Türk Romanında Ankara [2 ed.] 9786059388146


141 29 30MB

Turkish Pages 619 [625]

Report DMCA / Copyright

DOWNLOAD PDF FILE

Recommend Papers

Türk Romanında Ankara [2 ed.]
 9786059388146

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

VEKAM YAYINLARI ARAŞTIRMA DİZİSİ V

Türk Romanında Ankara

Esra Sazyek

BU KİTABIN BİRİNCİ BASKISI, TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ 2019 YILI BİLİMSEL TELİF ESER ÖDÜLLERİ KAPSAMINDA KAYDA DEGER TELİF ESER (MANSİYON) ÖDÜLÜNE LAYIK GÖRÜLMÜŞTÜR.

� -�ı Jıın Vekam ......_-� --·--

VEKAM YAYINLARI ARAŞTIRMA DİZİSİ V

Türk Romanında Ankara

Esra Sazyek

VEKAM YAYINLARI ARAŞTIRMA otztst v

Türk Romanında Ankara

Koç Üniversitesi VEKAM Vehbi Koç Ankara Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi 2020

ISBN: 978-605-9388-14-6 2. Baskı: 750 adet Yazar: Esra Sazyek Editör: Defne Karakaya Her hakkı mahfuzdur. Bu yayının hiçbir bölümü kopya edilemez. Kaynak göstermeden alıntı yapılamaz. VEKAM'ın izni olmadan elektronik, mekanik, fotokopi ve benzeri yollarla kopya edilip yayımlanamaz. Tasarım: Barek www.barek.com.tr Basım: Emsal Matbaa Tanıtım Hizmetleri San. ve Tic. Ltd. Şti. Bahçekapı Mh. 2477. Sk. No:

6

Şaşmaz, Etimesgut, Ankara T

(312) 278 82 00

Koç Üniversitesi VEKAM Vehbi Koç Ankara Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Pınarbaşı Mahallesi, Şehit Hakan Turan Sokak, No: 9, Keçiören 06290 Ankara

(312) 355 20 27 F (312) 356 33 94 T

www.vekam.ku.edu.tr VEKAM Yayın No: 45

VEKAM Kütüphanesi Kat&loıılama Bilgi.si Sazyek, Esra, 1981Türk romanında Ankara/ Esra Sazyek ; editör Defne Karakaya.-· İstanbul : VEKAM, 2020. 620 pages ; 16,5x24 cm.-- VEKAM Yayınlan ; No. 45. VEKAM Y Araştırma Dizisi ; 5.



ISBN 978-605-9388-14-6 1. Ankara (Turkey)--In lirerature. 2. Turkish fiction. 3. Turltiııhlirerature. 4. Ankara (Tur k oy)--Sociııl conditions. 5. Ankara (Turkey)--Description and travel. 6. Ankara (Tilrlıiye)--Edebiyatta. 7. Türk romanı. 8. Türk edebiyatı. 9. Ankara (Türlıiye)--Sosyal kofullar.10. Ankara (Türltiye)--Aıılatım ve gezi.!. Karakaşa. Defne. il. VEKAM. lll. Title. PL223.5.T73 S29 2018

Esra Sazyek

1981 yılında Adana'da doğdu. İlk ve orta öğrenimini aynı şehirde tamamladı. 1999'da girdiği Mersin Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebi­ yatı bölümünü 2003'te bitirdi. 2007'de Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens­ titüsünde başladığı yüksek lisans öğrenimini "Elif Şafak'ın Romanlarında Çok­ kültürlülük" başlıklı teziyle tamamladı (2010). Aynı enstitüde başladığı doktora öğrenimini "Türk Romanında Ankara" konulu teziyle bitirdi (2016). 2003-2004 yılları arasında Mersin Üniversitesi Rektörlük Türk Dili Bölümünde okutman olarak görev yaptı. 2004 yılında Kocaeli Üniversitesi Rektörlük Türk Dili Bölü­ münde çalışmaya başladı. Hfilen aynı birimde görevini sürdürmektedir. Çeşitli bilimsel dergilerde yazıları ve makaleleri yayımlanan Esra Sazyek, Yeni Türk Edebiyatında Önsözler (Hakan Sazyek'le birlikte; Akçağ Yayınları, 2008; 2019) adlı seçkiyi ve Recaizade Mahmut Ekrem'in bütün eserlerini (Hakan Saz­ yek, Doğan Evecen ve Betül Solmaz ile birlikte; Umuttepe Yayınları, 2014-2019)

yayına hazırladı. Ayrıca Ali Ekrem Bolayır'ın Şaziye Berin'e yazdığı mektupları geniş bir incelemeyle birlikte Latin harflerine aktararak (Hece Yayınları, 2019) yayımladı.

Özet

Tarih boyunca pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmış, farklı kültürlere kavşak nok­ tası olmuş Ankara, Osriıanlı döneminde kasaba görünümünde sıradan bir Anado­ lu şehriyken Milli Mücadele'nin merkezi oluşuyla özgürlüğün simgesine dönüşür. Kurtuluş Savaşı'nın zaferle sonuçlanması ise hem zihinlerde hem de yüreklerde kutsallaşan bu şehri, altı yüz yıllık bir imparatorluğun küllerinden doğan Türki­ ye Cumhuriyeti'nin başkenti yapar. Dolayısıyla Ankara, Birinci Dünya Savaşı'nın sonrasında çökmeye başlayan Osmanlı İmparatorluğu'nun bir devamı olmaktan çok, sosyal ve mekansal bir kopuşu ifade eder. Değişimin mekfuıla sınırlı kalma­ dığı, bir yaşam tarzına dönüştüğü bu sürecin değişik açılardan irdelenişi ise ro­ man türünün başlıca sorunsallarından biri haline gelir. Bu çalışmada 215 roman incelenmiş; 29 Ekim 1923'ten itibaren çok yönlü ve hızlı bir değişim sürecine giren Ankara, kurmaca dünyaya yansıyan tüm boyutlarıyla ele alınmaya çalışıl­ mıştır. Beş ana bölümden oluşan çalışmanın "Tarihte Ankara" başlığını taşıyan

ilk kısmında, Roma başta olmak üzere pek çok eski uygarlığa ev sahipliği yapmış Ankara'nın tarihi önem taşıyan mimari eserleri irdelenmiş; "Ankara'nın Doğası" başlığını taşıyan ikinci bölümde şehrin uluslararası literatüre giren doğal varlık­ ları ele alınmış; "Ankara'nın Mekfuıları" başlığını taşıyan üçüncü bölümde şehrin başkent olmadan önceki ve olduktan sonraki mekfuıları tespit edilmiş; "Kentsel Doku" başlıklı dördüncü bölümde şehrin dokusunu oluşturan heykeller, anıtlar, parklar, meydanlar ve bahçeler incelenmiş; "Şehir ve İnsan" başlıklı beşinci ve son bölümde ise demograf"ık yapı, şehre yönelik nitelemeler, yaşanan konut sıkın­ tısı, başkentin imarı ve neredeyse tüm �ölümlere sinen Ankara-İstanbul mukaye­ sesi yer almıştır.

Abstract

Host to numerous civilizations throughout history, and a junction point for dif­ ferent cultures, Ankara was the center of the National Struggle (Milli Mücadele) and as such was transformed from an ordinary Anatolian town in the Ottoman period into a symbol offreedom. The victorious result ofthe War oflndependence turned this town, venerated in the minds and hearts of people, into the capital of the Turkish Republic, which was bom out ofthe ashes ofa six-century-old empi­ re. Ankara, therefore, signifies a social and spatial break rather than a continuati­ on ofthe Ottoman Empire, which had begun to collapse in the aftermath ofWorld War 1. Investigation ofthis process of change, which went beyond space and grew into a way of life, became one of the primary problematics of novels. Examining 215 novels, this study tried to capture Ankara, a place of multi-dimensional and rapid change since October 29, 1923, in all its dimensions as reflected in the fic­ tional world. The study consists of five chapters. The first chapter, titled "Ankara in History", examines Ankara's historically significant architectural edifices inc­ luding those dating to the Roman period and many others; titled "Nature of An­ kara", the second chapter investigates Ankara's natural assets, also published in international literature; the third chapter, titled "Spaces of Ankara" identifies va­ rious spaces in Ankara before and after it became the capital; the fourth chapter, titled "Urban Fabric" discusses sculptures/statues, monuments, parks, squares and gardens; and the fifth and final chapter, titled "City and People" delves into Ankara's demographic stnıcture, characteristics, housing shortage, urban deve­ lopment, and makes a comparison between Ankara and lstanbul -a phenomenon that permeates almost all chapters.

İçindekiler

Önsöz

11

İkinci Baskı İçin

15

Giriş

17

Birinci Bölüm: Tarihte Ankara

23

1. Ad Bağlamında

25

2. Mekan Bağlamında

26

3. Olay Bağlamında

38

4. Figür Bağlamında

40

İkinci Bölüm: Ankara'mn Doğası

49

1. Ankara'nın Doğa Ögeleri ve Olayları

49

2. Ankara'nın Faunası ve Faunal Ürünleri

70

3. Ankara'nın Florası

96

Üçüncü Bölüm: Ankara'mn MekAnları

121

1. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Mekfuıları

121

2. Özel Mekfuılar

146

3. Kamusal Mekfuılar

208

4. Sosyal Mekfuılar

276

389

Dördüncü Bölüm: Kentsel Dokt,ı

389

!. Bahçeler

399

2. Parklar

416

3. Meydanlar

438

4. Bulvarlar

443

5. Heykeller ve Anıtlar

461

Beşinci Bölüm: Şehir ve İnsan

461

1. Başkentliğe Giden Süreçte Ankara

464

2. Demografik Yapı

490

3. Ankara'nın Işıkları

494

4. Konut Sıkıntısı

501

5. Ankara'da Mimari

520

6. Ankara'ya Yönelik Nitelemeler

528

7. Ankara-İstanbul Mukayesesi

561

Sonuç

567

Kaynakça

567

1. Çalışmaya Esas Olan Eserler

575

il. Yararlanılan Kaynaklar

588

III. Görsel Malzeme Kaynakçası

597

Kişi, Eser ve Yer Adları Dizini

'

Isıtmak gerek bu kentin insanlarını. Biri Ulus Meydanı'na, biri Sıhhiye'ye, biri Kızılay Meydanı'na, biri Meclis'in önüne, biri Kavaklıdere Meydanı'na, biri Çankaya'ya, biri Cebeci'ye, biri Bahçelievler kavşağına, biri Yıldırım Beyazıt'a, kocaman odun yığınları yapıp ateşleyeceksin. Koca koca alevler karşısında herkes ısınacak, iliklerine kadar. Erhan Bener, Böcek

Önsöz

Romanın Türk edebiyatında filizlendiği süreç, Osmanlı'nın son dönemlerine te­ kabül eder. Dolayısıyla

ilk roman örnekleri,

Osmanlı'nın Batılılaşma çabasıyla

koşut olarak geçirdiği tarihi, sosyal, siyasi ve ekonomik değişimleri, mekansal açıdan payıtahtla sınırlayan bir içerik sunar. Türk romanında mekan olarak İs­ tanbul dışına çıkılması ise Osmanlı'nın çözülüşü ve Anadolu'da başlayan mü­ cadeleyle gündeme gelir. Tarih boyunca pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmış, farklı kültürlere kavşak noktası olmuş Ankara, Osmanlı döneminde sıradan bir Anadolu şehriyken; Milli Mücadele'nin merkezi oluşuyla özgürlüğün simgesine dönüşür. Kurtuluş Savaşı'nın zaferle sonuçlanmasıysa hem zihinlerde hem de yüreklerde kutsallaşan bu şehri, altı yüzyıllık imparatorluğun küllerinden do­ ğan Türkiye Cumhuriyeti'nin başkenti yapar. Dolayısıyla bütün bir Anadolu'nun temsili ifadesine dönüşen Ankara, Türk romanında gidilmesi, havası solunması gereken kutsal bir yerdir artık. Daha önemlisi, Birinci Dünya Savaşı'nın sonra­ sında çökmeye başlayan Osmanlı İmparatorluğu'nun bir devamı olmaktan çok, sosyal ve mekansal bir kopuşun ifadesidir. Bu değişimin mekılnla sınırlı kalmayıp bir yaşam tarzına dönüştüğü sürecin değişik açılardan irdelenişi ise Cumhuriyet dönemi Türk romanının önemli sorunsallarından biri haline gelir. Elinizdeki kitapta, 29 Ekim 1923'te kurulan yeni bir devlet ve yeni bir rejimle birlikte çok yönlü ve hızlı bir gelişim ve değişim sürecine giren Ankara'nın şehir haritası, çalışmaya esas alınan ve 1920'lerden 2010'lara kadar geniş bir zaman ke­ sitine yayılan kurmaca eserlerden elde edilmiş verilerle çıkarılmaya çalışıldı ve meselenin Türk romanı bağlamında edebi dünyaya yansıyan boyutları incelendi. Çalışmanın

ilk

aşamasında öncelikle söz konusu verileri içeren romanların

tespiti yapıldı. Çalışmaya temel olacak eserlerin ve yararlanılacak kaynakların belirlenmesinde Milli Kütüphane ve İSAM kataloglarıyla çok sayıda bibliyografya tarandı; anı, gezi, biyografi ve monografi türlerinde yerli ve yabancı birçok kaynak 11

incelendi. Ayrıca çalışmada kullanılan görsel malzemelerin büyük bir kısnu, Koç Üniversitesi Vehbi Koç Ankara Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi

(VEKAM) Ankara Fotoğraf, Kartpostal ve Gravür Koleksiyonu'ndan sağlandı. Kaynak araştırması, salt edebiyat bağlamında sınırlandırılmadı; arkeoloji, bo­ tanik, coğrafya, sosyoloji, tarih, zooloji gibi çok değişik ve geniş bir kapsama ya­ yılan bir kaynak taramasıyla desteklendi. Ancak çalışmanın ait olduğu disiplin gereği kurmaca nitelikli malzeme ön plana alındı. Bununla birlikte, çalışmanın konusu, reel bir ortamın kurmaca evrene yansıyış boyutları gibi spesifik bir özel­ lik taşıdığı için de kurmaca-gerçek ilişkisi sürekli olarak odak noktasında tutuldu. Yazar tavrı noktasında herhangi bir ayrım gözetilmedi; Ankara'ya karşı olumlu ya da olumsuz duygular geliştiren, Ankara'yı küçümseyen ya da yücelten her türlü yaklaşım birlikte aktarıldı. Ayrıca, mekan olarak sadece Ankara'da geçen roman­ lar değil; Ankara'yı kapsamayan ya da değini bağlamında da olsa Ankara'ya sadece göndermede bulunan romanlar dahi inceleme kapsamına alındı. Belirlenen 214 roman, çalışmanın konusu bağlamında ana malzeme dağar­ cığını oluşturdu. Geniş bir okuma ve tarama faaliyeti sonucunda ulaşılan bu ro­ manların dışı�da tespit edilememiş, dolayısıyla çalışma kapsamına alınamamış romanlar da olabilir. Bununla birlikte, -varsa- bu romanların, hem nicelik hem de nitelikçe çalışmanın boyutlarına önemli katkılar getirebilecek düzeyde olmaya­ cağı açıktır. Elde edilen 214 romanlık veri tabanı, Ankara'nın hemen her yönüne ilişkin doyurucu, ışık tutucu içleme, bağlama ve kapsama sahiptir Kitap, Giriş'ten sonra beş ana bölümden oluşuyor. Birinci Bölüm'de, başta Roma olmak üzere Ankara'nın ev sahipliği yaptığı uygarlıkların bıraktıkları so­ mut eserler irdelendi. İkinci Bölüm'de şehrin dünyaca ünlü doğal varlıkları ile coğrafi ve iklimsel özellikleri ayrıntılı olarak işlendi. Üçüncü Bölüm'de şehrin başkent olmadan önceki ve olduktan sonraki kamusal, özel ve sosyal mekanları kapsamlı olarak tespit edildi. Dördüncü Bölüm'de şehrin dokusunu oluşturan ögeler incelendi. Bu bölüm, bir önceki bölümle birlikte algılanabilirse de mekan nitelikli kapalı yapılar ile bağlayıcı ve görsel nitelikli açık yapılar arasında büyük farklılıklar bulunmaktadır. Özellikle ulaşım, sembolizasyon, dekorasyon ve şehir florası bağlamında ve herkese yönelik olarak şehrin dokusuna konumlandırılma­ ları, meydan, bulvar, cadde, anıt/heykel, havuz, park, bahçe gibi ögelerin ayrı bir ana bölüm hfilinde işlenmesini gerekçelendirmektedir. Beşinci ve son bölümdeyse demografık yapı, şehre yönelik nitelemeler, konut sıkıntısı, başkentin imarı ve neredeyse tüm bölümlere sinen Ankara-İstanbul mukayesesi yer alıyor. Bu bölüm, özellikle "konut sıkıntısı" başlığıyla mekan bağ­ lamında Üçüncü Bölüm ile yer yer kesişmeler taşıyor izlenimi verse de burada 12

Önsöz

sadece şehirdeki nüfus artışı karşısında baş gösteren mekan yetersizliği ve bu ye­ tersizliğin yol açtığı sosyopsişik boyut ön plana çıkarıldı. Metin içi referans göstermede ve kaynakça düzenlemede APA notlama sistemi kullanıldı. Bu bağlamda hem çalışmaya esas olan eserler hem de yararlanılan kay­ naklar (yazar soyadı, yayım yılı, sayfa numarası) şeklinde gösterildi. Künye akta­ rımında çalışmaya esas olan romanların ilk yayım yılları, romanları ait oldukları dönemin içinde belirginleştirmek ve tarihi zemini netleştirmek adına belirtildi.

Çalışmanın her aşamasında beni eleştirileriyle yönlendiren; en önemlisi bana inanarak en büyük desteği veren hocam Prof. Dr. Yakup Çelik'e saygılarımı ve te­ şekkürlerimi sunarım. Ayrıca çalışmanın yürüyüş sürecine katkı veren Prof. Dr. Nihayet Arslan'a ve Dr. Öğr. Üyesi Didem Ardalı Büyükarman'a teşekkür ederim. Kaynak temininde önemli desteğini gördüğüm Zeliha Büyükkılıç Yıldırım'a, eleş­ tirel bakışıyla destek olan Betül Solmaz'a, tadilat hfilindeki Kocaeli Üniversitesi Kütüphanesi'nde kirin, tozun arasında benimle birlikte kaynak arayan Yasemin Şahin'e ve fotoğrafları metne titizlikle yerleştiren Murat Mesut Tercan'a çok te­ şekkür ederim. Bir diğer teşekkür, çalışmaya yönelik önerileriyle ve uyarılarıyla katkıda bulunan eşim Hakan Sazyek'e. Ayrıca VEKAM yayın hakemlerine, editör Defne Karakaya'ya ve VEKAM'dan Alev Ayaokur'a çalışmanın kitaplaşma süre­ cindeki büyük katkılarından ötürü teşekkür ederim. Son teşekkürse doğdukları andan itibaren gözlerini tez yazan bir anneye açan ve normalin bu olduğunu sanarak büyüyen, evcilik oyunlarının içeriğini dahi "tez yazmak" şeklinde kurgulayan canım kızlarım Ekin ve Esin'e ...

EsraSazyek

Kocaeli, Eylül 2018

13

İkinci Baskı İçin

Türk Romanında Ankara yaklaşık bir yıl gibi kısa bir süre sonra ikinci baskısıyla okur karşısına çıkıyor. Kitap umduğumun ötesinde ilgi gördü. Ayrıca TÜBA (Tür­ kiye Bilimler Akademisi) 2019 Kayda Değer Bilimsel Telif Eser Ödülü'ne layık görüldü. Çalışma bu baskıda, hemen her yönü aynı kalmakla birlikte ufak ama önemli birkaç ekleme ve değiştirme barındırıyor. Bunlardan biri Millet Bahçesi'yle ilgili. Kaynaklarda Ankara'nın ilk parkı olan bu açık mekanın, İttihat ve Terakki Fırka­ sının sosyal politikaları bağlamında inşa edildiği bilgisi mevcuttur. Ben de burası hakkındaki ön bilgileri verirken bu kaynaklardan yararlanmıştım. Ancak kitap yayımlandıktan sonra okuduğum Ahmet Reşit Rey'in hatıralarında çok farklı bir bilgiyle karşılaştım. 1907-1908 yıllarında Ankara valisi olan Ahmet Reşit, bu parkı tamamen kişisel tasarrufuyla inşa ettirmiş. Bu baskıda, söz konusu bahçe hakkın­ daki bilgiyi güncelledim ve -aslında Servet-i Fünun edebi hareketi şairlerinden

H. Nazım'dan başkası olmayan- Ahmet Reşit Rey'in satırlarını kaynak edindim. İlk baskıda dikkatimin dışında kalmış olan önemli bir yazarımız, Çetin Altan bir romanıyla, Büyük G?zaltı'yla bu baskıya girdi. Ankara'ya da yer veren eser, 12 Mart döneminde yazılmış olmakla birlikte, geriye dönüşler aracılığıyla başkentin

ilk yıllarını geniş bir bakış açısından yansıtıyor. Türk Romanında Ankara'nın yeni baskısını önerip üstlenen Koç Üniversitesi Vehbi Koç Ankara Araştırmaları Merkezi (VEKAM) Yayınlarına teşekkür ediyo­ rum. Çalışmayı kitaplaşma sürecinin başından beri sahiplenip destekleyen sayın Prof. Dr. Filiz Yenişehirlioğlu'na ve değerli Alev Ayaokur'a da şükranlarımı sunu­ yorum. EsraSazyek

Kocaeli, Şubat 2020 15

Giriş

Roman şehrin, şehirli bireyin sanatıdır. Destan, mit, masal, pikaresk, romans, halk hikayesi, meddah hikayesi, mesnevi gibi tahkiyeli öncellerinin barındırma­ dığı nesnel gerçeklik, toplumsal yapıya dönük eleştirel bakış, düşünce üreten ve sorgulayan birey gibi modernite ögelerini içselleştirerek ortaya çıkmış bir edebi türdür. Bu kavram ve tutumlar çok büyük ölçüde şehirleşmeyle birlikte şekillen­ miştir. Dolayısıyla, konularını tarihin ya da mitolojinin olağanüstülüklerle örü­ lü evreninden beslenmeksizin (Watt, 2007, s. 13) oluşturan; ayrıca, hikayelerini özellikle Doğu edebiyatlarında yoğunlaştığı üzere mistik hikayelerin satır araları­ na doğrudan ya da dolaylı sinmiş öğretici ve öğütçü bir tavra dayanmadan anlatan özgün bir türdür roman. Bu yeni tür, seküler içeriğini meydana getirecek yaşantı­ ları şehirde bulur. Şehir, romanlarda figürlerin yaşadığı mekılnları barındıran bir makro ortamdır aynı zamanda. Belki de onu söz konusu kapsayıcı yönünden ötürü bir üst mekan olarak da düşünmek mümkündür. Evler, bulvarlar, caddeler ve sokaklar, kamusal ve sosyal mekılnlar, semtler, banliyöler ve hatta varoşlar roman kişilerinin yaşa­ dığı, çatıştığı, iletiştiği şehir birimleridir. Senett, şehrin bütün ortak birimlerine olduğu gibi "caddelerine değerini veren, gözün görmeyi ummadığı bir şeyi keş­ fetmenin gücüdür," (Senett, 2013, s. 182) der. Bu bağlamda, anılan yerler roman sanatında -gerçekte olduğu gibi- "ontolojik anlamda ... insan varlığının evrendeki tutunma yeri, bir oluşlar/kılışlar diyarı ve nihayet insan başarılarının hem ürü­ nü, hem de etkiyen nitelikli uygulama alanı" (Korkmaz, 2007, s. 400) olmaktan başka bir şey değildir. Romanda mekanın yerini iki ayrı kategoride inceleyen ilk isim Şerif Aktaş'tır. Ona göre kurmaca mekan salt dış dünyayı yansıtma kaygısıyla tanıtılıyor ve betimleniyorsa yalnızca dekoratif bir konumda ele alınıyor demek­ tir. '"Tedric' esası çevresinde kaleme alınan metinlerde ise, mekana ait hususiyet­ ler, bir intibayı sezdirecek tarzda" (Aktaş, 1984, s. 125) aktarılır okura. Buna göre 17

birincisinde salt bir yer, bir dekor olarak ele alınan mekan, ikincisinde bir algı­ nın, bakış açısının parçası niteliği kazanır. Böylelikle "mekan şahıslaşır" (Aktaş, 1998, s. 146). Tekin de aynı düşünceyi "mekSnlara 'beşeri' bir nitelik kazandırılır" (Tekin, 2001, s. 154) sözleriyle paylaşır. Aktaş'ın yaklaşımını farklı bir termino­ lojiyle devam ettiren Korkmaz'a göre de "epik anlatılar"ın mekanı sadece olay­ ların geçtiği bir "çevresel mekan"dır (s. 402). "Dramatik anlatılar"da ise mekan, adeta canlı bir varlığa dönüşür. Korkmaz'ın "olgusal mekan" olarak adlandırdığı bu tür mekSnlar "kişi-yer ilişkisini sorunsal açıdan yansıtan, dönüştürülmüş, anılaştırılmış yerlerdir; yalnızca topografık bir yer değil, anlam üreten, anıları barındıran, kişinin iç dünyasını yansıtan bir değer" (s. 403) hfilini alırlar. Evi ta­ nıyarak şehri, şehri tanıyarak evi kavramanın mümkün olduğu görüşü üzerinde birleşen mimari anlayışa göre, parça-bütün ilişkisi kapsamında şehir büyük bir eve, ev de küçük bir şehre benzer (Polat ve Bilsel, 2006, s. 61). Ayrıca, Bachelard'ın "mekan, peteklerinin binlerce gözünde, zamanı sıkıştırılmış olarak tutar" (Bac­ helard, 1996, s. 36) sözlerindeki metaforik yorum; Tanpınar'ın "Her Şey Yerli Yerinde" sindeki "Rüyası ömrümüzün çünkü eşyaya siner" (Tanpınar,

2000, s. 53)

dizesindeki insan-nesne-mekan bütünlüğü çağrışımı... Bütün bunlar, mekanın insanın ruhuyla özdeşleştiği gerçeğini bilimsel, sanatsal, felsefi düzlemde kabul eden yaklaşımların örneğidir. Dolayısıyla insan mekanda yaşar, mekan da insan­ da. Yeri topografık ya da dekoratif bir öge olmanın ötesine geçirerek insani benli­ ğin bir parçası düzeyine yükselten anlayış, modernist roman tarzında had safhaya ulaşır ve şehir, bu kulvarın eserlerinde özneleşir, etkinleşir. Şehir artık bireyin karşısındadır. MekSnlarıyla ve kolektif ruhunu temsil eden figürleriyle bireyin antagonisti olur adeta. Korkmaz'ın "dramatik anlatı" dediği anlayışın doruk nok­ tasını oluşturan bu tarzın örneklerinde bireyle şehir arasında saydam ama kalın bir duvar örülmüştür sarıki. Birey bir avare gibi, bir flanör gibi sokaklarında, cad­ delerinde, lokantalarında dolaşmakla birlikte bu dev organizmanın içinde erimez. Dolayısıyla, birey ve şehirParasında bitmez bir ötekileştirme vardır. Ancak, romana figür, mekan ve yaşantı zemini sağlayan şehrin bu özellik­ leri kazanabilmesi için -en azından roman sanatının temel coğrafyası olan Avrupa'da- oluşumunu tamamlaması gerekmiştir. Tarihi binlerce yıl öncesine giden ve bu geçmişinin "kökenleri karanlıkta" (Mumford, 2013, s. 13) olan şehrin mekansal, kurumsal ve sektöre! anlamda modern niteliklerine ulaşması 16. yüzyı­ lı bulur (Smith, 2001, ss. 11-72). İnsanoğlunun bin yıllık bir karanlık çağdan son­ ra yeniden uyanışı ve Rönesans'la birlikte yepyeni bir uygarlık yaratma yolunda yüzyıllarca devam edecek ilerleme sürecine girmesi, bu sürece bir modernizas­ yon projesi kimliği kazandırması hep "şehir" adı verilen ortamda gerçekleşmiştir. 18

Giriş

Bugün de devam eden bu süreç, şehrin daiıni olarak gelişebilirliğini de beraberin­ de getirmektedir. Bir başka deyişle şehir, modernite/modernizm sürecinin devam etmesine koşut olarak gelişmekte, değişim ve dönüşüme açık kişiliğini pekiştir­ mektedir. Söz konusu sürecin edebiyattaki izdüşümü roman sanatıdır. Sürecin en temel ögesi olan insanın akıl kılavuzluğunda dünyayı ve toplumu anlama/dönüştürme yolunda başlattığı sürecin ve yaşadığı değişimin nitelikleri mevcut edebiyat tür­ lerinin kavradığı insani durumlardan çok farklıdır ve bu yüzden de yepyeni bir tü­ rün varlığını gerekçe}endirmektedir. Dolayısıyla "roman, yeni dünya düzeninin, bilgiyle donanmış, görünen gerçekliğin dışında olanı şüpheyle karşılayan insanı­ nın bir birey olarak kendi başına kalışında kendini dışa vurmanın yolu ve biçimi" (Arslan,

2007, s. 17) olarak ortaya çıkmaktadır. Bakhtin de "dünya tarihinin yeni

bir çağında doğup serpilen ve dolayısıyla bu çağla derinden derine bağlantılı olan tek türdür" (Bakhtin,

2001, s. 165) derken, romanın modernite sürecinin ürünü

oluşuna vurgu yapmaktadır. İlk örneğini 17. yüzyılın henüz başında veren bu yeni tür, asıl karakteristik ürünlerini, izleyen iki yüzyılda verecektir (ss.

167-168).

Roman sanatının klasik eserlerinin hemen tamamı Fransa'nın, İngiltere'nin, Rusya'nın şehirlerinde geçer. Şehrin devingen dinamikleri, sürecin oluşturduğu yeni insan modeline oldukça önemli boyutlardaki etkilerde bulunmaktadır. Çün­

kü şehir "sadece bir yüz ölçümü, bir nüfus sayımı, bir hane sayısı bölü gelir da­ ğılımı değil"dir; hatta o "sadece mimari de ... nazım planı da" (Turan,

1996, s. 5)

değildir. En kuşatıcı sözlerle "şehir kültürü" şeklinde adlandırılabilecek olan söz konusu etkiler, öncel türlerde olmayan pek çok özelliği romana katar. Şehir, insanoğlunu kapalı toplum yapısının cenderesinden kurtarıp açık bir topluma yönelten olanakları da yaratır. Şehrin barındırdığı çokkültürlülük orta­ mı, beraberinde çoğulculuğu da getirir. Modern toplumun türevlerinden biri olan sınıf kavramının somutluk kazandığı biricik ortam şehirdir. Sadece farklı ya da karşıt sınıflara değil; değişik etnisitelere, dinlere, mezheplere, cinslere, ideoloji­ lere yaşama ve bir diğeriyle karşılaşma şansı tanıyan iç ortamları/mekaruarıyla şehir, çok zengin bir demografi ve mekan yapısına sahiptir. Söz konusu yapı, tah­ kiyeli anlatı türlerinin son ve en modern örneği olan romanın gereksindiği "ça­ tışma" ögesine çok çeşitli bir alt yapı oluşturur. Nitekim, romanın önceli olan talıkiye geleneğinin temelini, Boratav'ın sözleriyle, "şartlandıran en mühim vasıf, onun, cemiyetin dahilinde, şiddetli çatışmaların olmadığı ve mücadelenin yalnız harice yöneldiği devrin mahsulü olması"dır (Arslan, s.

39). Roman sanatı, şehrin

kozmopolit demografık dağılımından bir "karnaval" tadında yararlanır ve teme­ lindeki çatışmayı sağlayacak insan malzemesini buradan kolaylıkla sağlar. Dü19

şünsel, ideolojik, mesleki, cinsel bağlamda pek çok karşıtlık, şehrin sınıfsal kat­ manlarında bolca bulunur ve romanın besin kaynağını oluşturur. Sosyal katmanların, sınıfların birbirinin varlığı karşısında takındığı olumlu/ olumsuz tavırlar, özgürlük, eşitlik gibi toplumsal çeşitliliği yaratan yeni kavram­ ların yerleşmesine ve toplumsal kaliteyi yiikselten fertlerin yetişmesine de zemin hazırlar. Bireyliğini oluşturup geliştirmiş kişiler romandan tiyatroya, öyküden sinemaya hemen bütün tahkiyeli sanat dallarının temel kavramsal ve figüra­ tif kaynağıdır ve böylesi bir insan profilinin oluşmasında başlıca etken şehirdir. Zira şehir nüfusu, genellikle birbirini tanımayan ya da birbirlerinin hayatı içinde bulunmayan insanlardan oluşur (Weber,

2003, s. 85) ve bu tanışık olmama duru­

mu, şehirli insana kolektivitenin/cemaatin dışında kalma seçeneği sunar. Don Martindale'in "Şehir akıl 'megapol' ise hür akıldır" (s.

80)

sözü, özellikle büyiik

şehrin, kişiyi özgürleştiren ve bireyliğe yönelten bu yönünü formüle etmektedir adeta. Elbette bireyleşmenin olası sonuçları arasında -modernist romanın başlı­ ca sorunsalı olan- yabancılaşma da vardır. Söz gelimi, lonesco'nun absürt tarzın

kült eseri olan Kel Satıcı'sı, yeni tanışan kadın ile erkeği karı-koca çıkartarak, bi­ reyleşmenin anomik boyutunu vurgular. Bununla birlikte, roman sanatının bütün elit örnekleri -patetik bir yabancılaşma yaşamak zorunda olmayan- bireyleşmiş kişileri işler. Birey, toplumdaşlarıyla benzer özellikler taşımakla birlikte pek çok yönden de onlardan ayrılır. O, "düşünsellik, duygusallık, duyarlılık, yaşantı bakı­ mından kendine özgü yoğunluğu olan, yaratıcılığıyla, beğenileriyle, hedefleriyle kendine dönük yaşam alanları yaratabilen, ayrıca hayatı, toplumu, insan ilişkile­ rini ve bu bağlamda kendi aidiyetlerini sorgulayan, bu aidiyetlerin sayısını ala­ bildiğine azaltabilen ve özerkliğinin sınırlarını genişleten" (Sazyek,

2008, s. 21)

şehirli insandır. Modern şehrin romana getirdiği bir başka içerik ögesi de aşktır. Erkeğin ve ka­ dının caddelerinde, parklarında kaygısızca dolaştığı, restoranlarında, kafelerin­

de, pastanelerinde rahatça oturup sohbet ettiği bir makro ortamdır şehir. Karşı cinslerin üyeleri buralarda karşı karşıya gelir, rastlaşır, buluşur.

19. yüzyılın he­

nüz açılamamış toplumsal yapısına sahip olan İstanbul'da dahi Talat "sokak"ta, Fitnat evde kafesli cumbanın içindedir ama yine de bir aşkın filizlenmesine engel olamaz bu durum. Nitekim Fitnat'f penceresi, bir "sokak"a bakmaktadır, yani şehre ait bir ögedir. Türk romanının acemilik aşamasına ait bu uç örnek bile gös­ terir ki roman ve şehir, birbirinin tamamlayıcısıdır. Dolayısıyla, roman, şehrin değerlerini benimsemiş, yüklenmiş kişilerin, bireylerin sanatı olduğundan, Türk romanının ilk yerli örneklerini veren yazarlar da kendilerine kurmaca ortam ola­ rak İstanbul'u edinmişti. Çünkü İstanbul'da doğmuş, kendilerinden önce zaten 20

Giriş

var olan doğa, tarih, kültür ve sosyal mekan hazinesi bir şehre gelmişlerdi. İlk ya­ zarlarımız, roman sanatının pek çok araçlarından yoksun olsalar da hiç değilse ortam ve mekan boyutunda hiç sıkıntı çekmemiş, kökeni itibarıyla "şehir"in ve "şehirli insan"ın sanatı olan romanın bu bağlamdaki gereklerini rahatlıkla yerine getirebilmişlerdi. 1870'li yıllardaki ilk yerli örneklerinden itibaren Türk romanının yegane yer­ li ortamı, yukarıda da değindiğimiz gibi uzun süre, Osmanlı İmparatorluğu'nun payitahtı olmuştur. Erken dönem romanlarının kurmaca içerikleri, İ stanbul'un belli başlı semtlerinde toplanan değişik iç ve dış mekfuılarda geçer. (Bu nokta­ da, Ahmet Midhat'ın Avrupa'ya açılan macera romanları [Okay, 1975, s. 8 vd.] ile yine onunla Nabizade Nazım, Mizancı Murad gibi isimlerin Anadolu'ya uzanan köy romanlarından [Kaplan, 1997, s. 8 vd.] oluşan cılız bir grubu ayrı bir yerde tutmak gerekir.) Bu durumu İstanbul'un salt başkent olmasıyla ya da yazarların İstanbul'da yaşamasıyla açıklamak yeterli olmaz. Sadece bir siyasi merkez değil; aynı zamanda sosyokültürel bakımdan da Osmanlı ülkesinin -Selanik ve İ zmir'le birlikte- ender ortamlarından biri olan İstanbul, kentsel dokusu itibarıyla roman sanatı için çok zengin bir ortam ve mekan malzemesi barındırır. İstanbul'un bir kurmaca roman ortamı olarak edebiyatımızda edindiği başat konum, zamanla bi­ ricik olma özelliğini yitirmekle birlikte, onyıllar boyunca sürmüştür. Ev, konak, yalı gibi özel mekfuıların yanında, Kapalı Çarşı, Sadabad, Beyoğlu, Çamlıca Bah­ çesi gibi açık ve kapalı sosyal mekfuıların da sahne olduğu kişisel yaşantılar ve se­ rüvenler, geri planda çeşitlilik taşıyan bir demograf"ık yapıyla pekiştirilmiş zengin bir sosyal ortam bulundurur. Romanın kurmaca içeriğinde gereksinim duyduğu söz konusu mekansal altyapıyı; İstanbul'un kentsel dokusu, uzun süre bu sebep­ lerle karşılamıştır, denilebilir. Toplumun her kesiminden insanların bulunabil­ diği sosyal mekfuılar, sadece aile üyeleriyle sınırlı kalan mahrem mekfuılardan farklı olarak -roman sanatının teknik bakımdan mutlak ögelerinin başında ge­ len- "çatışma"nın oluşabilmesi için de çok kritik bir işleve sahiptir. Farklı veya karşıt düşünceler, duygular, toplumsal aidiyetler, temsill er çoğunlukla böylesi ko­ lektif ortam ve mekfuılarda karşı karşıya gelir. İstanbul'un mekan ve ortamları da uzun yıllar boyunca romanlara bu imkanı vermiştir. Bununlabirlikte,20.yüzyılınbaşlarındanitibarenTürkromancıları İ stanbul'un dışına çıkmaya başlar. İkinci Meşrutiyet yıllarında Ebubekir Hazım'ın Küçük Paşa (1910) ve Cumhuriyet'in hemen eşiğinde Reşat Nuri'nin Çalıkuşu (1922) adlı romanlarını bu bağlamda anmak gerekir. Ö zellikle Çalıkuşu, Cumhuriyet döneminde -elbette elde kalan yegane vatan toprağı olmasının da etkisiyle- sos­ yopolitik ve sosyokültürel kapsamda Anadolu'nun yüceltilmesi sürecinin başla21

masında çok etkili olmuştur. Feride'nin serüveni, Kaplan'ın yaklaşımıyla, Türk romanında 1950'li yıllarda başatlaşacak köy romanı tarzının başlangıç noktasını oluşturur (Kaplan, 1997, s. 76). Bu noktada belirtmek gerekir ki Türk romanın­ da İstanbul'un dışına açılan ilk isimler Ahmet Midhat, Nabizade Nazım, Ebube­ kir Hazım Tepeyran olmakla birlikte bu bağlamda ilk istikrarlı yazar Reşat Nuri Güntekin'dir. Bir eğitimci olarak memleketi epeyce dolaşmış olan Reşat Nuri'nin romanlarında mekansal bağlamda egemen öge, Anadolu'dur (Ö nertoy, 1974, s. 81 vd.). Hemen her romanında Anadolu'yu işleyen yazar, yurdun değişik bölgelerine yaptığı gezilerine ilişkin izlenimlerini de Anadolu Notları (1936/1966) adlı ese­ rinde toplamıştır. Bu yeni yönelim çok yaygın bir tutuma dönüşmese de özellikle Cumhuriyet dönemi romanlarında Anadolu şehirleri ve kasabaları mekan olarak yer almaya başlamış; bu açılımda, Cumhuriyet'in ilk onyıllarından itibaren Anka­ ra da ön planda olmuştur. Görüldüğü gibi Türk romanı Ankara'ya açılmadan evvel Anadolu'ya açılmıştır. Bu küçük Osmanlı kasabasının Türk romanında bir kurmaca ortam olarak yer edinme süreci ise önce Milli Mücadele'nin merkezi, sonra da büyük zaferin ar­ dından kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin başkenti oluşuyla başlayıp gelişir.

Ankara, Milli Mücadele'nin merkezi ve Türkiye Cumhuriyeti'nin başkenti ola­ rak 20. yüzyıla adını yazdırmakla birlikte aslında geçmişi Paleolitik ve Neolitik çağlara kadar inen bir yerleşim merkezidir. Şehir, İç Anadolu'nun kuzey batısın­ da, bozkırın ortasında, bir kalenin içinden başlayarak eteklerine yayılır. Tarihi çok eskilere dayanan bütün yerleşmeler gibi çevreye hakim bir tepeye yapılmış olan Ankara Kalesi, nüfusun hem dış tehditlerden korunmasını sağlamış hem de toplumsal yapının merkezi olmuştur. Dolayısıyla, yüzyıll ar boyunca adeta şehrin kalbi olan Kale, halkın sosyal yaşamının gündemini belirlemiş, ahalinin ticaret faaliyetine yön vermiştir. Ankara, tarih içinde pek çok ulusu konuk etmiş, pek çok kültüre ev sahipliği yapmıştır. Tarihin değişik dönemlerinde oldukça dikkate değer konumlar edinen Ankara, kültürel ve ekonomik bakımdan da önemli bir yerleşim yeri olmuştur. Şehrin önemi, sadece bu noktalarla sınırlı kalmamıştır. Coğrafi bakımdan strate­ jik avantajlara sahip oluşuyla pek çokl� nın egemenlik arzularını kabartmış olan Ankara, üst üste yığılmış arkeolojik katmanlar gibi birbiri ardına şehre hükümran olan farklı ulusların yarattığı uygarlıkları kronolojik tabakalar hfilinde üst üste zamanın ellerine bırakmıştır. Tarihin derinliklerinden günümüze doğru bir akışla 22

Giriş

Hitit, Frigya, Lidya, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı gibi değişik kültürleri tem­ sil eden milletler, Ankara'mn konukları olmuştur. Şehir, yüzyıll ar boyunca süren bu serüven sırasında en parlak zamanını Romalılar döneminde yaşamıştır. M Ö 25 civarında başlayan (Ankara Büyükşehir Belediyesi, 1993, s. 13) bu dönemde şeh­ rin nüfusu yüz bindir. Roma İmparatorluğu döneminde Ankara'da Sütun1, Roma Hamamı (MS 211-217) ve Augustus Tapınağı gibi birkaçı günümüze ulaşabilen pek çok sivil ve askeri yapı inşa edilmiştir. Bu yapılardan biri de Kale'dir. Aslında, 270 yılına kadar şehrin çevresinde surlar yoktur. Roma'nın çöküş döneminde do­ ğudan gelen Perslere karşı örülmeye başlanan dış surlar tepeye doğru uzatılarak Kale'ye varır. Şehirdeki yerleşme de Hacıbayram civarından Kale'nin içine doğru çekilir (s. 15). Bilindiği üzere, Malazgirt Savaşı'yla (1071) birlikte Anadolu'nun Türkleşme süreci başlar. Ankara 1073'te Selçuklular tarafından alınmışsa da bunun bir ege­ menliğe ulaşması 13. yüzyılın başını bulur. Bir süre İlhanlıların yönetiminde ka­ lan şehir daha sonra yerel bir esnaf örgütü olan Ahiler tarafından yönetilmiştir. 1362'de şehre gelen I. Murat, Ahilerle anlaşarak Ankara'yı kansız bir şekilde dev­ ralır. Şehir, 23 Nisan 1920'ye kadar bir Osmanlı ili olarak kalacaktır. Bu tarihte açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin varlığı, Ankara'yı -henüz adı konmamış olsa da- yeni bir devletin merkezi kılar. Bu uzun süre zarfında Ankara'nın kendine özgü doğal ve kültürel ürünleri de belirir. Çiğdemi, armudu, kedisi, tavşanı ve en önemlisi keçisi, sadece Ankara'ya özgü olan doğal ögelerdir. Tiftik keçisi, evet, bunların en önemlisidir; çünkü, yüz­ yıllar boyunca şehrin ekonomik yapısını ayakta tutar (Yıldırım, 2001, s. 3). İlkçağ­ dan beri bu bölgede yaşadığı bilinen Ankara keçisinin yünü, niteliği ve dokumaya elverişliliği bakımından dünyanın en iyi "sof"unun kaynağıdır. 16. ve 17. yüzyılda Ankara ve çevresine gelen Batılı gezginlerin notları, keçinin şehrin ekonomisin­ deki gücünü kaydetmektedir. Ancak, sof üretimi ve ihracatı, 18. yüzyıldan itiba­ ren yerel gayrimüslimlerde ve onların kanalize ettiği Batılı tüccarlarda yoğunlaşır ve bu gelişme, Ankara'nın sosyal yapısını ve kentsel dokusunu hızla geriletir. 19. yüzyılın başında şehir artık bakımsız, harap bir ha.le gelmiş, insanlarının pek çoğu refahını yitirmiş, hatta yoksullaşmıştır. Dolayısıyla, 19. yüzyıll a birlikte içine gir­ diği ekonomik bunalım, Milli Mücadele öncesindeki süreçte şehre oldukça sert bir düşüş yaşatmıştır.

Belkıs Sütunu olarak da bilinen Jullen Sütunu'nun MS 362'de Anlıyra'yı ziyaret eden İmparator Jullen Apostata antBına dikilmiş olabileceği dÜfilnülmektedir (Erdoğan, Güne! ve Kılcı, 2007a, s. 71).

23

Ankara, 19. yüzyılın sonlarında, vali olarak atanan Abidin Paşa'nın2 girişimleriy­ le, az da olsa toparlanmaya başlar. Bu dönemde okul, hastane gibi kamu hizmetle­

rinin yanında yol ve su şebekesi gibi altyapı çalışmaları başlatılmıştır. 1892 yılında demiryolunun gelmesi ise anılan süreçte Ankara'nın talihini etkileyen en önemli adım olmuştur denebilir. 3 Söz konusu dönüşümden sonra Ankara, Mustafa Kemal Paşa ve dava arkadaşlarının geldiği 27 Aralık 1919'dan başlayarak bir ulusun var olma mücadelesinin kalbi olma yolunda ikinci ve çok daha keskin bir dönemece girecektir. Başkentin, söz konusu kurmaca ortam dağarcığındaki konumunun bo­ yutları ise çalışmanın izleyen bölümlerinde ayrıntılı olarak ele alınacaktır.

2 Aslen Arnavut olan Abidin Ptuja. 1843 yılında Preveze"de doğmuştur. Erbaa, Teldi.ırdağı ve Vama mutasarrıld lığın an sonra İstanbul"da borsa komiserliği yapmıııtır. Dört yıl valilik yaptığı Adana"dan sonra Sivas vııllliğlne atanll1llj; bir yıl sonra da Ankara valisi olmUf ve 1886"dan 1893"e kadar f"hirde silinmez izler buııkmıftır (Aydın. Eıniroğlu. Türkoğlu. Özsoy. 2005. s. 201). 3 Ankaralıların demiryolu konusundaki istek ve hassasiyetlerinin temelinde ekonomik kaygılar ile kıtlık dönemlerinde y&flllan l acı deneyimler yatmaktaydı. Çoğunlukla taJııl üretiminin yapıldığı şehirde, nakliye arııçlannın ilkelliti ve yetersizliği., kuraldılm olmadıiı dönemlerde ürünlerin ambarlarda çürümesine ya da ederinin çok altında satılmasına neden oluyord\L Dolayısıyla bu modem taşıma ve ulatım aracına sahip olmak isteyen Ankaralılar, villiyete yazdıkları toplu dilekçede gerekirııe demiryolu infaatında �aklannı bildirmif; yönetici kesim de böylelikle harekete geçmiştir (Aydın ve ark., 2005, ss. 230-231).

24

Birinci Bölüm

Tarihte Ankara

İlk Çağ'dan başlayarak Anadolu yarımadasını doğu batı doğrultusunda geçen ordu yolu, posta yolu ve ticaret yolu niteliklerini taşıyan ana ulaşım bağlantılarından birinin üzerinde bulunan Ankara, jeopolitik ve stratejik açıdan böylesi bir öneme sahip olduğundan, kuruluşundan bugüne kesintisiz olarak yerleşim yeri özelliğini sürdürür. Ayrıca, şehri çevreleyen Çubuk Ovası'nın verimli bir tarım alanı oluşu, şehrin kurulduğu sarp yamaçlı tepenin düşman saldırılarına karşı korunma üs­ tünlüğü sağlaması ve gerekli içme suyunun yakınlardaki kaynaklardan getirilme­ si gibi tüm İlk Çağ şehirlerinin yaşayabilmesi için hayati öneme sahip üç koşulu da sağlar (Aktüre, 2000, ss. 4-5). Ankara'nın bir yerleşim yeri olarak kuruluşuna ilişkin en erken kalıntılar Frig dönemine aittir. Frigler, Hitit İmparatorluğu'nun (M Ö 1200'ler) çöküşünden sonra, Trakya üzerinden Anadolu'ya göç eden bir ka­ vimdir. Yazı kullanımının olmadığı, arkeolojik kalıntıların sınırlı olduğu bu dö­ nem, "Anadolu'nun karanlık çağı" olarak bilinir. Yaklaşık dört yüz yıl süren bu çağın ardından M Ö 850 yılları civarında İç ve Batı Orta Anadolu'da yeniden si­ yasi birlik kuran ve ülkenin başkentini Gordion1 olarak tayin eden Frig Krallığı dönemi başlar. Ankara'nın, tarihi süreç içerisinde ilk kez başkent olduğu bu dö­ nem, Kral Gordios'tan sonra tahta geçen oğlu Midas'ın, MÖ 7. yüzyıl başlarında Kimmerlerin saldırıları neticesinde ölmesiyle son bulur. Böylelikle Ankara, M Ö 585 yılından sonra Lidyalıların, M Ö 547-46 yılları arasında da Perslerin politik denetimi altına girer (Gülalp, 2012, ss. 17-18). Ancak her iki siyasi güç de kültü­ rel anlamda Ankara üzerinde kalıcı bir etki yaratamadığından, Galatlar döne­ mine kadar Ankara'da Frig kültürü sürekliliğini korur (s. 25). Avrupalı savaşçı bir kavim olan Galatlar, M Ö 3. yüzyıl sonlarından başlayarak, üç kabile hfilinde ı Günümüzde Ankara Polatlı'da yer alan Gordion (Yassıhöyük), Sakarya lnnağı'run kıyısına kurulu, stratejik öneme sah.ip güvenil bir bqkentti.

23

Balkan yarımadası üzerinden Anadolu'ya geçerler. Savaşlar ve yağmalar yaptık­ tan sonra Kızılırmak ile Sakarya nehirlerinin arasında kalan alana yerleşirler. Bu dönemde Galatlardan Tectosagların merkezi hfiline gelen Ankara, yönetimsel ve ticari merkez olma işlevini sürdürür. Roma İmparatoru Augustus, M Ö 21'de Ga­ latia bölgesini bütünüyle Roma İ mparatorluğu'na dahil eder. Bölgeyi eyalet ola­ rak yönetimleri altına alan Romalılar, Ankara kentini de bölgenin başkenti yapar ve kente "metropolis" (anakent) derecesini verirler. Roma döneminde en parlak günlerini yaşayan Ankara, 2. ve 3. yüzyıllarda Romalılar tarafından inşa edildiği belgelerle saptanmış Sütun, Augustus Tapınağı ve Roma Hamamı gibi anıtsal ya­ pılarla (Aktüre, 2000, ss. 6-8) kentleşmenin açıkça görüldüğü bir döneme girer. 11. yüzyılın son çeyreğinde Bizans hakimiyetine son veren Selçuklular, 1071 Ma­ lazgirt Savaşı'ndan iki yıl sonra kent ve çevresini yönetimleri altına alarak kültü­ rel dönüşüm açısından da bölgenin Hristiyanlaşma sürecini, çok yavaş olmakla birlikte, Türkleşme- İ slamlaşma yönünde değişime uğratırlar (s. 14). Selçuklu Devleti, 14. yüzyıl başlarından itibaren dağılma süreci yaşar. Ankara ise, Osman­ lı yönetimi altına girinceye kadar, bir sınır kenti olarak önce İlhanlıların, sonra da Ahilerin yönetimine girer. Ahiler, başta Ankara olmak üzere, Anadolu şehir­ lerinin Türkleşmesi sürecinde önemli bir işlev üstlenir (s. 16). 14. yüzyılın ikinci yarısında gittikçe güçlenen Osmanlı Beyliği, Anadolu'da siyasal birliği sağlamak için büyiik çaba gösterir. 1363 baharındaAnkara'ya gelen Sultan 1. Murat, Ahilerle anlaşarak kenti savaşmadan teslim alır (s. 20). Ankara'ya egemen olan Türkler, mimari açıdan eski yapıları onararak bir ön­ ceki dönemin mekansal yapısını sürdürdükleri gibi, Bizanslıların kilise olarak kullandıkları Augustus Tapınağı'nın hemen yanı başına da Hacı Bayram Camii'ni inşa ederler (Akurgal, 1994, s. 36). Dolayısıyla M Ö 2. yüzyıldan itibaren Ankaralı­ ların kutsal alanı olarak varlığını sürdüren Ankara Akropolisi'nin en yüksek yeri Hacıbayram Tepesi bugün Frig, Roma, Hristiyanlık ve Türk uygarlıklarının kutsal ve kültürel kalıntılarının binlerce yıllık sentezini üst üste ve yan yana barındırır (Gülalp, 2012, s. 20). Şehrin, eski çağlardan beri ve özellikle Roma, Bizans, Selçuklu ve son olarak da Osmanlı döneminde eklemlenerek doğuya doğru genişleyen zengin dokusu, günümüzde sadece bazı anıtsal yapılar ışığında görünürlüğünü korur. Realitedeki bu durum, Türk romanına da evrensel kültürün göstergeleri olarak tüm açıklığıy­ la yansır. Timur komutasındaki Moğol atlarının nal izlerinin hfila durduğu bu sert katı topraklı Ankara platosu (Farrere, 1933/1999, s. 17), Romalılar zamanından kalan Augustus Tapınağı, Bizans döneminden kalan kilise, Asya'dan göçüp Ankara'yı 24

'

Tarihte Ankara

vatan yapan Türklerden kalan Hacı Bayram Veli Camii/Türbesi ile farklı me­ deniyetlerin kalıntılarını, dolayısıyla çok zengin bir tarihi barındırır (Işınsu, 2005/2007, s. 315). Sadri Ertem, bu hakikatten, 1945 gibi erken bir tarihte sosyal ortam betimi oluşturmada şöyle yararlanır: Zaten bu şehirde binalar her devirden, her mimariden, her kültür kaynağından bir kart vizit gibi sitepin ortasında bir mimari sergisi hissini verir. Burada Ahilerin ese­ rinden, sokak başlarında sükılnla uyuyan Eti aslanlarına, Roma binalarına, Timurun nöbet kulübesine, ... dar Osmanlı kulübesine, eski sitenin kalesine, burcuna, - saat kulesine, dar sokaklarına, asfaltın, hendesenin, modernizmin çiçeği burnunda nü­ munelerine rast gelirsiniz. (Ertem, 1945, s. 107)

Roma tapınağının ve Bizans kilisesinin yanında Hacı Bayram Veli Türbesi'nin de bulunduğu şehirdeki en önemli yapılardan birisi, Ankara Kalesi'dir. Çevresini saran surları, eteklerindeki eğri büğrü, renksiz ve özelliksiz dar sokakları, sokak­ ların üzerinde düzensiz ve karmaşık biçimde konumlanan zengin ama zevksiz dükkaruarıyla "her an yerin altından fışkırıyor" hissi uyandıran insanların do­ laştığı Ankara Kalesi, geçen onca yıla rağmen bambaşka bir dönemin yaşanmaya devam ettiği bir yer olarak tarihin eski sayfaları gibi kokmaya devam eder. Kaleye varmadan önce ana tanrıça heykellerinin, Hitit kabartmalarının, Asur, Frig, Urar­ tu figürlerinin bulunduğu bu yer, taşların binlerce yıllık sessizliğini ve serinliğini

barındırır (Baydar, 1998/1999, ss. 182-183).

1. Ad Bağlamında Ankara, Anadolu'nun en eski şehirlerinden biridir. Sosyal, siyasi, kültürel özel­ likler bakımından farklılık taşıyan medeniyetlerin etkisiyle kültürel dönüşüm süreçleri geçiren şehrin yerleşim yeri olması bakımından sergilediği devamlı­ lık, ses değişimiyle sınırlı kalan adlandırılışına da yansımıştır. İlk Çağ'daki adını günümüze kadar koruyan Ankara (Aktüre, 2000, ss. 3-4), Galatların kullandığı ve "çapa" anlamına gelen "Ancyra"2 sözcüğünden sonra Ankura, Angur, Engürü, 2 Şehrin en eski adı olan ve Galatlann •gemi çapası" anlamında kullandıklan Ani