Ak Akça


151 23 2MB

Turkish Pages [92] Year 1942

Report DMCA / Copyright

DOWNLOAD PDF FILE

Table of contents :
Front Cover
61176S9 X ...
BİRİNCİ PERDE ...
İKİNCİ ...
Evvelkiler - Durmuş - Dadı ...
Recommend Papers

Ak Akça

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

182 XC8 24002

C. H. P. HALKEVLERİ Yeni Seri Temsil Yayını No. 34 UC -NRLF

A. TURGUT SIMER в з ідч Д.Ч

АК

AАКСАA

Dört Perdelik Komedi

ANKARA 1 9 4 2

BERKELEY

LIBRARY UNIVERSITY OF CALIFORNIA

CUME

YE

CUMHURİYET HALK

PARTİSİ

YENİ SERI TEMSİL YAYINI No. 34

АК

АКСА

Komedi ( 4 ) Perde

YAZAN : A. TURGUT SIM

ER

ULUSAL

MATBAA

ANKARA — 1942

XC8

61176S9X

ŞAHISLAR Cevdet

Müsrif bir irat sahibi, 40 yaşında

Neriman

Karısı, 37 yaşında Kızı , 18 yaşında Kaynanası, 60 yaşında

Leylâ Şaziment Bürhan

Kayınbiraderi 39 yaşında

Suat

Yeğeni, 25 yaşında fen memuru Zengin bir evkaf mütekaidi, 60 yaşında

Vahit

Dadi

Emektar bir aile dadısı, 65 yaşında

Ahmet

Çiftlik kâhyası, 50 yaşında Çiftlik yanaşmalarından, 30

Durmuş

yaşında, Tahsin

Kızılay memurlarından

Mehmet

35 yaşında Kızılay memurlarından

35 yaşında

1

BİRİNCİ PERDE ( Sahne : Cevdetin evinde bir salondur. Cep

hede iki kanatlı camlı bir kapı.. Solda birinci plân da üst kata çıkan bir merdiven . İkinci plânda bir oda kapısı, sağda birinci planda bir pencere, ikinci plânda bir oda kapısı. Ortada müdevver bir masa , üstünde sürahi , bardak, çiçek vazosu vesaire .. Et rafta koltuk, kanape. Yanlarında sigara iskernle

leri. Sağda peniçerenin altında bir komodin. Cep he duvarında 12 /Ağustos/ 1936 tarihini gösteren bir takvim . Duvarlarda resim, ve tablolar. Yalnız üçüncü perdede masanın yerine bir soba kurul muştur ) .

( Perde açıldığı zaman sahne boştur . Sokak

kapısının zili işitilir. Dadı sağdaki odadan girer. Cepheden çıkar. Biraz sonra Suatla birlikte cep heden içeriye girerler). .

Sahne 1

Dadi - Suat DADI

Hay Suat Bey, hay...

( Elindeki bavulu

yere koyar . ) SUAT DADI

SUAT

Şaştın, değil mi ? Nasıl şaşmam.. Ne zaman geldin ?

Şimdi, bu trenle. ( Şapkasını

masanin

üzerine koyar .)

3

02217

DADI — Bu trenle mi ? İstasyonda yengenle am . -

canı görmedin mi ?

Hayır. ( Hayretle )

SUAT

Fakat, geleceğimi

nerden biliyorlar da istasyona indiler ? DADI Geleceğinizi bimliyorduk. Onlar Bür

han beyi karşılamağa gitmişlerdi. SUAT Çok garip. Ben de bu trenle ama, hiç birisine tesadüf etmedim .

geldim

DADI — Bak sen .. ( Leylâ yukardan sesleni ) -

LEYLA - Kim geldi dadı ? DADI SUAT

Şey, yavrum... ( Dadının sözünü keserek ) Leylâ evde

mi ? DADI

LEYLA

Evet !.

( Dışardan ) Kim dedin ?

SUAT

Sus dadi...

DADI

Şey ...

SUAT

( Sağdaki odaya girerken )

Dur dadı..

Ben şu odaya saklanayım . Leylâya güzel bir sürpriz yapalım. ( Odaya girer. ) ( Leylâ sahneye girer ) Sahne 2

Dadı - Leyla - ( sonra ) Suat LEYLA

Kapıda bir otomobil durdu. Sonra da

bir erkek sesi. Kiminle konuşuyordun öyle ? 4

(Gülümsiyerek ) Şeydi yavrum ... LEYLA Anladım , geldiler degil mi ? (şapkayı görür ) Hiç saklama... İşte.. İşte... Dayımın şapkası, ba DADI

vulu . ( Şapkayı alarak

bakar ) Fakat..

(Heyecanla )

Bu şapka... Bu Suadın şapkası.. ( Etrafına bakınır) . ( Odadan çıkarak ) Suatın ya... Sana sürpriz yapmak için sakalnmayı düşündük ama, bavul ve şapkayı saklamak hatırımıza gelmedi.. (Dadı onla ri yalnız bırakmak için çıkar ) . SUAT

LEYLA

( Suata sarılarak ) Suat...

SUAT — Rüya gibi değil mi ? LEYLA Hem de ne tatlı bir rüya , bilsen .. Ner den çıktın böyle ansızın ? SUAT

-

( Sağ taraftaki kapıyı gösterir ) Görü

yorsun ya, şuradan işte..

LEYLA – Şakayı birak canım . Dün bir mektubu nu aldım, geleceğinden hiç bahsetmiyordun.

SUAT -- Buraya geleceğimi mektup yazdığım gü ne kadar ben de bilmiyordum . Evelki gün , bizim mü

teahhitten bir telgraf aldım. Beni acele İstanbula çağırı yordu . Düşündüm , vapurla Mersinden gitmektense, şi mendiferle gitmeyi tercih ettim. Bu suretle de hem da

ha çabuk seyahat etmek, hem de iki gün kaçamak ya parak seni görmek imkânını buldum . LEYLÀ

Seni ne kadar göreceğim gelmişti, bil

sen...

SUAT

LEYLA SUAT

Ya, benim ...

Peki ama, hemen iki güncük mü ?

Öyle... Daha fazla kalamıyacağım .

( Mahzun , kanapeye oturur ) . Halbu LEYLÂ ki ben daha uzun kalacaksın sanmıştım . SUAT

---

LEYLA

Maalesef.

( Sayıklar gibi ) Üç senelik uzun

bir

hasretten sonra... Hemen iki güncük ... SUAT - E ; ne yaparsın Leylâ , vazife ... Fazla kal manın imkânı yok ki... Çalışmak , istikbali kazanmak lâ

zim . Biliyorsun ki, saadetimizin yegâne temeli bu . LEYLÂ

Biliyorum , fakat...

SUAT Mamafi, hiç üzülme Leylâ.. Az kaldı. Dört bin sekiz yüz lira kadar bir para biriktirdim . Bir

kaç aya kadar da inşaatımız bityor. Yeni bir fabrika ve ya demir yolu alıncaya kadar burada kalacağım . Her

şeyi hallederiz. O zaman sen benim mini, mini zevcem olursun .

LEYLA

Oh, Suat... O gün gelmiyecek sanıyo

rum. Bana öyle geliyor ki, bu ayrılık günleri sona ermi yecek.

Bedbin olma Leylâ. Niçin böyle fena düşünüyorsun ? .. Üzülme, biraz daha sabır .. Dedim ya, o mesut günü kazanmak için şimdi her acıya katlanma SUAT

lıyız. LEYLA

Doğru. Beni de teselli

eden yegâne

nokta bu.

SUAT --- Hem sonra, ne düşünüyorum biliyor mu sun Leylâ ?

( Dadı şurup tepsisiyle içeri girer.. ) Suat bey, size buz gibi soğuk vişne su rubu getirdim . Yorgunluğunuzu alır. ( Tepsiyi uzatır. ) DADI

6

O... Çok teşekkür ederim dadı. Haki katen makbule geçti doğrusu. ( Bardağı alır ve içer. ) SUAT

DADI

Afiyet olsun evladım.

SUAT

Mersi.

( Bavul ve şapkayı işaretle ) Dadı, şu LEYLA bavulla şapkayı yukarıya çıkarıver. Bahçe üstündeki odayı Suata verelim. DADI

Peki yavrum. ( Bavul ve şapkayı alarak

çıkar ) .

SUAT - Öyle de yorgunum ki, Leylâ.. Bir han yocuk yapsam eyi olacak.

Dur, annem filân gelsinler de ben ha zırlattırırım. A... Sâhi, sen de bu trenle geldin değil mi ? LEYLA

İstasyonda onlara tesadüf etmedin mi ? SUAT

LEYLA

Hayır !

Bu gün, anne annemle dayım geliyor.

Onları karşılamağa gittiler. SUAT

Demin dadı da söyledi. Fakat, kimse

yi görmedim .. Hem İstanbul postası henüz gelmedi. LEYLÂ SUAT

Çok garip... Hakikaten garip .. Fakat, asıl garibi ne

dir biliyor musun ? İşinden bir dakika bile ayrılmayan Bürhan beyin buralara kadar gelişi ... Hem de annesiyle birlikte.

LEYLÂ atlatmış Suat. SUAT

Öyle ama, dayım büyük bir felaket Bir felaket mi? Ya !..

7

LEYLA

Evet. Dayımın son günlerde galiba

işleri biraz bozulmuş. Geçenlerde bilmem ne üzerine yaptığı büyük bir işde yirmi beş bin lira bir ziyanla iflâs edince ...

SUAT — ( Heyecanla ) Ne ?.. Yirmi beş bin lira mı ? .. Felâket ..

LELY

Evet, felaket...

SUAT

Sonra ?

Sonra... İflas edince, fena halde sar sılmış. Elinde, avucunda bir şey kalmamış. Alacaklıları bütün mallarını, haciz etmeğe kalkmışlar. O zaman , LEYLA

büsbütün fenalaşmış. Bandırma gībi küçük bir muhitte çok büyük dedikodulara sebebiyet veren bu hâdise , pek fazla namusuna dokunmuş, bu teessürle kendini de nize atmayı düşünmüş. ( Heyecanla ) Ne diyorsun ?

SUAT

LEYLÂ denize atmış .

Evet. Bir gece taş limandan kendini

SUAT — (Hayretle ) Yok canım ? .. LEYLA -Onun bu çılgınca halini gören posta

müvezzilerinden biri, derhal koşmuş, dayımı yarı bay . Ein bir halde denizden çıkarmış.

1

SUAT

-

İsabet.

LEYLA — Fakat asabı hâlâ düzelememiş, şimdi âsabını yatıştırmak, bu kara dakikayı unutturmak için, anne annem onu seyahate çıkarmış.

SUAT — Ne felâket .. Zavallı Bürhan Bey... (Ka pi zili ) 8

LEYLA – Geldiler galiba. ( Dışarıyı dinler. Az sonra dadı içeri girer.) DADI Yaşlıca bir efendi geldi, babanı görmek istiyor.

LEYLA – Eyi ama, babam henüz gelmedi. Evde olmadığını söyleseydin . Söyledim . Lâkin pek mühim bir işdi di DADI yor .

LEYLA - Peki, buraya al. Ne istiyor, anlıyalım . Hem sonra Salih'e söyle de banyoyu hazırlasın . Peki yavrum . ( Çıkar ) DADI SUAT - Bırak Lylâ ; ben dışarda yıkanayım , da ha eyi...

Öyle şey mi olur ? SUAT -- Niçin olmasın ?. İki gündür yollarda, toz toprak içinde yuvarlanıyorum . Beni ancak hamam pak LEYLA

lar. Banyoyu bırak da ben hamama gideyim . LEYLA – Olmaz, olmaz ... ( Dadı önde, Vahit

arkada girerler ) . Sahne 3

Vahit - Suat - Dadi - Leylâ DADI

Buyurunuz efendim .

SUAT — (Ayağa kalkarak ) Buyurunuz . VAHIT -

( Leylâya şaşkın bakarak) Efendim ...

( Suata döner, selâmlıyarak ) Efendim . Kiminle teşer rüf ediyorum , efendim ?

Fen memuru, Suat Ülker.

SUAT

VAHİT - Müşerref oldum efendim . Sizleri böyle vakitsiz rahatsız ettiğimden dolayı affınızı dilerim. SUAT Estağfurullah . Buyurunuz, oturunuz. VAHİT

OS

Teşekkür ederim efendim. ( Oturur )

Sebebi ziyaretimi arzetmeden evvel..

( Bir sigara uzatır ) Bir sigara yakmaz

SUAT mısınız ? VAHIT

Teşekkür ederim , kullanmam efen dim .. Duhanla başım hoş değildir. Dainiz enfiye ve nagile meraklısıyımdır . Ha, ne diyordum ?.. SUAT – Sebebi ziyaretnz... Ha.. Evet efendim ... ( Bir şey hatırla VAHİT mış gibi ) Fakat şey efendim .. Bilmem dikkat ettiniz mi ?.. Bendenizde bir tabiat vardır . Nereye gitsem ken dmi takdim ederim .

Çok güzel...

SUAT

VAHIT

-

Size, kendimi takdim etmedim , değil

mi efendim ? SUAT

Hayır, henüz teserrüf etmedik .

VAHİT -- Aman efendim ne dalgınlık ... ( Ayağa kalkar ) Efendim , bendeniz Evkaf nezareti celilesi ke

tebei kadimesinden mütekait, halen babı hükûmette ar zuhalçi hafız Vahit...

SUAT - Müşerref olduk. LEYLA

( Gülerek ) Aman, ne hoş bir takdim.. Şaşkın ) Ya, öyle mi efendim ? (Otu ( -VAHİT rur ) . 10

1

LEYLÂ

Siz cidden hoş ve nekre bir zata ben

ziyorsunuz ... ( Alayla ) Sizi tebrik ederim . VAHİT

( Ayağa kalkar, selâmlıyarak ) Allah

ömürler versin efendim . Hakkı kemteranemde ibzal bu

yurduğunuz teveccüh ve iltifatı aliyenizden dolayı zatı behiyenize minnettarım . ( Alayla ) Aman efendim , estağfurul LEYLA lah . Buyurunuz, oturunuz. VAHİT

Teşekkür ederim, efendim . ( Oturur )

Sebebi tasdiime gelince... Bendeniz Cevdet beyefendi hazretlerini görmek üzere gelmiştim . LEYLA

Fakat maalesef, babam evde yok.

VAHIT

Ya... Evde yoklar mı efendim ? (Ken

di kendine ) Ne aksi tesadüf... Tam hatırladım , geldim.. LEYLA - Kimi ? ... Babamı mı ?

VAHİT -· Hayır efendim , itası matlup olan maz rufu ..

SUAT --- Hangi mazrufu ?

VAHİT - İki gündür dalgınlık eseriyle tahattur edemediğim mazrufu ... SUAT — Allah , Allah ...

VAHİT — Ya efendim , ya ... Dalgınlık , başka bir şey değil .. Dalgınlığımın derecesini, fehmü idrâk ede mezsiniz efendim . Âdeta ihtiyarlamadan bunadım ... ( Birden doğrularak ) Bakınız, dalgınlık dedim de ha tırıma geldi. Bilmem dikkat ettiniz mi ? .. Bendenizde bir tabiat vardır. Nereye gitsem evvelâ kendimi takdim ede

rim . ( Ayağa kalkar ) Efendim , bendeniz Evkaf nezareti 11

celilesi ketebei kadimesinden mütekait, hâlen babı hü kûmette arzuhalci Hafız Vahti.

SUAT — Biraz evvel müşerref olmuştuk . Buyuru nuz, oturunuz ,

VAHIT

Ya, öyle mi efendim ? ( Oturur ) Ha..

Ne diyordum ? Evet, mazrufu değil mi efendim ? Evet, evet.. İki gündür dalgınlık eseriyle kûşei nisyana atılan mazrufu . ( Cebiden enfiye kutusunu çıkarır, Suat'a uza

tır. ) Bir tutam almaz mısınız ? SUAT Teşekkür ederim , kullanmam . -

( Kendisi bir tutam alır, çeker, sonra kutuyu cebine koyar. ) Efen dim , malûmu ableridir ki bizim ortanca damat, Hilâli VAHİT

Ya , öyle mi efendim ?

ahmer cemiyeti ketebesindendir. Bundan iki gün mu kaddem , pederi âliniz Cevdet beyefendiye ... Cevdet bey amcamdır . (Hayretle ayağa kalkar ) Cevdet be

SUAT

VAHİT yefendi amcanız mıdır ? SUAT

-

Evet !

VAHİT - Ya ? !.. Afedersiniz, bilmiyordum . SUAT

Estağfurullah . Buyurunuz.

VAHİT - ( Oturur ) Teşekkür ederim efendim . SUAT

Sizi dinliyoruz

VAHIT - Evet efendim . Amcai muhteremeni ze tevdi edilecek bir mazruf verilmiş. Damat o gece , esnai taamda, ferdası gün ailevi bir meselei mühimme

zimnında Tarsus kazasına azimet mecburiyeti katiyesin de kaldığı cihetle pek mühim ve müstacel olan işbu maz rufu ( Leylâya ) pederi âliniz ve (Suata ) amcai mub teremeniz Cevdet beyefendinin yeddine teslimini ve 12

teslim mukabilinde müşarünileyhden ahz edilecek im

zanın Hilâliahmer cemiyeti ser kitabetine tevdïini sure- ' ti mahsusada istirhamda bulundu . Bendeniz de bir i .

tinayı mahsusla mazrufu cebime yerleştirdim .

Fakat,

dalgınlıkla ... ( Bir şey hatırlamış gibi süratle doğrulur).

Fakat, şey efendim .. ( Ayağa kalkar) . Bilmem dikkat ettiniz mi ? Bendenizde bir tabiat vardır. ( Sözünü keserek )

SUAT

Kendinizi

takdim

meselesi değil mi ? VAHIT - ( Hayretle ) Evet, efendim . Fakat, ne

reden biliyorsunuz efendim ? SUAT

Malûm !

VAHIT - Maşaallahü tealâ... Dimağı nâcizanem de keştü güzar eyliyen fikri âcizanemi, lâhzali vahitte his ve keşfettiğinizden dolayı zekâ ve idrâkinizin hay ranıyım . Evet efndim . Takdir meselesi. Acaba size kendimi takdim... SUAT (Sözünü keserek ) Ettiniz Vahit efen

di, ettiniz ...

VAHİT – Alâ .. ( Oturur ) Ne diyordum ? Evet, dalgınlık . Başka bir şey değil.. İşbu mazruf dalgınlıkla -

cebimde kalmış. Vakta ki, bugün babı hükûmetteki mahalli mahsusumda taifej nisadan bir müşterinin arzu

halini dakatillo makinesiyle tap ve tahrir eylerken hâtı rima hutur etti. Derhal yerimden kalktım .. ( Kalkar ) Bir süratı berk ile kapıdan fırladım . (Kapıya kadar gi

der fakat çıkmaz, yerine döner. ) Devlethanenize șitap ettim . Fakat ne yazık ki, pederi âlinizi bulamadım .

( Canı sıkılmış bir halde ) Yâni, sözün kısası : Siz şimdi Kızılay tarafından amcama verilmek SUAT

üzere bir mektup getirdiniz, öyle mi ? 13

VAHİT Af buyurunuz efendim , kim tarafındart Anlıyamadi dediniz ? m . - Kızılay kurumu tarafından . VAHİT — ( Anlamıyarak ) Hayır efendim , hayır. Hilâliahmer Cemiyeti riyasetinden ... SUAT (Sıkılmış ) Peki, peki.. Senin dediğin SUAT

olsun..

VAHİT

İşte bu cemiyetten pederi muhtereme

muhteremeniz beyefendi için bir mazruf. Bugün kendisine mutlaka mülâki olmalıyım . Ya maazallah bu gün göremez de mazruf bendenizde ka

niz.. Şey.. Amcai

lırsa ? ..

Üzülmeyiniz .. Nasıl olsa ...

SUAT

VAHİT ( Sözünü keserek ) . Nasıl üzülmem a efendim , nasıl üzülmem ? Bugün Tarsusdan avdet ede

cek olan damadım, mazrufun mahalli mahsusuna isal edilmediğini görecek olursa , hâli pür melâlim nice olur a efendim ? Esasen dalgınlığımı bir cürmü

azîm gibi

çehrei acizaneme çarpan mumaileyhin bundan böyle esnai mükâlemede daima tekrarlıyacağı tabi ve bin

netice, bendehanede ise rahat ve huzurun münselip ola cağı aşikâr bulunduğundan , bu gün pederi muhtereme rizi görmek mecburiyeti kat'iyesindeyim . SUAT — Onun kolayı var, Vahit efendi. Siz mek tubu bize bırakın , amcam geldiği zaman biz veririz . ( Vahit zarfı Leylâya verir. Leylâ komodinin gözüne koyar . )

VAHİT

Gayet latif bir fikir.

Yalnız, pederi

muhteremeniz .. Şey.. Amcai muhteremeniz Cevdet be yefendiden ahz edilecek imza ... SUAT

14

-

Bu da kolay ... İmzasını da alırız .

VAHİT — Gayt mâkul bir cevap . O halde, havfu heyecanıma bir mahal yok değil mi efendim ? Şüphesiz..

SUAT

VÁHİT -- ( Ayağa kalkar ) Allah ömürler versin

efendim .. Bendenzie karşı gösterdiğiniz sühulet ve ibzal buyurduğunuz lütfu inayetten dolayı zâtı âlinize min nettarım . Yalnız iki gündür küşei nisyanda kalan işbu mazrufun Cevdet

Beyefendiye

itasını bir

dalgmlık

eseriyle unutmamanızı istirham eylerim . Zira, dalgin

lık ... ( Birden ) Fakat, şey efendim . Bilmem dikkat et tiniz mi ?...

SUAT - (Sabırsız ) Ettik efendim ettik.. Evvelâ kendinizi takdim ettiniz ...

Ya, öyle mi efendim ? Dalgınlık de yince aklıma geldi de... Evet, unutmamanızı... VAHİT

SUAT

-

( Sözünü keserek ) Bu cihetten müsterih

olunuz.. Amcam geldiği zaman verir, imzasını alırız.. Siz de biraz sonra uğrar zarfı alırsınız .. VAHİT

Allah

ömürler versin

efendim... O

halde; sizleri daha fazla tasdiğ ve tâcizden terahi eyle mek için müsadei âlilerinzi istirham eylerim . SUAT

Estağfurullah ... Müsaade sizin Vahit

efendi, müsaade sizin. VAHİT ( Leylâyı süzgün ve mânalı gözlerle ( süzerek ) Müsaadei behiyenizle hanımefendi.. ( Suat'ı selâmlıyarak ) Allaha ismarladık efendim hazretleri... (Dadıyı selâmlıyarak ) Hüdaya emanet olun valide hanım . ( Dadı ile birlikte çıkar, biraz sonra Vahit ön de, dadı arkada tekrar girer. ) Fakat, şey efendim... Telâş ve dalgınlıkla unutmuş olacağım ... 15

SUAT unutmadınız ... -

(Atlarak ) Eğer takdim

meselesi ise,

VAHİT Hayır efendim , hayır ... Takdim değil.. Şey efendim , şayet, firağ ve intikal, tapu ve arzuhal, is

tida ve ilmühaber gibi şeyler tahrir ettirmek

lüzumu

katîsi karşısında kalırsanız , bila havf ve tereddüd ben denize müracaat etmenizi temenni eylerim .. Zira ; dai

niz bu kerre Dersaadetten celp ile istimâle mübaşeret: ettiğim son sistem dakatillo makinesi ile talep buyuru

lacak her nevi istida vesareyi bir kudreti lisaniye, ve bir üslûbu latife ile tahrir ve mukabilinde pek cüz'î ücreti tahririye ahzeylemekteyim . Şayet, zâtı alinize veya pe deri.. Şey... Amcai muhteremeniz bu babda bir şey tahrir ettirmek isterlerse ... SUAT

( Kapıya

doğru âdeta

sürükliyerek )

Olur, olur Vahit efendi... Hiç merak etmeyiniz ... Başka yere gitmez, doğru sana geliriz ... VAHİT ( Selamlıyarak ) Allah ömürler versin

efendim , Allah ömürler versin .. (Çıkar ) . Sahne 4

Dadi - Suad SUAT

Leyla

( Koltuğa çöker ) Oh ... Biraz daha otur

saydı çatlıyacaktım .. LEYLA — Ben de gülmemek için kendimi zor zaptettim ... Ne tuhaf adam ?! ( Güler ) Riyakâr ve dalkavuk Osmanlı saltana SUAT tinin, mükemmel bir timsali ...

DADI — Sözlerinden bir şey anlamadım âlim , fazıl, okumuş, derin bir adama benziyor... 16

ama,

SUAT — Âlim , fazıl mı ?.. Zavallı dadı... İşte! Bü

tün millet senin gibi senelerce bu dilin zehriyle zehir lendi ve aldandı .. Halkın anlamadığı bu yabancı keli melerle kendine âlim süsü vererek milleti soyan hoca lar ; öz türkçeyi kaba diyerek o dille konuşmayı küçük. lük sayan şarlatanlar elinde senelerce, inledi. DADI

-

Ya ? ! ..

SUAT - Ya ... Kulakları bir musiki gibi tatlı bir

ahenkle okşayan türkçeye, onlar bir avam dili, cahil di li, yani kaba bir dil diyorlardı. DADI

( Hayretle ) Kaba bir dil mi ?

SUAT — Evet, kaba diyorlardı. Çünkü, milleti so yan, sülük gibi kanını emerek göbek şişiren yobazların

öz türkçe ile konuşmak işlerine gelmiyordu. DADI

Öyle ama, nur içinde yatsın, rahmetli

hacı babam derdi ki, medreselerde yetişen talebei ulûm da bu dili...

SUAT — ( Sözünü keser ) Talebej ulûm mu ? Ah zavallı kadınım.. Medreseleri dolduran talebei ulûm , bu dili ilim ve faide için değil, milleti rahat ve kolayca soymak için öğreniyordu.

DADI - Ya ? !.. Halbuki, biz medreseleri bir mek tep , bir irfan ocağı sanırdık . SUAT

Ne tezat ! Medreseler

bir ilim ve irfan

ocağından ziyade, bir fesat kaynağı, bir haşerat yata

ğıydı kadınım ... Askerlikten kurtulmak, yan gelip gö bek şişirmek için gelen ve kokmuş mestleriyle memleke tin temiz havasını ifsat eden bu softa bozuntuları dili

mize, edebiyat ve musikimize kadar soktukları bu ya bancı dille, öz dilimizi senelerce esir etti.. Fakat, bugün 17

bu yabancı dil, son günlerini yaşıyor artık. Malımızı, hürriyet ve istiklâlimizi borçlu olduğumuz ulu şef Ata türke, açtığı dil inkılâbiyle de dilimizi 'borçluyuz.

DADI — Ah yavrum , ona ben ne kadar dua edi. yorum bilsen ? .. Hele bu yeni yazılar için ... Beni altmış

beş senelik bir körlükten kurtardı, aydınlığa çıkardı... Öyleya, okuma yazma bilmeyen bir insanın gözü bağlı bir körden ne farkı var ki ?.. Bunu bugün yeni harfleri kolayca okuyup yazarken anlıyorum . Oh... Ne mutlu

bana ki, o büyük Türk çocuğunun sayesinde, altmış beş sene sonra okuyup yazıyorum... SUAT rendin ha ? ..

(Hayretle ) Ya ? .. Demek, sen de öğ.

DADI

Elbette .

SUAT

Bu yaştan sonra ? !..

DADI — Zor bir şey mi sanki ? Mutfakta, bahçe de elime ne geçtiyse heceledim. Komşunun küçük kızı Leman da yardım etti. Bir ayda okuyup yazmaya baş ladım .. Okumak ne iyi şeymiş oğlum.. Eskiden, nur

içinde yatsın , bizim rahmetli askerken Pilevneden yol ladığı mektupları okutmak için, kapı kapı dolaşır, okut

mak için ona, buna boyun eğerdim. Ama şimdi ? Gül dür, güldür okuyorum. Bu, az nimet midir oğlum ? Ona nasıl dua etmem, nasıl canımı vermem ? Bu can bile azdır .

SUAT

Azdır dadı.. Zaten

her Türkün kalbi

Onun için çarpıyor. O, damarlarımızda

bir kan , ve

kalplerimizde iman gibi yaşıyor. O, her şeyimizdir. Bi- .

ze sade hürriyet ve istiklâl değil, ümit ve saadet veren ebedî bir güneştir. Bütün dünyanın takdir ve gipta ile 18

gözlerini kamaştıran , bütün dünyaya örnek olan bir şark güneşi.

LEYLÂ — Ne kadar öğünsek yine azdır . SUAT

Evet, azdır . Ne mutlu

bize ki, tarihin

kaydetmediği bu parlak güneşi, yine biz, Türkler do ğurduk . ( Sokak kapısının zili işitilir. )

LEYLA - Geldiler. Koş dadı... DADI

Evet, onlar olacak . ( Çıkar ) .

Sahne 5

Leylâ - Şaziment - Cevdet -

Suat

Neriman - Dadi - Bürhan ( Dışardan ) Salih , bavulları en üst

CEVDET

kata çıkar.. ( Önde Şazment, arkasında Bürhan, Neri man, Cevdet ve dadı olduğu halde girerler. ) ( Şazimente sarılarak ) Ah anne anne LEYLÂ ciğim . ( Elini öper ) Safa geldiniz.

ŞAZİMENT

.

El öpenlerin çok olsun

yavrum,

safa bulduk.

LEYLA dayıcığım .

( Bürhanın elini öper )

Safa geldiniz

BÜRHAN

( Dalgın ) Ha... Safa bulduk .

CEVDET

Şöyle buyurun valide hanım. ( Yer

gösterir ) .

ŞAZİMENT

Dur oğlum , hele şu mantomu bir 19

çıkarayım da... Oh sıcaktan bittim . Ne sıcak , ne sıcak .. Allahım , âdeta cehennem .. 2

NERİMAN (Şazimendin mantosunu alır. ) Da dı, koş bize birer soğuk şurup getir. Sıcaktan bunaldrk . -

DADI

Peki kızım . ( Çıkar ) .

ŞAZİMENT

Aman kızım dur,' şuruptan önce bir bardak su içeyim . Hararetten dilim , damağım kuru du. ( Masaya doğru gider ) LEYLA 2

A, anne anneciğim . Siz zahmet etme.

yin , ben vereyim .

( Bir bardak su doldurarak verir ) .

Buyurunuz.

ŞAZİMENT Sular kadar ömrün çok olsun yav rum . ( Alır sonuna kadar içer. ) Oh... Afiyet olsun anne anneciğim .

LEYLÂ

Çimendiferde içim ezildi. Yolluk ŞAZİMENT gözleme, lokum filân yapmıştım . Onlardan peynirle üç beş kadar yedim . Sen misin yeyen ? Buraya kadar suya nasıl sabrettiğimi ben bilirim . ( Suadın

CEVDET

farkına

vararak )

Vay,

Suat ? Sen ha ? Ne zaman geldin ? SUAT — Biraz evvel. CEVDET

Böyle ansızın ?

SUAT - İstanbula geçiyorum .

NERİMAN ? A... Vallahi telaştan göremedim ayol. Nasılsın bakayım Suat ? SAUT

Teşekkür ederim yengeciğim .

ŞAZİMENT 20

( Nerimana ) Görmeyeli aslan gi

bi olmuş maşallah .. ( Suada ) Nasılsın bey oğlum ?

Teşekkür

SUAT

bakayım ,, Suat

ederim efendim ,

öpeyim .

( Elini öper )

ŞAZİMENT

-

Ömrün çok olsun yavrum .

SUAT — ( Bürhanın elini sıkar ) Safa geldiniz . BURHAN

Safa bulduk .

NERİMAN

-

Seni biraz zayıflamış gördüm Suat.

SUAT - Ne olacak yenge ... Vazife, meşguliyet, iş, üzüntü ...

ŞAZİMENT ( Leylâya mânalı bakarak ) E, ko lay mı kızım ? Suatta düşünce, üzüntü bir değil ki.. Öyle değil mi oğlum ?

( Mahçup ) Bilmem ..

SUAT

ŞAZİMENT

Öyle, öyle.. Hele Leylâm , bütün

bütün erimiş .. Düğünleri biraz daha uzayacak olursa .. LEYLA

-

ŞAZİMENT

Aman anne anne sen de... Utanma haspam , utanma...

SUAT ( Muhavereyi değiştirmiş olmak için ) Geçmiş olsun büyük hanım. Büyük bir kaza..

ŞAZİMENT

(Yavaşça sus işareti yaparak sö zünü keser ) Ya, evet... Kazan oğlum , kazan gibi... Yâni çimendiferde çok sallandık da... Başım kazana

döndü ... Uzun yolculuğa hiç geiemem ... Hele bafurla .. Yüzünüze güller, safram kabarır . NERİMAN

( Bürhanı odadan çıkarmak için ) 21

Ağabey, size odanızı göstereyim . Yorgunsunuz. Soyu nur, ferahlarsınız.

BÜRHAN

Ya, öyle mi ? Peki.. ( Ayağa kal

-

kar )

ŞAZİMENT - Çok iyi olur kızım . Ben de soyu nayım . Su gibi ter içindeyim . (Dadi bavullarla içeri gi rer . ) NERİMAN - Su dedin şuruplar nerde kaldı dadı ? .

DADI

de hatırıma geldi. Ayol

Geliyor kızım , Salih hazırlıyor.

LEYLA

( Atılarak ) Durun anne, size şurubu

ben kendi elimle hazırlayayım . Salihe kalırsa bu iş, altı ayda çıkmaz. ( Sür'atle çıkar ) .

ŞAZİMENT

( Arkasından bakarak ) Hey gidi

gençlik hey.. Etekleri zil çalıyor. vardığım zaman böyle ateşliydim.

Ben de rahmetliye

NERİMAN - Aman anne, neler söylüyorsun ? Leylâ her zaman öyledir. Canı tez bir kız. Hele bugün , sizin gelmenizle neşesi bir kat daha arttı. (Sulu bir kahkaha ) Sade bizim ŞAZIMENT

gelmemizle mi ? İlâhi Neriman .. Çok doğru söylediniz büyük hanım . neşenin daha başka sebepleri var . DADI

Biliyorum , biliyorum .. Sevinir zâ ŞAZİMENT hir .. Senin üç sene nişanlı durduğun var mı ? Hem de

nasıl ? Bir birinden ayrı ( Yakasına tükürür ) . Tuh.. tuh.. tuh ... Büyük sözüme tövbe ... Bizim , oda takımı yüzün

den rahmetli ile düğünümüz yirmi beş gün geriye kal mıştı da, neler çektiğimi ben bilirim . Ne yapsa azdı . 22

Hani Leylâ, torunumdur,

öğünmek gibi olmasın ama,

Leylâm da Leylâdır. Uslu, mahçup , kâmil bir ev hanı mıdır doğrusu...

DADI -- A.. A.: A.. Allah için öyledir büyük hanım.. Maşallahı var...

NERİMAN - Hadi anne, size odanızı göstereyim . ŞAZİMENT Hadi, kızım . .

NERİMAN

Buyurun ağabey. ( Dadı bavullar

la önde, Bürhan, Şaziment, Neriman arkada çıkarlar. )

Sahne 6

Suat - Cevdet CEVDET

E , anlat bakalım .

SUAT -- Ne anlatayım, amca ? CEVDET SUAT

Demek Istanbula geçiyorsun ha ? Evet !

Yaşadın, Kaç gün kalacaksın ? CEVDET

SUAT

desene. Canım

İstanbul.

Belli değil. Şiradilik bir hafta diye gidi

yorum ama kim bilir.. Belli olmaz. Mahaza, fazla kala miyacağımı zannediyorum . Çünkü, iş başından ayrılma ğa gelmez. CEVDET

Bu defaki işiniz pek fazla sürdü.

SUAT — Daha da süercek. Çalışmak, durmadan, gece gündüz çalışmak lâzım. E, kolay mı amca ? Baş 23

tan başa harap ve senelerce bakımsız bırakılan bir yur

du, imar etmek , yeni baştan kurmak kolay bir iş mi ? CEVDET

Yok canım , sen de fazla îzam edi.

yorsun . Bu memleket, bu kadar harap mı ? Izam değil, söylediklerim az bile. Fa SUAT kat, hakın var... İstanbul ve Adanadan başka şehir gör mediğin için haklısın ...

CEVDET — Amma da yaptın ha... Sen de beni

büsbütün cahil yapıyorsun . Vakaa Adanadan, İstanbul. dan başka şehir görmedim , görmedim ama, yurdun da bu kadar harap ve bakımsız olduğunu zannetmiyorum . SUAT

.

Zannetmiyorsun ... Ne güzel söyledin ...

İşte, öz yurdu hiç tanımıyan , saraylarından ötesini

Imi.

yen sultanlar da senin gibi düşündü. Ve senelerce mem leketi soymaktan başka bir şey yapmadı. Sonra da re

zilce, hayasızca kanını emdikleri bu güzel yurdu, taht ve rahatlarını kurtarmak için düşmana satmaktan bile çe kinmediler.

CEVDET — O cihet doğru.. Evet, çekinmediler.

Soydukları paranın azametini anlamak için, bugün Cumhuriyet Türkiyesinde yapılan işlere SUAT

bakmak kâfidir. Saltanatın bize bıraktığı yıkık ve harap

yurt içinde kaç mektebimiz, kaç fabrikamız, kaç kilo .. metre demiryolumuz vardı ? Hiç değil mi ? İsmet İnönü nün eşsiz ve unutulmaz büyük himmetleriyle vücuda ge

len trenle bugün İstanbuldan iki günde gittiğimiz Si vasa , dün kervanlarla üç ayda gidiyorduk . Avrupa gön dermezse, elbisesiz, Avrupa göndermezse şekersiz, za hiresiz, hattâ mermisiz ve müdafaasız kalıyorduk . O za man da bu çalışkan ve cömert millet, aynı vergiyi faz 24

lasıyle veriyordu. Niçin bir fabrika kurulmadı?. Niçin bir karış demiryolu döşenmedi ? Döşenemezdi. Çünkü,

îmar için sarfedilecek olan paralar, saray denilen gir daba akıyor, doymak bilmiyen sultanların sefahetlerine

sarfedilerek bir buz gibi eriyordu. Eğer, böyleyse..

CEVDET

SUAT — Böyleyse ne demek ? O zaman da aynı vergiyi vermiyor muyduk ?

CEVDET

Veriyorduk tabii..

SUAT — E, o halde ? Veriyorduk ... Hattâ on misli fazla

CEVDET

siyle .. Yalnız, aklımın almadığı bir şey var : dehşetli bir yekûn tutan bu paraları, sultanlar nasıl yiyordu ? Bunu aklım almıyor. Az para mi bu ? Sefahetin akla, hayale

gelmiyen şekillerini dahi yaratmış olsalar, yine tüken mez .

SUAT

Sade sultanlar mı sanıyorsun amca ? sade

sefahet mi ? Ne gezer.. O zamanlar Türk hazinesi bir imaretti, beylik bir çiftlikti. Çeşit çeşit dalkavuklar, üfür rükçü hocalar, cübbeli, sarıklı, maşlahlı dervişler, kay

di hayat şartiyle saraya yerleşen şeyhler, paşalıklar, arpalıklar, yalılar, konaklar ihsan edilen bir sürü çıplak hafiyeler Türk hazinesinin üstüne bir sülük gibi yapış mış, emiyor ve kemiriyordu. CEVDET

-

Hum ... Şu halde, buna hiç kızmıya

lim Suat... Bu kabahat, doğrudan doğruya bizim de mektir. Biz o zaman , düşünmeli ve bilmeliydik ki.. SUAT ( Sözünü keserek ) Neyi bilmeli ve nasıl düşünmeliydik amca ? En büyük ve mesuliyetli ma kamları ecnebi ırktan bir sadrazam ve yine yıldız sa 25

rayında Türk olmıyan bir vezir idare ediyordu. Devlet

ve milletin mukadderatı ancak kesesini doldurmak için uğraşan bu gibi adamların elindeydi...

CEVDET - Ne olursa olsun , kabahat yine bizim dir. SUAT

Evet doğru, bizimdir. Bir aç kurt gibi 1

milleti kemiren köy üfürükçülerini siyaset mütehassisi diye devlet işlerine karıştırdığımız ve çıplak bir dalka

vuğa büyük elçi unvanını verdiğimiz

için biz çok ka

bahatliydik amca.. Ve biz istibdat devrinden bile ib

ret alamıyacak kadar cahil ve gafil insanlardık. Böyle olmasaydı, meclisi mebusanımızı Türkçe tek kelime bil

miyen mebuslarla kurmaz , ellerinde yurt aleyhinde im zalanmış hiyanet muahedeleri bulunan âyan âzalarıyle. doldurmazdık. Düşünsene bir kere amca, gaflet yüzün den ne hallere girmedik ve nelerimizi almadılar ? .. Hat tâ o kadar ki ; nihayet bir gün hasta adam dedikleri bu milleti yok etmek için istiklâlimizi gasbetmeye ve yurdu rastgele payalşmağa bile kalktılar. Fakat ; işte o vakit,

her fedakârlığa katlanan, her cefaya boyun eğen bu mil let, mabudundan daha fazla sevdiği istiklâl ve toprağı

na yabancı ellerin uzandığını görünce kükredi. Vatan ve istiklâli uğrunda mucizeler yaratan Büyük Atasını do ğurdu. Onun bir işaretiyle kendini cepheye attı.. Hiç bir millet istiklâl ve toprağını Türkler kadar sevemez am ca. İstiklâl harbi bunun en canlı misalidir. Türk milleti

Türk köylüsü bu uğurda neler yapmadı ki... Elinde ve kesesinde olanın hepsini verdi.. Sâde bu kadar değil...

Oğlunu, karısını, gelinini feda etti...

Bunlar da kâfi

gelmeyince, yetmiş beşlik ihtiyar anasını da bu uğurda harcadı.. Ve... bugünkü mesut neticeye vardı. CEVDET 26

Çok doğru oğlum... Hakikaten Türk

milleti, Türk köylüsü çok fedakârdır. Toprağı uğrunda, kanını son damlasına kadar harcamaktan çekinmez .

SUAT - Dün , istiklâli uğrunda varını, yoğunu ve ren bu millet, bugün de îmar yolunda seve seve veri yor. Türk köylüsü çok cömerttir amca... Verir.. Yeter

ki, verdiği para yerine harcansın .. Bunun için, şimdi çok çalışmalıyız amca .. Cumhuriyet hükümetinin îmar ve terakki işlerine verdiği büyük ehemmiyet karşısında

gece sabahlara kadar çalışsak yine azdır. Çalışmalıyız ki, medeniyet ve terakki yolunda kaybettiğimiz senele rin zararını telâfi edelim .

CEVDET -- Doğru Suat... Hakkın var... Çalışına lıyız.. Yalnız, bu zararlar öyle kısa bir zamanda telâfi edilemez ki.. Zaman ister.. Yavaş, yavaş hepsi düzelir..

Bak ; koskoca Fransa bile yüz elli küsur senede bugünkü neticeye varabildi...

SUAT -- Fransa, bizim için bir ölçü olamaz am ca ... Bir aşiretten koca bir devlet çıkaran Türkler,

asırları da senelere sığdırmaktan âciz değildir. Şimdiye kadar yapılan işler bunun canlı bir misali değil mi ? Biz

inkılâp yolunda attığımız dev adımlariyle asırları da se nelere sığdırıyoruz, ve sığdıracağız . ( Leylâ, şurup tepsisiyle girer ) .

Sahne 7

Cevdet - Suat - Leylâ LEYLA

( Etrafa bakarak ) A... Nereye gitti.

ler ?

27

CEVDET — Yukarıya çıktılar. -

LEYLA

-

( Tepsiyi masaya koyar, merdiven ba

şından seslenir ) Anne.. Şuruplarınız hazır, sizi bekli yor ... Buraya mı geleceksiniz, yoksa oraya mı getire yim ? NERİMAN

( İçerden ) Geliyoruz.

( Bardağın birini alır ) Aferin Ley lâ ... Cidden makbule geçti ... Değil mi Suat ?.. Bu cehen CEVDET

nem gibi sıcak havada, buz

gibi bir şurup ... ( İçer ).

Oh... Buz... ( Suadın almadığını görünce ) Sen neye al miyorsun Suat ? Yoksa teklif mi bekliyorsun ?

SUAT — Yok, hayır... Bir az evvel içmiştim .. CEVDET Olsun, ne ziyanı var ?.. Bir bardak daha iç... ( Bir bardak uzatır ) . SUAT

.

(Alır ) Teşekkür ederim . ( içer )

( Şaziment ve Neriman girerler ) .

Sahne

8

Suat - Leylâ - Cevdet

Şaziment

Dadi NERİMAN

- Gel bakalım anne, nihayet biz bi

ze kaldık . Gel otur şöyle.. ( Yer gösterir. Şaziment otu rur. ) Eee.. Anlat bakalım ...

ŞAZİMENT

Ne anlatayım ?

LEYLA - ( Tepsi ile şurup uzatır ) Buyrun anne anneciğim. 28

ŞAZİMENT Eksik olma yavrum ... Hakikaten makbule geçti doğrusu ( Alır, içer ) . LEYLA

Afiyet olsun anne anneciğim .

ŞAZİMENT

LL

NERİMAN

Sağ ol, kızım .

( Leylânın uzattığı şurubu içtikten

sonra ) E, anlat bakalım anne.. Ağabeyimi o korkunç hale sürükleyen mesele nedir ? ..

( Başını iki tarafa sallayarak ) Sor ma kızım , sorma.. Ne sen sor, ne ben söyliyeyim .. O bü

ŞAZİMENT

yük bir âfetti.. Hamdolsun geçti.. Allah tekrarından saklasın ...

SUAT - Ben de çok üzüldüm , büyük hanım... Biraz evvel Leylâ anlattı da, şaştım .. Bürhan bey.. O

gamsız , sağlam iradeli adam , bu işe teşebbüs etsin ... Hayret...

SAZİMENT – Allah insanı şeytana uydurmaya görsün a oğlum . Ne oldu, nasıl oldu anlıyamadık ki.. SUAT --- Leylâ iflâsından bahsediyordu ...

İflas ya... Yavrumun sebebi mey ŞAZİMENT ti olacaktı... Ah, ah ... Kabahat gene kendisinin ... Kaç defa söyledim .. Boyum boyum yalvardım.. Gel oğlum , bilmediğin işlere girişme, Allaha şükür ticaretin yerin de... Gelirin sana yeter dedim, dinletemedim ki... Son yaptığı borsa oyununda batmış. ( Başını sallayarak ) Se nin oyun nene gerek a cahil çocuk... NERİMAN Zavallı ağabeyciğim .. ŞAZİMENT - O gece eve, ölü gibi geldi... Bir hafta sokaklara çıkmadı... Odalara kapandı.. Yemeden , içmeden kesildi. Gece sabahlara kadar, ah, of... Uyku 29

yok... Kara haber çabuk yayılır .. Bürhanın iflas ettiğini duyan alacaklılar, dayandı mı kapıya... Tamam... LEYLA

Zavallı dayıcığım .. ( Suata ) Ne fena

değil mi ? SUAT

Berbat...

ŞAZİMENT - Berbat ki, berbat... Elde , avuçta ne varsa satmayı düşündük ... Gel, gelelim , bunlar da gediği kapamıyordu ki.. Bire aşağı, bier yukarı... Yok... Yok ... CEVDET

E, sonra ?

1

Sonrası, Bürhancığım büsbütün çi ŞAZİMENT leden çıktı.. İşte bu yüzden aslan gibi evlâdım gürle yip gidecekti. SUAT --- Zavalıl Bürhan bey..

ŞAZİMENT

Bereket tayyareye ... Hızır gibi ye

tişti de....

NERİMAN - ( Hayretle ) Nasıl tayyare ?

ŞAZİMENT Basbayağı tayyare kızım. Hızır gi bi yetişti de ağabeyciğini kurtardı... Tuhaf şey... Onu kurtaran bir pos NERİMAN ta müvezzii değil miydi ?

ŞAZİMENT

Hayır, kızım... Tayyyare olmasay.

di, posta müvezzii ne halt edebilirdi ? NERİMAN

Mektupta öyle

yazmıştınız da ...

( Şazimentien gayrı hepsi birbirine bakışırlar ) . SUAT ( Yavaşça Leylâya ) Bürhan bey gibi büyük hanım da hayli sarsılmış, saçmalıyor.. 30

LEYLA Aman, Allah korusun.. ( Şaziment bir bardak su doldurur ) . SUAT

· Korusunu filân yok, ifade meydanda...

--

( Suyu içtikten sonra ) Düşündük . durgunulklar geliyor. Fakat, hamdolsun

ŞAZÍMENT çe beynime

elemsiz, kedersiz

ucuz atlattık. Hemen

tekrarından, cemi cümleyle beraber

Cenabı hak

bizleri de muha

faza buyursun .

( Hayretle ) Vallahi,

CEVDET

sözlerinizden

bir şey anlıyamadım valide hanım . Bürhan beyi bir pos ta müvezzii kurtardı diye yazmıştınız .. Halbuki , şimdi tayyareden bahsediyorsunuz.

ŞAZİMENT

Öyle ama oğlum, onun kurtulma

sina asıl sebep tayyaredir. CEVDET

( Yavaşça Nerimana )

Annen de

hasta, saçmaılyor. NERİMAN

Allah saklasın.

CEVDET — Peki ama, gece vakti tayyarenin ba husus taş limanda ne işi varmış ? SUAT

( Alayla ) Öyleya, tahlisiye gemisi mi

bu ?

ŞAZIMENT ( Uzun ve sulu bir kahkahadan sonra ) ilâhi damat.. Öyle tayyare değil ayol. ( Bir kah kaha daha) Tevekkeli değil, demindenberi hepiniz bön bön yüzüme bakıyorsunuz ... Tayyare değil ayol, tayya re piyangosu ...

HEPSİ – Haaa... Piyango ...

ŞAZİMENT ---- Evet, tayyare piyangosu.. Bürhan 31

cığım her ay tayyare bileti alırmış. Bu ay da yine öyle

bir bleit almış. İşte o felâket gecesi postahanenin önün den geçerek Taş limana giderken, tam o sırada İstan

buldaki arkadaşından bir telgraf gelmiş. O gün çekilen piyangoda büyük

ikramiyenin Bürhana

vurduğuna

dair ..

LEYLA

( Sevinçle ) Aman ne isabet...

ŞAZIMENT - Derken efendim , biraz evvel Bür hanın oradan geçtiğini gören müvezzi Halil efndi, bu haberi müjdelemek için, telgrafi kapınca hışım gibi so kağa fırlamış. Bürhancığım taş limana geldiği zaman yetişmiş, yetişmiş ama, Bürhancığım da kendini denize atmış. Bu çılgınca hali gören zavallı Halil efendi, acele çantasını bir yana , ceketini bir yana fulattığı gibi deni

ze atılmış. Bir boğuşmadır gitmiş. Nihayet Bürhancığı mi zorla denizden çıkarmış. CEVDET

( Hayretle ) Zorla mı ? i

ŞAZİMENT Zorla ya .. Bürhan denizden çık mak istemiyormuş.. Bir hayli boğuşmuşlar. Sonra mü vezzi büyük ikramiyenin vurduğunu söyleyince biraz aklı başına gelmiş, sakinleşmiş. ( Dizlerine vurup başı ni sallayarak ) Aman Allahım ... O gece, yarı baygın yanı mecnun getirdikleri zaman aklımız başımızdan git ti de divanelere döndük ..

SUAT — Görüyorsun ya büyük hanım , tayyarenin

kıymetini... Tayyare sade Bürhan beyi değil, icabında bütün bir milletin hürriyet ve istiklâlini

kurtaran çok

kıymetli bir harp vasıtasıdır. Bugünkü modern harbin en mühim bir uzvudur. Tayyaresi olmıyan milletler, her an için ezilmeğe ve esaret altında sürünmeye mahkûm dur.

32

SAZİMENT - Pek doğru oğlum . Ben de ahdet tim zaten .. Bu kazadan sonra, Bärhancığımın ayhk ka zancından yüzde yirmi beşini Tayyare cemiyetine hedi ye edeceğim . SUAT -- Ne güzel... Tam yerinde bir yardım ... Ben bu kadar değilse de, ancak her ay üç piyango bi leti almak suretiyle yardım edebiliyorum . Ama, ikrami

yesi için mi ? Sizi temin ederim ki, hayır .. Şayet ikrami ye isabet ederse, ne âlâ .. Tayyarelerimizle birlikte ben

de zenginlerim . Çıkmazsa, ufak bir yardımda bulunmuş olurum .

LEYLA -- Keşke bütün zenginlerimiz bu düşün cede olsalar... SUAT Bu düşüncede olmaları kendi menfaat leri iktizası... Bilmelidirler ki, yarın herhangi bir düş. man taarruzunda tayyarelerin azlığı dolayısiyle müda

faa noksan kalırsa , semaları çelik bulut halinde kaplı yan düşman tayyareleri

herkesle beraber

onların da

mal ve canlarını bombalıyacaktır. Şayet hayatları kur tulmuş bile olsa, düşman esareti altında zelil ve sefil yaşıyacaklardır. Hürriyet ve istiklâl olmadıktan sonra , mal mülk neye yarar ?. Bir ferdin , bir milletin ve bil hassa biz Türklerin , en büyük servetimiz, hürriyet ve istiklâlimizdir. ( Dadı içeri girer . ) DADI CEVDET DADI

Vahit efendi geldi, sizi görmek istiyor. Kim bu Vahit efendi ?

( Suata döner) Hani şu keçi sakallı, de

minki ihtiyar.

Kızılay kâtibinin kayın pederi. Biraz evvel size bir mektup getirmişti. Telâşla unuttuk. SUAT

33

CEVDET

Söyle buyursun. ( Dadı çıkar ) .

ŞAZİMENT Hadi kızım biz de yukarı çıkalım . Ağabeyin yalnız kaldı, sıkılmasın . NERİMAN - Sen çık anne, ben de geliyorum . Sa lih ağaya L A şeyler sipariş edeceğim . ( Çıkar). ŞAZİMENT - Peki kızım . ( Çıkar ) . Ben de banyoyu hazırlatayım .

LEYLÂ

Mektubu nereye koymuştun Leylâ ?

SUAT

LEYLA - Komodinin gözünde. .

( Mektubu ko

modinden çıkarır. ) İşte !.. ( Suata verir, çıkar. )

Sahne 9

Cevdet - Suat - Vahit DADI

- Buyurunuz , efendim . ( Çıkar ) . -

VAHİT - ( Yavaş

yavaş Cevdete yaklaşır. ) Efendim . Cevdet Beyefendiyle müşerref oluyorum , de ğil mi efendim ? CEVDET

VAHİT

-

Evet efendim .

Alâ ... Efendim ... Sebebi tasdümi her

halde mahdum beyefendi söylemiş olacaklardır. CEVDET

VAHİT 34

Hangi mahdum ?

Ha... Evet.. Şey ... Af buyurun efen

dim .. Yeğeniniz beyefendi diyecektim . Dalgınlık efen dim , dalgın ... Adeta ihtiyarlamadan bunadım ... Ba kınız dalgınlık dedim de aklıma geldi. Bilmem dikkat ettiniz mi ? Bendenizde bir tabiat vardır : Nereye git sem evvelâ kendimi takdim ederim . Size kendimi tak

dim etmedim değil mi efendim ? CEVDET

Hayır.

VAHİT - Ne dalgınlık ... Efendim , bendeniz Ev.

kaf nezareti celilesi ketebei kadimesinden mütekait, ha len babi hükûmette arzuhalci Hafız Vahit ...

CEVDET — ( Yavaşça Suata ) Ne biçim adam bu böyle ? SUAT birincisindesin .

Bir az sabırlı ol amca , takdimin henüz

Müşerref olduk.

CEVDET

VAHIT — Efendim , sebebi tasdiimi her halde be 1

yefendi söylemiş olacaklardır ? CEVDET

Evet bir mektup getirmişsiniz.

VAHİT — Efendim .. Bizim ortanca damat, Hila

liahmer cemiyeti ketebesindendir. Kendisi bir mes'elei mühimme zimnında Tarsus kazasına azimet eylediğin den işbu mazrufun

tarafı âlilerine isalini

rica etmişti.

Bendeniz de ...

Evet, mektubu getirdiniz. Peki, ben den ne istiyorsunu ? CEVDET

VAHİT CEVDET

Bendeniz mi efendim ? Evet.

35

VAHİT Bendeniz bir şey istemiyorum efen dim . Yalnız, zannı âcizaneme göre, cemiyet zatı âliniz den ufak bir jane; ve hattı destinizle imzalanacak zarfı iade istirhamındadır . CEVDET

İane mi ? Ne janesi ? ( Suattan zarfı

alır, açar, okur . ) Sayın bay ; seferde olduğu kadar, ha

zarda da düşkünlerin yardımcısı olan Kızılay, her felâ ketzede vatandaşa elini uzatmakta , her âciz ve yaralı vatandaşı bağrına basmaktadır. Tabiatın bin bir felaketi

karşısında yardım için en önde koşan , yoksulları sevin diren, yaşlı gözleri müşfik elleriyle silen , her yaraya merhem olan bu hayır : müessesesi için sizden yardım

bekler, bu gibi düşkün ve yaralı vatandaşlarımıza yar dımda bulunmak üzere, Kurumumuza üye olmanızı saygılarımızla dileriz .

Kurum başkanı

Doktor İrfan

Kurtar.

( Hayretle ) Nasıl ? Siz Kızılaya kayıtlı. değil misiniz amca ?., SUAT

CEVDET

Yoo.. Ne münasebet ?

SUAT - Ne münasebet mi ? Esef ettim doğrusu ... Halbuki, Kızılay defterinin ilk numarası sizin olmalıy dı. Cidden esef ettim .

Esef mi ettin ? Neyime ? Aptalcasına para vermediğim için mi ? CEVDET

SUAT - Neler söylüyorsun amca ? Kızılaya yar dım etmek aptalcasına para vermek midir ? Bu sözü siz den işitmek istemezdim. Her yaralı vatandaşa bağrını açan, kimsesizlere ve yoksullara müşfik bir anne şefka tiyle elini uzatan Kızılaydır. Seferde olduğu kadar, ha zarda da düşkünlerin en yakın ve candan dostudur. 36

CEVDET - Düşkün mü ? Düşenlerin dostu ol maz. İnsan düşmeye görsün , bir kere.. Bak yüzüne ba kan olursa ...

SUAT - Kızılay hayırlı yardımları, samimi dost luğu ve sonsuz hamiyetiyle, senelerce ağızlarda dolaşan bu ata sözünü de mânasız bir hale soktu, ve ortadan kalırdı. Düşenin dostu vardır amca , düşenin dostu

vardır. O yegâne dost da Kızılaydır. Bana ne ? Düşmesinler.. Bize baksa

CEVDET

na bir kere... Düşüyor muyuz ? Sen düşüyor musun ? Hayatta düşmemek için işini bilmek lâzımdır. İşini bil meyen çavuşlar, saçlarını avuçlar, derler. Ben düşkün lere lâzım gelen yardımda kusur etmiyorum . SUAT

Yazık.. Keşke bu dakika burada bulun

masaydım .

CEVDET — Sen ne dersen de.. ( Mektubu zarfa uzatır. ) Al Vahit

koyarak Vahite

efendi,

zarfı da,

mektubu da...

VAHİT - Fakat efendim , hattı destinizle bir im za ...

Lüzum yok .

CEVDET

Vahit efendi, zarfı bana veriniz . ( Zarfı

SUAT

alır. ) Alınız, ilk aylık olarak on lira .. Makbuzunu lût fen gönderirsiniz . CEVDET

-

( Alayla ) Zâtı âlinizin parası çok ga

liba ?

SUAT -- ( Sert ) Çok, az... Yalnız, madem ki ay ni familyaya mensubuz ve aynı kanı taşıyoruz ; binaen 37

aleyh , ben burada iken bu zart buradan boş olarak çık mamalıdır . CEVDET

Saçma...

( Gözleri büyümüştür. ) Hakikaten azim bir fedakârlık ... On adet evrakı nakdiye teberru VAHİT

etmek , her babayiğidin harcı değildir. Fakiri pürtaksirin dahi çüretyap olamıyacağım bir iş...

SUAT - Bu bir fedakârlık değil, her vatandaşın

yapması lâzım gelen bir insanlık borcudur. (Süratle çı kar . )

CEVDET

( Arkasından ) Sen ver ... Fakat, be

nim ne yardım etmeğe niyetim , ne de verilecek on para borcum var . (Vahit şaşkın şaşkın Suatın arkasından ba karken perde kapanır .) - PERDE

38

İKİNCİ

PERDE

( Aynı dekor )

( Perde açıldığı zaman, Şaziment, Neriman, Bürhan karşılıklı oturmaktadır. Şazment sigara sarmakta, Bürhan da gazete okumaktadır. Vakit sabahtır . )

Sahne 1

Şaziment - Bürhan - Neriman Leylâ – Dadi LEYLA

( Dışardan ) Kahvelerinizi oraya mı ge

tireyim anne ?.. NERİMAN

ŞAZİMENT

Buraya kızım , buraya .. Salondayız.. Damat nėrde Neriman ?

Vallahi bilmem anne.. Sabahleyin erkenden çıktı, gitti ama... Nereye gittiğini bilmiyorum . NERİMAN

ŞAZİMENT

( Sigarasını yakar ) şu kül tabağını

uzat bana .. NERİMAN

( Tabağı uzatır) Buyur.

( Elinde kahve tepsisi olduğu halde gi rer . Evvelâ Şazimente uzatır. ) Buyur anneanne... LEYLA

ŞAZIMENT - ( Fincanın birini alır. ) Kahve gibi aziz, telvesi gibi zengin ol kızım ,

LEYLR

( Bürhana uzatır ) Buyrun dayıcığım . 39

BÜRHAN ( Başını gazeteden alır ) Teşekkür ederim Leyla ..

kaldırır , fincanı

LEYLA – ( Nerimana uzatır. ) Buyur anne.. (Ne riman alır, tepsiyi masanın üzerine koyar, oturur. )

ŞAZİMENT

Bürhan , akşam sen bir yere gide

ceğim diyordun, unutmayasın ? BÜRHAN

Hayır anne, hatırımda.. eniştemi bekliyorum ..

Yalnız,

NERİMAN

Nereye gideceksin ağabey ?

BÜRHAN

Salih Efendinin fabrikasına kadar ..

DADI ( Girer ) ye soruyor kızım.

Aşçı, iki kilo irmik kâfi mi di

NERİMAN

A, dünyada yetmez dadı.. Aşağı yukarı yirmi beş kişi davetli.. Sekiz de biz... , LEYLÂ -

Salih ağa aşağıda mi dadı ? DADI — Hayır çocuğum . Sabahleyin babani dave tiyeleri dağıtmak için göndermişti, daha gelmedi. (Ne -

riman'a ) O halde üç kilo alsın . NERİMAN - Evet, evet.. Hindiler hazır mı ? DADI

Hazır kızım.

NERİMAN

Aşçıya söyle, çukur furuna götür

sün . Ötki furun iyi pişirmiyor. Biliyorsun ya, geçen gün kü hindiyi maskaraya çevirmişti. DADI

LEYLÂ

- Ya, ya kızım .

Salih ağa geldiği zaman haber ver da

dı. DADI

40

Peki yavrum .

LEYLÂ - Kör olası terzi. Robumu, bugün için gönderirim demişti. Hâlâ gelen giden yok. Salih ağa bir

kere terziye uğrasın . (Nerimana ) Vallahi anne, bu mis kin herife bir daha çöp bile diktirmem .

Ne yapalım kızım, babanın marife

NERİMAN

ti.. Daha ne terziler var ama...

Ah bu babam ... ( Dadıya ) Salih ağa gelir gelmez hemen terziye gitsin dadıcığım . LEYLÂ

Olur yavrum , söylerim . ( Çıkarken dö ner. ) Ha, kızım. Akşam için bir kasa bira tenbih etmiş DADI

tik , geldi. NERİMAN

Bir kasa mı ? Eğleniyor musun da

dı ? Bir kasa bira kime yetecek ? Sade beş şişesini Cev det içer. Bir kasa daha sipariş edin . Zaten bayiin çırağı da aşağıda bekliyor. Söylerim . Parası için ne diyelim ? DADI

NERİMAN

Bir kasa daha getirsin , ikisini bir

den veririz . DADI

Olur kızım. ( Çıkar )

ŞAZİMENT — Bana bak Neriman . Gine ne olu yor Allah aşkına ? Bir hazırlık , bir telaş... Cevdet sizin için bir veda ziyafeti

NERİMAN

hazırladı anneciğim . ŞAZİMENT - Veda ziyafeti mi ? .

Evet. Annen yarın gidiyor, veda ziyafeti yapmazsak ayıp olur, dedi ve lâzım gelen ter NERİMAN

tibatı aldı.

41

ŞAZİMENT

Bu güne kadar bir şey demedim ama, hani ben damadın bu hallerini hiç beğnmiyorum doğrusu ... Çok müsrif, çok açık elli... Bunun sonu eyi gelmez kızım . Hem sonra bir erkek bu kadar serbest bl

rakılmaz. Buna sen mâni olmalısın . Değil mi ya ?. Ka

din kısmı kocasını her zaman dürtmeli, her zaman idare etmelidir .

NERİMAN

Vallahi ne diyeyim anne ? Lâf an

-

lamaz ki.. O kadar söylüyorum , o kadar rica ediyorum , banamısın bile demiyor.

ŞAZIMENT Erkeği idare etmek , kadının elin dedir a kızım . Bir kere kadın kocasının dizginlerini eline almıya görsün .. Alimallah muma çevirir. Rahmetli ba bacığın da müsrifti ama, ben idareyi elime alınca kuzu gibi oldu. Maaşcağızını alır almaz bana teslim ederdi. -

Evin bütün masraflarını ben görürdüm .

Tabii, elbetet.. Yuvayı yapan dişi

BÜRHAN kuştur.

ŞAZİMENT

Doğrusu ben , gidişatınızı hiç be ğenmiyorum . Nedir bu, vur patlasm , çal oynasın ? -

BÜRHAN -- Hakikaten annemin hakkı var, Ne riman . Eniştemi idare etmek senin elinde. Onu bir az sıkıştırsan iyi edersin . -

NERİMAN

Ah kardeşim , lâf anlamaz ki..

ŞAZİMENT -

Hani sana da bakıyorum da, doğ

rusu senj de beğenmiyorum kızım . Senin de ondan aşa ğı kalır yerin yok ... Bir süs, bir giyinme kuşanma.. Bir debdebe, bir tantana .. Azıcık sonunu düşünmeli .. Ben de eskiden öyleydim . Bir giydiğimi bir daha giymek is emezdim ama, nasıl bu felaket başımıza geldi, o za 42

man Hanyayı, Konyayı öğrendim . Siz de biraz tutumlu okun kızm .

LEYLÂ

Ama anne anneciğim , temiz pâk gi

yinmek , süslenmek , tuvalet yapmak her kadının hakkı değð midri ?

Hakkıdır yavrum hakkıdır ama, ŞAZIMENT onun da bir haddi vardır . İnsan biraz ayağını yorganı na göre uzatmalı... BÜRHAN

Çok doğru ..

ŞAZİMENT

Ben her şeyi Allah için söylerim .

Dobra, dobra. Zaten gelin de beni bunun için sevmez ya ... ( Mânalı, Bürhana bakar. ) BÜRHAN

-

Bu bahsi bırak anne..

ŞAZİMENT

Şuraya geldiğimiz bir hafta oldu. Hani, baktım da, dünyanın masrafını ettiniz. Yok çay dır , yok ziyafettir, yok bilmem nedir ... Allah daha zi yade etsin . Geliriniz yerinde ... Yerinde ama ; bir elden geliyor, bir elden gidiyor. Sonra önünüzde bir de yetiş miş kızınız var. Onu da düşünmek lâzım değil mi ? (D1

şarda bir otomobil sesi, sonra kapı zili duyulur ) İplikçi Mehmet ağanın kızı değil ki, kolundan tutup kocaya ve

resin . Buy ine bu gün, Cevdet beyin kızı diyorlar. CEVDET

( Dışardan ) Paketleri

yukarı getir

dadı. ( Girer )

43

Sahne 2

Bürhan - Leylâ - Şaziment - Neriman Cevdet - Dadi CEVDET

tirdim ki, görme..

Eh, Leylâ ... Öyle bir tayyorluk kes Pırıl, pırıl.. Hem de

sudan ucuz ..

( Dadı paketlerle girer ) Şuraya bırak dadı. ( Dadı pa ketleri bırakır, çıkar . )

( Nerimana ) Ayol, biri daha ter ŞAZİMENT ziden gelmeden ikincisini almak günah vallahi.

NERİMAN — Ne dersin , gel de anlat... BÜRHAN -- ( Cevdete ) Herekenin mi ? CEVDET Avrupa malı...

Ne Herekesi oğlum ? Halis muhlis

BÜRHAN -- Yerli malı dururken , Avrupanın çü

rük kumaşlarını almak akıl kâri değil doğrusu .. CEVDET ( İstihfafla ) Herekenin malları bu kumaşların yanında çuval kalır. Para verdikten sonra ,

temiz bir mal almalı. Ne yapayım çul gibi kumaşları ? BÜRHAN — Evet, onlar bu kumaşlar kadar belki

fantazi değildir. Fakat, ne de olsa hem sağlam , hem de kendi malımız olduğu için şayanı tercihtir . CEVDET Allah aşkına sus Bürhan . Siz gençler, pek tuhafsınız . Geçen gün Suat yardım ve hamiyet hak kında uzun bir konferans verdi, gitti. Şimdi sen de yer li mallar konferansına başlama... NERİMAN - ( Sözü değiştirmek için ) Bu iltifat lar, sade Leylâya mı ? 4

Acele etme canım , hepinize ayrı ay

CEVDET

ri az çok bir şeyler var . (Şazimente ) Size yünlülerden güzel bir entarilik aldım valide hanım . Bilmem rengini beğenecek misiniz ?

ŞAZIMENT Eksik olma oğlum . Lâkin otur da seninle şöyle azıcık dertleşelim . CEVDET zarfla girer. )

( Hayretle )

Hayrola ?

biraz

( Dadı bir

Salih ağa Ziraat Müdürlerini bulama

DADI

mış. Mersine mi bilmem nereye gitmişler. Davetiyeyi geri getirmiş. ( Zarfı uzatır. Cevdet alır, masa üzerine koyar.. )

CEVDET - Pek âlâ .. Diğerlerini ? DADI --- Hepsini dağıtmış. Şimdi de Camgöz za delerinkini götürdü.

Geldiği zaman beni görsün .

CEVDET

LEYLA - Terziye uğramasını söyledin mi dadı ? DADI

Söyledim yavrum , dönüşte alıp gelecek .

( Çıkar ) . NERİMAN

Terzi dedi de aklıma geldi. Prova

için senin terzi haber göndermiş. CEVDET

Acelesi yok ya, giderim .

( Paketi

açar, kumaşı çıkarır. Leylâya ) Nasıl ? LEYLÂ CEVDET

Cidden güzel babacığım . Güzel ya.. .

ŞAZİMENT - Gel oğlum . Gitmeden önce, şöy le biz bize bir az konuşahm . 45

( Şazimentin yanına oturur. ) Sizi din liyorum valide hanım . CEVDET

ŞAZIMENT Bak oğlum . Dün geldi, bugün kaynanalığa başladı deme. Sizi sevdiğim ve düşündü ğüm için söylüyorum . CEVDET

ŞAZİMENT

Eksik olmayın , teşekkür ederim .

Ben sizin gidişatınızı hiç beğenmi

yorum oğlum . CEVDET

ŞAZİMENT

Ne gibi, valide hanım ? Ne gibi olacak a oğlum ?

Çok

müsrif hareket ediyorsunuz. İsraf haramdır yavrum , Bir az tutumlu olun .. Vakaa Alllah daha ziyade etsin hayli malınız, mülkünüz var. Var ama, e, insanın kıyısında, köşesinde beş on parası

bulunmalı değil mi ? Ölümlü

dünya bu.. Hastalık, sağlık bizim için .. Bilmez misin ? Ak akça kara gün içindir derler.. Sizde de birkaç kuruş bulunsa fena mi olur ? Gidişatınıza baktım , baktım hiç

beğenmedim .

valide hanım , bu ölümlü dünyada insan parayı yemek için kazanır. Yoksa , Ka run gibi zengin olup mezarına götürmek için değil.. Yooo ... Öyle söyleme oğlum . So ŞAZİMENT CEVDET

Canım

nunu düşünmek lâzım ... Suat Bey kadar olmıya .. Yüz elli lira maaşlı bir memur olduğu halde tamam dört bin sekiz yüz lira biriktirmiş de bankaya yatırmış .. CEVDET — Onun biriktirmesi lâzım . Zavallı ço

cuğa amcam bir şey bırakmadı ki, aldığı maaşı rahatça sarfetsin . Halbuki, biz öylemiyiz ya ?. Babadan kalma beş on parça malımız , müklümüz var.. Onların iradı bi ze kâfi geliyor. Artık para biriktireceğiz diye de boğa 46

zımızdan , zevkimizden , eğlencemizden mahrum kala

cak değiliz ya ...

ŞAZİMENT — Daha çok olsa , ne olur ? Fazla mal -

göz çıkarmaz ki...

CEVDET

Aman valide hanım , fazla mal insa

nin başına belâ oluyor... Dükkân kiracılarıyle ayrı, ev kiracılarıyle ayrı, başımız dertte.. Ne de olsa mal.. Bu gün yar , ya ŞAZIMENT rin yok ... Kıyıya, köşeye biraz para atmalı, para ... CEVDET

Canım , para dediğin nedir ki valide

hanım ? Bir mübadele vasıtası değil mi ? Benim gibi irat kaynakları bol ve sağlam olan bir insanın para bi riktirmesine ne lüzum var sanki ? Dişimizden, tırnağı mizdan arttırıp kasa doldurmaktan ne çıkar ? Ya sonra , tehlikesi, evhamı...

ŞAZİMENT Ne tehlikesi, ne evhamı ? O cam lar bardak oldu yavrum ... Eşkıya, hırsız, baskıncılık, soygunculuk, onlar saltanat devrindeydi. Şimdi cumhu riyet polisi adamm kulağından tutuyor da sehpada sal landırıveriyor. Cumhuriyet devrindeyiz, cumhuriyet.. CEVDET -- Vaz geç bu sevdadan valide hanım .. Para biriktirmiş olan zenginleri görüyoruz. Hiç birinin yüzünde meymenet yok .. Nekes mi nekes.. Akşam eza n evlerine kapanıyorlar .. Rahmetli peder de bana para mi bırakmıştı ? Hayır, mal, mülk , arazi... Kâfi miktarda

var .. Allaha şükür evlerden, dükkânlardan , Çarıklı çift Tiğinden bir hayli irat geliyor. Ben gözümü yumsam bile,

aynı irat gene gelecek .. İşte sana para .. BURHAN - Bir cihetten doğru ama, diğer cihet ten de yanlış bir düşünce ... 47

Doğru, yanlış.. Benim içtihadım bu ...

CEVDET

Doğru .. Hrkes hareket ve içtiha dinda serbesttir. Fakat, biraz da köşeye para atmak lâ BÜRHAN

zımdır enişte.. Para, insanın dar

gününde hızır gibi

imdadına yetişiyor.

(Canı sıkılmış bir tavurla ) Canım bırakın bu para bahsini şimdi ... Salih efendinin fabrika sina gittin mi ? .. Sen onu söyle... CEVDET

Hayır, seni bekliyordum . Şimdi gi

BÜRHAN

deceğim .

CEVDET -'Ben Ârif Beyle görüştüm . Senin na mina pazarlığı yaptım , anlaştık .. On balya pamuk , ha zır... Yarın akşamki marşandizle sevkedilecek ... BÜRHAN - Güzel.. Ben size, beş yüz lira kadar

bir depozito bırakayım .. Siz buradan ihtiyaç nisbetinde gönderirsiniz .. CEVDET

Paranın ne acelesi var, canım ?

( Cüzdanından para çıkarır, verir ) Olsun.. Giderayak bekli telaşla unuturum ... BÜRHAN

CEVDET

( Parayı alır. ) Ne ziyanı var.

BÜRHAN

-

Bir de posta veya banka ücreti ver

miyelim... CEVDET

Amma ince düşünüyorsun ha ?

BURHAN - Eee ... Acı tecrübeler insanı ince dü -

şünmeğe mecbur ediyor.. Ne ise, ben gidiyorum . NERİMAN — Ne vakit gelirsin ağabey ? BURHAN 48 ..

Bir iki saate kadar.

( Saatine bakar) Oooo ... On buçuk

CEVDET

olmuş. ( Bürhana ) Yemeğe bekletme.. Canım , ben dışarda da yesem olur.

BÜRHAN NERİMAN hakak bekleriz .

( Atılarak ) Öyle şey olur mu ? Mu

BÜRHAN Gelmeğe çalışırım . Şayet on ikiye kadar gelmezsem beni beklemezsiniz ...

Olmaz, olmaz dayı.. Mutlaka gel.

LEYLÂ

BÜRHAN Bakalım, gelmeğe Allaha ismarladık .. (Çıkar ) .

gayret ederim .

CEVDET — Güle güle .. LEYLA

Ben de gidip ütümü yapayım .

CEVDET - Kuzum Leylâ, bana da bir boyun ba ğı ile bir yaka hazırla ..

LEYLA - Peki babacığım . (Çıkar, Dadı girer. )

DADI — Vahit efendi geldi, sizi görmek istiyor. CEVDET

Gene ne halt etmeye gelmiş o bu

nak ?

DADI — Vallahi bilmem yavrum , bir şey söyle medi. CEVDET yacak kimbilir ?.. DADI

Çağır bakalım , gene neler yumurtlı

Peki ( Çıkar ) .

ŞAZİMENT

Neriman, biz de yukarı çıkalım

da, bavulları hazırlıyalım . Yarın aceleye gelir.. 49

NERİMAN Valalhi anne, hiç de elim varmı yor... Doğrusu pek az oldu. Bir gördüm , bir kaybettim gibi.

ŞAZİMENT 1

-

Az mı yavrum ? Bu günle tamam

sekiz .. Bu kadarı bile çok ... Kim bilir ev ne âlemdedir ? Sağ olsun, gelin biraz pasaklıca .. Başında bulunmaz

sam , evin içi allak bullak olur. ( Nerimanla birilkte çı kar ) .

Sahne 3

Cevdet - Vahit DADI

( Vahitin arkasından ) Buyurunuz efen

dim . ( Çıkar ) . VAHİT

( Ürkek ) Efendim hazretleri.. (Yer

den selâmlıyarak ) Tarafı âlilerinden kabul buyurulmak şerefine nailiyeti istirhama cüretyap olduğumdan dola yı affınızı dilerim . CEVDET

Estağfurullah ... Buyurunuz, oturu

nuz ...

VAHİT — (Temenna ) Allah ömürler versin efen dim . ( Oturur ) . CEVDET

VAHIT

Buyurunuz efendim , sizi dinliyorum . ( Yutkunup, kekeliyerek )

Ah efen

dim , nasıl arzedeyim ? Heyecan , helecan , filân .. CEVDET Çekinmeyiniz, söyleyiniz. Sebebi zi yaretinz ?.

VAHİT - Sebebi ziyaretim ... Evet efendim ... Sizi 50

tasdie sebep ... Ah, beyefendi hazretleri. Sizi tasdiden

maksat... ( Durur) Evet, maksat ?

CEVDET

VAHİT – Nasıl söyliyeyim ?. Bir türlü maksadı âlinizde arza ictisar edemiyorum ,

âcizanemi huzuru

efendim hazretleri...

( Sabırsız ) Ediniz, ediniz de, söyle

CEVDET

yiniz .. VAHİT

( Ayağa kalkar , büyük bir cesaretle )

-

Efendim ... Abdi acizleri, sizleri ilk ziyaretim esnasında kerimei muhteremeniz Leylâ hanımefendiyle müşerref olmuştum .. O zaman , kendilerinin son derece hasna ve müstesna bir hüsnü ana malik olduklarını tetkik ve bil âhara ehibba

ve eviddadan ,

son

derece

evciment,

işgüzar, hamarat, bir ev kadını olduğunu tahkik eyle.

dim ... Böyle pâk ve helâl süt emmiş bir bakirei iffetin misline pek ender tesadüf edileceği aşikâr ve bu devri asriyette bulunmaz bir şikâr olan kerimei muhteremeni.

zi, Allahın emri ve peygamberin kavlü şerifiyle ... CEVDET ( Meseleyi anlamış gibi sözünü ke ser ) Ha... Demek ki kızıma talip oluyorsunuz öyle mi ? VAHİT -- Evet efendim , bu benim arzui şedidim ve hayali medidimdir.

CEVDET — Bu hususu düşünmek gerek Vahit efendi.

VAHİT -- Tabü efendim hazretleri, pek tab ..

CEVDET - Ne iş yapryor efendim ? Ne vazife ile -

meşgul ? VAHİT

Kim efendim ? 51

CEVDET — Oğlunuz ! VAHIT

Bendenizin mahdumum yoktur efen

dim . CEVDET

VAHİT

Mahdumunuz yok mu ?

Hayır efendim . Yalnız, üç kerimem, üç

de damadım vardır. CEVDET

Peki o halde kızıma kim için talip

oluyorsunuz ?

VAHİT Efendim , kerimei muhteremeniz hanı ma bendeniz tâlibim . CEVDET

Ne dediniz ?. Siz mi ?..

( Kahkaha

ile ) Aman.. Durunuz, durunuz ... VAHİT ( Şaşkın ) Duruyorum efendim... CEVDET Durunuz da, şu sözünüze güleyim .. (Kahkaha ) VAHİT CEVDET

Demek zâtı devletiniz yanlış anladı.. ( Kahkaha ile ) Demek , siz ? ... (Kah

kaha devam ederken evvelâ Şaziment, Neriman sonra Leylâ girer ) .

Sahne 4

Cevdet - Vahit - Şaziment - Neriman Leyla NERİMAN - Bu ne kahkaha böyle ayol ? CEVDET

yacağım ... 52

(Gülerek )

Aman Neriman , çatlı

ŞAZİMENT

Ne var ayol ? Neye gülüyorsun ?

Biz de anlıyalım . CEVDET hanım ..

Leylâya bir tâlip daha çıktı, valide (Hayretle ) Bana mı ?

LEYLA CEVDET

Hem de ne tâlip !

-

ŞAZİMENT Leylâ nişanlı ayol.. Nişanlıya tâ hip olur mu ? VAHİT - ( Hayretle ) Kerimei muhteremeniz ni. şanlı mı ? -

CEVDET

Evet Vahit efendi !..

VAHİT

Ya ? ! .

ŞAZİMENT CEVDET

Kimmiş bakayım bu tâlip ? ( Kahkaha ile Vahiti gösterir. ) Va

hit efendi !..

HEPSİ BİRDEN NERİMAN VAHİT

LEYLA ğım ? .. VAHİT HEPSİ

Ne ? ! .

( Kahkaha ile ) Siz ?

(Şaşkın ) Evet!

-

ŞAZİMENT VAHİT

-

( Kahkaha ile ) Siz ha ? (Şaşkın ). Evet efendim ! ( Kahkaha ile ) Sen.. Sen mi babacı ( Büsbütün şaşkın ) E ... e... e ... evet...

Sen ... Sen ha ?...

( Uzun kahkahalarla

Vahidin üzerine doğru yürürler. Vahit şaşkın, âdeta ürk

müş gibi «Evet» makamında başını sallayarak geri geri dışarı çıkar. Diğerleri kahkaha ile takip ederken perde kapanır. ) PERDE

Û ÇÜNCÜ

PER DE

( Aynı dekordur. Yalnız, mevsim kıştır. Or

taya bir soba kurulmuştur. Vakit akşamdır. İkinci perde ile üçüncü perdenin arasından 65 gün geç. miştir. Duvardaki takvim 5/12/1936 tarihini göstermektedir. Neriman sahnede yalnızdır. Ko modinin gözlerini karıştırmakta , bir şeyler ara maktadır. Az sonra üst kata çıkan merdiven ka pısından Leylâ telaşla girer. )

Sahne 1

Neriman - Leylâ LEYLA - Aman anne, yukarıki katı görme... Is lanmadık yer kalmamış.. Tavan öyle akıyor ki... NERİMAN Sabahleyin bu kadar değildi.. De -

mek ki fazlalaşmış ... LEYLA

Şu yağmura baksana bir kere.. Birden

bire antti...

Sabahtanberi babanın kâğıtlarını NERİMAN aramaktan dünyayı gözüm görmedi ki.. Bari dadıya söylesek de akan yerlere, leğen , tencere filân koydur sak .. Bu Allahın belâsı yağmur dineceğe benzemiyor. ( Kapı zili işitilir. )

LEYLA - Bu akıntıya ne leğen , ne de kazan pa ra etmez anne. Git de o canım halının , kanape ve kol tukların halini gör .. 54

Sahne 2

Evvelkiler - Cevdet - Dadi CEVDET ( Dışardan ) Kıyamet alâmeti.. Baş ka bir şey değil dadı.. ( Dışardan ) Çabuk , çabuk soyun yav DADI rum . (Cevdet girer )

CEVDET

Bittim , bittim .. Şu halime bakın .. Ne

hava ... Ne hava yarabbi.. Aman şu sobayı ateşleyin .. NERİMAN ağa ...

-

(Dşarıya seslenir ) Salih ağa, Salih

( Girer ) Salih ağa , çarşıda kızım .

DADI

NERİMAN

Çabuk dadı, odun getir.

Peki kızım . ( Çıkar ) . CEVDET ( Paltosunu, ceketini çıkarır. ) Ne üst kaldı, ne de baş... Şu havluyu ver Leylâ ... LEYLA ( Havluyu verir ) ' Uh.. uh .. uh .. Panto lonun da sucuk gibi.. Çıkar bunları, çıkar. CEVDET Ne palto kaldı, ne pantolon ... DADI

1

-

NERIMAN rini değiştir. CEVDET

İçeriki odaya geçelim de elbisele Geçelim ... ( Dadı odunla grier )

DADI --- Bu yağmur degl, âfet kızım , âfet... CEVDET

Aman dadı, çabuk tutuştur .. Don

dum zira ... (Nerimanla beraber çıkar. ) DADI

Şimdi yavrum , şimdi.. (Odunları so

baya koyar. ) 55

LEYLA DADI

-

Çırayı bolca koy dadı, çabuk tutuşsun . Çıra istemez kızım , içi ateş dolu.. Odun

lar da kuru şimdi tutuşur. ( Üfler ) LEYLÂ ( Cevdetin paltosunu alır ) Bunu da içeriki odaya asalım da kurusun .. DADI Ver kızım , ben asayım .. ( Paltoyu alır. çıkar. Leylâ sobayı üfler. Az sonra Cevdet elbise de-.

ğiştirmiş olduğu halde Nerimanla birlikte girer. ) CEVDET

Su iliklermie kadar işledi... Hivi....

Uuuuu.... dıdıdıdıdı .... Öyle üşüyorum ki... NERİMAN

Geç, geç.. Şöyle soba başına otur.

CEVDET ( Sandalyayı soba başına çeker, ctu rur. ) Uuuu. Uuu.. Dıdıdıdı... Yahu, hadi ben dalgın

lıkla unuttum . Siz bari bana hatırlatsaydınız ya. Hepi 1

niz biliyordunuz bunu. NERİMAN

1

CEVDET

Neyi ? Bugün cumartesi olduğunu.

NERİMAN - A, sahi.. Bugün cumartesi... CEVDET

Cumartesi ya.. Öğleden sonra bütün

devair kapalı. NERİMAN

E ?.. Hiç bir iş göremedin o hal

de...

CEVDET

Allahın âfet

şeklinde yağan

bu

yağmuru altında sucuk gibi ıslandıktan sonra, işi hallet meden gelir miyim hiç ? Odacıyı buldum , memurun evi ni öğrendim . O mübarek de tâââ Mıdık oturuyormuş. Hadi bakalım oraya ... 56

mahallesinde

NERİMAN Bu yağmurda ? .. Midık mahallesi dünyanın yolu ayol.. -

CEVDET

da uzaklığın

-

Dünyanın yolu ya.. Fakat, iş olsun

ehemmiyeti yok, dedim ,

yola çıktım ..

Yayan gitmenin imkânı yok. Sokakları sel götürüyor .. Baktım olacak gibi değil bir faytona atladım ... NERİMAN

Eyi etmişsin .

CEVDET

Doğru tapu memuru

Hüsamettin

efendinin evine ...

NERIMAN — Bulabildin mi bari ? CEVDET

.

NERİMAN CEVDET

Buldum , evdeymiş. İsabet... Ne isabeti ? .. Bu havada deli mi bu

adam sokağa çıksın .. Sen sokakların halini görmedin galiba ? Şöyle pencereden uzan da bir bakıver.. Bu iş

mühim olmasaydı, koğsalar dışarı çıkmazdım ... Neyse.. İki saat çene çaldıktan sonra , güç belâ adamı yola geti rebildim ...

NERİMAN

Çok güzel...

CEVDET = Evet, buraya kadar

güzel.. Fakat,

dahası var ..

NERİMAN

Nedir o ?

Memurun evinden çıktım . Vay efen dim , vay... Bir de ne göreyim ? Her taraf derya değil mi ? Aman Allah.. Bir adım atmanın imkânı yok .. So kaklar dere... Sular diz kapaklarımda.. Bizim tuhafiye ci Hayrullah Efendinin evine kadar âdeta yüzer gibi CEVDET

geldim ... Bereket orada boş bir fayton buldum da yüz 57

mekten kurtuldum ... Sular hayvanların beline geliyor du... Hele bizim taraf... Aman Allah, berbat... ( Dadı telaşla girer. )

DADI — Ahmet kâhya geldi, sizi görmek istiyor.. Zavallı adamcağız, sularla boğus boğuşa canını zor kurtarmış. -

CEVDET

Çabuk buraya al, dadı. Aman yarabbi ne âfet, ne âfet... ( Çı

DADI kar. )

NERİMAN - Hemen Allah yardımcımız olsun ,

Vallahi anne, ben bu yağmura bakı LEYLÂ ketten korkuyorum doğrusu ... um fela bir da, yor NERİMAN - Allah saklasın kızım ... LEYLA - Baksana şu afete .. Azalacağı yerde, gittikçe fazlalaşıyor.. ( Ahmet kâhya sirsıklam telaşla girer . )

Sahne 3

Evvelkiler - Ahmet - Leylâ AHMET CEVDET AHMET

Aman bey, bittik ... ( Heyceanla ) Ne haber kâhya ?

-

Mahvolduk... Canımı zor kurtardım ..

Buraya kendimi zor attım .. Çiftlik tehlikede ... CEVDET

Sular mı fazlalaştı ? 58

( Heyecanı fazladır. ) Tehlikede mi ?

AHMET

Fazlalaştı da söz mü aa beyim ? Bütün

-

çiftlik derya gibi sular altında.. CEVDET AHMET

Ne söylüyorsun kâhya ?!.

- Üç

gündür ardı arası kesilmeyen

yağmurlar, nehri kabartmağa başlamıştı. Eh, her sene olduğu gibi bunu da geçiştiririz dedik .. Lâkin dün öğ leden sonra sular birden bire yükselmeğe, nehir de ya

yılıp taşmağa başladı. Bir saat sonra çiftlik kapısına da yandı. NERİMAN

-

Felâket...

( Devamla ) Sular eşikten içeriye girmeğe başladığı zaman hemen AHMET

Felâket

de söz mü ?.

hayvanları çözdürdüm . Sonra, ağıla koştuk ... İki üç yüz kadar koyunu böcekligin damına taşıdık . Yaraşmalarla beraber Durmuşu başlarında bırakarak bir beygire at ladım . İmdat yetiştirmek için yola çıktım . CEVDET AHMET

( Heyecanla ) E ?

Çıktım ama, koca ova derya olnius

tu. Sular hayvanın karnına kadar çıkıyordu. Karanlık

basınca, yolu da şaşırdım . Bütün gece, bata çıka sabahı zor buldum . Şafak atınca

bir de baktım ki, Bademli

çiftliğinin yanındayım . Hemen çiftliğe koştum . Kâhya Rüstem dayı da ne yapacağını şaşırmıştı. Zahire, hay vanları kurtarmak için çırpınıyordu. ( Kapı zili işitilir. ) Şehirden imdat isteyelim dedik . Ben hayvanımı değiş tirdim .. Yola çıktık ... Tahsin beyin böcekliği önünde sular geçilmez oldu... O zaman , kayıklarla doalşarak can kurtaran Kızılay adamlarını gördük .. Onlar da bizi gördüler.. Acele yanımıza geldiler.. Bizi kayığa aldılar ..

Dönelim , çiftliktekilerini kurtaralım , orada da birçok 59

insan var dedim . Biliyoruz, onlara da kayık gönderdik dediler . CEVDET

Ya bindiğiniz beygirler ?

Bir zaman arkamızdan geldiler... Son ra, her biri bir tarafta sulara gömüldü. AHMET

NERİMAN

Zavallı hayvanlar .. ( Dadı girer . )

-

DADI - Keresteci Nuri efendi geldi.. CEVDET

- E?

DADI — Dükkân kirasını getirmiş. ( Takvime bakar ) Bugün ayın beşi.. Kiranın dolmasına daha iki gün var.. CEVDET

DADI

Böyle, ana baba gününde ne olur, ne

olmaz ; borçlu kalmayayım dedi, kirayı bıraktı.. (Pa rayı verir ve çıkar. ) NERİMAN -- Ne helâl süt emmiş bir adamdır şu Nuri efendi...

CEVDET

( Heyecanlıdır . Parayı rast gele ce

bine atar. ) Ne halt edeceğiz Ahmet ağa ? AHMET

( Aciz ) Vallahi bilmem ki beyim.

CEVDET Ne yapalım ?.. Nasıl imdat gönde relim ? ( Sol eliyle alnını sıkar ) Çıldıracağım ..

Hadi inek, öküz, manda ne ise ama , AHMET bari koyunları kurtarsak bey ... CEVDET Ne ile Ahmet ağa, ne ile ? Hem kâ nunuevvelin bu kavurucu ayazında bakalım onlar da

sağ kaldı mı ? Ayaz yetişmiyormuş gibi, bir de bu Al lahın belâsı yağmur ... 60

Orası öyle beyim ama, ne kaldıysa

AHMET

toplarız ... CEVDET (Dolaşarak ) Of... Aklımı oynataca ğım yarabbi... Kayık nerden bulalım ? Kime gidelim ?

Kimden isteyelim ?

AHMET - Yahut da sal gibi bir şey yaptırsak , CEVDET — 0, orada olacak bir işti.. Sal buradan

tââââ oralara kadar nasıl gider ? ( Dadı telaşla gelir) DADI - Aman yavrum , sular sokak kapısından içeriye girmeye başladı. Neredeyse alt katı dolduracak .. NERİMAN

Aman yarabbi, ne halt edeceğiz ?

CEVDET

Oh, tamam.. Bütün ümidimiz kesil

di artık .

AHMET - Pek yazık oldu bey... ( Sokak kapısı na vurulur. ) NERİMAN DADI

Sokak kapısına vuruluyor.

Bakayım.. ( Çıkar.). Alt kattaki eşyaları yukarıya taşıya

CEVDET lım.

NERİMAN

LEYLA

Tabii, tabii. Hemen şimdi şimdi.

Üst kat, alt kattan berbat... Göl ol

muş.. Bir karış isianmadık yer yok... CEVDET Aşağıda su içinde yüzmektense , üst katta islanması evlâdır .

DADI

( Dışardan ) Gel oğlum, buradadır. (Da

dı ve Durmuş girer. Durmuş perişan bir haldedir. Üstü başı su ve çamur içindedir . ) 61

Sahne 4

Evvelkiler - Durmuş - Dadı CEVDET ve AHMET

( Heyecanla ) Durmuş ?

DURMUŞ

Bittik bey, mahvolduk ...

CEVDET

Deme...

AHMET

- Ne haber Durmuş ?

DURMUŞ Canımızı zor kurtardık ... vresin kayıklar geldi de, kurtardılar bizi... CEVDET

Bereket

(Aynı heyecanla ) Ne oldu, çabuk

söyle ...

DURMUŞ

( Kâhyayı işaretle ) Ahmet dayı git

tikten sonra, sular büsbütün azıttı ... Alt katı sardı.. Ahırlardan fırlayan hayvanlar yüzerek etrafa dağildı lar .

( Başına vurarak koltuğa Aman yarabbi, mahvoldum .. CEVDET

AHMET

çöker. )

E?

DURMUŞ Bugün sabaha karşı, böceklik büyük bir gürültü ile çöktü .. Hepimizi korku aldı. Çoluk, ço cuk bağırışmağa başaldık .. Nihayet öğleden sonra sular üst kata kadar çıktı ve saçağa doğru yükselmeğe baş ladı. Artık ümidimiz kesilmişti.. Birden bire bizim Sö ğütlü tarla tarafından bize doğru gelen bir kaç kayık gördük , çok sevindik . Imdat diye bağırdık .. Kayıklar yetişti.. Bize ip attılar. İpi saçağa bağlıyarak kayıklara sıyrıldık .. 62

LEYLA

Aman Allahım , ne korkunç macera ...

DURMUŞ — Allah bize acımış olacak ki, biz çift likten ayrılır ayrılmaz çiftlik de çöktü ... CEVDET

( Boğulurcasina ) Ne ?! Çiftlik de mi

çöktü ?

DURMUŞ Evet. Şöyle Kaba çınarın yanına ya vardık , ya varmadık , birden bire bir gürültü koptu .

( Dadı dışarı çıkar ) . Bir de baktık ki, koca çiftlik bina sı, kızgın saç üstünde eriyen buz gibi eridi, sulara ka rıştı. ( Dışarda bağırışmalar , haykırmalar , feryatlar du yulur. ) CEVDET

-

Oh Neriman , mahvolduk .. ( Heyecanla gözleri büyümüş ve ürkmüş

DADI

bir halde girer. ) Aman yarabbi.. Dama mı çıkalım ? Ne halt edelim ? HEPSİ

Ne oldu ?

Sular alt katı doldurmuş, buraya doğru yükseliyor. Aşağıya inemedim . DADI

-

CEVDET

(Şaşkın ) Eyvah... Yukarıya ... yuka

riya çıkalım .. Durmayın ..

( Hepsi çıkmağa

davranır .

Dışardan Salihin sesi yükselince duraklarlar. )

SALİH CEVDET

DADI CEVDET DADI

(Dışardan ) Beyefendi.. Beyefendi.. Bir ses...

Sahih ağanın sesi.. · Aşağıdan mi geliyor ?

Hayır, sokaktan haykırıyor. 63

( Pencereye koşar ) Eyvah, sokak

NERİMAN lar nehir olmuş...

SALİH

( Dışardan ) Beyefendi.. Küçük hanım .. Dadı... Çabuk vakit geçirmeyin .. Evi boşaltın ... Sular çok hızlı yükseliyor .. CEVDET -- ( Pencereye koşar )) Aman Allahım .. Kayıklarla dolaşıyoralr ... ( Camı açar, uzanır ) Sen mi. sin Salih ? ..

SALİH - Evet beyefendi., Sular fazlalaştı, tehli ke var.. Hemen evi boşaltın .. CEVDET ( Arkasındakilere ) edeceğiz ? NERIMAN — Hemen çıkailm .

Eyvah, ne halt

-

SALİH - Sular fazla yükselince, Kızılaya koştum . Yardım istedim .. Kayıklarla geldik işte.. Vakit geçiyor, durmayalım .. CEVDET - Nerden geçelim ? Alt kat sularla do lu ... Geçilecek yol yok ... BİR SES Şu ip merdiveni alın , kancalarını pen cereye takın . Birer birer davlumbaza inersiniz . CEVDET ( Pencereden uzanarak ) Uzatın. (Bir ip merdiven uzatılır. Cevdet alır, pencereye takar ve dö

ner. ) Haydi, Neriman , Leylâ , dadı durmayın .. DADI — Aman durun yavrum , ben biraz yukarıya kadar çıkayım . CEVDET Şimdi yukarıya dı ? Baksana tehlike var diyorlar.

çıkmanın sırası mı da

DADI — Bir şey alıp geleceğim oğlum . Şimdi, şimdi. ( Çıkar ) 64

NERIMAN — ( Pencereden bakar ) Aman Allahım . Ben buradan nasıl ineceğim ? CEVDET Ben sana yardım ederim . (Nerimanı kucaklar, pencereden aşağıya salar. ) Hadi Leyla, sen de... ( Leylâyı da aşağıya saldıktan sonra kendi de iner. )

DURMUŞ

-

Haydi Ahmet dayı, sen de atla ..

AHMET — Dur oğlum , dadıyı bekliyelim .. DURMUŞ (Merdiven Haydi dadı, çabuk ol... ( Dışardan )

DADI

kapısından

seslenir. )

Geliyorum , geliyorum ...

( Girer, elinde tuttuğu şıkırdayan bir paketi yerleştirir.)

koynuna

DURMUŞ - Hadi, hadi...

AHMET - Dur sana yardım edelim . ( Ahmet ve -

Durmuş dadının koltuklarından tutarak aşağıya indi rirler . )

Hadi Ahmet dayı, sen de atla . (Kâh ya da iner; o sırada büyük bir gürültü olur. ) DURMUŞ

CEVDET

-

UURMDS

(Aşağıdan ) Çabuk ol Durmuş..

Geliyorum .. ( Pencereye çıkar. )

BİR SES

Eyvah .. Rahmi

beylerin evi çöktü ..

Derhal açılalım .. Dicekler davlumbazı devirmesin .. NERİMAN ( Aşağıdan ) Aman yarabbi.. Ço luk, çocuk sular içinde.. Boğuluyorlar.. CEVDET

-

Hadi Durmuş.. Ne yapıyorsun ora

da ?

65

DURMUŞ

-

Beni bırakın.. Oraya, onların imda

dına koşun ...

BİR SES – Onların imdadına Kızılay ekibi yetiş ti bile., Kurtarıyorlar ... Hadi sen çabuk ol.. Bina enkaz -

ları geliyor, devrilmiyelim ... ( Durmuş da iner. Dışarda feryatlar, gürül tüler devam ederken perd kapanır. ) PERDE -

66

DORDÜNCÜ

PERDE

Sahne , bir medresenin geniş sahanlığı. Sağda ve solda birer oda kapısı. Cephede medresenin or

ta avlusu. Arasıra sedyeli veya sedyesiz gelip ge çenler görülür.

( Perde açıldığı zaman Cevdet ve Neriman yalnızdır. Cevdetin başı, Nerimanın sol kolu sar gılarla bağlıdır. Altlarında birer portatif sandalya vardır. Cevdetin başı önüne eğik , oturduğu san dalyada hafız gibi ileri, geri sallanmaktadır. Bu arada telaşla dadı girer. )

Sahne 1

Cevdet - Neriman - Dadı DADI — Aman yarabbi.. Dört gün oldu hâlâ su lar alçalmadı. Her gün yüzlerce insan cesedi çıkıyor.

Şimdi de sekiz kişi daha getirdiler. İçlerinde bizim Arif beyle iki çocuğu da var. Karısını bulamamışalr. Ah ki zim , o çocukların feryadını görme. Yürekler acısı... NERIMAN Aman dadı, sus.. Yüreğim burku huyor. Cenabr hakka bin şükredelim , canımız kurtul du ...

kadıncağız. DADI - Zavallı kadıncağız.

Kim bilir, boğuldu

mu ? Yoksa sular mı sürükledi ?

NERİMAN

- Dedim ya , çok şükür Allaha biz bu

kadarla kurtulduk .

67

(Dalgın düşünürken birden doğru lur. ) Nasıl kurtulduk ? Bittik ... Bittik .. Mahvolduk . CEVDET

.

Buna da şükür. Canımız kurtul du ya, sağız ya . Yalnız sen başından , Salih ağa da ba cağından yaralı. Benim yaram zararsız . NERİMAN

Canımız kurtuldu ama, neyimiz kal

CEVDET

dı ki ? Hayatımızın sonuna kadar sokak ortasında sürün meğe mahkûmuz .

NERİMAN

Orası öyle, ne ev kaldı ne bark .

CEVDET — Ne dükkân , ne de çiftlik .

NERİMAN - Portakal -

bahçeleri ne halde aca

ba ?

CEVDET — Ne halde olacak ? Şehri kaplayan , binaları deviren , yıkan bu azgın sular bahçe, tarla bira kır mı ? Hepsi kum ve çamur deryası olmuştur. Dedim ya , artık mal, mülk arama. Bizim için ölmekten başka -

çare yok... NERİMAN

Dur bakalım , o kadar bedbin ol.

ma ...

CEVDET

Nasıl bedbin olmazsın ? Çıldırmak

işten değil ...

Umidini kırma.. Bakalım

NERİMAN

Suat ne

cevap verecek ... CEVDET DADI

Evet, bütün ümidim . onda...

( Dışardan) Sıhhiyeler

geliyor kızım .

( İki sıhhiye memuru içeriye girer. Kollarında Kızılay bazubendi vardır. ) 68

.

Sahne 2

Cevdet - Neriman - Tahsin - Mehmet Dadi MEHMET

Gün aydın . Pansumanınızı tazeliye

ceğiz.

Bugün daha eyisiniz değil mi ? (Elle

TAHSİN

rindeki Kızılay işaretli valizden oksijen, pamuk, sargi bezi vesaire çıkarır, Cevdet ve Nerimanın sargılarını çö zerler. )

( Titrek sesle) Teşekkür ederim .. (Çok müteessir .) Fakat, ben ... Oh... Bunalıyorum ... TAHSİN Müteessir olmayınız , üzülmeyiniz.. CEVDET

-

Hayatta insanın başına her şey gelebilir.. MEHMET CEVDET

Hemen bu kadarla geçmiş olsun . ( Azapla ) Teşekkür ederim . Fakat,

Oh.. Siz zahmet buyurmasanız ..

TAHSIN - Aman efendim , ne zahmeti ? Felâke

tinize bütün varlığımızla koşmak , derdinize derman ol. mak vazifemizdir. CEVDET MEHMET

Ben buna lâyık değilim .'

Niçin böyle söylüyorsunuz ? Sıkıl

mayınız . Kızılay böyle felaketli günlerde, sizin en can dan stunuz, en yakın yardımcınızdır. Hiç üzülmeyi niz .

TAHSIN — Evet, üzülmeyiniz ... Bir az sonra ku ruma teberru edilen elbiseleri tevzie başlıyacağız. Size !

de verilecektir .

69

CEVDET

( Yeisle ) Of...

MEHMET Hereke fabrikasının hediye ettiği battaniyelerden insan başına birer tane verilecek . Ge celeri soğuktan daha fazla korunmuş olacaksınız. TAHSİN - Kızılay merkezinin felaketzedeler için

postaya koyduğu parayı bugün daldılar. Sular çekiler çekilmez her aileye birer ev inşa ettirilecektir.

CEVDET --- ( Ağlar gibi ) Susunuz .. Kızılayın yar dım ve şefkati karşısında vicdan azabiyle boğuluyorum . Ben bu hayır cemiyetinin şefkatine lâyık bir insan deği lim. Vaktiyle bu hayırlı kuruma yardımda bulunmak değil, onun yardım talebini bile reddetmek vicdansızlı

ğını gösteren bir hamiyetsizim.

Ne beis var efendim . Kızılay, kendi.

TAHSİN

sine yardım edenlerin değil, düşkün ve felaketzede bü tün yurtdaşlarının dostudur . Kurum şefkat ve yardımını hiç bir menfaat beklemeden herkese yapar. Rica ederim müsterih olunuz.

DADI

( Elinde yemek tepsisiyle girer. ) Bugün

yemeklerimiz, bir kap fazlasiyle geldi kızım. NERİMAN

-

Bir kap fazla mı ?

TAHSİN - Evet hanımefendi. Tabldot, Erzurum

lu kardeşlerimizin hediye ettikleri koyun kavurmasiyle, hamiyetli Tosyalıların teberru ettikleri pirinçten kavur malı, enfes bir pilâv ilâve etti. CEVDET

( İnler ve sayıklar gibi ) Kızılayın bu

büyüklüğü, bu şefkati karşısında eziliyorum .. Oh.. Ken di kendime lânet ediyorum .. ( Cevdetin yarası sarılmış tır. Tahsin doğrulur. ) Bu bize, bir ders olsun evlâdım . DADI 70

!

CEVDET

Ne aci bir ders.. Dört ay evvel Kızıl

ayın yardım teklifini reddettiğim günü hatırladıkça... Of... Ben ne âdi ruhlu, ne hamiyetsiz bir insanmışım .. Kendi kendimden iğreniyorum .

Bu nedametinizi, Kızılay için bir ka

TAHSİN

zanç, ve ilerde gelebilecek herhangi bir felaket için de yardım telâkki edebilirsiniz . Müsterih olunuz.. Allaha

ismarladık .. Akşam saat beşte pansumanınızı tazelemek üzere tekrar geleceğiz.. CEVDET

-

Teşekkür ederim efendim , eksik ol

mayınız .

MEHMET

Allaha ismarladık ...

CEVDET

Güle güle efendim .. (Çıkarlar, ken

di kendine sayıklar gibi ) Ne kadar vicdansız, ne kadar hissiz bir insanmışım ben .. Meğer Suatın ne kadar hakkı varmış ..

Hep kendi düşüncesizliğimiz ... Ah. Her zaman , her dakika sana söylerdim . CEVDET Ben sonunun böyle olacağını ne bi lirdim ? Kimin aklına gelirdi ki, yersiz yurtsuz böyle sü NERİMAN

rüneceğiz .

Sahne 3

Cevde

Neriman - Leylâ - Dadı -

Mehmet LEYLÂ CEVDET

( Meyus ) Son ümit de yıkıldı.

( Heyecanla ) Ne diyorsun ? 71

LEYLÂ fi uzatır. )

Evet, yıkıldı.. Alin, okuyun .. (Telgra

CEVDET - Nedir o ?

LEYLÂ - Telgraf.. Suatın cevabı... -

( Telgrafı alır, okur) Yardım etmek imkânsızdır . Biriktirdiğim 4800 lirayı felaketzedeler için CEVDET

üç gün evvel Kızılaya teberru ettim . Suat. NERİMAN CEVDET

Eyvah , felaket. Şimdi mahvolduk ,

-

LEYLA – Bütün ümidim Suatta idi. (Meyus sağ dan çıkar. )

( Kendi

DADI

kendine ) Hamiyetli çocuk ..

(Mehmet girer. ) MEHMET

CEVDET

-

Yaşlıca bir zat, sizi görmek istiyor. (Hayretle) Bizi artık kim

ariyabi

lir ? Kimmiş ? MEHMET

Vallahi bilmiyorum .

CEVDET - Lütfen söyleyiniz de, buyursun . MEHMET

Peki. (Çıkar)

NERİMAN Haydi dadı, yemekleri al da biz de içeriye gidelim . DADI - Peki kızım . (Tepsiyi alır, Nerimanla -

çıkar. )

CEVDET - Beni kim arıyabilir. ( Dolaşır . ) 72

Sahne 4

Cevdet - Vahit VAHIT

(Girer, selâmlar ) Efendim , evvelâ ge .

çirmiş olduğunuz kaza ve felâketten dolayı beyanı tazi yet eylerim . CEVDET

Teşekkür ederim Vahit efendi, bu

yurunuz .

VAHİT Saniyen, bu felaketi ilâhiye karşısında sinei pürhunumun çâki çak olduğunu arzeylemek iste rim . CEVDET

Teşekkür ederim . Buyurunuz, oturu

nuz. ( Portatif sandalyalardan birini uzatır. ) VAHİT – Teşekkür ederim efendim . ( Alir, otu rur. ) Eler ) ve teessürlerinize , fakiri pür taksiri de bir serik ; nâçiz olarak kabul buyurmanızı istirham eylerim . CEVDET

Eksik olmayınız Vahit efendi.

VAHİT Ne yapalım efendim , Ne denir ?. Hemen bu kadarla geçmiş çeker . ) CEVDET

taksiratı ilâhi . olsun. ( Enfiye

Öyle Vahit efendi. Vakaa mal ve

mülkümüz mahvoldu ise de, hamdolsun Cenabıhak beni ve efradı ailemi siyanet buyurdu. Bu büyük âfetten sağ ve salim kurtulduk .

VAHİT - Istırabi azimemi tahfif eyliyen cihet de

sizlerin sağ ve salim kurtulmanızdır,

efendim . Yoksa

sıhhat ve afiyetinizin yanında emlâk ve arazinin ne kıy meti olabilir a efendim ? 78 1

CEVDET

Orası öyle ama, Vahit efendi. Ne de

olsa biraz mal, mülk aranıyor. Bugün ne dükkân, ne ev , ne bahçe, ne tarla, hiçbir şeyimiz kalmadı. Bakınız. Gö rüyorsunuz ya sokak ortasında gibiyiz .

VAHİT — İşte efendim, bendeniz de bu ciheti na -

zarı itibara alarak sizleri tasdie cüret ettim.

Estağfuruliah, buyurunuz.

CEVDET

Hem bu felaketli anınızda teessürleri VAHİT nize iştirak etmek ve hem de, bundan evvelki ziyaretim

de müphem kalan bazı hususatı arz ve izah etmek iste dim . CEVDET

Sizi dinliyorum efendim .

VAHİT Efendim geçen defa kerimei muhtere meniz hanımefendinin izdivacına talip olduğum zaman , Leylâ hanımefendinin nişanlı olduğu ileri srülerek red

dedilmişti. Halbuki, bilâhara kendi kendime yaptığım mülkhazalardan ve o günkü sürekli kahkahalarınızdan

çıkardığım netice, bendenize bu cevabı reddin nişan dan ziyade başka bir his ve tefsirle verilmiş olduğu ka naatini hasıl eyledi. CEVDET

Ne gibi efendim ?

Öyleya efendim . Bir hayli mal mülk zu sahibi olduğunu ve binnetice kerimei muhteremeni VAHİT

ze külliyetli mikdarda servet bırakacağınızı nazarı dik

kate alarak izdivaç talebinde bulunduğum , belki hâtırı âlinize gelmiştir, değil mi efendim ? CEVDET

( Hiç bir şey anlamıyarak ) Kim bilir,

belki gelmiştir.

VAHİT – Fakat, arzedeyim ki efendim. Bende 74

niz kat'iyyen, ve katıbeten bu fikir ve bu niyetle talep te bulunmuş değilim .

( Hayretle ) Ya ?? !

CEVDET

VAHİT - Evet efendim. Halen Bankai Osmani -

de mevdu 29.000 liraya yakın bir nukut ile Dersaadet te müteaddid hane ve dükkân, Tarsus kazasında beş on parça bağ ve bahçe gibi emlâk ve araziye sahibim CEVDET 29.000 lira mi ?

( Gözleri

parlar. )

Nukut

olarak

VAHİT Evet efendim. Geçen defaki tacizim de, bu cihetleri etraflıca izah eylemediğim ve zatı âlini zi fuzulen yanlış fikirlere zahip ettiğimden dolayı affi C

nızı dilerm. CEVDET

( Birden doğrulur. Dımağında bir fi

kir doğmuştur. Gözleri parlar. ) Aman efendim, estağ furullah ...

VAHİT -- Ve esasen , bugünkü tâcizimdeki mak

sat da budur.. Hem izdivaç talebimin yanlış tefsir bu yurulmamasını hassatan rica ve hem de bunu ispat et mek.

Aman efendim, estağfurullah .. Bu yurunuz, sizi dinliyorum... CEVDET

VAHİT -- Efendim , bir az evvel zâtı âliniz de ik rar ve tasdik buyurdunuz ki, bu kaza ve felâket netice sinde bütün emlâk ve araziniz mahvü perişan oldu. Şim

di mal ve mülkünüz olmadığına göre kerimei muhtere meniz hanımefendi için yapılacak herhangi bir izdivaç talebi, servetinizden dolayı yapılmış telâkki buyu rulmıyacak, değil mi efendim ? 75

CEVDET

-

( Ümitle ) Aman Vahit efendi, şüp

hesiz . Neyimiz kaldı ki ?.

VAHİT - ( Ayağa kalkar. ) Şu halde efendim , kerimei muhteremeniz Leylâ hanımın ikinci defa olarak izdivacına tâlibim . CEVDET

( Aradığını bulanlar sevinciyle ) İz

divacına mı ? Siz ? .. İkinci defa ?..

Bu izdivaca muvafakat edildiği tak yarısını Leylâ hanımefendi. emlâkimin ve dirde, servet nin nam ve hesabına devir ve teslim eylerim . (Gözleri parlar ) Servet ve emlaki. CEVDET VAHIT

nizin yarısını mı dediniz ?

VAHİT Evet efendim .. Artık Leylâ hanım efendinin desti izdivacına servetiniz için talip olmadı ğım hususunda zâtı âlinizde bir kanaati kamile hasil ol du, değil mi efendim ? CEVDET - Tamamiyle .. Tam mânasiyle Vahit efendi..

VAHİT - Teşekkür ederim . CEVDET

( Sinsi ) Emlak ve servetinizin yarı

sini buyurmuştunuz, değil mi efendim ?

VAHİT Evet efendim , yarısını.. Sizlerin tensip buyuracağı bir günde, ya nikâhtan evvel veya nikâhı müteakip muamelei ferağı icra eyleriz. CEVDET

Çok münasip Vahit efendi.. Bence

çok muvafik .. Kabul..

VAHİT efendim . 76

(Selâmlıyarak ) Allah ömürler versin

Yalnız ; bu meseleyi bir kere de va CEVDET lidesiyle görüşmek ve kerimenin de muvafakatini al -

mak lâzım .

Tabii efendim , tabi .. Izdivaçta tara- ·

VAHİT

feynin muvafakati esastır . Binaberin , valide hanıme fendi ile, kerimei muhteremenizin muvafakatlerini ahz eylemek elzem ve zaruridir.

CEVDET — O halde, müsaade buyurunuz da, şu -

karşıki koridora geçelim . Ben bu hususu refikam ve ke rimemle görüşeyim .. Size katî cevabımızı verelim .

VAHİT

Hay hay efendim , nasıl emir buyuru

lursa ..

CEVDET -- ( Yol gösterir ) O halde, buyurunuz. VAHİT deti öne sürer. ) CEVDET

Aman efendim siz buyurunuz. (Cev

Rica ederim .

Çok rica ederim beyefendi. (Birbirle

VAHİT

rini âdeta sürüklercesine dışarı çıkarlar. Az sonra Cev det tekrar girer. Telâşlıdır. Yan odaya seslenir. ) CEVDET NERİMAN CEVDET

Neriman ... Neriman ...

( Dışardan ) Efendim .

Çabuk gel. (Neriman girer. )

Sahne

5

Cevdet - Neriman NERİMAN

Ne var ?

77

Mühim bir

CEVDET Leyla nerde ?

NERİMAN

mesele

karşısındayız.

Yanımızdakilerde.

CEVDET

Mesele çok mühim .

NERİMAN

Ne meselesi ? Seni biraz heyecanlı

görüyorum . CEVDET

Nasıl heyecanlanmam ? Kurtulduk . Kurtulduk mu ?

NERİMAN

Evet, otur şöyle karşıma... Seninle gayet mühim ve hayatî bir mesele hakkında konuşaca CEVDET

.

ğım .

NERİMAN

( Oturarak ) Beni meraklandırıyor

sun.

CEVDET

( Söze nerden başlayacağını

şaşır

mıştır. ) Biliyorsun ki, perişan bir haldeyiz. Elimizde bir şey kalmadı. NERİMAN CEVDET

Hep düşüncesizliğin ... Canım, bırak şimdi onu... Beni din

le... Lâyık olmadığım halde Kızılayın sahavetkâr elle riyle uzattığı sıcak çorbayı ve onun yardımını bekle mekten başka çaremiz yok. NERİMAN

Öyle...

CEVDET — Bu dakikaya kadar bir kurtuluş ça

resi göremiyordum . Fakat şimdi, bir kurtuluş

ümidi

doğdu. NERİMAN 78

( Merakla ) Kurtuluş ümidi mi ?

Evet. Biraz evvel kim geldi biliyor

CEVDET musun ?

NERİMAN - Ne bileyim ben ... CEVDET

— Vahit efendi.

NERİMAN

-

Hangi Vahit efendi ? Şu bizim arzuhalci.

CEVDET

NERİMAN

E?

İkinci defa alarak Leylânın izdivacı

CEVDET

na tâlip oldu... NERIMAN

Geçen defa alay ve reddettiğimizi

unutmuş mu bunak ? Yoksa deli mi bu adam ? CEVDET

- Ne delisi, hanım ? Altın babası, al

tm ...

NERİMAN - Altın babası mı ? CEVDET

Altın babası ya... Sade nakit olarak

bankada yirmi dokuz bin lirası ve ona yakın da emlâki var .

NERİMAN

( Gözleri parlar. ) 29.000 lira mı ?

Ne biliyorsun ? CEVDET

Kendisi söyledi. İzdivacı kabul etti.

ğimiz takdirde servetinin yarısını Leylâya bağışlıyacak.. NERİMAN ( Büyük bir hırsla ) Oooo..., Fena

bir teklif değil ama, Sualı ne yapacağız ? CEVDET Suatı mı ? Suatta ne kalmış ki ?.. Bir az evvel telgrafı okuduk. Paralarının hepsini Kızılaya

teberru etmiş. Suat bizi kurtaramaz Neriman ... Bizim eski hayatımızı ancak , Vahit efendi kurtarabilir. 79

NERİMAN Peki ama, bakalım Leylâ kabul edecek mi ? Bana kalırsa dünyada bu ihtiyara varmaz.

İşte o zaman sapa otururuz. (Dola şır. Sonra tebdili fikirle ) Bana bak Neriman ... Şayet Leylâ tereddüt veya reddederse, halimizin , mevkimi CEVDET

zin fenalığını, vahametini anlatırız ... O , çok iyi kalpli ve temiz ruhlu bir kızdır . Ailesinin süründüğünü istemez .. Yalnız, meseleyi ona nasıl açalım ? NERİMAN

( İzdivaca muvafakat etmiş bir ta

vırla ) Olduğu gibi anlatırız. CEVDET

O halde, hemen

söyliyelim . Zira,

adamcağız dışarda cevap bekliyor. Peki, ben Leylâyı çağırayım . ( Di NERİMAN şarıya seslenir. ) Leylâ ... Leylâ ... LEYLA NERİMAN

( Dışardan ) Ne var anne ?

Biraz gel çocuğum .

LEYLÂ – Geliyorum . (Az sonra girer ) .

Sahne 6

Cevdet - Neriman - Leylâ Leylâ, gel yavrum . Sana çok mü him ve ehemmiyetli bir şey söyliyeceğiz . NERİMAN

LEYLÅ

Sizi dinilyorum anne .

NERİMAN — Vahit efendi gelmiş,, seni babandan tekrar bir daba istemiş... Eh ... Babanın da hali vakti 80

malûm ... Hani sanki ne dersin ?.. Düşün , taşın da baba na bir cevap ver...

Ya yavrum , ya.... Düşün, halimizi

CEVDET

göz önünde tutarak iyi düşün .. Öyle karar ver.. ( Vaziyeti kavramıştır. Sesi ağırlaşmış

LEYLA

tır. ) Neyi düşüneceğim , babacığım ? Bu öyle bir sual ki.. NERİMAN — Etraflıca düşün kızım .. Şimdiki ko .

calar kendilerine kadın değil, keselerine para, evlerine mal almak istiyorlar . Evet, bir

CEVDET

alay cebi delik

züğürt...

Halbuki, Vahit efendi böylelerinden değil... Altın ba bası, altın... NERİMAN

Doğru, biraz ihtiyarca diyeceksin

ama ...

LEYLA CEVDET

Daha henüz bir şey demedim . - Ne diyeceksen de kızım , bekliyoruz.

Hiç sıkılma. Bu senin hakkındır. Öyle değil mi Neri man ?..

NERİMAN CEVDET

Öyleya.. Onunla sen evleneceksin .. İşte sana altın babasi bir koca..

LEYLA — Size de baba yerinde bir damat... (Kalbiyle mücadele yaptığı bellidir. Tavırları değiş miştir. Başını kaldırır. Ağır jest ve donuk bir sesle ) Bu

adamın ihtiyarlığından başka bir kusuru var mı ? Vardır belki... Bilinmez .. Ama, ka din isterse erkeğini kuzu gibi yapar .. Hem bahusus sen gençsin , güzelsin ... tradenle, zekânla az zamanda koca CEVDET

na hâkim oluverirsin ...

Böyle yaşlı kocalar,

karısının 81

kadrini kıymetini daha iyi bilir. Şimdiki cebi delik züp peler gibi nane molla olmazlar... Hele altın babası da olunca ...

LEYLA -- Âlâ ... Anlıyorum baba ... Siz bu peri

şan halimizden kurtulmak ve yine eski hayatımızı elde etmek için beni bu zengin ihtiyara vermek istiyorsunuz. Yoco... Leylâ ... Bu, gayet nazik ve hayatî bir meseledri.. Bu işte bizi hiç düşünme... Biz CEVDET

geldik , gidiyoruz. Sen kendi saadetine bak... İşine gelir se varırsın ... Fakat, hayır biz yine israr etmeyiz.. Sen bilirsin ... Bunun ucunda ölüm yok ya... Yalnız, halimiz biraz tuhaf da...

LEYLA

Sen ne fikirdesin anne ?

NERİMAN - Ne diyeyim ? Ben de babanın fik rindeyim . Kısmetse olur.

CEVDET --- ( Yarım ağızla ) Ama Leyla, ben ka tiyen israr etmem... Yalnız, sen etrafiyle düşün .. Hani

şöyle halimizi, mevkimizi göz önünde bulundurarak ... LEYLA -- ( Annesi tarafından da feda edildiğini görünce daha fazla meyus olmuştur.) Biliyorum ... An

lıyorum... Takdir ediyorum ... ( Sonra ağır bir sesle) Siz Vahit Efendiye ne cevap verdiniz ? CEVDET

Senin fikrini ve rizanı almadan ne

diyebiliriz ?

LEYLA - ( Mahzun ve nütevekkil) Peki baba .. Siz muvafik gördükten sonra, ne diyebilirim ? Kabul.. CEVDET fedakâr kızım ...

82

(Leylâyı kucaklıyarak ) Ah benim

NERİMAN

( Aynı şekilde ) Hakikatli yavrum

benim.. ( Yavaşça Cevdete )

Biliyor musun

Cevdet,

Leylâ Vahit efendiye varmakla, kendini bize feda edi

yor . Ne fedakâr yavrucuk ... EVDET ( Yavaşça ) Çok , cok ... Hemen Allah mesut etsin . ( Yüksek ) Ben hemen Vahit efendiye ha ber vereyim . ( Çıkar ) NERİMAN — Ben de sırtıma bir şey

alayım ...

( Yandan çıkar. Biraz sonra dadı girer. Çehresi çok me yustur. Sesi titrek ve ölgündür. )

Sahne 7

Leylâ - Dadi DADI Demindenberi konuştuklarınızı işittim yavrum . Demek bu ihtiyar bunakla evlenmeye râzı olu

yorsun öyle mi ?

LEYLÂ

( Acı bir gülüşle ) Ben Vahit efendiye

varmakla .. annemin ve babamın maişet ve refahını te min için evlenceğim dadı. Babam düşüncesizliği, müsrifliği yüzünden bütün servetini ve emlâkini kay

betti. Elimizde, avucumuzda bir şey kalmadı ki, istedi ğim kocaya varabileyim . Ne yapalım . Onları yine eski si gibi refah içinde yaşatabilmek içn , kendi saadetimi feda etmek lâzım . ( Hafifçe hıçkırır . ) DADI ( Saçlarını okşayarak ) Zavallı yavrum . ( Neriman girer ) -

NERİMAN

( Leylâya ) Benim robumu gördün

mü Leylâ ? 83

LEYLÂ

( Gözlerinin nemini silerek ) Görmüyor

musun anne ? Benim sırtımda ... NERİMAN

Akıl

kaldı mı başta a yavrum ?

Serseme döndüm .

( Cevdet telaşla girer. )

Vahit efendi meydanlarda yok.

CEVDET DADI

( Ağır ) Demin gitti.

CE DET

Gitti mi ? Nereye ?

ama, bir

Nereye gittiğini bilmiyorum

DADI

daha gelmenek üzere gitti... (Hayret ve heyecanla )

CEVDET üzere mi ? DADI

Evet !

CEVDET DADI

Gelmemek

Niçin ?

-- Ben gönderdim ! .

CEVDET

Sen mi ? Ne diye ?

( Ağır, ağır ) Hayatımda yapmadığım zorunda kaldım . Deminden beri yapmak bir işi bugün bütün konuştuklarınızı, azapla dinledim. Sonra kararı mi verdim. Vahit efendi buradan , yan tarafa geçince, gittim : talebinizi reddediyorlar dedim ... DADI

CEVDET

( Çılgın gibi )

Ne yaptın

dadı, ne

yaptın ? Mahvolduk.. Her şey bitti.. (Kapıya doğru ) Salih.. Salih ağa...

DADI — O da, postahaneye kadar gitti. CEVDET

( Ayni tavırla ) Ne yaptın sersem bu

nak ?.. Bizi şimdi kim kurtaracak ? 84

DADI

( Gayet mütevazi ) Ben !

(Üzerine doğru yürür ) Çıldırdın mı

CEVDET

sen ? Neler sayıklıyorsun ?

( Koynundan bir İş bankası kumbarası

DADI

çıkarır ve gösterir. ) Daha doğrusu , işte bu ! - Bir kumbara ...

CEVDET

DADI — Evet, oğlum... İş Bankasında 9457 lira hesabı olan bir kumbara... CEVDET DADI

1

( Gözleri büyümüştür. ) 9457 lira mı ? Kara günlerin asrî hızıri.

CEVDET

Bu... Bu...

DADI — Evet, bu... Üzerine gözüm gibi titreyerek büyüttüğüm yavrumu bu kurtaracaktır. Kırk beş sene denberi, babandan ve senden aldığım aylıklarla, rah

metlinin schit maaşlarını bunun içine atarak hesaba ya tırıyordum , bu ay başında ikinci defa olarak kumbara

büyük ikramiyesi düştü. Kumbarayı bankadaki hesa

bımla beraber size devrediyorum .. Yalnız , parayı işlet mek , iyi bir iş tutmak, ve tutumlu bir aile babası olmak şartiyle...

NERİMAN

Ah dadı, sen sade Leylayı değil,

bizi de kurtardın .

CEVDET

Yaptığın bu iyiliği hayatımızın so nuna kadar unutamıyacağız dadı.

( Müşfik ve mütevazi ) Yavrumun saa detini kurtarmak için yapılan bir yardım iyilik sayıla DADI

maz oğlum . Ben bu paraları, kara gün için saklamıştım.

Ak akça, kara gün içindir derler. Leylâmın Vahit efen 85