133 44 8MB
Turkish Pages 517 Year 2012
Hayat Kaynağı Kur'an Tefsiri,
Beyan Yayınları'nın 530. kitabı olarak yayına
hazırlandı; editör Prof. Dr. Fethi Ahmet Polat, kapak düzeni Yusuf Kot, dizgi ve sayfa düzeni Osman Arpaçukuru, baskı ve cilt İstanbul Matbaacılık Ltcl. Şti. (Gümüşsuyu Cad. No: 21/B Zeytinburnu-İstanbul, 0212 482 51 66) tarafından gerçekleştirildi ve Ocak 2012'de İstanbul'da yayımlandı. ISBN 978-975-473-521-5 (V cilt) ISBN 978-975-473-516-1 (I-V takım)
Sertifika No: 14723
BEYAN YAYINLAllI
Ankara Cad. 49
•
34112 Cağaloğlu-İstanbul
Tel: +90.212. 512 76 97 - Tel-Faks: 526 50 10 www.beyanyayinlari.com
[email protected]
Prof. Dr.
M.
Sait Şimşek
Hayat Kaynağı Kur'an Tefsiri 5. Cilt
BEYAN
İçindekiler
48. Fetih Süresi, 9 49 . Hucurat Süresi , 27 50 . Kaf Süresi , 39 5 1 . Zariyat Süresi , 5 1 52. Tür Süresi , 64 5 3 . Necm Süresi, 78 54. Kamer Süresi, 1 2 6 5 5 . Rahman Süresi , 1 38 5 6 . Vakıa Süresi , 1 5 1 57. Hadid Süresi, 1 62 5 8 . Mücadele Süresi , 1 83 5 9 . Haşr Süresi , 1 96 60 . Mumtehine Süresi , 2 1 2 6 1 . Saff Süresi , 2 2 3 62 . Cumua Süresi , 232 63 . Munafikün Süresi , 238 64. Teğabun Süresi , 245 65. Talak Süresi, 2 5 6 66. Tahrim Süresi , 2 6 2 67. Mülk Süresi , 2 7 1 68. Kalem Süresi , 282 69. Hakka Süresi , 292 70 . Mearic Süresi , 302
7 1 . Nüh Süresi , 3 1 0 72 . Cin Süresi , 3 1 8 73 . Müzzemmil Süresi , 330 74 . Müddessir Süresi , 338 75 . Kıyame Süresi , 349 76 . İnsan Süresi , 357 77. Mürselat Süresi, 365 78 . Nebe' Süresi, 373 79 . Nazi'at Süresi , 380 80. Abese Süresi, 387 8 1 . Tekvir Süresi , 394 82. İnfitar Süresi , 399 83 . Mutaffifin Süresi , 403 84. İnşikak Süresi , 409 85. Burüc Süresi , 413 86. Tank Süresi , 4 1 9 87. A'la Süresi, 423 88. Gaşiye Süresi, 429 89. Fecr Süresi, 4 33 90. Beled Süresi, 4 39 91. Şems Süresi , 443 9 2 . Leyl Süresi, 447 9 3 . Duha Süresi, 451 94. lnşirah Süresi, 455 9 5 . Tı n Süresi , 457 96. Alak Süresi , 460 97. Kadr Süresi, 464 98. Beyyine Süresi , 467 99 . Zilzal Süresi , 470 100 . Adiyat Süresi, 473
101. Kari'a Süresi , 475
102. Tekasür Süresi , 477 103. 'Asr Süresi , 480
104. Humeze Süresi, 483 105. Fll Süresi , 485
106. Kureyş Süresi , 488 107. Maün Süresi , 490
108. Kevser Süresi, 493
109. Kafirün Süresi , 495
110. Nasr Süresi , 498
111. Leheb Süresi , 500 112. Ihlas Süresi , 502
113. Felak Süresi, 504
114. Nas Süresi , 510 Bibliyografya , 515
48. Fetih Suresi
Hicretin altıncı yılında Hudeybiye antlaşmasından dönülürken Mek ke ile Medine arasında bir yerde indirilmiştir. Ancak Hicretten son ra indirildiğinden Medeni kabul edilmektedir. 29 ayettir. Sü renin bir kaç yerinde fetihten söz edildiği için bu ismi almıştır. Hicretin altıncı yılında Peygamber bir gece rüyasında ashabıyla bir likte Mekke'ye girdiklerini ve güven içerisinde Ka 'be 'yi ziyaret edip tı raş olduktan sonra ihramdan çıktıklannı görür. Gördüğü rüyayı ilahi bir işaret kabul ederek sahabesine umre yapmak için hazırlık yapma lannı söyler ve 1400 kişiyle yola çıkar. Kureyş 'e sadece umre amacıy la geleceklerine dair elçi gönderir. Ancak olumlu cevap alamaz. As habıyla birlikte Mekke'ye yakın mesafedeki Hudeybiye'ye gelir. Bu rada konakladıktan sonra Hz. Osman'ı elçi olarak gönderir. Niha yet daha sonra umre yapmak üzere burada Kureyşlilerle bir anlaş ma yapılır. Sürenin konusu bu antlaşma münasebetiyle ortaya çıkan problemlerdir.
Hem Rahman hem Rahim olan Allah'ın adıyla. 1. Hiç kuşkusuz biz sana apaçık bir fetih verdik.
2. Böylece Allah, geçmiş ve gelecekteki günahlarını bağışlayacak, sana olan nimetini tamamlayacak ve seni dosdoğru bir yola iletecektir. 3. Ve Allah sana şanlı bir zafer verecektir.
Burada sözü edilen fetih ile Mekke'nin fethi mi yoksa Hudeybiye antlaş masının kendisinin mi kastedildiği konusunda iki görüş vardır. Fethin sözlük anlamı olan bir toprak parçasını ele geçirmeyi göz önünde bulunduranlar, bu nunla Mekke fethinin kastedildiğini söylerler. Fethi mecazi anlamda alanlar ise Hudeybiye antlaşmasının kastedildiğini söylemişlerdir. Çünkü Hudeybiye antlaşması sürecinde Müslümanlarla müşrikler bir araya gelip sohbet etme fır satını bulmuş, müşriklerin birçoğu Müslümanlardan etkilenmiş ve gruplar ha linde Islam'a girme olayı başlamıştır. Ayrıca Hudeybiye antlaşması, Mekke'nin fethine giden yolun başlangıcı olmuştur. Söz konusu antlaşmanın imzalanması, Müslümanlar arasında büyük bir üzüntü ve moral çöküşüne neden olmuştu . Çünkü yapılan antlaşma görünür de Müslümanların aleyhineydi. Ayrıca Peygamberin 28. ayette de sözü edilen rüyası kendi kanaatlerine göre gerçekleşmemişti. Çünkü Peygamber rüyasın da sahabileriyle birlikte umre yaptıklarını görmüştü . Zaten bu sebeple umre yapmaya çıkmışlardı. Yapılan antlaşmaya göre Mekke'den kaçarak Müslüman lara gelenler Mekke'ye iade edilecek, buna karşılık Medine'den Mekke'ye ka çanlar geri verilmeyecekti. Müslümanlar bunu aşağılayıcı bir durum olarak görüyorlardı. Antlaşmanın dördüncü maddesinde ise Müslümanların o sene umre yapmaları engellenmiş ve bir sene sonraya bırakılmıştı . Bu da Müslü-
48 / Fetih Suresi
11
manların ağırına gitmişti. Bunu , Arap kabileleri nezdinde itibarlarını düşüren bir madde olarak görüyorlardı. Peygamber, antlaşma gereği beraberindekilerle birlikte geri dönecekti. An cak bundan önce umrede kesilmek üzere getirilen kurbanların kesilmesini is tedi. isteğini üç kez tekrarlamasına rağmen kendi kurbanını kesmeye kalkın caya kadar Müslümanlarda bir kıpırdanma olmadı. Peygamber bir şeyin yapıl masını isteyecek, bunu üç kez tekrarlayacak ama Müslümanlar işi ağırdan ala cak; daha önce böyle bir şey hiç görülmemişti. İşte süre böyle bir ortamda indi . Bir bakıma Peygamber yalnız bırakıl mıştı. Belki de bu nedenle hitap yalnızca Peygambere yapılıyor ve kendisi ne bir fetih verildiği müj desi veriliyordu: O , İslam'ı tebliğ için yorulmak bil meyen bir çaba göstermiş , bu uğurda birçok sıkıntıya katlanmış , yurdundan hicret etmiş , gerektiğinde yumuşak sözle davasını anlatmış , gerektiğinde sila ha sarılıp savaşmış , kısacası görevini en mükemmel şekilde yürütmüştür. İşte şimdi bunun semeresini alacaktır. Antlaşma Müslümanları üzmüştü ama ya pıldıktan sonra İslam dalga dalga yayılmaya başladı. Müslümanların aleyhine sanılan maddeler, Müslümanların lehine işliyordu. Müslümanların anayurdu Mekke yakında fethedilecekti. Sözü edilen fethin yanında Peygambere büyük bir mutluluk veren diğer bir husus, geçmiş ve gelecek günahlarının bağışlanmış olduğunun indirilen bu sürede belirtilmiş olmasıdır. Elbet peygamberler sıradan insanlar gibi günahla ra dalan kimseler değildir. En azından davranışlarıyla diğer insanlara örnek ve rehberlik edecek kimselerdir. Onlar, Allah'ın kendilerine verdiği görevi özenle yerine getirir, acaba bir kusurum oldu mu diye titizlik gösterip endişelenirler. Peygamberler için büyük günahlar söz konusu olmamakla birlikte onlar da so nuçta insandır, küçük günahları olabilir, ancak onlar küçük günahlar üzerin de de ısrar etmez, tövbe ederler. Zaman zaman ufak tefek kusurlarının olma sı, insanların onları ilah edinmemeleri açısından gereklidir de. İşte Peygambe re kendisinden sadır olmuş veya gelecekte sadır olabilecek ufak tefek kusur larının bağışlanmış olduğunun bildirilmesi elbette büyük bir mutluluk vesi lesi olmuştur; onun yalnız bırakıldığı bir ortamda buna ihtiyacı vardı. Böyle ce hem dünya hem de ahiret mutluluğu kendisi için garanti edilmiştir. Çünkü hem günahları bağışlanacak , hem de şanlı bir zafere erişecek, Mekke fethedi lecek, ayrıca üzerindeki nimet tamamlanacak ve tebliğ ettiği din dünyaya ya yılacak, şanı her tarafı kaplayacaktır.
12
4 . İmanları artsın diye müminlerin kalbine huzuru indiren O'dur.
5 . Böylece erkeğiyle kadınıyla iman edenleri ebedi kalmak üzere ze minlerinde ırmakların çağlayıp aktığı cennetlere koyacak ve gü nahlarını bağışlayacaktır. Bu, Allah katında büyük bir kurtuluş ol maktadır. 6. Ve Allah, hakkında kötü zan besleyen münafık erkek ve kadınlara,
müşrik erkek ve kadınlara azap verecektir. Kötülük girdabına ya kalansınlar onlar! Allah onlara gazap etmiş, lanetlemiş ve cehenne mi onlar için hazırlamıştır. Ne kötü bir varış yeridir o! 7. Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır. Allah mutlak güç sahibidir,
her şeyi yerli yerince yapandır. Düşmanla karşılaşırken Allah iman edenlere moral verdi. Elde ettikleri zaferlerle imanlarına iman kattı . İmanlarına iman katılması, mevcut imanlarının artması mı yoksa imanın üzerlerindeki etkisinin artması mı , başka bir ifade ile iman artıp eksilme ka-
48 /Fetih SCıresi
----------�--- --
13 - - - ---- ---------
---·
-·-··---··
------- ------------
bul eder mi yoksa kuvvetlenme ve zayıflama mı söz konusudur7 Kelam ilmiy le uğraşanların bu konudaki tartışmaları ehlince bilinen bir husustur. Biz bu çalışmamızda ortalama bir okuyucu kitlesini hedeflediğimiz için bu tür tartış malara girmek istemiyoruz. İ man donuk bir şey değildir. Bilakis , artma ve eksilme yahut kuvvetlenip zayıflama yoluyla etkinliği yükselir veya alçalır. Müminler Allah'ın kendileri ne verdiği moral ile muvaffakiyetler elde ettikçe imanlarının etkinliği de artar. Ku r'an-ı Kerim'de hitaplar genellikle eril kipiyle yapılır. Bunun kapsamı na kadınlar da girer. Bu , Arap dilinin yapısından kaynaklanan bir durumdur. Kadın erkek karışık bir topluluğa hitap edildiğinde eril kipiyle hitap edilir ve kadınlar da bunun içine girer. Bu nedenle eril kipiyle yapılan emirler, yasak lar ve verilecek mükafatlar veya cezaların kapsamına kadınlar da girmektedir. Ancak burada savaştan söz edildiğinden müminler için sözü edilen mükafatın sadece savaşa fiilen katılan erkekler için , inkar edenlerin cezasından söz edi lirken de bunun inkar edenlerin sadece erkeklerini kapsadığı sanılabilir. Oysa savaş, sadece cephede çarpışanları ilgilendirmiyor, iman edenler ordusunun gerisinde imanlı kadınlar, inkar edenlerin gerisinde de inkar eden kadınları vardır. Her iki tarafın kadınları , erkeklerinin savaşa katılması konusunda des tek ve yardımcıdır. Onlara destek vermiş , savaşa gittikleri sırada onlar da bir takım sorumluluk ve görevleri yüklenmişlerdir. O halde yapılan savaşlarda Al
lah katındaki mükafat ve cezada ortak olduklarının bilinmesi için 5. ayette er
keklerin yanında kadınların da mükafat alacakları zikredilmektedir. Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır. Allah dilerse iman edenlerin O'nun yolunda cihat etmelerine ihtiyaç bırakmaksızın inkar edenleri yok etme gücü ne sahiptir. Fakat dünya hayatını imtihan yurdu olarak seçtiğinden bu işi mü minlere bırakmıştır. Müminler yeri geldiğinde fikri çabalarıyla , yeri geldiğin de savaşmak suretiyle gayret edip çabalayacaklar ve altlarından ırmakların ak tığı cennetlere nail olacaklar. Allah hakkında kötü zan besleyen münafık ve kafirler de cehennemi baylayıp azap göreceklerdir.
14
8.
Şüphesiz biz seni şahit (hakkı açıklayan) , müjdeleyici ve uyarıcı ola rak gönderdik.
9. Böylece Allah ve Resulüne iman edesiniz, O'nu destekleyesiniz, O'na içten saygı gösteresiniz ve sabah-akşam O'nu yüceltesiniz. 1 0 . Sana biat edenler, ancak Allah'a biat ediyorlar. Allah'ın eli, onların elleri üstündedir. Her kim cayarsa kendi aleyhine caymış olur her kim de Allah'a verdiği sözünde durursa bilsin ki Allah ona büyük bir mükafat verecektir. Bazı müfessirler şahit kelimesine mubeyyin/açıhlayıcı anlamını vermişler dir ki burada bu anlam daha uygun düşmektedir. Buna göre anlam şöyledir: Peygamber, insanlara Allah'ın üze rindeki haklarını , kısacası emir ve yasakları nı , bir de insanların birbirleri üzerindeki haklarını açıklar. (Maturidi , IV, 5 2 1 ) . Müfessirlerin bir kısmı 9 . ayette ü ç kez tekrarlanan
o
zamirinin ilk ikisi
nin Peygambere ait , üçüncüsünün ise Allah'a ait olduğunu söylemektedir. Ba zıları da zamirlerin tamamının Allah'a ait olduğunu söylemektedir. Azınlıkta da olsalar bir kısmı ise tamamının Peygambere ait olduğunu belirtmektedir. Dil açısından zamirler arasında ayırım yaparak ilk ikisinin Peygambere , so nuncusunun da Allah'a ait olduğunu söylemeyi gerektirecek bir durum bu lunmamaktadır. Biz tamamının Allah'a ait olduğunu söyleyen görüşü tercih ettik . Allah'ı desteklemek, birçok yerde de dikkat çekildiği gibi O'nun dinini desteklemek anlamındadır. Değilse Allah'ın kendisinin desteğe elbette ki ihti yacı yoktur. Aslında O'nun dinini desteklememize de Allah'ın ihtiyacı bulun mamaktadır. Allah dileseydi bütün insanları dinine inanmaya zorlar ve insan ların tamamı inanırdı . N e var ki insanı imtihan etmek için yaratmıştır. İ mtiha nın gereği ise insanların serbestçe iradelerini kullanmalarıdır. Umre maksadıyla yola çıkan Müslümanlar Hudeybiye'ye geldiklerinde orada konakladılar. Peygamber, maksatlarını bildirmek üzere Hz. Osman'ı Mekke'ye gönderdi . Hz . Osman'ın dönüşü gecikince Mekke'de şehit edildi ği haberi geldi . Elçi gerçekten öldürülmüşse bunun bedeli, Mekkelilerle sa vaş olacaktı . Savaş ihtimalinin ortaya çıkması üzerine Peygamber, kendisiy-
48 I Fetih Suresi
15
le birlikte olan 1 400 kişi dolayındaki ashabını toplayıp savaş çıktığı takdirde kaçmayacaklarına dair onlardan biat aldı . Müfessirler ayette sözü edilen biat ile bu biatin kastedildiğini söylerler. Bu konuda aralarında bır ihtilaf yoktur. Bu olay üzerine inen aye t , Allah'ın elçisi olması hasebiyle Peygambere ya pılan biatin Al lah'a biat anlamı taşıdığı nı belirtmektedir. Allah onlarla bera berdir; onların ne yaptıklarını, ne söylediklerini ve içlerinde ne sakladıklarını bilmektedir. O halde biat Allah'a yapılmıştır. Allah'a verdiği bu söze kim bağ lı ltğını devam ettirirse Allah da ona büyük mükafat verecektir. Sözünden ca yan olursa bu mükafattan mah rum olacak, dolayısıyla yaptığı kendi aleyhine olacaktır.
16 ____
_ _
____
_
fvl:_�aıt Ş iın_şıç_l:_(fi�yat_Kcıyrıcığı I ,.J1.:>. 01 1 "-::-'>i U..1.> ,.:ı� 01 u-iY- U..1.> - y..-> i W - ..r� 01 1 .ysenedinin sonunda geçen '-:---'>" İ � ifadesi , ravinin , rivayet zincirinde ibn
,�
Abbas'ın bulunup bulunmadığından ya şüphe ettiğini ya da ravinin , rivayette anlatılanlardan şüphe ettiğini dile getiren bir ifadedir. Ravinin kendisinin şüp hesi varsa o rivayet konusunda bizim nasıl şüphemiz olmasın ki? Nitekim Askalanl'nin kendisi de , el-Bezzar'dan , rivayetin sadece bu tart-
1 Şafii, Risale , Beyrut- tarihsiz , s . 462 . 2 Fethu' l -B:l.ri ,
VII I ,
439.
kinin muttasıl olduğunu nakletmektedir. Aslında Bezzar'ın buna dikkat çek mesi , rivayetin zayıflığına işaret etmesi anlamına gelir. 1 Eğer sadece bu tarik muttasıl ise ve ravinin kendisinin şüphesi varsa, rivayetin hiçbir değeri yok tur, demektir. İ bn Kesir ve benzeri muhakkik alimlerin Garanik kıssasıyla ilgili riva yetlerin hepsinin mürsel olduğunu söylemeleri 2 bundan dolayıdır. Hafız el Munziri: de sened yönüyle rivayetlerin hüccet olamayacaklarını belirtmekte dir. 3 Geriye iki mürsel rivayet kalıyor. En nihayet rivayetlerin ikisi de mürsel clir ve mürsel, zayıf hadis kısmına girer. Ayrıca hüccet olarak kabul edilecek hadisin sadece sened yönünden de ğerlendirilmesi yeterli değildir. Rivayetler sened yönünden eleştiriye tabi tu tuldukları gibi metin yönünden de eleştiriye tabi tutulurlar. Şimdi de kıssayla ilgili rivayetlerin metinlerini görelim .
b-Metin Yönünden: İ slam düşünce tarihinde rivayetlerin metin tenkitlerinin yeterince yapıl dığını söylemeliyiz . Belki de sünneti tümden reddetme eğiliminin yaygınlaş ma istidadı göstermesi , metin tenkidinin yeterince yapılmamış olmasındandır. Çünkü sosyal olaylarda ifrat tefriti doğurur. Bir alandaki bir ihmal , başka alan da bir patlamaya sebep olabilir. Sahih-zayıf demeden, hatta uydurma hadisler delil olarak ileri sürülürse , elbette ki hadislere karşı bir tepkinin ortaya çıkması sonucunu doğuracaktı . Hadis metinleri ulu orta tenkit edilsin demek istemiyoruz. Böyle bir akım daha çok rivayetlerle gelen sünnetin değeri konusunda birtakım olumsuzluk lara sebep olacaktır. Ama gerçekten işin ehli olanlar, bu meselelerde emek ve birikime sahip kimseler bu işe eğilmeli , rehberlik etmeliler. Biz biliyoruz ki , tamamını "udül" diye tanımladığımız sahab e , birbirlerine naklettikleri rivayet leri bazen tartışma konusu yapmışlardı r. Tartışmaları , nakledilen metinle ilgi liydi . Kişi adil olur ama unutabilir, vehmedebilir. Hz . Aişe'nin bu konudaki is tidrakleri meşhurdur. 4
1 Aliyyu'I-Kari , Şerhu'ş-Şifa , I I , 2 2 8 . 2 İ b n Kesir, Tefslru'l-Kur'ani'l-Azlm, Kahire-tarihsiz, IY, 438-4 3 9 ; Şevkanl , Fethu'l-Kadir, I I I , 462 . 3 Bkz . İbn Seyyidı'n-Nas, Uyünu'l-Eser, -Daru'l-Ma'rife - , Beyrut-tarihsiz , ! , 1 2 1 . 4 Hz. Aişe'nin istıdraklerine dair müstakil eserler d e yazılmıştır, (bk. M . Sait Hatiboğlu , "Haz-
1 09
53 / Necm Süres i
Kendi çağımız açısından meseleye baktığımızda , metin tenkidine daha çok önem vermenin gerektiği açıktır. Çünkü onların döneminde sened bir veya iki kişiden oluşuyordu. Güvenili rlik açısından ise nesil olarak sonraki ne sillerden daha güvenilir idiler. Oysa bize gelen hadisler, yazıya geçinceye ka dar sened zinciri dört-beş kişi , hatta onlarca kişiden oluşabilmektedir. Daha adil olan ve o günün ortamında yaşayan bir-iki kişinin , unutma , hata etme veya vehmetme payı , sahih sened zinciriyle gelen fakat sened zincirindeki ravi sayısı daha fazla olan hadisler için elbetteki daha fazladır. O halde senedin sahih olması, hadisin sahih olması için yeterli değildir. Hadisin sahihliği , metninin de bir eleştiri süzgecinden geçirilmesiyle tahak kuk eder. Metinler eleştiriye tabi tutulurken en önemli ölçü hiç şüphesiz Kur'an-ı Kerim'dir. Bir hadisin hem sahih olması hem de Kur'an'a ters düşmesi düşünülemez. Daha açık bir ifade ile Peygamberin Kur'an'a ters bir söz söylemesi ya da bir davranışta bulunması mümkün değildir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmak tadır: "Eğer o (Muhammed), bazı laflar uydurup Bize iftira etseydi, elbette ondan
sağ elini (gücünü kuvvetini) alırdık, sonra onun can damarını heserdik. Sizden hiç kimse de buna engel olamazdı. " l Sahih v e müsned b i r senedle rivayet edilen b i r hadis Kur'an'la çeliştiğin de hüccet olmaktan çıktığına göre mürsel rivayetler nasıl hüccet olabilir ki? re ti Aişe'nin Hadis Tenkidçiliği" A
Ü.
Ilahiyat Fakültesi Dergisi , c. XIX, Ankara- 1 9 7 3 , s . 6 1
-62). B u istidraklerinin bir kısmı bazı sahabilerin ıçtihatlarına yönelıktır. Ama bir kısmı da naklettikleri hadislerle ilgilidir. Rıvayetlerini hatal ı bulduğu sahil.biler arasında çok hadis rivayet eden Ebü Hureyre ve sahabenin fakihlerinden olan Abdu llah b. Ômer gibı önemli sahabiler de vardır. Hz. Aişe'nı n nakli hatalı bulurken kul landığı üslup ve Kur'an.dan nasıl deliller getirdiğini görmek bakımından bir misal zikretmek istiyoruz"Buharı ve Müslım'in de naklettiklerine gore Abdullah b. Ömer, Peygamberin (s a v ) " Ö l ü yakınlarının kendisine ağlamalarından dolayı azaba uğratıl ır. " b uyurd uğunu zı kretmiştir. Hz. Aışe bunu duyduğunda: Abdullah b. Ômer içın: "O yalan söylemez ama unutmuş tur veya hata e tmektedır. " dedıkten sonra hatasını şu şekilde düzeltmektedir " Peygam ber (s a . v. ) bir Yahudı kadının mezarının yakınından geçıyord u . Kabirde yatanın yakınları orada toplanmış ağlaşıyorlardı. Bunun üzerine : "Bunlar ağlaşıp duruyor; halbuki
o
kabir
de azab görmektedir' buyurmuştur. ·· (Ze rkeşi , Bcdruddin , el-Icabe lı Iradı mil lstedrekethu Aişetu ala's -Sahab e , Beyru t , 1 9 7 0 . s . 1 02 ) Başka bir rivayette ise Hz. Aişe ölünün, akrabalarının ağlamalarından dolayı azab görmeye ceğine : "Kimse kimsenin günahını çekmez" ayetini de delil olarak getirmiş ve "Size bu hu susta Kur'an'ın rehberliği yeter" demiştir. {ez-Zerkeşi , a g . e . , s . 76- 7 7 ) 1 Hakka süresi 69/44-4 7 .
�l_Q
_
_�
----
_
_ _ __
_ _
lv1_ S�i_t �ını�e_kJ /-{ay_a L Kc_ıy_n_agı !�!'!ı_ n Tcjsı rı_
_
_
_
Göreceğimiz gibi Garanik kıssasıyla ilgili rivayetler en nihayet mürsel ri vayetlerdir ve Kur'an-ı Kerim'in nasslarıyla çelişki halindeler.
Kıssa Kur'an'la Çelişiyor Kıssa, Peygamberin (s . a . v. ) şeytanın telkinlerini Allah'ın kelamı olarak in sanlara tebliğ ettiğini ve bu telkinlerle putları övdüğünü anlatıyor. Akşam olup Cebrail geldiğinde Peygamber hala yaptığının farkında değildi r. Ve o gün ken disine indirilen Necm süresini Cebrail'e arz ettiğinde şeytanın putları öven tel kinlerini de Necm süresindenmiş gibi Cebrail'e arz etmiştir. Rivayetlerin bü yük çoğunluğu olayı ana hatlarıyla bu şekilde anlatmaktadır. Bir Peygamberin, şeytanın telkinlerini Allah kelamı olarak insanlara tebliğ etmesi mümkün değildir. Yüce Allah şöyle buyuruyor:
(r- � G ,�)ı � ı:�\ � \r-!"J� � Gk� \k-11.i�ı � ıj� j� )_;
-
�?, b. � �i "Eğer O (Muhammed), bazı laflar uydurup Bize iftira etseydi, elbette ondan sağ elini (gücünü, kuvvetini) alırdık, sonra onun can damarını keserdik. Sizden hiç kimse de buna engel olamazdı. " 1 Yüce Allah , bu şiddetli tehdidin yanı sıra Peygamberini bu tür durumlara düşürmekten koruduğunu da belirtmektedir:
�_; §Çjl � .!ı8�� 1�1 '� � �1 :J=j _;� � .!ı� 0f �_;]_; �-
qıi ıj� � � � � -?dl
"Eğer Biz sana sebat vermemiş olsaydık, onlara bi r parça meyledecektin. O takdirde de sana hayatın da, ölümün de kat kat (azab)ını taddınrdık. Sonra bize karşı yardımcı da bulamazdın. "2 Ayet, Peygamberin (s . a . v. ) müşriklere meyletmediğini açık bir ifade ile an latmaktadır. Yani Garanik ve benzeri uydurmaları açıkça reddetmektedir. Yüce Allah yine şöyle buyurmaktadır:
1 Hakka süresi 69/ 44-4 7 . 2 İsra süresi 1 7/74 ,
vo .
53 / Necnı Su resi
111
"Az daha onlar, seni, sana vahyettiğimizden ayırarah, ondan başhasını Bize if ti ra etmen için fitneye düşüreceklerdi. İşte o zaman seni dos t edinirlerdi. " 1 Bu ayet de Garanik ve benzeri olayların vuku bulmadığını anlatmaktadır. Ama bununla birlikte kimi rivayetler bu ayetin , Garanik kıssasının vuku bul ması üzerine indirildiğini anlatmaktadır. Bu rivayetlere göre Peygamber (s . a . v. ) kalabalık bir Kureyş topluluğunda oturuyordu . B u sırada kendisine b i r vah yin gelmesini arzu etmiyo rdu . Çünkü vahiy geldiği takdirde müşrikler mec lisi terk edip dağılacaklardı . Tam bu sırada yüce Allah Necm süresini indirdi . Peygamber (s . a v. ) :
Ayetini okuduğunda şeytan ona :
sözlerini fısıldadı ve Peygamber de bu sözleri Kur'an'danmış gibi tebliğ etti. Süreyi bitirdiğinde de secde etti ve oradakilerin hepsi onunla birlikte sec de ettiler. Müşrikler, bu sözlerden dolayı gayet memnun oldular. Akşam olduğunda Cebrail, Peygamber'e geldi; Peygamber, o gün Ceb rail'in kendisine indirdiğini okudu . Şeytanın ona fısıldadığı sözleri de okuyun ca Cebrail : "Ben sana bu sözleri vahyetmedim. " dedi . Peygamber (s a . v. ) son derece üzülmüştü . Allah'a iftira etmiş , kendisine indirilmeyen sözleri Allah kelamı diye insanlara tebliğ etmişti. Bunun üzerine yüce Allah şu ayeti indirdi : "Az daha onlar; seni sana vahyettiğimizden ayırarak,
ondan başhasını Bize iftira etmen için fitneye düşüreceklerdi, işte o zaman seni dost edinirlerdi. "2 Ancak Peygamberin (s . a . v. ) üzüntüsü devam etti . N ihayet Hace süresinin elli ikinci ayeti olan ,
ayeti indi ve Peygamberin üzüntüsü son buldu . 3 Rivayetteki diğer tutarsızlıklar bir tarafa rivayette Garanik olayının vu kuu üzere bu ayetin indiğinin söylenmesi rivayeti uyduranın cehaletini de or taya koymaktadır. Çünkü gerek bu ayette ve gerek söz konusu ettiğimiz ön-
ceki ayette geçen ha.de sözcüğü , olayın vuku bulduğunu değil, Allah'ın des teği sayesinde Peygamberin , müşriklere meyletmediğini , fitneye düşmediği ni anlatıyor. N itekim dil konusunda mütehassıs müfessirler de buna dikkat çekiyorlar.
Bir önceki ayetin tefsirinde Zamahşer1 (öl 538/1144) şöyle demektedir: "Eğer
biz sana sebat vermemiş olsaydık, onlara bir parça meylederdin. "1
Ebu Hayyan da (öl . 754/1344) ayeti tefsir ederken İbn Abbas'ın şöyle
dediğini nakletmektedir: "Peygamber (s.a. v.) masum (korunmuş) idi. Ancak bu, A llah 'ın hüküm ve kuralları lwnusunda ümmetten he rhangi biıinin müş riklere mey l e tm emesi için bir anlatım (bi r dikkat çekme)diı'. " 2
Ebu'.s-Suüd (öl . 98211574) ise ayetin tefsirinde şöyle demektedir: "Yani
sana sebat vermiş olmasaydık , aldatmalarının kuvvetinden ve hilelerinin şid detinden dolayı onlara hafif bir meylin olurdu . Lakin Bizim korumamız sana ulaştı ve değil onlara meyletmek , meyletmenin en alt düzeyine meyletmek ten bile seni korudu . Ayet, kuvvetli bir etken olmakla birlikte Peygamberin, müşriklerin isteklerini yerine getirmeğe kalkışmadığına ve yerine getirmekten korunmasının, yüce Allah'ın muvaffakiye t ve inayetiyle gerçekleştiğine açık bir delildir. "3 Yüce Allah , sadece Peygambe rleri değil muhlis kullarını da şeytanın bu tür tasallutlarından koruduğunu belirtmektedir:
"Benim 01alis) kullarıma harşı senin bir gücün yoktuı: Ancak sana uyan azgınlar(ı azdı rabilirsin sen) "4
Yine şöyle buyurmaktadır:
- : .:Jı \ ;:_ � uj_:., d ı uy-;_r: \;:_ 0�uj_:., ;j � r;+: ' \ ;:.J- \'r4 q IY: .:Jı '. �=- it'.J - '.\ �\ � - � �.r: 0:! - � �
/
�
0};..: � µ, �+J G
"Çünhü iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın)
53 / Necm Suresi
1 13
bir gücü yoktur; onun gücü sadece, kendisini dost tutanlar ve ortak koşanlar üzerin dedir (o, sadece anlan kandırabilir) . " 1 Şeytanın hakimiyeti ancak taraftarlarınadır. Peygamberler bu hakimiyet ve tasallutun etki alanına girmekten uzaktırlar. Şeytanın , Allah ile Peygamber arasındaki irtibata müdahale etmesi haddi değildir. Yüce Allah bu gerçeğe işaret ederek şöyle buyurmaktadır:
: \ � � -\ çc�\ � r+'� ' ' � \ : :'.. L: 0 : �- : �l �ı�-:. G � . �.' ,,, .,�J � � �-'../"'_.'l) ,,,
.....
�·.......
,,,
.
1
v v >
..
-:- ' "'"" > .,, 0..T �.l..,a> ' -�
·
j,
.,,,. ,.
..- . ..... � •
j
Gr·�;-,-
/
�
• /
��u c�e �jh e����_r-,0 . >-_ {:::f 'ı� G-1 �j��G�k���.:�e:,_;.N\ , ....
/
........
• ....-.,,
.,.,,
•
/
/ >.
· ·
.......
>/ 1
_.,,,
.
�
/ •
....
eC��t�,{ı e�.f
Hem Rahman hem Rahim olan Allah'ın adıyla. 1. Kıyamet koptuğunda, 2. Kopması asla yalan çıkmayacak. 3. O, alçaltıcı ve yükselticidir. 4. Yer şiddetle sarsıldığında, 5. Ve dağlar paramparça olduğunda, 6 . Böylece dağılıp toz duman olduğunda, 7 . Sizler üç sınıf olacaksınız. 8. Sağ ehli; ne mutludur o sağ ehli! 9 . Ve sol ehli; ne mutsuzdur o sol ehli! 1 0 . Bir de öne geçenler var: Sabikiin! 1 1 . İşte bunlar Allah'a yakın olanlardır: (Mukarrabün) . 1 2 . Bol nimetli cennetlerdedirler. 1 3 . Onların büyük bölümü öncekilerden, 1 4 . Az bir bölümü de sonrakilerdendir. 1 5 . Altın işlemeli sedirler üzerindedirler. 1 6 . Karşılıklı kurulup oturmuşlardır. 1 7 . Kocamayan uşaklar onlara hizmet ediyor. 1 8 . Ellerinde sürahiler, ibrikler ve (şarap akan) kaynaktan doldurulmuş kaselerle. 1 9 . Bundan ne başları ağrır ne de akılları gider. 20. Seçip istedikleri meyveler de vardır.
56 / Vak ı a Su ı es i
1 53
2 1 . Ve kuş eti; canlarının çektiğinden. 22. Bir de güzel gözlü huriler, 23. Tıpkı saklı inciler misali. 24. İşledikleri güzel amellerin bir karşılığı olarak. 25. Orada ne boş söz işitirler ne de günaha sokan bir laf. 26. İşittikleri sadece "selam", "selam"dır. Müşrikler, kıyametin kopacağına ve binlerce yıldır ölmüş , kemikleri top rağa karışmış kimselerin tekrar diriltilebileceklerine inanmıyorlardı. İ lk iki ayette kıyametin vukuu kesin bir dille ifade edilerek onların bu düşünceleri nin doğru olmadığı anlatılıyor. Ardından onun alçaltıcı ve yüceltici olduğu an latılıyor ; kendilerini bu dünya hayatında şere fli ve üstün gören kafirleri cehen nemin derecelerine alçaltır ve alçak gönüllü olup kafirler tarafından aşağı sevi yede görülen müminleri cennetin derecelerine yüceltir. Kısacası kıyametin ko pacağına ve insanların yeniden diriltileceğine inanmayan şu müşrikler cehen nem derecelerine alçaltılanlardan olacaklardır. Kıyametin koptuğu gün yerin belli bir bölgesi değil tamamı sarsılacaktır, öyle bir deprem olacak ki dağlar paramparça olacak , havada toz zerreleri gibi savrulacaklardır. lşte o gün insanlar üç sınıfa ayrılacaklardır. Bunlardan biri si sağ ehli olan ashabu 'l-meymene , ikincisi de sol ehli olan ashabu 'l-meş 'emedir.
Meymene uğur, bereket anlamına gelmektedir. Meş 'eme ise uğursuzluk anla mına gelmektedir. Ancak Araplar hayrın sağdan ve şerrin de soldan geldiği ne inandıklarından kelimeleri sağ ve sol anlamında da kullanırlar. Zaten ileri ki ayetlerde bu gruplar ashabu 'l-yemin ve ashabu 'ş-şimal olarak adlandırılırlar ki sağ ehli"ve sol ehli anlamındadır. Sağ ehlinden maksat , amel defterlerini sağ taraftan alacak olanlardır, bun lar cennete gidecekler. Sol ehlinden maksat ise amel defterlerini sol taraftan alacak olanlardır ki bunlar da cehenneme gidecekler. Sağ ehlinin günümüzde kullanılan sağcılarla, sol ehlinin de solcularla hiçbir ilişkisi yoktur. Bazı meallerde sağcılar ve solcular kavramları kullanıl maktadır ki bu , Kur'an'ı tahrif etmekle eşdeğerdedir. Günümüz solculuğunun İ slam'la ne kadar ilişkisi yoksa sağcılığının da o kadar ilişkisi bul unmamak tadır. Ü çüncü sınıf ise 1 0 . ayette anlatılan sabihun yani önde gidenlerdir. Onu takip eden ayette bunlar muharrabun ile yani Allah'a en yakın olmakla nitelen mektedir. İ şte bunlar nimetlerle dolu cennettedirler. Bu dünya hayatında iş-
1 54 !emiş oldukları güzel amellerin karşı lığı olarak altın işlemeli sedirler üzeri nde karşılıklı otururlar ve genç delikanlılar pervane gibi etraflarında dönüp onla ra hizmet ederler. Canlarının çektiği her meyveyi onlara servıs eden bu genç l e r ellerindeki sürahi ve ibriklerle onlara billur kadehlerle cennet şarabı ikram ederler. Bu şarap zevk verir ama dünya şarabında olduğu gibi sarhoş edip baş ağrıtmaz . Bu şaraptan içenle r akıllarını yitiri p saçma sapan şeyler söylemezler. Yemekleri de canlarının çektiği kuş etidir. Cennetin nimelle rinden yıyip içerken yanlarında sedeflerinde saklı incı ler gibi iri gözlü hurile r bulunacakllr. Orada keyfe keder veren çirkin , aşağı layıcı , dışlayıcı ve saçma sapan söz ler de duymazlar. Sadece selam selam sözü duyar, birbirlerine selam verip bir birl eri için esenlikler dilerler.
2 7 . Sağ ehli; ne mutlu o sağ ehline! 28. Dikensiz kirazlar, 29. Salkım salkım muzlar, 3 0 . Yayılmış gölgeler, 3 1 . Çağlayan sular, 32. Bol bol meyveler (arası ndadırlar) . 33. Ki bunlar ne eksilirler ne de yasaklanmıştırlar. 34. Ve yükseklere kurulmuş döşekler (üzerindedirler) . 3 5 . Özel bir yaratışla yarattığımız hatunlar da vardır.
3 6 . Onları bakire yapmışız. 3 7 . Yaşıt sevgililerde . . . 3 8 . Sağ ehli içindir (bütün bunlar) . 3 9 . Onların bir kısmı öncekilerden, 40. Bir kısmı ise sonrakilerdendir. Yukarıda 1 1 -2 6 . aye tlerde cennetliklerin en faziletlileri olan sc.1 bihun ve bunl arın cennetteki makamları tasvir edilmişti . Bu aye tlerde ise kitaplarını sol taraftan alan sol eh linin karşm olan sağ ehli anlatılmaktadır. Bunlara da amel defterleri sağ taraflarından verilecek ve cennete gireceklerdir. Orada onlara çe şit çeşit meyveler ve ril ecektir. Meyveler tükenmeyecek ve onlara bir sınır geti ril meyecektir. Böylece tükenir endişesi hissetmeyeceklerdir. Cennet kelimesi , gür bahçe anlamında olup şırıl şırıl akan sular ve güneş ışınlarına engel olan her tarafa yayılıp uzanmış gölgeler olacaktır. Cennetteki ler ne sıcaktan rahatsız olacaklar, ne de soğuktan
3 5- 3 7 . ayetlerde sözü edilen özel bir yaratılışla yaratılan bakire sevgililer le cennete giden dünya kadınları kastedilmektedir. Bunlardan pek çoğu bir çok çocuk ge tirm i ş olmalarına rağmen bakire ve hep genç yaşta olacaklar. Yaş lanma ve derilerinin kırışması diye bir endişeleri olmayacaktır. Yüksekçe ku rulmuş döşekler üzerinde eşle riyle birlikte olacaklardır Şayet bu dü nya ha yatında eşlerin ikisi de cennete gitmişlerse orada da birlikte olacak , eşlerden biri cennete gitmemiş veya bekar idikrse orada diğerleriyle eşleştirileceklerdi r.
1 56
/1,1 S aı t � ı rnş eh l_fiaya t K(:iyl1lığı Kıı r'Cın Tefsi ri
4 1 . Sol ehli; ne mutsuzdur o sol ehli! 42. Derinliklere nüfuz eden bir ateşte ve kaynar sudadırlar. 43. Ve zifiri bir dumandadırlar. 44. Hem serinletmeyen hem de ferahlık vermeyen. 4 5 . Halbuki onlar bundan önce nimetler içindeydiler. 46. Büyük günah işlemekte ısrar ediyorlardı. 4 7. Diyorlardı ki: "Ölüp toprak ve kemik yığını haline geldikten sonra öyle mi; diriltilecekmişiz öyle mi?" 48. Önceki atalarımız da mı? 49. De ki: "Şüphesiz ki evet; öncekiler de sonrakiler de." 50. Belli bir günün belli bir vaktinde mutlaka toplanacaklardır. 5 1 . Sonra siz ey yolunu şaşırmış inkarcılar! 52. Siz bir ağaçtan; zakkumdan kesin olarak yiyeceksiniz. 53. Karınlarınızı hep onunla dolduracaksınız. 54. Üstüne de kaynar sudan içeceksiniz. 5 5 . Susamış develerin suya saldırışı gibi içeceksiniz. 56. Ceza günü onlara sunulacak ziyafet işte budur. Ö nceki ayetlerde cennetlik kimseler anlatılmıştı . Bu ayetlerde de cehen neme gidecek olan ve amel defterlerini sol taraftan alacak olanlar anlatılmak tadır. Ayetlerde onların uğrayacakları akıbet tefsire ihtiyaç bırakmayacak ka dar açık bir şekilde anlatılmıştır.
56 / Vlikıa Suı-c.ı i
157
5 7 . Biz sizi yarattık, (ölümden sonra dirilmeyi) doğrulamanız gerekmez mi? 58. Baksanıza şu döktüğünüz meniye. 59. Onu siz mi yaratıyorsunuz yoksa yaratan biz miyiz? 60. Aranızda ölümü takdir eden biziz. Ve bizim önümüze geçilmez. 6 1 . ( Ö lümü takdir ettik) ki yerinize benzerlerinizi getirelim ve sizi bil mediğiniz bir şekilde yeniden inşa edelim.
1 58
M.
Scı� Sımşeh / ficı�aı Kaynap,ı
Ku r'cln
Te/si ı i
62. İlk yaratılışı kesin biliyorsunuz. O halde düşünmeniz gerekmez mi? 63. Şu ektiğiniz tohuma bakmaz mısınız? 64. Onu siz mi bitiriyorsunuz yoksa biz mi bitiriyoruz? 6 5 . Dilesek onu kuru bir çöp yapardık da şaşar kalırdınız. 66. Muhakkak biz borç altına girmişiz. 6 7 . Daha doğrusu yoksul kalmışız. 68. Şu içtiğiniz suya ne dersiniz? 69. Bulutlardan siz mi onu indirdiniz yoksa indiren biz miyiz? 70. Dileseydik onu tuzlu yapardık. Neden şükretmiyorsunuz? 7 1 . Yaktığınız ateşe bakmaz mısınız? 72. Onun ağacını siz mi yarattınız yoksa yaratan biz miyiz? 7 3 . Biz onu bir ibret ve istifade vesilesi kıldık. 74. O halde yüce Rabbinin adını her türlü eksiklikten tenzih et. Ayetler okuyucuyu çevresinde olup biten şeyler üzerinde düşünmeye ça ğırıyor ve Allah'ın birliğine , sonsuz gücüne , sadece O'na kulluk yapılması ge rektiğine ve ahirete imana dair deliller sıralanıyor. Ö lümden sonra diriliş ve ahirete iman konusunda Kur'an'ın sık sık getir diği delil, ilk yaratılış ve Allah'ın kudretine dair tabiattaki delill erdir. 5 7 . ayette
"Biz sizi yarattık, doğrulamanız gerekmez mi" denirken , doğrulanma sı i stenen ölümden sonra dirilmedir. Ortada bir benzeri olm adığı halde insa nı yaratabilen Allah elbette ölümünden sonra onu diriltmeye de kadirdir. Ar dından getirilen ve üzerinde düşünülmesi istenen şeylerle de aynı mesele kas tedilmektedir. Yine insanın yaratıcısının Allah olduğunun ve onu akıtılan bir meniden vücuda getirmesinin ifade edilmesi, i nsanın sadece O'na kull uk yap ması gerektiğini anla tmak içi ndir. Takip eden ayetl e r de bu çerçevede değerlend i ril ir. Çevrede olup biten şeyl eri Allah yarattığına ve bunlar insanın yararına sunulduğuna göre insan Rabbini he:- türlü eksiklikten tenzih etmeli , O'na ortak koşmamalı ve O'na kulluk görevini yerine getirmelidir.
56 / Vc1ha S Cı ı es i
1 59
7 5 . Hayır, yıldızların yerlerine yemin ederim, 76. Bilseniz, bu büyük bir yemindir. 7 7 . O, şerefli bir Kur'an' dır. 78. Korunmuş bir kitaptadır. 79. Ona ancak tertemiz olanlar dokunur. 80. Alemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. 8 1 . Şimdi siz böyle bir sözü mü küçümsüyorsunuz? 82. Payınızı (bu sözü) yalanlamaktan ibaret mi kılacaksınız? Genelde yıldızların yerleri ile onların doğuş ve batış yerlerinin yahut yö rüngelerinin kastedildiği söylenmiştir. Ancak yıldızların yerlerine yemin edil dikten sonra Kudin'dan söz edilmesi arasında bir ilişki bulunduğunu söyle mek zordur. Bu sebeple ilk dönem müfessi rlerinden bazılarının nucum kel i mesiyle Kur'an'ın taksit taksit indi rildiğine işaret olduğunu söylemeleri daha tutarlı gibi gelmektedir. Çünkü nııcum keli mesi taksitler anlamına da gelmek tedir. Yıldızlar arasındaki mükemmel uyum
ve
düzen ima edile rek Ku r'an
ayetleri arasında da böyle bir düzen ve uyuma dikkat çekiliyor da ılabilir.
7 6 . ayette bu yeminin önemli oluşu da ayetle rin ye rlerine yemin olduğu n u destekler mahiyettedir.
7 7 . ayette Kur'an'ın l ' > \ r.. '
\/ .
,,,,
• /.
,,,, . / '
\
•\
..
_.,,
•
>
,
o}
' >
\"" ·X'"
\: '
/)
�
�J.t\.!:=t)\��j�3.Y..-'.:-��� ��� .)-"�..>.J�{�"-' \�i.S"G/;:;\JJij, 1J�.Jı.>.U\ı . ' 't \ )#J..,,. . ·1 ey � \..a � �� ,.-
_r
�
;l ) ""\.;: -' o_,,,\ \ _..• ' Wt•ı :.
/ 0
....
'
/ ,,.,
\...:..l �
•
..,,
0 > � J -