Akrep ve Yelkovanın İzinde: Oniki Saatin Hikayesiyle Uygarlığın Tarihi [1 ed.]
 9786050846058

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

AKREP VE iN

YEL •



iZiNDE Çeviri: Eylül İdemen Doğramacı

AKREP VE YELKOVANIN İZİNDE On İki Saatin Hikayesiyle Uygarlığın Tarihi

David Rooney

TIMAŞYAYINUJU l 5683 Popüler Bilim 1 18 PROJE EDiTÖRÜ Ayşe Tuba Ayman

EDiTÖR Dilruba Aydın

SON OKUMA Ali Aydın KAPAK TASAIUMI

Alper Zeki

IÇTASARIM Nur Kayaalp

Kasım

ı, BASia 2022, lscanbul

ISBN ISBN: 97s.ô05-0B-4605·8

9

ı tı111111�111 1ııı1mı11 TIMAŞYAYINUUU

Cağaloğlu, Alemdar Mahallesi,

5, Faıihllsıanbul (0212) 511 24 24

Alayköşkü Caddesi, No: Telefon:

ıimas.com.ır ı[email protected]

OO 0

cimasyayingrubu

Külcür Bakanlığı Yayıncılık Serıifıka No:

45587

BASia VE CiLT Mega Basım Cihangir Mah. Güvercin Cad. No: 3 Baha iş Merkezi Avcılar I !sıanbul

Telefon:

(0212) 412 17 00 44452

Maıbaa Serıifıka No:

�a"id Ro olle ,,ııı,, 'Y \

\

\

/

/

/

DAVID ROONEY Saatbilimci ve teknoloji tarihçisi Oavid Rooney, Londra'da ödüllü sergilerin baş küratörlüğünü üstlendiği Bilim Müzesi'nde ve Greenwiclı Kraliyet Gözlemevi'nde çalıştı. Şehir, zaman, tıp ve teknoloji tarihi üzerine birçok makale kaleme aldı. Hem akademik çalışmaları hem de küratörlüğünü üsdendiği sergilerle İngiliz Bilim Tarihi Derneği ve Kraliyet Mimarlar Enstitüsü gibi pek çok kurum tarafından ödüle layık görüldü. Dünyanın en eski saat müzesi olan Clockmakers' Museum da dahil olmak üzere üç saatçilik kurumunun yönetiminde yer alan Rooney, Greenwiclı merid­ yenine yakın Londra'da yaşıyor.

EYLÜL İDEMEN DOGRAMACI Eylül İdemen Doğramacı 1991 'de Bursa'da dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimini Hatay'da tamamlayan Doğramacı, 2012 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Çeviribilim Bölümü İngilizce Mütercim Tercümanlık anabilim dalından mezun oldu ve çocuk edebiyatı alanındaki yüksek lisans eğitimini de 2019 yılında aynı bölümde tamamladı. 2015 yılından bu yana Kalem Ajans' a bağlı olarak kitap çevirileri yapan Doğra­ macı, aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu'nda öğretim görevlisi unvanıyla görev yapmaktadır.

İÇİNDEKİLER

İllüstrasyonların listesi / 9 GİRİŞ Korean Air'in 007 Sefer Sayılı Uçuşu, 1983 / 11 1. DÜZEN Roma Forumu'ndaki Güneş Saati, MÖ 263 / 19 2. İNANÇ Kale Saati, Diyarbakır, 1206 / 36 3. ERDEM Kum Saatinin İtidali, Siena, 1338 / 56 4. PAZARLAR Borsa Saati, Amsterdam, 1611 / 74

5. BİLGİ Samrot Yantro, Jaipur, 1732-1735 / 93 6. İMPARATORLUKLAR Gözlemevi Vakit Küresi, Cape Town, 1833 / 110 7. ÜRETİM Ye'cüc ve Me'cüc, Londro, 1865 / 133

8.AHLAK Elektrikli Zaman Sistemi, Brno, 1903-1906 / 155 9. DİRENÇ Teleskop Saat Sürücüsü, Edinburgh, 1913 / 171

10. KİMLİK Altın Telefon Ahizeleri, Londra, 1935 / 190 11.SAVAŞ Minyatür Atom Saatleri, Münih, 1972 / 210 12. BARIŞ Plütonyum Kronometre, Osaka, 6970 / 228 Seçili Kaynaklar / 241 Referanslar / 267 Teşekkür / 275 Telifler / 279 Dizin / 281

Saat Tasarımcısı Dean Evans' ın Anısına 1990-2020

İ l l ü s t r a s y o n l a r ı n Li s tes i Sanatçının Roma Forumu'ndaki konuşmacılar hakkındaki izlenimi. Yayımlanma tarihi: 1 8 5 1 . Rüzgar Kulesi, Atina. Fotoğraflanma tarihi: 20. yüzyıl. Ajmer yolundaki Mayo College ve saat kulesi. Fotoğraflanma tarihi: 1 900'ler. Cezeri'nin kale saatinin 14. yüzyıldan kalma bir illüstrasyonu. Lübeck astronomik saati. Fotoğraflanma tarihi: 1870'ler. Mescid-i Haram'a tepeden bakan Mekke Kraliyet Saat Kulesi. Fo­ toğraflanma tarihi: 20 12. Elinde kum saatiyle İtidal. Ambrogio Lorenzetti tarafından 1 338'de resmedildi. Saat teknolojileriyle çevrili İ tidal. Heinrich Suso tarafından 1450'ler­ de Clock ofWisdom (Bilgelik Saati) içinde resmedildi.

The Triumph of Death ( Ölümün Zaferi). Baba Pieter Bruegel tara­ fından 1 562'de resmedildi. Amsterdam Borsası'nın gravürü. Yapım tarihi: 1 6 1 2. 1 800'lerde Londra Menkul Kıymetler Borsası'nın ticaret katını ve saatini gösteren gravür, 1 878. Telehouse veri merkezi tesisi, Londra. Fotoğraflanma tarihi: 2020. Jai Singh'in Jaipur Gözlemevi'ndeki Samrat Yantra güneş saati. Fo­ toğraflanma tarihi: 1 9 1 5. Jodrell Bank Gözlemevi'ndeki Lovell Teleskobu. Fotoğraflanma ta­ rihi: Haziran 1 957. Direğindeki vakit küresiyle Cape Gözlemevi. Gravür tarihi: 1857.

10



AKREP VE YELKOVANIN iZiNDE

Greenwich'teki Kraliyet Gözlemevi'nde bulunan kronometre test odası. Fotoğraflanma tarihi: 1897. Piccadilly Circus dünya saatinin tanıtımı, 1929. John Bennett'ın vitrininde çıkıntılı bir saatin arkasında duran Ye' cüc ve Me'cüc ile diğer horolojik süsler. Fotoğraflanma tarihi: 189 1. Cheapside'da, John Bennert'ın dükkanının önünde biriken kalabalık. Fotoğraflanma tarihi: 1904. Henry Ford'un işçileri Ye'cüc ve Me'cüc'ü John Bennett' ın vitrinin­ den sökerken, 1929. Brno'nun ana meydanından St James's Kilisesi ve saat kulesi. Fotoğ­ raflanma tarihi: 20. yüzyılın başları. Greenwich Gözlemevi zaman sinyali kumanda masasındaki asistan. Fotoğraflanma tarihi: 1897. Polisler patlamanın Edinburgh Gözlemevi'nde yarattığı hasarı in­ celiyor, 19 13. Greenwich Gözlemevi patlamasının olay mahallini gösteren resmi kroki, 1894. Kapıdaki saatle poz veren bir Greenwich Gözlemevi çalışanı, 1925. 20. yüzyılın başlarına ait bir kartpostalda Crawford Market ve saat kulesi, Bombay. Altın Ses Yarışması'nın finalinden sonra Ethel Cain, 1935. Mary Dixon'ın (sağda) ablaları Anne (ortada) ve Margaret (solda) ile Jarrow'daki evlerinin önünde çekilen aile fotoğrafı, 1930'1ar. Bir Charles Frodsham and Co. kol saatini ayarlayan saat yapımcısı Daniela Toms, 2020. NTS-1 uydusuna monte edilen iki saatin y�deği olan Efratom min­ yatür atom saati. Üretim tarihi: 1972. Thwaites&Reed yuvarlanan top saati. Üretim tarihi: 1972. Kıyamet Saati, 23 Ocak 2020'de gece yarısına 100 saniye kalaya ayarlandıktan sonra. Osaka'da gömülen plütonyum kronometre, 1970.

GİRİŞ

K o re a n A i r' i n 007 S efe r S a y ı l ı U ç u ş u , 1983 Berrak bir Alaska sabahının erken saatlerinde Korean Air'in kap­ tan pilotu Chun Byung-in, ikinci pilotu Son Dong-hui ve uçuş mühendisi Kim Euidong, Anchorage Uluslararası Havalimanı'nın pistinde kararlı adımlarla ilerler ve Seul'daki Gimpo Uluslararası Havaalanı'na gerçekleştirecekleri uçuşa başlamak üzere Boeing 747 model uçağın kokpitindeki yerlerini alır. New YorkJohn F. Kennedy Uluslararası Havalimanı'ndan kalkan KAL 007 sefer sayılı uçak; servis, yakıt jkmali ve uçuş ve kabin ekibi değişikliği için Anchorage'da durur. Kuzey Amerikanın kuzeybatı ucundaki Alaska Havaalanı, şu anda ABD ile Doğu Asya arasındaki uçuşlar için ortak bir ikmal noktası. Asya ve Avrupa'nın komünist ülkelerine ait hava sahalarının büyük kısmı yabancı trafiğe kapalıdır; bu da güvenli uluslararası koridorlarda yol almaya çalışan uçakla­ rın rotalarının daha da uzamasını gerektiriyor. Ancak kaptan pilot Chun, beş yıl boyunca kat ettiği Anchorage-Seul rotasını avucunun içi gibi biliyordu. KAL 007 uçuşunun ilk ayağı, uçaktaki 269 kişi için sorunsuz geçer; hava koşullarının iyi olması ve rüzgar hızının ortalamanın altında seyretmesi de ikinci ayak için uçuş süresinin bir miktar kısa­ lacağını göstermektedir. Bu nedenle, Seul'a zamanında varmak için Anchorage'dan normalden yarım saat önce kalkmayı kararlaştırırlar.

12



AKREP VE YELKOVAN iN iZiNDE

Son kontroller tamamlanır; sıra dışı herhangi bir şey görünmemek­ tedir. Navigasyon cihazına, uçağı yasaklı hava sahasının dış kenar­ larından sağ salim geçirecek bir rota girilir ve havaalanının radar sistemleri, KAL 007 sefer sayılı uçuşun Alaska saatiyle sabah 4'te başladığını kaydeder. Sıradan bir uçuş için her şey hazırdır. Saatler geçer. Uçuş ekibi, neşeli ve rahat bir sohbete dalmıştır. Uçuş sırasında belirli noktalarda konumlarını ve hava durumunu bildirmek ve planlarını onaylatmak için yer kontrolörleriyle iletişime geçmektedirler. Yolculara her zamanki gibi kahvaltı servis edilmiştir. Ancak uçağın otomatik pilotunda bir sorun vardır. Chun, Son ve Kim, otomatik pilotun doğru kurulmadığının ve Alaska'dan uçuşları boyunca planlanan rotadan gittikçe daha da kuzeye doğru sapnklarının farkında değildir. Bu, yapabilecekleri en körü hatadır. Konumlarını bir kez daha kontrol edebilmelerinin hiçbir yolu olma­ dığından, uçağı gerekli rota boyunca yönlendirmek için navigasyon donanımlarına bel bağlamaktadırlar, ancak sistem onları doğrudan Karnçatka Yarımadası ve Sahalin Adası üzerindeki yasak hava saha­ sına götürmektedir. Boeing jeti Alaska'dan ayrıldıktan beş saat sonra, Yarbay Gennadi Osipovich tarafından yönetilen Sukhoi Su- 1 5 model süpersonik jet, Koreli uçuş ekibinin haberi olmaksızın uçağı engellemek için hava­ lanır. Osipovich'in ko·mutanları, kısa süre önce bölgede yürütülen füze restini izleyen bir ABD casus uçağı tespit etmiştir. Bu, birçok yönden Boeing 747 yolcu uçağına benzeyen, ancak kokpitinin üze­ rinde belirgin bir tümseği olmayan dört motorlu bir Boeing RC- 1 3 5 keşif uçağıdır. Osipovich ve komutanları, Korean Air uçağının da bir başka ABD casus uçağı olduğuna kanaat getirmiştir. 20 dakika sonra, mürettebatının da yolcularının da bihaber ol­ duğu uçağa ulaşan Osipovich, Boeing'in burnunun üzerine doğru bir dizi uyarı ateşi açar, ancak tehlikenin hızla yaklaştığının farkında olmadan sohbete devam eden Koreli mürettebat mermileri görmez. Osipovich, altı dakika sonra Kore uçağına iki füze fırlatır. B iri ıs­ kalasa da diğeri Boeing'in kuyruğunda patlayarak hidrolik kontrol

Giriş



13

hatlarını koparır ve gövdede hatırı sayılır bir hasar bırakır. Patlama sırasında fırlayan şarapnel, uçağın gövdesine girerek kabin basıncının düşmesine neden olur. KAL 007 uçağı, ölümcül hasar aldığı halde, mürettebat kontrolü yeniden kazanmak için mücadele ederken yo­ luna devam etmektedir. Füze saldırılarından 30 saniye sonra, genel anons sistemindeki otomatik anonslar duyulmaya başlanır. 'Dikkat. Acil iniş. Sigaranızı söndürün. Bu acil bir iniştir.' Kabin ve kokpitteki tavanlardan oksijen maskeleri düşer ve anons sistemi bir kez daha devreye girer: 'Maskeyi burnunuzu ve ağzınızı kapatacak şekilde takın ve kafa bandını ayarlayın. Dikkat. Acil iniş.'1 Uçak, Japon Denizi semalarında hızla ilerlemeye devam etmek­ tedir. Bilinci açık yolcular, kendilerine neyin neden çarptığından habersiz, uçağın acil inişe alınamaması durumunda karşılaşacakları büyük tehlikeden hiç şüphe duymamaktadır. Mürettebat, tepkileri gittikçe azalan kontrollerle cesurca güreşmeye devam eder. Uçak, güvenli uçuş için gerekli aerodinamiği kaybettiğinden rüzgarın ve hava koşullarının etkisiyle yalpalamaya başlar. Füzenin ateşlenme­ sinden 1 2 dakika sonra, pilotların uçak üzerindeki sınırlı kontrolü de kaybolur, uçak dönerek alçalmaya başlar ve okyanusa çakılır. O korku dolu mücadele nihayet sona ermiştir. Takvimler 1 Eylül 1 983 sabahını göstermektedir ve uçaktan kurtulan olmamıştır. Yukarıda, Navstars adlı yedi deneysel ABD askeri uydusundan oluşan bir fılo yörüngede dolaşmaktadır. Her uydu bir aile oto­ mobili boyutundadır ve neredeyse bir ton ağırlığındadır. Güçle­ rini güneş pilleri ve hidrazin olarak bilinen roket yakıtından alan uydular, 1 978'den itibaren birkaç ayda bir tek tek fırlatılmaktadır. Bu uyduların aralarında, Küresel Konumlandırma Sistemi (Global Positioning System, GPS) adı verilen bir seyir deneyinin parçası olarak California'da inşa edilmiş 25 yüksek hassasiyetli saat bulunmaktadır. Bu saatler KAL 007 uçuşundaki herkesi kurtarabilirdi. Kore uçağının bir Sovyet füzesi tarafından vurulmasından dört gün sonra, ABD Başkanı Ronald Reagan, televizyo�larda trajediyi bir 'katliam' olarak nitelendirdiği duygusal bir konuşma yaptı; Sovyet

14



AKREP VE YELKOVANIN İZİNDE

yetkilileri 'insanlığa karşı suç' işlemişti, bu bir 'barbarlık eylemiydi' ve bir daha asla böyle bir şey yaşanmaması için gerekli adı mları atmaya yemin ediyordu. 2 Uçak yeryüzüne çakılırken üzerinde uçan deneysel uydular, bu­ gün GPS olarak bildiğimiz ve daha sonra ABD ordusu tarafından geliştirilen bir kümenin ilk elemanlarıydı. Her bir GPS uydusunda, Dünya'ya GPS alıcıları taşıyan insanların konumlarını onlarca metre içinde bulabilecekleri hassas zaman sinyalleri gönderen üç veya dört minyatür atomik saat bulunuyordu. Günümüz GPS sistemiyse, her an

faaliyet halinde olan yaklaşık 32 uydudan oluşuyor ve bu uydu­

ların en yenileri, 1 970'1erin ortalarında üretilen ilk atalarından çok daha güvenilir ve doğru saatler taşıyor. Bu uzay saatleri, artık sadece kesin konumlar sağlamakla kal­ mayıp telekomünikasyondan güç kaynağına kadar tüm modern altyapıyı senkronize ettiğinden gündelik hayatımızın görünmez bir parçası haline geldi. Eylül l 983'te, deneysel GPS uyduları yalnızca ordu tarafından kullanılıyordu. Ancak KAL 007 uçağının düşmesi sonucunda 269 masum insanın hayatını kaybetmesi, durumu değiş­ tirdi. Reagan, televizyonda yayınlanan konuşmasından 1 1 gün sonra basın sekreteri aracılığıyla, sivil uçakların faaliyet halindeyken GPS kullanmasına izin verileceğini duyurdu. Koreli pilotlar da deneysel zaman sinyallerinden yararlanabilseydi, sistem onları seyir hataları konusunda uyarabilir, onlar da 1 Eylül 1 983 trajedisini önleyebilirdi. Amerikan saat üreticisi Rockwell ve Alman saat üreticisi Efratom ortak girişimiyle üretilmiş, sağlam alüminyum kutulara yerleştiril­ miş ve uzaya fırlatıldıklarında alacakları darbeye karşı sertleştirilmiş, 1 970'lerin bu oldukça sade saatleri, zihnimizdeki o güzel, önemli saatlere ilişkin imaja uymayabilir. Geleneksel anlamda güzel değiller ve evlerinde onlara yer vermeye istekli çok az koleksiyoner var. Yine de bu saatler dünyayı sadece teknik olarak değil, politik ve kültü­ rel olarak da değiştirdiler. Onlar, askeri bir süper güç tarafından başımızın üzerine yerleştirilmiş saatler. Sağladıkları hizmet -hiçbir

Giriş



15

zaman- iyi niyetli olmadı. Tüm bu nedenlerle onları daha da eleştirel bir gözle değerlendirmemiz gerekmez mi? l 970'lerin orijinal saatleri hala bizimle. Tahtını yeni teknoloji­ ye devreden, KAL 007 sefer sayılı uçuşu gerçekleştiren uçak Japon Denizi' ne çakıldığında Dünya'nın yörüngesinde dönen ilk yedi GPS uydusundaki 25 saat, Dünyanın yörüngesinde dol�şmaya devam ediyor. Bunlar, California'daki -artık kapalı olan- Rockwell ve Ef­ ratom gibi şirketlerin fabrikalarında saatçiler tarafından üretilmiş, uzun süre önce emekli olan uydularda sonsuza dek sessizce başımızın üzerinde sürüklenecek gerçek saatler. O kadar uzağı göremesek de gece göğü bir eski saatler müzesidir.

En eski uygarlıklardan bu yana her kültür, saat üretmiş ve kul­ lanmıştır. Saatlerin tarihi, Antik Roma şehirlerindeki güneş saatle­ rinden imparatorluk Çin'inin Orta Çağ'da kullandığı su saatlerine, Orta Çağ'da sessiz bir devrimi körükleyen kum saatlerinden Hin­ distan'daki Aydınlanma gözlemevlerine kadar, bir uygarlık tarihidir. Yani bu kitap dünya tarihi, politika ve zaman kaydının hikayesinin neden bizim de hikayemiz olduğuyla ilgilenen herkese hitap ediyor. B u çalışmada, zamanın binlerce yıl boyunca nasıl kullanıldığını, politikleştirildiğini ve bir silah haline getirildiğini gösteren 12 vaka çalışmasını (geçmişimizden 1 2 gerçek saati) inceleyeceğiz. Seçkin tabaka saatler sayesinde gücü elinde tutuyor, para kazanıyor, va­ tandaşları yönetiyor ve hayatları kontrol ediyor. Bazen de insanlar saatlerle tüm bunlara karşı koyuyor. Bunların hiçbiri soyut kavramlar değil. Hepsi, geçmişten önemli ve bazen de şiddet dolu anları hayata geçiren, mazileri telafi edilebilecek gerçek saatler. Saatlere ve onların tarihine olan hayranlığım küçük yaşlarda baş­ ladı. l 982'de, ben sekiz yaşındayken, ailem bir saatçilik ve restoras­ yon şirketi kurmaya karar verdi. Annem öğretmenliğe başlamadan önce, l 960'ların ortalarında Tyne Tees Televizyonu' nda araştırmacı olarak görev yapıyordu. Babam da öğretmenliğe başlamadan önce, Hebburn merkezli Baker Perkins şirketinde makine ressamıydı. Ancak her zaman kendi işletmelerinin başında olmayı istemişlerdi

16



AKREP VE YELKOVANIN iZİNDE

ve 1980'lerin başında bu yoldaki ilk adımı attılar. Tyne Nehri'nin İ ngiltere'nin soğuk Kuzey Denizi'yle buluştuğu kıyıda, South Shi­ elds't� teraslı evimizde işe koyuldular. Tesadüf bu ya, 1 854'te ülke­ nin zaman alanındaki en iyi bilim insanlarının Dünya'nın yoğunlu­ ğunu incelemek için sarkaçlı saatler kullandıkları öncü deneylerine sahne olmuş eski kömür madeni Harton Pit'in yakınında yaşıyorduk. 1 9. yüzyıl Sourh Shields'ının gündemi saatlerdi. Yemek odamız saatçilik atölyesine ve kütüphaneye dönüştürüldü. Boştaki yatak odalarından biri ofıs oldu. Saatlerin dilini, çocuklu­ ğumda tüm öğünlerde etrafında buluştuğumuz mutfak masasında öğrendim; horolojinin' sigortalar, eşapmanlar, osilatörlerden olu­ şan gizemli teknolojisine, bu karmaşık makinelerle çalışmanın ve bir işletmeyi yürütmenin zorluklarına ilişkin tartışmalara o masada şahitlik ettim. Annemle babamın horolojinin tanınmış bilginleri ve koleksiyoncularıyla kurdukları ilişkiler hakkında anlattıklarını dinlemekle kalmayıp saat kurmak üzere İskoçya'da ve İ ngiltere'nin kuzeyindeki kır evlerine ve müzelere yaptıkları seyahatlerde onlara sık sık eşlik ettim. Babamın saatlerden aldığı teknik zevkle annemin televizyon belgeselleri için yaptığı araştırmalardaki deneyiminin bileşimini özümsedim sanırım. Annem de babam da müşterilerine üzerinde çalıştıkları saatlerin hikayelerini anlatmanın ne kadar önemli oldu­ ğunu anlatır dururdu. Saatleri tamir etmek hiçbir zaman mesele olmazdı. Her saatin bir hikayesi vardı ve mütevazı da olsa o da tarihin bir parçasıydı; bu hikayeyi bulmak ve paylaşmaksa ailemin işiydi. On yıl boyunca saat yapımcılığının ve çocukluğumun tadını çı­ kardıktan sonra, önce fizik eğitimi alacağım, sonra da Londra'daki Bilim Müzesi'nde teknoloji küratörü olarak çalışırken bilim ve tek­ noloji tarihi okuyacağım üniversite eğitimime başlamak üzere evden ayrıldım. 2000'lerin ortalarında, zaman işleyişi küratörü olarak görev yaptığım Greenwich'teki Kraliyet Gözlemevi'nde, bana dünyanın en •

Saat bilimi. (ç.n.)

Giriş



17

dikkat çekici ve hassas saat koleksiyonlarından birine sınırsız erişim izni verildi. Haftada üç gün, John 'Longirude' Harrison'ın yaptığı ünlü deniz kronometrelerini kuruyor, gözlemevinin vakit küresinin ve öncü, Victoria dönemine ait elektrik zaman ağının bakımına yardım ediyordum. Üstelik her ay, Kent'te bulunan ve dünyanın en iyi özel saat koleksiyonlarından birine ev sahipliği yapan Belmont kır evinde gönüllü olarak çalışıyordum. İşime tutkuyla bağlandım. Sonra, Bilim Müzesi'ne geri döndü­ ğümde, diğerlerinin yanı sıra müzenin horoloji koleksiyonuyla da ilgilenmeye ve 20 1 5'te Souch Kensingron'a taşınan, dünyanın en eski saat müzesi Worshipful Company of Clockınakers ile iş birliği yapmaya başladım. Ayrıca yıllardır bilgi ve tutkularını benimle cö­ mertçe paylaşan sayısız saat ve zaman uzmanının arkadaşlığından, bilgeliğinden ve sabrından yararlanmaktayım. Tüm bunlar olurken, bu olağanüstü cihazlara ilgim daha da arttı. Beni en çok büyüleyense, saatlerin ne anlama geldiği sorusu; bu, insanların saatleri üretme nedenlerinin incelenmesiyle cevaplana­ bilecek bir soru. Bu alandaki bilgi birikimim arttıkça, horolojinin teknik tarihinin hikayenin sadece başlangıcı olduğunu da o kadar iyi fark ettim. Beni asıl ilgilendiren, insanın motivasyonu ve dünyanın nasıl işlediğidir; dolayısıyla bu, güç, kontrol, para, ahlak ve inanç merkezli bir hikaye. Bu kitabın saatlerin geleneksel bir tarihini sunmadığı şimdiye kadar anlaşılmış olmalı. Bu çalışma, saatlerin tarihiyle ilgilenmediği gibi, daha soyut bir zaman kavramıyla; fılozofların ve bilim insanla­ rının zamanın niteliğine ilişkin görüşleriyle de ilgilenmiyor. Bu ko­ nuyu benim yapabileceğimden çok daha iyi ele alan birçok kitap var, dolayısıyla bunu işin uzmanlarına bırakacağım. Bu, Fransız tarihçi Fernand Braudel'in ya da diğer pek çok büyük bilim insanının güzel eserleri gibi, uygarlıklar tarihinin geniş ve kapsamlı bir açıklaması da değil; sadece kişisel, kendine özgü ve her şeyden önce kısmi bir değerlendirme. Tarihimizi, uygarlıkların bizim açımızdan önem arz eden yönlerine şu ya da bu nedenle ışık tutan eserleri inceleyerek

18



AKREP VE YELKOVANIN İZiNDE

nasıl daha iyi anlayabileceğimizi ele almakta. Bu yönler yönetil­ me biçimlerimizi, inançlarımızı ve hikaye anlatma yöntemlerimizi kapsar. Kapitalizme, bilgi alışverişine, imparatorlukların inşasına ve sanayileşmenin hayatımıza getirdiği radikal değişikliklere göz atmak için saatlerin tarihinden yararlanacağız. Ahlakın -doğru ve yanlış açıdan- yanı sıra kimliği de -kim olduğumuzu- saatler aracılığıyla ele alacağız. Ayrıca hayata, ölüme, savaşa ve barışa da gözümüzü budaktan sakınmadan bakacağız. İ nsanlar insanları öldürmek için saatleri kullanırlar, ancak sadece sahip oldukları gücü biraz düşü­ nürsek, saatler bizi kurtarabilir de.

Akrep ve Yelkovanın İzinde'de 'saat' sözcüğünü oldukça esnek kul­ lanacağız. Bu sözcük,· cloche, Glocke ve klocka gibi, Avrupa dillerinde 'zil' anlamına gelen sözcüklerden türemiştir. Bugün bu sözcüğü, elektronik veya birbirine geçen dişli çarklar barındıran sabit cihazlar anlamında kullanma eğilimindeyiz. Bense çok daha fazlasını ifade etmek için kullanıyorum. Elinizdeki kitap boyunca, insanların za­ manın geçişini izlemek amacıyla yaptığı tüm cihazlar saat tanımıma dahil edilecektir. Buna güneş saatleri, kum saatleri, su saatleri, za­ manı saptayan teleskoplar, zaman sinyalleri, cep saatleri, kol saatleri; kısacası zamana dair tüm araç gereçler dal1ildir. Bu kadar giriş yeter. Artık serüvenimize başlayalım. Bunun için zamanda geriye, iki binyıldan da öteye, Antik Roma'ya gideceğiz ve Roma Forumu'nun kalbindeki bir sütuna sabitlenmiş güneş saatine bakacağız. O güneş saati çoktan kayboldu, ancak göreceğiniz gibi, hikayesi daha dün yazılmış kadar taze; o sırada beraberinde getirdiği endişeler de bir o kadar moderndi. Çünkü Roma halkı b u güneş saatinin hayatlarını kontrol etme şeklinden memnun değildi.



clock. (İng.) (ç.n.)

1.

DÜZEN

R o m a Fo r u m u 'nda k i G ü neş S a a t i , MÖ 263 Roma'daki herkes, güneş saatinin şehre geldiği günü hatırlıyor­ du. Şehre geri dönen savaş kahramanı Manius Valerius Maximus, Roma Forumu'nun kalbindeki yüksek kürsüde gururlu ve buyurgan bir tavırla duruyordu. Önünde, Romanın asker! güçlerine Sicilya Adası'nda kesin bir zafer kazanmalarını emreden seçilmiş konsül­ lerini kutlamaya can atan, sürekli tezahürat yapan büyük kalabalık vardı. Valerius, Katanya şehrini Roma Cumhuriyeti topraklarına katmakla kalmamış, Roma tarihinin en önemli stratejik ittifakı olan Syracuse'd a gerçekleştirilen antlaşmayı da hazırlamıştı. Takvimler MÖ 263'ü gösteriyordu ve Katanya'nın alınması, rakip Karcaca ve Roma devlecleri arasındaki Birinci Pön Savaşı'nda elde edilmiş erken bir başarıydı. Adadan yağmalanan savaş ganimeti, halk için zaferi somut hale getirmişti. Bu, çoğu zaman, ele geçirilen düşman gemi­ lerinin pruvalarınıh, Forum gibi halka açık meydanlardaki sütunlara takılıp kırılmasını gerektiriyordu. Ancak ganimet sadece zafer ha­ tıralarından ve yağmalanan hazinelerden ibaret değildi. Valerius'un Katanya'dan getirdiği ganimeclerden biri fazlasıyla mütevazı, hatta dünyevi görünüyordu. Bu gösterişsiz nesnenin Romalıların haya­ tının yanı sıra bizimkileri de sonsuza dek değiştirebileceğini kim bilebilirdi ki? Valerius, üzerinde durduğu kürsünün yanında bir noktayı işaret ederek halka Sicilya'dan getirdiği güneş saatini gösterdi ve saati kendi

20



AKREP VE YELKOVANIN iZiNDE

adını taşıyan bir sütuna monte etti. Sütun, dikkatle oyulmuş yarım küre şeklinde bir boşluk içeren büyük bir mermer bloktu. Boşluğun tepesinde bronz bir ibre veya gnomon vardı, gnomonun gölgesinin üzerine düştüğü mermere oyulmuş çizgiler de saati gösteren ölçekler olarak görev yapıyordu. Sicilya'nın zamanını ve takvimini Roma'nın­ kinden biraz farklı söylese de bu pek önemli değildi. Roma' nın zirve­ de olduğunu ve kalabalığın çılgına döndüğünü göstermesi yeterliydi. Forum gibi halka açık alanlardal