Pamuk İmparatorluğu: Tek Bir Meta ile Kapitalizmin Küresel Tarihi [1 ed.]
 9786050206470

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

Sven Beckert

Harvard Üniversitesi'nde Amerika tarihi profesörü olarak görev yap­ maktadır. Doktorasını Columbia Üniversitesi'nde tamamlamış, kapita­ lizmin ekonomik, sosyal ve siyasi tarihi üzerine makale ve kitaplar yaz­ mıştır. Başta Harvard Üniversitesi olmak üzere birçok kurumdan ödüller ve burslar kazanmıştır. American Council of Leamed Societies ve John Simon Guggenheim Memorial Foundation üyesidir. Massachusetts eya­ letinin Cambridge kentinde yaşamaktadır.

Ali Nalbant

İsviçre Freiburg Üniversitesi'nde politik felsefe ve antropoloji öğrenimi görmüş, Alman S. Fischer Vakfı, Robert Bosch Vakfı burslarıyla çeviri çalışmaları yapmıştır. Zürih'teki Looren Çevirmenevi'nde Türkçe-Al­ manca çeviri atölyesi düzenlemiştir. Aynı kuruluşun desteklediği çevi­ rileri yayıma hazırlanmaktadır.

PAMUK İMPARATORLUGU Tek Bir Meta ile Kapitalizmin Küresel Tarihi

SVEN BECKERT

ingilizceden çev1ren: Ali Nalbant

Say Yayınlan Tarih

Pamuk İmparatorluğu: Tek Bir Meta ile Kapitalizmin Küresel Tarihi

/

Sven Beckert Özgün adı:

Empire of Cotton: A Global History

© 2014 Sven Beckert Bu çeviri Penguin Randomhouse LLC'nin alt kuruluşu Knopf Doubleday Group'un markası Alfred A. Knopf aracılığıyla yayımlanmıştır. Türkçe yayın haklan© Say Yayınlan Bu eserin tüm haklan saklıdır. Tanıtım amacıyla, kaynak göstermek şarhyla yapılan kısa alıntılar hariç yayınevinden yazılı izin alınmaksızın alıntı yapı­ lamaz, hiçbir şekilde kopyalanamaz, çoğaltılamaz ve yayımlanamaz. ISBN 978-605-02-0647-0 Sertifika no: 10962 İngilizceden çeviren: Ali Nalbant Yayın koordinatörü: Levent Çeviker Editör: Sinan Köseoğlu Son okuma: Selcan Karabulut Sayfa düzeni: Mehmet İlhan Kaya Kapak uygulama: Artemis İren Baskı: Lord Matbaacılık ve Kağıtçılık Topkapı-İstanbul Tel.: (0212) 674 93

54

Sertifika no: 22858

1 . baskı: Say Yayınlan, 2018

Say Yayınlan Ankara Cad. 22/ 12



Tel.: (0212) 512 21 58

TR-34110 Sirkeci-İstanbul •

Faks: (0212) 512 50 80

www.sayyayincilik.com



e-posta: [email protected]

www.facebook.com/ sayyayinlari



www.twitter.com/ sayyayinlari

Genel dağıtım: Say Dağıtım Ltd. Şti. Ankara Cad. 22/ 4



Tel.: (0212) 528 17

54

TR-34110 Sirkeci-İstanbul •

Faks: (0212) 512 50 80

İnternet satış: www.saykitap.com



e-posta: [email protected]

İÇİNDEKİLER Giriş

.................................................................................................

1 Küresel Bir Metanın Yükselişi

.......

.. . ... . . . . . . . . . . . . . . . . .

...

.

.

. ..

..

. . . ..

7

25

2 Savaş Kapitalizminin İnşası. . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .58 3 Savaş Kapitalizminin İşgücü Maliyetleri . . . . ....................... 93 4 Köleleştirme ve Fetih .

........

.

5 Kölelik, Yönetimi Ele Geçiriyor

. .

.

.

.

. . .. . .

. .. .

.

...........

127

. . . 146

.......... .......... ........ .. .. ...

6 Sanayi Kapitalizmi Kanatlanıyor 7 Sınai İşgücü Seferberliği ...

. .

................ .. ...... . . .. ....

........ ..... ... ..

.

......... . .

. 195

. . . . ... . . . . . . . . . ... . . . . . . . . 245 .

.

..

8 Küreselleşmenin Oluşumu . . .

.. ... ....

. .. ..

. ..

..

..

.

. .

.. ... . . ... . . . . . . . . . . . . . . . . . 276 .

. . .

9 Tüm Dünyada Yankılanan Bir Savaş

.

.

.

.

.

.

.

....... ....... ...............

333

1 0 Küresel Toparlanma . . . . . . . . . . . .. . . .. . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 375 1 1 Yıkımlar

.

.

.......... .......... .........................

.. .

.

.. ............. .....

.. . . . 425 . .

..

1 2 Yeni Pamuk Emperyalizmi .. . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .459 13 Küresel Güney' e Dönüş . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 509 14 Sonsöz: Atkı ve Çözgü . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 570 .

Teşekkür .

.

.

.. ....... .... ....

Notlar

.

..

.

.

.

. .

.... ................. ..... .. .......

.

. .

..

.

.. . .

... .

.

.

.. .... .... ........

. ..

.......... ....... ....... .... ................... .. ......... . ........ ... . .........

Dizin ... ...

. ..

......... .

. .

.... ...

.

..... ............

Görsel Referanslar . . ...... . . . . . . . .

.

. .

. .

.. .

. ..... ....

.....

..

. ....

591 596

... .. . . . . . . . 778 .

. ..

. ...

.

... ... ....... . . . . . . . . . . . . . 788 ...

.

.. . . . . . .

...

.

.

Lisa'ya

GiRiş

Edgar Degas'run pamuk imparatorluğuna bakışı: New Orleans'ta pamuk tüccarları, 1873.

Ocak 1860 sonlarında, Manchester Ticaret Odası üyeleri yıl­ lık toplantılarını yapmak üzere kentin belediye binasında bulunuyorlardı. O zamanlar dünyanın en sanayileşmiş kenti olan Manchester' ın merkezinde buluşan altmış sekiz adam arasında en seçkin olanlar pamuk tüccarları ve pamuk üre­ ticileriydi. Son seksen yılda, bu adamlar kentin etrafındaki kırları, daha önce hiç görülmemiş bir şeyin, küresel bir tarım, ticaret ve sanayi üretimi ağının odağına dönüştürmüşlerdi. Tüccarlar dünyanın her tarafından ham pamuğu getiriyor ve dünyanın pamuk iğlerinin üçte ikisini barındıran İngiliz fab7

8

Pamuk İmparatorluğu

rikalarına bırakıyordu. Bir işçi ordusu bu pamuğu eğirerek iplik, ipliği dokuyarak hazır kumaş üretiyor, sahcılar da bu malları dünya pazarlarına gönderiyordu. Toplanhya kahlan beyefendiler tam kutlama havasındaydı. Başkan Edmund Potter dinleyicilerine sanayilerindeki "muh­ teşem büyümeyi" ve "bütün ülkenin, özellikle de bu ilin genel refahını" anımsahyordu. Kapsamlı tarhşmaları, Manchester'ın, Büyük Britanya'nın, Avrupa'nın, Amerika Birleşik Devletle­ ri'nin, Çin, Hindistan, Güney Amerika ve Afrika'nın halini ele alıyordu. Pamuk üreticisi Henry Ashworth kendince coşkulu sözler ekliyor, "gelmiş geçmiş herhangi bir zamanda herhalde eşi benzeri görülmemiş bir mesleki zenginlik derecesine" ula­ şılmasını kutluyordu.1 Bu mağrur pamuk üreticileri ne kadar kendini beğenmiş olsalar haklıydılar: Onlar tüm dünyayı kuşatan bir impara­ torluğun, pamuk imparatorluğunun merkezindeydiler. On binlerce işçinin devasa eğirme makinelerini ve gürültülü me­ kanize dokuma tezgahlarını işlettiği fabrikalara hükmediyor­ lardı. Amerika kıtasındaki köle çiftliklerinden pamuk alıyor, fabrikalarının ürünlerini dünyanın en uzak köşelerindeki pa­ zarlarda sahyorlardı. Bu pamuk uzmanları dünyanın halini şaşırtıcı bir kayıtsızlıkla tarhşıyorlardı, oysa yaptıkları iş ne­ redeyse sıradandı: pamuk ipliği ve kumaş üretip sahyorlardı. Gürültülü, pis, kalabalık ve kesinlikle eğri büğrü fabrikaların sahibi olarak, kömürle çalışan buhar makinelerinden çıkan kurumdan kapkara olmuş şehirlerde yaşıyor, insan teri ve dışkısının pis kokusunu soluyorlardı. Bir imparatorluğa hük­ metmekle beraber, pek de imparator gibi görünmüyorlardı. Sadece yüz yıl önce, bu pamuk uzmanlarının ataları, bir pamuk imparatorluğu düşüncesini duysalar gülerlerdi. Pa­ muk küçük balyalar halinde üretiliyor, ocak başında işleni­ yordu; pamuk sanayisi Birleşik Krallık'ta olsa olsa marjinal bir rol oynuyordu. Elbette bazı Avrupalılar güzel Hint mus­ linlerinin, basmalarının ve patiskalarının adını duymuştu,

Giriş

9

Fransızların Hint kumaşı dediği bu ürünler, Londra, Barse­ lona, Le Havre, Hamburg ve Trieste limanlarına geliyordu. Avrupa taşralarında yaşayan erkek ve kadınların eğirdiği ve dokuduğu pamuklar, Doğu'nun zarif ürünleri karşısında mütevazı birer rakipti. Amerika'da, Afrika'da ve özellikle de Asya'da, insanlar pamuğu yer elmalarının, mısırların ve ka­ rabuğdayların arasına dikiyordu. Elyafları eğiriyor ve evle­ rinde ihtiyaç duyulan veya hükümdarlarının talep ettiği ku­ maşları dokuyorlardı. Başka birçok yerde olduğu gibi Dakka, Kano ve Tenochtitlan'daki insanlar, yüzlerce, hatta binlerce yıldır olduğu gibi, pamuklu kumaş üretiyor ve güzel renk­ lerle boyuyorlardı. Bu kumaşların bir kısmı dünyanın her ye­ rinde alınıp satılıyordu. Bazıları o kadar inceydi ki, dönemin insanları bunlara "dokunmuş rüzgar" adını veriyordu. Kulübelerinde alçak taburelere oturmuş, küçük ahşap te­ kerleklerin üzerinde pamuk eğiren veya barakalarının önün­ de bir öreke veya çıkrık kullanan kadınlar yerine, 1860'ta ar­ tık buhar motoruyla çalışan ve çoğu çocuk olan ücretli işçiler tarafından işletilen milyonlarca mekanik iğ, artık günde on dört saat dönüyor, milyonlarca kilo iplik üretiyordu. Pamuk yetiştirip, evde eğirdikleri iplikle el dokuması kumaş üre­ ten ev işçilerinin yerine, Amerika' daki tarlalarda milyonlar­ ca köle çalışarak, binlerce kilometre uzaktaki aç fabrikalara hammadde tedarik ediyor, fabrikalar da kumaşı binlerce ki­ lometre uzaktaki tüketicilere gönderiyordu. Batı Afrika ku­ maşlarını develer üstünde Sahra Çölü'nden geçiren kervanlar yerine, Amerika'nın güneyinden gelmiş pamukla veya İngi­ liz malı pamuklu kumaşlarla yüklü buharlı gemiler, dünya okyanuslarını aşıyordu. 1860'ta elde ettiklerini kutlamak için toplanmış pamuk kapitalistleri, tarihin ilk küresel olarak en­ tegre pamuk üretim kompleksini doğal bir gerçek gibi kabul­ lenirken, yaratılmasına yardımcı oldukları bu dünya aslında çok yeni bir mahsuldü.

10

Pamuk İmparatorluğu

Fakat 1860'ta gelecek de, neredeyse geçmiş gibi hayallerin ötesinde uzakh. Takip eden yüz yıl içinde pamuk evreninin ne kadar radikal biçimde değişeceği anlahlsa, hem üreticiler hem de tüccarlar dudak bükerlerdi. 1960'a gelindiğinde ham pamuğun olduğu kadar, pamuk ipliği ve kumaşın da büyük çoğunluğu yine Asya' dan, Çin, Sovyetler Birliği ve Hindis­ tan' dan geliyordu. İngiltere'nin yanında, Avrupa'nın geri kalanında ve Kuzey Amerika' da çok az pamuk fabrikası kal­ mıştı. Eski pamuk üretimi merkezleri -özellikle de Manches­ ter, Mulhouse, Barmen ve Lowell- terk edilmiş fabrikalarla bezenmiş, işsiz işçiler tarafından işgal edilmiş haldeydi. Ger­ çekten de bir zamanlar en önemli pamuk ticaret derneklerin­ den biri olan Liverpool Pamuk Derneği, 1963' te mobilyalarını bir müzayedede satmıştı. 2 Pamuk imparatorluğu ya da en azından bu imparatorluğun Avrupa'nın hakimiyeti altındaki kısmı yıkılmıştı. ***

Bu kitap, Avrupa'nın pamuk imparatorluğunun yükseli­ şinin ve çöküşünün öyküsüdür. Fakat pamuğun merkeziliği yüzünden, öyküsü de aynı zamanda küresel kapitalizmin, dolayısıyla da modern dünyanın oluşumunun ve yeniden oluşumunun öyküsüdür. Küresel ölçekte bir analizin ön pla­ nında, Avrupa' daki girişimci iş adamlarının ve güçlü devlet adamlarının, çok kısa sürede dünyanın en önemli üretim sa­ nayisini, emperyalist genişleme ve köle işçiliğini, yeni maki­ neler ve ücretli işçilerle birleştirerek nasıl dönüştürdüklerini öğreneceğiz. Yarattıkları çok özel ticaret, üretim ve tüketim organizasyonu, binlerce yıldır var olan ayrık pamuk evren­ lerini patlatmıştır. Onlar pamuğa can vermiş, dünyayı de­ ğiştiren bir enerjiyle ona yatırım yapmış, sonra da pamuğu, dünyayı dönüştürmek için bir kaldıraç olarak kullanmışhr. Çok eski bir bitkinin biyolojik çeşitliliğinin yanında, eski bir sanayinin Asya, Afrika ve Amerika' daki el becerilerini ve

Giriş

11

dev piyasalarını kapsayarak, Avrupalı girişimciler ve devlet adamları, muhteşem boyutlarda ve enerjiye sahip bir pamuk imparatorluğu kurmuşlardır. Ne gariptir ki, bu şaşırtıcı başa­ rı, kendi yarattıkları imparatorluk içinde onları zamanla kıyı­ ya itecek olan güçleri de uyandırmıştır. Bu sırada milyonlarca insan yaşamını, yavaşça bütün dün­ yaya yayılan pamuk tarlalarında çalışarak, dirençli pamuk bitkilerinden milyarlarca pamuk kozasını toplayarak, pamuk balyalarını arabalardan teknelere ve teknelerden trenlere ta­ şıyarak, sık sık henüz çok küçük yaşlardayken, Kuzeydoğu Amerika' dan Çin'e kadar yayılan "şeytani fabrikalarda" çalı­ şarak geçirmişti. Ülkeler bu verimli tarlalara erişebilmek için savaşmış, tek bir çiftlik sahibi sayısız insanın ayağına pranga vurmuş, işverenler çalışanlarının çocukluğunu kısaltmış, yeni makinelerin gelişmesi, eski sanayi merkezlerinde nüfusun azalmasına yol açmış, bazısı köle, bazısı özgür olan işçiler, özgürlük ve yaşamalarını sağlayacak bir ücret için savaşmıştı. Uzun zamandır ufacık bir toprak parçasından geçimini sağla­ yan, yiyeceklerinin yanında pamuk da yetiştiren erkekler ve kadınlar, yaşama biçimlerinin sona erdiğini fark ettiler. Tarım aletlerini geride bırakarak fabrikanın yolunu tuttular. Dün­ yanın diğer kesimlerinde, evde kendi tezgahlarında çalışan ve kendi dokudukları kumaşları giyen çoğu insan, ürünleri­ nin, makinelerin kesintisiz üretiminin altında ezildiğini fark etti. Eğirme çıkrıklarını terk ederek, tarlalara taşındılar, artık sonsuz bir baskı ve sonsuz bir borç sarmalına kapılmışlardı. Pamuk imparatorluğu ta en başından beri, kölelerle çiftlik sa­ hipleri, tüccarlarla devlet adamları, köylülerle tüccarlar, işçi­ lerle fabrika sahipleri arasında global bir çarpışma sahnesi ol­ muştu. Başka birçok açıdan olduğu gibi bu açıdan da pamuk imparatorluğu, modem dünyanın yolunu çizmiştir. Bugün pamuk öyle yaygındır ki, onu aslında olduğu gibi, insanoğlunun en büyük başarılarından biri olarak görmek güçtür. Siz bu cümleyi okurken, muhtemelen pamuktan do-

12

Pamuk İmparatorluğu

kunmuş bir şey giyiyorsunuz. Bir pamuk topağını sapından koparmamış, bir pamuk elyafı tutamı bile görmemiş veya bir eğirme makinesinin ve dokuma tezgahının kulakları sağır eden gürültüsünü duymamış olmanız da bir o kadar olasıdır. Pamuk tanıdık olduğu kadar büyük bir bilinmeyendir. Etra­ fımızdaki kesintisiz varlığına alışkınızdır. Pamuğu cildimizin üstüne giyeriz. Alhnda uyuruz. Yeni doğan bebeklerimizi pamuklara sarmalarız. Kullandığımız kağıt paraların, sabah ayılmamızı sağlayan kahve filtrelerinin, yemek pişirmekte kullandığımız bitkisel yağın, yıkandığımız sabunun ve sa­ vaşlarımızda yanan barutun içinde hep pamuk vardır (hatta Alfred Nobel, "pamuk barutu" [nitroselüloz] denen icadı için bir İngiliz patenti bile almıştır). Elinizde tuttuğunuz kitabın önemli bir bileşeni de pamuktur. Pamuk, MS 1000' den 1900' e kadar yaklaşık dokuz yüz yıl boyunca dünyanın en önemli üretim sanayisi olmuştu. Her ne kadar şimdi başka sanayiler tarafından geçilmişse de, çalışan nüfus ve küresel ticaret açısından pamuk hala önemini koru­ maktadır. Pamuk öylesine yaygındır ki, 2013 yılında dünya en az 123 milyon pamuk balyası üretmiştir, ki her biri yaklaşık

180 kilo ağırlığında olan bu balyalar, dünya üzerinde yaşayan tüm insanlara yirmişer tişört üretmeye yeter. Birbiri üstüne yığılsalar, bu balyalar altmış beş bin kilometre yüksekliğin­ de bir kule oluştururdu. Çin'den Hindistan'a, ABD'den Batı Afrika ve Orta Asya'ya kadar dünyanın her yanı dev pamuk tarlalarıyla kaplıdır. Üretilen ham elyaflar, balyalar halinde sımsıkı paketlenerek, hala tüm dünyada yüzbinlerce işçinin çalıştığı fabrikalara gemiyle gönderilmektedir. Sonra da bit­ miş ürünler, en ücra köylerden alışveriş merkezlerine kadar her yere satılmaktadır. Gerçekten de pamuk, neredeyse dün­ yanın her yerinde mevcut olan az sayıda mallardan biri ola­ rak, kapitalizmin yarattığı, insan üretkenliği ve tüketiminde­ ki korkutucu artışın bir kanıtı olabilir. ABD'deki son reklam

Giriş

13

kampanyalarından birinin gayet doğru olarak duyurduğu üzere, "Pamuk, hayahmızın kumaşıdır."3 Bir

an

durup, eğer başarabilirseniz, pamuksuz bir dünya

hayal edin. Sabahleyin post veya samanla kaplı bir yatakta uyanıyorsunuz. Yünlü giyeceklerinizi veya, yaşadığınız ikli­ me ve refah seviyenize bağlı olarak, keten ya da ipek giysileri­ nizi giyiyorsunuz. Giysilerinizi yıkamak zor olduğu için veya giysileriniz pahalı oldukları için veya kendi giyeceklerinizi üretiyorsanız, bu iş emek yoğun olduğundan, sık sık çamaşır değiştiremiyorsunuz. Kokuyor ve kaşındırıyorlar. Giyecekle­ riniz çoğunlukla tek renkli, çünkü pamuktan farklı olarak yün ve diğer doğal elyaflar pek iyi renk tutmazlar. Zaten etrafınız koyunlarla çevrilidir: Dünyanın şu anki pamuk mahsulüne denk gelecek miktarda yün üretmek için yaklaşık yedi milyar koyun gereklidir. Bu 7 milyar koyunun otlaması için 700 mil­ yon hektarlık bir arazi gereklidir; yani bugünkü Avrupa Birli­ ği ülkelerinin toplam yüzölçümünün yaklaşık 1,6 kah kadar.4 Hayal etmesi bile zor. Fakat Avrasya kıtasının en bah ucundaki bir kara parçasında, böylesi pamuksuz bir dünya uzun süre çok normaldi. Bu ülkenin adı Avrupa'ydı. Pamuk biliniyordu ama on dokuzuncu yüzyıla kadar Avrupa tekstil üretimi ve tüketiminde marjinal konumdaydı. Peki, nasıl oldu da dünyanın pamukla en az işi olan kıs­ mı, yani Avrupa, pamuk imparatorluğunu yarahp ona hakim olmayı başardı? Sözgelimi 1700 yılında herhangi bir makul gözlemci, dünyanın pamuk üretim merkezinin Hindistan ya da belki Çin olarak kalacağını tahmin ederdi. Gerçekten de bu ülkeler, 1780'e kadar Avrupa ve Kuzey Amerika'dan çok daha fazla ham pamuk ve pamuklu kumaş ürettiler. Fakat sonra işler değişmeye başladı. Avrupalı kapitalistler ve dev­ letler pamuk sanayisinin merkezini şaşırhcı bir süratle baş­ ka yere taşıdılar. Bu yeni konumlarını, bir Sanayi Devrimi'ni ateşlemek için kullandılar. Dünyanın diğer birçok bölgesiyle birlikte, Çin ve Hindistan, Avrupa merkezli pamuk impara-

14

Pamuk İmparatorluğu

torluğuna gitgide daha tabi hale geldi. Sonra da bu Avrupalı­ lar, dinamik pamuk sanayisini, başka sanayiler yaratmak için bir zemin olarak kullandılar; gerçekten de pamuk, daha geniş çaptaki Sanayi Devrimi'nin fırlatma rampası oldu. Leeds'de bir gazete çıkaran Edward Baines, 1835'te pa­ muğu, "sanayi yıllıklarında benzeri olmayan bir olgu" ola­ rak tarif etmişti. "Savaşları ve hanedanları" incelemektense, bu olayı çözümlemenin, "öğrencilerin emeklerine daha çok layık" olduğunu öne sürmüştü. Ben de kahlıyorum. Görece­ ğimiz gibi, pamuğu takip ederek, modem dünya sanayisinin kökenlerine, hızlı ve sürekli ekonomik büyümeye, üretken­ likte devasa bir artışa ve baş döndürücü bir sosyal eşitsizliğe ulaşacağız. Tarihçiler, sosyal bilimciler, politikacılar ve her renkten ideologlar, bu kökenleri ayırt etmeye çalışmışlardır. Milyarlarca yıllık yavaş ekonomik büyümeden sonra, insanlı­ ğın küçük bir kesiminin neden on sekizinci yüzyılın sonunda birden, çok daha zenginleştiği sorusu, çok can sıkıcı bir so­ rudur. Araşhrmacılar artık bu birkaç on yıllık döneme, gü­ nümüz dünyasına hala şekil veren devasa bölünmelerin, sa­ nayileşmiş ve sanayileşmemiş ülkeler arasındaki, kolonileş­ tiren ve kolonileştirilen ülkeler arasındaki, küresel kuzey ile küresel güney arasındaki ayrımın başladığı "büyük ayrışma" adım vermektedir. Bazısı derinden kötümser, bazıları ümit­ li, büyük tezleri ortaya atmak kolaydır. Ancak bu kitapta, bu bulmacaya küresel ve esasen tarihsel bir yaklaşımla eğiliyo­ rum: "büyük ayrışma"nın en başında ortaya çıkan sanayiyi araştırarak işe başlıyorum. 5 Pamuğa ve onun çok somut ve çoğunlukla da gayet acı­ masız gelişimine odaklanmak, çok sayıdaki gözlemcinin sor­ gulamadan kabullendiği bazı açıklamaları kuşkuya düşür­ mektedir. Gerçekten de bu yaklaşım, bazıları yeni, bazılarıysa pek de yeni olmayan önermelere meydan okumaktadır: Av­ rupa'mn ekonomik gelişimindeki patlamanın, Avrupalıların daha akılcı olan dinsel inançları, Aydınlanma gelenekleri,

Giriş

15

içinde yaşadıkları iklim, kıtanın coğrafyası veya İngiltere Mer­ kez Bankası gibi yararlı kurumları veya hukukun üstünlüğü aracılığıyla açıklanabileceği önermeleri gibi. Fakat bunun gibi köklü, genellikle de değiştirilemez olan nitelikler, kapi­ talizmin sürekli dönüşen yapısını açıklayamaz. Üstelik bun­ lar genellikle yanlışhr da. İlk sanayileşmiş ulus olan Büyük Britanya, genellikle tasvir edildiği gibi güvenilir fakat tarafsız kurumlara sahip liberal, atak bir devlet değildi. Aksine mu­ azzam askeri harcamalarda bulunan, neredeyse sürekli savaş halindeki, güçlü ve müdahaleci bir bürokrasiye, yüksek ver­ gilere, jet hızıyla yükselen hükümet borçlarına ve korumacı gümrük vergilerine sahip emperyalist bir ulustu ve kesinlikle de demokratik değildi. Yalnızca belli bölgeler veya ülkelerde­ ki sosyal sınıflar arasındaki çahşmalara odaklanan çalışmalar da bunu başaramaz. Bunların aksine bu kitap küresel bir pers­ pektife sarılarak, Avrupalıların nasıl sermayenin gücüyle dev­ letin gücünü birleştirdiklerini, şiddet uygulayarak küresel bir üretim kompleksi kurduklarını ve sonra da bu pamuk serma­ yesini, becerilerini, ilişkilerini ve kurumlarını kullanarak, mo­ dern dünyayı tanımlayan teknolojik sıçramaya ve zenginliğe ulaşhklarını göstermektedir. Kitap kapitalizmin geçmişine ba­ karak, eylem halindeki kapitalizmin bir tarihini sunmaktadır.6 Kapitalizmin tarihi üzerine yazılanların çoğundan farklı olarak, Pamuk İmparatorluğu açıklamayı sadece dünyanın bir kısmında aramaz. Kapitalizmi düzgün olarak anlaşılabileceği tek biçimde, küresel bir çerçevede kavrar. Sermayenin, insan­ ların, malların ve hammaddelerin yerküre etrafındaki hareketi ve dünyanın uzak bölgeleri arasında kurulan bağlanhlar, ka­ pitalizmin büyük dönüşümünün tam çekirdeğindedir ve bu kitabın da çekirdeğini oluşturmaktadır. ***

Dünyanın böylesine derinlemesine ve hızlı bir dönüşümü, ancak üretimi, ticareti ve tüketimi düzenlemenin yeni yol-

16

Pamuk İmparatorluğu

larımn ortaya çıkması sayesinde mümkün olmuştu. Kölelik, yerli halkların mülklerine el konması, emperyalist genişleme, silahlı ticaret ve girişimciler tarafından halklar ve topraklar üzerinde egemenlik ilan edilmesi, onun çekirdeğinde yatıyor­ du. Bu sisteme, savaş kapitalizmi adım veriyorum. Genellikle kapitalizmin, en azından bugün tanıdığımız küreselleşmiş, kitlesel üretime dönük olan tipinin, 1780'ler­ de Sanayi Devrimi'yle ortaya çıktığım düşünürüz. Fakat on altıncı yüzyılda ortaya çıkmaya başlayan savaş kapitalizmi, makinelerden ve fabrikalardan çok daha önce gelmiştir. Sa­ vaş kapitalizmi fabrikada değil, tarlada yeşermişti; makine­ leşmiş değildi, fakat hem toprağın, hem emeğin yoğun sömü­ rüsüne, Afrika ve Amerika'da topraklara ve emeğe şiddetle el konulmasına dayalıydı. Bu el koymalar, büyük bir refah ve yeni bilgiler getirdi, bunlarsa kurumları ve devletleri güç­ lendirerek, Avrupa'mn on dokuzuncu yüzyıl ve sonrasındaki sıra dışı ekonomik gelişiminin zaruri ön koşullarını hazırladı. Çoğu tarihçi bu döneme "ticari kapitalizm" adım vermiş­ tir, fakat "savaş kapitalizmi" ifadesi hem onun vahşiliğini ve acımasızlığını, hem de Avrupa'nın emperyalist genişleme­ si ile içten bağlılığını daha iyi ifade eder. Savaş kapitalizmi sürekli değişen yerlerde gelişmiş, sürekli dönüşen ilişkilerle ilerlemiş ve on dokuzuncu yüzyıl boyunca sürmüştür. Kapitalizm denildiğinde, maaşlı işçiler aklımıza gelir, oysa kapitalizmin bu ilk aşaması özgür emeğe değil, köleliğe da­ yalıydı. Kapitalizm denildiğinde, sözleşmeler ve piyasalar aklımıza gelir, fakat erken dönem kapitalizmi çoğu zaman şiddete ve bedensel zora dayalıydı. Kapitalizm denildiğinde, mülkiyet hakları aklımıza gelir, fakat bu dönemin asıl özelli­ ği, mülkiyetin güvenceye alınmasının yanında mala el koy­ manın şiddetlenmesidir. Kapitalizm denildiğinde hukukun hakimiyeti ve devletin desteklediği güçlü kurumlar aklımıza gelir, fakat kapitalizmin erken dönemleri, nihayetinde tüm dünyayı kapsayan imparatorluklar yaratmak için devlet gü-

Giriş

17

cünün arka çıkmasını gerektirmekle birlikte, sıklıkla özel şa­ hısların kontrolsüz eylemlerini, efendilerin köleler, sınır ötesi kapitalistlerinin yerel halklar üzerindeki hakimiyetini temel alıyordu. Bunların birikmiş bir sonucu olarak Avrupalılar, yüzlerce yıllık pamuk üreticisi ülkeler üzerinde hakimiyet kurarak, bunu Manchester odaklı tek bir imparatorluğa dö­ nüştürebilmiş ve bugün doğal saydığımız küresel ekonomiyi icat edebilmiştir. Daha yakından tanıdığımız sanayi kapitalizminin temelin­ de savaş kapitalizmi yahyordu. Bu sanayi kapitalizminin asıl özelliği, devasa idari, askeri, hukuki ve altyapısal yeteneklere sahip güçlü bir devletti. Sanayi kapitalizmi ilk başta kölelikle ve yerlilerin elinden alınan topraklarla sıkı bağlantılı olarak kaldı, fakat ücretli emekten mülkiyet haklarına dek uzanan çeşitli kurumları güç kazandıkça, dünyanın geniş bölgelerin­ de bulunan emeğin, hammaddelerin, piyasaların ve sermaye­ nin bütünleşmesinde yeni ve farklı bir biçim doğurdular.7 Bu yeni bütünleşme biçimleri zamanla dünyanın pek çok yerin­ de kapitalizm devrimlerini meydana getirmiştir. Modem dünyanın yaşı ilerledikçe, pamuk da dünya tica­ retine hakim olmaya başladı. Pamuk fabrikaları, Avrupa ve Kuzey Amerika imalatında bütün diğer türlere baskın çıkh. Pamuk üretimi on dokuzuncu yüzyılın büyük bir kısmı bo­ yunca ABD ekonomisine hakim oldu. Yeni üretim biçimleri ilk olarak pamuklu kumaş imalahnda ortaya çıkh. Zaten fab­ rikanın kendisi de pamuk sanayisinin bir icadıydı. Ameri­ ka'daki köle emeğine dayalı tarım ile Avrupa çapındaki üre­ tim de öyleydi. Pamuk onlarca yıl boyunca en önemli Avrupa sanayisi olduğu için, zamanla Avrupa ekonomisinin diğer kesimlerini de besleyen büyük karların da kaynağı oldu. Pa­ muk aynı zamanda neredeyse dünyanın bütün diğer bölge­ lerinde, ABD ve Mısır'da, Meksika ve Brezilya'da, Japonya ve Çin'de de sanayileşmenin beşiğiydi. Aynı zamanda, Av­ rupa'nın dünya pamuk sanayisi üzerindeki hakimiyeti, dün-

18

Pamuk İmparatorluğu

yanın geri kalanının büyük çoğunluğunda sanayisizleşmeyle sonuçlanarak, küresel ekonomiyle yeni ve farklı bir biçimde bütünleşme tarzını da mümkün kıldı. Ancak sanayi kapitalizminin inşası, 1780'lerde Birleşik Kral­ lık' ta başlayıp, sonra on dokuzuncu yüzyılın ilk on yıllarında Kıta Avrupa' sı ve ABD'ye yayılarak, ona kucak açan devletlere ve buralarda yaşayan kapitalistlere dehşetli güçler vermekle birlikte, pamuk imparatorluğunun daha da dönüşmesinin to­ humlarını da ekmiştir. Sanayi kapitalizmi yayılırken, sermaye­ nin kendisi de bazı devletlere bağlı hale gelmiştir. Ve devlet gitgide daha merkezi bir role bürünüp, hepsinden daha kalı­ a,

güçlü ve hızla yayılan bir kurum olarak ortaya çıkhğında,

emek de boyut ve güç olarak büyümüştür. Kapitalistlerin dev­ lete bağımlılığının yanında, devletin de vatandaşlarına bağım­ lılığı, günbegün fabrika binalarında o sermayeyi üreten işçileri güçlendirmiştir. On dokuzuncu yüzyılın ikinci yansına varıl­ dığında, işçiler kitlesel olarak hem sendikalar hem de politik partiler halinde organize olmuş ve yavaş yavaş, birkaç on yıl boyunca, ücretlerini ve çalışma koşullarını iyileştirmeyi ba­ şarmışbr. Bu ise üretim maliyetlerini arhrmış, dünyanın diğer bölgelerinde daha düşük maliyetli üreticiler için fırsatlar yarat­ mışhr. Yirminci yüzyıla girilirken sanayi kapitalizmi modeli başka ülkelere geçmiş ve modernleştirici seçkinler tarafından benimsenmiştir. Sonuç olarak da pamuk sanayisi Avrupa'yı ve Kuzey Amerika'yı terk etmiş, yerkürenin güneyindeki köken­ lerine geri dönmüştür. Bazıları burada pamuk imparatorluğu için öne sürülen id­ diaların, neden başka metalar için geçerli olmadığını merak edebilir. Ne de olsa 1760'tan önce Avrupalılar dünyanın tro­ pik ve yarı-tropik bölgelerinde, şeker, pirinç, kauçuk ve çivit gibi birçok emtiayla yoğun ticaret yapmışlardı. Fakat bu em­ tiadan farklı olarak pamuk, iki emek yoğun aşamaya sahip­ tir, birincisi tarlalarda, diğeri ise fabrikalarda. Şeker ve tütün, Avrupa' da büyük endüstriyel proletarya kitleleri üretmemiş-

Giriş

19

tir. Pamuksa üretmiştir. Sonuç olarak pamuk, başka hiçbir sa­ nayinin olmadığı kadar tüm yerküreyi kapsamışhr. Pamuk, kıtaları birleştirirken açlığı yeni yollardan dolayı, modern dünyayı, ona özgü olan büyük eşitsizlikleri, küreselleşmenin uzun tarihini ve kapitalizmin sürekli değişen politik ekono­ misini anlamanın anahtarını sunmaktadır. Pamuğun önemini görmenin zor olmasının bir nedeni, kit­ lesel belleğimizde hep kömür madenlerinin, demiryollarının ve dev çelik fabrikalarının, yani sanayi kapitalizminin daha somut, daha cüsseli cisimleşmelerinin gölgesinde kalmış ol­ masıdır. Genellikle taşrayı göz ardı ederek şehre odaklanırız, modern sanayinin Avrupa ve Kuzey Amerika'daki mucize­ lerine odaklanırken, işte o sanayinin dünyanın her köşesin­ deki hammadde üreticileriyle ve piyasalarla bağlantısını göz ardı ederiz. Genellikle daha asil, daha temiz bir kapitalizm özlemiyle, kölelik, el koyma ve sömürgeleştirme gerçeklerini, kapitalizm tarihinden silmeyi tercih ederiz. Sanayi kapitaliz­ minin erkek egemenliğinde olduğunu sanmaya meyil ederiz, oysa pamuk imparatorluğunu yaratan, büyük ölçüde kadın­ ların emeği olmuştur. Kapitalizm birçok açıdan özgürleştirici bir güç, çağdaş yaşamın büyük bir kısmının temeli olmuştur; bizler de sadece ekonomik olarak değil, duygusal ve ideolojik olarak da ona kapılmışızdır. Huzursuz eden doğruları yadsı­ mak bazen daha kolay gelir. On dokuzuncu yüzyıl gözlemcileri pamuğun dünyayı ye­ niden biçimlendirmede oynadığı rolün farkındaydı. Bazıları yeni küresel ekonominin muhteşem dönüştürücü gücüne hayranlık duyuyordu. Manchester'de çıkan Pamuk Tedariki

Habercisi'nin 1860'ta nefes nefese saptadığı üzere, "mevcut yüzyılın, insan uygarlığı için harekete geçmiş çok sayıdaki ve devasa faaliyetleri arasında pamuğun kaderi, öncülüğü üst­ lenmekmiş gibi görünüyor ... Ticaretiyle birlikte pamuk, nice modern 'dünya harikası'ndan biri haline gelmiştir."8

20

Pamuk İmparatorluğu ***

Pamuk bitkisi, hiç de dünya harikalarından biri olma­ ya adaymış gibi görünmez. Bu mütevazı ve göze batmayan bitki, birçok şekil ve ebatta yetişir. Avrupa'run pamuk impa­ ratorluğunu yaratmasından önce, dünyanın farklı bölgele­ rindeki farklı halklar, pek de birbirine benzemeyen bitkiler yetiştirmiştir. Güney Amerikalılar daha çok, sarı çiçekler açan ve uzun lifli pamuk üreten bodur bir ağaç olan G. barbadense dikmiştir. Bunun aksine Hindistan'da ise köylüler, boyu yak­ laşık 180 santimetre kadar olan, sarı veya mor çiçekli, kısa lifli bir elyaf üreten bir ağaççık olan G. arboretum dikmişlerdir. On dokuzuncu yüzyılın ortalarında ise pamuk imparatorluğu, tek bir tipin hakimiyetine girmiştir: Yukarı Amerikan türü olarak da bilinen G. hirsutum. Kökenleri Orta Amerika'da ya­ tan bu tür, Andrew Ure'nin 1836'da tarif ettiğine göre "alt­ mış ya da doksan santimetre yüksekliğine kadar büyüdükten sonra, diken diken kıllarla kaplı dallara ayrılır. Yaprakların iç yüzeyleri de kıllıdır ve üç veya beş parçalıdır. Üstteki yaprak­ lar bütündür ve kalp şeklindedir; sapları kadifemsidir. Dalla­ rın uçları yakınındaki çiçekler büyüktür ve renk olarak biraz solgundur. Kapsülleri yumurta şeklinde, dört hücrelidir, ne­ redeyse bir elma kadar büyüktür ve ticarette çok talep gören çok ince, ipeğimsi bir pamuk elyafı üretir."9 Bu kitabın odağında işte bu yumuşak beyaz elyaf bulun­ maktadır. Bitkinin kendisi tarih yazmasa da, dikkatle dinle­ yecek olursak, bizlere yaşamını pamukla geçirmiş olan tüm dünyadaki insanların öyküsünü anlatacaktır: Hintli dokuma­ cılar, Alabama'daki köleler, Nil deltası şehirlerindeki Yunan tacirler, Lancashire'daki son derece organize olmuş işçiler. Pamuk imparatorluğu onların emekleri, hayal güçleri ve be­ cerileri sayesinde kurulmuştur. 1900 civarında dünya nüfu­ sunun yaklaşık yüzde l,S'i, yani milyonlarca erkek, kadın ve çocuk, bu sanayiyle uğraşmış, ya pamuk yetiştirmiş, ya nak-

Giriş

21

liyesinde ya da üretiminde çalışmışbr. On dokuzuncu yüzyıl ortalarında Massachusetts'te pamuk üreticisi olan Edward Atkinson, şunlara işaret ederken esasen haklıdır: "Ülkenin ta­ rihi ve kurumları üzerinde geçmişte bu kadar güçlü ve kötü

bir etkisi olmuş başka bir ürün yoktur ve belki ülkenin ge­ lecekteki maddi refahının daha fazla bağlı olacağı başka bir ürün de yoktur." Atkinson ABD'den ve onun köleci geçmi­ şinden bahsediyordu, fakat tezleri bütün olarak dünya gene­ line de uygulanabilirdi.10 Bu kitap tarlalardan teknelere, ticarethanelerden fabrika­ lara, pamuk toplayıcılardan eğiricilere, dokumacılardan tü­ keticilere pamuğun izini sürmektedir. Brezilya'nın pamuk tarihini, ABD'ninkinden, Büyük Britanya'nınkini Togo'nun­ kinden veya Mısır'ınkini Japonya'nınkinden ayırmamakta­ dır. Pamuk imparatorluğu ve onunla birlikte modern dünya, sadece bu imparatorluğu şekillendiren ve bunun karşılığında onun tarafından şekillendirilen sayısız yer ve insanı ayırarak değil, birleştirerek anlaşılabilir.11 En çok, çeşitliliğin birliğine önem veriyorum. On doku­ zuncu yüzyılın başlıca küresel metası olan pamuk, kölelik ile özgür işçilik, devletler ile piyasalar, sömürgecilik ile serbest ticaret, sanayileşme ile sanayisizleşme gibi görünüşteki zıtlık­ ları bir araya getirmiş, bunları neredeyse simya ile zenginliğe dönüştürmüştür. Pamuk imparatorluğu hem tarlalara hem fabrikalara, hem köleliğe hem ücretli işçiliğe, hem kolonicile­ re hem kolonileştirilenlere, hem demiryollarına hem buharlı gemilere, kısacası toprak, işçilik, nakliye, üretim ve satıştan oluşan küresel bir ağa dayalıydı. Liverpool Pamuk Borsa­ sı'nın Mississippi pamuk çiftliği sahipleri üzerinde muazzam bir etkisi vardı, Alsas eğirme fabrikaları Lancashire'dekilerle sıkı sıkıya bağlantılıydı, New Hampshire veya Dakka'daki el tezgahıyla çalışan dokumacıların geleceği de, Manchester ile Liverpool arasındaki bir demiryolunun inşaab, Bastonlu ta-

Pamuk İmparatorluğu

22

cirlerin aldığı yahrım kararları ve Washington ve Londra'da belirlenen gümrük politikaları gibi farklı etkenlere bağlıydı. Osmanlı Devleti'nin kendi kırsalı üzerindeki gücü, Bah Hint Adaları'nda köleliğin gelişmesini etkiledi; ABD'de yeni öz­ gürleşmiş kölelerin politik etkinlikleri, Hindistan'daki köylü yetiştiricilerin hayatlarını etkiledi.12 Bu çalkantılı zıtlıklardan, pamuğun nasıl olup da hem ka­ pitalizmin doğuşunu hem de daha sonra yeniden icat edil­ mesini mümkün kıldığını görebiliriz. Pamuğun ve kapitaliz­ min dünya çapında ve tarih boyunca ikizleşen yollarını keş­ fettikçe, kapitalizmin hiçbir durumunun kalıcı veya dengeli olmadığını tekrar tekrar anımsarız. Kapitalizmin tarihindeki her yeni an, yeni dengesizlikler ve hatta çelişkiler üreterek, mekanda, sosyal ve politik alanlarda yeniden düzenlemelerin yolunu açar. ***

Pamuk hakkında yazılan yazıların uzun bir tarihi vardır. Kütüphaneler, Amerika'daki köle tarlalarını, İngiltere'de, Fransa'da, Alman eyaletlerinde ve Japonya'da pamuk üreti­ minin başlangıcını ve bunları birbirine bağlayan tacirleri ele alan incelemelerle doludur. Bu farklı tarihleri birbirine bağ­ lamaya çalışan eserlerse çok daha az bulunur; aslında buna çabalayan belki de en başarılı eser, şimdi neredeyse iki yüz yaşındadır. Edward Baines Büyük Britanya'da Pamuk Üretimi­

nin Tarihi adlı kitabını kaleme alırken, henüz 1835'te, şu sonu­ ca varmıştır: "Konusunun sadece tarif etmeye çalıştığı sanayi dalının büyüklüğü sayesinde değil, aynı zamanda bu ülkeyle dünyanın her köşesi arasında kurduğu etkileşimin mucizevi boyutları dolayısıyla da ilgi uyandırdığını ... yazarın ifade et­ mesine izin verilmelidir."13 Ulaştığı tüm sonuçları olmasa da, Baines'in coşkusunu ve küresel perspektifini paylaşıyorum. Pamuk imparatorluğunun merkezinin yakınında yaşayan bir Leeds gazetesi editörü olarak Baines, bu konular hakkın-

Giriş

23

da küresel bir perspektif benimsemekten başkasını yapamaz­ dı.14 Ancak profesyonel tarihçiler pamuğa bakbklarında, ne­ redeyse daima bu tarihin yerel, bölgesel ve ulusal yönlerine odaklandılar. Oysa bu yerel öykülerin her birinin bir parçası olduğu büyük yeniden düzenlenmeleri, başkalarının yanında tarımdaki çalışma rejimlerindeki devasa küresel değişimleri, milliyetçi seçkinler tarafından devleti güçlendiren projelerin geliştirilmesini ve çalışan sınıfların kitlesel faaliyetlerinin et­ kilerini anlamamızı, ancak küresel bir bakış açısı sağlar. Bu kitap muazzam bir pamuk literatüründen faydalan­ makta, ama bunu yeni bir çerçeveye yerleştirmektedir. Sonuç olarak, canlı, ama çoğunlukla da aptallaşbracak derecede bugüne dönük bir küreselleşme söylemine katkıda bulun­ maktadır. Pamuk İmparatorluğu, kapitalizm tarihindeki sözde yeni, küresel bir aşamanın heyecanla keşfedilmesine meydan okumaktadır. Kapitalizmin başlangıcından beri küresel çap­ ta olduğunu ve dünya ekonomisinin akışkan mekansal dü­ zenlemelerinin, son üç yüz yılın ortak bir özelliği olduğunu göstermektedir. Kitap aynı zamanda, kapitalizm tarihinin büyük bir kısmında, küreselleşme süreciyle ulus devletlerin ihtiyaçlarının, sık sık sanıldığı gibi birbiriyle çatışmadığını, aksine karşılıklı olarak birbirini güçlendirdiğini öne sürmek­ tedir. Eğer sözde yeni küresel çağımız, gerçekten geçmişten devrimci bir kopuş niteliğindeyse, bu kopuş küresel bağlan­ tıların derecesiyle değil, kapitalistlerin ilk defa belli bazı ulus devletlerden, geçmişte onların yükselişini mümkün kılmış olan kurumlardan ilk defa özgürleşebilmesiyle ilişkilidir. Alt başlığının da öne sürdüğü üzere, Pamuk İmparatorluğu, tarihe uluslar ötesi, hatta küresel bir mekansal çerçevede ba­ karak, tarihi yeniden düşünmeye çalışan tarihçiler arasındaki daha büyük bir söylemin parçasıdır. Meslek olarak tarih, ulus devletle el ele meydana gelmiş ve onun kuruluşunda önemli bir rol oynamışbr. Fakat tarihçiler ulusal perspektifleri benim­ seyerek, devlet sınırlarını aşan bağlanbları genellikle önemse-

24

Pamuk İmparatorluğu

memiş, belli ulusal sınırlar içindeki olaylardan, insanlardan ve süreçlerden çıkarılabilen açıklamaları benimsemiştir. Bu kitap, tarihçilerin tarihe "ulusal" perspektiften bakmayı, po­ litik sınırları aşan ağlara, kimliklere ve süreçlere daha geniş çapta odaklanarak dengeleme yönündeki çabalarına bir katkı olarak tasarlanmışhr.15 Tek bir metaya, pamuğa odaklanarak ve onun nasıl ye­ tiştirildiğini, nakledildiğini, finanse edildiğini, üretildiğini, sahldığıru ve tüketildiğini araşhrarak, ulusal sınırlar dışına çıkmayan daha geleneksel bir çalışmaya girişmiş olsak mar­ jinal kalacak insanlar ve yerler arasındaki bağlanhları göre­ biliyoruz. Amerikan lçsavaşı gibi belli bir olayın veya Osaka pamuk fabrikaları gibi belli bir yerin veya pamuk yetiştiren Bah Hindistan köleleri gibi belli bir insan grubunun ya da köylü çiftçilerin sanayideki ücretli işçilere dönüşmesi gibi bir sürecin tarihine odaklanmak yerine, bu kitap tek bir ürünün biyografisini, dünyamızın tarihi hakkında sorabileceğimiz en önemli sorulardan bazılarına açılan bir pencere olarak ve mu­ azzam sonuçlan olan bir tarihi, kapitalizmin tarihini yeniden yorumlamak için kullanmaktadır.16 ***

Beş bin yıllık insanlık tarihinde bir yolculuğa çıkmak üze­ reyiz. Bu kitap boyunca görünüşte önemsiz olan tek bir mala, pamuğa bakarak, devasa bir gizemi çözeceğiz: Modern dün­ yanın kökeni nerededir? Pamuk bitkilerinin, bizimkine hiç benzemeyen bir dünyada çiçeklendiği, bugün Meksika' da kalan küçük bir köyün yollarına düşerek başlayalım.

1 KÜRESEL BİR METANIN YÜKSELİŞİ

Aztek kadını pamuk eğirirken

Beş yüz yıl önce, bugün Meksika denilen ülkenin Pasifik kı­ yısına dizilmiş bir düzine küçük köyde, insanlar günlerini mısır, fasulye, kabak ve biber yetiştirerek geçirirdi. Kuzeyde Rio Santiago ile güneyde Rio Balsas ırmakları arasında balık tutar, istiridye ve midye çıkarır, bal ve balmumu toplarlardı. Kendi kendini geçindirmeye yönelik bu tarımın ve en meşhur yarahmları olan geometrik motifli küçük, boyalı seramik kap­ lar gibi elle ürettikleri mütevazı ürünlerin yanında, bu erkek ve kadınlar aynı zamanda küçük püsküllü beyaz kozalarla filizlenen bir bitki de yetiştirirlerdi. Bu bitki yenmezdi. Ye25

Pamuk İmparatorluğu

26

tiştirdikleri en değerli şeydi. Ona ichcatl, yani pamuk adını vermişlerdi. Pamuk, mısırın yanında yetişirdi ve her sonbaharda, yi­ yecek mahsullerini harmanladıktan sonra, köylüler yumuşak elyaf topaklarını, piramit şeklindeki, bel yüksekliğindeki bu bitkilerden koparır, çok sayıdaki kozayı sepetlerde veya çu­ vallarda toplar, sonra bunları çamur ve çubuklardan yapılmış kulübelerine götürürlerdi. Orada özenle bir sürü tohumu elle çıkarır, sonra pamuğu bir palmiye hasırın üzerinde döverek yumuşahr, ardından elyafları, birkaç santimetre uzunluğun­ da tutamlar halinde tararlardı. Üzerine bir seramik disk takılı olan ince bir tahta iğ ve bu iğ dönerken onu destekleyen bir eğirme çanağı kullanarak, tutamları ince beyaz bir iplik ha­ linde burarlardı. Sonra çözgü ipleri tarafından birleştirilen iki çubuktan oluşan basit bir alet olan dokuma tezgahında ku­ maş dokurlardı; çubuklardan biri bir ağaçtan sarkıhlır, diğe­ ri dokumacının kendisine tutturulur, dokumacı atkıyı kendi vücut ağırlığıyla gerer ve buna karşı gelen ipi (atkı}, sonsuz bir dans gibi çözgülerin arasından bir içeri bir dışarı dokurdu. Sonuçta ortaya çıkan kumaş, sağlam olduğu kadar esnekti de. Kumaşı çivit ve kırmız böceği boyasıyla boyar, çok çeşitli mavi-siyah ve koyu kırmızı renkler yaratırlardı. Kumaşın bir kısmını kendileri giyer, bununla gömlekler, etekler ve pan­ tolonlar dikerlerdi. Geri kalanını ise uzaktaki Aztek hüküm­ darlarına yıllık vergilerinin bir parçası olarak Tenochtitlan' a gönderirlerdi. Sadece 1518 yılında, bu on iki kıyı köyünün sakinleri imparator II. Montezuma'ya (her biri 52 kilo ağırlı­ ğında) sekiz yüz balya ham pamuk, üç bin iki yüz parça renk­ li pamuklu kumaş ve dört bin sekiz yüz parça büyük beyaz kumaş temin etmişlerdi, ki bu binlerce saatlik, insanın sırhnı ağrıtan ve son derece kalifiye bir işçiliğin ürünüydü.1 Bundan önceki ve sonraki yüzlerce yıl boyunca, dünya üzerindeki tüm insan yerleşimlerinin büyük kısmında ben­ zer sahneler yaşanıyordu. Gujarat'tan Sulawesi'ye, Yukarı

Küresel Bir Metanın Yükselişi

27

Volta kıyılarından Rio Grande'ye, Nubya vadilerinden Yuca­ tan ovalarına kadar, üç kıtadaki insanlar hpkı atalarının ön­ ceki kuşaklarda yaphğı gibi, tarlalarında pamuk yetiştiriyor, sonra tarlalarının bitişiğindeki evlerinde pamuklu kumaş üretiyordu. Bu bitki dirençlidir, doğru doğal şartlar alhnda çiftçilerden pek bir yardım görmeden serpilebilir. Bitki bilim­ cilerin dilinde "morfolojik esnekliği", yani gerçek çiçek açma dönemini kısaltarak, uzatarak, hatta kesintiye uğratarak fark­ lı yetişme koşullarına "uyum sağlama" yeteneği sayesinde, çok farklı ortamlarda yetişebilir.2 Pamuk yetiştiren çok sayıda halk, kabaca 32-35 derece gü­ ney ila 37 derece kuzey enlemleri arasındaki coğrafi şeritte yaşayan dünya halklarının neredeyse tamamının binlerce yıl boyunca aynı şeyi yaptığının farkında değildi. Bu bölgeler, pamuk yetiştirmek için uygun bir iklim sunuyordu. Astropi­ kal bir bitki olarak pamuk, büyüme dönemi sırasında sıcak­ lığın 10 santigrat derecenin alhna düşmemesine, genellikle de 15 derecenin üzerinde kalmasına ihtiyaç duyar. Şimdi bi­ liyoruz ki, pamuk yaklaşık 200 gün boyunca don olmayan ve büyüme döneminin ortasında yoğunlaşmış olarak, senede elli ila altmış beş santimetre yağmur alan bölgelerde yetişir, bu da pamuğun birkaç kıtada birden bol bulunmasını açıklayan yaygın bir iklim bölgesidir. Tohumlar yaklaşık doksan santi­ metre aralıklı hendeklere konur ve toprakla örtülür. Pamu­ ğun olgunlaşması 160 ila 200 gün sürer.3 Ya kendiliğinden ya da başka halklarla karşılaşmaları sa­ yesinde, bu pamuk yetiştiricilerinin her biri, pamuk koza­ sından fışkıran yumuşak beyaz elyafın, iplik üretimi için çok uygun olduğunu keşfetmişlerdi. Bu iplik de yıkaması kolay, cilt üzerinde hoş duran ve güneşin yakıcı ışınlarından korun­ mada etkili olan bir kumaş halinde dokunabiliyordu. Bundan bin yıl kadar önce bile, Asya, Afrika ve Amerika'da pamuklu tekstil üretimi, dünyanın en büyük sanayi dalıydı; çoğu yerel

28

Pamuk İmparatorluğu

olsa da, birkaç karmaşık bölgesel ticaret ağı, yetiştiricileri, eği­ ricileri, dokumaaları ve tüketicileri birbirine bağlıyordu. Giyimin tarihçesini tekrar tasarlayabilmek güçtür, çünkü kumaşların çoğu, zamanın yıkıcı etkisine karşı koyamamış­ tır. Homo sapiens Afrika savanalarından daha soğuk iklimlere doğru, yaklaşık yüz bin yıl önce harekete geçtiğinden beri, hava şartlarına karşı kendini korumak zorunda kaldığım biliyoruz. Elimizde bulunan eksikli arkeolojik kayıtlar, in­ sanların giyinmek için ilk önce kürk ve derileri kullandığım söylemektedir. Otuz bin yıl önce keten eğirdikleri ve doku­ duklarını gösteren kanıtlar vardır. Bu kumaş üretimi yaklaşık on iki bin yıl önce, insanlar yerleşip, tarım ve hayvancılıkla uğraşmaya başladığında, önemli ölçüde genişlemişti. O dö­ nemde kadınlar ve erkekler, soğuktan ve güneşten korunmak için eğirmek ve kumaş dokumak amacıyla farklı elyaflarla daha geniş çapta deney yapmaya başladılar.4 Bitkileri kumaşa dönüştürme yöntemleri, dünyanın farklı bölgelerinde bağımsız olarak icat edildi. Avrupa'da insanlar, yaklaşık on iki bin yıl önce başlayan Neolitik Dönem'de çeşitli otlardan ve aynı zamanda ketenden dokuma yapmaya başla­ mışlardı. Yaklaşık dört bin yıl önce, Bronz Çağı'nda hayvan­ lardan yün elde etmeye de başlamışlardı. Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da, milattan önceki yedi bin yıl boyunca, toplumlar farklı türden yünleri ve ketenleri eğirmiş ve dokumuştu. Çin­ li köylüler ve zanaatkarlar aynı binyıllarda rami ve ipekten kumaş üretmişlerdi. Toplumlar katmanlaştıkça, kumaş da önemli bir sosyal kademe işareti olarak ortaya çıktı.5 Bu keten, yün, rami ve ipek dünyasında, pamuğun önemi gitgide arttı. Bildiğimiz kadarıyla insanlar ilk olarak Hindis­ tan'da, yaklaşık beş bin yıl önce, pamuk elyaflarından iplik yapma imkanım keşfetti. Bugün Peru denilen sahilde yaşayan insanlar, Güney Asya'daki gelişmelerden habersiz oldukları halde, neredeyse eş zamanlı olarak aynı yoldan geçtiler. Bir­ kaç bin yıl sonra, Doğu Afrika'daki toplumlar da pamuk eğir-

Küresel Bir Metanın Yükselişi

29

me ve dokuma tekniklerini geliştirdiler. Pamuk, keten, rami ve diğer elyaflardan açıkça daha üstün nitelikli olması saye­ sinde, bu bölgelerin her birinde iplik eğirmek için en baskın elyaf haline gelmişti. Bitkinin yetiştirildiği bu ilk binyıllarda, pamuklu emtia üretimi, pamuğun doğal olarak büyüdüğü bölgelerin dışına ender olarak taşmakla birlikte, pamukla ilk karşılaşan herkes, onun elbise üretimi için çok uygun bir mal­ zeme olduğunu görüyordu, çünkü hem yumuşak, dayanıklı ve hafif, hem de boyaması ve temizlemesi kolaydı. Pamuğun bu erken dönem toplumlarındaki önemli rolü­ nün kanıtları, çoğu halkın kuruluş mitolojilerinde ve kutsal metinlerinde bulunabilir. Pamuk, Hindu yazıtlarında sık sık ve ön planda görünür. Hindu inancına göre Vişnu, "güneş ışınlarını kendisi için bir elbise halinde" dokumuştu. Bah Afrika'daki halklar, dokuma becerilerinin, bir örümcek ilahı olan Ananse'den geldiğine inanıyordu. Kuzey Amerika'da­ ki Hopi'ler, bir örümcek tanrıçanın pamuk eğirip ördüğüne inanıyordu. Navaholar ise, Güneş Işını ile Gün Işığı'nın dört oğlundan biri olan Begochiddy'nin, dağları ve böcekleri yap­ tıktan sonra, pamuğu yaratıp diktiğine inanıyordu. Navajo inancı, halkı şöyle yönlendiriyordu: "Kabilenizde bir kız ço­ cuğu doğduğu zaman, gidin bir örümcek ağı bulun ... ve onu bebeğin eline ve koluna sürün. Böylece büyüdüğünde doku­ maya başlayacak ve parmakları ile kolları, örmekten yorul­ mayacak." Ming hanedanının son zamanlarından, 1637' den kalma bir metne göre, Çin'de, pamuklu kıyafetler de dahil olmak üzere giysiler, insanı hayvanlardan ayırt ederken, in­ sanlar arasında da "hükmedilenleri hükmedenlerden ayırt ediyordu." Ayrıca kaderin eğirildiği veya dokunduğu fikri, çok çeşitli kültürlerde epey önemliydi, tabii bunlar arasında, pamuğun baskın bir rol oynadığı kültürlerin de bulunması şaşırbcı değildi. 6 Modern bitki bilimciler, pamuğun tanrıların bir armağa­ nı olduğu fikrinin ötesine geçmekle beraber, hayranlıkları bu

30

Pamuk İmparatorluğu

halklardan geri kalmaz. Biyologlar pamuk bitkisinin, 10 ila 20 milyon yıldır dünya üzerinde yetiştiğini düşünmektedir. O zamandan beri genetik olarak farklı dört pamuk türü ge­ lişmiştir: Orta Amerika kökenli G. Hirsutum, Güney Amerika kökenli G. Barbadense, Afrika kökenli G. Herbaceum ve Asya kökenli G. Arboretum türleri. Bu dört tür de kendi içinde yüz­ lerce cinse tomurcuk vermiş, bunlardan sadece birkaçı ticari pamuk üretiminde baskın olabilmiştir. Bugün dünyanın pa­ muk hasılatının yüzde 90'ından fazlası, Amerikan yayla türü olarak da bilinen G. Hirsutum' dur. İnsanın evcilleştirmesi sonucunda bitki daha da değişmiştir. Bir uzmana göre, beş bin yıl içerisinde, atalarımız bitkiyi "küçük, su geçirmez to­ humları, kaba, pek ayırt edilemeyen tohum tüyleriyle baştan­ başa kaplı, uzun ömürlü bodur ağaçlardan, içinde çabucak çimlenen büyük tohumlar bulunan bol miktarda uzun, beyaz tiftiklere sahip l:o-O

O

Ô 00

il

600-1680

III

1780-1860

Dünyadaki pamuk yetiştiriciler, işleyiciler ve tüketicilerin mekansal dağılımındaki değişim, MÖ 2000 - MS 1860. 1 . Aşama: Çok odaklı, bağlantısız. 2. Aşama: 1600'den sonra ticaret

ağları gitgide Avrupa' da odaklanıyor, ama üretim dağınık kalıyor. 3. Aşama: Sanayi Devrimi'nden sonra üretim ağları Avrupa'ya

odaklanıyor ve çok merkezli bu sanayi, tek odaklı hale geliyor.

***

Samuel Gregg bu hikayede önemli bir rol oynuyordu. O ve meslektaşları geleceği şekillendiriyordu. Fakat çoğu başa­ rılı devrimci gibi geçmişten, önceki iki yüz yıl içinde İngiliz tüccarlarının, yetiştiricilerinin ve devletinin inşa ettikleri ti­ caret ağlarından güç alıyorlardı. Başka deyişle, suyu dizgin­ leyerek elde ettikleri güç, sadece savaş kapitalizminin dizgin­ lediği güç sayesinde mümkündü. Kölecilik, koloni sömürge­ ciliği, asker güdümlü ticaret ve toprak işgalleri, yeni türden

Kuzey Denizi

irlanda Denizi

0Nottingham

"Bu bacalar ülkesi": Birleşik Krallık'ta Sanayi Devrimi, 1780-1815.

98

Pamuk İmparatorluğu

bir kapitalizmin tomurcuklanmasını sağlayacak bereketli bir zemin oluşturuyordu. Greg'in dehası, kendisi gibi risk seven İngiliz kapitalistlerin, bu maddi ve kurumsal miras temelin­ de, o zamana kadar asilzadelerin tenezzül etmediği üreticilik dünyasına sarılarak önceden hiç görülmemiş bir zenginlik ve güç elde edebileceğini fark etmekte yatıyordu. Özellikle de Greg'in köklerinde, savaş kapitalizminin zorla toprak işgali ve köle işçiliği, aynı zamanda da yeni teknolo­ jileri ve pazarları ele geçirmede emperyalist devletin koru­ masına dayanması yatıyordu. Aile servetindeki payım, Kara­ yipler' deki Dominika Adası'ndaki karlı bir şeker çiftliği olan Hillsborough malikanesinde, İngiliz topraklarında 1834 yılın­ da köleliğin nihai olarak yasaklanmasına kadar yüzlerce Afri­ kalıyı köle olarak çalıştırmasına borçluydu. Greg'in amcaları Robert ve Nathaniel Hyde ona dokuz yaşından itibaren bak­ mış ve Quarry Bank Fabrikası'nı inşa etmesi için sermayenin büyük kısmını tedarik etmişlerdi, kendileri de tekstil üretici­ siydi, Batı Hindistan' da çiftlik sahibiydi ve tüccardı. Greg'in karısı Hannah Lightbody, köle ticaretiyle uğraşan bir ailede doğmuştu, görümcesinin ailesi ise köle ticaretinden, Afrika'ya kumaş ihracatına geçmişti.1 Greg'in pamuk üreticisi dostlarının çoğu, çok daha az var­ lıklı şartlarda yetişmişti, Karayipler' de köle çiftlikleri yoktu. Bunlar çok mütevazı miktarlarda sermaye biriktirebilmişti, ama kıvrak bir zekaya ve teknik beceriye sahiptiler ve pamuk işleyiciliğinden devasa karlar elde etme hırsıyla yanıp tutu­ şuyorlardı. Fakat bunlar bile, asıl hammaddeleri olan pamu­ ğu, köle işçiliğinden tedarik ediyordu. Onlar bile ilk olarak Hint pamuk tekstili ticareti sayesinde açılmış olan piyasalara mal satıyordu, oysa bu tekstiller, rekabetçi olmayan Avrupalı üreticileri korumak amacıyla çoğu Avrupa pazarına uzak tu­ tulmuştu. Onlar bile İngilizlerin emperyalist işgali sayesinde Hindistan' da ele geçirilen Hint teknolojilerine dayanıyordu.

Savaş Kapitalizminin İşgücü Maliyetleri

99

Savaş Kapitalizminin eve dönüşü: Samuel Greg'in karısı ve Liverpoollu bir tüccar ailesinin kızı Hannah Lightbody.

Ayrıca bunların çoğu, Atlantik ticareti aracılığıyla biriken ser­ mayeden destek alıyor ve özellikle de Asya ve Amerika' da­ ki Atlantik pazarlarına mal tedarik ediyordu, bu iki bölgesel ekonomi ise neredeyse yalnızca köle işçiliğinden besleniyor­ du. Savaş kapitalizmi bu insanlara, örneğin yerel sanayiyi iş­ letmede veya ticaret amacıyla sermayeyi okyanuslar ötesine taşıma mekanizmaları hakkında bilgi toplama fırsatını sağ­ lamış, bu ise yerel finansman araçlarının gelişmesine yol aç­ mıştı. Modern işçilik maliyeti muhasebesi bile köle çiftlikleri ortamında gelişmiş ve sonradan modern sanayiye taşınnuştı. Üstelik İngiliz girişimcilerin pamuk tekstili üretimini kökten yeniden icat etmeye yönelik teşebbüsleri ve kabiliyetleri, güç­ lü bir emperyalist devlet tarafından korunuyordu. Bu devlet de zaten savaş kapitalizminin bir ürünüydü.2 En önemlisi de, bu miras İngiliz tüccarların on sekizinci yüzyılın ikinci yarısında küresel pamuk sanayiinin çoğu kri­ tik kilit noktasında yönetici konumlara gelmesini sağlamıştı; oysa İngiliz işçiler toplam küresel üretimin sadece minik bir yüzdesini üretiyordu, köylüler ise hiç pamuk yetiştirmiyor­ du. İngiltere'nin bu küresel ticaret ağlarındaki hakimiyeti, göreceğimiz üzere, üretimi yeniden biçimlendirme kabiliyeti

100

Pamuk İmparatorluğu

ve hiç olası görünmese de, pamuğun ateşlediği Sanayi Devri­ mi' nin odağı haline gelmesi için önemliydi. En az bir o kadar devrimci olan sanayi kapitalizmi, daha önceki yüzyılların bü­ yük yeniliği olan savaş kapitalizminin soyundan geliyordu.3 Samuel Greg ve yenilikçi dostları, İngiliz İmparatorluğu' nun küresel erişimi ve gücünün onlara, Frankfurt, Kalküta veya Rio de Janeiro' daki tüccar ve zanaatkar meslektaşları karşısında muhteşem bir avantaj sağladığım biliyordu. Am­ calarının hizmetinde bir tüccar olarak işe başlayan Greg, yeni makine\erine yahrım yapmadan önce, Lancashire ve Cheshire kırsalındaki pamuk eğiricilerden ve dokumacılardan oluşan büyük bir işçi ağı oluşturmuştu. Kredi karşılığı çalışan bu ağ­ dan gelen karlara ve işçiliğe ek olarak, Greg karısının ailesin­ den gelen bol miktarda sermayeye de ulaşabiliyordu. Ayrıca on dokuzuncu yüzyıl pamuk ticaretinde en önemli oyuncu­ lardan biri haline gelecek olan Rathbone ailesi, 1780' de Greg' e ham pamuk tedarik etmek için hazırda bekliyordu. Kıta Av­ rupa' sında, Afrika kıyısında ve Amerika' da pamuklu kumaş pazarının hızla genişlediğini, birinci elden biliyordu.4 Bu ilk girişimlerin olumlu yönleri muhteşemken, riskleri gayet küçüktü. Greg 1 780'de Quarry Bank Fabrikası'na ga­ yet küçük bir miktarda sermaye yahrmıştı: 3000 pound yani bugünün parasıyla yaklaşık yarım milyon Amerikan Doları. Sonra civardaki fakir ailelerden on ila on iki yaş arasındaki doksan çocuğu işe alıp, bunları yedi yıllığına fabrikasına "ce­ maat çırağı" olarak bağladı. 1 800' e gelindiğinde bu çocukla­ rın yerine, maaş alan 1 10 yetişkin işçiyi aldı. Greg kumaşları­ nı çoğunlukla Avrupa ve Bah Hindistan'a, 1 790'lardan sonra ise artan oranda Rusya'ya ve Amerika Birleşik Devletleri'ne sahyordu. Bu genişleyen pazarlar sayesinde, diğerleri gibi bu yeni fabrika da, daha en baştan itibaren göz kamaştırıcı öl­ çüde karlıydı, bir yıl içinde ilk yatirımın yüzde 18'ini amorti ediyor, Birleşik Krallık devlet tahvillerinin dört katı gelir sağ­ lıyordu.5

Savaş Kapitalizminin İşgücü Maliyetleri

101

Çağdaş gözlemcilerin yanında modern tarihçiler de, Greg' in teşebbüsüyle birlikte, çok daha geniş çaplı olarak Sanayi Devrimi'nin neden bu noktada, Kuzey İngiltere' de ve neden bu anda, 1 780'lerde "patlak verdiği" konusunda birçok ne­ den bulmuştur. İngiliz yatırımcıların dehası, İngiliz pazarının boyutları ve olağanüstü ölçüde derine inen bütünleşikliği, Britanya'nm su yoluyla nakliyeye kolayca erişim sağlayan coğrafyası, dini muhaliflerin bildik yolun dışında düşünme alışkanlığı, girişimci ruhu teşvik eden bir devletin yaratılması gibi etkenlerin hepsi dile getirilmiştir. 6 Bu tezler, hiçbiri önem­ siz olmamakla birlikte, Sanayi Devrimi öyküsünün özündeki bir noktayı atlamaktadırlar: bu devrim tüm yerküreyi kapsa­ yan savaş kapitalizmi sistemine bağımlıdır. Bütün bu etkenlerin bir sonucu olarak, tarihte ilk defa yeni bir karakter olan fabrikatör sahneye çıktı; bu birey sermaye­ yi, her ne kadar bu hala önemli olsa da, işgücünü köleleş­ tirmek veya yeni topraklar fethetmek için değil, işçileri ma­ kineli üretimde büyük orkestralar halinde düzenlemek için kullanıyordu. Bunların üretimi yeniden düzenleme çabaları, toprak, işgücü ve kaynakları seferber etmedeki yeni yöntem­ lere dayalıydı ve başka şeylerin yanında, kapitalistlerle devlet arasında yeni bir bağlantı gerektiriyordu. Sanayi Devrimi' nin dönüştürücü icadı olan sanayi kapitalizmini toptan harekete geçiren, işte bu sosyal ve politik güç dokusuydu. Göreceğimiz üzere zamanla kanatlanıp, çok özel bir kalıp içinde dünyanın diğer bölgelerine göçecek olan da işte bu yenilikti. Greg ve çağdaşları, savaş kapitalizminin sağladığı kazanç­ lar sayesinde, 1920' de bir gözlemcinin ifade ettiği gibi, "sü­ rekli yeni icatlar üreterek pamuk imparatorluğunu doğudan gasp etmiş", küresel pamuk işleyiciliğinin bütün coğrafyasını yeni baştan yazmışlardı. Bu çalışmalar bir devrimdi, çünkü ekonomik etkinlikleri düzenlemenin yeni bir kurumsal bi­ çimini ve hızla büyümenin ve üretimi dur durak bilmeden yeniden icat etmenin istisna değil, kaide olduğu bir dünya

1 02

Pamuk İmparatorluğu

ekonomisini müjdeliyordu. Elbette geçmişte de önemli icatlar yapılmıştı ve Sanayi Devrimi'nden önce de dünyanın çeşitli bölgelerinde ekonomik büyümenin hızlandığı anlar olmuştu. Ama bunların hiçbiri, devrimin kendisinin yaşamın kalıcı bir , p�l}iği haline geldiği bir dünya, dönemsel çöküntülere rağ­ men ekonomik büyümenin, kendi kendisinin genişlemesini ateşler gibi göründüğü bir dünya yaratamamışh. 1 800' den önceki bin yıl içinde, ne Avrupa' da ne de başka bir yerde, ekonomik büyümede kökten bir hızlanma olmuştu ve mey­ dana gelse bile, kaynak kısıtlılığı, gıda kıtlığı veya hastalık gibi sıkıntılar yüzünden hemen sönmüştü. Şimdiyse sanayi kapitalizmi sürekli değişen bir dünya yaratmıştı. Dünyanın en önemli sanayii olan pamuk da, insan üretkenliğindeki bu hiç görülmemiş hızlanmanın ana kaynağıydı.7 ***

Geriye bakıldığında, on sekizinci yüzyıl sonundaki İngil­ tere, pamuk işleyiciliğini yeniden icat etmek için olgunlaşmış görünüyordu. İngiliz kapitalistlerin tekstil üretiminde iki yüz­ yıllık bir geçmişi vardı, yatırım yapacak sermayeye sahiptiler ve evde iplik eğiren ve dokuma yapan sürekli daha fazla sa­ yıda köylü çalıştırıyorlardı. Aynı zamanda aileleri temel alan İngiliz tekstil üreticileri, onlarca yıl boyunca Hindistan' dan gelen ithalatın baskısına direnebilmişti, bu deneyim onlara, Hintli işleyicilerle rekabet edebilmenin ve onların piyasala­ rını ele geçirebilmenin önemini öğretmişti. Ve en önemlisi, köyde yaşayan çiftçi veya zanaatkar hayatından çıkıp, sanayi­ de ücretli işçi olmaya karşı direnme kabiliyeti olmayan işçiler, yeni fabrikalarda işe alınabiliyordu. Bu etkenler üretimin ve bu üretimi düzenleyen kurumların toptan yeniden tasarlan­ ması için gerekli koşulları sağlıyordu. Fakat bu koşullar hiç de İngiltere'ye özgü değildi ve en azından bazı nitelikleriyle, Çin' den Hindistan' a, Kıta Avrupa' sından Afrika' ya kadar her yerde vardı. Bunlar tek başına, Sanayi Devrimi'nin neden on

Savaş Kapitalizminin İşgücü Maliyetleri

103

sekizinci yüzyılın sonlarında, İngiliz adalarının küçük bir kıs­ mında ortaya çıktığım açıklayamazlar.8 Fakat dünyanın başka yerlerindeki rakiplerinin aksine, İn­ giliz kapitalistler çoğu küresel pamuk ticareti ağını kontrol ediyordu. Bilhassa dinamik piyasalara erişimleri vardı, ok­ yanus ötesi pamuklu ticaretine hükmediyorlardı, kumaş sa­ tarak elde edilebilecek masalsı zenginlik imkanlarını birinci elden tanıyorlardı. Basit bir ifadeyle, İngiliz pamuklu üreti­ cilerinin karşılaştığı başlıca sorun, hem ucuz, hem de yüksek kaliteli Hint ürünleriyle rekabet etmenin güçlüğüydü. Gör­ düğümüz gibi, İngiliz üreticiler kalite sorununu on sekizinci yüzyılda Hint teknolojisini benimseyerek (tamamen olmasa da) büyük ölçüde çözmüştü. Verimi artırmak ve maliyetleri düşürmek, daha zor bir sorun olarak karşılarına çıktı: İngiliz tüccarların kırsalda kurdukları, borç ödeme karşılığında çalı­ şan üretim ağları, daha fazla üretime direniyordu. İş düzensiz olarak yapılıyordu, kısa sürede ilaveten işçi bulmak güçtü, iş hacmi arttıkça nakliye maliyetleri de artıyordu. Ayrıca uzak çiftliklerde eğirilen ve dokunan ürünlerde homojen bir kali­ teyi tutturmak zordu. Mevcut teknolojiyle ve üretimin sos­ yal düzenlenme biçimiyle, İngiliz üreticiler dünyanın başka yerlerindeki pamuk işçileriyle çok zor rekabet edebilirdi. As­ lında sadece, koruma altındaki yerel ve koloni piyasalarında rekabet etmeyi beceriyorlardı.9 Fakat bu rekabet zafiyetinin başlıca nedeni, işgücü mali­ yetiydi. Birleşik Krallık'taki ücretler, dünyanın başka yerle­ rindekinden çok daha yüksekti; hatta 1770' te Lancashire' da­ ki ücretler, Hindistan'