Taşra Üniversiteleri: AK Parti'nin Arka Kampüsü
 9789750534218

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

TUGBA TEKEREK 1976 yılında Maraş'ıa doğdu. Çocukluk ve ilk gençlik yıllarını Adana'da geçirdi. Boğaziçi Üniversitesi işletme Bôlümü'nde lisans eğitimi aldıktan sonra aynı üni­ versitede Modem Türkiye Tarihi Yüksek Lisans Programı'nı tamamladı. iş hayaunda bir süre ekonomist olarak çalıştı. Gazeteciliğe 2006 yılında

Milliyet gazetesinde adım attı,

daha sonra Taraf gazetesine geçti. Çağdaş Gazeteciler Derneği tarafından verilen Yılın Başarılı Gazetecisi Ödülü'nü iki kez aldı.

2014 yılından

bu yana serbest gazeteci olarak

yerli ve yabancı medya için çalışıyor.

lletişim Yayınlan 3244 • Bugünün Kitapları 272 ISBN-13: 978-975-05-3421-8

© 2023 lletişim Yayıncılık A.Ş. / l. BASIM

1. Baskı 2023, lstanbul EDlTôR Tanıl Bora

KAPAK Suat Aysu KAPAK FOTOCRAFI Tuğba Tekerek UYGULAMA Hüsnü Abbas

DÜZELTl Nebiye Çavuş

BASKI Ayhan Matbaası. SERTiFiKA NO. 44871

Mahmutbey Mahallesi, 2622. Sokak, No: 6/31 Bağcılar 34218 İstanbul

Tel: 212.445 32 38 •Faks: 212.445 05 63

CiLT Güven Mücellit · SERTiFiKA NO. 45003

Mahmutbey Mahallesi, Devekaldınmı Caddesi, Gelincik Sokak, Güven lş Merkezi, No: 6, Bağcılar, İstanbul, Tel: 212.445 00 04

lletişim Yayınlan . SERTiFiKA NO. 40387

Cumhuriyet Caddesi, No. 36, Daire 3, Seyhan Apartmanı,

Harbiye Mahallesi, Elmadağ, Şişli 34367 İstanbul Tel: 212.516 22 60-61-62 • Faks: 212.516 12 58 e-mail: [email protected] • web: www.iletisim.com.tr

TUGBA TEKEREK

.. Taşra Universiteleri AK Parti'nin Arka Kampüsü

�'''ı

-

.,

iletişim

babama ve başka türlü bir eğitimin, başha türlü bir dünyanın mümkün olduğunu gösteren Boğaziçi Üniversitesi'ne, onun için direnenlere

iÇiNDEKiLER

TEŞEKKÜR

.............................................................................................................................................

11

Genel Bakış

1 2

ÜNİVERSİTE: HEYECAN, MERAK, İTİRAZ

..................................................

Y ÜKSEKÖGRETİMDE TEK RAKİBİMİZ THY

.................................................

15 29

Dersle" Hocalar

3

MUNZUR ÜNİVERSİTESİ PSİKOLOJİ BÖLÜMÜ: TEK KİŞİLİK DEV KADR0

.............................................. ............................................

4

5

37

...............................................

47

.....................................................

63

..........................................................

75

PRATİK ÇÖZÜM: "TÜM DERSLER HOCASI" GÖZDE: "DEGİŞTİGİMİ HİSSEDİYORUM"

Taşramn Taşrası

6

İLÇEDE MYO: "OUTLET" ÜNİVERSİTE

Kadrolaşma ve Gülen

7

8 9

.....................

105

......................

127

TAŞRADA AKADEMİSYEN: KUYTUDA KUDUZ KÖPEK ALTTAN GELEN DEGİŞİM: GENÇ AKADEMİSYENLER "KİLİS'TE ÜNİVERSİTE OLMASAYDI, BEN ÜNİVERSİTE HOCASI OLMAZDIM"

.......................................... ...........

133

10

YALOVA ÜNİVERSİTESİ GÜLEN YAPILANMASI...

11

DİKKAT! AMELİYATTAN YAŞLI BAKIM PROFESÖRÜ ÇIKABİLİR

.................................

143

........................................................

165

Halkla İlişki

12

BİNGÖL ÜNİVERSİTESİ'NE GÖKTEN BİR METEOR DÜŞTÜ

.................................................. ........ ....................

171

Kadmlar

13 14

15

..................................................

183

...................................................

207

ÔZGECAN ASLAN'DAN SONRA NE OLDU? AGRl'DA KADIN ÖGRENCİLER: ASFALTTA HALAY, KANTİNDE PARAVAN

KAFELER, KIZLI ERKEKLİ KAMPÜSLER, MUHAFAZAKAR GENÇLER

.......................................................................................

16 17

YÜKSEK NOT İÇİN UZUN TUNİK

.......................................................................

ERKEKLER DEKAN, KADINLAR ASİSTAN

.................................................

217

223 227

Kürtler

18

19

20

"ÇIKIŞTA POLİSLERİN ÖGRENCİLERE İKRAMI VAR" KAYYUM RİCASIYLA AHMED-İ HANİ SEMPOZYUMU

...................

231

.......................

241

"BEN KÜRDÜM, ...........................................

251

...................................................

265

BAK, REKTÖR YARDIMCILIGI YAPIYORUM"

Din

21 22

23 24

İLAHİYAT FAKÜLTESİ: HEM Bu DÜNYA İÇİN HEM AHİRET İçİN

............................

295

................................................

313

......................... ...................................

327

KAMPÜS CAMİSİ: ÜNİVERSİTEYE İsLAMİ NİŞAN CUMA NAMAZI: "HOCAM, BİLGİSAYAR BAŞINDA MI KILACAKSIN?" MANEVİ REHBER: "PROBLEM SADECE BAŞINI AÇMAK İSTEMESİ DEGİLDİ"

"Bilimsel'/ Faaliyet

25

BİNGÖL ÜNİVERSİTESİ GENÇLİK SEMPOZYUMU: ''NAMAZI TERK ETMEYİN"

..................................................................................

.351

Sosyal Hayat

26

..........................................................................

367

.............................................................................

387

•.. ...............................................................................................................................

403

KAMPÜSE HOŞGELDİN: ÜNİAK

Sonuç Yerine

27

ÜNİVERSİTE CAN ÇEKİŞİYOR

BİTİRİRKEN

TEŞ E KK Ü R

Bu kitabın yazılması sekiz yıl sürdü. Sekiz koca yıl... Kitabın içeriği zorlayıcıydı ama dışarıdaki koşullar da pek ko­ laylaştırıcı sayılmazdı. Her şeyden önce, gazeteci olmanın aynı za­ manda ciddi bir mücadele vermek anlamına geldiği bu ülkede, bir yandan günlük gazetecilik faaliyetini sürdürmeye çalışırken yaz­ dım bu kitabı. Ayrıca, bu çalışmadaki üniversite meselesinin ana hatlarını oluşturan din, taşra, erkek egemenliği gibi konular be­ nim hayatıma da hiç yabancı konular değildi. Kitapta bunları ele almak aynı zamanda kendi dünyamdaki meselelere bakmak anla­ mına geliyordu. Bu da durumu biraz çetrefilleştirdi. Bunların ya­ nı sıra hakkaniyetli olmak, kolaycılığa kaçmadan resme bakıp ak­ tarabilmek, üzerinde özellikle çaba sarf ettiğim hususlar oldu. Öte yandan ülkenin boğucu ortamında üniversite gibi bir konu üzeri­ ne çalışmanın teskin edici bir tarafı vardı. Zira üniversite üzerine çalışmak demek, gençlerle konuşmak, onlarla haşır neşir olmak, onlarda -şartlar ne olursa olsun- var olan umudun size de bulaş­ ması demek. Zorluklara rağmen işini severek yapmaktan vazgeç­ meyen akademisyenlerle tanışıp konuşmak da işin cabası. Dışarı­ da genel manzara pek iç açıcı değilken, kendime mekan edindi­ ğim bu çalışmayla vedalaşmakta, tüm bu nedenlerle biraz zorlan­ mış olabilirim. 11

Neticede, üç aylık araştırma ve kısa bir yazı dizisi diye çıktığım yolu, elinizde tuttuğunuz bu kitapla bitirdim. Bu uzun yolculuk­ ta bana eşlik eden, önümü açan, destek veren insanlar oldu. Şimdi onlara teşekkür etmek istiyorum. Öncelikle sevgili editörüm Tanı! Bora . . . Kendisine taşra üniver­ siteleriyle ilgili bir yazı dizisinden bahsettiğimde, "Kitap yapalım bunu" minvalinde bir cümle kurmasıyla, yol çok başka bir hal al­ dı. Bana farklı üniversitelerden sağladığı bağlantılar, metin üzerine yaptığı yorumlar da önemliydi ama en önemlisi sekiz yıl boyunca "ha gayret" diyen e-postalar yazmakta pes etmemesiydi. Bu kitabı yazarken pes etmememde o mesajlann etkisi büyük oldu. Sonra Mehmet Şimşek. . . Ne kadar şanslıyım ki, ihtiyacım oldu­ ğunu görünce kendisine gölge editörlük rolü biçen, uzunca bir sü­ re gönderdiğim tüm bölümleri ince ince okuyan, sonra her yar­ dım istediğimde arayabildiğim bir meslektaşım, bir arkadaşım var. Ve Deniz. . . Bu kitabın eşlikçileri arasında metne düşünsel ola­ rak en çok dalan, en çok emek veren kişi oldu. O da kendisini be­ nim tez danışmanım olarak atayıp tüm bölümleri okudu, değer­ lendirdi, önüme çalışma takvimleri koydu. Bu kitapta yazılanlar, biraz da onunla yaptığımız sohbetlerle demlendi. Kendisine ne ka­ dar teşekkür etsem az. Benim serbest gazeteci olarak çalıştığım, meslek ağlannın güçlü olmadığı, dolayısıyla yaptığım işte kaybolup gitmenin kolay oldu­ ğu bir ortamda, bu üç insanın desteği, beni bu kitap hattı üzerinde tuttu. Destekleri kritikti, üçüne de ayn ayn müteşekkirim. Newroz Aslan, Filiz Karahasanoğlu, Şehnaz Şişmanoğlu Şimşek, Seyit Sönmez, Seçil Altınışık kitabın belirli bölümlerini okuyup görüşlerini paylaştı. Aynur Tekin görselleştirmede de yardımcı ol­ du. Asıl önemli olan her birisinin arkadaşlığını hissetmekti. Ken­ dilerine teşekkür ederim. Bu çalışmanın başlama vuruşu, Bağımsız Gazetecilik Platformu P24'ün o zaman kısa bir yazı dizisi diye düşündüğüm projeye ver­ diği Objective Araştırmacı Gazetecilik Bursu'yla yapıldı. Serbest gazeteciliğe başladığım ilk günlerdeki bu destek önemliydi. Bunun için P24'e ve Yasemin Çongar'a teşekkür ederim. Kitabın hukuki tarafıyla ilgili sorulanmı avukat Figen Çalıkuşu 12

Albuga ve avukat Hürrem Sönmez'e, gazetecilik açısından netame­ li konulan ise medya ombudsmanı Faruk Bildirici'ye sordum. Ya­ lova'dan gazeteci Hüseyin Kutgün, bu çalışma için önemli bilgi ve belgeleri benimle paylaştı. Kitabın vücut bulması lletişim Yayınları çalışanlarının emeğiyle oldu. Hepsine teşekkür ederim. Bu kitabı hazırlarken tarihin ilk taslaklarını kaleme alan mes­ lektaşlarımın yaptığı haberlerden de çok faydalandım. Israrla ma­ nevi rehberlikle ilgili tüm gelişmeleri haberleştiren ya da taşrada­ ki öğrenci eylemlerini takip eden gazetecilerin yaptıkları işin öne­ mini bir kez daha gördüm. Ne kadar zor şartlarda çalıştıklarını çok iyi biliyorum. Buradan, mesleği hakkıyla yapmak için çabalayan ve tarihin daha iyi taslaklarının yazılması için zemin hazırlayan tüm meslektaşlarıma da selam ederim. Bu araştırma kapsamında benimle görüşmeyi kabul eden üni­ versite yöneticileri bana resmin onlar tarafından nasıl görüldüğü ve dile döküldüğünü aktarma fırsatı verdiler. Kendilerine teşek­ kür ederim. Ve çoğu risk alarak benimle konuşan, yaşadıklarını benimle paylaşan öğrenciler, akademisyenler, üniversite çalışanları ... Bu ki­ tabın ana malzemesini onlar sağladılar. Yaptığım her bir görüşme, hem meselenin içine biraz daha dalmak hem de hiç bilmediğim bi­ rinin yaşamına kısa süreli bir konukluk anlamına geliyordu. Saye­ lerinde gazetecilik mesleğinin bu en keyifli yanlarını tekrar tekrar yaşadım. Bana güvendikleri için, yaşamlarının kapılarını araladık­ ları için ve bu kitabı mümkün kıldıkları için her birine ayn ayrı te­ şekkür ederim.

13

1 Ü NİVERSİTE: H EYECAN, M ERAK, İTİRAZ

Heyecan, merak, coşkunluk, taşkınlık, denemek, yanılmak, itiraz etmek, cesaret etmek, yeni ufuklara açılmak, büyülenmek, ötekiy­ le karşılaşmak, dövüşmek, dönüşmek. .. Pek çoğumuz bu duygu ve deneyimleri en yoğun haliyle üniversite yıllarında yaşamıştır. Pek çoğumuz için üniversite yıllan hayatının en güzel yıllarıdır. Bu, sadece gençlik dönemi, insanın en enerjik olduğu dönem ol­ duğu için böyle değildir; aynı zamanda o gençlik enerjisinin üni­ versitede çağıldayacak bir ortam bulmasıyla ilgilidir. Genç insan üniversiteye gittiğinde insanlığın yüzlerce yıllık bilgi birikimini ta­ şıyan bir mekana girmiş olur. Bu mekan, insanın dünyayı keşfetme­ si, kendini geliştirmesi için muazzam bir fırsattır. Üstelik, o bilgiler içinde kesinlikler yoktur, tek hakikat yoktur, tabular ve kutsallar yoktur. Sormak, sorgulamak, farklı düşünmek serbesttir. Üniversi­ te, her şeyden önce özgürlük esasına dayanır.1 Gündelik hayat pra­ tikleri açısından da bu böyledir. Genç insan üniversitede toplum baskısından da biraz daha uzaktadır; saçını uzatabilir, eteğini kısal­ tabilir, açılabilir, kapanabilir, istediği gibi ilişkiler yaşayabilir. Ay­ nca, üniversite farklı diyarlardan ve farklı zihniyetlerden yüzlerce akranla karşılaşılan bir mekandır; bir farklılık denizidir. ÖğrenciÜniversite ve özgürlük ilişkisine dair bkz. Nilgün Toker Kılınç, "Universitasn,

Cumhuriyet Alıademi, sayı 1, 1 Mart 2017.

15

nin burada değişik nehirlerden beslenme, gelişme ve dönüşme im­ kanı vardır. Akademisyenler, gençleri hizaya sokmak için değil, bu ortamı zenginleştirmek ve derinleştirmek için oradadır. Evet, okuduğumuz üniversiteler bu idealden pek çok açıdan uzak olabilir. Ancak üniversite bu esaslara dayanır. Bilgi üretiminde ne kadar derinleşmişse, ne kadar farklılık barındırıyorsa ve ne kadar özgürlükçüyse bizim üniversite yıllarımız o kadar güzel geçmiştir, o ölçüde yetkinlik ve cesaret kazanarak ayrılmışızdır oradan. Üniversitenin özgürlük açısından toplumdaki ayrıcalıklı konu­ mu , onun sadece gençleri değil aynı zamanda toplumu da yeni ufuklara taşımasına imkan sağlar. Neticede, dışarıda düşünülmesi zor olanı, üniversitede düşünmek, araştırmak, geliştirmek müm­ kündür. Dolayısıyla, üniversite insan hayatının biricik dönemi ol­ duğu gibi, toplumun gözbebeği olarak da düşünülebilir. Ön açıcı, yaratıcı özellikleriyle, dönüştürücü potansiyeliyle toplum için kri­ tik önemdedir; üzerine titrenmesi gerekir. Ne var ki gençlik, bilgi ve özgürlük aynı zamanda son derece güçlü bir bileşimdir. Mevcut düzendeki iktidar sahiplerini korku­ tabilir. Genç nesiller orada yetişmekte, toplumdaki yaygın kanaat­ ler oranın etkisiyle şekillenmekte, insanlığın bilim yolculuğu ora­ dan istikamet almaktadır. Topluma ve geleceğe kendileri şekil ver­ mek isteyenler, üniversitenin özerkliğine tahammül edemeyebilir. Ancak üniversite özerk olduğu ölçüde üniversitedir, özerk olduğu ölçüde işlevlerini yerine getirebilir. Hem dünyada hem Türkiye'de üniversitenin tarihi, aynı zamanda bu özerkliğe karşı saldırıların ve özerklik için direnişin tarihidir.

"Yaşasın üniversite" Genç Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı'dan kalan Darülfünun'u 1933 yılında kapatıp İstanbul Üniversitesi'ni açtı.2 Milli Eğitim Ba­ kanı Reşit Galib o zaman üniversiteyi şöyle tanıtıyordu: 2

16

"Yaşasın Üniversite" başlıklı bölümde, aksi belirtilmedikçe, üniversite tarihine iliş­ kin bilgiler için bkz. llhan Tekeli, "Modem Türkiye'de Bilim ve Üniversite (19232019)», Modem Türlıiye Tarihi, ed. Ahmet Şimşek, Pegem Akademi, Ankara 2019, s. 283-310.

Üniversite yeni bir müessesedir. (. .. ) Yüksek ilim ve ihtisası ken­ di bünyesinde yaşatan ve yaratan bir uzviyet olacaktır. Bu uzviyet kendisinden daha büyük uzviyetlerin, yani bir taraftan İstanbul şehrinin, diğer taraftan büyük vatanı teşkil eden büyük milli var­ lığın daima canlı, daima hassas bir tefekkür cihazı olacaktır. (. . . ) Yeni üniversitemiz hakikatleri araştırmak ve derinleştirmek, bilgi­ yi derlemek, yükseltmek ve yaymak gayelerini güder. İstanbul Darülfünunu kapanmış, İstanbul Üniversitesi açılmış­ tır. Yaşasın Üniversite.

Türkiye'de üniversite, yaşamına yalnızca Darülfünun'u kapata­ rak değil aynı zamanda oradaki akademisyenlerin önemli kısmı­ nı da tasfiye ederek başladı. Zira Darülfünun'un 156 öğretim üye­ sinden 87'si İstanbul Üniversitesi kadrosunun dışında bırakılmış­ tı. "Hakikatleri araştırmak ve derinleştirmek" için bazıları uygun bulunmuş, bazıları uygun bulunmamıştı. Yükseköğretim tarihinin sonraki dönemeçlerinde de çeşitli tas­ fiyeler yaşandı. Ç ok partili hayata geçilmesinin ardından, 1946 yı­ lında Üniversite Kanunu'yla önemli bir adım atılarak, üniversiteler özerk hale getirilmişti; rektörün yanı sıra dekanlar da seçimle iş­ başına gelecekti. Ancak bu dönemde de Behice Boran, Pertev Nai­ li Bora tav, Niyazi Berkes gibi Türkiye'nin önde gelen üç akademis­ yeni üniversiteden uzaklaştmldı. l 950'de iktidara geldikten sonra, Demokrat Parti'nin uygula­ dığı politikalar üniversiteler tarafından sertçe eleştirilince Adnan Menderes, akademisyenler için "kara cüppeliler" ifadesini kullan­ dı. Demokrat Parti döneminde, akademiye dönüştürülen iktisadi ticari ilimler yüksekokullarına özerklik verilmedi, böylece özerk üniversitelerin yanında özerk olmayan yükse�öğretim kurumla­ n yaratılmış oldu. 1960 darbesini izleyen dönemde ise üniversitenin "idari ve bi­ limsel özerkliği" Anayasa'ya girdi. Ancak bu dönemde de araların­ da Mina Urgan, Haldun Taner, Sabahattin Eyüboğlu gibi önem­ li isimlerin olduğu 14 7 kişi üniversiteden uzaklaştırıldı. Öte yan­ dan 1960'lı yıllarda üniversiteye talep artınca siyasi iktidar öğren­ ci kontenjanlarını yükseltmek istedi, özerk üniversiteler bu talebi 17

reddedebilecek kadar güçlüydüler. 1 980 darbesinin ardından kurulan Yükseköğretim Kurulu (YÖK) ise üniversitelerin özerkliğine o tarihe kadar indirilen en büyük darbe oldu. YÖK'le birlikte üniversitelerin merkezden de­ netimi ve yönetimi kurumsallaştı. 1982 Anayasası'nda üniversi­ te özerkliği "bilimsel özerkliğe" indirgendi. ldari özerklik gidin­ ce rektörlük seçimleri kaldırıldı. ( 1992'de seçimler geri gelse de en yüksek oy alan altı adaydan kimin atanacağı YÖK'e ve cumhur­ başkanına bırakılıyordu.) YÖK, bu dönemde disiplin yönetmeli­ ğine göre saç sakal kurallarına uymayan öğretim elemanlarını bi­ le cezalandırdı. 95 öğretim üyesi sıkıyönetim komutanları tarafın­ dan üniversiteden uzaklaştırıldı. 1 . 1 82 akademisyen ise bunu pro­ testo ederek üniversiteden ayrıldı. Üniversiteler, ordunun 28 Şubat 1997'deki siyasete müdahalesi­ nin ardından ise başörtülü öğrencilerin kampüslere alınmamasıy­ la ülke gündemine oturdu. YÖK, ayrıca "laik eğitim" isteyen ordu­ nun talepleri doğrultusunda, meslek liselerine katsayı uygulaması getirdi, böylece imam hatip mezunlarının ilahiyat dışındaki fakül­ telere girişi zorlaştırıldı.

AK Parti dönemi: Nereden nereye Muhalefetteyken YÖK'ün varlığını eleştiren AK Parti, iktidara ge­ lince onu sahiplendi ve kendi hedefleri için kullandı. AK Parti yal­ nızca YÖK'ü değil, yükseköğretim sistemini kendi amaçları doğ­ rultusunda kullanmakta önceki iktidarların çok ötesine geçti. Du­ rum özellikle 15 Temmuz 201 6' dan sonra vahimleşti. Bugün dev­ let üniversiteleri "müdahale edilen özerk kurumlar" olmaktan zi­ yade, birer "iktidar aygıtı", "iktidarın uzantısı" konumunda. Bu üniversiteler, tıpkı yargı ya da pek çok medya kurumu gibi AK Parti iktidarının bir parçası olarak, onun amaçları doğrultusun­ da hareket ediyorlar. Taşra üniversiteleri ise AK Parti'nin gözler­ den ırak bir şekilde, istediği gibi düzenlediği bir arka bahçe adeta. Bolu Abant İzzet Baysal Üniv ersitesi'nde 2005 yılında yaşanan bir olay, bugünden bakıldığında üniversite-iktidar ilişkisinin nere­ den nereye geldiğini göstermesi açısından çarpıcı. 1 7 yıl önce ya18

şanan bu olayda, üniversitenin mimarlık ve mühendislik fakülte­ sinin temel atma törenine dönemin başbakanı Erdoğan katılacak­ tı. Üniversitenin o zamanki rektörve rektör yardımcıları Erdoğan'ı protesto ederek törene gelmediler. Rektörlük, protestonun gerekçelerini resmi bir açıklamayla du­ yurdu.3 Açıklamada, üniversiteler, "Atatürkçü düşünceyi özümse­ miş, laik cumhuriyet ilkelerinin yer bulduğu kurumlar" olarak ta­ nımlanıyor, "Özerktirler, özgür düşünce hakimdir ve siyaset üstü­ dürler" vurgusu yapılıyordu. Sonuç olarak da "Üniversitelerimi­ zin siyasallaştırılma çabalan veya üniversitelere siyasetin etkileri­ nin yansımaları kabul edilemez," deniyordu. Açıklamadaki ifade­ ler tartışılabilir ancak mühim olan şu; 2005 yılında, üniversite yö­ neticileri başbakanının temel atma törenine katılmasını üniversi­ telerin siyasallaştırılması olarak görüyor; buna böyle yüksek per­ deden karşı çıkabiliyordu. Şimdi üniversitelerin özerkliğinden ya da özgür düşünceden bahseden rektörler yok aruk. Cumhurbaşkanı Erdoğan şehre gel­ diğinde havaalanındaki karşılama komitesinde yerlerini alıyorlar. 16 yı l ı n

virajları

Bu noktaya bir günde gelinmedi, 2006'dan bu yana çeşitli virajlar alındı. Her ile bir üniversite açılması, üniversite özerkliğinin yok edilmesine giden süreçte başlangıç etabını oluşturdu. 2006-2008: 41 ile 41 üniversite

AK Parti 2002'de iktidara geldiğinde, Niğde'den Tokat'a, Edir­ ne'den Kars'a Türkiye'nin 40 ilinde 53 devlet üniversitesi vardı. Üstelik bu 40 ilin dışındaki pek çok küçük şehirde de üniversi­ telere bağlı fakülteler ve yüksekokullar açılmıştı. Örneğin Erzu­ rum'daki Atatürk Üniversitesi'nin Ağrı ve Bayburt'ta, Gaziantep Üniversitesi'nin Adıyaman ve Kilis'te eğitim fakülteleri ve meslek yüksekokullan vardı. 3

"Erdoğan'a rektör protestosu", Hıirriyeı, 1 1 Mayıs 2005, https://www .hurriyet.com. tr/gundem/erdogana-rektor-protestosu-318641 (erişim 14 Mayıs 2021). 19

AK Parti 2006'dan itibaren tüm bu fakülte ve yüksekokulları, yanına yenilerini ekleyerek birer üniversiteye dönüştürdü. Üç yıl­ da 41 ile 41 üniversite kurdu. Mayıs 2008'de Hakkari'ye de üniver­ site kurulduğunda, ülkede üniversitesiz şehir kalmamıştı. Ne var ki, üniversite furyası burada bitmedi. 2010-2015: Eskilere yeniler ekleniyor

2010'dan itibaren üniversitesi olan illere de yeni üniversiteler açıldı. Bursa, Erzurum, Adana, Kayseri, Konya gibi orta büyük­ lükte şehirlerde üniversite sayıları birer artarken 201 0-20 1 5 dö­ neminde lstanbul'a dört, Ankara'ya iki üniversite kuruldu. Daha­ sı, 2015'te üç ilçenin de üniversiteye ev sahipliği yapmasına karar verildi. Balıkesir'in Bandırma, Hatay'ın lskenderun ve Antalya'nın Alanya ilçelerine üniversite kuruldu. AK Parti, iktidara geldiğinde 53 olan devlet üniversitesi sayısını 201 5 sonunda 1 09'a yükseltti. Böylece, Cumhuriyet tarihi boyunca kendisinden önce kurulmuş olandan daha fazla üniversite kurdu. Yükseköğretimdeki bu muazzam genişleme AK Parti için önem­ li bir manevra alanıydı. Bu süreçte AK Parti kendi çizgisindeki aka­ demik kadroları oluşturdu, AK Parti tipi üniversite modelini bu yeni kurduğu üniversitelerde geliştirdi.

Seçime 45 gün kala Alanya'ya üniversite Bandırma, İskenderun ve Alanya ilçelerine üniversite 23 Nisan 2015'te, 7 Haziran genel seçimlerine sadece 45 gün kala kuruldu. Özellikle Alanya Alaaddin Keykubat Ü n iversitesi'nin kurulmasına ilişkin süreç, bu kararların ne kadar siyasi kaygılarla ve alelacele alındı­ ğına dair iyi bir örnek. Alanya'ya üniversite "müjde"sini dönemin başbakanı Ahmet Davu­ toğlu 16 Şubat 2015'te partisinin Antalya kadın kongresinde verdi. Se­ çim atmosferine girilmişti, aynı kongrede Alanyalı Dışişleri Bakanı Mev­ lüt Çavuşoğlu hemşerilerinden "İnşallah ( ... ) en az %50" oy istiyordu.4

4 20

"'Devlet Üniversitesi Alanya'ya Hayırlı Olsun'", Haber Alanya, 16 Şubat 201 5 , arşiv-

Ü niversitenin kurulmasıyla ilgili karar, Bandırma ve İskenderun'a ku­ rulacak ü niversitelerle ilgili yasa tasarısına hızla eklendi. Öyle hızlı ek­ lendi ki, konu TBMM Milli Eğitim Komisyonu'nda görüşülürken millet­ vekillerini bilgilendirmek üzere YÖK'ten gelen yetkilinin hiçbir şeyden haberi yoktu. YÖK Eğitim Öğretim Dairesi Şube Müdürü Tevhide Uçan, Alanya'ya kurulacak üniversiteyle ilgili bir soru gelince şu yanıtı verdi:5 Bize gelen bilgiler doğrultusunda Bandırma ve İskenderun'da üniver­ site açılmasıyla ilgili bir görüşme yapıldı, bu çerçevede bilgiler top­ layarak geldik ama anladığım kadarıyla Alanya da eklenmiş buna. Eskiden iktidar partileri oylarını artırmak için seçimden önce ilçele­ ri il yapardı. Şimdi ilçelere üniversite açıyorlar, bundan YÖK yetkilileri­ ni haberdar bile etmiyorlar.

15 Temmuz sonrası: Otoriterleşme

AK Parti 1 5 Temmuz 201 6 darbe girişiminin ardından, üniver­ site politikasında yeni bir sayfa açtı. Otoriterliğini en sert şekil­ de uyguladığı alanlardan birisi üniversiteler oldu. Olağanüstü hal (OHAL) döneminde, 6.081 akademisyen sorgusuz sualsiz üniver­ siteden uzaklaştınldı.6 Bu akademisyenler sadece yurtiçinde mes­ leklerini yapamaz hale getirilmedi, aynı zamanda yurtdışına çıkış­ ları yasaklandı (önceki tasfiyelerde, üniversiteden uzaklaştırılan akademisyenler için böyle bir "cezalandırma" olmamıştı) . AK Parti, üniversite stratejisini Gülen yapılanmasıyla birlikte oluşturup uygulamıştı. 15 Temmuz'dan sonra bazı akademisyen­ leri bu yapıyla bağlantılı oldukları iddiasıyla ihraç ederken bu ya­ pıyla hiçbir alakası olmayan yüzlerce öğretim elemanı da muhalif oldukları düşünülerek ihraç edildi. lenmiş kopya, https://web.archive.org/web/20220305132214/https://www.habera­ lanya.corn.tr/alanya/-devlet-universitesi-alanya-ya-hayirli-olsun--h6498.html 5

ul8 Mart 2015 Çarşamba, Birinci Oturum'', TBMM Tutanak Hizmetler Başkanlı­ ğı, 18 Mart 2015, https://www. tbmm.gov.tr/develop/owa/komisyon_tutanaklari. goruntule?pTutanakld=l291 (erişim 5 Mart 2022).

6

"Türkiye'de ihraç Edilen Akademisyenler", TIHV Akademi, https://tihvakademi. org/ihrac-haritasi/ (erişim 18 Mayıs 2022). 21

OHAL döneminde, Gülen grubuyla ilişkili 1 5 vakıf üniversite­ si de kanun hükmünde kararnameyle (KHK) kapatıldı. Bu kurum­ larda çalışan 3.041 öğretim elemanı büyük ölçüde akademinin dı­ şına itildi.7 (Şehir Üniversitesi de 2020 yılında, sırf muhalif partiy­ le ilişkili olduğu için kapatıldı). AK Parti, artık tek gecede akade­ misyenleri mesleklerinden edebilen, üniversiteleri buharlaştırabi­ len bir iktidardı. Bu arada üniversite sayısındaki artış da sürdü. 201 6'da kapatı­ lan vakıf üniversitelerinden ikisi devlet üniversitesine dönüştü­ rüldü, 201 7'de iki üniversite daha açıldı. Devlet üniversitesi sayı­ sı 1 13 oldu. 15 Temmuz öncesini, siyasi iktidarın yeni üniversitelerle ken­ disine manevra alanı yarattığı dönem olarak tanımlarsak, 1 5 Tem­ muz sonrası, daha çok eski üniversiteler üzerinde tahakküm kur­ maya çalıştığı dönem oldu. Rektörlük seçimlerinin kaldırılması köklü üniversitelerin yönetimlerinin de sıkı bir şekilde Erdoğan'a bağlanması anlamına geliyordu. lktidar tarafından atanan rektör­ ler, ülkenin bu en güzide kurumlarında son derece fütursuz bir şe­ kilde o kurumların geleneğini, kültürünü, yapısını bozan uygula­ malara giriştiler. 2018: Eskiler bölünüyor

lktidarın köklü üniversiteler üzerinde tahakküm kurmak için attığı önemli adımlardan biri de onları bölmek oldu. 20 1 8 yı­ lında, Türkiye'nin en eski üniversitesi olan İstanbul Üniversi­ tesi dahil olmak üzere 14 üniversitenin ikiye bölünmesine ka­ rar verildi. 2006'dan itibaren bir yandan yeni üniversiteler açılırken bir yandan da mevcut üniversitelere yeni fakülteler, yüksekokullar, bölümler ekleniyor, bu genişleme sayesinde o üniversitelerin için­ de de manevra alam kazanılıyor, kadrolaşma imkanı yaratılıyordu. Bu arada öğrenci sayılan üniversitelerin taşıyamayacağı oranda ar7

22

"OHAL Uygulamalan: Gılncellenmiş Durum Raporu - 2018", lnsan Haklan Ortak Platformu, s. 44, http://www .ihop.org.tr/wp-content/uploads/2018/04/0lağanılstü­ Hal_l 7042018.pdf (erişim 18 Mayıs 2022).

tırılmıştı. Pek çok üniversitede öğrenci sayısı 10 yılda ikiye katlan­ mıştı. Isparta'da Süleyman Demirel Üniversitesi'nin 83.000 öğren­ cisi vardı; bu, 2007'deki öğrenci sayısının iki buçuk katıydı. İstan­ bul Üniversitesi'ndeki öğrencilerin sayısı -açıköğretim ve uzaktan öğretim hariç- 100.000'i aşıyordu. Yüksek öğrenci sayıları üniversiteleri bölmenin gerekçesi ol­ du. Medyada gündeme daha çok İstanbul Üniversitesi gelse de bö­ lünen üniversiteler arasında Gazi Üniversitesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Anadolu Üniversitesi gibi onlarca yıllık tarihi olan başka kurumlar da vardı. Bu hamleyle bir tarafta köklü üniversite­ lerden önemli parçalar kopartılıp bu kurumlar zayıflatıldı, öte ta­ rafta yeni fakülteler ve kadrolarla büyütülecek yeni üniversiteler oluşturuldu. Üniversiteleri bölerken sıfırdan iki yeni üniversite daha kuran AK Parti iktidarı, böylece devlet üniversitesi sayısını 1 29'a çıkardı.8 2021: "Boğaziçi'nin fethi" girişimi

Yıl 2021 olduğunda, neredeyse tüm devlet üniversiteleri tam kontrol altına alınmıştı. Öğrenci kulüplerinden, uluslararası sem­ pozyumlara iktidar çizgisinde bir üniversite modeli oluşturul­ muş, "her ile bir üniversite" politikası, çoktan "her kampüse bir cami"ye dönüşmüştü. Belki de bu tablonun en kenarında kalan, özerkliğini en fazla korumuş olan kurum Boğaziçi Üniversite­ si'ydi. Bu üniversiteye rektör olarak 2021 yılında önce Melih Bu­ lu, sonra Naci lnci atandı. Üniversitenin öğrenci, akademisyen ve mezunlarının ezici çoğunluğu her iki rektöre şiddetle karşı çıktı­ lar. 2021 başından bu yana devam eden süreçte, polis ablukasın­ dan, bir gecede açılan fakültelere kadar çeşitli yöntemlerle mev­ cut yapı ve kültür temelinden değiştirilmeye, adeta mevcut kam­ püste bambaşka bir üniversite yaratılmaya çalışılıyor. Boğaziçi Üniversitesi akademisyen ve öğrencilerinin başlattığı direniş, Ka­ sım 2022 itibarıyla sürüyor .

8

Bu üniversilelerden Türk-Japon Bilim ve Teknoloji Üniversilesi ve Uluslararası ls­ lam Bilim ve Teknoloji Üniversilesi faaliyele geçmedi. 23

İstanbul'da 60 üniversite 2006'dan bu yana AK Parti iktidarı küçüklü büyüklü tüm kentle­ re birer ikişer üniversite açarken vakıf üniversitelerinin sayısı da üç katının üzerine çıktı. Ağustos 2022 itibarıyla YÖK'e bağlı üni­ versite ve meslek yüksekokullarının sayısı 208'e ulaşmış durumda var.9 Sadece lstanbul'daki üniversite ve meslek yüksekokullarının sayısı 60.

1 Üniversite sayısı 200'ü aştı Devlet üniversitesi Vakıf üniversitesi : Vakıf meslek yüksekokulu 1

! Toplam

r---:--: 1 Kaynak: YOK.

2006 Ocak

2022 Ekim

53

129

l

75 4

78

208

24

Bu arada 2018'den bu yana yeni devlet üniversitesi açılmıyor ama üniversitelere yeni fakülteler, yeni bölümler eklenmeye, kon­ tenjanlar arurılmaya devam ediyor. Örgün öğretimdeki öğrenci sa­ yısı 16 yılda üç katının üzerine çıkarak 2022'de 3,8 milyona ulaştı, öğretim elemanı sayısıysa ikiye katlanarak 185.000 oldu. AK Parti, yükseköğretim sistemini 16 yılda üniversitesiyle, öğrencisiyle, h o­ casıyla birkaç katına çıkardı.

Taşradan gelen ivme AK Parti, bugün ağır sonuçlarını yaşadığımız 16 yıllık yükseköğ­ retim politikasının startını taşra üniversitelerinde verdi. Bu üni­ versiteleri sıfırdan, kendi atadığı rektörlerle, gönlünün istediği gi­ bi kurdu. Buralarda halihazırda ciddi bir kadro ya da yapı olmadı­ ğı için herhangi bir dirençle karşılaşmadı. Taşra üniversiteleri "çe­ kirdekten AK Parti mahsulü" oldu. Bütçeleri geniş tutulduğundan, h edeflerini gerçekleştirmelerinin önünde bir mali engel de yoktu. 9 24

YÖK'e bağlı olmayan yükseköğretim kurumlan: Polis Akademisi, Milli Savunma Üniversitesi, Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi.

AK Parti, istediği üniversitenin prototipini taşrada oluşturdu, son­ ra onu büyük şehirlere yaydı. Medya dizayn edilirken de önce si­ yasi iktidarı destekleyecek medya organları oluşturulmuş, sonra köklü gazete ve televizyonlar onlara benzetilmişti. AK Parti, üniversitelerin özerkliğini yok ederek tamamen ken­ di uzantısı olan bir kurum haline getirme konusunda özgüvenini taşrada topladı, "know-how"ı yani neyin nasıl yapılacağı bilgisini buralarda geliştirdi. Siyasi iktidarın 1 6 yıllık yükseköğretim politi­ kası ilk ivmesini taşradan aldı. Bu nedenle 2006-2008 döneminde açılan taşra üniversitelerini incelemek, AK Parti'nin üniversite po­ litikasını anlamak için önemli. Ayrıca, daha az oyuncunun olduğu taşra, farklı unsurlar arasın­ daki ilişkileri daha net görmeye imkan veriyor. Taşra üniversite­ leri incelendiğinde, AK Parti tipi üniversitenin ekonomik ve siya­ si ilişkiler içindeki yeri daha iyi anlaşılıyor. Taşra üniversitelerine yakından bakmak bu açıdan da önemli. 2006-2008 döneminde "her ile bir üniversite" politikası kapsa­ mında kurulmuş üniversiteler bugün 1 4-16 yaşındalar. Artık otur­ muş bir yapılan var. Halihazırda on binlerce mezun vermiş bu üni­ versiteler, açtıkları yüksek lisans ve doktora programlarıyla akade­ misyen de yetiştiriyorlar. Toplumda ve yükseköğretimde etkileri ciddi boyutlara ulaşmış durumda. Bu sebeplerle de taşra üniversi­ telerinin üzerine bir an evvel eğilmek gerekiyor.

Beş şehir, beş üniversite Ben bu çalışmada, 2006-2008 döneminde "her ile bir üniversite" politikası kapsamında kurulmuş beş üniversiteyi otlağıma alarak taşra üniversitelerini farklı boyutlarıyla incelemeye çalıştım. Yakından bakacağım beş üniversiteyi seçerl< en ülkenin farklı coğrafyalarında olmalarına, bulundukları kentlerin, ekonomik, si­ yasi, toplumsal ve etnik açıdan farklı özellikler taşımasına dikkat ettim. Taşra üniversitelerinde görüşebileceğim kişiler aradığım­ da, sosyal medyada yaptığım çağrılara yanıt verenlerin ya da başka kanallardan ulaştığım kişilerin bulundukları üniversiteler de seçi­ mimde etkili oldu. Sonuçta, Ağrı lbrahim Ç eçen Üniversitesi, Bin25

göl Üniversitesi, Giresun Üniversitesi, Kilis 7 Aralık Üniversitesi ve Yalova Üniversitesi'nde karar kıldım. Çoğunluğu 201 5 ve 2018 yıllarında olmak üzere bu üniversite­ lerin her birisine en az iki kere gittim. Şehir merkezindeki kam­ püslerin yam sıra, Giresun'un Tirebolu ve Ağrı'nın Doğubayazıt il­ çelerindeki kampüsleri de gezdim. Sahadayken yüz yüze görüştü­ ğüm öğrencilerden ve akademisyenlerden bazılarıyla sonraki yıl­ larda irtibatımı sürdürdüm, gerektikçe onlarla yeni söyleşiler yap­ tım. Aynca, çeşitli güncellemeler için yeni öğrenci ve akademis­ yenlere ulaşıp telefon üzerinden yeni görüşmeler gerçekleştirdim. Kitapta ifadelerine yer verdiğim iki kişiyle sosyal medyada yazılı sohbet gerçekleştirdim. Öte yandan yaptığım görüşmelerin çoğun­ luğu bir saatten uzun süren, derinlemesine mülakatlardı. Yedi yı­ lı aşan bu çalışmada, görüştüğüm insanların sayısı 1 50'yi geçti. Bu arada Munzur Üniversitesi, psikoloji bölümü merkezli olarak son etapta araştırmamın kapsamına dahil oldu. Bu çalışmada söyleşilerin yam sıra, ulusal ve yerel medyada çı­ kan haberlerden yararlandım. Aynca, üniversitelerin İnternet site­ lerini, sosyal medyada öğrenciler ve akademisyenler tarafından ya­ pılan paylaşımları takip ettim. Yurtlardaki manevi rehberler konu­ sunu araştırırken Diyanet TVde yayımlanan programlan izledim. Manevi rehberlikle ilgili olarak başka üniversiteleri de çalışmaya dahil ettim. Yalova Üniversitesi'ndeki Gülen yapılanmasına ilişkin dava dosyasını da ayrıntılı olarak inceledim. Üniversiteleri araştırırken temel olarak "Eğitimin niteliği na­ sıl?", "Kampüs hayatında neler var?" , "Akademisyenler kimler?" , "Ne tür akademik çalışmalar yapılıyor?" gibi sorularla yola çıktım. Yaptığım araştırmada, psikoloji hocası olmayan psikoloji bö­ lümleriyle, kadınları arka tarafa atan kantin paravanlarıyla, ilçe­ ye gelir olsun diye dağ başına kurulan yüksekokullarla, öğrenci­ leri başörtüsü konusunda ikna etmeye çalışan manevi rehberlerle, üniversitede böcek arayan Gülenci kadrolarla, sivil polislerin taki­ bindeki Kürt gençlerle karşılaştım. Bulduklarımı aktarırken konuştuğum kişilerin anonimliklerini korumak önemli bir meseleydi. Öğrencilerin çoğu mezun olduk­ tan sonra devlet memuru olmak istiyor, söylediklerinin memurlu26

ğa giriş sürecinde sorun olmasından endişe ediyordu. Akademis­ yenler, benimle konuştukları ortaya çıkarsa ciddi sorunlarla kar­ şılaşabilirlerdi. Soyadım verdiğim birkaç kişi dışında, görüştüğüm tüm kişilerin ismini değiştirdim. Metinde, soyadı olmadan kulla­ nılmış tüm isimler takma isimdir. Görüşme yaptığım insanlara bu üniversitelerin olumlu yönle­ rini de sordum, taşra üniversitelerinin eğitime, bilime, topluma muhtemel katkılarını gözden kaçırmamaya çalıştım. Bu arada ça­ lışma kapsamında üniversitelerin yöneticilerine de ulaşmaya çalış­ tım. Kilis 7 Aralık Üniversitesi Rektörü Mustafa Doğan Karacoş­ kun ve Ağrı lbrahim Ç eçen Üniversitesi Rektör Yardımcısı Faruk Kaya'yla görüşebildim.

Bir ülke üniversitesizliğe doğru gidiyor Üniversite, tüm bu değersizleştirme, ayaklar altına alıp çamura bulama gayretlerine rağmen hala ışıltısını kaybetmemiş değerli bir taş gibi. Gençler üniversiteli olmayı, o ortamda bulunabilmeyi hayal ediyorlar; pek çoğu için üniversiteye gidememek yeri dol­ durulamaz bir eksiklik. Bazı akademisyenler için üniversitede ça­ lışmak bir işten çok daha fazlası; hayatlarına anlam katan bir ey­ lem. Bazıları içinse üniversitede çalışmak, başka türlü sahip olun­ ması mümkün olmayan bir prestij ve güç demek; altlarındaki kol­ tuğun çekilmesi hayatlarının alaşağı olması anlamına geliyor. Si­ yasi iktidar içinse üniversite, fethedilmesi gereken en önemli ka­ lelerden; orayı ele geçirmedikçe kendisini güvende hissetmiyor. Herkesin üniversiteye büyük yatırımı, üniversiteden büyük bek­ lentisi var. Mevcut durumda kaybedenler, iyi bir üniversite hayali kuran gençler, özgürce araştırma ve üretme faaliyeti içinde olmak iste­ yen akademisyenler. Gençlerin "en güzel yıllarımdı" diyebilecek bir üniversiteden mahrum kalması, aynı zamanda ülkenin de do­ nanımlı, özgür düşünebilen bir genç nesilden; işini iyi yapan dok­ torlardan, mühendislerden, sosyologlardan mahrum kalması de­ mek. Üniversitelerin bir iktidar aygıtına dönüşmüş olması; toplu­ mun kendini yeni u fuklara taşıyabilecek bir kurumdan mahrum 27

kalması demek. Bugün Türkiye'de üniversite, üniversite olmaktan çıkıyor, bir ülke üniversitesizliğe doğru gidiyor. Yaptığım araştırmanın bu kayba ışık tutmasını, onu geri getire­ cek tartışmalara katkıda bulunmasını umuyorum.

2 YÜ KSEKÖ GRETİMD E TEK RAKİBİMİZ THY

Türkiye'de bugün neredeyse her iki gençten biri Instagram profili· ne bir üniversite ismi yazabiliyor. llkokul mezunu ana babalar ifti­ harla evlatlarının üniversitede okuduğunu söylüyor. Cumhurbaş­ kanı Erdoğan Almanya ziyaretinde dönemin başbakanı Merkel'e, "Sizde üniversite öğrencisi ne kadar? (. .. ) Bizde 8 milyon," diye ca­ ka satabiliyor, sonra da ülkeye dönüp bunu "Tabii orada bir şaş­ kınlık geçirdi," diye anlatabiliyor. 1 Sayılara bakarsınız haksız sayılmazlar. YÖK verilerine göre, 202 1-2022 döneminde üniversitelerdeki öğrenci sayısı 8 milyo­ nu da aşmış, 8.296.959'a ulaşmış vaziyette.2 Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre, 1 8-22 yaş grubundaki gençlerin %44'ü bir yükse­ köğretim programına kayıtlı, yani ülkede neredeyse her iki genç­ ten birisi üniversiteli. 3 Dahası, önceki kuşaklarla arada ciddi bir fark var. 25 yaş üstü "Erdoğan: ideal yükseköğrenime sahip değiliz", Hıirriyet, 07 Şubat 2019, http://

www .hurriyet.com. tr/gundern/erdogan-ideal-yuksekogrenime-sahip-degiliz-4 1 1 O

8235 (erişim 27 Aralık 2019).

2

"2021-2022 Öğretim Yılı Yükseköğretim istatistikleri", YÖK, https://istatistik.yok. gov.tr (erişim 6 Haziran 2022).

3

Milli Eğitim lstatistilıleri ôrgıin Eğitim 2020121, Milli Eğitim Bakanlığı, s. 1, https:// sgb.meb.gov. tr/meb_iys_dosyalar/2021_09/10 l 4 l 326_meb_istatistikleri_orgun_ egitim_2020_2021 .pdf (erişim 3 Ocak 2022). 29

nüfusta, okuma yazma bilmeyenler, hiçbir diploması olmayanlar ve ilkokulu bitirmiş olanlar toplumun %31'ini, yani yaklaşık üçte birini oluşturuyor.4 Bugün neredeyse her iki gençten birisinin üni­ versiteye gittiği düşünülürse, Türkiye bir nesilden diğerine eğitim­ de sınıf atlamış gibi görünüyor.

! 25 yaş üstü nüfusta ilkokul mezunları Ç�ğunlukta(2ö21)-i

Eğitim durumu

; Okuryazar olmayan ' Diploması olmayan

i

!

\

ı

\

Yüksekokul ve fakülte Yüksek lisans Doktora

Kaynak:

_Toplam

%7

%2

%4

%6

%1

%19

%26

%22

%18

%21

%2

%23

%10

%15

%3

%0

%1

%100

%100

i

%4 1

%11

%11

%18

Lise

1 Toplam 1 TÜ İ

Erkek

%9

İlköğretim Ortaokul

m

Kadın %28

: İlkokul

------- -�

1

%13

%20 1 %3 ' %0

%100

-----

K.

YÖK eski başkanı Yekta Saraç yükseköğrenimde okullaşmanın "kitleselleşme ötesi diye kavramla izah edilen bir düzey" e ulaşmış olduğunu söylüyordu. 5 Özetle, sayılar gerçekten çarpıcı ... "Peki ama bu sayılann arkasındaki eğitim?" diyenleri duyar gi­ biyim. Kitabın sonraki bölümlerinde bu soruya yanıt vermeye ça­ lışacağım. Ancak şimdi, bu verilere biraz daha yakından bakmak istiyorum. Zira hiç arkasına geçmeye gerek kalmadan, sayıları bi­ raz incelediğinizde pullarının hemen döküldüğünü görüyorsunuz. Eğitimin niteliği bir yana, "8 milyonu aşkın üniversite öğrencisi" büyük bir balon...

4

5

30

Veri 2021 yılı itibarıyla: "Bitirilen eğitim düzeyine göre nüfusun dağılımı (25+ yaş)", TÜlK, 6 Haziran 2022, https://data.tuik.gov.tr/Kategori/GetKategori?p= Egitim,-Kultur,-Spor-ve-Turizm-105 (erişim 2 Ağustos 2022). TÜlK-+ Eğitim, Kültür, Spor ve Turizm-+ !statiksel Tablolar -+ Bitirilen eği­ tim düzeyine göre nüfusun dağılımı (25+ yaş). "Yök Başkanı Saraç, Öğrencilerle Bir Araya Geldi", Milliyet, 7 Kasım 2016, https:// www.milliyet.eom.tr/yerel-haberler/elazig/yok-baskani-sarac-ogrencilerle-bir-ara­ ya-geldi-1 1633895 (erişim 15 Aralık 2020).

Hem açıktan hem pasif Türkiye'de kağıt üzerinde sayısı 8 milyonu aşan üniversite öğren­ cisinin en az 2,4 milyonu "pasif' açıköğretim öğrencisi. Yani bu gençler kağıt üstünde açıköğretimde okuyorlar ama en az dört dö­ nemdir kayıt yenilememişler, en az dört dönemdir hiçbir sına­ va girmemiş, hiçbir ders izlememişler. Öğrencilikle tek ilişkileri, ceplerindeki öğrenci kartından ibaret. Anadolu Üniversitesi Açı­ köğretim Fakültesi'ndeki pasif öğrenci sayısının 2,4 milyon oldu­ ğunu açıklıyor.6 Bu fakültedeki her üç öğrenciden ikisinin duru­ mu böyle. Bunların haricinde bir de Istanbul Üniversitesi ve Atatürk Üni­ versitesi'ndekiler var. Bu üniversitelerdeki yaklaşık 800.000 açık­ öğretim öğrencisinin kaçının pasif olduğu açıklanmıyor. Onlarla birlikte üniversiteyi hem açıktan okuyan hem de pasif olanların sa­ yısı 2,4 milyonun üzerine çıkıyor.7

" Metrobüs üniversitesi11 Ülkede açıköğretim programlarındaki öğrencilerinin toplam sayı­ sı ise 4,4 milyon. Bu öğrencilerin üniversiteyle bağlantıları uzak­ tan ve sanal ortamlar üzerinden. Türkiye, dünyada bu kadar çok açıköğretim öğrencisi olan nadir ülkelerden biri. Anadolu Üniver­ sitesi, açıköğretim öğrencisi sayısı açısından dünyada üçüncü sıra­ da yer alıyor.8 Anadolu Üniversitesi'nin yanı sıra Atatürk Üniversi­ tesi, Istanbul Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi'nde de açıköğre­ tim fakülteleri bulunuyor. 6

"2021-2022 Öğretim Yılı Ekim Öğrenci Sayıları", Anadolu Üniversitesi, https:// www .anadolu.edu.tr/universitemiz/sayilarla-universitemiz/ogrenci-sayilari/20212022/2021-ekim (erişim 6 Haziran 2022).

7

ilginç bir not: 2020 yılında geçirilen bir kanuna göre, kanun yürürlüğe girdikten son­ ra açıköğretimde en az dört dönem kayıt yapnrmayanlann, yani pasif öğrencilerin kaydının silinmesi gerekiyordu. Tam kayıtların silineceği zaman geldiğinde öğrenci affı çıkanldı, böylece öğrenci sayısındaki en az 2,4 milyonluk düşüş engellendi.

8

Tuğba Koça!, "Açıköğretim Sisteminin ana hedefleri uluslararasılaşma ve dijital­ leşme", e-gazete, 16 Ocak 2020, http://egazete.anadolu.edu.tr/acikogreıim/39426/ acikogretim-sisteminin-ana-hedefleri-uluslararasilasma-ve-dijitallesme (erişim 3 Ocak 2022). 31

Türkiye'de açıköğretimin bu kadar rağbet görmesinin nedenle­ rinden birisinin öğrenci indirimleri olduğu tahmin ediliyor. Açık­ öğretimdekiler, tıpkı diğer öğrenciler gibi indirimli tarifelerden faydalanıyorlar. Öğrenci indirimi özellikle toplu taşımada ciddi bir yekun tutuyor. Üstelik öğrenci kimliğini bir kez alan, kayıt yenile­ mese ve "pasif' duruma düşse bile, bir sonraki sene de indirimden yararlanıyor. Açıköğretimde toplu taşıma etkisi, medyada "Met­ robüs üniversitesi" ya da "Akbil öğretim fakültesi" gibi başlıklar­ la haberleştiriliyor.9•1 0

Lisans öğrencisi 2,8 milyon Türkiye'de 2021-2022 eğitim döneminde gerçekten üniversite­ ye "giden"lerin sayısı ise 3,8 milyon. Bunun da 1 milyonunu önli­ sans programlarında okuyan öğrenciler oluşturuyor. Önlisans öğ­ rencileri, çoğunlukla ilçelerdeki meslek yüksekokullarında iki yıl­ lık eğitim alıyor. Netice olarak, Türkiye'de dört yıllık örgün lisans eğitimine ula­ şabilen öğrencilerin sayısı yüksek lisans ve doktora öğrencileriyle birlikte yalnızca 2,8 milyon. Yani, sıklıkla zikredilen 8 milyon sa­ yısının çok çok altında. Sadece, sayıların böyle şişirilmesi bile, AK Parti iktidarının üni­ versite meselesini ne kadar araçsallaştırdığını, içini boşaltıp bir bö­ bürlenme vesilesi haline getirdiğini gösteriyor. Gerçeklik arka pla­ na itiliyor, sayılar üzerinden gövde gösterisi yapılıyor. Rakamlar allanıp pullanırken gerçek bir tartışmanın temel verileri gözden kaçırılmış oluyor.

Üç öğrenciden biri baraj altında Açıköğretim şişkinliğini atıp geride kalan örgün öğretimdeki 3 ,8 milyon sayısına baktığımızda, yine de 2006'ya kıyasla ciddi bir ar9

"Akbil öğretim fakültesi!", Hüniyet, 18 Kasım 2019, https://www.hurriyet.eom.tr/ ekonomi/akbil-ogretim-fakultesi-41376203 (erişim 28 Aralık 2021).

10 "Metrobüs Üniversitesi!", Sözcü, 15 Eylül 2014, https://www .sozcu.eom.tr/2014/ gundem/metrobus-universitesi-601289/ (erişim 28 Aralık 2021). 32

tış görüyoruz. 1 6 yılda, açıköğretimdekiler hariç öğrenci sayısı ne­ redeyse üçe katlanmış durumda. Ancak bu da büyük ölçüde sadece üniversiteli sayısını artırmak için izlenen politikanın bir sonucu. Doğru dürüst lise eğitimi al­ mamış gençler, sırf kontenjanlar dolsun, üniversiteli sayısı artsın diye yükseköğretime taşınıyor. Yükseköğretim Kurumlan Sınavı (YKS) sonuçlan bu durumu net olarak gösteriyor. 2021 yılında YKS'ye giren 2,4 milyon öğrenciden %32'si ilk barajı aşamadı, iki yıllık bir meslek yüksekokulunu tercih edebilmek için gereken 150 puanı alamadı. Yani YKS, eğer lise me­ zuniyet sınavı olsaydı, üç öğrenciden biri liseden mezun olamaya­ caktı. Öğrenciler, sınavın ilk aşaması olan Temel Yeterlilik Testi'nde 40 matematik sorusundan ortalama 5,1 soruya doğru yanı t verebil­ di. Öğrencilerin aldığı puanlar çok düşük olduğu için ve bu haliyle kontenjanlar boş kalacağı için, baraj 2021 yılında 10 puan aşağı çe­ kildi. 2022'de ise barajın toptan kaldırılmasına karar verildi.

Saraç: Cümle kurmak üniversitede öğretilmemeli Barajsız sistemin neler getirebileceğini daha iyi anlamak için, 202l'e kadar uygulanan sistemin nasıl bir standart sağladığına ya­ kından bakmakta fayda var. Baraj varken barajı aşıp da üniversi­ teye yerleşenlerde durum nasıldı? Yekta Saraç, 20 15 yılında YÖK başkanıyken verdiği bir mülakatta bu konuda son derece vahim bir tablo çiziyordu: 11 Öğrencilerin, programların yürütülmesi için gerekli olan dona­ nıma sahip olmadıklarına dair üniversitelerden ciddi şikayetler artmaya başladı. Ve sınavları incelediğimizde artık dört işlem bi­ le bilemeyenlerin, mühendislik programına girebildiği bir vasa­ tın oluştuğunu görüyoruz. Üniversiteler temel sayısal becerilerin, cümle kurmanın ve muhakeme yapmanın, yabancı dilin öğretildi­ ği kurumlar olmamalı. 1 1 Balçiçek llter, "Yekta Saraç: Dört işlem bile bilmeyen mühendislik programına gi­ rebiliyor", Habertıirh, 30 Kasım 201 5 , https://www.haberturk.com/yazi-dizisi/ haber/1160323-yekta-sarac-dort-islem-bile-bilmeyen-muhendislik-programina-gi­ rebiliyor (erişim 1 Ocak 2021). 33

YÖK bu sorunu aşmak için mühendislik, hukuk, tıp, eğitim gi­ bi belirli fakültelerde başan sırası şartı getirdi (örneğin mühendis­ lik bölümleri, puan sıralamasına göre yalnızca ilk 300.000'de olan öğrenciler tarafından tercih edebiliyor). Ancak temel sorun oldu­ ğu gibi sürdü, öğrenciler pek çok programa üç beş netle girmeye devam etti. Üniversite sıralannın önemli bölümü Saraç'ın bahsetti­ ği "temel sayısal beceriler" de, "cümle kurmak" , "muhakeme yap­ mak" gibi konularda eksik olan öğrencilerle dolduruldu.

Biyoloji bilmeden moleküler biyoloji YÖK Atlas verilerine göre, 2021 yılında Bartın Üniversitesi Mole­ küler Biyoloji ve Genetik Bölümü'ne girmiş bir öğrencinin YKS'de Alan Yeterlilik Testi'nde, biyolojiden yaptığı net sayısı O, yazıy­ la "sıfır" . Bu öğrenci, biyoloji alanında bu kadar zayıf bir altya­ pı üzerine üniversitede nasıl moleküler biyoloji ve genetik eğiti­ mi alacak, meçhul. .. Aynı öğrencinin kimyadan v e fizikten de sı­ fır neti var. Yani 2021 yılında bir öğrenci fen alanlanndan boş ka­ ğıt vererek, hiçbir şey bilmeyerek bir fen bölümüne girebiliyordu. 40 matematik sorusundan yaptığı 5,75 net onu Moleküler Biyolo­ ji ve Genetik Bölümü'ne taşımaya yetmişti. Barajlar böylesine dü­ şük eğitimli öğrencilerin bile üniversiteye girmesine imkan sağla­ yacak kadar düşüktü. YÖK Atlas'tan buna benzer yüzlerce örnek bulmak mümkün. Bir örnek daha vermek gerekirse; 2021 yılında Sivas Cumhuriyet Üniversitesi kimya bölümüne girenler arasında kimyadan -0,25 net yapan öğrenci vardı. Bu öğrencinin biyoloji neti de sıfırın al­ tındaydı. Üstelik bu iki örnek de dört yıllık lisans bölümlerinden. Du­ rum iki yıllık önlisans programlannda çok daha vahim. Öğrenci­ ler tüm testlerden sıfıra yakın netler yaparak üniversiteye girebi­ liyorlar. Yekta Saraç, sorunun çözümüyle ilgili olarak lise eğitimi­ ni işaret ediyordu: Bu sorunun çözümü YÖK'ü aşan bir durum. (. .. ) Yüksekôğretim­ de kalite açısından yapısal bir iyileşme bekliyorsak yoğunlaşma34

mız gereken lise eğitimidir. Zincirin o halkasındaki, o aşamadaki niteliği yükseltmek zorundayız.

Durum bu kadar vahimken yapılması gereken üniversite önce­ si eğitimi iyileştirmek, öğrencileri üniversiteye daha donanımlı bir halde taşımakken 2022 yılında barajın kaldırılmasıyla bunun tam tersi yönde bir adım atıldı. Artık üniversiteye girişte öğrencinin ye­ terliliği bir kriter olmaktan çıktı, tamamen kontenjanların belirle­ yici olduğu bir sisteme geçildi. Sınava giren bir öğrenci, ilk aşama­ daki Temel Yetenek Testi'nde Türkçe ya da Matematik testlerinin birinden yanın net yaptığında -diğer testlerden eksi net yapmış ol­ sa bile- herhangi bir önlisans programına girebiliyor. İkinci basa­ maktaki Alan Yeterlilik Testi'ndeki bölümlerin birinden yapacağı yarım net ise onu bir lisans programına taşıyabiliyor. Özellikle taş­ ra ve vakıf üniversitelerindeki kontenjanların artık bu şekilde dol­ durulması bekleniyor.

Dev balon ve minik nokta Şu net ki, siyasi iktidar, üniversite öncesi eğitimdeki problemle­ ri halletmeden, üniversiteli bir nesil yaratmaya çalışıyor. Belki ba­ zı istatistikler, eğitimde sınıf atlayan bir toplum gösteriyor. Ne var ki, bu, önemli ölçüde çürük bir tahtadan başka bir çürük tahtaya atlayış olarak gerçekleşiyor. Türkiye'de siyasi iktidar, üniversite öncesi eğitimin sorunlarına eğilmek yerine üniversite sistemini o sorunlarla birlikte büyütüyor, sorunları katmerlendiriyor. Yükse­ köğretimde zaten yerlerde sürünen eğitimin niteliğini daha da aşa­ ğı çekecek kararlar almıyor, böylece üniversite, üniversite olmak­ tan bu anlamda da çıkıyor. Türkiye'de kağıt üstünde 8 milyonu aşkın üniversite öğrenci­ sinden bahsetmek mümkün, ancak gerçek anlamda üniversite eğitimi alanların sayısı bu balonun yanında minik bir nokta ka­ dar kalıyor.

35

3 M UN Z U R Ü NİVERSİTESİ PSİKOLOJİ BÖLÜ M Ü: TEK KİŞİLİK D EV KADRO

"lnsan kendisini çok fazla yıpranmış hissediyor," diyor Özgür. Da­ ha 20 yaşında... Munzur Üniversitesi Psikoloji Bölümü'ne dört ay önce kayıt yaptırmış. "Her şey üst üste geldi," diye anlatıyor: KYK yurdu çıkmamış, şehirde kiralayacak ev bulamamış, misafirper­ ver bir Tuncelili olmasa neredeyse ortada kalıyormuş. Üniversite­ ye gittiğinde ise bir başka tatsız sürprizle karşılaşmış; inşaatı süren bir derslik binası! Sınıfta öğrenciler dersteyken dış cephede işçiler çalışıyormuş. Soğuklar başladığında da kalorifer tesisatı hazır de­ ğilmiş. "Tunceli çok soğuk bir yer. Çok üşüyorduk, ders dinleye­ miyorduk," diye anlatıyor Özgür. Ancak, bunların hepsi tali mesele . . . Asıl mesele çok daha va­ him. Özgür Aralık 202l'de yaptığımız görüşmede, durumu şöy­ le özetliyor: Bizim bölümümüzde, bizim bölümden mezun bir öğretim elema­ nı yok.

Munzur Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nde, psikoloji alanında eğitim almış tek bir öğretim üyesi bulunmuyor.

37

Psikoloji bölümüne hemşire başkan Munzur Üniversitesi, "her ile bir üniversite" kapsamında 2008 yılında Dersim'de (Tunceli) kuruldu. Diğer taşra üniversiteleri kadar hızlı büyüyemedi, hatta zaman içinde pek çok bölümü öğ­ rencisizlik ve hocasızlık nedeniyle kapatıldı. Atak yapmaya çalı­ şan üniversite 2020 yılında 1 1 bölüm birden açtı. Bu bölümler­ den birisi de gençlerin çokça rağbet gösterdiği psikoloji bölümü oldu. Üniversite yönetimi Psikoloji Bölümü'ne kurucu başkan olarak bir psikiyatri hemşiresi atamayı uygun gördü. Bu akademisyenin psikoloji alanında eğitimi yoktu, daha önce de üniversitenin hem­ şirelik bölümünde doktor öğretim üyesi olarak çalışıyordu. Aka­ demik kadroya onun dışında alman tek öğretim üyesi ise bir fel­ sefeci oldu. Munzur Üniversitesi Psikoloji Bölümü, sadece bu iki doktor öğ­ retim üyesiyle 2020-2021 döneminde eğitime başladı. lşler, sonra­ ki sene daha da absürt bir hal aldı. Zira 2021-2022 güz dönemin­ de bölüm başkam doğum iznine ayrıldı ve akademik kadroda kala kala tek başına bir felsefeci kaldı. Özgür, işte bu tabloyu anlamak­ ta güçlük çekiyor ve kırgın bir sesle şöyle diyor: Bu bölümü açmışsınız ama bizim bölümümüzle alakalı bir eğit­ men, bir öğretim üyesi yok. Saçma gelen bu. O nedenle üzüntü duyuyorum.

2021-2022 güz döneminde bölümdeki pek çok ders, felsefe­ ci akademisyenin üzerinde; Felsefeye Giriş'i de o veriyor, Psiko­ lojiye Giriş'i de ... Özgür'e göre, felsefe dersi gayet verimli geçiyor, ama psikoloji için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Hatta Psiko­ lojiye Giriş dersi dönemin başında öğrencilerin birbirlerine yaptığı sunumlarla işleniyormuş. Üniversiteye yeni gelmiş gençler sırayla o haftaki dersin konusuna hazırlanıp tahtaya çıkıp arkadaşlanna sunum yapıyormuş. Ancak, vize sınavında hepsi kötü not alıp bu yönteme itiraz edince, hoca dersi kendisi anlatmaya başlamış. Öz­ gür, hocanın durumunu anlamaya çalışıyor: 38

Bölüm bir eğitmen üzerine yoğunlaşmış. O eğitmen de nereye ka­ dar kaldırsın bölümün yükünü. Onun için de zor diye düşünü­ yorum.

Özgür'ün söylediğine göre, bu hoca derse gelmeden önce konu­ lan araştırıyor, elinden geleni yapıyor, üstelik bölümün idari işle­ rine de o bakıyor.

Veterinerlik bölümünden hoca Özgür'ün daha dertli olduğu bir ders var: Davranışsa! Biyolo­ ji. O da psikolojinin temel derslerinden biri. Özgür, bu ders için "Gerçekten verimsiz. Materyalleri okuyup geçiyoruz," diyor. Dersin. hocası, meslek yüksekokulunda veterinerlik bölümün­ de görevli bir akademisyen; eğitimi zootekni alanında, yani hay­ vanlar üzerine . . . Bölümden bir başka öğrenci Emine de "Dürüst olayım, dersin yansında uyuyorum, hoca elindeki kağıttan oku­ yor," diyor. Emine de, Özgür de bölümde kendilerini psikolojiye en yakın hissettikleri zaman olarak derslerden değil ders dışı bir etkinlikten bahsediyorlar: Dersim'de çalışan bir psikoloğun bölüm öğrencile­ rine gönüllü olarak verdiği bir seminer. Psikoloji öğrenci kulübü­ nün davetiyle gelen psikolog, onlara bilgi ve deneyimlerini aktarı­ yor. Özgür şöyle anlatıyor etkinliği: Konferanstan gayet zevk aldım. Bir psikologla konferans yapınca, psikoloji öğrencisi olduğumu fark ediyorum. Ama derslerde çok öyle hissedemiyorum.

Aralık 202l'de konuştuğumuzda Emine ve Özgür'ün bölümde o vakte kadar karşılaştıkları tek psikolog bu semineri veren kişiydi. Seminer tüm dönem boyunca iki kez yapıldı.

Devasa boşluğa minik yamalar Munzur Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nün akademisyen kadro­ sundaki bu koca boşluk, bazı küçük yamalarla kapatılmaya çalışı39

lıyor. Örneğin, Gençlik ve Spor Bakanlığı'nda görevli genç bir psi­ kolog, öğretim görevlisi olarak ikinci sınıf derslerinden birisini ve­ riyor. lkinci sınıf derslerinden bir başkası ise bölümdeki bir araştırma görevlisi tarafından veriliyor. Oysa bu, kurallara aykırı. Zira araş­ tırma görevlisi henüz doktorasını tamamlamamış, YÖK'ün yaptığı düzenlemeye göre yalnızca doktorasını bitirmiş olanlar ders vere­ bilir. Munzur Üniversitesi bu düzenlemeyi de yok sayıyor. Araştır­ ma görevlisinin verdiği ders, kağıt üzerinde felsefeci öğretim üyesi tarafından veriliyormuş gibi gösteriliyor.

YÖK Anadolu Projesi Aslında tüm bu vahim tablo YÖK tarafından gayet iyi biliniyor, zira bölümlerin bu kadrolarla açılmasına ve eğitime başlamasına izin veren YÖK'ün ta kendisi. Munzur Üniversitesi Psikoloji Bölü­ mü'nde tek kişilik dev kadroyla onca ders nasıl düzgün bir şekil­ de işlenebilir ki? Türkiye'de 2022 Ağustos itibanyla 164 psikoloji bölümü var. 1 Son yıllarda vakıf üniversitelerinin yam sıra devlet üniversitelerin­ de de çok sayıda psikoloji bölümü açıldı. Dolayısıyla bu bölümle­ re akademisyen bulunması hiçbir koşulda kolay değil. Kaldı ki bu­ gün hem pek çok nitelikli akademisyen yükseköğretimin dışına itilmiş durumda, sistemin içinde kalanlar içinse taşra üniversitele­ ri pek çalışılabilir yerler değil. Akademik kadro problemi ne psikoloji bölümüne ne de Mun­ zur Üniversitesi'ne özgü. Burada iki örnekle yetineyim: Munzur Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümü'nde de sadece iki öğretim üye­ si var ve onlann da sosyal hizmet alanında eğitimi yok. Gümüşha­ ne Üniversitesi Psikoloji Bölümü'ndeki üç öğretim üyesinin üçü­ nün de uzmanlık alanı psikoloji değil. YÖK'ün, üniversitelerdeki bu vahim tablo karşısında geliştirdiği çözümlerden birisi YÖK Anadolu Projesi. YÖK İstatistik (https://istatistik.yok.gov.tr) -+ Birim İstatistikleri -+ Genel Bilgiler -+ Bölümler Psikoloji. ODTÜ bünyesindeki iki psikoloji bölümünden Kıbns'ta olan hesaba kaulmamıştır (erişim 14 Ağustos 2022). -+

40

Proj e 2021 yılında uygulamaya kondu; hedef "'genç üniversite­ lerin', belirlenen alanlarda insan gücü ve araştırma altyapısı bakı­ mından daha 'kıdemli üniversiteler' tarafından desteklenmesi" ola­ rak açıklandı.2 Proje kapsamında, 2006'dan sonra kurulan 15 dev­ let üniversitesinin her biri, "kıdemli" bir ya da iki üniversiteyle eş­ leştiriliyor, "genç" üniversitenin bazı bölümlerindeki bazı dersler "kıdemli" üniversitedeki hocalar tarafından veriliyor. Munzur Üniversitesi Psikoloji Bölümü de YÖK Anadolu Proje­ si'ne dahil edilen bölümlerden biri. lkinci sınıf öğrencilerinden Se­ çil, bu sayede derslerinden birisini Hacettepe Üniversitesi Psiko­ loji Bölümü'ndeki bir hocadan alıyor. Uygulamadan son derece memnun. "Bölümün tek iyi yanı, YÖK Anadolu sayesinde Hacet­ tepe'den ders alabilmiş olmamız," diyor. Ne var ki ders çevrimiçi; Seçil, Hacettepe'deki hocasıyla intemet üzerinden iletişim kurabi­ liyor. Hocayla aynı havayı soluyamıyor, ders dışında odasına gide­ miyor, arkadaşlarıyla aynı sınıf ortamında bulunamıyor. Proj ede, derslerin pandemi sonrasında yüz yüze yapılması ön­ görülüyordu ancak Munzur Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nde 2022-2023 güz döneminde dersler yine çevrimiçi olarak yapılıyor. YÖK Anadolu Projesi ilk gündeme geldiğinde, Eğitim Sen (Eği­ tim ve Bilim Emekçileri Sendikası) bir açıklama yapmış; projenin amacının, salgın döneminde başlayan uzaktan eğitimi kalıcı ha­ le getirmek olduğu ifade etmişti.3 "Eğitim yüz yüze yapılır," diyen sendika, projeyi "kabul edilemez" buluyor. Bu arada YÖK Anadolu Projesi açıklandığında, bazı Hacettepe Üniversitesi öğrencilerinin sosyal medyada "#HacettepeHacettepe­ lilerindir," diyerek tepki gösterdiğini not edelim. "Hocalarımız bi­ zim danışmanlığımızı yapamıyorlar, okulda seçmeli ders bulamı­ yoruz," diyen öğrenciler, üniversitenin kaynaklarının kendilerine yetmediğini söylüyor.4 2

"Yeni YÖK'ten yeni ve yenilikçi bir proje daha: 'YÖK Anadolu Projesi"', YÖK, 4 Şu­ bat 2021, https://www.yok.gov. tr/Sayfalar/Haberler/2021/yok-anadolu-projesi-ta­ nitildi.aspx (erişim 25 Aralık 2021).

3

"'YÖK Anadolu Projesi'nin Asıl Amacı Nedir?", Eğitim Sen, 05 Şubat 2021, https:// egitimsen.org.tr/yok-anadolu-projesinin-asil-amaci-nedir/ (erişim 24 Aralık 2021).

4

no context Hacettepe @nocontextHU, Twitter, 4 Şubat 202 1 , https://twitter.corn/ nocontextHU/status/1357345176595779584?s=20 (erişim 25 Aralık 2021). 41

YÖK ise taşrada neredeyse sıfır kaynakla eğitime başlamasına onay verdiği bir bölümdeki devasa akademisyen açığına çare ola­ rak ancak bunu sunabiliyor. Bu arada YÖK Anadolu Projesi'ne göre, "genç" üniversite "kı­ demli" üniversitelerden en fazla beş bölümde ve sadece birkaç derste destek alabiliyor. Bu da derin bir yaraya, yara bandı yapış­ tırmaya benziyor.

Yetersizliğe iltimas geçmek Üniversiteler yeni bir bölüm açmak ya da bölümde eğitime başlamak istediklerinde YÖK'e başvuruyor. Öğretim üyesi dahil belirli kıstaslar­ daki durumlarını bildiriyor. YÖK de buna göre onay veriyor ya da ver­ miyor. Daha doğrusu sürecin böyle işlemesi gerekiyor ama görünen o ki öyle olmuyor. Munzur Üniversitesi'nden öğretim elemanı Güngör'ün anlattıkları, sürecin arka planını aydınlatıyor. Güngör, üniversitede 201 5 yılına ka­ dar görev yapan kurucu rektörden bizzat dinlemiş yeterli kadro olma­ dan yeni bölümlerin nasıl açıldığını... Şöyle a ktarıyor: Kişisel ilişkilerle ilerliyor her şey. Ben biliyorum çünkü rektör, "YÖK Başkanı'nı aradım. Bize şu bölümün açılması için iltimas geçti," di­ ye kendisi anlatıyor. Bir de "Sağ olsun, yeni açılan üniversitelere po­ zitif ayrımcılık yapıyorlar," diyor. Yoksa YÖK bakmıyor mu başvuru dosyasının içine! Bir sürü bölüm, asgari bölüm açma kurallarını hiçe sayarak açıl­ dı, açılıyor. Bu nasıl olabilir? Ancak böyle olabilir. Kural, yasa, kanun hepsini çöpe attılar... Taşralı değerler işte! Anlatılanlara bakılırsa, yeterli sayıda akademisyen olmadan bölüm açabilmek taşra üniversitesinde bir "ayrıcalık" olarak görülüyor. Bu zih­ niyeti taşra ü niversitesinin yönetimine Ankara'daki yöneticiler getiri­ yor, birlikte gayet uyumlu çalışıyorlar. İyi bir eğitimin en temel taşları­ nı hiçe sayan anlayış, taşradan merkeze yükseköğretimin tüm yönetim kademelerini sarmış gibi görünüyor.

42

Kağıt üstünde dijital okuryazarlık Munzur Üniversitesi Psikoloji Bölümü'ndeki öğrenciler, kendi alanları dışında da dersler alıyor. Bunlardan birisi Dijital Okurya­ zarlık. YÖK'ün Yükseköğretimde Dijital Dönüşüm Projesi kapsa­ mında müfredata eklediği bu dersi, projeye dahil edilen 1 5 üniver­ sitedeki tüm lisans öğrencileri almak zorunda. Hedef, öğrencilere kendi alanlarındaki eğitimin yanı sıra dijital çağa ayak uydurmala­ rını sağlayacak altyapıyı kazandırmak. Dij ital Okuryazarlık dersinin içeriğinde bulut bilişim, bilişim etiği, yaşam boyu öğrenme gibi konular var. Ancak Özgür'ün bu konularla ilgili hiçbir fikri yok. Zira Munzur Üniversitesi'nde bu ders sadece kağıt üzerinde var, gerçekte yok. Özgür, "Bilgisayar­ la ilgili bir ders olduğunu biliyorum. Biz o dersi işlemiyoruz," di­ yor. Bu dersin de hocası bölümdeki tek öğretim üyesi olan felsefe­ ci akademisyen. Peki öğrenciler Dijital Okuryazarlık dersinden na­ sıl not alıyor? Sınav da mı yok? Özgür'den vizenin yapıldığını ama öğrencilerin sınav sorularını önceden bir şekilde aldıklarını öğ­ reniyorum (Benzer durumlarla başka üniversitelerde de karşılaş­ tım). Sınav çoktan seçmeli. Öğrenciler doğru yanıtlan ezberleyip sınava giriyor, dersi bu şekilde geçiyorlar. Türkiye'de "Yükseköğ­ retimde Dijital Dönüşüm" işte böyle gerçekleşiyor. Aslında üniversite öğrencilerinin dijital çağa ayak uydurmak için Dijital Okuryazarlık dersinden daha temel bir ihtiyaçları var; internet. Pandemi sonrasında 2021-2022 döneminde pek çok üni­ versitede derslerin %40'ı çevrimiçi olarak yapıldı. Ancak öğrenci­ lerin çoğunun bu dersleri takip edecek bilgisayarı olmadığı gibi in­ ternet erişimi de yoktu. Kampüs ve yurtlarda da genel olarak iyi ve sürekli internet bağlantısı bulmak zor. Munzur Üniversitesi Psiko­ loji Bölümü öğrencisi Emine, çevrimiçi gördükleri Türk Dili dersi­ ni anlatırken internet probleminden bahsediyor: Derslere çoğu zaman giremiyoruz. Yurt intemeti çok kötü çeki­ yor, derslere asla girmiyor. Online dersler için İnternet saun alma­ mız gerekiyor ve kendi cebimizden gidiyor. Derse girmediğimiz­ de de yok yazıyorlar. Biz hangi birine yetişeceğimizi bilemiyoruz. 43

"Okulu bıraksam mı?" Özetle Munzur Üniversitesi Psikoloji Bölümü; psikoloji alanından öğretim üyesi olmayan, dijital dönüşümü kağıt üstünde yapan, so­ ğuklar başladığında öğrencilerin sınıfta üşüyerek ders dinlediği bir bölüm. Gençler kalacak yurt bulamıyorlar, bulduklarında yurtta İnternet çekmiyor. lşte böyle bir deneyim yaşadıkları için, üniver­ siteye girdikten sadece dört ay sonra kendilerini "çok fazla yıpran­ mış" hissediyorlar. Tüm bunlara bölüm öğretim üyeleri ve üniversite yöneticileri ne diyor diye öğrenmek için onlara ulaşmaya çalıştım, ancak hiçbirin­ den olumlu yanıt alamadım. Özgür aldığı eğitim için, "Büyük hayal kırıklıklarına uğruyo­ rum," diyor. Diğer bölüm öğrencisi Seçil'in aklına bazen bölümü bırakmak geliyor: Psikolojiye karşı hala çok fazla ilgi duyuyorum ama "Hayal kı­ rıklığı yaşadın mı?" derseniz, fazlasıyla yaşadım. Çok fazla deza­ vantajlı durumumuz var. Problemleri çözmeye çalışan hocaları­ mız evet var ama çözülen problem sayımız çok çok az. Arada "Bı­ raksam mı acaba?" noktasına geliyorum ama dayanabildiğim ka­ dar dayanacağım. Çok fazla emek verdim, emeklerimin boşa git­ mesini istemiyorum. Bu benim hayalim, hayalimin yanda kalma­ sını istemiyorum.

Anlattıklarına göre, Seçil'in önünde iki seçenek var; ya hayal kı­ rıklığıyla bölüme devam etmek ya da hayalini yanda bırakmak. .. lkisi de iç burkucu. Peki bu şekilde mezun olursa ne olacak? Munzur Üniversitesi Psikoloji Bölümü mezunları, böyle bir eğitimle mesleklerini hak­ kıyla yapabilecek mi? Seçil "Kesinlikle hayır," diyor. Psikologların iyi eğitim almamasının "toplum açısından çok riskli bir durum" olduğunu, danışanların yanlış yönlendirilebileceğini ya da örneğin bir istismar vakasını meslek etiğine aykm bir şekilde dışarıda ilgi­ siz kişilere anlatılabileceğini söylüyor. Üstelik, Seçil mezun olduğunda, Türkiye'nin dört bir yanında­ ki yaklaşık 150 psikoloji bölümünün binlerce öğrencisiyle birlikte 44

mezun olacak. Sadece 2020-2021 dönemindeki psikoloji mezunla­ rının sayısı 6.682.5 lşsiz psikologlar havuzu gittikçe büyürken psi­ koloji bölümlerine yenileri ekleniyor. Türk Psikologlar Derneği ta­ rafından 2022 yılında yapılan açıklamada, kontenjan artışına karşı yapılan uyanların görmezden gelindiği belirtiliyor. Demek açıkla­ masında şu ifadeleri kullanıyor: 6 Çağın gereklerine uygun olarak toplumun her kesiminden insa­ nın ihtiyaç halinde kolaylıkla psikoloğa ulaşabilmesi için gerek­ li düzenlemeler yapılmadan, on binlerce işsiz psikolog istihdam edilmeden, Psikolog Meslek Yasası talebimiz karşılık bulmadan Psikoloji bölümü kontenjanlarının artırılmasının sebep olacağı tüm maddi ve manevi zararların farkındayız.

Şunu da hatırlatalım; psikoloji bölümü açmakta hızını alama­ yan YÖK, 2020 yılında İstanbul Üniversitesi ve Ankara Üniversi­ tesi açıköğretim fakültelerinde de psikoloji bölümleri açmış ve bu bölümlere toplam 1 .200 kontenjan vermişti. Bölümler, yoğun tep­ ki üzerine tercih kılavuzundan son anda çıkarıldı.

\\Bu üniversitenin açı lmamasını tercih ederdim" Seçil, mezun olduğunda bir kamu kurumunda psikolog olmak is­ tiyor, bunun için KPSS'de (Kamu Personeli Seçme Sınavı) binlerce psikoloji mezunuyla yarışacak. Özel sektörde de iş bulmasının ol­ dukça zor olduğunu düşünüyor: Dersim'in kapasitesi belli, İstan­ bul gibi büyük kentlerde de Munzur Üniversitesi mezunları ter­ cih edilmeyecek. Ancak Seçil tüm bu zorluklara rağmen mesleği­ ni yapmaya, diğer üniversite mezunlarıyla aradaki farkı kapatma­ ya kararlı görünüyor:

5

YÖK lstatislik (https://istalislik.yok.gov.tr) _,. Yükseköğrelim istatistikleri _,. 2021-2022 Öğretim Yılı -+ Mezun Sayılan -+ Eğitim ve Öğretim Alanlan Sınıfla­ masına Göre Lisans Düzeyindeki Mezun Sayılan sekmeleri sonucu çıkan tablodaki "psikoloji" verisi (erişim 14 Ağustos 2022).

6

Türk Psikologlar Derneği @TPDBilgi, Twiıter, 18 Ağustos 2022, https://twitter. com/TPDBilgi/status/1560175068768002048?s=20&t=xtZwDMhfs90gi5fd9s8n pw (erişim 21 Ağustos 2022). 45

Onlar bir okuyorsa benim beş okumam lazım, biliyorum. Ben dı­ şarıdan alacağım eğitimlerle o farkı kesinlikle kapatmayı planlıyo­ rum, ClSED'in [Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği] eğitimlerine ka­ tılmayı düşünüyorum. Şu anda da Türk Psikologlar Demeği'nin düzenlediği ücretsiz online eğitimler var, onlara katılıyorum. Psi­ koloji alanında ücretsiz akademik makale yayımlayan dergiler var, o dergilerdeki yazılan okumaya da özen gösteriyorum.

Seçil kendini geliştirmeye çok hevesli. Peki Dersim'de bunun imkanı var mı? "Kesinlikle yok. Staj imkanı bile kısıtlı," diyor. Se­ çil'in söylediğine göre, kentte staj yapılabilecek sadece devlet has­ tanesi ve Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı 11 Müdürlüğü gibi küçük kurumlar var. Bunlann kapasitesi, üniversitedeki psikoloji öğren­ ci sayısıyla kıyaslandığında çok yetersiz. Tüm bunlan konuştuktan sonra Seçil'e, "Peki o halde, her şeye rağmen taşrada bu üniversiteler açılmalı mı?" diye soruyorum. Ya­ nıtı zorlanarak veriyor: Ben burada okuyorum, evet. Haksızlık da etmek istemiyorum ama . . . Açılmamasını tercih eder miydim? Evet, ederdim.

Taşra üniversitelerindeki öğrencilerle yaptığım görüşmelerin sonunda genellikle bu soruyu sordum: "Tüm bunlara rağmen, taş­ rada üniversite açılmalı mı?" Onlardan hep "Evet, açılmalı" yanıtı­ nı almayı bekledim. Zira, her şeye rağmen bu üniversitelerin onla­ nn hayatında bir kapı araladığını düşünüyordum. Ama önemli kıs­ mı beni yanılttı ve "Hayır, açılmamalı," dedi. Galiba gençler, "Ya bu üniversiteler açılacak ya da biz evlerimiz­ de oturacağız" ikilemine hapsetmiyorlar kendilerini. Bir sene da­ ha hazırlanıp daha iyi bir üniversiteye gidebileceklerini ya da ken­ dilerini başka şekillerde geliştirebileceklerini söylüyorlar. Üniver­ siteye bu kadar zaman, emek ve para harcıyorlarsa bunun karşılı­ ğını almalan gerektiğini düşünüyorlar. Niteliksiz bir eğitime razı olmuyorlar.

46

4 PRATİK ÇÖZÜM: "TÜM D ERSLER H O CASI"

• • • • • • •

insan Haklan ve Demokrasi Ortaçağ Tarihi Sosyal Bilgiler Öğretiminde Tarihsel Kanıt, Yerel ve Sözlü Tarih ilk Türk-lslam Devletleri Tarihi Karakter ve Değer Eğitimi Türk Tarihi ve Kültürü Öğretmenlik Uygulaması

Bir akademisyen, tüm bu dersleri aynı dönemde verebilir mi? Bir akademisyen bu konuların hepsi hakkında üniversite düzeyinde ders verecek kadar yetkinleşmiş olabilir mi? Bir akademisyen haf­ tada 28 saat ders işleyip yedi farklı dersteki öğrencilerin ödevlerini ve sınavlarını okuyabilir mi? Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi'nin (AIÇÜ) 202 1 -2022 güz ders programına göre tüm bunları yapabilen bir akademisyen var. Dahası yeri geldiğinde din kültürü de anlatıyor, Avrupa Birliği de. Aynı hocanın 2019-2020 bahar ve 2020-2021 güz döneminde yu­ karıdakilere ek olarak vermiş olduğu dersler şunlar: • • •

Türkiye, Avrupa Birliği ve Küreselleşme Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretimi Bilim Tarihi 47

• • • • • •

Eskiçağ Tarihi ve Uygarlığı Uygarlık Tarihi Sosyal Antropoloji ve Medeniyet Tarihi Antropoloji İslam Öncesi Türk Tarihi ve Kültürü Türk Eğitim Tarihi

Bu hoca, joker gibi; Eğitim Fakültesi'ndeki pek çok derse uyuyor. Ancak üniversite eğitimine biraz aşina olan herkes bilir ki; bir aka­ demisyenin bu kadar farklı alanda, bu kadar saat ders vermesi müm­ kün değil. Üniversite, belirli bir alanda uzmanlaşmış hocaların bil­ diklerini öğrencilere aktardığı yer. Peki bu hocanın uzmanlığı ne­ dir diye soracak olursanız ... Herhangi bir lisansüstü eğitimi bulun­ muyor. Sadece üniversite mezunu. Tarih alanında lisans eğitimi al­ mış, bir süre Milli Eğitim Bakanlığı'na (MEB) bağlı okullarda görev yapmış, yıllardır üniversitede öğretim görevlisi olarak ders veriyor. AlÇÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Faruk Kaya, kendisiyle Ekim 2018'de yaptığım görüşmede son derece açıksözlüydü. 1 Taşrada eğitimin niteliğini, bir hocasının sözleriyle anlatmıştı: Bizim bir hocamız vardı, "Ağrı'da fakülte okuyacağınıza lstan­ bul'da levha okusanız, görüş açınız daha çok değişir," derdi. Ta­ bii ki, büyük şehirlerle küçük şehirler arasında bu anlamda ciddi farklar var eğitim açısından.

50 milyon dolara "İbrahim Çeçen" tabelası 2007 yılında "her ile bir üniversite" politikası kapsamında kurulan üni­ versitelerden birisi de Ağrı Dağı Üniversitesi'ydi. Ü niversiteye ismi­ ni vermek, İbrahim Çeçen'e -kendi söylediğine göre- 50 milyon dola­ ra mal oldu.2

Kaya'yla yaptığım söyleşi için bkz. 20. Bölüm: "Ben Kürdüm, Bak, Rektör Yardım­ cılığı Yapıyorum." 2 48

"Çeçen'in rüyası gerçek oluyor", Gazete Vatan, S Ocak 2008, https://www .gazeteva­ tan.com/ekonomVcecen-in-ruyasi-gercek-oluyor-155269 (erişim 1 1 Haziran 2022).

Ağrılı iş insanı İbrahim Çeçen'in başında olduğu IC Holding kampüs i nşaatına dair protokolü imzalayınca, üniversitenin ismi 2008 yılında Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi olarak değiştirildi. Verdiği bir mülakat­ ta Çeçen bina yapım maliyetinin 50 milyon dolar olduğunu söylüyordu. IC İbrahim Çeçen Vakfı, öğrencilere burs sağlama, kampüse yurt yap­ tırma gibi yöntemlerle üniversiteyi desteklemeye devam ediyor. İ brahim Çeçen, AK Parti döneminin en çok kazanan iş insanlarından. İhale bedelleri bir yana, sadece Yavuz Sultan Selim Köprüsü'nden ga­ ranti edildiği kadar araç geçmediği için ya da Kütahya' da ki Zafer Hava­ limanı'na garanti edildiği kadar yolcu gitmediği için, Hazine'den Çeçen grubu şirketlerine milyonlarca dolar aktarılıyor. En yoksul ikinci i l

B u a rada Ağrı, kişi başına düşen gelir açısından ülkenin en yoksul ikin­ ci ili.3 Yoğun Kürt nüfusun olduğu kentte güçlü bir Kürt hareketi mev­ cut. Bununla birlikte Ağrı'da dindarlık da güçlü ve AK Parti'nin önemli bir desteği var. 2017'de HDP'li belediye başkanının yerine kayyum atan­ masının ardından 2019 yılında yapılan seçimlerde, belediye başkanlığı­ nı AK Partili Savcı Sayan kazandı.

Şan yok, piyano yok, yan flüt yok Nicelik ve nitelik açısından yetersiz akademik kadroya AlÇÜ'de pek çok bölümde rastlamak mümkün. Eğitim Fakültesi'ndeki Mü­ zik Öğretmenliği Programı da bunlardan birisi. Programın öğren­ cilerinden Hikmet, 2021 yılında yaptığımız görüşmede, yaşadığı sorunları şöyle dile getirmişti: Üniversite l'deyken şan seçmeyi düşünüyordum, şan hocası yok­ tu. Şan olmasa en azından piyano seçeyim dedim. O da yoktu. Yan flüt seçmek zorunda kaldım. 3. sınıfta yan flüt hocası gitti. Başka

bir hocamız dersi aldı, alanı yan flüt değildi, hiç ders işlemiyordu.

Daha sonra başka bir hoca dersi aldı, kemancıydı. Onunla da ders 3

"il Bazında Gayrisafi Yurt içi Hasıla, 2020", TÜIK, 9 Aralık 2021, httpsJ/data.tuik. gov. tr/Bultenllndex ?p=Il-Bazinda-Gayrisafi-Yurt-lci-Hasi\a-2020-3 7188 (erişim 30 Ağustos 2022). 49

işlemedik. Bir sene boyunca yan flüt dersi görmedim. Sonra Milli Eğitim'den bir hoca getirdiler.

Evet, Al ÇÜ Müzik Öğretmenliği Programı'nda akademisyen açı­ ğım kapatmak için bulunan yol MEB kadrosundaki müzik öğret­ menini getirip üniversitede ders verdirmek! Ekim 2022 itibarıyla da aynı MEB öğretmeni üniversitede ders vermeye devam ediyor, kadroda profesör ya da doçent bulunmuyor. Müzik Öğretmenliği Programı öğretim üyesi kadrosunda sadece üç akademisyen var. Eğitim iki öğretim görevlisiyle desteklenmeye çalışılıyor. Aslında akademisyen açığını kapatmak için MEB kadrosundaki öğreunenleri üniversitede görevlendirmek pek çok taşra üniversi­ tesinde yıllarca uygulanan bir yöntemdi. Özellikle ilçelerdeki mes­ lek yüksekokullannda çoğu ders, meslek lisesi öğretmenleri tara­ fından veriliyordu. Hatta, inanması zor ama merkezdeki bazı fa­ kültelerde bile derse ilkokul öğretmeni giriyordu. Giresun Üniver­ sitesi Fen Bilgisi Öğretmenliği Bölümü'nden 2014 yılında mezun olan Sefa şöyle anlatmıştı: Bildiğiniz ilkokuldan bir öğretmen geldi bize, fizik dersi anlattı! Hem de modem fizik diye çok önemli bir alan dersi! Notlarda da 30 alanı 70 yapu, hepimizi geçirdi. Biz sadece dersi geçmiş olduk,

ama dersle ilgili hiçbir şey hatırlamıyorum şu an.

Bu uygulama bir noktadan sonra pek çok üniversitede sınırlan­ dı ancak AlÇÜ Müzik Öğretmenliği Programı'nda görüldüğü gibi hala yer yer uygulanıyor. Hikmet, müzik öğretmenliği programını çok severek tercih et­ miş olmasına rağmen, "Pişman ettiler," diyor. Sadece kendisi için değil -eğer ki öğretmen olmayı başarırsa- müstakbel öğrencileri için de üzülüyor: Bu yaşımda hayattan soğuttular. Hiçbir şekilde verimli bir öğret­ men olacağımı da düşünmüyorum açıkçası.

Aynı programdan bir başka öğrenci Yeliz, enstrüman ve mekan problemine dikkat çekiyor. Yeliz'in söylediğine göre bölümdeki piyano sayısı, üniversite eğitimleri boyunca piyano çalışması ge50

reken öğrenciler için çok az, üstelik bir kısmı da bozuk. Dahası, yeterli serbest çalışma odası olmadığından bazı piyanolar derslik­ lerde ve öğrenciler derslikte ders yapılırken o piyanoları kullana­ mıyor. AlÇÜ'ye 2018 yılında gittiğimde Eğitim Fakültesi'ne de uğra­ mış, en alt kattaki küçük birkaç odadaki müzik öğretmenliği öğ­ rencilerini görmüştüm. lstanbul'daki toplu taşımayı hatırlatan bir insan yoğunluğu vardı etrafta. Yeliz fakülte binasını başka bölüm­ lerle paylaştıklarını, kendileri çalışırken üst kattan öğrencilerin ge­ lip "Bizim yukarıda sınavımız var. Ses çıkarmayın," dediğini de ak­ tarıyor. Bu duruma, "Müzik bölümü bu, ses olmadan nasıl yapaca­ ğız ! " diyerek isyan ediyor.

Yanıt: U zman kadro, kaliteli hizmet Tüm bu hususları Müzik Öğretmenliği Programı'nın bağlı oldu­ ğu Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Başkam Doç. Fatih Karip'e sor­ dum. Karip gönderdiği e-postada akademik kadroya ilişkin olarak şöyle yazmıştı: Bölümümüz her bir öğrencimize alanında uzman öğretim eleman­ lanyla kaliteli hizmet vermektedir.

Ancak Karip'in yanıtında, öğrencilerin aktardığı, benim de soru olarak kendisine ilettiğim somut deneyimlere ilişkin herhangi bir açıklama yoktu. Karip, kendisinin bir dönemde nasıl 10 ders verip haftada 39 saat derse girdiğine dair sorumu da yanıtlamadı. Fiziki altyapı ve ekipman içinse şunları yazmıştı: Üniversitemiz IC [lbrahim Çeçen] Vakfı'nın da destekleri ile çok geniş bir alana kurulmuş modern binalardan oluşan, kesinlik­ le araç gereç ve derslik probleminin yaşanmayacağı bir yapıya sa­ hiptir.

Karip'in yanıtına bakılırsa İbrahim Çeçen'in desteğiyle kurulan üniversitede problemsiz bir yapı vardı, ancak bu yanıttan da Mü­ zik Öğretmenliği Programı'nda piyano başına kaç öğrenci düştü­ ğüne dair bir bilgiye ulaşmak mümkün olmadı. 51

SIFIR PROFESÖRLE BAŞLAYAN Ü N İV E RSİTEL E R A K Parti'nin her ile bir üniversite hamlesi, 2006 yılında herhangi bir hazırlık ve altyapı olmadan başladı. Bazı üniversitelerin kam­ püsü bile yoktu, AVM'lerde, apartman dairelerinde eğitim verildi. Bazı üniversiteler sıfır profesör, beş-on öğretim üyesiyle öğrenci alımına başladı. Kadro açığını kapatmak için olmayacak yöntemler izlendi. Üniversiteden yeni mezun, yüksek lisansa bile başlama­ mış araştırma görevlilerine ders verdirildi. Fakültede ders vermesi için liseden, hatta ilkokuldan öğretmenler getirildi. Akademisyen olmak için gereken asgari yeterlilik kriterleri düşürüldü. Düşürü­ len liyakat çıtalarından torpili olanlar kolayca geçebildi. Öte yan­ da muhalif olduğu düşünülenler mümkün olduğunca elendi. Mes­ leki deneyimi ya da entelektüel birikimi olanlar için oluşturulmuş öğretim görevlisi kadrosu ise sıklıkla amacının dışında kullanıldı, hiçbir birikimi ve akademik nosyonu olmayan yüzlerce insan öğ­ retim görevlisi oldu. Bilhassa bu öğretim görevlisi kadrosu, asga­ ri şartlan daha düşük olduğu için kadrolaşmanın ve niteliksizliğin en yoğunlaştığı alan oldu . Eksik kadro problemini çözmek için başvurulan yollardan biri­ si de diğer üniversiteler için 67 olan öğretim üyesi emeklilik yaş sınırını, "her ile bir üniversite" politikası kapsamında açılan 4 1 üniversite için önce 72'ye, sonra 75'e yükseltmek oldu. Taşra üni­ versitelerindeki cılız kadroların bir bölümü, Atatürk Üniversitesi, Kahramanmaraş Sütçü lmam Üniversitesi gibi bölgedeki eski üni­ versitelerden getirilen akademisyenlerden oluşuyordu. Yaş düzen­ lemesiyle, durumu ders anlatmaya pek uygun olmayan bazı hoca­ lar da kadroya katıldı. Bingöl Üniversitesi'nden Rafet, 201 5 yılın­ daki görüşmemizde, o zaman 70 yaşında olan bir hocayı ve Kaf­ kasya tarihiyle ilgili dersini şöyle anlatıyordu: Hoca biraz yaşlı ... Hacca gitmiş birkaç defa, derse geliyor, flash'ı takıyor, [flash bellekte hac fotoğraflan var] onları anlatıyor. Hac­ cın her köşesini ezberlemişiz. Dersi böyle bitiriyor, arada komü­ nizmi kötülüyor. 15 dakikada da Kafkasya'yı anlatmaya çalışıyor. Orada da sadece komünizmi kötülüyor. 52

O, derse girerken öğrencilerin ayağa kalkması lazım. Bir de duygusal olduğu için kıramıyorsun. Yaş da ilerlemiş. Ben kalkma­ dım, yanm saat nasihat etti. Ağlama noktasına geliyor. Her geldi­ ğinde kalkarız, her gittiğinde kalkarız.

Kadroların son derece yetersiz olduğu bu yıllarda her hocanın her dersi vermesi mümkündü. Bir taşra üniversitesinde çalışan akademisyen ders programında kendisine düşen dersi şöyle an­ latmıştı: Kamu yönetimi mezunuyum, sosyolojide master yapmışım. Üni­ versiteye ilk geldiğim yıl bana bilgisayarlı muhasebe dersi verdiler. Diyor ki, "Kitabı var mı bunun?" "Herhalde vardır," dedim. "E o zaman kitabını okursun, verirsin," dediler.

Yalova Üniversitesi tletişim Sanatları Bölümü öğrencisi Erkin'e göre en önemli sorun da buydu: En önemli sorunumuz, mesela psikoloji dersine psikoloji hoca­ sının gelmemesi. Yabancı dilden mezun olmuş, halkla ilişkilerde yüksek lisansı yapmış biri geliyor, bize psikoloji anlatıyor. Ben bu bölümü okuyorsam insan psikolojisi bilmek zorundayım. Ben bu­ nu kimden alacağım? Hoca da herhalde dersten önce kitabı oku­ yor, geliyor, sunuyor. Tamam, sunumunda bir sorun yok ama benle aynı zamanda kitabı okuyorsa, bunun bir anlamı yok ki...

Taşra üniversitelerinde akademisyenlerin her dönem 8-10 farklı ders anlatıp 30-40 saat derse girmesi sıkça rastlanan bir durumdu. Giresun Üniversitesi öğrencisi Sinan her derse giren hocalar için şahane bir tabir bulmuştu: Tüm Dersler Kitabı vardı, onun gibi; "Tüm Dersler Hocası".

Bu hocalar tarafından verilen dersler, tahmin edileceği gibi, pek verimli değildi. Çıta bazen öyle düşürülüyordu ki... Bakım Onanın hocası... tık derse geldiğinde kurduğu cümle şu: "Dersi dinlemeyebilirsiniz. Sadece gürültü yapmayın yeter. İster­ seniz yatın, isterseniz mesajlaşın, isterseniz oyun oynayın." (Sidar, lş Sağlığı ve lş Güvenliği Bölümü, Bingöl Üni., 2015) 53

İnkılap tarihi dersinde hoca gelenek görenekten bahsediyordu. "Şu örgüyü bilen kızlar parmak kaldırsın," diyordu. Ders öyle ge­ çiyordu. (Birben, Eğitim Fak., Giresun Üni.)

Bazı hocalar, dersi konulara ayınp, her hafta bir öğrenci ya da öğrenci grubuna anlattmp güya "interaktif eğitim" yapıyorlar ama aslında kendileri ders anlatmaktan kurtuluyorlardı. Bazılan ise ön­ ceden hazırlanmış slaytları ya da Powerpoint sunumları tahtaya yansıtıp ders anlatıyorlardı. Aslında "anlatıyorlar" kısmı biraz tar­ tışmalı. Ben böyle dediğimde, Giresun Üniversiteli öğrenciler hep bir ağızdan itiraz etmişti: Anlatmıyorlar, slaytları "okuyorlar! "

Yani slayt, anlatımı görselleştirmek ya da güçlendirmek için de­ ğil sadece orada ne varsa onu okumak içindi. Kimi hocalar slayt­ ları araştırma görevlilerine hazırlatıyor ve aslında ne okuduklannı pek de bilmiyorlardı. Kilis 7 Aralık Üniversitesi'nden araştırma gö­ revlisi Filiz, bir hocanın slayt hazırlaması için kendisine kitap ge­ tirdiğini ama kitapta sayfaların eksik olduğunun farkında olmadı­ ğını anlatmıştı: Sayfalar eksikti. "65-75 arası yok hocam," diyorum, "Benzer bir kitap bulalım," diyor. Başka bir kitap getiriyor, konu başlığını arı­ yor, "Hocam bu, o konu değil," diyorum, çünkü adam ne anlattı­ ğının bilincinde değil.

Bazı hocalar, bırakın şikayetçi olmayı, aksine son derece mem­ nundu çok sayıda ders vermekten. Zira öğretim üyeleri belirli bir saatin üzerinde ders verdiklerinde ek ders ücreti alıyor. Özellik­ le akşam verilen ikinci öğretim derslerinin ek ders ücreti yüksek, oradan pay almak önemli. Filiz, "Ders onlar için para demek, baş­ ka hiçbir şey değil," diyordu. Dekanın, kendisini akademik kariye­ rine devam etmesi için elde hesap makinesiyle ikna etmeye çalış­ tığım da anlatmıştı: Hesap makinesini aldı eline, bana "Doktoranı bitir, kadroya gir... Haftada şu kadar saat derse girsen... Üstüne maaşın . . . Şu kadar para alacaksın!" dedi. Ben, "O kadar saat derse girmem," dedim, 54

"çünkü araştırmaya zaman kalmaz". Bana, "Yazamadın bir maka­ le. Bak bana, bu kadar saat işimin gücümün arasında 15 tane yaz­ dım bu sene," diyordu. Bir senede 15 makale nasıl yazılır!

Boş kadrolar ve ortalama niteliğin son derece düşük olduğu bu ortam, böyle bir akademisyen tipinin serpilip güç kazanmasına imkan sağladı: Her yıl çok sayıda makale yazan, çok sayıda bildi­ ri sunan, çok sayıda derse giren ama yaptığı tüm bu işlerin nite­ liği son derece tartışmalı olan bir akademisyen tipi... Akademis­ yenden ziyade, parayı ve statüyü seven devlet memurlarına ben­ ziyorlardı. Bu arada belirtelim, kalkınmada öncelikli illerde açılmış üniver­ sitelerde görev yapan akademisyenler, diğer meslektaşlarına gö­ re daha fazla maaş alıyorlar. Bunun üzerine ek ders ücretleri, aka­ demik teşvik ödeneği ve üniversitede üstlendikleri çeşitli görevler nedeniyle aldıkları ücretler ilave edilince, kazandıkları para taşra şartlarında iyi bir gelire tekabül ediyor.

Salih G üney Yalova'da Yalova Üniversitesi tletişim Sanatları Bölümü öğrencisi Erkin'in birinci sınıftayken aldığı Türk Sinema Tarihi dersiyle ilgili an­ lattıkları, Türkiye'de üniversitelerin yeterli altyapı olmadan nasıl açıldıkları ve kervanın nasıl yolda düzülmeye çalışıldığına dair iyi bir örnek. Dersin hocası Yeşilçam'ın ünlü yıldızlarından, o zaman 7 1 yaşında olan Salih Güney... Erkin şöyle anlatıyor 2014-201 5 güz döneminde aldığı b u dersi: Dönemin başında, programda böyle bir ders yoktu. Sonra, "Salih Güney, Yalova'da annesinin yanında yaşamaya başlamış. Bize de gelsin," dendi. Gelmeye başladı ama her hafta gelmiyor. O ne za­ man boş olursa, o saate alimyor ders. Mesela, normalde dün psi­ koloji dersi vardı, psikoloji dersini pazartesiye aldılar, salı günü­ ne bu adamı aldılar. "Bizi mahcup etmeyin," diyor hocalar. Derste, biz dönem dö­ nem Türkiye sinema tarihini anlatıyoruz; o da oturuyor, izliyor. Geçen hafta sunumdan sonra kalktı, "Neler öğrendiniz, hangi 55

filmler kafanızda kaldı?" dedi. Birkaç film söyledik. Kendi film­ lerini söylemediğimiz için mi bozuldu nedir, dedi ki, "Ben bun­ dan sonra gelmeyeceğim, Türkiye'den ayrılmayı düşünüyorum" .

Gerçekten de o günkü ders, Salih Güney'in geldiği son ders ol­ muş, dersler başladığı gibi, sürpriz bir şekilde sona ermiş. Salih Güney'i arayıp süreci bir de ondan dinledim. 2022 yılında yaptığımız görüşmede Güney'in söyledikleri Erkin'inkilerle büyük ölçüde örtüşüyordu: Annesinin sağlık problemleri nedeniyle Yalo­ va'ya gitmiş, o dönemde üniversitede ders vermeye başlamış, ders­ te kendisi genel bir giriş yaptıktan sonra konulan dönemlere ayı­ rıp öğrencilere anlattırmıştı. Ders saatlerinin sürekli onun prog­ ramına göre değiştirildiğini kabul etmeyen Güney, sürecin bitişi­ ni şöyle anlattı: Ben bir gün intemet kafede gördüm öğrencileri. Merak ettim, aca­ ba dersi mi araştırıyorlar diye... Hepsi futbol ya da başka herhan­ gi bir oyun oynuyorlardı. Açıkçası ben fazla devam etmek istemedim çünkü oradaki ço­ cuklann içinden belki iki üç tanesi cevher diyebilirim ama geri ka­ lanlar daha doğru dürüst okumayı bile, noktayı virgülü bile bilmi­ yor, tahtadaki yazıyı bile okuyamıyorlardı. Zaten ondan sonra bir iki ders daha verdim galiba, sonra da bıraktım.

Öğrenci sorunu hocada görürken, hoca öğrencide görüyor. Ama ikisinin söylediği de aynı kapıya çıkıyor: Son derece verimsiz, her­ hangi bir şey öğrenmenin/öğretmenin mümkün olmadığı bir eği­ tim ortamı...

Giresun Tıp: "Nöroloji dersine fizik tedavi hocası" Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi'ndeki 10 fakülteden birisi d e tıp fa­ kültesi. 2018 yılında kurulan bu fa külte aynı yıl eğitime başladı. Ancak beş yıldır AİÇÜ Tıp Fakültesi'ni kazanan öğrenciler Ağrı'da değil Erzu­ rum'daki Atatürk Üniversitesi'nde okuyor. Yani öğrenciler tercih for­ munda AİÇÜ'yü işaretliyor, kayıtları AİÇÜ'de görünüyor a m a dersleri Atatürk Üniversitesi'nde alıyorlar. Gelecek eğitim yılında AİÇÜ Tıp Fa56

kültesi ilk mezunlarını verecek ama muhtemelen o öğrenciler AİÇÜ'yü hiç görmeden mezun olacaklar. Kasım 2022 itibarıyla, eğitimin ne za­ man Ağrı'da verileceğine dair herhangi bir bilgi yok. 2006 sonrasında taşra ü niversitelerinde açılan pek çok tıp fa külte­ sinde bu yöntem uygulanıyor. 2008 yılında Giresun Üniversitesi Tıp Fa­ kültesi'ni kazanan öğrenciler de Giresun Üniversitesi'nde hiç derse gir­ meden, Sivas Cumhuriyet Üniversitesi'nden mezun oldular, diploma­ larında Giresun Üniversitesi yazdı. Bu durum, öğrencilerin "geçici olarak" gönderildikleri üniversiteler­ deki tıp fa kültelerinin zaten sınırlı olan kaynaklarının daha fa zla sayı­ da öğrenciye bölünmesi anlamına geliyor. Öğrenci başına düşen öğre­ tim elemanı da, görülebilen vaka sayısı da azalıyor. Ayrıca asıl üniversi­ te yıllar sonra eğitime başladığında altyapı hala yetersiz olabiliyor. Gi­ resun Üniversitesi Tıp Fakültesi, Giresun'da eğitim vermeye başladık­ tan sonra, 2015 yılında görüştüğüm bir öğrenci, "Nöroloji dersine fizik tedavi hocası giriyor," diyordu. 2014-201 5 yılı ders programına göre du­ rum gerçekten böyleydi. O dönem fa kültede dekanlık yapan Prof. Dr. Bengi Başer, yaptığımız görüşmede fakültenin eksiklerini "Kadavranız bile yok, birtakım maketler üzerinde eğitim vermeye çalışıyorsunuz," diyerek anlatmıştı. Öğrencilerin kadavra görmeleri için yılda bir kere Trabzon, Samsun gibi komşu şehirlerdeki üniversitelere gezi düzenle­ niyordu. Eğitim, eski meslek yüksekokulundan hastaneye çevrilmiş bi­ nada veriliyordu. Hastanede sadece 30 yatak vardı. Öğrenciler 2016 yı­ lında duruma isyan edip bir imza kampanyası başlattı:4 Giresun Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencileri olarak üniversitemizde

yeterli eğitim imkanları bulunmamaktadır. Staj verecek yeterli öğre­ tim üyesi ü niversitemiz bünyesinde mevcut değildir. Stajlarımızda yeterli hasta görememekte olup ayrıca hastanemizin acil ve yoğun

bakım ünitesi de bulunmamaktadır. 5. sınıfta alınması gereken 7 sta­

jın öğretim görevlisi ve poliklinikleri hastanemizde yoktur.

Tüm bunla rı n kamuoyuna yansımasının ardından, nihayet 2016 yı­ lı sonunda Giresun Üniversitesi'nin, ildeki iki devlet hastanesini kul­ lanması için protokol imzalandı. Fakültenin ilk döneminde, altyapı ve kadro yetersizliğinin bu kadar açık olduğu yıllarda eğitim alanlar, şim-

4

"Hastanesiz Tıp Fakültesine Afiliasyon", change.org, https://www.change.org/p/re­ cep-akdağ-hastanesiz-tıp-fakültesine-afıliasyon (erişim 22 Temmuz 2022). 57

di doktor olarak görev yapıyor. YÖK bugün de başka tıp fa külteleri nin a ltyapılarını tamamlamadan öğrenci almasına izin veriyor. Köklü ü n i­ versitelerde eğitim almış çok sayıda doktor yu rtdışına giderken, Türki­ ye'nin doktor i htiyacının Ağrı, Siirt, Çorum gibi küçük şeh irlerdeki tıp fakültelerinden yetişecek doktorlarla karşılanması planlanıyor.

100.000

YENİ AKADEMİSYEN

2006-2008 döneminde açılan 41 taşra üniversitesindeki pek çok bölüm, yıllarca son derece yetersiz kadrolarla eğitim verdi. On yı­ lın ardından, özellikle genç akademisyenlerin yetişmesiyle kadro­ larda yer yer iyileşmeler görülmeye başlandı. 2022 yılı verilerine göre, 16 yılda öğretim elemanı sayısı %125 arttı, kadrolara en az 100.000 yeni akademisyen katıldı. , Öğretim elemanı sayısı iki katın üzerine çıktıS

1

19

2006

Öğrenci ğrenci (açıköğretim hariç)

, Oğretim elemanı

2.299.421

1.251.800

82.250

2022

Değişim

8. 296.959

261%

184.702

125%

3.842.831

207%

Toplam sayıdaki bu artış, bazı üniversitelerin bazı bölümlerine ciddi bir iyileşme olarak yansıdı. Nispeten gelişmiş şehirlerde faa­ liyet gösteren, yönetimin tutumu sayesinde akademik ortamın gö­ rece düzgün olduğu üniversiteler kadrolarını daha fazla toparladı. Bazı bölümlerde akademisyenlerin kişisel çabalarıyla verimli eği­ tim adacıkları yaratıldı. Örneğin Giresun Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nden 2020 yı­ lında mezun olan Rüya, "elleri öpülesi" hocalardan bahsediyor: 5

58

2006 yılı açıkôğretim öğrenci sayısı eski YÖK başkanı Çetinsaya tarafından kale­ me alınan raporda 1.047.621 olarak verilmiş: Gökhan Çetinsaya Bıiyüme, Kalite, Uluslararasılaşma: Türkiye Yühsehôgretimi lçin Bir Yol Haritası, Anadolu Üniversi­ tesi Basımevi, Eskişehir, Haziran 2014, https://www .yok.gov.tr/Documents/Yayin­ lar/Yayinlarimiz/buyume-kaliıe-uluslararasilasma-turkiye-yuksekogretim-icin-bir­ yol-haritasi.pdf (erişim 25 Temmuz 2022). 2006 yılı açıköğretim hariç öğrenci sa­ yısı buna göre, diğer sayılar YÖK istatistik verilerine göre hesaplanmışur.

Aldığım eğitiminden son derece memnunum. Bunun nedeni ala­ nında uzman birkaç kişinin mucizevi bir biçimde bir araya gelme­ sindendir.

Rüya'nın okuduğu Sosyoloji Bölümü'nün akademik kadrosu­ na bakınca sosyoloji eğitimi almış beş öğretim üyesi olduğunu gö­ rüyorsunuz. Bölüm Başkam'nın doktorası Fransa'nın prestijli üni­ versitesi Sorbonne'dan. Öğrenciler, çoğu dersi o alanda uzman ki­ şilerden alıyor, hocaları arasında profesörler de bulunuyor. Ger­ çekten de bir taşra üniversitesi için son derece sıra dışı, neredeyse "mucizevi" bir durum. Bu arada, YÖK ve MEB tarafından yürütülen öğretim üyesi yetiş­ tirme programları kapsamında Türkiye'de ve yurtdışında iyi üni­ versitelerde eğitim görüp mecburi hizmet için taşra üniversiteleri­ ne dönen genç akademisyenler de görev yaptıkları bölümlerde eği­ timin niteliğini yukarı çekiyorlar.6 tlginç bir nokta; benim farklı zamanlarda görüştüğüm öğrenci­ lerin hemen hepsi genç akademisyenlerin, araştırma görevlilerinin daha iyi olduğunu, onlardan ders almayı tercih ettiklerini söylü­ yordu. Örneğin, Bingöl Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nden Fidan 202 1 yılında şöyle demişti: Ders programında doktor öğretim üyesi [derse giriyor gibi) görü­ nüyor ama araşurma görevlileri derse giriyor. Biz buna öğrenciler olarak seviniyoruz, ders daha verimli geçecek diye.

Hala çok yetersiz Netice olarak, 2006-2008 döneminde kurulan üniversitelerin aka­ demik kadrolarında 2020'ye doğru başlayan, 2020'den itibaren da­ ha hissedilir olan bir iyileşmeden söz etmek mümkün. Bu iyileşme genel olarak akademisyen sayısındaki artıştan kaynaklanıyor. Ay­ nca ders vermeye başlayan genç akademisyenler arasında, iyi eği­ timli olanların ve işini düzgün yapmaya çalışanların önceki kuşa­ ğa göre daha fazla olduğunu söylemek mümkün. 6

Aynnulı bilgi için bkz. 8. Bölüm: "Alttan Gelen Değişim: Genç Akademisyenler." 59

Ne var ki bu, sıfır seviyesinden başlamış bir iyileşme. Asgari eği­ tim şartlan hala pek çok bölümde yakalanamıyor. Daha önce bir iki öğretim üyesiyle idare edilmeye çalışılan bölümler şimdi üç dört öğretim üyesiyle idare ediliyor, daha önce bir dönemde 8-1 0 ders veren hocalar şimdi 5-6 ders veriyor. Öğrenciler hala pek çok dersi o alanda eğitim almış hocalardan almıyor, iyi ders anlatan araştırma görevlilerinden ders aldıkları için seviniyorlar. İstatistikler de aynı noktaya işaret ediyor: Öğretim elemanı sa­ yısı 16 yılda %125 artmış olsa da bu oran örgün öğretimdeki öğ­ renci sayısındaki %207'lik artışın oldukça altında. Bu, hoca başı­ na daha çok öğrenci ve ders düşmesi anlamına geliyor. Neticede 2022-2023 döneminde de AlÇÜ Eğitim Fakültesi'nde Ortaçağ Ta­ rihi'nden Bilim Felsefesi'ne kadar pek çok dersi, üniversite mezu­ nu olmaktan başka hiçbir akademik donanımı olmayan bir öğre­ tim görevlisi veriyor. Yalova Üniversitesi'nde Erkin'in okuduğu bölümde şimdi kad­ ro nispeten iyi ancak aynı fakültede bu kez de lç Mimarlık Bölümü 2019 yılında eksik kadroyla eğitim vermeye başladı. Ekim 2022 itibarıyla öğretim üyesi kadrosunda sadece iki kişi var ve bunlar­ dan yalnızca birisi iç mimar. Bir hoca haftada 27 saat ders veriyor. Öğrencilerden Neşe eğitim için şöyle diyor: Hiç memnun değiliz. Zaten üç tane öğretmenimiz var, döndürüp döndürüp aynı derslere giriyorlar. Başka üniversiteden katılan öğ­ retmen var ama onlar da online olarak katılıyor.

Başka bir şehirde, başka bir üniversitenin kadrosunda olan aka­ demisyene online ders verdirerek akademik kadro açığını kapat­ maya çalışıyor Yalova Üniversitesi lç Mimarlık Bölümü. YÖK 16 yıldır aynı politikayı izliyor: Birkaç öğretim üyesiyle yo­ la çıkıp kervanı yolda düzmeye çalışmak, "olduğu kadar" eğitim vermek... Yükseköğretim için akademik kadro ve fiziki altyapı bir şart olarak görülmüyor, öncelik üniversiteyi öğrencilerle doldur­ maya veriliyor.

60

Sorun görünmez olacak Bu arada son 16 yıldaki akademisyen sayısındaki artışın önemli kısmı da düşük tutulan kadroya giriş standartlarını torpilin yardı­ mıyla aşanlardan oluşuyor. Genç akademisyenler arasında nitelik­ li olanlar var ama lisansüstü eğitimini bölge üniversitelerinde ta­ mamlayıp herhangi bir akademik faaliyet için -bırakın bir Bau ül­ kesini- Ankara ya da lstanbul'a gitmemiş olanlar bile var. Hatta üniversite öğrenciliğinden öğretim üyeliğine kadar hep aynı taş­ ra üniversitesinde bulunanlar da var. Örneğin, 13 yıl önce Aksa­ ray Üniversitesi'ne lisans öğrencisi olarak girmiş bir kişi, yüksek li­ sans ve doktorasını Aksaray Üniversitesi'nde yapmış, araştırma gö­ revlisi olarak da Aksaray Üniversitesi'nde kadroya girmiş ve şimdi Aksaray Üniversitesi'nde doktor öğretim üyesi olarak ders veriyor. Bu da taşra üniversitelerinde açılan lisansüstü programlar ve oralarda yetişen akademisyenler meselesini gündeme getiriyor. Yetersiz altyapı ve eksik kadroyla yaklaşık 10 yıldır lisans me­ zunu veren taşra üniversiteleri şimdi yine yetersiz altyapı ve eksik kadrolarla yüksek lisans ve doktora öğrencisi yetiştiriyor. Böyle­ ce, bir yandan lisans eğitiminin ardından lisansüstü eğitim değer­ sizleştiriliyor, bir yandan da geleceğin akademisyenleri bu sorunlu ortamlarda yetişmiş oluyor. Örneğin, hala ciddi bir akademik kadro sıkıntısı yaşayan Ağrı lbrahim Ç eçen Üniversitesi (AlÇÜ) 2022-2023 güz döneminde 21 anabilim dalında yüksek lisans, 9 anabilim dalında doktora prog­ ramı açtı.7 Üniversitede Kasım 2022 itibarıyla 1 . 109 yüksek lisans, 55 doktora öğrencisi var.8 Pek çok taşra üniversitesinde, kontenjanlar geniş, giriş şartları düşük tutulduğundan bu programlara girmek kolay. Hedef müm­ kün olduğunca çok diploma vermek olduğundan bu programlar7

«2022-2023 Güz Yanyılı Anabilim Dallan Lisansüslü Ôğrenci Konlenjanlan". Ağrı lbrahim Çeçen Üniversitesi Lisansüslü Eğilim Enslilüsü, hllps://www .agri.edu.Lr/ upload/lisansustuenslilusudeLay/2200Lisansüstü%20Konlenjanlar.pdf (erişim 1 6 Ağustos 2022).

8

AIÇÜ Öğrenci işleri Daire Başkanlığı tarafından yayımlanan Kurumsal lstalislik­ ler, hups://obs.agri.edu.Lr/oibs/public_statslindex.aspx?dil=Lr-TR# (erişim 5 Kasım 2022). 61

dan mezun olmak da hiç zor değil. Dolayısıyla gerekli torpili bula­ bilenler için akademisyen olmak gittikçe kolaylaşıyor. Akademis­ yen sayılarındaki artışın bir kısmı da işte bu şartlarda gerçekleşi­ yor. Doçent ve profesör unvanlarını almak için de benzer bir ko­ laylıktan söz etmek mümkün. Sonuç olarak, akademik kadrolarda her kademede sayılar ar­ tıyor; bu artış önümüzdeki yıllarda da sürecek gibi görünüyor. Öte yandan nicelikteki artış niteliğe aynı oranda yansımıyor, aksi­ ne nitelikteki problemleri görünmez kılmaya yarıyor. AlÇÜ Rek­ tör Yardımcısı Kaya'nm söylediği gibi önümüzdeki yıllarda da "ls­ tanbul'da levha okumak" bir taşra üniversitesinde eğitim almaktan daha iyi olacağa benziyor.

5 GÖZDE: " D EGİŞTİGİMİ HİSSEDİYORUM"

"Bu, beni rahatsız ediyordu," diyor Gözde, "Artık gerçekten değiş­ meye başladığımı hissediyordum." Yalova Üniversitesi Sosyal Hiz­ met Bölümü'nde aldığı dört yıllık eğitimden bahsediyor. Bölümün 2020 öncesi mezunlarından olan Gözde'yle, mezuniye­ te hazırlandığı günlerde konuşuyorum. Sesinde mezuniyet coşku­ sundan ziyade, öfke ve bıkkınlık var. Hocalarının çoğunun muha­ fazakar olduğunu, dersleri dini bir yaklaşımla anlattıklarını, ken­ disinin de onlardan bir şekilde etkilendiğini söylüyor. Derslerde, dersle alakasız dini içerikli "makaleler" okumak zorunda kalmış, yüksek not almak için hadis araştırmış, sınav kağıdına inanmadı­ ğı cümleler yazmış ve sonuçta sürekli bunlara maruz kaldığı için, "zorla değil" ama "empozeyle" hiç istemediği bir yönde değişmiş.

"Yerli ve milli" sosyal hizmet Yalova Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi bünyesin­ deki Sosyal Hizmet Bölümü, alana "yerli ve milli bir anlayış" getir­ me iddiasında. Bunu, Bölüm Başkanı Prof. Ali Rıza Abay söylüyor. Abay, 201 7 yılında bölümü kazanan öğrencilere Twitter'dan şöy­ le seslenmiş: 1 1

Ali Rıza Abay @Aliıizaabay, Twitter, 9 Ağustos 2017, https://twitter.com/Alirizaa­ bay/status/895147909938905088 (erişim 23 Ocak 2022). 63

Kurucusu olduğum ve Sosyal Hizmete yerli ve milli bir anlayış ge­ tiren Yalova Sosyal Hizmet Bölümünü kazanan gençleri tebrik edi­ yorum.

Türkiye'de sosyal hizmet eğitiminde öncü kurum Hacettepe Üniversitesi. Kökleri 1967'ye gidiyor, bölümün İnternet sitesinde "Değerlerimiz" listesinin en tepesinde "insan haklarına duyarlılık, demokrasi, eşitlik" yer alıyor.2 Ali Rıza Abay, "yerli ve milli" der­ ken kurduğu bölümün, aslında bu ekolden farkını da vurguluyor. Sosyal hizmet bölümü mezunları, daha çok kadın sığınma evi, mülteci kampı, yaşlı bakım evi gibi kurumlarda çalışıyor; toplum­ daki dezavantajlı grupları desteklemek üzere görev yapıyorlar. Ha­ cettepe Üniversitesi mesleğe "insan hakkı" temelinde yaklaşırken Yalova Üniversitesi "yerli ve milli bir anlayış"tan bahsediyor. "Muhafazakar bölüm" de Yalova Üniversitesi Sosyal Hizmet Bö­ lümü yöneticileri tarafından sıkça kullanılan bir ifade. Hande Gü­ len, araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladığında Bölüm Baş­ kanı Ali Rıza Abay'la tanışmaya gittiğinde ondan duyduğu ilk söz­ ler, "Burası muhafazakar bir bölüm, baştan söyleyeyim," olmuş. KHK'yla ihraç edilen akademisyenlerden biri olan Hande Gülen, "Hocalar ya da bölüm başkanı, bunu açıkça söyledikleri için ders içeriklerini, müfredatlarını tahmin edersiniz," diyor. Peki tam olarak nedir bu "yerli ve milli anlayış?" "Muhafazakar" bir sosyal hizmet eğitimi nasıldır? Bu soruların yanıtı için Göz­ de'ye kulak verelim.

Yalova: İstanbul'a yakın üniversite istanbul'dan Yalova'ya feribot seferiyle 75 dakikada gitmek m ü mkün. Bu coğrafi konum, şehrin sosyo-ekonomik gelişmesine katkıda bulu­ nuyor. Kozmopolit bir şehir olan Yalova'da farklı kültürleri, etnik grup­ ları, siyasi eğilimleri bir arada görmek mümkün. CHP, kentteki güçlü partilerden, 2019 yerel seçimlerini az farkla da olsa kazanmayı başardı.

2 64

"Misyon ve Vizyon", Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümü, http://www. shy.hacettepe.edu.tr/ır/menu/misyon_ve_vizyon-107 (erişim 23 Ocak 2022).

2008 yılında kurulan Yalova Üniversitesi, bulunduğu şehir itibarıyla diğer pek çok başka taşra ü niversitesine nazaran hem nitelikli öğretim elemanı hem de yüksek puanlı öğrencileri cezbetme kapasitesine sa­ hip. Dolayısıyla, AK Parti'nin hayata geçirmeye çalıştığı yeni ü niversite modeli için Yalova' da şartlar görece uygun. Ancak böyle avantajlı koşullara sahip olan Yalova Üniversitesi yıllar­ ca kampüs sorunuyla uğraştı. Karizma Alışveriş Merkezi'nin en üst katı da dahil olmak üzere, uzunca bir süre şehrin çeşitli yerlerinde kiralanan ve eğitime hiç uygun olmayan mekanlarda ders yapıldı. Hukuk Fakülte­ si'nden bir akademisyen, yaptığımız görüşmede, Karizma AVM'de ken­ disi ders verirken arkadan Serdar Ortaç şarkılarının duyulduğunu anla­ tıyordu. Yeni kurulan üniversitelerle ilgili "kervan yolda düzülür" anla­ yışı, Yalova Üniversitesi'nde böyle bir perişanlığa yol açtı. Kampüs so­ runu çözüldükten sonra inşaatların tamamlanıp tüm fakültelerin ana kampüse taşınması 2019 yılını buldu. Üç günlük rektör 15 Tem muz'la birlikte ortaya çıktı ki, Yalova Üniversitesi Gülencilerin hem akademik hem de yönetim kadrolarında yoğunlaştığı üniversite­ lerden birisiydi. 1 5 Temmuz'un ardından kaotik bir dönemin yaşandığı ü niversite­ de bir buçuk yıl boyunca dördü vekaleten olmak üzere altı rektör gö­ rev yaptı. Bu rektörlerden birisinin görev süresi sadece üç gün oldu. Mart 2018'de ilahiyatçı rektör Suat Cebeci atandığında, üniversite, niha­ yet öğrencilerin tabiriyle "sabit" bir rektöre kavuştu. İlginç bir nokta; 15 Temmuz'dan sonra üniversiteye asaleten atanan üç rektörün üçü de ila­ hiyatçı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu üniversiteyi özellikle bir ilahiyatçı­



ya yönetmek ister gibi görünüyor. Bu arada üniversitenin ilahiyatçı rek­ törlerinden birisi de daha sonra Diyanet İşleri başkanı olan Ali Erbaş'tı... Türkiye'de iki ü niversitede bulunan polimer malzeme mühendisliği Yalova Üniversitesi'ni n eğitimde öne çıkardığı bölümlerden birisi. Ay­

rıca İlahiyat Fakültesi de Yalova Ü niversitesi'nin iddialı olduğu fakül­ telerden. Sıkça kamuoyunda tepki yaratan sözleriyle gündeme gelen Doç. Ebubekir Sifıl de bu fakültede görev yapıyor. Sifıl, son olarak, na­ mazı keyfi olarak sürekli aksatan kişi için "Çağrılır, azarlanır. ( ... ) Çağ­ rılır, dövülür. Devam ederse taziren öldürülebilir," sözleriyle gündeme gelmişti.

65

Sosyal hizmetten tek hoca "Bölümde eğitim nasıl?" diye sorduğumda, Gözde hemen hocalar­ dan bahsetmeye başlıyor: Eğitim yetersiz çünkü örneğin sosyal hizmet alanından gelen sa­ dece bir hoca var. Ve o yetemiyor her derse, herkese.

Yalova Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümü 2009 yılında eğitim vermeye başladı. Gözde'nin döneminden sonra kadroda bazı de­ ğişiklikler oldu ama tablo genelde aynı kaldı: Sosyal hizmet ala­ nından bir hoca. Kasım 2022 itibarıyla da bölümde dokuz öğretim üyesi var, kimisi ilahiyat, kimisi edebiyat, kimisi sosyoloji köken­ li... Sosyal hizmet alanından gelen öğretim üyesi sayısı ise sadece bir. Diğerlerinin sosyal hizmet eğitimi yok ama sosyal hizmet eği­ timi veriyorlar. Bu arada Bölüm Başkanı Abay'ın lisans eğitimi ila­ hiyattan. Gözde, bölümde bazı hocaların hiç ders anlatmadığını, dersi öğrenci sunumlarıyla doldurduğunu söylüyor: Hocalardan birkaçı hiç ders anlatmayıp öğrencilere sınıfta su­ num yaptınyor. Ve biz o derslere gitmiyoruz. Bunlar aslında bi­ zim alan derslerimiz. Sosyal hizmetlerin temelini oluşturan ders­ lerde biz hiçbir şey yapmadık. Bu size tuhaf gelebilir. Ama ger­ çekten, geliyoruz sınıfa, öğrenciler sunum hazırlamış oluyor ki o sunumlar intemetten kopyala yapıştır- biri çıkıyor, okuyor. Uzun uzun paragraflar alıp koyuyoruz slayta. Ve biz hiçbir şey öğrenmiyoruz.

Öğrenciler, derslerde sosyal hizmete dair pek bir şey öğrenemi­ yor. Öte yandan yoğun şekilde maruz kaldıkları bir şey var: Dini yaklaşım. Farklı disiplinlerden gelen hocaları birleştiren ortak nokta da bu zaten. Gözde şöyle anlatıyor: Sürekli dini yaklaşımlarla ders öğreniyoruz. Geliyorsun birinci sınıfa, sosyoloji dersinde hoca sana önce sos­ yologlan anlatıyor, sonra, "benim ilahiyatçı kimliğimle," diyerek, dini boyutu anlatıyor.

Ben bunları anlamakta çok zorlanıyordum -rahatsız olduğum­ dan değil- ama bu derste neden din var? Böyle olunca, derste tar­ tışma ortamının da önü kapanıyor, çünkü din var. Hepimiz inanı­ yoruz. Neyi tartışacaksın orada?

Gözde diğer dersleri de şöyle anlatıyor: Sosyal hizmette sanatın işlevini öğreniyoruz; hep dini motifler, sa­ daka taşlan, kuş evleri... Ahilikten girip "ecdadımız'', "Osmanlı" diye devam ediyoruz. Mesela, kadınla ilgili derste şunu anlatıyorlar: Boşanmanın se­ bebi, kadınların dayanma eşiğini zorlamayıp isyan etmesi. Bütün derslerde aile bütünlüğü, ailenin temel taşının kadın ol­ duğu muhafazakar bakış açısıyla anlatılıyordu. Ama hiçbir za­ man şu söylenmedi; "Tabii ki kadın da sosyalleşmeli, iş hayatı­ na girmeli." "lş hayatında kadınlan desteklemeliyiz" gibi bir cüm­ le duymadım.

Gözde, Yalova Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümü'nde "seçme­ li" olarak da Osmanlıca dersi almak "zorunda kalmış". Bölümün yöneticileri öğrenciler için bu dersi uygun görmüş! Gözde, işte böyle bir müfredat ve hocalarla geçen yılların sonun­ da değişmeye başladığını fark ediyor: Dokuz-on hocanın hepsi aynı düşüncede. Ve hepsi dersin bir ta­ rafından tutup bir şeyleri parçalar halinde bize vermeye çalışıyor. Ben mesela, bazı şeylerde değişmeye başladığımı, empoze olma­ ya başladığımı hissediyorum. Zorla olan bir şey değil bu. Arkadaş grubumuzda bunu çok fark ediyoruz: llk geldiğimiz zaman böy­ le değildik.

"Rabbimize hamdolsun" Gözde sadece, dini perspektifle anlatılan ders içeriklerine maruz kalmıyor. Aynı zamanda başarılı olmak için bunları öğrenmesi de gerekiyor. Göç ve Mültecilik dersinin sınavı için okuması gereken notları şöyle aktarıyor:

67

Hoca, bize 120 sayfa sınav notu gönderdi. 60 sayfa insan haklany­ la ilgili evrensel bildirgelerden sorumluyduk. Geriye kalan 60 say­ fa, sadece dini hadis, dini bilgilerdi. Ve anlamıyordum da ! Otur­ dum onlara çalıştım. Çünkü sınav kağıdına onu yazdığın zaman kesinlikle daha yüksek puan alıyorsun, 100 alıyorsun.

Bu dersin notlarına ben de ulaştım. Yarısı gerçekten göç ve mül­ tecilik üzerine. Geri kalan kısmı anlamak ise hakikaten zor. Başın­ da, "Makaleler" yazsa da bu metinlere makale dernek pek müm­ kün değil. Bazılarının sonunda selamlar, dualar var. Örneğin biri­ nin son paragrafı şöyle: Yeryüzünü yönetme görevini bihakkın yerine getirebilmesi için beşeri akıl, irade, vicdan, iman, haysiyet, varlıklara isim verebil­ me gibi yüksek kabiliyetlerle donatarak onu insan kılan Rabbimize hamdolsun. Vahyin insanı inşa etmesine en güzel örnek olan sev­ gili Efendimiz'e salat olsun. Hak ve hürriyet temelinde vahye muta­ bık bir hayat inşa etmeye gayret eden tüm insanlara selam olsun ...

Bu "makale"lerin göçle ve mültecilikle neredeyse hiç alakası yok. Dahası, metinler anlaşılır da değil. lyi not almak için gerçek­ ten cümleleri ezberleyip sınavda tekrar etmekten başka çare yok gibi görünüyor. Tıpkı bir duayı anlamını bilmeden, Arapça olarak ezberlemek, gerektiğinde ezberden okumak gibi...

\\Sınavda her şeyi dine bağlıyorum" Gözde anlasa da anlamasa da, inansa da inanmasa da, iyi not almak için sınav kağıdına "hocaların hoşuna gidecek cümleler" yazmış: Aslında, mültecilik konusunda net bir düşünceye sahip değilim. Bu insanlar ülkeye alınmalı mı alınmamalı mı, nasıl alınmalı, bil­ miyorum... Ama sınavda dedim ki; "Tabii ki almalıyız". Sınav ka­ ğıdına dünya evrensel bildirgesiyle ilgili bir şey yazmak yerine, ensar-muhacir kardeşliğini yazdım. Yazıyorum, yazdıktan sonra bunlann bana ait olmadığını o kadar hissediyorum ki ... Ama ora­ da onu yazmam gerektiğini hissediyorum. Bu beni rahatsız ediyordu; artık gerçekten değişmeye başladığı-

mı hissediyordum. Değişmek kötü bir şey değil ama sınav kağıtla­ nna çoğu zaman gerçek düşüncemi yazmadım. "Sanat" denince benim aklıma başka şeyler geliyor ama derste "Güzel Kuran okunması da bir sanattır," diyorlardı, ben de bunla­ n sınav kağıdına uzun uzadıya yazdım. Ya da sınav için hadis araş­ tmyordum. Sınavlarda sürekli bir dine bağlama eğilimi oluyor. En alakasız konuyu bile bağlıyorum. Çoğu kişi böyle.

Kürtaj dersi Gözde çoğu derste anlatılanları mecburen öğrenmiş. Bir de içine işleyen dersler, onu ikna ederek değiştiren hocaları var: Bir hoca var, çok temellendirerek anlaur, açık bırakmaz. Sen onun dediğini onaylarsın. Bize kürtajı öyle anlatn ki hepimiz o günden sonra, "Kürtaj bir bebeği öldürmektir, kürtaj olmamalı" kanısı­ na vardık. Ama kesinlikle, kürtajda bir gereklilik ihtimali öğretilmiyor. Kesinlikle o tarafı bilmiyoruz. Artık ben de, "Kürtaj, çok zorun­ lu olmadığı müddetçe yapılmamalı"yı savunuyorum. "Empoze olmak"tan kastım bu.

Okulda etek giymiyoruz Yalova Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümü'ndeki muhafazakar ho­ calar, dört yıl boyunca Gözde'nin yalnızca düşüncelerini değil kı­ lık kıyafetini de etkilemiş. Gözde, üzerinde hissettiği baskı nede­ niyle istediği gibi giyinemediğini söylüyor: Okula giderken askılı ya da sıfır kol giyebiliriz -saçımız açık ol­ duğu için askılı o kadar göze batmıyor herhalde- ama kesinlikle etekle gitmeyiz. Bu bir baskıdır. Ben günlük hayatta etek giyerim. Bu sene havalar sıcak ama okula yine etekle gitmeyeceğim. Kıyafetlerimizle ilgili, "Bu, okula gitmez ama günlük [okul dı­ şında] giyersin" gibi arkadaş yorumlan oluyor çünkü hepimiz bu­ nu hissediyoruz. 69

Gözde, bunların yanı sıra aldığı eğitimin olumlu yanlarını da an­ latıyor. Örneğin, derste kendi görüşlerini ifade ettiğinde notu kırıl­ mıyor. Hocalar genellikle mütevazı ve insancıl; Gözde, "Belki dini bakış açısının getirmiş olduğu alçakgönüllülük, belki de öğren­ ci kazanma yöntemi," diyor. Aynca, hocaların öğrencileri çok faz­ la sahaya göndermelerini, uygulama ödevi vermelerini de olumlu noktalar olarak belirtiyor. Ne var ki bunlar Gözde'nin genel memnuniyetsizliğini gidermi­ yor. Neticede, sosyal hizmet alanından olmayan hocalardan alı­ nan, dinle bezeli bir eğitim var ortada. Gözde, "Bu okulun bu ka­ dar olduğunu bilsem, belki yazmazdım," diyor.

Muhafazakar öğrencilerin gözünden Yalova Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümü'nü araştırırken üniver­ site ve bölüm yöneticilerinden sorularıma yanıt alamadım ama Gözde'den başka öğrencilerle de görüştüm. 2020 öncesi yaptığım görüşmelerde dokuz öğrenci ve mezun sorularımı yanıtladı. içle­ rinde Gözde'den farklı düşünenler de vardı. Örneğin, muhafazakar bir öğrenci olan Banu da, "Alandan gel­ miş bellibaşlı profesör unvanı olan hocamız yok," diyor ama "Ço­ ğu üniversitede böyle", "Hocalarımız ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlar," diyerek kabulleniyor durumu. O da hocaların "ağır­ lıklı olarak muhafazakar" olduğunu düşünüyor ancak ona göre bunu derste açıkça gösteren hocaların sayısı az. Ayrıca bu yansı­ malar olağan: Aile Kurumu ve Hukuku dersinde, Kuran-ı Kerim den yansımalar '

ve örnekler görebiliyoruz. ( ... ) Türkiye ağırlıklı olarak Müslüman

bir ülke olduğu için, bunun izlerini görmüş oluyoruz.

Bir başka muhafazakar öğrenci Feza'ya göre de Müslümanların çoğunlukta olduğu bir ülkede muhafazakar hocaların görüşlerini belirtmelerinde bir sakınca yok: Zaten İslamcı bir toplumda yaşadığımız için görüşlerini belirtme­ lerinde kesinlikle bir yanlışlık göremiyorum. Bu ülkede bu din ço70

ğtınlukta olduğu için bu şekilde öğretiliyor ama dersler bilimsel bir şekilde işleniyor.

Staj dersinde E rbakan'ın danışmanı Yalova Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümü'nden 2018 yılında me­ zun olan Ebru ise farklı bir noktaya dikkat çekiyor: Hocaların durup durup "dindar kimliğimle", "ilahiyatçı kimliğim­ le" diye söze girdikleri doğru. Bunlar akademide yanlış. Bir sosya­ list ya da sol görüşte hocamız, "Ben şu görüşteki bir insan olarak şöyle düşünüyorum," demiyor.

Ebru, bazı hocaların dersleri kendi görüşlerini aktarmak için kullanmasına dair çarpıcı bir örnek anlatıyor. Bölümdeki tüm öğ­ rencilerin zorunlu olarak aldıkları, ders kapsamında bir kurum­ da stajda yaptıkları Uygulamalı Eğitim dersi var. Ebru'nun söyle­ diğine göre, bu dersin hocası, öğrencilerden staj yapmalarının ya­ nı sıra belirli kitapları okumalarını ve kitapların özetini el yazısıy­ la yazmalarını istiyor. Kitaplar şunlar: • •



Kaos - Batı Hakimiyetinin Çöküşü, Hasan Köni Büyük Satranç Tahtası - Amerika'nın Küresel Üstünlüğü ve Bu­ nunjeostratejik Gereklilikleri, Zbigniew Brezinski Narkoz, Mete Gündoğan (Kitap "küresel sömürü düzeni" üzerine. Yazar Gündoğan, bir dönem Necmettin Erbakan'ın danışmanlığını yapmış.)

İsimlerinden anlaşılabileceği gibi bu kitapların sosyal hizmetle ilgisi yok. Ebru "Hocanın kendi fikrini empoze etmek amacıyla bi­ ze ödev olarak verdiği kitaplar," diyor: Bunlar sağ siyasetin kitapları. Hocanın kendi görüşü böyle olabilir ama bütün bölüme, "Bunu okuyacaksınız," demek etik değil. 11kokul çocuğu gibi, "Özetini el yazısıyla getirin," demesi çok abes.

Anlaşılan o ki, Yalova Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümü'nde, muhafazakar hocaların derste öğrencilere kendi görüşlerini aktar71

dığı yetmiyor, staj dersinde öğrencilere kendi beğendiği kitapları okutması yetmiyor. Bir de öğrencilerin kitapların özetini el yazı­ sıyla yazmasını isteniyor. El yazısı olsun ki, öğrenciler bilgisayarda kopyala yapıştır yapamasın, o düşünceler kafalarına iyice yerleş­ sin. Bir hocanın, dersi kendi siyasi amaçları için suiistimal etmesi­ nin az bulunur bir örneği...

Kıyamet alametleri ve iktisat teorileri Ders ne olursa olsun mevzuyu dine bağlayan hocalara diğer üniversi­ telerde de rastlamak mümkün. Bu hocalar özellikle taşra ü niversitele­ rinin ilk 10 yılında boş kadroların da etkisiyle kendilerini oldukça rahat hissediyordu. Giresun Üniversitesi'nden Suzan, 2015 yılında yaptığımız görüşmede iktisat tarihiyle ilgili bir dersi şöyle anlatmıştı: Biz ders işlemiyoruz o hocanın dersinde. Dersi 13 hafta aldık. Benim hafta boyunca dinlediğim şey; Kuran'daki ayetlerin betimleme­ si, Yusuf Has Hacib, Ebu Yusuf, bunların yaptıkları ... İktisatla alakası yok! Hoca şöyle bağlıyor, "Onlar İslam'da şunu yaptı, bunu yaptı," diyor, sonunda da "Ekonomi öyleydi de böyle oldu," diyor. İktisat tarihi oluyor... 13

' �:.

Suzan bu hocanın dersinden 100 almanın yolun u bulmuş: Sınav kağıdına Kuran'da bildiğim ayetleri yazdım. Sorularla hiç ala­ kası yoktu. 100 aldım. Yemin ediyorum, o şekilde aldım. Arkadaşla­ rıma dedim ki, "Geri zekalısınız siz, iki tane ayet yazsanız 100 alırdı­ nız." Adamın hoşuna gidiyor. Suzan, yüksek not aldığı tezini ise şöyle anlatmıştı: Ben tezimden de 100 üzerinden 98 aldım. Tezim, "Kuran'da geçen ik­ tisatla ilgili ayetlerin çözümlemeleri..." Zaten bir şey de yapmıyorsunuz; ayeti yazıyorsunuz, aklınıza ne gelirse yazıyorsunuz, sonra da bağlayabildiğiniz yerden bağlıyorsu­ nuz. [Mesela] İktisatta sermaye konusu var. Ben "Yeraltı, yerüstü kaynakları, güneş, ay, şu, bu düşünüldüğünde; bunlar da Allah'ın in­ sana verdiği sermaye değil midir," diye bir girdim ... [Bir başka örnek...] Ünlü iktisatçı diyor ki, "Doğal kaynaklar sınır­ sız olmadığı için, insan nüfusu sürekli arttığından dolayı kaynaklar

72

tükenecek, insanlık açlıktan ölecek." Ben de şuna bağladım; "Bu za­ ten kıyamet alametlerinde var. Demek ki Kuran'da geçiyor." Bugün e kadar taşra ü niversitelerinden Suzan gibi binlerce öğrenci, dersi çalışarak değil sınav kağıdına ayet yazarak geçti, ü niversiteden eleştirel düşünme kapasitesini geliştirerek değil, hocanın hoşuna giden şeyler söyleyince başarının geldiğini görerek mezun o ldu .

"Sosyal hizmet diye geldik imam olacağız" Öğrencilerin anlattığına göre, Yalova Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümü'ndeki hocalar, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölü­ mü'nü solcu olarak görüyor, sıkça o ekolü eleştiriyor. Gözde okul­ da sürekli Hacettepe'ye "giydirme" olduğunu belirterek "Sanki biz Hacettepe'nin muhafazakar modeli olmak için yarışıyoruz," diyor. Gözde'ye göre hocalannın amacı Yalova Üniversitesi Sosyal Hiz­ met Bölümü'nü "muhafazakarlıkta bir marka" yapmak. Bölümdeki bazı hocaların dini yaklaşımı öyle yoğun ki, 2018 mezunu Ebru'nun söylediğine göre, öğrenciler o hocalar için ken­ di aralannda "imamlanmız" diye espri yapıyor. Bir başka öğrenci ise 2016 yılında Twitter'da bölümdeki eğitimi şöyle tarif etmiş:3 Sosyal hizmet diye geldik imam olarak mezun olacağız bu gidişle çünkü burası Yalova University.

Son dönemde yaptığım bazı kısa görüşmeler, o günden bugü­ ne Yalova Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümü'ndeki eğitimde, di­ nin dozunda azalma da dahil, bazı değişimlere işaret ediyor. An­ cak 2022 mezunu bir öğrenci de bir hocanın derste Cumhurbaşka­ nı Erdoğan'dan "Reis" diye bahsettiğini söylüyor. Neticede bugün de bölümdeki öğretim üyelerinin biri hariç hiçbirinin sosyal hiz­ met eğitimi yok, çoğunun muhafazakar kimliği ön planda. Gözde'nin anlattığı 2020 yılı öncesi tablo ise AK Parti iktidarı3

Semih Karabalçık,@K_Semih, Twitıer,3 Şubat 2016, https://twitter.com/K_Semih/ status/694965316317794304 (erişim 22 Kasım 2019). 73

nın dindar nesil yetiştirme çabalarının net bir yansıması. Durumu gayet olağan bulan öğrenciler de var ama önemli bir bölüm ken­ dilerine bir şeylerin "empoze edilmesi"nden hiç hoşnut değil. İk­ tidarın öğrencileri dindarlaştırma çabası kısmen sonuç verir gibi görünürken bazı öğrencilerde de olumsuz tepki yaratıyor. Örne­ ğin Gözde bu değişimin, özgür değil, kuşatılmış bir ortamda oldu­ ğunun farkında. Bu nedenle üniversiteden mezun olurken sesinde coşkudan ziyade bıkkınlık ve öfke var. AK Parti iktidarı dört kol­ dan uğraşıyor ama üniversitelerde dindar nesil için atılan tohum­ lar güçlü filizler vermiyor.

6 İLÇEDE MYO: " O UTLET" ÜNİVERSİTE

BU LAN CAK: A N AHTAR TESLİM BİN A l ı----

'ı Akdeniz

İsrafil Kurtcephe

Terör örgütü 2008-201S-·----

: i

Aydın Adnan Menderes ! Üniversitesi

Mustafa B i rincioğlu

2011-2014

j Tekirdağ Namık

! Kemal Üniversitesi

Osman Ş imşek

20112010 cıs Temmuz'da

1 Üniversitesi

üyeliği

2021-2022 Öğretim Yılı > Öğrenci Sayılan > Öğrenim Dü­ zeyleri ve Yükseköğretim Kurumlannın Birimlerine Göre Öğrenci Sayılan sekmele­ ri kullanılarak ulaşılan tablodaki verilerden hesaplanmışur (2 Temmuz 2022). 14 https://istatistik.yok.gov.tr adresindeki Yükseköğretim istatistikleri > 2021-2022 Öğretim Yılı > Özet Tablolar > Öğrenci Sayılan Ôzet Tablosu sekmeleri kullanıla­ rak ulaşılan tablodaki sayılardan hesaplanmıştır (2 Temmuz 2022). 270

ten bu tür beklentiler ise sınırlıdır. Günümüzde dini hayat, erkek­ lerin egemen olduğu, kadınların kontrol altında tutulmaya çalışıl­ dığı bir hayat. llahiyat okuyup o alanda çalışan kadınlar da hep din dairesinde kalarak bu hayatı devam ettirmiş oluyor.

Erkekler profesör llahiyat fakültelerinde öğrencilerin çoğunluğu kadınken, onlara ders verenlerin ezici çoğunluğu erkek. 2021-2022 dönemi itiba­ rıyla bu fakültelerde görev yapan 4.748 öğretim elemanının %79'u, yani her beş öğretim elemanından dördü erkek. Üstelik, az sayı­ daki kadın öğretim elemanı daha çok akademinin alt basamakla­ rında yer alıyor. Erkeklerin oranı ilahiyat fakültelerinde doçentler arasında %90'a, profesörler arasında ise %96'ya ulaşıyor. Kadınlar, din alanında okuyup çalışıyor, bu alanın talebesi oluyor ama ente­ lektüeli ve otoritesi olamıyor.

!