ı kl a r ı n d a her bir s ı n ıfı n geçi m i n i nasıl sağ l a d ı ğ ı veya d a h a üst top l u m s a l merdive n l ere ç ı ka n bi reylerin yen i s ı n ıfsal sti l ler ve ta rzları nas ı l ed i n d i kleri kon u s u n a mera k büyük ölçüde a rttı . Ça­ l ışman ı n doğasına da ayn ı ölçüde büyü k i l g i vard ı . G ü n ü m üzde ortaya ç ı ka n fevka lade fa rkl ı l a ş m ı ş top l u m s a l ya­ pı bir roma n c ı n ı n -hatta sosyolog u n- ça l ı ş ma d ü nya l a rı n ı n d oğa­ sını incelemes i n i old u kça zorlaştı rmaktad ı r. B u kurg u yazım, top­ l u msal eleşti ri g i bi, t ü keti m tarzları n ı ele a l m a veya yaza rın top-

1 38

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

l u msal ya p ı n ı n petek benzeri kom pleks l i ğ i n e ka rşıtl ı ğ ı n ı ya bancı­ laşma ve bü rokrati kleşme tem a l a rı içinde ya nsıtma eğ i l i m i nded i r, fa kat b u rada ça l ı ş ma deneyi m iyle nad i ren i l g i l en i l mekted i r. (J o­ seph Hel ler'ı n daha yen i rom a n ı Bir Şeyler Oldu' da sahne ça l ışma orta m ı d ı r, fa kat karş ı m ıza ana ka ra kteri n ya d a şirketi n ya ptı ğ ı şey h a kkında asla bir şey çı kmaz. Rom a n ben l i k h a kkında uzu n b i r monologd u r). Topl u m d a ki deneyi m l e r a rt ı k kültüre genel lenemed i kleri nde kültür kişisel hale g e l i r ve b i reysel sanat faa l iyetleri ya tekn i kti r ya da a n l a ş ı l ması zord u r. 20. yüzyı l başları nda eleşti ri n i n işlevi res i m v e müzikte sürd ü rü len ya ratıcı yen i deneyi m ler a rası nda i l işkilen­ meler sağ l a m a k ve bu deneyi m leri açıklamak için bir 'ortak este­ t i k' b u l m a ktı. G ü n ü m üzde müziği res i m l e veya res m i m üzikle kı­ yaslayaca k hiçbir eleşti rmen yokt u r -ve m u htemelen bu eleşti r­ m e n i n hatası d eğ i l d i r. Hatta g üzel sanatla r son d erece tekn i k h a l e gel m i ştir: örneğ i n edebiyatta roma n ı n b ü y ü k usta l a rı n ı n tekn i k yen i l i kleriyle paralel l i k i ç i n d e olan Yen i Eleştiri ha reketi; soyut izle n i mci res m i n yüzeye ve uza ma yen i vurg uyu içeren kom p l eks yön e l i m l eri. (Hem edebiyatta hem resi mde) 'modern'i değerlendirmekle i l iş ki l i gerçek zorl u kları o n l a r ı n moda haline gel meleri ve popüler k ı l a n l a r ve ta kl itçi ler aracı l ı ğ ıyla tüketi m kü ltürü için orta k d eyi m b u l m a l a rı g izlem iştir. G ü n ü m üzde tek gerçek ava n g a rt ha reket müzikted i r ve hala böyle ka l ması n ı n ned e n i ye ni elektro n i k mü­ zik, post-Webern ton l a rd ı r ve seri a l müzi ğ i n yen i matematiği çok tekn i k old u ğ u için, b ı rakı nız h a l kı, bir eleştirmen bile başka sanat­ ları i l i ş ki l e n d i rmekte zorl a n m a kta d ı r. Pop sanatı n doğuşu, m üziğe rastla ntı u n s u r l a rı n ı n g i rmesi, 'dökü ntü'n ü n estet i k değer kaza n ması ve res i m, heykel (bedensel d u ruş), m üzik ve d a n s ı n b i rbi riyle kaynaştığı 'doğaçlamaları n ' mo­ da ol ması -hepsi sanatta ki tekn i k ve a n l a ş ı l ması zor u ns u rl a r ka r­ ş ı s ı n d a ki tepki lerd i r. Bu trendler bezg i n bir h a l kı bile yen i şoka u ğ ratma biçi m leri n i ya nsıtma n ı n ya n ı s ı ra, geleneksel (ve biçimci) üsl u ba ka rşı yen i b i r tepki türünü ortaya ç ı karmaktad ı r. John Dewey "sa nat deneyi m d i r" d erken, bu uyg u l ayıcı l a r "her deneyi m sanattı r" d e mekted i r. Gerçekte, o n l a r ısrarla bütün sanatl a r ı n bi rbi riyle kaynaştı kları n ı vurg u laya ra k uzma n l aşmayı reddederl er. O n l a rı n ki sanatlar aras ı n d a ki ve sanat ve deneyi m a rası n d a ki bü­ tün s ı n ı rları ka l d ı rm a ktı r.

1 39

KÜL TÜREL SÖYLEM KONUSU NDA AYRIŞMALAR

Terminolojide Kayış: Metafordan Matematiğe Gerçekl i k her za man çı karı msa l d ı r (adetleri gören va r m ı d ı r?) ve gerçekl iği beti m l emek için kavra m ları ku l l a n ı rız. Kültür tari h i n d e kavra m l a rı n kayna ğ ı olara k bel irli b i r deneyi m ta rzı hakim o l m uş­ t u r. Deneyi m leri m izin ayrışması n ı körükleyen d i l d e d eğ i ş i m d i r ya n i soyut d ü ş ü n me biçi m i n i n g e n i ş l emesid i r. İ l kel d ü nya görüşünde -ve Zen B u d izm g i bi o l d u kça g e l i ş ki n b i r i l kel d ü ş ü n cede- d ü nya dolaysızl ığı v e somutl u ğ u içinde su­ n u l u r. Greklerde evre n i n doğ u ş u bize b i r ilk d üzey soyutlama ter m i n olojisi s u n a r. Presokratikler edebiyata metaforu sokm u ştur; Platon Dem i u rge* ideası n ı , sem bo l ü ve Ari stoteles a n a l oj i fi kri n i fel sefeye sokm u şt u r. (Geleneksel d üş ü nce biçi m l eri m izde üçü de ku l la n ı l ı r. İ mgeler görsel, işitsel veya dokunsal olabi l i r, fa kat d ü n­ ya 'resmed i l i rken' metafor, sem bol veya a n a l oj i g i b i tekn i kler ku l l a n ı l ı r.) Kaynağ ı nd a H ı ri stiya n d ü ş ü n ce b u l u n a n teol oj i k söyl em sem­ bol l e re doymuştu r (Haç, Mes i h , Yortu l ar, Di ni Ayi n ler) ve d i l d e g izem v e kişi l i k vurg u l a n ı r: örneğ i n merhamet, ka rizma, kairos,** tutku veya acı çekme, ritüel. Teol oj i k ina nçları n yı kı l m a s ı n a ve ta hta fiziğ i n ve doğa bi l i m l e ri n i n otu rması n a yol açan b i l i msel d ü nya görü ş ü n ü n ortaya çıkışı bize bir meka n i k kozmoloj i -bir makine olara k veya meka n i k bir saat olara k d ü nya i mgesi- s u n ­ m u şt u r. B u d üzen l i d ü nya i ki i mge i ç i n d e doruğ u n a u l a ş ı r: ( 1 ) La p lace'ı n evre n i bir mücevher g i b i işled i ğ i Gök Mekaniği n i n gü­ zel l i ğ i ve kesi n l iğ i i mgesi ve (2) bütü n ya ratı kları n m ü kemmel bir çizgi üzerinde bi rleştiği 'gen iş varl ı k zi nciri' fi kri. Alexa nder Po­ pe' u n sözleriyle: '

Ta n rı'yla başlayan ge n iş Va rl ı k ! zi nciri, Ete r doğa, i n s a n , m e l e k, a d a m , Vahşi hayva n, k u ş , b a l ı k, böcek, h i ç b i r gözün göre meyeceği şeyler, H i ç b i r büyütecin u l aşa m ayacağı; Sonsuzd a n sa na d oğru . . .

Köke n i n d e teoloj i b u l u n a n b u a n a l iz d i l i g ü n ü m üzde erken dönem fizi k b i l i m l erinden a l ı n m ı ştı r. (Wh itehead'i n ifadesiyle bi­ lim ta rafı n d a n o l g u l a r d ü nya s ı n d a n sürülen şiir kend i an latı m ta r-

' Faal akıl: Grek geleneğ inde Dü nyayı oluşturan tanrı (Vi ki ped i). " Grekçede doğ ru, eleşti rel veya fı rsatçı (Vi ki ped ia).

1 40

KAPiTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

zı olara k m ü phemliğe m ü racaat ederken, modern va ro l u şçu teo­ l oj i ken d i tarzı n ı paradoksta b u l u r.) Sosya l bi l i m l erde a n a htar teri m ler Kuvvet, Ha reket, Enerji, Güç idi (ve b u teri m lerin fizi kte özel göndergeleri olsa da, sosya l b i l i m lerde çok azı özel işlemsel öze l l i kl ere sah i pti). Fakat doğa b i l i m leri i l erlerken, sosya l b i l i mler fizi kten a l ı na n metaforl a ra yen i biyoloj i k a n a l oj i l e r ekled i l er: ev­ rim, geliş me, orga n i k ya pı ve işlev; bu teri m l er old u kça ya k ı n za­ m a n l a ra kad a r sosyoloj i n i n d i l i n i o l u ştu rmaktayd ı . 1 9. yüzyı lda, sosya l bi l i m i n ken d i n e ait bir d i l b u l maya ça l ı şt ı ğ ı -'eko n o m i k insan', 'ps i koloj i k i n s a n ', ka pita l izm v b . teri m l erin k u l ­ l a n ı l d ı ğ ı- d ö n e m d e bile bu ç a b a bir kavra msal rea l izme veya Wh itehead'i n "ya n l ı ş kon u m l a n d ı rı la n somutlaştı rma h ata s ı " ola­ ra k a d l a n d ı rd ı ğ ı şeye yol açt ı . Şeyl eşti rme tuza ğ ı n d a n kaçı n m a k için "ken d i n e m a h s u s bir d i l a rama" (Ta l cott Parso ns'ı n Toplumsa/ Eylemin Yapısı 'nda görü l d ü ğ ü g i bi) 'anal itik soyutlama'ya yol açtı . Bu yüzden, sosyolojide teori i nşası, bil hassa, bi rkaç temel a ksi­ yom d a n veya gerçekte bel l i a n a l iti k kavra m l ard a n elde ed i len o l d u kça yü ksek d üzeyde b i r tümdenge l i msel s i stem h a l i n e geldi (örneğ i n Parsons'ı n eylem şema s ı n d a ki ka l ı p değişkenler); b u rada e m p i r i k göndergeler -bi rey, top l u m vb.- art ı k som ut va rl ı kları n yer i n i tutmazla r. Fakat b i l g i n i n daha egemen a l a n ı nd a b u g ü n ü n ente l lektüel d i l i n i n egemen biçi m i matemati kseld i r ve öze l l i kl e yen i 'entel lek­ tüel teknoloj i m iz'de ( l i neer prog ra m l a ma, ka rar teorisi, s i m ü las­ yonda) 'ye n i ' değişke n ler, para m etreler, mod e l ler, olas ı l ı kl ı işlem­ ler, a lgoritma l a r, sezg isel a n a l izlere, en küçük-en büyük i l kesi * g i bi sosya l b i l i m ler ta rafı ndan ben i m senen diğer teri m l ere sahi­ biz. Fa kat b u rada etki l i olan matemati k tipi klasik meka n i kteki determ i n ist ka l kü l ü s değ i l , a ksine bir olası l ı kl a r ka l kü l üsüd ü r. H ayat b i r 'oyu n 'd u r -doğaya ka rşı b i r oyu n, i n sa n ı n insana ka rş ı b i r oyu n u- ve hayatta m a ksi m u m risklerle maksi m u m fayd a l a r ve m i n i m u m risklerle m i n i m u m faydal ar sağlaya b i l ecek stratej i l e r ü reti l i r v e fayda-terc i h teorisi ndeki en gözde teri m l er a racı l ı ğ ıyla, 'pişma n l ı k kriteri'yle son uçlara u la ş ı l maya ça l ı ş ı l ı r. Fa kat bütün b u n l a r b i r paradoksa yol aça r: modern term inolo­ ji salt rasyonel d i r, kend i n e yeten matemati ksel form ü l l erd en baş• istatisti kte, ya n l ı ş bir kara r a l ı nd ı ğ ı n da en büyük çekinceyi en küçük yap­ mayı sağ l aya n ka ra r alma i l kesi. kel imeler.gen.tr.

KÜLTÜ REL SÖYLEM KONUSU NDA AYRIŞMALAR

1 41

ka b i r göndergeye sah i p d eğ i l d i r. Modern kozmolojide (fizi kte ve g ü n ü m üzde başka b i l i m lerde old u ğ u g ibi) res i m ler, kel i meler ku l l a n ı l ı r ve geriye kal a n şey -za rifl i k d ı ş ı nda- soyut form ü l l erd i r, hatta formel ya ratıcı l ı kta b i r zarifl i k va rd ı r. Ve bu form ü l lerin altın­ d a daha önceden b i l d i klerim ize benzer -ebed i, evrensel, değiş­ mez ve gerçekte ayı rt ed i lebi l i r- h i ç b i r yasa yokt u r. Alt kıs ı m bel i r­ sizl i ktir, za mansal ve meka n s al a rd ı ş ı kl ı ğ ı n y ı kı l masıd ı r.5 N iteki m termi n oloj i m iz m isti k d eğ i l soyut b i r d ü nya a n l ayışı­ nın d oğ u ş u n u pekişti rmekted ir. Ve bu ayrı şma g ü n d e l i k olgu ve deneyi m d ünyas ı n ı n kavra m l a r ve madde d ü nyas ı n d a n sondan b i r önceki ayrışmasıd ı r.

Mesafenin Ortadan Kalkması Her kültürü bir şeki lde bir a rada tutan bir şey old u ğ u n u varsayma eğ i l i m i n d e old u k ve onu kültü rün sti l i olara k adl and ı rd ı k. Bir d i n ­ sel kültür çoğ u kültüre kıyasla daha büyü k b i r b i r l i ğ e sa h i ptir, ç ü n kü büt ü n u n surları orta k bir hedefe yönel i ktir: g izem i vurg u la­ ma, korkuyla ka rı ş ı k sayg ı ya ratma, yüceltme, aşma. Ruh h a l i için­ d e vurg u l a na n b u birl i k ken d i m i m a risi, müziği, resm i ve edebiya­ tıyla -kendi ça n l a rı, ayi n l e ri, d u a l a rı n da, fig ü rlerin meka nsa l tem­ s i l lerinde ve kutsa l meti n l erde- bir çizg i g i b i i l erler. Sekü ler kü l ­ t ü r l e r böyle bir b i l i n ç l i tasavvu ra n a d i ren sa h i p lerd i r. Fakat o n l a r d a rit i m ler v e ruh h a l leri nde ifade kazanan orta k bir sti le sa h i p­ l e rd i r. Ö rn e ğ i n ba rok, rokoko veya ma nerist sti l lerden söz ederiz. Ve bu sti l l e r uygarl ı k içindeki temel u n surlar karşı s ı n d a serg i l enen tepkiler olan tekni klere dö nüştürü l ü r; onlar a l g ı l a n ı r, fa kat çoğ u kez bil i nç l i b i r biçimde ifade ed i l mezler. Bu türden u n s u rl a r b i r

5 Pa rçacık fiziğ i nde, a n l a d ı ğ ı m kada rıyla, bataklık ya ka mozu ya ka l a maya

ça l ı ş ı l ı rken şaşkı n l ı k içinde 'atomaltı parçacı kların oktetler olara k dizi l i m i', 'tı l s ı m l ı kuarklar' metaforuna başvu ru l m uştur. Fiziğin tari h i madden i n en temel birimini b u l m a çabası olm uştur; fa kat sonunda bu türden hiçbir kend i l i k o l m ad ı ğ ı, aksine sadece ya gözlemcinin kon u m u ndaki değ işmey­ le birlikte ya da onların değişen i l işkileri n i n bir fon ksiyonu olarak bizzat parçacı kları n farklı bozu n u m o ra n larına bağ l ı olara k değişen bir i l işkiler kümesi b u l u nduğu ortaya ç ı kara b i l i r. Ve böylece Anaksi mandros'un bel i rt­ tiği g i bi, s ı n ı rl ı ile değ i l 'sı n ı rsız' ile kal a ka l ı rız.

1 42

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

kültürün her ya n ı n ı ka plar, hatta fa rkl ı biçi m lerd e ifade ed i l i rler. Çağdaş eleşti rmenler a ras ında yü ksek kü ltürü (veya ciddi kültürü) kitle (eğ lence) kültü rüyle ka rş ı laştı rmak ve i kincisi n i i l ki nden bir sapma veya doğal l ı ğ ı n ı kaybetmesi olara k görmek yayg ı nd ı r. Fa­ kat i ki s i n i n d e ortak bir kü ltü rün pa rçası o l d u ğ u varsayı l ı r ve o n l a ­ r ı n b i r şeki lde o rta k temel riti m l e r veya d uyg u-d u r u m l a r ı o l a ra k ifade ed i l meleri gereki r. F a kat belirli b i r za man d i l i m i nde bu 'd ü nya'yı bi rici k tarzd a ta­ n ı m laya n hol ist bir i l ke b u l u n d u ğ u n u varsayd ı ğ ı m ızda -örneği n Hegel g i b i b i r Grek d ünyada n , b i r Roma d ü nya s ı n d a n veya b i r H ı ristiya n Uyga rl ı ktan söz ed i l d i ğ i nde- kültürleri b u şeki lde d ü ­ ş ü n me k ya n ı ltıcı olabi l i r. Geç m i ş kültü rleri tek bi rleşti rici tem a l a r tem e l i n d e d ü ş ü n m e n i n veri m l i o l u p o l m a d ı ğ ı biçi m i ndeki ta rih­ sel soruyu bir kenara b ı ra ka b i l i riz -fa kat o n u neredeyse sorm a k zorundayız, ç ü n kü söyle m d i l i mizin veri l i u n s u r u h a l i ne g e l mek­ ted i r. Fakat -bu l u n ması i m ka n s ız b i r i l keyi boş u n a a ra m a k yeri­ ne- modern iteyi ta n ı m laya n tek bir i l ke b u l m a k m ü m kü n m ü d ü r? B u l a b i leceğ i m izi d ü ş ü n m üyor u m ve idd i a m ı desteklemek için dört arg ü m a n s u n uyoru m .

Kültürel Deneyimin Çeşitlilikleri Kitle top l u m u n u n en bel i rg i n yön ü , o n u n topl u m u gen i ş kitl eye b i r dönüştürü rken d a h a büyük b i r fa rkl ı l ı k ve çeşitl i l i k üretmesi ve d ü nya n ı n giderek fazla yön ü -coğ rafi, siyasal ve kültürel boyutla­ rı- s ı radan i nsa n l a rı n görüş a l a n ı içine gi rerken yoğ u n bir 'dene­ yim açl ı ğ ı ' yaratması d ı r. Ufku n bu fazla genişlemesi, g üzel sanat­ l arı n bu kaynaştı rıcı içiçel iği, bu 'yeni arayı şı', i ster b i r keşif gezisi o l a ra k ister kend i n i başkal ar ı n dan züppece ayı rma çabası olara k, bizzat yen i bir sti l, b i r modern ite türün ya ratı l ması demekti r. Bu p roblem i n ka l binde kültür kavra m ı n ı n a n l a m ı vard ır. B i r 'kl a s i k kültür'd en veya b i r 'Katol i k kü ltür'den söz ed i ld i ğ i nde (ne­ red eyse b i r ba kteri kü ltürü -be l i rg i n biçimde tespit ed ilebi l i r tür­ ler ü retme- a n l a m ı nda), a kla kend i tari h i n i n seyri içinde homojen sti l e sa h i p b i r öze l l i k kaza n a n uzun dönemde bi rbi rleriyle bağ lan­ tı l ı i na n ç l a r, gelenekler, ritüe l l e r ve buyru kla r kümesi g e l i r. Fakat modernite, bel i r g i n biçi mde, geçmiş olarak geçmişten bir kopuş, o n u n b u g ü n ü n içine fı rlatı l masıd ı r. De Tocq uevi l l e a ristokrasi n i n kra l d a n köyl üye kad a r top l u l u ğ u n bütün mensupları n ı içeren bir

KÜL TÜREL SÖYLEM KONUSUNDA AYRIŞMALAR

1 43

zincir yarattığ ı n ı söyler; demokrasi bu zi nciri kı rmış, h a l ka larından her birine zara r vermişti r. Son u ç o l a ra k, de Tocq uevi l l e sözlerine şöyle deva m eder: demokrasi "her i n sa n a kendi ata l a rı n ı u n uttu­ rur" -"bu 'd üşman' 'Kü ltür' kel i mesi o l m uştur" ve "prensin ilti mas­ l a rı n ı n kokusu n u a l a n " b i r edebiyat "ta m a men kast fi kri [üzeri ne] kuru l u r" d iye i l a n eden Whitman g i bi ler içi n cazi pti r. De Tocq ue­ vi l l e için modernite n i n ka ra kteristi k yön ü "za ma n ı n doku s u n u n her an kı rı l ması v e nes i l leri n izleri n i n yok olması d ı r". Modern ite 'ye n i n i n geleneği' o l a ra k ta n ı m l a n m ıştır. B u türden koş u l lard a ava n g a rt bile m ü m k ü n değ i l d i r, zira ava ngart, doğası gereği, bel i r l i b i r geleneği reddetmektir. Ka ra kteristi k ava nga rt ta kt i k ska n d a l ya ratmakt ı r. Modern kültürde ska nd a l sadece b i r başka sa nsasyona kada r büyü k b i r heyeca n l a s ü rd ü r ü l ü r. Moder­ n ite ava n g a rd ı h ızla ka b u l eder ve çok geçmeden o n u kısırlaştırır; o benzer şeki lde sadece Batı l ı geçm işten, Biza n s l ı geçm işten, Doğ u l u geçmişten (ve b u g ü nden) u n s u rl a rı kendi kültürler toplu­ l u ğ u kaynaşması içinde, eşit ı l ı m l ı l ı k içinde ka b u l eder. Eski kültür fi kri sürekl i l iğe daya n ı rken modern kü ltür çeşitl i l iğe daya n ı r; eski değerler geleneğe değer veri rken, çağdaş ideal kayn aştı rmakt ı r. 1 00 yı l d a n b i raz daha fazla s ü re önce Anglo-Ameri ka n 'kü ltür­ l ü söyl em d ü nyası' kla s i k yaza rlar, Lat i n şairler, Grek ve Rönesa n s sanatı, F ra nsız filozoflar (Volta i re v e Roussea u) v e kısmen -ço­ ğ u n l u kl a Carlyle'ı n çeviri l eriyle ü l keye g i ren- Alman edebiyatı i l e s ı n ı rl ıyd ı .6 G ü n ü m üzde d ü nya n ı n s ı n ı rları coğ rafi olara k yı kı l m ıştı r ve edebiyat, resim, yontu ve m üziğ i n geleneksel çerçeveleri için­ deki g üzel sanatları n ka psa m ı kad a r bu çerçeveleri n d ı ş ı n d a ki l e-

6 Wh itehead Bilim ve Modern Dünya adlı kitabı nda şöyl e yaza r: " 1 8. yüzyı lda

her iyi eğiti m l i insan Lucreti us'u oku m u ş ve atomlar hakkında fi kir sah ibi o l m u ştur". Ve Ra lph Wa ldo Emerson çağdaş Avru pa l ı ayd ı n l a rla ta nışmak için yurtd ışına i l k gezisini yaptığında söylemleri n i n ka psa m ı yine de ortak bir çerçeveye sah i pti. Wordsworth'un ifadesiyle: "Kon uşma kita plara dön­ dü. Lucretius şiire Virg i l 'den çok daha fazla değer verir . . . Goethe'n i n Wil­ helm Meister'in Çıraklık Yılları adlı kitabını gereği gibi ku l lanm az. O tama­ men evl i l i k dışı i l işki biçim leriyle dol uydu". Carlyle'ın ifadesiyle: "O Pla­ ton'u oku m a m ı ş ve Sokrates'i yerm iş . . . Gi bbon'u 'eski Dü nya ve yen i a ra­ sında 'muazza m bir köprü' olara k n itelendirm işti r. . . Tristram Shandy: Beye­ fendinin Hayatı ve Görüşleri o n u n Robinson Crusoe'dan sonra yayı n l anan ilk kitaplarından bi riyd i". Bkz. English Traits (Boston: Houg hton Miffl i n, 1 876: 1 4-24).

1 44

KAPiTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKiLERİ

ri n ka psa m ı da neredeyse s ı n ı rsızd ı r. Örneğ i n sanat piyasası sade­ ce u l u s l a rarası h a l e gelmemiştir, n iteki m Polonya l ı ressa m l a r Pa­ ris'te serg i açmakta ve Ameri ka n res i m le r İ n g i ltere'de satı l ma kta veya tiyatro artı k u l usal öncüleri n i göz ardı etmekted i r (bu yüz­ den Çehov, Stri nd berg, B recht, O'Nei l l , Ten n essee Wi l l ia ms, G i ra­ udoux, Anouilh, l onesco, Genet ve Beckett sanatları n ı ayn ı anda Pa ris, Lon d ra, New York, Berl in, Fra n kfu rt, Stockholm, Va rşova'da ve başka kıta l a rdaki başka yüzlerce kentte ayn ı anda icra etmek­ ted irl er. H atta dahası, kü ltürün kapsa m ı çok fazla genişled i ğ i için i l g i 'ko n u ları' epeyce art m ı şt ı r, 'kültürl ü ' i n sa n ı gerçekte ta n ı m la­ ya b i l ecek herha ngi bir özel cazi be merkezi b u l m a k neredeyse i m­ ka nsızd ı r. B üyü k Çağdaş Sanatlar Serg i Salonu'nda serg i ler d ü nya kültürü n ü n sarsıcı old u ğ u n u i l a n etmeye ça l ışan herkese açı ktı r.7 Peki, kültür ned i r? Kültürlü kişi ki m d i r? Söylem top l u l u ğ u ne­ d i r? Modern ite doğası gereğ i b u türden sorul a r ı n tek ceva bı ola­ mayacağ ı n ı gösterir.

Bir Merkezin Yokluğu Kültürel a l a n ların şaşırtıcı çokl u ğ u (ve uzman, yarı-vasıfl ı veya a m atör uyg u layı c ı l a r ı n büyük çeşitl i l iği) sadece b i r dağ ı n ı kl ı k d uy­ g u s u değ il, ayn ı za manda hem otorite hem de -önde gelen res-

7 Sta n ley Edgar Hyma n'ın yı l l a rca önce di kkat çektiği gibi "Ses kayd ı n ı n ve

uzu nça l a r plakların icadı, ü reti mleri n i n ve satı şları n ı n hızla artması sonu­ cunda kita p satışlarından bile daha büyü k bir devrim olarak ortaya çıkmış olabi l i r ve bunlar kes i n l i kle herhangi bir yayı n biçiminden daha fazla ş i i rle i l g i l i ü r ü n lerdi. Burada, kelimenin tam anlam ıyla, bazısı bir tabeladan daha fazlası o l a n yüzlerce plak şi rketi binlerce kayıt ü retm iş, m üziği m ü m kü n olan her yere taşı mışlar v e b i l i nen merkezleri nin dışı nda ca n l ı m üzi k için büyük b i r ta lep yaratmışlard ı r. Teknik olara k, doğala en ya kın ve stereo kayıt içinde yen iden ü reti len ses 20 yıl önce tasavvur bile edilemeyecek ka l iteye ve genişliğe sa h i pti. Tek bir şirket, ya n i Folkways kimisi egzotik bin lerce fol k müzik kayd ı yayı nladı ve fa kat Eskimo Music o fAlaska a n d the Hudson Bay veya Temiar Dream Songs from Malaya g i b i şi rketler b u n a ya­ naşmad ı l a r ve bir kuşak önce dünya n ı n büyük a rşivlerinde rastlanamaya­ cak b i r kolleksiyona sahip olmak için gerekli olan parayı ödeyecek birini bulmak a rtı k m ü m kü n d ü r. Çok uzun olmayan bir süre önce ilgili şa nslı bir d ünya gezg i n i h a re ketl i ömrü içinde bi rçok h a l k şarkısı duya b i l i rdi", b kz. Culture for the Millions?, ed. Norman Jacobs (Princeton : Van Nostra nd, 1 96 1 : 1 26).

KÜLTÜ REL SÖYLEM KONUSUNDA AYRIŞMALAR

1 45

sa m l a r, m üzisyenler ve roma n c ı l a r ı n ka rşı laşabi lecekleri ve birbir­ lerini ta n ı yabi lecekleri- b i r yer sağ l aya n coğ rafi veya m a n evi bir merkezi n yokl u ğ u h i ssi ya ratmakta d ı r. Geçm işteki yüksek b i r kü l­ türe sa h i p neredeyse bütü n top l u m l a r bir merkeze -agora, mey­ d a n veya paza ryeri ne- sa h i p lerd i , b u ra l a rda bu yoğ u n laşma için­ d e sanatç ı l a r a l ı şveriş ve reka bet ya da d ü e l l o içinde bi rbirleri n i g ü d ü m l emekte, ka rşı l ı kl ı a l ı şverişler b i r ca n l ı l ı k d uyg u s u ya rat­ makta ve tü retmekteyd i . Pa ris 20. yüzyı l başlarında (Roger S hat­ tuck' ı n d eyi miyle 'şölen yı l l a rı'nda*) ve daha son ra 1 920'1erde bütün g üzel sanatl a r ı n bi rbi rleri n i g ü d ü m l ed i ğ i ve b i r ölçüde içiçe geçt i kleri bu türden b i r merkezd i . B i r ba le Michel Foki ne ta rafı ndan Chaga l l veya P i casso i le, müzik Stravi n s ky veya Satie ile dekore edilebi l i rd i . İ n g i ltere Devlet oku l la rı ve s ı kı üçlü Oxford, Cam bridg e ve Lon d ra ü n i versiteleri sayesinde İ n g i ltere üyeleri n i n b i rbi rleriyle doğrudan edebi v e topl u msal temas kura b i l ecekleri bir seçki n ler s ı n ıfı n a sa h i p o l m uştu. l rvi n g Kristal Karşılaşma ad l ı kita bında (Eki m 1 905 'te) şöyle yaza r: "Beni hayrete d üşürmüş o l a n ve herh a n g i b i r Ameri ka l ıyı d a hayrete d ü ş ü ren şey neredey­ se bütün İ n g i l iz ente l l e ktüellerin kuzenler ol masıyd ı -kuşkusuz kel i me n i n d üz a n l a m ı nda değ i l, sadece -boş bir reto ri kten fazlası olan- metafori k bir a n lamda . . . o n l a r ayn ı devlet oku l la rı n a g itti­ ler ( Eton'da George O rwe l l 'i ta n ı yor görünen insanların sayı s ı ne­ redeyse o n u n h a kkı nda kita p l a r yaza n insanların sayı sına d e n kti); veya biri n i n babası bir başkas ı n ı n ba bas ı n ı n magazi n dergisine katkıda b u l u n ma ktayd ı vb. Gerçekte o birbirine sı kıca bağ l ı küçü k b i r ada i d i . ABD b u t ü rden b i r merkezde n h e r za man yoks u n d u . ı 9. yüzyı l orta l a r ı n d a Baston şehri bi rleşti rici bir zem i n sağ ladı ve ki l ise zen­ g i n l i k ve kültürün içiçe l i ğ i sayesi nde bir türler sti l i ya rattı. Fa kat o n u n temel birliği -bir N ew E n g l a nd sti l i olması bakı m ı n d a n ­ "kend i n i baltalayıcı" t ü r d e n d i ve asla bir b ü t ü n olara k ü l keye ege­ men ola m a d ı . 1 9. yüzyı l son larına doğru New York a rzu d o l u ve sonrad a n görme Topl u m u n b i r merkezi ve ayrıca bel l i ölçüde b i r k ü l t ü r merkezi h a l i n e g e l d i , fa kat kend ilerini göstermeye başla­ mış olan fa rkl ı Ameri ka n bölgesel kültürleri -Orta batı, s ı n ı r eya l et­ leri, G ü n ey ve G ü n eybatı kü ltürleri ni- asla kapsayamad ı . Birinci D ü nya Savaşı'ndan bi rkaç y ı l öncesi ve sonrası bile, G reenwich • 1 885 ve B i rinci Dü nya Savaşı a rası dönem (Ü.T.).

1 46

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

Köyü'n ü n topoğ rafya ve simge olara k gelişmeye başlamasıyla New York Ameri ka n kü ltürü n ü n b i r u n s u r u n u , ava n g a rd ı sadece kısa bir s ü re için ya ka l adı, ç ü n kü Paris' giden bir yol üzerindeki b i r istasyon o l a ra k h izmet etmeye yöne l d i . Ü l ke n i n aşı rı büyükl ü ğ ü ve etn i k v e d i n sel gr u p l arın hetero­ jen l i ğ i d i kkate a l ı n ı rsa, Amerika n ente l l e ktüe l ler, Kristo l ' ı n ifade­ siyle, "Deyi m yeri ndeyse, birbi rleriyle ka ra n l ı kta ka rş ı l a şt ı l a r". Büyü k derg i leri n editörleri pol i t i ka, tiyatro veya m üz i kte herh a n g i b i r fa rkl ıyla ka rşılaşma fı rsat ı n a genel l i kl e sa h i p değ i l lerd i . Siyasi i n s a n l a r Was h i ngton'da, yayı n c ı l a r ve tiyatrocu l a r N ew York'ta, fi l mciler Los Angeles'tayd ı ve profesörler ü l ked eki çeşitl i büyük ü n iversitelere dağ ı l m ıştı. Ü n iversiteler g ü n ü m üzün Am eri ka n kü l­ tür d ü nyasında egemen g üç haline gelmişl erd i r: bi rçok romancı, besteci, ressam ve eleşti rmen ken d i s ı ğ ı n a kl a rı n ı ücra yerlerdeki ü n i versitelerde b u l d u l a r ve ta n ı n mı ş 3 ayl ı k edebiyat ve kültür derg i l eri ü n iversitelerde yayı ma hazı rland ı . N e w York'ta ki g i bi ta n ı n m ı ş büyük bir yayı n, tiyatro, m üzi k ve res i m merkezi b u l u n d u ğ u nda bile, bu merkezde b i r a raya gelen çok sayıd a i n san, a rtı profesyo n e l l i ğ e büyük vurgu ciddi sanatçı­ ları bir başka sanatç ı l a r g r u b u n d a n soyutlaya n bir kompart ı m a n ­ laşma ya rattı. Çok a z ressa m tiyatrocu l a r, m üzisyenler veya yazar­ ları ta n ı ma ktayd ı . Besteci ler besteci lerle, ressa m l a r ressa m l a rla, yaza rlar yaza rla rl a kon u ş m a ktayd ı . Geçmişte, bir ava ngart ol uş­ turdu kları n ı d üşünen m ü stakil bir azı n l ı k b i l i n ç l i olarak ayn ı a l a n ­ da deneyi m leri olan başka l a rı n ı a ra m a ktayd ı . O n l a r y a orta k bir i syan ru h h a l iyle ya da ortak bir esteti k a n layışıyla (bazen İta lya n fütü riz m i nd e o l d u ğ u g i b i h e r i kisiyle) bir a raya geldiler. G ü n ü­ m üzde, h e m daha önce ken d i i sya n ı n ı i l a n etme fı rsatı b u l d u ­ ğ u n d a b i l e bel l i b i r ava ngardı h ı zl a ka b u l e d e n v e ben i mseyen doym a k b i l mez kültürl ü bir seyi rc i n i n hem de g üzel sanatl a rda deneyi m lemen i n -i ster müzikte seri bestelerin i ster resi mde m i n i m a l iz m i n - tekn i k doğas ı n ı n, g i derek a rtması ortak b i r estet i k i hti m a l i n i engeller görün mekted i r. Geçmişte, bu türden tekn i k etke n l er a rasında b i r edebiyatçı l a r s ı n ıfı n ı n ya d a Apol l i n a i re ve Ka ri Kra u s g i b i b i rden fazla a l a nda kolayca dolaşabi lecek ve ara l a­ rında bağla ntı l a r kura b i l ecek eleştirmenlerin varl ığı sayes i n d e köprü kuru l m a ktayd ı . Fakat g ü n ü m üzde eleşti rmen ler b i l e uz­ m a n l a ş m ı ş l a rd ı r ve kom p a rtı m a n laşma daha ka pa l ı hale gelmek­ ted i r.

KÜLTÜ REL SÖYLEM KONUSU NDA AYRIŞMALAR

1 47

1 930' 1 a rd a Marksizm a racı l ı ğ ıyla kültürün siyasa l l aşması, bir süreliği ne, fa rkl ı sanatları açıkl a m a k için (ve bu kriterleri bi rleşi k b i r kü ltür fi kri ya rarı na meka n i k o l a ra k uyg u l aya n e leşti rmenler için) özel kriterlere sa h i p tek b i r estet i k ya ratı rken, 'ra d i ka l d ü nya' sanatçı l a r, yaza rlar ve m üzisyen ler için orta k bir çevre sağ l a m ı ştı. G ü n ü m üzde siyasal olara k b i rleşi k bir d ü nya ihti m a l i ortada n ka l km ıştı r v e mesleki, u z m a n bağ l antı l a r veya bazen a kadem i k bağ lantı l a r d ış ı n d a hiçbir o rta k çevre yoktur. En çok göze çarpa n şey u l u sa l kültürlerin ya l ıtı l m ı ş l ı ğ ıd ı r. 1 920'1er ve 1 950'1erde ente l l ektüeller ve yaza rlar birbirleri n i n büyü k ölçüde farkı ndayd ı lar v e a ra l a rı nda d i kkate değer u l u s l a ra­ ras ı bir temas vard ı . 1 920'1erde T. S. El iot'ı n Criterion dergisi ve 1 950'1erde Partisan Review fa rklı şehi rlerden -g üzel sanatla rd a ve kü ltürdeki yen i temaların rapor ed i ld iği- uzu n m a kaleler ve 'mek­ t u p l a r' içermekteyd i . G ü n ü m üzd e bu temas ı n o l m a ması üzücü­ d ü r. Yaza rlar ve ente l l e ktüe l l e r kendi top l u m l a rı n ı n s iyaseti ne ken d i leri n i b i r dereceye kad a r daha fazla ka ptı ra b i l i rler. Veya m u htemelen, g üzel sanatlar d a h a tekn i k ve profesyonel bir u ğ raş h a l i n e gelebi l i r. Fakat b u d u r u m u n daha büyük nedeni, bana gö­ re, bizzat modern izm i n tüke n m i ş l i ğ id i r. Modern izm i n zi rvedey­ ken yapt ı ğ ı şey yen i devri mci hare ketler (ve her biri nd e b i r m a n i ­ festo) kusmasıyd ı : örneğ i n fütü rizm, i mgeci l i k, vortisizm,* kübizm, Dadaizm, konstrü ktivizm, sü rrea l izm. Modernizm yen iydi ve ha­ ber değerine s a h i pti. O yen i esteti k, yen i formlar, yen i sti l l er i l a n etti. Fakat a rtı k b u -izmlerin modası geçmişti r (veya espri l i b i ri n i n ifadesiyle b ü t ü n '-izmler' a rtı k "geç m i şe i nti ka l etm işlerd i r") . Ve h i çbi r merkez yoktur; sadece periferiler vard ı r. B i r kültür b i r merkezi n b u l u n d u ğ u yeri büyütür ve kişi ler a ra­ s ı n d a ki etki leşi m i n yoğ u n o l d u ğ u bir yer i l işki l i ki ş i l erin ça bala rı­ n ı n ca n l a n d ı rd ı ğ ı bir etki ler yoğ u n laşması ya ratır. Modern i st kü l ­ türün -hem u l usal hem d e u l u s l a rarası- bir merkezi n i n o l m a m a s ı v e kültürü n kompartı m a n l a ş m ı ş kes i m lere böl ü n mesi kaçı n ı l maz olara k tüm to p l u m a uyg u n bir kü ltürün sü rmes i n i sağlaya n söy­ l e m i yı kma eği l i m i nded i r.

• Nesnesiz ve soyut resmi temel alan Fransız Kübist ve İtalyan Fütüristlerin ideallerini kapsayan, İngiliz resmindeki soyut resme karşı ilk orga nize hare­ ket. https://www.forumtutkusu.com/u-u-v-y/64856-vortisizm-ned ir.htm l

1 48

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

Görsel Kültür Modernite n i n yü ksek kü ltürle b u l u ştu ğ u en ö n e m l i kavşa klardan b i ri tek bir sanatlar h iyera rşi s i veya kültürün birliği fi kri n i n (örne­ ğ i n Peri kles Yunanista n'ı, İta lya n Rönesa ns ı n ı n şeh i r devletleri, El iza beth İ n g i ltere'si gibi kavra m l a rı n) redded i l mesid i r. M od e rn d ü nyada bu b i rl i k art ı k m ü m kü n d eğ i l d i r ve m u htemelen, genel­ d e va rsayı la n ı n a ksi ne, daha önceki dönem l erde d e o l m a m ı ştı r.8 N iteki m Meyer Schapiro şöyle yaza r: E l iza beth d ö n e m i ş i i r i ve d ra m a s ı n a ka rşı l ı k g e l e n b i r res i m sti l i b u l m a k i ç i n İ ngi ltere'ye boşu n a b a ka rız; t ı p k ı 1 9 . y ü zy ı l d a R u s­ ya ' d a res i m d e bu b ü y ü k e d e bi h a rekete p a ra l e l gerçek b i r şey o l m a m a s ı g i b i . B u örneklerd e fa rklı s a n a t l a r ı n b i r d ö n e m i n k ü ltü­ rü n d e ve to p l u msal hayat ı n d a fa rklı rol l e re ve fa r klı içe r i k l e re sa h i p o l d u kl a r ı ka d a r fa r k l ı i l g i l e r i ve değerleri fa rkl ı biçi m l e rd e ifa d e etti k l e ri n i görmekteyiz. B i r d ö n e m i n ege m e n b a k ı ş açısı va rlığı ayı rt e d i l e b i l d iğ i n d e bi l e- b ü t ü n s a n a t l a r ı ayn ı d e recede etki l e m ez, n e d e bütün s a n a t l a r aynı bakış açısı n ı eşit ölçüde ifa ­ d e edeb i l i rler.9

H . Stua rt H ug hes H e n ry Ada ms'ı n " 1 800'1 erde ABD neredeyse ta mamen teoloji, ede biyat ve h itabetle s ı n ı rl ı o l a n kü ltürel b i r d o­ n a n ı m a sa h i pti" tespiti n i hatı rlatı r; görsel sanatlar ve d uyusal 8 Greklerle başlayan Batılı kültür her za man -boş za man ve çalışma ayrı m ı ­

na paralel- ya ratıcı v e faydacı sanatlar ayrı mı ya pmıştır. Sıradan za naatkarı yüceltmekle suçlanan Ki lise bile m u htemelen bu ayrı m ı benimsem iştir, m u htemelen Kato l i k kültür bu ayrı m ı boş za man ve ça l ışmanın keskin bir biçimde ayrı ldığı tarihsel dönemde güç kazandığı için ya pmıştır. Bi reysel sanatlar o l a ra k edebiyat ve m üzi k her zaman en tepede yer a l m ı ştır; bu­ nunla bera ber, za naatı n statüsünün daha muğlak olduğu resim ve yontu ise en tepede yer a l m ı ştır, b u n u n nedeni kısmen bu sanatların d i nsel oto­ riteyi pekiştirmesi, kısmen de onların ürünleri n i n koll eksiyoncuların statü­ s ü n ü a rtıra bi lecek kıymetli eserler olmalarıydı. Geleneksel Çin'de, yeterince ilginç olan, gölgelendirmelerin bi raz fa rkl ı biçimde çizil mesiydi. 'Yüce l i k sanatı' l iterati nin kendi zevki için ya ptığı ve sadece benzer kon u m l a rda kilerin anlayabilecekleri şiir, hattatlık ve resim­ d i . Çinli diğer sanatsal ifade biçimleri n i -bronz sanat eseri, ev ve mezar se­ ra m i klerini- sadece za naatkarların ürün leri olara k görmekteyd i. İkinci ko­ n uda, bkz. Mario Proda n, Chinese Art (New York: Pantheon, 1 958: 24-26). 9 Meyer Schapi ro, "Style", Anthropology Today, ed. Sol Tax (Chicago: U n iver­ sity of Ch icago Press, 1 953: 295).

KÜLTÜ REL SÖYLEM KONUSUNDA AYRIŞMALAR

1 49

t ü keti m a l a n ı prati kte m evcut d eğ i l d i . 1 0 G ü n ü m üzde 'egemen b a k ı ş açısı' görseld i r. İşitme v e görme, öze l l i kle i kincisi estetiği organ ize etmekte ve seyirciyi yön l e n d i r­ mekted i r. Bir kitle topl u m u n d a neredeyse başka türlü ola maz.1 1 Kitlesel eğ l enceler (si rkler, gösteri ler, tiyatrol a r) her za man görsel ol m uşsa da, çağdaş hayat ı n zoru n l u olarak görsel u n s u r u vurgu laya n i ki a y r ı yön ü va rd ı r. İ l k o l a ra k, modern d ü nya b i r kent­ sel d ü nyad ı r. "Büyük kentte h ayat" ve "uya r ı m ı n ve sosya l l i ğ i n ta­ n ı m la n m a biçi m i " i n s a n l a r ı n görmek ve şeyleri (oku makta n veya işitmekten ziyade) görmek istemeleri için bi rçok fı rsat s u n a r. İ kinci o l a ra k, çağdaş m izac ı n doğas ı n ı, (düşünme açl ı ğ ı n ı n a ks i n e) ey­ lem açl ı ğ ıyla b i rl i kte, yen i l i k a rayı şı ve d uyusa l a rzu o l u ştu rmak­ tad ı r. Ve g üzel sanatla rd a bu tutku ları en iyi tat m i n eden şey gör­ sel u n s u rd u r. B i r kent sadece bir yer d eğ i l, ayn ı za manda zi h n i n b i r d u ru m u, ya n i temel nite l i kleri çeşitl i l i k ve heyeca n olan ayı rt edici b i r hayat tarzı n ı n bir si mges i d i r; bir kent ayrıca s a h i p o l d u ğ u a n l a m ı ta ma­ men kuşatmaya yöne l i k herh a n g i bir çabayı ö n l eyen b i r 'ölçek d uyg usu' yaratı r. Bir kenti 'bi l mek' için kişi n i n caddeleri nde yü­ rümesi gereki r; fa kat b i r kenti 'görmek', bir bütün olara k a l g ı la­ mak için onun dışına çıkmak g erekl i d i r. 1 2 Bel irli b i r uza k l ı kta n ba­ kı l d ı ğ ı nda kenti n yeri n i s i l ueti a l ı r. Onun kitlesel yoğ u n l u ğ u b i l i ş­ sel sars ı l m a yaratı r, s i l ueti ise o n u ta n ı ma n ı n ka l ıcı işaretid i r. B u görsel u n s u r o n u n sembo l i k tem s i l i d i r. İ n sa n ya p ı m ı olan şeh ri n manza rası m i marisine ve köprü lerine izleri n i b ı ra kı r. B i r s ı n ai uygarl ı ğ ı n ki l it ma lzemeleri, ya n i çel i k ve beton ayı rt ed ici ku l l a n ı m l a rı n ı b u ya p ı l a r içi nde kaza n ı r. Taş yeri­ ne çel i k ku l l a n ı l ması m i marların bir bi nayı sıva m a k için basit bir

1 0 H . Stua rt H ughes, "Mass Cu lture and Social Criticism", Culture for the Mil/i­

ons?, s. 1 43 . 1 1 Duyarl ı l ı ğ ı n -fazlasıyla i h m a l ed i l m iş olan- tari h inde 1 6. yüzyı lda F ransız

şai rlerin i mgesinde koklama, tatma ve işitmenin vurg u l a n d ı ğ ı n ı görmek i l g inçti r ve bir bireyi ya da yeri b i r okuyucu için 'gerçek' kı lmak için onu 'resmetmek' veya görselleşti rmek i m kansız görünmektedi r. H içbir manza­ ra, doğa resmi veya deniz ma nza rası yoktur. Gerçekl ik ba kışta n çok koku ve ses ile elde ed i l i r. 1 2 Bu kon uda ya ratıcı bir tartışma için, bkz. R. Richard Woh l and Ansel m L. Stra uss, "Sym bol ic Representation and the U rban M i l ieu," American Jour­ nal of Sociology 64 (Mart 1 958: 523-532).

1 50

KAPiTALiZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKiLERi

i s kele kurmaları n ı ve bu iskeleyi gökyüzü ne doğru daha yü kseğe uzatm a l a rı n ı m ü m kü n kı l mı ştır. Betonarme n i n ku l l a n ı l ması mi­ m a r ı n 'heyke l g i bi' ken d i lerine ait hayatlara sa h i p a kı ş ka n şeki l ler ya ratmas ı n ı m ü m kü n kı l m ıştır. B u yen i formlar içinde ka rşı m ıza g ü ç l ü bir yen i mekan kavrayı şı ve org a nizasyo n u ç ı k m a ktad ı r. Bu yen i meka n kavrayışlarında içkin b i r m esafe n i n ortadan ka l kması va rd ı . Hem d a h a yen i modern taşı macı l ı k biçi m l eriyle fizi ksel mesafe kısa l m ı ş, seya hate ve bi rçok fa rkl ı yeri görmen i n görsel hazzına yen i b i r vurg u yarat ı l m ı ş, hem de aynı za ma nda yen i sanatsa l tekn i kler, esasen sinema ve modern res i m baka n kişi i l e görsel deneyi m a ras ı n d a ki psişik v e estetik m esafe n i n or­ tad a n ka l kmasına yol açm ı ştı r. Kübizmde s i m ü lta n e l i ğ e ve 'soyut izlen i mc i l i k'te etkiye v u rg u l a r d uyg u n u n dolaysızl ı ğ ı n ı a rtı rma, seyi rciyi -deneyi m üzeri nde d ü ş ü n mekten ziyade- eylem i n içine çekme g i r i ş i m lerid i r. B u sinemada d a temel i l ked i r, fi l m i n montaj ı s ı rasında d uyg u l a rı 'd üze n l eme' yön ünde -görü ntül eri, imgelemi, tek b i r ma nza ra n ı n uzu n l u ğ u n u ve sanat eseri n i n 'si n a ps ı n ı ' seçe­ rek- bir başka çağdaş sanatta o l a n d a n daha i leri g i d i l i r. Moderni­ ten i n bu merkezi yön ü -top l u m sa l ve esteti k tepkilerin yen i l i k, h eyeca n, s i m ü lta nel i k ve etki odakl ı organ izasyonu- temel ifade­ s i n i görsel sanatla rda b u l m a ktad ı r. Modern estet i k o l d u kça baskın bir biçimde ba raj l a r, köprü l e r, s i l o l a r ve yol d esen leriyle -ya p ı l a rı n çevreyle ekoloj i k i l işki leriyle bağ l a n t ı l ı - b i r görsel estetik meselesi h a l i n e g e l miştir.1 3 Meka n ı n org a n izasyonu, gerek modern resi mde, gerek m i m a ride, gerek yo ntuda, 20. yüzyı l orta larında kültürün ana esteti k problemi h a l i ­ n e geldi, benzer şeki l d e 2 0 . yüzyı l ı n i l k on yı l l a rı n d a ( Bergson, Proust ve J oyce'ta) za m a n problemi temel estet i k i l g i kon usu ha li­ ne gelm işti . Uzay ve form odakl ı bu g i ri ş i md e modern hayatın can l ı l ı ğ ı en iyi biçimde onun m i m a risi, sineması ve res m i nde d i l e gel m i ştir. 2 0 . yüzyı l orta larında b u n l a r önem l i sanatlar h a l i n e gel­ m i ş ve o n ların bakış açı l a rı çağ ı m ız ı n öne m l i b i r bakış açısı o l m u ş­ t u r. Kitle topl u m u n u n yü ksek kü ltü r üzeri ndeki etki leri ha kkı n d a ki ta rtışmada bu a n layış göz a rd ı ed i l d i ğ i nd e -çü n kü tartış mayı ken d i yü ksek kü ltü r a n layı ş l a r ı n ı esasen edebiyat kon us u n d a 1 3 Örneğ i n Erich Gutkind'ın etkileyici kitabına bakın ız: Our World from the Air

(Ga rden City, N.Y.: Doubleday, 1 952). Ayrıca Bernard Rudofsky' n i n Eyl ü l 1 96 1 'de Modern Sanat M üzesi için d üzen l ediği sergiye bakın ız.

KÜLTÜREL SÖYLEM KONUSUNDA AYRIŞMALAR

1 51

formüle eden h ü ma n istler biçi m lend i rm i ştir- kitle kü ltü r ü n ü n doğas ı n ı n en önem l i yön üyle, ya n i kesi n l i kle bir görsel kü ltür olduğu gerçeğ iyle yüzleşi l mem iştir. Çağdaş kültü rün bir bas ı l ı kü ltürden ziyade görsel kültür ha li­ ne gelmekte old u ğ u d ü ş ü nces i n i o l d u kça yeri nde b u l uyoru m . B u değ i ş i m i n kaynakları, b i r medya olara k fi l m ler v e tel evizyondan d a h a fazla, i n sa n l a rı n 1 9. yüzy ı l orta l a rı nd a deneyi ml emeye baş­ l ad ı kları yen i coğrafi ve sosya l ha reketl i l i k d uyg u s u ve b u tepki içinde ortaya çı ka n yen i estet i ktir. Ka pa l ı meka n l a r o l a n köy ve ev yerini gezmeye, (de m i ryol u n u n icadıyla) hız heyeca n ı na ve gez­ meyle i l i ş ki l i hazl ara, plaja, plaza l a ra ve Renoir, Manet, Seu rat' n ı n v e d iğer e m p resyon i st v e post- e m p resyonist ressa m l a r ı n o l d u k­ ça baskı n biçimde resmettikleri benzer g ü ndel ik hayat de neyi m­ lerine bıra k m ı ştı. Mars h a l l Mclu h a n ' ı n 'sıca k' ve 'soğ u k' medya ayrı m ı ve o n u n tel evizyo n u n yarattığı 'küresel köy' fi kri bana, basit b i r düzey d ı ş ı nda, fazla a n l a m l ı görü n m emekted i r. ( B i l a kis, daha geniş i l eti­ şim ağları n ı n yayı l ması daha büyük top l u m ların pa rça l ı etn i k ve kökensel biri m l ere ayrı ş m a l a r ı n a yol açma eğ i l i m i nded i r.) Fa kat b i l g i n i n o l u şmasında matbuat ı n ve görse l i n görel i a ğ ı rl ı kl a rı b i r kü ltürün i ç-bütü n l üğ ü bakı m ı nd a n son uçlara sa h i ptir. Yazı l ı med­ ya bir arg ü m a n ı kavra mada veya bir görü ntüyü d ü ş ü n mede ken­ d i kend i n e öğrenmeyi ve d iya l o ğ u m ü m kü n kı lar. Matbuat sade­ ce b i l i şsel ve semboliği d eğ i l , ayn ı za ma nda, daha önem l isi, kav­ ra msal d ü ş ü n me n i n zoru n l u ta rzı n ı vurg u lar. Görsel medya b u rada si nema ve televizyo n u kasted iyorum- seyirciye kend i tem pos u n u e m poze eder v e sözcü klerden ziyade görüntül eri vurg u l a rken kavra mlaştırmaya değ i l d ramatize etmeye davet eder. Tel evizyon ha berleri fe l a ketlerle ve i n sa ni trajed i lerle i l i ş ki l i yen i yerleri vurg u l a rken a r ı n maya veya a n l a maya d eğ i l, aksine d uyg usa l l ı k ve acı maya, hızla tüketi len d uyg u l a ra ve olaylara sözd e katı l ı m la i l i ş ki l i sözde b i r ritüele davet eder. Ve bu ta rz ka­ ç ı n ı l maz o l a ra k aşırı d ra matizasyon i ken, tepki ler çoğ u kez ya gösterişli ya da boş şeyler h a l i n e g e l i r. Tiyatro sanatı ve res i m benzer b i ç i m d e ş o k ed ici gösterileri a rtı rmaya, ekstrem d u ru m la rı a ra maya odakl a n ı r ve daha ya kı n l a rda seyirciler farkl ıla şı rken si nema d a ayn ı s ı n ı ya pmakta d ı r. En 'ka m usa l ' a raç olan televizyo­ n u n kend i s ı n ı rl a rı va rd ı r. Yine de bir bütü n olarak görsel kü ltür, kültüre l yığ ı n ta rafı n d a n beni msenen modern itki leri yazıya dök-

1 52

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

meye kıyasla daha kolay idare ed i lebi l d i ğ i için, içeri ğ i d a h a h ız l ı t ü ke n i r.

Rasyonel Kozmosun Tükenişi Batı l ı estet i k gaye, 1 6. yüzyı l orta l a r ı n d a n 1 9. yüzyı l ı n orta l a r ı n a kad a r, rasyonel meka n v e za m a n organ izasyo n u etrafı nda sanatın bel l i formel i l keleri n i ortaya koymakt ı . Estet i k uyu m idea l i odağ ı n b i r i l i ş kisel bütün v e b i r form birliği o l d u ğ u d üzen l eyici b i r i l ke o l a ra k işled i . Rönesa n s resm i , Al berti tarafı nd a n ortaya kon u l a n i l keler içinde, sadece bir manzara n ı n tasvi rine formel matematik­ sel i l keleri uyg u l a ması (örneğ i n orantı ve perspektifi n rol ü ) bakı­ m ı nd a n değil, ayn ı za manda ayrıca sanatı rasyonel b i r "deri n l i k o l a ra k uzay" v e "ard ı ş ı kl ı k o l a ra k za man" kozmog rafyas ına dön üş­ türmeye ça l ı şması bakı m ı nd a n d a 'rasyonel' idi. M üzikte, h armo­ n i k a kortların ku l l a n ı l maya başlaması Batı ' n ı n bi rici k bir özel l i ğ i o l a n riti m v e melod iyi ya pısal bir harmoni i ç i n d e b i r a raya geti ren ve 'ön plandaki' melod iyi 'fo n d a ki' a kortlarla dengeleyen d üzen l i b i r ses a ra l ı kl a rı ya pısına yol açtı. N eo-kla s i k eleşti rmenlerin niyeti, örneğ i n Lessing'in Laocoön ad l ı eserin d e amacı estetik a l g ı n ı n yasa l a rı n ı 'ortaya koymak'tı : fa rkl ı d uyusa l a raçlarla ça l ışa n ş i i r v e resi m ya ratı l ma l a rı n ı d üzen­ l eyen i l keler bakı m ı n d a n fa rkl ı d ı r, ç ü n kü res i m sadece eyle m i n uza m d a ki t e k bir a n ı na yoğ u n l a şa b i l i rken, ş i i r za manda a rd ı ş ı k eyl e m l erle i l g i l id i r. 1 4 H e r sanat t ü r ü kendi i l işki l i a l a n ı na sa h i ptir ve b u n la r bi rbiriyle b i r karı ş ı m o l u ştura mazla r. Bütün b u n l a r ı n altında t e m e l b i r kozmoloj i k d ü nya tasavvuru vard ı : deri n l i k, bir üç boyutl u uzayı n ya ratı l ması gerçek dünya n ı n b i r s i m ü l a syon u ­ n u sağ laya n b i r 'içsel uza kl ı k' yarattı; bir başla n g ı ç, orta v e son fi kri içeren a n latı b i r i lerleme ve bitiş d uyg usu sağlaya n a rd ış ı k bir kronoloj i k zi ncir ya rattı. Kökenler Rönesa ns'ı n uzay a n l ayışlarına dönüş olmasına rağ­ men, o n l a r ı n kayn a ğ ı n d a N ewtoncu bir 'd üze n l i evren ' o l a ra k d ü nya görüşü va rd ı . J o a n Gadol'un ifadesiyle: 1 4 "Kural şudur: za manda a rdışıklık şairin alanıyken, uzayda bir-arada-bu l u n­

ma sanatçı n ı n alanıdır. Za man olara k uzak i ki noktayı bir ve ayn ı resim içinde bir a raya g eti rmek zoru n l u olara k . . . ressa m ı n -iyi beğen i n i n asla yaptı rım olamayacağı- şiirin alanını i h l a l etmesidi r", G. E. Lessing, Laocoön (New York: Noonday Press, 1 965: ı 09).

KÜLTÜREL SÖYLEM KONUSU NDA AYRIŞMALAR

1 53

Avru pa l ı sa na tın a n a öze l l i kl e ri n i 1 9 . yü zyı l dolayı m ıyla g e l e n b u Ö k l i d c i u z a y a n l ayışı b i çi m l e n d i rm i şt i r . Perspektifte, o rga n i k fo rm i d ea l i n d e v e k l a s i k d ü z e n l e m e l erde estet i k harmani teorisi terk e d i l d i kten s o n ra d a orantı n ı n u zaysa l ma ntığı uzun s ü re de­ vam et m i ştir . Fel sefe d e e m p i ri z m i n o rtaya ç ı k ı ş ı n d a n son ra ' d ü ­ zen l i o ra n l a r' a rt ı k aslında 'nes n e l ' o l a ra k, ya n i Doğa n ı n olgusa l d ü nya n ı n elementl e ri n i b i r b i r i n e bağladığı uyu m l u i l iş k i l e r o l a r a k görü l e mezd i . Yi ne d e sa natsa l u z a y geomet r ik o l a r a k yasa l a ra bağlı ve tek-biç i m l i o l a ra k ka l maya d eva m ett i . O rasyo n e l o l a ra k ka l d ı , M a n iyerizmden E m p resyo n izme ka d a r Rön esa n s st i l d e k i bütün d eğişi k l i k l e r a ra c ı l ığıyla ' k u ra l' a gö re yö n eti l d i v e b u n u n n e d e n i yen i sa n atsa l d ü nya i mgesi n i d ü z e n l eyen u zaysa l sezg i n i n ayrıca y e n i b i r teori k d ü nya res m i o rtaya ç ı ka rmasıyd ı . Ye n i b i r kozmoloj i bu sa natsa l i m geyi d a h a ö n c e k i estet i k-metafi z i k te­ m e l i b e n i m seyerek d e ste k l e m eye b a ş l a d ı . N i hayeti n d e m o d e r n Avru pa' n ı n evre n i n h o m oj e n l iğ i n e v e siste matik, rasyo n e l d ü ze­ n i n e s a n atsa l i n a n c ı n ı m eşru k ı l a n şey başlangıcı Ko pern i kç i d ü n­ ya siste m i i ç i n d e b u l u n a n b i l i msel koz moloj i i d i . 15

Çoğu Batı l ı sanatın ve edebiyat ı n esteti k gayele ri n i d üzen l e­ yen i kinci klasik i l ke mimesis fi kri veya gerçekl iği ta klit a racı l ı ğ ıyla yoru m l a m a idi. Sanat doğa n ı n bir aynası, hayat ı n b i r tem s i l iyd i .

1 5 Joan Gadol, Leon Battista Alberti, Universal Man o f the Early Renaissance

(Ch icago: U n iversity of Chicago P ress, 1 969: 1 5 1 ). Modern uzay ve za man a n l ayışı n ı n ortaya çıkışını ve dön ü ş ü m ü n ü matemati kten sanata kadar çeşitl i a l a n l arla i l işki içinde- ana hatlarıyla sy­ nan m uazza m çalışma Ernst Cassirer'in 'The lndividual and the Cosmos" a d l ı yazı s ı d ı r: b kz. Renaissance Philosophy, ed. Ernst Cassirer et al. (New York: Barnes and Noble, 1 963). Cassire r'in fi kirleri m üstesna bir biçimde opti k teorisiyle ve Erwi n Pa­ nofsky'ye göre ressa m ı n uzayı görse l leştirmesiyle i l işki l iydi . Panofsky Al­ berti'den bah sederken şöyle yaza r: " ... bir resm i bir pence reyle ka rşılaştır­ m a k sanatçıya dolaysız b i r gerçekl i k ya klaşı m ı atfetmek veya ondan böyle bir şey beklemektir. .. Ressa m Aristoteles tarafından bel i rti lenin, Aq u i n a l ı Thomas ve Meister Eckhart ta rafı ndan i d d i a edilenin a ksine, a rtı k "kendi ruhundaki ideal bir i mgeyle" değil, gözü ndeki opti k i m geyle ça l ı ştığına i n a n ı r. .. Özetle, Hellenistik and Roma resmi nde varsayı lan ve sunulan uzay Picasso'yla b i r l i kte modern sanatta varsayı lan ve sunulan uzayı kara kterize eden i ki n itel i kten yoksundur: sürekl i l i k (böylece ölçüleb i l i r l i k) ve sonsuz­ l u k". Bkz. Erwin Panofsky, Renaissance and Renascences in Western Art (Stockh o l m : A l mqvist and Wi ksell, 1 960: 1 20, 1 22 ve devamı).

1 54

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

B i l g i 'orada' olan şeyi n -Spiege/bild [su ret] a racı l ı ğ ıyla b i l i nen- b i r ya n s ı ması, görü l en şeyi n d uyu m l a rl a a l g ı l a n d ı ğ ı biçi m iyle kopya­ sıyd ı . Değerlendi rme özünde derin d üş ü n me, gerçekl iğe d i kkatl i bakmayd ı ve gerçekl iğin mimesisi o n u n değeri üzeri ne b i r d ü ­ ş ü n m e i d i . Deri n d ü ş ü n m e seyreden kiş i n i n (ba ş l a n g ı çta temaşa a n l a m ı n a gelen) theoria ya ratması n ı m ü m kü n kı l m a ktayd ı ve theoria bir nesne veya deneyi m i özü m seyebi l mek ve değerlen­ d i rmek için gerekl i za manı ve meka n ı beli rleye bi l mek a macıyla o n u n l a a ras ın a bir mesafe -genel l i kle esteti k b i r mesafe- koya­ b i l m e a n l a m ı n a gelmekteyd i . Modernizm mimesisin y ı kı l ma s ı d ı r. O d ı ş gerçekl i ğ i n önce l i ğ i ­ ni, veri l i o l d u ğ u n u ka bul etmez. B u gerçekl iği y a yeniden d üzen­ lemeye ya da bi reyi n -kendi i l g ileri ve estetik çaba l a rı n ı n kaynağ ı o l a ra k- kendi içi ne, özel deneyi me çeki l mesi n i sağla maya ça l ış ı r. Bu d eğ i ş i m i n köke n l eri fel sefede, esasen Desca rtes'ta ve Ka nt'ı n kod l a d ı ğ ı yen i i l kel erde yatmaktad ı r. B u rada a n l a ma n ı n kriteri olara k ben liğe ve bi l g i n i n kaynağı olara k -nesnen i n ka ra kterin­ den ziyade- bilenin etki n l i ğ i n e vurgu va rd ı r. Kantçı d evri mde (Kant b u n u Kopernikçi bir d evri m olara k a d l a n d ı rır) zi h i n d ü n ya­ n ı n ka rmaşası içinde deneyi m i gözd en geçiren ve ayı rt eden, ancak yine de bu işlem leri a l g ı n ı n veri l i eksen leri olara k sabit uzay ve za m a n koord i n atları içinde gerçekleştiren a ktif fa i l d i r. Yi ne de b u m ü d a h a l e gerçekl eşti ri l i r. Etki n l i k -ya pma ve etme- b i l g i n i n kayna ğ ı h a l i ne gel i r. Theorian ı n v e i l k nedenleri n yeri ne praksis ve son uç geçi r i l i r. Sanatta ve edebiyatta bi l g i n i n etki n l i ğ i teorisi eski mimesis ta rzları n ı n ve eski uzay ve za m a n koord i natları n ı n dönüşmes i n i n fa i l i h a l i n e g el i r. V e d e r i n d ü ş ü n me n i n yeri ne ka rşı m ıza duyum, simültanelik ve etki yaratma ç ı kar. Bu yeni gayeler 1 9. yüzyı l orta­ l a r ı n d a n 20. yüzyı l orta l a rı n a kadar bütün sanatların dolaysız or­ ta k, formel b i r senta ks ı n ı ol uşturm uştur. Al berti b i r res mi görünen d ü nyayı seyretmen i n bir a racı olara k ele a l ı r; bu [seyretme] d e r i n d üş ü n me n i n v e seyreden v e deneyi m a ra s ı n d a ki 'mesafe' n i n temel i i d i . Modern resi m ta mamen fa rkl ı b i r görüş biçim iyd i . Ceza n n e için mimesis olarak doğa n ı n yad­ s ı n ması söz kon usuyd u . O kendi esteti ği nde şu ü n l ü i l keyi i l a n etm i ştir: gerçek d ü nya n ı n b ü t ü n ya pı ları üç temel c i s i m kü p, kü re ve kon i n i n çeşitlerid i r. Ve o ken d i resi m uza m ı n ı bu form l a rd a n b i ri n i veya b i rkaç ı n ı vurg u la m a k için resim d üzlemleri içinde or-

KÜL TÜREL SÖYLEM KONUSUNDA AYRIŞMALAR

1 55

gan ize etm i ştir. Turner'la b i rl i kte nesneleri b i l d i ğ i miz b i ç i m iyle beti m lemekten alg ıyla i l i nti l i d uy u m l a rı ya ka l a maya doğ ru Ka r­ tezyen d ö n üşe va rı rız. Turner' ı n "Ya ğ m u r, B u h a r ve H ız" a d l ı ese­ rinde, ya n i Tha mes nehri üzerindeki b i r köprüd en geçen b i r tren res m i nde h a re keti d a h a önceden asla ya pı l m a m ı ş bir biçimde ya ka l a ma çabası görü rüz. Uzay ve hareket a n layı ş ı n d a ki bu değ i ş i m ler ma ntı ksal olara k modern izmi doruğ u n a -post-em p resyon izm, fütü rizm, d ı şavu­ rumcu l u k ve kübizme- götüren fa rkl ı hareketler içinde gerçekleş­ ti. Ve tekn i kler yen i yöne l i m l eri ifade etmek için geliştiri l d i . Va u l l i ­ ard ' ı n res i m l erinde fig ü rlerin kıyafetleri nde ön p l a n a çıka n desen d uva r kağıtlarındaki desen leri n tekrarlarıyd ı , bu yüzden şeki l (fi­ g ü r) ve zem i n neredeyse b i rd i . M u nch'un resi m l erinde res m i n 'iç uza k l ı ğ ı ' d a raltı l m ı ştı ve böyl ece, yata ğ ı n kenarı nda otu ra n genç kız res m i n d e o l d u ğ u g i bi, ön taraf ve zem i n a rasında uza kl ı k çok azd ı ve resi m uyum içinde "hare ket l i kı l ı n ma ktayd ı". Post-em p res­ yon izmin yen i ru h u n i n a n c ı n ı ortaya koya n teori sye n i M a u rice Denis "Panj u rları ka patm a m ı z gereki r" der. Bir res i m bir deri n l i k ya n ı lsaması i d i , i ki kısımda üç boyut l u l u k ya n ı lsaması değ i l, a ksine dolaysızl ı k u n s u r u n u n h a ki m olduğu tek bir yüzey idi. Ka nt uzay ve za m a n kateg ori leri n i n sentetik apriori old u ğ u n u, ki ş i n i n deneyi m l eri org a n ize etmes i n i m ü m kü n kı l a n sa bit kate­ gori ler old u kl a rı n ı söyl emişti. Fa kat bu a rg ü m a n Di lthey' ı n tarih­ selci l i ğ i n d e uzay ve za m a n ı n ı n bile gerçekl iği temel deneyi m le­ me tarzl arı, sabit ol mayı p fa rkl ı kültürel ta rzla r olara k a l ı nd ı ğ ı b i r şeye dön ü ştürü l ü r. B u yüzden, s a b i t b a k ı ş açısı n ı n v e seyi rc i n i n nesnel ka rş ı l ı ğ ı n ı n yeri n i rölativizm v e ta rihsel perspektif a l d ı . Sa­ natta bu değ işen bi l i n ç fütü rizmde ve kübizmde temsil ed i l m işti r. Fütüristler için uza kl ı k hem za mansal hem meka nsal o l a ra k yoktur. O n l a r kendi 'Teknik M a n ifesto'larında bir resm i d üzen l e­ medeki hedefleri n i n "seyi rciyi res m i n merkezine yerleşti rmek" ol­ d u ğ u n u i l a n ettil er.1 6 O n l a r ı n ya p maya ça l ı şt ı kl a rı şey, yan i nesne ve d uyg u a ras ı n d a özdeşl i k d ü ş ü n ceyle değ i l eyl emle sağ l a n a bi­ l i rd i . Jos h u a Taylar aynı ta rafsızl ı k içinde "d ü nyayı seyi rci n i n zih­ n i n i n içine sokm a k isted i ğ i m iz" söylenebi l i r der. Kübizmde ka rş ı­ m ıza, ya rı - karışı k b i r biçi mde, görel i l i k an layışlarına bir ya klaşma 16

The "Tech n ical Man ifesto", Futurism, ed. Joshua Taylor, (New York: Mu­ seum of Modern Art, 1 96 1 : 1 25-1 27).

1 56

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

çabası çı kar. C. H . Wad d i n gton ş u n u söyler: Görel i l i k teorisinde "kl a s i k fizi kte üzeri nde d ü ş ü n ü l m eyen bi r şeyle -her b i ri d iğerleri kad a r iyi b i r 'uzay çerçeveleri' çokl uğ uyla- karşı laştı k". Kübistler için, gerçekl iği kavra mak, böylece, şeylere "ayn ı anda her taraf­ ta n " bakma ve farklı nesneleri n çokl u d üzlemleri n i resm i n d üz yüzeyi n i n tek d üzlemi üzeri n e yerleşti rerek s i m ülta n e l i k d uyg u­ sunu ya ka l a ma a n l a m ı na g e l m e kted i r. B u rada tek görüş açısı s i m ü lta n e b i r biçimde ayn ı d üzlemi kesen çokl u görüş a ç ı l a rı n ı n üzerine yerleşti ri l i r. Nite ki m, modern res m i n n iyetleri ayı rt ed i l mekted i r: senta ks d üzeyi nde d üze n l i uzayı bozma; kendi estetiğinde nesne ve se­ yirci a rasında köprü kurma, bizzat seyi rc i n i n üzeri ne 'g itme' ve etki ya rata ra k ken d i n i doğrudan o l u şturmas ı n ı sağ l a ma. Kişi sah­ neyi yoru m l amaz; tersine onu b i r d uyg u olara k h isseder ve bu d uyg uyla kavra n ı r. ***

Mal l a rme " . . . m u ğ l a k edebiyatl a üzeri n i çizmeyi"; ka ba gerçekliğe old u kça s pesifi k b i r refera n s l a tüm sözc ü klerin üzeri n i çizmeyi ve bizzat sözcü klere ve o n l a r ı n deyi m ve c ü m l e içindeki i l işkilerine yoğ u n laşmayı" sa l ı k veri r. Joseph F ra n k'ı n ifadesiyle "Modern ş i i r­ d e estet i k form böylece okuyucu n u n d i le ka rşı tutu m u n u ta m o l a ra k yen iden yönl e n d i rmeyi gere kti ren b i r uzay-mantığı üzeri­ ne kuru l u r. Herh a n g i bir sözc ü k g r u b u n a öncel i kl i refera n s ş i i r i n içine b i r ş e y yerleştirmektir, modern ş i i rd e d i l gerçekte refleksifti r. A n l a m - i l i şkisi sadece za m a n içinde a rd ı ş ı k olarak o ku n d u klarında b i rb i rl e riyle h i ç b i r a n laşı l ı r i l iş kiye sah i p ol maya n 'sözcü k-g rupları uzayı' içinde eşa n l ı o l a ra k a l g ı l a nd ı klarında ta m o l u r".1 7 H e m a rd ı ş ı k l ı k bir a n l a m kılavuzu olarak rol ü n ü kaybeder, hem d e ayrıca bel i r l i b i r sözc ü k i l e bel i r l i bir a n l a m a rasında b i r m üte­ ka b i l iyet old u ğ u fi kri param pa rça o l u r. P a u l Demeny'ye ü n l ü bir mektu pta R i m ba u d sözl ü k ta n ı m l a r ı n ı n , sabit senta ks ve g ra mer kura l l a rı n ı n a kademisyen ler için sadece fos i l ler old u kları n ı iddia eder. Her sözc ü k b i r ide -Aldous H uxley' n i n deyi m iyle, "rahatsız ed ici bir m u a m ma d ı r". Roger Shattuck' ı n gözlemled i ğ i g i bi: "Ya1 7 Joseph Fra n k, "Spatial Form in Modern Literatu re", The Widening Gyre:

Crisis and Mastery in Modern Literature, (New Brunswick, N .J.: Rutgers Uni­

versity P ress, 1 963: 1 5).

KÜL TÜREL SÖYLEM KONUSUNDA AYRIŞMALAR

1 57

zımda gerçek klas i k sti l bir sözc ü ğ ü n her özel bağ lamda açık, mantıklı b i r a n l a m a sah i p o l m a s ı n ı gerekti rmekteyd i. [Örneği n La B ruyere' i n " F i ki rlerim izden b i ri n i beti m l eyebilecek bütün fa rklı ifadeler a ras ı nd a n sadece b i ri d oğ r u d u r" sözü.] Sembol istler -ön­ cel i kl e Mal larme- için dil her bir sözcüğ ü n işa ret edebileceği fa rk­ lı yön leri n m i kta rı na bağ l ı o l a ra k a rtan b i r a n l a m gizemiyle do­ l uyd u . Ja rry bir meti nde keşfed ilebi lecek bütün a n l a m la r ı n ayn ı ölçüde meşru old u kl a rı n ı öne s ü ren benzer i leri b i r 'şi i rd e a n l a m teorisi'ni beni msemekteyd i . D i ğ e r hata l ı a n l a m ları kova n t e k doğ­ ru a n l a m yokt u r". 1 8 1 9. yüzyı l son larına doğru edebiyatta, sözc ü kler v e c ü m leler uyu m u içi nde, hayat ı n anlamı bi rbi ri n i izleyen ayrı kend i l i kler d eğ i l , a ks i n e b i r 'bi l i n ç akışı' i d i . B u teri m Wi l l ia m J a m es'e a itti r ve 1 890'da Psikolojinin İlkeleri a d l ı kita b ı n d a ku l l a n m ı ştı r. Teri m mer­ kezi kon u m u n u büyük ölçüde 1 892'd e yayı m l a n a n ü n l ü Psikoloji: Kısa Bir Ders ad l ı eseriyle kaza n m ıştır. B i l i n ç a kı ş ı fi kri, b i r za man a ra l ı ğ ı olduğunda b i l e, zam a n geçti kten son ra bilincin hala bu za m a n ara l ı ğ ı nd a n önceki b i l i nçle örtüştüğ ü n ü, böylece 'yaşanı­ lan za m a n ' ı n kronoloj i k d eğ i l eşa n l ı old u ğ u n u ima eder. A n l a m h issi m iz i ç i n e ş i t ö n e m d e o l an , za m a n bir b i l i n ç akışı olara k ya­ şa n d ı ğ ı n d a bu akışın geçi ş l i u n s urları n ı n kend i l i kleri n işa ret etti k­ leri temel n o kta l a r kadar a n l a m a ve etkiye sa h i p o l m a l a rıd ı r. Ja­ mes'in di kkat çekici b i r ifades i n d e yazd ığı gibi "bir d uyu m ve, ona i l işkin bir d uyum, fakata i l işkin d uyum ve tarafından duyum gibi kolayca bir mavi d uyu m u nd a n veya b i r soğ u k duyu m u n d a n söz edebi l i riz. Fakat yine de söz etmeyiz: ç ü n kü bu kada r kökleşen d uyum sadece temel parça l a r ı n va rl ı ğ ı n ı ta n ı ma a l ı ş ka n l ı ğ ı m ız h a l i n e gel i r, d i l bizzat başka bir ku l l a n ı ma yönelmeyi adeta red­ d eder". Geleneksel d i l geçişli önermelerin köprü görevi üstlend iği bir d üze n l i özler fi kri ne sah i p ken, modern edebiyat bu geçişli u n s u rla­ rın sadece d uyg u n u n s i n i rsel uyarı m l a rı n ı i l eten, bir şeyi d uyumlar labirenti içine soka n nöronlar olduğunu vurgula maya çal ışmışt ı r. Bu g i rişi m i n habercisi Flau bert'in Madam Bovary ad l ı eserid i r. Sah­ nede, kasa ba panayı rında (burada Joseph Fra n k'ın açıklamasına bağ l ı kalaca ğ ı m), caddede a kı n akın i lerleyen, itiş kakış içinde, çiftl i k hayvanları n ı n a rası na karışmış h a l d e bir kalaba l ı k va rd ı r. B i r cadde18

Roger Shattuck, The Banquet Years (New York: Random House, 1 968: 36).

1 58

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERi

de bir platformu n üst tarafı ndaki bi raz yü ksek bir yerde tumtu raklı kon uşma yapan memurlar vard ı r. Manza rayı yukardan gören bir pencereden bakan seyi rci ler Emma ve Rodolphe sevg i l i lerd i r, olan­ ları izlemekte ve aralarında ya pmacık bir tavı rla konuşmaktad ı rl a r. Flaubert bu sa hneyi daha son ra yorum l arken şöyle yaza r: "Her şeyi n ayn ı anda işiti l mesi gereki r; ineğ i n böğ ürtüsü n ü n, aşıkların fısı ldaşmaları n ı n ve memurların tumturaklı sözlerin i n ayn ı anda işiti l mesi gereki r". Fakat d i lde a n l a m za man ilerlerken ol uştuğu için, zamansal a rd ı ş ı klığı bozma d ı ş ı nda deneyim i n bu eşan l ı l ığ ı n ı yaratma k i m kansızd ır. V e kes i n l i kle Flaubert'i n ya ptığı bud u r: o i leri ve geri gid işlerle a rd ı ş ı kl ı ğ ı boza r (bu sinematog rafi k analoj i kasıtlı­ d ı r) ve son bir ses artışıyla ard ı ş ı k iki şey bi rleşi k bir etki ya ratmak için tek cümle içinde bir araya getiri l i r -M. le President aşıklar a ra­ sındaki ka rşı kon u l a maya n ma nyetik cazi beyi beti m lerken Cincin­ natus'tan ve Rodolphe'tan a l ı ntılar yapar. Formu n b u mekansa l laşmasıyla hareketsiz bir za m a n a ra l ı ğ ı i ç i n d e d i kkati i l i şki lerin etki l eşi m i ne sa bitlemek i ç i n bir a n l atı n ı n za man-akışı n ı (Joseph Fra n k' i n deyi miyle) kesi ntiye uğ ratı l ı r. O Ja mes'in 'a l g ı sa l a kış' olarak ad land ı rd ı ğ ı şeyi ya ka l a m a k ku l l a n d ı­ ğ ı bir stratej id i r. Gertrude Stein, J a m es Joyce ve Virg i n ia Woolf' u n deneyleri n i n ka l bi nde y e r a l a n diğer stratej i okuyucuyu bizzat za­ m a n ı n akışı içine d a l d ı rm a ktır. Vi rg i n i a Woolf Jacob'un Odası' nda ( 1 922) b i rb i ri içinde gözden kaybol a n 'imgeler etki l eş i m i ' a rac ı l ı ­ ğ ıyla b i r d uyarl ı l ı k değ i ş i m i ya ratı r. Bayan Dal/oway'de b i r kad ı n ı n hayat ı n d a ki b i r g ü n ü n h i kayesinde geçm i şe dönüşler tekn iğ iyle b i l i nç-a kışı yarat ı l ı r. Dalgalar' da ( 1 93 1 ) roman ta mamen bir d izi iç d iya logd u r. Joyce' u n Ulysses ad l ı rom a n ı nda ( 1 922), u sta l ı ğ ı n bu en s ı radı şı serg i le n i ş i n d e, bütü n za manı bir a raya getirme tekn i k­ leri ku l l a n ı l ı r ve değişen perspektifl er fi kri, b i r h i kayen i n bi rçok biçimde a n latı l a bi leceğ i n i göstermek için, sadece bir a raya ge­ tirmelerle ve geçmişe dönüşlerle değ i l , ayn ı za manda her bir böl ü m için ayrı b i r sti l ben i msenerek vurg u l a n ı r. Gertrude Stein, bütü n b u çaba l a r ı n i l ki nd e ( 1 925'te yayı n l anan, fa kat 20 yıl önce yazı l m ı ş Amerikalıların Oluşumu'nda) ('a n latı'yı d eğ i l ) ke ndi 'za­ man-bi l g i ' fi kri n i b i r a i l e n i n ta m ve basmaka l ı p tari h i n i (yaklaşık 900 sayfada) ş i m d i ki za man d i l iyle yaza ra k örneklemeye ça l ış ı r. Bu romanda gözlemleri n i şöyle ifade eder

KÜLTÜREL SÖYLEM KONUSUNDA AYRIŞMALAR . . . Amerikalıların Oluşumu ' n d a . . .

1 59

h a kk ı n d a k a d e m e l i o l a r a k ve

d i kkatlice d ü ş ü n m e m gere ken i k i şey keşfett i m : b i l gi n i n deyim yeri n d eyse bellek sayes i n d e e d i n i l d iğ i n i ; fa kat bir şeyi b i l d iğ i n iz­ d e belleğin d evreye g i r m ed i ği n i . Bir şeyi b i l d iğ i n i z i n b i l i n c i n d e o l d u ğu n u z herha ngi b i r a n d a b e l l e k h i ç b i r r o l oyn a m a z . B i r başka şeyi hissettiğ i n i z d e d e b e l l e k d evreye girmez. Dolays ı z l ı k d uygu­ s u n a sa h i ps i n i z d i r . . . . Bu mevcut d o l aysı z l ığa h e r h a ngi b i r şey i n i ç i n e s ü r ü k l e n m e d e n u l a şmaya ça l ı şt ı m . G e n i ş z a m a n k i p l e ri n i, ye n i gra m er ya p ı l a r ı n ı k u l l a n m a k zoru n dayd ı m . G r a m e r ya p ı l a rı doğru d u r, fa kat b u do­ laysızlığı y a ka l a m a k i ç i n d eğiş m e l e r i gere k i r . Kısaca, b u n d a n son­ ra dolays ı z l ı k d uygusu n u ed i n m e n i n h e r m u htemel biçi m i n i de­ n e m eye ç a l ıştı m ve pratik o l a ra k b ü t ü n ça l ı ş m a m ı bu yönde s ü r­ d ü rd ü m . 19

M üzi kte de benzer değişme örüntüleri b u l u n m a ktad ı r. Moder­ n i st ka nonda sese -ya n i sadece ön p l ana ç ı kana- artan b i r takıntı o l m u ştur. Wag ner'den Schoe n berg'e kad a r değ i ş i m bu geçişi göstermekted i r. Schoenberg ' i n erken dönem ça l ı şması Wag ner'i n etki s i n i göstermekted i r, fa kat d a h a son ra Schoen berg ya pısal b i r a rka-plan harmoni zoru n l u l u ğ u n u reddetmiş v e ya pısal i l keyi sad ece öne çı kana uyg u l a m ı ştır. Bu i l ke Schoenberg'i n ta kipçisi m üzi kte bile terk ed i l m i ş ve şa n sa bağ l ı elementl er, 'tı n ı desen l eri' veya, John Cage'i n m üzi kteki yen i l i klerinde o l d u ğ u g i bi, sessizl i k i ç i n g erekl i zaman seri leri neredeyse ta mamen terk ed i l m i ştir. 1 890- 1 930 arası modernizm i n kend i parl a k sti l a n layı ş ı nda ve parlak form deneyl erinde en etki l i dönemiyd i . 45 yı ldan beri bu dönemd e, teknolojiyi m üzikle veya teknolojiyi res i m ya da m i ma­ riyle kaynaştıra n ça ba l a r (örneği n Rauschen berg'in ya rattığı 'ışık desen leri'n i n ve 'heyke l ' aranj m a n ı n ı n seyi rci lerin paspart u l a r* üzeri n e basm a l a rıyla veya bir seyi rc i n i n beden i n i n sensörler üze­ rind eki ı s ı etkileriyle tesad üfi olarak değiştiği orta m l a r), sanat ı n (nesnelerden ziyade) b e l l e k üzeri ndeki yükü n ü a rtı ra n (akı lda

1 9 Stein'ın beti m lemesi i ç i n , bkz. " H o w Writi ng Is Written," Oxford Üniversite­

si'nde veri len bir ders, yen iden basım, b kz. Somerset Maugham, lntroduc­ tion to Modern English and American Literature (New York: New Home Lib­ ra ry, 1 943: 1 3 56- 1 365). * resi m ve çerçeve arasındaki ka rton kenar (Ü.T.).

1 60

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELiŞKİLERİ

ka l ı c ı h içbi r şeyi n ka l ma d ı ğ ı ) 'ortam l a r' b i r ken a ra b ı ra kı l ı rsa, ne­ redeyse denen meyen hiçbir yen i l i k yoktu. Tek b i r estetik o l m u şsa o d a nesne fi kri n i yıkma g i ri ş i m iyd i . Bu değişen b i r sanat ı n 'sü resi' [a kışı] an layışıyla başladı. Tchel itchew b i r za m a n l a r Picasso' n u n res i m leri n i n ku l l a n ı l a n tuva l i n ka litesi nedeniyle 5 0 y ı l d a n d a h a fazla ka l ı c ı olmayacağ ı nd a n ya kı n m a kta v e Picasso b u iddiaya omuz s i l kmekteyd i . Sa n atta, Ti nguely'n i n makinelerinde kend i n i i m ha olara k d eneyler va rd ı; veya Picasso'n u n Clouzot'da n 'a l d ı ğ ı ' (fi l m i n üzeri ne kayded ilen) 'flaş res i m l er' g i b i 'ensta nta n e olaylar' mevcuttu. Yen i bir estet i k va rsa o da, Harold Rosen berg ' i n a n a l i­ zinde o l d u ğ u g i bi, res m i n a n l a m ı n ı 'eylem' içinde ta n ı m l a m a ktı, b u rada resm i n değeri n i n ü retilen nesnede d eğ i l, a ks i n e ressa m ı n o n u ü reten eylem inde yatt ı ğ ı ö n e s ü r ü l mekteyd i; v e seyi rc i n i n değerlendi rmeyi öğre n m esi gereken şey görd üğü i mg e değ i l, a ks i n e i mgen i n a rd ı ndaki kinestetik etki n l i ğ i n izleri i d i . Bu şeki l d e 'ye n i'ye yönelen s a n a t için en d i kkate değer yük o n u s ü rd ü recek 'bel l eğe' b i nd i ri l d i . ***

S ı radı şı görüş, bütün sanatlarda -resim, ş i i r, roman, müzikte- mo­ dern ist d ü rt ü n ü n sanat türleri n i n fa rkl ı doğa l a rı n ı n teme l i nde ifa­ d e n i n orta k bir senta ksı b u l u n d u ğ u d u r. O, bel i rttiğ i m g i bi, seyi rci ve sanatçı a rası n d a ki, esteti k deneyim ve sanat eseri a ra s ı n d a ki uza kl ı ğ ı n ortada n ka l kmasıd ı r. Bu psişik mesafe n i n, sosya l mesa­ fen i n ve estet i k mesafe n i n ortadan ka l kması o l a ra k görül ü r. Psişi k m esafe n i n o rtadan kal kması za m a n ı n askıya [paranteze] a l ı n ması a n l a m ı n a g e l m e kted i r. Freud'a göre b i l i nçd ış ı n d a zam a n h içbir a n lama sa h i p d eğ i l d i r: geçmişteki olayla r sanki ş i m d i ki olayl a rm ı ş g i bi, fa kat ş i m d i n i n dolaysızl ı ğ ı , güncelliği i l e deneyim­ l e n i r. B u n ed e n le, ken d i geçmiş i saklama yerine sa h i p olan ve öze l l i kl e çocu kl u kta yaşan a n şiddetl i korku ları i çeren b i l i nçd ışı teh d i d i n i büyük ölçüde s ü rd ü r ü r ve bunlar bastı rı l m a k zorunda ka l ı n ı r. F reud'da o l g u n laşma n ı n anlamı, geçmiş olara k geçmiş şey ile ş i m d i olan şey g i bi zoru n l u ayrı m l a rı yapmak için a raya zoru n l u mesafe koya b i l mek, ya n i b i r geçmiş v e ş i m d i d uyg usuna sa h i p ol­ m a ktı r. Fa kat modern ist kültürün doğrultusu bu geçmiş ve g ele­ cek d u yg u s u n u n yı kıl ması veya parça l a n masıd ı r. Proust' u n Kayıp Zamanın İzinde ad l ı roma n ı nd a d uyusa l deneyi m i radi o l maya n bel leği uya r ı r, geçm işin i ç i m izde ne kadar deri n lerde ka l d ı ğ ı n ı ve

KÜLTÜ REL SÖYLEM KON USUNDA AYRIŞMALAR

1 61

bel l e ğ i n ş i m d iyi nası l aşabi leceğ i n i gösteri r. Fa u l kner Ses ve Öfke ad l ı roma n ı nda ( 1 929) olayların ortasından başl a r. B i ri kon uşmak­ tad ı r, fa kat ki m o l d uğ u n u bi l m eyiz; sad ece o n u n Benjy i s i m l i a l ı k b i r çocuk o l d uğ u n u yavaş yavaş kavra rız, Benjy ayn ı za ma nda bir başka ka ra kteri n de adı olduğu için kafa m ız ka rışır. Ve rom a n iler­ l erken bel l e ğ i n karıştı rmaları içinden bir a rd ı ş ı kl ı kl a r d izisi n i ayı rt etm e m iz g erekmekted ir. Psi ş i k mesafe ortada n ka l ktı ğ ı nd a za­ m a n sa l l ı k d a ortadan ka l ka r ve za m a n oku n u n yön ü genel l i kle etki l i d i r. Nata l i e Sa rraute'u n öne s ü rd ü ğ ü g i bi, kişi herh a n g i bir uya r ı m veya hazı rl ı k ol madan da, ken d i rom a n l a rı n ı biçimlendi­ ren 'yöne l i m ler' veya h a reketleri n ta m merkezine d a l a ra k bel l i ö l ç ü d e sponta n el i k sağlaya b i l i r, fa kat o ayrıca b i l i n c i n i çok-biç i m l i b i r sapmadan o l g u n laşmaya d o ğ r u oda klayara k bi rey o l m a m ü ­ cadelesi verirken doruğ u n da o l ma, başarı duyg u s u n u kaybed er. Estetik mesafe n i n ortadan ka l kması kişi n i n deneyi mler üze­ rindeki kontrol ü n ü -geri çeki l meyle ve sanatla 'd iya l oğ u n u' s ü r­ d ü rme yetis i n i - kaybetmesi demektir. Rus yönetmen Ta i rov'un 1 920'1erdeki deneysel tiyatrosu n d a sa h n e ve seyi rci a ras ı n d a h i ç­ b i r boş l u k, perd e ve kemer g i b i biçi msel bir bariyer yoktu. Eyl e m b a ş l a r v e seyirci içinde v e a rası nda gerçekl eşi r, seyirci eylem i n i ç i ­ ne çeki l i r ve olaylara d a h i l ed i l i r. (8 fit g e n i ş l i ğ i nde v e 1 2 fit uzun­ l u ğ u nda o l a b i l e n güçlü d üz tuva l ler ü reten Mark Roth ko seyi rci­ n i n 1 8 inç uza kta d u rd u ğ u n u öne s ü rer.) Estetik mesafe n i n orta­ d a n ka l kması n ı n bel ki de en ya l ı n örneği son 2.500 yı l d ı r g e l i ş m i ş t e k yen i s a n a t biçi m i olan sinemad ı r. Sinema n ı n tekn i k doğası içi nde, ka ra n l ı k b i r sinema sa l o n u nda otu ra n seyi rciye o l ay mesafe (ya kı n çeki m veya uza k çeki m), 'görüntü n ü n ' s ü resi, b i r başka s ı n d a n ziyade bel i r l i b i r karaktere yoğ u n laşma, g ö r ü n t ü h ızı ve ritm i- 'em poze ed i l i r' (ve bu, esas itiba riyle, 1 930'1a rda Abel Gance'ın si nemasında veya d a h a sonra Cinera mada ve çok ekra n­ lı Rou n d h ouse fi l m l erd e uyg u la n m ı ştır) . Ve sinemati k tekni ğ i n etkisi -hızl ı çeki m, geri d ö n ü şler, tema ların bi rbi ri n i n i ç i n e g i rmesi ve a rd ı ş ı k d üzen i n ortadan ka l kması- romana baskı n çı kacak ölçüde yayg ı n laşm ış, m u lti medya ışı k gösteri l eri için b i r model sağ l a m ı ş ve rekl a m l a rın s u n u l u ş u n u ve ken d i m izi içine fı rlatı l m ı ş h a l d e b u l d u ğ u m uz d ü nyada h e r g ü n bize sa l d ı ra n bütün çok­ d uyu l u uya r ı m l a rı biçi m lendirmişti r.20 20 Burada sosya l mesafenin ortadan ka l kması soru n u n u esteti kten fa ktörler-

1 62

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

Bütün b u n l a r, kaç ı n ı l maz o l a ra k, tüm i nsan d eneyi mlerinde orta k sağd uyusal algının ça rpıtı l mas ı na yol a ç m ı şt ı r. Dolaysızl ı k, etki, s i m ü ltanel i k ve esteti k -ve psi koloj i k- deneyi m biçi m i o l a ra k d uyu m u n etkisi h e r a n ı dramatize etmek, geri l i m l eri m izi a rtı rmak ve yine de herhangi bir çözü m, uzlaşma o l madan ya d a - b i r ritüe­ l i n serg i l en mesi olan- anı dönüştürmeden bizi ortada bı ra kmak­ t ı r. B u zoru n l u olara k böyled i r, ç ü n kü ya rat ı l a n etki ler içerikten (aşkı n bir a d l a n d ı rmayla b i r başka l a ş ı m d a n ya da trajed i ve ıstırap a racı l ı ğ ıyla bir arın madan) değil, a ksi ne neredeyse ta mamen tek­ n i kten kayn a kl a n ı r. S ü rekli uya r ı l m a ve yönel i m kaybı va rd ı r, yi ne de ayrıca psi ked e l i k a n geçti kten sonra boşl u k [d uyg usu] vard ı r. Kişiyi psişik b i r 'zi rve' n i n ya da del i l i ğ i n kıyı s ı nda ol m a n ı n heyeca­ nı sarar ve olayların içine fı rlat ı r; fa kat d uyular g i rd a b ı n a ka p ı l ma­ nın ötesi her g ü n kü h ayatı n sı kıcı ruti n l erid i r. Tiyatroda, perde iner ve oyu n sona erer. Hayatta, kişi eve gitmek, uyu m a k, ertesi sabah uya n m a k, d i şleri n i fı rça l a m a k, yüzü n ü yı ka m a k, tıraş o l m a k, tuva l eti n i ya pmak ve işe g itmek zoru ndad ı r. Her g ü n kü za man, zoru n l u olara k, psiked e l i k za m a n d a n fa rkl ı d ı r; ve a radaki bu ya rık ne kad a r genişleyeb i l i r? Modern a rayışı büt ü n boyutları içinde deneyi m i n çoğ a l m ası a rayı şı ve b u deneyi m l eri i n sa n l arın d uya rl ı l ı ğ ı n a açık k ı l m a g i ri­ ş i m id i r. Fa kat, en azı n d a n yü ksek kültür içinde (bu türden b i r a n layış h a l a m ü m kü n o l d u ğ u n d a bile) bu aşama n ı n son u n a g e l ­ d i ğ i m izin s ü rekli işa retleri vard ı r, b u arayı şlar b i l hassa kültü rel kitle n i n basitleşti rmeleri n i aşmaktad ı r. Modernite n i n edebiyatı Yeats, Lawrence, Joyce ve Kafka'n ı n edebiyatı- Lionel Tri l l i n g ' i n d e n ziyade sosyoloj i k faktörlerde yatan nedenlerle bir kenara b ı ra kıyoru m . Fa kat etki ler de öne m l i d i r. Sosya l mesafenin ortadan ka l kması davra n ı ş kura l l a r ı n ı n ortadan ka l kması v e kişiler arasındaki teması yönetileb i l i r kılan ve b i reylerin kendilerine ait 'yü rüme mesafesi'ne sa h i p olmalarını m ü m­ kün kı lan medeni liğin aşınması a n l a m ı n a gelmekted i r. B u n u n ortaya ç ı ktı­ ğ ı d üzlemde kon uşma, beğeni ve sti l ayrı lı kları aşınır, böylece herhangi bir ku l l a n ı m veya g ramer bir başkası kadar iyidir. Kişisel a n lamda sosya l m esa­ fe nin o rtadan ka l kması mah remiyetin bir i h la l i, arzu lanabi l i r yerlerde di­ ğerleriyle resmi i l işkileri sürdürmekte giderek zorlanma, ka laba l ı ktan kaç­ ma ya da görevi n i ve işini kendine göre tan ım lama anlamına gelmektedir. Sosya l ha reketl i l i ğ i n o l d u ğ u top l u m l a rda birey Partiye, gruba veya top l u­ l uğa katı l ı r. Batı'nın hazcı top l u m l a rında görünür ilişkilere, bireyler arasın­ daki kişi l i k ve görünüşler sayesinde gerçekleşen hızlı karş ı l ı k l ı temaslara vurgu va rd ır.

KÜLTÜ REL SÖYLEM KON USUNDA AYRIŞMALAR

1 63

bel i rttiği g i b i "bir za m a n l a r d i n i n bel i r l i yönleri n i n i nsan zi h n i üzerinde uyg u la d ı ğ ı ka ra n l ı k g ücü bizzat" d evra l a n bir edebiyat­ tı r. O, ken d i n e özg ü biçi mde, manevi kurtu l uşla i l g i l iyd i . Fa kat o n u n mirasçıları kurt u l uşa i l g i leri n i kaybetmiş görü n mekted i r. Bu a n l amda, g ü n ü m üzde sanat post-modern ve post-H ı ristiya n hale g e l m iştir. Diğer ta rafta, bu g i d i şatı n d o l a m baçlı gayesi, böyl ece, Batı l ı d ü ş ü n ceyi 1 5 . yüzyı ldan beri biçi m lend i ren 'rasyonel kozmoloji'yi, ya n i za mansal a rd ı ş ı k l ı ğ ı (gi riş, gelişme ve sonucu), meka n ı n iç uza k l ı ğ ı n ı (ön-plan ve arka-pl a n ı , şeki l ve zem i n i), oran ve ölçüyü tek bir d üzen a n layışı içinde b i r araya getiren a n l ayışı ta htından i n d i rmektir. Esteti k, sosyoloj i k ve psiş i k bir o l g u olara k mesafe n i n ortadan ka l kması i n s a n l a r içi n v e d üşüncen i n organ izasyo n u için h içbi r sınırın, deneyi m ve değerlendi rmeyle i l işki l i h i çb i r d üzen l e­ yici i l ke n i n o l m a ması a n l a m ı na gel mekted i r. Modern insan için a rtık za m a n ve meka n b i r evi n koord i natları n ı ol uştu rma m a kta­ d ı r. Ata l a rı m ız, ne kad a r uzaklaşı rla rsa uzaklaşs ı n l a r, ken d i lerine kökl eri n i kaza n d ı ra n d i nsel bir daya nağa sa h i plerd i . Köksüz bi rey sadece dönecek b i r evi ol maya n bir kü ltürel gezg i n olabi l i r. Prob­ lem, böyl ece, kü ltürün bir tuta rl ı l ı k kaza n ı p kazanamayacağı, sadece biçi m i n d e ğ i l hayat ı n ve deneyi m i n bütü n l üğ ü n ü yeniden sağ l ayı p sağ layamayaca ğ ı d ı r.2 1

21 'Mesafe n i n ortadan ka l kması' teması ana hatla rıyla i l k kez k ı s a bir m a kale­

de ortaya kon u l m uştu r (Encounter, Mayıs 1 963) ve bu kesimde bu maka­ leden önemli ölçüde, daha fazla açım layarak yararland ı m . Bu . a rg ü m a n ı n ka nıtı çeş itl i birçok kaynak içermektedir. Önceki di pnotlardaki a l ı ntı lara e k olara k aşağıdaki ça l ışmalardan o l d u kça ya rarlandım: Erich Auerbach, Mi­ mesis: The Representation of Rea/ity in Western Literature (Princeton: Pri nce­ ton U n iversity Press, 1 953); Joseph Frank, The Widening Gyre (New Brunswick, N.J.: Rutgers University Press, 1 963), bu kitapta kısa hali i l k kez 1 945'te Sewanee Review dergisinde yayı mlanan "Spatial Form in Modern Literature" isi m l i parlak makale yer a l m a ktad ı r; Aldous H uxley, Literature and Science (New York: Harper & Row, 1 963); Roger Shattuck, The Banquet Years (New York: Random House, 1 968); Joshua Tayl or, Futurism (New York: Museum of Modern Art, 1 96 1 ); C. H. Waddi ngton, Behind Appearan­ ce: A Study of the Re/ations Between Painting and the Natura/ Sciences in this Century (Ca m b ridge: M.l.T. Press, 1 970) . Wi l l i a m James'in bili nç-akışı ta r­ tışması i ç i n, b kz. Psycho/ogy: The Briefer Course, ed. Gordon All port (New York: Harper Torch book, yeniden basım 1 96 1 ).

B Ö L Ü M .....

1 960'LARI N DUYARLI LIG I

Her 1 0 yı l ı n ayı rt ed ici özel l i kleri va rd ı r -g ü n ü m üzd e top l u msal za m a n biri m leri olara k a kl ı m ıza on yı l l a r veya kuşa klar gelmekte­ d i r. 1 960'1ar b i r siyasal ve kültüre l rad i ka l izm dönemiyd i . İ ki rad i­ ka l izm de orta k bir isya n d ü rtüs ü n ü n boyu n d u r u ğ u nda olsa da, siyasal rad i ka l izm esasen sadece asi değ i l aynı za manda d evri m­ c i d i r ve ö n ce ki n i n yerine yen i b i r topl u msal d üzen i geçi rmeye çal ış ı r. Kültürel rad i ka l izm, sti l ve senta ksta ki biçi msel d evri m l er­ den fa rkl ı olara k, öfkeye yol aça n d ü rtüleri nedeniyle sadece bü­ yük ölçüde i sya n kard ı r; bu neden l e, 1 960'1arı n d uya rl ı l ığ ı nda kültürel m odern izmi n m erkezi önemde bir yön ü n ü n g ü c ü n ü yiti rd i ğ i n i g örebi l i riz. Dolayısıyla, bu 1 O yı l ı genel arg ü m a n ı m ı n örnek b i r va kası olara k a l ıyor u m . ***

1 960'1arın d uya rl ı l ı ğ ı ta n ı m l a n ı rken ona i ki şeki l d e bakı l a b i l i r: 1 950'1eri n d uya rl ı l ığ ı n a b i r tepki olarak ve 1. Dünya Savaşı'ndan önceki yılların modern izminde doruk noktasına ulaşan daha ön­ ceki b i r d uya rl ı l ı ğ ı n zıttı, a n cak ayn ı za manda b i r uzantısı olara k. 1 950'1erin d uya rl ı l ığ ı büyük ölçüde edebiyd i . Bu dönemin eleşti risi n i n Lionel Tri l l i ng , Yvor Wi nters ve John Crowe Ra nsom gibi temsi l c i l e ri n i n yazı larında kompleks l i k, i roni, m u ğ l a kl ı k ve paradoks v u rg u la n m a ktayd ı . B u n l a r zi h n e has öze l l i klerd i r; eleşti­ rel bir tutu m u , yan i kişiyi bir iti kat ya da deneyi me ka rşı kon u la­ maz b i r biçimde katı l ma, içinde kaybol ma, kend i n i ku rba n etme ka rşısı nda koruya n bir ta rafs ızl ı ğ ı ve mesafeyi beslerler. B u tutum en kötüsünden kayıtsızl ı k, en iyisi nden bir bili nçli l i k ta rzı içinde,

1 66

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

özü nde ı l ı m l ı bir tona sa h i pti. 1 960'1arın d uya rl ı l ı ğ ı bu vahşi, hatta d ü ş ü n cesiz ruh h a l i n i reddet m i şti r. Yen i d uya rl ı l ı k öfke d o l u za­ m a n larında yü ksek sesli, lanetti, m ü stehce n l iğe eği l i m l iydi ve siyasal veya fa rkl ı türden bütün benzer soru n l a rı bölücü soru n l a r o l a ra k s u n m a ktayd ı . B u n u n la bera ber, e n ka l ı c ı ruh h a l i n i n kayna ğ ı önceki d ü rtü­ l e rd i r. 1 895-1 9 1 4 yı l l arı a ras ı n d a o l d u kça pa rla k b i r a l eve s a h i p o l a n modernist yen i l i kleri kü ltürde s ı radışı i ki d eğ i ş i m taçl a n d ı r­ ma ktayd ı . İ l k olara k, g üzel sa natlarda önceki böl ü mde tartı ştığ ı m b i r d izi biçi msel devri m yaşa n d ı : şiird e senta ks ı n yı kıl ması, kurgu­ d a b i l i n ç-akışı, tuvalde çoklu res i m d üzlemi, m üzi kte atona l l iğ i n ortaya çı kışı, za mansal s u n u md a a rd ı ş ı k l ı ğ ı n , uza m ı n tasvi ri nde fon ve zem i n i n ka l kması. Ve i ki nci olara k, Roger Shattuck' ı n Tatlı Yıllar'da 4 özel l i k temel inde resmettiği ben l i ğ i n yen i b i r s u n u l uşu va rd ı : (i) çocu kl u k kültü, (ii) saçma n ı n hazzı, (iii) daha üst d ü rtü­ lerden daha kötü o l a n l a rı yüceltmek için değerleri tersine çevi r­ me ve (iv) h a l ü s i n asyona i l g i . Estet i k yen i l i kler h a kkı ndaki soru n l arı ş i md i l i k b i r ken a ra b ı ra­ kacağ ız. 1 960'1 a rda en fazla göze çarpan şey ben l i kle daha önceki meşg u l iyetleri n fa kat daha yü ksek sesle ve daha ka ba bir biçimde tekra r l a n masıyd ı . Çocu kl u k sancısı n ı n yeri n i Robert Lowel l, Anne Sexton ve Sylvia Plath'i n 'g ü n a h ç ı ka rma ş i i ri'nde* en özel ş i i r de­ neyi m l eri n i -hatta psi koz nöbetleri ni- serg i l eme a l d ı, fa kat ma­ s u m iyet d uyg usu Whitman, B l a ke ve H i ntli Vedalard a n ya rarlanan ken d i kurg u s u n a sa h i p Ailen G i n s berg g i bi şairlerin ça l ı ş m a l a r ı n ­ d a sa kl ı ka l d ı . A n l a m s ızl ı k d uyg usu -lonesco'n u n oyu n l a rında o l d u ğ u g i bi- objeler kend i lerine ait bir hayata sa h i p olacak kad a r genişleti l d i . Değerlerin tersyüz ed i l mesi fi ilen ta m a m l a n d ı , fa kat bu kez bu teme l i n yüceltil mesiyle bütün hazlar ve haşarı l ı kla rın içi boşa l tı l d ı . Kuşkusuz uyuşturucu ve psiked e l i k deneyi m içinde h a l üsi nasyon tahta çı ka r ı l d ı . Anca k 1 960'1a rı n d uya rl ı l ı ğ ı bütü n b u n l a ra öze l l i kle ken d i n e

• G ü n a h ç ı ka rma ş i i r i veya 'Confessiona lism' 1 950'1eri n sonlarında ve 1 960'1arın başlarında Amerika Birleşik Devletleri'nde ortaya çıkan b i r şiir tarzı. Kişisel ya da 'ben' şiiri olarak tan ı m l a n m ı ş olup, genellikle akıl hasta­ l ı ğ ı , cinse l l i k ve i ntihar gibi daha önce ve ara s ı ra hala olan ta bu meseleler d a h i l , bi reysel deneyi m i n, ruhun ve kişisel travma n ı n aşırı a n larına odakla­ n ı r. https://stri ngfixer.com/tr/Confessiona l_poet

1 960'LARIN DUYARLILIGI

1 67

has b i r şey kattı: şiddete ve a c ı m asızl ı ğ a il gi; cinsel sapkı n l ı kla meşg u l iyet; g ü rü ltü ç ı karma a rzusu; ka rşı-bi l i şsel ve ka rş ı­ ente l lektüel bir ta rz; 'sa n at' ve 'hayat' a rasındaki s ı n ırı ta mamen ortadan ka l d ı rma çabası; ve sanat ve pol it i ka n ı n kaynaşması. B u özel l i klerden her b i ri n i sırayla kısaca ele a l a l ı m : F i l m i n a rası na serpiştirilen şiddet v e za l i m l i k estet i k d uyg usal ra hatlama değ i l , a ksine şok etmeye, h ı rpa l a maya ve bezg i n l i k ya­ ratmaya ç a l ı ş m a k a n l a m ı na g e l m e kteyd i . F i l m ler, doğa çla ma la r, res i m ler ka n d o n d u rucu ayrı ntı l a rı s u n m a k içi n bi rbi rleriyle ya rış­ t ı rı l ma ktayd ı . Bu türden b i r şiddeti n ve za l i m l iğ i n basitçe etrafı­ m ızda ki d ü nyayı yansıttığı söylen mekteyd i, l a ki n 1 940'1ardaki ka n dond u rucu ve çok daha va hşi 1 O y ı l 1 960'1arın Bonnie ve Clyde ve M*A *S*H g i bi fi l m lerinde ka rşı m ıza çıkan za l i mce ayrı ntı lara bo­ ğ u l maya yol açmam ıştı. Ci nsel sapkı n en azı n d a n kayıt l ı tari hte Sodom ve Gomore ka­ d a r eskid i r, fa kat 1 960'1 a rd a o l d u ğ u g i bi nad i ren açı kça ve doğru­ d a n serg i l e n m işti r. Andy Wa rhol ' u n Chelsea Kızları ve İsveçli Merak İçindeyim (Sarı) g i b i fi l m l e rde, Futz ve Che gibi oyu n la rda eşcinsel­ l i k, travesti l i k, anal seks ve hepsi n i n en yayg ı n ı herkes i n ö n ü nde oral-gen ita l i l işki kurma ta kı ntısı va rd ı . B u ta kıntı n ı n tem s i l eder görü n d ü ğ ü şey, m u htemelen, 1 960'1arı n sonlarında açı k h a l e ge­ len agresif kad ı ns ı cinsel l i kten kurtu l m a k için heteroseks üel ha­ yatta n kaç m ayd ı . Ke ndi d uya rl ı l ığ ı n a sa h i p o l d u ğ u söylenebilecek 1 950'1er b i r sessizl i k dönemiyd i . Sa m uel Beckett'i n oyu n l a rı bir 'sessiz l i k d uy­ g usu' ve h atta John Cage'in m üziği 'estetik sessiz l i k' üretme g i ri­ ş i m iyd i . Fa kat 1 960'1 a r baskı n biçimde bir g ü rü ltü dönemiyd i . 1 964'te Beatl es'ı n 'new sound 'uyla başlayan rock m üzi k kişi n i n ke ndi d ü ş ü n ces i n i d uyma s ı n ı i m kansız k ı l a n v e gerçekte niyeti bu olabi lecek t ü rde daha d a g ü ç l ü kreşendolara kadar uza n m a ktay­ dı. Ka rşı-bi l işsel, ka rşı-ente l l ektüel r u h h a l i 'içeriğe' v e 'yoruma' sa l d ı rıyla, forma ve sti le vurg uyla, fi l m ve dans g i bi 'sa ki n' a raçlara d önüşle -Susan Sontag'ın deyi şiyle "fi kirler içermeye n [ve] o l u m­ suzl a m a n ı n ötesinde gelişigüze l liğe daya l ı " bir d uya rl ı l ı kl a - so­ n uç l a n d ı . S a n a t ve hayat aras ı n d a ki s ı n ı rı n ortadan ka l kması tarzı n y ı k ı l ­ mas ı n ı n, b i r olayı resmetmeye d ö n ü ş ü n , sanatı m üze orta m ı d ışı­ na taşı m a n ı n , t ü m deneyi m l eri -bir forma sa h i p olsun ol masın-

1 68

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

sanata dönüştürmen i n b i r başka yön üyd ü . Bu s ü reç hayatı yücel­ terek sanatı yı kma eği l i m i ndeyd i . Sanat v e politika 1 960'1 a rda modern ta ri hteki herh a n g i b i r dö­ neme kıyasla çok daha yoğ u n ölçüde kaynaşm ı ştı. 1 930'1a rd a sa­ nat politi kaya, fa kat old u kça despot bir ideoloj i k ta rzda h izmet etm i şti. 1 960'1arda ideoloj i k içeri k değ i l a ks i n e m izaç ve ruh h a l i vurg u la n m a ktayd ı . Geri l l a tiyatrosu v e gösterisi öfke d ı ş ı nda çok az içeriğe sa h i pti. Sanat ayrıca benzer bir ton u ya ka laya b i l mek için politikayla dolduğ u n da 1 890'1arın a n a rşizm i n e dönmek zo­ ru n d a ka l ı naca ktı; fa kat 1 960'1 a rda en açı k olan şey sadece yöne­ tim ka rşıtı değ i l ayn ı za manda neredeyse ta mamen kurum ka rşıtı ve n i h ayeti nde a h l a k kura l la r ı n a ka rşı duyg u n u n büyü k l ü ğ ü ve yoğ u n l uğ u i d i . B u d u ru md a 1 960'1 a rd a göze çarpan şey, tüm bu ça l ka ntı l a r sonucunda estetik formda kayda d e ğ e r h i ç b i r d evri m yaşan ma­ masıyd ı . M a ki nelere ve teknoloj iye yoğ u n laşma sadece B a u h a u s v e Moholy-Nagy'yi hatı rlamaya h izmet etti, tiyatro Alfred Ja rry' n i n prati kleri n i n ve Anto n i n Arta ud'n u n teori leri n i n ya nsı­ masıydı, sanatta dalga geçmeler Dada n ı n tekra rıyd ı veya reto ri k olara k s ü rrea lizm refera n s a l ı n ma ktayd ı . Sadece roman da, m u h ­ temelen N a bokov' u n d i l sel yetki n l i ğ i içinde B u rroug h s ' u n me­ ka nsal yeri nden ç ı karmalarında ve Fran sa'da yeni roman ı n bazı u n s u rlarında i l g i n ç bazı yen i l i kler o rtaya çıkt ı . 1 960'1ar, form ve sti l üzeri n e ya p ı l a n bütün kon uşmalara rağ men, her ikisinde de özg ü n l ü kten yoks u n bir 1 O yı l d ı . Fakat d uya rl ı l ı kta ton ve m izaçta b i r şiddet a rtışı, siyasal kökene s ahip, sanatı n üzeri ne taşa n bir öfken i n m eyveleri vard ı . Kültürel tarih açısından önem i n i s ü rd ü­ ren şey sanata karşı b i r ruh h a l i n i ve b i r kültürel kütl e n i n ş i md iye kad a r d a r ve yetenekli b i r seçki n l er zümresi n i n b i r öze l l i ğ i o l m u ş hayat ta rzı n ı n ben i m sen mesi v e serg i l en mesi i d i .

'Sanat'm Tasfiyesi 1 95 0'1erde kültürün h a kemleri kitle i l etişim a raçları ndan saç ı l a n gelişig üzel, s ü s l ü p ü s l ü v e u c u z şeylere v e genel l i kle 'vasat kültü r' o l a ra k bi l i nen şeyi n damgas ı n ı taşıya n iddialı ve gösteri ş l i şeylere ka rşı ol m a kl a övü n d ü l er. B u n u ısrarla klasik kültü r a n layı ş ı n ı vur-

1 960'LARIN DUYARLILIGI

1 69

g u l aya ra k ve sanatı değerlen d i rmek için ta ri h-aş ırı ve aşkın bir kriter öne s ü rerek gerçekleştirmeye çal ı ştılar. Bu bakış açısı n ı n m u htemelen en isa bet l i açıklaması H a n n a h Arendt'e a itti r. O n u n ifadesiyle Sa n at ça l ış m a l a rı sadece dış görü n ü ş d i k kate a l ı n a ra k ya p ı l ı r. Gö­ r ü n üşü d eğerl e n d i rm e n i n uyg u n kriteri güzel l i kt i r . . . görü n üş l e r i n fa rkı n d a o l m a k i ç i n i l k o l a ra k ke n d i m i z l e nesne a ra s ı n a belirli bir m esafe koyacak biçimde özgür o l m a m ı z gere k i r . . .

Kü ltü r ü n esasen deri n d ü ş ü n meye daya n d ı ğ ı b i r Grek sanat a n l ayışına sahi biz. Sanat hayat değ i l , a ksine bir a n l a md a hayata ka rşı bir şeyd i r, ç ü n kü hayat geçici ve değişken, sanat ise ka l ı c ı d ı r. Arendt bu a n l ayışa Hegelci nesneleştirme fi kri n i ekler. B i r sanat ça l ı şması bir fi kri n veya d uyg u n u n ken d i d ış ı n d a ki b i r nesneye ya ratıcı kişi a racı l ı ğ ıyla ya nsıtı l masıd ı r. Arendt'e göre . . . B u ra d a ö n e m l i o l a n şey sa n atçı n ı n psikoloj i k d u ru m u n d a n çok d a h a fa z l a sı d ı r; ö n e m l i o l a n , ş i m d iye ka d a r somut şey l e r i kita p l a r ve res i m leri, h eyke l l e r ve b i n a l a rı ve m ü ziği- içeren ve ü l ke l e r i n , u l u s l a r ı n ve n i h ayet i n d e i n sa n l ı ğ ı n t ü m kayded i l m i ş mazisi n i kapsaya n v e b u n l a ra ta n ı k l ı k e d e n kü ltü re l d ü nya n ı n nesnel statüs ü d ü r. As l ı n d a b u b i l h assa kü ltürel şeyleri değerlen­ d i rme n i n to p l u msal ol mayan ve s a h i c i tek kriteri o n l a r ı n göre l i ka l ı c ı l ı k l a r ı v e h atta ö l ü m s ü z l ü klerid i r . 1

B u radaki paradoks, 1 960'1ard a old u kça a rka i k görünen b u gö­ rüşün a ltı n ı n kültürsüzler veya vasat kü ltü r l ü ler d eğ i l , bizzat mo­ dern kültü rün temel hocaları olan yü ksek kültü rl üler ta rafı ndan oyu l ması d ı r. Zira o n l a r yen i d uya rl ı l ı ğ ı n ayı rt ed ici öze l l i ğ i n i ta­ n ı m l a maya ça l ı ş ı rken Arendt' i n b i l i msel teri m leri n i kes i n l i kl e red­ d ettiler. O n l a ra göre sanatın ve kültürün yeri bağ ı m s ız ça l ı şma­ dan sanatç ı n ı n kiş i l i ğ i ne, kal ıcı nesneden geçici sü rece kaym ıştır. Jackson Pollock, Wi l l e m de Kooning, Franz Kli ne'ı ve 'eylem res­ samları' o l a ra k a d l a n d ı rd ı ğ ı d iğerleri n i açı klaya n kişi bu kavra m ı i l k kez kuvvetl e ifade eden H a rold Rosen berg i d i . Rosen berg şöy­ le yazar: 1

Hannah Arendt, "The Crisis i n Culture'', Between Past and Future: Eight Exercises in Political Thought, ed. Hannah Arendt (New York: Viking, 1 96 1 : 1 02).

1 70

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

B e l i r l i b i r d ö n e m d e tuva l d a h a son ra b i r A m e r i ka n ressa ma -so m u t veya tasa r l a n a n bir n es n eyi ye n i d e n ü reteceği, ye n i d e n tasa rlayacağı, a n a l i z ed eceği y a d a 'ifa d e ed eceği' b i r u z a m d a n ziyade- ey l e m d e b u l u n a cağı b i r a l a n o l a ra k görü n m eye başla d ı . Tuval üzerinde süregelen şey bir resim değil aksine bir oluşum­ du . . . M aterya l l erle b u h a reket i ç i n d e estet i k de ta bi k ı l ı n d ı . B i ­

ç i m , ren k, kompozisyo n, ç i z i m d e n . . . vazgeçi l e b i l i rd i . H e r z a m a n ö n e m l i o l a n ş e y eyl e m i n içerd iği keşift i .

Res i m bir eylemse, baş l a n g ı çta ki taslak i l e ta m a m la n m ı ş nes­ ne a rasında a s l ı n d a hiçbir fark yoktur. İ ki ncisi i l ki nden 'daha iyi' veya daha tam olamaz. San atta hiçbir baş l a n g ı ç veya h iyera rşi yoktur ve her ed i m başl ı baş ı n a bir olayd ı r. As l ı nda, eser olarak eser eylem içinde kaybol u r ve eylem bu yüzden kriti k önemded i r. Rosen berg şu sonuca va rır: Ye n i res i m sanat ve hayat a ra s ı n d a ki b ü t ü n ayrı m l a r ı y ı k m ı şt ı r . B u ra d a n h e r şey i n o n u n l a [eylem le] i l i ş k i l i o l d u ğ u so n u c u ç ı k a r. H e r şey eyl e m l e -psi ko l oj i , fe lsefe, tarih, m itoloj i , k a h ra m a n laş­ t ı rmayla- i l i ş k i l i o l m a k zoru n d a d ı r . O sanat e l eşti ri s i n d e n başka bir şeyd i r . Ressa m ke n d i res m et m e eyl e m iyle san atta n kaçar; fa kat e l eşti rmen kaça m a z . E k o l l e r, sti l l er, b i ç i m ekse n i n d e de­ ğerl e n d i rm e l e r ya p a n e l eşt i r m e n -ressa m hala tuva l ü z e r i n d e ca n l ı b i r şey i n yeri n e b e l i rl i t ü rd e n b i r nesne ( s a n a t e s e r i ) ü ret­ m eye ça l ı şıyo rsa- b i r ya b a n c ı o l a r a k görü n m e k z o ru n d a d ı r.2 ***

Rosen berg a ş ı l ması zor doğru b i r ka h i n o l d uğ u n u ka n ı t l a m ı ştı r. 2 Harold Rosen berg, The Tradition of the New (New York: Horizon Press,

1 959: 25 ve deva m ı). Onun "Amerikan Eylem Ressa m l a rı" maka lesi i l k kez 1 952'de yayı m l a n d ı . Rosen berg "Hans Hofmann: Nature i nto Action" (Art News, Mayıs 1 957) a d l ı m a kalesindeki bir dipnotta ek bir düşü nce ortaya koya r: "Soyut sanat eyleme yönelirken, resm in daha önce m üzi kten ve romandan kopmasında olduğu g i bi, m i ma riyle ittifakını sona erdirir ve e l i n i pantomime ve dansa uzatı r . . . Resi mde fizi ksel hareketi n birincil tem­ silcisi (Fütü ristlerde olduğu gibi ha reketin ya nılsamalı s u n u m undan ayrı olara k) sadece d üzlemlerin en i ncesi olarak anlaşılan çizgi, kenar, dış çizgi veya bi rleşti rici çizgi değ i l , aynı za manda çizgi ya da ('hareketli fig ü r' an­ l a m ı nda) fig ürd ü r. Resmin tuva l üzerindeki a kışı içinde bu türden h e r bir çizgi bir estetik ifade olarak sanatçının bedeninin somut hareketini tespit edebilir". ita l i kler bana aitti r.

1 960'LARIN DUYARLILIGI

1 71

1 960'1arda tüm sanat h a reketi sanat eseri n i b i r 'kültürel nesne' h a l i n e getirmeye, özne ve nesne ara s ı n d a ki, sanat ve hayat a ra­ s ı n d a ki ayrı m ı yı kmaya ça l ı şt ı . B u ha reket hiçbir yerde heykeldeki ya da heykel ve resim kaynaşm a s ı n d a ki ve hem meka n l a r, orta m­ l a r, h a reketler, m edya bileşim leri, olayl a rd a ki hem de 'insa n-ma­ kine' etki leşim siste m lerindeki kad a r bel i rg i n değ i l d i . H eykel sanatı kla s i k olarak baskı n biçimde nesne oda klıyd ı . Bizzat üç boyutl u b i r form o l a ra k kütleyle i l g i l e n i l mekteyd i ve d i kkat bu raya sabitl e n m i şti. G ü n l ü k orta mdan veya d uva rdan mekansal o l a ra k uza k b i r ka ide veya kolona daya n m a ktayd ı . 1 960'1arda bütün b u n l a r kaybol d u . Ka ide heykel çevres i ndeki l erle kayn aşaca k derecede ortadan kaybo l d u . Kütle mekan içinde kay­ bol d u ve m eka n ha rekete dön üştü. N itekim ' m i n i m a l heykel'de (Donald J udd, Robert Morris, Dan F l avi n'in heyke l leri n d e) i mge ta mamen terk ed i l d i . H eyke l i n ortaya kon u l a n d a n başka bir şey ol maması için ça l ış ı l d ı : ne org a n i k, ne mecazi, ne si mgesel ne de i n san biçi mci kutu l a r, biçi m l er, i l işkiler yer a l m a ktayd ı . O n l a r kel i ­ men i n ta m a n l a m ıyla kendinde şeylerd i . Benzer şeki lde, bu uyg u­ l a m a 1 968 yazı nda Whitney M üzesi'n i n organ ize ettiğ i ve "Ka rşı­ İ l l üzyon : P rosed ürler ve Materya l l er" olara k ad l a n d ı rı l a n serg ide görü l d ü . Materya l ler örneğ i n sa man, g res yağ ı , kum, köpek ma­ masıyd ı . Ja mes M onte' u n bahsettiğ i kata log şu tespitle başla­ m a ktayd ı : "Bu serg ideki çoğ u eseri n rad i ka l doğası, sa natç ı l a rı n yen i materya l l eri ku l l a n ma l a r ı n d a n ziyad e, pa rça ları eserlerin nesne n itel i ğ i n i n önüne geçi recek içimde tasarlama ları ve ko­ n u m l a n d ı rm a l a r ı n a daya n m a ktad ı r". Bu heykeller "her b i ri ya nesne-o l m a ktan-çı km ı ş, ya pa rça pa rça ya da yerl eri nden ç ı karıl­ m ı ş d u rumdad ı rl a r ve bazı örnekl erde ayn ı anda üçü de o l a bi l i r­ ler".3 Lynd a Beng l is'in l ateks ça l ışmalarında ma lzemeler ta bana dökü l ü r ve biçim leri n i kaza n maları için b ı ra kı l ı r. Barry La Va kağ ıt­ la veya kumaşla b i rl i kte tebeşir tozu ve madeni yağ ka rı ş ı m l a rı ku l l a n m ışt ı r; ka rıştı rı l d ı klarında kuru l u k veya nem, emi l i m ve doyma derecelerine bağ l ı o l a ra k fa rkl ı biçi m l er ortaya ç ı k m ı ştır. "La Va son parça l a r içinde za m a n ı temel b i r element olarak kul la­ n a bi l i r; eseri n izleyen gelişim i n i b i r biyoloğun la boratuva rd a ge­ l i ştiri len m i kro org a n izm a l a r ı n büyümesi n i ta h m i n inde ya pt ı ğ ı n a 3 James Monte and Marcia Tucker, Anti-Jllusion: Procedures/Materials (New

York: Wh itney Museum, 1 969).

1 72

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

benzer biçimde tasarlaya b i l i r". Michael Asher'ı n 'havada heykel'i bir ga leriden sonra ki galeriye geçiş a l a n ı n ı n yü ksekl iği, g e n i ş l i ğ i v e deri n l i ğ i n i tan ı m laya n uçmakta o l a n b i r bezden o l u ş m a ktayd ı . B u rada 'uza m ' geçerken beden üzeri nde ya rattığ ı bası n ç l a h i sse­ d i l i r. "Parça n ı n gövdesiz gerçekç i l i ğ i ağaç işçi l i ğ i içermeyen bir ta b l a n ı n biçi m i n i a n d ı rı r. Heyke l i görme ve böylece b i l m e döngü­ sünün yeri n i h issetme ve böylece b i l m e döngüsü a l ı r". 1 968'te ayrıca Robert Morris, bir noter h uzurunda, yaptı ğ ı bir binadan "bütün estet i k n itel iği ve içeriği çektiğ i n i " ilan etti. Ha­ rold Rosenberg bu a ş ı rı 'form-ka rşıtı' ha reketi şöyle yoru m l a r: Estetiği çekme . . . -ki myas a l , fizi kse l veya mevs i m s e l kuvvet l e r i n orij i n a l materya l l eri etki l e d iği ya d a büyüyen ç i m e n v e ba kteri içeren veya pasl a n maya d avetiye çıkaran eserlerde o l d uğu g i b i b i ç i m l e ri n i d eğişt i rd iği veya bozd uğu- 'sü reç s a n atı' n ı ve b i çi m i v e içeriği tesa d üfl er ta rafı n d a n b e l i r l e n e n 'tesa d üf sanatı' n ı meş­ ru l aşt ı r ı r. N i hayet i n de, estet i ğ i n red d e d i l mesi sanat objesi n i n or­ ta d a n ka l ktığı n ı ve yeri n i, kavra m sa l san atta o l d uğu g i b i , b i r ese­ re i l iş k i n bir fi kri n ya d a yayı l a n m a l u mat ı n a l d ı ğı n ı göste rir. K u l ­ lanılan

materya l le r i n gerçe k l i ğ i n e vu rguya r a ğ m e n , estetize

ed i l m eyen sanatın bütü n katego r i l e r için o rta k i l kesi t a m a m l a n ­ m ı ş ü rü n ü n , eğer va rsa, esere va r l ı k kaza n d ı ra n v e i z i o l d uğu p rosed ü rlerden daha az ö n e m l i h a l e g e l m e s i d i r.4

Rosen berg bu 'ha reket' veya 'süreç' sanatı na i l i şki n -ve bu dö­ ne mde ka b u l gören- i l k yazı s ı n d a n 1 5 yıl sonra b u eğ i l i m i n u laş­ tığı g ü rü l tü l ü evred en açı kça bir pa rça m utsuzd u . O a rt ı k genç sa natçı l a ra "esteti k nite l i klerin -sanat eserleri olsun o l m a s ı n ­ şeylerde i ç k i n old u ğ u n u " hatı rlatmaya gayret etti. Ona göre "Es­ tet i k sanatçı n ı n i radesiyle uza klaştırab il eceğ i bağ ı msız olara k va r o l a n b i r u n s u r d eğ i l d i r. Morri s'in estet i k içeriği eksi k o l d u ğ u yerde i ç ine d a h i l edebi l eceğ i ken d i yoru m u n d a olandan daha fazla çekmesi i m ka n s ızd ı ".5 ***

4 H a rold Rosen berg, "De-aestheticization", New Yorker, Ocak 24, 1 970: 62.

The De-definition of Art (New York: H orizon Press, 1 972: 28-38) a d l ı kita pta

yeniden bası l m ı ştır. 5 A.g.e.

1 960'LARIN DUYARLILIGI

1 73

Res i m de benzer bir g üzergah izledi . Res i m her za m a n uzak geç­ m i şteki köken lerinden i ki u n s u ra daya n m ı ştı r: s i m etri k, geometri k a l a n ve b i r d üz yüzey. Kişi n i n d uvara çizd i ğ i görüntü n ü n etrafı na b i r çizg i çektiği ilk mağara resm i res m i n kend i s i n i d uva rda n ayı r­ m a ktayd ı; res i m böylece gerçekl i ğ i n, büyüsel bir m a n i p ü l a syo­ n u ndan ziyade, b i r sembo l ü h a l i n e g e l d i . Son 20-30 yı l d ı r resm i n geleneksel s a h a s ı olan a l a n v e yüzey­ den son ayrı l ı ş ı n a ta n ı k old u k. H a m u r ma lzeme, kol ajda o l d u ğ u g i bi, yüzeyden ayrı l ı kt ı r; biçi m le n d i r i l m i ş tuva l ler geometri k a l a n ­ d a n ayrı l ı r. Malzeme g ru b u yüzeyi n d ışına taşar. Orta m l a r bi reyi kuşatır. Bu i ki orta mda, bu ha reketin bir l ideri A l l a n Ka prow'un işa ret ettiğ i g i bi, resi mde 'uza m ya n ı lsaması' eserdeki bütün ci­ s i m ler arası n d a ta m uza kl ı k haline g e l i r. 1 969'da Modern Sanat M üzesi bu yen i ha reketi J e n n ifer Licht ta rafı ndan d üzen l enen 'Uza m l a r' serg isiyle onayl a m ı ş o l d u . B u ra­ da uza m ı n ortadan ka l kması ta m d ı : res i m tersine çevri l d i ve seyi r­ ci res m i n d ış ı n d a d eğ i l içinde d u rm a ktayd ı . Baya n Licht serg i kata loğ u n a şu notu d üşer: G e ç m i şte uzam sadece sanat eseri n i n -re s i m d e i l l üzyo n i st eği­ l i m lerle veya heyke l d e h a c m i n a ra d a n ç ı k a r ı l masıyla uygu l a n a n­ b i r n itel iğiyd i ve sey i rci ve n e s n eyi ayıran uzam u za k l ı k o l a ra k göz a rd ı ed i l m e kteyd i . G ö r ü n meyen bu boyut, a rt ı k, basitçe sa­ natçı ta rafı n d a n s u n u l a b i lecek değil ayn ı za m a n d a biçi m l e n d i ri­ lecek ve ca n l a n d ı rı l a b i l ecek, d a h a büyük bir ufka ve ö l çeğe sa h i p b i r d u r u m d a seyirciyi v e sa natı içere b i l e n v e kaynaştı ra b i l e n a ktif bir u n s u r o l a ra k görü l me kted i r . Gerçekte, kişi a rt ı k sa n at eseri­ n i n iç u z a m ı n a -ya n i zorla d a h i l e d i l e n değil, daha evvel sad ece d ı şard a n görsel o l a ra k d e n ey i m l e n e n , ya klaşı l a n bir a l a n a- g i r­ mekte ve eser ta m a m l a n m ı ş b i r nesne o l a ra k değil b i r koş u l l a r öbeği o l a r a k s u n u l m a kta d ı r.

Bu serg i biri büyük sarı tasa rı m l a r ve yeşil floresa n l a m b a l a rla d o l u a ltı oda veya meka n içermekted i r. B i r başka odada beyaz a kustik levh a l a r va rd ı r. Va ku m l a ka p l a n m ı ş ca mdan oluşan üçün­ cü oda n eredeyse ta mamen siyahtır. Spor sa l o n u benzeri dör­ d ü ncü odaya örneğ i n m i nderler seri l m i ş veya keten bezlerle kap­ l a n m ıştır. B a h çede P u l se grup ta rafı nd a n bir ka rış ı k-araçlar tepkisi ya ratmak için b i r ı ş ı k, ses ve ı s ı orta m ı organ ize ed i l m iştir.

1 74

KAPiTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKiLERİ

Çevresel sanat* uza m ve kişi a rası ndaki s ı n ı rı ortadan ka l d ı rı r. Olayl a r d u rum veya o l u ş u m ile seyirci a ras ı n d a ki mesafeyi orta­ dan ka ld ı rı r. Olaylard a sadece ren k ve meka n d eğ i l ısı, koku, tat ve ha reket de eseri n yön l eri h a l i n e gel i r. A l l a n Ka p row'u n sözleriyle: "Esasen Orta m l a r ve Olayl a r benzerd i r. Onlar i l kesi uzam olan ayn ı şeyin pasif ve a ktif yönleri d i r". B i r 'olay' sanat orta m ı olara k bir çevreyi teatra l bir performans­ la b i r araya geti ren b i r pastiştir. O aslen res m i n d uva rd a n i n d i ri l ­ d i ğ i v e açık b ı ra k ı l a n a l a n ı n ı o l u ştura n nesneler v e materya l lerin görü n d ü ğ ü bir 'ressam ı n tiyatrosu'd u r. O seyred e n i bizzat 'ya­ ratma' s ü reci n i n içine taş ı r. Tiyatroda bir olayda, J a n Kott'u n gözl em iyle, "bütün gösterge­ ler d üz a n l a m l ı d ı r: bir sanda lyeler p i ra m i d i sadece bi rbiri üzeri ne yerleşti ri l mi ş bir sanda lyeler yığ ı n ı, d i n l eyiciyi ıslatan bir su dam­ lası sadece seyi rci l e ri ıslata n b i r su d a m l a s ı d ı r. Gerçekl i kte, seyirci ve a ktör a rası nda bir 'böl me' bile yoktur ... " B u rada, tiyatro n u n mi meti k ve sembol i k işlevleri, Kort'u n d i l i n i ku l l a n ı rsa k, elen i r. An l a m l ı içeri k d ü z a n l a m içinde kaybo l u r, me­ tafor ve a m blemler olara k a n l a m l a r kaybol u r. Çağ rışım fi kri bile a n l a m ı n ı yiti ri r, ç ü n kü bu olay b i r şeyi tem s i l etmez veya resm et­ mez -çağ rı ş ı m çağ rı ş ı m dır. Düz an lama vurg u metafizi k ifadeye sa l d ı rı n ı n b i r parçasıd ı r. Örneğ i n 1 960'1ard a bi rçok ressam ve şai ri cezbeden b i r fel sefe Zen'de 'katı' ve 'yu m u şa k' g i bi kavra m l a r ku l la n ı la m az, ç ü n kü b u n l a r b i r özü n özel l i kleri veya nite l i klerid i r; n itel i kler ve öz metafizi k teri m lerd i r. On ların kes i n l i kl e d üz an­ l a m d a ol ması ve ka rş ı laştı rma l a r ya p ı l d ı ğ ı nda taş, ta hta, s u vb.yle gösteri l e n s pesifi k dokunma deneyi m leri ne işa ret etmeleri gere­ kir.

* Sanatçı n ı n ve izleyenin doğa ve çevreyle i lişkilerini i rdeler, ki m i za man doğayı sanat objesine dön üştü rü rken, kimi za man da doğa n ı n rastlantısal değişken l i klerini ma lzeme olara k ku l l a n ı r. Doğaya müdahalede b u l u narak ya da doğada yen i bir "çevre" oluşturarak eserler üretir. https://yesilgazete.org/cevresel-sanat-envi romenrtal-art-kubra­ kopru l u og l u-asa n l i

1 960'LARIN DUYARLI LIGI

1 75

Yaratıcıhğm Demokratikleşmesi G üzel sa natlarda bir h iyera rşi ve (örneğ i n entellektüel, vasat kül­ türlü ve kültürsüz biçi m i nde) kültüre l bir seyi rci ayrı m ı fi kri (o 1 950'1eri n H a n n a h Arendt ve Dwig ht Macdonald g i bi b u türden tem s i l ci yoru m c u l a rı n ı n ayrı m ı d ı r}, zoru n l u olara k, b i r sta n d a rtlar fi kri n i ve b u standartları koruya n ve ta n ı m layan bir u ğ ra şıyı, ya n i eleşti riyi içermekteyd i. 1 940'1 a r v e l 950'1er gerçekte eleştiri ve e leşti rel o ku l l a r çağ ı olara k ad l a n d ı r ı l m a ktayd ı : J o h n Crowe Ran­ som'ı n Yen i Eleşti risi, R. P. Blackm u r' u n metin eleşti risi, Lionel Tri l l i ng'in a h l a ki eleşti risi, Ed m u n d Wi lson'ın top l u msa l-ta ri hsel eleşti risi, Ken n eth Bu rke'ü n d ra m atu rg tavrı, 1. A. Richards'ın len­ g ü i stik a n a l izi, Northrop Frye'n i n m itleştirme eleşti risi. 1 960'1arın teması, a ks i n e, eleşti riye ka rşı g üvensizl i kti. Yen i d u­ ya rl ı l ı ğ ı n önde gelen bir s i h i rbazı Susan Sontag bu d uyarl ı l ı ğ ı Yoruma Karşı' d a ( 1 966) i l a n etti: "G ü n ü m üzde . . . yoru m projesi büyük ölçüde tepkiseldir. Kenti n havas ı n ı kirleten otomobil ve a ğ ı r sanayi gazları g i b i sanat yoru m l a rı bol l uğ u da g ü n ü m üzde duya r l ı l ı kl a rı m ızı zeh i rlemekted i r . . . Yoru m zeka n ı n sanatta n i nti­ ka m ı d ı r. H atta daha fazlas ı d ı r. O zeka n ı n d ü nyadan i nti ka m ı d ı r". Duyu l a rı uyuştura n sadece eleştiri d eğ i l , ayn ı za manda ayrıca "'içeri ğ i n ' a ğ ı r yü kü n ü taşıya n " ede biyattır. On u n ifadesiyle "Za­ m a n ı m ız ı n model sanatları gerçekte çok az içeriğe sa h i ptir ve ah­ l a ki yarg ı n ı n çok daha d o n u k bir biçi m i d i r -örneğ i n m üzi k, fi l m­ ler, dans, m i m a ri, resim, heykel". Kaçı n ı l maz o l a ra k, yü ksek ve aşağı kültür (veya kitle kü ltürü, popüler kültür) ayrı m ı özel b i r küçümsemeye ma ruz ka l m ıştır. Sontag'ı n görd ü ğ ü biçim iyle, b u sadece "biricik objeler ve kitlesel olara k ü retilen objeler" ayrı m ıyd ı . Kitlesel teknoloj i k yen iden ü re­ t i m çağ ı n d a cidd i sanatçı n ı n eseri n i n özel bir değere sa h i p olması gerektiği, ç ü n kü bi reysel, ki şisel bir i mzaya daya n d ı ğ ı varsayı l­ ma ktayd ı . "Fa kat bu ayrı m g üzel sanatl a rda ki çağdaş prat i k ışı­ ğ ı nd a fazl asıyla sığ görü n m e kted i r. Cidd i sanat eserleri n i n çoğ u son 20-30 y ı l d ı r kesi n l i kl e . . . 'bireysel, kişisel ifade' o l m a kta n ziya­ de . . . kişisel-ol maya n bir ka ra ktere sa h i pti r". Yen i d uya rl ı l ı k d uyuları zi h i nden ayı rmaktı. "Duyu m l a r, d uyg u­ l a r, soyut d uya rl ı l ı k biçi m l eri ve sti l leri önemsen i r. Çağdaş sanatı n bizzat yön e l mesi gereken b u n l a rd ı r . . . biz göreb i l d i ğ i m i z (işite­ b i l d i ğ i m iz, tad a b i l d i ğ i m iz, koklaya b i l d i ğ i m iz, h issedebi l d i ğ i m iz)

1 76

KAPiTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

şeyiz, hatta kafalarım ızda biriktird i ğ i miz fi ki rleri n donatt ı ğ ı şey­ lerden d a h a kuvvetl i ve daha ka psa m l ı b i r biçimde". Ayrıca, "sanat . . . d uyu l a r ı n bir prog ra m l a n ması o l a ra k a n l a ş ı l ­ d ı ğ ı nda, b i r Ra uschen berg res m i n i n verd i ğ i d uyg u (veya d uyum) Su premes g ru b u n u n bir şarkı s ı n ı n verd i ğ i d uyg uya veya d uyuma benzer o l a bi l i r". Böylece başka ayrı m l a r silinir ve h e m sofisti ke re­ s i m hem de popüler m üzik -art ı k sanatı n işlevi old u ğ u iddia ed i­ len- 'bi l i nc i n yeniden org a n izasyo n u ' (veya "duyu merkezi n i n ye­ niden org a n ize ed i l mesi") için aynı ölçüde g eçerl i etki n l i kler ola­ b i l i r. Bütün b u n l a rda hiçbir şeyi n yü ksek veya düşük o l a ra k a l ı ­ na mayacağ ı bir kültürün 'demokratikleşmesi', büt ü n duyu m ları n ayn ı ölçüde kaynaştığ ı bir sti l l er bi rleşmesi ve herkes için u la ş ı l a­ b i l i r olan b i r d uya rl ı l ı k d ü nyası vard ı r. ***

B i r rad i ka l 'd uyg u eşitl i kçi l i ğ i ' n i n eski zi h i n h iyera rşisine baskı n g e l d i ğ i b i r kü ltürün demokrati kleşmesi va rsa 1 960'1arın son ların­ da d a bir ya ratı c ı l ı ğ ı n demokrati kleşmesi söz kon u s uyd u . Yaratıcı b i ri o l a ra k sanatçı, ( Edwa rd S h i l s'in beti m l e mesinde) "top l u m u n yasa l a r ı n a v e otoriteleri n e a l d ı rmaya n " v e "sadece ben l i ğ i n geniş­ l emesi n i n iç zoru n l u l ukları n ı yön l endi rmeyi -yeni deneyi m leri kuca klamayı" amaçlaya n ayrı bir varl ı k olara k sanatçı fi kri n i n kö­ ken leri 1 9. yüzyıl başlarına kad a r uza n ı r. Sa natçı n ı n d ü n yaya özel b i r perspektiften bakt ı ğ ı d ü şü n ü l mekteyd i. Whistler'a göre san at­ ç ı l a r sta n d a rtları ve özle m leri s ı radan i n sa n ı n kavrayı ş ı n d a n uza k ayrı b i r s ı n ıft ı r. l rving Howe' u n bel i rttiği g i bi, Hegel bin lerce eleş­ tirmen, yaza r ve gazeteci ta rafı ndan y ı l l a rca d i l e geti rilen bir cüm­ lesinde şunu ilan eder: " B i r ya ratıcı i l e izleyici leri a rasında çatış­ ma" varsa, "burada sadece izleyicilerin suçlanması gereki r ... Sa­ natçı n ı n tek yükü m l ü l ü ğ ü doğ ruya ve ya ratıcı d uyg u larına uy­ m a ktı r". De Tocq uevi l le'in gözl emled i ğ i g i bi, bu gelenek "Edebiyatç ı la­ r ı n u l u sa l m izacı ve hayata bakış açıs ı n ı biçi m l e n d i rmede" uzun s ü re başı çektikleri Fra n sa'da bil hassa deri n lere kök sa l m ı ştı r. Sa natçı l a r d iğer fa n i l erden sadece ya ratı c ı l ı kları bakı m ı nd a n farklı değ i l lerdi; onlar ayrıca, Victor H u go'n u n ortaya koyd u ğ u g i bi, u l us u n 'manevi l i d e rl e ri ' o l m a k istiyorl a rd ı . Gerçekte, d i n i n geri­ lemesiyle yaza r ra h i b i n i mtiyazları na daha fazla sah i p ol maya baş ladı, zi ra o doğaüstü vizyona s a h i p b i ri olara k görü l me kteyd i .

1 960'LARIN DUYARLILIGI

1 77

Dara l mış bir d ü nyada yaza r sadece ada pte olamaya n b i r adam, (Ri m baud g i bi) s ı radan olandan s ü rekli kaçan bir göçebeyd i. Tri­ este'de J oyce, Londra'da Pound, Pari s'te H e m i ngway, Taos'ta Lawre nce, H i n d ista n'd a Ailen G i n s berg -on l a r 20. yüzyı l d a ki bu sanatçı-ka h ra m a n tipi n i n i l k-örnekleriyd i . B u rj uva yuvadan uza k yerlere bu göçebe l i k vizyon bağ ı ms ız l ı ğ ı n ı kaza n m a k için zoru n l u b i r a d ı m h a l i n e geldi. Bütün b u n l ar ı n temel inde sanatı n s ı radan b i l işsel yol l a a l g ı l a n a n d a n d a h a yü ksek b i r hakikati a n lattığ ı, sana­ t ı n 'd i l i n i n ', H erbert M a rcuse' n i n sözleriyle, "bir h a ki kati, g ü ndel i k d i l l e v e g ü nd e l i k deneyi m lerle u la ş ı l a maya n b i r nesnel l i ğ i i l etme­ si gerektiğ i "6 i n a n c ı va rd ı r. Fa kat, Lionel Tri l l i n g ' i n (ke n d i s i n i b i l e "daha fazl a şaşırta n" bir görüş içinde) hata l ı bir biçi mde gözlemled i ğ i g i bi " . . . sanat her za man h a ki kati veya en iyi hakikat türünü a n l atmaz m ı ve her za m a n doğru yol u göstermez m i ?" Sanat sahte l i k ve sahte o l a n ı ku l l a n ma a l ışka n l ığ ı yarata b i l iyorsa v e . . . çoğ u d u rumda . . . özerk­ l i ğ i n ya ra r ı n a gerçe kte rasyonel zeka n ı n detayl ı i ncelemes i n e tabi o l a bi l i r m i ?" Bu soru bel ki de b u rada ele a l ı nabilecek en ka psa m l ı soru d u r. F a kat sanatsal vizyo n u n yü ksel işi diğer h e r şeyden önce bir başka şeyi, acil bir soruyu ortaya ç ı ka rı r: Sa natın d i l i n e s ı radan d i l l e ve s ı radan deneyi m l e ulaşmak m ü m kü n değ i l se, ona s ı radan halk n a s ı l ulaşabil ir? 1 960'1arı n bir çözü m ü her i n s a n ı sanatçı­ ka h ra m a n kı l m a ktı. Mayıs 1 968'de Paris Ecole des Bea ux (Güzel Sanatlar O ku l u) öğrenci leri "her b i reyde içkin olan yaratıcı etki n l i­ ğ i " yön l e n d i recek, böylece 'sa nat eseri' ve 'sanatçı ' n ı n "bu etki n l i k içi ndeki u ğ ra k l a r" h a l i n e geleceğ i b i r b i l i n ç gelişimi ta lep etti. 1 969'da Stockho l m Modern Sanatlar M üzesi'ndeki d evri mci sanat kata loğu ş u n u ilan ederek b u görevi daha i leriye taş ı d ı : "Devri m Ş i i rsel l i ktir. Siste m i n org a n izasyo n u n u boza n bütü n bu ed i m lerde ş i i rsel l i k va rd ı r". Fakat bu türden a ktivist i l a n l a r modern izm i n problemi n i çözmez, sadece on ları geçişti ri r -ve 1 960'1ar çözüm­ lerden yoks u n d u . ***

Bu probl e m i n ka l binde kültürün gelenekle i l işkisi va rd ır. Örneğ i n b i r klasi k kültürden veya Kato l i k kü ltürden söz ed i l d iğ i n d e ta r i h i n a k ışı içi n d e ayırt e d i c i b i r sti l kaza nan kapsa m l ı bir bağ l a ntı i ç i n 6 H erbert Marcuse, An Essay o n Liberation (Boston: Beacon Press, 1 969: 40).

1 78

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

deki inançlar, gelenekler ve ritüel ler akla gelmekteyd i . Sti l i n kay­ n a ğ ı n d a sadece kend i içinde tuta r l ı b i r sağd uyusa l a l g ı l a r veya formel uzlaşı m la r bütü n ü değ i l, ayn ı zamanda ayrıca d üzen l i b i r evre n v e i nsan ı n o n u n içindeki yeri fi kri va rd ı r. Modern ite, doğası gereğ i, geçmiş olarak geçmişten kopa r, o n u şimdi ve gelecek uğ­ ru na d efterden si ler. İnsanlar büyü k va rl ı k zi nciri n i genişletmek­ ten ziyade ken d i leri n i yen i l emeye ça l ı ş ı rl a r. Kültürün geçm işle i l işki l i o l d u ğ u yerlerd e kü ltüre u l aşmayı ge­ lenek biçi m lendirir ve ritüel içinde ifade ed i l ir. Kişisel deneyi mler ve d uyg u l a r büyük s ü re kl i l i k zi nciriyle a l a kasız özel l i kler olara k görü l ü r. Fa kat kültür kuru m l a r veya yasa l a rd a n ziyade sanatçı n ı n b i reysel kişi l i ğ iyle i l i ş ki l i olduğ u n d a a rzu ed i l ebi l i r o l a n şeyi n esas testi 'deneyi m i n biricikl iğ i 'd i r ve değ i ş i m i n ana meka n izması 'd u­ yu m u n yen i l iği'd i r. Modern i st kültür tam b i r ben l i k kü ltürüd ü r. O n u n merkezi 'ben'd i r ve s ı n ı rları ki m l iğe göre ta n ı m l a n ı r. B i rici klik kültü, büyü k ölçüde modern itede o l d u ğ u g i bi, Roussea u'n u n İtirafları n açı l ı ş satı rlarındaki şu sözüyle baş l a m ı ştı r: "Şimd iye kad ar örneği o l ma­ ya n b i r işe başl ıyoru m . Kend i m l eyi m ! Ka l b i m i n d uyg u l a r ı n ı tanı­ yorum". Ve gerçekte, bu açıkla m a n ı n mutlak biricikl i k iddiası n ı n ("Va rol u ş içinde b u n lardan herhangi birine benzer b i r şey ya pmı­ yorum") ve kesi n açı k sözl ü l ü ğ ü n ü n ("Ne herh a n g i bir şeyi kötü olara k ortadan ka l d ı rd ı m, ne de herhan g i bir şeyi iyi olarak d a h i l etti m") l i teratürde b i r benzeri yoktur. E l i n izdeki kita b ı n ilk sayfası n ı n her c ü m l esi n i n başlad ı ğ ı (bu­ rad a d a b u l u na n ) 'ben' sözü n ü basit narsisizmle ka rıştı rmak veya okuyucuyu yı l d ı rıcı detaylarla kasıtlı şok etme çabası, kend i n i gösterme biçi mi olara k ( " . . . kızın yü ksek sesl e etrafa d uyurd u ğ u ö l ü m acı l a rı " o l a ra k) görmek hata olacaktır. Roussea u'n u n İti raf­ l a r'da ya p maya çal ı ştı ğ ı şey, zorun l u o l d u ğ u kad a r acı ma sız da görünen, kend i s i n i n "haki kat rasyonel ya rg ı veya soyut a kı l yü­ rütmeden çok d uyg uyla veya h i s l e kavranabi l i r" özdeyiş i n i örnek­ lemekti. " H i ssediyorum, o halde va rım". N itekim Roussea u'n u n Pa pazı Desca rtes'ı n a ksiyo m u n u tas h i h eder v e klasi k sa h i l i k ta­ n ı m ı kad a r bu ta n ı mdan gelen sanatsa l ya ratı ta n ı m ı n ı da tek h a m lede yı kar. B i r deneyi m i n 'sa h i ' -ya n i bütü n i n sa n l a r için doğru ve böyle­ ce geçerl i- o l u p o l m ad ı ğ ı nas ı l b i l i nebi l i r? Klasik gelenek sa h i l i ğ i h e r za m a n otoriteyle, zanaat becerisiyle, b i l g i biçim iyle v e -ister

1 960'LARIN DUYARLILIGI

1 79

estet i k i ster a h l a ki- m ü kemmel l i k a rayı şıyla özdeşleşti rmiştir. B u türden m ü ke m me l l i k, Sa ntayana'n ı n sözleriyle, sadece saflaştı r­ mayla, a n ca k biçi m i n ta m l ığ ı n ı n işareti olan öz a rayı ş ı n d a bütün i l i neksel -d uyg usal, acıklı, kom i k, a n l a m sız- u n s u rl a r ayı kla n a ra k sağ lanabi l i r. Sanatın J o h n Dewey' n i n teori lerinde o l d u ğ u g i bi de­ neyi m l e özdeşleşti ri l d i ğ i yerlerd e estet i k hazz ı n bir kriteri olara k 'ta m l ı k' v u rg u l a n maya d eva m eder. Dewey'ye göre sanat sanat­ ç ı n ı n 'yö n l e n d i rici n iyeti' i l e deneyi m i n n üfuz ed i l mesi zor doğası a rası nda b i r etki leşi m l e bağ l a ntı l ı b i r biçi m l en d i rm e s ü reci d i r. Sanat eseri ancak sanatçı "iç bütü n l ü k ve icra" sağlad ı ğ ı nd a tam­ d ı r. Sanat, başka deyişle, bir örü ntü ve yapı meselesi o l a ra k ka l­ m ı şt ı r ve ayrı u n s u rları a ra s ı n d a ki i l işkiler b i r sanat eseri n i n a n l a m olara k a l g ı l a n m a k zorund ayd ı . Fakat 1 960'1 a rda ortaya ç ı ka n yen i d uya rl ı l ı kta bu türden ta­ n ı m la r ta m a m e n küçü msend i. B i r sanat eseri nde sa h i l i k neredey­ se tama m e n dolaysızl ı ğ ı n ka l itesi, hem sanatçı n ı n n iyet i n i n do­ laysızl ı ğ ı hem d e izleyi ci üzerindeki etkisi esas a l ı n a ra k ta n ı m la n ­ d ı . Örneğ i n tiyatroda kend i l i ğ i n d e n l i k ta mdı; meti n fi i len ortadan kaybo l u r ve doğaçlama egemen form h a l i n e g e l i r -'doğal' yap­ macıkl ı ğ ı n , içte n l i k değerlendi rmen in, kend i l iğin den l i k d ü ş ü n ce­ n i n üzeri n e ç ı ka r. 'Yaşaya n tiyatro'n u n yönetmeni J u d ith M a l i n a "(sa h nede) Antigone o l m a k iste miyorum, J ud ith M a l i na'yı m ve J u d ith M a l i n a o l m a k istiyorum" d ed i ğ i n d e ressa m l a rı n sanatta ya ptı kları g i b i i l l üzyo n u tiyatrodan uza klaştı rmayı amaçl ıyord u. Fa kat b i r başkası n ı 'temsil etmeyi' bıra kmak, bu örnekte, sade­ ce metni b ı rakmak d eğ i l d i r; o i nsan d eneyi m i n i n ortaklaşa l ı ğ ı n ı yad s ı m a k v e ı sra rla kiş i l i ğ i n ya n l ı ş birici kliğ i n i vurg u l ama kt ı r. An­ tigone i ns a n l a r ı n yüzyı l la rd ı r tekra rlanan bel l i probl emlerini, ya n i sivil itaatsizl i ğ i n gerekl eri ni, yem i n lere bağl ı l ığı, adaletin doğası n ı yeniden ifade eden -gel eneksel olara k b i r sah nede meka nsal olara k seyi rciden bağ ı msız b i r biçi mde icra ed i l en- bir si mged i r. Antigone'u bı rakmak veya madd i l i ğ i n i yad s ı mak h afızayı red­ detmek ve geçmişi bir kenara itmekti r. Benzer şeki lde, 1 960'1a rda 'yazma' duyg u n u n sa h i l iği, 'ya l ı n ya ratıcı d ü rtü'yü ya nsıtma başa rısı v e "d üşü ncen i n ken d i l iğ i nde­ l i kl e dolayı m l a n ması" gerektiği iddiası temelinde değerlendiril­ mekteyd i . A i l e n G i n s berg "ya ratıcı haya l g ücümü gerçek z ihnim­ den büyü sel çizi kti rmelere do ğr u oda kl a m a l ıyım" der . Bize tekra r tekra r, on u n en çok tan ı na n ş i i rleri nden i kisini önceden d üş ü n -

1 80

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

meden yazd ı ğ ı veya gözden geçi rmeden yayı n l a d ı ğ ı söyle n i r: O Uluma 'n ı n uzun i l k kı s m ı n ı b i r öğleden sonra d a kti loda yaz m ı şt ı r. Su nflower Sutra a d l ı şarkısı n ı 20 d a ki kada ta ma m l a m ı şt ı r: "ma­ samda çizi ktiri rken kır evi n i n ka p ı s ı n d a Kerouac ça l ış ma m ı bitir­ m e m i bekliyord u". Ve Jack Kerouac benzer doğaçlayıcı tarzda, rom a n l a rı n ı asla gözden geçirmeden anormal büyü k l ü kte kağ ı t ruloları - h e r g ü n 6 fit kağıt- bitene kad a r yazma ktayd ı . Sanatçı ların ça lış m a tezga h l a r ı n d a n bu ra porl ar ı n çoğ u beğe­ n i l mekteyd i, zira yen i d uya rl ı l ığa eleşti ri l e r ton bakı m ı nd a n sa­ natçı l a rı n ki l erden daha az kişisel değ i l d i . Bir oyun, bir kita p veya fi l m l e yüz yüze geldi kleri nde bu el eşti rmenlerin a maçları ça l ı ş­ mayı geleneksel esteti k teri m ler içinde değerl end i rmekten ziyade h a kkı ndaki d uyg u l a rı n ı ifade etmekti: eser esasen b i r kişisel ifade fırsatı olara k hizmet etmekteyd i . B u yüzden, her b i r sanat eseri ister resi m , ister roman, ister fi l m , ister 'bir başka' sanat 'eseri' için b i r vesi le -eleşti rme n i n özg ü n eser ha kkı ndaki duygularını ilan etmes i n i n b i r vesi lesi- h a l i ne geldi. 'Eylem sanat' böylece 'eylem tepki 'ye yol açmakta ve her i n san b izzat sa natçı h a l i n e gelmek­ teyd i. Fakat bu sü reçte nesnel ya rg ıyla i li ş ki l i fi ki rler önem i n i kay­ betmekteyd i. Ya ratıcı l ı ğ ı n demokrati kleşmesi ya rg ı lar sorg u l a n ı rken d uyg u­ ları sorg u lamadan m ü m kü n o l u r. B i r eseri n ürettiği d uyg u l a r sizi n için çeki c i d i r, fa kat başka l a rı için değ i l d i r ve h i çb i r i n sa n ı n d uyg u­ ları bir başka i n sa n ı n kilerden d a h a fazla otoriteye sa h i p değ i l d i r. Yü ksek eğiti m i n yayg ı n laşmasıyla ve ya rı-vasıfl ı ayd ı n s ı n ıfı n ge­ l işmesiyle ayrıca bütün b u ölçülerde önem l i bir değ i ş i kl i k yaşa n d ı . D a h a ö n ceden meseleye i l g i siz kal a n ç o k sayıda i nsan art ı k ı s ra rla -d ü ş ü n celeri veya d uya rl ı l ı kl a rı n ı geliştirmek değ i l a ksine kişi l i kle­ rini 'icra etmek' için- sanatsa l g i rişime katı l m a ha kkı n ı vurg u la­ m a ktad ı r. Hem sanatın ka rakterinde hem d e ona tep ki n i n doğa­ sında ben l iğe ilgi nesnel sta ndartlara baskı n çı kmakta d ı r. B u g e­ l i ş m e a s l ı n d a öngörü l mem işti . 30 yıl önce Ka ri M a n n h e i m şu uya­ rıda b u l u n m uştur: . . . d e m o k rat i k kitle to p l u m u n u n açık kara kteri, b ü y ü k l ü ğ ü n d e a r­ t ı ş l a ve h a l k ı n genel katı l ı m eği l i miyle b i r l i kte, sad ece o l d u kça fa z l a çeşit l i seç k i n ü retm e m e kted i r, o ayrıca bu seçki n le r i n 'd ü r­ t ü n ü n yücelti l mesi' i ç i n i htiyaç d uyd u k l a rı ayrıca l ı ktan da yok­ s u n d u r. B u a sga ri ayrıca l ı k kaybo l d u ğ u n d a beğen i n i n ma ksatl ı

1 81

1 960'LARIN DUYARLILIGI

o l a ra k fo r m ü l e ed i l mesi, sti l i n yön l e n d i rici b i r i l kesi i m ka ns ı z h a l e ge l i r. Yeni d ü rt ü l e r, sezg i l e r v e taze d ü nya ya k l a ş ı m l a rı kü­ ç ü k gru p l a r içinde olgu n l a şa ca k zaman b u l a m ad ı kl a r ı n d a kitl e l e r ta rafı n d a n sad ece 'uya rı m' o l a r a k d eğerl e n d i ri l ecekl e r d i r . 7 .

.

Ortega y Gasset, Ka ri Jaspers, Pa u l Ti l l ich, E m i l Lederer ve H a n n a h Arendt g i b i yazı l a rı 1 950'1erde o l d u kça etki l i o l a n diğer kitle topl u m u teorisyen le ri ayrıca b u otorite kayb ı n ı n, kuru m la r ı n parça l a n m as ı n ı n v e geleneğ i n a ş ı n ması n ı n top l u m sa l sonuçla rıy­ la i l g ilendi ler; fa kat vurg u ları kültürelden ziyade siyasa l d ı . O n l a r kitle topl u m u n u n fazlasıyla isti kra rsız old u ğ u n u v e tota l itarizm i n h e n üz baş l a n g ı ç aşamasında b u l u nd u ğ u n u d ü ş ü n üyorla rd ı . On­ ların 'kitleler'i n top l u m l a i l i ş kisi h a kkı ndaki teori leri b u g ü nden bakı l d ığ ı n d a top l u msal yap ı h a kkı ndaki değerlendi rmeleri aşırı basitleşti rici ve siyasetin doğas ı n a i l i şkin a n a l izleri h a m o l m a s ı n a rağ men topl u m u n bir kes i m i n e -çağdaş k ü l t ü r d ü nyası na- şaş ı r­ tıcı b i r i l g i n i n ka n ıtıyd ı . Bu teori syenl eri n hantal teri m lerinden b i ri n i ku l l a n ı rsak, 'yı ğ ı n laşma' o l a ra k adland ı rd ı kl a rı şey a rt ı k g ü ­ z e l sanatlar d ü nyasında d a y e r a l m a ktad ı r. Sti l modayla eşa n l a m l ı h a l e gel m i ştir v e sanatta sürekli v e şaşkı n l ı k yaratıcı b i r ard ı ş ı k l ı k i ç i n d e 'ye n i ' sti l l e r birbiri n i n yeri n i a l maktad ı r. Kültürel ku r u m l a r b u g ü n e m u ha l efet içinde işlememekte, böylece yen i n i n iddiala­ rı n ı sı nayacak zoru n l u geri l i m ü retmelerine rağ men, m ü cadele etmeden g eçici gelgitl ere tes l i m o l m a ktad ırlar. Yüksek sanat, H i lton Kra mer'i n gözlemlediği g i bi, "her za m a n seçki n ci o l m u ştur, hatta top l u m sa l kon u mda seçkin ol m a ktan ziyade sad ece d uya rl ı l ı kta seçki n o l d u ğ u nd a bile. Yüksek sa nat öze l yete nek, özel vizyon, özel eğiti m ve ken d i n i ada mayı gere kti­ rir -o özel b i reyleri gerekti ri r . . . "8 B u türden bir gerekl i l i k, kuşku­ s uz, herh a n g i b i r popü l i st ideoloj i türüne aykı rıd ı r -g ü n ü m üz Ameri ka n kültürüne hak i m o l a n pop ü l i st ideoloj iye de. Bu yüz­ den, pek çok eleşti rmeni popü ler kültür etrafı nda hiza l a n maya

7 Ka ri Mannheim, Man and Society in an Age of Reconstruction (New York:

Harcourt, B race and Compa ny, 1 94 1 : 86-87). 8 Hi lton Kra mer, "High Art and Social Chaos'', New York Times, 28 Ara l ı k 1 969; ayrıca b kz . Kramer, The Age o f the Avant Garde (New York: Fa rra r, Stra us a n d G i roux, 1 973), özel l i kle o n u n m ü kemmel makalesi "Art a n d Po­ l itics: l n c u rsions and Conversations", s. 522-529.

1 82

KAPiTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERi

zorlayan bir telaş söz kon u s u d u r.9 Ciddi eleşti rmen için b u d u r u m gerçek bir i ki l e m ortaya çı­ ka rma kta d ı r. H i lton Kra mer'i n işaret ettiği g i b i "Eleşti rmen l i k mes­ leği kend i ta ri hsel ç ı kışı n ı yü ksek sanatın büyük, b i l g i siz bir h a l ka ka rşı i l k kez savu n u l ması gerektiği anda ya pmaktad ı r". Fa kat bu d u r u m çoktan değişmiştir. Yüksek sanat 'yı kım' deği lse b i l e ka rı­ ş ı kl ı k içinded i r (zaten yı kı m ter i m i de asla yeteri n ce ta n ı m l a n ma­ m ı ştır); 'ha l k' a rtı k -eleşti rmenler a rasında savu n u l ma kta n çok uza k olan- bu ava ngard ı ka mu s al a l a nda o l d u ğ u kadar kültüre l bakı mdan da ta lep etmekted i r. B u yüzden, ciddi eleşti rmen i n ya yen iden yü kse k sanata yönel mesi, böylece siyasal has ı m la r ı n ı sevi ndi rmesi y a da, John G ross'un d eyişiyle, "ken d i n i d i s kotekler­ de ka pı g örevlisi o l m aya hazı rla m a s ı " gereki r. Kültürel ya rat ı c ı l ı ­ ğ ı n demokratikleş m e n i n yörü ngesi b u d u r.

Benliğin Kaybolması D u r u m m u htemelen edebiyat a l a n ı nda çok daha cidd i d i r. Ya kla­ şık 200 yı l önce ortaya ç ı ka n rom a n ani ve büyü k değişikl i k içinde b i r d ü nya d uyg u s u ya rattı. O i mgelem aracı l ı ğ ıyla o l g u d ü nyası n ı b i r ra por etme a racıyd ı v e roma n ı n temel öze l l i ğ i duyg u l a r a racı­ l ı ğ ıyla ya nsıtı l a n ve zeka tarafı nd a n d i s i p l i n e ed i l e n deneyi me bütün çeşitl i l iğ i ve dolaysızl ı ğ ı içinde- katı l ma k i d i . Bir romancı, deyi m yerindeyse, kişisel deneyi mleri bir tür konuşma-d eneyi m i o l a n b i r timsa l d i . K i ş i kaza ra k ken d i ru h u nd a ki travma l a rı ortaya ç ı karma k için b i l i n c i n e d ö n d ü ğ ü n d e -iyi bir romancıysa- b i r kol ­ l e ktif b i l i n ç l e de temas içi nded i r. Roma n ı n i l k 1 00- 1 50 yı l l ı k döneminde roma ncı n ı n görevi top­ l u m u ayd ı n l atma kt ı . Fakat n i hayeti nde b u n u n i m ka nsız o l d u ğ u görü l d ü . Çağdaş ro ma n c ı n ı n soru m l u l uğ u n u ta n ı m lamaya ça l ı­ şa n Diana Tri l l i ng'in ifadesiyle "Ça ğ ı m ızı n gelişmiş yaza rı için 9 Lionel Tri l l i n g şöyle yazma ktayd ı: "Bizi m ki çoğ u i n s a n ı n g üzel sanatlarda

büyük başarı özlemi d uyd uğu ilk kültürel çağdı ve onların haya l kı rıklı kları geleneksel sın ıfsal çizgi leri kesen, ru hun bir proletaryasını ü reten m ü l ksüz bir s ı n ıf ya ratmaktadı r", "On the Modern Element i n Modern Literatu re", The idea of the Modern in Literature and the Arts, ed. l rving Howe (New York: Horizon Press, 1 967).

1 960'LARIN DUYARLILIGI

1 83

ben l i k ken d i en önemli, hatta yegane göndergesid i r. Topl u m kayg ı lan ması g ereken hiçbir teşekkü l veya göreve sa h i p değ i l d i r; bu görev soru m l u old u ğ u m uz ve b izi kes i n l i kl e büyük ölçüde koş u l land ı rd ı ğ ı için va rd ı r . . . G ü n ü m üzün romancısı ben l i ğ i sade­ ce bizi kuşatan ve tehdit eden d ü nyayla i l işki içinde ta n ı m l a m a kta ya rd ı mcı o l u r".1 0 B u 20. yüzyı l ı n i l k ya rı sı h a kkında geçerl i olan parlak bir ifade­ d i r; lakin 1 960'1ara g e l i n d i ğ i n d e romancı bir gönderge olara k ben l i ğ i terk etm i ş, ben l i k i l e d ü nya aras ı n d a ki s ı n ı rlar giderek bu­ l a n ı klaş m ı şt ı r. Mary McCharty 'vata nsız' yen i b i r roman türü n ü n bu dönemde yazı l maya başlad ı ğ ı n ı söyler v e ka n ıt olara k Vlad i m i r Na bokov v e Wi l l ia m B u rroug h s ' u n yazı l a rı n ı verir. B u i d d i a n ı n bel l i ö l ç ü d e d o ğ r u old uğ u n u d ü ş ü n üyoru m . B u n a ka rşın, 1 960'1arın orta larında 'yaza rl ı k' g i derek daha içine ka pa l ı h a l e g e l m i ş v e romancı n ı n s e s i gid erek daha fazl a sa h i psiz ka l m ı ştır. Çağ ı n mora l i n i bozan roma n c ı l a r okund u ğ u n d a 1 960'1arın te­ mel uğraşısı n ı n delilik o l d u ğ u görü l ü r. Topl u msal hayat a rkad a b ı ra kı l d ı ğ ı nda v e s ı n ı r l ı b i r özn e olara k ben l i k ortadan kaybol d u­ ğ u nda geriye ka l a n tek tema kopm a d ı r ve bu on yı l ı n her önem l i yaza rı kopma temasıyla şu veya bu şeki lde i l g i l e n m i şti r. B u ro­ m a n c ı l a rı n tarzı kuruntu yaratmad ı r; o n l a rı savu n a n l a rı n çoğ u şi­ zoid d i r; normal l i kten ziyade d el i l i k gerçekl i ğ i n kriteri h a l i n e gel­ m i ştir. 1 960'1a rd a ki bütün top l u msal ça l kantı l a ra rağmen bu ya­ za rları n roma n l a rı siyasal d eğ i ld i ; yine de hiçbiri (Be l l ow'u n Bay Sammler'ın Gezegeni ad l ı rom a n ı d ı ş ı nda) rad i ka l izm, gençl i k veya topl umsal h a re ketlerle i lg i l i d eğ i l d i -yi ne de hepsi fa rkl ı şeki l lerd e m i st i kti. B u yaza rları n d uya rl ı l ı ğ ı içinde b ü t ü n b u n la ra teka b ü l e d e n şey, bir kat l i a m ı ön lemeyi öğütler görünen -bi r fı rtınadan önce kı rl a n g ıçların ha reketlerinde gözlenen tü rde- b i r fel a ket ü rpertisid i r.1 1 ıo 11

Diana Tri l l i ng, ''The Moral Rad i ca l i s m of Norman Mailer", Claremont Essays (New York: Harcourt Brace and World, 1 964: 1 77- 1 78) . Bu okuma biçim inde 1 960'ların önde gelen çoğ u romancısının -örneğ in Updi­ ke, Salinger, Cheever, J. F. Powers, Styron, Roth, Malamud ve Baldwin'in- ta­ mamen göz ardı edildiğini biliyorum. Sadece bu şahs iyetlerin insa n ı n bir top l u m s a l çerçeve içinde yaptığ ı şeyleri beti mleyen romancının daha ras­ yonel i l g i lerine oda kl a n d ı klarını söyleyebilirim, fa kat b u n l a rdan Malamud kes i n l i kle çoğu kez fa ntezileri keşfe yönel m i ştir. Bu za manların kıya m etçi m izacına i l işki n sosyoloj i k okumam bağ l a m ı nda, seçtiğim roma ncıların

1 84

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

B i l i n d i k yaza rlar 'siyah m iza h ç ı l a r' i d i -Joseph Hel l er, J . P. Don­ l eavy, B ruce J . Fried man, Thomas Pynchon ve daha pop bir 'izle­ yici' Terry Southern. O n l a r absürt ve n i h i l i st d u ru m la rla i l g i le n d i ­ ler, olay örg ü leri delice v e h a ş a r ı t ü rdendi, sti l l eri küsta h, a b u k sa­ b u k, saçma ve g ü l ü n ç, ka ba komedi ta rzda i d i . Bütün bu d u ru m ­ l a rd a b i rey devasa v e ki şisel-ol maya n kuru m l a r ı n saçma l ı kl a rı a ra­ sında gidip gelen bir tür p i n pon topuyd u. 1 960'1a r ı n en popüler rom a n larından b i ri Catch 22'de a n a kara kter H ava Kuvvetleri nden kaçamaz, ç ü n kü deli o ld u ğ u n u gösteren bir kura l a m ü racaat etti­ ğ i nde gerçekte a kı l sağ l ı ğ ı n ı n yeri nde o ld u ğ u n u göstermekted i r. O klasi k del i l i k temasıd ı r. Anthony B u rgess, Kurt Von negut ve Wi l l i a m B u rroug hs'un bi­ lim kurg u s u ve fütü rizminde oyu n ka ra kterleri fizi ksel biçi m leri somut d eğ i ş i m l ere u ğ ra rken absürtl ü kler a ba rtı l ı r. Olayl a r ı n man­ t ı ksızl ı ğ ı ve iyi ve kötü n ü n b u l a n ı klaşması vurg u l a n ı r. John Barth 'ı n Giles Keçi Oğlan ad l ı fi l m inde i ki dev b i l g i saya r a racı l ı ğ ıyla d ü nya için m ücadele ed i l i r. Thomas Pynchon'ı n 49 Numaralı Par­ çanın Nidası ad l ı fi l m i nd e 'ko n u ' n u n merkezi nde d ü nya ça p ı n d a b i r kom p l o va rd ı r - bu tema ayrıca B u rroug h s'ta ka rş ı m ıza ç ı ka r ve b i r kıya met keşmekeşi a rtarken Amerika' n ı n son u n u bekleriz. Şizoid temalar Ken Kesey' n i n Guguk Kuşu, Barth ' ı n Yolun Sonu ve M a i l e r'in Bir Amerikan Rüyası eserlerinde aşika r hale g e l i r. Ke­ sey' n i n kita bı n ı n kısı mları uyuştu rucu ve LSD etkisinde yazı l m ı ştır, b i r ka ra kter lobotomi ya p ı l masına rağmen hapis orta m ı n d a n kaç m a k için d e l i l i ğ i ku l l a n ı rken, ayn ı hasta nede yata n H i ntl i şizoid dev bir adam kaçar ve "akı l sağ l ı ğ ı n a kavu şur". M a i l e r'in -baş l ı ğ ı açı kça sembo l i k o l a n - Bir Amerikan Rüyası'nda ana ka h ra m a n Stephen Rojack ( C I A i l e v e diğer g izem l i g üçlerle ka rş ı l a şma d a h i l) çeşitli s ı n ı rsız fa ntezi leri n i gerçekleşti rir ve daha ötesine geçmek için d üşü nce d a l g a l a rı n ı yönetir ve son unda görevi ta m a m l a r. Dönemin önde gelen başka romancı l a rı nda -Nabokov, Bel­ l ow, B u rrou g h s ve Genet- fa ntezi temaları baskı n d ı r. Nabokov' u n Solgun A teş rom a n ı b i r c a s u s veya Rusya'yı a n d ı ra n haya l i bir ü l ­ kede azled i l m i ş b i r kra l ol ması m u htemel bir ka h ra m a n ı n (burada b i r ki m l i k ka rmaşası merkezi öneme sa h i ptir) uzu n b i r ş i i ri üzeri ne ayrı ntı l ı b i r yoru m u (ayrıca g ü ç, sevg i ve öğrenme h a kkında me1 960'1arın d uya rl ı l ı ğ ı konusunda daha ayı rt edici önermeler ol uştu rd u kla­ rını d ü ş ü n üyoru m.

1 960'LARIN DUYARLILIGI

1 85

lodra mati k, dola m baçl ı b i r ken d i n i beğe n m i ş l i ğ i) i çeren b i r tür fa ntasti k dedektifl i k h i kayesid i r. Ada ya da Arzu (veya diğer çoğ u versiyon) sevg i h a kkı nda -geç m i ş ve gelecek za m a n a rası ndaki bütün ayrı mları yok etmek için b i l i nçli o l a ra k ana kron izme başvu­ ru l a n - ayn ı ölçüde kom p l e ks bir fa ntezid i r. Kıyametçil i k-karşıtı o l a n tek yaza r Sa u l Bellow n i h ayeti nde şu soruyu sorar: "O büyü k, mavi, beyaz, yeşi l gezegeni patlatma­ n ı n . . . za m a n ı m ıyd ı, yoksa bu eylemden dol ayı m ı patla d ı ? " Bay Sammler'ın Gezegeni büyük ölçüde H i ntli bir fizikç i n i n d ü nyan ı n a ş ı rı ka l a ba l ı ğ ı nd a n kaçmak i ç i n aya yerleşme p l a n ı etrafı nda i lerl er. B u rada D r. La l'in plan ıyla önde gelen fütü ristlerd e n H . G. Wel l s'in hayat ı n ı n fa razi biyog rafisi içiçe geçmiş görü nmekted i r. Ve -roman ı n g üzel kı l d ı ğ ı başka h ra m a n- Bay Sa m m ler vata nsız­ d ı r, sanki t ü m eski ya p ı l a rı n y ı kı l ı ş ı n ı vurg u l a m a ktad ı r. Na bokov ve Bel l ow d ü nya n ı n i htiyatlı gözlemcileri d i r, fa kat B u rroughs ve Genet'de kıya met bize ya kı nd ı r. Dü nya ta m ve sem­ bol i k olarak pa rça l a n m ı ştır. B u rro u g hs'ta d ışkı benzeri vizyon do­ kunsa l d ı r. Müthiş Yemek görü n ü şte yaza rın uyuşturucu bağ ı m l ı l ı ­ ğ ıyla m ü cadelesi h a kkında olsa da, pisl i k teması kita pta açı k bir lağım g i b i işlen mekted i r: a na l l ı kla, her türden bedensel boşa lt­ mayla, kad ı n genita l l i ğ i korkusuyla ve a s ı l m ı ş bir a d a m ı n refl eksle c i n sel boşa l masıyla büyü k bir meşg u l iyet vard ı r. İ nsa n l a r yengeç­ ler, dev kırkayaklar veya etç i l hayva n l a ra dönüşür. B u rro u g h s "ro­ m a n form u n u n m u htemelen modas ı n ı n geçti ğ i n i " ve yaza rların "korkutucu eylem fotoğ rafları o l a ra k okuyucu üzeri nde benzer etki ü reten" daha kesin tekn i kler gelişti receğ i n i söyler. O n u n ro­ m a n ları -Müthiş Yemek, artı Yumuşak Makine, Nova Ekspresi ve Patlamış Bilet üçlemesi- 'kü ç ü k pa rça l a ra ayrı lan' kita p l a rd ı r: "Müthiş Yemek'i herha n g i bir a ra kesitte pa rça lara ayı ra bi l i rs i n iz". Müthiş Yemek bir 'sü rekl i gösteri'd i r, ç ü n kü hiçbir ta rihsel ku l l a­ n ı m a sa h i p d eğ i l d i r. Başka rom a n l a r şeritler üzeri ne yazı l m ıştır ve kişi o n l a rı i sted i ğ i g i b i sayfa l a r h a l i nde d üzen l er. Gerçekl i k h içbi r gerçekl iğe sa h i p değ i l d i r, çü n kü [su n u landan] daha fazl a boyut ve d a h a fazla s ı n ı r yoktur. Benzer u ğ ra ş ı l a r Jean Genet' n i n ça lışma larında d a yer a l ı r, fa­ kat o n u n yazı m tarzı öncel i kl e s ı n ıf-a ltı na b i r övg ü d ü r. Susan Son­ tag'a göre "Suç, ci nsel ve top l u msal yozlaşma, öncel i kle c i nayet Genet ta rafı ndan görke m l i l i k için fı rsatla r olara k görü l ü r. Genet h ı rsızlar, tecavüzcüler ve ca n i ler d ü nyas ı n ı en d ü rüst tek d ü nya

1 86

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

o l a ra k görür, ç ü n kü b u rada i n sa n ı n en ka psa m l ı ve en yasak d ü r­ t ü l eri doğrudan i l kel koş u l l a r içinde ifade ed i l mekted ir. Genet için ya mya m l ı k fa ntezi leri ve 'bedensel içe-a l ma' i nsan a rzu ları h a k­ k ı n d a ki en derin h a ki kati n ifadelerid i r.1 2

Diyonisyan Yığm Kıya metçi ruh h a l i hiçbir yerde 'Diyonisya n tiyatro' o l a ra k ad l a n­ d ı rı la n ve kum pa nya topl u l u ğ u n u n b i r Diyo n i sya n y ı ğ ı n tü rü ola­ ra k ele a l ı nd ı ğ ı sanat ha reketi içinde olandan daha fazla usa n ma­ d a n sa hnelenmem iştir. O ken d i l iğ i nden l i ğ i, zevk verici ra hatla­ mayı, d uyusal i l etişimi, Doğ u m i stisizm i ve ritüe l i n i vurg u l a r; o n u n niyeti, eski rad i ka l tiyatro n u n a ksine, özg ü rleşme seremoni­ lerine bi rl i kte katı larak hem seyirci n i n hem de a ktörl erin ruh h a l ­ leri n i yeniden i nşa ederek seyi rc i n i n fi kirleri n i değ i ştirme değ i ld i . B u hare ket -oyu ncuların veya metn i n herha n g i bir biçi m i n i n, b i r beceri veya öngörü biçi m i n i n "yaratıcı o l m a d ı ğ ı v e yaşa m ka rşıtı" o l d u ğ u fi kri temel i nde- d i s i p l i n -ka rşıtı ve usta l ı k-ka rşıtı bir tiyatro oku l u n u teşvik etm i şti r. U staca kurg u la n a n geleneksel tiyatroda hiçbir değişken he­ def, h i çb i r a h l a ki bel i rsizl i k, h i çbir ku l l a n ı l maya n olay örg ü s ü u n ­ s u ru yoktu r; her za m a n eylemi son uca götü ren bir temel mantık va rd ı r, zi ra oyu n yaza rı her şeyi n yeri n i beli rlemek ister. Fakat 'ye n i tiyatro' d üzen l i olan şeye itimat etmez ve b u n l a rı keyfi ve seçici ol m a kla eleşti rir. Zoru n l u olara k, bu türden bir tiyatro oyu n yaza rları n d a n biri n i n tiyatrosu d eğ i l d i r, zi ra yazı l ı b i r oyu n bir ölçüde s ı n ı rları bel l i ve s ı n ı rland ı rı l m ı şken, yen i tiyatro eyl e m i n d üzen i n i bozma k, seyirci v e sa h n e a rası ndaki, seyirci v e a ktör a ras ı n d a ki ayrı m ı ortadan ka l d ı rm a k ister. Düşün meye itimat etmeyen yen i tiyatro i l kel ritüe l i n bir a n l a m ı n ı tiyatroda yeniden

1 2 Genet'yi bir 'Ameri ka l ı ' g r u ba d a h i l etmek ve 1 960'1arın bir yaza rı olarak

eti ketl emek tuhaf görünebi l i r. Temel yazı larını 1 940'1er ve 1 950'1erde yaz­ sa da, Genet'nin bir Amerikan takipçi kazandığı kitapları -Çiçeklerin Mer­ yem Anası, Hırsızın Günlüğü ve Cenaze Töreni- 1 960'1a rda çevri l i n ceye ka­ dar Ameri ka' da sah neye çıkmamıştı r. Bu rroughs da 1 950'1erde yazmasına rağmen, i ki adam can çekişmekte olan Amerikan bilinç içinde tam olarak sadece 1 960'1arda ortaya ç ı km ıştır.

1 960'LARIN DUYARLILIGI

1 87

ya ka l a m aya ça l ı ş ı r. Dramada yen i duya rl ı l ı ğ ı n prototipi J u l ia n Beck ve J u d ith Ma­ l i n a ta rafı n d a n org a n ize ed i l e n Yaşaya n Tiyatro'd u r. B u tiyatro top l u l u ğ u Avru pa'da bi rkaç yı l l ı k tu rneden son ra yen i bir tesad üfi eylem sti l i ne evri l d i ve b i r devri mci a n a rşizm biçi m i tel ki n etmeye başl a d ı . O n l a r ı n yen i s l og a n ı 'Tiyatro özg ü r kı l ı n m a l ı d ı r" ve "so­ ka kta ya p ı l ma l ı d ı r" idi. M a ri netti'n i n Fütü rist Man ifestos u n u a n d ı ­ ra n sözler içinde, B e c k eski tiyatroya b i r ka rş ı h ü c u m başlattı : Ya l a n l a r tiyatros u n u n b ü t ü n b i ç i m l e r i y ı k ı lacaktır . . . S h a kespea­ re' i n nesnel bi lgel i ğ i n e, sadece asi l i n d e n eyi m i n e ta h s i s ettiği trajedi d uygu s u n a i htiya c ı m ı z yok. K o l l e ktif haz kon u s u n d a k i ce­ h a l eti onu çağ ı m ı z için k u l l a n ışsız k ı l a r. Ş i i rse l l iğ i n aya rt m a s ı n a ken d i n i k a ptı rma m a k ö n e m l i d i r. B u n e d e n l e Arta u d "Metin leri Ya kı n " der. G e rçekte zeka n ı n t ü m tiyatrosu y ı k ı l aca kt ı r . Yüzyı l ı m ı z ı n ve geç­ miş yüzyı l l a r ı n tiyatrosu ente l l e kt ü e l s u n u m a ve cazi beye sa h i p b i r tiyatrod u r . K i ş i çağı m ı z ı n tiyatros u n u terk eder, u z a k l a ş ı r ve d ü ş ü n ü r. Fa kat d a h a ö n ceden koş u l l a n m ış z i h i n l e r ta rafı n d a n koş u l l a n d ı rı l a n d ü ş ü n m e m i z güve n i l e m eyecek ka d a r yoz l a ş m ı ş­ t ı r. . .

B u doğ rultuda, Yaşaya n Tiyatro'n u n y ı l d ızı Paradise Now'da seyi rci ler s a h n e ö n ü ndeki ışıkları atl aya ra k geçmeye ve sa h n edeki a ktörlere katı l m aya davet ed i l i rken, diğer oyu n c u l a r sarı l m ı ş ma­ ri h u a n a i çerek seyi rci ler a rası nda dolaşır ve onlarla kon u ş u rlar. Za m a n za m a n a ktörlerden b i ri veya diğeri sahneye döner, köstü­ m ü n ü ç ı ka r ı r ve seyirciyi de kendisi g i b i davra n m aya teşvik eder. (Nad i ren u l a ş ı l a n ) niyet bir tür kitlesel eğl ence organ ize etmektir. N i h ayeti n d e herkes tiyatroyu terk etmeye, pol isi ka rgaşaya itme­ ye, cezaevlerine sa l d ı rmaya, m a h ku m l a rı sa l m aya, savaşa son vermeye ve "ha l k adı na" şehi rleri ele geçirmeye teşvi k ed i l i r. Tiyatroda bu yen i d uya rl ı l ı ğ ı n tek öncüsü 1 948'd e ölen F ransız yaza r ve e leşti rmen Anto n i n A rta ud'd u r. Başta a ktörl ük eğ iti m i a l a n Arta u d 1 928'de Robert Aran ile Alfred Ja rry Tiyatrosu'n u kurdu, bu tiyatroda seyi rciyi Ja rry' n i n r u h u içinde şeyta n kovma ayi n i n e davet etti. Arta ud tiyatro n u n metne bağ l ı l ı ğ ı n a "son ver­ mek" ve h a reket ve d ü ş ü nce a ras ı n d a ki bi rici k b i r d i l t ü rü n ü n işa reti n i ca n l a n d ı rmak gerektiğ i n e i n a n ı r. G ü n l ü k hayatta gaddar-

1 88

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

l ı k veya sad izm i savu n masa da, ken d i tiyatrosu n u n 'ritüelleşmiş şiddet'i n i n seyi rciye b i r ra hatla m a duyg u s u sağ layara k tera p i k bir i ş l eve hizmet edebil eceğ i ne i n a n ı r. B u bakı mdan, Arta ud rasyo­ n e l l i ğ e sa l d ı ra n ve d ü rtü n ü n i l kel kökleri ne dö n meye ça l ı şan ge­ n i ş post-modern istler a kı m ı n ı n b i r parçasıd ı r. 1 960'1arda zen g i n lerin çocu kları n ı n bazen ö l ü m c ü l şeki lde d evri m oyu n u oyna r görü n d ü kl eri ve bazen ölümcül şeki lde ha­ l üs i n a syo n l a rla oya l a n d ı kları ABD'de Artaud'n u n 'Va h şet Tiyat­ ro's u n u n a rd ı ndakine benzeyen teoriler a s l ı n d a ne old u kları a n la­ ş ı l madan moda olm u ş l a rd ı . Z i ra b u dönemde "ritüel olarak tiyat­ ro" h a kkında söyl enen her şeyde tuhaf bir boşl u k h i ssi, i n a n çsızl ı k v e d ü ped üz teatra l l i k va rd ı . 1 3 Ritüel, E m i l e D u rkhei m ' ı n gösterd iği g i bi, h e r şeyden önce kültür içinde yer a l a n l a r ı n heps i n i n ben i msed i ğ i açı k b i r kutsa l ve d ü n yevi ayrı m ı n a daya n ı r. Ritüel kutsa l ı n ka p ı l a r ı n ı korur ve işlev­ lerinden b i ri söz kon u s u ritüel i n uya n d ı rd ı ğ ı sayg ı d uyg u s u saye­ s i n d e s ü regelen bir top l u m için temel önemde o l a n tab u l a rı ko­ r u m a ktı r; ritüel, başka deyişle, kutsa l g ü c ü n dramatize ed i l miş b i r tems i l id i r. B u n u n la bera ber, b u i ki va rl ı k a l a n ı a rası ndaki b u temel ayrı m d a n ha reket etmeyen ve bir d üzen l i değerler h iyera rşisiyle i l işki l i bütün d üş ü n celeri reddeden bir top l u md a ritüel benzeri a n l a m l ı bir şey n a s ı l yer a l a bi l i r? Yen i tiyatro n u n ritüel olara k a d l a n d ı rd ığ ı şey kaçı n ı l maz o l a ra k şiddetin yücelti l mesi ne evri l d i . Başlarda şiddet eseri n s ı n ı rl a rı içinde ka l d ı -Siyahlar oyu n u n d a ki şeytan kovma ritüel i n d e oldu­ ğ u g i bi, beyaz b i r ada m ı n siyah bir adam tarafı nd a n ö l d ü r ü l mesi sembo l i k o l a ra k sahnelendi. B u n u n la bera ber, daha sonra san sas­ yon açl ı ğ ı daha ca n l ı bir şeye ta lebe dö nüştüğü nde, kademeli olara k şiddetin sa h nelendiği temel a l a n o l a ra k yazı l ı oyu n l a r ı n yeri n i 'olayl a r' a l d ı . Tiyatro n i h ayetinde sadece hayatı ta klit eder, fa kat b i r 'olay'da gerçek kan a ka b i l i r -ve akmı ştır da. "Sa natta Y ı kı m " sem pozy u m u 1 968'de N ew York J udson Ki l isesi'nde ya pıl­ d ı , katı l ı m c ı l a rd a n b i ri ca n l ı beyaz b i r pilici çengele astı, sağa sola

1 3 Polonya l ı yönetmen Jerzy Grotowski'nin kostüm ler, ışıklandırma v e setle­

rin ortadan ka l d ı rıldığı, acı n ı n ve ö l ü m ü n vurgulandığı 'yoksul tiyatro'su bu dönemde benzer bir popülariteye sahipti, fa kat onun yaratıcısı -ya n i d i n sel b i r meslek d uygusuna sa h i p katı v e kendini soyutlayan kişi- kendi izleyici lerinden çoğ u n u reddetmiştir.

1 960'LARIN DUYARLILIGI

1 89

çekiştirdi ve a rd ı nd a n baş ı n ı ba h çe m a kasıyla kesti . Ard ı nd a n kesi k b a ş ı aya kl a rı n ı n a rası na, ferm ua r ı a ç ı k pantolon u n u n i ç i n e ye rleşti rd i v e hayva n ı n cesed i n i bi r piya no içinde pa rça l a ra ayı rd ı . 1 968'de S i n ematekte A l m a n sanatçı Herman N itsch sah n ede b i r koyu n u n ka rn ı n ı deşti, i ç org a n l a r ı n ı v e ka n ı bir g e n ç kızın üzeri ne boca etti ve hayva n ı n cesed i n i b i r haça çivi l ed i . B u olayda, Ç ı l g ı n ­ l ı k-Gizem Tiyatrosu'n u n oyu n c u l a rı birbirlerine kan v e hayvan bağ ı rsakl a rı fı rlattı l a r, m u htemelen Rom a' n ı n bir boğa n ı n ku rba n ed i l mesi ritüe l i n i sahnelemekteyd i ler, bu ritüelde b i r çukur içinde kurba n l ı k bir boğa b i r adam ı n başı üzeri nde F ri gya gizemlerine ka b u l ed i l mesi n i n b i r pa rças ı o l a ra k katled i l mekteyd i . B u i ki olay d a res i m leriyle Art in America isi m l i dergide h a berleşti ri l d i . Her­ m a n N itsch ' i n kontro l ü altında b i r hayva n ı n katled i l mesi n i içeren b i r başka o l ay Village Voice derg i s i n d e ka pak resm i olara k yer a l d ı . Geleneksel o l a r a k şiddet ente l l e ktüel için başa rısızl ı ğ ı n b i r iti­ rafı o l m uştu r. Söylemde, b i reyler kuvvete sadece a kı l l a i kna g ücü­ n ü yitird i klerinde başvu rurlar. Dolayısıyla, sanatta kuvvete m ü ra­ caat -tuva l d e, sah nede veya bir m eti nde şiddetin bireb i r ca n lan­ d ı rı l ması a n l a m ı nda- d uyg uyu ya n sıtaca k sa natsa l g ü çten yoks u n sanatç ı n ı n bu g ücü doğrudan şok ya rata ra k serg i l eme çabas ı n a i n d i rg e n m i ştir. Fakat 1 960'1arda şiddet sadece bir tera p i olara k değ il, a y n ı za manda top l u m sa l değ i ş m e n i n zoru n l u b i r b i l eşeni olara k meşrulaştı rı l m ı ştır. F ransız yü ksek b u rjuvazi n i n çocukları g i bi şiddet d eyi m leri kullanan ve Jean-Luc God a rd ' ı n Çinli ad l ı eseri nde Mao'n u n Kızı l Kita b ı n ı o kuya n biri orta l ı ğ ı yozla ş m ı ş bir roma ntizm i n d ehşet dol u ö l d ü rme d ü rtüsü n ü n ka plad ı ğ ı n ı kav­ rar. Benzer şeki lde, God a rd ' ı n ca n l ı hayva n l a rı gerçek katl i a m ı n ı n yer a l d ı ğ ı Hafta Sonu ad l ı eseri nde kişi, kata rsis içi n d eğ i l sağ l aya­ cağ ı zevkl er için u ğ u rsuz bir ka na susa m ı ş l ı ğ ı n köklerinden etki­ l e nd i ğ i n i kavraya b i l i r. Devri m retori ğ i n i n -hem yen i d uya rl ı l ı kta hem de yen i siyaset­ te- izi n verd i ğ i şey rol ve gerçekl i k a ras ı n d a ki çizg i n i n kaybol ma­ sı, böylece h ayatın (ve örneğ i n gösteri ler olara k 'devri mci' eylem­ lerin) bir tiyatro oyu n u g i b i s ü rd ü r ü l mesiyken, şiddet a rzusu i l k olara k tiyatroda v e daha son ra soka k gösteri lerinde zoru n l u psi­ kol oj i k bir i la ç, bir bağ ı m l ı l ı k biçi m i h a l i n e gel i r.

1 90

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

Akll Yerine 1 960'1arın sonlarında yen i d uya rl ı l ığa bir isim (karşı-kü ltür i s m i ) veri l d i v e ona b i r ideoloj i eşl i k etti. B u ideoloj i n i n t e m e l eğ i l i m i -'teknokrat i k topl u m 'a sa l d ı rı kı l ı ğ ı nda ortaya ç ı ksa d a - bizzat a kl a sa l d ı rıyd ı . 1 4 Akı l yerine -örneği n Charles Reich'ın "Bilinç 1 1 1 ", Theodore Ros­ zak'ı n 'şaman ist vizyon' başlığı altında- şu veya bu ön-rasyonel bir kend iliğinden l i k biçimine terk edildiğimiz söylenir. Bu hareketin en açı k sözcüsü Bay Roszak'a göre Y i n e de ben-merkez l i ve sere b ra l b i l i n ç biçi m i n e s a b it b i r bağl ı l ı k içeren b i l i msel d ü nya görüşü n ü n y ı k ı l m ası gere k l i d i r. O n u n yeri­ n e kişi l i ğ i n z i h i nsel-o l maya n kapasitel eri n i n -göz k a m a şt ı r ı c ı ı ş ı k­ tan ve i n sa n ı n d uygu orta k l ı ğı d e n eyi m i n d e n besle n en- doğru, iyi ve güze l i n ya rgıçları h a l i n e ge l d iği yeni bir k ü l t ü r ü n geç mesi gere k i r .

Tekra r tekra r devri mci değ i ş i m i n topl u m kad a r psi keyi de ku­ caklaması gerektiğ i n i işitmekteyiz. Fakat bunun gerçek koş u l l a rda hangi a n lama gelebi leceği -bu yeni, varsayı m gereğ i devri m son­ rası kültürün hangi biçi m i a l a b i l eceğ i- kon u s u nd a ipuçları a raştı­ rı l maya başland ı ğ ı nda, b i l m e n i n ağır yükünden ku rtu l ma k için ka rş ı mıza sadece başka tavsiyeler ve "şa m a n ı n a n l a msız coşku l u sözleri n i içeren" başka ayi n ler çı kar. Bu tavsiyeler ideal ize edi l miş bir çocukl uğun kaybol u p giden hazlarına özlemden başka bir şey sağlayabilir mi? Bu tüm ütopik ha­ reketlerin tekrarlanan özlemi olmuştur. Bununla beraber, 1 960'1arı n -psi kolojinin ve antropolojinin d i i i içinde süslenmiş olandan farkl ı­ pastoral fantezisinde yen i olan şey, bu özlemler geçmişte büyük ölçüde retorik iken (örneği n Fourier'nin "bütün i nsanların ruh sağlı­ ğının iyi olduğu ütopyası"), 1 960'1arın kültürel tari hinde çocu kl uk 1 4 Bu sa l d ı rıyı bütün rad i ka l izmlerle komşu görmek bir hata ve çarpıtma

olacakt ı r. Gerçekte, i rrasyonal izmden nefret eden daha eski bir rad i ka l ge­ lenek va rd ı r ve onun bazı savu nucuları -Ph i l i p Rahv, Robert Brustein, Lio­ nel Abel, l rving Howe- yeni d uya rl ı l ı ğ ı n hususiyetlerine sa l d ı ra n fa rkl ı yazı­ lar yayı m l a m ışlard ı r. Onların a rg ü m a n larının çoğ u ndaki sı kıntı, heps i n i n modernizm le ente l lektüel v e estetik m utabakat içinde olmaları v e öncül­ leri n i ka b u l etmeleridir. Yine de ye ni d uya rl ı l ı ğ ı n başa rdığı şey, modern iz­ m i n öncül leri n i mantı ksal son uçlarına taşımasıyd ı .

1 960'LARIN DUYARLILIGI

191

fantezilerin i n ve cinsel arzuları n ı n yetişki n l i k döneminde önceden görül memiş kitlesel bir ölçekte d ışa vurulduğu görü l ü r. Bir başka yeni l i k, yetişki nliğin işareti olan -iki cinsiyet arasındaki ve fiki rler arasındaki- zoru n l u ayrımların yadsın masından ziyade, bu ayrımların olumsuzlan ması ve yapılmaması talebiydi. Bir başka yen i l i k ise u mut­ suz Diyonisyan arayıştan ziyade Kova Çağı'nın* gençli k kültürü, i l k­ bahar rock-uyuşturucu dansı idi. Fakat ne doğa ne din kutsan madı­ ğı nda veya ritüelleşti ri l mediğinde bu nasıl mümkün olacaktı r? Olan tüm şey, benliğin -içi boşaltı lan ve Devri m oyun uyla yaşamsal oldu­ ğu görüntüsü veri len ben liğin- hazin bir kutsan ışıydı.

Bir Final 1 970'1erde -onyı l la rı n izi n i n bizi ha psetti ğ i dönemde- kü ltüre l ra­ d i ka l izm tüke n d i . Resimde fig ü r ve betimlemeye dön üş, yontuda teknolojiye, materya l lere ya da iletişim araçla rıyla 'kavra msal ifa­ de'ye bir i l g i va rd ır. Tiyatro eski m i ş ve roman, Pynchon'un Yerçe­ kiminin Gökkuşağı a d l ı eseri nde görü l d ü ğ ü g i bi, d el i l i kl e ve tek­ nolojiyle d a h a derinden meşg u l o l m uştur. Kültürel kitle için, (Ste­ ven M a rcus' u n teri m i n i ku l l a n ı rsak) 'pornotopya', ya n i pornog rafi ve ka rışık seks a rt ı k sıkıcı d ı r. Bu sadece b i r onyı l ı n değil ayn ı za­ manda bi r kültürel ta rzın da son u n a mı işa ret etmekted ir? Daha ö n ce gösterd i ğ i m g i bi, 'kontrolsüz ben l i k' s ı n ı rsız bi rey­ c i l i ğ i yücelten b u rj uva top l u m u n bir ürünüyd ü. B u rj uva topl u m e konomide kısıtl a n m a m ı ş bi reyc i l i ğ i onayla rken, kü ltürde be n l i ­ ğ i n aşırı l ı kl a rı n d a n korkma kta v e b u n l a rı engellemeye ça l ış m a k­ tayd ı . Çeşitl i ka rma ş ı k top l u m sa l nedenlerle, 'kültürel ben l i k' b u r­ juva-ka rşıtı ben l i k h a l i n e geldi ve b u hareketi n kes i m leri b izzat siyasal rad i ka l izmle ittifa k ya pt ı l a r. Yi ne de kültürel ben l i ğ i n d ü r­ t ü leri rad i ka l değ i l gerçekte isya n ka rd ı . B izzat kısıtla mayı redde­ derek ve [d ü rt ü leri] serbest b ı ra ka ra k 'ken d i n i ifade etme'ye ça l ı ş­ tı. G ü n ü m üzde ortaya ç ı ka n şey, kısıtla m a n ı n gevşemesi ve h i ç b i r geri l i m le ka rş ı l a m a m a k için d ü rtül eri serbest bıra kma -ya n i ya ra­ tıcı l ı ktır. Daha öneml isi, serbestl i k a rayışı l i beral bir kültür içinde * Aquarian A g e : M . S . 2500'lerde başlayacağı, uzaya ya pılan yol c u l uklar, h ızla gel işen yen i teknolojiler, b i l i msel keşifler, insan hakları ve bi reyse l l i ğ i n gi­ derek yükseleceğ i n i n varsayı l d ı ğ ı çağ. Wiki pedi

1 92

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

meşrulaştı rı l m ı ş ve ( m üzi k end üstrisi nde o l d u ğ u g i bi) ken d i lerine ait 'modern' b i r hayat tarzı n ı etki l eyen g i rişimciler ta rafı n d a n i stismar ed i l m i ştir. Kültürel modern izm i n i sya n ka r d ü rtü leri a rtı k b i r paradoksa yumruk atmakta d ı r. Batı l ı ol maya n d ü n ya n ı n -Çi n, Cezayi r veya Küba'n ı n - rad i ka l izmi Pü rite n ken, Sovyetler B i r l i ğ i ' n i n Marksizm'i kü ltürel olara k baskı c ı d ı r. Kültüre l modern izm, hala yıkıcı o l a ra k a d l a n d ı rı l sa da, büyü k ö l ç ü d e b u rj uva, kapita l i st top l u m d a ken­ d i n e bir yuva b u l m a ktad ı r. Kendi içi boş i n a n ç l a r ı n d a n ve içi ku­ ru m u ş d i n l erd en kaynaklanan bir kültürden yoksu n o l a n bu top­ l u m, ayrıca, 'özg ürleşmek' veya l i bera l l eşmek' isteyen bir kültü rel kitl e n i n hayat ta rzı n ı ken d i normu olara k beni msese de, yine de önem l i değerleri n neler olabi l eceği kon u s u n d a kes i n a h l a ki veya kü ltüre l kı lavuzlardan yoks u n d u r. Kültürel modernizm t ü ken m i ş m i d i r yoksa genişleyen b i r g i rd a p i ç i n d e daha fazla debelen ecek, (en seste, s ü bya n c ı l ığa, çift ci n siyet l i l iğe ka rşı) d a h a fazl a engel­ lemelerin devreye soku lacağı b i r s ı kı ş ı kl ı k içinde d a h a fazla kıvra­ nacak m ı d ı r? Bu noktada bu soru gerçekte önemsizd i r. B u radaki özg ü l olgu ya ratı cı (esteti k form ve içeri kte ya ratıcı) kü ltürel bir güç o l a ra k modernizm i n a rt ı k tü ken m i ş olmasıd ı r. Mena poz d ö­ n e m i n e 50 yı l önce va rı l m ı ştı r. 1 960'1arın d uya rl ı l ı ğ ı basitçe şok ve d uyum estetiğ i n i n sadece s ı radan ve usa n d ı rıcı h a l e g e l d i ğ i n i n ka nıtı olarak önem l i d i r; v e o kültürel kitl e n i n öze l l i ğ i h a l i n e geldi­ ğ i ölçüde ka pita l izmin kültürel çelişkileri n i n bir başka gösterg esi­ d i r.

B Ö L Ü M .

BUYU K YEN i LEN M EYE DOG RU : SANAYl-OTES I B i R ÇAG DA D i N VE KU LTU R """

.

"""

.

..

.

..

.

..

Her topl u m i n sa n l a rı n ken d i l e ri n i d ü nyayla i l işki l e n d i rebi l ecekleri bir a n l a m l a r top l u l u ğ u o l u şturmaya ça l ı ş ı r. B u a n l a m l a r bir a maç­ lar topl u l u ğ u n u bel i rler veya m it ve ritüel g i bi 'payl a ş ı l a n d ene­ yi m ler'i n ka rakteri n i açıklar ya da insanların büyüsel g üçl eriyle veya tekn i kl e doğayı dönüştürmeleriyle i l g i l id i r. B u a n la m l a r d i n ­ de, kültürde v e ça l ı şmada cis im leşir. B u a l a n l a rd a a n l a m la r ı n kay­ bolması i n sa n l a r ı n katlanamayaca kları bir d izi b i l i n mez l i k yaratı r v e i nsa n l a r bir n i h i l izm v e boş l u k d uyg u s u n u n sü rmemesi i ç i n a c i l e n yen i a n l a m a rayı şlarına yön e l irler.1 İ n sa n l a rı n kara kterleri n i n ve top l u msal i l işki kal ı pl a rı n ı n çoğ u ya ptı kları iş türü tarafı n d a n biçi mlend i r i l i r. İşi ka ra kter ta rzları n ı 1 B u yazı ayrıca b i r başka yazı n ı n ta mam layıcısı olarak okuna b i l i r: "Techno­

l ogy, Natu re and Society: The Vicissitudes of Th ree World-Views and the Confusion of Rea lms", Ara l ı k 1 972'de Sm ithsonian Enstitüsü'nde sunul­ m u ştur ve Fra n k N . Doubleday serisi nden, Technology a n d the Frontiers of Knowledge (Garden City, N .Y.: Doubleday, 1 975) a d l ı kitapta, Daniel Boors­ tin'in önsözüyle yer a l m ıştır. Bu m a kaleyi kita ba dahil etmememin nedeni, burada kültüre özg ü problem lerden ziyade toplumla i l işki içinde felsefi d ü nya görüşleri nin ortaya çıkışına odaklanı lmasıdır, fa kat i ki yazı birbiri n i ta mam layıcı olara k görü l e b i l i r. Bu böl ü m ü n açılış kı smında d i n ve kültür tartışması n ı n çerçevesi n i o l uş­ turmak için The Coming of Post-Jndustrial Society adlı kitabı mdaki bazı açı k­ lama ları tekrarlama gereğ i d uyd u m .

1 94

KAPiTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

bi rbi rinden ayı ra n bir i l ke olara k a l d ı ğ ı m ızda sanayi-öncesi ça l ı ş­ ma, s ı nai ça l ı şma ve san ayi-ötesi ça l ışma tarzl a r ı n d a n söz edebi l i ­ riz. B u i l keyi eşza m a n l ı o l a ra k b u u n surlar a y n ı topl u m i ç i n d e bir a rada var o l d u klarında görebi l i r veya b u n ları topl u m l a r ı n içinden geçti kleri a rd ış ı k s ü reçler olara k a l a b i l i riz. Kişi n i n amaçlarına bağ l ı o l a ra k h e r bir ya klaş ı m geçer l id i r -çü n kü b u n l a r a n a l itik inşalar­ d ı r. Fakat bu ayrı m kayn a ğ ı n d a bizzat ça l ı ş m a b u l u n a n a n l a m l a rı a n l a m a n ı n bir zem i n i olara k ka l ı r. Sanayi-öncesi top l u m l arda hayat esasen doğaya karşı bir oyun­ d u r -bu oyu n yine de g ü n ü m üz d ü nyas ı n ı n çoğ u n u n ö n koş u l u d u r. Emek-g ücü baskı n biçi mde doğal maddelerin işlen mesiyle i l g i l i sanayi lerde, yan i ta rım, madenci l i k, ba l ı kçı l ı k, orma ncı l ı kta yer a l ­ maktad ı r. Kişi m i ras aldığı biçimlerde ka ba kas gücüyle ça l ı ş ı r ve o n u n d ü nya a l g ı s ı n ı doğa güçleri n i n iniş çıkışları -mevsi mler, fı rtı­ nalar, toprağın veri m l i l iği, su kaynakları, maden ta baka l a rı n ı n de­ ri n l iği, ku ra kl ı klar ve seller- koş u l l a n d ı rı r. Hayatı n riti m leri bu o l u m­ sal koş u l l a r ta rafı ndan biçi m lendiri l i r. Zaman d uyg usu bir akış (duree) hissidir ve ça l ışma tem posu mevsimlere ve havaya bağ l ı d ı r. M a l l a rı n ü reti lmesine daya l ı sa nayi top l u m larında üretilmiş doğaya karşı bir oyun söz kon u s u d u r. Dü nya tek n i k ve rasyonel h a l e g e l i r. Makine h a ki m d i r ve hayatı n riti m leri meka n i k b i r tem­ poya sa h i pti r; za man kronoloj i k, meka n i ktir, saat d i l i m lerine göre eşit olara k d üzen l e n i r. Ka ba kas g ü cü n ü n yeri n i enerj i a l m ı ştı r ve ü retke n l i kteki büyü k sıçra m a l a rı n , bir sanayi top l u m u n u ka ra kte­ rize eden standart m a l l a r ı n kitlesel ü reti m i n i n te me l i n i bu o l u ştu­ rur. Enerj i ve makineler ça l ı ş ma n ı n doğa s ı n ı değ i şti rmiştir. Beceri­ ler d a h a fazla bileşe n l ere ayrı l ı r ve geçmişin zanaatkarı n ı n yeri n i i ki yen i fig ü r a l ı r: ça l ışma n ı n d üzeni ve akışından soru m l u o l a n m ü he n d i s v e - m ü h e n d i s i n tekn i k beceri siyle ken d i si n i n yeri n i a l a n yen i b i r maki n e ya ratı l ı n caya kad ar- m a k i n e l e r arasına s ı kış­ mış o l a n yarı-vasıfl ı işçi. O i ş i n parça l a rı n ı n bant siste m i n d e kes i n za m a n s ü re leri içinde b i r a raya getiri l d i ğ i bir p l a n l a m a v e prog­ ra m l a m a d ü nyasıd ı r. O i n sa n l a r, materya l l er ve piyasa l a r ı n m a l la­ rı n ü reti m i ve dağ ı l ı mı n a göre b i r a raya getiri l d i ğ i b i r koord i nas­ yo n d ü nyası d ı r. O şeyler i n sa n l a rdan daha kolay biçimde koord i­ n e ed i le b i l d i ğ i için i n s a n l a rı n şeyler olara k a l ı n d ı kl a rı bir orga n i ­ zasyon -h iyerarşi v e bürokrasi- d ü nyasıd ı r. Dolayısıyla, rol ler ve kişiler ara s ı n d a zoru n l u bir ayrı ma g i d i l i r ve bu ayrı m g i riş i m l erin personel çizelgelerinde ve teşkilat şema larında res m i l eşti ri l i r.

SANAYİ-ÖTESİ BİR ÇAGDA DİN VE KÜLTÜ R

1 95

B i r sanayi-ötesi top l u m kişiler bir arasında oyun d u r, ç ü n kü h iz­ metlere -beşeri h izmetler, uzm a n ve tekn i k h izmetlere- odakla­ n ı r. B i r araştırma e ki b i n i n org a n izasyo n u ya da heki m ve hasta, öğ retmen ve öğrenci, devlet m e m u ru ve vata ndaş a ra s ı n d a ki i l iş­ ki koord inasyon ve h iyera rşiden ziyade işbirliği ve ka rşı l ı kl ı l ı k içe­ rir -o kısaca örneğ i n bi l i msel b i l g i , yüksek eğ iti m, top l u msal or­ g a n izasyon ta rzları n ı n egemen o l d u ğ u b i r d ü nya d ı r. Bu yüzden, sanayi-ötesi top l u m top l u msal b i ri m i n bi reyden ziyade top l u m sal org a n izasyo n olduğu ve ka ra rl a rı n piyasada n ziyade -yöneti m içinde o l d u ğ u kad a r özel org a n izasyo n l a r a rasında da top l u mü­ zakerelerle- bir politi ka a racı l ı ğ ıyla a l ı nd ı ğ ı kat ı l ı mcı bir to p l u m­ d u r. Fakat i nsan l a r a ra s ı n d a işbirliği sağ l a m a k şeyleri yönetmek­ ten daha zord u r. Katı l ı m b i r topl u l uğ u n koş u l ud u r; ve çok fa rklı g r u p l a r pek çok fa rkl ı şeyler i sted i kl eri nde ve pazarlığa hazır ol­ mad ı klarında çatı ş m a l a r veya çözümsüz son uçlar a rta r. Ya bir kon sensüs pol iti kası ya da a ks i n e b i r engelleme politi kası va rd ı r. Fa kat to p l u m s a l org a n izasyo n daki bu değ işim ler maddi o l ma­ ya n daha fazla değişi m i n -bi l i nçte ve evre n a n layı ş ı nda bir değ i­ ş i m i n , h a l i h azı rda i n sa n ı n kend i n e ve d ü nyaya i l işkin an layışı n ı n kıyı sında b u l u n m uş, artı k fenomenoloj i k merkeze geçebil ecek a l aca ka ra n l ı k içindeki bir şafa ğ ı n - habercisid i r. Va ro l uşçu te rmi­ noloj iye göre insan d ü nyaya 'fı rlatı l m ıştı r', a n l a maya ve egemen o l m aya ça l ı şması gereken ya bancı ve düşman g üçlerle ka rşı ka r­ şıya d ı r. İ l k ka rşı laşma doğayla i d i ve i n sa ni va ro l u ş u n b i n l erce yı l ı n ı n büyü k bir kısmında hayat doğaya ka rşı b i r oyu n, doğayı ke n d i nden uza k tutma stratejisi, ya n i doğ a l güçlerden ke nd i n i ko ruma, s ı ğ ı n a k b u l ma, s u lara v e rüzga ra h ü kmetme, topra kta n, s u l a r ve d i ğer ya ratıklard a n besin ve yiyecek elde etme m ü cade­ lesiyd i . İ n s a n davra n ı şı n ı n çoğ u n u n kod l a n ı ş ı n ı bu değişken ko­ ş u l l a ra uyu m i htiyacı biçi mlendi rmiştir. Homo faber olara k i n sa n şeyler ya pmaya ça l ı ş m ı ş ve bir şeyler ya parken d oğayı yeniden-işleme haya l leri kurmuştur. Doğaya bağ ı m l ı o l m a k o n u n değ i ş ken i stekl eri ne boyun eğmekti. Doğayı -uyarlayarak ve kopya laya ra k- yen iden ya pmak i n s a n ı n g üçleri­ n i n artması demekti. Sanayi d evri mi esasında doğal bir d üzen i n yeri ne tekn i k bir d üzen i geç i rme çabası, kaynakları n v e i kl i m i n d üzensiz e koloj i k d ağ ı l ı m l a rı n ı n işlevleri v e rasyonel l i ğ i kon u s u n ­ da bir m ü h e n d i s l i k a n layışı i d i . Sanayi-ötesi top l u m i ki s i n i de reddeder. İnsanlar ö n e çıka n ça-

1 96

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

l ışma deneyi m i içinde giderek d a h a fazla doğa n ı n d ı ş ı n d a ve g i d erek daha az maki neler ve şeyl erle yaşa m a kta; daha fazla b i r­ bi rleriyle yaşa m a kta ve sadece bi rbi rleriyle karş ı l a ş m a kta d ı rl a r. Kuşkusuz, grup hayat ı n ı n geçmişi mağa ra hayat ı n a ve kla n lara kad a r uzanan problem leri uyg a rl ı ğ ı n ka rşı laştığ ı en eski g ü ç l ü kler a ra s ı ndad ı r. Fa kat g ü n ü m üzde b u bağ l a m d eğ i ş m i ştir. G r u p ha­ yatı n ı n en eski biçi m l eri d oğ a n ı n bağ l a m ı içinde yer a l ma ktayd ı ve d oğayı aşmak i n sa n ların hayatları na d ı şsal, orta k b i r amaç sağ l a d ı . Şeylere bağ ı m l ı olan g ru p hayatı i n s a n l a ra d ü nyayı d ö­ n üştü rmeleri için meka n i k a raçlar sağ l arken m u azza m b i r g ü ç d uyg u s u kaza n d ı rd ı . Fakat sa nayi-ötesi top l u md a ki k i ş i l e r i n çoğ u i ç i n eski bağ l a m l a r orta d a n ka l ktı. Ça l ı ş m a n ı n g ü n d e l i k d ö n g ü s ü içinde i nsa n l a r a rt ı k doğayla -ya ba n c ı veya cömert b i r şey o l a ra k­ ka rşı laşmazlar ve a letler ve şeyler çok az kişi ta rafı nd a n ku l l a n ı l­ m a kta d ı r. Daha uzun tarihsel bağ l a mda, sa nayi-öncesi top l u md a i n san­ l a r ı n ka ra kteri ve g r u b u n gelenekleri top l u m ta rafı n d a n biçim­ l e n d i ri l i r. D u rkhei m'ın kullandığı a n lamda, bi reylerden bağ ı m s ız, baş l ı baş ı n a bir va rl ı k olara k topl u m vard ı r. Dü nya şeki l l e n mekte o l a n b i r d ünyad ı r. Sa nayi top l u m unda i nsa n l a r şeyleri i m a l eder­ ler, fa kat i m a l ed i l e n bu şeyler hakikatlere dö nüşmez; o n l a r i n sa­ n ı n d ı ş ı nda, kend i leri n e ait va ro l u ş l a ra sa h i p kend i l i kler, şeyleşti­ ri l m i ş ken d i l i kler o l a ra k va r o l u rl a r. Sanayi-ötesi topl u md a i n san­ l a r sadece bi rbi rleri n i ta n ı rl a r ve "birbi rleri n i sevmek, yoksa öl­ mek" zoru ndad ı rl a r. Gerçekl i k 'orada' değ i l d i r, i nsa n "bizzat i m a l etmed i ğ i b i r d ü nyada ya l n ız v e korku içinde" yaşar. Gerçekl i k a rt ı k problem l i d i r v e yen iden i m a l ed i lebi l i r. Bu değişen deneyi m b i l i n çte ve d uya rl ı l ı kta b i r değişim yara­ tacak m ı d ı r? İ n s a n tari h i n i n büyü k kı s m ı n d a gerçekl i k doğa idi ve i ns a n l a r ken d i l eri n i doğal d ü nyayla ş i i rde ve i mgelemlerinde i l işkilend i rm eye çal ı ştı l a r. Son 1 50 yılda gerçekl i k tekn i k, a l etler ve i ns a n l a r ı n yapt ı kları şeyler h a l i n e geldi, fa kat şeyleşt i ri l m iş bir d ü nyada i nsa n l a rı n d ı ş ı nda bağ ı msız bir varo l u ş olara k. Artı k ger­ çekl i k sadece -doğayı ve şeyleri d ışard a b ı ra ka n - esasen d ı şsal bir gerçekl i k o l m a kta n ziyade başka l a rı n a d a i r ka rş ı l ı kl ı bilinç a ra c ı l ı ­ ğ ıyla deneyi m lenen topl u msal d ü nya h a l i n e gel mekted i r. Top l u m g i derek d a h a fa z l a b i r b i l i n ç a ğ ı na, bir sosya l i n şa olara k gerçekl i k kaza n a b i l ecek b i r i mg e biçi m i ne dönüşmekted i r. Fa kat h a n g i ku ra l larla v e h a n g i a h l a ki a n layı şlarla? Doğa veya tekn i k o l m a d ı-

SANAYİ-ÖTESi BİR ÇAGDA DİN VE KÜ LTÜR

1 97

ğ ı nd a insa n l a rı sonsuza kad a r bi rbi rine ne bağ l aya b i l i r? ***

Üç o rtam -doğa d ü nyası, tekn i k d ü nya ve top l u m sa l d ü nya- ve bu gerçekl i klerle i l i ş ki l i üç gerçekl i k tarzı ortaya koyd u m . B u n ların her biri n i n ayrıca, sembo l i k o l a ra k, b i r kozmoloj i k i l kesi vard ır.

Doğa Dünyası Doğa d ü nyası n ı n kozmoloj i k i l kesi kaderden talihe doğ rud u r. Örnek olarak doğaya ken d i deneyi m leri n i önem l i ölçüde ya nsıtan ve b u n l a rı din, mitoloj i ve fel sefe içinde somutlaştı rmaya ça l ı şa n G rek d ü ş ü n cesi n i e l e a lacağ ı m . Homeros Odessa v e İlyada'da za m a n ı h e r yı l öl ü bitki ler d ü n ­ yası n ı n yen iden doğd u ğ u b i r d ö n g ü olara k s u n a r v e bu vizyon ve bu ritüel döngü, en azı ndan M i st i k ve Orfist geleneklerde, i n sa n ı n kaderi n i n yaşam v e ö l ü m ü yen id e n ca n l a n m a n ı n v e yen i b i r ha­ yatı n izled i ğ i ta m döng üyü içerd i ğ i b i r temaya dö nüştü rü l ü r. Platon'un Cumhuriyet'i n kapa n ı ş böl ü m ünde d eğ i nd i ğ i Er m ito­ sunda bu eskatoloj i a h l a ki bir d üzen l e bir araya geti ri l i r. Er m itosu geçmiş şeylere i l i ş ki n -şaşırtıcı bir biçimde hayata dönen katle­ d i l m i ş bir savaşçı n ı n a n l attığ ı - b i r rüya d ı r. Fakat h i kaye gelenek­ sel d i r - r u h l a r ı n kaderi doğ m a k ve yeniden doğ m a kt ı r - temel v u rg u insa n ı n sonsuz mutl u l uğ u ya da m utsuzl u ğ u n u n bu hayat­ ta ki eylem lerine bağ l ı old u ğ u d u r. Bu yüzden, i nsan l a ra kuşa klar döngüsünden nasıl kaçmaları gerektiğ i n i göstermek için fel sefi i l keler O rfist ve popüler m itol oj iyle b i r a raya geti ri l i r. Bu gözd e n geçiri l m i ş a n l ayı şta za man ş i m d i d i r. Zaman, Pet­ rarca'n ı n ş i i ri n d e old u ğ u g i bi, sonsuzl u ğ u n egeme n l i ğ i n e değil, a ks i n e kad e re veya G rekleri n moira olarak ad l a n d ı rd ı kları şeye ta b i d i r. D a h a önce İlyada'da zaten açı k o l d u ğ u üzere, moira b i r 'pa rça' veya -ta n rı l a ra, cen nete, den ize v e puslu ka ra n l ığa- 'ta hsis ed i l m i ş b i r parça' a n l a m ı na gel i r. Moira böylece zama nsaldan ziyade m e ka nsal b i r şeye, geçmiş, bug ü n ve gelecekten ziyade bi r-a rada-var-olan a l a n l a ra d ö n ü ş ü r. M.S. 5. yüzy ı l son larında o l d u kça bel irgin olan ve Yunan is­ ta n'da ol d u ğ u gibi dörd ü ncü yüzyılda derin leşen, s ü rekl i b i r sa­ vaş l a pa rça l a n a n, ya rı va hşi M a kedonya kra l ı na yen i k d üşen kö­ tümser h ayat a n l ayışı ifades i n i Kader Ta n rı çası n ı n doğ u ş u n d a

1 98

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

b u l u r. Zoru n l u l u kla bağ l a ntı l ı o l a n bir şeyler şemas ı n d a kader her za m a n ta l i h e boyu n eğer -fa kat bu, d ü ş ü n d ü ğ ü m üz g i bi, olası l ı k veya risk olara k değil, a ks i n e rastlantı o l a ra k, b i l i n m eyen g üçler tarafı ndan yönetilen nesnel bir gerçekl i k olara k ta l i htir. N ite kim, i n s a n l a r daha u m utsuz hale g e l d i kçe ken d i le ri n e 'tah s i s ed i l m i ş o l a n pa rça'yı kaybederler, y i n e d e sürmekte o l a n i ç kaderleri n i değiştirme i l kesinden yoks u n l a rd ı r, hayatla rı n ı n yö n ü a n l a m ı n ı kaybeder v e kader ta l i h e yol açar. H e l l e n isti k dönemde (Homeros'a aykı rı o l a ra k) Ti ke,* 'ta n rılaş­ t ı r ı l a n ta l i h ' olara k, a nti k d ü nya n ı n büyü k ta n rıçası h a l i n e g e l i r. Teb Kralı Oidipus'ta, eylem a l a n ı a rt ı k kaderle d eğ i l ta l i h l e s ı n ı rl ı d ı r. H içbi r kesin b i l g i ol mad ığı, Ti ke yönettiği, Jacosta** ta rtıştı ğ ı için en iyisi ken d i n i ta l i h i n kol l a rı n a bı ra kmaktı r. Hayat keyfi o l a ra k geliştiğ i n d e kişi kafayı ta l i he ta ka r ve d u a eder. Profesör Bernard Knox'u n sözleriyle "Bu paradoksa l b i r so­ n u çtu r". "Parlak ve araştırmacı bir d üşünce yüzyı l ı nd a n daha öte­ s i n e geçiş i leriye değ i l a ksi ne başlama noktas ı n a doğru . . . Ho me­ ros'u n O l i m piya l ı larından Kader Ta nrıças ı n a doğru ha rekettir. Fakat bu döngüsel i l erleme tek bir d üzlemde hareket d eğ i l d i r; d ö n ü ş noktası daha alt b i r d üzeyd ed i r. Bu ha reket aza l a n b i r sar­ m a l d ı r".2 Bu yüzden, g i d i şat ta hsis ed i l m i ş olan bir parça d a n tesad üfi eyleme, mekansal b i r d üzenden rastgele b i r d üzene doğrud u r. Soru, a h l a ki i l ke n i n tem e l i n d e doğa n ı n ka prisleri varsa bu yönde b i r hare keti n değ iş mez olup o l m a d ı ğ ı d ı r. Bu soruya daha sonra döneceğiz.

Teknik Dünya Tekn i k d ü nyayı rasyone l l i k ve i lerleme ta n ı m la r. Hegel'e göre ta r i h ken d i l i k b i l i n ci n i n -irade ve eylemi m utlak b i l g i içinde kay­ naştı rmak için- öznel l i ğ i n s ı n ı rlayıcı at gözl üğü üzerinde zafer kaza n d ı ğ ı içkin s ü reçti r. M a rx i n sa n ı n gelişmes i n i maddi ve tekn i k

Bir şehrin ta l i h i n i v e genel olara k refa h ı n ı v e kaderi ni bel i rleyen ş a n s ta nrı­ çası (Ü.T.). ** Oed i pus'un a n nesi, İokaste olarak da b i l i n i r (Ü .T.). 2 Bernard M. W. Knox, Oedipus at Thebes (New Haven: Ya le U n ivers ity Press, 1 957: 1 67-1 68). *

SANAYİ-ÖTESİ BİR ÇAGDA DİN VE KÜL TÜR

1 99

g üçleri n i n i lerlemesinde, o n u n e l i ndeki doğayı kontrol araçla rı n ı n genişlemesinde görerek bu ta rihsel s ü reci doğa l l aştı rı r. Orta k çerçeve 'zoru n l u l u kta n', i n sa n ı n g üçleri n i s ı n ırland ı ra n kısıtla ma­ l a rd a n 'ku rtu l ma' fi kri idi. Beşeri olayların basitçe kayd e d i l mesi olarak değ i l , aynı za manda bir fel sefi demiurgos* o l a ra k ta rih i n ­ sa n la rı 'zorun l u ğ u n kra l l ığ ı 'ndan 'özg ü r l ü ğ ü n kra l l ı ğ ı'na götüre­ cek olan fa i l d i . B u yüzden, 'tari h i n sonu' i n sa n ı n tüm kısıtl ı l ı kl a r üzeri ndeki zaferi n i n , doğaya v e ben liğe ta m olara k egemen ola­ b i l mes i n i n işa reti olacakt ı r. Bu modern mizacın kayn a ğ ı d ı r. O b i l i mde göm ü l ü d ü r, Bacon ta rafı ndan Yeni Atlantis'te Solomon'un Evi n i n yöneticisi ya d a the Col l ege of Six Day's Works•• a racı l ı ğ ıyla ifade ed i l i r: "Kuru m u m u­ z u n amacı nedenlerin b i l g i s i n e ve şeyleri n görün meyen ha reketi­ n i n s ı rrına u l a ş m a k; m ü m kü n her şeyi etki l emek için i nsan i m pa­ ratorl u ğ u n u n s ı n ı rları n ı genişletmektir". August Comte, i nsan bil­ g i s i n i n tüm açıklamas ı n ı yazmaya yön e l i k m u htemelen son g i ri­ ş i m olan ( 1 842'de ta m a m l a n a n ) Pozitif Felsefe Dersleri'nde, m u h­ temelen doğası gereğ i bi l i nemeyecek tek şeyl eri n uza k yı l d ızları n ki myasal b i l eş i m i ve "on ların yüzeyi nde yaşaya n başka org a n ize va rl ı klar" o l u p o l m a d ı ğ ı sorus u n u n ceva b ı n ı arar. 20 y ı l içinde gökbi l i mci G u stav Ki rc h h off tayf a n a l izi n i yıld ızlara uyg u la r ve Comte'un u l a ş ı l a mayaca ğ ı n ı d üş ü n d ü ğ ü bu temel b i l g i n i n i l k parça s ı n ı ortaya koya r. B izler bu temel b i l g i n i n i ki nci pa rça s ı n ı değerlen d i rebi lecek kon u mda o l a bi l i riz. B i l g i n i n yörü ngesi n i n ha ritas ı n ı ç ı ka rmayı amaçlaya n bu tutku modern i n s a n l a r olara k hepim izi yön l en d i rmekted i r. M uhtemelen en zorl u çaba Amerika'n ı n en büyü k a i lelerinden b i ri n i n çocuğu ve Amerikan Ta rih B i rl iği'n i n eski başka n ı olan tarihçi Henry Adam s'a a itti r. Henry Adams b i r 'sosya l fizi k', çeki m ve tepkime o l a ra k, ha reket ve kütle olara k, kuvvet çizg i l eri ola rak, b i rl i kten çokl uğa doğru bir hareket olara k bir tarih sistemi i nşa etmeye ça l ı ştı. O 'ölçmede birl i k' a rayışıyla 'tari h i n d i n a mometresi ' n i -

* Platon'un felsefesinde evreni ya rata n, yaratıcı tanrı. Düzenleyici tanrı (Ü .T.). ** Dü nyan ı n i l k a ltı g ü n içinde yaratı l d ı ğ ı . Kişi n i n empirik b u l u ş l a ra tam bağlı­ lığının d i n sel inançlarıyla çatışmayacağı; bilimsel araştırmanın ge rçekte o n u n inancını güçlen d i receği, çünkü b u n u n Ta nrı'nın yarattıkları nı daha iyi anlamasını ve değerlen d i rmesi ni sağ layacağı i nancı.

200

KAPİTALİZMiN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

modern enerji kaynakl a rı n ı n ku l la n ı l mas ıyla bütün o l g u l a r ı n ü s l ü b i r kara kterde "i kiye katla n a n ora n l a r içinde" hare ket etti kleri n i­ keşfetti. Adams ta ri h fel sefesi n i n gizli pa rça c ı ğ ı n ı , 'ivme yasası'n ı keşfettiğ i n i d ü ş ü n üyord u . Fakat bu kesi n yörü ngeyi g rafi kleştir­ mesi gerekiyord u. Bu ceva bı -i h m a l ed i l e n çalışması stati k meka­ n i ğ i n ku r u l u ş u n d a etki l i olan parlak fa kat içed ö n ü k bir b i l i m i n sa­ nı olan- Wi l l a rd G i bbs'i n "Heterojen Maddelerin Dengesi" a d l ı m a ka l esinde buld uğ u n u d ü ş ü n mekteyd i . G ibbs 'faz kura l ı ' olara k a d l a n d ı rd ı ğ ı d u r u m u veya t e k b i r madden i n -on u n örneği buz, su ve su b u harı idi- evreleri değişi rken denges i n i n de değişti ğ i n i öne sürd ü . A d a m s 'faz' sözüyle kafaları ka rışt ı rd ı . Tu rgot v e Comte kendi büyük ta rihsel tas l a klarında tari h i fazl a ra [evrelere] böl d ü ler ve Adams a rtı k ta rihsel za m a n ı kesi n ayrı m için form ü l e edecek ve geleceği öngörecek b i r a raca sa h i p old u ğ u n u d ü ş ü n mekteyd i . O geleceğ i n ta ri hçis i n i n "kendi eğiti m i n i matemati ksel fizik d ü nya­ s ı n d a a raması gerektiğ i ni, eski çizg i lerde yü rütü len a raştırmal ar­ d a n d a h a fazlası n ı n bekl enemeyeceğ i n i, yen i b i r kuşağa yen i yönte m l erle d ü ş ü n me n i n öğ reti l mesi gerektiğ i n i . . . " söyl üyord u . Ada m s 1 909'da "Faz Kura l ı n ı n Ta ri he Uyg u l a n ması" ba ş l ı kl ı , ters ka reler yasa s ı n ı ta ri h i n dönemleri ne uyg u l a maya ça l ı ştığ ı b i r m a ka l e yazd ı . A d a m s yen i meka n i k fazı n ('evre'nin) 1 600'1erde G a l i l eo, Bacon ve Desca rtes'la başlad ı ğ ı n ı ve 'evre'n i n d a h a son­ raki, (d i n a mon u n icad ı n ı n si mgelediği) elektrik evresi n e kadar 300 y ı l s ü rd ü ğ ü n ü varsayma ktayd ı . Meka n i k evre 300 yı l sürmüş­ se, ters ka rel er yasası uyg u l a n d ı ğ ı nda elektri k evresi ka rekök 300'e eşit ya da ya klaş ı k olara k 1 7 yı l l ı k b i r hayata sah i p olaca k, a rd ı n d a n 1 9 1 ?'de arı b i l i nç, saf matemati k evresine geçi l ecekti . Ve aynı yasaya bağ l ı olara k, ivme n i n h ızı sabit ka l d ı ğ ı nda 1 7.5'un ka rekö kü ya kla ş ı k 4 yı l olacak, 1 92 1 yı l ı nda söz kon u s u evre n i n olası l ı kl a rı n ı n son s ı n ı rı n a ulaşacaktı. (Dolayısıyla, meka n i k evre­ n i n köken i n i 1 SOO'e kad a r uzattığ ı m ızda bu ivme n i n baş l a n g ı ç nokta s ı n ı n h a n g i za m a n o l d u ğ u n d a n kesi n o l a ra k e m i n ola mayız ve 'ters ka re' yasam ızı uyg u l a d ı ğ ı m ızda d üşü ncen i n s ı n ı rı n a 2025 yı l ı n d a g e l i riz; b u yüzden, d ü ş ü n mek için m u htemelen hala bi raz zama n ı mız var.) Dolayısıyla, topl u msal evri m i n koz m i k resm i sosya l fiziğin bu denklemlerinde ka bataslak çizi l m işti. Faz [evre] ku ra l ı n a göre topl u m b i n l erce yıl feti ş kuvvetlerin pençesinde yaşa m ı şt ı r (d i n i n

SANAYİ-ÖTESİ BİR ÇAGDA DİN VE KÜL TÜR

201

i n sa n l a rı n üzeri ndeki g ücü); meka n i k bir çağda n geçi l miş ve daha sonra "topl u msal ve siyasa l d evri m ler d ı ş ı nda neler olup bitti ğ i yeteri nce kavra n mad a n " elektri k evresi n e u l a ş ı l m ıştır. Art ı k top­ l u m b i l i m i n teri m leri içinde bir ken d i l i k b i l i ncine u la ş m ı şt ı r. Saf matemati k evresi nde, meta-fizi k d ü nyada bir bi l i n ç çöküşü ve "ör­ neğ i n Joh n Stu a rt M i l l'in öngörd ü ğ ü " yen i bir "so n u bel l i o l ma­ ya n uzun d u rağan bir dönem" ola b i l i r. Fakat b u n u n ötesinde daha uzun eri m l i bir vizyon yoktu. Adams 72 yı l ı n ı n ka pa n ı ş kon uşmacısı olara k 1 9 1 0'da yazd ı ğ ı "Amerikan Ta rihçilere Mektu p"ta Lord Kelvi n'in "Evrensel M eka­ n i k Enerj i n i n Doğada Yok O l m a Eğ i l i mi " isi m l i maka lesi ne d i kkat çeker. Ada m s Kelvi n'den 7 y ı l sonra Darwi n'in Türlerin Kökeni'n i yayı n lad ı ğ ı n a ve "top l u m u n Evri m i n d o ğ a l v e i ç g ü d ü s e l o l a ra k i leriye doğru ol ması gerektiği görü ş ü n ü ben i msed iği ne" işa ret eder. Fakat ta ri h i de yön eten b i r sosya l fizik varsa, top l u m u n n i hai yazg ısı entropi veya 'rastgele d üzensizl i k' olmayacak m ı d ı r? Enerj i b u l m a n ı n zorlaşması n ı n b i r sonucu kitleleri n aya kl a n m a s ı d eğ i l m iyd i ? -Ad a m s ö rnekleri nde G u stav L e Bon'un Kitlelerin Psikoloji­ si'nden ya rarl a n ı r. Tekni k çağ saat çağıdır. Eğer böyleyse saatin mekanizması çal ış­ maktadır. ''Termodinamik evreni son derece daraltmıştır" der Adams. "Zaten Tari h ve Sosyolojinin sesi kesilmiştir". Henry Adams'ın akta rmaya çalıştığı son fi ki r buyd u . Bilginin ivmesinin ittiği tarih treni rayından çı kaca ktır. İnsa n l ı k artan problemlerini çözmekte giderek daha fazla zorlanaca ktır, çünkü değişmenin ivmesi n i n a rtması bizi enerjinin son sınırına getirecekti r ve geleceği n sınavına yaratıcı tepki veremeyeceğ iz.3 Bu yüzden, tekn i k dünyada ilerlemeyle başlar, fakat

3 "Hiçbir tarih araştı rmacısı [Ada ms'a göre] Auguste Comte'un ki myacılar

Faz araştı rmaları ya pmadan tam 50 yıl önce tari h i n evreleri yasas ını kesin koş u l l a r içinde ortaya koymaya çalıştığ ını b i l m iyordu -bu çal ışma o dö­ nemde önde gelen i ki otoritenin, ya n i Emile Littre ve John Stuart M i l l'in ya kın takd i ri n i kaza n m ıştı. Ya klaş ı k 1 50 yı l önce Wi l l a rd Gi bbs fizi kçiler ve kimyacılara kendi matemati ksel form ü l lerini açı kladı, Turgot Ta rihsel Evre Kura l ı n ı Franklin'in elektri k yasas ını ifade ettiğ i açıklıkta ifade etti. Teori konusunda 1 750'dekinden çok fazla i lerlemed i k ve elektriğin ya da dü­ şüncenin, madde olara k, ne olduğu hakkında Frankl i n ve Turgot' n u n bil­ d i ğ i nden b i raz daha fazlasını b i l iyoruz; fa kat doğa n ı n n i hai bireşi m i n e bu nüfuz edememe ta rih profesörleri için ön hakları olan ve yine de kendi ödevleri n i gerçekleşti rmeye çal ıştıkları matemati k ve fizi k eğiti mindeki

202

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

son u nda durağanlığa ulaşı rız.

Toplumsal Dünya Doğa d ü nyası kader ve ta l i h , tekn i k d ü nya rasyone l l i k ve entropi ta rafı ndan yöneti l m e, topl u msal d ü nya sadece "korku ve titreme" içinde yaşama olara k nitelendirilebi l i r. Her top l u m u (Roussea u'n u n deyişiyle) zor -ord u, m i l i s g ücü, po l i s- ya da b i r a h l a ki d üzen, bi reylerin birbirlerine sayg ı l ı d av­ ra n ma ve genel h u kukun kura l l a r ı n a sayg ı arzusu bi r a rada tut­ m a kta d ı r. Yayg ı n b i r top l u msal d üzende bu kura l l a r ı n meşru l u ­ ğ u n u n köklerinde b i r paylaş ı la n değerler sistemi va rd ı r. Ta rihsel olara k d i n , n i hai değerlerle i l g i l i bir bi l i n ç ta rzında olduğu g i bi, payl a ş ı l a n b i r a h l a ki d üzen zem i n i n e sah i ptir. D i n i n gücü herhangi bir faydacı öze l l i kten (benci l l i kten ya d a bi reysel i htiyaçta n) gelmez; d i n b i r top l u msa l sözleşme d eğ i l d i r, ne de sad ece genel bir kozmoloj i k a n l a m l a r siste m i d i r. Di n i n g ü ­ c ü n ü n kaynağı, ideoloj i l e r veya d iğer sekü ler i n a n ç b i ç i m l eri ka r­ şısı nda, kutsa l d uyg u s u n u -bir h a l kı n dağ ı n ı k halde olan kol l e ktif b i l i n ci n i- çok kuvvet l i bir ka p içinde bi r a rada tuta n araç ol ması­ d ı r. (Modern çağda esasen E m i l e Du rkhei m ta rafı n d a n a ra şt ı r ı l a n ) kutsa l v e d ü nyevi ayrı m ı top l u msal d ü nya n ı n yazg ısı n ı tartı şma­ n ı n baş l a n g ı ç nokta s ıd ı r. İnsan kökten fa rkl ı, heterojen i ki a l a n, kutsa l ve d ü n yevi ayrı m ı n ı d üş ü n meye nasıl baş l a m ı ştır? Doğa m i kro evrenden ma kro evrene- büyü k bir va rl ı k zinciri içindeki bi rleş i k b i r süreçtir. Sadece i nsan d ü a l izmler, ya n i ru h ve madde, doğa ve ta rih, kutsa l ve d ü nyevi ayrı m l a rı yaratm ı ştı r. Du rkhei m'a göre i n s a n l a rı birbirine bağ l aya n ortak d uyg u l a r ve d uyg usal bağ l ı l ı kl a r b i r top l u m sa l va ro l u ş için merkezi öneme sa h i ptir. B u yüzd en d i n top l u m u n b i l i ncid i r. V e top l u msal hayat b ü t ü n yön l e­ riyle sadece b i r sembo lle r sistemi sayesinde ve b i l i n ç kutsa l oldu­ ğ u d ü ş ü n ü le n b i r objeye sabitlen d i ğ i nde m ü m kü n o l u r. cehaletleri n i atfedebilecekleri a l a n ı terk etmeleri için hiçbir mazeret sun­ maz". Adams'ın Vico'yu ya nsıtan bir sözü şöyledir: "Ta rih teorisini araştı r­ m a k ı ş ı k teorisini araştı rmaktan çok daha kolayd ı r". ''The Rule of Phase Appl ied to History" ve "Letter to American Histori­ ans" için, bkz. The Oegradation of the Oemocratic Dogma (New York: Mac­ m i l lan, 1 9 1 9: 284-285, 252-253, 1 4 1 - 1 42).

SANAYİ-ÖTESİ BİR ÇAGDA DİN VE KÜ LTÜ R

203

D u rkhei m'ın a n layışı geçerl iyse, 'd i n i n krizi ' geleneksel ola n­ d a n fa rkl ı bir ı ş ı k altında bakı l d ı ğ ı nda a n l a ş ı l a bi l i r. Düşü n ü rler ve g ü n ü m üzde gazeteciler d i n i n zayıflad ı ğ ı n ı veya i n a ncı n kaybol­ d u ğ u n u yazd ı klarında genel l i kl e doğaüstü d uyg u s u n u n -cennet ve cehen nem, ceza ve kefareti n i ödeme tasavvu rları n ı n- i n s a n l a r üzeri ndeki g ü c ü n ü yitird i ğ i n i kastederler. Fakat D u rkhei m'a göre d i n i n köke n i doğaüstü ne veya ta n r ı l a ra i n a n ç değ i l , dünyan ı n (şeyl er, za m a n l a r, kişilerin) kutsa l v e d ü n yevi olarak ayrı l masıd ı r. D i n zayıfl ı yorsa b u n u n ned e n i kutsa l ı n d ü n yevi a l a n ı n ı n d a ra l ma­ sı ve i n sa n l a r a rası ndaki ortak d uyg u l a rı n ve d uyg usal bağ l a r ı n et­ kisi n i yiti rmesi ve zayıfl a masıd ı r. İ nsa n l a ra orta k ki m l i k ve d uyg u­ sal karşı l ı kl ı l ı k sağ l aya n asil u n s u r l a r -a i l e, si nagog, ki l i se, cemaat­ zayıfl amaya başla m ı ş ve i n sa n l a r hem za m a n hem yer bakı m ı n­ d a n karş ı l ı kl ı i l i ş ki l eri n i s ü rd ü rm e ka pasitel eri n i yiti rmişlerd i r. Do­ layısıyla, "Tan rı öldü" demek gerçekte top l u msal bağ l a r ı n yıkı l d ı ­ ğ ı n ı v e top l u m u n öld ü ğ ü n ü söylemektir.

Kutsaldan Dünyeviye Üç ortam ve üç kozmoloj i n i n ya n ı s ı ra b i reyleri n ke nd i l eri n i d ü n ­ yayla i l işkilendi rmeye ça l ı ştıkları üç bağl ı l ı k veya ki m l i k ta rzı va r­ d ı r: d i n, iş ve kü ltür. Geleneksel ta rz, kuşkusuz, b i r kişi n i n , bir h a l kın, b i r ta ri h i n ve b i r yerin şeyler şeması içi ndeki a n l a m ı n ı n g ü ndel i k d ü nyayı aşan b i r a racı o l a ra k dindi. Modern top l u m gelişir ve farkl ı laşı rken ya n i seküler/eşme süreci nde- d i n i n topl umsal d ü nyası d a ra l d ı ; d i n gid erek d a h a fazla -kader o l a ra k değ i l - ka b u l veya ret ed i lebile­ cek b i r kişisel i n a n ç, (rasyonel veya fa rkl ı türd e) b i r kişisel i rade meselesi h a l i n e geldi. B u d eğ i ş i m s ü reci n i en parlak biçimde teo­ l ojiyi ve m etafiziği, 'eski' Ta n r ı 'yı, "doğ al-o l m aya n ve yücelti len i n sa n ı " reddeden ve anlamı a h l a ki l i kte ve d uyg u sa l özne l l i kte, bir Kant ve Sch l eiermacher bireş i m i nde b u l a n Matthew Arnold'ı n yaz ı l a r ı n d a görmekteyiz. Bu d eğiş im gerçekleştiğ i nde d i nsel tarz a rt ı k eti k ve estetik tarz h a l i n e gel i r -fa kat kaçı n ı l maz olarak g ü ç­ süz ve zayıft ı r. Bu değişim, bu n i spette, Kierkegaard'ın ken d i yo­ l u n u d i n e d ö n ü şte b u l d u ğ u ad ı m ları n ı n tersidir. İş b i r meslek o l a ra k ad land ı rı ld ı ğ ı nd a d i n böylece bu-d ü nyacı

204

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELiŞKİLERi

b i r bağ l ı l ığ ı n, bi reyin iyi l i ğ i ve değeri n i n kişisel çabayla sağ l a n ma­ s ı n ı n bir ka nıtına d ö n ü ş ü r. B u sadece P rotesta n b i r görüş d eğ i l , tüketimci bir hayatın yozlaşt ı rıcı l ı ğ ı nd a n korka n Tol stoy'u n ve (ki b b utzu n teori syeni) Aleph Daled Gardan g i b i i n sa n la r ı n da gö­ rüşüyd ü . P ü riten veya kibbutz üyesi bir meslekte ça l ı ş m a k i stiyor­ d u . Ça l ı ştı ğ ı m ızı h i ssediyoruz, ç ü n kü ya b u n u ya pmak zoru n dayız ya d a bizzat ça l ışma ritüelleşmiş veya zayıfl a m ı ştı r. Max Weber Protestan Ahlôk ve Kapitalizmin Ruhu'n u n mela n ko l i k son sayfala­ rında şöyle yaza r: "Mesleğ i icra etmen i n en yü ksek m a n evi ve kü ltüre l değerlerle doğrudan i l işki l i ola mayaca ğ ı yerlerde veya, öte ya ndan, basitçe i ktisadi b i r mecburiyet olara k h issed i l mesine gerek olmadığı za m a n l a rda, bi rey o n u [işi] b i r şeki lde meşrulaş­ tırma ça ba s ı n ı za m a n l a terk eder". Mesleğ i n altında yata n çi leci, hazcı yaşa m biçi m i n i n yeri n i tü ketici d ü rtüler a l ır. Modern, kozmopolit i n sa n için hem ken d i n i gerçekleşti rme a racı hem de hayat ı n bir meşru laştı rı l ması -bir estet i k meşru laş­ tırma- olara k d i n ve ça l ışma n ı n yeri n i kültür a l m ı ştır. Fakat bu esasen d i nden kültüre doğru d eğ i ş i m i n a rd ı nda b i l i n çte, b i l hassa i nsan topl u m unda somut davra n ı ş ı n a n l a m larında ortaya ç ı ka n olağandışı b i r değişim va rd ı r. Batı l ı top l u m u n tari h i nde her za man bir serbest l i k ve kısıtl a m a d iya lekti ğ i va r o l m uştur. Serbestl i k fi kri n i n kö kleri Diyon isyan şen l i kl ere, ç ı l g ı n içki alemleri n e, sefa hat alemlerine, 1 . ve 2. yüzyı l­ ların G n osti k ta ri katları na ve o za mandan beri ortaya ç ı ka n g izli h a re ketlere veya İ n c i l 'deki Sodom ve Gomore efsaneleri ne ve ta­ ri h i n e ya d a Babil'in vukuatlarına uza n ı r. Batı ' n ı n büyük ta rih sel d i n leri kısıtlayıcı o l m uşlard ı r. Eski Ah it'te yasaya vurgu ve kontrolsüz insan doğa s ı n d a n korku ka r­ ş ı m ıza çıkar; i n a n doğası kontrolsüzl ü k, şehvet, cinsel reka bet, şiddet ve cinayetl e i l i ş ki lend i ri l i r. Korku şeyta n i olandan -kişi n i n del ice kend i nden geçişle beden i n i a rzu larına terk etmesinden ve g ü n a h işlemekten- korku d u r. H u ku ku as kıya a l a n ve yerine sev­ g iyi i la n eden Yen i Ahit b i l e bu as kıya a l m a n ı n g ü ndelik sonuçla­ rı n d a n ü rker ve b i r engel d i ker. Pa u l ' u n Korintlilere Mektuplar'da Korint Ki l isesi'nin bazı prati kleri n i şiddetle eleşti ri r: O "Hayı r, sun­ duğum sevg i, uyg u la d ı ğ ı m kom ü nyon serbestl i k ve bedeni sev­ mek d eğ i l, serbestl i k ve ru h u sevmekti r" der ( ICori nthias 5: 1 -2: 1 2-20; 1 4: 1 -28). Batı l ı top l u md a d i n i n i ki i şlevi vard ı . İlk olara k, şeyta n i n i n ka pı-

SANAYİ-ÖTESİ BİR ÇAGDA DİN VE KÜLTÜ R

205

l a rı n ı [kapalı] tutmakta, şeyta n ı -gerek İ b ra h i m'in İ s h a k'ı kurba­ n ı nd a sa h n elenen sem bol i k kurban içinde gerek ritüel çarm ı h a geri l m i ş İsa biçi m i n d e ( İ sa'n ı n bed e n i v e ka n ı olara k mayasız ek­ mek ve şarap biçi m i nde) cisi m leşti rerek- sembo l i k teri m ler içinde parça la maya ça l ış m a ktayd ı . Ve din i kinci olara k geçm işle bir sü­ rekl i l i k sağ l a m ıştır. Otoritesi her za m a n geçmiş içinde kon u m la n ­ d ı rı la n keh a net a h l a ksız i l erici v a h y i n geçerl i l i ğ i n i i n ka r ı n temel i h a l i n e gel m i şti r. Kültür d i n l e kaynaştı ğ ı n d a b ug ü n ü geçmişe göre değerlend i rm i ş ve gelenek a racı l ı ğ ıyla i kisi a rası nd a s ü rekl i l i k sağ l a m ı ştı r. D i n b u i ki yol l a ta ri hsel Batı kültürü n ü n neredeyse ta ma m ı n ı d esteklemiştir. Bahsetti ğ i m -bel i r l i b i r ki şide veya za m a n içinde özel b i r nok­ tada kon u m la n d ı r ı l mayı p, a ks i n e genel bir kü ltüre l o l g u ola n­ g eçi ş 1 9. yüzyı l ortalarında dinin teol oj i k otoritesi n i n yı kı l masıyla ortaya ç ı k m ı şt ı r. Kültür -bu g ü n özel l i kl e modern izm olara k ad­ l a n d ı rd ı ğ ı m ız ortaya ç ı k m a kta olan akım- gerçekte şeyta n iyle b u i l iş kiyi devra l m ı ştır. Fakat modern ist kültür, d i n i n ya pmaya ça l ı ş­ t ı ğ ı g i bi, şeyta n iyi e h l i l eşti rmek yeri ne, onu ka b u l etmeye, keş­ fetmeye, zevk a l m aya ve (uyg u n biçi mde) bel l i türden bir yaratı cı­ l ı ğ ı n kayna ğ ı olara k görmeye baş l a m ı ştı r. G ü n ü m üzde d i n kü ltüre her za m a n a h l a ki norm l a r em poze eder. O ı s ra rl a s ı n ı rları, b i l hassa estetik d ü rtüleri n a h l a ki davra n ışa ta bi kı l ı n ması n ı vurg u l a r. Kültür şeyta niyle i l g iyi s ü rd ü rd ü ğ ü nd e 'estetiğin özerkl i ği', ya n i deneyi m i n özü nde v e başl ı baş ı n a üstün değer old u ğ u fi kri ne ta lep o l u ş u r. Her şey araştı rı l a bi l i r, şehvet, c i nayet ve modernist gerçeküst ü n ü hakim iyeti altına a l a n d iğer tem a l a ra (en azı n d a n haya l gücü ne) izin veri l i r. Ö n ceki böl ü m ler­ de görd ü ğ ü m üz g i bi, i kinci işlev tüm otoritenin, tüm meşru l u ğ u n 'Ben'in, ' i m pa rator ben'in gerekleri içinde kökleşmesiyd i . Kişi geçmişe d önerek s ü rekl i l iğe zorlaya n bağ l a rı koparır veya pa rça­ l a r; yen i ve tazeyi i l g i kayna ğ ı ve ben l i ğ e i l g iyi ya rg ı g ü c ü n ü n kriteri olarak kı l a r. N iteki m, b i r kü ltürel ha reket olara k modern izm d i n i n a l a n ı n a tecavüz etm i ş ve otorite n i n merkezi n i kutsa l d a n d ü n yevi ta rafa kayd ı rm ıştır.

Üç Faust Kutsa l bizzat sadece i ki yönde i lerler: (i) yen i l i kçi ve hazcı b i r ha­ yat (ve n i h ayeti nde zevk ve eğ l ence d ü ş kü n l ü ğ ü) veya (2) He-

206

KAPiTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

gel'in "ru h u n ken d i n i sonsuz kı l ması" olara k ad l a n d ı rd ı ğ ı şey, in­ sa n ı n mutlak, Ta nrı-benzeri b i l g iye u l a ş m a a rayışı yön ünde. i n­ sa n la r çoğ u kez i kisine de u laş maya ça l ış m ı ş l a rd ı r. İ n sa n ı n ken d i n i abartma ça bası n ı n fig ü rü kuşkusuz, t ü m b i r çağ ı n kendi kaderi olara k d eğ i l se de kend i zi h n i v e ru h u, ken d i m utsuz v e böl ü n m üş b i l i nci o l a ra k ka b u l ettiğ i F a u st't u r. V e bizim için b u modern fig ü rü i nşa eden Goethe'de b i r d eğ i l üç Fa u st'la ka rş ı l a ş ı l ması şaşırtıcı ol masa ge rekti r.4 İ l k olara k Goethe'n i n 26 yaş ı n d a 1 775'te yazd ı ğ ı fa kat 1 887'ye kad a r keşfed i l meyen Birinci Kısmı n ı n i l k versiyo n u Urfaust* vard ı r, l a k i n bir Kı s ı m Faust, Bir Fragman 1 790'da yayı n l a n m ıştır. Urfa­ ust'ta (G retchen'in h i kayesinden önce) tem a ta ma men i n sa n ı n b i l g i sayesinde maddi d ü nya üzerinde haya l b i l e ed i lemeyecek güç a rayı ş ı d ı r. Fakat n a s ı l ? Doğa, der genç Goethe, salt makine değ i l d i r. Bilim haya l g ücünden yoks u n d u r, ç ü n kü d oğayı a n la m a k için d üze n l i l i kleri v e yasal a rı a raştı rı r. Doğa n ı n ru h u n u n sırları n ı, büyü g i bi, sadece b i r romanti k sanat açığa ç ı ka ra b i l ir. Santaya­ n a ' n ı n sözleriyle "Faust'u kend i yen i d i n i ne, doğa d i n i ne sokaca k kutsa l va rl ı k büyü sanatları d ı r". Faust ken d i büyü kita b ı n ı ma kro-evre n i n işa retiyle başlat ı r ve b u d ü nya n ı n meka n izması ona kompleks va rl ı k zi nciri içinde gö­ rü n ü r. O va ro l u ş u n manevi b i l g i s i n e değ i l a ksine sadece bir teori­ ye u laştı ğ ı n ı a n l ad ı ğ ı nd a d ü nya n ı n bütü n l üğ ü n ü kavrad ı ğ ı n ı h i sseder. H a l a u laşamad ı ğ ı v e hasretl e a rzu l a d ı ğ ı şey bizzat ger­ çekl i ktir. T ü m deneyi mler Faust'u ayartı r. Hiçbir şeyden çeki n mez, bir ö l ü m l ü n ü n deneyi m l eyebileceğ i her şeyi ya pmaya hazı rd ı r. Bu fı rtı n a l ı ada m ı cezbeden Dü nya-Ru h u onu hayatı n içi ka rma ka r­ maşı k, ka baran, kaynaya n kaza n ı n ı n önüne atar ve b u rada a l ı ko­ ya r. Fakat Faust o n u n içine d a l m aya ve kendisi için her şeyi top­ lamaya hazır o l d u ğ u nda korkutucu i ki gerçekl i kle ka rş ı l a ş ı r. Hayal gücü ona evrensel b i r a l a n s u n a bi l i r, fa kat hayat asla d eğ i l . Ve

4 Bu meti nde esasen Goethe's Faust adlı kita ba bağ l ı ka ldım (çev. Walter

Kaufmann, Garden City, N .Y.: Dou b l eday Anchor, 1 963), fa kat yorumumda George Sa ntayana'nın "Goethe's Faust" adlı makalesinden (Three Phi/o­ sophica/ Poets, Doubleday Anchor, 1 953; i l k basım Cam bridge: Harvard U n iversity Press, 1 9 1 0) etki lendim. ' Müsvedde m a h iyetindeki i l kel Faust. https://eksisozluk.com/urfa ust

SANAYİ-ÖTESİ BİR ÇAG DA DİN VE KÜL TÜR

207

zi h i n a n l a m a n ı n a racı old u ğ u için, d oğa n ı n hayat ı n ı n d eğ i l a kl ı n hayat ı n ı n n eticede i nsan i ç i n en i y i olması m ü m kü n d ü r. B u h a ki­ katleri kab u l edemez ve geç m i ş Dü nya-Ru h u ' n u n çığ l ı ğ ı n ı, du gleichst dem Geist den du begreifst, nicht mir* sözü n ü işitti ğ i n d e y ı kı l ı r. Yi ne de o bu kad a r tatsız v e y u m u şatıcı b i r hakikati ka b u l etmeyecekt i r. Kendi hayat ı n ı n diğer kı s m ı n ı ara m a ça bası b u b i l ­ g iyle uyu ş m a m a ktad ı r -ve Fa u st 2 v e Faust 3'ün özü n ü ol uştu r­ makta d ı r. Ve sonu nda, Faust'un uzun ve zor l u a rayı ş ı n ı n o n u n ken d i haki katine i kna etti ğ i nden h a l a e m i n değ i l izd i r. Daha önceden büyük ölçüde b i l i nen Faust'un Trajedisi' n i n Bi­ rinci kısmı 1 808'de yayı n l a n d ı . Bu tema b i l i n d i ktir. Faust insanın l a n eti n i n d i n mek b i l meyen b i l g i a ç l ı ğ ı ( Wissendrang) o l d u ğ u n u öne s ü rer. O d ü ş ü n m e v e a raştı rma hasta l ı ğ ı d ı r. O n u n Mefi sto i le g i rd i ğ i bah is, kişi n i n hayatın bütü n d uyg u l a r ı n ı tattı kta n son ra, deneyi m bol l u ğ u n u n ard ı n d a n ta m b i r mem n u n iyeti, sonsuz a rayıştan vazgeçmeyi ka b u l ettiği nde sonsuz l a n etlen meyi d e ka b u l edeceğ i d i r. Urfaust, Hegel'in teri m l eriyle, b i l i ncin i l k uğrağı, ke n d i i ki l e m i üzerinde d ü ş ü nerek ken d i n i gerçekl eşti rme i ken, B i rinci Kısı mda i ki n ci uğra k, ya n i bu i ki l e m i n o l u msuzlan ması, sefa hate d a l ma, "sürekl i o l a ra k kend i n i ya rata n bir d üzensizl i ğ i n baş d ö n d ü rücü c u rc u nası n a ken d i n i ka ptı rma" a n latı l ı r. Auerbach' ı n mahzeni, Bü­ yüc ü n ü n m utfağı, Walpurgisnacht'ın Diyon isya n festiva l i nd e ve Gretchen'i n aya rt ı l masında i l kel d ü rtü n ü n kendi h a l i ne b ı ra k ı l ma­ sı va rd ır. O H ı ristiya n l ı ğ ı n kurba n l a kefaret ödeme, g ü n a h ı n bir kefa reti o l a ra k Gretchen'i n ö l ü m ü temas ı d ı r. G retchen'i n safl ı ğ ı Wag n er'i n b i l g i ç l i ğ i n e v e Mefisto'n u n ki n i kl i ğ i n e ters d ü şer. G ü ­ n a h ka r G retchen son u n d a kurtarı lacaktır, fa kat çözüm bu d eğ i l ­ d i r, ç ü n k ü tutku, a c ı çekme olara k, b i r ku rta rıcıya boyun eğmek değ i l d i r ve Faust için yol bu değ i l d i r. Goet h e 60 y ı l bir sonuç yazma k i ç i n m ücadele verd i . 1 83 1 'de, 82 yaş ı n d a Kısı m 2'n i n elyazması n ı i çeren bir böl ü m ü yazd ı ktan sonra m ü h ü rl ed i . Bu Sorgenkind [sı kıntı kaynağı], hayat ı n ı n bu problem çoc u ğ u onun ö l ü m üyle başlaya mazd ı (fa kat boş u n a çaba ladı, son u n d a gel i n i n e oku m a k için elyazması n ı n m ü h r ü n ü söktü), çü n kü hayatı sona ermeden 2 a y önce g ü n l üğ ü n e yazd ı ğ ı g i b i bu p ro b l e m i n çöz ü m ü yoktu. B u 3 . Faust'a g e l m e s i Goet* Bu sanat l a r ruha benzerler, kavranamazlar (Ü.T.).

208

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

he'n i n 60 yı l ı n ı a l d ı , fa kat son kısım i kna ed ici d eğ i l d i , d i n d a r l ı k, basm a ka l ı p sözler, i ro n i l e r ve bel i rsizl i klerle dol uyd u . Fa ust nad i ren oku nan 2 . Kısı mda kend i özel d ü nya s ı n d a n da­ ha genel insan top l u m u na geçer. O [Faust] i m pa ratorl u ğ u, b i l i m i (ya pay i n s a n H o m u n c u l u s u n * yarat ı l ması n ı ) v e (Helen'le i l g i l i bö­ l ü mde) G rekleri n şehvet d ü ş kü n l ü ğ ü n ü a raştı rır; son u nd a hayatı­ n ı prati k ça l ı ş m a l a ra ada maya, den izden topra k kazan m aya, ba­ takl ı kl a rı kurutmaya ve gelg itleri d u rd u rmaya ve -insan için­ doğaya hakim o l m aya ka ra r veri r. Yine de, bu türden beya n l a ra rağ men, kötü l ü k d ü rtü n ü n sa­ bı rsızl ı ğ ı ndan ve aşı rı eylemden d oğar. Faust' u n d üzenled iği a ra­ zi n i n biti şiğinde küçük bir şapel ve ya kı n ı nda tatl ı bir yaş l ı çift P h i lemon ve Baucis'in yaşad ı ğ ı b i r ku l ü be vard ı r. B u yaşl ı i n sa n l a r a raziyi satmayaca klard ı r v e Faust o n l a rı m a h keme ka ra rıyla ta h l i­ ye ettirir ve daha iyi b i r yere taş ı n m a l a rı n ı sağ l a r. Bu ka ba eylem son ucunda evl eri n i n ya n masıyla yaş l ı çift ta m a men tüke n i r. Faust fazla vicd a n aza bı d uymaz; ona göre b u n l a r i n sa n ı n daha iyi h a l e gel mesi n i sağ l a m a ça ba l a rı n ı n ta l i hsiz son uçları d ı r. O n i h ayetinde a n layışsız ve yol d a n çıkmış b i r ada m d ı r. Çok ce­ s u r d u rmaktad ı r, ça l ı ş ma kon u s u n d a ve ayrıca gel ecek ha kkı nda d ü ş ü n celeri vard ı r. B i r kazma sesi d uya r ve b u ru h l a ra ken d i s i n i n tasa rlad ı ğ ı m u hteşem kan a l ları i n şa etti kleri n i d ü ş ü n meleri n i e m ­ reder; fa kat ses i n i işittiğ i kazma sadece kendi meza rı n ı kazma kta­ d ı r. F a u st modern P rometheus olara k ve Goethe' n i n tragedyası "Prometheusç u l u ğ u n kutsa l kitabı"5 olara k ad l a nd ı r ı l ı r. Fakat tra­ jed i ile i n sa n ı n kend isiyle g u ru r l an ması n ı ve ken d i s ı n ı rl a r ı n ı an­ l a ması n ı kasted iyorsa k b u rada trajedi va r m ıd ı r? Ve o Prome­ heusçu m u d u r? F a u st kendi i radesinden, sonsuz m ücadelesinden vazgeçmeyecektir. Erich Heller şöyle yaza r: "Fa ust' u n g ü n a h ı ne­ d i r? R u h u n h uzurs uzl u ğ u . Faust' u n kurt u l u ş u ned i r? Ruhun hu* B i r insan tarafından yaratı lan h om u n c u l u s normal bir i nsan görü n ü m ün­ ded i r ve topl u m a ta mamen uyum sağ lamıştır. Ancak diğerleri gibi o l ma­ d ı ğ ı n ı , imal edilmiş olduğunu öğrendiği nde sa l d ı rga n laşır ve diğer i nsan­ l a rdan daha güçlü o l d u ğ u n u b i l d i ğ i nden kendi ça pında bir d i ktatörlük ku­ ra r, fa kat homunculus n i h ayetinde yok edi lecektir. Nazi Almanya'sını sim­ gelediği va rsayı l ı r. https://eksisozl u k.com/hom unculus 5 Prometheus fig ürünün bir hayra n ı olan Ma rx'ın Faust'u Prometheuscu teri mler içinde okuduğu söylenebi l ir.

SANAYİ-ÖTESİ BİR ÇAGDA DİN VE KÜLTÜR

209

zu rsuzl u ğ u ". Son sa h n ed e m e l e kler Faust'u n ruh u n u cen n ete taş ı r ken ş u n u söylerler: Wer i m me r strebend sich b e m u ht, Den ko n n e n wir erlose n . ( p a ragraf 1 1936- 1 1937) D a i m a t ü m gücüyle mücadele ed en kişi, Koru m a m ı za izin veri l e n k i ş i . ( Ka ufm a n n, s. 493)

Fa ust kesi n l i kl e m ücadele ettiği için modern d i r -fa kat h i çb i r hafızaya, g e ç m i ş l e hiçbir s ü rekl i l iğe s a h i p değ i l d i r. 2. Kı s m ı n ba­ ş ı n d a açı k tema (Ariel'e göre d oğ a n ı n ruhu) "Lethe nehri n i n•• suyunda yı ka n m a k i d i ". R u h l a r koro h a l i nd e (Sa nta naya'n ı n bel i rt­ tiği g i b i ) "Merhamet ve vicd a n . . . şeyta ni ve beyh uded i r; başa rı­ sızl ı k küç ü k ve önemsizd i r; hata m a s u m d u r. Doğan ı n bel leği yok­ tur; kend i n izden vazgeçin ve bağ ışlayıcı olu n". Faust' u n (60 yıl sonraki) ilk sözleri şöyleyd i: B i r k e z d a h a ca n l a n d ı rı l d ığ ı n d a h ayat ı n n a b ı z atışları baş l a r, M ü şfi k a l a c a k a ra n l ığ ı n semavi görüntüsü n ü ka rşı l a m a k i ç i n ; S e n , yeryü z ü , b u gece u z u n s ü rse d e m e t i n o l . . .

O d a h a fazla o l g u n laşmadı v e d ü nya n ı n d a h a fazla farkı nda o l m a d ı . O basitçe en başta n başlar, bir kez daha yen iyi arar, fa kat d a h a geniş b i r sa h n ede, tarih ve uyga rl ı k sah nesinde. "On u n eski aşkları evvel ki yı l ı n fı rtınaları g i b i d i n mişti r ve o yen i b i r g ü n ü sadece geçmiş hata l a r ı n a i l işkin haya l i b i r hafızayla karş ı l a m aya ç ı ka r". Hafıza yoksa olg u n laşma da yokt u r. Bir insan için bu roman­ tizm, icra ed i l meyen b u sonsuz hayat sadece bir trajed i veya kara komed i reçetesi d i r. Sadece s ü rekli bir yen i i l g i ler, yen i meşg a l e l er, yen i hisler, yen i serüven ler, yen i eğlenceler, yen i d evri m l er, yen i hazl a r, yen i korkular, yen i . . . a rayı şı va rd ı r.

•• Lethe Yunan mitolojisi'nde yera ltı d ü nyasında (Hades) akan nehi rlerden biridir. B u nehrin suyundan içen gölgeler (öl ü lerin ruhları) d ü nyada yaşa­ mış oldu kları geçmiş fa n i hayatlarına dair her şeyi unuturlar. (Wi kiped i)

210

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

Bu Prometheus değ i l a ks i n e Proteus· ve ken d i gerçek biçi m i n i veya n i hai a maçları n ı b i l mek i ç i n a s l a bizi m l e yeterince u z u n s ü re ka l m aya n bir Proteus'tur. Ve h i ç b i r ç ı kı ş o l m a d ı ğ ı için, son u nda, Faust ve onun g i b i lerin yeryüzü ndeki hayatı n ı n sadece cehen­ nemin yed i katı n ı n ya nsıması o l d uğ u n u b il iyoruz.

İlk Nedenler ve Son Şeyler Anlam arayı şı bizi yen iden kök soru lara götü rür ve bir başl a m a noktası i n s a n l a r ı n Arşi metçi bir i l keyi b u l a b i l ecekleri yeri beli rle­ meye ça l ı ş ı rken karş ı larına ç ı ka n çift-ta rafl ı bir sorud u r: değişme­ yen b i r insan ka ra kteri va r m ı d ı r; ve yoksa bu problemi çözmese d e ortaya koymaya odaklanan felsefe, insanların ken d i va ro l u ş l a­ rı n ı n değeri ne nası l ka rar verebilecekleri n i d eğ i l o n u nas ı l a n l aya­ b i l ecekleri n i görebi l mek için, 'salt' ta rihsel o l a n ı ka l ı c ı o l a n d a n nası l ayı ra b i l i r?6 B u kon udaki bir a raştırma için üç orta m va rd ı r: doğa, ta ri h veya d i n . B u a rg ü m a n ı n i l k orta m ı d oğad ı r. Doğa meselesi Leo Stra uss

• 'Proteus' kel i mesi mitoloj i k olara k denizle i l işkilend i r i l i r. Bazen deniz ta nrısı Poseidon'un o ğ l u olara k, bazen yaş l ı bir den izci olara k adı geçer. Denizin ha re ketl i l i ğ i n i n ve değişken yüzü n ü n ifade ed i l m e biçi midir. Sürekli hare­ ket halinde olan, h ızla yer değişti rebi len, fa rklı şeki l l ere bürünebilen fı rsat­ çı bir bakterinin adının i l h a m kaynağ ı d ı r. İ n g i l izcede yer alan esnek, dönek ve uyu m g österebilen a n l a m l a rına gelen "protea n" kel i mesi n i n de köken aldığı kel i medir. İ l k olarak Robert Lifton ta rafından sürekli değişim göste­ ren ki şiliği ta n ı m lamak için k u l l a n ı l m ıştı r. 6 Bu On Tyranny (New York: F ree Press, 1 963) a d l ı kita pta Leo Stra uss ve Alexander Kojeve a rasındaki kapsa m l ı ve özel ta rtışmanın te masıd ı r. 'İnsan doğası' teri m i n i ku l l a n m a ktan bil hassa kaçı ndım ve daha ka ba 'insa n ı n ka­ ra kteri' teri m i n i ku l landım, çünkü 'insan doğası' insanların bazı sabit özel­ l i klere sahip olduklarını i m a eder. Ayrıca, o 'doğa' sözcüğ ü n ü n içerd i ğ i bü­ tün belirsizli klerden m a l u l d ü r, fa rkl ı biçi mlerde, örneğ i n fiziksel ortam, madden i n yasa l a rı, ("doğa biçimlendiri r" veya "doğa yaratı r" sözlerinde olduğu g i bi) a ktif bir güç olarak doğa anlam larında k u l l a n ı l a b i l i r. Bu bel i r­ sizliklerin ortaya çıkard ı ğ ı problem lerin ya n ı sıra ta rihsici l i ğ i n ortaya çıkar­ d ı ğ ı -bu kesimde daha sonra ortaya konulan- problemler üzerine kap­ sa m l ı b i r ta rtışma için, bkz. Beli, "Technology, Nature and Society'', Techno­ logy and the Frontiers of Knowledge, F ra n k Nelson Doubleday Lectures, (Ga rden City, N .Y.: Doubleday, 1 975).

SANAYİ-ÖTESİ BİR ÇAGDA DİN VE KÜL TÜR

21 1

ta rafı nd a n Doğal Hukuk ve Tarih a d l ı eseri nde açı kça o rtaya kon u l ­ m uştur v e a n l a m ı n tari hsici veya d i nsel temellerine tuta r l ı bütün iti razları n ı n e kse n id i r. "Doğayı keşfetmek fi lozofu n i ş i d i r" d iye yaza r Strauss. Öncü l ü felsefe n i n red d i olan Eski Ahit 'doğayı' ta­ n ı maz ve a s l ı nda Eski Ah it'te d oğ a l h u ku kl a i l işki l i h i ç b i r ön-ka b u l yoktur. İ n ci l ' i n d i n i n i n tem e l i d o ğ a d eğ i l va h iyd i r v e a h l a ki davra­ n ı ş ı n kayna ğ ı Halakah ( h u ku k veya 'usül'd ü r) . G rek d ü ş ü ncesinde d o ğ a şeylerin kesi n d üzeni (physis) i d i ve bu nedenle gelenekten ya da pozitif h u ku kta n (nomos) önce gel­ mekteyd i . Doğa 'gizl i 'd i r ve keşfed i l e bi l i r; h u ku k doğa n ı n kı l avuz­ l a r ı n a uymak zoru ndad ı r. Stra u ss'a göre "Doğa herha n g i bir gele­ n e kten d a h a eski d i r; bu yüzden gelenekten d a h a kıymetl i d i r . . . Felsefe, ataların otorites i n i n kökle ri n e inerek, doğa n ı n otorite ol­ d u ğ u n u ka b u l eder". 'Doğ a l ' hedef a h l a ki ve zi h i n sel m ü kemmel­ l i ktir. Doğa l h u ku ku n temeli b u m ü ke m me l l i kse doğru n u n i l keleri değişmez. Böylece Strauss ş u son u ca u l a ş ı r: "doğ a n ı n keşfi -en azı ndan kendi yoru m u na göre- ta rih-üstü, topl u m sa l-üstü, a h l a k v e d i n-üstü o l a n i n sani b i r ihti m a l i n gerçekl eşmesiyle özdeşti r". N iteki m d oğ a n ı n tem e l leri değ i şmez ve ka l ı c ı d ı r. Bu a rg ü ma n l a i l i ş ki l i üç sı kıntım var. 'Doğal gaye' fi kri kaçı n ı l ­ m a z olarak i n s a n l a rı "a h l a ki v e z i h i n sel m ü kem mel l i ğe" götüren bir erek (Aristoteles'i n ku l l a n d ı ğ ı a n l a mda bizzat formd a veri l i olan bir tasa rı m y a da Hegel'in ku l l a n d ı ğ ı a n l a mda tari h i n son u n ­ d a fel sefe n i n 'gerçekleşmesi') o l d u ğ u n u varsayar. Fakat i n s a n ı n tari h i o l a ra k b i l d i ğ i m iz şeyler ı ş ı ğı nda bu türden bir aşkı n l ı k öğ re­ tisi n i n s ü rd ü rü l ebi leceğ inden kuşku l uyum. Veya, Stra u ss'un kul­ l a n d ı ğ ı teri m lerle, i n sa n ı n d ı ş ı n d a 'bu l u nan' ve mevcut d u ru m u­ n u değerle n d i recek b i r 'kriter' o l a ra k ku l l a n ı l a n bir 'idea l ' olara k 'doğal g aye'ye i n a n ıyorum; n iteki m o kla s i k bir ütopya d ı r. Fa kat bu doğruysa, ya Ta n rı'n ı n yerine doğa idesin i n geçiri l d i ğ i b i r çok­ ta n rıcı l ı ğ a ya da hem formel (çü nkü o genel ve soyut o l m a k zo­ rundad ı r) h e m de bel irl i b i r a h l a k kura l ı n ı bel i rl iyorsa baskıcı b i r s a b i t i n s a n ideal i n e sa h i p olu ruz. Daha sonra döneceği m ü ç ü n c ü iti razı m, i nsan ların, biyoloj i k v e top l u msal yetişme koş u l ları n e ­ den iyle, evrensel koda uyg u n bir ki m l i k bula mayaca kları, a ks i n e zo ru n l u o l a ra k teki l v e evrensel a rasında geri l i m içinde yaşaya­ ca kl a rıd ı r. G ü n l ü k hayatta som utl u k kazanabilecek bir a n l a m la r kümes i n i n b u i n sa n l ı k d u r u m u n u d i kkate a l ması gerekir.

212

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ ***

Ta ri h i açıkl a maya fa kat değ işmeyen b i r örüntü b u l maya çal ı şan fa rklı bir cevap va rd ı r. B u ken d i tekrarlanma teori s i n e sa h i p o l a n Vico' n u n cevabıd ı r v e daha sonra N i etzsche tarafı n d a n fa rkl ı b i r b i ç i m d e ya nsıtı l m ı ştı r. Vico'ya göre herhangi b i r çağ d a ki uyga rlaştı rıcı u n s u rl a r d i n , evl i l i k v e öl üye sayg ı d ı r. Her ç a ğ kendi yön ü n d e i lerler v e top l u m ­ l a r uta n m a d uyg u s u n u yitird i klerinde çöküş a ç ı k h a l e gel i r, dola­ yısıyla her şey m u bahtır -adetler ve yasa l a ra a rt ı k sayg ı gösteri l­ m ez, eşitl i k özg ü rl ü ğ ü n kötü l üğ e ku l l a n ı l masına yol açar ve i nsani olan ı n yeri n i vasatl ı k ve kıska n çl ı k a l ı r. Dolayı sıyla, i çerd e bir ko­ puş ve d ı şa rda bir fetih, ba rba r l ı ğa dönüş vard ı r ve b u n u üç çağ ı n yen i b i r döngüsü izler. Ta rihte her biri ortak ol g u n laşmaya sa h i p fa kat i ki fa rkl ı b i l i n ç ta rzı tarafı n d a n biçi m l end i rilen, bi ri a n t i k d i ğeri modern i ki dön­ g ü va rd ı r. Antiklerin ş i i rsel mantığı, beti msel b i r mit ve i mgeler briko/ajı ve modernlerin rasyonel mantığı, teori k akıl ve soyutla­ m a n ı n varsayımsal d ü nyası vard ı r. İ ki d ü nya ve her b i ri n i n içinde a kra ba üç döngüse l evre va rd ı r. İ l k döngüde b i ri nci çağ ç ı p l a k d oğayla boğ uşan, kaderleri n i kontrol e d e n tan rı l a rd a n korka n, kaderleri n i b ü y ü k ö l ç ü d e d i n a racı l ı ğ ıyla kavraya n uygarlaşm a m ı ş i n sa n l a rı n çağ ı d ı r. İ ki nci çağ kla n l a r a rası nda, değerleri savaş, o n u r ve askeri cesaret olan evl er a rasında b i r ittifaklar çağ ı d ı r. Üçüncüsü plebler, eşitl i k ve demok­ rasi çağ ı d ı r, bu çağ ı doğal i htiyaçlard a n ziyade a rzu lar yön etir. Vico'ya göre b u n l a r, s ı rasıyla, ta n rı l a r, ka h ra m a n l a r ve i n san l a r çağ ı d ı r. Batı l ı za ma n ı n i ki nci döngüsünde birinci ta n r ı l a r çağ ı n ı n kor­ kutucu d i n leri H ri stiya n l ı kla paralel l i kler sergil er; ka h ra m a n l a r ça­ ğ ı n ı n patrisye n l eri a ras ı n d a ki ittifaklar Ortaçağ'ın feodal d üzen i n e ya n s ı m ı ştır; v e s o n olara k, "fi l ozofl a r ı n doğal h u ku ku" ü ç ü n c ü ev­ ren i n ha bercisid i r. Yine de hayva nca çağ ı n işa reti zaten Vico' n u n zam a n ı nd a - 1 8. yüzyı l ı n i l k yarısı nda- aşı rı şü pheci l i k v e maddi­ yatç ı l ı kta, faydaya vurguda, teknolojiye (Vico b u sözcüğü b i l iyor­ sa) g üvende, "vicd a n ı ta rafı nd a n biçi mlendiril meyen b i r b i l i m i n h izmetkarlarına" iti matta gözlenmekteyd i . Felsefe d i n i n v e b i l i m fel sefe n i n yeri n i a l d ı ; fa kat bizzat b i l i m i n sa n ı n amaçlarıyla d eğ i l soyut d ü zeyde doğa n ı n tasa rı m ı n a u laşmakla i lg i l e n d i ğ i için,

SANAYi-ÖTESi BİR ÇAGDA DİN VE KÜL TÜR

21 3

i n sa n davra n ı ş ı için hiçbir i sti ka m et söz kon usu d eğ i l d i r. Bu determ i n ist döngüden kaç ı ş va r m ı d ı r? Vico'ya göre b i l g i ­ n i n kayna ğ ı verum factum d u r -"gerçek (verum) v e ya p ı l a n (fac­ tum) birbirine dön üşebi l i r". B u yüzden, b i l m e n i n koş u l u ya p ı l a n ­ d ı r, insa n sadece ya rattığı şeyi a n l aya b i l i r. Böylece, kaderin ça r­ kı ndan kurtu l m a n ı n garantisi i n sa n ların kendi ta ri h leri n i yapa bil­ meleridir. Erekl i b i r tasa rı m ı n içkin b i r açığa ç ı kışı, ya n ı ltıcı bir 'a kl ı n hi lesi' ya da bir s ı n ıfı n genel ilerlemesi ola maz, a ksi ne i nsan­ ların kend i yaşantı l a rı n ı işbirl i ğ i içinde yön lendirme çaba ları va r­ d ı r. Sonsuz tekrarlanmadan kurt u l u ş yen i b i r ta rih türüne g i rme­ d i r. B u ma ntı k çizgisi bizi, i ns a n l a r ı n kendi tari h leri n i ya pa b i l ecek­ lerine i n a n a n Ma rx'a göre, kaçı n ı l maz o larak mevcut ta ri hsel ola­ s ı l ı kl a rı kısıtlayı cı l ı klara yönelti r. M a rx b i r i ki l i insan doğası a n layı­ şıyla baş l a r. İ l k o l a ra k, özü veya tü r-va r l ı ğ ı biyoloj i k olan doğal ya d a tür insan vard ı r: beslenme, g iyi m, barı n a k, ü reme ihtiyacı hayatı s ü rd ü rmek için gerekl i zoru n l u i htiyaçları n ü reti m i ve ye­ n i d e n ü reti m i - va rd ı r. Ve ayrıca doğası oluşum hôlinde tarihsel i nsan vard ı r. İ n s a n l a r teknoloj i sayesi nde doğaya egemen o l u r ve bu gücü uyg u l a rken yen i i htiyaçl a ra, yen i arzu l a ra sa h i p o l u r, ben l i k b i l i n c i n i n gelişmesiyle b i rl i kte i l işki l i yen i g üçler ed i n i rler. Dolayısıyla, tari h i n ucu a ç ı kt ı r ve i n san zoru n l u l u kl ar ı n kra l l ığ ı n­ d a n özg ü rl ü ğ ü n kra l l ığ ı n a sıçra rken s ü per-i nsan h a l i ne gel ecek­ ti r.7 Bu ta ri hsici a n layışta ins an doğa değ i l ta ri h ta rafı n d a n şeki l­ lend i ri l i r ve ta rih i n sa n ı n g e l i şen güçleri n i n bi rbi ri n i izleyen d ü ­ zeylerin kayd ı d ı r. B u görüşteki sı kıntı, ne geçm işi s ü rekli değer­ l e n d i rm e m izi, ne de ya parak yen i biçim lerde kul l a n m a m ızı açı kla­ ya mamasıd ı r. Bir çağ ı n özel bir ta rihsel a ltya p ı n ı n kültürü n ü bi­ ç i m lendird i ğ i n e i n a n ı rsak (bu i n a n ç olmadığında tarihsel mater­ ya l izme n e olacaktı r?), G rek sanatı n ı n ve düşü nces i n i n n itel i ğ i n i g ü n ü müzle ka rşı laştı ra ra k n a s ı l açı klaya b i l i r v e Grekleri n yazd ı ğ ı 7 Troçki Edebiyat ve Devri m'de ağda l ı bir biçimde şu sonuca ulaşır: "İ nsan

ölçülemeyecek kadar güçlü, akı l l ı ve zeki hale gelecektir; bedeni daha uyu m l u, ha reketleri daha ritm i k, sesi daha m üzikal hale gelecekti r. Yaşam biçim leri d i n a m i k ve coşku l u olacaktır. Orta lama insan tipi bir Ari stoteles, b i r Goethe veya bir Marx d üzeyine çı kaca ktır. Ve bu düzeyin üzerinde yeni d üzeyler o rtaya çı kaca ktı r", Leon Trotsky, Literature and Revolution (New York: Russell and Russe l l, yeniden basım, 1 957: 256).

214

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKiLERi

ş i i ri n s ü rekl i l iğ i n i ve sord u kları fel sefi soru ları g ü n ü m üzdeki i l i ş ki l i tarzla rda o l d u ğ u g i bi n a s ı l ka rşı laştıra b i l i riz? M a rx g i bi G re k d ü ­ şü nces i n i n i nsan soyu n u n "da h a ü st b i r d üzeyde" yen iden ü ret­ m eye ça l ı ştı ğ ı m ız i l k çocukl u k dönem i n i temsil etti ğ i n i (başka deyişle d ü ş ü n cen i n 'evri l d i ğ i n i') söyl emek bütün soru l a rı göz ardı etmektir. Ta rihsici ceva p b i r kend i n i beğe n m i ş l i ktir. Antigone çocuk de­ ğ i l d i r ve ölü ka rd eş i n i n bedeni üzeri nde ağıt ya kması insan soyun çocu kl u k dönemine ait bir d uyg u d eğ i l d i r. Ne d e uyg u n biçimde gömmek için ölü kocası n ı n (Sta l i n'in toplama ka mplarında kaybo­ l a n Rus şai r Osip Mandelstam'ın) bedenini arayan Nadezhda Man­ delstam'ın çağdaş h i kayesi "daha üst d üzeyde" bir erken olgun­ laşma örneğ idir. Bu Ma rksçı ayrı mda ya n l ı ş b i r şey va rd ı r. Yine d e ta rih ve de­ ğişme o l g u ları, yen i g üçlerin ortaya çı kışı gerçekti r. Marx'ın ceva­ b ı n ı bu yol l a gözd en g eçi receğ i m . Çok daha fazlası n ı ya pa b i l i riz: doğayı değiştirebi l i riz. Tekn i k sayesi nde i n sa n ı n g üçleri genişle­ m i ştir. Top l u msal ya pıda (te kn i k-iktisadi d üzende) doğrusal bir d eğ i ş i m ve biriki m i l kesi va rd ı r. B u i l ke ü retke n l i k, tekn i k etki l i l i k v e işl evsel rasyonal iteyle i l işki l i fi kirl ere ya nsı m ı ştı r v e b u n l a r top­ l u m u n mevcut değer sistemi içinde kaynakları ku l l a n ı rken bizi yön l e n d i ri r. İ n san doğad a n bağ ı m sızl ı ğ ı n ı kaza n d ı ğ ı ölçüde iste­ d i ğ i topl u m ti p i n i inşa etm e a rac ı n a sa h i p o l u r. Fa kat kü ltürd e biriki m yoktur, a ksine daha ziyade bütün i n san­ l a r ı n bütün za m a n l a r ve yerlerd e karşılaştı kları ve i n sa n ı n son l u­ l uğ u nd a n ve ötesine ulaşma özle m i n i n sürekli olara k ü rettiği geri­ l i m lerden kaynaklanan kök soru n l a ra bir dönme hakkı va rd ı r. Bü­ tün i n s a n l a r ı n ta rih b i l i nci içinde yüzleşti kleri va rol uşsa l soru l a r ş u n l a rd ı r: ö l ü m ü n n a s ı l ka rş ı l anacağı, bağ l ı l ı k v e yükü m l ü l üğ ü n doğası, trajed i n i n kara kteri, cesa retin a n l a m ı v e sevg i n i n y a d a paylaşı m ı n ı s l a h ed ici l iğ i . Cevaplar fa rkl ı olsa da soru lar h e r za­ m a n ayn ı d ı r.8 Bu yüzden, kültü rün i l kesi i nsa ni varo l u ş u n son l u l uğ u n d a n kayn a kl a n a n temel ta rzlara -biçi m l eri değ i l i l g i leri içi nde- s ü rekli 8 Dolayısıyla, soru lar trajedi ve cevaplar komed idir. Bilge fi lozof Groucho Marx'ın bir za m a n l a r tes pit ettiği g i bi, trajedi ya pmak komed i ya pmaktan daha kolayd ı r, ç ü n kü bütün insanlar ayn ı şeyler karşısında çığ l ı k atar fa kat fa rkl ı şeylere g ü lerler.

SANAYİ-ÖTESİ BİR ÇAGDA DİN VE KÜ LTÜ R

215

d ö n med i r. Rei nhold N ie b u h r' u n sözleriyle: "Dolayısıyla i n s a n ı n ta­ r i h i nde i lerleme va rd ı r; fa kat i lerleme -hem iyi hem kötü- bütün i nsani pota nsiye l l erin artmasıd ı r". O halde, i n s an davra n ı ş ı n ı n kı lavuzları nelerd i r? O n l a r doğa içinde ola maz, zi ra doğa sad ece -insa n ı n herh a n g i b i r ha rita ol­ madan yol u n u çizd i ğ i - b i r u çta fizi ksel kıs ıtlayı c ı l a r, d i ğer uçta va ro l u şsa l soru n l a r öbeğ i d i r. O ta ri h olamaz, ç ü n kü tari h i n ereği yoktur, aksine sadece a raçsa l d ı r, ta rih i n sa n ı n doğa üzerindeki güçleri n i n a rtmasıd ı r. Dolayısıyla, gözd e olmaya n, geleneksel ce­ va p va rd ı r: din, fa kat o i n sa n ı n d ışsal bir simgeye topl u msal bir 'ya n s ı tı l ma s ı ' olarak değ il, a ks i n e i n sa n ı n d ı ş ı n d a olan, yine de onu kend i ötesi ndeki bir şeyle i l i şki l e n d i ren bir aşkı n l ı k a n layışı olara k d i n d i r. ***

Max Weber'i n tespit ettiğ i g i bi, d i nsel olara k a d l a n d ı racağ ı m ız bir deneyim a n layışı b u l u n madan va rolan hiçbir top l u m b i l i n me­ mektedi r. Her topl u m , Ta lcott Parsons'ı n sözleriyle s ı ra d a n 'doğa l' olayları d ü zen lediği d ü ş ü n ü len güçlerden fa rklı ve b i r a n la m d a o n l a rd a n üst ü n o l a n , doğası ve fa a l iyet l e r i d e n e­ y i m i n o l a ğ a n d ışı, engel leyici ve ra syo n e l o l a ra k n üfuz e d i l e m e­ yen yö n l e r i n e bel l i b i r biçi m d e a n l a m kaza n d ı ra n b i r d oğa üstü d ü zen veya r u h l a r, ta n r ı l a r veya kişisel-ol maya n güçler a n layışı­ n a sa h i pt i r . . . D i n dil g i b i b i r i n sa ni evre n se l d i r . . 9 .

Son 1 00 yı l d ı r d i n i n gücü zayıfl a d ı . İnsan b i l i n c i n i n şafağ ı nda din i n sa n ı n evren a n layış ı n ı n ana prizması, d ü nyayı açıklama s ı n ı n neredeyse t e k yol u i d i . Ritüel, ya n i paylaşı l a n duyg u l a rı birbirine bağlayan m e ka nizma sayesi nd e din top l u msal daya n ı şmayı sağ­ l a m a n ı n a racıyd ı . B u yüzden d i n , hem bir kurum hem de fi kir ola­ rak, geleneksel top l u m d a kişi n i n hayatı n ı n tü m ü n ü ka p l a m a k­ tayd ı . Fakat bu hayat a l a n ı modern topl umda a normal d üzeyde d a ra l d ı . Di n rasyonalizm i n ken d i ana dayanağı va hyin temel i n i zayıflattı ğ ı n ı fa rk etti v e ta rih içinde d i n i n inançları n ı n özü " m ito­ l oj i l erden a rı n d ı rı l d ı". Ortodoks d i nde geçerl i l i ğ i n i s ü rd ü ren şey o n u n katı i n san doğası a n layışı, ya n i homo dubleks olara k i nsan, 9 Max Weber, The Socio/ogy o f Religion, çev. Ephra i m Fischoff (Boston : Bea­

con Press, 1 963: xxvii-xxvi ii).

216

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERi

ayn ı anda hem ca ni, sa l d ı rg a n h e m de uyum a rayı ş ı nda ya rat ı k a n l ayışı- modern kültürün c i l a l a d ı ğ ı ütopyacı b i r a n layış açısın­ d a n o l d u kça sevi msizd i r. İ k i l i b i r düşüş s ü reci vard ı r. Kurumsal d üzeyd e l a i kleşme veya b i r topl u l u k biçi m i olara k d i n i n kurumsal otorites i n i n ve rol ü n ü n zayıfl a ması v e aza l ması söz kon usuyd u . Kültürel d üzeyde d ü nye­ vi l eşti rme yaşandı, i nsa n ı n öte-d ü nyayla i l i ş kisi n i açıklaya n bir a n ­ l a m l a r top l u l u ğ u s u n a n teod ise zayıflad ı . D u rkhei m'a göre "insan­ l a r ı n d ü ş ü n cesi nde kutsa l fi kri her za man ve her yerd e d ü nyevi fi kri nden ayrı d ı r ve i kisi a ras ı n d a bir mantı ksal ayrı l ı k türü n ü res­ mettiğ i miz için, zi h i n bu m üteka b i l şeylerin birbiriyle ka rıştı rıl ma­ sına ve hatta sadece bi rbirleriyle temas içine soku l ma s ı n a çok g ü ç l ü bir biçimde d i re n i r".1 0 D u rkheim'ı n an layışındaki şaş ı rtıcı olan şey, bu a n layışı modern hayata, bil hassa kü ltürel alana s ı n ı r l ı d üzeyde uyg u l a r görün mesi­ d i r. Modern ist kültür hakkı nda merkezi psi koloj i k bir gerçek "hiçbir şey kutsa l değ i l d i r" sözünde yatmaktadır. Bir aşma d ü rtüsü n ü n bu d ü nya ların ayrı olara k var olmaları n ı beli rlediği, fa kat aşma fi kri 1 9. yüzyı lda cü retkar görünse de g ü n ü m üzde aşıl ması gereken nere­ deyse hiçbir tabu olmad ığı öne sürülebi l i r. A l m a n fi lozof Ed u a rd Spranger' ı n ifadesiyle, g ü n ü m üzde son bir d i nsel soruyla ka rşı ka rşıyayız: "Bir insa n ı n ka l bi n i n en derin le­ rinde kes i n l i kle h i çbir değer bul u n ma d ı ğ ı nda son uçta ne ol u r? D i n sel tutum ta mamen terk ed i l i r . . . Art ı k bir Ta n rı talep edeme­ yen kişi ken d i n i şeyta na terk eder. Ve o n u n özü gerçek değere kayıts ızl ı k d eğ i l , a ksine ters yönde bir değerd i r. Biri 'hiçbi r gerçek değer yokt u r' d ed i ğ i n d e d i n sizl i k onu ta mamen ele geçi rebi l i r? Fakat böyle b i r insan yokt u r". D i n ler başarısız old u ğ u nda kültler ortadan kaybo l u r. B u d u­ rum yen i iç-bütü n l ü kl ü d i n i n bi rçok kültle reka bet h a l i nd e old u ğ u v e d a h a g ü ç l ü b i r teoloj iye v e org a n izasyona sah i p old u ğ u i ç i n d iğer kültleri etki siz h a l e geti ren erken d ö n e m H ı ristiya n tari h i n tersi b i r d u ru m d u r. Fakat teol oj i yıpra n d ı ğ ı nda v e organ izasyon dağ ı ld ı ğ ı nd a d i n i n kurumsal çerçevesi parça l a n m aya başl a r, in­ sanların kültlerin ortaya ç ı kı ş ı n ı d i n sel i m ka n l a r olara k görebile­ cekleri bi r dolaysız deneyim a rayışı ortaya ç ı ka r. 10

Emile Du rkheim, The Elementary Forms of Religious Life (New York: F ree P ress, 1 965: 55).

SANAYİ-ÖTESİ BİR ÇAGDA DİN VE KÜL TÜR

21 7

B i r kü lt resmi d i nden bi rçok ö n e m l i bakı mdan fa rkl ı d ı r. Uzu n za m a n d ı r yera ltı nda ka l m ı ş (veya ortodoksi tarafı n d a n bastırıl­ m ı ş), artık a n iden ayd ı n l ı ğ a ç ı ka n b i r kültün doğası n d a batı n i bilgi iddiası nda bu l u n ma va rd ı r. Çoğ u kez, ortodoksi tarafı n d a n kü­ ç ü m senen veya hor görülen, b u yen i öğ reti leri s u n a n bir hetero­ doks şa hsiyet va rd ı r. Çoğ u kez, b i r bi reyi n şimd iye kad a r bastı rı­ l a n d ü rtü l eri n i d ışa vurmasına izi n veren ya da teşvik eden komü­ n a l ritüel ler va rd ı r. Kültte, kişi yen i ya d a şimd iye kada r ta b u laştı­ rı l m ı ş davra n ı ş biçi mlerini keşfettiğ i n i h isseder. B u ned e n l e, bir kü ltü tan ı m layan şey u n s u r teol ojiden ziyade büyüye, bir kurum ya da öğ retiden ziyade b i r g u ruya ya da i n a nca kişisel bağ l ı lığa örtük vurg u s u d u r. O n u n a ç l ı ğ ı ritüele ve m ite açl ı ktı r. Bütün b u n l a r "yeni bir reformasyona" yol açacak m ı d ı r? Analo­ j i ler her za m a n aya rtıcı, fa kat a l d atıcı d ı r. Reformasyon -Eri kson'un psi kol oj i k yoru m u n u benimsersek- sadece yozlaşmış ku r u m l a rı yı kma ça bası d eğ i l , ayn ı zaman da oğ u l u n Kilise' n i n a racı l ı ğ ı ol­ madan babayla doğrudan i l işki kurma a rayışı idi. Yen i kü ltle i l g i l i d i nsel l i kte ki şisel i nanç v e birikmiş b i r tari hsel gelenek ayrı m ı ya p ı l ı r. 'Ye n i reformasyon'a vurg u geçm işle i l işki l i ol maya n kişisel de neyi me ve kişisel i n a n ca vurg uyd u. La kin bu türden deneyi m ve i nanç benzer i n i ş çıkışları yaşaya n başka l a rıyla -babalarla- bazı bağ l a r bul u n madan bir a n l a m a sa h i p olabi l i r mi? H afıza olmadan b i r i nanç basitçe, naif bi r biçi mde yaratılabi l i r m i ? B u g ü n a ra n a n şey, Alexander M itscherl ich'in d eyi m iyle, "ba­ baları o l m aya n bir topl u m d u r". Otorite n i n redded i l mesi bizzat a k­ ra n g r u b u n d a n ziyade herh a n g i b i r ebeveyn fi kri n i n redd ed i l mesi a n la m ı na gel mekted i r. Fa kat bu t ü rden bir topl u m u n teol oj i k ve hatta psi kol oj i k bakı mdan m ü m kü n o l u p olmad ı ğ ı soru l a b i l ir. D i n sel i n a n ç, Cl ifford Geertz'i n ifadesiyle, "gündel i k deneyi mden Baconcı b i r tü meva rı msal ç ı ka r ı m ı değ i l (çü n kü hepi m izi n a g n os­ t i k ol ması gerekir), a ksine d a h a ziyade g ü nd el i k deneyi m i dön üş­ türen otoriteyi bir ön-ka b u l ü gere kti ri r". Kültün a kra n g r u bu n u n yeri n i top l u m a l d ı ğ ı nda b i r kez d a h a D u rkheimcı çem beri n içinde kapa l ı ka l ı rız, a rt ı k çember d a ra l ı rken putl a ra ta pma kesi n tahta otu ru r. Modern kültürün keşmekeşine rağmen d i nsel bir ceva p kesi n ­ l i kl e gelecektir, zira d i n D urkheim'ı n kullandığı a n lamda topl u m u n b i r 'öze l l i ğ i ' değ i l d i r (artı k bir özel liği değ i l d i r). D i n insan b i l i n c i n i n kurucu b i r u n s u rudur: o va roluşun 'genel d üzeni n i n ' örüntüsünü

218

KAPİTALİZMiN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

b il işsel a rayıştı r, 'd uyg usal ' ritüeller oluşturma ve bu türden fi kirleri kutsal laştırma i htiyacıd ı r, diğer bazı i nsa n l a rla ( i l ksel) ilişki içinde olma i htiyacı veya ben l iğe aşkı n bir ceva p su nacak b i r a n la m l a r seti d i r, v e acı n ı n v e ö l ü m ü n son uçlarıyla va rol uşsal yüzleşme i hti­ yacıd ı r. Max Scheler' i n sözl eriyle: "Di n sel ed i m i n san zi h n i n i n ve r u h u ­ n u n doğuştan temel bir öze l l i ğ i old u ğ u işin, o n u n ki m i n icra ettiği soru n ola maz . . . Bu yasa aya kta d ı r: her son l u ruh Ta nrı'ya veya putlara i n a n ı r". Bu açıkl a m a l a ra katı l a n Max Weber ceva b ı n sade­ ce -hem keyfi hem koş u l s uz- bir kişisel ka ra r o l a b i l eceğ i n i bel i r­ ti r. Çağdaş siyasal d i n lerin doğası ve n i hai h akikatlere 'sa h i p' ol­ d u kları i d d i a l a rı göz ö n ü nde b u l u nd u r u l u rsa, a s ı l g ü ç l ü ğ ü n a l ter­ natifl e ri n ortaya kon u l ması d eğ i l , a ksine Ta n rı'n ı n ve Şeyta n ' ı n ki m old u ğ u soru s u old u ğ u n u e k l e m e m gereki r. Weber'in gösterd iği g i bi, d i n ta ri h i n merkezi önemde kon­ jonktürleri nde baze n bütü n g üçlerin en devri mcisid i r. Gelenekler ve kuru m la r katı laştı kla rı n da ve bas kıcı hale g e ld i kleri n d e ya da kon u ş m a l a rd a uyu msuzl u k ve çel işki l i i nançların u ğ u ltuları d aya­ n ı l maz hale geld iğinde i n s a n l a r yen i ceva plar ararlar. Ve d i n, ya­ şaya n a n l a m la rı va rl ı ğ ı n en derin düzeyi nde a rad ı ğ ı için en i l eri tepki h a l i n e gel i r. Bu türden koşu l la rda yen i peyg a m berler a ra rız. Peyg a m berl i k ritüel m u h afaza ka r l ı ğ ı tüm a n l a m ı n ı kaybettiği za­ man yıka r ve çok fazl a a n l a m b u l u nd uğ u nda yen i bir ya pı s u n a r. Peyg a m beri n ka rş ı s ı n a hem tek iddiası geçmişi n otoritesi o l a n ra h i p l i k hem de g ü c ü n ü büyüyü b i r kurt u l u ş a racı olara k k u l l a n ­ m a kta n a l a n d i n sel g izem leri açı kl aya n k i m s e çıka r. Fakat işaretl er için ya n l ı ş yöne baka b i l i riz. Weber'e göre pey­ g a m berl i k ka rizmati kti r, ç ü n kü ka rizm a n ı n kayna ğ ı -maddi d ü n­ ya-d ışı (aussrtagliche) i nayet kayn a kları ndan yararlanabilen- pey­ g a m berin kişisel n itel i kleridi r. Ve bu türden bir d evri mci g ü ç zo­ ru n l u o l a ra k ka rizmati k o l m a k d u ru m u ndad ı r, ç ü n kü peyg a m ber­ lerin, Hegel'in 'd ü nya-ta ri h sel fig ü rler'i g i bi, geleneğ i n kutsiyetini yıkmak veya geçmişi ka p l aya n adeti n ka b u ğ u n u kırmak için yete­ ri n ce g ü ç l ü b i r kişi liğe s a h i p o l m a l a rı gereki r. Fa kat g ü n ü m üzde b u türden bir peyg a m ber, eski bir Rus atasözü n ü ku l l a n ı rsak, açık b i r ka pıyı yeri nden çı karmak zoru ndad ı r. Kim bug ü n geleneği sa­ vu n u r? Ve geçm i ş i n yen i n i n gelgitleri n i engelleme gücü nerede­ d i r? En iyisinden i ki l i b i r ceva p olabi l i r. Çaresizl i ğ i n kayn a kları ndan

SANAYİ-ÖTESİ BİR ÇAGDA DİN VE KÜL TÜR

219

biri varol u şsa l soru l a rd a yatıyorsa, onla rla geriye değ i l ileriye ba­ karak yüzleşebi l i riz. İn s an kü ltürü i nsa n ların bir ya ratı sı, sürekliliği sağ l a m a k, 'hayva ni-ol maya n ' b i r hayatı s ü rd ü rmek için b i r d ü nya i n şa ed i l mesid i r. Diğerleri n i n öld ü ğ ü n ü gören hayva n l a r bu ölü­ m ü tasavv u r edemezler; i n s a n l a r benzersiz yazg ı l a r ı n ı bi l i r ve sadece öl ü m l ü l üğ ü uza klaşt ı r m a k için değ i l ayn ı za manda kade­ ri n dolayı m ı olan bir 'tür b i l i n ci'ni s ü rd ü rmek için d e ritüe l l e r ya ra­ tırlar. Bu a n lamda d i n b i r aşkı n l ı k uğ rağ ı n a d a i r fa rkı n da l ı k, geç­ m i ş i aşma, kiş i n i n b i r şeye d ö n ü ş m e kten (bağ ı m l ı o l m a kta n ) kur­ tul ması, a h l a ki bir eyleyen olarak yen i b i r ben l i k a n l ayışı, (sadece geçm iş tarafı n d a n biçi m lend i ri l mekten ziyade) geçmişi özg ü r i radesiyle ka b u l etme v e geleneğe a h l a ki a n l a m l a rı n s ü rekl i l iğ i n i sağ lamak i ç i n yönel med i r. Her top l u mda 'ka b u l ritüelleri' ve 'gevşeme ritüel l eri' va rd ı r. Modern top l u m d a problem gevşe m e n i n s ı n ı rları n ı n o l a b i l d i ğ i nce ortadan kaybol masıd ı r. Yen i kü ltlerle i l i ş ki l i s ı kı ntı, kutsa l ı n yen i b i r a n l am ı n ı a ra m a l a rı bakı m ı nd a n d ü rtü leri d i n se l o l m a s ı n a rağ­ men, ritüelleri n i n büyü k ölçüde g evşeme ritüell eri o l m a s ı d ı r. Daha derin a n l a m cereya n l a rı n ı n -geçmişle old u ğ u kad a r gele­ cekle de bağla ntı lara sah i p b i r top l u l u ğ a üyel i ğ i n işareti olan­ yen i bir ka b u l ritüeli gerektird i ğ i n i d ü ş ü n üyoru m. Bir za m a n l a r Goethe'n i n söyled iği g i b i : "Was d u ererbt v o n deinen Va'tern hat, erwi rb es, um es zu besitzen". ("Atalarından m i ras ka l a n şeye sa­ h i p o l m a n için öncel ikle o n u h a k etmen gerekir").1 1 B u n u n l a i l g i l i olara k, bir 'katı l ma d i n i ' b i reylerin topl u l u kl a rı n ı n a h l a ki buyru kları ndan kaynaklanan veci beleri yeri ne getirmeye ça l ı ştı kları b i r kurtu l m a s ü reci, yetişt i ri l mekten kaynakla n a n a h l a ki borç l a rı, a h l a ki fa rkı nda l ı ğ ı s ü rd ü ren kuru m l a ra borçları ödeme s ü recid ir. D i n, bu yüzden, zoru n l u olara k ba ba lar ve oğ u l l a r ı n kar­ ş ı l ı kl ı veci beleri n i içerir. O, Yeats'in deyi miyle, "ta kd is edebi len" kutsal va rl ı ğ ı , kuşa kları n s ü rekl i l i ğin de rol oynaya n ı ka b u l etme­ d i r. Bu türden b i r d i n sel bağ l ı l ı k modern l i beral m izaca bir iti raz içerir. Liberal b i ri n i n a rad ı ğ ı ceva plar a h l a ki ceva plard ı r. B i r a h l a ka 11

Bu söz modernist i l kede şöyle yoru mlanmaya başlamıştır: Babaların ızdan m i ras ka l a n şeye sa h i p olmanız için ilk önce onu yıkmanız gerekir. Örne­ ğin, bkz. " F utu rist Manifesto", Futurism, ed. Joshua Taylor (New York: Mu­ seum of Modern Art, 1 96 1 ) .

220

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLER/

bağ l ı l ı kla i l i ş ki l i g ü ç l ü k, on u n teki l i -ba ba ve oğ u l ya da bi rey ve kab i l e ara s ı n d a ki en eski bağ l a rı - evrensel içinde eritmesid ir. İ n sa n ı n doğası kon usunda b i l d i kleri m izi göz ö n ü n d e b u l u n d u ru r­ sak, Ayd ı n la n m a n ı n i n sa n l ı ğ ı 'ya pma' haya l i -Akı l l a i l işki l i haya l i ­ beyh uded i r; kuşa kları n s ü re kl i l iğ i içinde yaşaya n l a rı n mec b u ren va rl ı kl a rı n ı s ü rd ü rd ü kleri d a r ki m l i kler içinde yaşamaları gerek­ mektedi r. Sad ece dar bir ki m l i k içinde o l m a k tutucu o l m a k ve başka i n sa n l a r, başka b i l g i l e r ve başka i n a nçlarla bağ l a rı n ı ko­ parmakt ı r. N eticede, kişi zoru n l u o l a ra k teki l ve evrensel geri l i m i içinde yaşar v e a c ı verici i ki le m leri n i ka b u l eder. Ve son olarak, ayrıca fa rklı bir e ksende yaşamak, ya n i za m a n ­ sa l d a n (bu kada r ç o k takıntı l ı old u ğ u m uz geçmiş, b u g ü n v e gele­ cekten) mekansala geçmek, d ü nyayı gerçekte ol ması gerektiğ i g i bi, bir 'ta hsis ed i l miş o l a n pa rça l a r' meka n ı o l a ra k, a l a n l a rı n ayrı l ması olara k görmek zoru n dayız. İnsan aşkı n ı a n l a m a k i ç i n b i r kutsa l d u yg u s u n a gerek d uyar. İ nsan doğayı yeniden ya pmak için d ü n yevi alanı isti la edebi l i r. Fakat a l a n l a r ayrı l m a m ı şsa, kutsal yı kı l m ı şsa arzu ve ç ı ka rc ı l ı ğ ı n y ı kı m l a rıyla ve i n sa n l ı ğ ı çevre leyen a h l a ki çem berin yıkıl masıyla ka rşı ka rşıya ka l ı rız. Kutsa l olan ve d ü nyevi o l a n şeyi yen i d en o l u şt u ra b i l i r m iyiz -yeniden o l u ştur­ m a m ı z gerekmez m i ?

••



KI S I M i Ki : •







YO N ETI M I N i Ki LE M LE Ri

.

.

.

B i R G i Ri Ş AÇ I KLAMAS I : KU LTU RDEN YON ETI M E ..

..

..

.

A l a n ların ayrışmasında sadece kültür, yönet i m ve top l u msal ya­ p ı n ı n hareketi ndeki fa rkl ı riti m ler değ i l, ayn ı za manda fa rkl ı za­ man cetvel leri va rd ı r. Mod a l a r g e l i p geçici olmasına rağ men, kültür ve d i ndeki değ i ş i m ler uzun ta rihsel za man çerçeveleri için­ de etki l i d i r -bu n l a rı, çağdaş teri m l erle, d uya rl ı l ı k ve a h la ki m izaç­ ta ki değişimler olara k beti m l eye b i l i riz. Bu değ i ş i m lerin g ü d ü m ­ lemelere veya topl u msal müdaha lelere tabi o l m ad ı kları n ı, ç ü n kü payl a ş ı l a n deneyi m lerden kaynakla n d ı kl a r ı n ı ve ritüe l l eşti kleri n i veya g ü ç l ü i t i c i g üce sa h i p sembo l i k teri mler içinde ifade ed i l d i k­ leri n i ve bu neden le ortada n ka l km a l a rı n ı n ya da yerleri ne yen i d uyg u ların geçmesi n i n uzu n za man a l d ı ğ ı n ı ö n e sürmüşt ü m . H ı ristiya n l ı k kuru l d u ktan a ncak 3 0 0 yıl sonra R o m a İ m paratorl u­ ğu'nda egemen o l m u ş ve G i bbon'ın Konstantin'in din değiştir­ mesiyle i lg i l i açıklamasında be l i rttiği g i bi, Roma ta ri h i n i n 250 yı l l ı k bir evresinde acı masız bir dönemden geçm işti r. Yöneti m ta mamen başka bir boyuttur. Din ve kültür n i hai de­ ğerleri bel i rlemeye ça l ı ş ı rken, yöneti m g ü ndel i k hayat ı n s ı radan prob l e m l eriyle u ğ ra ş ı r. Onun adalet norm l a rı n ı beli rlemesi ve ta­ lepleri ka rş ı l a ması ve hakların hayata geçmes i n i sağ laması gere­ kir. Yönet i m m ü badele n i n kura l l a rı n ı i l a n eder ve yurttaşları n ı n h e r g ü n kü g üve n l i ğ i n i sağ l a r. O , kaçı n ı l maz olara k, h e m ra kip par­ ti leri n b i r a l a n ı hem de bağ ı m s ız b i r güç -d ış po l iti ka n ı n idares i n i, pa rasa l s i ste m i n isti kra rı n ı sağ laya n ve giderek a rtan ora n d a bir bütün olara k e kon o m i n i n yön ü n ü bel i rleyen bir kontrol sistemi­ d i r.

BİR GİRİŞ AÇIKLAMASI: KÜLTÜ RDEN YÖNETİME

223

Top l u m d a ki kültürel çel işki lerden fa rklı mah iyette b i r 'çe l i ş ki­ ler' topl u l u ğ u n u ortaya ç ı karan şey yönet i m i n b u yeni, genişleyen i ş l evlerid i r. Siyasal çel işkilerin kaynağı l i bera l topl u m u n başlan­ g ı çta -değ erler sistemi, yasa l a rı ve öd ü l sistem l e ri bakı m ı n dan­ bireyse/ amaçları teşvi k etmek için kuru l m uşken, g ü n ü m üzde kol­ lektif hedefleri öngören ka rşı l ı kl ı bağı m l ı bir ekonomi h a l i n e gel­ mesid i r. B u d u ru m, bazen bu kol le ktivitelerin topl u m u n a lt-g ru p­ ları o l ması ve bazen de kol lektivite n i n bizzat top l u m o l ması ne­ deniyle, ka rmaşı k hale gelmekted i r. Daha basit teri m lerle, top l u­ m u n özel m a l l a r ı n yerine g i derek d a h a fazla ka m usal m a l ların ü ret i m i n e ve özel sektörden d a h a fazla ka musal sektörü teşvi ke odaklanması gerekmekted i r. Merkezi önemde olan eşitl i k a l a n ı n­ da topl u m u n (bi reysel haklar ve çöz ü m lerden daha fazla) grup hakları ve çözü m leri ne giderek a rta n ora n l a rda kulak vermesi gerekmekted i r. Bu ye n i görevlerin nasıl yeri ne geti ri l eceğ i -yerine geti ri lebile­ ceğ i- i n sa n l a r ı n hayatı n ı doğ ru d a n nasıl etki l eyecektir? Top l u m yöneti lemed i ğ i nde v e ku r u m l a r katı v e kayıtsız old u kları nda, çö­ zül meye yol açan eğ i l i m l er -bazı koş u l l a rda kutuplaşma, başka koşu l la rda böl ü n me- yoğ u n l aş ı r. Topl u m sayg ıyı emred en yen i b i r ka m u felsefesiyle v e i ş l eyen kuru mlarla gerekl i tepki leri vere­ med i ğ i nde, başka, daha yavaş kültürel yeniden inşa süreçleri n i n yer a l ması za m a n a l a bi l i r. B u kita b ı n i kinci kı s m ı n d a son 25 yı l ı n olayları n ı ele a l aca k ve genel topl u msal isti kra rsızl ı kta n soru m l u olan -geçici değ i l- ya pı­ sal u ns u r l a rı tespit edecek, sonraki 25 yıl için bir projeksiyonda b u l u nacağ ı m . İ ki nci kı s ı m d a ki i ki n ci yazıda temel kültürel tema olan hazcı l ı ğ ı b u kez siyasal bir bağ lamda ele a lacak ve adil bir modern top l u m u n merkezi b i r değeri olara k siyasal l i bera l izm i le genel top l u msal yöneti m i n zoru n l u paylaşımcı öze l l i kl eri n i uzlaş­ tıracak -kamucu ekonomi olarak a d l a n d ı rd ı ğ ı m- bir a raç önere­ ceğ i m .

B Ö L Ü M .

.

.

I STI KRARSIZ AM E Ri KA: U LUSAL B i R KRiZDE G EÇi C i VE KALI C I FAKTORLER .

.

.

.

..

1 1 960'1arın başlarında ABD'yi i nceleyen bi ri için siyasal ve top l u m ­ sa l i sti kra rsızl ı ğ ı n kayna kl a rı kon usunda bir soru a n l a msız görü­ necekti. ABD görün üşe bakı l ı rsa g üçleri n i n zi rvesindeyd i . Kom ü ­ n i st d ü nya Polonya v e Macarista n'daki 1 956-57 ka rı ş ı kl ı klarından son ra kargaşa içinde görünmekteyd i. Ü l ke içinde 8 yıl istikra rl ı fiyatl a ra sah i p n i speten yü ksek b i r refa h dönemi yaşa n d ı . Senatör Joseph R. McCharty'de cisi m l eşen rad i ka l sağ aşırı l ı kçı l ı k tehd i d i s o n a ermişti. Ü st M a h keme'n i n siya h l a r ı n enteg rasyon tal e b i n i m e ş r u kı l a n çığ ı r a ç ı c ı 1 954 (Brown v . Board Ed ucation) ka ra rıyla Siya h l a r için sosya l ad alet ha reketi baş l a m ı ştı; ve Eise n h ower yön eti m i siya h çocu kların beyazlarla ayn ı oku l larda okuma ha kkı­ nı g üvence altına a l m a k a macıyla federa l askeri b i r l i kleri G ü n eyli top l u ma (Little Rock, Arka nsas'a) göndererek old u kça sembol i k b i r ad ı m atmıştı. Ka m us al kiş i l iğe sa h i p başkan Eisenhower g i b i ü l ke d e ciddi, kend i n e g üvenen v e d ış i l işkil erde 'evrensel l i k' ve ü l ke i ç i n d e 'ilerl eme' g i bi genel -basmaka l ı p- a n layı şları geliştir­ meye h evesl i görü n mekteyd i . Ufu kta bazı k ü ç ü k b u l utlar va rd ı . İ ktisadi büyü me yavaşlad ığı i ç i n 1 950'1erin son larında art ı k emek-g ücündeki ve ü retke n l i kteki artı şlara ka rş ı l ı k d üşen, yete rli oranda bir büyü me yoktu. 1 953-

U LUSAL BİR KRİZDE GEÇİCİ VE KALICI FAKTÖRLER

225

1 960 aras ı n d a işgücü yıl l ı k % 1 .5 a rtarken, ü retke n l i k ora n ı %3.2 artmıştı. B u a rtışları ka rş ı l a m a k için gerekli iş sayı s ı n ı sağ l a m a k için G SM H 'da ya klaşı k % 4 . 5 büyümeye gerek va rd ı; fa kat 1 9471 953 a rasında %5.2 olan ora n 1 95 3 - 1 960 a rasında % 2.4'e d üştü ve sonuç i şsizl i kte a rtıştı . 1 960'1 a r ı n son larında işsiz l i k işgücü n ü n % 6'sından daha fazla a rtmıştı. Fakat işsiz l i k ora n ı siya h l a rda veya vasıfsız işçi lerde d a h a yü ksek old u ğ u için (bu siyasal olara k etki l i o l m a n ı n küçük a racıd ı r), işsizl i k soru n u bir s ü re i ç i n göz a rd ı ed il­ d i . Eisen hower başka n l ı k dönem i n i n sonlarına doğru ta lebi a rtı r­ m a k için büyük bir bütçe açı ğ ı vermeye başladı, fa kat bu g i rişim a rta n 'çeki rd ek' işsizl i k m i ktarı n ı aza ltacak d üzeye u l a ş m a d ı . Dış d ü nyada, Küba'da Fidel Castro'n u n zaferi ve ken d i siyle uyuşma sağ lanamaması (bu Castro'n u n o l d u ğ u kad a r beceriksiz Dışişleri Baka n l ığı'n ı n da hatasıyd ı ) Küba'n ı n Batı yarı m kü rede olası bir Sovyet ka lesi olara k değerlend i ri l mesine yol açtı. Ve ABD Cast­ ro'yu devi rmek için gizli g i ri ş i m ler org a n ize etmeye başlad ı . Kennedy yöneti m i n i n pa radoksu h e m ü l ke d ı şı nda hem de ü l ­ k e içi ndeki ca n l ı l ı ğ ı v e a ktifl i ğ i n i n -görü n ü r ve etki l i o l m a i htiya­ cı n ı n- 1 960'1arda ABD'yi ma hved en ka rışı kl ı k ya ratacak g üç leri teşvik etmesi, fa kat bu g üçlerin son radan kontrolden çı kmasıyd ı . Dış i l i ş ki l erde i l k olara k Domuzlar Körfezi fel a keti yaşa n d ı Ameri kan g ü ç rezi l o l d u ve Amerika'n ı n i radesi soru n u yeniden g ü ndeme ç ı ktı. Kruçev J o h n F. Ken n edy' n i n aldığı önlem leri Viya­ na' d a izlemekteyd i ve Kü ba'ya füzeler yerleşti rmesi için ona cesa­ ret verd i (bu Kruçev'in vazgeçtiği ve Ken nedy'n i n sayg ı n l ı ğ ı n ı a rtıra n bi r meyd a n okumayd ı). Eisenhower' ı n (Dışişleri Baka n ı J o h n Foster D u l l es'ı n v e G e n e l Kurmay Başka n ı Radford ' ı n baskı­ sına rağ men) büyü k taa h h ütlerden kaçı n d ı ğ ı Vietna m 'da Ken­ nedy Kuzey Vietnam Başka n ı Diem'i n d üşüşünden son ra, bu a l a nda Amerika'n ı n etki n l i ğ i n i pekiştirecek ve Amerika l ı d a n ı ş­ m a n l a rı ve s i l a h l a rı doğrudan sa l d ı rıya geçi recek kriti k b i r ka ra r aldı. Ü l ke içinde, Ken n edy yöneti m i yoks u l ların v e siya h ların payı n ı a rtırmak i ç i n acele b i r g i rişimde b u l u nd u; fa kat b u ça ba l a rı n , bil­ hassa yoks u l l u k prog ra m ı ndaki g i ri ş i m lerin paradoksa l son uçla­ rından biri, b i r ya ndan büyük m i ktarda iş sağla rken, öte ya n d a n a ktivi stl er i ç i n topl u l u k-eylem g r u p l a rı n ı organ ize etmek v e kendi kon u m l a rı n ı siya h ve yoks u l topl u l u klar içinde siyasal aj itasyo n u a rtırmak i ç i n ku l l a naca kları küç ü k siyasal taba n l a r v e aygıtlar ya-

226

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

ratmasıyd ı . Devri mci bir ha reket her za m a n ken d i etki n l i kleri n i fi n a n se edecek v e aj itasyo n l a r ı n ı etki l i kı lacak elema n l a r sağ l a m a problemiyle karşı ka rşıya d ı r.1 Ken n edy'n i n (ve J o h n s o n ' ı n ) 'Yok­ s u l l u kla Savaş' ı n ı n şaş ı rtıcı etki lerinden b i ri yöneti m üzeri nde, siyasal b i r savaşı d eğ i l se de siyasal baskıyı bel l i ölçüde tırmandı­ raca k b i r hareketin gel i ş i m i n i kol aylaştırmas ıyd ı . B u aj itasyon v e kargaşa n ı n başka türl ü etki n l i k kaza n a b i l ece­ ğ i n i varsayma k saçma olaca ktır. Bu beklenti ler g üzerga h ı n ı n i l k kez Tocq uevi l l e ta rafı n d a n ortaya kon u l a n v e o za m a n d a n beri sosya l b i l i mciler tarafın d an m ütemad iyen tekrarlanan klasik ta­ n ı m ı, bize, adalet vadeden ve ta lepleri n i n meşru l u ğ u ka b u l ed il­ d iğ i nd e yavaşça yol u açmaya başlaya n hiçbir topl u m u n son u çta ortaya ç ı ka n kas ı rgadan kolayca sağ sa l i m çı kmas ı n ı n beklene­ meyeceğ i n i g östermekted i r. Fakat siya h ların ve dezava ntaj l ı ke­ s i m lerin a rta n ka rgaşasıyla b i r l i kte son u bel i rsiz bir savaşa g i ri l d i ; v e i kisi n i n birbiri n i pekişti ren b i l e ş i m i ü l ke içi şiddetin a rtması na, genç l i ğ i n ya ba ncı laşması na ve ayd ı n la r a rası nda siste m i n meşru­ l u ğ u n u n daha fazla sorg u l a n masına neden oldu ve bütün b u n l a r bizzat siste m i n temel isti krarı n ı tartışmaya aça n g e n ç l i d e r kad ro­ l a ra yo l u açtı. La kin bu doğ rud a n ve açı k neden l erin ABD g i bi büyük ve g ü ç­ l ü b i r top l u m u n yön ü n ü ta mamen sapt ı ra b i l eceğ i n i varsayma k ayn ı ö l ç ü d e a pta l ca olacakt ı r. B u n u n altında topl umsal ya p ı n ı n ye niden d üze nlen mesine yol a ç a n sosyoloj i k v e teknoloj i k büyük d e ğ i ş i m l e r va rd ı . Dört d eğ i ş i m -kentli bir top l u m u n eşa n l ı ya ra­ t ı l ması, u l usal b i r yön eti m, payla ş ı m c ı b i r top l u m ve b i r sanayi­ ötesi d ü nya- dolaysız dalgalan maları ve top l u m d a daha derin ka rışı kl ı kl a r ve geri l i m l e r ya ratmayı s ü rd ü recektir. Ve top l u m d a ki bu ya pısal değ i ş i m lerin ard ı nda ABD'n i n gel eceğ i n i ka psa m l ı olara k etkileyen başka üç sorun a l a n ı vard ı r: ( 1 ) demokrasi n i n i m pa ratorl u kla i l i şkisi v e bir demokrasi n i n em perya l b i r rol ü sür­ d ü rü p s ü rd ü remeyeceği, (2) teknokrati k ve meritokrat i k ka ra r a l m a ta rzl a r ı n ı n sorg u l a n d ı ğ ı 'katı l ı m devrimi' ve (3) kültürde bera beri nde g üzel sanatlarda ve deneyi m ve d uya rl ı l ı k ta rzları nda

1

Ka ra Panter Partisi'nin kurucularından hem H uey Newton hem Bobby Sea le yoks u l l u k progra m ı n da kullanıldı ve parti n i n man ifestosunu yazd ı l a r hem de b i r ya ndan devletin ücretl i eleman ıyken öte ya ndan erken dönem fa a l iyetleri n i s ü rd ü rd ü l er.

ULUSAL BİR KRİZDE GEÇİCİ VE KALICI FAKTÖRLER

227

temelde a nti-rasyonel ve anti-ente l le ktüel gelişme i çeren- ka p­ sa m l ı bir değ i ş i m . AB D'ye d a i r bir değerl e n d i rm e aşağ ı d a ki üç boyutla bağ l a ntı içinde ya p ı l m a k zoru n dad ı r: ( 1 ) ya kı n siyasal ve top l u msal ka l kı ş­ m a l a r, (2) ya pısal değ i ş i m l e r ve (3) değerlerle ve kültürel terc i h ler­ l e bağlantı l ı temel soru n l a r. Bu sı n ı rl a r içinde o n l a r ı n her bi ri sa­ dece şemat i k olara k ele a l ı n a b i l i r. Ve bu soru n l a r topl u msal ve siyasal isti krars ızl ı k problemi ı ş ı ğ ı n d a ele a l ı nd ığ ı nda, ayrıca, i l k önce sosyol oj i k teori d üzeyinde, b i r top l u mda isti krarsızlığa ve d evri me (ya da ka rşı-devri me) neden olan fa ktöre bakı lma sı gere­ ki r.

İstikrarsızhğın Kaynaklan Bir siyasal s i stem için ki lit soru n meşru l uğ u d u r -bu çağdaş top­ l u msal d ü ş ü ncede Max Weber'in Ma rx'tan üstün olduğu bir gö­ rüştür. S. M a rti n Li pset'i n ifadesiyle: Meşru l u k siste m i n m evcut siyasa l k u r u m l a r ı n topl u m için e n uy­ gun o l d u k l a r ı i n a n c ı n ı ü retme ve s ü rd ü rm e kapa sites i n i içerir. Çağdaş d e m o krati k siyasa l s i ste m l e r i n meşru l u k d ü zeyl eri büyük ölçüde t o p l u m u tarihsel o l a ra k bölmüş olan k i l it soru n l a r ı çözme b i ç i m l e r i n e bağl ı d ı r. Etki l i l i k esasen a raçsa l k e n , meşru l u k değerleyici d i r. G r u p l a r b i r siyasa l s i ste m i d eğerl eri n i n ke n d i değerlerine uyg u n o l m a biçi­ mine göre meşru ya d a gayri meşru o l a ra k a l ı rl a r . 2

20. yüzy ı l d a ki Batı l ı siyasa l top l u m a bakı ld ı ğ ı n d a top l u msal is­ ti krarsızl ı ğ a ve neticede siyasa l siste m i n meşru l u ğ u n u kaybetme­ s i n e -farkl ı bileşimler içinde- sebep olan en azı ndan 7 fa ktör bel i rleneb i l i r. 1 . 'Çözülemeyen ' bir problemin varlığı. 1 930'1arda topl u m la r ı n çoğ unda i şsizl i k probl e m i n i n çözülemeyeceğ i d ü ş ü n ü l mekteyd i Açı kçası, çok az b u rj uva demokrat i k rej i m Ekonom i k Krizi tersine çevi rmek i ç i n ne ya p ı l ması gerektiğ i n i bil iyord u. Bütün Batı l ı top­ l u m l a r bu dönemde krize ya ka l a n d ı . B u ekonomilerin d üzel mesi2 S. M. Li pset, Political Man (Garden City, N.Y.: Doubleday, 1 960: 77) .

228

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

ni m ü m kü n kı l a n şey sadece o rtod oks ol mayan i ktisat politikala­ rı n ı n ben i msen mesiyd i . E konom i k kriz, açı kçası, 1 930'1ard a faşiz­ me neden olan güçlerden bi riyd i . 2. Parlamenter sistemin tıkanması. İtalya, Portekiz ve İspa nya'da 1 920'1er ve 1 930'1arda parlamenter tıkanmanın sürmesi topl u mdaki g üçler arasında kutuplaşma yarattı, etki l i bir yönetimi engelledi ve halkta kitle eyleminde, otoriter bir d i ktatörde ya da askeri da rbede kristal leşen bir çaresizli k d uygusu n u n oluşmasına katkıda bulundu. 3 . Özel şiddetin artması. A l m a n ya'da ve diğer ü l kelerd e özel 'ord u la rı n ' yaratı l ması ve soka kta - h ü kü m eti n kontrol a l t ı n a a l a­ m a d ı ğ ı - açı k şiddeti n a rtması otorite n i n yı kı l masına yol açt ı . 4. İktisadi sektörlerin birbirinden ayrışması. Bazı a l a n l a rda hız lı sanayileşme ve başka a l a n l a rda tarı mdaki b ü yük g eci kme s ü rege­ len isti kra rsızlığa yol açtı. 5. Irk/arın ve kabilelerin arasındaki çatışmalar. isti krarsızl ı ğ ı n a ç ı k kayn a kları H i nd ista n'da H i nd u l a r v e M ü s l ü m a n l a r a rası ndaki ve daha sonra fa rkl ı dil grupları a rası ndaki, N ijerya'da fa rkl ı ka b i l e­ leri temsil eden bölgeler a ra s ı n d a ki, Belç i ka'da F l a m a n l a r ve Va­ l o n l a r a rası ndaki, Ka nada'd a İ n g i l izler ve Fransızlar a rası n d a ki çatı ş m a l a r o l m uştur. 6. Aydın sınıfın yabancılaşması. Kültüre l seçki n ler topl u m u bü­ tü n l eştiren sembol leri yayar l ar ve bu g r u p l a rı n haya l kı r ı kl ı kları neredeyse her d evri mci d u r u m u n b i r özel l i ğ i o l m u şt u r. Batis­ ta'n ı n yen i l g i s i n i n nedeni büyü k ölçüde Kü ba top l u m u n d a ki orta s ı n ıfl a r ı n rej i m e karşı ol masıyd ı . 7. Savaşta küçük düşme. Ezici b i r bozg un, Wi l h e l m dönemi Al­ ma nya'sı nda veya çarl ı k Rusya'sı nda olduğu g i bi, çoğ u kez siyasa l siste m i n çatı rd a mas ın a yol açar, fa kat kı s mi (ya da küçük düşme o l a ra k yoru m l a n a n ) bir bozg u n sadece top l u m içinde çöz ü l m eye yol aça b i l i r. 1 905'te Ja ponya'n ı n Rusya'yı bozg u n a u ğ ratması, Cengiz Han'ı n ve Ti m u rlen k' i n isti l a l a rı n dan beri Doğ u l u b i r u l u s ka rşı s ı n d a kaybeden Batı l ı b i r g ü ce d a i r bu i l k örnek ü l ke n i n bü­ yük b i r psikoloj i k aşağ ı l a n m a s ı n ı temsil etmekteyd i . Lati n Ameri­ ka'da, yaş l ı d i ktatör Profi rio D iaz'ın ( 1 9 1 O'da) devri l d i ğ i Meks i ka l ı ha reketten sonra ki i l k devrim -da h a önce B i ri nci v e İ kinci Dü nya Savaşı a ra s ı n d a ve Büyük Kriz döneminde sosya l i st, Kom ü n ist, popül ist ve yerli d i reniş (indigenista) hareketleri ortaya çıkmasına rağ men- sadece 1 95 2'de, Bolivya m i l l i devri m iyle, ü l ke Chaco Savaşı'nda bozg u n a u ğ rad ı kta n sonra gerçekleşti, bu bozg u n

U LUSAL BİR KRİZDE GEÇİCİ VE KALICI FAKTÖRLER

229

topl u m u n standart bekl enti leri ve değerleri n i yıkmış, genç orta s ı n ıf beyaz kitlen i n ve çeteleri n (cho/os) geleneksel siya seti ve pa rti leri ta mamen reddetmeleri n e yol açm ıştı. B i rçok başka örnek vermek m ü m kü n olsa da, b u l i ste yüzyı l ı n temel siyasal d eneyi m i n i özetlemek i ç i n yeter l i d i r. B u çerçeve içi nde, ABD h a kkında ve d a h a özel o larak isti krarsızl ı k ve geri l i m kayn a kları o l a ra k tespit ed i lebi l ecek fa ktörler hakkı nda neler söy­ leye b i l i riz? -Vietnam Savaşı, gençl i ğ i n ya ba ncı l aşması, siya h l a r ı n h ı ncı v e top l u m d a ki ya pısal değişi m l erden kaynaklanan sosya l probl e m leri n çokl u ğ u . B u n l a rd a n hangisi 'çözü lebi l i r' ve h a n g i koşu l l a rda? H a n g i leri d a h a fazl a geri l i m pota n siye l i içermekted i r?

Konsensüsün Bozulması Açık ve görü n ü r fa ktörl erle başlaya b i l i riz. ABD 1 950'1erde h a re­ ket l i ve d i n a m i k b i r top l u m d u . O n u hareketli kı l a n fa ktör esasen u l u s l a ra rası Kom ü n izm tehd i d iyle yüz yüze olmasıyd ı . 1 94647'deki i l k d u rağan l ı k dönem i n i n a rd ı nd a n hızla ord u lar kurul ma­ ya baş land ı . Kore Savaşı konva nsiyonel s i l a h l ı kuvvetlerin kap­ sa m l ı bir g e n i ş l emesi ne yol açt ı . NATO ve SEATO bu ord u l a r ı fa ra­ zi bir n ü kleer ka l ka n altında bütün d ü n yaya yayd ı; Amerika n tari­ h i nd e i l k kez bir sürekl i askeri kuru l uş ya rat ı l d ı . B i l i m de büyük ölçüde harekete geçi ri l d i . Askeri teknolojideki ka psa m l ı d evri mler -hid rojen bom bası n ı n ya p ı l ması, n ü kl eer füzeler, yen i uzu n men­ zi l l i s i l a h l a r- hepsi araştı rma ve geliştirmen i n ka psa m l ı genişle­ mesiyle ve a raştı rma ku rumları ve ü n i versitelerin h ü kü m etle bağ­ l a ntı içinde ol masıyla e l ele g itti . M u ğ l a k b i r biçimde ta n ı m la n a b i lecek b i r d ı ş tehditle ka rş ı l a­ şan bir topl u m u seferber etmek ü l keyi birleşti rir. İ ç böl ü n meler en aza i n er veya gizl e n i r, kon sensüsler sağ l a n ı r ve siyaset d ış i l i ş ki l e­ re yoğ u n l a ş ı r. 1 930'1ard a ABD'n i n yoğ u n l u kları n ı n klasik Ma rksist ç ı p l a k s ı n ı f m ü cadelesi a n layı ş l a rı nda vurg u lanana ya klaşan şid­ d etli emek m ücadelel eriyle dolu old u ğ u n u hatı rlamak önem l id i r. Fakat İ ki n c i Dü nya Savaşı patlak verd i ğ i nde u l usal g i rişim bu ay­ rışma ları kontrol altına a l m ı ş ve emek yöneti mde etki l i ol maya başla rken, s ı n ai i l i ş ki lerde çatışma yeri n i uzlaş maya b ı rakm ıştı r. 1 950'1erd e sa l d ı rg a n b i r Kom ü n izm tehdidi, b i l hassa Doğ u Avru­ pa'd a ki tasfiye denemeleri nden sonra Çekosl ova kya'n ı n işg a l i (ve Masaryk' i n azled i l mesi) ve Berl i n'in kuşatı l ması l i bera l top l u l u ğ u

230

KAPiTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

bu tehditler ka rşısında h ü kümeti desteklemeye yön e ltti . 1 950'1eri n sonlarında d u r u m değişti. U l uslararası Kom ü n izm a r­ tık tek pa rça değ i l d i . Şeyta n artı k net olara k görü n m üyord u. Farkl ı Kom ü n izm türleri öne çı kmaya başlad ı . ABD Tito'ya ve hatta Go­ m u l ka'ya yard ı m sağlayacak don kişotça kon u mda değ i l d i . Sovyet­ ler Birliği hala yayı l macı olsa da, sald ı rga n l ı k ideoloj i k coşkud a n zi­ yade, daha fazla geleneksel büyük-g üç teri m l eri içinde tan ı mlan­ ma ktayd ı. Ameri ka n d ı ş politikasına bil hassa John Foster Dul les'ı n retoriği içinde 1 O yı l kadar hayat veren a h l a kçı l ı k zayıfla maya baş­ lad ı . İ ron i k bir biçimde, Ameri ka n ta rzın bir özel liği olan a h l a kçı l ı k giderek daha fazla -ABD'yi benzer (şeyta n, hasta ve müflis g i bi) 'topta ncı' teri m ler içinde n itelemeye başlaya n, ABD'n i n daha önce siyasal d üşma n ı n ı n itelemek için ku l landığı ve bizzat Ameri ka n top­ l u m u n u 'Sistem' gibi tektip teri m ler içinde resmetmeye başlayan­ top l u m u n m uh al ifleri, Yen i Sol ta rafı ndan üstlen i l meye başlad ı. Kom ü n ist d ü nya n ı n yıkı l ması, bu yüzden, ideoloj i k temel l e rde topl u m u seferber etme tavrı n ı s ü rd ü rmeyi zorlaştırd ı . Castro ve Ho-Şi-Mi n h g i bi şah siyetlerin ortaya çıkışı genç l i ğ i n gizli d evri mci roma ntizm için hazı r sem bo l l e r sağ ladı. Castro ve Che b i r top l u­ m u yı kaca k ke n d i n i a d a m ı ş b i r avuç devri mci miti n i n, i l erlemeci ayd ı n la n m a g i bi, büyü k bir d ü nya g ü c ü n ü n içinde yen iden ortaya ç ı k m ı ş old u ğ u n u gösterd i . Kuzey Vietnam'd a ki köylü isya n l a r ı n ı n 1 956'da o l d u ğ u g i b i bastı r ı l m a s ı n a v e m u ha l if rad i ka l ler öld ü rü l ­ mesine rağ men, "Ho Amca" çoğ u k i ş i için safl ı k v e özgec i l i ğ i n sembolü, acı masız v e kişise l l i kten-uza k bir d ü nyada ideal ist b i r ba baca n şahsiyetti.

Topluma Dahil Olma Gerilimi Amerikan top l u m u nd a ü l ke içindeki en dolaysız geri l i m noktası ı rk idi. Siya h l a r ı n m ücadeleci l iği, isya n olg usu, başka çatışma teh­ d itleri her yere yayı l d ı . Bütün b u n l a r nasıl meydana geldi? Herhangi bir sosyal araştı rman ı n başlama noktası şudur: Niçin başka zaman değ i l de şimdi, niçin başka yerde değil de burada mey­ dana geldi? Ameri ka l ı siyahların değişen siyasal rol ünün birincil i pu­ cu d ikkate değer bir demog rafi k değişimdir. ABD'de 1 9 1 O'da siyahla­ rın yaklaşı k %90'ı Güneyde yaşamaktayd ı. Oran 1 950'1erin son ların­ da %68'd i. Fakat 1 960 'ayırıcı yıl' idi; tarihin bu son noktasında siya h nüfusun yarısı Kuzey'de i d i . Bu nüfus dengesi 1 960'1arda önemli

ULUSAL BİR KRİZDE G EÇİCİ VE KALICI FAKTÖRLER

231

ölçüde değişti. Siya h lar sadece G ü n ey'd en ayrı l madı l a r, ayn ı za manda kentli­ l eşti l e r. 1 9 1 O'da siya h lar ın ya kl a ş ı k dörtte üçü kı rsa l a l a n l a rd a ya­ şarken, 1 960'1ard a ya klaşı k dörtte üçü kentlerdeyd i . 1 960'1arda, gerçekte, Amerika n tari h i nde ilk kez Amerika l ı siya h l a r beyazl a r­ d a n daha kentli h a l e geldi ler. Ayrıca yen i bir önem l i örüntü gelişmekteyd i -siyah nüfusun bir­ kaç büyü k kentte yoğ unlaşması. N iteki m, 1 960'da New York City'de 1 milyondan fazla, Chicago'da ya klaşık 890.000, Philadelph ia'da 670.000, Detroit'te 560.000 ve Los Angeles'ta 335.000'den fazla siyah vard ı. Aksine, daha büyük g ü neyli siya h nüfus Houston'da (2 1 5.000) ve Atla nta'da ( 1 86.000) yaşa maktayd ı . Bu n üfus yoğ u n laşmaları bir başka topl u msal hareketle -beyaz nüfusun ban l iyölere taş ı n ması, bazen kaçışıyla- birl i kte yer a l d ı . Bu d u ru m Zencilerin merkezi kent s ı n ı rları içindeki bütün n üfusun önem l i bir ora n ı n ı oluşturmaya başlad ığı a n l a m ı na gelmekteyd i. M u htemelen sembol i k değişim 1 960'1arın ortalarında siya h ların ü l ke n i n başkenti Wash i ngton D.C'deki n üfusun %55'inden fazlası­ n ı oluşturmasıyd ı . B u n üfus yoğ u n laşması v e top l u msal a ğ ı rl ı k siya h topl u l uğa b i rleşi k bir yöneti m i etki n bir biçimde ku l l anabi leceğ i siyasal bir m a n ivela i m ka n ı sağ lad ı . Gelişmekte olan bu siyasal güç Siya h la­ r ı n g ü ç örüntülerinde bir değ i ş i m ta lep edebi l meleri n i n, önce­ ki nden d a h a başa rı l ı b i r biçi mde ta lep edebi l meleri n i n ö n e m l i temel neden i d i r. Değ i ş m e kte o l a n bu demokrat i k ve siyasal ha rita siyah top l u ­ l u ğ u n etki n top l u msal gücü n a s ı l h a rekete geçirmeye başlad ı ğ ı n ı görmemizi m ü m kü n kı l a r. Fakat o tek başına 'sivil haklar d evri­ m i ' n i n seyri ni, o l u ş u m h a l i ndeki siyah m i l l iyetçi l i ğ i veya siya h mi­ l ita n la r ı n mizacı n ı açıklamaz. Sivi l haklar d evri m i n d e dön ü m noktası açıkçası Ü st M a h ke­ me'n i n Mayıs 1 954'te a n aya sadaki devlet oku l larındaki ayrı mcı l ı k i l kesi n i ka l d ı ra n ka ra rıyd ı . Ma h keme bu ka rarda topl u msal değişi­ m i değerl e n d i rmede en önem l i değer olara k eşitlik teri m i n i n sem­ bol i k önem i n i vurg u l a n m a ktayd ı . Bu kara r siya h l arın ü l kedeki ka­ m usal i m ka n l a ra ve h izmetlere ta m ve eşit u laşmaları gerekt i ğ i n i ifade etme kteyd i . Fakat bu ka ra r ı n i ki ayrı sosyoloj i k s o n u c u vard ı . B u n l a rd a n b i r i ü l ke n i n en üst m a h kemes i n i n siya h ların ta lepleri n i meşru laştı rması i d i ; i kincisi a h l a ki i n isiyatifi n siya h l a r ı n e l i n e geç-

232

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

mesiyd i . İspat zoru n l u l u ğ u art ı k siya h l a rd a değ i l beyazla rd a i d i . Üst M a h keme'n i n ya ptığı şey siya h l a ra ya p ı l a n ta ri hsel a da let­ sizl i kleri n iti rafı i d i (bil hassa, 1 883 Üst M a h keme eyle m b i l d i rgesi­ n i n, İ ç Savaş sonrası Kong re'de ç ı ka rı lan yasa n ı n h u ku k dışı oldu­ ğ u n u n, aynı za manda siya h l ar ı n yu rtta ş l ı k hakları n ı n ka b u l ed i l­ mesi idi; 1 883 ka rarı 'J i m Crow yasa ları'na* veya g ü n eyli eya letle­ rin ayrı m cı l ı k yasa larına yo l u a ç m ı ştı). Üst M a h keme b u ka ra rla b i r ki ş i n i n veya g r u b u n siya h l a r ı n ta lepl eri ne, b u n l a rd a n bazı ları n ı n önceki sta ndartlara göre 'aşı rı ' o l d u ğ u n u n d üş ü n ü l d ü ğ ü za man­ l a rd a bile ka rşı çı kmas ı n ı (örneğ i n oku la ka bulde veya ki raya ver­ mede terc i h h a kkı n ı n ku l l a n ı l ma s ı n ı ) zorlaştırmaktayd ı. B i r ü l ke a h l a ki suçu açıkça onaylad ığı nda suç işleyen lere hayı r demek zord u r. Ve b i r ü l ke a h l a ki suçu onaylad ı ğ ı nda, fa kat bunların taz­ m i n ed i l mesi 'yavaş' gerçekl eştiğ i nde patl amaya a ç ı k bu ka rışım çok d a h a h ızlı tutuşu r. Temel i ki lem, kuşku suz, 'yavaş'ı n ta n ı m ı d ı r. Değ i ş i m beklenti­ leri h ızla a rttı ğ ı nda u m u d u n baskı s ı kaçı n ı l maz olara k gerçekliğe ağır basacakt ı r. Benzer şeki lde, kaçı n ı l maz olarak, nesnel değ i ş i m v e değ i ş i m i n öznel olara k değerlendiril mesi a rası nda b i r ayrı l ı k ortaya ç ı ka r. Çoğ u siyah, örneğ in, kendi koş u l l a rı n ı n "daha d a kö­ tüleşti ğ i n i " iddia etmekteyd i . Fakat o n l a rı n açı kça kastetti kleri şey ol ması n ı bekleyebilecekleri yerde olmadı kları i d i . M u hafaza ka r b i ri top l u m sa l değ i ş m eyi geçm iş ve b u g ü n a rasına mesafe koya­ rak ö n ler; fa kat devri mci biri gel ecekten işaretler s u nar. B u b i l g i ler bazı h u susi kaza n ı mların resmiyet kaza n d ı ğ ı n ı gös­ termekted i r. En büyü k kaza n ı m ları siyah orta s ı n ıf elde etti. 1 960'da 25 yaş üzeri ndeki siyah erkekl eri n %36'sı ve beyaz erkek­ lerin %63'ü l ise mezun uyken, 1 966'da ra ka m lar siyah erkeklerde %53 ve beyaz erkeklerde %73 idi. Yü ksek eğiti mde, 1 960'da siyah erkekleri n %3.9'u ve beyaz erkekleri n % 1 5 .7'si ü n iversite mezu­ n uyken, 1 966'da bu ora n l a r siyah erkeklerde %7.4 ve beyaz er­ keklerd e % 1 7.9 idi, b u dönemde siya h larda yü ksekokul mezu n la­ rında ya klaşı k %90' 1 ı k artış va rd ı . Sayd ı ğ ı mız fa ktörler değişen demografi k v e siyasal a ğ ı rl ı kl a rı * J i m C row yasa ları Amerika'da güneyde ırk temel l i yasa lardı. Oku l l a r, u l a­ şım, tuva l etler ve restora n l a r gibi halka açık yerlerde beyazlar ve siyahlar a rasında ayrı m ya p ı l m a s ı n ı zoru n l u kı lmaktayd ı. Ayrıca siyahların oy ver­ mesi n i zorlaştı rmaktayd ı . https://www.nkfu.com.

U LUSAL BİR KRİZDE GEÇİCİ VE KALICI FAKTÖRLER

233

ve ta lepleri n meşru l u ğ u n u içermekted ir. B u n a kuşkusuz b i r top­ l u msal hareket kon u s u nda temel bir fa ktörü -siya h h a re keti n liderl i ğ i n i n doğası n ı - eklememiz gerekir. Siya h l a r ı n yü kselen yen i l id e rleri genç, m i l ita n v e agresifti. B u rada, aşağ ı l a n mayı doğrudan yaşamaya n sonra ki kuşa ğ ı n önceki kuşa klard a n etki len mesi an­ l a m ı nda psi koloj i k bir paradoks va rd ı r -ve yen i kuşa k (edebiyatçı ayd ı n la r örneğ i n d e o l d u ğ u g i bi) çoğ u kez özel haklar elde etm i ş olan önceki kuşa klard a n psi ko l oj i k o l a ra k daha iddialı, d a h a açı k sözl ü ve aşı rıyd ı . B u n u n i çi çe geçmiş bi rkaç nedeni va rd ı . Ç ü n kü d a h a zor koş u l larla karş ı l a ş m ı ş olan önceki kuşa klar kaza n ı m l a r elde etmek için daha uyu m l u davra n ı rken v e bu sü reçte çoğ u kez sa b ı rl ıyken, gençlerin öfkeleri n i eyleme dön üştürü rken çok d a h a az 'ceza'yl a ka rşı l a ştı kl a rı v e d a h a fazla öd ü l elde ett i kleri için aşı rı davra n a b i l m eleriyd i . Topl u m pren s i pte değ i ş i m e açık o l d u ğ u i ç i n , b i reyler daha 'sol' v e aşırı o l madan da daha fazla şey önere­ b i l mekteyd i . M u htemelen bir i ç bütü n l ü k sağ lama ve grup ki m l i ğ i kaza n m a çabası nda d a h a önem l i o l a n , m i l l iyetç i l iğe, orta k b i r geçmişe v e Zenci b i r hayatı n d a h a o l u m l u öze l l i klerine i d d i a l ı vurg u ların psişik b i r bağ ı msızl ı k d uyg usu kaza n m a n ı n zoru n l u araçları h a l i n e gel mesiyd i . V e b u sü reçte h a l k ı n sesi d a h a kı s ı k ç ı ka b i lse d e, b i r g r u b u n bizzat b i r g r u p olara k bütü n l ü k d uyg u s u kaza n maya ça l ı şması gerekl id ir. Yine de, siya h la r ı n Ameri ka n h ayatında, siyasette ve i ktisadi hayatta ki temel yön e l i m i top l u m u yıkmak değ i l , a ks i n e s ı n ıfsa l dengeyi değiştirmekti. Devri mci retoriğ i n vurg u l a n d ı ğ ı kültürel ve psikoloj i k ruh h a l i n i n eşl i k ettiğ i top l u m a d a h i l ol ma d ü rtüsü baskı n d ı . B u devri mci retorik 1 970'1erde sön meye yüz tuttu. Fa kat 1 960'1 a rd a böyl e son uçla naca ğ ı açık değ i l d i .

Güvenilirlik Krizi 1 960'1ard a ABD'de bir yönel i m kaybı d uyg u s u yayg ı n h a l e g e l d i . Top l umsal değişi m i n hızl ı l ı ğ ı her za man büyü k b i r n üfus kitles i n i huzursuz e d e r v e hızlı -teknoloj i k v e sosyoloji k- d eğ i ş i m d uyg u­ su ü l ke n i n her yeri nde a l g ı la n m a ktayd ı . Bir ruh h a l i n i n geçici o l u p olmad ı ğ ı n ı görmek için kaçı n ı l maz olarak yabancılaşma n ı n ortaya ç ı ktığı kargaşa a l a n larına d eğ i l, aksine top l u m u n geleneksel ke­ s i m lerine bakmak d a h a ku l l a n ı ş l ı d ı r. B u n l a r -en özelde d i n - b i r kültürd e istikra r ı n kaynağ ı d ı r. O halde, oyları yoru m lamak çok zor

234

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

olsa da, ayn ı soru bir dönem boyunca soru l d uğ u nd a bu yoru m la r tutu m l a rdaki değ i ş i m i n ku l l a n ış l ı b i r g östergesi o l a bi l i r. 1 9571 968 a rasında Gallup Araştı rmasında fa rkl ı a ra l ı kl a rl a şu soru so­ r u l d u : "Mevcut dönemde bir bütün o l a ra k d i n i n Amerika l ı hayat üzerindeki etki s i n i n a rttı ğ ı n ı m ı , aza l d ı ğ ı n ı mı d ü ş ü n üyorsu n uz?" D i kkat çekici o l a n şey, kuşkusuz, ru h h a l i ndeki bu d eğ i ş i m i n Ken n edy v e J o h n son yöneti m l eri yı l l a rıyla v e Yen i Ufu k v e Büyük Top l u m h a reketleri n i n y ı l l a rıyla pa ra l el l i k içinde ol masıd ı r. Yeni Ufu k ha reketi n i n ken d i n e has nite l i ğ i Ken nedy'n i n göreve başla­ m a kon uşması n ı n ve siya sette 'yeni' bir kuşa ğ ı n g e l i ş i n i ka ra kteri­ ze eden coşku l u sözleri n simgeled i ğ i u m ut d uyg u s uyd u . Dinin Etkisi

DÜŞÜŞ

ARTIŞ

AYN I

U l u s al Ö r n e k l e m

14%

69%

10%

P rotesta n

17

10

7

66 79

31

45

17

45

33

13

U l usal

57

23

14

P rotesta n

60

21

13

Kato l i k

48

31

16 8

N i s a n 1957

Kato l i k

8

N isa n 1962 U lusal N i sa n 1965 U l us a l N is a n 1967

N isa n 1968 U l usal

67

19

P rotesta n

69

17

8

Kato l i k

61

24

8

Söz kon u s u 1 O yılda ruh h a l i ndeki değ i ş i m nası l açıklana b i l i r? Bu açıklama sadece şemati k olabi l i r ve 4 fa ktöre işa ret ed i l e b i l i r. ( 1 ) Sosyal problemlerin çokluğu. Ameri ka n sanayi n i n serg i l ed i ğ i d i kkate d e ğ e r perform a n s (ve i ktisatçı l ar b ü y ü k ölçüde öngörme­ s i n e rağ men savaşta n sonra h i çbir i ktisadi çöküş yaşa n m a ması n ı n ya ratt ı ğ ı ps i koloj i k r u h h a l i ) e kono m i k büyü m e n i n za man içinde bütü n sosya l problemleri çözeceğ i n i n işa reti o l a ra k görü n mek­ teyd i . J . K. G a l braith ta rafı nd a n ku l la n ı l a n 'va rsı l top l u m ' teri m i b u

U LUSAL BİR KRİZDE GEÇİCİ VE KALICI FAKTÖRLER

235

ihti m a l i n teyit ed i l mesi olara k g ö r ü n m e kteyd i . G a l braith'in a rg ü m a n ı n ı n diğer ya n ı , ya n i h a l kı n yoks u l l u ğ u a rta rken kişisel tü keti m i n a rtt ı ğ ı tezi uzu n ca b i r s ü re g öz a rd ı ed i l d i . Arta n u m utsuzl u k duyg u s u n u n nedeni büyük ölçüde hal­ kın yoks u l laştığı d uyg u s u n u n a rtmasıyd ı . Ken nedy yön eti mi ba­ kı şları n ı ü l ke içi i l i ş ki lere önceki C u m h u riyetçi yön eti mden daha kolay oda kl a d ı . Ü l ke içi a l a n ı n kayd ı n ı tutmaya ça l ı ştı. Fakat bu temel çaba ka m u n u n d i kkati n i n d a h a önceden ihmal ed i l e n yok­ s u l l u k, kon ut, eğitim, tıbb'i bakım, kentsel büyüme, çevre ki rl i l i ğ i g i b i soru n l a ra odakl a n masına y o l açtı. Fakat açı k olan şey, b u çeşitli top l u msal soru n lar ı n fa rkı n d a l ı ğ ı nda h ızlı a rtı ş ı n top l u mda b i r ra h atsızl ı k d uyg u s u n u n o l u ş m a s ı n d a etki l i ol masıyd ı . ( 2 ) Siyah ayaklanmalar ve suç. 1 963- 1 967 a ras ı n d a h e r bi ri, G ü n ey'de başlaya n, Kuzey'e, böylece h ızla Watts, Detroit, Newark ve Was h i ngton'a yayı lan, kentin bütü n kı s ı m l a rı n ı n a l evlere tes­ l i m o l d u ğ u bir isya n artışı yaşanan beş 'sıca k yaz' söz kon u s uyd u . Kemer Kom i syon u ra porları b u isya n l a rd a n hiçbiri n i n örgütlü o l m a d ı ğ ı n ı g östermekted i r. H e r b i r örnekte, küçü k bir o lay, genel­ l i kl e b i r pol i s va h şeti örneği veya polis şiddeti şayiası tuhaf dedi­ kod uların kıvı lcı m ı n ı ateşledi ve e n son unda kaza n pat l a d ı . Her­ h a n g i bi r topl um s al ha rekette o l d u ğ u g i bi, va hşi, olaylı, y ı kıcı davra n ı ş b i r eyl e m i n ilk evres i n i n işareti d i r. Son raki evre daha d i s i pl i n l i m i l itan eylemler ya ratma çabasıd ı r. Siya h topl u l u kl a rda b i rçok çe l i ş ki l i akım etki l iyd i . Özel siya h kuru m l a r i nşa etmeye ça l ı şan ve m i l itan ta lepleri bu hedefler için kaynaklar kı l a n siya h m i l l iyetçi l i k va rd ı . Fakat ayrıca Ka ra Panterler g i b i geri l la ta kti kle­ rini vurg u l aya n ve beyaz rad i ka l hareketlerle bağ lantı l a r kurmaya hazı r hare ketler mevcuttu.3

3 1 970'ten sonra Ka ra Panterler bölündü. Eldridge C leaver'ın liderl i ğ i n i

yaptığı b i r fra ksiyon isya n takti kleri n i savunmaktayd ı v e C leaver bu türden eyle mleri yu rtd ışından organize etmek için Cezayi r'e kaçtı . Liderl iğini Newton ve Sea le'ın yaptığ ı diğer fra ksiyon si stem içinde siyasal eylem ge­ l i şti rmeyi ve siya h top l u l u k içinde kuru m l a r i nşa etmeyi seçti . Aşırı bir hareket önem l i bir noktada her za man bu türden seçi m lerle yüz yüze gel i r. M i l itan l ı ğ ı n çizgisi bir hareketi coşkuyu ve bütü n l ü ğ ü n ü sür­ d ü rmek için g iderek daha fazla a ş ı rı eylemlere zorlar. Fakat 'durum' dev­ rimci eyl e m için 'hazı r' olmadığ ında, ta raf değişti rmeyi zoru n l u kılmadığı ve sistem içinde hareket etm eye başlamadığı sürece, hareket çözü lme tehd idi altı ndad ı r. SDS'n i n ve aşırı l ı kçı öğrenci hareketleri nin yüz yüze

236

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

Siya h m i l i ta n l ı ğ ı n gelişmes i bizzat ört ü l ü beyaz 'geri tepki l er', en d i n a m i k biçimde Wa l l a ce h areketi içinde ifade kaza n a n bir ruh hali ya rattı. Ti p i k olara k, Kuzey'de George Wa l lace'a destek esa­ sen beyaz ya ka l ı ça l ı ş a n l a rd a n ve o n l a ra h a k i m olan etn i k grup­ l a rd a n gel mekteyd i . Statüleri siya h l a ra ya kın o l a n l a r ken d i leri n i en fazla tehdit altında h issed e n l e rd i . B u n l a r d i key ha reketl i l i k ya­ şa rken evleri n i komşu m a h a l lelerden a l m ı ş l a rd ı ve statü kaza n ı m­ l a rı n ı n siya h la rı n tehd idi altında ol d u ğ u n u d ü ş ü n m e kteyd i ler. Bu korku ların çoğ u " h u k u k ve d üzen " d eyi m i içinde özetlen­ mekteyd i ve esasen suç odaklıyd ı . Suç m i ktarı n ı n gerçekte ne ka­ d a r a rttığ ı n ı bel i rlemek zord u r. F B I suç endeksi açı kça güve n i l mez ve i statisti ksel olarak yetersizd i . Suç m i kta rındaki artışları ölçeme­ sek b i l e, siya h la r ı n işled i ğ i suçları n m i kta rı oransal o l a ra k çok da­ ha yü ksekti. B u n u n bir s ü rpriz o l m a ması gereki r. Suç 'örg ütsüz' s ı n ıf m ü cadelesi biçi m i d i r ve topl u md a ki en alt gruplar her za­ m a n d a h a fazla m i ktarda suç işlemişlerd i r. Geçmişte İrlanda l ı l a r v e İta lya n l a r i ç i n geçerli o l a n a rt ı k siya h l a r i ç i n geçerl iyd i . Fakat siya h s u ç u n d a h a 'görü n ü r' olması n ı n nedeni kentsel n üfus yo­ ğ u n l a ş m a l a rı ve bu yüzden kayg ı d üzeyi n i n old u kça keskin bir biçimde artmasıyd ı . ( 3 ) Gençliğin yabancılaşması. İ leri sanayi top l u m u nda gençli­ ğin a rtan ya ba n c ı l aşması n ı n bi rçok kayna ğ ı olabi l i r. Orta k b i r ya­ pısal kayn a ğ ı n gençl i ğ i n üzeri ne erken ve o l d u kça erken bir çağ­ da bir 'örg ütsel yü k' b i n d i r i l mesi o l d u ğ u n a i n a n ıyoru m . Öğrenci­ lerin kızg ı n l ı kl a rı, basitl eştirerek ifade edersek, t ı p kı 1 8 1 5- 1 840 d ö n e m i n d e makine kı rıcı ha reketlerin sanayi top l u m u n d a ki işçi ve işveren a ras ı n d a ki s ı n ı f çatı ş m a l a rı n ı n a l a m eti olması g i bi, sa­ nayi-ötesi topl u m u n i l k s ı n ıf m ü cadeleleri n i n göstergesiyd i . Benzer şeki l d e bazı tekil özel l i kler va rd ı r. Y a ş a ra l ı ğ ı nda bel i r­ g i n b i r değişim, 1 O yı l l ı k dönemde ya kl a ş ı k %50 a rtış ve neticed e b i r a rta n statü reka beti d uyg u s u vard ı .4 Yü ksekokul eğiti m i n i n statü s ü n d e d üşüş va rd ı . B i r kuşa k önce yü ksekoku l a g itmek hala

g e l d i ğ i paralel bir probleme i l işkin tartışmam için, bkz. "Co l u m bia and the New Left", The Public lnterest, no. 1 3, (Sonbahar 1 968: 6 1 - 1 0 1 ). 4 1 940- 1 950 a rasında 1 4-24 yaş a ra l ığında n üfus a rtışı yoktu, sayı 27 m i l ­ yonda ka l d ı . Sayı 1 950 v e 1 960 a rasında da sabit ka ldı. Fakat savaş sonrası bebek d oğ u m l a rında patlamayı ya nsıtan 1 960'1arda, bir gelgit dalgası gi­ bi, ergen n üfus 40 m i lyona ç ı ktı.

ULUSAL BİR KRİZDE GEÇİCİ VE KALICI FAKTÖRLER

237

statü n ü n ayı rt ed ici bir öze l l i ğ iyd i . Fakat seçkin oku l l a rd a n me­ zu n l a rı n %85'i nden fazlası l i sa nsüstü ne deva m etmekteyd i, bu yüzden bu yerlerde yü ksekokul basitçe son raki hedef için bir a ra i stasyon h a l i n e gel m işti . Büyük d evlet ü n i versitelerinde, M a rtin Meyerson ' ı n deyi m i n i ku l l a n ı rsak, 'seçki n ' o l m a k sadece 'oy hak­ kı na sa h i p o l m a k' h a l i n e g e l d i . Ve bütü n b u n l a r gençler üzerinde baskı a n l a m ı n a gelmekteyd i. O rtaöğret i md e kayg ı a rttı : "Yü kse­ kokula gidebilecek miyi m ? İyi b i r yü ksekoku la gidebilecek mi­ yi m ... ?," Yü ksekoku lda ise "Lisa n süstü ya pa b i l ecek m iyi m ? " sorusu soru l m a ktayd ı . D a h a önceleri yü ksek eğ iti m ya p m ı ş o l m a k top l u md a b i r yer ed i n meni n tem i n atıyd ı . Fakat modern teknoloj i k d evri mde yük­ sekokul d i ploması a rtı k topl u m u n yü ksek d üzl ü klerine tırman­ m a n ı n bi r a racı d eğ i l d i r. İ lerleme yen i tekn i klere ve ü retilen yen i b i l g i l ere aya k uyd u rm a k i ç i n s ü re kl i b i r uzman eğiti m i v e yeniden eğiti mi gerekti rmekted ir. Kısaca, gençl i ğ i n ya bancı laşması n ı n büyük kı s m ı statülerinde gerçekleşen topl u msal devri m i n b i r neticesiyd i . (4) Vietnam Savaşı. ABD'de v e hatta m u htemelen d ü nyada top l u m sa l geri l i m l eri h ızland ı ra n özg ü l bir unsur Vietna m Savaşı i d i . Ameri kan ta ri h inde b u sava ş ı n b i r benzeri yokt u r. B u savaş n üfus u n büyük bir kısmı, m u htemelen çoğ u n l uğ u tarafından, şüpheli d eğ i l se bile, a h l a ken bel i rsiz bir d u r u m olara k a l g ı l a n ma k­ tayd ı . Ve savaşı n s ü rd ü r ü l mesi başka n l ı k ofi s i n i n meşru l u ğ u n u tehdit eden ciddi b i r g üven i l i rl i k problemi ortaya ç ı kard ı . Çoğ u ü l kede u l u s v e idari ayg ıt ayrı m ı vard ı r. B i r h ü kümete ka rşı çı kı l a b i l i r, fa kat kiş i n i n u l u sa bağ l ı l ığ ı nd a n şüphe duyula maz. ABD'de b u ayrı m asla zoru n l u o l m a m ıştır, ç ü n kü yönet i m genel b i r konse n s ü s ü n ya nsıması o l m u ştur. Fa kat Vietna m Savaşı kon u­ s u n d a yön eti m i reddetme çoğ u kişiyi u l usu da reddetmeye yö­ neltti . O b i r g üve n i l i rl i k soru n u olara k başlad ı . Bu soru n öncel i kl e Joh nson yöneti m i n i n (bil hassa 1 964'te v e 1 965'teki) resmi iyi m­ serl i ğ i n i n olaylarla giderek daha fazla çel işmesiyd i . Kuzey Viet­ nam'ı bombalamak için m üfrezelerin sayı s ı n ı artırma kara rları (bu toplam ya rı m m ilyon Amerika l ı demekti), m üza kere n i n redded il­ mesi, s ü rekli olara k, "daha fazla a d ı m " AB D'yi zafere götü recektir teziyle meşru laştırı l d ı . Başka n Joh nson'ın kiş i l i ğ i b i r dereceye ka­ d a r etki l i bir fa ktörd ü, ketu m l u ğ u birçok ka n m aya yol açtı. B i r

238

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

noktada, başka n ı n İ ktisadi D a n ı ş m a n l a r Konseyi'ne Vietnam i ç i n yap ı l a n harca m a l a rı b i l d i rmemesi v e neticede kom i syo n u n ka­ m u s a l ta h m i n leri n i n i ş d ünya s ı n ı ya n l ı ş yön lend i rmesi neden iyle, b i r i ktisadi veri kaynağı olara k b u kuru m u n g üven i l i rl i ğ i sarsı l d ı . O sadece b i r g üven i l i r l i k soru n u değ i l d i . A h l a ki b i r "araçl a r ve amaçlar ara sında ora ntısız i l işki" soru n u va rd ı . Kitlesel bombala­ ma, büyük ku ra kl ı k, n üfus u yeniden iska n l a r, büyük m i kta rlard a ö l ü m ler, h e p s i yönet i m i n genel l i kl e ken d i n i u z a k tutmaya ça l ı ştı­ ğ ı hayati önemde a h l a ki soru n l a r ortaya ç ı ka rd ı . Joh nson'ı n politika l a rı n ı n başa rısızl ı ğ ı ndaki s o n u n s u r a skeri stratej i n i n a ş i ka r etkisizl iğiyd i . Bombalama old u kça etkisizd i . " B u l v e i m h a et" ta kti kleri Amerikan s ı n ırları n i ç i n e kada r uza n d ı ve kentl eri etki lere açı k kı l d ı . Sav u n m a için ayn ı anda neredeyse 1 00 noktaya sa l d ı rı d üzen lendi. Ameri ka n sağı için bu etki siz l i k bi l h as­ sa ç ı l d ı rtıcıyd ı. Bu yüzd en, 1 968 başka n l ı k seçi m i n de George Wa l­ lace' ı n eş başkan ya rd ı mcısı Genera l Curtis Lemay' i n yapt ı ğ ı g i bi, sadece daha fazla kitlesel eyl e m i n savaşı kaza n m ayı sağ l ayaca ğ ı idd iasıyla hava bombard ı m a n ı n geni şleti l mesi v e Haiphong şeh­ ri n i n yerle b i r ed i l mesi talep ed i l d i . Fakat yöneti m b u çizgiyi s ü r­ d ü rmedi, ç ü n kü Amerika'n ı n ek b i r gerg i n l i ğ i tırma n d ı rması Ku­ zey Vietna m i n san g ü c ü n ü n ve Sovyet ord u l a rı n ı n denk bir ka rşı tepkisi a n l a m ı n a gelecekti. Fakat b u önem l i ka b u l sadece bir ye­ n i şememe ve Amerika' n ı n etkisizl iği duyg u s u n u a rt ı ra b i l i rd i . Gençler için Vietnam savaşı ya ba n c ı l aşma n ı n en d olaysız tek kay­ n a ğ ı i d i . A rtan ra hatsızl ı k ka riyerler ve gelecek kon usunda kayg ı­ n ı n a rtması demekti. S i la h l ı kuvvetlerde hizmet en iyisinden boşa h a rca n a n yı l l a r, en kötüsünden a h l a kdışı b i r suç orta k l ı ğ ı olara k görü l me kteyd i. U l usal pol iti ka n ı n yön ü n ü etki leyemeyen -veya etki l eyemed i kleri n i d ü ş ü nen- öğrenciler öfkeleri n i topl u m u n si mgesi olara k görü len ü n iversiteye yönelttiler. Savaş topl u m u n gel ecekteki seçki nleri n i n büyük bir kesi m i n i ya ba n c ı l a şt ı rd ı . B u ya ba n c ı l a ş ma n ı n aşı l ı p a ş ı l a mayaca ğ ı büyü k b i r g ü ç olara k ABD'n i n gelecekteki gücü -ve i radesi- ha kkı ndaki büyük soru l a rd a n bi rid i r.

ULUSAL BİR KRİZDE GEÇİCİ VE KALICI FAKTÖRLER

239

Yapısal Devrimler B i r topl u m u n tartışı l ması geçici v e kargaşa i çeren ş e y ta rafı ndan aya rt ı l ma riski içerir. B u türden soru n l a r enerj i leri m izi ve tutkula­ rı m ızla içiçe geçer, bizi içlerine çeker. B u soru n lardan baz ı l a rı ge­ lecek açı s ı n d a n sonuçlara sa h i ptir; bazı ları daha son ra a l evlen i r, fa kat çabucak söner. B i r top l u ma i l işkin a n l a m l ı b i r ta rtı şma topl u m d a ki g üçleri bi­ ç i m lendiren daha derin, sürekl i u n s u rları ta n ı m l a maya ça l ışmayı gerektirir. B u unsurlar üç a l a n d a ka rşı m ıza ç ı ka r: ( 1 ) değerler, ya n i topl u m u meşru laştıra n u n s u r l a r; ( 2 ) kü ltür, ya n i a n l a m l ı semboller ve d uya rl ı l ı kl a r havuzu ve (3) top l u msa l ya pı, ya n i kişilerin mes­ leklere d ağ ı l ı m ıyla, yöneti m l e ve öngörülen top l u msal i htiyaçları ka rşı l a m a k için kaynakları n ta hsi siyle i l i ş ki l i topl u msal d üzen l e­ meler büt ü n ü . Bu yazıda top l u msal ya pı içindeki d a h a deri n akın­ t ı l a ra yoğ u n laşaca ğ ı m ; yine mec b u ren şemati k o l m a k d u ru m u n­ dayı m . Topl u m d a ki d ö rt temel ya pısal değişi mden i l ki demog rafi k dön üşüm, i ki ncisi u l usal b i r topl u m u n yaratıl ması, üçüncüsü or­ ta klaşmacı b i r topl u m u n oluşması ve dörd ü ncüsü sanayi-ötesi b i r topl u m u n gelişmesi d i r. Bütün b u değişi mler neredeyse eşa n l ı olara k yer a l ı r. Topl u m d a ki p e k çok geri l i m i ü reten şey b u çokl u d evri mlerin eşa n l ı gerçekl eşmesid ir.

Demografik Değişim İ ki n c i D ü n ya Savaşı'n ı n son u n d a n 1 970'e kadar AB D'de üç temel demografi k d eğ i ş i m yaşa n d ı . İ l ki büyü k bir n üfus a rtışı, i ki ncisi ü l ke n i n hızla kentleşmesi ve üçüncüsü başl ı ca kentsel a l a n ların merkezi kentleri nde ı rksa l bileşi m i n değ iş mesiyd i . 1 950- 1 960 a rası ndaki 1 O yı l l ı k dönemde n üfusa neredeyse 28 m i lyon ki şi eklendi, b u raka m 1 790- 1 860 a rası 70 yıldaki n üfus a r­ tışına den kti. İ kinci Dü nya Sava ş ı ' n ı n son u n dan 1 970'e kad a r n ü­ fus 1 40 m i lyondan 200 m i lyona ç ı ktı, bu b i r çeyrek asırd a n d a h a az za manda %42'den fa z l a a rtış demekti. 9 0 mi lyon çoc u k doğdu; ö l ü m ler d üş ü l d ü ğ ü nd e net a rtış 60 m i lyon idi. 1 9. yüzyı l ı n ilk ya rıs ı n d a 1 O yı l l ı k ortalama n üfus a rtı ş l a rı ya kla­ şık %25'ti. İ ki n ci D ünya Savaşı'ndan sonra ki a rtı şlar 1 O yı l l ı k bazda ya kla ş ı k %20'yd i . Fa kat sosyoloj i k olara k önceki ve sonraki dö-

240

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

nemler a rasında temel önemde i ki fa rkl ı l ı k vard ı . B i ri ölçekte deği­ ş im d i . 1 800- 1 8 1 O a rasında n üfus u n 5 m i lyondan 7 m i lyona ç ı k­ ması yüzd e l i k ora n bakı m ı n d a n b i r ü l ke için büyük b i r d eğ i ş i m d i . Fakat 1 950- 1 960 a rasında n üfu s 1 50 m i lyondan 1 80 m i lyona ç ı k­ sa, yüzdel i k ora n daha küçük olsa b i l e, ölçekte a normal b i r deği­ ş i m va rd ı . İ kinci fa rkl ı l ı k kurumsal ya pıda b i r değişi m d i . N üfusta i l k a rtış l a r, yen i birim lerin basitçe topl u m u n ekse n i n i fa rkl ı meka nsa l yön l e rd e genişletmeleri ba kı m ı ndan, b ü yük ö l çü de parça l ıyd ı . Fakat yen i a rtı ş l a r piramidal i d i : mevcut n üfus a rtışı tepeye ç ı ktı ve yen i ka rşı l ı kl ı bağı m l ı l ı kl a r ya rattı. B u yoğ u n n üfu s a rtışı s ı radı ş ı ve büyü k ölçüde d i kkat çekme­ ye n bir gerçekle, tarı msal ü reti m a l a n ı n d a bir d evri m l e bir araya g e l d i . 1 900'den 1 940'1arın orta l a r ı n a kada r tarı msa l ü reti m d üze n­ siz b i r biçimde ya kla ş ı k %2 a rttı . İ ki nci Dü nya Savaşı s ı rası nda, bü­ yü k ölçüde ta lebin etki siyle ve hatta s u n i g ü breleri n ve n itratl a r ı n yen i v e ka psa m l ı olara k ku l l a n ı l masıyla çiftl i k ü reti m i yılda ya kla­ şık %6-8 ora n ı n d a a rtt ı . Sonuç o l a ra k 25 m i lyondan fazla i n sa n bir çeyrek asır içinde çiftl i kleri n i terk ederek kentlere göç etti.5 B u demografi k değişim ler (artı köm ü r madenlerinde çal ışan la­ rın sayı s ı n ı n aza l ması) son ucunda ü l ken i n merkezi n i n büyük kesi m­ leri, Da kota'n ı n altından Batı Texas'a kadar n üfus kaybetti. Aileler ü l ke n i n 'sa h i l leri n e' taş ı n d ı lar. ABD'de 3.000 ilçeden 1 .000'i 1 9601 970 a rasında n üfus kaybetti ve i nsa nlar büyü k ölçüde sa h i l l erdeki ve Göller Yöresi ndeki kentsel metropol merkezlere göç etti. Kom p l e ks bir a ltya p ı üzeri ne i nşa ed i len bir yüksek tüket i m topl u m u t ı b bi bakım, oyu n sa h a l a rı, o ku l l a r v e taşı macı l ı k g i b i h iz­ metlere ka psa m l ı yen i ta lepler ya ratı r. 1 968'de N ew York Bölgesel P l a n l a m a B i r i m i altya pı h izmetleri -örneğ i n yol l a r, ka n a l izasyon, şu şebekesi, oku l l a r, kon ut- sağ l a m a k için yatı r ı m mal iyeti olara k kişi baş ı n a 1 8.000 d olar ayrı ld ı ğ ı n ı hesa plad ı . İ kinci Dü nya Sava­ şı'ndan sonra ki nüfu s u n %40' ı n d a n fazlası 20 yaş a ltı ndayd ı . B u büyük yaş a ra l ı ğ ı nda a rt ı ş, a rtı ta rımsal devri m i n ha rekete geçi r­ d i ğ i göçler İ ki nci Dü nya Savaşı'ndan sonraki çeyrek ası rd a ki bü­ yük n üfus değ i ş i m leri n i emmek için gerekli devasa b i r sermaye ve d iğer sosya l mal iyetler d uyg u s u n a yol açtı. B i r n üfus 'patlaması' o l d u ğ u nda ayn ı za manda, deyi m yerin5 B i r sonuç siyah ta rım işçileri nin sayı s ı n ı n büyü k ölçüde aza l ması, 4 m i l ­

yondan 5 0 0 bine düşmesiyd i . V e bu insanlar da kentlere g ö ç etti ler.

ULUSAL BİR KRİZDE GEÇİCİ VE KALICI FAKTÖRLER

241

d eyse, n üfu s u n 'içe patla m a'sı, metropol a l a n l a rd a 'yoğ u n l aşması' söz konusud u r. 1 970'de n üfu s u n ya klaşı k %70'i kentsel a l a n l a rda yaşa m a kta d ı r. ( 1 980'de ABD'de n üfus u n %75'i kentsel a l a n l a rda i ka m et edecektir. 1 960'1a ka rşı l aştı rı l d ı ğ ı nda, 1 00 b i n veya daha fazla n üfu s l u 1 65 kenti n olacağı öngörü l eb i l i r. Bunun doğa l bir sonucu olara k, ku l l a n ı mdaki otomobil sayı sı 1 960'da 59 mi lyon­ d a n 1 980'de 1 20 mi lyona ç ı ka b i l i r.) Merkezi kentler içinde de ayn ı ölçüde ö n e m l i değ i ş i m ler va rd ı r. 1 960- 1 966 a rası nda merkezi kentlerdeki beyaz n üfusta m ut l a k aza l ma va rd ı r (binde 3); ba n l i ­ yölerde beyaz n üfus %2 1 .3 a rttı. Ayn ı dönemde beyaz o l maya n n üfus merkezi kentlerd e %23.9 v e ba n l iyölerde o/o 1 0. 1 a rttı . 1 956'd a n sonra d oğ u m ora n ları aza l m aya başlasa bi le, ABD n üfusu artmaya d eva m etti. B i r nedeni evlenmemiş kad ı n la rın az o l m a s ıyd ı . 1 950'de kad ı n la r ı n ya klaşı k % 1 5'i asla evl e n m e m i şti; 20 yı l sonra sadece %7'si bekard ı . Başka bir nedeni, b i l hassa yasal o l a ra k bir yılda ya kl a ş ı k 400 b i n kişiye ü l keye göç izni veren 1 965 göç yasası reform u n d a n son ra gerçekleşen göç artışıyd ı . Ve son olara k, İ ki nci D ü nya Savaşı'ndan sonraki Büyük Kriz neden iyle n üfus arttı . Büyüme oranı yavaşlasa da, 2.000 yı l ı nda ABD n üfusu ya klaşık 280 m i lyona u l a şacakt ı r.

Ulusal Toplum İ kinci D ü n ya Savaşı'ndan son ra ki çeyrek asırda ABD ilk kez u l usa l b i r topl u m h a l i n e geldi. O b i r u l usal ki m l i k ve u l usal sembol izm sağ lama a n l a m ı nd a zaten uzu n s ü red i r bir ' u l us' i d i . Fakat, sade­ ce, bu dönemde, i letiş i m ve taşı macı l ı ktaki devri m neden iyle, ABD -top l u m u n b i r kes i m i nd e yer a l a n değ i ş i m l erin diğer bütün kes i m ler üzeri nde dolaysız ve ya n sıya n bir etkiye sa h i p o l maya başlaması a n l a m ı nda- u l usa l b i r top l u m a dönüşmeye baş l a d ı . B u d ö n ü ş ü m daha önceki b i r d eğ i ş i m le, yan i u l usal bir eko­ nom i n i n o l u ş masıyla ka rşı laşt ı r ı l a ra k a n l a ş ı l a bi l i r. ABD 1 9 1 0- 1 930 a rasında etki l i bir u l usa l eko n o mi h a l i n e geldi; fa kat b u u l usal ekonom iyi başa ra bi lecek çok az kurumsal meka n izmaya sa h i pti. Ta rihsel o l a ra k geriye bakı l d ı ğ ı nda, Yen i Düzen 'in bel i rg i n a n l a m ı u l usal bir ekonomiyi destekleyecek v e s ü rd ü recek kuru m l a r ı n ya­ rat ı l ması i d i . F ra n kl i n D. Roosevelt'in ya ptığı şey i ktisadi faa l iyetle­ ri n ölçeği i l e yen i b i r siyasal ö l çek a rasında denkl i k sağ l a m a ktı. Ma li piya s a l a r S EC (ABD Menkul Kıymetler Borsası) ta rafı ndan,

242

KAPiTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELiŞKİLERi

send i ka l faa l iyetler ve sermaye-emek i l i şkileri N LRB (ABD U l usal Ça l ı şma İ l işkil eri Kuru l u) ta rafı ndan, sermaye ha reketleri a l ı şveriş üzerinde kontroller ve altın sta nd a rd ı terk ed ilerek, isti hda m ı n s ü rd ü r ü l mesi m a l i politika larla v e bütçe açığı fi nanse ed i l e re k d ü­ zen le n d i . İ kinci Dünya Savaşı'ndan son ra u l usal bir topl u m u n oluşması u l u sa l ölçekte ona uyg u n hiçbir kuru msa l meka n izma b u l u n ma­ dığı için sosya l problemler ortaya ç ı ka rd ı . Ve yöneti m i sı kı ştı ran problemlerden biri Ken nedy, Joh nson ve N ixon yöneti m leri n i n, b i l hassa hayat ka lites i n i yükselten a l a n l a rd a -sağ l ı k, eğitim, top­ l u msal fı rsatlar ve serbest za m a n faa l iyetleri ve toprak ku l l a n ı m ı kon u larında- b u türden meka n izmaları ya ratmayı amaçlaya n bi­ reyse l ça ba l a rı n ı n başarı l ı olama masıyd ı . U l usal b i r topl u m u n ol uşması n ı n neticesi o l d u ğ u söyl enebi le­ cek üç genel problem a l a n ı vard ır. İ l ki sosya l problemlerin bütün ü l keye yayı l masıd ı r. Ü l ke içinde göçün kolay olması ve koşu l ların değişke n l i ğ i bel i r l i a l a n l a ra yük getiri r. B u New York C ity'de sosya l ya rd ı m la r ı n a rtmasında görü­ lebi l i r. 1 959'da sosya l yard ı m progra m larından 240.000 kişi ya ra r­ l a n m a ktayd ı ve m ali yeti 325 m i lyon dolard ı . 1 968'de bu prog ram­ lardan ya kla ş ı k 1 m i lyon kişi ya ra r l a n m a ktayd ı ve m a l iyeti 1 7 m i l ­ ya r dolard ı . New York u l usal sta n d a rtları o l maya n ü l ke n i n büyük b i r kı s m ı n ı n yü kü n ü taş ı m a k zorundayd ı . İ ki ncisi mevcut idari ya p ı n ı n yetersiz h a l e gel mesi d i r. A naya­ sa'ya g öre 50 eya l etten ol uşan ABD yurttaşları n ı n sağ l ı ğ ı , eğiti m i v e refa h ı nd a n soru m l ud u r. Fakat u l usal b i r top l u md a Rhode ls­ land, Delawa re, N ew Jersey ve M a ryland g i bi küçü k vergi g etirile­ rine sa h i p, n üfusları başka eya letlerd e ça l ışma eğ i l i m i ndeki ve yö­ neti m m a l iyetleri yü ksek olan küç ü k biri m l eri n temeli ned i r? Ska­ l a n ı n di ğ e r u c u nda, ABD'de her b i ri kendi verg i d üze n i n e ve ege­ men g üç l erine sa h i p 80.000 beled iye vard ı r. B u merkezi o l m a kta n uzaklaşmak d eğ i l , d üzensizl i k demekti r. Olağandışı gerçek, ABD d ü nyadaki en modern ekonom iye sa h i p ken, yönet i m ya pısı n ı n ça kışa n b i rçok yetki bölgesine -örneğ i n kasaba l a r, i l çeler v e kent­ ler, a rtı sağ l ı k bölgeleri, park bölgeleri, ka n a l izasyon bölgeleri g i b i ayrı va rl ı kl a ra- sa h i p, T u d o r ka ra kterde, köh ne v e h a nta l olara k ka l maya d evam etmes i d i r. Etki l i b i r idari ya p ı n ı n kurulamaması ke ntler ve bölgelerin etki n b i r p l a n l a maya sa h i p ol mamasına kat­ kıda b u l u n a n b i r u n s u rd u r.

ULUSAL BİR KRİZDE G EÇİCİ VE KALICI FAKTÖRLER

243

Üçüncüsü plebisiter siya seti n yü ksel m es i d i r. A BD'de mekansal uza kl ı k küçü l m üştü r. Bunun son u çl arı n d a n b i ri Was h i n gton ' ı n bü­ t ü n siyasa l ta rtışmaların merkezi m ücadele a l a n ı olması ve bel l i b i r a l a n üzeri nde baskı l a r uyg u l aya b i l mesi d i r. ABD'n i n tari h i Avrupa'n ı n kiyle ka rşı laştı rı l d ı ğ ı n d a m u hteme­ len Ameri ka'da Kıta'da ki herh a n g i bir ü l kede ki nden d a h a fazla emek çatışması yaşa n d ı ğ ı görü l ü r. Çok az istatist i k olsa da, bu ka ba göstergeler örneğ i n öld ürülen kişilerin m i kta rı, askeri b i rl i k­ lerin kaç kez yard ı m a çağ r ı l d ı ğ ı , g revlerin sayısı ve işg ü n ü kaybı neden iyle, ABD'de daha fazla şiddet old u ğ u n u, fa kat siyasal ve ideoloj i k etki s i n i n Avrupa'dakinden daha az old u ğ u n u d ü ş ü n üyo­ rum. B u n u n neden leri nden b i ri A BD'de, Avrupa'dan farkl ı olarak, bu şiddet i n çoğ u n u n topl u m u n merkezinden ziyade çeperlerinde yer a l ması ve şiddetin etkileri n i n netices i n i n daha uzun za manda görülebi l mesi d i r. B u g ü n ça l ı şma soru n l a rı kuru ml aş m ıştır. Fakat başka d i rençli soru n l a r d eva m etmekted i r. Ve 'seferber etme politi kası', doğrudan org a n izasyon ihtimali yü ksektir. Bir ka rşı l a ş­ tırma ya pa rsak: 1 894'te şiddetli b i r i ktisadi krizi n ortasında 'Coxey' n i n Ord usu'* olara k a d l a n d ı rı l a n b i r işsizler grubu Massil­ lon, O h io'd a n Was h i n gton'a b i r yü rüyüş başlattı . Yü rüyüş 1 0.000 i n s a n l a baş ladı, fa kat yürüyüşçüler bi rkaç hafta sonra Was h i n g ­ ton'a u laştı kları nda sayı l a rı b i r a v u ç kad a rd ı . 1 963'te Marti n Lut­ her King ve A. P h i l i p Ra ndol ph Was h i n gton'a bir yürüyüş çağrısı yaptı; bir hafta içinde neredeyse çeyrek mi lyon i n sa n ü l ken i n başkentine a kı n etti. Siyasal çatı ş m a l a r ı n sı çrama ihti m a l i neden iyle (bu n u n neden­ lerine sonraki kes i m d e değ i n eceğ iz), b i r grubun ken d i ta lepleri n i e l d e edebi l eceğ i b i r a raç o l a ra k kitlesel baskı ihti m a l i n i n a rtması siste m içindeki b i r başka ya pısal geri l i m kaynağı h a l i n e gel i r. U l u­ sal topl u m u n b i r oluşması, sisteme içkin şiddet ihtimal leri nede­ n iyle, yen i b i r geri l i m kaynağı ya ratm ıştı r.

Ortaklaşmacı Bir Toplum Orta klaşmacı b i r top l u m u n ol uşması n ı n kaynağında piyasa-d ışı

* 1 894 B u n a l ı m ı sırasında Ohiolu işada m ı Jacob S. Coxey'nin liderl iğindeki ABD'li işsiz işçilerin protesto yürüyüşü. https://delphipages.live/tr/yasam­ tarzlari-ve-sosyal-soru n l a r/sosya l-ha reketler-ve-eg i l i m ler/coxeys-army

244

KAPİTALiZMiN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

ka ra r a l m a n ı n gel işmesi ve top l u msal hakların (bi reyden ziyade) g r u p koş u l l a rı temel i nd e ta n ı m l a n ması va rd ı r. Ölçek bakı m ı nd a n her i kisi d e Ameri kan sa h n ed e bel i rg i n biçimde yen i d i r v e topl u m i ç i n yen i türden problemler ortaya ç ı karırlar. P iyasa-d ı ş ı ka ra r a l m a ile, basitçe piyasa meka n izmas ı n d a n ziyade ka m u otoriteleri ta rafı ndan çözü l mesi gereken problemlerin artması n ı v u rg u la­ m a k istiyoru m . Yol l a r ı n ya p ı l ması, kentlerin p l a n l a nması, sağ l ı k bakı m ı n ı n organ izasyonu, eğiti m i n fi nansmanı, çevre ki rl i l i ğ i n i n orta d a n ka l d ı r ı l ması, kon utları n i n şası, hepsi ka m usa l meseleler h a l i n e g e l m i şti r. Hiç kimse marketten ken d i 'temiz hava' payı n ı satın alamaz; çevre ki rl i l i ğ i n i n çözü l mesi i ç i n orta kl aşmacı meka­ n izm a l a r ı n ku l l a n ı l ması gerekir. Piyasa n ı n üstü n l üğ ü soru m l u l uğ u dağıtmasıd ı r. Piyasada b i r­ bi rleri nden bağ ı msız olara k ha reket eden b i n l erce veya m i lyon­ l a rca bi reysel tüketici ken d i çeşitli seçi m l eriyle bir 'karara' vard ı k­ l a r ı n d a bu türden kara rl a rd a n dolayı hiçbir kişi veya ki ş i l er g r u b u suçlana maz. Bir ürün satı l ma d ı ğ ı nda veya zevkler değişti ğ i n d e ve fi rmalar, hatta t ü m endüstri ler bu türden piyasa ka ra rları n ede­ n iyle başarısız o l d u klarında b u n u n soru m l u l uğ u hiçbir özel g r u ba yüklenemez. Fakat piyasa-d ışı ka musal ka ra rl a rda d u rum tama­ men fa rkl ı d ı r. Herkes ka ra rları göreb i l i r ve ki m i n soru m l u o l d u ğ u b i l i n i r. N eticede, ka rar verme 'siyasa l la ş ı r' v e hepsi b i rçok dol aysız siyasal kara rın baskı s ı n a ta bid i r. Basit gerçek, piyasa-d ı ş ı ka musal kara rın daha zoru n l u h a l e g e l m esid i r, zi ra b i reyi n yerine geti remeyeceğ i görevler va rd ı r, bu türden yen i meka n izma l a r top l u l u k ve g r u p içinde çatı şma i hti­ m a l leri n i a rtırır. Yöneti m gid erek daha fazla siyasal soru n l a rı n 'yü kü n ü s ı rtl a n d ı ğ ı nda', konut, sağ l ı k, eğiti m vb. siyasa l laştı ğ ı n d a geri l i m ler b i r a raya gel i r. 2.000 Yılı Kom isyon Raporu'ndan ( 1 967) ya ptı ğ ı m basit ta h m i ne göre gelecek yı l larda top l u m giderek daha fazl a grup çatı şması n ı n odağı olacakt ı r. G r u p h a k l a rı ile, top l u md a ki kararları n bi reysel öze l l i kl erd en ziyade g r u p üyel i ğ i temel inde a l ı n maya başlaması n ı kasted iyo­ ru m . Ameri ka n değer sistem i bi reylere ta n ı nan bi reysel başa rı ve fı rsat eşitl i ğ i teme l i n e daya n ı r. Geçmişte fa rklı işlevsel g ru p l a r ı n (örneğ i n send i ka l a rı n ) kol l e ktif b i r ka ra ktere sa h i p o l d u kları ka b u l ed i l m iş v e haklar g ru ba (örneğ i n send i ka d ü kka n ı na*) ta n ı n m ı ştı r. • İşvere n i n ya sadece sendika üyelerini işe a l mayı ya da hali hazı rda sendika

U LUSAL BİR KRİZDE GEÇiCi VE KALICI FAKTÖRLER

245

Fakat bu g r u p l a r gön ü l l ü birl i klerd i r ve kiş i n i n statüsü değ iştiğin­ de grupların koru malarından yoks u n kal ı r. Daha ya kın dönem soru n l a r siya h l a rı n ren klerinden dolayı haklar ta lep etmeleri nden kayn a kla n m ı ştır. Paradoksal gerçek, siya h h u ku kçu l a r ı n 1 954 Üst M a h keme ka ra r ı n d a n ö n ce ku l l a n d ı kl a rı "ayrı fa kat eşit" a rg ü ma­ n ı n ı n asl ı n d a ayrı m cı l ı k olması ve siya h l ar ı n b i r kategoriden ziya­ de bireyler olarak ele a l ı n ması (ve eşitl i ğ i n bi reysel temelde sağ­ l a n ması) g erektiğ i i d i . Fa kat bütü n l eşmenin yava ş l ı ğ ı ve bir grup ki m l iğ i n i n sağ l a d ı ğ ı psi koloj i k g üven siya h l a rı n ta lepleri n i n ka ra k­ teri n i değiştird i . Siya h l a r fırsat eşitl i ğ i iddiasından son uçların eşit­ l i ğ i i l kesi n e yöneldi ler. O n l a ra göre son uçları n eşitl iği sadece özel kota l a r, işe a l mada öncel i k, eşitleyici eğiti m vb. sayesinde sağla­ nabi l i r. Grup h a kları ta lebi top l u m d a genişleyecektir, zi ra topl u m s a l hayat giderek daha fazl a grup temeli nde org a nize o l m a ktad ı r. Bu çatışan i d d i a l a rd a h a kem l i k ya pacak fel sefi meşru laşt ı rma ları ve siyasa l meka n izma l a rı ortaya koyma i htiyacı gelecek yı l l a rd a top­ l um d a ki g e ri l i m i n bir başka kaynağ ı olacaktır.

Sanayi- Ötesi Toplum Halen ba ş l a n g ı ç aşamasında olan sanayi-ötesi b i r top l u m d a te­ mel değ i ş i m l eri tabakalaşma sistemi nde, esasen s ı n ıfsal kon u­ m u n teme l l erinde ve bu kon u m l a ra ulaşma tarzlarında görebi le­ ceğ i m izi öne sü rüyoru m . S o n kita b ı md a sanayi-ötesi b i r topl u m u n beş fa rkl ı boyut u n u a raştı rmıştı m .6 B u rada sadece i kis i n i vurg u l ayacağ ı m . İ l k boyut

üyesi o l m aya n yen i ça lışanların belirli bir süre içinde üye ol masını şart koş­ tuğu d ü kkan, mağaza. Wikipedia 6 The Coming of Post-lndustria/ Society (New York: Basic Books, 1 973). Bir sanayi­ ötesi toplumun bir sanayi topl umunun ve hatta bir tarımcı toplumun 'yerini almadığını' vurgulamam gerekir. Besin hala her toplumun temelidir, fakat sa­ nayinin devreye girmesi tarımda yer alan kişilerin sayısının azalabileceği ve fenni gübreler nedeniyle hası lanın artabileceği anlamına gel mesidir. Bir sana­ yi-ötesi toplum özellikle kompleks bir topl umdaki zorunlu araçlar olara k veri ve bilgi yönetimine yeni bir boyut ekler. Bu topl umsal yapılar arasındaki farklı­ lıklar -onlar ideal tiplerdir- aşağıdaki şemada görülebilir:

246

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

top l u m d a yen i l i k ve pol iti ka a n a l izi n i n kayna ğ ı o l a ra k teori k b i l ­ g i n i n merkezi l i ğ i d i r. Ü n iversite, teorik b i l g i n i n kod l a n d ı ğ ı ve test ed i l d i ğ i yer o l d u ­ ğ u için, a rta n oranda topl u m u n temel bir kuru m u h a l i n e g e l m iş­ tir. Ü n iversite bu ölçüde ken d i uzun ta ri h i nd e her za m a n taşı mak zoru nda old uğundan d a h a büyük g örevler üstl e n m i ştir. O bilgi kon u s u nda ta rafsız rol ü n ü s ü rd ü rmek zoru ndayd ı, yine de sadece eğ iti m gören insa n l a r ı n değil- top l u m u n hizmetinde b i r b i ri m d i , fa kat ayrıca b i r siyasal d a n ı ş m a n l a r kaynağıyd ı . İ ki n c i değ i ş i m mal ları n ü reti m i nden b i r h izmet top l u m u na ge­ çiştir. AB D'd e 1 970'de işgücü n ü n ya klaşık %65'i h izmet sektörün­ d e ça l ı ş m a ktayd ı . Fa kat merkezi gerçek, tekn i k ve profesyonel h izmetlerin ve i n sa ni hizmetleri n öne ç ı kması d ı r. Ve topl u m u n mesleki ya pısı n ı n temel d ö n ü ş ü m ü n ü açı klaya n şey h izmet sektö­ rü n ü n genişlemesidi r.7 Sanayi-ötesi b i r topl u m bütü n modern eko n o m i l eri en temel biçi m le ri içinde yen iden şeki l lendi rmeye başlar. Beceri ve g ü ce ulaşma yol u olara k eğitime vurgu, tekn i k ka rarın rol ü, beceri g r u p l a rı i l e yen i seçkin ler (örneğ i n b i l i m sel topl u l u k ve ord u ) a ra s ı n d a ki çatış m a l a r, hepsi gelişmiş Batı l ı top l u m l a r ı n v e özelde ABD'n i n yen i türden g üçl ü kleri n i n h a berci leri d i r.

Kısa ve Uzun Vadede Gelecek 1 960'1a r ı n sonlarında top l u m u n ka rşısı ndaki dolaysız soru n l a r siya h l a r v e d uya rlı g e n ç l i ğ i n yaba ncı laşmasıyd ı . Fakat 1 979'1erd e önceki 1 O yı l ı n açık soru n l a rı -siya h l a r v e gençl i k soru n u- aza l d ı . Siya h l a r ı n d ü rtüsü topl u m a d a h i l olma idi, h a l e n de böyled i r v e çoğ u ken d i koş u l l a rı n d a bu türden şeyler (örneğ i n 'siya h l a rı n

Kaynak Üretim Tarzı Teknoloji Tasarım

Sa nayi Öncesi Top l u m

Sanayi Top l u m u

Sanayi-ötesi Toplum

H a m maddeler Doğal maddeleri işleme Emek-yoğ u n Doğaya karşı oyu n

Enerj i İ ma lat Sermaye-yoğ u n İ m a l ed i l m i ş d o ğaya ka rşı o y u n

Bilişim B i l g i işleme B i l g i-yoğ u n Kişiler a ras ı n d a oyu n

7 i n sani h izmetlerin rolü üzerine kapsa m l ı bir tartı şma için, bkz. Alan Ga rt­

ner and F ra n k Riessman, The Service Society and the Consumer Vanguard (New York: Harper & Row, 1 974).

ULUSAL BİR KRİZDE GEÇİCİ VE KALICI FAKTÖRLER

247

i htiyaçlarına' uya r l a n m ı ş b i r eğiti m ) i stese bile, söz kon u s u ta lep­ leri ka rş ı l a m a k için gerekl i kayna kları n a ktarıl ması problemi de­ va m etmekted i r. Gençl i ğ i n ruh h a l i daha d ağ ı n ı k ve tam şeki l lenmem işti r. Gençler tuta r l ı tek b i r ideoloj iye bağ l ı değ i l l erd i r, zi ra seçki n ü n i­ versitelerd e ki çoğ u kişiye göre egemen orta s ı n ıf değerlere b u rj uva teri m lerle d oyu m u n ertelen mesine, psi koloj i k kısıtla ma­ lara ve rasyonel ve tekn i k d üş ü n m e biçi m i ne- genel bir sa l d ı rı va rd ı r. S ı n ı r l ı m i kta rda genç ta mamen ya ba n c ı l a ş m ı şt ı r ve toplu­ m u yıkma çabası içi ndeki 'şe h i r geri l la l a rı ' o l m aya hazırlard ı r. Genç kuşa k, b i r bütün olara k, a rtı k yaş dön ü m ü n e gelmekte, işle ve a i leyle bağ lantı l ı problem l erle boğ u ş m a ktad ı r. B i r kuşa k olara k o n l a r ba ba l a rı n d a n daha l i bera l lerd i r, fa kat d evri mci d eğ i l l erd i r. Amerikan hayatta ki ya pısal d eğ i ş i m l erd en kayna k l a n a n prob­ lem ler d eva m etmekted ir. B u n l a r topl u m u n idari ya pı s ı n ı n yeni­ den organizasyonu, u l usa l b i r top l u ma uyg u n u l usal sağ l ı k, eği­ tim ve refa h politi ka l a rı n ı n ol u şt u r u l ması, fa rklı g r u p l a rı n çatışan hakları n ı n uzlaştı rı l ması ve sanayi-ötesi bir topl u m u n daha iyi öze l l i kleri n i g e l i şti rebi lecek ka psa m l ı b i r b i l i m ve a raştı rma-g e l i ş­ tirme pol itika s ı n ı n yarat ı l ması o l a ra k s ı ra la n a bi l i r. B u n l a r çözüme kavuştu ru l ma d ı ğ ı nd a top l u m u n s ü regelen siyasal hayatı daha da zorlaşaca ktır. Yine de, b u n l a r ı n d ı şı nda, soru n l u bir top l u m u n sadece fa rkı na va rmaya başlad ı ğ ı ve henüz yüzleşmeye ça l ı ş mad ı ğ ı dört genel problem va rd ı r. Demokrasinin imparatorlukla ilişkisi. ABD İ kinci Dü nya Sava­ şı'ndan sonra ( 1 920'1erde ve d a h a öncesi nde o l d u ğ u g i bi) ken d i u l usal hayatına egemen o l m u ş, o n u uzu n süred i r yönet m i ş olan küç ü k kas a ba zi h niyetleri n önceki d a r görü ş l ü kon u m u na döne­ mezd i . Ye n i bir metropol iten ve d ü nya odaklı bakış açısı ortaya ç ı ktı ve i m pa ratorl u kl a i l i ş ki l i fa ktörler Ameri kan yöneti m i n i d a h a fazla biçi m lendi rmeye başlad ı . ABD daha önceki ne kıyasla daha az i ktisadi motivasyona s ahip em perya l b i r güç haline geldi, çün­ kü, daha etki l i b i r g ü ç olara k, d ü nya n ı n bütün a l a n larında ortaya çı ka n a n l a ş mazl ı klard a n fayd a l a n m a kta (ve fayd a l a n maya d eva m etmekteyd i). ABD böylece hegemonya değ i l se bi le, baskın n üfu­ zu uyg u l a maya başlad ı . Soru n l u za m a n l a rda Tu kidides o k u m a k öğ reti cid i r v e k i ş i bu­ rad a Pers savaş l a r ı n d a n sonra Ati n a l ı ların d u r u m u n d a n ça rpıcı bir

248

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLER/

biçimde etki le n i r. Tukid ides ü l ke içine oda kl a n m a kta n ziya d e i m ­ pa ratorl u ğ u seçen demokrasi n i n b i r i ki l e m i n i ortaya koya r.8 Kes i n paralel l i kler ol masa da, Ati n a l ı l a r ı n v e Ati na Kon seyi' n i n probl em­ leri ABD'n i n m üttefi kleri ka rş ı s ı n d a ki d u ru m u nd a n ve Sovyet (Spa rta l ı l a r) blokuyla olan problem lerin den çok daha netti. Fakat g erçek problem pota n siyel o l a ra k kl i kler aras ı n d a ki uyu m s uzl u k­ larla d o l u bir demokra s i n i n öze l l i kle b i r bozg u n s ı rasında b i rl i k sağ layıp sağ laya mayaca ğ ı v e h atta zafer d u r u m u nda (Peri kles'i n Lyndon Joh nson'la ka rş ı l aştı ra b i l ecek halefi Cleon g i bi) büyü k riskl e re g i rmeden başka devletleri n l id eri ve h a m i s i olarak gen iş­ lemeci b i r rol ü s ü rd ü rüp s ü rd ü remeyeceğ i d i r. E m perya l bir rol bir u l u s için taş ı ması zor b i r rold ü r, ç ü n kü b u r o l -ka r o la ra k dönmed i ğ i n d e içerde d e r i n geri l i m lere y o l açabi­ l ecek- büyük ölçekl i kaynaklara, insanlara ve servete bağ ı m l ı l ı k a n l a m ı n a gel i r. Demokrasi v e i m paratorl u k a rasındaki i l işki özel ­ l i kle b ü y ü k ç a b a gerekti ri r v e em perya l rol ü n ABD'n i n siyasal ya p ı s ı n a ve u l usal sti l i n e uyg u n d üşmed iği g i derek daha bel i rg i n biçimde görülebi l i r. Yeni bir siyasal elitin yaratılması. B i r elit en iyisinden (bir M ües­ sesed e o l d u ğ u g i b i ) bir a h l a ki otorite ve siyasal b i lg e l i k kaynağı olara k h izmet eder. İ ki n c i Dü nya Savaşı'ndan son ra ABD' d e 1 0- 1 5 yı l boyu nca önem l i olan şey d ı ş politika a l a n ı nda sü rekl i liderlik kura n az veya çok bütü n l ü kl ü b i r siyasal eliti n ortaya ç ı kmasıyd ı . B i r e l i t bazen b i r top l u md a ki ya pısal kon u m u na göre ta n ı m la­ n ı r, fa kat i n s a n l a r ı n i ktisadi, siyasi veya askeri g üce s a h i p o l m a l a rı, liderli kleri n i n ben i msen mesi a n l a m ı nda, onların m utlaka elit ol­ d u kları a n l a m ı n a gelmez. ABD'd e ortaya ç ı ka n bu elit sa lt ya pısal kon u m u n d a n ziyade bakış açısına -kozmopolit ve d ü nya ça pında b i l g e l i ğ i ne- göre ta n ı ml a n m ıştı. General Marsh a l l , Henry Sti m­ son, John McCloy, Robert Lovett, Dea n Gooderham Acheson, 8 Ayrıca Tu kidides'te, b i l hassa onun Korfu'daki olayl a ra dair beti m lemesin­ de şiddet sivil tutku ları serbest b ı ra ktığı nda bir toplumda ortaya ç ı ka n şey­ ler konusu nda e rken b i r uya rı va rd ı r. "Hayatın şehi rlerde a ktığı bu kafa ka­ rışıklığı içinde, insan doğası her za man yasalara isya n eder ve art ı k onun efendisi kend isini tutku n u n yönetmed iğini, adalete sayg ı l ı ve bütün bü­ yüklen melerin düşmanı olduğunu memnuniyetle gösteri r: i ntikam d i n i n yukarısına yerleşti rilemeyeceği v e adaletin üzerine çı kartı lamayacağı için kıskançlığın ölümcül gücü h a l i ne gelecekti r", The Peloponnesian War (New York: Modern Library, 1 934: 1 9 1 ) .

ULUSAL BİR KRİZDE GEÇİCİ VE KALICI FAKTÖRLER

249

Douglas D i l l o n g i bi a d a m l a r ve "d ış politi ka m üessesesi ndeki" d iğerleri esasen N ew York fi n a n s a l top l u l u ğ u ta rafı nd a n d estek­ lendi, fa kat o n l a rı b i r elit o l a ra k ta n ı m laya n şey çıkarları değil, ka rakterleri ve ya rgı-güçleri i d i . Önemli fa ktör, sayg ı görd ü kleri için ka naatleri n i n top l u m d a a ğ ı rl ığa sa h i p olmasıyd ı . El iti n ka naa­ ti n i n etki siyle pol iti ka n ı n a ğ ı r l ı k kaza n ması n ı n zoru n l u koş u l u ya rg ı-gücü v e sayg ı a ra s ı n d a ki ka rşı l ı kl ı l ı ktır. İ ki nci D ü nya Savaşı'ndan sonra Amerika n d ı ş pol itikası esasen Avrupa odakl ıydı, ç ü n kü Avru pa'n ı n yen iden i nşasıyla i l işki l i gö­ revler old u kça acildi. Fa kat ü reti len pol iti ka l a r, esasen M a rsha l l P l a n ı 'nda söz kon u s u insanları n Avrupa'yla i l işki lerdeki deneyim­ leri ve i l g i l eri nedeniyle ortaya ç ı ktı. Asya ha kkı nda benzer dene­ yime ve yarg ı-gücüne s a h i p benzer bir elit grup asla o l m a d ı ve Ameri kan d ı ş politi kas ı n ı n bu başarısızl ı kları bel l i ölçüde bu e ksik­ l i kten kayna k l a n m a ktad ır. B u tem e l siyasa l el iti n etkisi son 1 O y ı l d ı r kaybol maya başladı ve pol iti kayı reform ize ed ecek ve b i r yarg ı-g ücü kayn a ğ ı sağlaya­ cak hiçbir benzer elit g r u p ortaya çı kmad ı . Ken nedy yöneti m i b i l i n ç l i b i r biçi mde rağ bet gören v e d i n a m i k bir e l i t o l u ştu rmaya çal ı ştı ve ente l l e ktüeller ve gençler a rası nda, a h l a ki b i r otorite ol masa da, coşku l u bir izleyici kitlesi kaza n d ı . Fa kat Vietna m sava­ şıyla bu d u r u m sona erd i .9 Bagehot'un bilgeliği izlend i ğ i nde, bu türden bir elitin mevcu­ d iyeti top l u mda siyasal otorite n i n yaratı l masında zoru n l u b i r un­ s u rd u r. B u türden bir elit g r u p o l m ad ı ğ ı nda sayg ı n l iderl i k proble­ mi söz kon usud u r. Topl u md a ki ayrışmalar d i kkate a l ı n ı rsa, b i r eli­ tin ortaya çı kı p ç ı ka mayaca ğ ı ta rtı ş ı l ması gereken bir meseled i r. Liberalizmin başarısızlığı? Libera l sosya l pol itika önem l i ölçüde Keynesye n iz m i n ve ma kro i ktisadi p l a n l a m a n ı n ortaya çı kışıyla bağ la ntı l ıyd ı . Yen i D üzen' i n (sembol i k büyü kbaba l a rı Felix F ra n k­ furter ve H a rvard H u ku k Fakü ltesi olan) d üzen l eyici b i ri m lerin 9 Vietnam Savaşı'nın 1 960'1arda ortaya çıkmış olan yeni seçki n lerin sayg ı n l ı ­

ğ ı n ı yiti rmesine y o l açtı ğ ı n ı söylemek d a h a doğru olacaktı r. Harvard l ı mes­ lektaşlarımdan, öne m l i bir h ü kümet danışmanı olan bir kişi kabaca fa kat kısa ve öz olara k ş u n u söyled i: "On u yıktı k. Britanya'da olduğu gibi ka lıcı bir Müessese ya ratı lmasına d i renç vardı ve amacına ulaştı". Beya n ı n ı n ol­ gusal geçerl i l i ğ i hakkında ne söylenebi l i rse söylensin, başarısız l ı k David H a l bersta m'ın The Best and the Brightest adlı kitabında alaycı bir başl ı k al­ tında ifade ed i l m i ştir.

250

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

rol ü nedeniyle büyük ölçüde bir genç avu katlar cen neti ol ması g i bi, Yen i Ufu k ve Büyük Top l u m ha reketi d e ilk g ü n leri n d e i kti­ satçı l a r ve siyaset b i l i mci lerle i l i ş ki l iyd i . Ekonom i k Danışma n l a r Konseyi, Wa lter H e l l er'ı n liderl iği a l ­ t ı n d a pol iti ka tavsiyel eriyle, b i l hassa 1 962'deki verg i kon u s u n d a büyü k s e s getiren başa rısıyla yöneti mde o l d u kça etki l i profesyo­ nel b i r ya pıya dönüştü. Fakat i ktisatçı l a r bir i ktisatçı dan fazlasıyd ı­ l a r. O n l a r ayn ı za manda yöneticiler h a l i n e geldi ler. Örneğ i n Pen­ tagon'daki "McNa m a ra d evri m i " Charles H itch'in liderl iği ndeki i ktisatçı ları n işiyd i . Daha ya kı n yı l la rda i ktisatçı ları n ekonom iyi yönetme bece rileri kon u s u nd a ş ü pheler a rtmaya baş l a d ı . İ n g i l tere'd e 1 960'1ard a İşçi Partisi h ü kü m eti, (Michael Posta n ' ı n "bir i kti satçı l a r fel a keti ' o l a ra k ad l a nd ı rd ı ğ ı ) Nicholas Ka ldor v e Thomas Balogh g i bi bazı seçkin i kti satç ı l a rd a n tavsiye ler a l ma s ı n a rağ men, Brita nya ' n ı n soru nla­ rı n ı çözemed i . "Post-Keynesçi d üş ü n ce n i n tuta rsızlığı" üzeri n e yaza n İ n g i l iz İ ş ç i Parti l i i ktisatçı Profesör John Va izey kötümser bir son uca u l a ş ı r: "Üzü lerek, bir e kon o m i n i n d üzen l i işleyiş i n i kavra­ m a n ı n g ü n ü müz i ktisatçı l a rı n ı n a n a l iz g ü cü n ü aşa b i l eceğ i n i ka b u l etmem g erektiğ i n i d ü ş ü n üyorum". ABD'd e Keynesyenizm i n a racı m a li pol iti ka 1 970'1 erdeki resesyondan uzun s ü re önce zaten pa rı ltısı n ı kaybetmişti. Sosya l politikada, öze l l i kl e ABD'd e, sosya l bi l i mcilerin kayıtları d a h a d a i ç ka rartıcıd ı r. Sosya l b i l i mciler eğitim, refa h ve sosya l p l a n l a m a a l a n l a rı n d a ki problemlerin d ü ş ü n d ü kl eri nden d a h a ka rma ş ı k o l d u ğ u n u istemeseler d e ka b u l etmeye başlad ı l a r. Do­ layısıyla, l i bera l izmin başa rısızl ı ğ ı kı smen bir bilgi başarısızlığıd ı r. Bu, yine d e kol aycı basitl eşti rmelere zorlaya n Yen i Sol ' u n hoşla­ nacağı b i r ceva p d eğ i l d i r. Yine de bu bilgi başa rısızl ı ğ ı ayrıca kişi­ nin büyük, kom p l e ks, b i l hassa gelecek-yönel i m l i ol ması gereken b i r topl u m u n top l u msal değ i ş m e a kı n ı n ı ka rş ı l a m a k içi n sosya l plan l a m a n ı n gerekl i old u ğ u n u kavra d ı ğ ı nda yaşad ı ğ ı fi kri ka rışık­ l ı kl a r ve kayg ı l a rı n bir kaynağ ı d ı r. Katılım devrimi. Her yerde açık olan şey bü rokrasiye ka rşı top­ l u m ça p ı n d a bir isya n ve bir katı l ı m a rzu s u d u r; bu tema "İnsanla­ r ı n ken d i h ayatl a r ı n ı kontrol eden ka ra rları etki leyebil meleri gere­ kir . . . " sözü nde özetlen i r. Bu d i pten gelen büyü k d eğ i ş i m d a l gası bi rçok biçim kaza n ı r. Bu değ i ş i m d a lgası bir ölçüde tekn i k başarı n ı n top l u m d a ki ko-

U LUSAL BiR KRİZDE G EÇİCi VE KALICI FAKTÖRLER

251

n u m u n tek kriteri haline g e l d i ğ i meritokrasi fi kri n e b i r i sya n d ı r; kısmen (siya h l a r örneğ i n d e o l d u ğ u g i bi) b i r top l u l u ğ u n ken d i n i ka b u l ettirme biçi m i d i r. 1 960'1a rı n Demokrat i k yön et i m leri h a l kı n merkezi önemde ka­ ra rl a ra katı l m a l a rı n ı içeren yen i top l u msal form l a r ı n ya ratı l masın­ da büyü k i lerlemeler kayd ett i ler. Yoks u l l u k Ka rşıtı Prog ra m top l u­ l u k-eylem g r u p l a rı yaratı l ması n ı gerektird i . (Örneği n New York'ta 26 maha l l e topl u l u k kon seyi kentte -esasen New York Beled iye Başka n ı John Lindsay için- yen i b i r siyasal ta ba n ı n kayna ğ ı h a l i n e g e l e n yoks u l l u k karşıtı prog ra m a racı l ı ğ ıyla ya rat ı l d ı .) Model Kent­ ler top l u kon ut prog ra m ı yen i m a h a l lelerin p l a n l a n m a s ı n a topl u­ l u ğ u n katı l ı m ı n ı gerektirmekteyd i . Ka psa m l ı Top l u m Ruh Sağ l ığ ı prog ra m l a rı pol itika l a r v e prog ra m l a r ı n p l a n l a mas ı na yerel ya pı­ ların katı l ı m l a rı n ı gerektirmekted ir. Eğiti mde çoğ u kentte uyg u­ l a n a n merkezil i kten uza klaşmaya yöne l i k prog ra m l a r topl u l u ğ u n kontrol a l a n ı n ı genişletmiştir. Katı l ı m d evri m i önem l i ölçüde topl u m u n profesyonel leşmesi ka rşısında ve sanayi-ötesi bir top l u m u n o l u ş u m h a l i ndeki tekn ok­ rat i k ka ra r meka n izması ka rş ı s ı n d a serg i l ed i ğ i bir tepki biçi m i d i r. Ve her i l eri sanayi top l u m u bu tepki lerle yüz yüze gel ecekt i r. Yı l l a r önce fa bri ka l a rda send i ka l a r a rac ı l ı ğ ıyla başlaya n katı l ı m a rtı k m a h a l lelere yayı l d ı -orta klaşmacı top l u m u n başlamasıyla gel ecek yı l l a rda ayrıca organ izasyo n l a ra yayı laca ktır. Fakat ' katı l ı mcı demokrasi' o n u savu nan ların bekled i kleri tür­ den b i r çöz ü m değ i l d i r, o daha önceki plebisiter siyasal meka n iz­ m a l a r (örn eği n i n i siyatif, refera n d u m ve azi l mekan izma l a rı) ya­ ratma ça b a l a r ı n d a n d a h a fazlası değ i l d i r. Katı l ı mcı demokrasiyi coşkuyla savu n a n l a r ı n çok azı n ı n b u değ i ş i m i n a n l a m ı üzeri nde en temel d üzeyde d ü ş ü n meye ça l ı şması i l g i n çtir. Bi reyler hayatla­ rı n ı değiştiren ka rarları etkileyebi l d i kleri nde, kesi n l i kle, G ü n ey'de­ ki ayrı l ı kç ı l a r siya h l arı oku l la rd a n d ı şlama h a kkına sah i p olacak­ l a rd ı r. Fa kat G ü ney'in bağ ı m s ız bir siyasal kend i l i k değ i l a ksine büyük b i r yö neti m i n b i r parçası o l d u ğ u ve bu yüzden topl u m u n a h l a ki normlarına uyması gerektiği söylen mel i d i r. Benzer şeki lde, b i r maha l l e g r u b u n u n daha ka psayıcı bir siyasetin i htiyaçları n ı d i kkate a l a n b i r şeh i r p l a n ı n ı veto etmesine izin veri l me l i m i d i r? 1 0 10

1 974'te G ü ney Boston'ın İ rlandalı sakinleri semt-temel l i oku l ların gelenek­ sel kom ş u l u kları yıkacağı gerekçesiyle taşımalı eğitime şiddetle d i rendi ler.

252

KAPiTALiZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

Özetle, kat ı l ı mcı demokrasi siyaset fel sefesi n i n kla s i k mesele­ leri n i ortaya koyma n ı n b i r başka yol ud u r: b i r topl u msal biri m l e i l iş ki l i ka ra rları kim lerin, h a n g i idari d üzeyde vermesi, ka ra rlara h a n g i düzeyde katı l m a l a rı gerekir? B u soru l ar ı n açık ve net ceva p­ ları yokt u r. Aksine geri l i mler d eva m etmekted i r ve a rtacakt ı r. ***

B i r topl u m u n kendi problem l e ri n i çözme yeteneği Tu kidides'ten Ma kyavel'e kad a r bir d izi kişi n i n siyasal el kita p l a r ı n d a n b i l d i ğ i m iz kad a rıyla, lideri n i n vasfı na ve h a l kı n ı n ka rakterine göre değerlen­ d i r i l i r. Tüm d i kkati m izi topl u m sa l güçlere odaklad ı ğ ı m ızda, sade­ ce bir a ptal (örneğ i n Georg i Plekha nov g i b i bazı Ma rksistlerin i d d i a etti kleri g i b i ) b i reyi n önemli olmad ı ğ ı n ı ve d u ru ma uyg u n b i r l i d eri tari h i n yarataca ğ ı n ı söyleyecektir. Sidney Hook' u n Tarih­ te Kahraman a d l ı kita b ı n d a işaret ettiği g i bi, olayların yarattığı i n s a n l a rı n ya n ı s ı ra "olayı yarata n i n s a n l a r" va rd ı r ve tarihte köklü b i r dönüşüme i ki nciler yol açabi l i r. Ekim 1 9 1 7'de Bol şevi k g ü çle­ ri n zaferinde Len i n ' i n g ü ç l ü i radesi ve ta kt i k za m a n l a m a d uyg usu va rd ı . Farklı bir ölçekte, 1 958'de Cezayir'de F ra nsız ord u s u n u n gaspçı g ü c ü n ü n -Guy Mollet'yi kesi n l i kl e afa l l ata n- yü kselen b i r g ü ç teh d i d i h a l i n e gel mesi nde Charles de G a u l le'ün otoritesi va rd ı . Ö n ceden kestirilemeyen fa kat merkezi önemde değişken­ lerden b i ri 1 O yı l sonra s ı n d a ki l i derl i ğ i n kara kterid i r. F a kat öte ya ndan olaylara m ü d a h a l e edebi l m e ve kontrol altı­ na a l a b i l m e yeteneğ i kişin i n içinde yaşad ı ğ ı bağ lama bağ l ı d ı r. 20. yüzyı l ı n geriye ka l a n kıs m ı için beli rleyici önem kaza nan şey ka ra­ rı n bağla m ı n ı n a rt ı k, bir u l u s ne kad a r g ü ç l ü görü n ü rse görü nsün, u l usal d u r u m o l mamasıd ı r.

il Geleceğe d a i r araştı rma l a rd a -kes i n l i kle keyfi bir- öngörü ve tah­ min ayrı m ı ya pa rız. Öngörü 'hedef olaylar'ı n ö n koş u l u d u r, bel i r l i b i r za m a n d a v e yerdeki b i r şeye d a i rd i r. Ta h m i n problemlerin o rtaya ç ı kt ı ğ ı ya pısal bağ l a m l a rı veya gerçekleşebi lecek trend leri Güney Bosto n l ı l arın yaşantı larını etki leyen kararları denetleme hakkına sa h i p o l m a l a rı gereki r m i ?

ULUSAL BİR KRİZDE GEÇİCİ VE KALICI FAKTÖRLER

253

tespit etmed i r. (Kişi n i n öngörmeye ça l ı ştığı) bir olaylar kümesi çoğ u kez bel irli o l u m sa l l ı kl a r içeren 'yapısal trend l e r b i rl i kteli­ ğ i'd i r. Bu t ü rden o l u msal l ı kl a r ta h m i n ed i l e bi l i r olmad ı kları (kura l­ l a ra ta bi kı l ı n a mayaca kları veya b i r a lgoritma içinde formel l eşti ri­ lemeyecekleri) için, 'zeka'ya (iç bilgiye), a kı l l ı ta h m i n l ere veya b i lgeliğe başvu r ulabi l i r, fa kat ta h m i n lerde herh a n g i b i r sosya l b i l i m metodolojisi ku l l a n ı la m az. Kısaca, ta h m i n lerd e teti kleyici fa ktörlere d e ğ i l koş u l l a ra, o l u m sa l l ı kl a ra d eğ i l ya pı lara od akla n ı l ı r. Bu odakl a n ma, a n a l izi n d eğ i l , b i r ta h m i n i n s ı n ı rl ı l ı ğ ı d ı r. İ kinci D ü nya Savaşı'ndan son raki on y ı l l a rda ABD'de sosya l problemleri n ortaya çıkışı n ı n çerçevesi n i o l u şturan temel ya pısal bağ l a m l a r, d a h a önce gösterd i ğ i m g i bi, ü l ke içi g üçlerin yen i ka ra r v e çatışma a l a n ı olara k u l usal b i r top l u m u n ya rat ı l ması ve ABD'n i n d ü nya siyasa l top l u m u nd a ki olağan üstü role a n iden, sert b i r ha ml eyle g i rmesi, İ n g i ltere ve Fransa'n ı n h a ki m iyetinden çı­ ka n Asya, Afri ka ve Ortadoğu'da jandarma rol ü üstlen mesiyd i . 1 970'1eri n başlarında u l usal topl u m u n soru n larından bi ri, özel l i kl e sağ l ı k, eğ itim v e refa h l a i l işki l i problem leri h a l l edebi lecek u l usal sistemleri n ya ratı l ması sor u n u h e n üz çözül memişti; ve A B D dün­ ya n ı n bütün kısım larında devasa siyasal g ü ç olara k önceki rol ü n ­ den p l a n s ı z bir b i ç i m d e çeki l m eye başl a m ı ştı. Fakat bu 1 O yı l ve son rasında en açık hale gelen şey, ka rarları n ya pısal bağ l a m ı n ı n g e n işlemesi v e top l u m u n karş ı laştığı önem l i soru n l a rı n çoğ u n un, b i l hassa e kono m i k soru n lar ı n a rtı k Amerika'n ı n ka rar verme gücü içinde o l m amasıyd ı . B u kesi mde ABD' n i n 2 0 . yüzyı l ı n ka l a n kısmında ka rşı laştı ğ ı i ki temel değ i ş i m i ele a l m a k i stiyorum. B u n lardan bi ri, i l işki l i ya pısal bağ l a m o l a ra k u l u slararası alanda yen i rol, diğeri bir Ameri ka n 'bu h ran' v e Amerika'n ı n d ü nya d a ki i kti sadi v e siyasal g ü ç d üze­ yinde d ö n ü ş ü ol maya n gerilemesi ihti ma l i d i r. Yapısal bağ l a m l a ra odakla nacağ ı m için petrol ka rtel leri veya d iğer ticari ka rte l l e r g i b i öne m l i fa kat old u kça o l u msal siyasal soru n ları bir kenara b ı ra ka­ cağ ı m .

Uluslararası Bağlam Ekonomi. Eko n o m i k ka rarları n bağ l a m ı hakkı ndaki en temel ger­ çek bu tü rden ka rarları n a rt ı k -ne kad a r büyü k ve güçlü o l u rsa o l s u n - tek bir ü l ke tarafı n d a n beli rlenememesi d i r; bu yüzden her

254

KAPiTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKiLERi

ü l ke n i n ekonom i k kaderi g i derek kendi kontro l ü nd e n ç ı km a kta­ d ı r. Genelde 1 830- 1 930 a rasında a lt ı n sta ndard ı üzerine ku ru l u 'ke n d i ken d i n i d üzen leyen' b i r piyasa b u l u nd u ğ u söyle n i r. U l usal ekonomi ler piyasa n ı n disiplinine ta bilerd i . Fiyatlar çok yükseldi­ ğ i nde tica rette aza l ma, ödemeler dengesi nde açık, altı n ı n ü l ke dı­ ş ı n a çı kması, ard ı nd a n fiyatla r ı n d ü ş mesi ve yen i b i r denge dön­ g ü s ü olaca ktı. Kaçı n ı l maz olara k, b u türden uyu m u n 'bed e l i ' is­ tihdamda d ü şüştü. Teorik olara k, böylece, ken d i ke n d i n i d üzen le­ yen b i r piyasada sermaye ve emek yen i fı rsatl a ra u laşmak için g öç edecektir. Fakat [ü l ke dışı na] sermaye a kışı top l u m u n eko n o m i si­ n i teh l i keye sokacak ve ü l keler bunu ya pa b i l d i kleri kad a r d u rd u r­ maya ça l ı şaca kla rd ı r; ve işçi leri n göçü Birinci Dü nya Savaşı'nda old u ğ u g i bi b i r g üve n l i k vanası old u ğ u nda b u türden g öç fi i len d u racaktı. U l uslar serbest ticareti kısıtlaya ra k ve ist i h d a m sağla­ mak için ü l ke içi ekonom iye müdahale ederek piyasa-kayna klı adaptasyo n l a r ı n yarata bi leceğ i teh l i keler ka rşısında 'bağ ı ş ı kl ı kl a r kaza n m aya' ça l ı ş ı rl a r. B u türden önlemlerin temel m ağ d u ru esa­ sen u l u s l a ra rası ekonomiyd i . Büyük Britanya'n ı n 1 930'da m a l l a r ı n i h racatında em perya l bir terc i h siste m i n i beni msemesi b u n u n i l k si nya l iyd i . Ertesi yı l İ n g i ltere' n i n , a rd ı nd a n ABD'n i n altın sta ndar­ d ı n ı k u l l a n mayı b ı ra kması yen i i ktisadi m i l l iyetçi l i k çağ ı n ı n ha ber­ cisi i d i . U l usal h ü kü m etler 1 930'1arın deneyi mlerinden, a z veya çok, u l usa l ekonomi leri mali ve parasal meka n izma l a rla na sıl yön et­ meleri gerektiğ i n i öğ ren d i l er. Fakat İ kinci D ü nya Savaşı'n ı n so­ n u ndan, öze l l i kl e 1 960'1a rd a n iti baren, Batı Avru pa'n ı n ve J a pon­ ya'n ı n ta m e ko n o m i k yen iden i n şasıyla d ü nya tica reti n i n, d ü nya ça p ı n d a yatı rı m ı n genişlemesi u l u s l a rarası ekonom iyi doğrudan ye niden ka rarların merkezine taşı d ı . Temel önemde bazı değ i ş i m­ ler bütün g e l i ş m i ş e konomilerd e yen i bi r isti kra rsız l ı klar ve prob­ l e m l e r öbeğ i yaratt ı . 20 yı l d ı r u l uslararası ekono m i k sistem u l us l a rarası m ü badeleyi ve dengeleri sağ lama a racı olara k- dola­ r ı n g ü c ü n e ve diğer para b i ri m l eri n i n yerine doların ku l l a n ı labil­ mesine daya n m a ktayd ı . Fakat ABD kend i n i büyü k b i r ödemeler dengesi açığı içinde b u l u rken ve diğer ü l keler bu kad a r çok doları e l leri nd e tutma kta zorl a n ı rken isti kra r bozu l d u .1 1 11

Bu d u ru m u n ironisi gözden kaçırılmamalıdır, zira İ ki nci Dü nya Savaşı'ndan

ULUSAL BİR KRİZDE G EÇİCİ VE KALICI FAKTÖRLER

255

İ kinci bir fa ktör d ü nya sah nesi n i n temel a ktörleri olara k çoku­ l u s l u şi rketlerin ortaya ç ı kışıyd ı . 300 büyü k şirket esas a l ı n ı rsa, bu şi rketlerin büyüklüğ ü n ü n göstergesi onların birleşik m a l l a r ve h izmetler ü reti m i n i n ABD d ı ş ı nd a ki d ü nyadaki her özel ü l ke n i n Gayri Safi M i l l i H a s ı l a s ı n d a n d a h a yü ksek olması v e çoku l u s l u gi­ rişi m l erin m evcut büyüme ora n la rı n ı n 20. yüzyı l son u n d a tüm d ü nyadaki ü reti m i n dörtte üçünden fazla ol ması d ı r. Çoku l u s l u şir­ ketlerin temel etkisi (send i ka l a r ı n m u ha l efeti neden iyle vasıfl ı iş­ çileri n değ i l ) sermaye, teknoloj i ve idari beceri lerin küresel öl çek­ te tra n sferid i r. Piyasa l a r a rt ı k u l usal piyasa l a r değ i l d i r. Pa ra b i ri m­ leri kon u s u n d a ki engeller b i r ü l ke n i n parası n ı değ i l b i r şi rketin dengeleri n i koru maktad ı r. Çoku l u s l u şi rketleri n p l a n l a rı b i r ü l ke­ n i n ekono m i k çı ka rlarıyla her za m a n örtü şmemekted ir. Üçüncü b i r fa ktör sermaye piyasası n ı n u l uslara rası laşmas ı d ı r; d ü nya n ı n ufku tek ma nza ra h a l i n e gelmekte, mali sermaye g etiri­ lerdeki fa rkl ı l ı klara daha duyarl ı hale gel mekte, daha fazla parasal kaza nç elde etmek için u l u sa l s ı n ı rları h ızla aşmaktad ı r. Farkl ı etki­ lere açık olan u l usal borsa l a r bile son 1 O yıldaki hareketle a rta n bir para l e l l i k içinded i r. Richard N . Cooper' ı n gözl emled i ğ i g i b i : Bu a rta n ka rş ı l ı k l ı bağı m l ı l ığ ı n gel eceği ( b u s ü reci gec i kti rece k g ü ç l ü h ü kü met m ü d a h a lesi n i n yokluğu n d a ) e m i n b i r b i ç i m d e öngörü l e m ez, ç ü n kü b u bağı m l ı l ı ğ ı n kaynağı taşı macı l ı k v e i l eti­ ş i m d eki hem ta şı n a b i l i r m a l l a r, fo n l a r, kişi l e r, enformasyo n u n h ı ­ z ı n ı v e güven i rl iğ i n i h e m d e u l u sa l s ı n ı rl a r ı a ş a n fi kirleri a rt ı r a n teknoloj i k i l e r l e m e l e rd i r -özet le, h e m e k o n o m i k h e m d e psi kolo­ jik mesafeyle i l iş k i l i koşu l l a rd a d i l l e re desta n daha küçük d ü nyayı ü reten a y n ı g ü ç l e rd i r. 12

Bu [ u l u s l a ra ra s-ı] eko n o m i k ha reket l i l i k bir u l usal h ü kü meti n i k-

12

hemen son raki yı l larda çoğu i ktisatçının i l g i odağ ı n ı, çok az ü l ke dolara sa h i p ken büyük çoğ u n l u ğ u sahip olmadığı için bir d ü nya ticareti o l u p olamayacağ ı problemiyd i . Bu yüzden, fa rklı u l u slararası tica ret reformu şemalarında u l usla rarası para birimlerini desteklemek için rezerv biri m l e­ rin ku l la n ı l ması, ü l kelere u l uslararası tica rette kendi paralarının ta n ı nması için bir tem e l s u n u l ması öneri lmekteyd i . Cooper b u arg ü m a n ı Karşılıklı Bağımlılığın Ekonomisi adlı kitabında (The Economics of ln terdependence, New York: McGraw- H i l l for the Cou n c i l on Foreign Relations, 1 968) ve Dış İ l işkiler Konseyi'nden bir araştırma grubu­ n u n yayı n l a n m a m ı ş bazı yazı larında açımlar_

256

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

tisadl amaçları n ı n peşinden koşma yeteneğ i n i aşı n d ı rmakta d ı r. Dara ltıcı bir para pol iti kası şi rketlerin veya banka l a r ı n ü l ke içi kay­ naklardan ziyade yurtd ı ş ı ndan borçlan masıyla a ş ı l a bi l i r. Kaza nçlar fiyatları fa rkl ı l aştı rıcı işlem lerle değişebi l i r, böylece ödenecek ver­ g i ler azaltı l a b i l i r. Yavru şi rketlerle d üzen l eyici pol iti ka l a rı n d a n ka­ ç ı l a b i l ir. Kaçı n ı l maz olara k, u l usal h ü kü m etlerin kend ileri n i hem çoku­ l u s l u şi rketlerin bağı msızl ı ğ ı hem de ödemeler dengesindeki açı k­ ların ü retti ğ i isti kra rsızl ı kl a r ka rş ı s ı n d a koruya b i l meleri gerekir. Ü l­ keler deva l üasyon g i bi teki l m üd a h a lelere veya u l u s l a rarası ittifa k i ç i n d e işl eyen bazı araçlara başvu ra b i l i rler. Fakat u l u s la ra rası he­ d efl e ri bel irleyecek olan ki m d i r? Mantıksa l olara k açık üç a lternatif va rd ır. U l uslar d ü nya ekono­ m i s i n e bağı m l ı l ı kl a rı n ı örneğ i n [ ü l ke d ı şı na] sermaye akışları n ı sı­ n ı rl a n d ı ra ra k, ith a l kota l a rı koya rak, ya bancı işçilerin ü l keye g i riş­ leri n i kısıtlaya ra k aza ltmaya ça l ı şa bi l i rl er. (ABD gibi bunu ya paca k kon u m d a olan bir u l us u n ) ikinci bir çabası yer l i çoku l us l u şirketler üzerindeki kontro l leri ag resif bir biçimde genişletmek veya bir 'tek d ü nya parası' (do l a r) sta n d a rd ı n ı s ü rd ü rmeye ça l ışmak ola­ cakt ı r. Üçüncü yol orta k i kti sadi mekanizmaları ve politika l a rı ta n ı m l a m a k için h ü kü met g ü ç leri a rac ı l ı ğ ıyla daha geniş ölçekte u l u s l a ra rası b i r otorite ya ratı l ması o lacaktı r. M a n t ı kd ı ş ı o l a b i l se de, çoğ u ü l ke farkl ı a l a n larda ü ç ü n ü n kom­ b ina syon u n u sağ l a maya ça l ı şaca kt ı r. Hızla u l usal ekonom iye yö­ n e l m e k kaçı n ı l mazd ı r, Avru pa Topl u l u ğ u tan ı nd ı ğ ı n d a b i l e. Ü l ke­ ler, çift ta rafl ı eyl emle u l u s la rarası i ktisadi i l işkilerde daha a g resif hale geleceklerd i r. U l u s l a rarası Para Fon u g i b i u l u s l a rarası birim­ lerin g üçleri m u htemelen a rtaca ktır. Temel soru n, o n l a r ı n orta k b i r i ktisadi hedefl er seti n i maksim ize edemed i kl eri nde, uyuşma­ ya n pol iti ka l a r s ü rd ü r ü l ü rken ortaya ç ı ka n s ü rtüşmeler en aza i n d i ri lemed i ğ i nd e bile işbirliğine daya l ı bazı i l i şki ler kurup kura­ mayaca klarıd ı r. 1 3 1 3 B u rada, bir bütün olara k dünya n ı n değ i l Batılı sanayi ekonomileri n i n veya,

daha özetl e, OECD ü l keleri nin problem leri ve strateji lerine odakl a n d ı ğ ı m ı vurg u l amam gerekir. Kaçı n ı l maz olara k, d a h a b ü y ü k bir COM ECON ü l kele­ ri, ya n i daha yüksek m i kta rlarda yen i gelirlere ve azgelişmiş ü l kelere sahip olan O rtadoğu bağ l a m ı vard ır. Benzer şeki l de, genel bir bağ lam sadece ana hatlarıyla ortaya kon u l a b i l ­ se d e , özel o l u m sa l l ı klar d u r u m u a n o r m a l düzeyde çarpıta bileceğ i söyle-

ULUSAL BİR KRİZDE GEÇİCİ VE KALICI FAKTÖRLER

257

Toplum. Son 25 y ı l d ı r çoğ u ü l kede temel bir sü reç, taş ı macı l ı k ve i leti şimdeki devri mler son ucu n d a, u l usal topl u m l a r ı n ya ratıl­ ması o l m u ştur. Son 25 yılda bu genişleme süreci u l uslara ra s ı b i r ölçekte tekra rlanaca ktı r. Taşı macı l ı kta ve i l etişimde d evri mler sürmekted i r. J u m bo jet­ lerin çoğa l ması ve Concorde tipi uçakların n i h ayetinde ku l l a n ı l­ ması i lerd e d ü nyayı gezenlerin sayı s ı n ı a rtıraca k ve yolc u l u kta geçen za m a n ı aza ltaca ktır. U l us l a ra rası i letiş i m uyd u l a rı n ı n yay­ g ı n laşması d ü ş ü k m a l iyetli u l us l a ra rası veri a kta rı m ı n ı n yayı l ma­ s ı n ı h ızland ı raca k ve u l u s l a ra rası televizyo n l a r a rasında a l ı şverişle­ ri, öze l l i kl e 'gerçek zama n l ı ' olayl ar ı n s u n ul m a s ı n ı artıracakt ı r. Ka­ ç ı n ı l maz o l a ra k, bu türden b i r ya pısal değ i ş i m pota nsiyel olara k çel i ş ki l i etki ler içerir. B i r ya ndan, i letiş i m ağları n ı n genişlemesi hem bölgesel olara k hem d e işlevse l olara k merkezi leşme ve kontrol d üzeyleri n i büyü k ölçüde a rtı raca kt ı r. Öte ya ndan, kendi­ siyle d ü nya n ı n geri ka l a n kıs m ı a ras ı n a d uva r çeken b i r topl u m­ d a n söz etmek giderek d a h a g ü ç h a l e gel mekted i r. Condorcet İnsan Zihninin Tarihsel İlerlemesinin Bir Taslağı ( 1 793) ad l ı kita b ı n ­ da d ü nyad a eşitl i k v e demokra s i n i n yayı l ması üzerin e bazı öngö­ rülerd e b u l u n u r ve temel değ i ş i m aracı olarak ucuz kita p bası m ı n ı örnek veri r. G ü n ü m üzde, u l u s l a ra rası radyolar ve televizyo n l a rla, sa n s ü re rağ men, h a berler ve d üş ü n celer gelmeye d eva m etmek­ ted ir. Bu sürec i n etki leri aynı ölçüde açıktır. Yen i taşı macı l ı k ve i l eti­ şim araçları i n sa n l a r a rasında d a h a fazla etki leşi me, daha fazla a l ı şveri şe, d a h a fazla m i ktarda bağ l a ra, bu süreci ana hatla rıyla a kta ran E m i l e D u rkhei m ' ı n topl u m u n 'a h l a ki yoğ u n l uğ u ' o l a ra k a d l a nd ı rd ı ğ ı şeyde a rtışa yol açmaktad ı r. Bir kez daha, i ki l i, çoğ u nebi l i r. Bu yüzden, Petrol İ h raç Eden Ü l keler Örgütü'ne a ka n, 1 973'te 50 m i lyar dolara u laşan paraların kaderi meselesi vard ı r. Mevcut ta lep ve fiyat eğrisi 'hesa plandığı nda', OPEC'in yatı rıma dönüştürülebi l i r ka rları n ı n 1 974 sonunda 1 00 m i lyar dolar olacağı ve toplam m i ktar 1 980'de 500 m i lyar dolara çıkacağı söylenebi l i r; tüm dünya n ı n parasal sisteminin emebi leceği ya klaşık m i ktar 1 985'te 600 m i lyar dolardan fazla olaca ktır. Fakat burada da açıkça ya n l ı ş bir kestirim va rd ı r. Petrole talep azalabilir, ü retici kartel dağ ı l a b i l i r ve fiyatlar düşeb i l i r ya da (petrol, köm ü r, n ü kleer güç g i bi) al­ ternatif enerj i kaynakları dengeleri önem l i ölçüde değiştirebi l i r. Bütün bunlarla birlikte, bu temel ya pısal değ işim uluslararası i ktisadi kara rlar bağ l a m ı n ı n merkezi kon u m u n u değ işti rmemişti r.

258

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

kez çelişki l i etki ler setleri ortaya çıkmaktad ı r. B i r ya ndan, h ızla olaylar olara k rapor ed i l e n 'şokla r' ı n kara kteri ve m i kta rı nda a rtış vard ı r ve ayrıca b i reyleri n b u olaylara verd i kl eri 'tepki za m a n ı ' kısa l m a ktad ı r. Ameri ka n televizyon ekra n larında Vietnam Sava­ ş ı 'n ı n her gün görse l leşti ri l m esi n i n i n sa n l a rı n savaşa ka rşı tut u m ­ larında v e t i ksin melerinde etki l i b i r fa ktör old u ğ u n u n bazı ka n ıtla­ rı va rd ı r. Öte ya ndan, bu türden şokların ve ekran görüntü leri n i n çokl u ğ u n u n olaylara uza k d u rmayla v e d uyg u uyu ş u k l u ğ uyla son u ç l a n ması ihti m a l i va rd ı r. 300.000 fit yü ksekl i kte u ça n bir im­ ha ekibi bom baların şoku n u h i ssetmez. G ü n l ü k b i r g ıd a o l a ra k TV'deki va h şet sahnel eri i n s a n l a r ı n d uyg usal tepki ka pasitesi n i köreltebi l i r. Kısaca, top l u m u n diğer p e k ç o k yön ü n d e old u ğ u g i bi, a ş ı rı yüklen me, bu örn ekte d uyuların aşırı uya r ı l m a s ı ihti m a l i var­ d ı r. Ancak açı k olan şey mesafe n i n küçü l d ü ğ ü d ü r. Askeri teri m ler­ le, m esafe n i n küç ü l mesi on b i n l e rce askeri n yerkü re n i n neredey­ se hemen her parças ın a kolayca u ça b i l mesi ve her tür operasyo­ n u n kontro l ü n ü n ü l ke içindeki siyasal merkezd e ka l maya d eva m etmesi demektir. O, ekonom i k bakımdan, ü l kelerin n i speten d ü ­ ş ü k fiyatlarla piyasaya arz etmek için uza k mesafelerden büyük m i kta rlard a kaynak ithal edebi l mesi demektir, örneğ i n Japon­ ya'n ı n 1 0.000 m i lden d a h a uza k olan ABD' den büyü k m i kta rlarda köm ü r sat ı n a l ması. Fizi ksel ve top l u msal olara k, 1 960'1arı n genç­ l i k h a reketl eri örneğ i nd e o l d u ğ u g i bi, 'bulaşma etki leri'n i n yayı l­ d ı ğ ı n ı, yen i soru n l a r, temalar ve ta kti klerin fa rkl ı d u rum l a rda ko­ layca b i r a raya geti rilebi l d i ğ i ve uyg u lanabi l d i ğ i n i görebi l i riz. Bütü n b u n l a rı n a n l a m ı, kurumsal olara k, uluslararası ve ulus­ aşırı organ izasyo n l a r ı n olağandışı ölçüde çoğa l ması ve yayı l ması­ d ı r. ( B i r organ iza syon kontrol açı kça i ki veya daha fazla u l us u n temsilci leri a rasında açı kça paylaşı ld ı ğ ı ta kd i rde u l usla ra rasıd ı r. B i r org a n izasyon, kontrol tek bir u l u sta old u ğ u nd a bile, işlem ler i ki veya daha fazla u l us u n topra kları üzeri nde gerçe kleşti ri l d i ğ i n­ de u l us-a ş ı rıd ı r.) İ ki org a n izasyon türü de her za m a n va ro l m uştur ve h e m h ü kü met d üzeyi nde hem de h ü kümet-d ışı d üzeyde u l u s­ l a ra rası organ izasyo n l a rda a normal bir artışla ka rşı ka rşıyayız. Fakat temel değişim bu organ izasyonların faa l iyetleri n i n ka psa m ı v e ka ra kterinde ortaya çıkmıştır. Samuel P . Huntington'a göre:

U LUSAL BİR KRİZDE GEÇİCİ VE KALICI FAKTÖRLER

259

B u n u n l a bera ber, İ ki n c i D ü nya Savaşı' n d a n sonraki 25 yıl boyu n ­ ca u l us-a ş ı rı o rga n i zasyo n l a r ı n ( a ) sayı l a rı u z a k geç m i şte varola­ nın çok ötes i n d e a rt m ı ş, ( b ) büyü k l ü k l e ri geç m işte b i reyse l ola­ rak va ro l a n herhangi b i r şey i n çok ötes i n e geç m i şt i r, ( c ) o n l a r geç m i şte a s l a yeri n e geti r m e d i k l e r i i ş l evleri y ü k l e n m iş v e ( d ) geçm işte a s l a m ü m k ü n o l m a m ış gerçek b i r kü resel ö l çe kte fa a l i ­ yette b u l u n m u ş l a r d ı r . İ ki n ci D ü nya Savaşı' n d a n s o n ra u l us-a ş ı r ı orga n izasyo n l a r ı n m i ktarı, büyü k l üğü, kapsa m ı v e çeşit l i l iğ i n d e a rt ı ş d ü nya p o l iti kası n d a b i r u l u s-a ş ı r ı orga n izasyon d evri m i n d e n s ö z etmeyi m ü m kü n , k u l l a n ı ş l ı v e m a n tı k l ı k ı l m a kta d ı r . 14

B i r d ü nya ekonom isi n i n ve b i r d ü nya topl u m u n u n gelişmesi u l u s l a ra rası ölçekte 'kayna k yönet i m i'yle i l işki l i problem l eri mer­ kezi kı l m ı ştı r. B u rada genel b i r sorun teknoloj i k ve benzer s ü reçle­ ri n çevre üzeri ndeki etkileri ve - 1 972'de Stockhol m'd e Birleşmiş M i l letler konferansında ortaya kon u lan- çevredeki d eğ i ş i m leri n u l uslara rası deneti m i i htiyacıd ı r. Fakat "herkes için orta k kayna k­ l a r" üzeri n d e u l uslara rası otoriteyle i l işki l i yen i ve d a h a g ü ç sorun­ l a r vard ır. Özel l i kl e üç sorun önem l i d i r: okya n uslar, [temiz] hava ve enerj i . Caracas'ta 1 974'te top l a n a n B i rleşmiş M i l letler Deniz H u kuku Konfera nsı, a s l ı nda, yeryüzü n ü n ya klaşı k %70'i n i n ki m i n m ü l kiye­ tinde ve kontro l ü nde o lacağ ı n a ka rar vermek zoru ndad ı r; u l usa l egeme n l i klerin s ı n ırın ı n kıyı l a rd a n 1 2 m i l mi yoksa 200 m i l mi olacağı b i r soru n d u r. Daha yayg ı n soru n l a r, bil hassa d ü nya pro­ tei n yetersizli kleri nedeniyle ba l ı kçı l ı k h a kları n ı n a l a n ı ve g e n i ş l i ğ i v e d ü nyad a ki ba l i n a v e fok popü lasyo n u ta h ri bat ı n ı n ö n l e n mesi meseleleri d i r. B u soru n l a r nasıl h a l ledilebi l i r? Daha bel i rsiz o l a n ı [tem iz] hava soru n u d u r. Son 25 yılda ( b u l ut toh u m l a m a d a n buz tabaka l a rı n ı eriterek veya kutupların boğaz­ l a rı n ı ka pata rak ve s u l a r ı n tuz ora n l a rı n ı değişti rerek okya n u s a kı ntıları n ı n yö n ü n ü değiştirmeye kadar) hava değ i ş i kl i ğ i n d e b ü ­ yük teknoloj i k i l e rlemeler sağ l a n a b i l i r. Bu i ş l e r ü l kelerin özel ça­ balarına mı yoksa u l uslara rası bir otoriteye mi b ı rakılaca kt ı r? Üçüncüsü enerj i bi rleştirmeleri soru n u d u r. Bu stokların, örne­ ğ i n petrol stokları n ı n birleşti ril mesi biçi m i n i kaza n a b i l i r veya elek­ trik enerj i s i ku l l a n ı m ı n ı d ü nya n ı n bir parçasından başka bir kıs m ı 1 4 Samuel P. H u nti ngton, "Transnational O rgan ization i n World Pol itics",

World Politics, 25 (Apri l 1 973: 333).

260

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

na a ktarmayı m ü m kü n kı lacak, b i r parça uyurke n d iğeri n i n çalış­ tığı d ünya ça pında 'enerj i şebekeleri' g i b i daha kom p l e ks fa kat pota nsiyel olara k önem l i sistem biçi m i n i a l a bi l i r. Fakat b u n l a rd a n h i ç b i ri, t ı p k ı i l etişim a ğ l a r ı n d a o l d u ğ u g i bi, u l us l a rarası bazı me­ ka n izmalar olmadan m ü m kü n d eğ i l d i r. Kaçı n ı l maz olara k d ü nya m ız - kaynaklar, çevre, yayı l m a etki leri ve n üfus yoğ u n laşmaları gibi soru n l a r neden iyle- her yerde d a h a fazla otorite v e daha fazla d üzen leme gerekti recek b i r y e r h a l i n e g e l m i şt i r. 2 0 . yüzyı l ı n sonlarında n i h ayeti nde tüm d ünyayı t e k bir za man-meka n çerçevesi kuşatacakt ı r. G rekleri n uyg a r b i r d ü nya­ n ı n s ı n ı rı olara k tasavvur ettiği büyük Oekumene'ye -tek ka m ucu ekonomiye- u laşacağ ız. Temelde, G rek d ü nyası n ı kuşata n prob­ lem lerin çoğ u bizi m de karşı m ıza çıkmaktad ı r. Temel önemde fa rkl ı l ı k ölçekt i r -modern bir d ü nyayı a nti k bir d ü nyad a n ayı ra n bud u r. Dü nya tek bir merkezden ne kad a r yöneti lebi l i r? Siyasal veya i ktisadi b i r g i ri ş i m ken d i yü kü n ü taşıyaca k b i r dev olmadan n a s ı l büyük olabi l i r? B i r d ü nya topl u m u na ne kad a r çok ulus etki n b i r biçi m d e kat ı l a b i l i r? U l u s l a rarası top l u m u n ka rşısı ndaki temel sorun içinde yaşad ı ğ ı m ız ölçekle orantı l ı yen i form l a r i n şa ed i l ­ mesidir. U l u slara rası topl u m u n genişlemes i n i n s o n 25 yı l d a orta­ ya ç ı ka rd ı ğ ı temel soru n 'ölçek yöneti mi'd i r.

Bir Amerikan Buhran? Dünya ekonomisi. Öngörü n ü n riskleri hiçbir yerde Ameri ka n - i k­ ti sadi ve siya si- g üce d a i r old u kça değişken değerl e n d i rmelerde­ ki lerden daha açık değ i l d i r. Neredeyse ı O yıl önce Jean-Jacq ues Se rva n-Sch rei ber genişleyen bir teknoloj i k liderliği istismar eden, ken d i üstü n yönetme yeteneğ i n i ve büyü k ölçekl i örgütsel kapa­ sitesi n i Avrupa piyasasında egemen bir varl ı k h a l i n e gelmek için ku l la n a n g ü ç l ü, her yerde mevcut Amerika n işadam ları s ı n ı fı n ı resmed e n Amerika Meydan Okuyor isi m l i çoksata r b i r kita p yayı n­ l a d ı . Bi rkaç y ı l içinde 'teknoloj i uçurumu' neredeyse yok oldu ve ABD deri n ödemeler dengesi uçuru m u nd a n u m utsuzca doların d eğeri n i d ü ş ü rerek ve Ameri ka n piyasası n ı isti la eden Japon ve Avrupa l ı m a l l a r ı n (otomobi l l e r, radyolar, daktilolar, televizyonlar, opt i k a raçların) ü l keye a kı n ı n ı engel l emeye ça l ı şara k çıkmaya ça­ l ı ştı. Ge rçekte b i r Ameri ka n b u h ra n olduğu, gel eceğ i n eksen i olara k h ayatta ciddi b i r değ i ş i m yaşa n d ı ğ ı d ü ş ü n ü l e b i l i r -bu n u n

ULUSAL BİR KRİZDE GEÇİCİ VE KALICI FAKTÖRLER

261

içeri m i ABD ekonomi si n i n (ve d ü nya e konomisi ndeki üstün ko­ n u m u n u n ) zirveden d üşmesi, 'ya ş l a n ma' s ü reci ne g i rmesi ve a rt ı k l iderl i ğ i n kaybed i l mesi n i telafi edemeyeceği d i r.1 5 B i r b u h ra n fi kri n i n tarifi kuşkusuz zord ur. B u metafor biyoloj i k­ tir ve topl u m la rı (Spencer gibi) yaşa m-döngüsü fi kri çerçevesinde kavra m laştı rmak zord u r. Yine d e bazı ekono m i l erin d iğerleri n i ge­ ride b ı ra ktı kları, katı laşmalar veya kem i kleşmelerin, eski a l ı ş ka n ­ l ı kl arı n veya kökleşmiş yol l a r ı n yerleşi kl i k kaza n d ı ğ ı v e d a h a ag re­ sif ra kipleri ka rşısında kaybetmeye baş ladı kları yeteri nce açı kt ı r. İ ktisadi b u h ra n fi kri i l k kez B üyü k Britanya'ya, (a rtı k gene l l i kle 1 890'da yer aldığı ka b u l ed i l e n ) za m a n içinde b i r noktaya işaret etmek için uyg u l a n m ı ştı r (bu b u h ra n Birleşik Kra l l ı ğ ı n A l m a n ­ ya'n ı n eko n o m i k meyd a n oku m a s ı n a karşı koyamayaca ğ ı za m a n görü n ü r h a l e g e l m i ştir). B u n a rağ men, 'geçi ş nokta l a rı'n ı n görü­ n ü r hale g e l mesi uzun za m a n a l m ı ştır. 1 890'1arda B rita nya yı l l ı k sadece %2-3 ora n ı nda büyü rken A l m a nya'n ı n büyüme ora n ı %6 ol masına rağ men, yine de B ritanya ' n ı n gel ir d üzeyi A l m a n­ ya'n ı n kinden çok yü ksekti. Bu büyümeye rağ m e n Alma nya'n ı n ü reti mde v e kişi baş ı n a d üşen g e l i rde Britanya'n ı n i leri s i n e geç­ mesi (büyük ölçüde i ki savaşta ki yen i l g i ler neden iyle) neredeyse 70 yı l ı a l d ı . B u temel a rg ü m a n u z u n za m a n ö n c e Thorstei n Veblen tara­ fı n d a n Emperyal Almanya ve Sanayi Devrimi ( 1 9 1 5) ad l ı kita b ı n d a ortaya kon u l m u şt u r. Sanayileşme aşamasına daha son ra g i ren sa l d ı rgan bir ü l ke fa bri ka düze n i ve tesis tasarı m ı nda yen i tekno­ l oj i lerin ve diğer ü l keleri n i n deneyi m leri n i n ava ntaj l a rı n ı e l i n e ge­ çi rirken, d a h a önce sanayi l eş m i ş ü l keler ken d i n i ta m olarak a mor­ ti etm eyen daha eski ve daha veri msiz fabri ka l a ra sa h i plerd i r. B u a rg ü m a n d a h a ya kın y ı l l a rda Raymond Vernon ta rafı nd a n u l usla­ ra rası ekonomide 'üreti m döngüsü' a n a l izi nde genel d üzeyde ortaya kon u l m uştur. Yen i l i kçi b i r ü l ke sadece yen i teknoloj i n i n te­ kel i n i ele g eçi rd i ğ i nd e ka rş ı laştı rmalı üstünl üğe sa h i ptir. Teknoloj i i l k olara k e n u z m a n ta kl itç i lere v e n i hayetinde (tekstil end üstri le­ ri nde old u ğ u g i bi) d ü n yaya yayı l m ı ştır. Teknoloji yeterince yayı ldı­ ğı nda geleneksel 'faktör-oranları' avantajı -faktörlere daya l ı ürü n leri i h raç eden bir ü l kenin bol l u k içinde olması- söz kon usud u r. 15

Örneğ in, bkz. Charles P. Ki n d leberger, "An American C l i macteric?", Chal­ lenge, Oca k-Şu bat 1 974. Burada Ki ndleberger'in arg ü m a n ı n ı açı m l ıyorum.

262

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

Ki n d leberger'in işa ret ettiğ i g i bi, d ı ş tica rette ABD ü reti m döngüsü 1 860'1a r v e 70'1erde tabanca v e tüfe k, d i ki ş m a ki n esi i h racatıyla baş l a m ı ş, daha son ra b u n l a ra orak m a ki nesi ve biçer­ d över, daktilo ve yaza rkasa ekl e n m i ştir. 1 920'1er ve 30'1arda yen i avantaj l a r otomobil, fi l m v e radyo i h racatındayd ı . İ ki n c i D ü nya Savaşı'ndan son ra ABD'n i n teknoloj i k liderl i ğ i eczacı l ı k, televiz­ yon, ya rı i letkenl er, bilg isaya r l a r ve uçaklar kon u s u ndayd ı . ABD, d ü nya piyasası n ı n ya klaşı k %75'i n i e l i nd e b u l u nd u rd u ğ u b i l g i sayarlar v e uça klar d ı ş ı nda, i l eri a l a n lard a geri lemeye başlad ı ve bu a l a n l a rı n yeri n i bir yen i ü r ü n l e r kıtl ı ğ ı a l ı r görü n mektedi r. Ku l l a n ı l a b i l i r kaynakları kolayca tü kete b i l i riz, fa kat yen i enerj i kayna kları ya ratmak -örneğ i n n ü kl eer enerji, petrol ç ı ka rma k, köm ü rü gaza d ö n ü ştürmek- için yü ksek teknolojiye yen i ve zo­ ru n l u bağ ı m l ı l ı k ABD'ye bazı yen i ava ntaj l a r sağ laya b i l i r, l a k i n bu old u kça za h m etl i d i r. Anca k sorun salt yü ksek teknoloj i meselesinden daha fazlası­ d ı r. Sonra ki on yı l l arda ABD sanayi biri n c i l işleme kapasites i n i artırmak için b ü y ü k m i kta rlarda sermayeye ihtiyaç d u yacaktı r ve -hane-halkı tasarrufl a rı n ı n d ü ş ü k ol ması ve ABD fi rma l a rı n ı n ka r payl a rı n ı n aza l ması neden iyle- sermaye kıtl ı ğ ı gerçek bir prob­ lem h a l i n e gelebi l i r. Ameri ka n sanayi çoğ u temel önemde alanda (örneğ i n otomobil, tel evizyon, ev aletleri nde) ü reti m avantaj ı n ı kaybettiği için, A B D (otomobilde o l d u ğ u g i b i ) h e m yurtd ışı piya­ sa l a rd a güç kaybetmiş, hem de ayn ı za manda ü l keyi bu türden ya bancı ürünler isti la etm i şti r. İthal ed ilebi lecek yen i, yü ksek ma­ l iyet l i h a m maddel erden dolayı, yü ksek tekn oloj ideki b u g ü n kü üstü n l ü ğ ü n dolar hacmi ndeki diğer kayı pları aştı ğ ı açık o l m a d ı ğ ı için, tica ret dengesinde açı k 1 970'1erin s ü regelen b i r problemi ol maya deva m edebi l i r. Fa kat ödemeler dengesi ndeki açıklar tica ret dengesi ndeki a ç ı kl a rd a n d a h a büyü k o l d u ğ u nda, yurtd ı ş ı n a yat ı r ı m l a r ı n geniş­ lemesi n i n, a n ca k daha önem l isi d ü nya n ı n bi rçok yerinde Ameri­ ka n aske ri va rl ı ğ ı n ı n yü ksek mal iyetleri açı kları daha da a rtı rmak­ tad ı r. 1 970'1eri n baş larına kad a r u l uslara rası rezerv pa ra olarak doların ku l l a n ı l ması -d iğer ü l keleri n elde aşı rı dolar b u l u n d u rma istekl i l i kleri- ABD'n i n öd emeler dengesi d i s i p l i n i n e ta bi o l m a d ı ğ ı a n l a m ı na g e l mekteyd i . Fakat ABD 1 973'te sert bir ş o k yaşadı, ya l ı n -hatta sem bol i k olara k daha büyük- gerçek, Ameri ka l ı tu­ ristleri n yurtd ı ş ı n d a ken d i fatura l a rı n ı n öden mes i n d e ote l i n ve

U LUSAL BİR KRİZDE GEÇİCİ VE KALICI FAKTÖRLER

263

esnafı n dolar ka b u l etmeyecekl eri n i keşfetmeleriyd i . Dolar büyü­ s ü n ü kaybetti ve artı k d ü nya n ı n pa ra standard ı olamaya b i l i r. Ja ponya'n ı n d ü nyada ki egemen e ko n o m i k g ü ç olara k A B D'n i n ye ri n i a l ı p a l mayacağ ı kuşku l u d u r. M u kayesel i b ü y ü m e ora n l a rı hesa plana b i l i r (bu ora n l a r 1 960- 1 970 a rasında Ja ponya' da % 1 O, ABD'de %3'tü) ve sembo l i k d eğeri büyük bu olay gerçekleşebi l­ d iğ i nde g e lecekteki kesişim n o ktası b u l u na bi l i r. 'Dış kaynaklı' siyasal olayla r nedeniyle ayrıca kesti rim hatası söz kon u s u o l a bi l i r, ç ü n kü örneğ i n petrol ve enerji fiyatlarında değ i ş i m b i r gelişme eğri s i n i n eğ i m i n i ayn ı ölçüde değiştireb i l i r. Yine de d ü nyada Ameri ka'n ı n e kon o m i k egeme n l i ğ i n i n tepe noktasına u laştı ğ ı ve 20. yüzy ı l sonu nda ABD'n i n, yaş l a n a n bir rantiyer g i bi, İ kinci Dü nya Savaşı'ndan sonras ı n ı n barışçıl orta­ m ı nd a elde ettiğ i d ı ş kaza nçlar sayesinde geçi m i n i ken d i şi rketle­ ri n i n yatı rı m l a rı n d a n sağlayacağ ı d uyg usu deva m etmektedir. Di­ ğer ü l keler, b i l hassa 'Üçüncü Dü nya ü l keleri ', petrol ü reten ü l ke­ ler g i bi, bu yatı rı m l a rı kontrol edecek ad ı m l a r atı l madan d uru­ m u n bu şekilde uzun s ü re deva m etmesi ne izin verecekler m i d i r? Dünya yönetimi. Samuel H u nti ngton 1 966'da yazd ığı fa kat 2.000 yıl ı n ı baz a l d ı ğ ı açıklamasında İ ki nci Dü nya Savaşı'ndan son raki 30 yı l l ı k dönemin u l u s l a ra rası politikası n ı n egemen özel­ l i ğ i n i n ne ABD'n i n Kom ü n ist ü l ke l erle ka rşı ka rşıya gel mesi ne de g e l i ş m i ş ve azgelişmiş ü l keler a ra s ı n d a ki geri l i m l er old u ğ u n u, ak­ s i n e bu genişlemeci hareketin ABD'yi Avru pa'n ı n "Asya, Afri ka ve hatta Lati n Ameri ka'daki etki s i n i n aza l masından sonra ortaya çı­ ka n boş l u ğ u d o ld u rmaya" yöneltmesi olduğ u n u bel i rtir. İ n g i l izler, F ra n sızlar ve H o l l a n d a l ı l a r G ü n eyd oğu Asya'nın, İ n g i l izler Orta­ doğ u ' n u n ve Arja nti n'in, Fransızl a r Kuzey Afri ka' n ı n neredeyse ta­ mamen d ı şı n d a ka l m ı ştı. "Avru pa'n ı n g ü c ü n ü n aza l ması ile Ame­ r i ka n etki s i n i n (siyasa l , i ktisadi ve askeri) genişlemesi ele ele g itti". B u n u n l a bera ber, 2 .000 y ı l ı nda Ameri kan hegemonyası da­ ğ ı l m aya başlayacaktı r. H u nti ngton bu s ü reci şöyle bet i m ler: . . . son 20 y ı l d ı r ge l i ş m i ş o l a n Amerika n d ü nya siste m i 2 . 000 b i r yı­ l ı n d a çöz ü l m e ve düşüş d u ru m u n d a o l aca kt ı r. M evcut d ö n e m d e Avru pa' n ı n etkisi n i n yeri n i A m e ri ka' n ı n etkis i n i n a l m ası g i b i , 2 0 . yü zyı l ı n son çeyreğ i n d e A m e r i k a n g ü ç zayıflayacak v e b u boşl u k başka ü l ke l e r ta rafı n d a n d o l d u r u l a c a kt ır . B u b a k ı m d a n ege m e n b i r r o l oynaya ca k ü l kele r a ra s ı n d a Asya a n a ka ra s ı n d a Ç i n , G ü -

264

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

n eydoğu Asya' d a E n d o n ezya, Lat i n Amerika'da B rezi lya yer a la ­ ca ktı r, fa kat O rtadoğu'da v e Afrika' d a h a ngi ü l ke n i n y e r a l acağı n ı b i l m iyoru m . ( N i speten b a r ı ş d o l u ) Avru pa i m p a ratorl uğu n u n so­ n u n d a k i n d e n fa rklı o l a r a k, Amerika n etkisi n i n zayıfl a m a s ı b i rçok m ü ca d e l eyi bera b e r i n d e get i recekt i r, ç ü n kü o rtaya ç ı kma kta o l a n güçler ve ABD a rası n d a ki i l işki ( d eğe r l e r ve k ü l t ü r b a kı m ı n ­ d a n ) A B D v e Avr u pa l ı g ü ç l e r a rası n d a ki n d e n ç o k d a h a az ya k ı n b i r i l işki ola ca kt ı r; v e ç ü n k ü A B D v e Avru pa' n ı n ü ç ü n c ü b i r g ü ç karşısı n d a k i orta k ç ı k a r l a r ı Sovyet l e r B ir l iği karşısı n d a k i b i rl i kte­ l i k l e r i n d e k i o rta k ç ı k a r l a rd a n d a h a az olacaktır. 'Amerika n d ü nya d ü ze n i' n i n çöz ü l ü ş ü n e eşlik eden m ü ca d e l e l e r b u m ü c a d e l e l e r d e yer a l a n d evlet l e r i n siyasa l g e l i ş m e l e ri üzeri n d e kapsa m l ı gü­ d ü m l eyici etki lere sa h i p o l a ca kt ı r . Bu m ü c a d e l e l er, gerçekte, m u hte m e l e n u l usa l bütü n l ü k ve k u r u m s a l ge l i ş m e n i n sağl a n m a ­ s ı n d a temel b i r r o l oynayaca ktı r. Ayn ı z a m a n d a , Amerika n siya­ sal siste m i n i n zayıfl a m a s ı A m erika n politikayı ma hvet m e ve y ı k­ ma eği l i m i n d e o l acakt ı r . Amerika n siyasal sistem i m p a ratorl u ğ u n kaybed i l m e s i n e Dörd ü n c ü C u m h u riyete g ö r e başa r ı l ı b i r b i ç i m d e m u hte m e l e n d a h a az uyu m sağlaya b i l i r. 16

B u n u n la bera ber, 1 970'1eri n orta l a rı nda, 2.000 yı l ı nd a n çeyrek ası r önce bu çözü l m e s ü reci zaten deva m etmekteyd i . G ü n eydo­ ğu Asya'da ABD'n i n etkisi, H i nd i ç i n 'den H i n d ista n'a kad a r, h ızla zayıfla m aya baş l a d ı . ABD 1 960'1arın orta l a rında Kongo'da ki kısa b i r h a m l e n i n a rd ı nd a n Sah ra Çöl ü' n ü n g üneyi nden neredeyse ta ma me n çeki l m iş görü n mekteyd i . Ortadoğ u'da, Arap d ü nyas ı n­ d a ki etki kon usunda Sovyetler Birliği'yle i n i ş l i ç ı kı ş l ı b i r d urum yaş a n ı rken, 1 973 Ara p-İsra i l Savaşı'nda ortaya ç ı ka n temel gerçek bağ ı msız a ktörler olara k bu ü l keleri n özerkl i kl eri ve güçleri n i n a rtması -petrol ü reten ü l kelerin ittifa k içinde d ü nya petrol a rzı n ı siyasal ka rarlar a racı l ı ğ ıyla d üzen lemeleri- i d i . 1 956'da -Süveyş krizi yı l ı nda- İ n g i ltere ve F ransa M ı s ı r'd a ki rej i m i yıkmak için gizli­ ce İ s ra i l ' l e orta k eylem yaptı l a r (sadece ABD' n i n engel l emesiyle ka rş ı laştı lar); fa kat 1 974'te önde gelen Batı l ı g ü çlerden h içbiri için 'ga m bot d i plomasisi'* a rtı k d ü ş ü n ü lebi l i r bir seçenek değ i l d i . 1 6 Sa muel P. H u ntington, "Pol itical Development and the Decline of the

American System of World Order", Toward the Year 2000, ed. Da niel Beli (Baston: Houg hton Mifflin, 1 968: 3 1 6). ' Bir ü l keye karşı savaş gemileri n i n ve donanma gücünün siyasi baskı yap-

ULUSAL BİR KRİZDE GEÇİCİ VE KALICI FAKTÖRLER

265

H u nti n gton Ameri kan hegemonyas ı n ı n n i ç i n zayıfla m aya baş­ layaca ğ ı n ı 'geriye d ö n ü k' bir ba kı ş l a açıklamam ıştı r. Bir za m a n l a r Andre M a l ra ux'n u n bel i rttiğ i g i bi, Ameri ka l ı l a r bir 'em perya l ta rz'dan yoks u n d u r ve b i r i m pa rato r l u ğ u asla yü rütemezler. La ki n, Denis B rog a n ' ı n çok d a h a önce 1 952'de söyled i ğ i g i bi, ABD'ye her za m a n "her şeye g ü cü n ü n yettiği miti" yol göstermiş­ tir. Amerika ken d i n i Tan rı'n ı n -büyük ve m u azza m kıta n ı n Kendi ta rihsel tasarı m ı n ı n giderek vücut bulacağ ı sa h n e o lacağ ı n ı d ü ­ şünen- sarı ş ı n çocuğu o l a ra k görmüştür. Amerika l ı l a r her za m a n ' e n büyük' v e ' e n i y i ' o l d u l a r v e enerj i l eri, tı pkı Asya l ı v e T ü r k ka­ v i m lerin Avrasya bozkı rları n ı n üzeri ne çökmeleri ve Ortado­ ğ u ' n u n kla s i k savaşçı i m pa ratorl u kl a r yaratması g i bi, ABD d e 20. yüzy ı l orta larında olağand ı ş ı sı nai g ü c ü n ü [her yere] taşıd ı . " H e r şeye g ü c ü n ü n yettiği m iti" i l k kez 1 952'de, A B D Kore'de fi i l e n yen işemed i ğ i n d e sars ı l d ı . ABD 20 yı l son ra Vietnam'd a o n u r kırıcı bir yen i l g i yaşa d ı . Vietna m Savaşı i ki şekilde bir darbe idi. B u yen i l g i b ü y ü k b i r ü l ke n i n g ü c ü n ü k ü ç ü k b i r ü l keye karşı o n u n i radesine rağmen ku l la n a mayaca ğ ı n ı gösterd i : hem ABD'de h e m d ü nyada ka m u oyu v e Kom ü n i st g üçlerin m u htemel m i s i l leme teh d i d i A B D ateş g ü cü n ü n Hanoi'yi ta mamen yıkmak için kulla­ n ı l ma s ı n ı engelledi; dolayısıyla b u s ı n ı r l ı güç ve h a l kı n ra hatsız o l d u ğ u bir rej i m i d estekleme n i n siyasa l dezava ntaj l a rı ABD'n i n politikas ı n ı fi i l e n sekteye u ğ ratt ı . B u savaş ü l ke içinde büyük b i r protesto v e hoşn utsuzl u k dalgası na, ü l ke n i n v e hala ka psa m l ı etki lere sa h i p otorite kuru m la rı n ı n sorg u l a n ması na yol açtı. B i r ü l ke n i n testi, bu yazı n ı n ilk kı s m ı nd a da bel i rttiğ i m g i bi, sa­ vaşta küç ü k d üşmeme yeteneğ i d i r ve ABD son ra ki ı O y ılda Viet­ n a m 'a m ü d a h a lesi n i n etki leriyle boğ uşmak zoru ndad ı r. F a kat m u htemel görünen şey, herha n g i bir başka n ı n retoriğ i n e rağ­ men, Vietna m'da ki d eneyi m i n ABD'ni n kendi 'iradesi n i ' em poze etm e ve herhangi b i r g ü ç testi nde ya da d ü nyada kendi g ü c ü n e ka rşı herha n g i b i r meyd a n o k u m a d a güç ku l l a n ma ka b i l iyeti n i fi i l e n s ı n ı rlayaca ğ ı d ı r. V e 'irade' v e güç tehdidi olmadan h ege-

m a k am acıyla ku l l a n ı l d ı ğ ı b i r güç gösterme pol itikası . . . u l uslararası an­ laş mazl ı k olması halinde savaş olması yerine deniz gücünün, bölgesel ya da yetki sel alanda diğer devleti uyarmak adına ku l l a n ı l ması. https://www.gencdiplomatlar.com/masa lar/gam bot-di plomasisi­ g u n boat-diplomacy.htm l

266

KAPİTALİZMiN KÜLTÜREL ÇELiŞKİLERİ

manya m ü mkün değ i l d i r. B u ned e n l e, son ra ki on yı l l a rd a ABD' n i n siyasa l ve ekono m i k neden lerle d ü nya g ü cü n ü n merkezi nden çeki ld i ğ i n i göre b i l i riz. Yen i bir d ü nya sistemi n i n h a n g i biçi mi kaza n a b i l eceğ i n i söyle­ mek zor olabi l i r, çü n kü b u öne m l i ölçüde, bi l hassa sonraki 1 O yı lda, ihti m a l lere, ya n i Kom ü n i st Çin'de sonra ki siyasa l kuşağa ve önde gelen Kom ü n i st güçler a ra s ı n d a ki açık çatı şma veya uzlaş­ ma ihti m a l i ne, Lati n Amerika'da -ABD'n i n ve g ü c ü n büyük ölçü­ d e ya rıküredeki hegemonyaya odakla n mas ı na yol açacak- arta n siyasa l hoşn utsuzl uğa ve H i n d ista n 'ı n siyasal ist i krarı na, Kom ü n i st güçlerin Akden iz'de yayı l ma s ı n a ve Ortadoğu'da barış dengesine bağ l ı d ı r. B u n l a r ı n tü m ü birer problemd i r. ABD öngörülebi l i r b i r gelecekte hala üstün g ü ç o l a bi l i r, fa kat i ster özgeci, Wi lsoncu 'dü nya polisi' ister katı, ya n i g ü d ü m l eyici 'ka pita l i st i kti sadi egemen l i k' olsun, o yine de hegemo n i k bir g ü ç olamaz. Siyasal i st i kra rı n ı s ü rd ü rmede yeteri n ce zorl uklarla ka rşı ka rşıya d ı r -son raki yazıda bu zorl uklar ta rtışı l ma ktad ı r. ***

1 970'1eri n en d i kkat çekici özel l i ğ i -i kti sadi ve sosya l problem lerin çokl u ğ u ve topl u m la r ı n b u n l a rı çözmekte zorl a n m a l a rı neden iy­ l e- m u htemelen ye rleş i k u l usal top l u m ları pa rça layacak merkez­ kaç g üçler olabi l mesid i r. 1 975- 1 985 aras ı n d a ki 1 0 yı l l ı k dönemde B i rleşi k Kra l l ı ğ ı n, İskoçya'da olduğu g i bi, uzu n s ü red i r uykuda olan sığ ve Westminster'd a n bağ ı msızl ı k -bil hassa eko n o m i k bağ ı msızl ı k- ta lep e d e n m i l l iyetçi duyg u ların yükselmes i s o n u ­ c u n d a pa rça l a n d ığ ı n ı görmekteyiz. Yugoslavya'da, Federa l C u m­ h u riyet'in, kurucu c u m h u riyetler a rası ndaki mevcut geri l i m ler yüzü nden, Tito'n u n ö l ü m ü n den sonra b i r l i ğ i n i koruyu p koruya­ mayaca ğ ı a ç ı k d eğ i l d i r. Çin'de, g ü ç l ü bir siyasal a ltya p ı n ı n ol ma­ ması -çü n kü ne Parti n e de ord u bugün yeteri nce otoriteye sa­ h i pti r- yen i bir otorite ortaya ç ı k ı n caya kadar yen i bir bölgeci l i ­ ğ i n, askeri bir d i ktatörl ü ğ ü n veya yen iden ca n la n d ı r ı l a n kültür devri m leri n i n acımasız, değ işken savru l m a l a rı n ı n gelişmes i n i teşvi k edebi l i r. Sovyetler B i r l i ği'nde, veri m l i l i ğ i n d ü ş mesi, büyük, kom p le ks b i r topl u m u yönetme zorl uğu ve en önem l isi etn i k ki m l i ğ i n d a h a fazla ö n e ç ı kması ve Beyaz Rusların (farklı d oğ u m ora n l a rı nedeniyle) U krayn a l ı l a r, Özbekler v e diğer azı n l ı kl a r ka rşı­ s ı n d a ki ora n l a rı n ı n d eğ i ş mesi, hepsi m uazza m siyasa l geri l i mler

U LUSAL BİR KRİZDE GEÇİCİ VE KALICI FAKTÖRLER

267

ya rata b i l i r. Ta h ı l ü reti m i n d e büyük a ksi l i klerin yaşa n d ı ğ ı H i n d i s­ ta n b i r ölçüde ka l a ba l ı k b i r topl u m u yönetme zorl u ğ u , b i r ölçüde petrol fiyatlarında hızl ı artı ş ı n enerj i ve suni g ü bre i m ka n l a r ı n ı azaltması, b ü y ü k ölçekl i ka rı ş ı kl ı kl a r nedeniyle kes i n l i kl e idare ed ilemez h a l e gelebi l i r. İta lya ve Büyük B rita nya'da ça l ışma haya­ tıyla i l işki l i soru n l a r, d ü ş ü k veri m l i l i k, tica rette ve ödemelerdeki büyük dengesizli kler ve çift h a n e l i enflasyon i ki ü l keyi d e u l usal ifl a s ı n eşi ğ i n e -ve kutu plaşmış top l u msal çatı şmalara- geti reb i l i r. ( B i r öngörü d eğ i l sadece bir olası l ı k olan iç ka ra rtıcı) bu senar­ yoyla kıya s l a nd ı ğ ı nda ABD'n i n koş u l l a rı n i s peten parlak o l a b i l i r. ABD -bir bedel ka rş ı l ı ğ ı nda- i kti sadi bağı msızl ı ğ ı n ı büyük ölçüde sağ l aya b i l i r. Temel i ktisadi problem enflasyon bel l i ölçüde kont­ rol altına a l ı n a bi l i r. Temel sosyoloj i k güçl ü k, bu kad a r fazlasıyla bi reyci b i r mizaca ve dolayısıyla b u rj uva arzu l a ra sa h i p olan ABD'n i n kol l e ktif çözü m leri asla ta m o l a ra k başaramayaca ğ ı veya özel kaza n c ı n a ksi yönde b i r ka mu s al ç ı ka r fi kri n i kol ayca ka b u l ed i l mesi n i engelleyeceğ i d i r. 1 7 S o n o l a ra k, ABD'n i n -veya demok­ rat i k bir yöneti m i n - ken d i problemleri n i h a l l etme yeteneğ i n i n yöneti cileri n b i r 'ka m ucu eko n o m i ' fi kri ne ulaşma yeteneğ i n e bağ l ı old u ğ u n u öne sü receğ i m . V e a rt ı k bu meseleye geçeb i l i riz.

17

Bir Ameri kan 'bu h ra n dönemi' soru n u n u Amerikan tari h i ve beklenti ler bağ lamında "The End of American Exceptionalism" adlı makalemde ince­ led i m (The Pub/ic lnterest, no. 40, Sonbahar 1 975).

B Ö L Ü M .

KAM U C U EKONOM i : MALİ SOSYOLOJ İ VE Li BERAL TOPLU M UZERI N E .

..

.

1 Klasi k i ktisat geleneğ i nd e i ki i ktisadi etki n l i k a l a n ı vard ı r. Çiftli kler d a h i l , piyasada a l ı n ı p satı l ma d ı kları için ürün leri ne değer biçil me­ yen ev ekonomisi va rd ı r (ev kad ı n ı bir ücretli ça l ışan d eğ i l d i r; çift­ l i kte ü reti l e n ürün her za m a n Gayri Safi M i l l i Hası la içinde ölçül­ mez) . Ve mallar ve h izmetleri n d eğeri n i n parasa l a l ı şveriş içinde tesc i l ed i l e n fiyatlara göre ölçüldüğü piyasa ekonomisi va rd ı r. Fakat a rt ı k ayrı ca, i kisinden d a h a ö n e m l i olan, son 25 yı l d ı r öne çı kmaya başlaya n ve sonraki 25 yı l d a daha temel önemde rol oynayacak b i r üçüncü sektör vard ı r: kamucu ekonomi.1 Aşağ ıda

1

'Ka m ucu e konomi' terimi 1 920'1erde yayg ın olarak ka m u m a liyesiyle bağ­ la ntı lı problem lerle ilg i lenen Alman ve Avusturya l ı sosyoloj i k i ktisatçılar ta rafı ndan kulla n ı l m ıştır. Ünlü Avustu rya l ı i ktisatçı Friedrich von Wieser 1 924'te yayı nlanan özg ü n maka l esinde şöyle yazar: "Ka m u ekonomisin­ den ulusal ev ekonomisi olara k veya, daha doğrusu, kır ekonomisi, şeh i r ekon omisi y a da genelde ka mucu ekonomi olarak söz etmek yayg ı n d ı r . . . kam u ekonomisi esasen bir ortak harca malar ekonomisidir; aslında o, her ne olursa olsun, özel ev ekonomisine benzer ve bu ölçüde, mevcut ka mu­ cu ekonomi teri mi uygunsuz değ i l d i r", F riedrich von Wieser, "The Theory of Public Economy, Classics in the Theory of Public Finance, ed. Richard A. Musgrave and Alan T. Peacock (New York: St. Martin's Press, 1 964).

270

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

açıklayaca ğ ı m neden lerle, 'ka m uc u ekonomi' teri m i n i , a i l e prob­ l e m l eriyle ve b i rl i kte yaşamayla bağ la ntı l ı sosyoloj i k çağ rı şı m la­ rıyla, 'ka m u m a l iyesi' veya 'ka m u sektörü' g i b i daha nötr teri m le­ ri n ye ri ne ku l la n mayı terc i h ediyorum. Ka m ucu ekonomi, devlet bütçesinde ifade ed i l d i ğ i biçim iyle, d evleti n g e l i rl eri ve giderleri n i n idaresi d i r. Daha genelde o, özel a rzu ların değ i l , ka musal i htiyaçları n ve ka m usal a rzu l a r ı n ka rşı­ l a n m a s ı n ı n fa i l i d i r. O topl u m d a ki siyasa l g üçleri n tesci l i n i n a l a n ı ­ d ı r. Sosya l i st b i r i kti satçı Rudolf Goldscheid'in 6 0 yı l önce yazd ı ğ ı g i bi "bütçe devl eti n tüm ya n ı ltıcı ideoloj i l erden soyu l m uş i s kele­ tid i r". La kin olağandışı gerçek, ka mucu eko no mi h a kkında h i ç b i r sosyoloj i k teoriye sa h i p ol mayı ş ı m ızd ı r. Kapsa m l ı b i r e v ekonomi­ si teorisine sa h i biz. Aristoteles'in Politika ad l ı eseri gerçekte "ev ekonomisi teorisi" i l e başla r: oikonomia veya ev yöneti m i o n u n ev ekonomisi, politi k i ktisat ve her birine uyg u n i l keler üzeri ne tar­ tışması n ı n tem e l i d i r. Piyasa ekonom isiyle i l i ş ki içinde b i r fi rma teori si ne, tüm piyasa ların açı kl ı ğ ı n ı izah etmek içi n bir genel den­ ge teori s i n e ve John Locke ve Ad a m Smith'in yazı larında bir fel ­ sefi meşrul aştırma l a r bütü n ü n e -a l ışveriş i n ka rş ı l ı kl ı l ı ğ ıyla bi rey­ sel fayd a n ı n a rtması tezi ne- sa h i biz. Fa kat ekonomi ve ka m u ma­ l i yesi pol iti kası h a kkında hiçbir bütünsel teoriye, kesi n önemde sorun o l a n verg i le n d i rme kon us u n d a s ı n ıfl a r ve top l umsal g ru p­ l a r a rası n d a ki ya pısal çatışmaların sosyolojisi ne, top l u m d a ka mu­ cu ekonom i n i n merkezi l i ğ i ne daya l ı b i r ad i l böl ü ş ü m teorisi gel iş­ tirmeye ça l ı şan h i ç b i r siyaset fel sefesi ne ( b u n u n ya kı n dönem istisnası J o h n Rawl s'tur, fa kat hiçbir sosya l i st yazarın b u yönde bir g i ri ş i m i yoktur) sah i p d eğ i l iz.2

2 Richard Musgrave'e göre "İktisatçılar tüketici haneler, fi rmalar, kooperatif­

ler, sen d i kalar ve ekonomideki diğer karar birim leriyle i l i ş ki l i problemleri i n celeyen teoriler form üle etmek için büyük za man ha rcad ı l a r. B u n l a rın çoğ u a raştı rı l a b i l i r olmaya deva m etse de, zaten bu problem leri a raştı ra­ cak o l d u kça uyg u n bir çerçeveye sahip ol makla ifti har edeb i l i riz. Bu tür­ den hiçbir başarı n ı n m üteka b i l bir ka m u sektörü teorisi gel iştirmeyi a maç­ layan geçici bir girişim olduğu iddia ed i l emez" (a.g.e., s. 4). O n u n çalışmasından beri 'mali pol iti ka' kon usundaki a raştı rma ların m i k­ tarı g iderek a rtma ktad ı r, en d i kkate değer olanları Aaron Wildavsky' n i n The Politics of the Budgetary Process [Bütçe Yapma Süreci Politikası] (Boston: Little, Brown, 1 964) ve Wi l l ia m N i s kanen'in Bureauracy and Representative

KAMUCU EKONOMİ: MALİ SOSYOLOJİ VE LİBERAL TOPLUM ÜZERİNE

271

B u ev e konomisi, piyasa e konomisi ve ka mucu ekonomi ay­ rı m l a rı n ı n ve o n l a r ı n her b i ri n i n temel i n i ol uştura n i l keleri n i leri sanayi top l u m l a rı n ı n temel siyasal ve sosyoloj i k i ki lemleri n i an­ l a m a k için temel önemde old u ğ u n a i n a n ıyoru m. ***

B i r ev ekonom i s i n i n doğası orta klaşa paylaşılan şeyleri -eve ait m a l l a rı, köy mera s ı n ı , şehrin orta klaşa savu n u l ması n ı - içerir ve orta m zoru n l u olara k m a l l a r kon usu nda orta k b i r a n l ayışa u laş­ mayı gere kti rir. Fa kat ev eko n o m i si b u n d a n fazlasıd ı r. Aristote­ les'i n Politika a d l ı eseri n i n 1. Kita bı n ı n 1 3 . Böl ü m ü nd e tespit ettiği g i bi "ev yöneti m i işi ca nsız m ü l kl erden ziyade i n s a n l a rla i l g i l id i r; o (servet o l a ra k a d l a n d ı racağ ı m ız) m ü l kiyet i n iyi d u r u m u n d a n ziya­ d e i nsa n l a rı n iyi d u ru m uyla i l g i l id i r . . . " Antik d ü nyada teri m i n modern a n l a m ı nda hiçbir iktisadi i l ke yoktu.3 Ev ekonomisi n i n amacı ku l l a n ı m a maçl ı ü reti m, ke ndi

Government [Bürokrasi ve Temsili Yönetim] (Ch icago: Aldi ne, 1 97 1 ) a d l ı ki­ ta plarıdı r. Bu türden araştı rma lar büyük ölçüde, ağırlıklı olara k bü rokratik birim lerin davranışına vurguyla, bütçe hazı rlamanın 'iç' pol iti ka n ı n ya pı­ m ıyla ilişkisiyle i l g i l en m işler, fa kat bu soru n ların i ktisat politikası ve sosya l politikayla ya da top l u m daki gruplar üzerindeki etki lerle bağ ı n ı ortaya koymaya çalışmamışlard ı r. Bir 'mali politika n ı n sosyolojisi'ni gel i ştirme yön ü ndeki en tutku l u g i ri­ şim O'Connor'a a itti r (Devletin Mali Krizi, New York: St Martin's Press, 1 973). O'Con nor Ma rksist bir bakış açısından yaza r: "Ka m u harcamaları n ı n hacmi ve kom pozisyo n u ve gelir yükü n ü n dağ ı l ı m ı piyasa n ı n yasa ları tarafından belirlenmez, a ksine sın ıflar ve gruplar arasındaki topl u msal ve i ktisadi ça­ tışmaları ya nsıtır ve bu çatışmalar tarafından belirlenir", ( s. 2). Bu kitap, şaş ı rtıcı bir biçimde, ma kro konfig ü rasyonların şeki l lenmesinde ka m u ma­ l iyesi nin merkezi önemde rol ü m eselesiyle boğ uşan çok az Ma rksist g i ri­ şimden b i ridir. Argümanına i l i ş ki n aşağ ıdaki tartış mamdan açıkça görü l e­ ceğ i üzere, o n u n izah larıyla i l işki l i ciddi çeki nceleri m var. La kin yine de o n u n çabalarından ve okumaları ndan, öze l l i kl e önerdiği Goldscheid ve S h u m peter oku m a larında n epeyce ya rarlandım. 3 Bu arg ü m a n ı n bir açımla ması içi n, bkz. M. 1 . Finley, The Ancient Economy (London: C hatto and Windus, 1 973). P rofesör Fin ley şöyle yaza r: "[Alfred] Marsha l l ' ı n kita b ı n ı n başl ığı ( İktisadın İlkeleri) Grekçeye veya Latinceye çev­ rilemez. Ne de emek, ü retim, sermaye, yatırım, gelir, sirkülasyon, ta lep, gi­ rişimci, fayda gibi temel teri m l er en azı ndan i ktisadi analizin gerektird i ğ i soyut b i ç i m d e çevri leb i l i r. B u n u vurg u l arken Anti kçağdakilerin Moliere'i n kara kteri b i l g i sahibi olmadan konuşan Bay Jourdai n'e benzed i ğ i n i değ i l ,

272

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

ken d i n e yetebil meyd i. B i r şeyi n uzma n laşmayla veya i ş bö l ü m üyle d a h a iyi ya pı l ı p ya pıla mayacağ ı n ı hesa pla maya yönel i k h i çbir çaba yoktu. Za naatka r veya usta s i pariş üzeri ne, özel b i r m ü şteri i ç i n ü reti r, soyut 'tü keticiler' veya piyasa için genel ü reti m ya p­ makta n ziyade m ü şteri n i n beden i n i n öze l l i klerine ve ka l ı bı n a uyg u n el bise d i ker. B ö l ü ş ü m i l kesi basittir. H a n e n i n reisi zoru n l u ka rarları veri r, fa­ kat masada basit bir payla ş ı m va rd ı r. H i ç kimseye katkıd a b u l u n ­ d u ğ u şeyle e ş i t oranda yiyecek veri l mez (as l a n payı n ı h a n e reisi a l a b i l se bile aynı uyg u l a m a onun için de geçerl i d i r) . Her birine sadece ihtiyaçlarına göre veri l i r. D üzen leyici fi kir ihtiyaçlard ı r. Ari stotel es'e göre i n s a n l a r ı n d o­ ğ a l i htiyaçları vard ı r: yeterince besin, elbise, barın ma, hasta l ı k sı­ ras ı n d a ba kı l ma, cinsel i l i ş ki, dost vb. Fakat biyoloj i k köke n l i olan bu i htiyaçlar s ı n ı r l ı d ı r ve d oyu r u l a b i l i rler. Evi yönetme sanatı, hem hane h e m d e pol it i k i ktisat için, bu doğa l i htiyaçl a r ı n gözet i l m e­ s i n i gerekti ri r. Ed i n m e s ı n ı rl ı d ı r ve ev h a l kı n ı n a maçları (ya n i doğal i htiyaçlar) tarafı n d a n bel i rlen i r. Aristoteles s ı n ı rsız, ya n i büyük ölçüde ben c i l parasal kaza nca yön e l i k olan ed i n m eyi chremastis­ tic [servet] olara k a d l a nd ı rı r; servet ed i n me kesi n l i kle s ı n ı rsız ol­ ması neden iyle 'doğ a l değ i l'd i r. (Grek yazı n ı nda chremata kökü­ n ü n şeyler a n l a m ı na geld i ğ i n i n bel i rt i l mesi gereki r.) B i r piyasa ekonom i s i n d e, 'tü ketic i n i n egem e n l i ğ i i l kesi' tara­ fı ndan ta n ı m la n a n bir ekono m i d e ü reti lebilecek şeyler tüketiciler o l a ra k b i reyler veya h a n e l eri n kendi beğenileriyle uyu m içinde a l ­ d ı kl a rı top l a m ka ra r ta rafı n d a n belirlenir. Ka pita l i st bir -özel veya d evlet- piyasa e konomisinde bu tür ü reti mden elde ed i l e n ka­ za n ç l a r kişisel veya özel tüketi m amaçlı ku l l a n ı l maz, a ks i n e d a h a

a ksine gerçekte bir 'ekonomi'd e n v e daha güçlü bir şeyden yoks u n o l d u kla­ rını, birl i kte 'ekonomi' olarak adland ı rd ı ğ ı m ız şeyi oluşturan kavra msal un­ surlardan yoksun o l d u klarını öne sürmekteyim. Kuşkusuz, onlar ta rım ve tica ret ya pıyo r, mal ü retiyor, maden çı karıyor, vergilendiriyor, para bası­ yor, biriktiriyor ve borç veriyorlardı, ka rlar ya ptılar veya g i rişim lerinde ba­ şarısız oldular. Ve kon uşmaları ve yazı larında bu faal iyetleri tartıştılar. Bu­ n u n l a beraber, onların ya pmadı kları şey, bu özel faal iyetleri bir birim için­ de, [Ta lcott Parsons'ın terim leriyle] "top l u m u n farkl ılaşmış bir alt-sistemi" içinde kavra msal olara k bir araya getirmekti. Kend i progra m ı nda amacı bilgi dallarını kod l a m a k olan Aristoteles İktisat üzerine bu eksikliği gider­ mek için yazm ıştı r" (s. 2 1 ) .

KAMUCU EKONOMİ: MALİ SOSYOLOJ İ VE LİBERAL TOPLUM ÜZERİNE

273

fazla tüketiciye daha fazla veya daha ucuz ürün sağ l a m a k a macıy­ la ü reti m eki pm a n l a r ı n a yen i d e n yatı rı l ı r. Özel g i rişi mci b i r eko­ nomide sermaye n i n ku l la n ı m ıyla i l g i l i bu t ü rden ka ra rları bi reyl er en iyi geti ri kon u s u n d a ki değerl endi rmeleriyle uyu m içinde a l ı r­ l a r; 'ka m u sa l g i rişi mci e kono m i ' de bu t ü rde kararlar seçi l m işler ya da devlet görevl i leri ta rafı n d a n a l ı n ı r. Piyasa ekonom i s i n i n , ta ri h sel o l a ra k modern özel ka pita l izmin doğ uşuyla i l i ş ki l i olsa da, bir mekanizma olara k mecbu ren bu s i stemle s ı n ı r l ı olmad ı ğ ı n ı n kavra n ması öne m l i d i r. En rico Barone ve daha sonra Oska r Lange g i bi yaza rlar bir 'sosya l ist piyasa eko­ nomisi'nin kes i n l i kle m ü m kü n o l d u ğ u n u ve piyasa n ı n sosya l izm altında -işleyişleri teke lle r veya ol igopol ler ta rafı nd a n sistematik olara k çarpıtı lan- modern ka pita l izmdekinden daha etki n biçi m­ d e işleyece ğ i n i öne s ü rd ü l er. Modern piyasa ekonom i si n i n ayı rt ed ici öze l l i ğ i, sosyol oj i k ola­ ra k, b i r burjuva ekonomisi o l masıyd ı . B u i ki a n l a m a gelmekteyd i: ilk olara k, ü reti m i n gayeleri orta k d eğ i l bi reyse l d i r; ve i ki nci ola­ ra k, mal ed i n meye yönelten g ü d ü ler i htiyaçlar değ i l arzulard ı r. B u rj uva topl u mda a maçları topl u m açısından birincil önemde o l a n birim devlet değ i l bi reyd i r. B u 1 9. yüzyı l ı n özg ü r l ü k a n layışı idi: o aile, topl u l u k veya devletle i l g i l i 'atfed ilen bağ l a r'da n özg ü r o l m a; ken d i ben l i ğ i n i kend i tutku l a rıyla uyu m içinde o l u şturma ve hatta yeniden o l u şturma demekti. İ ktisadi teri m lerle, her i nsan kendisi i ç i n ça l ı ş m a kta ve tasa rruf ya pmakta, amaçları n ı kendisi beli rlemekteyd i (veya çoğ u kez, orta s ı n ıfta n bi riyse üst s ı n ıfla rın a maçları n ı ta klit etmekteyd i).4 Fa kat, g e n i ş l eyen coğ rafi ufu kl a r g i b i bireyi n i sted i ğ i şeylere i l işkin d u yg u ları da s ı n ı rsız h a l e geld i . B u rjuva top l u mda i htiyacı n 'doyu m u ' n u n temeli olara k biyoloj i n i n yeri n i psi koloj i a l d ı . Deyi m yeri ndeyse, b u rj uva top l u m u n felsefesi n i n faydacı l ı k, hazcı b i r 4 Fakat i ktisadi özg ürlük, b i l hassa 1 834'teki İngi ltere Fakirl i k Yasası refor­

m u ndan sonra zorlayıcı bir biçim kazandı. Kil ise yard ı m ı n ı n sona ermesiy­ le, bil hassa Speenhamland sistemi tecrübesinden son ra, birey bir işe gir­ mek zorundayd ı, yoksa açl ı ktan ölecekti. T. R. Malthus veya Wi lliam Town­ send g i bi İ n g i l iz din ada m l a rı bu türden za rarlı aç insanların cezaya ça rptı­ rılmadığında tem bel ve uyu ş u k, soru m l u l u ktan yoksun insanların var ol­ maya devam edeceğine inanmaktayd ı . Whig ler, örneğ i n Bu rke 'ka m ucu' b i r topl u m a n l ayışı n ı beni msemekte ve fa kirlerin doyu rulması n ı n ü l ke n i n soru m l u l u ğ u olduğuna inanmaktayd ı.

274

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

zevk ve acı hesabı ol ması, ya d a faydacı l ı ğ ı n kurucusu Bentha m ' ı n katı b i r kavra m olan maks i m izasyo n u icad ı tesad üf d eğ i l d i r. Aris­ toteles'in teri m leriyle ihtiyaçları n yeri n i arzular a l m ıştır ve a rz u l a r doğa l a rı gereğ i s ı n ı rsız v e d oyu m s uzd u r. (Sermaye b i ri ki m i n i de­ ğ i l se bile) tüketi m amaçlı biriki m i s ı n ırla maya h izmet eden P ro­ testa n a h l a k modern b u rj uva topl u md a n kopa rı ldı, geriye sadece hazcı l ı k ka l d ı . İ ktisadi i l ke -etki l i l i ğ i n ve kazancı n rasyonel o l a ra k hesa p l a n ması- uyg u n a raçla r ı n seç i m iyle ü reti m i artı rmak (örne­ ğin emek ve sermaye n i n en ü retken bileşi mleri n i ya d a görevl er ve işlevlerd e uzma nlaşmayı sağ l a m a k) için işlerl i kteyd i, fa kat sosyoeko n o m i k sistem i ha rekete geçi rmeye başlaya n meka n izma (Sovyet Kom ü n izmi ndeki biçi m i nd e old u ğ u kad a r Batı l ı b u rj uva­ zideki biçi m i nde de) m üsrif özel arzu l a r ve s ı n ı rsız amaçlar i d i . Ka m ucu ekonomi (fa rkl ı özel a rzu l a ra h izmet etmeye ça l ışan piyasa n ı n a ksi ne) her za man ortak i htiyaçl a rı karş ı l a m a k, bi reyle­ r i n tek başlarına satı n a l a mayaca kları m a l l a r ve h izmetleri (örne­ ğ i n askeri savun ma, yol l a r, d e m i ryol l a rı ve benzeri ni) s u n m a k için va r o l m u ştu r.5 Bununla bera ber, son 40 yı l d ı r 3 yen i göreve odak­ l a n ması ka m u c u ekonom iyi dön üştürm üştür.6 İ l k görev, 1 930'1a rda b i r n ormatif i ktisat politikası ol uştu rmak­ tı. Büyük Kriz ü l keyi içine d üştü ğ ü krizden sadece idari otorite n i n b i l i nçli eylem i n i n kurtara b il eceğ i n i açı kça gösterm işti. B u n d a n sonra ekonom i n i n yön ü merkezi h ü kü meti n görevi h a l i n e g e l d i . Devlet h a rca m a l a rı i ktisadi faa l iyet d üzeyi n i kontrol etmekte, verg i ve para pol iti kaları yatırı m ı n za m a n l a m a s ı n ı yön l e n d i rmek­ te, tra n sfer harca m a l a rı sosya l g üven l i k, s ü bva nsiyo n l a r, g e l i r 5

Ka musal m a l l a r v e h izmetlerin kaynağı, teri m i n i ktisatçılardaki kullanım biçi miyle, bireylerin psikoloj i k tercihleri değ i l d i r, ne de grupların ideoloj i k ta lepleri d i r, a ksine ü reti m i n tekn i k ka ra kteridir. B u n l a r kişiler i ç i n bi reysel tercihlere göre böl ü nebi l i r ya da büyük dışsa l l ı kların ka musal eyl emi ge­ rekti rmesi nedeniyle ortaya çıkan şeyler değ i l lerdir. 6 Hiçbir sü reç bu kadar ani değ i l d i r ve bir sosyoloğun sürekli olarak ta rihçiyi bu bir ölçüde keyfi üç görevi vurg u l aya ra k sinirlendirmesi gerekir. ABD' de büyük ölçekl i devlet eylemi 1 9. yüzyı l başlarında ka nallar, ka m u arazisi ve dem i ryolları gel iştirmek için yap ı l m ı ştı r. Theodore Roosevelt'in tekellerle uğraşması 20. yüzyı l ı n ilk 1 0 yılı nda ekonom iye önem l i bir müdahalenin işaretiyd i. Fa kat 1 930'1ardaki dönüşümü büyük ölçüde h ü kü m etin eko­ nom iyi idare etmeye başla m a k için başvu rulan bilinçli bir çaba olara k a l ıyo­ rum; ve büyük şirketlerin Yen i Düzen'e ve Franklin Roosevelt'e şiddetli düşma n l ı ğ ı bu değişi m i n önem i n i n bir göstergesi olarak görülebi l i r.

KAMUCU EKONOMİ: MALİ SOSYOLOJİ VE LİBERAL TOPLUM ÜZERİNE

275

payl a ş ı m ı vb. a racı l ı ğ ıyla g e l i rlerin kısmi yen iden d ağ ı l ı m ı n ı etki­ lemekted ir. Bütün modern pol iti ka l a r genelde bölüşüm, yeniden dağıtım, e kon o m i k isti kra r ve büyü meyle i l iş ki l i d i r. 1 950'1erde ortaya ç ı ka n i kinci görev b i l i m ve teknoloj i n i n fi­ n a n sm a n ı yd ı . Bu fi nansma n ı n çoğ u askeri teknolojideki d evri m ler a racı l ı ğ ıyla, savu n mayla bağ l a ntı l ı olsa da, daha temel g erçek b i l i m i n merkezi yeri ve -temel b i l i m lerden sistemler a n a l izine, i kti sadi i n ovasyona (örneğ i n b i l g i sayarlar, elektro n i k, o pti k ve pol i merler g i b i bi l i m-temel l i e n d ü strilere), idari ve i ktisadi politi­ kaya kad a r- onun araştı rma l a rd a sistemati k olara k ku l l a n ı l ması ve uyg u l a n m a s ı idi. B i l i m i n tekno l ojiyle b u bağ ı a rtı k kaçı n ı l mazd ı r. (Fakat sanayi d evri m i boyun ca b u bağ kaç ı n ı l maz d eğ i l d i.) Top­ l u md a tekn i k ve idari s ı n ıfla r ı n gen işlemesini, büyü me ora n ı ya­ vaşlayabi l se b i l e, geri çevirmek a rt ı k m ü m kü n değ i l d i r. Bu değiş­ meler neticesinde h ü kü met doğrudan bi l i m politikasıyla (bi l i m a l a n ı nda t ü m ça l ışa n l a r ı n yaklaşık üçte i ki s i n i n , h e m giderler hem de personel bakı m ı ndan, doğ rudan veya dolayl ı o l a ra k yöneti me bağ ı m l ı o l d u ğ u hesa p l a n d ı ) ve yüksek eğiti mle i l g i len meye baş­ l a d ı . Kim ve ne kada r eğiti m görecektir; d i pl o m a l ı eğiti me ne kad a r ve hangi a l a n l a rda harcama ya p ı l ması gerekmekted i r -bu a rtı k, harca m a l a r ı n büyü k l ü kleri bakı m ı ndan, bir b i reysel seçim meselesi d eğ i l aksine h ü kü met politikasıd ı r. Üçüncü görev 1 960'1ard a normatif sosya l pol iti kaya bağ l ı l ı ktı. B u vata n d a ş l ı k h a kl a r ı n ı , kon ut ve çevre pol iti kas ı n ı, sağ l ı k h iz­ metleri ve gel i r d esteğ i n i i çermekteyd i (daha ki bar b i r terim le, bu g ü n ler refa h pol iti kası g ü n leriyd i -fa kat i çeri m leri sadece m u h ­ taçlara ya rd ı m l a s ı n ı r l ı d e ğ i l d i ) . B u n l ar ı n çoğ u aceleyle v e pa rça pa rça uyg u l a n d ı , fa kat ta mamen tasvi p ed i l med i ve halen tasvi p ed i l meyen şey, h ü kü m etin hem temel b i r refah devleti yaratma­ ya, hem d e aynı za manda bütün iktisadi ve toplumsal eşitsizliklerin etkisini ortadan kaldırmaya ça l ı şması gerektiğ i d ü ş ü ncesiyd i . B u ça ba l a r h ız ı n ı büyük ölçüde kaybetti; doğrusu, henüz d a h a fazlası başa rı la m azd ı . Fakat ta rihsel doruk noktası normatif b i r m a kro top l u m s a l g i rişimde b u l u n u l ması ve ayrıca bu s ü reci n ekseriyetle geriye çevri l e memesid i r. Bu g i ri ş i m ler top l u m için yen i ve derin i ki l e m ler ya ratt ı . Baş­ l a n g ı çta, bütün soru n l a r ve çatışmalar açı k ve oda k l ı hale geldi. H i ç ki mse piyasa ekonomisine ve sanayi devri m i n e 'ka rş ı ç ı kmasa' d a bug ü n ekonom i n i n yönü, m a l iyetler, köklü çözüml er, önce l i k-

276

KAPİTALiZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERi

ler ve hedefl e r g i bi soru n l a r sosyal pol iti ka n ı n b i l i n ç l i ve üzeri nde tart ı ş ı l a n soru n l a rı haline geldi.7 Ayrıca, ka m u c u ekonomi a rtı k sa­ d ece ka mu s al i htiyaçların değ i l özel arzuların da ifade a l a n ı h a l i n e gel m i şt i r. Bu g e l i ş m e h ü kü meti n e konomik büyü meyle i l i ş ki l i soru m l u l uğ u veya topl u m kon u s u n da ki farklı topl u msal taleple­ rin, örneğ i n 'herkes için yü ksek eğiti m'in soru m l u l uğ u biçi m i n i kaza n m ı şt ı r. N eticede, temel ta hsis g ü c ü a rtı k iktisadi o l m a kta n ziyade siyasald ı r. Bu d u rum temel bi r meseleyi, kısıtl a m a l a r soru­ n u n u ortaya ç ı karmıştı r. Özel a rzu l a r üzeri ndeki i ktisadi kısıtlama b i r i n sa n ı n sa h i p olacağı pa ra veya k u l l a n a b i l eceğ i kred i m i ktarı kon u s u n d ad ı r. Peki, siyasal ta lepler kon u s u n d a ki kısıtla m a l a r nelerd i r? Cha rles Lindblom'un tespiti ne göre "20. yüzyı l ı n büyük m u­ a m ma l a rı n d a n bi ri, özü nde özg ü r demokrat i k topl u m la rd a ki seç­ men ler kitlesi n i n oyl a r ı n ı g el i r ve serveti n ö n e m l i ölçüde d a h a e ş i t d ağ ı l ı m ı n ı sağ l a m a k v e ayrıca i nsa n ları n özlem d uyd u kları di­ ğer değerleri n çoğ u n a ulaşmak için ku l la n m a m a l a rıd ı r . . . Açıkla­ m a gere ktiren şey, niçin bunu ya pmaya ça l ı şmad ı klarıd ı r". Ben i m i d d i a m a rt ı k b u türden b i r g i ri ş i m i n ya pı lacağ ı d ı r. Şi md iye kad a r ka m u c u e konomi bu türden eyl e m i n etki l i olabileceğ i a l a n o l ­ m a m ı ştır. Fakat g ü n ü m üzde kam ucu ekonomi bir ü ç ü n c ü sektör­ den fazlasıd ı r; o modern yönetimde d iğer i ki sektör ka rşısı nda g i ­ derek a ğ ı rl ı k kaza n m a ktad ı r. V e ka m u c u ekonom i n i n temel ya n ı merkezi b ütçe, ta hsisleri yeniden d üzenleme v e ayarlama meka­ n izması olarak devlet g e l i rleri n i n ve h a rca m a l a rı n ı n d üzeyid i r. H ü ­ k ü m e t i n n e kadar v e ki m l e r için h a rcama ya pması gerektiği açı k­ çası son ra ki 1 O y ı l l a r ı n temel siyasal meselesid i r. Ka m u c u e konom i n i n b i r 'siyasal piyasa' h a l i n e gel mesi 'h iz­ metleri a rtı rma baskısı'n ı n zoru n l u olara k h izmetleri n masrafl a rı­ nın borçla n a ra k ya d a verg i l eri a rtıra ra k ka rş ı l a n maya ça l ı ş ı l ması a n l a m ı n a gelmemekted i r. B u ned e n l e, b u rada ka rşı m ıza çı ka n şey, sosya l a n a l izi n yen i merkezi soru n u n u n (Sc h u m peter'i n teri­ miyle) 'mali sosyo l oj i ' ve s ı n ı f m ücadelesi n i n ye ni a l an ı n ı n verg i

7 B u n u n l a beraber, ayrıca, verg i a n layışında -ve genelde devlet b ütçesin­

de- 'geli rler' ve ' ka m u harcamaları n ı n ödenmesi'nden i ktisadi yön lend i r­ me ve bölüşüm amaçları için mali bir araca doğru gerçekleşen kökl ü dö­ n ü ş ü m ü n bizzat yavaş ve pla nsız geliştiği ve başla ngıcında b i l i n ç l i bir ka­ m u pol itikası tartışmasına ta bi olmadığı bel i rti leb i l i r.

KAMUCU EKONOMİ: MALİ SOSYOLOJİ VE LİBERAL TOPLUM ÜZERİNE

277

çatışması (çatışma fi kri Ma rx'a aitt i r) o l masıd ı r.

Mali Sosyolojinin Ortaya Çıkışı J oseph Sch u m peter 1 9 1 8'de yayı n l a n a n d i kkate değer fa kat ih­ m a l edilen "Vergi Devleti n i n Krizi" ad l ı makalesinde8 b i r top l u ­ m u n mali tari h i n i n "toplu msal varl ı k v e va ro l u ş u n yasaları v e ü l ­ kelerin kaderi n i yön l e n d i re n kuvvetlerin, ayrıca somut koş u l ları ve özelde organ izasyon biçi ml e ri n i n gelişme ve ortadan ka l kma biçi m l eri h a kkında" kavrayışlar sağladı ğ ı n ı iddia eder. Ayrıca ş u n u ifade eder: Ka m u m a l iyeleri to p l u m u, s a d ece değilse d e öze l l i k l e siya sa l h a ­ yat ı n ı a raşt ı r m a n ı n e n iyi b a ş l a n g ı ç n o kta l a r ı n d a n b i r i d i r. Bu ya k­ l aşı m ı n t ü m veri m l i li ği öze l l i k l e . . . m evcut fo rm l a r ı n o rt a d a n k a l kmaya v e yeni b i r şeye d ö n ü ş m eye b a ş l a d ı ğ ı ve h e r za m a n e s k i m a li yönte m l e rin b i r k ri z i n i içeren . . . d ö n ü m n o kta l a r ı n d a gö­ rü l mekted i r. Her z a m a n bu türden bir örnekte ya p ı l a b i lecek b ü ­ t ü n n itelemel ere k a rş ı n , kes i n l i k l e ö z e l b i r olgu l a r k ü m es i n d en , ö z e l b i r p rob l e m l e r k ü m es i n d e n v e ö z e l b i r ya klaşı m d a n -özet l e özel b i r a l a n d a n- s ö z e d e b i l i r i z : çok ş e y beklenebi lecek m a li sos­ yoloj i (s. 7 ) .

Sch u m peter'i n ' m a l i sosyoloji'si n i n ka l bi olan 'mod e rn verg i devleti' 1 6. yüzyıl ve son rasında esasen Avru pa devletl eri n i n prensleri v e monarkları n ı n savaş masrafl a rı n ı ka rşı l a m a k, b i l hassa feoda l vassa l l ı k sistemi y ı k ı l ı rken savaşması için para l ı askerlere ücretl eri n i ödemek için i htiyaç d uyd u kl a rı gel i ri sağ l a m a k amacıy­ la ortaya ç ı kmıştır. Böylece vergi toplanmaya başladı ve bu pa ra­ ları top l a m a k ve d a h a son ra g erekl i harcama ları ya pmak için b i r 8 W . F. Stol per v e R. A. Musg rave tarafından çevrilen bu makale yeniden bası l m ıştır (lnternational Economic Papers, no. 4, New York: Macm i l lan, 1 954: 5-38). Editörler "Giriş" yazı sındaki dipnotta önemli bir tespit ya par­ lar: " Vergi Devletinin Krizi Sch um peter'in temel sosyoekonomik yazı ların­ dan en zor anlaşılanıdır ve İ n g i l izceye çevri lmeyen tek kita b ı d ı r. Kitapta m odern demokrati k devletin kökeni ve doğasına i l işkin tarihsel bir ana liz b i r vergilendirme sosyoloj isiyle b i r araya geti ril i r, bir vergilendirme ka pasi­ tesi teori s i ana hatlarıyla ortaya kon u l u r ve son 1 O yı l ların mali reform uyla i l g inç bir benzerli k taşıyan, l i kit kıymetlerin rea l izasyonunun yol açtığı sa­ vaş sonrası enflasyonun önlenmesiyle i l g i l i önermeler sunar".

278

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

b ü ro krat i k idari sistem doğ d u . Ve yen i ortaya ç ı ka n devlet g üve­ n i l i r bir çerçeve kazandı, b u verg i l er baş l a n g ı çta kinden başka amaçlar için ku l l a n ı l maya baş l a n d ı .9 B u rada devleti n i n i ş çıkışları n ı n -devlet i n monarşi k top l u m ­ lardaki genişlemesi n i n v e 'zayıf' b i r d evlet a rzulaya n b u rj uva top­ l u m l a rd a d a ra l m a s ı n ı n - izleri n i sü rmemiz m ü m kü n o l m ayaca kt ı r. Fakat Sch u m peter' i n siste m i n köke n i olarak beti m led i ğ i bu genel s ü reç açı kçası, sosyoloj i k b i r sü reç o l a ra k, tekra r l a n a n b i r olası l ı k­ t ı r. Sch u m peter'e göre: Devlet i n ken d i köke n i o l a n o rta k i htiyac ı n zoru n l u k ı l d ığ ı vergi l e r i to p l a m a kta n fa z l a s ı o l d uğu n u söyl e m eye g e r e k b i l e yokt u r . Dev­ l et b i r kez b i r ge rçe k l i k ola ra k ve b i r to p l u ms a l k u r u m o l a r a k va­ ro l d u ğ u n d a i d a ri aygıtı n ve ç ı k a r l a rı b u aygıta oda k l ı o l a n kişi l e­ r i n m e rkezi h a l i n e ge l i r, son o l a r a k d evlet o n u n l a ka rşı ka rşıya gelen b i reyler ta rafı n d a n b i l e b i rçok şey için uyg u n [ b i r k u r u m ] o l a ra k ka b u l e d i l i r -b ütü n b u n l a r b i r k e z gerçekleştiği n d e d a h a fa z l a ge l i ş i r v e ç o k geçmeden a rt ı k s a l t m a li b a k ı ş a ç ı s ı n d a n a n l a­ ş ı l a mayaca k ve m a l iye n i n bir h i z met a ra c ı h a l i n e ge l d iği d oğaya sa h i p bir şeye d ö n ü ş ü r . M a l iye modern d evleti yarattığı a n d a n iti b a re n d evlet o n u n p a rça l a rı n ı biçi m l e n d i r i r v e g e n i ş l et i r -özel ekon o m i n i n beden i n i n d e r i n l e r i n e kök sa l a r . 10

9 Sch u m peter ş u n u ekler: "Bu neden le, mali ta lepler modern devletin i l k

10

yaşam bel i rtisiydi. Bu neden le, 've rg i'yle d a h a ç o k devlet i l g i lenm ekteyd i, 'vergi devleti' ifadesinin ayrıca laf ka laba l ı ğ ı olduğu düşünülebi l i r. Ve bu yüzden, mali sosyoloj i devlet teorisi açısından oldukça veri m l i d i r" (s. 9). Modern devleti n i l k kez prensler ve monarkların patri monyal ekonomi­ leri n i n ka mucu ekonom iye dön üştüğü, böylece bürokrasinin ilk kez ortaya ç ı ktığı ve devleti n, Anglo-Amerikan deneyi mle çel işki içinde, sanayi top­ l u m u n u n i n şasında başı çektiği Orta Avru pa'da ortaya çı kması tesad üf de­ ğ i l d i r. A.g.e., s. 1 9. Sch u m peter ayrıca şu yorumu yapar: "Verg iler sadece devleti yaratmaya yard ı mcı olmam ıştır. Onu biçi m lendirmeye de yardımcı olmuş­ tur. Verg i sistemi diğer organları n önceden gelişmesini gerekti ren orga n­ d ı r. Devlet eldeki verg i yasasıyla ekonomilere n üfuz etm iş ve onlar üzerin­ de a rtan egemen l i k kurmuştur. Vergi para getirir ve hesa plama ruhu ver­ g i l erin henüz yer almadıkları köşelere kadar uza n ı r ve böylece gel iştiği asıl orga n izma içinde biçimlend i rici b i r fa ktör haline gel ir. Vergi lerin türü ve d üzeyi toplumsal ya pı tarafı ndan belirlen i r, fa kat vergiler bir kez uyg u­ lanmaya başla d ı kları nda, deyi m yerindeyse, topl umsal güçlerin ya pıyı de-

KAM UCU EKONOMİ: MALİ SOSYOLOJ İ VE LİBERAL TOPLUM ÜZERiNE

279

Devlet gücü (ve ge rçe kte m u ht e m e l özerk ro l ü ) modern toplu­ mun merkezi gerçeğidir. Anca k M a rx kapita l i z m t a rt ı ş m a s ı n da devl etin b i l h assa ekono m i k m e s e l e l e rdeki s ı ra d ı ş ı ro l ü n e n e re­ deyse deği nmez. M a rks ist yaza r Rudolf Goldscheid' i n 50 yı l önce tespit ettiği g i b i : Ta m k ö l e l i ğ i n ya n ı s ı ra m a li s ö m ü rü de en eski s ö m ü rü b i ç i m i ­ d i r . . . n e red eyse ayrıca l ı k l ı b ü t ü n s ı n ıfl a r ı n ayrıca l ı k l a rı vergi ayrı­ ca l ı kları, s ı n ıfl a r büyük ölçüde vergi s ı n ıfla rıyd ı . . . Bütü n b u i l k sömürü b i çi m l e r i n d e v e erken k a p ita l iz m biçi m l e r i n d e k a m u ma ­ l iyesi ve vergi s i ste m i b e l i rleyici ö n e m d e b i r rol oyn a m ı şt ı r . M a rx d evlet b o rç l a rı n ı i l k sermaye b i ri k i m i n i n va sıtası o l a ra k bet i m le­ d iğ i n d e bunu açı kça ka b u l etmiştir. B u n u n l a bera ber, yete ri n ce tu haf o l a n , M a rx' ı n bu kapsa m l ı görüşü ken d i t ü m öğret i s i i ç i n d e i şl evsel b i r ta rzda i n şa et memesi d i r . . . . G e rçekte M a rx çıkarı m l a r ı n d a Devleti ta m a m e n i h m a l ettiği için o n u n sömü rüsü n ü n özel s ö m ü r ü lere nasıl ya rd ı mcı o l d uğu­ n u tes p i t edemem i şti r . 1 1

B u i h ma l i n i ki nedeni va rd ı r ve bunlar Ma rksist teori n i n s ı n ı rl ı ­ l ı kl a r ı n ı a n l a m a k için merkezi önemded i r. İ l k olara k, Marx top l u m­ sal i l işki l erin gerçek oda ğ ı o l a ra k devleti (bir siyasal üstya pıyı) d eğ i l top l u m u (ekono m i k altya pıyı) görm ü ştür. Ü reti mde i ktisadi i l işkiler g ü c ü a n l a mada kesin önemdedi rler. Devl et temel i ktisadi g üçlerin ya n s ı m a sı d ı r ve egemen i ktisadi s ı n ıfla r ı n a racı olacaktır. 1 7. yüzyı lda ortaya ç ı ka n devlet monarşi k feoda l d üzen i n za man­ la b u rj uva top l u ma ta bi olacak b i r yön ü idi.12 İ kinci o l a ra k, M a rx b u rj uva ka pita l izmin üreti m l e i l işki l i prob­ l e m l eri çözeceğ i n i -ve çözd ü ğ ü n ü- ve, mutlaka i ktisadi ol masa ğ i ştirmek için pençelerini geçirebilecekleri bir el haline gel ir" (s. 1 7). 1 1 Rudolf Goldscheid, "A Sociological Approach to Public Finance", Musgra­ 12

ve and Peacock, a.g.e., s. 204, 208. Marx devlet problem iyle Louis Napolyon 'un 7 8. Brümaire'i i s i m l i parlak bir kita pçıkta u ğ raşmıştır. O n u n açıklamak zoru nda olduğu sorun burjuva sı­ n ıfı n eg emen olduğu bir toplumda devlet gücünü ele geçirebilecek ve si­ vil d üze n adına bir sın ıfı d iğeri ka rşısında yönlendirebi lecek 'macera peres­ tin' kim olabi leceği idi. Marx siyasal güç ve i ktisadi güç ayrı m ı ya par ve Lo­ uis Napolyon 'un orta s ı n ıfların siyasal gücünü kı rabili rken, 'maddi' (ya ni i ktisadi) g ücüne d i renemediğini ka b u l eder.

280

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

b i l e, zoru n l u bol l u k meka n izm a l a rı n ı ya rattı ğ ı n ı d ü ş ü n me kteyd i . Ma rx'a göre ka pita l izm i n çel i ş kisi top l u msal e m e k v e özel m ü l ki­ yet a ra s ı n d a ki, ü reti m i n işbirl i ğ i n e daya l ı doğası ve b i reyse l m ü l ­ kiyet arasındaki uyuşmaz l ı kt ı r. B u neden l e, top l u m sa l evri m i n akışı içinde sosya l izm ka pita l izmden sonraki zoru n l u evre olara k görü l mekteyd i . Sosya l izm i l k Ma rksist yaza rlar kuşa ğ ı n ı n d ü ş ü n ­ ces i n e göre b i r ekonom i n i n n a s ı l yönetil mesi gerektiği kon u s u n ­ d a b i r teori değ i l bir böl ü ş ü m a n l ayışı i d i . Yöneti m i n b a s i t b i r mese l e o l d u ğ u, bu yüzden -Len i n ' i n Devlet ve Devrim'de va rsay­ d ı ğ ı g i bi - herh a n g i bir aya kkab ı cı n ı n bile ayrıca idari soru n l a rı yön etmeyi başa rabi leceğ i d ü ş ü n ü l mekteyd i . (On u n mod e l i, neti­ cede, postacı l ı k idi). Temel b i r a n l a mda, Marx'ın b u iki teoremi i l i şkisizd i . Sermaye -on u a rtırma ve harcama- problemi azgelişmiş eko n o m i l e r kada r i l eri sanayi top l u m larında da h a l a büyük ölçüde bizi m eşg u l et­ mekted i r. O i ktisadi bir o l g u o l a ra k her zaman bizi m l e olacaktır. Goldscheid'i n old u kça haklı o l a ra k ifade ettiği g i bi: H e r sosya l problem v e ge rçe kte h e r i ktisadi p ro b l e m son çö­ z ü m d e m a li bir p ro b l e m d i r . Ta rtışı l a n mesele her n e o l u rsa o l ­ s u n, i ster kimya n ı n i l e r l e m es i n i n veya s ı n ai ü reti m i n rasyo n e l ­ leşmesi n i n ö n ü n ü açtığı g ö z kamaşt ı rıcı pota nsiye l l eri k u l l a n m a k i ç i n t a r ı m a yoğ u n l a ş m a , isterse k ü lt ü re l i l e r l e m e m i z d e i n s a n h a ­ yatı n ı n v e sağl ığı n ı n a n o r m a l masrafl a r ı n d a n kaçı n m a girişi m i o l ­ s u n , h e r za m a n "sad ece d a h a son ra" b i r get i ri sağlaya b i lece k do n a n ı m ı ge l i şti r m e k i ç i n sermayeye ihtiya c ı m ı z va rd ı r. Ka p ita­ l i z m b u a n l a m d a ebedi bir i ktisadi katego r i d i r ve b u n l a rı n ka m u ekon o m i si n i n m i yoksa özel ekon o m i n i n m i gö revleri o l d uğu ö n e msizd i r ( s . 2 1 2 ) .

Ayrıca, d evleti n 'geri dönüşü'ne ta n ı k old u k. M a rx -ve orto­ doks Marksistler- devletin eko n o m i k i sti kra r ve bir isti ka m et sağ­ l a m a k için ' ka pita l izmin kaçı n ı l maz krizleri'ne m ü d a h a le edeme­ yeceğ i n i d ü ş ü n me kteyd i . Gerçekte, sosya l istler Büyük Kriz s ı ra­ s ı n d a A l m a nya ve İ n g i ltere'de yöneti mde old u kl a rı dönemlerde ( b u n l a ra sosya l ist kla s i k Finans Kapita/'i yazan Avustu rya-A l m a n vata n d a ş ı sayg ı n sosya l i st i ktisatçı Rudolf H i lferd i n g de d a h i l d i r), h ü kü m etler krizi yönetmek için (krizi deri n l eştiren klasi k ka p ita l i st d efla syon ka rşı sında tepkiden başka) h içbir a d ı m atmad ı l a r, ç ü n ­ kü 'aş ı rı ü reti m krizi' n i n a kı ş ı n a b ı rakı l ması gerektiğ i n i d ü ş ü n üyor-

KAMUCU EKONOMİ: MALİ SOSYOLOJİ VE LİBERAL TOPLUM ÜZERİNE

281

l a rd ı . Marksizm'in d ü ş ü n cesi buyd u . 1 3 Devlet bütçes i n i n merkezi kon u m uyla bağ l a ntı içi nde, Goldscheid'e daya l ı Ma rksi st b i r devlet teorisi i nşa etmeye ça l ı şa n Ja mes O'Connor bu i ki l e m i şu şeki lde ortaya koya r: İ l k öncü l ü m ü z ka p it a l i st devlet i n i k i temel ve çoğu kez ka rş ı l ı k l ı bağlant ı l ı işlevi yeri n e get i r m es i gerektiği d i r : birikim v e m eşru­ luk. Bu d evlet i n ka r l ı sermaye b i r i ki m i n i n m ü m k ü n o l d uğu koş u l ­

l a r ı sürd ü rmeye veya ya ratmaya ça l ışması gerektiği a n l a m ı n a ge­ l i r. B u n u n l a bera ber, d evleti n ayrıca to p l u msa l uyu m koş u l l a r ı n ı d evam etti rmesi veya yaratması gerekir. B i r s ı n ıfı n başka s ı n ıfla­ rı n a l ey h i n e sermaye b i r i k i m i sağl a m aya yard ı mcı olması i ç i n k e n d i b a s k ı c ı güçleri n i a ç ı kça k u l l a n a n b i r kapital ist devlet meş­ ru l u ğu n u kaybed e r ve böylece ken d i sa d a kat ve d estek te m e l i zayıfl a r . Fa kat öte ya n d a n sermaye b i r i k i m i s ü rec i n e katkıda b u ­ l u n ma z o ru n l u l uğ u n u g ö z a rd ı e d e n b i r d evlet ken d i g ü ç kayn a k­ l a rı n ı n , a rtı-üreti m kapasitesi n i n ve bu a rt ı d a n a l ı n a n verg i l e r i n ( v e diğer sermaye biçi m l e ri n i n ) t ü ke n mesi riskiyle k a r ş ı ka rşıya­ d ı r. 14

O'Connor kı smen h a kl ı d ı r. Bu ka pita l ist top l u m u n merkezi bir i ki le m i d i r. B u ayrıca devleti n yön l e n d i rici b i r role sa h i p olduğu bütün sanayi leşmiş ve sanayi leşmekte olan topl u m l a r ı n d a bir i k i l e m i d i r; o Sovyetler Birliği kad a r Cezayi r'i n de b i r i ki l e m i d i r. Her devlet h a l kı n ı n top l u msal i htiyaçları ve ta lepleri temel i nd e ser­ maye biri k i m i hesa b ı n ı ya pmak (ve tü keti m i n s ı n ı rl a n d ı r ı l masıyla 13

Büyük Kriz döneminde sosya l i st i ktisat politika ları üzerine bir ta rtı şma için, bkz. Adolf Stu rmthal, The Tragedy of European Labor (New York: Col u m bia U n i versity P ress, 1 945: Böl ü m 4- 1 O). Fakat Goldscheid'in 1 925'te yazı lan lakin bu dönemde göz ardı edilen m a kalesinde tespit ettiği gibi "Ma rx'ta n g ü n ü m üze kadar neredeyse bü­ tün önde gelen sosya l i st teorisyen lerin (kapital izmle i l g i l i yoru m l a rı büyük ölçüde b u rjuva i ktisat ve mal iye teorisi olarak küçü mseyecek kişilerin) bir noktada bu kadar ta mamen aynı fi kirde olmaları, ya n i verg i reform u n u n v e ka mu m a l iyesi reform u n u n genelde mevcut toplumsal d üzendeki baş­ ka bir şeyi değişti remeyeceği n i ve mali politika n ı n bu toplu msal soru n u n çözü m ü n e y a ç o k a z katkıda b u l u nabi leceğ i n i y a da hiç katkıda buluna­ mayaca ğ ı n ı ka b u l etmeleri . . . hem saçmadır hem de oldukça tuhaftı r" (s. 209). 14 James O'Connor. The Fisca/ Crisis of the State (New York: St. Martin's Press, 1 973: 6). İta l i kler yazara a itti r.

282

KAPiTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

i l iş ki l i ö n l e m l eri a l mak) ve b u i ki s i n i dengelemek zoru n d ad ı r. B u bakı mdan, Sovyetler B i rl i ğ i de Cezayi r v e kend i n i sosya l ist olara k a d l a n d ı rı l a n d iğer çoğ u d evlet g i b i bir 'devletçi ka pita l ist top­ l u m 'd u r. Sosya l i st olara k a d l a n d ı r ı l a n devletl er ile Batı l ı ka pita l ist d ev­ l etler a rası ndaki temel fa rk m ü l kiyet i l işkileri n i n (özel m ü l kiyet egemen i ktisadi s ı n ıfa orantısız b i r siyasal g ü ç sağlasa da) siyase­ tin ka ra kterinden, yan i yurttaşların ka m ucu ekonom iyi a n l a ma b i ç i m i nden daha az önem l i ol masıd ı r. O'Connor' ı n sözleriyle "Bir s ı n ıfı n başka s ı n ıfların a l eyh i n e sermaye b i ri ki m i sağla maya yar­ d ı mcı ol ması için kendi baskıcı güçleri n i açı kça ku l l a na n bir ka pi­ ta l i st devlet meşru l uğ u n u kaybeder ve böylece sada kat ve d estek tem e l i zayıfl a r". Fakat bu riski a l a n 'kapita l ist devl et' d eğ i l demok­ ratik yöneti m d i r. Sovyetler Birliği'nde sermaye bi riki mi için baskı a ç ı kça ku l l a n ı l ı r (ücretl er d ü ş ü k tutu l u r, g revl er yasakl a n m ı ştır) ve b u n d a n yen i bir bü rokrati k sistem kaza n ç l ı ç ı ka r. Sovyetler B i rl iğ i b u n u tota l iter veya ya rı-tota l iter b i r devletin k u l l a n a b i l eceğ i b i r ideoloj i ( b i r Kom ü n ist ütopya vaadi) ve korku (gizli pol is) bi l eş i m i sayesinde başara b i l m iştir. ( H a l i hazırda ideoloj i n i n zayıfl a ması ve ta m korku n u n s ü rd ü r ü l ememesi neden iyle, Kom ü n ist Parti ken d i g ü cü n ü n temel i n i genişletmen i n yen i yı l l a r ı n ı b u l a m a d ı ğ ı v e yö­ netici s ı n ıfı n d iğer üyeleri n i merkezi ka rar a l m a s ü reci ne d a h i l edemed i ğ i s ü rece meşru l uğ u n u kaybetme riskiyle ka rşı ka rşıya­ d ı r). Modern demokratik yöneti m l e r h a kkı ndaki sosyoloj i k gerçek, siyasa l siste m i n her türden ç ı ka r gr u b u n u n -et n i k, i ktisadi, işlev­ sel (örneğ i n askeri}, b ü rokrati k grupların- h a k ta lep edebi l d i ğ i daha g e ni ş bir a l a n olduğud u r. Ka m ucu ekonom i n i n siyasal ve felsefi problemi devleti n çifte işlevinden, ya n i birikim ve meşru­ laştırma görevi n i bir a rada yeri ne getirmek zoru nda o l m a s ı n d a n kayna kl a n ma ktad ı r: o ka m u ya ra rı a n layışıyla (ayrıca d ı ş pol iti ka­ da orta k b i r u l usal ç ı kar a n layışıyla) uyu m içinde ekonomi n i n bi rleş i k yöneti m i n i sağ l a m a k v e fa rklı ku rucu u n s u rların çatışan i d d i a l a rı n ı -güç temel i n d e veya b i r şekilde normatif felsefi kriter­ ler teme l i nd e- kara ra bağ l a m a k zoru ndad ı r. Ka mucu ekonomi i l k görevi nde özerk b i r yönlend i rme ve yönetme işlevine s a h i ptir; i ki nci görevinde en kötüsünden bir g ü ç a l a n ı , en iyisi nden nor­ matif [norm koyucu] b i r h a ke m d i r. Modern ka m u c u ekonom i n i n sosyoloj i k i ki lemi, geleneksel an-

KAMUCU EKONOMİ: MALİ SOSYOLOJ İ VE LİBERAL TOPLUM ÜZERİN E

283

l a m d a kamusal ihtiyaçları ka rşı l arken, ayn ı za manda, kaçı n ı l maz o l a ra k, özel bireylerin ve grupların arzularının da ka rşı l a n d ı ğ ı a l a n o l m a s ı d ı r; v e b u rada, kaçı n ı l maz olara k, ta leplerin g e l i rlerle veya bu ta leplere uyg u n sosyoloj i k b i l g iyle ka rş ı l a n ması kolay değ i l d i r. Sch u m peter i l k kon u d a 55 y ı l önce aşağ ıdaki geleceği gören söz­ leri sarf etm i ştir: Devlet i n m a li kapasitesi sadece sayd a m o l m a s ı gerekl i l iği ve ayn ı z a m a n d a sosya l ist b i r to p l u m d a geçe rli o l m a s ı a n l a m ı n d a değil, ayn ı za m a n d a çok daha dar a n la m d a vergi devlet i n i n daha ezi­ yet l i olması a n l a m ı n d a d a s ı n ı rl a ra sa h i ptir. Halk g i d e rek d a h a yü ksek ka m u h a rca m a l a rı t a l e p etti kçe, özel b i reyler ke n d i ü ret­ medikleri şeyl eri a l m a k i ç i n g i d e rek d a h a fa z l a a raç k u l l a n d ı kça, h a l k ı n a rzusu n u n a rkası n d a giderek d a h a fa z l a güç b u l u n d u kça ve son o l a ra k, h a l k ı n bütü n kesi m l eri 'özel m ü l kiyet' ve 'ya şa m b i ç i m l e r i ' h a k k ı n d a ta m a m e n y e n i fi k i r l e r i n pençe s i n e ken d i l e ri n i d a h a fa z l a kaptırd ı kça vergi d evleti yo l u n d a i l e r l e m eyi s ü rd ü re­ cek ve to p l u m ke n d i e k o n o m i s i içi n bi reyse l ç ı k a rd a n başka d iğer g ü d üsel g ü ç l e re bağı m l ı o l m a k zoru n d a kalac akt ı r. B u s ı n ı ra varı­ l a ca k ve o n u n l a b i r l i kte a rt ı k vergi d evleti n i n va r l ığ ı n ı s ü r d ü re­ m eyeceği kriz kes i n l i k l e o rtaya çıkacaktır. Kuşkusuz vergi d evleti çö kebilir ( s . 2 4 ) .

Artan Haklar Devrimi Condorcet v e Tocq uevi l l e modern top l u m u n ayı rt ed ici özel liği­ n i n eşitl i k ta lebi old u ğ u n u öne sürm üştür. B u ta lep bug ü n, ya n i i l k kez kuvvetl i bir siyasal güç o l a ra k ortaya çıktığ ı 1 50 y ı l d a n son­ ra da söz kon u s u d u r. Fa kat 20. yüzyı l ı n üçüncü çeyreğ i nd e top­ l u md a eşitl i k ta lebi d a h a geniş bir haklar kümesine -siyasal h a k­ l a r, yu rttaş l ı k h a kları, sosya l haklara- ta lebi de içerecek biçimde g e n i ş l e m i ştir.1 5 15

Bu haklar m ücadelesi n i n ya kınlarda nasıl başladığı unutu l m a ktad ı r. Siyasal haklar, esasen 'genel oy ha kkı' erkekler için sağ lanmış ve kad ı n l a r b u h 3 k­ ka ancak 50 yıldan fazla süre sonra kavuşa b i l m iştir. Ve bazı Avrupa ü l kele­ rinde (Belçika, Avusturya ve A l ma nya'da) işçi sın ıfı seçme ve seç i l m e hak­ kını elde etmek için genel g revler ya pmıştır. Gü ney Amerika'da siya h l a r

284

KAPiTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELiŞKiLERi

Açı k olan şey, önceki 25 yılda Batı topl u m u n u n temel öze l l i k­ lerinden birini ol uşturan a rtan beklenti ler d evri m i n i n s o n ra ki 25 y ıl da b i r artan haklar devrimi ne d ö n ü ştüğ ü d ü r. B u dönüşüm b i r 'temel asgari a i l e gel i ri', her a i l eye makul hayat sta n d a rd ı na uy­ g u n b i r konut sağ l a n ması ta lebi; veya her kiş i n i n 1 2, 1 4 veya 1 6 yı l özg ü r eğitim ha kkı na sah i p olacağı, bu s ü releri n b i reyi n terci­ hine b ı ra kı l d ı ğ ı 'eğitimden ya ra rl a n m a hakları'na ta lep; ya d a b i r özel v e ka m usal g üvence ler bileşim iyle ö m ü r boyu i sti h d a m gü­ ven cesi ta lebi biçi m i n i kaza n a bi l i r. Yine d e bunlar sad ece azı n l ı k­ l a r, fa kirler veya dezavantaj l ı la rı n talepleri ol mayı p, ayn ı za manda topl u m d a ki bütün g r uplar ı n ta lepleri, koru m a l a r ve haklar ta lep­ leri -kısaca kazanılmış haklard ı r. Bu, kaçı n ı l maz o l a ra k, topl u mdaki h izmetlerde -insani h izmet­ ler, uzman ve tekn i k h izmetlerd e- anormal b i r genişleme a n la­ m ı n a g e l m e ktedi r. Son 1 O yılda sağ l ı k ve eğ iti m, m e m u riyetle b i r l i kte, Batı l ı top l u m l a rd a en hızlı b üyüyen sektörler haline gel­ m i ştir.1 6 22 Şu bat 1 974'te Science dergisinde yayı n l a n a n b i r m a kayasal seçme ve seçi lme hakları n ı elde ede l i ya klaş ı k 1 0- 1 5 yı l o l m uştur. Yu rtta ş l ı k hakları geleneksel ifade ve toplanma özg ü r l ü ğ ü n ü, fa kat ayrıca örneği n tüm ka musal a l a n l a ra g i rebilme hakkını, seya hat özgürlüğünü içermekted i r; ve son haklar çoğ u ü l kede hala kısıtlıdır. Sosyal haklar ekonom i k g üvence, sosya l hizmetler, eğitim i m kanları vb.- hala m üzakere ed i l mektedir. 16 1 945- 1 970 arasında Birleşi k Devletler h ü kümeti n i n toplam harca maları ( 1 974'te ya klaş ı k toplam 1 4 tri lyon dolar olan) Gayri Safi M i l l i Hasılanın o/o 1 2'sinden %22.4'üne, eya letler ve yerel h ü kü metlerin harcamaları %5.9'undan o/o 1 1 .9'una çıkmıştır -özetle ka mu harcamaları Gayri Safi M i l l i Hasılanın %34.3'ü olara k hesaplanm ıştır. 'Sosyal yard ı m amaçları' olarak ta n ı m lanan şeye federal ha rca ma 1 950'den beri 14 m i lya r dolardan 1 80 m i lyar dolara çıkm ıştır ya da yarı­ sından fazlası federal b ütçenin beşte birinden daha azd ı r. (Bu artış ın %70'i üç geniş alanla açıkl a n ı r: sosya l sigorta lar, örneğin emeklilere ayrı lan pay­ l a rda a rtış; gazi lere ve engel l i ler ya da m u htaçlara, örneği n körler ve yaşlı­ lara ayrılan payla rda a rtış; ve fa ki rler, yaşl ı l a r için sağ l ı k ödemelerine ayrı­ lan payda a rtış.) Devletin ve yerel eya letlerin sosya l ha rca maları eklendi­ ğ i nde 1 975'te h ü kümetin sosyal progra m l a r için çeyrek tri lyon dolardan fazla harcama yaptığ ı o rtaya çıkmaktad ı r. Son 25 yılda kam u harca malarında savu nmadan sosya l h izmetlere kadar o l d u kça büyük b i r değişiklik olmuştur. 1 950-1 960 arasında toplam ka mu harca m aları 8 1 m i lyar dolara çıkmıştır, bunun 29 m i lyarı veya kabaca %36'sı savun maya ve u l uslararası ilişki l ere a itti r. 1 960- 1 9 7 1 arasında ka m u

KAMUCU EKONOMİ: MALİ SOSYOLOJİ VE LİBERAL TOPLUM ÜZERİN E

285

l e Ka l iforn iya eya l eti n d e bir g ü n içinde eya leti n 1 9.5 m i lyon l u k n üfus u n d a n ya klaş ı k 7 . 2 m i lyon l u k kısm ı n ı n b i r kurumsal bakı m, g ü n l ü k sağ l ı k merkezleri, (yü kseko ku l la r hariç) o ku l l a r, h astaneler, hapishaneler, h uzur evleri vb.nde yer a l d ı ğ ı n ı g östermekted i r. B u n ların toplam m i kta rı ya kla ş ı k olara k devleti n yı l l ı k t ü m ka m u emek-g ücü kad a rd ı r. Mali sosyolojide temel i kilem teknoloj i k (sınai ve b i l i m sel) sek­ tör i l e insani ve idari h izmetler sektörü a rası ndaki, veri m l i l i k, ücret a rtı şl arı, birim mal iyetler ve e nflasyo n l a bağ la ntı l ı ya pısal denge-

harcamaları 2 1 8. 1 m i lya r dolara ç ı km ıştır, bununla beraber sadece 33.4 m i lyar doları savun maya ve u l uslara rası i l işki lere ayrı l m ı ş ken, sosya l prog­ ram l a ra yapı lan harcama 1 84.7 m i lyar dolar olm uştur. (Toplu msal a maçla­ ra yönel i k farklı federal destek progra m ları n ı n sayısı 1 960'1arı n başlarında ya klaş ı k 200 i ken 1 975'te 1 .000'i n üzerine çıkmıştı r.) Ma nzara, bu genel bakış açısı bağ l a m ı nda, aşağ ıdaki ta blodan görü lebilir. (5 yı l l ı k aralı kları topladım, fa kat bazı örneklerde 1 960'1arın sonlarında Vi­ etnam Savaşı'nda ve 1 970'1erde sosya l progra m l arda olana benzer keskin artışları göstermek için 'a ra yı l l a r'ı ekled im.) Temel Kamu Harcaması Kategorileri

(sta ndart 1 975 m i lya r dolar) Mali Yıl 1 955 1 960 1 965 1 967 1 968 1 969 1 970 1 972 1 974 1 975

Bi reylere Ödemeler $33 51 66 84 93 1 03 1 10 1 43 1 64 1 80

Milli Savu n m a $1 1 2 1 05 1 1o 1 36 1 51 1 45 1 30 1 08 91 87

Savu nma Dışı Federal Harcamalar $60 68 92 1 03 1 09 96 97 1 04 96 98

Devlet ve Eya let İşlem leri $76 91 113 1 28 1 34 1 42 1 44 1 52 1 64 1 65

Buradaki raka m l a r Temel Görevlerde Kam u Gelirleri ve Harcamaları ta blo­ larından a l ı n m ıştı r (Statistical Abstract of U.S.: 1 974: 246 ve devamı). Temel Ka m u H a rcamaları Kategorileri üzerine ta blo ABD Hazi ne Müsteşa rlı­ ğı'ndan ve Daniel P. Moyn ihan tarafından Commission on Critical Choices for Americans için hazı rla nan "Qual ity of Life of lndividuals and Com m u n i­ ties in the U .S.", Haziran 1 975'ten) a d l ı bir ön raporda n a l ı n m ı ştır.

286

KAPiTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

sizl i kten ortaya ç ı kmaktad ı r. Aşi ka r bir örnek bu d u ru m a a ç ı kl ı k kaza n d ı racaktır. Otomobi l end ü stris i n deki işçi ler o/o 1 O ücret artışı ta lep edeb i l i r ve a l a b i l i rler. B u işçilerin emek m a l i yetleri b i r oto­ mobi l i n ü reti m mal iyeti n i n sadece %30'ud u r ve birim m a l iyetler­ de a rtış bu nedenle sadece %3'tür. Endüstri n i n veri m l i l i ğ i %3 ve­ ya d a h a fazla arttı ğ ı nd a (genel l i kl e a rtmaktad ı r) e nflasyon a rtışı söz kon u s u değ i l d i r ve ücret a rtı ş ı n ı n mal iyeti kolayca telafi ed i­ lebi l i r. Fakat polisler ve on larla b i rl i kte itfaiyeciler ve sağ l ı k ça l ı ­ şa n l a rı % 1 0 ücret a rtışı ta lep ett i klerinde s o n u ç ne olaca kt ı r? B u mesleklerd e e m e k mal iyetleri h izmetl eri n m a l iyeti n i n ya klaşı k %70'id i r ve o/o 1 O ücret artışı birim m a l iyetlerd e % 7 a rtışa d e n ktir. Fakat b u türden işlerde veri m l i l i k sözg e l i m i %2'd i r. Bu, para l e l ücret a rtı şları n ı n bir s o n u c u o l a ra k %5 enflasyon açığı a n l a m ı n a g e l mekted i r. ABD'de devlet memurları n ı n b i l hassa eya l et d üze­ yinde ve yerel d üzeyde a normal oranda a rttığı d ü ş ü n ü l ü rse (çün­ kü eğitim, sağ l ı k hizmetleri ve kişisel g üvence ta lepleri daha bü­ yü ktü r), b u n l a r derin ve s ü ren bir kentse l krizin malzemeleri d i r . 1 7 ***

Ka mucu ekonomi i ki temel probl eml e ka rşı ka rşıya ka lacaktır. Bi ri, siyasa l siste m i n kolayca yönetemeyeceğ i soru n l a r ı n 'aş ı rı ' artma­ s ıd ı r. P iyasa n ı n üstü n l üğ ü ka ra rlar ve etki ler [son uçlar] kon u s u n ­ d a soru m l u l uğ u dağ ıtmasıd ı r. Ka m u c u ekonomi ka ra rlara yoğ u n­ laşı r ve sonuçları görü n ü r k ı l a r. İ ki n c i problem, a rtan kaza n ı l m ı ş hakların baskısı nedeniyle ka m u harca m a l a rı n ı n s ü rekl i a rtması -h izmetler için daha fazla verg i toplanması ve veri m l i l i kteki den­ gesizl ikler nedeniyle enflasyo n u n a rtması- yön ünde b i r eği l i m i n va rl ı ğ ı d ı r. İ kisi d e , basitçe, arta n siyasa l isti kra rsızl ı k v e mem n u n i­ yetsizl i k ü reten d u ru m l a rd ı r. Tü m b u n l a rda ayrıca ideoloj i k b i r i roni va rd ı r. 1 00 yı l d a n fazla za m a n d ı r -Kapital'i n yayı n l a n masından b u ya na- Ma rksistler ka­ pita l izmi n öleceği öngörüsü nde b u l u n ma ktad ı rl a r. Bu 'erken dö­ nem' teoride bu türden b i r ö l ü m ü n piyasa n ı n pla nsız ve a n a rş i k doğası n ı n sanayide aşırı yoğ u n l a şmaya, dolayısıyla (emek ora n ı d ü şerken) kar m i kta rları n ı n aza l ması na y a da üretim v e tüketi m 17

Bu soru na i l işkin ka psa m l ı bir ta rtışma için, bkz. Wi l l iam J. Baumol, "Mac­ roeconomics of U n bala nced Growth: The Anatomy of the U rba n Crisi s", American Economic Review 62 (Mart 1 972).

KAMUCU EKONOM i: MALI SOSYOLOJİ VE LİBERAL TOPLUM ÜZERiNE

287

arası nda büyük dengesizl i klere yol açaca ğ ı için gerçekleşeceği öngörüsünde b u l u n m uşlard ı r. 1 930'1arda ve sonrasında o l d u ğ u g i bi, devletin ka psa m l ı m ü d a h a lesine v e bu dengesizl i klerin bir çözü m ü n e ta n ı k o l a n Ma rksistler ka pita l i stleri n ve yasa koyucula­ r ı n sosya l h a rca m a l a rı değil, e konom iyi destekl e m e n i n b i r a racı o l a ra k s i l a h l a n m a ve savu n m a h a rca m a l a rı n ı daha kolay tercih edecekleri n i öne sürmüşlerd ir. Ka pita l izm, bu neden l e, ta mamen b i r savaş ekon omisine bağ ı m l ıyd ı . G ü n ü m üzde üçüncü b i r neo­ neo-Marksizm'e göre sosya l harca m a l a ra özel vurg uda b u l u nan devlet sektörü n ü n büyü mesi ka pita l i z m i n deva m l ı l ı ğ ı için gerek­ l i d i r; James O'Con nor'ı n sözleriyle "kapita l i st devleti n mali krizi ka m u harca m a l a rı ve geli rleri aras ı n d a ki ya pısal uçuru m u n kaçı­ n ı l maz son ucud u r". Bu üç M arksizm türü nde de ka pita l izm i n iç ka rartıcı kad eri n i n kaçı n ı l maz o l d u ğ u n a i n a n ı l ı r. V e bütün sosya l sistemler b i r nok­ tada değişti kleri için ka pita l izm öleb i l i r ve Ma rksist 'teori' zaferi n i i l a n edecektir. Fakat ka pita l izm i n öl ü m nedeni sosya l harca mala­ r ı n a rtmasıysa bu zafer ilanı a ldatıcı d ı r. Bu a rg ü m a n ı n ka l b i n e inersek, M a rksizm'in her krizi (sürekli olara k yeniden ta n ı m l anan) b i r ideoloj i n i n [ka pita l i st ideoloj i n i n] geçerli olup olmadığ ı n ı n ka­ n ıtı na d ö n ü ştürmeye ça l ışan ifl a h ol maz rad i ka l mit ol uşturma n ı n b i r parça sı o l d u ğ u söylenebi l i r. 1 8 O'Connor'a göre "mali krizi n tek ka l ı c ı çözü m ü sosya l izmd i r", bu teri m ye niden ta n ı m l a n madan eskisi g i bi ku l l a n ı l maktad ı r. La ki n b i r başka sistemden d a h a iyi o l a n 'sosya l izm'in "sermaye b i ri ki m i ve top l u msal ta lepler" a ra sın­ da 'etki l i ' kayna k ta hsisi kon u s u n d a nasıl ka ra r vereceği veya fa rklı sektörlerde ü retken l i klerdeki dengesizli klerden kaynaklanan enf­ lasyo n u n ya pısal kaynakları n ı nası l ele alacağ ı açık değ i l d i r. İ ro n isiz, bütün topl u m la rda ka mucu ekonomiyi de aşan ger­ çek krizler o l d u ğ u söylenebi l i r. Fakat bu krizler esasen ekonomi­ nin 'tu n ç yasa l a rı'ndan kaynaklan maz, onlar ekono m i n i n kişisel a rzu l a r ve ka m us al ç ı karlar a ra s ı n d a ki a rtı k daha belirg i n h a l e

18

B u mevcut arg ü m a n ı n ilişki l i entellektüel ata ları kendi meşruluk kavra m ı n a (veya insan ların bir sosya l sisteme niçin boyu n eğdikleri veya eğmeyi red­ detti kleri kon usunda bir anlayışa) sa h i p olan Weber ve kendi mali sosyolo­ j i ya klaş ı m ı na ve demokratik bir yö netim topl u m u n üretken kapasitesiyle karşılanamayacak ta leplerde b u l u n maya başladığı nda ortaya çıkan top­ l u msal geri l i m ler kon usunda özel bir görüşe sa h i p olan Sch u mpeter'd i r.

288

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

g e l m i ş te krarlanan i ki le m l eri d i r. Çözüm, esasen, sadece, büyüme ve top l u msal tü ketim a rası n d a ki bozulabi lecek denge içinde, ad i l böl ü ş ü m l e i l g i l i normatif soru n l a r üzeri nde b i r konsensüsle sağ­ l a n a b i l i r. Fa kat [bu sistemde] büyü me o l a bi l i r m i ?

Büyümenin İ kilemleri: Kapitalizmin Ekonomik Çelişkileri Ka pita l i st veya sosya l i st, bütü n modern sanayi topl u m l a rı n ı n ka l­ bi, yatı rı m ve n et büyü me için temel bir net u l usal ürün ora n ı n ı ku l la n a b i l m e yeteneğ i d i r. Sosya l h a rca m a l a rda a rtış neden iyle sermaye biriki m i n aza l ması soru n u nd a n ayrı olara k, eko n o m i k büyü me hedefi v e hatta i leri e konomilerin büyü meyi s ü rd ü rme yeteneği ayrıca başka bi rçok nedeni, kaynakları n yetersizl i ğ i ve çevre üzerindeki yayı l ma etki leri n i sorg u l a mayı gerekti rmiştir. Son raki 1 0 yı l la rdaki sosyoeko n o m i k politi ka n ı n a n a çerçeve­ s i n i kaynaklar (besin, enerji, maden l er), n üfus ve çevre a ra s ı n d a ki etki l eş i m bel i rleyecektir. Kaynakların yeterli o l u p o l m a d ı ğ ı veya çevre n i n (atmosfer ve i k l i m d a h i l ) yıkıma u ğ rayı p u ğ ramayaca ğ ı, n üfus a rtış ora n ı n ı n, bil hassa Asya ve Lati n Ameri ka'da yava ş l ayı p yavaşla mayaca ğ ı -hepsi uzma n l a rı bölen sor u l ard ı r. 1 9 B u n u n l a

19

1 973'te Stockholm'de Birleşmiş M i l letler N üfus, Kaynaklar v e Çevre Sem­ pozyu m u için hazı rlanan inceleme araştırmaları madenler, enerji, su ve toprağın fizi ksel büyü klü kleri n i n mevcut büyü me oranlarını sonraki 20-30 yıl için kü resel ölçekte sürd ü rmek için yeterli olduğunu gösterdi. Ve mev­ cut temel maden rezervleri üzeri ne ayrıntı l ı bir envanter veya kaynak . . . gel ecekte önemli madenlere tam ulaşmanın s ı n ı rl ı ol mayacağ ı n ı n . . . açık ka nıtıdır". Birleşmiş M i l letler araştı rmaları için, bkz. Roger Revel le, "Wi l l the Earth 's La nd and Water Resou rces Be Sufficient for Future Populations?" ve D. B. Brooks and P. W. And rews, "World Population and M i neral Reso­ u rces: Counteri ntensive or Not?", UN Symposium on Popu/ation, Resources, and Environment (Stockholm, 1 973). Mevcut kaynaklar enva nteri için, bkz. W i l l i a m D. Nordha us, "Resou rces as a Con stra int on Growth", Proceedings of the American Economic Association, 64 (Mayıs 1 972). Gerçek i ktisadi problem -ya n i ekonomik büyümede deva m l ı l ı k- bu ma­ denleri ç ı ka rtm a n ı n m a l iyetleri n i veya 'tekelci' fiyatları, örneğ i n petrol için ü retici ka rte l lere ya pı lacak ödemeleri a rtı raca ktır. Ekono m i k büyüme oranı büyü k ölçüde bu temel ürün lerin a rta n mal iyetlerine bağ ı m l ı olacakt ı r.

KAMUCU EKONOMİ: MALİ SOSYOLOJİ VE LİBERAL TOPLUM ÜZERİN E

289

bera ber, sosyol oj i k bir perspektiften, 'ekonomik büyüme'n i n ka­ ra kteri ha kkı nda Batı l ı top l u m larla bağ la ntı içinde - m uhtemelen, Çin ve Afri ka'daki d a h a küç ü k ka b i l e devletleri d ış ı ndaki bütün topl u m l a r üzeri ne- üç tes pit ya p ı l a b i l i r. İ l k olara k, eko n o m i k büyüme g e l i ş mekte olan sanayi topl u m­ l a rı n ı n sekü ler d i n i h a l i n e g e l d i : o bi reysel motivasyon kaynağı, siyasal daya n ı ş m a n ı n temeli, topl u m u n orta k b i r amaç i ç i n sefer­ ber o l ması i d i . Yüz veya d a h a fazla yı l önce, bel i rtti ğ i m g i bi, Sana­ yi Devri mi'ne ki mse ka rşı çı kmad ı, farkl ı siyasa l ku ru l l a r F ra n sız in­ san H a kları B i l d i rgesi'ni, B i rleşik Devletler An ayasası n ı veya Sov­ yetler B i r l i ğ i için bir progra m ı fa rkl ı biçi m l erde i l a n ettiler. Hayat sta n d a rdı yükse l i rken topl u m l a r ekono m i k büyü m e n i n ya ratacağı i sti kra r l ı olası l ı klar ın b i l i n ci ne va rd ı la r ve büyük ölçüde koord i n e ed i l memiş b i r piyasa s ü reci h a l i n e gel m iş olan şey artı k birleşik devlet pol itikası n ı n nesnesi h a l i n e gel d i . Bir a n l a mda, eko n o m i k büyüme, yu rtta ş l a ra ç o k şey vadederek, Wi l l ia m Ja mes' i n b i r za­ m a n l a r a n l a maya ça l ı ştı ğ ı sava ş ı n 'a h l a ki alternatifi' h a l i n e gel d i . Ö n ceki zeng i n l i kler yağ ma, m üsadere, g a s p l a kaza n ı l m ı ştı; gü­ n ü m üzde topl u m l a r kom ş u b i r devletle savaşta n ziyade birleşik b i r i ç çabayla seferber ed i l mekted i r. Ekono m i k büyü me, m i l l iyet­ ç i l i ğ i n veya topl u m l a rı seferber etmek içi n ku l l a n ı l a n diğer ideo­ l oj i k cazi be merkezleri n i n d uyg usa l gücüne sa h i p o l masa da, Batı l ı sanayi topl u m l a rı n ı n ö n e m l i bi r öğ retisi h a l i n e g e l m i ştir. H i ç b i r ekon o m i k büyü me çabası o l m a d ı ğ ı n d a Sovyetler Birliği'ni -veya Japonya'yı ya d a ABD'yi- h a l kı n ı n topl umsal b i r h edefi o l a ra k bir a rada ne tuta bi l i r? İ kinci o l a ra k, ekonom i k büyü me bir 'siyasa l çözü l m e a racı' ol­ du. Büyü m e beklentileri s ü rekli o l a ra k a rtı rsa da, sosya l refa h ı ve savu n m a h a rca ma l a rı n ı fi n a n s a raçları n ı n kaynağı esasen -(siya­ sal bakı m d a n her za m a n zor l u bir mesele olan) gelirin yeniden dağ ıtı m ı o l m a d a n ya d a (neredeyse aynı ölçüde zor b i r mesele h a l i n e gelen) fa ki rliği aza ltmadan- ekonomik büyü me o l d u . B i r tri lyon d o l a rl ı k bir ekonomide ekonomik büyü me ora n ı nda % 1 a rtış 1 O yı l ı n son unda b i r m i lyar do l ar net a rtış demektir. Ve Ken­ nedy ve J o h nson yöneti m leri ortaya ç ı ktığı nda (Vietna m Sava­ şı'na kada r savaş h a rca maları a rtmaya baş l a m a m ıştı), Kon g re ekonom i k büyüme ek mali g e l i rler sağ l a d ı ğ ı sürece, verg i ya p ı s ı n ı reforme etmekten veya topl u md a vergi lerin a ğ ı rl ı ğ ı n ı a rtı rmak­ tan ziyade, Yen i Öncü veya Büyük Topl u m için ayrı l a n sosya l ya r-

290

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

d ı m ödenekleri n i tercih etmeye i stekliyd i . B u n a rağ men, paradoksal olara k eko n o m i k büyü m e ka pita l iz­ m i n ayı rt ed ici b i r 'çel i ş kisi n i n ', e kon o m i k başarısızl ı ğ ı n ı n b i r ne­ d e n i olabilecek bir çel i ş ki n i n kayna ğ ı olabi l i r -bu üçüncü tespittir. Zira ekonom i k büyü me ile enflasyon ara s ı n d a ayrı l maz b i r i l işki vard ı r ve demokrati k bir politi k i ktisa d ı n ü l kedeki enflasyo n u za­ rarl ı siyasa l son u ç l a rı olmadan o rtada n ka l d ı ra b i l mesi m u htemel görü n m emekted i r. Son b i rkaç yı l d ı r sanayi ekono m i l erine mu s al lat o l a n enflasyon bi rbi ri ne ya klaşa n bel irli bazı fa ktörleri n bir b i l eşi m i o l a ra k görün­ mekted i r: bunlar d ü nya ölçeğ i nd e tal epte eşa n l ı a rtış, birincil mallar ve h a m maddelerde (örneğ i n gıda maddelerinde) kıtl ı kl a r, b i ri n c i l ü reti m ka pasitesinde (örneğ i n çel i k, kağ ıt ü reti m i nde) kıt­ l ı kl a r, i sti hdamda sı nai sektörlerden h izmet sektörleri ne geçişlerin b i r fon ksiyo n u olara k ücret-ma l iyet enflasyo n u ve h izmetler sek­ törü n d e veri m l i l i ğ i n d üşmesi ve h ü kü metleri n harca m a l a rı aza l­ ta m a m a l a rı biçi m i n d e s ı ra l a n a bi l i r. B u sor u n l a rd a n bazı ları m u h­ temelen geçici d i r -bazı ları özü nde ya pısa l d ı r; ya pısal soru n l a r ke­ s i n l i kle sanayi ve hizmet sektörleri ara sı ndaki ü retken l i k fa rkl ı l ı ­ ğ ı nda söz kon usud u r. Fakat bütün b u n l a rı n altında topl u m u n kara kteri n d e herh a n g i b i r yöneti m i n ta lebi d üşü rmek, işsizliği a rtırmak veya devleti n h a rca m aları n ı azaltmak için geleneksel kı sıtlama ya da (teri m i n a rka i k a n l a m ı nda) 'd i s i p l i n ' biçi mleri n i ku l l a n ması n ı zor­ laştıran- temel b i r d eğ i ş i m vard ı r. Son 20 yı l d ı r ekonom i k büyü­ me fa rkl ı top l u msal hedeflerle, esasen ta m isti h d a m l a ve tü ke­ timde istikrarlı bir a rtışla i l işkil iyd i . Özetle, Keynesyen devri m top l u msal beklenti lerde g ü ç l ü ve engellenemez bir devri m a n la­ m ı na gelmekteyd i-o söz kon usu değ i ş i m i n en basit, sembo l i k ifadesiyd i . Basitçe ifade ed i l i rse, işçiler d a h a önce -Büyük Krizin orta k b i r deneyi mi olan- işleri n i kaybetmekten korka rken, a rt ı k ça l ı ş m a ve hayat sta ndard ı n ı n a rtma s ı n ı bekl emekted irler. Ve h i çbir yönet i m b u n u görmezden gelemez. Bu, prati kte, h ü kü m etleri n harcamaları zoru n l u olara k a rtıra­ cakları ve işsiz l i k artma eğ i l i m i nd e olduğu nda daha büyü k bütçe açı kları verecekleri; ayn ı ölçüde, h ü kü m etlerin sosya l harca m a l a r­ da, b i l h a ssa sağ l ı k, refa h, sosya l h izmetler g i bi a l a n lardaki ha rca­ m a l a rd a a rtışa g erek d uyaca kları a n l a m ı n a gel mekteyd i . Bu esna­ da, send i ka l a r hem (fiyatlar a rttığ ı nda) savunma amaçlı hem d e

KAMUCU EKONOMİ: MALİ SOSYOLOJ İ VE LİBERAL TOPLUM ÜZERİ N E

291

(ekonomik büyümeden pay a l m a k için) agresif neden lerle ücret a rtışları için deva m l ı baskı ya parl a r. Düzen l i ancak yön etilebi l i r o l m a s ı n a rağ men, yı l l ı k %4-5 enflasyon ora n ı eko n o m i k büyü me­ n i n ka çı n ı l maz bir parças ı h a l i n e g e l i r ve bu oran topl u msal huzur i ç i n yöneti m i n öded i ğ i 'bed e l ' haline g e l i r. Fa kat bu türden enf­ lasyon bir enflasyon döngüsü yarataca k biçimde d iğer ya pısal veya olumsal u n s u rlarla b i r a raya g e l d i ğ i n d e (örneğ i n g ü n ü m üz­ de çoğu Batı l ı top l u m çift h a n e l i e nflasyonla ka rşı ka rşıya d ı r), h ü kü meti n e l i ndeki 'normal' ekono m i k a raçla r etki siz hale g el i r. Normal tepki ler para arzı n ı azaltmak (fa kat bu fi rma l a r için l i kid ite krizl eri ve m u htemel iflaslar yaratı r ve daha genelde, i n şaat ve kon ut üreti m i g i b i faiz ora n la r ı n a büyük ölçüde d uya rlı o l a n mer­ kezi önemde sektörl ere za ra r verir) veya h ü kü met harca m a l a rı n ı n d üzeyi n i ö n e m l i ölçüde düşürmekti r. Fakat h ü kü m etler i kisi n i d e ya pmakta zorl a n ı rlar, çü n kü b u t ü rden deflasyo n u n temel bir sonucu işsizl i kte -ve siyasal olara k ka b u l ed i lemeyecek d üzeyler­ de- a rtıştı r. B i r a lternatif, idari ka rarla, eşitl i k d üzeyleri n i yerleş­ tirmeyi a maçlaya n bir 'ge l i r politi kası'nı yönetimde ku r u m l a ştır­ maktır; fa kat servet üzeri nde yüksek verg i yükü olmadan b i r g e l i r pol iti kası sen d i ka l a r için ka b u l ed i l emezd i r. V e s o n olara k, g üçl ü ücret ve fiyat deneti m lerine başvu rulabi l i r, lakin son uçta ekono­ m i d e kaça klar ve son unda top l u verg i kaçı rmalar ortaya ç ı ka b i l i r. Ancak basit b i r gerçek, h i ç ki msen i n enflasyon için bedel ödemek istememes id i r ve modern demokrati k yöneti mler bu mal iyetleri özel bir grup için hesa pla mayı siyasal bakı mdan güç b u l u rl a r. B u n u n l a bera ber, temel bir i kilem va rd ı r. Ka l ı c ı çift h a n e l i enf­ lasyon orta s ı n ıfı mahveder. G ü ç l ü b i r deflasyonist politika işsizl iği a rtırır ve sadece ça l ı şan s ı n ıfı n b i r kıs m ı n ı n a leyh i ne işler. B u nd a n ç ı k ı ş ı n yol u , ikisi de deva m ed iyorsa, zoru n l u olara k güçlü fiyat-üc­ ret deneti m l eri ve eşitsizl i kler kon usunda bir g e l i r politi kası be­ n i msemek olacakt ı r. Fakat bu türden deneti m lerin etki l i ol ması i ç i n politi kayı beli rl eyen g üçlerin yayg ı n verg i kaçı rmaları n ı d u r­ d u rmak içi n g ü ç l ü bir d üzen l eyici ya pıya i htiyaçları vard ı r. Fakat bu türden deneti mler uzun s ü re uyg u la n d ı ğ ı nda yatı rım kon u ­ s u n d a ki ciddi kara rlar mecbure n ayrıca h ü kümeti n de b i r mesele­ si h a l i n e g e l ecektir. Kısaca, b i r s ı n ıf savaşına başvu rmad a n bu i ki­ lemden çı kma k özel g i rişimci ekonomi n i n orta klaşmacı bir topl u ­ ma dön ü ştü r ü l mesi a n l a m ı na gelecektir. Enflasyon şiddeti n i s ü r­ d ü rd ü ğ ü n d e esasen i ktisadi g i rişi m l erde işverenler ve işçi ler a ra-

292

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

s ı n d a değil, devlet bütçesi kon u s u n d a orta s ı n ı f ve işçi s ı n ıfı a ra­ s ı n d a yen i bir s ı n ıf savaşı yer a lacaktı r. Sch u m pete r bir za m a n l a r istikra r l ı feoda l i z m i n ta ri h sel b i r ken­ d i l i k, isti krarlı sosya l izmin ta rihsel bir olası l ı k, fa kat istikra r l ı ka pi­ ta l iz m i n bu koşu l l a rda b i r ta rihsel çel i ş ki old u ğ u n u söyledi . Ka pi­ ta l i st bir ekon o m i n i n gen işlemesi n i biri ki m l e ve sermaye n i n ye­ niden yatı rı m ıyla s ü rd ü rmek zoru nda o l d u ğ u Marx' ı n temel görü­ ş ü idi. 1 930'1arı n son larında 'd u rağ a n l ı k' tezini savu n a n l a r ka pita­ l ist bir ekonom i n i n genişlemesi n i n yatı r ı m fı rsatl a rı n ı n sona er­ mesi nedeniyle zoru n l u olara k kesi n b i r s ı n ı ra u laşacağ ı n ı öne s ü r­ d ü ler (bu i n a n ç Sch u m peter' i n ayrıca i l k noktaya işa ret ede rken ya pt ı ğ ı g i bi, teknoloj i n i n ve teknoloj i k yen i l i klerin 'aç ı k d e n izleri' fi kriyl e çel i ş mekteyd i). Fakat büyü meyle i l iş ki l i temel problem, s ü rekli enflasyo n h a l i ndeki ekonomi n i n kro n i k b i r sermaye kıtl ı ğ ı ya şaması v e şi rketlerin kend ileri n i para n ı n yöneticileri o l a ra k tek­ ra rl a n a n l i kid ite krizleri içinde b u l maları, enflasyon d ü ş ü rü l meye ça l ı ş ı l ı rken para arzı n ı n s ı n ırla n d ı r ı l masıd ı r. Açı kçası, bir top l u m s ü rekl i enflasyon beklentisi içinde o l d u­ ğ u n d a (pa ra hızla değer kaybedeceğ i için) çok az i nsan tasarruf ya pacak veya para l a r ı n ı uzun vad e l i tahvi l lere ya da h i sse senetle­ rine yat ı raca klard ır. Şi rketler, ayrıca, giderek daha fazla ba n ka kred i leri ne, kıymet l i tica ri kağıtlara veya d iğer kısa vadeli kredi enstrü m a n l a rı n a -sadece sermaye artı r ı m ı için değ i l ayn ı za man­ da uzun vadeli i htiyaçlar için gerekli ödemeler neden iyle de­ yönelecekl erd i r. Enflasyo n u n temel sonucu ba n ka l a r veya h ü kü m et üzeri ndeki 'sermaye zoru n l u l uğ u ' n u n g i d erek a rtmasıd ı r. ABD'd e 1 933 Ban­ kac ı l ı k Yasası i le, 1 920'1erde olduğu g i bi, büyü k şi rketlerin ban ka­ ları kontro l leri n i s ı n ı rl a m a k için yatı rım ba n kacı l ığ ı ve tica ri ban­ kac ı l ı k birbirinden ayrı l d ı . Fa kat, 1 970'de yen i yasa n ı n ka b u l ed il­ mesi önde gelen ba n ka l a r ı n ciddi ölçüde tü ketici kred isi vermeye yönelen, i n şaat sektör ü n ü fi nanse eden ve hatta şi rketlere uzun vade l i kred i ler veren büyük ba n ka holding şi rketleri kurma l a r ı n ı m ü m kü n kı l d ı . Ba n ka l a r sermayeleri n i artı rmak için parasal reka­ bete g i rd i l er, şi rket mevd uat sertifi ka ları, Eurodolar mevd uatları ve küçük ba n ka l a r ı n i htiyat a kçeleri n i 'satı n a l d ı l a r'. 1 970'1 erin başlarında, b a n ka l a r kred i l eri, öze l l i kl e kon ut kred ileri n i a ş ı rı ge­ n işleti rken n a kit para s ı kı ş ı kl ı ğ ı yaşa d ı l a r. Neticede, h ü kümet sa­ dece şirketl ere 'mali ya rd ı m ' ı n kaynağı değ i l , ayn ı za manda, hatta

KAMUCU EKONOMİ: MALİ SOSYOLOJİ VE LİBERAL TOPLUM ÜZERİN E

293

bazı tecrü beli mal iyeciler ta rafı n d a n öneri l diği biçi m iyle, endüst­ rilerin d üze n l i sermaye piyasa larında fon l a rı n a l ı n amayacağı­ elektri k, su, havagazı h izmetleri ve kon ut g i bi- kurucu sermayele­ ri n i n doğrudan b i r kayna ğ ı o l a ra k d a h a merkezi h a l e gel d i .20 İ n g i ltere'de İşçi Partisi h ü kü m eti hem İ n g i ltere' n i n en büyü k otomobi l şi rketi Leyla n d Motors Company i ç i n hem d e Kuzey Denizi araştı rma l a rı n ı n yol u n u açan Burmah Oi l için d evreye g i r­ mek zoru nda ka l d ı ve m a li d estek vererek o n l a rı ku rta rd ı, ç ü n kü i ki şirket de m a li güçl ü k içindeyd i . F ransız h ü kümeti 1 974'te d ü n­ ya n ı n i ki nci en büyük n i kel şi rketi Le N i c kel'i ku rta rmak için, Pasi­ fi k'te olsa d a metropolitan F ra n sa'n ı n bir parçası olan New Cale­ donia'daki ya rı-hisses i n i satın a l d ı . Ve ABD'de h ü kü met d e m i ryol ­ larına, havacı l ı k endüstrisine v e h atta otomobi l en düstri s i n e do­ l ayl ı verg i ayrıca l ı kl a rı veya doğrudan sermaye d estekleri sağlaya­ ra k doğrudan veya dolayl ı olarak ya rd ı md a b u l u n d u . H ü kü m et gerek 'ni h ai yatırımcı merci' olara k, gerek sermaye piyasa s ı n ı kred i ta hsisleriyle etki leyerek (örneğ i n ban ka l a rı sözge­ l i m i kon ut g i bi bel l i end üstri lere kred i vermeye yön lendi rerek), gerek fi rmalara doğrudan yat ı r ı m desteğ i vererek (orta kl ı k a racı­ l ı ğ ıyla güçlü bir özkayn a k kon u m u n a gelerek) kaçı n ı l maz olara k sermaye p iyasa larındaki g ü c ü n ü genişletecektir. B u n u n hangi 20

B kz. Felix G. Rohatyn, "A New R.F.C. Is Proposed for Business", New York Times, Ara l ı k 1. 1 974, Kısım 3, s. 1 , 1 2. Lazard Freres'te bir h isseda r olan Ro­

hatyn'ın gözlemlediği gi bi, son 1 0 yı lda tek tek şi rketlerin borç-özkaynak ora n ları enflasyon baskısı ve h isse senetleri piyasasının çöküşü a ltında %25'ten %40 yükseldi. New York borsası şi rketlerin sonraki 1 O yılda ya kla­ şık 50 m i lyar dolar özkaynağa i htiyaç duyaca klarını öngördü, fa kat sadece 1 974'te ya kl a ş ı k 5 m i lya r dolar özkaynak i htiyacı ortaya çıktı. Banka l a r aşırı büyüd üğ ü için bu parayı sağ lamak için tek çözüm, Rohatyn'a göre, Büyük Kriz dönemi nde kuru lan Reconstruction Finance Corporation'a (RFC) ben­ zer i ktisadi devlet teşekkü l ü kurm a ktır. Ne de Rohatyn kendi önermesinin içeri m l erinden çeki n i r: "Bu türden bir örgütün ... ekonom i n i n devlet tara­ fı ndan plan lamasının bir a d ı m ı olara k a l g ı lanabi leceğ i kesindir. Fa kat bu kez artı k bu konuda bir ka musal tartışma başlaya b i l i r... Çoğu kiş i n i n devlet planlaması olara k adlandıracağı şey, vasat bir a i le için, ta h m i n i b i r bütçe ya pmaktan fazlası olmayacaktır. . . Federal d üzeyde uzun eri m l i i ktisadi p l a n l a m a n ı n bir zoru n l u l u k haline geleceğ ine i nanan birçok kişi vard ı r . . . RFC bu yaklaşım türünde anahtar enstrü manlardan biri olabi l i r. O elverişli m i ktarı n olmadığı yerlere özkayna k pompalaya ra k kamusal amaçla yeni­ den yap ı l a n d ı rmayı m ü m kü n kıla b i l i r".

294

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

noktada 'devletçi ka pita l izm' veya 'korporatif eko n o m i ' o l a ra k a d l a n d ı rı l acağ ı bir gerçekl i kten ziyade bir semanti k meselesi ola­ b i l i r. Te mel gerçek, onun tüm meseleleri n b u en tem e l i i ç i n deki fa a l iyetleri n i n özel kurumsal kontro l ü n ü n -sermayeyi yönetme­ s i n i n- giderek aza l masıd ı r. Gidere k daha çok hesaba kat ı l a n şey, devlet politikas ı n ı n doğası ve n itel iği ve genel top l u m sa l h ed efle­ rin o l u ş u m u nda h a l kı n ses i n i n d uy u l m a dereces i d i r. Fakat bu i ktisadi soru n l a r ı n içinde göm ü l ü o l d u ğ u d a h a büyük bir 'kü ltürel' sorun vard ı r. Ameri ka n ka pitalizm i n i n doğası 1 920'1erde büyü k ölçüde tüketicilerin borçla n maya ve b i r yaşa m biçi m i olara k borçla yaşamaya teşvi k ed i l m esiyle değ i ş m i ştir. 1 960'1arda ekonom i n i n temel mali ya pısı şi rketleri n kend i i ç mali g üçleri n i veya kurucu sermayeleri n i genişletmeleriyle d eğ i l , d a h a ziyade, gözü ka ra b i reylerin 'sermaye için borçlan ma' i l e, ya n i büyük m i kta rlard a borçlanara k v e borç a l ı na n parayı fi n a n s kuru­ l u şları na yatı rarak ciddi fı rsatlar ya rata bilecekleri ni, gerçek e m l a k yatı rı m tröstleri yarata bil ecekl eri n i v e şi rketlerin borç/özkaynak ora n ı n ı n a rtı rı labi leceğ i n i kavra maya başlad ı klarında dön üştü. Ba n kacı l ı k ya sa l a rı n d a ki d eğ i ş i kl i kler ba n ka hold i n g şi rketleri n i n ekonom i n i n fi nansal ya pısı n ı kı rı l g a n biçi m lerd e genişletmeleri n i m ü m kü n kı l d ı . Fakat o o l d u kça 'borçl u' - b i r borç dağ ı üzeri ne i n şa ed i l en- bir ekonom i d i r. B u rada geli rler ve ka rlarla i l g i l i olan (çoğ u 'a lacak hesapları'ndan gelen) bir ka r-za ra r b i l a n çosu b i r h e s a p sa h i b i n i n v e güçl ü bir şi rketi n, bir yatı rı mcı n ı n fa izi n i n b i r b i l a nços u d u r. Fakat ana htar değişken, borcun tırma n d ı ğ ı bir yer­ de 'peş i n para'n ı n ya mevcut g e l i rden ya da arta n m a l i yetleri ka rş ı l a m a k için ya p ı l a n borç l a n madan gelen para l a r o l masıd ı r. Para kıtlaştı ğ ı n d a peşi n para b u l m a k bir problem h a l i n e g e l i r ve b i r l i kid ite krizi ortaya çı kar. Ve ayrı ca, sermaye için borçla n ma ve l i kid ite kıtl ı ğ ı d ı ş ı nda ek b i r enflasyon ist baskıyla ka rşı laşı l ı r. Tı p kı a i l elerin kendi a raçlarıyla yaşamayı öğrenmek zoru nda o l m a l a rı g i bi, m evcut somut n a kit para a kışları içinde yaşaya b i l ­ mek v e borcu s ü rd ü rülebi l i r kı l m a k için ekono m i n i n 'disi p l i n a ltı­ na' a l ı n ı p a l ı n a mayaca ğ ı -efend i n i n h ü kü met olması n ı n zoru n l u o l u p o l m a d ı ğ ı - soru n u va rd ı r. Fakat borç -tü keti m le veya yat ı r ı m ­ la- s ü rd ü rü l d üğ ü nde ekonomide büyü menin d ur u m u ne o l u r? Ekono m i yava ş l a m a k zoru nda ka lacaktır. Ekonom i k büyü me ve enflasyon bu yüzden ka pita l i st demok­ rat i k e ko n o m i l erd e özel bir çel i ş ki içerir. Kom ü n ist devletlerde,

KAMUCU EKONOMİ: MALİ SOSYOLOJİ VE LİBERAL TOPLUM ÜZERİNE

295

örneğ i n Sovyetler Birliği'nde ekono m i k büyü me t ü keti mden zi­ yad e büyü k ölçüde a ğ ı r sanayi l e ri n genişlemesiyle gerçekleşmiş­ tir; işçilerin ücretleri ve ta lepleri kontrol altında tutu l m uş; ve eksi k istihdam veya kro n i k kıtl ı kl a r m evcut enflasyo n u gizlemiştir. Ma rx'a göre ka pita l izm genişl emeyi s ü rdürmek zoru ndad ı r, a ksi halde çökecekti r. Ona göre siste m i n iç d i na m izm i n i n kaynağ ı ka pita l istlerin teknoloj i n i n emeğe ora n ı n ı a rtıra ra k bir a rtı-değer ora n ı n ı s ü rd ü rmeye yön e l i k reka betçi ça ba l a rı d ı r. B u yüzd en, ser­ maye birikimi siste m i n motoru o l a ra k görü l ü r. Fakat buradaki i ro­ ni, sermaye biri ki m i n i n m eyvesi olan ekono m i k büyü m e n i n sis­ tem i n azaltmakta zorl a n d ı ğ ı ve diğer isti kra rsız fa ktörlerle (örne­ ğin yü kselen b i r d ü nya ekono mis i nden kaynaklanan kontrolsüz fa kat atağa ka l ka n enflasyonla) b i r a raya geldiğinde h ü kü m etlerin i d a re etmekte giderek daha fazla zorl a nd ı kları ekonomik ve siya­ sal isti kra rsızl ı k koş u l l a rı n ı ü reten bir ekono m i k ve kü ltürel bek­ lentiler seti ya ratması d ı r. Ve bütün b u n l a r ka pita l ist topl u m l a rda­ ki bi reylerin i nançları n ı sarsan yön e l i m kayı pları n a ve g üvensizl i k­ lere yol açar.

İ nanç Krizleri İ n a n ç krizl eri, önem l i riskler s ı radan hale geld i klerinde b i l e, o n l a rı d a h a az ö n e m l i kıl maya n i n sa n tari h inde tekrarla n ı r. U m utsuzlu­ ğa davet sonuçlar, her za m a n doğrudan olmasalar b i l e, gerçek o l d u kl a rı için ortaya ç ı karlar, fa kat kimse bu kon u l a rda çok fazla şey yapamaz. U staca küç ü k meka n izmalar ü reti lebi l i r, prog ra m l a r tasa rlana b i l i r, ku r u m l a r inşa ed ilebi l i r, fa kat i nanç org a n i k b i r n ite­ l i ğ e sa h i pt i r ve b i l i nçli ka ra rla ol u ştu rul maz. İ n a n ç bir kez yı kı ldı­ ğ ı nda gel i şmesi ve etki n o l m a s ı za man alır -zira i nancın bes i n kaynağı d e n eyi m d i r. Mesihçi b i r iti ka d ı n bizzat bir h a l k içinde bedenleşti ril meye ça­ l ı şı l d ı ğ ı Sovyetler Birliğ i'ndeki mevcut inanç krizin in üç yön ü va r­ d ı r: çoğ u kişi a rt ı k bu itikada i n a n mamaktad ı r (Sovyetler Birli­ ği'nde ideoloj i n i n son u tartı şması olacak m ı d ı r?); liderlere inanç kaybo l m u ştur (Sta l i n' i n kötü len mesi ve m i rasçı l a rı n ı n onun suçla­ rı n ı ka bul etmesiyle b u idol ciddi olara k sarsı l m ı ştı r); ve çok az kişi 'gel eceğe' i n a n ı r görü n mekte d i r -bu iti kat art ı k işe yara m a mak-

296

KAPİTALİZMiN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

tad ı r. ABD' de devlet kuru m u n a g üven kaybı söz kon u s u d u r; gerçek­ te, b u kuru m u n temel ka ra kteri ken d i varol u ş u n u yads ıma i stekli­ l i ğ i d i r. Kuru m la r ı n meşru l u ğ u b i l hassa normalde seçki n kon u m la­ ra geçecek gençler tarafı n d a n yayg ı n b i r biçimde sorg u l a n m a k­ tad ı r. Hal kta ü l ke n i n geleceğ i n e g üven büyük ölçüde kaybol m a k­ tad ı r. Ja ponya'da topl u md a ki ku ru m la rı bir 'çerçeve' veya b i r g r u p ko n u m u n d a ki bi reyler arası n d a ki kom pleks bir karşılıklı yükü m l ü­ l ü kler seti bir a rada tutmakta d ı r. J a pon d i n i , Batı'daki n i n a ks i n e, aşkı na bir i nanç değ i l , kişi ler a rası ndaki karşı l ı kl ı bağ l ar ın bir uza n­ tısıd ı r. D i n i n cisi m l eşmeleri o l a ra k bu bağ l a r İ kinci Dü nya Sava­ şı'ndan önce u l us (ve ord u) ve i m paratorl u k merkezl iyd i, fa kat ezi­ ci bir askeri hezimetten son ra e kon o m i k yeniden i nşayla ve bü­ yü meyle i l işki l i g ü ndel i k görevleri n içine taş ı n d ı . Fakat çifte bir problem ortaya ç ı kt ı : ekonom i k büyü me amacına u laşa m a d ı ğ ı n ­ d a o n u n yeri n i ne a l a b i l i r (yeniden sa l d ı rgan bir m i l l iyetç i l i k ö n e ç ı ka b i l i r m i)?; veya ekonomik büyüme zen g i n l i ğ i a rtı rd ığ ı nd a o n a eş l i k e d e n 'sı n ı rl a nd ı rı l maya n top l u msal davra n ış' b u çerçeveyi yı kma eğ i l i m inde mi olacakt ı r? İnanç krizi n i n temel sonucu civitası n, yasaya ken d i l i ğ i nden itaat istekl i l i ğ i n i n, başkaları n ı n haklarına sayg ı n ı n, ka m u yararı -kı saca, kişi n i n üyesi olduğu 'kentin' onuru- lehine özel zeng i n l i kleri n ayartmalarından uzak durma n ı n ortadan ka l kmasıd ı r -bu derin kül­ türel i kilemler üzeri nde d u rmayacağım. Aksi ne, her insan kendi yo­ l unda i lerlemekte, (sadece kamusal çıkarlar pahasına müsamaha ed ilebilecek) özel a l ı şka n l ı kları n ı sürd ü rmeye ça lışmaktad ı r. Li bera l b i r topl u m u n temeli bütün grupları n ka mu s a l ç ı ka r için özel ç ı karları n d a n öd ü n verme i stekl i l i ğ i d i r. Civitası n kaybol ması ya ç ı ka r l a r ı n büyük ölçüde kutu plaşması ve tutku ların büyük öl­ çüde a l evlen mesi, ted h i ş i n ve g ru p savaşları n ı n ortaya ç ı kması ve siyasal anomin i n egemen olması; ya da her ka m u a rzı n ı n en g üç l ü kes i m lerin zayıflar ın a l eyh i n e fayda sağ ladı kları salt ç ı ka r oda kl ı b i r tica ret h a l i n e gel mesi demektir. Fakat İ n g i ltere'd e old u ğ u g i b i b i r civitas d uyg u s u n u n va rl ı ğ ı n ı d eva m ettirdiği, geleceğe d a i r ruti n l eri n geçmişten ciddi olara k uza klaştığ ı b i r yerde b i l e b u g i d i şatı h i ç b i r rej i m temelden d u r d u ra maz (kısıtl a m a l a r çok b ü ­ yü k ol abi l eceğ i için manevra özg ürlüğü v e değ i ş i m ç o k kısıtl ı d ı r, kuru m l a r, b i l hassa eko n o m i k ku r u m l a r büyük ölçüde ka b u k bağ-

KAMUCU EKONOMİ: MALİ SOSYOLOJ İ VE LİBERAL TOPLUM ÜZERİ N E

297

larlar) ve b i r bezg i n l i k ve u m utsuzl u k d uyg u s u h a ki m o l u r. B u n l a r g ri l eşen siyasal d üzen i n , s o n 25 yı l ı n krizlerid i r. B i rkaç idea l i stler kuşağı, g ü n ü m üzdeki daha genç çoğ u i nsan g i bi, sosya l izmi b u rj uva top l u m a ka rşı bir çözüm o l a ra k görd ü . Fakat sosya l izmin ö l ü m ü b u yüzyı l ı n a n l a ş ı l m a m ı ş siyasal gerçeği­ d ir. Sovyet d ü nyasında 1 9. yüzyı l ı n rad i ka l leri n i n kom ü n c ü rüya­ l a rı n ı n korkunç bir biçimde ya n l ı ş l a n d ı ğ ı n a ta n ı k o l d u k. Üçüncü Dü nya ü l keleri n i n çoğ u n u n 'sosya l izmi' serbest l i k ve özg ü r l ü k yad s ı n ı rken yen i seçki nlerin i ktisadi gelişme a d ı n a i n sa n l a rı yön­ lend irmeleri olması bakı m ı n d a n bir aldatmaca d ı r. Ve Ç i n 'd e in­ san l a r Mao'n u n d ü ş ü n ces i n d e cis im leşen tek b i r 'a h l a ki kişi l i k' içinde eriti l d i ğ i için bütün ben l i kl e r s i l i n m i ş ve bütün bi reysel ifa­ deler, öze l l i kl e kü ltürd e bastı rı l m ıştır. B u n u n yen i b i r 'd i n ' o l a ra k etki l i ol u p olamayacağ ı n ı -Mao' n u n ö l ü m ü nden sonra bi reyleşti­ rici yeni g üçlerin ortaya çı kıp çıkmayaca ğ ı n ı - görmek için bekle­ memiz g e rekmekted i r. Avru pa l ı kom ü n i st ü l kelerde itika d ı n zayıflaması civitas soru­ n u n u d a h a görü n ü r kı l m ı şt ı r; kaç ı n ı l maz olara k civitas ka musal özg ü rl ü klerle özdeş hale g e l m iştir. Kom ü n i st ü l keler için problem, m u h a l efetin 'fra ksiyo n l a rı n ı n ' (teri m i Len i n'in değ i l Madison'ı n beni msed iği biçim iyle ku l la n ıyorum) hoşn utsuzl ukları n ı ortaya koya b i l ecek hiçbir kurumsal yere, hiçbir ka musal ta rtışmaya, ken­ d i ç ı karları ve i l g i leri n i ifade edeb i l ecekleri u l a ş ı l a b i l i r hiçbir a l a n a sa h i p o l m a ma l a rıd ı r. A n c a k kom p leks bir topl u m kaçı n ı l maz ola­ ra k seçm e n l eri ve i l g i l eri çoğaltı r ve o n l a ra iddiaları n ı i l etilebi le­ cekleri meşru b i r alan sağ lamak zoru ndad ı r. Sovyetler B i rl i ğ i'nde son 25 yı l d ı r i ki temel siyasa l p roblem (i) m i l l iyetlerin daha büyük özerkl i k ta lepleri (ve gücün paylaşı l ması) ve (ii) siyasal siste m i n genişleti l m esi ta lebi o l a bi l i r. Batı'da son 1 O yı l içinde m u htemelen orta s ı n ıfların -bu rada ayrı ntı l ı o l a ra k ifade ed i l mesi zor siyasal etki lere s ahip- artan haya l kırı kl ı ğ ı n a ta n ı k olacağız. Yüksek ücretli ça l ı ş a n l a r eşit l i kçi eğ i l i m lerin b i r sonucu olara k ücret farkl ı l ı kl a rı n ı n aza l m a s ı n a öf­ kelen meye başl a m ı ş l a rd ı r; üst d üzey İ sveçl i ka m u görev l i leri n i n 1 973'teki g revi b u türden d a h a fazla eyl e m i n ortaya ç ı kı ş ı n ı n ha­ bercisi m i d i r? H izmetlerin arta n m a l iyeti posta dağ ıtı m ı ve çöple­ rin top l a n ması d a h i l her g ü n kü kolayl ı kların kısıtl a n ması a n l a m ı n a

298

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

g e l m e kted i r.21 Fakat b u n l a r enflasyo n u n ve verg i l erin i ki l i etki si ka rşısında yaşa nan küçü k haya l k ı r ı kl ı kl a rı d ı r. Orta s ı n ıf i ki l i b i r sebepten dolayı s ı kı ntı l ı d ı r: fiyat a rtı ş ı n a aya k uyd u rmak ücretlerde artışı gerektirir;22 gel i rleri n i n a rtmas ı orta s ı n ıf i nsan ları daha yüksek verg i b i r d i l i m i n e sokar, fa kat verg i a rtışı ora n ı gel i r a rtış ora n ı nd a n n i s peten yüksek o l d u ğ u için ka­ yı p daha fazlad ı r. Enflasyon h ız l ı a rtarken verg i sistem i ayn ı ka l d ı ­ ğ ı nda bu s a r m a l katl a n a ra k d eva m eder. Economist'teki yorum şöyl e d i r: "Yı l l ı k kaza n c ı n ız 1 0.000 Sterl i nse, mevcut yı l l ı k enflas­ yon ora n ı % 1 9 ise ve 1 974-75'teki verg i ora n ları aynı ka l m ı şsa, 1 978'de sadece mevcut hayat sta n d a rtların ızı s ü rd ü reb i l mek i ç i n yı lda 40.000 Sterl i n e ihtiya c ı n ız olacaktır". Bütün b u n l a rda i roni, enflasyo n u n ye n i ka m usal h a rca m a l a r ı fi nanse etme n i n kolaycı bir a racı h a l i n e gel mesi, d a h a büyü k ora n l a rd a b i reyi n otomatik olara k daha yüksek ve rg i d i l i m lerine g i rmesid i r. Ve, be li rti l d i ğ i g i bi, top l u m u n temel kaynakları daha büyü k ölçüde ka m u sal mallar ve h izmetlere ayrı lacaktır. Fakat Anthony Downs'ın işa ret ettiği g i bi, h a l kı bu t ü rden m a l l a r ı n de­ ğerli o l d u ğ u n a i kna etmek çoğ u kez zord u r, ç ü n kü tek­ biçi m l id i rl e r ve n a d i ren bi reysel beğ e n i l ere göre ada pte ed i l irler; ve M a n c u r O l son'u n bel i rttiğ i g i bi, ka musal m a l l a r ı n herkes için u l a şa b i l i r o l ması gerektiği için, çoğu bi rey bir 'beleşçi yolcu' olma u m u d uyla bu mallar içi n ödeme ya pmakta n uza k d u ru r.23 Fakat 21

22

23

Herman Kah n'a göre bu yasa bir top l u mda kişi başına düşen gelir 4.0000 dolara ya kın olduğunda üst-orta s ı n ıfı n hayat standardı düşecektir: bu du­ rumda tren istasyonlarında (örneğin Tokyo Merkez Garı'nda) hamal; bir kütü pha nede (örneğ i n New York Halk Kütü pha nesi'nde) genç kita p dağı­ tıcısı; bir aya kkabı ta m i r d ü kka n ı nda kundura parlatıcı del i ka n l ı l a r; veya Ca m b ridge, Massach usetts'te hafta l ı kla çal ışan atı k toplayıcılar b u l a maz­ sın ız. ABD'de 1 940'1arın sonlarında n üfusun %26'sı serbest meslek sahi biydi; küçük işada m l a rı, bağ ımsız zanaatkarlar veya profesyoneller enflasyonla başa çıkmaya çalışı rken kendi fiyatları n ı a rtırmaya çal ı şa b i l i rler. Fa kat gü­ n ü m üzde emek-g ü c ü n ü n %85'i ücretli veya maaşl ı d ı r, gelirleri n i sadece terfi ederek artıra b i l irler. Fakat örg ütlü ücretlilerin büyük bir ora n ı 'gelir endeksli'dir, ya n i gel i rleri asgari geçim düzeyi ne göre otomatik olara k ayarla n a b i l i r, fa kat çoğ u ücretli ça lışan, b i l hassa o rta s ı n ıf profesyoneller b u kadar g üvencede değ i l lerdir ve bu yüzden hayat sta ndartlarında geri­ leme daha büyüktür. Bkz. Anthony Downs and Joseph Monsen, "Public Good s and Private

KAMUCU EKONOMİ: MALİ SOSYOLOJ İ VE LİBERAL TOPLUM ÜZERİN E

299

temel h u sus, ka m u m a l l a rı n ı n g e n i şlemesi n i n ve i d a ri h a rca m a l a r ve h izmetlerde a rtış ı n n i hayetinde verg i geli rleriyle karş ı l a nd ığı­ d ı r. Ve çoğ u kişi verg i leri bireyi n sat ı n al amayacağ ı ka m u s a l mal­ l a r ı n bedel i n i n devlet ta rafı n d a n fi n a n se ed i l mesi olarak d eğ i l , a ks i n e ken d i kişisel gel irinde b i r aza l ma olara k görür. Özel tü ke­ ti m bir bi reysel seç i m meselesi, ka m usal tü keti m b i r ' h u ku ki karar' meselesi d i r; çoğ u kişi ka m usal tü keti m i ken d i 'harca ma özg ü r l ü k­ leri'n i n özet b i r h a l i olara k görür. B i r top l u md a efektif verg i ora n ı %35 veya bir b i reyi n g e l i ri n­ den daha fazla a rttı ğ ı nda ve bu a rtı ş l a r giderek d a h a fazla h i sse­ d i l d i ğ i nde, b u t ü rden verg i leri n gerekçeleri açı kça ortaya kon u l­ mad ı ğ ı s ü rece kişi n i n mem n u n iyetsizl i k için bir başka gerekçesi vard ı r. Fa kat genel l i kl e çok az pol iti kacı b u n u ortaya koyaca k cesa rete sa h i ptir ve m e m n u n iyetsizl iği istismar daha kolayd ı r. Sonuç, siyasal isti kra rsızl ı kta kes ki n bir a rtıştır. Sonraki 1 O yılda Batı l ı top l u m l a rda b i l d i ğ i m iz biçi m iyle parti sistemlerin çöküşü n e ta n ı k olabi l i riz. B i l h assa orta s ı n ıfl a r a rasında pol iti kada n t i ksi nti, geçm işte g ü ç l ü parti yöneti m i n i n zayıflamasına ve yasama or­ g a n l a rı n ı n ayrışmasına yol açan b i r ruh h a l i gözlenmekted i r. D i k­ kat çekici o l a n şey, 1 974'te o l d u ğ u g i b i Norveç, İsveç, Da n i marka, F ra n sa, Batı A l m a nya, H o l l a nda, Belçi ka, İta lya veya Büyük B rita n­ ya'da hiçbir parti n i n Parl a mentoda çoğ u n l u ğ u sağlaya m a ması d ı r. 40 yı l d ı r 'orta yol ' u n zafer kaza n d ı ğ ı Da n i m a rka, H o l l a n d a ve İ sveç'te yerleş i k parti ler için a l a rm z i l l eri ça l a n keski n b i r seç i m ku­ tuplaşması ortaya ç ı ktı. D a n i m a rka ve Norveç'te verg i ka rşıtı pa rti­ ler yü ksek verg i l eri, 'hoşgörü l ü ' refah devleti an layı şı n ı, h ü kü m et b ü rokrasisi n i n büyümes i n i , g e l i ş mekte olan ü l kelere ya rd ı m l a rı ve hatta yü ksek savu n m a harca m a l a rı n ı protesto l a r içinde ortaya ç ı kt ı . Mogens G l i strup'un 1 973 seçi m leri nde an iden yükselen, ge­ leneksel m u h afaza ka rları bozg u n a u ğ ratan İ lerici Parti'si Dani­ marka Parlamentosu'ndaki en büyük i kinci grubu ol uşturmaktay­ d ı . Ve Norveç'te Anders Lange' ı n başka n ı o l d u ğ u benzer b i r pa rti çarpıcı b i r seçi m başa rı sı kaza n d ı . İ ki ü l kede de Sosya l Demokrat parti lerin tepkisi bu protesto l a r ı n a maçları bakı m ı n d a n 'po p ü l ist' ve yöntem leri ba kı m ı nd a n demagoj i k old u ğ u n u, i nsa n l a r ı n en kötü içg ü d ü lerine m ü racaat ett i kleri n i ve İ s kandi nav olmaya n bir Status", The Public lnterest, no. 23 (Bahar 1 97 1 : 64-77); ve Mancur Ol son, The Logic of Col/ective Action (Cam b ridge: Harvard University Press, 1 965).

300

·

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKiLERİ

tarzda davra n d ı kl a rı n ı (!) iddia etmek o l d u . A BD'de siyasal parti ler g e r i l e m e dönem i n ded i r. Çoğ u pa rti ay­ g ı tı n ı n m a li g ücü, personeli ve kayna kları azd ı r. Parti ki m l iğ i zayıf­ l a m ı ştı r. Seçmen i n %40'ı kend i n i 'bağ ı msız' o l a ra k ta n ı m la m a kta ve giderek daha az kişi sandığa g itmekted i r. Doğ rusu, parti sistemleri Batı l ı top l u m u n kurumsal hayatı n ı n deri n leri nde göm ü l ü d ü r; partiler çoğ u kez yasal olara k teşvi k edil i r, benzer şeki lde ABD eya let seç i m yasa larında i ki parti l i sistem va rd ı r; ve onların bağ ışçıları ve çekirdek kad roları va rd ı r. Fakat M cGovern ' ü n Demokrati k Parti' deki 'yeni siyaset'inde veya A l m a n S PD'deki G e n ç Sosya l i stlerde o l d u ğ u g i bi, parti lerin aşı rı l ı kçı k l i k­ lerin 'i sti lasına' daha fazla ma ruz ka l ma l a rı m u htem e l d i r. Ve se­ ç i m l e rd e partiler a rasında d a h a büyük geçişleri veya siyasal parti d ı ş ı organizasyonlara m ü racaatı görmemiz m u htemel d i r. Bütün b u n l a rda i ki l i b i r teh l i ke vard ı r. Politika her za man b i r ç ı karlar v e sembo l i k ifadeler (ideoloj i ler y a da bireyler veya ku­ ru m l a ra d uyg usal bağ l ı l ı kl a r) bileşi m i d i r. Kişi ç ı ka rları n d a n vazge­ çebi l i r ancak yine de i nançlar va r olmaya deva m eder; veya tersi­ n e i nançlar kaybol u r fa kat yine de topl u md a bir ç ı kar beklentisi va rd ı r. Fakat top l u m a ve ku r u m l a r ı n a g üven sarsı l d ı ğ ı n d a ve çı­ ka rlar h a k etti kleri d ü ş ü n ü len ka b u l ü görmed i klerinde ortad a fitili ateş l e n m eye hazı r bir patlayıcı ka rı ş ı m vard ı r. B i reyler hayatl a r ı n ı ç o k fa z l a bel i rsizl i k i ç i n d e s ü rd ü remezler v e korku n ç ölçülerde bel i rsiz l i k i nsa n ların a l ı şveriş için ku l l a n d ı kl a rı para n ı n değeri nde hızlı ve değ işken kayı plara (kişi n i n geliri i l e satın a l ma k zorunda old u ğ u şeyl er a rasında ciddi uyu m s uzl uğa, zorl u kla b i ri ktird i ğ i servetin aza l masına) v e d a l g a l ı işsizl iğe y o l aça r. B u koş u l l a rda b i r top l u m u n geleneksel ku r u m l a rı v e demokrati k s ü reçleri çöker ve i rrasyonel, d uyg usal öfkeler ve b i r siyasal ku rta rıcı a rzusu h ızla yü kse l m eye baş l a r. Libera l demokra s i n i n -bi l h assa Avru pa'da­ zayıflaması ve siyasal a ş ı rı l ı kl a r ı n güç kaza nması en iyisi nden 20. yüzyı l ı n son çeyreğ i n i n en ra hatsız ed ici gerçeğ i olabi l i r. ***

Batı l ı topl u m la rı n ka rş ı laştı kları ekonom i k i ki lemlerin kayna ğ ı aç­ gözl ü l üğ ü d izg i n l emeye d i renen burj uva arzu l a rı a h l a ki olara k ya da verg i l e r a racı l ı ğ ıyla d üzen l emeye ça l ış m a m ızd ı r; bir ya nda, gi­ derek d a h a fazla ve a n l a ş ı l a bi l i r bir biçimde, haklar olara k s ü rekli d a h a fazla sosya l h izmet ta lep eden demokratik bir yönetim; öte

KAMUCU EKONOMİ: MALİ SOSYOLOJİ VE LİBERAL TOPLU M ÜZERİNE

301

ya nda en iyisinden kişisel özg ü r l ü k fi kri n i savu n a n ve en kötü­ s ü nden orta klaşmacı bir topl u m u n gerektirdiği zoru n l u top l u m­ sa l soru m l u l u kl a r ve fed a ka r l ı kları etkisiz kı l a n bi reyci b i r a h l a k a n l ayışı vard ı r. Özetle, h i çb i r za m a n özel çatı şmalar arası n d a a ra­ b u l u c u l u k ya paca k bir ka m u c u ekonomiye veya ka m ucu felsefeye normatif bağl ı l ı k içinde olmad ı k. Çoğ u rad i ka l i n ya ptığ ı g i bi b u n u n ta mamen 'ka pita l iz m i n ' bir sonucu old u ğ u n u söylemek kolayd ı r. Ve hatta b u rada ima edilen cevap, ya n i "'sosya l izm' olara k ad l a n d ı rı lan, eko n o m i k o l a ra k uy­ g u l a n a bi l i r ve fel sefi olara k h a kl ı normatif bir alternatif vard ır" id­ diası daha d a a ldatı c ı d ı r. Rad i ka l leri n yaptı ğ ı tüm şey soru n u göz ardı etmektir. Sosya l izm i n b i r i l e ri sanayi topl u m u nd a uyg u l a na­ b i l i r olup o l m a d ı ğ ı ve demokrati k b i r yönet i m i n, zora başvurma­ dan ve özgürlük kaybı olmadan, fa rkl ı grupların fa rkl ı i htiyaçları ve a rzu l a r ı n ı ka rşı l aya n bir kurum o l u p o l m a d ı ğ ı ta rtı ş ı l m aya o l d u kça açıktı r. Ve biz bütün topl umsal çatışmaları ortadan ka l d ı raca k b i r 'bol l u k' vaadi d ı şı nda, bol l u k top l u m u n u n yen i böl ü ş ü m kura l la­ rı n ı haklı kı l a n sosya lizm i si m l i siyasal veya fel sefi bir şemaya h i ç­ b i r za man s a h i p olmadı k.24 24 Siyaset teorisinin çerçevesi içinde bu probleme sadece konsensüs değil

ayn ı za manda -bir topl u m u n kök değerlerine uzanan- meşru l u k bağla­ m ı nda ba ka b i l i riz. G ü n ü m üzün önde gelen Ma rksist b i l g i n i J ü rgen Ha bermas 'meşru l u k' problem i n i esasen özel, bi reysel güdüler üzeri ne kuru l u bir ka pita l izm ile kişi n i n kesi n l i kle bi reysel temellerde g ü d ü lenemeyeceğ i veya ödüllendiri­ lemeyeceği devletçi ka pita l i st hale gelen bir toplum arasındaki çatışma bağ lamında kon u m la n d ı rır. Bu arg ü m a n ı n dayandığı temel i n doğru oldu­ ğ u n u düşünsem de, Ha bermas'ın onu form üle etme biçi m i nde beni rahat­ sız eden şey ku l la n d ı ğ ı d i l içi n de sistemleri 'şeyleştirmesi 'dir; ya n i o n u n teri m leriyle, sistemler davranışı ya ratı r y a da ya pmaya zorla r, veya i n sa n la­ rı g ü d ü m l erler ve teki l toplu mların d i rençleri ya da insanlar veya gelenek­ lerin kara kteri 'sistem' teri m i n i n yekpa re ağırlığı altında kaybol u r. Bu yüzden, Habermas yöneti m e ağır yükler geti ren a rtan, raki p toplum­ sal ta lepler meselesini ele a l ı rken şöyle yaza r: "Niçin geç kapita l ist topl um­ larda bile formel demokras i n i n sürdürül mesi n i n mesele ed i n i l mesi gerek­ tiğini halen açıklamak zoru ndayız. Salt yöneti m sistemi çerçevesi içinde bakıldığında bile, formel demokrasinin yerin i kolayca zıt bir yöneti m biçi­ m i n i n -yu rttaşların siyasal katı l ı m ı n ı etkisiz bir d üzeye düşüren m u h afa­ za ka r, otoriter bir refah devleti n i n, veya h a l kı nispeten yüksek bir s ü rekli hareket d üzeyi nde e m i rleri altında tutan bir Faşist otoriter devletin- a l m a­ sı m u htemeldir".

302

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKiLERİ

Neticede, b i r topl u m ken d i paylaşı m i l keleri n i ve bu t ü rd e ku­ ral la rı m ü m kü n kı l m a k veya uyg u la m a k i ç i n gerekl i özg ürl ü kler ve baskı l a r denges i n i h a kl ı laştırması (sosyoloj i k j a rgona göre meşru­ l a ştı rması) gereken bir a h laki d üzen d i r. Problem, kaç ı n ı l maz ola­ rak, bi reysel ç ı ka r ve ka m u sa l ç ı kar a ras ı n d a ki, kişisel d ü rtüler ve Ha bermas g ü n ü m üzde bu türden ihtimallerin daha az düşük olduğunu, ç ü n kü "sosyokültürel sistemin otoriter sistem lerde ka rşılana mayaca k ta­ lepler yarattığını" açı klar. Sözleri n i şöyle sürdürür: "Bu düşü nce beni aşa­ ğıdaki teze götürdü: Ta mamen katı -idari sistemin i htiyaçları için d u rum­ lara göre işlevsel kı l ı namaya n- bir sosyokültürel sistem meşrulaştırma güçlükleri n i n niçin bir meşru l u k kriziyle sonuçlandığını izah ede b i l i r. Bu gelişmenin dolayısıyla bir güdüleme krizi -ya n i devletin ve mesleki siste­ m i n d i l e geti rdiği güdüler ile sosyokü ltürel sistem i n önerdiği güdüler a ra­ sındaki uyuşmazl ı k- içinde temel lendiril mesi gereki r". Sözleri n i şöyle tamam lar: "Gü n ü m üzde halen bel l i bir g üce sah i p olan normatif ya p ı l a r ile siyasa l-i ktisadi sistem arasında yeterli uyum olmadı­ ğ ı nda [kapital izm] güdüleme krizi nden kültürel sisteme uyum sağ lama­ dan kurtu lamayacaktır. Kültür böylece mecbu riyet içermeyen bir serbest za man meşgalesi ya da uzma n bilg i n i n konusu haline gelecektir. İsveç, İngi ltere ve ABD gibi ü l kel erde 'formel demokrasi'n in yeri n i 'ko­ layca' b i r başkası n ı n alabileceğ i n i düşünmüyorum. Demokrasinin gücü ka pital ist siste m i n 'ihtiyaçlarından' değ il, özerk özgürlük geleneğ inden gel mektedir. Paradoksal olara k, n üfusun dinamizmini ka lıcı bir biçimde sürd ü rebilen tek topl u m tipi 'geç' [i leri] ka pita list' topl u m l a r değ i l d i r, oto­ riter devri mci topl umlar da ayn ı s ı n ı başarabil mekted ir. Ayrıca, b i rleşik bir siyasa l-iktisadi sistem olduğunu düşün m üyorum, ç ü n kü siyaset hem ekonominin düzenleyicisidir hem de geniş bir hak­ iddiaları alanıdır; ve ekonom i k siste m lerin ve ü reti m sistemleri n i n talep ettiği g ü d ü le r ile kültürde arzu lanan hayat tarzları a rasında bir kopma ol­ duğunu ka bul etsem de, kültürün i n sanların kend i -cinsel veya başka­ d ü rtülerini başkalarına za ra r verm eden doyu rd ukları 'ayrı' bir alan olabi le­ ceğ i n i ve ka labi leceğ ini (ve bazı ları için olabileceğini) d ü ş ü n m üyoru m . İ l k böl ü m de ö n e s ü rd ü ğ ü m gi bi, kapita l izm kes i n l i kle kültür a l a n ı içinde za­ yıflamış ve 'hegemonyası' fi ilen yı kı l m ı ştır. Dolayısıyla, bu konuda ka pita­ l i st topl u m u n yu rttaşları için a h l a ki bir sistem ve ödül sistemi olarak va rlı­ ğını uzun dönemde sürdürebil mesi konusunda Ha bermas'ta n daha kö­ tüm seri m . Bundan dolayı, meşruluğun temelleri siyasal l i bera l izmin de­ ğerleri içinde ancak burj uva hazc ı l ı ktan koptuğu takd i rde kon um l a n d ı rı­ l a b i l i r. Bu soru n u yazı n ı n sonraki kesi m i nde ele a lacağ ı m . Ha bermas'ın arg ü m a n ı i ç i n , b kz . "What Does a Crisis M e a n Today? Leg i­ ti mation Problems i n Late Capitalism", Social Research 40 (Kış 1 973): 643667. Bu m a kale Ha bermas'ın kita b ı n ı n i ki nci kı smı nda yer almaktad ı r: Legi­ timation Crisis (Boston : Beacon Press, 1 975).

KAM UCU EKONOMİ: MALİ SOSYOLOJ İ VE LİBERAL TOPLUM ÜZERİNE

303

top l u m u n gerekl i l i kleri a ra s ı n d a ki i l i ş ki d i r. Açı kça ortaya kon u l a n b i r ka m u felsefesi o l m a d ı ğ ı n d a modern bir yöneti m i n konsensüs­ l e (ve s ü rekli çatışma olmadan) ve ad a l etle s ü r d ü r ü l e b i l eceğ i temel koşu l d a n yoks u n uzd u r. ABD'de geçmi şte "zı m ni bir konsensüs" va rd ı ve ka m u fel sefe­ s i n i n ifade ed i l mes i n e gerek d uy u l m a m a ktayd ı . Lou i s H a rtz'ın işa ret etiğ i g i bi, Locke kaynaklı, siyasal sistemi biçi m l e n d i ren bir l i beral gelenek va rd ı . Ameri ka n hayatta Robespierre g i b i Maistre de o l mad ı ğ ı için, çatı şan güçler o l a ra k devri m ve m u hafaza ka r l ı k ka rşıtlığı Ameri ka'da asla veri m l i b i r zem i n bulamad ı . Ameri ka n sti l plansız bir uzlaşı i d i . Ameri ka n siyasal ta rtı ş m a l a rda, İ ç Savaş d ı ş ı nda, sözg e l i m i her siyasal ayrı ş m a n ı n kökleri nde F ra n sız Dev­ r i m i ' n i n uyu m l u laştırma l a rı n ı n b u l u nd u ğ u Fra n sa'da ki n i n a ksine 'i l k i l keler'e m ü racaat ed i l mesi nad i rd i . ABD'd e üç zı m ni ka b u l vard ı : ( i ) b i reyi n değerleri n i n m a ksi m u m a ç ı karı l ması, (ii) a rta n maddi refa h ı n eşitsizl i kten kayn a k l a n a n bütün geri l i m leri ortada n ka l d ı raca ğ ı v e (iii) 'deneyi m i n s ü rekl i l i ğ i ' n i n gelecekteki bütün p roblemlerin çözü m l e ri n i sağ layaca ğ ı i n a n c ı . Fakat bütün b u ka b u l l e r g ü n ü m üzde çökm üştür. Gruplar ve top l u l ukların kendi ta lepl eri va rd ı r. Arta n refa h eşitsizl ikleri orta­ d a n ka l d ı r m a m ı ş ve çok geçmede n yen i problemler ortaya çı­ ka rmıştı r. Deneyi m a rtı k modern bir top l u m u n kompleks, tekn i k prob lemleri i ç i n kes i n b i r kılavuz değ i l d i r. V e maddi refa h v e ba­ şarıyla i l i ş k i l i ka b u l lerin temel i n i ol uşturan değerler a rt ı k sorg u­ l a n maya başla m ı ştı r. Bazı yen i amaçlar o l u ştu r u l m a k, bazı yen i ka b u l ler bel irlenmek zoru ndad ı r. Geçmişe d a i r ört ü k ka b u l ler büyük b i r g ü ce s a h i ptir, ç ü n kü b i r l i ktel i k her za m a n ideoloj i ve gerçekl i k a rasındaki çel i ş­ kilerle beraber yer a l ı r ve her zam a n veri l i olamaya n b i r çözü m ü gerekti rir. La kin bu t ü rden b i r görev yok olmaz. Tü ketici-yöne­ l i m li, serbest g i rişimci top l u m a rt ı k yu rttaşları daha önce o l d u ğ u g i bi a h l a ken tatm i n etmemekted i r. V e l i beral bir top l u m olara k ka b u l ede b i l eceğ i m iz şeyi n yaşat ı l a b i l mesi i ç i n yen i b i r ka m u felsefesi ya ratı l m a k zoru ndad ı r.25 25

U l usal stile i l işkin bu tartışmada daha önceki bir yazıdan bazı paragraflar a l d ı m, "The Disposessed 1 962", The Radical Right (Garden City, N.Y.: Do­ u b l eday, 1 963: 1 4- 1 5). 'Zı mni konsensüs' a rgümanı için, bkz. Lou is Ha rtz, The Liberal Tradition in America (New York: Ha rcou rt, Brace and World, -

304

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

il

Kamu Felsefesi Ka rşı l ı kl ı bağ ı m l ı bir modern e konomide ka m ucu e konom i n i n merkezi l i ğ i kaçı n ı l mazd ı r. Ayrı ca, göstermeye ça l ı ştı ğ ı m g i bi, ka­ m ucu ekonomi b i r 'yönetim' biçi m i ya da piyasa ekonom i s i n i n ve ev ekonomisi n i n ya n ı nda b i r ka m u ekonomisi d eğ i l d i r; ikisinden de ö n ce gelir ve onları yönlend i ri r. O daha büyük ö l çekl i b i r polis­ t i r. Fakat bu türden bir i l i şki ler d u ru m u na d a i r herhangi b i r teori k d aya nağa -ekonomik ve siyasal boyutların b i r araya g e l d i ğ i ka­ m u c u ekonom iye i l i şkin b i r politik i ktisada veya çatışan i d d i a l a r ı n normatif çöz ü m ü için kesi n kura l l a r sağ l aya n, ka m uc u ekonom iye i l işkin bir siyaset fel sefesi n e ve netice n i n felsefi bir h a k l ı laştırma­ sına- sahip d eğ i l iz. Wa lter Lippma n n ' ı n a l aycı ta rzda ki b i r tes piti­ ne göre "on u n [ka m u c u ekon o m i n i n] felsefede va r l ı ğ ı n a i n a n ma­ ya eğ i l i m l i o l a n l a r ı n kara kteri sti k ya n ı l saması old u ğ u n u . . . söyle­ yecek o l a n l a r va rd ı r". Fel sefe n i n vurgusu, o n u n rasyonel bir sta n­ d a rd ı n ifadesi o l d u ğ u, eyl emlerin keyfi veya isti kra rsız o l m ayaca k ta rzda uyg u l a n masında bir tuta rl ı l ı k ve i n s a n l a r ı n adalet d uyg u­ sunu ka rşı laya n n o rmatif b i r h a k l ı l a ştı rma sağlad ı ğ ı d ı r. Siyasal h ayatı n uzlaştırıcı i l ke leri sadece bu [felsefi] temelde m ü m kü n ­ d ü r; bu i l keler olmad ı ğ ı nd a sadece ka ba kuvvet va rd ı r. İ n s a n l a r doğ ruya itaat eder, fa kat ayn ı za manda sayg ı d uya r v e o n u ortak­ laşa ben i m serler. Klasi k polisin siyasal fel sefesi Aristoteles ta rafı nd a n o rtaya ko­ n u l m uştur. O n u n model i a i l e i d i : ebeveynlerin doğal otoriteye sa h i p o l m a s ı g i bi, bu yönetime en uyg u n olan l a r, ya n i rasyonel i n sa n l a r doğal otoriteye sa h i plerd i . Polisin teme l i doğal i htiyaçla­ r ı n karş ı l a n masıyd ı . S ı n ı rsız kaza n ç ev h a l kı için sadece yıkıcı ola­ b i l i rd i ; evi n yöneti m i n i n a macı, b u nedenle, a rzu ların kısıtl a n ma­ sıyd ı . B u kısıtla m a demokrat i k b i r değer sistemi ve modern m izaç i ç i n açı kça s ı kıcıd ı r. B u t ü rden soru n l a rd a n ayrı olara k, Aristoteles'te polisin a ç ı k s ı n ı rl ı l ı ğ ı ölçektir. B i reylerin bi rbirlerine ya rd ı mcı ol maya çal ıştıkla­ rı ve o rta k i l keler teme l i nde paylaştı kları bir top l u m b i reylerin 1 955: Kısım 1 ); ve Amerika n uzlaşma sti l i n i n ka ra kteristiğ i için, bkz. W. W. Rostow, "The National Style", The American Sty/e, ed. Elting E. Morison (New York: Ha rper, 1 958).

KAMUCU EKONOMİ: MALI SOSYOLOJİ VE LİBERAL TOPLUM ÜZERİNE

305

birbirleri n i çok iyi ta n ı maları n ı ve kayg ı l a r ı n ı birbirlerine ifade edebi lmeleri n i gerekti rir; bu t ü rden b i r topl u m u n teme l i karşı l ı kl ı sevg i v e ka rş ı l ı kl ı g üven d i r. B u neden l e Rousseau Toplumsal Söz­ leşme'd e a h l a ki topl u m u n sadece küç ü k b i r top l u m o l a b i l eceğ i n i v e F reud Uygarlık ve Hoşnutsuzlukları'nda d a h a büyü k b i r top­ l u md a Kom ü n izm i n veya eşit paylaş ı m ı n i m ka nsız old uğ u n u öne s ü rdü, ç ü n kü ki şi leri bir a rada tutan sevg i sadece -'a maçla-s ı n ı rl ı ' v e bütü n i n sa n l ı k i ç i n genel o l m a kta n ziyade- doğrudan v e her b i reye özel old u ğ u nda a n l a m l ı o l a bi l i r. Leo Stra u ss'u n sözl eriyle: "Karşı l ı kl ı g üvene izi n verecek ölçüde küçük bir top l u m sadece ka rş ı l ı kl ı soru m l u l u k veya gözetime izin verecek kad a r küçü k b i r top l u md u r - b i r top l u m i ç i n vazgeçi l m ez olan eylemler veya davra n ı ş biçim leri n i n gözeti m i 'üyeleri n i n m ü kemmel leşmesi'yle i l g i l id i r; büyük b i r şeh i rd e, 'Ba b i l 'd e, herkes az veya çok kendi a rzu ları n a göre yaşaya b i l i r".26 (Modern topl u m, F. Scott Fitzge­ ra l d 'ı n da b i l d i ğ i g i b i , Ba b i l 'd i r.) B u topl u l u kçu eti kle ka rşıtl ı k içinde Locke, Ada m S m ith ve Ka nt'ın Li beral top l u ma i l işki n h a kl ı laştı rmaları vard ı r. Locke'u n d üş ü nces i n i n merkezi bi reysel m ü l kiyet öğ retis i d i r. M ü l kiyet kişi­ n i n emeğ i n i n uzantısıd ı r, başka l a rı ta rafı ndan söm ü r ü l m e s i n i en­ gel ler; ken d i n i koruma h a kkı n ı n d oğ a l netices i d i r. Ada m S m ith için, her i n s a n ı n ken d i bi reysel ç ı ka rl a rı n ı gerçekleştirmeye ça l ı ş­ t ı ğ ı bi reysel a l ı şveriş özg ü r l ü k, bi reysel doyu m ve ka rşı l ı k l ı avanta­ j ı n teme l i d i r; bu a l ı şveriş i şböl ü m ü a racı l ığ ıyla rasyonel o l a ra k s ü r­ d ü r ü l d ü ğ ü n d e aynca b i ri ki m ve zen g i n l i ğ i n teme l i d i r. Ka nt için, ka m u h u ku k u n u n kara kteri esasen özsel d eğ i l prosedürlere dayalı ol masıd ı r; bu h u ku k u n amacı i n sa n ları n bel l i son uçları d i kte et­ meyip h erkesin isted i ğ i şeyler için özg ü r bir biçimde reka bet edebileceği oyu n u n kura l l a rı n ı ta n ı m l a m a ktır. Bu ü ç a rg ü m a n ı n mantığı, Adam S m ith'in sözleriyle, ka m ucu ekonom i n i n "doğal özg ü r l ü k sistem i içi nde" üç görev i le s ı n ırlan­ d ı r ı l mas ı d ır: (i) top l u m u başka top l u m ların şid deti nden ve is­ tilası n d a n koru m a k, (ii) i ç g üven l i ğ i ve adalet yön eti m i n i sağla­ mak ve (iii) "asla herh a n g i b i r bi reyi n veya s ı n ı r l ı m i ktarda b i reyi n ç ı ka rları n a ola mayaca k bel l i bayı n d ı rl ı k hizmetleri n i ve bel l i ku­ rum ları o l u şturmak ve s ü rd ü rmek, sağ lamak ve s ü rd ü rmek; ç ü n kü 26

Leo Stra uss, Natura/ Righ t and History, (Ch icago: U niversity of Ch icago Press, 1 953: 1 3 1 ) .

306

KAPİTALiZMİN KÜLTÜREL ÇELiŞKİLERİ

ka r, büyük b i r top l u mda ken dis i i ç i n ya p ı l a n masrafta n çok d a h a fazlası n ı sağlayabi lse bile, çoğ u n l u kl a herha n g i b i r bi reye veya s ı n ı rl ı m i kta ra bi reye terk ed i lemez". ' B üyük top l u m ' demek (Ulusların Zenginliği'nde üç kez ku l l a n ı ­ l a n b u terim yer a l d ı ğ ı bağ lamda, Bkz. kita p 5, Böl ü m 1 ) 'tü m top­ l u m ' demekti r.27 Fakat "ka m u işleri ve ku r u m l a rı n ı n " ol u ştu ru l m a­ sı en baş ı n d a n iti baren g iderek 'büyük topl u m ' u n d a h a büyük b i r görevi h a l i n e gel miş v e g ü n ü m üzde d e n g e ça rpıcı b i r b i ç i m d e b u doğru ltuda i l erlemiştir. La kin bu yen i 'ko l l e ktivist' gerçekl i k teorik b i r boş l u k içinde yer a l ma ktad ı r. Esasen Ma rksist geleneğe ait o l d u ğ u n u d ü ş ü n d ü ğ ü m sosya l iz­ m i n en üstü n ka mucu ekonomi öğretisi o l d u ğ u iddia ed i l se bile, asla sosya l izm i n fel sefesi n i n normatif b i r haklı laşt ı rması s u n u l ma k zoru nda ka l ı n ma m ıştır. B u n u n nedeni, bel l i öl çüde, sosya l i st fe l­ sefe n i n sosya l izmin daha sonraki, daha yü ksek b i l i n ç veya rasyo­ n e l l i k evresi olara k görü l d ü ğ ü b i r evri mci çerçeve içinde şeki l len­ dirilmiş ol masıd ı r; kısmen b i r başka nedeni, Marx'ın ekonominin ortadan kalkmasm ı Kom ü n izm i n ö n koş u l u olara k görmesidir. M a rx için d ü nyadaki kötü l ü klerin kaynağı kıtl ı ktır, ç ü n kü kıt l ı k d ü ş ma n l ı k v e reka bet, özel ç ı karlar için kıyasıya m ücadele ü reti r. Ma rx'a göre doğa (Hegel'de o l d u ğ u g i bi) zoru n l u l u ktur; 'ekono­ m i ' doğada n m a l l a r ı n elde ed i l mesi için gerekli 'zoru n l u emek'tir. İ n san madde üzeri nde tekn i k g üçler kaza n d ı kça doğadan ta rihe doğru ilerler; ve tari h i n sonu, ya n i doğadan n i hai bağ ı msızl ı k özg ü r l ü k demektir. İ n san ça l ı ş m a k zoru nda ka l ma d ı ğ ı nda, h e r şey bol o l d u ğ u nda üstya pı -deyi m yeri ndeyse- üzeri ndeki baskıda n kurtu l u r v e insan zoru n l u l u kl a r v e kısıtlamalardan uza k isted i ğ i her yere g idebi l i r. Kom ü n izmde gerçekte kaynakları n [topl u m u n fa rklı kes i m lerine] nasıl ta hsis ed i l eceğ iyle i l işki l i problemler yok­ tu r.28 27

Ada m Sm ith, The Wea/th of Nations (New York: Modern Li bra ry, 1 937: 65 1 ). ('B üyü k top l u m ' ta rtışmaları için ayrıca, bkz. s. 68 1 , 647). 28 İ l g i nçtir ki, b u Locke'un da a rg ü m a n ı d ı r. Kazanç üzerinde s ı n ı rlamalar do­ ğ a d u r u m u nda gerekl idir, ç ü n kü doğa durumu bir aşırı yokluk h a l i d i r. Bu sınırlamalar sivil top l u mda güven le terk edilebil ir, çünkü sivil top l u m bir bol l u k h a l i d i r. Ve bu arg ü m a n 'burj uva' kaza nç a rayı ş ı n ı n, 'arzu ların' geniş­ lemesinin haklılaştı rılması h a l i ne gelm işti r. Fakat Fourier ve Sai nt-Simon'un ütopik sosya l ist öğ reti leri bir insan do­ ğası teorisi içinde temel lendiri l m i şti r. Fou rier (büyük ölçüde Jung'un psi-

KAMUCU EKONOM İ: MALİ SOSYOLOJ İ VE LİBERAL TOPLUM ÜZERİNE

307

B i r topl u m için kaçı n ı l ması m ü m kü n o l maya n gerçek, art ı k ka­ bul ettiğ i m iz g i bi, 'ekonomi'den kaçma n ı n hiçbir şeki lde m ü m­ kü n olmaması d ı r. İ n s a n l a r i htiyaçları s ü rekl i yeniden ta n ı m la d ı kla­ rı için d a h a önce a rz ular olan za manl a za ruri i htiyaçlar h a l i n e g el i r. Kaynakların kısıtl ı l ı kl a rı m ad d i d i r v e i htiyaç d uy u l a n m i ktar­ lar fizi kse l olara k ta mamen ka rş ı lana maz, b u kayna kları ku l l an­ m a n ı n m a l iyetleri a rta r ve, fizi ksel m i kta rla r değ il, n i s pi m a l iyetler kıtl ı ğ ı n ö l ç ü l eri h a l i n e geli r.29 Ve bol l u ğ u n a rtmas ı n d a n ziyade, 'kıtl ı ğ ı n ' tekrarlanan s ı k l ı ğ ı neden iyle, modern ka m ucu e konomi i ki görev kon u s u n d a nor­ matif b i r siyaset felsefesi ortaya koymak zoru ndad ı r: ( 1 ) Ka m u ya ra rı n ı n tan ı m ı ( b u polisin klasik proble m iyd i) ve (2) B i reyler ve grupların ta lep etti kleri özel hakların sağ l a n ma­ sı ve a rzu lar ın tatmi n i . ***

kolojik tipler ayrı m ı ndaki ne benzer biçimde) i nsanların mizaçlar ve arzu lar bakı mından önem l i farkl ı l ı klar sergi ledi kleri n i ve topl u l u kçu kolon i n i n uyum ü retmek i ç i n z ı t v e tamamlayıcı kişi l i k öze l l i kleri içereceğ i n i düşü­ n ü r. Sai nt-Simon insanların yetenekleri ve yetki n l i kleri bakı m ı ndan fa rklı oldukla r ı n ı ve sosya list topl umda mesleki ayrı şmaların rasyonel bir işbö­ l ü m ü içinde bu farkl ı yetki n l i klere göre organ ize olmuş 'loncalar' içinde yer alacağını d ü ş ü n ü r, bkz. Bel i, "Socia l ism'', lnternational Encyclopedia of the Social Sciences (New York: Macmil lan, 1 968) ve Beli, "Charles Fourier: Prophet of Eu psychia", The American Seha/ar 38 (Kış 1 968- 1 969) . 29 Politik i kti sattan [pür] i ktisada geçiş, deyim yeri ndeyse, Adam Smith'le değil Rica rdo'yla gerçe kleşm iştir. Rica rdo için, sermaye biriki m i n i n kayna k­ lar tarafı ndan beli rlenen doğal s ı n ı rları va rd ı r; bu neden le, ekonom i n i n in­ celeme-konusu Adam Smith'in öne sürdüğü gibi se rvet biriki m iyle i l işkili araçlar değ i l, a ksine kaynakların s ı n ı rl ı a raçlar içinde ta hsisi veya bölüşü­ mü, "sı n ai ü reti m i n gerçekleşmesiyle birl i kte ortaya çıka n sanayi n i n ürün­ leri n i n s ı n ıfla r arasında paylaşılmasını beli rleyen yasa lard ı r". Ricardo için, ekonom i k büyümeyi doğal kaynakları n (esasen toprağın) kıtl ığı s ı n ı rl a r; g i rişimciler ürün lerin aza l ması karşısında kaynakların kulla­ nımını genişletmeye ça lışırla rken, ka r ora n ı kaçı n ı l maz olara k işçi başına yatırılan sermaye m i ktarı n ı n a rtmasıyla düşüş eği l i m i içinde olacaktır. Marx Ricardo'dan kar ora n ı n ı n düşme eğ i l i m i fi kri ni a l ı r, fa kat bu düşüşle bağlantı l ı 'kaynakların sınırlı ü reti mi' sorununa deği l, a ksine emeğ i n da­ ya ndığı teme l i n zayıflamasına ve a rtı-değere el kon ulmasına odaklanır. Ma rx, doğanın geti rileri n i n aza l masından ziyade, (sosya list bir top l u m u n teşvi k edeceğ i) ürün leri a rtırma i htiyacına odaklanır v e bu konuda tekno­ lojinin g ü c ü n ü sınamadan bir veri olara k a l ı r.

308

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

Polisin kl asi k öğ reti sinde -i htiyaçları n ölçü l ü l üğ ü n ü n ve ed i n ­ m e n i n s ı n ırland ı r ı l ması n ı n t e m e l bir u n s u ru olan- sivil erd e m vurg u l a n ı r; özg ü rl ü k tabi kon u m d a b i r iyi d i r. Modern iten i n felse­ fes inde özg ü r l ü k ya d a h i ç b i r s ı n ı rlama o l madan haz ve m utl u l u k peşi nde koşma vurg u l a n ı r; ka m u ç ı karı tabi kon umda b i r iyi h a l i ­ ne gel i r. Modernite n i n bu özel l i ğ i i l k kez Rousseau tarafı n d a n ka b u l ed i l m iştir v e o n u n ka mucu ekonomi n i n bir fel sefesi n i for m ü l e etme yön ü ndeki çaba l a rı n ı n ka l bi d i r. B u problem, Roussea u ta ra­ fı n d a n ortaya kon u l d u ğ u b i ç i m iyle, modern top l u m d a i n sa n ı n h e m b u rj uva h e m de yurttaş o l masıyd ı . B i r yu rttaş o l a ra k i n sa n ı n ka m u sal görevl eri vard ı r, fakat o b i r b u rj uva olarak özel ç ı karları, arzu l a rı ve tutku l a rı n ı n peşinde koşa r. Roussea u Toplumsa/ Sözleş­ me' de -top l u m d a n önce va r ol maya n, a ksi ne i nsan doğa d u ru­ m u n d a n uza klaşt ı ktan sonra ortaya ç ı kan- bu i k i l e m i bütü n özel bi reysel ç ı ka rları yadsıya ra k, bütün ben l i kl eri topl u l u k veya genel i rade olacak tek a h l a ki kiş i l i k içinde eriterek aşmaya ça l ı ş ı r. Özel ç ı ka r o l m ad ı ğ ı nda her bi rey d iğer bireylerle bütün bakı m la rd a n e ş i t olacaktır. Çağdaş hayatta bu alternatif Çi n'de v e Mao'n u n d ü ş ü n cesi n i n i l a h laştı rılması nda, Rou ssea u'n u n ayrıca zoru n l u b i r bağ l ayıcı i n a n ç old u ğ u n u d ü ş ü n d ü ğ ü 'sivi l di n'de vücut b u l m uş­ tur. Modern Batı to pl u m u Roussea u ' n u n ulaşmaya ça l ı ştı ğ ı n d a n farklı b i r yön de, ekonomide bi reysel, kaza n ç a m a ç l ı çı ka rl a r ı n pe­ şinde koşma, kültürde ben l i ğ i n gelişmesi ve genişlemesi doğ ru l ­ t u s u n d a i l erlemişti r. B i r i k i m o d a k l ı özel ekonom i k ç ı karlar piyasa­ d a çoğ u kez ka mucu ekonom i n i n a l eyh i n e s ü rd ü r ü l müştür. Kişi­ n i n ken d i n i 'yapması' d ü nya kültü rleri haznesinden ken d i özel hayat ta rzı n ı özg ü rce seçme, i n s a n l a r ı n farkl ı ürü n l eri n i -kültürün bağ ı m sız birbirine eş pa rça la rıym ı ş g i bi- geçm i ş i n ve gelenekl e­ ri n i n s ü re kl iğ i nden bağı msız olara k bir a raya getirme h a l i n e gel­ m i ştir. İ ki örnekte, ya n i hem e konomide hem kültürde amaçların s ı n ı rsız old u ğ u bir a rzu l a rı tatm i n arayışı va rd ı . G ü n ü m üzde özel arzu ların tatm i n i v e somut eşitsizl i klerin çö­ z ü m ü bi reysel o l a ra k piyasa a racı l ığıyla değil, grup ta rafı ndan si­ yasal olarak ka m u cu e konomi a racı l ı ğ ıyla sağ l a n maya ça l ış ı l m a k­ tad ı r -ve bu haklar, b i l hassa mutlu olma hakkı fi kri nde ayı rt ed ici b i r değişi m d i r. Li bera l iz m polisten bağ ı msız bi reysel ç ı ka rı meşru­ laştı r m ı ştı. Klasi k siya set teorisinde ve on u n Roussea u ta rafı nd a n

KAMUCU EKONOMİ: MALİ SOSYOLOJİ VE LİBERAL TOPLUM ÜZERİNE

309

modern yen iden form ülasyon u n d a polis i n öncel i ğ i meşrulaştı rı l ­ m aya çal ı ş ı l ı r. Modern a rzu başka l a rı n ı n a leyh i n e bazı bi reyleri g e­ l i ştirmek ve ka mucu ekonomi a racı l ı ğ ıyla herkesi büyütmek i ster. Fakat b u radaki g ü ç l ü k, 20. yüzyılda ka m u c u e kon om i n i n b i r topl u l u k e konomisi değ i l, ka m u ya ra r ı n ı ta n ı m layacak ve ra kip i d ­ d ia l a r arasında h a kl a r temel i n d e h a kem l i k ya paca k (paza rl ı k ko­ ş u l l a rı d ış ı nda) hiçbir normatif kura l a sah i p olmaya n b i r a l a n ol­ m a s ı d ı r: kam ucu ekonom i n i n siyasal felsefesi ne o l a bi l i r? ***

Fel sefi ku ra l l a r üzerine b i r a raştı rma temel soru n l a rl a başlamak zoru ndad ı r ve bunun içi n i d d i a l a rı -eşitsizl i ğ i n çözü m üyle ve a d al etle i l i ş ki l i soru n l a rı- mevcut ayrıca l ı kl a r ve haklar d ağ ı l ı m ları karşısında ele almak ve ka rar vermek zorundayız. Da ha geniş metodoloj i k a l a nda, çoğ u l c u b i r topl u m u n doğas ı n ı göz ö n ü n d e b u l u n d u rarak, i nsa n l a r a rası n d a ki farkl ı l ı kl a rı v e bu farkl ı l ı kla rın ka mucu e konom i n i n normatif işleyişi bakı m ı nd a n önem l i ve meş­ ru old u ğ u n u ka b u l etmek zoru ndayız. B u ekonom i k ve fel sefi soru n l a r matrisi içinde çözü me kavuş­ t u ru l ması gerektiğ i n i ayı rt ettiğ i m dört soru n vard ı r: ( 1 ) Ka m ucu ekonom i n i n i l iş ki l i b i ri m l eri nelerd i r ve bu birimler a ra s ı nda h a klarla i l i ş ki l i h a n g i dengeler söz kon usud u r? (2) İ nsan ların bu b i r ölçüde uyuşmayan değerlerden biri veya diğeri n i g e l i şti rmeye ça l ı ş ma l a rı nda özg ü r l ü k ve eşit l i k a ra­ s ı n d a h a n g i geri l i m ler söz kon usud u r? (3) Top l u msal talepler ve ekonom i k performans a rası ndaki uyu şmazl ı k d u r u m l a rında eşitl i k ve yeterl i l i k arasında nas ı l b i r denge kuru l ma l ı d ı r? (4) 'Ka m usal' ve 'özel ' a l a n l a r ı n boyutları hem ekonom i k an­ l a m d a m a l l a ra u laşma çabası içinde hem de a h l a k i l i kler a la n ı nda nelerd i r? Bu d ö rt soru n çöz ü m leri modern l i bera l topl u m u n ka m ucu ekonom i s i n i n bir felsefesi n i i nşa edecek bir g ü ndem o l u ştu rmak­ tad ı r. Bu çözü m lerin s ı n ı r ı n ı zorlayaca k hiçbir idd iada b u l u na­ mam, bu yüzden bu soru n la rı n ta n ı m ı n ı 'önem l i farkl ı l ı kl a r' i l kesi a racı l ığıyla daha fazla netleştirmeye ça l ı şacağ ı m .

310

KAPİTALiZMiN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

1 . Toplumun Birimleri

Aristoteles için topl u m u n temel biri m i polis, Kato l i k sosya l teori için a i le, klasik l i bera l izm için b i rey ve modern l i bera l izm için ç ı ka r g r u p l a rıd ı r. Her bi ri, ken din e özg ü ta rzda, önce l i k v e zoru n l u l u k iddiası nda b u l u n m uş, diğerleri n i n iddiala rıyla m ücadele etm iş­ lerd i r. Batı l ı to p l u mda son 200 yı l d ı r öncel i k b i reyded i r. Jeremy Benth a m şöyle yaza r "to p l u m kurucu u n s u rl a rdan, dey i m yeri n­ deyse, üyeleri olara k görülen tekil kiş i lerden meyd a n a gelen ku r­ g usal bir beden d i r. O halde, topl u m u n ç ı karı ned i r? -Topl u m ken­ d i n i meyd a n a geti ren çeşitli üyeleri n i n çıka rları n ı n topl a m ı d ı r".30 Fa kat bu n o m i n a l ist faydacı l ı kta zoru n l u olara k b i reylerin d ı­ ş ı nda yer a l a n ya pıların gerçekl i ğ i göz ard ı ed i l i r. B i r ü n iversite kişileri n değişen bir kom pozisyo n u d u r, fa kat bu kend i l i k üye leri­ n i n m e m u riyet h a kkı n ı n ötesinde sembol i k b i r a n l a ma sa h i ptir. Ve bu sem bol i k a n lam, ister Ya h u d i ler g i bi d i n sel-kültürel b i r g ru p ister İrlanda v e d ü nyadaki yüzlerce d iğerleri g i bi b i r u l usal­ kü ltürel g ru p olsun, herh a n g i bir insanlar topluluğu i ç i n de geçer­ l i d i r. Ç ı karlar oyu nu, özü nde rasyonel-o l m aya n bu türden bir ç ı ka r l a r b i rl i ktel iği, özg ü rce seçilen veya teyit ed ilen b i r i n a n ç o l m a d ı ğ ı nda, herkesin herkese karşı savaşı, bazen şiddet l i bazen d a h a yumuşak bir savaş h a l i n e g e l i r. Ancak top l u m u n ta lepleri, ta m old u ğ u nda, ideoloj i k i n a n ç l a ra b i r uyu m c u l uğa veya despot b i r bü rokrati k Molek'e* itaate yol açan daha büyük b i r canavar h a l i n e gel i r. Bi reyc i l i k fi kri i n san bi­ l i nci n i n ayı rt ed ici bir başarı s ıd ı r. lsaiah Berl i n' i n (Condorcet'd en ya ra rla n a ra k) bel i rttiğ i g i bi, bi reysel haklar olara k özg ü r l ü k fi kri Roma l ı l a r ve G re k l e r i n h u ku k a n layışl a r ı n d a yoktu; b u d u r u m Ya h u d i, Ç i n u yga rl ı k l a rı n ı n v e d iğer bütü n a n t i k uyga r l ı k l a r ı n g ü z y ü z ü n e ç ı ktı k l a rı n d a n b e r i ayn ı ö l ç ü d e taş ı d ı k l a r ı b i r öze l l i k o l a ­ ra k gö rü n mekted i r . B u i d ea l i n h a k i m iyeti Batı' n ı n ya k ı n d ö n e m t a ri h i n d e b i l e k u ra l d a n ç o k istisna o l m u şt u r . N e d e özg ü rl ü k, b u

30

Jeremy Bentham, An lntroduction to the Princip/es of Morals and Legis/ation, ed. J. H. Burns and H. L. A. Hart (Landon: U n iversity of Landon, Athlone Press, 1 970: 1 2). ' Ke ndisine "Ge ben H i nnom" vadisinde can l ı kız ve çocuk ya kılarak kurban edildiği bir ta nrı. https://tr.wi ki ped ia.org/wi ki/Molek

KAMUCU EKONOMİ: MALİ SOSYOLOJİ VE LİBERAL TOPLUM ÜZERİ N E

31 1

a n l a m d a , ge n e l l i kl e büyü k i n s a n kitleleri n i n sloga n ıyd ı . H e m bi­ reyler h e m to p l u l u kl a r et ki l e m eyi değil, ke n d i h a l i n e b ı ra k ma a r­ zusu n u yü ksek b i r uyga r l ı ğ ı n işa ret i o l a ra k görm ü ş l e rd i r. Özel h ayat fi k ri n i n, başlı b a ş ı n a kutsa l bir şey o l a ra k kişi l e r-arası i l işki­ l e r a l a n ı d uygu s u n u n kayn ağı, gelişmiş h a l i n d e, d i nsel kökleri bakı m ı n d a n Rönesa ns veya Reformasyon d a n n a d i re n daha eski o l a n bir özgü r l ü k fi k r i d i r.31

Kişi n i n terci h ettiği g i bi yaşa m a özg ü r l ü ğ ü bazı fel sefi ve eko­ nom i k h a k l ı laştı rmalarla savu n u l m uştur. Bu değer ka b u l görd ü ­ ğ ü n de ( b i r çoğ u n l u ğ u n oyuyla tasd i k ed i ld i ğ i d u ru m l arda bile) bi reyi topl u m u n tira n l ığ ı ka rş ı s ı n d a korur. Zoru n l u kuru m sa l dü­ ze n lemelere riayet ed i l d i ğ i n d e b u değer siyasal kuru m ları top­ l u msal k u ru m l a rd a n ayı rı r ve siyasal güçlerin tek bir gövde içinde eri mesi n i ön ler. Bi reysel i n i siyatife sayg ı gösteri l d i ğ i n d e b u diğer - i ktisadi ve entel lektüel- g i ri ş i m c i l ere, a rzulaya n ve özel olara k ya da ka m u c u ekonomi a racı l ı ğ ıyla gerekli ödemeyi ya pmak isteyen kişil ere (otomobi l l erden ve 'parasız oku l l a r'a kad a r) ürün ler ve ku r u m l a r yaratma özg ü r l ü ğ ü sağ l a r. Fakat ABD' de old u kça s ı n ı rsız olan bu b i reyc i l i k ayrıca çevre kirl i l iğ i n e yol açm ıştı r ve sosya l h izmetl erin ve top l u m u n diğer i h tiyaçla rı n ı n i h m a l i n i n köke n l e­ rinden bi rid i r. Kıta l i bera l teorisinde, Montesq u i e u'den Tocq uevi l le'e, von G i erke'ye kada r, fa rkl ı bir top l u msal biri m ka b u l ed i l m i ştir: Ge­ meinde, ya n i tari h i Ortaçağ'ın top l u msal d üzen ine kadar uza n a n k ü ç ü k top l u l u kl a r, korporasyon (örneğ i n bir ü n iversite y a d a d i n ­ s e l kurul uş), tücca rlar v e zanaatkarların (g ü n ü m üzd e m e s l e k b i r­ l i kleri o l a ra k ad land ı raca ğ ı m ız) 'lonca l a r'ı. B u n l a r 'büyü k top l u m ' içindeki, ken d i kura l larına göre ha reket eden ve ayrı ca l ı kl ı g ü ç lere sa h i p özerk mesleki ya pı l a rd ı r. D u rkheim g i bi birine göre bu uz­ m a n ya p ı l a r ve meslek topl u l u kları daha büyü k ölçekli modern top l u m d a yu rttaşl ı k a h l a kı n ı n zoru n l u s ı ğ ı n a kl a rı olara k ortaya ç ı k m ı ş l a rd ı r, bireyi n s ı n ı rsız benci l l iğ i i l e devletin anormal tehdit ed i ci g ü c ü a rasında denge sağ la maya ça l ı ş ı rlar. B u türden a ra g r u p l a r ı n bu a maca h izmet ed i p edemeyecekle­ ri ta rtı ş ı l a bi l i r; g r u p l a r sı n ı rsız haklar ta lep eden b i ri m l e r h a l i n e

31

lsaiah Beri in, Four Essays o n Liberty (Landon: Oxford U n iversity Press, 1 969: 1 29).

312

KAPiTALiZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

gel m i şlerd i r. Anca k çoğ u l c u b i r modern top l u md a a ç ı k o l a n şey, 'ta n ı m la n mış' iddiala ra sa h i p grupların mevcud iyeti n i n meşru l u ğ u d i kkate a l ı n ması gereken- sosyol oj i k b i r gerçek o l d u ­ ğ u d u r. B u türden grupları n m i ktarı v e çeşitl i l i ğ i şaşı rtı c ı d ı r. O n l a r fon ksiyonel i ktisadi g ru pları (iş d ü nyası, emekçil er, çiftçi l e ri), sembo l i k statü grupları n ı (d i n se l , u l usal, ı rksa l grupları), top l u m­ sal olarak d ezava ntaj l ı grupları (fakirler, yaş l ı l a r, engel l i l eri), kü ltü­ rel olara k ken d i n i ifade grupları n ı (kad ı n l a r, gençler, eşci nselleri), sivil a maçlı grupları (yu rttaşl ı k hakları örg ütlerini, t ü ketici ve çev­ reci g r u p ları), özel i ktisadi a maçlara sa h i p g ru pl a rı (verg i m ü kel­ l efleri b i r l i kleri n i , emekl i/gazi askerler lobilerini), kültürel uzm a n g ru p l a rı (üniversiteler, b i l i msel v e mesleki birli kler, sanat birli kle­ rini), fon ksiyonel siyasal b i r l i kleri (devletlerin d üzen l ed i kleri kon­ feran s l a rı, şeh i r ve beled iye org a n izasyo n l arı n ı ) ve 5 7 çeşit d iğer g rubu içermekted i r. Bu türden grupların çeşitl i l i ğ i neden iyle, g ü n ü m üzde tek b i r soru n u n tüm top l u m u kutu p l a ra ayı ra b i l mesi i hti m a l i ş ü p h e l i d i r. Modern demokrat i k bir yöneti m i n özel gücü o l d u kça fazla ç ı ka rı kapsayabilmesid i r Gerçekte, siyasal a renada fa rkl ı çıkarla rın sayı­ l a r ı n d a ve yoğ u n l uklarında a rtış aşırı bir yü ke, pa rça l a n m aya ve çoğ u kez siyasa l bir satra n ca yol açmakta d ı r. Yine d e fa rklı ç ı ka r g r u p l a rı n ı n doğaları v e ka ra kterleri yad s ı n a maz, zira çağdaş de­ mokrati k bir yöneti m i n ka rakteri n i şeki l l e n d i ri rler. Peki, ka mucu ekono m i n i n normatif bir felsefesi n i a raştırı rken nerede d u rm a l ıyız? Ayrı ntı l ı olara k ifade ed i l mesi zor olan ceva p, ta lepleri her za m a n önce l i kl i olan baskı n bir ç ı ka r [grubu] olama­ yacağ ı d ı r -ayrıca ne b i rey, m ü l kiyeti veya hakları, ne iktisadi ve top l u msal faa l iyeti yön lendi rme ve denetleme veya a h lakı ya d a özel davra n ı ş ı d üzen leme iddiası ndaki devlet, ne de kend i lerine özel çözü m ler ve koru m a l a r ta lep eden çeşitl i gruplar öncel iklid i r. Daha ziyade, bütün ki ş i lere a ra l a rı n d a ki farkl ı l ı kl a ra bakmaksızı n uyg u l a n a n bu kura l l a r, haklar ve d ur u m l a rı ve ayrıca gruplar a ra­ sında ( i h tiyaçlar, çöz ü m zemi n leri, ortaya ç ı kan yükler bakı m ı n ­ d a n ) önemli farklılıkları n b u l u n d uğ u ku ra l l a r, h a k l a r v e ta lepleri g öz ö n ü nd e b u l u n d u r m a k -ve kaynakları buna göre dağıtmak­ zoru n d ayız. B u ayrı m formel o l a ra k uyg u lana maz; sadece pratik içinde a n l a m l ı olabi l i r.32 .

32 Ada letsizl i k, Aristoteles'e göre, eşitlere eşitsiz ve ayrıca eşit olmayanlara

KAMUCU EKONOMİ: MALİ SOSYOLOJİ VE LİBERAL TOPLUM ÜZERİNE

313

2 . Ö zgürlük ve Eşitlik

M ichael Wa lzer Dissent'teki (Son bahar, 1 973) uzun ve kapsa m l ı b i r tartı şmada şu sonuca u l a ş ı r: "özg ü rl ü k v e eşitl i k top l u msal kuru mları n i ki temel meziyetid i r ve birl i kte b u l u n d u klarında daha iyi kon u mdadı rlar". Fakat Ka nt'la başlaya n l i be ra l gelenek ve 1 9. yüzy ı l d a ki en titiz kitle top l u m u eleşti rmen l eri (de Tocq uevi l l e ve B u rckhardt) bu soru n u eşitl i k mi, özg ü r l ü k mü biçi m i n d e ortaya koyd u lar. Ve, bu ta rtı şman ı n ya kın yı l l a rda kaza n d ı ğ ı h a l iyle prob­ lem i kisi n i n b i r l i ktel i ğ i değ i l ka rşıtl ı ğ ı meselesid i r. Klasi k l i bera l izmde eşitl i k yasa ö n ü n d e eşitl i k olara k ta n ı m­ l a n m ıştır. B u ta n ı m h u kukun egemen l i ğ i ve insanların ege m e n l i ğ i ayrı m ı n a daya n m a ktad ı r. Hukukun egemenliği genel l i kl e bütün oyu n c u l a ra uyg u l a n a n oyu n u n kura l l a rı n ı beli rler; b i reyler bu ku­ ra l l a r içinde paza rl ı k eder, seçi m leri n i yapa rlar, ne ya pacaklarına ka ra r verme özg ü rl ü ğ ü n e sahi plerd i r. İnsanların egemenliğinde b i r yön etici veya ya rg ı ç bel l i kiş i l e r ta rafı nd a n bel i rlenen görevler ve çözü m ler h a kkındaki ka rarları uyg u l a r. B u çoğ u kez ada let ve d ü rüstl ü k gerekçeleriyle uyg u l a n a b i l i r, fa kat yine de b i r keyfi l i k ve zorlama u n s u ru söz kon u s u d u r. L i bera l iz m i n temayü l ü 'so n u ç eşitsizl iği' olabildiğinde b i l e h u ­ k u k u n egemen l i ğ i n i n terc i h ed i l mesid i r, h a k i m d eğer yöneti m i n baskıyı aza ltması v e serbest pazarl ı ğ ı n ol masıd ı r. Topl u msal m ü ­ d a h a lede temayü l başka b i r değer a d ı n a çözü mdü v e h a l e n de böyled i r. Li bera l a rg ü m a n ı n özü, insanların fa rkl ı ka pasitel e r, ihti­ yaç l a r, eğ i l i m l er ve yeteneklere sa h i p o l d u klarıd ı r. Bu yüzden, insanlara eşit muamele ve eşit kılma a rasında ayrı m ya p ı l ması ge­ rekir. İ n sa n l a rı eşit k ı l m a çabası idari bir ya p ı n ı n fa rkl ı l ı kla rın d ere­ ces i n e ve çöz ü m dereces i n e ka rar vermesine yol açmama l ı d ı r. Bu, dolayısıyla, i n s a n l a ra eşitsiz m uame l e ed i l m esi demektir. B u ç ı ka­ rım biçi m i kaçı n ı l a mazd ı r. eşit m u a m ele edildiği nde ortaya çıkar. Fakat bu türden izahlar formel ve soyuttur. Morris Ginsberg'in bel i rttiği gibi "Eşitl ere eşit muamele ve eşit ol maya n l a ra eşitsiz mua mele yapılması gerektiği önermesi eşitler ve eşit ol maya n l a r tarafından veya eşitler ve eşit ol mayanlar için ne ya pılması ge­ rektiğine ı ş ı k tutmaz", On Justice in Society (Baltimore: Penguin, 1 954: 7). Fa kat Aristoteles'te uygulanabilir bir ayrı m, ya ni herkese uygulanabilen 'aritmeti k eşitl i k' ve liya kat fa rkl ı l ı klarına daya l ı 'oransal eşitl i k' ayrı m ı va r­ d ı r. Ada letin ölçüsü olara k 'önem l i farkl ı l ı kl a r' i l kesi nin başlama noktası olarak bu ayrı m ı kul la nacağ ı m .

314

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

G ü n ü m üzde insanlara çeşitli n eden lerle eşitsiz m u a mele ed i l­ mek zoru nda ka l ı na b i l i r. En ö neml isi, m u htemelen, herh a n g i b i r değerin, ister özg ü rl ü k ister adal et fi kri n i n , m utlak v e değişmez olara k a l ı nd ı ğ ı n d a ve ta m kesi n o l a ra k uyg u l a n d ı ğ ı nda a ş ı rı l ığa yol aça b i l mesi d i r. Hiçbir değer özü nde uyuşmaya n hedefleri, çoğ u i n sa n uyuşmaz olan şeyi a rzu l a d ı ğ ı nda bile, gerçekleşti rme­ yi tek başına sağ laya maz. Bu yüzden, uyuşmazl ı kları çözme çaba­ sı içinde feda ed ilen bir şey o l d u ğ u açıktır. İsaiah Berl i n Özgürlük Üzerine Üç Deneme a d l ı kita b ı nda bu d u r u m u old u kça kavrayı ş l ı b i r biçimde özetler. teri m l erde karışı k l ı k h iç b i r şey kaza n d ı rm a z . Bariz eşits i z l i kten veya yayg ı n sefa l ette n k u rtu l m a k i ç i n özgü rlüğü m ü n bir kısm ı n ı veya tü m ü n ü feda et m eye h a z ı rı m : b u n u i steye rek v e özgü rce ya pa b i l i ri m : l a k i n a d a l et veya özgü r l ü k ya da dostl a rı m ı n sevg i s i i ç i n fed a ettiğ i m şey özgü rl ü kt ü r . Suçl u l u k h isset m e m gere k i r v e b a z ı koşu l l a rd a bu fed a k a r l ı ğ ı ya p maya hazı r o l m a sayd ı m h a k l ı o l a r a k s u ç l u h i sset m e m gere k i rd i . Fa kat b i r fed a ka r l ı k, h e r n e k a d a r a h l a ki i htiyaç veya b e d e l i b ü y ü k o l s a da, fed a e d i l e n şey­ d e, ya n i özgü rl ü kte bir a rtış a n l a m ı n a ge l mez. Her şey o l d uğu şeyd i r : özgü rl ü k özgü rl ü kt ü r, yoksa eşitl i k, d ü rüst l ü k, a d a l et, k ü l ­ t ü r, i n sa n ı n m u tl u l uğu veya vicd a n d eği l d i r. Ben i m , s ı n ı fı m ı n ve­ ya ü l ke m i n özg ü rl üğü d iğer b i rçok i n sa n ı n sefa l eti n e bağl ıysa b u n u d este kleyen sistem a d a l etsiz ve a h l a kd ı şıd ı r. Fa kat bu t ü r­ d e n eşits i z l i ğ i n uta n c ı n ı a z a l t m a k i ç i n özgü r l ü ğ ü m a z a l d ığı veya özgü r l ü ğ ü m ü kaybettiğim ve böylece başka l a r ı n ı n özg ü r l ü ğ ü m a d di o l a ra k a rt m a d ı ğ ı ta kd i rd e m u t l a k b i r özgü rl ü k k a y b ı söz ko n u s u d u r. B u a d a l et, m utl u l u k veya barışta bir kaza n ç l a tel afi e d i l e b i l i r, fa kat özgü r l ü k kaybı orta d a n kal kmaz ve her ne ka d a r b e n i m ' l i beral', b i reysel özgü r l ü ğ ü m kaybolsa d a başka b i r özgü r­ l ü k t ü r ü -'to p l u msal' veya 'eko n o m i k' özg ü rl ü k- a rttı d e m e k d e­ ğerleri b i r b i ri n e k a r ı ştı rm a kt ı r . Y ine de bazen başka l a r ı n ı n özgü r­ l ü ğ ü n ü güve n ce a l t ı n a a l m a k iç in bazı l a rı n ı n özgü rlüğü n ü n a z a l ­ m a s ı gere ktiği d o ğ r u o l a r a k ka l ı r. Bu hangi i l keye daya n m a l ı d ı r? Özgü rl ü k kutsa l, d o k u n u l a maz b i r d eğerse bu tü rde h i ç b i r i l ke söz ko n u s u o l a m a z . Bu çatışa n k u ra l l a r veya i l kelerin, b i r i n i n ve­ ya d iğeri n i n p rati kte h ayata geç i r i l mesi gere k i r : b u n l a r, b ı ra k ı n ı z sad ece k u ra l l a r v e evre nsel i l ke l e re ge n e l l e meyi, h e r za m a n a ç ı kça ifa d e e d i l e n n e d e n l e r deği l l e rd i r. Yi n e d e pratik b i r uzlaş-

KAMUCU EKONOMİ: MALİ SOSYOLOJ İ VE LİBERAL TOPLUM ÜZERİNE

315

m a yol u n u n b u l u n ma sı zoru n l u d u r.33

Feda ed i l ecek şeyi n a s ı l bel i rleriz? Eşit l i k kon u s u n d a 'önem l i farkl ı l ı kl a r' i l kesi n e dön üyoruz. S u ç v e verg i lerle i l iş ki l i örnekleri e l e a l a bi l i riz. İ ki i n s an ayn ı suçu i ş l e m işti r. Yasa lara göre o n l a r, her b i ri ceza s ı n ı fa rkl ı biçimde çekse b i l e (i ki si de aşırı h ızda n 1 00 dolar cezaya çarptırı l masına rağ m e n b i ri mi lyoner d iğeri fa kird i r; i kisi n i n de e h l iyetlerine el kon u l u r, fa kat biri şoför tutarken d i ğeri tuta maz) a ritmeti ksel olara k eşit kiş i l er olara k a l ı n ı rl a r. La kin ver­ g i l e r örneğinde, i ki i n sa n hem eşit g e l i re sa h i p o l m ad ı kl a rı için ayn ı m i ktarda ve h atta aynı ora n d a verg i ödemez, hem d e daha ze n g i n olan gel i r d üzeyi a rttı kça a rtan ora n l ı verg i öder. B u n a rağ­ men i ki örnekte de bu uyg u la m a l a rı n a d i l old u ğ u n u ka b u l ederiz. B i reyl e r suç işled i kleri için özg ü rl ü kl eri engel lend iğinde veya h ü kü m g iyd i kleri nde, kayı rmacı l ı ktan veya gücün kötüye ku l la­ n ı l ması n d a n kaçı n m a k için i d a ri ta kd i r yetki leri n i azaltma eğ i l i­ m i nd eyizd i r. (Ve bu yetki aza l t ı l d ı ğ ı nda, genç bir suçl uya uyg u la­ n a n ceza i n d i ri m i ndeki gibi, b u n u n haklı ol ması gere ki r.) Temayü l eşit muamele yapılması yö n ü n d ed i r. La kin verg i l er, ya n i bir top­ l u m u n mali yükleri ne katkıda b u l u n ma kla i l i şki l i yükü m l ü kler ör­ neği nde, bu yükleri taşı ması gereke n l erin yükü m l ü kleri n i yeri ne geti rmeleri gerekti ğ i n i ka b u l ederiz.34 B u bi reylere (formel olara k) eşit m u a m e l e ed i l i r ve ki ş i l eri d a h a eşit kılmak için bu türden yön­ tem lerin k u l la n ı l ması n ı n hakl ı old u ğ u n u ka b u l ederiz. Fa kat, bu (aritmeti k veya ora n sa l ) uyg u l a m a l a rda, bütün koş u l l a ra uyg u n h içbi r egemen i l ke yoktur. Klasik l i beral ve kla s i k sosya l ist gelenek bu ba kı mdan b i rd i r. Sosya l ist gelenekte eşitl i k, bütün koşu l l arda ve her ba kı mdan eşitl i k sağla mayı amaçlama a n l a m ı nda, asla 'eşitleme' d eğ i l d i . M a rx'ı n b i r za m a n l a r küçümseyici bir biçimde 'ham kom ü n izm' olara k a d l a nd ı rd ı ğ ı ve i nsan topl u m u n u n en alt evresi olara k gör­ d ü ğ ü uyg u l a m a buyd u . Marx'ın isted iği şey sınıfsal ayrıcalıkları n ve sınıfsal farklılıkları n, ya n i kişiler a ras ı n d a topl u msal o l a ra k da­ yat ı l a n ve top l u msa l olara k uyg u l a n a n keyfi ayrı m ların ortadan ka l d ı r ı l ma s ıyd ı ; bunlar ortadan ka l d ı r ı l d ı ğ ı nda bile doğal fa rkl ı l ı k-

33 Berl in, a.g .e., s. 1 25-1 26. 34 Ve enfla syon yükü n ü n paylaş ı l ması soru nuna açı kça uyg u l a m a m ız gere­

ken i l ke b u d u r.

316

KAPiTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELiŞKİLERİ

l a r ka l m aya deva m edecektir. La ki n bir i nsa n başka s ı n d a n d a h a fazla şeye sa h i p o l d u ğ u nda, sa h i p o l d u ğ u takdi rde, b u farkl ı l ı kl a r ödüllendirildiği s ü rece ça l ı ş ma n ı n d a bir öd ü l ü n ü n o l ması gerekir. B u M a rx'ı n sosya lizm ta n ı m ıyd ı .35 ***

Eşitl i k soru n u g ü n ü m üzde ka m u c u ekonom i n i n temel b i r soru n u h a l i n e gelm iştir. Fakat b u ta rtışmaların h a kkı nda o l d u kl a rı şeyler n a d i ren açı ktır -örneğ i n ne kad a r eşitl i k, hangi a l a n l a rd a ? (Arit­ meti k ve oransal) eşit l i k* ve i l iş ki l i ilkeleri (ya n i sta n d a rtları), keyfi ( s ı n ıfsal) fa rkl ı l ı kl a r ı n ortadan ka l d ı r ı l ması n ı tartı ştı k ve doğa l (ör­ neğ i n yeteneklerde) farkl ı l ı kl a r d eva m etmekted ir. Fakat b u n l a r sad ece topl u md a ki temel, b i l h assa topl u m sa l olara k ka l ı p l a ş m ı ş eşitsizl i klerin çöz ü m üyle i l iş ki l i soru n l a ra uyg u l a n d ı klarında an­ l a m kaza n ı rl a r. M a n t ı ken eşitl i ğ i n üç boyutu o l d u ğ u söylenebi l i r: koşulların

eşitliği, araçların eşitliği ve sonuçların eşitliği. Koş u l ların eşitliği, genel olara k, ka musal özg ü r l ü klerle i l i ş ki l i eşitli kl ere işaret eder. B u n l a r yasa ö n ü n d e eşitl iği, ka musa l yer­ lerd e serbest dolaşım h a kkı n ı, b i r insan bir oy hakkı n ı -siyasal haklar ve yu rttaşl ı k hakları o l a ra k a d l a nd ı racağ ı m ız özg ü r l ü kleri­ içeri r. B u rada yön lend i rici i l ke, kesi n l i kle, orta k bir sta ndard a g öre eşit m u ameled i r. Bu örneklerde bi reyler ka musal ayrı m cı l ı k nede­ n iyle eşit o l m ad ı kları için o n l a rı eşit kılmaya ça l ı ş ı r, böylece eşit m u a mele ya pa b i l i riz. B u n u her kiş i n i n yöneti m i n bir yurttaşı ola-

35

'Ham kom ü n izm'e refera nslar için, bkz. Econom ic-Philosophical Manusc­ ripts [Ekonomik ve Felsefi Elyazmaları] (Landon: Lawrence and Wishart,

1 959). Eşitlik ve doğal fa rkl ı l ı kl a r tartışması için, bkz. "Critique of the Gotha Progra m me" [Gotha Programı'nın Eleştiris], Se/ected Works (Moscow, 1 935) Cilt 2, s. 564-566. Marx'a göre sosya l izmde "eşit hak . . . hiçbir sın ıfsal fa rklı­ lığı ka b u l etmez, ç ü n kü herkes bir başkası gibi emekçid i r, fa kat eşitsiz bi­ reysel yetenekler ve böylece ü retke n l i k kapasitesi doğal ayrıca l ı klar olarak ka b u l ed i l i r. Bu nedenle, her hak gibi, hakkın içeriği de bir eşitsizlik içerir". D o ­ layısıyla, sosya l izmde herkese katkıda bulunduğu emeği kadar ödeme ya­ p ı l ı r ve bu tür ödemeler fa rkl ı farkl ı olacaktır. Top l u m u n 'daha yüksek ev­ resi' olan kom ü n izmde, bol l u k sağ landığında, herkes "ihtiyacına göre" ala­ caktı r. • Aritmet i k eşitl i k: herkese eşit pay veri lmesi; oransal eşitli k: eşit olmaya n l a ra eşitsizl i kleri ora n ı nda pay veri l mesi (Ü.T.).

KAMUCU EKONOMİ : MALİ SOSYOLOJİ VE LİBERAL TOPLUM ÜZERİNE

317

ra k hakları n ı ta m o l a ra k kul l a n a b i l mesi için ya parız.36 Araçla r ı n eşitl iği hem l i beral hem sosya l ist gelenekl e rde fı rsat eşitl iği -eşitsiz son uçları g üven ce altına a l a n a raçl a ra ulaşma eşit­ l iğ i- a n l a m ı na gelmekteyd i . Bu, tarihsel olara k, atfed i len bir te­ melde ayrı l a n kam usa l kon u m la r ı n (örneğ i n a ristokratların çocuk­ l a rı n ı n ord ud a ki üst mevki lerde s u bayl ı k ya pmal arı, lonca s ı n ı rla­ mala rıyla meslekleri n ba bada n oğ u l a geçmes i n i n ) ortadan ka ldı­ rı l masına ve e kono m i k piyasa n ı n içine ve d ı ş ı n a özg ü rce u laşma­ ya, eğiti m e eşit u laşmaya, eğiti m i n daha yü ksek kon u m l a r için g erekli yetki n l i klere u laşma a racı ol ması na işaret etmektedir. F ı rsat eşitl iği bi reyse l sosya l ve coğ rafi hareketliliği b i r değer olara k yerleştiren Batı l ı l i bera l topl u m larda eşitl i ğ i n hakim ta n ı m ı o l m uştur. B u i l ke genel l i kle sorg u la n m a m ıştır. F ı rsat eşitl i ğ i for­ mel bir o l g u olara k görü l d ü ğ ü nde, fa kat bel irli gruplar tarihsel o l a ra k d ezava ntaj l ı o l d u klarında ve fa kir kon u m d a ki l e r 'daha iyi' kon u m için reka bet etmek mecbu riyetinde ka l d ı klarında b u eşit­ sizli kleri çözecek telafi ed ici eylem ler içi n sağ l a m dayanaklar va r­ d ı r. Fakat bu i l ke va rl ı ğ ı n ı s ü rd ü rmekted i r: bi reylere 'doğ a l ' yete­ nekleri ve bi reysel ça ba larıyla u laşabi lecekleri şeylere ulaşma ça balarında eşit muamele ya p ı l ması gerekir. B i reyl e r a rası ndaki reka betin son uçları fa rkl ı statü, gel i r ve oto­ rite d üzeyleridi r.37 Bu fa rkl ı son uçlar özg ü rce elde ed i l d i klerinde

36 Ka musal özg ü r l ü klerin modern demokrasiden önce va rolduğu ve ma ntı k­

sal ve siyasa l olara k demokrasiden bağ ımsız olduğu bel irti l melidir. Kısaca, özg ü r l ü k kiş i n i n kura l l a ra nasıl uyd u ğ u, demokrasi kimin yönettiğidir. Bir demokrasi çoğ u n l uğ u n oyuyla özg ü rl ü ğ ü bastırarak tiran l ığa yolu hazırla­ ya b i l i r. Ka m usal özg ü rl ü kler aristokratik toplum larda varol m u ş ve yeşer­ miştir: örneğin İ n g iltere'de örfi hukukun ve genel oy hakkı n ı n egemen liği. Genelde, m odern demokrasilerde kamusal özgürlüklerin genişlemesi d ış­ lanan baskı gruplarının (ya n i işçiler, siya h i ler, kad ın ların) m ücadeleleriyle çok ya kın za manlarda gerçekleşmiştir. 37 B u rada b u sonuçları gelir, statü ve otorite olara k tan ı m l a d ı ğ ı m ı belirtmem gereki r; ve bu yüzden, normatif olara k otorite ve gücü birbirinden ayırıyo­ rum. Otorite beceri, eğitim vb.ne daya l ı bir yetki n l i ktir ve kurumsal bir ko­ n u m u n işlevsel bir bi leşen idir. Güç açıkça veya örtük bir biçimde bir kuv­ vet tarafı ndan desteklenen em retme ka pasitesidir. Bir topl umda güç hü­ kümet ta rafından asayiş ve düzeni s ü rd ü rmek için meşru olara k uyg u la­ nabilir; fa kat bir topl u m içinde güç (baskı) azaltı l ı rken otorite genişleti lme­ ye ça l ış ı l ı r. Otorite, b i l hassa yaptırım olmadığında insanlar güce başvur­ maya ça l ı şacaklard ı r.

318

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKiLERİ

ve ça l ı şa ra k u l a ş ı l d ı klarında meşrud u r. Bu iddia 'ta m meritokrasi' fi kri n i n ve ta rihsel olara k hem özg ü r l ü ğ ü hem de eşit l i ğ i sağ lama çaba l a rı n ı n temel idir. Fa kat ya k ı n y ı l l a rd a benzeş meyen sonuçla­ r ı n çok büyü k ve eşitsiz old u ğ u ve ka m u politi kası n ı n d a h a fazla son uçların eşit l i ğ i n i sağ la maya -özetle kiş i l eri gel i r, statü veya oto rite ba kı m ı nd a n daha eşit kılmaya- yön e l i k o l d u ğ u yü ksek ses l e dile g eti ri l mekted i r. Fa kat b u t ü rden ça ba l a r amacına sade­ ce başka bi reyl erin kon u m l a ra veya başard ı kl a rı son uçlara (örne­ ğ i n başka ayrıca l ı kları elde etmek için zen g i n l iğe) u laşma eğ i l i m­ leri sı n ı rl a n d ı rı l a ra k u laşabi l i r. Kısaca, sonuçlard a ki benzeşmezl i k­ leri aza ltma çabası başka l a rıyla d a h a eşit kı l m a k için bazılarının özg ü r l ü ğ ü n ü n s ı n ı rl a n d ı rı l ması veya engellen mesi a n l a m ı na gel­ mekted i r. O ha l de, h i ç b i r değeri n s ı n ı rl a n d ı r ı l a mayaca ğ ı n ı öne sürmek a kı l l ı ca ol mayaca kt ı r. Dolayısıyla, kuşkusuz, g ü n ü m üzde statü, ge­ l i r ve otorite eşitsizl i ğ i n i n sadece ki şi lerin çaba l a rı n ı n ü rü n ü o l d u ­ ğ u n u söylemel iyi m . B u rada önerd i ğ i m iz şey normatif b i r i l kedir -ka m u c u b i r ekonomi n i n a d i l kura l l a r ı n ı öneriyoru m . Ve bu a r­ g ü m a n l a i l iş ki l i b i r s ı kı ntı, son u ç l a rd a eşitl i k a rttı kça, bu türden eşitl i ğ i n sadece idari ka rarlarla, top l u mda b ü rokrati k g üc ü n a rt­ masıyla sağ l a n a b i l mesid i r. Bu a rg ü m a n kendi basit hakim "bütün i n s a n l a rı n eşit kı l ı n ması" iddiasında 'öne m l i farkl ı l ı kl a r' i l kesi n i göz a rd ı etmekted i r.38 38 Bu a rg ü m a n ı n daha tu haf yön lerinden biri, bir topl u m u n ısrarla 'kültürel

eşitl iği' de sağlamaya çalışması gerektiği iddiasıdır. N itekim Herbert Gans'ın Daha Fazla Eşitlik adlı kita bındaki (More Equa/ity, New York: Pant­ heon, 1 968) ifadesiyle "kü ltürel olarak eşit bir topl u m . . . bütün kendini ifade biçimlerine eşit yaklaşaca k ve değer, statü, a h l a ki değer konusunda eşit davranacaktır . . . [çü n kü] onlar fa rklı sosyoekonom i k ve eğitsel d u rum­ lardaki i n sa nların fa rklı estetik standartlarının ifadelerid i r''. Fakat bu rölativizm terci hler ve değer-yargıları arasında yararsız bir bu­ l a n ı k l ı k ya ratı r. Bi r kişi veya grup kendi m üzik, şiir, sanat terc i h lerinde öz­ g ü rd ü r. Fa kat herhangi bir estetik ifaden i n bir başka estetik ifadeyle eşit olduğ u n u varsaym a k g ü l ü nçtür. Vergi tahsis edilebildiğinde sanatsal bir ü r ü n ü n bir başka sanatsal ürünle aynı değere sa h i p olduğuna kim karar verecekti r? G ü n ü m üzde u l usal sanatlar politikasındaki en temel gerçek g ü ç l ü klerden bi ri, Kongre'deki 'popü l i st' baskı l a r neden iyle paraların ge­ nel tahsisinde önemli sanat merkezleri göz ardı edilirken Pod u n k kasaba­ s ı n ı n kendisine d üşen payı a l masıdır. Bu türden örneklerde eşit l i k sağla­ mak için üstün başarı feda edilmektedi r.

KAMUCU EKONOMİ: MALİ SOSYOLOJ İ VE LİBERAL TOPLUM ÜZERİNE

319

B u güçl ü kleri statüyle bağ l a ntı içinde mevcut b i r sor u n a i lişkin kısa bir ta rtışmayla somutlaştıra b i l i riz. Ya n i kota soru n u n a işaret ed iyoru m . Son uçların eşitl i ğ i n e ta lep a rttığ ı n d a bazı eşitl i kç i l er ü n iversi­ tel e re ve uzma n l ı k oku l larına ka b u l l e rde azı n l ı k öğrenciler ve ü n i ­ versiteler, hasta neler, h ü kü m et kuru m l a rı vb.ndeki u z m a n ko­ n u m l a ra kad ı n l a r ve siya h i ler için kota ayrı l ma s ı n ı önerd i ler. Fakat o n l a r bu a rg ü m a n ı gelişti ri rken i l işki l i ayrı m l a rı, sözgel i m i fa rkl ı basa makla rda uyg u la n a n vas ıfl arı ve yeterl i l i kleri göz a rd ı etme eğ i l i m i nde old u l a r. Yüksekoku l l a r ka b u l lerde başarı puanlarından başka kriterler ku l l a n d ı l a r. lvy League o ku l larında mezun öğ renci lere geleneği s ü rd ü rmek için tercih ha kkı ta n ı nd ı , çeşitl i l i k sağ l a m a k için coğ rafi kota l a r ol u şturuldu, yetenekli atletlere ya rışmacı b i r sporla i l g i l i i htiyaçları n ı ka rşı l a m a l a rı i ç i n özel b u rslar veri l d i . Fa kat i ki şey açıkt ı r. İ l k o l a ra k, bu değişikli kler bel l i b i r başarı p u a n ı a ra l ı ğ ı te­ m e l i n d e ya p ı l d ı (herkes ka b u l ed i l med i ve a kad e m i k başarı, kap­ sa m ı gen işlese bile, halen bir denetim i l kesid i r); ve i kinci o l a ra k, kişi yü ksekoku l l a rda ve uzm a n l a ş m ı ş ün iversitelerd e daha üst kademelere yü kse l d i kçe bu ikincil kriterler d a raltı l d ı ve oda k bü­ yü k ölçüde a kadem i k başarıyd ı . B i r başka fa ktöre daha bakı l ması gerekir. Okula ka b u l sisteme b i r g i ri ş nokta s ı d ı r; lakin tek başına sonucu gara nti etmez. O hala fı rsat eşitl i ğ i n i n ka psa m ı içinded i r. B u yüzden, geçerli topl umsal n eden l erle sözgel i m i siyahi doktor­ l a r ve avu katların sayı sı a rtı r ı l m a k istend i ğ i nde, bel l i s ı n ı rl a r için­ d e, azı n l ı k öğrencil ere yü kseko ku l l a ra ka bulde tercih ha kkı ta n ı n­ d ığ ı doğru d u r. (Daha büyük g ü ç l ü k d a h a son ra g e l i r: sta n d a rtlar her za m a n zorl a n m a kta m ı d ı r? Pennsi lva nya'da o ld u kça fazl a m i ktarda siyahi öğrenci d evlet avu katl ı k sı navı nda başarısız ol­ m u ştur; son u ç itiba riyle, siya h l a r için özel sı nav ta lebi va rd ı .) Fakat uzman kon u m l a ra ata m a l a r ya p ı l ı rken bu değişikli kler­ den h içbiri s ü rd ü r ü l emez. B i r profesör, hekim ya da yöneti ci ko­ n u ma uyg u n l uğ u n u ölçen yeterl i l i k sı navı nda başa rı l ı o l m a k zo­ rundad ı r ve 'gru b u n tems i l ed i l mesi' fi kri fazla a n l a m l ı d eğ i l d i r. [İ şe] uyg u n l u k d ü ş ü n cesi n i n sü rmesi için kriter zoru n l u olara k tem s i l değ i l yeterl i l i k o l m a k zoru ndadı r.39 (Cinsel veya s ı n ıfsal) 39 Aristoteles i lginç bir tespit ya par: "sivi l itaatsizl i k sadece m ü l kiyet eşitsizli­

ğ i nden değ i l, aynı za manda i nsan la rı n içinde b u l u n d u kları kon u m l a rın

320

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

ayrı m ya pma keyfi o l d u ğ u n d a c i n siyet veya s ı n ıf tem el i n d e statü eşitl i ğ i ta lebi d e keyfid i r; i kisi d e redd ed i l m e l i d i r. Statüyü değ i l a ksine serveti ve sağ l ı k hizmetleri ne u laşmayı içeren fa rkl ı bir soruna baka b i l i riz. ABD'de sağ l ı k h izmetleri büyük ölçüde ücret karşı l ı ğ ı veri l me kte ve böylece daha yü ksek g e l i r l i l e­ re ava ntaj sağ l a m a kta, o n l a r örneğ i n daha iyi cerra h l a r ve heki m­ lere, daha ka l itel i hemşire bakı m ı n a ulaşabil mekted irler. Ken d i para s ı n ı ken d i kaza nan b i r ins an seçi m i n i sağ l ı k h izmetleri n i satı n a l ma yön ü n d e ya pıyorsa gel i ri n i en çok a rzu l a d ı ğ ı biçi mde ha rca­ ma ha kkı va rd ı r. Fakat sağ l ı k g i b i temel ve kıymetli bir şeyi n esa­ sen g e l i r fa rkl ı l ığ ı temel i nd e 'dağıtı l ması' fi kri ya n l ı ştı r. Kriter g e l i r değ i l se ne ol m a l ı d ı r? Liya kat -topl u msa l olara k d a h a faz l a s ı n ı h a k edenler- o l d u ğ u söyleneb i l i r. Örneğ i n Sovyetler Birliği'nde Parti görevl i leri için özel hasta neler ve özel tı bbi i m ka n l a r vard ı r ve b u i m ka n l a r b i r ölçüde ABD'de Was h i n gton, Wa lter Reed Hasta nesi g i bi ku r u m l a rda askerler ve üst kademe d evlet görevl i leri için söz kon usud u r. Fakat b u rada da, b i r ölçüde daha a d i l b i r kural -topl u msal olara k daha değerli (veya topl u msal-olara k-ta n ı m­ l a n a n değe rli!) kişi ler kura l ı - ka b u l ed i l se de, h a l a ra hatsız ed ici bir ada l etsizl i k duyg usu d eva m etmekted i r. Bu problem askerl i k hizmeti ne benzer: bütün erkekler askere çağrı l m a l ı m ı d ı r veya h izmetleriyle top l u m a fa rklı b i r biçi mde kat­ kıda b u l u n a bi l ecek yetenekl i ler askerl i kten m uaf tutu l a b i l i r m i ? Ameri ka n İ ç Savaşı'nda erkekler askerl i kten m uaf olabi l mek için ödeme ya pmak zoru ndayd ı l a r; b u bi reysel temelde uyg u l a nsa da, g ü n ü m üzde kol le ktif temelde, ödeme ya pmak yeri ne gön ü l l ü leri cezbetmek için askerlere veri len pa rayı art ı ra ra k ya p ı l makta d ı r. Tek b i r adalet veya özveri i l kesi yoktur. D i kkat çekici olan şey, bi reyci ve l i bera l top l u m l a r askerl i k hizmeti kon u s u n d a herkes i n e ş i t r i s k a l ması gerekti ğ i n i iddia etmelerine rağ men, top l u m u n önce l i ğ i n i n h a k i m değer o l d u ğ u Kom ü n ist ü l kelerde yetenekl i o l a n l a rı n a s kerl i k hizmeti nden m uaf tutu l m a l a rı kon usunda ayrış­ t ı rıcı bir i l ke n i n ben i m sen mes idir.

eşitsizl i ğ i nden doğar. Fa kat burada b i r ayrı ma işaret etmemiz gerekir. Mül­ kiyetin dağ ı l ı m ı ve kon u m ların dağ ı l ı m ı zıt yönde etki lere sa h i ptir. M ü l ki­ yet eşit dağıldığı nda kitleler devri mci olur. Kon u m lar eşitsiz dağıldığında eğiti m l i insanlar devri mci olur", Politika, a.g.e., s. 65. İta l i kler Aristoteles'e a ittir.

KAMUCU EKONOMİ: MALİ SOSYOLOJİ VE LİBERAL TOPLUM ÜZERİNE

321

B u problem sağ l ı kta d a h a a ş i ka rd ı r. Ada l et d uyg u m uz, bütün hayatları n eşit değerde olduğu fi kri miz bize sağ l ı k h izmetleri ne eşit erişme yol u n u n b u l u n ması na, gel i ri veya statüsü n e o l u rsa o l s u n herkesin yeterli tıbbi h izmetlere u laşması n ı n sağ l a n ma sına i htiyacı mız old u ğ u n u göstermekted i r. Fakat bu uyg u lama kişi le­ rin kendi bi reyse l bakı m la rı için para h a rca m a l a rı n ı (örneğ i n özel oda, özel bes i n ler ta lep etmeleri n i ) engelleme o l m a ma l ı d ı r, söz­ gel i m i Büyük B ritanya'da bazı sen d i ka l a r b u n u önermişler ve hat­ ta bu hizmetleri n herkese s u n u l ması a macıyla g reve gitm işlerd i r. Art ı k üçüncü son uca, otorite kon u s u n a geçebi l i riz. 'Eşit otori­ te' ne a n lama gelmekted i r ve h a n g i a l a n l a rda o l m a l ı d ı r? Eyl ü l 1 973'te D a n i m a rka Parlamentosu ü n i versite top l u l u ğ u içinde "daha m ü kemmel bir özgürl ü k ve eşitl i k bileş i m i " sağ la m a k için m evcut fa kültel eri ka l d ı ra n ve bütün d i s i p l i n lerde yü kse l melerle i l g i l i a kade m i k soru n l a r kon u s u n d a ki ka ra rların %50'si öğ retmen­ ler, %25'i öğrenciler ve %25'i a kade m i k ol maya n personelden ( kayıt m e m u rlarından hademe lere kadar bütü n çalışa n l a rdan) ol uşan kon seyler ta rafı n d a n veri l mesi n i şart koşan bir yasa ç ı kar­ d ı . Benze r uyg u l a m a l a r bazı A l m a n ü n iversiteleri nde söz konu­ suyd u (fa kat kon seyler büyü k s ı kl ı kl a üçlü profesörler, doçentler ve öğrenciler topl u l u ğ u n d a n o l u ş m a ktayd ı). Ayrıca, fa rkl ı hasta­ neler, gazeteler ve yayı nevleri n d e (büyük s ı kl ı kla ABD'den ziyade Avru pa'da ) benzer konseylerin ku rul ması ta lep ed i l d i . B u n l a rda, bütün i d a ri ka rarlar kurucu g r u p l a r, örneğ i n hastanelerde heki m­ ler, hemşi rel er, h izmetli ler ve bazı d u r u m l a rda ilgili 'topl u l u k', ga­ zetel erde yayı n c ı l a r, editörler ve gazeteci ler, yayı nevleri n d e ya­ yıncı lar, ed itörler ve yaza rlar ta rafı nd a n a l ı nacaktı. Bu ta lepler ku­ ru l uş içindeki herkesi n 'eşit katı l ı m ı ' temelinde h a kl ıyd ı. Eşit katı­ l ı m ta lebi daha eski kı l ı kl a rd a lonca sosya l izmi, s ı n ai demokrasi veya 'işçilerin' deneti mi bakı m ı nd a n fa brika l a rda söz kon usuyd u . Burada büyü k sı nai g i rişim lerden mahal lelere, hasta neler vb.ne kadar bütün organ izasyonlarda 'katı l ı mcı demokrasi'yle ilişki l i tüm soru nları ele a l mamız m ü m kü n d eğ i l d i r.40 Yine de bir i l keyi som ut-

40 Sanayide işçilerin deneti miyle ilişkili sorunlar hakkında, bkz. Bell, "Work,

Al ienation ve Social Control", Dissent (Yaz 1 959), 20. yıl sayısı nda ye n iden bas ı l m ı ştır (Bahar, 1 974). B i r yazarlar veya muha birler grubunun kendi yayı nevleri veya gazeteleri n i 'kollektifler' o l a r a k başlatmaları v e eşit otorite i l keler temelinde sürdü rme-

322

KAPİTALİZMiN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

!aştı rmak için ün iversiteyle i l g i l i basit bir örnek verebili riz. B i r ü n iversiten i n amacı n ı o n u n eğitim pol iti kası ta n ı m la r. Eği­ t i m pol iti kası entel lektüel b i r geleneğin, onun a kta rd ı ğ ı eğiti m sta n d a rtları n ı n ve bir kü ltürel m i ra s ı n ü rü n ü d ü r; top l u m u n yete­ nekli o l a n l a rı teşvi k etmesinden ve öğ rencileri n b i l g i a rayı ş ı için­ d e oku l a kayd ı ndan eğiti m kuru m u soru m l u d u r. Fakat eğiti m pol iti ka s ı n ı n form ü l e ed i l mesi (neyi n ve ki m ta rafı nd a n öğ reti lebi­ l eceğ i, değerlendirme sta ndartları ve başarı n ı n kriteri) topl u m u n veya öğrenci topl u l u ğ u n u n ha kkı v e soru m l u l u ğ u d eğ i l d i r; o ka­ ra r verme otoritesi n i kaza n m ı ş olan vasıfl ı kişi l eri n, ya n i fa külte n i n soru m l u l u ğ u d u r. Bu temelde, öğrenciler kademeleri n i seçemez, fa külte n i n kıdemsiz üyel eri kıd e m l i üyel eri n ka rarlarını oylaya­ mazlar. Fa kat b i r ü n iversite eğiti m pol iti kas ı n dan i baret d eğ i l d i r. Öğ­ renci hayatı ü n i versite n i n a l a n ı d ı r ve bu ned e n l e öğrenci hayatı üzeri ndeki mekansal ve benzer doğrudan kontro l l er haklı olara k as kıya a l ı n ı r. Bir ü n iversite araştırmalar ya par, h ü kü m ete, şirketle­ re veya topl u l u kl a ra hizmet s u n a r ve bu etki n l i kler a rası nd a den­ ge kurma soru m l u l u ğ u ü n iversite yöneti m i n e a itti r. Bütün bun­ l a rda i şleyen bir i l ke va rd ı r: fa rklı alanların kara kteri n e sayg ı ve her b i r a l a n ı n ayrıca l ı kl a rı n ı n kara kterine uyg u n boyutlarla s ı n ı rl a n d ı ­ rıl ması. B u 'önem l i farkl ı l ı kl a r i l kesi'ne uyu l d u ğ u n d a eşit l i k soru n u n a d a h a g e n e l b i r ya kla ş ı m için temele sa h i bizd i r. S ı n ıfsal veya c i n sel ayrıca l ı kl a r gibi keyfi fa rkl ı l ı kl a r ortadan ka l d ı rı l d ı ğ ı nda bile kiş i l e r a rası nda g el i r, statü v e otorite fa rkl ı l ı kları, yetenek, motivasyon, çaba l a r ve başarı l a rd a n kayn a kl a n a n fa rkl ı l ı kl a r o lacağ ı n ı bil iyo­ ruz. Ve bi reyler bu başarı l a r ı n öd ü l leri n i ve sağlayaca kları g üçleri elde etmek isteyeceklerd i r. Daha önce Sanayi-Ötesi Toplumun Geliş i'nde m eritokrasi ve eşitl i k kon u s u n d a şöyle yazm ıştı m : "Ada­ l et soru n u üst kon u m la rdakiler kend i otorite kon u m ları n ı başka­ ları üzeri nde büyük, fa rkl ı, maddi ve top l u msal avantaj l a ra dön üşye son vermeleri çoğ u kez sın ırlıdır. Fa kat bu türden g i rişim lerin Berkel ey, Boston ve New York'ta ki 'yeraltı yazı lar' olarak yaşadıkları iniş çıkışlar bu türde u m utları teşvi k etmemekted ir. Sosyoloj i k yasa "kl i k oluşması ve ay­ rışmalar" bu girişimlerin neredeyse hepsi için yıkıcı olmuştur, zira yü ksek yoğ u n l u kta rad i ka l a ktivist kon uşmacı n ı n üşüşeceği büyükl ü kte 'aşırı yü­ kü' taşıya b i lecek hiçbir sistem yoktur ve özg ü r kollektif g i rişimler olarak ayrışma eğ i l i m i nde olan fazla girişim yoktur.

KAMUCU EKONOMİ: MALİ SOSYOLOJİ VE LİBERAL TOPLUM ÜZERİNE

323

türeb i l d i kleri nde ortaya çı kar". Sağ l ı k hizmetleri g i bi bir alanda, haklı o l a ra k, b u h izmetlere u l a şmayı gel i r farkl ı l ı ğ ı n ı n bel i rlememesi gere kti ğ i n i söyleye b i l i ­ riz. Gel irine veya statüsüne bakmad a n b ü t ü n insan lara uyg u n sağ l ı k h izmetleri sağ l a n ması gerekl i l i ğ i 'bireyi n değeri' a n layışı­ m ıza uyg u n d u r. Bu ned e n l e Michael Wa lzer' ı n 'ilgi i l kesi'ni, "para­ nın gücünün onun [sağ l ı k h izmetleri n i n] alanı dışına çıkarılması . . . " tezin i , "zeng i n l iğ i n a rt ı k h i çbi r asli bağ la ntıya sa h i p olmaya n top­ l u msal m a l l a ra [ayrıca l ı kl a ra] d ö n ü ştürülemed i ğ i bir topl u m " id­ d ia s ı n ı paylaş ıyoru m . 'Para' ve fa rkl ı bir ka psamda 'güç' kolayca dön üştürü lebileceğ i ( b u n l a r d a h a iyi sağ l ı k h izmetleri gibi ayrıca­ l ı klara old u kça kolay biçimde h ü kmedebileceğ i) için, Walzer "zen­ g i n l i ğ i n kökten yeniden dağ ı l ı m ı " olmadan aşırı etki uyg u l a n ma­ s ı n ı önlemen i n zor olacağ ı n ı va rsaya r. Bana göre 'kökten yeniden dağ ı l ı m' hepsinden en zor pol iti k b i r görevd i r ve kökten yen iden d ağ ı l ı m ı ka rş ı l ı kl ı olara k arzu lad ı ğ ı m ızda bu a maca t ü keti m üze­ rinde seçici verg i ler koya ra k ve h erkes için uyg u n olan zoru n l u sosyal hizmetleri gelişti rerek u laşa b i l i riz. Kriteri m iz kayna kl a r üzeri ndeki gereksiz ve ya n l ı ş etki n i n ve egemen l i ğ i n azalt ı l ması i se özg ü rl ü k ve adalet bağ l a ntı l ı olacak­ tır: herkese harca d ı ğ ı emeğe göre; herkese her özel a l a n a uyg u n g ü ç l e r v e ayrıca l ı kl a ra göre i m ka n ların sağ l a n ması. 3. Eşitlik ve Verimlilik

Eşitl i k ve özg ü r l ü k sor u n u kişiler a rasındaki eşitsizlikler ve h ü kü­ meti n bu eşitsizl i klerin aza ltı l ma s ı n d a ki ve l üzumsuz etki leri n i en­ gel l emed e ki rol ü soru n u d u r. Eşitl i k ve veri m l i l i k soru n u b i r top­ l u m u n 'ekonom i k o l ma' ta rzı (veri m l i l i k öğ retisi veya daha az ma­ l iyetl e d a h a fazla ürün elde etme çabası) ile i ktisadi-ol maya n 'top­ l u msal değerl er' kriteri a ras ı n d a ki i l işki soru n u d u r. O, bir başka a n la mda, ayrıca b u g ü n ve gelecek arası n d a denge soru n u d u r: mevcut kuşak gelecek kuşa klara daha yü ksek oranda sermaye biriki m i sağ l a m a k içi n (tü keti mde) ne kad a r şeyden vazgeçmek zoru ndadı r? Ve tersi ne, b u g ü n kü kuşa k tü keti lebi l i r kayna kl a rı ye­ ni kuşa kl a r ı n a l eyh ine ne kad a r ku l l a n a b i l ir? 'Ekon o m i k o l ma'41 -parasa l mal iyetler ve geti ri lerin kesi n he41 'Ekon o m i k olma tarzı'nı 'piyasa ekonomisi' teri mine tercih ediyoru m . Pi-

324

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

sabı- ü reti m i n etki l i bir org a n ize ed icisi d i r, fa kat i ki büyü k top­ l u msal m a l iyeti o l m u ştur: i n s a n ların ü reti m a l a n ı içind eki şeyler o l a ra k ele a l ı n ması ve çevre n i n b i r 'serbest mal' o l a ra k ve bu ne­ d e n l e hoyratça ku l l a n ı l ması. B u n larla bağ lantı l ı o l a ra k, neticede denge g ü n ü m üzd e değ işmeye, e ko n o m i k olma tarzı yavaş yavaş terk ed i l meye başla n m ı şt ı r. İ nsa n ların işteki -za m a n l a rı n ı n çoğ u­ n u geçird i kleri ve ka pasiteleri n i gerçekleşti rmeye ça l ışt ı kl a rı yer­ lerdeki- d oyu mu, veri m l i l i k a l ey h i n d e old u ğ u nda b i l e, işyeri üze­ rinde geçerli bir ta lep h a l i n e g el i r. Ve çevre a rtı k b i r serbest m a l d eğ i l d i r, ç ü n kü ü reticiler v e ku l l a n ıc ı l a r a rtı k b u m a l l a r için 'verg i ­ lendiril mekted i r' v e bel l i sermaye kıymetleri n i 'veri m l i-kı l m a ma' a l eyh i n e o l sa da, yol açt ı kları ki r l i l i ğ i n temizlenmesine katkıda bu l u n ma k zoru ndad ı rlar. Veri m l i l i k ta lepleri ve eşitl i k ta lepleri arasında n i s peten açık bir uyuşmazl ı k o l d u ğ u n d a i l ki terc i h ed i l i r; ve i l iş ki l i a rg ü m a n l a r, bir bütü n o l a ra k top l u m d eğ i l se b i l e, ayd ı n l a r to p l u l u ğ u ta rafı ndan ka b u l ed i l i r. (Ve bug ü n kü 'a kad e m i k eleşti rel yaza rlar' kuşağ ı n ı n d ü ş ü nceleri ya rı n ı n sosya l v e ekono m i k politikası n ı etki leyecek­ ti r.) B i r top l u mdaki siyasal soru n la r ı n çoğ u 'rakip eşit l i k taleple­ ri'd i r ve ceva b ı zor soru genel bir ka ra r i l kesi o l u p o l m a d ı ğ ı d ır. Örneğ i n yen i bir havaa l a n ı n ı n yeri n i bel irlerken yol c u l a r ı n havaa­ l a n ı na gitmel eri gereken uza kl ı k (ve yol l a r ı n ya da d e m i ryol l a rı n ı n mal iyetleri) i l e uçaklar ın şehre d a h a ya kı n b i r yerd eki g ü rü ltüsü n ü nası l dengelememiz gereki r? B i r a raç yol u p l a n la rken d a h a uzun çevre yol ları n ı n eko n o m i k m a l iyetleri i l e mevcut top l u l u kları ra­ hatsız eden yol açtı kları sosya l ve psi koloj i k bedel l eri nasıl denge­ l e m e m iz (bu yol l a r ı n ne kad a r büyük ve geniş o l m a l a rı) gereki r? Kitle taşı macı l ı ğ ı n ı savu n u rken, ma lzeme ve enerj i tasa rrufl a rı i l e özel a ra ba l a rı ku l l a n m a ktan vazgeçmen i n seya hat s ü res i n i a rtır­ ması ve (sta ndart şeh i r içi trafi k tarifeleriyle) a raç ha reketl i l i ğ i n i n aza l ması a rası ndaki i l i ş kiyi n a s ı l hesa p l a m a m ız gerekir? Göre l i kıt yasa ekonom ikliğin sadece bir ya n ı d ı r. Fiyatla ve sermayen i n getirisiyle ölçülen piyasa i ktisadi bir girişim üzeri nde mali disiplini zoru nlu kıla rken, sanayi top l u m u ayrıca -Frederick W. Taylor'ın somut olarak gösterd iği gi­ bi- kaynağında m ü hendislik mantı ğ ı bulunan 'işin rasyonal izasyonu'nu içerir. Buna bağ lı olara k, 'ekonom i k olma tarzı' ve insanları şeylere indirge­ me ka pital ist piyasa ekonomisi kadar Sovyet sanayi ekonom isinin de öze l­ l i ğ i d i r. 'Ekon o m i k olma tarzı' ve 'sosyolojik olma tarzı' ayrı mı için, bkz. Beli, Sanayi-Ötesi Toplumun Gelişi, Bölüm 4.

KAMUCU EKONOMİ: MALİ SOSYOLOJ İ VE LİBERAL TOPLUM ÜZERİNE

325

kayna kl a r veya eğiti m i n uzu n l u ğ u -piyasa kriteri- a rt ı k ku l l a n ı l ­ m ı yorsa, yüksek v e d ü ş ü k vasıfl ı l a r a rasında ki, heki m ler v e hemşi­ reler aras ı n d a ki ücretlerde 'ad i l ' pay dağıtı m ı n ı nasıl beli rlememiz gerekir? Kaçı n ı l maz o l a ra k, bütün bu h us u s l a rd a tam b ı ra kı n ız ya psın­ l a r i l kesi nden ka rarların m üza keresine geçeriz. Fakat hangi i l keler kon u s u nd a ? Daha az ava ntaj l ı l a ra her za man ya rd ı m ed i l meli mi­ d i r? Peki, b u ya rd ı m la r ı n topl u msa l mal iyetleri ve geti ri leri? Bir genel adalet kura l ı va r m ı d ı r? Sosya l refa h l a i l iş ki l i sorun­ larda, iktisatç ı l a r genel l i kl e Pa reto opti m u m u n u n bir vers iyo n u n u -bazı kişiler daha va r l ı k l ı o l d u kça ki msen i n daha yoks u l o l maması gerektiği va rsayı m ı n a daya l ı böl ü ş ü m i l kesi ni- ben i m serler. Daha ya k ı n larda, John Rawls fayda i l kesi n i n yeri ne en d ü ş ü k ri sk kriteri­ ni önerd i ve g ü n ü m üzde yoğ u n i l g i gören bu i l kedi r.42 En d ü ş ü k risk i l kesi * herkes i n asgari bir pay a l ma s ı n ı sağ l a r. Rawl s bi reyleri n bu yeniden d üzenlemeyi ta mamen kaybetme riski n i asga riye d üşürmek isteyecekleri için terci h edecekleri ne i n a n ı r; böylece o n l a r bu 'en düşük risk'le uyu m l u bir 'maks i m u m'u seçecekle rd i r. Rawls b u radan ha reketle bir en düşük risk kriteri ne daya l ı ken d i 'fa rk i l kesi'ne u laşı r. Ona göre: To p l u m s a l ve ekon o m i k eşits i z l i kler iki koş u l u ka rş ı l a r : ( a ) top­ l u m u n e n a z ava ntaj l ı ü ye l e r i n e beklenen en b ü y ü k fayd ayı sağ­ l a mayı (en d ü ş ü k risk a d a leti kriteri n i ) ve (b) ta m fırsat eşitliği koşu l l a rı n d a gö revl e r ve ko n u m l a r ı n h erkese a ç ı k o l m a s ı n ı .

42

Bkz. J o h n Rawls, "Some Reasons for the Maxi min Criterion", American Economic Review 64 (Mayıs 1 974, B i l d i riler), s. 1 4 1 - 1 46.

Rawls "ada letsizl i k temel m utabakatlara çok geç varıldığı nda varo l u r" ka bulünden hareket eder. Bireyler kend i toplumsal kon u m ları n ı ve n ispi avantajlarını bildi kleri için sosyal sistemde pazarl ı k ora ntısızd ı r. Fa kat bi­ reyler 'doğa d u ru m u'na dönebi lselerdi, bir 'bilgisizl i k perdesi'n i n etkisi al­ tında birbirleri hakkında hiçbir şey (kom şusunun güçlü m ü zayıf m ı, daha yetenekl i m i daha az yetenekli m i olduğunu) b i l meyecekler miyd i ? Böyle­ ce, her kişinin -diğer her kişiyle uyum içi nde- asgari bir temelde varl ı kl ı olabil mesi i ç i n h a n g i orta k kurallar oluşturulacaktır? Bu en düşük r i s k ku ra­ l ı n ı n temelid ir. risk ve belirsizl i k a ltında karar verme; olay sayısı fazlaysa olas ı l ı kların küçük olacağı ve az ise olası l ı kların büyük olacağı varsayı mı. http://a uzefkitap.ista n b u l .ed u.tr/ki ta p/kok/ka rar_a lma_tekn i kleri_a ua u28 7.pdf

326

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELiŞKiLERi

B u ada l etin 'özg ün' i l kesi olacağı, d oğa d u r u m u nd a özg ü rce ka b u l ed i l d i ğ i için g ü n ü m üzde sosya l pol iti kada d a bir 'çözüm i l kesi' olara k ku l la n ı l a b i l i r. En d ü ş ü k risk kriteri bazı açı l a rd a n e leşti ri l m iştir. B u kriter bi­ reylerin "risk a l m a kta n çeki n d i kl e ri n i " ve ken d i kaybetme i hti mal­ l e ri n i asga riye d üşürmek isteyecekleri n i varsayar. B u tek b i r kişi­ nin hayatı için doğru olabi l i r, fa kat m a l l a rı için daha az doğru o l a bi l i r; çoğ u b irey, sonuç yü rüyerek gitmek zoru nda ka lacakları a n l a m ı n a gel iyorsa, bir otomobi l fı rsatına sa h i p olmak için bir bisi kleti kaybetme riski n i göze a l a b i l i rler. 'Fayd a l a r' fi kri m u ğ l a kt ı r. Kişi ler-a rası fayd a l a rı kıyaslaya mayaca ğ ı m ız, ç ü n kü faydayla i l i ş ki l i gel i r veya servet g i bi nesnel olara k ölçü l e b i l i r b i r indekse sa h i p o l m a m ız gerektiği ka b u l ed i l i r; fa kat çoğ u top l u msal fayda ölç­ meye elverişsiz kompleks m ü badeleleri gerektiri r.43 'Daha az ava ntaj l ı ' n ı n tan ı m ı old u kça m u ğ l a ktı r. Gel i r kriter olara k ku l la n ı l ­ d ı ğ ı nda, bu d u ru m medya n gel i rd e n d a h a az kaza nan herkes i n (ya n i ü l kedeki kişilerin daha a l t kesi mdeki ya rıs ı n ı n ) dezava ntaj l ı o l d u ğ u a n l a m ı n a m ı gel mekted i r? Veya en a ltta ki beşi n ci, e n alttaki o n u ncu g e l i r d üzeyi n d e o l a n l a r m ı d ezava ntaj l ı d ı r; h a n g i temelde? B i r başka kriter ( m u htaçlar, vasıfs ız işçiler, dağı l m ı ş a i le­ lerden i n sa n l a r) ku l l a n ı ld ı ğ ı n d a ta n ı m ne olacaktı r?44

43 Mevcut ABD h ü kü meti nin konut politikasından bileşi k bir örnek ve rebiliriz.

44

Cazi p bir neh i r kıyısı alanda düzenli yerleşim birimlerinin %25'i yüksek ge­ l i rl i kiracı ların ödeyebi lecekleri benzer a partman daireleri i nşa ed i l mesi için d ü ş ü k gelirli ailelere ayrı ldı. Bu alan yüksek maliyetl iydi ve bundan do­ layı devlet katkısı yü ksekti. Para d i kkate a l ı n ı rsa, h ü kü met fa kirler için bu birimlerdeki kon utlardan daha fazla m i ktarda konut inşa edebi l i r. Aynı za­ manda, nehir kıyı sı alandaki kon utlar yüksek ödeme ya pan kiracılar tara­ fı ndan işgal ed ildiğinde bunlardan a l ı nan vergiler daha fazla beled iye h izmeti n i fi na nse etmek için ku llanı laca ktır. Burada bir çifte 'kayıp' söz ko­ n usudur. Fakat h ü kümet, bir sosyal politika meselesi ola rak, daha fazla kon ut ü retme a leyh ine bile olsa, gelir gruplarına göre ayrı konutla rın değil ka rışık kon ut projeleri n i n daha yüksek 'faydaya sa h i p' olduğuna ka rar ver­ di. 'Fayd a n ı n ' daha büyük olduğuna nasıl karar veri l m i ştir? Eşitl i k nedir? Konut ta hsisinde veri m l i l i k nedir? En zorlu problem olan zen g i n l i ğ i n zengin ve fakir ü l keler arasında yeniden dağ ı l ı m ı soru n u n u burada ele a l mayacağım. Örfi h u kuka ve toplumsal ka­ rarları uyg u layan meka nizmalara sa h i p olan bir yöneti mde normatif kural­ ları yerleşti rmen i n zor olması gibi, hiçbir orta k hukuki çerçeveye sahip ol­ mayan uluslar a rası ndaki i l i ş ki leri çözmek de zord ur.

KAMUCU EKONOMİ: MALİ SOSYOLOJİ VE LİBERAL TOPLUM ÜZERİ N E

327

Yine d e b u yaklaşı m ı n bir üstü n l ü ğ ü vard ı r. Zira d ezava ntaj l ı­ n ı n 'sat ı n a l a b i l mesi n i ' içermekted i r. Zamandan tasarruf etmek ve yol c u l u ğ u n m a l iyetleri n i d üşürmek içi n şehre d a h a ya kın bir ha­ vaa l a n ı i n şa ett i ğ i m izde, bu g ü rültüye katlanacaklara havaa l a n ı ­ n ı n şeh rin yakı n ı n a i n şa ed i l mesi n i n yarattığı g ü rü ltü n ü n bedeli o l a ra k ne kad a r para ka b u l edecekleri n i sora bi l i riz. B u koş u l l a rd a piyasada evleri n i n değeri d üşecekti r; sosya l yard ı m kriteri o n l a r ı n getiri lerin i artı rır. Veya, g i derek d a h a veri msiz hale gelen yaş l ı bir emek g ü c ü n e sah i p olan b i r fi rma ya da end üstri varsa, işverene ( l i m a n işçileri ve matbaa c ı l a r sen d i kasıyla ya p ı l a n an laşmalarda ya p ı l d ı ğ ı g i bi) bu i şçi lere emekli o l m a ları, ya n i o n l a rı 'satı n a l mak' i ç i n ne kadar ödeyeceğ i n i sora b i l i riz. B u n u n l a bera ber, bu problem i n püf noktası gelirin yeniden da­ ğılımının derecesi değ i l (gel i r ve servetten söz edebi l m e m izin ne­ deni en ö n e m l i ve en kolay ölçülebilen fa ktörler o l m a l a rı d ı r), ak­ sine gelirin yeniden dağılımı ve büyüme arasındaki dengedi r. Bü­ yüme ora n ı n ı n gelir dağı l ı m ı n ı etki lemesi g i bi gel i r d ağ ı l ı m ı da bir ekonom i n i n büyüme ora n ı n ı etki ler. Büyük ölçekl i b i r g e l i r i n ye­ ni d en d ağ ı l ı m ı kaç ı n ı l maz o l a ra k yatı rı m aleyh i n e tüketi m eğ i l i­ m i n i artı rı r. Fa kat Rawls'u n da itiraf ettiği g i bi, 'en d ü ş ü k ris k i l kesi ' "gerçek tasa rruf ora n ı n ı tespit için uyg u n değ i l d i r; ç ü n kü bu i l ke­ n i n amacı sadece kuşa kları n s ü rd ü r ü l mesid i r". Fakat kesinlikle ön-soru şudur. Bir top l u m için uyg u n ekon o m i k büyüme ora n ı ned i r? B u büyü m e n a s ı l fi na nse ed i lebi l i r? Ü r ü n l e­ ri n dağ ı l ı m ı n as ı l d üzen lenebi l i r? Rawls'un en d ü ş ü k risk i l kesi 'sa bit d u ru m ' d a eşit l i k demektir. Fa kat topl u m u n -Ameri ka n, Rus topl u m u n u n veya herh a n g i b i r çağdaş top l u m u n- sabit d u r u m u seçeceğ i açı k d eğ i l d i r. Sabit d u ru m d a ta n ı m gereği net tasa rruflar sıfı rd ı r. Daha son­ raki geti riler mevcut ha ldeki nden daha büyük o l mayaca ksa, bu­ gün t u keti mden niçin vazgeç i l s i n ? Fakat entropi yasa l a r ı n a göre kaynaklar t ü kenebi l i r o l d u ğ u (geri dönüşümde bile ısı kaybı yü­ zünden baş l a n g ı çtaki m i ktarların bir kıs m ı kaybolduğu) için, doğ­ rudan fiz i ksel kaynaklar ku l l a n ı l ma d ı ğ ı nda bile yi ne de ya yen i kaynaklar b u l m a k (veya hut mevcut kaynakları daha fazla 'serma­ ye yoğ u n ' kı l ma k) için ya d a ken d i geleceğimiz veya gel ecek ku­ şaklar içi n m i kta rı idare l i k u l l a n m a k amacıyla tükenebi l i r kayna k­ ların tü keti m i n i azaltmak zorundayız. Robert M. Solow'un sözle­ riyle "Biz g erçekte atalarımızın elleri ndeki n i çok iyi hale get i rd i k.

328

KAPiTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

O n l a r ı n fa ki r bizi m zen g i n old u ğ u m uz d ü ş ü n ü l ü rse, o n l a r gerçek­ te d a h a az tasarruf ya p m ı ş, d a h a fazla tüketmişlerd i r. O n l a r kuş­ kusuz kişi baş ı n a d üşen gel i rd e bizi her za m a n haya l etti kleri nden çok d a h a zen g i n kılan bu a rtış ı n m ü mkün olduğ u n u asla ta h m i n etme m i ş l erd i r. Fakat bu sadece geleceğ i n ya n l ı ş beklenti leri n tesad üflerine veya Protestan a h l a k ı n i n i ş ç ı kışlarına b ı ra kı l a maya­ cak kada r önemli olabileceğ i görüş ü n ü pekiştiri r". Çocukları m ızı n -ve o n l a r ı n çocu kları n ı n- bizlerden daha kötü d u ru mda o l m a s ı n ı ister m iyiz? Top l u m için uyg u n b i r 'za m a n terc i h i'* ned i r? Bize m i ras ka l a n ekon o m i k ka pasitem izi a kta rmak için ne kad a r tasarruf ya pmamız veya ne kad a r özveride b u l u n­ m a m ız gereki r? B i r bi reyin tasarruf ka ra rı n ı geleceğe i l işkin ka­ za nç ora n ı beli rler. Gelecek mal ların bug ü n kü m a l l a r üzerindeki tekn i k üstü n l üğ ü (üretke n l i k) kişi n i n sa h i p o l d u ğ u şeylerin değe­ ri n i n ora n sa l olara k daha yüksek olması n ı sağ layacaktı r; 1 960'1arın borsasında b u cazi p ihtimal yatı rı mcıları doğrudan kaza nçlara d e­ ğ i l sermaye kazançlarına yöneltm iştir. Gelecek kon u s u n d a a rtan bel i rsizl i k kaza nç beklenti leri n i azaltı r ve yat ı rı mc ı l a r gelecek için bekl emek yeri ne ka r payları n ı veya doğrudan kaza n ç l a rı n ı a rt ı r­ maya yönel ebi l i rler. Benzer b i r a n lamda, t ü kenebi l i r kayn a kları n ku l la n ı l m a ora n ı ayrıca bu türden den kleştirici kuvvetleri n -mev­ cut kaza n ç l a r ve gelecek beklentiler hesa b ı n ı n- b i r fon ksiyonu­ d u r. Leon Wa l ras bu kon uda, benzer bir metafor içi nde, alışveriş dengesi s ü reci nden, deneme-ya n ı l m a g i ri ş i m i nden, e l i n d e b i r basto n l a göremeyeceği b i r hedefe d o ğ r u i lerleyen k ö r b i r ada­ m ı n ki n e benzer b i r zem i n yoklamadan bahseder. Fakat bir top l u msal ka rara en iyi biçimde bi reysel kara rlar top­ l a m ı n ı n, b i l h assa çok az sayıda bi rey kaynakların büyük çoğ u n l u­ ğ u n a sa h i p o l d u ğ u d u r u m la rda h izmet edebi leceğ i açık değ i l d i r. Solow şu eklemeyi ya par: "Naif tükenebi l i r kaynaklar teorisi bi­ ze . . . bugün ve gelecek a ra s ı n d a ki dengen i n d ü ş ü n meye a l ı ş ı k ol­ d u ğ u m uzda n çok daha ka rma ş ı k old u ğ u n u . . . ve b i r sosya l ı s kon­ to ora n ı n ı n * * seçi l mesi n i n gerçekte [ge l i r ve servetin] kuşa klar-

• time preference: bir tüketicinin daha ya kın veya daha uzak gelecekte sahip olabi leceği bir şey için tüketimini ileriki bir za mana ertelemesi (Ü .T.). ** social discount rate: gelecekte ortaya çı kması beklenen [sosya l] faydalar ve mal iyetleri b u g ü n kü değerleriyle ka rşılaştırarak olası kaza nç oranlarını https://www.mercatus.org/publ ications/reg ulation/socialhesaplama.

KAMUCU EKONOMİ: MALİ SOSYOLOJ İ VE LİBERAL TOPLUM ÜZERİNE

329

arası dağ ı l ı m la rı ha kkı nda idari bi r ka rar old u ğ u n u [a nlatır]".45 Geleceğe borc u m uz ü retme ka pasitesidir. Sovyet Kom ü n iz­ m i n i n ideoloj i s i n i -ve deneyi m leri ni- bu kad a r dehşet verici kılan şey mevcut kuşağ ı n gelecek u ğ r u n a harca n a b i l eceğ i d ü ş ü n cesiy­ d i, bu yüzden Rusya'da Sta l i n yı l larında sadece hayat sta n d a rtla­ rını değ i l aynı za manda 'ü reti m' uğruna m i lyon l a rca i n sa n ı n haya­ t ı n ı d a fed a etmeye yol açan va hşi bir ' i l kel biri ki m ' tarzı uyg u l a n ­ d ı . Bat ı l ı b u rj uva top l u m u n görü n ü ş ü n ü b u kad a r i ğ renç kı l a n şey, tüketi m u ğ r u n a kayna kları n l üzu ms uz ü rü n lerle (örneği n büyü k, devasa otomobi l ler, abartı l ı a m ba l aj l ı tüketi m m a l l a rıyla) müsrif statü ve g österiş içinde is rafı ve çarçur ed i l mesid i r. Ge leceğe i l i şki n sosya l ı s konto top l u msal b i r kara r, b i r topl u­ mun ü retken ka pas ites i n i n bazı tüketi m türleri kısıtl a n a ra k n a s ı l a rtı rı l ması gerektiği kon usunda kaynakları n eşitl i k i l kesi a l t ı n d a ta hsisi kura l ı o l m a k zoru ndad ı r. V e b u b i z i zoru n l u o l a r a k l i bera l b i r topl u m u n kal binde yer a l a n b i r soruna, ka m u v e özel a ras ı n ­ d a ki denge v e o n l a rı n uyg u n a l a n la rı n ı n ta n ı m la n ması meselesi­ ne götü rü r.

4. Kamu ve Özel L i beral h u ku k teorisi, Ka nt ta rafı n d a n ortaya kon u l d u ğ u biçi m iyle, i ki postülaya sa h i ptir: h u ku k ( 1 ) özsel değ il, formeldir (prosed ü rle­ re daya n ı r) ve (2) a h l a k i l i kten ayrı d ı r. H u ku k u n esasen prosed ü rlere daya n d ı ğ ı d üş ü nces i n i n kayna­ ğ ı i ktisadi faa l iyetin a macı n ı n devletin zen g i n l i ğ i d eğ i l bi reylerin a rz u l a rı n ı n d oyu m u old u ğ u ayrı bir a l a n olara k b u rjuva topl u m u n ortaya çı kışıd ı r. B u rj uva top l u m raki plerin temelde eşit o l d u kl a r ı n ı ka b u l ede r v e m ü d a h a l eye eşitl iği bozacağ ı gerekçesiyle ka rş ı ç ı ­ ka r. Özg ü r l ü k v e m ü l kiyet üzeri nde s ı n ı rlamalar olabi lse d e , bun­ l a r genel ve öngörü l ebi l i r ol m a l ı ve herkese eşit uyg u l a n m a l ı d ı r. Bu anlayı şta h u ku ku n temeli 'formel rasyonal ite'd ir. H u ku k ve a h l a ki l i k ayrı m ı n ı n i ki kaynağı va rd ır. Biri, i n sa n ı n i rades i n i n özerk-ol maya n veya doğa v e adetler g i b i d ışsa l kayna k-

45

discou nt-rate-primer-pol icym a kers Robert M. Solow, 'The Economics of Resou rces or the Resou rces of Eco­ nom ics", A merican Economic Review 64 (Mayıs 1 974, Bildiriler kita bı), s. 1 1 4; ayrıca bkz. Solow, "What We Owe to the Futu re," Nebraska Journal of Economics and Business (Kış 1 97 4).

330

KAPiTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELiŞKiLERi

l a rd a n tarafı n d a n d i kte edi l d i ğ i n i d eğ i l , özerk old u ğ u n u, b i reyi n ken d i kara rı n ı verd i ğ i n i ö n e s ü ren felsefi görüştü r. (Ka nt' ı n sözle­ riyle ""Hiçbir insan beni ken d i mutl u l u k a n l ayı ş ı n a göre m ut l u ol maya zorlaya maz".) İ ki ncisi, 1 7. yüzyı l d a ki -hiçbir g r u b u n d evle­ tin sekü ler eli a racı l ı ğ ıyla ken d i özel i na n çl a rı n ı başka l a r ı n a em­ poze edemeyeceği son u cu na yönelten- ta ri h sel din savaşları deneyi m i d i r. Kişi g ü n a h için d eğ i l suç için d ava ed ilebi l i r; kişiye d ü rüstlü kle d eğ i l haklarla i l g i l i ya ptı r ı m l a r uyg u l a n a b i l i r. Gerçekte, l i bera l teoride Roussea u'yu büyük ölçüde meşg u l eden v e destekled iği 'ka m usal yu rttaş' v e 'özel bi rey' ayrı m ı ka b u l ed i l i r. B u teoride bi reyi n devlet i n g e n e l i radesi i ç i n d e kaybolması i sten mez; ne d e devleti n atomsal özel ç ı karlar d ü nyası içinde kay­ bolması iste n i r. Li bera l teoride, zor olsa da, bu i l işki l i i ki a l a n ı n ayrı l ı kları s ü rd ü r ü l mek iste n i r. Her top l u mda, ç ı karlar uğruna i l keler eğ i p b ü kü l ü r ve l i beral özg ü rl ü k teori si de çok fazla eğ i l i p b ü k ü l m üştü r. ABD'de 20. yüz­ yıl başl a rı nda Ü st M a h keme'n i n 'teh l i ke l i meslekl er'd e ça l ı ş m a saatleri n i d üzen leyen yazı l ı b i r yasayı lağvetmesi ne n e d e n olan kriter b i reysel özg ü r l ü k i d i (Lochner v. New York, 1 905): "Kişi n i n öz­ g ü r l ü ğ ü n e veya sözleşme özg ü r l ü ğ ü ha kkı na . . . b i r fı rı nc ı n ı n mes­ leğ i n e m ü d a h a l e n i n hiçbir mantıklı zemi n i yokt u r . . . B u n l a r yetiş­ ki n ve a kı l l ı i n s a n l a rd ı r . . . Hiçbir a n lamda Devl eti n vesayeti altında d eğ i l lerd i r". Fakat aynı za m a nda, kişisel a h la kla ilgili Paza r g ü n ü i çki yasağ ı yasasından içki n i n ta mamen yasakl a n ma s ı n a kad a r b i rçok d üzen leme va rd ı ; m u htemelen bu d üzen lemeler "yetişkin ve a kı l l ı o l m aya n i n s a n l a r" içi n ya pı l m ı ştı. Dolayısıyla, b i r çifte sta n d a rt vard ı : m u h afaza ka rlar ekonom i k özg ü r l ü k, a n ca k ayn ı zam an da a h l a ki d üzen leme i stiyorlard ı . Bu­ gün tuhaf b i r d eğ i ş i m ve b i r başka çifte standart va rd ır. Çağdaş l i bera l ler e ko n o m i k d üzenleme ve a h l a ki özg ü rl ü k istemekted i r. O n l a r i kti sadi i l i ş ki lere d evleti n a ktif müdahalesi n i ister, fa kat m a h rem iyet bayra ğ ı altında bi reyse l a h l a klara müdahale ed i l m e­ s i n i eleştiri rler. Uyg u l aya b i l eceğ i m iz genel kura l l a r va r m ı d ı r? Veya her top­ l u msal g r u p ken d i ç ı karları için mi baskı ya pma l ı d ı r? Ekonomide ka m usa l ve özel i l i şki l i alanlar nelerd i r ve hangi alanlar a h l a kl ı l ı kla i l iş ki l id i r? 1 930'1arda, büyük i kti sadi p l a n l a m a modas ı n ı n coşkusu içinde h ü kü m eti n "kar için ü reti mden ziyade ku l l a n ı m için ü reti m" a m a-

KAMUCU EKONOMİ: MALİ SOSYOLOJİ VE LİBERAL TOPLUM ÜZERİN E

33 1

cıyla bütün end ü stri leri m i l li leştirmesi öneri l me kteyd i . Lewis M u mford (Teknik ve Uyg arlık'ta ) biyolog l a r, a h l a kçı l a r ve kü ltürel beğeni d üzeyi yüksek i ns a n l a r ta rafı nd a n "bir normal t ü keti m standard ı " ta n ı m ı ya p ı l m a s ı n ı v e m a l l a r ı n "sta ndartlaştırı l ması, ta rtı l ması ve ölç ü l mes i n i " ve top l u m u n bütün üyeleri ne arz ed il­ mesi n i önerd i : b u n u 'a na kom ü n izm' o l a ra k ad land ı rd ı . Biz bu tür basitleştirmelerden uza k d u r uyoruz. M i l l i leşti ri l m i ş endüstri lerin performansı n ı n neredeyse bütün ü l kelerde özel veya ka rma g i ri­ ş i m lerinkinden d a h a yü ksek old u ğ u n u n ka n ıtı yoktu r; M ichael Pola nyi'n i n b i r za m a n l a r tespit ettiği g i bi, İ n g i ltere'de işçiler ken­ d i lerini İ n g i l iz Dem i ryol l a r ı n d a n ziyade İ n g i l iz O rd us u n a ait h is­ setmekted i r. Ve Walter Lippman n ' ı n 1 930'1arda tespit ettiği, "ço­ ğu terc i h i ka rşılamak için üret i m i p l a n l a ma n ı n zorl u ğ u tüm kuru­ cu baba l a r ı n önünde b i r kaya g i bi d i ki l mekted i r".46 Arz u l a r, beğe­ n i ler ve terc i h l erde ö n e m l i çeşitl i l i kler varsa, sadece piyasa bu fa rkl ı l ı kl a ra ceva p verecek kad a r esnektir. Bu, yine d e, "herkese uyg u n sosya l hizmetleri sağ l a m a k ve i n s a n l a ra ken d i n e sayg ı d uyg u l a rı n ı s ü rd ü rebilecekleri d üzeyde m a l l a r s u n a n b i r top l u m­ sal asga riyi beli rlemek için bazı top l u msa l-ka rar meka n izmalarına gerek" va rd ı r iddias ı n ı çü rütmez. G ü n ü m üzde yen i bir vurgu, eski merkeziyetçi ka m u m ü l kiyeti a n layışlarından, ya n i i l k savu n ucuları tarafı n d a n nad i ren göz önü­ ne a l ı n a n b ü rokrat i k aşırı yü kten uza k d u ru l masıd ı r. A l i ce Rivl i n ' i n ifade ettiği g i bi, kamusal önlem d eğ i l , a ksi ne sağ l ı k h izmetleri n i n ka musal finansmanı vurg u la n m a ktad ı r. H ü kü meti n b i ri n c i l rol ü, eski a n l ayışa göre, 'ka m usal m a l l a r' -kon ut, hastaneler ve diğer hizmetler- sağ l a m a ktı. G ü n ü m üzde a rtık onun birincil rol ü sta n­ d a rtları beli rlemek, kaynaklar sağ l a m a k ve kişilerin kon ut sa h i b i o l a b i l meleri n i v e sağ l ı k harca m a l a rı n ı ka rşılaya b i l ecek d üzeye gel meleri n i sağ l a m a ktır. Bazı l i bera l ler ve bazı Yen i Solcu l a r merkezi l i kten uza klaşma4 6 Wa lter Lippmann, Good Society (Boston: Little, Brown, 1 947; ilk basım

1 937: 97). Li ppmann'ın işaret ettiği gibi " . . . Bay Mu mford'un aklında öz­ g ü rce h a rcanabilen asgari gelir güvencesi varsa, kişi tüketicilerin Bay Mumford'un m ü kemmel beğeni lerine sahip olup olmayacakla rını hiçbir şekilde bil meyecek ve mağaza l a ra onların talep etmesi gerektiğini düşün­ d ü ğ ü şeyleri a l m a k için gidecektir. Fakat tüketiciler onun hoşlanacağı şeyi satın a l m a k istemedi klerinde, planlamacılar mecburen bazı malların kıt ve başka m a l ların bol olduğu bir durumla karşı karşıya ka lacaklard ı r".

332

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

n ı n ve reka beti n avantaj l a rı n ı keşfettiler. Reka bet o l m a d ı ğ ı nda kişi d uyg u s uz özel tekellerin veya sağ ı r büro krat i k birimlerin i n sa­ fı na terk ed i l i r. G üçler ayrı l ı ğ ı o l m a d ı ğ ı n d a, ister özel şi rket ister devlet olsun, isti hdam kon u s u n d a her şey tek bir g üc ü n i n safı na terk ed i l i r. Devlet ya rd ı m larıyla ve sta n dartla r ı n beli rlen mesiyle i l işki l i ka musal meka n izmalar o l m a d ı ğ ı nda etki n güç top l u msal hedeflere ulaşmak içi n ku l l a n ı l a maz. Gere ken şey, özel ve ka m u­ sal a l a n l a r arasında özg ü r l ü ğ ü ve eşitl iği a rtıran bir denge kurul­ ması -özel ç ı karları n ka musal gözeti m i d i r. A h l a ki l i k ned i r? Bu kon u l a rd a hiçbir h u ku ki kı sıtlama ola maz mı? Her şeye -müstehcen l i k, pornog rafi, enseste- izi n veri lebi l i r m i ? J o h n Stuart M i l l Özgürlük Üzerine a d l ı kita b ı n d a "a h l a k pol iti­ kas ı olarak a d l a n d ı rı labi lecek şeyi n s ı n ı rları n ı b i reyi n en sorg u la­ na maz meşru özg ü r l ü ğ ü i h la l ed i l i n ceye kad a r genişletme" eğ i l i­ m i nd e n söz eder. Ve bu güç her ne pahası na o l u rsa o l s u n ka rşı ç ı k ı l ması gereken bir 'a h l a k polisi'd i r. Fakat Batı'n ı n büyü k ta rihsel d i n leri insa n ı n doğası kon usunda orta k b i r hükmü ben i m serler: "deneyi m için deneyi m" izi n veri l mesi gereken şeyi n ölçüsü ha li­ ne g e l d i ğ i n de, her şeyi keşfetme, b ü tü n hazları a raştı rma ölçü h a l i n e geldiği nde, hatta estetik temellerde onayla n d ı ğ ı nda sefa­ hat, şehvet, başka l a r ı n ı aşağ ı lama ve cinayetler ortaya çı kar. Her­ kesi n a l ması gereken ders, b i r topl u m u n ken d i a h l a k norm l a rı n ı n orta d a n yok ol maması i ç i n utanma duyg u s u n a sa h i p ol ması ge­ rektiğ i d i r. Uta n m a n ed i r? Kesi n b i r çizg i çekmek m ü m kü n d eğ i l d i r. Uta­ n ı l ması gere ken şey bazı sı için ç ı p l a kl ı k, başka l a rı için eşc i n sel l i k, ki m i leri için pornog rafi d i r. Ve hatta 'topl u m u n standartları ' fi kri fazla ya rd ı mcı olmaya b i l i r, çü n kü her top l u m kend i içinde böl ün­ m ü ştür. Fakat ta n ı m l a n a b i lecek şey a s l ı nd a fa rkl ı b i r kamusal ve özel ayrı m ıd ı r ve o n l a r ı n a ras ı n a b i r d uvar çeki lebi l i r. N itekim por­ nog rafi n i n , m ü stehcen l i ğ i n alenen serg i l en mesi ne yasa klar geti ri­ lebi l i r, ç ü n kü b u n l a r i n sa n kiş i l i ğ i n i a l çaltan şehvet d ü ş kü n ü u n ­ s u r l a rd ı r; fa kat bu d uvarı n d ı ş ı nda, rıza gösteren yetişki n l erin ne ya paca kları kendi ka ra rl a rıd ı r. Bu n o kta d a n son rası bizi i l g i lendi rmekte m i d i r? Ka m usal er­ dem ve özel g ü n a h . B u a h l a ki çel işki n i n insa n ı n i ki l i doğası için öded i ğ i -sözc ü ğ ü n farklı b i r a n la m ı nda- haraçtır. Zor b i r form ü l , fa kat m u htemelen sadece baya n G ru ndys'i n 'a h l a k p o l i s i ' n i ve Narman O. B rown'ın Love's Body ad l ı kitabı ndaki ka ra kteri s ı n ı rl a r.

KAMUCU EKONOMİ: MALİ SOSYOLOJİ VE LİBERAL TOPLUM ÜZERİNE

333

***

Bu dört a rg ü m a n ı n topl u m sa l -fel sefi sonuçları bakı m ı nd a n katkı­ sı, burj u va hazc ı l ı ğ ı n, i ktisadi a rzuya faydacı vurg u n u n redded i l ­ mesi, fa kat l i bera l izm i n, bi reyse l fa rkl ı l ı kl a r v e özg ü rl üğe yönel i k l i bera l i l g i n i n a l ı ko n u l masıd ı r. Siyasal l i bera l izm ta ri hsel o l a ra k b u rj uva topl u m l a i l i ş ki l i o l m u şt u r. İ ktisadi a l a n d a özg ü rl üğ ü n d iğer bütün a l a n l a rd a ki özg ü r l ü klerin önkoş u l u o l d u ğ u va rsayı l­ ma ktayd ı . (Eski lerin deyişiyle "serbest p iyasa l a r in s an ları özg ü r kı l a r".) Fakat i ktisadi l i bera l izm b i r şi rket ya pısı i ç i n d e i ktisadi oli­ gopol h a l i ne geldi ve özel a rz u l a rı doyurma çabası içinde top­ l u msal i htiyaçlar için yıkıcı b i r hazcı l ığa dön üştü. B u i kisi birbirin­ den ayrı l a bi l i r. B u rj uva a rzu l a r ı d oyu rma çabas ı n ı top l u m için a h l a k! b i r temelden yoks u n old u ğ u gerekçes iyle reddede bi l i r ve ka musal m a l ların zaru ri l i ğ i n i vurg u laya bi l i riz. Fakat bi reyi uyg u n a l a n l a rda, ken d i özel ça baları n ı n, l iya katl a rı n ı n öd ü l leri kon us u n­ da baskı l a rd a n koruya b i l mek için siyasa l l i bera l izme i htiyacı m ız va rd ı r. Ve i ki s i n i n de hakemi -bir adalet i l kesi o l a ra k değ i l meka­ n izma o l a ra k görülen- piyasa olamaz, a ksi ne hake m ka m ucu e konomi ol m a l ı d ı r.

Liberalizmin Bir Yeniden Teyidi Ka mucu e konomi a rg ü m a n ı, esası nda, b i r topl umda neyi n meşru o l d uğ u n u n yeniden ifade ed i l mesi n i (temel l e n d i ri l m i ş değerleri) gerektirir. Meşru l u k ku ru m la r ı n s ü rekl i l i ğ i n i ve ki şi lerin gön ü l l ü tepki leri n i biçi mlendi rir. Kam u c u ekonomi fi kri, dolayısıyla, top­ l u m için yönet i m a l a n ı nda b i rleşti rici bir topl umsal çimento b u l ­ ma çaba s ı d ı r. Ka m u c u ekono m i n i n merkez i l i ğ i zoru n l u olarak d evlet ekono­ m i s i n i n veya idari kesi m i n genişlemesi a n l a m ı n a gel mez. O, Aris­ tote les'e dönersek, " m ü l kiyet i n iyi d u ru m u nd a n daha çok i nsan­ ların iyi d u ru m u n a i l g i d i r". O a maçlar ve a raçlar ayrı m ı n ı n ka b u l ü v e top l u msal amaçların ka m u politikas ı n ı n va rmaya ça l ı ştığı 'iyi d u rum' o l a ra k yeniden i n şa ed i l mesi d i r. O topl u m u n yön l e ri n i bi­ ç i m l e n d i rmede ka m us al olara k tartı ş ı l a n ve fel sefi olarak meşru­ laştı r ı l an bi l i nçli ka rarları n merkezi l i ğ i d i r. B u rj uva to p l u m ekono­ m iyi siya setten ayı rı rken kam ucu ekonomi i kisi n i bir a raya getirir,

334

KAPiTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

fa kat g üçlerin birliği değ i l , son uçların zoru n l u koord i n a syon u i ç i n . Ka mucu e konomi yöneti m i n ka rş ı l a ması gere ken topl u msal i hti­ yaçları çağ ı m ızın koşu l larında yen iden ta n ı m laya n yen i bir 'sos­ yoe ko n o m i k haklar b i l d i rgesi 'ni gerektirir. O devlet bütçesi n i (Ar­ z u l ad ı ğ ı m ız şeyler için ne kad a r ve ki mler için harcama ya pmak i steriz?) topl u m u n "insa n l a rı n iyi d uru m u n u" sağla maya ça l ıştığ ı b i r meka n izma olara k ka b u l eder. Fakat ayrıca bir şart va rd ı r, zira (Locke'un deyişiyle) bir başka h a kta n 'öncel i kl i ' tek h a k yoktur. Klasik, Kato l i k ve Kom ü n i st öğ re­ ti n i n orta k b i r çizgisi h u ku k ve a h lakı kaynaştırma k, b i r top l u m u n üyeleri olara k herkesin ka bul etmesi gereken hakim b i r i l ke o l d u ­ ğ u n u ısrarla vurg u lamakt ı r (fa kat o n l a r bu i l ke n i n ne o l d u ğ u ko­ n u s u n d a keskin b i r görüş ayrı l ı ğ ı içinded i r). Ve geleneksel Katol i k­ l i k ve çağdaş Kom ü n izm, doğruya sa h i p old u kları n ı iddia etti kleri için, b u i n a n c ı n d ışında ka lan her şeyi hata n ı n kurba n ları ve m ü ­ cadele ed i l mesi gereken sapkı n l ı kl a r olara k ta n ı m la rl a r. L i bera l izm bu öğ retiyi reddeder, ç ü n kü i n s a n l a r ı n orta k ya n la­ rı n ı d eğ i l , a ksi ne onların bi reyler ve g ru p l ar olara k çeşitl i l i kleri n i vurg u l a r. Homojen bir toplumda ısrarla 'orta k i n a n ç l a ra sayg ı ' zo­ ru n l u l uğ u vurg u l anabi lse de, fa rkl ı gruplard a n ve ayrı i nançlar­ d a n meyd a n a gelen çoğulcu bir toplumda bel l i b i r i nançlar kü me­ s i n i n i n a ncı n ma lzemeleri olara k dayat ı l ması hoş görü lemez. l s a i a h Berl i n ' i n sözleriyle: N ormatif soru l a r ı n n i hai nesnel ceva p l a rı o l m ası gerektiği, h a ki­ kati n ka n ıt l a n a b i l eceği veya d oğru d a n sezgiyle kavra n a b i leceği, ya n i prensip o l a ra k bütün d eğerlerin uzlaştı rı l a b i leceği uyu m l u b i r örü ntü n ü n o rtaya kon u l a b i l eceği v e b u b i ri c i k hedefi b e n i m ­ se m e m i z gerektiği görüşü ve bu görüşü biçi m l e n d i re n t e m e l b i r i l keyi, ya n i b i r kez b u l u n d u ğ u n d a hayatl a r ı m ı z ı yö n l e n d i recek b i r i l keyi o rtaya koya b i l eceği m i z fi kri -gel e n e ksel d ü ş ü nce v e eyle­ m i n ve fel sefi öğret i n i n dayand ığı b u eski ve nered eyse evre nsel i n a n ç bana geçersiz ve bazen teoride saçma l ı k l a ra ve pratikte b a r b a r s o n u ç l a ra yöneltmiş (ve h a l e n yöneltmekte) görün mek­ ted i r.47

L i bera l izm ka m usal ve özel geri l i m i ni, kişi ve yurttaş olarak i ki l i rol ü, bi reyi v e g r u b u ka b u l eder. Soru l a r şöyled i r: orta k amaçlara 47 Berl i n, a.g.e., s. iv-vi .

KAMUCU EKONOMİ: MALİ SOSYOLOJ İ VE LİBERAL TOPLUM ÜZERiNE

335

nası l ulaşı l m a l ı, a nca k ayn ı za man da o n l a rı gerçekl eşti recek bi­ reysel araçlar n a s ı l a l ı kon m a l ı d ı r; bi reysel (ve g ru psa l) ihtiyaçl a r n a s ı l ta n ı m l a n m a l ı v e o n l a rı ka rş ı layaca k orta k a m a ç l a r nası l ol uş­ turu l m a l ı d ı r? 'Çı karın' tek ku ra l o l d u ğ u bir top l u md a bu görevler nası l başarı l a bi l i r? Walter Lippma n n ' ı n sözleriyle " Ka m uc u fel sefe arzu l a rı m ız ve tutku ları m ızın i ki n ci, uyg a r ve bu neden l e son rad a n kaza n ı l a n bir doğaya sa h i p akıl ta rafı ndan yöneti l mesi ne oda kl a n ı r. Ka mucu felsefe bu nedenle popüler ola maz, zi ra en popüler a rzu l a r ve ka­ naatlere d i renmeyi ve o n l a rı d üzen lemeyi amaçlar". Bel i rtti ğ i m i z g i bi, bu kla s i k görüşte bir ka m u c u felsefe sadece az n üfus l u b i r c u m h u riyette başa rı la bi l i r, zi ra, M ontesq u i e u ' n ü n sözl eriyle "küç ü k bir c u m h u riyette ka m u ya rarı d a h a kuvvetle h is­ sed i l i r, daha iyi b i l i n i r ve her yu rttaş ı n d a h a ya kı n ı ndad ı r". Tersine, g ü n ü m üzde bazı kötü mserler a rzu n u n savurgan l ı kl a rı n ı n (ya n i kaynakla r ı n v e n üfus u n israfı n ı n) sadece merkezi bir rej i m i n d e­ m i r yumruğu sayes inde kontrol edilebi leceğ i n e i n a n ı rlar. İ l k mese l e n i n Kurucu Baba l a r ta rafı nd a n ta rtı ş ı l d ı ğ ı zamanda Madison b u klasik görüşü çürütmek için ta mamen o n u n etrafı nda i l erleyen sofisti ke b i r yoru m s u n d u . Madison'a göre b i r demokra­ side en büyük teh l i ke "hırslı bir çoğ u n l u ğ u n . . . hem ka m u ya ra r ı n ı hem de d iğer yu rttaşları n hakları n ı kendi egemen h ı rsı veya ç ı karı için feda edebi l mesi" i hti m a l i d i r. "Bu türden bir kl i ğ i n yarata bi le­ ceğ i teh l i keler karşısında hem ka musal hem d e özel h a kları gü­ vence a l t ı n a a l m a k ve ayn ı za manda seçi mle işbaşına gelen h ü ­ kü meti n ru h u n u v e biçi m i n i korumak araştı rma l a rı m ızın yöneldi­ ğ i büyü k h ed eftir". Klasi k çizg i lerde küçük bir doğrudan demok­ rasi "kl i ğ i n yarata bileceğ i hasarlar içi n hiçbir ça re b u l a m azken, tem s i l i bir c u m h u riyet fa rkl ı bir i htima l i n yol u n u açar ve a rad ı ğ ı ­ mız ça re i ç i n u m ut vaded er". Büyükl ü k a rttı kça "parti lerin v e çı­ ka rların çeşitl i l i ğ i de" a rtar ve böylece "genel i radeyle i l iş ki l i ço­ ğ u n l u ğ u n d i ğer yurttaşların hakları n ı gasp etmeye yönel i k orta k b i r güd üye sah i p olması" i hti m a l i aza l ı r; "veya bu t ü rden b i r g ü d ü varsa bile o n u içinde h isseden herkesin ken d i g üçleri n i keşfetme­ leri ve birl i k içinde ha reket etmeleri daha zor olacaktı r . . "48 .

48

Bu soru n lar i kna edici bir biçimde Robert A. Dahi ve Edwa rd R. Tuffe tara­ fı ndan a raştı rı l m ıştı r (Size and Democracy, Stanford, Cal if.: Sta nford U n iver­ sity Press, 1 973), yuka rda ki a l ı ntılar için, bkz. s. 7, 1 O, 1 1 .

336

KAPiTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

Bu önerme n i n i ki sonucu va rd ı -ve vard ı r: (i) bütün ç ı ka r l a r d i kkate a l ı n ma l ı v e (ii) b ü t ü n soru n l a r m üza kere ed i l melid i r. Bu çeşitl i l i k ortasında m üzakere tek baş ı n a yeterl i o l maya b i l i r v e ç ı karları n çokl uğu pa rçal a n maya yol aça b i l i r. A B D tem s i l iyetçi, u l usa l bir c u m h u riyet ya ratma deneyi m i son ucunda ayrıca i ki nci b i r a racı ol uştu rd u : meşru l u ğ u n ka b ı olara k işleyecek ve verd i ğ i ka rarlarla heterojen bir topl u m u n ortak kura l l a rı n ı v e ad i l d a ğ ı ­ l ı m la rı yeniden ta n ı m layacak Ü st M a h keme. ABD Ü s t Ma h kemesi kura l l a rı n ı n tüm yönet i m tarafı n d a n normatif h a kem ola ra k ka b u l ed i l mesi bakı m ı ndan biri c i kti r. C u m h u riyetçi, özel m ü l kiyet temel l i bi r çerçeveyi ' m ut l a k doğ­ ru' o l a ra k gören l i bera l felsefede b u üçüncü u n s u ru n [ Ü st Mah­ keme' n i n] kişi n i n g üven l i ğ i n i n ve b i reyi n özg ü rl ü ğ ü n ü n tem i n atı, sivil bir top l u m için zoru n l u l u k olduğu ka b u l ed i l mekteyd i . Ve son yüzyı l içinde Üst M a h keme bu h a kkı [kiş i n i n g üven l i ğ i ve b i reyi n özg ü r l ü ğ ü n ü] m ü l kiyetin kullanımlarının m utlak o l m ad ığ ı na işa­ ret ederek yen iden ta n ı m ladı, ç ü n kü bu ku l l a n ı m la r komş u l a r ve top l u m için ciddi teh l i keler ya rata b i l i r ve m ü l kiyeti k u l l a n m a ve sa h i p l i k kon u s u nda yasal haklar olsa da, orta k top l u msal a maçları teh l i keye ataca k mutlak haklar yoktur. Ayrıca, ne orij i n a l Anaya­ sa'da n e d e Haklar B i l d i rgesi'nde 'eşitl i k' sözcüğü vard ı r. B u söz­ cük sadece "yasaların eşit koruma sağ laması n ı " şart koşa n Ondört Nol u Değ i ş i k l i kte ve ırk, ren k ve önceki köl e l i kle bağ l a ntı l ı On beş N o l u Değ i ş i kl i kte ka rş ı m ıza ç ı ka r. Yine de eşitl i k g ü n ü m üzde ör­ neğ i n eğitim ha kkı, oy ku l l a n m a g i b i kon u l a rd a ka m u c u fel sefe­ n i n merkezi b i r i l g i a l a n ı h a l i n e g e l m işti r. Uzlaşma ve m üza kere meka n izma l a rı bu yüzden hala va rl ı ğ ı n ı s ü rd ü rmekted i r. Soru, b i r genel i rade o l u p o l madığıd ı r. B u rada ayrıca bir ön koş u l vard ı r -bireyleri birbirine bağ laya n, gerektiğ i n ­ de özel ç ı karları ndan zoru n l u o l a r a k vazgeçmeleri n i m ü m kü n kı l a n aşkı n bir bağ ı n b u l u nması gerekir. Bir h a l kı tari h sel olara k bi rleştiren şey bir yönetici, bir öğ reti veya kader b i r l i ğ i d i r -bir h a l k veya u l us u n en büyü k dönem lerin­ d e üçü b i r a raya gel i r. Karizmati k bir kiş i l i k bir h a l ka psikoloj i k özdeşi m ku raca kları b i r b a ğ s u n a r v e itaat v e sayg ı i htiyacı n ı ka r­ ş ı l a r. B i r öğ reti h a l ka d ü nyadaki yerl eri ne dair bir açı kla m a l a r ve meşru laştı rmalar bütü n ü sağ lar. Bir kader orta kl ığı onlara b i r g ü ç v e ken d i n e g üven d uyg usu s u n a r, ken d i n i abartmaya yol açma­ d ı ğ ı nd a psi koloj i k b i r mensubiyet bağ ı gel işti ri r.

KAMUCU EKONOMİ: MALİ SOSYOLOJ İ VE LİBERAL TOPLUM ÜZERİNE

337

ABD'de c u m h u riyete kuru l u ş u nda amaç s u n a n şey bir kader birliği d uyg usu idi -Jefferson ta rafı nd a n ifade ed i l e n fi ki r Tan ­ rı'n ı n tasa r ı m ı olan b u b a k i r kıta n ı n g e l i ş i m h a l i n d e o l d u ğ uyd u . B a k i r bi r kıtada i nsa n l a r ç o k fazla özg ü r olabi l i r, bi reysel amaçları­ n ı n peşi nden koşabi l i r ve başa r ı l a rıyla övü neb i l i rlerd i . O n u n öğ re­ tisi sadel i k, ça l ı şma ve bed e n i n aya rtmalarına d i re n m eyi v u rg u la­ ya n bir Protesta n l ı k ta rafı n d a n biçi m lend i ri l d i . 'Büyü k ada m'a i n a n ç ABD'de genelde başka top l u m l a rd a kinden daha zayıf olsa da, gerçekte, mesleğe göre kademel e n m i ş bu to p l u m d a Ameri­ ka n tari h i ndeki çok sayıda baş ka n ı n bizzat savaşlarda ken d i n i ka­ n ıt l a m ı ş genera l ler olması d i kkat çekicid i r. Görke m l i c u m h u riyeti n altın çağ ı nd a ı l ı m l ı bir orta k kader h i s­ s i n i n ve katı kişisel davra n ı şa i n a n c ı n yerini keski n b i r 'Amerika n ­ cı l ı k', ya n i b i z i d e n izaş ırı ü l kelere açıl maya götüren a ç ı k b i r kader birliği duyg u s u ve ça l ı şm a için teşvi kler s u n a n madd iyatçı bir haz­ c ı l ı k a l m ı ştı. B u g ü n bu açık kader birliği d uyg usu yıkıldı, Ameri­ ka n cı l ı k giderek zayıfladı ve geriye sadece hazc ı l ı k ka l d ı . La ki n hazcı l ı k u l u sa l b i rl i k ve amaç i ç i n zayıf bi r reçeted i r. Bu deneme-bozg u n s ü reci nde b i r erdem ortaya ç ı ka r -bir boz­ g u n yaşa n ı r: ka rizmati k l iderler, ideoloj i k öğ reti ler ve açık kader b i r l i ğ i n d e n vazgeçen, kend i n i ve l i bera l top l u m u sad ece va rl ı ğ ı n ı deva m ettirebileceğ i b i r temelde yeniden ta n ı ml a maya ça l ı şan (stoa c ı l a rı n 'traj i k yaşam duyg usu' o l a ra k ad l a n d ı rd ı kları) b i l i n ç l i bir erişki n l i k i hti mal i . B u teme l i n üç eyl e m i n b i r a raya geti ril me­ siyle ya ratı l ması gerekir: (i) geçm i ş i m izin yen iden teyit ed i l mesi, ç ü n kü sad ece geçm i ş i n m i rası n ı b i l d i ğ i m izde gelecek ka rşı s ı n d a ki yü kü m l ü l ü kl e ri m izi n fa rkı n a va ra b i l i riz, (ii) kaynakları n s ı n ı r l ı l ı ğ ı n ı v e s ı n ı rsız a rzu l a r v e istekler ka rşısı nda-bireysel v e top l u msal­ ihtiyaçların önem i n i ka b u l etm e ve (iii) bütün kişilere top l u m d a b i r adalet v e aid iyet d uyg usu veren v e - i l i ş ki l i a l a n l a rda i nsa n l a r ı n eşit muamele görebi lecekleri i ç i n - daha eşit olduktan bir d u r u m u g e l i ştire n b i r eşitl i k a n l ayışı üzerinde konsensüs. B u b i r tür topl u m s a l sözl eşme, yen i lenebi l i r bir bugün içinde yen iden m üza kere ed i le b i l se d e, geçmişi göz ardı etmeyecek b i r top l u ms a l sözleşme olacakt ı r. Her yen i kuşa kta, her yen i top l u m ­ sal sözleşmede i n s a n l a r ı n yen iden başlayab il ecekleri, geçmişi bir ken a ra itebi l ecekleri ve kuru m l a rı yeniden tasarlayabil ecekleri i nancı kla s i k l i bera l izm kad a r sosya l ist ütopyac ı l ı ğ ı n da büyük ki b­ riyd i. İnsa n l a r bel l i s ı n ı rl a r içinde kend i leri n i ve top l u m u yen iden

338

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLER/

i n şa edebi l i rler, fa kat g ü c ü n ü b i l m e i l e g ü cü n ü n sı n ı rl a rı n ı b i l m e b i r a rada b u l u n m a k zoru ndad ı r. Bu, n i hayetinde, i n s a n ı n d u ru m u h a kkında en eski v e en s ü rekl i gerçektir -fa kat h e r i nsa n i ç i n ge­ çerl i olması koş u l uyla.

Dizin

Amerika Meydan Okuyor, 260, 49 Numaralı Parçanın Nidası, 184, 362

363

Amerika'nın Gelmekte Olan Çağı, 95, 102, 363

Amerikalıların Oluşumu, 158, 159,

A a b s ü rt, 184, 362

363

Ackerm a n , J a mes, 362

Amerika n c ı l ı k, 1 19, 3 3 7, 363

Ada ( N a bo kov), 362

Ana ks i m a n d ros, 141, 363

Ada m s, H e n ry, 362

a n a l it i k soyut l a m a , 140, 3 6 3

Addison, Joseph, 362

a n a l l ı k, 3 6 3

Adem, 97, 3 6 2

a n a rşi, 363

Afri ka, 253, 263, 2 6 4 , 2 8 9 , 363

A n a rşizm, 363

a h l a k, 10, 1 3 , 16, 18, 24, 57, 94,

And erson, S h e rwood, 363

95, 98, 99, 100, 103, 1 1 2, 1 1 6,

And rews, P . W., 363

1 19, 168, 2 1 1, 2 74, 301, 332,

a n la m - i l işkisi, 363

363

a n l a m l ı içerik, 363

a h l a k polisi, 3 3 2 , 363

a n la m s ı z l ı k d uyg usu, 363

a h l a k p o l it i k a s ı , 3 3 2 , 363

a n latı, 152, 158, 363

a h l a ki el e şt i r i , 363

a n latımsal s e m b o l i z m , 47, 363

a h l a ki k iş i l i k, 297, 308, 363

Anthropology Today, 148, 3 6 3

a h l a k i l i k, 90, 99, 3 29, 363

Antigo ne, 1 7 9 , 2 14, 363

b i reysel a h l a k, 363 a i l e, 12, 25, 28, 42, 58, 95, 104, 108, 109, 1 15, 1 3 2 , 135, 203,

Apo l l i n a i re, G u i l la u me, 363 Aq u i n a l ı St. T h o m a s, 363 Aq u i n a l ı Thomas, 10, 12, 153, 363

270, 273, 284, 293, 304, 3 10,

a ra cins, 103, 363

363

Aren dt, H a n n a h, 363

A l berti, Leo n Battista, 363

Aria d n e' n i n m a ntığı, 85, 363

A i l e n , F red e ri c k Lewis, 363

Aristotel es, 10, 12, 58, 1 3 9, 153,

A l loway, Law re n ce, 363

2 1 1 , 2 1 3, 2 70, 2 7 1, 272, 2 74,

A l m a nya, 208, 2 2 8, 261, 280, 283,

304, 3 10, 3 1 2, 3 13, 3 19, 333,

299, 363

363

340

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELiŞKİLERİ

Arm i n i z m , 97, 363 Arm o ry M o d e rn Sanat G a l erisi, 103, 363

Batista, F u l gencio, 364 B a u d e l a i re, Charles P i e rre, 364 B a u h a us, 168, 364

Arnold, M atthew, 363

B a u m o l , W i l l i a m , 364

Aron, Raym ond, 364

Bay Sammler'ın Gezegeni, 89,

Aron, Robert, 364

183, 185, 364

Arta ud, Ante n i n, 364

bayağı eser, 364

a rz u l a r, 1 1, 12, 13, 57, 58, 59,

Bayan Dalloway, 1 5 8, 364

2 1 2, 274, 276, 287, 307, 3 3 5,

Baza rov, 37, 65, 365

337, 364

beat kuşağı, 133, 365

s ı n ı r l a n d ı r ı l m a m ı ş a rzu, 364

Beck, J u l ia n , 365

şiddet arzusu, 189, 364

Beckett, Samuel, 365

a s a b iyye, 125, 364

bedensel içe-a l m a , 186, 365

As h e r, M ic h a e l , 364

Bedevi h a yat, 365

Ati n a l ı l a r, 364

Belçika, 2 2 8, 283, 299, 365

Auerbach, Erich, 364

beleşçi yolcu, 298, 365

ava nga rt, 72, 73, 92, 93, 138, 143,

bel i rsiz l i k, 186, 300, 3 2 5 , 3 2 8, 365

146, 364

Belj a m e, Alexa n d er, 365

Avustu rya, 280, 283, 364

Beli, Pearl, 365

ayd ı n l a n m a, 30, 230, 364

Bellow, Saul, 365

az ı n l ı k, 13, 79, 93, 1 19, 146, 3 19,

Bely, A n d rei, 365

364

Bengl i s, Lynda, 365

a z ı n l ı kl a r, 266, 284, 364

ben l i k, 16, 23, 52, 54, 74, 75, 86, 88, 138, 178, 183, 191, 2 1 3,

B

2 19, 365

Babalar ve Oğullar, 38, 364

be n l iğ i n kökleri a rayışı, 91, 365

Ba bel, l s a a c, 364

b u rj uva-karşıtı ben l i k, 191, 365

B a b i l , 204, 305, 364

kontrolsüz b e n l ik, 365

Bacan, 199, 200, 364

k ü l t ü rel be n l i k, 191, 365

Bağımsız Eserler Salonu, 77, 364

B e n n ett, Gordon A., 365

bağl ı l ı k fikri, 39, 364

B e n n ett, Joseph D ., 365

Ba logh, T h o m a s, 364

Bent h a m , J e re my, 365

b a n ka c ı l ı k, 292, 364

Berg, Alban, 365

B a r l a ra Karşı H a reket, 104, 364

Bergson, H e n ri, 365

ba rok, 141, 364

Berl i n, 144, 229, 3 10, 3 1 1, 3 14,

B a rone, E n rico, 364

3 1 5, 3 34, 365

B a rth, Kari, 364

Berl i n , l s a i a h, 365

B a rton, B r u ce, 364 baskıcı hoşgörü, 79, 364

Beyaz Ruslar, 365 bırakınız yapsınlar, 13, 325, 365

başarı, 13, 3 1, 98, 1 1 1, 133, 1 6 1,

bi lgi, 2, 9, 14, 56, 59, 62, 72, 85,

182, 244, 3 18, 3 19, 364

88, 91, 1 1 3, 1 3 6, 137, 158, 178,

başarı fikri, 364

195, 198, 206, 207, 2 1 7, 245,

başarı p u a n ı, 3 19, 364

246, 250, 2 7 1, 322, 365

Batı A l m a nya, 364

bilgi açlığı

( Wissendrang), 207,

DİZİN

365 esoteri k b i lgi, 365

341

Bol ivya, 228, 366 bol l u k, 1 10, 1 17, 1 19, 2 6 1, 280,

ta n rı-benzeri b i lgi, 365

301, 306, 3 16, 366

z a m a n-bi lgi, 365

bo l l u k m e ka n iz m a l a rı , 366

b i l i nç, 21, 3 8, 43, 48, 85, 86, 89, 101, 155, 157, 158, 163, 166, 177, 186, 190, 196, 200, 201,

bo l l u k to p l u m u, 366 B o n a p a rte, C h a rles Lo u i s N a poleon, 366

202, 2 1 2, 306, 365

Bonnie ve Clyde, 167, 366

b i l i n c i n yen i d e n o rga nizasyo n u ,

Boorst i n , Daniel, 366

176, 365

borç l a n m a , 1 10, 294, 366

b i l i nç a k ı ş ı , 2 1 , 1 5 7 , 3 6 5

borsa, 366

b i l i nçl i l i k, 123, 1 3 0 , 1 34, 165,

Basto n, 29, 1 24, 127, 143, 145,

365 b i l i nçdışı, 86, 160, 365

Bir Amerikan Rüyası, 184, 365

177, 2 1 5, 2 5 1, 2 64, 2 70, 302, 3 2 2 , 3 3 1, 366 b ö l ü ş ü m , 270, 275, 2 7 6, 280, 301,

b i r insan bir oy h a kkı, 365

325, 366

Bir Şeyler Oldu, 138, 365

adil bölüşüm, 366

b i rey, 16, 62, 99, 130, 136, 140, 1 6 1, 162, 163, 184, 204, 2 20, 273, 298, 308, 3 10, 3 1 2 , 3 2 6,

bölüşüm i l kesi, 366 pay l a ş ı m i l keleri, 12, 366 Breto n, And re, 366

3 2 8, 3 30, 366

Brodsky, J oseph, 366

b i rey i n değeri, 323, 366

B roga n, D e n i s, 366

b i reyi n d uya rsı z l a ş m a s ı , 81,

B rooks, D . B . , 366

366 b i reysel fa rkl ı l ı k, 24, 366

Brooks, Van Wyck, 366 Brown, Narman O . , 366

b i reyse l karar, 366

Bruste i n , Robert, 366

b i reyse l k a ra r l a r ı n özet

b u l a ş m a etkileri, 258, 366

to p l a m ı, 56, 366 bi reyci l i k, 23, 5 1, 53, 84, 3 1 1, 366

B u lga kov, M i kh a i l , 366 B u rckha rdt, J a ko b, 367

d i zgi n l e n meyen b i reyc i l i k, 366

B u rgess, Antho ny, 367

katıksız b i reyc i l i k, 366

Burjuva, 15, 18, 27, 53, 54, 58, 61,

rad i k a l b i reyc i l i k, 366

64, 80, 92, 93, 1 18, 177, 191,

b i ri k i m, 2 14, 2 8 1, 282, 305, 329, 366

273, 329, 333, 367 b u rj uvazi, 53, 367

i l ke l b i r i k i m , 366

b u rj uva a h l a k, 367

sermaye b i r i k i m i, 15, 2 8 1, 282,

b u rj uva hesa p l ı l ı k r u h u , 19, 44,

287, 295, 323, 366

367

B i rl e ş i k Devlet l e r Anayasası, 366

Bu rke, Ken neth, 367

Bjo r k m a n , E d w i n , 366

B u r m a h D i l , 293, 367

B l a c k m u r, R . P., 366

Bu rroughs, W i l l i a m , 367

B l a ke, W i l l i a m , 366

b ü rokrasi, 46, 194, 367

B l o k, Aleksa n d r A l e ksa n d rovich, 366 bohem, 79, 84, 92, 93, 366

Bürokrasi ve Temsili Yönetim, 2 7 1, 367 b ü rokratik g r u p l a r, 367

342

KAPiTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

b ü ro krat i k kol l e ktivizm, 50, 367

Comte, Auguste, 368 Condo rcet, M a rq u i s de, 368

b ü rokratik koord i n a syon, 3 6 7

Conrad, Joseph, 368

b ü ro krati k m e ka n i z m a , 367

Cooper, R i c h a rd N . , 3 6 8

b ü rokratik M o l e k, 3 10, 367

Coxey' n i n O r d usu, 2 4 3 , 368

Bütçe Yapma Süreci Politikası, 270, 3 6 7 b ü y ü k a d a m, 3 6 7

Criterion, 147, 325, 368 c u m h u riyet, 335, 336, 368

Cumhuriyet, 2, 102, 123, 197,

B ü y ü k B ritanya, 2 5 4 , 261, 267,

266, 368

299, 3 2 1 , 367

Büyük Hıristiyan İlk Günah Öğretisinin Savunusu, 97, 367

ç

B ü y ü k Kriz, 228, 241, 274, 280,

çal ı ş m a , 17, 2 1, 24, 25, 33, 39, 57,

281, 293, 367 b ü y ü k to p l u m , 306, 3 1 1, 367

çağdaş topl u m , 368 74, 77, 95, 100, 1 1 1, 1 1 6, 1 17, 125, 135, 137, 148, 153, 180,

Büyük Varlık Zinciri, 367

194, 196, 201, 204, 208, 242,

Byron, George Gordon ( Lo rd

243, 267, 290, 330, 337, 368

Byro n ) , 367

Çar R u syası, 1 3 1, 368 çatışma, 39, 49, 61, 75, 1 2 6, 176,

c

229, 2 30, 244, 253, 266, 277,

Cage, J o h n, 367

301, 303, 368

Ca m us, A l b e rt, 367

çatışm a n ı n d ü z e n l e n m esi, 46,

Ca riyle, T h o m a s, 367 Carnegie, A n d rew, 367 Ca rre, John le, 367 Cassi re r, E r n st, 367

368 vergi çatı ş m a s ı , 277, 368

Çavdar Tarlasında Çocuklar, 82, 368

Castro, F i d e l , 367

Çekosl ova kya ' n ı n i şga l i , 229, 368

Catch 22, 184, 367

ç ı k a r l a r, 287, 295, 296, 300, 306,

cehennem, 74, 203, 367

308, 3 10, 3 30, 336, 368

c e n n et, 74, 203, 367

ç ı k a r grubu, 368

Ceza n n e, Paul, 367

ç ı k a r gru p l a rı, 1 19, 368

Cezayi r, 124, 192, 235, 252, 2 8 1, 367 Chaco Savaşı, 2 28, 367

Che/sea Kızları, 167, 367 C h i cago, 35, 148, 153, 2 3 1 , 2 7 1, 305, 3 6 7

çıkarlar oyu n u , 368 ka m usal ç ı k a r, 61, 62, 267, 296, 302, 368 özel ç ı k a r, 368 u l u s a l ç ı k a r, 282, 368 ç ı p l a k l ı k, 332, 368

chremastistic, 272, 368

ç i l eci l i k, 17, 19, 1 24, 368

C i nera ma, 3 6 8

Ç i n , 50, 66, 1 18, 1 24, 129, 1 3 1,

civitas, 62, 296, 297, 368

148, 192, 263, 266, 289, 297,

coğrafi kota l a r, 3 19, 368

308, 3 10, 368

Co l l ege of Six Day's Wo rks, 199, 368

Commentary, 35, 83, 368

Çin İ m pa rato rluğu, 1 3 1, 368 çocu k l u k, 166, 190, 2 14, 368 çocu k l u k s a n c ı s ı, 368

DİZİN

343

çağdaş d e neyim, 369 D

d eneyi m açl ığı, 142, 369

Dada, 368

deneyim biçi m l e ri, 129, 369

D a d a i z m , 26, 147, 368

deneyim için d e n ey i m , 332,

D a h i , Robert A., 368

369

Dalgalar, 1 5 8, 369

de neyi m i n b i r i c i k l iği, 178, 369

D a n i m a rka, 299, 3 2 1, 369

d e n eyi m i n eşa n l ı l ığ ı ve

D a rw i n, C h a rl es, 369 d a ya n ış m a , 125, 1 34, 369

dolaysızlığı, 369 deney i m i n s ü re k l i l iği, 303, 369

meka n i k daya n ı ş m a , 369

kişisel deneyim, 369

o rga n i k daya n ı ş ma, 1 34, 369

paylaş ı l a n d e n ey i m l e r, 193,

De G a u l le, Cha rles, 369 De Koo n i n g, Willem, 369 Decter, M i dge, 369

369 psi kede l i k deneyim, 53, 369 sıradan d e n ey i m , 369

deflasyo n i st politika, 291, 369

Den is, M a u rice, 369

değerler, 1 1 , 25, 42, 45, 50, 57,

d e n k l eşt i rici k uvvet l e r, 369

59, 80, 84, 98, 104, 125, 143,

Desca rtes, R e n e, 370

188, 202, 223, 239, 264, 303,

despotizm, 370

3 23, 369

dete r m i n ist ka l k ü l üs, 140, 370

değe r l e r i n tersyüz e d i l mesi, 369 topl u m s a l d eğerler, 369

Detroit, 2 3 1, 235, 370 deva l ü a syon, 256, 370 devlet, 23, 28, 50, 60, 6 1, 145,

deizm, 369

195, 2 3 1, 237, 2 70, 272, 273,

de l i l i k, 41, 72, 105, 183, 1 84, 369

274, 276, 278, 279, 281, 282,

Deli, Floyd, 369

286, 287, 289, 292, 293, 294,

Demeny, Paul, 369

296, 299, 3 1 2 , 3 19, 3 20, 3 2 6,

demiurgos, 199, 369

332, 333, 370

d e m ografi k değişim, 239, 369

devlet bütçesi, 292, 370

d e mokrasi, 49, 143, 2 1 2, 251, 252, 302, 3 1 7, 3 2 1 , 335, 369

devlet gücü, 370 d evlet h a rca m a l a rı , 370

demokratik yöneti m, 369

d evlet ya rd ı m l a rı, 370

fo rmel d e m o krasi, 369

d evletç i l i k, 10, 3 70

katı l ı m c ı d e m o krasi, 369

d evlet-destekli, 28, 60, 61, 370

modern d e m o krasi, 369

d evl et-güd ü m l ü, 50, 60, 61,

modern d e m o krati k yön e t i m l e r, 2 9 1, 369 s ı nai d e m o krasi, 369 D e m o kr a s i Yeni D e m o krasi, 1 0 2 , 369 deneyim, 6, 2 1 , 53, 72, 81, 87, 90, 93, 129, 1 3 1 , 133, 134, 138, 139, 141, 142, 150, 154, 160,

370 devlet i n a ktif m ü d a h a l esi, 370

Devlet ve Devrim, 280, 370 Devletin Mal/ Krizi, 2 7 1 , 370 devrim retoriği, 370 Dewey, J o h n, 370 dezava ntaj l ı, 226, 3 1 2, 3 17, 3 2 6, 370

162, 163, 166, 196, 207, 2 15,

dış politika, 248, 249, 370

2 1 6, 2 17, 226, 3 3 2, 369

d ı şavu r u m c u l u k, 155, 370

344

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

D i c ke n s, Cha rl es, 370

371

Die Tat, 40, 370

d ü rtüsel davra n ış, 3 7 1

D i lthey, W i l he l m , 370

i kt i sadi d ü rtü, 2 0 , 23, 53, 5 7 , 371

d i n, 19, 20, 25, 29, 47, 55, 65, 66, 75, 85, 96, 98, 1 24, 128, 191,

isya n d ü rt ü s ü , 5 6 , 3 7 1

193, 197, 202, 203, 204, 205,

ka pita l ist i ktisadi d ü rtü, 3 7 1

2 10, 2 1 1, 2 1 2, 2 15, 2 17, 2 18,

k ü l t ü re l d ü rtü, 71, 3 7 1

2 19, 2 2 2, 233, 273, 297, 308,

modernite n i n k ü l t ü re l d ü rt ü s ü , 23, 3 7 1

330, 370

m o d e r n i z m i n d ü rt ü s ü , 3 7 1

din sava ş l a rı d e n ey i m i , 370

ya l ı n yaratıcı d ü rt ü , 1 7 9 , 3 7 1

d i n i n krizi, 203, 370 d i n sel a h l a k, 370

d ü ş ü ncen i n ke n d i l iğ i n d e l i k l e dolayı m l a n m a s ı , 1 7 9 , 3 7 1

Dissent, 3 13, 3 2 1, 370 diya l e kt i k, 3 1 , 39, 45, 123, 370

d ü z a n la m , 174, 3 7 1

Diyon isya n a rayış, 370 D iyo n i sya n e d i m , 370

E

Diyo n i sya n şen l i kl e r, 370

E a rth, J o h n , 3 7 1

Diyo n isya n yığın, 186, 370

E a stern H avayo l l a rı, 1 1 2, 3 7 1

doğa d ü nya s ı , 197, 370

ecel d uygusu, 90, 3 7 1

doğa ç l a y ı c ı ta rz, 370

E c k h a rt, J o h a n nes, 3 7 1

doğa l gaye, 2 1 1, 370

Ec kste i n, Otta, 3 7 1

doğa l i htiya ç l a r, 272, 370

Economist, 64, 298, 3 7 1

Doğu m isti s i z m i , 186, 370

e d i n m e, 5 1 , 91, 9 8 , 1 3 2 , 272, 3 7 1

doğum kontro lü, 102, 370

Edwards, J o n a t h a n , 3 7 1

D o n leavy, J. P . , 370

Egbert, Do n a l d, 3 7 1

Downs, Antho ny, 370

ege m e n l i k, 100, 2 6 6 , 2 7 8 , 3 7 1

d ra m a , 129, 3 7 1 D u l l es, J o h n Foster, 3 7 1

h u k u k u n ege m e n l iği, 4 6 , 3 13, 371

D u r k h e i m , E m i l e, 3 7 1

i n sa n la rı n ege m e n liği, 3 1 3, 3 7 1

d u ya r l ı l ı kta d evrim, 3 7 1

tü ketici n i n ege m e n l iğ i i l kesi,

d u y a rs ı z l ı k, 93, 1 3 4 , 3 7 1 d uygu n u n sa h i l iği, 1 7 9 , 3 7 1

272, 3 7 1 eğit i m , 33, 6 0 , 7 6 , 92, 109, 133,

d uy u s a l i let i ş i m , 3 7 1

135, 181, 195, 235, 2 3 7, 242,

d uyusa l i z l e n i m l e r, 8 6 , 3 7 1

244, 245, 246, 247, 2 50, 253,

d ü nya p o l i s i , 2 6 6 , 3 7 1

275, 276, 284, 286, 3 1 7, 322,

d ü nya d a n d ı ş l a n m ı ş l ı k, 1 2 8 , 3 7 1

336, 3 7 1

d ü n ya n ı n b ü y ü s ü n ü n boz u l ma s ı ,

eğit i m p o l i t i kası, 3 2 2 , 3 7 2

74, 3 7 1 D ü n ya - R u h u, 206, 3 7 1 d ü nya-ta r i h s e l fig ü r l e r, 2 18, 3 7 1 d ü rt ü l e r, 2 0 , 55, 8 5 , 1 1 1, 181, 204, 302, 3 7 1

eğit i m d e n yara rl a n m a h a k l a r ı , 284, 3 7 2 eşitleyici eğitim, 372 he rkes i ç i n yü ksek eğiti m, 372 Eisenhower, Dwight D . , 372

a ş m a d ü rt ü s ü , 3 7 1

E isenstein, Sergei, 372

d ü rt ü l e r i s e r best b ı ra k m a , 1 9 1 ,

eko n o m i, 10, 19, 30, 3 1, 43, 45,

DİZİN

58, 60, 62, 72, 74, 81, 1 16, 125, 126, 2 2 3 , 241, 267, 269, 270,

345

Emperyal Almanya ve Sanayi Devrimi, 261, 3 7 2

2 7 1, 272, 273, 274, 276, 282,

e m perya l rol, 3 7 2

286, 294, 304, 306, 307, 308,

e m perya l ta rz, 265, 3 7 2

3 1 1, 3 3 3 , 3 7 2

e m p resyo n i z m , 155, 3 7 2

b u rjuva e k o n o m i s i , 273, 3 7 2

e n d ü ş ü k risk, 3 2 5 , 3 2 7, 3 7 3

d ü nya e k o n o m i s i , 3 7 2

e n k ü ç ü k-en b ü y ü k i l kesi, 140,

ekono m i k a ltya pı, 372 e ko n o m i k d ü z e n l e m e, 330, 3 7 2 eko n o m i k güvence, 2 8 4 , 3 7 2

373 enflasyon, 123, 267, 286, 290, 2 9 1, 292, 293, 294, 298, 3 15,

ekono m i k i k i l e m l e r, 3 7 2

373

ekono m i k istikra r, 275, 2 80,

çift haneli enflasyon, 373

372

e nflasyon a ç ı ğ ı , 286, 373

eko n o m i k o l m a , 323, 324, 372

enflasyon d ö n g ü s ü , 2 9 1, 373

ekono m i n i n o rta d a n k a l k m a s ı ,

enflasyon i st baskı, 373

372 ev eko n o m isi, 269, 270, 2 7 1, 372

ü cret- m a l iyet e nflasyo n u , 290, 373 enge l l e m e politikası, 195, 373

ev yöneti m i , 2 70, 2 7 1 , 372

E ngels, Friedrich, 373

ka m u ekonomisi, 269, 304, 372

ensta ntane o l a y l a r, 1 60, 373

kamucu e k o n o m i , 269, 2 70,

entro p i k, 373

276, 309, 3 7 2 ka m u s a l g i r i ş i m c i e k o n o m i , 3 7 2

E r m itosu, 197, 373 e rge n l i k töre n i , 132, 373

korporatif e k o n o m i , 3 7 2

E rickson, E ri k, 373

modern k a m u c u e k o n o m i , 3 7 2

eskatoloj i , 197, 373

modern p i y a s a eko n o m isi, 3 7 2 p i y a s a e k o n o m isi, 2 6 9 , 2 7 1, 323, 3 2 4, 3 7 2 sosya l i st p i y a s a e k o n o m i s i , 273, 3 7 2 şeh i r e k o n o m i s i , 2 6 9 , 3 7 2 Ekonomi

eskatoloj i k kaygı, 90, 373 Eski Ah it, 204, 2 1 1, 373 esnek uyum, 373 estet i k, 2 1, 48, 54, 74, 75, 86, 87, 88, 90, 91, 93, 97, 101, 1 2 8, 129, 138, 146, 147, 150, 152, 153, 154, 156, 1 60, 162, 1 67,

E kon o m i k D a n ı ş m a n l a r

168, 170, 172, 179, 180, 190,

Kon seyi, 250, 3 7 2

192, 203, 204, 205, 3 18, 332,

Ekonomik Felsefi Elyazmaları, 3 7 2

373

eksen i l ke, 1 5 , 1 6 , 4 6 , 3 7 2

çokluğun estetiği, 1 13, 373

e k s e n ya p ı , 15, 3 7 2

estetiği çekme, 3 7 3

eksik isti h d a m , 295, 3 7 2

estetiğin ö z e r k l i ğ i , 2 0 5 , 373

e l e ktri k evresi, 200, 3 7 2

estet i k h ü m a n iz m , 3 7 3

eleşt i r me n l i k, 3 7 2

estet i k mesafe, 373

E l iot, G e o rge, 3 7 2

estet i k m e ş r u l a ştı r m a , 204,

E l i ot, T. S . , 3 7 2

373

E l i z a beth d ö n e m i, 148, 3 7 2

estet i k sess i z l i k, 167, 373

E m e rson, R a l p h W a l do, 3 7 2

estet i k uyum i d e a l i , 373

346

KAPiTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

estet i k y ı k ı m , 373

fayda i l kesi, 374

hayat ı n estet i k doğru l a n m as ı ,

faz k u ra l ı, 200, 374

373

FBI, 2 3 6, 374

eşci n s e l l i k, 103, 167, 332, 373

fed era l h a rc a m a , 284, 374

eşit l i k, 13, 16, 32, 46, 49, 59, 2 1 2,

fe n o m e n o l oj i k m e rkez, 374

2 2 3 , 2 3 1, 257, 283, 291, 309,

feo d a l d ü nya, 374

3 13, 3 14, 3 1 5, 3 16, 3 18, 3 2 1,

Finans Kapital, 280, 374

3 2 2 , 3 24, 3 2 7, 3 2 9, 336, 3 3 7,

F i n l ey, M . 1 . , 374

373

Fitzgera l d, F . Scott, 374

a ra ç l a r ı n eşitliği, 3 1 6, 373

fiyat siste m i , 10, 374

d uygu eşit l i kç i l iği, 176, 373

fiz i ksel d ü nya, 374

eşit k ı l m a , 3 13, 373

flaş res i m l er, 160, 374

eşit m u a m e le, 3 1 3, 3 15, 3 16,

F l a u b e rt, G u stave, 374

3 17, 337, 373

Flavin, Dan, 374

eşit otorite, 321, 373

fo rmel u z l a ş ı m l a r, 178, 3 74

eşit l i k t a l e p l e ri, 324, 373

Fouca u lt, M . , 374

eşit l i kçi eği l i m ler, 373

Fou rastie, J e a n , 374

fı rsat eşitliği, 47, 244, 245, 3 17, 3 2 5 , 373 koşu l l a r ı n eşitliği, 3 1 6, 373

F o u rca u lt, 106, 374 Fourier, C h a r l es, 374 Fra n k, Joseph, 374

sivil h a k l a rd a eşit l i k, 46, 373

F ra n kfu rter, Fel ix, 3 74

so n u ç l a r ı n eşitliği, 245, 3 1 6,

F ra n k l i n, Benj a m i n, 374

374

Fransa, 18, 77, 103, 1 68, 176, 253, 264, 293, 299, 303, 374

yasa ö n ü n d e eşit l i k, 16, 46, 3 1 3, 374 eşits i z l i k, 3 16, 374 sonuç eşitsizl iği, 3 1 3, 374 etki l i l i k, 59, 75, 2 14, 374

Fransız Devri m i , 303, 3 74 F r a n s ı z ş i i ri, 375 Freud, Sigm u n d , 375 Fried m a n , B ruce J., 375 F rye, N o rt h rop, 375

F

Futz ve Che, 167, 375

factum, 2 13, 374 Fakir Richard'ın Almanağı, 97,

Fütürizm, 26, 375

374 fa k i r l e r, 97, 104, 1 10, 284, 3 1 2, 3 2 6, 374 fa ntezi, 25, 27, 108, 123, 184, 3 74

G G a b l ik, Suzi, 375 G a bo, N a u m, 375 Gadol, J o a n , 375

fa rk i l kesi, 325, 374

G a l bra ith, John Ken neth, 375

fa rk ı n da l ı k, 29, 2 19, 374

G a n ce, Abel, 375

F a u l k n er, W i l l i a m , 374

G a ns, H e r b e rt, 375

F a u st, 88, 205, 206, 207, 208,

G a rnett, Edwa rd, 375

209, 2 10, 3 74

G a rtner, Ala n, 375

Fa u sti a n d ü rtü, 374

Gayri Safi M i l l i Hasıla, 375

ü ç F a u st, 206, 374

geçiş n o kta l a r ı , 2 6 1, 375

Faust'un Trajedisi, 207, 374

G eertz, Cl iffo rd, 375

DiZiN

347

Geist, 43, 44, 207, 375

G l istrup, Mogens, 3 7 6

gelecek y ö n e l i m l i , 133, 375

gnostisizm, 376

gele nek, 14, 20, 72, 91, 94, 101,

Goda rd, J e a n - Luc, 3 7 6

1 19, 1 20, 1 3 1, 176, 178, 190,

Goethe, J o h a n n Wo lfga ng von, 376

205, 2 17, 303, 3 13, 3 15, 375 geleneksel dil, 375

Goldman, E m ma, 376

gel i r, 10, 1 1, 12, 42, 46, 48, 55,

G o l dscheid, R u d o lf, 3 7 6

61, 63, 65, 76, 99, 100, 101,

G o l d s m ith, O l ive r, 3 7 6

109, 1 14, 1 17, 120, 123, 132,

G o m u l ka, W l a dys l a w, 376

138, 142, 15 1, 154, 157, 173,

G o rdon, A l e p h D a l e d , 3 7 6

174, 179, 181, 184, 189, 194,

Gök Mekaniği, 139, 3 7 6

197, 198, 203, 2 1 2 , 2 18, 2 3 5,

görel i l i k t e o r i s i , 3 7 6

243, 244, 248, 2 6 1 , 2 7 1 , 2 74,

G ra n a , Ces a r, 376

275, 2 7 6, 2 78, 281, 291, 294,

G ra n et, M a rcel, 3 7 6

298, 3 04, 307, 308, 3 10, 3 1 5,

Greenberg, C l e m e nt, 3 7 6

3 1 7, 3 18, 3 19, 320, 3 2 2 , 323,

G retchen, 206, 207, 3 7 6

3 24, 3 2 6, 327, 3 2 8, 3 3 1 , 3 3 6,

G rierson, Fra n cis, 376

375

G ross, J o h n , 3 7 6

ge l i r d a ğ ı l ı m , 375

G rotowski, J erzy, 376

gel i r payl a ş ı m ı, 275, 375

G u evara, E rnesto (Che), 376

gel i r p o l i t i ka s ı , 2 9 1 , 375

Guguk Kuşu, 184, 3 7 6

h a rca n a b i l i r gel i r, 375

Gutkind, Erich, 376

Gemeinde, 3 1 1, 375

güç, 12, 19, 25, 28, 39, 46, 63, 73, 86, 88, 101, 103, 104, 108, 124,

G e n ç E nte l e ktü e l l e r, 375

126, 132, 146, 148, 184, 192,

ge n ç l i ğ i n y a b a n c ı l a ş m a s ı , 229,

196, 206, 2 10, 2 18, 2 2 2, 2 2 5,

375 G e n e r a l C u rtis Lem ay, 238, 375

230, 2 3 1, 238, 247, 2 5 2, 253,

G e n et, J e a n, 375

257, 259, 262, 263, 265, 2 66,

gerçe k l i k p ro b l e m i , 132, 375

279, 281, 282, 283, 2 9 1, 300,

geri çekil m e, 134, 375

3 17, 323, 332, 3 3 6, 3 7 6

geri l i m i n yapısal kayn a k l a rı, 49,

güç ya p ı l a rı, 376 güçler ayrı l ı ğ ı , 376

375 gevşem e ritü e l l e ri, 2 19, 375 G i bbon, E d w a rd, 375

Güç İsteği', 376 Günümüzde Kapitalizm, 123, 3 7 6

G i b bs, W i l l a rd, 375 G i de, A n d re, 3 7 5

H

G iedeon, Siegfried, 375

H a bermas, J ü rgen, 376

G i e rke, Otto von, 3 7 6

H a ckett, Francis, 376

Gi/es Keçi Oğlan, 1 84, 3 7 6

H a d den, B ritton, 3 7 6

G i ns berg, A i l e n , 376

Hafta Sonu, 1 8 9 , 376

G i n s be rg, M o rris, 376

h a k l a r, 12, 28, 59, 60, 137, 2 2 3 ,

gize m l i leşt i r m e, 40, 3 7 6

2 3 1, 233, 244, 283, 284, 300,

Gizli Ajan ( C o n r a d ) , 376

308, 309, 3 10, 3 1 1, 3 1 2 , 3 1 6,

g i z l i polis, 282, 376

334, 336, 376

348

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

b i reyse l h a k l a r, 3 7 6

hermetizm, 86, 377

eşit y u rtta ş l ı k h a k l a rı , 16, 376

hesapçı l ı k, 37, 377

g r u p h a kl a rı , 223, 377

hesa p l a n a b i l i rl i k, 1 34, 377

kad ı n h a k l a rı, 89, 377

heykel, 138, 1 50, 159, 1 7 1, 175,

seçme ve seç i l m e h a k l a r ı , 377

377

sivil haklar d evri m i , 2 3 1 , 377

havada heykel, 172, 377

siyasa l h a k l a r, 283, 377

heykel sanatı, 3 7 7

sosya l h a k l a r, 377

k ı r ı k gövde heyke l i , 378

sosyoekono m i k h a k l a r b i l d i rgesi, 334, 3 7 7 yu rttaş l ı k h a k l a r ı , 2 8 3 , 3 1 2 , 3 16, 377

m i n i m a l heykel, 1 7 1 , 378 H ı ristiya n l ı k, 2 2 2, 378 H i lferd i ng, R u d o lf, 378 H i n d i st a n , 177, 228, 2 64, 2 6 6, 267, 378

H a kl a r F ra n s ı z İ n s a n H a kl a r ı B i l d i rgesi, 289, 377

H itch, C h a rl es, 378 h i zmetler, 195, 255, 284, 285,

h a k l ı l a şt ı rma, 304, 377

286, 290, 3 3 1, 378

Halakah, 2 1 1, 377

h i z m et to p l u m u, 378

H a l be rsta m, David, 377

h i z m etleri a rt ı r m a baskısı, 276,

h a l üs i n a syon, 166, 377

378

h a m i l i k, 3 7 7

i n s a ni h i z m et l e r, 378

H a m i lton, Richa rd, 377

sağ l ı k h iz m etleri, 275, 286,

h a reket ve değişme d uyg usu, 377 H a rtz, Lo u i s, 377

3 20, 3 2 3, 378 tekn i k h i z m et l e r, 378

H awthorne, N at h a n i e l , 377

H o b bes, Thom as, 378

H a y, Al ex, 377

Hoffm a n, Frederick J ., 378

hayat tarzı, 24, 57, 93, 104, 1 16,

H o l l a nda, 18, 299, 378

1 1 1, 112, 1 13, 187, 308, 377

homo dubleks, 2 15, 378 h o m o faber, 71, 378 homo pictor, 71, 378

h a z tera pisi, 1 1 3, 377

H o m u n c u l us, 378

1 2 1 , 1 2 6, 132, 377 h a z, 19, 2 1, 38, 5 7, 91, 102, 103,

h a z c ı h a yat, 377

H o p k i ns, Gerard M a n l ey, 378

h a z c ı l ı k, 27, 57, 103, 1 16, 126,

H o-Şi- M i nh, 230, 378

2 74, 337, 377

H o u ston (Texa s), 378

p o p h a z c ı l ı k, 377

H owe, l rvi ng, 378

saçma n ı n h a z z ı , 166, 377

H u bba rd, E l bert, 378

H egel, G e o rg W. F., 377 H egelci

nesneleştirme, 169, 377

H egelci l i k, 92, 377 h ege m o nya, 23, 247, 266, 377 H e i l b ro n e r, R o b e rt, 377

H ughes, H. Stua rt, 378 H ugo, Victor, 378 h u ku k, 13, 61, 74, 104, 125, 2 1 1, 232, 2 3 6, 3 10, 329, 3 34, 378 H u nt i n gton, Sa m u e l P . , 378

H e l l e r, E rich, 377

H uxley, Aldo us, 378

H e l l er, J o s e p h , 377

h ü k ü m et m ü d a h a lesi, 61, 378

H e l l e r, W a l t e r, 377

H y m a n , Sta n l ey Edga r, 378

H e m i ngway, E r nest, 377

DiZiN

349

i ş l evsel, 29, 46, 75, 101, 1 19, 127,

1, İ

129, 134, 2 14, 244, 257, 2 79,

lvy Leauge, 120, 378

282, 302, 3 17, 3 7 9

İ b n-i H a l d u n, 123, 124, 378

i ş l evsel u z m a n l a ş m a , 1 34, 3 7 9

içgüd ü sel, 103, 126, 201, 378

i ş l evsel z o ru n l u l u k, 29, 379

İ ç k i Yasağı, 104, 105, 106, 1 19,

işs i z l i k, 225, 227, 290, 3 7 9

1 20, 378

İta lya, 1 8 , 2 28, 267, 299, 379

İ ç k i Yasağı H a reketi, 104, 378

İtalya n füt ü r i z m i, 379

i d e a l t i p, 15, 378

ithal kota l a rı, 256, 379

ideoloji, 59, 9 1 , 100, 101, 120,

İtiraflar, 178, 379

1 2 1, 181, 190, 282, 303, 378

ivme yasası, 200, 379

ideoloj i n i n sonu, 80, 295, 378

İyi Toplum, 379

iki part i l i s i stem, 300, 379 İkinci D ü nya Savaşı, 81, 228, 229, 239, 240, 241, 242, 247, 248,

Jacob'un Odası, 158, 379

249, 2 5 3 , 2 54, 2 5 9, 262, 263,

J acobs, Lewis, 379

296, 379

J a m es, W i l l i a m , 379

i ktisadi asga ri, 379

J a ponya, 64, 2 28, 254, 258, 263,

i ktisadi k ı l m a , ıs, 1 2 6, 379 i l g i i l kesi, 323, 379 i l kb a h a r rock-uyuştu rucu d a nsı, 1 9 1, 3 7 9

İ/yada, 197, 379 i m ge, 22, 44, 77, 98, 139, 160,

289, 296, 379 J a rre l l , R a n d a l l, 3 7 9 J a rry, Alfred, 379 J a s p e rs, Kari, 3 7 9 J efferson, Thom as, 379 Jim Crow yasa l a rı, 232, 380

1 7 1, 196, 379

J oyce, J a m es, 380

i mgeci l i k, 147, 379

J u d d , D o n a l d, 380

i m p a rator ben, 205, 379

J u ng, Cari, 380

İ n a nç Çağı, 23, 379 İ n c i l ' i n Kra l J a mes Versiyo n u, 379

K

indigenista, 2 28, 379

ka b u l rit ü e l l eri, 2 19, 380

İ ngi lte re, 18, 44, 5 1, 144, 145,

ka ç ı n ma, 129, 2 80, 380

148, 250, 253, 2 54, 2 64, 273, 280, 293, 296, 302, 3 17, 3 3 1, 379

İnsan Zihninin Tarihsel İlerlemesinin Bir Taslağı, 257, 379

kader, 97, 101, 1 18, 198, 202, 203, 336, 337, 380 kader b i rliği, 3 3 7, 380 ka d ı n genita l l iği, 185, 380 Kafka, Franz, 380 Kahn, H e r m a n , 380

i n s a n - m a k i ne, 1 7 1 , 379

K a l do r, N ic h o l a s, 380

i n şa a t sektörü, 379

ka l ı p değişke n l er, 140, 380

İsa,, 379

K a l iforn iya, 1 1 1, 1 1 2, 285, 380

İ s ka n d i n a v ü l ke l eri, 379

Ka lvi nci l i k, 17, 19, 96, 380

İ s ra i l , 35, 2 64, 379

ka m u m a l iyesi, 270, 279, 2 8 1, 380

isti h d a m güvencesi, 284, 379 işe a l m a d a ö n ce l i k, 245, 379

ka m u m a l iyesi refo r m u, 380 ka m u ya ra rı, 282, 296, 335, 380

350

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

ka m u c u fe l sefe, 335, 380

Kato l i k sosya l teori, 3 10, 3 8 ı

ka m u s a l a la n , 380

Kaufm a n , Walter, 3 8 ı

ka m u s a l erdem, 380

Kautsky, K a r i , 3 8 1

ka m u s a l h a rca m a l a r, 380

kavra m s a l ifa d e, ı 9 ı , 3 8 ı

ka m u s a l m a l l a r, 298, 33ı, 380

kaybo l m u ş l u k, ı 2 8, 3 8 ı

ka m u s a l m e ka n iz m a l a r, 332, 380

Kayıp Zamanın İzinde, ı60, 3 8 1

ka m u s a l ve özel ayrı m ı , 380

kayn a k t a h s isi, 2 8 7 , 3 8 ı

ka m us a l ve özel ge r i l i , 380

kayn a k yönet i m i, 2 5 9 , 3 8 ı

ka m u s a l y u rttaş, 330, 380

k a z a n ç beklentileri, 3 8 ı

K a n a d a , 228, 380

kaza n ı l m ı ş h a k l a r, 3 7 7

K a n d i n s ky, Wassi ly, 380

kend i n i ifa d e, 1 4 , ı6, ı91, 3 ı 2,

Ka nt, l m m a n u e l , 380

3 ı8, 3 8 ı

ka p a l ı a ra ba , 380

K e n n edy, J o h n F . , 3 8 ı

k a p ita l i z m , ı7, 26, 57, 63, 103,

kent l e r, 2 4 1 , 242, 3 8 ı

ı ı 6, ı ı8, ı20, 140, 279, 287,

Kermode, F ra n k, 3 8 ı

2 94, 295, 30ı, 302, 380

Kemer K o m i syonu, 235, 3 8 1

A m e r i k a n ka p ita l i z m i , ı 2 6, 380

Kero u a c, J a ck, 3 8 ı

devletçi k a p ita l i st topl u m , 282,

Kesey, Ken, 3 8 ı

380 devletçi ka p ita l i z m , 380

Key, E l len, 3 8 ı keyfi ayrı m l a r, 3 8 ı

erken ka pita l izm, 380

Keynesyen d evrim, 2 90, 3 8 ı

kapital ist d e m o kratik

Keynesye n i z m , 3 8 ı

e ko n o m i l e r, 380 k a p ita l ist devl et, 282, 380 kapital ist i kt i sadi ege m e n l i k, 380

Keyse r l i ng, Leon, 3 8 1 kıtl ı k l a r, 62, ı23, 2 90, 295 kıya m et ütopya c ı l ı ğı, 90, 38ı kıya m et vizyo n u , 3 8 ı

kapita l i z m i n ç e l i ş k i l e ri, ı4, 380

k i b b utz, 204, 3 8 ı

ş i rket kapita l iz m i , 1 18, 38ı

K i e rkegaa rd, Soren, 3 8 ı

y e n i b o l l u k ka pita l i z m i, 1 19, 38ı Ye n i kapita l iz m , 3 8 ı K a p row, A l l a n , 3 8 ı

K i n d l e b e rger, Cha rles P., 3 8 ı Kirchh off, G ustav, 3 8 1 kişi l e r ya p ı s ı , 4 6 , 382 kişi l i k a ş ı n m a sı, 382

ka r i ç i n ü reti m, 3 8 ı

kişisel tat m i n , 16, 27, 32, 382

K a ra Pa nterler, 2 3 5 , 3 8 ı

kitle, 5 6, 72, 8ı, 82, 83, 84, 85,

k a r a r teorisi, ı40, 3 8 ı kasa ba, 95, 100, 10ı, 1 0 5 , 107, ıo8, ııs, ı ı8, l ı9, ı29, ıs7, 247, 3 8 ı

Kasvetli Ev, 4 4 , 3 8 ı kata rsis, ı 8 9 , 3 8 ı katı l ı m , ı 6 , ı80, 2 2 6 , 250, 2 s ı, 3 2 ı, 3 8 ı kat ı l ı m d evr i m i , 2 2 6, 3 8 ı Kato l i k K i l isesi, 3 8 ı

93, ıo6, ı23, ı 2 6, ı3o, 1 3 ı, ı42, ı49, ı s ı, ı68, ı1s, ı8o, ı81, ı9ı, 228, 3 ı3, 382 kitle topl u m u, 8ı, 82, 85, 1 3 ı, ı8ı, 3 13, 3 8 2

Kitlelerin Psikolojisi, 2oı, 382 kitlesel bomba l a m a , 382 kitsch, 84, 1 14, 382 k l a s i k Çin siyaset fe lsefesi, 382 k l a s i k fel sefe, 382

DİZİN

351

k l a s i k m e ka n i k, 3 8 2

ç a l ı ş m a k ü ltü, 39, 383

k l a s i k sosya l t e o r i , 382

çoc u k l u k kültü, ı66, 383

K l i ne, Fra nz, 382

deneyim k ü lt ü , 133, 383

K l i n e, George, 382

o rga z m kültü, 383

Knox, B e r n a rd M . W., 3 8 2

sanat kültü, 73, 383

Kojeve, Alexa n d e r, 382

ye n i kü ltü, 73, 383

ko l aj, 382

k ü l t ü r, 10, 1 3 , ı4, ı s , ı 6 , 2 2 , 23,

ko m ü n a l rit ü e l l e r, 2 ı7, 382

24, 27, 3 ı , 32, 42, 43, 44, 45,

Komünizm, 229, 2 30, 3 34, 382

47, 49, s ı, ss, 56, 66, 7ı, 72,

Ko m ü n ist devlet l e r, 3 8 2

73, 74, 75, 78, 79, 80, 83, 84,

Ko m ü n ist i d e o l oj i , 3 8 2

85, 92, 93, 95, ıo2, ıos, ıo6,

Komünist Manifesto, 52, 382

ı ı4, ı ıs, ı ı6, ı ı9, ı20, ı23,

Ko m ü n ist P a rti, 282, 382

ı26, ı27, ı 2 8, ı29, ı34, ı37,

Ko m ü n i st ütopya, 282, 382

ı38, ı4ı, ı42, ı43, ı44, ı4S,

Ko m ü n i z m te h d i d i , 229, 3 8 2 k o n s e n s ü s , 4 6 , 1 17, ı 9 s , 3 0 ı ,

ı46, ı47, ı48, ıso, ı s ı, ı62, ı68, ı7s, ı78, ı8ı, ı88, ı9o,

303, 3 3 7, 382

ı9ı, ı93, 203, 204, 20S, 2 ı6,

konse n s ü s pol itikası, ı9S, 382

222, 239, 264, 266, 302, 3 ı4,

K o re Sava şı, 2 29, 382

383

Korintlilere Mektuplar, 204, 3 8 2

a lt-kültü rl er, 137, 383

Kott, J a n , 382

Amerika n k ü l t ü rü, 1 1 ı, 383

Kova Çağı, ı9ı, 382

b u rj uva k ü l t ü r, 74, 383

Krafft- E b i ng, Baron Richa rd von,

gençl i k k ü ltü rü, 56, ı28, ı9ı,

382

383

K r a m e r, H i lton, 382

görsel k ü l t ü r, 1 14, ısı, 383

K ra u s, Kari, 382

H ı ristiya n k ü l t ü r, 74, 383

Kristal, l rv i n g, 382

h i p p i-uyuştu rucu-rock k ü l t ü r,

kriz, 29, 1 18, 2 28, 283, 382

383

a ş ı rı ü retim krizi, 280, 3 8 2

karşı-kü l t ü r, ı ı s, ı 2 ı, 383

güd ü l e m e krizi, 3 0 2 , 382

kitle kültürü, 56, ı75, 383

inanç krizi, 382

Klasik k ü l t ü r, 74, 383

kimlik krizi, 1 3 2 , 382

k ü l t ü rati, 27, 56, 383

kro n i k kıt l ı k l a r, 383

kü ltürel beklentil er, 295, 383

Krusçev, N i kita, 383

kültürel ç e l i ş k i l e r, ı25, 383

k u l l a n ı m için ü reti m , 330, 383

k ü l t ü re l h egemo nya, 23, 383

k u rgu yazım, 137, 383

k ü l t ü re l i k i l e m l e r, 2 9 6, 383

k u rgu d a b i l i n ç-akışı, ı66, 383 kutsa l ve d ü nyevi, ı88, 202, 203, 383 Ku zey Vietnam, 225, 230, 2 3 7, 238, 383 K ü ba, ı92, 225, 228, 383

k ü l t ü re l kit l e, 56, 383 k ü l t ü re l nesne, ı 7 ı, 383 k ü l t ü re l ra d i ka l izm, ı6s, ı9ı, 383 kü ltüre l rad i ka l l e r, 383 kü ltürel seçk i n l er, 383

kübizm, 103, ı47, 383

kültürel yığın, 26, ı s ı, 383

kü lt, 2 ı7, 383

modernist k ü l t ü r, ı23, 383

352

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

postmodern i st k ü l t ü r, 383

l i ki d ite, 291, 292, 294, 382, 384 l i ki d ite kıtlığı, 294, 384

vasat k ü l t ü r, 83, 384 yü ksek kültü r, 150, 384

l i k i d ite krizi, 294, 382

kültü rel krizl er, 64, 382

Lindblom, Cha rles, 384

k ü resel köy, 1 5 1, 384

L i n d sa y, J o h n V., 384 L i p p m a n n , Wa lter, 385

L

Li pset, Sey m o u r M ., 385

La Bruyere, J e a n de, 384

Lirik Balat/ara Giriş, 1 2 7, 385

La Va, Barry, 384

Liss its ky, E l , 385

La i ng, R . D., 384

l iya kat, 13, 14, 3 13, 385

La nge, A n d e rs, 384

l o boto m i , 184, 385

La nge, Oska r, 384

Locke, John, 385

La p l a ce, M a r q u i s P i e rre S i m a n de,

Locke, R i c h a rd, 385 l o n ca l a r, 307, 3 1 1, 385

3 84 Lat i n Amerika, 228, 263, 264, 266, Lawrence, D .

l o nesco, Eugene, 385 Longw e l l , D a n iel, 385

288, 384

H . Laocoön, 384

Lord D u nsa ny, 385

Le Bon, G u stave, 384

Los Angeles, 146, 231, 385

Le N ickel, 293, 384

Louis Napo/yon 'un 1 8. Brümaire'i, 279, 385

Lederer, E m i l, 384 Lem ay, Gen. C u rtis, 384

Love's Body, 332, 385

l e n g ü i s t i k a n a l i z i , 175, 384

Lovejoy, Art h u r O . , 385

Le n i n, Vl a d i m i r 1., 384

Lowe l l , Robert, 385

Leon Battista A l b e rti, 153, 384

Luce, H e n ry, 385

Lerner, M ax, 384

Lynd, Helen M e rre l l , 385

Lessi n g, G. E., 384

Lynd, Robert S., 385

Leviathan, 58, 61, 384 Lewis, Wyn d h a m , 384

M

Leyl a n d M otors Co m p a ny, 293,

fvT *A *S *H, 167, 385

384 l i bera l i z m , 50, 63, 120, 1 2 1, 223, 3 10, 3 3 3 , 3 3 7, 384

M a c d o n a ld, Dwight, 385

fv1adam Bovary, 1 5 7, 385 M a d ison, J a m es, 385

i ktisadi l i b e ra l iz m , 333, 384

M a eterl i nck, Co u nt M a u ri ce, 385

l i bera l özgü r l ü k teorisi, 330,

M a hşer G ü n ü, 42, 385

384

M a i ler, Narman, 385

l i be ra l sosya l p o l i t i ka, 384

M a i ne, S i r H e n ry, 385

l i be ra l to p l u m , 384

M a istre, Comte Joseph M a rie de,

siya s a l l i be ra l izm, 384

385

l i b i d i n a l e n e rj i l e r, 384

m a k i n e l eşme, 385

Li bya, 1 24, 384

m a k s i m i zasyon, 46, 385

Licht, J e n n ifer, 384

M a kyavel, 252, 385

Lichtenstei n , Roy, 384

M a l a m ud, Berna rd, 385

l i d e r l i k, 248, 249, 384

M a l evich, Kasi m i r, 385

Life, 53, 1 18, 2 1 6, 285, 384

m a li kriz, 383

DİZİN

m a li p o l i t i ka , 250, 270, 385 m a li p o l i t i ka n ı n sosyol oj i s i , 2 7 1 , 386 m a li sosyo l oj i , 61, 2 7 6, 277, 278, 287, 386 m a li y a rd ı m , 292, 386

353

M c G overn k a m p a nyası, 1 19, 386 M cGovern, G e o rge, 386 Mcluhan, M a rs h a l l , 386 M c N a m a ra devri m i , 2 50, 386 medya, 1 5 1 , 1 7 1 , 3 8 6 M efi sto, 2 0 7 , 386

M a l i n a , J udith, 385

m e ka n ı n o rga n i zasyo n u , 386

m a l iyet, 15, 46, 72, 1 2 6, 290, 373,

m e ka n i k evre, 386

385

m e ka n i k kozmo loj i , 139, 387

birim m a l iyet, 385

M e n c ken, H . L., 386

e m e k m a l iyetleri, 286, 385

m e n s u b iyet bağı, 336, 387

h i z m et l e r i n m a l iyeti, 385

Merak İçindeyim (Sarı), 167, 387

M a l la r m e, Ste p h a ne, 386

m eritokrasi, 2 5 1 , 3 18, 322, 387

M a l ra u x, A n d re, 386

m e rkezi l i kten u z a k l a ş m a , 387

M a lt h u s, Thomas Robert, 386

mesafe n i n o rta d a n ka l km a s ı , 2 1,

M a nd e l stam, Nadezhda, 386

128, 150, 1 60, 1 6 1, 163, 387

M a nd e l stam, Osi p, 386

mesleki ya p ı l a r, 387

M a n et, E d o u a rd, 386

meşru l u k, 24, 29, 46, 71, 89, 107,

M a n n, T h o m as, 386 M a n n h e i m , Kari, 386 M a o Çe-Tu ng, 386 M a o ' n u n Kızıl Kita b ı , 386 M a rc u s, Steve n, 386 M a rcuse, H e r b e rt, 386 M a rinetti, F i l i ppo, 386 M a ri n etti' n i n Fütü rist M a n ifestos u, 386 M a rksi z m , 17, 45, 62, 82, 85, 147,

2 2 7, 281, 287, 301, 302, 387 k u r u m l a r ı n meşrul uğu, 387 metafi z i k, 38, 54, 89, 96, 153, 174, 387 m etafor, 43, 139, 174, 2 6 1, 3 2 8, 387 M etodizm, 387 Meyerhold, Vsevo lod, 387 M eyerson, M a rt i n , 387 M ı s ı r, 264, 387

192, 2 8 1 , 287, 386

M idcu lt, 84, 387

o rtod o ks M a rksistl e r, 280, 386

M i d d l e m a rc h Taşra Yaşa m ı n d a n

M a rs h a l l P l a n ı, 249, 386 M a rs h a l l, Alfred, 386

M a nz a ra l a r, 3 7 5 M i d western, 100, 3 8 7

M a rt i n Luther K i ng, 243, 386

M i l i , J o h n Stu a rt, 387

M a rx, G ro u cho, 386

M i l l e r, J. H i l l is, 387

M a rx, K a r i , 386

M i l ler, Perry, 387

M a s a ry k, J a n, 386

m i l l i l eşti ri l m iş e n d üstri ler, 387

m a s u m iyet d uygusu, 166, 386

M i lton, John, 387

m a t b u a t, 386

mimesis, 153, 154, 387

M atisse, H e n ri, 386

M i nerva' n ı n Baykuşu, 26, 387

M a ug h a m, Somerset, 386

m i n i m a l i z m , 387

M ay, H e n ry F . , 386

m itleşti rme e l eştirisi, 175, 387

M aya kovsky, V l a d i m i r, 386

M itscherlich, Al exa n d e r, 387

M c C h a rty, 1 19, 183, 224, 386 M c C h a rty d ö n e m i , 1 19, 3 8 6

modern b i l i m , 387 modern çağ, 387

354

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

m o d e r n edebiyat, 157, 387

79, 83, 84, 86, 89, 90, 95, 96,

modern koz m o l oj i , 387

99, 102, 103, 106, 108, 1 1 2,

modern ite, 3 1, 56, 86, 128, 142,

1 17, 125, 130, 144, 145, 146,

387

148, 152, 153, 155, 157, 159,

m o d e r n i z m , 32, 55, 56, 57, 65, 86,

163, 169, 170, 1 7 1, 172, 181,

90, 9 1, 94, 192, 205, 387

182, 183, 1 88, 202, 2 10, 2 13,

ge l e n e ksel m o d e r n i z m , 387

2 16, 2 19, 2 3 1, 240, 242, 245,

k ü lt ü rel modernizm, 387

246, 248, 249, 2 5 1, 255, 269,

m o d e r n l eşme, 25, 120, 387

271, 277, 281, 293, 298, 303,

M o h o ly- N a gy, Laszlo, 387

306, 307, 3 18, 3 2 2 , 330, 388

Moira, 197, 387

N ew York Güzel S a n a t l a r O k u l u ,

M o nsen, Joseph, 387 M o nt a p e rto, Ronald N . , 387 M o nte, J a m es, 388 M o ntesq u i e u , 3 1 1, 335, 388

77, 388

New York Sunday Times Magazine, 83, 388 New York Times, 44, 1 1 2, 181,

M o rg a n , E d m u nd, 388

293, 388

M o r m o n teoloji, 388

New Yorker, 83, 1 10, 172, 388

M orris, Robert, 388

N e w m a n , Barnett, 388

M otherwell, Robert, 388

N ewto n, H u ey, 388

m u h a l if k ü l t ü r, 79, 383

N i e b u h r, Rei n h o ld, 388

Mukaddime, 388

N i etzsche, Friedrich, 388

M u mford, Lewis, 388

n i h i l izm, 38, 39, 40, 41, 193, 388

M u nch, Edva rd, 388

N ijerya, 2 28, 388

M u sgrave, R i c h a rd A., 388

N iskanen, W i l l i a m , 388

M ut l a k, 97, 129, 388

N itsch, Herman, 388

m ü l kiyet, 28, 3 1, 49, 58, 280, 282,

N ixon, R i c h a rd M., 388

283, 305, 3 19, 329, 3 3 6, 388

n iyet l i ruh, 103, 388

m ü l kiyet i l i ş k i l e ri, 3 1 , 388

N LRB (ABD U l us a l Ç a l ı ş m a İ l i ş k i l e r i

Müthiş Yemek, 185, 388

K u ru l u ) , 2 4 2 , 3 8 8

m ü z a ke re, 2 84, 3 3 6, 337, 388

n o m i n a l ist fayd a c ı l ı k, 3 8 8

m ü z i k, 22, 43, 48, 56, 99, 1 14,

nomos, 2 1 1, 3 8 9

133, 138, 144, 145, 146, 148,

N o rd h a u s, W i l l i a m D . , 3 8 9

167, 175, 176, 192, 3 18, 388

N o rveç, 2 9 9 , 3 8 9

h a r m o n i k m ü z i k, 388

Nova Ekspresi, 1 8 5 , 3 8 9

rock m ü z i k, 388 tını dese n l e ri, 159, 388

o O ' C o n n o r, J a mes, 389

N N a bo kov, V l a d i m i r, 388 N AT0, 2 2 9, 388

Odessa, 197, 389 Oekumene, 2 60, 389 Oikonomia, 389

neo-neo- M a rks i z m , 388

okula ka b u l , 389

new sound, 167, 388

o l a s ı l ı k l a r ka l k ü l üsü, 389

New York, 12, 18, 2 1, 26, 37, 43, 44, 45, 53, 55, 57, 65, 67, 77,

O l d e n b u rg, Cla es, 389 o l igopo l l e r, 273, 389

DİZİN

355

Olsan, M a n c u r, 389

ifa d e ve topla n m a özgürlüğü, 390

o l u ş u m h a l i n d e t a r i h sel i n s a n , 213, 3 8 9

k a m u s a l ö zg ü r l ü k l e r, 390

o rta y o l , 8 0 , 2 9 9 , 3 8 9

özgü r l ü ğ ü n kra l l ığı, 199, 390

O rtaçağ, 1 9 , 44, 109, 2 12, 3 1 1,

özgü r l ü k ve eşitl i k b i l eş i m i , 3 2 1 , 390

389 O rtadoğu, 64, 253, 2 5 6, 263, 264,

özgü rl ü kç ü t o p l u m l a r, 390

265, 2 66, 389 o rtak i n a nç l a ra saygı, 3 34, 389 o rta k l a ş m a c ı toplum, 389

özgürl ü kler ve b a s k ı l a r d e ngesi, 390 Ö zgü r l ü k Yeni Ö zgü r l ü k, 1 0 2 , 3 9 0

O rtega y Gasset, J ose, 389 O rwe l l , George, 389

Otobiyografi, 97, 389

Özgürlük Üzerine, 3 14, 3 3 2 , 390 Özgürlük Üzerine Üç Deneme,

oto m o b i l e n d ü strisi, 389

3 14, 390

otorite, 13, 14, 47, 1 10, 1 3 1, 132, 136, 137, 144, 181, 2 1 1, 248,

p

249, 2 5 6, 2 60, 265, 266, 3 17,

P a nofsky, Erwin, 390

3 18, 3 2 1 , 3 2 2 , 389

p a ra politikası, 256, 390

oto rite n i n yücelt i l mesi, 389

Paradise Now, 187, 390 pa rça l ı topl u m l a r, 390

ö ö d e m e l e r de ngesi, 254, 260, 262, 389

Pa reto, Vi lfredo, 390 Paris E cole des Bea u x ( G ü z e l Sanatla r O ku l u ), 177, 3 9 0

öğrenci h a yatı, 3 2 2, 389

Pa rsons, Ta lcott, 390

ölçek yönet i m i , 260, 389

Partisan Review, 83, 84, 147, 390

ölçmede b i rl i k, 199, 389

Paste r n a k, Boris, 390

ö n e m l i fa rkl ı l ı kl a r, 63, 307, 309,

Patlamış Bilet, 185, 390

3 13, 3 15, 3 18, 3 2 2 , 389

Paz, Octavio, 390

ö ngörü, 186, 252, 267, 389

Pazar günü içki yasağı yasası, 390

ö rgütse l değişim i l keleri, 48, 389

Pea cock, Alan T., 390

öte d ü nya, 389 Ö zbekl e r, 266, 389

Perikles, 148, 248, 390

Pentagon, 250, 390

özel b i rey, 389

peş i n pa ra, 294, 390

özel kota l a r, 245, 389

Petra rka, 390

özerk i ns a n , 5 1, 389

petrol ü reten ü l ke l e r, 263, 390

özerkl i k, 27, 297, 389

Pevsner, Antoine, 390

özgür yaratıcı r u h miti, 79, 390

peyga m b e r l i k, 2 18, 390

özgürl ü k, 23, 49, 57, 59, 63, 89,

physis, 2 1 1, 390

102, 273, 297, 301, 302, 305,

P i casso, Pa blo, 390

306, 308, 309, 3 10, 3 1 3 , 3 14,

P i l nya k, Bo ris, 390

3 17, 3 2 1, 323, 330, 384, 390

p i ş m a n l ı k kriteri, 140, 390

a h l a ki özgü rl ü k, 330, 390

piyasa, 23, 25, 59, 62, 66, 72, 78,

bi reysel ö zgürl ü k, 330, 390

86, 95, 243, 244, 254, 269, 271,

h a rc a m a özgü rlü kleri, 299, 390

272, 273, 275, 276, 289, 304,

356

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

308, 323, 325, 3 3 1, 333, 372,

psikede l i k, 6 5 , 1 1 5, 1 6 2 , 1 6 6 , 369,

390 siya s a l piyasa, 390

391

Psikolojinin İlkeleri, 157, 3 9 1

plaj, 3 9 1

psikoz n ö betleri, 3 9 2

p l a n l a m a , 5 0 , 61, 1 3 3 , 194, 250,

p s i ş i k m esafe, 3 9 2

330, 3 9 1

P u d ovkin, V. 1 . , 3 9 2

bi reyse l p l a n la m a , 3 9 1

P u lse g r u p, 1 7 3 , 3 9 2

m a kro i ktisadi p l a n l a m a , 3 9 1

P ü riten l i k, 100, 101, 1 0 2 , 124,

sosya l p l a n l a m a, 3 9 1

392

t o p l u m s a l p l a n l a m a, 3 9 1

P ü riten m izaç, 95, 1 1 7, 120,

P l ath, Sylvia, 3 9 1

124, 392

P l aton, 5 4 , 123, 1 3 9 , 1 4 3 , 197, 199, 3 9 1

P ü riten teokrasi, 392 Pyn chon, T h o m a s, 3 9 2

Playboy, 1 1 1, 3 9 1 p l a z a l a r, 3 9 1

R

P l e k h a n ov, G e o rgi, 3 9 1

R a b e l a i s' ı n d ö n e m i , 3 9 2

Poggio l i, Ren ato, 3 9 1

Ra dford, Art h u r W . , 392

Pola nyi, M i chael, 3 9 1

Ra hv, P h i l i p, 392

polis, 4 0 , 5 8 , 2 0 2 , 2 3 5 , 3 10, 3 9 1

R a n d o l ph, A. P h i l i p, 392

p o l i s ş i d deti, 235, 3 9 1

Ra nsom, John Crowe, 392

p o l i s va h şeti ö r n eği, 235, 3 9 1

rasyo n a l izm, 37, 392

Politika, 2 70, 2 7 1, 300, 320, 3 9 1 P o l l ock, J ackson, 3 9 1 P o o l e , E r n est, 3 9 1 Popart, 1 13, 3 9 1 Pope, Alexa n d er, 3 9 1 po p ü l i z m , 3 9 1 pornografi, 19 1, 3 3 2 , 3 9 1

fo r m e l rasyo n a l ite, 61, 329, 392 işlevsel rasyo n a l ite, 75, 1 34, 392 rasyo n e l i z m rasyo n e l kozmol oji, 2 1 , 2 2 , 163, 392

porno-pop k ü l t ü r, 3 9 1

rasyo n e l seçim, 392

pornotopya, 191, 3 9 1

rasyo n e l l i k, 19, 43, 53, 65, 74,

Posta n, M i c h a e l , 3 9 1 post- e m p resyo n i z m , 3 9 1

198, 202, 306, 392 Rauschen be rg, Robert, 3 9 2

post m o d e r n m i z a ç, 3 9 1

Rawls, J o h n , 392

Potter, D a v i d M . , 3 9 1

Reed, John, 392

Pound, Ezra, 391

refa h politikası g ü n l e ri, 3 9 2

Pozitif Felsefe Dersleri, 199, 3 9 1

reform asyon, 2 17, 392

praxis, 3 9 1

Reich, Cha rles, 392

P reso krati kler, 1 3 9, 3 9 1

rekabet i n avantaj l a rı, 392

Prometheus, 2 08, 2 10, 3 9 1

rekla m c ı l ı k, 5 6, 109, 1 1 1, 137, 392

P rotesta n a h l a k, 5 7, 95, 3 9 1

R e n o i r, Pie rre Auguste, 392

Protestan Ah/tik ve Kapitalizmin

resi m, 47, 48, 53, 77, 79, 80, 133,

Ruhu, 98, 204, 3 9 1

138, 143, 146, 148, 150, 1 5 1,

P roteus, 2 10, 3 9 1

152, 154, 155, 159, 1 60, 1 66,

Proust, M a rcel, 3 9 1

170, 1 7 1 , 173, 175, 176, 180,

DİZİN

392

357

Rosza k, Theodo re, 393

eyl e m res m i, 77, 392

Roth ko, M a rk, 393

eyl e m ressa m l a rı, 169, 3 9 2

Rousseau, Jea n-J a cq u es, 393

eyl e m t e p k i , 1 8 0 , 3 9 2

R ö n es a n s, 2 1, 1 2 8, 143, 152, 153,

ı ş ı k dese n l e ri, 1 5 9 , 392

3 1 1, 393

mağara resm i , 173, 392

R u d ofsky, Berna rd, 3 9 3

Rauschen berg res m i, 392

r u h m ü h e n d i s l eri, 29, 393

Reddedilenler Salonu, 77, 392 s i n e m atografi k a n a l oji, 158, 392 soyut i z l e n i m c i l i k, 77, 150, 392

s saf matematik evre, 3 9 3 sağd uyusa l a l g ı l a r, 1 7 8 , 393

Reuther, Wa lter, 392

sa h i l i k, 178, 179, 393

Reve l l e, Roger, 393

Sai nt-S i m o n , 40, 73, 306, 393

R i c a rdo, David, 393

Sai nt-Si m o n , H e n ri de, 393

R i c h a rds, 1. A., 393

Sa l i n ger, J. D . , 393

Rickwood, Edge l l , 393

s a n at, 13, 14, 20, 2 1 , 22, 23, 2 6,

R i e s m a n , David, 393

27, 54, 55, 72, 73, 74, 77, 78,

Riessm a n, F ra n k, 393

83, 84, 87, 90, 91, 92, 94, 1 2 1,

Rimbaud, Art h u r, 393

138, 144, 148, 150, 152, 1 60,

risk a d a l eti, 325, 393

161, 163, 167, 168, 169, 170,

ritüel, 20, 47, 55, 139, 178, 188, 193, 197, 205, 2 18, 393 ritü e l l e ş m i ş ş i d d et, 188, 393

171, 172, 173, 1 74, 175, 1 7 6, 177, 179, 180, 181, 182, 186, 206, 3 12, 3 18, 383, 3 9 3

R i v l i n, A l i ce, 393

e y l e m s a nat, 394

Robespie rre, M ax i m i l ien, 393

güzel s a n a t l a r, 1 3 8, 147, 181,

Rockefe l l e r, John D . , 393

394

Roh atyn, Felix G . , 393

k l a s i k Ç i n s a n atı, 394

rokoko, 141, 393

model s a n a t l a r, 394

ro l, 15, 16, 65, 83, 93, 1 10, 1 13,

modern s a n at, 55, 394

120, 129, 132, 1 3 6, 159, 189,

s a n atçı-ka h ra m a n, 177, 394

2 19, 248, 253, 263, 269, 279,

s a n a t ı n d i l i, 394

393

s a n atsa l vizyon, 394

rol gere k l e ri, 393

yüksek s a n at, 394

rol l e r ya p ı s ı , 46, 393 ro m a n , 40, 47, 158, 160, 161, 180, 182, 183, 185, 1 9 1, 393

Sanat Sanatta Y ı k ı m , 188, 394 sa nayi, 14, 15, 45, 49, 50, 63, 64,

pastoral rom a n , 393

130, 133, 134, 175, 194, 195,

ro m a n c ı , 146, 182, 183, 393

196, 2 26, 2 3 6, 239, 245, 247,

varoş ro m a n ı, 133, 393

2 5 1, 2 5 6, 262, 2 7 1 , 275, 2 78,

ro m a n t i z m , 209, 230, 393

280, 288, 289, 290, 301, 3 24,

Roosevelt, F ra n k l i n D . , 393

394

Rooseve lt, Theodore, 393

a ğ ı r sanayi, 394

Rosenbe rg, H a ro l d, 393

i m a lat s a n ayi, 394

Rostow, W . W., 393

San ayi Devri m i , 133, 289, 394

358

KAPiTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

s a n ayi topl u m l a rı, 394 s a n ayi to p l u m u, 130, 2 5 1, 324, 394 s a n a y i l e ş m e, 129, 2 28, 394 s a n ayi-ötesi evre, 394 s a n ayi-ötesi t o p l u m , 195, 245, 394

Sanayi-Ötesi Toplumun Gelişi, 3 2 2 , 3 24, 394 Sanger, M a rga ret, 394

sermaye p iya sa s ı n ı n u l us l a ra ra s ı l a ş m a s ı , 395 sermaye zoru n l u l uğu, 292, 395 Serva n-Schrei ber, J e a n-J a c q ues, 395

Ses ve Öfke, 161, 395 sess i z l i k, 8 1, 159, 167, 395 sess i z l i k d uygus u , 167, 395 Seu rat, G e o rges, 395 Sexto n, A n n e, 395

Sa ntaya na, G e o rge, 394

seya h a t özgürl üğü, 395

Sa rra ute, N a t a l ie, 394

Sha kespea re, W i l l i a m , 395

Saturday Eve n i ng Post, 83, 394

S hattuck, Roge r, 395

savu n m a h a rca m a l a rı, 394

S haw, George B e r n a rd, 395

Sca le. Bobby, 394

S h i l s, Edwa rd, 395

Sch a p i ro, M eyer, 394

s ı n ıf, 18, 23, 24, 48, 61, 75, 76, 77,

Scheler, M a x, 394

78, 79, 83, 92, 104, 106, 1 10,

Sch i l l e r, J o h a n n von, 394

1 1 1, 116, 126, 1 2 7, 132, 133,

S c h l e i e r m a c h e r, Friedrich, 394

182, 185, 229, 2 3 2, 236, 247,

Schoenberg, Arnold, 394

276, 291, 298, 320, 395

Sch u m peter, Joseph, 394

a l t s ı n ıfl a r, 395

Science, 163, 284, 394

k ü l t ü rel s ı n ıf, 395

SEATO, 229, 394

o rta s ı n ıf, 83, 104, 292, 298,

SEC (ABD M e n k u l Kıymetl e r Borsa s ı ) , 2 4 1 , 3 9 4 seçi l m i ş l i k, 9 7 , 1 16, 3 9 4 seçk i n l er i n d o l a ş ı m ı , 394

395 s ı n ıf m ü ca d e l e l e ri, 61, 395 s ı n ıf m ü cadelesi, 133, 2 29, 2 3 6, 395

sekü l e rleşme, 203, 394

s ı n ıfsa l ayrıca l ı kl a r, 395

Sen d i ka l iz m , 394

s ı n ıfsa l fa rkl ı l ı kl a r, 395

Senio r, N a s s a u , 394

şi rket s ı n ıfı, 395

serbest mal, 3 24, 394

yönetici s ı n ıf, 395

serbest tica ret, 394 serbest vez i n , 88, 395 serbestli k, 23, 55, 191, 204, 297,

s ı n ı r l a n d ı r ı l mayan to p l u m s a l d avra n ı ş, 7 6 , 2 9 6 , 3 9 5 s ı n ı rl a n d ı r ı l m ı ş b ü t ü n l ü k, 8 8 , 395

395

s i mgesel a n l a t ı m , 395

serbestl i k a rayışı, 191, 395

s i m ü l a syon, 395

sermaye, 15, 57, 64, 133, 240, 242, 254, 255, 2 5 6, 262, 2 7 1, 2 7 9, 281, 282, 287, 288, 292,

s i m ü lta n e l i k, 2 1, 150, 154, 1 5 6, 162, 395 S i n c l a i r, And re, 395

293, 294, 295, 307, 3 2 3, 3 24,

sivil d i n, 395

327, 328, 366, 395

siyah m i l l iyetç i l i k, 235, 395

m a li serm aye, 255, 395

Siyahlar, 188, 224, 2 3 1, 245, 395

sermaye kıtlığı, 262, 292, 395

siya h l a r ı n h ı ncı, 2 2 9, 395

serm aye piyasası, 395

siyasa l a n o m i , 395

DİZİN

359

k ü l t ü re l sti l , 3 9 6

siyasa l ç ö z ü l me, 289, 395

m a n e rist sti l , 396

siyasa l isti kra rs ı z l ı k, 227, 286, 295,

s a n a t sti l l eri, 74, 396

396

sti l ve fo rm de neyle ri, 123, 396

siyasa l ü stya p ı , 396 siyaset fe lsefesi, 32, 307, 396 Sm ith, A d a m , 396

sti l l e r karışı m ı , 396 Stockho l m M o d e rn Sanatlar M üzesi, 177, 396

Sm ith, Pag, 396 Sodom ve G o m o re, 167, 204, 3 9 6

Stra uss, A n s e l m L., 396

Sokrates, 38, 1 4 3 , 396

Stra uss, Leo, 397

Sol ow, Robert M . , 396

Stu rmthal, Ado lf, 3 9 7

somutlaştırma hatası, 140, 396

S u premes grubu, 397

Sontag, Susan, 396

s ü bva nsiyo n l a r, 6 1 , 2 74, 397

Sorel, G e o rges, 396

Sü rrea l istler, 397

Soroki n , P i t i r i m , 396

Synge, John M., 397

sosya l fi z i k, 199, 201, 396 sosya l güve n l i k, 2 74, 396

ş

sosya l h a rca m a l a r, 396

ş a m a n ist vizyon, 190, 397

sosya l h a reket l i l i k, 5 1 , 136, 1 5 1 ,

şeyleşme, 397 şeyleştirme, 397

396 sosya l ı s konto o r a n ı , 396

ş i i r, 16, 2 2 , 47, 48, 66, 129, 139, 148, 152, 1 60, 166, 3 1 8, 397

sosya l p o l iti ka, 32, 249, 326, 396 sosya l y a rd ı m a m a ç l a rı, 396

günah çıkarma ş i i ri, 1 6 6, 397

sosya l ya rd ı m la r, 396

modern ş i i r, 3 9 7 ş i i rd e a n l a m , 157, 3 9 7

sosya l i z m , 10, 61, 63, 273, 280,

ş i i rde senta ks ı n y ı k ı l m a s ı , 166,

287, 301, 3 16, 396

397

sosya l i z m i n ö l ü m ü , 297, 396 South e r n , Ter ry , 396 Sovyet l e r B i rl iği, 49, 50, 63, 64,

Yeni Ş i i r, 102, 397 şi rketler, 61, 144, 256, 397

80, 100, 192, 230, 2 64, 266,

çoku l u s l u şi rket l e r, 397

281, 2 8 2 , 289, 295, 297, 3 20,

yavru ş i rket l e r, 397

396

şölen y ı l l a rı, 145, 397

Spectator, 97, 396 Spencer, H erbert, 396

T

Spengle r, Oswa ld, 396

ta h m i n, 79, 252, 3 28, 397

Spiegelbild, 154, 396

Ta i rov, Alexa n d e r, 397

sponta n e l i k, 161, 396

takl it, 77, 79, 93, 97, 108, 126,

Spra n ge r, E d u a rd, 396

153, 188, 273, 397

Sta l i n , 2 14, 295, 3 29, 396

taksitli satış, 1 10, 397

Stearns, H a ro l d , 396

ta l i h, 198, 202, 397

Ste i n , G e rtrude, 396

tarih, 15, 20, 26, 37, 38, 42, 43,

Ste n d h a l, 1 3 2 , 396

45, 47, 65, 66, 123, 129, 168,

stil, 2 2 , 54, 56, 76, 78, 85, 97, 115,

169, 170, 198, 199, 2 0 1 , 202,

120, 1 2 3 , 142, 157, 158, 159,

209, 2 10, 2 1 1, 2 1 3 , 2 14, 2 15,

162, 165, 168, 177, 303, 396

397

360

KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL ÇELiŞKİLERİ

ta ri h i n d i n a m ometresi, 199, 397 ta ri h i n sonu, 199, 306, 397

Tarihte Kahraman, 252, 397

179, 186, 187, 188, 189, 3 9 8 Ç ı l g ı n l ı k- G i z e m Tiyatrosu, 189, 398 d e n eysel tiyatro, 398

tarzın y ı k ı l m ası, 397

Diyo n i sya n tiyatro, 398

Tatlı Yıllar, 166, 397

ra d i ka l tiyatro, 398

Tayl a r, Frederick W . , 397

ressa m ı n tiyatrosu, 174, 398

Tay l a r, J o s h u a , 397

ritüel o l a ra k tiyatro, 398

Tchel itch ew, Pavel, 397

yaşaya n t iyatro, 398

teatra l l i k, 188, 397

yeni tiyatro, 186, 398

teh l i k e l i m e s l e k l e r, 330, 397 teke l l e r, 273, 397

yoks u l tiyatrosu, 398 tiyatrosu

tekn i k d ü nya, 197, 202, 397

geri l l a tiyatrosu, 398

Teknik ve Uygarlık, 3 3 1, 3 9 7

V a hşet Tiyatrosu, 398

t e k n i k-i ktisa di, 15, 16, 3 1 , 45, 48,

Tocq uevi l le, Alexis de, 398

49, 50, 75, 2 14, 398

Tol stoy, Leo, 398

t e k n i k - i ktisadi d üzen, 3 1, 75,

t o p l u konut p rogra m ı, 251, 398

398

Topl u m R u h Sağl ığı, 2 5 1, 398

tekno krati k to p l u m , 190, 398

Toplumda İşbölümü, 1 3 1, 398

t e k n o l oji, 3 1, 32, 35, 64, 1 14, 134,

t o p l u m s a l a sga ri, 1 1, 12, 13, 398

2 1 3 , 255, 2 60, 262, 398 A B D' n i n teknoloj i k l i d e rliği, 262, 398 ente l l e kt ü e l t e k n o l oji, 398 teknoloj i k to p l u m l a r, 49, 398 y ü ksek teknol oj i , 398 temsil, 16, 33, 38, 47, 49, 58, 80, 95, 104, 1 1 1, 1 19, 120, 155, 167, 1 74, 179, 2 14, 228, 3 19, 398 teod ise, 2 1 6, 398 teoloj i , 96, 128, 139, 148, 2 16, 398 teoloj i k söylem, 139, 398 terk e d i l m i ş l i k, 128, 398

top l u m s a l d ü nya, 87, 196, 197, 202, 398

Toplumsa/ Eylemin Yapısı, 140, 398 topl u m s a l kara r, 56, 398 topl u m s a l ko n u m , 78, 132, 399 topl u m s a l m ü he n d i s l i k, 125, 399

Toplumsal Sözleşme, 305, 308, 399

Toplumsal ve Kültürel Dinamikler, 75, 399 to p l u m s a l yapı, 22, 23, 24, 3 1 , 49, 5 1, 74, 75, 93, 94, 105, 1 1 3, 129, 134, 137, 181, 239, 278, 399

term o d i n a m i k, 398

topl u m u n ato m l a ş m a s ı, 399

te rs ka re l e r yasa s ı , 200, 398

topl u m u n sta n d a rt l a r ı , 332, 399

theoria, 154, 398

Townsend, W i l l i a m , 399

tica ret d e ngesi, 398

Tragedyantn Doğuşu, 38, 39, 90,

ticari b a n ka c ı l ı k, 398

399

T i l l ich, Paul, 398

transfer h a rca m a l a rı, 2 74, 399

Timaeus, 54, 398 Time, 398

Tri l l i ng, Diana, 399

Tinguely, Jean

Tri l l i ng, Lionel, 399

tiyatro, 80, 8 1, 144, 146, 168,

Trotsky, Leon, 399

DiZİN

361

deri n l i k o l a r a k u z a y, 400

Tucker, M a rcia, 399 Tufte, E d w a rd R . , 399 T u k i d i d es, 247, 248, 252, 399

uzay çerçeve l e ri, 156, 400 Uzay

t u n ç yas a l a r ı , 287, 399 T u rgen ev, lva n, 399

U z a m l a r, 173, 400 u z m a n l a ş m a , 49, 1 34, 400

Tu rgot, Anne Robert J a cq ues, 399 Turner, Joseph, 399

Ü

tuva lde ç o k l u resi m d ü z l e m i , 166,

ücret a rt ı ş l a rı, 285, 2 9 1, 400

399 tü ket i m , 50, 57, 59, 76, 84, 94,

Ü ç ü n c ü D ü nya ü l keleri, 263, 400 ü n iversite, 137, 2 3 2 , 3 10, 3 1 1,

103, 105, 107, 109, 1 10, 1 1 6,

3 2 1, 322, 400

136, 137, 1 3 8, 149, 240, 272,

ü reti l m i ş doğa, 400

274, 286, 288, 299, 323, 3 2 7,

ü reti m tarzı, 43, 400

329, 3 3 1, 399

ü sl u p, 88, 400

ka m u s a l tü ket i m , 299, 399

Üst M a h keme, 125, 2 24, 2 3 1,

özel t ü keti m , 399

232, 245, 330, 336, 400

t ü keti m çağı, 399

ü stya pı, 25, 123, 306, 400

tür b i l i n c i , 2 19, 399

ütopya, 65, 400

Türlerin Kökeni, 44, 201, 399 v u

Va h iy Kita bı, 42, 400

U krayna l ı l a r, 266, 399

Va khta ngov, E ugene, 400

Uluma, 180, 399

va ro l u şsa l ç ı k m a z l a r, 400

U l u sa l H e d efler Kom isyo n u , 59,

va ro l uşsal u m utsuzl u k, 128, 400

399

vasat moda, 83, 400

u l us-a ş ı rı o rga n i zasyo n l a r, 399

vata n s ı z, 183, 400

Ulusların Zenginliği, 1 1 , 306, 399 Ulysses, 158, 399 Urfaust, 206, 207, 399 Urphönomen, 20, 399

Veblen, Thorste i n , 400

uta n m a d uygus u , 399

Ved a l a r, 400 vergi, 61, 242, 250, 2 74, 276, 277, 2 78, 279, 281, 283, 286, 289, 2 9 1, 293, 298, 299, 3 1 2 , 3 15,

uya nışçı d i ni top l u l u k l a r, 399

368, 400

uyga r l ı k, 15, 38, 39, 73, 79, 141,

vergi karşıtı p a rt i l e r, 299, 400

209, 399

Uygarlık ve Hoşnutsuzlukları, 305, 399

vergi refo r m u , 400 vergi l e n d i rme, 2 70, 277, 400 veri m l i l i k, 32, 43, 46, 50, 1 2 6,

uyu m cu l u k, 27, 28, 134, 399

267, 285, 323, 3 24, 326, 400

uyuşt u r u c u , 76, 94, 1 2 1, 166, 184,

veri m l i l i k t a l e p l e ri, 400

185, 191, 379, 383, 400 u z a k l ı k, 152, 155, 173, 243, 324, 400 uzam ya n ı l s a m a s ı , 173, 400 u zay, 43, 1 28, 1 29, 152, 153, 154, 155, 156, 400

Vernon, Raym o n d , 400

verum, 2 13, 400 Vico, G i a m battista, 400 Viet n a m Savaşı, 229, 2 3 7, 249, 258, 265, 285, 289, 400

Vi//age Voice, 189, 400

362

KAPİTALİZMiN KÜLTÜREL ÇELİŞKİLERİ

vita l i z m , 103, 400

yaşa m - d ö n g ü s ü fikri, 2 6 1, 401

Volta i re, 143, 400

yaşl ı l a r, 284, 3 12, 401

V o n n egut, K u rt, 40 1

yat ı r ı m , 60, 64, 121, 240, 2 7 1 ,

vortisizm, 147, 401

288, 2 9 1, 292, 293, 294, 3 2 7,

V u i l l a rd, E d o u a rd, 401

401

w

yat ı r ı m b a n ka c ı l ığı, 292, 402

n i hai yat ı r ı m c ı m e rci, 293, 402 yat ı r ı m p at l a m a s ı , 64, 402

W a d d i ngto n, C. H ., 401 Wagner, R i c h a rd, 401

yayı l m a etki l eri, 60, 2 60, 402

W a l l a c e h a re keti, 236, 401

Yeats, W . B . , 402

W a l lace, George, 401

Yeni A h i t, 42, 204, 402

W a l ras, Leo n , 40 1

Yeni Angl i k a n İ nc i l , 128, 402

W a l z e r, M ic h a e l , 401

Yeni Atlantis, 199, 402 Yeni Cumhuriyet, 402

Warhol, Andy, 401 W a s h i ngto n, 130, 146, 231, 235, 243, 320, 401 Weber, M axWe i l, S i m o n e, 401

yeni d uya rl ı l ı k, 72, 402 Y e n i Düzen, 241, 249, 2 74, 402 yeni i n sa n , 19, 5 1, 54, 402

Wells, H. G., 401

Yeni M i l l iyetç i l i k, 102, 402

Wesl ey, J o h n, 401

yeni p o l i t i ka , 1 19, 402

W h i st l e r, J a m es, 401

yeni refo r m a syon, 402

W h itehead, Alfred N o rth, 401

Yeni Sol, 230, 250, 402

W h i t m a n , Wa lt, 401

Yeni Ufuk, 234, 2 50, 402

Wh itney M u s e u m Wieser,

yen i d e n d a ğ ı t ı m , 275, 402

Friedrich von, 401

Yerçekiminin Gökkuşağı, 191, 402

W i l d a vs ky, Aaron, 401

yerleş i k h ayat, 402

Wi nters, Yvo r, 401

Yoks u l l u kl a Savaş, 2 2 6, 402

Wohl, R . R i c h a rd, 401 Wolfe, To m , 401

Yolun Son u, 184, 402 Yoruma Karşı, 175, 402

Wolfe nste i n , M a rt h a , 401

yönetim, 3 1, 45, 46, 50, 125, 1 3 7,

Woolf, V i rgi n i a , 401

168, 195, 222, 2 2 6, 2 3 7, 2 3 8,

Wordsworth, W i l l i a m , 401

242, 287, 290, 300, 301, 304, 333, 336, 402

y

yö n ü n ü kaybet m e d uygusu, 402

ya b a n c ı l a ş m a , 49, 82, 85, 128, 134, 138, 401

Yugoslavya, 63, 266, 402

Yumuşak Makine, 185, 402

Yağm u r, B u h a r ve H ı z, 155, 401

y u rttaş, 14, 47, 56, 308, 3 34, 402

Ya h u d i topl u l u k, 132, 401

y ü ksek öğre n i m, 76, 402

Y a h u d i l e r, 17, 3 10, 401

Yalnız Kalabalık, 82, 401

z

yamya m l ı k fa ntez i l eri, 186, 401

z a m a n , 17, 18, 19, 22, 38, 39, 40,

ya pısa l fa rkl ı l a ş m a , 401

41, 42, 47, 48, 50, 5 3, 55, 62,

Yaratıcı Evrim, 103, 401

65, 73, 74, 81, 83, 84, 86, 89,

yargı-gücü, 14, 249, 401

90, 91, 92, 96, 106, 1 15, 120,

yaşa m gücü, 103, 401

128, 129, 134, 137, 139, 142,

DİZİN

145, 148, 149, 1 50, 152, 1 5 3, 154, 155, 1 5 6, 157, 158, 159, 160, 162, 163, 165, 1 70, 173, 174, 177, 178, 1 8 1 , 185, 186,

363

a rd ı ş ı k l ı k o l a ra k z a m a n, 1 5 2, 402 h a rekete geçi r i l e n z a m a n, 157, 402

187, 194, 197, 198, 200, 203,

z a m a n d uygu s u , 402

204, 205, 2 14, 2 16, 2 17, 2 18,

z a m a n yöne l i m i, 402

222, 2 2 3 , 226, 230, 233, 2 34,

z a m a n s a l ve m e k a n s a l

235, 2 3 6, 242, 246, 248, 2 5 5,

a r d ı ş ı k l ı ğ ı n y ı k ı l m a s ı , 402

258, 260, 2 6 1, 265, 269, 2 70,

Zamyatin, E ugene, 402

274, 277, 280, 289, 295, 300,

Zen B u d i z m , 139, 402

301, 302, 303, 3 12, 3 14, 3 19,

zoru n l u e m ek, 306, 402

325, 3 28, 365, 402

zoru n l uğ u n k ra l l ığı, 199, 402