Yıldız Hikayeleri: Dünya Kültürlerinde Takımyıldızlar [1 ed.]
 9789750851278

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

YILDIZ HiKAYELERi Dünya Kültürlerinde Takımyıldızlar

Anthony Aveni Colgate Üniversitesi'nde Astronomi, Antropoloji ve Amerikan Yerli Çalışmaları bölümlerinde Russell Colgate Distinguished University Professor unvanıyla Emeritus Profesör olarak görev yapmaktadır. Arkeoastronomi ve kültürel astronomi alanlarının gelişmesine katkıda bulunmuştur.

Erdem Gökyaran

1973 yılında lzmir'de doğdu.

Ortaöğrenimini lzmir Saint joseph Lisesi'nde

tamamladı. Marmara Universitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nü bitirdi. Ardından Galata­ saray Universitesi'nde ve K atholieke Universiteit Leuven'de felsefe okudu. Sanat Dünyamız ve

Cogito gibi dergilerde çevirileri yayımlandı. Çevirdiği kitaplardan bazıları: Ortaçağda Dinsel

2015); Mutluluğun Sakınca/an (YKY, 2015); Otizm Salgını (YKY, 2016); 2016); Avrupa'nın Katli (YKY, 2017); Sağlık Hastalığı (YKY, 2017); 2018); Osmanlı-İslam Sanatında Tapınma ve Tılsım (YKY, 2020).

Sapkınlıklar (K abalcı,

Antik Yunan Tarihi (YKY, Obur Zih i n (YKY,

ANTHONY AVENI

Yıldız Hikayeleri Dünya Kültürlerinde Takı myı ld ızla r

Çeviren Erdem Gökyaran

omo

YAPI KREDi YAYINLARI

Yapı Kredi Yayınları - 5863 Tarıh - 275 Yıldız Hikayeleri, Dunya Kulıurlerinde Takımyıldızlar I Anthony Aveni Ôzgun adı: Star Sıories, Consıellaıions and People Çeviren Erdem Gokyaran Kıtap edıtoru: Derya ônder Duzelıi· Filiz Ôzkan Kapak ve sayfa tasarımı. Mehmet Ulusel Grafık uygulama !lknur Efe Baskı Baskı: Opıımum Basım San ve Tic Lıd Şıı Tevfikbey Mah. Dr. Ali Demir Cad No 51/1 Kuçukçekmece 34295 lsıanbul Serııfıka No 41707 Telefon:

(O 212)

463 71 25

Çevıriye temel alınan baskı: Yale Universiıy Press. 2019 l. baskı Isıanbul, Ekim 2021 ISBN 978-975-08-5127-8 ©Yapı Kredi Kulıur Sanat Yayıncılık Ticaret ve Sanayi

A.Ş,

2019

Sertifika No: 44719 Copyrighı © 2019 by Anıhony F. Aveni Illusırations by Maııhew Green copyrıghı © 2019 by Maııhew Green Bu kitap ilk olarak Yale Unıversity Press tarafından yayımlanmıştır Buıun yayın hakları saklıdır Kaynak gösterilerek tanıtım ıçin yapılacak kısa alıntılar dışında yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz. Yapı Kredi Kulıur Sanat Yayıncılık Ticaret ve Sanayı A.Ş istiklal Caddesı No: 161 Beyoğlu 34433 lsıanbul Telefon:

(O

212) 252 47 00 Faks

(O 212)

293 07 23

hııp://www.ykykultur com.ır e-posıa: ykykulı[email protected] ır face book.com/yapi k rediyayin lari twiııer.com/YKYHaber insıagra m. com/yapi kredıyayınlari Yapı Kredi Kulıur Sanat Yayıncılık PEN lntemational Publishers Circle uyesidir.

İçindekiler

Önsöz• 9 G İ Ri Ş : G ökyüzünde Şekiller• 1 1 1

Orion'un Bin Bir Yüzü• 1 5 2

P leiadlar• 2 7 3 Dü nya Kü ltürlerinde Farklı Zodyaklar• 3 7 4 Samanyolu Sagaları• 5 1 5 Samanyolu'nun Karanlık Bulut Takımyıldızları• 63 6 Kutup Takımyıldızları• 73 7 Tropikal Kuşağın Takımyıldızları • 83 8 Gökyüzündeki i mpara torluk• 9 3 9 Yıldızlı T avanlar ve Mega Takımyıldızlar• 1 05 10 Gökyüzünü Cinsiyetlendirmek• 1 1 7 Sonsöz• 1 2 7 Kaynakça N otları • 1 29 Teşekkür• 1 43 Dizin• 1 4 5

Colgate Üniversites i 'ne Ho Tung Görselleş t i rme Laboratuvarı 'nı bağışlayarak gökyüzü i mgelerin i daha geniş bi r k i t leyle pay laşmaya beni teşvik etmiş olan Robe rt H.

N.

Ho'ya

Ön söz

Akıllı telefonlardan önce kitaplar vardı. Ki taplardan önce ise mağara duvar­ larına veya ku tsal tapınaklara yapılmış resimler vardı ve bu resimlerin ilet­ mek istediği mesaj , günümüze ulaşmayan sözlü kelimelerle pekiştiriliyordu. Gökyüzü de yaşamın anlamı hakkında hikayeler anlatmak için öteden beri bir tuval vazifesi görmüştür. Erken dönemlerde insanlar gökyüzü ile yer­ yüzü arasında gizli benzerlikler aramış , yarattıkları göksel imgeler yoluyla da yukarıdaki bilinmezi aşağıdaki günlük yaşamlarıyla birleştirme umudu taşımışlardır. Gökyüzüyle temasımız bizi insanlaştırmış, kim olduğumuza dair hikayeler anlatmak için hayal gücümüzü kullan maya teşvik e tmiştir. Dünya üzerindeki her şeyin aksine , gökyüzü saf ve kusursuzdu - do layı­ sıyla , tanrıların ikamet etmesi için ideal bir yerdi. G öksel zaman, bize kade­ rimizi önceden haber v eren sonsuz döngüler halinde ilerliyordu . Geleceğe dair öngörüde bulunmanın en iyi y olu , başımızı kaldırıp gökyüzüne bakmak değil miydi? Ahlaki içeriğe sahip hikayeler yaratmak için, mevsimlerle gidip gelen yıldızların -özellikle de doğu mları ve ölümleri haber veren, savaş ve refah dönemlerini bize hatırlatan ve kişisel aşklarımızın ve maceralarımızın anısını canlı tu tan takımyıldızların- sessiz ve güvenilir güzergahından daha iyi bir vasıta olabilir miydi ? Yı ldız Hi kayeleri , kozmik anlatıların doğasında var olan kül türel çeşit­ liliğe odaklanıyor. Antik ve çağdaş çok sayıda kültürün tasavv u r e ttiği ta­ kımyıldızlar ve yıldız kümeleri , doğanın ( iklim, çevre , enlem) ve kültürün ( avcı- toplayıcılardan imparatorluklara dek), gökyüzündeki şekiller yoluyla birbirinden çeşitli anlatılar yaratmaya insanları nasıl teşvik ettiği konusun­ da ayrıntılı bir tartışma için zemin oluştu racak. Bizden önce sayısız kuşak boyu nca anla tılagelen bu hikayeler, bugün de bizler tarafından paylaşılmayı ve üzerinde düşünülmeyi hak ediyor.

Giriş Gökyüzünde Şekiller

Sıcak bir yaz günü çimlere uzanıp masmavi bir gökyüzünde süzülen kabarık bulut kümelerini birbirine dönüşen tanıdık şekillere benze ttiğiniz olmuştur: l ş te bir yarış a rabası , bir beyzbol eldiveni ya da köpeğinizin yüzü. j e olojik oluş u mlar söz konusu olduğunda da aynısını yaparız : New Hampshire'da Dağın Yaşlı Adamı , Britanya'da K raliçe Y iktorya Kayası , Israil'de Lut' un Ka­ rısı, Gine'de Mali K adını ve uyuya n bir deve benzetilen düzinelerce dağ veya kaya - hatta M ars yüzeyine ait görüntülerde dü nya dışı bir varl ığın belli belirsiz yüzü . Beynimiz şekil ta nıma konusunda ustadır. Psikologlar rastgele uyaranlarda bir bütünlük görme yönündeki bu eğilime pareidolia adını veriyor. Zihin yabancısı olduğu bir örün tüde tanıdık bir şey algılamaya çalışarak rastgeleliğe eşlik eden gerilimi ortadan kaldı rmanın yolunu arar. Bu görüntüler çoğu zaman dinsel bir nitelik taşır: Bir alevde Hz. Muhammed'i veya bir tortillada Hz. Isa'yı görmek gibi. Fransa'da Chauvet Mağarası'nın duvarındaki 30.000 yıllık bir resimde, bizim evcil sığırlarımızın atası olan bir çift yabanöküzü görü l ü r. Başları aşağı eğilmiş, omuz kasları gerilmiştir. Arka planda çizilmiş olan boynuzlu hayv anlar, saldırıya hazırlanan boğaları seyretmektedir. Mağara ressamı, bu gerilim dolu sahneyi çağdaş bir sanatçının duyarlılığıyla betimlemiştir. Bir ateşin e trafında bağdaş kurarak o tu rmuş , resmi seyreden geniş bir aileyi gözümde canlandı rabiliyorum . lçlerinden biri , elinde mızrağıyla resmin yakınında duruyor. Bir diğeri ise bir hayv a n postuna bürünmüş, saldırır gibi yapıyor. Av ile avcıyı bir araya getiren bu kadim sahne, grubun hayatta kalması ve soyunu devam e ttirmesi açısından son derece önemli bir olayı canlandırmaktadır. Ertesi gün olacakların hazırlığını mı yapıyorlardı ? Avın başarılı geçmesi için, bir ritüel halinde sahnelenmesi mi gere kiyordu ? Bunu asla bile meyeceğiz. Bulu t kü meleri akşamın alacaka ranlığında dağılıp da mavi gökyüzü yerini gecenin yıldızlarla dolu karanlık gökyüzüne bıraktığında , Chauvet Mağarası'nın dışında ve üzerind e , av hikayesini anlatmaya aynı derecede elverişli bir diğer sahne belirir. Günümüzde yapay ışıklandırma nedeniyle ancak nadiren deneyimleme fırsatı bulduğumuz zifiri bir karanlıkta , gök­ yüzünün baştan başa yıldızlarla kaplı olduğu görü lür. Kadim Ortadoğu'da,

12

Yıldız Hikayelerı

sü rüleriyle ilgilenmek dışında yapacak fazla işi olmayan çobanlar, Büyük Kepçe' nin bir yük arabasına ve Orion'u n bir insana benzemesi hakkında düşüncelere dalardı. Onlar için gece göğü , herkesin özgürce kullanabileceği doğal bir hikaye tah tasıydı. Bizim elektronik cihazlarımızdan, bu elinizde tuttuğunuza benzer resimli kitaplardan ve hatta ressamın fırçasını bekleyen mağara duvarlarından çok önce , gece göğü , gözlemcileri noktaları birleştir­ meye davet eden sayısız ışık nok tasıyla dolu bir ifade aracı olmuştur. Gökyüzü nde yıldızlardan şekiller meydana getirmek ve bunları adlandır­ mak, zamanla sıradan bir etkinlik olmanın ötesine geçti: Dinsel veya mitsel öneme sahip imgeleri bilinçli bir şekilde canlı tu tmanın bir yolu , dünyayı yara ttıkları için şükran duyduğumuz tanrıların görkemini ya da tanrıların soyundan gelme iddiasındaki hü kümdarların kudretini hatırlatmanın bir aracına dönüştü . Bu da, muhtemele n , gökyüzündeki tanrılara tapınırken yukarıya bakan rahiplerin , kendilerini daha iyi ifade etmek için, yıldız örün­ tülerinden meydana gelmiş şekiller tasavv ur e tmeleriyle başlamıştır. Batılı bir kültürel yönelime sahip gökyüzü gözlemcilerinin aşina oldukları takımyıldızlar, isimleri dikkate alındığında , M Ö 3. binyıl Sümer uygarlığına dayanmaktadır. İlk kez somut bir görünüme kavuşmaları ise M Ö 7. yüzyıla ait sınır taşları ve çiviyazılı table tlerde ve Homeros ile H esiodos'un yine aynı döneme ait destanlarında gerçekleşmiştir. (Bu kitapta , tarih boyunca ortaya çıkan dü nya kültürlerini sık sık "Batı" ile karşılaştıracağım . "Batı"dan kastı m , klasik Yunan-Roma dünyası aracılığıyla kadim Ortadoğu'nun inanç ve geleneklerini miras almış Avrupalı-Amerikalı Batı uygarlığıdır. Bu miras, modern Batı dü nyasına İ slamiyet, Ortaçağ ve Rö nesans Avrupası ile Fransız Aydınlanması yoluyla intikal etmiştir. ) MS 2 . yüzyılda İskenderiyeli gökbilimci Ptolemaios, 48 takımyıldızdan oluşan bir liste hazırladı . Bunların üç düzine kadarı ismini kara hayvanla­ rından , balıklardan ve kuşlardan alıyordu. Ayrıca birkaç yılan ve insansı, b i r de böcek vardı. Alman avu kat ve kartograf j o hann Bayer 1 603'te Güney Yarımküre'nin ilk gökyüzü hari tasını hazırladığında , bu takımyıldızlara bir düzine daha eklendi . l 922'de Uluslararası Astronomi Birliği (The Interna­ tional Astronomical Union , IAU ) takımyıldızların resmi sayısını 88 olarak belirledi . Bu listede yer alan teleskop, mikroskop, hava pompası, simya ocağı , çelikkalem ve üçgen şeklindeki takımyıldızlar, 1 8 . yüzyıl Aydınlanması'nın bilimsel başarıya katkısını temsil etmektedir. Aziz Pe trus' u n Cennet Kapısı Anahtarları gibi Ortaçağ takımyıldızları ise listeden çıkarılmıştır. Çin astronomisinde ise Sümer kökenli olanlardan tümüyle farklı isimle­ re sahip tam 283 takımyıldız vardır. Bunlardan en eskisi , yaklaşık MÖ 1 4 . yüzyılda Shang Hanedanı döneminden kalma kehanet kemiklerine kazınmış olarak karşı mıza çıkar. MÖ 2. binyıla ait Hindu ilahil e rinden oluşan Rig

Girı ş, G ö kyuzunde $ e k ı \le r

13

Veda'da ve Yukarı Mısır'ın MÖ 1 6 . yüzyıla ait firavun mezarlarındaki yazılar­ da da takımyıldızlardan bahsedilir. Amerika kı tasında Navaholar, İ rokualar, Mayalar, İ nkalar ve Aztekler kendileri için büyük önem taşıyan ko nula rla ilgili yıldız şekilleri meydana getirmişlerdir. Avustralya'da Aborij inler, Güney Amerika'nın tropikal yağmur ormanlarında , Arktik Sibiry a ve Alaska'nın buzlu arazilerinde ve A frika'nın çöl , orman ve bozkırlarında yaşayanlar için de aynı şey geçerlidir. Yıldız Hikayeleri, hepimizin ortak bir yönünü ele alıyor. Ahlaki konulardan ve toplumsal kurallardan , pratik ve manevi meselelerden , en acil ih tiyaçla­ rımız ve en gerçek dışı rüyalarımızdan bahsetmek amacıyla takımyıldızlar yarattık. Bu hikayelerin bu rada bir kez daha anlatılmasının, insanlığın sınır tanımayan hayal gücüne bir övgü niteliği taşıyacağını u muyorum .

Orion'un Bin Bir Yüzü

Yu nan mitoloj isinde O rio n , deniz tanrısı Poseidon'un oğludur ve bir yarı tanrıdır. Su üzerinde yürüme yeteneğine sahip olan Orion , Ege D e n i zi. ni adımlayarak bir ada kralının sarayını ziyaret eder ve orada şarabı fazla ka çırıp kralın k ızına saldırır. Bunun üzerine kra l , ceza olarak Orion'u kör eder, su üzerinde yürüme ye teneğinden yoksun bırakarak adadan kovar. Yardı msever ateş tanrısı Hephaistos, O rion'a acıyarak onu bu kötü durumdan kurtarmak ister ve Güneş'in doğduğu yere gö türmesi için hizmetkarı Kedalion'u yanına rehber olarak verir. Orion ve Kedalion u fka vardıklarında , Apollon iyileştirici ışınlarını bu yarı ta nrının üzerine salarak ona hem görme ye tisini hem deniz üzerinde yürüme ye te neğini geri kazandırır. Sonrasında Krete'ye ( Girit) sığınan Orion , burada ok ve yay kullanmada usta bir avcı olarak nanı salar. Fakat taşkınlıkları ve avlanmaya kendini faz­ laca kaptırması nedeniyle bir kez daha başı derde girer. Artık av tanrıçası Artemis'in himayesi altında bulu nan Orion , yeryüzü ndeki bütün hayv anları öldürebileceğini söyleyerek böbürlenir. Bu da , bek leneceği üzere , yeryüzü tanrıçası Gaia'yı kızdırır. Bazılarının dediğine göre , Gaia'nın kendi karnından çıkardığı bir akrep, gözü pek avcıyı topuğundan sok arak öldürür. Bazıları­ na göre ise çirkin sarkıntılıklarına bir son vermek üzere bu zehirli ha yvanı Orion' u n üzerine salan Artemis'in kendisidir. Antik Yunanların Orion hikayesi , kibirli davranan -bu örnekte , tanrısal bir güce sahip olmakla böbürlenen- herkesin, tanrılar tarafından cezalandırılacağı uyarısında bulunur. Bu yüzdendir ki avcı Orion, geceleyin gökyüzünde Akrep Takı myıldızı'nın tam karşı tarafında bulunur. Gökyüzü , hikayedeki diğer önemli anlar için de bir sahne işlevi görü r. Orion'un mevsimsel yolculuğu­ nun bellibaşlı dönüm noktaları ar asında ya rı tanrının kör edilmesi ve deniz sularına gömülmesi ( kendisiyle aynı adı taşıyan takımyıldızın ilkbahar son­ larında günbatımının ardından gözden kaybolmasına tekabül eder) ve görme yeteneğini yeniden kazanması (yaz ortasında gece göğünde yeniden belirmesi) yer alır. Ayrıca , Avcı O rion'un gökyüzünde en belirgin olarak göründüğü sonbahar sonları , aynı zamanda avlanma mevsiminin de başladığı döne mdir. Avcı Orion bir zamanlar el- Cebbar adıyla biliniyordu . Aslında , batılı ta­ kımyıldız isimlerinin çoğu Arapçadan gelmedir. Parlak kırmızı Betelgeuse veya Ibt el-C evza , " merkezde duranın koltukal tı"dır (veya daha seyrek olarak,

16

Yı l d ı z H i k a y e l e r i

bazen el- Cebbar'ın omzu , kolu ya da sağ eli de denir) . Ricl el- Cevzael-Yesari veya Rigel, Orion'un sol bacağını belirten parlak mavi yıldızdır. Takımyıldızın merkezinde , düz bir çizgi üzerinde birbirine yakın aralıklarla dizilmiş üç ma­ vimsi yıldız , Orion'un Kemeri'ni meydana getirir. "Altın cevizler" de denilen bu üç yıldızın her biri farklı b ir adla anılır. Sağda (ba tıda) yer alan Mintaka , "kemer" anlamına gelir. Ortadaki Alnilam, kemerin merkezindek i inci dizisi­ dir. Son sıradaki Alnitak ise kuşaktır. Yukarıda , sol omuzda yer alan Bellatriks, Orion Takımyıldızı'nın Arapça bir isim taşımayan tek önemli yıldızıdır ve L atincede " kadın savaşçı " anlamındadır. Bununla birlikte , eski hari talarda bu yıldızın adı el-Murzim veya M irzam, yani " kükreyen fa tih" olarak da geçer. Daha az parlak bir yıldız olan Saif, Orion'un sağ bacağını belirtir. Aslında Saif "kılıç" demektir ve bu yıldız , başlangı çta Avcı'nın kemerinden sarkan kılıcın uç kısmını belirtme amacı taşıyord u . Orion Bulu tsusu'nu içeren kılıcın soluk ve puslu kabzasındaki en parlak yıldız Nair e l-Saif, yani " kılıcın üzerindeki parlak yıldız" adını taşır. Görünüşe göre yanlışlıkla komşu i kizler Takımyıl­ dızı'ndaki bir yıldızla karıştırılması sonucu nda el-M eysan veya Meissa adı verilen yıldız , bir zamanlar el-Res el- Cevza , yani el-Cevza'nın Başı' ydı. Son olarak, sağ omuz üstü nde , yukarı kalkmış kol boyu nca uzanan ve kolayca seçilebilen soluk yıldızlar silsilesi, Orion'un kıyafe tinin kolunu temsil eder ve el-Kumm, yani " yen" olarak adlandırılmıştır. Bu yıldızlar neden belirli bir mevsimde gökyüzünün b e lirli bir kısmında beliriyorlar? Orion'un hikayelerini kim anla tıyor? D inleyenler kim? Peki bu soruların yanıtları , yıldızlarla ilgili hikayeler anlatan insanlar hakkında bize ne söylüyor? MÖ 12. yüzyıla ait Çin hanedan kayıtları, Orion'un hikayesinin bir zamanlar siyasi propaganda amacıyla kullanılmış olduğunu gösteriyor. Büyük efsanevi i m parator Ku'nun Ebo ve Shichen adında iki oğlu varmış. Müzik aletlerini icat eden ve şarkılar da besteleyen Ku , uçsuz bucaksız imparatorluğu boyunca sonbahar ve k ış aylarında at sırtında, ilkbahar ve yaz aylarında ise bir ejderha üzerinde seyahat edermiş . U sta bir yönetici olmakla birlikte , gelecekte tahtı kime bırakacağını belirlemekte zorlanıyormuş , zira iki oğlu çoğu kez incir çekirdeğini doldurmaz meseleler yüzünden birbirine giriyormuş. Oğulları büyüyü p de aralarındaki kardeş rekabeti, silah kuşanıp meyda nlarda dövüş­ me noktasına geldiğinde , imparator ciddi bir çatışmanın önüne geçmek için ikisini birbirinden ayırmaya karar vermiş. Ebo'yu Sabah Yıldızı veya Antares'e tapınan Shang Hanedanı'nı yönetmek üzere doğuya , Shichen'i ise Akşam Yıldızı veya Orion'un Kemeri'ne tapınan Shen Hanedanı'nı yönetmek üzere ba tıya göndermiş. Bu yıldızların yörü ngelerinin asla kesişmemesi , kavgalı kardeşlerin sonsuza dek birbirinden ayrı kalmasını güvenceye alıyormuş.

Orion'un Bin Bir Yuzu 1 7

Pl.29.

\

....

7 \ ....

..

>

\

....

� ...

\

..

..

.

Pa r i s K o d e k s i ' n d e y e r a l a n M a y a Z o d y a k ı ' n d a n b i r b ö l ü m . O rt a d a u z u n b u r u n l u b i r y ı l a n v e i k i y a n ı n d a b ı re r k u ş g ö r ü l ü yo r. ( F ra n s a U l u s a l K ü t ü p h a n e s i )

D ü nya K ü l t ü r le r i n d e Farklı Zodya k l a r

47

ölçüde zarar görmüş duru mdaki Paris Kodeksi , kü tüphanesinde yer aldığı şehrin ismiyle anılmaktadır. 1 850'lerde Fransa U lusal Kü tüphanesi'nde bir şöminenin yanında , is kaplı bir kağıt yığını arasında terk edilmiş bir halde yeniden keşfedildi . Kodeksin 23. ve 24. sayfalarında , düz bir şeridin altında asılı duran birtakım hayvan resimleri yer alır. Hayvanlar açılmış çeneleriyle, güneş sembollerini bir kıskaç gibi kavramışlardır. Kodeksin geri kalan kıs­ mındaki üsluba ve yan sayfalardan birinin içeriğine dayanarak, bu şeridin iki başlı gökyüzü yılanının (caa n ) gövdesini temsil ettiği söylenebilir. Hayvanlar silsilesi sayfanın alt tarafındaki şeritte de devam etmektedir. Toplamda 1 3 hayvan, Mayaların Zodyak kuşağını meydana ge tirir. Bu hayvanlar arasında tanımlanması en kolay olanlar çıngıraklı bir yılan (çıngırağı açıkç a görmek mümkündür) , kaplumbağa, akrep, bir çift kuş (biri muhtemelen akbaba) ve bir yılandır. Diğer figürler ise daha belirsizdir ve bir kurbağa , geyik, insan kafatası ve peka riye benzemektedir. Bu gök­ sel yaratıklar, Zodyak kuşağının kendilerine ait alanına giren G ü neş , Ay ve gezegenleri yu tuyor olabilir mi? Hayvan figürlerinin altında , Maya gü n isimleri ve sayılarından oluşan bir tablo vardır. Her tarih bir diğerinden 28 günle ayrılmıştır. Bütün olarak ele alındığında , bu 28 gü nlük dönemler 1 3 kez kaydedilmiştir, ki bu da her yatay sırada toplam 364 gün eder. Çinlilerin Zodyak sisteminde olduğu gibi , burada da 28 sayısı Ay'la bir bağlantıya işaret etmektedir. Görü ndüğü kadarıyla antik Maya lar bu tabloyu , Ay'ın yıldızlar arasındaki hareke tini takip etmek için kullanıyorlardı. Kameri takvimi her biri 28 günlük 1 3 aya bölmüşlerdi , öyle ki bir kameri yıl 364 günden mey­ dana geliyordu . Ancak bazı bu lgular, Maya Zodyakı'nda hayvanlar dizisinin bekleneceği gibi çizgisel bir sıra izlemediğine işaret etmektedir. Bunun yerine, takımyıldızlar karşılıklı çiftler halinde düzenlen miş gözükür. Örneğin, biri doğuda u fkun hemen üzerinde konumlandığında , diğeri batı u fkunun he­ men üzerind e , yaklaşık 1 60 derecelik bir mesafededir ve ikisi gökkubbenin bir ucundan diğerine adeta karşılıklı bir diyalog içerisindedir. Yuca tan'daki tören yapılarının frizlerinde, her biri Venüs gezegeninin konumunu gösteren iki Maya Zodyakı daha tespit edilmiştir. Maya Zodyakı , Meksika'nın Chiapas Eyaleti'ndeki Bonampak Sarayı'nda , odalardan birinin kemerini süsleyen muhteşem bir duvar resminde de kar­ şımıza çıkar. Bu resimde, bir savaş sonrası teslim olma sahnesi ve muzaffer hü kümdarın tahta çıkışı betimlenmiştir. Göksel yılanı temsil eden şeridin yukarısındaki dört oval kartuştan ikisinde , Paris Kodeksi'nden tanıdığımız iki takımyıldız yer alır: Bir kaplumbağa ve çiftleşme halinde tasvir edilmiş iki pekari , elinde mızrak tu tan insan benzeri bir figü r ile seramik bir kap tu tan bir diğerinin iki yanında sıralanmıştır. Dört kartuş da , Venüs gezegenini temsil eden hiyerogliflerle bezenmiştir. Zodyak frizinin altındaki ü rkü tücü

48 Y ı l d ı z

H i k a y e leri

sahned e , az önce ye nilgiye uğramış savaşçılar, korku içinde diz çökerek Bonampak kralından aman dilemektedir. Görkemli süslemelerle donatılmış olan kral, boyun eğdirdiği kişilerin üzerinde tüm heybetiyle yükselir. Tır­ nakları sökülerek cezalandırılmış bir kurban , kanlar içindeki ellerini yu karı kaldırmıştır. Hemen yan ındaki bir diğerinin ise kesilen kafası , merdivenden aşağı yuvarlanır. Savaş yoluyla fethetme ve iktidara gelme , Maya heykelleri ve duvar resimlerinde birbiriyle yakından bağlantılı konulardır. İ lginçtir ki Bonampak'taki anıtlara oyu lmuş tarihler, Venüs'ün ilk ve son görü nüşleri­ ne a tıfta bulu nmaktadır - bu rada gerçek "yıldız savaşları" ile karşı karşıya olabilir miyiz? M ayaların bu 1 200 yıllık resimde nasıl bir kehanette bulunduklarına dair hiçbir fikrimiz yok ve kadim Mayaların torunları da a talarının kodeksleri nasıl kullanmış oldu kları hakkında çok az bilgiye sahipler. Bu yüzde n , geç­ mişte astrologların nasıl çalıştıklarını aydınlatabilmek için, günümüz Maya uygulamaları ü zerine e tnografik çalışmalara bel bağlamak zoru ndayız . Bu uygulamaların birinde kahin ve müşterisi, mum ışığıyla aydınla tılmış bir masanın başında karşılıklı otururlar. Masanın üzeri aromatik tü tsü kapları ve sıralar halinde dizilmiş tohum ve kristallerle donatılmıştır. Atina agorasında olduğu gibi, burada da müşteri sorular yöneltir: "Bu evlilik hayırlı olacak mı ? " "Bu hastalığın bir sahibi var m ı ? " ( veya " Hastalığımın sebebi ne ? " ) Astrologun bir kodekse başvu rmasına benzer şekilde , şaman d a kehanet torbasından çeşitli nesneler çıkarır ve doğaya hitap ederek yanıtlar: "Şimdi bugünün nefesini ödünç alıyoru m." Ardından sırasıyla dört yöne dönerek şöyle der: "Nefesi, soğuğu , rüzgarı , bulutu , gündoğumundaki (doğu ) , günba­ tımındaki (batı ) , göğün dört köşesindeki (güney) ve yerin dört köşesindeki ( kuzey) pusu ödünç alıyorum." Sonra kendi kanındaki şimşeğe seslenir ve ondan gerçeği dile getirmesini ister. Günümü zde kehanetlerin büyük kısmı, kristaller ve tohumlardan oluşan düzenlemeler sayılarak ve bunlardan adak sunulacak günler ve yerleri temsil eden farklı öbekler meydana getirilerek gerçekleştiriliyor. Astroloj inin, ona yürekte n inanan yerliler için nasıl bir işleyişe sahip olduğu nu ortaya koyan bu tür be timlemeler bazılarınızı tedirgin edebilir - özellikle de bilimsel bir eğitimden geçmişseniz. Şöyle diyebilirsiniz : İna­ nanlar nasıl oluyor da kaderlerini gü nlük yaşa mın kaygılarından bu denli uzak birinin kehanetlerine teslim edebiliyorlar? Bugü n yüksek mevkilerde bulunan kişilerin bu tür şeylerle uğraştıklarını bir düşünün. Dünyanın hali nice olurdu ! Çoğumuzun gözü nde , astrolojinin ilkeleri güvenilmeyecek kadar man tığa aykırı, işleyiş tarzı fazlasıyla keyfi ve özneldir. Modern bilim insanları, ilkelerini G ü neş çevresindeki tüm gezegenlerin hareketlerini açıklayabilecek kapsamlı bir bütün, bir sentez halinde ortaya

D ü nya K u l t ürlerinde Fark l ı Zod y a k l a r

49

koyamadığı gerekçesiyle astroloj iye kuşkuyla yaklaşmışlardır. Dikkatle ya­ pılmış gökyüzü gözlemlerini kaydettikleri düzenli defterler için Babillileri ve kesin matema tiksel ayrıntılarla dolu el yazmaları için Maya gökbilimcilerini övmekte hiç tereddüt etmeyiz ama onların evrenle ilgili fikirlerine veya gök­ yüzüyle ilgili inanışlarının dinsel pratik ve gü nlük yaşamla ilişkisine fazla bir değer vermeyiz . Bu kadim halkların nasıl olup da bizden bu kadar farklı olduklarına şaşırsak da, unu tmamalıyız ki, gerek Yunan gerek Çin veya Maya astroloj isi bizimkinden çok farklı koşullarda yaşayan insanlara hitap ediyordu. Astrolo­ j inin kehanet ve alametlerini sadece kaderci ve güvenilmez tahminler olarak görmemeliyiz . Aksine bu nlar, insanları beşeri meseleler hakkında düşünüp konuşmaya yönelten bir teşvik unsuru olmuştur. Bu kadim halkların peşine düştükleri bilgi , bizim bilimsel astronomimiz tarafından artık önemsenmiyor belki ama onların yaşamında vazgeçilmez bir yere sahip ti . Onlar bu bilgiyi, doğa ve insanlık arasındaki ilişkiye dair köklü inanışlarla harmanladılar. Eğer gözümüzü ye terince açarsak, dünya halklarının farklı Zodyakları bize kendimiz hakkında çok şey öğretebilir.

4

Sa m anyolu S a g a la rı

Yeni Zelanda'da Maorilerin anlattığı bir hikaye , yeri ve göğü çevreleyen bir nehirden ve Taupo Gölü'nün güney ucu nda yaşayan Tama Rere ti adlı büyük bir savaşçıdan bahseder. Bir zamanlar gökyüzünde hiç yıldız yo kmuş ve ge­ celeri o denli karanlıkmış ki , insanlar burunlarının ucunu göremiyormuş . Sırtında devasa dikenl ere ve karanlıkta görmesini sağlayan büyü k gözlere sahip köpekbalığı benzeri bir yaratık olan Taniwha, sık sık insanlara saldırıp onları yiyormuş. Ama neyse ki gündüzleri göl diplerindeki mağaralara ve derin nehirlere çekilip uyuyormuş. Bir gün Tama Rere ti aç bir halde uyanmış ve kahvaltı için balık tu tma­ ya karar vermiş. Oltasını alıp kanosuna a tladığı gibi göle açılmış. Güney rüzgarından faydalanarak yelken açmış ve kıyıdan yaklaşık yarım saa t uzak­ lıktaki favori yerine gidip üç tane kocaman balık yakalamış. Fakat geri don­ meye niye tlendiğinde , bakmış ki rüzgar giderek şiddetleniyor, hava ya tışana kadar beklemeye ve bu arada da kanosuna uzanıp biraz kestirmeye karar vermiş . Gözlerini aç tığında , genç savaşçı kendini gölün kuzey ucunda bul­ muş - karnı da zil çalıyormuş . H e m e n karaya çıkıp küçük bir ka mp ateşi yakmış ve tu ttuğu balıkları kızartıp afiye tle yemiş. Fakat gölgesinin uzadığını fark edince, akşamın yaklaşmak ta olduğunu anlamış. Ta karşı kıyıdaki evine karanlık çökmeden dönmesi için artık çok geçmiş. Daha kö tüsü , Taniwha'nın yüzeye çıkıp yiyecek aramaya başlamasına da az kalmış . Bir kütüğün üzerine oturmuş kara kara düşü nürken , Tama Rere ti'nin gözüne sahilde akşam güneşinin ışığıyla parıldayan ıslak çakıltaşları ilişmiş. Birden aklına bir fikir gelmiş. Kanosunu çakıl taşlarıyla tıka basa doldurup yelken açmış ve büyük Waikato N ehri'nin gölden çıkıp yağmur yağdırmak üzere gökyüzüne aktığı yere yö nelmiş. Gökyüzüne doğru hızlı akıntıyı ta­ kip eden Tama Rere ti , bir yandan da çakıl taşlarını çıkarıp atmaya başlamış. Kanonun suda bıraktığı iz Samanyolu'nu meydana ge tirirken , çakıl taşları da yo lu aydınlatan yıldızlara dönüşmüş . Tam şafak sökerken son çakıl taşlarını da atan Tama Rereti, doğuda nehrin alçaldığı tepelerde kendi köyünü görmüş. Bu arada Gökyüzünün Babası Ranginu i , Tama Rereti'nin yara ttığı güzellikten ve insanların geceleyin yollarını bulmalarını kolaylaştırmasından dolayı büyük memnu niyet duymuş. Savaşçıya , bu harikulade eseri için bir takdir nişanesi olarak, yıldızların arasına yerleştirilmek üzere kanosunu verip veremeyeceğini

52

Yıldız H i kayele r ı

Ye n ı Z e l a n d a y e r l i l e r i n e ö z g ü b i r t a k ı m y ı l d ı z o l a n Ta m a R e r e t ı ' n ı n K a n o s u ( Ç i z i m : Ju l i a M e y e r s o n )

S a m a nyolu Sag a l a r ı

53

sormuş . Tama Rereti'nin kabul etmesiyle d e Ranguini , kanonun pruvası üze­ rindeki ahşap bezemeleri Akrep'in başındaki yıldızlarla dona tmış . Pruvanın zengin oymalarla süslü bodoslamasıyla su ları yardığı noktada Antares, bir dalganın tepesini belirtir. Akrep'in kuyruğundaki yıldızlar ise kanonun kıç tarafını meydana getirir. Samanyolu'ndaki parlak bir yıldız bulutu , yelkeni temsil eder. Çıpa halatı, Alfa ve Beta Centauri yıldızlarını takip ederek kavisli bir yol izler. Halatın ucundaki Gü ney Haçı da , Tama Rere ti'nin kanosunu Samanyolu'nun hızlı akın tısında sabit tutan çıpadır. Maorilerin ışıltılı çakıl taşlarından oluşan bir Samanyolu gördükleri yerde , Hintliler yüzen bir yunus sürüsü , Finler ise uçan bir kuş sürüsü görürler. Ermeniler, bir saman balyası çalan bir hırsızın kaçarken arkasında bıraktığı saman sapları tahayyül e tmişlerdir. Çerokilere göre ise hırsız, bir mısır unu çuvalını etrafa saçan bir köpektir. Macarlar Samanyolu'nu , süvariler dörtnala savaşa giderken atlarının nallarından çıkan kıvılcımlara benzetir. Zuluların gözü nde Samanyolu , bir ineğin midesidir. Antik Yunanlar içinse, Herakles'in bebekken annesinin memesini fazlaca sert e mmesiyle gökyüzüne saçılan sü ttü . Modern zamanlarda Samanyolu'nu -gökyüzünü boydan boya kuşatan, yer yer karanlık bulutlar serpiştirilmiş bu puslu ışık şeridini- 1 00 milyar ışık yılı karelik bir alana yayılmış 200 milyar güneş ve milyonlarca güneş sistemiyle paylaştığımız galaktik evimiz olarak adlandırıyoruz. Samanyolu'nu yıldız kümeleriyle döşeli bir patika gibi görmemizin nedeni, onun ince bir diski andıran spiral yapısı içinde sarmalanmış olmamızdır. Galaksiyi mey­ dana getiren yıldızlar o denli uzaktadırlar ki, birbirlerine karışıp kesin tisiz bir arka plan oluştururlar. Ne var ki atalarımız Samanyolu Galaksisi'ni her zaman böyle görmemiştir. Bilge Aristo teles, onun rüzgarla gökyüzüne taşınan bataklık gazları olduğu ­ n u düşünmüştü r. Ancak teleskobun icadından epey sonradır k i gözlemci­ ler dağınık ışığı tek tek yıldızlar halinde görebil miş ve nihayet l 920'lerde gökbilimciler, ( evrenin genişlediğini keşfeden Edwin Hubble'ın tabiriyle) bulutsular diyarındaki "evimiz " i n , evreni meydana getiren spiral ve elips biçimli milyarlarca diskten biri olduğunu anlamışlardır. Kuzey Yarımkü re'deki gözlemcilerin bu ışıklı patikayı en rahat izleye­ bilecekleri zaman , yaz sonu akşamlarıdır. Bu dönemde Samanyolu'nun en parlak kısmı, başucu noktasının hemen güneyinden geçer ve kuzey-gü ney doğrultusunda u zanır. Samanyolu , Kuğu Takımyıldızı'ndaki Kuzey Haçı'nı katederek gü neyde Kartal Takımyıldızı'na doğru ilerler ve ardından Yay Takımyıldızı'na ulaştığında genişleyip parlaklaşır. Bu noktada görüş hattımız, bizim merkez dışındaki konumumuzdan , mercek biçimindeki yıldız diskinin merkezine doğru 2 5 . 000 ışık yılı uzaklığa erişir. Galaksinin merkezindeki bu şişkin bölge , yıldızların doğuşuna kaynaklık eden yıldızlararası gaz ve toz da

54

Yı l d ı z H ı k a ye l e r ı

dahil olmak üzere galaktik kü tlenin dörtte üçünü bü nyesinde barındırır. Eğer bütün tozu savu rmaya yetecek kadar büyük bir kozmik yelpazemiz olsaydı, Samanyolu'nun ışığında rahatlıkla kitap okuyabilirdik. Galaksinin merkezi, ışıklı yo l üzerinde tehditkar bir ara duraktır. Süper kü tleli bir karadeliğin yanı sıra patlayan çok sayıda süpernovaya ev sahipliği yapar. Bizim biricik evimizi de içine alan bu tehlikele rle dolu muhitin , bir aile kurmak için en güvenli yer olmadığı açıktır. Bu noktadan so nra Samanyolu Akrep'le kesişir ve eğer görüş açı nız Kuzey Yanmküre'de bulu nduğunuz yerden ye terince güneye uzanıyorsa, Samanyolu'nun Erboğa ve Güney Haçı takımyıldızları boyunca ilerlediğini, sonra da Büyük Köpek, Küçük Köpek, İ kizler ve Orion takımyıldızları arasındaki yıldız alanlarından geçerek tekrar kuzeye yöneldiğini görebilirsiniz . Samanyolu , Boğa ve Arabacı'dan geçerken incelir ve sönükleşir. Bu noktada , galaktik karşı-merkeze bakıyorsunuzdur. Ardından da Perseus ve Kassiopeia ile halka tamamlanır. Tıpkı Zodyak gib i , Sama nyolu da dünyanın yörü nge düzlemiyle aynı hizada değildir, do layısıyla doğup batarken o da bir tür takla hareketi yapar. Ancak bu hareket Zodyak kuşağınınkinden çok daha belirgindir, çünkü yıldızların 24 saatlik süre içindeki hareketine kıyasla daha büyük bir eği-. me sahiptir. ( Zodyak' ın 23,5 derecelik eğimine karşılık hemen hemen 60 derec e . ) Sonbahar başlarında , akşamın alacakaranlığında , başınız güneye dönü k bir şekilde sırtüstü uzandığınızı hayal edi n . Samanyolu'nun kuzey­ doğudan güneydoğuya doğru uzandığını ve geniş bir kısmının tam başınızın üstünden geçtiğini göreceksinizdir. Gece ya nsı doğudan batıya , şafakta ise kuzeybatıdan gü neyba tıya döner. Eğer her gece izlemeye devam edersen iz , konu mların yer değiştirdiğini, hatta ilkbahar başlarında tamamen tersine döndüğünü fark edersiniz. Samanyolu kimi zaman -örneğin ilkbahar başla­ rında gece yarısı civarı- neredeyse düz bir çizgi halinde u fuk boyu nca uzanır. Samanyolu'nun bu karmaşık hareketini kavrayabilmek için , onu gerçekten de yıl boyu nca gözlemlemeniz gerekir. Mevsi mler boyunca yap tığı hareketi, cam bir masa üzerinde döndürülen madeni bir paranın alttan görünüşü ne benzetebilirsiniz. Kadim M ayala rın , Samanyolu'nu gökyüzü ve yeraltı dün­ yasını yeryü züne bağlayan kıvrımlı bir göbek bağı olarak düşünmelerine şaşmamalı . Ne yazık ki çoğumuzun yaşadığı şehir ve kasaba ların parlak ışıkları , Mayaların karanlık Yucatan semalarında seyrettikleri manzaradan bizi mahrum bırakıyor. Bazı gü n ü m ü z M aya toplulukları, Samanyolu'nu devasa bir göksel yol olarak görür. Örneğin Ço rti M ayalan , onu Camino de San tiago yani Aziz Ya kup' u n Yo lu diye adlandırır - bu , Ispa nya'da hacıların San tiago Katedrali'ne ulaşmak için izledikleri güzergahın adından gelmektedir. Çor­ tiler, Samanyolu'nun gökyüzünde gü neşin konumuna kıyasla hizalanışına

S a m a ny o l u S a g a la r ı

55

özellikle dikkat ederler. Diğer bazı M aya grupları ise Samanyolu'nu kü rekçi tanrıların ve yaratıcı ilk Baba nın kanosunu yeraltı dünyası Xibalba'ya gö­ türüp getire n göksel bir nehir olarak betimler. M aya resim ve heykellerin­ de görülen ve kaynağını Popo! Vuh'tan ( N asiha tler Kitabı) alan bir mo tif, Samanyolu'nun yaratılış hikayesini içerir. Zodyak iki başlı bir yılan olarak tasvir edilir ve Samanyolu'yla kesiştiği noktalardan birinde yer alan takımyıl­ dızlar özel bir öneme sahiptir; burası Orion, Boğa ve I kizler'in karşılaştıkları noktadır. Hikaye , kozmik bir kaplumbağanın kabuğu ndan yeniden doğan ilk Baba'nın, Ü ç Taşlı Ocak'ı yakmasıyla başlar. (Orion'un Kemeri'ndeki yıldızların kaplumbağayı ve yine bu takımyıldızın Orion Bulu tsusu'nu içeren alt bölgesinin Üç Taşlı Ocak'ı temsil ettiğini hatırlayacaksınız . ) i lk Baba , başlangıçta bir timsah şeklini alan büyü k Dünya Ağacı'nı ( Samanyo lu için kullanılan diğer bir tabir) ye tiş tirir. Pleiadlar, ekilip boy verdiklerinde be­ reketli Dü nya Ağacı'na dönüşecek olan tohumlardır. Samanyolu'nun ağacı temsil eden bu kısmı , Pleiadlar başucu noktasını geç tikten birkaç saat son­ ra , gökyüzünün tepesinde belirgin bir şekilde kuzey-gü ney doğrultusunda ilerleyen kozmik ateşte n ortaya çıkar. Her yıl yara tılış saati yeniden kurulur ve hikaye tekrar anlatılır. Antik M aya yazı ve heykelleriyle ilgili arkeolojik bu lgular, gökyüzü ya­ ratılış hikayesini destekler niteliktedir. Tikal Harabeleri'nde bulunan kemik oymalarda iki tanrı , Kü rekçi jaguar ve Kürekçi Vatoz , Popo! Vuh'ta anlatıldık­ ları şekilde tasvir edilmiştir. Samanyolu'nda kanalarını yara tılış mekanına doğru sürmekte ve yolcuları olan çiçeği burnundaki Genç Mısır Tanrısı'nı taşıma ktadırlar. Samanyolu, ku"z ey-güney doğrultusu ndaki dikey ko numunu değiştirip yeraltında yaşayan Kozmik Canavar'a veya timsaha dönüşmek üzere ufukta alça larak doğu-batı yönünde ko numlandığında , dünyanın yaratılış hikayesi de yeryüzündeki izleyiciler için son bulmuş olur. And Dağları'nın yü kseklerinde Samanyolu , suyun akışıyla ya kından ilişki­ lidir. Sadece 1 60 kilometrelik bir mesafede rakımın 4500 me treden deniz seviyesine düştüğü bu sarp coğrafyada insanları n , şiddetli bir yağmurun ardından bir anda ortadan kaybolabilen bu değerli sıvının hareketine özel bir önem vermeleri anlaşılırdır. Yağmur ne zaman yağacak? Yağmur suları nereye akacak? Ürünlerimizi ye tiştirmek için bu sulardan en iyi şekilde nasıl faydalanabiliriz ? Inkaların anlattığı bir e fsaneye göre , yara tıcı fırtına tanrısı Viracocha (günümüzde de hala konuşulan Quechua dilinde " D eniz Köpüğü " anlamına gelir) , bir zamanlar Ti ticaca Gölü'nün (Bolivya) sularından yükselmiş ve gök­ yüzünü kate ttikten sonra denizde ( Ekvador açıklarında) gözden kaybolmuş . Inkaların başkenti Cuzco ( Peru) yakınlarındaki M isminay köyünde bugün

56

Y ı l d ı z H i k a yeleri

yaşayanlar, denize doğru akan başlıca suyollarından Vilcanota N ehri'nin , ufukta Samanyolu'yla kesiştiği noktada gökyüzüne yükselerek Mayu yani Samanyolu şeklini aldığını anlatırlar. Bu göksel nehir, Vilcanota'nın akış yö­ nüyle aynı doğrul tuda hizalanır. İspanyol Cizvit misyoner ve yazar Bernabe Cobo'nun aktardığı gibi: Ayrıca , gökyüzünün ortasından büyük bir nehrin geçtiğini ve bunun, bizim Sa­ manyolu adını verdiğimiz şu beyaz şerit olduğunu söylüyorlar [ . . ] Bu nehrin, .

yeryüzünün ö tesine akan suyu taşıdığına inanıyorlar.

Bugün Misminay'da Samanyolu , göksel ve yersel uzamı düzenlemede kul­ lanılan en önemli görsel araçtır. Kurak m evsimde Samanyolu akşamın ilk saatleriyle birlikte Misminay üzerinde ilk kez belirdiğinde , kuzeydoğudan güneyba tıya doğru uzanır. Yağmur m evsiminde ise güneydoğudan kuzey­ batıya uzanır ve her iki uçta Vilcanota N ehri ile aynı hizaya gelerek göksel suları yeniden yeryüzüne geri gönderir. Misminay köyü sakinleri, her mevsimin başlangıç tarihini Samanyolu yakınında chaska adını verdikleri bazı parlak yıldızların görünme ve kaybol­ malarıyla ilişkilendirerek, zaman ve uzamı birbirine bağlar. Kolomb öncesi d Ö nemde, yağmur mevsiminde Samanyolu'nun güneydoğu-kuzeybatı ekse­ nini takip eden hac yolculu kları düzenlendiğini biliyoruz. İnka rahipleri , Samanyolu'nun yeryüzündeki karşılığı olan bu güzergahı izleyerek Cuzco'dan Vilcanota Nehri'nin kaynağına yürüyor ve tanrılara kurban sunuyordu . Bugün de her yıl Haziran ayında , aralarında turistlerin de bulunduğu 50. 000'den fazla kişi , Q'olloy Rit'i festivaline katılarak Cordillera Vilcanota sıradağların­ daki 6384 rakımlı Ausangate Dağı'nı ziyaret eder. Buradaki eriyen buzullar e tkiye açık And Havzası'nı beslemeye devam etmektedir. And Dağları'nın yükseklerinden inip doğuda Amazon yağmur ormanlarına gittiğimizde , ku tsal su temasının burada da önemli olduğu gö rülür. Amazon havzasının kuzeybatısında avcılık, balıkçılık ve toplayıcılıkla geçinen Bara­ sana kabilesi üyeleri , dünyanın merkezinde yaşadıklarına inanırlar. Bunun için haklı bir gerekçeleri de vardır: Ekva tor ü zerinde bulu nduklarında n , doğu-ba tı hattının h e r iki yanında yıldızların h e r g ü n dikey b i r yol izlediğini görü rler ve ilkbahar ile sonbaharın ilk gü nlerinde gü neşin tam başlarının üzerinden geçtiğini gözlemlerler. Yıldızları " Kainat Halkı" (umuari masa) olarak adlandırırlar. Barasana inançlarına göre ilksel Güneş, yıldızları kendi çocukları olarak yara tmıştır. Bu çocuklar ölünce de yeniden canlandırılarak onlara ölümsüzlük bahşedilmiştir. Yaratılış sürecinin bu bir sonraki aşaması , zaman ve uzanım bizim ölümlü dünyamızdakinin tersine işlediği bir yeraltı dünyasında gerçekleşir. Bizler gün ışığının keyfini sürerken onların dünyası

Samanyolu Sagaları

57

karanlıktır. Bizim nehirlerimiz doğudan batıya akarken, onlarınki batıdan doğuya akar. On ların hareketleri erkekler ve kadınlar, toprak ve su gibi bir­ birini bütünleyen ikilikleri bir araya getirir. Kainat Halkı içinde en önemlileri, Yıldız Yolu ( nyokoa ma) adını verdikleri Samanyolu'nda yaşar. Batıda And Dağları'ndaki komşuları gibi, Barasanalar da Samanyolu'nu iki kısma ayırır. Yeni Yol güneydoğudan kuzeybatıya uza­ nırken, Eski Yol kuzeydoğudan güneybatıya uzanır. Bizim Zodyak kuşağı­ mızdaki hayvanlar nasıl peş peşe dizilmişse , onların da Samanyolu sakinleri her kısımda onar tane olmak üzere sıralanır. Başlıca takımyıldızlar en önemli konumlara sahiptir: Yeni Yol'un başında Pleiadlar, Eski Yol'un başında Akrep bulunur. Yıldız Kadın olarak adlandırılan Pleiadlar, Kadın Şaman'ı temsil eder. Bu kümedeki yıldızlar, Kadın Şaman'm ilk tarlaları açmak üzere ormanı a teşe vermek için kullandığı ahşap çubuklardan meydana gelmiştir. Yıldız Kadın , kasım ayında göründüğünde, yağmurları n sonunu ve erkeklerin tarla açma faaliye tinin başlangıcını ilan eder. Samanyolu'nun Yeni Yol sakinleri gece göğünü aydmlat tıklarında , Barasanalara geçimlerini sağlamak için yapmaları gereken işleri ve gayretli çalışmaları karşılığında elde edecekleri yiyecekleri ha tırlatırlar. Yeni Yol takımyıldızlarının müj delediği iyi şeyler arasında şunlar yer alır: Balık Tütsüleme Izgarası (Hyades) , Keser (Orion'un Kemeri ve Kılıcı) , jacunda Balığı ( Rigel etrafındaki bölge) ve Kerevit (Aslan ) . Fakat yılın Eski Yol döneminde göğü aydınlatan yıldızlara dikka t e tmek gerekir, zira bunlar kurak mevsimde pusuda bekleyen tehlikelere karşı birer uyarı niteliğindedir: Akrep (Akrep, Kurt ve Terazi) , Zehirli Yılan (Güney Tacı) , Akbaba ( Kartal) ve bir arı sürüsü tarafından sokularak ölen bir yıldız-kadına ait Cese t Bohçası (Yu nus) . Anlatıldığına göre bu yıldız-kadın, yeryüzüne bir kuyrukluyıldız olarak düşmüş, ardından yeniden canlanıp bir ölümlüyle evlenmiş ve sonra gökyüzüne geri dönmüş - fakat bu sefer de bir yıldız-yılan tarafından sokulup ikinci kez ölmüş. Kasım ayı ortasında , akşamın alacakaranlığında, Barasana kabilesinin erkek, kadın ve çocukları kulübelerinin önü nde ailece oturup Samanyolu'nu seyreder. Dikkatlerini ufkun karşılıklı iki ucu ndaki Yıldız Yolları'na yoğun­ laştırırlar: Önlerinde doğuda Yıldız Kadın doğmakta , arkalarında ise Tırtıl jaguar batmaktadır. Doğu daki yıldızların dikey yü kselişini dikka tle takip ederler çünkü bunların yükselmesi yağmurların son bu lması anlamına gelir. Samanyolu'nu , yeryüzündeki Amazon N ehri'nin gökyüzündeki bir devamı olan "Süt Nehri" olarak görürler. Doğuda gökyüzünün yeryüzüyle buluştuğu yerde, değerli suyu yeraltındaki dü nyaya akı tan büyük bir şelale ve yeniden yeryüzüne taşıyan bir yeraltı ırmağı vardır. Bu suyu n , karşı yöndeki dağların

58

Yı l d ı z H ı k a y e l e r i

yamaçlarından akan suyla birlikte geri döndüğünü düşünürler. Böylelikle su , kapalı bir dö ngü içinde tüm evreni dolaşır. Barasanalar öylece oturup Samanyolu'nu seyre tmekle yetinmezler. Yıldız­ ların hareketini teşvik etmek amacıyla, dünyanın merkezi olarak adlandırdık­ ları bir alan e tra fında onarlı iki sıra halinde dizilip dans ederler. Sıralardan biri soldan sağa , diğeri ise sağdan sola dönerek yıldızların hareke tini takli t eder. Bu danslar, bütün gece boyu nca ya da en azından yıldızlar gü nün ilk ışıklarıyla birlikte gözden kaybolmaya başlayana dek sürer. Barasanaların doğal dünyası , pek az yabancının anlayabileceği bir şekil­ de, hem dünyevi hem kozmik yaşamla doludur. Tropikal bölgeler muazzam bir biyolojik çeşitliliğe sahiptir: Yeryüzündeki tü m canlı türlerinin %90'ı , Barasanaların mesken tu ttuğu yağmu r ormanlarında yaşar. Ve b u halkın bir dereceye kadar gökyüzü gözlemlerine dayanan inançları , dünyanın dönme­ sinde insan edimlerinin de payı olduğu fikrini desteklemektedir. Yine de bu inanç sistemleri birçok bakımdan tümüyle anlaşılırdır. Örneğin, üzerimizdeki gökyüzünün yekpare bir kubbe olduğu ve kendileriyle temas kurabileceğimiz başka insanlara ev sahipliği yaptığı fikri , gökbilimcilerin tabiriyle " yaşamaya e lverişli dü nyaların e ngin denizi" nde dü nya dışı bir yaşam tasavvur e tmeye olanak tanıyan batılı mantıktan çok da farklı değil­ dir. Oj ibwaların yara tıcı tanrısı Manabozho, halkına şöyle seslenir: "Bu şey gerçe kleştiğinde , insanlar için üzerinde yürüyecekleri bir yol inşa edeceğim ." Burada bahsedilen "şey", tü m insanlığın kafasını kurcalayan o gizemli olay, yani ölümdür. İ nsanlar neden ölür? Ölümden sonra ne olur? Nereye gideriz? Oraya nasıl ulaşırız ? Oj ibwaların efsanesine göre , Manabozho'nun erkek kar­ deşi Su Ruhları tarafından boğulmuş ve ölümle tanışan ilk varlık olmuştur. Ölümün dünyaya gelmesi de bu şekilde gerçekleşmiştir. Ma nabozho, kendisini korku içinde dinleyenlere , ölümle ilgili şu açıkla­ malarda bulunur: Bu şey başlarına geldiğinde , insanların yapacağı şey budur. [ Sonra ] günba tımına doğru yürü d ü . Yü rürken de, dört işaret bıraktı. Yol boyunca dört [ ruhsal güç ] koydu [ . . . ] Sağ tarafa su samuru , so l tarafa baykuş, her iki tarafa tepeler (yılan­ lar) ve içinde bir yılan/kütük bulunan bir nehir [ . ] Ardından yol çatallanarak .

.

ikiye ayrılır: Kısa olan yol kö tü ve bitimsizdir, diğeri ise gökyüzünün arkasına , günba tımının ötesine uzanır.

Gözlerinizi son kez kapattığınızda , gölgeniz vücudunuzu te rk ederek bu yola çıkacak. Karşılaşacağınız işare tler sayesi nde , doğru yolda ilerlediği­ nizi bileceksiniz. Karanlık ve rüzgarlı bir tünelin ardından yaşlı bir kadın, "Büyükannemiz " , sizi dört yaşlı adama , "Büyü kbabalarımız"a yö nlendire-

S a m a ny o l u S a g a l a r ı

59

c e k . Onlar, yarısı kırmızı yansı mavi nehri nerede aşmanız gerektiğini size söyleyecek. N e hrin kıyısında, köprü olarak kullanabileceğiniz büyük bir kütük bulacaksınız. Ka rşı ya kaya ulaştığınızda , Tchipai Meskenau'ya ( Ruh­ lar Yolu) , bir başka deyişle Samanyolu'na nasıl tırmanacağınız konusunda bilgilendirileceksiniz. Çerokilere göre Ruhlar Yolu'nun girişi iki köpek-yıldız Sirius ve An­ tares tarafından koru nmaktadır. Bu ikisi , ufku n karşılıklı iki tarafında , Samanyolu'nun dünyamızla buluştuğu noktada bekler. Fakat yanınızda bu ikisine sunacak kadar yiyecek getirseniz iyi edersiniz zira aksi takdirde geçme­ nize izin vermeyeceklerdir. (Lakotaların El Takımyıldızı'yla ilgili hikayesinde olduğu gibi, bu da yaşarken tanrılara hak e ttikleri şekilde kurban sunmayı ihmal etmemeniz gerektiğini, yoksa öldükten sonra işlerin sizin için yo lunda gi tmeyebileceğini hatırlatan bir derstir. ) En önemlisi de Samanyolu'nun giriş kapısını kaçırmamak için, yolculuğunuzun zamanlamasına dikkat e tmeniz gerekir. Eğer eşikten adımınızı biraz erken veya biraz geç atacak olursanız, suya düşüp kendinizi Yeral tı Dünyası'nda bulabilirsiniz . Bunun için en uygu n zaman , her gece Samanyolu'nun gökyüzünde alçaldığı ve neredeyse ufuk çizgisine paralel uzandığı birkaç dakikayla sınırlıdır. Afrika sanatına, özellikle de ataların temsil edildiği oyma heykellere yakından bakacak olursanız , enseden başlayıp bir yanda göbeğe kadar inen, diğer yanda ise belkemiği boyunca uzanan dekoratif çizgiler bulunduğunu fark edersiniz . Aynı türden çizgileri , şifacı toplu luklara kabul edilen üyelerin belkemiğindeki yara izlerinde de görmek mümkündür. Ayrıca hamilelik sırasında , karından aşağı inen dikey çizgi olarak da karşımıza çıkar. Evreni ikiye bölen ve sağ ile sol arasında ahenkli bir denge yaratan bu çizgiye m u lalambo adı verilir. Tabwa kabilesine mensup bir etnografın belirt tiğine göre , Kongo'nun doğusu nda , Tanganyika Gölü'nün çayırlık kıyılarında yaşayan Tabwalar, gökyüzünü görkemli bir mimari yapı olarak tasavvur ederler. Da ire şeklin­ deki evlerinin çatısı nasıl ayakta duruyorsa , som bir kubbe olan gökyüzü de yeryüzünün uçlarındaki bakır sütu nlar tarafından taşınmak tadır. Samanyol u gökyüzünü i kiye ayıran m u lalambo'dur ve Tanganyika Gölü'nü de bölen simetrinin bir uzan tısıdır. Göl rüzgarların karşılaştığı yerde iki ayn bölgeye ayrılır. Tabwalar her iki taraf ta farklı türde balıkların yakalandığını söyler. Göl üzerindeki mu lalambo civarında yakalanan balıklar daha büyük, daha vahşi ve daha saldırgandır çünkü simetri çizgisi boyunca bir çatışma böl­ gesi uzanır. Samanyolu gökyü zünün merkezini katederek evren çemberini tamam lar. Aynı zamanda Samanyolu , halkını Ta nganyika Gölü kıyılarına ilk kez getirmiş olan kahraman Kyomba'nın yerde ve gökte izlediği Tanrısal Patika'nın da bir parçasıdır. Teknolojinin gelmesiyle, kozmik m u lalambo bir

60

Yı l d ı z H i k a y e l e r i

saate de benze tilmiştir. Tabwalı avcılar, gökyüzünde bir u fuktan diğerine çizdiği kavis nedeniyle , Samanyolu'nu gecenin yayı olarak adlandırır. Sa­ manyolu için "bizim saatimiz" derler ve taktıkları kol saatlerindeki ibrelerin hareke tini takip eder gibi , Samanyolu'nun "ibreleri" nin ne kadar döndüğüne bakarak gecenin kaçı olduğunu söylerler. Kadim Tang Hanedanı'nın üyeleri için Samanyolu , krallığın iki büyük nehrini, Ho ( Sarı N ehir) ve Han nehirlerini bütünleyen bir suyoluydu . Yaz musonlarının çekilmesi ile tozlu kış aylarının başlangıcı arasındaki dönem, yani ışıltılı gökyüzü sularının rüzgarlı dalgalarca rahatsız edilmediği sonbahar başları , Samanyolu'nun en iyi şekilde gözlemlenebileceği zamandı. Tang Hanedanı dönemine ait bir şiirde ilginç bir hikaye anlatılır. Her yıl yaz sonunda sahipsiz boş bir sal , Ho Nehri kıyısında yaşayan bir adamın evinin yakınına gelip yanaşıyor, sadece iki gü n kaldıktan sonra da tekrar yo luna devam ediyormuş. Adam kendisini nereye götüreceğini merak ede­ rek sala binmeyi sık sık aklından geçirse de , her seferinde vazgeçiyormuş. Günlerden bir gün , " tuhaf bir hevese kapılarak", yanına bol miktarda erzak alıp sala atlamış ve onunla birlikte yola koyu lmuş. U fkun sınırına vardığın­ da, yükselerek G öksel Ho üzerinde ilerlemeye başlamış ve on gün boyunca Güneş, Ay ve gezegenler arasında seyahat etmiş. Fakat hepsi geride kalıp yavaş yavaş gözden kaybolmuş. Artık gece mi gündüz mü belli değilmiş. Sonunda , yıldızların oluşturduğu arka plan da görülmez olmuş. Bir on gün daha yol adıktan sonra , uygar bir ülkeye benzeyen bir yere ulaşmış. Burası surlar. siperler, evler ve büyük, görkemli binalarıyla gökyüzünde koca bir şehirmiş. Sabırsızlıkla saldan atlamış ve nehir kenarında ineğini su varmakta olan bir adamla karşılaşmış. Adam şaşkınlık içinde sormuş: "Burada ne ya­ pıyorsu n? Nereden geldi n ? " Bizimki, Samanyolu'nda bir yolcu luğa çıktığını çünkü başka uygarlıkların olup olmadığını merak ettiğini söylemiş. Ardından da sormuş: "Burası neresi acaba ? " Fakat kısa ve kaba bir yanıtla karşılaşmış: "Geldiğin yere geri dön. Burada sana göre bir şey yok." N i hayetinde bu kozmik gezgin, karaya adım dahi atmadan, yine aynı sal tara fından sağ salim evine geri götürülmüş. Bugün yeryüzünde , bir zamanlar bir "Yabancı Yıldız"ın, Samanyolu'nda "Öküz Güden" adıyla bilinen takımyıl­ dıza izinsiz girdiği hala anlatılır. ( Kadim Çin astronomisinde izinsiz gi nneh, bir gezegenin bir takımyıldızın a lanına girmesi anlamında kullanılır - zira evrenin bu bilinmedik bölgelerinde bizim gibiler hoş karşılanmaz . ) Geceler ve mevsimler boyu u fukta ileri geri yol alan , hatta bizim yaşadı­ ğı mız seviyeye kadar alçalan patikalarıyla Samanyolu , ko laylıkla ulaşılabilir gözü kü r. Yeryü zü nehir ve yollarının adeta gökyü zündeki bir devamı gibi olduğu ndan , eski çağlardan beri insanları gökyü züne doğru yola çıkmaya dave t edegelmiştir. İnsanlığın en başından bu yana sayısız halk bu çağrıya

Sam anyolu Sagaları

61

kulak verm i ş , onu yanı tsız bırakmamış tır. İ nsanlar, içinde yaşadığımız devasa galaksinin sunduğu bu muazzam manzaraya hiç şüphesiz bundan sonra da kayıtsız kalmayacaktır. G öksel bir mutluluk arayışındaki Çinli gezgin gib i , bizler de binlerce yıldır kafamızı kurcalayan soru lara yanıt bulmak amacıyla u zayın o soğu k ve engin karanlığını keş fe çıkmaktan vazgeçmeyeceğiz .

5

Sa m a nyolu'nun Kara nlık Bulut Takı myıldızları

Avustralya'da yaşayan Wo tj obaluk halkının lideri , köylere musallat olup in­ sanları yiyen dev emu kuşu Tohingal'den artık usanmıştır. Nihaye t , bir çift beyaz papağan olan gü çlü Bram Kardeşler'le elbirliği edip yaratığı öldü rmeye karar verir. Üçü birlikte , Tohingal'i ga fil avlamak amacıyla sessizce yuvasına yaklaşırlar. Fakat dev kuş bir anda uyanıp saldırıya geçer ve kocaman ayak­ larıyla onları ezmeye çalışır. Ancak kardeşler çabuk davranıp önce kuşun boynuna, ardından da sağrısına birer mızrak saplarlar. Ölümcül bir şekilde yaralanan Tohingal, sendeleyerek ve kan kaybederek kuzeydeki ovalara doğru kaçar. Rivaye te göre , onun akan kanından bugünkü Wimmera Nehri meydana gelmiştir. Eğer Güney Yarımküre'de yaşıyorsanız , yenilgiye uğrayan Tohingal'i Samanyolu'nun parlaklığını kesintiye uğra tan karanlık boşluklarda yığılıp kalmış bir halde görebilirsiniz . Güney Haçı Takımyıldızı'ndaki Alfa yıldızı, emu kuşu nun boynunu hedef alan mızrağın ucunu , Beta yıldızı ise sağrısına yönelen diğer mızrağı temsil eder. Güney Haçı'nın tepe noktasındaki yıldız , arbede sırasında emu kuşu tarafından bir ağacın tepesine kovalanan bir keseli sıçandır ve bu gececil hay­ van bir daha oradan inememiştir. Peki ya Bram Kardeşler? Onlar da, parlak Alfa ve Beta Centauri yıldızlarıdır. Tohingal'i alt edenler, onun tüylerini de yolup hepsini tek tek yu karıdan aşağıya ikiye bölmüş ve özenle iki ayrı yığın halinde istiflemişler. Bu yığınlardan biri dev ya ra tığın soyundan gelen emu kuşlarının erkeklerine, diğeri dişilerine dönüşmüş. Eğer yakından bakarsa­ nız, kökenlerini hatırla tan bir işare t olarak, emu ların her bir tüyünü dikine bölen keskin ayrımı görebilirsiniz. Yeni Güney Galler'deki Kamilaroi ve Euahlayi kabileleri , Tohingal'i bilmez­ ler. Onun yerine , karısıyla birlikte ormanda yaşayan kör bir adamın hikayesini anla tırlar. Kadın her gün evden çıkıp emu yumurtası aramaya gidermiş . Fakat ne kadar yumurta getirirse ge tirsin , müşkülpesent kocası bunları hep çok küçük bu larak şikaye t edermiş. Bir gün kadın, görülmemiş büyüklü kte emu izlerine rastlamış. İ zleri takip etmiş ve büyü k bir erkek emu kuşunun göz kulak olduğu devasa yumurtalarla dolu bir yuvaya ulaşmış. Kuşu yuvadan uzaklaştırmak için birkaç taş a tmaya yel tenince , kuş saldırıya geçmiş ve üç pençeli güçlü ayaklarıyla kadını tekmeleyerek öldürmüş.

64

Yı ld ı z H i k a y e l e r i

Karısının geri gelmediğini fark eden ve karnı da iyiden iyiye acıkmış olan kör adam, endişelenmeye başlamış. El yordamıyla arana arana , olgun böğürt­ lenlerle dolu bir çalılık bulmayı başarmış. Böğü rtlenleri yer yemez , birden mucizevi bir şekilde yeniden görmeye başlamış. Yanına birkaç mızrak alarak, kayıplara karışan eşini aramaya koyulmuş. Dev emu kuşunu karısının cese­ dinin başında dikilirken bulunca , hemen bir mızrak fırlatıp onu gökyüzüne kovalamış . Bugün gökyüzüne bakan herkes , Samanyolu'nun ışıkları arasında, bu dev kuşun karanlık ve ürkütücü bir siluet halinde belirdiğini görebilir. Avustralyalı Aborij inler, atalarının bugünkü dünyamızı yarattıkları döneme " Rüya Zamanı" adını verir. Bu dönemle ilgili anlatılara da " Rüya Hikayeleri" derler ve bu hikayelerin şimdi de bizimle ol maya devam eden mekan ve varlıklara anlam verdiğini düşünürler. "Gökyüzündeki Emu Kuşu ", Rüya Hikayeleri arasında en sevilenlerden biridir. Avustralya'ya özgü bu gök­ sel kuş , gü ney gökyüzünün dörtte birlik bir kısmı boyu nca uzanır. Kömür Çuvalı Bulu tsusu olarak adlandırılan karanlık bir bölge , hayvanın başını meydana getirir. Gövdesi, Güney Haçı'ndan başlayarak Samanyolu'nun koyu karanlık bölgeleri boyunca Akrep'e dek ilerler. Yay'daki parlak bir yıldız bu­ lu tu , üzerinde oturduğu yumurtaları temsil eder. Emu kuşu nun gökyüzündeki mevsimsel hareke ti , Rüya Zamanı mitine hayat verir. Emunun baş kısmı, güney gökkutbuna yakın bulu nduğundan, Avustralya'dan her gece görülebilir. Fakat gövdesinin tamamını görebilmek için nisan ve mayıs aylarını beklemek gerekir. Bu aynı zamanda emu ların çiftleşme mevsimidir ve erkeklerin peşinde çılgınca koşuşturan dişiler gibi, dev kuşun da gece göğünde koştuğu söylenir. Emunun duruş pozisyonu , lezzetli yumurtaların yakında hazır olacağının da bir habercisidir. Temmuzda emunun bacakları ufkun al tında gözden kaybolu r ve kozmik kuş , yuvasında kuluçkaya ya ta n bir erkeğe dönüşür. Yay Takımyıldızı'nda, gö kbilimcilerin Üç Boğumlu Bulutsu (Trifid Bulutsusu ) adını verdikleri bölgenin hemen kuzeyinde yer alan parlak yıldız kümeleri gerçekten de yumurtaları andırır. Eylül ayı yu murta toplamak için yılın son uygun zamanıdır. Bu noktada , gök­ yüzündeki dev emunun başı ve boynu da " yeraltı" ndaki ayaklarına kavuşur ve ufukta sadece gövdesi kalır - artık bizzat bir yumurtaya dönüşmüştü r. Kam ilaroi ve Euahlayi kabileleri , erkek üyelerin erginlenme törenini yumu r­ talar çatladıktan hemen sonra düzenler. Nasıl ki erkek emu kuşu yavruların yu mu rtadan çıkmasına yardım ediyorsa, kabilenin büyükleri de erginlenen genç erkekleri yetişkinlerin dü nyasına kabu l ederler. Samanyolu, yıldızların dağınık ışığıyla parıldayan bir şeritte n daha fazlası­ dır. Yıldız tarlalarının arasında , bir zamanlar gökbi limcilerin boş uzamdan ibare t olduğunu düşündü kleri karanlık koridorlar ve lekeler yer alır. Ancak

S a m a ny o l u ' n u n K a ra n l ı k B u l u t Ta k ı m y ı l d ı z l a r ı

65

Avustralya Aborij inlerinin "Göky ü z ü ndeki Emu Kuşu" adını verdikleri takımyı ldız, Samanyo­ lu"nun karanl ı k b ö l g eler i nin meydana g etirdiği şeki l l erden oluşur ( Ray Norris ve Barna by Norrıs)

66

Yıld ı z

H i kaye l e r i

20. yüzyılın başındadır ki, Aristoteles'in haklı olduğu anlaşılmıştır: Doğa gerçekten de boşluktan nefret eder. Bu karanlık bölgelerde seçilebilen bazı soluk yıldızlar, sanki renklerini değiştiren bir katmanın ardında veya için­ deymişler gibi fazlasıyla kırmızı gözükür ( tıpkı güneşin doğar ve batarken , atmosferdeki küçük parçacıkların yol aç tığı saçılım nedeniyle daha kırmızı gözükmesi gibi) . Samanyolu'nu kateden yıldız ışığıyla ilgili yeni çalışma­ lar, galaksinin spiral kollarındaki yıldızlararası maddenin büyük miktarda hidroj en ve basi t moleküllü gazlar -yıldızların oluşumuna kaynaklık eden unsu rlar- barındırdığını göstermiştir. G ökyüzündeki parlak yolu takip ederek, Samanyolu'nun Zodyak'la kesiş­ tiği Boğa Takımyıldızı'ndan başlayıp Perseus ve Kassiopeia boyunca ilerleye­ cek olursanız, aydınlık zemin üzerinde bazı kara lekeler bulunduğunu fa rk edersiniz . Gözlerinizi güneye çevirdiğinizde , karanlık bulu tlar daha aşikar, sınırları da daha belirgin bir hal alır. Ha tta bunlara birer isim de verilmiştir. Örneğin "Büyük Yarık" aynı zamanda " Karanlık N ehir" olarak da bilinir. " Kuzey Kömür Çuvalı" ise Kuğu'dan Kartal'a ve oradan Yay'a uzanan bir toz şerididir. Büyük Yarık d ünyanın kü tlesinin bir milyar katından fazlasına eşdeğer miktarda yıldızlararası gaz ve toz ihtiva eder. Akrep'in ilerisinde , Kuzey Yarımkü re'deki çoğu gözlemcinin göremeyeceği bir noktada , Samanyolu'ndaki karanlık bulu tların en önemlisi olan Kömür Çuvalı Bulu tsusu yer alır. Dolunay'ın yaklaşık 40 katı büyüklüğündedir ve Güney Haçı Takımyıldızı ile Erboğa'nın bir kısmını kapsar. Batılılar bu bulu tsuları birer takımyıldız olarak adlandırmayacaktır muhtemelen. Fakat Güney Yarımkü re sakinleri , özellikle de Avustralyalı ve G ü ney Amerikalı gözlemciler, Samanyolu'nun Büyü k Yarık ve Kömür Çuvalı gibi karanlık şekillerine hikaye lerinde çeşitli isimler vermiş ve anlamlar atfetmişlerdir. 1 6 . yüzyılda yaşamış yarı İnka yarı İspanyol kökenli tarihçi Fel ipe Guaman Poma de Ayala , Kömür Çuvalı ve çevresi hakkında şunları yazar: Astrologların Samanyolu adını verdikleri şerit üzerindeki bazı karanlık alan­ larda, kuzusunu emziren bir koyu n figürü gördüklerini iddia ettiler. Bana da göstermeye çalıştılar: " Koyunun başını görmüyor musu n? İşte meme emen ku­ zunun başı . işte bunlar da gövdeleri ve bacakları ." Fakat ben , hayal gücümün yetersizliğinden o lsa gerek, karanlık lekelerden başka bir şey göremiyordu m .

Burada bahsi geçen koyun, aslında, hörgüçsüz bir deve türü olan lamadır. And Dağları'nda vazgeçilmez bir yere sahip olan lamalar, genelde yerli kadınların ye tiştirdiği sürü ler halinde yaşayan son derece sosyal ve zeki hayvanlardır. Vüc u t ağırlıklarının üçte biri kadarını taşıyabilirler. G ayet yumuşak olan yünleri , kalın giysilerin yapımında ve qu ipu adı verilen , İnkaların eskiden kayı t tu tmak için yararlandıkları düğü mlü sicimlerde kullanılmıştır.

S a m a nyo l u ' n u n K a ra n l ı k B u l u t Ta k ı myıldı z l a r ı

� ..

67

GÜNEY HAÇI

YUTU

...HANP'ATU �

> • .

·

_,..

..!

/

UNALLAMACHA I LAMAN IN GÖBEK BACil I MACH'ACUAY

·: ··� ·

..GÜNEY KUTBU ·�-.. �· . YUTU

"/

�..·

' (�

v

A n d y e r l i l e r i n i n k a ra n l ı k b u l u t t a k ı m y ı l d ı z ı La m a ve h e m e n ya n ı n d a T i l k i (A toq) Ta k ı m y ı l d ı z ı ( K a y n a k : A t t h e Cro s s roads o f t h e Ea rth a n d the S ky: A n A n dean Co s m o l o g y. G a ry U rt o n , c o p y r i g h t © 1 9 8 1 . U n i v e r s i t y o f Tex a s P r e s s i z n i y l e ) .

Yacana adındaki göksel la ma, yeryü zündeki lamaları yaratmış ve onlara haya t vermiştir. Bir yerlinin diğer bir tarihçiye anlattığı gibi: " Biz yerliler, onun gökyüzünde siyah bir leke olarak belirdiğini görebiliyoru z . Yacana , Samanyolu içinde hareket eder. Büyüktür, hem de çok bü yü k. İ ki gözü ve uzun boynuyla, gökyüzünde yaklaştı kça daha da koyu bir siyaha bürünür [ . . ) Bir de yavrusu vardır. Tıpkı annesinden meme emiyor gibi gözü kür." .

Dikkatli bakacak olursanız, bebek lamanın (unallamacha) hala annesine bir göbek bağıyla bağlı olduğunu görürsünüz. Güney Haçı yakınındaki Kömür Çuval ı , annenin gövdesini meydana getirir. Parlak Alfa ve Beta Centauri yıldızları ise onun ışıldayan gözleridir. Gökyüzü ndeki lamanın hareketi, Peru'nun dağlık bölgelerindeki tarım­ sal takvimle yakından ilişkilidir. Yılın her ayında İ nkalar farklı renklerde (beyaz, kahverengi ve alacalı) 1 00 lama kurban ederlerdi ve bunlar, başkent Cuzco'ya sırf bu ritüel için ge tirilen çok sayıdaki lama arasından seçilirdi. Bir tarihçinin belirttiğine göre eylül ayında (yani ekim zamanı ) , bir sonraki yıl kurban edilecek çok sayıda hayvan, bir önceki yılın hasat zamanından beri otladıkları o tlaklardan alınıp şehre getirilird i . Diğer lama kurban törenleri, göksel lamanın kaybolduğu ve yeniden göründüğü zamanlarda ve bunun yanı sıra , alacakaranlıkta gökyüzündeki en yüksek ve en alçak konumda

68

Yı l d ı z

H i kaye l e r i

bulunduğu tarihlerde düzenlenirdi . Cuzco'dan bakıldığında , lamanın göz­ lerinin doğma ve batma no ktaları , şehrin en güneyindeki bölgesinin sınır çizgileriyle çevrelenmiştir. Göksel lamanın hareket halindeki görüntüsünün And halkları için nasıl bir anlam taşıdığını -ve taşımaya da devam ettiğini- daha iyi kavramak amacıyla , bir an durup gökyüzündeki nesnelerin hareketinin bizim ihtiyaçlarımızı nasıl karşıladığını düşünelim. Bizim mevsimsel takvimimiz 365 ,24 2 1 9 günden meydana gelir. Bu sayı , dünyanın Güneş etrafındaki tam bir dönüşü (yıl) bo­ yunca kendi ekseni etrafındaki 24 saat 5 6 dakika 4 saniyelik dönüşünü (gün) kaç kez tamamladığını ölçen titiz gözlemlerle belirlenmiştir. Güneş'in Zodyak kuşağını boydan boya katettiği zaman olarak deneyimlediğimiz bu süreyi, yıllık 1 saniyenin altında bir doğrulukla hesaplayabiliyoruz. Bazen, dünyanın dönüş hızındaki yavaşlamayı telafi etmek amacıyla "artık saniye" adı verilen fazladan 1 saniye ekliyoruz . Hızla değişen bir teknoloji dünyasında yaşadığımızdan, her şeyde tam bir kesinlik arar olduk ! Oysa tarih boyu nca ihtiyaçlarımız farklılık göstermiştir. Modern Batı nın ataları , bundan 500 yıl öncesinin düşük teknolo­ jili dünyasında, sadece günün saatini gösteren tek ibreli saatlerle yetiniyorlardı. Roma imparatorluğu öncesinde zaman, günü farklı uzunluktaki saatlere bölen güneş saatleriyle ölçülüyordu ve 365 günlük mevsimsel döngünün tamamını takip etmek şart değildi . Çiftçilerin sadece önemli ayları , yani ekimden hasat sonuna kadarki ayları bilmeleri yeterliydi ve bunun için de dolunaylardan yararlanıyorlardı. Roma öncesi dönemin sonlarına doğru , sığırların gebelik süresini temel alan 305 gü nlük (on aylık) bir takvim yılı geliştirildi. Bu da gaye t mantıklıydı, zira tüm yaşamları bu e n önemli evcil hayvanın yaşam döngüsüne bağlıydı: Onun etiyle besleniyor, sırtında yük taşıyor, tüylerinden iplik eğiriyor, derisiyle ısınıyor ve kemiğiyle alet yapıyorlardı . Benzer şekilde, İ nkaların bir yılı 328 gün sürüyordu ki , bu da , lamaların yaşam döngüsünde gebeliğin başlangıcından doğuma kadar geçen zaman aralığıdır. İ nkalar bu zaman aralığını biyo-astronomik bir rastlantı sayesin­ de , Pleiadların son gözden kayboluşları ile ilk ortaya çıkışları arasındaki 3 7 gü nü , 365 günlük mevsimsel yıldan çıkararak hesaplıyorlardı. Gökyüzündeki lama söyleni, bize And Dağları'ndaki sulama faaliye tleri hakkında da bilgi verir. 1 6 . yüzyılda Peru'nun yüksek bölgelerinde yazılmış ve İspanyol rahip Francisco de Avila tarafından açıklayıcı no tlar eklenmiş Huarochiri Yazması'nda şöyle denilmektedir: Yacana [ göksel lama ! [

. . .

1 lamanın gölgesi gibidir. Anlattıklarına göre bu

Yaca­

na, gece yarısı kimseye fark ettirmeden yeryüzüne iner ve denizin bütün suyunu

içermiş . Derler ki, eğer bu suyu içmeseymiş , bütün dü nya boğulur gidermiş .

Ardında n , lama su iç tiğinde olanların anlatıldığı bir kehanet yer alır:

S a m a n yo l u ' n u n K a r a n l ı k B u l u t Ta k ı m y ı l d ı z l a r ı

69

Eğer bir adam şanslıysa ve bahtı açıksa, Yacana · n ı n bir kayna ktan su içtiği sırada o adamın tam üzerine düşeceği soylenir. Yünlü gövdesiyle adamı aşağı doğru it tiği esnada, bir başkası ondan bir tutam yün koparıp alır. Yacana' n ı n bu ortaya çıkışı , gece va kti gerçekleşir.

Adam sabahleyin giın ağarırken , koparmış olduğu yüne bakar. Onu inceledi­ ğinde, yiıniın mavi , beyaz , siyah ve kahverengi olduğu n u , rengarenk bir yumak haline geldiğini gorür. Eğer hiç laması yoksa , Yacana'yı gördüğü ve yün parçasını kopardığı ye re giderek dua eder ve hemen sonrasında bir dişi ve bir e rkek lama satın alır. Almış olduğu bu iki lamadan, kısa süre içinde iki veya üç bin lama dü nyaya gelir. Eski zamanlarda Yacan a , bu bölgedeki pek çok kişiye kendini böyle gostermiştir.

And Dağları'nda çiftçiler, haya t veren lamaya bugün de şükranlarını sunmaya devam ediyor. Hikayede bahsi geçen fa rklı renklere sahip lamalar, belirli za­ manlarda kurban ediliyor: Kahverengi ve kızıl-kahve lamalar ekim döneminin başlangıcında , alacalı olanlar ise hasat zamanında . Diğer yandan siyah olanlar, yağmurun yağmasını ve ekinlerin büyümesini sağlamak amacıyla mevsim ortasında bir direğe bağlanıp açlıktan ölmeye bırakıl ıyor. Peki lama bu suyu tam olarak ne zaman içiyor? Ekim ayının ortasında günba tımını mü teakip, lamanın gözleri ortadan kaybolur ve başı , dünyayı sular altında bırakmakla tehdit eden kabarık nehirlerin suyu nu içmek üzere ufka gömülür. Bir aydan biraz daha uzun bir süre sonra doğudan yükselerek tekrar belirir ve yünlerinin kırpılması gerektiğine dair bir işare t verir. Bu , Andlı çobanların yeni doğan yavrulara özellikle mukayyet olmaları gereken tehlikeli bir dönemdir. Yırtıcılara, bilhassa tilkilere karşı tetikte olmalıdırlar. Gökyüzüne baktığınızda , meme emen yavru nun yakınında kurnaz tilkiyi -yani, karanlık bulut takımyıldızı Atoq'u- görebilirsiniz . Annenin hemen arkasında , Akrep'in Yay'a doğru uzanan kuyruğuna dik bir açıyla durmaktadır. Anne Yacana , güçlü arka bacaklarıyla bu tehditkar tilkiyi çiğniyo rmuş gibi gözükür. And yerlilerinin göksel nehrinde , karanlık bulu tların meydana getirdiği diğer başka hayvanlar da süzülmektedir: Lama- tilki sahnesinin her iki yanın­ da birer tinamu veya keklik (yutu) , bir kurbağa ( hanp'a tu) ve batıda dev bir anakonda (mac h 'a cuay) . Bu hayvanların da ye ryüzü ndeki yaşam döngüleri gökyüzüne ayarlıdır. Örneğin, göksel kurbağanın sabahleyin doğuda yüksel­ mesiyle birlikte , yeryüzünde kurbağalar kış uykusundan uyanıp vıraklamaya başlarlar - ve ne kadar yüksek sesle vıraklarlarsa , bir eş bulma şansları o derece artar. G öksel yılan da, Güney Haçı'ndan Büyük Köpek'in batısına uzanan ince ve uzun bir karanlık buluttan oluşmuştur. Tıpkı yılanların ılık yağmur mevsiminde topraktan çıkıp yeryüzüne döndükleri zaman yaptıkları

70 Yıld ı z H i k aye l e r i

gibi , o da önce başı görülecek şekilde yükselir. Yılanların yeraltında kaldık­ ları soğuk kuru mevsimde, o da ufkun altında gözden kaybolur. Aşağıda ve yukarıdaki hayvanların biyoloj ik ve astronomik döngüleri her zaman için birbirini taklit etmiştir. Başarılı hikayelerin çoğu , uyarlanabilir olma özelliğine sahiptir. Öyle ki, yetenekli bir anlatıcı , "mitsel ikame" yoluna başvurabilir - diğer bir deyişle , bir hikayedeki karakterleri ve olayları farklı dinleyici kitlelerine hi tap edecek şekilde değiştirebilir. And yerlilerinin bir tilki tarafından takip edilen lama ve yavrusu miti , bunun iyi bir örneğidir. Hikaye doğuya doğru ilerleyip Amazon Havzası'nın yağmur ormanlarına ulaştığında, tilkinin temsil ettiği etobur yırtıcı bir jaguara , Samanyolu boyunca takip ettiği otobur kurbanı ise bir tapire dönü­ şür. İ ki bölge arasındaki bayırlarda , tap irin yerini bir geyik alır. Daha güneyde, Şili'nin güneyi ve Arjantin'deki Gran Chaco çayırlarında ise bu takımyıldız ikilisinin bir köpek ve bir nandudan, yani Güney Amerika devekuşundan oluştuğu görülür - yalnız bu kez , devekuşunun (bir lamanınkini andıran) uzun boynu nedeniyle, kovalayan ve kovalanan gökyüzünde yer değiştirmiştir. Karanlık bulu t takımyıldızlarıyla ilgili hikayelerin tümünün Gü ney Yarım­ küre'deki kü ltürlerden çıkması şaşırtıcı değildir. Amazon üzerinde uzanan Samanyolu , yöreye özgü iki hayvan arasındaki bir mücadele alanı olarak ta­ savvur edilir. Uzun burunlu, gü r kuyruklu bir büyük karıncayiyenin, yiyecek peşindeki vahşi bir j aguarla boy ölçüşebileceğine pek ih timal vermezsiniz . Faka t modern belgeselciler, Güney Amerika yağmur ormanlarında bu iki hayvan arasındaki bir karşılaşmaya tanıklık e ttikleri ender durumlarda , mücadelenin çoğu zaman berabere sonuçlandığını belirtiyor. Karıncayiyenin normalde böcekleri topraktan kazıp çıkarmak için kullandığı son derece keskin pençeleri, kendini savu nmasına ka tkıda bulunur. Amazon Havzası'nın batısında , Ucayali N e hri kıyılarında yaşayan Shi­ pibolar, bu tü r karşılaşmalara oldukça aşinadır. Burada karıncayiyen, tıpkı N avahoların kır kurdu gibi, j aguarı alda tmaya çalışan bir üçkağıtçı rolünde­ dir. Shipiboların anlattığı bir hikayeye göre , karıncayiyen bir gün j aguarı su altında nefes tu tma yarışmasına davet etmiş. İ kisi de postlarını çıkarıp nehir kenarına bırakmış ve suya girmiş. Fakat bizim düzenbaz karıncayiyen birden sudan fırlayıp jaguarın postunu çalmış. Oyuna getirdiği zavallı ku rbanına da kendininkini bırakmış. Derler ki o zamandan beri bu iki hayvan , birbirinin derisinde hapsolup kalmıştır. Başınızı kaldırıp Samanyolu'nun Güney Kutbu yönündeki karanlık nokta­ larına bakacak olursanız , bu iki hayvanı mücadele ederken görebili rsiniz . Kö­ mür Çuvalı Bulu tsusu karıncayiyenin vücudunu meydana getirirken hemen kuzeyindeki parlak leke de jaguardır. Gökyüzünü sürekli bir kapışma halinde

S a m a ny o l u ' n u n K a ra n l ı k B u l u t Ta k ı m y ı l d ızları 7 1

boydan boya katederler. Karıncayiyen günbatımından kısa süre sonra jaguarın üstünde belirerek avantajlı duruma geçer. Fakat gecenin ilerleyen saatlerinde vaziye t tersine döner ve şafak sökerken jaguar üstünlüğü ele geçirir. Ertesi gece dövüş yeniden başlar. Samanyolu'nun aydınlık ve karanlık bölgeleri arasındaki amansız mücadele, hepimizin zaman zaman karşılaştığı bir so­ runu , değişim ve bunun yol açabileceği kimlik bunalımını simgelemektedir. Avustralya Aborij inlerinin emu kuşu ve And yerlilerinin laması gibi , Ko­ lombiya'daki Desanaların gözlemlediği karanlık takımyıldızlar da kendileri için büyü k önem taşıyan hayvanların yaşam döngü lerindeki dönüm nokta­ larını yansıtır. Örneğin, Büyük Yarık'ın tırtıllarla dolu kanolar olduğunu , bu kanoların gece boyu gökyüzünde yol alıp doğu u fkunda yeryüzüne indiğini, buradan da rüzgarlar tarafından alınıp gü müş renkli iplikler üzerinde kara boyunca taşındığını iddia ederler. Desanaların tırtı l-şamanları, bu hayvanla­ rın gökyüzünde belirmesiyle büyü k bir endişeye kapılırlar. Bütün düşünce ve duygu ları , tırtılların görünüşünün bir tehlikeye işare t edip etmediğini anlamaya odaklanır. Profesyonel şamanlar olarak, sürünün ortaya çıkışına uygun büyüleri yapmakla yükümlüdürler. Bir a ntropologla konuşa n bir şaman, tırtılların gelişini kaygıyla karşılamış, törene katılanları tehlikeye atabilecek olası uğursuzlukları değerlendirmeye ve bu olası tehditlerin yol açtığı gerilimleri gidermek için alınması gereken uygun ya tıştırıcı maddeyi belirlemeye çalışmıştır: İşte , orada , değil mi? Orada , nehrin ağzında , eve t . işte, i i tırtıllarının başları. Eve t , kırmızı başlı ii tırtılları , eve t. Bu başlar görü ndüğünde, kanolarıyla birlikte ge liyorlar diyoruz ve ii başları geldiğinde , onlarla birlikte rüzgarlar da geliyor. Kanolar suları köpürte köpürte geliyor diyoruz . Rüzgar tıpkı bir sel gibi esiyor. Sonra buradakiler burunlarına vihö çekiyor; burunlarından içlerine çekiyorlar, eve t . Ve sonra bir kez daha çekiyorla r. Onu r n ray uru nişastasıyla karıştırıyorlar [ . . . ] Sonra hayallerimizde , bir insan kalabalığının bizi öldürmeye çalıştığını gö­ niyoru z. işte böyle, kardeşim . Aynen böyle. Başlarının kırmızı olduğunu söylü­ yorlar. Başları dikenli olanlar da var. Başları dikenli olanlar kötüdü r. Ardından ,

vih6 çekenler orada toplanıyor. işte bu yüzden gök gürüldüyor. Böyle diyorlar, değil mi? Fakat diken başlılar sonra gel iyor; ilk gelenler kırmızı başlılar. Bu i i başları onların zamanında tehlikeli a m a şimdi deği l. Şimdi artık h i ç ses çıkarmı­ yorlar. [ Faka t ] sonra rüzgarlı akıntılar gel iyor, bu kanoların rüzgarı, değil mP İşte bu yüzden rüzgarla birlikte ge ldiklerini söylüyoruz. Ve ardından da tehlike [ . . . ] Öyle ki, bizi kabuslara sürüklüyor [ . . . ] Böyle davrandıklarında, kalabalık olduklarında , bizi şaşkına çeviriyorlar; eve t , kardeşim . Onlar, i i tırtıllarının ka­ dınları ve kanoları , midemizi bulandırıyor. İşte bu yüzden midemiz bulanıyor. Ko nuştuklarında söyledikleri şey bu. Hepsi bu kadar.

- �

-

-

-- -

_._...,_..

-

-

------- - -

.....

-- -

-:::.

-

�--

-

6

Ku t u p Takı m y ı ldızla rı

Kuzey Kutup Bölgesi'ndeki fok avcıları için, ince buz üzerinde yürümek hayli tehlikeli bir iştir, özellikle de fazla kilolu bir avcı için. Bir zamanlar, Sikuliaq­ siujuittuq isminde iri yarı bir adam varmış. Kendini buz üzerinde tehlikeye atmak yerine , yetenekli avcıların yakaladığı fo kları çalıyormuş. Ha tta bu işi o dereceye vardırmış ki , sonunda adı çıkmış . Diğer avcıların başarılı bir av geçirip geçirmediklerini anlamak için kendince bir yönte m geliştirmiş : Avdan döndüklerinde bileklerine bakıyormuş. Eğer bilekleri kirliyse , büyük ihtimalle suya girmemiş olduklarından, bu adamların avdan eli boş döndü­ ğünü an lıyormuş. Günlerden bir gün , deniz buzunun iyice kalınlaştığı bir sırada, diğer avcılar Sikuliaqsiujuittuq'u kendilerine eşlik etmeye ve gece birlikte kamp yapmaya ikna etmişler. "Genellikle ellerimiz arkamızda bağlı bir şekilde uyuyoruz" diye de tavsiyede bulunmuşlar. Hayatında ilk kez ava giden bizimki, hiçbir şeyden kuşkulanmadan bu tuhaf tavsiyeye uymuş. Avcılar gecenin bir yarısında bıçaklarla üzerine saldırmış. Lakin Siku­ liaqsiuj uittuq çok güçlü biriymiş ve ellerindeki bağları koparıp atmış . Fa­ kat bunu takip eden boğuşma sırasında ağır yaralanıp ölmüş. Gökyüzüne yükselerek, Küçük Köpek Takımyıldızı'nda gökbilimcilerin Prokyon adını verdikleri yıldıza dönüşmüş. Bu yıldızı , Orion'un Kemeri'ndeki avcıların pe­ şinde , u fka yakın bir noktada bulu nduğu sırada kan kırmızısı rengiyle ayırt edebilirsiniz . Daha sonra katil avcılardan ikisi , Sikuliaqsiuj uittuq'un karısını ve iki küçük çocuğunu öldürmek için evine gitmişler. Kocasının intikamını almaya kalkışmadan önce kadını o rtadan kaldırmak istiyorlarmış. Fakat bıçaklarını çektiklerinde , kadın önce birini tekmeleyerek, sonra da diğerini gırtlağına sarılıp boğarak öldürmüş . "Asla İnce Buz Üzerinde Yürümeyen"in ilginç hikayesi işte böyle son buluyor. Bundan çıkarılacak ders, avcı-toplayıcı toplumlar açısından son derece önemlidir: Yiyecek temini söz konusu oldu­ ğunda , herkesin kendi üzerine düşeni yapması gerekir. Hikayeyi dinleyenler, büyük olasılıkla bunu hiçbir zaman akıllarından çıkarmayacaklardır. Yıldızlara dayalı bir diğer hikaye , Kuzey Kutup Bölgesi'nin buzlaları üze­ rinde yön bulmakla ilgili bir bilmecedir. Kış ortasında iki avc ı , fokların peşinde kıyıdan iyice uzaklaşıp kendilerini buzların ortasında kaybolmuş bulurlar. İ çlerinden biri şöyle der: "Ben Singuuriq (Sirius) yıldızını takip edeceğim. Eminim ki bu sayede daha kalın ve emniyetli buza ulaşabileceğim ."

74

Y ı l d ı z H i k a ye l e r i

N

• Kingulliq (A) Sivulliik

• • Tukturjuit • •

/



. .

Nuuttuittuq

/

• a P tuaq

. .

E



w

Uqsuutaattiaq

j

\





. Qututjuuk

.

� Nanurjuk



\.

\

Akuttujuuk

Sikuliaqsiujuittuq





•=�

f

/

Qimmiit

• •• •

Ullaktut

ı Qangiammaariik •

• -...... . ..

( Sakiattiak

Kingulliq (8)

Singuuriq

s l n u ıtlerin Kuzey Kutup Bölgesi yıldız h a r ı tası (Royal O n t a r ı o Museum © ROM i z n iyle).

Arkadaşı ise şöyle yanıtlar: "Bence Kingulliq'i (Vega) takip e tmek daha doğru olacaktır. Ben öyle yapacağım." Acaba hangisi sonunda eve dönebilmiştir? Bu soruya yanıt verebilmek için, Kuzey Yarımküre'nin gökyü zü bilgisine sahip olmak gerekir. Kış ortasında Sirius güney u fku üzerinde görünürken , Vega kuzeyde u fka yakın bir konumda bulunur. Güneydeki Sirius'a doğru yol alan avcıyı , suların daha sıcak olduğu tehlikeli çevre koşullarında kötü bir son beklemektedir. Vega 'y ı takip eden diğer avcı ise donmuş yüzeyin daha sağlam olduğu bir yere u laşacak ve haya tta kalacaktır. Eğer dünyanın tepesindeyseniz , yön bulmak ustalık gerektirir. Gece vakti Kuzey Kutup Noktası'nda (90 derece kuzey enleminde) durdu­ ğunuzu farz edin. Dü nyanın e trafında döndüğü hayali ekse n , omurganızdan geçip başınızın üstünden çıkar ve Kutup Yıldızı'nı , yani Polaris'i işaret eder.

K u t u p Ta k ı m y ı l d ı z l a r ı

75

Po laris'in temsil e ttiği kuzey gökkutbu , dünyanın coğrafi kutbunun ufuktan 90 derecelik bir açıyla gökyüzüne yapılan bir uzantısıdır. Dü nyanın dönmesi ve gecenin ilerlemesiyle birlikte yıldızlar, u fka paralel bir yol izleyerek ve her biri u fkun üzerinde sabit bir yüksekliği muhafaza ederek, dünyanın dönme yönünün tersine hareke t ediyor gözükürler. Eğer ye terince uzun süre göz­ lemlemeye devam ederseniz , her yıldızın Kutup Yıldızı etrafındaki 24 saatlik dairesel yörüngesinin bir kısmını tamamladığını ve gökyüzündeki bu merkez no ktasından daha uzakta bulunan yıldızların daha geniş bir daire çizdikle­ rini görürsü nüz. Güneş, dünyanın e kva torunun bir uzantısı olan ve ufukta uzanan gök ekva torunu geçene dek, gü n ışığı geri gelmeyecektir. N ihaye t , aşağı yu karı ilkbaharın i l k gü nü, güneşin ufuk üzerinde belirdiğini v e her gün yavaş yavaş biraz daha yükseğe tırmandığını görürsünüz . Ta ki, ufuktan başucu noktasına kadar olan yüksekliğin yaklaşık dörtte birine ulaşana dek. Bu, yaz mevsiminin ilk günü nde gerçekleşir. Mevsim ilerledikçe, güneş de yavaş yavaş alçalır ve sonbahar başladıktan hemen sonra gözden kaybolur. Aradaki birkaç haftalık sabah ve akşam alacakaranlığını saymazsak, altı ay gündüz ve altı ay gecedir. Eğer Kuzey Ku tbu'nda yaşıyorsanız, bir yıl içinde uzun bir günün ardından uzun bir gece yaşarsınız ve her daim görünür olan hep aynı takımyıldızlar, ufkun 90 derece yukarısındaki sabit gökku tbunun e trafında dönüp dururlar. Elbe tte Kuzey Ku tbu'nda kimse yaşamıyor; en azından bu sa tırların ya­ zıldığı esnada , Kuzey Ku tbu u çsuz bucaksız bir buz deniziyle kaplı bulu­ nuyor. Fakat Kuzey Sibirya , Kanada ve Alaska'nın yüksek enlem lerinde ikamet eden gezgin avcı grupları var. Bu bölgelerde , yıldızların hareketinin merkezi, başucu konumundan bir miktar kaymıştır. Bu yüzden , yıldızların izlediği gü zergah u fuk çizgisine göre bir nebze eğiktir, öyle ki bazı yıldızlar kısa bir süre için batar. Gece ve gündüz altışar aydan daha kısa sürer ve ikisi arasında , ne kadar kuzeyde bulunulduğuna bağlı olarak, gece ile gündüzün 24 saatlik bir döngüyü eşi t olmayan sürelerle paylaştıkları bir dönem yer alır. Örneğin, coğrafi Kuzey Ku tbu'ndan güneye doğru yol aldığınızı düşü nün. Yerküre üzerinde bir derece, yan i yaklaşık 1 1 1 kilome tre ilerlediğinizde , Polaris de başucu noktasından bir derece uzaklaşır. Polaris'in ufuk hattından yüksekliği 89 derece olur ve siz de 89 derece kuzey enleminde bulunursu­ nuz . Bulunduğunuz enlem derecesi , Kutup Yı ldızı'nın yüksekliği ile aynıdır ( fakat Polaris tam olarak kutupta yer almadığından, bazı küçük düzeltmeler yapmak gerekir) . Eskiden Kristof Kolomb gibi denizciler, engin okyanuslarda yollarını bulmak için bu ilkeden yararlanmış , Polaris'i sabit bir yü kseklikte tu tarak belirli bir enlem boyunca yol almışlardır. Bu kitapta şimdiye dek aktarılan hikayelerden , kutup göğü altında yaşa­ yanların da, bu kadar zorlu bir iklimde haya tta kalmakla ilgili anlatılar ve

76

Yı l d ı z H i k a ye l e r ı

takımyıldızlar icat etmiş oldu klarını tahmin edebilirsiniz . Uzun ve korkutucu karanlık çökmeden önce , nerede ve ne zaman avlanmalı ? Buz üzerinde nasıl ' güvenle seyahat etmeli? Soğuk kış gecelerine göğüs germeyi sağlayacak ışık ve ısı kaynaklarını nasıl elde e tmeli? Hayatın kaynağı olan güneşin uzun bir aradan sonra dönüşünü ne zaman beklemeli? Kuzey Kutup Bölgesi'nin sakin­ lerine sorulduğunda , hikayelerinde tam da bunlardan bahsettikleri görülür. İ nuitler (ki kendi dillerinde İnuit kelimesi, "insanlar" anlamına gelir) Kanada , Alaska , Grönland , Rusya ve Da nimarka'nın kutup bölgelerinde ya­ şayan, dilsel olarak akraba , yaklaşık 1 5 0 . 000 kişilik bir grup tur. Kanada'da lnuitler kendi özerk bölgelerine sahiptir. Nunavut yani " toprağımız" adını verdikleri bu bölge Quebe c , Labrador ve Kuzeybatı Top rakları'nın kuzey kısımlarını içine alır ve başlıca yerleşim yerlerinden biri 70 derece kuzey enlemindeki Iglulik'tir. Burada güneş kasım sonundan ocak sonuna dek iki ay boyu nca yüzünü göstermez . Mayıs sonu ndan temmuz sonuna kadar ise kesi ntisiz bir şekilde ışıldar. İ nui tlerin gökyüzü , gördüğümüz üzere , avlanmaktan ve uçsuz bucak­ sız buz tarlaları üzerinde av peşinde koşmanın tehlikelerinden bahseden hikayelerle doludur. Ama daha fazlası da vardır: E tiyle beslendikleri bir ayı, bir ren geyiği ve bir fo k balığı ; yakaladıkları av hayvanlarını kapıp kaçmaya hazır bekleyen tilkiler ve kurtlar; bir yağ lambası ; bir kayık sehpası ve en önemlisi d e , kış sonunda ışığı müj deleyen bir haberci. Polaris , İ nuitlerin pek işine yaramaz. Nuuttuittuq, yani "asla yerinden kıpırdamayan" adını verdikleri bu yıldız , yön belirlemede yararlanmak için fazla yüksektedir. Fakat yakınındaki Tukturjuit Takımyıldızı'na (Büyük Kepçe) büyük önem verirler. Bu takımyıldız , iki farklı ren geyiği görüntüsü sunar. Birinde, kep­ çenin kasesi ve sapı , ren geyiğinin gövdesini temsil etmektedir. Diğerinde ise kümedeki yıldızların her biri bir ren geyiğidir ve birlikte bir sürü meydana getirirler. Sivulliik adındaki bir kurt ( Çoban Takımyıldızı ) , onları ku tup çevresinde kovalar. "Babam bana , gece boyunca büyük ren geyiğini izleyerek zamanı ve yönü nasıl anlayabileceğimi öğretti" diyor ismi verilmeyen yaşlı bir İnuit. " Ren ge­ yiği arka ayakları üzerinde durduğunda ve başı yükselmeye başladığı nda [ . . ] gece yarısı yaklaşıyor demektir." Eğer buz tu tmuş denizin üzerindeyseniz ve .

Baffin Adası'nın kıyılarını göremiyorsanız , "sol e linizi kaldırıp, başparmağı­ nızı Phecda ve işare tparmağınızı Megrez'in (işaretçi yıldızların karşısındaki iki yıldız) , diğer parmakları nızı da kepçenin sapındaki üç yıldızın üzerine gelecek şekilde yerleştirdiğin izd e , kolunuz anakaranın bulunduğu yönü gösterecektir." Ku tbun diğer tara fında , ren geyiği nin karşı hizasında bulunan Kassiopeia veya Pituaq , bazen bir fo k balığı , fok derisi , fok yağı kabı , fok yağı lambası ya da lamba ayağı olarak tasavvur edilir. Bu takımyıldızın en parlak

K u t u p Ta k ı m y ı l d ı z l a r ı

77

ü ç yıldızı , bir evin zeminine dikey olarak yerleştirilen ve üzerine lambanın konulduğu ü ç taşı temsil eder. İnuitler der ki , Kassiopeia'nın ren geyiği ile aynı yüksekliğe eriştiği sırada bütün lambalar yakılmalıdır. Yılın ilk aylarında , akşam geç vakit, güney göğünün yükseklerinde bir av sahnesi sergilenir. Kutup ayısı Nanurjuk ( Boğa Takımyıldızı'ndaki Alde­ baran ) , günba tımında kuzeydoğuda belirir. K u tu p çevresini boydan boya dolandıktan sonra , şafak vakti kuzeybatıda gözden kaybolur. Bu süre bo­ yunca yavru ları ( Hyades yıldız kümesi) ya nından hiç ayrılmazken, bir grup kardeş de köpekleriyle ( Pleiadlar) birlikte onu yakalamaya çalışır. U llaktuit adı verilen bu avcılar ya da " koşucular", Nanurj u k'u takip eden ve O rion'un Ke meri'ni meydana getiren yıldızlardır. " Eldivenimi düşürdüm" diye seslenir genç bir avcı. " D olu nay var, korkma" der ağabeylerinden biri, "Geri dön ve al". Eldivenini bulmak üzere geri gi ttiğinde ise kardeşleri aniden gökyüzüne yükselirler. Sonuç ta aşağıda kalan genç avcıyı bugün de görebilirsi niz. Batılı gökbilimcilerin Rigel adını verdikleri yıldızdır bu . İ n u i t takımyıldızları arasında bir tanesi vardır ki hayal gücünüzü ne kadar zorlasanız boşunadır. Qutu rjuuk, yani köprücü k kemiği , i kizler Ta­ kımyıldızı'ndaki Polluks ve Kastor'dan Arabacı Takımyıldızı'ndaki Kapella ve Menkalinan'a bir çizgi halinde uza nır. İşare t ve orta parmağınızı bir omuzdan diğerine gezdirecek olursa nız, sağ ve sol köprücük kemiklerinizi hissedebilir ve bu ikisinin göğüs kem iğiyle eklem yaptığı yerde bir girin ti bulu nduğunu fark edebilirsiniz . l şte Quturj uuk'un yıldızları arasından geçen çizgi de aynı şekilde kıvrılarak ilerler. Peki ama İ nuitler neden köprücük kemiği biçiminde bir takımyıldız tasavvur e tmiş olabilirler? Bir fok balığının derisinin yüzül­ mesi , yağlı katmanın keskin bir bıçakla etten ayrıldığı hassas bir işlemdir ve deri ile kıkırdak doku arasındaki alanlarda nasıl ilerleneceğini bilmek gerekir. Belki de bu takımyıldız , bir fokun bedeni ile kendininki arasındaki şekil benzerliklerine ilgi duya n , hayal gücü kuvvetli bir İ nuit kasap tarafın­ dan icat edilmiştir. Aagj uuk, yani "şafakta görünen yıldızlar", Kartal Takımyıldızı'nın üst kıs­ mındaki Altair ve Tarazed yıldızlarından meydana gelir. Aagj uuk'un gökyü­ zü nde belirmesi, İnuitlerin yıllık karanlık-aydınlık döngüsündeki en önemli olaydı . Bu iki yıldızın "ışık taşıyıcıları " olarak da bilinmesinin nedeni, helyak doğuşlarını ı · yeni yılın ilk şafağından hemen önce gerçekleştirmeleridir. Bu , aynı zamanda , sakallı fokların açık denizlerden ayrılıp onları avlamanın daha kolay olduğu buzlu kıyılara göç ettiği dönemdir. Aagj uuk'un görünmesi, yılın en büyük festivalinin de başlangıcına işare t eder. Uzun süren alacakaranlık boyunca , insanlar ifrat derecesinde yiyip içer, kılık ve eş değiştirirler - bir 1

Helyak doğu ş : Bır gökcısmının G ü neş'ten az önce doğması; G ü neş ufkun hemen altında iken bu gökc ısmının u fukta bulun ması , teşri k . ( ç . n. )

78 Yı l d ı z H i k a y e l e r i

diğer deyişle , herkes normalde olduğundan başka birine dönüşür. Uzatmalı bir Aagjuuk kutlamasına tanıklık eden bir 1 8 . yüzyıl seyyahı , günlüğü ne pek de onaylayıcı olmayan şu satırları yazmıştır: Ülkenin her yerinde buyü k şölenler düzenleyip toplanırlar ve birbirlerini en iyi şekilde ağırlarlar. Çatlayıncaya kadar yedikten sonra kalkıp müzik eşliğinde dans ederler. [ Şarkı söyleyenlerden biri ] güneşin geri dönüşünden duyduğu se­ vinci dile getirir [

.

.

] Beklediğimiz güneş geri geliyor,

A m na ajah, ah-hu ' Bize güzel havalar getiriyor,

Amna ajah, ah-hu ' Bu böyle bütün gece sürer. Sonunda ağızlarını açıp konuşamayacak kadar bitkin düşene dek, birkaç gün ve gece boyunca devam ederler.

Bu tür davranışlara -sarhoşluk, tensel zevklere aşırı düşkünlük- dü nyanın bütün kültürlerinde belirli zamanlarda rastlanır. Örneğin, Amerika'daki Mardi Gras karnavalını veya batılı kül türlerin çoğunda görülen Yılbaşı ku tlamala­ rını düşü nü n . Eğer hayatınızda yeni ve temiz bir sayfa açmak istiyorsanız, eskisi henüz kapanmadan önce her tü rlü kötü davranışı kendinizden kovu p uzaklaştırmanızda fayda vardır. Bence tüm bu duygusal rahatlamanın ön­ cesindeki stres, kışlık erzak stokunun endişe verici derecede azaldığını fark etmekten kaynaklanıyor olabilir. Hasat veya avlanma yoluyla biriktirilen ve başlangıçta hiç bitmeyecekmiş gibi görünen erzak, şimdi artık neredeyse tükenmek üzeredir. Yeni başlangıcın nelere gebe olduğunu kim bilebilir ki? En azından bir süreliğine dertlerimizi unutup kendimizi özgü r bırakmak, gü nümüzü gün e tmek için bundan daha iyi bir zaman olabilir mi? Yü ksek enlemlerde kış tez bastırır. Günler gitgide kısalırke n , öğle güneşi gökyüzü nde hep daha alçakta salınır ve gö lgeler uzadıkça uzar. Akıllarda artık sadece avlanmak vardır. Nitekim kuzeyde yaşayanların çoğu ayı avına çıkar. Kutup çevresinde dolanan takımyıldızlar da bir av sahnesini canlan­ dırır. Büyü k Kepçe'nin dörtgen kasesi ayıyı temsil eder. Kepçenin sapındaki yıldızlar ise mızraklarını fırla tmaya hazır bir şekilde ayının peşi sıra ilerleyen avcılardır. Bir diğer versiyonda, Büyük Kepçe'nin kasesi ayının gövdesini , sapındaki yıldızlar da kuyruğunu m eydana getirir; onu bir tilki ( Çoban Takımyıldızı) takip e tmektedir. Bir av hikayesinin akıllarda yer etmesini istiyorsanız , mesela av mevsi­ minde kırmızıya dönen sonbahar yaprakları gibi bazı gerçekçi ayrıntılar ek­ lemelisiniz . Kanada-ABD sınırındaki Büyük Göller Bölgesi'nde yaşayan Tilki (Meskwaki) kabilesinin bir üyesi, 1 9 . yüzyılın sonlarında bir seyyaha şu ayı

K u t u p Ta k ı m y ı l d ı z l a r ı

79

K u zey A m e r i k a Ye rl i l e r ı n i n Ayı Av ı Ta k ı my ı l d ı z ı ( B u y u k K e p ç e ) ( s t a r n a m e re g i stry. c o m . y e n i d e n çizim: J u l i a Meyerson).

hikayesini anlatmıştır: Bir keresinde ü ç adam, ilk kar düştüğü sırada , sabah erkenden ava çıkmış. Çok geçmeden bir ayının izlerine rastlayıp takip etmeye başlamışlar. Faka t ayı , onlar daha ye tişmeden kokularını almış ve kuzeye doğru kaçmış. Ayıya doğudan yaklaşan avcı, "Öğle güneşine doğru ilerliyor" diye seslenmiş. G üney tarafını tutan bir diğeri , " Şimdi de 'güneşin batışına' doğru koşuyor" diye bağırmış . Böyle dolana dolana gü nlerce , dört bir yana koşturan ayıyı kovalamışlar. Sonunda avcılardan biri tesadü fen aşağıya baka­ cak olmuş. Bir de ne görsü n? Yeryüzü ta aşağılarda kalmış . Meğerse ayının peşinden gide gide sonunda gökyüzüne ulaşmışlar! "Başka Bir Nehre Karışan N ehir" adındaki yere geldiklerinde, içlerinden biri diğer ikisine şöyle demiş: "En iyisi çok geç olmadan geri dönelim. Yoksa böyle gökyüzünde yükselmeye devam edeceğiz." Ama yine de vazgeçmemişler ve nihayet sonbaharda avla­ rını yakalamışlar. Ayıyı öldürüp derisini yüzmüş ve e tini de parçalara ayırıp kuruması için meşe ve sumak dallarına sermişler. Avcı kültürlerde yiyeceği çalmamak kadar paylaşmak da önemli olduğundan, karınlarını doyurmadan önce etin bir kısmını bir saygı göstergesi olarak gökyüzüne fırlatmışlar. Kafasını , sabahın geldiği yöne doğru savurdular; derler ki, kışın şafak sökmeden hemen önce , ayının kafasından çıkan birkaç yıldız yükselmeye başlar. ilk sırada­ ki dört yıldız ayıdır, sonraki üç yıldız ise onun peşindeki avcılar. Ve sonbaharda , ayının ufuk üzerinde en alçak noktada bu lunduğu sırada, meşe ve sumak ağaç­ larının yaprakları kırmızıya döner çünkü avcılar ayının kanlar içindeki bedenini bu ağaçlara sermişlerdir.

80

Yı l d ı z H ı k a y e l e r i

Kiowa kökenli yazar N. Scott M o maday, farkl ı bir ayı hikayesi anla tır. Bu hikayeyi Wyoming'd e , 1 9 7 7 yap ı mı bilimkurgu filmi Üçüncü Tü rden Yakın laşmalar'la ünlenen heybetli Şeytan Ku lesi'nin ( Devils Tower) yakınında yaşadıkları sırada , anne ve babasından dinlemiş . Kiowa kabilesinden sekiz çocuk -yedi kız kardeş ve bir de erkek kardeşleri- Black Hills tepelerinde ayı avlamaca oynuyorlarmış. Erkek çocuk, kız kardeşleri ormanda kovalayan bir ayı rolündeymiş. Sözü mona korku içindeki kızlar da koşarak kaçıyorlarmış. Derken ufaklık birdenbire gerçek bir ayıya dönüşmüş. Bu sefer gerçekten deh­ şete kapılan kızlar can havliyle daha da hızlı koşmaya başlamışlar. Bu sırada yanından geç tikleri devasa bir ağaç kütüğü , onlara şöyle seslenmiş: "Bana tırmanın , sizi kurtaracağını." Kızlar aceleyle kütüğün tepesine tırmanırken , kütük de yavaş yavaş havada yükselmeye başlamış. Ayı onları öldürmek için geldiğinde, artık ye tişemeyeceği bir yükseklikteymişler. " Kızlar gökyüzüne gö türülmüş ve orada Büyük Kepçe'ye dönüşmüşler." Şeytan Kulesi'nin ( 45 derece kuzey enlemi) güney tarafında durup başınızı yukarı kaldırdığınızda , bu hi kayenin yerde ve gökte unutulmaz bir şekilde sahnelendiğine tanıklık edersiniz. Sonbahar başlarında akşam alacakaranlığını takiben, Büyük Kepçe gökyüzündeki en alçak konumundadır; kuzey ufuk çizgisine neredeyse doku­ nacak gibidir. Onu meydana getiren yedi yıldız , yekpare bir kayadan oluşan bu muazzam tepenin hemen arkasından geçer. M omaday, hikayesini şöyle bağlar: " İşte , gördüğünüz gibi, biz Kiowaların gökyüzünde akrabaları vardır." Ayı ile Büyük Kepçe arasındaki bağlan tı , Kuzey Yarımküre'de şaşırtıcı derecede yaygındır. Hatta , diğer ayı konulu hikayelerden epey farklı bir bağlama sahip olmakla birlikte , Antik Yunanların da kendilerine özgü bir versiyonu vardır. Hikayenin başkahramanı Arkadia kraliçesi Kallisto'dur. Avlanmaya düşkünlüğüyle bilinen Kallisto, av (ve iffet) tanrıçası Artemis'e sık sık eşlik etmektedir. Bir gün yine bir av sırasında Kallisto, Zeus tarafından tecavüze uğrar. Bekare tini kaybet tiği için Artemis'in hışmına uğrayacağından korkarak, bu olay hakkında tanrıçaya tek kelime e tmez. Ta ki, karnındaki çocu k büyüyüp de hamile olduğu anlaşılana dek. Artemis işin aslını öğrenin­ ce, Kallisto'y u bir ayıya dönüştürerek cezalandırır. Bütün haya tı altüst olan Kallisto, vahşi bir hayvan kılığında ormanlarda dolaşmaya başlar. Sonunda avcılar tarafından yakalanıp krala hediye olarak gö türülür. Bir gü n , yasalara aykırı olduğu halde , Zeus'a adanmış bir tapınağa girer ve bu hareketi yü­ zünden öldürülmek istenir. Fakat Zeus, Kallisto'ya acır ve onu Arktos (Eski Yunancada "ayı" ) adıyla gökyüzüne yerleştirir. Bizim bugün kullandığımız "arkti k" kelimesi de bu isimden gelmektedir. (Hikayenin farklı sonla biten bir versiyonunda , Kallisto'nun oğlu ormanda avlanırken ayı kılığındaki an­ nesiyle karşılaşır. Kallisto sevinç içinde ileri doğru bir hamle yapınca da oğlu tarafından vurulup öldürülür. )

K u t u p Ta k ı m y ı l d ı z l a r ı

81

Orta ve yüksek kuzey enlemlerde rastlanan göksel ayı hikayeleri , zamanla güneye taşınmıştır. Yunanların Ayı Takımyıldızı da mu htemelen bu şekilde ortaya çıkmıştır. Hatta Sibiryalı avcılar, bir zamanlar Asya ve Amerika kıtala­ rını birbirine bağlayan Be ring Kara Köprüsü'nü geçerken, Büyük Kepçe'nin geceleyin gökyüzündeki hareketini takip etmiş olabilirle r. 30.000 yıl önce Amerika Kıtası'na göç başladığında , Büyük Kepçe'nin Kuzey Kutbu' na göre konu mu hemen hemen bugünküyle aynıydı. Kutup takımyıldızlarıyla ilgili h ikayelere fazla aşina olmayanlar, bunları gerçeklerden uzak veya incelenmeye elverişsiz bularak ciddiye almaya değer görmeyebilirler. Fakat böylesi bir reddediş , şu ana dek karşılaştığımız bütün o son derece yara tıcı yıldız hikayeleri dikkate alındığında , çok daha geniş bir perspektifi gözden kaçırıyor görünmektedir. Sabit kutup noktası etrafında durmaksızın deveran eden yıldızlara baktığı­ mızda , analitik bir düşünme şekliyle, yıldızların bu hareketine dünyanın kendi ekseni etrafındaki dönüşünün sebep olduğunu söylüyoruz. Biz bir o toyolda ilerlerken her iki yanımızda evler, ağaçlar ve tepeler nasıl geriye doğru hareket ediyormuş gibi görünürse , yıldızlar da gökyüzünde bize göre aynı şekilde hareket eder. Bu , deney yoluyla bilimsel olarak kanıtlanabilir bir sonuçtur. Aktardığım hikayelerin te melinde yatan bağdaştırıcı düşü nme tarzında ise böyle bir sebep sonuç ilişkisi yoktur. Bağdaştırıcı düşünme muhtemelen tarih öncesi dönemlerde , evrende algılanan örüntüleri ha tırlamanın bir yolu olarak ortaya çıkmış, aynı zamanda da bu tür örüntü ve olayları , farklı kısımları arasındaki tüm karşılıklı bağlantı ve etkileşimleri kapsayacak bütüncül bir yapı içine ye rleştirmenin bir aracı olarak kullanılmıştır. Bu düşünme tarzının te melinde listeleme vardır. Örneğin, nasıl ki vücudumun kısımlarının baş­ tan ayağa bir listesini yapabilirsem, hayatımın da doğumdan yaşlılığa farklı aşamalarını, süreci yukarıdan aşağıya katederek ve bir listedeki her aşamayı diğer listedeki bir kısımla veya bağlantı noktasıyla özdeşleştirerek düzenle­ yebilirim . Bu şekilde, başımın çocukluğu ve ayağımın yaşlılığı temsil e ttiğini söyleyebiliri m . Varoluş evrenimi meydana getiren bütün olayları -mesela elementler, mevsimler, Zodyak takımyıldızları- lis teleyerek, temelde bağ­ daştırma ilkesine dayalı, hiyerarşik düzenlenmiş bir sistem oluşturabilirim. Ayı avı hikayesinde kırmızıya dönen sonbahar yaprakları , hem bu mevsimde yeryüzünde gerçekleşen olaylar listesine hem gökyüzünde meydana gelenler listesine aittir. Oysa bunları , insan deneyiminin birbirinden tü müyle ayrı alanları olarak da ele alabilirdik. Bu tür bağlantılar, ilk insan topluluklarına bir güven duygusu , öngörü lebilirlik ve hayatta kalma açısından bir avantaj su nuyo rdu çünkü insanların mevsim dönü mlerini takip etmesine ve hatır­ lamasına yardım ediyordu.

7

Tro p i ka l Kuşağ ın Takı m y ı ldı zla rı

H i ç dikkat ettiniz mi ? Akrep Takımyıldızı' nın kuyruğu b i r kancaya benzer, özellikle de gü neydoğudan yü kseldiği zaman. Hawaiililer buna Maui'nin Ol tası adını verir. E fsanevi bir kahraman olan Maui, Haleakala Dağı'nın aşa­ ğısındaki mercan resiflerinde avlanmayı seven bir balıkçıymış . O zamanlar, Hawaii'yi meydana getiren adalardan bu dağ dışında hiçbiri ortada yokmuş. Gelin görü n ki Maui pek de iyi bir balıkçı değilmiş ve kardeşleri bu yüzden onunla sık sık alay ederlermiş. Ancak Maui'nin herkesten gizlediği ve sadece özel durumlarda kullandığı sihirli bir oltasının bu lunduğundan haberleri yokmuş. Bir gü n Maui, kardeşlerine bir oyu n oynamaya karar vermiş. Sihirli olta­ sının kancasını kasıtlı olarak okyanus taba nına tu tturmuş ve kardeşlerine, " Küreklere var gücünüzle asılın" demiş. "Galiba büyü k bir balık yakaladım." O nlar söyleneni yaparken , Maui denizden büyük bir ada çekip çıkarmış . Bu , Maui Adası'ymış. Kardeşleri kürek çekmekle o denli meşgullermiş ki hiçbir şey fark etmemişler. Sonra Maui aynı hileye başvurup bu sefer daha da büyük bir ada çıkarmış : Hawaii Adası. Derken, bunu başka adalar takip e tmiş : Oahu , Kauai , Lanai , Molokai, Niihau , Kahoolawe ve Nihoa. Hawaii Takımadaları işte böyle meydana gelmiş. Hikayenin farklı sonla biten başka bir versiyonu daha vardır. Büyük adanın açıklarında avlandığı sırada Maui, kardeşlerine geri dönüp bakmamalarını, aksi takdirde avın başarısız olacağını söylemiş . Sonra denizin üzerinde bir su kabağı nın yüzdüğünü görü nce , içgüdüsel bir hareke tle uzanıp onu tek­ neye almış ve yanına koymuş. Birdenbire , sukabağı güzeller güzeli bir deniz tanrıçasına dönüşmüş. Kardeşleri kendilerini tu tamayıp tanrıçayı gö rmek için başlarını çevirdiklerinde , ellerindeki oltanın ipi gevşemiş ve denizden çekip çıkardıkları bü tü n adaların bir kısmı tekrar suya gömülmüş. İşte bu yüzdendir ki Hawaii, yekpare ve büyü k bir kara kütlesinden değil de bir dizi adadan oluşmaktadır. Bir gün Maui'nin annesi günlerin kısalığından yakınmış: Ye terli gün ışığı olmadığından, çamaşırlar bir tü rlü kurumak bilmiyormuş. " N eden güneş bu kadar hızlı hareket ediyor? " Maui düşünmüş taşınmış , bu sorunu çözmek için gü neşi yakalamaya karar vermiş. Öyle de yapmış. Fa kat güneş, kendisi­ ni serbest bırakması için ona yalvarmış. Karşılığında da daha yavaş hareket

84

Yı l d ı z H ı k a ye l e r ı

edeceğine ve yaz günlerini uzatacağına dair söz vermiş . Bu sözünde bugün de du rmaya devam ettiğini kendi gözlerinizle görebilirsiniz. Kış mevsiminin ortasında, şafaktan hemen önce, gü neşin Zodyak kuşağında geçtiği yerin hemen yanında Maui'nin kancası görü nür. Bu nokta , güneşin her yıl oltaya takıldığı yerdir. Hawaiili Maui'nin gördüğü gö kyüzüyle bir önceki bölümde ele aldığımız Kuzey Kutup Bölgesi sakinlerinin gökyüzü arasında büyük bir fark vardır. Bunu anlamak için, K u tup Yıldızı'nın gökte 70 derecelik bir yükseklikte bulunduğu ve yıldızların doğudaki buzlalardan adım adım yükselip ba tıda aynı ölçüde alçak açılarla battığı İn u it topraklarından ayrılıp güneye doğru ilerleyin . E kva tora yarı mesafede, (Güney Avrupa, Kuzey Amerikave Kuzey Çin'den geçen) 45 derece kuzey enlemine ulaştığınızda, yıldız izleri ufukla

K u t u p g ö ky i.J z i.m d e ( Pe t e r 5 . O u n h a m )

(üs t te)

v e t ro p i k a l g ö ky ü z ü n d e

(a l t ta)

y ı l d ı z i z l e r i n i n k a rş ı l a ş t ı r m a s ı .

Tro p i k a l K u ş a ğ ı n Ta k ı m y ı l d ı z l a r ı

85

4 5 derecelik bir açı yapar ve Kutup Yıldızı, ufuk çizgisi ile başuc u nokta­ sı arasında orta noktada bulunur. 2 3 , 5 derece kuzey enlemindeki Yengeç Dönencesi'ne vardığınızda , Kutup Yıldızı başu cu noktasından (66 , 5 derece) ziyade ufuk çizgisine (23 , 5 derece) çok daha yakındır. Siz ekvatora yaklaş­ tıkça , yıldız izleri de daha dik bir açıyla seyreder. N ihayet O derece enlemde , Kutup Yıldızı ufukta neredeyse görünmez olur ve gökcisi mleri dikey çizgiler boyunca doğup batarlar. Merkezinde sizin yer aldığınız bu yükselme, tepe noktasına ulaşma ve alçalma hareketi , orta ve yüksek enlemlerde yaşayanların tanık olduğu , gökyüzündeki sabit bir nokta e trafında daireler çizerek dönme hareke tiyle tam bir karşıtlık içindedir. Şimdi de tropikal bir okyanusun engin sularında bir kanoyla doğuya doğru yol aldığınızı hayal edin. G özünüzün önünde bomboş bir ufuk çizgisi uzanıyor. Belirli bir rota izlemenize yardımcı olacak ne bir işaret ne bir ni­ rengi noktası var. Yıldızların tam karşınızda dikine yükseldiğini ve arkanızda doğruca okyanusa gömüldüğünü görüyorsunuz . Kendi kendinize şöyle sora­ bilirsiniz : Acaba ben mi hareket ediyoru m , yoksa ben sabit durduğum halde gökyüzü ve okyanus mu yanımdan geçip gidiyor? Polinezyalı denizciler, sanki gökyüzü ve okyanus geçip gidiyormuş hissine kapıldıklarını belirtirler. 1 9 . yüzyılın başlarında ismi bilinmeyen bir misyonerin not ettiği bir Tahiti deniz şarkısı , yeryüzü ve gökyüzü imgelerinin ufu kta belirişini hareket halindeki bir manzara şeklinde betimler: Deniz , Arapa Adası'nı yükseltiyor sadece ve sonra sadece Raparapa Adası'nı. De­ nizin hemen üzerind e , Tanrı Rio için gözyaşı döken Aldebaran duruyor. Haydi, ilerle ' A ma nereye yüzme!P Batan güneşe doğru yüz. Orion'a doğru yüz .

1 8 . ve 1 9 . yüzyıllarda O kyanusya'nın ba tı Pasifik Adaları'nda bir denizc i , günümüzdeki b i r beyin cerrahı kadar saygın b i r konuma sahipti . 1 8 . yüz­ yılda adaları ziyaret eden Avrupalı bir kaptan, yerliler arasında sadece sayılı kişinin coğrafya , seyrüsefer ve astronomi bilgisine sahip olduğunu belirt­ miştir. Yüzde 99'u sudan oluşan bir çevrede , değişken rüzgarlar, dalgalar ve akın tılarla çalkalanan bir okyanusta bir yerden diğerine gitmek, uzun çabalar sonucu edinilmiş beceriler gerektiriyordu. Bunların başında da gökyüzünü yakından tanımak geliyordu . Mikronezya'nın doğusunda , bu türden uzman kişilere tiborau adı veriliyordu . Dikkatli bir gökyüzü gözlemcisi ve deneyimli bir denizci olan tiborau, doğrusal takımyıldızların şekil ve konumlarını üç boyu tlu hayali bir pusula üzerine yerleştirip hafızasında tutabiliyordu . Ayrıca , gece boyu nca ufukta aynı noktadan doğan yıldızları nasıl tanıyacağını bil iyor ve bu bilgiyi, teknesini belirli bir adaya yö nlendirmek için kullanıyordu . Peki ama bir tiborau bu becerileri nasıl ediniyordu? Bu alışılmadık doğrusal takımyıldızlar niye ?

86

Yı l d ı z H i k a y e l e r i

Arorae, Pasifik Okyanusu 'ndaki Gilbert Adaları'nda yer alan küçük bir mercan adasıdır. Adanın kuzey sahilinde , kabaca yontulmuş beş altı çift taş levha vardır. Her biri yaklaşık bir insan boyu tundadır ve zemine paralel yer­ leştirilmiştir. Bunlardan biri 80 kilometre ötedeki komşu Tamana Adası'nı, bir diğeri 1 40 kilometre uzaklıktaki Beru Adası'nı ve bir üçü ncüsü de u fkun ötesinde, 7 1 0 kilometre uzaklıkta bulunan Banaba Adası'nı göstermektedir. Ada sakinlerinin "Taş Kanolar" veya " Seyahat Taşları" adını verdikleri bu levhalar, hem adalar arası yolculu kta yön belirlemek için hem eğitim amaçlı ku llanılıyordu. l 960'ların ortasında modern bir denizci adayı ziyaret ettiğin­ de , bir tiborau ona evinin arkasında duran ve halen kullanılmakta olan bir taş kano göstermiş . Babası tarafından , büyükbabasının yapmış olduğu önceki bir versiyon temel alınarak hazırlanan bu düzenek, doğudan batıya 1 ,5 metre ve kuzeyden gü neye 1 ,2 metre uzunluğundaymış. O rtasında , taştan dikdörtgen bir oturma yeri varmış . Çevresi , okyanus dalgaları nın büyüklük ve yönlerini temsil eden farklı boyu t ve doğrultularda üçgen taşlarla donatılmış. O turma yerinin yanındaki bir parça beyin mercanı , deniz tanrısını simgeliyormuş . O dönemde tiborau, denizde nasıl yolculuk edileceğini kızına öğretmek için hala bu simülatörü kullanmaktaymış . Ne yazık ki yabancı ziyare tçiler, adalı kaynaklardan elde edilen yerli yıldız isimlerini fazla ciddiye almamış, bun­ ların batılı yıldız haritalarındaki karşılıklarını araştırmamıştır. Bu yüzden , sistemlerindeki çoğu yıldızın kimliğini saptayamıyoruz . B i r "Taş Kano"yu meydana getiren parale l levhalar, gecenin farklı zaman­ larında belirli yıldızların ufukta doğup battıkları yerle aynı hizaya gelecek şekilde yerleştirilmiştir. Örneğin, ağustos ayında gü ndoğumunda parlak Re­ gu lus, gece yarısında ise Arkturus yıldızı , Tamana Adası'nı işare t eden taşla aynı hizaya gelir. Bir denizcinin yapması gereken tek şey, ziyaret etmek istediği adayla bağlantılı uzun bir yıldız silsilesinden oluşan bir havienga'yı , yani yıl­ dız yolunu ezberlemek ve kanosunu uygun bir doğrusal takımyıldıza doğru yönlendirmektir. Yıldızların doğuş ve batış konumları , sözlü gelenekler ve deneme yanılma yoluyla yapılan gözlemler sayesinde geliştirilen üç boyu tlu bir tür zihinsel pusula üzerindeki noktalara dönüştürülür. Araştırmacılar üç, beş , yedi ve dokuz yoldan oluşan yıldız sistemleri tespit etmiş ve bunları n , Yeni Gine'nin doğu kıyısı açıklarındaki Trobriand Adaları'ndan Hawaii ile Yeni Zelanda arasındaki Samoa'ya dek, Pasifik Okyanusu'nun yaklaşık 5000 kilo me trelik bir alanında seyrüsefer amacıyla kullanıldığını belirlemişlerdir. Güneybatı Pasifik'teki Caroline Adaları'nda usta denizciler, u fuk çizgisini 32 noktaya bölmüşlerdir. Bu noktalar, her biri diğerinin karşısında yer alacak şekildedir ve aynı zamanda merkezdeki gözlemciye bağlanır. Örneğin , yük­ selen Vega'nın (kuzeydoğu) karşısında batan An tares (güneybatı) , yükselen Aldebaran'ın (doğu -kuzeydoğu ) karşısında Orion'un Kemeri'nin battığı yer

Tropikal Kuşağ ı n Ta kımyıldızları 8 7

\ + Saif

Doğrusa l bir t a kımyıldızı kendi n e kılavuz edinen Pol i n ezyalı bir denizci ( Ç izim : J ulia M eyerson ) .

88

Yı l d ı z H i k a ye l e r i

(batı-güneybatı) , gü ney-güneydoğu dan yükselen Güney Haçı'nın karşısında ise Büyük Ayı'nın işare tçi yıldızı Alfa ( kuzey- kuzeybatı) bulunur. Hawa iili denizciler, içi oyu lmuş su kabaklarından yıldız pusu laları yap­ mışlardır. 1 865 tarihli bir elkitabında , bunun nasıl yapıldığı anlatılır: Bir su kabağının [ yuvarlak ] alt kısmına [ . . ] birkaç çizgi çizilir [ . ] Bu çizgilere .

.

.

" N a alanui o na hoku hookele " (seyrusefer yıldızlarının yolları) adı verilir. Bu yıldızlar aynı zamanda "Na hoku ai aina" (yeryüzüne hükmeden yıldızlar) adıy­ la da bilinir. Bu üç çizginin dışında yer alan yıldızlar " N a hoku a ka lewa" yani yabancı , ayrıksı veya harici yıldızlar olarak adlandırılır. İlk çizgi , " H oku paa"dan ( Kuzey Yıldızı) en guneydeki " Newe"ye (Güney Haçı) çekilir. Bu ç izginin sa­ ğında, yani doğusunda kalan bölüme " Ke alaula a Kane" (gündoğumu yahut Kane'nin parlak yolu) denir. Çizginin solunda , yani batısında kalan bölüme de " Ke alanui maaweula a Kanaloa " ( Kanaloa'nın işlek yolu ) denir.

Su kabağının kenarlarına ise bellibaşlı seyrüsefer yıldızları işare tlenir. Bu şekilde seyahat edebilmek için, nesilden nesile aktarılan bir deneyim birikimi gerekmiş olmalı . Okyanusya'nın denizci astronomları , yıldız ko­ numlarını uzun mesafeli deniz yolculuklarında kullanabilecekleri işaretlere dönüştürmek için, başka hiçbir uygarlığın kozmoloj i ve astronomisinde benzeri olmayan iki kavram geliştirdiler: Doğrusal takımyıldızlar ve hayali bir yıldız pusulası. İnsan zihninin bu iki yara tımı da çevre koşullarının bir sonucu olarak ortaya çıkmış görünmektedir. Tropikal bölgelerde gökyüzü­ nün yönelimi , geleneksel manye tik pusulaya ve gü nümüz kültürünün diğer astronomi cihazlarına gerek duymayan tekniklerle seyahat etmeyi mümkü n kılmıştır. Kuzey Pasifik veya Güney Atlantik'te bir denizcinin , doğrusal ta­ kımyıldızları kullanarak yelken aç tığında karşılaşabileceği sorunları bir dü­ şünü n . Bir kılavuz yıldız doğar doğmaz, ufukta ilk göründüğü yere kıyasla yana doğru hareket etmeye başlayacaktır. Hemen onun yerine geçecek başka bir yıldız bulunmadığı takdirde , denizcinin rotası düz bir çizgi izlemekten büyük ölçüde uzaklaşacaktır. Örneğin , N ew England'dan Büyük Britanya'ya gitmek isteyen biri, "doğrusal " kılavuz yıldızlara başvuracak olursa , gemisi kısa sürede rotasından çıkacaktır. Pratik bir zekaya sahip O kyanusya halkları , coğrafi bir gerçekl iği ken­ dileri için bir avan taj a dönüştürmüşlerdir. U fu k çizgisini temel alan bir astronomi kullanıyorlardı ç ü n kü e kva toral enlem lerde bu sistem gaye t güzel işliyordu . Başu cu noktasının kullanılması da bu sistemin bir par­ çasıydı . Denizciler, başucu noktasından geçen ve her biri belirli bir adayı işare t eden fanahenga yıldızlarını ezberliyorlardı. (Modern astronomi diliyle söyleyecek olursak, başucu noktasından geçen bir yıldızın yükselimi, ya ni gök ekva toruna göre kuzey veya güney yönündeki açısal uza klığı , gözlem-

Tro p i k a l K u ş a ğ ı n Ta k ı m y ı l d ı z l a r ı

89

c i n i n bulunduğu enlemin derecesiyle aynıdır. ) Bir başka deyişle , kılavuz yıldızın gökyüzü nde çizdiği yay başucu konumu ndan geç tiğinde , bir de­ nizci belirli bir varış noktasının enlemine u laştığını anlıyordu . Tongalılara göre , Fij i Adaları'nın ( 1 7 derece güney enlemi) fanakenga'sı Sirius, Caro­ line Adaları'nın ( 9 derece kuzey enlemi) fa n akenga sı ise Al tair yıldızıydı. Deneme yanılma yönte mini kullanan bazı modern denizciler, sakin hava koşullarında , fanaken g a yıldızlarını takip edere k coğra fi enlemin ya rım derece lik (yak. 55 kil ometre ) bir yanılma payıyla tahmin edilebileceğini '

ortaya koydular. 1 890 gibi geç bir tarih te , ismi bilinmeyen Tahitili bir denizci , ilk kez bir ziyare tçiye şu bilgileri vermiştir: Eğer Kahiki'ye [ Hawaii ] doğru yelken açarsa n , derin okyanusun üzerinde yeni takımyıldızlar ve yabancı yıldızlar fark edeceksin. Piko-o-Wakea'ya [ ekva tor ] vardığında , Hokupua [ Kutup Yıldızı ] artık gözden kaybolacak v e o zaman Newe [ ? ! senin kılavuz yıldızın olacak ve başının üzerinde Humu [ ? ] Takımyıldızı sana re hberlik edecek.

Bu göksel kılavuzların batılı sistemde hangi yıldızlara karşılık geldiği bugün maalesef bilinmiyor. Bildiğimiz kadarıyla, Orta Pasifik'in yerli denizcileri boylam kavramına ( tıpkı enlem kavramına olduğu gibi) yabancıydılar. Boylamla uğraşmalarını sağlayacak herhangi bir yönteme sahip değillerdi. Daha önemlisi , böyle bir yön teme ihtiyaçları da yoktu . Eski Dünya denizcileri , bir rota nın doğu-batı kısımlarını hesaplamak için, zamanı ölçen kum saa tleri ve ( daha sonra) kro­ nometreler gibi farklı düzenekler ku llanmaya gerek duymuşlardır. Halbuki O kyanusya halkları , rüzgarlar ve okyanus akıntıları hakkındaki bilgilerine başvuruyor ve bu bilgileri astronomi gözlemleriyle birleştiriyorlardı. Bir başka deyişle , seyrüseferi incelikli bir sanata dönüştürmek için sadece doğa güçle­ rine bel bağlıyorlardı. Sorunsuz bir şekilde seyahat etmeyi başarmış olmaları, bizim kültürümüzde bunca sık kullanılan enlem ve boylam bilgisinin , bazı ye tenekli denizciler için aslında hiç de e lzem olmadığını ka nıtlamaktadır. G üneydoğu Asya'nın açık denizlerinde teknoloj inin yardımı olmaksızın bir adadan diğerine gitmek çok zor görünebilir. Faka t yerlilerin teknik bece­ rilerini kullanarak bu seyaha tleri bizzat gerçekleştiren modern antropolog ve maceracılar, bu nun imkansız olmadığını şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde ortaya koymuşlardır. Gelgelelim bu seyrüsefer kavramlarının meraklı yabancılar tarafından anlaşılabilmesi her zaman güç olmuştu r. Bu türden bir iletişim başarısızlı­ ğının klasik bir örneğind e , Alman bir gemi kaptanı, bir tiborau'nun bütün açıklamalarına rağmen yerlilerin seyrüsefer sisteminin nasıl işlediğini bir

90

Yı l d ı z H i k aye l e r i

türlü anlayamamıştır. Kaptanın 1 89 7'de günlüğüne yazdığı şu satırlar, uğra­ dığı hayal kırıklığını dile ge tirir: [ ı ibora u ] bir keresinde bana , görünüşte içten bir tavırla, hayatında karşılaştığı en kalın kafalı hödük olduğumu söyledi. Her gün bana aynı şeyleri anlatıyor ve ben her gün ona yine aynı aptal soruları soruyordum. İ h tiyar adam çoğu zaman artık tek keli me daha e tmeyeceğini söylese de o çok sevdiği şarap tan sadece bir kadeh içince , yeniden dos t canlısı birine dönüşüyordu.

Okyanusya halklarından bahsedildiğinde sık sık akla gelen bir soru da bir zamanlar anakaradan yola çıkıp o uzak adalara gitmeyi nasıl başarmış ol­ duklarıdır. Zira bu adaların çoğu birbirinden yüzlerce kilometre uzaklıktadır. Bununla beraber, uçsuz bucaksız sularda uzun mesafeli yo lculuklara çıkmak için , salt macera arzusunun ötesinde , muhtemelen çok sayıda pratik neden bulunuyordu: Örneğin mal alıp satmak, baskınlar düzenlemek, savaşlar yap­ mak, bir kabilenin hakimiye t alanını genişletmek, ıssız adalardan yiyecek ve daha başka şeyler temin etmek. Cook Adaları'nda yaşayan bir grup yerlinin , sırf egzo tik kuş yumu rtaları toplamak için 300 kilometreden fazla yolculuk yapmış oldukları biliniyor. Anakarada herhangi bir dönemde yaşanmış eko­ nomik bir sıkın tı , insanları kıyıdan çok uzaklarda bulunan seyrek nüfuslu veya tümüyle ıssız adalara yerleşmeye itmiş olabilir. N i tekim , toplu luğu n hayatta kalması açısından deniz yolculuğunun ne denli önemli olduğu dikka te alındığında , doğrusal takımyıldızlarla seyrü ­ sefe r becerisi , Okyanusya halklarının muhtemelen en fazla değer verdikleri ye tenek olmuştur. Günümüzde ise aksine, arabayla seyahat ediyor veya iz­ leyeceğimiz güzergahı otobüs şoförü ne, tren makinistine , uçak pilotuna ya da cep telefonumuzdaki hari taya havale ediyoruz. Teknoloj i sayesinde, uzun mesafe yolculuklarımızın hiçbirinde gökyüzüne bakmamıza gerek kalmıyor. Teknolojiden yararlanmaksızın sırf keyif için seyahat eden sadece az sayıdaki kişi, bir zamanlar gökyüzü bilgisinin yön bulmada ne denli önemli olduğunu gerçekten anlayabilir. Tercihen bir kış göğü altında anlatıl ması gereken bir Po linezya hikayesi, tropikal kuşağın kültürlerine özgü o yara tıcı ve deniz odaklı mitolojik hayal gücünün mükemmel bir örneğini sunar. (Aynı zamanda Antik Yu nanların, kendini beğenmiş Orion h ikayesinden çıkardıkları bazı ahlaki dersleri de hatırlatır. ) Polinezyalılar eskiden Pleiadlara M a tariki , yani " Küçük Göz­ ler" adını verirdi. Rivayete göre , bir zamanlar Matariki tek bir yıldızmış ve gökyüzünde ondan daha parlağı yokmuş. O kadar parlakmış ki, u fuktan yükseldiği zaman , deniz üzerinde ışıldayan yansıması herkesleri hayran bı­ rakırmış. Olağanüstü parıl tısıyla caka satan M a tariki, diğer yıldızlara "Ben

Tro p i k a l K u ş a ğ ı n Ta k ı m y ı l d ı z l a r ı

91

hepinizden daha parlağını, hatta bü tün tanrılardan bile daha parlak" diye böbürleniyormuş. Gökkubbeyi taşıyan dört sütunun bekçisi Tane , bu duruma çok kızmış ve bu kendini beğenmişi karanlık bölgelere göndermeye karar vermiş. Bunun için de iki komşu yıldızdan yardım istemiş: Biri gökyüzündeki ikinci en parlak yıldız olan ve rakibinden pek de hoşlanmayan Mere (Sirius) , diğeri ise M atariki'ye çok yakın bulunduğu için sürekli onun parlaklığının gölgesinde kalmaktan rahatsızlık duyan Aumea (Aldebaran) . Bir gece bu üçü Matariki'ye gizlice yaklaşmış. Fakat Ma tariki onları fark e tmiş ve hemen kaçıp yakındaki Samanyolu nehrinin sularına gizlenmiş. Bunun üzerine M ere , nehrin kaynağına tırmanıp suyun akış yönünü değiş­ tirmiş . Savunmasız kalan Ma tariki tekrar kaçmaya başlamış. Peşindekilerle arayı iyice açıp gökkubbenin kemerlerinin de ö tesine geçmiş . Çaresizlik içindeki Tane, Aumea'yı tu tuğu gibi Matariki'ye doğru öyle bir hızla fırla tmış ki , çarpışmayla birlikte Ma tariki altı parçaya ayrılmış. Her şey sona erdiğinde , bir zamanların bu parlak yıldızından geriye kalan parçalar süklüm püklüm bir şekilde eski yerlerine geri dönmüşler. Mere bundan böyle gökyüzü ndeki en parlak yıldız olmuş. Aumea da komşusunun gölgesinde kalmadan rahat rahat ışıldayabilirmiş artık. Küçük Gözler'e gelince , bazıları derler ki , şimdi bir yerine altı yıldız olduklarından bugün kendilerini daha da göz alıcı bul­ makta ve bunu kendi aralarında fısıldaşıp durmaktadırlar. Belki de rüzgarsız ve dalgasız zamanlarda, deniz yüzeyindeki yansımalarına bakıp ne halde olduklarını görüyor ve hala rakipsiz oldukları konusunda kendilerini boş yere kandırmaya çalışıyorlardır.

8

Gökyüzündeki İ m p a ratorluk

Pawneelerin İlk Gök Gürültüsü Töreni'nde anlattıkları eski bir hikaye , Kurt­ Kandıran ile Paruxti arasındaki çek işmeden bahseder. Çakal tanrı Kurt­ Kandıran, Sabah Yıldızı'nın büyü kbabasıydı. Paruxti ise şimşeğin büyükbaba­ sıydı; bütün ateşleri o kontrol ediyor ve geceleri insanların yo lunu aydınla tan yıldızları o tutuşturuyordu. Paruxti'nin de kendine ait bir yıldızı vardı: Sabah Yıldızı ile rekabet halindeki Akşam Yıldızı. Zamanla Kurt-Kandıran, Akşam Yıldızı'nın parlaklığını ve gücünü kıskanır olmuş. Rivaye te göre , başlangıçta Paruxti bütün takımyıldızları sonsuza dek ölümsüz bir ırk olarak yaşasınlar diye yeryüzüne yerleştirmiş . Fakat Kurt-Kandıran , Paruxti'nin şimşek çan­ tasını çalmak için bir kurt sürüsü göndermiş . İ nsanlar kurtları öldürmüş, böylelikle de ilk kez dü nyaya ölümü getirmişler. İnsanlar ölülerinin sadece kısa bir ayrılığın ardından yeryüzüne tekrar geri dönmesini istemişler. Fakat bazıları dönüp bazıları da gittikleri yerde kalmayı tercih edince , Ku rt-Kandıran hepsinin ölü olarak kalmasına karar ve rmiş . Bunun için de bütün ruhların bir hava burgacı içinde gelip toplandıkları bir şifa kulübesi inşa e tmiş. Ruhlar içeri girer girmez , rüzgarın kapıyı kapat­ masını sağlamış. İşte o zamandan beri bütün insanlar ölmek zorundaymış . Çakal tanrının yıldızı, ölümü dünyaya ge tirmekle kazandığı kötü şöhrete karşı Yılan Yıldız'dan (Antares) yardım istemiş. Yılan Yıldız da , onunla ilgili kötü hikayeler anlatanları öldürmek üzere yeryüzüne yılanları göndermiş. Lako taların ku tsal çubuğunun koruyuculuğunu yapan yerlinin babası , bir keresinde bir ziyare tçiye şöyle demiştir: " [ Yer ve gök ] aynıdır, çünkü yerde ne varsa yıldızlarda ve yıldızlarda ne varsa yerdedir." ( Modern kozmo loglar da farklı bir şey demiyor: Evrendeki her şey aynı kumaştan dokunmuştu r ! ) Lakotalar, kendi yansıtma kavramlarını açıklamak için , astroloj inin "yukarıda ne varsa , aşağıda da o vardır" şiarına başvurur: Yeryüzü haritası tepeler, va­ diler, kayalıklar ve tarlalardan oluşmuştur ve ku tsal hikayelerde bahsi geçen takımyıldızlar, bu gibi yerlerle bağlan tılıdır. Lakotaların yıldızları Zodyak kuşağının içinde veya yakınında yer alır. Bununla amaçlanan , Lako taların belirli yerlere varışlarını , güneşin bu yerlere tekabül eden takımyıldızlardaki konumuyla eş zamanlı kılmak veya kendi tabirleriyle , gü neşin yolunu yeryü­ zünde takip e tmektir. Örneğin, Wyoming Eyaleti'ndeki Şeytan Kulesi (Devils Tower) Mata Tipila Takımyıldızı ( Kastor, Polluks ve civardaki altı yıldız) ile

94

Yıld ı z Hikayeleri

bağlan tılıdır. Kulenin güney tarafındaki kışlaklar ise yine güneyde bulunan ve batılıların Üçgen ve Koç adıyla bildikleri iki takımyıldızla ilişkilendirilir. İngiliz yerleşimcilerin Yeni Dü nya'ya hiç ayak basmamış, Lako taların hiç yerlerinden edilmemiş olduklarını düşünün. Kim bilir, belki de Lakotalar, civar kabileler üzerindeki e tkilerini artıracak, dahası , iktidar ve nüfuzlarını pekiştiren büyük bir şehir inşa edeceklerdi . Belki de bu şehrin planı , kö­ yü n ku tsal mekanlarına hükmeden kozmik unsurların birçoğunu muhafaza edecek, ola ki daha da geliştirecekti . Kuzey Amerika'nın Büyük Ovaları'nda böyle bir şey asla vuku bulmadı ama dünyanın başka yerlerinde , hatta sıradan evlerde pekala gerçekleşti. • • •

Kiribati Orta Pasifik'te ekvatorun her iki yanında sıralanan Gilbert Adaları'ndan biridir. Bu adada yaşayanlar, gökyüzünü kendi evleri olarak gördü klerini söy­ lerler. Gökyüzü evini (uma ni borau) , her biri farklı bir isim taşıyan bölgelere ayırırlar. Bunun için de gökkubbeyi doğu-batı yönünde dikey ve ufka paralel yatay çizgilerle bölerler. Dikey çizgilere çatı direği (başucu noktasından geçen kuzey-güney meridyeni) ve çatı kirişleri (küçük daireler) adını verirler. Ufuk çizgisine paralel uzanan yayları ise aşık kirişlerine benze tirler. Bir yıldızın yerini saptamak için, kozmik meskeni mimari kısımlara ayıran hayali böl­ melerden hangisinde olduğuna bakarlar. Kiribati yerlileri, gökyüzü-ev analoj isini sadece yıldızları konumlandırmak için değil , mevsimsel bir saa t olarak da kullanırlar. Örneğin, Pleiadlar gün­ doğumundan yaklaşık bir saat önce doğudaki ilk aşık kirişine u laştığında , güneşin haziran gündönümünde bulunduğunu ve bunun da yağışlı dönemin başlangıcı olduğunu bilirler. Aynı konumda An tares'in görü nmesi ise güneşin ilkbahar ekinoksu nda olduğunun bir işare tidir. 1 9 . yüzyılda bir Kiribati yaş­ lısının an tropolog Sir Arthur Grimble'a dediği gibi: " Rimwimata'yı (Antares) ortada , çatı direği ile batıdaki ilk aşık kirişi arasında gördüğünüzde , güneşin Bike ni Kaitara'da (Yüz Yüze Gelme Adacığı) olduğunu bilirsiniz ." Bike ni Kaitara , kurak dönemi başlatan ilkbahar ekinoksu için Kiribati yerlilerinin kullandığı terimdir. Navaholar da, benzer şekilde, gökyüzü ile yaşadıkları yer arasında mimari bağlantılar kurarlar. Evlerine verdikleri hogan ismi, ho (yer) ve ghan (yuva) kelimelerinin bir araya ge tirilmesiyle oluşturulmuştur. Yaratılış Hogan'ı, N avahoların Pleiadlar hikayesinde karşılaştığımız Kara Tanrı tarafından inşa edilmiştir. Kara Tanrı'nın içine yıldızları yerleştirdiği bu hogan , onun soyundan gelen bizlerin de burada , yeryüzünde yap tığımız tüm hoganla­ rın ilk örneğini oluşturur. Kara Tanrı'ya bir saygı göstergesi olarak bütün

Gökyuz u n d e k i İ m p a ra t o r l u k 9 5

hoganlar yıldızların gökyüzündeki hareke tiyle uyumlu bir doğru ltuda ko­ numlandırılmalıdır. Hoganın ça tısı tıpkı gökyüzü gibi kubbe şeklinde , ışık ve ısı kaynağı güneş (ha'a'aah , yani "düzenli şekilde hareket eden yuvarlak nesne" ) gibi de yuvarlak olmalıdır. En önemlisi de, hoganın kapısı, güneşin her gün yolculuğuna başladığı doğuya açılmalıdır. Bütün hoganların dört direği vardır ve bunların her biri , gökyüzünü ta­ şıyan dağlar gibi , ana yönlere yerleştirilmiştir. Hoganın duvarları da dağlar gibi dimdik yükselir. Bir hoganın içine girildiğinde , güneşin hareketini taklit ederek her zaman saat yönünde hareket edilmelidir. İçerisi fiziksel olarak bölümlere ayrılmamıştır; fakat yine de (kuzey, doğu , güney ve ba tıda olmak üzere) dört özel alan veya köşenin varlığından söz edilebilir. Yemek pişirilip yenilen yer doğudadır. Gün içinde misafirliğe gelenler batıda ağırlanır. Dua ve ibadet edilen yer kuzeyde, çalışılan yer güneydedir. Beşinci yön, yani merkez, ortadaki güneşi çevreleyen gökyüzünü simgelemektedir. Navaho ilahicileri , ev işleri ile bazı takımyıldızlar arasında bağlan tı ku­ rarlar. Büyük Kepçe'yi bir erkek, Kassiopeia yı da onun dişisi ola rak yorum­ larlar. Bu ikisi birlikte, gökyüzü ocağını tu tuşturan merkezi ateş Polaris'in e trafında ebediyen dönmektedir. Evde o turup ateşe göz kulak olan bu yaşlı karı koca, ahlaki açıdan örnek bir çift oluşturur. Her zaman aile fertlerinin yanındadırlar ve onlara karşı sorumluluklarını yerine getirirler.

1 9 . y ü zy ı l a

a i t b i r S k i d i P a w n e e y ı l d ı z h a r i t a s ı . Bu k ü l t ü rd e k i e n ö n e m l i i k i y ı ld ı z k ü m e s i n i n

m e r k e z i k o n u m u n a d i k k a t e d i n i z : (A) K u z e y Ta c ı v e l m a g e s G r o u p /Getty l m ages)

( 8 ) P le i a d l a r. (We r n e r Fo r m a n / U n i v e r s a l

96

Y ı l d ı z H i k a ye l e r i

Kiribati ve Navaho evleri gibi, otuz kişilik geniş bir aileyi barındırabilen Skidi Pawnee kulübeleri de gökyüzünün mimari planını örnek alır. Kub­ be şeklindeki yapısı, en küçük ayrı n tısına kadar gökyüzünü taklit eder: Doğuda giriş kapısı, dört ana yönde birer destek direği ve ev sakinlerinin yıldızları seyre tmesine olanak tanıyacak şekilde özenle konumlandırılmış bir duman deliği. E tnolog james M u rie , Pawneelerin yaşamı ü zerine 20. yüzyılın başında yayımladığı kitabında şun ları yazar: "Bir rahip, belli bir saa tte [ . . ] duman deliğinden yukarı bakar. Eğer hemen yukarıda [ belirli ] yıldızları görü rse tohum ekme tören lerinin vakti gelmiş demektir." Annesi bir Pawnee olan M u rie ne yazık ki fazla ayrıntı vermemiş tir. Faka t sonraki tarihlerde bazı kaynak kişilerin aktardıklarından biliyoruz ki Pawneeler için bir birlik sembo lü olan Pleiadlar, ilk kez temmuz sonu nda gündoğu­ mundan hemen önce , duman deliğinden kısa bir süreliğine görünüyorlardı. Bunun için gözlemcinin , kulübenin sime tri ekseni üzerinde, sırtı duvara dön ük bir şekilde oturması gerekiyordu . Pleaidları kış gündönümü do lay­ larında günbatımından hemen sonra tekrar görmek mümkünd ü . Duman deliğinden bakıldığında Şefler Meclisi ( bizim Kuzey Tacı adını verdiğimiz takımyıldız) , Pleaidların tam tersi zamanlarda parıldıyord u . Bu da, yerli­ lerin yıldız haritalarında bu iki takımyıldızın neden önemli bir yere sahip .

olduğunu açıklayabilir. Pawnee kulübesi hem bir barınak hem bir rasa thane veya plan etariu m işlevi görüyordu . Ayn ı zamanda, burası gerçek bir doğa okuluydu da : Kulübenin sıcak ortamında çocuklar, onlara anlatılan gerçek haya t hikayeleri ve mesellerin gökyüzü sahnesinde nasıl canlandırıldığı n ı kendi gözleriyle görebiliyorlard ı . Kiriba ti, Navaho v e Pawnee konu t mimarileri, başımızın üzerinde uzanan iki çatı arasındaki yakın paralellikleri gösteren çok sayıdaki örnekten sade­ ce üçüdür. Gü nümüzde "ideal ev" anlayışının ne denli farklı olduğunu bir düşünün. M odern konu tların mimari planlarına bakı ldığında , ev ahalisinin birlikte daha az vaki t geçirecekleri bir şekilde tasarlanmış oldukları görülür. Ö rneğin, çoğu zaman her aile ferdinin evde kendine ait özel bir alanı vardır. Aslında pek az kişi o turma odasında oturur ve yemek odasında yemek yer. İçinde yaşadığımız evlerin yerini ve yönünü belirlemede çevresel e tkenlerin önemli bir rol oynadığı da söylenemez. Uzak mesa felerden borularla su getirilebilir, etrafa her türden ağaç dikilebilir ve daha fazla para ödediğiniz takdirde bir dağ ya da deniz manzarasına sahip olabilirsiniz. Gü neşin tadını çıkarabileceğiniz bir verandanız bile olabilir belki. Peki ya yıldızlar? Yıldızlar nerede ? Modern dü nyada çoğu insan için , yaşadığı yerin yıldızlarla ilişkisi bir şey ifade etmiyor. Skidi Pawnee ve Lako ta yerlileri, evlerini ve topluluk binalarını tasarlar­ ken , kainatla daha kapsa mlı bir bağlantı kurma arayışındaydılar. N i te kim

G ö ky ü z ü n d e k İ m pa r a t o r l u k

97

köylerini ve coğrafi nirengi noktalarını, takımyıldızların konumlarına göre düzenlemişlerdir. Bu halkların bir mitine göre , yıldızlar bi r dönem yeryüzü­ ne getirilmiş ve buradaki konaklama yerlerini gökyü zündeki konumlarına göre belirlemişlerdir. Skidi Pawneeler, her köye koruyucu bir yıldız tahsis ediyor ve köylüleri bu yıldızla ilgili ayinleri ye rine getirmekle görevlendi­ riyorlardı . Örneğin en ba tıdaki köy, yaşam ve bilgi tanrısı Tirawa'nın yöne­ timi altındaydı ve mevsimsel takvimin ilk törenleri bu köyü n tapınağında düzenleniyordu . Birinci ayin olan I l k Gök Gürültüsü Töreni, ilkbaharda gök gürü l tüsü ilk kez duyulduğunda , aşağı yukarı ekinoks zamanında yapılıyordu . M erkezdeki beş köyü n konumu , Büyük Kepçe'nin kasesi ni meydana getiren ve Kutup Yıldızı etrafında dönen dört yıldız temel alı narak planlanmıştı . Tapınaklarda , topluluğun çeşitli faa liye tleri temsil ediliyordu. Her köy, tohum ekme, hasa t , avlanma, liderlerin atanması ve savaşçıların ödü llendirilmesi gibi kabile işleriyle bağlantılı bir ritüeli yerine ge tirerek törenlere katılıyordu . Mevsimler birbirini kovaladıkça , ayinler de batıdan doğuya doğru , bir tapınaktan diğerine yer değiştiriyordu. En doğuda , Sabah Yıldızı'nın ko­ ruyuculuğu altında bulunan köy son sırada yer alıyordu . Bu köyün görevi , yeryüzündeki tüm yaşamın süreklilik ve ü retkenliğini güvence altına almak amacıyla , yukarıdaki dünyayı aşağıdaki dünyaya bağlayan bir kurban töreni düzenlemekti. Ardından, aynı döngü tekrarlanıyo rdu . Bu törenler sırasında neler olup bittiğini pek bilmiyoruz . Pawnee liderleri, kutsal ritüelleri hak­ kında her zaman için son derece ke tum davranmışlardır. Bununla birlikte , ileri gelen yaşlılardan biri, bu törenlerde " insanların yiyecek için başvurmak zorunda oldukları Tirawa'ya bağımlılıklarını hatırlatan ayinlerin ilk başlan­ gıcı, yaratılış ve ailenin kuruluşu hakkında açıklamalarda bulundukları"nı belirtmiştir. Hanedanların yönetimi altındaki Çin toplumu son derece büro kratik bir yapıya sahipti ve geceleyin gökyüzünde gerçekleşen o layları kayda geçir­ mek için özel bir dikkat gösteriliyordu. Çin hanedan tarihleri, astronomiye ayrılmış uzun bölü mlerle doludur. Bu bölümlerde, gökcisimlerinin renkleri , parlaklıkları ve hareke t yönleri, nerede ve n e zaman göründükleri veya kay­ boldukları , özellikle de nerede ve ne zaman aynı yerde toplandıkları hakkında ayrıntılı bilgiler verilir. Bu tarih kitaplarında , gö kyü zü olayları ile hanedan meseleleri arasında yakın bağlantılar kurulur. Örneğin, Çinli bir tarihçi ve saray müneccimi, "göksel hizme tkarlar" (gezegenler) bir araya toplandıkla­ rında , bunun ya büyük bir kısmet ya da büyük bir felaket anlamına geldiğini belirtir. Bunu nereden bildiğine gelince, yazdığına göre , bir keresinde Oda'da (Akrep) toplandıklarında , Zhou Hanedanı gelişip güçlenmiş ( M Ö 1 . binyıl)

98

Yıld ı z H i kayeleri

fakat Kalbur'da (Yay) toplandıklarında ise sal tanatı dönemindeki çöküş ve bozulmayla bilinen Li Qi imparator olmuştur (MS 3 1 4 ) . Daha önce gördüğümüz gibi , Batı dünyasında takımyıldızların isimleri Yunan efsanelerinden gelmektedir. Ptolemaios'un tanımladığı 48 takımyıl­ dızdan bazıları -örneğin, Andromeda ve Perseus, Orion ve Akrep- arasında mitolojik açıdan bir ilişki varsa da çoğunun hikayesi kendine özgüdür. Çin sistemi ise tümüyle farklıdır. Çinliler gözlerini kuzeye çevirdiklerinde , av­ lanma mevsiminin geldiğini onlara ha tırlatacak bir çift ayı görmemişlerdir. Onun yeri n e , Çinlilerin gökyüzünde ayırt e ttikleri 283 yıldız deseninin tümü , tek ve büyük bir yapı içinde birbirine bağlanır. N avaho, Pawnee ve Lakota yerlilerinin göksel evleri ve ku lübeleri gibi , Çin gökyüzü de impara­ torluğun en önemli konu tu nu yansıttığı düşünülen göksel bir impara torluk olarak tasavvur ediliyordu . E n başta da Kuzey Gökyüzünün Ü ç Mahfazası geliyordu . Merkezde ise hareke tsiz Kutup Yıldızı'yla temsil edilen impara tor bulunuyordu . Konfüçyüs, imparatorun yönetimini Kutup Yı ldızı ile karşılaştırmıştır. Nasıl ki imparator yeryüzü devletinin ekseniyse , Kutup Yıldızı da gökyüzü­ nün eksenidir. Yıldızların hareke tsiz kutup etrafında dönmesi gibi ekonomi de sabit impara toru n etrafında döner. Bir efsaneye göre Tanrısal Kra l , annesi üzerine Kutup Yıldızı'nın saçtığı ışıktan doğmuştur. Kutup ekseninin sabit konumu , açıkça görü ldüğü üzere , devletin daimi gücünü i fade eden kozmik bir metafora dönüşmüştür. İmparatorun yeryüzündeki mülkünü yansıtır bir şekilde , Mor Saray adı verilen göksel imparatorluk sarayının temsilcileri ve diğer unsurları da, tüm hareke tin merkez noktasına en yakın olan ve hiç ba tmayan yıldızlardan oluşuyordu. Bu göksel memurların her birinin yer­ yüzünde bir mukabili vardı . Bizim Küçük Kepçe adını verdiğimiz kümedeki yedi yıldızdan dördü ve iki başka yıldız daha , MÖ 2. yüzyılda Qin Hanedanı'nın Gouchen, yani "Açısal Dü zenleyici" adını verdiği takımyıldızı meydana getiriyordu . Bu grubun bir üyesi, Ay'ı yöneten veliaht prensti . Bir diğer üyesi de güneşi yöne ten büyük impara tordu . Bir üçüncüsü , i mparatorluk cariyesinin oğlu , beş gezegeni yönetiyordu . Dördü ncüsü imparatoriçe, beşincisi ise Göksel Saray'ın kendi­ siydi . İmparatorun yıldızı parlaklığını kaybe ttiğinde, yeryüzündeki mukabili de o toritesini bir miktar gevşetiyord u . Veliaht prens ise kendi yıldızı soluk göründüğü , özellikle de impara torun sağında bulunduğu zamanlarda , en­ dişeye kapılıyordu . Sarayı n çevresindeki dört yıldıza Beij i , yan i Dört Destekçi deniyord u . Bunlar, emirleri devletin geri kalanına tebliğ e tmekle görevliydi. N i tekim Çin yıldız haritalarında, bu görevi yerine getirmelerine uygun bir konu mda yer alırlar. Altın Sayvan, koruyucu bir görünüme sahip yıldız dizilerinden

G ö k y ü z ü n d e k i i m p a ra t o rl u k 9 9

'

....

. \

'

.

.

,,

J, -. . . ' ' � .,. .

" , _.

' ' ·

... .

.... Cyq-

,

1

. - · -

'

· -.

-.. - - ..

·ı

.

' .

'\,

.

'

Cep ,,. ·,,.

f

..

'- .· - . _

I

\

�,,,, :

' '

;,. ..,,,. · . .

,,. ,,. .... C am,... · ;, ·

...... . ..... . '-'



- '. '

-

�o ıl I

)(J•

ı eoo

·, T� ..



ı

j

�.

�i · 1

' . tJMo

;-

. >f� x ...,S. x j

,



"

1

Ç ı n l i l e r i n M o r S a ra y t a k ı m y ı l d ız l a r ı . İ m p a r a t o r u t e m s i l e d en s ab ı t K u t u p Yı l d ı z ı , G o u c h en kü m e s i n d e k i en p a r l a k y ı ld ı z d ı r. ( K a y n a k : S X i a o c h u n ve J. K i s t e m a k e r,

Ouring the Han

(Leiden: B r i l l.

1 997]. 70)

The Chinese Sky

1 00

Y ı l d ı z H i k a ye l e r i

oluşur ve bizim Ej derha , Vaşak ve Züra fa takımyıldızlarımızın kutup merkezli yıldızlarına tekabül eder. Saray erkanı ve görevlilerinin ötesinde , Beidou'nun ( Kuzey Kepçesi) yıldızları vardır. Her şeyden önce göksel ilkelerin dü nya üzerinde yaşama geçirilmesiyle ilgilenen bu Yedi Denetçi, yeryüzüne doğru alçalıp impara torluğun dört bir köşesini teftiş edebilecekleri mükemme l bir konuma sahiptirler. Beş Hanedan döneminde ( M S 1 0 . yüzyıl) Büyük Kepçe idari bir merkez olarak tasavvu r edilmiştir. Bu takımyıldız , ünlü Taocu rahip ve tanrı Zhang Xian'la ilişkilendirilen bir yıldıza ev sahipliği yapıyordu . Zhang Xian , bir önceki en karnasyonu nda , savu rgan ( ve ahlaksız) yaşam tarzıyla bilinen imparator Meng Chang'mış. Bu impara torun incilerle süslenmiş al tın bir otu rağı varmış. Song Hanedanı'nın ilk imparatoru Zhao, onu yenilgiye uğ­ ratıp sarayını ele geçirdiğinde , bu şatafatlı oturağı görmüş ve kendini bu tü r aşırılıklara kaptıran birinin cezalandırılmayı hak e ttiğini söylemiş. Dolayı­ sıyla da Meng Chang ve cariyesi Tomurcuk Hatun u hapse attırmış . Tu tsa k imparator hapiste de soru n çıkarmaya devam edince, nihaye t öldürülmüş. Tomurcu k Hatun kaybettiği aşkının anısına , onun zarif bir portresini çizmiş. Günlerden bir gü n , İmparator Zhao ziyare tine geldiğinde sormuş: "Bu port­ redeki kim ? " impara torun gazabına uğramaktan korkan Tomurcuk, bunun Sichuan eyale tinde sevilen bir tanrı olan ve kendisi için adakta bulunanlara bir oğul bahşeden Zhang Xian olduğunu söylemiş . Böylelikle , korkunç Meng Chang·ın portresi , saygın bir tanrının temsiline dönüşmüş. Bir başka hikayede Büyük Kepçe , düzenli aralıklarla merkez sarayın etra­ fında denetime çıkan Yüce Teokrat'ın at arabasını simgel er. Büyük Kepçe'nin yıldızları , karşıt kutuplar -erkek ve dişi , aydınlık ve karanlık, etkin ve edil­ gin- arasındaki gerilimi ortadan kaldıran düalist düşünme biçiminin temel kavramları yin ve yang'ın da kaynağıdır. Yin ve yang, kozmik zamanla birlikte döngüsel olarak güçlenip zayıflar. i kisi bir arada , insanlık durumunun gi­ zilgücünü meydana getirir. Devletle ilgili her meselede , iyi ve kötü talihin yıldızlardan esen rüzgarları gökyüzünü boydan boya kateder. Mor Saray'ın bazıları soluk yıldızlarla temsil edilen diğer unsurları ara­ sında Kraliyet Arşivleri Görevlisi , Kadın Teşrifatçı, N edimeler, Baş Yargıç , Üç Yüksek Eğitmen , Harem Ağası, Başbakanlar, Göksel Misafirhane , Göksel Mutfak ve G öksel Ya tak yer alır. Çin İmparatorluğu'nda , günlük yaşamın dünyevi kaygılarından hiçbiri gökyüzünde ihmal edilmemiştir: Nişanlanma Yıldızı , Akıl Hastalığı Yıldızı , Romatizma Yıldızı , Zevk Yıldızı , Dava Yıldızı, Kaşıntı Yıldızı ve bir kadının erkeğe dönüşmesini sağlayan Öksüz Yıldız . Çin gökyüzünde birden fazla Kepçe vard ır. Bir ikincisi, kutuptan uzakta , bizim Yay olarak adlandırdığımız güney takımyıldızı içinde yer alır. Rivaye te göre bu Kepç e , kuzeydeki Kepçe ile satranç oynarmış ve oyunun sonucu

G ö k y ü z ü n d e k i İ m p a ra t o r l u k 1 O1

bir ölüm kalım meselesiymiş . Her şey, Taocu rahip Guan Lu'nun Yan Chao adındaki genç bir adamla karşılaşmasıyla başlamış. Guan Lu , bu genç adamın gaye t sağlıklı gözükmesine karşın yakında öleceğini hisse tmiş. Bu yüzden de ona bir tavsiyede bulu narak yardım etmeye karar vermiş : Hemen evine git ve bir tabak geyik eti ile bir şişe şarap hazırla . Sonra bunları buğday tarlalarının guneyinde en büyük ağacın olduğu yere götür. Orada , sat­ ranç oynayan iki yaşlı adam göreceksin. Hiç sesini çıkarmadan onlara hizmet et. Sana yardımcı olacaklardır.

Yan Chao, söylenenleri harfiyen yerine ge tirmiş. Fakat iki yaşlı adam ken­ dilerini oyuna o kadar kap tırmışlar ki , ona hiç aldırış e tmemişler. E ti ve şarabı yiyip içmişler gerçi ama bundan keyif alır gibi bir halleri de yokmuş . Aradan uzun bir süre geç tikten sonra, satranç oyuncularından biri genç adamı fark etmiş ve "Sen de kimsin ? Ne yapıyorsun burada ? " diye sormuş. Yan Chao başından geçenleri anlatmış ve ya klaşan ölümden kendisini kur­ tarmaları için onlara yalvarmış. "Ölüm kaydını bir kon trol edelim bakalım" demiş diğer oyuncu . Ve genç adamın öngörülen ölüm yaşının 19 olduğunu görünce, üstünü çizip yanına 90 yazmış. Yan Chao da sevinç içinde oradan ayrılıp tekrar yola koyulmuş. Eve döndüğü nde , arkadaşı Guan Lu ona şu açıklamayı yapmış: Kuzeyde o turan yaşlı adam Kuzey Kepçesi'dir, güneyde oturan ise Güney Kep­ çesi . Güney Kepçesi doğumlardan sorumludur, Kuzey Kepçesi ise ölumlerden.

İmpara tor yeryüzü ndeki başken tin düzenlenmesini kozmik enerj inin belirli bir noktadaki özellikleriyle uyumlu kılmak için fe ng shui sanatını icra eden bir falcıya başvu rurdu. Yer üzerindeki işaretleri veya bir avuç dolusu toprak havaya atıldığında oluşan şekilleri yo rumlayan bu uzman kişi , bir binanın nereye yapılması ve hem içinin hem çevresinin nasıl düzenle nmesi gerekti­ ,

ğine karar ve rirdi. Kozmik bilgisinin kaynakları arasında manyetik alanlar, akarsu yolları ve yeryüzü şekilleri bulunuyordu . Ayrıca, üzerine çeşitli yazılar kazınmış eski kemik ve deniz kabuğu parçalarından oluşan kehanet kemik­ lerine de başvu rabiliyordu . Kimi zaman , bir inşaat alanından geçen y i n ve yang enerj ilerini dengelemek içi n , işçilerin çok sayıda büyük kaya parçasını kaldırıp yerine bir orman dolusu ağaç dikerek araziyi tü müyle dönüştürmesi gerekiyord u . ( Bugü n de Şa ngay ve Pekin gökdelenlerinde bu tür mimari modifikasyonlar görebilirsiniz . ) Şehrin uygu n bir forma kavuşabilmesi, do­ ğal çevreyle ve özellikle de dört ana yönle uyum içinde olmasına bağlıydı. İşlevini gerektiği gibi yerine getirmesi için, şehrin tanı olarak kuzey-güney doğru l tusunda hizalanmış ve mükemmel bir kare şeklinde düzenlenmiş

1 02

Yıldız H i kayeleri

olması gerekliydi. Tarihçi Paul Whea tley'in belirttiğine göre , " M e rkeze bir direk dikiyor, bir çekül yardımıyla da onun yere tam dik konu mda olup olmadığını kontrol ediyor ve bu direkle güneşin gölgesini gözlemliyorlardı . [ Sonra ] geceleyin , gerçek doğu ve batıyı hatasız bir şekilde saptamak için Kutup Yıldızı'nı inceliyorlardı." Çin tarihçisi j oseph N eedham'ın ifade et tiği gibi , bütün varlıkların uyum içindeki işbirliğine karşılık gelen bu kozmik düzen, "üstü n bir otorite tara fından değil, kendi yaşamlarının içsel gerekli­ likleri tarafından belirlenmiş ti ." Pekin bir zamanlar sahip olduğu kozmik planı bugün de muhafaza e t­ mektedir. Tiananmen Meydanı'ndan baktığınızda , Çan ve Davul kulelerinin, Halk Kahramanları Anıtı'nın ve hatta Mao Zedung Anıt Mezarı'nın kusursuz bir güney-kuzey ekseninde hizalandığını görebilirsiniz. Bu hattı takip edecek olursanız, eski şehrin kapı larından geç tiğini fark edersiniz. G ü nümüzde kozmik ekse n , İ mparatorluk M eridyeni'ni, başka bir deyişle kuzey-güney hattını temsil eden mermer bir yaya yoluyla belirtilmiştir. İ mparatorun tah­ tını barındıran Yüksek Uyum Konağı , bu hattın kuzey ucunda yer alır. Bu no ktada görüş alanı , yeryüzünün gökyüzüyle buluştuğu yerden doğruca dolayku tupsal bölgeye yükselir. Pekin'in kozmik düzeninin bir benzerine , Hıristiyanların Göklerdek i Ba­ bamız duasında rastlanır: "Göklerde o lduğu gibi, yeryüzü nde de" - ki bu, " yu karıda nasılsa , aşağıda da öyle" şiarının bir diğer ifadesidir. Aslında , Çinlilerin göksel şehrini çağrıştıran kolektif bir ideoloj i örneği için , Birleşik Devletler'in başkentine bakmamız ye terli. 1 792'de popüler bir dergide ya­ yımlanan bir makale, Washington DCnin o sıralar nasıl planlandığını tarif ediyordu : "Bay Ellicott gökyüzü gözlemlerine dayanarak Kongre Binası'nın yapılması amaçlanan alandan geçen tam ve doğru bir meridyen çizgisi be­ lirledi . Bu çizgiyi yine aynı alandan geçen ve doğu-batı yönünde uzanan bir diğer çizgiyle kesiştirdi ." Polaris'in medyan konu mundan güneşin gün içinde izlediği yola dikey bir çizgi çekmek ve bu çizgiyi güneye doğru uza tmak, tam da eski Pekin'in inşasında kullanılan yö n te mdi . Bir p lan dahilinde inşa edilmiş A merikan şehirle rinin en m ü kemmel örneği olan Washingto n , 1 8 . yüzyıl Fransız Aydınlanması'nın bir ürünüdür. F ransız-Amerikalı askeri mü hendis Pie rre Charles I..: E nfant tarafından hazırlanan görkemli tasarımı , Avrupa'nın b ü ­ y ü k şehirleriyle b o y ölçüşme amacındayd ı . Washingto n , başlangıç ta, her kenarı 10 mil ( 16 km) uzu nluğunda olan ve köşeleri ana yönleri gös teren kusursuz bir kare şeklinde düzenlenmişti . Bir zamanlar antik şehirlerin merkezinde yükselen piramit veya z iggu ra tların, daha sonraları ise şehir merkezini belirten katedra l , tapınak veya camilerin yerini burada Kongre Binası almıştır.

G ö ky u z u n d e k i i m p a ra t o r l u k

1 03

Aydınlanma filozofu jean-jacques Rousseau'ya göre her devlet , ister mo­ narşi olsun ister demokrasi, tanrılarla bağ kurmak zorundadır. Washington'ın telli bir tekerlek ve onun üzerinde dörtgen bir ızgara şeklindeki planı , zi­ yaretçilerde ulusal bir mitoloj i hissi uyandırır. Kongre Binası' ndan Beyaz Saray'a Pennsylvania Bulvarı boyunca ilerleyen geçi t tö renleri ve Washington Anıtı'ndan Ağaçlıklı Yol ( Mali) boyu nca Kongre Binası'na uzanan dave tkar manzara , tören yolları ve hac güzergahları düzenleme şeklindeki kadim gele­ neğe öykünmektedir. Washingto n , ku tsal ve dü nyevi u zamların bir kesişme noktası , evrenin geome trisini ve alemlerin ahengini yansıtan bir iktidar merkezi olarak sunar kendini. Çinliler için eski Pekin neyse , Amerikalılar için de Washington odu r: Göksel bir şehir.

9

Yıldı zlı Tavanla r ve Meg a Ta k ı m yı ld ı zla r

Bir deniz canavarı olan Ketus, gökyüzündeki en büyük takımyıldızdır ve " Dünyanın en güzeli kim ? " sorusunu yanıtlayan bir gökyüzü hikayesinin de baş kahramanlarından biridir. Hikayeye göre , Aithiopia ( E tiyopya ) Kraliçesi Kassiopeia, sıradan bir ölümlü olan kızı Andromeda'nın, Nereidler adıyla bilinen deniz perilerinden bile daha güzel olduğunu söyleyerek böbürle­ niyormuş. Deniz tanrısı Poseidon , Kassiopeia'nın bu sınır tanımayan kibri karşısında , krallığın kıyılarını yakıp yıkması ve Andromeda'yı parçalaması için Ketus'u göndermiş . Antik çağlarda Akdeniz'de seyahat etmek, tehlikelerle dolu bir maceraya atılmak demekti . Gemi kazalarıyla ilgili dehşe tengiz hikayeler, kıyılarda ya­ şayanları Akdeniz su larının korkunç yara tıklarla dolu olduğuna inanmaya itmişti . Eski Ahi t'te bahsi geçen, çok başlı ve kanatlı yılan Leviathan'ı hatır­ layın. Ye hova , Levia than'ı öldürür ve etini insanlara vererek onları açlıktan kurtarır. Bir de l talya yarımadası ile Sicilya Adası arasındaki dar ve tehlikeli boğazın bir yakasını koruyan Skylla var. ( Karşı yakaya ise Kharybdis'in gir­ dabı bekçilik e tmektedir. ) Bir zamanlar genç ve güzel bir kız olan Skylla , gemileri batırıp müretteba tını yiyen dört gözlü , on iki dokunaçlı , altı kafalı , köpekbalığı dişli bir yaratığa dönüşmüştür. Günümüzde Skylla , Kharybdis'le birlikte, kendinizi asla içinde bulmak istemeyeceğiniz bir ikilemi ifade etmek için kullanılıyor. Bu tür hikayeler Aithiopia Krallığı'nın hükü mdarlarını haklı olarak deh­ şete düşü rüyo rdu . Ketus'u balina başlı, jilet gibi keskin dişlere sahip, yılan kuyruklu dev bir deniz canavarı olarak biliyorlardı. Kassiopeia ve kocası , Poseidon'un Ke tus'u gönderme kararı üzerine , Apollon kahinine danışmış. Apollon bu tehlikeyi ciddiye almalarını tavsiye etmiş: " Kibirli tavrınızın bir karşılığı olarak, kızınızı ca navara kurban etmekten başka çıkar yolunuz yok." Bunun üzerine kral ve kraliçe , Andromeda yı çırılçıplak soyup İ oppa kıyı­ sında bir kayaya zincirlemişler. (Günümüzde Ya fa olarak bilinen bu yerde , bu kayayı hala görebileceğiniz söylenir. ) Bu sırada savaşçı Perseus bölgeyi bi r başka tehlikeden , Gorgo Medusa'dan kurtarmış ülkesine dönmekteymiş . Perseus, kendisine bakan ölümlüleri taşa çeviren bu kanatlı , yılan saçlı dişi canavarla göz göze gelmemek için , iyice cilaladığı kalkanını bir ayna gibi kullanmış ve bu sayede gizlice yaklaşarak

1 06

Y ı l d ı z H i k a ye l e r i

onu öldürmüş. Ardından , elinde Medusa'nın başıyla dönerken, Ketus tara­ fından yu tulmak üzere olan prensesi görmü ş . Son anda kılıcını bu korkunç deniz canavarının kalbine saplayıp Andromeda'yı kurtarmış. Anlatıldığına göre , daha sonra onunla evlenmiş ve çiftin dokuz çocuğu olmuş (yedi erkek ve iki kız) . Bu çocukların soyundan gelenler de Mykene'de ( M iken) hüküm sürmüşler. Tanrılar hikayeye uygu n bir sahne yaratmak için Andromeda'yı kuzey gökyüzünde Perseus'un yanına, Kraliçe Kassiopeia ile Kral Kepheus'tan uzak olmayan bir yere yerleştirmişler. Deniz canavarı Ke ıus'u ise güneyde Ba­ lık, I rmak ve Kova gibi suyla ilişkili diğer takımyıldızların arasına koymuşlar. Ketus benim en sevdiğim takımyıldızdı . On yaşındayken , yıldızları sey­ re tmeye doyamazdım . O yüzde n , renkli kartonlardan yıldız şekilleri kesip odamın tavanına yapış tırmıştım. Annem buna kızıyordu gerçi çünkü kirada oturuyorduk. Yatağımın üzerindeki en seçkin yeri Ketus'a ayırmıştım. Doğu­ daki duvarda Orion ve onun parlak mavi yıldızı Rigel , batıda ise Akrep vardı . Gece boyunca yıldızlarla sarmalanmış bir şekilde mışıl mışıl uyuyordum . Bugün eğer gerçek yıldızlarla temasınızı yitirmişseniz, gayet dünyevi kaygılar peşindeki üre ticilerin size sunduğu fiber optik, çok renkli, 1 500 yıldızlı birinci sınıf bir tavan satın alarak kendinizi avu tabilirsiniz: İşte size ti treşen yıldızlar, (her 30 saniyede bir) kayan yıldızlar ve bir Samanyolu - fon müziği olarak da ne hoşunuza gidiyorsa artık. Yıldızlı tavanları , banyo da dahil olmak üzere evin her odasına koyabilirsiniz. Bir modelde , gerçek gece göğü nü görebileceğiniz bir tavan penceresi de mevcu t . Hatta bazı şirke tler, sipariş üzerine çiftler için özel bir kozmos sunuyor: Dört direkli karyolanızın üzerinde yıldızlar, tamı tamına evlendiğiniz akşamki dizilimleriyle ışıldayabi­ liyor. Coşkulu bir yorumcu şöyle yazıyor: " Harika ! Las Vegas'ta yaşıyoruz ve hiç yıldız göremiyoruz. [ Yıldızlı tavan ] bizim için yepyeni bir görsel deneyim oldu ! " ( Halbuki azıcık zahme te katlanıp bu runlarının dibindeki çöle kadar gitseler, gerçek yıldızları raha t rahat seyredebilirlerdi . ) G ö rü ndüğü kadarıyla , b e n v e 1 9 . M ısır hanedanı firavunlarından I . Seti ( M Ö 12. yüzyıl) ortak bir tutkuyu paylaşıyorduk: Yıldızlar altında uyumak. I. Seti'nin Abydos'taki cenaze tapınağında bulunan kenotafı , yani simgesel mezarı , yıldızlı bir tavana sahiptir. Tavandaki sahnede, gökyüzü tanrıçası Nut'un beden i , yeryüzünün üzeri nde bir uçtan diğerine gerili bir şekilde betimlenmiştir. Onu , hava tanrısı Şu tutmaktadır. Resme eşlik eden metin, tam anlamıyla bir astronomi dersi niteliğindedir. Bu metinde, bereket tan­ rıçası So this'in, yani Sirius yıldızının hareketinin gözlemlenerek yeni yılın başlangıcının tespit edilmesinden bahsedilir. Sirius'un yaz ortasında şafak vaktinde görünmesi, toprağı bereketlendiren yıllık Nil taşkınının haberci­ sidir. Kana tları katlanmış olan akşam güneşi , N u t'un dudaklarına temas

Yı l d ı z l ı Tava n l a r ve M e g a Ta k ı m y ı l d ı z l a r

1 07

B i r M ı s ı r y ı l d ı z l ı t a va n ı n ı n p o p ü l e r b i r v e r s ı yo n u . G ö ky ü z ü t a n r ı ç a s ı N u t u n y ı l d ı z l a r l a b e z e l i v ü c u d u . g ö k y ü z ü n ü n b i r u c u n d a n d i ğ e r ı n e u z a n m ı ş b i r ş e k i l d e t a s v ı r e d ı l m ı ş t ı r. ( Wo r l d H i s t o ry A r c h ı v e / A l a m y S t o c k P h o t o )

eder. Gökyüzü tanrıçası , batan yıldızları yutmaktadır. Ertesi sabah on ları yeniden doğu racaktır. G üneş ikinci kez , bu defa tanrıçanın ayakuc u nda , yanında bir yazıyla birlikte resmedilir: "Bu tanrının ihtişamı, tanrıçanın arka kısımlarından ortaya çıkar." Yazı daha yukarıda, N u t'un kalçasında şöyle devam etmektedir: "O, annesi N u t'un kalçalarım açar." N u t'un göğsü nden kasığına kadar, yılı onar günlük kısımlara ayıran ve aylan çizelge halinde düzenlemekte kullanılan bir dekanlar takvimi yer alır. Takvime eşlik eden hiyeroglif me tinde şöyle denmektedir: " Tü m bunlar Akhet'in ilk ayında , Sirius'un yü kseldiği zamanda gerçekleşir." Seti ve diğer firavunları yıldızlar arasında uyumaya iten neydi? Başıboş dolaşan iblislerin efendisi ve göklerin koruyucusu , sfenks gövdeli tanrı Tu tu , bu tür resimlere eşlik eden astronomi ko nulu hiyerogliflerin çoğunda karşı­ mıza çıkar - özellikle de dekanları (burada , Mısır Zodyakı' nda birbiri ardınca doğan 36 küçük takımyıldız olarak gösterilmiştir) koruyan hiyerogliflerde . Dekanlar, görünür ve faal tanrıların alanı olmanın yanı sıra , görünmez ib­ lislerle de doluydu . Tu tu'nun işlevi , bu iblislerin eylemleri üzerinde sınırla­ yıcı bir e tki uygu lamak, böylelikle altında ebedi uykusuna ya tmış firavunu korumaktı . M ısır tapınaklarında yıldızlı tavanların kullanımı, özellikle Roma e tkisi altındaki Ptolemaios döneminde ( M Ö 1 . yüzyıl) yaygınlaştı . Dendera'da,

1 08

Yı l d ı z H ı k a y e l e r ı

aşk ve gök tanrıçası Hathor Tapınağı'ndaki bir şapelin tavanında , batılıların aşina olduğu türden bir Zodyak kuşağı tasviri vardır. Daire şeklindeki bu takımyıldız hari tasında , bir Yengeç Takımyıldız ı , (Akrep Takı myıldızı'na denk düşen) bir akrep kadın, (Aslan Takımyıldızı'yla aynı yerde) kuyruğu bir tanrıça tarafından tutulan bir aslan ve (muhtemelen Başak Takımyıldızı'na bir gönderme olarak) elinde bir mısır başağıyla İsis yer alır. Ayrıca, bir boğanın ön ayağı ve hipopotam şeklinde bir tanrıça da görü lmektedir. Hipopotam gövdeli Tawere t, doğum yapan kadınların koruyucu tanrıçasıdır. Arka ayakları üzerinde durur ve sarkan göğüsler gibi dişil özelliklere sahiptir. M ısırlılar, genellikle sağı solu belli olmayan saldırgan erkek hipopotamların aksin e , daima yavrularını koruyan dişi hipopo tamlara hayranlık duyarlardı. Bir mezar metni, ölen kralın gökyüzüne yükseldiği sırada, Tawere t'in göz kamaştırıcı beyazlıktaki tatlı sütüyle besleneceğini belirten bir tılsım içerir. • • •

Günümüz kiliselerinin tavanları da gökyüzü tasvirleri için bir ilham kaynağı oluşturur. 2004 yılında, Kanada' nın Yeni İ skoçya eyaletindeki Lunenburg şehrinde işçiler, tarihi Aziz john Anglikan Kilisesi'ni onarmaya başladık­ larında, tavanında yüzlerce yıldız resmi bulunduğunu meyda na çıkardılar. Kanadalı astronom David Tu rner bu yıldızların rastgele yerleştirilmemiş ol­ duğunu fark etti. Bazı eski fo toğrafları da inceleyerek, diğerlerinin yanı sıra , doğuda yüksek bir konuma yerleştirilmiş Perseus Takımyıldızı'nı saptamayı başardı. Fakat işin içinde bir tu haflık vardı. Zira Yeni Iskoçya'nın bulunduğu enlemde Perseus, kuzey u fkunu en fazla şöyle bir sıyırıp geçer. Bunun üze­ rine Turner zamanı geri sardı ve tavandaki dizilimin 2000 yıl öncekiyle bire bir örtüştüğünü keşfetti. Vardığı sonuca göre , yıldızlı tavanı tasarlayanlar, lsa'nın doğduğu anda , yani Noel arifesi akşamında gökyüzünün Lunenburg üzerindeki görü nümünü yansıtmak iste mişlerdi . Kamusal mekanlardaki yıldızlı tavanlara bir örnek de, N ew York'un Grand Cen tral Te rminal binasındaki meşhur resi mdir. 1 9 1 3 yılında , Columbia Ü niversitesi'nden astronom Harold jacoby göze timinde , sana tçı Charles Ba­ sing tarafından yapılan bu resim , bazı takımyıldızların yanlış yerleş tirilmiş olması nedeniyle beni her zaman rahatsız e tmiştir. Fakat bir şeylerin ters gittiğini anlayan ilk kişi ben değildim . l 9 1 3'te , New Rochelle'de yaşayan ve her gün işe trenle gidip gelen amatör bir astronom, gökcisimlerinin tümünün ters resmedilmiş olduğunu fark etti. Kendini kandırılmış hisse tmenin verdiği bir nebze kızgınlıkla , Pegasus'un yerinde Kova'nın , Yengeç'in yerinde de Orion'un olması gerek tiğini belirtti . Profesör jacoby resim için model olarak kullanılan çizimin Basing tarafından yanlışlıkla yere baş aşağı ters konulmuş

Y ı l d ı z l ı Tava n l a r ve M e g a Ta k ı m y ı l d ı z l a r

1 09

olduğunu ileri sürdü . jacoby'ye göre sanatçının , yerdeki şekli tavana aktarmak yerine, çizimi başının üzerinde tu tarak resmi yapması gerekirdi . New York Times'ta yer alan bir habere göre , bu suçlama karşısında Basing hiç istifini bozmamış ve "her şeye rağmen gaye t güzel bir tavan olduğunu " savunmuş­ tu . Kimilerinin iddiasına göre ise bu karışıklığın kaynağı bizzat jacoby'nin hazırladığı modeldi çünkü O rtaçağ el yazmalarında gökyü zünün dışarıdan bir bakışla tasvir edilmesi bir gelenek olarak benimsenmişti. Yıldızlar gökyüzünü bir arada tutar. Kayalar üzerindeki yıldızlar da kayaları bir arada tutar - en azında n , kayalara yıldızlı tavanlar resmetmiş Navaholara göre bu böyledir. New Mexico'nun kuzeybatısı ile Arizona'nın kuzeydoğu­ sundaki kanyonlarda bu şaheserlerden yaklaşık elli tane vardır. Arkeolog­ ların verdiği isimle bu " plane tarium alanları " , kaya çıkıntılarında ve derin oyu klarda konu mlanmıştır. Yıldızlar, düz kenarlı çarpılar veya taç yaprakları şeklindedir ve turuncu-kırmızı, kırmızı , koyu gri , mavi ve siyah renklere boyanmıştır. Muhtemelen , deri parçalarının veya kesilmiş avize ağacı (yuka) yap raklarının uzun ahşap direklere tutturulup boyaya batırılması yoluyla, bir tü r baskı tekniği uygu lanarak yapılmıştır. Yıldızların hangi takımyıldız şekillerini meydana getirdikleri henüz tespit edilememiştir. Bunun bir nedeni , Navahoların bu konuda son derece ağzı sıkı davranmalarıdır. Bazı yorumcu­ lar, bunların genel olarak yıldızları veya özel önem taşıyan belirli yıldız ya da takımyıldızları temsil ettiğini düşünmektedir. Peki N avaholar bu yıldızlı tavanları neden yaptı? Yıldızları gözlemlemek, Navahoların hastalıkları teşhis etmek, kötü talihin kaynağını bulmak ve uzak yerlerin görüntülerine sahip olmak için başvurdukları bir kehanet yöntemidir. Örneği n , Büyük Yıldız İlahisi sırasında kahin , ritüel bilgiyi yıldızlardan edi­ nir. İlk olarak, gece vakti yıldızların altında , kum boyama tekniğiyle zemine takımyıldızların bir resmini yapar. Tavandaki yıldızlar gibi, zemindekiler de farklı renklerde betimlenir. Takımyıldız tasvirlerinin , al tında yapıldıkları yıldızların ışığı tarafından manevi bir güçle dona tıldıklarına inanılır. Kumdan resmin amacı , doğaüstü varlıkların iyileştirici gücünü çekmek ve bu gücü kullanarak hasta lığı teşhis edip onu hastadan çıkarmaktır. Ayrıca doğaüstü varlıkların, kendi portrelerini gördüklerinde bu ndan hoşlandıkları , o yüzden de bu resimlerle birleşmek için yukarılardan aşağıya geldikleri söylenir. Kum­ dan resimlerde tespit edilen takımyıldızlar arasında iki Nahookos ( " merkezi ateşin e trafında dönenler" ) yani hoganın ocağı etrafında dönen Büyük Kepçe ve Kassiopeia bulunmaktadır. Güney Califomia'daki Temecula Vadisi'nde yer alan ve Luiseiıo yerlile­ rine ait yıldızlı tavanda ise hangi gökcisimlerinin resmedilmiş olduğu na dair herhangi bir şüphe yoktur. Samanyolu'nu temsil eden çapraz taramalı

1 1O

Yı l d ı z H i k a ye l e r i

beyaz bir şeri t , doğal kaya sığınağının bir ucu ndan diğerine u zanır. Şeridin her iki ucundaki kırmızı diskler, gü ndönümünde Samanyolu'nu kateden güneşi temsil ediyor olabilir. Luisenoların sözlü geleneğine ait bir hikayede , güneşin Sama nyolu ağına ya kalandığı ve so nra ku rtulduğu anlatılır. Güneş, Zodyak kuşağında kuzeye doğru ilerlerke n , Yay Ta kımyıldızı'nın parlak yıldız bulu tları arasından geçtiği sırada ağa yakalanır. Ağın kuzeyindeki bir bölgeye ulaştı ktan sonra dönüp yeniden güneye doğru ilerler. Ekinoks zamanı geldiğinde , ağdan kurtulmuş o l u r. Fakat altı ay sonra , ağın kış tarafı ndaki sınırına , Samanyolu'nun İ kizler'le kesiştiği yere yaklaştığında yeniden yakalanaca ktır. Genç erkeklerin ye tişkinliğe geçiş töreni , güneşin ilk yakalanışına tekabü l eder. Delikanlıların anneleri, ipekotu liflerinden bir ağ örerler. Wanawat adı verilen bu " ku tsal ağ" Samanyolu'nu temsil etmektedir. Ardından e rkekler, insan şeklinde büyük bir çukur kazıp ağı bu çukurun üzerine gererler. Sonra deniz kıyısından üç büyük taş getirilir ve eşit aralıklarla ağa yerleşti­ rilir. Adaylar, uçtaki taşlardan birinin üzerine çıkar, çömelir ve taştan taşa sıçrar. Ye terince yükseğe sıçrayıp ağa düşmeden ilerleyenler başarılı olur. Başarısız olanların ise Luiseıi.oların dediğine göre , bu dü nyadaki günleri sayılıdır. Bu ritüel, gökteki ağ hi kayesiyle birlikte , yeryüzünde sadece kısa bir süreliğine varo lduğumuzu bilmemiz ve buna rıza göstermemiz gere kti­ ğini bize hatırla tır. Zira ruhlarımızın asıl ikametgahı, gökyüzündeki evimiz olan Samanyolu'dur. Desanalar, Kuzeybatı Amazon'un ekvatora l yağmur ormanlarında yaşayan Tu kanoan halkına mensup bir kabiledir. Desanaların kurucu kahramanı , asasını dik tuttuğunda gölge düşürmeyeceği bir yer bulmak için dünyayı dolaşan bir tanrıymış . Sonunda aradığı yeri ekvator hattı üzerinde bulmuş ve halkını oraya yerleştirmiş. Hikayede, rahim benzeri bir göle düşen ve yeryü­ zünü dölleyen dikey bir ışık deme tinden bahsedilir. Bu özel yer, gökyüzünün yeryüzüyle temas ettiği noktadır. Yeryüzündeki yaşam bu noktadan başlar ve bir merkez e trafında , sınırları belirli bir alan dahilinde gelişir. Desanalar tüm deneyimlerini düzenleyen temel şeklin al tıgen olduğuna inanır. Bal pe­ tekleri, yabanarılarının yuvaları , kaplumbağaların kabuklarındaki desenler ve şamanların güç edinmek için kullandıkları kaya kristalleri hep al tıgen şeklindedir. Ayrıca, ana rahmi ve insan beyninin bölümleri de bir al tıgen olarak düşünülür. Desana yerlileri evlerini al tıgen şeklinde inşa eder. Toplum da , aynı doğ­ rultuda , altı akrabalık grubuna bölünmüştür. Her daim mevcu t ve dönüşüm enerj isiyle dolu bu mode l , Desanalara her şeyin bir birlik içinde olduğu duygusu verir. Desana köyü üzerinde yü kse len doğanın yıldızlı tavanında , bir altıgenle sınırlandırılmış bir alan uzanır. Bu , bütün gökyüzünü kaplayan

Y ı l d ı z l ı T a v a n l a r ve M e g a T a k ı m y ı l d ı z l a r

111

devasa bir takımyıldızdır. Köşe noktalarını Polluks , Pro kyo n , Kanopu s , Ahernar, ( I rmak Takımyıldızı'ndaki) Tau - 3 v e Kapella yıldızları meydana getirir. Merkez noktasında ise Orion'un Kemeri'nin ortadaki yıldızı Alnilam vardır. Desanalar gökyüzü tavanındaki muazzam altıgeni aşağıdaki ormanın zeminine yansıtır. Bu altıge n , farklı Tukanoan kabileleri arasındaki sınırları belirtir. Bunu dikey konumda duran , altıgen şeklinde büyük ve şeffaf bir kristal o la rak gözünüzde canlandırabilirsiniz . Bölgenin başlıca nehirleri üzerinde her biri ayrı bir isim taşıyan altı şelale , bu al tıgenin yeryüzündeki köşelerini oluşturur. Alnilam'dan aşağı inen m e rkezi ekse n , n ehirlerden birinin ekva torla kesiştiği bir noktada , üzeri kaya resimleriyle dolu büyük bir kayaya işaret eder. Desana altıgeni toplumsal örgütlenmenin ve gündelik uğraşların ötesinde bir anlama sahiptir. Desanaları n , başları üzerindeki çatıyı kaplayan devasa takımyıldızla ilgili tasavvurlarının felse fi ve manevi bir boyutu da vardır. Bu kutsal alanın sınırlarını belirleyen altı kenar "Yol" adını verdikleri şeyi meydana getirir. Herkesin yaşamı boyunca katetmesi gereken bu güzergah , şa­ manların tavsiyeleri ve ritüelleri yardımıyla , kişinin kendi benliğini bulduğu bir süreci ifade eder. Eğer bir erkekseniz , doğum yeriniz olan Aldebaran'dan yola çıkarsınız. Saat yönünün tersine ilerleyerek Kapella'ya ulaşırsınız. Burası, varoluş ritüeline adım a ttığınız , yani bir isim edindiğiniz yerdir. Ardından, daha geniş bir sosyal aile ortamına kabul edildiğiniz Polluks'a gidersiniz . Bir sonraki uğrak noktası , evlilik yıldızı Sirius'tur. So nra ba tıya doğru keskin bir dönüş yaparak merkezdeki Alnilam'a , üreme yıldızına varırsınız . Yo lculuğu ­ n u z başladığı yerde, Aldebaran'da s o n bulur. Bu rası ölüm , yeniden doğum ve kainata geri dönüş noktasıdır. Kadınların yo lculuğu ise tersi yönde başlar: Sirius'ta evlenirler ve sonrasında kocalarıyla birlikte devam ederler. Her iki cinsiyet için de, kozmik altıgene yansıtıldığı şekliyle yaşam süreci , gençlikten olgunluğa , olgunluktan yaşlılığa ilerl eyen ve sonra tekrar başa dönen ma­ nevi bir döngüdür. Dolayısıyla Desanaların yıldızlı tavanı , yeryüzü nde olup biten her şey için bir eylem planı, biyoloj ik, kültürel ve psikoloj ik tutum ve davranışlara kılavuzluk eden bir yol haritasıdır. Yukarıdaki altıge n , yerdeki emniyeti güvence al tına alır. Kuzey Kutup Bölgesi'nde kısa süre önce an tropologlar, Alaska'nın iç ke­ simlerinde 67 derece kuzey enleminde yaşayan Gwich'in şamanlarının tarif e ttiği , tüm gökyüzünü içine alan bir takımyıldız belgelediler. Bir Gwich'in yerlisinin an tropologlara ifade ettiği şekliye , " Yahdi i bütün gökleri kaplar". N i tekim gökyüzü nde 1 43 dereceden geniş bir alana yayılmış olan bu takım­ yıldızın büyük kısmı, asla batmayan dolayku tupsal yıldızlardan meydana gelmiş tir. Yahdii, kuyruklu bir adam şeklinde tasavvur edilir. Öne doğru

112

Yı l d ı z H i ka ye l e r i

A l a s ka ' d a k i Gw i c h ' i n ye r l i le r i n i n Ya h d i i Ta k ı m y ı l d ı z ı ( C h r i s C a n n o n . Pa u l H e r b e t ve d ı ğ e r a n o n ı m G w i c h ' i n y a ş l ı l a r ı n a d a n ı ş ı la r a k M a re c a G u t h r i e t a r a f ı n d a n ç i z i l m i ş t i r. )

eğilmiş b i r pozisyonda durmaktadır. B i r elinde , bir değnek veya baston var­ dır ve geceleyin gökyüzünde doğudan ba tıya doğru ağır ağır ilerler. "Yahdii yürüyor" diye belirtir bir yerli. Yahdii'nin sol eli Aslan Takımyıldızı'ndaki Regulus ve çevresindeki yıldız­ larla , gökyüzünün diğer tarafındaki sağ eli ise Andromeda'nın yıldızlarıyla işare tlenmiştir. Yahdii'nin kocaman yüzü , bir çakalı andırır. Kulakları Kastor ve Kapella, burnu Pleaidlardır. Bacaklarındaki yıldızların hangileri olduğu henüz tespit edilebilmiş değilse de iki yana açılmış ayakları Arkturus ve Deneb'le gösterilmiştir. Aslan'ın Regulus'a yakın diğer yıldızları , Yahdii'nin elinde tuttuğu bastonu belirtir. Büyük Kepçe ise kuyruğu dur. Samanyolu , kuyruğunu karlar üzerinde sürükleyerek ilerlerken bırak tığı izlerden mey­ dana gelmiştir. Gökyüzü ndeki bu dev adamla ilgili anlatacak fazla bir şey yok maalesef çü nkü antropologlar hala Yahdii'nin tam olarak kim olduğunu araştırıyorlar. Fakat Gwich'inler, kendilerine sorulduğunda , onun hakkın­ da şöyle derler: "O yukarıda bize göz kulak oluyor." Yahdii'nin vücudunu

Yı l d ı z l ı Ta v a n l a r ve M e g a Ta k ı m y ı l d ı z l a r

113

meydana getiren yıldızların dolayku tupsal konumu dikkate alındığında , bu koruyuculuğun sürekli olduğu anlaşılır. Gwich'inler, Dene kabileleriyle dilsel olarak akrabadır. Denelerin yer­ yüzünde seyahat eden tanrısı Yeda riye , "yukarıda yaşayan" iyili ksever bir ruh olarak ta nımlanır. Kimi zaman , zor durumdaki insanlara yardım etmek için müdahalede bulunur. Tsimshian yerlileri , Birleşik Devletler'in kuzeybatı kıyılarında yaşar ve bugün anadilini konuşabilen sadece 2 7 5 kişi kalmıştır. Tsimshianlar, gün ışığının G ökyüzü Şefi tarafından koru nduğuna inanır. Eskiden , dünyanın ebedi bir karanlığa gömülü olduğu zamanlarda, kur­ nazlığıyla bilinen Kuzgu n , şefin Yu karı D ünya'daki evinde bir ku tu içinde sakladığı o değerli gün ışığını çalmaya karar vermiş. Doğuya doğru uçarak, Yukarı D ünya'nın göz kamaştırıcı ışığına açılan kapıdan içeri dalmış ve şefin evinin önündeki bir ağacın dalına kon m u ş . Şefin kızı bir kova su almak için evden çıktığında , Kuzgun kendini bir yaprağa dönüştü rmüş ve kovanın içine düşmüş. Bu sudan içen genç kız, kısa bir süre sonra hamile kalmış. Sonunda da nur to pu gibi bir e rkek çocuk dü nyaya getirmiş . Çocuk biraz büyüdüğünde , içinde gün ışığı bulunan ku tuyla oynamak istediği için sürekli ağlamaya başla mış . Şef nihayet kutuyu vermeye razı olunca, çocuk yeniden Kuzgun'a dönüşmüş ve ku tuyu kaptığı gibi kaçmış. Aşağı Dü nya'ya geri dönmeye çalış tığı sırada , uzun süredir bir şey yememiş olduğundan , ilk insanlara bir teklifte bulunmuş : "Biraz yiyecek karşılığında size bir parça ışık veririm ." Fakat insanların redde tmesi üzerine Kuzgun çok sinirlenmiş ve gü n ışığı ku tusunu parçalamış . Ortalığa saçılan ışık seli de ilk insanları yok e tmiş. Dene yerlileri , bir zamanlar dü nyada yarı insan yarı hayvan yaratıkla­ rın yaşamış olduğuna ina nır. Bu yaratıklar, tehlikeli hayvanları ortadan kaldırmak veya onları bugün gördüğü m ü z daha az ko rku tucu şekillere dönüştürmek için yeryüzünde dolanırlarmış. G ökyüzünü kaplayan Yahdii Takımyıldızı , bu tür bir doğaüstü insan-hayvan karışımı gezginin kozmik bir benzeri olabilir. Belki de yaşla nıp görevini tamamladığında , bu takım­ yıldız onun yolculuklarının son no ktası olmuştur. Yahdii'nin gece boyunca gökyüzünde aralıksız bir şekilde ve farklı konumlarda görünmesi , tabular, yasalar ve gelenekler hakkında olduğu kadar, hayvanlara nasıl davran ıl ması gerektiğiyle de ilgili hikayeler anlatmak için mükemmel bir zemin sunar. Faka t her şeyden önce , Yahdii'nin bize göz kulak olmaya devam e t tiği , eski öğretilerden sapmamız olasılığına karşı her zaman tetikte olduğu söylenir. Zira aksi takdird e , tehlikeli hayvanlar yeniden dünya için bir tehdit haline gelecektir. 20. yüzyıl başlarında e tnolog john Harrington, Zuni yerlilerinin Gecenin Şefi adını verdikleri takımyıldız için şunları yazar:

1 14

Yı l d ı z H i k a y e l e r i

Bildiğimiz kadarıyla, bugüne kadar yerli kabilelerden bildirilmiş olan en heybe t­ li takımyı ldız. G örünen gökyüzünden bile daha büyük, devasa bir insan şekline sahip. Zira kalbi gökyüzünün ortasında, Samanyo lu'nda göründüğü sırada , başı çoktan batıda gözden kaybolmuş veya u fka yakın bulutların arkasında kalmış oluyor ve söylendiğine göre bacakları doğuda u fkun ö tesine uzanıyor.

Araştırmacılar Harrington'ın özenli notlarından yararlanarak Gecenin $efi'nin kalbinin Vega , Deneb ve kısmen de Kuzey Haçı'na tekabül ettiğini saptadılar. Sağ kolunu Orion'un Kemeri meydana getirir. Bükülmüş duran uzun bir bacağı, kuzeyde Arkturus'tan gü neyde Spika ve Anta res'e dek uzanır. Peki ama G ecenin $efi neden bu kadar büyük olmak zorundadır? Zuni yaşlıla­ rının açıklamasına göre , vücudunun bazı kısımları her zaman için görü nür olmalıdır, çünkü onun görevi yıl boyunca yeryüzünü korumaktır. Gökyüzü tanrıları gece ile gündüze de bekçilik e tmeli, bu ikisini daima dengede tu t­ malıdır. Asla fazla karanlık veya fazla aydınlık olmamalıdır. Modern yıldız hari talarında M ısırlı, Desana , Gwich'in ve Zunilerin mega takımyıldızlarıyla karşılaştırılabilecek büyüklükte bir takımyıldız bulunmu­ yor. Batı geleneğinde , Ketus saltanatını kurmadan önceki en büyük takım­ yıldız , adını İason'un Altın Post'u bulmak için denize açıldığı gemiden alan Argo'ydu . Argo Samanyolu'nun güneyinde seyreder ve kışın gü ney u fkuna yaklaşır. Bugün Argo maalesef artık tek başına bir takımyıldız sayılmıyor çünkü l 922'de Uluslararası Astronomi Birliği tara fından parçalara ayrıldı : Karina (omurga ) , Puppis (pupa) , Piksis ( pusula ) ve Vela (yelken ) . Geminin asla bir pruvası olmadı . Siste kaybolmuş olabilir mi?

1o

Gökyüzünü Cins i yetlendir m ek

İrokualar, mevsim değişimlerini önceden haber veren gökcisimlerine "ulak­ lar" adını verir. Bunlar, u fuktan doğup geceleyin gökyüzünde yükselen takım­ yıldızlardır. Yedi Kız Kardeş , kış gündönümünü müjdeler. Yedi Erkek K ardeş ise yaz gü ndönümüne delalet eder. İ rokuaların anlattığı bir hikayeye göre , Yaratılışın Birinci Çağı'nda Yedi Kız Kardeş , yıldızlarla dolu gökyüzünden eğilip aşağıya , dev bir kaplumbağanın kabuğundan yaratılmış Kaplumbağa Adası'na bakmışlar. İnsanların adada mahzun mahzun dolaştıklarını görü nce üzülmüşler. "Hiç kimse gülmüyor" demiş kız kardeşlerden biri. " Hiç kimse dans etmiyor" demiş bir diğeri . "Böyle bir şey nasıl olabilir ? " Bunun üzerine , yeryüzüne inip insanlara şarkı söylemeyi ve dans e tmeyi öğre tmeye karar vermişler. Ancak Gökyüzü Meclisi'nin bir üyesi onları uyarmış: "Haberiniz olsun , bu insanlar kayan yıldızlardan korkarlar. Geçenlerde bir yıldız bir M ohawk köyüne düştü de bazılarının yaralanmasına yol açtı." Fa ka t kız kardeşler bu uyarıya aldırmayıp yola koyu lmuşlar. Onların gökyüzünden yere doğru yaklaştığını gören kabileler, alçalırken çıkardıkları mırıltı ve ışıltılar nedeniyle korkuya kapılmış . Fakat daha dikkatli bir şekilde kulak kabarttıklarında, bu ışık ve ses gösterisi hoşlarına gitmeye başlamış ve görüp duydukları bu şeyleri takli t etmeye koyu lmuşlar. Çok geçmeden , kendilerini dans eder ve şarkı söylerken bulmuşlar. Yüzlerinde de bir gülümseme varmış artık. Ne yazık ki meclis üyeleri , insanlara fazla iyilik ettikleri gerekçesiyle kız kardeşleri cezalandırıp gökyüzüne geri göndermiş. Bununla birlikte bizler, kız kardeşlerin doğru olanı yaptığını biliyoruz zira ne zaman gökyüzünde belirseler, şöyle seslendiklerini duyuyoru z: "Uya n , Toprak Ana ! Şarkı söyle ! Dans et ! " Yedi Erkek Kardeş'e gelince, hangi takımyıldızı temsil ettikleri ancak yakın geçmişte tespit edilebilmiştir. Ama hikayelerini uzun zamandır biliyoruz. Yedi erkek çocuk evlerinin yanındaki ormanda oyun oynuyormuş. Derken karın­ ları acıkmış. Klanın annesine gidip ondan yiyecek istemişler. Faka t kadın ev işleriyle meşgu l olduğundan, onları geri çevirmiş. Çocuklar oyuna dönüp açlıklarını unutmaya çalışmışlar ama nafile. Çok geçmeden ikinci kez yemek istemeye gitmişler. Kadın bu baş belalarını yine kovalamış. Aynı şey üçüncü kez tekrarlandıktan sonra , yaşça e n büyük olan çocuk bir davul yapmış ve kardeşleri de onun tu ttuğu ritimle ku tsal bir ağacın etrafında dans etmeye

118

Yı l d ı z H i k a ye l e r i

koyu lmuş. Az sonra, ayakları yerden kesilip gökyüzüne doğru yükselmeye başlamışlar. Klanın annesi , bu gürültü patırtı da neyin nesi diye başını uza­ tıp baktığında , çocukları havada süzü lürken görmüş. "Ah , ne yaptım ben ? " diye feryat e tmiş. Bunu n , onları başından savması yüzünden gerçekleştiğini anlamış. Aceleyle evdeki bütün abur cuburu kucakladığı gibi dışarı çıkmış ve çocuklara geri dönmeleri için yalvarmış . Faka t artık çok geçmiş - çocuklar Gökyüzü Dünyası'na doğru çoktan uzaklaşmışlar bile. Bugün onları hala yukarıda bir arada görebilirsiniz . Peki ya bu hikayeden çıkarılacak ders? Ey anneler, yemeği daima hazır bulunduru n ! İ şte bu yüzden , bugün bile bir Irokua evine ne vakit giderseniz gidin, her zaman ateşin üzerinde kaynayan bir tencere sagam ite ( mısır güveci) görürsünüz. Yedi Erkek Kardeş gökyüzünde tam olarak nerede? Uzun süreden beri e tnograflar, Pleiadların hem Yedi Kız Kardeş hem de Yedi Erkek Kardeş hikayelerini anla tmak için kullanıldıklarını düşünüyordu. Faka t bugün bir­ çoğunun düşüncesine göre , yedi "erkek" yıldızın gökyüzünde Pleiadların tam karşısında , kuzey gökku tbunun diğer yanında ve eşi t uzaklıkta yer alması çok daha büyük bir olasıl ıktır. Nitekim bu hattı takip edecek olursanız , Kuzey Amerikalı kabilelerin çoğunun Şefler M eclisi adını verdikleri Kuzey Tacı'nın yedi yıldızına ulaşırsınız. ( Kuzey Tacı, geyik derisi üzerine çizilmiş meşhu r Pawnee yıldız haritasında , merkezdeki yıldız kümesi olarak göze çarpar. ) Yaz başladıktan hemen sonra gökyüzünde en yüksek ko numunda bulunan bu takımyıldız, Pleiadlarla tam bir koşu tluk içindedir. İ rokuaların dünyasındaki diğer her şeyde olduğu gibi , kusursuz bir ayna görün tüsü meydana getirir ve erkek cinsiyetli olması da bir denge yara tma amacı taşımaktadır. İ rokuaların bu hikayesinin , diğer kültürlere ait çoğu ö rnekte olduğu gibi, takımyıldızların köken ve isimleri hakkındaki Yunan- Roma efsanelerinden bir hayli farklı olduğu dikkatinizi çekmiştir. Batılı hikayelerde, erkek tanrılar olumlu kahramanlar olarak ön plana çıkar; kadınlar ise ikincil önemde ve çoğu zaman olumsuz rollere sahiptir. Örneğin, Kallisto'nun hikayesini ele alalım : Kallisto, neredeyse her şeye hükmeden ve canının her istediğini ya­ pabilen Zeus'un tecavüzüne uğradıktan sonra, sözümona işlediği kabahatten dolayı gökyüzünde bir ayıya dönüştürülür. Ya da zavallı Andromeda'yı düşü­ nün: Güzelliği yüzünden sonuçta bir kayaya zincirlenir ve çaresizlik içinde , Perseus'un kahramanca bir şekilde gelip onu kurtarmasını bekler. Antik Yu nan mitoloj isinde sadece birkaç kadın figür, bu tür olumsuz nitelendir­ melerden yakayı sıyırabilmiştir. Bunlar arasında , melek kanatlı bakire Virgo (adalet tanrıçası) ve Pleiadlar (Atlas'ın kızları) sayılabilir. Kadın aksesuarları da olumlu özelliklere sahiptir: Örneğin, Ariadne'nin tacını temsil eden Ku­ zey Tac ı Takımyıldızı veya Kral I I I . Ptolemaios'un karısının sarı buklelerini temsil eden Berenis'in Saçı Takımyıldızı. (Tarihsel bir kişilik olan Berenike

G ö k y ü z ü n ü C i n s i ye t l e n d i r m e k

119

( Berenis) , kocasının savaştan sağ salim dönmesi için saçlarını adak olarak su nmak zorunda kalmış tır. ) Bununla birlikte , kadın düşmanı bir tavır sergileyen mit yaratıcıları sadece Antik Yunan ve Romalılardan ibare t değildir. Azteklerin gü neş ve savaş tan­ rısı Huitzilopochtli'nin hi kayesini hatırlayın : Annesinin karnından tepeden tırnağa silahlı bir şekilde doğan Hui tzilopoch tli , annelerini öldürme planları yapan hain kız kardeşi Ay tanrıçasını parçalara ayırır. Çin'de, Mor Saray'ın maiye ti arasında dişi bir takımyıldız bulabilmek için epey uğraşma nız ge­ rekir. Bunlardan biri olan " Ka tibe " , tek başına soluk bir yıldızdır ( Ej derha Takımyıldızı'nda Psi) ve ritüel görevlerini yerine getirmesinde kraliçeye yardımcı olur. Eski saray kayıtlarında belirtildiğine göre , bu yıldız parlak olduğu zamanlarda bü tün katipler dürüst bir dil kullanmaya eğilimli olurlar; parlaklığının azaldığı zamanlarda ise aksin e , yalancıl ığa meylederler. Aşağı yu karı Yunan ve Romalıların Aslan Takımyıldızı'na denk düşen Xuanyuan , bereke t getiren dişi bir yağmur ej derhasıdır. Büyük Ayı'nın yıldızlarından m eydana gelen N iu Yu Kung ise " Mahre m Re fakatç i , Yedi Tu tku nu n En Yücesi" gibi şatafatlı bir unvan edinmeyi başarmıştır. Antik Yunan-Roma , Aztek ve Çin uygarlıklarının üçü de son derece ata­ e rkil bir yapıya sahipti. Kadınlar tarafından anlatılmış hikayeler vardıysa bile, günümüze u laşmamıştır. Kadınların toplumdaki temel rolünün hakiki bir ifadesini bulabilmek için , hiyerarşik örgü tlenmenin daha zayıf olduğu kültürlere bakmalıyız : Mesela Kuzey Amerika'daki İrokua, Navaho ve Lakato kabileleri ile Avustralya , Afrika ve Amazon'un yerli halkları . Çoğu duru mda , gökyüzündeki şekiller üzerinden anlatılan geleneksel hikayeler, eğer bir sır olarak saklanmamışlarsa , hem erkek hem kadın anlatıcılar yoluyla kuşaktan kuşağa aktarılmıştır ve bu hikayelerden çıkarılan derslerin çoğu . bugün de pratik değerini korumaya devam etmektedir. Cinsiyet, I rokua toplumu nda her zaman için temel bir örgütlenme ilkesi olmuştur. Dişi ve erkek, dengeli bir yıldız mitoloj isi meydana getirir ve biri­ nin sunduğu anlatılar diğerininkileri bütünler niteliktedir. Örneğin , İ rokua yaratılış hikayesinde , toplumun kadın yarısını temsil eden Gökyüzü Kadın ve Vaşak, ekilebilir bitkilerin yaratılmasından sorumludur. Onların erkek karşılığı olan Koruyucularımız ise çevredeki ağaçları ve doğal ormanları yara­ tır. Tarihsel dönemler de cinsiye tlendirilmiştir. Yara tılışın Birinci Çağı'ndaki iki devir kadınlara , bir devir erkeklere tahsis edilmiş tir. Fakat İkinci Çağ'da , bu ikiye birlik o ran tersine çevrilir. Bugü n içinde bulunduğumuz Üçüncü Çağ'ın ilk yarısı erkeklerin devridir. Bu çağ, ancak kadınların devri başlayıp denge sağlandıktan sonra tamamlanacak tır. Aynı ilke gökyüzünde de geçer­ lidir. Mevsimsel olarak, yaz takımyıldızları erkek, kış takımyıldızları dişidir. Yıl , birbiriyle eşleşen yarımlar halinde ilerler. Erkekler, Büyük M eclis'i yazın

1 20

Y ı l d ı z H i kayele r i

toplar. Kadınlar da, "Üç Kız Kardeş"i ( mısır, fasulye , kabak ) uzun kış uyku­ sundan uyandırmak için gerekli ritüelleri yerine getirir. Ve bir de, yukarıda gördüğü müz gibi , yedi kız kardeş ile yedi erkek kardeş arasındaki denge var. 1 800'lerin ortasında Amerikalı e tnolog Alice Fletcher, ülkeyi bir uçtan di­ ğerine ka tederek Siyu ların topraklarına tehlike li ve çığır açıcı bir yolculuk gerçekleştirdi . Burada Amerika yerlisi hikaye anlatıcıları ve yazarlarla işbir­ liği yapan Fletcher, Kızılderililerin eğitim ve müziklerinin yanı sıra , yerli ve Avrupa kökenli kültürler arasındaki entegrasyon sorunları hakkında çok sayıda eser verdi. 1 88 7 tarihli Dawes Yasası'nın yazılmasına ve kabul edilme­ sine katkıda bulundu . Yerli bireylere vergiden muaf toprak parçaları tahsis edilmesini öngören bu yasa, "Kızılderili rezervasyonları" adı verilen bölge­ lerin dağılmasıyla sonuçlanacaktı. U lusal Kızılderili Kadınlar Demeği'yle (Wome n's National l ndian Associa tion ) birlikte çalışan Fletcher, kadınların soru n larıyla da yakından ilgilendi . Aynı zamanda , Amerika yerlilerinin ka­ dın-erkek ilişkilerini konu alan kozmik temelli anlatılarına erişim sağlayan ilk yabancı oldu . Onun öncü çalışmaları sayesindedir ki, bugün çok sayıda gökyüzü hikayesiyle ilgili bol miktarda ayrın tıya sahibiz . Fletcher Büyük Ova lar'ın yerli halkları için büyük önem taşıyan cinsiyet­ ler arası denge fikrini ele aldığı ilk eserlerinden birinde , Pawneelerle ilgili şöyle yazar: "Her şey ya erkektir ya dişi: Bu iki ilke , her şeyin devamı için elzemdir." Örneğin, doğu ve gü ney erkek, batı ve kuzey dişidir; yu karısı erkek, aşağısı dişidir - tıpkı İrokualarda olduğu gibi . Köyde her cinsiyetin, kendi kılavuz yıldızları al tında konumlanan mabetleri vardı. (Bu yıldızların hangileri olduğu bugün artık bilinmiyor. ) Ayrıca , dört ana yöndeki mabetleri birbirine bağlayan ara yönlerde de başka yıldızlar yer alıyordu. Dini törenlere kadınlar ve erkekler sırayla liderlik yapıyordu. Bu törenlere katılanlar, batıdan başlayarak saat yönü nde kuzey, doğu ve gü neye doğru , u fu k boyunca bir mabe tten diğerine ilerliyordu . Alice Fletcher araştırma konusu yaptığı halklarla ne kadar yakınlık kur­ muş olursa olsu n , onların gözünde muhtemelen fazlasıyla yabancı biriydi. Yeryüzü ile gökyüzünü birbirine bağlayan düalist simgesel güçlerin gerisin­ deki zengin ayrıntılara vakıf olabilmek için belki de vaktinden evvel gelmişti. Faka t daha sonra , birçoğu yerli kökenlere sahip ve yerli halklar arasında yaşayan yeni araş tırmacılar, takımyıldızların kadın-erkek ilişkileri , özellikle de evlilik ve aile yaşamı açısından önemini ortaya koyan anlatılar meydana çıkardılar. Yaygın olarak bilinen bir hikaye grubu , yıldız kocalar ve onların yeryüzünden gelen eşleri hakkı ndadır. "Yıldız Koca" hikayesinin belgelenmiş 86 farklı versiyonu bulunuyor. Dolayısıyla hikayenin anlamı, büyük ölçüde onu kimin anlattığına bağlıdır.

Gökyu z u n u C i n s i y e t l e n d i r m e k

121

Gece dışarıda kamp yapan iki kız , yıldızlarla dolu gökyüzünü seyrediyor­ muş. İkisi de birer yıldız seçmiş ve onunla evlenmeyi dilemiş. Uyandıklarında kendilerini Yu karı Dünya'da , biri genç bir erkek yıldızla , diğeri ise yaşlı bir erkek yıldızla evli olarak bulmuşlar. Kaçmak için kuralları ihlal edip gökyü­ zünde bir delik kazmışlar. Bu delikte n , Aşağı Dünya'daki evlerini görebili­ yorlarmış. Geri dönmek için can atan kızlar, bir ip yardımıyla aşağı inmişler. Yıldız Koca hikayesinin muhtemelen dış kaynaklı bilimsel bilgiden et­ kilenmiş daha geç bir versiyonunda, genç bir kızın soluk bir yıldıza aşık olup genç ve cesur bir kabile şefiyle evlendiği anlatılır. Meğer onu cezbeden yıldızın soluk görünmesinin nedeni, çok uzaklarda bulunmasıymış. Diğer bir kız ise aksine, dünyaya yakın olduğu için parlak gözüken bir yıldıza gön­ lünü kaptırmış ve sonuçta bir hizmetçinin karısı olmuş. Kardeşinin bir şefle evlendiğini öğrenince de hüngür hüngür ağlamaya başlamış. Yine de iki kız birbirinden kopmamış. Sık sık bulutlar üzerinde buluşup birlikte yabani turp topluyorlarmış . Fakat şefin karısının çalışmasına izin verilmediğinden, bu işi hep kız kardeşi yapıyormuş . Bir gün hizmetçi kız Yukarı Dü nya'nın tarımla ilgili bir kuralını çiğneye rek bir turpun altındaki toprağa çapayla iki kere vurmuş ve bunun sonucu nda gökyüzünde bir delik açılmış. Kızlar delikten aşağı bakınca evlerini görmüşler. Sıla hasre tine dayanamayıp kaçma planları yapmaya başlamışlar. Fakat hizmetçi koca bunu öğrenir öğrenmez hemen şefe haber uçurmuş. Şef de iki kızı tutsak olarak alıkoymaya karar vermiş. Bu sırada yeryüzünde köylüler, kayıplara karışan iki kız kardeşin yasını tu tuyormuş. Bir gün, oyun oynayan bir grup delikanlı, iki yıldızın gökyüzün­ den aşağı doğru süzüldüğünü fark e tmiş. Merak içinde koşup baktıklarında , iki kızın yere indiğine tanık olmuşlar. İkisinin de bellerine halatlar bağlıymış. Meğer insafa gelip fikrini değiştiren şef, Yu karı Dü nya'daki bütün kemen tleri toplayıp birbirine düğümleyerek iki uzun halat hazırlamış . Sonra da halatların birer ucunu kızların beline bağlayıp onları yavaşça aşağıya , evlerine doğru sarkıtmış. Olaya tanıklık eden delikanlılar büyük bir sevinçle , kız kardeşle­ rin dönüşünü haber vermek üzere kederli anne babanın yanına koşmuşlar. Onlara , kızlardan birinin üzgü n , diğerinin mu tlu gözüktüğünü söylemişler. Hikayenin ü çü ncü bir versiyonunda ise kızlar kendi başlarına eve döner. Yu karı D ünya'da yaşlı ve bilge bir kadın topladıkları turpların köklerinden uzun bir halat örmelerini ve Aşağı Dünya'ya bununla inmelerini öğütler. Yıldız Koca hikayelerinden çıkarılacak dersin , bizim kendi anlatılarımızın çoğu nda olduğu gibi, hikayeyi anlatan kişiye göre değişiklik göstereceği açıktır. Lakota toplumu nda ebeler, yıldızların ruhuyla iletişim ku rabilen şamanlar olarak görülür. Ebelerin bu mesleğe rüyalar yoluyla çağrıldığı söylenir. Do­ ğum sancıları başlar başlamaz hemen bir ebeye haber verilir. Ebe kanamayı durdurmak veya plasentanın çıkışını hızlandırmak için özel bitkiler ge tirir.

1 22

Yı l d ı z H i ka y e l e r i

Gökyüzünde Büyük Kepçe'nin kasesindeki bir delikten ortaya çıkan Doğum Kadını'na (Mavi Kadın olarak da bilinir) dua eder. Doğum Kadını , bebeğin ruhunu dünyaya yönlendirir ve doğu m sırasında sancıları hafifletir. Ruhları maddi dü nyada yeniden bedene büründü rü r. "Ve sonra , ölümün ardından, aynı ruhların bu kez maddi dünyadan çıkıp Büyük Kepçe'deki delikten geçe­ rek ruhların dünyasına, yani asıl ait oldukları yere dönmelerine yardım eder." Lakotalar hamileliğin bir kadını daha güçlü kıldığını söylerler. İçinde gelişen yeni yaşam , kadının canına can katar. Dolayısıyla , bu süreçte boş du rmamak en iyisidir. Ebenin son görevi , bebeğin chekpa'sını, yani "göbeğini" (aslında göbek bağını) muhafaza etmektir. Bunu boncuklarla süslenmiş, bir kamplumbağa ya da bir semender şeklindeki bir kesenin içine koyarlar. Kız çocuklarıyla ilişkilendirilen kaplumbağa şekli , metanet, cesaret ve uzun ömür verir. Erkek çocuklar ise bir semenderin uyum sağlama yeteneğini ve çevikliğini edinir. (Örneğin bir semender, kuyruğunu kaybettiğinde yenisini çıkarabilir. ) Lakotaların takımyıldızlarından ikisi , bebek doğdu ktan sonra olanla­ rı simgeler. Pegasus'un Büyük Karesi'nin yıldızları , Kaplu mbağa'nın dört ayağını meydana getirir. Kuğu Takımyıldızı ile doğu ve batısındaki komşu yıldızlar ise Semender'i oluştu rur. Yeni anne , uygun takımyıldıza dua etmeli ve ondan , özünü bebeğine aktarmasını istemelidir. Bir hikaye anlatıcısının ifade ettiği gibi: 'f\nne ile çocuk arasındaki göbek bağı doğumda kesilir. Fakat ruhlar dünyası ile çocuklar arasındaki bağ, bir daha koparılmamak üzere kurulmalıdır." Dü nyanın diğer ucu nda , zamana ve koşu llara göre farklılıklar gösteren bir diğer yıldız hikayesi de " Sığırtmaç ile Dokumacı Kız"dır. MS 3. yüzyıla , Han Hanedanı dönemine ait bu hikayede , kö tü sonuçlanan bir evlilik anla­ tılır ve başroldeki kadın karakter, yaz gökyüzünün en parlak yıldızlarından biridir. Genç ve hamarat bir kız olan Vega , neredeyse bütün vaktini dokuma tezgahının başında geçiriyormuş . Babası Güneş Kral kızın bu meşgalesini üzüntüyle izliyormuş, zira onun başka şeylere , mesela evlilik gibi konulara ilgi duymasını istiyormuş . Bu yüzden Vega'yı , Gökyüzünün Gümüş Nehri'nin (Samanyolu) diğer yakasında çobanlık yapan genç bir erkekle, Kuo Han (Al ıair) ile tanış tırmış . İ kisi de ilk görüşte birbirlerine aşık olup evlenmişler. Fakat o andan i tibaren Vega'nın davranışları baştan aşağı değişmiş . Dokuma tezgahının a rtık yüzüne bile bakmaz olmuş ve kendini tümüyle eğlenceye vermiş. Babası bu durumdan kocayı sorumlu tu tarak çifti ayırmaya giriş­ miş. Genç Sığırtmaç'ı yeniden nehrin karşı (doğu ) yakasına göndermiş ve çiftin yılda sadece bir kere , yedinci ayın yedinci gecesinde gö rüşebileceğini buyurmuş. Bir saksağan sürüsüne de her yıl Samanyolu'nun doğu tarafına geçerken kızın narin ayaklarını taşısınlar diye , o vaki tte toplanıp yıldız nehri üzerinde kuştan bir köprü oluşturmalarını emretmiş.

G ö ky ü z u n u C i n s ı y e t l e n d i r m e k

.

.

.

.

· .

.

:. . ·

. . .

Deneb

.

. •

1 23

. .

.

:. : ·

. . .



.

.

.

.

· .

.

.

..

. .

:

· .

.

.! .

. :



. ·

.

.

.

.

. ·

. . . . .

.

. .

.

Kuğu

. .

L a k o t a y e r l i le r i n i n K a p l u mb a ğ a ve S e m e n d e r t a k ımy ı ld ı z l a r ı . ( S i n l e G l e s k a U n i v e r s i t y, M ı s s ı o n , S D . yen i d e n ç i zi m : J u l i a M e y e r s on)

Vega dokuma tezgahının , Altair de sürüsünün başına geri dönmüş. İple çektikleri ilk buluşma vakti gelip çattığında , saksağanlar toplanıp kanatlarını birleştirmiş ve Dokumacı Kız da karşıya geçip kendini aşığının hasre t dolu kollarına bırakmış. Çift , yaşamlarının geri kalanında evliliklerini bu şekilde sürdü rmüş . Faka t bazen , buluşma günü yağmur yağıp da Gökyüzü N ehri taştığında , o seneki görüşmeleri iptal ediliyormuş . Vega ile Altair arasındaki evliliğin başlıca meftunu olan kadınlar, söylendiğine göre , dokuma ve dikiş nakış işlerinde ye tenekli olmayı diler ve her yedinci ayın yedinci gecesinde havanın açık olması için dua ederler. Çin ve Japon aşk şiirleri , uzun bir ay­ rılığa göğüs germek zorunda kalan bu iki kozmik aşıktan belirgin şekilde esinlenmiştir: Sığırtmaç: Ayrıldığımızda , onu sadece bir anlığına görmüştüm, o da ancak, uçan bir sineği belli belirsiz görü r gibi. Ve şimdi , bir sonraki bu luşmamıza kadar, yine boş yere onun hasre tiyle ya nıp tu tuşacağım . Dokumacı Kız : Sonsuz yıllar boyunca e l e l e v e göz goze dursak b i l e , olağanüstü aşkımız asla tükenmek bilmez. (Böyleyken , neden kader bize bu ayrıl ığı reva gördü ? )

Üç yüzyıl sonra, Tang Hanedanı döneminde ( M S 600-900) , Sığırtmaç ve Do­ kumacı Kız mitinin farklı bir çeşitlemesi, çiftin ayrılığıyla ilgili yeni ayrıntılar verir. Buna göre Sığırtmaç, Dokumacı Kız'la karı koca saadetini yaşayamadığı uzun arada , sürüsünü ( Kartal'ın güneyinde , Oğlak Takımyıldızı'nda yer alan)

1 24

Yı l d ı z H i k a y e l e r i

bir ağılda bırakıp uzakta Ay menzillerinden birinde ikamet eden baştan çı­ karıcı Fettan Kadın'la oynaşmaya gider. Bu arada Vega da boş durmaz . O da yeryüzüne inip ölümlü Kuo Han'la bir gönül macerasına a tılır. G ün eyba tı Afrika'da , yerli Khoikhoi ( H o t tentot) halkının " Kadınların Laneti" adını verdi kleri bir Orion miti, kadınların gücünü ko nu edinir. 1 9 . yüzyılda İ ngiliz bir misyonere anla tıldığı şe kliyle hikaye , ! Khunuse ti'nin ( Pleiadlar) bir gün kocalarına şöyle demesiyle başlar: "Git ve şu üç zebrayı (Orion'un Kemeri'ndeki üç yıldız) bizim için öldür. Öldürmeden de eve geleyim deme sakın ." Ne var ki adamcağız ava giderken yanına sadece tek bir ok almış. Zebraları görür görmez hemen yayına sarılıp aceleyle okunu fırlatmış ama ıskalamış. Bu sırada, olan biteni karşıdan seyreden bir aslan, avcının bu beceriksizliğine gülerek eğleniyormuş. Gidip okunu geri almak ve yeniden atmak için yeterli vakti olmayan adam , sonuçta başarısızlığa uğramış. Eşlerinin laneti yüzünde n , zavallı avcı bütün geceyi dışarıda aç ve susuz , soğuktan tir tir titreyerek geçirmek zorunda kalmış. ! Khunuseti, köydeki diğer erkeklere dönüp şöyle demiş : " Siz erkekler, bizimle [ kadınlarla ] boy ölçüşebileceğinizi mi sanıyorsu nuz? Kendinizi bizimle bir mi tutuyorsunuz ? İşte bakın, kocamızın eve dönmesine izin vermiyoruz çünkü tek bir av bile yakalayamadı." (Bu arada misyo ner, bu gökyüzü mi tini , dü nyadan haberi olmayan cahil insanların ağızlarında geveleyip durdu kları anlamsız ve itici bir sürü hikayeden biri olarak nitelendirir. ) Avustralya'da, Victoria eyaletinin kuzeybatısındaki Boorong yerlilerinin takımyıldız hikayelerinde kadınlar, batılı hikayelerdeki kadınlara kıyasla, ayakları çok daha yere basan bir rol oynuyor gözü kürler. Örneğin, ikisi de birer kuşu temsil eden Yerredetkurrk ve Neilloan takımyıldızlarını ele alalım. Gececi! bir baykuş olan Yerrede tkurrk gökyüzünde Gü ney Haçı nın karşısın­ da, gü ney gökkutbunun diğer tarafında yaşar. Ahernar yıldızı onun gözüdür. Güney ufku boyunca ağaç tepeleri arasında uçarak, pençeleri arasındaki avını yuvada bekleyen yavru larına götürür. Yakınınızdan geç tiğinde, çıkardığı yerr sesini duyabilirsiniz . Booronglar, Yerrede tku rrk'a " kadın eşlerin annesi" der. Kayın valide ile dama t arasındaki ilişkinin kurallarını o belirler. Bunlar, ensest ilişkilerin önüne geçen meşru bir evlilik için uyulması gerekli kurallardır. Bir antropologun belirttiği üzere , Boorong gibi küçük toplu luklarda bu tür kurallar soykü tüksel bir zorunluluktur. Yerredetkurrk'un güzelliği ( tüyleri yumuşak ve mavi-beyaz renktedir) , annelik güdüsü , yavrularını koruyup beslemesi ve yuvasını temiz tu tması gibi dişil özellikleri, onu Avustralya'nın güneydoğusunda kadınlar için ideal bir totem yapmıştır. N eilloan Takımyıldızı bizim tavu klarla akraba bir kuş olan Mallee tavu­ ğunu temsil eder ve kuzey gökyüzünde yer alır. Yu mu rtala rı için büyük bir tümsek inşa ederken kullandığı güçlü tekmelerine istinaden , ayaklarından

G ö ky u z u n u C ı n s i y e t l e n d i r m e k

1 25

biri parlak Vega yıldızıyla belirtilmiştir. Nisan ayında bu takımyıldızdan kaynaklanan Lyrid m e teor yağmurunu n , yuva yapılırken havada u çuşan toprak ve çalı çırpıları temsil e ttiği söylenir. Mallee tavuğunun erkek ve dişileri yaşam boyu birbirlerine sadık kalır ve kesin çizgilerle belirlenmiş cinsiye t rolleri sergiler. Bu nedenle Neilloan, yeryüzünde insanların sahip olmayı arzuladıkları türden bir aile yaşamı için bir model oluşturur. Özellikle de çocukların bir işbirliği içinde yetiştirilmesi konusunda bu böyledir, zira erkekler yuvayı yapıp yumurtalara göz kulak olurken , dişiler yiyecek bulma işini üstlenir. ( Yavru kuşlar yu murtadan çıktıktan so nra , belki de bağımsız­ lıklarını erken yaşta kazanmaları gerektiğinden anne ve babalarıyla pek fazla temas ku rmuyor görü nürler. ) İlginç bir şekilde, Boorongların kuşları temsil eden çeşitli takımyıldızları, tek eşli türlere bir övgü niteliğindedir. Örneğin kargalar, Boorong göklerinde War adı verilen ve başlıca yıldızı Kanopus olan bir takım yıldızla temsil edilir. Benzer şekilde Warepil, Avustralya'daki en büyük kuş olan kama kuyruklu kanaldır. Bu kuşun başı Sirius yıldızıyla belirtilmiştir. Co llowgu lloric Warepil adındaki eşi , Orion'un güney kısmında , Rigel etrafındaki bir yıldız kü me­ sinden oluşur. Bu ikisi daima birlikte uçarlar. Gündoğumu ve gün batımında, ufuk çizgisi ne yakın bir şekilde havada süzülerek bölgelerini denetlerler. Boorongların dediğine göre , Warepil ile Collowgu lloric Wa repil arasında uygun bir evliliğin gerçekleşebilmesi için , eşlerin karşıt yarımlardan , yani toplumsal gruplardan gelmesi gereklidir. Yerlilerin cinsiye tler arası ilişkilerde tamamlayıcılığı vurgulayan çoğu ta­ kımyıldız ı , verilmek istenen mesaj ı bir tür gerçekçi ve toplumsal bir latifeyle iletir. Şahsen benim favorim , N tshune'dir (G üney Balığı Takımyıldızı'ndaki Fomalhau t) . Bo tswana'da Tswanalar, bu yıldıza "Öpücük Yıldızı" adını verir çünkü kışın sabah vakti görü nür - yani tam da genç aşıkların, ebeveynlerine yakalanmadan önce ayrılmaları gereken saatte .

Son söz

Carl Sagan geniş bir okur kitlesine u laşan Kozmos adlı ki tabında, gökyü­ zü ve dünyanın yara tılışı hakkındaki bütün mitlerin naif olduğunu çünkü bunların insan ya da hayvan örneğini takip eden bir evren tasavvu runa dayandıklarını ileri sürer. Gökyüzü hikayeleri, Sagan'a göre , bizim bilimsel bir temele dayalı , Büyük Pa tlama (Bi g Bang ) ile başlayıp kendi başına va r olan ve olup bitenler hakkındaki yoru mlarımızı sınamak -ve gerektiğinde düzel tmek- amacıyla gözlemlenebilir bir evren fikrinden farklılık gösterir. Gökbilimci Wayne Orchiston da , benzer şekilde , ko loni öncesi Avustralya halklarının astronomisi üzerine çalışmasında Aborij inler hakkında şu yargıya varır : "Gözlemledikleri çeşitli astrono mik cisim ve olayların gerçek doğasını anlamadıklarından, bun ları açıklamak için mitler geliştirmişlerdir." Dünya mitoloj ilerinin tanınmış yorumcusu j oseph Campbell bil e , Aborij i nlerin rüyalarla gerçek olayları birbirine karıştırdığını iddia eder. Bilimsel fo rmasyona sahip çoğu araştırmacı, teknolojinin faydalarından ve yüzyılların bilgi birikiminden yoksun bulunan insan atalarımızın , içinde yaşadıkları çevreyi yanlış yorumladıkları , gereksiz yere ruhlarla doldurdukları ve çocukça yorumlarını hatalı öncüllere dayandırdıkları fikrindedir. Bilimsel düşünce yapısına sahip çoğu kişinin gözünde , tüm doğanın yaşamla dolu olduğu , insa nlara aktarılabilir özelliklerden meydana geldiği ve her maddi cismin kendi iradesi doğrul tusunda hareket e ttiği fikrinin neredeyse hiçbir değeri yoktur - yıldız hikayeleri , o nları anlatanların gü nlük yaşamlarını şekillendirmede ne kadar e tkili olursa olsu n . Fa kat bence meslektaşlarım, mitlere akılcı bir etiket yakıştırmaya çalışıp sonra da onları gerçek dışı veya yanlış diye bir kenara atmakla hata ediyor. Bilimsel ve analitik düşüncenin anlam ve değerini küçümsemek gibi bir niye tim asla yok. Burada daha ziyade, evreni anlamlandırma yönündeki ortak insani arzu doğrultusunda , bağdaş tırıcı düşünme gibi diğer başka e tkili araç­ ların da kullanılmış olduğunu göstermeye çalıştım. Eğer keşfetme sürecinin sonuçlarının sadece doğru mu yoksa yanlış mı ol duğuna bakarsak, bizimki dışında kalan diğer tüm doğayı kavrama yö ntemlerinin değersiz olduğu so­ nucuna varma tehlikesiyle karşılaşırız. Ve bu da , bizim kendi modern bilimsel yorum ve kavramlarımızı anlama olanağımızı sınırlandırır. Dolayısıyla , bu yorum ve kavramlarımızın nereden geldiğini, coğrafi ve astronomik bilginin insan var oluşuna anlam veren toplu msal ve dini değerlerden ayrılmaz olduğu

1 28

Yı l d ı z H i k a y e l e r i

uzak yerlerde ve zamanlarda anlatılan bütün o yaratıcı ve harika hikayelerden nasıl farklılaştığını da anlamamız zorlaşır. Bu ki tapta aktardığım yıldız hikayelerinin her biri , esrarengiz doğa olayla­ rını aşina deneyim ve fikirlerle ilişkilendirmek, böylelikle de onları insanlara endişelerini giderecek bir şekilde açıklamak için kullanılmıştır. Bu , kozmik kaygıyı ya tıştırmanın bir yoludur. İşte bu yüzdendir ki gökcisimlerinin isim­ leri, ruhları ve hatta biyolojik işlevleri vardır: Ö rneğin İnuitler, man tarlara "yıldızların dışkısı ", yosunlara ise "Güneş'in idrarı " der; kırmızı yıldızlar karaciğerle beslenirken, beyaz yıldızlar böbrekle beslenir. İ nsanların yaşamını şekillendiren toplumsal ve dini değerlerin derinliğine nüfuz etmeden , herhan­ gi bir kültürün astronomi bilgisini anlayıp takdir e tmeniz mümkün değildir. Dolayısıyla , takımyıldızların hikayelerini anlatmakla amaçlanan, gökyüzüne baktığımızda yaşadığımız deneyimin diğer deneyimlerle -yaşamın başlangıcı ve sonu , kovalama, kurtulma, hayatta kalma ihtiyacı, mevsim değişikliklerini öngörme veya iyi davranışla ilgili ortak kura l ların gerekliliği- bağlantısını kurmaktır. Her yıldız hikayesi bize kendi mizi anla tır.

Kayn akça N otta n

Bütün İnternet adresleri 1 5 Şubat 20 1 9 i tibarıyla günceldir.

GİRİŞ Farklı m i t türlerine v e bunların anlamlarına ilgi duyan okurlar, ş u iki kay­ naktan faydalanabilir: D. Leeming, C reation Myths of the World, 2 cil t ( N ew York: ABC-CLIO, 2009 ) ve D. Leeming, The World of Myth: An Anthology (Oxford : Oxford University Press , 2009 ) . Takımyıldızları konu alan kitapların çoğu genelde ansiklopedik bir nitelik taşır. Çoğu zaman mevsimlere göre düzenlenmişlerdir ve gözlem yapmak isteyenlere yönelik yardımcı bilgiler içerirler. Benim tavsiye edebileceğim kaynaklar şunlardır: Bennett, E . Stars and Constellations . N ew York: Scholastic , 2007. Driscol l , M . A Chi lds Int roduction to the Night S ky: The Story of the Stars, Planets, and Constellations - and How You Can Find Them in the S ky . New York: Black Dog and Leventhal, 2004. Fa lkner, F. The Mythology of the Night Sky . New York: Springer, 20 1 1 . Çocuklar için önerdiklerim :

Hislop, S. Stories i n the Stars: An At las of Constel lations . N ew York: Penguin, 20 1 5 . Kerrod , R. The Book of Constel lations . Londra: Gary Ailen , 200 2 . McDonald , M . Tales of t h e Constellations: The Myths a n d Legends of the Night Sky. New York: Smith mark, 1 99 6 . Mi tton, j. Zoo i n t h e Sky: A B o o k of A n i m a l Constellations . Washington, DC: N ational Geographic Children's Books , 2009 . Oseid, K. What We See in the Stars: An Illustrated Tour of the Night S ky . N ew York: Random House , 20 1 7 . Rey, H . A . The Stars . Boston: Houghton Miin Harcourt, 20 1 6. Ridpath , 1 . Star Tales . Gözden geçirilmiş ve genişletilmiş basım . Cambridge : Lutterworth, 20 1 8 . Sasaki , C . The Constel lations: Stars & Stories . N ew York: Sterling, 200 1 .

1 30

Yı l d ı z H i k a ye l e r i

Batılı takımyıldız milleri hakkında kısa ve mükemmel bir derleme için bkz . T. Condos , Star Myths of the G reeks and Romans: A Sourceboo k (Grand Rapids , M I : Thames, 1 99 7 ) . Ayrıca bkz . E . C . Krupp, "Sky Tales and Why We Tell Them," Astronomy Across Cultures: The History of Non-Western As t ronomy , ed . H . Selin ( Dordrecht: Kluwer, 2000) , s. 1 -30. Diğer kültürlerin takımyıldızlarıyla ilgili çok az kaynak vardır. Burada benim tavsiye edebileceğim : ]. Staal, The New Patterns in the Sky: My ths and Legends of the Sun, Moon, Stars, and Planets (New York: Abrams, 1 988) . Diğer kaynaklardan ilgili bölümlerde bahsedeceğim . Eski zamanlarda rahiplerin takımyıldızlara bakışı hakkında iyi bir kaynak için bkz . R. Brown , Resea rc hes into the Origi n of the Pri m i t i ve Constel lations of the G reeks, Phoenicians, and Babylonians, 2 cilt ( Londra : Williams and Norga te , 1 900) .

1 Orion'un Bin Bir Yüzü

Orion hakkında faydalı bilgiler için bkz . R. Norris ve D. Hamacher, "Dj ulpan: The Celestial Canoe ", 12 Temmuz 20 1 l , Australian Indigenous Astronomy, erişim: http ://aboriginalastronomy.blogspot.com/20 l l /0 7/dj ulpan-celestial­ canoe . h tml (erişim: 8 Mart 20 1 9 ) ; G. Ammarell ve A . Lowenhaupt Tsing, "Cultural Produ ction of Skylore in Indonesia'', Handbook of A rchaeoastronomy and Ethnoas t ronomy , ed. C . Ruggles ( N ew York: Spri nger, 20 1 4 ) , s. 2 2 1 0 ; D. Freidel , L . Schele ve ] . Parker, Maya Cosmos: Th ree Thousand Yea rs o n the Shamans Path ( New York: William Morrow, 1 993 ) . İ mparatorun oğullarıyla ilgili Çin hikayesi ş u kaynaktan alınmıştır: C . Lianshan, Chi nese Myths and Legends ( Cambridge : Cambridge Universi ty Press , 2009 ) , s. 88; ayrıca bkz . A . Birrell, Chinese My thology: An Introduc tion (Baltimore : j ohns Hopkins Universi ty Press , 1 994) . Tek Bacaklı Adam hikayelerinin e n kapsamlı derlemesi için bkz. E . Magaı'la , Orion y l a Mujer Pleyades: S i mbolismo A s t ron6mico de los Indios Kalina de Surinam (Dordrecht: Faris, 1 988. Ayrıca bkz. E . Magana, "Tropical Tribal Astronomy: Ethnohistorical and Ethnographic Notes", Songs from the Sky : Indigenous Astronomical and Cosmological Tradit ions of the Wo rld, ed. V del Chamberlain , ] . Carlson ve M . ]. Young ( Leicester, UK: Ocarina Books, 1 996) s . 244-263 ; E . M agafta ve F jara , "The Carib Sky , ]ournal de la Societe des A mericanistes 68 ( 1 982) : 1 05- 1 3 2 . Lakotaların E l Takımyıldızı'nın hikayesi ve b u hikayenin toplumsal ve dinsel içerimleri hakkında bkz. R. Goodman, Lakota Sta r Knowledge: Studies in Stel lar Theology ( Rosebud , SD: Sinle G leska Universi ty, Rosebud Sioux "

K a y n a kç a N o t l a r ı

131

Reservation , 1 992) ; ayrıca bkz. R. Goodman , "On the Necessity of Sacri fice in Lakota Stellar Theology as Seen in 'The Hand' Constellation and the Story of the Chief Who Lost His Arın", Earth and Sky: Vis ions of the Cosmos i n Native American Folklore, ed. R. Williamson ve C. Farrer (Albuquerque : University of New Mexico P ress , 1 992) , s. 2 1 5-220. Mayaların 260 günlük döngüsü, insanlarda yaklaşık olarak gebelik sü­ resine denk düşer. Ayrıca bu sayı , insan bedenindeki el ve ayak parmakları sayısının (20) gökyüzündeki katların sayısıyla ( 1 3 ) çarpımının sonucudur. M aya kitabesi için bkz . bookofthrees .co m/mayan-cul ture-the-hearth­ stones-of-creatio n . Pleiadlarla ilgili alıntı için bkz. M. Coe , "Native Astro­ nomy in M esoamerica", A rc haeoastronomy in PreCo l umbian America, ed. A . Aveni (Austin: U niversity o f Texas Press , 1 9 75) , s . 2 2-24. Güney Afrika'daki Orion mitleri üzerine mükemmel bir değerlendirme için bkz . P. G. Alcock, Venus Rising: South African Beliefs, Customs, and Ob­ servations ( Pietermari tzburg, SA : P. G. Alcock, 20 1 4) . Bu kitap, başka kaynak belirtmediğim durumlarda , Gü ney Afrika'yla ilgili tüm malzeme için başlıca kaynağım oldu .

2 Pleiadlar

Pleaidlar teknik olarak bir takımyıldız değil, daha ziyade bir asterizm , yani küçük bir yıldız kümesidir. Dünya folklorunda Pleiadlar tek bir bölümde ele alınamayacak kadar büyük yer tu tar. Okurlar genel bir fikir edinmek için Wikipedia'nın ilgili maddesine başvurabilir: https ://en .wikipedia .org/wiki/Pleiades_in_folklo­ re_and_literature . irokuaların Pleiadlar hikayesinin resimler eşliğinde harika bir anlatımı için bkz. ]. Shenandoah ve D. G eorge , Skywoman: Legends of the Iroquois (San ta Fe, N M : Clear Ligh t, 1 998) . " [ Pleiadların ] taşıdığı değere . . . " alıntısının kaynağı : ]. Fewkes , "The Tusayan Fire Ceremony", Proceedi ngs of the Bostan Society of Natural History 26 ( 1 89 5 ) : 453 . " Tamam, der bunun üzerine . . . " için bkz . B. Haile , Star Lore Among the Navajo (San ta F e , N M : Ganno n , 1 94 7 ) , s . 2 . " Yaşamın evreni kuşatan . . . " alıntısının kaynağı : Navajo Community Col lege General Catalog, 1 98 7 ; aynı ifade şurada da alın tılanmıştır: T. G riffin-Pi erce , "Black God: God of Fire , God of S tarlight", Songs from the Sky: Indigen ous Astronomical and Cosmo logical Traditions of the Wo rld, ed. V del Chamberlain , ]. Carlson ve M . j. Young ( Leicester, UK: Ocarina Books , 1 996) s. 73-79.

1 3 2 Yı l d ı z H i k a y e l e r i

Günümüz Avu stralya Aborij inlerinin hikayesi için bkz . M. Andrews , The Seven Sisters of the Pleiades: Stories from A round the World (Melbourne: Spinifex, 2000) . Hesiodos'tan yapılan alın tılar, İşler ve G ün ler başlıklı eserindendir. Hesiod, The Wo rhs and Days, Theogony, The Shield of Herah les , çev. R. Lattimore (Ann Arbor: University o f Michigan Press , 1 99 1 ) . [ Hes iodos - Eseri ve Kaynakları , çev. Sabahattin Eyuboğlu ve Azra Erhat, Türk Tarih Kurumu Yayınları , An­ kara : 1 99 1 , s. 1 54- 1 5 5 ve 1 62 ] Pleiadların görünüşü ile El N ino arasındaki ilişk iyi araştıran bilimsel ça­ lışmalar hakkında daha fazlası için bkz. B. Orlove , ]. Chiang ve M. Cane , "Ethnoclimatology in the Andes", American Scientist 90 ( 2002 ) : 428-43 5 . İspanyol misyoner ve kronik yazarı Bernardino d e Sahagıln'un Pleiadlar­ dan bahse ttiği bölümler için bkz. B. de Sahagıl n , Floren tine Codex: Genera l History of t h e Thi ngs of New Spa in, B o o h 5 , çev. C . Dibble v e A . Anderson , Archaeological Institute o f America Monograph 1 4 , p t . 5 ( Santa F e School o f American Research , 1 9 5 7 ) .

3 Dünya Kül türündeki Farklı Zodyaklar

Aslında Batı Zodyakı'nda 1 3 takımyıldız olması gerekir. On üçüncü burç olan Yılancı'nın ( Ophiuchus) ayakları , Akrep ile Yay arasında yer alır. Zodyak ve astroloj i üzerine en iyi kaynaklardan bazıları şunlardır: R. Gleadow, The Origin of the Zodiac ( N ew York: Atheneu m , 1 969) ; 1. Ridpa th, Star Tal es ( N ew York: Dover, 20 1 1 ) , ayrıca bkz. ianridpa th.com ve ( Cecco di\.scoli'den alıntının da kaynağı olan) S. Tester, A History of Westem Astro logy (Wolfeboro, N H : Boydell, 1 987 ) . Mısırlı müneccimin heykelindeki kitabe için bkz . O . N eugebauer ve E . Parker, Egyptian Astronom ical Texts , cilt 3 : Decans, Planets, Constel lations, and Zodiacs (Providence , RI : Brown University Press , 1 969) , s. 2 1 4- 2 1 5 . Assurlu saray mü necciminden yapılan alıntı için bkz. A. Oppenheim , " Divination and Celestial Observation in the Last Assyrian Empire", Centau rus 14 ( 1 969) : 1 1 5 . Babilli rahibin sözleri için bkz . "Prayer far the Gods o f the N ight", çev. F. T. Stephens, in Ancient Near Eastem Texts Relat ing to the Old Testament, with Supplements, ed . ]. Pritchard ( Princeton, Nj : Princeton University Press, 1 969) , s. 3 90-3 9 1 . Batı astroloj isinin temelini oluşturan Antik Yu nan horoskop sis temi hak­ kında kapsamlı bir değerle ndirme için bkz . A. Aveni , Convers ing w ith the

Kaynakça Notları

1 33

Planets: How Science and My th Invented the Cosmos ( N ew York: Times Books , 1 993 ) , bölüm 5 . Bu sistemde Güneş, Ay v e gezegenlerin hem 1 2 evdeki ( Zod­ yak kuşağının, doğu u fkundan başlayarak bölündüğü 30 derecelik dilimler) hem ilkbahar ekinoksundan ya da " Koç'un ilk noktası" ndan başlayan benzer bölümlerdeki ko num ve hareketlerine dair bilgilerden yararlanılıyord u . Ev sisteminin 30 derecelik ilk kısm ı , yani yükselen burcun bulunduğu ev, çok önemli bir yere sahipti . Diğer evler ise Aşk ve Evlilik, Ölüm, Itibar, Arkadaş­ lık vs. ile ilişkilendirilmiş ti . Kişinin doğum anında be lirli bir evde bulunan gezegenlerin, o evle ilişkili konularda yaşam boyu güçlü bir e tkiye sahip olacağı düşünülüyordu . Her şeyi kuşatan ikili karşıtlıklar ve imparatordan köylülere dek uzanan hiyerarşik güç ilkesi uyarınca , gezegenlerin de güçleri iyi veya kö tü olabiliyordu ve her gezegen bir öncekine kıyasla daha az güce sahipti. Gezegenlerin Zodyak burçlarındaki konumları başka anlamlar da taşımak taydı. İşleri daha da karmaşıklaştırmak üzere , taşlar, me taller, bitki ler, vücut kısım ları , organlar, vücu t sıvıları ( h umor'lar) ve çeşitli vücut atıkları gibi doğanın diğer u nsur ve vecheleri de burçlarla ilişkilendirilmişti. Bun­ ların hepsi, kehanet için bir araç vazifesi gö re n evrensel bir sınıflandırma dahilinde ka tegorilere ayrılmıştı. Uzman ve eğitimli bir astroloğu n elinde , düzenli dünyayı meydana getire n t ü m varlıklar bir kehanet taşıyıcısına dönüşebilirdi - bu kehanet ister tıp ve şifa , ister savaş yö netimi ya da bir yakının kaybı a rdından nasıl yas tutula cağı hakkında olsu n . Bu siste m , gü nlük horoskoplar şeklinde sulandırılmış v e popülerleştirilmiş bir halde zamanımıza kadar gelmiştir. Çin sistemindeki 1 2 tılsımlı hayvan Batı Zodyakı'ndakiler gibi ekliptik düzlemine değil , gök ekvatoruna dayanmaktadır. Ayrıca , gökyüzünde birer takımyıldız olarak da tasavvur edilmemişlerdir; bunun yerine , 60 senelik bir döngü dahilinde , jüpiter'in yıldızlar arasındaki 1 2 yıllık güzergahını tanım­ layan duraklar olarak adlandırılmışlardır. Dört ana yönü belirten bölgeler de , aynı şekilde , ekliptik yerine ekvator temel alınarak düzenlenmiştir. 28 xiu ise yine ekvator düzlemine dayalı olmakla birlikte , birer takımyıldız olmaları bakımından batı l ı Zodyak sistemiyle daha fazla benzerlik göstermektedir. Ho ve Hi hakkındaki meşhur şiir için bkz. S. j. j ohnson, Ecl ipses, Past and Future; with General Hints for Observing the Heavens ( Londra : Parker, 1 889 ) , s. 8. Çin'le ilgili diğer alıntının kaynağı : A . Pannekoek, A History of Astronomy ( New York: Dover, 1 96 1 ) , s . 88 . Çin astroloj isinde uzun dönemli gezegen kavuşumları hakkında bkz. D. Pankenier, "The Mandate of Heaven", A rcha­ eology 5 1 ( 1 998) : 26-34. Bununla birlikte , Pankenier'in katı tarihsel yorumu bazılarınca eleştirilmiştir. Çin takımyıldızları üzerine başlıca kaynağım şu kitap oldu : S. Xiaochun ve j . Kistemaker, The Chi nese Sky Du ring the Han: Conste l lating Stars and Society ( Leiden: Brill , 1 99 7) .

1 34

Y ı l d ı z H i k aye l e r i

Maya Zodyakları hakkında daha fazla bilgi için bkz. A. Aveni , Skywatchers of Ancient Mexico, gözden geçirilmiş basım (Austin : University of Texas Press , 200 1 ) , s . 20 1 -203 ; V Bricker ve H . Bricker, " Zodiacal References in the Maya Codices'', The Sky on Mayan Literatu re, ed. A. Aveni (Austin : University of Texas Press, 1 99 7 ) , s. 1 48- 1 83 . Günümüz Maya kehanet pratiklerinin ay­ rıntılı bir tasviri için bkz . B. Tedlock, Time and the High land Maya (Austin: University of Texas Press , 1 992) , özellikle 7 . bölüm . Son olarak, astroloj inin ünlü özdeyişi "yukarıda n e varsa , aşağıda d a o vardır," bu ndan 2000 yıl önce İskenderiye'de astronom Ptolemaios tarafından popülerleştirilmiştir.

4 Samanyolu Sagaları

Aslında astronomlar evrendeki çok sayıda galaksiden biri olan ve içinde yaşadığımız Samanyolu'ndan bahsederken baş harfi büyük yazılan Galaksi kelimesini kullanır. Maorilerin Samanyolu mitinin bu rada aktarılan versiyonu , Haritina Mo­ gosanu tarafından kaleme alınmış ve şu adreste erişime sunulmuştur: http:// www.j odcast. net/nztale . h tın! . Mayaların Popol Vuh ki tabını konu alan çok sayıda yayın vardır. Benim tavsiye ettiklerim : D. Tedlock, Popol Vuh: The Mayan Book of the Dawn of Life (New York: Siman and Schuster, 1 996) ve A . Christensen , Popo l Vuh : The Sac red Book of the Maya ( N a rman: University of Oklahoma Press, 1 996) . Samanyolu'nun Kürekçi Ta nrıları'ndan bahseden Maya hikayesinin ayrıntılı bir anla tımı için bkz . D. Freidel, L. Schele ve ]. Parker, Maya Cosmos: Th ree Thousand Years on the Shama n s Pat h ( N ew York: William M orrow, 1 993 ) . Mayaların Samanyolu imgeleri üzerine mükemmel bir inceleme için bkz . S. Milbrath, Star Gods of the Maya (Austin: U niversity of Texas Press , 1 900) , özellikle s . 40-4 1 ve 285-28 7 . ispanya! Cizvi t misyoner ve yazar Bemabe Cobo'nun Samanyolu hakkında yazdıkları için bkz . G. Urto n , "Animals and Astronomy in the Quechua Uni­ verse", Proceedings of the American Phi losophical Society 1 2 5 (2) ( 1 98 1 ) : 1 1 3 . Inkaların to runları üzerine sistemli bir çalışma olarak yararlandığım kaynak: G. Urto n , At the C rossroads of the Earth and the Sky: A n A ndean Cos mo logy (Austin: University o f Texas Press , 1 98 1 ) . Yaratılış miti için de U rton'un ver­ siyonu ndan yararlandım ; kronik yazarının çevirisi , bu kitabın 202. sayfasında yer almaktadır. Yıllar boyunca beniml e And Bölgesi hakkında yaptığı verimli sohbe tler için Profesör U rton'a minnettarım . Ausanga te Dağı'nda bugün de

K a y n a kç a N o t l a r ı

1 35

gerçekleştirilen ritüele gelince , burada "manevi bir park" oluşturularak, bazı ürü nlerin ye tiştirilip tüketilmesi ve o tlatma ve madencilik faaliye tlerinin sınırlandırılması yoluyla biyolojik çeşitliliğin geliş tirilmesi planlanmaktadır. Barasana yerlilerinin Samanyolu takımyıldızları hakkındaki zengin malze­ meyi , antropolog Stephen Hugh-jones'un çalışmalarına borçluyuz. Örneğin bkz . S. Hugh-jones , The Palm and the Pleiades : Initiation and Cosmo logy in Northwest Amazonia ( Ca mbridge : Cambridge University Press , 1 9 79) ve S. Hugh-jones, "The Pleiades and Scorpius in Barasana Cosmology", Ethnoastro­ nomy and A rchaeoast ronomy i n the American Tropics, ed. A . Aveni ve G . Urton ( New York: Annals of the New York Academy of Sciences, 1 982) , s. 1 83-20 1 . Oj ibwa ve Çeroki ye rlilerinin Samanyolu mi tleri üzerine başlıca kayna­ ğım : G. Lankford , Reachab le Stars (Tuscaloosa : U niversity of Alabama Press , 2007 ) , s. 20 1 -2 1 0 . Tabwa miıi için bkz . A . Roberts, " Perfec ting Cosmology : Harmonies of Land , Lake , Body, and Sky", African Cosmos, Stellar Art s , ed . C . Mullen Cre­ amer (Washington, DC: National Museum of African Art of the Smithsonian lnstitution , 20 1 2) , s. 1 8 5 . Samanyolu ile ilgili kadim Çin inanışları hakkında kusursuz bir inceleme için bkz . E . Schafer, Pacing the Void: Tang App roaches to the Stars (Berkeley: University of California Press , Berkeley 1 9 77) , özellikle s. 2 5 7 - 2 5 9 .

5 Samanyolu'nun Karanlık Bulut Takımyıldızları

Avustralya Aborij inlerinin gökyüzündeki emu kuşu hikayeleri hakkında tas­ viye edebileceğim kaynak: R. Fuller, M. Anderso n , R. Norris ve M. Trudgett, "The Emu Sky Knowledge of the Kamilaroi and Euahlayi Peoples , jou m al of Astronomical History and Heritage 1 7 , no. 2 (20 1 4 ) . Li teratürde Güney Yarımküre'nin karanlık bulut takımyıldızlarından ara sıra bahsedilmiş olsa da Peru ve Avustralya'da kültürel astronomi alanında ayrıntılı çalışmalar ancak 20 . yüzyıl sonlarında başlayabilmiştir. 1 9 70'ler ve 80'lerde meslektaşım antropolog Gary Urton, İ nka başkenti Cuzco yakınla­ rındaki M isminay köyünde iki yıl boyunca köy sakinleriyle bir arada yaşadı. Benim büyü k ölçüde yararlandığım ve bu bölümdeki alıntılar için kaynak olarak kullandığını çığır açıcı çalışması At the Crossroads of the Earth and the Shy: An Andean Cosmology (Austin : University of Texas Press , 1 98 1 ) çok sayıda etno-tarihsel efsane ve mitin günümüze dek izini sürerek özgü nlüğünü "

ortaya koymuştur. And Bölgesi halklarıyla ilgili kolonyal döneme uzanan alıntılar için bkz. F Salomon ve j. U rioste , The Hua rochirı Manuscript: A

1 36

Yı l d ı z H ı k a y e l e r i

Tes tament of Ancient and Colonial A n dean Religion (Austin: University of Texas Press , 1 99 1 ) , s . 3 7 2 . Kuzusunu emziren koyunla ilgili alıntı için bkz . H. Livermore, Garci laso de la Vega, Royal Commentaries of the Incas (Austin : University o f Texas Press , 1 966) , s . 1 1 9 . And ve Amazon halklarının takımyıldız hikayeleri arasındaki çok sayıda mi tsel ikame örneği için bkz . P Roe , " Mythic Substitution and the Stars: Aspec ts of Shipibo and Quechua Ethnoastronomy Compared", Songs from the Sky: Indigenous Astronomical and Cosmological Tradi t ions of the World, ed. V del Chamberlain , j. Carlson ve M . j. You ng ( Leicester, U K: Ocarina Books, 1 996) , s. 1 93-228. Desana şamanının tırtıllarla ilgili anlattıkları şu kaynaktan alıntılandı : G. Reichel-Dolmato, The Shaman and the]agua r: A Study of Narcotic Drugs Among the Indians of Colombia (Philadelphia: Temple University Press , 1 9 75) , s. 1 1 6.

6 Ku tup Takımyıldızları

Bu bölümde aktarılan İnuit yıldız hikayeleri ve bunlarla bağlan tılı tüm alın­ tılar şu kaynaktandır: ]. MacDonald, The Arctic Sky: Inuit Astronomy, Sta r Lore, and Legend (Toronto: Royal Ontario Museum and Nunavu t Research Institute , 1 998) . Yıllar boyu benimle gerçekleştirdiği yapıcı, merak uyandırıcı ve uzun sohbetler için john MacDonald'a mü teşekkirim . Kuzey Ku tu p Bölgesi'nden ayı hikayelerinin de aktarılıp incelendiği bir kaynak için bkz . G. Lankford , Reachable Stars (Tuscaloosa: U niversi ty of Alabama Press, 200 7 ) . Ayrıca bkz . E. C . Krupp, Beyond the B l ue Horizon: Myths of the Sun, Moon, Stars, and Planets (Oxford : Oxford University Press , 1 99 2 ) , özellikle bölüm 1 4 . Kiowa kabilesinin ayı hikayesi için bkz . N . Scott Momaday, "The Seven Sisters", Songs from the Sky: Indigenous Astronom imi and Cosmologi cal Tradi tions of the Wo rld, ed. V del Chamberlain , ]. Carlso n ve M . ]. Young ( Leicester, UK: Ocarina Books , 1 996) . Kallisto'nun hikayesinin harika bir anlatımı için bkz . T. Condos, Star Myths of the Greeks and Romans: A Sou rcebook (Grand Rapids , M I : Thames, 1 99 7 ) . Büyük Göller bölgesindeki Tilki kabilesinin ayı avı hikayesi şuradan alınmıştır: E . Dempsey, "Aboriginal Canadian Sky Lore o f the Big Dipper", ]ournal of the Royal Astronomical Society of Canada 102 ( 2008 ) : 59-60. Ekinoksların yalpalaması nedeniyle gökku tbunun zaman içinde yer de­ ğiştirmesi olayının ayrıntılı bir açıklaması için bkz. A. Aveni, Skywatchers of Ancient Mexico, gözden geçirilmiş basım (Austin : University o f Texas Press , 200 1 ) , bölüm 3 .

Kaynakça Notları 1 3 7

Bağdaştırıcı düşünme hakkında bkz . J . Goody, Domestication of the Sa­ vage Mind ( Cambridge : Cambridge Universi ly Press , 1 9 7 7 ) , s. 40 ve 68 U. Goody, Yaban A k l ı n Evc i l leş t i rilmes i , çev. Koray Değirmenci ( İstanbul: Pin­ han Yayıncılık, 20 1 1 ) , s. 64 ve 1 03 ] . Goody, bağdaştırıcı düşünmeyi "ilkel toplumlar" la ilişkili bir düşünme şekli olarak görür. Halbuki bu , yanıltıcı bir değerle ndirmedir. Bağdaştırıcı ya da eşgüdümsel düşünce , nedensel düşüncenin aksine, olayları ve şeyleri, tüm kısımları arasındaki karşılıklı etkileşimleri açıklayan düzenli bir yapı içerisinde sistemleştirmeyi amaçlar.

7 Tro p i kal Kuşağın Takımyıldızları

Maui'nin etkileyici hikayesi için bkz . W. Westervelt, Legends of Maui (Ho­ nolulu : Hawaiian Gazelle , 1 9 1 0 ) . Küçük Gözler hikayesi için bkz. R. Craig, Handbook of Polynesian Mytho logy ( Santa Barba ra , CA: ABC-Clio, 2004) , s. 207- 208 . Bir sukabağından bir yıldız pusulasının nasıl yapılacağına iliş­ kin açıklamalar şurada yeniden basılmıştır: Report of the Minister of Public Instruction to the Pres iden t of the Republic of Hawai i fo r the B iennial Peri od ending December J l st 1 899 ( Honolulu : Hawaiian G aze tte Company Print, 1 900) , s. 34. Tropikal ve kutup bölgelerindeki gökyüzünün ayrıntılı bir karşılaştır­ ması için bkz. A. Aveni, "Tropical Archaeoastronomy'' , Science 2 1 3 ( 1 98 1 ) : 1 6 1 - 1 7 1 . B u bölü mde tropikal seyrüsefer hakkında sunulan malzemenin bir kısmı şu radan alınmıştır: A . Aveni, People and the S ky ( Londra : Thames and Hudson, 2008 ) , bölüm 3. Tropikal seyrüsefer hakkındaki bence en iyi kaynak: D. Lewis , We the Navigators ( Honolulu: Universi ly of Hawaii Press, 1 9 7 2 ) . Lewis, tiborau'ların tekniklerin i kullanarak denizlerde uzun mesafeler ka teden deneysel seyrüseferciler arasında en baş ta gelen isimdi . Tahili deniz şarkısı için bkz . "The Birth of New Lands, After the Crea tion of Havai'i ( Raia tea ) " , jou rnal of the Polynesian Society 3 ( 1 894 ) : 1 86- 1 89 , alınlı için bkz . s. 1 8 7 . Doğrusal takımyıldız kavramı hakkında bkz . C . Kursh v e T. Kreps, " Linear Constellations in Tropical N aviga lion", Cu rrent Anthropology 1 5 ( 1 9 74) : 334- 3 3 7 . Hawaiili denizcilerin içi oyu lmuş b i r sukabağı kullanarak yön bulma­ ları hakkında bkz . Kamakau: Hawai ian A n nual, 1 89 1 . Bu yöntem üzeri­ ne ayrın tılı bir değe rlendirme için bkz. B. Penprase , The Po wer of Stars: How Celesti a l Observations Have S haped C i v i l i zation ( N ew Yo rk: Springe r, 20 1 0 ) , s . 6 1 .

1 38

Yı l d ı z H i k a y e l e r i

Tahitili denizcinin sözleri şu radan alıntılanmıştır: G. Deming, "The Ge­ ographical Knowledge o f the Polynesians and the Na ture o f l n te r- Island Contact", ]ournal of the Polynesian Society 7 1 ( 1 962) : l l l . Alman kaptanın sözleri için bkz . Board o f Regents, Smi thsonian lns­ ti tu ti o n , Annual Repo rt of the Smithsonian Institu tion, for the Yea r Ending 1 899, s. 488, erişim : https://library. si.edu/digital-library/book/annualrepor­ tofbo 1 899smi tfo. Tropikal kuşağın takımyıldızları hakkında daha fazla bilgi için bkz. B. Penprase , The Power of Stars: How Celestial Obse rvations Have S haped Civi l i ­ zation ( N ew York: Springer, 20 1 0 ) , bölüm 2 , " T h e Hawaiian a n d Polynesian Sky" başlıklı kısım.

8 Gökyüzündeki İ mparatorluk

Lakota yerlisinin sözleri şuradan alıntılandı: A . Bird, ·�stronomical Star Lore of the Lako ta Sioux: Lakota E thnoastronomy", 20 1 2 , sccass-international .com. N avahoların hogan mimarisi üzerine bence e n iyi kaynak: T. G riffin­ Pierce , "The Hooghan and the Stars", Earth and S hy: Visions of the Cosmos in Nat ive American Fo l h lo re, ed. R. Wil liamson ve C. Farrer (Albuquerque: University of New Mexico Press , 1 99 2 ) , s. 1 1 0- 1 30 . Pawnee kulübeleri hak­ kında bkz . V del Chamberlain, When Stars Came Down to Earth: Cosmo logy of the Shidi Pawnee Indians of North America ( Los Al tos , CA: Ballena , 1 982) . Pawnee köyleri hakkında bkz . A . Fletcher, "Star Cult Among the Pawnee A Preliminary Report", American Anthropologist 4 ( 1 902) : 730- 736. james Murie den yapılan alıntı için bkz . ]. M u rie, " Ceremo nies o f the Pawne e , Part 1 : The Skiri", Smi thsonian Con t ributions to Anthropology , no. 2 7 , ed. D. Parks (Washington, D C : Smithsonian I nsti tu tion Press, 1 98 1 ) , s. 76. Kiribati yerlilerinin evleri hakkındaki bilgiler şu kaynaktan alınmıştır: M. Makemson, " Hawaiian Astronomical Concepts", American Anthropologist 40, no. 3 ( 1 938) : 3 70-383 . G rimble'dan yapılan alıntı için bkz . R. G ri mble, Migrations, Myth, and Magic from the G i lbert Islands: Early Writings of S i r Arthur G rimble ( Londra : Rou tledge , 1 97 2 ) , s. 229 . Ko nut mimarisinin kozmik yönleri hakkında daha fazlası ve G ü ney Amerika'dan ilginç bir kozmik ev analoj isi için bkz. ]. Wilbert, "Warao Cos­ mology and Yekuana Roundhouse Symbolis m ", ]o u rnal of Latin American Lore 7 ( 1 98 1 ) : 3 7-72. Lakota örneği için bkz . R. Goodman , Lahota Star Knowledge: Sıudies in Stellar Theo logy ( Rosebud , SD: Sin te Gleska University, Rosebud Sioux Reservation , 1 992) .

K a y n a kça N o t l a r ı

1 39

Ölümün kökeni hakkındaki Pawnee hikayesi şuradan alınımştır: F Boas, "The Origin o f Death , journal of American Fo l k l o re 30 ( 1 9 1 7 ) : 486-49 1 . Batılı okurlar, Çin takımyıldızlarını ve Çinlilerin kentsel planlamasını genellikle kafa karıştırıcı bulurlar. Bence bunun nedeni , çoğu zaman bu konu­ ların farklı tarihsel dönemlere ait hikaye ve imgelerin bir karışımı kullanılarak sunulmasıdır. Benim en güvenilir bulduğum kaynaklardan biri şu oldu : Zhiyi Zhou , " Suzhou in History: City Layout and Urban Culture" ( tarihsiz) , erişim: h t tps://www. fo rdham .edu/downloads/file/5697/zhou_-_suzhou_in_history; yaptığım alıntılar için de bu kaynaktan yararlandım. Çin takımyıldızlarının "

en güvenilir haritaları için bkz . S. Xiaochun ve ]. Kistemaker, The Chi nese Sky During the Han: Constellating Stars and Society ( Leiden : Bril l , 1 99 7 ) . Çin kaynaklı diğer yıldız hikayeleri için bkz . " Legends of Chinese Asterisms", Hong Kong Space Museum'un İnternet sitesinden e rişilebilir: https://www. lcsd.gov. hk/C E/Museum/Space/archive/StarShine/Starlore/e_starshine_starlo­ re l 4. htm. Pekin'in hizalanmasıyla ilgili alıntılar şu iki kaynaktan: P Whea tley, The Origins and Character of the Ancient Chi nese C i ty , cilt 2 : The Chi nese C i ty i n Comparative Perspect i ve ( N ew Brunswick, Nj : Aldine, 2008) , s. 46 1 ; ]. N eedham , Science and Civil isation i n China, cilt 3 ( Cambridge : Cambridge University Press , 1 9 78) , s. 8 2 . Washington'ın planı hakkında daha fazla bilgi için bkz. ] . M eyer, Myths in Stone: The Rel igious Dimensions of Wash i ngton, D.C. (Berke ley: University of California Press , 200 1 ) . 1 79 2 tarihli makaleden alıntı için bkz . M . Baker, "Surveys and Maps, District of Columbia ", Nat ional Geographic 6 ( 1 89 5 ) : 1 54 .

9 Yıldızlı Tavanlar ve Mega Takımy ıldızlar

Poseidon, Perseus ve Andromeda arasındaki ilişkiler hakkında mükemmel bir inceleme şu adreste bulunabilir: shmoop.com/perseus-andromeda . Yıldızlı bir tavan imal etme sanatı hakkında bkz . örneğin: http ://calsworld . net/StarCeilings . h tm . Mısırlılara ait b i r diğer yıldızlı tavan, MÖ 1 8 . yüzyılda yaşamış Mısır kralı Senenmu t'un Teb'deki mezarındadır. Ayrıntılar için bkz . M. Clage tt , Ancient Egypt ian Science, cilt 2 (Philadelphia: American Philosophical Socie ty, 1 995) . Mısır tanrısı Tu tu'nun yıldızlı tavanlardaki koruyucu rolü hakkında açıklama için bkz . O. E. Ku per, The Egypt ian God Tutu: A Study of the Sph inx God and Maste r of Demons w i t h a Corpus of Documents ( Leuven: Pee ters , 2003 ) , s. 6770. Mısır tanrıçası Nut tasviriyle ilgili olarak, Gleadow'un yorumunu benim­ sedim : R. Gleadow, The Origi n of the Zodiac ( N ew York: Atheneum , 1 969) .

1 40

Yı l d ı z H i ka y e l e r i

Lunenburg'daki yıldızlı tavanın hikayesi için bkz. D. Faik, " '.Ancie n t' Stars Shine On",Astronomy dergisinin İnternet sitesinden erişilebilir: hnp ://www. astronomy.com/news/2004/1 0/ancient-stars-shine-on . Yıldızlı tavanlar, gü­ nümüzde çok sayıda dini yapıyı süslemekte ve çoğunlukla yapının adandığı akşamki takımyıldız konumlarını göstermektedir. (Örn. bkz. Bal timore'da tasarımını Stanford White'ın yap tığı Lovely Lane Metodist Kilisesi. ) N ew York'un Grand Cen tral Terminal binasındaki tavan resminin eğlen­ celi hikayesi için bkz . julia Goicochea, "The Story Behind Grand Central Terminal's Beautiful Ceiling", CultureTrip.com, 28 Mart 20 1 8 , erişim: hnps:// theculture trip.com/north-america/usa/new-york/articles/the-story-behind­ grand-central-terminals-beau tifu l-ceiling. Bu bölümde Amerika ye rlileri hakkında verilen bilgiler şu kaynaklar­ dan edinilmiştir: V del Chamberlain , " Navajo I ndian Star Ceilings ,Wo r ld A rchaeoast ronomy , ed. A . Aveni ( Cambridge : Cambridge U niversity Press , 1 989) , s . 3 3 1 -339; M . ]. You ng ve R. Williamson, " Ethnoastronomy: The Zuni Case ",A rchaeoastronomy i n the Americas, ed. R. Williamson (Los Altos, CA : Ballena, 1 98 1 ) , s . 1 83- 1 9 2 (Harrington'dan alıntı için s . 1 8 7 ) ; T. Griffin­ Pierc e , "The Hooghan and the Stars" ,Earth and S ky: Visions of the Cosmos i n Native American Folklore, ed . R. Williamson ve C. Farrer (Albuquerque: Universi ty of New M exico Press , 1 99 2 ) , s . 1 1 0- 1 30 . Luiseno yerlilerinin erginleme töreni hakkında bkz. E . C . Krupp, Beyond the B l ue Horizon: Myths of the Sun, Moon, Stars, and Planets (Oxford: Oxford University Press , 1 99 2 ) , s. 269-270. Desana al tıgeni üzerine ayrıntılı bir inceleme için bkz . G . Reichel-Dol­ matoff, "Astronomical Models o f Social Behavior Among Some Indians of Colombia ,Ethnoas t ronomy and A rchaeoast ronomy in the American Tropics , ed. A . Aveni ve G . Urton ( New York: Annals of the N ew York Academy of Sciences, 1 982) , s. 1 6 5 - 1 8 1 . Gwich'inlerin tüm gökyüzünü kaplayan takımyıldızı hakkında bkz . C . Cannon v e G . Holton , ' 1\ N ewly Documented Whole-Sky Circumpolar Cons­ tella tion", Arctic Anthropology 5 1 (20 1 4) : 1 -8. Gwich'in halkı üzerine devam etmekte olan çalışmaları hakkında benimle yazış tığı ve araştırdığı mega takımyıldızı burada bir örnek olarak kullanmama izin verdiği için Chris Cannon'a minnettarım. Gün ışığının Çalınması/Kuzgun miti hakkında ayrıntılı bir inceleme için "

"

bkz . D. Vogt, " Raven's Universe",Songs from the Sky: Indigenous Astronom ical and Cosmological Traditions of the World, ed. V del Chamberlain , ]. Carlson ve M . ]. You ng (Leicester, UK: Ocarina Books, 1 996) s. 38-48.

Kaynakça Notları

141

10 G ö kyüzünü C insiye tlendinnek

İ rokualann yaratılış ve cinsiyetle ilgili yıldız hikayeleri için başlıca kayna­ ğım şu oldu : B. Mann, Iroquoian Women: The Gantowi sas (New York: Peter Lang, 2000) . Mann'ın, Kuzey Tacı'nı dişi Pleiadların erkek mukabili olarak tanımlamasına katılıyoru m . Pawneelerin cinsiyet kavramlarıyla ilgili alıntılarımın kaynağı : A. Fletcher, "Star Cult Among the Pawnee - A Preliminary Report" American Anthropolo­ gist 4 ( 1 902) : 730-736. "Yıldız Koca" hikayesinin 86 farklı versiyonu için bkz . ,

G . Lankford, Reachable Stars (Tuscaloosa : University of Alabama Press , 2007) . Lakotaların Kaplumbağa ve Semender takımyıldızları hakkındaki alıntılar için bkz. R. G oodman, Lakota Star Knowledge: Studies in Stellar Theology ( Rosebud, SD: Sinte G leska University, Rosebud Sioux Reservatio n , 1 992) . Çinlilerin "Sığırtmaç ile Dokumacı Kız" hikayesinin çok sayıdaki versi­ yonu hakkında en kapsamlı değerlendirme için bkz. E. Schafer, Pacing the Vaid: Tang Approaches to the Stars (Berkeley: University of California Press, Berkeley 1 9 7 7 ) . Bu bölümde alıntılanan 8. yüzyıla ait şiirler için bkz . L. H earn , The Romance of the Mi l ky Way and Other Stories and Studies (Baston: Houghton and Mifflin, 1 90 7 ) , s. 3 3 ve 40 . " Kadınların Laneti" hikayesindeki alıntının kaynağı : T. Hahn , Tsun i-Goam: The Supreme Being of the Khoi Khoi ( Londra : Trubner, 1 88 1 ) . Avustralya yerlilerinin cinsiyetle ilişkili takımyıldızları hakkında bkz . ]. Morieson, Stars over Ty rrell: The Night Sky Legacy of the Boorong (Victoria : Sea Lake Historical Socie ty, 2000) .

Sonsöz

Bu son bölümü yazarken , özellikle astronom Ed Krupp ve antropolog john MacDonald ile yaptığım sohbetlerden faydalandım. Ayrıca , her ikisinin de şu kitaplarından alıntı yaptım: E . C . Krupp, Beyond the Blue Ho rizon: Myths of the Sun, Moon, Stars, and Planets ( Oxford: Oxford University Press , 1 992) , özellikle s. 1 6- 2 1 ; ]. MacDonald, The A rctic Sky: Iırnit Astronomy, Sta r Lore, and Legend (Toronto: Royal Ontario Museum and Nunavu t Research Institu te, 1 998) , özellikle s. 1 7- 1 9 . Carl Sagan'ın yerli halkların yaratılış mitleri hakkındaki yorumu için bkz. Cosmos ( N ew York: Random House, 1 980) , s. 25 7-260. Aborij inlerle ilgili alıntı için bkz. W. Orchiston, "Australian Aboriginal, Polynesian, and Maori Astronomy'', Astronomy Before the Telescope, ed. C . Walker (Londra : British Museum Press , 1 996) , s. 3 20 .

Teşekkür

Kendimi en iyi şekilde i fade etmemi sağlayan profesyonel ve yetenekli insan­ larla bir kez daha çalışma fırsatı sunduğu için Yale University Press'e , özel­ likle de, farklı kültürlerin yıldız hikayeleri hakkında bir kitap yazma fikrini bir sohbet esnasında önerdiği ve kelimelerimi büyük ölçüde pekiştiren bir tasarı m planıyla bu önerisini taçlandırdığı için kıdemli editör Joe Calamia'ya teşekkü r ederim. En küçük ayrıntıyı bile gözden kaçırmayan yoğu n dikkat­ leri için editör yardımcısı M ichael Dene e n , taslaklardan sorumlu kıdemli edi tör Susan La i ty, kopya editörü julie Carlson , son okuyucu Erica Hanson ve dizin sorumlusu Alexa Selph'e minnetarı m . joe'nun projesi, her bölümün başında yer alan resimlerin yaratıcısı ressam Ma tthew G reen'in katılımını sağlamak gibi harika bir fikri de içeriyordu . Bazı takımyıldız haritalarının çizimlerini yapan j u lia M eyerson'un sana tsal becerilerinden bir kez daha yararlanma fırsatına sahip oldum . Kelimelerimle bu denli örtüşen görseller için Matthew ve j ulia'ya mü teşekkirim . Sanford j. Greenburger Associates'tan temsi lcilerim Faith Hamlin ( 3 2 yıl oldu mu gerçekte n ? ) ve Ed Maxwell'e bir kez daha teşekkürlerimi sunarı m . Klasik edebiya t uzmanı meslektaşım Robert Garland'a , disiplinlerarası öğretim ve yazarlık hakkındaki uzun tartışmalarımız için, özellikle de klasik dünya mitoloj isi konusundaki engin bilgisini paylaştığından ötürü teşekkür ederi m . Aynı teşekkürü , And Bölgesi halklarıyla ilgili konular başta olmak üzere , antropolog Gary U rto n'a da borçluyu m . Amerika yerlileri üzerine çalışan meslektaşlarım Chris Vecsey ve Carol Ann Lorenz'e , İ nuit kültürü hakkındaki geniş bilgi birikimini benimle paylaşan j ohn MacDonald'a ve kültürel astronominin bütün yönlerine her zaman benim kadar ilgi duymuş olan astronom Ed Krupp'a da ayrıca teşekkürlerimi sunuyorum . Gwich'in takımyıldızları üzerine bilgi ve fikirlerini paylaştığı için an tropolog Chris Cannon'a minnettarım . Yıldız hikayeleriyle bağlantılı imgeleri büyük bir kubbe üzerinde yara­ tıcı bir şekilde canlandırarak kitlelerin interaktif katılımına sunan Colgate Ü n iversi tesi Ho Tung G örselleştirme Laboratuvarı direktörü j o e Eakin'e mü temadiyen minnettarı m . Son olarak, bundan önceki 1 2 kitabın da yazım aşamasında birlikte çalıştığım kusu rsu z asistanım Diane janney'e ve her za­ man dikkatli bir okur ve iyi bir dinleyici olan eşim Lorraine Aveni'ye daima minnettar kalacağım.

D iz i n

Aagjuuk 77, 78

Bayer, johann 1 2

Aborijinler 1 3 , 3 1 , 64, 1 2 7

Beidou 1 00

Afrika sanatı 59

Beij i 98

Ahernar 1 1 1 , 1 24

Bel 39

Akre p 1 5 , 2 7 , 39, 5 3 , 54, 5 7 , 64, 66, 69 , 8 3 ,

Bella ıriks 1 6 , 2 1 , 33

9 7 , 98, 1 0 6 , 1 08 , 1 3 2

Alaska 1 3 , 7 5 , 7 6 , 1 1 1 , 1 1 2

Berenis'in Saçı 1 1 8 Beta Centauri 5 3 , 6 3 , 67

Aldebaran 1 9 , 7 7 , 8 5 , 86, 9 1 , 1 1 1

Betelgeuse 1 5 , 20, 2 1 , 22

Alfa Centauri 53

Bintang Weluku 3 3

Alnilam 16, 1 1 1

Boğa 39, 5 4 , 5 5 , 66, 7 7

Alnitak 1 6 , 23

Bonampak Sarayı 4 7

Altair 7 7 , 89 , 1 2 2 , 1 23

Boorongla r (Avustralya) 1 24

Amazon halkları . Bkz . Barasanalar; Desanalar;

Bram Kardeşler 63

Shipibolar Amazon Nehri 57 Amerika yerlileri. Bkz. Çerokiler; İ rokualar; Lakoıalar; Navaholar; Ojibwalar ; Pawneeler; Skidi Pawneeler Andromeda 98, 1 0 5 , 1 0 6 , 1 1 2 , 1 1 8 , 1 39

bulutsu . Bkz. Orion Bulu tsusu ; Üç Boğumlu Bulu tsu ( Trifid Bulutsusu ) Büyük Ayı 88, 1 1 9 Büyuk Kepçe 1 2 , 2 7 , 7 6 , 78-8 1 , 95 , 9 7 , 1 00 , 1 09 , 1 1 2 , 1 2 2

Büyük Köpek 5 4 , 69

Antares 1 6 , 5 3 , 59, 86, 9 3 , 94 , 1 1 4

Buyuk Yarık 66, 7 1

Anu (Sümer Zodyakı) 38, 39

Byron, George Gordon, Lord 29

Apollon 1 5 , 1 05 Arabacı 54, 7 7

Campbell , j oseph 1 27

Argo ( takımyıldız) 1 1 4

Caroline Adaları 86, 89

Ariadne 1 1 8

Çerokiler 53, 59 , 1 3 5

Aristoteles 5 3 , 66

Chauveı Mağarası 1 1

Arkturus 86, 1 1 2 , 1 1 4

cinsiyet 1 1 1 , 1 2 5 , 1 4 1

Arorae 86

Coatlicue 3 4

Artemis 1 5 , 80

Cobo, Barnabe 5 6 , 1 34

Ascoli , Cecco d' 4 5 , 1 32

Collowgu lloric Warepil 1 25

Aslan 3 9 , 5 7 , 1 08, 1 1 2 . 1 1 9

Coyolxau hqui 34, 35

astroloj i 40, 42, 1 3 2 Atlas 3 1 , 3 2 , 1 1 8 , 1 29

Çin uygarlığı 1 1 9

Atoq 6 7 , 69

Çoban Takımyıldızı 76, 78

Aumea (Aldebaran) 9 1 Ay tanrıçası. Bkz . Coyolxauhqui

Dawes Yasası ( 1 88 7 ) 1 20

Aziz john Anglikan Kilisesi (Yeni İskoçya) 1 08

Dene kabileleri 1 1 3 , 1 1 4

Aziz Yakup 54

Deneb 1 1 2 , 1 1 4 , 1 23

Azıekler 1 3 , 2 3 , 25, 3 4 , 3 5

Desanalar 1 1 0 , 1 1 1 Dilye he ( Pleiadlar) 27

Balık 39, 4 5 , 1 06

Dizin 5 , 1 45

Barasanalar 5 7 , 58

Dj ulpan ( Orion) 20, 2 2 , 1 30

Başak 39, 1 08

doğrusal takımyıldızlar 85

Basing, Charles 1 08 , 1 09

Düşmüş Yıldız ( Lıkota savaşç ısı) 19, 2 2 , 2 5

1 46

Y ı l d ı z H i k a ye l e r i

Ea 39

Hephaistos 1 5

Ebo 1 6 , 1 8

Herakles 3 9 , 5 3 , 1 3 2

Ej derha ( takımyıldız) 1 00 , 1 1 9

Hesiodos 1 2 , 3 2 , 1 3 2

ekliptik düzlemi 4 2

hilal 2 7 , 28

El Niı'ıo 3 3 , 1 3 2

Hintliler 5 3

El Takımyıldızı (Lakota) 1 9 , 2 2 , 59 , 1 30

Ho v e Hi 4 1 , 1 3 3

el- Cevza 1 5 , 1 6

hogan ( N avaho evi) 2 7 , 9 4 , 1 38

el-Kumm 1 6

horoskop 4 2 , 1 3 2

el-M eysa n 1 6

Huarochiri Yazması 68

Ellico tt, Andrew 1 0 2

Hubbl e , Edwin 53

e m u kuşu 6 3 , 64, 7 1 , 1 3 5

Huitzilopochtli 34, 35, 1 1 9

Endonezya 3 3

Hyades 1 9 , 5 7 , 7 7

Enli! 39

Hz. Mu hammed 1 1 , 29

Epie tembo 18, 19 Erboğa 5 4 , 66

lbt el- Cevza (Betelgeuse) 1 5

Ermeniler 53

lnuitler 7 6 , 7 7 , 1 28

Euahlayi kabileleri 63, 64

Irmak ( takımyıldız) 1 9 , 1 06 , 1 1 1

Europa 39

i kizler 1 6 , 5 4 , 5 5 , 7 7 , 1 1 0

fanake nga yıldızları 88 , 89

Inkalar 1 3 , 6 7 , 68

İlk Gök G u rul tusü Töreni 9 3 , 9 7 feng shui 1 0 1

Irokualar 1 3 , 3 0 , 1 1 7

Fewkes , j esse 2 8 , 1 3 1

!sis 1 08

Finler 53

Iskandinav mi toloj isi 29

Fletcher, Alice 1 20 , 1 38 , 1 4 1 Fomalhau t 1 2 5

jacoby, Harold 1 08 , 1 09 J üpiter (gezegen) 3 8 , 44 , 4 5 , 1 3 3

Gaia 1 5 gal a ksiler. Bkz . Samanyolu

Kahoolawe 83

Gilbert Adaları 86, 94

Kalbur (Yay Takımyıldızı) 98

Gouchen 98, 99

Kallisto 80, 1 1 8 , 1 36

Grand Central Station (New York) 1 0 8

Kamilaroi kabilesi 6 3 , 64

Grimble, Sir Arthur 9 4 , 1 38

Kanopus i l i , 1 2 5

Guaman Poma de Aya la, Felipe 66

Kapella 7 7 , 1 1 1 , 1 1 2

Guan Lu 1 0 1

kara delik 39

G ü ney Afrika 3 3 ayrıca bkz . Khosalar; Zulular

Kara Ölum 45 Kara Tanrı 27, 28, 94

Guney Balığı 1 2 5

kara nlık bulut takımyıldızları 67, 69 , 7 0 , 1 3 5

Guney Haçı 5 2- 5 4 , 6 3 , 6 4 , 6 6 , 6 7 , 6 9 , 88 ,

Karayip yerlileri 29

1 24

Güney Tacı 5 7

Karga 27 Karina 1 1 4

Guney Yarımküre 1 2 , 63 , 66 , 70 , 1 3 5

Kartal 5 3 , 5 7 , 6 6 , 7 7 , 1 23

Gwich'in şamanları 1 1 1

Kassiopeia 27 , 5 4 , 6 6 , 7 6 , 7 7 , 9 5 , 1 0 5 , 1 06 ,

Hail e , Berard 2 7 , 1 3 1

Kastor 7 7 , 9 3 , 1 1 2

Haleakala Dağı 83

Kauai 83

Han Hanedanı 1 2 2

Keats, john 29

1 09

Harkhebi 40

Kedalion 1 5

Harringto n , John 1 1 3 , 1 1 4 , 1 40

Kepheus, Kral 1 06

Hathor Tapınağı 1 08

Ketus 1 0 5 , 1 06 , 1 1 4

Hawaii (ada) 83 , 8 6 , 89 , 1 3 7

Kha rybdis 1 0 5

hayvanlar 1 1 , 3 7 , 3 8 , 4 7 , 5 7 , 6 9 , 1 1 3

Khoikhoiler (Ho ttentotlar) 1 24

Dizin 1 47

Khosalar 3 3

Megrez 76

! Khunuse ti ( Pleiadlar) 1 24

Meissa 1 6

Kingulliq (Vega ) 74

Meng Chang, İmparator 1 00

Kiowalar 80

M enkalinan 7 7

Kiri bati yerlileri 94 , 96

Mere (Sirius) 9 1

Kitab-ı Mukaddes 29

Merkür ( gezegen) 3 8

Koç 9 4 , 1 3 3

Milıo n , john 2 9

Kömür Çuvalı Bulutsusu 64, 6 6 , 70

M ing Hanedanı 4 4

Konfü çyüs 98

Minnabitu 40 , 4 1

Kova 39, 4 5 , 1 0 6 , 1 08

Mintaka 1 6

K u , imparator 1 6

Mirzam 1 6

Küçük Gözler ( Pleiadlar) 9 0 , 9 1 , 1 3 7

Misminay köyü ( Peru ) 56

Küçük Kepçe 2 9 , 98

M ısır Zodyakı 1 0 7

Küçük Köpek 5 4 , 7 3

Molokai 83

Kuğu 5 3 , 66, 1 2 2 , 1 23

Momaday, N . Scotı 80, 1 36

Kunga Ku ngaranga (Yedi Kız Kardeşler) 3 1

Mor Saray 98- 1 00 , 1 1 9

Kuo Han (Altair) 1 2 2 , 1 24

mulalambo 59

Kursa 20

Murie, james 9 6 , 1 38

Kurt ( takımyıldız) 5 7 , 9 3 Kurt-Kandıran 9 3

Nahookos 1 09

kutup takımyıldızları 7 3 , 8 1

Nair el-Saif 1 6

Kutup Yıldızı Bkz. Polaris

Nanurjuk (Aldebaran) 7 7

Kuzey Haçı 5 3 , 1 1 4

Navahoların G e c e Yolu Töreni 2 8

Kuzey Ku tbu 7 5 , 8 1

Navaholar 1 3 , 9 4 , 1 09

Kuzey Tacı 9 5 , 96, 1 1 8 , 1 4 1

Nebra Gökyüzü Diski 29

Kuzey Yarımküre 5 3 , 5 4 , 66, 7 4 , 80

Needham, j oseph 1 0 2 , 1 39

Kyomba 59

N eilloan 1 24 , 1 2 5 N ereidler 1 0 5

L:Enfant, Pierre Charles 1 0 2

Nihoa 8 3

Lakotalar 1 9 , 9 3 , 9 4 , 1 22

Niihau 8 3

lamalar 66 , 69

Niu Yu K u n g 1 1 9

Lanai 83

N tshune 1 2 5

Leviathan 1 05

N u t ( Mısır gökyüzü tanrıçası) 1 06 , 1 0 7 , 1 39

Li Qi 98

Nuu ııuitıuq ( Polaris) 76

Lowell, Amy 29 Luisenolar 1 09 , 1 1 0

Oahu 83 Oğlak 39, 1 23

Macarlar 53

Oj ibwalar 5 8 , 1 3 5

mağara resimleri 1 1

Okyanusya 85 , 8 8 , 89 , 90

Maipuriyuman 1 8 , 1 9

Orchisto n , Wayne 1 27 , 1 4 1

Mamalhuaztli 2 3

Orion ( takımyıldız) 5 , 1 2 , 1 5- 2 5 , 29 , 3 1 - 3 3 ,

Manabozho 58

3 9 , 4 1 , 4 3 , 5 4 , 5 5 , 5 7 , 7 3 , 7 7 , 8 5 , 86 , 9 0 ,

Mao Zedung 1 0 2

9 8 , 1 06 , 1 08 , 1 1 1 , 1 1 4 , 1 2 4 , 1 25 , 1 3 0 ,

Maoriler 5 1 , 5 3 , 1 3 4

131

Mars ( gezegen) 1 1 , 3 8 , 40, 4 1 , 4 4 , 4 5

Orion Bulu tsusu 1 6 , 2 1 , 2 3 , 2 5 , 5 5

Matariki ( Pleiadlar) 9 0 , 9 1

Orion'un Kemeri 1 6 , 1 9- 2 4 , 4 3 , 5 5 , 5 7 , 7 3 ,

Mato Tipila 93 Waui (efsanevi kahraman) 83 , 84, 1 3 7

7 7 , 86, 1 1 1 , 1 1 4 , 1 24

Ortaçağ 1 2 , 29 , 4 5 , 4 6 , 1 09

Maui'nin Oltası 83 Mayalar 1 3 , 4 7

pareidolia 1 1

Medusa 1 0 5 , 1 06

Pa ris Kodeksi 46 , 4 7

1 48

Yı l d ı z

H i kayele r i

Paruxti 93

Sikuliaqsiujuitıuq 73

Pawneeler 96, 97

Singuuriq (Sirius) 7 3

Pegasus ( takımyıldız) 1 08 , 1 2 2 , 1 2 3

S�ius 5 9 , 7 3 , 7 4 , 89 . 9 1 , 1 06 , 1 0 7 , 1 1 1 , 1 2 5

Pekin 1 0 1 , 1 0 2 , 1 0 3 , 1 39

Sivu lliik ( Çoban Takımyıldızı) 76

Perseus 5 4 , 6 6 , 9 8 , 1 0 5 , 1 0 6 , 1 08 . 1 1 8 . 1 39

Skidi Pawneeler 9 7

Phecda 76

Skylla 1 0 5

Piksis 1 1 4

Song Hanedanı 1 00

Pituaq ( Kassiopeia) 76

Sothis (Sirius) 1 06

Platon 29

Spika 1 1 4

Pleiadlar 5 , 1 9 , 2 4 , 2 5 , 2 7 - 2 9 , 3 2 , 3 3 , 3 4 , 4 1 ,

Subaru 29

5 5 , 5 7 , 7 7 , 94-96, 1 1 8 , 1 24 , 1 3 1

Pleione 3 1

Şeytan Ku lesi ( Devils Tower) 8 0 , 93

Polaris (Kutup Yıldızı) 7 4 - 7 6 , 9 5 , 1 0 2

Şu ( M ısır hava tanrısı) 1 06

Polinezya 9 0 Polluks 7 7 , 9 3 . 1 1 1

takımyıldızlar. Bkz. Kartal; Arabacı ; Büyük

Popo! Vuh 5 5 , 1 34

Kepçe; Büyük Kopek; Küçük Köpek;

Poseidon 1 5 . 1 0 5 , 1 39

Kassiopeia; Erboğa ; Ke ıus; Kuzey Tacı;

Prokyon 7 3 , 1 1 1

Kuğu ; İkizler; Kuçuk Kepçe; Kuzey Haçı ;

Prometheus 2 7

Yay; Akrep; G uney Haçı; yıldız hari taları ;

Ptolemaios (gokbilimci) 1 2 , 9 8 , 1 34

Boğa ; Ya hdii

Ptolema ios, I I I ( M ısır kralı) 1 0 7 , 1 1 8

Ta ma Rereti 5 1 , 52, 53

Puppis 1 1 4

Tane 91 Tang Hanedanı 1 8 , 43, 60, 1 23

Q'olloy Rit'i (Quyllurit'i) festivali 29 , 5 6

Taniwha 5 1

Qin Hanedanı 9 8

Tarazed 7 7

Qu irigu a ( G u a temala) 23

Tau - 3 ( I rmak Ta kımyıldızı nda) 1 1 1

Quturj u u k 77

Taweret 1 08

Quyllurit'i festivali 29 ayrıca bkz. Q'olloy

Tchipai Meskenau 59

Rit'i festivali

Tennyson , Alfred, Lord 29 Tenochti ılan 2 5 , 34 ayrıca bkz. Aztekler

Ranginui 5 1

Terazi 39, 57

Regulus 8 6 , 1 1 2

Tiananmen M eydan ı , Pekin 1 0 2

Ricl el- Cevzael-Yesari ( Rigel) 1 6

tiborau ( Polinezyalı denizci) 8 5 , 8 6 , 8 9 , 90 ,

Rig Veda 1 2

1 37

Rigel 1 6 , 1 9- 2 3 , 3 3 , 5 7 , 7 7 , 8 7 , 1 0 6 , 1 2 5

Tirawa 9 7

Rousseau , jean-jacques 1 03

Tohingal 6 3

Rüya Zamanı 3 1 , 64

Tomurcuk Hatun 1 00 tropikal kuşak 8 3 , 8 5 , 88 , 9 0 , 1 3 7 , 1 38

Sagan , Cari 1 27 , 1 4 1 Sahagün, Bernardino d e 2 5 , 3 5 , 1 3 2

ayrıca bkz . Hawaii Tsimshianlar 1 1 3

Saif 1 6 , 20 , 2 1 , 2 3 , 3 3 , 87

Tswa nalar 1 2 5

Samanyolu 5, 23, 3 9 , 5 1 , 5 3 - 6 0 , 6 3 - 6 7 , 70 ,

Tukanoanlar 1 1 0 , 1 1 1

7 1 , 9 1 , 1 06 , 1 09 , 1 1 0 , 1 1 2 , 1 1 4 , 1 2 2 , 1 3 4 , 1 35

Tu kıurj u i t (Büyük Kepçe ) 7 6 Tu mong 2 9

Satürn 38 . 4 4 , 4 5

Tu rner, David 1 08

S e t i , 1 ( firavun) 1 06 , 1 0 7

Tu tu 1 0 7 , 1 39

Shang Hanedanı 1 2 , 1 8 , 4 4

tutulmalar 4 2

Shen Hanedanı 1 6 Sheng Xiao ( Çin Zodyakı) 3 8

Ullaktu i t 7 7

Shichen 1 6 , 1 8

Ulusal Kızılderili Kadınlar Derneği 1 20

Shipibolar 70

Uluslararası Astronomi Birliği 1 2 , 1 1 4

Dizın

Uzun-Ev İnsanları 30, 3 1 aynca bkz. i rokualar

1 49

Yan Chao 1 0 1 Yay 5 3 , 64, 66, 69 , 98, 1 00 , 1 1 0 , 1 3 2 Yedariye 1 1 3

Üç Boğumlu Bulu tsu (Trifid Bulutsus u ) 64

Yeho\'a 1 0 5

Üçgen ( takımyıldız) 94

Ye ngeç 39 , 8 5 , 1 08

Vaşak ( takımyıldız) 1 00 , 1 1 9

Yeni Iskoçya ( Kanada) 1 08

Vega 7 4 , 86, 1 1 4 , 1 2 2- 1 2 5 , 1 36

Yerredetkıırrk 1 24

Yeni G üney Galler ( Avu stra l ya) 63

Vela 1 1 4

Yeşim Taşı İmparatoru 3 7 , 38

Venüs 38, 4 2 , 44 , 4 7 , 48

yin ve yang 1 00, 1 0 1

Vilcanota Ne hri 56

Yı lan Yıldız (Amares) 9 3

Viracocha 5 5

yıldız hari taları 4 2 , 86, 96, 98, 1 1 4

Virgo 39 , 1 1 8

yıldız pusulaları 88 yıldızlı tavanlar 1 09

Walu 2 2

Yunus 5 7

War (ta kımyıld ız) 1 2 5 Warepil 1 2 5

Z e u s 3 1 , 3 9 , 80, 1 1 8

Washington, DC 1 02 , 1 0 3 , 1 29 , 1 35 , 1 38 , 1 39

Zhang Xian 1 0 0

Wawaiya 1 8 , 1 9

Zha o imparator 1 00

Whea tley, Pau l 1 0 2 , 1 39

Zhi 1 8

Wotjobaluklar 63

Zhou Hanedanı 1 8 , 44 , 9 7

,

Zodyak 2 8 , 3 7 , 38-4 3 , 4 4 , 4 7 , 4 9 , 5 4 , 5 5 , 5 7 , Xibalba 55

Xuanyuan 1 1 9

66-68, 8 1 , 84 , 9 3 , 1 0 7 , 1 08, 1 1 0 ayrıca bkz. astroloj i ; horoskop

Zulular 3 3 Yacana (göksel lama) 67-69

Zuniler 1 1 4

Yahdii ( takımyıldız) l 1 1 - 1 1 3

Zürafa 1 00