Tarihu't-Taberi: Taberi Tarihi V [5, 1 ed.]
 9786057596086, 9786057596994

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

iBN CERiR ET-TABERi 2 2 4/839 Taberistan'ın merkezi Amül'de doğdu; hiç evlenmedi. Çiftçilikle uğraşan babası, onun gel irini sağladı. ilk öğrenimini Amül'de yaptıktan sonra ilim tahsili için beş yıl kadar sürecek ilk seyahatini on iki yaşındayken Rey'e yaptı. O rada İbn İshak'ı n Siretü /bn /shiik'ının icazetini elde etti v e sonrasında Bağdat'a gitti. Daha sonra sırasıyla Basra, Vasıt, ve Kufe'ye gitti. Sonra da Dımaşk yanında Su riye sahil şehirlerine uğrayıp M ısır'a geçti. Bütün bu şehirlerdeki ilim adamlarından istifade ettikten sonra Bağdat'a döndü. Hayatının elli yıldan fazlasını geçirdiği Bağdat'ta babasının bı­ rakt ığı araziden gelen parayla geçindi. Abbasilerin teklif ettiği kadılık ve Divan-ı Mezalim reisliği dahil hiçbir görevi kabul et­ medi. Ö mrünün sonuna kadar ilimle meşgul olan Taberi birçok talebe yetiştirdi. Eserleriyle kıraat, tefsir, meani, hadis, fıkıh ve tarih alanlarında büyük bir otorite haline geldi. " l mamü'l-Müfessirin" diye anılan Taberi, sünnet ve hadis ilimle­ ri sahasında Tirmizi ve N esai tabakası nda bir muhaddis; fıkıh, ilm-i hilaf ve mukayeseli fıkıhta mezhep kurucusu bir m ücte­ hid; tarih alanında ise "şeyhü'l-müverrihin" kabul edildi. Ayrıca Arap dili ve edebiyatı, aruz ve beyan ilimlerine vakıf, ayn ı za­ manda bir şair, ahlak ve terbiye sahalarında kitap yazmış; fel­ sefe, mantık, cedel, tıp, cebir ve riyaziyyat alanında zengin b i r kültüre sahip büyük bir şahsiyettir. Hanbeliler ve Zahiriler kendisine düşmanlıkları yüzü nden bü­ yük sıkıntı çekti. M utaassıp Hanbeliler evi ni taşladılar. Vefatın­ da Şiilikle itham edilmesi yüzünden geceleyin çok az bir cema­ atin iştirakiyle cenazesi gizlice kıldırılıp defnedildi (3 1 0/9 2 3 ) .

Cemalettin SAYLIK M ardin Midyat Deyrizbin'de 1 9 5 3 'te doğmuştur. 1 9 7 3 'te Mar­ din imam Hatip Lisesinden, 1 9 7 7'de ise İstanbul Yüksek İslam Enstitüsünden mezun oldu. Resmi eğitim süreci yanında arala­ rında Halil Gönenç ve Abdulvahhap Aydın hocaefendilerin bu­ lunduğu üstatlardan Arap dili ve edebiyatı alanında özel dersler aldı. 1994'te Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsün­ de yüksek lisansını tamamladı. 1 9 8 7'de Türkiye'nin Bağdat Bü­ yükelçiliğine ataşe olarak; 2 006'da Türkiye'nin Kahire Büyükel­ çiliğine eğitim müşaviri olarak atandı. M uhtelif yıllarda bakan danışmanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığında Dış İ lişkilerle İlgili Bakanlık müşaviri olarak görev yapmış ve emekli olmuştur.

Ankara Okulu Yayınları: 272/5 İslam Klasikleri: 15/5

Bu Proje T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Telif Hakları Genel Müdürlüğü Tarafından Desteklenmektedir

© Ankara Okulu Basım Yay. San. ve Tic. Ltd. Şti. Editör: Mehmet Azimli Son okuma: Kasım Gezen Dizgi, kapak: Ankara Dizgi Evi Baskı, cilt, kapak baskısı: TDV Yayın Matbaacılık ve Ticaret İşletmesi Birinci baskı: Nisan 2021

Tk.No: 978-605-7596-08-6 ISBN : 978-605-7596-99-4

Ankara Okulu Yayınları Şehit Mehmet Baydar Sokak 2/ A Maltepe/ ANKARA Tel: (0312) 341 06 90 GSM: 0542 382 74 12 web: www.ankaraokulu.net e-mail: [email protected] [email protected]

Tarihu't-Taberi Taberi Tarihi -

5

-

Peygamberler ve Hükümdarlar Tarihi

İBN CERiR ET-TABERi (ö. 310/923)

Çeviren Cemalettin SAYLIK

Ankara Okulu Yayınları Ankara 2 0 2 1

İÇiNDEKİLER

EDİTÖRDEN

9

.................................................................................................................

.

HİCRETİN 37. YILI

.

Savaş Seferberliği

.

.

..................................................... .....

.

.

.

... ................... ... ....................... ....................................... ...

Savaştaki Azim ve Kararlılık

............................................. ............................

Ammar b. Yasir'in Öldürülmesi Herir Gecesi

.

..... ...................................................................... ......... ..........

Ali'yle Muaviye Arasında Antlaşma

.

.

.... ................ . . . .........................................

.

.

.

.

...................................... ....................... ...... ...................... ............

Tahkim Olayı

.

.

.

.

.......... ............................. ..................................... ......... ..............

Haricilerin Ayrılmaları

.

Nehrevan Savaşı

16 24 44 48 55

. 72

......................................................................... ........ .

Hakemlerin Buluşması .

. .

. . 75

......... .. .................................................................. ..

.

..

.

.

.......... .... .... . ........................................................ ........ ........

.

HİCRETiN 38. YILI

11 11

.

80

. 104

.............. ..................................................................... ........

Bu Yılda Vuku Bulan Olaylar

. .

.

............. ... ...... .............................................

.

HİCRETİN 39. YILI

.

.

104

. 149

.......... ................ .......... ..................................................... .

Muaviye'nin Hamleleri

.. 149

..............................................................................

Ziyad b. Ebih Fars'ta

HİCRETİN 40. YILI

. .

.

.

.

.

........... ... ..... ......................... .............................. .......

.

.

............................................... .............. ...............................

Muaviye'nin Hicaz Hamlesi İbn Abbas'ın Azli

. .

.

154 155

. . . 155

................................................. .. .... ........ . . .

.

. . 158

........... ............................................................................. ..

Ali b. Ebi Talib'in Öldürülmesi... ............................................................... 160 Hasan b. Ali'ye Biat Edilmesi.. .

.

..

.

.. ...... .... ......... . ................................ ........

HİCRETİN 41. YILI Muaviye Kı1fe'de

.

.

....................................................... ................... .................

.

.

...................... ...... .....

... .

. ..

.. ....... ..

..... ....................................

Kays b. Sa'd

.

................................................................................. ......................

Hariciler ve Muaviye

.

Büsr b. Ertat Basra Valisi

............................................................................

Abdullah b. Amir Basra Valisi

HİCRETİN 42. YILI

...................................................................

.

.

.... ................................................ .......................................

Haricilerin Harekete Geçmesi Ziyad'ın Muaviye'ye Gitmesi

HiCRETiN 43. YILI

.

........................ ........................................... ................

.

.

........ ............ .............................................

.

....................... .............................................

.

....................................................... .....................................

176 178 178 180 18 2 183 187 189 189 193 198

Müstevrid b. Ullefe el-Harici...................................................................... 198 Abdullah b. Hazim Horasan Valisi

HiCRETİN 44. YILI İbn Amir'in Azli

.

..... ...

... .. . . . . ..

.

.. . . .. ................... .............

..

.

...................... . ............................ ............................ ...........

.

........................................................... ...................................

Ziyad b. Ebih Meselesi

HİCRETİN 45. YILI

. .

......................... ... ....................................................

.

. .

.

.......... ........ .. ..... ......

Ziyad'ın Basra Valiliği

......

.. .

.

. ............... .......................................

2 29 230 231 233 234

, ............................................................................ 235

6

Tlirihu't-Taberf

HiCRETİN 46. YILI

..............................................................................................

Abdurrahman b. Halid'in Katli

.

.

244

. 244

.............. ....... .........................................

HİCRETİN 47. YILI······························································································ 246 ..

247

HİCRETiN 48. YILI

................................................................... . ........................

HiCRETİN 49. YILI

........................................................................................ ....

248

HİCRETİN 50. YILI

..............................................................................................

249

.

Ziyad Kilfe Valisi..

............................................................................................

249

Ferezdak

.............................................................................................................

256

HiCRETiN 51. YILI

.

.

.................................................. ..................... ....................

Hucr b. Adi

.

.

.

................... ........................................................ ............... ............

Rebi' b. Ziyad Horasan Valisi

.....................................................................

268 30 2

HİCRETiN 52. YILI

................................................................................ ............

304

HİCRETiN 53. YILI

..............................................................................................

304

Ziyad'ın Ölümü

.

268

.

....................................................... ............. ...........................

HİCRETİN 54. YILI

.............................................................................................

Mervan Medine Valisi

...................................................................................

İbn Ziyad Horasan Valisi..

. .

........................................ .. ................................

HİCRETİN 55. YILI

..

.

...... . ........... .........................................................................

İbn Ziyad Basra Valisi . .

HİCRETiN 56. YILI

.

.

31 O 31 2 316

... .................. ............. ........................ ....................

316

..............................................................................................

317

Yezid'i Veliahtlığı

.

305 309

.

................................................................. ..........................

Said b. Osman Horasan Valisi...

322

HİCRETİN 57. YILI

..............................................................................................

3 24

HİCRETiN 58. YILI

.......... ...................................... ........ ......

.

Harici Mücadelesi.

HİCRETİN 59. YILI

.

318

.............................. ..................................

.

.

HİCRETİN 60. YILI .

.

.

..

.....

..........................

.

.

..

.

.. .

.. ...........

331

.

331

Muaviye'nin Hilafet Süresi Eşleri ve Çocukları

.

.

.

.

............................................................ ...........

Muaviye b. Ebi Süfyan'ın Ölümü

.

.

.

.......... .................... .............. ...............

. .

.............................................. ... ......................

.

.

..

............. .............................. ...... . ...................................

Bazı Meziyetleri ve Sireti

.

.

.

.................................... ........ ..... ........................

Yezid b. Muaviye'nin Halife Olması Amr b. Said Medine Valisi

.

.

.

................ ....... ............ ..................

.

................................... .......................................

Hüseyin Kilfe'ye Davet Ediliyor

.

........................................ .......................

Hüseyin'in Kilfe'ye Hareket Etmesi

.......................................................

.

................................................................... ..........................

.

.

.

.................. ............................................... ......... .......................

Selm b. Ziyad Horasan-Sicistan Valisi

HiCRETİN 62. YILI

3 24 3 29

................................. ...............

................................ ....... .................. ................... .....

Yezid'in Veliahtlığının İlanı

Kerbela Olayı

...

.

......... ........................................ ............. ..... . .....

Abdurrahman b. Ziyad Horasan Valisi

HİCRETİN 61. YILI

.

...................................................... ...... ........... ................

337 338 339 339 344 345 354 359 364 403 4 23 4 23

....................................................

50 2

.... .........................................................................................

509

.

Medinelilerin İsyanı

......................................................................................

509

İçindekiler

7

HİCRETİN 63. YILI Harre Yakası

..............................................................................................

.....................................................................................................

HİCRETİN 64. YILI

.............................................................................................

İbn Zübeyr İsyanı

...........................................................................................

Kabe'nin Yakılması

........................................................................................

Yezid b. Muaviye'nin Ölümü

.......................................................................

514 514 5 29 5 29 531 532

Muaviye b. Yezid'in Halife Olması

..................... .......................................

533

Basralıların Durumu

.....................................................................................

536

Kı1felilerin Durumu

.......................................................................................

Mervan b. el-Hakem'in Halife Olması Horasan'ın Durumu

.......................................................................................

581 588

.............................................................................................................

60 2

Muhtar es-Sekafi

.............................................................................................

Kabe'nin Yıkılması

HiCRETiN 65. YILI

622

..............................................................................................

6 23

..........................................................................................

Mervan'ın Veliaht Tayini

..............................................................................

Mervan b. el-Hakem'in Ölümü Carif Taı1nu

608

.........................................................................................

Aynülverde Savaşı

6 23 653

.................................................................

654

......................................................................................................

656

Nafi' b. Ezrak'ın Öldürülmesi

...................................................................

656

................................................................................................

666

.................................................................................................

667

..........................................................................................................................

671

Kabe'nin İnşası Horasan İsyanı

DIZIN

565

........................................................................................

Tevvabı1n Hareketi. Hariciler

558

....................................................

E D İTÖRDEN

Ankara Okulu Yayınları " İ slam- Klasikleri" proj esi üst baş­ lığı kapsamında yayımlanan serinin o n beşinci ( 1 5 .) kitabı olarak Osmanlı'dan bu yana Türkçeye kazandırılmaya çalışı­ lan ancak tam çevirisi bir türlü yapılamayan yazarının " İslam Tarihinin H eredot'u" olarak nitelend irildiği Taberi Tarih i n in ilk ta m Tü rkçe neşrine devam ediyoruz. '

B u eseri çevirmek gerçekten cesaret ister ve bu sebeple yıllardır yapılan teşebbüsler akim kal mıştır. Türkiye'de bu eserin Osmanlı döneminde Farsçadan çevrilmiş eksik (muh­ tasar) bir çevirinin Latinize edilmiş hali bulunuyor. Ayrıca kütüphanelerde 1 940'lı yıllarda Hz. Ömer dönemine kadar yapılabilmiş bir çeviri bulunuyor. B u sebeple bu çevirimiz Tab e ri' nin ilk kez tam olarak neşri olmakla ayrıca önem arz etmektedir. Taberi' nin insanlığın başlangıcından başlayıp kendi vefatı­ na yakın döneme kadar yazdığı ve s o n raki tarihçilere öncülük ettiği bu ihtişamlı eserin Dört Halife döneminin sonu ve E m e ­ vilerin ilk dönemlerini anlatan 5 . cildiyle karşınızdayız. E s e ­ r i n her c i l d i n i ( 1 1 cilt) kısa aralıklarla proj emizin on beşinci kitabı olarak yayımlamaya d evam edeceğiz. İ l k dönem algısını güzellikl eriyl e, olumsuzluklarıyla oldu­ ğu gibi önünüze sermeye d evam ediyoruz. O dönemi panora­ mik olarak gözlemlemek üzere sizi Taberi Tarih i'nin 5 . cildiyle baş başa bırakıyoruz . . . H ayırlara vesile olması dileğiyle . . . M ehmet Azim l i 1 Çorum- 2 0 2 1

1

Hitit Üniversitesi İ lahiyat Fakültesi.

Bis millahirrahmanirrahim

Hicretin 37. Yılı Ali'yle Muaviye Arasında Antlaşma Bu Yılda Vuku Bulan Olaylar ve Ali'yle Muaviye Ara­ sında Gerçekleşen Mütareke

Yılın birinci ayında -muharremde- Ali'yle Muaviye arasın­ da mütareke gerçekleştirildi. İki taraf, savaşın sonlandırılması ümidiyle bu ay süresince mütareke kararı aldı. H işam b. Mu­ hammed, Ebu M ihnef el-Ezdi'den naklen şöyle anlattı : Sa'd Ebü'l- M ücahid et-Tal bana M uhill b. H alife et-Tai'den naklen ş öyle dediğini rivayet etti : Ali'yle Muaviye Sıffin Savaşında sulh ümidiyle mütarekede karar kılınca karşılıklı elçi teatisinde bulundular. Ali, Adi b. Hatim, Yezid b. Kays el-Erhabi, Şebes b. Rib'i v e Ziyad b. Hasafe'yi Muaviye'ye gönderdi. Muaviye'nin huzuruna girince Adi b. Hatim Allah'a hamdettikten sonra ş öy­ le dedi: "Sana bir teklifle geldik. Bu teklifle Allah bizi söz bir­ liğinde bir araya getirecek, ümmetimizi birleştirecek, kanımı­ zın dökülmesini engelleyecek, yolları emniyet altına alacak ve arayı düzeltecektir. Amcan oğlu, M üslümanların büyüğüdür ve İslam'daki geçmişi, en faziletli ve eserleri en güzel olanlarıdır. İ n sanlar onun etrafında toplanmıştır. Allah bu tercihleriyle on­ lara yol göstermiş, bu konuda senden ve maiyetindekilerden başka muhalefet eden de kalmamıştır. Ey Muaviye ! Bu tutumu­ nu bırak. Sakın ki Allah senin ve senin tarafında olanların başı­ na Cemel Savaşı gibi bir bela getirmesin ! " Muaviye: "Sen barış için değil, adeta bizi tehdit etmeye gelmişsin. Heyhat ey Adi b. H ati m ! Vallahi ben İbn Harb'im. Ben tehditlere gelmem. Vallahi sen İbn Affan'ın (ra.) üzerine adam s evk edenlerdensin. H atta sen onun katillerindensin ve dilerim ki Allah ona mukabil seni öldürsün. Ey Adi b. Hatim heyhat! E n kuvvetli kolla sağdın," dedi. Bunun üzerine Şebes b. Rib'i ve Ziyad b. Hasafe -aynı ce­ vabı vermek için adeta yarışarak- ş öyle dediler: "Seninle sulh yapmak amacıyla geldik. Oysa sen bize darbımeseller söylü-

[5]

12

Tc'irihu't-Taberf

yorsun. Faydası olmayan söz ve işleri bırak, bize ve size fayda­ sı olan şeyler söyle." Ardından Yezid b. Kays konuştu ve şöyle dedi : "Biz sana ancak bildirmemiz emredilen hususları tebliğ etmek için geldik. Senden d uyduklarımızı da karşı tarafa ilete­ ceğiz. Biz bu göreve bağlı olarak sana tebliğde bulunacak, sana karşı delillerimizi ortaya koyacağız ki bunlarla ülfete ve cema[6] ate dönesin. Bizim adamımız, senin ve Müslümanların fazlını bildiği bir zattır. Sanırım o senin için meçhul değildir. Din ve fazilet ehli i ç in Ali'nin dengi yoktur. Seninle onun arasında ter­ cihte tereddüt etmezler. Öyleyse ey M uaviye ! Allah'tan sakın ve Ali'ye m uhalefet etme! Vallahi takvayla amel etmekte, dünyada sade ve basit bir hayat sürmekte ve bütün hayırlı meziyetleri şahsında toplamakta ondan daha iyisini görmedim:' Bunun üzerine Muaviye, Allah'a hamdüsenada bulunduk­ tan sonra şöyle dedi : "Sizler bizi itaat ve cemaate davet et­ tiniz. Sizin kastettiğiniz cemaat malumdur. Sizin adamınıza itaate gelince biz onu tasvip etmiyoruz. Zira adamınız Halife­ mizi öldürdü ve cemaatimizi dağıttı. Bizim hasımlarımızı ve katillerimizi himaye etti. Sizin adamınız Halife'yi öldürmedi­ ğini i d dia ediyor. Bu sözü inkar etmiyo ruz. Ancak adam ım ızın katill erini görmüyor musunuz? Onların adamınızın adamları olduklarını bilmez misiniz? Öyleyse onları bize teslim etsin. B i z d e onları öldürelim. B i z de bu çerçevede sizi, itaat ve ce­ m aate davet ediyoruz." Şebes ona: "Ey Muaviye ! Eline i m kan geçse Ammar'ı öl­ dürmeyi uygun görüyor musun?" dedi. Muaviye şöyle dedi: " N eden yapmayayım? Vallahi elime geçse Sümeyye'nin oğ­ lunu Osman değil, Osman'ın kölesi N atil için de öldürürü m ." Şebes ona: "Yerin ve göğün ilahına yemin olsun ki adil değil­ sin. Kendinden başka ilah olmayan Allah'a yemin ederim ki kelleler uçurulmadıkça ve genişliğine rağmen ye r ve gök sana dar edilmeden, bunu görmeyeceksin," dedi. Muaviye : " B unlar o lursa yer sana daha çok dar gelecektir," dedi. Bunun üzerine heyet, M uaviye'nin yanından ayrıldı. On lar ayrıl ınca Muaviye, Ziyad b . H asafe'ye haber göndererek ya­ nına gelmesini istedi. Z iyad onunla baş başa görüştü. Allah'a

Tdrihu't-Taberf

13

hamdüsenada bulunduktan sonra o n a : " Ey Rebia'nın kardeşi ! Ali aramızdaki akrabalık bağımızı kesti ve adamımızın katil ­ lerini himaye etti. Ailen v e aşiretinle o n a karşı senden yar­ dım talep ediyorum. Allah adına sana söz veriyorum ki galip gelm e m halinde Basra ve KO.fe'den hangisini istiyorsan seni oraya vali tayin edeyim," dedi. E b u Mihnef dedi : Sa'd Ebü'l-M ücahid bana Muhill b. H ali­ fe' den naklen Ziyad b. Hasafe'nin şöyle d ediğini anlattı : M ua- [7] viye sözünü tamamlayınca Allah'a hamd üsenada bulunduk­ tan s o n ra : "Rabbimden açık bir h üccet üzereyim ve bana ihsan e ttiği ni metlerin bilincindeyim. B u sebeple zalimlere yardı m cı olmayacağım," dedim ve ayağa kalktım. Muaviye ya­ nında oturan Amr b. el-As'a: " B izden kim bunlarla konuşursa (konuşsun) hiçbiri bize olumlu b i r cevap vermez. Allah onla­ rın cezasını versin! Onların hepsi ad eta aynı kalbe sahiptir" Ebu M ihnef dedi: Süleyman b. Ebi Raşid el- Ezdi bana Abdur­ rahman b. Ubeyd Ebi'l-Künud'dan naklen şöyle anlattı : M uavi­ ye, H abib b. M esleme el-Fihri, Şürahbil b. es-Simt ve Ma'n b. Yezid b. el-Ahnes'i Ali'ye gönderdi. Ben yanındayken heyet hu­ zuruna çıktı. Habib, Allah'a hamdüsenada bulunduktan sonra şöyle dedi: "Osman b. Affan (ra.) hidayet üzere olan bir halifey­ di. Allah'ın kitabıyla amel eder ve onun emrine tabiydi. Onun varlığını istiskal ettiniz ve ömrünün uzamasından rahatsız ol­ dunuz. Ona zulmettiniz ve onu sınırlarına tecavüz ederek onu öldürdünüz. Onu öldürmediğini iddia ediyorsan onun katileri­ ni bize teslim et. Biz onları öldürelim. Ayrıca istifa et ve bu me­ sele, şuraya tevdi edilsin. İ nsanlar kimi isterlerse onu işbaşına getirsinler:· Ali b. Ebi Talib ona: "Sen kim oluyorsun ki azilden ve emirlik işinden bahsediyorsun. Sus ! Sen bu işin erbabı ve adamı değilsin ! " dedi. Bunun üzerine H abib kalktı ve ona: "Beni arzu etmediğin şekilde göreceksin;• dedi. Ali ona: "Sen süvari­ lerini ve piyadelerini getirirsen ne yapabilirsin? Elinden geleni ardına koyma. Yoksa saygısızlık ve kötülük yapacağını mı sanı­ yorsun? Git ve yapacağını yap;' dedi. Bunun üzerine Şürahbil b. es-Simt şöyle dedi: "Ben, benden önce konuşan arkadaşım gibi konuşacağım. Ona verdiğin ce-

14

[8]

Tôrihu't-Taberi

vaptan başka söyleyecek bir sözün var mı?" Ali : "Evet, sana, ar­ kadaşına verdiğim cevaptan başka s öyleyeceklerim var," dedi. Sonra Allah'a hamdüsenada bulunduktan sonra şöyle dedi: "Şanı yüce olan Allah, Muhammed'i (sav.) hak ile gönderdi ve onun vasıtasıyla insanları dalaletten ve helak olmaktan kur­ tardı . Onunla tefrikaya son verip birliği sağladı. Ardından Allah onun ruhunu teslim aldı. O görevini yerine getirdi. Ondan son­ ra insanlar Ebu Bekir'i (ra.) halife seçtiler. Ebu Bekir de Ö mer'i halife bıraktı. İkisi de güzel idare etti ler ve ümmeti adaletle yö­ nettiler. Biz Ehl-i beyt olarak onların işbaşına geçmesine itiraz ettiysek de onları hoş gördük. Osman (ra.) da işbaşına geçti, in­ sanların eleştiri ve suçlamalarına konu olan işler yaptı. İ nsan­ lar ona karşı harekete geçtiler ve onu öldürdüler. Akabinde in­ sanlar bana geldiler. Ben onların idaresinden uzak bulunuyor­ dum. Bana: 'Biatimizi kabul et; dediler. Ancak ben bunu kabul etmedim. Onlar bana: ' Biatimizi kabul et. Zira ümmet senden başkasına razı değildir. Kabul etmezsen korkarız ki ümmet da­ ğılacaktır;• dediler. Bunun üzerine onların biatini kabul ettim. Ancak bunların içinden iki adam bana biat ettikleri halde bana muhalefet etti. Bir de Muaviye muhalefet etmektedir. Allah, di­ nin geçmişinde ona bir pay vermemiş ve İslam'ın mazisinde bir sadakati olmamıştır. O bir Talik oğlu Talik'tir. 1 Bu hiziplerden bir hiziptir. O ve babası kerhen İslam'a girinceye kadar Allah'a, Resulü'ne ve Müslümanlara düşmanlık edip durdular. Hayret verici olan şu ki muhalefetinde ona katılıyor, arkasından gidi­ yors unuz; onlara muhalefet etmemeniz, karşı durmamanız ve kimseyi onlara tercih etmemeniz gereken Peygamberinizin (sav.) Ehl-i beytini bırakıyorsunuz. Sizi Allah'ın kitabına, Pey­ gamberinin sünnetine davet ediyor, batılı ortadan kaldırmaya ve dinin esaslarını ihya etmeye çağırıyorum. Sözlerime son ve­ rirken kendim adına, sizler ve her mümin ve mümineye, her Müslüman ve müslime için Allah'tan mağfiret diliyorum ." İ kisi ona: "Osman'ın (ra.) mazlum olarak öldürüldüğünü kabu l et;' dediler. Ali onlara: "Ben onun mazlum olarak veya zalim olarak öldürüldüğünü söyleyemem," dedi. İ kis i : " Ki m 1

Talik: Serbest bırakılan esir veya tahliye edilen tutuklu anlamına gelmektedir. Bir terim olarak Mekke fethinde teslim olanlar için kullanılan tabirdir ( çev. ) .

Td rih u 't-Taberf

15

o n u n mazlum olarak öldürüldüğünü söylemezse b i z ondan beriyiz," dediler ve kalkıp gittiler. B u n u n üzerine Ali şu ayeti o ku d u : "Bil ki sen ölülere işittirem ezsin. Arkalarını dön üp gi­ derlerken sağırlara da daveti duyura m azsm. Sen (kalbi) kör olan ları da sapıklıklarmdan kurtarıp h idayete erdiremezsin. Anca k ayetlerim ize inanıp teslim olanlara duyurabilirsin. " 2 Ar­ dından Ali arkadaşlarına dönüp şöyle dedi: " B unlar dalalet­ lerinde, hakkınız(ı koruma) ve Rabbin ize itaat hususundaki azim ve kararlılığınızdan, daha azimli ve kararlı olmamalılar." Ebu M ihnef dedi : Amir b. Cüveyn soyundan Ca'fer b. H u ­ z eyfe b a n a şöyle anlattı : A i z b. Kays e l - H izmeri, Sıffin'de s a n - [9] cak için Adi b. Hatim ile çekişti. - N itekim H izmer grup olarak B e ni Adi'nin grubundan daha kalabalıktı.- Bunun üzerine Abdullah b. Halife et-Tai el-B evlani, Ali'nin huzurunda onların üzerine giderek dedi ki : " Ey B eni Hizmer! Siz Adi'ye mi dikle­ niyorsunuz? İ çinizde Adi'nin dengi olan veya babası Adi' n i n babası g i b i o l a n var m ı ? Adi kı rbayı v e suyu Raviye günün­ de koruyan ve savunan ki şi değil midir? O İbn Zilmirba'3 ve Arapların cömert adamının oğlu değil midir? Malını cömert­ likte biti rip tükete nin oğlu, ko mşusunu himaye eden kişi değil midir? O ihanet etmeyen, fücur bilmeyen, cahillik yapmayan, cimrilik nedir bilmeyen, minnet etmeyen ve korkusuz adam değil m i dir? Babalarınız arasında, babası gibi olan va r mı? Aranızda onun gibisi var mı? İ s lam' da en üstününüz değil mi? Resulullah'a (sav.) giden temsilciniz değil mi? Nuhayle'de, Ka­ disiye'de, M edain'de CelUia vakasında, Nihavend'de ve Tüs­ ter' de sizin başınızda değil miydi? O n unla bir meseleniz m i var? Vallahi kavm iniz i ç i n d e sizin talebinizi tal ep e de n yok­ tur," dedi. Bunun üzerine Ali b. Ebi Tal ib ona: " Ey İbn Halife yeter. Ey insanlar! Bana gelin, Taile r bana gelsi n," dedi. He p s i yanında toplandılar. A l i onlara : "Sözü edilen vakal arda re­ isiniz kimdi?" Tay: "Adi," dediler. İ b n H alife : "Ey Müminlerin E miri ! Onlara, riyaseti Adi'ye teslim etmeye razı değiller mi? 2 3

N e mi, 2 7 /80-8 1 . C a h i l iye dönem inde ganimetin d örtte b i r i n i alan lider anlamına gelmek­ ted i r.

16

TUrih u 't-Taberl

d iye sor," dedi. Ali onlara s o rdu. Onlar: " Evet, razıyız," dedi­ ler. Ali onlara: "Sancağı taşımak Adi'nin hakkıdır," dedi. Bu­ nun üzerine sancağı ona teslim ettiler. Beni H izmer bağırıp çağırdı. Ali onlara: "Onu önceden beri reisiniz olarak görüyo­ rum. Onun kavmi ondan başkasını i stemez," dedi ve çoğun­ luğun görüşünü kabul etti. N eti cede Adi sancağı teslim aldı. H ucr b . Adi dönemi gel ince Abdullah b. Halife çağrıldı ve H ucr ile b i rlikte Cebeleyn'e gönderildi. N i tekim Abdullah, H ucr'un adamlarındandı. Adi ona, kendisini geri getireceği ni ve hu n u n için talepte bulunacağını vadetmişti. Ancak b u iş uzayınca ş u b eyitleri dile getirdi : Ben i unutuyorsun uz. Han i suyolunda kıllçlar om uzlarında adeta parçalanmıştı. [1 0]

A llah, Adi b. Hatim 'e m üstahakkın ı tam olarak versin. Zira beni ihmal etti ve terk etti. Ey İbn Hatim! Hizmer'in o akşam vakti senin riyasetini reddetti­ jjinde ben im gayretim i u n u ttun m u? Onlara karşı seni savundum ve b u n u n üzerine geri çekildiler. Zira en şedit, en sert davranan bendim. Nihayet yüz çevirip çekildiler ve bulunduğum yerde dura madılar. Ben i adeta ormandaki aslan olarak gördüler. A krabalar korkuya kapılınca, akraba olmayanlar da uzak duru n ­ c a sana yardım ettim v e tek başım a m uzaffer oldum. Ben im m ükafatım, aranızda adeta tecrit edilm iş bir mahpus ve zillete mahkum bir yaşam sürmek oldu. Ban a defalarca beni geri döndüreceğine dair söz verdin. Anca k se­ n in vaadin hiç kar etmedi. ***

Savaş Seferberliği Birliklerin Oluşturulması ve Savaş İçin İnsanların Seferber Edilmesi Ravi dedi : İ nsanlar beklemedeydi . M uharrem ayının sonu yaklaşınca Ali, Mersed b. el- H aris el- Cüşemi'ye emir vererek Şamlılara şöyle seslenmesini iste d i : " M üminlerin E miri size d iyor ki : Hakkı göz önünde bulundurup ona dönmeniz için size mühlet verdim ve Allah'ın kitabını bir hüccet olarak dik-

Tdrih u 't-Taberi

17

kati nize sunarak sizi ona davet ettim . Ancak azgınlığınızdan dönmediniz ve hakka icabet etmediniz. Artık size karşı harp ilan ediyoru m ! Allah hainleri sevmez." Bunun üzerine Şamlı­ lar, reis ve komutanlarına durumu bildirdiler. Muaviye ve Amr b. el -As da birlikleri oluşturmaya, insanları seferber etmeye ve ateşleri yakmaya başladılar. Ali de geceyi birlikleri oluştur­ mak ve insanları seferber etmekte geçirdi ve askerleri denet­ leyerek teşvik etti. Ebu M ihnef dedi: Abdurrahman b. Cündeb el- Ezdi bana ba­ basından şöyle nakletti : Ali onun maiyetinde düşmanla karşı karş ıya geldiğimiz her yerde bize: " Onlar savaşı başlatmadan [ 1 1 ] s i z başlatmayın. Zira sizler hamdolsun haklısınız. Savaştığınız zaman düşmanı hezimete uğratı rsanız, sırtını dönüp kaçanı öldürmeyin. Yaralılara saldırmayın, hasmınızın avretini aç­ mayı n ve ölülerin cesetlerini parçalamayın. Onların kamplarına ulaştığınız zaman sakın mahremleri deşifre etmeyin, izin­ siz hiçbir eve girmeyin, karargahlarındakiler dışında onların mallarından hiçbir şey almayın, hiçbir kadına eziyet etmeyin. Onlar ırzlarınıza sövseler, emirlerinize ve hayırlı insanlarınıza küfretseler bile onlara dokunmayı n. Zira onlar fiziken ve psikolojik olarak zayı ftır.''4 Ebu M ihnef dedi : İsmail b. Yezid bana Ebu Sadık'tan naklen Hadrami'nin şöyle dediğini anlattı : Ü ç yerde Ali'nin insanları teşvik ettiğini gördüm. Sıffin' de, Cemel'de ve en-Nehr günün­ de ş öyl e seslendiği ne şahit oldu m : " Ey Allah' ın kulları ! Al­ lah'tan sakının, gözlerinizi haramdan ko ruyun, sesinizi kısın ve az konuşun. Kendinizi karşılaşmaya, mübarezeye, mücade­ leye, vuruşmaya, boğaz boğaza ve ısırarak dövüşe ve düşma­ nın yakasına yapışıp mücadeleye devam etmeye hazırlayın . Sebat edin v e Allah'ı anın. Umulur ki kurtuluşa erersiniz. Bi r­ birinizle çekişmeyin. Aksi takdirde gücünüz biter ve başarı­ sız olursunuz. Sabırlı olun. Zira Allah sabredenleri sever. Al­ lah'ım, onlara sabır ve zafer ihsan et ve ecirlerini büyük eyle.'' 4

Hz. Ali'nin bu talimatı savaş hukuku için esas teşkil etmektedir. Uygulama­ da buna riayet edilmesi halinde her zaman ve her yerde yol gösterici ve ahlaki bir ahit mesabesindedir (çev.).

18

Tiirih u 't-Taberf

E rtesi gün sabah vakti Ali, sağ ve sol kanatlarla piyad e ve süvarilere komutanlar tayin etti. Ebu M ihnef dedi: Fudayl b. H a dic el- Kindi bana şöyle anlattı: Ali, Kufe süvarilerin i n ba­ şına E şter'i, Basra süvarilerinin başına Sehl b. Huneyf'i, Kufe p iyadelerinin başına Ammar b. Yas i r'i, Basra piyadeleri nin b a ş ı n a da Kays b. Sa'd ve sancağı yanında ol duğu halde Haşim b. Utbe'yi getirdi. Basra kurralarının başına M is'ar b. Fedeki et-Temimi'yi getirdi. Kufelilerin başında da Ammar b. Yas ir ve Ab dullah b. Büdcyl'i getirdi . Ebu M ihnef dedi : Abdullah b. Yezid b. Cabir el-Ezdi, Yezid b. M uaviye'nin kölesi Kasım'dan ş öyle anlattı : Muaviye o rdu­ sunun sağ kanadına İ b n Zülkela' e l - H i myeri'yi, sol kanadına H abib b. M esleme el-Fihri'yi getirdi . Şam'dan yola çıktığı nda [1 2] da öncü birliğinin başına ayn ı zamanda Dımaşk süvarileri n i n kom utanı o l a n Ebü'l-A'ver es-Sülemi'yi, Amr b. el-As'ı da Ş a m ordusu süvarilerinin genel komutanlığına, M esleme b. Ukbe el- M e riy'yi Dımaşk piyadelerine ve Dahhak b. Kays'ı da Şam ordusu piyadelerinin genel ko mutanlığına geti rd i. Şam ordu­ sundan bazı askerler, ölmek üzere biat ettiler ve sarıklarının bezleriyle birbirlerine bağlandılar. Bu grup beş saf halinde vaziyet aldı . Savaş vaziyeti aldıklarında on s a f halinde ko nuş­ landılar. I rak ordusu da o n b i r saf halinde vaziyet aldı. İ ki taraf savaşın birinci gününde karşı karş ıya geldiler. Kufe ordusu­ nun başında Eşter, Şam o rdusunun başında da Habib b . Mes­ leme el-Fihri vardı. Çarşamba günüydü. Günün çoğunda şid­ detli bir muharebe oldu. İ ki taraf da birbirine denk mücadele gösterdiler ve savaş meydanından çekildiler. Ardından H a ş i m b. Utbe sayısı v e teçhizatı iyi o l a n s üvari v e piyadelerin baş ın­ da m eydana çıktı. Karşılarında ise Ebü'l-A'ver'in komutasın­ daki Şam askerleri vard ı. İ ki gün b oyunca savaştılar. Süvariler süvarilerle, piyadeler de p iyadelerle harp ettiler. İki taraf da sebat ve sabır göstererek savaştılar. Ardından da muharebeye s o n vererek karargahları na döndüler. Üçüncü günde Ammar b. Yasi r meydana çıktı. Karşı taraftan da Amr b. el-As meyda­ na çıktı. İ ki taraf kıyasıya savaştı. Ammar şöyle diyordu : " Ey I ra klılar! Allah'a ve Resulü'ne düşmanlık edip onlara karşı

Tarih u 't-Taberf

19

mücadele eden, M üslümanlara zulmeden ve müşriklere des­ tek çıkanları görmek ister misiniz? Bunlar Allah'ın, dinini aziz kıldığını ve Resulü'nü gal i p getirdiği n i görünce Peygamber'e (sav.) gelerek Müslüman oldular. Vallahi ondan sonra Müslü­ manlara düşmanlık yapmakta ve zalimle uzlaşmaktadırlar. Sebat edin ve onlara karşı savaşın. Z i ra onlar Allah' ın nurunu söndürmeye çalışmakta ve Allah'ı n düşmanlarına destek çık­ maktadırlar." B u muharebede Ziyad b. e n - N a d r, Ammar'ın maiyetin d e süvari lere komuta ediyordu. Ziyad karşı taraf üzerine hamle yaptı. Ancak onlar bu haml eye direndiler. Ammar da piyade­ lerle saldırdı ve Amr b. el-As'ı yeri nden püskürttü. Bu muha­ rebede Ziyad b. en-Nadr, Amr b. M u aviye b. Müntefik b. Amir b. U kayl adında ana bir kardeşiyl e -an neleri Beni Yezid' den idi- karşı karşıya geldiler. Karşılaşınca birbirlerini tanıdılar ve savaşmaktan imtina ederek birb i rlerinden uzaklaştılar. İ n ­ sanlar da geri çekildiler. E rtesi gün Muhammed b. Ali ve Ubeydullah b. Ömer çok sayı da askerle savaş meydanına çıktılar. Çok şiddetli bir mu­ harebeye tutuştular. Ubeydu llah b. Ö m e r, İbnü'l-Hanefiyye'ye haber göndererek: "Karşıma çı k," d iye mübarezeye davet etti. [1 3] M uhammed, kabul ederek ona doğru yürüyüşe geçti. M ü m i n ­ lerin E miri onu görünce: "Bu i k i savaşçı kimlerdir?" diye s o r­ du. O n a : " İ bnü'l- H anefiyye ve Ubeyd ullah b. Ömer'dir," denildi. Bunun üzerine Ali bineğini sürdü ve M uhammed'e seslendi. M uhammed durdu. Ali ona: " B ineği m i tut," dedi. Muhammed bi neği tutunca Ali, Ubeydullah'ın üzerine yürüdü ve ona: " B e n s e n i n l e vuruşacağım, gel," d e d i . U b eydullah : "Seninle vuruş­ maya ihtiyacım yok," dedi. Ali : "Gel," dedi. Ancak Ubeydullah : "Hayır," diyerek geri çekildi. İbnü'l - H an efiyye5 babasına şöyle dedi : " B abacığım, neden beni onunla vuruşmakta n menettin. B ı raksan onu öldüreceğimi ümit e d iyorum." A l i (ra.) : "Onunla mübarezede bulunsaydın o n u öldüreceğini ümit ediyordum. Seni öldüremeyeceğini tahm i n ediyordum," dedi. Muham5

Hz. Ali'nin oğlunun künyesidir. Daha çok annesinin künyesiyle bilinmekte­ dir. Annesi Havle bint Ca'fer olup Hanefiyye adıyla şöhret bulmuştur.

20

Tarih u 't-Taberi

m e d : "Babacığım, bu fa.sıka karşı nasıl çıkarsın? Vallahi onun babası seninle mübareze talebinde bulunsaydı onu muhatap almanı istemezdim," dedi. Ali : "Oğulcuğum, babası hakkında yalnızca hayı r söyle," dedi. B u sırada insanlar karşılıklı olarak meydandan çekildiler. Ravi dedi: Savaşın beşinci gününde iki taraf Abdullah b. Abbas ve Velid b. Ukbe'nin komutasında savaştılar. M uharebe çok şiddetli oldu. İbn Abbas, Velid b . Ukbe'ye yaklaştı. Velid, Beni Abdülmuttalib'e sövmeye başladı ve " Ey İbn Abbas ! Ak­ rabalık ilişkisini kestiniz ve imamınızı öldürdünüz. Allah'ın size nasıl muamele edeceğini u muyorsunuz? İ stediğiniz size verilmeyecek bu yüzden emelinize ulaşamayacaksınız. Allah sizi helak edecek ve size karşı hasmınıza yardım edecektir." İ b n Abbas ona haber göndererek mübarezeye davet etti. An­ cak Velid imtina etti. O gün İ b n Abbas karşı tarafın saflarına saldırarak bizzat kendisi çetin bir mü cadele verdi. Ardından Kays b. Sa'd el-Ensari ile İbn Zülkela' meydana çıktılar ve çetin bir mübarezeye tutuştular. Sonra karşılıklı olarak meydandan çekildiler. B u sahneyle savaşın altıncı gü­ nünün sonuna gelindi. Savaşın yedinci gününde Eşter meydana çıktı. Karşısına Ha­ bib b. M esleme ortaya çıktı. İki taraf kıyasıya savaştı ve öğleye doğru meydandan çekildiler. İ ki taraftan hiçbiri diğerine üs­ tünlük sağlayamadı. Sah gününe rast gelen gün de böyle geçti. E b u Mihnef dedi: Malik b. A'yen el-Cüheni bana Zeyd b. Vehb'den naklen şöyle anlattı : Ali dedi ki : "Ne zamana kadar bu insanlara karşı topyekun harekete geçmeyeceğiz?" Aka­ binde sah akşamı -sah günü ikindiden sonra- ayağa kalktı ve insanlara şöyle seslendi : 'J\llah'a hamdolsun, O'nun fesh et­ tiğini hiç kimse akdedemez. O'nun akdettiğini de hiç ki mse feshedemez. Dileseydi yarattıkların dan iki kişi ihtilaf etmez ve ü mmet de O'nun emri n d e ayrılığa düşmez, hiç kimse ken ­ disine iyilik yapanın iyiliğini i n kar etmezdi. M ukadderat b u kavim l e bizi karşı karşıya getirdi v e b u mekanda buluşturdu. Rabbimiz bizi görüyor ve işitiyor. Dilese acilen intikam alır ve

Tiirih u 't-Taberf

21

değişimi gerçekleştirir. Böylelikl e d e zalimin yalanını o rtaya çıkarmış ve hak da akıbetini bilmiş olur. Ancak Allah, dünya- [ 1 4] yı amel diyarı, ahireti de karar yurdu kıldı. Böylece kötülük yapanları yaptıklarından dolayı cezalandıracak ve güzel dav­ ranışlarda bulunanları da güzellikle mükafatlandıracaktı r. Ya­ rın bu kavimle karşılaşacaksınız. Bu nedenle bu gece kıyam ı uzatın v e Kur'an' ı ç o k okuyun, Allah'tan sabır ve zafer dileyin. Hasımlarınıza karşı azimli ve kararlı ve sadık olun." Ardından ayrıldı. İ nsanlar da kılıçlarının, mızraklarının ve okları nın ba­ kımını yapmaya başladılar. Ka'b b. Cuayl et-Tağlibi yanların­ dan geçti ve şu beyitleri dile getirdi: Üm m et acayip bir durumla karşı karşıyadır. Yarın kim ya/ip ye/ir­ se m ülk on undur. Sözlerim yalan değil, doğrudur ve yarı n A rapların büyükleri helak olacak. "

Ravi dedi: Gece olunca A l i çıktı ve g e c e boyunca insanları se­ ferber etti. Sabah olunca da saldırıya geçti. Muaviye de Şamh­ larla onu karşıladı. Ali karşı taraftaki kabileleri tek tek sorarak kim olduklarını öğrendi. Ona Şamlıların kabileleri tanıtıldı. Ali karşı tarafın kabilelerinin isimlerini ve konuşlandıkları yerleri tan ıyınca Ezd kabilesine : " Karşı tarafın Ezdlilerine karşı sava­ şacaksınız." Has'am kabilesine: " Karşı taraftaki Has'amlılara karş ı bana yardımcı olacaksınız," d iyerek I raklı her kabileyi Şam ordusundaki koluna karşı konuşlandırdı. Irak tarafındaki herhangi bir kabilenin Şam ordusunda kolu yoksa o kabileyi başka bir kabileye karşı konuşlandırdı. M esela Bedle kabilesi­ nin Şam' da hatırı sayılır bir mensubu yoktu. Bu nedenle bu ka­ bile Lahm kabilesine karşı gö revlendirildi. İ ki taraf çarşamba günü topyekun saldırıya geçtiler ve gün boyu şiddetli bir mu­ harebeye tutuştular. Akşam olunca i ki taraf birbirlerine karşı üstünlük sağlamadan savaş meydanını terk ettiler. Perşembe sabahı Ali namazı hava aydınlanmadan kıldırdı. Ebu M ihnef dedi : Abdurrahman b. Cündeb el-Ezdi bana babasından naklen şöyle dediğini anlattı : Ali'nin o güne ka­ dar sabah namazını, bu kadar erken kıldırdığını görmedim. Namazdan sonra insanları harekete geçirdi ve Şam ordusuna

22

Tôrih u 't-Taberf

saldırd ı . Ali önce kendisi karşı tara f üzerine yürürdü. Şamhlar onun saldırıya geçtiğini görünce ona yönelerek yüz yüze gele­ cek şekilde onu karşılarlard ı . Ebu M ihnef dedi: Malik b. A'yen bana Zeyd b. Vehb el-Cü­ henl'den naklen şöyle anlattı : Ali çarşamba sabahı savaş mey­ danına çıktı ve hasımlarına yönelerek şöyle dua etti : " Ey yük­ seltilmiş, korunmuş ve mahfuz olan, geceyle gündüzün tecelli [151 ettiği, güneşle ayın içinde seyrettiği ve yıldızların menzillerinin bulunduğu, ibadetten usanmayan meleklerin ikametgahı olan göğün Rabbi ! Ey insanların, hayvanların, böceklerin, görülen ve görülmeyen; sayılamayacak kadar çok olan büyük mahluka­ tın karargahı kıldığın yeryüzünün Rabbi ! Ey denizde insanların yararına seyreden gemileri n, yerle gök arasında yönlendirilen bulutların, kaynatılmış ve alemi kuşatan denizin, yeryüzüne çakılmış kazık gibi duran ve mahlukatın faydalandığı dağların Rabbi ! Bizi düşmanımıza galip kılarsan, bizi azgınlıktan ve zu­ lümden koru ve hakka bağlı kıl. O nları bize galip kılarsan, bana şehadeti nasip eyle ve ashabımı fitneden koru ! " Ravi ded i : Çarşamba g ü n ü ta raflar yüz yüze gelerek ş i d ­ d etli b i r muharebeye tutuştular. M u harebe gece vakti ne ka­ dar s ürd ü. Taraflar ancak namaz vakitlerinde muharebeyi durd u ruyorlardı. İki ta ra fı n can kaybı oldukça fazlaydı. Gece olunca taraflardan hiçbiri hasmına üstünlük sağlayamadan çarpışmaya ara verdiler. Sabah olunca Al i hava aydınlanma­ dan, sabahın köründe sabah namazını kıldırdı. Akabinde Şam o rdusuna karş ı harekete geçti . Şamhlar onun harekete geçtiğini fa rk edince ileri gelenleriyle onu karş ıladılar. Ali'nin ordusunun sağ kanadına Abdullah b . Büdeyl, sol kanadına Abdullah b. Abbas komuta ediyordu. I rak kurralarının başın­ da Ammar b. Yasir, Kays b. Sa'd ve Abdullah b. Büdeyl vardı. İ nsanlar sancaklarının altında yerlerinde hazır bekliyorlardı. M e rkezde ise Ali b. Ehi Talib sağ ve sol kanatlarda yer alan Kufe ve Basra askerleri arasında M ed inelilerle birlikte yeri ni almıştı. Med inelilerin ekseriyeti Ensardan oluşuyo rdu. Yine Ali ' n i n maiyeti nde hatırı sayılır H u zaalı, Kinaneli ve diğer M e­ dineliler vard ı.

Tıirih u 't-Taberf

23

A l i komutasındaki ordusuyla Şamlılara karşı taarruza geç­ ti. M uaviye büyük bir kubbe çadır kurdurmuş ve üstünü pa­ muklu kumaşla örtmüştü. Şam o rdusunun çoğunluğu ölmek üzere ona biat etmişlerdi. D ı maşk süva rileri onun kubbe çadı­ rın ı n etrafını çevi rmi şlerdi. Abdullah b . Büdeyl komutasında­ ki sağ kanatla Habib b. Mesleme üzerine yürüdü. Onu sürekl i gerileterek, komutasındaki s o l kanadı püskürterek öğleye doğru o n ları Muaviye'nin karargahına kadar sürdü. Ebu M i hnef dedi: Malik b. A'yen bana Zeyd b. Vehb el-Cü- [16] heni'den naklen şöyle anlattı : İ b n B ü d eyl askerlerine ş öyle hitap etti : " M uaviye ehil olmadığı b i r işe talip oldu ve bunun için denk olmadığı kişiye karşı mücadeleye kalkışarak batılla hakkı i ptal etmek istedi, Arap ve ahzô.b ile6 üzerinize geld i . Onlara dalaleti süslü göstererek fitnenin sevgisini kalplerine yerleştirdi, durumu anlaşılmaz hale getirdi ve onların kalple­ rindeki kiri artırdı. Sizse Rabbinizin yolunda bir nur ve apaçık bir h üccet üzeresiniz. Öyleyse kalb i katı laşmış azgınlara karşı savaşın, onlardan ko rkmayın. E l i n izde tertemiz ve hayı rl ı olan Allah'ın kitabı olduğu halde onlardan nasıl korkarsınız? 'Yoksa on lardan korkuyor m usunuz? Eğer m üminlerseniz bilin ki asıl korkulacak olan Allah 't1r. Onlarla savaşın ki Allah sizin ellerin izle on/an cezaland1rsın, on/an rezil etsin, sizi onlara galip kılsın ve m ümin toplum u n kalbin i ferah latsın. '7 Bizler b ir kere Peygamber (sav.) ile birlikte onlarla savaştık. Şim di d e ikinci kez savaşıyoruz. Vallahi bu mücadelede onlar daha takva sahibi, daha temiz ve daha reşit değildir. Haydi, düşmana ka rşı savaşalım. Allah sizi mübarek kılsın." İbn Büdeyl, asker­ leriyle b i rlikte çetin bir şekilde savaştı. Eb u M ihnef dedi: Abdurrahman b . Ebi Amre el- Ensari bana babasından ve bir köles inden nakle n şöyle anlattı : Ali, Sıffin gü nünde i nsanları teşvik etti ve şöyle konuştu : Allah sizi elim bir azaptan kurtaracak; hayra, Allah'a ve Re­ sulü'ne iman etmeye, Allah yolunda cihada sevk eden bir tica6

7

Ahzab, sözlükte hizipler anlamına gelmektedir. Kur'an'da Kureyş ve Ga­ tafan kabilelerinden oluşan ve M ü slümanları bertaraf etmek için savaşan kabi le ve gruplar kastedilmektedir (çev.) . Tevbe, 9/ 1 3 - 1 4 .

24

Tdrih u 't-Taberi

reti size göstermiştir: Bunun mükafatı günahların bağışlanma­ sı, adn cennetinde güzel meskenlerdir: Ayrıca Allah size ş öyle haber vermiştir: ·�nah kendi yolunda kenetlenmiş bir yapı gibi saf bağlayarak savaşanları s ever:" O halde saflarınızı kenetlen­ miş bir yapı gibi düzgün kılın. Zırhlıları öne geçirin ve zırhsız [ 1 7] olanları arkaya alın. Dişlerinizi sıkın. Zira bu (taktik), kılıçları başlardan uzaklaştıran bir husustur. Mızrakları meyilli kul­ lanın. Zira bu durum, mızrakların ucunu korumak için daha uygun bir hareket tarzıdıı: Gözlerinizi yumu n. Zira bu durum kalbe sükunet ve sebat gücü verir. Bağırıp çağırmaktan imtina edin. Zira bu başarısızlığı bertaraf eder ve vakarlı bir duruştur. Sancaklarınızı eğmeyin ve indirmeyin. Onları yalnızca yiğitle­ rinize teslim edin. Zira ırzı ve mahremi koruyacak olanlar, zor­ luklar gelip çattığında sebat ve sabır gösterenler sancaklarıyla düşmanın üzerine giden vefa ehli yiğitlerdir. Sağından ve so­ lundan, önünden ve arkasından düşmana vurarak sancaklarını yere düşürmezler. Bir kişi için düşmanının hakkından gelmesi ve kardeşine yardım etmesi ve düşmanı kardeşine terk etme­ mesi yeterlidir: Aksi takdirde kınanır ve aşağılanmış olur. Nasıl kınanmaz ki bir kişi iki kişiye karşı mücadele ederken diğer kişi gücünü kullanmadan kaçar veya seyrederek düşmanı kardeşi­ ne musallat eder: Kim böyle davranırsa Allah onu cezalandırır. Öyleyse kendi kendinizi Allah'ın cezasına maruz kılmayın. Zira dönüşünüz Allah'adır. Nitekim Allah şöyle buyurur: "De ki eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsamz, kaçmamn sizefayda­ sı asla olmaz. O takdirde yaşatılacağımz süre de azdır."8 Allah'a yemin ederim ki dünyadaki kılıçtan kurtulursanız ahi retteki cezadan kurtulamazsınız. Sizler doğruluk ve sabırla yardım di­ leyin. Zira Allah sabırdan sonra zaferi ihsan eder:' ***

Savaştaki Azim v e Kararlılık

Ebu M ihnef dedi : Ebu Revk e l - H emdani bana şöyle anlattı : [1 8] Yezid b. Zeyd el-Erhabi insanları savaşa teşvik etti ve dedi ki:

Sağlam Müslüman dini ve düşüncesi sağlam olandır. Vallahi 8

Ahzab, 3 3 / 1 6 .

Tiirih u 't-Taberi

25

bu insanlar, kaybettiğimizi düşündükleri dini hakim kılmak ve o rtadan kaldırdığımızı düşündükleri bir hakkı ihya etmek için bizimle savaşmıyorlar. Onlar bu d ü nyada azgın krallar ol­ mak için savaşıyorlar. Onlar size galip gelirl erse -Allah onlara galibiyeti ve mutluluğu göstermesin- Said, Velid9 ve sefih ve sapık olan Abdullah b. Amir gibi davranacaklar. Onlar mec­ lislerinde kendisine, babasına ve dedesine verilmesi gereken bir d iyetmiş gibi Allah'ın malından bahsediyorlar. "Bu mal be­ n imd ir," der ve hiçbir günah endişesi d uymazlar. Sanki a n n e ­ s i v e babasından kalma bir mi ras g i b i telakki ediyor. Oysa b u Allah'ın malıdır. Kılıçlarımız v e mızraklarımızın gücüyle Allah o n u bize ihsan etti. Ey Allah'ın kulları, zalimlere ve Allah'ı n indird i kl eriyle hükmetmeyenlere karşı savaşın, hiçbir kınayı­ cının kınaması sizi bundan alıkoymasın. Zira onlar size galip gelirlerse dininizi ve dünyanızı i fsat e deceklerdir. N itekim on­ ları tan ıyorsunuz ve onları denediniz. Allah'a yemin ederim ki bugüne kadar kötülükleri hep a rtarak d evam etmiştir. Abdullah b. Büdeyl sağ kanadın başında olduğu halde şid­ detli bir çarpışmayla hasımlarına karşı savaştı, onları M uavi­ ye'nin kubbe çadırına kadar sürdü. Bunun üzerine, Muaviye'ye ölmek üzere biat eden askerleri, e m i r ve tali matını almak için ona geldiler. Muaviye sağ kanat ko m utanı İbn Büdeyl'e diren­ melerini istedi. Ayrıca Habib b. M eslem e'ye de haber gö nde­ rerek komutasındaki sol ka natla d evreye gi rmesini istedi. Bu­ nun üzerine Habib, komutasındaki askerlerle saldırıya geçti ve hasımlarını hezi mete uğrattı. I raklıların sağ kanadı geri çekildi, m eydanda İbn Büdeyl ile iki yüz veya üç yüz ku rra kaldı. Bunlar sırt sırta vaziyet alara k d i renmeye çalıştılarsa da geri çekilmek zorunda kaldılar. Bunun üzerine Ali, Sehl b. H u n eyf'e emir vererek komutasındaki M edinelil erle devreye girmesini söyledi. Ancak Şamlılar çok kalabalık birliklerle on­ ların üzerine yürüdüler. Onları sıkıştırarak sağ kanada kadar sürdüler. Sağ kanatla merkezdeki Ali'nin karargahı arasında Yemenli askerler vardı. Bunlar da hezimete uğrayınca geri çe­ kil m e Ali'nin karargahına kadar dayandı. Bunun üzerine Ali 9

Said b. el- A s ve Velid b. Ukbe.

26

Tdrih u 't-Taberf

sol kanada geçti. Sol kanattaki M udar da hezimete uğradı ama Rebia sebat etti. Ebu M i hnef dedi : Malik b. A'yen el-Cüheni bana Zeyd b . Vehb [ 1 9] el-Cüheni'den naklen şöyle dediği n i anlattı : Ali, maiyetinde oğulları ol duğu halde sol kanada doğru yönel iyordu. Yanında yalnızca Rebia kalmıştı . Oklar boynunun etrafında ve omuz­ larının üzeri nden geçiyordu Oğulları da önüne geçip Şam­ h askerlerle arasına girerek ona siper oluyorlardı. Ancak Ali onların bu davranışlarından hoşlanmıyor, tekrar öne geçerek onları yanına veya arkasına alıyordu. Bu sırada Ebu Süfyan'ın -veya Osman'ın veya Beni Ümeyye'den bir kişinin- kölesi Ah­ mer, Ali'yi gördü ve " İ şte Ali ! Kabe'nin Rabbine yemin ederim ki onu öldüreceğim ya da o beni öldürecek! Bunu yapmazsam Allah beni yaşatmasın," dedi ve Ali'nin üzerine yürüdü. Bu­ nun ü zerine Al i'nin kölesi Keysan onu karşıladı. Birbirlerine karşılıklı birer darbe indirdiler. Ancak Ahmer onu öldürdü. Bu kez Ali süratle üzerine gitti ve zırhının yakasından tutarak kendine doğru çekerek o n u o muzlarına aldı, sonra yere çar­ parak omuzlarını ve kolların ı kırdı. Arkasından Ali'nin iki oğlu M uhammed ve Hüseyin ona saldırıp kılıçlarıyla işini bitirdiler. Akabinde Ali'nin yanına döndüler. Manzara gözümün önün­ dedir. İ ki oğlu yanına dönünce H asan ayakta duruyordu. Ali ona: "Oğulcuğum! Sen de iki kardeşin gibi davransaydın ya," dedi. Hasan: "Ey Müminlerin E miri ! Bana ihtiyaç duymadılar;• dedi. Bu arada Şamlılar, Ali'ye çok yaklaşmışlardı. Buna rağ­ men yavaş yürüyordu. Hasan ona: " N e olur daha hızlı yürüsen de düşmanına karşı direnen askerlerinin yanına varsan," dedi. Al i : " Ey oğlum! Babanın bir gün eceli gelecek, hızlı yürümek o günü ne yaklaştırabilir ne de uzaklaştırabilir. Vallahi ölüm babanın umurunda değildir. Ölüm mü ona yoksa o mu ölüme rast gelecek bunlar onun umurunda değildir." Ebu M ihnef dedi : Fudayl b. H a dic el- Kindi bana Eşter'in kö­ lesinden naklen şöyle dediğini anlattı : I rak ordusunun sağ ce­ nahı hezimete uğrayıp da Ali sol cenaha geçi nce Eşter kendi­ lerine destek vermek i ç i n sağ cenaha doğru koşarken Ali'nin [20] yan ı n dan geçti . Ali ona: " Ey M a l i k ! " dedi. Malik: "Lebbeyk ! "

Td rih u 't-Taberf

27

dedi. A l i : " B u insanlara git v e onlara d e ki : Ondan kaçama­ yacağın ı z ölümden nereye kaçacaksınız? Bu hayat sizin için zaten kalıcı değildir." Bunun üzerine M alik kaçan insanları ka rşıladı ve onlara Ali'nin söylediği sözleri söyledikten sonra ş öyle d e d i : "Ey insanlar! Ben M alik b . e l - H aris'im. Ben Malik b. e l - H a ris'i m ! " Sonra insanların ke ndisini daha çok Eşter ad ıyla tanıdığını düşünerek: "Ben Eşter'im ! Ey insanlar bana gelin," dedi. Bunun üzerine bir grup ona yö neldi. Ancak bir grup da yanından ayrıldı. Bu kez de şöyl e seslendi: "Babalarınızın uz­ vunu ı s ırasınız! Bugün ne kötü savaştı nız. Ey insanlar M ez­ hic (kabilesini) bana gö nderin." Bunun üzerine M ezhic ona yöneldi. Onlara: "Sert taşı ısırdınız. Rabbinizi razı etmediniz, düşmanınızla savaşta ona karşı ihlasla hareket etmediniz. Oysa siz savaşın evlatları, baskınların adamları, sabah vakti­ nin mertle ri, düşmanı kovalayan süvariler, hasımların ölümü ve vurucu güç M ezhic'siniz. Sizden ö ç alı namaz, kanınız akı­ tılamaz ve hiçbir yerde bastırılamazdınız. Memleketinizin en sert ve sayıca kavminizin en büyüklerisiniz. Bugün ne yapar­ sanız yarın anılacaktır. Öyleyse yarın kötü anılmaktan sakının. Düşmanı nıza karşı koymakta sadık olun. Zira Allah sadıklarla beraberdir. Malik'in ruhunu elinde tutan Allah'a yemin ede­ rim ki bunlardan -Şaml ıları işaret etti- hiçbiri M uhammed (sav.) ka rşısında bir sivrisineğin ka nadına bile denk değildir. Sizler vuruşmayı iyi yaptığınız sürece varsınız. Yüzümü ağar­ tın ki yüzüme kan aksın. Siz bu büyük kitlenin üzerine gidin. Zira Allah onları dağıtırsa selin arkasının önüne uyduğu gibi, etrafı da dağılacaktır." Onlar: "Dilediğin yere bizi götürebilirsi n," dediler ve büyük çoğunluğu sağ cenahın yakınında sebat ettiler. Eşter de onla­ rı geri getirmeye başladı. H emdan'dan bir grup genç de ona katıldı. Bunlar sekiz yüz savaşçıydı, sağ kanatta sebat göster­ mişler ve en son onlar da hezimete uğramıştı. Yüz seksen can kayıpları oldu. Ayrıca on bir reisleri de öldürülmüştü. Bunlar sı rayla sancakları birbirlerinden d evralarak hepsi de öldürül­ dü. İ l k olarak Küreyb b. Şüreyh öldürüldü, ondan sonra sıray­ la Şürahb'il b. Şü reyh, M ersed b. Ş üreyh, Hübeyre b. Şü reyh,

28

Tdrih u 't-Taberi

[2 1 ] Yerim b. Şüreyh ve Sümeyr b. Şüreyh adındaki altı kardeş

öldürüldüler. Arkasından sancağı S ü fyan b. Zeyd, sonra Abd b. Z eyd ve arkasından Küreyb b . Zeyd devraldı. Bu üç kardeş öldürüldükten sonra sancağı U m eyre b. Beşir sonra H aris b. Beşir devraldı ve ikisi d e öldürüldü. Arkasından Kalfis'tan Veh b b. Küreyb sancağı d evraldı. Vehb düşman saldırısını karşılamaya kalktıysa da kavminden bir adam ona: "Allah sana rahmet etsin, kavmi n i n eşrafı bu sancağı savunurken öldürüldüler. Kendini ve kavminden geri kalanları da heba etme. Sancağınla geri çekil," dedi. Bunun üzerine meydandan çeki l i rken (kabilesinden b i r grup) : " Keşke Araplardan bizim kadar bir grup daha olsa da ölmek üzere bizimle itti fak etse­ ler, o nlarla birlikte ölene veya zafere ulaşıncaya kadar savaş­ sak," d iye söyleniyorlardı. Derken E şter'e rast geldiler. Eşter onlara : "Buyurun ben sizinle ölünceye veya zafere ulaşıncaya kadar geri dönmemek üzere i ttifak kurayım ve sözleşeyim," dedi. Bunun üzerine ona katıldılar. İ şte bu konuda Ka'b b. Cu­ ayl et-Tağlibi şöyle dedi: Mavi göz/ü10 Hemdanltlar m üttefik arayışı içindedir.

E şter sağ cenah istikametinde saldırıya geçti. Ancak geri çekilen sabır, vakar ve ve fa ehli birçok insan ona katıldı. Eşter hangi birlikle karşı karşıya gelse onları hezimete uğrattı, on­ lara baskın gelerek onları geri püskürttü. O böyleyken Ziyad b. e n - N adr'ın cenazesi askeri karargaha götürüldü. Eşter: " B u k i m ? " d e d i . Onlar: "Ziyad b. en-N adr'dır. S a ğ kanatta Abdullah b. Büdeyl ve maiyeti bertaraf edilince Ziyad sağ kanadın san­ cağını devraldı ve sebat ederek savaştı ve öldürüldü," dediler. Daha o götürülürk�n bu kez de Yezid b. Kays el-Erhabi taşına­ rak karargaha götürüldü. Eşter: " B u ki mdir?" dedi. "Yezid b. Kays 'tır. Ziyad b. en-Nadr öldürülünce Yezid b. Kays sağ kana­ dın sancağını devraldı ve savaşarak öldürüldü," dediler. Eşter: "Vallahi sabrıcemil ve asil davranış budur. Kişi öldürmeden [22] ve ö l dürülmeden veya ölümle burun buruna gelmeden savaş meydanından ayrılmaktan h i cap d uymaz mı?" 10

M avi gözlü ifadesi alçak ve düşük insandan kinayedir. Düşman Bizansl ılara benzediğinden dolayı olmalıdır.

Tiirih u 't-Taberf

29

E b u M ihnef dedi: Ebu Cenab el- Kelbi bana Hür b. Sayyah en-N ehai' den naklen şöyle anlattı : O gün Eşter atın üzerin ­ deyken elinde Yemen işi bir kalkan vardı . Onu indirince içinde dökülmeye yüz tutmuş su varmış gibi gö rünüyordu. Onu kal ­ dırınca da parıltısı gözleri kamaştı racak kadar parıldamak­ taydı . E şter kılıcıyla vuruyor ve şöyl e d iyordu: Şiddetli ve zahmetli hamleler. Son ra da her şey aydınlli}a kavuşur.

Ravi dedi: Haris b. Cümhan el-Cu'fi, Eşter'i gördü. Ancak demir bir yüzlük taktığı için onu tanı madı. Ona yaklaştı ve ·�nah, M ü minlerin Emiri'yle Müslüman cemaat için hayrını versin," dedi. Eşter onu tanıdı. Ona: " Ey İbn Cümhan ! Senin gibi bir kimse bu durumumda benden nasıl geri kalabili r ! " d e d i . B u n u n üzerine İ b n Cümhan o n a baktı v e o n u tanıdı. Zira i ri yarı ve uzun boylu bir adamdı. Sakal ı da seyrekti . Eş­ ter' e : "Sana canım feda. Vallahi senin burada olduğunu daha yeni anladım. Ölünceye kadar senden ayrılmayacağım," dedi. Kays ' ı n iki oğlu Münkız en-N füti ve H i myer en-Nfüti onu gö­ rünce M ünkız, Himyer'e : ·�raplar a ras ında bu adam gib is i yoktur. Ancak onun bu muharebesi iyi niyete dayanıyorsa," dedi. H i myer ona: "N iyeti yaptığından farkl ı olabilir mi?" dedi. M u nkız: " Korkarım ki bir mülk peşindedir," dedi. ***

E b u M ihnef dedi: Fudayl b. H adic bana Eşter'in kölesinden naklen ş öyle anlattı : Sağ kanattan kaçanların büyük çoğun - [23] luğu E şter'in komutası altında toplanınca onları teşvik etti ve ş öyle dedi: "Dişlerinizi sıkın ve topyeku n hasımlarınızla karşılaşın. Babalarının ve kardeşlerinin öcünü almak iste­ yen, düşmanlarına öfkelenen ve öç almaktan alıkonmamak ve d ü nyada ayıplanmamak için kendilerini ölüme hazırlayan insanlar gibi saldırın. Allah'a yemi n ederim ki insanlar için e n kötü mağlubiyet, dinlerinde mağlup olmalarıdır. Sizin has ı m ­ larınız dininiz sebebiyle sizinle sava şmaktadır. Onlar sünneti öldürmek, bid'ati ihya etmek ve Allah'ın, güzel basireti nizle sizi dalaletten kurtarmışken sizi tekrar dalalete düşürmek istiyo r. Ey Allah'ın kulları ! Dininiz için kanlarınızın akmasına

30

Tilrih u 't-Taberi

hoşnut olun. Zira Allah sevabınızı verecektir. Naim cennetleri Allah'ın katındadır. H arpten kaçmak, izzet ve şerefi yok eder; feyden mahrum ederek hayatta ve ölümden sonra zelil kılar; dünyada ve ahirette rezil eder." Eşter, Şam ordusuna karşı saldı rıya geçti ve onları ikindiyle akşam arasında Muaviye'nin karargahına kadar geriletti ve Ab­ dullah b. Büdeyl ile maiyetinde bulunan ve bir toprak yığını gibi yere yapışıp kalan, sayıları i ki yüz ila üç yüz arasındaki kurraya kadar ilerledi ve Şam askerlerini ya nl arı n dan uzaklaştırdı. On­ l a r kardeşlerinin kendilerine yaklaştıklarını görünce: " M ümin­ lerin Emiri ne yaptı?" diye sordular. Onlar: "Müminlerin E miri sağdır ve sol kanattadır; önüne çıkan düşmana karşı savaş­ maktadır," dediler. Abdullah ve arkadaşları: ''Allah'a şükür, biz onun ve sizin öldürüldüğünüzü sanıyorduk," dediler. Abdullah b. Büdeyl arkadaşları na: "İleriye doğru hamle yapalım;· dedi. Bunun üzerine Eşter onlara haber göndererek: "Böyle hareket etme. İ nsanlarımızla birlikte sebat ederek .savaş. Bu bizim için daha hayırlı olduğu gibi senin ve adamlarının can güvenliği için de daha iyidir," dedi. Ancak Abdullah dinlemedi ve Muaviye'nin karargahı üzerine yürüdü. Etrafında dağ gibi düşman ordusu vardı. Elinde iki kılıç olduğu halde adamlarının önünde vuru­ şuyor, ona yaklaşanları öldürüyordu. Bu minval üzere yedi kişi­ yi öldürdü. Muaviye'ye yaklaşınca maiyetindeki adamlarından bir grupla birlikte her taraftan kuşatıldı. Abdullah yine de öldü­ rülünceye kadar savaştı. Yanındaki arkadaşlarından bazıları da öldürüldü, bazıları da yaralı olarak geri çekildiler. Bunun üze­ rine Eşter, İbn Cümhan el-Cu'fi'yi onların imdadına gönderdi. O onları takip eden Şam askerlerine saldırarak İbn Büdeyl'in adamlarından kurtulan gruba nefes aldırdı ve Eşter'in yanına döndüler. Eşter onlara: "Benim görüşüm sizin görüşünüzden daha doğru değil miydi? Size askerle birlikte sebat etmenizi [24) emretmemiş miydim ! " dedi. Muaviye : "İbn Büdeyl savaşarak ilerlerken onu görüyor musunuz? O onların koçudur," demiş­ ti. İ b n Büdeyl öldürülünce Muaviye adamlarını gönderdi ve "Onlara bakın o kimdir;• d iye söyledi. Şamlı olan bu adamlar ona baktılar ancak tanımadık, dediler. Bunun üzeri ne Muaviye

Tdrih u 't-Taberl

31

bizzat gidip başında durdu ve " Evet, b u Abdullah b . Büdeyl'dir. Vallahi H uzaa'nın kadınları imkan bulsalar erkekleri yanında bizimle savaşırlardı. Onu yatırın:· dedi. Onu yatırdılar. M uaviye; "Bu adam şairin anlattığı gibidir: O savaşın erbabıdır. Savaş o n u ısırırsa o da onu ısırır. Bir gün sa­ vaş o n a karşı ciddiyetini gösterirse o da azmini ortaya koyar.

Bu beyit Hati m et-Tai'ye aitti r. E şter, Muaviye ordusuna karşı saldırıya geçti . Bunun üzeri n e M uaviye, Eş'ariler ve Ak­ kiler ile karşı koydu. Eşter, Mezhic' e : '�kk'e karşı koyun;• dedi. Sonra H emdan arasında durdu ve Kindelilere : "Eş'aril ere karşı savaşın," dedi. İki taraf arasında şiddetli bir muharebe cereyan etti. Eşter bu hengamede kavminin karşısına geçip : " Bunlar Akkilerdir, onlara saldırın," d iyordu. Bunun üzerine Akkiler dizleri üzerine çöküp ş öyle diyorlard ı : Akk'in başlarına getireceğinden vay Mezh iclilerin annesinin hali­ ne! On ların annesi ağladıkça ağlayacak!

İ ki taraf akşama kadar savaştı. Eşter, H emdan ve çeşitli kab ilelere mensup savaşçıların başında savaşıyordu. Şam­ lılara saldırdılar ve onları gerileterek Muaviye'nin etrafında birbirlerine bağlanmış vaziyette bulunan beş safa kadar püs­ kürttüler. H atta ilk dört safı da bertaraf ederek Muaviye'yi koruyan beşinci safa ulaştılar. B u n u n üzerine Muaviye atının getirilmesini söyledi. Ata bindi (ve kaçmak istedi). Muaviye s o n raları şöyl e derdi: "Kaçma k iste d i m ancak E nsardan İ b n İtnab e'nin sözünü hatırladım. (İbn İtnabe Cahiliye dönemi in­ sanıdır. İtnabe de Belkayn'dan bir kad ındır.) : İffetim ve hayam azimli kah ramana karşı ileriye a tılmam, beni kaçma ktan alıkoydu. Kötülüğe karşı malımı harcamam ve övg üyü malımla sa tın al­ mam da bana mani oldu. Nefsim her coşup harekete geçmek istediğinde ona, yerinde dur ki övülesin ve rahat edesin derim. Bu sözler beni kaçmaktan alıkoydu.

Ebu M ihnef dedi : Malik b. A'yen el- Cüheni bana Zeyd b. [25] Vehb'den naklen şöyle anlattı : Ali, sağ cenahının kendi m ev-

32

Tdrih u 't-Taberf

kiine ve saflarına geri d ö ndüğünü, karşısındaki düşmanını geri püskürterek karargahlarında ve merkezlerinde o nlarla vuruştuklarını görünce onlara yöneldi ve onların önünde du­ rarak şöyle dedi : "Geri çekildiğinizi, saflarınızı terk ettiğinizi, azgın ve kaba sahalarla Şam Arabının sizi nasıl geriletti klerini gördüm. Oysa sizler Arapların m e rt insanlarısınız ve Kur'an tilavetiyle geceleri ihya eden, yanlış yolda olanlar yollarını şaşırdıklarında siz hak davanın insanlarısınız. Geri çekildik­ ten sonra tekrar dönmeseydi niz, ye rinizden ayrıldıktan sonra saldırıya geçmeseydiniz, muharebeden kaçanın hak ettiği ce­ zayı hak etmiş olacak ve helak olanlardan olacaktınız. Ancak sizi gerilettikleri gib i onları gerilettiğinizi, saflarınızdan ayır­ d ıkları gibi sizin de onları saflarından ayırdığınızı, kılıçları­ nızla onları bertaraf etmek suretiyle kovulan susamış develer gibi baştakileri sondakilere karıştıklarını görmem gal eyanımı teskin etti ve ruhumun elemini dindirdi. Artık sabır ve sebat edin. Size güven duygusu ihsan edildi, Allah imanla size sabır ve s ebat verdi. Kaçan bilmelidir ki Rabbini kızdırmış ve ken­ dini helake götürmüştür. Kaçışta Allah'ın gazabı ve daimi bir zillet ve kalıcı bir rezill ik, feyi n elden gitmesi ve hayat düzeni­ n i n bozulması söz ko nusudur. Kaçanın ömrü kaçışla uzamaz ve Rabbinin rızasına nail olmaz. B u akıbete uğramadan kişi­ n i n ölmesi, bu durumlara düşmesinden daha iyidir." Ebu M ihnef dedi : Abdüsselam b . Abdullah b. Cabir el-Ah­ mesl bize şöyle anlattı : S ı ffin'de B e dle kabilesinin sancağı Ahmes b. el- Gavs b. E n mar'daydı ve onu Ebu Şeddad - Kays b. M ekşuh b. H ilal b. el-H aris b. Amr b. Cabir b. Ali b. Eslem b. Ahmes b. el- Gavs- taşıyo rdu. B e dle ona: "Sancağı mızı sen taşı," dedi. Ebu Şeddad: " B aşkası taşısa benden daha iyidir;" dedi. Ancak onlar: "Senden başkasını istem iyoruz," dediler. Ebu Şeddad : "Vallahi sancağı ben taş ı rsam, sizi altın kaplama­ lı kalkan sahibinin yanına kadar götürmeden geri durmam," [26] dedi. Onlar: "Dilediğini yap," dediler. Bunun üzerine sancağı aldı ve saldırıya geçerek askerlerini altın kaplamalı kalkan sa­ hibinin yanına kadar götürdü. Adam, Muaviye'nin adamların­ dan oluşan büyük bir grubu n arasındaydı. Ravilerin anlattığı-

Tdrih u 't-Taberf

33

na göre b u şahıs Abdurrahman b. H a l i d b . Velid el-Mahzumi idi. B u m evkide iki taraf şiddetli bir muharebeye tutuştular. Eb u Şeddad kılıcını çekerek kalkan sahibine karşı saldırıya geçti. Ancak Muaviye'nin kölesi Rumi önüne çıktı ve ayağına i n d i rd i ği bir darbeyle ayağını kesti. E b u Şeddad da ona b ir da r b e i n dirdi v e onu öldürdü. Bunun üzerine h e r taraftan mızraklar ona yöneltildi ve öldürüldü. Onun ardından sanca­ ğı Abdullah b. Kıl' el-Ahmesi aldı ve ş u b eyitleri dile getird i : Allah Ebu Şeddad'ı uzak etmesin. Zira o çağırıcının davetine ica ­ bet etti. Kılıcıyla düşmanın üzerine gitti. Kovalamada o ne güzel ada mdı. Vuruşmada ve celadette de güzeldi.

O da öldürülünceye kadar savaştı. Bunun üzerine sancağı kardeşi Abdurrahman b. Kıl' aldı. O da savaştı ve öldürüldü. Arkasından Afif b. İyas sancağı aldı. İ ki taraf savaşa ara ve­ rinceye kadar sancak onda kal dı. Kays b. Ehi Hazim'in kar­ deşi Hazim b. Ebi Hazim el-Ahmesi d e öldürüldü. Nuaym b . Suheyb b. Uleyye el-B eceli d e o g ü n öldürüldü. Bunun üzeri­ ne amcası oğlu ve adaşı N uaym b . e l - H aris b. Uleyye -Muavi­ ye tarafındaydı- Muaviye'ye gitti ve ona: "Öldürülen bu kişi amcam oğludur. Onu bana ver onu defnedeyim," dedi. M u a ­ viye : " O n u defnetme. O b u n u h a k etmiyo r. Vallahi b i z Osman b. Affan'ı ancak gizlice defnedebildik," dedi. Nuaym: "Vallahi ya defnedilmesine izin verirsin ya da karşı tarafa iltihak eder ve seni terk ederim," dedi. Muaviye : ·�rap şeyhlerini gö rüyor­ sun. Onlar kendi hallerinde bırakıldılar. Sen de amcanın oğlu­ nun defnedilmesini benden istiyorsun. Dil ersen o nu de fn e t ya da bı rak," dedi. Bunun üzerine N uaym onu defnetti. Ebu M ihnef dedi: Haris b. H asire e l - E zdi bana Ezd'in Nemir kol undan bazı yaşlı zevattan nakl e n ş öyle anlattı : Ezd, Ezd'e karşı görevlendirilince M i hnef b. Süleym, Allah'a hamdüse­ nada bulunduktan sonra şöyle konuştu : "Büyük bir hata ve cesim b ir beladır ki biz kavmimize kavmimiz de bize karşı gö­ revl e n dirildi. Vallahi bu kendi elimizle ellerimizi kes memiz, ka natlarımızı kılıçlarımızla koparmamız gibidir. Biz kendi grubumuza destek vermez ve l i derimize sadakat göstermez-

34

Tiirih u 't-Taberf

[27) sek küfretm iş oluruz. B öyl e davransak da onurumuzu çiğne­

miş ve ocağımızı söndürmüş olacağız." Bunun üzerin e C ü n ­ deb b. Züheyr şöyle ded i : "Vallahi biz onları dünyaya getiren babaları olsak ya da onlar bizi d ünyaya getiren babalarımız olsalar sonra da grubumuzdan ayrılıp imamımızı kötüleseler, milletimize ve zimmetimize zulümle hükmetseler, onlar yan ­ lış yolları n dan dönmedikçe, davetimize icabet etmedikçe b iz üzerinde itti fak ettiği miz yolumuzdan ayrılmayız. Aksi takdir­ d e aramızda çok can kaybı olacaktır." M ihnef, teyzesi oğlu olan M ihnef'e: '/\ilah senin n iye tin i a z i z kılsın. Vallahi küçüklüğünde d e büyüklüğünde de hep kötümser olarak bilindin. Vallahi iki görüş arasında tercih yapmak durumunda kal dığımızda Cahiliye dönemi n d e olsun, M üslüman olduktan sonra olsun hep zor olan ve çetin olanı tercih ettin. Allah'ım bizi belayla i mtihan etmek yerine bize afiyeti ihsan etmen, bizim için daha sevimlidir. Allah'ı m her birimize dilediğini ver," dedi. Ebu Büreyde b. Avf da şöyle konuştu : Allah'ım aramızda razı olacağın hükümle hü kmeyle. Ey kavmi m ! Bu insanların yaptık­ larını görüyorsunuz. Bizim için cemaatin istikameti uyulacak yoldur. Eğer hasımlarımız doğruysalar, kötülükte örnek olmak -bildiğimiz kadarıyla- dünyada ve ahirette zarar verir. Ardından Cündeb b. Züheyr ileriye atıldı ve Şam Ezdilerin başıyla mübarezede bulundu. Ancak Şamlı, Cündeb'i öldürdü. Ayrıca onun adamlarından Abdullah b. Sa'lebe'nin iki oğlu İ ci ve Sa'd, Mihnef'le birlikte onun grubundan Nacid'in iki oğlu Abdullah ve H alid, Uveyf' in i ki oğlu Amr ve Amir, Abdullah b. Haccac, Cün deb b. Züheyr ve Ebu Z eyneb b. Avf b. el-H aris öl­ dürüldüler. Abdullah b. e l - H usayn el- Ezdi, Ammar b. Yasir'in grubundan olan kurrayla birlikte çıktı ve onunla vuruldu. Ebu Mihnef dedi : H aris b. Hasire bana Nemir'den bazı yaş­ lılardan naklen şöyle anlattı : Akabe b. Hadid en-Nemri, Sıffin gününde şöyle dedi : "Bilesiniz ki dünyanın merası çer çöp oldu, ağaçları soldu ve dalları kırıldı. Yenisi çürüdü, tatlısının tadı acı oldu. Size doğru söyleyen bir adam olarak haber vereyim ki

Td rih u 't-Taberi

35

dünyadan usandım ve ruhum ondan sıkıldı. Şehadeti hep arzu [28] ettim, bulunduğum ordularda ve baskında hep onu kolladım durdum. Ancak Allah onu bugüne kadar bana nasip etmedi. Şimdi şu andan itibaren onu kollayacağını ve ondan mahrum olmamayı arzu ediyorum. O halde siz ey Allah'ın kulları, Allah'a düşmanlık yapanlara karşı niçin cihattan geri kalıyorsunuz'? Yoksa önünüzde duran ve canınızı alacak olan ölümden mi korkuyorsunuz? O ölüm ki önünüzde durmaktadır ve ruhunuzu m uhakkak alacaktır. Yoksa bir kılıç darbesinden mi korku­ yorsunuz? Bu darbenin karşılığında Allah'ın yüzüne bakmak ve ahirette peygamberler, sıddıklar, şehitler ve hayırlı insanlarla buluşmak karşılığında dünyayı vereceksiniz. Bunu yapmamak isabetli bir görüş değildir." Sonra gitti ve dedi ki : "Ey kardeşle­ rim ! B u dünyayı öteki dünya karşılığında sattım. İşte yüzümü ona çevirdim. Allah ümidinizi boşa çıkarmasın." Bunun üze­ rine kard eşleri Abdullah, Avf ve Malik ona uydular ve dediler ki : "Senden sonra dünya rızkını istemeyiz. Senden sonra Allah hayatı kahretsin. Allah'ım kendimizi Senin rızan için feda edi­ yoruz." Sonra ileriye atıldılar ve savaşarak öldürüldüler. Ebu M ihnef dedi : Sıla b. Züheyr e n - N ehdi bana Müslim b. Abdullah ed- Dababi'den naklen şöyl e a n lattı : Kabilemle b i r­ likte S ı ffin'e katıldım. Şemir b. Zilcevşen ed- Dababi de bizim­ le beraberdi. Edhem b. Mu h riz el-Bahili onunla mübarezeye çıktı. Edhem, Şemir'in yüzüne kı lıçla vurdu. Şemir de o na bir darbe indirdi ancak ona zarar veremedi. Akab inde Şemir yüküne gitti ve susad ığı için su i çti. Ardından mızrağı aldı ve şöyle d e d i : Ben kardeşim Biilıile 'nin davacısıyım. Bir mızrak darbesiyle isabet kaydetmezsem, Ya da savaşta bir kılıç darbesiyle ölüme veya katile denk bir vuruşla.

S o n ra Edh em'e saldırdı ve o n u öld ürdü. Sonra "Bu onun karş ılığı," dedi. E b u M ihnef dedi : Amr b. Amr b . Avf b . Malik el-Cüşemi bana ş öyle anlattı : Bişr b. İ s m et e l - Müzeni, Muaviye'ye ilti­ hak etm işti. İ nsanlar Sıffin' de savaşırken Bişr b. İsmet, M al i k [29]

36

Tôrih u 't-Taberi

el-Akadiyye'yi -asıl adı Malik b. el-Cülah el-Cüşeml'dir ancak daha çok el-Ukadiyye adıyla bilinmektedir- Şamlıları şaşırtıcı bir şekilde, adeta kıyım kıyım öldürürken gördü. Müslüman ve cengaver bir adamdı. Bişr, gördüğü manzara karşısında ö f­ kelendi ve Malik'e saldırarak onu mızrakla vurdu ve yere dü­ şürdü fakat ayrıldıktan sonra böyle bir cengaveri vurduğuna pişman oldu ve şöyle dedi: Rabbimden ve içinden b a n a n efret duyan Mevsum atının sah ibin ­ den beni affetmelerini diliyorum. Toz duman içinde ve vuruşmamn sinsice gerçekleştiği bir anda fı r­ sat kollayarak mızrakla o n u vurdum.

B u sözleri İbnü'l-Akadiyye'ye ulaşınca şöyle söyledi: N e olur, Bişr b . İsmet'e haber verin k i b e n başkalarıyla vuruşmak­ la m eşgulken Fırsatı kolladı ve sinsice isabet kaydetti. Evet, savaşçılar öyledir. Kimisi mertçe vururken kim isi de sinsidir.

Ardından Abdullah b. Tufeyl el-Bekkfö, Şam askerlerinden bir gruba saldırdı. Sonra ayrılınca I raklılardan Muaviye'ye il­ tihak eden Beni Temim'den Kays b . Kurre onu takip etti ve mızrağı sırtına dayadı. Ancak Abdullah b. Tufeyl'in amca oğlu Yezid b. Tufeyl, olaya m üdahale ederek mızrağı Temimlinin omuzları arasına dayadı ve "Vallahi onu vurursan ben de seni vuracağım," dedi. Bunun üzerine Temimli: 'J\llah adına söz ver, mızrağımı adamının sırtından çekersem sen de mızra­ ğını çekeceksin," dedi. Yezid ona: "Tamam, sana Allah adına söz veriyo rum," dedi. Bunun üzerine Temlmli mızrağı nı İbn Tufeyl'in sırtından çeki nce Yezid d e mızrağını Temimlinin sır­ tı ndan çekti. Temimli ona: " Ki m lerdensin?" dedi. Yezid : " Beni Amir'den," dedi. Temimli : "Size kurban olayım. Sizinle nerede karş ılaşsam asil insanlarsınız. Beni öldürseydin bugün ailem ve kabilemden öldüreceği niz o n b i rinci kişi olacaktım," dedi. İ nsanlar KO.fe'ye dönünce Yezid b. Tufeyl'e, amca oğulları ara­ sında olabilecek şekilde serzenişte bulununca Yezid ş öyle karşılık verdi: Görmedin mi, Sıffin 'de b ü tün dostlar seni terk ederken b e n sam i­ m iyetle sen i savundum.

Tarih u 't-Taberf

37

Hızlı v e g ü r sesli bir at sırtında san a saldıran Hanzalf'yi senden de/ettim.

Ebu M ihnef dedi: Fudayl b. Hadic bana şöyle anlattı : Şam (30) ordusundan bir adam meydana çıktı ve karşı tarafı mübare­ zeye davet etti. Abdurrahman b. M u h riz el- Kindi et-Tamahi karşısına çıktı. Bir saat boyu nca m ü cadele ettiler. Sonra Ab­ durrahman Şamhya karş ı bir hamle yaptı ve göğüs çukuruna mızrağın ı saplayarak onu öldürdü. Sonra indi, adamın zırhını ve silah ı n ı aldı. Maktul Habeşli ç ı ktı. Bunun üzeri ne Abdur­ rahman: "İnna /il/ahi ve in na ileyh i raci 'un (Biz Allah 'tan geldik yine A llah 'a döneceğiz) . Nefsimi kim e karşı tehlikeye atmışım ! Siyah b i r köle," dedi. Yine Akk kabilesinden bir adam çıktı ve hasımlarını mübarezeye davet etti. Bunun üzerine karşısına Kays b . Fehdan el- Kinani el-B edeni çıktı. Akkli ona saldırdı. Ancak Kays onu vurdu. Arkadaşları onu taşıdılar. Bunun üze­ ri ne Kays b. Fehdan şöyle dedi: Sıffin 'de Akk, iki tarafın süvarileri karşılaşınca onları öfkeyle vur­ dujj u m uzu öjjrendi. Biz savaş sancaklarını taşırken hakkını veririz. Kılıç ve kalkanla rı­ m ızı beyaz olarak vururuz ve kırmızı olara k çıkarırız.

Ebu M i h n e f dedi: Fudayl b. Hadic bana şöyle anlattı : Kays b. Fehdan adamlarını teşvik eder ve şöyle derdi : "Saldırdığı­ nız zaman topyekun saldırın. M eydandan ayrıldığınız zaman da birlikte ayrılın. Gözlerinizi yumun, az konuşun ve has ım ­ larınızı b ertaraf edin. Sizin tarafınızdan Araplara bir eksiklik gel mesin." Ravi dedi: Benü'l-Haris b. Adi' den N üheyk b. Uzeyr, B e ni Zühl'den Amr b. Yezid ve Said b. Amr öldürüldüler. Kays b. Yezid -Ali'nin tarafından Muaviye'nin tarafına firar etmişti­ m eydana çıkarak karşı tarafı mübarezeye davet etti. Ona karşı kardeşi Ebü'l-Amerrata b. Yezid çıktı. Ancak birbirlerini tanı­ yınca d u rdular ve yerlerine dönerek h e r biri (kendi tarafına) kardeşiyle karşı karşıya geldiğini söyledi. E b u M ihnef dedi: Alu Amir b . C üveyn et-Tai'den Ca'fer b . H uzeyfe b a n a şöyle anlattı : S ı ffin gününde Tay kabilesi şiddet­ li bir m u harebe çıkardı. Bunun üzeri n e onlara karşı kalabalık gruplar çıkarıldı. Hamza b. Malik el- H emdani onların yanına

Tarih ıı 't-Taberf

38

geldi ve "Kimlerden oluyo rsunuz? Allah sizi esirgesin ! " dedi. Abdullah b. Halife el-Bevlani -şair ve hatip bir Şiiydi- dedi ki : [3 1 ] " B i z ovanın, sahranın ve aşılmaz hurma ağaçlı dağın Tayleri­ yiz. Biz iki dağın ve Uzeyb ile el-Ayn arasındakinin hamileri ­ yiz. B i z mızrakların, vuruşmanın Tayleriyiz. B i z sabahın sü­ varileriyiz ! " Hamza b. Malik: "Ne m utlu sana! Kavm ini güzel anlattın," dedi. Bunun üzerine Ab dullah şöyle dedi : Bu topluluğun yardımınınfa rkın a varmadıysan bize gel, h ayretler içinde kalarak bizim farkım ızı göreceksin ! A rdından iki taraf arasın da şiddetli bir çarpışma oldu. Bun u n üze­ rine Abdullah b. Halife şu beyitleri dillendirdi: Çağırıcı savaş için çağrıda bulu n u n ca gönüllü olarak azimle kılı­ cıma sarılır ve korku salardım. Yüzü n ü kapatanı indiririm ve m übarezeye çıkanı öldürür, çevik ve cesur savaşçıyı bertaraf ederim.

B i ş r b. Asfıs et-Tai el-Milkati de şu beyitleri dile geti rdi : Ey ovanın ve dağların Tayyi! Kılıç ve m ızraklarla savaş meydan ı n a çıkın! Büyüklerin iz ve cengô verlerinizle çıkın ve cahillerin büyükleriyle savaşın! Onlar ki dalalet yolunu m eslek edin m işlerdir.

O gün İbnü'l-Asfıs'un gözü çıktı. B u konuda şöyle dedi: Keşke bu diğer gözüm d e diğeri g i b i çıksaydı da insanlar a rasında a n cak bir rehberle yürüseydim. A h ! Keşke Mutarrif, Sa 'd ve Müstenfr b. Hôlid'den sonra yaşa m a ­ saydım ! Savaş sırları ortaya çıkarı n ca onla r g ibisini anaların doğurm adı­ ğı anlaşılır. (32]

Son ra ayağıma kastettin ve ya rısı kesildi. Arkasından elime kas­ tettin ve kolumu da aldın.

Ebu M i h nef dedi: Ebü's-Salt et-Teymi bana Mu harib yaşlı­ larından naklen şöyle anlattı : Onlardan Hanser b. Ubeyde b . Halid adında bir adam vard ı. Ço k cesur b i r insandı. S ı ffi n gü­ nünde insanlar savaşırken arkadaşlarının hezimete uğradık­ larını görünce şöyle seslenmeye başladı: " Ey Kays topluluğu ! Sizin nezdinizde şeytana itaat Rahman'a itaatten daha kıy-

Tiirih u 't-Taberi

39

metl i d i r ! Savaştan kaçmak Allah'a isyandır ve O'nun gazabını gerektirir. Sabır ve sebat da Allah'ın rızasını gerektirir ve O'na itaattir. Siz O'nun gazabını rızasına ve O'na isyan etmeyi itaat etmeye tercih ediyorsunuz. Ölümden sonra huzur ve rahatl ık ancak n e fsini hesaba çekenler için söz konusudur.'' Sonra şu beyitleri dile getirdi: Hayır, sırtını çevirip kaçan kurtulamaz. Ben ne vazgeçer ne d e ka­ çarım. Ben silahsız gaddar/arla da olmam.

Hanser ağır yaralanıncaya kadar savaştı. Sonrasında Ferve b. N evfel el-Eşcai ile birlikte uzlete çekilen beş yüz kişinin ara­ sındaydı. Deskere ve Bendeniceyn'd e konaklamışlardı. O gün N eha' kabilesi şiddetli bir muharebe çıkardı. O günkü çarpışma­ da onlardan Bekir b. Hevze, Hayyan b. H evze, B eni Bekir en-Ne­ ha'dan Şuayb b. Nuaym, Rebia b. Malik b. Vehbil ve Alkame b. Kays el- Fakih'in kardeşi Ubey b. Kays öldürüldü. Alkame'nin de ayağı kesilmişti. Şöyle dedi: " Keşke ayağım sağlıklı olsaydı, diye temenni etmiyorum. Ondan dolayı Rabbim nezdinde güzel mükafatımı dilerim. Rüyamda kardeşimi veya bazı kardeşleri­ mi görmeyi arzu ediyordum. Bunun üzerine kardeşimi rüyada gördüm. Ona: 'Orada neyl e karşılaştı nız?' dedim. Bana: 'Biz ve onlar karşılaştık ve Allah'ın huzurunda hesap verdik. Bizim de­ lillerimiz o nları susturdu; dedi. Kendimi bildiğimden beri bu rüyayla sevi ndiğim kadar hiç sevinmiş değilim." Ebu M ihnef dedi: Süveyd b. H ayye el- Esed) bana Hudayn b. [33] e l - M ünzir' den naklen şöyle anlattı : S ıffin vakasında önce bazı kişiler Ali'ye giderek dediler ki : "Görd üğümüz kadarıyla Halid b. M uammer, Muaviye'yle mektuplaştı. Ko rkarız ki ona iltihak eder." Bunun üzerine Ali ona ve b i z i m bazı eşrafımıza haber gö ndererek onları davet etti . H uzuruna çıkınca Allah'a ham­ düsenada bulunduktan sonra şöyle dedi : " Ey Rebia toplul uğu ! Siz b e n i m yardımcılarımsınız. B e n i m davetime icabet ettiniz. Benim indimde Araplar arasında e n güvenilir insanlarsınız. Ancak bana intikal eden bilgilere göre M uaviye, adamınız Hali d b. M ua mmer'le mektuplaşmaktad ı r. Onu getirttim ve sizi de topladım ki sizi ona şahit tutayım ve ona söyleyeceklerimi

Tii rih u 't-Taberf

40

de dinleyesiniz." Sonra ona yöneldi ve şöyle dedi: " Ey Halid b. M uammer! Bana intikal eden bilgiler doğruysa Allah ve hu­ zuru m da bulunan Müslümanlar şahit olsunlar ki sen l rak'ta kalmak, Hicaz'a veya Muaviye'nin hakimiyetinde olmayan bir yere gitmekte muhayyersin. Eğer hakkında söylenenler yalansa bizim kalpl erimiz senden dolayı mutmaindir." Bu­ nun üzerine Halid yemin ederek bunu yapmadığını s öyledi. Bizden bazı adamlar da: " B öyle davrandığını bilseydik onu öldürürdük," dediler. Şakik b. S evr es-Sedı1si: "Halid b. M uam ­ mer, Ali v e Rebia'ya karşı M uaviye ve Şamhlara yardım ed er­ se m uvaffak olamaz;• dedi. Ziyad b . Hasafe de şöyle dedi: " Ey M ü minlerin Emiri ! İbn M uammer' e yemin ettir, sana ihanet etmesin," dedi. Bunun üzerine Ali ondan söz aldı ve ayrıldık. Savaşta perşembe günü sağ cenah hezimete uğrayınca Ali ya­ nında oğulları olduğu halde bize geldi ve insanların içinde bu­ lunduğu hali umursamayarak yüksek sesle: "Bu sancaklar ki­ mindir?" dedi. Biz: "Rebia'nın sancaklarıdır," dedik. Al i : " Bun ­ lar Allah'ın sancaklarıdır. A l l a h b unların sahiplerini ko rusun. Allah onlara sabır ve sebat ihsan etmiştir," dedi. Sonra bana: " Ey genç! Sancağı nla bir arşın ilerler misin," dedi. "Olur. Valla­ hi on arşın bile olabilir," dedim. Bana: "Yeter yerinde dur," de­ yinceye kadar sancağı ileriye doğru aldım ve bana em rettiği ye rde durdum, adamları mda yanımda vaziyet aldılar. ***

Ebu Mihnef dedi : Ebü's-Salt et-Teymi bize şöyle anlattı : [34] Teymullah b. Sa'lebe'nin yaşlılarının şöyle dediklerini duy­

d u m : Kı1fe'si ve Basra's ıyla Rebia kabilesinin sancağı Bas­ ra' dan Halid b. Muammer'deydi. Ayrıca sözü geçen zevatı n şöyle dediklerini duydum: Halid b. M uammer ve Süfyan b . S evr es-Sedı1si kendi aralarında anlaşarak Bekir b. Vail'in s an ­ cağını Basra'dan H udayn b. e l - M ü nzir'e teslim ettiler. Kendi aralarındaki rekabet sebebiyl e : "Sancak bizden olan ve s oyu sopu bilinen bu adamda olsun. Sonra bu konuda nihai görü­ şümüzü ortaya koyacağız," dediler. Ardından Ali, Rebia kabilesinin sancağını Halid b. M u ­ a m mer'e teslim etti. Ravi dedi: M uaviye, H i myer kabilesinin

Tiirih u 't-Taberi

41

savaşacağı üç kabileden birini kurayla belirledi. I rak tara­ fında sayısal olarak en büyük kabileler bunlardı. Bu üç ka­ bile H e m dan, M ezhic ve Rebia kabileleriydi. Kura Rebia'ya düştü. Bunun üzerine Zülkela': "Allah kahretsin, ne kötü bir şan s ! Vu ruşmaktan hoşlanmad ı n ! " dedi. Zülkela', Himyer ve onunla irtibatlı olanların başında savaş meydanına yöneldi. Ubeydullah b. Ömer b. el-H attab da Ş a m kurralarından dört bin kişinin başında, onlarla birlikteydi. Zülkela' sağ kanadın başında olduğu halde Rebia'ya karşı saldırıya geçti. Rebia, I rak ordusunun sol cenahını oluşturuyordu. İbn Abbas da bu cenahtaydı ve onları komuta ediyord u . Zülkela' ve Ubeydullah b. Ö m e r, s üvari ve piyadeleriyle şiddetli bir saldırıda bulundu­ lar. Seçkin ve salih kullar dışında Rebia'nın sancakları adeta sarsıldı. Akabinde Şamlılar meydandan ayrıldılar. Ancak kısa bir m ü d d et sonra tekrar saldırdılar. Ub eyd ullah b. Ömer ş öyle diyordu: " Ey Şamlılar! Bu I rak kabil esi, Osman b. Affan'ın katilleri ve Ali b. Ebi Tal ib'in yard ı mcılarıdır. Bu kabileyi he­ zimete uğratırsanız, Osman'ın intikamını almış olursunuz ve Ali'yle I raklılar helak olurlar. Bunun üzerine şiddetli bir saldırı gerçekleştirdiler. Ancak Rebia onların karşısında sebat etti; zayı f ruhlularla başarısız olanlar dışında sancaktarlar, m eta­ net ve sabır timsali olanlarla şeref ve izzet ehli güzel bir sabır gösterdiler. Bunlar yerlerinde sebat ettiler. Halid b. Muammer kavm inden bazı kişilerin (savaş meydanından) ayrıldıklarını görü nce o da ayrıldı. Sonra sancaktarların sebat ettiğini ve askerin de sabır ve metanetle savaştıklarını görünce döndü ve ayrı lanlara seslenerek dönmelerini s öyledi. Bunun üzerine kavminden onu itham etm ek isteyenler: 'J\yrılmak istedi an- [35] cak bizim sebat ettiğimizi görünce geri döndü," dediler. Buna karşı H a l id: "B izden kaçanlar oldu da onları geri çevirmek için ayrıldım. Sonra bana uyanlarla birlikte size geldi m," diye­ rek şüphe uyandıran bir davranış sergiledi. Ebu M ihnef dedi: Bekir b. Vail'den b i r adam bana M ihrez b. Abdurrahman el-İcli'den nakl e n ş öyle anlattı : Halid o gün şöyle d e mişti : "Ey Rebia topluluğu ! Allah her birinizi ikamet ve doğum yerinden getirdi, sizi yeryüzüne çıkardığından beri

42

Tii rih u 't-Taberi

benzeri görülmemiş bir şekilde topladı. Eğer el kaldırmaz ve düşmanınız karşısında geri çekilir ve saflarınızdan ayrılırsa­ nız, Allah sizin yaptıklarınıza razı o lmaz, küçük olsun b üyük olsun kiminle karşılaşırsanız, ' Rebia dokunulmazlarını rezil etti, savaşmaktan çeki ndi. Bu yüzden onların cenahından Araplar saldırıya uğradı,' d e rler. Sakı n bugün Araplar ve M ü s ­ lümanlar sizden dolayı kötümserliğe kapılmasın. Sizler ilerle­ meye ve ileriye atılmaya d evam eder ve Allah rızası için sab­ re derseniz -nitekim ilerlemek sizin adetiniz, sabır da s i z i n seciyenizdir-, niyetiniz halis olara k hareket ederseniz, Allah size dünyada şeref ve ahirette kere m iyle muamele edecektir. Allah, güzel işler yapanların ecrini zayi etmeyecekti r." Bunun üzerine Rebia'dan b i r adam kalkıp dedi ki : "Valla­ hi Rebia işlerini sana devrettiği için kaybetmiştir. Bize e m i r vererek ölünceye kadar, kanı m ı z akıtılıncaya kadar yeri miz­ den ayrılmamamızı, yeri mizi te rk etmememizi söylüyorsun. İ nsanların çoğunun ayrıldıklarını görmüyo r musun?" Kav­ minden bazı adamlar da kalktılar ve onu aza rlayarak dillerine doladılar. Halid kalktı ve onlara ş öyl e dedi: "Bu adamı aranız[36] dan uzaklaştırın. Zira aran ızda kal ı rsa size zarar verecek, ay­ rılırsa sizden bir şey eksilmeyece kti r. Bu, sayıyı eksi ltm ez ve m e m leketi dold urmaz. Alicenap b i r kavmin hatibi olarak Al­ lah cezanı ve rsin ! Nasıl da doğruluk ve istikametten saptı n ! " Rebia, Himyer ve Ubeydullah b . Ö m e r arasındaki muharebe şiddetlendi ve araları nda can kaybı a rttı. Öldürülenler arasın­ d a Sümeyr b. el-Haris e l - İ di d e vard ı. Çok çetin bir savaş çıydı. Ebu Mihnef dedi : Ceyfer b. E b ü ' l - Kasım el-Abdi bana Yezid b. Alkame ve Zeyd b. Bedr el -Abdi' den nakl en şöyle anlattı : Sıffin gününde Ziyad b. Hasafe, Abdülkays'a gitti. H i myer ka­ bileleri Zülkela' ko mutasında Bekir b. Vail'e karşı seferber ol­ muşlardı. İ çlerinde Ubeydullah b. Ö m e r b. el-Hattab da vard ı. Şiddetli bir muharebe oldu. Öyle ki tamamen yok olmaktan endişe ettiler. Ziyad b. Hasafe: " Ey Abdülkays ! Bugünden son­ ra B ekir diye bir kabile olmayacak," dedi. Bunun üzeri ne atla­ ra bindik ve karşılıklı olara k b irbirimizi durdurmaya çal ıştık. Ancak kısa bir süre geçmişti ki Zülkela' yaralan dı, Ubeydul-

Tii rih u 't-Taberi

43

lah b. Ömer öldürüldü. Bunun üzerine H emdan: "Onu H a ni b. H attab el-Erhabi öldürdü," dedi. H a d ramfit: "Onu Malik b. Amr et-Tin'i öldürdü," dedi. Bekir b. Vail d e : " B eni Aiş b. Malik b. Teymullah b. Sa'lebe'den Muhriz b . Sahsah onu öldürdü;' dedi. Onun kılıcını Zülvişah aldı. M uaviye, Kufe'de Bekir b. Vail'i bundan sorumlu tuttu. Onlar: " B izden olan ve Basra' da ikamet eden Muhriz b. Sahsah adında bir şahıs onu öldürdü," dediler. Bunun üzerine Muaviye ona haber göndererek kılı­ c ı ondan aldı. Nemir b. Kasıt' ı n reisi, Teymullah b. Nemir' den Abdullah b. Amr'dı. Hişam b. Muhammed dedi: "Ubeydullah b. Ömer'i Muhriz [37) b. Sahsah öldürmüş ve kı lıcını Zülvişah almıştı. O, Ömer'in kıl ıcıyd ı ." Ka'b b. Cuayl et Tağlibi bu ko nuda şu beyitleri dile geti rmişti : Bilesin iz ki gözler Sıfjin 'de o silahşor için ağlıyor. On un süvarileri m eydan ı terk ederken o yerinden ayrılmadı. Esma 'nın gözleri önünde Vail'in kılıçlarını değiştiriyordu. Eğer ölüm sahası onu yakalamasaydı o delikanlı olarak yaşamaya de­ vam edecekti. Ubeydullah 'ı yerde terk edilm iş olarak bıraktık. Damarlarında n ka n la r fışkırarak ya tıyordu.

Bu b eyitler daha fazl adır. Aynı günde onlardan Bişr b. M ür­ re b. Şürahbil ve Haris b. Şürahbil de öldürülm üştü. Esma bint Utarid b. H acib et-Temimi, Ubeydullah' ı n zevcesiydi. Daha sonra Esma, Hasan b. Ali'yle evlendi. E b u M ihnef dedi : Kardeşimin oğlu G ıyas b. Leklt el-B ekri bana ş öyle anlattı : Ali, Rebia kabilesi alanına geçince kendi aralarında konuştular ve dediler ki : '�li sizin sancağı nız altı ­ na sığındıktan sonra vurulacak olsa rezil olursunuz." Şaklk b. S evr d e onlara : "Ey Rebia topluluğu ! İ çinizde tek bir can bile kalsa Ali aranızdayken ona ulaşılırsa Araplar nezdinde hiçbir mazeretiniz olmaz. Onu koruyabilirseniz hayatta sizin için b i r ş e r e f olarak anılacaktır." Bu n e d e n l e Ali onların yanına geçin­ ce benzeri daha önce görülmemiş b i r m uharebede bulund u ­ lar. N itekim A l i bu hususta şu b eyitleri d i l e getirdi :

Tô.rih u 't-Taberf

44

Siyah bir sancak, gölgesi dalgalanmaktadır. On u ileriye taşıym de­ n ilince Hudayn ileriye a tılır. On u ölümün üzerine sürm ekte ölüm havuzlarmdan kan ve ölüm akmaktayken. İ bn Harb 'e mızrak ve kılıç darbelerini tatt1rdık. Bunun neticesinde strtım dön üp gitti ve savaştan im tina etti. A llah m uharebede sabır gösteren, ölümün üzerine giden bu kav­ me m ükafatını ihsan buyursun. Onlar iffet ve asalet timsalidir. [38]

Erkeklerin homurtuları duyulurken en güzel haberler onlarm ha­ berleri, en güzel meziyetler onlarm meziyetleridir. Rebia yı kastediyorum. Onla r kalabalık bir orduyla karşılaşmca cesur, savaşp ve yardımsever insanla rdır. ***

Ammar b. Yasir'in Öldürülmesi Ebu Mihnef dedi: Abdülmelik b . Ebi Hurre el-Hanefi bana ş öyle anlattı : Ammar b. Yasir meydana çıktı ve şöyle dedi: Al­ lah' ı m ! Biliyorsun ki Senin rızan kendimi bu denize atmamda olduğunu bilsem kendimi atarım. Allah'ım bilirsin ki Senin rızan kılıcımın ucunu göğsüme dayayıp sonra üzerine eğilip sırtımdan çıkarmakta olduğunu bilsem onu da yaparım. Al­ lah' ı m ! Bugün bu fasıklara karşı cihat etmekten daha hayırlı bir amel olmadığını biliyo rum. Bundan daha hayırlı bir amel bilsem onu yapardım. Ebu Mihnef dedi : Sak'ab b . Züheyr el- Ezdi bana şöyl e anlat­ tı : Ammar b. Yasir'in şöyle dediğini işittim : Vallahi bir kavim gö rüyorum. Onlar batıl ehlini bile tereddüde sevk edecek şe­ kilde sizi vuracaklar. Allah'a yem i n ederim ki bizi döve döve H ecer hurmal ıklarına kadar götürseler bile hak üzere olduğu­ muzu, onların da batıl üzere olduklarını bileceğiz. M uhammed b. Abbad b. M usa bize şöyle anlattı : Muham­ m e d b. Fudayl bize Müslim el-A'ver ve Habbe b. Cüveyn el-A­ reni'den naklen şöyl e dediğini anlattı : "Ben ve Ebu M e s'ud, M edain'de H uzeyfe'ye gittik. Yanına girince bize: " İ kinize de m e rhaba," dedikten sonra şöyle dedi : "Geride bıraktığınız Arap kabileleri içinde sizin kadar sevdiğim kimse yoktur." Ben b u övgünün Ebu Mes'ud'a ait olduğunu düşündüm. Ona ş öyle

Tarih u 't-Taberi

45

dedik: " Ey Ebu Abdullah! Bize hadis rivayet et. Zira fitneden korkuyoruz." H uzeyfe: " İ çinde İ b n Sümeyye'nin bulunduğu [39] gruba katılın. Zira Resulullah'ın (sav.) şöyle buyurduğun u işitti m : "Onu yoldan çıkmış asi bir g r u p öldürecektir. O n un son azığı da kıvamsız bir süttür." Habbe dedi: "Sıffin gününde onun (Ammar b. Yasir'in) şöyle dediğine şahit oldum : 'Bana dünyadaki son azığımı getirin.' Bunun üzerine ona geniş ve halkası kırmızı bir bardak kıvamsız süt getirdiler." Huzeyfe rivayetinde kıl kadar hatada bulunmadı. Ammar şöyle dedi: Bug ü n sevgililere, Muhammed v e h izbine ka vuşacağım!

Vallahi bize vura vura bizi H ecer h u rmalıklarına kadar gö­ türseler yine hak üzere olduğumuzu, onların da batıl üzere olduklarını bileceğiz. Ölüm kılıcın ucunda ve cennet kılıcın parıltısı altındadır. M uhammed bana Halef, Mansur b. Ebi N üveyre ve Eb u M ihnef'ten anlattı. Hişam el-Kelbi'den naklen Ebu Mihnef'in şöyle dediği bana anlatıldı: Malik b . A'yen el-Cüheni bana Zeyd b. Vehb el- Cüheni'den naklen o gün Ammar b. Yasir'in şöyle dediğini anlattı : 'J\llah'ın rızasını talep edip de mal ve evlat peşine kim düşmez?" Bunun üzerine bir grup insan ona yöneldi. Ammar onlara: "Ey insanlar! İ b n Affan'ın kanının pe­ şine düştüklerini söyl eyen ve onun mazlum olarak öldürüldü­ ğünü savunan bu insanlar üzeri n e yü rüyelim. Vallahi onların gayesi O s man'ın kanı değildir. Onlar dünyanın tadını aldılar, onu sevdiler ve ondan hoşlandılar. Onlar bilirler ki hak o n ­ lar hakkında uygulanırsa i ç i n e göm ül d ükleri dünyadan o nları mahru m edecektir. Hem onların İslam'ın geçm işinde insan­ ların itaati ni ve başlarına geçmeyi hak edecek bir ko numla­ rı yoktur. Bu sebeple de onlara uyanları, ' İ mamımız mazlum olarak öldürüldü,' sözüyle kandırdılar. Bundan gayeleri zorba krallar o l maktır. Bu hileyle, gö rdüğünüz duruma geldiler. Bu hile o l m a sa iki k işi onların p e şi n d e n gitmez. Ya Rabbi ! B i z e yard ı m e t . N itekim b i z e yardımın çok o l d u . Eğer bu işi onla­ ra bırakırsan kullarına yaptıklarından dolayı onları elim bir azaba duçar et! " dedikten sonra yürüdü. ve ona uyan gru p da peşinden gitti . Amr'a yaklaşınca dedi ki : "Ey Amr! Dinini Mı-

46

Tiirih u 't-Taberf

sır (valiliği) karşılığında sattın. Yazıklar olsun ! Yazıklar olsu n ! N ice kerel er İ slam' d a saplantıların oldu." Ubeydullah b. Ömer b. e l - H attab'a da şöyle d e d i : ·�nah seni kahretsi n ! İslam düş[40] manının oğlu ve İslam düşmanı olana uymak suretiyl e dinini sattı n." Ubeydullah: " H ayır, ben Osman b. Affan'ın (ra.) kanı­ nın davacısıyı m," dedi. Ammar: "Seni bildiğim kadarıyla şahit­ lik ederim ki bu fiilinle Allah'ın rızasının peşinde değilsin. Sen bugün öldürülmezsen ya rın öl eceksin. Düşün, herkese niye­ tiyle muamele edildiğinde sana nasıl muamele edilecektir?" M usa b. Abdurrahman e l - M esruki bana Ubeyd b. Sabbah, Ata b . M üslim ve A'meş'ten nakl e n Ebu Abdurrahman es-Sü­ lemi'nin şöyl e dediğini anlattı : Sıffin'de Ammar b. Yas i r'in Amr b. el-As'a şöyle dediğini işittim : Bu sancağın sahibine karşı Resulullah (sav.) ile beraber üç kere savaştım. Bu da dördüncüsüdür ve bu kez d e bu sancak ilk üç halinden daha hayırlı ve daha takvalı değildir. Ahmed b. Muhammed bize Velid b . Salih, Ata b. Müslim ve A'meş'ten naklen Ebu Abd u rrahman es-Sül emi'nin şöyle dedi­ ğini anlattı : Sıffin'de Ali'yle birlikteydik. Onun hamle yapma­ sını engellemek maksadıyla atını tutmaları için iki muhafızı gö revlendirmiştik. Muhafızların i h mali olduğunda Ali hamle yapar ve kılıcını kanla boya m ayıncaya kadar dönmezdi. Hatta bir gün yine hamle yaptı ve kı lıcı bükülünceye kadar savaştı. Sonra döndü ve kılıcı onlara atarak: " B ükülmeseydi geri dön­ meyecektim," dedi. A'm e ş : "Vallahi bu vuruşma tereddütsüz bir vuruşmadır," deyince Ebu Abd urrah man: "Onlar bir söz d uydular ve onun gereği ni yaptılar. Onlar yalancı olmadılar." Ebu Abdurrahman ded i : Ammar, Sıffin' de hangi yö ne yö ne­ lirse o tarafta bulunan Resulullah'ın (sav.) ashabının onun peşinden gittiklerine şahit oldum. Onun, Ali'nin sancakta­ rı M irkal, Haşim b. Utbe'ye gelip ş öyle dediğini görd ü m : " Ey H a şi m ! Tek gözlülük ve korku m u ? Savaşı kuşatmayan bir tek gözlüde hayır yoktur." Derken iki saf arasında bir adam gö­ ründü ve dedi ki : "Vallahi b u imamına muhalefet edecek, as­ kerine ihanet edecek ve gayretini esirgeyecek. Ey Haşim bin," dedi. Haşim bindi ve yürüyüş e geçerek şöyle dedi:

Tii rih u 't-Taberf

47

Tek gözlü bir adam ki, akrabalarm ı gözetir ve hayat içindeki m ü ­ cadelesi onu usandırmıştır. Çaresi yok, ya yenecek ya da yenilecektir.

Ammar da şöyle diyordu : " Ey H a ş i m ilerl e ! Cennet kılıç- [4 1 ] )arın gölgesinde, ölüm d e mızrakların uçlarındadır. Göklerin kapıları açılmış ve huriler ziyn etlerine bürünmüşlerdir. Bugün sevgililere, Muhammed ve h izbine kavuşacağım!

Ammar ve Haşim öldürüldüler ve dönmediler. Ravi dedi: Re­ sulullah'ın (sav.) ashabından orada bulunanlar ikili hakkında bir malumata sahiptirler ve bu işin bir nişanesi olduklarını bi­ lirler. Gece olunca kendi kendime, karşı tarafa geçeyim de baka­ yım Ammar'ın öldürülmesi hakkında bizim bildiklerimizi onlar da biliyorlar mı?" diye düşündüm. - N itekim savaşa ara verdi­ ğimizde onlarla karşılıklı olarak konuşurduk.- Atıma bindim. Ortam sakindi. Karşı tarafa geçti m. Bir de ne göreyim, Muavi­ ye, Ebü'l-A'ver es-Sülemi, Amr b. el-As ve Abdullah b. Amr -bu zat aralarında en iyisiydi·- dörtlüsü birlikte yürüyorlardı. Ara­ larındaki konuşmayı kaçırmamak için atımı sürerek aralarına girdim. Abdullah babasına dedi ki : " Babacığım, bugün bu ada­ mı öldürdünüz. Oysa Resulullah'ın (sav.) onun hakkında sözü vardır." Amr: "Ne söyledi?" d iye sordu. Abdullah şöyle dedi: " M escidi bina ederken bizimle beraber değil miydin? Herkes tek kerpiç, tek taş taşırken Ammar ikişer kerpiç ve ikişer taş ta­ ş ıyordu. Bu sırada baygınlık geçirdi. Bunun üzerine Resulullah (sav.) yanına vardı ve yüzündeki top rağı silerek: «Ey Sümey­ ye'nin oğl u ! Herkes bir kerpiç bir taş taş ırke n sen sevap kazan­ mak için ikişer kerpiç, ikişer taş taşıyorsun. Sen böylesin. Ama buna rağmen seni, asi bir grup öldürecek!»" Bunun üzerine Amr atını Muaviye'ye doğru sürerek: " Ey Muaviye ! Abdullah'ın söylediklerini duymadın mı?" dedi. M uaviye: "Ne söyledi?" diye sordu. Amr ona rivayeti söyledi. Muaviye : "Sen ahmak bir yaşlı­ sın. Hala konuşurken adeta idrarında kayıyorsun. Ammar'ı biz mi öldürdük? Ammar'ı onu savaşa getirenler öldürdü," dedi. Ardından da insanlar çadırlarından çıkarak: "Ammar'ı öldüren­ ler onu savaşa getirenlerdir," diye bağırıyorlardı. Bilemiyorum Muaviye mi yoksa onlar mı daha ilginçtir!

48

Tiirih u 't-Taberf

Ebu Ca'fer dedi: Rivayete göre Ammar öldürülünce Ali, Re­ bia ve H emdan'a: "Siz benim zırh ı m ve mızrağımsınız," dedi. Bunun üzerine on iki bin savaşçı gönüllü olarak etrafında top­ landılar. Al i katı rına b i n d i ve o n l a r ı n ö n ü n e düşerek saldırıya [42) geçti. H epsi de tek yürek gibi savaşıyorlardı. Şamhların dağıl­ mayan tek bir safı kal madı. Önlerine çıkanları adeta biçtiler. M uaviye'ye kadar ilerlediler. Ali ş öyle diyordu: On ları vuruyorum ancak gözleri çıkık, karn ı büyük Muaviye yi gö­ rem iyorum!

Sonra Muaviye'ye : " İ nsanlar bizim için niye öldürülüyor? Karşıma çık da Allah hakkımızda h ükmünü versin. Kim has­ mını öldürürse muradına ermiş olacak," diye seslendi. Bunun üzerine Amr, Muaviye'ye : '/\dam sana insaflı davrandı," dedi. Muaviye : "H ayır insaflı olmadı. Biliyorsun ki kim karşısına çı­ karsa onu bertaraf ediyor," dedi. Amr: 'l\ma onunla vuruşmak sana yakışır;· dedi. Muaviye : "Sen benden sonrası için emirl i­ ğe göz diktin," dedi. H işam, Ebu Mihnef'ten naklen ş öyle dedi : Abdullah b. Ab­ durrahman b. Ebi Amre bana Süleyman el-Hadrami'den nak­ len ş öyle dediğini anlattı : Ebu Amre'ye : "On ları görmez mi­ sin? O n ların -Şamhların- şekli ve şemaili ne güzeldi r. Bizim topluluğumuzun hali ne kötü d ü r ! " dedim. O bana: "Sen ke ndi­ ne bak ve ke ndini ıslah et. İ nsanları bırak, onlar nasıl olursa olsun," dedi. ***

Herir Gecesi Haşim b. Utbe el-Mirkal ve Herir Gecesi Ebu M ihnef dedi: Ebu Seleme bana şöyle anlattı : Haşim b. Utbe ez-Zühri akşama doğru insanlara şöyle seslendi : "Kimin muradı Allah ve ahiret yurduysa bana gelsin." Haşim adamla­ rından bir grupla birlikte defalarca Şamhlara saldırdı. Hangi tarafa saldırırsa o taraf sabırla direniyor ve çetin bir şekilde vuruşuyorlardı. Bunun üzerine askerlerine: "Gördükleriniz [43) sizi korkutmasın. Vallahi onlarda gördükleriniz Arap hami-

Ttirih u 't-Taberf

49

yeti, onun sancakları altında ve merkezlerinde direnmekten başka bir şey değildir. Ancak onlar dalalet içinde, sizlerse hak üzeresiniz. Sabırlı olun, birlikte sabredin ve bir araya gelin. B i rlikte düşmanımız üzerine teenniyl e yürüyelim. Sebat edin, birbirinize yardım edin, Allah'ı anın ve kardeşlerinize sual etmeyin, fazlaca sağa sola dönüp bakmaktan kaçının, hasım­ larınız gibi dayanın ve Allah için onlara karşı cihat edin. Niha­ yetin d e Allah bizimle onlar arasında h ükmünü verecektir ve O, hüküm verenlerin en hayı rlısıdır." Arkasından kurradan bir grupla hamlesini sürdürdü ve ak­ şama doğru adamlarıyla birlikte kıyasıya savaştılar ve sevine­ cekleri durumlara şahit oldular. D e rken karşılarına bir genç çıktı, ş öyle diyordu: Ben Gassan krallarının oğullarında n ım. Ben Osman 'ın din inde­ n im. Osma n b. Affan 'ı Ali'nin öldürdüğ ü n e dair, beni sarsan bir haber aldım, bana inan!

Sonra da saldı rıyor ve hiç istikametini değiştirmeden kı­ lıcıyla vu ruyor, sövüp sayıyor ve hiç susmuyordu. Haşim b. Utbe ona: " Ey Allah' ın kul u ! Bu sözün sonu husum etti r ve bu vuruş manın so nunda hesap ve rmek vardır. Allah'tan kork. Zira Allah'a döneceksin. Allah seni bu tutumundan dolayı ve ne yapmak istediğin hakkı nda seni so rguya çekecekti r," dedi. Ada m : "Ben sizinle savaşacağım. Zira bana anlatıldığına göre lideriniz namaz kılmıyor. Siz de namaz kılmıyo rsunuz. Size karşı savaşacağım, zira sizin lideriniz halifemizi öldürdü, siz de ona yardımcı oldunuz," dedi. Haşim ona: "Senin İbn Affan ile n e alakan var? Onu, Muhammed'in ashabı ve onların oğul­ larıyla birlikte insanların kurraları öldürdüler. Zira dine aykı­ rı işler yaptı, kitabın hükümlerine muhalefet etti. Onlar dinin ehlidir ve insanların meseleleri h akkında hüküm vermekte senden ve senin adamlarından daha l ayıktırlar. Ben bu ümme­ tin ve bu dinin bir an için ihmal edildiğini sanmıyorum," dedi. Ada m : "Vallahi ben yalan söylemiyorum. Zira yalan zararlı b i r ş eyd i r," dedi. H aşim: "Bu işin ehli olanlar bu işi daha iyi bilir. İ ş i ehline ve bilenlere bırak," dedi. Bunun üzerine adam ş öyle

Tarih u 't-Taberi

50

[44] d e d i : "Vallahi bana nasihat ettiğini sanıyorum;· dedi. H a ş i m :

"Sen l i derimizin namaz kılmadığını s öylüyorsun. Halbuki o , Resulullah (sav.) i l e birlikte n a m a z kılan i l k kişidir, insanlar arasında Allah'ın dinini en iyi bilendir ve Resulullah'a (sav.) en yakın kişidir. Benimle b i rlikte gördüğün kişilerin hepsi, Al­ lah'ın kitabını okuyorlar, gece uyu maz ve namaz kılarlar. Bu şakiler v e yollarını şaşıranlar seni saptırmasın," de di. Genç ada m : " Ey Allah'ın kulu ! Seni salih b i r kişi olarak görüyorum. Bana s öyl er misin? Ben tövbe edebilir m iyim?" dedi. Haşi m : " Evet, e y Allah'ın kul u ! Allah'a tövbe e dersen, senin tövbeni kabul eder. Zira O, kullarının tövbesini kabul eder, günahlarını a ffeder ve arınanları sever," dedi. Bunun üzerine genç adam Şamlılardan ayrıldı ve bulunduğu yoldan döndü. Şamlılardan bir adam ona: " I raklı seni kandırdı;· dedi. Genç adam: " Hayır bana nasihat etti," dedi. Akabinde Haşim ve adamları kıyasıya savaştılar. Ona süratl i anlamında, M i rkal denirdi. Zira s avaş­ ta çok hızlı hareket ederdi. Haşim ve adamları arkaları ndan gelenlerin işini kolaylaştı racak şekilde savaştılar ve zaferi gözleriyle gördüler. Akşam vakti Tenı1h'a ait bir birlik onların üzerine yürüdü. Haşim ve adamları onlara saldırdı. Haşim sa­ vaşırken şöyle diyo rdu: Tek gözlü adam yakınlq rın ı b i ryere doğru götürüyor. Hayatı usa­ nıncaya kadar yaşamıştır. Hasım larını mızrakla vurara k helak etmektedir.

Rivayete göre Haşim o gün dokuz veya on kişi öldürmüştür. Ancak H aris b. el-M ünzir et-Ten ı1hi ona saldırdı ve onu mız­ rakla vurarak yere düşürdü. Ali ona haber göndererek sanca­ ğı takd i m etmesini emretti. Haşim elçiye : "Karnıma bak," ded i . Haşim'in karnı yarılm ıştı. Bunun üzerine Ensardan Haccac b . Gaziyye şöyle dedi: İbn Büdeyl ve Haşim 'i öldürmekle iftihar edersen iz. Bilin ki Zül­ ke/ô. "ı ve Ha vşeb 'i biz öldürdük. Şiddetli m uharebeden son ra kardeşiniz Ubeydullah 'ı da ô.deta dö­ vülm üş bir et yığını olarak m eydanda bıraktık. [45]

Deveyi ve sahiplerin i biz kuşa ttık ve bertaraf ettik. Ve biz size ka­ rışık bir zehir içirdik!

Tü rih u 't-Taberi

51

H işam, Ebu Mihnef'in şöyle dediğini anlattı : Malik b . A'yen el-Cüh e ni bana Zeyd b. Vehb el-Cüheni'den şöyle anlattı : Ali aralarında Velid b. Ukbe'nin de bulunduğu Şamlılardan bir grubun yanından geçti. Ona sövüyorlardı. Ona durumları haber verilince onların karşısında bulunan adamlarına ş öy­ le d e d i : Bunlara karş ı çıkın, vakar ve sükunetinizi koruyun. İslam'ın vakarı ve salihlerin tarzıyla ha reket edin. Vallahi ce­ halete en yakın olanlar, onların l i deri ve onlara emir veren M u aviye, İbn Nabiğa, Ebü'l-A'ver es-Sü lemi ve had cezas ına çarptı rılmış şarapçı İbn Ebi Muayt'tır. Asıl beni tahkir eden ve kötüleyenler onlardıı: Bugünden önce de benimle s avaş­ madılar. O zaman ben onları İ slam'a davet ed erken onlar beni putla ra tapmaya çağı rıyorlardı. Allah'a hamdolsun. Daha önce fa.sıklar bana husumet beslediler. Allah, onları kötü etsin. B u büyük b i r musibettir. Makbul olmayan, İ slam' d a n ve ehlinden ted i rgin olan bazı fa.sıklar bu ü m metin yarısını kandırdılar ve kalplerine fitne sevgisini yerleşti rdiler. İ ftira ve bühtanla arzularını yö nlendirdiler. Allah'ın nurunu söndürmek üzere bize savaş açtılar. Allah' ım onların bağını ve sözünü çöz, gü­ nahları sebebiyle onları helak et. Zira d ostun zelil olmaz, düş­ manın da aziz olmaz. Ebu M ihnef dedi : Nümeyr b. Va'l e bana Şa'bi' den naklen ş öyle anlattı : Ali, sancakları altında d uran ve yerlerinden ay­ rı lmaya n bir grupla karşılaştı. Bunun üzerine insanları onlara karşı harekete geçmeye teşvik etti. Onların Gassan kabilesin­ den oldukları söylendi. Ali şöyle d e d i : " B unlar, onlara nefes aldırm ayacak, kafaları bölecek, kem i kleri parçalayacak, kol­ ları ve elleri ko paracak, alınları demir çubuklarla çatlatacak, kaşları göğüsler ve çeneler üzerine d ökecek peş peşe mızrak darbelerine maruz kalmadan yerlerinden ayrılmayacaklar. Sabır ehli ve sevap peşinde olanlar nerede?" Bunun üzerine M üslümanlardan bir topluluk, etrafında toplandılar. Ali, oğlu [46] Muhammed'i çağırdı ve ona şöyle d e d i : "B u grubun üzerine istifi n i bozmadan, vaka rla yürü. M ı z raklar onların göğüsle­ rine yönlendirildikten sonra emrim sana iletil inceye kadar bekl e ." M uhammed emri yerine getirdi. Ayrıca Ali onlar kadar

52

Tii rih u 't-Ta berf

bir grup daha hazırladı. M uhammed onlara yaklaşıp da mız­ rakları göğüslerine yönlendirince Ali, hazır tuttuğu gruba sal­ dırıya geçmelerini emretti. M uhammed de maiyetindekilerle saldı rıya geçti . Bunu üzerine Şam b i rl iği yerini terk etti, on­ lara kayıplar verdirdiler. Ardından akşamdan sonra iki taraf arasında şiddetli bir çarpışma cereyan etti. İ nsanların çoğu, namazlarını ancak imayla kılabildiler. Ebu Mihnef dedi : Ebu Bekir el- Kindi bana şöyle anlattı : Abdullah b. Ka'b el-M uradi, Sıffin'de öldürüldü. Esved b. Kays el-Muradi, (o henüz ölmeden önce) yanından geçti. Abdullah b. Ka'b ona: "Ey Esved ! " diye seslendi. Esved: "Lebbeyk," dedi. Esved onu tanıdı. Abdullah'ın ruhunu teslim etmesine ramak kalmıştı. Esved ona: "Vallahi vurulman bana çok dokundu. Bi­ lesin ki buna şahit olsaydım sana yardım edecek ve müdafaa edecektim. Sana dokunanı tanısaydım o kaybolmadan onu öl­ dürecek veya ben de senin durumuna düşecektim:' Sonra yanı­ na vardı ve şöyle dedi : "Vallahi senin komşun ona kötülüğünün dokunmayacağından emindi. Sen Allah'ı çok ananlardansın. Bana vasiyetini söyle. Allah sana rahmet etsin." Abdullah : "Sana vasiyetimdir: Allah'tan sakın ve Müminlerin Emiri'ne sadakatle bağlı ol. Onun safında, o galip gelinceye kadar veya sen Allah'a mülaki oluncaya kadar, ahdini bozan ve biat etmeyenlere 1 1 kar­ şı savaş. Ayrıca Müminlerin Emiri'ne selamımı ilet ve ona de ki : Muharebede gayretini ortaya koy ve onu arkanda bırak. Zira sabahladığında muharebeyi arkasında bırakan üstün gelmiş demektir." Bunu söyledikten kısa bir süre sonra ruhunu teslim etti. Bunun üzerine Esved hemen Ali'ye gitti ve durumu haber verdi. Ali: 'i\.llah rahmet etsin. Hayattayken düşmanımıza karşı savaştı, ölürken de bize nasihat etti." Ebu Mihnef dedi: Beni M uttalib'in kölesi Muhammed b. İs ­ hak b a na şöyle anlattı : " B u hususları Sıffin'de Ali'ye tavsiye eden Abdu rrahman b. Hanbel el-Cumahi idi." ***

11

B u rada kullanılan "muhillin" kelimesi sözlükte helali haram kılanlar a n ­ l a m ı n a gelmektedir. Bir kavram olarak ise a h d i n i bozan v e Hz. Ali'ye biat etmeyerek ona başkaldıranlar manasında kullanıl maktadır (çev.).

Tdrih u 't-Taberi

53

H işam d e d i : Avane bana şöyle anlattı : İ b n Hanbel o gün şöyle d iyord u : Beni öldürecek olsanız ben İbn Hanbel'im v e için izde Na 'sel keli­ m esin i kullanan bendim.

Ş i m d i söz sırası Ebu Mihnef'in rivayetine döndü. Ebu M i h - [47] nef d e d i : İ ki taraf o gece sabaha kadar savaştı. Bu geceye H e rir12 gecesi denildi. Öyle ki mızraklar kırıldı, oklar tükendi ve insanlar kılıçlara yöneldi. Ali sağ ve sol cenahlar arasında gid i p geliyor ve kurradan oluşan b i rliklere karşılarındaki b ir­ liklere saldırmalarını emrediyordu. S ü rekli askere talimat ve­ riyor ve o nları sevk ve idare ediyord u . Sonunda, sabahladığında m u harebe meydanı arkasında kal mıştı. Eşter sağ cenaha, İbn Abbas da sol cenaha ko muta ediyorlardı. Ali ise merkezin başındaydı. İ nsanlar her tarafta vu ruşuyorlardı. Cuma günüy­ dü. E şter sağ cenahla saldırıyo r ve vuruşuyordu. Perşembe akşamı, perşembeyi cumaya bağlayan gece ve cuma sabahı kuşluk vaktine kadar bu cenahın başında bulunuyordu. As­ kerleriyle Şam askerlerine saldırırke n : "Şu mızrağın boyu ka­ dar ilerleyin," diyordu. Bir mızrak boyu kadar ilerleyince: " B u yay kadar ilerleyin," diyordu. O kadar ilerleyince yine aynı şeyi söylüyord u. Derken insanlar ilerlemekten usandılar. Eşter bu duru m u görünce : '�ilah sizi gün b oyunca davarların sütünü e m mekten muhafaza etsin," dedi ve atının getirilmesini istedi. Sancağı nı da Hayyan b. H evze en- N ehai'ye bırakarak birlikle r arasında seyretmeye başladı. "Kim zafere kadar veya Allah'a kavuş u ncaya kadar kendini Allah'a adayarak Eşter'le birlikte savaşmak ister?" dedi. İ nsanlar, H ayyan b. H evze'yle birlikte onun etrafında toplandılar. Ebu M ihnef, Ebu Cenab el-Kelbi'den naklen Umare b. Re­ bia el-Cermi'nin şöyle dediğini anlattı : Vallahi Eşter yanımdan geçti. Ona tabi oldum. Çok sayıda savaşçı da etrafında toplan­ dılar. B unun üzerine sağ cenahtaki yerine döndü ve askerleri­ ne: "Hep birlikte saldırın! Amcam ve dayım size feda olsunlar. Öyle saldırın ki bununla Rabbinizi hoşnut edin ve dini aziz kı12

H e rir keli mesi Arapçada (köpek için) saldırmadan önce hır hır biçiminde sesler çıkarmak veya değirmenin uğultusu anlamına gelmektedir (çev.).

54

Tdrih u 't-Taberf

lın," dedi. Akabinde atından indi ve atının yüzüne vurdu. Sonra sancaktarına: "Sancağı ileriye al;' dedikten sonra saldırdı ve as­ kerleri de onunla birlikte saldırdılar. Şam askerlerini geriletti, onları karargahlarına kadar sürdü. Burada Şamlılar onunla şid­ detli bir muharebeye giriştiler. Eşter'in sancaktarı öldürüldü. Ali, Eşter'in ilerlemesi karşısında onu askerle takviye etti. ***

Abdullah b. Ahmed bana şöyle anlattı : Babam bana Süley[48) man, Abdullah ve Cüveyriye'den naklen şöyle dediğini anlattı : A m r b . el-As, Sıffin'de Verdan'a şöyl e dedi : "Benle sen kırmızı at gibiyiz. İleriye geçse sakatlanır, geride kalsa kesilir. Geride kalsan boynunu vururu m ! Bana b i r bağ getirin," dedi ve ayak­ larını onunla bağladı. Ona: " Ey Ebu Abdullah ! Vallahi seni ölü­ me götüreceğim. Elini omzuma koy," dedi. Amr ileriye doğru atılı rken ona göz kulak oluyor ve o n a : "Seni ölüme götü rece­ ğim," diyordu. ***

Söz tekrar Ebu Mihnef'in rivayetine döndü. Amr b . el-As, I rakl ı ların muharebeyi daha şiddetli hale getirdiklerini gö­ rünce, helak olmaktan korkmaya başlayınca Muaviye'ye : "Sana, bizi kenetleyecek, onları tefri kaya sokacak bir tekl ifte bulunayım mı?" dedi. M uaviye : "Olur," dedi. Amr: " M ushafları kal dı ralım ve (mushafın) içindekiler sizinle aramızda hakem olsun, diyelim. Eğer bazıları bu tekl ifi reddetse diğer b i r kıs­ mı evet, bu teklifi kabul edelim, diyecektir. Böylece aralarında tefrika ortaya çıkacaktır. H epsi mushafın içindekileri kabul ettik derseler, bu savaşı bir m ü d d et için durdurmuş oluruz," dedi. Bunun üzerine mushafları mızrakların ucuna astılar ve " İşte Allah'ın kitab ı sizinle a ramızda hakem olsun ! Şamlılar yok olurlarsa Şam'ın hududunu ki m ko ruyacak? I raklılar he­ lak olursa l rak'ın sınırlarını kim m u hafaza edecek," dediler. İ nsanlar mushafların kaldırıldığını görünce : "Allah'ın kitabına icabet edip ona döneceğiz," dediler. ***

Tarih u 't-Taberi

55

Tahkim Olayı M ushafların Kaldırılması ve Hakemlik Teklifi Ebu M ihnef, Abdurrahman b. Cündeb el- Ezdi ve babasın­ dan naklen Ali'nin şöyle dediğini anlattı : " Ey Allah' ın kulları ! Hak ve doğru bildiğiniz yolda ilerl eyin ve düşmanınızla sava­ şın. Zira Muaviye, Amr b. el-As, İbn E bi Muayt, Habib b. Mes- [49] leme, İ b n Ebi Serh ve Dahhak b. Kays din ve Kur'an davası pe­ şinde değillerdir. Ben onları sizden iyi bilirim. Onların çocuk­ luk çağlarını da, yetişkinlik çağlarını da iyi bilirim. Onlar kötü çocuklar ve kötü yetişkinlerd i r. D i kkatinizi çekiyorum. Onlar mushafı yüceltmediler ve yüceltm ezler de. Onlar (mushafın) içind ekilerini bilmezler. Mushafları sizi kandırmak, yağcılık yapmak ve bir oyun olarak kaldırdılar.'' Muhatapları ona: '/\1lah'ın kitabına davet edilirsek bu daveti reddetmeyi içimize sindire m eyiz," dediler. Ali onlara: " B en onlarla bu kitabın hü­ kümlerine boyun eğsinler diye savaştım. Zira onlar Allah' ın e m i rlerine karşı gelmişler ve O'na olan ahitlerini bozmuşlar ve kitabın ı bir kenara itmişlerdir," dedi. B unun üzerine M is' ar b. Fedeki et-Temimi ve Zeyd b. H usayn et-Tfü es-Sinbisi kurra­ dan oluşan bir grupla birlikte -bunlar sonradan Harici oldu­ lar- : " Ey Ali ! Allah'ın kitabına davet edilirsen buna icabet et. Aks i takd irde seni tamamen karşı tarafa teslim ederiz. Ya da İbn Affan'a yaptığımızı sana da yaparız. Bize düşen Allah'ın kitabıyla amel etm ekti r. Onun için tekl i fi kabul ettik. Vallahi ya bu tekl ifi kabul edersin ya da sana yapacağı mızı yaparız," dediler. Ali şöyle dedi : "Şunu aklınızın bir köşesine yazın. Ben sizi savaşı durdu rmaktan menediyorum. Sizin bana söylediği­ nizi unutmayın. Bana itaat ederseniz savaşın diyorum. Bana itaat etmezseniz dilediğinizi ya pın." Onlar: "O zaman Eşter'e haber gönder gelsin," dediler. E b u M ihnef dedi: Fudayl b. H a dic el-Kindi bana N eha'dan bir adamdan naklen şöyle anlattı : İ b rahim b. Eşter' in M us'ab b. ez-Zübeyr'in yanına gi dip şöyle dediğine şahit oldum: Ali'yi tahkim i kabul etmeye zorladıklarında yanında bulunuyor­ d u m . O n a: "Eşter'e haber gönder sana gelsin," dediler. Bunun

56

Td rihu 't-Taberi

üzerine Ali, Yezid b. H a ni es-Sebü'yi Eşter'e göndererek gel­ mesini istedi. Yezid, E şter'e gitti ve ona Ali'nin emrini iletti. Eşter ona: "Ali'ye söyle şu anda bulunduğum pozisyon sebe­ biyle beni yerimden ayı rmamalıdır. Ümit ediyorum ki bana zafer nasip olacaktır. B u yüzden acele etmesin," dedi. Yezid b. H ani döndü ve Ali'ye durumu aktardı. Derken insanlar bi­ zim etrafımızda toplandılar ve kargaşa ortaya çıktı ve E şter tara fından seslerin yükseld iği görüldü. Bunun üzerine Ali'ye : "Vallahi s e n Eşter'e savaşa devam etmesini emrettiğin i düşü­ nüyoruz," dediler. Ali : "Bunu nereden çıkarıyorsunuz? Onunla (50] gizlice konuştuğumu m u gördünüz? Sizin huzurunuzda ona talimatımı gönderdim ve siz d e bunu duyuyordunuz," dedi. Onlar: "Ona haber gön d e r sana gelsin yoksa senden ayrıla­ cağız," dediler. Bunun üzerine Al i : " Ey Yezid ! Ona söyle bana gelsin, zira fitne başladı," dedi. Yezid ona haber verdi. Eşter: "Yoksa mushafların kaldırılması meselesi mi?" dedi. Yezid : " Evet," dedi. Eşter: "Vallahi mushaflar kaldırıldığında ihtilaf ve tefrikaya sebep olacağını sanmıştı m. Bu, kötü kadının oğ1 unun işidir. Allah'ın bize olan yardımını görmüyo r musun? Şimdi bunları nasıl bırakıp geleceğim?" dedi. Yezid ona: "Sen burada zafer kazanırken M ü m inlerin Emiri 'nin bulu nduğu ye rd e yalnız bırakılması veya hasımlarına terk edilmesini is­ ter m i sin?" dedi. Eşter: " H ayır, vallahi bunu istemem. Süpha­ nallah, bu nasıl bir şey?" dedi. Yezid dedi ki : "Onlar, Eşter'e ha­ ber gönder sana gelsin yoksa İ b n Affan'ı öldürdüğümüz gibi seni d e öldürürüz," dediler. Bunun üzerine Eşter savaş mey­ danını bırakıp onların ya nına gitti ve şöyle dedi: "Ey I raklılar! Ey zillet ve zafiyet ehl i ! Hasımlarınıza üstün geldikten sonra ve o nlar da onları kahredeceği nizi bildikten sonra mushafları kal d ı rıp sizi içindeki hükümlere davet ediyo rlar. Oysa onlar, Allah'ın Kur'an'daki hükümlerini ve Kur'an' ın kendisine indi­ rildiği Peygamber'in (sav.) sünnetini terk etmişlerdir. Onlara icabet etmeyin, bana atın koşusu süresi kadar bir mühlet ve­ rin. Zira zaferin tahakkuk e deceği n i umuyo rum." Onlar: " O za­ man biz de senin günahına o rtak oluruz," dediler. Eşter: "Bana s öyleyin, iyileriniz öldürüldü ve düşükleriniz kaldı. N e zaman

Tarih u 't-Taberf

57

haklı i d i n iz? Siz savaşırken ve hayırlılarınız öldürülürken haklı idiyseniz şimdi savaşmaktan i mtina edince batıla sap­ mış o l m uyor musunuz? Yoksa şimdi m i hakl ı oluyorsunuz? O zaman sizin üstün olduklarını kabul ettiğiniz ve sizden daha hayırlı olan ve bu yolda öldürülen insanlarınız cehennemlik m i oldular?" Onlar: "Ey Eşter bırak bunları ! Allah için savaştık ve Allah için onlarla savaşmaktan imtina ediyoruz. Biz sana ve adamına itaat etmiyoruz. Bizden sakın," dediler. Eşter: " Kan­ dırıldınız ve buna razı oldunuz. Savaşı durdurmaya davet edildiniz ve buna icabet etti niz. Ey kara alınlılar! Namazların ızı dünyadan sakınmak ve Allah'a kavuşmak i ç i n kıldığınızı s a­ nıyo rduk. Şimdi siz in firar etmenizi, ö l ü md e n kaçmak ve dün­ yaya m eyletmek olarak görüyoru m . Ey pis şeylerle beslenen yaşl ı develer misali kimseler! Kötü olasınız. Bundan sonra hiç izzet göremeyeceksiniz. Zalim kavim gibi defolun gidi n ! " dedi. Onlar Eşter'e sövdüler. O d a onl ara sövdü. Kırbaçlarıyla atının yüzüne vurdular o da onların atlarının yüzüne kırbaç- [5 1 ] l a vurmaya başladı. Ali onlara seslendi. Bunun üzerine dur­ dular. O nlara : "Kur'an'ı aramızda hakem olarak kabul ettik," dedi. Akabinde Eş'as b. Kays yanına geldi ve ona şöyle d e d i : " İnsanların hoşnut oldukları nı v e karşı tarafın Kur'an'ın h a ­ kem l iği davetine icabet etmekten m emnuniyet duyduklarını görüyorum. Dilersen Muaviye'ye gideyim ve ona taleb inin ne olduğunu sorayı m." Ali : " İ stersen git sor," dedi. Eş'as, M uavi ­ ye'ye gitti v e o n a : "Ey Muaviye ! M u s hafları niçin kaldırdınız?" dedi. M u aviye: "Biz ve siz Allah'ın kitabında yer alan emirlere dönelim diye kaldırdık. Siz tercih ettiğiniz bir adam gönde­ receks iniz, biz de bir adam göndereceğiz. İkisinden Allah' ın kitabıyla hüküm vermelerini, onun dışına çıkmamalarını iste­ yeceğiz. İkilinin verdikleri hükme razı olacağız," dedi. Eş'as b. Kays o n a : " B u doğru olandır," dedi ve Ali'ye gidip Muaviye'nin söyl e diklerini aktardı. İ nsanlar: " Razı olduk ve kabul ettik," dediler. Şamlılar: "Biz Amr b. el-As ' ı seçtik," dediler. Eş'as ve sonradan Harici olan grup da: "Ebu M usa el-Eş'ari'yi seçtik," dediler. Ali : " Başta bana muhalefet ettiniz, bari şimdi bana m u ­ halefet etm eyin," dedi. Ancak E ş'as, Z eyd b. H usayn et-Tal ve

Tlirih u 't-Taberf

58

M is'ar b. Fedeki: "Ebu M usa'dan başkasına razı olmayız. Zira o bizi uyarmıştı ve onun sakındırdığı duruma düştük," dedi­ ler. A l i: "Ona güvenmiyorum. O benden ayrı kaldı ve i nsanları benden uzak tuttu. Arkasından kaçtı ve birkaç ay sonra ona aman verdim. İşte İbn Abbas, ona b u sorumluluğu vere lim," dedi. Onlar: "Sen ve İbn Abbas umurumuzda değilsiniz. Biz senden ve Muaviye' den eşit mesafede olan birini istiyoruz. Bi­ rinize diğerinden daha yakın olan kimse olmasın." Al i : " Eşter'i seçiyorum," dedi. Ebu M ihnef dedi : Ebu Cenab el-Kelbi bana şöyle anlattı : Eş'as: "Yeryüzünü ateşe veren Eşter'den başkası değildir ! " dedi. ***

Ebu Mihnef, Abdurrahman b. C ündeb ve babasından nak­ len şöyl e anlattı : Eş'as dedi ki : " B i z Eşter'in tahakkümü altın­ da değil miyiz?" Ali : "Onun tahakkümü nedir?" dedi. Eş'as: "Onun tahakkümü senin ve onun d e diğinin olması için kılıçla b i rb i rimize vurmamızdır," dedi. Ali : "Yani Ebu Musa'dan baş­ kasını kabul etmiyorsunuz," dedi. Onlar: " Evet," dedileı� Ali: [52] " O zaman dilediğinizi yap ın," dedi. Bunun üzerine ona haber gönderdiler. Ebu Musa savaştan uzak durmuş ve Urd'a çekil­ m i şti. B i r kölesi ona gitti ve dedi k i : " İ nsanlar anlaştılar." Ebu Musa: " Elhamdüli llah," dedi. Köl e : "Seni hakem yaptılar," dedi. Ebu M usa: "İnnô. lillahi ve in n ô. ileyh i rô.ci'un," dedi.13 Ardından Ebu M usa geldi ve ordugaha girdi. Eşter de geldi ve Al i'nin huzuruna çıktı ve ona: " B e n i Amr b. el-As'a karşı görevlen­ dir. O'ndan başka ilah bulunmayan Allah'a yemin ederim ki gözü m e kestirirsem onu öldüreceği m," dedi. Diğer yandan Ahnef geldi ve ona şöyle dedi: " Ey M üminlerin Emiri ! Sen bir dahiyle, İ slam'ın başlangıcında Allah'a ve Resulü'ne karş ı sa­ vaşan bir adamla vuruldun.14 Ben b u adamı15 denedi m ve onu sağdı m . Onu bıçağı kö r, derinl iği olmayan bir kişi olarak gör13

14 15

M alum olduğu üzere bu tabir daha çok zor bir olayla veya bir musibetle karşılaşıldığında söylenir ve ''.Allah'tan geldik ve O'na döneceğiz," manası­ na gelmektedir (çev.). B u kişi Amr b. el-A s'tır (çev.). B u adam, tabi riyle Ebu M usa el- Eş'arl kastedilmiştir (çev. ) .

Ttirih u 't-Taberi

59

düm. Aslında bu insanlara karşı iş görecek kişi, adeta onların avucuna girecek kadar onlara yakın ve aynı zamanda yıldızlar kadar o nlardan uzak duracak kiş i d i r. Bana hakemlik göre­ vi vermezsen bile bana ikinci veya üçüncü derecede bir gö­ rev ver. B öylece Amr'ın bağlayacağı düğümü ben çözeceğim, onun çözeceği düğüme ka rşılık ben senin için daha sağlam bir düğüm bağlayacağım." Ancak insanlar Ebu Musa'da ve ki­ tabın hakemliğinde ısrar etti ler. B unun üzerine Ahnef: "Ebu M usa'da ısrar ederseniz onu bazı adamlarla takviye edin," dedi. Bunun üzerine yazdılar: B i s m i llahirrahmanirrahim. B u ahitname Müminlerin Emiri Ali'yl e ... d iye yazmaya başlamıştı ki Amr (buna itiraz ederek) : "Onun ve babasının ismini yaz. O sizin emirinizdir, bizim emirimiz deği l d i r," dedi. Ahnef, Ali'ye : " M ü m inlerin Emiri ibaresini silme. Korkarım onu silersen b ir da h a sana dönmeyecek. İ nsanların b i rbirlerini öldürmele­ ri pahasına da olsa bu ibareyi silme," dedi. Ali gün boyunca bundan i mtina etti. Sonra Eş'as b. Kays : "Allah müstahakkın ı vers i n ! B u i s m i si l," dedi. B u n u n üzerine silindi. Ali : 'J\llahu Ekb e r ! İki tarz ve iki örnek birbirinin aynısı. Hudeybiye gü­ nünde Resulullah'ın (sav.) katipliğini yapıyordum. Müşrikler ona, Allah'ın resulü değilsin ve buna şah itlik yapmayız. İs m in i ve b a b a n ı n ism ini yaz," dediler. Amr b. el-As: "Süphanallah ! 1 6 Ya n i bununla mümin olduğumuz halde kafi rlere m i benzetili­ yoruz," dedi. Ali : "Ey İbn Nabiğa ! N e z a ma n fasıklara yardımcı ve M üs l ü manlara hasım olmadın. Seni doğuran annene ben­ zers i n ! " dedi. Bunun üzeri ne Amr kalktı ve : "Bugünden s o nra hiçbir mecliste seninle bir araya gelmeyeceğim," dedi. Ali : 'J\1lah'tan d i l eğim benim meclisimi senden ve senin benzerlerin­ den arındırmasıdır," dedi. Ardından da ahitname yazıldı. Ali b. M üslim et-Tfısi bana H abban, M übarek ve Hasan' dan [53] naklen Ahnef'in şöyl e dediğini anlattı : Muaviye, Ali'ye ya­ zarak "Sulh istiyo rsan bu kel i m eyi s il," dedi. Bunun üzerine Ali istişarede bulundu. Ali'nin b i r kubbe çadırı vardı. B e ni H aş i m' i n buraya girmesine izin verir ve bana da müsaade 16

B u keli m e, Allah'ı tenzih etmek, anla m ı n a gelse de Arapçada hayret v e şaş­ kı nlık ifadesi olarak da kullanılmaktadır (çev.).

60

Tdrih u 't-Taberi

e derdi. Ali: "M uaviye'nin, bu kelimeyi sil, diye yazmasına ne de rsiniz? -M übarek: B u kelimeden maksat "M üminlerin E mi­ ri" ifadesidir.- Ali: "Allah onun müstahakkını versin! N itekim Allah'ın resulü Mekkelilerl e mütareke akdini yaptığı zaman J\llah'ın resulü Muhammed' ifadesini yazdırınca onlar bu ifa­ deye itiraz ettiler. Bunun üzerine, 'Bu ahitname Muhammed b. Abdullah ile .. .' diye yazdırdı," dedi. Ben de ona: " Ey adam ! Senin durumunla Resulullah'ın durumu farklıdır. Vallahi biz sana biat etmekle hakkın olmayan bir şeyi sana vermiş de­ ğiliz. B u işe senden daha layık birisi olsaydı ona biat eder ve seninle savaşırdık. Allah'a yemi n e derim ki biatle elde ettiğin ve hası mlarınla onun için savaştığın bu kelimeyi silersen bu vas ı f sana bir daha dönmeyecek," dedim. Ravi dedi: N itekim Ahnef'in dediği gibi oldu. Ahnef'in görüşü ki min görüşüyle karşılaştırılırsa ona üstün gelirdi. ***

Şimdi söz sırası Ebu M ihnef'in rivayetine geldi. Ahitname yazıldı. Bismillahirrahmani rrahim. B u ahitname, Ali b. Ebi Ta­ lib ve Muaviye b. Ebi S ü fyan'ın üzerinde mutabık kaldıkları anlaşmadır. Ali, Kufel iler ve onlarla birlikte hareket eden mü­ min ve Müslümanlar adına mutabık kalırken Muaviye de Şam­ lılar ve onlarla birlikte hareket eden mümin ve Müslümanlar adına mutabık kalmıştır. Bizler Allah'ın hükmü ve kitabı üze­ rinde mutabık kaldık ve Allah' ı n kitabı ndan başkasına itibar etmeyeceğiz. Allah'ın kitabı Fati ha'sından hatimesine kadar aram ızda yegane hüküm kaynağıdır. O'nun ihya ettiğini ihya edecek ve öldürdüğünü öldüreceğiz. İ ki hakem -Ebu M usa e l - E ş'ari, Abdullah b. Kays ve Amr b. el-As el- Kureşi- Allah'ın kitabında bulacakları hükümlerle amel edeceklerdir. Allah'ın kitabında bulamadıkları hükümleri, adil ve dağıtıcı olmayan ve cam i ' (toplayıcı ve birleştirici) sünnet esas alı nacaktır. H e r iki hakem Ali, Muaviye, iki o rdunun ve insanların ahit ve m isakını alarak onları n ve yakınlarının güvencede oldukları tem inatını almışlardır. Ü m m et, görevlerinde onlara yardımcı olacaktır. Her iki gruptan müminler ve Müslümanlar Allah' ı n a h d i v e misakıyla bizler b u ahitnamede yer alan hükümlere

Tiirih u 't-Taberf

61

bağlıyız v e h e r ikisinin hükmü, m ü m inleri bağlamaktadır. [54] Buna göre emniyet ve istikamet üzere o lacaklar ve birbirle­ rine karşı silah bırakmakla mükelleftirler. N ereye giderlerse kendileri, yakınları, malları hazır bulunan ve gurbette bulu­ nanları emniyette olacaklardır. Abdullah b. Kays ve Amr b. el-As, Allah'ın ahdi ve misakıyla bağlı olarak ümmet arasında hüküm vermek ve bir isyana muhatap olmamak için ümmeti bir daha harbe ve tefrikaya geri döndürmemekle mükellef­ tirler. H ü küm verme süreci ramazan ayı na kadardır. Ancak gerekli görürlerse iki hakem bu süreyi rızayla uzatabilirler. H akemlerden biri ölürse onun temsil ettiği tarafın emiri onun yerine bir hakem tayin edecektir. Ancak adalet ve insaf ehli olması konusunda gayret gösterecektir. H akemlerin müzake­ relerini icra edecekleri yer, Şamlılar ve KCıfeliler arasında hak­ kan iyeti n gözetildiği bir mekan olacaktır. Hakemler dilerlerse yaln ızca kendilerinin istedikleri kişileri söz konusu mekana alab ileceklerdir. İ kili istedikleri şahitleri şahit tutabilecekler­ dir. O nların şahitliğini bu ahitnamede kayda geçireceklerdir. Onlar bu sahifede yer alan hükümlere aykırı davrananlara veya zulüm ve saptırmaya yeltenenlere karş ı birbirlerine yar­ dım edeceklerdir. Allah'ım bu mutabakat sahifesinde yer alan hükü m lere uymayanlara karşı Senin yardımını diliyo ruz! Al i'nin adamlarından şahitler: Eş'as b. Kays el-Kindi, Ab­ dullah b . Abbas, Said b. Kays el- H emdani, Verka b. S ü m ey el-Beceli, Abdullah b. Muhil el-İ di, H ucr b. Adi el-Kindi, Ab­ dullah b . Tufeyl el-Amiri, U kbe b. Z iyad el-Hadrami, Yezid b. H uceyye et-Teymi ve Malik b. Ka'b el- H emdani. Muaviye'nin adamlarından şahitler: Ebü'l -A'ver es-Sülemi Amr b. Süfyan, H abib b. M esleme el-Fihri, M uharik b. el-H aris ez-Zübeydi, Ziml b. Amr el-Uzri, Hamza b. Ma l i k e l - H emdani, Abdurrah­ man b. Halid el-M ahzumi, Subey' b . Yezid el-E nsari, Alkame b. Yezid el-E nsari, Utbe b. Ebi S ü fya n ve Yezid b. Hür el-Absi. Ebu M ihnef dedi : Ebu Cenab e l - Kelbi bana Umare b. Rebia el-C ermi'den naklen şöyle dediğini anlattı : Mutabakat sahifesi yazılınca Eşter de çağrıldı. Şöyle d e d i : " B u sahifede sulh veya mütareke üzerine adım yer alırsa sağ elim bana eşlik etmesin

62

Tiirih u 't-Taberf

(55] sol elim de bana fayda etm e s i n ! B e n Rabbim tarafından bil­

dirilen açık bir delil üzerinde, düşmanım da dalalet üzerinde değil miyim? Zulüm üzere ittifak etmeden zaferi görmediniz mi?" Eş'as b. Kays ona: "Vallahi ne zafer ne de zul üm görme­ din. Sen bize gel. Bizden başka gidecek yerin yoktur," dedi. Eş­ ter : "Vallahi dünya için dünyada, ahiret için de ahi rette seninle b i rlikte olmamak gerekir. Allah b u kılıcımla onlardan hayırlı olmadığın ve kanının onların kanından temiz olmadığı b i rçok kişinin kanını akıttı.'' U mare d e d i : O adama -Eş'as- baktım, adeta burnu kömür gibi kesilmişti. Ebu M ihnef, Ebu Cenab'dan naklen şöyle dedi : Eş'as söz konusu mutabakat sahifesiyle çıktı ve onu insanlara o kuyup anlatmaya başladı. İ nsanlar da onu okudular. Derken Beni Temim'den bir grubun yanından geçti. Grubun içinde Ebu Bilal'in kardeşi Urve b. U deyye d e vardı. Eş'as sahifeyi onlara okuyu nca U rve b. Udeyye : " İ nsanları Allah'ın hükmüne karı ş­ tı rıyors unuz. Hüküm ancak Allah'ındır," dedi ve kılıcıyla sal­ dıra rak Eş'as'ın bineğinin arkasına hafifçe vurduğunda binek sıçradı. Bunun üzerine adamları ona seslen erek: "Elini tut," dediler. Eş' as döndü. Onun kabilesi ve birçok Yemenli kendisi için öfkelendiler. Bunun üzerine Ahnef b. Kays es-Sa'di, M a'kıl b. Kays er- Riyahi, M is'ar b. Fedeki ve Beni Temim'den b i rçok kimse bu işten teberri ettiler ve özür dilediler. Eş' as da maze­ retlerini kabul etti. Ebu Mihnef dedi : Ebu Zeyd Abdullah el- Evdi bana ş öyle anlattı : Amr b. Evs adında Evd'den bir adam Sıffin' de Al i'nin safında savaştı, Muaviye tarafınca birçok kişiyle esir alındı. Amr b. el-As, Muaviye'ye : " O nları öldür," dedi. Bunun üzeri­ ne Amr b. Evs, Muaviye'ye : "Benim dayımsın, beni öldürm e," dedi. Beni Evd de ona: " B i z i m adamımızı bize bağışla," dediler. (56] M u aviye : "Onu bırakın bakal ım. Eğer doğru söylediyse sizin şefaatinize gerek yoktu r. Yalan s öyl ediyse şefaatiniz söz ko­ nusu olacaktır," dedi. M u aviye ona: " B en nereden dayın o luyo­ rum ? Vallahi Evd ile ara m ızda b i r hısımlık olmadı," dedi. Amr b. Evs : "Sana haber verse m bana aman verecek misin?" dedi. M u aviye : "Evet;' dedi. Amr: "Bilmez misin ki Ümmü H abibe

Tarih u 't-Taberf

63

bint Ebi Süfyan Peygamber'in (sav.) zevcesidir. Ben onun oğlu, sen d e onun kardeşi ve benim dayım s ın," dedi. Muaviye : " N e yaman adamsın! Bu nların içinde senden başka buna akıl er­ direcek kimse yoktur," dedi. Sonra Evdli lere : "Adamın şefaa­ tine ihtiyacı kaldı mı?" dedi ve adamın serbest bırakılmasını em retti. Ebu M ihnef dedi : Nümeyr b. Va'l e el-Hemdani bana Şa'bi' den naklen şöyle anlattı : Sıffin'de Ali çok sayıda esir al­ mıştı. Ancak onları serbest bıraktı. Onlar da Muaviye'ye dön­ düler. Amr da birçok esir almış ve " O nları öldürelim," dedi. Esirlerinin serbest bırakıldıklarını görünce Muaviye: " Ey Am r! Seni dinleseydik çirkin bir duruma düşecektik. Görü­ yorsun ki onlar esirlerimizi serbest b ı raktılar," dedi ve elle­ rindeki esirl erin serbest bırakılmalarını emretti. Ebu Mihnef dedi: İsmail b. Yezid bana Humeyd b. Müslim ve Cündeb b. Abdullah'tan naklen ş öyle anlattı. Ali, Sıffin'de insanlara şöyle dedi : Öyl e bir işe tevessül ettiniz ki gücümüzü zaafa uğrattı, kuvvetimizi bertaraf etti ve zillet ve zafiyet ge­ tirdi. N e zaman ki üstünlük sağladınız, düşmanınız teslim o l­ maktan korktu, can kayıpları arttı ve yaralarının elemini hi s ­ setti, bunun üzerine mushafları kaldırdılar ve si zi Kur'an' ın hükü m lerine davet ettiler. Amaçları, s i z i n azminizi kı rmak, savaşı bir oyun ve kandırmacayla d u rd u rarak sizin helake uğ­ ramanızı sağlamaktı. Siz de onlara i stediklerini verdiniz. Siz­ ler yumuşak davranmak ve onları hoş görmekte ısrar ettiniz. Allah'a yemi n ederim ki bundan s o n ra doğru olanı yakalaya­ cağınızı ve ka rarlı ve at:imli o lacağınızı hiç sanmıyorum. ***

Ebu Ca'fer dedi : Rivayete göre Ali'yle Muaviye arasında dü­ zenlenen mutabakat metni 13 Safer 37 Çarşamba günü yazıl- [57] mıştır. B e klenen oydu ki Ali ve M uaviye, her birinin maiyeti n de dört y ü z arkadaşı ve bağlısı ol d uğu halde ramazan ayında i ki hakemin müzakere mekanı Dumetülcendel'e intikal ede­ ceklerd i . Abdullah b. Ahmed bana ş öyle anlattı : Babam bana Süleyman b. Yunus b. Yezid, Zühri'd e n naklen şöyle dediğini

64

Tiirih u 't-Taberf

anlattı : Sa'saa b. Suhan, S ı ffin'd e insanların mücadele etti kle­ rini görünce ne olur dinleyin ve aklınızı kullanın ! Vallahi Ali gal i p gelirse Ebu Bekir ve Ömer gibi yönetecek, Muaviye galip gelirse hiç kimse için hakkı i hkak etmeyecektir. Zühri dedi: Şamhlar sabahlayın ca mushafları kaldırdılar ve karşı tarafı, (mushaf) içinde yer alan hükümlere davet et­ tiler. Bu davet karşısında I rakayn ehli mehabete kapıldılar ve bunun üzerine iki hakem görevlendirdiler. I raklılar Ebu Musa e l - E ş'ari'yi, Şamhlar de Amr b. el-As'ı seçtiler. İki hakemin ta­ yin edilmesi üzerine S ı ffin Savaşına katılan iki taraf dağıldılar ve hakemlerin, Kur'an'ın yüks elttiğini yükseltmelerini ve al­ çalttığını alçaltmalarını şart koştular ve Muhammed'in (sav.) ü m m eti için doğru bir seçim yap malarını istediler. İ ki hakem, D u m etülcendel'de bir araya geleceklerdi. Ön görüldüğü şekil­ de bir araya gelemezlerse ertesi yıl Ezruh'ta bir araya gele­ ceklerdi. Ali ayrılınca Haruriye fırkası muhalefet ederek huruç etti -bu, ilk başkaldırmalarıydı-, ona savaş ilan etti ler. Ona: "Ademoğlu Allah' ı n hükmüne bağlıdır," diyerek itiraz ettiler. Onlar: " H üküm ancak Allah'ındır," diyerek savaştılar. İ ki ha­ kem Ezruh'ta bir araya gelince o raya intikal eden insanların içinde Mugire b. Şu'be de vard ı. İ ki hakem, Abdullah b. Öm e r b. el-Hattab v e Abdullah b. ez-Zübeyr'e de haber göndererek çok sayıda insanla Ezruh'a i ntikal etmeleri n i söylediler. M ua­ viye de Şamlılarla bölgeye intikal etti . Ali ve Iraklılar ise o raya gitmekten imtina ettiler. Mu gire b. Şu'be Kureyşli bazı kanaat adamlarına: "İki hakemin anlaşıp anlaşamayacakları nı bilebi­ lecek bir adam düş ünebilir m i s i niz?" diye sordu. Onlar: "Bunu bilebilecek kimse görem iyoruz," dedil er. Mugire : "Vallahi ben onlarla ayrı ayrı ve baş başa görüşürsem bunu bilebileceği m i tah m i n ediyo rum," d e d i . Mugire, ö nce A m r b. el-As ile görüş­ tü. Ona: "Ey Ebu Abdullah ! Sana s o racağım so ruya cevap verir misin? B u savaştan uzak duran bizim gibi insanlar hakkında ne düşünüyorsun? Bizler b u konuda mütereddit kalmışken sizler savaş ko nusunda belirgin bir tutuma sahip oldunuz. [58] Bizler teenniyle hareket etmeyi tercih ederek ümmetin b i r

Tarih u 't-Taberf

65

araya gelmesinden emin olmak istedik," dedi. Amr: "Sizin gibi uzlete çekilen insanları, hayırlı insanların gerisinde ve dala­ let ehlinin önünde görüyorum," dedi. M ugire başka bir soru sormadan ayrılıp Ebu Musa'nın yanına vardı. Ona, Amr'a s o r­ duğu s o runun aynısını sordu. Ebu M usa ona: "Sizi görüşü en istikam etli insanlar olarak görüyorum. M üslümanların bekası sizdedir," diye cevap verdi. Bunun üzerine M ugire başka bir şey sormadan ayrıldı. Akabinde kendileriyle konuştuğu Ku­ reyşl i kanaat insanlarına giderek onlara : "Bu iki adam anlaşa­ mayacaklar," dedi. İki hakem bir araya gelip müzakereye baş­ layınca Amr b. el-As dedi ki : " Ey Ebu M usa! Düşünüyorum ki ilk vereceğin hüküm vefa ehlinin hakkını teslim etmek ve ve­ fasızların vefasızlığını mahkum etmek olmalıdır." Ebu Mu s a: " N e demek istiyorsun?" diye sordu. A mr : "Gördüğün gibi M uaviye ve Şamlılar geldiler, onlarla sözleştiğimiz süre içinde buraya intikal ettiler," dedi. Ebu Musa: " Evet, öyle," dedi. Amr: "Bunu kaydet," dedi. Ebu M usa b u n otu kayda geçirdi. Amr: " Ey Ebu M u s a ! Bu ümmetin başına getireceği miz bir ismi b e ­ lirlemeye var mısın? Evet, diyo rsan bana bir i s i m söyle. Uygun görürs e m sana uyacağım. Aksi takdird e ben bir isim söyleye­ ceği m, sen bana uyacaksın," dedi. Ebu Musa: "Sana Abdullah b. Ö m e r'i teklif ediyorum," dedi. Abdullah b. Ömer uzlete çe­ kilenlerdendi. Amr: "Ben sana Muaviye b. E hi Süfyan'ı teklif ediyorum," dedi. İ ki hakem kısa bir m üd det sonra birbirlerine söverek insanların huzuruna çıktılar. Ebu Musa: "Ben Amr'ı, Allah'ın hakların da, 'Onlara, kendisine ayetlerim izi verdiğim iz ancak o n lardan s1ynlan ve bu yüzden şeytana uyup azg m lar­ da n olan kimsen in haberin i oku!' 1 7 buyurduğu kişiye benzeti­ yo rum," dedi. Sonra Amr ko nuştu : " Ey insanlar! Ebu M usa'yı Allah' ı n hakkın da, ' Tevra t'la yükü m lü tu tulup da onunla amel etm eyen lerin du rumu, ciltlerce kitap taşıyan merkebin duru m u gibidir, ' 18 buyurduğu ki şi gibi görüyorum," dedi. Hakemlerden her biri diğeri hakkı nda verdiği misali vilayetlere yazdıkları m ektuplarda kayda geçirdiler. 17 18

A'raf, 7 / 1 7 5 . C u m a, 6 2 / 5 .

66

Ttirih u 't-Taberi

İ b n Şihab dedi: Muaviye akşam vakti ayağa kalktı ve insan­ lara hitap etti. Allah'a senada bulunduktan sonra şöyle dedi: " Ki m bu mesele19 hakkında ko nuşursa bize kendini göster­ s i n ." İbn Ömer dedi : H islerimi uyardın.20 İslam için babanla s avaşan insanların söylediklerini konuş mak isted i m . Ancak tefrikaya yol açacak veya kanın akmasına sebep olacak b ir s ö z s öylemekten veya bana görüşümden farklı şeyler isnat [59] edilmesinden endişe ettim . Allah' ı n cennette vadettiği ş eyler bana daha sevi mli oldu. Eve gidince Habib b. Mesleme bana gel d i ve bana: i\dam konuş unca seni konuşmaktan mene­ d e n neydi?' diye sordu. B e n, tefrikaya yol açacak veya kanın akmasına sebep olacak b i r söz s öylemekten veya bana görü­ şümden farklı şeyler isnat edilmesinden endişe ettim . Allah'ın vad e ttiği cennet bana başkasından d a h a sevi mli oldu," dedim. Habib : "Sen korundun;' dedi. ***

Şimdi söz sırası Ebu M ihnef'in rivayetine geldi. Ebu M ih­ n e f dedi: Fudayl b. Hadic el- Kindi b a n a şöyle anlattı : M uta­ bakat sahifesi yazıldıktan so n ra Ali'ye : "Eşter mutabakat sa­ hifesinde yer alan hususlardan hoşnut değil ve bu insanlarla savaşmaktan başka bir şeye razı değildir," denildi. Ali ş öyle d e d i : "Vallahi ben de razı olmadım, razı olmanızdan da hoş­ nut olmadım. Ancak siz razı o l makta ısrar edince ben de razı oldum. Razı olduktan sonra da Allah'a isyan edilmedikçe, ki­ tab ına muhalefet edilmed iği sürece dönmek ve değişikliğe gitm ek uygun olmazdı. Allah'ın e m i rlerini terk edenlerle sa­ vaş ı n . Onun emrime uym adığı ve yolumdan çıktığı şeklinde i l e ri sürdüğünüz iddiaya geli nce, Eşter o kişilerden değildir. O n u n hakkında böyl e bir endişem de yoktur. Keşke aranızda onun gibi iki kişi olsa. Keşke aranızda onun gibi düşmanım h a kkındaki görüşlerim i paylaşan b i r kişi olsa. O zaman si­ z i n yükünüz bana hafif gelecek ve umarım ki sizin eğriliğiniz düzelecekti. Ben yaptığınızdan sakınmanızı söyledim ancak 19 20

H i lafet ( ed.). M etinde böyle geçse de " H islerim uyandı," şeklinde olması akışa uaha uy­ gundur ( ed.).

TUrih u 't-Taberl

67

ba n a itaat etmediniz. B e n i m s i z i n l e olan durumum Hevazinli­ nin şu b eytinde ifade edildiği gibidir: Gaziyye ile benim durumum ancak şöyledir: O yoldan saparsa ben de sapanm, o doğru yola girerse ben de o yola meylederim.

M a iyeti ndeki bir grup ona: " Ey M ü minlerin Emiri ! Biz senin davrandığın gibi davrandık," d eyi nce Al i : "Evet, ancak on­ ların savaşı durdurma davetlerine neden icabet ettiniz? M u ­ tabakat metnine gelince b i z orada s i z i n hukukunuzu sağlama bağladık. İ n şallah dalal ete sapmazsı n ı z," dedi. M utabakat metni safer ayı nda yazıl m ış ve iki hakemin bu­ luşma tarihi sekiz ay sonra, yani ramazan ayı olarak öngörül­ dü. O ndan sonra insanlar ölülerini defnettiler. Akabinde Ali, A'ver'e emir vererek yola çıkmak için çağrıda bulunmasını emretti. Ebu M i hnef dedi: Abdurrahman b . Cündeb babasından [60] naklen bana şöyle dediğini anlattı : S ı ffin'den ayrılınca geliş yolundan farklı bir yol izleyerek Fırat N ehri güzergahını ta­ kip ettik ve Hit' e ulaştık. Ardından Sandı1da istikametini takip ettik. B u rada Ensardan (bir grup) B eni Sa'd b. Haram (önder­ liğinde önlerine) çıktılar ve Ali'yi karş ılayarak misafir etmek istedikl e rini söylediler. Ali geceyi onlarda geçirdi, sabah yola çıktı. Biz de onunla beraberdik. N u h ayle bölgesini geçi nce Kı1fe'nin evleri göründü. Tam burada b i r evin gölgesinde oturan ve yüzü nden hasta olduğu anlaşılan yaşlı bir adama rast gel­ dik. Ali bizimle birlikte ona doğru yürüdü ve ona selam verdi. B i z d e selam ve rd ik. Adam güzel bir şekilde selamı aldı. Onun Ali'yi ta nıd ığını sandık. Ali ona: "Yüzünün renginin normal ol­ madığı n ı gördüm. Yoksa rahats ız m ı s ı n?" dedi. Adam: " Evet," dedi. Al i : "H astalıktan mustarip ol duğunu sanıyorum," dedi. Ada m : " Başkasında olmasını iste m iyorum," dedi. Ali : " M aruz kaldığın bu hastalıkla Allah'ın rızasını umuyorsundur." Ada m : "Tabii ki," d e d i . Al i : "Rabbi m rahmetini senden esirgemesin ve günahlarını mağfi ret buyursun. Kimsin, ey Allah' ın kul u ! " dedi. Adam: ''Adı m Salih b. Süleym'd i r," dedi. Ali : "Kimlerden o luyorsun?" dedi. Adam: ''Aslen Tay Selaman' ındanım. Ancak

68

Tılrihu 't-Taberf

muhit ve halihazırdaki nisp eti m B e ni Süleym b. Mansur ola­ rak bilinir," dedi. Ali : "Süphanallah ! Senin babanın mensup ol­ duğun kabile ve intisap ettiğin kabilenin isimleri ne güzel ! Bi ­ zimle birlikte gazalarımıza katıldın mı ?" Adam: "Hayı r, vallahi katılmak isterdim ancak gördüğün gibi sıtma beni gazanızdan geri bıraktı," dedi. Ali şöyle karşılık verdi: "'Allah ve Resulü için n asih a tte bulun duk/arı takdirde, zayıflara, hastalara ve h a rca ­ yacak bir şey bulamayan lara gün a h yoktur. Zira iyilik edenle­ rin a leyh ine bir yol [sorum luluk) yoktur. Allah bağışlayan ve esirgeyendir. ' 2 1 Bana söyler misin? İ nsanlar Şamlılarla aramız­ da olup bitenler hakkında ne diyor?" Adam: "İ nsanların bir kıs m ı -onlar (insanları) kandıranlardır- Şamlılarla aranda cereyan eden duruma sevindiler. Bir kısmı da -onlar insan­ lar içinde sana sadık olanlardır- sıkıntı ve üzüntü içindedir," dedi. Ali ayrılırken ona: " D oğru konuştun. Allah rahatsızlığın­ dan dolayı günahları nı bağışlasın. Haddizatında hastalık iyi bir şey değilse de kulun günahlarının bağışlanmasına vesile­ dir. Gerçek sevapsa dille hayrın s öylenmesi, elle icra edilmesi ve ayakla harekete geçilmesi suretiyle elde edilir. Ancak Allah samimi niyet ve temiz kal ple kullarından büyük bir topluluğu [6 1 ] cennetine sokacaktır," dedi. Kısa bir süre sonra Abdullah b. Vedia el- Ensari'yl e karşılaştılar. Abdullah ona yaklaştı, selam vererek onunla birlikte yürüdü. Ali ona: "Bizim durumumuz hakkında insanlar ne diyor? B u hususta neler duyuyorsun?" diye sordu. Abdullah : " Kimisi takdir ediyor kimisi de hoşnut değildir. Tıpkı Allah' ın 'Faka t onla r ih tilafa düşmeye deva m edecekler. Ancak Rabbinin m erhamet ettikleri m üstesnadı r, ' 22 ayetinde buyurduğu gi bi." Al i : "Bu konuda kanaat sahipleri ne diyor?" diye sordu. Abdullah : "Onlar diyorlar ki Al i'nin büyük bir tarafta r kitlesi vard ı. Ancak b unları dağıttı . Muhke m bir kal esi vardı, onu yıktı. Yıktığı nı acaba ne zamana kadar inşa edebilecek ve dağıttığını ne zamana kadar toplayabilecektir? Ali, ona karşı isyana kalkışıldığı zaman kendisine itaat eden­ lerle birlikte isyan edenlerin üzerine gidip zafere kavuşunca21 22

Tevbe, 9/9 1 . H u d, 1 1 / 1 1 8 - 1 19.

Tarih u 't-Taberi

69

ya veya bu uğurda helak oluncaya kadar mücadele etseydi, o takd i rd e azim ve kararlı hareket etm i ş olurdu," dedi. Ali şöyle dedi : " B e n mi yıktım, onlar mı? B e n m i dağıttım, onlar m ı ? Onların, � l i . kendisine karşı isyana kalkışıldığı zaman kendi­ sine itaat edenlerle birlikte isyan edenlerin üzerine gi dip za­ fere kavuşuncaya veya bu uğurda helak oluncaya kadar müca­ dele etseydi, o takdirde azim ve kararlı hareket etmiş olurdu,' şeklindeki sözlerine gelince; vallahi bunu düşünmedim değil. Bu yolda canımı cömertçe verebilir ve seve seve ölümü terci h ederd i m . Hatta onlar üzerine gitm eye azmetmiştim. Ne var ki bu ikisi - H asan ve Hüseyin- hemen bana yetiştiler. Bu diğer ikisi d e -Abdullah b. Ca'fer ve Muhammed b. Ali- önüme düş­ tüler. B u ikisi helak olursa bu ümmet içinde M uhammed'in (sav.) soyunun kesileceğini düşündüm ve bunun olmasını istemedim. D iğer ikisinin -Abdullah b. Ca'fer ve Muhammed b. Ali- helak olmasını arzu etmedim. Allah'a yemin ederim ki bugünden sonra düşmanla karşılaşacak olursam, ne seferde ne de konaklarken bunlar yanımda olmayacaktı r." Ardından yürüyüşünü sürdürdü ve Beni Avf mahallesini geçince sağ ta­ raftaki yed i veya sekiz mezar dikkati ni çekti. Ali : "Bu kab i r­ ler kime aittir?" diye sordu. Ku dame b. el-Aclan el- Ezdi: " Ey M ü m i nlerin Emiri ! Sen sefere çıktıktan sonra Habbab b. E ret vefat etti ve Kfi fe'nin dışında defedilmesini vasiyet etti. Daha önce insanlar evlerinde veya bahçelerinde defnedilirlerdi. Habbab, Allah rahmet eylesin, Kfi fe'nin dışı nda defnedildi. Arkasından da diğer kabirlerin sahipl eri yanına defnedildi," dedi. Ali : ·�nah Habbab'a rahmet etsin. İ steyerek Müslüman oldu. Gönüllü olarak hicret etti ve m ü cahit olarak yaşadı ve vücu dun daki rahatsızlıklarla imtihan edildi. Allah güzel amele sahip olanların ecrini zayi etmeyecektir," dedi ve kab irlerin [62] yanına giderek kabirleri başında durdu ve şöyle dua etti : " Ey ıssız diyarın, kimsesiz yerlerin insanları olan mümin erkek ve kadınlar, Müslüman erkek ve kadınlar! Size selam olsun. Siz b i z i m geçmişlerimizsiniz biz d e sizin takipçileriniziz. Size kavuşmamız yakı ndır. Allah'ım bize ve onlara mağfiret b uyur. Affınla bizi ve onları affet! Allah'a h a mdolsun. O sizi ondan

70

Td rih u 't-Taberi

(top raktan) yarattı ve sizi ona döndürdü. Sizi onda diri ltecek ve üzerinde toplayacaktır. Ahireti düşünen ve hesap gününe hazırlanan, kendisine yetecek kadar rızık edinen ve Rabbin­ den hoşnut olanlara ne m utlu ! " Ardından Sevriler sokağı na gelince: "Artık bu evlerin arasından geçeli m," dedi. Ebu M ihnef dedi : Abdullah b . Asım el-Ffüş'i bana şöyl e an­ latt ı : Ali, Sevrilerin mahallesinden geçerke n ağlama seslerini duydu. "Bu sesler neyin nesi" diye sordu. Ona: "Sıffin'de kat­ ledilenlere ağlama sesleridir," denildi. Al i : " Bilesiniz ki ben, bunlardan kim sabrederek, Allah'ın rızasını umarak öldürül­ d üyse onların şehit olduklarına şahitlik ederi m," dedi. Ardın­ dan Ffüşilerin mahallesinden geçerken aynı şekilde sesler d uydu. Buna dair aynı sözleri tekrarladı . Ardından Şibam'iler semtinden geçerken şiddetli ve karışık sesler duydu. B u nun üzerine durdu. Harb b. Şürahbil b. eş-Şibam'i çıkıp yanına gel­ di. Ali ona: "Kadınlarınıza güç yeti remiyor musunuz? Onları b u şakırtıdan menedemiyor musu nuz?" dedi. Harb b. Şürah­ b'il : " Ey Müminlerin E m'iri ! B i r, iki veya üç ev olsaydı buna güç yeti rebilirdik. Ancak bu semtten yüz seksen kişi öldürüldü. H e r evde ağlama var. Biz erkekler ağlamıyo ruz. Aksine sevi ­ niyo ruz. Onların şehit ol malarına sevinmez m iyiz?" dedi. Ali: "Allah, öldürülen ve hayatını kaybeden insanlarınıza rah met ets i n," dedi. Harb bi neği üzerinde seyreden Ali'ye yaya olara k refakat etti. Bunun üzeri n e A l i o n a : "Dön," d e di. Sonra durup şöyl e dedi: "Senin gibi bi ri, benim gibi biriyl e bu şekilde yü­ rürse bu hükümdar için b i r fitne, mümin için de bir mezellet­ tir.'' Arkasından Nfütiler mahallesinden -bunların çoğunluğu Os man'ın tarafta rıyd ı- ge çti. Al i, N f ü til erin Beni Ubeyd kolun­ dan Abdurrahman b. Yez'id' i n şöyl e dediğini duydu: "Vallahi Ali hiçbir şey başaramadı. Gitti, hiçbir şey elde edemeden [63] döndü." Ancak Ali'yi görünce sustular. Bunun üzeri ne Al i : "Bu yıl Şam'ı görmeyen bir toplul uğun çehreleri. Az önce yanla­ rından geldiğimiz insanlar bunlardan hayırlıdır," dedi ve şu b eyitleri dile getirdi: Kardeşin o kimsedir k i başına gelen bir musibet sen i sıkboğaz ederse senin sıkıntın için üzün tüsün ü ifade etmekten sakı n maz.

Tiirih u 't-Taberi

71

Olaylar her taraftan seni kuşa tmca sürekli seni eleştirip dura n kimse senin kardeşin değildir.

Akabinde yürüyüşünü sürdürdü ve Emirl ik Konağına gi­ rinceye kadar Allah'ı zikretti. ***

Ebu M ihnef dedi: Ebu Cenab el- Kelbi bize Umare b. Re­ bia'dan naklen şöyle dediğini anlattı : Ali'nin taraftarları onunla birlikte karşılıklı sevgi ve muhabbet hisleriyle Sıffin'e gittiler. Ancak nefret ve düşmanca tavırlar içinde geri dön­ düler. S ıffin'deki karargahlarından henüz ayrılmadan, hakem hadisesinin etkisi yaygın bir hal aldı. D önüş yolunda yol bo­ yunca itiştiler, karşılıklı olarak birbirlerine sövüp durdular ve kırbaçlarla birbirlerine vurdular. Hariciler: " Ey Allah' ın düşmanları ! Allah'ın hükmüne karşı yumuşak davrandınız bulundunuz ve tahki me razı oldunuz ! " derke n diğer gru p : " İ mamımızdan ayrıldınız v e b i rliğimizi bozdunuz," dediler. Ali, Kufe'ye gi rerken onunla girmediler ve Ha rura'ya geçtiler. Onlardan Harura'da konaklayanlar o n iki bin kişiydi. Onların çağırıcısı şöyle seslendi: "Şebes b. Rib'i et-Temimi savaş ko­ mutanı, namaz emiri Abdullah b. el- Kevva el-Yeşkeri'dir. Fe­ tihten sonra emirlik şurayladır. B iat Allah'adır. İyiliği emredip kötü lükten vazgeçirmek esas olacaktı r." ***

Ali'nin Ca'de b. Hübeyre'yi Horasan'a Göndermesi Rivayete göre bu yıl içinde Ali, Ca'de b. Hübeyre'yi H o ra­ san'a gönderdi. B u olaya il işkin rivayet şöyledir: Ali b. M uhammed dedi : Abdullah b. M eymun bize Amr b. Şüceyre ve Cabir' den naklen Şa'bi'n i n şöyl e dediğini rivayet (64] etti : Ali, Sıffin'den döndükten sonra Ca'de'yi Horasan'a gön­ derdi. Ca'de, Ebreşehr'e geçti. O radakiler ahitlerini bozdular ve vergi vermekten i mtina ettiler. Bunun üzerine Ali'nin ya­ nına döndü. Ali bu kez Huleyd b. Kurre el-YerbCii'yi gönderdi. H u l eyd, Nisaburluları muhasara etti. Bunun üzerine Nisabu r

72

Tôrih u 't-Taberf

ve M e rv halkı onunla sulh yaptılar. H uleyd aman üzerine tes­ lim olan kralların oğullarına ait iki cariye ele geçird i. Onları Ali'ye gönderdi. Ali onları İ slam'a davet edip evlendirmeyi teklif etti. Ancak bu teklifi reddettiler ve kendilerini iki oğluy­ la evlen dirmesini istediler. Ali bu talebi kabul etmedi. Di hkan­ lardan biri Ali'ye iki cariyeyi kendisine hediye etmesini istedi. Ali bu isteği kabul ederek ona teslim etti. Her iki cariye de dihkanın yanında kaldı. A d a m onları ipek yaygılar üzerinde oturtuyor ve altın tabaklarda yem eklerini veriyordu. Ancak bi r müddet sonra H orasan'a döndüler. ***

Haricilerin Ayrılmaları Haricilerin Ali' den Ayrılmaları Daha Sonra Dönmeleri Bu yıl içinde Hariciler hakem olayını ileri sürerek Ali'den ayrıldılar. Ancak Ali onlarla konuşunca döndüler ve Kufe'ye girdiler. Haricilerin Al i' den ayrılmalarına ilişkin rivayetler: Ebu M ihnef, Ebu Cenab ve Umare b. Rebia'dan naklettiği ri­ vayette şöyle dedi : Ali, Kufe'ye dönüp de Hariciler ondan ayrı­ lınca taraftarları ona: "Senin boynumuzda ikinci bir biatin var­ dır. Biz dostlarının dostu, düşmanlarının düşmanıyız," dediler. Buna karşı Hariciler şöyle dediler: "Siz ve Şamhlar yarış halin­ de olan iki at gibi küfürde yarışıyorsunuz. Şamhlar sevdikleri ve sevmedikleri hususlar üzerine M uaviye'ye biat ederken siz­ ler Ali'ye, dostuna dost, düşmanına düşman olmak üzere biat ettiniz." Ziyad b. en-Nadr onlara şöyl e dedi: "Vallahi Ali'ye ne zaman biat ettiysek Allah' ın kitabı ve Peygamber'in (sav.) sün­ neti üzerine biat ettik. N e zaman ki siz ona muhalefet ettiniz o zaman ona gelerek: 'Sen kime dost olursan biz de onun dostu­ yuz; kimin hasmı olursan biz de onun hasmıyız,' dediler. Biz de öyleyiz. O hak ve hidayet üzeredir. Ona muhalefet eden dalalet­ tedir ve insanları dalalete düşürendir:' Arkasından Ali, İbn Ab­ bas'ı onlara gönderdi ve ona: "Ben gelinceye kadar onlarla hu­ sumette bulunma ve tartışmakta acele etme,'' dedi. İbn Abbas

TUrih u 't-Taberf

73

çıktı ve onların yanına gitti. Onlar yanına vardılar ve tartışmaya başladılar. İbn Abbas dayanamadı ve tartışmaya girerek: "Siz iki hakeme neden karşı çıktınız? Halbuki Allah şöyle buyurur: 'İkisi (karı-koca) sulh isterlerse Allah aralarım düzeltir.' 2 3 Kaldı [65] ki söz konusu M uhammed'in ümmetiyse bu daha çok ehemmi­ yet kazanmaktadır;" dedi. Hariciler ş öyle dediler: "Biz diyoruz ki Allah, hükmünü insanlara bıraktığı, üzerinde düşünmelerini ve ıslah etmelerini istediği konularda hüküm vermek O'nun emri gereğince onların hakkıdır. H üküm verdiği konulardaysa kulların hüküm vermeleri söz konusu değildir. Allah, zina edene yüz değnek vurulmasına ve hırsızlık yapanın elinin kesilme­ sine h ükmetti. Kulların bu konuda farklı hüküm verme hakları yoktur." İbn Abbas : 'J\ma Allah şöyle b uyurmuştur: 'Bu kon uda adalet ehli iki kişi h üküm verirler,' 2 4 dedi. Onlar: 'J\v konusuyla karı-koca arasındaki ihtilafta hüküm vermeyi, Müslümanların kanları hakkında hüküm vermek gibi mi görüyorsun?" dediler. Hariciler: "Biz İbn Abbas'a, seninle hakkında konuştuğumuz bu ayete göre dün bizi öldüren ve kanı mızı akıtan Amr b. el-As'ı adalet ehli mi görüyorsun? Eğer o adilse biz adalet ehli değiliz ve onunla savaş halindeyiz. Allah'ın verdiği hüküm hakkında hüküm vermeyi insanlara bıraktınız. Aslında Allah, Muaviye ve hizbi hakkında hükmünü vermiştir. Onlar ya dönecekler ya da öldürüleceklerdir. Daha önce de onları Allah'ın kitabına davet ettik ancak reddettiler. Sonra onlarla aranızda bir mutabakat metni yazdınız. Onunla bir m ütareke yaptınız ve işi zamana yaydınız. Oysa Beraat suresi indikten sonra Müslümanlarla sa­ vaş ehli arasında cizye vermeyi kabul edenler dışında, mütareke ve işi zamana yayma menedilmiştir:' Ali, Ziyad b. en- Nadr'ı da onlara gönderdi. Ona: "Bak en çok hangi reislerinin etrafında toplanıyorlar," dedi. Ziyad onları izledi ve Ali'ye haber vererek: "Onların en çok Yezid b. Kays'a uğradıklarını gördüm," dedi. Bunun üzerine Ali, insanlarla bir­ likte çıktı ve Yezid b. Kays'ın büyük çadırına gitti. Ali burada abdest alıp iki rekat namaz kıldı ve onu İ sbahan ve Rey'e emir 2 3 N isa, 4/3 5 . 2 4 M f ü d e , 5/95.

74

Td rihu't-Taberf

olarak tayin etti. Arkasından çı ktı ve onlara gitti. İbn Abbas ile tartışma hal indeydiler. Ali, İ b n Abbas'a: "Onlarla tartışmayı b ı rak. Allah senden razı olsun, b e n seni bundan sakın dırma­ d ı m mı?" dedi. Akabinde bir konuşma yaptı. Allah'a hamdüse­ nada bulunduktan sonra ş öyle dedi: "Allah'ım öyle bir yerde­ yiz ki burada felaha eren ahi rette de felaha erecektir. B u rada m ü nakaşa eden ve çıkmaza giren ahirette kördür ve yolunu daha çok şaşıracaktı r." S o n ra onlara : "Lideriniz kimdir?" dedi. O n lar: "İbnü'l-Kevva," dediler. Al i : " B ize karşı neden huruç et­ ti niz?" dedi. Onlar: "Sıffin' d e hakemliğe razı olmanızdan," de­ diler. Ali : "Allah için söyleyin, onlar mushafları kaldırınca siz, J\llah'ın kitabı hakkındaki davetlerine icabet edelim,' dediği[66] nizde size: 'Ben onları sizden iyi bil irim. Onlar din ve Kur'an ehli değildir. Onların çocukluk çağlarını da, yetişkinlik çağları­ nı da iyi bilirim. Onlar kötü çocuklar ve kötü yetişkinlerdir. Siz d oğru ve hak olarak bildiğiniz yolun uza devam edin. Bunlar bu mushafları bir müdahene ve tuzak olarak kaldırdılar,' dedi­ ğim halde siz bu söylediklerimi reddettiniz ve : 'Hayır, o nların davetine icabet edeli m,' demediniz mi? Ben size: 'Bu sözümü ve bana karşı gelişinizi unutmayı n,' dedim. N e zaman ki mus­ haf tekli fini kabul etmekte ısrar ettiniz; iki hakeme Kur'an'ın ihya ettiğini ihya etmelerini, Kur'an'ın öldürdüğünü öldürme­ lerini şart koştum. Onlar Ku r'an'ın hükümleriyle hükmeder­ lerse buna muhalefet etme hakkımız yoktur. Aksi takdirde biz onların verecekleri hükümden beriyiz.'' Onlar Ali'ye : " B ize söyle insan kanı hakkı nda i nsanların hakemlik yapmasını adil gö rüyor musun?" dediler. Al i : "Biz insanları değil, Kur'an'ı ha­ kem yaptık. Kal dı ki Ku r'an iki kapak arasında yer alan yazılı m etinlerden oluşmaktadır. O ko nuş maz. İ nsanlar onun hak­ kında konuşur," dedi. Ona: " N eden onlarla bir müddet üzerin­ de anlaştın?" diye sorunca Ali : "Cahil öğrensin, alim de iyi tes­ pitte bulunsun. Bu mütareke sırasında belki Allah bu üm m eti ıslah eder. Şehrinize girin, Allah' ı n rahm eti üzerinize olsun," dedi. Bunun üzerine son kişiye kadar şehre girdiler. Ebu M ihnef dedi : Abdurrahman b. Cündeb el-Ezdi baba­ sından naklen bana benzer bir rivayet anlattı.

Tdrih u 't-Taberi

75

Haricile r şöyl e demişlerdir: " Doğru söyledin. Dediğin gi ­ biyd i k v e söylediğin şeyleri yaptık. Ancak yaptıklarımız küf­ rü gerekti ren şeylerdi. Bu sebeple tövbe ettik. Sen de bizim gib i tövbe et ki sana biat edelim. Aksi takdirde sana muhale­ fet edeceğiz," dedik. Bunun üzerine Ali bizim b iatimizi aldı ve şöyle d e d i : "Şehre girin. Altı ay bekleyeceğiz ki vergiler top ­ lansın v e hayvanlar semizlensin. S o n ra düşmanımız üzerine gideceğiz. Ancak onların sözlerin e itibar etm iyoruz. Zira ya­ lan s öyl emişlerdi r." M a'n b. Yezid b. el-Ahnes es-Selemi hakemlerin müzakere­ lere başlamasının gecikmesi sebebiyle geld i ve Ali'ye : "Mua­ viye taahhüdünü yerine geti rdi . Sen d e taahhüdünü yerine geti r. Bekir ve Temim bedevileri seni caydırmasın," dedi. Bu­ nun üzerine Ali bu konudaki işleri n yürürlüğe konulmasını emretti. N i tekim Sıffin'den ayrıldıklarında, i ki hakemin d ö rt yüzer kişilik maiyetleriyl e Dumetülcendel'e intikal etmeleri ön görülmüştü. Vakıdi ise şöyl e ded i : Sa'd da diğer M üslümanlarla birl i kte tahkim s ü recine şahit oldu. Oğlu Ö m e r ona ısrar etti ve onu Ezruh'a götürdü. Ancak Sa'd pişman oldu ve Beytülmakdis'ten u mre n iyetiyle yola çıktı. Hakemlerin Buluşması İki Hakem'in Dumetülcendel'de Buluşması Bu yılda iki hakem buluştular. İki hakemin buluşmasına ilişkin rivayetler: Ebu M i h n e f dedi: Mücali d b . Said bana Şa'bi ve Ziyad b. en­ Nadr e l - H arisi'den naklen şöyle anlattı : Ali, Şü reyh b. Hani el- H a risi'nin ko mutasında dört yüz kişilik bir grubu gö nder­ di. Abdullah b. Abbas da bu grubun içinde namaz kıldırmak ve o nları yö netmekle görevli olara k bulunuyordu. Ebu M usa da onların içindeydi. Muaviye d e Amr b. el-As'ın riyaseti n d e Şamlılardan d ört yüz ki şilik b i r g r u p gönderdi. İki grup E z ­ ruh'taki D u m etülcendel'e intikal ettiler. Muaviye, Amr'a mek­ tup gönderince elçi, götürdüğü ve getirdiği mektupların muh­ tevasından bihaber olarak gidiyor ve dö nüyordu. Şamlılar da

[67]

76

Tarihu 't-Taberf

ona bir şey sormuyorlardı. Ali'nin elçisi gelince onun adam­ ları İbn Abbas'a gidi p : " M üminlerin Emiri sana ne yazd ı?" diye s oruyo rlardı. Ketum davranınca tahminde bulunuyor ve "Şöyle yazmış olmalıdır," diyorlardı. İbn Abbas onlara: " N eden makul düşünmüyors unuz? Görmüyor musunuz? Muaviye'nin elçisi gelince ne geti rdiği, gidince de ne götürdüğünü ki mse bilmez, onlardan tek bir söz çıkmaz. Oysa siz her gün tahmin­ d e bulunarak [dedikodu yapıyorsunuz] ." Ravi dedi: Burada bulunan insanlar arasında şu zevatlar da vard ı : Abdullah b. Ömer, Abdullah b. ez-Zübeyr, Abdurrahman b. e l - H aris b. Hişam e l - M ahzumi, Abdurrahman b. Abdi Yagüs ez-Zühri, Ebu Cehm b . H uzeyfe el-Adevi ve Muglre b. Şu'be es-Sekafi. Diğer yandan Ömer b. Sa'd çölde, Beni Süleym Suyu b ö lgesinde bulunan babasının yanına giderek ona şöyle dedi: " Babacığı m ! Sıffin'de olup bitenler hakkında sana bilgi i ntikal etmiştir. İ nsanlar Ebu M usa el-Eş 'ari ile Amr b. el-As'ı hakem olarak görevlendirmişlerdir. Ku reyş'ten bir grup da o rada ha­ zır bulunuyor. Sen de hazır bulun. Zira sen Resulullah'ın (sav.) arkadaşı ve Şura heyetindensin. Bu ümmetin hoşlanmadığı bir işe de taraf olmadın. Sen hazır bulun, zira insanlar içinde hilafeti en çok hak eden sensin." Sa'd: "Hayır buna tevessül etm e m . Ben Resulullah'ın (sav.) ş öyle buyurduğuna şahit ol­ dum: ' İ leride bir fitne vuku bulacak. O zaman insanların en h ayırlısı bir kenara çekilen ve ondan sakı nan ki şidir.' Val lahi ben bu işe hiçbir surette şahit olmayacağım," dedi. [68]

İ ki hakem bir araya geldiler. Amr b. el-As dedi ki : " Ey Ebu Musa! Bil mez misin ki Osman (ra.) mazlum olarak öldürül­ dü?" Ebu Musa: "Şahitl i k ederim ki mazlum olarak öldürül­ d ü," dedi. Amr: "Bilmez misin ki Muaviye ve yakınları onun velileridir?" dedi . Ebu M u s a : " Evet, biliri m," d e di. Am r: "Allah ş öyl e buyu rmuştur: 'Kim m azlum olarak öldürülürse, onun ve­ lisine (h akkım alm ası için) yetki verdik. '25 O halde senin, Os25

İ s ra, 1 7 / 3 3 . A m r v e M uaviye bu ayeti Osman'ın hakkı nı aramak için bir dayanak olarak zikrederken ayetin devamı olan "ancak veli, kısasta haddi aşmasın !" ifadesini görmezden gelerek binlerce insanın ölümüyle sonuçla­ nan Sıffin Savaşına sebebiyet vermişlerdir (çev.).

Tdrih u 't-Taberf

77

man' ın velisi ol an Muaviye'yi kabul etmene ne man i vardı r? Kureyş'te onun ailesinin yeri ni de biliyorsun. Eğer insanları n : 'Muaviye İslam'da b i r geçm işi olmadığı halde işbaşına geldi,' demelerinden korkuyorsan, buna karşı ileri süreceğin gerek­ çelerin vardır. Buna karşı şöyle d iyebilirsin: 'O mazlum Ha­ life O s m an'ı n velisidir ve onun ka nının davacısıdır. O iyi bir siyasetçi ve iyi bir yö neticidir. Aynı zamanda Peygamber' in (sav.) zevcesi Ümmü Habibe'nin kardeşidir, Peygamber'in ya­ nında bulunmuş ve bu sebeple de sahabedendir."' Ayrıca Amr, Ebu M usa'ya : "M uaviye işbaşına geçerse hiçbir halifenin sana vermediğini verecektir," diye makam vaadinde bulundu. Ebu Musa ş öyle dedi: "Ey Amr! Allah'tan kork. Muaviye'nin şerefli bir konu mu olduğunu zikrettin. Aslında insanlar soy ve sopla­ rı sebebiyle bu makama getirilmezler. Eğer dayanak bu olsay­ dı, bu makam Ebrehe b. Sabbah ailesinin hakkı olurdu. Bu ma­ kam için kıstas dinde ihlas ve fazilettir. Kal dı ki Kureyş içinde en itibarlı kimseye verecek olsam Ali b. Ebi Talib'e vermem gerekir. Senin: ' M uaviye, Osman'ın kanının davacısı oldu, bu yüzden ona bu makamı ver,' demene gel ince, ben kıdemli M u ­ hacirleri bırakıp o n a veremem. B a n a makam vaadinde bulun­ mana gel ince, vallahi Muaviye bütün makamlarından feragat edip onları bana verse onu işbaşına getirmem. Ben rüşvetle Allah adına hüküm veremem. D i l e rsen Ömer b. el-Hattab' ın hatırasını ihya edelim." Ebu M ihnef ded i : Ebu Cenab e l - Kelbi bana şöyle anl attı : Ebu M usa şöyl e dedi : "Vallahi gücüm yetse Ömer b. el- H at­ tab' ın (ra.) hatırasını ihya ederdim," dedi. Amr ona şöyle dedi: " İ b n Ö m e r' e biat etmek is tersen b e n i m oğluma biat etmene ne engel var? Hem de onun faziletini ve istikametini biliyor­ sun." Ebu M u sa: "Senin oğlun sadık bir adamdır. Ancak onu bu fi tn eye soktun," diye cevap verdi. Ebu M ihnef ded i : Muhammed b. İ s hak bana İbn Ömer'in [69] kölesi N a fi"den naklen şöyle anlattı : Amr b. el-As şöyle dedi. " B u makamın hakkını ancak yiyen ve yediren, tecrübeli b ir i n s a n verebilir." İbn Öm e r bu i ş e kayıtsız davranıyordu. İb ­ nü'z-Zübeyr ona: '�klını kullan ve uyanık ol," d e d i . Abdullah b.

78

Tı'irih u 't-Taberf

Ö m e r ona: "Hayır, vallahi bu makam için asla rüşvet vermem," dedi. Ancak Amr b. el-As'a şöyle dedi: "Ey İbnü'l-As ! Araplar kılıç ve mızraklarla vuruştuktan sonra mukadderatı nı sana tevdi etti. Bir daha onları fitneye sokma ! " E b u Mi hnef ded i : N a d r b . Salih el-Absi bana şöyle anlattı : Sicistan gazasında Şü reyh b . H ani ile beraberdim. Bana dedi ki : Ali bana birkaç sözü, Amr b. el-As'a iletmemi söyledi. Dedi ki : "Onunla karşılaşırsan ona: Ali sana d iyo r ki : 'A llah nezdin­ d e en hayırlı insan, kendisi için ağır ve sıkıntılı da olsa hak­ kı tercih eden ve kendisine maddi faydası olsa bile batıldan sarfınazar eden ve hak i l e amel edendir. Ey Amr! Vallahi sen hakkın nerede olduğunu bildiğin halde, neden hakkı görmez­ den geliyorsun? Sen azcık b i r d ünya menfaatine Allah'a ve d ostlarına düşman oluyorsun. Sana verilen şeylerin hemen uçuverdiğini göreceksin. Sana yazık oluyor! Sakın hainler­ den taraf olma, zalimlere destek verme. Ben senin pişman olacağın günü bilirim. O gün öleceğin gündür. O gün, ' Keşke M ü slümana husumet beslemeseydi m ve verdiğim karar kar­ şılığında rüşvet almasaydım,' d iyeceksin." Şüreyh dedi : Bu sözleri Amr'a tebliğ edince yüzünün rengi değişti ve dedi ki : " B e n ne zamandan beri Ali'nin nasihatini kabul ettim, onun emrine itaat ettim ve görüş üne itibar ettim?" Ona: " Ey Nabi[70] ğa'nın oğl u ! Neden M evlan ve Peygamber'inden (sav.) sonra M üslümanların büyüğünün nasihatini kabul etmekten i mtina ediyorsun. Senden hayırlı olan Ebu B ekir ve Ömer bile ona da­ nışırlar ve görüşüyle amel ederlerd i," dedim. O bana: " B en im g i b i kişiler senin gibilerle muhatap olmaz," de di. On a: " S e n ebeveynin den hangisiyle b e n d e n üstünsün? Cimri babanla mı yoksa Nabiğa lakaplı annenle m i?" dedim. Bunun üzerine kal­ kıp gitti ve ardından ben d e kalktı m. Ebu M ihnef dedi : Ebu Cenab el-Kelbi bana şöyle anlattı : Amr ve Ebu M usa, Dumetülcendel'de buluşunca Amr ona iltifatlarda bulunmaya başladı ve ona: "Sen Resulullah'ın (sav.) arkadaşı­ sın ve yaşça benden büyüksün. Önce sen konuş sonra da ben konuşayım,'' dedi. Amr, Ebu Musa'yı takdim etmeye alıştırmıştı. B u davranışı tamamen bir oyundu ve ona öncelik vererek Ali'yi

Tarih u 't-Taberf

79

azletmesini amaçlamıştı. Ravi dedi: İ ki hakem kendi amaçla­ dıklarını göz önünde bulundurarak müzakerede bulundular. Amr, Ebu M usa'dan Muaviye üzerinde karar kılmasını istedi. Ancak Ebu M usa reddetti. Sonra kendi oğlunu yapmasını teklif etti. Ebu M usa onu da reddetti. Ebu M usa, Amr'dan, İb n Öm e r üzerinde karar kı lmasını istedi. Ancak A mr teklifini reddetti ve Ebu M usa'ya: "Bana görüşünü söyle;· dedi. Ebu Musa: " Benim görüşüm, bu iki adamı azledelim ve bu işi şuraya bırakalım. Müslümanlar kendileri için dilediklerini seçsinler;• dedi. Amr: "Doğru görüş senin görüşündür," dedi. Ardından ikisi toplu halde bulunan Müslümanlara doğru yöneldiler. Amr: "Ey Ebu Musa! İnsanlara, görüş birliğine vardığımızı bildir," dedi. Bu­ nun üzerine Ebu Musa konuştu ve şöyle dedi: 'J\mr ile görüş birliğine vardık. Umarım ki üzerinde ittifak ettiğimiz görüşle Allah bu ümmetin durumunu düzetir;· dedi. Amr: "Doğru söy­ ledi ve hayırlı konuştu. Ey Ebu Musa! B uyur konuş," dedi. Ebu M usa konuşmak isteyince İbn Abbas ona: "Ey Ebu Musa! Sakın. Vallahi seni kandırdığını sanıyorum. İ ttifak ettiyseniz bırak o konuda önce o konuşsun, sonra sen konuş. Zira Amr gaddar bir adamdır. İttifak ettiğiniz hususta sana samimi davrandığından emin değilim. Sen tavrını ortaya koyunca o sana muhalefet ede­ cektir," dedi. Ebu Musa safbir adamdı. Amr ona: "Tamam, ittifak ettik," deyince Ebu Musa öne çıktı ve Allah'a hamdüsenada bu­ lunduktan sonra şöyle konuştu : " Ey insanlar! Biz bu ümmetin durumunu değerlendirdik. Amr ile üzerinde ittifak ettiği miz [7 1 ] görüş kadar ümmetin durumunu düzeltecek ve dağınıklığını giderecek başka bir görüş yoktur. Buna göre Ali'yle Muaviye'yi azledeceğiz ve bu ümmet kendi işine kendisi bakarak istedikle­ rini işbaşına geti recekler. Ben Ali ve Muaviye'yi azlettim. Artık kendi sorumluluğunuzu üstlenin ve bu işe ehil olarak gördüğü­ nüz ki mseyi işbaşına getirin." Ebu M usa konuşmasını yaptık­ tan sonra yerinden ayrıldı ve Amr (konuşma) yerine geçerek Allah'a hamdüsenada bulunduktan sonra şöyle dedi : "Bu adam söyleyeceğini söyledi ve adamını azletti. Ben de onun adamını azl ediyor ve Muaviye'yi yerinde bırakıyorum. Zira o, Osman b. Affan'ın velisi, kanının davacısı ve onun makamına herkesten daha çok layıktır." Bunun üzerine Ebu M usa dedi ki: "Sana ne

Tarih u 't-Taberi

80

oluyor? Allah seni muvaffak etmesin. İ hanet ettin ve günahkar oldun. Senin durumun tıpkı köp eğin durumuna benzer. Üstüne varsan da dilini çıkarıp solur, bıraksan da dilini çıkarıp solur." Amr: "Senin durumun tıpkı ciltlerle kitap yüklenmiş merkebin durumu gibidir," dedi. Bunun üzerine Şüreyh b. Hani, Amr'a sal­ dırdı ve ona kırbaçla vurdu. Amr'ın oğlu da Şüreyh'e saldırıp kırbaçla vurdu. Ancak insanlar o nları ayırdılar. Daha sonra Şü­ reyh şöyle diyordu: "Sonucu ne olursa olsun keşke Amr'a kılıçla vursaydım. Buna o kadar pişmanım ki hiçbir şeye o kadar piş­ man değilim." Şamlılar Ebu Musa' dan kendilerine iltihak etme­ sini rica ettiler. Ancak o b ineğine bindi ve Mekke'ye gitti. İbn Abbas dedi: "Allah, Ebu M usa'nın görüşünü kötü etsin. Onu uyardım ve iyi düşünmesini söyledim. Ancak anlamadı." Ebu Musa da şöyle diyordu: "İbn Abbas beni o fa.sıkın ihanetin­ den sakındırmıştı ancak ben ona güvenmiştim, hiçbir şeyi üm­ m ete sadakate tercih etmeyeceğini sanmıştım." Akabinde Amr ve Şamlılar döndüler ve Muaviye'nin huzuruna çıkarak h ilafet unvanıyla onu selamladılar. İbn Abbas ve Şüreyh b. Hani, Ali'nin yanına döndüler. Ali sabah namazını kılınca ku nut duasını okur ve şöyle derdi: ·�.ılah'ım, Muaviye'ye, Amr'a, Ebü'l-A'ver'e, Ha­ bib'e, Abdurrahman b. Halid'e ve Dahhak b. Kays'a lanet et!" M uaviye bunu haber alınca o da kunut duasında Ali'ye, İbn Ab­ bas'a, Eşter'e, Hasan ve Hüseyin'e lanet okuyordu. Vakıdi ise iki hakemin buluşmasının 38 yıl ının Şaban ayın­ da gerçekleştiğini söylemiştir. ***

Nehrevan Savaşı [72]

Ali Hakemi Tahkim İçin Görev Yerine Gönderirken Haricilerin Tavrı ve Nehrevan Savaşı Ebu M ihnef, Ebü'l- Muğaffil ve Avn b. Ebi Cuhayfe'den nak­ l e n şöyle anlattı : Ali tahkim için Ebu M usa'yı gö ndermek is­ teyince Haricilerden Zür'a b . B u rc et-Tai ve Hurkus b. Züheyr es-Sa'di ona geldiler ve huzuruna çıkarak ona: " H üküm yal­ nız Allah'ındır," dediler. Ali: " H üküm yalnız Allah'ındır," dedi.

Tii rihu 't-Taberi

81

Hurkus o n a: "Günahından tövbe et v e hakem işinden döne­ rek bizi düşmanımız üzeri ne götür ki Rabbimize kavuşuncaya kadar onlarla savaşalım," dedi. Ali o nlara : "Ben sizden bunu istemişti m . Ancak bana muhalefet ettiniz. Sonra karşı tarafla bir m utabakat metni yazdık ve bizi bağlayan şartlar koştuk, taahhütlerde bulunarak sözler verd ik. Allah şöyle buyurur: 'An laşm a yaptığımz zaman Allah 'm a h din i yerine getirin ve Allah 'ı üzerin ize şah it tu tara k pekiştirdikten sonra yeminle­ ri bozm aym. Şüphesiz Allah yaptıkla rm lZl iyi bilir. "' 2 6 Hurkus ona: " B u günahtır ve ondan dolayı tövbe etmen gerekir," dedi. Ali : "Günah değil görüş ve amelde b i r zafiyettir. Kaldı ki sizi bu husu sta uyarmış ve ondan sakındırmıştım," dedi. Zür'a b. Burc o n a : " Ey Al i ! Vallahi, insanları Allah'ın kitabı hakkında tahkim etmekten vazgeçmezsen Allah'ın rızasını umarak ve O'nun zatına yönelerek seninle savaşacağım," dedi. Ali : "Ya­ zıklar olsun sana ! Ne bedbaht b i r kişisin. Seni öldürülmüş ve rüzgarın esmesiyle bedeni toz top rak içinde kalmış ola­ rak tasavvur ediyorum." Zür'a : " Keşke bunlar olsa," dedi. Ali : " Hakl ı olsaydın, hak uğrunda ölmek i ç i n dünyadan sarfınazar edilebilir ancak şeytan size musallat o l muştur. Artık Allah'tan sakının. Uğrunda savaştığı nız dünyadan size hayır gelmez," dedi. Bunun üzerine ikili "H üküm yalnız Allah'ındır;· diyerek yan ından çıkıp gittiler. Ebu M ihnef dedi: Abd ülmelik b. H u rre el- Hanefi bana şöyle anlattı : B i r gün Ali minbere çıktı ve b i r hutbe irat etti. O ko ­ nuşurken M uhakkime Haricileri mescidin muhtelif köşelerinde " H üküm yalnız Allah'ındır," şiarı n ı haykırmaya başladılar. Bunun üzerine Ali : ''Allahu ekber! Söz haktır, ancak onunla batıl m u rat edilmektedir. S usarlarsa emirlerimizden onları sorumlu tutarız. Konuşurlarsa o n lara karşı delill eri mizi o rtaya koyarız, bize başkaldırırlarsa onlarla savaşırız," dedi. B u n u n üzerine Yezid b. Ası m e l - Muharibi şöyle dedi : "Allah'a hamdederim. O'nu terk etmedik ve O'ndan müstağni olmadık. Allah'ım, d inimizde düşüklüğü kabu l etmekten Sana sığınırız. Allah'ın emri konusunda düşükl üğü kabul etmek, O'nun hü26

Nah!, 1 6/ 9 1 .

[73]

82

Tdrih u 't-Taberf

kümleri konusunda kan d ırmaktı r ve insanı Allah' ın gazabına s evk eden bir zilletti r. Ey Ali ! Bizi öldürmekle mi korkutuyor­ sun? Vallahi, umarım ki yakında sizi onunla vuracağız. He m d e kılıçların yan tarafıyla değil keskin tarafıyla vuracağız ve bizden ki min orayı (cehennemi) boylamaya daha müstahak olduğunu bileceksiniz." Daha sonra Yezid b. Asım el-M uharibi ve üç kardeşi kendi adamlarını harekete geçirdi. Yezid ve iki kardeşi en-Nehr gününde öldürüldüler. Dört kardeşten biri de daha sonra yapılan Nuhayle Savaşında öldürüldü. Ebu M ihnef dedi : Eclah b. Abdullah bana Seleme b. Kü ­ heyl'den naklen Kesir b. B ehz e l - H adrami'nin şöyle dediğini anlattı : Bir gün Ali insanlara hitap etti. Bu esnada mescidin içinde bulunan bir adam " H üküm yalnız Allah'ındır," dedi. Ar­ dından başka bir adam da aynı sözü tekrarlad ı. Arkasından bi rkaç adam daha bu sözü tekrarladılar. Bunun üzerine Ali ş öyle dedi: "Allahu ekber! Bu hak bir sözdür. Ancak onunla batıl murat edilmektedir. Bilesiniz ki bizden ayrılmadığınız sürece sizin üzerimizde ü ç hakkınız vardır: Allah'ın adını ana­ cağınız mescitlerden sizi men etmeyiz. Elleriniz ellerimizle birlikte olduğu sürece sizi feyden mahrum etmeyiz, bize sa­ va ş açmadıkça biz size karşı savaşmayız." Ardından hutbesini bitirip yerine geçti. Ebu M ihnef dedi : Kasım b. Velid'den bize şöyle anlatıldı : Hakim b. Abdurrahman b. Said el-Bekkfü, Haricilerle aynı fi ­ kirdeydi. Bir gün Ali ko nuşma yapa rken ya nına gel di ve şöyle de d i : "Sana ve senden ön cekilere, şirk koşarsan amelin boşa gider ve h üsrana uğrayan la rda n olursun, diye va hyolu n m uş­ tur. " 2 7 Ali ona: "Sabret! Allah 'm vaadi hakt1r ve iman etm eyen ­ ler sen i hafife a/masm !" 2 6 dedi. Ebu Küreyb dedi : İbn İ d ris bize şöyle ded i : İ smail b. S e mi' el- H anefi ve Ebu Rezin'd e n nakl e n şöyle dediğini işittim : Tah­ kim mutabakatı sağlanıp da A l i , S ı ffin'den dönünce b azı ta­ raftarları ona muhal i f bir şekilde döndüler. en-N ehr'e va rınca 27 28

Zümer, 3 9 / 6 5 . R u m , 30/60.

Tdrih u 't-Taberf

83

orada konakladılar. Ali, insanlarla birlikte Kufe'ye gitti. Muha­ liflerse H a rura'da konakladılar. Bunun üzerine Ali onlara Ab­ dullah b. Abbas'ı gönderdi. Ancak o, b i r netice elde edemeden geri döndü. Ardından Ali onlara gitti ve onlarla konuştuktan sonra a ralarında uzlaşma sağlandı. Bunun üzerine bir adam [74) ona gelerek şöyle dedi: " İ nsanlar senin küfründen döndü­ ğünü söylüyorlar." Ali bu durum karşısında öğle namazı nda insanlara hitap etti. Muhaliflerin muhalefetinden söz etti ve onları ayıpladı. Ancak mescid i n içinde yerlerinden kalkan muhalifler: " H üküm ancak Allah'ındır," sözünü haykırmaya başladılar. Onlardan bir adam da parmaklarıyla kulaklarını tı­ kayarak: "Sana ve senden öncekilere, eğer Alla h 'a şirk koşarsan sen in a melin boşa 9ider ve h üsrana uğrayanlardan olursun, diye vahyettik, " 2 9 ayeti ni okudu. Buna karşılık Ali de şu ayeti okudu: "Artık sabret. Zira Allah 'm vaa di hakt1r. Sakm ima n et­ meyen ler seni hafife almasm lar. "30 Ebu Küreyb bize İbn İ d ris ve Leys b . Ebi Süleym'den naklen arkadaşlarının şöyl e dediklerini anlattı : Ali minber üzerinde elleri ni ovuştu rup durdu ve şöyl e dedi : "Allah'ın hükmü iki kere sizin hakkınızda beklenir. Sizin üzerimizde üç hakkınız vardır: B u mescitte namaz kılmanıza mani olmayız. Elleriniz ellerimizle birlikte olduğu sürece sizi feyden mahrum etme­ yiz, bize savaş açmadığınız müddetçe sizinle savaşmayız.'' Ebu M ihnef, Abdülmelik b. Ebi H u rre'den naklen şöyle an­ lattı : Ali, tahkim mutabakatını yürürlüğe koymak üzere Ebu Musa'yı gönderince Hariciler kendi aralarında görüştüler. Bu maksatla Abdullah b. Vehb er-Rasibi'nin evinde buluştular. Ab­ dullah b. Vehb, Allah'a hamdüsenada bulunduktan sonra şöyle dedi: "Vallahi Rahman'a inanan ve Kur'an'ın hükmüne tesl i m o l a n bir kavim i ç i n dünyaya rıza göstermek, o n a dayanmak ve o n u tercih etmek -ki bunlar sıkıntı ve helakten başka bir şey değildir- yaraşmaz. Bu hususları emri bilma'rfif ve nehyi anil­ münke re ve hakkı söylemeye tercih etmek müminlere yakış ­ m a z. Kim k i bu dünyada kendisine m innet edilir ve kendisine 29 30

Zümer, 3 9 / 6 5 . Rum, 30/60.

84

Tôrih u 't-Taberi

zarar verilse kıyamet günü onun mükafatı Allah' ın rızası ve cennetinde ebedi kal maktır. Öyleyse ey kardeşleri m ! Ehli za­ lim olan bu beldeden dağlardaki bazı yerleşim yerlerine veya beldelere gidelim ve bu dalalete s evk eden bu bid'atleri redde­ delim." Hurkus b. Züheyr ona şöyle dedi: "Bu dünyanın metaı azdır, ondan ayrılık vakti yakındır. Dünyanın ziyneti ve güzelli­ ği sizi dünyaya bağlamasın, hakkı talep etmekten alıkoymasın ve zulmü inkar etmekten menetmesin. Allah takva sahibi olan[75] lar ve iyilik yapanlarla beraberd i r." Hamza b. Sinan el-Esedi de ş öyle dedi : "Ey kavmi m ! Görüşünüz isabetlidir. Başınıza sizden birini getirin. Sizin bir lidere, bir dayanağa, etrafında toplana­ cağınız ve ona döneceğiniz bir sancağa ihtiyacınız vardır." Bu gö revi Zeyd b. Husayn et-Tai'ye teklif ettiler. Ancak o bundan kaçındı. Sonra onu H u rkus b. Züheyr'e teklif ettiler, o da bunu kabul etmedi. Arkasından liderliği H amza b. Sinan ve Şüreyh b. Evfü el-Absi'ye teklif ettiler. Ancak onlar da teklifi kabul etme­ diler. Onu, Abdullah b. Vehb'e önerdiler. Abdullah: "Tamam ge­ tirin . Vallahi onu dünyaya olan rağbetim saikiyle almam, onu bıraksam da ölüm korkusu sebebiyle bırakmam," dedi. Bunun üzerine 10 Şevval' de ona biat ettiler. Ona Zü's-Sefinat3 1 denili­ yordu. Ardından Şüreyh b. Evfü el-Absi'nin evinde toplandılar. İ b n Vehb şöyle dedi: "Allah'ın hükmünü kurtarmak üzere bir beldeye gidelim. Zira siz hak davas ının ehlisiniz." Şü reyh şöyle dedi: "Çıkıp Medain'e gidelim; orada konaklayarak, kapılarını tutalım, orada ikamet edenleri içinden çıkaralım. Ardından da Basra'daki kardeşleri mize haber göndererek bize katılmala­ rını söyleriz." Zeyd b. H usayn dedi ki : "Toplu halde çıksan ız, takip edileceksiniz. Bu sebeple tek tek ve ağırlıksız bir şekilde çıkın. M edain'e gitmeyin. Zira o rada sizi engelleyecek insan­ lar var. Bu sebeple Nehrevan Köprüsüne kadar gidin ve o rada konaklayarak Basra'daki kardeşlerinizle mektuplaşın." Onlar: " D oğru görüş budur," dediler. Abdullah b. Vehb onlardan Basra' da bulunanlara mektup yazarak üzerinde ittifak ettikleri hususları bildirdi ve onları 31

Sözlükte devenin dizi anlamına gelen bu kelimeyle anılması, secdede uzun süre kalması sebebiyle dizinin sertleşmesinden dolayıdır.

Tii rih u 't-Taberi

85

kendilerine katıl malarına teşvik etti. M e ktubu onlara ulaştı­ rınca ona katılma hususundaki davetin e hemen icabet ede­ ceklerini bildirdiler. Yola çıkmaya azmed ince geceyi ibadet ederek geçirdiler. Cuma gecesi ve cuma gününü öyle geçirdiler. Cumartesi günü de yola çıktılar. Şüreyh b . Evfü el-Absi çıkınca şu ayeti okuyordu: "Musa korku içinde ve etraft gözetleyerek oradan çıktı. Rabbim! Beni zalim lerin g üruh undan kurtar, dedi. Medyen 'e do/jruyöneldi/jin de: Uma r1 m Rabbim beni do/jru yola i/etir, "3 2 dedi. Tarafe b. Adi b. Hatim et-Tal de onlarla birlikte çıktı. Babası arkasından giderek o n u ikna etmeye çalıştı ancak ona yetişemedi, M edain'e kadar gidip döndü. Sabat'a varınca Abdullah b. Vehb er- Rasibi yirmi kadar süvariyle b ir­ likte onunla karşılaştı ve onu öldürmek istedi. Ancak Amr b. Malik e n - N ebhani ve Bişr b. Zeyd e l - B evlani onu engellediler. Adi, Ali'nin atadığı Medain Valisi Sa'd b. M es'ı1d'a haber gön­ dererek asilerin hareketi ko nusunda onu uyardı. Bunun üze­ rine vali tedbir aldı ve Medain kapılarını tutarak süvarilerle (76] şeh i rden çıktı. M edain'de vekil olarak kardeşinin oğlu M uhtar b. Ebi Ubeyd'i bırakıp asilerin peşine d üştü. Abdullah b. Vehb durumdan hab erdar olunca ondan sakınmak için yolunu de­ ğiştirerek Bağdat güzergahı istika m etinde seyretmeye baş­ ladı. Sa'd b. M es'ı1d da akşama doğru beş yüz süvariyle Kerh mevkiinde onlara yetişti. Ab dullah otuz süvariyle onların üzeri n e gitti ve bir müddet vuruştular. Ancak Sa'd b. Mes'ı1d ve s üvarileri onlara karşı kendilerini savundular. Sa'd'ın ar­ kadaşları da ona: "Sana bir emir gelmediği halde bunlarla neden savaşıyorsun? Bırak gitsinler ve Müminlerin Emiri' n e yazarak bu kon uyu sor. S a n a onları takip etmeni emrederse onları takip edersin. Yok, eğer başkasına bu gö revi verirse sen selamette kal ı rsı n," dediler. Ancak Sa'd onları dinlemedi. Gece olu nca Abdullah b. Vehb yo la çıktı ve Dicle'yi aşarak Cı1ha'ya geçti ve o radan da Nehrevan'a ulaştı. Burada kend isinden ü m itlerini kesen arkadaşlarıyla b u luştu. Onlar: "H elak olduysa onun yerine Zeyd b. Husayn veya H u rkus b. Züheyr' i başa getireli m," demişlerdi. Kı1 felilerden bazı insanlar da Haricile 32

Kasas, 2 8 / 2 1 - 2 2 .

86

Tdrih u 't-Taberi

re katılmak üzere yola çıktılar. Ancak akrabaları onları dön­ m eye zorladılar. Bunların içinde Tirmah b. Hakim'in amcası Ka'ka' b. Kays et-Tai ve Abdullah b. Hakim b. Abdurrahman e l - B e kkai de vardı. Ali'ye Salim b . Rebia el-Absi' nin d e Hari­ cilere katılmak istediği haber verildi. Bunun üzerine Ali onu yanına çağırdı ve onu ikna edere k bu azminden vazgeçirdi. H ariciler Kufe'den ayrılınca, Ali'nin arkadaşları ve taraf­ tarları ona gelip biat e d erek: " B i z dostlarının dostu, hasım­ larının hasmıyız," dediler. Ali biatte Resulullah'ın sünneti ne uymayı şart koştu. Rebia b. Şeddad el-Has'ami de ona geldi. - B u z at Ali'nin safında Cemel ve S ı ffin savaşlarına katılmıştı ve H as'am kabilesinin sancağını taşı mıştı.- Ali ona: "Allah'ın kitabı ve Resulullah'ın sünneti üzerine biat et," dedi. Rebia : " E b u B ekir ve Ömer'in sünneti üzerine," deyince Ali ona: " B e adam, E b u Bekir ve Ö m e r, Resulullah'ın sün netiyle a m e l et­ m e d ilerse hakka ittiba etmiş olamazlar," dedi. Bunun üze­ ri n e Ali'ye biat etti. Ancak Ali ona baktı ve dedi ki : " B unun Haricilerle birlikte hareket ettiğini ve atların ayakları altında ezildiğini görür gibiyi m ! " N iteki m Nehrevan Savaşında Basra Haricileriyle birlikte öldürüldü.

[77)

Basra Haricilerine gelince: Onlar beş yüz kişi olarak top­ landılar ve başlarına M is'ar b. Fedeki et-Temimi'yi getirdiler. İbn Abbas onların hareketi nden haberdar oldu ve Ebü'l-Esved ed-Düeli'yi onların üzeri ne gönderdi. Ebü'l- Esved büyük köp­ rüd e onlara yetişti. İki taraf karşı karşıya geldiler ve gece vak­ tine kadar beklediler. Gece, vuruşmalarına mani oldu. M is'ar, adamlarıyla gece vakti harekete geçti ve insanlara yö nelerek ilerlemeye başladı. Öncü birliğinin başında Eşras b. Avn eş-Şey­ ban! vardı. M is'ar yürüyüşünü sürdürdü ve en-N ehr'de Abdul­ lah b. Vehb'e yetişti. Hariciler huruç edince Ebu Musa Mekke'ye kaçtı. Ali, İbn Abbas'ı Basra'ya iade ederek KUfe'de ayağa kalkıp insanlara hitap etti. Şöyle dedi: "Allah'a hamdolsun. Zaman ağır musibetler ve belalar getirdi. Şehadet ederim ki Allah'tan baş­ ka ilah yoktur ve Muhammed O'nun resulüdür. Şüphesiz isyan pişmanlık getirir. Ben sizi bu iki adam ve tahkim meselesi ko­ nusunda uyarmış ve emrimi vermiştim. Ancak buna uymadınız

1ürih u 't-Taberf

87

ve dilediğiniz gibi hareket ettiniz. Benimle sizin durumunuz Hevazinli şairin şu beyitlerinde ifade ettiği durum gibidir: Eğri bir vaziyetteyken onlara emrim i verdim. Ama onlar hemen anlayacaklarına ertesi sabah akılları başlarına geldi.

Bilesiniz ki seçtiğiniz bu iki hakem, Kur'an'ın hükümlerini arkalarına attılar ve Kur'an'ın öldürdüğünü ihya etti ler. İkisi de Allah'ın hidayeti dışında ken di arzularına uydular. Açık se­ çik bir delile ve uygulanmış bir sünnete istinat etmeden hük­ mettil e r. Ancak farklı hükümlere vard ılar. İ kisi de doğruyu bulamadılar. Bu sebeple Allah, Resulü ve salih Müslümanlar onlardan beridir. Şam'a gitmek üzere hazırlanın ve seferber olun. Pazartesi günü karargahınızda hazır olun," ded ikten sonra m i nberden indi. Ali, en-Nehr'de bulunan Haricilere şöyle yazdı : Bismillahir­ rahmanirrahim . Allah'ın kulu Ali'den Zeyd b. Husayn, Abdul­ lah b. Vehb ve onların maiyetinde olanlara ! Hükümlerine rıza gösterdiğimiz bu iki hakem, Allah'ın kitabına muhalefet ederek Allah' ın hidayeti dışında kendi hevalarına ittiba etmişlerdir. Onlar sünnetle amel etmedikleri gibi Kur'an'ın hiçbir hükmünü de icra etmediler. Bu yüzden Allah, Resulü ve müminler onlar­ dan teberri etm işlerdir. Bu mektubum size ulaşınca bize gelin. Zira bizim ve sizin düşmanınız üzerine gideceğiz. Biz daha önce üzerinde bulunduğumuz durumdayız. Ve's-Selam. Onlar da ona şöyle yazdılar: "Sen Rabbin için öfkelenme- (78) din, kendin için öfkelendin. Küfre girdiğini ve tövbe etmek istediğini söyl ersen seninle aramızı düzeltmeye bakacağız. Aksi takdirde seninle savaşacağımızı ilan ederiz. Allah hainleri s evm ez." Ali mektuplarını okuyunca onlardan ümidini ke sti, o n ları bırakıp Şamhlarla karş ı l aşmak ve onlarla savaşmak üzere Şam üzerine gitmeyi düşündü. Ebu M ihnef, M ualla b. Küleyb el- H e m dani ve Cebr b. N evf Ebü'l-Veddak el-H emdani'den nakl e n ş öyle anlattı : Ali, Harici­ lerden ü m idin i kesince Nuhayl e'deyken ayağa kalktı ve insan­ lara ş öyle hitap etti : Allah'a hamdüsenada bulunduktan sonra şöyl e d e d i : "Kim Allah için cihadı terk ederek O'nun emirle-

88

Tı'irih u 't-Taberi

ri konusunda müdahenede bulunursa, (bunun karşılığında) Allah ona bir nimetle ihsanda bulunmazsa o helak olmanın kenarındadır. Öyleyse Allah'tan sakının ve Allah'a düşmanlık eden ve O'nun nurunu söndürmek isteyenlerle savaşın. Dala­ let içinde olan, Kur'an okumayıp kurradan olmayan, dine vakıf olmayan, te'vilde ilim sahibi olmayan ve İ slam'ın geçmişinde hizmeti bulunmayan günahkarlara, hakkı çiğneyen zalimlere karşı savaşın. Vallahi size hükmederlerse Kisra ve He rakliyus gibi muamelede bulunacaklar. M ağriblilerden olan düşman­ larınızın üzerine gitmek için hazırlanın. Basra'daki kardeşle­ rinize de haber göndererek size katılmalarını istedik. Onlar gel i p d e size katılınca inşallah harekete geçeceğiz. Kuvvet ve kud ret ancak Allah'tandır.'' Ali, Abdullah b. Abbas'a mektup yazarak onu Beni Sa'd b. B ekir'den Utbe b. el-Ah nes b. Kays ile gönderdi. Mektupta şöyl e yazdı : "Biz Nuhayle'deki karargahımıza geçtik. M ağrib­ lilerden olan düşmanları mızın üzerine gitmeye karar verdik. Elçim sana gelince insanlarla yola çık, emrim sana gelinceye kadar da bekle. Selamla.'' M ektup eline geçi nce onu insanlara okudu ve insanların Ahnef b. Kays ile birlikte yo la çıkmalarını emretti. Bunun üze­ rine onlardan bin beş yüz ki şi onunla yola çıktı. İbn Abbas bu sayıyı az bul du, kalkıp insanlara hitap etti. Allah'a hamdüse­ nada bulunduktan sonra şöyl e d e d i : " Ey Basralılar! M ü m i n ­ lerin E miri'nin emri bana gelince ona gitmek üzere A h n e f b. Kays komutasında seferber olmanızı emrettim. Ancak sadece [79] bin beş yüz kişi çıkmış bulunuyo r. Oysa oğullarınız ve köle­ leriniz hariç altmış bin kiş isin iz.33 Cariye b. Kudame es-Sa'di ko m utas ında seferber olun ve kendinizi suçlu duruma düş ür­ meyin. Kim yazılmaktan geri kalır ve imamına isyan ederse onu cezalandıracağı m. Sizi seferber etmesi için Ebü'l- E sved'i görevlendirmiş bulunuyorum. Kim suçlu duruma düşerse yalnızca kendini sorumlu bilsin.'' 33

B u nda anlaşılıyor ki bir nevi nüfus say ı m ı yapılmıştır. Yalnızca savaşçılar altmış bi n kişiyse aileler ve çocuklar da nazarıitibara alınırsa o gün Bas­ ra' n ı n nüfusu yüz bi nleri bulmuştur (çev.).

Tôrihu 't-Taberf

89

Bunun üzerine Cariye, Basra'dan çıktı ve kamp kurdu. Ebü'l- Esved de çıktı ve insanları seferber etti. Cariye'nin ko­ mutası altında bin yedi yüz kişi toplanmıştı. Cariye harekete geçti ve Nuhayle'de Ali'yle buluştu. Ali, Nuhayle'de bekleyişini sürdürdü ve Basra'dan gelen iki birlik kendisine yetişmeden yola çıkmadı. Basra'dan gelen iki birlik üç bin iki yüz kişiden oluşuyordu. Ali, Kfifelilerin reislerini, Esba"ın reislerini, kabile reislerini ve ileri gelenleri yanında toplayarak onlara hitap etti. Allah'a hamdüsenada bulunduktan sonra şöyle dedi: "Ey Kfife­ liler! Siz kardeşlerim ve yardımcılarımsınız, hak yolunda yar­ dımcılarım ve kanınızı akıtmayı helal kabul eden düşmanları­ ma karşı cihatta arkadaşları msınız. Arkasını döneni vururum. Bana gelenin tam olarak itaat etmesini isterim. Basrahlara ha­ ber göndererek size katılmalarını istedim. Ancak onlardan yal­ nızca üç bin iki yüz kişi geldi. Bana hileden uzak bir tavır için­ de, açık ve seçik bir sadakatle yardımcı olun. Siz . . . . Sıffin'e çıkış yerimiz . . . 3 4 H epiniz seferber olun. Sizden ricam her kabilenin reisi, aşiretindeki savaşçıları, onların savaşmayı idrak edecek yaşa ulaşmış oğullarını ve kölelerini yazıp bana bildirsinler:' B u n u n üzerine Said b. Kays el- H e m dani kalktı ve dedi ki : "Dinledik ve itaat ettik. Sevgi ve samimiyeti mle istediğin ve talep ettiğin hususları yeri ne getirenlerin ilkiyim." Ma'kıl b. Kays er- Riyahi de kalktı ve benzer şeyler söyledi. Adi b. Hatim, Ziyad b . H asafe, H ucr b. Adi ve kabilelerin eşrafı da aynı şeyi söylediler. Ardından reisler kendilerine tab i olanları yazd ılar ve Ali'ye teslim ettiler. Oğulları ve kölelerine de emir vererek kendile­ riyle birlikte sefere çıkmaları nı ve geri kalmamalarını istediler. Neticede kırk bin savaşçı, oğullarından savaşma çağı na gelmiş on yed i bin ve kölelerden sekiz bin kişiyi ona bildirdiler. Ona: " Ey M ü minlerin Emiri ! Savaşçılarımızı, oğullarımızdan rüşt çağını idrak etmiş ve savaşma gücü ve celadeti olanları sana bildirdik. B unlara bizimle birlikte çıkmalarını emrettik. Oğul­ larımızda zayıf olup da mezralarımızda işlerimizi icra edenler- (80] 34

O rijinal nüshada boşluk var. İbnü'l- E sir ve N üveyri de bu kelimeleri zikret­ memiştir.

90

Tarih u 't-Taberf

se kalacaklar." KOfelilerden elli yed i bin, kölelerinden de sekiz bin olmak üzere toplamda altmış beş bin kişiydiler. Basra'dan ise üç bin iki yüz kişi katılmıştı. Al i'nin askerleri toplamda alt­ mış sekiz bin iki yüz kişiden oluşuyordu. EbO M ihnef, Ebü's-Salt et-Teymi'den naklen şöyle anlat­ tı : Ali, M edain Valisi Sa'd b. M es'Od es-Sekafi'ye şöyle yazdı: Ziyad b. H asafe'yi sana gönderd i m . KOfe savaşçıları ndan ya­ nında olanları onunla gönder, bunu da inşallah acilen gerçek­ leştir. Kuvvet ancak Allah'tandır. Ravi dedi: Ali insanları n : " O bizi H arOriye üzerine gönderse d e onlardan başlasak. O nların işini bitirdikten sonra da o ra­ dan bizi ahdini bozanlar üzeri n e götürse," diye söylediklerini haber aldı. Bunun üzerine Ali kalktı ve insanlara hitap etti . Al­ lah'a hamdüsenada bulunduktan so n ra şöyle dedi : " M üminle­ rin E miri bizi bize karşı i syan eden H ariciler üzeri ne götürse de onlardan başlasak, sonra da onların işini bitirince ahdini ihlal edenlere yönlendirse," d iye s öylediklerinizi haber aldım. Z i ra şu an bu Haricilerden başkaları, bizim için onlardan daha mühimdir. Bu nların bahsini geti rmekte n vazgeçin, sizinle sa­ vaşan ve zorba krallar olmak ve Allah'ın kullarını köle edin­ mek isteyenlerin üzerine gidin. Bunun üzerine insanlar her taraftan: " Ey Mü minlerin E mi­ ri ! N e reye istersen bizi götür," diye seslendiler. Akab inde Sayfi b. Fesil eş-Şeyban! kalktı ve ona ş öyle dedi: " Ey Müminleri n E miri ! S e n i n h e m taraftarınız hem d e yardımcınız biziz. D ü ş ­ manlarının düşmanı ve dostları n ı n do stuyuz. Sana itaat e d e ­ nin tarafındayız. K i m olurlarsa olsunlar; nerede bulunurlarsa bulunsunlar, bizi düşmanları nın üzerine götür. Sen inşallah asker azlığı ve tabilerinin n iyetlerinin zafiyeti sebebiyle mağ­ lup olmayacaksın." Beni Sa'd'dan M uh riz b. Şihab et-Te mimi de kalktı ve şöyle dedi: " Ey M ü m i nlerin E miri ! Senin şian, sana yardım etmek hususunda tek yürek gibi azimli ve ka[8 1 ] rarh, düşmanına karşı cihatta ciddidir. Müj deler ols u n ! Sen muza ffersin. Hangi grup üzerine götürmek istersen götür. B i z senin ş i a n ı z v e sana itaat etmek v e düşmanına karşı cihat et-

Tô.rih u 't-Taberf

91

mekle sevabın hayı rl ısını diliyoruz. S e n i terk etmek, senden geri kalmak büyük bir vebald i r.'' Ya'küb bana İ smail, Eyyiib ve H u m eyd b. Hilal'den nak­ len H a ri ciyken sonradan onlardan ayrılan Abdülkays'tan bir adam ı n ş öyle dediğini anlattı : H a ricile r bir köye girdiler. Bu­ nun üzerine (orada bulunan bir ki şiye) ; "Resulullah'ın (sav.) sahabesi H abbab'ın oğlu Ab dullah mısın?" dediler. Abdullah : "Evet," dedi. Ona: " Babanın Resulullah'tan (sav.) naklen, onun bir fitneyi haber verdiğini, bu fitnede oturanın ayakta olan­ dan, ayakta olanın yürüyenden, yü rüyenin koşandan hayı rl ı olduğunu ve ' Ey Abdulla h ! O fitneye yetiş i rseniz sen öldürü­ len ol ! ' d iye söylediğini duyd un mu?" dediler. - Ravi Eyyftb : İyi bilmiyorum, ancak "Ey Abdullah ! Katil o l m a ! " diye söylediğini sanıyorum.- Abdullah : " Evet," dedi. Ravi ded i : Bunun üzerine onu nehrin kenarına götürdüler ve b oynunu vurdular. Kanı bir ayakkabı kayışı gibi nehre aktı . Onun çocuğunun annesi­ nin karn ını -hamile olmasına rağm en- yardılar. Ebu M ihnef, Ata b. el-Aclan ve H u m eyd b. H i lal'den naklen şöyl e anlattı : Basra'daki Haricil e r yola çıktılar ve en-N ehr'deki Haricil e re yaklaştılar. Onlardan b i r grup yola çıkmışlardı. Derken bir adamla merkep üzerinde s eyreden bir kadına göz­ leri il işti. Grup karşıya geçti . Adama seslendiler ve onu teh dit ederek korkuttular. Ona: "Kimsin?" dedil er. Adam: "Ben Res u ­ lullah'ın (sav.) ashabından H abbab' ı n oğlu Abdullah'ı m," d e d i v e yere d ü ş e n hırkas ını a l m a k i ç i n eğildi. Ona: "Seni ürküttük mü?" dediler. O: "Evet," dedi. O n a: " Ko rkmaya gerek yok. Ba­ banın, Resulullah'tan (sav) naklettiği bir hadis anlatabilir m i ­ sin? Belki b i z e yararı olur," dediler. Ada m : "Babam bana Resu­ lullah'tan (sav) şöyle anlattı : ' B i r fitne zuhur edecek. O fitnede kiş i n i n kalbi, bedeni ölmüş gibi ölecektir. Mümin olarak ak­ şamlar ve kafir olarak sabahlar veya kafi r olarak akşamlar ve m ü m i n olarak sabahlar," dedi. Onlar: " B iz b u hadis için sana sorduk. Ebu Bekir ve Ömer hakkın d a n e dersin?" dediler. Ab­ dullah o nları hayırla l 8 2 l yad etti. Onlar: "Osman hakkında ne dersin? H ilafetinin başlangıcı ve son dönemi nasıldı?" dediler. Ada m : "O, başlangıçta da son döneminde de doğru yoldaydı,"

[82]

92

Tiirih u 't-Taberi

dedi. Ona: "Tahkimden önce ve tahkimden sonra Ali hakkı nda ne dersin?" diye sordular. Abdullah: "O Allah'ı sizden daha iyi bilir, O'nun dinini daha iyi sakı n ı r ve daha basiretlidir," dedi. Onlar: "Sen heva ve h evesine uyuyo rsun, insanları fi illeriyle değil isimleriyle değerlendiriyorsun. Vallahi seni çok kötü öl­ d ü receğiz," dediler ve kollarını arkadan bağladılar. Sonra onu ve dokuzuncu ayında hamile olan karısını götürdüler. Yolda h u rma yüklü bir ağacın altında d u rdular. Ağaçtan bir hurm a düştü. Onlardan biri hurmayı alıp ağzına attı. Onlardan biri ona: " H ak etmeden ve ücret ödemeden mi?" dedi. Bunun üze­ rine adam ağzındaki hurmayı attı, kı lıcını alarak ayağa kalk­ tı ve sağ istikametinde yürümeye başladı. Derken yanından z i m milere ait bir domuz geçti. Adam domuza kılıcıyla vurdu. O n a : "Bu yeryüzünde fesat çıkarmaktır," dediler. Bunun üze­ ri n e domuzun sahibine giderek o n u razı etti. Bunları gören İbn H abbab dedi ki : "Bu yaptıklarınızda samimiyseniz bana zarar vermeyeceğinizi u muyoru m . Ben bir Müslümanım ve bir suç işlemedim. Kaldı ki bana: ' Ko rkm a ! ' dediniz ve böyl ece bana aman vermiş oldunuz," dedi. Ancak onu götü rdüler ve yere yatı rarak boğazladılar. Kanı nehrin suyuna karıştı. On­ dan sonra kadına yö neldiler. Kad ı n onlara: "Ben bir kadın­ cağızım. Allah'tan sakınmaz mısınız?" dedi. Ancak karnını deşerek onu öldürdüler. Sonra üç Tayl ı kadını öldürdüler. Ay­ rıca Ümmü Sinan es-Saydaviyye'yi de öldürdüler. Durum Ali ve maiyetinde bulunan M üslümanlara iletilerek Hari cilerin Abdullah b. Habbab'ı öldürm eleri ve insanların yollarını kes­ mel e ri bilgisi verildi. Bunun üzeri n e Ali, onlar hakkında duy­ duklarını araştı rması ve durumu kendisine olduğu gibi hiçbir şeyi gizlemeden yazması için Haris b. Mürre el-Abdi'yi onlara gönd erdi. Haris yola çıktı ve onları sorgulamak için e n - N ehr' e kadar gitti. Ancak (önüne) çıktılar ve onu öldürdüler. H aber Ali'ye ve insanlara intikal etti. İ nsanlar ayağa kalktılar ve de­ diler ki : " Ey Müminlerin E miri ! B unları arkamızda bırakıp ai­ lelerimizi ve malları mızı bunların insafına nasıl bırakacaks ı n ! Bizi bunların üzerine götür. B u nlarla hesabımızı b itirdikten sonra düşmanlarımız olan Şamlılar üzerine gidelim." Eş'as b. Kays el- Kindi de huzuruna çıktı ve onunla benzer sözlerle

Tdrih u 't-Taberi

93

hitap etti . Oysa insanlar, Eş'as'ın onlarla aynı fi kirde olduğunu sanıyorlardı. Zira Sıffin' d e : " B unlar bizi Allah'ın kitabına davet etmekle insaflı davrandılar," d iyordu. Bu kez Ali'ye on­ ların üzerine gitmeyi tavsiye edince i nsanlar Eş'as'ın onlarla ayn ı fikirde olmad ığını anladılar. Ali yapılan tavsiyeler doğ­ rultusunda karar verdi ve sefere çıkma çağrısında bulundu. Akabinde yola çıktı ve köprüyü geçerek o rada iki rekat namaz kıldı. Ardından Deyr Abdurrahman' da, ondan sonra da Deyr [83] Ebu M usa'da ko nakladı. Ondan so n ra da Şahi köyüne, ardın­ dan Debaha güzergahında ve ardından Fı rat kıyısını takip etti. Bu seferinde bir müneccime rast geldi. M üneccim ona, günün bir saatini söyledi ve bu saat dışı ndaki b i r vakitte seyretmesi halinde maiyeti ndekilerle zarara uğrayacaksınız, dedi. An­ cak Ali ona muhalefet etti ve sakındırd ığı vakitte seyretti. Ali, en-Nehr vakası akabinde Allah'a hamdüsenada bulunduktan sonra ş öyle dedi : "M üneccimin bize önerdiği saatte hareket etseydi k hakikati bilmeyen cahiller, mü neccimin önerdiği sa­ atte s eyretti ve öylece zafer kazandı," d iyeceklerdi. Ebu Mihnef dedi: Yusuf b. Yezid bana Abdullah b. Avf'tan naklen ş öyle dediğini anlattı : Ali, Enbar'dan hareketle en­ Nehr ehlinin üzerine yürümek isteyince Kays b. Sa'd b. Uba­ de'yi öncü olarak Medain'e gö ndererek orada konaklamas ını ve emirlerini beklemesini istedi. Ardından Ali oraya intikal etti . Arkasın dan Kays ve Sa'd b. M es'ud es-Sekafi en-Nehr'de ona katıldılar. Ali onlara: "Bize kardeşlerimizin katillerini tes­ lim edin. Onlara kısası uygulayalım ve sizi bırakarak Şamlı­ larla karşılaşalım. Belki bu süre zarfında Allah kalbinizi de­ ğişti rir ve sizi daha hayı rlı bir duruma döndürür," diye haber gö nd e rd i . Hariciler ona: "Hepimiz onların katilleriyiz, onların ve sizin kanınızı akıtmayı helal telakki ederiz," dediler. Ebu M ihnef dedi: H aris b. H asire bana Abdurrahman b. Ubeyd Ebi'l-Künfid'dan naklen şöyle anlattı : Kays b. Sa'd b. Ubade onlara şöyle dedi : "Talep ettiğimiz kişileri bize tesl i m edin v e bozduğunuz antlaşmaya dönün. Bizim v e sizin d ü ş ­ manlarımızla tekrar savaşmaya dönün. S i z l e r büyük bir gü­ nah işlediniz. 3izi müşrik olmakla itham ettiniz. Şirkse büyük

94

l'drih u 't-Taberf

b i r zulümdür. Müslümanların kanını akıtıyo rsunuz ve onları müşri kler olarak görüyorsunuz." Abdul lah b. Şecere es-Sülemi şöyle dedi: "Hak yolumuzu aydınlattı. Ya Ömer gibisini getirir ya da artık size uymayız." Kays b. Sa' d : "Biz onu insanımız ola­ rak görüyoruz. Siz de onu öyle m i görüyorsunuz? Allah hakkı için sizden rica ediyoru m. N e fislerinizin azgınlığını öldürün. Ben fitneye yenik düştüğünüzü görüyorum," dedi. [84]

Ebu Eyyub Halid b . Zeyd el - E nsari de onlara seslendi ve şöyle dedi: "Biz ve siz ö nceki halimiz gibi olmalıyız. Aramızda ayrılık olmamalıdır. Bizimle neden savaşıyorsunuz?" Onlar: " B ugün size biat etsek yarın h akem olayını kabul edeceksiniz. Allah hakkı için sizden rica ediyorum. Gelecekte vuku bulacak olaylar endişesiyle bu yılın fitnesini acilen başlatın," dediler. Ebu M ihnef ded i : Malik b. A'yen bana Zeyd b. Vehb'den naklen şöyle anlattı : Ali, e n - N e h r'e geldi ve ahal isine şöy­ le dedi : "Ey münakaşa ve husumette inadın ortaya çıkardığı çete ! H eva ve heves sizi haktan uzaklaştırdı. Hafiflik sizi esir aldı. M usibet ve zihin bulanıklığına kapıldınız. Ben sizi uyarı­ yo rum. Ü m met yarın sizi bu nehrin etrafında ve bu düz ara­ zide yere serilmiş halde görebilir. H em de Rabb inizden açık seçik bir delile sahip değilsiniz. B i l m ez misiniz ki ben sizi tah­ k i m d e n sakı ndırdım, kavm in tahkimi tekl if etmelerinin size karşı bir hile v e tuzak olduğu uyarısında bulundum. Onların gayesinin din ve Kur'an olmadığını söyledim. Onları sizden iyi bilirim. O nları çocukluklarında da yetişkinl iklerinde de iyi ta­ nıdım. Onlar hile ve ihanet insanlarıd ır. Benim görüşümden ayrılırsanız azim ve kararlılıkta n uzaklaş ırsınız, diye uyardım. Ancak bana muhalefet etti niz ve tahkimi kabul etm ek zorun­ da kaldım. Tahkimi kabul edince bunu şartlı kabul ettim ve b u n u taahhüt altına aldım. Kur'an' ı n ihya ettiğini ihya etmeyi ve Kur'an'ın öldürdüğünü öldürmeyi iki hakeme şart koştum . Ancak ihtilafa düştüler ve kitap ve sünnete muhalefet ettiler. B i z de onların kararlarını redd ettik. Şimdi daha önce durdu­ ğumuz yerdeyiz. Size ne oldu? Siz nereden bu noktaya gel di­ niz?" O nlar: "Biz tahki me razı olmakla günah işledik ve bunun neticesinde küfre girdik. Ancak tövbe ettik. Sen de bizim gibi

Tdrih u 't-Taberf

95

tövbe etsen, biz seninleyiz ve sendeniz. B undan imtina eder­ sen bizden ayrı dur! Biz seninle karşılıklı bir husumet içinde olacağı mızı ilan ederiz. Allah hainleri sevmez," dediler. Al i : "Taş yağm uruna tutulas ınız! Sizden tek b i r kişi kalmaz olsun ! Resulullah'a (sav.) iman ettikten, onunla hicret edip onunla birlikte cihat ettikten sonra küfre girdiğimi kabul edeceğim, öyle m i ? Bunu kabul etsem dalalete düşer ve hidayete ere n­ lerden olmam," dedi v e yanlarından ayrıl d ı . Ebu M i h n e f dedi: E b u S e l e me ez-Zühri -annesi Ene s b. Malik'in kızıdır- bana şöyle anlattı : Ali, N ehrlilere şöyle dedi : "Ey insanlar! Nefsiniz sizi bu tahkim olayından teberri et­ meye s evk etti. Oysa ben karşı o l mama rağmen bu tekl ifi siz [85] kabu l etmiştiniz. Size karşı tarafın bu teklifi bir hile ve tuzak olarak o rtaya attıklarını haber vermiştim. Ancak asiler gibi bana karşı geldiniz, uğursuz asiler gi b i benden uzaklaştınız. Bunun üzerine görüşümü bırakıp görüşünüzü kabul ettim. Vallahi sizler kafası çalışmayan ahmak insanlarsınız. Yazık­ lar olsun size! Bir harama tevessül etmedim. Sizi işlerinizden alıkoymadım. Bu işlerde hiçbir şeyi sizden saklamadım . Sizi göremediğiniz bir yere adım attırmadım. Size hileyle yaklaş­ madım. M üslümanların durumu hakkında tutumumuz açıktır. Buna rağmen sizler iki adam seçmeye karar verdiniz. Biz de onlara Ku r'an'a göre karar ve rmelerini, onun dışına çıkma­ malarını şart koştuk. Ancak yollarını kaybetti ler ve göz göre göre hakkı terk ettiler. Onların h eva ve hevesi onları zulme sevk etti. Oysa peşinen ve kötü kararlarını ve zalim hükümle­ ri ni vermezden önce adaletle hükmetmeyi, hakka sadık kal ­ mayı şart koşmuş v e taahhütlerini almıştık. Onlar hak yolunu şaşırıp bilinmez hükümlerini verince, kendimize olan güven i ­ mizi e l i mizde tuttuk. O halde insanlar i ki hakem seçtiler d iye bize savaş açmayı nasıl meşru görüyor ve cemaatten ayrıl ı ­ yo rsunuz, kıl ıçlarınızı omzunuza a l ı p insanların yolunu kesip onların b oynunu vuruyor ve kanlarını akıtıyorsunuz. Bu apa­ çık b i r hüsrandır. Vallahi bu gerekçeyle Allah'ın haram kıl dığı cana kıymak şöyle dursun bir tavuk bile ö ldürürseniz Allah nezdinde b üyük vebaldir!"

96

Tiirih u 't-Taberi

Ancak Hariciler b i rb i rlerine seslenerek: "Onlarla konuş­ m ayın, muhatap olmayın . Rabbinize kavuşmaya hazırlanın. Cennete gidiş, cennete gidiş ! " d iye bağrışıyorlardı. Bunun üzerine Ali çıktı ve insanları seferber etti. Sağ kanadın başı­ n a H icr b. Adi'yi, sol kanadın başına da Şebes b. Rib'i'yi -ya da M a'kıl b. Kays er- Riyahl'yi- geti rdi. Süvarilerin başına Ebu Eyyub el-Ensari'yi, piyadelere Ebu Katade el- Ensari'yi, M edi­ nelilerin başına -sekiz ya da d o k u z kişiydiler- Kays b. S a'd b. Ubade'yi getirdi. Ravi dedi : Hariciler d e seferber oldular. Sağ kanada Zeyd b. H usayn et-Tai'yi, sol kanada Şüreyh b. Evfü el-Absi'yi, süvari­ lerin başına Hamza b. Sinan el-Esedi'yi ve piyadelerin başına H u rkus b. Züheyr es-Sa'di'yi geti rdiler. [86]

Ravi dedi: Ali, Esved b. Yezid el-Muradi'yi iki bin süvariyle onların üzerine gönderdi. Esved üç yüz süvarinin başında bu­ lunan Hamza b. Sinan ile karşı karşıya geldi. Ali, Ebu Eyyub'a aman sancağını verdi. Ebu Eyyub onlara: "Kim öldürmemiş ve bu sancağın altına gelirse onun için aman vardır. Kim Kufe'ye veya M edain'e dönerse onun için aman vardır. Kardeşlerimizi öldürenleri bertaraf ettikten sonra sizi öldürmek istemiyoruz," dedi. Bunun üzerine Ferve b. N evfel el-Eşcai: "Vallahi Ali'ye karşı neden savaştığımızı bilemiyorum. Ben ayrılacağı m ve Ali'ye uymak ya da onunla savaşmak konusunda ne yapaca­ ğımı basiret üzere kararlaştırıncaya kadar savaşmayacağı m," dedi ve beş yüz süvariyle Haricilerden ayrıldı ve Bendenkeyn ve Deskere'de konakladı. Başka bir grup da dağınık bir vaziyet­ te Haricilerden ayrılarak Kufe'ye geçti. Onlardan yüz civarında savaşçı da Ali tarafına geçti. Hariciler toplam dört bin kişiydiler. Bunlardan ancak iki bin sekiz yüz kişi Abdullah b. Vehb'in ya­ nında kaldılar. Bunlar Ali'nin ordusuna karşı saldırıya geçtiler. Al i süvarileri ön tarafa konuşlandırmıştı. Piyadeleri süvarilerin arkasına, okçuları da birinci safın önüne yerleştirmişti. Ali as­ kerlerine: "Onlar saldırmadıkça siz saldırmayın. Onlar saldırır­ larsa -hepsi yayadır- size ulaşıncaya kadar yorgun düşecekler ve sizler onları püskürteceksiniz;• dedi. Hariciler saldırıya ge­ çip de hasımlarına yaklaşınca İsbahan Valisi Yezid b. Kays'a:

TUrih u 't-Taberl

97

"Ey Yezid b. Kays ! Hüküm yalnız Allah'ındır, İsbahan istemese de ! " diye seslendiler. Bunun üzerine Abbas b. Şerik el-Absi ve Kabisa b. Dubey'a el-Absi onlara : " Ey Allah'ın düşmanları ! İçi­ nizde Şüreyh b. Evfa gibi nefsine karşı haddi aşan bir kişi var­ dır. Sizler de onun benzerlerisiniz;' dediler. Onlar: "Bir adam ki fitneye maruz kalmış ve bizler de tövbe edenleriz. Bu konuda aleyhimize bir deliliniz olamaz. Haydin cennete, haydin cen­ nete ! " diyerek saldırıya geçtiler. Önde süvariler konuşlanmıştı. Saldırının şiddeti karşısında süvariler duramadılar, yarısı sağ kanada öbür yarısı da sol kanada doğru çekildiler. Bunun üze­ rine saldırılarını sürdüren Hariciler, p iyad elere saldırdılar. An­ cak okçular onları ok yağmuruna tuttu. Tam bu sırada süvariler sağdan ve soldan saldırıya geçerek onları kuşattılar. Piyadeler de kılıç ve mızraklarla onları karşıladılar. Çok geçmeden onları bertaraf ettiler. H a ri cilerin süvarilerinin başında olan H amza b. Sinan yok olacaklarını görünce atlılarına seslenerek atların sırtından inmelerini söyledi. Onlar inmeye fı rsat bulamadan Esved b . Kays el- M u radi saldırıya geçti. A l i tarafından taarruza geçen süvariler karşısında adeta bir anda yıkılıp bertaraf oldular. E b u M ihnef ded i : Abdülmelik b. M ü s l i m b. Selame b. Süma- [871 me el-Hanefi bana Hakim b. Sa'd'dan naklen şöyle dediği n i anlattı : Basralı Haricilerle karşılaşır karşılaşmaz onları bek­ letm edik. Adeta onlara ölün dendi ve güçlerini gösteremeden, zararları büyümeden ölüverdiler. Ebu M ihnef dedi: Ebu Cenab bana şöyle anlattı : Ebu Ey­ yub, Ali'ye dedi ki : " Ey Müminlerin E miri ! Zeyd b. H usayn' ı öl­ dürd ü m ." Ali: "Sen ona ne dedin, o sana ne dedi?" diye sordu. Ebu Eyyub: " M ızrağı göğs üne sapladım, s ı rtından çıktı," dedi. Bunun üzerine ona: "Ey Allah'ın düşmanı! Cehenneme gide­ ceksin, müj deler olsun ! " dedim. Z eyd : " H angimizin cehenne­ mi daha çok hak ettiğini göreceksin;' dedi. Ali durdu ve sesini çıkarmadı. Ebu M ihnef, Ebu Ce nab' dan naklen şöyl e dedi : Ali ona: "O cehennemi daha çok hak etmiştir," dedi. Ravi dedi: Aiz b .

98

Tdrih u 't-Taberi

Hamle et-Temimi geld i ve : " Ey M ü minlerin Emiri ! Kilab'ı öl­ dürdüm," dedi. Ali : " İyi e ttin ! Sen hak ehlisin, batıl ehli biri­ ni öldürdün," dedi. Sonra H a ni b. Hattab el-Erhabi ve Z iyad b. H asafe geldiler ve her b i ri Abdullah b. Vehb er-Rasibi'yi kendisinin öldürdüğünü iddia ettil e r. Ali : "Nasıl öldürdünüz?" diye sordu. Onlar: " Ey M ü m inlerin E miri ! Onu görünce ta­ nıdık ve hızlı davranarak m ı zraklarımızla ona vurduk." Ali: " İ htilaf etmeyin. İkiniz onu öldürdünüz," dedi. Ardından Ceyş b. Rebia Ebü'l-M u'temir el- Kinani komutasındaki askerlerle H u rkus b. Züheyr'e saldırdı ve o n u bertaraf etti . Abdullah b. Zahr el-Havlani de Abdullah b. Şecere es-Sülemi'ye saldırdı ve onu öldürdü. Şüreyh b. Evfa da b i r duvarın dibine sığındı ve uzun süre duvardaki bir gedikten savaşmaya devam etti. B u süre içinde H emdan'dan üç kişi öldürmüş ve şu beyitleri dil­ lendirmişti : A ilesinde nimet ve bolluk içinde yaşayan Absf cariye bilmiştir: Ben bu akşam yediğimi koruyacağım!

Bunun üzerine Kays b. M u aviye ed-Dühni ona saldırdı ve ayağını kesti. Ancak savaşmaya d eva m etti ve şöyle dedi : Lider akil olarak muh itin i korum aya devam eder.

Sonra Kays b. Muaviye ona ka rşı bir hamle yaptı ve onu öldürdü. Bunun üzeri ne insanlar ş öyle dediler: Hemdan bir adamla yün boyu vuruştu. Sabah tan akşama kadar süren vuruşmada, [88]

A llah, adama karşı Hemdan 'a zafer ihsan etti.

Şü reyh de şöyle ded i : Onlara vurdukça vuracağım. Ebü Hasan 'ı görsem o n u vuracak ve hareketsiz bırakacağım. Başka bir beyitteyse şöyle dedi: On/art vurdukça vuracağım. Aliyle karşılaşsam ona parlak Meşre­ fi bir kıltç giydireceğim.

Ebu M ihnef dedi : Abdülmelik b. Ebi Hurre bana şöyle an­ lattı : Ali, Zü's-Südeyye'yi a ramaya çıktı. Maiyetinde Süleyman b. Sümame el-H anefi Ebu Cebre ve Reyyan b. Sahre b. H evze vardı. Reyyan, Zü's-Südeyye'yi nehrin kenarında, kırk veya elli

Tdrih u 't-Taberi

99

kadar maktulün arasında buldu. Cesedi çıkarılınca omzunda kadın memesi gibi bir et parçası olduğu görüldü. Bu et fazlalı­ ğının tıpkı meme ucu gibi bir ucu ve üzerinde siyah kıllar vardı. B u et parçası çekilince diğer kola kadar uzanıyordu. Bırakılın­ ca da tekrar kısalıp yerine dönüyordu. Adamın cesedi çıkarı­ lınca Ali : 'J\llahu ekber! Vallahi yalan s öylemedim ve yalanlan­ madım. Vallahi çalışmayı bırakmasaydınız Allah'ın resulünün diliyle b unlara karşı hakkı amaçlayarak ve haklılığımızdan emin olarak savaşanlar için vad ettiği mükafatı anlatabilirdim;' dedi. Ardından Ali geçerken yere yıkılmış Haricilerin cesedini gördü ve ş öyle dedi: "Yazık oldu size! Sizi kandıran sizi hüs­ rana uğrattı." Yanındakiler: " Ey Müminlerin Emiri ! Onları ki m kandırdı?" dediler. Ali : "Şeytan ve kötülüğü telkin eden nefs-i emmare ; nefis onları hülyalarla kandırdı, günahları onlara gü­ zel gösterdi, onlara galip geleceklerini telkin etti," dedi. Ravi şöyle d e d i: İ çlerinde henüz ölmemiş olanları tespit ettik. Dö rt yüz kadar kişiydiler. Ali onların bağlı bulund ukları aşiretlere teslim edilmelerini emretti ve onlara : "O nları yanınıza alın ve onları tedavi edin. İyileştikten sonra da onları KO.fe'ye ulaştı­ rın, karargahlarında bulunan şeyl e ri alın," dedi. Ravi dedi : Ardından Ali, silah ve binek gibi savaşta kullan­ dıkları araç ve gereçleri Müslümanlar arasında taksim etti . Eşya, köleler ve cariyelerse kendisine takdim edildiğinde, on­ ları sahiplerine iade etti. Adi b. H atim oğlunu aradı ve cesedini bularak onu defnettikten sonra şöyle dedi: "Sana muhtaç oldu­ ğum bir sırada, musibetinle beni i mtihan eden Rabbime ham­ dolsun ! " Ali'nin bazı askerleri de öldürülen Harici yakınlarını n cenazelerini aynı şekilde defnettiler. Bu durum M ü minlerin E miri'ne ulaşı nca: 'J\rtık yola çıkın. O nları hem öldürüyor hem de defnediyorsunuz ! " dedi. Bunun üzerine yola çıktılar. E b u M ihnef, M ücahid' den naklen M uhill b. Halife' den şöyl e anlattı : O nların kabilelerinden B e ni Sedus kolundan Ayzar b. el-Ahnes adında bir adam H aricile r gibi düşünüyordu. Onları karşılamaya çıktı, Medain'in civarında Adi b. Hatim'le karş ı­ laştı. Adi' n i n maiyetinde Esved b . Kays el-Muradi ile Esved b . Yezid e l - M u radi vardı. Ayzar onlarla karşılaşınca o n a : "Gani-

[89]

1 00

Tarih u 't-Taberf

metle ve afiyette mi yoksa zalim ve günahkar olarak mı dön­ dün?" diye sordu. Adi: " H ayır, afiyette ve ganimetle döndüm," dedi. Esved b. Kays ve Esved b. Yezid ona: "Bu sözleri kötü niyetle söyledin, ey Ayzar! Seni Haricilerin görüşünde olan bir kiş i olarak biliriz. Bizden ayrılma. Seni Müminlerin E miri'ne götürecek ve durumunu ona anlatacağız," dediler. Çok geç­ meden Ali geldi. İkili, adamın d u rumunu ona anlattılar. Al i : "Onun kanını akıtmak bize helal değildir. O n u ancak hapsede­ biliri z," dedi. Adi b. Hati m : " Ey M ü m i nlerin Emiri ! Onu bana bağışla. Ondan sana bir zarar gelmeyeceğini taahhüt ederim," dedi. Bunun üzerine Ali onu Adi için bağışladı. Ebu M ihnef dedi: İ m ran b . H u d eyr bana Ebu Miclez ve Ab­ d u rrahman b. Cündeb b. Abdullah'tan naklen şöyle anlattı : Bu karşılaşmada Ali'nin adamlarından yalnızca yedi kişi öldürül­ dü. Ebu M ihnef, Nümeyr b. Va'le el-Yenal' den naklen Ebü'd - D e r­ da' n ı n şöyle dediğini anlattı : Ali, N e h revanhların işini bitirdik­ ten sonra Allah'a hamdüsenada bulundu ve şöyle dedi : "Allah size ihsanda bulundu ve zaferle aziz kıldı. Artık beklemeden düşmanınız üzerine gidin." Onlar: " Ey Müminlerin Emiri ! Ok­ larımız bitti, kı lıçlarımız köreldi ve mızraklarımızın uçları bo­ zuldu ve birçoğu kırıl dı. Şehrimize dönelim ki en güzel şekilde hazırlanalım. Belki de M ü m i nlerin E miri öldürülen arkadaş­ larımızın silah ve teçhizatlarıyla bizi takviye eder," dediler. Bu sözleri söylemeyi üzerine a l a n E ş ' a s b. Kays'tı. Bunun üzerine N uhayle'ye geçti ve burada ko nakladı. İ nsanlara kamptan ay­ rılmamayı ve kendilerini cihada hazırlayarak düşman üzerine gitmek için aileleriyle çocuklarına b i raz gitmelerini e mretti. [90] İ leri gelenlerden bir grup hariç insanlar birkaç gün b urada i kamet ettikten sonra gizlice evleri n e gittiler. Kamp adeta bo­ şalmıştı. Ali bu vaziyeti görünce Kufe'ye girdi ve Şam üzeri ne gitme fikrinden vazgeçti. Ebu M ihnef bir raviden naklen Z eyd b. Vehb'in şöyle dedi­ ğini anlattı : N ehrevan Savaşından sonra Ali'nin ilk sözü ş öyle oldu:

Tôrih u 't-Taberf

101

E y insanlar! Düşmana karş ı gitmeye hazırlanın. Zira ona karşı cihat insanı Allah'a yaklaştırıp ulaştıran bir vesiledir. Onlar hak karşısında şaşkınlar. Kitaba karşı katıdırlar. Dinde yıkık dökü ktürler. Azgınlıkta şaşkı n d ı rlar. Dalalet dalgaların­ da çırp ı n ırlar. "Onlar iç i n gücünüz yettiğince kuvvet ve cihat için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın.''35 Allah'a tevekkül edin. Vekil olarak Allah yeter. Yard ımcı olarak Allah yete r! Ravi dedi: Ancak ne seferber oldular n e de hazırlandılar. Ali bu işi yapacaklarından ümidini kesince onların büyüklerini ve ileri gelenlerini çağırdı. Onların görüşlerini sordu ve onları beklemede bırakan sebepleri sordu. Kimisi rahatsız olduğunu, kimisi de isteksiz olduğunu söylerken b u işte aktif olanlar sayı­ ca azdı. Bunun üzerine ayağa kalktı ve şöyle konuştu : Ey Allah'ın kulları ! Size ne oluyo r ki seferber olun diye em­ rettiğimde yere çakılıp kalıyo rsunuz! Yoksa dünya hayatın ı ahirete, zillet v e zafiyeti izzete mi tercih ettiniz? Sizi ne za­ man cihada davet etsem sanki ölüm sarhoşluğundaymışsınız gibi gözleriniz dönüp duruyor ve aklınız başın ızdan gidiyo r. Siz akıl etmiyorsu nuz. Sanki gözleriniz kö rdür ve göre m i ­ yorsunuz. Allah iyiliğinizi ve rsin. Siz rahat zamanda aslanlar gibisiniz. Ancak savaşa davet edildiğiniz zaman kurnaz tilki gibisiniz. Sizler benim indimde hiçbir zaman güvenilir değil­ siniz. Sizler hedefe ulaştıran bir kafile değilsiniz. Kendilerine sığınılan aziz kimseler de değilsiniz. Allah'a yemin ederim ki savaşın fitilini yakmakta çok kötüsünüz. Tuzağa düşürülüyo r­ sunuz ama tuzak kuramıyorsunuz. Etrafınız eksiliyor ancak bundan sakınmıyo rsunuz. Düşmanınız size karşı uyumazken sizler gaflet içindesiniz. Savaşçı akıllı ve uyanık olur. Kim düş­ manıyla m ütarekeye giderse zillete düşer. Mücadele halinde olanlar mağlup olur. Mağlup olan da kahrolur ve hakkı gas p olunur. Sonra şöyle de d i : Sizin üzerinizde hakkım var, sizin d e b e n i m üzerimde hakkı nız vardı r. Sizin benim üzerimdeki hakkın ı z, maiyetimde olduğunuz s ü rece size nasihat etme k, feyi nizi temin etmek, cehalette kalmamanız için size öğret35

E nfii l , 8/60.

[9 1 ]

102

Tc'irih u 't-Taberf

mek ve öğrenmeniz için sizi eğitmektir. Benim üzeri nizdeki hakkım ise biate vefa göstermeniz, huzurumda ve gıyabımda bana karşı sadakatle davranmanız ve emirlerime itaat etm e ­ nizdir. Allah siz e hayır m u rat e derse hoşlanmadığım ş eyler­ den uzak durur ve sevdiğim hallere meyledersiniz. O takdirde de m u radınıza erer ve emelinize ulaşırsınız. Ebu M ihnef'in dışındaki ravi ler, Ali'yle Hariciler arasında gerçekleşen Nehrevan vakasının 38 yılında vuku bulduğunu s öylemişlerdir. Niteki m s iyercilerin çoğu da bu görüşte dir. B u görüşü te'yit eden b i r rivayet de şöyledir: Umare el-E­ sedi bana Ubeydullah b. M usa, N uaym ve Ebu M eryem'den ş öyle rivayet etti : Şebes b . Rib'i ve İbnü'l- Kevva, Harura'ya gitmek üzere Kufe'den yola çıktılar. Ali insanlara silahlarıyla çıkmalarını emretti. Ancak mescide gittiler ve mescit onlarla doldu. Ali onlara haber gönderdi ve " Mescide silahlarınızla girmekle ne kötü ettiniz. M urad Kabristanına kadar gidin ve emrimi bekleyin," dedi. Ebu M e ryem dedi : Bunun üzerine Murad Kabristanına ka­ dar gittik ve gün içinde bir mü d d et orada bekledik. Derken insanların döndüğü haberini aldık. Dedim ki : "Gideyim de onları göreyim." Gittim ve saflarının arasından geçtim, Şe ­ bes b . Rib'i ile İbnü'l- Kevva' nın ya nına kadar ilerled i m . İ kisi binekleri üzerinde du ruyo rlardı. Yanlarında Al i'nin el çileri vard ı. Onlara, Allah hakkı için insanları geri döndürmelerini söyleye rek, gelecek yılın fitn esine karşı bu yılın içinde hızlı hareket ederek fitne çıkarmaktan Allah sizi sakındırsın, di­ yo rlard ı . Bunun üzeri ne b i r adam kalktı ve Ali'nin elçilerin­ d e n birinin bi neğini öldürdü. E l çi indi ve "innc'i /il/ah i ve in n c'i ileyh i rc'ici 'un" dedi v e eyeri n i taşıya rak gitti. Elçiler: " B i z s a­ dece onlara karşı savaş i l a n e d i l m e s i n i istiyoruz," diyorlardı ve Allah hakkı için onlardan ricada bulunuyorlardı. Ancak b ir m ü ddet bekledikten sonra Kufe'ye döndüler. Ramazan veya Kurban Bayramı idi. Ravi dedi: Ali daha önce bize ş öyle anlatıyordu: " Bazı in­ sanlar okun yaydan fırladığı gibi dinden ayrılacaklar. Onların

Tiirih u 't-Taberf

103

alameti, içlerinde e l i doğuştan noksan yaratı lmış b i r adamdır:· Defalarca bu sözü Ali'den duydum. Nafi' de onu duymuştu. Hatta bunu çok duyduğu için yemeğini yerken tiksiniyordu­ Nafi' de bizimle beraber gündüz mescitte namaz kılar ve ge­ ceyi de mescitte geçirirdi. Ben ona bir abiye hediye etmiştim. Ertes i gün onunla karşılaşınca ona, Harura'ya gitmek üzere [92] Kufe'den çıkanların arasında olup olmadığını sordum. Nafi ' : "Onların peşine düştüm. Ancak Beni Sa'd mıntıkasına varınca bazı çocuklarla karşılaştım. Benim silahımı aldılar ve benimle dalga geçtiler. Bunun üzerine döndüm." Ardından yaklaşık bir sene geçtikten sonra Nehrliler isyan edince Ali onların üzeri­ ne gitti. Ben onunla çıkmadım. Ancak kardeşim Ebu Abdullah onunla çıktı. Ebu Abdullah bana ş öyle anlattı : Ali onların üze­ rine gidip de Nehrevan kenarı nda onlarla karşı karşıya gelince onlara haber gönderip Allah adına ricada bulundu. Onlardan geri dönmelerini istedi. Bu amaçla d a onlara elçiler gönderdi. Sonunda onun elçilerini de öldürdüler. Bunun üzerine hare­ kete geçti ve onlarla savaştı. İ şlerini bitirince adamlarına M u ­ haddec'i bulmalarını isted i. Ancak bazıları o n u bulamadıkları­ nı söylediler. Hatta bazıları : "O nların arasında değild i;' dediler. Daha sonra bir adam gelerek ona: " Ey Müminlerin Emiri ! Ce­ sedini b i r su arkında iki maktulün cesedinin altında bulduk," dedi. Ali : "Onun yaratılıştan eksik elini kesin ve bana getirin," dedi. Eli getirilince ona baktı ve onu kaldırıp göstererek: "Val­ lahi yalan söylemedim ve yalanlanmadım," dedi. Ebu Ca'fer dedi: Ebu M e ryem' i n : " Geri döndüm ve bir sene ya da b i r seneye yakın bir müddet geçince en-Nehrliler huruç etti ler," ifadesi gösteriyor ki Ali'yle H a rurahlar arasında vuku bulan savaş, tahkim meselesi için Haruralıların Al i'nin tavrı­ nı reddetmelerinden bir sene sonra vuku bulmuştur. Tahkim olayını reddetmeleriyse önceden sabit olduğu üzere 37 yılın­ da o l muştur. Durum böyle olunca ve Ebu Me ryem'den nak­ l ettiğimiz rivayette anlatıl dığı gibi Ali'yle Hariciler arasında cereyan eden savaş 3 8 yılında vuku bulmuştur. Ali b. M uham med, Abdullah b. M eymun, Amr b. Şüceyre, Cabir ve Şa'bi'den şöyl e dediğini anlattı : Ali, Sıffin'den dönün-

1 04

Tdrih u 't-Taberf

ce Ca'de b. H übeyre el-Mahzumi ve Ümmü Ca'de Ü m m ü H ani bint Ebi Talib'i Horasan'a gönderdi. Ca'de, Ebreşehr'e vardı. O radakiler ahitlerini bozmuş ve itaatten imtina etmişlerdi. Bunun üzerine Al i'nin yanına döndü. Ali bu kez Huleyd b . Kur­ re el-Yerbfü'yi onların üzerine gönderdi. H uleyd, Nisabur'u kuş attı. Bunun üzeri ne onunla sulh yaptılar. Ardından M e rvli­ ler d e onunla anlaştılar. ***

B u yılda -H 3 7 - hac m evsiminde Ubeydullah b. Abbas, hac emiri oldu. Ubeydullah, Ali'nin Yemen ve ona tabi olan yerle[93] rin valisiydi. Bu sırada M e kke ve Tfüf'in valisi Kusem b . Ab­ bas'tı. Medine Valisi Sehl b. H uneyf el-Ensari'ydi. Bir rivayete göre de Temmam b. Abbas'tı. Basra'da ise Abdullah b. Abbas valilik gö revini ifa ediyordu. Basra Kadısı ise Ebü'l - E sved e d - D üeli'ydi. Mısır Valisi Muhammed b. Ebu Bekir, H o rasan Valisi de Huleyd b. Kurre el-Ye rbui'ydi Rivayete göre Ali, Sıffin seferine çıkınca Kufe' de vekil olarak Ebu M es'ud el- Ensari'yi bıraktı. Ahmed b. İbrahim ed-Devrakl bana Abdullah b. İdris'te n şöyle d ediğini nakletti : Abdülaziz b. Rufey"den naklen Leys'in şöyle dediğini duydum: Ali, Sıf­ fin seferine çıktığı zaman Ebu Mes'ud el-Ensari, Ukbe b. Amr'ı Kufe'de vekil olarak bıraktı . Şam' daysa Muaviye b. Ebi Süfyan olarak görev yapıyordu. [94]

H icretin 3 8 . Yıh Bu Yılda Vuku Bulan Olaylar İbn Ehi Bekir'in Öldürülmesi B u yılda meydana gelen olaylardan biri de Muhammed b. Ebu B ekir'in Mısır'da öldürülmesidir. M uhammed M ısır va­ lisiydi. Ali'nin onu Mısır'a tayin etm esi ve Kays b. Sa'd'ı va­ lilikten azletmesinin sebebini zikretmiştik. Şimdi de öldü­ rülmesinin sebebini, nerede öldürüldüğünü ve durumunu zikredeceğiz. Ancak bundan önce ilk kısmını zikrettiğimiz Zühri' nin rivayetinin, son kısmını anlatacağız. Rivayet şöyle­ dir: Abdullah bana Yunus'tan nakl e n Zühri' nin şöyle dediğini

Tiirih u 't-Taberf

105

anlattı : M u h a m m e d b. E b u Bekir'in M ı s ı r'a gitmekte olduğu ve vali olarak gönderildiği Kays b. Sa'd'a anlatılı nca onu kar­ şıladı ve kendisiyle baş başa görüşerek gizlice ona telki nlerde bulundu. Ona: "Görüşünün burada etkis i olmayan bir adamın yanından geldin. Beni azletmeniz size tavsiye vermeme engel değildir. B u durumunuz hakkı nda tecrübeliyim. Bu tecrübem­ le M uaviye, Amr ve Hirbetalılara nasıl oynuyor (tuzak kuru­ yor) idiys em sen de onlara aynısını oyna. Başka türlü oynar­ san helak olursun," dedi ve ona nasıl oynad ığını anlattı. Ancak Muhammed onun kendisini kandırmak istediğini sandı ve tavsiyeleri n i n aksine hareket etti . M uhammed gelip de Kays b. Sa'd, M e d i ne'ye gitmek üzere yola çıkınca M uhammed, M ı ­ sırlıları H i rb eta üzerine gönderdi. İ ki taraf savaştılar. Ancak Muhammed hezimete uğratıldı. Durum Amr ve Muaviye'ye hab er verildi. Bunun üzeri ne [Muaviye ve Amr] Şamlılarla ha­ rekete geçerek Mısır'ı fethettiler ve M uhammed b. Ebu Bekir'i öldürdüler. M ısır, tamamen hakim oluncaya36 kadar da Mua­ viye'nin elinde kaldı. Kays b. Sa'd, M e d i n e'ye geçti. M e rvan ve Esved b. Ebi'l-B uhteri onu teh dit ettiler. D erdest edileceği veya öldürüleceğinden endişe edince b i neğine bindi ve Ali 'ye gitti. B u n u n üzerine Muaviye, M e rvan ve Esved'e yazarak onlara kızdı ve "Ali'ye görüş ve oyu n kabil iyeti olan Kays b. Sa'd'ı kazandırdınız. Vallahi Ali'ye Kays b. S a'd yerine yüz bin savaşçı kazandı rsaydınız bu kadar üzülmezdim," dedi. Kays b. Sa'd, Ali'nin yanına va rdı. Ali'ye hakikati anlatın ca, M uham­ med b. Ebu Bekir'in öldürüldüğü haberi kendilerine ulaşınca Ali, Kays b. Sa'd'ın kurduğu oyu nlarla büyük işler yaptığını ve Kays b. Sa'd'ın azletmesini tavsiye edenlerin kendisine doğru söyl e mediğini anladı. Ebu M ihnef'in, Muhammed b. E b u Bekir' i n Mısır'a gidişi ve valilik görevi ne başlaması hakkın daki rivayeti daha önce (95] zikredildi. Şimdi de aynı rivayetin devamında onun geri kalan hikayesini zikredelim: Yezid b. Zabyan el-Hemdani'den ş öyle rivayet edildi : Hirbetalılar, Muhammed b . Ebu B ekir'in üzerle­ rine gönderdiği İbn Mudahim el- Kelbi'yi öldürünce M uaviye 36

İslam dünyasına (ed.).

106

Tô rihu 't-Taberi

b . H udeyc el- Kindi es-SekOni, O s man'ın kanını ileri s ürerek harekete geçti. Ona başka kişiler de katıldı. Bunun sonucu olarak Muhammed b. Ebu B ekir yönetimindeki M ıs ır'da işler karıştı. Mısırlıların M uhammed b . Ebu B ekir'e karşı harekete geçtiklerini ve onu hedef aldıklarını haber alan Ali : " M ısır için iki adamdan biri lazımdır. Ya azlettiğimiz -yani Kays- adam ya da Malik b. el-Haris el- Eşter," dedi. Ali, Sıffin'den dönünce E şter'i el-Cezire' deki görevine iade etmişti. Kays b. Sa'd'a da: " B u tahkim meselesi bitinceye kadar b e n i m yanımda kal ve korumalarımın başında ol, s o n ra da Azerbaycan'a git;' dedi. Tahkim meselesi bitince Ali, N usaybin'de bulunan Malik b. el- H aris el- Eşter'e şöyle yazd ı : "Sen dini ayakta tutmak, asile­ rin gücünü kırmak ve korkulu gediği kapatmakta yardımına başvurduğum adamlardansın. M u hammed b. Ebu Bekir'i Mı­ sır'a vali olarak göndermiştim. Ancak ona karşı asiler türedi. O s avaş ve hayat tecrübesi olmayan bir gençtir. Bana gel, bu işi değerlendirelim ve ne yapmamız gerektiğini kararlaştıralım. Adamlarından emanet ve nasihat ehli olan bir kişiyi de yerine vekil olarak bırak. Selamla." Bunun üzerine Eşter, Ali'ye gitti ve huzuruna çıktı. Ali, M ı ­ sır'ın durumunu v e Mısırlıların tutumunu anlattıktan sonra ona: Bu olayın hakkından ancak sen gelebilirsin. Yola çık, Al­ lah yardımcın olsun. Sana tavs iyelerde bulunmuyorum çünkü senin görüşlerinin yeterli olduğunu düşünüyorum. İ şleri n d e Allah'ın yardımını d i l e v e sertlikl e yumuşaklığı bağdaştır. G e ­ rektiğinde yumuşak davran ancak fayda · etmediği zaman sert­ liği elden bırakma. Ravi dedi : Eşter, Ali 'nin yanın dan ayrıldı ve yol hazırlığını yaparak Mısır'a gitm ek üzere yola çıktı. Muaviye'nin casus­ ları ona, Ali'nin Eşter'i M ı s ı r'a val i tayin ettiği bilgisini il et­ ti ler. Olay Muaviye'ye ağır geldi. Z i ra Mısır'da gözü vard ı. O, Eşter'in Mısır'a gitmesi halinde i ş i n i n daha da zor olacağını biliyordu. Bu sebeple M u aviye haraç ehlinden Caystar adın­ daki kişiye haber göndererek ona ş öyle dedi : "Eşter, M ısır'a vali oldu. Eğer beni ondan kurtarırsan hayatta kaldığın sürece senden haraç almayacağım. Bir çaresine bak ! " Bunun üzeri n e

Tdrih u 't-Taberi

107

Caystar çıktı v e Kulzüm'e giderek o rada bekledi. Eşter de M ı - [96) sır'a gitmek üzere I rak'tan ayrıl m ı ştı. Kulzüm'e varınca Cays­ tar onu karşıladı ve ona: "Kalacağınız ev burada. Yiyeceğiniz ve bineğiniz için yeminiz de hazır. B e n haraç ehlindenim." E ş ­ ter gösteril e n evd e konakladı. Dihkan da ona yiyecek v e yem getirdi . Yemeğini yedirdikten sonra da ona zehir kattığı bal şerbetini getirerek içirdi. Eşter şerb eti i çi nce öldü. Diğer yan ­ d a n M u aviye Şamlılara: "Ali, Eşter'i M ı sır'a val i yaptı . Allah'a dua edin ki Allah sizi ondan kurtarsı n," dedi. Onlar da her gün ona beddua ediyorlardı. Ona zehri içire n Muaviye'ye giderek Eşter'in ö l ümünü haber verdi. Bunun üzerine M uaviye insan­ lara h itap etti. Allah'a hamdüsenada bulundu ve şöyle dedi : '�l i b. Ebi Tal ib'i n iki sağ kol u vardı . B u n lardan biri -Am mar b. Yasir- S ı ffin'de kesildi. Diğer el d e - Eşter- bugün kesildi." Ebu M ihnef dedi: Fudayl b. Hadic, E şter'in bir kölesinden naklen bana şöyl e anlattı : Eşter ölünce yükünde Ali'nin M ısır­ lılara h itabe n yazdığı mektubu b u lduk. Mektup şöyledir: B i s m i l lahirrahmanirrahim. Allah'ı n kulu ve Müminlerin Emiri'nden yeryüzünde Allah'a karşı isyan edilince, zul ü m karanlığıyla iyileri v e kötüleri gölge l eyince, huzur verecek hak kalm ayıp hiçbir münkerden sakınılmayınca Allah için ö f­ kelenen İslam ümmetine! Size selam olsun. O'ndan başka ilah olmayan Allah'a hamdederim. Size Allah'ın kullarından biri n i gönderd i m . O korku zamanında uyumak n e d i r bilmez. B e l a endişesiyle düşman üzerine gitmekten sakınmaz. Kafirl e re karşı ateşten de daha yakıcıdır. O M ezhic kabilesinin kardeşi Malik b. el-Haris'tir. O, Allah' ın kılıcıdır. Sert tabiatlı olmadığı gibi zayıf karakterli de değildir. Size i l eriye atılmayı emreder­ se ileriye atılın. Seferber olmanızı e mrederse seferber olun. Zira o ancak emrimle ileriye atılır veya ileriye atılmaktan sakınır. O n u sizin için kendime tercih ettim . Zira o size karşı samimidir ve düşmanınıza karşı çok güçlüdür. Allah sizi hida­ yetiyle korusun ve kuvvetli iman üzere sabit kılsın. Selamla. M uhammed b. Ebu Bekir, Ali'nin E şter'i val i olarak gönder­ diği haberini alınca canı sıkıldı. E şter ölünce ve Muhammed b .

108

Tc'irih u 't-Taberf

Ebu B ekir'in Eşter'i n tayinine canının sıkıldığını duyu nca Ali [97) ona şöyle yazdı: "Bismillahirrahmanirrahlm. Allah'ın kulu ve M ü m i nlerin Emiri Ali'den Muhammed b. Ebu Bekir' e ! Esen­ lik diliyorum. Senin yerine Eşter'i tayin etmemin senin canını sıktığı haberini aldım. C i hatta seni gevşek gördüğüm, cehdini ve gayretini küçümsediğim için bunu yapmadım. Seni val i ­ likten azletsem külfeti d a h a kolay v e daha ç o k beğeneceğin bir göreve getiririm. M ı s ı r'a vali olarak tayin ettiğim zat, bize karşı sadık bir insandı ve düşmanımıza karşı çok şiddetliydi. Artık o ömrünü tamamladı ve ecelini idrak etti. Biz ondan ra­ zıyız, Allah da ondan razı olsun ve sevabını kat kat versi n ve dönüşünü güzel eylesin. Düşmanına karşı sabırlı ol ve savaşa hazırlıklı ol. Rabbine hikm etle ve güzel öğütle davette bulun. Allah'ı çokça zikret ve daima O'nun yardımını dile ve O'ndan sakın. O seni sıkıntından ko rur ve görevinde sana yardımcı olur. Allah bize ve sana, ancak O'nun rahmetiyle nail olunabi­ lecek hususlarda yardımcı ols u n ! Selamla. M uhammed b. Ebu B ekir cevaben Ali'ye şöyle yazd ı : B i s millahirrahmani rrahim. M u h a m med b. E b u Bekir'den Allah'ın kulu ve Müminlerin E miri'ne ! Esenlik diliyorum. O'ndan başka ilah olmayan Allah'a hamdederim. M üminlerin E miri'nin mektubu bana ulaştı. Onu anladım ve için dekileri kavradım. Benim kadar M ü m inlerin E miri'nin görüşüne rıza gösteren yoktur. Düşmanlarına karşı da benden daha çok ceht eden ve dostlarına daha çok m e rhamet eden · kimse yoktur. Halen çıkmış ve kamp kurmuş bulunuyorum ve insanların e m n iyetini temin etmiş bulunuyo rum. Ancak bize savaş ilan eden ve bize muhalefet edenler m üstesna. Ben Müminlerin E miri'nin emrine amadeyim. Onu korur ve ona sığınırım ve görevim in başındayım. H e r durumda yardımı dilenen ancak Allah'tır. Selamla. Ebu Mihnef dedi : Ebu Cehdam el-Ezdi -Şamlı bir zat- bana Abdullah b. Havale el-Ezdi'den naklen şöyle anlattı : Şamlılar Sıffin'den ayrılınca iki hakemin kararını beklediler. İ ki hakem görev yerinden ayrılıp da oradakiler dağılınca Şamlılar Muavi-

Tdrih u 't-Taberf

109

ye'ye hilafet üzere biat ettiler. Böylece M u aviye'nin gücü daha da arttı. Buna karşı I raklılar Ali'ye karşı ihtilafa düştüler. Bu aşamada Muaviye'nin en büyük derd i Mısır'dı. N itekim Mı­ sırlılardan korkuyor ve onlardan endişe ediyordu. Zira Mısır, Şam diyarına yakındı ve Mısırlıların Osman taraftarlarına karşı tavırları müsamahasızdı. Aynı zamanda M ısır'da Osman'ın öldürülmesinden hoşnut olmayan ve Ali'ye muhalif olan bir grubun olduğunu biliyordu. Muaviye u m uyordu ki Mısır'ı elde ederse Ali'yle savaşında da galip olacaktır. Zira Mısır'dan bü­ yük miktarda haraç tahsil ediliyordu. B u maksatla Muaviye [98] maiyetinde bulunan Kureyşlileri çağırdı. Bunların içinde Amr b. el-As, H abib b. Mesleme, Büsr b. Ebi E rtat, Dahhak b. Kays ve Abdurrahman b. Halid b. Velid de vardı. Bunlardan başka Ebü'l-A'ver Amr b. Süfyan es-Sülemi, H amza b. Malik el- He m ­ dani v e Şürahbil b. es-Simt el- Kindi d e vardı. Muaviye onlara: "Sizi neden çağırdığımı biliyor musunuz? Sizi mühim bir iş için davet ettim. Umarım ki Allah bu işte yardımcı olacaktır." Ha­ zirun -veya onlardan biri-: ''Allah gaybı bilmeyi kimseye nasip kılmamıştır. N e istediğini nasıl bilelim?" dediler. Amr b. el-As ise şöyle dedi: "Vallahi şu haracı büyük olan, silah ve teçhizatı bol ve nüfusu çok olan memleketin durumunu görüşmek için bizi çağırdığını düşünüyorum. Bu konudaki görüşümüzü öğ­ renmek için bizi çağı rd ın. Bunun için bizi davet edip toplad ıy­ san azmet ve harekete geç. Ne güzel düşünmüşsün. Onu fet­ hetmek senin ve adamların için onur, sana muhalefet edenler için zillettir ve bununla düşmanlarını bastıracaksın." Muaviye cevabe n ona: " Ey İbnü'l-As ! Bu işi önemsediğini görüyorum," dedi. - N itekim Amr b. el-As, Ali'ye karşı savaşmak üzere Mua­ viye'ye biat etmiş, bunun karşılığındaysa haracını ödemek şar­ tıyla Mısır ömür boyu onun olacaktı.- Muaviye arkadaşlarına döne rek: "Bu -Amr- zanda bulundu. Sonra zannını hakikate dönüştürdü," dedi. Onlar: ''Ama biz bilmiyoruz," dediler. M ua­ viye: "An cak Ebu Abdullah isabet etti;' dedi. Amr: "Ben Ebu Ab­ dullah'ım. Zannın üstün olanı, yakin e benzeyenidir," dedi. Ardından Muaviye Allah'a hamdüsenada bulunduktan sonra şöyle dedi: "Düşmanınızla savaşınızda Allah'ın size olan yardımını gördünüz. Üzerinize geldiklerinde gücünüzü kıra-

1 10

Tarih u 't-Taberi

caklarından ve memleketi nizi tahrip edeceklerinden şüphe etmiyorlardı. Sizi derdest e deceklerini düşünüyorlardı. Ancak Allah onları öfkeleriyle ve arzu ettiklerinden hiçbir şeye nail olmadan geri döndürdü. Sonra onları Allah'ın hükmüne davet ettik. Allah hükmünü bizden yana verdi, bize birlik olmayı na­ sip etti ve aramızı düzeltti. O nları da tefrika halinde ve birbir­ lerini tekfir eden, birbirlerinin kan ı n ı akıtan düşmanlar hali­ n e getirdi. Vallahi ümit ediyorum ki bizim için bu iş tamam­ lanacaktır. Benim görüşüm odur ki Mısırlıları kazanmaya ça­ lışalım. Benim görüşüm hakkında ne dersiniz?" Amr: " Bana sordun, ben de sorularına cevap verdim, sana tavsiyelerim i yaptı m," dedi. Muaviye : 'J\m r bu i ş e azmetmiş ve kesin kara­ rın ı vermiştir. Te'vil ve tefs i r yap madı. Ben ne yapmalıyım?" dedi. Amr şöyle dedi: "Ben sana ne yapacağını söyleyeyim. [99) Benim görüşüm, onların üzerine başında güvendiğin azimli ve kararlı bir adamın bulunduğu b üyük bir ordu göndermen­ d i r. B u ordu Mısır'a girince bizim görüşümüzde olan M ısırlı­ lar da ona katılacak ve o radaki d ü şmanlarımıza karşı destek vereceklerdir. Ordun ve o radaki tara ftarların orada sana karşı savaşanlar karşısında birleşirl e rs e umarım ki Allah sana yar­ dımcı olacak ve zafer ihsan edecektir." Muaviye ona: "Sana göre onlara karşı yapacağımız benim bilmediğim başka bir şey var mı?" dedi. Amr: " B i l miyorum," dedi. Muaviye : " Bana göre var ve başkaca yapacağı mız ş eyler de var. Bence o rada bulunan tarafta rl arımıza ve düşmanlarımıza mektuplar ya­ zal ım. Ta raftarlarımıza sebat etm elerini, onlara destek vere­ ceğimizi söylerken düşmanlarımıza sulh teklifinde bulunup teşekkürümüzle ümit ve recek, savaşla tehdit edeceğiz. Eğer savaş yapmadan işleri yoluna koyabilirsek tercih ettiğimiz husus gerçekleşmiş olur. Aksi takd irde onlarla ondan sonra savaşırız. Ey İbnü'l-As ! Sana acelecilik kısmet edildi, bana da teenniyle hareket etmek;' dedi. Amr: "Öyleyse Allah'ın sana gösterdiği şekilde hareket et. Vallahi bu işin sonu onlarla sa­ vaştır," dedi. Ravi ded i : Bunun üzerine M uaviye, Ali'ye muha­ l i f olan M esleme b. M uhalled el-Ensari ve Muaviye b. H u d eyc e l - Kindi'ye şöyle yazdı: B i s m illahirrahmanirrahim. Allah sizi b üyük bir işe yöneltti. Bununla ecrinizi büyük kıldı, şerefinizi

Tii rih u 't-Taberf

111

yüceltti ve M üslümanlar arasında sizi tezyin etti. Sizler maz­ lum halifenin kanını talep ettiniz ve kitabın hükmü terk edi­ lince Allah için öfkelendiniz ve zulüm ve azgı nlık ehline karş ı cihat ettiniz. Sizi Allah' ın rızası ve Allah'ı n dostları nın acil yar­ dımıyla müjdeliyorum. Netice sizin razı olacağı nız şekilde te­ celli edecektir. İşler neticeye ulaştıktan sonra ikinizin hakkı nı vereceğiz. B u sebeple düşmanınıza karşı sabır ve sebat edin. Yüz çevi renleri de hidayeti nize ve ko rumanız altına çağı rın. Ordu size gelecek ve hoşlanmadığı nız her şey bitecek ve arzu ettikleriniz gerçekleşecektir. Selamla. M u aviye mektubu yazdı ve o n u Subey' adındaki kölesiyle gönderdi. Elçi yola çıktı ve Mısır'da bulunan iki zata götürdü. B u sı­ rada M ı s ı r' da vali olarak Muhammed b . Ebu B ekir görev yap ı­ yordu v e b u iki zata karş ı savaş açmıştı. Üzerine gidildiğinde de ihanet etmemiş olacak. Elçi, M u aviye'nin mektubunu M e s ­ l e m e b . M uhalled'e teslim etti. M u aviye b. Hudeyc'e yazdığı mektubu da ona verdi. Mesleme ona: " M uaviye b. Hudeyc'i n mektubunu ona teslim et, on u okuduktan sonra d a bana geti r ki i kisinin cevabını yazayı m;' dedi. B u n u n üzerine elçi M u avi- 11 001 ye b. H u d eyc'e mektubunu götürdü ve ona okuttuktan sonra dedi ki : " M esleme b. Muhalled bana: M uaviye b. H udeyc mek­ tub u okuduktan sonra mektubunu bana geri getir ki ikimiz adına M u aviye'ye cevap yazayım," dedi. M uaviye b. Hudeyc : "Ona s öyle yazsı n," dedi ve mektubu ona teslim etti . Elçi tek­ rar M esleme b. M uhalled'e gitti . M esleme kendisi ve Muaviye b. H udeyc adına cevaben bir mektup yazdı: Bu iş için ke ndi­ mizi feda ettik ve Allah'ın emrine uyduk. B u hususta yalnızca Rabb i m izin sevabını umuyor ve bize m uhalif olanlara karşı yard ı m ı n ı diliyo r, imamımıza karşı çıkanlardan ve cihadımız­ da atılganl ığımızı zaafa uğratanlardan acilen intikam almas ını diliyoruz. Biz bulunduğumuz bölgede azgınlık ehlinden olan­ ları uzaklaştırdık ve adalet ehlini ayağa kaldırdık. İktidarında ve dünya nda bize maddi destekte bulunacağından bahsettin . Allah'a yemin ederiz k i b u n u n i ç i n ayağa kalkmadık v e bunu m u rat etmedik. Allah bizim dileğimizi kabul eder ve hedefle-

112

Tiirih u 't-Taberi

rimizi gerçekleştirirse kafi d i r. D ü nya da ahiret de alemlerin Rabbine aittir. Allah i ki s i n i d e kullarından dilediğine verebilir. N i tekim kitabında bunu vadetmiştir ve o vaadine muhalefet etmez. "Allah onlara dünya nimetin i ve ah iret sevabmm g üzel­ liğin i verdi. Allah iyi davra n a n /an sever. "3 7 Bize acilen s üvari­ lerini ve piyadelerini gönder. Z i ra düşmanımız bize harp ilan etmiştir. Biz onlara göre azız ama bizden korkmaktadırlar. Biz onlara güç yetirecek durumdayız. Bize yardım gö nderirsen Allah size fethi müyesser kılacaktır. Kuvvet ve kudret ancak Allah'ındır. Allah bize yeter. O n e güzel vekildir. Selamla. Ravi dedi: Muaviye mektubu aldı. Bu sırada Filistin' de bulu­ nuyordu. Rivayette adları zikredilen adamları tekrar to playa­ rak o nlara : "Ne diyorsunuz?" diye sordu. Onlar: "Görüşümüz odur ki Mısır'a ordu gönder. Allah'ın izniyle onu fethedecek­ s in," dediler. Bunun üzeri n e Muaviye : " Ey Ebu Abdullah -yani Amr b. el-As- bu işe hazırla n ! " dedi. Ravi dedi : Muaviye, Amr b. el-As'ı altı bin askerle sefere çıkardı. Onu yolcu edince ona şöyle tavsiye etti : "Ey Amr! Sana Allah'tan sakınmanı tavsiye ederim. İnsanlara yu muşak davran. Zira hilm berekettir. Sana teenniyl e hareket etmeyi tavs iye ederim. Zira acele işe şeytan karışır. Sana yöneleni kabul et, yüz çevi reni affet. Affa olumlu icabet ederse ne güzel ! Aksi takdi rd e mazeretten sonra satvet daha haklı bir davranış ve akıbeti daha güzeldir. İnsanları sul[1 0 1 ) ha ve birliğe davet et. M uzaffer olursan, sana yardım edenler senin indinde, insanların önünde ols unlar. Ancak herkese gü­ zel davranmaya gayret edeceksin." Ravi dedi: Amr sefere çıktı ve b i r müddet sonra Mısır topraklarına girdi. Bunun üzerine Osman taraftarları ona geldiler. Amr onların yanında ikamet etti ve Muhammed b. Ebu B ekir'e şöyle yazdı: Ey Ebu Bekir'in oğl u ! Benden uzak dur ve canını kurtar. M uzaffer olunca sana dokunmak istemiyoru m. Bu diyarda in­ s a n l a r sana muhalefet etmek ve e mi rlerini reddetmek üzere fikir birliği içindedir. Sana uydukları için de pişman olmuş­ lardır. Gidişat kötüleşirse seni terk edeceklerdir. Bu sebeple M ı s ı r' ı terk et. Bu sana nasihati m d i r. Selamla. 37

Al-i İ m ran, 3 / 148.

Tarih u 't-Taberi

113

Amr ayrıca ona Muaviye'nin mektubunu d a gönderdi. Mek­ tupta şunlar yazı l ıydı: Azgınlık ve zulmün akıbeti çok kötüdür. Akıtılması ha­ ram olan kanı akıtan, dünyada cezadan kurtulamadığı gibi ahirette d e helak edici akıbetten kurtulamaz. Osman'a karşı senden daha azgın, daha ayı plı ve daha muhalif kimse bilmi­ yoruz. Ona karşı mücadele edenlerin içinde oldun ve kan ını akıtanlar arasında yer aldın. B e n i m sana karşı gaflet içinde olduğumu, senin yaptıklarını un uttuğu m u sanıyorsun. Son­ ra benim komşum olan ehlinin çoğunluğu benden yanadır. Onlar b e n im gibi düşünüyor, sözlerime itibar ediyor ve sana karşı benden yardım talebinde bulunuyorlar. Senin üzerine sana ö fke duyan, kanını içmek isteyen ve sana karşı cihatla Allah'a yakın olmak isteyen insanlar gönderdim. Onlar seni parçal ayacaklarına dair Allah'a taahhütte bulundular. Onların seni öldürmekle yetinecekl eri n i bilseydi m seni uyarmaz, seni sakındırmazdım. Osman'a zulmün, verdiğin eziyet, şiddet ve tecavüzün sonucu olarak demir harbelerin boyun damarları­ na ve kulak arkasına saplanmasıyla seni ö ldürmelerini arzu ederd i m . Ancak bir Kureyşlinin cesedinin parçalanmasını arzu etm e m . Ve nerede olursan ol, Allah seni mukadder bir kısastan asla kurtarmayacaktır. Selamla. Ravi dedi: M uhammed ikis inin m ektuplarını kapattı ve Ali'ye gönderdi. Ayrıca ke ndi yazdığı mektubu da ekledi. O şöyle yaz d ı : İbnü'l-As, Mısır'ın hududundan içeriye girdi. Onlarla aynı görüşte olan Mısırlıların çoğu da ona katıldılar. Kalabalık ve devasa bir o rduyla gelmiş bulunuyo r. Maiyetimde olanlarda bir başarısızlık gö rüyorum. Mısır'a ihtiyacın varsa beni asker ve mali d estekle takviye et. Sana selam olsun. Bunun üzerine Ali ona şöyle yazdı : Bana mektubun ulaştı. İbnü'l-As'ın büyük ve devasa b i r [ 1 02) orduyla M ı s ı r'ın Şam diyarına yakın b i r bölgesine indiğini ve onunla aynı fikirde olanların da ona katıl dıklarını ifade etmişsin. Onunla aynı görüşte olanların ona gitmesi senin muhitin-

1 14

Tdrih u 't-Taberi

d e ikamet etmelerinden hayırlıdır. Yine maiyeti ndekilerden bazılarında başarısızlık gördüğünü söylüyorsun. Sen zaafa uğrama. Onlar başarısız olsa da sen beldeni muhkem hale ge­ tir ve taraftarlarını etrafına topla. H asımlarının üzerin e sada­ kati, savaşçılığı ve yiğitliğiyle bilinen Kinane b. Bişr'i gönder. B e n de sana insanları, binişi kolay ve zor olan binek hayvan­ ları sırtında göndereceği m. Düş manına karşı sabır ve sebat üzere ol ve basiretle yoluna d evam et. N iyetinle onlarla savaş. Sabırla ve Allah'ın rızasını umarak onlara karşı cihat et. Se­ n i n askerlerin hasımlarından daha az olsa da Allah az olanları aziz, çok olanları da zelil kılabilir. Fasık oğlu füsık Muaviye'yle kafi r oğlu füsık Amr'ın mektuplarını okudum. İkisi günah ve i syan için birbirlerini s evm ekte ve tahki m olayında rüşvetle b i rb i rl eriyle ittifak etmişlerdir. D ü nyada kötülük ehlidirler ve ken d ilerinden öncekiler gibi dünyadan nasiplerini aldılar. O n ­ l a r ı n gürültüsü v e parıltıları seni ürkütmesin. Eğer onlara c e ­ vap vermediysen onlara layık oldukları cevabı ver. Sen onlara gereken cevabı vereb ilirsin. Selamla. Ebu M ihnef dedi: Muhammed b. Yusuf b. Sabit el-Ensari bana Medineli bir zattan naklen şöyle dediğini anlattı : M uham­ med b. Ebu Bekir, Muaviye b. Ehi Süfyan'a cevaben şöyle yazdı : B a n a mektubun ulaştı. M e ktupta Osman olayı hakkı nda, senden özür dilemeyeceğim bazı h ususları bana hatırlatı­ yorsun. Bana, nasihat ediyormuş gibi senden uzak durmamı s öyl üyorsun. Merhametli bir insanmışsın gibi cesedimi tahrip etmekle korkutuyorsun. Başınıza musallat olmayı ve muhare­ bede sizi bertaraf etm eyi ve size karşı zafer kazanarak dün­ yada işinizi bitirmeyi diliyo rum. N ice zal ime yardımcı oldu­ nuz ve nice mümini öldürüp bedenini tahrip ettiniz. Sizin de onların da dönüşü Allah'adır. İşlerin dönüşü de Allah'adır. O m e rhamet edenlerin en büyüğü dür. Sizin tehditlerinize ka rşı yardı m edecek olan ancak Allah'tır. Selamla. M u hammed, Amr b. el-As'a da ş öyl e yazdı: Ey İ bnü'l-As ! Mektub unda zikrettiğin hususları okudum. Zafer kazanarak bana zarar ve rmek istemediğini söylemişsin.

Tarih u 't-Taberi

115

Batıl ehli olduğuna şehadet ederi m . Yine bana nasihat ettiğini ifade etmişsin. Yemin ederi m ki sen indimde güvenilmez bir [1 03] kişisin. M ıs ı rlıların benim görüşümü ve emrimi reddetti kl e­ rini, bana uydukları için pişman olduklarını ifade etmişsin. Bu durumda olanlar senin ve şeytanın dostlarıdır. Alemlerin Rabbi ola n Allah bize kafidir. Yüce arşın Rabbine tevekkül ettik. Selamla. Ravi dedi : Amr b. el-As yola çıktı ve M ısır'a yöneldi. Bunun üzerine M uhammed b. Ebu Bekir insanlara hitap etti . Allah'a hamdüsenada bulundu ve Resulü'ne salatüselam getirdikten sonra ş öyle dedi: Ey Müslümanlar ve m ü minler! Hakları çiğ­ neyen, dalal eti canlandıran, fitne ateşini tutuşturan ve zorba­ lıkla insanlara musallat olanlar ş i m d i de size karşı husumet­ lerini o rtaya koym uşlar ve askerleriyle üzerinize gelmişlerdir. Ey Allah' ın kulları ! Kim cenneti ve mağfi reti istiyorsa onlara karşı çıksın ve Allah için cihat etsin. Bunlara karşı Kinane b . B i ş r komutasında yola çıkı n ! Allah sizi esirgesin. Ravi dedi: İ ki bin kadar gönüllü, Kinane ile ha rekete geç­ tiler. M uhammed de iki bin kişiyle yola çıktı. Amr b. el-As, Muhammed b. Ebu Bekir' in öncü b i rliğinin başında bulunan Kinane'ye doğru hareket etti. Kinane'ye yaklaşı nca Amr, Kina­ ne üzeri n e birliklerini peş peşe gönderdi. Kinane, saldıran her birliğe hücum ederek onları vu ruyor ve Amr'ın yakı nına kadar püskürtüyordu. Kinane defalarca bu muharebe tarzını tekrar­ ladı. A m r bu vaziyeti görünce Muaviye b. H udeyc es-Sekun'i'ye haber gönderdi. Muaviye çok sayıda savaşçıyla devreye girdi ve Kinane'yle birliğini her taraftan kuşattılar. Şam askerleri de her taraftan saldırdılar. Kinane vaziyeti görünce atından indi. Askerleri de indiler. Kinane şu ayeti okuyordu: "Al/ah 'm izn i olmada n h içbir nefis ölecek değildir. Bu, takdir edilm iş bir eceldir. Her kim dünya nimetin i isterse ken disine ondan veririz. Kim de a h iret sevabmı dilerse ona da b u n dan veririz. Biz şükre­ den leri m ükô.fa tlandtracağız. "38 Kinane şehit oluncaya kadar, kılıcıyla onlarla vuruştu. Allah rah m et eylesin. 3 8 A l - i İ m ran, 3 / 1 4 5 .

116

[ 1 04]

Türih u 't-Taberf

Bunun üzerine Amr b. el-As, M uhammed b. Ebu Bekir üze­ rine yürüdü. Kinane'nin öldürüldüğü haberini aldıkları nda Muhammed'in askerleri dağılmaya başlamışlardı. Muham­ m e d yalnız başına kalmıştı. M uhammed vaziyeti görünce bu­ lunduğu yeri terk etti ve yolun yakınındaki metruk b ir eve sığındı. Amr b. el-As ise Fustat'a girdi. Muaviye b. Hudeyc ise M uhammed'i bul mak için peşine d üştü. Yolda bazı köylülerl e karşılaştı. O nlara: "Tanımadığınız b i r kimseyle karşılaştınız mı?" d iye sordu. Onlardan biri: " H ayır, ancak o metruk eve gir­ diğimde orada oturan bir adam gördüm;' dedi. İbn Hudeyc: " Kabe'nin Rabbine yemin ederim odur," dedi. Koşarak gitti­ ler ve eve girdiler. Onu oradan çıkardılar. Susuzluktan ölmek üzereydi. Onu Fustat'a götürmek için yanlarına aldılar. Ravi d e d i : Amr b. el-As'ın ordusunda bulunan Muhammed'in kar­ deşi Abdurrahman b. Ebi B ekir, Amr b. el-As'a gitti ve " Kar­ deşimi esirken nasıl öldürürsün? M uaviye b. Hudeyc' e haber göndererek onu engelle," dedi. Amr, Muaviye'ye haber gönde­ rerek M uhammed'i getirip kendisine teslim etmesini söyl e­ d i . M uaviye : "Kinane b. B i şr'i öldürdünüz. Ben Muhammed'e dokunmayacağım ! Öyle mi? H eyhat! 'Sizin kô.firleriniz on lar­ dan dah a m ı hayırlı ? Yoksa kitaplarda sizin için bir beraat m ı var?39 d e d i . M uhammed ona: "Bana su verin," dedi. M uaviye b. H u d eyc ona: "Sana bir damla su içirene Allah içirme s i n ! Osman'ı oruçlu v e ihramlı old uğu h a l d e o n a su verm eyerek öld ürdünüz. Allah ona mühürlü halis bir içki sundu. Ey İb n E b i B e kir! Vallahi se n i öldüreceğim ve Allah sana kaynar su ve irin içirecek ! " dedi. M uhammed ona: " Ey dokumacı Yahudi an­ nenin oğl u ! O senin ve andığın kişilerin işi değildir. O Allah' ın takdiridir. Dostlarına içirir, düşmanlarını susatır. Onlar da sen, benzerlerin ve dostları ndır. Vallahi kılıcım elimde olsaydı bana böyle musallat olamazdınız," dedi. Muaviye40 ona: "Sana 39 40

Kamer, 54/43. Ünlü bir komutan olan M uaviye b. H u d eyc cumhura göre sahabidir. Kindi ve Yemenlidir. Mısır fethinde bulunmuştur. Emevilerin müttefikiydi. Yer­ mük muharebesiyle Kuzey Afrika'daki m u harebe ve fetihlerde bulunmuş ve Sicilya'ya baskın yapmıştır. Kuzey Afrika'da komutanlık ve val ilik göre­ vinde bulunmuş ve Hz. Ali'ye biat etmemiştir (çev.).

Tiirih u 't-Taberi

117

n e yapacağımı bilir misin? Seni bir eşeğin karnına sokacak ve seni onunla ateşte yakacağım," dedi. M u hammed: "Bana b öy­ le davranırsanız, bilin ki nice Allah d ostlarına da böyle yapıl­ mıştır. Dilerim ki beni onunla yakacağın ateş, Allah'ın dostu İ b rahim gibi benim için bir serinlik ve esenlik olsun. Allah o ateşle N emrud ve dostlarına yaptığı gibi seni ve dostları­ nı cezalandırsın. Allah seni, daha önce zikrettiğini, imamını (yani M u aviye) ve bu adamı (Amr b. el-As) alev alev yanan ve alevi yavaşladıkça alevi ni artırdığı b i r ateşle yaksın ! " Muaviye ona: "Seni Osman'a karşılık öldüre ceğim;' dedi. Muhammed: "Senin Osman'la ne alakan var? Osman zulmetti ve Kur'an'ın hükmünü b i r kenara itti . Halbuki Allah : "Kim Allah 'm indirdik­ leriyle h ükmetm ezse o fô.sıklardan dı r, "41 buyurmuştur. Onun bu uygulamasına kızdık ve onu öldürdük. Sen ve benzerlerin [ 1 05] ise onun uygulamalarını güzel gösterd i n iz. İ nşallah Allah bizi onun gü nahından kurtardı. Sen ve s e n i n gibiler onun büyük günahına o rtaksınız ve seni d e onun b enzeri kılsın." Ravi d e d i : Muaviye b. H udeyc kızdı v e onu öldürdü. Sonra cesedini b i r eşeğin l e ş i n e koyup o n u ateşe verdi.42 H aber Aişe'ye ulaşı n ca ona çok üzüldü ve namazdan sonra ku nut duasını okuyarak M u aviye ve Amr'a beddua etti ve kardeşi M uhammed'in aile fe rtlerini h i mayesine aldı. Kas ım b . M uhammed b. Ebl B ekir de onun himayesinde bulunuyo rdu. Vakıdl ise bana şöyl e anlattı : Süveyd b . Ab dülaziz kendisi­ ne Sabit b. Aclan ve Kasım b. Abdu rrahman'dan naklen ş öy­ le anlattı : Amr b. el-As dört bin kişiyle yola çıktı. Maiyetin ­ de M uaviye b. H udeyc ve Ebü'l-A'ver es -Süleml de vard ı. İ ki taraf M esennat'ta karşılaştılar. Çok ş i ddetli bir muharebeye tutuştular. M uharebede Kinane b. B i ş r b. Attab et-Tüdbl de öldürüldü. M uhammed b. Ebu B ekir yan ı nda savaşacak kimse bulam ayınca kaçtı ve Cebele b. M e s ruk'un yanında saklandı. 41 42

M aide, 5/48. B u rivayet doğruysa bunu gerçekleştirenlerin n e İslami ne de insani hiçbir ilkeye itibar etmedikleri açıktır. Bir facia olduğu kadar, utanç verici bir ha­ disedir ve bunu geçekleşti renin vası f ve u nvanları ne olursa olsun kendi­ lerini kurtarmaz. Bunu ancak ruh sağlığı bozuk veya sadist tabiatlı bir kişi yapabilir (çev.).

Türih u 't-Taberl

118

Onun yeri Muaviye b. H u d eyc' e haber verildi. Muaviye onu ku­ şatı nca M uhammed çıktı ve öldürülünceye kadar savaştı. Vakıdi dedi : el-Mesen nat vakası 38 yı lı Safer ayında, Ezruh va kası ise aynı yılın Şaban ayı nda cereyan etmiştir. Şimdi söz sırası tekrar E b u M ihnef'in rivayetine geldi. Amr b. el -As, M uhammed b. E b u B ekir'i ve Kinane b. Bişr'i öldür­ düklerinde Muaviye'ye ş öyl e yazdı : M uhammed b. Ebu Bekir ile Kinane b. Bişr ve onların ko­ mutası altındaki kalabalık M ı s ı rlı gruplarla karşı karş ıya geld i k. Önce onları hidayet yoluna, sünnete ve Kur'an'ın hü­ kü mlerine davet ettik. Ancak onlar hakkı kabul etmediler ve dalalete dayandılar. Bunun üzerine o nlara karşı cihat ettik ve Allah'ın yardımını diledi k. Allah onların arkalarını ve yüzle­ rini çarptı ve bize arkalarını döndüler. Allah, Muhammed b. Ebu B ekir'i, Kinane b. Bişr'i ve onların ileri gelenlerini öldür­ dü. Hamd alemlerin Rabb i n e mahsustur. Selamla. ***

B u yıl içinde M u h a m m e d b . Ebi H uzeyfe b. Utbe b. Rebia b. Abd i Şems öldü. İbn Ehi Huzeyfe'nin Öldürülmesi Öldürülmesi hakkın daki rivayetler: Siyerciler M u ham m ed b . E bi H uz eyfe'nin ne zaman öldü[1 06) rüldüğü hakkında ihtilaf etm i ş l e r d i r. Vakıdi onun 3 6 yı lında ö l d ü rül düğünü söylemiştir. Ö l d ürülmesinin sebebi şöyl e d i r : M u aviye v e Amr, Mı sı r'da yö neti m i e l e geçiren Muhammed b . Ebi H u zeyfe'nin üzeri n e gitti l e r. İ ki l i Ayn Şems'e indiler ve b u radan şehre girmeyi d e n e d i l e r. Ancak giremeyi nce M u ­ h a m m e d b. Ebi H uzeyfe'yi ka n d ırdılar. M uhammed b. Ebi H uzeyfe yerine, Hake m b. es -Salt'ı vekil ol arak bıraktı ve b i n ki ş iyle Ariş bölgesine gitti. M uh a m m e d kal eye çekildi. Ancak A m r mancınıklarla saldırdı. M uh a m m e d otuz kadar adamıy­ la kal e d e n i n d i . Amr onları ele geçirdi ve öldürdü. Bu olay A l i ' n i n Kays b. Sa'd'ı M ısır'a göndermesinden önce gerçek­ leşti.

Tôrih u 't-Taberi

1 19

H işam b. M uhammed el- Kelbi ise ş öyle dedi: Muhammed b. Ebi H uzeyfe, M uhammed b. Ebu B ekir'in öldürülmesi ve Amr b . el-As'ın M ısır'ı ele geçirmesinden sonra derdest edil­ di ve Filistin'de bulunan Muaviye'ye gönderildi. Muaviye onu hapse attı. M uhammed kısa bir müddet so nra hapisten kaçtı. Muhammed, Muaviye'nin dayısının oğluydu. Bu sebeple M ua­ viye insanlara, Muhammed'in kaçışına kızdığını göstermek istedi ve Şamlılara: " Ki m onun peşine düşecek?" diye sor­ du. Ravi d e d i : Aslında Muaviye onun ku rtulmasını istiyordu. Has'am'dan Abdullah b. Amr b. Zallam a d ı nda cesur ve Osman taraftarı olan bir adam : " B e n takip edeceğim," dedi ve hemen peşine düştü. Ona Havran' da bulunan B elka topraklarında ye­ tişti. Bir mağaraya sığınmıştı. Yabani e ş e kler yağmurdan ko­ runmak için mağaraya girdiler. Onu görünce de ürktüler ve kaçtılar. M ağaranın yakınında bulunan bazı orakçılar: "Vallahi bu eşeklerin kaçmasının b i r sebebi olmalıdır," deyip mağa­ raya gittiler ve onu gördüler. Mağaradan çıkınca Abdullah b. Amr b . Zallam'la karşılaştılar. Abdullah onlara onu sordu ve vasıflarını söyledi. Onlar: " İ şte şu mağaradad ır," dediler. Bu­ nun üzerine mağaraya gitti ve onu çıkardı. Onu Muaviye'ye götürüp teslim ederse Muaviye'n i n o n u serbest bırakacağını düşündü. Bunu istemediği için d e boynunu vurdu. H işam, Ebu Mihnef'ten naklen ş öyle dedi: Haris b. Ka'b b. Fukaym bana Cündeb, Haris b . Ka'b'ın amcası Abdullah b. Fukaym'dan şöyle anlattı : . . . 43 Mu h a mmed b . Ebu Bekir ta­ rafından Ali'ye seslenerek yardım talebinde bulunuyo rd u. O sırada M uhammed onların emiriydi. B u nun üzerine Ali kalk- [1 07] tı ve i nsanlara toplanma çağrısında bulunulmasını istedi. İnsanlar to planınca onlara h itap etti. Allah'a hamdüsenada bulundu; M uhammed'e (sav) salatüselam geti rdikten sonra şöyle d e d i : " B u çağrı Muhammed b. E b u Bekir ile Mısırlı kar­ deşlerinizin çağrısıdır. Allah' ı n düşmanı ve Allah düşmanının dostu İbnü'n-Nabiğa onların üzerin e gitmiştir. Dalalet ehli, batıl uğrunda, tağut yoluna dayanmak i ç i n b i r araya gelmekte sizin, hakkınız için bir araya gelmek hususunda sizden daha 43

Burada asıl nüshada bir noksanlık vardı r.

120

Tdrih u 't-Taberl

gayretli olmamaları gerekir. Kaldı ki onlar size ve kardeşle­ rinize karşı savaşı başlatmışlard ı r. Öyleyse kardeşlerinize yardı m ve destek olmakta acele e diniz. Ey Allah'ın kulları ! M ı s ı r, Şam'dan mali olarak da nüfus olarak da daha b üyük­ tür. M ısır'da mağlup olmamalısınız. M ısır'ın elinizde kal ması sizin için izzet, düşmanları nız için d e zillettir. Yarın inşallah KCıfe ile Hire arasında Ceraa'da benimle buluşacaksınız." Ravi d e d i : Ali sabah olunca erkenden yola çıktı ve Ceraa'ya vardı. O gün burada öğleye kadar bekledi, ancak tek bir adam o raya gelmeyince döndü. Akşam olunca i nsanların ileri gelenlerine haber göndererek gelmelerini istedi. Adamlar konağa gel­ diler. Ali hüzünlüydü ve sıkı ntı içindeydi. Onlara şöyle hitap etti : " B e n i m hakkımdaki takd i ri ve fiillerime dair tasarrufu için Allah'a hamdederim. Ey topluluk! Allah beni, emrettiği m ­ de itaat etmeyen, davet ettiğimde i cabet etmeyen s izin fırka­ nızla i mtihan etmiştir. Sizden başkası işlerini iyi bilirler! B u bekl eyişinizle neyi bekl iyorsunuz? Hakkınız uğrunda neden cihat etmiyorsunuz? B u dünyada haklarından mahrum ola­ rak ölüm ve zilleti mi bekl iyorsunuz? Vallahi, ölüm gelirse ki gelecekti r- beni ve sizi b irbi ri mizden ayıracaktır. Ben size dargını m ama size karş ı cimri deği l i m . Allah iyiliğinizi vers in. Düşmanın memleketinize girdiği ni ve size baskında buluna­ cağını duyduğunuz halde din gayretiyle bir araya gelmiyor ve hamiyet hissiyle kendinizi savun m uyorsunuz. Hayret verici değil mi! M uaviye kaba ve düşük kimseleri atiyyesiz ve ya r­ dımda bulunmaksızın davet ettiğinde ona icabet ediyorlar ve dilediği yönde, yılda iki üç kere sefe re çıkmak için daveti ni ka­ bul e diyo rlar. Buna karşın siz, akıl sahi pleri ve insanların ba­ kiyes i olduğunuz halde, yard ım ederek ve bir kısmın ıza atiy­ yeler vererek sizi davet ettiği mde ya nı mdan ayrılıyor, bana isyan ediyorsunuz." Bunun üzeri n e M alik b. Ka'b el- H e m dani e l - E rhabi ayağa kalktı ve şöyle dedi : " Ey Müminlerin E miri ! İ nsanları sefere çıkar. Düğünden so n ra güzel koku yoktu r. B e n b öyle bir g ü n i ç i n kendimi hazırlıyo rdum. Sevap ancak h a m ­ l e yap makla e l d e edilir. Allah'tan sakının v e imamınıza ica[1 08] bet edin. Onun davasına yardımcı olun. Onun düşmanlarıyla

Tiirih u 't-Taberl

121

savaşın. E y Müminlerin Emiri ! B e n Mı sı r'a gideceğim." Ravi dedi : Bunun üzerine Ali, çağırıcısı Sa'd'a emir vererek çağrıda bulunmasını istedi. Sa'd şöyle sesle n d i : " Ey insanlar Malik b. Ka'b komutasında sefere çıkı n ! " Akabinde Malik b . Ka'b yola çıktı . A l i o n u yolcu etmek için onunla çıktı . Ali çıkanların hepsinin iki bin civarında olduk­ larını gördü. Malik'e: "Yoluna devam et. Vallahi sen onlara yetişmeden işlerinin biteceğini sanıyorum," dedi. Ravi dedi : Malik b. Ka'b askerlerinin başında yola çıktı. Beş günlük b ir yol culuktan sonra Haccac b. Gaziyye e l - E nsari en-N eccari M ı ­ sır' dan, Abdurrahman b. Şebib el-Fezari de Şam'dan gel diler. el- Fezari Ali'nin Şam'daki casusuydu. E nsari ise Muhammed b. E b u B ekir'in maiyetindeydi. Ensari Ali'ye, görüp gözlemle­ diklerin i ve M uhammed b. Ebu B eki r' i n ö ldürülmesini anlattı. Fezari ise ona, Amr b. el -As tarafından, Mısır'ın fethini ve M u ­ hammed b . E b u Bekir'in öldürülüşünü haber vermek üzere gönderilen müj deciler peş peşe Şam'a varmadan yola çıkma­ dığını s öyledi. Fezari: Muhammed'in öldürülüşünü minberd e e z a n okunarak kutland ıklarını, söyledi. " Ey M üminl erin E mi­ ri ! M uhammed b. Ebu Bekir'in öldürülmesi haberi Şam'a ulaş­ tığında, onlardan daha çok mutlu olan ve daha çok sevinen ki mse görmedim, onların sevinci kadar büyük bir sevinç gör­ medi m," dedi. Ali : "Onlar ne kadar s evindiyse biz de o kadar, hatta kat kat daha fazla üzüldük," dedi ve Abdurrahman b. Şü­ reyh eş-Şibami'yi Malik b. Ka'b'a gö n derdi ve onu yoldan geri döndürdü. Ravi dedi: Ali, Muhammed b . Ebu Bekir'e üzüldü, bu üzü ntü yüzüne yansımış ve on u belirgin bir şekilde etkile­ m i şti. S onra Ali kalktı ve insanlara hitap etti. Allah'a hamdü­ senada bulundu ve Resulü'ne salatüselam geti rdi. Sonra şöyle d e d i : " B ilesiniz ki Mısır'ı, insanları Allah yolundan saptıran, İ slam'ı eğip büken zulüm ve haksızlık ehli füsıklar istila et­ mişlerd i r. B ilesiniz ki Muhammed b. Ebu B ekir şehit olm uştur. Allah rahm et eylesin. Onun şehadeti Allah'ın rızası için olsun. Vallahi benim bildiğim, o kazayı b e kl eyen, hesap ve sevap için amel eden, füsıka buğzeden ve müminin hidayet yolunu seven b ir kişiydi. Vallahi taksiratta bulunmadım ki kendimi

Tarih u 't-Taberf

122

suçlayayı m. Ben harb i n zorluklarına katlanırım, bu konuda ciddi bir tecrübem vardır. Olayların üzerine gider ve kararlı davranmayı bilirim. İ sabetli görüşle sizi idare ediyorum. Sizi açıkça yardıma çağırıyorum ve açıkça i mdat çağrısında bulu­ n uyorum. Ancak benim sözlerimi d uymazdan geliyor ve emri­ me itaat etmiyorsunuz. Bunun sonucu işlerim kötüye gid iyo r. [1 09] Siz öyle bir kavimsiniz ki sizinle ö ç alınmaz, Elli küsur gündür sizi kardeşlerinizin imdadına çağırdım. Ancak bozlayan geniş ağızlı deve gibi sesler çıkararak düşmana karşı cihat etmeye ve s evab.a niyeti ol mayanın yere yapışıp kaldığı gibi ağırdan aldınız. Sonra içinizden gerilere düşen askercikler çıktı. Sanki göz göre göre ölüme sürükleniyorlarmış gibi davran ıyorlar. O f size ! " Sonra minberden indi v e Basra'da bulunan İbn Abbas'a şöyl e yazdı: B i s m illahirrahmani rrahim. Allah'ın kulu ve Müminlerin E miri Ali'den Allah'ın kulu Abdullah b. Abbas'a ! Esenlik dili­ yorum. O'ndan başka ilah bulunmayan Allah'a hamdederi m. Mısır istila edilmiş ve M uhammed b. Ebu Bekir şehit edil­ miştir. Onun Allah'ın rızasına vesile olmasını ve mükafatının Allah indinde mahfuz olmasını d i l iyoruz. Bu olaydan önce onlara kendisine yardım etmelerini emrettim. Bu çağrı m ı onlara gizli v e açık olarak başlangıçta v e sonunda yaptım. Kimisi kerhen geldi, ki misi yalanla mazeret uydurdu. Kimisi de hala oturmaktadır. Allah'tan dileğim onlara karşı bana b ir çıkış yolu v e bir kurtuluş vesilesi n a s i p etmesi ve acilen beni onlardan kurtarmasıdır. Vallahi düşmanla karşılaşmakta şe­ hadet arzum olmasa bunlarla tek b i r gün beraber olmak iste­ mezdim. Allah bize ve sana rüşdü nasip etsin ve takvasına ve hi dayetine nail eylesin. O her ş eye ka dirdir. Selamla. İbn Abbas ona şöyle yazdı : B i s m illahirrah mani rrahim. Abdullah b. Abbas'tan Allah'ın kulu ve Müminlerin Emiri Ali b. Ehi Talib'e. Ey Müminlerin E miri ! Allah'ın selamı, rah meti ve b ereketi senin üzerinde ol­ sun! M e ktubun bana ulaştı. M e ktupta M ısır'ın istila edildiğini ve M u hammed b. Ebu Bekir'in öldürüldüğünü ifade etmişsin.

Tdrihu 't-Taberi

123

Her hal karşısında yardım dilenecek olan Allah'tır. Allah, M u ­ hammed b. E b u Bekir'e rahmet eylesin v e ondan dolayı s e ­ nin ecrini esirgemesin. Allah'tan dileri m k i onlarla imtihan edildiğin raiyen karşısında sana kurtuluş ve çıkış yolu nasip etsin, melekleriyle seni aziz ve muzaffer eylesin. Allah senin için bunu yapacak, seni aziz kılarak duana icabet edecek ve düşmanını bertaraf edecekti r. Ey M ü m inl erin Emiri ! Sana ifa­ de etmeliyim ki muhtemelen insanlar ağırdan aldıktan sonra (düşecekleri sıkıntılı durumlardan dolayı) canlanıp faal ola­ caklardır. Ey Müminlerin Emiri ! O nlara yumuşak davran ve o nlarla güzel geçi n, arzu ve temennilerine cevap ver. Onlara karşı Allah'ı n yardımını dile. Allah s e n i onların sıkıntısından korusun. Selamla. Ebu M ihnef dedi: Fudayl b. Hadic bana Malik b. Havr'dan naklen şöyle anlattı : Ali şöyle dedi: Allah, M uhammed b. Ebu 11 1 01 Bekir'e rahmet etsin. Henüz genç biriydi. Vallahi Mirkal Haşim b. Utbe'yi M ısır'a vali yapmayı düşünmüştüm. Vallahi Haşim orada vali olsaydı fa.sık Amr b. el-As ve avenesine meydanı boş bırakmaz ancak kılıcı elinde olduğu halde öldürülebilirdi. Mu­ hammed gibi kan akıtmadan ölmezdi. Allah M uhammed'e rah­ m e t etsin, gayret ederek sorumluluğunu yerine getirmiştir. ***

B u yıl içinde M uhammed b. Ebu B ekir'in öldürülmesinden sonra M u aviye, Abdullah b. Amr b. e l - H adrami'yi, Amr b. el­ As'ın M ı s ı r valiliğini kabul etmeleri için Basra'ya gönderdi. Yi n e bu yılda A'yen b. Dubey'a el - Mücaşii öldürüldü. Ali o n u, İ b n Hadrami'yi Basra'dan çıkarması için göndermişti . ***

İbnü'l-Hadrami'nin Yakılması İbnü'l-Hadrami, Ziyad ve A'yen ve Onlardan Öldürülenlerin Öldürülme Sebebi Ömer b. Şebbe bana Ali b. Muhammed ve Ebü'z-Zeyyal'den naklen Ebu N eame'nin şöyle dediğini anlattı : Muhammed b. Ebu B ekir Mısır'da öldürülünce İ b n Abbas, Basra'dan ayrılıp

124

Tiirih u 't-Taberi

Kufe'ye gitti ve Ziyad'ı yerine vekil bıraktı. Bu sırada İbnü'l-Had­ rami, Muaviye tarafından Basra'ya gönderildi. İbnü'l- Hadrami, B eni Temim'de konakladı. Bunun üzerine Ziyad, Hudayn b. el-Münzir ve Malik b. M isma"a haber göndererek dedi ki: " Ey B ekir b. Vail topluluğu ! Siz Müminlerin Emiri'nin yardımcıları ve güvendiği insanlarsınız. İbnü'l- H adrami'nin nerede ikamet ettiğini görüyorsunuz. Bazıları da onun etrafında toplandılar. Müminlerin Emiri'nin görüşü bana ulaşıncaya kadar bana ko­ ruma sağlayın." Hudayn : "Olur;• dedi. Beni Ümeyye'ye meyilli olan M alik ise -Cemel vakasında M e rvan ona sığınmıştı-: "Bu konuda benim ortaklarım vardır onlarla istişare edip bakaca­ ğım;• dedi. Ziyad, Malik'in ağırdan aldığını görünce Rebia ka­ bilesinin ihtilafa düşmesinden korktu ve Nafi"e haber gönde­ rerek: "Bana tavsiyede bulun;· dedi. Nafi' ona Sabire b. Şeyman el-Huddani'yi tavsiye etti. Ziyad ona haber göndererek: " Bana ve M üslümanlara ait beytülmale koruma sağlamaz mısın? Zira beytülmal sizindir. Ben de M ü minlerin Emiri'nin eminiyim;· diyerek korunma istedi. Sabire ona: "Olur. Ancak beytülmali taşı ve benim evime gel," dedi. Ziyad: "Tamam," dedikten sonra 1 1 1 1 1 beytülmali taşıyarak Huddan'a intikal etti, Sabire b. Şeyman'ın evinde konakladı. Beytülmali ve minberi Huddan Mescidine nakletti. Ziyad'la birlikte elli adam da ona refakat ediyordu. Bunlar arasında Ebu Ehi Hadır da vardı. Ziyad, Huddan Mes­ cidinde cuma namazını kılıyor ve yemek veriyordu. Ziyad, Cabir b. Vehb er-Rasibi'ye : " Ey Ebu M uhammed ! İbnü'l-Had­ rami'nin boş durmadığını görüyorum. Onun sizinle kesinlikle savaşacağını düşünüyorum. Senin adamlarının bu konudaki fikirlerini bilmiyorum. Onlarla istişare et ve bak bu konuda ne düşünüyorlar;· dedi. Ziyad namaz kıldıktan sonra mescitte ot urdu. İ nsanlar da oturdular. Cabir şöyle dedi: "Ey Ezd toplu­ . luğu ! Temim, asıl olanın kendileri olduğunu ve savaşta sizden daha çok sebat ehli olduklarını söylüyor. Bana gelen haberlere göre onlar, sizin korumanızdaki zatı alıp Basra'dan çıkarmak için üzerinize geleceklerdir. Sizler b u zatı ve beytülmali koru­ manız altına aldığınız halde böyle bir harekete yeltenirlerse ne yapacaksınız?" Bunun üzerine Sabire b. Şeyman -saygıdeğer

Tiirih u 't-Taberf

125

bir kişiydi- şöyle dedi: "Ahnef gelirse, b e n varım. el-Hutat ge­ lirse yine ben varım. Gençler gelirse bizim de gençlerimiz vardır:' Ziyad bu konuda şöyle ded i : "Bu söz üzerine gülesim geldi ve ayağa kalktım, bir numara yaparak ayıp etmemek için bir şeyleri bahane ederek oradan ayrıldım." Ardından Ziyad, Ali'ye şöyle yazdı: " İbnü'l-Hadrami, Şam'dan gel di ve Beni Temim'e misafir oldu. Burada Osman'ı andı ve insanları savaşa davet etti. Temim ve Basralıların çoğunluğu ona biat ettiler. Yanımda beni himaye edecek kimse kalmadı. Kendim ve beytülmal için Sabire b. Şeyman'dan himaye talebinde bulundum ve onların mıntıkasına taşındım. Osman taraftarları İbnü'l-Hadrami'ye gidip geliyorlar. A'yen b. Dubey'a el-Mücaşii'yi gönder ki kavmini İbnü'l-Hadrami'nin safında yer almaktan alıkoysun. Sonra ba­ karsın; eğer İbnü'l-Hadrami'nin topluluğu dağılırsa senin mak­ sadın hasıl olur. Yok, eğer daha ileri giderler ve isyana devam ederlerse sen onlara karşı harekete geç ve onlarla savaş. Eğer yanındakiler bu işi ağırdan alırlar ve hedefini gerçekleştire­ meyeceğini düşünüyorsan, onları oyala ve zaman kazanmaya çalış. Bu süre zarfında kulak kabart ve gözetle. Belki Allah'ın yardımı sana yetişir, O'nun askerlerinin gölgesi seni kuşatır ve zalimleri bertaraf eder:· A'yen geldi ve Ziyad'ın yanına gitti. Onun misafiri oldu. Ardından kavmine gitti ve yanına adamlar toplayarak İbnü'l- Hadrami'ye karşı harekete geçti ve onları itaate çağırdı. Ancak ona sövdüler ve tehdit ettiler. Bunun üzerine yanlarından ayrıldı. Sonra bir grup bulunduğu yere girip onu öldürdüler. A'yen öldürülünce Ziyad onlara karşı savaşmak is­ tedi. Ancak Beni Temim, Ezd'e haber göndererek: "Sizin hima­ yenizdeki kişiye ve adamlarına karşı bizim bir eylemimiz olmadı. Neden himayemizdeki adama saldırıyorsunuz, bu adamdan ne istiyorsunuz, bizimle niçin savaşmak istiyorsunuz?" dediler. Bunun üzerine Ezd savaşmaktan cayarak: " H imayemizdekilere karşı bir eylemleri olursa onlara engel olacağız. Onlara dokun­ mazlarsa biz de onların himayesindekilere dokunmayacağız;' dediler ve savaşmaktan imtina ettiler. Bunun üzerine Ziyad, Ali'ye şöyle yazdı: ''.A'yen b. Dubey'a geldi ve aşiretinden ken­ disine itaat edenleri topladıktan sonra ciddiyet ve sadakatle

[ 1 1 2)

126

Ttirih u 't-Taberi

İbnü'l-Hadrami'ye gitti ve onları itaate teşvik ederek ayrılık çı­ karmaktan sakınmalarını istedi. Kavmin önemli bir kesimi ona muvafakat ettiler. Bu durum karşı tarafı ürküttü, İbnü'l- H ad­ rami'nin yanında duran ve zafer vaadinde bulunduğu grup bö­ lündü, aralarında arbede çıktı. Akabinde A'yen ailesinin yanına döndü ve buradayken evine girerek ona suikast yaptılar. Bu­ nun sonucu hayatını kaybetti. Allah ona rahmet eylesin. Bunun üzerine onlarla savaşmak istedim. Ancak bana güç ve destek vermesi gerekenler bunun için davranmadılar. İki kabile ken­ di aralarında yazışarak birb irlerine karşı harekete geçmekten imtina ettiler:· Ali mektubu okuyunca Cariye b. Kudame es-Sa'di'yi davet ederek onu B eni Temim'd e n elli adamla gönderdi. Onunla birlikte Şerik b. el -A'ver'i d e gönderdi. - B i r rivayete göre de Cariye'yi beş yüz adamla gönderdi.- Ziyad'a mektup yazarak ona yaptıklarının doğru ol duğunu, Cariye'ye yardımcı olma­ s ı n ı ve tavsiyel erde bulunmasını emretti. Cariye, Basra'ya gi d e rek Ziyad'ın yanına vard ı . Z iyad ona: "Tedbirli ol ve ar­ ka daşının başına gel enin s e n i n d e başına gel mesinden sakın ve onlardan hiç kimseye güve n m e ." Ardından Cariye kavmine gitti ve onlara Ali'nin mektubunu okudu ve onlara b irtakım vaatl erde bulundu. Onların çoğu ona icabet ettiler. B u n u n ü z e r i n e İbnü'l-Hadrami ü z e r i n e gitti, onu Sünbil'in evi nde kuşattı, evi ateşe vererek onu ve maiyeti ndekileri yaktı . Onun maiyetinde yetmiş -b i r rivayete göre de kı rk- k iş i vardı. İn­ s a n l a r da dağıldı. Ziya d da E mirlik Konağına d ö ndü ve Ali 'ye mektup yazarak onu Cariye'yle b i rlikte Basra'ya gelen Za­ byan b. Umare'yle gö nderd i . Şöyl e yazd ı : ... 4 4 Cariye bize gel­ d i ve akabinde İbnü'l - H a d rami üzerine gitti ve onu öldürdü. [Olay şöyle vuku buld u : ] Önce o n u uyardı ve itaate davet etti . M a iyeti ndekilerle birlikte dönmediler ve icabet etmediler. B u n u n üzerine onları B e ni Temim'e ait b i r evde kıstırdı ve evi ateşe vererek onları yaktı ve ev yıkıldı. Azgı nlıkta bulunan ve i syan edenler uzak ola." Bunun üzerine Amr b. el -Arendes el -Avdi şöyle ded i : 44

Metinde b i r noksanlık var (çev.).

Tdrih u 't-Taberf

127

Ziyad'ı kon ajjına geri döndürdük. Tem im 'in sıjjıntlSI ise duman olup gitti. Sıjjınt1S1n ı yaktıran kavme Allah lanet etsin. İki dirhemle koyunlar için ancak kuraklık vardır. Bojjulm a m a k için düşüklerine seslense de kellesini alevle pişirdi- [1 1 3] /er. Oysa biz öyle insanlarız ki adetimizde bize sıjjınanı korur ve sa­ vunuruz. Biz bizim evimize sıjjınanı h imaye etm ekte tereddüt etmedik. Hi­ m aye dileyeni ancak asalet korur. Onlar komşuya saygı duymadıla r. Zira komşunun hakkını yücel­ ten a n ca k asil insanlardır. Daha önce Zübeyr'e de bir akşam vakti ihanet etm işler ve elbisele­ rine kadar onu soym uş/ardır.

C e rir b. Atiyye b. el-Hatafi de ş öyle dedi : Zübeyr'e ihanet edip ona vefa göstermedin iz. Oysa Ezd, Ziyad'a vefa gösterip onu himaye etti. Ezd'in h imayesinde olan Ziyad izzet ve ikram içindeyken Müca­ şi'in himayesinde olanlar kül oluverdiler. Ebu Said'in ipine bağlanırsan bil ki o eli kılıç tuttuğu sürece insan ­ ları savunur. A tları ölüm kargaşasına dojjru sürdü ve ölümü mızraklarla ku­ şa ttı. ***

H arici Muhalefeti Hirrit b. Raşid ve Ali'ye Muhalefeti Bu sene içinde -38- vuku bulan olaylardan biri de Beni Na­ ciye' den H irrit b. Raşid'in Ali'ye m uhalefetini ilan etmesi ve ondan ayrılmasıdır. H işam b. M uhammed, Ebu M ih n e f, H aris el-Ezdi ve H a ­ r i s ' i n amcası Abdullah b. Fukaym'd e n naklen şöyle dediğini anlattı : H irrit b. Raşid, Ali'ye geldi. - H irrit'i n maiyetinde B e ni N aciye' den üç yüz adam vardı ve Kı1fe'de i kamet ediyorlardı. Ali'yl e b irlikte Basra'dan gelmişlerdi. Cemel Savaşında ol­ duğu gibi Sıffin ve N ehrevan savaşlarında da onun yanında

128

Tdrih u 't-Taberf

ye r almışlardı.- H irrit adamlarından otuz atl ıyla Ali'ye geldi ve onun önünde dikilerek dedi ki : " Ey Ali ! İ ki hakemi kabul ettiğin için vallahi senin emirleri n e itaat etmeyecek, senin arkanda namaz kılmayacak ve yarın senden ayrı lacağı m ! " [1 1 4) Ali ona: "Anan seni kaybetsin ! Bununla Rabbine isyan etmiş, ahdini bozmuş ve nefsine zarar vermiş olursun. Bana söyle, neden bunu yapacaksın?" dedi. H i rrit: "Zira sen Kitapta tah ­ k i m i kabul ettin ve iş b a ş a düşmüşke n hakta zafiyet gösterdin v e kendilerine zulmedenlere dayandın. Ben s e ni ayıplıyor ve onlara kızıyorum ve hepinize muhalifim," dedi. Ali ona: "Gel seninle Kitabı müzakere edeyim, s ü nnette seninle tartışayım, hak hususunda senden iyi bildiğim konularda muhaverede bulunayım. Umarım ki şu anda b i l m ediğin hususları bilmiş ve tanım ış, yabancısı olduğun hakikatl eri görmüş olursun," dedi. H i rrit: "B en sana döneceğim," dedi. Ali : "Şeytan seni fitneye düşürmesin, cehalet seni hafi fliğe s evk etmesin. Vallahi seni ayd ınlatmamı istersen, nasihati mi kabul eder ve beni di nler­ sen sana hidayet yolunu göstereceğim," dedi. H i rrit, Ali'nin yanından çıktı ve evi ne gitti. Ben de onun pe­ şinden süratle gittim. Amca oğullarından biri benim dostum­ du. İ stedim ki onunla görüşeyim ve H i rrit' in durumunu haber vereyim ve M üminlerin Emiri'ne itaat etmesi için amcası oğlu­ na telki nde bulunmasını, dünyada da ahirette de bunun ken­ disi için daha hayı rl ı olacağını anlatmasını söyl eyeyi m . Çıktım ve adamın evi ne gitti m. Ancak H irrit benden önce varmıştı. Ben de evinin kapı sının yanında durdum. İ çerde arkadaşları da vardı, bunlar Ali'yle olan görüşmesinde bulunmamışlard ı . Vallahi a d a m onlara Ali'ye söyled iklerini v e Ali'nin o n a verd i­ ği cevapları zikretmeden dedi ki : " B en bu adamdan ayrılmak istiyorum. Yarın sabah ke ndisine gitmek üzere yanından çık­ tı m . Benim görüşüm odur ki yarın o n u nla ilişkimi kes eceği m ." Arkadaşlarının çoğu ona: "Onunla görüşmeden bunu yapma. O sana kabul edebil eceğin bir şey söylerse onu kabul edersin. Aksi takdird e onunla ilişkini kesebilecek durumdasın," dedi­ ler. H irrit onlara : "Güzel söylediniz," dedi. Akabinde yanına girmek için izin istedim. Bana izin verdiler. İ çeri girdim ve de-

Tarih u 't-Taberf

129

d i m ki : '/\ilah i ç i n sana söylüyorum. M ü minlerin Emiri'nden ve Müslüman cemaatinden ayrı lacak, kendini suçlu duruma dü­ şürecek ve aşiretinden gördüğüm bu i n sanlarla vuruşacaksın, öyle mi? Oysa Ali hak üzeredir." H irrit: " B e n yarın sabah ona gideyim de açıklamasını dinleyeyim ve bana ne söyleyeceği­ ne bakayım. Bunlar haklı ve hayırlı ş eylerse kabul edeceğim. Kötülük ve zulüm ise terk edeceği m," dedi. Ravi dedi: Bunun üzeri ne amcası oğluyla baş başa görüştüm. -Onun en yakın adamlarındandı ve Araplar tarafından takdir edilen Müdrik b. er- Reyyan'dı.- Ona dedim ki : Seninle hukukumuz vardır. H e m de kardeşlik bağımız var ve birbirimizi seviyoruz. Ayrıca Müs - [1 1 5] lümanın M üslüman üzeri nde hakkı vard ı r. Senin amcan oğlu sana anlattığı gibi bazı yanlış tasarrufları oldu. Onun nezdinde ciddiyetle girişimde bulun, onun görüşlerini reddederek yaptıklarının büyük bir hata olduğunu hatırlat. Korkarım ki M ü m i nleri n Emiri'nden ayrılırsa ken d i n i ve aşiretini ölümle karşı karşıya getirmiş olur. M üdrik ş öyle dedi : '/\i lah iyiliğini versi n . N e iyi kardeşsin. Nasihat edip merhamet etti n. Benim adamım Mümi nlerin Emiri'nden ayrı lmak isterse ben de ada­ mımdan ayrılarak ona muhalefet edeceğim ve herkesten daha çok aleyhinde olacağı m. Sonra onunla baş başa görüşeceğim ve ona nasihatte bulunarak M ü minlerin Emiri'ne itaat edip sadakat göstermesini, emri altı nda ikamet etmesini söyleye ­ ceğim . O n un iyiliği ve selameti bundadır." Ardından ya nından çıktım ve M ü m i nlerin Emiri'nin ya­ nına dönerek olup biteni anlatmayı düşündüm. Ancak arka­ daşımın sözlerinden mutma i n oldum ve evi me döndüm. Sa­ bah olup da kuşluk vakti girince M ü m i nlerin E mlri'ne gitti m. O n u n yanında bir müddet oturdum, bana söylediğini onunla baş başa görüşerek an latmak istedim. Oturmam uzadı ve ge­ lenler çoğal dı. B u sebeple arkasında oturdum ve duyabileceği şekilde konuştum. O da bana kulak verdi. Ona H irrit b. Ra­ şid'den işittikleri mi ve ona söylediklerimi aktardım. Amcası oğluna söylediklerimi ve bana verdiği cevabı da anlattım. Ali bana: "Onu bırak. Hakkı teslim eder d e hakka dönerse kabul ederiz. İ mtina ederse onun peşine düşeriz," dedi. Ona: " Ey

130

Tdrih u 't-Taberi

M üm inlerin Emiri ! Onu neden şimdi yakalatıp bağlamıyor ve haps etmiyorsun?" dedim. M ü m i nlerin Emiri : "Her suçladığı­ mız kimseye böyle davransak hapishanemizi doldurmuş olu­ ruz. Onlar bize açıkça karşı gelmedikçe bunu -yani insanları basıp hapse atmayı ve cezalandırm ayı- uygun görmüyorum," dedi. Ravi dedi: Bunun üzerine sustum ve yerime geçerek in­ sanların aras ında oturdum. Ali bir süre bekledikten sonra bana: " B eri gel," dedi. Onun yakınında oturdum. Bana gizlice dedi ki : '/\damın evi ne git ve ne yaptığını benim için öğren . Zira her gün bana bu saatten önce gelirdi." Bunun üzerin e evin e gittim. Ancak evde i n cin yoktu. Adamlarının ikamet ettikl e ri diğer evlerin kapılarına gidip seslendim ancak cevap veren yoktu. Geri döndüm. Beni görünce: " İ kamet ediyorlar mı yoksa göçtül er mi?" Ben: "Göz göre göre göçmüşler," dedim. Ali : '/\damlar yapacaklarını yap ­ tılar. Semud kavmi uzak olduğu g i b i o n l a r da uzak olsunlar! Mızraklar onlara yöneltilse, kılıçlar başlarının üzerine indi(1 1 6] rilseydi pişman olacaklardı . B ugün için şeytan onları fitneye düşürüp dalalete sürükledi. Ya rın da onlardan beri olacak ve onları terk edecektir," dedi. Sonra Ziyad b. Hasafe kal ktı ve ş öyle dedi: "Ey Müminle­ ri n E miri ! B unların bizden ayrılmasından başka bir zararları olmasaydı onların kaybedilmesi bize ağır gelmez ve onlara teessüf etmezd ik. Zira onlar bizimle beraber olsalardı bize sa­ yıca az bir artıları olur ve bizden ayrılmaları da sayıca az bir eksileri olur. Ancak gidecekleri yerlerde sana itaat eden çok sayıda insanı ifsat etmelerinden endişe ediyo ruz. Bana, onla­ rın peşine dü şmeme izin ver, Allah' ı n izniyle onları sana geri döndüreyim." Ali: "Onların nereye gittiklerini biliyo r musun?" diye sordu. Ziyad: "Hayır. Ancak çıkacağım ve sorup onların izini süreceği m," dedi. Ali: '/\ilah yardımcın olsun, çık ve D eyr Ebu M usa'ya kadar git, emrim sana gelinceye kadar da bir yere gitme. Eğer toplu halde ve insanların gözü önünde hare­ ket ediyorlarsa valilerim onlar hakkında bana yazacaklardır. Yok, eğer dağınık bir şekilde ve gizlenip saklanarak hareket ederlerse izlerini kaybettirmiş olurlar. O takdirde de amille-

Tiirih u 't-Taberf

131

rim e onlar hakkında yazı çıkaracağım," d e d i ve tek nüshadan ibaret bir mektup yazıp onu çoğalttırarak amillere gönderdi. M e ktup şöyledir: Bazı şahıslar kaçarak çıktılar. O nların Basra diyarına doğru yöneldiklerini sanıyoruz. Bölge insanlarına bunlar hakkında sor ve o nların izini sürmeleri için her tarafa casuslarını gön­ der. S o n ra da onlar hakkında elde ettiğin bilgileri bana yaz. Selamla. Ziyad b . Hasafe çıktı ve evine giderek adamlarını topla­ dı. Allah'a hamdüsenada bulunduktan sonra şöyle dedi : " Ey Bekir b. Vail topluluğu ! M üminleri n E miri bana kendisi için önemli b i r konuda bir görev verdi ve bu görevi ciddiyetle ye­ rine getirmemi emretti. Sizler onun şiası ve yardımcılarısınız, onun nezdinde en güvenilir kavimsiniz. Hemen bana katılın ve acele edin." Ravi ded i : Vallahi bir saat içinde onlardan yüz yirmi ya da yüz otuz adam onun ya nında hazır oldu. Ziya d : " B u kadar kafi . Daha fazlasını istem iyo ruz," dedi. Grup yola çıktı, kö p rüyü geçerek Deyr Ebu M u sa'ya kadar giderek bura­ da ko nakladılar. Ziyad gün b oyunca b u rada M ü minlerin E mi­ ri'n i n emrini bekledi. Ebu M ihnef dedi: Ebü's-Salt el-A'ver et-Teymi bana Ebu [ 1 1 7] Said el-U kayli ve Abdullah b. va ı et-Teymi'den naklen şöyl e dediği n i anlattı : Müminlerin Emiri'nin yanı nda otururken ona bir görevl i geldi. Elinde Karaza b . Ka' b el-Ensari tarafın­ dan Ali'ye hitaben yazılan bir mektup vard ı : B i s m illahi rrahmani rrahim. M ü m i nlerin Emiri'ne bildir­ meliyim ki bizim buradan Kufe tarafından gelip Niffer'e doğ­ ru seyreden atlılar geçti. Aşağı Fırat bölgesinde Zazan Ferruh isminde namaz kılan45 bir dihkan N i ffer tarafındaki dayıları­ nın yan ı ndan geliyordu. Önüne çıktılar ve kendisine: " M üslü­ man mısın yoksa kafi r misin?" d iye s o rdular. Adam: "Müslü­ manı m," dedi. Ona: 'J\li hakkında n e dersin?" dediler. Ada m : " H ayırlı olduğunu v e Müminlerin E miri v e i nsanların efendisi 45

D i ğ e r b a z ı kaynaklardaysa Müslüman olup namaz kılan, şeklinde i fa d e edilmiştir (çev.).

Tarih u 't-Taberf

132

olduğunu düşünüyorum," dedi. O n a : " Ey Allah'ın düşman ı ! Kafi r oldun ! " dediler v e onlardan b i r grup o n a saldırarak onu parçaladılar. Yanındaki adama: " S e n necisin?" diye sordular. Adam : "B en zimmiyim," dedi. Onlar: " B una dokunulmaz," de­ diler. O zimmi adam bize geldi ve olayı haber verdi. Bu insan­ lar hakkında bilgi almaya çalıştımsa da bu ko nuda bana bilgi veren olmadı. Müminlerin E miri bana bu konudaki emirlerini yazsa ona göre hareket edeceği m. Selamla. Bunun üzerine ona şöyle yazdı: Senin bölgenden geçen çeteye ilişkin yazdıklarını okudum. O nlar masum M üslümanı öldürü rken gayrimüslime aman vermişlerdir. Onlar şeytanın fitnesine maruz kalmış böyle­ ce dalalete düşmüşlerdir. Onlar Kur'an'ı n ifadesiyle fitne ol­ madığını sanarak kö r ve sağır gibi davrandılar. Amellerinin hesabı sorulunca neler görüp neler işitecekler! S e n görevini yapmaktan geri durma, haracına m ukayyet ol. Sen zikrettiğin üzere itaat ve sadakatine bağlı kal. Selamla. Ebu M i hnef dedi : Ebü's-Salt el -A'ver et-Teymi bana Ebu Said el-Ukayli ve Abdullah b . VaI'den naklen şöyle ded iğin i an­ lattı : Ali, Ziyad b. Hasafe'ye mektup yazdı ve onu ulaştırmamı istedi. Henüz bir gençtim :

[ 1 1 8]

Sana, emrim gel inceye kadar D eyr E b u Musa'da ko nakla­ yıp b ekl emeni söylemişti m. Zira malum grubun hangi yönde hareket ettiklerini bilmiyordum. Bana intikal eden bilgilere göre onlar N i ffer diye bilinen b i r beldeye doğru gitmişlerdir. O nların izini sür ve onlar hakkı nda bilgi almaya çalış. O nlar S evad halkından namaz kılan bir adamı öldürmüşlerdir. On­ lara yetişirsen onları bana geti r. İ mtina ederlerse onlara karşı güç kullan ve Allah'ın yardımını dile. Zira haktan sapmışlar, haksız yere kan akıtmışlar ve yol emniyeti ni ihlal etmişlerdir. Selamla. Ravi dedi: M ektubu ondan aldım ve yola çıktım. Ancak uzağa gitmeden döndüm ve M ü m i nlerin Emiri'ne: " Ey M ü ­ minlerin Emiri ! M ektubunu Z iyad b . H asafe'ye teslim ettikten sonra ben de onunla birlikte düşmanına karşı gideyim m i ?"

Tii rih u 't-Taberf

133

diye sordum. O şöyle dedi : " Ey kardeşimin oğlu, git! Dilerim ki sen d e hak yolunda bana yardı m edenlerden ve zalimlere karşı bana destek verenl erden olursun." Ona: " Ey Müminlerin Emiri ! Vallahi ben öyleyim, söylediğin i nsanlardanım ve senin dilediğin gibiyim," dedim. İ b n Val dedi : "Vallahi Al i'nin bana s öylediklerini kızıl deve­ lere değişmem. İbn Val dedi: Akabinde Ali'nin mektubunu Ziyad b. Hasa­ fe'ye ulaştırdım. Harika ve asil atımın üzerindeydim ve silahı­ mı kuşanmıştım. Ziyad bana: " Ey kardeşimin oğlu! Vallahi sana ihtiyacım var ve bu seferimde benimle birlikte olmanı arzu ediyorum;' dedi. Ona: "Bunun için M üminlerin Emiri'nden izin istedim ve bana izin verdi;' dedim. Ziyad buna sevindi. Ravi d e d i : Ardından yola devam ettik ve N i ffer'e ulaştık. O n ­ lara söz konusu grubu sorduk. Bize d e d i l e r ki : "Cerceraya'ya doğru çıktılar." Onların peşine düştü k. Bize: "M ezar'a doğru yöneldiler," dediler. M ezar'da onlara yetiştik. Orada konakla­ yıp bir gün bir gece burada ikamet etmişlerdi. Bu süre içinde istirahat etmişler, hayvanlarına yem vermişler ve dinç idiler. Onlara yetiştiğimizde güçsüz düşmüş, yorulmuş, meşakkate maruz kalmış ve bitap düşmüştük. Bizi görür görmez hemen atlarına bindiler ve beklediler. Onlarla karşı karşıya geldik, bir süre öylece bekledik. Derken adamları H i rrit bize seslenerek: "Ey kalpleri ve basiretleri kö r olanlar! Siz Allah'ın kitabı ve Peygamber'inin sünnetinden yana mısınız yoksa zalimlerden yana mı?" dedi. Ziyad b. Hasafe ona: " Ey gözleri kö r, kalpleri hissetmeyen, kulakları sağır olanlar! Biz Allah'ın tarafındayız; Allah ile kitabı ve Peygamber'inin sün netini yaratıldığı gün­ den yok olacağı güne kadar dünyaya tercih edenleriz," dedi. H i rrit bize: " B ana söyleyin ne istiyorsunuz?" dedi. Tecrübeli ve ince ruhlu olan Ziyad ona: "Görüyorsun yorgun ve açız. Ge­ liş amacımız, benim arkadaşlarımla senin arkadaşlarının kar­ şısında açıktan ko nuşmakla çözülecek gibi değildir. Karşılıklı inelim, sonra baş başa kendi aramızda görüşüp meselemizi bütü n üyle ele alarak müzakere e d eceğiz. Sonra bakacağız, sana getirdiğimiz teklifin kendin için hayırl ı olduğuna kana-

134

Tarih u 't-Taberi

(1 1 9] at getirirsen onu kabul edersin. Senden duyacağım hususları

bizim için ve sizin için afiyet ve selamet vesilesi olarak görür­ sem, ben de onu reddetmeyeceği m," dedi. H i rrit: "O zaman inelim," dedi. Ravi dedi : Z iyad bize yöneldi: "Bu su kenarında ineli m," dedi. Bunun üzerine suya kadar gittik ve orada ko ­ naklad ık. İ ner inmez de onar, dokuzar ve sekizer kişilik halka­ lar halinde ayrılıp oturduk, yemeğimizi önümüze koyup yedik ve yanımızdaki sudan içtik. Ziyad bize: ·�tlarınıza yem verin," dedi. Bunun üzerine yem to rbalarını boyunlarına astık. Ziyad da bizimle onlar arasında durdu. Onlar da bir kenara çekile­ rek indiler. Ziyad bize yöneldi ve bizim halkalar hali nde otur­ duğumuzu görünce : "Fesüphanallah ! Siz savaş insanlarısı nız. Vallahi bunlar şu anda, bu halinizde size saldırırlarsa bundan daha iyi bir fı rsat bulamazlar. Acel e atlarınızın başına geçi n," dedi. Bunun üzerine süratl e hareket ettik. Kimimiz elbisesini s ilkeliyor ve ondan sonra abdest alıyor, kimimiz su içiyor, ki­ mimiz de atına su veriyo rd u. B unları bitirince Ziyad ya nımıza geldi, elinde kemikli bir et parçası vardı. İki veya üç kere diş­ l eriyle etini ısırıp yedikten sonra deriden bir su matarasını çıkarıp ondan su içti ve elindeki kemiği attı . Akabinde ş öyle d e d i : "Arkadaşlar, biz bu insanlarla karşı karşıya gelmiş bu­ lunuyoruz. Vallahi sayıca onlara d enksiniz. Sizi ve onları göz­ lemleyi p bir tahminde bulundum. O nlarla aramızdaki fark beş kişiyi geçmiyor. Kanaatim odur ki onlarla aramızda savaş olacaktı r. N etice sava:;; olursa aciz taraf olmayı n." Sonra dedi ki : " H e rkes atının yularını tuts un. B e n onlara yaklaşacağım ve adamlarını çağırıp ko nuşacağım. İ stediğim hu suslar üzerinde bana biat ederse mesele yoktur. Aksi takdirde size seslendi­ ğim d e atlarınıza binin ve hep birlikte bana yönelin." İ b n Yal dedi : Ziyad önümüzden ileriye doğru yürüyüşe geç­ ti. Ben de ona refakat ediyo rdum. Bu arada karşı taraftan bir ses d uydum. Şöyle diyord u : "Bu insanlar üzerimize geldiler. Ancak yorgun ve bitkindiler. B i z i s e rahat ve dinçtik. Onlara fırsat verdiniz. İ ndiler ve yiyip içerek istirahat ettiler. Vallahi b u kötü oldu. Zira onlarla aramızda savaş dışında bir netice olmayacaktı r ! " Bunun üzeri n e sustular. Onlara yakın bir nok-

Tdrih u 't-Taberi

135

taya gelince Ziyad b . Hasafe onların adamını çağırdı ve ona: "Seninle baş başa görüşüp durumumuz hakkı nda ko nuşalı m," dedi. B u n u n üzerine adam beş kişiyle Z iyad'a doğru yürümeye başladı. Ben de Ziyad'a: "Arkadaşlarımızdan üç kişi daha çağırsan da aynı sayı da olarak öyle karşılaşalım," dedim. Ziyad bana: " İ stediğin üç kişiyi çağır," dedi. Bunun üzerine arka­ daşlarımızdan üç kişiyi çağı rd ım. B öylece beşe karşı beş kiş i [ 1 20] olduk. Ziyad ona: "B ize ve M ü minlerin Emiri'ne niçin kızdın, bizden neden ayrıldın?" diye sordu. H irrit şöyle dedi : ''Ada­ mınızı imam olarak kabul etmiyo rum ve sizin hayat tarzınıza razı deği l im . B u sebeple ayrıl mayı düşünerek şuraya davet edenlerle birlikte olmak istedim. İ nsanlar bütün ümmet için bir adam üzerinde ittifak ederlerse b e n de onlarla beraber olacağım ." Ziyad: "Ey ada m ! İ nsanlar, senin ondan ayrıldığın zat kadar Allah'ı bilen, onun kadar Allah'ın kitabına ve Pey­ gamber' i n i n sünnetine vakıf bir kimse bulabilirler mi? Kaldı ki o Resulullah'ın yakınıdır ve geçm işinde İslam'a hizmet et­ miştir," dedi. H irrit, Ziyad'a: "Sana s öyl eyeceğimi söyledim," dedi. Ziyad ona: "O Müslümanı neden öldürdün?" dedi. H i rrit: " B e n öldürmedim. Onu adamlarımdan bir grup öldürdü," dedi. Ziya d : "O nları bize teslim et," dedi. H irrit: " B una imkan yoktu r," dedi. Ziyad: "Senin tavrın b u mu?" dedi. Hi rrit: " Evet, duyduğun gibi," dedi. Bunun üzeri n e adamlarım ıza seslendik. O da adamlarına seslendi ve onlarla ka rşı karşıya geldik. Val­ lahi aramızda cereya n eden vuruşma gibisini ömrümde gör­ medim. M ızrakları mız kırılın caya kadar mızraklarla savaştık. Sonra kı lıçlarımız bükülünceye, onların ve bizim atlarımız vu­ ru lun caya kadar kılıçlarla vuruştuk. Bizden ve onlardan çok sayı da yaralı vard ı. Bizden iki kişi öldürüldü. Bunlar Ziyad'ın sancağını taşıyan Süveyd adı ndaki kölesiyle oğullardan Vafi d b. Bekir idi. Biz de onlardan beş kişiyi öldürdük. Derken ak­ şam oldu. Bunun üzerine birbirimizden ayrıldık. Biz de onlar da (yorgunluktan) birbirimiz üzerin e gitmekten iğrenir hale geldik. Yaralananlar arasında Ziya d ve ben de vardık. Ravi d e d i : Akab inde onlar bir kenara çekildiler. Biz de ge­ ceyi geçirmek için istirahate çekildik. Ancak bir saat geçirdi k-

136

Tdrih u 't-Taberi

ten sonra çekip gittiler. Bunun üzerine biz de onların peşine düştük ve Basra'ya kadar onları takip ettik. Burada Ahvaz'a gittikleri ve orada ko nakladıkları b ilgisini aldık. Kufe'den iki yüz kadar adam onlara katıldı. B unların harekete geçmek için kuvvetleri yoktu. Bunlar harekete geçince onlar da Ahvaz'a giderek onlara katıldılar, orada ikamet ettiler. Ziyad b. Hasafe, Ali'ye şöyle yazdı : Bizler Allah düşmanı N a d'yl e M ezar'da karşılaştık. Onları hidayete, hakka ve doğru söze davet ettik. Ancak hakka dön­ mediler, benlik ve gurur onları günaha sevk etti, şeytan o nla­ ra amellerini süslü gösterdi . B öylece onları yoldan saptırdı ve bize kastettiler. Bunun üzerin e öğleden akşama kadar onlarla şiddetli çatışmaya girdik. Bizden iki salih insan şehit olurken onlardan beş kişi öldürüldü. Ardından da muharebeden çekil( 1 2 1 ) diler. Bizde de onlarda da çok sayıda yaralı vardı. Gece olunca gece karanlığında apar topar Ahvaz bölgesine çekip gittiler. Ahvaz'ın bir nahiyesine indikleri b ilgisini aldık. Biz de Bas­ ra' da yaralılarımızı tedavi ediyo ruz. E m i rlerini bekliyo ruz. Al­ lah'ın rah meti üzeri nde olsun. Selamla. M e ktup Ali'ye teslim edilince o n u insanların huzurunda okudu. Bunun üzerine M a'kıl b. Kays kalktı ve şöyle dedi: " Ey M ü m i nlerin Emiri ! Allah iyiliğini versin. Bunların peşine dü­ şen kişinin maiyetinde her kiş iye m ukabil on kişi olmalıydı. Onlara yeti ştiklerinde onların kökünü kazıyacaklardı. O nla­ rın sayıları kadar bir grubun onlarla karşılaşması doğru ol­ mamış. B u sayıdaki bir gruba karşı tabi ki direnecek ve sebat edecekler. Zira onlar da Araptır ve aynı sayıdaki insanlar aynı sayıdaki hasımlara direnir ve hakkı n ı alır." Ali ona: "Ey M a'kıl b . Kays ! O nların üzerine gitmek için hazırlan," dedi ve Ku feli­ lerden iki bin kişiyi onun emrine verdi. Bunların içinde Yezid b. M uğaffil el- Ezdi de vard ı. İ b n Abbas'a da şöyle yazdı: M a iyetindekilerden güçlü, cesur ve salih olarak bilinen bir adamı iki bin askerin başında ve M a'kıl'a katılmak üzere sefe­ re çıkar. Basra bölgesindeyken askerlerine ko muta edecektir. M a'kıl'la buluşunca Ma'kıl her iki b i rliğin komutanı olacaktır.

Tarih u 't-Taberi

137

Basra aske rlerinin komutanı o n u dinleyecek, ona itaat edip muhalefet etmeyecekti r. Ziyad b . Hasafe'ye de Kufe'ye dön­ mesini emret. Ziyad ne güzel adamdır ve askeri de ne güzel askerdi r ! Ebu M ihnef dedi: Ebü's-Salt el-A've r b a n a E b u Said e l - U ­ kayli'den naklen şöyle dediğini anlattı : Ali, Ziyad b. Hasafe'ye şöyl e yazd ı : M e ktubun bana ulaştı. Allah'ın kalplerini mühürlediği Naci ve arkadaşları hakkında zikrettiğin hususları anladım. Şeytan onlara amellerini süslü gösterdi. O yüzden bocalayıp dururlar ve iyi ş eyler yaptıklarını sanırlar. S e n i n ve onların başından geçenleri dile getirmişsin. Sen ve adamlarının gayreti Allah içindir. M ü kafatınızı da O verecekti r. Allah katında nail olaca­ ğınız mükafat için size müj deler olsun ! B u sevap cahil insanla­ rın uğrunda canlarını verdikleri b u dünyadan hayı rlıdır. Zira sizin elinizde olan şeyler yok olurken Allah'ın katında olan şeyler kalıcıdır. "Elbette sab1rll davranan lara amellerin in en güzeliyle m ükafatlanm vereceğiz. "46 Karşılaştığınız düşman­ larınız hidayette n dalal ete sapmakla ve işledikleri günahlarla hakkı reddetmeleri ve fitneye dalmaları onlara yeter. Onları ifti ralarıyla baş başa bırak. Onları azgı nlıklarında şaşkın va­ ziyette bırak. O nlara iyice kulak ver ve gözlemle. Pek yakı nda kimileri esir, ki mileri ölü olarak bertaraf edileceklerdir. Sen ve adamların sevaba nail olarak bize dönün. Zira itaat ettiniz [1 22] ve dinlediniz. Güzel bir imtihan verdiniz. Selamla. N aci ise Ahvaz bölgesine geçti. B u rada haraç ödememek için b i rçok köylü ve çok sayıda harami ve onun görüşünü pay­ laşan bir grup Arap onun etrafında to plandılar. ***

Ö m e r b. Şebbe bana Ebü'l- Hasan ve Ali b. Mücahid'den nakl e n Şa'bi'nin şöyle dediği ni anlattı : Ali, Nehrevanlıları ber­ taraf e d ince çok sayıda insan ve kendisine destek veren bazı kab ileler ona muhalefet ettiler. B u nların içinde Beni Naciye 46

Nahl, 1 6/96.

Türih u 't-Taberf

138

vard ı. İbnü'l-Hadrami, Bas ra'ya ulaştı. Ahvazhlar anlaş mayı ihlal ettiler. Haraç ehli de haraç ö d ememe hırsıyla hareket ederek Sehl b. H uneyf'i Fars bölgesinden çıkardılar. N itekim Sehl, Ali'nin Fars bölgesi amiliydi . Bunun üzerine İbn Abbas, Ali'ye : "Ziyad'la seni Fa rs bölgesi meselesinden kurtarabili­ rim," dedi. Bunun üzerine Ali ona, Z iyad'ı Fars bölgesi üzerine göndermesini emretti . İbn Abbas b u amaçla Basra'ya geçti ve Ziyad'ı çok sayıda askerle Fars bölgesine gönderdi. Ziyad em­ rindeki kuvvetle Fars bölgesini kontrol altına aldı. Bunun üze­ rine buranın ahal isi haraçları nı tekrar ödemeye başladılar. ***

Şimdi söz sırası Ebu M ihnef'in rivayetinde. Ebu Mihnef dedi: H aris b. Ka'b bana Abdullah b. Fukaym el-Ezdi'den şöyle dedi­ ğini anlattı : Ben ve kardeşim Ka'b, M a'kıl b. Kays'ın söz konusu ordusundaydık. Sefere çıkmak istediğinde Ali'ye gitti ve ona veda etti. Bunun üzerine Ali ona şöyle dedi: "Ey Ma'kıl! Gücün yettiği kadar Allah'tan sakın. Zira b u Allah'ın müminlere em­ ridir. Kıble ehline zulmetme. Zimmet ehline de zulmetme. Bü­ yüklenme. Zira Allah mütekebbirleri sevmez." Ma'kıl: "Yardımı dilenecek olan ancak Allah'tır;' dedi. Ali ona: '/\.ilah en hayırlı yardımcıdır," dedi. Abdullah dedi: Akabinde biz de Ma'kıl'la bir­ likte yola çıktık ve Ahvaz'a vardık. Burada konakladık ve Bas­ ralıları bekledik. Bize katılmakta gecikmişlerdi. Bunun üzerine Ma'kıl b. Kays kalktı ve bize şöyle seslendi : "Ey insanlar! Basra­ lıları bekledik, ancak geciktiler. Allah'a hamdolsun az değiliz ve insanlara karşı bir korku hissi içinde de değiliz. Bu zelil ve az olan düşman üzerine yürüyelim. Allah'tan dileğim sizi onlara karşı muzaffer kılması ve onları helak etmesidir." [1 23]

Ravi dedi: Kardeşim Ka'b b . Fukaym kalktı ve ona: " D oğru söyledin. Rehberin Allah olsun. Ben de ümit ederim ki Allah bizi onlara karşı muzaffer kılacaktı r. Farklı bir durum olur­ sa hak için ölüm, dünyaya karşı b i r teselli vesilesidir," dedi. Akabinde M a'kıl: 'l\.llah' ı n yardı mıyla yola çıkı n," dedi. Bunun üzerine yola çıktık. Vallahi M a'kıl daima bana sevgiyle yaklaş­ tı ve i kramda bulundu. Askerlerinden hiçbirine beni değiş-

Tdrih u 't-Taberf

1 39

mezdi. Bana sürekl i : '"Hak için ölüm, d ü nyaya karşı bir teselli vesil esidi r ! ' sözü nasıl aklına geldi? Vallahi doğru, isabetli ve güzel söyledin," dedi. Vallahi yolculuğumuzda henüz bir günü tamamlamamıştık ki Abdullah b. Abbas'ın postası hızlı bir şekilde bize ulaştı. Elinde bir mektup vardı. M ektupta şunlar yazılıyd ı : " Elçim ikamet ettiği n yerde veya yolda sana yetişir­ se olduğun yerd e kal, sana gönderdiğimiz askerlerimiz sana varı ncaya kadar yerinden ayrılma. Sana Halid b. Ma'dan et­ Tfü'yi gönderdim. Kendisi ıslah, din ve savaş adamı olup yiğit bir insandır. Onu dinle ve değeri ni bil. Selamla." M a'kıl m ektubu insanlara okudu ve Allah'a hamdetti. As­ lında o istikamet onları endişelendirmişti. Ravi dedi: Bunun üzeri n e et-Tfü gelinceye kadar o rada bekledik. et-Tfü geldi ve kom utan ımızın yanına girerek emir u nvanıyla ona selam verdi. İ ki taraf aynı karargahta birleşti. Ardından onların üzerine gittik. Bunun üzerine Ramahürmüz dağlarında bulunan muh­ kem bir kaleye sığınmak için o raya d o ğru çekilmeye başladılar. Beldenin ahalisi bize gelip durumu haber verdiler. Biz de onların peşine düştük. Dağa yakın b i r yerde onlara yeti ştik. Önce saf düzenine girdik ve akabinde Üzerlerine yürüdük. M a'kıl, sağ kanadın başına Yezid b. M uğaffil'i, sol kanadın başına da Basralılardan Mincab b. Raşid e d - D abbi'yi geti rd i. H irrit b. Raşid e n - N aci de adamlarını saf düzenine soktu ve Arapları sağ cenaha, beldenin ahal isiyle köylüleri ve haraç vermeye son vermek isteyenlerle onlara tabi olan Kü rtleri sol kanada aldı. Ardından M a'kıl b. Kays aramızda gidip gel erek bizi teşvik ediyo r ve şöyl e diyordu: " Ey Allah'ın kulları ! Gözlerinizi bunlara dikmeyin. Gözlerinizi yu mun, az konuşun ve kendini z i vurmaya hazırlayın. M ü j d e l e r olsun bunlara karşı savaş­ mak b üyük sevaptır. Sizler dinden sapanlarla, haraç vermekten imtina eden kaba köylüler ve Kürtl erle savaşıyorsunuz. Bana bakın, ben saldırınca siz d e tek b i r yürek gibi saldırıya geçi n ." M a'kıl başından sonuna kadar safı n önünde seyrederek b u talimatı verdi. Akabinde dönüp safı n ortasında yeri ni aldı. Gözlerimiz onun üzerindeydi ve n e yapacağını bekliyor­ duk. So nra sancağı iki kere dalgalandırdı ve saldırıya geçtik.

[ 1 24)

140

Tarih u 't-Taberi

Vallahi karşımızda bir saat duramadılar. Beni Naciye'den ve onlara tabi olan Araplardan yetm i ş kişiyi ve yerlilerle Kürt­ lerden üç yüz kişiyi öldürdük. Ka'b b. Fukaym dedi: Araplar­ da kimlerin öldürüldüğü ne bakıyordum ki dostum M üdrik b . Reyyan' ın öldürüldüğünü görd ü m . H irrit b. Raşid ise kaçarak kurtuldu ve deniz sahiline yö neldi. Gittiği yerde kavminden büyük bir topluluk vardı . O nların içinde ikamet etti ve ara­ larında dolaşarak Ali'ye karşı durmaya davet ediyor, Ali'den ayrılış nedenlerini anlatıp hidayetin Ali'ye karşı savaşmakta olduğunu söylüyordu. O nlardan çok sayıda insan ona uydu. M a'kıl, Ahvaz'da ikamet ederek Ali'ye zaferi bildiren bir mek­ tup yazdı. Mektubu Ali'ye b e n götürdüm. Mektup şöyledir: B i s m illahirrahmanirrahim. M a'kıl b. Kays'tan Allah'ın kulu ve M ü m inlerin Emiri Ali'ye. Esenlikler dilerim. O'ndan başka ilah bulunmayan Allah'a hamdederim. Dinden sapanlarla kar­ şılaştık. Bize karşı müşriklerden de d estek aldılar. Ancak on­ ları A.d ve İ rem gibi bertaraf ettik. O nlar hakkında senin tali­ matına aykırı hareket etmedik. Onlardan kaçanları ve esirleri öldürmed ik, yaralılara saldırmadık. Allah sana ve Müslüman­ lara zafer ihsan etti. Hamd ancak Allah içindir. M ektubu Ali'ye ulaştırınca onu adamlarına okudu ve on­ larla istişarede bulundu. Onlar o n a : " B izce Ma'kıl'a yaz ve o asinin üzerine gitmesini s öyle. O n u n peşine düşsün ve onu öldürün ceye veya sürün ceye kadar taki p etmeye deva m etsin. Biz onun sana karşı, insanların verdikleri ahitleri bozmayaca­ ğı ndan emin değiliz," dediler. Bunun üzerine ona mektup yaz­ dı ve bana teslim ederek beni geri gönderdi. M ektup şöyleydi : Do stlarına yardı m etmesi v e düş manlarını perişan etme­ si dolayısıyl a Allah'a hamdolsun. Allah seni ve Müslümanları mükafatlandırsın. Zira güzel bir i mtihan ve rdiniz ve görevi ni­ zi ifa ettiniz. Beni Naciye'nin adamını sor. Onun bir beldede ika m et ettiğine dair sana b ilgi i ntikal ederse onun üzerine git ve onu öldür veya uzaklaştır. O M üsl ü manlar için bir düşman ve zalimler için dost olmaya d evam ediyor ve öyle kalacaktı r. Selamla.

Tô.rih u 't-Taberi

141

Bunun üzerine Ma'kıl onun nereye kadar gittiğini, nerede karar kıldığını araştırdı. Ona, adamın sahil bölgesine gittiği, kavmini Ali'ye itaatten alıkoyduğu, muh itinde bulunan Abdül­ kays ve onlara bağlı Arapları ifsat ettiği bilgisi verildi. N itekim onun kavmi Sıffin yılında zekat vermekten imtina ettikleri (1 25] gibi bu yılda da zekat vermediler. B öylece iki yıllık zekat borçları vardı . M a'kıl b. Kays; Kı1fe ve Basralılardan oluşan aynı orduyla onların üzerine gitti. Fars bölgesi üzerinden deniz sahili bölgesine intikal etti. H i rrlt b. Raş i d, M a'kıl'ın üzerine gel­ mekte olduğunu haber alınca kendisi gibi düşünen Haridlere gitti ve o nlara gizlice: "Sizinle ayn ı görüşteyiz. Ali, insanları Allah'ın hükmü hakkında hakem yap maması gerekir," dedi. Sonra Harici olmayanlara da açıkça ş öyle dedi: "Ali bir hakem tayin etti ve ona rıza gösterdi. Ancak ken d i seçtiği hakem o nu azl etti . Al i'nin kendisi i ç i n rıza gösterdiğine b e n de razı ol­ dum.'' Kı1fe'den çıkarken onun düşüncesi böyleydi. Osman'ın taraftarı olanlara da gizlice: "Vallahi ben de sizin gibi düşü­ nüyorum. Osman mazlum olarak öldürüldü," dedi. Böylece her grubu ayrı ayrı onlardan yana olduğuna ikna etti . Zekat vermeyenlere de: "Zekatı nızı elinizden bırakmayın ve onunla akraba bağınızı güçlendirin ve dilerseniz kendi fakirlerinize verin," dedi. O nların içinde İslam'a giren çok sayı da Hristiyan vard ı. Müslümanlar kendi aralarında ihtilafa düşünce: "Vallahi ayrıldığımız din bu insanların dininden daha iyidir. Onların dini onl arı kan akıtmaktan, yo l emniyeti ni ihlal etmekten ve malları gasbetmekten alıkoymamaktadır," dediler ve önceki dinlerine d ö ndüler. Hirrlt onlara da: " H ristiyanlardan Müs ­ lüm a n olup da sonra H ristiyanl ığa d ö n e n l e r hakkında Ali'nin hükmünü bilir misiniz? Vallahi Ali bunların sözünü dinlemez, mazeretleri ni kabul etmez, tövbelerini kabul etmez, onları tövbe etm eye davet etmez. Onlar hakkındaki onun hükmü onları ele geçirir geçirmez boyunlarını vurmaktır," dedi. Adam onları kandırıp bir araya getirinceye kadar boş dur­ madı. B eni Naciye' den olanlarla bölgede bulunan diğer insan­ lar ona geld iler ve etrafında çok sayıda insan toplandı. ***

142

Tdrih u 't-Taberf

Ali b. Hasan el-Ezdi bana Abd u rrahman b. Süleyman, Ab­ dülmelik b. Said b. H ab, H ü r ve Ammar ed-Dihni'den naklen ş öyle dediğini anlattı : Ebü't-Tufeyl dedi ki : Ali b. Ebi Talib'in B e ni Naciye üzerine gönderdiği orduda bulunuyordum. On­ ların üzerine vardığımızda üç gruptan oluştuklarını gördük. Bizim komutan bu gruplardan birine: " Necisiniz?" dedi. On[1 26) lar: " H ristiyan'ız ve dinimizden daha iyisini görmedik. B u sebeple dinimizde sebat ettik," dediler. Ko mutan onlara : "Siz b i r kenara çekilin," dedi. S o n ra ikinci gruba: "Siz kimsiniz?" dedi. O nlar: "Biz Hristiyanken M üslüman olduk ve İslam'da karar kıldık," dediler. Komutan onlara da: "Bir kenara çekili n," dedi. Akabinde üçüncü gruba: "Siz kimsiniz?" diye sordu. On­ lar: " H ristiyanken Müslüman olduk. Ancak önceki dinimizden daha iyisini görmedik," dediler. Kom utan onlara: " M üslüman olun," dedi. Ancak onlar red dettiler. Bunun üzerine askerle­ rine: "Elimi başıma üç kere koyduğumda onlara saldırı n . Sa­ vaşçıları öldürün, kadın ve çocukları esir alı n," dedi. M uhare­ beden sonra Ali'ye esirler getirildi. Maskale b. Hübeyre onları i ki yüz bin dirheme satın aldı. Ancak yüz bin dirhem geti rip vermek istediyse de Ali kabul etmedi. Bunun üzerine parayı geri götürdü ve esirleri hürriyete kavuşturduktan sonra M ua­ viye'nin yanına kaçtı. Ali'ye : " E si rleri geri almayacak mısı n?" denilince Ali : "Hayır," dedi ve onlara dokunmadı. ***

Şimdi söz sırası Ebu M i hnef'in rivayeti ne geldi. H aris b . Ka'b bana şöyle ded i : Ma'kıl b . Kays tekrar bize dönünce Ali ' n i n bir mektubunu bize okudu : B i s millahirrahmani rrahim. Allah' ı n kulu ve Müminlerin E miri Ali'den mektubumun muhatabı olan müminlere, M üs­ lümanlara, Hristiyanlara ve mürtetlere. Size, hidayete tabi olanlara; Allah'a, Resulü'ne, kitabı na, öldükten sonra diril­ meye inananlara, Allah' ın ahdine sadık kalan ve hainlerden olmayanlara selam olsun. Sizi Allah' ı n kitabına, Peygamber'i­ n i n sünnetine, hakla ve Allah'ın kitabının hükümleriyle amel etm eye davet ediyorum. Sizden kim ailesine döner, elini çekip

Tii rih u 't-Taberf

143

helake götüren ve Allah'a, Resulü'ne ve M üslümanlara karşı savaşan ve yeryüzünde fesat çıkaran b u öfke insanından ay­ rılırsa canı ve malı emniyette olacaktır. Bize karşı savaşında ve bize itaatten kaçınmakta ona uyanlara karşı, Allah'ın yar­ dımını dileriz. O nunla aramızda vekil olarak Allah vardır, ara­ mızda hakem olarak hükmünü vermesini diliyoruz. Yardımcı olarak Allah yeter. Ardı ndan M a'kıl, aman sancağı nı çıkarıp dikti ve şöyle dedi: " H i rrit, bize karşı savaşan ve bize karşı savaşı ilk baş­ latan adamları hariç, kim altına sığınırsa emn iyette olacak." Bunun üzerine kavmi dışında olanların çoğu dağıldılar. M a'kıl b. Kays, askerlerini seferber etti . Yezid b . M uğaffil el-Ezdi'yi [1 27] sağ kanadın başına, Mincab b. Raşid e d - D abbi'yi de sol kanadın başına getirdi. Akabinde H irrit'e doğru harekete geçirdi. Kavminin M üslümanları, H ristiyanları ve zekat vermeyenleri onunla b i rlikteydi. EbO. M ihnef dedi : Haris b. Ka'b bana Ebü's-Sıddik en-Na­ ci'den naklen şöyl e anlattı : O gün H irrit kavmine: "Dokunul­ mazlarınızı savu nun, kadınlarınız ve çocuklarınız için sava­ şın. Vallahi galip gel irlerse sizi öldürecekler ve esir alacaklar," diyordu. Bunun üzerine kavm inden bir adam ona: "Vallahi bunlar senin dilin ve elinin kazandıkları yüzünden başımıza geldi;' dedi. H irrit: " Kılıç kınamayı geçti (iş i şten geçti). Şimdi kav­ mim büyük bir musibete maruz kald ı ! " E b O. M ihnef dedi : Haris b. Ka'b bana Ebü's-Sı ddik en-Na­ ci'den naklen şöyle dediğini anlattı : M a'kıl, sağ ve sol kanatlar arasında gidip gelerek bizi teşvik etmek için şöyle diyord u : "Ey M üslüman insanlar! Bu meydanda s ize vadedilen büyük ecirden daha fazlasına sahip olamazsınız. Allah sizi, zekatı meneden, İ slam'dan çıkan ve b iatlerini zulüm ve husumet üzere ihlal eden bir kavme karşı harekete geçirdi. Sizden kim b u uğurda ölürse onun için cennet vardır. Ben buna şe­ hadet ederim. Sağ kalanlara da Allah zaferle göz aydınlığı ve gan i m et ihsan edecektir." M a'kıl bütün askerleri bu şekilde

1 44

Tı'lrih u 't-Taberf

teşvik ettikten sonra askerin o rtasında sancağıyla yerini aldı ve sağ kanat komutanı Yezid b. M u ğaffil'e haber göndererek düşmana karşı taarruza geçmesini emretti. Yezid saldırıya geçti. Ancak karşı taraf sebat ederek şiddetle karşı koydular. Bunun üzerine Yezid karargahına çekildi. Ma'kıl bu kez sol kanat ko mutanı M incab b. Raşi d e d - Dabbi'ye haber gönderdi ve taarruza geçmesini söyledi. M i n cab saldırıya geçti. Ancak düşman sebatla uzun süren bir mukavemet gösterdi. Bunun üzerine M i ncab da karargaha çekildi. B u kez Ma'kıl sağ ve sol kanatlara haber gönderdi. "Saldırıya geçtiğimde hepiniz top­ yekun saldırı n ! " diye emretti. Ard ı n da sancağını dalgalandırdı ve saldırıya geçti. Bunun üzerine b ütün askerleri saldırdılar. Düşman bir saat kadar direndi. Derken Cerm'den Nu'man b . S u hban er- Rasibi, H irrit b. Raşid'i görünce ona saldırdı ve ona mızrakla vurup bineğinden düşürdü. Sonra ikili karş ı­ lıkl ı b i rer kılıç darbesiyle vuruştular, Nu'man b. Suhban onu öldürdü. Ondan başka yüz yetmiş kişi daha öldürüldü. Artık düşman askerleri sağa sola dağılmaya başlamışlardı. Ardın­ dan M a'kıl süvarileri onların ikamet yerine gönderdi. Burada (1 28) ele geçirilenler esir alındı. Esirler arasında çok sayıda e rkek, kadın ve çocuk vardı. Ma'kıl bunlardan M üslüman olanları s erbest bırakarak onlardan biat aldı ve ailelerini onlara tes­ lim etti. Mürtet olanları İslam'a girmeye davet etti . Onlar da M üslüman olunca onları da serbest bıraktı ve ailelerini onla­ ra teslim etti. Ancak onlardan Rumahs b. Mansur adında yaşı geçkin bir H ristiyan: "Vallahi ken d i m i bildim bileli, dinimden çıkıncaya, doğruluk dini olan d i n imden çıkıp kötülük dini olan dininize geçinceye kadar böyle bir hata işlemedim. Val­ lahi hayatta dinimi bırakıp dininize girmeyecek ve ona yak­ laşmayacağım," dedi. Bunun üzerine onun boynunu vurdu. Arkasından Ma'kıl insanları topladı ve onlara: "Geçmiş yıllar için tahakkuk eden zekat borçlarınızı ödeyin;· dedi. Onlardan iki yılın zekatını aldı. Sonra H ristiyanlara yöneldi, onları ve ai­ lelerini beraberinde götürmek i ç i n yanına aldı. Hemşehrileri olan M üslümanlar da onlara veda etmek için onlarla çıktılar. Ancak M a'kıl onların döndürülmelerini emretti. İki taraf ayrı-

Tılrih u 't-Taberi

145

lırken musafahada bulunup ağladılar. E rkekler de kadınlar da karşılıklı ağladılar. Ravi ded i : İ ti raf edeyim ki onlara acıdığım kadar başka hiç kimseye acımadım. Ravi dedi: M a'kıl b. Kays, Ali'ye ş öyle yazd ı : Müminlerin Emiri' n e askerlerimiz ve düşmanları hakkı nda bilgi vereyim. Kılıçlarla düşmanımız üzeri ne gittik. B i r de baktık ki hiddet, şiddet ve ciddiyet sahibi birçok kabile bize karşı bir araya ge­ tirilmiş. O nları itaate, cemaate ve Allah'ın kitabına ve sünnete davet ettik. Onlara Müminl erin Emiri ' n i n mektubunu okuduk ve b i r aman sancağını diktik. Bunun üzerine onlardan bir grup bize m eyletti . Ancak bir grup da bize karşı savaş vaziye­ tinde kaldı. Bize meyledenleri kabul ettik ve sırtını dönenlere karşı sebat içinde savaştık. Allah onların yüzlerine vurdu ve onlara karşı muzaffer olduk. Onlardan M üslüman olanlara ih­ sanda bulunarak Müminlerin Emiri adına onların biatini al­ dık ve zekat borçlarını tahsil ettik. M ü rtet olanları da İslam'a dönmeye davet ettik. Aksi takdirde öldüreceğimizi bildirdik. Bir kişi hariç, onlar da İslam'a döndüler. Dönmeyen o kişiyi öl­ dürdük. H ristiyanlara gelince onları esir aldık. Boyun eğmele­ ri ve mütevazı davranmaları gerektiği halde cizye vermekten imtina eden ve Kıble ehline karşı savaşma cüretinde bulunan diğer zimmet ehli için ibret olsun diye o nları yanımıza alıp getirdi k. Ey M üminlerin Emiri ! Allah sana rahmetini esirge­ mesin, seni cenn etiyle mükafatlandırs ı n . Sana selam olsun. M a'kıl esirleri getirdi ve yolu üzerindeki Erdeşir Hurre'de Ali'nin amili M askale b. Hübeyre eş-Şeybani'ye uğradı. Esirler beş yüz kişiydi. Kadınlar ve çocuklar ağlamaya başladılar. Er- [1 29) kekl er: " Ey Ebü'l-Fazl ! Ey erkeklerin hamisi ve esirlerin kurta­ rıcısı ! Bize ihsanda bulun. Bizi satın al ve hü rriyete kavuştur," diye seslendiler. Maskala: ''Allah'a yem i n ederim ki onlara ta­ saddukta bulu nacağım. Zira Allah sadaka verenleri mükafat­ landırır," dedi. M a'kıl'a bu husus bildirilince: "Vallahi bu sözü onlara acıdığı için söylediği n i bilmesem B e ni Temim ve B eni Bekir' i n yok olması pahasına da olsa onun boynunu vurur­ dum," dedi. Arkasından Maskala, Zühel b . el-Haris ez-Züheli'yi M a'kıl b. Kays'a göndererek: " B eni N aciye'yi bana sat," dedi.

146

Tıirihu 't-Taberi

M a'kıl : "Tamam, bir milyon dirhem karşılığında," dedi ve esir­ leri ona teslim etti. Ona: "Parayı acilen Müminlerin E miri'ne ö de," dedi. Maskala: "Tamam önce peşinat olarak bir kısmını göndereceğim. Geri kalanları da inşallah daha sonra öderim," dedi. M a'kıl b. Kays, M ü m i nlerin E miri 'ne gitti ve olup bitenler hakkında onu bilgilendirdi. Ali ona: " İyi ve güzel yaptın," dedi. Ali, Maskala'nın parayı göndermesini bekledi. Ancak Maska­ le'nin esirleri serbest bıraktığı, o nları serbest bırakması kar­ şılığında kendisine ödemede yardımcı olmalarını talep etme­ diği bildirildi. Ali : "Sanırım Maskala bir külfetin altına girdi. Yakında onu fakirlik ve zaruret içinde göreceksiniz," dedi ve ona ş öyle yazdı: En büyük ihanet ümmete ihanettir. En b üyük kandırma, şehir halkının imamını kandırmasıdır. M üslüman­ ların malından senin zimmetinde beş yüz bin dirhem vardır. Elçim sana geldiği zaman hemen borcunu öde. Aksi takdirde mektubumu okur okumaz bana gel. N i tekim elçime, sana gel­ dikten sonra seni bir saatliğine bekletmeden bana geti rmesi tali matını verdim. Ya da parayı ö d eyeceksin. Selamla. Elçi, Ebu Cürre el-Hanefi'ydi. Ebu Cü rre ona: " Para hemen gönderilsin, aksi takdi rde hemen M üminlerin Emiri 'ne git­ mek üzere yola çık," talimatı verdi. Maskala mektubu okuyun­ ca [parayı ödeyemediğinden] yola çıktı ve Basra'ya uğradı. B u rada birkaç gün kaldı. İ b n Abbas ona para hakkı nda s o rdu. Z i ra Basra'ya bağlı beldelerin geliri önce İbn Abbas'a gön d e ­ rilirdi. İbn Abbas da gelen paraları Ali'ye gönderirdi. Maskala, İbn Abbas'a: "Tamam birkaç gün bana mühlet ver," dedi. An­ cak M askala Basra'dan [Ali'ye doğru yola çıktı .] Ali birkaç gün o n a mühlet verdikten sonra para işini sordu. Bunun üzerine ona iki yüz bin dirhem verdi ve geri kalanı ödeyemedi. Ebu M ihnef dedi : Ebü's-Salt el-A'ver bana Zühel b. el-Ha[1 30] ris'ten naklen şöyle dediğini anlattı : Maskala beni ikamet ye­

rine davet etti. Derken akşam yemeği ona getirildi. B i rlikte yemek yedik. O bana: " Müminlerin Emiri benden bu parayı istiyor. Ancak ödeyemiyorum," dedi. Ona: "Vallahi dilersen bir hafta içinde bu parayı toplayabilirsin," dedim. Maskala: "Val­ lahi bu yükü kavmime yüklemek i stemem, kimseden de bir

Ttirih u 't-Taherf

147

şey talep etmem. Vallahi Hind'in oğlu benden alacaklı olsaydı ya da İ b n Affan'a borçlu olsaydım bu p arayı bana bırakırlardı . Görmüyor musun? Eş'as'a h e r yıl Azerbaycan haracından yüz bin dirhem veriyordu;· dedi. Ona: " B u zat bu anlayışta değil­ dir. Vallahi senin zimmetinde olan bir malı heba etmez," de­ dim. Bunun üzerine bir süre sustu. Ben d e bir şey demedim. Vallahi b u görüşmeden sonra bir geceden fazla kalmadı, Mua­ viye'ye katıldı. Olay Ali 'ye haber ve ri l i n ce şöyle dedi: "Ona ne oldu, Allah m üstahakkını versin. E fen d i l e r g i b i davrandı an­ ca k köleler gibi kaçtı ve bir asi g i b i i h a n e t etti. Vallahi ikamet etseydi ve ödemekte aciz kalsaydı en fazla onu hapse atardık. Bir ş eyleri olsaydı onları tahsil ederdik. Alacak malı olma­ saydı ondan vazgeçerdik," dedi. Akabi n d e ona ait eve gitti ve onu yıktırdı. Onun kardeşi Nuaym Şii idi ve Ali'ye sadık b ir i n s a n d ı . Maskala ona Şam'dan b i r mektup yazdı, b unu B eni Tağlib H ristiyanlarından H u lvan adında bir kişiyle gönderdi. M e ktupta şunlar yazılıydı: Senin hakkında Muaviye'yle ko nuştum. Sana emirlik ver­ meyi ve sana ikramda bulunmayı vad etti . Sana elçim gelince bana gel. Selamla. Malik b. Ka'b el-Erhabi gelen kişiyi alı koydu, onu Ali 'ye gön de rdi. Ali mektubu alıp okudu ve onun elini kesti, bunun sonucu hayatını kaybetti. Nuaym de kardeşi Maskale'ye şu be­ yitleri yaz d ı : Allah sen i ıslah etsin. Zan ile hareket ederek ben i töhmet altında bırakma. Benim Hulvan 'la ne işim va r? O kişi hırs ve tamahla bir menfaat elde etmeye yeltendi. Ancak şimdi o uzaklardadır. Ona üzülme zira o ihanet etmiştir. Onu akılsızca göndermekle neyi m u ra t ettin. Oysa düşürmek iste­ diğin insan gaflete düştüğü görülmemiştir. O kişiyi Ali'n in satvetine maruz bıra ktın. A li bir aslandır ve asla n ­ ları geride bırakmak için koşma ktadır. Sen in bir endamın vardı ve sözün dinlenirdi. Ayrıca lrak'ı himaye eden ve Şeyban 'ın hayırlısı olarak bilinen bir kişiydin. Öyle bir duruma düştün ki bu duru m a açık veya gizli olarak kim ­ sen in düşmesini hoş görmezdin.

148

Tdrihu 't-Taberf

İnsanlara ait zimmetindeki hakları sabırla ödeseydin yaşayan/a­ rım ızı ve ölülerimizi ihya etm iş olacaktın. A n cak Şamlılara iltica ettin ve Hind 'in oğlunun himayesini istedin. Bu durum bizi yaraladı. İşte b ugün kefaletin pişmanlığını yaşıyorsun. Artık söyleyecek bir sözün yoktur. Zira olan olm uştur. Şimdi de hayatta olan herkes san a kızgındır. Allah hiç kimseyi n ef­ retle yüceltmiş değildir.

M ektup ona ulaş ınca gönderdiği elçisinin öldüğünü anladı. Kısa b i r müddet sonra Tağlibliler d e adamları Hulvan'ın ölü­ münden haberdar oldular. Bunun üzerine Maskale'ye gelerek ona: '�damımızı gönderdin ve ölümüne sebep oldun. Ya onu d irilteceksin ya da diyetin i ödeyeceksin;' dediler. Maskala: " O n u diriltemem ancak d iyetin i öd eyeceğim," dedi ve diyetin i ödedi. Ebu M ihnef dedi : Abdurrahman b . Cündeb bana babasın­ dan naklen şöyle dediğini anlattı : Ali, B eni Naciye'nin hezi­ metinden ve liderlerinin öldürülmesinden haberdar olunca şöyle dedi : Annesi evladını kaybetti. N e kadar akılsızdı ve ne kadar Rabbine karşı cüretkardı. Bir gün bana geldi ve : "Se­ nin adamların arasında bazıları var ki korkarım senden ay­ rılacaklar. Onlar hakkında ne düşün ürsün?" diye sordu. Ona şöyle dedim: "Ben töhmetle hareket etmem, zanla cezalandır­ mam. Bana muhalefet eden ve karşı durup açıkça düşmanlık edenlerle ancak savaşırım. B öylelerini de ancak davet ettik­ ten ve onların gerekçeleri ni ellerinden aldıktan sonra sava­ şırım. Eğer tövbe eder ve bize dönerlerse on.l an kabul ederiz ve o zaman onlar bizim kardeşleri mizdir. Eğer bize karşı sa­ vaşmak azminden caymazlarsa Allah'ın yardımını dileyerek onlara karşı savaşırız." Bir müddet için bana soru sormaktan geri durdu. Ancak bir daha bana geldi ve şöyle dedi : " Kor­ karım ki Ab dullah b. Vehb er-Rasibi ve Zeyd b. Husayn sana karşı insanları ifsat ederler. Senin hakkında öyle sözler sarf ettiklerine şahit oldum ki b u sözlere şahit olsaydın hemen onları öldürecek veya bertaraf edecektin. Belki de sürekli ha­ piste bı rakacaktın." Ona: "Sana danışıyorum, onlara ne yap-

Tôrih u 't-Taberf

1 49

mamı tavsiye edersin?" dedim. O : "Sana tavsiyem onları çağır ve onların boynunu vur," dedi. B u sebeple onun ne takvalı ne de akıllı olduğunu anladım. Ona: "Vallahi senin ne takvalı ne akıllı n e d e yararlı bir kişi olduğunu sanıyorum. Vallahi sana [ 1 32] yaraşan odur ki ben onları öldürmek i stesem sen bana : �l­ lah'tan kork. O nlar kimseyi öldürmemiş, sana karşı başkaldır­ mamış ve senin emrinden çıkmamışlardır,' diyecektin," dedi. ***

B u yılda Ali tarafından Kusem b . Abbas hac işlerini yeri­ ne getirmekle görevlendirildi. Ahmed b . Sabit bana İ shak b . Ysa'dan naklen Ebu Ma'şer'in şöyle d ed iğini anlattı : O sırada Kusem, M ekke valisi olarak görev yapıyordu. Aynı dönemde Yemen'de val ilik görevini Ubeydullah b . Abbas icra ediyordu. Basra Valisi Abdullah b. Abbas'tı. H o rasan valisi hakkında ihtilaf vardı r. Bazılarına göre H o ­ rasan Valisi Huleyd b. Kurre el-Yerbfü' d i . Bir rivayete göre de İ b n E b z a H o rasan valisi olarak görev i cra ediyordu. Şam ve M ısır' da ise M uaviye ve valileri görev yapıyo rlardı. H icretin 39. Yılı Bu Yılda Vuku Bulan Olaylar Muaviye'nin Ordularını Ali'nin Etrafında Konuşlandırması Muaviye'nin Hamleleri Ali b. M uhammed b. Avane'nin anlattığına göre Muaviye, N u'man b. B eşlr'in komutasında iki bin askeri Aynüttemr'e gönderdi. B urada Malik b. Ka'b'ı n ko m utas ında Ali'ye bağlı bin askeri n bulunduğu bir garnizon vardı. Malik askerlerine izin vermiş ve askerler Kfife'ye gitmişlerdi. Malik'in yanında yalnızca yüz asker kalmıştı. Akabi n d e N u 'man b. Beşir iki bin askerle onların üzerine gitti. Malik, Ali'ye yazarak Nu'man ve askerlerinin gelişini haber verdi . B u n u n üzerine Ali insanla­ ra h itap ed erek sefere çıkmalarını emretti. Ancak insanlar ağırdan aldılar. Derken Malik, N u'man ile karşı karşıya geldi. N u ' man'ın ko mutasında iki bin asker olduğu halde Malik'in

[1 33]

1 50

Ttirihu 't-Taberf

yanında yalnızca yüz asker vardı. Malik askerlerine sırtları­ n ı köyün duvarına vererek savaşmalarını emretti . Bu arada Malik yakınında bulunan M ihnef b. Süleym'e yazarak kendi­ s i n d e n takviye istedi. Malik, komutasındaki bu küçük birlikle onlara karşı ç ok çetin bir ş e k i l d e savaştı. M ihnef de o na, oğlu Abdu rrahman komutas ında elli asker gönderdi. Onlar ölümü­ n e çarpışan Malik ve aske rlerinin i mdadına yetiştiler. Akşam vaktiydi . Şamhlar onları görününce büyük bir takviye geldi­ ğini sanarak çekildiler. Ancak Malik o nların peşine düştü ve onlardan üç kişiyi öldürdü. Onlar Şam istikametinde yollarına d evam ettiler. ***

Abdullah b. Ahmed b. Şebbeveyh el-M ervezi bana babası, Süleyman, Abdullah, Abdullah b . Ehi M uaviye, Amr b. Hassan ve B e ni Fezare'den bir zattan nakl e n şöyle dediğini anlattı : M u aviye, N u'man b. Beşir'i iki b i n askerle gönderdi. Bunlar Aynüttemr'e kadar gel ip b uraya baskın yaptılar. Burada İb n Fulan el-Erhabi, üç yüz kişilik b i r b i rliğin başında bulunuyor­ du. Adam Ali'ye yazarak ondan ya rd ım isted i. Bunun üzerine Ali i n sanlara emir vererek harekete geçmelerini istedi. Ancak onlar ağırdan alınca minbere çıktı. Ben vardığımda ko nuşma­ sının "şehadet" kısmını telaffuz etm işti. Şöyle dedi : [1 34]

Ey Kufeliler! Şamhların öncü b i rliklerinden birinin size doğru seyrettiğini her duyduğu nuzda kapılarınızı kilitleyip deliğe giren kertenkele veya inine giren sırtlan gibi evinize kapanıyorsunuz. Size ümit bağlayan, aldanmış ve payına düş­ tüğünüz ki mse de hedefi n i şaşıran o ka sahip olmuştur. Çağrı anında hür değilsiniz, imdat sesi karşısında güvenilecek ka r­ deşler değilsiniz. İnnô. /il/ah i ve in n ô. ileyh i rô.ci 'un (Allah'a aitiz ve O'na döneceğiz.) Sizden başıma neler geldi ! Körsün üz, gör­ müyo rsunuz. Dilsizsiniz konuşmuyorsunuz. Sağırsınız duy­ m uyorsunuz. İnnô. /il/ahi ve in n ô. ileyh i rô.ci 'u n ! ***

Şimdi söz Avane'nin rivayetin e d ö n dü. Şöyle dedi : Bu yılda M u aviye, Hit üzerine Süfyan b . Avf komutasında altı bin asker

Tii rih u 't-Taberf

151

göndererek beldenin irtibatlarının kesilmesini ve ona baskın düzenlenmesini, akabinde E nhar ve M edain üzerine giderek bu şehirlerin halkına baskınlar yapılmasını istedi. Süfyan ha­ rekete geçti ve Hit'e kadar gitti. Ancak burada kimseyi bula­ madı. Akabinde Enbar'a gitti. B u rada Ali'ye ait bir garnizon vardı. B u rada normalde beş yüz asker varken bunlar dağılmış ve yalnızca yüz kadar asker kal mıştı. S ü fyan bunlara saldır­ dı. Ancak küçük bir grup olmalarına rağmen Ali'nin askerleri onlara direndiler. Süfyan'ın süvari ve piyadeleri bunlara sal­ dırarak, garnizon komutanı Eşres b . Hassan el-Bekri'yle otuz kadar askerini öldürdüler. Ardından d a Enbar'daki mallarla, halka ait malları yağmalayarak Muaviye'ye döndüler. Haber Ali'ye ulaşınca Kfife'den çıktı ve N uhayle m evkiine kadar gitti. İ nsanlar: "Biz senin yerine bu işi yaparız," dediler. Ali : " N e be­ nim yerime ne de kendi adınıza bir ş ey yaptığınız var," dedi ve Said b. Kays'ı onların peşine gönderdi. Said, Hit'e kadar geld i ancak onlara yetişemedi ve geri döndü.47 ***

Ravi dedi: Yine bu yı lda M uaviye, Abdullah b. Mes'ade el­ Fezari'yi bin yedi yüz kişilik bir birlikle Teyma üzerine gön­ derdi ve ona, uğradığı çöl ahalisinden zekatlarını almasını ve zekatını vermekten imtina edenleri öldürmesini, ardından da Mekke, Medine ve Hicaz'a gitmesini, aynı görevi orada da ifa [1 35) etmesini emretti. Abdullah b. M es'ade'nin etrafında kavminden çok sayıda insan toplandı. Haber Ali'ye intikal edince Müseyyeb b. N ecbe el- Fezari'yi onların üzerine gönderdi. Müseyyeb harekete geçerek Teyma'ya kadar gitti ve İbn M es'ade'yle karşı karşıya gel di. O gün güneşin batımına kadar şiddetli bir muha­ rebeye tutuştular. Müseyyeb, İbn M es'ade'ye saldırdı ve ona üç 47

Ayrı ntıları vermeyen kaynaklarda M u aviye'n i n Ali'nin hakkını v e üstün­ lüğünü kabul ettiği, ancak Hz. Osman'ın katillerinin cezalandırılmasını istediği anlatılır. Oysa ayrıntıları veren büyük kaynaklarda aslında Mua­ viye'nin davas ının müstakil bir Şam vilayetiyle yetinmek olmadığı ifade edilmiştir. Asıl dava Hz. Ali'nin ve Haşimilerin nüfuzunu kırmak ve tek oto­ rite olarak E m evi hakimiyetini sağlamaktır. Ö nce Mısır'ı ele geçirdiler ve a rdından da I rak'a saldırılar düzenleyerek Ali'nin (ra.) hakimiyeti ne son vermeyi planlamışlardır (çev.).

Tlirihu 't-Taberf

152

darbe indirdi ancak isabet kaydetmedi. İbn M es'ade ise " İ mdat, imdat!" diye bağırıyordu. Bunun üzerine İbn M es'ade ve mai­ yetindekiler kaleye girdiler. Geri kalanlar da Şam'a kaçtılar. Çöl Arapları da İbn Mes'ade'nin topladığı zekat develerini yağma­ ladılar. M üseyyeb, İbn M es'ade'yle maiyetini üç gün boyunca kuşatma altına aldılar. Ardından kalenin kapısına odun yığıp ateşe verdi. H elak olacaklarını anlayınca kalenin üstünden Mü­ seyyeb'e seslenerek: "Ey Müseyyeb s e n i n kabilendeniz ! " dedi­ ler. Bunun üzerine Müseyyeb onlara acıdı ve onların ölmelerini istemedi. M üseyyeb ateşin söndürülmesini emretti ve adamla­ rına: "Casuslardan aldığım b ilgiye göre Şam'dan üzerimize as­ ker gönderilmiş. Bu sebeple (kuşatmayı bırakarak) bir kenara çekilin," dedi. Bunun üzerine Abdullah b. M es'ade ve adamları gece vakti kaleden indiler ve Şam'a gittiler. . Abdurrahman b. Şebib, M üseyyeb'e onların peşine düşelim dediyse de o kabul etmedi. Abdurrahman ona: " M üminlerin Emiri'ne ihanet etti n ve onlar hakkında hile yaptın," dedi. ***

Yine bu yıl içinde Muaviye, Dahhak b. Kays'ı Aşağı Vakısa üzerine gönderdi ve ona emir vererek uğradığı çöl Arapların­ dan Ali'ye bağlı olanlara baskınlar yapmasını istedi. M uaviye, Dahhak'ın emrine üç bin asker verdi. Dahhak harekete geçti ve insanların mallarına el koydu ve karşılaştığı çöl Araplarını öldürdü. Akabinde Sa'lebiye'ye uğradı ve Ali'nin garnizonları­ na baskınlar düzenleyerek onların eşyasını ele geçirdi. Sonra Kutkutane'ye kadar gitti ve Amr b. Amis b. M es'fid üzerine git­ ti. Amr, Ali'ye ait bir süvari birliğinin başında bulunuyordu. Bu sırada ailesi de yanındaydı ve hacca gitmek istiyordu. Dahhak, Amr'ın adamlarına baskın yaptı ve Amr'ı yolundan alıkoydu. Ali olayı haber alınca H ucr b. Adi el-Kindi'yi dört bin askerle Dahhak'ın üzerine gönderdi ve her b irine ellişer dirhem verdi. H ucr, Tedmür'de (Palmiye) Dahhak'ı yakaladı ve onlardan on dokuz kişi öldürdü. H ucr'un adamlarından iki kişi öldürüldü. Gece, iki tarafın muharebesine engel oldu. Bunun üzerine Dah­ hak ve adamları kaçarken H ucr ve adamları da geri döndüler. ***

Tô.rihu 't-Taberf

153

B u s e n e içinde M uaviye'nin kendisi D i cle'nin yakınına ka- [1 36] dar gittikten sonra geri döndü. İ b n Sa'd, M uhammed b. Ömer, İbn Cüreyc ve İbn Ebi M üleyke'den nakl e n ş öyle dediğini an­ lattı : 3 9 yılında Muaviye, Dicle'ye kadar gitti. Ahmed b. Sabit bir ravi, İ shak b . Isa ve Ebu Ma'şer'den ben­ zer b i r rivayet nakletti. ***

B u y ı l d a hac işlerini ki min yerine getirdiği ko nusunda ih­ tilaf edilmiştir. Bazıları : "Bu yıl da hac işlerini Ubeydullah b . Abbas i dare etmiştir;' derken bazıları d a : "Abdullah b. Abbas bu görevi i fa etti;' demişlerdir. Ebu Z eyd Ömer b. Şebbe bana şöyle anlattı : Denilir ki Ali, İ b n Abbas'ı hac mevsimini yönet­ mek ve insanlara namaz kıldırmak için 39 yılında gönderd i . Muaviye de İ bn Şecere er-Ruhavi'yi gö nderdi. Ravi d e d i : Ebü'l-Hasan ise bunun yanlış olduğunu ve İ b n Abbas valilik görevini icra ettiği sürece Ali öldürülünceye ka­ dar hac işlerine bakmadığını söyl emiştir. Yezid b. Şecere'nin bu kon uya dair çekiştiği Ku sem b. Abbas'tır. İ kili, Şeybe b. Os ­ man'ın namazı kıldırması hususunda m utabakata varmışlar­ dı. Şeybe 39 yılında namazı kıldırdı. Ebu Z eyd'den naklettiğim gibi Ebü'l-Hasan, Ebu Ma'şer'den de ayn ı şeyi nakletmişti r. Bu rivayeti bana Ahmed b. Sabit er­ Razi bir ravi, İ shak b. Isa ve Ebu M a'şer'den nakletmiştir. Vakıdi de şöyle dedi : Ali 3 9 yı lında Ubeydullah b. Abbas'ı hac işlerini idare etmek için gönderd i . M uaviye ise Yezid b . Şecere er-Ruhavi'yi insanların hac i şl e r i n i idare etmek üze­ re gönderdi. İ kili M ekke'de bir araya gelince kendi aralarında çekiştiler ve biri diğerine bu işi bırakmak istemiyordu. Bu se­ beple Şeybe b. Osman b. Ebi Talha üzerinde uzlaştılar. ***

3 9 y ı l ı n da Ali'nin valileri İ b n Abbas d ı şı n d a 3 8 yılında gö ­ rev yapan valileriydi. Bu yılda İ b n Abbas, Basra valiliğini bıra­ karak gö revi Ziyad'a devretmişti. Z iyad'ı -Ziyad b. Ebih- haraç işlerine, Ebu Esved ed-Düeli'yi de yargı işlerine tayin etmişti.

Tlirih u 't-Taberi

154

Ziyad b. Ebih Fars'ta [1 37]

İbn Abbas'ın Ziyad'ı Fars ve Kirman Üzerine Göndermesi Bu yılda İbn Abbas, Kfife'den Basra'ya gidişinde Ali'nin ta­ l i matıyla Ziyad'ı Fars ve Kirman üzerine gönderdi. İbn Abbas'ın Ziyad'ı Fars bölgesine göndermesinin sebepleri : Ömer bana Ali'den nakle şöyle anlattı : İbnü'l-Hadrami öl­ dürülüp insanlar da Ali hakkında i htilafa düşünce Farslar ve Kirmanlılar haraç vermemeye h eveslendiler. Her bir bölgenin ahalisi kendi bölgelerini kontrolleri altına alarak amilleri böl­ gelerinden attılar. Ömer bana Ebü'l- Kasım, Seleme b. Osman ve Ali b. Kesir' den naklen şöyle anlattı : Ali, haraç ödemekten imtina edince Fars bölgesine kimi oraya amil olarak göndereceği hakkında istişa­ relerde bulundu. Cariye b. Kudame ona: "Ey Müminlerin E miri ! Sana görüşü kuvvetli, siyaseti bilen ve yönetim işinde kifayetli bir adam söyleyeyi m mi?" dedi. Ali : "Kimdir?" dedi. Kudame: "Ziyad," dedi. Ali: "O buna ehildir;· dedi ve onu Fars ve Kirman bölgelerine vali yaptı. Onu dört bin askerle görev yeri ne gön­ derdi. Baş döndürücü bir harekatla bölgeyi yola getirdi. Ömer bana Ebü'l- H asan'dan naklen Ali b. Mücahid'in şöyle dediğini anlattı : Şa'bi şöyl e d e d i : Dağlık bölge ahal isi ayak­ lanınca, haraç mükellefleri haraç ö demekten imtina edince Ali'nin valisi Sehl b. Huneyf'i b ölgelerinden attılar. Bunun üzerine İbn Abbas, Ali'ye : "Seni Fars bölgesinin meseles inden kurtarayım," dedi. Akabinde Basra'ya gitti ve Ziyad'ı kalabalık b i r orduyla Fars bölgesine gönderd i . Ziyad askerleriyle Farslı­ ları bastırdı ve haraç ödemeye başladılar. Ömer bana Ebü'l - H asan'dan naklen EyyOb b. M Osa'nın ş öyle dediğini anlattı : İ stahr'da yaşlı bir zat bana şöyle d e d i : Babamdan şöyle dediğini işittim : Z iyad dönemini idrak ettim. Fars bölgesinin emiriydi. Adeta bölge fitne ateşiyle tutuşmuş­ tu. Z iyad vaziyeti idare etmeye devam etti ve bölgenin insan­ ları istikamet üzere itaat ettiler. Ziyad savaşa hiç başvurmadı.

Tii rih u 't-Taberi

155

Hatta Fa rslar: "Yumuşaklığında v e vaziyeti idare etmekte b u Arap kadar sireti Kisra Am1şi rvan'a benzeyen, n e yaptığını b i ­ l e n başka b ir adam görmedik," diyorlard ı . Ravi dedi : Ziyad, Fars bölgesine gidince onların reislerine [1 38] haber gönderip onları topladı. Kendisine yardım edenlere va­ atlerde bulundu ve onlara ümit verdi. Kimilerini korkuttu, ki­ milerini de tehdit etti. Bir kısmını, bir kısmına vurdurdu. Onları birbirlerinin açıklarından haberdar etti. Kimi topluluklar kaçtı, kimileri de yerlerinde kaldılar; birbirlerini öldürdüler. Ancak Fars bölgesi ona boyun eğdi. Karşı çıkan olmadığı gibi herhangi bir savaş da çıkmadı. Aynı işi Kirman'da da yaptı. Akabinde Fars bölgesine döndü ve şehirleri gezerek insanlara ümit verdi. İ nsanlar huzura kavuştu. Böylece Ziyad ülkeyi düzene soktu. Ardından İ stahr'a geçti ve burada konaklayarak İstahr Çölü ile İstahr arasındaki kaleyi tahkim etti. Bu kale artık Ziyad Kalesi olarak anılıyordu. Ziyad malları kaleye nakletti. Daha sonra da Mansur el-Yeşkeri bu kaleye çekilmişti. B u sebeple de günümüze kadar Mansur Kalesi olarak anılmaktadır. H icretin 40. Yıh Muaviye'nin Hicaz Hamlesi Bu Yılda Vuku Bulan Olaylar Bu yılda M uaviye, Büsr b. E rtat' ı üç b i n askerle Hicaz üze­ rine gönderd i : Ziyad b . Abdullah el-Bekkai'n i n rivayet ettiğine göre Ava­ ne'nin ş öyle dediği rivayet edilmişti r: M uaviye b. Ehi Süfyan, tahkim olayından sonra Beni Amir b. Lüey' den Büsr b. Ebi Ertat' ı bir askeri birlik başında gö nderdi. Büsr ve askerl eri Şam'dan hareketle Medin e'ye gittiler. O sırada Ali'nin Medi­ ne Valisi Ebu Eyyub el- Ensari'ydi. B u n u n üzerine Ebu Eyyub, onlardan kaçarak Kufe'ye gitti. Büsr de M e d i ne'ye girdi. Me di­ ne sakinlerinden hiç kimse o n u n l a s avaşmadı. B üs r minbere çıktı ve ş öyle seslendi : "Ey Dinar, ey N e ccar, ey Züreyk! Benim şeyh i m nerede? Benim şeyhim n e rede? Ona ahdim vardır! O nerede?" d iye Osman'ı andı. Sonra şöyle dedi: "Ey Medineliler!

[1 39]

156

Tarih u 't-Taberi

Vall;;ı.hi M uaviye'nin bana olan tal i matı olmasaydı bu şehirde b u l u ğ çağına giren erkek b ı rakmaz, h e p si n i öldürürdüm." Ar­ kasından da onların biatini aldı ve B eni Selime'ye haber gön­ dere rek onlara : "Vallahi Cabir b . Abdullah'ı bana getirmezse­ niz, benim indimde size aman ve b i at yoktur." Bunun üzerine Cabir, Ü m mü Seleme'ye gitti ve ona: "Ne düşünüyorsun? Kor­ karım ki öldürüleceğim. Bu biat dalalet biatidir," dedi. Ümmü Seleme şöyle dedi : " Kanaati mce biat et. Ben oğlum Amr b. Ebi Seleme'ye biat etmesini emrettim. Damadım Abdullah b. Zem'a'ya da biat etmesini söyledim." -N itekim onun Ebu Se­ leme'den kızı Abdullah b. Zem'a' n ı n eşiydi.- Bunun üzeri ne Cabir ona giderek biat etti. B ü sr, M edine'de bazı evleri yıktı. Ard ı n dan Mekke'ye gitti. Ebu M us a kendisini öldürmesinden endişe edince ona: "Resulullah'ın arkadaşına bunu yapacak değilim," dedi ve onu bıraktı. Bu karşılaşmadan önce Yemen' e : " M uaviye tarafından gönderilen b i r s üvari birliği, insanlardan tahkim olayını kabul etmeyenleri öldürmektedir," diye yaz­ mıştı. Arkasından Büsr, Yemen üzerine gitti. Ubeydullah b. Abbas burada Ali'nin valisi olarak gö rev yap ıyordu. Büsr'ün Yemen'e gitmekte olduğunu haber alınca Kufe'ye kaçtı ve Ali'ye gitti. Yerine de Abdullah b. Abdülmedan'ı vekil olarak [1 40] bıraktı. Büsr onu ve oğlunu öldürdü. Akabinde Ubeydullah'ın i kamet yerine gitti ve orada bulunan Ubeyd ullah'ın iki küçük oğlunu boğazladı. Bazı rivayetlere göre de Büsr, Ubeydullah'ın iki oğlunu çöl ahalisinden Beni Kinaneli bir adamın yanında bulunca onları öldürmek istedi. Bunun üzerine adam ona: " B u i ki çocuğun bir günahları olmad ığı halde onları neden öl­ düreceksin? Onları öldüreceksen önce beni öldür," dedi. Büsr: "Yapacağım," dedi ve önce adamı sonra da iki çocuğu öldürdü. Ardından Şam'a döndü. B i r rivayete göre de Kinaneli adam iki ço cuğu korumak için öldürülünceye kadar savaştı.48 Bu iki 48

Büsr b. E rtat'ın sahabi olmadığı konusunda ittifak vardır. Kaynaklarda ateşli bir Hz. Ali düşmanı olarak bilinir. B u seferinde işlediği cinayetlerle anılmıştır. Resulullah'ın şehrinde en şeni cinayetleri işlemekten çeki nme­ yen bu kişi, Yemen'de Müslüman kadınları esir almaktan da geri durma­ mıştır. Abbas b. Abdülmuttalib'in bu iki küçük torununu annelerinin gözü önünde katletmiştir. M uaviye'nin gözdesi olan bu komutan ileri gelen sa­ habe tarafından da lanetlenmiştir (çev.).

Tô.rih u 't-Taberf

157

yavrun u n adları Abdurrahman ve Kusem i d i . Büsr b u seferi n­ de, Yemen'de Ali'nin şiasından çok sayıda insan öldürdü. Ali, Büsr'ün yaptıklarını haber alınca üzeri n e Cariye b. Kudame'yi iki b i n ; Vehb b. M es'ud komutasında da iki bin olmak üzere toplam d ö rt b i n asker gönderdi. Cariye, N ecran'a kadar gitti ve burada bazı yerleri yaktı ve Osman yanlısı bazı adamları bertaraf etti. Bunun üzeri ne Büsr ve askerleri ondan kaçtılar. Cariye onların peşine düştü ve M ekke'ye kadar gitti ve Mekke­ lilere : "Bize biat edi n," dedi. Onlar: " M ü minlerin Emiri haya­ tın ı kaybetmiştir kime biat edeceğiz," dediler. Cariye : "Ali'nin adamları nı n biat ettiğine biat edi n," dedi. Önce ağırdan aldılar ancak sonra biat ettiler. Arkasından M edine'ye geçti. Burada Eb(l H ü reyre namazı kıldırıyordu. Cariye gelince kaçtı. Cariye : "Vallahi Ebu Sinnevr'i (Ebu H üreyre) ele geçirseydim boynu­ nu vuracaktım," dedi. M edinelilere, Hasan b. Ali'ye biat edin," dedi. M e dineliler biat ettiler. Cariye b i r gün kaldıktan sonra Kufe'ye hareket etti. Ancak Ebu H ü reyre döndü ve insanlara namaz kıld ırmaya devam etti. ***

Rivayet edildiğine göre bu yılda Ali'yl e M uaviye arasında mütareke yapıldı. Savaş haline son vermek için iki taraf ara­ sında b irçok yazışmalardan sonra mutabakata varıldı. Bun­ ların zikredilmesi kitabın hacmini kabartı r. Bu mutabakata göre I rak Ali'nin, Şam da Muaviye'nin hakimiyeti nde olacak ve taraflar birbirlerinin topraklarında askeri harekat, baskın ve saldırı düzenlemekten imtina edeceklerdi. Ziyad b. Abdullah, Ebu İshak'tan naklen şöyl e dedi : İki taraf da birb irlerine itaat etmemekte ısrar edince Muaviye, Ali'ye şöyl e yazd ı : " Kabul edersen, I rak senin Şam da benim olsun. B u ü m meti n üzerinden kılıcı kald ı rarak M üslümanların kan ı­ nı akıtmaktan vazgeç." A l i kabul etti ve i k i taraf bunda muta­ bık kal dılar. Bunun üzerine Muaviye ordusuyla Şam' da ikamet etti ve Şam diyarının vergilerini aldı. Ali de l rak'ta hükmünü sürdürdü ve oranın vergilerini alarak askerlerine taksim etti.

158

Tdrihu 't-Taberi

İ b n Abbas'ın Azli [141)

İ b n Abbas'ın Basra'dan Mekke'ye Geçmesi S iyercilerin çoğunluğuna göre b u yılda Abdullah b. Abbas, Basra'dan ayrılarak Mekke'ye gitti. Bazıları da bu görüşü red ­ dederek o n u n Müminlerin E miri A l i tarafından bu göreve ge­ tirildiği ve M üminlerin E miri vefat edi nceye kadar bu görevde kal dığı söylenmiştir. Yi ne bazıları ş öyle dem iştir: Ali öldürül­ dükten sonra Hasan, M uaviye'yle sulh anlaşması yapıncaya kadar bu gö revde kalmış, anlaşmadan sonra Mekke'ye intikal etmiştir. İ b n Abbas'ın I rak'tan ayrılması ve M e kke'ye gitmesinin se­ bebi: Ömer b . Şebbe bana bir grup ravi, Ebu M ihnef ve Süley­ man b. Ebi Raşid'den naklen Abd u rrahman b. Ubeyd Ebi'l­ Künud'un şöyle dediğini anlattı : Abdullah b. Abbas, Ebü'l- E s ­ v e d ed-Düeli nin yanından geçti v e ona: " H ayvanlardan olsay­ dın d eve olurdun. Çoban olsaydı n m eraya ulaşamaz ve yürü­ yüşte o mesleği iyi ya pamazdın.'' Bunun üzerine Ebü'l- E sved, Ali'ye şöyle yazdı : Allah s e n i emin b i r vali ve sorumlu b i r çoban (yönetici) kıl ­ dı. Seni tecrübe ettik de seni büyük b i r emanet ehli v e reayaya karşı samimi bulduk. Onlara feylerini temin ediyo r ve kendini onların dünyas ından mahrum bırakıyorsun. Onların malları­ nı yemez, aralarında hüküm verirken rüşvete meyletmezsin. Senin amcan oğluysa senin bilgin dışında elinin altındaki malı yed i . Bu durumu senden saklamaya tahammül edemedim. Bu hususu araştır. Allah senden rahmetini esirgemesin. Bu hu­ susta görüşünü bana yaz sana uyacağı m. Selamla. Ali ona şöyle yazdı: Senin gibiler, i mama ve ümmete na­ sihatte bulun muş, emanetin hakkın ı vermiş ve hakkı göster­ miştir. Senin adama, bana onun hakkında ilettiği n hususları yazdım. Ancak senin yazdığını ona söylemedim. Senin vakı f olduğun ve ele alınmasında ü mmetin maslahatının bulundu­ ğu hususları bana bildirmekten sakınma. Sen bu gö revi ifa

Tdrih u 't-Taberi

159

edecek ehliyet ve liyakattesin. B u ayn ı zamanda senin ifa et­ men gereken bir görevdir. Selamla. İbn Abbas'a da bu konu hakkında yazdı. İbn Abbas ona şöyle cevap verd i : Sana intikal eden bilgi batıldır. Elim altında bulunan malları sıkı bir şekilde elimde tutuyor ve ko ruyorum. Zanları tasdik etme. Selamla. Ravi dedi : Ali ona şöyle yazdı: Bana n e kadar cizye tahsil ettiğini, n ereden tahsil ettiğini ve nereye harcadığını yaz ! (1 42] Bunun üzerine İbn Abbas ona ş öyle yazdı: Bu memleketin ehlinin malını zimmetime geçirdiğime dair sana intikal eden bilgileri ciddiye aldığını görüyorum. Valilik görevine istediğin kişiyi getir, ben bu görevi bırakacağım . Selamla. Ardından İ bn Abbas dayıları olan B eni H ilal b. Amir'i davet etti . B u n u n üzerine Dahhak b. Abdullah e l - H i lali ile Abdullah b. Rezin b . Ehi Amir el-Hilali geldiler. Akabinde bütün Kays onun etrafında toplandı. Sonra malı taşıdı.49 Ebu Z eyd dedi: Ebu Ubeyde şöyle dedi : Bu, toplanmış er­ zaktı. O onun için toplanan miktarı yanına alıp taşıdı. Bütün Ahmas harekete geçip onun peşinden gitti ve et-Taf5° mevki­ inde onlara yetiştiler. Burada karşı karşıya geldiler ve malı almak istediler. Ancak Kays : "Vallahi gözümüz açık olduğu sürece bu mala dokundurtmayız,'' dediler. Bunun Üzerine Sa­ bire b. Şeyman el-H uddani şöyle d e d i : " Ey Ezd topluluğu ! Val ­ l a h i Kays kabilesi Müslüman kardeşlerimiz, komşularımız ve düşmana karşı yardımcıları mızdır. Bu maldan size düşen pay mütevazı miktardadır. Yarın b u insanların dostluğu sizin için bu maldan hayırl ıdır.'' Ezd : "O zaman n e düşünüyo rs un?" diye sordu. Sahre: "Onları bırakın ve dönü n,'' dedi. Ezd ona itaat ederek geri döndüler. Bekir ve Abdülkays kabileleri : "Sahre kavmi için güzel düşündü,'' dediler ve onlar da ayrıldılar. An­ cak B e ni Temim : "Vallahi ayrılmayacağız ve gerekirse onlarla vuruşacağız," dediler. Ahnef: '�krabalık olarak onlara sizden daha uzak olanlarla vuruşmaktan imtina etmiştir," deyince 49 50

B eytülmaldeki malları yanında götürdü (ed.). Kerbeıa yakınında bulunan bir m evki (çev.).

1 60

Türihu 't-Taberf

B e ni Temim : "Hayır, vallahi onlarla vuruşacağız," dediler. Ah­ n e f: "Onlara karşı size yardı m etmeyeceğim," dedi ve ayrıldı. Ravi dedi : Beni Temim başlarına İ b nü'l-M üccaa'yı getirdiler ve Kays ile vuruştular. Dahhak, İ b nü'l-Müccaa'ya saldırdı ve mızrakla yaraladı. Abdullah b. Rezin de onunla kapıştı ve yere düşerek dövüştüler. Çok sayıda yaralı vardı ancak can kaybı yoktu. Bunun üzerine Ahmas : " B iz bir şey yapamadık. Biz vazgeçip ayrıldık ancak onlar vuruştu ve birbirlerinin yüzü­ ne vurdular;' dediler. Beni Temim'e de: "Biz sizden daha çok kanaat ehliyiz. Malı amca oğullarınıza bıraktığımız halde siz onun için vuruşuyorsunuz. B u insanlar malı taşıyıp muhafızlı­ ğını yaptılar. Onları bırakın ve geri dönün," dediler. İbn Abbas ve maiyetinde yirmi kişi olduğu halde Mekke'ye gitti. [1 43]

Ebu Zeyd bana şöyle anlattı : E b u Ubeyde' den şöyle dediğini -bizzat ondan işitmedim- duydum. İbn Abbas, Ali öldürü­ lünceye kadar Basra'dan ayrılmadı ve Hasan'a gi derek M ua­ viye'yle yaptığı sulh anlaşmasında hazır bulundu. Akabinde eşyasının bulunduğu Basra'ya döndü ve buradan beytülmal­ den aldığı az miktardaki malla taşındı. Ravi dedi: Bunlar bir miktar erzaktı. Ebu Zeyd ded i : Bu rivayeti Ebü'l-Hasan'a anlattı m. Ancak o bunu redd etti ve Ali öldürül düğünde İbn Abbas M ekke'dey­ di, H asan ile Muaviye arasında yapılan sulhta hazır bulunan Ubeydullah b. Abbas'tı," dedi. ***

Ali b. Ehi Talib'in Öldürülmesi B u yılda Ali b. Ebi Talib öldürüldü. Onun tam olarak n e za­ man öldürüldüğü hakkında ihtilaf vardır. Ahmed b . Sabit bana İshak b. lsa'dan naklen Ebu M a'şer'in şöyle dediğini anlattı : Ali, 1 7 Ramazan 40 Cuma günü öldürüldü. Vakıdi de aynı görüştedir. H aris bana İbn Sa'd'dan naklen Vakı di'nin bu görüşte olduğunu anlattı. Ebu Zeyd ise bana Ali b. Muhammed'den naklen şöyle dediğini anlattı : Ali b. Ebi Tal ib, Kufe'de 1 1 Ramazan Cuma günü öldürüldü. Ravi dedi:

Tiirihu 't-Taberf

161

Ancak ramazanın bitimine o n üç g ü n kala 40 yı lında öldürül­ düğüne dair rivayetler de vardır. Bazı rivayetlere göre de 40 yılı Rebiülahir ayında öldürüldüğünü s öyleyenler de vardır. Öldürülmesinin sebepleri Musa b. Osman b. Abdurrahman el- M esruki bana Abdur­ rahman el-Harrani Ebu Abdurrahman ve İsmail b. Raşid'den şöyle dediğini anlattı : İbn M ülcem ve adamlarının hikayes i şöyledir: İ bn M ülcem, Burak b. Abdullah ve A mr b. Bekir et­ Temimi kendi aralarında toplandılar ve insanların durumunu müzakere ederek yöneticilerini suçladılar. Ayrıca Neh­ revan'da öldürülenleri anarak onlara rahmet dilediler ve "On­ lardan s o n ra hayatı ne yapacağız? O kardeşlerimiz insanları Rablerine ibadet etmeye davet ediyor ve Allah yolunda kına­ yan ı n kınamasından korkmuyo rlardı. Keşke kendimizi feda edip dalalet imamları üzerine gitsek, onları öldürerek İslam [1 44] diyarını onlardan kurtarsak ve kardeşlerimizin intikamını al­ sak," diye söylediler. İbn M ülcem - M ısırlılardan dı-: "Ben sizi Ali b . E bi Talib'den kurtarırım," dedi. Burak b. Abdullah da: "Ben sizi M u aviye b. Ebi Süfyan' dan kurtarırım," dedi. Amr b. Bekir i s e : " B e n sizi Amr b. el-As'tan kurtarırı m," dedi. Bu ki­ şiler ke n d i aralarında birbirlerine söz verdiler ve Allah adına yemin ederek bu taahhütlerinden caymayacakları ve her biri öldürmeye gideceği şahsı öldürmeden veya bu uğurda ölmek­ ten geri durmayacaklarını söylediler. Üçlü kılıçlarını aldılar ve onları zehirlediler. Kendi aralarında 1 7 Ramazan günü üze­ rinde sözleştiler. Aynı günde herkes hasmının üzerine gide­ cekti. N itekim her biri hedef aldığı kişinin bulunduğu şehre intikal etti. İbn M ülcem el-Muradi, Kinde' d e n d i . Kufe'ye geldi ve bu­ rada adamlarıyl a buluştu. Onun sırrını açığa vurab ilirler diye onlara ketu m davrandı. Bir gün Teym er- Ribab'dan bir grup­ la karş ılaştı. Ali, Nehreva n S avaşı n d a on lardan on kişiyi öl­ dürmüştü. B u grup öldürülen adamları n ı anmışlardı. Burada Teym er- Ribab'dan Katami bint eş-Şicne adında bir kadınla karşılaştı. Nehrevan Savaşında babası ve kardeşi öldürül-

162

Tlirih u 't-Taberf

müştü. Kadın fevkalade güzeld i . İ b n M ülcem onu görünce akl ı n ı çeldi ve asıl meselesini unuttu. İ b n M ülcem onu istedi. Kadın o n a : "Acımı dindirmezsen seninle evlenmeyeceği m," d e d i . İ b n M ülcem: "Senin acını d i n d i recek şey nedir?" d iye sordu. Kad ı n : "Üç bin d i rhem, b i r köle, şarkıcı bir cariye ve Ali b. Ehi Talib'in öldürülmesi," d e d i . " B unlar senin mehrin olsun. Ancak beni isteseydi n Ali'yi öldürmeyi zikretm emen gerekirdi," dedi. Kadı n : " H ayır, o n u n alnını hedef al. O n u öl­ dürürsen hem acını hem d e acımı dindirir ve benimle mutlu bir hayat sürersin, yok öldürülürs e n Allah'ın yanındaki, dün­ yan ı n v e dünya ehli nin ziyn eti n d e n d a h a hayı rl ıdır," dedi. İ b n M ül c e m : "Vallahi b e n i bu ş e h re getiren sebep Ali'nin öldürül­ mesinden başka bir şey değildir. Senin talebin tarafımdan ka­ bul edilmiştir," dedi. Kad ı n : "Sana yardımcı olacak ve i ş i n d e sana destek verecek birilerini bulayım," dedi v e kavmi o l a n Teym er- Ribab'dan Verdan adında b i r adama haber gönde­ rerek onunla ko nuştu. Adam kad ı n a olumlu cevap verdi. İ b n M ülcem, Eşca"dan Şebib b. B ecre a d ında bir adama gitti ve o n a : " D ü nya ve ahiret şerefi n i iste m ez misin?" dedi. Ada m : " N ed i r o ? " diye sordu. İ b n M ülcem : "Al i b. Ehi Talib'in öldürül­ mesi," dedi. Adam : '/\nan seni kaybets i n ! Kötü bir şey ortaya attı n. Ali'ye nasıl güç yetireceksin?" dedi. İbn Mülce m : "Ca­ m i d e pusu ku racağı m. Sabah namazına gelince ona saldırıp [1 45] öldüreceğiz. Kurtulabilirsek acımızı dindirmiş ve öcümüzü almış oluruz. Öldürülürsek Allah' ı n ya nındaki, dünyadan ve içindekilerden daha hayı rl ı d ı r," d e d i . Eşca' : " Keşke Ali değil başkası olsayd ı, bana daha kolay gelecekti. İ slam'daki edasını ve Peygamber'le (sav.) olan geçmişteki h izmetlerini bilirsin. O n u öldürmek kalbime fe rahlık ve rmiyo r," dedi. İbn M ülcem ş öyl e dedi: "B ilmez misin ki N e h revan'da salih ve ahit insan­ ları katletti ! " Şebib : " Evet," dedi. İbn M ülcem: "Onu öldürdüğü kardeşlerimiz karşılığında öldüreceğiz," dedi. Şebib ona ica­ bet etti. Akabinde Katam'a gittil e r. O, b üyük mescitte itikaf­ taydı . O n a : "Ali'yi öldürmek i ç i n anlaştık," dediler. Kad ı n : " B u i ş i yapacağınız zaman b a n a gelin," d e d i . Daha sonra Ali ' n i n öldürüld üğü cuma gününün gece s i n d e İ b n Mülcem kadına

Tdrih u 't-Taberf

163

gitti v e " B u gec e iç in ik i arkadaşımla sözleştik, her birim iz has m ı n ı bu gecenin sabahında öldürecektir," d e d i . Kad ın ipek istedi ve o nu göğüslerine sardı. İ kili kılıçlarını alıp Ali'nin çı­ kacağı bahçe kapısının ka rşısında oturdular. Ali çıkınca Şebib ona kılıçla vurdu ancak kılıç kapının kasasına veya kemeri n e isabet etti. Ancak İbn Mülcem kı lıçla Ali'nin kafasının tepe s i­ ne vurdu. Verdan ise kaçtı ve evin e gird i . Akrabalarından b i r a d a m da o n u n evine girdi, onu i p eği göğsün den çıkarırken gördü. O n a : "Bu ipek ve bu kılıç neyi n nesidir?" dedi. Verdan ona olup biteni anlattı . Bunun üzerine adam ayrıldı ve kılı ­ cını a l ı p geldi v e kılıcıyla başına vurarak onu öldürdü. Şebib ise ka ranlıkta Kinde evlerine doğru kaçtı. İ nsanlar bağırıp çağırdılar. Bunun üzerine Hadramut'tan Uveymir adında b i r a d a m ona yetişti. Şebib'in e l i n d e k ı l ı ç vardı. Uveymir o n u n k ı ­ l ı c ı n ı aldı v e üzerine çöktü. Ancak insanların Şebib' in peşine düştüklerini görünce korktu ve o n u b ı raktı . Şebib kalabalığın arasında kurtuldu. İ nsanlar İbn M ü l ce m'e saldırdılar ve o n u yakaladılar. B u arada H emdan'dan Ebu Edma diye bilinen b i r a da m kılıcını aldı v e ayağı na vurarak onu yere yı ktı . Al i na­ maza geç kalınca Ca'de b. Hübeyre b . Ebi Vehb sabah nama­ zını kıldırdı. Arkasından Al i : "Bana adamı getirin," dedi. B u : nun üzeri ne Ali'nin huzuruna götürü l d ü . Ali ona: " Ey Allah' ın düş m a n ı , sana iyilik yapmadım mı?" d e d i . Ada m : " Evet," dedi. Ali : "Seni bu işe sevk eden nedir?" d e d i . Adam : " Kırk sabah bu kılıcı biledim ve Allah'tan onunla yarattıkları nın en kötü ­ sünü öldürmesini diledim," dedi. Al i : " O nunla öld ürüleceğin i görüyo rum v e s e n i yarattıkları nın kötülerinden olarak gö rü­ yo rum," dedi. Anlatıldığına göre İbn Mülcem, Ali'ye vurmadan önce Beni Bekir b. Vail' de otururken Ebcer b. Cabir el- İ di Ebu Haccar'ın cenazesi götürülüyordu. Adam H ristiyandı ve etrafında H ris- (1 46] tiyanlar vardı. H accar ve aralarında Şakik b. Sevr'in de bulun­ duğu b i r grup (M üslüm"n) da kerıdileri nezdindeki kr �umu sebebiyle bir kenarda cenaze töreninde yürüyorlardı. İb n Mülcem: " B unlara ne oluyor?" diye s o rdu. Ona durum anlatı­ lınca ş u b eyitleri söylemeye başladı :

1 64

Ttirih u 't-Taberf

Hacciir b. Ebcer Müslüman ise Ebcer'in cenazesi ondan uzak tu­ tulm uştur. Hacciir b. Ebcer kafir ise bir kafir için kötü bir şey deI'ildir. Buna razı olur musunuz ki Kays ve bir Müslüman böyle bir cena ­ zede bulunsun. B u ne kötü m anzara ! Benim n iyet ettiğim iş olmasaydı cilalan m ış beyaz ve gösterişli kı­ lıçla onların topunu dağıtaca ktım A n cak n iyet ettiğim işi Allah 'a götüren bir vesile olması n iyetiyle b u n u n yerine onu düşünüyorum.

Rivayete göre M uhammed e l - H anefiyye şöyle demiştir: Ali'nin büyük mescitte vurulduğu gece şehir halkından bir­ çok kişiyle bahçe kapısına yakın b i r yerde namaz kılıyorduk. İ nsanların kimisi rükuda, kimisi secdede, kimisi de kıyamday­ dı. Gecenin ilk demlerinden sonuna kadar usanmadan namaz kılıyorlardı. Derken Ali sabah namazı için çıktı ve " Ey insan­ lar! N amaz, namaz," diye seslenmeye başladı. Ancak bu keli­ meleri telaffuz ederken bahçe kapısından çıkmış mıydı? Onu bilmiyorum. Sonra bir parıltı gözüme ilişti ve " Ey Ali ! Hüküm Allah'ındır, senin ve adamlarının değil," sesini işittim . Son­ ra bir kılıç gözüme ilişti ve ardından bir kılıç daha gördüm. Arkasından da Ali'nin: ''Adamı kaçırmayın," diye seslendiğini duydum. Bunun üzeri ne insanlar h e r taraftan onu kuşattılar. D e rken İbn M ülcem derdest edildi ve Ali'nin yanına götürül­ dü. B e n de insanlarla birlikte gird i m . Ali'nin şöyle dediğini işitti m : "Cana can ! Ölürsem beni öldürdüğü gibi onu öldürün. Kalırsam onun hakkında düşüneceğim." Anlatıldığına göre insanlar Ali'ye yapılandan dolayı panik içinde H asan'ın yanına girdiler. İ b n M ülcem de bağlanmış va­ ziyette önünde duruyordu. Derken Ali'nin kızı Ümmü Külsum ağlayarak: "Ey Allah'ın düşman ı ! Babama bir şey olmayacak. Allah seni rezil edecek;' d iye seslendi. İbn M ülcem: "O zaman kime ağlıyorsun? Vallahi bu kılıcı bin dirheme satın aldım ve bin d i rheme zehirledim. B u kılıç darbesi bütün şehir halkına indirilseydi hiçbirisi kurtulamazdı," dedi. Rivayete göre Cündeb b . Abdullah, Ali'nin huzuruna girdi ve ona: " Ey M üminlerin Emiri ! İ nşallah seni kaybetmeyiz. Ancak

Tô.rih u 't-Taberi

165

kaybedersek Hasan'a biat edelim mi?" diye sordu. Ali : "Size bu [1 47] konuda ne bir emir veriyorum ne de yasaklıyorum. Siz daha iyi bilirsiniz," dedi. Arkasından Hasan ve Hüseyin'i çağırdı ve onlara şöyle dedi : " İ kinize vasiyetimdir: Allah'tan sakının. Dünya sizi istese de siz dünyayı istemeyin. Sizden uzak tutulan bir şeye ağlamayın. Hakkı söyleyin ve yetimi esirgeyin, çaresize yardımcı olun, ahiret için çalışın. Zalime hasım, mazluma yar­ dımcı olun. Allah'ın kitabına göre amel edin. H içbir kınayıcının kınaması sizi Allah yolundan alıkoymasın." Sonra Muhammed el- H anefiyye'ye baktı ve şöyle ded i : " Kardeşlerine söyledikle­ rimi belledin mi?" Muhammed: " Evet;' dedi. Ali : "Sana da aynı tavsiyelerde bulunuyorum. Sana iki kardeşine hürmet etmeni tavsiye ediyorum. Zira onların senin üzerinde büyük hakları vardır. Onların emrinden çıkma ve onların bilgisi dışında bir şeye karar verme;' dedi. Sonra Hasan ve Hüseyin'e: "Muham­ med hakkında size vasiyetimdir: O kardeşiniz ve babanızın oğ­ ludur. Biliyorsunuz ki babanız onu severdi;' dedi. Hasan'a da şöyle dedi: "Oğulcuğum! Sana vasiyetimdir: Allah'tan sakın. Namazı vaktinde eda et. Zekatı da zamanında öde. Abdesti güzel al. Zira temizlik olmadan namaz olmaz. Zekatı menedenin namazı kabul olmaz. Hatayı affetmeni, öfkeni bastırmam, ak­ rabalık bağını gözetmeni, cehalet karşısında yumuşak huylu davranmanı, dinde vukuf sahibi olmanı, işlerinde teenniyle ve istişare ederek hareket etmeni, Kur'an'la haşir neşir olmanı, komşulara güzel davranmanı, marufu emretmeni ve kötülükten sakındırmanı ve fuhşiyattan sakınmanı tavsiye ederim:· Ölüm vakti gelince de vasiyeti ni yaptı. Vasiyeti şöyle idi: B i s m illahirrahmani rı·ahim. B u A l i b . E b i Tal ib'in vasiyeti­ dir. O, Allah'tan başka ilah olmadığına, tek olduğuna ve şeriki olmadığına ve M uhammed'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna şahitlik eder. Allah onu hidayetle ve müşrikler istemese de bütün dinlerden üstün kılmak üzere hak dinle gönderdi. Be ­ nim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm hepsi Alemle­ ri n Rab b i Allah içindir. O'nun şeriki yoktur. Bana bu emredildi ve ben M üslümanlardanım. Ey Hasan ! Sana, bütün evlatları­ ma ve yakınlarıma vasiyetimdir. Rabbiniz olan Allah'tan sa-

166

Tdrih u 't-Taberf

kı nın ve ancak M üslümanlar olarak can verin. Hep birlikte Allah'ın ipine sarılın ve dağılmayın . Ben Ebü'l-Kasım'ın (sav.) şöyle dediğini işitti m : " İ nsanların a rasını düzeltmek, (nafile) namaz ve oruçtan üstündür." Yakınlarınızı gözetin ve akra­ balık bağını sağlam tutun ki Allah hesabınızı kolaylaştırsın. Yetimler hakkında Allah'tan sakı n ı n, Allah'tan sakının ve on­ ların ağızlarına gem vurmayın . Sizin huzurunuzda kaybolma[1 48) sınlar. Ko mşularınız hakkında Allah'tan sakının. Zira bunlar Peygamberimizin (sav.) vasiyetid i r. Onlar hakkı nda o kadar tavsiyede bulundu ki onları mi rasçı kılacağı nı sandık. Kur'an hakkında da Allah'tan sakının. O nunla amel etmek hususun­ da başkaları sizi geçmesin. Namaz ko nusunda da Allah'tan sakının. Zira o dininizin direğid i r. Rabbinizin Evi hakkı nda da Allah'tan sakının ve yaşadığınız müddetçe onu terk etme­ yin. Zira o terk edilse hürmeti gözetilmeyecek. Mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihat konusunda Allah'tan sakının. Zekat hakkında da Allah'tan sakının. Zira zekat Rabbin gaza­ bını kaldırır. Peygamberinizin zimmeti (zimmiler) hakkı nda Allah'tan sakının. Sakın sizin aranızda zulme uğraması nlar. Peygamberinizin ashabı hakkı nda da Allah'tan sakının. Zira Resulullah (sav.) onlar hakkı nda tavsiyede bulunmuştur. Fa­ kir ve muhtaçlar konusunda Allah'tan korkun ve onları geçim kaynaklarınıza ortak edin. Köleleriniz konusunda da Allah'tan korkun. Namaz ! Namaz! Allah yol unda kınayı cının kınama­ sından korkmayı n. Allah size zulmeden ve size karşı haddi aşanlara karşı size yeterl idir. Allah' ı n size em rettiği gibi sözün güzelini söyleyin. Marufu emretme ve kötülükten sakınd ırma işini terk etm eyi n. Aksi takdirde kötüler işbaşına gel ir ve dua edersiniz de duanız kabul ol maz. Ken d i aranızdaki bağları nızı sağlam tutun ve infaktan geri durmayın. B i rbirinize sırtınızı dönmekten, aranızdaki bağları koparmaktan ve dağılmaktan sakının. H ayır ve takva üzerinde yardı mlaşın ancak günah ve haksızlık üzerinde yardımlaşmayın . Allah'tan sakının. Zira O'nun cezası şiddetlidir. Ey Ehl-i b eyt Allah sizi korusun ve Peygamberiniz(in sünneti n i) nezdinizde muhafaza eylesin. Sizi Allah'a emanet ediyor ve selam ve Allah'ın rahmeti üzeri­ nizde olsun diyorum.

Tiirih u 't-Taberf

167

Akabinde yalnızca "La ilahe illallah" sözünü telaffuz etti ve ruhu n u teslim etti (Ramazan 40) . O n u oğulları Hasan, Hüse­ yin ve Abdullah b. Ca'fer yıkadılar. Ü ç kat kefenle ve gömlek kullanılmadan tekfin edildi. Hasan d o kuz tekbirle namazını kıldı. Ondan sonra altı ay süreyl e Hasan i şbaşında kaldı. Ali, müsle yapılmaması hususunda H asan'ı uyarmış ve ş öyle demişti : " Ey Abdülmuttalib'in oğulları ! Müminlerin Emiri öldürüldü, M ü minlerin Emiri öldürüldü deyip de sakın Müs­ lümanların kanını akıtmayı n. Sakın katilimden başka öldürülen olmas ı n ! Ey Hasan ! Onun darbesiyle ölürsem onun darbesi mukabilinde ona bir darbe indir, ancak müsle yapma. Zira Resulullah'ın (sav.) şöyle dediğini işitti m : "Sakın kuduz köpek de olsa müsle yapmayın." Ali ruh u n u teslim edi nce Hasan, İbn Mülcem'in getirilmesini emretti. İbn M ülcem ona: "Sana bir teklifi m var. Allah'a ne kadar söz verdiysem sözümü yerine getirdim. B e n H icr-i İsmail' de Ali ve M u aviye'yi öldüreceğim e d a i r Allah'a söz vermiştim. Dilersen b e n i Muaviye'yle baş başa bırak. Sana Allah adına söz veriyorum, onu öldüremezsem veya o n u öldürüp d e kurtulursam sana gelip teslim olacağım," [ 1 49] dedi. Hasan ona: "Vallahi sen cehennemi gözünle görmeden seni bırakmam," dedi. Akab inde o n u öl dürdü. Sonra insanlar cesedini alıp hasırların içine koyup yaktılar. B u rak b. Abdullah'a gelince: Al i'nin vuruld uğu gece M uavi­ ye için p u su kurdu. M uaviye sabah namazı için çıkınca Burak kılıcıyla ona saldırdı. Ancak kılıç kalçasına isabet etti ve Burak yakalandı. Muaviye'ye : "Bende sevi n d i rici bir haber var. O n u s a n a bildirsem b a n a yararı olacak m ı ? " dedi. M uaviye : " Evet," dedi. Ada m : "Benim arkadaşım bu gece Ali'yi öldürdü," dedi. M uaviye : " B elki öldürememiştir," dedi. B u rak: "Hayır, öldür­ müştür. Zira Ali korumasız çıkıyor," dedi. Ancak Muaviye emir verdi ve adam öldürüldü. M u aviye gelmesi için tabip Sfü di'ye haber gönderdi. Onu muayene ettikten sonra : " İ ki şıktan biri­ ni seç. Ya kılıcın izini kızdırılmış b i r demirle dağlayacağım. Ya da sana, çocuk yapmana mani olacak ama şifa bulacağın b ir ş uru p vereceğim," dedi. Muaviye: ·�teşe dayanamam. Çocuk meselesine gelince Yezid ve Abdullah benim için göz aydınlığı

168

Ttirihu 't-Taberf

olarak yeterlidir," dedi. Bunun üzerine tabip ona söz konusu şurubu verdi ve şifa buldu. Ancak ondan sonra çocuklar:ı ol­ madı. Bunun üzerine M uaviye maksureler yapılmasını, gece muhafızlarının görevlendirilmes i n i ve namaz kıldırırken yanı b a ş ı n d a muhafız bulundurulmasını emretti. Amr b. Bekir'e gelince: Ayn ı gecede Amr b. el-As için pusu kurdu. Ancak o gece karın şikayetiyle Amr çıkmadı ve Hari­ ce b . H uzafe'ye -Amr'ın koruma a miri olup Beni Amir b . Lü­ ey'dendi- emir vererek namazı kıl d ı rmasını istemişti. H arice namaz için çıkınca onu Amr sanarak saldırdı ve vurarak onu öldürdü. İ nsanlar onu derdest ettiler ve Amr'a götürerek emir unvanıyla onu selamladılar. Katil, Amr'a: "Bu kim?" dedi. On­ lar: ·�mr b . el-As," dediler. Ada m : " B e n kimi öldürdüm," dedi. Onlar: " H arice b. Huzafe," dediler. Adam: " Ey fasık ben seni sanmıştım," dedi. Amr: "Sen bana niyet etmiştin ancak Al­ lah' ı n takdiri Harice b . H uzafe'yi i stedi," dedi. Amr onun öldü­ rülmesini emretti. Haber M u aviye'nin kulağına gidince Amr'a şu b eyitleri yazdı : Ö lüm ve öldürmenin sebepleri çoktur. Lüey b. Giilib 'inyaşını başını almış adamının ölümü de ilginçtir. Ey Amr sakin ol, sen onun amcasısın. On un adamı da yakın kişile­ rin ö tesindedir. Sen kurtuldun, ancak Muradi kılıcını Mekke şeyhi Ebii Tdlib 'in ka­ n ıyla ıs/atmıştır. [1 50)

Onun gibi bir kişi de bana kılıçla vurdu ve bu darbelerin izi bizde sabit kaldı. Sana gelince her gün ve her gece Mısır'da ceylanlar gibi olan be­ yazlara la tifelerde bulunuyorsun.

Ali'nin öldürüldüğü haberi Aişe'ye ulaşı nca şu beyti dillen­ dird i : O bayan asasını attı ve h uzur içinde ikamet etti. Tıpkı yolcunun evine dönünce gözünün aydınlandığı gibi. "On u kim öldürdü ?" "Murad'dan bir adam," den ildi. Bunun üzerine şu beyti dile getirdi: O uzaklarda da olsa onun ölüm ü n ü ağzı toprakla dolu olm ayan bir genç haber verdi.

Tılrih u 't-Taberf

169

Bunun üzerine Zeyneb bint Ebu Seleme: " B u sözlerle Al i'yi mi kastediyorsun?" diye sordu. Aişe: " B e n unutuyorum. U nut­ tuğumda bana hatırlatın," dedi. Ali'nin öldürüldüğü haberini Süfyan b. Abdi Şems b. Ehi Vakkas ez-Zühri haber vermişti. İbn Ehi M eyyas el-M uradi ise Ali'nin öldürülmesi hakkında şu beyitleri dillendirmişti : Ne h aytrlı insansın! Ebü Hasan, Haydar'ı biz vurduk! Bu darbeyle kafası yarıldı. Bir kılıç darbesiyle onun m ülkünü ortadan kaldtrdık. Zira o bü­ yüklen m iş ve azmıştı. Biz ise sabah vakti kerem sahibiyiz ve o n u rlu insanlarız. Ölüm ölü­ m e karşı elbisesini giyip izarın ı kuşan ı rsa ...

Başka bir şiirde de şöyle dedi: N e Araplarda ne de Acemlerde cömert h içbir insanın Katami'n in mehri gibi bir mehir verdiğini görmedim. Bu mehir üç bin dirhem, bir köle ve şarkıcı bir cariyeyle Ali 'n in keskin bir kılıçla vurulmasıdır. Ne kadar pahalı olursa olsun hiçbir mehir Ali'den daha pahalı de­ ğildir. İbn Mülcem 'in öldürmesi kadar b üyük bir öldürme yoktur.

Ebu Esved ed-D üeli ise şu beyitleri dile getirdi : Ne olur, Muaviye b . Harb'e söyle: Sevinenlerin gözü aydın olmasın. Oruç ayında mı bütün insanların h ayırlısıyla bizi feci bir musibete maruz bıraktınız? Süvarileri sefere çıkaran, gem iye binen en hayırlı süvariyi öldür- [1 5 1 ] dün üz! O ayakkabı giyen ve yedi büyük sureyi ve K'lr'an 'ı okuyandır. Ebü Hüseyin 'in yüzüne mülaki olduğun zaman görenlerin gözleri­ ni kam aştıran dolunayı görmüş gibi olursun. Kureyş nerede olursa olsun bilir ki sen asalet ve din olarak hepsin ­ den dah a h ayır/ısın.

Ö l dürüldüğü gün kaç yaşında olduğu ko nusunda ihtilaf edilmiştir. Bazılarına göre 5 9 yaşındayken öldürüldü demiş­ lerd i r. M us'ab b. Abdullah'tan bana şöyle dediği anlatıldı: Hasan b. Ali: " Babam öldürüldüğünde 5 8 yaşındaydı," diyordu.

Tarih u 't-Taberi

170

Bazılarından bize şöyle dedikl eri anlatıldı: '�li, 6 5 yaş ın­ dayken öldürüldü." Ebu Zeyd bana şöyle dedi : Ebü'l- H asan bana Eyyub b. Ömer b . Ebi Amr'dan naklen Ca'fer b . M uhammed'in şöyl e dediğini anlattı : "Ali, 6 3 yaşındayken öldürüldü." Ravi dedi : Bu görüş, b u konudaki görüşlerin en sahih olanıdır. Ömer bana Yahya b. Abdülhamid el-Hi mmani ve Şerik'ten naklen Ebu İ shak'ın şöyle dediğini a nlattı : Ali 60 yaşındayken öldürüldü. H işam dedi: Ali işbaşına geçtiğinde 5 8 küsur yaşındayd ı. Halifelik süresi ise 4 yıl 9 aydı. İbn M ülcem -adı Abdurrah­ man b. Amr' dır- onu 17 Ramazan 4 0 tarihinde öldürdü. 4 yıl 9 ay işbaşında kaldı. Öldürüldüğü n d e 6 3 yaşındaydı. Haris bana İbn Sa'd'dan nakl e n M uhammed b. Ömer'in şöyle dediğini anlattı: Ali (as.) öldürüldüğünde 63 yaşınday­ [1 52) ken 1 7 Ramazan 40 Cuma sabahı öldürüldü ve Emirlik Ko­ nağının yakınındaki Cemaat Mescidinin civarında defnedildi. Haris bana İbn Sa'd'dan naklen M uhammed b. Ömer'in şöyl e dediğini anlattı : Ali perşembeyi cumaya bağlayan gece (cuma sabahı) vuruldu ve ramazan ı n bitimine on bir gün kala cumartesiyi pazara bağlayan gece 40 yılında 6 3 yaşındayken vefat etti. H aris bana İbn Sa'd, M uhammed b. Ömer, Ali b. Ömer ve Ebu B eki r es-Sebri'den naklen Abdullah b. Muhammed b . Akil'in şöyle dediğini anlattı : C i h a t yı l ı (82) girdiğinde M u ­ h a m m e d b. el- Hanefiyye'nin ş öyle dediğini işittim: "Bu yıl 6 5 yaşındayı m. Böylece babamın yaşını geçmiş bulunuyorum." Ona: "Öldürüldüğünde kaç yaşındaydı?" diye sorul du. M u ­ hammed : "Öldürüldüğünde 6 3 yaşındaydı," dedi. H aris dedi : İbn Sa'd, Muhammed b . Amr da aynı şeyi söyledi. B ize göre de doğru olan budur. ***

Tdrih u 't-Taberf

171

Ali'nin Hilafetinin Kaç Yıl Sürdüğü Hakkında Ahmed b. Sabit bana İshak b. Ysa'dan naklen Ebu Ma'şer'in şöyle dediğini anlattı : Ali'nin hilafeti beş yıldan üç ay eks ikti. Ebu Z eyd bana Ebü'l-Hasan'ın şöyle dediğini anlattı : Ali [1 53] dört sene dokuz ay ve bir gün -ya da tam dört sene dokuz ay- işbaşında kaldı. ***

Ali'nin Vasıfları H aris bana İ bn Sa'd, M uhammed b. Ömer, Ebu Bekir b. Ab­ dullah b. Ebi Sebre'den naklen İshak b. Abdullah b. Ebi Fer­ ve'n i n ş öyle dediğini anlattı : Ebu Ca'fer, M uhammed b. Ali'ye : "Ali'nin vasıfları nelerdi?" diye sordum, O : " Koyu esmer tenli, gözleri iri ve ağır bakışlı, göbekli, saçı dökülmüş ve boy olarak kısaya yakındı," diye cevap verdi. ***

Ali'nin (as.) Nesebi Ali b. Ebi Talib. Talib'in adı: Ab di M enaf b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdi M enaf'tır. Annesi Fatıma bint Esed b. Haşim b. Abdi M enaf'tır. ***

Zevceleri ve Evlatları İlk eşi Resulullah'ın kızı Fatıma'dır. Fatı ma vefat edinceye kadar üzerine evlenmedi. Ali'nin Fatıma'dan evlatları : Hasan ve H ü s eyin ve bir rivayete göre Fatıma' n ı n Muhsin adında bir erkek çocuğu daha vard ı ve küçükken öldü. Kızları da Zeyneb el- Küb ra ve Ümmü Külsum el-Kübra i d i . Fatım a vefat ettikten sonra Ümmü'l- B enin b i nt H izam Ebü'l- M ecl b. Halid b. Rebia b. Vahid b . Ka'b b. Amir b. Kilab­ ile evlendi. Bu zevcesinden Abbas, Ca'fer, Abdullah ve Osman adlı çocukları oldu. Kerbela'da H ü s eyin (as.) ile birlikte öldü­ rüldüler. Abbas dışı nda onların riesl i d evam etmedi. Ali, Leyla b i nt Mes'ud b. Halid b . M al i k b . Rib'i b. Selma b . C e n d e l b . N ehşel b. Darim b. Malik b . H anzale b. Malik b. Zeyd [1 54]

1 72

Tdrih u 't-Taberi

M e nat b. Temim ile evlendi ve ondan Ubeydullah ve Ebu Be­ kir adındaki çocukları oldu. H işam b . M uhammed bunların da et-Tafta Hüseyin'le birlikte öldürüldüklerini söylemiştir. M u ­ hammed b. Ö m e r i s e şöyle demiştir: Ubeydullah b. Ali, M u htar b. E bi Ubeyd tarafından M ezar'da öldürüldü. Ona göre Ubey­ dullah ve Ebu Bekir b. Ali'nin (as.) de evlatları yoktu. Ali, Esma bint Umeys el- H as'amiyye ile evlendi. H işam b. M u hammed'den bana anlatıldığına gö re bu zevcesinden Yah ­ y a v e Muhammed el-Asgar adındaki çocukları oldu. H i şam b. M uhammed dedi : Bunların da evlatları yoktu. Vakıdi'ye gelince: Haris'in İ b n Sa'd'dan bana anlattığına göre İ b n Sa'd şöyle dedi: Vakıdi bize ş öyle nakletti : Esma'nın Ali ' den Yahya ve Avn adındaki çocukları oldu. Bazılarına göre de M uhammed el-Asgar, ümmüveledin (cariyesi) oğludur. Va­ kıdi de bu görüştedir. Vakıdi: " M uhammed el-Asgar da H üse­ yin'le birlikte öldürüld ü;' demişti r. Ali'nin Sahba'dan -Ümmü H abibe bint Rebia b. Büceyr b. Abd b . Alkame b. el-Haris b. Utbe b . Sa'd b. Züheyr b. Ceşm b. B ekir b. Habib b. Amr b. Ganem b . Tağlib b. Vail ümmüveled olup Halid b. Velid'in Aynüttemr'de Beni Tağlib'e karşı icra ettiği askeri harekatta esir alınmıştır.- Ömer b. Ali ve Rukay­ ye bint Ali adı ndaki çocukları oldu. Ömer b. Ali, 85 yıllık bir ömür sürerek uzun yaşadı. B u sebeple Ali'nin (as.) mirasının ya rısını hak kazandı. Ye nbu" da vefat etti . Ali, Ümame bint Ebi'l-As b. er- Rebi' b. Abdüluzza b. Abdi Şems b. Abdi M enaf'le evlendi. Ü mame'nin annesi, Zeyneb bint Resulullah (sav.) 'tı r. Ondan M u hammed el- Evsat adlı ço­ cuğu oldu. Al i'nin Muhammed b. Ali el-Ekber adında ve Muhammed e l - H anefiyye olarak bilinen oğlu vardır. Onun annesi H avle bint Ca'fer b. Kays b. Mesleme b . Ub eyd b. Sa'lebe b. Yerbu' b. Sa'lebe b. ed-Düvel b. H anife b . Lüceym b . Sa'b b. Ali b . B ekir b. Vail'dir. Tföf'te vefat etmiştir ve namazını İbn Abbas kı ldır­ mıştır.

Tdrih u 't-Taberi

173

Ali, Ümmü Said bint Urve b. M es'ud b. M uattib b. Malik es-Sekafi'yle de evlenmiş ve ondan Ü m m ü'l-Hasan ve Remle el-Kübra adındaki kızları oldu. Ali'nin, annel eri farklı kızları vardı. Ancak annelerinin ( 1 55] isimleri bize rivayet edilmemişti r. B unlardan bazıları şöyledir: Ü m m ü H ani, M eymune, Zeyneb es-Suğra, Remle es-Suğra, Ümmü Külsum es-Suğra, Fatıma, Ü mame, Hadice, Üm­ mü'l- Kiram, Ümmü Seleme, Ümmü Ca'fe r, Cümane ve Nefise. Bunların annelerinin başka evlatları da vardır. Ali, Kelb'den M uhayyat bint İ mriülkays b. Adi b. Evs b. Cabi r b. Ka'b b. Uleym'le de evlendi. Ondan Cariye adında b ir kızı oldu. H enüz küçükken ö l d ü . Vakıdi dedi : H enüz küçükken mescide giderdi. Ona: "Dayıların kimlerdir?" diye sorulurdu. O da köpekleri kastederek "vah, vah," derdi. Al i'nin sulbünden olan evlatları o n d ö rt erkek ve on yed i kızdır. H aris bana şöyle anlattı : İbn Sa'd bize Vakıdi'den naklen şöyle anl attı : Ali'nin nesli beş evladıyl a devam etti : Hasan, Hüseyin, M uhammed b. el-Hanefiyye, Abbas b. Külabiyye ve Ömer b. et-Tağlib iyye. ***

Ali'nin Valileri B u yılda onun Basra Valisi Ab dullah b. Abbas'tı. Bu ko nu­ daki ihtilafları daha önce zi krettik. B u vilayette zekat işleri, ordu ve yardımcı idareciler ona bağlıyd ı. Vilayet dışına çıktığı zaman, önceden zikrettiğim gibi yeri ne vekil bırakırdı. Ya rgı işlerine de Ali tarafından tayin edilen Ebu Esved ed-Dü­ ell bakıyordu. Ali'nin Bas ra'ya Ziyad'ı tayin etmesini, akabinde onu Fars bölgesine savaş ve haraç işlerinden sorumlu olarak gönderdiğini ve oradayken öldürüldüğünü zikretmiştim. O nun, Bahreyn ve ona bağlı yerlerle Yemen ve ona bağlı beldelerin val isi Ubeydullah b. Abba s · tı . Daha önce Büsr b. Ertat' ı n bölgeye baskın yapması ve U b eydullah'ın durumu ele alınm ıştı.

Td rih u 't-Taberf

1 74

Tfö f ve Mekke'yle bunlara bağlı yerl erin başında vali olarak Kus e m b. Abbas bulunuyordu. [1 56]

M edine Valisi Ebu Eyyub e l - Ensari'ydi. Bir rivayete göre de Sehl b. Huneyf bu görevi icra e d iyordu. Daha önce Büsr b . E rtat'ın M edine'ye yönelik harekatında val inin durumuna de­ ğinilmişti. ***

Ali'nin (as.) Siretinden Yunus b. Abdüla'la bana Vehb, İbn Ebi Zi'b, Beni Haşim'in kölesi Abbas b. el-Fazı, babası ve dedesi İbn Ebi Rafi"den naklen şöyle anlattı : Dedesi, Ali'nin beytülmal haznedarıydı. H aznedar dedi: Bir gün Ali eve girince kızının süslendiğini ve üzerinde beytülmale ait olduğunu bildiği bir incinin bu­ lunduğunu gördü. Ali : " B u inciyi n e reden aldın? Allah'a karşı s o ru mluluğum gereği elini keseceğim," dedi. Haznedar onun ciddiyetini görünce ona: " Ey M ü m inlerin Emiri ! Vallahi ben kardeşimin kızını bu inciyle tezyin ettim. Ben vermeseydim o nasıl alabilecekti?" dedim. Bunun üzerine sustu. İ s mail b. M usa el-Fezari bana Abdüsselam b. Harb ve Naci­ ye e l - Kureşi'den naklen amcası Yezid b . Adi b . Osman'ın şöyle dediğini anlattı : Bir defasında H e m dan'dan çıkarken Ali'nin (as.) i ki grubun vuruşmakta olduklarını gördü. Onları ayı rıp oradan ayrıldı. Derken bir ses işitti. "Allah'ım! Sen yardım et," d iyordu. Ali o tarafa doğru süratle intikal etti . Hatta ayakka­ bısının yere çarpma sesini duyuyordum Şöyle diyord u : " İ m ­ d a t s a n a geldi ! " Bir de n e görsü n b i r adam başka bir adamı tutmuş onunla tartışıyordu. Ada m : " Ey Müm inlerin E miri ! Bu adama dokuz dirheme bir elbise s attım ve ona eksik veya ku­ surlu para vermemesini şart koştum. - N itekim bu şart o gün için genel geçer bir şarttı.- Ona bu bozuk dirhemleri geti rdim ve değiştirmesini istedim. Ancak i mtina etti. Ben de ondan vazgeçmedim. Bunun üzerine bana b i r tokat attı," dedi. Ali di­ ğer adama: "Dirhemleri değiştir;' dedi. Tokatlanana da: "Seni tokatladığına dair delilin var mı?" dedi. Adam delil geti rince diğer adamı oturttu ve tokatlanan adama: " H aydi kısas hakkı-

Tôrih u 't-Taberi

175

n ı al," dedi. Adam : "Ey Müminlerin E miri ! Ben affettim," d e d i . (1 57) Ali : " B e n senin hukukun konusunda i htiyatlı hareket eti m. Sonra (tokat atan) adama değnekle yed i kez vurarak: "Bu ha­ kimin (ka mu) hakkıdır," dedi. M uhammed b. Amare el-Esedi bana Osman b. Abdurrah­ man el- Esbahani, M es'udi ve Naciye'den naklen babasının şöyle dediğini anlattı : Konağın kapısının yanında duruyor­ duk. Tam o sırada Ali geldi. Onu görünce mehabetinden bir kenara çekildik. B i raz geçince arkasından gittik. Derken b ir ada m : "Allah için yardım edin," diye s e sl e n d i . Bir de ne göre­ lim, iki adam kavga ediyo r. Her iki s i n i n göğsüne eliyle vurarak onlara: " Uzaklaşın," dedi. Onlardan biri: " Ey Müminlerin Emi­ ri ! B u adam benden bir koyun satın aldı. Ben ona kusurlu ve noksan dirhem vermemesini şart koştu m . Ancak o bana ku­ surlu dirhem verdi. Ben ona dirhemi n i geri verince bana b ir tokat attı," dedi. Ali, öbür adama: " N e d iyeceks in?" diye sordu. Ada m : " Ey M üminlerin Emiri ! Doğru s öyledi," dedi. Ali : "Şartı yerine getir," dedi. Sonra tokat atana: "Otur," tokatlanana da: "Gel kısas hakkı nı al," dedi. Tokatlanan adam : "Ey Müminle­ rin E miri ! O n u affedebilir miyim?" dedi. Al i : "O senin bilece­ ğin ş ey," dedi. Tokat atan adam ayrılınca Ali : " Ey Müslüman­ lar o n u alıkoyun," dedi. Bunun üzeri n e onu yakaladılar ve bir adam, çocukların mektebe taşınd ıkları gibi onu sırtına alarak geti rd i . Ali ona on beş kırbaç vurd u : " B u o adamın hürmeti ni çiğnemenin cezasıdır;' dedi. İ b n S i nan el- Fezari bana Ebu Asım, Sükeyn b. Abdülaziz, Hafs b. Halid ve Ebu Halid b. Cabir ve H asan'dan naklen şöy­ le anlattı : Ali (as.) öldürülünce Hasan bir ko nuşma yaptı ve şöyle d e d i : " B u gece bir adam öldürdünüz. Hem de bu gecede Kur'an indirildi, İsa (as.) semaya yükseltildi ve M usa'nın (as.) adamı Yuşa' b. Nun öldürüldü. Vallahi ondan önce hiç kimse onu geçmedi ve ondan sonra da h i ç kimse ona yetişemeyecek. Vallahi Resulullah (sav.) onu seriye n i n b lşında gönderirken sağında C ebrail, solunda da M ikai l ona refakat ederlerdi. Val ­ la hi n e altın ne de gümüş bıraktı . S a d e c e sekiz yüz -ya da yedi yüz- dirhem bıraktı ve onu da hizmetçisine tahsis etti."

176

Tlirih u 't-Taberf

Hasan b. Ali'ye Biat Edilmesi

[1 58]

Bu yılda -40 yılı- H asan b . Ali'ye (as.) biat edildi. Rivayete göre ona ilk biat eden Kays b. Sa'd'dı. Ona: "Elini ver, Allah'ın kitabı ve Peygamberinin sünnetine uymak ve ahdini bozan­ larla savaşmak üzere sana biat edeyim," dedi. Hasan (ra.) ona: "Allah'ın kitabı ve Peygamberi n i n sünnetine uymak üzere. Z i ra o şart bütün şartların arkasından gel ir," dedi. Kays ona biat e tti ve sesini çıkarmadı. Abdullah b. Ahmed b. Şebbeveyh el-Mervezi bana Süley­ man, Abdullah, Yunus ve Zühri' den naklen şöyle dediğin i an­ lattı : Ali (as.) Kays b. Sa'd'ı I raklılardan oluşan öncü birliğinin v e Araplardan oluşturduğu Şurtatü'l-Hamis'in51 başında aynı zamanda vali olarak Azerbaycan'a gönderdi. Bu askeri b irlik kırk bin kişiden oluşuyordu . Bunlar ölmek üzere Ali'ye biat etm işlerdi. Kays gönderilen orduya, Ali (as.) öldürülün ceye kadar komuta etti. Ardından I raklılar Hasan b. Ali'ye (as.) biat ederek hilafet makamına getirdiler. H asan savaştan yana de­ ğild i . Ancak mü mkün olduğu kadar Muaviye'den kendisi için birtakım tavizler almak karşılığında, cemaate dahil olmak is­ tiyordu. Abdullah b. Abbas, H asan'ın (as.) kendisi için tavizler alma peşinde olduğunu öğrenince M u aviye'ye yazarak, aldığı malların kendisine bırakılması şartıyla aman diledi. M uaviye şartı n ı kabul etti. [1 59]

M usa b. Abdurrahman el-Mesruki bana Osman b. Abdülhamid veya İbn Abdurrahman e l - H a rrani el-H uzai Ebu Ab­ durrahman'dan naklen İsmail b . Raşid'in şöyle dediğini an­ lattı : İ nsanlar Hasan b. Ali'ye biat ettiler. Akabinde insanlarla b i rlikte M e dain'e geçti ve Kays b . Sa'd'ı on iki bin askerden oluşan öncü birliğinin başında sefere çıkardı. Bu sırada Mua­ viye Şamlıların başında yola çıktı ve M eskin'e geldi. Hasan he­ nüz M edain'deyken bir tellal, askerler arasında: "Kays b. Sa'd öldürülmüştür, seferber olun," d iye seslendi. Bunun üzerine insanlar harekete geçtiler ve Hasan'ın (as.) çadırını yağma51

Ş u rtatü'l-Hamis, Hz. Ali döneminde ihdas edilen özel bir askeri birliktir. H e r türlü şartta Hz. Ali'yi savunmak ve gerektiğinde kendini feda etmek üzere biat eden savaşçılardan oluşmaktaydı (çev.).

Tôrih u 't-Taberl

177

!adılar. Hatta altındaki yaygıyı almak için b i l e onunla çekişti­ ler. H asan çı ktı ve M edain'deki el-M aksure el-Beyda'ya geçti. Muhtar b. Ehi Ubeyd'in amcası Sa'd b. M es 'O.d, M edain amiliy­ di. H enüz genç bir delikanlı olan M uhtar amcasına: "Şeref ve zengi nlik ister misin?" dedi. Amcası: " N e demek istiyorsun?" dedi. M u htar: "H asan'ı bağla ve onunla M uaviye' den aman al," dedi. Sa'd b. M es'O.d ona: "Allah'ın laneti senin üzerine olsu n ! Resulullah'ın (sav.) kızının oğluna saldırıp o n u bağlayacağım, öyle mi? Ne kötü adamsın ! " dedi. Hasan (as.) işlerin karmaka­ rışık bir vaz iyet aldığını görünce M uaviye'ye haber göndere­ rek sulh yapılmasını istedi. M uaviye d e ona Abdullah b. Amir ve Abd u rrahman b. Semüre b. H abib b . Abdi Şems'i gönderdi. İkili M edain'de bulunan Hasan'a giderek onun isteklerini ka­ bul ettiler ve tal epleri arasında bulunan KO.fe beytülmalinden beş milyon dirhem alması karşılığında onunla sulh yaptılar. Arkasından H asan I raklılara hitabe n şöyle dedi : " Ey I raklılar! Üç şey beni sizden uzaklaştırdı : Babamı öldürmeniz, bana vurmanız ve eşyamı yağmalamanız." Artık insanlar Muaviye'nin emri altına girdiler ve Muaviye [1 60) KO.fe'ye girdi. İ nsanlar ona biat ettiler. Ziyad b. Abdullah Avane'den naklen el- M esrfiki'nin, Osman b. Abdu rrahman'dan aktardığı rivayete benzer bir nakilde bulundu. Ancak şu ilaveyi yaptı . H asan, M uaviye'ye yazarak sulh ve aman istedi. Hasan, Hüseyin ve Abdullah b. Ca'fer' e : "Muaviye'ye yazarak sulh ve a m a n talebinde bulundum," dedi. Hüseyin o n a : "Allah adına sana sesleniyo rum, Muaviye'nin da­ vasını tasdik edip Ali'nin davasını yalanlamayasın ! " dedi. Ha­ san ona: " Sus, bu durumu senden iyi biliri m," dedi. Hasan'ın (as.) mektubu M uaviye'ye ulaşınca [ M u aviye ona] Abdullah b. Amir ve Abdurrahman b. Semüre'yi gönderdi. İkili Medain'e geldiler ve H asan'a dilediklerini verdiler. Bunun üzerine Ha­ san, on iki b i n kişiden oluşan öncü b i rliğinin başında bulunan Kays b . Sa'd'a yazarak Muaviye'nin emrine girmesini emretti. Bunun üzerine Kays kalktı ve onlara ş öyl e dedi: " Ey insanlar! Bir dalalet imamına itaatle imamsız b i r savaşa girmek arasın­ da tercih yapın." Onlar: "Hayır, biz dalalet imamının emrine

Td rihu 't-Taberf

1 78

girmeyi tercih ederiz," dediler ve M u aviye'ye biat ettiler. Kays da o n lardan ayrıldı. Hasan, emri altındaki beytülmali ve Dara B ecerd'in haracını almak ve Ali'ye alenen sövül memek üzere M uaviye'yle sulh yapmıştı. Bunun üzerine Hasan emri altın­ daki Kufe beytülmalindeki malları a l d ı . N itekim beytülmalde b e ş m i lyo n dirhem vardı. ***

B u yılda hac işlerini M ugire b . Şu'be sevk ve idare etti. M u s a b. Abdurrahman bana Osman b. Abdurrahman el-H uzai E b u Abdurrahman'dan naklen İsmail b. Raşid'in şöyle dedi­ ğ i n i anlattı : Hac mevsimi -Ali'nin öldürüldüğü yılda- girince M u gire b. Şu'be, M uaviye adına uydurma bir mektup yazdı ve 4 0 yılında hac işlerini sevk ve idare etti. Rivayete göre Mugire, ko numunun farkına varılmasından endişe ettiğinden terviye gününde hacıları Arafat'a çıkardı, arife gününde de ku rban kestirdi (bayram yaptı) . Başka b i r rivayete göre de Utbe b . Ebi [ 1 6 1 ) S ü fyan'ın hac emiri olarak sabah vakti geleceğini haber alınca h a c işini öne aldı. Bu yılda Il iya'da Muaviye'ye biat edildi. M usa b. Abdurrah­ m a n b ana Osman b. Abdu rrahman'dan naklen İsmail b . Ra­ ş i d ' i n şöyle dediğini anlattı : M uaviye daha önce Şam diyarın­ d a e l - E mir olarak anılırdı. Ebu Mü sh i r'den naklen bana Said b. Abdülaziz'in şöyle dediği anlatı l d ı : Ali (as.) Irak'ta M ümin­ l erin E miri olarak anılırken, Şam diyarı nda Muaviye, el-Emir olarak anılıyordu. Ali (as.) öldürülünce Muaviye'ye Müminle­ rin E miri adıyla hitap ediliyo rdu. [1 62]

H icretin 4 1 . Yılı M uaviye Kiife'de Bu Yılda Vuku Bulan Olaylar Bu yılda Hasan b. Ali (as.) hilafeti Muaviye'ye bıraktı ve M u aviye Kufe'ye giderek Kufeliler ona biat ettiler. Bu konudaki rivayetler: Abdullah b. Ahmed e l - Me rvezi bana babası, Süleyman, Ab­ dullah, Yunus ve Zührl'den naklen ş öyle dediğini anlattı : I rak-

Tiirih u 't-Taberi

1 79

lılar Hasan b. Ali'ye biat edince sürekli onlara : "Dinleyecek ve itaat e deceksiniz. Barıştıklarımla barışacak, savaştıklarımla savaşacaksınız," şartını dile getiriyordu. Hasan bu şartı ileri sürünce I raklılar tereddüde düştüle r ve : "Bu adam size sahip çıkmayacak, bu adam savaş istemiyor," dediler. Hasan (as.) hi­ lafet için biat aldıktan kısa bir süre sonra vuruldu. Bu darbe canını yakmıştı. Bu olay [H asan'ın] onlara olan kızgınlığını ar­ tırdı ve onu endişeye sevk etti. Bunun üzerine M uaviye'ye ya­ zarak ona şartlarını bildirdi. Dedi ki : " B u şartları kabul eder­ sen seni dinleyecek ve sana itaat edeceğim. B u şartları yeri ne getirmelisin." H asan'ın mektubu M uaviye'nin eline ulaştı. N i ­ tekim M u aviye daha önce altını imzaladığı beyaz b i r sahifeyi Hasan'a göndermiş ve " İ stediğin şartları yaz ve bana gönder. Senin şartların kabulümdür," diye bildirmişti. M ektup Hasan'a ulaşınca daha önce M u aviye'ye yazdığı şartların kat kat fazlasını yazdı ve yanında muhafaza etti. Mua­ viye d e H asan'ın (as.) mektubunu yanında muhafaza etti. Has a n (as.) ile M uaviye karşılaştıklarında, [ H asan] Muaviye'den gönderdiği mühürlü sahifedeki şartları yerine geti rmes ini is­ tedi. Ancak M uaviye imtina etti. "Bana gönderdiğin mektupta istediğin şartları kabul ediyorum," dedi. Hasan (as.) : "Ben de gelen mektubuna göre şartlar istedim. Zira bana açık senet [ 1 63] verdin ve bunun için taahhütte bulundu n," dedi. İki ta raf ara­ sında ihtilaf baş gösterdi. Ancak M u aviye, H asan'a (as.) taahhüt ettiği şartların hiçbirini yerine getirmedi. Diğer yandan Kufe'de toplandıklarında Amr b. el-As, M uaviye'yle konuşarak ona, çıkıp insanlara hitap etmesi için H asan'a emretmesini söyledi. Ancak M uaviye bunu hoş karşılamadı. " N e diye onun çı kıp ko nuşmasını istiyorsun ! " dedi. Amr: "Onun çıkıp ko nuş­ masını ve i nsanlar tarafından aczin i n görülmesini istiyoru m," dedi ve bu i steği nde ısrar etti. N i h ayet M u aviye çıktı ve insan­ lara hitap etti. Akabinde bir adama emir vererek çıkıp konuş­ ması için Hasan b. Ali'ye (as.) seslenmesini istedi. Adam : " Ey Hasan ! Kalk ve insanlara hitap et," dedi. H asan şehadet keli ­ m e s i n i s öyledikten sonra, üzerinde düşünmediği b i r konuda irticalen konuştu ve şöyle dedi: « Ey insanlar! Allah sizi evve-

180

Tarih u 't-Taberi

l i m izle hidayete erdirdi, ahirimizle kanlarınızı korudu. Bu dö­ nemin de bir sonu vardır ve d ünya sırayladır. N itekim Allah, Peygamber'ine şöyle buyurmuştur : "De ki. . . Bilm iyorum, belki de bu durum sizin için bir im tiha n d1r ve bir süreliğin e bir me­ tadtr. " 5 2 » Bunu söyleyince Muaviye : " Otur," dedi ve Amr'a olan şidd etli öfkesi bir türlü dinmedi : " B u, senin yüzünden oldu," dedi. Akabinde Hasan (as.) M e d i ne'ye döndü. Ömer bana Ali b. Muhammed'den naklen şöyle dediğini anlattı : H asan b. Ali (as.) Kufe'yi M uaviye'ye teslim etti. Mua­ viye rebtülevvelin bitimine beş gün kala -bir rivayete göre de cemaziyelevvelde- 4 1 yılında şehre girdi. ***

Kays b. Sa'd Muaviye'yle Kays b. Sa'd'ın Barışması Bu yılda Muaviye'yl e Kays b. Sa'd arasında sulh yapıldı. N i ­ tekim Kays, Muaviye'ye biat etm e kten imtina etmişti . B u konudaki rivayetler: Abdullah b. Ahmed bana babası, Süleyman b. el-Fazl, Ab­ dullah, Yu nus ve Zühri'den naklen şöyle dediğini anlattı : Ubeydullah b. Abbas, H asan'ın M u aviye'den aman istediğini öğrenince M uaviye'ye yazdı ve elin deki malların kendisine bı[1 64] rakılması kaydıyla aman diledi. M uaviye bu şartını kabul etti. M uaviye ona İbn Amir'i çok sayıda süvariyle gönderdi. Ubey­ dullah gece çıktı ve onlara iltihak ederek ordusunu terk ede­ rek başsız bıraktı. Ancak içlerinde Kays b. Sa'd vard ı. H asan (as.) da kendisi için birtakım şartlar koştu ve ardından M ua­ viye'ye biat etti. Şurtatü'l- Hamis de Kays b. Sa'd'ı başlarına ge­ tird i . Komutan ve asker olarak birb i rlerine söz vererek Ali'nin (as.) şiası için mal ve can güvenliğiyle fitne zamanında öldür­ düklerinden dolayı sorumlu tutulmama şartını ona kabul etti­ rinceye kadar M uaviye'yle savaşma taahhüdünde bulundular. M u aviye, Ubeydullah b. Abbas ve H asan (as.) ile mesel esini hallettikte n sonra, insanlar arasında en önemli oyun kuru52

Enbiya, 2 1 / 1 1 ı .

Tii rih u 't-Taberf

181

c u olarak bildiği v e komutası altında kırk bin asker bulunan Kays b . Sa'd meselesini çözmeye çalıştı. Muaviye, Amr ve Şam­ lılar onlara karşı konuşlandılar. M u aviye, Kays b. Sa'd'a haber gönderd i ve ona Allah'ı hatırlatarak: "Kime itaat etmek için savaşacaksın? Ona itaat ettiğin adam da bana b iat etti;' dedi. Ancak Kays onun karşısında yumuşamaktan imtina etti . Bu­ nun üzerine M uaviye ona altını i mzaladığı bir defter gönder­ di. "Bu d e ftere istediğin şeyleri yaz, kabul edilecektir," dedi. Ancak Amr, M uaviye'ye : "Ona bir ş ey verme ve onunla savaş;· dedi. M u aviye : "Sakin ol. Bunların hakkından gelinceye kadar kend i sayıları kadar Şamlılardan öldürecekler. O zaman haya­ tın ne anlamı var. Vallahi mecbur kalmadıkça onunla savaş­ mayacağım," dedi. Defter Kays'ın eline ulaşı nca Kays kendisi ve Ali şiası için cana ve mala verdikleri zarardan dolayı aman şartını talep etti. Ancak Muaviye'den h e rhangi bir mal talebi olmadı. M u aviye, Kays'ın şartlarını kabul etti. Böylece Kays ve maiyetindekiler onun itaatine girdiler. Fitne zuhur ettiğinde, beş kişi Arap dahileri sayılırdı. Bunlar Arap kanaat erbabı ve oyun kurucuları olarak kabul edilird i . B u nlar Muaviye b. Ebi Süfyan, Amr b. el-As, Mugire b. Şu'be, Kays b. Sa'd ve M ucir­ lerden Abdullah b. Büdeyl el-H uzai'dir. Kays ve İbn Büdeyl, Ali'nin (as.) yanındayken Mugire b. Şu'be ve Amr, Muaviye'nin yanında du ruyorlardı. Ancak M ugire b. Şu'be tahkim olayına kadar Tfü f'te uzlete çekilmişti. Tahkim olayında Ezruh'ta top­ landılar. Bazılarına gö re de Hasan (as.) ile Muaviye arasında sulh rebiülahir ayında yap ılmış ve Muaviye aynı yıl Kufe'ye cema­ ziyelevvel ayı nın başında girmiştir. B i r rivayete göre de re- [1 65] biülahir ayında girmiştir. Bu görüş Vakı di' nin görüşüdür. ***

Hasan ve Hüseyin'in Medine'ye Gitmek Üzere Kôfe'den Ayrılması Bu yılda Al i'nin (as.) iki oğlu H asan ve H üseyin KUfe'den ayrılarak M edine'ye intikal etmişlerdir.

182

Tlirih u 't-Taber/

B u konuda şöyle haber verilmiştir: Avane'den naklen Ziyad el-Bekkai'den bana anlatıldığına göre H asan (as.) ile M uaviye arasında M eskin'de sulh yapılın­ ca H asan insanlara hitap ederek ş öyle dedi : "Ey I raklılar üç şey beni sizden uzaklaştırd ı : Babamı öldürmeniz, beni vur­ manız ve eşyamı yağmalamanız." Ravi dedi: Ardından Hasan, H ü s eyin ve Abdullah b. Ca'fer maiyetleri ve ağırlıklarıyla Kü ­ fe'ye döndül er. Hasan, Küfe'ye dönüp de yarası iyileşince Küfe mescidine çıktı ve şöyle kon uştu : " Ey Küfeliler ! Komşularınız, misafirleriniz ve Peygamberinizin (sav.) Ehl-i beyti hakkında Allah'tan sakının! Onlar ki Allah o nları günahtan arındırdı ve onları tertemiz etti." Bunun üzerin e insanlar ağlamaya baş­ ladılar. Akabinde Medine'ye taşı ndılar. Ravi dedi : Basralılar, Dara B e cerd haracının ona verilmesine mani oldular ve " B i ­ zim feyimizdir," dediler. H asan, M edine yolundayken Kadi­ siye'de insanlar onu karşıladılar ve ona: " Ey Arapları zillete duçar eden adam ! " diye seslendiler. ***

H ariciler ve Muaviye Haricilerin Muaviye'ye Karşı Çıkışları Bu yılda Al i'nin (as.) döneminde uzlete çekilen H ariciler, Şehrezevr'de M uaviye'ye karşı başkal dırdılar. B u konudaki rivayet şöyledir: Avane'den naklen Ziyad'dan bana şöyle anlatıld ı : Hasan, [1 66] Küfe'den ayrılmadan M uaviye, Nuhayle'ye geldi. Bunun üze­

rine Şehrezevr' de Ferve b. N evfel el-Eşcai maiyetinde uzlete çekil miş ve beş yüz kişiden oluşan H arüriye Haricileri : "Şimdi şüphe konusu olmayan durum tahakkuk etti. Muaviye üzeri­ ne gidin ve ona karşı cihat edin," dediler. Bunlar başlarında Fe rve olduğu halde Küfe'ye geldiler. Muaviye onların üzerine Şamlılardan süvariler gönderdi. A n c a k [H ariciler] Şam s üva­ rileri n i hezimete uğrattılar. B u n u n üzerine M uaviye, Küfelile­ re : "Vallahi bozguncularınızı durdurmadığınız sürece benden size aman yoktur," dedi. Küfeliler H aricilere karşı çıktılar ve

Tii rih u 't-Taberf

183

onlarla savaştılar. Hariciler onlara : "Yazıklar olsun size ! Biz­ de n n e i stiyorsunuz? Muaviye s i z i n ve bizim düşmanınız değil mi? B ı rakın onunla savaşalım onu öldürürsek sizi düşmanı­ nızdan kurtarmış oluruz. O bizi öldürürse bizden kurtulmuş olursunuz," dediler. Küfeliler: " H ayır, vallahi sizinle savaşaca­ ğız," dediler. Hariciler: "Allah Nehrevan Savaşında öldürülen kardeşlerimize rahmet etsin. Onlar siz Kufelileri daha iyi bili­ yorlardı," dediler. Eşca' grubunun lideri olan Ferve'yi adamla­ rı azletti. Bunun üzerine başlarına Tay' dan Abdullah b. Hürr'ü getirdiler. Küfeliler onlarla savaştılar ve onları bertaraf ettiler. Muaviye Kufe'ye, Abdullah b. Amr b. el-As'ı vali olarak tayin etti. M u gire b. Şu'be ona geldi ve dedi ki: " KOfe'ye Abdullah b. Amr b . el-As'ı vali yaptın. Amr b . el-As'ı da M ısır'a tayin et­ tin. B öylece aslanın iki çenesi arasında kaldın." Bunun üzerine Muaviye, Abdullah'ı azlederek M u gire b . Şu'be'yi KOfe'ye ta­ yin etti. Amr, M ugire'nin Muaviye'ye s öylediğini haber alınca Muaviye'ye gitti ve şöyle ded i : " M ugire'yi Kufe'ye amil yap ­ tın. H aracı d a o n a m ı bağladın?" M u aviye : " Evet," dedi. Amr: "Mugire'yi haraç işlerine tayin edersen malı çarçu r edeceğin­ den ondan bir şey alamayacaksın. H a raç amili olarak senden korka n ve sakınan birini ata," dedi. Bunun üzerine Muaviye, Mugire'yi haraç işlerinden aldı ve namaz kıldırma görevi ne getirdi . M ugire, Amr ile karş ılaşınca o n a : "Abdullah aleyhin­ de M ü m i nlerin E miri'ne sen mi fikir b eyan ettin?" diye sordu. M ugire : " Evet," dedi. Amr: "Bu onun karşılığıdır," diye karşılık verd i. Bana anlatıldığına göre Ab dullah b. Amr b. el-As henüz Ku fe'ye gitmemiş ve görevine başlamamıştı. ***

B üsr b. Ertat Hasra Valisi B u yılda H u mran b. Eban, Basra'yı ele geçirdi. Bunun üze­ rine M uaviye, Büsr'ü üzerine gönderdi ve B eni Ziyad'ı öldür­ mesini e mretti. B u kon udaki rivayetler: Ö m e r b . Şebbe bana Ali b. M uh a mmed'den naklen şöyle dediğini anlattı : H asan b. Ali (as.) M u aviye'yle 4 1 yılının ba-

[1 67]

1 84

Td rih u 't-Taberf

şında sulh yapınca Humran b. Eban Basra üzerine yürüdü ve o rayı ele geçirip hakimiyetin i kurdu . Bunun üzeri ne Muaviye, B e ni Kayn'dan bir adamı göndermek istedi. Ancak Ubeydul­ lah b . Abbas onunla konuştu ve söz konusu kişiyi değil baş­ kasını göndermesini tavsiye etti. B u sebeple Muaviye, Büsr b. E rtat'ı onunla savaşmak üzere gönderdi. Ravi dedi: B üsr'e B eni Ziyad'ı öldürmesini em retti. M esleme b. Muharib bana ş öyl e anlattı : Büsr, Beni Ziyad'ın bazı oğullarını alıp hapse attı. B u s ı rada Ziyad, Fars bölgesin­ d e bulunuyordu. Ali (as.) onu o raya isyan eden Kürtler üzeri­ ne göndermişti. Ziyad onlara gali p geldi ve İ stahr'da i kamet etti. Ravi dedi: Bunun üzerin e Ebu B ekre bineğine binip Mua­ viye'ye gitti. Bunun için d e Büsr'den bir süre mühlet istedi. Büsr ona gidiş ve dönüş için b i r hafta mühlet verdi. Ebu Bekre yed i gün yol gitti ve hızlı gittiği için iki binek telef etti. M uavi­ ye'yl e konuştu ve Muaviye onlara d okunulmaması hususunda yazdı. Ravi dedi: Bazı üstatlarımız bana şöyle anlattılar: Ebu B ekre yedinci günde döndü. H e n ü z güneş doğmuştu. Büsr de Z iyad'ın oğullarını çıkarmış, onları öldürmek için güneşin batmasını bekliyordu. Zira süre bitmiş olacaktı . İnsanlar bu­ nun için toplanmış ve gözleri merakla Ebu Bekre'yi bekliyo r­ lardı. Derken asil bir at veya bir b eygi r üzerinde bir sancağın dalgalandığını ve bineğini yo rduğu görüldü. Sırtından indi ve elbisesinin kenarı ndan tutarak salladı ve tekbir getird i. İ n ­ sanlar da tekbir getirdiler. Adam yürüyerek geldi v e Ziyad'ın oğullarını öldürmeden Büsr'ün yanına yetişti ve ona M uavi­ ye'nin mektubunu verdi. Bunun üzerine Büsr onları serbest bıraktı. [1 68]

Ömer bana Ali b. Muhammed'den şöyle dediğini anlattı : Büsr, Basra minberi üzerinde Ali'ye (as.) sövdü. Sonra ·�nah adına soruyo rum. Kim doğru konuştuğumu biliyorsa tasdik ets i n . Kim de yanlış konuştuğu m u biliyorsa beni yalanlasın," dedi. Ebu Bekre : ·�nah için s öylüyorum biz seni yalancı ola­ rak biliyoruz," dedi. Bunun üzerin e Büsr emir vererek onun

Tôrihu 't-Taber/

185

boğdurulmasını emretti. Ancak Ebu Lülüe ed- Dabbi üzerine kapanarak mani oldu. Bunun üzeri n e Ebu Bekre ona yüz ce­ rib53 arazi ikta etti. Ravi dedi: Ebu B e kre'ye : " N e yapmak iste­ din?" dediler. 'J\llah adına bize sorduğu halde onu nasıl tasdik edebiliriz?" dedi. Büsr, Basra'da altı ay kaldıktan sonra ayrıldı. Muhafızların başına kimi getirdiğini d e bilmiyoruz. Ahmed b. Züheyr bana Ali b. M uhamm ed, Süleyman b. Bilal ve Carud b . Ehi Sebre'den naklen ş öyle dediğini anlattı : Hasan (as.) M u aviye'yle sulh yaptı ve akabi n d e M edine'ye gitti. Ar­ dından M u aviye, Büsr b. Ertat'ı Receb 41 yılında Basra'ya gön­ derdi. B u s ı rada Ziyad, Fars bölges i n d e bir kal eye çekilmişti. Muaviye, Ziyad'a: "Sende Allah'ın malı var. N itekim bir vila­ yetin başına getirildin. Elindeki malları teslim et," diye yazdı. Ziyad ona şöyle yazdı: "Benim yanımda maldan bir şey kal­ madı. Yanım daki malı gerektiği şekilde harcadım. Bir kısmını ortaya çıkacak badirelere karşı ku llanılmak üzere bazı (emin) kimselere emanet ettim. Artakalanı da M ü m i nlerin Emiri'ne (Allah'ın rahmeti onun üzeri nde olsun) gönderdim." M ua­ viye ona: "Bana gel, senin durumuna bakacağız ve icraatı nı değerlendireceğiz. Seninle anlaşabilirsek mesele yok, tekrar emin olan yerine dönersi n," diye yazdı. Ancak Ziyad ona git­ medi. Bunun üzerine Büsr, Ziyad'ın büyük oğullarını alıkoydu ve hapse attı. Bunlar, Abdurrahman, Ub eydullah ve Abbad'dı. Akab inde Ziyad'a şöyle yazd ı : "Ya M üminlerin Emiri'ne gi­ ders i n ya da oğullarını öldüreceği m ! " Ziyad ona şöyle yazd ı : "Bulun duğum yerden ayrılmayacağı m. Allah benimle adamın arasında hükmünü verecektir. Elinin altındaki oğullarımı öl­ dürürsen akıbet Allah'a dönüştür ve sizinle aramızda görü­ lecek b i r hesap vardır. Ve zulmedenler hangi akıbete uğraya­ caklarını yakı nda bileceklerd i r ! " Bunun üzerine Büsr, Ziyad'ın oğulları nı öldürmeye yeltendi. Ancak Ebu B ekre ona gitti ve şöyle d e d i : " Benim ve kardeşim i n evlatlarını alıkoydun. On­ lar masum çocuklar. Kaldı ki Hasan, M u aviye'yle yaptığı sulh anlaşmasında nerede olurlarsa olsunlar Ali'nin taraftarlarına aman verilmiştir. N e bu çocuklara n e d e babalarına karşı bir 53

1 cerib: 1 3 66 metre kareye tekabül eden b i r alan ölçüsüdür (çev.).

186

Tdrihu 't-Taberi

harekette bulunmaya hakkın yoktur ! " Büsr: "Senin karde­ ş i n i n zimmetinde mallar var ve b u malları teslim etm ekten imtina etmektedir," dedi. Ebu B e kre : "Onun zimmetinde b ir [1 69] ş ey yoktur. Kardeşimin oğullarına d o kunma. Be n s ana M uavi­ ye' den onların tahliyesine ilişkin yazı getireceğim,'' dedi. Büsr ona b irkaç gün mühlet verd i . "O nların tahliyesine ilişkin M ua­ viye' den bana yazı getirirsin. Aks i takdirde Ziyad, Müminlerin E miri'ne gitmezse onları öldüreceğim,'' dedi. Ravi dedi : Ebu B ekre M u aviye'ye gitti ve onunla Z iyad'la oğulları hakkında konuştu. M uaviye, Büsr'e yazarak bundan vazgeçmesini ve Ziyad'ın oğullarını serbest bırakmasını istedi. Bunun üzerine Büsr onları serbest bıraktı. Ahmed b. Züheyr bana Ali ve Sakif'ten yaşlı bir zattan nak­ len Büsr b. Ubeydullah'ın ş öyle d e diğini anlattı : Ebu B e kre, Kufe'de Muaviye'nin yanına gitti. M uaviye ona: "Ey Ebu Bek­ re ! Ziyaret için mi yoksa bir iş için mi bize geldin?" dedi. Ebu B e kre : "Yalan söylemem. B i r iş i ç i n geldim," dedi. Muaviye : " Ey Ebu B ekre ! Senin şefaatin kabul edilir, senin değerin var ve şefaat ehlisin. Senin talebin nedir?" dedi. Ebu Bekre: " Kar­ deşim Ziyad'a aman vereceksin ve evlatlarını tahl iye etmesi ve onlara dokunmaması için Büsr'e yazı yazacaksın,'' dedi. M u aviye : "Ziyad'ın çocukları için sana dilediğin gibi yazı yaza­ cağız. Ziyad'a gelince onun zimmetinde M üslümanların malı var. Onu teslim ederse ona dokunmayız,'' dedi. Ebu Bekre : " Ey M ü m i nlerin Emiri ! Onun zimmeti n d e mal varsa inşallah onu sana teslim etmekten kaçınmaz,'' dedi. Muaviye, Ebu Bekre için B üsr'e yazarak Ziyad'ın çocuklarına dokunmamas ını is­ tedi. Sonra Ebu Bekre'ye : " B ize b i r tavsiyen olacak mı?" dedi. Ebu Bekre : " Evet, ey Müminlerin E miri ! Sana tavsiyem şudur: Kendini kontrol et ve yönettiklerini gözet. Salih amel işleme­ ye bak. Zira büyük ve ağır b i r sorumluluk olan Allah'ın yarat­ tıkları üzerinde O'nun halifeliği görevini üstlenmiş bulunu­ yo rsun. Allah'tan sakın. Zira senin i ç i n aşamayacağın malum b i r son vardır. Peşinden seni sürekli bir şekilde takip eden melekler vardır. Eceline yaklaştığın ı ve yaptıklarından seni hesaba çekecek olana ulaşacağın ı u nutma. O senin halini sen-

Tdrih u 't-Taberi

187

den iyi bilir. Akıbet hesaptır ve tevkiftir. H içbir şeyi Allah'ın rızasına tercih etme.'' Ah med bana şöyle dedi: Ali bize Seleme b. Osman' dan şöy­ le dediğini anlattı : Büsr, Ziyad'a: "Gelmezsen senin oğullarını asacağı m ! " diye yazdı. Ziyad ona: " B u n u yaparsın çünkü sen bunun ehlisin. Seni gönderen de insan ciğerini yiyen kadının oğludur," diye yazdı. Bunun üzeri n e E b u Bekre bineğine bin­ di ve M uaviye'ye gitti. Ona: " Ey M u aviye ! İ nsanlar çocukları öldüresin diye sana biat etmediler ! " dedi. M uaviye: "Ne oldu, ey Ebu B ekre ! " dedi. Ebu B ekre : "Büsr, Ziyad'ın çocuklarını öldürmek istiyor," dedi. B u n u n üzeri n e M uaviye, Büsr'e: 'i\h­ koyduğun Z iyad'ın çocukların ı serbest b ırak;' diye yazdı. M u aviye, Ali'nin (as.) öldürü l m e s i n i n akabinde Ziyad'a [1 70] mektup yazarak onu tehdit etmişti. Ö m e r b. Şebbe bana Ali, Hibban b. M usa ve Mücalid'den naklen Şa'bi'nin şöyle dedi­ ğini anlattı : Ali (as.) öldürülünce M u aviye, Ziyad'a yazarak onu tehdit etti. B unun üzerine Ziyad bir konuşma yaptı ve şöyle d e d i : " N e hayret veri ci bir durumdur. İ nsan ciğeri yiyen kad ı n ı n oğlu, ni fakın mağarası ve "Ahzab"ın elebaşı banfl yazarak beni tehdit ediyor. Oysa b e n i ml e onun arasında doksan b i n askerin başında Resulullah' ı n (sav.) iki amcazadesi - İbn Abbas ve H asan b. Ali- var. Bunlar kılıçlarını omuzlarına almış ve geriye adım atmayacak insanlardır. Ama sıra bana gelirse b e ni güçlü bir kılıç erbabı olara k görecektir." N itekim Ziyad, Hasan b. Ali (as.) M uaviye'yle sulh anlaşması yap ın­ caya, M uaviye Ku fe'ye gelinceye ka dar Fa rs bölgesi valiliği n i sürdürdü. Ziyad b unun üzeri ne Z iyad Kalesi olarak b i l i n e n kaleye çekil di. ***

Abdullah b. Amir Basra Valisi Abdullah b. Amir'in Basra Valiliği ve Sicistan ve Horasan'ın Savaş İşlerine Tayin Edilmesi Bu yılda M uaviye, Abdullah b. Amir'i Basra valiliğine, Sicistan ve H o rasan'ın savaş işlerine tayin etti.

Tdrihu 't-Taberi

1 88

Abdullah b. Amir'in Basra valiliği n e getirilmesinin sebep­ leri ve valiliği döneminde vuku bulan olaylar: Ebu Zeyd bana Ali'den nakl e n ş öyle dediğini anlattı : M ua­ viye, Utbe b. Ehi Süfyan'ı Bas ra'ya göndermek istedi. Ancak İbn Amir onunla konuştu ve d e d i ki : " O rada mallarım ve ema­ n etlerim var. Beni oraya gö ndermezsen onları elimden ka­ çırmış olacağım." Bunun üzerin e M u aviye onu Basra'ya tayin etti. İbn Amir, Basra'ya 41 yıl ı sonunda geldi. Aynı zamanda H o rasan ve Sicistan da ona bağlandı. Abdullah muhafızlarının başına Zeyd b. Cebele'yi getirmek istedi. Ancak Zeyd görevi kabu l etmedi. Bir rivayete göre H abib b . Şihab eş-Şami'yi b u göreve getirdi. Başka bir rivayete göre d e Kays b . el-Heysem es-Sülemi'yi bu göreve atadı. Amr b . Yesribi ed-Dabbi'nin kar­ deşi U m eyre b. Yesribi ed-Dabbi'yi d e kad ı olarak atadı. Ebu Zeyd bana Ali b. M uhammed'den nakl en şöyle dedi(1 7 1 ) ğini anlattı : M uaviye' nin valisi İbn Amir'in valiliği dönemin­

de Yezid Malik el-Sahili - e l - H atim olarak bilinir, bu isimle anılması yüzüne bir darbenin isabet etmesinden dolayıdır.­ Sehm b. Galib el-Hüceymi'yle çıktılar ve köprünün yanına varınca B e ni Büceyr'den Ubade b. Kurs el- Leysi'nin -sahabi­ dir- namaz kıldığını gördüler. Onu tan ımadılar ve öldürdüler. Ardından da İbn Amir'den aman diledil er. Onlara aman verdi ve M u aviye'ye yazarak: "On ları senin zimmetine aldım," dedi. M uaviye ona: "Bu zimmeti ihlal ets e n ondan sorumlu olmaz­ sın," d iye yazdı. Ancak ikili İbn Amir azledilinceye kadar onun amanında kaldılar. ***

B u yılda Ali b. Abdullah b . Abbas, Ali (as.) öldürül meden önce doğdu. B u görüş Vakıdi'ye aittir. Ebu M a'şer'in görüşüne göre b u sene hac emirliğini Utbe b . E h i S ü fyan yaptı. Ahmed b . Sabit, b i r ravi ve İshak b. Isa'dan nakl e n bana rivayette bulundu. Vakıdi'ye gelince: Ondan anlatıld ığına göre şöyle demiştir: B u sene hac emirliğini Anbese b. Ehi Süfyan yaptı.

Tiirihu 't-Taberi

1 89

H icretin 4 2 . Yılı

( 1 72]

Bu Yılda Vuku Bulan Olaylar B u yılda M üslümanlar el-Lan gazasına çıktılar. Rum gazası­ nı da gerçekleştirdiler ve -ravilerin anlattıklarına göre- pat­ riklerinden bir grubu öldürdüler. B i r rivayete göre de Haccac b. Yus u f b u yılda doğmuştur. B u yılda M uaviye, M e rvan b. e l - H akem'i M edine'ye vali olarak atadı. M e rvan, Abdullah b. e l - H aris b. N evfel'i kadılığa getird i . M ekke'ye Halid b. el-As b. H i şam'ı tayin etti. Kufe'ye Mugire b. Şu'be'yi ve kadılığa da Şüreyh'i getirmişti. Basra'ya Abdullah b. Amir'i, kadılığa da Amr b. Yes ribi'yi atamıştı. Ab­ dullah b. Amir tarafından Horasan'a Kays b. el- H eysem tayin edildi. Ali b . M uhammed, M uhammed b . e l - Faz) el-Absi ve baba­ sından naklen şöyle dediği anlatı l d ı : M uaviye, Abdullah b. Amir'i Basra ve H o rasan'a tayin edince o da Kays b. el- H ey­ sem'i H o rasan'a tayin etti. Kays, H o rasan'da iki sene gö rev yaptı. Hamza b. Ebi Salih es-Sülemi, Ziyad b . Salih'ten naklen Kays' ı n H o rasan valiliği konusunda ş öyl e rivayet edilmiştir: Muaviye için işler yoluna girdikten sonra Kays b. el-Heysem'i H o rasan'a tayin etti. Daha sonra burayı İbn Amir'e bağlayınca İbn Amir, Kays'ı gö revi nde bıraktı. ***

Haricilerin Harekete Geçmesi N e h revan'da öldürülenlerden uzak duran ve bu savaşta ağır yaralanıp şifa bulan Hariciler, Ali b. Ebi Talib (ra.) tarafın­ dan affedilmişlerdi. Bunlar bu yılda harekete geçtiler. B u konuya dair rivayetler: H işam b. M uhammed, Ebu M ih n e f, Nadr b . Salih b. Habib, Cerir b. Malik b. Züheyr b. Cezime el-Absi ve Ubey b. Umare el-Absi'den naklen şöyle anlattı : H ayyan b. Zabyan es-Sülemi Hariciler gibi düşünüyordu. O da N e h revan'da yaralanan ve

(1 73]

190

Tdrihu 't-Taberf

Ali (as.) tarafından affedilen dört yüz Hariciden bi riydi. O ailesi ve aşiretiyle yaşamaya başladı. Ancak bir ay kadar bu şekilde devam ettikten sonra aynı görüşte olan bir grupla birlikte Rey tarafına geçtiler. O nlar, Ali'nin (kv.) öldürüldüğü haberi onlara ulaşıncaya kadar burada ikamet ettiler. Bunun üzerine H ayyan on küsur kişi olan ve aralarında Salim b. Re­ bia el-Absi'nin de bulunduğu arkadaşlarını çağırdı. Grup ona gitti. H ayyan Allah'a hamdüsenada bulunduktan sonra ş öyle dedi : " Ey M üslüman olan kardeşler! Bana ulaşan habere göre M urad' dan kardeşiniz İbn M ülcem, Ali b. Ebi Talib'i öldürmek için sabahın köründe Cemaat M escidine açılan kapının kar­ şısında pusu kurarak Ali'nın çıkışını beklemiş. Sabah namazı için kamet getirilince Ali çıkıp gelmiş. Bunun üzerine İbn M ül­ cem üzerine çullanarak kılıçla kafasına bir darbe indirmiş ve iki gece sonra ölmüştür." Salim b. Rebia el-Absi: 'J\llah onun kafasının arka tarafına kılıçla vuranın elini ko rusun (el ine sağlık) ! " dedi. Ravi dedi: G r u p birlikte Ali'nin (as.) öldürül­ mesinden dolayı Allah'a hamdetmeye başladılar. Allah Ali' den razı olsun, sözü geçen insanlardan razı olmasın, onlara rah­ met etmesin. Nadr b. Salih dedi : Daha sonra M us'ab b. ez-Zübeyr'in emirliği döneminde Salim b. Rebia'ya bu hususu sordum. Adam bana itirafta bulundu ve şöyle dedi: "Bir zamanlar on­ lar gibi düşünüyo rdum. Ancak o gö rüşten vazgeçtim." Biz de onun o görüşü terk ettiği ne kanaat getirdik. Bu ko nuyu ona hatırlattıklarında, bu konu onu üzüyo rdu. Ravi dedi: Hayya n b. Zabyan arkadaşlarına şöyle dedi : "Vallahi dünyada yaşaya n tek b i r kişi kalın caya kadar; gece ve gündüz, yıllar ve aylar ademoğlunun hayatında ne kadar d evam ederse etsin mu­ hakkak ona ölümü tattıracak, iyi kardeşlerinden ayrı düşü[1 741 recek ancak acizlerin onun için ağladığı, hüznünü ve sıkı ntı­ sını yaşayana devamlı zarar veren bu dünyadan ayıracaktı r. Allah'ı n rahmeti üzerinizde olsun ! H aydi şehrimize gidelim ve kardeşlerimize gidip onları iyiliği emretmeye, kötülükten sakındı rmaya, Ahzab'a karşı cihat etmeye davet edelim. Zira başımızda zalimler bulunduğu, h i d ayet yolu terk edildiği ve

Tiirih u 't-Taberf

191

kardeşlerimizin katilleri meclislerde emniyet içinde otu rd uk­ ları s ü rece bizim için mazeret yoktur. Allah bizi muzaffer kı­ larsa hidayete, rızaya ve doğru olana sarılacağız. Allah mümin topluluğun kalplerini ferahlatsın. Öldürülecek olursak da za­ limlerden ayrılacağımız için rahata kavuşacağız. Seleflerimiz bizim için örnektir." Adamları ona: " H epimiz senin söylediğini söylüyoruz ve görüşünü takd i r ediyoruz. Bizi şehrimize götür. Biz seninleyiz, yol göstericiliğine ve emrine tab iyiz." Bunun üzerin e H ayyan, Kufe'ye dönmek üzere adamlarıyla birlikte yola çıktı. Bu ko nuda şu beyitleri dile getirmiştir: Ey iki dost! Neh revdn 'da öldürülenlerden son ra bende sabır, teselli ve a rzu kalmadı, Tek a rzum kalabalık birliklerde harekete geçmek ve Allah 'a davet ederek O 'n a yalan söylememektir. Ka tırım Rey'in kemerini geçince artık ömrün son una kadar ona dönecek değilim. Yardımcılarım az da olsa yakında seyredeceğim ve seyreden/erle beraber ikin izi rezil etmeyeceğim.

Ravi d e d i : Hayyan geldi ve Kufe'ye girdi. Muaviye, Kufe'ye girin ceye kadar da orada kaldı. Akabinde M uaviye, Mugire b . Şu'be'yi Kufe'ye vali olarak gönderdi. M ugire esenlik içinde yönetmeyi severdi. İ nsanlara da güzel davranırdı. Kimseni n heva v e hevesini araştırmazdı. Hatta ona gelip: "Falanca Ş i a gibi, falanca da H a riciler gibi düşünür," denilerek şikayette bulunulurdu. Ancak o: "Allah daima, ihtilaf halinde olmanızı takdi r etmiştir, ihtilafları hakkında Allah kulları arasında hük­ münü verecektir," diyo rdu. Bu sebeple insanlar onun yöneti­ minde emniyet içinde yaşıyordu. Hatta Hariciler bile buluşup kardeşlerinin Nehrevan'da başlarına gelenleri anarak: Yerin­ de oturmanın zarar ve zulüm; kıble ehline karşı cihattaysa fa­ zilet ve sevap vardır. Ebu M i hnef dedi: Nadr b. Salih bana Ubey b. Umare'den nakl e n şöyle anlattı : Hariciler M u gire b . Şu'be'nin valiliği dö­ neminde üç kişinin liderliğine sığındılar. Bunlardan biri de M üstevrid b. Ullefe'ydi. Üç kişiyle b i rl i kte çıktı ve Dicle kena­ rın daki Cerceraya'ya doğru gitti.

192

[ 1 75]

Tiirih u 't-Taberi

Ebu M ihnef dedi : Al- i Amir b. Cüveyn'den Ca'fer b. H uzeyfe et-Tai bana M uhill b. Halife' den şöyl e anlattı : Hariciler M u gire b. Şu'be döneminde üç kişi n i n liderliğinde toplandılar. Bun­ lar Teym er- Ribab'dan M üstevri d b . Ullefe, Hayyan b. Zabyan es-Sül emi ve M uaz b. Cüveyn b . H u sayn et-Tfü es-Sinbisi'yidi. B u zat Ali'nin (as.) Nehrevan'da öldürdüğü Zeyd b. Husayn et-Tai'nin amca oğluydu. M uaz b. Cüveyn b. Husayn et-Tfü ise Hari cilerin ölüleri aras ında yaralı ku rtulan ve Ali'nin (as.) affettiği dört yüz kişiden b iriyd i . B u nlar Hayyan b. Zabyan es-Sülemi'nin evinde toplandılar ve kendi aralarında danı­ şarak başlarına kimi getireceklerini görüştüler. M üstevrid o nlara şöyle dedi : "Ey M üslümanlar ve müminler! Allah size sevdiğinizi görmeyi nasip etsin, sevmediğinizi sizden uzak ets i n . İstediğinizi başınıza getirin. Hain bakışları ve kalplerin gizlediğini bilen Allah'a yem i n olsun ki sizden kim bana emir olursa olsun benim için fark etmez. İ stediğimiz dünyanın şe­ refi değildir. Zaten bu dünyada kalıcı olmanın imkanı yoktur. Bizim istediğimiz ebedi alemde ebediyettir." Hayyan b. Za­ byan da şöyle dedi : "Bana gelince b e n i m buna ihtiyacım yok. Ben sana ve kardeşlerimden her birine razıyım . Bakın içiniz­ den kimi isterseniz onun ismini söyleyin, ona ilk biat edecek olan benim." M uaz b. Cüveyn b. H usayn ise şöyle dedi : " İkiniz M ü slümanların büyükleri ve nesep olarak da salih ameliniz, dindarlığınız ve değeri nizle üstün ol manıza rağmen böyle söylüyorsanız M üslümanların başına kim geçecek? Kaldı ki herkes bu işi yapamaz. M üslümanlar üstünlükte eşit olurlar­ sa onların başına geçecek olanın savaşmayı en iyi bilen, dinde en fakih olan ve üstlendiği görevi e n iyi taşıyabilecek kişi ol­ malıdır. İ kiniz Allah'a hamdolsun bu işe layıksınız. Biriniz bu işi üstlenin.'' İkili: "Sen b u işi üstlen. Biz sana razıyız. Allah'a hamdolsun. D i ninde ve görüş ünde kam i l bir insansın," dedi. M uaz o n lara : " İ kiniz yaşça benden büyüksünüz. Biriniz bu gö­ revi üstlensin," dedi. Bu kez de hazır bulunan Hariciler top ­ luca dedil er ki : "Üçünüze razıyız. İ ç i nizden istediğinizi başa getirin." Ancak üçünden her biri diğerlerine: "Sen üstlen, ben sana razıyım ve bu işe istekli değilim," diyordu. Bu müzakere

Tarih u 't-Taberf

193

böyle uzayınca H ayyan b. Zabyan ş öyle d e d i : " M uaz b. Cüveyn : İkiniz benden yaşça büyük olduğunuz için üstünüz olmak is­ tem iyorum," dedi. Ben de sana, bana dediğin gibi diyorum, benden yaşlı olduğun halde senin üstün olmak istemiyorum . Bana elini v er, sana biat edeyim," dedi. B un un üzerine M üs ­ tevrid elini verdi v e Hayyan'ın biati n i aldı. Ardından Muaz b. Cüveyn ona biat etti. Sonra da bütün topluluk ona biat ettiler. Bu olay cemaziyelahirde gerçekleşti. Grup ayrıca hazırlık yapmaya, hazır olmaya ve 4 3 yılının şaban ayı başında yola [1 76] çıkmaya söz verdiler. ***

B i r rivayete göre de bu yılda Büsr b . E rtat el-Amiri Medine, M e kke ve Yemen üzerine yürüdü ve bu seferinde birçok M ü s ­ l ü m a n ı öldürdü. B u görüş Vakıdi'nin görüşüdür. B u s e ferin tarihi konusun­ da Vakıdi'ye muhalefet edenlerin görüş ünü daha önce zikret­ mişti m . Vakıdi' nin anlattığına gö re Davud b . H ayyan ke ndisine Ata b. Ebi M e rvan' dan şöyle nakletmiştir: B ü sr b. Ertiit, Medine' de bir a y kaldı v e insanları araştırdı. O na, her k i m i çin: "Bu Os­ man'a karşı hası mlarına yardımcı olmuştur," denildiyse onu öldürd ü . Ata b . E bi M e rvan şöyle dedi: Hanzale b. A l i el-Eslemi bana şöyl e haber verd i : Büsr, Beni Ka'b' dan bir grubu çocuklarıyla birlikte kend ilerine ait kuyunun yanına gördü ve onları kuyu­ ya attı. ***

Ziyad'ın Muaviye'ye Gitmesi

Bu yılda Ziyad, Muaviye'ye gitti. Ömer bana Ebü'l-Hasan ve Süleyman b. Erkam'dan şöyle anlattı : Ziyad, Fars bölgesin­ den M u aviye'ye gitti. Ziyad getirdiği malları ona teslim etti ve onunla barıştı. Ziyad, Fars kal elerinden birine çekildikten sonra geldi. Ömer bana Ebü'l- Hasan ve M esleme b . M uharib'den şöyle

194

Tdrih u 't-Taberf

dediğini anlattı : Abdurrahman b. Ebi Bekre, Ziyad'ın Bas­ ra' daki mallarına bakıyordu. Ziyad'ın mallarının Abdurrah­ m a n ' ı n elinde olduğu M uaviye'ye h a b e r verildi. Ziyad, Ab­ durrahman'ın elinde bulunan malları için endişe ettiğinden Abdurrahman'a yazarak mallarını m uhafaza etmesini s öyledi. M u aviye de vali Mugire b. Şu'be'ye yazarak Ziyad'ın malları­ nı araştırmasını istedi. M ugire geldi ve Abdurrahman'ı yanı­ na alarak: "Baban bana kötülük ettiyse de Ziyad iyilik yaptı," dedi. M uaviye'ye de: ''Abdurrahman'ın elinden almam caiz olan bir şeye rastlamadım," d iye yazdı. M uaviye, Mugire'ye : "Ona işkence yap," diye yazdı. Ravi dedi: Bazı üstatlar ş öyle dediler: M u aviye ona yazınca M u gire, Abdurrahman'a işkence yaparak kendini mazur göstermek, M uaviye'ye emrini yerine getirdiğini il etmek istedi. Ancak Abd urrahman'a da: "Amca­ nın sana korumanı emrettiği şeyleri yanında tut," dedi. M ugi­ re, Abdurrahman'ın yüzüne b i r ipek kumaş parçası koydu ve üzeri ne su püskürttü. Kumaş parçası yüzüne yapışınca ken[1 77) dinden geçti. Bu eylemi üç kere tekrarladı v e akabinde o nu serbest bıraktı. M uaviye'ye d e : "Ona işkence yaptım ancak bir şey elde edemedim," diye yazdı ve Z iyad'ın ona olan iyiliğini un utmadı. Ömer bana Ebü'l- Hasan ve Abdülmelik b. Abdullah es-Se­ ka � 'den naklen Sakifl i bazı yaşlı zevatı n şöyle dediklerini an­ lattı : M u gire, Muaviye'nin huzuruna girdi. Muaviye ona baktı ve ş öyle dedi: Kişi sırrım birilerine tevdi edecekse o n u tevdi edeceği kişi sadık bir dost olmalıdır. Sır vereceksen onu sır olarak saklayacak, nasihat edecek birine vereceksin ya da sır vermeyeceksin.

M u gire şöyle dedi : Ey M üminlerin E miri ! Sırrını bana tevdi edersen beni nasihat eden b i r müşfi k ve sağlam bir emanet ehli olarak göreceksin. Ey M ü m i nlerin E miri ! Bu sır ne olabi­ lir? M uaviye : "Ziyad aklıma geld i . Onun Fars diyarında kalıp gelmekten imtina etmesini hatırlayarak uykum kaçtı," dedi.

Tii rih u 't-Taberf

195

Mugire, Ziyad'ın ehemmiyetini küçümsemek isteyerek: " Ey M ü m inlerin E miri ! Ziyad o kadar önemli değildir," dedi. Mua­ viye ş öyle ded i : "Cimanın en kötüs ü acizliktir. Bir Arap ün­ lüsü, elinde mallar var ve Fars kalelerine kendisini kapattı. B i rtakı m tedbirler almakta ve tuzaklar kurmaktadır. Bu aile­ den birine biat edeceği nden emin değilim. Hileyl e bana savaş açması muhtemeldir." Mugire : " Ey M ü m i nlerin Emiri ! Ona gitmeme izin verir misin?" dedi. M uaviye : " Evet, git ve ona karşı nazik ve yumuşak ol," dedi. Ard ı n dan Mugire, Ziyad'a gitti. M ugire'nin kendisine geldiğini haber alınca: "M uhak­ kak önemli bir iş için gelmiştir," d iyerek girmesine izin verdi. Mugire b i r holde güneşte oturmakta olan Ziyad'ın yanına gir­ di. Ziya d : " Başarılı bir öncü ! " dedi. M ugire : " Ey Ebu Mugire ! Haber sana ulaşacak. Muaviye endişeye kapılınca beni sana gönd erdi. H asan' dan başkasının bu i ş e tevessül edeceğini bil­ miyo rdu. Hasan, Muaviye'ye biat etti. S e n d e işler rayına otur­ madan kendin için bir şey al. Aksi takdirde M uaviye senden müstağni olacak," dedi. Ziyad: "Bana akıl ver. En uzak hedefe atış yap ve lüzumsuz şeyleri geç. Zira müşavir emanet ehlidir," dedi. M ugire şöyle dedi : "Halis görüş, acı olabilir. Su karıştı­ rılmış sütün tadında hayır yoktur. B e n i m görüşüm ipini onun ipine bağlaman ve ona gitmendir." Ziya d : " Bakayı m. Allah'ın dediği olur," dedi. Ömer bana Ali'den naklen M esleme b. M uharib'in şöyle dediğini anlattı : Ziyad kalede bir yıldan fazla kal dı. Muaviye [1 78] ona şöyle yazd ı : " Kendini neden helak ediyorsun. Bana gel ve bana b ilgi ver. To pladığın vergilerden sana ne kadar ulaştı, ne kadar elinden çıktı ve ne kadarı sende kaldı? Sana aman veriyorum. Dilersen b!zim yanımızda ikamet edersin. Dilersen tekrar emniyetli olan yerine dönebilirsin." Bunun üzerine Ziyad, Fars diyarından yo la çıktı . M u gire b. Şu'be, Ziyad'ın M uaviye'ye gitmeye karar verdiğin i haber alınca Ziyad he­ nüz çıkmadan kendisi yola çıktı. Z iyad İ stahr'dan Errecan'a, oradan da M ahbehzazan'a geçti. Oradan da Hulvan güzerga­ hından M edain'e ulaştı. Bunun üzerine Abdurrahman, Mua­ viye'ye giderek Ziyad'ın gelişini haber verdi. Arkasından da

196

Tc'irih u 't-Taberf

Z iyad, Şam'a ulaştı. M ugire de b i r ay sonra ulaştı. Muaviye ona: " Ey M ugire ! Ziyad senden b i r aylık mesafe daha uzakta olmasına rağmen ve ondan ö n ce çıktığın halde senden önce gel d i . Akil adam akil adamla konuşursa onu ilzam eder," de­ d i kten sonra "Dikkatli ol ve bana sır verme," dedi. M ugire : "Ziyad, ziyade ümidiyle geld i . Bense noksanlık ko rkusuyla geld i m . Yürüyüşümüz buna göreydi," dedi. Ravi dedi : M uavi­ ye, Ziyad'a Fars diyarının malları n ı n neticesini sordu. Ziyad ona, mallardan bir kısmını Ali'ye (ra.) taşıdığını, bir kısmını da infak etmesi gereken yerlere infak ettiğini anlattı. M uaviye, infak ettiklerinde ve elinde kalanlarda onu tasdik etti. Elinde kalanları da ondan teslim alarak: "Sen bihakkın halifeleri m i ­ zin eminiydin;· dedi. Ömer bana Ali' den naklen ş öyle dediğini anlattı : Ebu M i h ­ nef, Ebu Abdurrahman el-İ sbahani, Seleme b. Osman, B eni Temim'den yaşlı bir zat ve diğer güvenilir bazı raviler bize ş öyle anlattılar: Muaviye, Fars diyarında bulunan Ziyad'a ya­ zarak kendisine gelmesini istedi. Bunun üzerine Ziyad, Fars bölgesinden çıktı ve maiyetinde M i n cab b. Raşid ed- Dabbi ve Harise b. Bedr el-Gudani vardı. M u aviye, Abdullah b. H azim'i b i r grupla birlikte Fars bölgesine göndererek: "Belki yolda Ziyad'la karşılaşırsın. Onunla karş ılaşırsan onu al ve gel," dedi. İ bn Hazim Fars diyarına gitmek üzere yola çıktı. Bazıla­ rına göre Ahvaz Çarşısında onunla karşılaştı. Bazılarına göre d e Arcan'da onunla karşılaştı . İbn H azim, Ziyad'ın bineğinin yularını tutarak: "Ey Ziyad, i n yoksa elini yulara bağlarım," dedi. Bunun üzerine M incab b. Raş i d ona: "Ey Sevda'nın oğlu çekil yoksa (asıl ben senin) elini yulara bağlarım," dedi: Bir [1 79] söyle ntiye göre de İbn Hazim onlara rast geldiğinde Ziyad oturuyordu. İbn Hazim onunla kaba ko nuşunca M incab ona sövdü. Ziyad da ona: " Ey İ b n Hazim ne istiyorsun?" dedi. İbn Hazim: "Basra'ya gelmeni i stiyorum," dedi. Ziyad: "Zaten Bas­ ra'ya gel iyorum," dedi. Bunun üzeri n e İ b n H azim, Ziyad karş ı­ sında mahcup oldu ve ayrıldı. Bazıları da şöyle derler: Ziyad ve İ b n H azim, Arcan'da karşılaşınca aralarında bir tartışma oldu. Ziyad ona: " Muavi-

Tiirih u 't-Taberf

197

ye'nin amannamesi bana geldi. Ona gidiyo rum. İ şte mektu­ bu ! " dedi. İbn Hazim: "Müminlerin E miri'ne gidiyo rsan sana diyecek b i r şey yok," dedi ve ayrılarak Sabı1r'a giderken Ziyad da Mahbehzazan'a gitti. Ardından da M uaviye'ye gitti. M uavi ­ ye ona Fars d iyarının mallarını sordu. Ziya d : "Erzak, atiyyeler ve merkeze taş ınanlar şeklinde harcadım. Geride kalanları da emanet olarak bazı kişilere verdim," dedi. Muaviye (kendisine inanmayarak) tekrar tekrar bunları s o runca aralarında Şi'be b. el- Kil'am'ın da bulunduğu söz konusu kişilere yazarak: "Size tevd i ettiğim emanetleri tezekkü r edin ve 'Biz emaneti göklere, arza ve dağlara arz ettik. A n ca k onlar onu taşımaktan im tin a ettiler!'5 4 ayetini hatı rlayın d a o nları muhafaza edin," dedi. M e ktuplarda emanetlerin meblağın ı da yazdı ve mek­ tupları kendi elçisiyle gönderdi. Elçiye, bu haberi Muaviye'ye ulaştıracak kimselerle de temas kurmasını söyledi. Elçi bu işi açığa vurunca haber yayıldı. Bunun üzerine derdest edilerek M uaviye'ye götürüldü. M uaviye, Ziyad'a: "Beni kandırmadıy­ san bu mektuplara ihtiyacım var. Artık dil ediğin şeylerle be­ nimle uzlaşabilirsin," dedi. Ziyad elinde olduğunu söyled iği mallar ka rşılığında M uaviye'yle anlaştı. M uaviye de kabul etti . Ziyad ş öyle dedi : "Ey Müminlerin E miri ! Valilik görevinden önce malım vardı. İsterim ki o mal kalsaydı, valilik döneminde elde ettiğim olmasayd ı ! " Akabinde Ziyad, Kı1 fe'de ikamet et­ mek için M u aviye'den izin istedi. M u aviye izin verdi ve Ziyad, Kı1fe'ye gitti . M ugire ona saygı gösteriyor ve takdir ediyord u. M uaviye, M ugire'ye yazarak: "Ziyad, Süleyman b. Surad, H ucr b. Adi, Şebes b. Rib'i, İbnü'l- Kevva ve Amr b. el- Hamık'ı cema­ at namazlarına al," dedi. Bu grup M ugire ile birlikte namazda bulunuyo rlardı. Ö m e r b. Şebbe bana Ali ve Süleyman b . Erkam'dan şöyle dediği n i anlattı : Bana haber verildiğine göre Ziyad, Kı1fe'ye geldi. N amaz vakti girince Mugire o n a : "Öne geç ve namazı kıld ı r," dedi. Z iyad: "Kıldırmam. Vilayetinde namazı kıldırmak [1 80] senin hakkındır," dedi. Ravi dedi: B i r kere Z iyad, M ugire'nin yanına girdi. M ugire'nin yanında eşi Ü mm ü Eyyı1b bint U mare 54

Ahzab, 3 3 / 8 2 .

198

Tiirih u 't-Taberf

b. U kb e b . Ebi M uit vardı. M ugire o n u yanına oturttu ve " Eb fı M ugire'den sakınma;• dedi. M ugire ölünce henüz genç o lan bu eşiyle Ziyad evlendi. Ziyad ken disine a i t filin getirilmesini s öylerdi. Fil getirilir ve durdurulur, Ümmü Eyyfıb da onu sey­ rederdi. Bu yüzden ona Ebü'l- Fil denirdi. ***

B u y ı lda hac emirliği görevi n i Anbese b. Eb i Süfyan icra etti. Ahmed b. Sabit bana bir ravi ve İ shak b. isa'dan naklen Ebfı M a'şer'den öyle nakletti. [1 8 1 ]

H icretin 4 3 . Yılı Bu Yılda Vuku Bulan Olaylar Bu yılda vuku bulan olaylardan b i ri de Büsr b. E rtat'ın Rumlar üzerine gitmesi, kış ı Rum d iyarında geçirmesi ve Kos­ tantiniye'ye kadar ulaşmasıdır. Vakıdi'nin bu görüşünü b ir kısım tarihçiler reddetmiş ve " Büsr h i çbir zaman kışı Ru m di­ yarında geçirmemiştir," demişlerdir. B u yılda Ramazan Bayramı gü nünde Amr b. el-As, M ısır' da ölmüştür. Amr daha önce Ömer b. e l - H attab (ra.) dönem inde dört yıl, Osman döneminde d e dört yıldan iki ay eksik süreyle M ı s ı r valiliği yapmıştır. M uaviye döneminde de iki yıldan b ir a y eksik süreyle bu görevde bulunmu ştur. Yine bu yılda Muaviye, babasının ölümünden sonra Abdul­ lah b . Amr'ı M ısır valiliğine getirmiştir. Vakıdi'ye göre Abdul­ lah iki seneye yakın bu görevi icra etmiştir. B u yılda M uhammed b. M esleme safer ayında Medine'de vefat etti. Onun namazını M e rvan b . e l - H akem kıldırdı. ***

Müstevrid b. Ullefe el-Harici M üstevrid b. Ullefe el-Harici'nin Öldürülmesi H işam b. M uhammed'in anlattığın a göre Müstevrid b. U l ­ lefe e l - H arici bu yılda öldürülmüştür. B azılarına göre de 4 2 yılında öldürülmüştür.

Tdrih u 't-Taberf

199

B u kon udaki rivayetler: Daha önce N ehrevan Savaşında ya ral ı olarak kurtulan H a ­ ricil erin toplandıklarını v e onlardan Rey'e yönelen v e i s i m ­ lerini zikrettiğim üç kişiye bağlananları anlatmıştı m. Bu üç kişiden b i ri M üstevrid b. Ullefe'ydi. O nların Müstevrid'e biat ettiklerini, 4 3 yılı Şaban ayının başında yola çıkmak için söz­ leştiklerine değinmiştik. H işam, Ebu M ihnef, Ca'fer b. Huzeyfe et-Tal ve Muhill b. Halife'den naklen şöyle anlattı : Kabisa b. ed-Demmun -M ugi­ re'nin koruma şefiydi-, Mugire b. Şu'be'ye giderek şöyle dedi: "Şemmer b. Ca'vane el-Kilabi bana geldi ve Haricileri n Hayyan b. Zabyan es-Sülemi'nin evinde toplanıp kendi aralarında sözleştiklerini ve şaban ayı başında sana başkaldıracaklarını haber verdi." Bunun üzerine M ugire, Kabisa b. ed-Demmun'a [1 82] -Sakif'in müttefiki olup aslen Hadramilt'tan Sadifli olduğu rivayet edilir-: "Emniyet kuvvetleriyle H ayyan b. Zabyan'ın evin e git ve evi kuşatarak onu bana getir;· dedi. Nitekim onlar H ayyan'ı Haricilerin emiri olarak görüyorlardı. Kabisa emniyet ekibi ve çok sayıda ahaliyle harekete geçti. H ayyan b. Zabyan ansızın ve hiçbir şeyden haberi olmadığı halde evinde baskına maruz kaldı. Yanında Muaz b. Cüveyn ve yirmi kadar arkadaşı vardı. Onun zevcesi -evladının annesi olan cariye- ayaklandı ve kılıçlarını alarak yatağın altında sakladı. Adamlar kılıçla­ rı na davrandılar ancak kılıçları bulamayınca teslim oldular. Kabisa onları derdest ederek Mugire b. Şu'be'ye götürd ü. Mu­ gire onlara : "Siz i Müslümanların gücünü bölmeye sevk eden sebep nedir?" dedi. Onlar: "Böyle bir n iyetimiz yoktur," dediler. M ugire : "Aksine buna niyet ettiğinizi haber aldım. Sizin toplu halde olmanız da bunu doğruluyor," dedi. Onlar: "Bu evde top­ lanmamızın sebebi Hayyan b. Zabyan'ın bize Kur'an okutma­ sıdır. Onun evinde toplanıyoruz ve Kur'an okuyoruz," dediler. M ugire : " O nları hapse atın," dedi. Grup yaklaşık bir yıl hapiste kaldı. Adamları, onların tutuklandıklarını öğrenince tedbirli davranmaya başladılar. Liderleri M üstevrid b. Ullefe çıktı ve Hire'de Kelb kabilesinden Adesilerin konağı civarında bir evde konakladı ve adamlarına haber verdi. Ona gidip gelmeye

200

Tarih u 't-Taberf

ve hazırlık yapmaya devam ediyorlardı. Arkadaşlarının ona gi­ dip gelmeleri artınca Müstevrid b. Ullefe et-Teymi onlara : " B u mekandan ayrılalım. Yerinizin keşfedilmeyeceğinden e m i n değilim;· dedi. Bunun üzerine bir kısmı falanca yere gidelim derken bir kısmı da falan yere gidelim, dediler. Derken Hac­ car b . Ebcer ve akrabalarından bir grupla birlikte bulunduğu evde n, onları yukarıdan gördü. Tam bu sırada iki atlı geldi ve Haricilerin bulunduğu eve girdi. Derken daha hızlı olan iki atlı daha geldi ve onlar da eve girdiler. Çok geçmeden bir atlı daha geli p eve girdi. Arkasından bir kişi daha geldi ve içeri girdi. Bu durum onun ilgisini çekti. Onların çıkışı yaklaşmıştı. Haccar, [1 83] bebeğini emziren evin kadınına: " B u eve giren atlılar kim­ dir?" dedi. Kadın: "Kim olduklarını bilmiyorum, ancak bu eve sürekl i yayalar ve atlılar gidip geliyo r. Günlerdir bu durumu garip karşılıyoruz. Zira bunların kim olduklarını bilmiyo ruz, " dedi. Bunun üzerine Haccar atına b indi, onun kölesi de onunla çıktı. H accar ilerleyerek söz konusu evin kapısına kadar gitti. Kapıda Haricilerden bir adam vardı. Onlardan kim kapıya ge­ lirse kapıda bekleyen gidip lidere haber verir ve içeri almak için onun iznini alırdı. Onların tanıdığıysa izin almadan içeri girerdi. Haccar kapıcıya gidince kap ı cı onu tanımadı ve ona: "Sen kimsin, Allah'ın rahmeti üzerin e olsun ! Ne istiyorsun?" dedi. Haccar: 'J\rkadaşımla görüşmek istedi m," dedi. Kapıcı : 'J\dın nedir?" diye sordu. " Haccar b. Ebcer," dedi. Kapıcı: "Ye­ rinde kal, senin için onlardan izin alıp geleyim," dedi. Haccar: "Gir ve yol göster," dedi. Adam içeri girince Haccar da süratle onu takip etti ve büyük bir sofanın kapısına kadar gitti. Kapı­ cı adamların yanına girmiş ve onlara: "Tanımadığım bir adam geldi. Senden izin istiyor. Onu tanımadığım için ona: "Kimsin?" dedim. Adam: "H accar b. Ebcer;· dedi. Haccar onların : " H accar b. Ebcer mi? Vallahi hayırlı bir iş için gelmemiştir," diye endi­ şe içinde söylendiklerini işitti. B u s özleri işitince dönmek ve onlar hakkındaki merak ve tereddüdünde bununla yetinmek istedi. Ancak onları görmeden ayrılmaktan imtina etti ve iler­ leyerek sofanın kapısında durdu ve "Selamün aleyküm;' dedi. Onlara baktı ve kalabalık olduklarını gördü. Silah ve zırhları da

Tdrih u 't-Taberi

201

görünüyordu. Onlara: 'i\.llah sizleri hayır üzere toplasın! Afiyet içinde olasınız. Kimsiniz?" dedi. Teym er- Ribab'dan Ali b. Ebi Şemmer b. H usayn -Nehrevan gü nünde kaçan sekiz Hariciden biri olup Arapların ünlü silahşoru, ahit ve hayırlı bir kiş iydi­ ona: " Ey H accar b. Ebcer! Haber almak gayesiyle geldiysen aradığını buldun. Başka bir amaçla geldiysen gir ve bize niçin geldiğini söyle," dedi. Haccar: "Girm e m e gerek yok," dedi ve oradan ayrıldı. Bunun üzerine birbirleri n e : "Bu adama yetişin ve onu alıkoyun. Zira sizi ihbar edecek," dediler. Bunun üze­ rine onlardan bir grup onun peşine düştüler. Güneş batmak üzereydi . Yanına vardıklarında atına b i n mişti. Ona: "Bize söyle bakalım, kimsin ve niçin geldin?" dediler. Haccar: "Sizi korku ­ tacak veya endişelendirecek bir şey için gelmedim;' dedi. Ona: "Bekle sana gelelim ve seninle ko nuşalım. Ya da sen bize gel ve bize haber ver. Biz de sana durumumuzu anlatıp işimiz hak­ kında bilgi verelim," dediler. Haccar: " N e ben size yaklaşırım ne de sizden biri bana yaklaşsın," dedi. Ali b. Ebi Şemmer b. [1 84] Husayn : " B u gece bize iyilik yapıp bizim hakkımızda bilgi ver­ meyeceğine dair söz veriyor musun? Zira yakınlığımız ve hu­ kukumuz vardır;' dedi. Haccar: "B u gece ve daima benden yana emniyettesiniz," dedi ve ayrılarak Kı1fe'ye gitti ve yakınlarını da götürdü. Diğerleri : "Bu adamın bizi ihbar etmeyeceğinden emin değiliz. H emen buradan ayrılalım," dediler. Bunun üze­ rine akşam namazını kıldılar ve Hire'den ayrılarak her biri bir tarafa gitti. Ayrılırken liderleri onlara : " Beni Seleme'den Süleym b. Mahdı1c el-Abdi'nin evinde bana yetişin," dedi. Hi­ re'den çıkarak Abdülkays'a kadar gitti ve Beni Seleme'ye vardı. Sonra hısmı Süleym b. Mahdı1c'a haber gönderdi. Süleym geldi, yanındaki beş veya altı arkadaş ıyla birlikte onu eve aldı. H accar b. Ebcer yerine döndü. Onun, sultana veya insanlara kendileri hakkı nda ifşaatta bulunduğuna dair haber bekliyor­ lardı. Ancak o hiç kimseye bir şey söylemedi, ondan hoşlanma­ yacakları bir haber almadılar. Ancak M u gire, Haricilerin ona başkaldıracakları ve kendi­ lerinden b ir adamı başlarına getirdiklerini haber aldı. Bunun üzerin e kalktı ve Allah'a hamdüsenada bulunduktan sonra in-

202

Tarih u 't-Taberf

sanlara şöyle seslendi: " Ey insanlar! Biliyorsunuz ki ben hala emniyet ve afiyet içinde yaşamanızı arzu ediyor ve sizi eziyet­ ten uzak tutuyorum. Vallahi bu iyi niyetim akılsızlarınız için kötü bir yöntem olabilir. Akıllı ve takva sahibi insanlara bir d iyeceğimiz yok. Ancak korkarım ki cahil ahmakların günahı, takva sahibi akil insanlara zara r vermemesi mümkün olma­ yacak. Ey insanlar! Akılsızlarınızı alıkoyun ki umum insanlar belaya duçar olmasınlar. Bana i ntikal eden bilgiye göre bazı­ larınız şehirde ihtilaf ve ayrılık çıkarmayı düşünüyor. Allah'a yem i n ederim ki bu şehirde Arapların hangi semtinde çıkar­ larsa çıksınlar onları yok e deceğim ve onlardan sonra gelen­ lere ibret kılacağım. Pişmanlıktan önce insanlar bunu iyi dü­ şünsünler. Kimseye bir hüccet ve mazeret bırakmamak için buradayım." Bunun üzerine Ma'kıl b. Kays er- Riyahi kalktı ve şöyle dedi : " Ey Emir! Bu bahsettiğin i nsanların isimleri sana verildi mi? Bunları biliyorsan, bunları n kim olduğunu bize söyle. Bunlar bizdenseler senin yerine b i z onların hakkından gelelim. Biz­ den değilseler şehrimizin itaat ehline emir ver de her kabile bu gibi ahmaklarını sana getirip teslim etsin." Mugire : " Bana [1 85] isim verilmedi. Ancak bana, şehird e bir grup başkaldırmak istiyor d iye söylendi," dedi. M a'kıl ona: "Allah senden razı ol­ sun. Ben kavmim arasında dolaşacağım ve senin için gerekeni yapacağım. Aynı şekilde her reis ken d i kavm i nezdinde senin adına gerekenleri yapsın," dedi. Bunun üzerine Mugire min­ berden indi ve insanların reislerine haber göndererek onları davet etti. Onlara şöyle dedi : " B u durum malumunuzdur. Söy­ lediklerimi de duymuşsunuzdur. Artı k her biriniz kavm iniz nezdinde gerekeni yapın. Aksi takd i rd e vallahi bildiğiniz tu­ tu mumu bırakacak ve garipseyeceğiniz bir tavra girecek ve sevdiğiniz halden hoşlanmadığınız bir hale yöneleceğim. H i ç kimse kendinden başkasını kınamazsın. Uyarıda bulunan ma­ zur görülür.'' Bunun üzeri n e reisler aşiretlerine gittiler. Onla­ ra Allah ve İ slam adına seslenerek fitne uyandırmak isteyen veya b irlikteliği bozma peşinde olanları haber vermelerini istediler. Sa'saa b. Sı1han geld i ve Abdülkays'ta harekete geçti.

Tarih u 't-Taberl

203

H işam dedi: Ebu M ihnef şöyle d e d i : Esved b. Kays el-Abdi bana M ü rre b. Nu'man'dan naklen ş öyle dediğini anlattı : Sa'saa b. Suhan aramızda ayağa kalktı; et-Teymi ve adamlarının Sü­ leym b. Mahduc'un evinde konakladıklarını haber almasına ve kendilerinden ayrılmasına ve görüşlerinden hoşlanmamasına rağmen aşiretinde yakalanmalarını ve kavminden bir hane halkı na kötülük gelmesini istemedi. B u yüzden güzel konuştu. Bizim eşrafımız çok, sayımız fazlaydı. Sa'saa ikindi namazını kıldıktan sonra aramızda ayağa kalktı ve şöyle dedi: " Ey Allah'ın kulları ! Allah'a hamdolsun ki M üslümanlar arasında fazileti taksi m edince size en güzel payı verd i . Bunun neti ce­ sinde Allah'ın kendi zatı na yakıştırdığı ve melekleriyle elçile­ rine tensip buyurduğu dinine icabet ettiniz; Allah, Resulü'nün ruhunu teslim alıncaya kadar onda karar kı ldı nız. Arkasından insanlar ihtilafa düştüler. Kimi topluluk sebat etti, kimi top ­ luluk da d i n d e n çıktı. Kimileri hile yaptılar, kimileri de bekl e ve g ö r tavrını takı ndı. Ancak sizler Allah'ın dinine bağlı kalarak Allah'a ve Resulü'ne imanınızda sebat ettiniz. Mürtetlere karşı savaştınız ve neticede Allah' ın d i n i ayakta kaldı ve Allah zal i mleri h elak etti. Bu sebeple Allah daima ve her durumda size ihsanını esirgemedi. Ümmet ihtilafa düşünce bir gru p : 'Talha, Zübeyr v e Aişe'yi istiyoruz,' derken bir grup: 'Mağribli- [1 86] leri istiyoruz,' dedi. Bir topluluk da : 'A bdullah b. Vehb er-Ras ibi el-Ezdi'yi istiyoruz,' dediler. Siz ise �llah'ın onlar sayesinde bize ikramda bulunduğu Ehl-i beytten b aşkasını istem iyoruz,' dediniz. Bu, Allah'ın size yardımı ve tevfikiyle oldu. Siz daima hakka bağlı kaldınız, haktan ayrılmadınız ve onu esas aldınız. B öylece Allah Cemel gününde ahdini b o zanlarla Nehrevan'da dinden sapanları sizinle ve sizin görüşünüzde olup hidaye­ tiniz üzere olanlarla helak etti . -Ancak Sa'saa, Şamlılardan bahsetmedi. Zira iktidar o zaman onların elindeydi.- H i çbir topluluk b u dinden sapan ve günahka r olan bu topluluk kadar Allah'ın, sizin, Ehl-i beytin ve M üslümanların düşmanı deği l d i r. Bunlar imamımızdan ayrıldılar, kanımızı akıtmayı helal edindiler ve bizi tekfi r ettiler! Sakın onları evlerinizde barındırm ayasınız veya onları saklamayasınız. Arap kabilele-

204

Tdrih u 't-Taberf

ri arasında dinden sapan bu topluluğa en çok sizin düşman olmanız gerekir. Vallahi bana bunlardan bazılarının kabilemi­ zin b i r tarafında bulundukları bildirildi. Ben bunu araştırıyor ve s o ruşturuyorum. Bana anlatılanlar doğru çıkarsa ben onla­ rın kanlarını akıtarak Allah'a yaklaşacağım." Sonra şöyle d e d i: " Ey Abdülkays ! B iz i m yöneticileri m i z sizi ve sizin görüşünüzü iyi bilir. B undan dolayı onlara aleyhinize gerekçe vermeyin. Zira onlar, size ve sizin gibi olanlara karşı süratle hareket et­ m eye hazırdır." Akabinde oturdu. Bunun üzerine bütün kav­ m i : "Allah onlara lanet etsin ! Allah onlardan beridir. Vallahi o n ları barındırmayız. Onların yerin i öğrenirsek onları sana haber vereceğiz," dediler. Ancak Süleym b. Mahduc bir şey s öylemedi. Kavmine hüzünlü ve endişeli olarak döndü. Evin­ de kalan adamları çıkarmak istemiyordu. Zira onları çıkarırsa onu ayıplayacaklardı. Zira aralarında bir hısımlık vardı. H e m de o n l a r onu güvenilir bir kimse o larak biliyorlardı. Evinde takip edilmelerini istemiyordu. O nlarla o da helak olacaktı. Süleym evine döndü. Müstevrid'in adamları da ona gelmeye başladılar. H epsi de Mugire' nin insanlara yaptığını ve aşiret li derlerinin kendi insanlarına söyledikleriyle yaptıklarını ona haber verdiler ve ona (Müstevrid'e) : " B izi çıkar. Vallahi aşi­ retlerimizde yakalanmaktan endişe ed iyoruz," dediler. Onla­ ra : "Görmüyo r musunuz ki Abdülkays'ın lideri de diğer aşiret liderleri gibi kendi aşiretine baskı yapmaya başladı," dedi. [1 87] Onlar: " Evet, vallahi görüyoruz," dediler. M üstevrid : "Ancak ev sahibi henüz bana bir şey söylemedi," dedi. Onlar: "Vallahi o senden utandığı için bir şey söylem ediğini düşünüyoruz;' dediler. Bunun üzerine onu çağırdı ve ona: "Ey İbn Mahduc! D uyduğuma göre aşiret reisleri ken d i kavimlerine karşı hare­ kete geçmiş, benim ve adamlarım hakkında onlara tembih ve uyarıda bulunmuşlar. Size de bu konuda bir şey söyleyen oldu mu?" dedi. İbn Mahduc: " Evet, Sa'saa b. SU.han bize hitap etti ve bizi uyararak arananlardan h i ç kimseyi barındırmamamızı istedi. Ayrıca başka söylemleri de oldu ancak onları telaffuz etmek istemiyorum; zira benim sizi i stiskal ettiğimi sanacak­ sınız," dedi. M üstevrid ona: " B ize i kramda bulundun ve hüs-

Tarih u 't-Taberf

205

nükabulde bulundun. İ nşallah evinden ayrı lıyoruz," dedi. İ b n Mahdfic: "Vallahi benim evimde baskına maruz kalsaydınız beni öldürmeden sana ve arkadaşlarına ulaşamazlardı;' dedi. M üstevrid ona: 'i'\.llah seni böyle b i r akıbetten korusun," dedi. M ugire'nin hapishanesinde bulunanlar Kfifelilerin vilayet­ lerindeki H aricileri sürmek ve onları yakalamayı kararlaştır­ dıklarını duyunca M uaz b. Cüveyn b . H usayn şu beyitleri dil­ lendird i : Ey satlCllar! Kendini A/lah 'a sa tanm yola çıkma vakti geldi. Günahkarların yurdunda ikamet etm ekle cahillik yaptımz. Zira her biriniz a vlamp öldürülecektir. Düşman kavme karşı harekete geçin. Zira aralarmda ikamet et­ meniz bir gaflettir. Ey kavmim o gaye için harekete geçin. Zira o gaye adil ve hayırlı bir gayedir. Keşke için izde sefere hazır ve koşan bir a tm sırtmda zırhlı ve silah­ lı olara k harekete geçsem. Keşke aran ızda düşmanın ıza karşı düşm a n ca h arekette bulunsam da önce bana ölüm şerbetini içirse! Korku tulduğ u n uz ve kovulduğunuz h ô.lde ahdini bozanlara karşı kılıcım ı kmmdan çıkarmamam bana ağır gelmektedir. Onların topluluğunu henüz şanlı insanlar dağıtm ış değildir. O yüz çevirip gitti desen de geleceğini görürsün. Savaşm şiddetinde kılıcıyla kah ramanca vuruşur. Ancak kim i şartlarda da sabırlı olmayı bilir. Zulme ve hakarete uğramanız bana zor geliyor. Hele esirin bağlı hô.lde ve h üzün içinde yaşamasma tah a m m ü l edemiyorum. A ran ızda olduğum hiilde size saldırırlarsa iki taraf arasmda tozu [1 88] dum a n a ka tarım. Nice topluluğu hezimete uğrattım ve n ice baskına şahit oldum. Nice ü nlüyü bertaraf ettim.

D iğer yandan M üstevri d, adamlarına haber göndererek onlara : " B u kabilenin içinden çıkın ve bizim yüzümüzden he r­ hangi bir M üslümana zarar gelmesin," dedi. Nitekim insanlar arasında onlar gibi düşünenler vardı . H ariciler gizlice sözleş-

206

Tdrih u 't-Taberi

tiler ve dörder, beşer ve onar kişilik gruplar halinde şehirden çıktılar ve üç yüz kişilik b i r grup oldular. Sonra Sarat'a gide­ rek o rada bir gece kaldılar. M ugire b. Şu'be onlardan haberdar oldu. Bunun üzerine aşiret liderlerini çağı rdı ve onlara : "Bu eşkıyaları talihsizlik ve kötü fikirleri isyana sevk etti. Sizce onlar üzerine kimi gön­ dereyim?" dedi. Adi b. Hatim kalktı ve ona: " H epimiz onların düşmanıyız, onların akılsız olduklarını söylüyoruz ve sana bağlıyız. Bizden kimi isters e n onların üzerine gidecektir," dedi. Arkasından Ma'kıl b. Kays ayağa kalktı ve şöyle dedi: " Et­ rafında gördüğün şehrin eşrafından kimi gönderirsen, onun itaat ettiği ni ve dinlediğini göreceks i n . H e rkes onlarla arasına mesafe koymakta ve yok olmaları n ı arzu etmektedir. Onların üzerine göndereceğin hiç kimse benim kadar onların düşma­ n ı değildir ve onlara karşı benim kadar sert değildir. Beni on­ ların üzerine gönder. Ben Allah' ın izniyle onların hakkından geleceğim," dedi. Mugire ona: "Allah'ın adıyla yola çık," dedi ve emrine üç bin savaşçı verdi . M ugire, Kabisa b. ed-Demmun'a ş öyle dedi : '�li'nin şiasıyla temas kur ve onları Ma'kıl b. Kays ile sefere çıkar. Zira Ma'kıl onların önde gelen adamlarından­ d ı . Tanınan şiasını gö nderirsen bir araya gelecekler ve birbir­ leriyle ünsiyet duyup sadakat içinde olacaklar. Kaldı ki şia bu dinden sapanların kanını akıtmakta daha isteklidir ve başka­ sından daha cü retkar davranacaklar. N itekim daha önce de onlarla savaştılar." E b u M ihnef dedi : Esved b. Kays bana M ürre b. M ünkız b. Nu'man'dan şöyl e dediğini anlattı : B e n de Ma'kıl b. Kays'ın ordusundaydım. Sa'saa b. Suhan, M a'kıl b. Kays'tan sonra ko­ n uştu ve şöyle dedi : " Ey E mir! Beni onların üzerine gönder. [1 89] Vallahi ben onların kanının akıtılmasını caiz ve gerekli görü­ yorum, b u yükü taşımaya yeterliyim ." Mugire : "Sen otur, sen bir hatipsin," dedi. B u söz onu kızdırdı. Mugire'nin bu sözü söylemesinin sebebi, Sa'saa'n ı n Osman b . Affan'ı kusurlarıy­ la anarken Ali'yi çokça anıyo r ve o n u üstün tuttuğunu haber

Tiirih u 't-Taberf

207

almasıydı. Hatta bir kere onu çağırd ı ve şöyle dedi : " İ nsanla­ ra karşı Osman'ı kusurlarıyla andığı n ı ve Al i'nin faziletini de açıkça dillendirdiğini sakın duymayayım. S e nin zikrettiğin Ali'nin faziletini bilmiyor değilim. Hatta ben senden fazlası­ nı da bilirim. Ancak bu malum iktidar galip geldi. Biz Ali'yi kusurlarıyla insanlara açıkça anlatmakla sorumlu tutulduk. Buna rağmen bize emredilenlerin b i rçoğunu zikretmekten imtina ediyor, sadece söylemekten imtina edemeyeceğimiz hususları ifade ediyoruz. Bununla da b u insanların üzerimi­ ze gelmesine takıyye yaparak mani oluyoruz. Sen Ali'nin fazi­ letlerinden bahsedeceksen arkadaşlarınla baş başa olduğun zaman, evlerinizde bahset. Bunu açık bir şekilde ve mescitte dillendirirsek Halife bunu hazmedemez ve bizim mazeretim i­ zi kabul etmez." Sa'saa: "Tamam, öyl e davranacağım," dediği halde, Sa'saa'nın topluluk içinde tekrar aynı şekilde konuştu­ ğu M u gire'nin kulağına gidiyordu. Sa'saa ayağa kalkıp M ugi­ re'ye : " B eni onların üzerine gönder," d eyince ona muhalefet ettiği için M u ğire' nin kendisine içerlediğini gördü. Bu sebeple de ona: "Otur sen bir hatipsin," dedi. B u da Sa'saa'yı kızdırdı ve şöyle d e d i : "Ben yalnız hatip miyim? Vallahi ben güçlüyüm, hatibim ve reisim. Vallahi Cemel Savaşında mızraklar iç içe girdiğinde, vücutlar yarılıp başlar kesildiğinde Beni Abdül­ kays'ın sancağı nı taşırken beni görseyd i n, avı nı parçalayan aslan olduğumu bilecekti n." Mugire : "Şimdilik bu sana yeter. Yem i n ederim ki sana fasih bir lisan verilmiştir," dedi. Kablsa b. ed-Demmfin ise çok geçmeden M a'kıl'ın o rdusunu hazırla­ dı. Ü ç bin kişiden oluşan ordu, şianın seçkinleri ve silahşorla­ rından oluşuyo rdu. Ebu M ihnef dedi: Nadr b. Salih bana Salim b. Rebla'dan nakl e n şöyl e dediğini anlattı : M a'kıl b . Kays yanına gelip ona veda ettiğinde Muglre b. Şu'be'nin yanında otu ruyo rdum. Mu­ gire ona: " Ey M a'kıl b. Kays ! Şehrin silahşorlarını senin emri­ ne verdim. Onlar seçilmiş kişilerdir. B i z i m cemaatimizden ay­ rılan, dinden sapan ve bizi tekfir e d e n bu topluluğun üzerine git. Önce onları tövbe etmeye ve cemaate katılmaya davet et. Bunu yaparlarsa onları kabu l et ve elini o n lardan çek. Dave-

208

Tii rih u 't-Taberf

tin i kabul etmezlerse onlarla savaş ve onlara karşı Allah'tan yardı m dile ! " dedi. [1 90]

M a'kıl b. Kays şöyle dedi: "Onları davet edecek ve onları uyaracağız. Allah'a yemin ederim ki kabul etmeyecekler. On­ lar hakkı kabul etmezlerse biz de onlardan batılı kabul etme­ yeceğiz. Allah senden razı olsun. B u nların nerede konakladık­ larını haber aldın mı?" Mugire : " Evet, Simak b. Ubeyd el-Absi - M edain amiliydi- bana yazarak onların Sarat'tan ayrıldık­ larını ve Behüresir'e geçtiklerini ve buradan Kisra evlerinin ve M edain'in Beyaz Sarayının bulunduğu eski şehre geçmek iste di klerini ancak Simak onların geçişini engellediğin i bu sebeple Behüresir' de ikamet ettiklerini haber verdi. Onların üzerine git ve onların izini takip e derek onlara yetiş . H i çbir beldede onları davet edeceğin mühletten fazla ikamet etme­ lerine fırsat verme. Davetin i kabul e derlerse mesele yok. Aks i takdirde onlara karşı harekete geç. Zira bir beldede iki gün­ den fazla kalı rlarsa haşir neşir oldukları herkesi ifsat eder­ ler," dedi. Bunun üzeri ne M a'kıl ayn ı gün yola çıktı ve Sura'da konakladı. M ugire kölesi Verrad'a emir vererek Cemaat M es­ cidinde insanlara: " Ey insanlar! M a'kıl b. Kays bu dinden sa­ panlara karşı yola çıktı ve bu gece Sura' da ikamet etmektedir. O n u n askerl erinden hiç kimse ondan geri kalmasın. Bilesiniz ki E mir çıkacak ve onlardan her birini takip edecek. Onların geceyi KUfe'de geçirmemelerini ve bugünden sonra bu ordu­ ya kayıtlı tek bir askeri Kufe'de görürsek artık o şahıs kendini cezaya maruz bırakmış olur," dedi. Ebu M ihnef dedi : Abdurrahman b. Cündeb bana Abdullah b. U kb e el-Ganevi'den naklen şöyle anlattı : Ben de M üstevrid b. Ullefe'nin grubu içinde bulunuyordum. Onların en genciy­ dim. Yola çıktık ve Sarat'a vardık. Grubumuz tamamlanıncaya kadar burada ikamet ettik. Sonra yola çıktık ve Behüresir'e vardık. B uraya girdik. Simak b . U beyd el-Absi bizden haber­ dar oldu. O eski şehirde ikamet e d iyordu. Onların tarafına gitmek için köprüyü geçmek isteyince bizimle savaştı ve köp­ rüyü kesti. Bunun üzerin e Behüresir'de kaldık. M üstevrid b . Ullefe beni çağırdı ve " Ey kardeşimin oğlu yazı yazmasını

Tdrih u 't-Taberi

2 09

biliyor musun?" dedi. " Evet," dedim. B u n u n üzerine bir deri parçası ve divit getirilmesini istedi. S o n ra bana şöyle yaz dedi: "Allah' ı n kul u ve müminlerin emiri M üstevrid'den Simak b. ( 1 9 1 ) Ubeyd ' e ! B iz, hükümde zulmettikleri, hududu muattal bırak­ tıkları ve feyi (amme malı) zimmetlerine geçirdikleri için kav­ mimize karşı çıkmış bulunuyoruz. Seni Allah'ın kitabına, Pey­ gamber'inin sünnetine ve Ebu Bekir i l e Ömer'in velayetine; Osman i l e Ali' den beri olmaya davet e d iyoruz. Zira onlar dinde olmayan şeyler ihdas ettiler ve kitabı n hükümlerini terk ettiler. D avetimizi kabul edersen rüştüne ermiş olursun. Aksi takdirde biz uyarımızı yapmış ve sana savaş ilan etmiş oluruz. Seninle aramızda aman olmadığını ilan ederiz. Allah hainleri sevmez:' Akabinde M üstevrid bana: "Bu mektubu Simak'e götür ve ona teslim et. Sana ne diyeceğin i anla ve bana gel," dedi. Ravi dedi : H enüz yeni yetişmiş b i r gençtim. Hayat tecrü­ bem henüz yoktu ve birçok hususta malumatım yoktu. Müs­ tevrid ' e : 'l\.llah senden razı olsun, bana kendini Dicle'ye at desen, sana yok demem. Ancak Simak'in yakama yapışıp beni senden alıkoymasından, ümit ettiğim cihattan beni geri bı rak­ masından endişe etmiyor musun?" dedim. M üstevrid gülüm­ sedi ve bana: " Ey kardeşimin oğl u ! Sen elçi olarak gideceksin. Elçiye dokunulmaz. Sana dokunulacağı ndan endişe etseydim seni göndermezdim. Se n b e n i m kadar ke ndine karşı müşfik değilsin," dedi. Bunun üzerine çıktım ve bir geçiş yolundan Dicle'yi geçerek onlara gitti m. Simak'in etrafında kalabalık bir topluluk vard ı. O nlara doğru yönelince on kadar adam hızla bana d oğru geldiler. Beni derdest edeceklerini ve onların tav­ rının bana karşı M üstevri d'in anlattığından farklı olacağını sa­ narak kılıcımı çektim ve onlara: "Ruhumun elinde olduğu Al­ lah'a yem i n ederim ki Allah'a mazeret b eyan ederek hakkı nız­ dan gelinceye kadar bana ulaşamayacaksınız;' dedim. Bana: "Ey Allah' ın kulu, kimsin?" dediler. O nlara : "Ben müminlerin emiri M üstevri d b. Ullefe'nin elçisiyim," dedim. Bana: " Neden kılıcını kınında çektin?" dediler. " H ızla yöneldiğinizden beni derdest edip bana kastetmenizden korktum," dedim. Onlar: "Sen e m n iyettesin. Sana refakat etmek, kılıcının kabzasını

210

Td rih u 't-Taberf

tutmak ve niçin geldiğini öğrenmek için sana doğru geldik," dediler. Onlara: "Beni adamlarıma geri gönderinceye kadar aman içinde değil miyim?" dedim. Onlar: " Elbette," dediler. Bunun üzerine kılıcımı kınına so ktum ve ilerleyerek Simak b. U b eyd'in yanı başında durdum. O n u n adamları da benim et[1 92] rafımı çevirmişlerdi. Kimisi kı lıcımın kabzasını tutuyor, kimi­ s i d e kolumdan tutuyordu. Ona M üstevrid'in mektubunu ilet­ tim . M e ktubu okuyunca başını kal dırdı ve bana: "Tevazuu ve ihlasıyla bildiğim Müstevrid'in kılıcıyla Müslümanlara başkal­ d ı racağını, benden Ali ve Osman'dan teberri etmemi ve beni velayetine davet edeceğin i tah m i n etmezdim. Onun davetine uyacak kadar kötü bir insan değilim;· d e d i . Sonra b ana baktı ve ş öyle dedi : "Evladım, adamına git ve ona: Allah'tan kork ve bu fikrinden vazgeç ve Müslüman cemaatine katıl. İstiyorsan M u gire'ye yazarak senin için aman talebinde bulunayım. M u ­ gire'yi ıslah ehli v e afiyeti s even b i r insan olarak göreceksin." Ona dedim ki : "Ben onları iyi bilirim. H eyhat! Bu halinize d uy­ duğumuz korku sebebiyle bu tal epte bulunarak ahirette Allah nezdind eki amanı murat ettik." S imak bana: "Yazık sana! Sana nasıl acıyabilirim?" dedi ve adamlarına şöyle dedi : "Onlar bu adamı gizli ortamlarda aralarına almışlar, ona Kur'an okuya­ rak ağlamışlar, niyaz ve tazarruda bulunmuşlar. O da onların hak üzere old uklarını sanmış. Oysa onlar hayvanlar gibidir hatta onlar yolca daha sapıktır. Vallahi bunlar kadar dalalet­ leri apaçık olan ve bunlardan daha uğursuz bir topluluk gör­ medim ! " dedi. Ona: "Sana sövmek için veya senin ve adamlarının sözle­ rin i d inlemek için gelmedim. Bana söyle, bu mektuptaki hu­ suslara cevap verecek misin, vermeyecek misin? Liderime döneceğim;' dedim. Simak bana baktı ve adamlarına ş öyle d e d i : " B u çocuğa hayret etmez misiniz? Vallahi benim yaşı­ mın, babasının yaşından daha büyük olduğunu sanıyorum. Buna rağmen bana: 'B u mektup hakkında bana cevap vere­ cek misin?' diye soruyor. Evladım adamına git. Atlar etrafınızı kuşatıp mızraklar göğüslerinize saplanınca pişman olacaksın ve keşke annemin evinde olsayd ı m diyeceksin.'' Bunun üzeri-

Tarih u 't-Taberf

211

n e yanından ayrıldım ve nehri geçerek adamıma gitti m. Ona yaklaşınca bana: "Sana ne cevap verdi ?" dedi. Ben: "Hayırlı bir cevap vermedi. Bana şöyle şöyle dedi ve ben de olup bi­ teni anlattım ." M üstevrid şu ayeti oku d u : "Şüphe yok ki kafir olanla rı uya rsan da uyarmasan da o n la r için birdir. Onlar iman etmezler. A llah onlarm kalplerini ve kulaklarım mühürlem iştir. Onların gözlerine de bir çeşit perde gerilm iştir ve onlar için b ü ­ yük b i r azap vardır."55 Ravi dedi : İ ki veya üç gün yerimizde bekledik. Bu sırada [1 93] Ma'kıl b. Kays'ın üzerimize gelmekte olduğu belli oldu. Bunun üzerin e M üstevrid bizi topladı. Allah'a hamdüsenada bulun­ duktan sonra şöyle dedi : "Bu Ma'kıl b . Kays denen ahmak sizin üzerinize gönderilmiştir. Mü fteri ve yalancı Sebeiyyedendir. O Allah'ı n ve sizin düşmanınızdır. Bana görüşünüzü söyleyin." Bazılarımız ona: "Vallahi biz Allah için ve Allah'a düşmanlık edenlere karşı savaşmak için yola çıktık. Bizim üzerimize ge­ liyorlar. Onları bırakıp nereye gideceğiz. Burada bekleyeceğiz. Allah onlarla aramızda hükmünü verecektir. O hüküm veren­ lerin en hayı rlısıdır," dediler. Başka b i r grup da şöyle dedi: "Uzlete çekilelim ve yerimizden ayrılarak i nsanları davet ede­ lim ve duayla onlara karşı hücceti mizi o rtaya koyalım." M üstevrid şöyl e dedi : " Ey Müslümanlar! Vallahi ben dün­ yalık için yola çıkmış değilim. Dünya nın şan ve şerefi veya dünyada ismimin anılması için çıkmad ım. Beka peşinde de değilim. B ütün yönleriyle dünya b e n i m olsun da istemiyorum. Dünyada mücadele edenlerin talep ettikleri menfaatlerin kat kat misli benim nezdimde ayakkabı bağı değerinde değildir. Ben şehadet arzusuyla ve dalalet ehlinin zillete uğramasıyla Allah'ı n beni ihsana yöneltmesi ümidiyle çıktım. Size danıştı­ ğım kon uyu düşündüm ve burada i kamet etmemek gerektiği kanaati n e vardım. Zira onlar dinç ve s avaşmaya muktedir bir vaziyette gelecekler. Bu sebeple alab i l d iğine seyrederek git­ meyi uygun gördüm. Onlar bunu haber alınca peşimize düşe­ cekler, neticede yolculuk zahmetiyle b i rb i rlerinden kopabilir 55

Bakara, 2/6.

212

Tarih u 't-Taberi

ve dağınık bir duruma düşerler. İ şte böyle bir durumda onlar­ la savaşmamız gerekir. O halde Al lah'ın adıyla yola çıkalım." Ravi Abdullah b. Ukbe el-Ganevi şöyle dedi : Yola çıktık ve D i cl e kenarında ilerleyerek C erceraya'ya ulaştık. Burada Dic­ le'yi geçerek Cuha güzergahında yola devam ettik ve M ezar'a vardık. B urada ikamet ettik. Abdullah b. Amir bulunduğumuz yeri haber aldı. O, Mugire b. Şu'be'nin Hariciler üzerine gön­ derdiği orduyu nasıl hazırladığın ı ve askerin sayısını sordu. O n a sayıları haber verildi. Abdullah b. Amir'e : " M ugire, Ali (as.) ile birlikte Haricilere karşı s avaşan ve onun adamların­ dan olan şerif ve reis bir kiş iyi s e çti ve Haricilere düşmanlık­ ları sebebiyle Ali şiasını onunla gönderdi," diye bilgi verildi. Abdullah b. Amir: " M ugire isabetli b i r görüşe varmış," dedi. O da Şerik b. el-A'ver el-Harisi'ye -Ali'nin (as.) görüşlerini pay­ laşıyordu- haber göndererek dedi ki : " D inden sapan bu gruba karşı üç bin kişi seçerek harekete geç ve onların peşine düşe[1 94] rek onları Basra bölgesinden uzaklaştır veya onları bertaraf et." Kendi aralarında konuşurken ona: "Allah düşmanlarına karşı Basralılardan onların öldürülmesini helal bilenlerle harekete geç," deyince, Şerik bu i fa d eyle Ali'nin (as.) şiasını kastettiğini ancak açıkça bunu telaffuz etmek istemediğini sandı. Şerik askerlerini seçti ve görüşleri şiadan yana olan Re­ bia silahşorlarına ağırlık verdi. N itekim onların ileri gelenleri ona icabet ediyorlardı. Ardından da bu insanlarla yola çıktı ve M ezar'da bulunan Müstevrid' in üzerine gitti. Ebu M i hnef dedi : H usayre b. Abdullah b. el-Haris bana babası Abdullah b. el-H aris'ten naklen şöyle dediğini anlattı : M a'kıl b. Kays komutasında sefere çıkan askerler arasında bu­ lunuyordum. Ona refakat ettim ve bir an için ondan ayrılma­ dım. İ l k menzilimiz Sura oldu. Abdullah b. el-Haris dedi: B u rada bir gün bekledik ki bütün askerleri ona iltihak etsinler. Akab inde düşmanımızı kaçırma­ mak için süratle harekete geçtik ve bir öncü grup gönderdik. Arkasında Kusa'da konakladık. B u rada da bir gün bekledik, geride kalanlar bize yetiştiler. M a'kıl gece vakti Kusa' dan bizi

Tdrih u 't-Taberf

213

yola çıkardı. Gecenin bir kısmı gerid e kalmıştı. M edain'e yak­ laştık. B u rada insanlar bizi karşıladılar ve Haricilerin ayrıl­ dıkları n ı haber verdiler. Vallahi bu durum bize zor geldi. Zira takipten ve uzun yolculuktan iyice yo rulmuştuk. Ravi dedi : M a'kıl b. Kays ilerleyerek Behüresir şehrinin ka­ pısına kadar gitti. Ancak şehre girmedi. Simak b. Ubeyd onu karşıladı ve hizmetçileriyle kölelerine emir vererek kesimlik hayvanlar, arpa ve yonca ikmalinde bulu ndular. Yapılan ikmal orduya yeterli ol muştu. M a'kıl, M edain'de üç gün kaldıktan sonra adamlarını topladı ve şöyle dedi : "Bu dinden sapan dalalet ehli, arkalarını dönüp gitmekle sizin aceleyle hareket ederek onların peşine düşmek suretiyle dağılacağınızı ve birbirinizden koparak hareket ede­ ceğinizi, onlara yetiştiğinizde yorgun ve halsiz düşmüş olacağınızı umdular. Ancak aynı duruma onlar da düşecekler." Ma'kıl bizi M edain'den çıkardı, üç yüz kişilik bir öncü birliğin başında Ebü'r- Revvağ eş-Şakiri'yi yola çıkardı. Ebü'r-Revvağ onların izini takip etti. Ma'kıl da onun izini taki p etti. Ebü'r- Revvağ onların yerini soruyor ve o istikamette ilerliyordu. Onların peşinden Dicle'yi geçerek Cerceraya'ya vardılar. Buradan yine onların gittiği istikameti izledi ve bu minval üzere ilerleyerek [1 95] M ezar'da onları ikamet ederken yakaladı. Onlara yaklaşınca Ebü'r- Revvağ adamlarıyla istişare ederek M a'kıl gelmeden on­ larla karşılaşmak ve savaşmak hususu ndaki fikirlerini sordu. Bazıları : "O nların üzerine gidelim ve onlarla savaşalım," derken bazıları da: "Vallahi acele etmeni uygun görmüyoruz. Emirimiz gelsin ve hep birlikte onlarla savaşalım;' dediler. Ebu M ihnef dedi : Telid b. Zeyd b. Raşid el-Ffüşi bana Ebü'r- Revvağ'ı n birliğinde bulunan babasının şöyle dediği­ ni anlattı : Ebü'r- Revvağ bize şöyle dedi: " M a'kıl b. Kays beni öncü olarak gönderince onların izini takip etmemi ve onlara yetişince kendisi yetişene kadar savaşmakta acele etmememi emretti." B u n u n üzerine bütün adamları o n a : "O zaman ne yapacağı ­ mız bellidir. Bizi bir kenara çek. Kom utanımız gelinceye kadar

214

Tl1rihu 't-Taberf

onlara yakın bir yerde olalım," dediler. Bir kenara çekildik. Akşam vaktiydi. Gece sabaha kadar nöbet tutarak geceyi ge­ çirdik. Kuşluk vakti olunca bize saldırdılar. Biz de onlara karşı koyduk. O nlar üç yüz kişi biz de ü ç yüz kişiydik. Bize yaklaşın­ ca ş i ddetli bir saldırıda bulundular. Vallahi hiçbirimiz sebat edemedik ve bir süreliğine hezimetimiz devam etti. Arkasın­ dan Ebü'r- Revvağ bize: " Ey kötü süvariler, Allah gün boyu sizi kötü ets i n ! H ücum ! H ücum ! " d iyerek seslendi. Ebü'r- Revvağ saldırdı ve biz de saldırdık. Onlara yaklaşı nca onlara karş ı hamle yaptık. Ancak yine çekilmek zorunda kaldık, onlar da peşimize düştüler. Epeyce bizi kovaladılarsa da iyi eğitilmiş asil atlar üzerinde olduğumuzdan bize zarar veremediler. H a ­ fif b a z ı yaralılarımız vardı . Ebü'r- Revvağ b i z e : "Anneleriniz sizi kaybets i n ! Tekrar saldırmak için onların yakınına kadar sokulalım, emirimiz gelinceye kadar onları oyalayalım. Zira ordumuza kadar geri dönersek çok kötü bir duruma düşeriz. Düşman karşısında hezimete uğramış, savaş şiddetlenmeden ve can kaybına uğramadan kaçmış oluruz;' dedi. Bizden bir adam ona: "Allah, hakkı söylemekten imtina etmez. Vallahi bizi hezimete uğrattılar," deyi nce E b ü'r- Revvağ: "Allah senin gibileri aramızda artırmasın. Biz muharebeyi terk etmediği­ miz sürece hezimete uğramış sayılmayız. Ordu gelinceye ka­ dar onların üzerine gidip yakı nlarına kadar sokulduğumuz ve tamamen çekilmediğimiz sürece iyi durumda sayılırız. Vallahi Ebu H u m ran H u meyyir b. Büceyr e l - H emdani hezimete uğra[1 961 dı denilse umursamazdım. Ne var ki Ebü'r- Revvağ (kaçarak) yenilgiye uğradı denilecek. Onlara yakın durun. Sizin üzerini­ ze gelip de onlara karşı koymakta aciz kalırsanız (taktik ola­ rak) geriye çekilin. Sizin üzerinize gelmeye devam ederlerse savunma durumuna geçin. Sizden vazgeçip çekilirlerse onla­ rın üzerine gidin ve onlara yakın durun. Bir saat içinde o rdu yard ı m ımıza gelir," dedi. Ravi dedi: H ariciler her saldırıya geçtiklerinde Ebü'r-Revvağ'ı n askerleri geri çekilerek savun ­ m a durumuna geçiyorlardı. Geri çekildiklerindeyse onların peşine düşüyorlardı. Hari ciler, Ebü'r-Revvağ'ın askerlerinin peşlerini b ı rakmadıkları ve kuşluk vaktinden ilk namaz (öğle)

Tii rih u 't-Taberi

215

vakti ne kadar onları kovalayıp durmalarına rağmen vazgeç­ meyeceklerini anlayınca öğle vakti girince M üstevrid namaz için atından indi. Ebü'r- Revvağ ve askerleri de bir veya iki mil uzağa çekildiler, askerler atlarından i n e rek öğle namazını kıl ­ dılar. İ ki a dam ı da gözetleyici olarak b ı raktılar. İkindi nama­ zını kılıncaya kadar yerlerinde beklediler. Ardından bir genç onlara M a'kı.l b. Kays'tan mektup getirdi . Köylüler ve yolcular yakınlarından geçerken (onların nasıl) savaştıklarını görü­ yorlardı. B u nlardan, Ma'kıl'ın takip ettiği istikamette seyre­ denler, M a'kıl'a uğrayıp ona, adamlarıyla Haricilerin savaştık­ larını haber veriyorlardı. M a'kıl onlara : " N asıl savaşıyorlardı, nasıl gördünüz?" diye so ruyordu. Onlar: " H a ruriyenin senin adamları nı kovaladıklarını gö rdük;' d iyo rlardı. Ma'kıl: '�dam­ larımın dönüp onların üzerine gittikl erini görmediniz mi?" diye s o rardı. Onlar da " Evet, onlara saldırıyorlar ve geri çe­ kiliyorlardı," d iye cevap veriyo rlardı. M a' kıl: "Benim bildiğim Ebü'r- Revvağ, hezimete uğramış olarak size dönmez;• dedi ve başlarında durarak M uhriz b. Şihab b . B üceyr b. Süfyan b . H a l i d b. M inkar et-Temimi'yi çağırdı v e o n a şöyl e dedi : "Zayı f kişilerle kal ve onlarla yavaş gelerek bana yetişin. Güçlülere de çağrıda bulun. Onlar acele ederek benimle gelsinler. Acilen kardeşlerinize yetişelim. Zira düşmanlarıyla karşı karşıya­ dırlar. Dilerim ki onlara varmadan Allah düşmanlarını helak eder.'' Ravi d e d i : Güçlü, cesur ve asil atlılardan yedi yüz civarında savaşçıyı seçti ve süratle seyretmeye başladı. Ebü'r-Rev­ vağ'a yaklaşınca Ebü'r- Revvağ şöyl e d e d i : " B u atların tozu- [1 97] dur. Asker varmak üzeredir. Düşmana doğru yaklaşalım ki bizi düşmandan kaçmış ve korkuya kapılmış görmesinler." Ebü'r- Revvağ ilerleyerek M üstevri d ve adamlarıyla yüz yüze geldi. Akabinde Ma'kıl, askerleri n i n başında onların etrafını sardı. Ancak onlara yaklaşınca g ü n e ş battı. B u nun üzerine atından indi ve askerleriyle namaz kıldı. Ebü'r- Revvağ da inerek başka bir yerde, askerleriyle namaz kıldı. Hariciler de namaz kıldılar. M a'kıl b. Kays, Ebü'r- Revvağ'a yaklaşınca onu çağı rdı . Ebü'r- Revvağ ona gidince: " Ey E b ü'r- Revvağ! İyi yap -

216

Tilrihu 't-Taberi

tın. Senin hakkındaki kanaatimiz buydu. Sabır gösterip aske­ rini koruman," dedi. Ebü'r- Revvağ: '�ilah senden razı olsun. O nların çok zorlu saldırıları vardı r. Sakın sen öne geçme. On­ lara karşı savaşacak kişileri ileriye sür. Sen askerlere arkadan destek ver," dedi. M a'kı l : "Güzel bir fikir," dedi. Ma'kıl bu söz­ leri henüz söylemişti ki Haricil er ona ve askerlerine karşı sal­ dırıya geçtiler. Onu kuşatınca askerlerinin çoğu onu bırakıp kaçtılar. Ancak o indi ve sebat etti : " Ey M üslümanlar! Yere inin yere i n in ! " diye seslendi. Ebü'r- Revvağ eş-Şakiri, ik i y üz ka­ dar silahşor ve hamiyet ehli onunla b i rlikte inerek vuruştular. M üstevrid ve askerleri onlara saldırınca kılıç ve mızraklarla onları karşıladılar. Ma'kıl'ın süvarileri bir müddet onu bıra­ k ı p çekilmişlerdi. B u n u n üzerin e M i s kin b. Amir b. Üneyf b. Şüreyh b. Amr b. Udus -en cesur ve e n savaşçı olanlardan bi­ riydi - onlara şöyle seslen d i : " Ey M üslümanlar! Komutanınız atından in erek çarpışırken nereye kaçıyo rsunuz? Utanmıyor musunuz? Kaçmak ayıptır, rezaletti r ve aşağılıktır! " dedi ve dönüp saldı rıya geçti. Bunun üzerin e çok sayıda süvari de dö­ nüp saldırıya geçtiler. M a'kıl b. Kays da onunla birlikte saha­ ya inen, sabır ve sebat ehli bazı adamlarıyla sancağı altında onlarla vuruşuyo rdu. O nları evlere kadar püskürttüler. Çok geçmeden M uhriz b. Şihab da geriden gelenlerle birlikte ye­ tişti . Onlar gelince Ma'kıl onları sağ ve sol kanatlar şeklinde savaş vaziyetine soktu. Ebü'r- Revvağ'ı sağ kanadın, Muhriz b. B uceyr b. Süfyan'ı sol kanadın başına, Miskin b. Amir'i de sü­ varilerin başına getird i. Onlara : "Sabaha kadar saflarınızdan ayrılmayın. Sabahladığı nızda harekete geçerek onlarla karşı­ laşacağız," dedi. İ nsanlar saflarından ayrılmayıp beklediler. [1 98]

Ebu M i hnef dedi : Abdurrahman b. Cündeb bana Abdullah b . Ukbe el-Ganevi'den şöyle dediğini anlattı : Ma'kıl b . Kays bulunduğumuz yere ulaşınca M üstevrid bize: "Ma'kıl, süvari­ leri ve piyadeleri size karşı savaş vaziyetine sokmasına fırsat vermeden şiddetli bir saldırıyla onlara saldırın. Belki Allah bu saldırıyla onun işini b itirir," dedi. Bunun üzerine şiddetli bir saldırıda bulunduk. Onlar geri çekildiler ve dağılarak kaçtı­ lar. M a'kıl ise askerlerini n kaçtığı n ı görünce atından indi ve

Tdrih u 't-Taberf

217

sancağı n ı kaldırdı. Bazı adamları da onunla birlikte atları n­ dan indiler ve uzun müddet savaşarak bize karşı koydular. Arkasından askerlerine seslendi. B u n u n üzerine dört bir ta­ rafımızdan bize saldırdılar. Biz de çekildik ve sırtımızı evlere vererek uzun süre onlara karşı savaştık. Aramızda yaralılar ve az sayıda can kaybı vardı. Ebu M ihnef dedi: Hasire b. Abdullah bana babasından nak­ len ş öyle anlattı : O gün Umeyr b . Ehi Eşae el-Ezdi öldürül­ dü. M a'kıl'la birlikte, atından inip yüz yüze savaşanlardandı. Kavm inin reisiydi. Ravi dedi : Ben d e onunla birlikte inenler­ dendim. U m eyr b. Ehi Eşae' nin biz onlarla vuruşurken o da kılıcıyla ileriye atılıp savaşırken ş u b eyti dillendirdiğini hiç unutmuyorum: O bilir k i benden kaçtıkları zaman v e o hakir v e aşağılık adamlar zaafa uğradıklarında Ben korku anında çevik ve cesaret sah ibiyim.

U m eyr çok çetin bir şekilde savaştı. Onun gibi savaşanı görmedim. Çok sayıda hasmını yaraladı. Bir kişiden fazla kim ­ seyi öldürdüğünü bilmiyo rum. O kişiyle göğüs göğse vuruştu, onu ye re yatırarak göğsüne çöktü ve onun kafasını gövdesin­ den ayırmadan, onlardan bir adam mızrağını göğsüne sapladı ve adamın üzerinden yere düşerek can verd i. Onlara saldır­ dık ve onları köye kadar püskürttük. So nra muharebe alanına döndük. Umeyr' in cesedinin yanına gitti m. D iledim ki henüz son nefesini vermemiş olsun. Ancak ruhunu teslim ettiğini gördüm ve arkadaşlarımın yanına döndüm. Ebu M ihnef dedi : Abdurrahman b . Cün deb bana Abdullah b. Ukbe el-Ganevi'den şöyle dediği n i anlattı : Gecenin ilk dem- [1 99] leriyd i . Karşı karşıya bulunuyord uk. Gecenin aynı saatinde istihbarat için gönderdiği miz adam geri dö nmüştü. Yoldan geçen bazı yolcular da Basra'dan kalkan bir ordunun üzerimize gelmekte olduğunu haber vermişlerdi. Biz bu haberi naza­ rıitibara almasak da bulunduğumuz bölgenin ahalisinden bir adama ücret vererek ona: "Git bak, acaba Basra'dan üzerimize bir ordu geliyor mu?" dedik. Adam döndü ve Kufelilerle kar-

218

Tarih u 't-Taberi

şılıklı duruşumuz devam ediyord u . Adam bize: " Evet, Şerik b . el-A've � üzerinize geliyor. G e l e n g r u p ö b ü r gruptan bir fersah mesafede bulunuyor. Bu gece veya sabah vakti sizin yanınıza varacaklarını düşünüyorum," dedi. B u haber üzerine pişman­ lık d uyduk. M üstevrid adamlarına: " N e düşünüyorsunuz?" diye sordu. B i z ona: "Senin görüşün bizim d e görüşümüzdür," dedik. " B e n her iki orduya karşı durmanın uygun olmadığını düşü­ nüyorum. Biz en iyisi geldiğimiz i stikamette geri dönelim. Zira Basra ordusu KQfe bölgesinde bizi takip etmez. Bizi bi­ zim vilayetin ordusu takip edecek," dedi. Ona : "Niçin?" d iye sord uk. M üstevrid : "Bir vilayetin ordusuyla savaşmak her iki vilayetin ordularıyla savaşmaktan daha kolaydır;• dedi. Adam­ ları : " B izi d ilediğin istikamete yönelt," dediler. Müstevrid : " Bi ­ neklerinizin sırtından inin onları b i r saat kadar dinlendirin ve yemlerini verin," dedi. B ineklerimizin sırtından indik ve onlara yem verdik. Karşı tarafla aramızda bir saatl ik mesafe vardı. Gece vakti onlara baskın yap mamıza karşı tedbir olarak köyden uzaklaşmışlardı. O nları dinlendirip yemlerini verdik­ ten sonra bineklerimize bindik. M üstevrid bize: "Köye girin ve arkasından çıkın. Yanınıza da b i r köyl üyü alın, sizi arkadan dolaştırıp geldiğiniz yola yönl endirsin. KQfelileri böyle atla­ talım. Zira onlar sabaha kadar sizden habersiz bir şekilde ge­ ceyi geçirecekler," dedi. Ravi dedi : B u nun üzerine köye girdik ve yanı mıza bir köylüyü aldık. Ona: " B izi bu safın gerisinden d olaştır ve geldiğimiz yola yö nlendir," dedik. Adam dediğimiz gibi yaptı ve geldiğimiz yola kadar götürdü. Biz de aynı yoldan geri döndük ve Cerceraya'ya ulaştık. Ebu M ihnef dedi : H usayre b . Abd ullah bana babası Abdul­ lah b . el-H aris'ten naklen şöyle dediğini anlattı : Onların ayrıl­ dıklarını ilk fark eden ben oldum. E mire : "Allah senden razı [200] olsun. Uzun bir müddettir düşmanın durumu beni tereddüde sevk etti. Onlar karşıda d uruyorlardı ve onları görüyorduk. Ancak bir süreden beri onları göre miyorum. Korkarım bir tu­ zak kurmak için yerlerinden kayb oldular," dedim. Emir: "On-

Tiirih u 't-Taberi

219

ların tuzağından neden korkuyorsun?" dedi. Ona: " O zaman bunun için hazırlık yap," dedim. O: "Sen dur bakayım ey Attab ! İstediklerinle çık ve köyün yakınına kadar git, onlardan biri­ sini görecek misin veya onlara ait bir ses i şitecek misin? Köy halkına da o nları sor," dedi. Bunun üzerine Attab savaşçıların beşte b iriyle çıktı ve sü­ ratle köye gitti. Ancak konuşacak ki mse bulamayınca köyl ülere seslendi. Bazı köylüler çıkınca onlara Haricileri sordu. Onlar: "Çıktılar ancak nereye gittiklerini bilmiyoruz," dediler. Attab döndü ve emire durumu haber verdi. Ma'kıl: "Geceye güvenim yoktur. Mudar nerede?" dedi. Bunun üzerine M udar geldi. O nlara : "Şurada durun," dedi. Sonra : "Rebia nerede?" dedi ve Rebia'yı bir tarafa konuşland ırdı. Temim'i bir tarafa, He mdan'ı bir tarafa ve geri kalan Yemenlileri de bir tarafa yer­ leştirdi, her birinin arkası öbürünün arkasına gelecek şekilde onları ko nuşlandırdı. Sonra aralarında tur atarak her bölüğün yanında durdu ve dedi ki : " Ey insanlar! Onlar gelir ve sizden başkasına karşı saldırıda bulunurlarsa emrim size ulaşmadan yerinizi terk etmeyiniz. Herkes sabaha kadar sadece bulun­ duğu mevkii savunacaktır. Sabah n e yapacağımızı kararlaştı­ racağız." Asker sabaha kadar bir gece baskını endişesiyle bu vaziyette birbirlerini korudular. Sabah olunca indiler ve na­ mazları nı kıldılar. Onlara Haricilerin geldikleri yoldan dön­ düklerini haber verdiler. Bu arada Şerik b. el-A'ver de Basra ordusuyla geldi ve Ma'kıl b. Kays'ın yanında indiler. Ma'kıl onu karş ıladı. Bir müddet birbirleri n i n hal hatırlarını ve mevcut durumlarını sordular. Ma'kıl, Şerik' e : " B e n onlara yetişinceye kadar onları takip edeceğim. U marım ki onlara ulaşmadan Allah onları helak eder. Ben onları yakalamakta taksiratta bu­ lunsam çoğalabilirler," dedi. Bunun üzerine Şerik aralarında Halid b. M a'dan et-Tal ve Beyhes b. Suheyb el-Cermi'nin de bulunduğu adamlarının önde gelenlerinden bazılarını top­ ladı. O nlara : " Ey hazirO. n ! Hayırlı b i r işe var mısınız? KO.feli kardeşlerimizle birlikte, bizim de o nların da düşmanları olan bu güruha karşı hareket etmeye var mısınız? Allah onların kökü n ü kazıyınca geri döneceğiz," dedi. Halid b. Ma'dan ve 120 1 1

220

Tilrihu 't-Taberf

B eyhes el-Cermi: "H ayır, vallahi yapmayız. Biz onları toprak­ larımızın dışına sürmek ve bölgemize girmelerini engellemek için geldik. Allah bizi onların kül fetinden kurtarırsa şehrimi­ ze d ö neceğiz. Kaldı ki KOfeliler, m e mleketlerini bu köp ekler­ den kurtaracak durumdadır," dediler. Şerik: "Ne olur, bunlara karşı bana itaat edin. Zira onlar kötü insanlardır ve onlarla savaşmanızda sizin için ecir ve yö neticileriniz nezdi nde sizin için takdir vardır," dedi. B eyhes el-C ermi ona: "Vallahi bu du­ rumumuz B eni Kinaneli şairin dediği gibidir: Bir anne ki başka bir annenin yavrularm ı emzirmiş ve kendi yav­ rularm ı ihmal etmiştir. Böylece o, yamaması gereken yeri yama­ m a m ıştır.

''Kürtlerin Fars dağlarında ahitlerini reddettiklerini duy­ madın mı?" dedi. Şerik: " D uydum," dedi. B eyhes: "Buna rağ­ men bize, seninle gelip KOfelilerin diyarını korumamızı, on­ ların düşmanlarına karşı savaşmamızı ve kendi diyarımızı ihmal etmemizi emrediyorsun," dedi. Şerik: " Kürtler nedir ki? Sizden bir grup bile onların hakkı ndan gelir;' dedi. Beyh e s : "Bizi üzerine götürmek istediğin b u düşmanın hakkından gel­ meye d e KOfelilerden bir grup yeterlidir. Ömrüm hakkı için bizim yardımımıza mecbur kalsalar, onlara yardım etmemiz gerekir. Ancak onlar henüz bize muhtaç değildir. Onların böl­ gesinde olduğu gibi bizim bölgemizde de bir isyan var. O nlar kendi bölgelerindekini, biz de kendi bölgemizdekini bertaraf edelim. Kaldı ki sana uyup da o n ların üzerine gitsek,kendi emirine karşı cüret etmiş ve onun görüşüne başvurman ge­ reken bir meselede kendi başına hareket etmiş olursun. Emir bunu senden kabul etmez," dedi. Şerik bu muhalefeti görünce adamlarına: "Yola çıkıp gidelim," dedi. M a'kıl'a gitti -n itekim ikili, Şia fikrine bağlı olup aralarında bir sevgi ve muhabbet vardı- ve ona: "Vallahi maiyetimdekilerin nezdinde gayret göstererek sizinle birlikte düşmanınız üzerine gitmek için bana uymalarını istedim. Ancak onlar talebimi kabul etmedi­ ler," dedi. M a'kıl ona: " Kardeşiz, Allah sana hayırlı bir müka­ fatta bulunsun. Buna gerek yok. Dilerim ki bitap düşmüşler ve onlardan kurtulan bir haberci dahi o lmasın," dedi.

Tiirih u 't-Taberf

221

E b u M ihnef dedi : Sak'ab b. Züheyr bana E b u Ümame Ubey­ dullah b. Cünade'den naklen Şerik b. el-A'ver'den şöyle dedi- [202] ğini anlattı : M a'kı l : "Dilerim ki bitap düşmüşler ve onlardan kurtulan bir haberci dahi olmasın ! " sözünü sarf edince bundan hoşlanmadım ve Ma'kıl'a acıdım. Zira zalimce bir söz gibi geldi bana. Ancak Allah'a yemin ederim ki o zulüm ehlinden değildi. Ebu M ihnef dedi: Husayre b. Abdullah bana babası Abdul­ lah b. e l - Haris el-Ezdl'den naklen ş öyle dediğini anlattı : Müs­ tevrid b. Ullefe ve adamlarının geldikleri yol dan geri döndük­ lerini haber alınca sevindik, Medain'de onlarla karşı karşıya geleceğiz hatta Kufe'ye yaklaşırlarsa bu onlar için daha çok helak edici olur, dedik. Ma'kıl, Ebü'r- Revvağ' ı çağırdı ve ona: 'J\damlarınla birlikte Müstevrid'in peşine düş ve ben yetişe­ ne kadar onu bir yerde alıkoy," dedi. Ebü'r- Revvağ: 'J\skerimi artı r. Zira sen gelmeden bizimle savaşmaya kalkarlarsa sa­ yımızın fazla olması bize güç verecektir. Zira daha önce bizi yormuşlardı," dedi. Bunun üzerine M a'kıl ona üç yüz kişi daha verdi. B öylece Ebü'r- Revvağ altı yüz ki ş iyle onların peşine düştü. Hariciler süratle yol aldılar ve Cerceraya'ya vardılar. Ebü'r- Revvağ da süratle onları takip etti ve Cerceraya'da on­ lara yetişti. H ariciler orada konaklamışlardı. Ebü'r- Revvağ da güneş doğarken konakladı. Hari ciler, Ebü'r- Revvağ'ı öncü bir­ liğiyl e karşılarında görü nce birbirleri n e : " B unlarla savaşma­ mız o nlardan sonra gelenlerle savaşmaktan daha kolaydır," dediler. Ravi d edi: Onlar bize karşı harekete geçtiler. Önce on, son­ ra yirmi kadar süvariyi bize karşı m eydana çıkarırken biz de onlara karşı aynı sayıda süvariyi m eydana sürüyorduk. İ ki tarafı n süvarileri birbirlerini bir müddet kovalıyordu, birbi­ rimizden karşılıkl ı ve dengeli olarak i ntikam alıyorduk. Hari­ ciler b u vaziyeti görünce toplandılar ve bize karşı toptan bir saldırı gerçekleştirdiler. B u saldırı neticesinde bizi meydanın dışına attılar. Bunun üzeri n e Ebü'r- Revvağ askerleri n e : " Ey kötü süvariler, ey kötü

222

Tdrih u 't-Taberl

muhafızlar! Düşmanınıza karşı ne kötü savaştınız! Bana gelin, bana gelin ! " diye seslendi. [203)

Ebü'r- Revvağ yüz kadar süvari seçti ve şu beyitleri dillend i rerek onlara yöneld i : Gerçek delikanlı, mızrakların sesi karşısında korkaklar kaçarken korkuya kapılmayandır. O bilir ki savaş patlak verince savaş g ü n ünde korku salan kah ra ­ man b i r cengaverim!

Ebü'r- Revvağ uzun bir süre onlarla çetin bir şekilde sa­ vaştı. Arkasından da bütün askerleri her taraftan saldırarak şiddetli bir muharebede bulundular ve onları karargahlarına kadar püskürttüler. M üstevrid ve a rkadaşları bu vaziyeti gö­ rünce M a'kıl'ın bu sırada gelmesi halinde kendilerini bertaraf etmesinin önünde bir engel kalmadığını düşündüler ve yola çıkarak Dicle Nehri'ni geçtiler. Ebü'r- Revvağ da onların peşi­ ne düştü. M üstevrid eski şehre d oğru yürüyüşünü sürdürdü. Simak b. Ubeyd durumu haber alınca eski şehre geçti, adam­ ları ve M edainlilerle birlikte şehrin kapısını tuttu, surlara da mahir okçular yerleştird i . Hariciler durumu haber alınca Sabat'a giderek orada konakladılar. Ebü'r- Revvağ onları yaka­ lamak 'için seyrine devam ederek M e dain'de Simak b. Ubeyd ile buluştu. Simak onların gidiş i stikametlerini ona bildirdi. Ebü'r- Revvağ aynı yoldan gid erek onları Sabat'ta yakaladı. Ebu M i hnef dedi : Abdurrahman b. Cündeb bana Abdullah b. U kb e el-Ganevi'den naklen şöyle dediğini anlattı : Ebü'r- Rev­ vağ bize karşı askerlerini konuşlandırınca Müstevrid adam­ larını topladı ve şöyle ded i : "Ebü'r- Revvağ'ın maiyetinde size karşı konuşlanan bu askerler M a'kıl'ın seçkin askerleridir. Vallahi onun silahşorları ve muhafızları üzerinize geldiler. Vallahi bu askerlerini atlatıp onlar bunlara yetişmeden bir saatliğine onunla karşılaşabileceğim i bilsem bunları atlatıp onun üzerine gideceğim. B i riniz çıksın Ma'kıl'ın nerede ol­ duğunu ve nereye vardığını araştırsın," dedi. Ben çıktım ve M e dain'den gelen bazı köylülerle karşılaştım. Onlara : " M a'kıl b . Kays hakkında bir malumatı n ı z var mı?" dedim. Onlar:

Tii rih u 't-Taberf

223

"Ma'kıl'ı karşılayıp nereye vardığını v e nerede ko naklamak is­ tediği n i öğrenmesi için Simak b. Ubeyd tarafından gönderilen elçi döndü ve S imak'e onun Deylemaya'da - B ehüresir'e bağlı Dicle kenarında bir köy olup Kudame b. el-Aclan el-Ezdi'ye aitti- konakladığını bildirdi," dediler. Onlara : "Buradan oraya olan mesafe ne kadardı r?" diye so rd u m . Onlar: "Üç fersah veya ona yakın bir mesafedeler," dediler. Ravi Abdullah el-Ganevi ded i : Arkadaşıma döndüm ve aldığım bilgileri ona aktardım. Bunun üzerine adamlarına: " B ineklerinize binip yola çıkın," dedi. Yola çıktılar ve Sabat Köprüsüne kadar gittiler. -Bu köp rü N eh rü'l - M elik Köprüsü olarak bilinir. - M üstevrid, köprünün Küfe yönündeki tara­ fın da, Ebü'r-Revvağ ve adamlarıysa M edain tarafında bulu­ nuyordu. Geldik ve köprü üzerinde d urduk. M üstevrid bize: "Sizden b i r grup insin," dedi. Bunun üzerine bizden elli kadar kişi indi. Müstevri d : "Köprüyü kes in," dedi. İndik ve köprü­ yü kestik. Onlar bizi atlarımızın s ı rtında görünce Üzerlerin e gitmek i ç i n onların tarafına geçmek istediğimizi sanarak saf düzen i n e girdiler ve hazırlık yapmaya başladılar. Onlar ha­ zırlık yap makla meşgulken biz köp rüyü kestik. Arkasından da yanımıza Sabat'tan bir rehber aldık ve ona: "Deylemaya'ya varıncaya kadar önümüze düş," dedik. Seyrederken atlarımız adeta parlıyordu. Atlar eşkin giderek ve koşarak yol alıyor­ du. B i r saat geçmeden Ma'kıl ve adamlarını görecek noktaya ulaştık. Onlar yola çıkmaya başlamışlardı. Tam o sırada bizi gördü . Arkadaşları da etrafından ayrılmışlardı. Adamlarından bir kısmını öncü olarak yola çıkardığından öncüleri de yanın­ da değildi. B azıları da uzaklaşmışlardı. Onlar olanların farkın­ da değillerdi. M a'kıl bizi görünce sancağı nı kaldırdı ve inerek: " Ey Allah'ın kulları ! Yere, yere ! " d iye seslendi. Bunun üzeri ne i ki y ü z kadar adamı onunla yere i n d i . B i z de onlara saldır­ maya başladık. Ancak her defasında dizleri üzerine dikilerek bizi mızra�larıyla karşılıyorlard ı . Bu yüzden onlara karşı et­ kili olamadık. Bunun üzerine M üstevrid bize: "Onları bırakın, atlarına yönelin ki atlarını onlardan uzaklaştırasınız. Onların atlarını d evreden çıkarırsanız b i r anda kurbanlık durumuna

[204]

224

Tôrih u 't-Taberf

düşecekler," dedi. Ravi dedi: Onların atlarına yöneldik, onlar­ la atları arasına girerek b i rbirlerine bağlanmış atların ı n yu­ larlarını kestik. Bunun üzerine her biri bir tarafa gitti. Sonra [205] uzaklaşanlarla önden gidenl ere yön elerek onlara saldırdık ve o nları birbirlerinden ayırdık. Arkasından da Ma'kıl b. Kays ve adamlarına yöneldik. Onlar hala dizleri üzerinde dikilmiş vaziyetteydiler. Onlara karşı b i r hamle yaptık. Ancak onları dağıtamadık. İkinci bir hamle yaptık. Ancak yerlerinden ay­ rılmadılar. Bunun üzerine M üstevrid bize: "Onlarla karşılaşın. Yarınız yere inip onlarla karş ılaşın," dedi. Bunun üzeri ne ya­ rımız indik, yarımız da atlarımızın sırtında kaldı. Ben de atın üzerinde olanlardandım. Atlarından inenlerimiz onlarla vu­ ruşmaya başladılar. Biz süvariler d e onlara saldırmaya baş­ ladık. Onları gözümüze kestirdik. O nlarla vuruşurken onlara baskın geldiğimiz görüldü. Derken Ebü'r- Revvağ'ın öncü sü­ varileri görüldü. Bunlar onların s eçkin adamları ve silahşor­ larıydılar. Bize yaklaşınca saldırmaya başladılar. Bunun üzeri­ n e hepimiz yere indik ve onlarla vuruşmaya başladık. O nların da bizim de komutanımız öldürüldü. O gün Haricilerden ben­ den başka kurtulan olmadığını b i l iyorum. Ben onların içinde e n genç olan kişiydim. Ebu M ihnef dedi : Abdurrahman b. Cündeb bana Abdullah b. Ukbe el-Ganevi'den naklen şöyle anlattı : Abdullah bu ri­ vayeti iki kere bize nakletti . Bir kere M u s'ab b. ez-Züb eyr'in e mirliği döneminde Bacumeyra'da, bir kere de Deyrülcema­ cim'de Abdurrahman b. M uhammed b. el- Eş'as'ın maiyetin­ d eyken bize anlattı . N itekim bu zat, hezimet gü nü D eyrül­ cemacim vakasında öldürüldü. Onu kılıcıyla karşı ta rafla vu­ ruşurken gözümle gördüm. D eyrülcemacim'de ona: "M us'ab b. ez-Zübeyr ile birlikteyken Bacumeyra'da bana bu rivayeti anlatmıştın. Sana nasıl kurtulduğunu sormamıştım," dedim. O ş öyle dedi : "Sana anlatayım. Komutanımız öldürüldükten sonra beş veya altı kişi hariç bütün adamları öldürüldü. Bu­ nun üzerine karşı taraftan b i r gruba saldırdık. Yaklaşık yirmi kişi olan bu grup dağıldı. B u sırada eyerli ve gemi ağzında du­ ran bir ata rast geldim. Sahibi öldürülmüş mü yoksa vuruş-

Tii rih u 't-Taberi

225

mak i ç i n sırtından i n i p orada bırakmış mıydı, bilemiyorum . He m e n g e m ini el im e aldım, ayağımı üzengiye takarak b indim ve kaçmaya başladım. Vallahi p e ş i me düştüler. B an a yetişmiş­ lerdi ki ayaklarımla atın böğürlerini d ü rttüm, en asil atlardan olduğunu gördüm. Onlardan bazıları peşimden koştularsa [206] da bana yetişemediler. Ben atımı koşturmaya devam ettim . Akşam üzeriydi, onları geride bırakıp artık kurtulduğumu anlayı nca yürüyüşle koşmak arasında bir seyir takip ettim . Derken b i r köylüyle karşılaştım. O n a : ' Ö n ü m e d ü ş v e beni b ü ­ yük yola, Kfife yoluna çıkar,' dedim. A d a m b a n a yolu gösterdi. Vallahi b i r sa a t iç inde Kfisa'ya vard ı m. S eyrime devam ettim, nehirde geniş ve sığ bir yere varınca atımı suya sürdüm ve nehri geçtim . Akabinde Deyr Ka'b'a vardım. Burada indim ve atımı bağlayarak onu dinlendirdim. B e n de biraz kestirdim. Ardından süratle seyrettim ve adeta atın sırtına yapıştım. Ge­ cenin bir kısmında da yoluma devam etti m ve kalan kısmında da uyumadım. Sonra sabah namazını Kubbin'e iki fersah mesafedeki M uzahimiye'de kıldıktan sonra yoluma devam et­ tim, kuşluk vakti girince Kfife'ye gird i m . Girer girmez Şerik b. Nemle e l - M uharibi'ye gittim. Ona olup bitenleri anlattım, on­ dan M u glre b. Şu'be'den bana aman almasını rica ettim. Bana: "İnşallah amana kavuşacaksın. Bize müjde getirdin. Vallahi geceyi endişeyle insanların halini düşün erek geçirdim," dedi. Ab dullah b . Ukbe dedi : Arkasından Şerik b . Nemle el- Muha­ ribi çıktı ve acilen M ugire'ye gitti. Yanına girmek için izin iste­ di. M u gire izin verdi. Şerik ona: "Sana ve receğim bir müj de ve benim bir talebim var. Talebimi karş ılarsan müj d eyi ve reyi m," dedi. Muğlre : "Talebin ka rşılanacaktır. M üj deyi ver," dedi. Şerik: "Abdullah b. Ukbe el-Ganevi'ye aman vereceksin, zira Haricil erle beraberdi," dedi. M ugire : " O n a aman verdim. İster­ dim ki hepsini bana geti rseydin d e onlara aman verseydim. Şimdi müj deyi ver," dedi. Şerik: " O nların tümü bertaraf edildi. Benim adamım da onlarla beraberdi ve bana anlattığı na göre ondan başka kurtulan olmadı," dedi. M u gire : "M a'kıl b. Kays ne yaptı?" dedi. Şerik: "Onun bizim adamlarımızın akıbeti hakkın d a bir bilgisi yoktur," dedi. Daha konuşmasını biti rme-

226

Ttirih u 't-Taberf

m işti ki Ebü'r- Revvağ ve M iskin b. Amir b. Üneyf geldiler ve zafer müjdesini verdiler. Onlar olayı şöyle anlattılar: " M a'kıl b. Kays ile M üstevrid b. Ullefe b i rb i rlerine saldırdılar, M üstev­ rid'in elinde mızrak, M a'kıl' ı n elinde de kılıç vardı. Karşılaşın­ ca M üstevrid mızrağı M a'kıl'ın göğsüne sapladı. Mızrağın ucu [207] M a'kıl'ın sırtından çıktı. M a'kıl da M üstevrid'in kafasına kılıcı­ n ı indirdi ve kılıç beynine kadar saplandı. Her ikisi de hemen o rada can verdiler." Ebu M ihnef dedi : Husayre b. Abdullah bana babasından naklen şöyle dediğini anlattı : M üstevrid'i takip etmek üze­ re Sabat'a gitmiş ve orada konaklamıştık. Müstevrid b. Ullefe, köprüye kadar gelip köprüyü kesmişti. Biz onun köprüyü geçip üzerimize geleceğini sandık. B u sebeple Mazlem Sabat'tan56 çöle doğru çekilerek M edain ile Sabat arasında konuşlanıp sa­ vaş vaziyeti aldık. Uzun bir süre geçmesine rağmen üzerimize gelmediklerini gördük. Bunun üzerine Ebü'r- Revvağ: " Bunlar bir iş çeviriyorlar. Bize bunlar hakkında malumat getirecek bir adam yok mu?" dedi. Ona: "Ben ve Vehib b. Ebi Eşae el-Ezdi, bu konuda bilgi alıp sana getireceğiz," dedim. İkimiz atlarımı­ za bindik ve köprünün yakınına kadar gittik. Ancak köprünün kesilmiş olduğunu gördük. Biz onların köprüyü bizden kork­ tukları için kestiklerini sandık. Süratle geri döndük ve komu­ tanımıza gittik. Gördüklerimizi ona aktarınca bize: " Ne düşü­ nüyorsunuz?" diye sordu. Biz: " Köprüyü bizden korktukları ve Allah bizim korkumuzu kalplerine saldığı için kestiler," de­ dik. Ebü'r-Revvağ şöyle dedi: "Ömrüme yemin olsun ki onlar kaçmak için çıkmadılar. Belki size tuzak kurmak için çıktılar. Duyuyor musunuz? Vallahi onlar mutlaka şöyle demişlerdir: M a'kıl üzerimize ancak seçkin adamlarını gönderdi. Yapabilir­ seniz bunları burada bırakın ve ciddiyetle Ma'kıl ve adamları­ nın üzerine gidelim. Onları gafil olarak ve sizin onların üzerine gitmeyeceğinize dair bir ruh hali içinde göreceksiniz. Köprüyü kestiler ki sizi onunla meşgul etsinler ve onlara yetişmenize mani olsunlar. Böylelikle de emiriniz üzerine ani olarak gitsin56

M azlem S a b iit: Sabat'ın bir dış mahallesi. Sık ağaçları sebebiyle Sabat'ın karanlık bölgesi anlamında bu isimle anılmıştır (çev.).

Tdrih u 't-Taberi

227

ler. İ mdat, imdat! " Ravi dedi : Ebü'r- Revvağ'ın bize söylediklerinin doğru olduğu aklımıza yatkın geldi. Köy halkına seslendik. Apar topar bize gelince onlara acilen köprüyü kurun dedik ve onları sıkıştırdık. Çok geçmeden köprüyü kurdular. Ardından köprüyü geçtik. Sağa sola takılmadan süratle intikal ettik. On­ ların izini takip ettik. Onları kime sorduysak: "Önünüzdeler, onlara yetişmek üzeresiniz," diyorlardı. Onları hırsla takip edi­ yorduk. Derken ilk karşılaştığımız insanlar Ma'kıl'ın kaçan as­ kerleri oldu. Birbirlerine dönüp bakmadan kaçıyorlardı. Bunun üzerine Ebü'r- Revvağ onlara: "Bana gelin, bana ! " diye seslendi. Bunun üzerine ona yönelerek ona sığındılar. Onlara: "Yazık size gerinizde ne var?" diye sordu. Onlar şöyle dedi : "Bilmiyoruz. Biz dağınık bir vaziyetteyken aniden onları karargahımızın içinde [208] aramızda gördük. Bize saldırdılar ve bizi birbirimizden ayır­ dılar." Ebü'r-Revvağ: "Komutan ne yaptı?" d iye sordu. Kimisi : ''Atından indi ve savaşıyor;' kimisi d e : "Muhakkak öldürülmüştür, dediler. Ebü'r-Revvağ: "Ey insanlar! Benimle gelin. Yetişince emirimiz sağ ise onunla birlikte savaşacağız. Öldüyse yine onlara karşı savaşacağız; çünkü biz bu vilayetin silahşorlarıyız ve bu düşmana karşı savaşmak üzere seçildik. Vilayetinizin va­ lisinin ve halkının sizin hakkı nızdaki kanaatleri bozulmasın. Allah'a yemin ederim ki Ma'kıl'ı öldürdüklerini görürseniz ya siz onları ya da onlar sizi yok etmeden meydandan ayrılmamanız gerekir. Allah'ın izniyle harekete geçin," dedi. Ebü'r-Revvağ yürüdü, biz de yürüdük. Kime rast geldiyse ona sesledi ve geri döndürdü. Adamlarının ileri gelenleri n e de seslenerek dedi ki : "Gerekirse insanların yüzüne vurun ve onları geri çevirin." Bu­ nun üzerine karargaha varıncaya kadar insanları geri döndü­ rüp durduk. Bir de ne görelim, Ma'kıl b. Kays'ın sancağı dikil­ miş, insanların silahşorları ve ileri gelenlerinden iki yüz veya daha fazla savaşçıyla hepsi de piyad e olarak insanların göre­ bileceği en şiddetli şekilde savaşıyorlardı. Onlara nazır bir va­ ziyete geldiğimizde Haricilerin arkadaşlarımıza baskın gelmek üzere olduklarını gördük. Ancak arkadaşlarımız sabır ve sebat içinde onlara karşı savaşıyorlardı. Bizi görünce saldırıya geçti­ ler ve Haricilerin üzerine gittiler. H ariciler bir miktar geri çekil-

228

Tarih u 't-Taberf

di ve biz de onlara yetiştik. Ebü'r- Revvağ, Ma'kıl'a baktı. M a'kıl öne geçmiş, arkadaşlarını teşvik ediyor ve cesaretlendiriyordu. Ebü'r-Revvağ ona: "Sağ mısın? Amcam ve dayım sana feda ol­ sun," dedi. Ma'kıl: "Evet," dedi. Derken saldırıya geçtiler. Bunun üzerine Ebü'r-Revvağ adamlarına: "Emirinizin sağ olduğunu görmüyor musunuz? Düşmanınıza saldırıya geçin;' diye ses­ lendi. O saldırıya geçince biz de hep birlikte düşmana saldırdık. O nların süvarilerini çok kötü vurduk. M a'kıl ve adamları da on­ lara saldırdı. Bunun üzerine M üstevrid atından indi: " Ey nefsi­ ni satanlar! Yere, yere ! " diye seslendi. Sonra da onlara: "Vallahi sizin için cennet vardır. O'ndan başka ilah olmayan Allah'a ye­ min ederim ki kim halis bir niyetle bu zalimlere ve kibirlerine karşı cihat ederken öldürülürse onun için cennet vardır," dedi. Bunun üzerine son kişiye kadar indiler. Biz de son kişiye kadar indik, kılıçlarımızı kınından çıkarak Üzerlerine gittik. Gün için[209] de uzun bir süre, çok şiddetli ve benzeri görülmemiş bir şekil­ de vuruştuk. Bu arada Müstevrid, M a'kıl'a: "Ey Ma'kıl ! Karşıma çık;' diye seslendi. Bunun üzerin e M a'kıl onun karşısına çıktı. Ona: ·�nah için kendinden ümidini kesmiş bu köpeğe karşı çık­ ma;· dedik. Ma'kıl: "Hayır, vallahi kim beni mübarezeye davet ederse meydandan kaçan ben olmayacağım," dedi ve elinde kı­ lıcıyla üzerine gitti. Hasmı da mızrakla üzerine gitti. M a'kıl'a: "Sen de onun gibi mızrakla üzeri ne git," diye seslendik. Ancak M a'kıl dinlemedi. Müstevrid ona yöneldi ve mızrağını vücudu­ na sapladı. M ızrakın ucu Ma'kıl'ın sı rtından çıktı. Ma'kıl da aynı anda onun kafasına kılıcını indirdi ve kılıç beynine kadar nüfuz etti. Müstevrid ölmüş olarak yere yığıldı. Ma'kıl da öldü. Hasmı­ na karşı çıkınca bize: "Ölürsem komutanınız Amr b. Muhriz b. Şihab es-Sa'di el-Minkari olsun;' dedi. Ma'kıl öldürülünce Amr b. M uhriz sancağı aldı ve : "Ölürsem Ebü'r-Revvağ komutanınız olsun. Ebü'r- Revvağ öldürülse kom utanınız Miskin b. Amir b. Üneyf olsun," dedi. O zaman henüz genç bir adamdı. Sancak elinde olduğu halde düşmana saldırdı ve insanlara, düşmana saldırmalarını emretti. Çok geçmeden onları bertaraf ettiler. ***

Tiirih u 't-Taberf

229

Abdullah b. Hazim Horasan Valisi B u yılda vuku bulan olaylardan b i ri de Abdullah b. Amir'in Abdullah b. H azim b. Zabyan'ı H o rasan valiliğine getirmesi ve Kays b . e l - H eysem'in bu görevden ayrılmasıdır. Bu gö revlen­ dirmenin sebebi şöyledir: Ebu Mihnef bana M ukatil b. H ay­ yan'dan naklen şöyle anlattı : İbn Am i r, Kays b. el-Heysem'in haracı ödemekte geç kaldığını gördü. B u nedenle onu azlet­ mek istedi. İbn Hazim ona: "Beni H o rasan'a tayin edersen orayı iyi yönetirim ve seni Kays b. e l - H eys em'den de ku rtarı­ rım," dedi. Bunun üzerine İbn Amir ona kararnamesini yazdı veya yazmayı düşündü. Kays, kendisini hafi fe aldığı ve hedi­ ye vermekten i mtina ettiği için İ b n Amir'in ona içerlediğini ve yerine İ bn H azim'i tayin ettiğini haber aldı. İbn Hazim de Kays b . el- H eysem'in kendisine sorun çıkaracağını ve onunla hesaplaşacağından endişe ederek H o rasan'ı terk etti ve geri döndü. İbn Amir ona kızdı. "Sınır şehrini kaybetti n," diyerek ona vurdu ve onu hapse attı. Arkasından da Beni Yeşker'den bir adamı H o rasan'a gönderdi. Ebu M ihnef dedi : İbn Amir, Kays b. el- H eysem'i azl edince Eslem b . Zür'a el-Kilabi'yi Horasan'a gönderdi. Ali b. Muham- [2 1 0] med d e d i : Ebu Abdurrahman es-Sekafi üstatlarından naklen bize şöyl e anlattı : Muaviye döneminde İbn Amir, Kays b. el- H eysem'i H o rasan'a amil olarak tayin etti. İbn Hazim ona: " H o rasan'a zayıf bir adam gönderd i n . Ko rkarım ki bir savaş olursa insanlarla birlikte savaştan kaçar, H o rasan elden çıkar ve dayıların rezil olurlar," dedi. İbn Amir: " N e düşünüyorsun?" dedi. İbn Hazi m : "Bana bir ahitname yazarsın. Ahitnamede, o düşmanlarından vazgeçecek olursa ben onun yerine geçe­ ceği m, diye yaz," dedi. İbn Amir ona bir ahitname yazıp ver­ di. Ardında Toharistan'da bir grup b aşkaldırdı. Onun üzerine Kays b. e l - H eyse m . istişarede bulundu. İ b n H azim ona: " Etra­ fındakiler toplanıncaya kadar bir kenara çekil," dedi. Kays or­ talıktan çekildi, bir veya iki merhale uzaklaşınca İbn Hazim ahitnameyi çıkardı ve yönetim i ş i n i üstlendi. Düşmanlarla karşılaştı ve o nları hezimete uğrattı. H aber Basra, Kufe ve Şam'a ulaşınca Kayshlar öfkelendiler ve " İ b n Hazim, Kays ve

230

Tdrih u 't-Taberf

İbn Amir'i kandırdı," dediler. Konuyu sık sık gündeme getir­ diler ve M uaviye'ye şikayet ettiler. M uaviye ona haber gönde­ rerek gelmesini istedi. İ b n H azim, M uaviye'ye gitti ve söyle­ nenler için özür diledi. M uaviye o n a : "Yarın kalk ve insanlara özrü n ü b eyan et," dedi. İbn Hazim a rkadaşlarına döndü ve onlara: "Bana ko nuşma yapmam e m redildi. Oysa ben hatip değilim. Siz minberin etrafında oturun ve ben ko nuştuğumda beni tasdik edin," dedi. E rtesi gün kalktı ve Allah hamdüse­ nada bulunduktan sonra şöyle dedi : " H utbe okuma külfetine, buna mecbur olan imam veya düşünmeden kafadan atan b ir a h m a k katlanır. Ben her i k i sınıftan da değilim. Be ni bilenler bilirler ki fırsatlar konusunda basfret sahibiyim ve fırsatların üzerin e atılmayı bilirim. Tehlikelere d e göğüs gererim. Seriye göndermekte mahirim, adil paylaştırırım. Allah için söylüyo­ rum beni böyle bilenler tasdik etsinler." Bunun üzerine m in­ b e r i n etrafında oturan adamları : " D oğru söyledin," dediler. İ b n H a z im : " Ey Müminlerin E miri ! S o rumun bir muhatabı da sensin. Söylediklerim hakkında sen d e bildiğini söyle," dedi. M u aviye : " Doğru söyledin;· dedi. Ali dedi : M a'mer adında B eni Temim'den yaşlı bir zat ilim ehlinden naklen bize şöyle anlattı : Kays b. el-Heysem, İb n Hazim tarafından mecbur edilerek H o rasan'dan İbn Amir'e gel di. İ bn Amir ona yüz değnek vurdu ve saçını tıraş ettirip hapse attı. Annesinin talebi üzeri n e d e onu tahliye etti . [2 1 1 ]

12 1 21

B u yılda rivayete göre hac emirliğini Mervan b. el-H akem yaptı. M e rvan aynı zamanda M edine valisiydi. Bu yılda M ekke Valisi Halid b. el-As b. Hişam, Küfe Valisi Mugire b. Şu'be, Küfe Kadısı Şüreyh, Basra, Fars diyarı, S icistan ve Horasan Valisi Abdullah b. Amir, Basra Kadısı ise U m eyr b . Yesribi'ydı. Hicretin 44. Yılı Bu Yılda Vuku Bulan Olaylar Bu yılda Abdurrahman b . Halid b. Velid ko mutasında M ü s ­ lümanlar R u m diyarına girdiler ve k ı ş ı orada geçirdiler. Büsr b. E rtat da deniz seferine çıktı. ***

Tı'irih u 't-Taberf

231

İ b n Amir'in Azli Abdullah b. Amir'in Basra Valiliğinden Azli Bu yılda M uaviye, Abdullah b. Amir'i Basra valiliğinden az­ letti. Azledilmesinin sebebi: B u n u n sebebi şöyledir: İbn Amir yumuşak ve kerem sahi­ bi bir kişiyd i . Sefih insanları kötülüklerinden alıkoymuyordu. Bu yüzden Basra, valiliği döneminde bozuldu. Ömer b. Şeb­ be bana Yezid el-Bahili'den naklen ş öyle dediğini anlattı : İb n Ami r, Ziyad'a i nsanların bozulmasından ve kötülüğün ortaya çıkmasından bahsetti. Ziyad: "O nlara karşı kılıcı kınından çı­ kar;' dedi. İ b n Amir: "Kötülük yaparak onları düzeltmek iste­ mem," dedi. Ömer bana Ebü'l-Hasan'dan naklen şöyle anlattı : İbn Amir, yumuşaktı ve nezaketle hareket ederdi. Yö netimde yumuşak­ lığı esas alırdı. Hatta valiliği döneminde ceza vermez, hırsızın elini kesmezdi. Ona bu husus sorulunca şöyle dedi: "Ben in­ sanların kalbini kazanmak istiyorum. Babasının ve kardeşi­ nin ellerini kestiğim bir insanın yüzüne nasıl bakacağı m ! " Ö m e r b a n a Ali' d e n naklen M esleme b . M uharib'in şöyle de­ diğini anlattı : İbnü'l- Kevva -adı, Abdullah b. Ebi Evfa'dır-M ua­ viye'ye gitti . Muaviye ona insanları s o rdu. İbnü'l-Kevva şöyle dedi : "Basrahlara gelince sefihl eri bu şehre tahakküm ediyo r. Valisi de zayıftır." İbnü'l- Kevva' nın b u sözleri İbn Amir'in ku­ lağına gidince Tufeyl b. Avf el-Yeşkeri'yi H o rasan'a amil tayin [2 1 3] etti. O n unla İbnü'l-Kevva aras ında yakın b i r alaka yoktu. Bu­ nun üzeri ne İbnü'l-Kevva şöyle dedi: "İbn Decace beni az tanır. Yoksa Tufeyl'in Horasan valiliği n i n bana zararı olacağını mı sandı? Keşke yeryüzünde ne kadar Yeşkeri varsa benim has­ mım olsa İ bn Amir de onları işbaşına geti rse." Ancak Muavi ye, İ b n Amir'i azletti ve Haris b. Abdullah el-Ezdi'yi Horasan'a gönderdi. el- H azmi ise şöyle dedi: İbn Amir: " İ nsanlar içinde İbnü'l- Kevva'ya en çok kim husumet duyuyor?" diye sordu. "Abdullah b. Ebi Şeyh," dediler. İ b n Amir onu Horasan'a tayin etti. B u n u n üzerine İbnü'l- Kevva söz konusu sözünü söyledi.

232

Tii rih u 't-Taberf

Ömer, Ebü'l-Hasan, Sakif'ten yaşlı bir zat ve Ebu Abdur­ rahman el-İ sbahani'den naklen ş öyle rivayet edildi : İbn Amir, M uaviye'ye bir heyet gönderdi. H eyet Muaviye'nin yanında Kfife heyetine rast geldi. İ çlerinde İ b nü'l-Kevva el-Yeşkeri de vardı. M u aviye onlara l rak'ı özellikl e Basralıları sordu. İb ­ nü'l- Kevva ona şöyle dedi: " Ey M ü minlerin Emiri ! Basra' nın sefihleri oranın ahalisini yed i bitirdi. Onların valisi de o nlara karşı zayıf kaldı, İbn Amir'i aciz bıraktı ve zaafa uğrattı." M ua­ viye ona: "Basralılar hazır olduğu halde onların aleyhinde ko­ nuşuyo rsun ! " dedi. H eyet Basra'ya dönünce İbn Amir'e bunu ilettiler. Bunun üzerine İ b n Amir ö fkelendi ve şöyle dedi: " I raklılardan İbnü'l- Kevva'ya en çok husumet besleyen kim­ dir?" d iye sordu. Ona: 'J\bdullah b . Ebi Şeyh el-Yeşkeri," diye cevap verdiler. Bunun üzerine İ b n Amir onu Horasan valisi olarak tayin etti. İbnü'l- Kevva bunu haber alınca zikredilen sözünü sarf etti. Ömer bana Ali'den naklen şöyle dediğini anlattı : İbn Amir görevini icra etmekte bir zafiyet sergileyip Basra'da şartlar onun aleyhinde yaygın bir hal alınca Muaviye ona yazarak kendisini ziyaret etmesini istedi. Ebü'l-Hasan bana bu olayın 44 yılında gerçekleştiğini ve Basra'da Kays b. el-Heysem'i ha­ lef olarak bıraktığı nı anlattı. İ b n Amir, M uaviye'ye gitti ve onu gö revi ne iade etti. Ona veda edince M uaviye ona şöyle dedi: " B e n senden üç şey talep edeceği m. Bana: ' Bunlar senin olsun,' diye söyle." İbn Amir: "Onlar senin olsun. Ben Ümmü'l - H a ­ kem'in oğluyum," d e d i . M uaviye : " S a n a verd iğim görevi bana iade edecek ve kızmayacaksın." İbn Amir: "Onu sana iade et­ tim," dedi. M uaviye : 'J\rafat'taki malını bana hibe edeceksi n," dedi. İ bn Amir: "O nları sana hibe etti m," dedi. Muaviye : " M ek­ ke' deki evlerini hibe edeceksi n," dedi. İ b n Amir: "On ları sana hibe etti m," dedi. Muaviye : "Sılairahi m senin hakkındır," dedi. Bunun üzerine İbn Amir: " Ey M ü m i nlerin Emiri ! Senden üç ş ey i steyeceğim. Se n de 'Onlar senin olsun,' de," dedi. M uavi­ ye : " Onlar senin olsun, ben H i nd'in oğluyum," dedi. İbn Amir: [2 1 41 "Bana Arafat'taki malımı iade edeceksin," dedi. Muaviye : " İ ade ettim," dedi. İbn Amir: "Benim amillerimden hesap sormaya-

Tô.rih u 't-Taberi

233

caks ın v e i z i m i takip etmeyeceks in," d e d i . M uaviye : "Bunları yaptım," dedi. İbn Amir: "Kızın H i n d ' i bana nikahlayacaksın," dedi. M u aviye : "Onu da yaptım," dedi. Ravi dedi: Rivayete göre Muaviye ona ş öyle dedi : "Senin izini takip etmek ve eline geçenin hesabını senden sormak karşılığında seni gö revine iade etmek ile elde ettiğini sana bı­ rakmak karş ılığında görevi nden azledilmek arasında bir ter­ cih yap," dedi. İbn Amir elindekini kendisine bırakmak karşı­ lığında görevin i bırakmayı tercih etti. ***

Ziyad b. Ebih Meselesi Muaviye'nin Ziyad b. Sümeyye'nin Nesebini Kendi Babasına Dayandırması Rivayete göre 'b u yılda Muaviye, Ziyad b. Sümeyye'nin ne­ sebini babası Ebu Süfyan'a dayandırd ı . Ö m e r b. Ş e b b e bana şöyle anlattı : Rivayete göre Ziyad, Muaviye'yi ziyaret ettiğinde Abdülkays'tan bir adam ona refa­ kat etmekteydi. Ziyad'a: "İbn Amir' i n bana bir iyiliği oldu. M ü ­ saade edersen ona uğramak istiyorum," dedi. Ziyad: "Aranızda cereyan edecek hususları bana anlatman şartıyla evet," dedi ve ona müsaade etti. Adam İbn Amir'e uğrayı nca İbn Amir: " H ey, hey! İ bn Sümeyye yaptıkları mı kötül üyor ve amillerime karış ıyor. Düşündüm ki Kureyş'ten bir grup getireyim de Ebu Süfyan' ı n Sümeyye'yi görmediğine dair yemin etsinler," dedi. Adam dönünce Ziyad ona, aralarında geçenleri sordu. An­ cak adam anlatmaktan kaçındı. Ancak Ziyad ısrar edince ona İbn Amir'in söylediklerini anlattı. Bunun üzerine Ziyad bunu M uaviye'ye haber verdi. Muaviye ko rumasına: "İbn Amir ge­ lirse onun bineğini en uzak kapıda alıkoy," dedi. Koruma, İbn Amir'e böyle davrandı. Bunun üzerine İ b n Amir, Yezid'e git­ ti ve b u durumu iletti. Yezid ona: "Ziyad aleyhinde konuştun mu?" dedi. İbn Amir: " Evet," dedi. B u n u n üzerine Yezid onunla birlikte gitti ve onu içeriye aldı. M u aviye ona bakınca kalktı ve içeri gird i . Yezid, İbn Amir' e : "Otur, belki onunla görüşebil-

Tdrih u 't-Taberf

234

mek için daha çok evde oturacaks ın," dedi. İ kili çok oturunca M u aviye çıktı ve elindeki asayla kapılara vura vura şu b eyti dile getirdi. [2 1 5)

Bizim bir üslubum uz, sizin de bir üslubunuz vardır. Arkadaşlar b u n u bilirler.

S o n ra Muaviye oturdu ve şöyle d e d i : " Ey İbn Amir! Z iyad aleyhinde sen mi konuşuyorsun? Vallahi Araplar bilirler ki Cahiliye döneminde Arapların en şereflisiydim ve İ slam bu şerefimi ancak artı rmıştır. Ben Z iyad'ı bir azlıktan dolayı kendime katmıyorum, bir zill ete karşı da onunla aziz olmayı istemiş değilim. Ben onun bir hakkı olduğunu bildim ve bu hakkı yerli yerine koydum". İ b n Amir: " Ey Müminlerin E miri ! Ziyad'ın arzu ettiğine göre hareket edelim," dedi. Muaviye : " O z a m a n biz de arzu ettiğin g i b i oluruz;' d e d i . Bunun üzerine İbn Amir, Ziyad'ın yanına gitti ve gönlünü aldı. Ahmed b. Züheyr bana Abdurrahman b. Salih, Amr b . Ha­ şim, Ömer b. B eşir el-H emdani ve E b u İshak'tan naklen ş öyle anlattı : Ziyad KO.fe'ye gelince: " B aşkasından talep etmediğim b i r i ş için size geldim," dedi. KO. feliler: " B izden diled iğin i ta­ lepte bulunabilirsin," dediler. Ziya d : " N esebimi Muaviye'ye dayandıracaksınız," dedi. Onlar: "Yalancı şahitlik yapmayız," dediler. Bunun üzeri ne Basra'ya gitti ve bir adam ona şahitlik yaptı. ***

B u yılda hac işlerini Muaviye sevk ve idare etti. B u yılda M e rvan maksureyi ihdas etti. Muaviye, Şam' da da bu uygulamaya gitti . 4 3 yılında val ilik görevinde bulunanlar bu yılda da görevlerini icra etmeye d evam ettiler. [2 1 6)

H icretin 45. Yılı Bu Yılda Vuku Bulan Olaylar M uaviye'nin Haris b. Abdullah e l - Ezdi'yi Basra'ya val i ola­ rak tayin etti. Ö m er bana Ali b. Muhammed'den naklen şöyle dediğini anlattı : M u aviye 45 yılının başında İbn Amir' i azletti ve yerine

Tiirih u 't-Taberi

235

Haris b. Abdullah el- Ezdi'yi Basra valisi olarak tayin etti. Dö rt ay görev yaptıktan sonra da onu azletti. B i r rivayete göre de bu zat H aris b. Amr ve İbn Abdi Amr'dır. Şamlılardandı. As­ lında M u aviye, İbn Amir'i azledip yerin e Ziyad'ı tayin etmek istiyordu. Muaviye, Haris'i bir yarışa sürülen üçüncü at gibi (bir muvazaa olarak) kullandı. H aris muhafızlarının başına Abdullah b. Amr b. Gaylan es-Sekafi'yi getirdi. Ancak Muaviye Haris'i azletti ve yerine Ziyad'ı tayin etti. ***

Ziyad'ın Hasra Valiliği Ömer bana Ali'den naklen şöyle dediğini anlattı : Bazı ilim insanları bize şöyle anlattılar: Ziyad Kufe'ye gelince Mugire onun Kufe'ye vali olarak geldiğini sandı. Ziyad, Selman b. Rebia el-Bahili'nin evinde ikamet etti. Mugire, Vail b. Hucr el-Had­ rami Ebu Huneyde'yi, "Bana bunun hakkında bilgi al;' diyerek ona gönderdi. Vail ona gitti ancak ondan bilgi alamadı. Yanın­ dan çıktı. Adamın meraklı bir kişiliği vardı. Dönerken bir kar­ ganın öttüğünü gördü. Bunun üzerine Ziyad'a döndü ve ona: "Ey Mugire'nin babası! Bu karga senin Kufe'den yola çıkacağını gösteriyor;' dedi. Akabinde Mugire'nin yanına döndü. Aynı gün Muaviye'nin elçisi Ziyad'a geldi ve ona: " Basra'ya git," dedi. Ab dullah b. Ahmed el-Mervezi ise bana şöyle anlattı : Ba­ bam bana Süleyman, Abdullah, İshak -İbn Yahya- ve Ma'bed 12 1 11 b. Halid el-Cedeli'den naklen şöyle dediğini anlattı : Ziyad İbn Ehi Süfyan diye anılır- Muaviye'nin yan ı ndan bize geldi ve Selman b. Rebia el-Bahili'nin evi n d e ikamet ederek M ua­ viye'nin emrini bekledi. Küfe Valisi M u gire b. Şu'be, Ziyad'ın Kufe valil iği için emir beklediğini d uydu. Bunun üzerine Katan b. Ab dullah el-H arisi'yi davet etti ve ona: "Sende iş var mı? M üminlerin Emiri'ne gidip dönünceye kadar benim yerime Kufe'ye bak," dedi. Katan: "Bu işe ehil değilim," dedi. Bu kez de Uteybe b. N ehhas el-İ cli'yi davet ederek b u teklifte bulundu. Uteybe teklifini kabul etti. Mugire, M u aviye'ye gitmek üzere yola çıktı. M u aviye'nin huzuruna çıkınca kendisini azletmesin i ve Karkisya'da Kays'ın civarında kendisine bir mesken i kta

236

Tii rih u 't-Taberi

etmesini istedi. Muaviye bunu duyun ca onun şerrinden endi­ şe etti ve ona: "Ey Ebu Abdullah ! Vallahi görevine dönecek­ s i n," dedi. M ugire kabul etmedi. B u da onun şüphesini artırdı ve M ugire'yi görevine geri gönderdi. Gece vakti bize döndü. B e n ko nağın damında koruma görevimi yapıyordum. Kap ıyı çalınca kim olduğunu bilmiyorduk. Üzerine bir taş atmamız­ dan çekinince ismini söyledi. Onun üzerine indim ve onu se­ lamladım. O şu beyti terennüm etti : Yolculuk beni heyecan landmnca benim oibisinden kork ey Üm m ü Amr!

" İ b n Sümeyye'ye git ve onu yola çıkar. Sabah vakti köprü­ nün ötesinde kendini bulsun." B u n u n üzerine çıktık ve Ziyad'a giderek onu alıp sabah olmadan köprünün arkasına attık. ***

Ömer bana Al i'de n naklen şöyl e dediğini anlattı : M esleme, H üzeli ve başkaları bize şöyle anlattılar: Muaviye, Ziyad'ı Has­ ra, H o rasan ve Sicistan valisi olarak atadı. Sonra H i nt, Bah­ reyn ve U man'ı da ona bağladı. Basra'ya 45 yılında rebiülahi­ rin sonunda veya cemaziyelevvel i n başında intikal etti. Bas­ ra'da suç ve sapkınlık yaygın bir hal alm ıştı. Başlarken B etra diye bilinen hutbesini irat etti. Başlarken hamd ile başlamadı. Bir rivayete göre de Allah'a hamdettikte n sonra şöyle d e d i : [2 1 8] İ kram v e ihsanından dolayı Allah'a hamdolsun. Nimetlerini artı rmasını dileriz. Allah'ım bizi rızıklandırdığın gibi bize ver­ diğin nimetlerin şükrünü eda etmeyi d e ilham et. Daha sonra: Kara cehalet, kör dalalet ve fücur ehlini ebe­ diyen yakacaktır. Sefihlerinizin işled iği ve akıll ılarınızın işle­ mekten kaçınmadığı büyük günahlar ... Kü çükler bunun için­ de gelişip yayılır. Büyükler de ondan kaçınmaz. Sanki Allah' ın ayetlerini işitmediniz, Allah'ın kitabını okumadınız ve O'nun füni olmayan ebedi alemde itaat ehline büyük sevap, günah sahiplerine de elim azap vadettiğin i d uymadınız. Adeta dün­ yan ı n gözünü kör ettiği, şehvetlerin kulaklarını sağır ettiği, füni d ünyayı baki ahirete tercih eden insanlar gibisiniz. Siz­ ler, sizden önce kimsenin ihlal etmediği İ slami kuralları ihlal

Tiirih u 't-Taberf

237

ettiniz. Kurulan fuhuş yerleri, gasbedilen savunmasız kadınlar. . . Bunlar güpegündüz meydana geliyor. B unları yapanlar az sayı da değil. İ çinizde sapıkları gece seyretmekten ve gündüz baskın yapmaktan menedecek uyarıcılar yok muydu? Yakınlarınızı yaklaştırdınız ancak dini uzak tuttunuz. Maze­ reti niz ol madığı halde bahane uyduruyo rsunuz. İhtilas edenin suçunu örtbas ediyorsunuz. Her biriniz bir sefihi koruyup kolluyorsunuz. Ceza korkusu olmayan, çirkin fiile yatkındır ve [2 1 9) ahiret gününden ümitsizdir. Akıllı insanlar değilsiniz. Sefihlere uydunuz. Siz onların yanında durduğunuz için bu halleri ne devam ediyorlar. B öylece İ slam'ın d o kunulmazlarını çiğnediler ve arkanızdan şüpheli halleriyle töhmet mekanlarına yö­ neldiler. Bu yerleri yerle bir etmeden ve yakıp yıkmadan, ye­ mek ve içmek bana haram olsu n ! Bu durum ancak daha önce ıslah edil diği yöntemle ıslah edilebilir. Zafiyete kaçmayan bir esneklik, zulüm ve şiddete dönüşmeyen bir kuvvet. Allah'a yemin ederim ki vel iyi velisi old uğu kişiden, mukim olanı göç edenden, geleni sırtını dönüp gidenden, itaat edeni isyan edenden, sağlam olanı hastalıklı olandan sorumlu tutacağım . Öyle ki a d am kardeşiyl e karşılaştığında: " Ey Sa' d ! Kurtul, zira Said helak oldu ! " desin ya da istikametiniz düzelsin. M inberin yalanı meşhurdur. Yalan söylediğimi görürseniz bana isyan etmeniz size helal olsun ! (Benim yalan söylediğimi duyarsanız b e n i tenkit edin ve başka yalanlarım da olduğunu bilin.) Kim gece vakti b i r hırsızlığa maruz kalırsa götürülen malının kefili benim. Sakın gece vakti o rtalıkta dolaşılmasın ! Bana gece vakti ortalıkta gezen getirilirse mutlaka onun kanını akı­ tacağım . Size bu uyarı Kufe'ye kadar duyurulup duyurulduğu bana tebliğ edilinceye kadar mühlet veriyorum. Cahiliye dava- [220] larından sakı n ı n ! B u na davet edeni b u l ursam dilini keseri m ! Sizler d a h a ö n c e olmayan suçlar i h d a s ettiniz. Biz de h e r suç için cezalar ihdas ettik. Kim insanları suda boğarsa onu suda boğarı m . Kim insanları yakarsa onu yakarız. Kim başkasının evin i del erse onun kalbini delerim. Kim bir mezar kazarsa onu o raya canlı olarak gö merim. Öyleys e bana karş ı elinizi ve dilinizi tutun, ben de size karşı elimi tutar ve eziyet etmekten

238

Tôrih u 't-Taberi

sakınırım. Kim ammenin üzeri n d e bulunduğu gidişata muha­ lif b i r durum sergilerse muhakkak b oynunu vururum ! Benimle bazı insanlar arasında b a z ı sorunlar vardı, onları göz ardı ettim ve ayağımın altına aldım. Kim iyiyse daha iyi ol­ sun. Kim de kötüyse artık kötülükten kaçınsın. Bana olan kini sebebiyle verem olup ölüm derecesi n e varsa bana düşman­ lığını açığa vurmadıkça onu ele vermem ve sırrını açığa vur­ mam. Kim düşmanlığını açığa vursa ona hiç mühlet vermem. İşlerinize yeniden başlayın ve n e fislerinize karşı yardımcı olun. Gelişimize üzülen niceleri sevinecek, gel işimize sevinen niceleri de üzülecektir. Ey insanlar! Biz idarecileriniz ve müdafileriniz olduk. Al­ lah'ın bize verdiği yetkiyle sizi idare ediyor ve bize tevdi et­ tiğimiz feyle sizi müdafaa ediyoruz. İ stediğimiz hususlarda bize itaat etmeniz sizin üzerinizde hakkımızdır. İ daremizde size adil davranmak sizin üzerimizdeki hakkınızdır. Bize olan sadakatinizle, adaletimizi feyimizi hak edin. Bilesiniz ki tak­ s i ratım olsa da üç şeyde taksi ratım olmayacak. Gece vakti de olsa bana gelen hacet sahibini kabul etmekten imtina etmem. Hiç kimsenin rızık ve tahsisatını vaktinden sonrasına bı rak­ mam. Askerleri uzun süre cephede, ailelerinden uzak tutma­ yacağım. Liderleriniz için hayır duasında bulunun. Zira onlar sizin yöneticileriniz, sizi tedip eden ve sığındığınız sığınağı­ nızdırlar. Siz ıslah olursanız onlar da ıslah olur. Kalplerinizi [22 1 ] onlara karşı öfkeyle doldurmayın ki ö fkeniz şiddetlenmesin ve hüznünüz uzun zamana yayılmasın. Aksi takdirde arzunu­ za nail olamazsınız. Kaldı ki size icabet edilse sizin için kötü olur. Allah'tan dileğim odur ki h e rkesi h erkese yardımcı ol­ masını takdir etmesidir. Size bir emir verirsem onu sühuletle yerine getirin. Allah'a yemin ederim ki aksi halde sizden çok sayıda kişinin hayatına son vereceğim ! Her biriniz elimle ha­ yatın ı kaybedenlerden olmaması için dikkatli olsun. Bunun üzerine Abdullah b . el- Ethem kalktı. "Ey Emir! Şa­ hitlik ederim ki sana hikmet ve h akkı batıldan ayıran h itap etme kabiliyeti verilmiştir," dedi. Ziya d : "Yalan söyledin. O va­ sıflar Allah' ın nebisi D avut'a (as.) aittir," dedi.

Tdrih u 't-Taberf

239

A h n e f ş öyle dedi: "Ey Emir! Konuştun ve güzel söyledin. Sena, imtihandan sonradır. Hamd da ihsandan sonra. Bizler imtihan edilmedikçe senada bulunmayız.'' Ziyad: "Doğru söy­ ledin," dedi. Ebu Bilal M i rdas b. Udeyye fısıltı halinde şöyle diyordu: Al­ lah s öyled iğinden farklı söyledi. Allah şöyle b uyurdu: " Ve ah­ din e vefa gösteren İbrahim 'in (sah ifelerinde b ulunan şu gerçek­ ler): Hiçbir günahkar başkasm m yükü n ü yüklenemez. Ve insan için ken di çaltşmasmdan başka bir şey yoktur. "57 Ey Ziyad! Al­ lah senin tehdidine karş ılık bize h ayırlı bir vaatte bulunmuş­ tur. Ziyad şöyle dedi: "Öyle görünüyor ki senin ve adamlarının isteklerine karşı kan akıtmaktan başka b i r yol bulamayız." Ömer bana H allad b. Yezid, bir ravi ve Şa'bi'den naklen şöy­ le dediğini anlattı : Dinlediğim hatipler arasında ne kadar gü­ zel konuşan birini dinlediysem muhakkak hata yapmasın diye susmasını istemişimdir. Ziyad hariç. O konuşmasını uzattıkça daha güzel konuşuyo rdu. Ömer bana Ali'den naklen M esleme'nin şöyle dediğini an­ lattı : Ziyad, emniyet kuvvetlerinin başına Abdullah b. H ısn'ı 12221 getirdi. Talimatına ilişkin duyurunun Kufe'ye tebliğ edilmesi ve tebligatına ilişkin haber Basra'ya ulaşana kadar insanlara mühlet verdi. Yatsıyı gecikti rir ve en son kendisi namaz kılardı. Ondan sonra bir adama, Bakara suresiyle bir misli daha Kur'an'dan okuturdu. Sonra bir insanın H u reybe bölgesine varacak kadar bir sürenin geçmesini beklerdi. Akabinde gü­ venlik güçlerinin amirine gece göreve çıkmasını ve dışarıda gördüklerini öldürmesini emrederdi.58 Ravi dedi : Güvenlik güçleri bir gece bir Arabı (bedeviyi) yakalayıp Ziyad'a götür57 58

Necm, 5 3 / 3 7-39. Anlaşılan Ziyad göreve başlar başlamaz sıkıyöneti m ilan etmiş ve örfi ida­ reyle l rak'ı yönetmeye başlamıştır. "Betra" olarak adlandırılan konuşması, bizatihi bir örfi i dare bildirgesidir ve İslam tarihinde bir ilktir. Bu istisnai yönetim biçiminde İslam'ın bilinen hükümleriyle bağdaşmayan kararlar vard ı r. Gecenin belli bir saatinden sonra sokağa çıkma yasağı uygulanmış ve bu yasağı ihlal edenler en ağır ceza olan ö l ü m cezasıyla cezalandırılmış ve bu hüküm resen infaz şeklinde icra edilmiştir. Yasak yaklaşık olarak gü­ neş battıktan dört saat sonra yürürlüğe giriyordu (çev.) .

240

Tiirih u 't-Taberi

müşler. Ona: "Çağrıyı duymadın mı?" diye sordu. Adam : "Ha­ yır, vallahi süt devemi getirmişti m . Gece olunca da bir kenara götürüp kaldım ve sabahı beklemeye başladım. Val inin tal i­ matından haberim yok," dedi. Z iya d : "Vallahi doğru söylediği­ ni sanıyorum. Ancak seni öldürmek bu mil letin ıslahı için bir vesiledir," dedi ve emir vererek b oynu vuruldu. Ziyad idareyi sıkı ve sert şeki l d e i cra eden validir. M uavi­ ye'nin hakim iyetini pekiştirdi ve insanları itaate zorlayarak cezayı aşırı şekilde infaz etti. Bunun için de kılıcı kınından çıkardı ve zannı esas alarak şüpheyle hüküm verdi. İ nsanlar onun yönetiminde ondan çok korktular. Ancak insanlar bir­ b i rlerinden emin oldular. Öyle ki b i r erkek veya bir kadın yürürken bir şeyleri düşerse h i ç kimse almaya yeltenmez ve sahibi gelip alırdı. Kadın evinin kapısını kilitlemeden geceler­ di. B e nzeri görülmemiş bir yönetim tarzıyla insanları yönetti. O n dan önce hiç kimseye karşı b u kadar heybete düşmediler. İ n sanlara bol bol verdi ve erzak şehri anlamında " M e dine­ tü'r- Rızk"ı kurdu. Ravi dedi : Ziyad, Umeyr' in evi nden çıkan gürültüyü duy­ du. " B unlara ne oluyor?" dedi. O n a : " N öbet tutuyor," dediler. Ziya d : " B öyle yapmasın. B i r şeyleri çalınırsa veya İ stahr'dan kazandıklarının kefili beni m," dedi. Ziyad güvenlik güçlerinin mensuplarını dört bine çıkarmış ve başına Beni Ubeyd b. Sa'lebe'den İbn Hisn Kabristanının adıyla anılan Abdullah b. Hısn ile "Takü'l- Ca'd"in sahibi Ca'd [223) b. Kays e n - N emeri'yi getirdi. Her ikisi de güvenlik güçlerinin başında bulunuyordu. B i r gün Z iyad yürürken ikisi ellerin­ d e harbeleri olduğu halde önünden gidiyorlardı. İkili kendi aralarında çekiştiler. Bunun üzerin e Ziyad: " Ey Ca'd! Harbeyi (görevini) bırak," dedi. Ca'd harbeyi (gö revini) bıraktı. Ancak Ziyad ölünceye kadar İbn H ı s n görevi ni sürdürdü. Rivayete göre Ziyad füsıkları takip etmekle Ca'd'ı görevlen­ d i rm i şti. Ca'd bu tür suç işleyenleri takip ediyordu. Ziyad'a: "Yollar emin değil," diye söylenince o: "Şehrin hakkından gelip o n u ı s lah edene kadar başka b i r ş eyle ilgili değilim. Eğer ş e -

Tiirih u 't-Taberf

241

birde başarısız olursam taşrada işler daha zordur," dedi. Ziyad şehri zapturapt altına aldıktan sonra diğer yerleri de ele aldı ve hükmünü pekiştirdi. Ziyad şöyle diyordu: " B enimle Hora­ san arasındaki yerlerde bir ip kaybolursa onu kimin aldığını biliri m ! " Basralılardan yaşını başını almış b e ş yüz kişiyi maiyetine aldı ve onlara üç yüz ila beş yüz dirhem arasında maaş verdi. Harise b . Bedr el-Gudani, Ziyad hakkı nda şu manzumeyi dile getirmiştir: Benden Ziyad'a birileri haber versin ki o halifenin ne güzel karde­ şidir ve ne g üzel emirdir. Sen bir adalet imamısın ve insanların ona yöneldiği kişisin. Senin önüne m eseleler gelince kararlı davra n ı rsın Allah 'ın halifesi İbn Harb senin kardeşindir. Sen de onun vezirisin. Hem de ne g üzel vezir! Ondan arzu ettiğini alırsın ve muhiplerine kalbimizin sakladığını verirsin. Allah 'ın emriyle m uzaffersin ve inayetin e m azharsın. Reaya zul­ metse/er de sen zulmetmezsin. Onların dünyevi isteklerine bol bol verirsin ve senin nezdinde on­ ları n bol azığı vardır. Sen adil ve eşit taksim edersin. Ne zengin ne de fakir hiç kimsenin bir m azlumluk şikayeti yoktur. Sen dipdiri olarak kötü bir zamanda geldin. Hem de kötülükleri apaçık ve şerri yaygındı. İnsa n lar arzu ettiklerini paylaşıyo r ve gönüllerinden geçenleri yapm aktan kaçınmıyorlardı. Şehirlisi ve çöl ehli suç işlemekten korktular. Onlar bu hal üzere (224] yaşadılar veya çekip gittiler. Allah 'ın kılıcı Ziyad onlara hükmedince kaşlarının arası açık ve aydın yüzlü olarak hükmetti. Güçlü kuvvetlidir. Gece ve gündüz h ayatın da aldanmaz. Sabırsız ve yaşı geçkin değildir.

Ö m e r b. Şebbe bana Ali b. Muhammed'den naklen şöyle dediğini anlattı : Ziyad bazı sahabeleri görevlendirmek su-

242

Tılrih u 't-Taberf

retiyle o nlardan destek aldı. B u nlardan İmran b. Husayn el­ H uzai'yi Basra kadılığına getirirken Hakem b. Amr el-Gıfüri, Semüre b. Cündeb, Enes b. Malik ve Abdurrahman b. Semü­ re'yi de H o rasan bölgesindeki valiliklere atadı. Ancak İ m ran istifa etti. Ziyad onun istifasını kabul etti ve yerine Abdullah b. Fudale el- Leysi'yi tayin etti . Arkasından bu gö reve Zürare b. Evfü el-H areşi'yi bu görevi getirdi. Bu zatın kız kardeşi Lü­ babe, Z iyad'ın eşiydi. Rivayete göre Ziyad harbeleriyle koruma görevi yapan mu­ hafızlar arasında seyreden ilk val idir. Muhafızlar ellerinde kısa demir çubuklar ol duğu halde ona koruma görevi yapar­ lardı. Beş yüz kadar muhafız edinm işti. O nların başına Beni Sa'd'dan "Şeyban Kabristanı" sahibi Şeyban'ı getirmişti. Ge­ nellikle mescitten ayrılmazlardı. Ömer bana Ali' den naklen şöyl e dediğini anlattı : Ziyad, Ho­ rasan'ı dört bölgeye ayırdı. M e rv'e Umeyr b. el-Ahmer el-Yeş­ keri'yi, Ebreşehr'e Huleyd b . Abdullah el-Hanefi'yi, M ervür­ rı1z, Fariyab ve Talekan'a Kays b . e l - H eysem'i ve Herat, Baz­ gays, Kadis ve Bı1şenc'e de Nafi ' b . Halid et-Tahi'yi tayin etti. Ömer bana Ali, M esleme b. M uharib ve Ezd'den yaşlı bir zat olan İ bn Ebi Amr' dan şöyle dediğini anlattı : Ziyad, Nafi' b. Halid et-Tahi'yi suçlayarak onu hapse attı ve ona yüz bin dir­ hemlik, bazılarına göre de sekiz yüz bin dirhemlik borç yazısı çıkardı. Aleyhinde bulunmas ının sebebiyse ona bir masa gön­ dermesiydi . Masanın ayakları ken d indendi. Ancak Nafi ' ayak­ lardan birini aldı ve yerine altından bir ayak koydu ve masayı bütün işlerini ona yaptırdığı Zeyd adında bir kölesiyle Ziyad'a gönderdi. Zeyd, Nafi"in aleyhinde bulundu ve Ziyad'a: " N afi ' (225] s a n a ihanet etti. Masanın ayaklarından birini aldı v e yeri ne altından bir ayak taktı," dedi. B u n u n üzerine araları nda Seyf b. Vehb el-M a'veli'nin de bulunduğu Ezd'in ileri gelenlerinden bir grup Ziyad'a gittiler. Vehb eşraftandı, şair onun hakkında ş öyle demiştir: Kerem ve cömertlikte Seyf'e dayanabilirsin. Büyük işlerde de Sah­ reye itima t et.

Tdrih u 't-Taberf

243

Ziyad'ın yanına girdiklerinde Ziyad misvak kullanıyordu ve şu beyti dillendird i : Ha tırla bir zamanlar atlarımızın sırtın da dönemeçli yolda bize m u h taç olduğunda senin yanında durduk.

Ezdlilere gelince onlar şöyle diyorlar: S eyf b . Vehb Ebu Tal ­ h a e l - M a'veli, Ziyad'ın yan ına girince yukarıdaki beyti dillen­ dirdi. Ziya d : "Doğrudur," dedi. Seyf bununla Ziyad'a Sabra'nın onu himaye ettiği günleri hatırlattı. Bunun üzerine Ziyad ya­ zıyı getirtti ve m isvakla onu sildi ve N afi" i hapisten çıkardı. Ömer b . Şebbe bana Ali ve M esleme'den şöyle anlattı : Ziyad, Nafi ' b. Halid et-Tahi, Huleyd b . Abdullah el-Hanefi ve Umeyr b. el-Ah mer el-Yeşkeri'yi görevden aldı ve Hakem b . Amr b. M u cedda' b. Hizyem b. el - H aris b . N u ayle b. Müleyk'i tayin etti. N uayle, Gıfür b. Müleyk'in kardeşidir ve az oldukları için Gıfür'a nispet edildiler. M esleme dedi: Ziyad korumasına emir vererek Hakem'i davet etmesini istedi. -H akem'den kastı H akem b . Ebü'I-As es-Seka fi'ydi.- Koruma çıktı ve gözü H akem b . Amr el-Gıfüri'ye ilişti. O n u alıp Ziyad'a götürdü. Ziya d : "Şerif ve Resulullah (sav.) ile arkadaşl ığı olan bir insan," dedi ve H o rasan valiliği için onun adına sözleşme akdini yazdı. Ona: 'J\slında seni is­ temem iştim. Ama Allah seni istedi," dedi. Ömer bana Ali, Ebu Abdurrahman es-Sekafi ve Muhammed b. el-Fazı ve babası Fazl'dan naklen şöyle anlattı : Ziyad I rak valisi olunca H akem b. Amr el-Gıfüri'yi H o rasan valisi olarak [226] atadı ve bölgedeki bazı kazaların başında bulunan bazı adamları maiyetine verdi. Bunlar Eslem b . Zür'a, Huleyd b . Abdullah el-Hane fi, Nafi' b. Halid et-Tahi, Rebia b . Asel el-Yerbfü, Umeyr b. el-Ahmer el-Yeşkeri ve Hatim b . N u'man el- Bahili'ydi. Ha­ kem b . Amr öldü. Hakem Toharistan üzerine bir sefer düzen­ lemiş ve büyük ganimetler elde etmişti . Yerine de Enes b. Ebi Ünas b. Züneym'i bırakırken Ziyad'a yazarak: "Ben onu Allah, M üslümanlar ve senin için tercih ettim," dedi. Bunun üzerine Ziyad ş öyle dedi: 'J\llah'ı m! Ben o n u Senin, M üslümanlar ve kendim için uygun görmüyorum," dedi ve H u l eyd b. Abdullah el-Hanefi'ye yazarak onu Horasan valiliğine getirdi. Ardından

Tarih u 't-Taber/

244

Rebi' b. Z iyad el-Harisi'yi yirmi beş bini Basra'dan, yirmi beş bini d e Kllfe'den olmak üzere elli b i n kişilik bir ordunun ba­ şında H o rasan üzerine gönderd i . Basra askerlerinin başında Rebi', Kufe askerlerinin başında d a Abdullah b. Ehi Akil vardı. Genel ko mutan ise Rebi' b. Ziyad'dı. ***

Rivayete göre bu yıl hac emirliği görevini Medine Valisi M e rvan b . el-Hakem yaptı. Daha önce isimleri zikredilen va­ liler bu yılda da görevlerini i cra etmeye devam ettiler. Mugire b. Şu'be Kufe valisi, Şüreyh Kufe kadısı, Ziyad da Basra valisi olarak görev yaptılar. Diğer valilerinse isimleri daha önce zik­ redilmişti. ***

B u yılda Abdurrahman b. Halid kışı Rum diyarında geçirdi. [227]

Hicretin 46. Yılı Bu Yılda Vuku Bulan Olaylar Bu olaylardan biri de Malik b. Abdullah'ın Rum diyarında kışı geçirmesidir. Bir rivayete gö re de bu zat Abdurrahman b . Halid b. Velid'di. Bir rivayete göre de Malik b. Hübeyre es-Seku ni'ydi. ***

Abdurrahman b. Halid'in Katli Abdurrahman b. Halid'in H umus'a Gitmesi ve Vefat Etmesi B u yılda Abdurrahman b. Halid, Rum diyarından H umus'a geçmiştir. Rivayete göre İbn Esal e n - N asrani içeceğine zehir katmış ve Abdurrahman o i çeceği içerek ölmüştür. Buna dair rivayetler: Buna dair sebepler sadedinde Ömer bana Ali ve M esleme b . M u h arib'den naklen şöyle anlattı : Abdurrahman b. Halid'in şanı, Şam diyarında yücelmiş ve yüceldiğinden Şamhlar ona m eyletmişlerdi. Zira babası Halid b . Velid'in onlar üzerinde b üyük etkisi vardı, Rum diyarında büyük ganimetler elde

Tii rih u 't-Taberi

245

eden, cengaver bir insandı. H atta M uaviye, insanların ona olan m eyillerinden dolayı kendi ko numu için ondan endişe etmi ş ve tedirgin olmuştur. B u sebeple İ b n Esal'e emir vererek onu öldürmek için bir tuzak kurmasını emretti. Buna karşılık ömür b oyu onu haraçtan muaf tutacağını ve H umus'un hara­ cını toplama görevi ni kendisine vere ceğini vadetti. Abdurrah­ man, Rum d iyarından Humus'a dönünce İ b n Esal zehir karış­ tırdığı b i r i çeceği bazı köleleriyle ona gönderdi. Abdurrahman o i çeceği i çti ve H umus'ta öldü. Bunun üzerine Muaviye, İb n Esal'e vaadini yerine getirdi, onu H u m us'un haracından s o ­ rumlu tuttu v e kendisini haraçtan muaf tuttu. Ravi dedi: Halid b. Abdurrahman b . Halid b. Velid, Medi­ ne'ye gitti. B i r gün Urve b. ez-Züb eyr'e selam verip yanında oturdu. U rve ona: "Kimsin?" diye s o rdu. Halid b. Abdurrah ­ m a n : " B e n Halid b. Abdurrahman b . H a l i d b. Velid'im," dedi. Urve o n a : "İbn Esal ne yaptı?" dedi. Bunun üzerine Halid ya­ nından kalktı ve H umus'a gitmek üzere yola çıktı. Halid, İ b n [228] EsaI'i takibe aldı, bir gün atına binip yola çıktığını görünce önünü kesti ve kılıçla ona vurarak onu öldürdü. Bunun üze­ rine o M u aviye'ye götürüldü. M u aviye onu birkaç gün hapiste tuttuktan sonra kısas uygulamayıp maktulün diyetini öde­ meye mahkum etti . Halid, Medine'ye döndü. Bir gün Urve'ye giderek ona selam verd i. Yine U rve o n a : "İbn Esal ne yaptı?" diye s o rdu. Halid: "Seni ondan kurtardım. Ancak sen bana söyle İbn Cürmüz ne yaptı?" diye so rdu. U rve sustu. Halid b. Abdurrahman, İbn Esal'i öldürünce şöyl e dedi : Ben Allah 'ın kılıcının oğluyum, beni tan ıyın. Ben im elimde hase­ bim ve din imden başka bir şey kalm adı. Ve elimde ses çıkaran keskin kılıcım ! ***

Sehm ve Hatim'in Başkaldırmaları Bu yılda Hatim ve Sehm b. Galib e l - H üceymi başkaldırıp tahkim i kabul edenleri tekfir ettiler. Bu olay şöyle cereyan etti : Ömer bana Ali'den naklen şöyle dediğini anlattı : Ziyad işbaşına gelince Sehm b. Galib e l - H üceymi ve Hatim -Yezid

Tarih u 't-Taberf

246

b. Malik el-Bahili- korkuya kapıldılar. Bunun üzerine Sehm, Ahvaz'a gitti ve orada muhalefette bulunarak "H üküm yal­ nız Allah'ındır," düsturunu dile getirdi . Arkasından döndü ve saklanarak aman talebinde bulundu. Ancak Ziyad ona aman vermeyip onun peşini bırakmadı. N i h ayetinde onu buldu ve öldürdükten sonra kapısında astı. H atim'e gelince Ziyad onu Bahreyn'e sürdü. Arkasından da dönmesine izin verdi. Ona: "Şehrinde ikamet et," dedi. Müslim b. Amr'a da: "Ona kefil ol," dedi. M üslim kabul etmedi ama "G eceyi evinde geçirmezse sana haber vereceğim," dedi. Bir gün M üslim, Ziyad'a gel d i ­ ğin d e ona: "Hatim bu gece evinde yoktu," d e d i . B u n u n üzerine Ziyad emir verdi v e H atim öldürülerek metruk bir yere atıl dı. B u yılda hac emirliği görevini Utbe b . Ebi Süfyan icra etti. B i r önceki yılın valileri bu yılda da görevlerini sürdürdüler. [229]

H icretin 47. Yılı Bu Yılda Vuku Bulan Olaylar B u yılda Malik b. Hübeyre Rum diyarında, Ebu Abdurrah­ man el- Kayni de Antakya' da kışı geçirdi. ***

Abdullah b. Amr'ın Mısır Valiliğinden Azli ve İbn Hudeyc'in Vali Olması Bu yılda Abdullah b. Amr b. el-As M ısır valiliğinden azle­ dildi. Bu göreve Muaviye b . H u d eyc atandı. Vakıdi' nin anlat­ tığına göre M ağrib istikametinde ilerledi. Osman taraftarıyd ı. Abd u rrahman b. Ebi Bekir, İ sken d e riye'den dö nünce İbn Hu­ d eyc'e: " Ey M uaviye ! Yemin ederim ki Muaviye'den mükafa­ tın ı aldın. M ısır'a vali olmak için M uhammed b. Ebu B ekir'i öldürüp M ı sır'a vali oldun," dedi. İbn H udeyc: "M uhammed b. Ebu B ekir'i Osman'a yaptıklarından dolayı öldürdüm," dedi. Abdurrahman: "Osman'ı n kanı n ı n davacısı olsaydın M uavi­ ye' n i n yaptığına ortak olmazdın. Z i ra Amr b. el-As'ın Eş'ari'ye yaptıklarını yaptıktan sonra insanlardan önce ortaya atılıp ona biat ettin." ***

Tiirih u 't-Taberf

247

el-Gavr Seferi Bazı siyerciler şöyle demişlerdir: B u yılda Ziyad, Hakem b. Amr el-Gıfari'yi H o rasan'a vali olarak gönderdi . Hakem, Gavr ve Feravende dağlarına karşı sefer düzenledi ve kılıçla onlara boyun eğdirdi, kuvvet yoluyla o rayı fethederek birçok gani­ met ve esir ele geçirdi. Bu gö rüşe muhalefet edenlerin görü­ şüne inşallah daha sonra değineceği m. Yukarıdaki görüşün sahibinin anlattığına göre Hakem b. Amr söz konusu seferinden döndü ve M e rv'de öldü. B u yılda hac emirliği görevin i kim i n i fa ettiği konusunda ihtilaf edilmiştir. Vakıdi der ki : Bu yılda hac emirliği görevini Utbe b. Ebi Süfyan ifa etti. Başkaları ise bu yılda hac emirliği görevin i Anbese b. Ebi Süfyan'ın i fa ettiğini söyledi.

[230]

B i r ön ceki yılın vali ve amilleri bu yılda da aynı vilayetlerde görevl erini sürdürdüler. H icretin 48. Yılı B u Yılda Vuku Bulan Olaylar B u yılda Ebu Abdurrahman el- Kayni kışı Antakya'da, Ab­ dullah b . Kays el- Fezari ise yazı sayfiyede geçirdi. Malik b. Hü­ beyre es-Seku ni ise deniz seferini gerçekleştirdi. Ukbe b. Amir el-Cüheni de M ısırlılarla birlikte deniz seferine çıktı. Medi­ neliler d e M ünzir b. Züheyr komutasında sefere çıkmışlardı. Hepsinin genel komutanı Halid b. Abdu rrahman b. Halid b. Velid'di. Bazı raviler şöyl e dedi : B u yılda Z iyad, Galib b. Fedale el- Leysi'yi H o rasan'a gönderdi. B u zat Resulullah'ın (sav.) sa­ habesidir. Bu yılda hac emirliği görevini bütün siyercilerin görüşüne göre M e rvan b. el-Hakem icra etmiştir. Mervan aynı zamanda Muaviye tarafından azlini bekliyordu. Zira M uaviye aleyhine geçmiş ve daha önce ona hibe ettiği Fedek'i ondan geri almıştı. B i r ö nceki yılın vali ve amilleri bu yılda da görevlerini sür­ dürdüler.

[23 1 ]

248

[232]

Tdrih u 't-Taberf

Hicretin 49. Yılı Bu Yılda Vuku Bulan Olaylar Bu yılda Malik b. Hübeyre es-SekO.ni kışı Rum diyarında geçirdi. B u yılda Fedale b. Ubeyd, Cerebbe seferini gerçekleştirdi. Kışı da Cerebbe'de geçirdi ve o rayı fethetti, çok sayıda esir elde etti. Yine b u yılda Abdullah b . Kurz el-B eceli yaz mevsiminde sefere çıktı. Aynı yılda Yezid b. Şecere er-Ruhavi bir deniz gazası ger­ çekleştirdi ve kışı Şamlılarla geçirdi . U kb e b . N afi' b i r deniz seferi gerçekleştirdi ve kışı M ısırl ı ­ larla geçirdi. Yezid b. Muaviye, Ru mlara karşı bir sefer gerçekleştirdi ve Kostantiniye'ye kadar gitti. Maiyeti nde İbn Abbas, İbn Ömer, İ b n ü'z-Zübeyr ve Ebu Eyyub e l - E nsari da vardı. B u yı lın rebiülevvel ayında M u aviye, M e rvan b. el-H akem'i M e d i n e valiliğinden azletti ve rebiülahir ayında bu göreve Said b. el-As'ı atadı. Bir rivayete gö re de bu atamayı rebiül ev­ vel ayında gerçekleştirdi. M e rvan, M uaviye döneminde 8 yıl 2 ay boyunca Medine' de valilik görevini icra etti. Vakıdi' n i n rivayetine göre Me rvan' ın valil iği döneminde M e d i n e Kad ısı Abdullah b. el-Haris b. N ev­ fel'di. Said b. el-As vali olunca onu azletti ve bu göreve Ebu Seleme b. Abdurrahman b. Avf'ı atadı. Rivayete göre bu yılda veba vuku buldu. Bunun üzerine M uglre veba sebebiyle KCıfe'den kaçtı. Hastalık bitince ona: "Artık KCıfe'ye dönsen," diye söylediler. M uglre de geri döndü. Ancak yine de hastalığa yakalandı ve hayatını kaybetti. B i r ri­ vayete göre de Muglre 5 0 yılında vefat etti. M uaviye, KCıfe'yi Ziyad'a bağladı. Böylece Ziyad, KCıfe ve Basra yö netiminden sorumlu olan ilk validir. ***

[233]

Bu yılda hac emirliği görevin i Said b. el-As icra etti.

Tdrihu 't-Taberf

249

B i r ö n ceki yılın vali ve amilleri bu yı lda da görevlerini sür­ dürdüler. KO.fe valisi hariç. Zira M ugire'nin vefat tarihinde ih­ tilaf vardır. Bazı siyerciler 49 yılında vefat ettiğini söylerken bazıları da 5 0 yılında vefat ettiğini s öylemiştir. Hicretin 5 0 . Yılı Bu Yılda Vuku Bulan Olaylar Bu yılda Büsr b. Ertat ve Süfyan b . Avf el-Ezdi Rum diyarın­ da gazaya çıktılar. B i r rivayete göre de bu yı lda Fedale b. Ubeyd el-Ensari de­ niz seferi gerçekleştirdi. ***

Ziyad Kô.fe Valisi M ugire b. Şu'be'nin Vefatı ve Ziyad'ın Kô.fe Valiliği Bu yılda -Vakıdi ve Medfüni'ye göre- Mugire b. Şu'be öldü. M uhammed b. Ömer dedi: Muhammed b . Ebi Musa es-Sekafi babasından bana şöyle dediğini anlattı : Mugire b. Şu'be uzun boylu b i r adamdı ve bir gözü Yermük Savaşında kör olmuştu. 50 yılının Şaban ayında 70 yaşındayken vefat etti. H işam b. M u hammed' den naklen bana Avane'den şöyl e an­ latıl d ı : M ugire 51 yıl ında vefat etti. Bazı ravilere göre de 49 yılında vefat etmiştir. Ö m e r b. Şebbe bana Ali b. M uhammed'den şöyle dediğini anlattı : Ziyad 50 yılına kadar Basra ve ona bağlı olan yerlere bakıyo rdu. M ugire b. Şu'be, Kfife valisiyken öldü. Bunun üze­ rine M u aviye, Ziyad'a yazarak o n u Kfife ve Basra'nın başına getirdi. (Ziyad) Kfife ve Basra'nın b i rlikte yönetimine bırakıl­ dığı ilk validir. Ziyad, Semüre b . Cündeb'i Basra'da vekil bırak­ tı ve kendisi KU fe'ye geçti . Altı ay Kfife'de ve altı ay da Basra'da ikamet ediyordu. Ö m e r bana Ali' den naklen M esleme b . M uharib'in şöyle de­ diğini anl attı : M ugire vefat edince I ra k, Ziyad'ın yöneti minde bi rleştirild i . B unun üzeri ne Kfife'ye geldi ve minbere çıktı. Al­ lah'a hamdüsenada bulunduktan sonra şöyle dedi : "Bu görev

[234]

250

(235]

Tiirih u 't-Taberi

Basra'da bana tebliğ edildi. İstedim ki Basra'nın iki bin em­ niyet mensubuyla size geleyim. Ancak düşündüm ki siz hak ehlisiniz ve sizin hakka bağlılığınız uzun zaman batılı/kötü­ lüğü bertaraf etmişti r. Bu sebeple yalnız ailemle size geldim. İ nsanların düşürdükleri kıymetimi yücelten ve zayi ettikleri hakkım ı koruyan Allah'a hamdolsun," dedi. H utbesini bitirin­ ce m inberde ona çakıl taşları atıldı. Ziyad onlar duruncaya kadar oturmaya devam etti. Arkasından has adamlarını ça­ ğırdı ve onlara mescidin kapılarını tutmalarını emretti. Sonra " H e r biriniz yanındakini alsın; ben yanımdakini bilmiyorum, demesin," dedi ve bir oturak getirilmesini istedi. Oturak mes­ cidin kapısının önüne konuldu ve üzerine oturdu. İ nsanla­ rı dörder grup halinde çağırdı ve kendisine: "Allah'a yemin ederiz ki sana çakıl taşı atmadık," şe klinde yemin etmelerini söyledi. Yem i n edenleri serbest bı raktı. Yemin etmeyenleri alıkoydu. B unların sayısı otuza kadar çıktı. Bazılarına göre de seksen kişiydiler. Ziyad onların elleri n i kesti. Şa'bi dedi: Vallahi yalan söylediği n e şahit olmadık ve hayır olsun şer olsun bize vadettiklerini gerçekleştirdi. Ömer bana Ali' den naklen Seleme'nin şöyle dediğini anlat­ tı : Şa'bi' nin şöyle dediği bana anlatı l d ı : Z iyad'ın Kfife'de öldür­ düğü ilk şahıs, Evfa b. H ısn idi. Kendisi hakkında bir şeyl er konuştuğunu duydu. Bunun üzeri ne onun yanına gelmesini istedi. Ancak Evfa kaçtı. Ziyad, insanların önünden geçmele­ rini istedi. Evfa geçince: " B u kimdir?" dedi. "Evfa b. Hısn et­ Tai," dediler. Ziyad: "Eceli gelen adam kendi ayaklarıyla gel di," dedi. Evfü ise şu beyitleri söyledi: Ebu Muglre, Ziyad acele etmez. Oysa insanlar acelecidir. Vallahi bil ki senden korktum. Tıpkı h afes (zararsız büyük) yılanın boa yılanının saldırısından korktuğu gibi. Ne olur, yem inime inan. Memleket dar gelince geldim. Zira korkan için kaçacak biryer kal­ m a dı.

Ziyad ona: "Osman hakkında ne düşünüyorsun?" dedi. Evfü: " Resulullah'ın (sav.) kızının eşidir. Onun (hilafetini) inkar etmi­ yorum. B u konuda benim kendime mahsus görüşüm var," dedi.

Tiirih u 't-Taberf

251

Ziyad: "Ya Muaviye hakkında n e dersin?" dedi. Evfü: "Cömert [236] ve halim bir insandır;' dedi. Ziyad: "Benim hakkımda ne diyor­ sun?" dedi. Evfü: "Duydum ki Basra'da: 'Vallahi masumu suçlu­ dan, geleni sırtını dönüp gidenden sorumlu tutacağım; demiş­ sin;' dedi. Ziyad: "Evet, öyle dedim;' diye cevap verdi. Evfü: "Kör deve yürüyüşü gibi sağa sola yalpalamışsın;' dedi. Ziyad: "Az­ mettiren öldürenden daha masum değildir," dedi ve onu öldürdü. Bunun üzerine Abdullah b. Hemmam es-Seh1li şöyle dedi: Evfa b . Hısn dağcının av pilici olunca Allah çabasını boşa çıkardı. Ecel ve talihsizlik onu yatağındaki asla n ı n ve kör biryılanın önüne koydu.

Şa'bi dedi: Ziyad, Kufe'ye gelince U mare b. Ukbe b. Ehi Muayt yanına geldi ve dedi ki : "Amr b. el-H amık'ın yanında Ebu Turab'ın59 şiasından bazı insanlar toplanıyor;' dedi. Amr b. H u reys ona: "Kesin olarak bilmediğin ve sonucunu tahmin edemediğin bir konuyu neden E mir'e geti riyorsun?" dedi. Ziya d : " İ kiniz de hata ettiniz. Sen bu ko nuyu alenen benimle konuşuyorsun. Amr da seni konuşmaktan menetmeye kal­ kıyor. İ kiniz, Amr b. el-H amık'a gi d i n ve ona: 'Senin yanında toplanan bu zürafalar neyin nesidir? Kim seninle konuşmak istiyorsa veya sen birileriyle konuşmak istiyorsan mescitte konuşun; diye söyleyin;' dedi. Şa'bi dedi: B i r rivayete göre d e Amr b . el- Hamık'ı şikayet eden ve onun hakkında: "Her iki şehri de ifsat etti," diyen Yezid b . Ruveym'di. Amr b. H u reys : " H içbir zaman bugünkü kadar kendisine yararlı olana meyl etmiş değildir," dedi. Bu­ nun üzerine Ziyad, Yezid b. Ruveym' e : "Sen onun kanını he­ der ettin. Amr ise onun kanının akıtılmasını önledi. Bana olan nefreti sebebiyle bacağı nın iliği n i n aktığı nı bilsem bile o bana isyan etmedikçe ona dokunmam," dedi. Ziyad, Kufeliler tarafından çakıl taşlarıyla taşlanınca mak­ sure edindi. Ziyad, Kufe'ye geçince Semüre b . Cündeb'i Basra' da vekil bıra ktı. Ömer bana İ shak b. İ d ris'ten naklen Muhammed b. 59

B u ifadeyle Hz. Ali kastedilmektedir (çev.).

Tarih u 't-Taberf

252

[237]

Süleym'in şöyle dediğini anlattı : Enes b. Sirin'e : "Semüre hiç kimseyi öldürdü mü?" diye sordum. O şöyle dedi: "Semüre b. Cündeb' i n öldürdüklerinin sayımı yapılabilir mi? Ziyad onu Basra'da vekili olarak bıraktı ve Kufe'ye geldi. Sonra Basra'ya dönünce sekiz bin insanın canına kıydığını gördü." Ziyad ona: " M asum birilerini öldürmekten korkmadın mı?" dedi. Semü­ re : " Eğer o nların bir misli daha öldürs eydim dahi korkmaz­ dı m," dedi veya benzer bir tabir kullandı. Ö mer bana Musa b. İsmail, N u h b. Kays ve Eş'as el-Hud­ dani'den naklen Ebu Sevvar el-Adevi'n i n şöyle dediğini an­ lattı : Semüre benim kavmimden olan insanlardan, bir günde Kur'an'ı toplayan kırk yedi kişi öldürdü. ***

Ömer bana Ali b. Muhammed ve Ca'fer es-Sadefi'den nak­ len Avf'ın ş öyle dediğini anlattı : S e mü re M edine' den gelirken (kafilesi) Beni Esed mahallesinden geçiyordu, bir adam so­ kaktan o nların önüne çıktı. Ö n deki atlar ürktü. Bunun üzeri­ ne kafileden bir adam ona saldırdı ve mızrağı ağzına sapladı. Atla r yürüyüşlerine devam etti. S o n ra Semüre oradan geçin­ ce adamı kan revan içinde gördü ve " B u ne hal?" diye sordu. Ona: " E mirin öndeki süvarileri tarafından vuruldu," dediler. Semüre : 'l\tlarımıza binip çıktığı mızı gördüğünüzde, mızrak­ larımızdan sakının," dedi. ***

Karib

ve

Zahh3.f'ın Başkaldırmaları

Ömer bana Züheyr b. Harb, Vehb b. Cerir ve Gassan b. M u ­ dar'dan naklen Said b. Zeyd'in ş öyl e dediğini anlattı : Karib ve Zahhaf isyan ettiler. Bu sırada Z iyad Kufe'de Semüre de Bas­ ra'da görev yapıyordu. Gece vakti çıktılar ve Beni Yeşker'de konakladılar. Yetmiş kişiydiler. Ramazan ayıydı. Beni Dabia'ya gittiklerinde yetmiş kişiydiler. Onlardan Hakkak adında yaşlı bir zatın yanından geçtiler. Adam o nları görünce onlara: " H oş geldin ey Ebü'ş-Şa'sa ! " dedi. İ b n H u s ayn (ve maiyetindekiler) adamı görünce onu öldürdüler ve Ezd kabilesinin mescit-

Tarih u 't-Taberf

253

lerine dağıldılar. Onlardan b i r grup B e ni A l i M eydanına, bir [238] grup da M uadil M escidine gitti. B u n u n üzerine Seyf b. Vehb bir grup adamıyla onlara karşı harekete geçerek karşısına çı­ kanları öldürdü. Karib ve Zahhaf'a karşı da Beni Ali ve Beni Rasib'den bir grup genç harekete geçerek onlara ok attılar. Karib : " İ çinizde Abdullah b. Evs et-Tahi var mı?" diye sordu. Nitekim daha önce ona karşı mücadele ederdi. " Evet," denildi. Karib : " Öyleyse mübarezeye çıkın," dedi. M übarezede Abdullah o n u öldürdü ve kafasıyla geldi. Ziyad, KO.fe'den geldiği nde Abdullah'ı azarladı. Sonra : " Ey Tahiye topluluğu ! Bu gruba karşı haklı olmasaydınız sizi hapse atacaktım," dedi. Karib, İyad kabilesinden, Zahhaf ise Tay kabilesindendi. İkisi teyze oğullarıydı . İ kili, N ehrevan'dan sonra ilk isyan edenlerdi. Gassan dedi: Said'in şöyle dediğini işitti m : Ebu Bilal şöy­ le dedi: Allah'a yemin ederim ki gökten yere çakılmam şu Karib'i n -Allah onu karfb (yakın) etmesin- yaptığını yapmak­ tan benim için daha sevimlidir. Ömer bana Züheyr, Vehb ve babasından naklen şöyle anlat­ tı : Karib ve Zahhaf'tan sonra Ziyad, H aruriyeye karşı tavrı nı sertl eştirdi. Onları öldürdü ve Semüre'ye de onları öldürme­ sini emretti. N itekim Ziyad Kufe'ye gittiğinde Semüre'yi Bas­ ra'da vekil olarak bırakıyordu. B u sebeple Semüre onlardan çok sayıda adam öldürdü. Ömer bana Ebu Ubeyde'den naklen şöyl e anlattı : Bir gün Ziyad minberde şöyle konuştu : " Ey Basralılar! Vallahi ya beni bunlardan kurtarırsınız ya da sizden başlayacağım. Vallahi onlardan tek bir adam kurtulursa bu sene tahsisatınızdan tek bir dirhem alamazsınız." Bunun üzerine insanlar harekete ge­ çerek onları bertaraf ettiler. ***

Muaviye'nin Minberi Medine' den Nakletmek İstemesi M uhammed b. Ömer şöyle dedi: Bu yılda Muaviye, Resu­ lullah'ın (sav.) minberinin Şam'a taşınmasını emretti. Minber yerinden oynatılı nca güneş tutuldu ve (karanlık basınca) yıl­ dızlar gökyüzünde göründü. İ nsanlar b u olayı önemsediler.

254

Tlirih u 't-Taberf

M u aviye de bunun üzerine: "Taşınmasını istemedim. Minbe­ rin ı rza böceğinin tahribatına maruz kalmasından endişe et­ tim ve onu inceledim" dedi. Sonra o n u o gün örtüyle kapladı. [239]

M uhammed b. Ömer'in anlattığına göre bu konuyu Şuayb b. Amr el-Emevi'den naklen Halid b. el-Kasım da kendisine nakletmiştir. M uhammed b. Ömer dedi : Yahya b. Said b. Dinar babasın­ dan naklen bana şöyle anlattı : M u aviye şöyle dedi : "Düşün­ düm ki Resulullah'ın (sav.) asasının ve minberinin Medine'de kalmaması gerekir. Zira onlar Osman'ın katilleri ve düşman­ larıdır." M u aviye Medine'ye gelince asayı istedi. Asa, Sa'd e l - Ku raz'ın yanındaydı. Bunun üzerine Ebu Hüreyre ve Cabir b. Abdullah yanına geldiler ve şöyle dediler: "Ey Müminlerin E miri ! Allah hakkı için bunu yapma. Zira bu uygun değil. Re­ sulullah'ı n (sav.) minberini kendisinin koyduğu yeri nden ala­ caks ı n ve asasını Şam'a götüreceksin. H aydi mescidi nakl et ! " B u n u n üzerine Muaviye (tepkilerden çekinerek) bundan vaz­ geçti ve minbere altı basamak ilave etti. Bugün minber s ekiz basamaktır. M uaviye insanlardan da özür diledi. Muhammed b. Ömer dedi: Süveyd b . Abdülaziz bana İ shak b. Abdullah b. Ebi Ferve, Eban b. Salih ve Kabisa b. Züeyb'den naklen şöyle dediğini anlattı : Abdülmelik, Peygamber'in min­ berini nakletmeyi düşündü. Kabisa b. Züeyb ona şöyle dedi: "Allah hakkı için seni uyarıyorum. Sakın bunu yapma ve ye­ rinden oynatma! Müminlerin E miri M uaviye onu yerinden oynattı. Bunun üzerine güneş tutuldu. Resulullah (sav.) ş öyle buyurd u : « M inberimin üzerinde yalanla yemin eden, cehen­ nemdeki yerine hazırlansı n ! » M e d ine'den çıkarırsan M edi­ n e'yle arasındaki ilişki koparılmış olur." Abdülmelik bundan vazgeçti ve bunu dile getirmekten kaçındı. Velid halife olup da hacca gidince bu hususu düşündü ve " B i r sakıncası varsa bana söyleyin, bunu mutlaka yapacağım," dedi. Bunun üzeri­ n e Said b . el-Müseyyeb, Ömer b. Abdülaziz'e haber gönderdi ve dedi ki : "Adamına söyle, Allah'tan sakınsın ve Allah'ın gaza­ bına maruz kalmasın ! " Ömer b . Abd ü laziz onunla konuşunca Velid bundan vazgeçti ve bu kon uyu dile getirmekten imtina

Tiirih u 't-Taberf

255

etti. Süleyman b. Abdülmelik hacca gidince Ömer b. Abdülaziz ona Velid'in n iyetini ve Said b. e l - Mü s eyyeb'i n kendisine ricasını haber verdi. Süleyman şöyle dedi : 'J\bdülmelik ve Velid'in böyle anılmalarını istemezdim. B u kibirdir. Bizim böyle bir şeye hakkımız yoktu r. Dünyayı aldık ve elimizin altındadır. Şimdi d e İslam'ın ziyaret edilen timsallerinden birine dokun- [240] mamız ve onu yanımıza taşımamız uygun o lmaz." ***

B u yılda M uaviye b. Hudeyc Mısır valiliğinden azledildi ve Mısır ile İfrikıye valiliğine M esleme b. M uhalled getirildi. Mua­ viye M esleme'yi M ısır ve İ frikıye valiliğine getirmeden önce İfrikıye'ye Ukbe b. Nafi' el-Fihri'yi göndermişti. Ukbe orayı fethetti ve Kayrevan askeri merkezinin planını çizdi. Muham­ med b. Ömer'in anlattığına göre onun yeri yırtıcı hayvanların, yılanların ve diğer vahşi hayvanların bulunduğu, girilemeyen bir ormandı. Ukbe, Allah'a dua etti ve oradaki hayvanlar orayı terk etti. Hatta yırtıcı hayvanlar yavrularını taşıyarak ayrıldılar. M uhammed b. Ömer dedi: M usa b. Ali bana babasından nakle n ş öyle dediğini anlattı : Ukbe b. N afi' şöyle seslend i : Biz burada kon ak/ayacağız. Siz mağlup olarak göçün!

Bunun üzerine inlerinden çıkıp kaçtılar. M uhammed b. Ömer dedi: M ufaddal b. Fediile bana Zeyd b. Ebi Habib ve bi r M ısırlı askerden naklen şöyl e dediğini anlat­ tı : U kb e b. Nafi' ile birlikte gittik. Ukbe bölgede askeri merke­ zin planlamasını ilk yapan, onu meske n olarak insanlara ikta eden ve içinde mescidini de bina eden kişidir. Ukbe azledilin­ ceye kadar onunla birlikte kaldık. O hayırlı bir vali ve hayırlı bir komutandı. B u yılda -50 yı lında- Muaviye, M uaviye b. Hudeyc'i Mı­ sır val iliğinden ve Ukbe b. N afi" i İ frikıye valiliğinden azletti. Mısır ve bütün Mağrib val iliğine M esleme b. M uhalled'i ge­ tirdi. M esleme, M ağrib'in tümü, M ı s ı r, B e rka, İ frikıye ve Trab­ lus bölgeleri nin tümüne hükmeden ilk val i oldu. Mesleme, Ebü'l - M uhacir adındaki kö lesini İ frikıye'ye atayarak Ukbe b.

256

Tdrihu 't-Taberf

Nafi " i azletti ve diğer görevleri nden uzaklaştırdı. Muaviye ölün ceye kadar Mesleme, M ısır ve M ağrib; Ebü'l-Muhacir de onun İ frlkıye valisi olarak görevlerini sürdürdüler. ***

B u yılda Ebu M usa el-Eş'arl vefat etti. Bir rivayete gö re de 52 yılında vefat etmiştir.

[24 1 ]

B u yılda hac emirliğini ki min yaptığı konusunda ihtilaf edilmişti r. Bazılarına göre bizzat M u aviye bu görevi icra etti derken bazıları da oğlu Yezld'in bu gö revi ifa ettiğini s öyle­ mişlerdir. B u yılda Medine vali s i Said b. el-As; Basra, Kufe, M e ş rık, Sici stan, Fars diyarı, Sind ve H int valisi de Ziyad idi. ***

Ferezdak Ferezdak'ın Ziyad'dan Kaçması Ziyad bu yılda, Ferezdak'ı yakalamak istedi. Beni N ehşel ve Beni Fukaym onu şikayet ettil e r. Bunun üzerine Ziyad'dan kaçtı ve M uaviye'nin Medine Valisi Said b. el-As'a sığındı ve onun himayesini talep etti. Said o n u himaye etti. Buna dair rivayetler: Ömer b. Şebbe bana şöyle d e d i : Ebu Ubeyde, Ebü'l - H asan e l - M edfünl ve başkaları bize ş öyl e anlattılar: Ferezdak, Beni N ehşel ve Beni Fukaym'ı hicvedince Ziyad'ın takibatına ma­ ruz kaldı. Ebu Zeyd rivayetini anlatırken senedinde zikretti­ ğimden fazlasını zikretmedi. Muhammed b. Ali ise bana M u ­ h a m m e d b. Sa'd'dan naklen E b u Ub eyde'nin şöyl e dediğini anlattı : A'yen b. Lebeta b. el-Ferezdak bana şöyle dedi: Babam babasından naklen bana şöyle anlattı : Eşheb b. Rümeyle ve B als ile atıştığımızda onlara baskın geldim. Bunun üzerine B e ni N ehşel ve Beni Fukaym beni Ziyad'a ş ikayet etti. D iğer bazı ravilerse şöyle demişlerdir: Yezid b. Mes'ud b. Halid b. M a l i k b. Rib'i b. Selma b. Cendel b. N ehşel de onu şikayet etti. A'yen şöyle dedi: Ziyad onu tanımadı. Ancak ona: "Parasını sa­ vuran ve elbisesini çıkarıp bırakan genç," deyince onu tanıdı.

Tdrih u 't-Taber/

257

Ebu Ubeyde dedi: A'yen b. Lebeta bana ş öyle dedi : Babam bana babasından naklen şöyle anlattı : Babam beni, kendisine ait mal yüklenmiş develerle gönderdi. Yükümdeki eşyayı satacak ve karşıl ığında ailesine zahire ve giyecek satın ala­ caktı m . Basra'ya vardım ve elimdeki malları sattım ve parasını elbisemin içine sakladım ve ona m ukayyet oluyordum. Derken şeytan gibi bir adam karşıma çıktı ve bana : "Ona ne kadar da sıkı mukayyet oluyorsun ! " dedi. O n a : "Bir mani m i var?" dedim. Adam: "Tanıdığım bir adam var. O se nin yeri nde olsayd ı buna katlanamazdı;' dedi. " O kimdir?" dedim. "Galib b. Sa'saa," dedi. Ferezdak: Bunun üzerine M i rbedlileri çağır­ dım ve alın sizin olsun diyerek parayı o nların üzerine serp- (242) tim. B i r adam bana: "Ey İbn Galib ! H ı rkanı çıkar at;' dedi. Ben de hırkamı çıkarıp attım. Bir başka adam: " Elbiseni çıkar at;' dedi. O nları da çıkarıp attım ve tek b i r iç elbiseyle kaldım. Bir başka adam: "Onu da çıkar," dedi. " O n u da çıkarıp çıplak mı yürüyeceğim, ben deli değili m," dedim. Z iyad olayı öğrenince M irbed'e süvarilerini göndererek beni yakalayıp ona götür­ melerini emretti. Derken Beni H üceym' den bir atlı geldi ve bana: "Yakalanıyorsun! Kurtul," dedi ve beni arkasına alarak atını koşturdu ve uzaklaşarak kaybo l duk. Süvariler vardıkla­ rında onları atlatmış bulunuyorduk. Bunun üzerine Ziyad, iki amcam Züheyl ve Zahhaf b. Sa'saa'yı benim yerime alıkoyd u. İ kisi d e divanda kayıtlı olup ikişer bin maaş alıyorlardı. Her ikisi d e Ziyad'ın maiyeti ndeydiler. İ kisini hapse attı . Onlara haber gönderdim ve "D ilerseniz size gelebilirim," dedim. Onlar: " B ize yaklaşma, Ziyad bu! Umulur ki bize bir şey yapmaz. Zira bir suç işlemed ik," dediler. B i rkaç gün kaldıkta n sonra onlar için Ziyad'la ko nuşuldu. Ona: " İ ki yaşlı başlı adam. İtaat eden ve söz dinleyen insanlar. Bir günahları yok. Çölden gelen Arap bir gencin yaptıkları yüzün d e n neden alıkonuldular?" diye soruldu. Bunun üzeri ne Ziyad o nları serbest bıraktı. İ kisi bana : "Söyle bakalım, baban erzak ve giyim olarak sana neleri satın almanı em retti?" dediler. Onlara söyledim. Onlar gidip satın aldılar. O nların satın aldıkların ı aldım ve Galib'e gitti m . Ona gittiğimde olaydan haberdar olduğunu gördüm. Bana

258

Tdrih u 't-Taberi

durumu sordu. Ona olup biteni anlattım. O bana: "Sen böyle iyi ş eyler yapabiliyor musun?" dedi ve saçımı okşadı. O henüz şiir s öylemiyordu. Sonradan şiir s öylemeye başladı. Ziyad'ın hala ona karşı bir kızgınlığı vardı. Daha sonra Ahnef b . Kays ve B e ni Rebia b . Ka'b b. Sa'd'dan Cariye b. Kudame, Cevn b. Katade el -Absemi ve Beni H uvey b. S ü fyan b. M ücaşi"den Hutat b. Yezid Ebu Münazil, M uavi­ ye b . Ebi Süfyan'a gittiler. H e r birine yüz bin dirhem verirken H utat'a yetmiş bin dirhem verd i . D ö nüş yolundayken b ir­ b i rlerine ne kadar para aldıkları n ı sordular. Herkes aldıkla­ rı mükafatları söyleyince H utat yalnız kendisinin yetmiş bin aldığını öğrendi ve Muaviye'ye döndü. M uaviye ona: " Ey Ebu M ü nazil seni geri döndüren sebep nedir?" dedi. Hutat: " Beni [243] Temim'e karşı beni rezil ettin ! B e n i m nesebim sahih değil mi? Olgun yaşta biri değil miyim? Aşireti mde saygın ve itaat edilen bir insan değil miyi m?" dedi. M u aviye : "Öylesin," dedi. H utat: " O halde neden aralarında yalnız bana cimrilik etti n?" diye sordu. Muaviye : "Ben onlardan dinlerini satın aldım. Seni d e dinin ve Osman b . Affan hakkın daki anlayışınla baş başa bıraktım," dedi. N itekim Hutat, Osman taraftarıydı. H utat: " B enden de dinimi satın al ! " dedi. Bunun üzeri ne M uaviye onun mükafatını diğerlerini nki gibi tamamladı. Ancak H utat verilen mükafatı eleştirince Muaviye mükafatını alıkoydu. B u ­ nun üzerine Ferezdak bu konuda ş öyle dedi : Ey Muaviye! Baban ve amcam bir m iras bıraktılar. Bu m irası ak­ rabalar paylaştılar. Hu tat'ın m irasını ne hakla aldın. Harb 'in m irası yerinde durmakta ve senin için akmakta. Bu iş Cah iliye dönem inde olsaydı kimin yardım eden akrabaları­ nın dah a az olduğunu anlayacaktın. Bu durum bu dinden başka bir dinde olsaydı hakkımızı yemekten kaçınırdın ızya da su içen gibi boğazın da sıkışır kalırdı. Elim iz güçlü ve doluyken bu durum olsaydı darbeleri sende tesiri­ ni gösteren kılıç azimle iş görecekti.

- M uhammed b. Ali ise "elde genişlik" anlamında "ve-fi'l­ keffi m ebsa tun" şeklinde ifade etm iştir.-

Tdrih u 't-Taberf

259

Ey Muaviye öyle bir şeye ram oldun ki önünde sert ve çekip cezbe­ den engeller var. Sen den başkası olsa onun birlikleri üzerime gelse de ona boyun eğmez ve insaflı davranmazdım. Aile ve kavim olarak insanların en izzet/isi değil miyim ? Zulme maruz kaldığında komşuyu en iyi koruyan değil miyim ? Peygamber ve Ehl-i beytinden son ra ben im gibi güçlü bir kişi doğ­ rulmam ıştır. Babam Ben i Naciye'den Giilib 'dir ve Sa 'saa 'ya in tisap edene denk olan kimse var m ı ? Sa/jır dağların oğluyum çakıl taşları sayısınca. Toprağa kök salan ı rkım a kim hesap sorabilir! Ben toprağa gömü/eni diri/ten in oğluyum ve zamanın geçim yol- [244] /arı zora girince insanların keftliydi. Ey Mutiviye! Nice atalarım vardır ki yüz akıdır ve yön değiştirdi­ ğinde rüzgarla tideta yarışırlar. Evlatları onun mirasını nema/andırdı/ar. Abdi Şems'in evladı olan baban ona varlıkta ve cömertlikte yaklaşamazdı. O cömertlik için kılıç gibi sallandığını görürsün. Kerem sahibidir ve bıyıkları çıkar_pkmaz şerefle buluşur. O var olduğu günden beri Kılıcının askısı uzundu. Kusay ve Abdi Şems onun muhatabı değildi.

Bunun üzerine M uaviye yakınlarına otuz bin dirhemi iade etti. B u durum Ziyad'ı ona karşı ö fkelendird i . Nehşel ve Fu­ kaym' ı n onu Ziyad'a şikayet etmeleri, ona olan kızgınlığını artırdı. Ziyad onu yakalamak için emir verdi. Bunun üzeri ne Hutat, Isa b. H usayle b. Muatteb b. Nasr b. Halid el-Behz'i'ye, ardından da B e ni Süleymli bir zata ve H a ccac b. İlat b. Halid es-Sülem'i'ye sığındı. İ b n Sa'd dedi: Ebu Ubeyde şöyle dedi: Ebu Musa el-Fazı b. Musa b . H usayle bana şöyle anlattı : Z iyad, Ferezdak'ı kovunca amcam Isa b. H usayle'ye geldi ve dedi ki : " Ey Ebu Husayl e ! B u a d a m beni tehdit etti. Benim dostlarım v e ü m i t beslediğim herkes beni gözden çıkardı. Sana, b e n i yanında saklaman için geld i m ." Isa b. Husayle : "Hoş geldin," dedi. Ferezdak üç gün amcamda kaldı. Sonra, "Öyle görünüyor ki Şam'a gideceğim,"

Tiirih u 't-Taberf

260

dedi. Amcam : "Sen bilirsin. Yanımda kalırsan senin için yeri­ miz geniştir. Yola çıkacaksan işte b u E rhabi deveyi sana vere­ bilirim," dedi. Bunun üzerin e gece olduktan sonra yola çıktı. Isa, meskun yeri geçirmeleri ve yolcu etmeleri için onunla bazı adamlarını gönderdi. Sabahladığında üç günlük mesafe katetmişti. Bunun üzerine şu beyitleri söyledi: İnsanlar b e n i h imaye etmekten kaçı n ı rken canının cinayetinde korkuya kapılmışken el-Behzf bana bu deveyi vererek yükü m ü ta­ şım ıştır. Ey isaf Kim ki misafirine ikram ederse senin misafirin ikram gör­ m üş ve yemeklerini afiyetle yemiştir. Bana: "Bil ki deven Erhabfdir ve senin için meşakkatli olan gece vaktinde yoluna devam edecektir," dedi. Sabah/adığımda ikamet yerim epey gerilerde kalmıştı. Hatta he­ n üz karanlık tam olarak yıldızları bırakıp gitmemişti. [245]

Kuyun u n ehlinden meylederek bir erkek deve kuşu gibi adeta ge­ cen in karanlığıyla yarışmaktadır. Gözleri arasından rüzgarın esin tisi ve sabahın aydınlığıyla onun ince ve uzun burnu görüldü. San ki burn u ve ağzı Dic/e 'de seyreden bir yelkendir. Gariyyeyn bölgesini geçersen selamete vardın demektir. Arkamda kalan vadi ve dağ yolların ı izlemekten im tina etti.

Başka bir şirinde de şöyle demiştir: Kötü durumdayken isa 'nın yardım ı imdadıma yetişti. Yardım cısı Isa olan yalnız değildir.

Bu uzun bir şiirdir. Ravi dedi : Ziyad, Ferezdak'ın çıktığını duyunca Beni N ev­ vele b. Fukaym'dan Ali b. Zehdem'i peşinden gönderdi. A'yen dedi: Ali b. Zehdem onu, B eni Kays b. Sa'lebe'de İb­ netü'l-M errar adıyla tanınan, görüşü e ngelleyen sık ağaçlı bir yerde i kamet eden H ri stiyan b i r kadının evinde yakalamak istedi. Ancak kadın onu evin yan tarafından gece vakti çıkar­ dığından onu yakalayamadı. B u n u n üzerine Ferezdak ş u be­ yitleri dile getirdi.

Tdrih u 't-Taberf

261

İbnetü 'l-Merriir'a gittim. Sen aklını kaçırıp b e n i arıyordun. Oysa ben im gibi olanlar düzlükte aranmaz. Bizi bulmak istersen ormanlarda değil uçsuz bucaksız sahraları araman gerek.

Bir rivayete göre de bu kadın Rebia bint e l - M errar b. Sela­ me el - İ cli'dir ve şair Ebü'n-N ecm'in annesidir. Ebu Ubeyde dedi: Misma' b. Abdülmelik şöyle dedi : Ferez­ dak, Revha'ya giderek Bekir b. Vail'in yanında ikamet etti. Bu­ rada aman buldu ve onları şöyle meth etti : Nereye gidip ikamet ettiyse Bekir b. Vail kabilesi gibisini bulamadı. Onla rı n zimmeti en temiz, en vefalı ola n dır ve dağların zirvesi ka­ dar yücedir.

B eyitleri uzun bir kasidesinden alınm ıştır. Başka kasidelerle de onları övmüştür. Ebu Ubeyde dedi: Ziyad, Basra'ya gidince Ferezdak, Kufe'ye giderdi. Ziyad Kufe'ye gidince Ferezdak Basra'ya giderdi. N i ­ tekim Ziyad, Basra'da altı ay, Kufe'de de altı a y ikamet ederdi. Ziyad, Ferezdak'ın bu hareketinden haberdar olunca Kufe'deki amili Abdurrahman b. Ubeyd'e şöyle yazd ı : " Ferezdak vahşi bir hayvandır ve ıssız yerlerde otlanmayı tercih eder. İnsanlarla karşılaşırsa onlardan ürker ve başka bir mekana geçerek ora­ da yer ve içer. Onu yakalayıncaya kadar onu takip et:' Ferezdak dedi : Çok sıkı bir şekilde arandım. B u yüzden beni barındıran­ lar beni yanlarından uzaklaştırmaya başladılar. Adeta yeryüzü bana dar gelmeye başladı. Bir gün elbisemle başımı bağlamış vaziyette yol üzerindeyken beni arayan şahıs yanımdan geçti [ancak beni tanımadı] . Gece olunca B eni Dabbe'den dayıları­ ma gittim. D üğünleri vardı. Hiç yemek yememiştim. Onlara uğrayıp karnımı doyurayım, dedim. O rada otururken bir atın başıyla bir mızrağın ucu bahçe kapısından içeriye uzandığını ve (adamlarıyla) bize doğru geldiğini gördüm. Bunun üzerine (dayılarım adam görmeden) kamıştan yapılmış duvarı yerin­ den kaldırıp beni oradan çıkardıktan sonra duvarı tekrar ye­ rine koydular ve adama, onu görmedik, dediler. Bir saat kadar aradılar ancak bulamayınca çıkıp gittiler. Sabah olunca gelip

[246]

262

Tdrih u 't-Taberf

bana dediler ki: "Hicaz bölgesine git ki Ziyad sana ulaşamazsın. Dün akşam sana ulaşsaydı bizi helak edecektin." İki binek hay­ vanının parasını kendi aralarında topladılar ve Beni Teymullah b. Sa'lebe'den Mukais ile konuştular. Adam tüccarlara yol gös­ teren bir kılavuzdu. Banikya'ya gitmek üzere yola çıktık ve bazı konakların yanına vardık. Ancak bize kapı açılmadı. Bunun üzerine yükümüzü duvarın dibine koyduk. Mehtaplı bir ge­ ceydi. Adama: "Ey M ukais ! Ziyad sabahleyin el-Atik'e bir adam gönderirse bize ulaşabilir mi?" dedim. Mukais: "Evet, bizi taras­ sut altına alabilirler," dedi. Geçmişte Acemlere ait bir hendek olan el-Atik'e henüz ulaşmamıştık. Ona: "O takdirde Araplar ne der?" dedim. M ukais: ''.Araplar: 'Ona bir gün bir gece mühlet ver, sonra onu al,' derler;· dedi. Akabinde yola çıktık. Mukais : "Vah­ şi hayvanlardan korkuyorum," dedi. Ben: "Vahşi hayvanlardan korunmak Ziyad'dan daha kolaydır;· dedim. Yolumuza devam ettik ve ne gördüysek geride bıra ktık. Ancak bir hayvan bizi yakından takip etti ve bizden ayrılmadı. M ukais'e: "Ey M ukais! [247] Bunu görüyor musun? Ondan başka neyle karşılaştıysak mu­ hakkak onu geride bıraktık. Ancak bu geceden beri bizimle seyretmektedir," dedim. M ukais: "Bu aslandır;· dedi. Hayvan konuşmamızı anlamışçasına ilerledi ve yol üzerinde uzandı. Vaziyeti görünce indik ve develerimizin ön ayaklarını sağlam­ ca bağladıktan sonra yayımı aldım. M ukais: "Ey aslan, kimden kaçtığımızı bilir misin? Ziyad'dan kaçtık," dedi. Bunun üzerine koştu ve kuyruğuyla yerden kaldırdığı tozla bizi ve develerimi­ zi toz duman içinde bıraktı. "Ona bir ok atayım," dedim. M ukais: "Onu tahrik etme. Sabah olunca gider," dedi. Gürleyip esmeye ve kükremeye başladı. M ukais de ona kızıyordu. Sabaha kadar bu hal sürdü. Sabahın ışıklarıyla birlikte ayrıldığını görünce Fe­ rezdak şu beyitleri dillendird i : Bir nece neh irlerin civarın da onunla karşılaşıncaya kadar kendi­ mi korkak olarak bilmezdim. Karşılaştığım bir aslan dı. Pençeleri iri ve elleri bir eyer gibi olup uzun tırnaklıydı. Onun kükreyişini işitince heyecan lanıp endişe ettim ve ken di ken ­ dime n ereye kaçabilirim, dedim.

Tdrih u 't-Taberf

263

Ancak kendime hakim oldum v e kendime sahlrll o l deyip o sıkı n tı ­ d a izarı m ı bağladım. Ey aslan ! Sen Ziyad'dan daha kolaysın. Yolları katederek yoluna devam et, dedim.

İ b n Sa'd dedi : Ebu Ubeyde şöyle dedi : A'yen b. Lebeta bana babası ve Şebes b. Rib'i er- Riyahi'den şöyl e dediğini anlattı : Bu beyitleri Ziyad'a okuyunca Ferezdak'a acımış gibi oldu ve : "Bana gelirse ona aman verecek ve i kramda bulunacağım," dedi. Ferezdak bunu duyunca şu manzumeyi dile getirdi : B u gönül şevkle bir hatırayı tezekkür etti. Uzu n zaman unutmadı­ ğı şevki h a tırlayıverdi. Hiç unutmadığı Zamya "ı hatırladı. Ondan ayrılalı en az on yıl geçti. Gavr Tihame 'de bittiği yerde taze m isvak ağacında otlayan o cey­ lan, O ince belli ve kara gözlü ceylan zayıf bildiği ve hen üz yeni yürü­ yen yavrusuna yönelen, Ve/ve/an Vadisinde bir ağa düştü. D üşer düşmez de ondan kurtul­ maya çalıştığını sandık. Bu ceylan onunla karşılaştığım Zamya "dan daha güzel değildir. Ha tta Zamya ' beyaz ve şeffaf buluttan dah a la tiftir. Onun etrafında onu koruyan ve bir ka vmin düşmanı olan niceleri vardır ki kan ı m ı adadılar. Onlar Zamya "ın yanında beni teh dit ettiklerinde onun zoruna gi­ der ve onlara, onun hakkında kötü söz söylemeyin diye söyler. Ziyad bana ihsanda bulunmak vaadiyle beni çağırdı. Ancak h asep ve n esep sah ibi olan malın peşinden gitmez. Ziyad 'ı n yanında ih tiyaç sahibi çok kişi va rdır. İsterse onlara ih ­ san da bulunsun. Kapıları n ı n önünde oturup dilen mektedirler. Onların içinde çokça isteyen dullar da vardır. Onun ihsanının siyah bukağılar ve kam çılar olduğundan endişe edince, İn ce karınlı ve gece yürüyüşü ve ıssız çölleri katetmesi yüzünden adeta hörgücü eriyen deveye sığındı m ve yola koyuldum. Geniş göğsünün ortasından ve g üçlü kaburgalarının etrafından ten effüs etmektedir.

264

Tdrih u 't-Taberf

Gün ortasında bile sanki erkek deveyle tekebbür içinde yarışmak­ tadır. Gece vakti bir uyku faslından son ra, zifiri karanlıkta ölülerin ruh ­ larının sesleri eşliğinde seyrine devam etmektedir. Ö nüne zor veya ıssız bir arazi pka rsa daracık ve tozlu dağ yolla­ rın ı görürsün. Boz çakıl taşları üzerinden süratle geçerler. Her bir tanesine ba­ sarken ôdeta bir köz parçasın ı ezip geçmektedirler. Nice kin besleyen düşmanı a tlatıp geçti. Onun korkusu ôdeta onun için bir köprü oldu. İbn Ebi Süfyôn 'ın gazabına uğrayan ve onun nezdinde mazeret ve şefaatçisi olmayan onunla ıssız çölleri geçmektedir. Ey iki arkadaşım acele etmemi istemeyin. Muhtemelen suya ba­ ğırtlak kuşundan önce varacağım. Gece karanlığında iki dağın yan ı n da n geçerken uykusuzluktan sağa sola meyledip durmaktadır. Uykusuzluk başına vurdu. A deta kafası yarılmış ve kulakları duy­ maz olm uştur. Gece yürüyüşü ve karanlıkta seyretmek yüzünden adeta her men­ zilde uykusuzluk ona şarap içirdi. Onu çektik ve o hôlden kurtardık. Sabah aydınlığının çökmesiyle sarışın a tların başında seyrettiği veh m ine kapıldı. [249]

Ferezdak dedi: Yolumuza devam ettik ve nihayet Medin e'ye vardık. M edine'nin valisi Said b . el-As b. Ümeyye'ydi. B i r cenazenin defin törenine iştirak ediyordu. Onu takip et­ tim ve defi n işi devam ederken otu rmakta olduğunu gördüm. Önünde durdum ve " M akamınız zimmeti nde kan veya mal bulunmayan bir adamın sığınacağı makamdır! " dedim. Bana: "Zimmetinde bir kan veya mal yoksa sana aman verdim," dedi. Bana: "Kimsin?" dedi. " H emmam b. Galib b. Sa'saa'yım. E mi­ ri ş i i rimde methetmiş bulunuyorum. İzin verirse huzurunda o kumak istiyorum," dedim. Val i : " S öyle bakalım," dedi. Şöyle dillendird i m : Hörgücü büyük develer m isali. Misafirler onlarla nimet/en irler. Çöktükleri mekônda da ağı r dururlar.

Kasideyi sonuna kadar okudum. Bunun üzerine Me rva n :

Tıirih u 't-Taberf

265

Oturuyorlar ve Safd'i temaşa ediyorlar, diye söyledi.

" Ey Ebu Ab dülmelik! Vallahi hep kai m sin ! " dedim. Ve sonuna kadar dile getirdim. M e rvan şöyle dedi: Oturm aktalar ve Safd'i temaşa etmektedirler.

" Ey Ebu Abdülmelik! Vallahi hep kai msin ! " dedim Ravi dedi : Ka'b b. Cuayl şöyle dedi: Vallahi bu gece gör­ düğüm rüyanın tezahürüdür! Said : " N e gördün?" diye sordu. Ka'b b . Cuayl : M edine sokaklarından birinde yürüyordum. Derke n b i r delikte "İbn Kitre" (habi s yılan) gördüm. Bana sal­ dıracak gibi duruyordu. Ondan sakındım. O arada (şair) Hu­ tay'e kalktı ve i ki adamın arasından sıyrılarak bana geldi ve dedi ki : " D i l ediğini söyle geçmiş olanlara yetiştin ve kalanlar da sana yetişmez." Sonra Ka'b, Said ' e : "Vallahi şiir budur ve bugünden itibaren onunla meşgul olunmaz," dedi. Ferezdak: "Bazen M ekke'de bazen de Medine' de bulunuyorduk," dedi ve şu beyitleri dillendirdi: Kim Ziyiid'a benden ulaştırmak üzere acil postayla mesaj götüre­ cek? Benim Safd'e gittiğimi ve Safd'in himaye ettiğine kimsenin doku­ namayacağını bildirecek. Kasvetli bir aslandan ona sığındım. Hem de aslanlar onun avına ilişmekten im tina ederler. Dilersen Hristiyanlara, dilersen de Yah udilere in tisap edeyim ! Dilersen de Fukaym 'e in tisap edeyim. Hatta maym unlar benim [250) için m ü nasip ben de onlar için münasibim.

B i r rivayete göre de: Yahudiler bana ben de onlara münasibim. Ban a en sevimsiz olan Beni Fukaym 'dir. Ancak istediğin yere ge­ lirim.

Başka b i r şiirinde de şöyle demiştir: B a n a Ziyiid 'dan bir tehdit geldi. Uykum kaçtı. Benim civarımda, sel suları n ı n sürüklediği kumları n son u ve denizin bitişiğindeki araz vardır. Gecemi Hayberiye hummasına yakalan m ış h issi içinde geçirdim.

Tfirih u 't-Taberf

266

Kem iklerime kadar işlemiştir ya da yılanlarm zehri benim kemik­ lerime işledi. Ey Ziyad b. Harb benden vazgeçeceğini san m ıyorum. Keşke kin sa­ h ibinin burnunu kırsam, h iç zulmetm iş olmam.

Ravi dedi: Amr bana bu ifadeyi, "Kinle benim burnumu s ü rttün. H e m de zulmetmediğim halde" diye nakletti . Benim bir kasidem lrak'a karşı gereken m ücadeleyi verdi ve adeta dağların zirvesini taşa tuttu. Ravilerin diline hafifgelen bu kaside muhataplarına ağır gelmek­ te ve mevsimlerde dile getirilmektedir.

Bu şiir uzundur. Ziyad ölün ceye kadar Mekke ile M edine arasında gidip geliyorduk. * * *

B u yılda H akem b. Amr el-Gıfüri, Eşel Dağı gazası dönüşün­ de M e rv'de vefat etti. ***

Hakem b. Amr'ın Eşel Dağı Gazası ve Vefatı

[25 1 ]

Ö m er b. Şebbe bana Hatim b. Kabisa ve Galib b. Süley­ man'dan naklen Abdurrahman b. Subh'un şöyle dediğini an­ lattı : H akem b. Amr ile birlikte H o rasan' daydım. Ziyad, Amr'a: "Eşel Dağı halkının silahları birb i rleriyle kenetlenerek pusu ku rmuşlardır ve kap kacakları altındandır;· diye yazdı. Bunun üzerine onlara karşı gazaya çıktılar ve onların ortasında kal­ dılar. Düşmanlar çevredeki yol ve dağlardaki geçiş güzergah ­ larına çekildiler, ardından H akem b . Amr'ı kuşattılar. H akem vaziyeti idare etmekte aciz kaldı. Bu sebeple savaşın sevk ve idaresini M ühelleb'e bıraktı. M ü h elleb sürekli planlar kur­ m aya çalıştı. N ihayetinde düşmanın b üyüklerinden birini ele geçirdi. Ona: "Ya seni öldüreceğim ya da bizi bu boğazdan çı­ karırsın;· dedi. Adam ona ş öyle d e d i : "Bu yolların karşısındaki yolun yakı nında ateş yak ve ağırlıklarını o tarafa yönlendir. H as ı mlarınız o yoldan h areket e deceğinizi düşünerek güçle­ rini o tarafa yönlendirecek ve diğer yo lları tahliye edecektir. O zaman yö nünü başka b i r istikamete çevir ve hızla hareket

Tii rih u 't-Taberf

267

et. O zaman sana yetişemeyecekler." M ü h elleb ve askerleri bu planı uygulayarak kurtuldular ve büyük b i r ganimet elde et­ tiler. Ömer bana Ali b. Muhammed'd e n naklen şöyle dediğini anlattı : Eşel Dağı gazasından dönünce H akem ordunun sevk ve idaresini M ü h elleb'e verdi. Ordu daracık yollardan geçti. Bunun üzerin e Tü rkler yollarını kestiler. D e rken bu yollardan birinde bir adama rast geldiler. Şu iki b eyti terennüm ediyor­ du: Sab1r ile teselli bul. Ceddin hakkı için geçmiş gecelerin son unda Himli 'n ı n zirvesini göremeyeceksin. Him li 'yı ve halkını çok hat1rlamaktan ö türü kalbime kuşun kana­ dının tüyleri h asretle dokunur gibidir.

Adam H akem'in yanına götürüldü. H akem ona durumunu sordu. Adam : 'l\mcamın oğl uyla ters d üştüm ve başımı alıp çıktım, inişli çıkışlı bu yollarda şaşırıp kaldım. Sonunda da bu diyara sürü klendim," dedi. Bunun üzerine H akem onu alıp I rak'a, Ziyad'ın yanına götürdü. Ravi dedi: H akem yönünü değişti re rek H e rat'a gitti ve ora­ dan M erv'e döndü. Ömer bana H atim b. Kabisa, Galib b . Süleyman ve Abdur­ rahman b. Subh'tan naklen şöyl e dediğini anlattı : Ziyad, Ha­ kem'e ş öyle yazdı: "Vallahi sağ ka lırsam senin kötü ve haksız kazançlarına el koyacağım ! " B u meselenin i ç yüzü şöyledir: Ziya d H akem'i n ele geçirdiği ganimetlerden haberdar olunca ona ş öyle yazdı: "Müminlerin Emiri bana yazarak onun için altın, gümüş ve harika eserleri seçmemi istedi. Bu nları ayı r­ madan hiçbir ş eyi yerinden oynatma ! " Hakem o n a şöyle yazdı : Mektubun ulaştı. M ektubunda d i - [252] yo rs un ki : " M ü m inlerin Emiri bana yazarak onun için bütün altın, gümüş ve harika eserleri seçmemi ve bir şeye dokun­ mamamı istedi ! " Vallahi Allah' ın kitabı M ü m inlerin Emiri'nin mektubundan önce gelmektedir. Vallahi yer ve gökler Al­ lah'tan sakınan bir kula karşı b i r olurlarsa Allah da o kul için bir çıkış yolu ihsan eder.

268

Tdrih u 't-Taberi

Sonra askerlere : "Sabah olunca ganimetl erinizi almaya gelin;' dedi. İ nsanlar sabah gan i m et paylarını almaya gelince H akem beşte biri ayırdıktan sonra ganimetleri onlara paylaş­ tırdı ve şöyle dedi : ''.Allah'ım sana m ülaki olmak benim için hayırl ıysa beni yanına al," dedi. N itekim Horasan'da M e rv'de vefat etti. Ömer, Ali b. Muhammed' den naklen şöyl e dedi : Hakem ve­ fat edeceği zaman Enes b. Ebi Ünas'i kendine halef olarak seç­ ti. B u olay 5 0 yılındaydı. H icretin 5 1 . Yılı

[253]

Bu Yılda Vuku Bulan Olaylar B u yılın olaylarından bazıları Fedale b. Ubeyd'in Rum d iya­ rında kışı geçirmesi, Büsr b. E rtat' ın yaz seferi ve Hucr b. Adi ile arkadaşlarının öldürülmesidir. Hucr b. Adi Hucr b. Adi ve Arkadaşlarının Öldürülmesinin Sebebi H işam b. M uhammed, Ebfı M ihnef, M ü calid b. Said, Sak'ab b . Züheyr, Fudayl b. Hadic ve H ü s eyin b. Ukbe' den naklen ş öy­ le anlattı : Bu nlardan her biri bu hadisin bir kısmını nakl etti . B unları birleştirerek H ucr b. Adi el- Kindi ve arkadaşları hak­ kı nda ş u sonuca ulaştık: M u aviye b. Ebi Süfyan 4 1 yılı Cemazi­ ye ayında Kfıfe'ye vali olarak tayin edince onu çağırdı. Allah'a hamdüsenada bulunduktan s o n ra ş öyl e dedi: Akıl sahibi uya­ rıl ı rsa uyanır. Nitekim M ütelemmis şöyl e demiş; Akıl sah ibi için de "asayla vurm a k gerekmez."60 İnsan ancak bil­ m ek için öğretilir.

H ikmet ehline öğretmek gereksizdir. Sana birçok tavsiye­ de bulunmak istedim. Ancak senin basireti ne güve nerek bu tavsiyeleri zikretmeye gerek görmüyorum. Beni memnun edecek, iktidarımı mesut kılacak ve benim raiyemin salahı60

Bu bir darbımeseldir. Rivayete göre kavminin büyüğü o l a n bir z a t ihtiyar­ layıp da hafızası zayıflayınca oğlu asayla kalkana vurarak onu uyarı rmış. Bu darbımeselle akıllı adam için asayla uyarmanın lüzumsuz olduğu ifade edilir ( çev.).

Türih u 't-Taberf

269

na vesile olacak bir anlayış ve basiretin olduğuna güvenim vardı r. Ancak şu tavsiyeyi yapmadan geçemeyeceğim : Ali'ye sövmek ve onu kötülemekten, Osman'a da rahmet okumak ve onun için istiğfarda bulunmaktan geri durmayacaksın. Ali'nin taraftarlarını ayıplayacak ve uzak tutacaksın. Buna karşılık Osman'ın (ra.) taraftarlarını methedecek, onları kendine ya- [254) kın tutacak ve o nları dinleyeceksin.61 M uglre şöyle dedi: "De­ nedim ve denendim. Senden önce de başkasına valilik yap­ tım. Ancak birilerini itmek, yükseltmek veya alçaltmak benim yalnız bırakılıp yerilmeme yol açmadı. Sen de deneyeceks in ve belki övecek belki de yereceksin." Muaviye : " İ nşallah öve­ ceğiz;' dedi. Ebu M ihnef dedi: Sak'ab b. Züheyr, Şa'bi'nin şöyle dediği n i işitti m dedi : O n dan sonra gelen h i ç b i r val i onun gibi olmadı. O kendinden önce gelen salih valiler safında oldu. M u glre, Ku fe'de, Muaviye'ye yed i yıl ve birkaç ay valilik yaptı. O n u n sireti en güzel ve sulhu en çok seven kişiydi.62 An­ cak buna rağmen Ali'yi kötül emek ve bu işe dal mak, Osman'ın katillerini ayıplamak ve onlara lanet okumaktan vazgeçmez­ di.63 Buna mukabil Osman'a rahmet okur, onun için mağfi ret diler ve adamlarını tezkiye ederdi. H u cr b. Adi bu lanet oku­ ma ve kötüleme sözlerini duyunca: "Asıl Allah size lanet etsin ve sizi kötülesin," diyerek ayağa kalka r ve şöyle derdi: "Allah 61

Oysa Hz. Hasan ile varılan anlaşmada Hz. Ali'nin taraftarla rının tenkide ve haksızlığa maruz kalmayacaklarına dair bir taahhüt vardır. Yoksa bu tasar­ ruf ve anlayışı da "içtihat farklılığı ! " faraziyesi mübah kılmaktadır. Bu riva­ yetlerin sıhhat derecesi tartışıladursun Hz. Ali ve taraftarla rının Muaviye döneminden başlamak üzere Emevi döneminde (Ömer b. Abdülaziz döne­ mi hariç) cuma hutbeleri nde lanetlendiği gerçeği inkar edilemez (çev. ) . 62 O günün şartlarında b i l e s u l h v e selamet i ç i n d e toplumu yönetme a z i m ve iradesini gösteren Hz. Ali'nin Mısır Valisi Kays b. Sa'd, Hz. Ömer ve M ua­ viye dönem lerinde valilik yapan Mugire b. Şu'be gibi örnek valileri tarih bu meziyetleriyle yad etmiştir. Bunlar kan akıtmadan birbirlerine diş bile­ yen sosyal grupları barış içinde yönetme becerisini gösteren örneklerdir (çev.). 63 M ugire bu hususu Hz. Ali'nin taraftarlarına anlatırken bunları yapmaya mecbur tutuld uklarını, hatta bu hususta onlardan istenenin asgarisiyle yetindiğini ifade ederek: "Ali'nin faziletini ve üstünlüğünü sizden iyi bil­ meme rağmen bunları yapmak zorundayım . Aksi takdirde Muaviye'nin gazabına maruz kalacağım," demiştir (çev. ) .

270

Tdrihu 't-Taberf

buyurur ki: 'Adaletle hükm eden ve Allah için şahitlik edenler o/u n /'64 B e n şehadet ederim ki ayıpladığınız ve kötüled iğiniz insanlar faziletleriyle anılmayı daha çok hak edenlerdir. Sizin tezkiye ettikleriniz ve övdüklerin i z d e ayıplanmaya daha çok müstahaktır." Mugire ona: " Ey H u c r ! Sultandan sakı n ! Onun gazap ve ezici gücünden sakı n ! Zira sultanın gazabı senin gibi çok kimseyi helak edebilir;· derdi. Ancak yine de ona dokun­ maz ve onu hoş görürdü. H e p öyle davranıyordu. Valiliği n i n son zamanlarında Mugi­ re kalktı ve her zaman söylediği cümleleri söyledi. Onun söz­ leri şöyle idi: '�llah'ım Osman b. Affan'a rahmet et, taksi ratını bağışla v e güzel amellerinden dolayı onu mükafatlandır. O ki­ tabınla amel etti, Peygamber'in (sav.) sünnetine uydu, bizi b ir­ leştirdi, kanlarımızın akıtılmasına mani oldu ve mazlum ola­ rak öldürüldü. Allah'ım onun yard ı mcıları na, dostlarına, mu­ hiplerine ve kanının davasını güdenl ere rahmet eyl e ! " Bunun üzerine H ucr b. Adi ayağa kalktı ve M ugire'ye karşı şiddetli b ir şekilde bağırdı. M escidin i ç i n d e ve d ı şı n d a herkes o nun sesini d uydu. Şöyle dedi: " İ htiyarlığından d olayı kime husumet bes­ lediğinin farkında değilsi n ! Ey adam ! E rzak ve atiyyelerimizi bize ver. B u nları bizden alıkoydun. Buna hakkın yok. Senden öncekiler bu haklara göz dikmezlerdi. Sen M üminlerin E mi­ ri'ni kötüleme ve zalimleri methetme düşkünü oldun." Bunun üzerine in sanların üçte ikisinden fazlası onunla kalktılar ve "Vallahi H ucr doğru ve iyi söyledi. E m i r ver de erzak ve atiy(255] yelerimiz bize verilsin, senin bu sözlerinin bize bir faydası yok ve bize bir şey kazandırmaz," dediler ve benzer ifadele­ ri tekrarlayıp durdular. Mugire minberden indi ve içeri girdi. O n u n kavmi yanına girmek için izin i stediler. Mugire onlara izin verdi. Onlar: "Bu adamın b öyle konuşmasına ve gö revin­ de sana karşı cüret göstermesine neden izin veriyorsun? İ ki hususla kendi kendine zarar vermiş oluyorsun. Birincisi, gü­ cünü ve otoriteni zaafa uğratmış oluyorsun. İ kincisi, bu ko nu M uaviye'ye intikal ederse o n u daha fa z l a kızdıracaktır," de ­ diler. Onların içinde H u cr'un d u r u mu n u büyütmekte en sert 64

Nisa, 4/ 1 3 5 .

Tarih u 't-Taberi

271

sözleri Abdullah b. Akil es-Sekafi s öylüyordu . Mugire onlara şöyle d e d i : "Aslında ben onu öldürmüş bulunuyorum. Benden sonra gelecek olan valiyi benim gibi sanacak ve bana yaptık­ larının aynısını yapmaya kalkacak. O da hemen onu en kötü şekilde öldürecektir. Benim ecelim yaklaştı. Çalışma gücüm zaafa uğradı. Ben bu şehrin halkının hayı rlı i nsanlarını öldü­ ren ve kanlarını akıtan ilk kişi olmak iste m iyorum. Onlar belki bununla mesut olacaklar ama ben bedbaht olacağım. Muaviye dünyada izzete nail olacak, Mugire ise ahi rette zillete maruz kalacaktır. Ben onların iyilerini kabul edecek kötülerini de af­ fedecek, hilm ve akıl sahiplerini takd i r edecek ve sefihlerine nasihatte bulunacağım. Ölüm beni onlardan ayırıncaya kadar öyle davranacağım. Benden sonra gelen valileri deneyecekler ve beni hayırla anacaklar:· Ebu M ih n e f dedi: Osman b. Ukbe el- Kindi'nin şöyl e dedi­ ğini işitti m : Kabilenin yaşlı bir simasının bu rivayetlerle ilgili olarak ş öyle dediğini işittim: Vallahi onları denedik ve M ugi­ re'yi en hayı rlısı olarak gördük. Masumu en çok takdir eden ve taks i ratı olanları en çok affeden, özür dileyenin özrünü en fazla kabul eden kişiydi. H işam dedi: Avane şöyle dedi: Mu gire 4 1 yılının Cemaziye ayında KUfe'ye vali oldu ve 5 1 yı lında vefat etti. Bunun üze­ rine Basra ve KO.fe, Ziyad b. Ebi Süfyan'a bağlandı ve akabin­ de Ziyad, Kufe'ye giderek Emirlik Konağına geçti . Sonra da minbere çıktı. Allah'a hamdüsenada bulunduktan sonra şöyle ded i : " B i z denedik ve denendik. İdare ettik ve idareciler bizi yönettiler. Bunun neticesinde anladık ki bu i ş ancak başlan­ gıçta düzeldiği gibi düzel ebilir. Gizlisi açığına benzeyen yu­ muşak bir itaat, ehlinin gaibi de şahidi d e aynı minval üzere olan, dilleri ve kalpleri bir olan insanlarla şu neticeye vardık: İnsanları ancak zafiyete dönüş meyen b i r yumuşaklık ve şid­ dete dönüşmeyen bir sertlik ıslah edebilir. Vallahi hakkınızda bir işi icra etmeye kalktığımda onu yol ve yöntemleri içinde uygularım. H içbir yalan, bir imamın Allah ve i nsanlar huzurunda minber üzerinde söylediği yalandan büyük değildir." Sonra Osman'ı ve adamlarını yad etti ve o nları methetti. Onun

(256]

272

Tiirih u 't-Taberi

katilleri n i zikredip onlara lanet okudu. B unun üzerine Hucr kalktı ve M ugire'ye yaptığının aynısını yaptı. Ziyad, Basra'ya dönmüş ve Amr b. Hureys, KUfe'nin başına geçmişti. Basra'ya dönünce Ali'nin şiasının H ucr' u n etrafında toplandığı, açıkça M u aviye'ye lanet okudukları, ondan beri olduklarını söyledik­ leri ve Amr b. Hureys'e çakıl taşları atarak taciz ettikleri ha­ beri verildi. Bunun üzerin e Kilfe'ye gitti ve Emirlik Konağına geçti. Akabinde minbere çıktı. Üzerinde ipek bir kaftan, ye­ şil ipek bir elbise vardı. Saçını d a o rtadan bölmüştü. Hucr da etrafında kalabalık vaziyette adamları olduğu halde mescit­ te oturuyordu. Ziyad Allah'a hamdüsenada bulundu ve şöyle d e d i : "Zulüm ve dalaletin akıbeti vahimdir. Bunlar bir araya geldiler ve şımardılar. Benden e m i n oldular ve bundan dolayı bana cüret ettiler. Allah'a yemin e d erim ki doğru yola girmez­ seniz sizi ilacı nızla tedavi edeceği m.'' Sözlerine şöyle devam etti : Kilfe meydanını Hucr'dan ko rumaz ve onu sonrakiler için ibret olacak şekilde tenkil etmezsem bir şey değil im. Ey Hucr! Ananın vay haline! '/\kşam yemeğine giderken kurda rast gel­ di n ! " Ve şu beyti okudu: Nusayha 'ya haber ver: On un develerinin çobanı akşam yemeğine giderken kurdun tuzağına düştü!

Avane'nin dışındaki ravilerin H u cr'un durumu hakkı ndaki rivayetleri: Ali b. Hasan bana M üslim el-Cermi, M uhalled b. H asan ve Hişam'dan naklen M u hammed b. Sirin'in şöyle de­ diğini anlattı : Bir gün Ziyad cuma hutbesini okudu ve hutbeyi uzatarak namazı geciktirdi . Bunun üzerine Hucr b. Adi ona: " N amaz ! " diye seslendi. Ancak Ziyad hutbeyi okumaya devam etti. H ucr yine: "Namaz ! " dedi. Ancak Ziyad yine deva m etti . H ucr namaz vaktinin geçeceğini düşünerek elini bir avuç ça­ kıl taşına vurarak namaz kılmak için kalktı. İ nsanlar da onun­ la b irli kte kalktılar. Ziyad vaziyeti görünce minberden indi ve namazı kıldırdı. Namazı kıldırdıktan sonra da Hucr hakkı nda M u aviye'ye yazdı ve fazladan bazı şeyler de ilave etti. Bunun üzerine Muaviye ona: " Hu cr'u zincirlere vur ve bana getir," d iye yazdı. Muaviye'nin m e ktubu ulaşınca Hucr'un kav­ mi onu savunmak istediler. Ancak o: " H ayır, dinleyecek ve ita-

Tdrih u 't-Taberi

273

at edeceğiz;' dedi. Bunun üzerine zincirlere vurularak Muavi- (257] ye'ye götürüldü. H ucr: "Ey Müminlerin E miri ! Allah'ın selamı, rahm eti ve bereketi senin üzerine olsun," dedi. M uaviye : " Mü­ minlerin E miri ! Öyle mi? Vallahi seni a ffetmeyeceğim ve özür dilemeni istem eyeceğim. Onu çıkarın ve b oynunu vuru n ! " dedi. M uaviye'nin yanından çıkarıl ınca: " B ı rakın iki rekat na­ maz kılayım," dedi. Ona: "Kıl," dediler. H ucr iki rekat kıldı ancak uzatmadı ve şöyle dedi : "Benim hakkımda olduğumdan farkl ı düşünm eseydiniz namazı uzatmak isterdim. Kaldı ki daha önceki namazlarımda hayı r yoksa b u iki rekatta da yok­ tur." Yakınlarından hazır olanlara : " D e m i r bağları açmayın ve üzerimdeki kanı yıkamayın ! Zira yarın mahşerde M uaviye'yle karşı karşıya geleceğiz," dedi. Akabinde boynu vuruldu. M uhalled dedi : H işam şöyle anlattı : M uhammed b. Sirin' e şeh i d i n yıkanması hakkı nda soru s o rulduğunda, Hucr hak­ kındaki rivayeti anlatırdı. M uhammed dedi: Mümi nlerin Annesi Aişe Muaviye'yle Muhalle d : Sanırım Mekke'de- karş ılaştığında ona: "H ucr'u öldürdüğü nde senin hilmin nerede kaldı?" dedi. Muaviye : " Ey Mümi nlerin Annesi, benim yanımda rüşt sahibi kimse yoktu," dedi. İbn Sirin dedi: Bize anlatıldığına göre sözleri boğazında düğümlenirken şöyle diyordu: " Ey H u cr! Seninle olan hesap günüm uzun geçecek!" H i şam, Ebu M ihnef ve İ s m a i l b. N u aym en-Nemeri'den naklen H üseyin b . Abdullah el-Hem dani'nin şöyle dediğini an­ lattı : Ziyad'ın em niyet ekibinin içindeyd i m . Z iyad : "Bazılarınız Hucr'a gidip onu davet etsin," dedi. E mn iyet amiri Şeddad b. el- H eyse m e l - H ilali bana : "Ona git ve onu davet et," dedi. Bu­ nun üzeri ne ona gittim ve ona: " E mir' i n daveti ne icabet et," dedim. O n un adamları : "Ona söyle gelm eyecek," dediler. Dön­ düm ve durumu ona haber verdim. Bunun üzerine emniyet amiri n e emir vererek benimle adamlar göndermesini istedi. Amir benimle bir ekip gönderdi. Tekrar gittik ve ona: "Emire icabet et," dedik. Ancak adamları bize s övdüler ve kötü konuş-

2 74

Tdrih u 't-Taberf

tular. Döndük ve ona durumu bildird ik. Bunun üzerine Ziyad, Kufe'nin eşrafıyla görüştü ve onlara şöyle dedi : " Ey Kfifeliler! Bir elle yaralıyor, bir elle d e tedavi e d iyorsunuz. Beden olarak benimlesiniz ancak kalbiniz H ucr d e n e n ve kimseyle müza­ kere etmeyen bu deli, bu ahmak adamladır. Siz benimlesiniz ancak kardeşleriniz, oğullarınız ve aşiretleriniz H ucr'dan yanadır. B u sizin desiselerinizin ve oyunlarınızın sonucu­ du r. Vallahi ya masum olduğunuzu bana göstereceksiniz ya da üzerinize bir kavimle gelecek ve onlarla yamukluğunu­ zu ve b oynunuzun eğriliğini düzelteceği m ! " Bunun üzeri n e Ziyad'a yöneldiler: "Sana v e M üm i nlerin Emiri'ne itaatten başka bir görüşümüzün olmasından Allah'a sığınırız. Senin ve M ü m i nlerin Emiri'nin rızas ı n ı n olduğu yerdeyiz. Size ita­ ati mizi, H u cr'a da muhalefetimizi gösterecek hususları bize e mret," dediler. Ziyad: " H er biriniz H ucr'un etrafında topla­ nan bu topluluğa yönelin ve o rada bulunan kardeşini, oğlu­ nu, akrabasını ve aşireti nden olup da kendisine itaat edeni çağıracak böylece gücünüzün yettiği kadar yanındakileri ya­ nından ayıracaksınız," dedi. B u n u yaptılar ve Hucr b. Adi'nin ya nı ndakilerin çoğunu yanından ayırdılar. Ziyad, Hucr'un ya­ n ı ndakileri n çoğunun ondan ayrıldığını görünce güvenlik şefi Şeddad b. el-Heysem el - H ilali'ye -ona H eysem b. Şeddad da derler-: " H ucr'a git. Sana uyarsa onu bana getir. Aksi takd ir­ d e adamlarına emir ver gitsinler, çarşıdaki direkleri alıp gel­ sinler ve onlarla onların üzeri n e gidip onu bana getirsinler. E ngel olanlara da vursunlar," dedi. Bunun üzerine el- H ilali, H u cr'a gitti ve ona: "Emire icabet et," dedi. Hucr'un adamla­ rı : "Asla! Gözünüz ayd ın olmayacak! Ona icabet etmeyeceğiz," dediler. B unun üzerine Şeddad adamlarına: "Çarşıdaki direk­ lere yö neli n," dedi. Adamlar gittiler ve direkleri söküp getir­ diler. Bunun üzerine B eni H ind'den Umeyr b. Yezid el- Kindi - E b ü'l-Amerrata- Hucr'a : '�damların arasında benden başka kılıcı olan yok. Bu da seni koruyamaz;' dedi. Hucr: "Öyleyse ne dersin?" dedi. Umeyr: " Buradan ayrıl ve yakınlarına git. Kavmi n seni korusun," dedi. Ziyad m i nberde kalktı ve onları izledi. D i reklerle onları kuşattılar. Bu arada Hamra' dan B ekir

Tı'irih u 't-Taberi

275

b. Ubeyd adında bir adam Amr b. el-Ham ık'a bir direkle vur­ du ve Amr yere yığıldı. Bunun üzeri n e Ezd kabilesinden Ebu Süfyan b. Uveymir ve Aclan b. Rebia ona yöneldiler ve onu ta­ şıyarak Ezd'den Ubeydullah b. Malik adında bir adamın evine taşıdılar ve onu orada sakladılar. Amr o radan çıkıncaya kadar orada izini kaybettirdi. Ebu Mihnef dedi: Yusuf b. Yezid bana Abdullah b. Avf b. el-Ahmer'den naklen şöyle dediğini anlattı : M us'ab'ın öldürül­ mesinden bir yıl önce Bacumeyra gazasından dönünce gözüm benimle seyreden Hamra' dan bir adama ilişti. Vallahi onu Amr b. el-Hamık'ı vurduğu günden beri görmemiştim. Görsem de tanıyabileceğimi tahmin etmezdim. Onu görünce o kişi oldu­ ğunu hatırladım. Tam o sırada Kufe'nin evleri bize görününce [259] "Sen Amr b. el-Hamık'ı vuran adam değil misin?" demeyi uygun görmedim. Zira inkar edebilirdi. Ona: ·�mr b. el-Hamık'ı mescitte direkle başına vurduğun günden beri ve bugüne kadar seni görmüş değilim. Seni görünce hemen tanıdım;· dedim. Bana : "Gözlerini kaybetmeyesin. N e keskin gözlerin var? O iş şeytanın işiydi. Onun sal ih bir kişi olduğunu öğrendim. Bu yüz­ den ona vurduğum için pişmanım. Allah'tan beni bağışlamasını dileri m," dedi. Ona: "Aklımdan geçiyor ki seninle ayrılmadan Amr b. el-H am ık'a vurduğun gibi ben de başına vu rayım ya sen beni öldürürsün ya da ben seni öldüreyim," dedim. Adam Allah adına bana yalvardı ve ricada bulun du . Ancak ben vazgeçme­ dim ve İ sbahan esirlerinden olan Reşid ismindeki kölemi çağır­ dım. Yanında sert bir sopası vardı. Onu kendisinden aldım ve adama saldırdım. Adam bineğinin sırtından indi. Ayakları yere değer değmez ona yetiştim ve kafasına vurdum. Bunun üzerine adam yere yığı ldı. Ben de onu bırakıp ayrıldım. Adam sonra iyi­ leşmiş ve onunla iki kere d;:ıha karşılaştım. H e r defasında bana: "Seninle aramızda Allah var;· derdi. Ben d e ona: "Seninle Amr b. el- Hamık arasında da Allah var," derdim. ***

S o n ra Abdullah b. Avf rivayeti nakletmeye devam etti ve şöyle d e d i : Adam Amr'a vurup o i ki şahıs Amr'ı taşıyıp götü-

276

Tıirihu 't-Taberi

rünce H u cr'un adamları Kindelilerin kapılarına yöneldiler. D e rken emniyette görev yapan Cüzam' dan bir adam Abdullah b . H alife et-Tai adında bir adama d i rekle vurup onu yere yıktı. Adam ş u b eyitleri terennüm ediyord u : Benim dostum bilir ki savaş g ü n ü n de benim grubum kaçarsa, Ve iş başa düşünce düşmanlar az veya çok fark etmez ben etkili bir savaşçıyım.

Aiz b. Hamle et-Temimi'nin eline vuruldu ve köpek dişi kırıldı. Bunun üzerine şöyle dedi: Benim kolumun kemiğini v e köpek dişim i kırarsanız bende b i r yi­ ğit sura tı vardır. Ve arbede çıkaran cesur ve inatçı n ı n bazı vasıfları da vardır.

[260]

Sonra emniyetçilerden birinin elindeki direği aldı ve onunla vuruşarak Kindelilerin kapılarının hizasını geçinceye ka­ dar H ucr ve adamlarını savundu. H u cr'un katırı duruyordu. Ebü'l-Amerrata katırını ona götürdü : "Vallahi kendini ölüme götürdüğün gibi bizi de kendinle helake götürüyorsun," dedi. H u cr ayağı nı üzengiye soktu ancak sıçrayamadı. Bunun üzeri­ ne Ebü'l-Amerrata binmesine yardımcı oldu. Kendisi de atına atladı. H enüz binmişti ki Yezid b. Tarif el-M üsli ona yetişti ve Ebü'l-Amerrata'nın uyluğuna d eğnekle vurdu. Ebü'l-Amer­ rata kılıcını çekti ve Yezid'in kafasına vurdu. Adam yüzüstü yıkıldı. Ancak daha sonra iyileşti. Abdullah b. Hemmam es­ Selfili onun hakkında şu beyitleri dile getird i : Ey aşağılık oğlu aşağılık adam, san a ne oldu da zırhsız olarak ce­ sur ve yiğit bir kahramanın üzerine gidiyorsun! O kah raman ki korku zamanında zırh lıların kafasına ktlıcı indir­ mekte mahirdir. Sıfjin 'de iki ordu karşı karşıya geldiğinde silahşor olduğunu göste­ ren büyüklerin oğlu olan büyüktür. Ey arkası abraş olan ananın oğlu! O kah ramanla vuruşmayı Hakfm 'in evinde Zeyd ile vuruşma n gibi mi sandı n ?

O kılıç darbesi KO.fe'de insanlar arasındaki ihtilaflarda kul­ lanılan ilk kı lıçtı. Hucr ve Ebü'l-Amerrata, Hucr'un evine git­ tiler. B urada H ucr'un çok sayıda adamı toplandı. Kays b. Feh-

Tarih u 't-Taberf

277

dan e l -Kindi d e merkebine binerek Kinde meclislerine gitti. Orada şu b eyitleri dillendiriyordu : Ey Hucr'un kavmi! Savunun ve harekete geçin. Kardeşiniz için sa­ vaşın. Sizden h iç kimse Hucr'u terk edip yalnız bırakmasın. İçin izde kılıç ve kalka n ı maharetle kullanan yok m u ? Zırhlı süvariniz, piyaden iz ve kılıçla vura n ve geriletilemeyen sa­ vaşçıları n ız yok m u ?

Buna rağmen Hucr'a Kinde'den fa z l a g i d e n olmadı. Ziyad ise m i nberden şöyle seslendi : " H e m dan, Temim, H evazin, Beni A'sur, M ezhic, Esed ve Gatafün, Kinde mahallesine kadar gidip Hucr'u bana getirsinler." Ziyad M u dar'dan kimseyi gönder­ mek istemedi. Zira Mu dar ile Yemenliler arasında bir ihtilaf ve sürtüşmenin olmasını istemiyordu . İ ki taraf arasında hamiyet hisleri, ilişkileri n i bozabilirdi. Şöyle d e d i : "Temim, H evazin, Beni A'sur, Esed ve Gatafün kalksınlar. M ezhic ve Hemdan ise (26 1 ] Kinde Kabristanı na, oradan d a H ucr'un evin e giderek onu bana getirsinler. Diğer Yemenliler d e Sfüdiyyin Kabristanına giderek adamlarıyla onu bana geti rsinler." Bunun üzerine Ezd, B e cile, H as'am, Ensar, H uzaa ve Kudaa çıkarak Sfüdiyyin Kabristanına kadar gittiler. Hadram ut, Yemenlil erle birlikte çıkmadı. Zira o nların Kinde'yl e yakın ilişkileri ve aralarında dava b i rliği va rdı . Bu sebeple H u cr'u yakalamak için çıkmayı çirki n gördüler. Ebu M i h n e f dedi: Yahya b. Said b. M i h n e f bana Muhammed b. M i h n e f'ten naklen şöyle dediğini anlattı : Sfüdiyyin Kabris­ tanında Yemenlilerle beraberdim. H ucr'un durumu hakkında istişarede bulunuyorlardı. Abdurrahman b. M ihnef onlara şöyle d e d i : "Size bir görüş tavsiye edeceğim. Onu kabul eder­ seniz umarım ki suçlanmaktan ve günahtan kurtulursunuz. İ ş i B i raz ağırdan a l ı n . Zira H e m d a n v e M ezhic kabilelerinin genç­ leri n i n sürati, sizi kavminizin, adamınız H ucr'a yaptığınızdan dolayı sizi ayı plamasından kurtaracaktır." Bunun üzerine bu görüşte karar kıldılar. Vallahi "la" diyecek kadar bir süre geç­ meden M ezhic ve H emdan'ın baskın yaptıkları ve Beni Cebe-

278

Tdrih u 't-Taberi

le'den65 bulabildiklerinin hepsini alıkoydukları haberi bize ulaştı. Yemenliler adeta mazeret b eyan ı için Kinde evleri mu­ hitinde d olaştılar. Ziyad bunu d uyunca M ezhic ve Hemdan'ı övdü, diğer Yemenlileri yerdi. Öte yandan H ucr kendi evi ne vardığında, kavminden kendisine refakat edenlerin azlığını görünce M ezhic ve H emdan'ın Ki nde Kabristanı muhitinde, diğer Yemenlilerin de Sfüdiyyin Kabristanı tarafında toplan­ dığı n ı duyunca adamlarına: "Dağılın. Vallahi kavminizden size karşı harekete geçenlere karşı koyacak gücünüz yoktur. (262) Sizi helake götürmek de istemiyorum," dedi. Maiyetindekiler dağılmak üzereydiler ki Mezhic ve H e m dan'ın ön süvarileri onlara yeti ştiler. Bunun üzerine U m eyr b. Yezid, Kays b . Yezid, Ubeyde b. Amr el-Beddi, Abdurrahman b. M uhriz et-Tamahl ve Kays b. Şimr onlara yöneldiler ve onlarla vuruştular. Bir müddet vuruşarak onu savundularsa da yaralandılar. Kays b. Zeyd derdest edildi. Diğerleriyse kurtulmayı başardılar. H icr adamlarına: "Dağılın, savaş mayın, ben bu sokakların arasın­ dan geçerek Beni Harb'e götüren yola çıkayım," dedi. Hucr bu şekil d e seyrederek Beni Harb'den Süleym b. Yezid'in evi ne vardı. H ucr eve girdi. Onu takip edenler de bu eve kadar geldi­ ler. Süleym b. Yezid kılıcını aldı ve dışarı çıkmak istedi. Bunun üzeri ne kızları ağlamaya başladı. H ucr ona: " Ne yapmak isti­ yorsun?" dedi. Süleym : "Vallahi onlara, senden vazgeçmeleri­ ni s öylemek istiyoru m. Yapmazlarsa b u kılıcımın kabzası da­ yand ığı sürece onlarla vuruşarak seni ko rumaya çalışacağım," dedi. H ucr: "O takd irde kızlarına en kötü şeyi yapmış olursun," dedi. Süleym: "Vallahi onları besleyen ben değilim. Onları rı­ zıklandıran ancak baki olan Allah'tır. Ayıplanmamak için her türl ü fedakarlığı yaparım. Hayatta o l duğum ve kılıcımı elimde tutabildiğim sürece evimden esir olarak çıkmayacaks ı n ! Seni savu nurken öldürülürsem o zaman bildiğini yap," dedi. H ucr: "Senin evi nde tırmanıp oradan çıkacağım bir duvar ya da kü­ çük b i r kapı yok mu? Oradan çıkayım . B elki Allah beni ve seni selamete ulaştırır. Beni senin evin d e bulamazlarsa sana zarar vermezler," dedi. Süleym : " İşte bu küçük kapıdan çıksan kav65

Bazı kaynaklarda " Beni Bedle" diye geçmektedir.

Tdrih u 't-Taberf

279

minden Beni Anber ve diğerleri n i n evlerine kadar gidersin," dedi. H u cr çı ktı ve Beni Zühl'den geçti . O n a : "Seni takip edenler geçti. M u htemelen ileride bekl iyorlar," dediler. Hucr: "Ben de onlardan kaçıyorum," dedi. H ucr buradan çıktı, onlardan bazı gençler de onunla yürüyerek ona yolu gösteriyor ve so­ kaklardan geçi riyorlardı. en-N eha"ın evlerine kadar gittiler. H ucr burada o nlara: "Artık gidin, Allah sizde razı olsun," dedi. Gençler ayrıldılar. H ucr ise E şter'i n kardeşi Abdullah b. el-Ha­ ris'in evin e gitti. Eve girince Abdullah o n u n için yaygıları yaydı, sergileri serd i ve onu güler yüzle karşıladı. Derken gelip ona: " E m n iyet adamları N eha' mahallesinde seni arıyor. Edma adında s iyah bir kadın onlarla karşılaşınca o nlara : 'Kimi arı- (263] yorsunuz,' demiş. Onlar: ' H ucr'u a rıyoruz,' demişler. Kadın: 'Şimdi onu N e ha"da gördüm,' demiş. Bunun üzerine Neha"a doğru hareket etmişler." H ucr da tebdili h eyetle gece vakti Abdullah'ın yanından çıktı. Abdullah b. e l - H aris de onunla bi­ nerek ona eşlik etti. İkili, Ezd semti n d e Rebia b. Nacid el-Ez­ di'nin evi ne va rdılar. Burada bir gün b i r gece kaldılar. Onlara ulaşmakta aciz kalınca Ziyad, Muhammed b . el- Eş'as'ı davet etti. O n a : " Ey Ebu M eysa! Vallahi ya bana H u cr'u geti rirsin ya da senin bütün hurmalarını kesecek, bütün evlerini yıkacak ve seni parça parça edeceğim," dedi. M uhammed: "Bana mühlet ver o n u arayı p bulayım," dedi. Ziya d : "Sana üç gün mühlet ve riyo rum, aksi takdirde kendini helak olacaklar arasında say," dedi. Hapisha neye doğru çıkarıldı. Rengi atmıştı. Tartak­ lanarak götürüldü. Hucr b. Yezid el-Kindi, Ziyad'a: "Onu kefa­ letime tevdi edip serbest bırak, arkadaşını arasın. Serbest bı­ rakı lması halinde adamını bulma i m kanı hapisteyke n bulma imkan ından daha fazladır.'' Ziyad : "Ona kefil oluyor musun?" dedi. Ada m : "Evet," dedi. Ziyad: "Vallahi halen benim yanımda kıymetin varsa da elinden kaçarsa seni ölüme mahkum ede­ ceğim," dedi. H ucr b. Yezid : "O kaçmaz," dedi. Bunun üzeri ne Ziyad, M uhammed b. el-Eş'as'ı serbest b ı raktı. Arkasından Hucr b. Yezid, Ziyad'la Kays b . Yezid hakkında konuştu . Esir olarak getirilmişti. O nlara : " Kays'a beis yoktu r. Osman hakkın daki görüşünü biliriz. S ıffin'de Mümi nlerin

280

Tlirihu 't-Taberf

E miri'nin safında savaşmasını da biliri z," dedi. Bunun üzeri­ ne Kays getirildi. Ziyad ona: " H ucr ile onun görüşünü benim­ sediğin için değil, hamiyet için savaştığını bilirim. Görüşünü ve yiğitliğini bildiğim için seni a ffe d iyorum. Ancak kardeşin U m eyr'i getirmezsen seni bırakmayacağım," dedi. Kays : " İ n­ şallah onu sana getireceğim," dedi. Z iya d : "Seninle birlikte ona kefi l olacak bir kimse de geti r," dedi. Kays : " İ şte Hucr b. Yezid benimle beraber ona kefil olur," dedi. H ucr b. Yezid. " Evet, ona kefil olurum. Ancak kanı ve malı konusunda ona aman vermen şartıyla," dedi. Ziyad: "Senin için ona aman verdim," dedi. İ kili gittiler ve onu getirdiler. Yaralıydı . Z iyad zincirlere vurulması­ n ı emretti. Zincirlere vuruldu ve o n u göbekleri hizasına kadar kaldırıp yere çaldılar. Sonra aynı hareketi tekrarladılar. Defa­ larca bu hareketi yaptılar. H ucr b . Yezid, Ziyad'a: 'J\llah razı olsun, ona kanı ve malı hususunda aman vermedin mi?" dedi. Ziya d : " Evet, kanı ve malı hususunda ona aman verdim. Onun [264] kanını akıtmayacağım. Malını da almayacağım;· dedi. Hucr b. Yezid : 'J\llah seni ıslah etsin. Adam ölüme götürülüyor," dedi. H u cr b. Yezid ve Yemenlilerin yanında olanlar yanına gidip onunla konuştular. Ziyad onlara : "Ona kefil oluyor musunuz? B u adam ne zaman bir ihlalde bulunursa onu bana geti recek misiniz," dedi. Onlar: " Evet," dediler. Ziya d : "el-Müsella'yı ya­ ralamasının diyetini vereceğine kefil olur musunuz?" dedi. "Ona da kefiliz," dediler. Bunun üzerine onu serbest bıraktı . H ucr b. Adi, Rebia b. Nacid 'e l- Ezdi'nin evi nde bir gün bir gece kaldıktan sonra İ sbahanlı kölesi Reşid'i M uhammed b. el-Eş'as'a şu mesajla gönderd i : " B u i natçı zorbanın seni nasıl karşıladığını duydum. Onun yaptıkları seni ürkütmesin. Ben sana geleceği m. Kavminden bir grubu toplayıp ona git, bana aman vermesini ve hakkımda kararını vermesi için beni Mua­ viye'ye göndermesini iste." Bunun üzerine İbn Eş'as, H ucr b . Yezid, Cerir b. Abdullah, Eşter'in kardeşi Abdullah b. e l - Haris'e gitti. Onlarla birlikte Ziyad'a gittiler, ondan H ucr b. Adi'ye aman vermesini ve hak­ kında kararını vermesi için onu M u aviye'ye göndermesini istediler. Ziyad taleplerini kabul etti. Bunun üzerine elçisini

Tarih u 't-Taberf

281

ona gönderdiler ve talebinin kabul edildiğini bildirerek gel­ mesini i stediler. H ucr geldi ve Ziyad'ın yanına girdi. Ziyad ona: " Ey Ebu Abdurrahman ! Merhaba. Savaş günlerinde savaş ! İn­ sanlar sulh yaptıkları halde yine sava ş ! " B e rakiş" sahiplerine karşı cürüm işled i ! "66 dedi. H ucr: " İ taats i zlik yapmadım ve ce­ maatten ayrılmadım. B iatime bağlıyım," dedi. Ziyad: " Ey H ucr, H eyhat! B i r elle yaralıyor, bir elle d e tedavi ediyorsun. Bir de elimize düşünce sana razı olmamızı i stiyo rsun. Vallahi asla ! " dedi. H ucr: " M uaviye'ye, gidip hakkımda kararını verinceye kadar bana aman vermedin mi?" dedi. Ziya d : "Evet verdim. Onu hapishaneye götürün," dedi. H ucr, Ziyad'ın yanından gö­ türülünce Ziya d : "Vallahi aman vermeseyd i m ruhunu teslim edinceye kadar buradan çıkamazdı;' dedi. H işam b . U rve dedi : Avane bana ş öyle anlattı : Ziyad dedi ki : Vallahi şahdamarının kesilmesi için gayret göstereceğim. H işam b. M uhammed Ebu Mihnef, M ücali d b. Said, Şa'bi ve Zekeriyya b. Ebi Zaide' den naklen E b u İ shak'tan şöyle anlattı : [265] H u cr, Ziyad'ın yanı ndan götürülünce yüksek sesle şöyle ses­ lendi : 'J\llah'ım, ben biatime bağlıyı m . Onu ihlal etmem ve ihlal etmeyi talep etmem. Allah ve insanlar d uysun ! " Üzerinde bir aba vard ı. H ava soğuktu ve o n gün hapiste bekletildi. Ziyad ise H u cr'u n arkadaşlarının yakalanması için çalışıyordu. Bu­ nun üzerine Amr b. el-Hamık ve Rifüa b . Şeddad yola çıkıp M edain'e gittiler. Oradan da Musul bölgesine geçtiler. Burada b i r dağa çıkarak orada gizlendiler. Bölgenin amiline dağın eteği nde iki adamın saklandığı bilgisi iletild i . Hemdanlı olan ve adı Abdullah b. Ebi Beltaa olan ami l, onların durumunu ga­ ripseyerek süvariler ve yerli halkla dağa gitti. Onlar saklan­ dıkları yerden çıktılar. Amr b. e l - H a m ı k hastaydı ve karnında su birikmişti. B u sebeple de kendini savunabilecek durumda değildi. Rifüa b. Şeddad ise -gen ç ve güçlüydü- asil atı na bindi ve Amr'a: "Seni savunayım," dedi. Amr: "Bana bir yararı olmaz. Yapabilirsen kendini kurtar," dedi. Rufüa onlara doğru b i r hamle yapı nca ona bir çıkış yeri açtılar. Atı sıçrayarak 66

Bir darbımeseldir. Berakiş bir dişi köpeğin sahiplerinin yerini hasımlarına bildirmesini ifade eden bir meseldir.

282

Tarih u 't-Taberf

koştu. Süvariler onun peşine düştüler. Ancak iyi bir atıcı olan Rufaa, kendisine yaklaşan olunca o k atarak onu yaralar veya öldürürdü. Bunun üzerine ondan vazgeçtiler. Amr b. el-Hamık ise yakalandı. Ona kim olduğunu s o rdular. O : "Kendi halinde bırakırsanız sizin için daha hayırlı, onu öldürürseniz sizin için daha kötü olan bir insanım," dedi. Bunun üzerine İ b n Ehi Beltaa onu M usul amili Abdurrahman b. Abdullah b. Osman es-Sekafi'ye gönderdi. Amil, Amr'ı görünce onu tanıdı. M ua­ viye'ye onun durumunu yazdı. M u aviye ona şöyle yazdı: "O, Os man'a üzerinde taşıdığı dokuz o k sapladığını iddia etmiştir. Ona haksızlık etmeyelim. Osman'a yaptığı gibi ona da dokuz ok sapla ! " Bunun üzerine çıkarıldı ve ona dokuz ok saplandı. Amr b irinci veya ikinci ok saplandığında can verdi. [266]

E b u Mihnef dedi : M ücalid bana Şa'bi ve Zekeriyya b . Ehi Zfüde'den naklen Ebu İshak'ın şöyle dediğini anlattı : Z iyad, H ucr'un adamlarını yakalamak için b i rlik gönderdi. Onlar da kaçmaya çalışıyorlardı. Ziyad onlardan ele geçireb ildiklerini yakaladı. Ziyad emniyet şefini -Şeddad b. el- H eysem- Kabisa b. Dubey'a b. Harmele el -Absi'n i n üzerine gönderdi. Kabisa kılıcı nı aldı ve kavmine çağrıda bulundu. Rib'i b. Hiraş b. Cahş el-Absi ve kavminden sınırlı sayıda insan çağrısına icabet etti. Kabisa bunlarla birlikte savaşmak istedi. Emniyet şefi ona: "Senin kanın ve malın emniyetted i r. N için ke ndini öldürüyor­ sun?" dedi. Adamları da ona: "Sana aman verilmişse neden ke ndini ve bizi öldürüyorsun?" dediler. Kabisa: "Size yazıklar olsun ! Fahişe çocuğu var ya onun eline düşsem ondan kur­ tulamam ve muhakkak beni öldürecektir," dedi. Onlar: " H a ­ yır," dediler. B u n u n üzerine e l i n i o nların e l i n e verdiler. O n u Ziyad'a götürdüler. Ziyad'ın yanına varınca onlara : "Ey Abs ka­ biles i ! Beni dinde mağlup mu edeceksin iz? Vallahi seni fitne­ leri aşılamak ve ümeraya karşı gelmekten meşgul edeceğim," dedi. Kabisa : "Ben aman üzerine sana geldim," dedi. Ziyad: "Onu hapse atın," d e d i . Kays b. Abb a d eş-Şeybani, Ziyad'a ge­ lince ona: " B izden Beni H emmam'dan Sayfi b. Fesil adında bir adam var, H ucr'un belli başlı adamlarındandır. İ nsanların içinde sana en çok karşı olan kişidir," dedi. Ziyad ona bir ekip

Tdrih u 't-Taberi

283

gönderdi. Onu getirdiler. Ziyad ona: " Ey Allah'ın düşmanı! Ebu Turab hakkında ne dersin?" dedi. Sayfi: Ebu Turab'ı tanımıyo­ rum," dedi. Z iyad: "Onu ne iyi tanırsın?" dedi. Adam: " Hayır tanımıyorum," dedi. Ziyad: 'f\li b . Ebi Talib'i tanımaz mısın?" dedi. Adam : "Tanırım," dedi. Ziya d : " Eb u Turab odur;' dedi. Ada m : " H ayır, o Ebü'l- Hasan ve Ebü'l - H üseyin'dir;' dedi. Ko­ ruma amiri: " E m i r sana Ebu Turab d iyo r, sen hayır diyors un," dedi. Sayfi: " E m i r yalan söylerse benim onun gibi yalan söyle­ yip ona batılla şahitlik yapmamı mı istiyorsun?" dedi. Ziyad: "Bunu da senin suçuna ilave ediyorum. B a n a asayı getirin," dedi. O n a asayı getirdiler. Sayfi'ye : '/\li hakkı nda ne dersin?" dedi. Sayfi: 'f\llah'ın bu kulu hakkında söyleyeceğim, hayırlı bir sözdür," dedi. Ziyad: "Yere yapışıncaya kadar onun omzu- [267] na asayla vurun," dedi. Bunun üzerin e yere yapışıp kalıncaya kadar darp edildi. Ziyad: "Onu bırakın, yeter. Ali hakkı nda ne dersin?" dedi. Sayfi: "Vallahi usturayla beni dilim dilim kes s e n s öylediğimden başka bir s ö z d uymayacaksın," dedi. Ziyad: "Ona lanet o kuyacaksın ya da boyn u n u vuracağım;' dedi. Say­ fi: "Vallahi bu söz ağzımdan çıkmadan b oynumu vuracaksın. Boynumu muhakkak vuracaksan ben Rabbime kavuşmaya ra­ zıyım . Sen de bedbaht olacaksı n," dedi. Ziya d : "Onu boynun­ dan tutun, zincirlerle bağlayarak hapishaneye atın," dedi. Ardından Ziya d, Abdullah b. H alife et-Tai'ye -o da H ucr ile b i rlikteydi ve Ziyad'ın adamlarına karşı çetin bir şekilde savaştı- Bükeyr b. Humran el-Ah meri'yi -amillere bağlıydı­ adamlarından bir grubun başında gönderdi. Ekip onu arama­ ya koyuldu ve onu Adi b. Hatim'in mescidinde buldular. Onu oradan çıkarıp götürmek isted iler. İzzetinefsine düşkün bir insandı. Onlara ka rşı koydu ve onlarla vuruştu. Onu yaraladı­ lar ve taşa tuttular. Bunun üzerine kız kardeşi M eysa: " Ey Tay ! Lisanınız ve kılıcınız mesabesinde olan İ b n Halife'yi teslim mi edeceks i niz," diye seslendi. Ahmeri, kadının seslenişini d uyunca Tay'ın toplanmasın­ dan ve öldürülmekten korkup kaçtı. Bunun üzerine Tay'dan bazı kadınlar çıktılar ve Abdullah b. H a life'yi bir eve aldılar. Ahmeri ise Ziyad'a gitti ve ona: "Tay bana karşı çıktı. Onlara

284

Tı'irih u 't-Taberi

gücüm yetmedi. Bu sebeple sana geldim," dedi. Bunun üzeri­ n e Ziyad, Adi'ye -mescitteydi- bir adam gönderdi ve onu der­ dest etti. Ona: "Abdullah'ı bana getireceksin," dedi ve kendi­ sini hapse attı. Adi: "Senin adamların onu öldürdükleri halde onu sana nasıl getireyim?" dedi. Ziya d : "Onu getir de öldür­ müş olduklarını göreyim," dedi. Adi bu kez de mazeret beyan ederek: " N erede olduğunu ve ne yaptığını bilmiyorum," dedi. Ziyad onu hapsetti. Ancak şehird e ki Yemenli, Rebia veya M u ­ darlı herkes Adi için harekete geçti v e Ziyad'a giderek onunla durumunu ko nuştular. Abdullah bulunduğu yerden çıkarıldı ve B u hter'de saklandı. Adi'ye : " İsterse n gelip sana teslim ola­ yım," dedi. Adi: "Vallahi iki ayağı m ı n dibinde de olsan ayak­ larımı kaldırıp seni ele vermem," dedi. Ziyad, Adi'yi çağırdı ve ona: "Seni serbest bırakacağım . Ancak buna karşılık sen [268] de o n u KO.fe'den Cebeleyn' e süreceksi n," dedi. Adi: "Tamam," dedi. Adi döndü ve Abdullah b. H alife'ye : "KO.fe'den çık. Onun öfkesi bitsin, inşallah senin için ondan ricada bulunacağım," dedi. Bunun üzerine Abdullah, Cebeleyn'e intikal etti. Arkasından Kerim b. Afif el-Has'ami, Ziyad'a getirildi. Ziyad o n a : '�dm nedir?" diye sordu. " Kerim b. Afif," dedi. Ziyad: "Ya­ zıklar olsun sana ! Senin ve babanın adı ne güzeldir! Amelin ve görüşün ise ne kötüdür," dedi. Kerim : "Vallahi sen yakı n za­ manda benim görüşüme muttali oldun," dedi. Ziyad daha son­ ra adamlarını gönderdi ve H ucr'un o n iki adamını yakalayıp hapse attı. Ardından da Erba'ı n (dört büyük kabile) liderleri­ ni davet etti . Onlara: "H ucr'un gördüğünüz suçları hakkı nda şah itlik yapın," dedi. O zaman E rba" ı n liderleri şunlardı: Amr b. H u reys, şehrin dörtte birinin l ideri konumu ndaydı. Halid b. U rfuta, Temim ve H emdan'ın d ö rtte birine hükmediyordu. Kays b. Velid b. Abdi Şems b. M ugire, Rebia ve Kinde' nin dört­ te birine, Ebu Bürde b. Ebi Musa da M ezhic ve Esed'e liderlik yapıyo rlardı. Bu dört kişi; H ucr' u n insanları topladığına, ale­ nen Halife'ye sövdüğüne, insanları M ü minlerin Emiri'ne karşı savaşmaya davet ettiğine, b u işin ancak Ebu Talib'in ailesiy­ le düzelebileceğine, şehird e harekete geçtiğine, Müminlerin E miri'nin valisini şehirden çıkardığına, Ebu Turab'ı (Hz. Ali)

Tarih u 't-Taberl

285

savunup ona rahmet okuduğuna, onun düşmanlarından ve onunla savaşanlardan teberri ettiğine şahitlik ettiler. Ayrıca maiyetinde olan bu grubun da adamlarının elebaşları, onun görüşünü paylaştıkları ve emrinde oldukların ı da ikrar ettiler. Akabinde Ziyad, çıkarılmalarını emretti. Derken Kays b. Velid yanına geli p : " D uyduğuma göre bunlar yola çıkarıhrlarsa on­ lara müdahale edilecek," dedi. Bunun üzerine Ziyad, Künase mahallesine adam göndererek güçlü d eveler satın aldı ve sırtlarına mahfeler bağlandıktan s o n ra günün ilk demlerinde Rahbe'de bindirildiler. Akşam vakti olunca Ziyad: "Dileyen çı­ kıp müdahale etsin," dedi. Ancak insanlardan hiç kimse buna tevessül etmedi. Ziyad şahitlerin şehadetine baktı . "Bu şeha­ detin kes i n bir hüküm ifade ettiği n i düşünmüyorum. Şahitle­ rin dörtten fazla olmasını arzu ediyorum," dedi. Ebu M ihnef dedi: Haris b. Husayre bana Ebü'l-Künud'dan -Abdurrahman b. Ubeyd-, Abdurrahman b . Cündeb ve Süley­ man b. Ehi Raşid' den naklen Ebü'l- Künud'dan şahitlerin isim­ lerini nakletti : Bismillahirrahmani rrahim. Ebu B ürde b. Ehi Musa Allah [269] için şahitlik eder ki : Hucr b. Adi itaati terk etti, cemaatten ay­ rıldı, Halife'ye lanet okudu, insanları savaşa ve fitneye davet etti, insanları toplayarak onları biati bozmaya, Müminlerin Emiri Muaviye'yi azletmeye çağı rdı ve açıkça Allah'a küfretti. Ziyad şöyle dedi: "İ şte bu şehadet örneğine göre şahitlik edin.67 Vallahi ahmak hainin boyun damarını kesmeye gayret edeceği m ." Bunun üzerine Erba"ı n liderleri bu şehadet örne­ ğine göre şahitlik yaptılar. Akabinde Ziyad insanları çağırdı ve onlara : " D ö rt liderin şahitliği gibi şahitlik yapın;· dedi. İ nsan­ lar içinde önce İ nak b. Şürahbil b. Ebi Dehm et-Teymi Teymul­ lah b . Sa'lebe kalktı ve "Benim ismimi yazın;· dedi. Ziyad: " Ku­ reyş'in isimlerinden başlayın, sonra İ na k'ı, ondan sonra da 67

Görülüyor ki şehadet maddesini kendileri hazırlıyor v e insanları buna göre şahitlik yapmaya zorluyorlar. H atta Ziyad bu şekilde şahitlik yapma­ yanları peşinen hain ilan ediyor ve onları infaz edeceğini söylüyor. Şehadet maddesinde yer alan " Allah'a açık bir şekilde küfretti ! " ifadesi ise Hucr b. Adi hakkında büyük bir iftiradır ve onu mahkum edenlerin iç yüzünü o rtaya koyan bir belge niteliğindedir (çev.) .

286

Tdrihu 't-Taberf

istikametini ve sadakatini bildiği m i z ve M üminlerin Emiri'nin öyle bildiği kişileri de şahitler arasına yazın," dedi. Şahitler: İshak b. Talha b. Ubeydullah, M us a b . Talha, İ smail b. Talha b. U b eydullah, M ünzir b. ez-Zübeyr, Umare b. Ukbe b. Ebi M uayt, Abdurrahman b. Hennad, Ömer b. Sa'd b. Ebi Vakkas, Amir b. M es'ud b. Ümeyye b. Halef, M uhriz b. Cariye b. Rebia b. Abdü­ luzza b. Abdi Şems, Ubeydullah b. M uslim b. Şu'be el-Hadrami, İnak b. Şürahbil b. Ebi Dehm, Vail b. H ucr el-H adrami, Kesir b. Şihab b. H usayn el-Harisi, Katan b . Abdullah b. Husayn, Seri b. Vakkas el -H arisi -Ziyad şehadetin i gıyabında yazdı-, Saib b. el -Akra es-Sekafi, Şebes b. Rib'i, Abdullah b. Ebi Akil es-Sekafi, Maskale b. H übeyre eş-Şeybani, Ka'ka' b. Şevr ez-Züheli, Şed­ dad b. M unzir b. el-H aris b. Va'le ez-Züheli -İbn Buzey'a d iye biliniyordu. Baba adı zikredilmediği için Ziyad: "Şahitler ara­ sından ismi silinsin," dedi. Ona: " H addayn'ın kardeşi ve Mün­ z i r ' i n oğludur;· denildi. Ziyad da: " O n u babasına nispet edi n," dedi. Bunun üzerine babasına nispet edildi. Ko nu Şeddad'a iletilince şöyle dedi : "Vay zaniye n i n oğlunun (Ziyad'ın) hali(270] ne. Onun annesi, babasından daha meşhur değil mi? Vallahi o annesi Sümeyye'ye nispet ediliyo r."- ve H accar b. Ebcer e l - İ di. Rebia, kendilerinden olup da şahitl i k yapan bu şahıslara kıza­ rak ş öyle dediler: "Dostlarımıza ve müttefiklerimize karşı şa­ hitl i k yaptı nız." Şahitler şöyle dediler: "Biz de insanlarda nız. O nların kavminden de onlara karşı şahitlik yapan çok oldu. Amr b. Haccac ez-Zübeydi, Lebid b. Utarid et-Temimi, M u ham­ med b. U m eyr b. Utarid et-Temimi, B e ni Sa'd'dan Süveyd b. Abdurrahman et-Temimi, Esma b . H arice el- Fezari -kendi du­ rumundan özür beyan ediyordu-, Şemir b. Zilcevşen el-Amiri, Şeddad b. el- H eysem el-Hilali, M e rvan b. el- Heysem el- H ilali, Kureyş'in Aize kolundan M uhaffiz b. Sa'lebe, Heysem b. Esved en-N ehai -onlara mazeret b eyanında bulunuyordu-, Abdur­ rahman b. Kays el-Esedi, Haris b . el- Ezma' el-H emdani el -Va­ dii, Şeddad b. el- Ezma' el-H e mdani el-Vad ii, Kureyb b. Seleme b . Yezid el-Cu'fi, Abdurrahman b . Ehi Sebre el-Cu'fi, Zahr b. Kays el-Cu'fi, Kudame b . el-Aclan e l - Ezdi, Azre b. Azre el-Ah­ mesi - M u htar b. Ebu Ubeyd ve U rve b. Mugire b. Şu'be'yi de

Tôrih u 't-Taberf

287

şahitl ik yapmaya çağırdıysa da kaçınarak imtina etti ler-, Amr b. Kays Zi'l- Lihye el-Vadii ve Hani b . Ebi H ayye el-Vadii. Hucr b . Adi aleyhine yetmiş kişi şahitlik yaptı. Ancak Ziyad: "Dininde ve asaletinde salah ehli olarak bilinenlerin dışındaki­ leri (şahitlikten) çıkarın;' dedi. Böylece yukarıda zikredilenler kaldı. Abdullah b. Haccac es-Sa'lebi'nin şahitliği çıkarıldı. Şahit­ lerin şehadeti bir sahifede yazıldı. Ziyad bu sahifeyi Vail b. Hucr el- Hadrami ve Kesir b. H işam el-Harisi'ye tevdi ederek onlara Hucr ve arkadaşlarını yola çıkarmalarını emretti. Ziyad, Kadı Şüreyh b. el-Haris ile Şüreyh b. Hani el-Harisi'yi de şahitler arasına yazdı. Ancak Şüreyh : "Onu bana sordu. Ben ona onun çok oruç tutan, gece ibadet eden bir insan olduğunu bildirdim;' dedi. Şüreyh b. H ani el- Harisi: "Ben şahitlik yapmadım. Ancak beni de şahitler arasında yazdığını duyunca onu yalanladım ve eleştirdim;' diyordu. Daha sonra Vail b. H ucr ve Kesir b. Şihab geldiler. H ucr ve arkadaşları akşam vakti yola çıkarıldılar. Em­ niyet amiri de Kfife'nin dışına kadar o nlara refakat etti. Arzem mıntıkasına gelince Kabisa b. Dubey'a el-Absi bu yörede bulunan evine baktı. Kızları ona bakıyorlardı. Bunun üzerine Vail ve Kesir'e: "Bana izin verin aileme vasiyetimi yapa­ yım," dedi. Ona izin verince gitti. Kızlarına yaklaşınca ağlamak­ ta olduklarını gördü ve bir süre sessiz kaldıktan sonra onlara: "Susun," dedi. Kızlar susunca şöyle dedi : "Yüce Allah'tan sakının (27 1 ) ve sabredin. Rabbimden dilerim ki b u yolda iki güzelden birini bana ihsan ets i n : Ya şehadet ki [bu benim için] saadettir ya da afiyet içinde size kavuşmak. Sizi rızıklandıran ve benim yerime geçiminizi tekeffül eden Allah'tır. O baki olandır. Dileğim odur ki O sizi muhafaza eder ve beni de sizin için korur.'' Sonra ay­ rıldı ve kavminin önünden geçti. Onlar da ona afiyet dileğinde bulunuyorlardı. Şöyle dedi : "Bana göre içinde bulunduğum du­ rum kadar vahim olan, kavmimin helakidir. Zira bana yardımcı olmuyorlar." N itekim onu kurtarmalarını ümit etmişti. Ebu M i h n e f d e d i : Nadr b. Salih el-Absi bana Ubeydullah b. el- H ü r el-Cu'fi'den naklen şöyle dediğini anlattı : Vallahi Seri b. Ebi Vakkas'ın kapısının yanındaydım. D e rken H ucr ve arka-

288

Tarih u 't-Taberl

daşlarını götürdüler. Ben: "Keşke o n adam olsa da bu insanla­ rı kurtarsam," dedim. Sonra " Keşke beş kişi olsa," dedim. Ravi dedi: Ubeydullah bu sözü söylerken adeta yanıp tutuşuyordu . Ş öyle dedi: Ancak insanlardan bana icabet eden olmadı . On­ ları götürdüler ve Gariyyin mevki ine varınca Şüreyh b . Hani elinde bir mektup olduğu halde onlara yetişti ve Kesir'e : " B u mektubumu M üminlerin E miri'ne ulaştır," dedi. Kesir: " İ çinde n e var?" dedi. Şüreyh : "Sorma, b i r talebim var," dedi. Ancak Kesir mektubu almaktan i mtina ederek: "Muhtemelen isteği­ n i kabul etmez," dedi. B u kez de mektubu Vail b. Hucr'e gö­ türdü. Vail mektubu aldı. Ardından adamları götürdüler ve M e rciazra'ya vardılar. B urası Dımaşk'tan on iki mil uzaktaydı . ***

Muaviye'ye Gönderilenlerin İsimleri Hucr b. Adi el-Kindi, Beni E rkam'dan Erkam b. Abdullah el-Kindi, Şerik b. Şeddad el-Hadra mi, Sayfi b. Fesil, Kabisa b. Dubey'a b. Harmele el-Absi, B e ni Amir b . Şehran ve Kuha­ fe'den Kerim b. Afif el-H as'ami, Asım b . Avf el-H eceli, Verka b. Sümey el-Heceli, Beni H ü meym'den Kidam b. Hayyan el-An ezi ve Abdurrahman b. Hassan el-Anezi, Beni M i nkar'dan M uhriz (272] b . Şihab et-Temimi ve Beni Temim' den Abdullah b. Haviyye es­ Sa'di. O nları Merciazra'ya götürdüler ve orada hapse attı lar. Ziyad onların ardından Amir b. E sved el-İ cli'nin maiyetinde iki adam daha gönderdi. Bunlar Beni Sa'd b. Bekir b. Hevazin'den Utbe b . el-Ahnes ve Said b . N e m ran el-H emdani en-Nfüti'yd i. B unlarla sayı ları on dörde çıktı. M uaviye, Vail b. Hucr ve Kesir b. Şihab'ı davet etti. Onları kabul etti ve mektuplarını açarak Şamhların huzurunda okudu. M e ktupta şunlar yazılmıştı : Bismillahirrahmanirrahim. Ziyad b. Ebi Süfyan'dan Allah'ın kulu ve M üminlerin Emiri M u aviye'ye. Allah Müminlerin Emi­ ri'ne ihsanda bulundu ve ona düşmanını tuzağa düşürmeyi na­ sip ederek onu isyan edenlerin şerrinden kurtardı. Bu Turabiy­ ye ve Sebeiyye azgınları -ki başları H ucr b. Adi'dir- Müminlerin E miri'ne muhalefet ettiler, M üslüman cemaatinden ayrılarak bize savaş açtılar. Allah bizi bunlara galip kıldı ve onlara karşı

Tôrih u 't-Taberf

289

bize güç ve imkan verdi. Şehrin hayırlı i nsanlarını, eşrafını, yaş­ lılarını ve dindarlarını çağırdım. Onlar bunlardan gördüklerini ve amellerine dair şahitlik yaptılar. B u insanları Müminlerin Emiri'ne göndermiş bulunuyorum. Şehrin hayırlı insanlarının şehadetlerini mektubumun altına aldım. M u aviye mektubu ve şahitlerin şehadeti n i okuyunca hazır bulunanlara: " Kavi mlerinin onların aleyhinde yaptıkları şa­ hitliği dinlediniz. B u grup için ne dersiniz?" d iye sordu. Yezid b. Esed el- B e celi ona: "Onları Şam beldelerine yay oraların az­ gınları seni onlardan kurtarır," dedi. Vail b . H ucr [Şüreyh'in] mektubunu M uaviye'ye sundu. Muaviye mektubu okudu. Mektupta şunlar yazılıydı: Bismil­ lahirrahmanirrahim. Şüreyh b. H ani'den Allah'ın kulu ve Mü­ minlerin E miri M uaviye'ye. Ziyad'ın sana benim Hucr b. Adi aleyhinde şahitlik yaptığımı yazdığı haberini aldım. Onun hakkı nda benim şahitliğim şöyledir: " O namazı dosdoğru kılan, zekatını veren, hac ve umre ibadetini yapan, daima marufu e m reden ve münkeri nehyeden bir kişi olup kanı ve malı dokunulmazdır. Onu öldürmek veya serbest bırakmak senin takdirindedir." Muaviye onun m ektubunu Vail b. Hucr ve Kesir' i n huzurunda okudu. "Gördüğüm kadarıyla bu adam kendini sizin şahitliğinizden çıkarmıştır," dedi. M uaviye, H u cr ve arkadaşlarını M e rciazra bölgesinde hapse attı. Akabinde Ziyad'a şöyle yazd ı : H u cr ve adamları hak­ kında yazdıklarını ve senin bölgendeki insanların onların aleyhine yaptıkları şahitliği görd ü m ve anladım. Bazen onları öldürmenin onları bırakmaktan daha iyi olduğunu bazen de onları affetmenin öldürm ekten daha iyi olduğunu düşünüyo­ rum. Selamla. B u n u n üzerine Ziyad, Muaviye'ye m e ktup yazdı ve Yezid b. H uceyye b. Rebia et-Teymi ile gönderdi. M ektubunu oku­ dum. H ucr ve adamları hakkın daki kanaatin i anladım. Onlar hakkı nda şüpheye düşmene şaşırd ı m. Oysa o nları daha iyi bi­ lenler, onların aleyhinde şahitlik yaptı. B u vilayete ihtiyacın varsa H ucr ve adamlarını bana geri gönderme.

[273]

290

Tarih u 't-Taberf

Yezid b. H uceyye [Muaviye'ye] giderken Azra'da bulunan H ucr ve adamlarına uğradı ve onlara şöyle dedi: "Sizin berat edeceğinizi tahmin etmiyorum. G etirdiğim mektup sizin bo­ ğazlanmanızı öngörüyor. Sizin için yararlı olacağını düşündü­ ğünüz bir şey varsa söyleyin onu i leteyi m," dedi. Hucr: " M ua­ viye'ye s öyle biz biatimizi bozmadık ve bozulmasını istemeyiz ve bozmayız. Bizim aleyhimizde şahitl ik yapanlar, hasımları­ mız ve şüpheli insanlardır." Yezid mektubu Muaviye'ye takdim etti. M e ktubu okudu. Yezid ona H ucr'un sözlerini nakledince Muaviye : "Ziyad bizim nezdimizde H ucr'dan daha doğrudur," dedi. Bunun üzerine Abdurrahman b. Ümmü'l-Hakem es-Se­ kafi -bir rivayete göre de Osman b. U m eyr· es-Sekafi- : 'l\.yır­ maya bak, ayırmaya ! " dedi. M uaviye ona: " I slah için zahmete girme," dedi. Şamlılar çıktı ve M uaviye'yle Abdurrahman ara­ sında geçen konuşmada ne demek istediklerini anlayamadılar. N u'man b. Beşir'e giderek ona, İ b n Ümmü'l-Hakem'in sözünü naklettiler. N u'man şöyle dedi: "Bu i nsanlar öldürülmüş sayı­ lır." Amir b. E sved el- İ di de M u aviye'ye gitmek ve ona Ziyad'ın gönderdiği iki adamın durumunu bildirmek üzere gel miş ve Azra bölgesine varmıştı. Azra'dan ayrılmak isteyince demir bağları içinde olduğu halde Amir'e yönelerek: "Ey Amir! Beni dinle. M uaviye'ye söyle, bizim ka nlarımız ona haramdır. Bize aman verildi ve bunun üzerine onunla sulh yaptık. Allah'tan sakınsın ve durumumuzu düşüns ün;· dedi veya buna ben­ zer sözler sarf etti. Hu cr sözleri n i tekrarlayınca Amir: "Senin sözünü anladım. Çok tekrarladın;• dedi. H ucr: "Ayıp bir şey duymadın, neden ters konuşuyorsun? Sen kayırılıyorsun ve sana ikramda bulunuluyor. Hucr i s e derdest ediliyor ve öldü­ rülüyor! Kelamımın hoşuna gitmemesini yadırgamıyoru m ! S a n a bir şey söylemeyeceğim;· d e d i . A m i r mahcup olmuş gibi bir tavırla: "H ayır, vallahi sana karşı içimde bir garaz yoktur. Ona sözünü tebliğ edecek ve b u konuda gayret göstereceğim," dedi. Sanki kendisi söyleneni yap m ı ş da öbür taraf bu maru­ zatı reddetmiş gibi konuşuyordu. [274)

Amir, M u aviye'nin huzuruna çıktı. Ona iki adamın durumu­ n u arz etti . Yezid b. Esed el-Beceli de kalktı ve "Ey Müminlerin

Tdrih u 't-Taberi

291

Emiri ! Amcamın iki oğlunu bana bağışla," dedi. Nitekim Cerir b. Abdullah bu iki şahıs hakkında M u aviye'ye şöyle yazmıştı : "Benim kavmimden olan iki şahıs cemaat ehli olup güzel gö­ rüş sahibidir. Şüpheli bir şahıs Ziyad'a onları kötülemiştir. Bu­ nun üzerine onları M üminlerin E miri'ne göndermiştir. Oysa her ikisi de İ slam'a karşı herhangi b i r suç işlememiş ve Hali­ fe'ye karşı gelmemişlerdir. Umarız ki bu halleri Müminlerin Emiri nezdinde onlara yarayacaktır.'' Yezid onlardan bahse­ dince M uaviye, Cerir'in mektubunu hatı rladı. ·�mcanın oğlu Cerir onlar hakkında bana yazdı ve onları methetti. Cerir sözü tasdik edilecek ve nasihati kabul edilecek bir insandır. Sen de amcanın i ki oğlunu istedin. Onları sana bağışlıyoru m," dedi. Vail b . H u cr da Erkam için tal epte bulundu. Muaviye onu ona bağışladı. Ebü'l-A'ver es-Sülemi de Utbe b. el-Ahnes'i istedi, onu da onun için bağışladı. Humre b . Malik el-Hemdani, Said b. N e m ran el- H emdani'nin affedilmesini istedi, onu da onun için affetti. H abib b. M esleme de İbn H aviyye için Muaviye'yle konuştu ve onu da serbest bıraktı. Malik b. H übeyre es-Sekuni kalktı ve M uaviye'ye : "Ey M ü ­ minlerin E miri ! Amcam oğlu H ucr'u benim i ç i n affet," dedi. Muaviye : ·�mcan oğlu Hucr onların elebaşlarıdır. Onu serbest bırakı rsam vilayetimi bozmasından endişe ediyorum. O za­ man da seni ve adamlarını l rak'a, onlar üzerine göndermek zorunda kalacağız," dedi. Malik ona: "Vallahi bana adil dav­ ranmadın ! Seninle birlikte amcam oğluna karşı savaştım. Sıf­ fin gibi b ir savaş karşımıza çıktı orada da seni yalnız bırakma­ dım. Şimdi senin kefen ağır basıp topuğun yükselince ve kar­ şıt badirelerden emin olunca amcam oğlunu senden istedim, üstten aldın ve bana yararı olmayan basit sözler sarf ettin ve karş ıt badirelerden ko rktuğunu iddia etti n ! " dedi ve ayrı la­ rak evi ne gidip oturdu. Arkasından M u aviye, Beni Selaman b. Sa'd'dan H üdbe b. Feyyad el- Kudai, H us ayn b. Abdullah el­ Kilabi ve Ebu Şerif el-Beddi'yi H ucr ve adamlarına gönderdi. Akşam vakti onların yanına vardılar. Has'ami, A'ver'in gelmek­ te olduğunu görünce : "Yarımız öldürülecek, yarımız kurtula­ caktır," dedi. Said b. Nemran: ·�llah'ı m ! Beni rızana nail olmuş

292

Tdrih u 't-Taberf

kurtulanlardan eyle," dedi. Abdurrahman Hassan el-Anezi: 'J\llah'ım beni onların aşağılamasıyla keremine ve rızana nail olanlardan eyle. Nice kereler ken d i m i öldürülmeye maruz bı­ raktıysam da Allah ancak kendi takd i rini icra etti," dedi. [275]

M u aviye'nin elçileri onlara gele rek altı kişinin serbest bırakılacağı ve sekiz kişinin öldürüleceği kararını tebliğ etti. Elçiler onlara: "Bize verilen emirle size Al i'den teberri etme­ nizi ve ona lanet okumanızı tekli f ediyoruz. Bu teklifi kabul ederseniz s izi serbest bırakacağız. Aksi takdirde sizi öldüre­ ceğiz. Ayrıca Müminlerin E miri : ' H emşerilerinizin aleyhiniz­ de şahitlik yapmaları sebebiyle kanlarınızı akıtmak bize helal oldu,' demiştir. Buna rağmen bu adamdan teberri ederseniz sizi affedecek ve serbest bırakacağız." Onlar: "Allah'ım! Bunu asla yapmayacağız," dediler. Bunun üzeri n e elçi mezarlarının hazırlanmasını emretti. Kabirler kazıldı ve kefenler getirildi. Onlar da gece boyunca namaz kıldılar. Sabah olunca onlara : "Gece boyunca namaz kıldığınızı v e güzel dualar yaptığınızı gördük. Osman hakkında ne diyo rsun uz?" diye sordular. On­ lar: "Yönetimde zulme tevessül eden ve hakla amel etmeyen ilk halifedir," dediler. Muaviye'nin adamları : "M üminlerin E miri sizden daha iyi bilirdi. B u adamdan teberri edecek misi­ niz?" diye sordular. Onlar: 'J\ksine o bizim velimizdir ve ondan teberri edenlerden teberri ederiz," dediler. Bunun üzerine on­ ları öldürmek için her biri bir kişiyi aldı. Kabisa b. Dubey'a, Ebu Şerif el-Beddi'nin eline düştü. Kabisa ona: "Kavi mlerimiz arasında husumet yoktur. Bırak başkası beni öldürsün," dedi. Ada m : " Rahmete nail olasın," dedi ve onun yerine el-Had­ rami'yi öldürdü. Kabisa b. Dubey'a'yı da Kudai öld ürdü. Ravi dedi: H ucr onlara: " B ı rakın abdest alayım," dedi. Ona: 'J\bdest alabilirsin," dediler. Abdest aldıktan sonra : "Bırakın iki rekat namaz kılayım. Vallahi n e kadar abdest aldıysam mu­ hakkak i ki rekat namaz kılmışımdır," dedi. Onlar: "Kılacaksan kıl," dediler. H ucr, namazın ı kıl d ı . " D ah a önce bundan daha kısa bir namaz kılmadım. Ölümden çekindiğimi düşünmese­ niz namazı uzatmak isterdim," dedi. Sonra son sözlerini söy­ l e d i : 'J\llah' ı m ! Ümmetimizi Sana şikayet ediyoruz. Kfifeliler

Tarih u 't-Taberf

293

aleyhimize şahitl ik yaptı, Şamlılar da bizi öldürüyor. Vallahi beni bu şekilde öldürürseniz bu v�dide öldürülen ilk savaş­ çıyım ve köpeklerinin ona karşı havladığı ilk M üslümanım." Akabinde el-A'ver Hüdbe b. Feyyad kılıçla üzerine gidince tit- [276] remeye başlaqı. Adam : "Hani ölümden korkmuyorum, demiştin. Adam ından teberri et senden vazgeçeceğim," dedi. Hucr: "Gözümün önünde kazılmış bir kab i r, açılmış bir kefen ve çekilmiş bir kılıç dururken nasıl korkmam ! Vallahi ölümden korksam da Rabbi kızdıran bir söz s öyle meyeceğim," dedi. Bunun üzerine el -A'ver onu öldürdü. Arkasından tek tek on­ ları öldürdüler. Altı kişi öldürüldü ki Abdurrahman b. Hassan el-Anezi ve Kerim b. Afif el-Has'ami: " Bizi M üminlerin Emi­ ri'ne gönderin bu adam hakkında o n u n söylediğini söyleye­ ceğiz," dediler. M uaviye'ye durumu haber verdiler. Muaviye : "Onları getirin," d iye haber gönderdi. İkili M uaviye'nin huzuruna girince H as'ami şöyle dedi: " Ey Muaviye ! Allah, Allah ! Sen de bu fani d ü nyadan ebedi ahiret yurduna intikal edeceksin, bizi öldürmekle n eyi murat ettiğin ve kanımızı niçin akıttığın sana sorulacaktır," dedi. Muaviye : "Ali hakkında ne diyorsun?" dedi. Has'ami: "Senin söylediği­ ni söylüyoru m," dedi. Muaviye : '�.li'nin onunla Allah'a boyun eğdiği dininden teberri edecek misin?" dedi. Has 'ami sustu. Muaviye de karş ılık vermek istemedi. B e ni Kuhafe'den Şemir b. Abdullah kalktı ve şöyle dedi : "Ey M ü minlerin Emiri ! Amcam oğlunu bana bağışla." Muavi­ ye : "Onu sana bağışlıyo rum. Ancak onu bir ay hapsedeceğim." Muaviye iki günde bir ona birileri n i gönderiyor ve onunla konuşuyordu. Ona: "Senin gibi birisinin o rada olmamasıy­ la I rak'a nefes aldırmak istiyorum," dedi. Şemir, Muaviye'yle bu konuda konuşmayı itiyat haline getirmişti. Bunun üzeri­ ne ona: "Seni amcan oğluna bağışlıyoruz" dedi ve Has'ami'yi davet ederek kendisi başta kaldığı sürece Kufe'ye girmemesi şartıyla serbest bıraktı. Ona: ·�rap d iyarından nereyi istiyor­ san seni oraya göndereyim," dedi. H a s'ami M usul'u tercih etti. Sürekli olarak " M uaviye ölse de şehrime gitsem," diyordu. An­ cak kendisi M uaviye' den bir ay önce vefat etti.

294

Ttirih u 't-Taberf

Arkasından Abdurrahman el-Anezi geldi. Muaviye ona: " Ey Rebia'n ın68 kardeş i ! Ali hakkın d a n e diyo rsun?" dedi. Abdur­ rahman: "Beni bırak. So rma, b u senin için daha iyidir," dedi. M u aviye : "Vallahi soruma cevap vermeden senden vazgeçme­ yeceğim,'' dedi. Abdurrahma n : "Şehadet ederim ki o Allah'ı çok zikreden, hakkı emreden, a daleti ayakta tutan ve insanla[277) rı affedenlerdendi,'' dedi. M u aviye : "Osman hakkında ne der­ s in?" dedi. Abdurrahman: " O zulüm kapısını açan ve hakkın kapılarını sarsan ilk halifedir,'' d e d i . M u aviye : "Kendini öldür­ müş oldun," dedi. Abdurrahman : 'i\s ıl ben seni öldürdüm, va­ dide de Rebia yok," dedi. - D e me k i stiyor ki Şemir el-Has'ami, Kerim b. Afif el- Has'ami için ko n uştuğunda kavminden kendi­ s i için M u aviye'yle konuşacak ki m s e bulunmuyordu.- Bunun üzeri n e M u aviye onu Ziyad'a gönderdi ve ona şöyle yazdı : "Bu Anezi gönderdiklerinin en kötüsüdür. Ona hak ettiği cezayı ver ve en kötü şekilde öldü r ! " Adam Ziyad'a götürülünce onu Kus e n-N atıf'a gönderdi ve canlı olarak gömüldü. Ravi dedi: Anezi ve Has'ami, M uaviye'ye götürül ürken Anezi, H u cr'a : "Ey Hucr, Allah s e n i uzak etmesin. N e güzel bir İslam kardeşiydin,'' dedi. Has'ami d e ş öyle dedi: "Uzak olma­ yasın ve kaybolmayasın. Sen iyiliği emrediyor ve kötülükten sakındı rıyordun." İkili götürülünce H ucr bakışlarını onlardan ayı rmadı ve şöyle dedi: "Eş ve d o stu n bağını koparmakta ölü­ mün üstüne yoktu r ! " H ucr öldürüldükten bi rkaç gün sonra Utbe b. el-Ahnes ve Said b. N e m ran, Muaviye'ye götü rüldüler. M uaviye onları serbest bıraktı . ***

Hucr'un (ra) Öldürülen Adamlarının İsimleri H ucr b. Adi, Şerik b. Şeddad el-Hadrami, Sayfi b. Fesil eş-Şeybani, Kabisa b. Dubey'a e l-Absi, M uhriz b. Şihab es­ Sa'di el - M inkari, Kidam b. H ayya ri el-Anezi ve Abdurrahman b . H assan el-Anezi. Abdurrahman, Ziyad'a gönderildi. Z iyad o n u Kus en-Natıf'ta canlı o larak gömdü ! Toplam yedi kişiydi ­ ler. Öldürüldükten sonra kefen l e n i p namazları kılındı. 68

Rebia kabilesi kastedilmektedir. B i l i n d iği g i b i Arapçada Rebia'nın kardeşi sözü Rebia kabilesi mensubu anlamı n d a d ı r (çev.).

Tarih u 't-Taberi

295

Ravi ded i : Rivayete göre Hasan, H ucr ve adamlarının öl­ dürüldüklerini haber alınca: "Onların namazlarını kılıp onla­ rı kefenlediler ve kıbleye doğru defnettiler mi?" diye sordu. "Evet," dediler. Hasan: "Kabe'nin Rabbine yemin olsun onları ziyaret edin," dedi. ***

Kurtulanların İsimleri Kerim b. Afif el-Has'ami, Abdullah b. H aviyye et-Temimi, Asım b. Avf el-Beceli, Erkam b. Abdullah el-Ki ndi, Beni Said [278] b. B ekir'den Utbe b. el-Ahnes ve Said b. Nemran el-H emdani olmak üzere yedi kişidir. ***

M alik b. H übeyre es-SekO.ni, Muaviye' nin H ucr'u bağışlama talebini reddetmesi üzerine Kinde, SekO.n ve çok sayıda Ye­ menl iden oluşan kavminin huzurunda şöyle konuştu : "Vallahi Muaviye'nin bize olan ihtiyacı, bizim ona olan ihtiyacımızdan daha fazladır. Biz onun kavminde yeri n e alternatif bulab iliriz. Buna karşılık onun için bizim alternatifimiz yoktur. Haydi, bu adamı onların elinden kurtaralım."-H ucr ve arkadaşları nın Az­ ra' da hala hayatta oldukla rından şüphe etm ediklerinden yola koyuldular. Ancak yolda onları katledenlerle karşılaştılar. İş ­ lerini bitirdikten sonra oradan ayrılmışlardı. Bunlar Mal ik b. Hübeyre'yi insanlar arasında görü n ce H u cr'u ve arkadaşları­ nı ellerinden kurtarmak için geldiklerini tahmin ettiler. Malik onlara : "Geridekiler nasıl?" diye s o rdu. M uaviye'nin adamları : "Onlar tövbe ettiler, Muaviye'ye gidip haber vereceğiz," dedi­ ler. Bunun üzerine Malik, Azra'ya d oğru yürüyüşünü sürdür­ dü. Azra'dan gelen bazı adamlarla karşılaştı. Onlar kendisine Hucr ve arkadaşlarının öldürüldüklerini bildirdiler. Malik: "Adamları takip etmel iyim," dedi ve süvariler onların peşle­ rine düştüler. Ancak onlar kurtulmuş ve M u aviye'nin yanına varmışlardı. M u aviye'ye Malik ve maiyeti ndeki insanların Azra'ya intikalini ve amacını haber verdiler. Muaviye : "Sakin olun. O bir an için ateşi yükseldi ve kısa bir süre içinde ateşi sönecektir," dedi. Malik dönünce doğruca eve gitti, Muaviye'ye

296

Tlirih u 't-Taberf

gitmedi. M u aviye onu davet ettiyse de yanına gitmedi. Akşam olunca M uaviye ona yüz bin dirhem gönderdi ve ona ş öyle dedi : " M ü minlerin Emiri'nin amcan oğlu hakkındaki ricam kabul etmemesi, sana ve senin kavmi n e olan merhametinden dolayıdır. Zira onlar sizi tekrar b i r harbe sokabilirlerdi. H ucr b. Adi yaşasaydı korkarım ki seni ve kavmini onlara karşı çık­ maya mecbur bırakabil irdi. B öyle bir durum Müslümanlar için daha vahimdir." Bunun üzeri n e Malik paraları kabul etti ve hoşnut oldu. Ertesi sabah da kavmi n i n kalabalık bir toplu­ luğuyla M uaviye'ye gitti ve ondan razı oldu. Ebu M ihnef dedi : Abdülmelik b. N evfel b . Müsahik bana şöyle anlattı : Aişe (ra.), Abdurrahman b . el-Haris b. H işam'ı H ucr ve adamları hakkında görüşmek üzere Muaviye'ye gön[279) derdi. Abdu rrahman vardığında M uaviye onları öldürmüştü. Abdurrahman, Muaviye'ye : "Ebu S ü fyan'ın hilmini nasıl kay­ bettin," dedi. M uaviye : "Kavm i m i n senin gibi halim insanları kaybolunca Sümeyye'nin oğlu bana yükledi de yükledi ve ben de yüklendi m," dedi. Ebu M ihnef dedi : Abdülmelik b . N evfel şöyle anlattı : Eğer şartlar bizi daha kötü duruma sevk etme ihtimali olmasaydı H ucr'un öldürülmesine karşı tavrı mız farklı olacaktı. Vallahi ben onu hac ve umre ibadetine düşkün bir M üslüman olarak bilirim. Ebu M ihnef dedi : Abdülmelik b . N evfel bana Said el-M ak­ beri'den naklen şöyle anlattı : M uaviye hac görevini ifa ettikten sonra Aişe'ye (ra.) uğradı. Girmek için izin istedi. Aişe (ra.) ona izin verdi. Oturunca ona: "Ey M uaviye ! Seni öldürmek için biri­ lerini içeride saklamamdan emin miydin?" dedi. Muaviye : "Em­ niyetli bir eve girdim;' dedi. Aişe: " Ey Muaviye ! Hucr ve adamla­ rını öldürürken Allah'tan korkmadın mı?" Muaviye: "Onları ben değil, onların aleyhinde şahitlik yapanlar öldürdüler," dedi. Ebu M ihnef dedi : Zekeriyya b . E bi Zaide bana Ebu İ shak'tan naklen şöyle dediğini anlattı : Kufe'ye zilletin girmesi ilk ola­ rak Hasan b. Al i'nin ölümü, H ucr b . Adi'nin öldürül mesi ve Ziyad'ın Ebu Süfyan'ın oğlu olduğunu iddia etmesidir.

Tiirih u 't-Taberf

297

Ebu Mihnef dedi: Rivayet edildiğine göre M uaviye ölüm döşeğindeyken üç kere : "İbnü'l-Edber -yani H ucr- ile uzun bir hesap günüm olacaktır!" dedi. Ebu M ihnef, Sak'ab b. Züheyr'den naklen Hasan'ın şöy­ le dediğini anlattı : Muaviye'de dört helak edici haslet vardı. Bunlardan yaln ızca bir tanesi bile olsa helak edicidir. Sahabe ve fazilet ehli i nsanlar varken sefihleri b u ümmete musallat etmesi, istişarede bulunmadan zorl a ve hileyle yönetmesi, kendinden sonra sarhoş ve şarapçı ve ipek elbise giyip tam ­ bur çalan oğlunu halife yapması, Ziyad'ı ken d i babasına nis ­ pe t etmesi, oysa Peygamber (sav.) " Ç ocuk, doğuran kadının kocasına nispet edilir. Zani için d e ceza vardı r," buyurmuştur. Dördüncüsü de H ucr b. Adi'yi öldürmesi. H ucr'dan dolayı veyi ona! Veyi o n a ! H i n d bint Zeyd b. Mahreme el-Ensariyye -Ali'nin şiasındandı - H u cr'u anarken şu mersiyeyi dile geti rmiştir: Ey nurlu ay! Yükseldikçe yüksel veyoluna devam eden Hucr'u iyi gör! Muaviye b. Harb 'e gidiyor. Onu emirin telkinleriyle öldürecektir. Hucr'dan son ra zorbalar daha da azdılar ve Havernak ve Sedir köşkleriyle mesrur oldular. Memleket onlarla öyle bir kuraklığa maruz kaldı ki adeta hiç yağ­ m u r yağmamış bir diyar gibidir. Ey Hucr b. Adi! Selamet ve sürur ile karşılaşasın. Senin için Adiyi helak eden akıbetten ve Dımaşk'ta kükreyen yaşlı adamdan korkuyorum. Hayırlı insan ları öldürmeyi kendisi için bir hak olarak görüyor ve ümmetinin en kötü insanı da onun veziridir. Ah! Keşke Hucr kendi eceliyle ölseydi de deve gibi boğazlan masaydı. Ey Hucr! Sen öldüysen dünyadaki b ü tün liderler de öleceklerdir.

Kindeli bir şaire de H ucr'u anarken -bir rivayete göre de ayn ı şairenin b eyitleridir- şu beyitleri dile getirmiştir: Gözyaşlarım din meksizin dökülmekte, gözlerim sürekli ağlamak­ tadır. Eğer onun üzerinde yay olsaydı A'ver ona karşı kılıç taşımazdı.

[280)

298

Tarih u 't-Taberf

B i r şair de Beni Şeyban' dan B e ni H i nd'i, Sayfi b. Fesil'i ihbar ettiği için Kays b. Abbad'a karşı teşvik ederken şöyle demiştir: İbn Fesli, Beni Mürre'ye çağrıda bulundu. Zira eli kolu bağlı olarak kıllç darbesine maruz kaldı. On larla karşllaştığında Beni Hind 'i teşvik et, Gıyas ve oğluna söyle kon uşsunlar. Ey Ben i Hind! Sayfi'nin eşi nasıl ağ/adıysa Ku teyle de ağlasın ve matem tutsun!

Gıyas b. İmran b. Mürre b. e l - H aris b. Düb b. Mürre b. Zü­ h eyl b . Ş eyban şerefli bir insandı. Kuteyle ise Kays b. Abbad'ın (28 1 ] kız kardeşidir. Kays b. Abbad uzun yaşadı, İbn Eş' as ile birlikte m uharebelerinde savaştı. B i r gün H avşeb, Haccac b. Yusuf'a: " B izde bir adam var fitnecidir ve sultana karşı başkaldırır. I rak'ta ne kadar fitne varsa onda b i r parmağı vardır. O aynı za­ manda Turabidir ve Osman'a lanet okumaktadır. İbn Eş'as'la b i rlikte olmuş ve bütün muharebelerine katılmıştır. İnsan­ lar arasında fitneyi körüklüyor. Onlar helak olunca da gidip evinde oturuyor," dedi. Bunun üzerine H accac onu geti rtti ve boynunu vurdu. Onun yakınları H avşeb'in yakınlarına: " B izi ihbar ettiniz;' dediler. H avşeb'in yakınları da onlara: "Siz de bizi ihbar ettiniz," dediler. Ebu M ihnef dedi: Abdullah b. H alife et-Tai, Hucr ile birlikte hareket etmişti. Bu sebeple Ziyad onu yakalamak istemişti. An­ cak Abdullah saklanmıştı. B u sebeple Ziyad onun üzerine emni­ yet mensuplarını gönderdi. O gün bunlar Hamralılardan idiler. Abdullah'ı derdest edince kız kardeşi N evvar çıkıp: "Ey Tay top­ luluğu ! M ızrağınız ve lisanınız olan Abdullah b. Halife'yi nasıl teslim edersiniz?" dedi. Bunun üzerine Taylılar, emniyet men­ suplarına saldırdılar ve onları darp ederek Abdullah b. Hali­ fe'yi ellerinden aldılar. Emniyet mensupları döndüler ve ona [Ziyad'a] durumu haber verdiler. Ziyad mescitte bulunan Adi b. Hatim'e gitti ve ona: " Bana Abdullah b. Halife'yi getir;' dedi. Adi: " N eyi var?" dedi. Ziyad ona durumu anlattı. Adi: "Mahal­ lede cereyan eden bir olay ve bu hususta bir malumatım yok," dedi. Ziyad: "Vallahi onu bana getireceksin;' dedi. Adi: "Hayır, vallahi getirmeyeceğim. Amcam oğlunu sana teslim edeceğim,

Tii rih u 't-Taberf

299

sen de onu öldüreceksin, öyle mi? Vallahi ayaklarımın dibinde dahi olsa ayaklarımı kıpırdatmayacağım;' dedi. Bunun üzeri­ ne Ziyad, Adi'nin hapse atılmasını emretti. Ancak Yemenli ve Rebia'dan herkes Ziyad'a gitti ve onunla konuşup ona: "Resu­ lullah'ın (sav.) arkadaşı Adi'ye bunları yapmamalısın ! " dedi­ ler. Ziyad: "Onu şartlı tahliye edeceğim;' dedi. "Şartın nedir?" dediler. Ziyad: ·�mcası oğlunu benden uzak tutsun ve görevim boyunca Kufe'ye girmeyecek," dedi. Adi'ye gidip durum haber verildi. Adi: "Tamam;' dedi ve Abdullah'a haber verdi ve "Ey kardeşimin oğl u ! Bu adam inat ediyor ve görevi boyunca seni şehrine sokmamakta ısrar ediyor. Cebeleyn bölgesine git;' dedi. Abdullah, Kufe'den çıktı. Ancak Abdullah b. Halife sürgündey­ ken Adi'ye yazıyordu. Adi de ona ümit veriyordu. Bir keresinde ona şu manzumeyi yazdı : Leyld 'yı v e gençliği hatırladım. Çocukluk dönemini hatırlamak h a ­ tırlayan için oldukça zordur. Gençlik gitti de onun tazeliğini kaybettim. Sırtı n ı dön üp gitti ve vecdi de alıp götürdü. A rtık gençlik h a tıralarını bırak. O yok artık. Eserleri de yok. Çünkü [282) ayrıldı ve verim ini vermez oldu. Sen dostlara ağla! Hani onlar helak oldular ve ölüm yolundan başka bir dön üş yeri bulamadılar. Onları ölüm çağırdı da ölüm günü gelince bil ki o artık ertelenmez. Onlar ben im şiam ve sığınağım idiler. Onlardan son ra dünyayla avunmak veya uzun yaşamak gibi bir arzum ve hevesim kalmadı. Söylüyorum: Vallahi ölüp de defnedilinceye kadar geceleri daima onları h a tırlayacağım. Azralılara ka t ka t fazlasıyla Allah 'ın selam ı olsun ve dağ bulutları rahmetle o beldeyi sulasın. Hucr o diyarda Rabbin in rahmetiyle m uamele görsün. Zira Hucı; A llah 'ı razı etm iş ve sorumluluğunu ifa etm işti. Ve yağ m u r daima Hucr'un kabri üzerine nazil olsun ve bu rahmet mahşer gününe kadar sürsün. Ey Hucr! İkram için atları kim boğazlayacak, zulme meyleden sa­ vaşçı h üküm dara kim karşı duracak?

300

Tdrih u 't-Taberf

Sen den sonra takvayla hakkı kim h aykıracak ve kim zulm ü değiş­ tirmeye cüret edecek? Ne güzel bir İslam kardeşiydin sen. Ümit ederim ki ebediyetle ik­ ram edilecek ve orada saadete n a il olacaksın. Sen savaşta kılıcın hakkın ı verirdin, marufu emreder ve m ü n ker­ den sakındmrdın. Ey Humeymli iki kardeş! Korundun uz ve salih amellere yöne/ti/di­ n iz. Öyleyse size müjdeler olsun! Ey Hindijli iki kardeş! Müjdeler olsun. Sizler selam/andınız ve m üj­ deleneceğiniz size bildirilmişti. Ey Hadramüt, Galib ve Şeyblinlı kardeşler! Hesap günü hesabınız kolay olsun! [283]

Saadete nail oldun uz. Zira ölüm karşısında sizin kadar hücceti doğru ve güçlü kimse duymadım. Semada parlayan bir yıldız kaldıkça ve her iki vadide güvercinler öttükçe size ağlayacağım. Ey Gavs b. Tay! Söyledim ve zulmetm edim. Sizden biri olarak sür­ güne gönderilmekten hiç korkma mıştım. Sizler rüştünüzü kaybettiniz. Neden kardeşiniz için savaşmadın ız. Oysaki o beli bükülüp yıkılın caya kadar şerefini korudu. Ben i salıverdiniz. Ancak teslim iyet içinde İyad'a uzun yılların ga­ ribi olarak sürüldüm. Baskınlarda sizin için benim gibi olan var m ı ? Savaş ortaya çıkı n ­ ca sizin için benim gibi olan var m ı ? Savaş a teşi tu tuşunca ölümü hiçe sayarak savaşa koşanlar içinde ben im gibi olan var m ı ? İşte şimdi d e benim evim Tay dağlarındadır v e buradan kovulm uş bulunuyorum. Rabbim dilerse b u n u değiştirecektir. Düşmanım beni hicret yerimden sürüp bana zulmetti. Ancak Al­ lah 'ın takdiri ve iradesine rıza gösterdim. Bir cinayet işlemediğim halde benim kavmim ben im kabilem de­ ğillerm iş gibi beni teslim etti. Eğer Tay dağlarında bulunsam ve orada uzun yıllar ikamete mah­ kum olsaydım, Gurbete mahkum edilmekten h iç korkmazdım. Allah bana h usu­ metle m uamele edenin cezasını versin.

Tdrih u 't-Taberl

301

Allah iki Hadrami'nin öldürülmesin den dolayı Vail'in cezasını ver­ sin ve kavi bir m ızrakla ölüme müla ki olsun. Bize karşı h izip/eşen ve yalan şahitliğinde bulunan insanlar helak olsun. Kimse beni Gavs b. Tay'a nispet etm esin. Zira zaman onları bed­ bah tlığa mahkum etti ve değiştirdi. Onlara karşı savaşmadım ve Kufe 'de onları kedere sevk edecek şe- [284] kilde ortalığı toz ve dumana vermedim. Doğuya doğru yolculuğa pksan Cedile, Ma 'n ve Buhter'e haber ver; Nebha n 'a ve Tay'a bağlı, nispeti belirsiz olan insanlarına da haber ver, ben ahlakı güzel biri değil m iydim ? Uzeyb g ü n ü n de önün üzden gittiğimi ve zamanın geriye gittiğini görmemek için ilerlediğimi hatırla m ıyor m usunuz ? Topluluk zırhsız savaşırken Mihran 'a n asıl saldırdığımı v e onların ölü m ü h içe sayan cengaverlerini n asıl öldürdüğümü hatırlayın. Celula vakasın da hiç kınanmadım. Niha vend ve Tüster zaferlerin ­ de taksira tım olmadı. Sıfjin 'de su yolundaki çarpışmada cehdimi u n u tuyorsun uz. O gün savaşpların mızrakları om uzlarımda parçala n m ıştı. Benden dolayı Allah, Adi b. Hatim 'e m üstahakkını eksiksiz versin. Zira beni terk etti ve kaderimle baş başa bıraktı. Ey Ha tim 'in oğlu! Benim tereddütsüz edamı unuttun m u ? O gün ka vmin reislerini ortada bırakırken; Ben seni savundum ve hasımların yenilgiye uğradılar. Ben en şid­ detli ve sağlam hasımları oldum. Bunun üzerine sırtlarını dönüp kaçtılar ve karşımda duramadı­ /ar. A deta kam ışlıkta uyuşuk vaziyetteki aslanla karşılaşm ış gibi kaçtılar. Yakın ı n korkuya kapıldığı, uzağın kaçtığı zaman ben size yardım ettim ve m uzaffer oldum. Bunun karşılığı hapiste tecrit edilmek ve zillete mahkum olmak oldu. Ban a n ice vaa tlerin oldu. Ancak bir tilki oyunu gibi bana oyun oy­ nadın. Artık yaşlı develeri otla tmayı iş edindim, güttük/erimden geride kalan lara seslenerek onları topluyorum.

302

Tarihu 't-Taberi

Sanki ben saldırmak üzere h iç a ta binmedim, o cengaveri vücu­ dundan kan damlaları damlarken yerde bırakmadım. [285]

Namert geri çekilip sonra gevezelik ederken baskın yapan süvari­ lerin yolun u sanki kesmedim. Ebh ere ve Siciis'ın yukarısında seyreden bir çetenin izinde koş­ makta acele etmedim. Bağırtlak kuşu gibi suskun lara baskın yaparak ürkütmedim ve m uzaffer olarak indim. Kazvin 'de ve Şervin 'de ve bulunduğum Kündür muharebesinde mızrakla savaşan süvariler içinde benzerini görmedim. Bunlar bir zamanlar vuku bulan ve güzellik/eri benden geçen olaylardı r. Bu güzelliklerim artık u n u tulm uştur. Ben uzakta da olsam kavmim uzak olmasın. Ben onlar tarafindan kaybedilmiş ve reddedilmiş biriyim. Onla rdan sonra dünyada hayır yoktur. Zira ben onlardan uzakta ve evde mahsur yaşamaktayım.

Abdullah, Ziyad ölmeden Cebeleyn'de sürgü nde öldü. U b eyde el-Kindi el-Beddi, H ucr'u terk ettiği için M uhammed b. el-Eş'as'ı şöyl e kınamaktadır: A m canı teslim ettin, korktuğunda n dolayı onun için savaşmadın. Sen olmasaydın ona yanaşılamazdı. Muha mmed Eh l-i beytinin gelen temsilcisini öldürdün ve onun kı ­ lıç ve zırhlarını gasbettin. Esed'den olsaydın kerametimi bilecektin Hubiib 'ın hanesini de be­ n im için şefaatçi olarak bi/ecektin. ***

Rebi' b. Ziyad Horasan Valisi B u yılda Ziyad, Hakem b. Amr el-Gıfari'nin ölmesi üzerine Rebi' b. Ziyad el-H arisi'yi H o rasan'a emir olarak gönderd i. H akem ölmek üzereyken yerin e E nes b . Ebi Ünas'ı getirmiş­ ti. E nes, H akem'in cenaze namazını kıldırmış ve onu H uleyd b. Abdullah el-Hanefi'nin kardeşi H al i d b. Abdullah'ın evinde defnetmişti. Hakem bu hususu Z iyad'a yazarak bildirmişti. Ziyad, Enes'i azletti; onun yerine Huleyd b. Abdullah el-Ha­ nefi'yi tayin etti.

Tlirih u 't-Taberf

303

Ömer bana Ali b. M uhammed' den naklen şöyle dediğini anlattı : Z iyad, Enes'i azledip yerine H uleyd b . Abdullah el-Ha­ nefi'yi tayin edince Enes şöyle ded i : Kim benden Ziydd'a b u mektubu koşarak tebliğ edecek? Ben i azledip Huleyd'e mi yedireceksin ? Han ife arzu ettiğini bul­ m uştur. Yemameyi sürüp ekin. Sizin önceki/eriniz ve sonraki/eriniz köledir.

Ziyad, H uleyd'i işbaşına getirdi ve b i r ay sonra azlederek 5 1 yılının başında bu göreve Rebi' b . Ziyad el-Harisi'yi getirdi. İnsanlar ailelerini Horasan'a naklettiler ve o rayı ikamet yeri edindiler. Ardından da Rebi"i azletti. Ömer bana Ali'den naklen Mesleme b. M uharib ve Abdur­ rahman b. Eban el-Kureşi'nin şöyle dediklerini anlattı : Rebi', Horasan'a geldikten sonra Belh'i sulh yoluyla fethetti. Ahnef b. Kays onlarla sulh yaptıktan ve Kuhistan'ı kuvvet yoluyla fethettikten sonra ahalisi burayı kapatmışlardı. Bu bölgede Türkl er de bulunuyordu. Rebi' onları b e rtaraf etti ve hezime­ te uğrattı. Onlardan geride kalan N eyzek Tarhan, Kuteybe b. Müslim tarafından kendi vilayetinde öldürüldü. Ömer bana Ali b. Muhammed'den naklen şöyle anlattı : Rebi' gazaya çıkarak nehri geçti. M a iyetinde kölesi Ferruh ve cariyesi Şerife de vardı. Ganimetler ele geçirdi ve selametle gazasını gerçekleştirdi. Daha önce H akem b. Amr da nehri geçmişti ancak fetih müyesser olmamıştı. Ömer bana Ali b. Muhammed'den ş öyle dediğini anlattı : Nehirden s u içen ilk Müslüman, H akem'in kö lesi oldu. Kalka­ nını batırarak su aldı ve içti. Sonra Hakem'e i kram etti. Hakem su içip abdest aldı ve nehrin öteki yakasında iki rekat namaz kıldı. O rada namaz kılan ilk M üslüman oldu ve ardından geri döndü. ***

B u sene hac emiri olarak Yezid b . M uaviye görev yaptı. Ah­ med b . Sabit bir ravi, İ shak b. Isa ve E b u M a'şer'den naklen buna dair rivayeti bana nakletti. Vakıdi de aynı görüştedir.

[286]

304

Tarih u 't-Taberi

Bu yılda M edine valiliğini Said b. el-As, KO.fe, Basra ve bü­ tün M eşrık bölgesi valiliğini Ziyad, Kufe kadılığını Şüreyh, Basra kadılığını Umeyre b. Yesribi yaptı. [287]

Hicretin 52. Yılı Vakıdi'nin naklettiğine Süfyan b. Avf el-Ezdi, Rum diyarın­ da gazaya çıkmış ve kışı orada geçirmiştir. Başka ravilere gö reyse bu yılda kışı Rum diyarında geçiren Büsr b. E rtat'tı ve Süfyan b. Avf el-Ezdi ise onun maiyetindey­ di. B u yılı n yaz mevsiminde M uhammed b. Abdullah es-Sekati gazaya çıkmıştır. ***

E b u M a'şer, Vakıdi ve diğer ravilere göre bu yılda hac emiri olarak Said b. el-As görev yaptı. Bir önceki yılda görev yapan valiler bu yılda da görevl erini sürdürdüler. [2881

Hicretin 5 3 . Yılı

Bu Yılda Vuku Bulan Olaylar Bu yılın olaylarından biri Abd u rrahman b. Ümmü'l- H a ­ kem'in kış mevsiminde Rum diyarına karşı sefere çıkması ve kışı burada geçirmesidir. Yine bu yılda denizde bir ada olan Rodos fethedildi. Onu Cünade b. Ebi Ümeyye el- Ezdi fethetti . Muhammed b. Ömer'in anlattığına göre Müslümanlar buraya indiler; toprağı işleyip ektiler, mal mülk edinerek hayvan yetiştirdiler. Gündüz hay­ vanlarını kaleden çıkarıp otlatır, akşam olunca da kaleye alır­ lardı. Ayrıca onların bekçileri vardı. D enizden gelen ve onlara tuzak kuranlara karşı onları uyarıyordu . Daima düşmanlarına karşı dikkatli davranıyorlardı. En çok Rumlara karşı tedbir alıyo r ve denizde yollarını keserek gemilerini tahrip ediyor­ lardı. M u aviye de onlara erzak ve atiyyeler gönderiyordu. Düşman da onlardan korkuyordu. M u aviye ölünce Yezid on­ ları geri çekti. ***

Tiirih u 't-Taberi

305

Ziyad'm Ölümü Bu yılda Ziyad b . Sümeyye öldü. Ömer bana Züheyr, Vehlb, babası, M uhammed b. İ shak ve Muhammed b. ez-Zübeyr' den nakle n Ziyad'ın kölesi Fil'in şöyle dediğini anlattı: Ziyad beş yıl süreyle I rak'ta hüküm sürdü ve 53 yılında öldü. Ömer bana Ali b. Muhammed'den naklen şöyle anlattı : Ziyad, I rak'ta işbaşına geçti kten sonra beş yıl süreyle bu raya hükmetti ve 5 3 yılı Ramazan'ında Kufe'de öldü. O sırada Has­ ra Valisi Semüre b. Cündeb idi ve Ziyad'a bağlıydı. ***

Ziyad b. Sümeyye'nin Ölümünün Sebebi Abdullah b. Ahmed el-M ervezi bana babası ve Süley­ man'dan naklen şöyle dediğini anlattı : Abdullah b. Mübarek bana Abdullah b. Şevzeb ve Kesir b . Ziyad'dan şöyle nakletti : Ziyad, M u aviye'ye şöyle yazdı: "Sol elimle l rak'ı zapturapt [289] altına aldım. Sağ elim boştur.'' Bunun üzeri n e Muaviye, Arud bölgesini (Yemame ve çevresi) ona bağladı. B u sebeple İb n Ömer ona beddua etti. Ardından vebaya yakalandı ve öldü. İbn Ömer ölümünü duyunca : " Ey İ b n S ü meyye böylece gittin. Ne dü nya sana kaldı ne de ahireti i d rak etti n," dedi. Ömer dedi: Ali bana şöyle anlattı : Ziyad, M uaviye'ye şöy­ le yazdı : "Senin için I rak'ı sol elimle zapturapt altına aldım. Ancak sağ elim boştur.'' Bunun üzeri ne M uaviye onun elini Hicaz'la meşgul etti. Bu maksatla ona görevlendirme kararı­ nı yazarak H eysem b. Esved en-N ehai ile ona gönderdi. Olay Hicazlılar tarafından duyulunca onlardan b i r grup Abdullah b. Ömer'e gitti ler ve ona durumu anlattılar. Abdullah onlara : " O n a b e d d u a e d i n , Allah s i z i o n d a n kurtarır," d e d i v e kıble­ ye yöneldi, onlar da onunla yöneldiler. O beddua etti, onlar da beddua ettiler. Bunun üzerine Z iyad'ın parmağında veba yarası çıktı. Bunun üzerine Kadı Şüreyh'e haber göndererek: "Başıma geleni biliyorsun. Bana parmağımın kesilmesini söylediler. Bana ne tavsiye edersin?" diye s o rdu. Şüreyh ona: " Korkarım ki yara elinde ama elem kalbindedir. Ecel geldiys e

306

Tdrih u 't-Taberf

parmağı kesik halde Allah'a mülaki olmak istemediğin halde O'na mülaki olacaksın. Ya da ecelin gelmediyse kesik parmak­ lı yaşayacaksın. Bununla evlatlarını da mahcup edeceksin," dedi. Ziyad parmağını kesmekten vazgeçti. Şüreyh çıkınca ona durumu sordular. Onlara, ona yaptığı tavsiyeyi anlattı. Onu ayıplayarak: " N eden ona kesmeyi tavsiye etmedin," dediler. O: "Resulullah (sav.) şöyle buyurd u : « M üsteşar emindir,» dedi. Abdullah b. Ahmed el-Mervezi bana babası ve Süley­ man'dan naklen şöyle dediğini a nlattı: Abdullah şöyle dedi: B i r ravinin şöyle dediğini işitti m : Ziyad, Şüreyh'e yazarak ken d i elinin kesilmesi konusunda istişare etti. Şüreyh ona: "Yapma, yaşayacak olsan çolak yaşayacaksın. Ölürsen nefsine karşı suç işlemiş olursun." Ziyad: "Vebayla aynı yorgan içinde m i yaşayacağım," dedi ve elini kestirmeye karar verdi. Ancak ateşi ve kızdırılmış demirleri görünce korktu ve vazgeçti. Ömer bana Abdülmelik b. Ku reyb el -As mai ve İbn Ehi Ziyad'dan naklen şöyle dediğini anlattı : Ziyad ölmek üzerey­ ken oğlu ona: "Ey babam! Sana altmış kat kefen hazırladım," dedi. Ziya d : " Ey oğlum ! Babana öyle bir libas yaklaştı ki bah­ settiğin libastan daha hayırlı bir libas veya süratli bir yok edil(290] m eyle karşı karşıyadır," dedi. Akabinde öldü ve KOfe'ye yakın Süveyye'de defnedildi. Bu sırada Yezid, H i caz'a vali olarak gi t­ ti. Bunun üzerine M iskin b. Amir b. Şüreyh b. Amr b. Udus b. Yezid b. Abdullah b. Darem şu beyitleri dile getirdi: Ziyad bize veda ettiği zaman gördüm k i Müslümanlardaki bolluk da gitti.

Ölünceye kadar Ziyad'ı hicvetmeyen Ferezdak da M iskin'e şöyle dedi: Ey Miskin ! Allah sen i ağlattı. Akan gözyaşlarm dalalet için süzü­ lüp döküldü. Meysan ailesinden kafir bir adama ağladm. Öyle ki kendi devrinde bir Kisra veya bir Kayser gibiydi. Onun ölüm haberi bana ulaştı. Bu beyaza baskm kırmızı renkteki ceyla n m ölüm haberi değildir, dedim.

M i s kin ona şöyle karşılık verd i :

Tdrih u 't-Taberf

307

Ey her kon uştuğumda veya insanlar arasında o turduğumda hep karşım a dikilen adam! Ban a amcam gibi bir amca, babam gibi bir baba veya dayım gibi sadık bir dayı göstertebilir misin ? Amr b. A m r ya da Zürare gibi bir baba ya da Bişr gibi. Ki hepsiyle yokuşları t1rmandım. o benim için su gibi akan adeta yüzer gibi seyreden, gece seyrinden sonra bile kuyruğunu kaldırarak koşan a t gibi asil ve cömerttir.

Bu korunma ve savunma günleri için, ö teki yolculuk için ve diğeri de göçmek içindir.

Ferezdak şöyle dedi : Ziyad'ın h elak olduğunu görünce ona haber ver: Güvercin Ha­ rem 'den uçarak gitti. Uçtu ve güçlü kanatları onu daha ileriye taşıdı, nehir ve ormanla­ ra sığındı.

Abdullah b. Ahmed bana babasından naklen Süleyman'ı n şöyle dediğini anlattı : Abdullah b a n a Cerir b . Hazim' d e n nak­ len Cerir b. Zeyd'in şöyle dediğini anl attı : Ziyad'ı gördüm. Kır­ mızımtırak yüzlüydü ve sağ gözünde bir göz kırılması vardı. Sakalı hafifti. Üzerinde yamalı bir gömlek vardı. Bir katır üze­ rindeydi ve yularını bağlamıştı. Rebi' b. Ziyad el-Harisi'nin Ölümü B u yılda Rebi' b. Ziyad el-Harisi vefat etti . O Horasan ami­ liyd i ve Z iyad'a bağlı olarak gö rev yapıyordu. Ölüm sebeb i : Ö m e r b a n a A l i b. Muhammed'i n ş öyle dediğini anlattı : Rebi' b. Ziyad, 2 yıl birkaç ay süreyle H o rasan' da valilik yaptı . O Ziyad'la aynı yılda vefat etti. Onun oğlu Abdullah b. Rebi' yerine getirildi. Ancak iki ay sonra vefat etti. Onun tayin kara­ rı ulaştığında Abdullah defnediliyo rdu. Abdullah kendi yerine Horasan amilliğine H uleyd b. Abdullah el-Hanefi'yi getirdi. Ali dedi : M uhammed b. el-Fazı babasından naklen bana şöyle anlattı : Bana anlatıldığına göre Rebi' b . Z iyad bir gün Ho ­ rasan' da H ucr b. Adi'yi an d ı ve şöyle dedi : " O n d an sonra Arap-

[29 1 ]

Tcirih u 't-Taberi

308

larda hapsedilip infaz edilme usulü uygulandı. Eğer o zaman karşı çıksalardı hiç kimse bu şekilde öldürülmezdi. Ancak bu işe sessiz kalınca zill ete düştüle r." B u sözlerini sarf ettikten b i r hafta sonra cuma günü beyaz b i r elbiseyle çıktı ve şöyle d e d i : " Ey insanlar! Ben bu hayattan usandım. Bir niyazda bu­ l unacağım siz de amin deyin," dedi. N amazdan sonra ellerini semaya doğru kaldırdı ve şöyle dedi: ·�llah'ım Senin indin­ d e b e n i m için bir hayır varsa acilen beni yanına al! İ nsanlar, a m i n ! " dediler. Akabinde çıktı ve henüz gözlerden kaybolma­ m ı ştı ki yere yığıldı. Bunun üzeri n e evine taşındı. Onun yerine geçen oğlu Abdullah da aynı günde vefat etti. Arkasından oğlu Abdullah'ı işbaşında bıraktı. Ancak o da öldü ve yerine H uleyd b. Abdullah el-Hanefi'yi geti rdi . Ziyad bu görevlendirmeyi o n ayladı. Ziyad öldüğünde H uleyd, H o rasan'ın başında bulu­ n uyordu. Ziyad ölmek üzereyken Kufe'ye Abdullah b. Halid b. Ü s eyd'i, Basra'ya da Semüre b . Cündeb el- Fezari'yi getirmişti. Ömer b. Şebbe bana Ali'den naklen şöyle dediğini anlattı : Z iyad öldüğünde Basra' nın başında Semüre b. Cündeb, Ziyad'a bağlı olarak gö rev yap ıyo rdu. Kufe'nin başında da Abdullah b. Halid b. Ü s eyd'i bıraktı. Semüre, Basra'da on sekiz ay müddet­ le gö rev yaptı. Ömer dedi: Ca'fer b. Süleyman e d - D abai'den naklen şöyle anlatıl d ı : M uaviye, Ziyad'dan sonra Semüre'yi altı ay süreyle gö revin d e bıraktı ve sonra on u azletti. Semüre: ·�ilah M uavi­ ye'ye lanet etsin. Muaviye'ye itaat ettiğim kadar Allah'a itaat etseyd i m bana hiç azap etmezd i," dedi. (292]

Ö m er bana M usa b. İsmail ve Süleyman b. Müslim el-İ di' den naklen şöyle dediğini anlattı : Babam şöyle dedi : Mescide uğ­ ramıştı m . Bir adam geldi ve Semüre'ye zekatını verdi. Sonra mescide girdi ve namaz kılmaya başladı. Derken bir adam gel­ di ve boynunu vurdu. Onun başı mescidin bir tarafında göv­ desi de bir tarafındaydı. Ebu B ekre oradan geçince şöyle dedi : "Arm a n kurtulm uş ve Rabbin in a dı m anarak namaz kılan fela­ h a erm iştir. "69 Babam şöyle d e d i : S e müre çok şiddetli bir so69

A'Ia, 0 1 / 1 4 - 1 5 .

Tarih u 't-Taberf

309

ğuğun etkisiyle ve kötü bir şekilde öldü. Ben şahit oldum. Çok sayı da insan yanına getirildi. Onları sorguya çekti ve "Dinin nedir?" d iye soruyordu. Adam : "Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur. Tektir, ortağı yoktur ve şehadet ederim ki Muhammed O'nun kulu ve resulüdür ve H an1 riyeden beri­ yim," demesine rağmen ortaya sürülüp boynu vuruluyordu. . Bu gruptan yirmi küsur kişi bu şekilde öldürüldü. ***

B u yılda hac emirliği görevini Ebu M a'şer, Vakıdi ve diğer­ lerinin görüşüne göre Said b. el-As icra etmiştir. B u yılda M edine' de Said b. el-As, Ziyad'ın ölümünden sonra Kufe'de Abdullah b. Halid b. Üseyd, Ziyad'ın ölümünden sonra Basra'da Sem üre b. Cündeb ve H o rasan' da H uleyd b. Abdullah el- H anefi valilik görevinde bulunuyorlard ı. Hicretin 54. Yılı Bu Yılda Vuku Bulan Olaylar Bu yılda M uhammed b. Malik kış m evsi mini Rum diyarın­ da geçi rd i. Ma'n b. Yezid es-Sülemi ise yaz m evsiminde bu böl­ gede gazaya çıktı. Vakıdi'nin anlattığına göre bu yılda Cünade b. Ebi Üm eyye, Kostanti niye'nin yakınında Ervad diye bilinen bir adayı fet­ hetti. M uhammed b. Ömer'in anlattığına göre M üslümanlar uzun bir süre -rivayete göre yedi yıl- burada bulundular. Mücahid b . Cebr de burada ikamet etmekteydi . Tubey' b. İmraeti Ka'b şöyle dedi : Bu basamağı (adaya geçmek için kullanılan kaide) görüyor musunuz? Bu yerinden sökülürse dönüşümüz başla­ yacak," dedi. Çok şiddetli bir kasırga koptu ve basamağı (ka­ ide) söktü. Ardından da Muaviye'nin ölüm haberi gel di. Aka­ binde Yezid'in dönmemizi emreden mektubu ulaştı. Bunun üzerine geri d öndük. Ondan sonra da ada mamur olmadı ve harabe haline geldi. Rumlar da emniyete kavuştular. ***

[293]

310

Ttirih u 't-Taberi

Mervan Medine Valisi Said b. el-As'ın Medine Valiliğinden Azli ve Mervan'ın Valiliği B u yılda Muaviye, Said b. el-As' ı M edine valiliğinden azletti ve M e rvan b. el-H akem'i gö revlendird i . M u aviye'nin Said'i azletmesi ve M e rvan'ı görevlendirmesi­ nin sebebi : Ömer bana Ali b . M uhammed, Cüveyre b . Esma ve üstat­ larından naklen şöyle anlattı : M u aviye, M e rvan ile Said b. el-As'ın arasını bozacak işlere tevessül ediyordu. Bu sebeple M ed i ne valisiyken Said b. el-As'a M e rvan'ın evini yıkması için yazdı. Ancak Said onu yıkmadı. M u aviye tekrar ona yazarak yıkmasını emretti. Ancak yine yıkmayın ca onu azletti ve yeri­ n e M e rvan'ı tayin etti. ***

M uhammed b. Ö me r ise şöyle d e d i : M u aviye, Said b. el-As'a yazarak M e rvan'ın bütün malları na el koymasını ve onları sa­ hipsiz arazi hükmüne tabi tutmasını, Fedek emlakını da on[294) dan almasını -Muaviye burayı ona hibe etmişti- istedi. Ancak Said ona müracaat ederek adamın yakın akraba olduğunu ha­ tırlattı. M u aviye ikinci kez Said'e yazdı ve M e rvan'ın mallarını alıp sahipsiz arazi sınıfına katmasını em retti. Ancak Said em­ ri ni yerine getirm ekten imtina etti ve iki mektubu Cariye'nin yanında sakladı. Said azledilip de M e rvan vali olunca M uavi­ ye, M e rvan b. el-H akem'e yazarak bu kez de onun Said'in H i ­ caz'daki mallarına el koymasını istedi. M ektubu d a Mervan'ın oğlu Abdülmelik ile gönderdi. M e rvan, Said'e : "M üminlerin E miri'nin mektubu olmasaydı o n u nazarıitibara almazdım," dedi. Bunun üzerine Said, M u aviye'nin kendisine yazdığı ve M e rvan'ı n mallarına el koymasını emrettiği iki mektubun getirilmesini istedi. O nları yanına alarak Mervan'a götürdü. M e rvan : "Said akrabalık hukuku n u bizden daha çok gözet­ miştir," dedi ve Said'in mallarına el koymaktan imtina etti. Said b. el-As, Muaviye'ye şöyle yazdı: " M uaviye'nin akraba olan bizlere yaptığı şaşırtıcıdır. Zira bizi birbirimize kin güt-

Tdrih u 't-Taberf

311

meye s evk etmek istemiştir. Oysa hoşlanmadığı yabancılara hilm, sabır ve afla muamele etmekteyken bizi birbirimizden koparmaya ve b i rbirimize karşı içimize haset ve ki nle doldur­ maktadır. B u durum evlatlarımıza dahi s i rayet etmektedir. Vallahi aynı babanın evlatları olmasak da mazlum Halife'ye yardı m etmek konusunda söz birliğimizi gerçekleştirmek du­ rumundaydık. N itekim idrak ettiğimiz netice hayırlıdır." Bu­ nun üzerine M u aviye, Said'e yazarak yaptıklarından sıyrılma­ ya çalıştı ve en güzel haline döneceğini s öyledi. ***

Şimdi söz s ı rası Ömer'in Ali b . M uhammed'den naklettiği rivayetinde. Ali b. M uhammed şöyle d e d i : M e rvan vali olunca Muaviye ona şöyle yazd ı : "Said'in evin i yık ! " Bunun üzerine M e rvan işçileri gönderdi ve yıktırmaya gitti. Said ona: " Ey Ebu Abdülmelik! Evim i yıkacak mısın?" dedi. M e rvan : "Evet, M ü ­ minlerin E miri bana yazdı. B e n i m evim i yıktı rman i ç i n sana yazsaydı sen d e yıktıracaktın," dedi. Said : "Ben yıkmazdım," dedi. M e rva n : " H ayır, vallahi sana yazsaydı yıkacaktın," dedi. Said : " H ayır, ey Ebu Abdülmelik," dedi ve kölesine: "Git bana M uaviye'nin mektubunu getir;' dedi. Köle, M e rvan b. el-Ha­ kem'in evi n i n i n yıkılmasını emreden mektubunu geti rdi. Mer­ van : " Ey Ebu Osman ! Sana evimin yıkılmasını em rettiği halde yıkmadın ve bana haber verm edi n," dedi. Said : "Senin evi ni yıkmadım ve sana minnet etmed i m . M u aviye bizi birbirimize [295] düşürmek istedi," dedi. Mervan: '/\nam babam sana feda ol­ sun! Vallahi senin malın bizden çok ve evlatların bizden daha fazla olmalıdır," dedi. Mervan döndü ve Said'in evini yıkmadı. Ömer bana Ali'den naklen Muhammed b. Zekvan el-Ku­ reşi' n i n şöyle dediğini anlattı : Said b . el-As, Muaviye'nin ya­ nına geldi. M u aviye ona: " Ey Ebu Osman ! Ebu Abdülmelik nasıldır?" diye sordu. Said : "O senin verdiğin valilik görevini icra etmekte ve emirlerini yerine getirmektedir," dedi. Muavi­ ye : " O ekm e k sahibi gibidir. Pişme kül fetinden kurtulunca onu yedi." M e rvan : " Hayır, ey M üminlerin E miri ! O öyle bir kavimle yaşamaktadır ki onlar okların düşüşü gibi d i r. Biri lehine, biri

Ttlrih u 't-Taberf

312

de aleyhinedir." Muaviye : "Seninle onun arasını uzaklaştıran nedir?" d iye sordu. Said : "Şerefi m i ona karşı sakınmam, onun da şerefi n i benden sakınmasıdır," dedi. Muaviye : "Onun senin üzerindeki hakkı nedir?" dedi. Said : " H uzurunda da gıyabın­ da da onu sevindirmektir," dedi. M u aviye : " Ey Ebu Osman ! Bizi bu kötü şeylerle baş başa bıraktın," dedi. Said : " Evet, ey M ü m inlerin Emiri ! Ağı r yükü taşıdım ve kararlı davrandım. Yakın durdum. Davet edersen icabet ederim, gidersen kaldı­ rırım," dedi. ***

B u yılda Muaviye, Semüre b. Cündeb'i Basra valiliğinden azledip yerine Abdullah b. Amr b. Gaylan'ı getirdi. Ömer bana Ali b. M uhammed'den naklen ş öyle dediğini anlattı : Muaviye, Semüre'yi azletti ve yerine Abdullah b. Amr b. Gaylan'ı tayin etti ve onu altı ay bu görevde bıraktı. Abdullah emniyet kuv­ vetlerinin başına Ab dullah b. H ısn'ı getirdi. ***

İbn Ziyad Horasan Valisi Muaviye'nin Ubeydullah b. Ziyad'ı H orasan Valiliğine Tayini B u yılda Muaviye, Ubeydullah b . Ziyad'ı Horasan val iliğine geti rd i. Valiliğe atanmasının sebepleri : Ömer bana Ali b. Muhammed'in şöyle dediğini anlattı : M esleme b . M u harib ve M uhammed b. Eban el-Kureşi bize şöyl e anlattılar: Ziyad öldüğü zaman Ubeydul lah, Muaviye'ye gitti . M uaviye ona: " Kardeşim ken d i yerine kimi halef olarak bıraktı?" dedi. Ubeydullah : "Abdullah b. Halid b. Üseyd'i bı rak­ tı," dedi. M u aviye : "Basra'ya kimi b ı raktı?" dedi. Ubeydullah: "Semüre b. Cündeb el-Fezari," dedi. M u aviye ona: " Baban seni görevlendirseydi ben de seni görevlendiri rdim," dedi. Ubey­ dullah : 'J\.llah hakkı için sana söylüyorum; senden sonra kim­ se bana: ' B aban veya amcan seni görevlendirselerdi biz de seni görevlendirirdik,' demesin," dedi.

Tiirih u 't-Taberi

313

M esleme b. M uharib ve M uhammed b. Eban el-Kureşi şöy­ le dediler: M uaviye, Beni Harb'den b i r kimseye valilik görevi vermek istediğinde onu Taif'e tayin ederdi. İyi görev yaptığını görür d e onu b eğenirse Mekke'yi de ona bağlardı. Valilik gö­ revin i n hakkını verir de güzel bir edayla görevini icra ederse Medine'yi de ona bağlardı. Muaviye birini Taif'e tayin ettiğin­ de onun için: " H enüz alfabededi r," derlerdi. Mekke'ye tayin ederse onun için: "Kur'an'a geçti," derlerdi. M edine'ye de ta­ yin ederse onun için: "O maharet safhasına geçti," derlerdi. M esleme ve M uhammed şöyle dediler: Ubeydullah, Muavi­ ye'ye yukarıda geçen sözü söyleyince onu Horasan valiliğine tayin etti. Ona şöyle dedi : "Ben sana amillerime verdiğim ahdi verdim. Bundan başka yanımdaki özel konumun için de sana akrabalık vasiyetinde bulunacağım : Çok olan şeyi, az bir şey karşılığında satma. Kendi yaptıklarından ders al. Düşmanınla olan meselelerde vefayla yetin. Böylelikle yükünü hafiflettiğin gibi bizim de yükümüzü hafifletmiş olursun. Kapını insanlara aç ki onlar hakkında onlarla eşit bir b ilgiye sahip olursun. Bir şeye azmedersen onu açığa vur ki insanlar ona sahip olmak için heveslenmesinler. Gücün yettiği halde hiçbir sorun sana çözülmemiş .olarak dönmesin. Düşmanınla karşılaştığında seni yerin üstünde yenerlerse yerin altında da seni yenmesinler. Adamların senin teselline ihtiyaç duyarlarsa onları teselli et." Ömer bana Ali'den naklen Ali b. M ücah id ve İbn İshak'tan şöyle dediğini anlattı : Muaviye, Abdullah b. Ziyad'ı valilik gö­ revi ne getirdi ve şöyl e ded i : Kesm eyen kı/1C1 alikoy.

Ayrıca ona: Allah'tan sakın ve başka b i r şeyi buna tercih etme. Zira Allah'tan sakınmanın karş ılığı vardır. I rzını kirlet­ mekten sakı n. Ahdine vefa göster. Çok olan şeyi az şey muka­ bilinde satma. B i r şeye azmetmedikçe onu açığa vurma. Zira açığa vurursan o tekrar sana geri d ö n mez. D üşmanınla karşı­ laşırsan maiyetindekilerden daha fazla gayret göster. Allah'ın kitabına göre onların haklarını ver. Kimsenin hakkından baş­ kasına tamah etmesine fı rsat verme, kimseyi de hakkından ümidini kesmesine sebep olma," dedikten sonra ona veda etti.

[297]

Türihu 't-Taberf

3 14

Ömer bana Ali'den naklen Mesleme'nin şöyle dediğini an­ lattı : U beydullah 53 yılının sonunda H o rasan'a gitm ek üzere Şam'dan yola çıktı. H enüz 2 5 yaşındaydı. Eslem b. Zür'a el­ Kilabi d e H o rasan'a geçti. Ubeydullah, Şam'dan yola çıkınca Ca'd b. Kays en-Nemeri de ona refakat etti, yol boyu nca ona Ziyad'ın mersiyesini okudu. Ömer A hbaru ehli'l-Basra adını verd iği kitabında da belirt­ tiği gibi bana şöyle anlattı : Ebü'l - H asan el-M edfüni bana ş öyle dedi : M uaviye, Ubeydullah b. Ziyad'a H o rasan valiliği akdini yazdıktan sonra Şam'dan yola çıktı. Parlak yüzlü olan Ubey­ dullah'ın başında bir sarık vardı ve maiyetinde bulunan Ca'd b. Kays ona Ziyad'ın mersiyesini o kuyordu : Ben i kın ayam bırak kınasın. Bug ü n den önce benim nimetim kay­ bolup gitti. O kerim insan o daimi gölgelik, o asil n imetler ve büyük sermaye, o büyük deve sürüsü gitti. O uykudan sonra sabah otlaklara yayılan davarlar nerede? Keşke o asil a tlar süvarilerinin maiyetinde olsa Bugünden önce oruç ayının dördünde, g ü n ün bir saatinde bize ze­ h ir içirildi.

M e rs iyenin bir bölümü de şöyledir: Bir salı g ü n üydü, geldi geçti. O gün vali ruh unu teslim etm iş ve göçm üştü. Onurlu hayırlı ve kavi bir insanın ölü m üydü. Bu hadise Ca 'd'ın gönlünü yaktı. Ziyad zirvesi zorlu olan bir dağ ve şehamet sahibiydi. Ona noksan ­ l ı k izafe edilince rest çekerdi. Vefa t eden Ziyad'ı Allah rahmetinden uzak etmesin.

O gün Ubeydullah sarığı başından düşün ceye kadar ağla­ dı. Ub eydullah, Horasan'a vardı ve ardından askerleriyle neh­ ri geçerek develer üzerinden Buhara dağlarına kadar gitti. Ubeydullah askerleriyle B uhara dağlarına kadar giden ilk ko­ mutandı. Bu seferde Ramsin'i ve B eykent'in yarısını fethetti. H e r iki yer de Buhara'ya bağlıdır. B u seferde Buharalı esirler ele geçird i .

Tdrih u 't-Taberf

315

A l i d e d i : Hasan b. Reşid bize amcas ı n dan naklen şöyle an­ lattı : Ubeydullah b. Ziyad, Buhara' da Türklerl e karşılaştı. H ü - [298] küm darların ı n eşi Kabac Hatun da maiyeti ndeydi. Allah onları hezimete uğratınca kadın ayakkabıları n ı n bir teki ni giyip öteki n i giyemeden kaçtı. M üslümanlar o n u ele geçirdiler ve çoraba iki yüz b i n dirhem değer biçildi. Ravi dedi : M uhammed b. Hafs bana Ub eydullah b. Ziyad b. Ma'mer'den naklen Ubade b. H ısn'ın şöyle dediğini anlat­ tı : Ubeydullah b. Ziyad kadar savaşçı kimse görmedim. H ora­ san' da b i r Tü rk ordusu bize karşı çıktı . O n u izledim. Düşmana saldırıp vuruyor ve kayboluncaya kadar saldırısına devam ediyor ve sancağını dalgalandırırken sancağından kan dam­ lıyordu. Ali d e d i : M esleme'nin bize anlattığına göre Ubeydullah b. Ziyad'ın Basra'ya getirdiği Buhara esirleri n i n sayısı iki bindi. Hepsi d e iyi ok atan insanlardı� M esleme dedi : Ubeydullah b. Ziyad döneminde Buhara'da Tü rklerin saldırısı Horasan saldırılarından biri olarak sayılır. H üzeli bize ş öyle anlattı: Horasan saldırıları beş tanedir. Dört tanesine Ahn e f b . Kays katılmıştır. B i rinde düşmanla Kuhistan ve Ebreşehr arasında karşılaşmıştır. Diğer üç karşılaşmaysa M e rgab'da vuku bulmuştur. Beşincisiys e Karin'de vuku bul­ muş, bu saldırıyı Abdullah b. Hazim akamete uğratmıştır. Ali d e di: M esleme şöyle dedi: Ub eydullah b. Ziyad, Hora­ san'da iki sene ikame etmiştir. ***

B u sene hac emirliği görevini M e rvan b . el-H akem icra et­ miştir. Bu rivayeti bana Ahmed b. Sabit b i r raviden naklen İ s ­ h a k b . I s a v e Ebu Ma'şer'den rivayet etmiştir. Vakıdi v e diğer­ leri d e aynı görüştedir. Bu yılda M ed ine' de Mervan b. e l - H akem, KUfe'de Abdullah b. Halid b . Ü seyd, bir rivayete göre d e Dahhak b. Kays, Bas­ ra'da da Abdullah b. Amr b. Gayla n valilik görevinde bulun­ muşlardır.

316

[299]

Ttirihu 't-Taberi

H icretin 5 5 . Yılı Bu Yılda Vuku Bulan Olaylar Vakıdl'nin rivayetine göre Süfyan b. Avf el- Ezdi bu yıl kışı Ru m d iyarında geçirmiştir. B i r rivayete göre de bu sene Rum diyarında kışı geçiren Amr b. M u h riz'dir. Başka b i r rivayete göre de Abdullah b. Kays el-Fezarl'dir. D iğer bir rivayete göre de Malik b. Abdullah kışı Rum diya­ rında geçirdi. B u yılda M uaviye, Abdullah b. Amr b. Gaylan'ı Basra valili­ ğinden azletti ve yerine Ubeydullah b . Ziyad'ı getirdi . ***

İbn Ziyad Basra Valisi Muaviye'nin Abdullah b. Amr b. Gaylan'ı Azletmesi ve Yerine Ubeydullah'ı Tayin Etmesinin Sebebi Ömer bana Vel'id b. H işam ve Ali b. M uhammed'den -riva­ yette ikilinin arasında kısmen ihtilaf vardır- naklen şöyle de­ dikleri n i anlattı : Abdullah b. Amr b . Gaylan, Basra minberinde konuşurken Beni Dabbe'den bir adam ona çakıl taşları attı. Ömer: Ebü'l-Hasan'ın anlattığına göre bu şahıs Beni Dırar'dan Cübeyr b. Dahhak'tır.- Abdullah b . Amr adamın elinin kesil­ mesini emretti. Adamın eli kes ildi. Bunun üzerine şöyle dedi : Dinlemek ve itaat etmek Ben i Tem im için daha hayırlı ve daha sağlıklıdır.

Olaydan sonra Beni Dabbe valiye gittiler ve ona: " Bizim adamımız ne yaptıysa kendi aleyh i n e yaptı. Ancak vali olarak da sen cezayı abarttın. B u durum M üm i nlerin Emiri'ne intikal ederse korkarız ki hususi veya umumi bir cezayla bize kar[300] şıhk verir. Val i uygun görürse bize b i r yazı versin. Mektupta, adamın elini, şüphe üzerine ve vuzuha kavuşmayan bir se­ beple kestiğini bildirsin. Bizden bir adam onu M üminlerin E m'iri'ne götürsün," dediler. Val i M uaviye'ye yazdı ve onlara verdi. Onlar da mektubu yılbaşı n a kadar yanlarında tuttu-

Tiirih u 't-Taberi

317

lar. -Ebü'l- Hasan : Bu süre altı ayı geçmedi.- Mektup Muavi­ ye'ye gönderildi ve Dabbiler de M uaviye'ye gittiler. Ona: " Ey Müminlerin E miri ! Vali adamımızın elini zulmen kesti. İ şte mektubu," dediler. Muaviye mektubu okuduktan sonra şöyle ded i : "Val ileri m i n kısas koyma yetkileri yoktur, bu doğru de­ ğildir. Ancak dilerseniz adamınıza diyet vereyim," dedi. Onlar: "Diyet ver," dediler. Bunun üzerine M uaviye d iyeti beytülmal­ den ödedi ve Abdullah'ı valilik görevi nden aldı. O nlara: "Kimi tayin etmemi istersiniz?" dedi Onlar: " M üm i nlerin Emiri bi­ zim için tercihte bulunsun," dediler. M uaviye Basrahların İbn Amir hakkındaki kanaatlerini bildiği halde o n lara : "İbn Amir'i ister misiniz? Onun şerefli, iffetli ve temiz bir kişi olduğunu bilirsiniz," dedi. O nlar: " Müminlerin E miri daha iyi bilir," de­ diler. M u aviye bu sözünü tekrar ve tekrar s öyleyerek onları denemek istedi. Arkasından da onlara : "Size kardeşimin oğlu Ubeydullah b. Ziyad'ı vali tayin ettim," dedi. Ömer dedi : Ali b. Muhammed bana ş öyle anlattı : Muaviye, Abdullah b. Amr'ı azletti ve onun yerine Ubeydullah b. Ziyad'ı 5 5 yılında Basra valiliğine tayin etti. Ubeydullah da Eslem b. Zür'a'yı Horasan'a atadı. Ancak burada hiçbir fetih ve gazada bulunmadı. Emniyet kuvvetlerinin başına da Abdullah b. Hısn'ı getirdi. Yargının başına Zürare b. Evfa'yı getirdi. Ancak bir müddet sonra onu azletti ve yerine Uzeyne el-Abdi'yi tayin etti. ***

B u yılda M uaviye, Abdullah b. Halid b. Ü s eyd'i KO.fe valili­ ğinden azletti, yerine Dahhak b. Kays el-Fihri'yi getirdi. B u yılda hac emirliği görevi ni M e rvan b. el-Hakem yaptı. Ahmed b. Sabit bu rivayeti bana bir raviden naklen İshak b. İsa ve Ebu M a'şer'den rivayet etti. Hicretin 5 6 . Yılı Bu Yılda Vuku Bulan Olaylar Cünade b. Ebi Ümeyye bu yılda kış mevsiminde Rum diya­ rına gazaya çıktı. Bir rivayete göre de Abdurrahman b. M es'ud bu gazayı gerçekleştirdi.

[30 1 ]

Tlirih u 't-Taberf

318

Rivayete göre bu yılda Yezid b. Şecere er- Ruhavi denizde, İyaz b. el- Haris de karada sefere çıktılar. ***

Ahmed b. Sabit bana bir raviden naklen İ shak b. İsa ve Ebu M a'şer'den anlattığına göre bu yılda hac emirliği görevini Velid b. Utbe b. Ebi Süfyan i cra etm iştir. Bu yılın receb ayında da M u aviye umre yaptı. ***

Yezid'i Veliahtlığı Yezid'e Veliaht Olarak Biat Edilmesi M uaviye bu yılda insanları oğlu Yezid'e biat etmeye çağırdı ve onu veliaht yaptı. B u olayın sebeb i : H aris b a n a A l i b. M uhammed, Ebu İ smail el-H emdani ve Ali b. M ücahid' den naklen Şa'bi' n i n ş öyle dediğini anlattı : Mu­ gire, M uaviye'ye gitti ve zayıflığı n ı ileri sürerek ondan ken­ disini görevden affetmesini talep etti. M uaviye onu görevden affetti ve Said b. el-As'ı atamak istedi. Haber Mugire'nin kati­ b i n e ulaşınca Said b. el-As'a gitti ve ona durumu haber verdi. Said'in yanında Küfeli, H uzaa'dan Rebia veya Rebi' adında bir şahıs oturuyordu . Bu adam M u gire'ye gitti ve ona: "Gördü­ ğüm kadarıyla Müminlerin Emiri seni terk etti. Katibin İbn H u n eys'i Said b. el-As'ın yanında gördüm. Ona M üminlerin E_miri'nin onu Kufe'ye tayin edeceği n i söyled i," dedi. Mugire : " B u, A'şa'nın şu beyitlerine benzer," d e d i : [302]

Sahibin ortada olmayınca başın a kötü bir şey mi geldi. Um ulur ki sahibin destekle sana döner.

[ M ugire] "Yavaş ol! Yezid'in yanına varacağım," dedi. M u ­ gire, Yezid'in yanına gitti v e ona b iat etmeyi teklif etti. Yezid babasına gitti. Muaviye de M u gire'yi tekrar Kufe'ye iade edip Yezid'e biat için çalışmasını emretti. Mugire Kufe'ye döndü. Katib i İbn Huneys ona geldi ve o n a : "Vallahi seni kandırma­ d ı m ve sana ihanet etmedim. Senin vali liğinden hoşlanmamış da değilim. Ancak Said'in bana bir iyi liği dokunmuştu. İ ste-

Tdrih u 't-Taberf

319

d i m ki b u n u n l a ona teşekkür edeyi m," d e d i . M ugire beyanını kabul etti ve tekrar görevine iade etti. M ugire, Yezid'e biat için çalıştı ve bunun için Muaviye'ye bir heyet gönderdi. Haris bana Ali'den naklen Mesleme'nin ş öyle dediğini an­ lattı : M u aviye, Yezid'e biat almak istediğinde Ziyad'a yaza­ rak onunla istişare etti. Bunun üzeri n e Ziyad, Ubeyd b. Ka'b en- Nümeyri'ye haber göndererek ş öyl e d e d i : " H e r istişare edecek kimsenin güvendiği, her sırrın da tevdi edileceği biri vardır. İnsanlarda iki haslet peyda oldu: S ı rrı ifşa etmek ve ehil olmayanlardan nasihat almak. S ı r verilecek i nsanlar da ya sevap uman bir ahiret insanı ya da hasebini koruyan şe­ ref ve akıl sahibi dünya ehli bir insandır. Seni her iki yönden dened i m ve seni b u işe layık gördüm. Sana iletmek istediğim hususta yazmayı tehlikeli gördüm. M ü m i nlerin Emiri bana yazarak Yezid için biat almak istediği n i söyledi. Ancak insan­ ların nefretinden korkmakta ama ayn ı zamanda onların mu­ tabakatını da u m maktadır. Bu hususta da bana danışmakta­ dır. İslam davası ve sorumluluğu b üyüktür. Yezid ise gevşek ve zayıf bir kimsedir. Ava olan düşkünlüğü de cabası. Bu se­ beple benim yerime Müminlerin E miri'ne git ve ona Yezid'in uygunsuz davranışlarını hatırlat." Ub eyd b. Ka'b ona: ·�cele etme. U marım ki arzu ettiğine nail olursun. Sabırlı ol. Zira geç de olsa kişi n i n muradına ermesi acele ederek fırsatı kaçırma­ sından evladır." Ubeyd ona: " Başka bir yol olmaz mı?" dedi. Ziyad: " N edir o yol?" dedi. Ubeyd : " M uaviye'nin görüşünü sa­ bote etme. Oğluna karş ı da onu kızdırma. Ben gizlice Yezid ile görüşeyim, M ü m inlerin Emiri'nin seninle görüşerek sana biat edilmesi hususunu görüştüğünü haber vereyim, ayrıca senin, insanların muhalefet etmesinden endişe ettiğini anlatayı m. Senin, onun insanların hoşlanmadığı o davranışları terk et­ mesini istediğin i söyleyeceğim. B öylece insanlara karşı Mü­ minlerin Emiri'nin eli güçlenecek, s e n de a r z u ettiğini e l d e et­ miş olacaksın. B öylelikle Yezid'e nasihat etmiş ve Müminlerin Emiri'ni hoşnut etmiş olursun ve ü mmetin muhalefetinden de ku rtulmuş olursun." Ziyad: "Taşı tam olarak gediğine koy­ dun. Allah' ı n bereketiyle yola çık. İ sabet edersen arzu edileni

320

Tlirih u 't-Taberf

gerçekleştirmiş olursun. N eticeye ulaşmazsan kandırmamış olursun. Allah seni hatadan uzak tutsun. Böylece görüşünü b eyan etmiş olursun. Allah da takdirini gerçekleştirmiş olur." Ubeyd, Yezid'in yanına gitti ve b u hususları onunla konuştu. Ziyad da M uaviye'ye yazarak teenniyle hareket etmesini ve acele etmemesini söyledi. M uaviye nasihatini kabul etti, Yezid de kötü davranışlarının birçoğu nu terk etti. Ardından Ubeyd, Ziyad'a gitti. Ziyad ona bir emlak i kta etti. H aris bana Ali'den naklen ş öyle ded iğini anlattı : Ziyad ölünce M uaviye, ölüm olayı vuku bulursa yerine veliaht ola­ rak Yezid'in geçmesi hakkında b i r mektup getirtti ve onu in­ sanların huzurunda okudu. Beş kişi hariç insanlar Yezid'e biat hususunda onun görüşü üzeri nde karar kıldılar. Ya'küb b. İbrahim bana İsmail b. İbrahim ve İbn Avn'dan naklen şöyle dediğini anlattı : Bir adam Nahle'de bana şöyle dedi : İ nsanlar Yezid b. Muaviye'ye biat ettiler. Ancak H üse­ yin b. Ali, İ bn Ömer, İbnü'z-Zübeyr, Abdurrahman b. Ebi Be­ kir ve İ b n Abbas biat etmediler. M u aviye gelince Hüseyin'e haber göndererek onu davet etti . O n a : " Ey kardeşimin oğl u ! İ nsanlar bu i ş e karar verdiler. ( M uhalefet eden) b e ş kişi kal­ dı. Onları sen yö nlendi riyorsun. E y kardeşimin oğl u ! Neden ihtilafa tevessül ediyorsun?" dedi. Hüseyin : "Ben mi onları yö nlendi riyorum?" dedi. M u aviye : " Evet, onları sen yönlendi­ riyorsun," dedi. Hüseyi n : "Onlara haber gö nder gel sinler. Eğer biat ederlerse ben de onlar gibi biat edeceğim. Aksi takd ir­ de hiçbir ko nuda bana acele etm eyeceksin," dedi. Muaviye : "Yapacak m ı sın?" dedi. Hüseyin : " Evet," dedi. Muaviye ondan, konuştukları hakkında kimseye bilgi vermeyeceğine dair söz almaya çalıştı. Bu husus ona zor geldi. Ancak ona söz verd i. H üseyin çıktı. İ bnü'z-Zübeyr yol u n da bir adam oturtmuştu. [304] Adam H ü s eyin'e: "Kardeşin İbnü'z-Zübeyr: 'Ne oldu?' d iye s o­ ruyor," dedi v e ısrar e d i p durdu ve b i r şeyler öğrendi. M u aviye arkasından İbnü'z-Zübeyr' i çağırdı. Ona: " İ nsan­ lar bu hus usta karar kıldılar. Kureyş'ten beş kişi hariç. Bunları da sen yö nlendiriyorsun. Ey kardeşimin oğl u ! Neden ihtilafa

Tdrih u 't-Taberi

321

tevessül ediyorsun?" dedi. İbnü'z-Zübeyr: " B e n mi onları yö n­ lendi riyoru m?" dedi. M uaviye : " Evet, onları sen yönlendiri­ yorsun?" dedi. İbnü'z-Zübeyr: "Onları davet et. B iat ederlerse ben de onlardan biri olarak biat ederim," dedi. Muaviye : "Ya­ pacak mısın?" dedi. İbnü'z-Zübeyr: " Evet," dedi. Konuşmaları hakkı nda kimseye bir şey söylemeyeceğine dair söz verme­ sini istedi. Ancak İbnü'z-Zübeyr: " Ey M ü m i nlerin Emiri ! Ha­ rem' deyiz. Allah adına söz vermek ağır b i r ş eydir," dedi ve söz vermekten imtina etti ve çıktı. M uaviye ondan sonra İbn Ömer'i çağırdı ve onunla daha yumuşak bir üslupla konuşarak şöyle d e d i : " M uhammed'i n ümmeti n i b e n d e n sonra çobansız koyunlar gibi başsız bı­ rakmaktan korkuyorum. İ nsanlar b u işte karar kıldılar. Ku­ reyş'ten beş kişi hariç. Onları sen yö nlendiriyorsun. İ htilafa yö nelmekten maksadın nedir?" İbn Ömer ona: "Dedikoduyu bitirecek, kanın akmasına mani olacak ve seni de emeline ulaştıracak bir ş eye var mısın?" dedi. M u aviye : "İsterim," dedi. İbn Ömer: "Tahtını orta yere koyacaks ı n . Ben de gelip sana biat edeceği m. Ancak ümmetin bu ko nuda görüş birliği içinde olması şartıyla. Vallahi senden sonra ü mmet Habeşli bir köle üzerinde karar kılsa ben de ümmetin kararına dahil olaca­ ğım," dedi. M uaviye : "Yapacak mısın?" dedi. İbn Ömer: "Evet," dedi ve çıkıp evi ne gitti, kapısını kapattı. İ nsanlar onunla gö­ rüşmek için yanına gitmeye çalıştılar ancak kimseye izin ver­ medi. M uaviye ondan sonra Ab durrahman b. Ebu Bekir'i çağırdı. Ona: " Ey İ bn Ebi Bekir! Hangi gerekçeyl e bana muhalefet edi­ yo rsun?" dedi. Abdurrahman: "Bunun bana daha hayırlı oldu­ ğu nu ümit ettiğim için," dedi. Muaviye : "Vallahi seni öldürme­ yi aklımdan geçirdi m," dedi. Abd u rrahman: " B öyl e yapsaydın Allah sana d ü nyada lanet edecek, ahirette seni cehennem aza­ bına duçar edecekti," dedi. Ravi İ b n Abbas hakkında bir şey zikretmedi. ***

322

Tlirih u 't-Taberf

Said b. Osman Horasan Valisi İbn Ziyad'ın Horasan Valiliği'nden Azli ve Yerine Said b. Osman'ın Geti rilmesi B u yılda M edine Valisi M e rvan b. el-Hakem'di. Kllfe'de Dahhak b. Kays, Basra' da Ubeydullah b. Ziyad ve H orasan'da d a Said b. Osman valilik yapıyo rlard ı . Said b. Osman'ın Horasan vali s i olması: Ö m e r bana A l i' d en naklen M uhammed b. Hafs'ın ş öyle dediğini anlattı : Said b. Osman, M uaviye'den kendisini H o rasan valisi olarak tayin etmesini istedi. M uaviye: " H o rasan'da Ubeydullah b. Ziyad · gö rev yapmaktadır," dedi. Said : " Babam seni yetiştirdi, senin ihtiyaçlarını karşıladı. Onun sahip çıkmasıyla ulaşılamayan ve yaklaşılamayan bir seviyeye ulaştı n . Ancak onun yaptıkları­ na teşekkür etmedin ve iyilikleri n i n karşılığını vermedin, bu adamı -Yezid b. Muaviye- önüme geçirdin ve onun için b iat aldın. Vallahi ben ondan hayırlıyı m, babam ve annem de onun babası ve annesinden hayı rlıdır," dedi. M uaviye: "Babanın yaptıklarına gelince: Onların karş ılığını vermek benim göre­ vim d i r. Bunlara bir şükran borcu olarak kanının davacısı ol­ dum. Bunun neticesinde gerçekler su yüzüne çıktı. Bu konuda yaptıklarımdan dolayı da pişman değilim. Babanın onun ba­ basından daha hayı rlı olduğuna gelince: Vallahi baban benden hayı rlıdır ve Allah'ın res ulüne (sav.) daha yakındır. Annenin Yezid'in annesinden daha hayırlı olmasına gelince: Annenin üstünlüğü inkar edilemez. Zira Ku reyşl i bir kadın Kelbli bir kadından daha üstündür. Senin ondan üstün olmana gelince: Vallahi Gfita bölgesi senin gibi adamlarla dolsa onları Yezid'e tercih etmem," dedi. Yezid ona: " Ey M üminlerin Emiri ! O am­ can oğludur ve onun taleplerini değerlendirmen gerekir. Sana serzenişte bulundu. Onun serzenişlerini anlayı şla karşılaman gerekir," dedi. Ravi dedi: M uaviye, Said b. Osman'a H o rasan bölgesinin savaş işlerini verdi . İshak b . Talha'ya da aynı böl­ genin haraç işlerini tevdi etti. N itekim İ shak, M uaviye'nin tey­ zesinin oğluydu. Onun annesi Ü m m ü Eban bint Utbe b. Re­ bia'ydı. Rey şehrine varınca orada vefat etti. Bunun üzeri ne

[305]

Türih u 't-Taberf

323

Muaviye, Said'e b ölgenin savaş işleri yan ı nda haraç işlerini de tevdi etti. Ömer bana Ali'den naklen Mesleme'nin ş öyle dediğini an­ lattı : Said, H o rasan'a gitmek üzere yola çıktı . Onunla birlikte Evs Kasrı sahibi Evs b. Sa'lebe et-Te mimi, Talha b. Abdullah b. Halef e l-H uzai, Mühelleb b. Ehi S u fre ve B eni Amr b. Yer­ bı1"dan Rebia b. İsi de yola çıktılar. Araplardan bir topluluk Fek bölgesinde hacıların yolunu kesiyordu. Said'e: " Burada hacıların yolunu kesen ve yolda ko rku salan bir topluluk [306] var. O nları yanına alsan," denildi. B u n u n üzerine Said, Beni Temim' den aralarında Malik b. Reyb el-Mazini ve maiyetindeki grubu yanına alıp götürdü. Şair bu konuda şöyle dedi: Allah sen i Kasfm bölgesindeki tehlikeden ve asi Ebu Hardebe'den kurtardı. Bohça ve h eybeleri açan Guveys'ten de kurtardı. Miilik'ten ve ze­ hirli kılıcı n da n da korudu.

Ali dedi : M esleme şöyle anlattı : Said b. Osman geldi ve neh­ ri geçerek Semerkand'a geçti . Bunun üzeri n e Suğdluların kar­ şısına çıktılar. İ ki taraf karşı karşıya durarak vaziyet aldı ve bir gün akşama kadar bu vaziyette durdular. Sonra savaşma­ dan ayrılıp gittiler. Malik b. Reyb, Said'i h icvederek şöyl e dedi: Suğd g ü n ü korkudan ayakta titreyip duruyordun. Öyle k i Hristi­ yan olacağında n korktum. Osman 'da bildiğim tek hata ondan son ra gelen neslinin sırtını dö­ nerek kaçmasıdı r. Ben i Harb olmasaydı kanlarınız heder olacaktı. Kiminiz abraş, ki­ miniz aciz ve kiminiz tek gözlüsün üz.

Ravi ded i : E rtesi gün Said b. Osman hası mlarına karşı çıktı ve onlarla savaşarak onları hezimete uğrattı. Onları şehirde mahsur bırakınca onunla sulh yaptılar ve b üyüklerinin çocuk­ larından elli kişiyi teminat olarak reh i n e verdiler. Ardından nehri geçti ve Tirmiz'de konakladı. Ancak karşı tarafa vefa göstermeyip rehine çocukları yanına alarak Medine'ye geldi. Ravi d e d i : Said b. Osman, Horasan'a geldi. Burada Ubeydul­ lah b. Ziyad tarafından görevlendirilen Eslem b. Zür'a el-Kilabi

324

[307]

[308)

Türih u 't-Taberi

görev yapıyordu. Eslem burada ikamet etmeye devam etti ve Ubeydullah b. Ziyad ikinci kez görevlendirme yazısını yazdı. Ubeydullah'ın yazısı Eslem'e ulaşınca Said b. Osman gece vakti yola çıktı. Onun cariyesi düşük yaptı. Bu sebeple Said bunun karşılığında: "Beni Harb'den bir adam öldüreceğim," diyordu. Said, M uaviye'ye gitti ve Eslem'i şikayet etti. Ancak Kays aşireti kızdı. H emmam b. Kabisa en-Nemeri M uaviye'ye çıktı. M uavi­ ye ona baktı ve gözlerinin kızarmış olduğunu görünce ona: " Ey Hemmam! Gözlerin kızarmış," dedi. H emmam: "Sıffin'de daha fazla kızarmışlardı;· dedi. B u, M uaviye'ye dokundu. Said duru­ mu görünce Eslem'den vazgeçti. Eslem b. Zür'a da iki yıl süreyle Ubeydullah'a bağlı olarak Horasan' da valilik görevini icra etti. H icretin 5 7. Yılı B u yılda Abdullah b. Kays kışı Rum d iyarında geçirdi. Vakıdi'nin görüşüne göre bu yılda M e rvan, Medine' deki gö revinden alındı. Başkalarıysa M e rvan bu yılda da M edi­ ne'deki görevinde kaldı, demişlerdir. Vakıdi dedi: Muaviye, M e rva n'ı M e d ine'deki görevinden alınca onun yerine Velid b . Utbe b . Ehi Süfyan'ı geti rdi. Ebu M a'şer de Vakıdi'yle aynı görüştedir. Ahmed b. Sabit er- Razi bir raviden naklen İshak b. Isa ve Vakı di'den buna dair rivayeti bana nakletmiştir. B u yılda Ku fe'de Dahhak b. Kays, Basra'da Ubeydullah b. Ziyad ve H o rasan'da Said b. Osman b. Affan valilik görevini icra etmişlerdir.

(309)

Hicretin 58. Yılı

Bu Yılda Vuku Bulan Olaylar Ebu M a'şer'in görüşüne göre M uaviye bu yılın zilkade ayın­ da M e rvan'ı M edine valiliğinden azledip yerine Velid b. Utbe b . Ehi S ü fyan'ı tayin etti. Ahmed b . Sabit bir raviden naklen İs ­ hak b . I sa v e Ebu Ma'şer'den buna dair rivayeti bana nakletti. Bu yılda Malik b. Abdullah e l - H as'ami Rum diyarında ga­ zaya çıktı.

Tdrih u 't-Taberf

325

Vakı di'ye göre bu yılda Yezid b. Şecere bir deniz seferin­ de öldürüldü. Bir rivayete göre d e öldürülen Amr b. Yezid el-Cüheni'dir. Rum diyarında kışın gazaya çıkan da oydu. Bir rivayete göre d e bu yılda deniz seferine çıkan Cünade b. Ebi Ümeyye'ydi. ***

Bu sene hac emirl iği gö revini Velid b . Utbe b. Ebi Süfyan icra etti. Ahmed b. Sabit buna dair rivayeti bana bir raviden naklen İshak b . Isa ve Ebu Ma'şer'den nakletti. Vakıdi ve baş­ kaları da aynı görüştedir. ***

Dahhak'ın Kufe Valiliğinden Azli ve O nun Yerine Abdurrahman b. Ümmü'l-Hakem'in Atanması Bu yılda M uaviye, Abdurrahman b . Abdullah b. Abdullah b. Osman b . Rebia es-Sekafi'yi Kfi fe'ye atadı. Bu zat Muaviye'nin kız kardeşi Ü m mü'l-Hakem'in oğludur. M uaviye, Dahhak b. Kays'ı Ku fe'd eki görevinden almıştı . B u görev yıl ında daha önce M ugire b . Şu'be'nin onlara karşı zafer kazanarak hapse attığı ve M ü stevrid b. Ullefe'ye biat eden Harici grup tahliye edildi. M u gire ölünce hapisten çıktılar. H i şam b. M u hammed, Ebu Mihnef, Abdurrahman b. Cün­ deb ve Abdullah b. Ukbe el-Gan evi' den naklen şöyle anlattı : Hayya n b. Zabyan es-Sülemi adamlarını topladı. Allah'a ham­ düsenada bulunduktan sonra şöyl e d e d i : Allah bize cihadı [3 1 0] emretti . Kimimiz ahdini yerine getirmiş, kimimiz de bekle­ mektedir. Ahdini yerine getirenler hayırlı insanlardır ve fazi­ letleriyle kurtuluşa ermişlerdir. Kim bizden aynı neti ceyi bek­ liyo rsa ahdini yerine geti ren hayırlı selefi m izdendir. Sizden kim Allah' ın rızasını ve sevabını murat ediyorsa bu kardeşle­ rinin ve dostlarının yolunu izlesin ki Allah d ünya ve ahirette ecrini versin. Allah ihsanda bulunanlarla beraberdir. M uaz b. Cüveyn et-Tai şöyl e dedi : " Ey İ slam ehli ! Vallahi zalimlere karşı cihadı ve zulmü inkar etmeyi terk etmekle Allah indinde bir mazeretimizin olacağın ı bilsek cihadı terk

326

Tdrih u 't-Taberf

etmek bu yükü yüklenmekten bizim için daha kolay olurdu. Ancak kesin olarak biliyoruz ki b öyle bir mazeretimiz yok­ tur. Allah zulmü ve haks ızlığı i n ka r etmek, bunları o rtadan kald ı rmak ve zalimlere karşı cihat etmek için bize kalpler ve kulaklar vermiştir." Akabinde ona: "Elini aç sana biat edelim," dediler. M uaz ve diğerleri Hayyan b . Zabyan'ın elini tutarak ona biat ettiler. Bu olay Abdurrahman b. Abdullah b. Osman es-Sekafi'nin valiliği döneminde oldu. Val i aynı zamanda Üm­ mü'l-Hakem'in oğludur. Onun emniyet amiri de Zaide b. Kuda­ m e es-Sekafi'ydi. B u grup birkaç gün sonra M uaz b . Cüveyn b. Husayn'ı n evinde toplandılar. H ayyan b. Zabyan onlara: " Ey Allah'ın kulları ! Bana söyleyin nereye gidelim," dedi. Muaz ona: "Ben derim ki bizi Hulvan'a götür o rada i kamet edelim. Zira orası dağla ova, KO.fe'yle sınır şehri - Rey kastedilmiştir- arasında kalan b i r yerleşim merkezidir. D i l eyen Kı1fe ve Rey ile dağ ve Sevadlılardan görüşümüzde olanlar bize iltihak edebilecek­ ler," dedi. H ayyan ona: " İ nsanlar senin etrafında toplanmadan, düş manların senin işini bitirmek isteyecekler. Yemin ederim ki insanlarınızın size iltihak etmelerine fırsat vermeyecekler. B e n i m görüşüm odur ki sizinle birlikte KO.fe muhitinde ya da Sebaha ve Hire taraflarına çıkalım ve Rabbimize kavuşuncaya kadar savaşalım. Vallahi bilirim ki yüz kişiden az olan sizler düşmanınızı yenemeyeceks iniz. H atta onlara önemli bir zayi­ at da verdiremeyeceksiniz. Ancak Allah sizin ve O'nun düş­ manlarına karşı cehdettiğinizi görürse bu sizin için bir maze­ rettir ve günahtan kurtulma ves ilesidir," dedi. Onlar: "Senin görüşünü kabul ediyoruz;' dediler. İ tris b. Urküb Ebu Süley­ man eş-Şeybani onlara : "Ben topluluğunuzun görüşünü doğ­ ru bulmuyorum. Başka bir yol belirl eyin. Sanırım benim savaş b ilgi ve kabiliyetimi ve hayat tecrübemi bilmiyor değilsiniz," dedi. Onlar: " Evet, öylesin. Sen n e düşünüyorsun?" dediler. O ş öyle d e d i : " İ nsanların gözü önünde şehirden çıkmanızı uy­ gun görmüyorum. Siz çokluk içinde b i r azlıksınız. Vallahi e n fazla yapacağınız şey, kendinizi o n lara kurbanlık hayvan gibi sunmuş olacaksınız ve sizi b e rtaraf etmekle onları sevindire-

Tô.rih u 't-Taberi

327

ceksiniz. Kavminize karşı başkaldıracaksanız bu bir mücadele tarzı değildir. Düşmanınıza zarar verecek oyun ve tuzaklar [31 1 ] düşünün," dedi. O nlar: "O zaman n e yapmalı?" dediler. İtris : "M uaz b. Cüveyn b. Husayn'ın söylediği yerleşim merkezine -H ulvan'a- gideceksiniz. Ya da bizi Aynüttemr'e götürün. O ra­ da ikamet edelim. Kardeşlerimiz duyarlarsa onlar da her ta­ raftan bize iltihak edecekler;' dedi. Bunun üzerine Hayyan b. Zabyan ona şöyle dedi : "Vallahi sen ve a rkadaşların bizi bu iki yere götürürseniz henüz orada ko naklamadan şehrin süvari­ leri size yetiş ecekler. O takdirde nasıl sadra şifa bir muhare­ bede bulunacaksınız? Vallahi sizin sayın ı z d ünyada zalimlere karşı galebe çalacak nicelikte değildir. Öyleyse şehriniz mu­ hitinde başkaldırın ve beklemeyin. Sizler b u cihatla cennete nail olmak i stiyorsunuz. Bununla da ke ndinizi fitneden kur­ tarmış olursunuz." Onlar: "Başka b i r yol yoksa sana muhalefet etmeyeceğiz. Dilediğin istikamette çık," dediler. H ayyan b. Zabyan bir müddet bekledi ve İ b n Ümmü'l-Ha­ kem'in valiliğinin son yılında rebiülahir ayının ilk gününde adamlarıyla bir araya gel diler. Onlara: " Ey kavmi m ! Allah sizi hayır üzere ve hayırlı bir iş için topladı. O'ndan başka ilah ol­ mayan Allah'a yemin ederim ki Müslüman olduktan sonra za­ lim günahkarlara karşı bu karşı çıkışımıza s evindiğim kadar hiçbir ş eye sevinmedim. Vallahi bu isyanımızda şehit olmak yerine, her ş eyiyle dünya ben im olsun istemem. Ben düşün­ düm ki Cerir'in evinin civarında huruç edelim ve "ahzab" size karşı çıkarlarsa onlarla savaşalım," dedi. İ tris b. Urküb el­ B ekri: "Şehrin o rtasında onlarla savaşmaya gelince, erkekler bizimle savaşacak, kad ınlarla çocuklar ve cariyeler çıkıp bizi taşlayacaklar. B u sebeple şehrin dışına çıkalım ve el-Cisr'de Zürare mevkiinde yerleşelim," dedi. Zürare daha sonra kurul­ duğundan bu m evkide az sayı da bazı meskenler vardı. M uaz b. Cüveyn et-Tai ise şöyle dedi : " H ayır, bizi Banikya'ya götü­ rün. Düşmanınız süratle size yetişecek. Düşman gelince de sırtımızı evle re verip onları karşılayalım ve tek yönden sava­ şalım." Grup huruç etti. Onların üzerine asker gönderildi ve hepsi öldürüldü.

Tdrih u 't-Taberf

328

[3 1 2]

Daha sonra Küfeliler Abdurrahman b. Ümmü'l-H akem'i kovdular. H işam b. M uhammed'den bana anlatıldığına göre M uaviye, İ b n Ümmü'l-H akem'i Küfe'ye vali olarak tayin etti. Ancak onlara kötü davranınca o n u kovdular. Bunun üzerine dayısı olan M uaviye'ye gitti. M u aviye ona: "Seni ondan daha iyi bir yere, M ısır'a tayin edeceği m," dedi.7° Ravi dedi: M uavi­ ye onu M ısır'a tayin etti. Adam M ı sı r'a gitmek için yola çıktı. M u aviye b. H udeyc es-Seküni bu durumdan haberdar olunca yola çıkarak Mısır'dan iki merhale uzakta onu karşıladı ve ona: "Dayına git. Ömrüm hakkı için Küfeli kardeşlerimize yap­ tığın ı bize yapamayacaks ın," dedi.71 Ravi dedi: Bunun üzerine Abd u rrahman b. Ümmü'l - Ha­ k e m M u aviye'ye döndü. Bir süre s o n ra Muaviye b. Hudeyc de Şam'a gitti. Adam geldiğinde onun için yolda karşılama mera­ simi yapılırdı. -Reyhan çadırı kurulurdu.- Muaviye b. Hudeyc, M u aviye'nin yanına gi rdi . Ümmü'l-H akem de Muaviye'nin yanında oturuyo rdu. Ümmü'l-Hake m : " Ey M üminlerin Emiri ! B u adam kimdir?" dedi. Muaviye : "Saygın insan, Muaviye b. H u d eyc'dir," dedi. Ümmü'l-Hake m : "Hoş gelmedi! Uzaktan ta­ nındığı gibi değil," dedi. Adam: " Ey Ümmü'l-Hakem sakin o l ! Evlendin ancak ikram ehli olamadın. D oğurdun a m a hayırlı evlat sahibi olamadın. İ stedin ki fa.sık oğlun bize vali olsun da bizi de Küfeli kardeşlerimiz gibi yönetsin. Allah ona bu imka­ nı gösterecek değildi. Bize böyl e davransaydı onu öyle döve­ cektik ki o dayakla başını eğecekti. Oturanın hoşuna gitmese de," dedi. Bunun üzerine Muaviye kız kardeşine dönüp: "Dur," dedi. ***

70

71

İslam'ın i l k döneminde b i r val inin vilayetin halkı tarafından görevden uzaklaştırılması istisnai bir durum değildir. Hz. Ö mer döneminden beri birçok vali, vilayet halkı tarafından uzaklaştırılmıştır. Genellikle halife nezdinde girişim yaparak görevden aldırmışlardır. Ancak bu örnekte halk doğrudan doğruya kendileri uzaklaştı rmışlardır. Bu ne kadar manidar ise M u aviye'nin "Seni daha iyi bir yere vereceğim," demesi de manidar bir du­ rumdur (çev.). Bu örnek de olayın KUfelilere mahsus b i r istisna olmadığını göstermekte­ dir. O dönemde Müslümanların sahip olduğu siyasi bilinç ve hukuk anlayı­ şı seviyesi oldukça yüksektir (çev.).

Tii rih u 't-Taberf

329

Harici Mücadelesi Urve b. Udeyye ve Diğer Bazı Haricilerin Öldürülmesi Bu yılda U beydullah b. Ziyad, Haricilere karşı tavrını sertleştirdi. O nlardan çok sayıda tutukluyu öldürttü. Bir toplu­ luğu da savaşta öldürdü. Tutuklu olduğu halde öldürülenler arasında Ebu Bilal M i rdas b. Udeyye'nin ka rdeşi Urve b. Udey­ ye de vardı. Bunların öldürülmesinin sebepleri: Ömer bana Züheyr b. Harb, Vehb b . Ce rir, babası ve Isa b. Esed'den naklen şöyle anlattı : İbn Ziyad at yarışını izlemeye çıktı. Oturmuş atların gelmesini beklerken i nsanlar toplan­ maya başladı. İ çlerinde Ebu B ilal'in kardeşi U rve b. Udeyye de vardı . U rve, İ bn Ziyad'a yöneldi ve şöyle dedi: " Bizden önceki milletlerde beş (kötü) haslet vardı . O hasletler şimdi bizde m evcuttur. Ayet bunları şöyle ifade etmiştir: "Siz her te- [3 1 3] peye bir eser bina edip durur m usunuz? Ve ebedi kalacakm ışsımz gibi birta kım sanayiler edin iyorsun uz ve tu ttuğunuz vakit merhametsiz zorbalar gibi tu tuyorsun uz. " 72 İ ki haslet daha zikretti ancak Cerir onları hatırlayamadı. B u nları söyleyince İbn Ziyad, bunları söylemeye cüret ettiğine göre maiyetinde adamları ndan bir grup olduğunu sandı ve o rayı terk ederek atına bindi ve yarış sahasından ayrıldı. U rve'ye : "Sen ne yap­ tın? Bilesin ki o seni öldürecek," denildi. Bunun üzerine Urve ortalıktan kayboldu. İbn Ziyad onu yakalatmaya çalıştı. Adam Kufe'ye girince yakalandı ve İbn Ziyad'a götürüldü. Bunun üzerine iki elini ve iki ayağını kestirdi . Sonra huzuruna getirtip : " N asıl gö rüyorsun?" dedi. Urve : " D ü nyamı tahrip ettiğin gibi ahiretini de tahrip ettin," dedi. Bunun üzerine onu öldürdü, kızını da öldürttü.73 72 73

Şu'ara, 2 6/ 1 2 8 - 1 3 0 . M uaviye tarafından valilik görevi verilen İ b n Ziyad Kerbeta olayının da elebaşıdır. B u nların hak ve adalet anlayışı tek kel i m eyle bir faciadır. Adam bir ayetle nasihat -ki din nasihattir- ettiği için böyle bir vahşetle öldürül­ müştür. Kimi eski ve yeni selefiler Hz. H üseyin'in öldürülmesini ve Kerbeta olayını bile savunmuşlardır. Oysa Hz. Ali'ye İbn M ülcem seni öldürecek dediklerinde henüz yapmadığı bir şey için onu cezalandıramam demiştir (çev.) .

330

Tarihu 't-Taberf

M i rdas b. Udeyye ise Ahvaz'da başkaldırmıştır. İbn Ziyad daha önce onu hapsetmişti. Ömer bana Hallad b. Yezid el-Ba­ hill'den şöyle dediğini anlattı : İ b n Z iyad'ın -hapse attıkla­ rı insanlar arasında- M irdas b. U deyye de vardı. Hapishane sorumlusu onun ibadetini ve cehd i n i görüyordu. Bu sebeple gece vakti onun dışarıya çıkmasına izin veriyordu. Sabah tan­ yeri ağarınca da hapse geri dönüyordu. M i rdas'ın bir dostu İ b n Ziyad'la gece sohbetinde bulunuyordu. Bir gece İbn Ziyad sabah olunca Haricileri öldüreceğin i s öylemiş. Bunun üzerine a d a m M i rdas'ın evine gitti ve onlara : "Ebu B ilaI'e haber gön­ derin vasiyetini yapsın zira öldürülecek," d iye söyledi. M i rdas bu durumdan haberdar oldu. Hapishane sorumlusu da bunu duyunca M i rdas haberdar olabilir ve geri dönmez korkusuyla çok kötü bir gece geçirdi. H e r zaman döndüğü vakit girince M i rdas geldi. Hapishane sorumlusu ona: " E mlr'in yapacakla­ rından haberdar oldun mu?" d iye so rdu. M i rdas: "Evet," dedi. Sorumlu: " Buna rağmen geld i n, öyle mi?" dedi. Mirdas: " Evet. Yaptığın iyil iğe rağmen bir de b e n i m yüzümden ceza mı ala­ caktın," dedi. Sabah olunca İbn Ziyad hapishanedeki Haricileri öldürmeye başlayınca M i rdas'ı da çağırdı. Bunun üzerine ha­ pishane sorumlusu -İbn Ziyad'ın sütkardeşiydi- kalktı ve İb n Ziyad'ın ayağına kapanarak: " B u adamı b a n a bağışla," de di ve onun hikayesini anlattı . İbn Ziyad, M i rdas'ı onun hatırına ba­ ğışladı ve serbest bıraktı. Ömer bana Züheyr b. Harb, Vehb b. Cerir ve Yu nus b. [31 4] Ubeyd'den naklen şöyle dediğini anlattı : M i rdas Ebu B ilal - B e ni Rebia b. Hanzale'dendir- kırk adamla huruç ederek Ahvaz'a gitti. İbn Ziyad, İbn Hısn et-Temimi komutasında as­ ker gönderdi. M irdas ve adamları İbn H ısn'ın birçok askerini öldürüp onu hezimete uğrattılar. B u n u n üzerine Beni Teymul­ lah b. Sa'lebe'den bir adam şu beyitleri söyledi: Sizden iki b i n mümin Aseke'de kırk b i n kişiyi bertaraf edebiliyor. Yalan söylüyorsunuz. Sizin an/a ttıkların ız dojjru dejjildir. Asıl m ü ­ m in ola n lar Haricflerdir. Bildijjiniz gibi onlar küçük bir grup olmalarına karşın kalabalık bir gruba galip geldiler.

Tarih u 't-Taberf

331

Ö m e r d e d i : Son beyit rivayette geçmemekte v e Hallad b . Yezid el-Bahili tarafından söylenmiştir. ***

Rivayete göre bu yılda Basra Kadısı Umeyre b. Yesribi öl­ müş ve yerine H işam b. H übeyre kadı olarak atanmıştır. B u yılda Kufe'de Abdurrahman b. Ümmü'l-Hakem, bir ri­ vayete göre d e Dahhak b. Kays val i olarak görev yapmıştır. Basra'da Ubeydullah b. Ziyad bu görevde bulunmuştur. Kufe kadısı ise Şüreyh'ti. Bu yılda hac emirliği görevini Velid b. Utbe icra etmiştir. Ebu M a'şer ve Vakıdi bu görüştedirler. Hicretin 59. Yılı Bu Yılda Vuku Bulan Olaylar Bu yılda Amr b. Mürre el-Cüheni kışı Rum diyarında ga­ zada geçirdi. Vakıdi ded i : Bu yılda herhangi bir deniz seferi olmadı. D iğer ravilerse bu yılda Cünade b . Ehi Ümeyye deniz gazasına çıkmıştır, dediler. B u yılda Abdurrahman b. Ümmü'l-H akem Ku fe valiliğin­ den azledilmiştir. Bu göreve Nu'man b. Beşir el-E nsari getiril­ miştir. Daha önce İb n Ümmü'l-H akem'in azlinin sebebini ele almıştık. ***

Abdurrahman b. Ziyad Horasan Valisi Muaviye'nin onu Horasan valisi yapmasının sebeb i : H a r i s b. M uhammed bana A l i b. M uham med'den naklen Ebu Amr'ın şöyle dediğini anlattı : Ü statlarımızın şöyle de­ diklerini i ş i ttim : Abdurrahman b. Ziyad, M uaviye'ye gitti ve ona şöyl e dedi : " Ey Müminlerin E miri ! Bizim de hakkımız yok mu?" dedi. M uaviye : "Evet, var. Ancak Kufe'de raşit ve Pey­ gamber (sav.) ashabından olan Nu'man, Basra ve Horasan'da Ubeydullah b. Ziyad, Sicistan'da Abbad b . Z iyad görev yapıyor. Senin için uygun bir görev ancak kardeşin Ubeydullah' ın gö­ revine seni o rtak edebilirim," dedi. Abdurrahman : "Beni ona

[3 1 51

332

Tarih u 't-Taberf

o rtak edebilirsin. Zira bölgesi geniştir ve ortaklığa müsaittir," dedi. Bunun üzerine onu H o rasan'a vali olarak tayin etti.

[3 1 6]

Ali dedi : Ebu Hafs el-Ezdi, Ö mer'den naklen şöyle anlattı : Kays b. e l - H eysem es-Sülemi bize geldi. Onu Abdurrahman b. Ziyad göndermişti. Kays, Eslem b . Zür'a'yı hapse attı. Arkasın­ dan Abdurrahman geldi ve Eslem b . Zü r'a'dan [serbest bıra­ kılma karşılığında] üç yüz bin dirhem para aldı. Ravi dedi : M us'ab b . H ayyan kardeşi M ukatil b. Hayyan'dan naklen şöyle dediğini anlattı : Abd u rrahman b. Ziyad, H o ra­ san'a Hüseyin'in (as.) öldürülmesinden sonra geldi. Cömert, hırslı, zayıf ve tek bir gazaya bile çıkmayan bir kişiydi. İ ki yıl H o rasan'da kaldı. Ali dedi: Avane şöyle anlattı : Abdurrahman b. Ziyad, Hüse­ yin'in (as.) öldürülmesinden sonra Horasan'dan dönmüş ve Yezid'e gelmişti. Horasan' da Kays b. el-H eysem'i halef bırakmıştı. M esleme b. M uharib ve Ebu H a fs bana şöyle anlattılar: Yezid, Abdurrahman b. Ziyad'a: " H orasan'dan ne kadar para getird in?" dedi. Abdu rrah man: "Yirmi milyon dirhe m," dedi. Yezid : " İ stersen seni hesaba tab i tutarak bu parayı senden alalım ve seni görevi ne iade edelim. İ stersen de bunları sana bırakalım ve seni azledelim. Abdullah b . Ca'fer'e de beş yüz bin dirhem vereceksin," dedi. Abdurrahman: "Söylediğimi bana bırakacaksın ve başkasını o raya tayin edeceksin," dedi. Abdurrahman b . Ziyad, Abdullah b . Ca'fer'e de bir milyon di�-­ h e m gönderdi. Ona: "Beş yüz bin M ü minlerin Emiri'nden beş yüz bin dirhem de benden," dedi. ***

Ubeydullah b. Ziyad'ın Muaviye'ye Gitmesi B u yılda Ubeydullah b. Ziyad, Basra eşrafıyla birlikte M ua­ viye'yi ziyaret etti. [Muaviye] önce onu Basra valiliğinden az­ letti . Ancak tekrar onu atayarak gö revlendirmesini yeniledi. B u görüşte olanlar: Ömer bana Ali'den naklen şöyle dediğini anlattı : Ubeydul­ lah b. Ziyad I raklılarla birlikte M uaviye'ye ziyarette bulundu.

Tôrih u 't-Taberf

333

Ubeydullah, M uaviye'ye : "Şereflerine v e konumlarına göre zi­ yaretçilerine izin ver," dedi. Muaviye izin verdi. Ahnef en son giren kişiydi. Ubeydullah nezdindeki konumu kötüydü. Muaviye [31 7] onu görünce ona ilgi gösterip yanında, tahtında oturttu. Sonra insanlar konuştular ve Ziyad'ı methettiler. Ancak Ahnef sesini çıkarmadı. Bunun üzerine Muaviye ona: " Ey Ebu Bahr! N eden konuşmuyorsun?" dedi. Ahnef: " Konuşsam insanlara muhalefet etmiş olacağım;· dedi. Bunun üzerine Muaviye: "Kalkabilir­ siniz, Ziyad'ı valiliğinizden azlettim. İ stediğiniz birini söyleyin onu size tayin edeyim;· dedi. H eyetten herkes B eni Ümeyye'den veya Şam eşrafı ndan birine giderek onu tercih etti. Ahnef ise ikamet yerinde kaldı ve kimseye gitmedi. Ardından Muaviye onları çağırarak topladı. Muaviye onlara: " Kimi seçtiniz;' dedi. Her biri bir isim söyledi. Ancak Ahnef yin e suskundu. Muaviye ona : " Ey Ebu Bahr! N eden konuşmuyorsun?" dedi. Ahnef: "Eğer akrabalarından birini tayin edeceksen Ubeydullah'tan başkasını tercih etmeye gerek yoktur, ancak akrabalarından başkasını tayin edeceksen onu düşünebilirim," dedi. Muaviye: "Onu size iade ediyorum," dedi. Ona Ahnef'e iyi davranmasını söyl edi ve kendisinden uzak tuttuğu için onu kınadı. Fitne yayılınca Ubey­ dullah'a en çok vefa gösteren kişi Ahnef oldu. ***

Yezid b. Müferriğ el-Himyeri'nin Beni Ziyad'ı Hicvetmesi Bu yılda Yezid b. Müferriğ el- H i mye ri ile Abbad b. Ziyad aras ında olanlar oldu ve Yezid, Beni Ziyad'ı h icvetti. Bu h i cvin sebebi: Ebu Ubeyde Ma'mer b. Müsenna'dan bana anlatıldığına göre Yezid b. Rebia b. Müferriğ el- H i myeri, Sicistan'da Abbad b . Ziyad'ın maiyeti ndeydi. Türklerle savaşması onu Yezid'e ilgi göstermekten alıkoydu. Yezid onun geciktiğini düşündü. Bu sebeple de askerin binek hayvanlarının yemini teminde sıkın­ tı oldu. Bunun üzerine İbn M üferriğ şöyle dedi: Keşke o saka llar ot oluverse de onu Müslüm a n ların atlarına yem olarak versek!

334

Tôrihu 't-Taberf

Abbad b. Ziyad'ın sakalı büyüktü. Şairin şiirini Abbad'a du­ yurdular ve "O seni kastetti," dediler. B unun üzerine Abbad onu yakalatmak istedi. Ancak İbn M üferriğ kaçtı ve birçok manzumeyle onu hicvetti. B unlardan biri de şöyledir: (3 1 8]

Muaviye b. Harb ölürse bardağının ıslah edilmiş çatlağının çatla­ yacağını m üjdele. Şahitlik ederim ki annen Ebu Süfyan ile birlikte olmadı ve onun için örtüsünü çıkarmadı. Ne var ki o işte bir iltibas vardı ve şiddetli bir korku ve ürkeklik bulu n uyordu.

Şu beyitleri de dile getird i : Muaviye b . Harb 'e Yemanf adamda n şu mesajı ilet: Baban iffetli bir insandır dense öfkelenir de baban zina eden bir kişiydi denmesinden sevinç mi duyuyorsun. Şah itlik ederim ki senin Ziyad'/a yakınlığın filin eşekle yakın lığı gibidir.

Ebu Zeyd bana şöyle anlattı : İ b n M üferriğ, Abbad'ı hicve­ dince ondan ayrıldı ve Bas ra'ya döndü. Ubeydullah da bu sıra­ da Muaviye'nin misafi riydi. Abbad, Ubeydullah'a yazarak İbn M üferriğ' i n hicvinden bazı bölümleri ona bildirdi. Ubeydul­ lah, şiiri okuyunca Muaviye'nin yanına gitti ve şiiri ona okudu. İbn Müferriğ'i öldürmek için ondan izin i stedi. Ancak Muaviye izin vermedi ve ona: "Onu tedip et, ancak işi ölüme kadar gö­ türm e," dedi. İbn Müferriğ, Basra'ya vardı ve Ahnefb. Kays'tan kendisini korumasını istedi. Ahnef: " B i z İbn Sümeyye'ye karşı kimseyi korumayız. Ancak dilersen seni Beni Temim şairleri­ ne karşı korurum," dedi. İbn M ü ferriğ: "O konu benim umu­ rumda değil," dedi ve Halid b. Abdullah'a gitti. Halid onu ko ru­ yacağını vadetti. Arkasından Ü meyye'ye gitti. O da ona vaatte bulundu. Ardından Ömer b. Ubeydullah b. Ma'mer'e gitti. O da ona vaatte bulundu. Arkasından M ünzir b. Carud'a gitti. Mün­ zir onu himaye etti ve o n u evin e aldı. Bahriye b int el-Münzir, U b eydullah'ın eşiydi. Ubeydullah, Basra'ya ulaşınca İbn M ü ­ ferriğ'in M ünzir'in yanında olduğunu h a b e r verdiler. Münzir, Ubeyd ullah'a gitti ve selam verdi. U b eydullah'ın emniyet men-

Tdrih u 't-Taberi

335

supları M ü nzir'in evine gittiler v e İ b n M ü fe rriğ'i aldılar. M ü n zir, Ubeydullah'ın yanında olduğu i ç i n haberi olmadı. Aniden İbn M üfe rriğ'in yanı başında olduğun u görd ü . Münzir ayağa kalkı p : " Ey E mir! Ben onu himayeme aldım," dedi. Ziyad: " Ey Münzir ! Vallahi o seni ve babanı methederken beni ve babamı hicvedecek. Sonra da sen onu bana karşı koruyacaks ın öyle mi?" dedi. Ubeydullah emir vererek ona bir müshil içirildi ve üzerinde teğelti b ulunan bir eşeğe bindirildi ve adam ishal olup elbisesini kirletti. Çarşıda dolaştırılırken Farslı bir adam (3 1 9) yanından geçerke n : "Bu da ne?" diye sordu. İbn M üferriğ ne demek istediğini anladı ve şöyle dedi: Sudur, nebizdir v e üzüm suyudur. Sümeyye de n a m ı meşh ur bir kadındır.

Arkasında M ü nzir b. Carud'u da hicvetti : Kureyş'i bırakıp onların himayesine gireceğime Muşakkarlı Ab­ dü/kays'a sığındım. Onlar g üya bizi koruda/ar. Ne var ki onları n koruması lrak'ın he­ sapsız osuruğ u n u n esip gür/emesinden başka bir şey değildi. Cüzeyme 'den koruyucum uyuyakaldı. Sığınanı ancak kolları sıva­ yan azim eh li koruyabilir.

Ubeydullah için de şöyle dedi: Ban a yaptıkların ı su temizler. Lakin senin h akkı n daki sözlerim ke­ miklerin çürüyene kadar kalıcıdır.

Arkasından Ubeydullah onu Sicistan'da bulunan Abbad'a gönderdi. Bunun üzerine Şam'daki Yemenliler onun için M ua­ viye'yle görüştüler. Muaviye, Abbad'a bir elçi gönderdi. Elçi onu alıp M u aviye'nin yanına getirdi. Yolda gelirken şöyle ded i : Ades! A rtık Abbad'ın emrinde değilsin. Arık kurtuldun ve sırtında­ ki adam da serbest kaldı. Öm rüme yemin olsun o İmam seni ölüm uçurum undan kurtardı. O insan lar için sapasağlam bir iptir. Ban a olan iyiliğine şükranlarımı sunacağım. Nitekim iyilikyapan- (320) /ara gerçekten m üteşekkirim.

336

Tlirih u 't-Taberf

Şair M u aviye'nin yanına girince ağladı ve şöyle dedi: " B i r s u ç u m v e aykırı bir hareketim o l mamasına rağmen hiçbir M üslümanın başına gelmeyenler benim başıma geldi." M ua­ viye ona şöyle dedi: Muaviye b. Harb 'e Yemenli ada m da n bir mesaj ilet!

demedin mi? İbn Müferriğ: "Müminlerin Emiri'nin hakkını bü­ yük kılana yemin olsun, ben bunu söylemedim," dedi. Muaviye: Şehadet ederim ki anan Ebu Süfyan ile birlikte olmadı ve onun için örtüsün ü açmadı!

gibi sözlerle birçok şiirinde İ b n Ziyad'ı hicvetmedin mi? Gi­ debilirsin senin suçlarını affettik. Bize karşı bunları söyleme­ seydin, b u olanlar olmayacaktı. Git ve i stediğin yerde ikamet et," dedi. Bunun üzerine İbn M ü fe rriğ, M usul'a gitti ve burada konakladı. Sonra Basra'ya i ntikal etti ve Ubeydullah'a gitti . Ubeydullah ona aman verdi . Ebu Ubeyde ise İbn Müferriğ'i n M usul'da ikameti hakkı nda Ebu Zeyd'in bana anlattığına göre ş öyle dedi : Muaviye ona: Muaviye b . Harb 'e Yemenli b i r ada m dan b i r mesaj ilet!

diye söylemedin mi;' deyince şair yemin ederek bunu kendisi­ nin değil M ervan'ın kardeşi Abdurrahman b. Ümmü'l-Hakem'in söylediğini ve Ziyad'ı hicvetmek için kendisini bir vesile edindi­ ğini söyledi. Nitekim daha önce de b u konuda kendisine serze­ nişte bulunmuştu. Muaviye, Abdurrahman'a kızdı, atiyyesinden mahrum bırakmak suretiyle ona zarar verdi. Bunun üzerine Muaviye'yle görüşüldü. Ancak Muaviye: "Ziyad razı olmadıkça ben razı olmayacağım;' dedi. Bu sebeple Abdurrahman lrak'a giderek Ubeydullah'ı ziyaret etti ve şöyle dedi: Sen Harb sülalesinde bir "Ziyade " de olsan bana kızımdan daha sevim lisin. Sen i kardeş, amca ve amca oğlu olarak görürken gıyabımda beni n asıl gördüğünü bilemem. (32 1 ]

Ubeydullah o n a : "Seni kötü b i r ş a i r olarak görüyorum," dedi ve ondan hoşnut oldu. M u aviye, İ b n Müferriğ'e şöyle de­ m i şti :

Tlirih u 't-Taberi

337

Şah itlik ederim k i annen Ebu Süfyan ile birlikte olmadı ve onun için örtüsünü pkarmadı!

diyen sen değil misin? Bir daha bu söylemlere tevessül etme. Seni affettik." Bunun üzerine şair Musul'a giderek orada ikamet etti ve bir kadınla evlendi. Zifafa girdiği gecenin saba­ hında ava çıktı. Giderken eşeği üzeri nde s eyreden bir yağcı veya bir aktarla karşılaştı. İbn M üferriğ o n a : " N ereden geli­ yorsun?" dedi. Adam: '�hvaz'dan;· dedi. İ b n M ü ferriğ: " Mes ­ rufün suyu ne halde?" d e d i . Adam : "Olduğu g i b i duruyor," dedi. Akabinde Basra'ya gitmek üzere yola çıktı. Ancak aile­ sine durumu haber vermedi. Basra'ya varınca Ubeydullah b. Ziyad'a gitti. U b eydullah ona aman verdi. B i r müddet yanında kaldıktan sonra Kirman'a gitmek için ondan izin istedi. Ubey­ dullah ona izin verdi ve Kirman'daki amiline yazarak ona ik­ ramda bulunması için tavsiyede bulundu. Ubeydullah'ın Kir­ man amili o sırada Şerik b. el-A'ver el-Harisi'ydi. ***

Bu yılda hac emirl iği görevini Osman b. M uhammed b. Ebi Süfyan yaptı. Buna dair rivayeti bana bir raviden naklen İshak b. Isa ve Ebu M a'şer'den Ahmed b. Sabit rivayet etti. Vakıdi ve diğerleri de aynı görüştedir. Bu yılda M e d ine'de Utbe b. Ebi S ü fyan ve Kufe'de Nu'man b. B eşir vali olarak görev yaptılar. Kufe'de kad ı olarak Şüreyh görev yaptı. Basra valisi Ubeydullah b. Ziyad'dı. Burada kadı olarak da H işam b. H übeyre bulunuyordu. H o rasan'da Ab­ durrahman b. Ziyad, Sicistan'da Abbad b. Ziyad ve Kirman' da Ubeydullah'a bağlı olarak Şerik b. el -A'ver valilik görevinde bulundular. Hicretin 6 0 . Yılı Bu Yılda Gerçekleşen Olaylar Vakıdi'n i n görüşüne göre bu yılda M alik b. Abdullah, Suri­ ye gazasını gerçekleştirdi ve Cünade b . Ebi Ü m eyye, Rodos'a girerek buradaki şehri yıktı. ***

[322]

338

Tdrih u 't-Taberf

Yezid'in Veliahtlığının ilanı Muaviye'nin Oğlu Yezid'i Veliaht Yapması B u yılda Muaviye, Ubeydullah b . Ziyad'la gelen heyetten oğlu Yezid için biat aldı. Hastalandığında da oğlu için kendi­ lerinden biat almak istediği ancak biat etmeyen grupla ilgili vasiyette bulundu. B u konudaki vasiyeti hakkında Hişam b. Muhammed, Ebu M ihnef'ten naklettiği rivayet şöyledir: Abdülmelik b. Nevfel b. M üsahik b. Abdullah b. Mahre m e bana ş öyle anlattı: M uavi­ ye ölmeden önce hasta yatağındayken oğlu Yezid'i çağırdı ve ş öyle dedi: " B en seni sefere çıkmaktan, sağa sola gitmekten kurtardım, senin için yolu düzelttim ve hasımları yumuşattı m v e Arapların boynunu eğdirdim. Senin için topunu birleştir­ dim ancak gerçekleşen bu durum karşısında Kureyş'ten dört kişi seninle çekişebilir. Hüseyin b. Ali, Abdullah b. Ömer, Ab­ dullah b. ez-Zübeyr ve Abdurrahman b. Ebi Bekir. Abdullah b. Ö mer'e gelince: O ibadete kendini vermiştir. Ondan başka biat etmeyen kalmazsa kendisi biat ed ecek. Hüseyin b. Ali ise I raklılar onu rahat bırakmayarak m eydana çıkaracaklar. Sana karşı huruç eder de ona karşı gal i p gelirsen onu affet. Zira onun önemli bir akrabalık bağı ve b üyük bir hakkı vardır. Ebu B ekir'in oğluna gelince: O, arkadaşlarının bir şey yaptığını gö­ rünce onlar gibi yapar. Onun en önemli himmeti, kadınlar ve [323] eğlencedir. Sana karşı aslan gibi çöken ve tilki gibi hile kuran, eline fırsat geçince de harekete geçen İbnü'z-Zübeyr'dir. O sana karşı harekete geçip de ona güç yetirirsen onu parçala ! " H işam dedi. Avane şöyle dedi: Başka b i r rivayet d e şöyle­ dir: M u aviye -60 yılında- ölmek üzereyken oğlu Yezid hazır değildi. B u nedenle emniyet kuvvetlerinin başında olan Dah­ hak b. Kays el-Fihri'yi ve Müslim b . U kbe el-Mürri'yi çağırdı ve vasiyetini onlara yaptı. Şöyle dedi: Vasiyetimi Yezid'e tebliğ edin. H i cazlıları gözet. Zira onlar senin ashndır. Onlardan kim sana gelirse ona ikramda bulun ve senin gıyabında olanları da gözet. I raklıları da gözet. Ne zaman senden valilerini de­ ğiştirmeni talep ederlerse taleplerini yerine getir. Bir valiyi

Tdrih u 't-Taberi

339

değiştirmek, yüz bin kılıcı yüzün e teşhir etmelerinden daha hayırl ıdır. Şamlılara da bak. Onlar senin grubun ve heyben olsunlar. Düşmanından başına bir ş ey gelirse onların yardı­ m ı n ı al. Düşm anı nı mağlup edince Şamlıları tekrar Şam'a iade et. Zira kendi yurtlarından başka b i r yerde ikamet ederlerse kendi ahlakları ndan başkasını benimseyecekler. Ben Kureyş namına üç kişiden korkuyorum : H ü s eyin b. Ali, Abdullah b. Ömer ve Abdullah b. ez-Zübeyr. İ b n Ö m e r, kendini dine ver­ miştir. Sana karşı bir şeyler peşinde değildir. H üseyin b. Ali ise hafif bir kişidir. Ümit ederim ki babası n ı öldüren ve kardeşini terk edenlerl e Allah seni ondan kurtarsın. Ancak onun önemli bir akrabalığı ve b üyük bir hakkı ve M uhammed'e (sav.) yakın akrabalığı vardır. Kanaatimce I raklılar onu h arekete geçirme­ den durm ayacaklar. Ona güç yetirirsen ona müsamaha göster. Ben olsam o n u affederim. İbnü'z-Zübeyr'e gelince: O hilecidir ve keler gibidir. Sana karşı çıkarsa ona savaş ilanında bulun. Ancak senden sulh isterse onu kabul et ve elinden geldiği ka­ dar kavminin kanını heder etme. ***

Muaviye b. Ehi Süfyan'ın Ölümü B u yılda M uav !ye b. Ebi Süfyan, Dımaşk'ta öldü. Onun 60 yılının Receb ayı nda öldüğü hususunda ittifak olsa da tam olarak ölüm tarihi hakkında ihtilaf vardır. Hişam b. M uham­ med'e göre M uaviye 60 yı lının Receb hilalinin görül mesinden sonra ölmüştür. Vakı di ise receb ayının ortasında öldüğünü söylemiştir. Haris'in bana anlattığına gö re Ali b. M uhammed şöyle dedi : M u aviye 6 0 yılının Receb ayı n ı n biti m i n e sekiz gün kala perşembe günü öldü. ***

Muaviye'nin Hilafet Süresi Ahmed b. Sabit er- Razi, bana b i r ravid e n naklen İshak b . I s a v e Ebu M a'şer'den şöyle dediğin i anlattı : Ezruh'ta Muavi­ ye'ye b iat edildi. H asan b . Ali 4 1 yıl ı n ı n Cemaziyelevvel ayın-

Tarih u 't-Taberf

340

da M uaviye'ye biat etti. 60 yılının Receb ayında da vefat etti. Buna göre hilafet süresi 1 9 yıl 3 aydı . H aris b a n a M uhammed b . Sa'd, M uhammed b. Ömer, Yahya b. Said b . Dinar es-Sa'di ve babasından naklen şöyle dedikleri­ n i anlattı : M uaviye 60 yılının Receb ayının ortasında perşem­ be gecesi vefat etti . H ilafet süresi 19 yıl 3 ay 27 gündü. Ömer bana Ali'den naklen şöyle dediğini anlattı : Şamlılar 3 7 yılının Zilkade ayında ve iki hake mi n ayrılmasından sonra

M u aviye'ye hilafet için biat ettil e r. Oysa daha önce Osman'ın kanını talep etmesi için biat etm işlerdi. Daha sonra Hasan b . Ali o n unl a sulh yaptı ve 4 1 yıl ı n ı n Rebiülevvel ayının b itimi­ n e beş gün kala idareyi ona teslim etti. Bunun üzerine bütün i nsanlar ona biat ettiler. B u sebeple bu yıla "Cemaat yılı" adı verildi. M uaviye Dımaşk'ta 60 yılının Receb ayının bitimine sekiz gün kala perşembe günü öldü. Onun velayeti 1 9 yıl 3 ay 2 7 gün sürdü. Ravi dedi : Rivayete göre Ali'nin (as.) ölümüyle Muaviye'nin ölümü arasında 1 9 yıl 1 0 ay 3 gün geçti. [325)

H işam b. M uhammed dedi: 41 bir yılının Cemaziyelevvel ayında M uaviye'ye biat edildi. B öyl ece 19 yıl 3 aydan birkaç gün eksik süreyle halifelik görevi n i yaptı ve 60 yılının Receb ayı başında öldü. ***

Muaviye'nin Kaç Yıl Yaşadığı Kaç yıl yaşadığı hakkı nda ihtilaf vard ır. Bazıları öldüğünde 7 5 yaşındaydı demişlerdir. B u görüşte olanlar: Ömer bana M uhammed b. Yahya ve H işam b. Velid' den şöy­ le dediği n i a nlattı : İbn Şihab ez-Zühri ş öyl e dedi : Velid bana halifelerin yaşını sordu. Ona M u aviye'n i n 7 5 yaşındayken öl­ düğünü söyledim. O : "D oğrusu, iyi b i r yaş," dedi. Başka bazı raviler de 7 3 yaşında öldüğünü söylemişlerdir. B u görüşte olanlar:

Tdrih u 't-Taberf

341

Ömer bana Ahmed b. Züheyr'den nakl e n Ali b . Muham­ med'in ş öyle dediğini anlattı : M uaviye 73 yaşında öldü. Onun 8 0 yaşında öldüğü de söylenmekted i r. Bazıları da 7 8 yaşında öldüğünü s öylemişl erdir. Bu görüşte olanlar: Haris bana M uhammed b. Sa'd'dan naklen M uhammed b. Ömer, Yahya b. Said b. Dinar ve babasından rivayetle şöyle de­ diğini anlattı : M uaviye 78 yaşında vefat etti. B azıları da 85 yaşında öldüğünü söylemişlerdir. H işam b. Muhammed'in babasından naklen b öyle anlattığı bana riva­ yet edildi. ***

Ölümüne Sebep Olan Hastalığı Haris bana M uhammed b. Sa'd, Ebu Ubeyde, Ebu Ya'küb es-Sekafi ve Abdülmelik b. Umeyr'den nakl e n şöyle dediğini anlattı : M uaviye, ağırlaştığını ve insanlara ölümle karşı kar­ şıya olduğunu s öyl edi ve ailesine: "Gözlerime sürme çekin ve başıma bolca yağ sürün," dedi. Onlar onun d ediğini yaptılar, yüzünü yağla parlattılar. Sonra da oturması için yer hazırlandı. Oturunca: " Bana destek verin," dedi. Akabi n de: " İ nsanl ara izin verin gelsinler ancak ayakta selam versinler ve oturma­ sınlar," dedi. İ n sanlar tek tek girip selam verm eye başladılar. Onu gözleri sürmeli, saçı ve yüzü yağlanmış görünce insanlar, onun gitmekte olduğunu söylüyorlar. Ancak, herkesten daha sağlıklı görünüyor, dediler. İ nsanlar selam verip ayrılınca M uaviye ş öyle d e d i : Hasım la rım sevin mesinler diye celadet tasladım ve zamanın m u ­ sibeti karşısın da zayıflamadığımı gösterdim. A n cak ölüm, pençesini kişiye geçirince h içbir n azarlığın fayda et­ mediğin i görürsün.

Ravi d e d i : M uaviye kan tükürüyordu ve ayn ı gün öldü. Ahmed b. Züheyr bana Ali b. M uhammed, İ shak b. Eyyub ve Abdülmelik b . Minas el-Kelbi'den nakl e n ş öyle dediğini anlat­ tı : M uaviye ö l üm hastalığında, yatağında o n u sağa sola çevi -

(326]

Tıirih u 't-Taberf

342

ren iki kızına: "Gençliği n d e n ihtiyarlığına kadar mal toplayan insan keşke ateşe atılmasa," d iye s öyledi ve şu beyti oku d u : Sizin için çabaladım ve yorucu b i r çaba harcadım. Sizi sağa sola koşuşturmaktan ve yol yürümekten kurtardım.

Bir rivayette de "Sizi s oyu sopu olan bir topluluktan kur­ ta rdım," diye geçmektedir.

[327]

Ahmed b. Züheyr bana Ali, S ü l eyman b. Eyyılb, Evzai, Ali b . M ü cahid, Abdüla'la b. M eymu n ve babasından naklen şöyle anlattı : Muaviye ölüm h a stal ığında şöyle dedi: "Resulullah (sav.) bana bir gömlek giydi rm işti. Bir gün de tırnaklarını kes ­ m işti de tırnaklarını b i r ş i ş e d e sakladım. Öldüğümde bana o gömleği giydirin ve o tırna kları ufaltıp toz haline getirin ve gözlerim e ve ağzıma koyun . B el ki Allah onun bereketiyle bana rahmet eder." Sonra Eşheb b . Rüm eyle en-N ehşeli'nin Kuba"ı metheden şiirinden şu iki b eyti dile getird i : Ben ölünce çok a z şeyler h ariç, cömertlik v e ikram insanlar ara­ sında kesilecek. Talep edenlerin elleri boş çevrilecek, din ve dünya işlerinde yen i b i r m u halefete yönelecek/er.

Bunun üzerine kızların d a n b i ri veya bir başkası : " Hayır ey M ü minlerin Emiri ! Allah s e nd e n kötü ş eyleri savacaktır," dedi. M uaviye ise şu beyti dile getird i : Ö lüm pençesin i kişiye geçirirse h içbir nazarlığın fayda etmediğin i görürsün!

Akabinde kendinden geçti. Bir m üddet sonra da kendine geldi ve hazır bulunan yakı nlarına ş öyle ded i : "Allah'tan sakı­ nın. Zira Allah Kendisine sığınanı korur. Allah'tan sakınmaya­ n ı n sığınağı olamaz." Akabi n d e ruhunu teslim etti. Ahmed bize Ali, Muhammed b . el-Hakem ve bir zattan naklen şöyle anlattı : M uaviye ölmeden önce vasiyet ederek malının yarısının beytülmale iade edilmesini istedi. Bununla geri kalanın kendisine helal olmasını murat etmiştir. N itekim Ömer valilerinin malları n ı n yarı s ı n ı onlardan alıyordu. ***

Tiirih u 't-Taberi

343

Muaviye'nin Namazını Kimin Kıldırdığı Ahmed b. Züheyr bana Ali b. M uhammed' den naklen şöyle dediğini anlattı : Dahhak b. Kays el-Fihri, M u aviye'nin nama­ zını kıldırdı. N itekim Muaviye öldüğünde Yezid hazır değildi. H işam b. M uhammed'den bana ş öyle anlatıldı: Ebu Mihnef, Abdülmelik b. N evfel b. Müsahik b. Abdullah b. M ahreme'den naklen şöyle dediğini anlattı : Muaviye ölünce Dahhak b. Kays, Muaviye'nin parlayan kefeni elinde olduğu halde minbere çıktı. [328) Allah'a hamdüsenada bulunduktan sonra ş öyle dedi : "Muaviye Arapların direği ve onların gücüydü. Allah onunla fitneyi ber­ taraf etti, onu insanlara hakim kıldı, ülkelerin fethini onun için müyesser kıldı. Bilesiniz ki o ölmüştür. İşte kefeni elimdedir. Bu kefenle onu tekfin edeceğiz ve defnedeceğiz. Onu ameliyle baş başa bırakacağız. Kıyamet gününe kadar berzahta bekleyecek. Sizden kim cenaze merasimine şahit olmak isterse öğle nama­ zında hazır bulunsun:' Dahhak, Yezid'e bir posta göndererek hasta olduğunu bildirdi. Yezid duyunca şu mısraları dillendirdi: Posta süratle bir mektup getirdi de gönül korkuyla atmaya baş­ ladı. Ona: Veyi size mektubun uzda ne var diye sorduk. Halife hasta ya­ tağında ağır hasta! dediler. Yer adeta sarsıldı veya az kalsın bizi sarsacaktı. Sanki kaidelerin ­ den biri kopm uş gibiydi. O h ala şerefle görevini ifa etmektedir. Ancak onun hakimiyetinin son bulması an meselesidir. Vardığım ızda evin kapısını kapalı gördük. Rem/e 'nin ağlama sesi kalbe korku saldı ve adeta kalp parçalandı.

Ömer bana Ali, İshak b. Huleyd ve Abbad'ın kölesi Huleyd b. el-Aclan'dan naklen şöyle dediğini anlattı : Muaviye öldü­ ğünde Yezid, H uvvarin'deydi. Muaviye hastalanınca ona ya­ zarak durumu bildirmişlerdi. Ancak geldiğinde defnedilmişti. Bunun üzerine kabrini ziyaret etti ve namaz kılarak ona dua etti. Akabinde: " Posta süratle bir m ektup getirdi," diye başla­ yan ş iiri okud u. ***

Tiirih u 't-Taberi

344

Muaviye'nin Nesebi ve Künyesi N esebi şöyledir: Muaviye b. Ehi Süfyan Sahr b. Harb b. Ü meyye b. Abdi Şems b. Abdi M en a f b . Kusay b. Kilab. Annesi Hind bint Utbe b. Rebia b. Abdi Şems b. Abdi Menaf b. Kusay. Künyesi Ebu Abdurrrahman'dır. [329]

Eşleri ve Çocukları M eysun bint Bahdel b. Uneyf b . Velce b. Kunafe b. Adi b . Zü­ h eyr b. e l - H arise Cenab el-Kelbi. Yezid' i n annesidir. Ali dedi: M eysun, Yezid'in yanında Rabbü' l - M eşarık adındaki kızını do­ ğurdu. Ancak henüz küçükken öldü. N iteki m H işam onu Mua­ viye'nin evlatları arasında zikretme miştir. Fah ite bint Karaza b. Abdi Amr b. N evfel b. Abdi Menaf: M u aviye'ye Abdullah ve Abdurrahman adında iki erkek evlat dünyaya getirdi. Abdullah akli melekeleri tam yerinde değil­ di ve zayıf bir kişiliği vard ı. Ebü'l - H ayr kü nyesiyle bilinirdi. Ahmed bana Ali b. Muhammed'den naklen şöyle dediğini an­ lattı : Abdullah b. Muaviye bir gü n bir d eğirmencinin yanın­ dan geçerken değirmeni, boynuna zil astığı katıra bağladığını gördü. Ona: "Bu zilleri neden bu katı rın boynuna asmışsın," dedi. Değirmenci: "Boynuna astım ki durduğunda değirmenin de durduğunu anlayayım," dedi. Abdullah : "Ya durduğu halde başını sallarsa değirmenin durd uğu nu nasıl anlayacaksın?" dedi. Değirmenci: "Bu katırım emir gibi akıllı değil," dedi. Ab ­ durrahman henüz kü çükken öldü. Naile bint Umare el-Kelbiyye : Ahmed bana Ali'den nak­ len şöyl e ded iğini anlattı : Muaviye, Naile'yle evlendiğinde M eys un'a : "Git de amcanın kızına b a k," dedi. Meysun gitti ve ona baktı. M uaviye ona: " Baktı n mı?" dedi. M eysun: "Güzel ve mükemmeldir. Ancak göbeğin i n altında siyah bir ben gör­ düm. Bu kocasının başının kucağın a ko nulacağının işaretidir," dedi. Bunun üzerine Muaviye o n u boşadı. H abib b. M esleme el-Fihri onunla evlendi. Habib'den sonra da N u'man b . Beşir el-Ensari onunla evlendi, bir müddet sonra öldürülünce başı Naile'nin kucağına konuldu.

Tdrih u 't-Taberf

345

Fahite'nin kız kardeşi Ketve bint Karaza: Muaviye Kıbrıs seferinde onu yanında götürdü. Ketve o rada hayatını kaybetti. ***

Bazı Meziyetleri ve Sireti Ahmed b. Züheyr bana Ali'den naklen ş öyle dediğini an­ lattı : M u aviye'ye biat edilince emniyet kuvvetlerinin başına Kays b . H amza el-H emdani'yi getirdi . Ancak daha sonra onu [330] azletti ve yerin e Zümeyl b. Amr el-Uzri'yi -es-Sekseki de de­ nilir- getirdi. Onun katibi ve özel adamı Sercun b. Mansur er- Rumi'ydi . Onun koruma şefi mevaliden el-Muhtar adında bir adamdı. Bir rivayete göre adı M a l i k, künyesi Ebu Muharik idi. H i myerlilerin kölesiydi. Muaviye ko ruma birimini ilk kuran kişidir. O nun perdedar başı, kölesi Sa'd'dı. Onun başyargıcı Fedale b. U beyd el-Ensari'ydi . Bu zat ölünce onun yerine Ebu İ d ris Aizullah b. Abdullah el-H avlani'yi getirdi. Ahmed'in Ali' den naklettiği rivayet böyledir. Al i' den başkalarıysa şöyl e dediler: M üh ü r d ivanının başın­ da Abdullah b. M ihsan el- H i myeri bulunuyo rdu. Mühür diva­ nını ilk ihdas eden kişidir. Ravi dedi : B u n u n sebebi şöyledir: Muaviye, Amr b. ez-Züb eyr'e yardı m olarak ve b o rcunu öde­ mesi için yüz b i n dirhem verilmesini emretti. B una dair I rak Valisi Ziyad b. Süm eyye'ye mektup yazdı. Ancak Amr mektub u açtı v e yüzü iki yüz yaptı . Ziyad muhasebe kayıtlarını sununca Muaviye bunu redd etti ; Amr'ı parayı iade etm ekten sorumlu tuttu ve onu hapse attı . Bunun üzerine kardeşi Abdullah b. ez-Zübeyr parayı ödedi. Bu sebeple M u aviye, mühür divanı­ nı kurdu. Burada mektu plar mühürl e n m eye başladı. Nitekim daha önce m ektuplar mühürlenmiyo rdu. Abdullah b. Ahmed b . Şebbeveyh bana babası, Süleyman, Abdullah b . M übarek, İbn Ebi Zi'b ve S aid el- M akb eri' den nak­ len şöyl e dediğini anl attı : Ömer b. e l - H attab : "Sizde Muaviye olduğu halde, Kisra ve Kayser' den ve onların dehasından dem vuruyorsunuz," dedi. Ab dullah b. Ahmed bana şöyle anlattı : B abam bana Sü­ leyman, Abdullah ve Füleyh'ten naklen ş öyle anlattı : Bana

346

Tdrih u 't-Taberl

anlatıldığına göre Amr b. el-As maiyetinde Mısırlılardan bir h eyet olduğu halde Muaviye'ye gitti. Amr maiyetindekilere : " İ b n H ind'in yanına girdiğinizde ona emirli k unvanıyla selam vermeyin. Zira bu sizi onun gözünde büyütecek. Onu yapa­ bildiğiniz kadar küçümseyin," dedi. H eyet gelince Muaviye p e rdedarlarına: "İbn Nabiğa'yı b i l i ri m . Beni onların gözünde küçümsediğini görür gibiyim. H eyet içeri girdiği zaman ala[33 1 ] b i ldiğine onları ezin. Onlardan kim yanıma girerse kendinden bezmiş olsun;' dedi. Muaviye'nin huzuruna ilk giren Mısırlı­ lardan İ b n H ayyat oldu. Adam ezilmişti. "Selamün aleyk ya Resulellah ! " dedi. Arkasından gelenler de aynı ifadeyi kullan­ dılar. H eyet ayrılınca Amr onlara : " La net olsun size emirlik unvanıyla ona selam vermeyin dedim. Siz peygamberlik un­ van ıyla selam verdiniz," dedi. Ravi dedi: Bir gün Muaviye H a rakani sarığını giydi ve göz­ lerine sürme çekti. Bunu yaptığı zaman insanların en güzelle­ rinde oluyordu. Ravi Abdullah (rivayetin geri kalan kısmında) tereddüdü oldu veya onu işitmedi. Ahmed b. Züheyr bana Ali b. M uhammed ve Ebu Muhammed el-Emevi'den naklen şöyle dediğini anlattı : Ömer b. el-Hattab Şam'a gitti. Muaviye onu karşılama alayıyla karşıladı ve başka bir merasim alayıyla döndüğünü görünce Ömer ona: "Ey Mua­ viye ! Bir karşılama alayıyla geliyor ve başka bir alayla dönü­ yorsun ! D uyduğuma göre bir de evinde sabahlıyorsun ve işi olan insanlar senin kapında bekliyo r ! " dedi. Muaviye: "Ey Mü­ minlerin E miri ! Düşman bizim bölgemize yakındır ve onların casusları vardır. İstedim ki İ slam'ın izzet ve vakarı görülsün;' dedi. Ömer: "Bu zeki bir adamın veya bir dehanın planıdır," dedi. Muaviye: "Ey Müminlerin E miri ! Bana dilediğini emret onda karar kılayım;· dedi. Ömer: "Seni ayıpladığım bir konuda seninle her konuştuğumda hep beni tereddüde sevk ediyorsun. Sana emretsem mi yoksa sakındırsam mı bilemiyorum;' dedi. Abdullah b. Ahmed bana babası, Süleyman, Abdullah, M a'mer ve Ca'fer b. Burkan'dan naklen şöyle anlattı : Mugire, Muaviye'ye şöyle yazdı: Benim yaşım i lerledi, kemiklerim za­ yıfladı Kureyş bana kızmaya başladı. İ stersen beni azlet.

Tdrih u 't-Taberi

347

Muaviye ona ş öyle yazdı: M ektubunu aldım. Mektubunda yaşının ilerlediğini söylüyorsun. Yemin ederim ki ömrünü sen tükettin. Kureyş'in senden hoşlanmamaya başladığını söylü­ yorsun. Ö m rü m hakkı için ne iyilik görd üysen onlardan gör­ dün. Seni azletmemi istiyorsun. Seni azletmiş bulunuyorum. Eğer dileğinde doğruysan senin dileğini kabul etmiş bulunu­ yo rum. Eğer beni kandırıyorsan ben d e seni kandırmış bulu­ nuyorum. Ahmed bana Ali b. Muhammed' den naklen Ali b. M üca- [332) hid'in ş öyle dediğini anlattı: Emevi olan kişi, malında güzel tasarrufta bulunmuyor ve hilm sahibi değilse mensup olduğu aileye benzemiyor demektir. Haşimi olan kişi de cömert ve kerem ehli değilse o da mensup olduğu aileye benzemiyor de­ mektir. Sakın, Haşimi olan kişinin lisanı, cömertliği ve cesareti senin önüne geçmesin. Ahmed bana Ali, Avane ve Hallad b . Ayde'den naklen şöy­ le anlattı : Bir gün Muaviye yanında Ubeydullah b. Ehi B ekre ve oğlu B eşir -bir rivayete göre de Beşir'den başkası- olduğu halde sabah yem eğini yiyordu. Oğlu çok yiyordu. Bu durum Muaviye'nin dikkatini çekti. Ubeydullah b. Ehi B ekre bunun farkına vardı ve oğlunu kaş göz işaretiyle uyarmak istedi. Ancak bitiri nceye kadar başını kaldırmadı. Çıkınca oğlunu yemek yem e tarzından dolayı ayıpladı. Arkasından tekrar Muaviye'ye gidince oğlunu yanına almadı. Muaviye: "Süratli yemek yiyen oğlun nerede," diye sordu. Ubeydullah: "Rahat­ sızlığı vardı," dedi. Muaviye : "Yemeğin onu hasta edeceğini biliyordum," dedi. Ahmed bana Ali ve Cüveyriye b. Esma'dan şöyle dediğini anlattı : Ebu M usa, Muaviye'nin yanına geldi. Ebu Musa'nın üzerinde siyah bir aba vardı. Ebu Musa: " Ey Allah'ın emi ni ! Esenlikler diliyorum," dedi. Muaviye : ·�.ıeyke's-Selam," dedi. Ebu M us a çıkınca Muaviye: " İhtiyar kendisine görev vermem için geldi. Vallahi ona görev vermeyeceğim," dedi. Abdullah b. Ahmed bana Ebu Salih S ül eyman b. Salih, Ab­ dullah b . M ü barek, Süleyman b. Mugire ve Hamid b. Hilal' den

348

Tii rih u 't-Taberi

naklen Ebu B ürde'nin şöyle dediğini anlattı : Bir gün M uavi­ ye'nin yanına gittim. Yarasından rahatsızlık duyuyordu. Bana : " Ey kardeşimin oğlu, gel de yarama bak ! " dedi. Baktıktan son­ ra : "Yara iyileşmiş görünüyor. Endişe edilecek bir durum yok;' dedim. Derken Yezid içeri girdi. M u aviye : " Eğer işbaşına gelir­ sen bu insana iyi bak. Babası benim d ostumdu. -Ya da benzer bir ifade kullandı.- Ancak savaş konusunda ondan farklı dü­ şünüyordum," dedi. Ahmed bana Ali, Şihab b. Ubeydullah ve Yezid b. Suveyd'den ş öyle dediğini anlattı : Muaviye, yanına girmesi için Ahnef b. Kays'a izin vermişti. İzinde sıra gözetiliyordu. Arkasından M uhammed b. el-Eş'as girdi ve M u aviye'yle Ahnef arasında oturdu. M u aviye : Biz senden önce ona izin vermedik ki ondan sonra bir konumda olasın. Kend i n i aşağılanmış gibi hissedi­ yorsun. Sizin idareniz bizim uhdemizde olduğu gibi size izin vermek de bizim uhdemizdedir. Sizden ne istiyorsak siz de (333] onu bizden isteyin. Bu sizin için daha kalıcı bir durumdur. Ahmed bana Ali'den naklen S ühaym b. Hafs'ın şöyle dedi­ ğini anlattı : Rebia b. İsi el-Yerbui, Muaviye'den kızını istedi. M u aviye : "Ona un çorbası içirin," dedi. Sonra ona: " Ey Rebia ! Sizin muhitte insanlar nasıldır?" dedi. Rebia : " İ nsanlar şu, şu fı rkalara ayrılmış durumdadır;· dedi. M u aviye: "Sen hangisin­ densin?" dedi. Rebia: "Ben onların işlerine karışmıyorum," dedi. M u aviye: "Onların söylediği n d e n daha fazla olduklarını sanıyorum," dedi. Adam: " Ey M ü m i nlerin Emiri ! Evimi inşa edeceğim on iki bin direkle bana yardım et," dedi. Muaviye : "Senin evi n nerededir?" dedi. Rebia : "Basra'dadır. İ kiye iki fer­ sahtan fazla," dedi. Muaviye : "Evin mi Basra'dadır, yoksa Bas­ ra mı evindedir?" diye sordu. B u kez de evlatlarından biri İbn H übeyre'ye gitti ve "Allah, M ü m i nlerin E miri'nden razı olsun. Ben kavmi n i n reisinin oğluyum ve babam Muaviye'den kızı­ n ı i stedi," dedi. İbn H übeyre, Eslem b . Kuteybe'ye : "Bu adam ne diyor?" dedi. "Bu kavmi n i n ahmağının oğludur," dedi. İbn H üb eyre : " M uaviye babanı evlendird i mi?" diye sordu. Adam: " H ayır," dedi. İbn Hübeyre : "Babanın bir şey yapamadığını gö­ rüyorum," dedi.

Tdrih u 't-Taberi

349

Ahmed bana Ali'den naklen Ebu M uhammed b. Zekvan el- Kureyşi'nin şöyle dediğini anlattı : Ebu Süfyan'ın iki oğlu Utbe ve Anbese - Utbe'nin annesi H in d, Anbese'nin annesi İb­ netü Ebi Uzeyhir ed-Devsi'ydi.- M u aviye, Anbese'ye kaba ko­ nuştu. Anbes e : " Ey Müminlerin E miri ! Sen d e mi?" dedi. M ua­ viye : " Ey Anbese ! Utbe, Hind'in oğludur!" dedi. Bunun üzerine Anbese ş öyle dedi : Eskiden ara mızda hayırlı ve yararlı bir alaka vardı. Ne var ki Hind aramızı açtı. Hind beni doğurmadıysa da bizyiğit veyakışıklı evlatlarıyla yüce­ len beyazın evla tlarıyız. Onun babası her kışta misafir babasıdır ve ceh tten zora giren za­ yıfların sığınağıdır. On un kazanları Tihame ve Necid çöllerinden ürkenler için daima kuruludur.

Bunun üzerine Muaviye : "Bir daha sana b u sözü söyleme­ yeceğim," dedi. Abdullah b. Ahmed bana şöyle dedi : Babam bana Süley­ man, Abdullah ve Harmele b. İmran'dan ş öyl e dediğini anlattı : M u aviye bir gece vakti geldi. Ayn ı gece Kayser ordusuyla [334] onun üzerine gelmekte olduğu, N atil b. Kays el-Cüzami'nin de Filistin'e musallat olduğu ve b eytülmalini ele geçirdiği, hapse attığı M ı s ı rlıların hapisten kaçtığı, Ali b. Ebi Talib'in de ordusuyla ona karşı harekete geçtiği haberlerini aldı. Bunun üzerin e müezzinine: "Bu saatte ezan oku," dedi. Gece yarısıydı. Amr b. el-As geldi ve " Beni niye çağırdın?" dedi. Muaviye : "Seni çağırmadı m," dedi. Amr: " B u saatte müezzin ancak be­ nim için ezan okur," dedi. Muaviye : " D ö rt okla hedef alındım," dedi. Amr şöyle dedi: "Senin haps inden kaçanlar kaçtılarsa da Allah'ın hapsindedir. Bunlar "Şurat"tır. 74 Bunlar sefere çı­ kacak durumda değildir. Sana kim bunlardan birini veya kel­ lesini getirir ve ona diyetini verirsen sana getirileceklerdir. Kayser'e gelince: Onunla mütareke yap ve o n a bir miktar para ve M ı s ı r elbiselerinden ver. O buna razı olacak. Natil b. Kays 74 "Şurat" kendilerini Allah'a sattıklarını iddia eden bir Harici fırkasıdır (çev.) .

350

Tdrih u 't-Taberi

ise ömrüme yemin olsun, o dini bir saikle çıkmamıştı r. Onun gayesi elde ettiği şeylerden başkası değildir. Ona yaz ve ele geçirdiği malları ona bağışla. Onu ele geçirsen de geçirmesen d e ona üzülme. Sen gücünü ve silahını amcanın oğlunun ka­ nından sorumlu olan bu adama karşı seferber et." Ravi dedi: Ebrehe b. Sabbah hariç bütün mahpuslar hapishaneden kaç­ m ışlardı. M uaviye ona: "Sen neden adamlarınla kaçmadın," dedi. Ebrehe: "Ben Ali'ye olan b uğzum, sana olan sevgim için çıkmış değilim. Ben buna güç yetiremedim," dedi. Bunun üze­ rin e M u aviye onu da serbest bıra ktı. Abdullah bana babası, Süleyman, Abdullah b. Mübarek, Cerir b. H azim, Muhammed b. ez-Zübeyr ve Beni Ali Bedr'den Abdullah b. M es'ade b. Hakeme el-Fezari'den nakle şöyle de­ diğini anlattı : Muaviye, Şam beldeleri arasında intikal ederken Şam diyarında bir menzilde konakladı. Yola nazır bir damda yaygılar serildi. Bana izin vererek yanda oturdum. Derken gruplar halinde develerin, yük h ayvanlarının, cariyelerin ve atların geçişini izledik. Muaviye bana: " Ey İbn Mes'ade ! Allah Ebu Bekir'e rahmet etsin. N e o dünyayı istedi ne de dünya o n u istedi. Ömer ise -ya da İ b n Hanteme," dedi- dünya onu istedi ancak o dünyayı istemedi. O sman'a gelince: O dünyadan yararlandı dünya da ondan. Bize gelince biz dünyanın içinde yuvarlandık." Sonra dediğinden pişmanlık duym uş gibi şöyle dedi: "Vallahi bu, Allah'ın bize verdiği bir mülktür." [335)

Ahmed bana Ali b. M uhammed'den naklen Ali b. Ubeydul­ lah'ın şöyle dediğini anlattı : Amr b . el-As, M uaviye'ye yazarak oğlu Abdullah b. Amr'a M ısır'dan verdiklerini onaylamasını istedi. Bunun üzerine Muaviye ş öyle dedi: Ebu Abdullah yaz­ mak istemiş de boş konuşmuş. Şahit olun ondan sonra yaşa­ yacak olsam onun ahdini iptal edeceğim. Ravi dedi: Amr b. el-As şöyle d e d i : M uaviye ne zaman yas­ lanıp bacak bacak üstüne atıp gözlerini kısarak birine konuş dediyse o i nsana rahmet okumuşumdur. Ahmed dedi: Ali b. M uhammed şöyle anlattı: Amr b. el-As, M u aviye'ye : " Ey Müminlerin E miri ! Sana en sadık insan ben

Tôrih u 't-Taberf

351

değil m iyim?" d e d i . M uaviye : " S e n n e e l d e ettiysen bununla elde ettin," dedi. Ahmed, Ali'den naklen Cüveyriye b. Es ma'dan şöyle anlat­ tı : Büsr b. E rtat, M uaviye'nin yanında Ali'ye kem söz söyledi. Zeyd b. Ömer b . el-Hattab da oradaydı . Zeyd asayla Büsr'ün kafasını yaraladı. M uaviye, Zeyd'e: "Yaşını başını almış bir Ku­ reyşliye ve Şamlıların büyüklerinden bir adama vuruyorsun;· dedi. Büsr'e d e : " İ nsanların gözü önünde dedesi Ali'ye sövü­ yorsun. İbnü'l-Faruk'un buna müsamaha göstereceğini mi sa­ nıyordun," dedi ve onları barıştırdı. Ravi dedi: M uaviye şöyle ded i : H i çb i r suçun affımdan, hiç­ bir cehaletin hilmimden büyük olmasını istemem. H içbir ku­ sur ve ayıb ı ö rtmekten imtina etmeye, hiçbir kötülüğün ihsa­ nıma galebe çalmasına razı olmam. Ravi dedi: M u aviye şöyle demiştir: Şerefli insanın ziyne­ ti iffetid i r. Benim için en sevimli ş ey tenha bir yerde gözyaşı dökmektir." Amr b . el-As ise: "Benim için e n sevimli şey, damat olarak bir Arap zevceyl e gecel em ekti r," dedi. Amr b. el-As'ın kölesi Verdan ise: " B enim için ihvana ikramda bulunmaktan daha sevimli bir şey yoktur;' dedi. M uaviye ş öyl e karşılık ver­ di: "Bu senden çok benim görevimdir," dedi. Verdan: "O zaman sevd iğin bu meziyeti n gereği ni yap," dedi. Ahmed bana Ali, Muhammed b . İ b rahim ve babasından naklen ş öyle dediğini anlattı : Muaviye'nin M edine Valisi Mua­ viye'ye b i r posta göndermek istediği zaman tellalına emir vererek: "Kimin Müminlerin Emlri'ne b i r arzusu varsa ona mektup yazsın," diye seslenmes ini isterdi. Bir kere de Zir b. Hubeyş -ya da Eymen b. Hureym - incelik dolu bir mektup ya­ zıp onu gidecek mektuplar arasına attı . M e ktupta şu beyitler de vard ı : İnsa nla rm evlatları çocuk sahibi olunca v e yaşlanmaktan kolları titremeye başlaymca Hastalık nöbetleri tu tunca artık hasat vakti gelm iş ekinler gibidir.

M ektuplar M u aviye'nin eline ulaşınca bu mektubu da okudu ve " B u m ektup bana ölüm haberim i bildird i," dedi.

[336]

352

Tdrih u 't-Taberf

Ravi dedi: Muaviye şöyle d e d i : Benim için en zevkl i şey, öf­ kem i içime atmamdır. Ravi dedi : M uaviye, Abdurrahman b. el-H akem b. Ebi'l-As'a ş öyl e d e d i : Ey kardeşimin oğl u ! Sen şiir söylüyorsun. Sakın aşk ve gazel ko nularını işleme ki i ffetli kadını lekelemiş olur­ sun. Sakın hicvetme ki onurlu insanın itibarını zedelemeyesin ve düşük insana da cüret vermeyesin. M ethetmekten de sakın zira hayasızın azığıdır. Ancak kavminin güzel meziyetleriyle iftihar edebilirsin. Kendini tezyin etmek ve başkasını eğitmek için meseller söyle. Ahmed bana Ali' den naklen Hasan b . H ammad'ın şöyle de­ diğini anlattı : Muaviye abaye giymi ş es-Süma'ya baktı ve onu küçümsedi. Adam: "Ey M üminleri n E miri, abaye seninle ko­ nuşmaz, içindeki seninle konuşur," dedi. Ahmed bana Al i ve Süleyman' dan naklen Muaviye'nin şöy­ le dediğini anlattı : " İ ki adam va rd ır ki ölseler de ölmezler. B i r a d a m da vardır k i ölürse ö l m ü ş olur. Ben ölürsem oğlum be­ nim halefim olur. Said ölürse Amr onun halefi olur. Ama Ab­ dullah b . Amir ölürse (halefi olmad ığından) ölmüş olur." M er­ van bunu duyunca : "Oğlum Abdülmelik'ten söz etmedi mi?" dedi. " H ayır," denildi. Mervan : " İ kisinin iki oğulları benim ol­ sun istemem," dedi. Ahmed bana Ali' den naklen Abdullah b. Salih'in şöyl e dedi­ ğini anlattı : B ir adam M u aviye'ye : "Senin nezdinde insanların e n sevimlisi kimdir?" diye sordu. M u aviye : " İ nsanları bana en çok sevd irendir," dedi. Muaviye şöyl e demiştir: Akı l ve hilm insana veri len en üs­ tün meziyetlerdir. Bu meziyetl er sayesinde kendisine hatırla­ tıldığında hatırlar, ke ndisine verildiğinde şü kreder, imtihan edildiğinde sabreder, öfkelendiğinde öfkesini içine ata r, güçlü olduğunda affeder, kötülük yaptığında istiğfar eder ve vadet­ tiği zaman vaadini yerine getirir. Ahmed bana Ali, Abdullah, H işam b . Sa'd ve Abdülmelik b. U m eyr'den naklen şöyle dediğini anlattı : Bir adam Mua­ viye'ye galiz ifadeler kullandı ve bunu abarttı. Muaviye'ye :

Tarih u 't-Taberf

353

"Buna müsamaha gösterecek misin?" denildi. M uaviye : " M ül­ kümüzle aramıza girmedikleri sürece insanlarla dilleri arası­ na girmem," dedi. Ah med bana Ali'den naklen Muhammed b . Amir'in şöyle dediğin i anlattı : M uaviye şarkılara d üşkünlüğü sebebiyle Ab­ dullah b . Ca'fer'i eleştirdi. Bunun üzerine Abdullah bir gün ya­ nında Büdeyh olduğu halde M uaviye'nin yanına gitti. Muaviye bacak bacak üstüne atmış vaziyette oturuyordu. Abdullah, [337] Büdeyh'e : " Ey Büdeyh başla ! " dedi. B ü d eyh şarkı söylemeye başlayı n ca M uaviye ayağı nı oynatmaya başladı. Abdullah : " Ey Müminlerin E miri ! Bu ne," dedi. M u aviye : ·�si l insan keyif ve neşe ehlidir," dedi. Ravi d e di: B i r gün Abdullah b . Ca'fer yanında Sfüb Hasir -B eni Leys'in kölesi ve fücur ehli b i r kişiydi- ol duğu halde Muaviye'nin yanına geldi. M uaviye ona: " İ htiyaçlarını söyle," dedi. Bunun üzerine ihtiyaçlarını söyledi, ardından Sfüb'in de ihtiyacını söyledi. M uaviye : "Bu adam da kimdir?" diye sordu. Abdullah onu tanıttı. M uaviye : "Onu içeriye al," dedi. Adam kapıdayken ş u sözleri terennüm etmeye başlad ı : B u diyar kimindir, resimleri yalnız v e kimsesizdir. Ruhlar ve yağ­ m u r onunla oynayarak bu hQ/e soktu. Sakinleri ondan ayrılalı sekiz on sen e oldu, Gerdanında ki safranla gerdanlığı ve göğsü parlamaktadır.

M uaviye : "Güzel söyledin," dedi ve ihtiyacını karşıladı. Abdullah b. Ahmed b ana babası, Süleyman, Abdullah, Ma'mer ve H e mmam b . Münebbih'ten naklen şöyle dediğini anlattı : İbn Abbas'ın şöyl e dediğini işitti m : " M ülkünde Mua­ viye kadar cömerdini henüz görmedim. O insanların uğradığı çok geniş ve ve rimli bir vadi gibiydi . Dar ve verimsiz yer gib i cimri b i r insan - İ b nü'z-Zübeyr'i kastetmiştir- değildi." Ab dullah bana babası; Süleyman, Abdullah, Süfyan b . Uyeyne, M ücalid, Şa'bi ve Kabisa b . C a b i r el-Esedi'den naklen şöyle dediğini anlattı : Kimlerle arkadaşlık yaptığımı haber ve­ reyim m i ? Ömer b. el-Hattab'ın maiyetinde b ulundum. Ondan daha iyi b ir fakih ve daha iyi bir m üzakereci görmedim. On-

354

Ttirih u 't-Taberf

dan sonra Talha b. Abdullah'ın maiyeti nde bulundum. Onun kadar talep edilmeden cömertçe veren kimse görmedim. Ar­ kasından M uaviye'nin yanında bulundum. Ancak onun kadar arkadaşlığı sevimli, içi dışı bir olan bir kimse görmedim. Eğer M u gire kapılarından birinden a n cak ihanetle çıkılabilen bir şehre alınsa yine de çıkabilirdi. [338]

Yezid b. Muaviye'nin Halife Olması Bu yılda Yezid b. Muaviye'ye halife olarak biat edildi. B iat ba­ bası Muaviye'nin ölümü üzeri ne bazı ravilerin görüşüne göre recebin ortasında, bazılarına göre de recebin bitimine sekiz gün kala gerçekleşmiştir. Yezid, Ubeydullah b. Ziyad'ı Basra'da, N u'man b. Beşir'i de Kufe'de görevlerinde bırakmıştır. H işam b. M uhammed, Ebu M ihnef'ten naklen şöyle dedi: Yezid receb ayı başında işbaşına geldiğinde Medine'de Velid b. Utbe b. Ebi Süfyan, Kufe'de N u'man b. B eşir el- Ensari, Bas­ ra'da U beydullah b. Ziyad, M ekke'de Amr b. Said b. el-As vali olarak görev yapıyorlardı. Yezid işbaşına geldiğinde yegane h i m m eti M uaviye'nin Yezid'e biat tal ebini reddeden grubun biat etmesini sağlamakla, bunlarla ilgili sorunu sona erdir­ mekti. Bu sebeple Velid'e şöyle yazdı : Bismillahirrahmani rrahim. M ü m i nlerin Emiri Yezid'den Velid b . U tbe'ye. M uaviye Allah'ı n bir kulu olarak Allah kendi­ sine ikramda bulunmuş ve onu halife kılarak yetki ve imka n vermişti r. Takdir edil diği kadar yaşadı ve eceliyle öldü. Allah ona rah met etsin. O hayatında takd i r edilmiş, hayırlı ve takva sahibi olarak ölmüştür. Selamla. Yezid, Velid 'e bir farenin kulağına benzer bir sahifede şöyle yazdı: H üseyin, Abdullah b. Ömer ve Ab dullah b. ez-Zübeyr' in biat etmeleri için onları b iatten sorumlu tut ve onlara hiç müsa­ maha gösterm e! Selamla. Velid, M uaviye'nin ölüm haberini alınca korkunç derecede etkilendi, ona bu çok ağır geldi. Bu sebeple Mervan'a haber göndererek yanına gelmesini istedi. N i tekim Velid, Medine'ye

Tô.rih u 't-Taberf

355

geldiği zaman M e rvan onun gelişine üzülmüştü. Velid, bunun farkına varınca meclisinde ona sövdü. M e rvan bunu haber alınca ondan uzak durdu ve onu terk etti. M e rvan'ın bu tavrı, Muaviye'nin ölüm haberi Velid'e geli nceye kadar sürdü. Mua­ viye'nin ölümünün Velid'e ağır gelmesi ve malum gruptan biat almakla görevlendirilmesi üzerine M e rvan'a sığındı ve onu da­ vet etti. Velid, M e rvan'a Yezid'in mektubunu o kuyunca Mervan : "İnnô /il/ah i v e in n ô ileyh i rôci 'un, " d e d i v e ona rahmet okudu. Velid durum hakkında onunla danışarak: "Sence nasıl yapa- [339] hm?" dedi. M e rvan : "Benim görüşüme göre şu saatte bu gruba haber gönder ve o nları biate ve itaate davet et. Kabul eder­ lerse onların b iatini kabul eder ve onlardan vazgeçersin. Aksi takdirde henüz o nlar Muaviye'nin ölüm haberini duymadan onların b oynunu vurursun. Zira bunlar M u aviye'nin öldüğünü duyarlarsa her biri bir taraftan başkaldıracak, muhalefete ve mücadeleye başlayacaklar ve herkes kendisine biat edilmesini isteyecek. İ bn Ö mer'e gelince, kanaatimce o savaş istemez ve emirliğin kendisine bağışlanması durumu hariç işbaşına gel­ meyi arzu etmez," dedi. Bunun üzeri ne Velid henüz genç olan Abdullah b. Amr b. Osman'ı Hüseyin ve İbnü'z-Zübeyr'e gön­ dererek makamına davet etti. Abdullah ikisini mescitte buldu. Ancak Abdullah, Velid'in mesai saatleri içinde gelmemişti. Kendileri de bu saatte Velid'e gitmezlerdi. Abdullah: "Emir sizi davet ediyor, onun davetine icabet edin," dedi. İkili ona: "Git, birazdan geleceğiz," dediler. Sonra da birbirlerine baktılar ve Abdullah b. ez-Zübeyr, Hüseyin'e: "Sence mesai saati dışında bizi neden çağırd ı?" diye sordu. Hüseyin : "San ırım onların az­ gını ölmüştür. B u nedenle de henüz ölüm haberini yaymadan bizden b iat almak için bizi davet etmiştir," dedi. Abdullah b. ez-Zübeyr: " Benim de kanaatim odur. Peki, ne yapmayı dü­ şünüyorsun?" dedi. H üseyin: "Şimdi gençleri mi toplayacağı m ve ona gideceğim. Kap ının önüne gittiğimde gençleri kapının önünde bırakarak içeri gireceğim," dedi. İbnü'z-Zübeyr: "Yanına gittiğinde sana zarar vermesinden endişe ederim," dedi. Hü­ seyin : " Kendimi savunabilecek bir durumda gideceğim," dedi. Hüseyin kalktı, köleleriyle ailesini topladı ve Velid'in kapısına kadar gitti. Adamlarına: "Ben içeri gireceğim. Sizi çağırırsam

356

Tdrih u 't-Taberf

veya onun sesinin yükseldiğini d uyarsanız hepiniz bana gel in. Aksi takdirde ben çıkana kadar beni bekleyin;' dedi. Hüseyin içeri girdi ve ona emir unvanıyla selam verdi ve hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi: "Allah muhabbetinizi artırsın, sılayırahim kopukluktan iyidir," dedi. Ancak ikili bu konuda hiçbir şey de­ mediler. Velid ona mektubu okuyup Muaviye'nin öldüğünü haber verdi ve onu biat etmeye çağırdı. H üseyin: " İnnô /il/ah i v e inn ô ileyh i rôci'ün. Allah, M u aviye'ye rahmet etsin v e senin ecrini büyük kılsın. Biate gelince, benim gibi bir insan gizlice [340] biat etmez. Sanırım sen de biati gizlice vermem ve insanların gözü önünde onu izhar etmeden yapmamı yeterli görmezsin," dedi. Velid : " Evet," dedi. Hüseyi n : " İ nsanları biat etmeye davet ettiğin zaman bizi de davet eders i n ve tek bir iş olur," dedi. Afi­ yeti seven bir kişi olan Velid ona: " O zaman Bismillah deyip git ve insanlarla birlikte bize gel," dedi. M e rvan : "Vallahi şimdi ayrılıp giderse bir daha onu geti remezsin, birbirinizden çok sayıda insan öldüreceksiniz. Adamı alıkoy ve biat etmeden yanından ayrılmasın. Aksi takdird e onun boynunu vur," dedi. Bunun üzerine Hüseyin yerinden fı rladı ve " Ey İbnü'z-Zerka ! Sen mi beni öldüreceksin yoksa o m u öldürecek. Vallahi yalan söyledin ve günah işledin;' dedi ve adamlarıyla birlikte çıkıp evine gitti. M e rvan, Velid'e: "Beni dinlemedin. Vallahi bir daha ona güç yetiremeyeceksi n;· dedi. Velid : " Ey Mervan ! Başkasını tevbih et. Bana dinimi mahvedecek olanı seçtin. Vallahi doğu­ dan batıya kadar güneşin ayd ınlattığı bütün dü nya karşılığın­ da Hüseyin'i öldürmeyi arzu etmem. Süphanallah ! Biat etmem dediği için H üseyin'i nasıl öldürürüm. Vallahi Hüseyin'in kanı­ na giren bir insanın kıyamet gününde terazisinin hayır kefesi çok hafi f kalır;' dedi. M ervan: "Öyle düşünüyorsan doğru yap­ tın," dedi. Ancak Velid'in yaptığından memnun olmadı. İ bnü'z-Zübeyr'e gelince: Birazdan geleceğim demesine rağmen gidip evine kapandı. Velid ona adam gönderdi. Ancak onun adamlarıyla birlikte olduğunu öğrendi. Bunun üzeri­ n e ona peş peşe adam gönderdi. H üseyin : "Şimdilik dur. Ben düşüneyim sen de düşün," diyordu. İbnü'z-Zübeyr ise: "Acele etmeyin ben size geleceğim. Bana mühlet verin;· dedi. Bunun üzerine o gün ve o günün akşamı her ikisini ısrarla talep etti-

Tii rihu 't-Taberf

357

!er. Hüseyin için ısrarları daha fazlaydı. Velid, İbnü'z-Zübeyr'e bir kölesini gönderdi. Ona sövdüler ve ona: " Ey İbnü'l-Kahiliye ! Vallahi ya emire gelirsin ya d a seni öldürecek," d iye seslendiler. Ancak o, gün boyu ve akşam vakti boyunca: "Şimdi geleceği m," diyerek onları oyaladı. Çok ısrar ettiklerindeyse : "Vallahi bu kadar adam gönderilmesi ve ısrar edilmesinden şüphelendim. Bana acele ettirmeyin. Ben emire adam göndereceğim. Bana onun görüşünü ve emrini geti rsin;· dedi. N itekim ona kardeşi Ca'fer b. ez-Zübeyr'i gönderdi. Ca'fer ona: 'l\llah senden razı olsun. Abdullah'tan vazgeç, onun üzerine çok adam göndererek onu korkuttun. O inşallah yarın sana gelecek. Adamlarına söyle bizden vazgeçsinler," dedi. Bunun üzerine Velid adamla­ rına haber gönderdi ve oradan ayrılmalarını istedi. Abdullah b. Zübeyr kardeşi Ca'fer ile birlikte gece vakti M e kke'ye gitmek üzere Fur' yolunu izleyerek yola çıktılar. Yanlarında üçüncü bir [34 1 ] kişi yoktu v e takip edilmekten endişe ettiklerinden ana yoldan gitmekten kaçınarak yol aldılar. Sabah olunca Velid ona adam gönderdi. Ancak onun çıktığını gördü. M e rvan : "Vallahi Mekke'ye doğru hareket ettiyse peşinden adam gönder," dedi. Bunun üzerine Velid, Beni Ümeyye kölelerinden bir süvarinin maiyetinde seksen süvari göndererek o n u takip ettiler. Ancak bulamadılar ve geri döndüler. O gün Abdullah'ı bulmaya çalı­ şarak H üseyin'den sarfınazar ettiler. Akşam olu nca Hüseyin'e haber gönderd iyse de Hüseyin: "Sabah olsun görürsünüz, biz de görürüz," dedi. B unun üzerine o akşam ısrar etmeyerek ondan vazgeçtiler. H üseyin de o gece yola çıktı . Pazar gecesiydi ve 60 yılının Receb ayının bitimine iki gün kalmıştı. İbnü'z-Zübeyr'in M edine'den çıkışı, Hüseyin'in çıkışında bir gün önce Cumartesi gecesiydi ve Fur' güzergahını takip etmişti. Abdullah b. ez-Zübeyr kardeşi Ca'fer ile yolda yürür­ ken Sabire e l - H anzali'nin şu beyti Ca'fer' i n dilinden döküldü: Annem in evla t/an bir gün akşamlayacak/ar ancak onlardan geri­ de bir kişiden başka kalan olmayacak.

Abdullah: "Süphanallah ! Ey kardeşim, ne demek istiyor­ sun?" dedi. Ca'fer: " Ey kardeşim! Vallahi senin hoş görmediğin bir niyetle söylemedim," dedi. Abdullah : " Ey kardeşim ! Vallahi

358

Tdrih u 't-Taberf

b u beyti iraden dışında söylediysen bu benim için daha se­ vimsiz bir durumdur," dedi. Ravi dedi: Abdullah bu beyitten b i r uğurs uzluk hissetti. Hüseyin'e gelince: O oğulları, kardeşinin oğulları ve ev hal­ kının ekseriyetiyle Medine'den çıkmıştı. Ancak Muhammed b. el-Hanefiyye ona şöyle dedi : " Ey kardeşi m ! Sen benim için insanların en sevimlisi ve en azizisin. Sen benim için en çok samimi nasihatimi hak eden kişisin. Gücün yettiği kadar mai­ yeti nle Yezid b. Muaviye' den ve b üyük şehirlerden uzakta dur. Sonra elçilerini insanlara gönder ve onları sana biat etmeye davet et. Eğer sana biat ederlerse Allah'a hamdedeceğim. Eğer başkası üzerinde karar kılarlarsa bundan dolayı dinen ve ak­ len eksilmeyeceksin. Senin mürüvvetin de üstünlüğün de zayi olmayacak. Korkarım ki bu şehirlerden birine girersen orada­ ki insan topluluğu kendi arasında ihtilafa düşecek ve bir grup senin yanında dururken bir grup da senin aleyhinde buluna­ rak kendi aralarında savaşacaklardır. O takdirde mızrakların ilk hedefi sen olacaksın ve bu ü m metin en hayırlı insanları baba ve anne olarak en çok kan kaybeden ve en zelil insanlar [342] durumuna düşeceklerdir." Hüseyin ona: " Ey kardeşim! Ben gi ­ diyorum," dedi. Muhammed: "M ekke'de konakla. Eğer huzur bulursan mesele yoktur. Orası sana uygun olmazsa çöle ve dağların tepelerine çıkarsın ve bir bölgeden bir bölgeye intikal ederek, insanların durumunun nasıl neticeleneceğini bekleye­ rek ona göre görüşünü belirlersin. Senin için en doğru görüş, meselelerle yüzleşmektir. Olaylara sırtını dönmekse seni daha müşkül bir duruma sokacaktır," dedi. H üseyin : "Ey kardeş i m ! Nasihatte bulundun v e şefkat ettin. Dilerim ki, senin görüşün isabetli olsun ve muvaffakıyete vesile olsun," dedi. Ebu M ihnef dedi : Abdülmelik b . N evfel b. Müsahik bana Ebu Sa'd e l - M akburi'den naklen ş öyle dediğini anlattı : M edi­ ne M escidine girerken H üseyin'i n iki adam arasında yürürken kah birine kah ötekine dayanarak yürüdüğünü gördüm. İbn M ü ferriğ' i n şu beyitlerini terennüm ediyord u : Sabah aydınlığında baskın yaparak kimsen in sürüsünü ürkütm üş değilim. Yezid, diye de davet edilmedim.

Tiirih u 't-Taberi

359

Bana mehabetle zulmedildiği gün ve ölüm peşimde beni gözetler­ ken bir kenara çekilmek zorunda kalacağım.

Ravi dedi : Bunun üzerine kendi kendime vallahi bu iki be­ yitle bir şeyleri murat ediyor olsa gerek, dedim. N itekim iki gün geçmişti ki Mekke'ye gittiğini duydum. Arkasından Velid, Abdullah b. Ömer'e haber gönd ererek: "Yezid'e biat et," dedi. İbn Ömer: " İ nsanlar biat ederse b iat edeceğim," dedi. B i r adam ona: "N e d e n biat etmiyorsun? Yok­ sa insanlar ihtilaf etsin ve birbirleriyle savaşarak birbirlerini yok etsinler. Sonra da bitap düşünce �bdullah b. Ömer'e yö ­ nelin. Zira ondan başkası yok, desinler mi?" dedi. Abdullah : "Birbirleriyle savaşmalarını, ihtilafa düşmelerini, birbirlerini öldürmelerini istemiyorum. İ nsanlar biat etse ve benden baş­ ka biat etmeyen kalmazsa o zaman biat edeceğim;' dedi. Bu­ nun üzerine ondan vazgeçtiler. Zira ondan korkmuyorlardı. Ravi dedi: İ b nü'z-Zübeyr, M ekke'ye vardı. B u sırada Mek- [343] ke Valisi Amr b. Said idi. Abdullah, M ekke'ye girince: "Ben bir mülteciyim," dedi. Onlarla birlikte namaz kılmaz ve onlarla ifazada bulunmazdı. Adamlarıyla bir kenarda durur, daha sonra o nlarla birlikte ifazada bulunur ve onlara namaz kıldı­ rırdı. H ü s eyin, M e kke'ye yaklaşınca şöyle dedi: " Oradan korku için de ve etraft gözetleyerek pktı ve Rabbim ben i zalim ler gü­ ruh u n da n kurta r. "75 Mekke'ye girince d e şöyle dedi: "Medyen 'e doğru yön eldiğinde umarım Rabbim beni doğru yola iletir."76 ***

Amr b. Said Medine Valisi Velid'in Medine Valiliğinden Azli ve Yerine Amr b. Said'in Atanması Bu yılda Yezid, Velid'i M edine valiliğinden azletti. Onu ra­ mazan ayında azletti ve yeri ne Amr b . Said el-Eşdak'ı atadı. B u yıl ı n ramazan ayında Said b . el-As Medine'ye geldi. Vakıdi d e d i: M uaviye'nin ölüm haberi M e d ine'ye ulaştığı ve 75 76

Kasas, 2 8 / 2 1 . Kasas, 2 8 / 2 2 .

Tarihu 't-Taberi

360

Yezid için Velid'e b iat edildiği zaman İbn Ömer Medine'de değildi. İ bnü'z-Zübeyr ve Hüseyin, Yezid'e biat etmeye davet edildiler. Ancak biat etm ekten kaçındılar ve bir gece vaktin­ de M e kke'ye gitmek üzere, M edine'den ayrıldılar. M ekke'den dönüş yolunda İbn Abbas ve İbn Ömer onlarla karşılaştılar. " O nlara geride neler var?" diye sordular. Onlar: "Muaviye'nin ölümü ve Yezld'e biat," dediler. İ b n Ömer onlara: "Allah'tan sa­ kının ve M ü s lümanların birliğini bozmayın," dedi. İbn Ömer ise M e d i ne'ye vardıktan sonra b i rkaç gün vilayetlerden biat haberlerinin gelmes ini bekledi. Haber gelince Velid b. Utbe'ye biatini sundu. İbn Abbas da biat etti. ***

B u yılda Amr b. Said, Amr b. ez-Zübeyr'i kardeşi Abdullah b. ez-Zübeyr'e karşı savaşmak üzere onun üzerine gönderdi. Buna dair rivayetler: M uhammed b. Ömer şöyle anlattı : Amr b. Said b. el-As el-Eşdak, 6 0 yılının Ramazan ayında M e d ine'ye geldi. M edi­ neliler onun yanına gittiler. Karşılarında yaşı ilerlemiş ve ağzı laf yapan bir kişiyle karşılaştılar. [344]

M uhammed b. Amr dedi: H işam b. Said bize Şeybe b. Nassah'tan naklen şöyl e dediğini anl attı : Elçiler biat ko nusunda Yezid ile İ b nü'z-Zübeyr arasında mekik dokuyorlardı. Yezid yemin ederek, boynunda bir tasma olduğu halde geti ril­ med ikçe biatini kabul etmeyeceğin i söyledi. Haris b. Halid el- M ahzfiml namaz kıldırmakla görevliyd i . İbnü'z-Zübeyr onu bu görevden menetti . Bunun üzerine Yezid, Amr b. Said'e ya­ zarak İbnü'z-Zübeyr üzerine asker göndermesini istedi. Amr b. Said M edine valisi olunca emniyet kuvvetlerinin başına Amr b. ez-Zübeyr'i getirmişti. Zira onunla Abdullah arasında­ ki husumeti biliyordu. Amr, Medinelilerden bir grubu şiddetl i bir şekilde dövdürdü. M uhammed b. Ömer dedi: Şürahbll b. Ebl Avn bana baba­ sından naklen şöyle dediğini anlattı : Amr, İbnü'z-Zübeyr'e sempati duyan herkesi darp etti. Bunlar arasında M ünzir b.

Tdrih u 't-Taberf

361

ez-Zübeyr, oğlu M uhammed b. el-Münzir, Abdurrahman b. Es­ ved b. Abd i Yagüs, Osman b. Abdullah b . H akim b. H izam, Hu­ beyb b. Abdullah b . ez-Zübeyr ve M uhammed b . Ammar b. Ya­ sir vardı . B unlardan kimisine kırk, kimisine elli, ki misine alt­ mış kırbaç vurdu. Abdurrah man b. Osman ve Abdurrahman b. Amr b. Sehl bir grupla birlikte Amr'ın baskısından Mekke'ye kaçtılar. Amr b. Said, Amr b. ez-Zübeyr'e : "Senin kardeşinin üzeri ne kimi gönderelim," dedi. Amr: "Onun üzerine benden daha çok onu kırıp dökecek kimse gönderemezsin," dedi. Bu­ nun üzerine d ivana onlarcası görevlendirildi. M edineli meva­ lilerinden çok sayıda kişi çıktı. Onunla birlikte yedi yüz kişi­ nin başında Ü n eys b. Amr el-Eslemi d e çıktı. Amr onu öncü olarak gönderdi. Kendisi de Curf'ta kam p kurdu. Bunun üzeri­ ne M e rvan b. e l - H akem, Amr b. Said'e giderek ona: "M ekke'ye saldı rma, Allah'tan sakın, Beyt'in h ü rmetini çiğneme! Abdul­ lah b. ez-Zübeyr' den vazgeçin. Zira yaşı ilerlemiş bir insan­ dır. İ natçı bir adamdır ve 60 küsur yaşlarındadır. Vallahi onu öldürmezseniz o ölecektir," dedi. Amr b . ez-Zübeyr: "Vallahi kim ilerinin burnunu sürterek Kabe'nin içinde de olsa onunla savaşacağız ve ona saldıracağız," dedi. M e rvan : "Vallahi bu du­ rum bana dokunuyor," dedi. Üneys b. Amr el-Eslemi, Zituva'ya kadar gitti ve orada konakladı. Amr b. ez-Zübeyr de Ebtah'ta ko nakladı. Amr b. ez-Zübeyr kardeşine haber göndererek: "Müminlerin E miri 'nin yeminine sadık kalarak görülmeyecek şekilde b oynuna gümüşten bir kolye tak. İ nsanlar birbirlerini vurmasın. H ü rm eti olan bir beldedesin," dedi. Abdullah o n a : "M escid-i Haram'da seninle buluşuruz," dedi. İb nü'z-Zübeyr, Abdullah b. Safvan el-Cümahi'yi Zituva (345] tarafından Üneys b. Amr üzerine gönderdi. M e kke etrafında konaklayan bazı insanlar da Abdullah b . Safvan'a katılarak Üneys b . Amr ile savaştılar ve Üneys çok kötü hezimete uğra­ yarak adamları etrafından dağıldı. B u n u n üzerine Alkame'nin evine sığındı. U beyde b. ez-Zübeyr ona geldi ve onu himaye­ sine aldı. Akabinde İbnü'z-Zübeyr'e giderek: "Onu himayeme aldım;' dedi. İ bnü'z-Zübeyr: "Onu insanların hukukuna karşı mı ko ruyorsun? Bu doğru değil," dedi.

362

Tdrih u 't-Taberf

M uhammed b. Ömer dedi: Bu rivayeti M uhammed b. Ubeyd b. Umeyr'e anlattım. O şöyle dedi : Amr b. Dinar bana şöyle an­ lattı: Yezid b. Muaviye, Amr b. Said'e: "Amr b. ez-Zübeyr'i bir ordunun başına getir ve onu İbnü'z-Zübeyr'in üzerine gönder. Üneys b. Amr'ı da onunla birlikte gönder," diye yazdı. Amr b. ez-Zübeyr yola çıktı ve Safa yanındaki evinde konakladı. Üneys b. Amr da Zituva'da konakladı. Amr b. ez-Zübeyr insanlara na­ maz kıldırıyordu. Abdullah b. ez-Zübeyr de ona uyuyordu. Ay­ rılınca da parmaklarını parmaklarına geçiri rdi. Kureyş'ten Amr b. ez-Zübeyr'in yanına gelmeyen kalmamıştı. Ancak Abdullah b. Safvan oturdu. Bunun üzerine Amr b. ez-Zübeyr: "Neden Ab­ dullah b. Safvan'ı görmüyorum? Vallahi onun üzerine gitsem Beni Cümah ve ona iltihak eden diğerlerinin az olduğunu anla­ yacaktır," dedi. Bu sözü Abdullah b . Safvan'a ulaşınca onu tah­ rik etti ve Abdullah b. ez-Zübeyr'e : "Görüyorum ki kardeşinin mevcudiyetinden memnunsun;· dedi. Abdullah ona: "Ey Ebu Safva n ! Ben mi onun mevcudiyetinden memnunum? Vallahi ona karşı zerrelerden bile yardım alabilirsem alacağım;• dedi. İbn Safvan: "Ben Üneys b. Amr'ın hakkından gelebilirim. Sen de kardeşinin hakkından gel," dedi. İbnü'z-Zübeyr: "Tamam;· dedi. Abdullah b. Safvan Zituva'da bulunan Üneys b. Amr ve maiye­ tindekiler üzerine gitti. M ekkelilerden çok sayıda adam ve on­ lara destek çıkanlarla birlikte Üneys ile karşılaştı. Abdullah b. Safvan, Üneys b. Amr'ı ve maiyetindekileri hezimete uğrattı, ka­ çanları öldürdüler, yaralılarına saldırdılar. M us'ab b. Abdurrah­ man, Amr'a gitti ve adamları dağıldı. Kendisi de Amr b. ez-Zü­ beyr'e sığınarak canını kurtardı. Ubeyde b. ez-Zübeyr, Amr'a: "Gel ben seni himaye edeceğim;· dedi. Abdullah b. ez-Zübeyr gelince ona: ''Amr'ı himayeme aldım. Benim için ona aman ver," dedi. Ancak Abdullah ona aman vermekten imtina etti. Medi­ ne' de dövdüğü bütün insanlar mukabilinde onu dövdü ve Arim Hapishanesine attı. [346]

Vakıdi dedi: Amr b. ez-Zübeyr hakkındaki rivayetleri bize naklettiler. H epsini kayda geçirdim. Halid b . İ lyas bana Ebu Bekir b . Abdullah b . Ebü'l-Cehm'den şöyle dediğini anlattı : Amr b . Said 6 0 yılının Zilkade ayında

Tdrih u 't-Taberl

363

Medine'ye vali olarak gelince emniyet kuvvetlerinin başına Amr b. ez-Zübeyr'i getirdi. Ona şöyle d e d i : " M üminlerin Emiri İbnü'z-Zübeyr'i n b iatini ancak boynunda tasma olduğu halde kabul edeceği n e dair yemin etti. B u sebeple Müminlerin Emi­ ri'nin yeminine sadık kalsın. Bunun için de altın veya gümüş­ ten ince bir tasm ayı boynuna takacağım. Üzerine de bir aba giysin ki sesi d uyulsa bile görünmesin." Şu beyitleri de okudu: Onu al, bu aziz biri için bir tuzak değildir. Ey A m ir! İnsa n lar sana tuzak kurdular. Komşulardan senin için söz söyleyen yoktur.

Muhammed d e d i : Riyalı b. Müslim bana babasından nak­ len şöyle dediğini anlattı : Amr b. Said, Abdullah b. ez-Zübeyr üzeri ne asker gönderince Ebu Şüreyh ona: M ekke'ye saldır­ ma. Zira Resulullah'ın (sav.) şöyle dediğini işittim : «Allah bana yaln ızca bir gü nün bir saatinde muharebe izni verdi. Ondan " sonra da dokunul mazlık vasfı geri döndü.» Ancak Amr dinlemek istemedi ve " Ey ihtiyar! M ekke'nin h ü rmetini senden daha iyi biliriz," dedi. Amr, Amr b. ez-Zübeyr komutasında bir ordu gön d erd i . Ü n eys b. Amr el-Eslemi ve M uhammed b. Ab­ dullah b. e l - H aris b. H işam da onun maiyetin d e bulunuyorlar­ dı. İ ki b i n civarındaydılar. M ekkeliler onlara karşı savaştılar. Ün eys b. Amr ve Kalemmes'in kölesi M uhacir'in de araları nda bulund uğu çok sayıda kişi öldürüldü. Amr'ın o rdusu hezime­ te uğradı. Ubeyde b. ez-Zübeyr geldi ve kard eşi Amr'a : "Sen benim zimmetimdesin. Ben seni himaye edeceğim," dedi ve onu Abdullah'a götürdü. H uzuruna çıkınca ona: " Ey Habi s ! Bu yüzünd eki kan da neyin nesi?" dedi. Amr şu beyitle karşılık verd i : Yaraları m ızdan akan kan geride kalanlar için değil ayaklarımız üzerine akmaktadır.

Abdullah, Amr'ı hapsetti ve Ubeyde'nin taahhüdünü naza­ rıitibara almadı. Ona: "Sana Allah'ı n hükümlerini çiğneyen bu fasık kişiyi himaye et dedim mi?" dedi. Arkasından M ü nzir ve oğlu hariç kırbaçladığı kişiler için ona kısas uyguladı. Münzir ve oğlu kısas istemediler. Amr kırbaçların tesiri altında ha- (347] yatın ı kaybetti. Ravi ded i : Arim Hapishanesi adını Zeyd Ari m

364

Tarih u 't-Taberf

adında bir kölenin isminden almıştır. İbnü'z-Zübeyr kardeşi Amr'ı b uraya hapsetti. Vakıdl dedi: Abdullah b. Yahya bize babasından naklen ş öyle anlattı : Üneys b. Amr'ın emrinde iki bin asker vardı. ***

B u yılda Kufeliler M ekke'de b u l u n a n H üseyin'e (as.) elçiler göndererek Kufe'ye gelmesi için davet ettiler. Bunun üzerine amcasının oğlu M üslim b. Akil b . Ehi Talib'i onlara gönderdi. ***

Hüseyin Kôfe'ye Davet Ediliyor Kôfelilerin Hüseyin'e (as.) Mektup Yazarak Onu Davet Etmeleri ve Müslim b. Akil'in Durumu Zekeriyya b. Yahya ed-Darlr bana Ahmed b. Cenab el-Massisi -Ebu Velid künyesiyle bilinir-, Halid b. Yezid b. Esed b. Abdullah el- Kasrı ve Ammar e d - D ühnl'den şöyle dediğini anlattı : Ebu Ca'fer'e: " H üseyin'in öldürülmesini kendim gör­ müşüm gibi bana anlat," dedim. Ebu Ca'fer şöyle anlattı : M ua­ viye öldüğünde M edine Valisi Velld b . Utbe b. Ebl Süfyan' dı. Velid, H ü s eyin'e haber gönd ererek biat etmesini istedi. H üse­ yin ona: "Bana mühlet ver ve sühulet göster," dedi. Velid ona mühlet verdi. Bunun üzerine H ü s eyin Mekke'ye gitti. Bunun üzerine Kllfeliler ve elçileri ona gelerek: "Ümid imizi sana bağ­ lad ık. Hatta cuma namazını valiyl e kılmıyoruz. Bize gel," dedi­ ler. Kufe valisi Nu'man b. Beşir e l - E nsarl'ydi. Ravi dedi : Hüse­ yin amcasının oğlu M üslim b. Akil' e haber göndererek şöyle d e d i : " Kllfe'ye git ve bana yazılanları araştı r. Eğer ciddiys eler onlara gidelim.'' Müslim yola çıktı ve M edine'ye ulaştı. Bura­ dan iki reh ber aldı. Onu çöl güzergahından götürdüler. Ancak susuz kal dılar ve rehberlerden biri hayatı nı kaybetti . Müslim, H ü s eyin'e yazarak b u gö revden kendisini affetmesini istedi. Hüseyin ona: "Kufe'ye git," dedi. M üslim yola devam ederek Kllfe'ye gitti . Burada Kfifeliler­ den İ bn Avsece adında bir adamın misafi ri oldu. Ku feliler ge­ [348) lişinden haberdar olunca ona gid i p biat ettiler. On iki bin kişi

Tiirih u 't-Taberf

365

biat etti. Bunun üzerine Yezid b. M u aviye'yi seven bir adam Nu'man b. B eşir'e yöneldi ve şöyle dedi : "Sen ya zayıfsın ya da bile bile zayıf davranıyo rsun. Memlekette bozgunculuk yapılı­ yor." N u'man ona: '�llah'ın yolunda olup da zayıf ol mak, güçlü olup da Allah'a isyan içinde olmaktan bana daha sevimlidir. Allah' ı n örttüğü bir sırrı ben açığa vuracak değilim," dedi. Adam N u'man'ın sözlerini mektupla Yezld'e bildirdi. Yezid, Sercun adındaki kölesini çağırdı -ona danışırdı- durumu ha­ ber verdi. Serc un: "Muaviye hayatta olsaydı sözünü dinleye­ cek m iydin?" d iye sordu. Yezid : " Evet," dedi. S ercun: "O zaman beni dinle. Kufe için Ubeydullah b. Ziyad'dan başkası olmaz. Kufe'nin başına onu getir," dedi. Aslında Yezid, Ubeydullah'a kızgındı ve onu Basra valiliğinden azletmek istiyordu. Ancak bu durum karşısında ona yazarak hoşnutluğunu bildirdi ve Basra ile birlikte Kufe'yi de ona bağladığını bildirdi. Ayrıca ona M üslim b. Akil' i yakalayıp öldürmesini emretti. Ravi d e d i : Ubeydullah Basralıların ileri gelenleriyle Ku­ fe'ye gitti. Yüzünü kapatmıştı. Kufe meclislerinden hangisinin önünden geçse selam verirdi. Kü feliler de onu Hüseyin b . Ali (as.) sanarak: '�leyke's-selam ey Resulullah'ın kızının oğlu ! " diyorlardı. Doğruca Emirlik Ko nağına gitti. Kö lesini çağı rdı ve ona üç bin d i rhem vererek dedi ki : " Kfifelilerin b iat ettiği ada­ m ı sor, ona H umuslu olduğunu ve biat için geldiğini söyleyip bu parayı ona destek olarak ver." Adam yu muşak ve nazik b ir üslupla davrandı. O na b iat işleriyl e ilgilenen yaşlı bir Kfifeli­ yi işaret ettiler. Onunla buluştu ve arzusunu söyledi. Adam ona: " B u l uşmamıza bir açıdan sevindim bir açıdan da endi­ şeye kapıl dım. Sevinmem Allah'ın seni hidayete erdirmesidir. Endişem ise b i z i m işlerin henüz rayı na oturmamış olmasın­ dandır," dedi. Akabinde adam onu M üslim'in yanına götürd ü . O n a biat etti v e pa rayı verd ikten sonra Ubeydullah' ın yanına d ö n ü p durumu haber verd i. U b eydullah, Kfife'ye gelince Müslim bulunduğu evi değişti­ rip H ani b. U rve el-M uriidi' nin evin e geçti. M üslim, Hüseyi n b. Ali 'ye (as.) mektup yazarak Kfi felilerden on iki b i n kişinin biat ettiğini b i l d ird i ve gel mesini söyledi. U b eydullah ise Kfife'nin

Tiirilıu 't-Taberf

366

i l e ri gele n l erine: "Bana gelenler arasında neden Hani b. Ur­ ve'yi görmüyorum?" dedi. Muhammed b . el- Eş'as kavm inden [349] bazı adamlarla ona gitti. Evin i n kapısında duruyo rd u. Ona: " E mir senden bahsetti ve ona gitme kte geç kaldığını s öyle­ di, o n a git," dediler. Onu beklediler, onlarla birlikte bindi ve U b eydullah'ın yanına gitti . Ubeydullah'ın yanında Kadı Şüreyh oturuyordu . Ubeydullah onu görünce Kadı Şüreyh'e : ''Ayakla­ rıyla ö l ü m e geldi," dedi. Hani selam verince Ubeydullah ona: " Ey H ani! M üslim nerede?" dedi. H ani: " B ilmiyo rum," dedi. B u n u n üzerine Ubeydullah parayı götüren kölesini çağırdı. Adam geli n ce Hani şaşakaldı ve "Allah, emirin iyiliğini versin. Vallahi o n u evime davet etmedim. O geldi ve kendini evime attı," d e d i . Ubeydullah: "Onu bana getir," dedi. Hani: "Vallahi ayaklarım ı n dibinde de olsa adım atmam," dedi. Ubeydullah : " O n u bana yaklaştırın," dedi. H a ni yanına götürüldü. Bunun üzeri n e U b eydullah onun kaşına vurup onu yaraladı. Hani bir koru m anı n kılıcını kapmak için davrandıysa da onu iterek en­ gel oldular. Ubeydullah ona: ''Allah kan ı n ı akıtmayı helal kıldı," dedi. H a ni konağın yanında hapsedildi. ***

Ebu Ca'fe r'den başkası şöyl e d e d i : H ani b. Urve'yi Ziyad'a götüren Amr b. Haccac ez-Zübeydi'ydi. B u ko nudaki rivayet: Amr b . Ali bize Ebu Kuteybe, Yu nus b. Ehi İshak ve Ayzar b. H u reys'ten naklen Umare b. U kb e b. Ebi Muayt'ın şöyle dediğini anlattı : Kendisi İbn Ziyad'ın meclisinde oturmuş ve şöyle ko nuşmuş: "Bugün birkaç yabani eşeği kovaladım ve onlardan bir tanesini ele geçirerek b oğazladım." Amr b. Hac­ cac ez-Zübeydi ona: "Senin boğazladığın eşek şaşkın bir eşek­ tir," dedi. Adam: "B undan daha şaşırtıcı bir fıkrayı anlatayım mı? Kafir bir adam Resulullah'a (sav.) götürülmüş. Resulullah (sav.) onun boynunun vurulması n ı emretmiş. Adam : ' Ey Mu­ hammed ! Ç ocukların akıbeti n e olacak?' demiş. Resulullah : 'Ateş ! Sen çocuklardansın ve sen ateşte olacaksın,' demiş." Bu­ nun üzerin e İ bn Ziyad güldü.

Türihu 't-Taberf

367

***

Şimdi söz Ammar ed-Dühni'nin rivayetin e döndü. Onlar böyleyken haber M ezhic kabilesine ulaştı. Bunun üzerine ko- [350) nağın kapısı önünde toplandılar. Ubeydullah gürültüyü du­ yunca : "Ne oluyor?" diye sordu. " M ezhic toplandı," dediler. Ubeydullah, Şüreyh'e : "Çık onlara : 'Onu sadece soruşturmak için hapsetti ! ' d iye söyle," dedi. Ubeydullah, Ş üreyh'in ne söy­ leyeceğini öğrenmek için bir kölesini de Şüreyh'in peşine taktı. Şüreyh, H a ni'nin yanından geçerken H a ni o n a : " Ey Şüreyh ! Allah'tan kork, beni öldürecek," dedi. Ancak Ş üreyh konağın kapısında durdu ve topluluğa : "Endişe edilecek bir durum yoktur. E mir sadece soruşturmak için onu hapsetti," dedi. İ n ­ sanlar: "Şüreyh d oğru söyledi, a d a m için e n d i ş e edilecek b i r şey yoktur," dediler. B u n u n üzerine insanlar dağıldılar. Haber Müslim b. Akil' e ulaşı nca şiarını haykırdı . B u n u n üzerine KO.­ felilerden d ö rt bin kişi etrafında toplandılar. M üslim, insanları savaş vaz iyetin e sokarak öncülerini, sağ ve sol kanatlarını düzene soktuktan sonra kendisi de merkezde yerini alarak Ubeydullah'ın üzerine gitti. Ubeydullah da Kfife'nin ileri ge­ lenlerini konakta toplamıştı. Müslim maiyeti n deki insanlarla konağın kapısına kadar gidince Ubeydullah'ın yanı ndaki aşiret liderleri insanlara seslenerek onları vazgeçirmeye çalıştılar. M üslim'in adamları peyderpey ve gizlice dağıl maya baş­ ladılar. Akşama doğru yanında yalnızca beş yüz kişi kalmıştı. Karanlık çökünce de M üslim yalnız kal mıştı. M üslim yalnız kaldığını görünce sokaklar arasında nereye gideceğin i şaşırdı ve bir kapının önüne gitti. B i r kadın kapıya çıktı. M üslim ona:· "Su ver," dedi. Kadın ona su verdi ve içeri girdi. Bir müddet bekledikten sonra tekrar çıktı, kadın onun kapının önünde olduğunu gördü. Ona: " Ey Allah'ın kulu, bu­ rada oturuşun bana garip geldi. Kalkar mısın?" dedi. O : "Ben Müslim b . Akil'im, evinde kalacak yerim var mı?" dedi. Kadı n : "Evet, i ç e r i gir;' dedi. Kadının oğlu, M uhammed b. el-Eş'as'ın kölesiydi . Oğlan ondan haberdar olunca M uhammed'e gide­ rek ona haber verdi. M uhammed de gidip U beydullah'a duru­ mu bildi rd i. U beydullah, emniyet şefi Amr b . H u reys el-Mah-

368

Tarih u 't-Taberf

zumi'yi, yanında Abdurrahman b. M uhammed b. el-Eş'as olduğu halde M üslim'in üzerin e gönderdi. Ev kuşatıh ncaya kadar M üslim olup bitenlerden haberi yoktu. Müslim duru­ m u fark edi nce evden çıktı ve kılıcıyla onlarla savaştı. Ancak Abdurrahman ona aman verince elini eline verdi ve Abdur­ rahman onu Ubeydullah'a götürüp teslim etti. Ubeydullah'ın emriyle konağın damına çıkarıldı ve boynu vuruldu. Sonra da cesedi konağın damından insanların önüne atıldı. H ani de Künase m evkiine götürülerek o rada a sı l d ı . Ş a ir bu konuda şu b eyitleri dile getird i : Ham m, ölüm hakkında bir fikrin yoksa cesetleri çarşıda sergile­ nen Hô.nf'nin ve Müslim 'in cesetlerine bak! [351 ]

İmamın başına gelenler onların da başına geldi. Onlar yolları yol­ cularının dilinde dolaşan hikayelere kon u oldular. Mezhic bir kan davası sebebiyle onu aradığı halde Esmô. emniyet içinde beygirlere mi binmektedir.

Ebu M ihnef'e gelince: O, M ü s l i m b. Akil'in hikayesi ve Ku­ fe'ye i ntikali ve öldürülmesi hakkında Ammar ed-Dihni'nin Ebu Ca'fer'den naklettiği ve yukarıda zikrettiğimiz rivayetten daha d oyurucu ve daha müke mmel bir rivayet nakletmiştir. H işam b. M uhammed'den naklen Ebu M ihnef, Abdurrahman b . Cündeb, Hüseyin'in zevcesi Ribab bint İ mruülkays el-Kel­ biyye'nin kölesi Ukbe b. Sim'an'dan - H üseyi n'in kölesiydi­ naklen şöyle dedi: M edine'den ayrıldık ve ana yolu takip et­ tik. Ev halkı ona: "Sen de İbnü'z-Zübeyr gibi ana yoldan sapıp tal i yoldan gitsen, senin peşine düşseler bile sana yetişmez­ ler," dediler. Hüseyi n : "Hayır, vallahi bu yoldan ayrılmayaca­ ğım. N i h ayetinde Allah dilediği n i gerçekleştirecektir," dedi. U kbe dedi: Yolda Ab dullah b. M uti' ile karşılaştık. Hüseyin'e: " Kurban olayım, nereye gideceksin?" dedi. H üseyi n : "Şimdilik M e kke'ye gidiyorum. Ondan sonrası için istiharede bulunarak Rabbimin rızasını arayacağım," dedi. Adam: '/\.ilah seni hayra yöneltsin. Canımız sana feda olsun. M e kke'ye gittikten sonra sakın Kufe'ye yaklaşma. Zira orası uğursuz bir kenttir. Baban orada öldürüldü. Kardeşin orada yalnız bırakıldı ve suikasta uğrayarak az kalsın hayatını kaybediyordu. Sakın Harem'den

Tiirih u 't-Taberi

3 69

ayrılma. Sen Arapların efendisisin. Vallahi H i cazlılar hiç kim­ seyi sana denk tutmazlar. İ nsanlar her taraftan sana yönele­ cekler. Amcam, dayım sana feda olsu n ! Harem'i bırakıp bir yere gitme. Vallahi helak olursan senden s o n ra köleleştirile­ ceğiz," dedi. Hüseyin M e kke'ye ulaştı ve burada konakladı. M ekkeliler ve M ekke'de bulunan umre ziyaretçileri onu z iyaret ettiler. İb­ nü'z-Zübeyr de Kabe'den ayrılmıyordu. Gün b oyunca burada namaz kılıyor ve Kabe'yi tavaf ediyordu. H ü s eyin'e uğrayanlar arasında o da vardı. Bazen iki gün arayla bazen de gün aşırı ona uğruyordu . İbnü'z-Zübeyr için en çok istiskal edilecek kişi olmasına rağmen ona fikrini açıklamaktan i mtina etmiyordu. Zira H üseyin M e kke'de olduğu sürece H i cazlıların kendisine biat etmeyeceği ni, ona uymayacaklarını, H ü s eyin'in onların gözünde kendisinden daha büyük olduğunu ve insanların ita­ atine aday olduğunu biliyordu. Diğer yandan Muaviye'nin ölüm haberi Kufe'ye ulaşınca Iraklılar Yezid aleyhinde konuşmaya başladılar ve "Hüseyin ve İbnü'z-Zübeyr biatten imtina edere k M e kke'ye intikal etti­ ler," dediler. Bunun üzerine Nu'man b . B eşir' i n valilik yaptığı Kllfeliler H ü s eyin'e yazarak onu davet ettiler Ebu Mihnef d e d i : Haccac b. Ali bana M uhammed b . Bişr [352] el- H emdani'den naklen şöyle dediğini anlattı : Şia olarak Sü­ leyman b. Surad'ın evi nde toplandık. M u aviye'nin ölümünden söz ettik ve bundan dolayı Allah'a hamdettik. Süleyman b. Surad bize: " M u aviye öldü. Hüseyi n d e onlara biat etmemek için direndi ve M ekke'ye gitti. Sizler onun ve babasının şia­ sısınız. Eğer gerçekten ona yardım edecek ve düşmanlarına karşı mücadele edecekseniz ona yazın. Yok, eğer korkudan ve başarısızlıktan çekiniyo rsanız adamı kan dırmayın," dedi. Onlar: " H ayır düşmanlarıyla savaşacak ve kendimizi onun için feda edeceğiz," dediler. Süleyman: " O zaman ona yazın," dedi. Şöyle yazdılar: Bismillahi rrahmanirrahim. Hüseyin b . Ali'ye Süleyman b. Surad, M üseyyeb b. Necbe, Rifaa b . Şeddad, H abib b. M üza-

370

Tdrih u 't-Taberl

hir ve şiası olan Müslüman ve mü mi n KOfelilerden ! Selamün aleyk. Seninle O'ndan başka ilah bulunmayan Allah'a hamde­ deriz. Azgın ve inatçı düşmanını helak eden Allah'a hamdol­ sun. O bu ümmete musallat oldu, teh ditle ve zorla mukad de­ ratı na hakim oldu, feyini gasbetti ve O'nun rızası dışında ona hakim oldu; hayı rlı insanları öldürdü ve şirret olan insanları koruyup kolladı; Allah'ın malını azgınlar ve zenginler arasın­ da dolaşan bir servete dönüştürdü. Semud uzak olduğu gibi o da uzak olsun ! Bizim başımızda gerçek imam yoktur. Gel, belki senin sayende Allah bizi hak yolunda birleştirir. N u'man b . Beşir Valilik Konağında duruyor. Cumada ve bayramlarda onunla buluşmuyoruz. Senin geleceğini haber alsak Allah'ın izniyle o n u kovacak ve Şam'a gön dereceğiz. Selam ve Allah'ın rah meti senin üzerinde olsun. Ravi ded i : Ardından mektubu Abdullah b. Sebu' el- H em­ dani ve Abdullah b. Val ile gönderdik ve ivedi olarak götü rme­ lerini söyledik. İ ki posta yola çıktılar ve süratle intikal ederek 20 Ramazan'da M ekke'ye ulaştılar. İ ki gün bekledikten sonra Kays b. M üshir es-Saydavi ve Abdurrahman b. Abdullah b. el­ Ked n el-Erhabi ve Umare b. Ubeyd es-SelOli'yi Hüseyin'e gön­ derdik. Ü ç y üz el li üç sayfa mektup götürdüler. Kim i sayfalar bir kişiye, kimi iki kişiye kimi d e ü ç kişiye aitti. [353)

Arkasından iki gün daha bekledikten sonra elçi olarak H ü ­ seyin'e H a ni b. Hani es-Sebü'yi b i r mektupla gönderdik: Bismillahirrahmanirrahim. H üseyin b. Ali'ye. Şiasından olan mümin ve M üslümanlardan. B uyur gel. İnsanlar seni bekliyor. Senden başka bir tercihleri yoktur. Acele, acel e ! Esenlikler diliyorum. Şebes b. Rib'i, Haccar b. Ebcer, Yezid b. el-H aris b. Yezid b. Rüveym, Azre b. Kays, Amr b. H a ccac ez-Zübeydi ve Muham­ med b . U m eyr et-Temimi şöyle yazdılar: Çevre yeşerdi, mey­ veler olgunlaştı ve yeşil yeryüzünü kapladı. Dilersen hazır b e kleyen askerlerinin başına geç. Sana selam olsun. Elçiler H üseyin'in yanında buluşuyo rlardı. Mektupları oku­ du ve insanların durumunu elçilere soruyordu. Sonra mektup

Tii rih u 't-Taberf

371

yazdı v e mektubu ona son gelen elçiler H a ni b. Hani es-Sebil ve Said b. Abdullah el-Hanefi'yle gönderd i : Bismillahirrah manirrahim. Hüseyin b . Ali'den mümin ve Müslümanlara ! H ani ve Said bana mektubunuzu getirdiler. İkili bana son gelen elçileri nizdi. Bütün anlattıklarınızı ve he­ pinizin sözlerin i anladım. " İ mamımız yok. B elki Allah senin sayende bizi hak ve hidayet üzere birleştirir," d iyorsunuz. Size amcamın oğlunu, kardeşimi ve ev halkımdan güvendiğim in­ sanı gönderdim. Ona sizin durumunuzu ve görüşünüzü bana yazmasını emrettim. Eğer bana yazdıkları, sizin çoğunluğu­ nuz, fazilet ve akıl ehli insanlarınız elçilerinizin getirdikleriyle ve mektuplarınızda okuduğum ifadelerinizle mutabık olursa inşallah yakında size geleceğim. Ö m rü m h akkı için İ mam an­ cak kitap ile amel eden, adaleti esas alan, hakkı gözeten ve kendini Allah'a bağlayandır. Selamla. Ebu M ihnef d e d i : Ebu M uharik er-Rasibi ş öyle anlattı : Şi­ adan bazı adamlar, Basra'da Abdülkays'tan M ariye bint Sa'd -ya da M ü nkız- adı nda bir kadının evinde günl erce toplan­ dılar. Kadın Şiiliği benimsemişti ve evi onlar için bir uğrak ve sohbet yeriydi . İ b n Ziyad, H üseyin'in gelmekte olduğunu ha­ ber almıştı. Bunun üzeri ne Hasra' daki amili n e yazarak yollara gözetleyi ciler koymasını ve ko ntrol altına almasını isted i. Ravi d ed i : Abdülkays'tan Yezid b . N übeyt çıkmaya karar [354) verd i. Onun on oğlu vardı. Onlara : "Sizden kim benimle çı­ kacak?" dedi. Onlardan Abdullah ve Ubeydullah adındaki iki oğlunu yanına aldı. Adı geçen kadının evinde arkadaşları na: "Ben çıkmaya karar verdim ve çıkacağım," dedi. Onlar: "Se­ nin için İbn Ziyad'ın adamlarından endişe ed iyoruz," dediler. Ada m : "Vallahi ikisinin ayakları yollarla b i rleşse beni takip edenlerin takibi bana hafif gelir," dedi. Ravi dedi : Adam yola çıktı ve süratle yol alarak Ebtah'ta Hüseyin' i n (as.) yanına vardı. O n u n gelişi H üseyin'e haber verilince onunla buluşmak için çıktı. Adam da Hüseyin' in ikamet yerine geldi. Ona: "Senin i kamet yerine gitti," dediler. Bunun üzerine adam Hüseyin'i n arkas ından gitti . Hüseyin

372

Tiirih u 't-Taberf

onu göremeyince ikamet yerinde oturdu ve onu beklemeye başladı. Basrah adam geldi ve H üs eyin'i ikamet yerinde otur­ makta olduğunu görünce şöyle d e d i : "Allah 'm lütfu ve rahme­ tiyle sevinsin ler. " 77 Ardından selam vererek yanına oturdu. Ona geliş amacını haber verdi . H ü s eyin ona hayır duasında bulundu. Adam H üseyin'le birlikte hareket etti ve lrak'a gel­ dil er. Onunla birlikte savaştı ve i ki oğluyla beraber Hüseyin'le b i rlikte öldürüldüler. Yola çıkmadan önce M üslim b. Akil'i ça­ ğırdı; Kays b. M üshir es-Saydavi, Umare b. Ubeyd es-Selfili ve Abdurrahman b. Abdullah b. e l - Kedn el-Erhabi'yi maiyetine vererek o nları l rak'a gönderdi. O n a Allah'tan sakınmasını ve görevin i gizlilik içinde yaparak sühuletle hareket etmesini emretti. İ nsanları birlik ve itti fak halinde görürse bunu acilen kendisine bildirmesini istedi. M üslim yola çıktı ve Medine'ye geçti. Burada Resulullah'ın (sav.) mescidinde namaz kıldı ve akrabalarından dilediği ki mselere veda etti. Ayrıca iki yol rehberi tuttu. Bunlar yol­ dan saptılar ve yolu şaşırdılar. Çok susadılar. İki rehber: "Suya çıkan yol budur," dediler. Az kalsın susuzluktan öleceklerdi. Bunun üzerine Müslim, Batn H u b eyt Boğazı'nda Hüseyin'e bir mektup yazıp Kays b. Müshir es-Saydavi'yle gönderdi. M edine'den iki yol rehberiyl e yola çıktık. Ancak yoldan saptılar ve yolumuzu kaybetti k. Ş i dd etl i bir susuzluğa maruz kaldık. Her iki rehber de öldü. Biz de yo lumuza devam ettik ve suya ulaştık. Ancak ölmemize ra mak kalmıştı. Su, Batn Hu­ beyt Boğazı diye bilinen bir yerdedir. B u yolda bir uğursuzluk sezd i m ! Uygun görürsen beni bu görevd en affet ve başkas ını gönder. Selamla. [355]

H üseyin ona şöyle yazd ı : Korkarım ki seni gö nderdiği m gö revden istifa mektubunu yazman b i r korku halinden başka bir şey değildir. Sana verdiğim görevi ye rine geti rmek için yo­ luna devam et. Selamla. M üslim mektubu kendisine o kuyana: "Kendim için bir ko rku içinde değilim," diyerek yoluna devam etti . Ardından 77

Yunus, 1 0/58.

Tii rih u 't-Taberf

373

Tay'a ait bir suya uğradı. Burada onlara mi safi r oldu ve aka­ binde yoluna d evam etti . Derken bir adamın av hayvanlarına ok atmakta olduğunu gördü. Ona yaklaşınca bir erkek ceylan vurup onu öldürdüğünü gördü. M üsli m : " İ nşallah düşman­ larımız öldürülecek," dedi. Arkasından yoluna d evam etti ve KO.fe'ye ulaştı. Burada el-M uhtar b. Ebi Ub eyd' i n evi nde kaldı. Halen bu ev M üslim b. el-M üseyyeb' i n evi olarak bilinmekte­ dir. Şia ona gid i p gelmeye başladılar. B i r araya geldiklerinde onlara H üseyin'in mektubunu okuyunca ağlamaya başladılar. Bunun üzerin e Abis b. Ebi Şebib eş-Şakiri kalktı ve Allah'a hamdüsenada bulunduktan sonra şöyl e d e d i : Ben sana insan­ lardan bahsetmeyeceğim. Zira onların içindekileri bilemem. Seni onlarla kan d ı rmayacağım. Vallahi ben sana kendimi nasıl hazırladığımı anlatayım. Vallahi davetinize i cabet edeceğim, sizinle b i rlikte düş manınıza karşı savaşacağım ve Allah'a ka­ vuşun caya kadar kılıcımla sizi savunacağım. Bunun karşılığı olarak da Allah' ı n indindekinden başkasını istemiyorum. Sonra H abib b. M uzahir el-Fak'asi kalttı ve şöyle dedi : Al­ lah'ın rahmeti senin üzerinde olsun. İ çindekileri veciz bir şe­ kilde ifade etti n . O ' ndan başka ilah bulunmayan Allah'a yemin ederim ki bende bu adamla aynı görüşteyim. Arkasından Hanefi de aynı şeyi tekrarladı. Haccac b . Ali, Muhammed b. B i ş r'e: "Sen orada konuştun mu?" dedi. Mu­ hammed : "Allah'ın arkadaşlarımı muzafferiyetle aziz kılma­ sını arzu ediyordum. Ancak öldürülmek iste m iyordum, yalan söylemekten de nefret ediyordum," dedi. Şiiler gidip gelince yeri b i linmiş oldu. Haber N u'man b. Beşir' e ulaştı. Ebu M i h n e f dedi: Nümeyr b . Va'le bana Ebu Veddak'ten naklen şöyle anlattı : Nu 'man b. Beşir minbere çıktı ve b ize hi­ tap etti. Allah'a hamdüsenada bulundu ktan sonra şöyle dedi: "Ey Allah' ı n kulları ! Allah'tan sakının. Fitne ve tefrikaya koş­ mayı n. Zira fitne ve tefrikada erkekler öldürülür, kan akıtılır [356] ve mallar gasb e d i l i r." O hilm ve ibadet ehliydi ve afiyeti se­ verdi . O şöyl e dedi: Bana savaş açmayan a savaş açmam. Bana

374

Türih u 't-Taberf

saldırmayana saldırmam. Sizinle d övüşmem, size sataşmam, kimseyi töhmetle, zan ve iftirayla sorumlu tutmam. Ancak, bana karşı mukavemet ederseniz, biatinizi bozar ve imamı­ nıza karşı hareket ederseniz, O'ndan başka ilah bulunmayan Allah'a yemin ederim ki sizden bana yardım eden olmasa da kabzasını tutabildiğim sürece kılıcımla size vuracağı m. Dile­ ğim o d ur ki hakkı bilenleriniz batıla yenik düşenlerden fazla olsun. B e ni Üm eyye'nin müttefiki Abdullah b. Müslim b. Said el-Hadra mi kalktı ve ona şöyle d e d i : "Gördüklerini ancak zu­ lü m ıslah edebilir. Senin bu tavrın ve düşmanına karşı tutu­ mun m üstaz'afların tavrıdır." N u ' m a n : ''Allah'a asi olmak pa­ hasına güçlü olmaktansa m üstaz'af olup Allah'a itaat etmeyi tercih ederi m;· dedi ve minberden i ndi. Abdullah b. Müslim çıkar çıkmaz Yezid b. Muaviye'ye şöyle yazdı : " M üslim b. Akil, KUfe'ye geldi ve şia H üseyin b. Al i adı­ na ona biat ettiler. Senin KO.fe'ye i htiyacın varsa orada senin emrini yerine getirecek ve düşmanına karşı davrandığın gibi davranacak güçlü bir adam gönder. N u'man b. Beşir zayıf bir adamdır ya da zafiyet içinde görünmektedir." Böylece bu şa­ hıs Yezid'e [valiyi şikayet etmek için] ilk yazan oldu. Arkasından Umare b. Ukbe ona benzer şekilde yazdı. Ar­ dından Ömer b. Sa'd b. Ehi Vakkas da aynı şekilde yazdı. H işam dedi: Avane şöyle anlattı: M ektuplar iki gün arayla peş peşe Yezid'e ulaşınca Yezid, M u aviye'nin kölesi Sercun'u yanına çağırdı ve ona: "Görüşün nedir? Hüseyin KO.fe'ye doğ­ ru yönelmiştir. Müslim b. Akil d e KO.fe'de Hüseyin için biat al­ maktadır. Bana gelen bilgilere göre N u'man b. Beşir zayıftır ve kötü ko nuşmaktadır," dedi ve gelen mektupları ona okuttu. Ona: "Görüşün nedir? KO.fe'ye kim i tayin edeyim?" dedi. Yezid, Ubeydullah b. Ziyad'dan rahatsızdı. Sercu n : "Muaviye diriltil­ se onun görüşüne itibar eder m i sin?" dedi. Yezid : "Evet," dedi. B unun üzerine Sercun, Muaviye'nin Ubeydullah'ın KUfe val i ­ l i ğ i kararını çıkarıp gösterdi v e " İşte M u aviye'nin görüşü. O ölmeden önce bu yazının icrası n ı emretmişti," dedi. Bunun

Tdrih u 't-Taberf

375

üzerine Yezid onun görüşünü kabul etti ve iki şehri Ubeydul­ lah'a bağladı ve Kufe valiliği kararını da ona gönderdi. Yezid -maiyetinde bulunan- Müslim b . Amr el- Bahili'yi ça- (357] ğırdı ve onu, U beydullah'm atama ahdiyle Basra'ya gönderdi. Ayrıca ona U b eydullah'a yazdığı mektubu da verdi. Mektu­ bunda şöyle d iyordu : KUfelilerde n b e n i m şiam bana yazarak İbn Akil'in Kufe'de bulunduğunu ve M üslümanların gücünü bölmek için toplantılar yaptığını bildirdiler. M e ktubumu oku­ duktan sonra Kufe'ye git ve İbn Akil'i b o ncuk arar gibi arayıp bul ve onu bağla, sonra öldür ya da o n u o radan sür. Selamla. M üslim b. Amr yola çıktı ve Basra'da Ubeydullah'm yanma vardı. Bunun üzerine Ubeydullah e rtesi gün Kufe'ye gitmek için hazırlık yap ılmasını emretti. Hüseyin Basralılara da bir mektup yazmıştı. H işam dedi : Ebu M i h n e f, Sak'ab b. Züheyr, Ebu Osman e n - N ehdi'den nak­ len şöyle dediğini anlattı : Hüseyin, Süleyman adı ndaki köle­ leri vasıtasıyla Basra'daki Ahmas kabilelerinin liderlerine ve eşrafa bir mektup gönderdi. Malik b. M i s ma' el-B ekri, Ahnef b. Kays, M ünzir b. Carud, M es'ud b. Amr, Kays b. el-Heysem ve Amr b. Ubeydullah b. Ma'mer'e yazdı ve mektubun bir nüsha­ sını Basra eşrafına gönderdi. Mektup şöyledir: Allah, Muham­ med'i (sav.) kullarına üstün kıldı, onu p eyga mberlik göreviy­ le onurlandırdı ve risaleti için seçti . Ardından da onu yanına aldı. O kullarına nasihat etti ve ona vahyedileni tebliğ etti. Biz onun d ostları, vasileri, mirasçıları ve insanlar içinde onun makamını temsil etmeyi en çok hak edenlerdik. Ancak kavmi­ miz bu hakkı eli mizden aldı. Biz yine d e ayrılığı istemeyerek buna rıza gösterdik ve afiyeti tercih ettik. Oysa biz bu görevi üstlenenlerden daha çok hak ettiğimizi biliyoruz. Ancak onlar güzel ve yararlı işler yaparak yönetimlerinde hakkı esas aldı­ lar. Allah onl ara rahmet etsin, bize ve onlara mağfiret buyur­ sun. Elçimi bu mektupla size gönderdim. Sizi Allah'ın kitabına ve Peygamber'in (sav.) sünnetine davet ediyorum. Zira sünnet öldürülmüş ve b id'at ihya edilmiştir. B e n i m sözümü dinler ve emrime uyarsanız size doğru yolu göstereceğim. Allah'm se­ lam ve rah meti üzerinizde olsun.

376

[358]

Tıirih u 't-Taberf

Eşraftan kim bu mektubu okuduysa onu gizledi. Ancak M ü nzir b . Can1d, mektubun U b eydullah tarafından bir desiseyle gönderilmiş olabileceğin i iddia ederek Ubeydul­ lah'ın Kufe'ye gideceği günden ö nceki akşam vakti elçiyi ona [Ziyad'a] götürdü ve mektubu o n a okuttu. Ziyad elçinin boy­ nunu vurdurdu. Sonra Basra minberi n e çıktı. Allah'a hamdü­ senada bulunduktan sonra şöyle d e d i : Vallahi zor bana sökmez, gürültü beni korkutmaz. Bana düşmanlık edenleri şiddetle cezalandırırım. Benimle sava­ şan için zehirim. Hasmıma insaflı davranırım. Ey Basralılar! M ü m i nlerin E miri bana Kufe valiliğini tevdi etti. Yarın sabah oraya intikal edeceğim. Halefim olarak Osman b. Ziyad b. Ehi Süfyan'ı başınıza getirdim. Sakın mu h alefet etmeyin ve yalan haber yaymaya tevessül etmeyi n . O'ndan başka ilah bulunma­ yan Allah'a yemin ederim ki sizden bir kimsenin muhalefet ettiğini duyarsam onu öldüreceği m gibi onun büyüğünü de velisini de öldüreceğim, beni dinleyen e kadar yakını uzaktan sorumlu tutacağım. Ta ki içinizde muhalif ve bölücü kalmasın. Ben Ziyad'ın oğluyum. Çakıl taşlarına basanlar aras ından ben ona benzerim. N e dayı ne de amca oğlu benzerliği beni kendi­ ne benzetemedi. Daha sonra Ubeydullah Basra' dan çıktı ve yerine kardeşi Osman b. Ziyad'ı bıraktı . Sonra Kufe'ye vardı. Müslim b. Amr el-Bahili, · Şerik b. el-A'ver el-Harisi ve maiyetiyle aile efradı ona refakat ediyordu. Başında siyah bir sarık olduğu halde, yüzünü kapatarak KU fe'ye girdi. İ nsanlar Hüseyin'in geleceği­ ni haber aldıklarından onu bekliyo rlardı. Ubeydullah geli nce gelenin Hüseyin olduğunu sandılar. Bir topluluğun yanından geçerke n insanlar onu: " M erhaba ey Resulullah'ın evladı ! Ge­ l i ş i n hayırlı olsun," diyerek selamlıyordu. H üseyin'e (as.) olan bu alakaları onu üzmüştü. İ nsanlar çok iltifat edince Müslim b. Amr: "Geride durun, bu emir Ub eydullah b. Ziyad' dır;" dedi. B i neğinin sırtında ve maiyetinde o n küsur adam olduğu halde şehre girmişti. Val ilik Konağına girince insanlar gelenin Ubey­ dullah olduğunu anladılar ve çok üzüldüler. Ubeydullah da onların Hüseyin'e gösterdikleri alakadan dolayı çok üzüldü.

Tarih u 't-Taberi

377

"Bunları görd üğümden farklı bir halde görmeyecek miyim?" dedi. Hişam d e d i : Ebu M ihnef şöyle anlattı : M ualla b. Küleyb bana Ebu Veddak'ten naklen şöyle dediğini anlattı : İbn Ziyad konağa geçince " Namaz toplayıcıdır," şiarıyla çağrı yapıldı. Bunun üzeri ne insanlar toplandı. İ b n Ziyad çıktı ve Allah'a hamdüsenada bulund uktan sonra şöyle d e d i : " M üminlerin Emiri -Allah iyiliğini versin- beni vilayetinize ve bölgenize vali tayin etti. Bana mazlumunuza insaflı davranmamı, mah­ rumunuza hakkını vermemi, dinleyen ve itaat edeninize ih­ sanda bulunmamı, asinize ve şüphelinize d e sert davranmamı emretti. Ben onun hakkınızdaki emrine uyacak ve ahdini [359] yerine getireceğim. Ben sizden iyilik ehli olanlar için hayırlı baba gib iyim. Ancak emrime muhalefet edene kılıcım ve kır­ bacımla muamele edeceğim. Öyl eyse hayatınızı koruyun. Asıl olan tehdit değil icraattı r." Sonra minberden indi. İb n Ziyad kabile reislerine ve insanlara sert muamelede bulundu. O nlara : " Bana aranızdaki yabancıları, Müminlerin Emiri'nin içinizdeki muarızlarını, H an1riye mensuplarını ve görüşleri muhalefet ve bölücülük olanları yazın. Bunları ya­ zıp bize bildirenler masumdur. Kim de bize yazmazsa kab ile­ sinden hiç ki msenin bize muhalefet etm eyeceğini, bize isyan etmeyeceklerini taahhüt etsin. Kim bunu yapmazsa zimmeti­ miz ondan beridir, onun kanını akıtmak ve malını almak bize helaldir. H angi kabile başkanı, kabilesinde M üminlerin Emi­ ri'ne hasım olanı bilip de onu bize bildirmezse evi nin kapısın­ da asılacak ve o kab ile atadan mahrum b ı rakılacak ve Uman ez-Zare'de bir yere sürülecekti r," dedi. Isa b. Yezid el- Kinani ise Ömer b. Şebbe ve H arun b. Müs­ lim'den naklen Ali b. Salih'in şöyl e dediğini anlattı : Yezid'in mektubu Ubeydullah b. Ziyad'ın eline geçi nce aralarında Ab­ dullah b. e l - H aris b. N evfel ve Ali'nin şiasından Şerik b. el­ A'ver' i n d e bulunduğu beş yüz kişiyi seçerek (Kufe'ye hare­ ket etti ) . Şerik yolda yo rgun düşen ilk kişiydi . Rivayete göre maiyetinde bir grup olduğu halde yorgun düştü. Arkasından

3 78

Tı'irih u 't-Taberi

Abdullah b. el- Haris bir grupla b i rl i kte yorgun düştüler. Onlar, U b eydullah' ı n onlar için 111 o la vermesini, b öylece Hüseyin'in daha önce KO.fe'ye ulaşmasını ümit ediyorlardı. Ancak Ubey­ dullah yolda kalan hiç kimseye iltifat etmeyip yoluna devam etti. Kadisiye'ye varınca kölesi M ih ran da yorgunluktan düştü. U b eydullah ona: "Ey Mihra n ! B u halde Valilik Konağını görün­ ceye kadar dayanabilirsen sana yüz bin vereceğim," dedi. Mih­ ran : " H ayır; vallahi gücüm yetmez," dedi. Ubeydullah indi ve Yemen işi mukatta elbiseler çıkardı, başına Yemen işi bir sarık sararak bir kenarını yüzüne saldı. Sonra katırına bindi. Daha sonra indi ve yayan olarak tek başına yürüdü. İ nsanların otur­ ma mekanlarının yakınından geçerken insanlar onun Hüse­ yin olduğundan şüphe etmeyerek: " M e rhaba ey Resulullah'ın evladı ! " d iye selamlıyorlardı. Ancak o, o nlarla konuşmuyordu. İ nsanlar evlerinden çıkıp onu izliyorlardı. Nu'man b. Beşir durumdan haberdar olunca has adamlarıyla içeriye kapandı. Ubeydullah yanına varınca H üseyin olduğundan şüphe etmi­ yordu. İ nsanlar da onunla birlikteydi ve tam bir hengame var­ dı. Nu'man onunla konuştu ve o n a : 'i\.llah için benden uzak [360] dur. Ben emaneti sana teslim edecek değilim. Seni öldürmek gibi bir maksadım da yoktur," dedi. Ancak Ubeydullah ona ce­ vap vermiyordu. Sonra yaklaştı ve başka bir adam da iki adam arasından sarktı ve onunla konuşmaya başladı. "Aç kapıyı, açamaz olas ı n ! Senin gecen uzadı," dedi. Arkasında duran bir adam b u sözleri duyunca insanlara döndü ve onlara: " Ey in­ sanlar! O'ndan başka ilah bulunmayan Allah'a yemin ederim ki bu şahıs İbn M ercane'dir," dedi. Onlar: " H ayır, Hüseyin'dir," dediler. N u 'man ona kapıyı açtı . İ b n Ziyad içeri girdi ve kapıyı insanların yüzüne kapattılar. İ nsanlar dağıldı. Sabah olunca minbere çıktı ve şöyle dedi: " Ey insanlar! Ben anladım ki H ü ­ seyin'in düşmanları H üseyin'in geleceğin i v e memlekete m u ­ sallat olacağını haber alınca b e n i m l e hareket ederek bana ita­ atin i izhar ettiler. Vallahi dün çıkanların ızdan hiçbir kimseyi tanımadım." Sonra minberden indi. İ b n Ziyad'a, M üslim b . Akil' i n ondan bir gece önce geldi­ ği ve KO.fe'de olduğu haber verildi. İbn Ziyad, Beni Temim' in

Tarih u 't-Taberi

379

bir kölesini çağırarak ona para verdi. Ona: "Bu işte bir rol icra et ve onlara para ver. Hani ve Müslim' e git, onu ziyaret et," dedi. Köle, H a ni' nin yanma gitti ve şia olduğunu ve yanında para olduğunu ifade etti. Şerik b. el-A'ver'e gitti ve hasta oldu­ ğunu iddia ederek Hani'ye : "Müslim'e s öyle bana gelsin. Zira İbn Ziyad bana geçmiş olsun ziyaretinde bulunacak," dedi. Müslim gelince Şerik ona: "Sana i mkan versem Ubeydullah'a kılıçla vuracak mısın?" dedi. Müsli m : " Evet, vallahi vuraca­ ğım," dedi. U beydullah, Şerik'e Hani' n i n evi n d e geçmiş olsun ziyaretinde bulundu. Şerik, Müslim'e: " B ana su içirin dediği­ mi duyarsan hemen çık ve Ubeydullah'a bir darbe indir," de­ mişti. Ubeydullah, Şerik'in yatağı üzeri n d e oturdu. M ihran ise yanı başında durdu. Şerik: "Bana su verin," dedi. Bir cariye bir bardak s uyla çıktı. Ancak Müslim'i görünce çekildi. Şerik: "Yine bana su verin," dedi. Arkasından üçüncü kez : "Bana su verin, hayatıma da mal olsa bana su verin," dedi. M ihran tu­ zağın farkına vardı ve Ubeydullah'a göz kırptı. Bunun üzerine Ubeydullah yeri nden fırladı. Şerik: " Ey E mir! Vasiyetimi senin huzurunda yapmak istiyorum," dedi. Ubeydullah: "Sana döne­ ceğim," dedi. M ih ran art arda Ubeydullah'ı uyarıp duruyordu. Ona: "Vallahi seni öldürmek istedi," dedi. Ub eydullah: "Şerik'e değer verme m ve Hani'nin evinde olmasına ve babamın ona iyiliği dokunmasına rağmen bu nasıl olur?" dedi. Ubeydullah dönünce Esma b. H arice ve M uhammed b. el- Eş'as'a: "Hani'yi bana getirin," dedi. O nlar: ·�man vermedikçe gelmez," dediler. Ubeydullah: "Onun amanla ne alakası var? B i r suç mu işledi? Gidin, gelmezse ona aman verin," dedi. İ kili, H ani'ye gittiler ve onu davet ettiler. Hani: "Beni ele geçirirse öldürecek," dedi. Ancak ikili ısrar ederek onu götürdüler. Ub eydullah cuma hutbesini okuyordu. Hani mescitte oturdu. Saçını taramış ve [36 1 1 iki örgü yapmıştı. Ubeydullah namazı kıldırdıktan sonra: " Ey Hani ! " dedi. H a ni arkasından gitti. Ub eydullah : " Ey Hani! Bil­ mez misin ki babam bu diyara geldiği zaman, baban ve Hucr hariç bütün şiayı bertaraf etti. H ucr' un akıbeti n i de bilirsin. Ayrıca o senin h ukukunu da gözetmi ş ve Kufe Valisi'ne: 'Be­ nim sana hacetim, Hani'ye iyi bakmandır,' d iye yazmıştır;' dedi. H a ni: "Doğrudur," dedi. Ubeydullah: " İyiliğimin karşılı-

380

Tiirih u 't-Taberf

ğı beni öldürmek için evinde bir adamı saklaman mı oldu?" dedi. H a ni: "Yapmadım;· dedi. Bunun üzerine Ubeydullah gö nderdiği Temimli casusu getirtti. H a ni onu görünce kendi­ lerini ihbar edenin o olduğunu anladı. H ani: "Ey Emir ! Sana verilen b ilgi doğrudur. Bana olan iyiliğini zayi etmeyeceğim. Sen ve yakınların eminsiniz. Diled iğin yere gidebilirsin;' dedi. Ubeydullah bu sırada başını ö n e doğru eğdi. M ihran da elinde b ir değnek olduğu halde yan ı başında duruyordu. " B u ne zillet! Çulcu bir kul, emir olarak s a n a a m a n veriyor!" Mih­ ran'a: " Onu al," dedi. M ihran değneği b ı raktı ve Hani'nin iki örgüsünden tuttu ve yüzünü yukarıya kaldırdı. Ubeydullah değneği aldı, onunla Hani'nin yüzüne vurdu. Değneğin ucun­ daki demir çıkıp duvara sapland ı . Ub eydullah yüzüne vur­ maya devam ederek burnunu kırdı ve alnını yardı. İnsanlar çığlığı duydu. Mezhic kabilesi olaydan haberdar olunca gel­ diler ve evin etrafını kuşattılar. Ub eydullah, Hani'nin başka bir eve nakledilmesini emretti. M ezhicliler bağırıp çağırmaya devam ettiler. Bunun üzerine Ubeydullah, Mihran'a emir vere­ rek Kadı Şüreyh'i getirmesini istedi. M i h ran çı ktı ve Şüreyh'i içeriye aldı. Korumalar da onunla b i rlikte girdiler. Hani: " Ey Şüreyh ! Bana nasıl davranıldığını görüyorsun," dedi. Şüreyh : "Görüyorum ki hayattasın," dedi. H a ni: " Evet, halimi görüyor­ sun ve buna rağmen yaşıyoru m ! Kavmime söyle buradan ay­ rılırlarsa beni öldürecek," dedi. Şüreyh, Ubeydullah' ın yanına gitti. ''Adamın hayatta olduğunu gördüm, Ancak kötü darp izi ve yaraları vardı," dedi. Ubeydullah : "Vali'nin reayasını ceza­ landırmasını uygun görmüyor musun? Çık bu insanlara bir şeyler s öyle," dedi ve bir adamına da onunla birlikte çıkma­ sını söyledi. Şüreyh onlara: "Bu ne ahmakça bir tavır! Adam halen yaşıyor. Onun valisidir, onu öldürmeyecek bir şekilde dövm ü ş! Gidin, kendinizi ve adamınızı kötü bir akıbete maruz bırakmayın." B unun üzerine insanlar ayrıldılar.78 H işam, Ebu M ihnef ve M ualla b . Kül eyb'den naklen Ebu Veddak'in şöyle dediğini zikretti : Ş e rik b . el-A'ver, Hani b. Urve 78

Vali, Kadı Ş üreyh gibi bir kişiyi zulüm ve azgınlığına alet ediyor. Maalesef kadı da buna itiraz etmiyor (çev.).

Tdrih u 't-Taberf

381

el- M u radi'nin misafiri oldu. Şerik ş iadandı ve Sıffin Savaşına Ammar'la birl i kte katıldı. Müslim b. Akil, Ubeydullah'ın Kı1fe'ye gelişini ve söylediği [362] sözleriyle kabile reislerini ve insanları nasıl tehdit ettiğini haber aldı. B u n u n üzerine yeri bilindiği için M uhtar'ın evinden ayrılarak, H ani b . Urve el-M uradi'nin evin e gitti. Hani onu gö­ rünce memnun olmadı ve şöyle dedi: Allah senden razı olsun, bana ağır bir yük yükledin. Evime girmeseydin, bana güven­ meseyd i n sana evimden çık demeyi arzu e derdim. Ne var ki senin hakkını ve aman talebini geri çevirmek bana zül geliyor. Benim gibi b i r kişi ancak cehalet eseri olarak senin gibi birini reddedebilir. G i rebilirsin. H a ni onu evi ne aldı. Şia da Hani b . U rve'nin evine gidip ge­ lerek onu ziyaret ediyorlardı. İbn Ziyad, M a'kıl adındaki köle­ sini çağırdı ve ona üç bin dirhem para vererek: "Git, Müslim b. Akil'i bul, onun adamları hakkında bize bilgi al ve bu üç bin dirhemi onlara ver ve onlara: "Düşmanınıza karşı savaşınızda size destek olsun," diye veriyorum de. Onlara onlardan oldu­ ğunu s öyle. Parayı onlara verirsen sana güvenecekler, ken­ dilerine ait hiçbir bilgiyi senden saklamayacaklar. Sabah ve akşam onlara uğra," dedi. Köle bu emri yerine getirdi. Önce büyük mescide gitti. Beni Sa'd b. Sa'lebe'den M üslim b. Av­ sece el-Esedi'yle buluştu. İ nsanların kendi aralarında: "Bu adam Hüseyin için biat alıyor," diye ko nuştuklarını duydu. Köle oturdu ve namazını bitirmesini bekledi. Namazını biti­ rince ona: " Ey Allah'ın kulu! Ben Şamlılardanım ve Zülkela" ın kölesiyi m . Allah Ehl-i beytin ve onları sevenlerin sevgisiyle bana ihsanda bulundu. Duydum ki onlardan bir zat Kı1fe'ye gelmiş ve Resulul lah'ın (sav.) kızının evladı için biat almak­ tadır. O n u nla buluşmayı arzu ediyordum. Ancak beni onunla buluşturacak ve yerini bilen bir kim s e bulamadım. Biraz önce mescitte otururken M üslümanlardan bir grubun senin için 'Bu adam Ehl-i b eyt hakkında malumat sahibidir,' dediklerini işittim. Sana gel dim ki bu malı teslim alasın ve kendisine biat etmem için beni bu zatla görüştüresin. D i lersen de onunla buluşmadan önce biatimi sen al," dedi. Adam: " Benimle gö-

382

Tlirihu 't-Taberl

rüştüğün için Allah'a hamdet. Zira sevdiğine nail olacaksın ve Allah seninle Peygamber'inin Ehl-i b eytine yardım edecektir. Bu azgın ı n satveti sebebiyle bu dava henüz gelişmeden beni tanıman beni üzmüştür.'' O radan ayrılmadan adamın biatini aldı ve sadakat göstere[363) ceğin e, bu işi sır olarak saklayacağına dair ona ağır yeminler

ettirdi. Köl e ondan isteneni yaptı ve M üslim b. Avsece el-Ese­ di'yi hoşnut etti. Sonra ona: " B i rkaç gün evime gel. Ben sana görüşmek istediğin zattan izin alacağım," dedi. Köle, insanlar­ la birlikte gidip gelmeye başladı. M üs l i m b. Avsece ona izin aldı. B u arada Hani b. U rve hastalandı. Ubeydullah ona geçmiş olsun ziyaretine geldi. Umare b. U b eyd es-Seluli, M üslim b. Akil' e : "Cemaatimiz ve planımız b u azgını öldürmekte karar­ lıdır. Allah sana fırsat verdi, onu öldür," dedi. Hani: " Evimde öldürülmesini arzu etmiyorum," dedi. İbn Ziyad çıktı. Bir haf­ ta geçmeden Şerik b. el-A'ver hastalandı. Şerik, İbn Ziyad ve emirler tarafından takdir edilen b i r insandı. Çok katı bir şiiy­ di. Ubeydullah ona: "Bu akşam ziya retin e geleceğim;' diye ha­ ber gönderdi. Şerik, M üslim'e: "Bu fücur ehli bu akşam bana geçmiş olsun ziyaretinde bulunacak. O oturunca çık ve onu öl­ dür, Vilayet Konağında otur. Hiç kimse sana mani olmayacak. Hastalığımdan kurtulursam Basra'ya gidecek ve orayı senin için halledeceğim," dedi. Akşam olunca Ubeydullah, Şerik'e geçmiş olsun ziyaretine gitti. O gelmeden Müslim b. Akil bu işi gerçekleşti rmek için kalktı. Şerik ona: "O oturunca fırsatı kaçırma," demişti. Ancak Hani b. U rve kalktı ve " Evimde öldürülmesini istemiyorum," dedi ve b u işi çirkin karşılamış gibi davrandı. Akabinde Ubey­ dullah b. Ziyad geldi ve oturdu. Şerik' e ağrılarını, hastalığının ne zaman başladığını sordu. Onun s o ruları uzayınca ve Müs­ lim'in çıkmadığını görünce şöyl e dedi: "Selm a yı selamlamak için n eyi beklersin iz?

O hayatıma da mal olsa onu bana içirin.'' Şerik bu sözü iki veya üç kere tekrarladı. Bunun üzerine Ubeydullah işin ger­ çeğini kavrayamayarak: ·�caba s ayıklıyor mu?" dedi. H ani:

Tiirihu 't-Taber/

383

"Evet, sabahın köründen bu saate kadar b öyledir," dedi. Daha sonra İbn Ziyad kalkıp gitti. Müslim d e çıktı. Şerik ona: "Seni onu öldürmekten alıkoyan ne?" dedi. M ü s l i m : " İ ki şey. Birisi Hani onun evinde öldürülmesini istemiyordu. İ kincisi insan­ ların Peygamber'den (sav.) naklettikleri hadistir: « İ man gad­ darlıkla öldürmeyi engellemiştir. Mümin gaddarlık yapmaz,» dedi. H a ni şöyle dedi: "Vallahi onu öldürseydin fasık, facir, kafir ve gaddar bir kişiyi öldürmüş olurdun. Ancak onun evimde öldürülmesini hoş bulmadım." Şerik b. el-A'ver üç gün daha (364) yaşadıktan sonra öldü. İbn Ziyad onun cenaze namazını kıl­ dırdı. Ubeydullah, M üslim ve H ani'yi öldürdükten sonra ona: "Hastayken Şerik'ten duyduğun sözler, çıkıp seni öldürmesi için Müslim'i teşvik etmek için söylediği sözlerdi;' diye haber verildi. Ubeydullah şöyle dedi: "Vallahi artık I raklılardan hiç kimsenin cenaze namazını kıldı rmayacağı m. Vallahi Ziyad'ın kabri onlarda olmasaydı Şerik'in kabrini açacaktım." Diğer yandan İ bn Ziyad'ın para vererek M üslim b. Akil'e gönderdiği kölesi M a'kıl, kendisini İbn Akil ile görüştürmesi için M üslim b. Avsece'ye günlerce gidip geldi. N ihayet Şerik'in ölümünden üç gün sonra onu İbn Akil'le görüştürdü ve ona her ş eyini anlattı. İbn Akil onun biatini aldı ve Ebu Sümame es-Sfü di'ye getirdiği parayı teslim almasını e m retti. Nitekim bu zat gelen paraları ve yardımları teslim alıyor ve onlarla silah satın alıyordu. Zira bu işlerden anlıyordu ve Arap cen­ gaverlerinden olup şianın önemli şahsiyetlerindendi. Artık Ma'kıl onlara gidip geliyordu, adeta ilk giren ve son çıkandı. Onların haberlerini d inliyor ve sırlarına vakıf oluyordu. Son­ ra da bu bilgileri İbn Ziyad'ın kulağına fısıldıyordu. Ravi dedi : Hani, sabah akşam İbn Ziyad'a uğruyordu. Ancak M üslim evi­ ne gel dikten sonra gidip gelmekten imtina etti ve hasta oldu­ ğunu ima etti . Bunun üzerine İbn Ziyad yanında oturanlara : "Neden H a ni'yi görmüyorum?" dedi. Onlar: " H astadır," dedi­ ler. İbn Ziya d : " H aberim olsaydı ona geçmiş olsun, ziyaretinde bulunacaktım," dedi. Ebu Mihnef dedi: Mücalid b. Said bana şöyle dedi: Ubeydul­ lah, M uhammed b. el-Eş'as ve Esma b. H arice'yi yanına davet etti.

384

Tôrih u 't-Taberf

Ebu M ihnef dedi : Hasan b. U kbe el- M u radi bana şöyle an­ lattı : İ b n Ziyad, adı geçen iki zatla Amr b . H accac ez-Zübeydi'yi de gönderdi. Ebu M ihnef dedi : Nümeyr b . Va'le bana Ebu Veddak'ten naklen şöyle anlattı : Rav'a bint Amr b. Haccac, Hani b. Ur­ ve'nin eşiydi. Yahya b. Hani'nin annesiydi . İbn Ziyad onlara : " İ b n H ani'nin bize gelmesine engel b i r durum m u var?" dedi. [365) Onlar: 'J\llah iyiliğini vers in, bilemiyoruz. Ancak rahatsızdır," dediler. İ b n Ziyad: "Duyduğuma göre iyileşmiş ve evinin ka­ pısı önünde oturuyormuş. Onunla görüşün ve ona söyleyin : B u hususta ona düşen görevi ihmal etmesin. Onun gibi bir Arap eşrafının benim indimdeki itibarının bozulmasını iste­ mem," dedi. Bunun üzerine adı geçen zevat bir akşam vakti H ani'ye gittiler. Kapısının önünde otu ruyordu. Ona: "Emir­ le görüşmene bir engel mi var? Zira senden bahsetti, hasta olduğunu bilsem onu ziyaret ederdi m," dedi. O : "Rahatsızlık mani old u," dedi. Ona: "Her akşam kapının önünde oturduğu­ nu duymuş. Geç kaldığını söyledi. Gecikmek ve ihmal etmek sultanın tahammül etmediği ş eylerdir. Senden rica ediyoruz, bizimle gel gidelim," dediler. Bunun üzerine elbisesini istedi ve giyindi. Sonra katı rının getirilmesini i stedi ve binip gitti. Konağa yaklaşı nca olup bitenleri hissetti . Hassan b. Esma b. Hari ce'ye : "Ne dersin? Vallahi ben bu adamın durumundan ko rkuyorum," dedi. Hassan: " Ey amca! Vallahi senin için ko rk­ muyorum. Kaldı ki suçun olmadığı halde neden kendini böyle bir duruma sokuyorsun;' dedi. Rivayete göre Esma, Ubeydul­ lah'ın kendisini niçin istediğini bilmiyordu. Muhammed b. el­ Eş'as ise biliyordu. İbn Ziyad'ın yanına girdiler Hani de onlar­ la beraberdi. H ani görününce Ubeydullah: "Şaşkını ayakları geti rdi," dedi. O sırada İbn Ziyad, Ü m m ü Nafi' b i nt Umare b . U kbe ile evlenmişti. Hani, İ b n Ziyad'a yaklaşı nca ya nında otu­ ran Kadı Şüreyh'e döndü ve şu b eyti oku d u : Ben ona yakın olmak isterken o beni öldürmek ister. Kim ben im mazeretim i kabul edip de Muradf'yi kınayacak.

İlk geldiğinde İbn Ziyad ona i kramda bulunuyor ve nazik davranıyo rdu . Hani ona: "Ey E mir ! Bunlar da ne oluyor?" dedi.

Tarih u 't-Taberf

385

İbn Ziya d : " Evet, ey Hani b. Urve ! Senin evinde M üminlerin Emiri'ne ve tüm M üslümanlara karşı olup b iten tarassutlar da ne oluyor? M üslim b. Akil'i getirip evinde misafir ettin ve onun için adam ve silah tedarik ettin. Zannetti n ki bunlar giz­ li kalacak," dedi. H ani: " Bunu yapmadım. M üslim de yanımda değildir," dedi. İbn Ziyad: "Hayır, yaptın," dedi. Hani: "Hayır, yapmadım," dedi. İbn Ziyad: "Hayır, yaptın," dedi. Bu tartışma böyle uzayıp da Hani onun iddiası nı ret ve inkar edince İbn Ziyad, M a'kıl adındaki casusunu çağırdı. Casus geldi ve huzu­ runda durdu. İ b n Ziyad ona: "Bunu tanıyor musun?" dedi. O: "Evet," dedi. H ani o zaman bu kişinin onların casusu olduğunu ve haberlerini karşı tarafa bildirdiğini anladı, bir an için şaşa- [366] kaldı. Ardından kendine geldi ve ona ş öyle dedi : "Beni dinle ve sözlerim i tasdik et. Vallahi sana yalan s öylemem. O'ndan başka ilah bulunmayan Allah'a yemin ederim ki onu evi me davet etmedim, onun işleri hakkı nda bir bilgim yoktu. Onu kapımın önünde otururken gördüm. Bana m isafirim olmak istediğini söyledi. Onu geri çevirmekten utandım, içimde bir sorumluluk hissine ka pılarak evime aldım, onu misafir etti m. Sonra sana intikal eden durumlar oldu. İ stersen sana emin olacağın sana zarar vermeyeceği me dair kesin bir taahhütte buluna­ yım. İ stersen sana dönünceye kadar sana bir rehine vereyim. Ona gideyim ve evimden çıkmasını ve ne reye gitmek isterse gitsin, d iyeyim. B öylece onu zimmeti mden ve himayemden çı­ karayı m ." İbn Ziyad: "Hayır, vallahi onu bana geti rmeyi nceye kadar yan ı m dan ayrılmayacaksın," dedi. H ani: " Hayır, vallahi onu asla sana teslim etm eyeceği m. Sana misafirimi getirece­ ğim, sen de onu öldüreceksin değil mi?" dedi. İbn Ziyad: "Val­ lahi onu getireceksin," dedi. Hani: " H ayır, vallahi onu geti rme­ yeceği m," dedi. İ kisi arasındaki tartışma uzayınca Kı1fe'de ondan başka Basrah ve Şamh bulunmayan Müslim b . Amr el- Bahili, Hani'nin İbn Ziyad'a karşı ısrarını ve Müslim' i ona teslim etmekte ret­ çi tavrı nı görünce İbn Ziyad'a: 'J\llah, e mirin iyiliğini versin ! İzin ver de onunla ben ko nuşayım," dedi. H a ni'ye : "Kalk da şuraya gel konuşalı m," dedi. Hani kalktı ve İbn Ziyad'ın biraz

386

Tdrih u 't-Taberl

uzağında baş başa görüştüler. İ ki s i, İ b n Ziyad'a biraz yakın ve onun görebileceği bir şekilde görüştüler. Öyle ki seslerini yükselttiklerinde seslerini duyabiliyordu, alçalttıklarında da d uyamıyordu. Müslim ona: " Ey H ani! Allah hakkı için senden rica ediyo rum, kendini öldürüp d e kavmini ve aşireti ni bela­ ya maruz bırakma. Vallahi seni öldürülmekten sakınıyorum." O [Müslim b. Amr el" Bahili] , ( H ani'nin) aşiretinin Hani için harekete geçeceğini düşündüğü n d e n : " B u adam bu insanla­ rı n amcasının oğludur. Bu sebeple o n u öldürmez ve ona zarar vermezler. Onu onlara teslim et. Bu senin için bir ayıp ve bir kusur değildir. Kaldı ki onu sultana teslim ediyorsun," dedi. H ani: " H ayır vallahi bu benim i ç i n ayıp ve zillettir. Hayatta­ yım ve sağlıklıyım, bileğim güçlüdür, yardımcılarım çoktur ve buna rağmen komşumu ve misafirimi teslim edeceğim, öyle mi? Vallahi tek başıma da olsam ve h i ç yardımcım olmasa dahi onu teslim etmem ve ölene kadar onu savunurum;' dedi. M üslim ona ricada bulundukça H a ni: "Vallahi onu ona asla teslim etmem," diyordu. İbn Ziyad b u sözlerini duyunca : "Onu bana yaklaştırın," dedi. Hani ona yaklaştırılınca ona: "Vallahi (367) onu ya bana getirirsin ya da senin b oyn unu vuracağı m," de­ d i.79 Hani: "O zaman evinin etrafında parlayan kılıçlar çoğa­ laca k ! " dedi. İbn Ziyad: " Eyvahlar olsun sana! Beni kılıçlarla mı tehdit ed iyorsun," dedi. Hani, aşiretinin kendisini savuna­ cağını zannediyordu. İbn Ziya d : " O n u bana yaklaştırın," dedi. Onu yaklaştırınca değnekle yüzün e vurdu, burnuna, alnına ve yanaklarına vurmaya devam ederek burnunu kırdı, yanakla­ rı nın eti sakalına döküldü ve elbiseleri kana boyandı. Değnek kırılıncaya kadar vurmaya devam etti. Hani eliyle ko ruma­ lardan birinin kılıcının kabzasını tutup almaya çalıştı ancak, adam kıl ıcını elinden çekerek almasına mani oldu. Ubeydul­ lah : " Kavmi n lideri Haruri mi, ne? Kanını akıtmayı sen, yap­ tıklarınla helal kıldın. Seni öldürmek bize helal oldu. Onu alın ve ko nağın bir yerine atın ve onu b e kl eyecek bekçiler koyun," 79

İbn M ü l cem Hz. Ali'yi öldüreceğin i insanlara açıkça söylemesine rağmen b u teh ditleri Hz. Ali'ye bildirilince: "Beni öldürmeyeni öldüremem;· deyip ona dokunmamış. Oysa Ziyad ve oğlu U b eydullah, öldürmeyi her çeşit suça uygulanabilecek bir ceza olarak görmüşlerdir (çev.).

Teırih u 't-Taberf

387

dedi. H ani'ye böyle yapıldı. Esma b. H arice d e kalkarak: 'J\.da­ mı getirmemizi söyledin. Biz onu getirip huzuruna çıkarı nca yüzünü parçaladın, kanını sakalı üzerine akıttın ve onu öldü­ receğini s öyledin," dedi. Ubeydullah ona: "Sen de mi?" dedi ve emir vererek çenesi yumruklandı, şiddetle tartaklandıktan sonra hapsedildi. Muhammed b. el- Eş'as'a gelince : " E mirin söyledikleri le­ himize veya aleyhimizde olsun kabulümüzdür. Emir tedip eder," dedi. Amr b. Haccac, Hani'nin öldürüldüğüne dair bir haber duyunca M ezhiclilerle geldi ve konağı kuşattı. Maiye­ tinde kalabalık bir topluluk vardı. Ş öyle sesle n d i : "Ben Amr b. Haccac'ım. İ şte M ezhic'in cengaverleri ve ileri gelenleri. İ syan etmediler ve cemaatten ayrılmadılar. Buna rağmen adamla­ rının öldürüldüğünü haber aldılar. B u kendileri için büyük bir meseledir." Bunun üzerine Ubeydullah'a : " M ezhic kapıya dayandı," dediler. O Kadı Şüreyh'e: "Git adamlarını gör, sonra da çık onlara sağ olduğunu ve öldürülme d iğini, onu gözünle gördüğünü söyle," dedi. Ebu M i h n e f d e d i : Sak'ab b. Züheyr bana ş öyle anlattı : Ab­ durrahman b. Şü reyh dedi ki : Şüreyh' in İsmail b. Talha'ya şöy­ le dediğini işittim : Hani'nin yanına uğradım. Beni görünce: "Allah'ım ! M üslümanlara ne oldu? Aşiretim h elak mı oldu? Din ehli nerede? Şehir halkı nerede? B i rb i rlerini kaybettiler. Beni düşmanları ve düşmanlarının oğluyla baş başa bırakıyo rlar," [368] dedi. Kan ı sakalı üzerinde akıyordu. D e rken konağı n kapısı önünde gürültüyü duydu. Ben çıktım o da peşimden bana şöyle seslend i : " Ey Şüreyh ! Sanırım bu M ezhic'in ve Müslüman şiamın sesidir. O n kişi gelse beni kurtarabilir." Şüreyh : Onlara seslenmek için çıktım. Ancak yanımda İ b n Ziyad'ın yakın ko­ rumalarından H u m eyd b. Bükeyr el-Ahmeri vardı. İbn Ziyad onu benimle gönderdi. Allah'a yem i n ederim yanımda olma­ saydı insanlara H ani'nin söylediklerini iletecektim. Onlara: "Emir sizin burada toplandığınızı ve adamınız için söyledikle­ rinizi haber alınca bana emrederek adamınıza gidip onu gör­ memi istedi. Ona gittim ve onu gördüm. Sizinle görüşmemi ve size onun hayatta olduğunu, ölüm haberinin yanlış olduğunu

388

Tiirih u 't-Taberi

d uyurmamı istedi," dedim. Amr ve adamları: '�llah'a hamdol­ sun öldürülmediyse mesele yoktur," d eyip dağıldılar. Ebu M ihnef dedi : H accac b. Ali bana M uhammed b. Bişr e l -H e mdani'den naklen şöyle dediğini anlattı : Ubeydullah, H ani'yi darp edip hapse attıktan sonra insanların başkal dır­ masından korktu. Bu sebeple d e maiyetinde insanların ileri gelenleri ve korumalarıyla yakın adamları olduğu halde min­ bere çıkıp Allah'a hamdüsenada bulunduktan sonra dedi ki : Ey insanlar! Allah'a ve imamları nıza itaat edin. İhtilafa ve tef­ rikaya düşmeyin. Aks i takdirde helak olursunuz, zillete dü­ şersiniz, öldürülürsünüz, terk edilir ve mahrum edilirsiniz. Kardeşin sana gerçeği söyleyendir. Uyaran sorumluluğunu yerine getirmiştir. Ravi dedi: Arkasından minberd e n inmek üzereyken gözet­ leyiciler Temmarin tarafından geli p mescide koşarak girdiler: "İbn Akil geldi ! İbn Akil geldi ! " dediler. Bunun üzerine Ubey­ dullah süratle konağa geçti ve kapılarını kapattı. Ebu M ihnef dedi : Yusuf b. Yezid bana Ab dullah b. Ha­ zim'den naklen şöyle anlattı : Vallahi H a ni' nin durumunu öğ­ renmek için İbn Akil tarafından Valilik Konağına gönderildim. Hani darp edilip hapsedilince atı ma binip Müslim b. Akil'e ilk haberi götüren ben oldum. M u radlı bazı kadınlar: " B u ne kötü tökezlemedir! Bu ne kötü kayıptı r ! " diye feryat ediyor­ lard ı . Müslim b. Akll'e gitti m ve haberi il ettim. O bana emre­ derek, adamlarına hazırlanmaları için seslenmemi istedi. N i ­ tekim etrafı ndaki evleri adamlarıyla doldurmuş v e on sekiz bin kişi ona biat etmişlerdi. Çevresindeki evlerde dört bin kişi vardı. Bana: "Yd mansur em it! " parolasıyla seslen deyi nce "Ya mansur emit!" diyerek seslendim. Bunun üzerine Kufeli[369] ler birbirlerine seslenerek Müslim b . Akil'e geldiler. Müslim, Kinde ve Rebia'dan oluşan birliğin başına Ubeydullah b. Amr b . Aziz el-Kindi'yi görevlendird i ve ona: "Süvarilerin başında önümden git," dedi. M ezhic ve E s e d'den oluşan birliğin başı­ na M üslim b . Avs ece el-Esedi'yi getirdi ve ona: "Piyadelerin başında bulunacaksın," dedi. Temim ve H emdan'dan oluşan

Tdrih u 't-Taberf

389

birliğin başına da Ebu Sümame es-Sfödi'yi geti rd i. Medineli­ lerden müteşekkil birliğin başına da Abbas b. Ca'de'yi geti rdi. Akabinde Valilik Konağı üzerine yürüdü. İ b n Ziyad olayı ha­ ber alınca konağa çekildi ve kapıları kapattı. Ebu M ihnef dedi: Yunus b. Ebi İshak bana Abbas el-Ce­ deli' den naklen şöyle dediğini anlattı : İbn Akil ile dört bin kişi olarak çıktık. Ancak Valilik Konağına henüz varmadan bu sayı üç yüze düştü. Müslim, M u rad'dan olan adamlarıyla ilerleyerek konağı kuşattı. Bu arada insanlar bizim yanımı­ za gelip toplandılar. Vallahi kısa bir süre içinde cami ve çar­ şı dolmuştu. Bu dönüş akşama kadar sürdü. Bunun üzerine Ubeydullah sıkıntıya girdi. Onun en büyük d e rdi konağın ka­ pısını elinde tutmaktı. Onun maiyetinde otuz kadar emniyet mensubuyla eşraftan ve ehlibeytinden ve kölelerinden oluşan yirm i kadar adam ve kölelerinden bir topluluk vardı. Eşraf da İbn Ziyad'ın yanı na, Darürrumiyyin tarafı ndaki kapıdan ge­ liyo rlardı. Konakta İbn Ziyad'ın maiyetinde olanlar da onları izliyor, onlara bakıyorlar, taşlamalarına ve s övmelerine ma­ ruz kalmamak için sakınıyorlardı. Nitekim Ub eydullah'a ve babasına kötü konuşmaktan geri durmuyorlardı. Öte yandan Ubeydullah, Kesir b. Şihab b. Husayn e-lHarisi'yi çağırdı ve ona emir vererek, M ezhic'den ken disine itaat edenlerle bir­ likte Kufe'de dolaşarak insanların İ b n Akil'i terk etm eleri için çalışmalarını, o nları savaştan korkutmasını ve sultanın cezası hususunda o nları uyarmasını istedi. Aynı şekilde Muhammed b . el-Eş'as'a da emir vererek Kinde ve Hadramut'tan ona ita­ at edenl erle çıkmalarını, bir aman sancağı taşıyarak dönmek isteyenleri yanlarına çekmelerini istedi. Aynı emri Ka'ka' b. Şevr ez-Züheli, Şebes b . Rib'i et-Temimi, Haccar b. Ebcer el- İ di ve Şemir b. Zilcevşen el-Amiri'ye de verd i . Yanındaki insanla­ rın azlığından endişe ederek kabilelerin diğer ileri gelenleri ni yanında alıkoydu. Kesir b. Şihab çıktı ve insanları İbn Akil' den ayırmak için çalıştı. Ebu M ihnef dedi : Ebu Cenab e l - Kelbi bana şöyle anlattı : Kesir, Kelb'den Abdüla'la b . Yezid adında b i r adamla karşılaş- (370] tı. Adam silahını kuşanmış olarak B e ni Fityan'da İbn Akil' e

390

Tı'1rih u 't-Taberf

gitmek istiyordu. Kesir onu derdest edip İ b n Ziyad'a götürdü. Ona durumunu anlattı . Adam İ b n Ziyad'a: "Ben seni murat et­ m işti m," dedi. İbn Ziyad: " İ çinden bana böyle bir vaatte bu­ lunmuştun, öyle mi?" dedi ve emir vererek hapse atılmasını istedi. M uhammed b. el-Eş'as da çıktı ve B eni Umare tarafın­ da durdu. B urada İbn Akil 'e gitm ek üzere silahını kuşanmış Umare b. Salhab el-Ezdi'yi derdest edip İbn Ziyad'a gönderdi. İ b n Ziyad onu hapse attı. Bunun üzerine İbn Akil mescitten Abdurrahman b. Şüreyh eş-Şibami'yi M uhammed b. el-Eş'as'a gönderdi. M uhammed b. el-Eş' as gelenlerin çokluğunu görün­ ce bulund uğu yerden uzaklaşmaya başladı ve geriye çekildi. Ka'ka' b . Şevr ez-Züheli, Muhammed b. el- Eş'as'a: "İbn Akil'in etrafından, İ rar'dan dolaştım. Sen onun durduğu mekandan geride dur," dedi. Bunun üzerine M uhammed, Darürrumiyyin tarafından İ bn Ziyad'a ulaştı. Kesir b. Şihab, Muhammed ve Ka'ka' kendilerine uyanlarla birlikte Ubeydullah'ın yanında toplanınca -bunlar İbn Ziyad'ın sadık adamlarıydı- Kesir ona: 'l\.llah iyiliğini versin, konakta senin yanında eşraftan, koru­ malarından, ev halkından ve kölelerinden birçok insan va r. Bizi hasımlarına karşı çıkar;' dedi. Ancak Ubeydullah bundan kaçındı ve Şebes b. Rib'i'ye sancak vererek sahaya çıkardı. İ n ­ sanlar ise İ b n Akil tarafında dura rak tekbir getiriyor ve akşa­ ma kadar dua sesleri duyul uyo rdu. Kararlı ve sert bir duruş sergiliyo rlardı. Bunun üzerine Ubeydullah eşrafa haber gön­ dererek onları topladı. Onlara şöyle dedi: " İ nsanlara konaktan bakın ve itaate girecek olanlara ziyadesiyle ikram vaadinde bulunun, asileri de ceza ve mahrumiyetle tehdit edin. Ayrıca onları Şam' dan askerin yola çıktığını s öyleyerek korkutun." Ebu M ihnef dedi: Süleyman b. Ehi Raşid bana Abdullah b. Hazim el- Kesiri'den -Ezd kabilesinin B e ni Kesir kolundan­ dır- naklen şöyle dediğini anla ttı : Eşraf konaktan bize bak­ tı. İ l k konuşan Kesir b. Şihab'dı. Konuşmasını bitirince güneş batmak üzereydi. Şöyle dedi : " Ey insanlar! Ailelerinize dönün. Şerde acele etmeyin. Kendinizi ölümle karşı karşıya getirme­ yin. M ü minlerin Emiri'nin askerleri gelmek üzeredir. E mir Allah'a söz vererek, eğer onunla s avaşır da bu akşam ayrılıp

Tdrih u 't-Taberf

391

vazgeçmezseniz, zürriyetinizi tahsisattan mahrum bırakacak ve savaşçılarınızı karşılıksız olarak Şam d iyarındaki gazalara çıkaracak. H atta suçlunun yanında masumu, hazır olanın ya­ nında gaib olanı da sorumlu tutacak ve masiyet ehlinden hiç [371 ] kimseyi, yaptığından dolayı cezasız bırakmayacaktır." Diğer eşraf da buna benzer konuşmalar yaptı. B u nların konuşmalarını duyunca insanlar dağılmaya ve ayrılmaya başladılar. Ebu M ihnef dedi: M ücalid b. Said bana ş öyle anlattı : Ka­ dınlar gelip oğluna veya kardeşin e : "Ayrıl b u radan bu insan­ lar senin yerine de savaşır," derdi. Adamlar gelip oğluna ya da kardeşine: "Yarın Şamhlar gelecek. Savaşı ve şerri ne ede­ ceksin? B ı rak ayrıl," der ve onu götürürdü. Bu şekilde dağıldı­ lar ve parçalandılar. Akşam olduğunda [ Muslim'in] yanında, mescitte otuz kişi kalmıştı. Akşam namazı kılındığında İbn AkII'le b i rlikte yalnızca otuz kişi namaz kıld ı . Akşamladığın­ da yanında yalnız otuz kişi kaldığını görünce Kinde kabilesi­ nin kapılarına doğru gitti. Oraya varıncaya kadar yanında on kişi kal mıştı. Girdiği kapıdan çıktığındaysa yan ı nda hiç kimse kalmamıştı. Etrafına baktı ona yolu gösterecek, sığınacağı bir eve gitmesine yardımcı olacak, karşısına b i r düşman çıkar­ sa ona teselli verecek kimse yoktu. Başıboş bir şekilde Kufe sokaklarında kah sağa kah sola yönelerek nereye gideceğini bilmiyordu. N i h ayet Kinde'nin Beni Cebele muhitine vardı. Burada b i raz yürüdükten sonra Tav'a adında b i r kadının ka­ pısının önüne geldi. Kadın, Eş'as b. Kays'ın çocuğunun annesi ve cariyesiyken onu hürriyetine kavuşturdu. Sonra da Esid el-Hadrami'yle evlendi. Kadın Esid el-Hadrami'yle evliliğinde Bilal adında bir oğlu oldu. B ilal de insanlarla b i rlikte çıkmış­ tı. Annesi ayakta durmuş onu bekl iyordu. M üslim kadına se­ lam verdi . Kadı n selamını aldı. Müslim ona: " Ey kadın ! Bana su ver," dedi. Kadın içeri girip ona s u getirdi. Kadın su kabını içeri götürünce M üslim durduğu yerde oturdu. Kadın çıkınca ona: " Ey Allah'ı n kulu, Su içmedin mi?" dedi. Müslim: " Evet, içtim," dedi. Kad ı n : "O zaman ailene git," dedi. Ancak Müslim ona cevap vermedi. Kadın sözünü tekrarladıysa da M üslim sustu. Kadı n b u kez ona: "Benim h a kkımda Allah'tan sakın.

392

Ttirih u 't-Taberf

Süphanallah, ey Allah'ın kulu ailene git, Allah afiyet versin, kapımda oturmanın sana bir yararı yok ve senin için caiz de görmüyorum," dedi. Bunun üzerin e kalktı ve şöyle ded i : " Ey kad ı n ! B u şehirde ne bir evim ne de aşireti m vardır. Bir iyilik yapmak ve sevap kazanmak ister misin? B elki bugünden son­ ra sana karş ılığını vereceğim," dedi. Kadı n : " Ey Allah'ın kulu ne demek istiyorsun?" dedi. M üslim : "Ben M üslim b. Akil'im. B u kavim beni kandırdı ve bana yalan söyledi;' dedi. Kadın: "Sen M üslim misin?" d e d i . Müsli m : " Evet," dedi. Kadın: "Gire­ bilirsin," dedi ve onu evi nde bulunan müstakil bir kısma aldı ve ona yatak serdi. Ona akşam yemeğini i kram etmeyi teklif etti. Ancak yemek yemedi. Çok geçmeden kadının oğlu geldi. Oğlu, annesinin birçok kez iç e ri girip çıktığını görünce ona: [372] "Vallahi akşamdan beri senin şu eve girip çıkman beni şüphe­ lendirdi. Senin garip bir hal in var," dedi. Kadın: "Oğulcuğum boş ver," dedi. O: "Vallahi bana s öyleyeceksin," dedi. Kadın: "Oğulcuğum işine g i t ve bana bir ş ey sorma;' de di. Ancak oğlu ısrar edince kadın: "Sana anlatacağım ş eyi sakın kimseye söy­ leme," dedi ve ye min etmesini söyledi. Adam yemin edince yatağında uzandı ve sesini çıkarmadı. Rivayete gö re çocuk ba­ şıboş dolaşan avare bir kişiydi. Bazı rivayetlere göre de bazı arkadaşlarıyla içip kafayı bulan bir kimseydi . Uzun bir süre geçip de daha önce old uğu gibi İ b n Akil'in adamlarının sesini duymayınca İ bn Ziyad adamları n a : " Ko naktan bakın onlar­ dan kimseyi görecek misiniz?" dedi. Baktılar ancak kimseyi göremediler. İ bn Ziyad: "Bakın belki gölgeliklerin altındadır­ lar. O rada size pusu ku rmuş olabilirler," dedi. Bunun üzerine mescidin sahasına baktılar ve ellerind eki meş'aleleri yere doğru tutarak gölgel iklerde kimsenin olup ol madığını ko ntrol ettiler. Ancak meş'aleler bazen aydı nlatıp bazen de istedikleri gibi aydı nlatmıyo rdu. Bu nedenle kamış demetleri ortas ından iple bağlandıktan sonra oluşturulmuş kandiller tutuşturulup aşağıya, yere kadar indiriliyordu. Bu işi yakın orta, uzak ve mi nberin bulunduğu gölgelikleri kontrol etmek için yaptılar. Ancak bir şey bulamayınca İ b n Z iyad'a durumu haber ver­ diler. Bunun üzerine konaktan mescide açılan kapıyı açtı ve

Tdrih u 't-Taberi

393

konaktan mescide geçerek minbere çıktı. Adamları da onunla birlikte konaktan çıktı, onlara etrafında oturmalarını emretti . Yatsı olmak üzereydi. Amr b. Nafi"ye e m rederek: "Güvenlik güçleri, reisler ve savaşçılardan kim mescitte yatsıyı kılmazsa zimmetimiz ondan beridir," diye seslenmesini istedi. Uzun bir süre geçmemişti ki mescit insanlarla doldu. Arkasından tel ­ lalına emir vererek kamet getirdi . H usayn b. Temim ona: "İs­ tersen namazı kı ldırırsın, dilersen de başkası kıldırsın. Sen de konağa geçip o rada kılarsın. Korkarım ki düşmanların sana suikast yaparlar;· dedi. İbn Ziyad ona: " Korumalarıma emir ver, benim arkamda dursunlar, sen d e onları n başında ol. Şim­ di ko nağa geçmeyeceğim," dedi. İbn Ziyad namazı kıldırdık­ tan sonra kalktı ve bir konuşma yaptı. Allah'a hamdüsenada bulunduktan sonra şöyle dedi : "Cahil ve sefi l olan İbn Akil'in sebep olduğu ihtilaf ve ayrılığı gördünüz. O n u evinde buldu­ ğumuz kişiden Allah'ın zimmeti beridi r. Kim o n u getirirse ona diyeti ni vereceğiz. Ey Allah'ın kulları Allah'tan sakının itaat ve biatinize bağlı kalın. Kendi aleyhinize olacak b i r yola girme­ yin. Ey H usayn b. Temim ! Kufe sokaklarından birinin kapısı ses çıkarır veya bu adam çıkar da onu yakalayıp bana getir- [373] mezsen anan seni kaybetsin. Sana Kufelilerin evlerine tasallut yetkis i verdim. Sokak ağızlarına gözetleyiciler gönder. Bu adamı yakalayıp bana getirmek üzere yarın sabahtan itibaren evleri kontrol et ve aralarını gözetle." - H us ayn, İbn Ziyad'ın güvenlik güçlerinin başındaydı ve B e ni Temim'dendi- Sonra İb n Ziyad minberden indi ve ko nağa girerek Amr b. Hureys'e sancak verip onu i nsanların başına getirdi . Sabahlayı nca ma­ kamında oturdu ve insanlara huzuruna girmelerine izin verdi. Muhammed b. el- Eş'as gelince İ b n Ziyad ona: "Merhaba, ey kand ırmayan ve itham edilmeye n ! " dedi ve onu yanına oturttu. O yaşlı kadının oğlu Bilal b . E sid -annesi Müslim b. Akil'i barındırdı- sabahlayınca Abdurrahman b. M uhammed b. el-Eş'as'a giderek M üslim b. Akil'in yerini ihbar ederek an­ nesi tarafından barındırıldığını söyledi. Abd urrahman, İbn Ziyad'ın yanında bulunan babasıyla gizlice ko nuştu. İbn Ziyad ona: "Sana ne söyledi," diye sordu. Muhammed: "İbn Akil'in

394

Türih u 't-Taberf

evlerimizden birinde olduğunu haber verdi," dedi. İbn Ziyad değnekle böğrünü dürterek: "Kalk git ve onu hemen bana ge­ tir," dedi. Ebu M ihnef dedi: Kudame b . Said b . Zaide b. Kudame es-Se­ kafi bana şöyle anlattı : İbn Eş' as, İbn Akil'i getirmek için kalk­ tığında İ bn Ziyad, mescitte insanların başında vekili olarak bu­ lunan Amr b. Hureys'e haber gön dererek, İbn Eş'as'a Kays'tan altm ış veya yetmiş adam vermesini istedi. Kavminin onunla gitmesini istememesi, her kavmi n İbn Akil gibi bir adamın, yanlarında ele geçirilmesini arzu etmemesidir. Bunun üzeri­ n e Amr b. H u reys, Amr b. Ubeydullah b . Abbas'ı altmış veya yetmi ş Kaysl ıyla İbn Eş'as'ın emrine verdi. B unlar İbn Akil'in bulunduğu eve gittiler. İbn Akil atların ayak sesleriyle adam­ ların seslerini duyunca baskına maruz kaldığını anladı. Eve baskın yapılınca kılıcını eline aldı ve onlarla vuruşarak onla­ rı evden çıkardı. Onlar tekrar döndüler. Müslim yi ne onlara saldırdı ve Bükeyr b. Humran el-Ahmeri'yle karşılıklı kılıçla vuruştular. Bükeyr, kılıçla Müslim'in yüzüne vurdu ve üst du­ dağını kesti. Kılıç alt dudağı nı yararak iki kesici dişini düşür­ dü. Müslim çok şiddetli karşı bir darbeyle, kılıcını Bükeyr'in başına indirdi, ikinci vuruşu omuzla b oyun arasına indirdi ki darbe, az kalsın karın bölgesine kadar nüfuz edecekti . Hasım­ ları bu vaziyeti görünce evi n damından ona musallat olup taş [374] ve ateşle tutuşturulmuş kamış huzm eleri attılar. Bu vaziyet ka rşısında sokağa çıktı ve kılıcıyla vuruşarak onlarla savaş­ tı. Bunun üzerine Muhammed b . el- Eş'as ona yaklaştı ve ona: " Ey genç ! Senin için aman vardır. Kendine kıyma," dedi. Ancak M üslim onlarla savaşmaya devam etti ve şöyle dedi: Yemin ettim, ben ancak hür olarak ölürüm. Ölümü arzu edilmeyen bir fecaa t de olsa. Her insan mutlaka bir gün şerle karşılaşır ve sojjuk olana sıcak ve acı ola n ı karıştırır. Güneşin ışınlarına yönel ki h uzura kavuşayım. Bana yalan söylen­ mesinden veya kandırılmaktan korkarım.

Muhammed b. el-Eş'as: " H ayır sana yalan söylenmeyecek ve kandırılmayacaksın. B u insanlar amca oğullarındır. Seni öl-

Tarihu 't-Taberf

395

dürmez ve seni darp etmezler," dedi. Mü s l i m kendisine atılan taşlarla çok incinmiş ve bitap düşmüştü. S ı rtını duvara dayadı. M uhammed b . el- Eş'as ona yanaşarak: "Senin için aman var," dedi. Mü s lim : "B enim için aman var mı?" dedi. M uhammed b. el-Eş'as : " Evet," dedi. Amr b. Ubeydullah b. Abbas es-Sül emi hariç herkes ona: "Senin için aman vard ır;' dedi. Amr: "Ben bu işte yokum," dedi ve bir kenara çekildi. İbn AkII : "Bana aman vermezseniz elimi elinize vermem," dedi. Akabinde b i r katır getirildi ve ona b i ndirildi. Sonra da et­ rafında toplandılar ve kılıcını boynundan aldılar. İ şte o zaman ümidini kesti ve gözyaşları aktı : "Bu ihanetin ilk adımıdır;' dedi. Ken disine: "Ümit ederim ki sana b i r beis yoktur," dendi. Müslim : "Sadece bir ümit! Verdiğiniz aman n e rede? İnna lil­ lah i ve in na ileyh i raci'un, " dedi ve ağladı. Amr b. Ubeydullah b. Abbas ona: "Senin gibi bir dava peşinde olanın başına bu durum gelirse ağlamaz," dedi. Müslim dedi ki : "Vallahi kendim için ağlam ıyorum, göz açıp kapamak kadar b i r süre için bile olsa helak olmasını istemesem de öldürüleceğim için yakın­ mıyorum. Gelecek yakınlarım için ağl ıyorum. H üseyin ve ev halkı için ağlıyo ru m ! " dedi. Sonra M uhammed b. el-Eş'as'a dö­ nerek: " Ey Allah'ın kulu ! Vallahi bana aman verilmesinde aciz kalacağın ı düşünüyorum. Bana başka bir iyilik yapabilir mi­ sin? B i r adam göndersen de benim adıma Hüseyin'e bir haber ulaştırsa. Sanırım bugün ya da yarın gelmek üzere o ve ev halkı yola çıkacaklar. Gördüğün bu feryadım bunun içindir. Ona [375] dersin ki : ' İ b n AkII beni gönderdi. O halen bu kavmin elinde esird i r. Gelmeni istem iyo r. Zira gelirsen mutlaka öldürülecek­ sin.' Sonra ona şunu söylediğimi söyl e : 'A ilenle geri dön, Kü­ feliler seni kandırmasın. Zira babanın kavmiydiler ve baban ölmek veya öldürülmek suretiyle onlardan kurtulmayı dili­ yordu. Küfeliler sana da bana da yalan söylediler. Yalancının görüşü olmaz." İbn Eş' as: "Vallahi bu s öylediğini yapacağım ve İbn Ziyad'a da sana aman verdiği mi söyleyeceğim," dedi. Ebu M ihnef dedi: Ca'fer b. H uzeyfe et-Tal -Said b. Şeyban da rivayeti b i l mektedir- bana şöyle anlattı : M uhammed b. el­ Eş'as, B e ni M alik b. Amr b. Sümame'den İyas b . el-Asi et-Tai'yi

396

Tarih u 't-Taberf

çağırdı. İyas bir şairdi ve sık sık M uhammed b. el-Eş'as'ı ziya­ ret ederdi. Ona: " H üseyin'le buluş ve ona şu mektubu ulaş­ tır," dedi. M uhammed, İbn Akil' i n istediği ifadeleri yazdı. Mu­ hammed ona: "İ şte azığın ve levazımatın, bu da ailenin ihtiyaç d uyduğu şeyler," dedi. İyas : " N ereden binek bulacağım? Bine­ ğim zayıftır," dedi. M uhammed : " İ şte binek, bin ve git," dedi. Bunun üzerine İyas yola çıktı ve d ö rt gün sonra Zübal e'de onunla karşılaştı. İyas durumu o n a haber verip mektubu ona teslim etti. H üseyin ona: "Takdi r edilen vuku bulur. H alimizi ve ümmetimizin kötü durumunu Allah'a arz ediyoruz," dedi. Daha önce Hani b. Urve'nin evine i ntikal edip de on sekiz bin kişi ona biat edince Müslim b. Akil, H üseyin'e bir mektup yazmış ve onu Abis b. Ebi Şebib eş-Şakiri'yle göndermişti : Kı­ lavuz/lider yakınlarına yalan söylemez. Kufelilerden on sekiz bin kişi bana biat etmiştir. Mektubum sana ulaşınca acilen gel. Zira bütün insanlar senden yanadır ve Muaviye'nin akrabaları lehine bir görüşleri ve meyilleri yoktur. S elamla. M uhammed b. el-Eş'as, İbn Akil'i Valilik Konağının kapı­ sına kadar getirdi ve gi rmek için izin istedi. Ona izin verildi. M uhammed, Ubeydul lah'a İbn Akil' i n durumunu ve Bükeyr' in ona vurmasını anlattı. Ubeydullah: "Uzak olsun ! " dedi. Arka­ sından kendisinin ona aman verdiğini söyledi. Ubeydullah : "Sen ona nasıl aman veri rsin? Seni ona aman verm en için m i gönderdim? Ben se n i onu bana getirmen i ç in gö nderdi m," dedi. Bunun üzerine M uhammed sustu. İbn Akil, ko nağın ka­ pısına geti rildiğinde susamıştı. G i ri şte görüşme izni için bek­ leyen insanlar oturuyorlardı. Bunların içinde Umare b . Ukbe b. Ebi M u ayt, Amr b . H ureys, M ü s l i m b . Amr ve Kesir b . Şihab da vardı. E b u M ihnef dedi : Kudame b . Sa'd bana şöyle anlattı : M ü s (376] lim b . Akil konağın kapısına getirildiğinde kapı girişinde, için­ de soğuk su b ulunan büyük b i r testi bulunuyordu. Müsl i m : " B a n a bu testiden su verin," d e d i . M ü s l i m b . Amr o n a : "Görü­ yo r musun, bu testinin suyu n e kadar soğuktur? Vallahi bir damla b i l e su içmeyeceksin. Cehennemde sıcak su içersin,"

Tarih u 't-Taberf

397

dedi. İ b n Akil ona: "Yazıklar olsun ! Kimsin?" dedi. Müslim b . Amr: "Sen hakkı inkar ederken hakkı ikrar eden; sen imamını kandırırken imamına sadakat göste ren; sen muhalefet edip isyan ederken dinleyen ve itaat eden b i r insanın oğluyum. Ben M üslim b. Amr el-Bahili'yim," dedi. İ b n Akil : "Annen seni kaybets i n ! N e kadar katı ve kabası n ! Kalb i n n e kadar kasvetli, sen ne kadar kabasın! Ey İbn Sahil e ! Ben değil asıl sen cehen­ nemde sıcak suya ve ebediyen kalmaya mahkumsun," dedi, sonra oturup s ı rtını duvara dayadı. Ebu M i h n e f dedi: Kudame b. Sa'd bana şöyle anlattı : Amr b. Hureys, Süleyman adında bir genci gönderdi ve bir testi su getirerek ona içirdi. Ebu M ihnef dedi: Said b. Müdrik b. U mare bana şöyle anlattı : Umare b. Ukbe, (su getirmesi için) Kays adında bir kölesini gön­ derdi. Kays üzerinde mendil bulunan bir testi su ve bir bardak getirdi. Bardağı doldurup ona verdi. Ancak o su içerken bardağa kan akıyordu. Üçüncü kez bardağı doldurup içmeye başlayınca iki kesici dişi bardağa düştü. Bunun üzerine M üslim: "Allah'a hamdolsun. Benim kısmetim ve rızkını olsaydı onu içebilecek­ tim," dedi. Arkasından da İbn Ziyad'ın yanına götürüldü. Müs­ lim ona emirlik unvanıyla selam vermedi. Koruma ona: "Emir'e selam vermeyecek misin?" dedi. Müslim: "Beni öldürmek isti­ yorsa ona selam vermemin ne anlamı var? Beni öldürmek iste­ miyorsa ona daha çok selam vereceğim," dedi. İbn Ziyad ona: "Ömrüm hakkı için öldürüleceksin," dedi. Müslim: "Öyle mi?" dedi. İbn Ziyad: "Evet," dedi. Müslim: "O zaman bırak kavmime vasiyette bulunayı m," dedi ve İbn Ziyad'ın yanında oturanlara bir bakış attı. İ çlerinde Ömer b. Sa'd b. Ebi Vakkas da vardı. Ona: "Ey Ömer! Seninle akrabalığım var. Sana işim düştü. Bu işimi yerine getirmen gereki r; bu bir sırdır;" dedi. Ancak Ömer b. Sa'd söylemesine izin vermedi. Ubeydullah ona: ''Amcanın oğlunun işini görmekten imtina etme," dedi. Bunun üzerine Ömer kalktı ve İbn Ziyad'ın da görebildiği şekilde yanında oturdu. Müslim ona: " Kufelilere borcum var. Kufe'ye geldiğimde ödünç almış­ tım. Yedi yüz dirhem. Bu borcumu öde. Cenazemi İbn Ziyad' dan al ve beni defnet. Bir de Hüseyin'e haber gönder; geri dönmesini

398

Ttirihu 't-Taberi

söyle. Zira ben ona mektup yazarak i nsanların ondan yana ol[377] duklarını bildirmiştim. Onun yolda olduğunu sanıyorum," dedi. Ömer, İbn Ziyad'a: "Bana ne dediğini bilir misin? O şöyle şöyle dedi," diye vasiyetini i fşa etti. İbn Ziyad ona: "Emin kişi sana ihanet etmez. Ancak bazen haine emanet tevdi edilir. Mahna ge­ lince o senindir. Malını dilediğin şekilde harcamana mani olma­ yız. Hüseyin'e gelince o üzerimize gelmezse biz onun üzerine gitmeyiz. Üzerimize gelecek olursa ona karşı kayıtsız kalmayız. Müslim'in cenazesine gelince o konuda senin şefaatini kabul et­ meyiz. O bunu hak etmiyor. Bize karşı mücadele etti, muhalefet etti ve bizim helak olmamız için gayret gösterdi:' Bir rivayete göre de şöyle dedi : "Biz onu öldürdükten sonra cenazesi bizi il­ gilendirmez." Arkasından İbn Akil' e : " Ey İbn Akil ! Birlik halinde olan ve söz birliği eden insanları bölmek, söz birliğini bozmak ve onları birbirlerine karşı harekete geçirmek için geldin;' dedi. Müslim: " H ayır ben gelmedim. Şehrin insanları, senin babanın onların hayırlı insanlarını öldürdüğünü, insanların kanını akıt­ tığını, onlara Kisra ve Kayser gibi muamele ettiğini söylediler. Bu sebeple adaletle muamele etmek, insanları kitabın hükmü­ ne davet etmek için geldik;' dedi. İbn Ziyad: " Ey fa.sık adam, bu işlerle ne alakan var? Biz burada öyle davranırken sen de Me­ dine' de şarap içiyordun," dedi. Müslim: "Ben şarap içiyordum, öyle mi? Vallahi Allah, senin doğru konuşmadığını, bilgi sahibi olmadan konuştuğunu, söylediğin vasıfta olmadığımı bilmek­ tedir. Asıl şarap içmeye layık olan, M üslümanların kanını içen, Allah'ın haram kıldığı cana kıyan, kimsenin canına kıymayanın hayatına kasteden, haksız yere kan akıtan, öfke, düşmanlık ve suizanla cana kıyan ve hiçbir şey yapmamış gibi oynayıp ey­ lenen kimsedir," dedi. İbn Ziyad: " Ey fa.sık adam ! Allah'ın sana kısmet etmediği ve seni ona ehil görmediği şeylere hevesleni­ yorsun," dedi. M üslim: "Ey İbn Ziyad ! B u işe kim ehildir?" diye sordu. İbn Ziyad: "Müminlerin Emlri Yezid;' diye cevap verdi. Müslim: "Her hal ve durum için Allah'a hamdolsun. Sizinle ara­ mızda Allah'ın hükmüne rıza gösterdi k;' dedi. İbn Ziyad: "Sanki bu i şte bir hakkınız olduğunu sanıyorsun," dedi. Müslim: "Zan değil kesin bilgiyle bu sabittir," dedi. İbn Ziyad: "Seni öyle bir

Tdrihu 't-Taberf

399

öldüreceğim ki M üslümanlar arasında henüz hiç kimse böyle öldürülmemiştir. Seni öldürmezsem Allah beni öldürsün," dedi. Müslim: "Sen İslam'da olmayan şeyleri ihdas ediyorsun. Kötü ve sıra dışı öldürme, öldürdüğün insanların vücutlarını tahrip etme, senin şanındandır ve çirkin siret ve çirkin galebe senin meziyetlerindir. Hiç kimse de bu vasıflara senden daha layık değildir;· dedi. Bunun üzerine İbn Sümeyye ona dönerek Hüse­ yin'e, Ali'ye ve Akil'e sövmeye başladı. Ancak Müslim ona cevap vermedi. İlim ehlinin anlattığına göre İ b n Ziyad emir vererek ona bir çömlekte su verildi ve sonra : " B u çömlekte sana su içir­ memiz, onunla içmenin bu kabı necis hale getireceğindendir. (378] İçtikten sonra da seni öldüreceğiz. Bunun için sana bunda içir­ dik," dedi. Sonra şöyle dedi: "Onu konağın üzerine çıkarın ve boynunu vurun ve başını cesedine ilhak edin:· Müslim: "Ey İbn Eş'as ! Vallahi sen bana aman vermeseydin teslim olmayacak­ tım. Kılıcınla önümde dur. Zira senin zimmetin ihlal edilmiştir;' dedi. İbn Ziyad'a da: "Vallahi seninle akrabalığım olsaydı beni öldürmezdin;' dedi. İbn Ziyad: "İbn Akil'in başına ve omzuna kılıçla vurduğu kişi nerede?" diye sordu. Bunun üzerine adam çağrıldı. İbn Ziyad ona: "Konağın üstüne çık ve onun boynunu sen vur;' dedi. İbn Akil konağın üzerine çıkarılınca tekbir ge­ tirdi, istiğfarda bulundu ve meleklere ve peygamberlere sala­ tüselam getirdi : "Allah'ım bizi kandıran, bize yalan söyleyen ve zillete düşüren bu kavimle aramızda hükmünü Sen ver;· dedi. Konağın damında bugünkü "Kasaplar mevkii" tarafına nazır yerinde boynu vuruldu ve başı cesedine ilhak edildi. Ebu M ihnef d e d i : Sak'ab b. Züheyr bana Avn b. Ebi Cuhay­ fe'den naklen ş öyle dediğini anlattı : M ü sl i m' i öldüren Bükeyr b. Humran el-Ahmeri inince İbn Ziyad ona: "Onu öldürdün mü?" dedi. Bükeyr: "Evet," dedi. İ b n Ziya d : "Onu çıkardığınız zaman ne diyord u?" diye sordu. Bükeyr: "Tekb ir geti riyor, Al­ lah'ı tesbih ediyo r ve istiğfarda bulunuyordu. Onu öldürmek için ona yaklaşınca l\llah'ım, bize yalan söyleyen, bizi kandı­ ran, bizi terk eden ve bizi öldüren b u kavimle aramızda hük­ münü Sen ver,' dedi. Ben de ona: 'Bana yaklaş, sana kısasımı infaz i m kanını veren Allah'a hamdolsun,' dedim. Ona başarı-

400

Tdrihu 't-Taberf

sız bir darb e indirince bana: ' Ey köle ! Senin kanına karşılık beni tırmalıyor musun?' dedi." İbn Ziya d : "Ölüm anında bile guru r ! " dedi. Bükeyr: " İ kinci darb eyle o n u öldürdüm;' dedi. Ardından M uhammed b . el-Eş' as kalktı ve İbn Ziyad'la H ani b. U rve hakkında konuştu. Ona: " H ani b. U rve'nin şehirdeki konumunu ve bu ailenin aşiretteki m evkiini biliyorsun. Onun kavmi, ben ve arkadaşımın onu sana getirip teslim ettiğimizi biliyor. Allah hakkı için onu bana bağışla. Zira kavmiyle husu­ met içinde ol mak istemiyorum. Onlar şehrin en güçlü insanla­ rı ve Yemen'in saygın kavmidir," dedi. Ravi dedi : İbn Ziyad ona bu konuda vaatte bulunduysa da M üslim b. Akil'in akıbetinden sonra fikrini değiştirdi ve vaa­ dine sadık kalmadı.

[379]

Ravi d e d i : İbn Ziyad: "Müslim b . Akil öldürülünce Hani b. U rve'yi çarşıya çıkarıp boynunu vurun," d iye emretti. Bunun üzerine H a ni çıkarıldı ve çarşıda hayvan pazarına götürüldü. Elleri bağlıydı. [İnsanları görünce şöyle seslendi:] " Ey benim Mezhic' i m ! B ugün benim Mezhic'im yoktur. Ey Mezhic'im ! Be­ nim Mezhic'im neden yok?" dedi. Ancak ona yardım edecek kimse olmadığını görünce ellerin deki bağı kopardıktan son­ ra : " B i r değnek, bir bıçak, bir taş veya b i r kemik yok mu ki bu adam kendini savunsun," diye bağırd ı . Bunun üzerine üstüne atlayarak onu tekrar bağladılar. Ona: " B oynunu uzat," dediler. O : "Kendime karşı size yardımcı olmayacağım," dedi. Ubeydullah b. Ziyad'ın bir kölesi - Reşit adında bir Türk idi.- ona bir kılıç darbesi indird i . Ancak kılıç tesir etmedi. H a ni: " D ö nüş Allah'adır. Allah'ım rah meti ni ve rızanı esirge­ m e," dedi. Cellat ikinci vuruşla onu öldürdü. Ravi d e d i : Ab durrahman b . H usayn el-Muradi, Hazer'de Ubeydullah b . Ziyad'la birlikteyken onu gördü. İnsanlar: " B u a d a m H ani b . U rve'nin katilidir," d eyince İ b n H usayn : " O n u ya öldüreceği m ya da öldürüleceğim . O n u öldürmezsem Allah beni öldürsün," dedi ve mızrakla ona saldırıp onu öldürdü.

Tdrih u 't-Taberf

40 1

Öte yandan U beydullah b. Ziyad, Müslim b . Akil ve H ani b. Ur­ ve'yi öldürünce Kesir b. Şihab'ın Beni Fityan'da yakaladığı Ab­ düla'la el- Kelbi'nin getirilmesini istedi. Ona: " Bana anlat. Sen ne yapmak istemiştin?" dedi. Adam : 'i\.llah iyiliğini versin. İn­ sanlar n e yap ıyor diye bakmak için çıkmıştı m . Kesir b. Şihab da beni alıp getirdi," dedi İbn Ziyad: " Bunun için çıktıysan ye­ min et," dedi. Ancak adam yemin etmeyince Ubeydullah: "Onu Cebbanetü's-Sebia'ya götürüp boynunu vurun;• dedi. Bunun üzeri ne götürüldü ve boynu vuruldu. Ravi dedi: U mare b. Salhab el- Ezdi de - M üslim b. Akil' e katılıp ona yardı m etmek istemişti- çıkarıldı ve Ubeydullah'a götürüldü. O na: " Kimlerdensin?" dedi. U mare : " Ezd'denim;• dedi. Ubeydullah: "Onu kavmine götürün," dedi. Bunun üzeri­ ne götürüldü ve o rada boynu vuruldu. Müslim b . Akil ile Hani b. U rve'nin öldürülmesiyle ilgili olarak Abdullah b . ez-Zübeyr el-Es edi -bir rivayete göre de Ferezdak- şöyle dedi: Ey hanım! Ö lüm ü n ne olduğunu bilm iyorsan cesetleri çarşıda teş­ h ir edilen Han i ve İbn Akif'e bak! Bir kah raman ki yüzü kılıçla parçalanm ışken diğeriyse yüksekler- (380] den yere a tılm ıştır. Emirin emriyle başlarına gelenler yollarda seyreden yolcuların kıssaları oldular. Bir ceset ki ölüm onun rengini değiştirdi. Aka n kanlar da her ta­ raftan her tarafa aktı. Mezhic in tikam için onu ararken Esm a g üzel seyreden ata emni­ yet içinde ve böbürlenerek binmekte m idir? Murad onun etrafında dönmekte ve hepsi gözetleyerek sual et­ mektedir. Eğer siz kardeşinizin öcünü almazsan ız az bir ücrete razı olan na­ m us yoksun u kadın gibi olursun uz.

Ebu M ihnef, Ebu Cenab Yahya b. Ebi H ayye el-Kelbi'den naklen şöyle dedi: Ubeydullah b. Z iyad, Müslim ve Hani'yi öl­ dürünce onların başlarını Hani b. Ebi H ayye el-Vadii ve Zü-

40 2

Td rih u 't-Taberf

beyr b. e l - E rvah et-Temimi ile Yezid b. M uaviye'ye gönderdi .80 Katib i Amr b. Nafi"e emir vererek M üslim ve Hani' n i n durum­ larını yazmasını istedi. Amr uzunca b i r mektup yazdı. - N ite­ ki m mektupları uzun yazan ilk katipti.- Ub eydullah mektubu görünce hoşuna gitmedi ve ona: "Bu n e uzun m e ktup ne lü­ zumsuz uzatmalar. Şöyle yaz;• dedi : M üminlerin Emiri'nin hakkını alan ve onu düşmanının kül­ fet ve yükünden kurtaran Allah'a hamdolsun. Müminlerin Emi­ ri'ne bildirmek isterim ki Müslim b. Akil, Hani b. U rve el-Mura­ di'nin evine sığındı. Ben de ikisini casuslarla takip ettim ve gizlice onların yerine adamlar sızdırdım. Onlara tuzaklar ku­ rarak, onları ortaya çıkardım. Allah onları ele geçirmemize im­ kan verdi. İ kisini infaz ederek boyunlarını vurdum ve ikisinin başını H ani b. Ebi Hayye el-Hemdani ve Zübeyr b . el-Ervah et-Temimi'yle sana gönderdim -her iki elçi itaat ehli olup sadık insanlardır-. Müminlerin Emiri onlara istediği soruyu sorabilir. Onlar bilgili, dürüst; kavrayış ve vera sahibidir. Selamla. Yezid ona şöyle yazdı: Sen arzu ettiğim gibi davranmışsın. Soğukkanlı ve yürekli bir insan olarak cesurca bir hamle yap­ tın. İ ş in hakkını verdin ve görevini tam olarak i fa ettin. Senin hakkındaki iyi kanaatimi ve görüşü m ü pekiştirdin. Her iki el[38 1 ] çini çağırdım ve onlara sorular sordum ve baş başa görüştüm. Onları zikrettiğin gibi görüş ve fazilet ehli olara k gördüm. Onlara iyi davran. Ayrıca H üseyi n b. Ali'nin l rak'a d oğru yola çıktığı haberini aldım. Gözetleyicileri, muhafız ve nö b etçileri gerekli yerlere yerleştir. Şüphelilere ka rşı tedbirli ol ve töh­ metleri nazarı itibara al. Ancak seninle savaşmadıkça ki mseyi öldürme. B ütün olup bitenler hakkında bana yaz. Allah'ın se­ lam ve rahm eti senin üzerinde olsun. Ebu Mihnef dedi : Sak'ab b. Züheyr bana Avn b. Ebi Cuhay­ fe'den naklen şöyle dediğini anlattı : M üslim b. Akil' i n Kfife'de80

Cesetlere yapılanlardan başka, başların bu şekilde bir intikam v e sevinç nişanesi olarak sultana hediye gibi sunulması, sadist bir hissiyatın ifa­ desinden başka bir şey değildir. N e yaşayanlara ne de ölenlere insanca muamele yapılmamaktadır. Daha İslam'ın birinci neslinde ve i l k asrında İ slam'a ve M ü s lümanlara musallat olan bu zihniyet ve bu musibet Müslü­ manlar için b üyük bir talihsizliktir (çev.).

Tiirih u 't-Taberi

403

ki hurucu 8 Zilhicce 60 Salı günü gerçekleşti. Bir rivayete göre de 7 Zilhicce 6 0 Çarşamba günü vuku buldu. Yani Hüseyi n'in Kı1fe'ye gitmek üzere M ekke'den çıkışından bir gün sonra ta­ hakkuk etmiştir. Hüseyin'in Medine'den M e kke'ye çıkışı, 60 yılının Receb ayının bitimine iki gün kala pazar günü vuku buldu. M e kke'ye girişiyse 3 Şaban 60 tarihinde oldu. O Mek­ ke'ye 3 Şaban Cuma gecesi girdi ve şaban, ramazan, şevval ve zilkade aylarında M ekke'de kaldı. Daha sonra Mekke'den ay­ rılışı, 8 Zilhicce Sah günü -terviye gününde- gerçekleşti. Aynı günde M üslim b. Akil, Kı1fe'de huruç etti. Harfin b . M üslim, Al i b. Salih ve Isa b . Yezid'den naklen şöyle anlattı : M uhtar b. Ebi Ubeyd ve Abdullah b. el- Haris b. N evfel, M ü s l i m'le birlikte huruç etmişlerdi. M uhtar yeşil, Abdullah ise kırmızı bir sancak ve kırmızı elbiselerle huruç etmişti. M u htar sancağını getirip Amr b . H u reys'in kapısının önünde dalgalandırıp şöyle demi şti : "Ben Amr'a mani olmak için huruç etti m ." İbn Eş'as, Ka'ka' b . Ş evr ve Şebes b. Rib'i, İbn Ziyad'ın konağı üzerine yürüdüğü akşam Müslim b. Akil ve adamlarıyla şiddetli bir şekilde çarpıştılar. Şebes şöyl e di­ yord u : "Geceyi bekl eyin o zaman dağılacaklar." Ka'ka' : "Sen insanların önünü kapatmışsın. Onlara çıkış yolu aç ki çekil­ sinler," dedi. U beydullah; Muhtar ve Abdullah b. el-Haris'in yakalanmalarını emretti ve bunun için bir ödül koydu. İkili yakalanıp geti ri ldi ve hapse atıldı. ***

Hüseyin'in Kufe'ye Hareket Etmesi Bu yılda H üseyi n (as.) Kı1fe'ye gitmek üzere Mekke'den yola çıktı . H işam, Ebu M ihnef'ten naklen şöyle d e d i : Sak'ab b. Zü­ heyr bana Ömer b . Abdurrahman b . e l - H aris b . H işam el-Mah­ zı1mi'den şöyle dediğini anlattı : I raklıların mektupları Hü­ seyin'e gelip de I rak'a gitmeye hazırlandığı sırada henüz Mekke'deyken ona gittim. Allah'a hamdüsenada bulundum ve şöyle d e d i m : " Ey amca oğl u ! Sana bir iş için geldim. Daha doğrusu b ir nasihattir. Sana nasihatte bulunmamı istersen

[382 ]

404

Tt1rihu 't-Taberf

söyleyeyim. Aks i takdirde söylemek istediğimi söylemekten vazgeçeyim," dedim. H üseyi n : " S öyle . Vallahi sanıyorum ki sen kötü görüş sahibi değilsin, kötü iş ve eylemlere de meyil­ li değilsin," dedi. Ömer: Ona şöyle dedim: " D uyduğuma göre l rak'a gitmek istiyormuşsun. Bu gidiş kararın sebebiyle senin için endişeliyim. Sen valileri ve ü merası olan, onların emrinde beytülmalleri bulunan bir diyara gidiyorsun. İ nsanlar dinar ve d i rhemin kulu ve kölesidir. Sana yardım edeceğini vade­ denlerin sana karşı savaşmayacaklarından emin değilim. H at­ ta sana karşı maiyetinde savaşacakları kimseden seni daha çok seviyo r olabilirler." dedi. H üs eyi n : " Ey amca oğl u! Allah iyiliğini versin. Vallahi nasihatte bulunduğunu ve makul ko­ nuştuğunu kabul ediyorum. Takdi r nasılsa o olacak. Senin görüşünü kabul etsem veya etmesem bu öyledir. Sen benim yanımda istişare edilecek, takdire ş ayan b i r insansın ve en iyi nasihat ehlisin," dedi. Ömer b. Abdurrahman dedi : H ü s eyin'in yanından ayrıldım ve H aris b. Halid b. el-As b . H işam'a uğradım. Bana: " H üse­ yin'le karşılaştın mı?" diye sordu. Ona: " Evet," dedim. Bana: "Sana n e dedi?" diye sordu. Ona: "Şöyle şöyle dedim. O da böyle böyle dedi," diye söyledim. H aris b. H alid bana: "Boz topraklı M e rve hakkı için ona nasihat etmişsin. Kabe hakkı için doğru olan senin görüşündür. Kabul etse de etmese de bu böyledir," dedi ve şu beyti dillendird i : Nice n asih a ti beklenen kişi vardır k i kan dırır ve helak eder. Nasi­ h a tinden şüphe edilen niceleri de vardır ki gerçek nasihat ehlidir. [383]

Ebı1 M ihnef dedi : Haris b. Ka'b el-Val ibi bana Ukbe b. Sim'an'dan naklen şöyle anlattı : H üs eyin, Kı1fe'ye hareket et­ m eye karar verince Abdullah b. Abbas ona geldi ve şöyle dedi : " Ey amca oğl u ! İ nsanlar senin l rak'a gideceğinin dedikodusu­ nu yapıyor. Bana söyle ne yapmayı düşünüyo rsun?" Hüseyin : " B e n önümüzdeki b i r iki g ü n içinde inşallah gitmeye karar verdim;' dedi. İbn Abbas: "Ben senin için bundan Allah'a sı­ ğınırım. Allah seni esirgesin, bana söyler misin? Emlrlerini öldürmüş, beldelerini zapturapt altına almış, düşmanlarını sürmüş bir kavme m i gidiyorsun? B unları yaptılarsa onlara

Tarih u 't-Taberf

405

git. Ama e mirleri başlarında olduğu hem de kah redici bir şe­ kilde başlarında bulunduğu, amilleri vergilerini topladığı hal­ de seni davet ettilerse o zaman seni savaşa davet etmişler de­ mektir. Sana yalan söylememeleri, seni kandırmamaları, sana muhalefet etmemeleri, seni terk etmemeleri hususunda emin değilim. O nlar seni harekete geçmeye davet ettikleri halde sana karşı herkesten daha sert davranabilirler," dedi. Hüse­ yin: "Allah'tan hayırlısını diliyorum. Ne olacağın ı göreceğim," dedi. Ravi ded i : İbn Abbas çıkınca İbnü'z-Zübeyr ona uğradı ve bir müddet onunla konuştu. Şöyle dedi: " B i l m iyorum, bu kavmi kendi hallerinde bırakmamız, onları ve onlardan uzak durmamız neden? Halbuki biz Muhacirlerin oğullarıyız ve bu davanın sorumlularıyız. Bana söyler misin, ne yapmak istiyorsun?" dedi. H üseyi n : "Vallahi kendi kendime Kufe'ye gitmeyi telkin ettim. Kufe'deki şiam ve ehli n i n eşrafı bana yazdılar. Allah'tan hayırlısını diliyorum," dedi. İbnü'z-Zübeyr ona: "Senin gibi o rada şiam olsaydı gitmekten başka bir terci­ him olmazdı," dedi. Ancak kendisinden şüphe etmemesi için şöyle dedi: " H i caz'da ikamet edip de bu işe talip olsan sana muhalefet eden ol mazdı." Ardından da kalkıp yanı ndan ayrıl­ dı. Hüseyin şöyle dedi: "Bu adam için dünyada en sevimli şey benim H i caz'dan ayrılmamdır. Zira benimle bir arada olduğu zaman ona bir şey düşmeyeceğini, i nsanların onu bana tercih etmeyeceklerini biliyor. Bu nedenle benim çıkmamı ve burayı boşaltıp ona bırakmamı istedi." Ravi dedi : Akşam ya da ertesi gün sabah olunca Hüseyin'e Abdullah b. Abbas geldi. İbn Abbas ş öyle dedi: " Ey amca oğl u ! Sabırlı olmaya çalışıyo rum ancak sabırlı olamıyorum. Senin bu yolda helak olman ve kökten yok olmandan korkuyo rum. I raklılar gaddar bir kavimdir. Onlara yaklaşma. Bu diyarda ikamet et. Zira sen H icazlıların efendisisin. I raklılar iddia et­ tikleri gibi seni istiyorlarsa onlara yaz ve söyle, düşmanlarını sürsünler. Ondan sonra onlara git. Eğer m utlaka huruç ede­ ceksen Yemen'e git. Zira orada kaleler, dağda geçitler ve yol- [384] lar vardır. O rası uzun ve geniş bir memlekettir. Babanın orada

Türih u 't-Taberf

406

şiası vardır ve i nsanlardan uzaktasın. İ nsanlara mektup yazar ve davetçilerini yayarsın. Umarım ki o şekilde arzu ettiğini afiyet içinde elde edebileceksin." H üs eyin ona: " Ey amca oğl u ! Vallahi s e n i n nasihat eden müşfi k b i r insan olduğunu biliyo­ rum. Ancak ben gitme azim ve kararındayım," dedi. İbn Ab­ bas: " Eğer mutlaka gideceksen kad ı n ve çocuklarınla birlikte gitme. Vallahi korkarım ki Osman gibi kadın ve çocuklarının gözü önünde öldürüleceksin;· dedi. S o n ra şunları da söyl e d i : "Onu H icaz ile b a ş başa bırakıp ayrılacağın için İbnü'z-Zü­ beyr'i s evindirdin. Zira senin olduğun yerde ona kimse bak­ mazdı. O ' n dan başka ilah ol mayan Allah'a yemin ederim ki senin saçından ve kakülünden tutup seninle kavga etsem ve insanlar başımıza toplanmak suretiyle bana uyacağını bilsem onu da yapardım." Ardından İ b n Abbas onun yanından ayrılıp İ b nü'z-Zübeyr'e uğradı. Ona: " Ey İbnü'z-Zübeyr! Gözün ay­ dı n," dedi ve şu beyitleri söyledi: Ey Kubbera! Ne güzel mümbit b i r menzilin var. Muhit senin için tenhalaştı. Yumurtla ve ısltk çal. Dilediğin kadar da yem ini gagala. İşte Hüseyin, Jrak'a gidiyor. Sen de Hicaz'a san/.

Ebu M ihnef dedi : Ebu Cenab Yahya b. Ebl Hayye, Adi b . H a r m e l e el-Esedl'den naklen Ab dullah b . Süleym el-Esed! ve M ü zerl b. el- M eşmail el-Esedl' n i n şöyle dediklerini anlattı : H a c için Ku fe'den çıkıp Mekke'ye gitmiştik. Te rviye gü nünde H arem'e girdiğimizde kuşluk vaktinde H üseyin ve Abdullah b . ez-Zübeyr' i n H icr ile kapı arasında ayakta oldukla rını gördük. Onlara yanaştık. İbnü'z-Zübeyr' i n H üs eyin'e ş öyle dediğini duyduk: " İ kamet etmek istersen i kamet edersin ve bu görevi üstlenirs i n . B iz de sana destek verip yard ımda bulunur, nasi­ hat eder ve biat ederiz." Hüseyin ona: " B abam bana bu belde­ de hürmeti n i çiğneyen bir koç vardı r, diye söylemişti. Ben o koç olmak istemiyorum," dedi. İ b n ü'z-Zübeyr ona: "Dilersen ikamet et ve bu işi bana tevdi et. İ nsanlar sana itaat edecek ve [385) karşı gelmeyecekler," dedi. H üseyi n : " B u n u da istemiyo rum," dedi. Sonra ikili duymayalım diye gizli konuş maya başladılar · ve aralarındaki fısıldaşma deva m etti. Sonra insanlar öğle

Tô.rih u 't-Taberi

407

vakti Mina'ya gitmek üzere hareket ettiler. H üseyin ise tavaf etti, Safa ve M e rve arasında sa'y yaptı, s o n ra saçını kısaltarak ihramdan çıktı. Arkasından da Kufe'ye hareket etti. Biz de M i ­ na'ya gittik. Ebu M i h n e f d e d i : Ebu Said Akisa ve bazı arkadaşlarından şöyle rivayet e d i l d i : M ekke'de ikisi yan yana dururlarken Ab­ dullah b. ez-Zübeyr'in Hüseyin'e şöyle dediğini duydum: " Ey İbn Fatı m a! Bana kulak ver." Bunun üzerine Hüseyin ona ku­ lak kabarttı. İbnü'z-Zübeyr ona gizli b i r şey s öyledi. Sonra Hü­ seyin bize dönerek: "İbnü'z-Zübeyr'i n bana n e söylediğini bi­ lir misiniz?" dedi. Biz: "Canımız sana feda olsun, hayır, bilmi­ yoruz," dedik. H üseyin : "Bana, ' M escid-i H a ram'da ikamet et, insanları senin etrafında toplayayım,' dedi. Vallahi Harem'in bir karış içinde öldürülm ektense b i r karış dışında öldürülme­ yi tercih ederim. Vallahi deliğinde olan bir sürüngen de olsam beni çıkarıp bana yapmak istediklerini yapacaklar. Vallahi Ya­ hudiler cumartesinin hürmetini çiğnedikleri gibi benim hür­ metimi çiğneyecekler," dedi. Ebu Mihnef dedi : Haris b. Ka'b el-Valibi bana Ukbe b. Sim'an'dan naklen şöyle dediğini anlattı : H ü s eyin Mekke'den yola çıkınca başlarında Yahya b. Said olduğu halde Amr b. Said b . el-As'ın adamları yolunu kesti. Ona: " D ö n ! Nereye gi di­ yo rsu n," dediler. Ancak Hüseyin onları dinlemedi ve iki ta raf arasında itiş kakış oldu ve kırbaçlarla vuruştular. Hüseyin ve adamları ancak kuvvetle kendil eri ni savu ndular ve Hüseyin yoluna devam etti. Onlar ona: "Ey H ü s eyin ! Allah'tan korkmu­ yor musun? Cemaatten ayrılıyo r ve bu ü m m eti tefrikaya sü­ rüklüyorsu n ! " diye seslendiler. H üseyin ise ş u ayeti bu olayla alakalı olarak okudu: "Benim amelim bana, sizin amelin iz de size. Siz ben im a m elimden, ben de sizin a melin izden berfyim. "81 Ravi dedi : H ü s eyin, Ten'im'den geçerken Yemen'den gelen bir kafileyle karşılaştı. Kafile, Yezid'i n Yemen Valisi Bahir b. Reysan e l - H i myeri tarafından Yezid b . M u aviye'ye gönderildi. Kafilenin yüklerinde elbise ve safran vardı. H ü s eyin bu malla- [386] 81

Yfinus, 1 0/4 1 .

408

Tdrih u 't-Taberi

rı aldı ve maiyetinde götürdü . D eve sahiplerine: "Sizi mecbur etmiyorum. Dileyen burada bizden ayrılabilir. Onlara katettik­ leri mesafenin ücretini vereceğiz," dedi. Onlardan ayrılanların hesabı yapıldı ve parası verildi. Onunla b i rlikte gidenlere de kira bedelini verdi ve onları giyd i rd i . Ebu M ihnef dedi: Ebu Cenab, Adi b. H armele'den naklen Abdullah b. Süleym ve M ezeri'nin şöyle dediklerini anlattı : Yolumuza devam ederek Sıfah'a vardı k. B u rada şair Ferezdak b. Galib ile karşılaştık. Ferezdak, H üs eyin'le yan yana durdu­ lar. Ferezdak, Hüseyin'e: ·�nah sana istediğini versin ve eme­ line nail kılsın;' dedi. H üseyin ona: ·�rkada bıraktığın insan­ lar hakkında bize bilgi ver," dedi. Ferezdak ona: "Bir bilenden sordun. İ n sanların kalpleri seninle, kılıçlarıysa Beni Ümeyye iledir. Takdi r semadan iner ve Allah dilediğini yapar," dedi. H üseyin ona: " Doğru söyledin. Emir Allah'ındır ve Allah dile­ diğini yapar. Rabbimiz her gün farklı bir haldedir. Takdir bi­ zim arzu ettiğimiz istikamette gerçekleşirse O'na nimetlerin­ den dolayı şükrederiz. Şükrünü eda etme kte O'nun yardımını dileriz. Kader ümidin gerçekleşmesine mani olursa niyeti hak olan ve içi takvadan yana olan haddini aşmaz," dedikten sonra "Esenl ikler diliyorum," diyerek bi neğini sürdü ve ayrıldılar. H işam dedi: Avane b. el-Hakem, Lebeta b. Ferezdak b. Ga­ lib'den naklen babasının şöyle dediğini anlattı : Annemi hacca götürdüm. Onun devesini sürüyordum. Hac günlerinde bizler Harem'e girince -60 yılında- Hüseyin b. Ali'yle Mekke'den çı­ karken karşılaştık. Kılıçlarını ve kalkanlarını da yanına almış­ tı. "Bu kafile kime aittir," diye sordum. H üseyin b. Ali'ye dedi­ ler. Bunun üzerine yanına gittim ve ona: "Anam babam sana feda olsun ey Allah'ı resulünün oğl u ! Ne acelen vardı da haccı bırakıp ayrıldın," dedim. Hüseyi n : ·�cele etmeseydim beni alacaklardı," dedi. Bana: "Kimlerdensi n?" dedi. Ona: "Irak'tan bir adam," dedim. Vallahi daha fazla ayrıntı istemedi ve bu­ nunla yetindi. Sonra bana: "Geride bıraktığın insanlardan ha­ ber ver," dedi. Ona: "Kalpler seninle, kılıçlar Beni Ümeyye ile­ dir. Kader Allah'ın elindedir," dedim. Bana: "D oğru söyledin," dedi. Sonra ona adak ve hac menasiki hakkında sorular sor-

Türih u 't-Taberf

409

dum. Bana bu konuda bilgi verdi. Ferezdak dedi : "Dili ağırdı. [387] Bu durum I rak'ta maruz kaldığı ateşli b i r hastalığın sonucuy­ du." Sonra devam ettim. Harem'de b üyük b i r çadırın kurul­ muş olduğunu gördüm. Güzel görünümlüydü. Yanına varınca Abdullah b. Amr b. el-As'a ait olduğunu gördüm. Bana soru sordu. Ona H ü s eyin'le karşılaştığımı söyledim. Bana: "Yazık sana, neden ona katılmadın? Vallahi hükümran olacak. Silah ne ona ne de adamlarına tesir edecek," dedi. B unun üzerine ona katılmayı içimden geçirdim. Ancak p eygamberlerin öldü­ rülmesi aklıma gelince ona katılmaktan vazgeçtim. Akabinde Usfün'da yakınlarıma uğradım. Onların yanındayken Kı1fe'den erzak getiren bir kafile geçti. Onların geçtiklerinden haberdar olunca onların peşine düştüm. Onlara yetişmekte zorlanınca sesimi d uyuracak hale geldiğimde haykırarak: " H üseyin b. Ali ne yaptı?" d iye seslendim. Bana: "Öldürüldü," d iye cevap ver­ diler. Ferezdak: B unun üzerine döndüm ve Abdullah b. Amr b. el-As'a lanet o kudum. Aslında o zamanda bu tür kehanet­ lerde bulunuyor, gece gündüz böyle b eklentilere giriyorlardı. Hatta Abdullah b . Amr: ·�ğaç, hurma ağacı meyve vermeye başlamadan, çocuk baliğ olmadan bu dava zuhur edecek," di­ yordu. Ona: "O zaman seni Veht'ı satmaktan meneden nedir?" dedim. O bana: "Allah'ın laneti falana - M uaviye'yi kastetmiş­ tir- ve sana da olsun," dedi. Ben de ona: ·�llah'ın laneti senin üzerinde olsun," dedim. Bu kez bana daha çok lanet okudu. Onun maiyetinden yanında bana zarar verecek kimse yoktu. Beni tanımadan yanından ayrıldım. -Veht: Tfü f'te Abdullah b. Amr'a ait bir bahçedir.- Muaviye bu bahçeyi satın almak için Abdullah ile p azarlık yapmış ve ona yüksek bir meblağ teklif etmişti. Ancak Abdullah bahçeyi satmaktan i mtina etmişti. Öte yandan H üseyin yolda hiçbir şeye takıl madan süratle yo­ luna devam etti ve I rak'a ulaştı. Ebu M ihnef dedi: Haris b. Ka'b el-Valibi bana Ali b. Hüseyin b. Ali b. Ebi Talib' den şöyle dediğin i anlattı : M e kke'den çıktı­ ğımızda Abd ullah b. Ca'fer b. Ebi Talib, H ü seyin b. Ali'ye bir mektup yazıp iki oğlu Avn ve Muhammed'le yolladı. Şöyle yaz­ dı: Allah hakkı için senden rica ediyorum. B u mektubum eline

410

Ttırih u 't-Taberf

ulaşıp ona göz atınca çıkmayacaks ı n . B e n senin için, çıkacağı n yolculuktan endişe ediyorum. Korkarım ki öldürüleceksin ve ev halkı n kökten yok edilecektir. Öldürülürsen yeryüzünün [388) nuru sönecek. Zira sen hidayet ehlinin bayrağı ve müminlerin ümidisin. G itmekte acele etme. B e n mektubun izinde olaca­ ğım. Selamla. Ravi dedi: Abdullah b. Ca'fer, Amr b . Said b. el-As'a gitti ve ona şöyle dedi: " H üseyin'e bir mektup yaz ve mektupta ona aman ver, iyilik ve sılayırahi m vaadinde bulunarak güven ver. Ona dönmesini söyle. Belki kalbi mutmain olur, geri döner," dedi. Amr b. Said ona: "Dilediğini yaz ve getir mühürleyeyim," dedi. Bunun üzerine Abdullah m ektubu yazıp Amr b. Said'e götürdü. O n a : " M ektubu mühürl e ve onu kardeşin Yahya b . Said ile gönder. B u n a kalbi daha ç o k mutmain olacak, bu ko ­ nuda ciddi olduğuna kanaat getirecektir," dedi. Amr, Abdul­ lah'ın dediğini yaptı. Amr b. Said, Yezid'in M ekke valisiydi . Yahya v e Abdullah b. Ca'fer o n a yetiştiler v e Yahya mektubu ona okuttuktan sonra geri döndüler. İkili dediler ki : Bize ma­ zeretini bildirdi ve şöyl e dedi: " B e n rüyada Resulullah'ı (sav.) gördüm. Bana bir emir verildi. Lehimde de olsa aleyhimde de olsa bu emri yerine getirmek için gidiyorum." Ona: "Bu rüya nedir?" diye sormuşlar ancak o ş öyle demiştir: "Onu kimseye anlatmadım ve Rabbime mülaki olun caya kadar da anlatma­ yacağım." Ravi dedi : Amr b. Said'in Hüseyin b . Ali 'ye yazdığı mektu p : Bismillahirrahmanirrahim. Dilerim k i Allah seni helak ede­ cek şeylerden uzak kılsın ve iyiliğe götürecek yolu gösters in. I rak'a gitmek üzere yola çıktığını haber aldım. Senin için ay­ rılıktan Allah'a sığınırım. Böyle bir durumda korkarım ki h e ­ l a k olacaksın. Sana Abdullah b. Ca'fer v e Yahya b. Said'i gön­ derdim. Onl arla birlikte bana gel. Senin için benim indimde aman, sılayırahim, iyilik ve güzel komşuluk vard ır. Allah buna şahit, kefil, gözetici ve vekil olsun. Sana selam olsun. Ravi dedi : H üseyin ona şöyle yazd ı : Allah'a davet eden, sa­ lih amel işleyen, ben M üslümanlardanım diyen, Allah'a ve Re-

Tiirihu 't-Taberf

41 1

sulü'ne karşı çıkmaz. Beni amana, hayra ve sılayırahime davet ettin. En hayırlı aman Allah'ın verdiği amandır. Dünyada Al ­ lah'tan korkmayana kıyamet gününde Allah aman vermez. Al­ lah'tan dileğim iz bize dünyada O'ndan korkmayı nasip etme­ sidir. Bu, kıyamet gününde bize aman vermesini sağlayacak- [389] tır. M ektubunla n iyetin bana sılayırahim göstermek ve iyilik yapmaksa dünyada ve ahirette hayırlara nail olasın. Selamla. ***

Şimdi söz s ı rası Ammar ed-Dühni' n i n Ebu Ca'fer'den nak­ lettiği rivayetted i r. Zekeriyya b. Yahya ed-Darir bana Ahmed b. Cenab el-Massisi, Halid b. Yezid b . Abdullah el-Kasr'dan naklen Ammar ed- Dühni'nin şöyle dediğini rivayet etti : Ebu Ca'fer' e : " Bana H ü s eyin'in öldürülüşünü gözümle görmüş gibi anlat," dedim. Ebu Ca'fer şöyle dedi : H üs eyin b . Ali, Müslim b. Akil'in ona yazdığı mektup üzerine yola çıktı ve Kadisiye'ye üç mil kala H ü r b. Yezid et-Temimi onu karşıladı. Ona: "Nereye gitmek istiyorsun?" dedi. H üseyi n : " B u şehre gitmek istiyo­ rum," dedi. H ür : "Geri dön, zira arkamda senin için hayır ümit edecek bir şey b ı rakmadı m," dedi. H ü s eyin dönmek istediyse de maiyetinde bulunan Müslim b. Akil' i n kardeşleri : "Vallahi dönmeyeceğiz, ya kardeşimizin intikamını alacak ya da öldü­ rüleceğiz," dediler. Bunun üzerine H ü s eyin : "Bu tavrınızdan sonra hayatta hayı r kalmadı," dedi ve yoluna devam etti. Bu kez Ubeydullah'ın süvarilerinin öncüleri onları karşıladılar. Bu durumu görünce Kerbela'ya doğru i stikametini değiştirdi ve sırtım kamışlığa vererek tek yönden savaşmayı düşündü ve burada konaklayarak çadırlarını ku rdu. Ma iyetinde kırk beş atlı ve yüz yayan vardı. Ubeydullah, Ömer b. Sa'd b. Ebi Vakkas'ı Rey'e vali olarak tayin etmiş ve ona ahdini vererek: "Benim için b u adamın işini bitir," demişti. Ömer ona: "Beni bundan muaf tut," dediyse de Ubeydullah o n u b u işten muaf tutmadı. Ömer o n a : " Bana bu gece mü hlet ver," dedi. Ubeydul­ lah ona mühlet verdi . Ömer düşündü ve sabah olunca Ubey­ dullah'a giderek kendisine verdiği görevi kabul ettiğini bildir­ di. Ömer b. Sa'd, H ü s eyin'in üzerine gitti. Karşı karş ıya gelince Hüseyin ona: "Sana üç teklifim var. B unlardan birini seç. Bıra-

412

Tôrih u 't-Taberf

kın geldiğim yere döneyim. Ya da b ı rakın Yezid'e gideyim ya da beni b ı rakın hudut bölgelerine gid eyim;· dedi. Ömer b. Sa'd bu teklifi kabul etti. Ancak Ubeydullah o n a : " H ayır, elini elime vermeden olmaz," dedi. H üseyin ona: " H ayır bu asla olmaya­ cak," dedi. Bunun üzerine Ömer ona savaş açtı ve H üseyin'in bütün adamları öldürüldü. İ çlerin d e ev halkından on küsur genç vard ı. H atta bir ok kucağındaki bebeğe isabet etti. H üse­ yin bebeğin üzerindeki kanı siliyor ve ş öyle diyordu: "Allah'ım bize yardı m edeceklerini vadederek davet eden, ancak bizi öl­ düren bu kavimle aramızda hükm ü n ü Sen ver ! " Sonra Yemen i ş i kaftanının getirilmesini istedi. Onu yararak giydi ve kılıcını [390] alarak çıktı. Öldürülünceye kadar s avaştı. Allah'ın salatüsela­ mı üzerinde olsun. Mezhic'den bir adam onu öldürdü ve başı­ n ı gövdesinden ayırarak Ubeydullah'a götürdü ve şöyle dedi : Benim deveme altın ve yümüş yükle! Zira h icaplı meliki öldürdüm! Babası ve annesi insanların hayırlısı olan ve nesebi de en hayırlı olan kişiyi öldürdüm!

Ubeydullah katili, Hüseyin'in başıyla Yezid'e gönderdi. Yezid, yanında Ebu Berze el- Eslemi olduğu halde başı önüne koydu ve elindeki değnekle ağzını d ü rterek şöyle dedi: Başları keserler ki sahipleri bizim nezdimizde azizdi/er. Ancak on­ lar bize karşı zalim ve hayırsızdı/ar.

Ebu B e rze ona: "Değneğin i çek. Vallahi Resulullah'ın (sav.) onun ağzını öperken gördü m," dedi. Ömer b. Sa'd b. Ehi Vak­ kas, H üseyi n'in haremini ve aile fertlerini Ubeydullah'a gön­ derdi. H üseyin'in ev halkından, kadınların dışında yalnızca bir çocuk kurtulmuştu. Zira hastaydı . Ubeydullah bu çocuğun da katledilmesini emretti. Ancak Zeyneb üzerine kapanarak: "Vallahi beni öldürmeden onu öldüremezsiniz;• dedi. Ubey­ dullah, Zeyneb'e acıyarak onu öldürm ekten vazgeçti. Ali b. H ü s eyin ded i : Onları yolculuğa hazırladı ve Yezid'e gönderdi. Yezid'in yanına varın ca Şamhlardan huzurunda bu­ lunanları topladı ve huzuruna alındılar. Onu bu zafer dolayı­ sıyla tebrik ettiler. Onlardan mavi gözlü ve kırmızımtırak tenli bir adam o nların içindeki bir kıza b a ktı ve Yezid'e: "Ey Mümin-

Tarih u 't-Taberf

413

lerin E miri ! B a n a bu kızı bağışla," d e d i . Zeyneb : " Ne sana n e de o n a eyvallah. B u n u n yaptığı Allah'ı n d i n i n d e n çıkmaktan başka b i r şey değildir," dedi. Mavi gözlü adam talebini tekrar­ layınca Yezid o n a : "Vazgeç bu işten," dedi. S o n ra Yezid onları ailesin i n yanına aldı ve onları hazırlayıp M e d i ne'ye gönderdi. Medine'ye girdiklerinde B eni Abdülmuttalib'den bir kadın sa­ çını dağıtarak ve elbisesinin kolların ı başının üzerine koyup ağlayarak onları karşıladı ve şu beyitleri dillendird i : Peygamber size: "Neler yaptınız, siz ümmetlerin sonuncusu oldu­ ğunuz hdlde?" diye sorunca ne diyeceksiniz? Benim neslim, benim yakmlarım ve benim kaybımdan son ra kimi­ si esir düşerken kimisi öldürülm üş ve kan la boyan m ıştır. Size n asih a t ettiğim hl1/de bu benim cezam olmamalıydı. Benden son ra akrabala rıma böyle kötü davranmamalıydmız.

Hüseyin b . N a s r bana Ebu Rebia, Ebu Avane ve Husayn b. [39 1 ) Abdurrahman'dan naklen şöyle dediğini anlattı : H üseyin'den (as.) bize haber verildi . . . Muhammed b . Ammar er- Razi bize Said b. Süleyman, Abbad b. Avvam ve H usayn'dan naklen şöyle anlattı : Kufeliler Hüseyin b. Ali'ye (as.) : "Senin arkanda yüz bin kişi var," diye yazdılar. Bunun üzeri ne onlara Müslim b. Akil'i gönderd i . M üslim, Kufe'ye ulaştı ve H ani b. Urve'nin evinde kaldı. İ nsanlar etrafında toplandılar. İ b n Ziyad durum­ dan haberdar edildi. H üseyin b. Nasr rivayetinde şu ilavede bulun d u : İbn Ziyad, Hani'ye haber göndererek yanına gitmesini istedi. H ani ona gitti. İbn Ziyad ona: "Sana saygı duyma­ dım mı? Sana ikramda bulunmadım mı? Sana gerektiği gibi muamelede bulunmadım mı?" diye sordu. H a ni: " Evet," dedi. İbn Ziya d : "Bunun karşıl ığı ne olmalıdır?" dedi. Hani: "Seni müdafaa etmemdir," dedi. İbn Ziya d : "Beni savunman öyle mi?" dedi ve eline bir değnek alarak ona vurdu. Sonra bağlan­ masını emretti ve boynu vuruldu. Müslim b. Akil bunu haber alınca maiyetin d e çok sayıda taraftarıyla huruç etti. İbn Ziyad bunu duyunca Valilik Konağının kapılarının kapatılmasını emretti ve bir tellala: "Ey Allah'ı n s üvarileri atlarınıza binin," diye seslenm e s i n i istedi. Ancak ona cevap veren olmayınca bir insan topluluğuyla karşı karşıya olduğunu düşündü.

414

Tarih u 't-Taberf

Husayn dedi: H ilal b. Yesar bana şöyle anlattı : Onlarla o gece Ensar M escidinin yanında, yolda karşılaştım. Yolda sağa veya sola saparlarken her defasında m utlaka onlardan otuz kiş i veya kırk kişi ya da o civarda b i r grup ayrıl ıyordu. Çarşıya ulaştılar. Karanlık bir geceydi. S o n ra mescide girdiler. Bunun üzerine İbn Ziyad'a: "Gördüğümüz kadarıyla fazla kimse yok ve kalabalık sesler de duymuyoruz," dediler. İbn Ziyad mes­ cidin damının sökülmesini istedi. Akabinde çatıyı oluşturan kamışların ateşe verilmesini emretti. Baktıklarında elli kişi­ lik bir grup olduklarını gördüler. B u n u n üzerine Müslim indi ve minbere çıktı. İ nsanlara : "Dörd e r kişilik gruplara ayrılın," dedi. H e r grup kendi liderine yöneldi. B u arada bir topluluk da onlara karşı savaşmaya başlad ı . M üslim bu arada ağır ya­ ralandı. Adamlarından bazıları da öldürüldü. Geri kalanlar da kaçtılar. Bunun üzerine Müslim, Kinde evlerinden birine gir­ di. Bir adam İbn Ziyad'ın yan ında oturu rken Muhammed b. el- Eş'as'a gitti ve gizlice ona: " M üslim falancanın evindedir," dedi. İ b n Z iyad ona: '�dam sana ne söyledi," diye sordu. M u ­ h a m m e d b. el- Eş'as ona: "M üslim falancanın evindedir," dedi. İbn Ziyad iki adama : "Gidin onu getirin," dedi. İkili gittiler ve eve girdiler. Kadın ona ateş yakmıştı. O da üzerindeki kanla[392] rı temizliyordu. Ona: "Gel, emir seni istiyor," dediler. Müslim: "Bana aman veri n," dedi. Onlar: " B izim b u konuda yetki miz yok," dediler. Müslim onlarla b i rl i kte İbn Ziyad'a gitti. İbn Ziyad onun bağlanmasını emretti. Ona: " Ey İbn Haliyye ! - Ravi H üseyi n : Ey falancanın oğlu- gel d i n e mlrliğimi elimden ala­ caksın, öyle mi?" dedi ve boynunun vurulmasını emretti. H usayn dedi : H ilal b. Yesar bana şöyle anlattı : Arkas ından İbn Ziyad, Vakısa ile Şam yolu arası ve Basra yoluna kadar yol ­ ların kontrol altına alınmasını, giriş v e çıkışa kapatılmalarını emretti. H ü s eyin bundan habersiz bir şekilde geliyordu. Çöl Araplarıyla karşılaşınca onlara durumu sordu. Onlar: "Vallahi bilmiyoruz. Ancak ne girebiliyoruz n e de çıkabiliyoruz," dedi­ ler. Bunun üzerine Yezld'e gitmek üzere Şam yoluna yöneldi. Ancak s üvariler Kerbela'da ona yetiştiler. H üseyin indi ve on­ lara Allah ve İ slam adına ricada bulundu.

Tdrih u 't-Taberf

415

İbn Ziyad o n u n üzerine Ö m e r b . Sa'd, Şemir b . Zilcevşen ve Husayn b. Temim'i göndermişti. H üseyin b u zevattan Allah ve İslam adına ricada bulu narak elini eline vermek üzere onu Müminlerin E miri'ne göndermelerin i istedi. O nlar: "Hayır, an­ cak İ b n Ziyad'ın hükmüne razı olacaksın," dediler. İbn Ziyad ayrıca H üseyin'in üzerine bir süvari b i rliğinin başında Hür b. Yezid el-H anzali e n - N ehşeli'yi de göndermişti. H ü r, Hüseyin' in teklifini duyunca onlara : "Bunların teklifi n i kabul etmiyor musunuz? Vallahi bu teklifi size Türkler ve D eylemiler dahi yapsalar, bunu reddetmek size helal değildir," dedi. Ancak onlar İ b n Ziyad'ın hükmü dışında bir teklifi kabul etmediler. Bunun üzerine H ü r atının istikametin i değişti rerek Hüseyin ve adamlarına yöneldi. H üseyin ve adamları kendileriyle sa­ vaşmak için geldiğini sandılar. Ancak onlara yaklaşınca kalka­ nını ters çevirdi ve onlara selam verdi . Akabinde İbn Ziyad'ın askerlerine saldırdı ve onlardan iki kişiyi öldürd ükten sonra öldürüldü. Allah ona rahmet etsin. Rivayete göre Züheyr b. Kayn el- B eceli, hac yolunda H üse­ yin'le ka rşılaşınca onunla geri döndü. Ayrıca İbn Ebi Bahriyye el- Muradi, iki adam ve Amr b. Haccac ile M a'n es-Sülemi de Hüseyin'e katıldılar. Ravi H usayn dedi : O nları ben de bizzat gördüm. H usayn dedi : Sa'd b. Ubeyde bana şöyle anlattı : Kllfeli­ lerden yaşlı başlı bir grup adam gördüm. Bir tepe üzerinde durmuşlar: 'J\llah'ım yardımını indir," d iyo rlardı. Onlara: " Ey Allah'ın düşmanları, inip ona ya rdım etsenize ! " dedim. H üse­ yin, İbn Ziyad'ın gönderdiği adamlarla konuşmak için onlara yöneldi. Ona baktım, üzerinde burı1d kumaşından bir cübbe vardı. O nlarla konuştu. Yanlarından ayrılınca B e ni Temim' den Ömer et-Tahavi adında bir kişi ona bir o k attı. Baktı m ki ok iki omzu arasında cübbede asılı kaldı. Onlar onun teklifini geri çevirince Hüseyin kendi safına döndü. O nlara baktım. Yaklaşık olarak yüz kişiydiler. Ali'nin öz evlatlarından beş kişi, Beni [393] H aşim'den on altı kişi, Beni Süleym'den onların müttefiki bir adam ve Beni Kinane'den onların müttefiki olan bir adam ve İbn Amr b. Ziyad onlardan bazılarıydı.

416

Tdrih u 't-Taberf

Ravi d e d i : Sa'd b. Ubeyde bana ş öyle anlattı : Ömer b. Sa'd ile serinlemek için suya girmi ştik. B i r adam geldi ve ona gizli bir şeyler söyledi. Ona: "İbn Z iyad sana Cüveyriye b. Bedr et­ Temimi'yi göndermiş ve bu insanla ra karşı savaşmazsan se­ nin b oynunu vurmasını ona e m retmi ş," dedi. Bunun üzerine Ömer fırlayıp atına bindi ve zırh ı n ı isteyerek onu giydi. Ömer atı üzerinde i nsanları onların üzerine s evk etti ve onlarla sa­ vaştı. Hüseyin'in başı İbn Ziyad'a götürüldü ve önüne ko nul­ du. Elindeki değnekle başını d ü rtüyor ve şöyle diyordu: "Ebu Abdullah yaşlanmış." Ravi d e d i : O n u n eşleri, kızları ve yakın ­ l a r ı getirildiler. İbn Ziyad'ın yaptığı en iyi şey, onlara sakin b i r yerde b i r ev v e gerekli erzakı tah si s ederek iaşe v e giyecek vermek oldu. Abdullah b. Ca'fer' i n -ya da İbn Ca'fer'in- iki oğlu kaçıp Tay'dan bir adamın evin e sığındılar. Ancak adam onların boyunlarını vurdu ve başlarını götürüp İbn Ziyad'ın önüne koydu. İbn Ziyad onun boynunu vurmayı düşündü. An­ cak emir vererek evini yıktırdı. Ravi dedi: M uaviye b. Ehi Süfyan'ın bir kölesi bana şöyle anlattı : H üseyin'in başı getirilip Yezid'in önüne konulduğun­ da ağladığını ve "İbn Ziyad'la akrabalığı olsaydı ona böyle davranmazdı," dediğini gördüm. H usayn dedi : Hüseyin öldürülünce i ki üç ay boyunca güneş doğd uğu saatten gökyüzünde yükselinceye kadar duvarlara yansıyan ışık adeta kan rengini andı rıyord u. H usayn dedi : A'la b. Ehi Ase bana şöyle anlattı : Re'sü'l-CaIOt bana babasından naklen şöyle anlattı : Kerbela'dan her geçti­ ğimde bir a n önce orayı terk etmek için bineğimi koşturarak sürerdim. O na, neden diye sorduğu mda şöyle dedi : Hep kendi aramızda Peygamber'in bir oğlunun orada öldürüleceğini ko­ nuşuyord uk. B u sebeple oradan geçerken söz konusu kişi ben olmayayım d iye süratle geçerdim. H üseyin orada öldürülün­ ce konuştuğumuz kişinin o olduğunu anladık ve ondan sonra oradan geçerken normal seyreder ve koşmazdım. [394]

H aris bana şöyle anlattı : İ b n Sa'd bize Ali b. M uhammed' den naklen Ca'fer b. Süleyman ed- Dabai'nin şöyle dediğini anlat-

Tiirihu 't-Taberf

417

tı : Vallahi içimdeki kanı çıkarmadan benden vazgeçmezler. Bunu yaptıkları zaman da Allah onların üzerine, onları hayız bezinden daha zelil kılacak kimseleri gönderecek. Arkasından lrak'a geldi ve aşure gönünde 6 1 yılında N in eva'da öldürüldü. H aris dedi: İbn Sa'd, M uhammed b. Ömer' d e n naklen şöyle dediğini anlattı : H üseyin b. Ali (as.) 6 1 yılının Safer ayında öl­ dürüldü. Öldürüldüğünde 55 yaşındaydı. Eflah b . Said bana İbn Ka'b el- Kurazi, Haris, İ bn Sa'd, M u ­ hammed b. Ömer v e E b u Ma'şer'den naklen şöyle dediğini anlattı : Hüseyin 10 Muharrem'de öldürüldü. Vakıdi dedi: Bu daha sabittir. Haris dedi: İ b n Sa'd şöyle anlattı : M uhammed b. Ömer bize Ata b. M üslim, bir ravi, Asım b. Ebi'n-N ücud ve Zir b. Hu­ beyş'ten naklen ş öyl e dediğini anlattı : B i r d i reğe asılan ilk baş, Hüseyin' i n (ra.) baş ı o l d u . Allah' ı n salatı onun ruhu üze­ rinde olsun. Ebu M ihnef, H işam b. Velid ve olaya şahit olandan naklen şöyle dedi: H üseyin b. Ali, ailesi ve yakı nlarıyla M ekke'den yola çıktı. B u sırada M uhammed b. el- H a nefiyye M edine'dey­ di. Bir leğende abdest alırken olayı haber aldı ve ağladı. Hatta onun gözyaşları n ı n leğene düşerken çıkardığı sesi duydum. Ebu M ihnef dedi: Yunus b. Ehi İshak es-Sebil bana şöyle anlattı : Ubeydullah Hüseyin'in Mekke'den Kufe'ye hareket ettiğin i d uyunca güvenlik güçlerin i n başı H usayn b. Temim'i gönderdi. H usayn, Kadisiye' de konakladı ve s üvarileri Kadisi­ ye- H a ffan, Kadisiye- Kutkutane ve La'la' kadar olan güzergah­ larda düzene koydu. Bunun üzerine görenler insanlar: " B u, H üseyin'dir, I rak'ı istiyor," dediler. Ebu Mihnef dedi: Muhammed b. Kays bana şöyle anlattı : H üseyin yoluna d evam etti ve Batnü'r-Rumme'de Hacir mev­ kiine varınca Kays b. Müshir es-Saydavi'yi Kilfelilere gönderdi ve onlara şöyle yazdı : Bismillahirrahmanirrahim. Hüseyin b . Ali' den mümin ve [395] Müslüman kardeşlerine. Selamün aleykü m. O 'ndan başka

418

Tt'1rih u 't-Taberi

ilah olmayan Allah'a hamdederim . M ü s l i m b . Akil'in mektu­ bu bana ulaştı. Mektupta güzel görüşü n ü z hakkında bilgi ver­ mekte ve çoğunuzun bize yardım etmek ve hakkımızı aramak üzere ittifakhalinde olduğunuzu dile getirmektedir. Allah'tan di leğim bizim işlerimizi güzel kılmasıdır. Allah bundan dolayı sevabınızı b üyük eylesin. 8 Zilhicce Sah günü -tevriye günü­ size gelmek üzere Mekke'den yola çıktım . Elçim size gelince işinize sarılın ve ciddi bir gayrete gi rin . İ nşallah bugünlerde size geleceğim. Allah'ın selamı, rah m eti ve b ereketi sizin üze­ ri nizde olsun. M üslim b . Akil öldürül meden yirmi yedi gün önce H üse­ yin'e şöyle yazmıştı : Kılavuz yakı nlarına yalan söylemez. Kı1feliler toptan seninledir. Mektubumu o kuyunca gel. Selamla. Ravi d e d i : Bunun üzeri ne H ü seyin a rkasına bakmadan ço­ cukları ve kadı nları yanına aldı ve yola çıktı. Kays b. Müshir es-Saydavi de H üseyin'in mektubunu Kı1 fe'ye götürdü. Kays, Kadisiye'ye varınca H usayn b. Temim o n u yakaladı ve Ubey­ dullah b. Ziyad'a gönderdi. Ubeydullah o n a : " Konağa çık ve ya­ lancı oğlu yalan cıya küfret," dedi. Kays çıktı ve şöyle dedi : " Ey insanlar! H üseyin b. Ali, All ah'ın hayı rlı b i r kulu olup Resu­ lullah'ın kızı Fatı ma'nın oğludur. B e n de onun size gönderdi­ ği elçisiyi m. Hacir mevkiinde ondan ayrıldım. Onun daveti ne icabet edin." Akabinde Ubeydullah b. Ziyad'ı ve babasını la­ netledi ve Ali b . Ehi Tal ib'e istiğfarda bulundu. Bunun üzerine Ubeydullah onun konağın üzeri nden aşağıya atılmasını em­ retti. Kays konağın üzerinden aşağıya atıldı ve parçalanarak can verd i . H üseyin ise Kı1 fe istikametinde yoluna devam edi­ yordu. Yolda Arap diyarının sularından birine ulaştı. Burada Abdullah b. M uti' el-Ad evi'yle karşılaştı. B u mevki de ko nakla­ mıştı. H ü seyin'i görünce kalktı ve ona: " Ey Resulullah' ın evla­ dı anam babam, sana feda olsun. Seni buralara getiren sebep nedir?" dedi. Ona omuz vererek b ineği nden indirdi. H üseyin ona: " B il diğin gibi Muaviye öldü. Ardından I raklılar bana ya­ zarak beni davet ettiler," dedi. Ab dullah b. M uti' ona: "Allah adına sana hatırlatayım. İ slam' ı n hürmeti için sana hatırla­ tıyorum. İ slam'ın hürmeti çiğnenmesin. Resulullah'ın (sav.)

Tiirih u 't-Taberi

419

hürmeti için sana ricada bulunuyorum. Allah adına Arapların hürmeti n i hatırlatıyorum. Vallahi Beni Ü m eyye'nin elinde­ kini talep edecek olsan seni öldürecekler. Seni öldürürlerse senden sonra h i ç kimseden çekinmeyecek ve saygı duyma­ yacaklar. Vallahi İslam'ın hürmeti çiğnen ecek. Kureyş'in ve [396) Arapların hürmeti çiğnenecek. Sakın yapma, Kufe'ye gitme ve Beni Ü meyye ile karşı karş ıya gelme," dedi. Ravi dedi : Ancak Hüseyin gitmekte ısrar etti ve yola d evam ederek Zerved'in yukarısındaki s uya ulaştı. Ebu M ihnef d e d i : Süddi bana Beni Fezare'den bir adamdan naklen ş öyle dediğini rivayet etti: Becile kabilesine mensup Beni Amr b. Yeşker'den Züheyr b. Kayn'a H a ccac b. Yusuf za­ manında sonradan ikta edilen Tem marin se mtindeki Haris b. Ebi Rebia'n ı n evinde bulunuyorduk. Şamlılar buraya uğ­ ramazlardı. B i z burada saklanmıştık. Fezari'ye : " H üseyin b. Ali'yle yolculuğunuzu anlatır mısın?" dedim. Fezari şöyle ded i : Züheyr b . Kayn el-Beceli'yle birlikteydik. M ekke'den yola çık­ mış ve H üseyin'le yolculuk yapıyorduk. Ancak aynı menzilde bulunmayı arzu etmiyo rduk. Hüseyin yürümeye başladığı za­ man Züheyr b. Kayn geride kalıyo r, H üseyin konakladığı za­ man Züheyr ilerlemeye devam ediyordu. Ancak bir keresinde aynı yerde konaklamak zorunda kaldık. H üseyin bir mekanda indi biz de bir mekanda indik. Oturmuş yemeğimizi yemeye başladık. Derken H üseyi n'in elçisi geldi ve selam vererek içeri girdi. " Ey Züheyr b . Kayn ! Ebu Abdullah el- H üseyin beni bura­ ya seni davet etmek için gönderdi," dedi. H e rkes, başının üze­ rinde kuşlar konmuş gibi elindekini bıraktı . Ebu M ihnef d e d i : Züheyr b. Kayn'ı n eşi D elhem bint Amr bana şöyle anlattı : Züheyr'e: "Resulullah'ın (sav.) evladı sana davet gönderecek de ona gitmeyeceksin. S ü p hanallah ! Ona gitsen de ne d iyeceğini dinlesen sonra da ayrılıp dönsen," de­ dim. Bunun üzerine Züheyr b. Kayn ona gitti. Kısa bir müddet sonra yüzü aydınlanmış olduğu halde geri döndü, çadırıyla yol ağırlığı ve eşyasının hazırlanmasını ve H ü s eyin'e takdim edilmesini emretti. Akabinde karısına: " B o şsun, ailene git. Zira esaret gibi b i r akıbetle değil, hayırla karşılaşmanı istiyo-

420

Tlirih u 't-Taberi

rum," dedi. Sonra adamlarına: "Kim bana uymak isterse uya­ bilir. Aksi takdirde bu son ahittir. Size daha önce yaşadığım olayı anlatacağım : Belencer gazası n ı gerçekleştirdik. Allah bize fethi m üyesser kıldı ve çok m i ktarda ganimet elde ettik. Selman el-Bahili bize: 'Allah size fethi m üyesser kıldığı ve ga­ n imet elde ettiğiniz için sevindiniz mi?' d iye sordu. Biz: ' Evet,' dedik. O bize şöyle ded i : 'Muhammed'in Ehl-i beytinin gençle­ rine yetişirseniz, onların safında savaştığınız için elde ettiği[397] niz gan i metlere sevincinizden daha çok sevinin. Bana gelince sizi Allah'a emanet ediyorum.' Vallahi e n başta olmaya devam etti ve öldürüldü." EbO. M ihnef dedi : EbO. Cenab e l - Kelbi bana Adi b. Harmele el-Esedi'den naklen Abdullah b. S ü l eym el-Esedi ve Müzeri b. el-M eşmail el-Esedi'nin şöyle dediklerini anlattı : Hac ibadeti­ n i ifa edince bizim yegane himmetim iz, yolda Hüseyin'e ulaş­ mak ve durumunun ne olacağın ı gö reb ilmekti. Yola çıktık ve develerim i hızlı seyrederek Zerved'de ona yetiştik. Ona yak­ laştığımızda, H üseyin'i görünce yoldan sapan KO.feli bir adam gördük. H ü s eyin onu görmek i ster gibi durdu, sonra vazgeçe­ rek yoluna devam etti. Biz de ona d oğru s eyretmeye devam ederken b i rbirimize: "O adama gidelim ve KO.fe hakkında bir haber varsa ondan öğrenelim," d e di k. Adama gittik ve "Esen­ likler diliyorum," dedik. O : "Aleyküm selam ve rahmetüllah," dedi. O n a : " Kimlerdensin?" dedik. O : " E sed'denim," dedi. Ona: " B i z de Esed'deniz, sen kimsin?" dedik. O : "Bükeyr b. M esa­ be'yim," dedi. Biz de ona kimliğimizi s öyledik. Akabinde ona: "Geride bıraktığın insanlar hakkında bilgi versen," dedik. O: " Evet, KO.fe'den çıktığımda Müslim b . Akil ve Hani b. U rve öldürülüp ayaklarından çarşıda sürüklendiler," dedi. Bunun üzerine yolumuza devam ettik ve H ü s eyin'e yetiştik. Akşam vakti Sa'lebiye'de konaklayıncaya kadar onunla birlikte yolu­ muza devam ettik. Konaklayınca o n a gittik ve selam verdik. Selamımızı alınca ona: ''Allah rahm etin i senden esirgemesin. B i r haber var. Dilersen onu gizli, dilersen de açık olarak sana iletel im," dedik. H üseyin adamların a bakarak: "Bunlardan bir şey sakladığım yok," dedi. Ona: "Dün akşam karşıdan gelen

Tii rihu 't-Taberi

42 1

yolcu var ya," dedik. Hüseyin: "Evet, ona s o ru sormak istemiş­ tim," dedi. Biz: "Senin için ona sorduk ve soracağın şeyi öğren­ dik. O bizim E sed'dendir. Görüşü olan, dürüst, fazilet sahibi ve akıllı bir kimsedir. Bize anlattığına göre o Kufe'den henüz çıkmak üzereyken Müslim b. Akil ve H ani b. U rve öldürülmüş hatta ayaklarından çekilerek çarşıda sürüklendiklerini göz­ leriyle görmüştür," dedik. Hüseyi n : " İn n ô. /il/ah i ve innô. ileyh i rô.ci 'u n ! Allah ikisine de rahmet etsin," dedi ve bu ifadeyi bir­ kaç kere tekrarladı. Ona: "Allah adına senden rica ediyoruz. Kendin ve ev halkın için buradan geri dön. Zira Kfife'de senin yardımcın ve şian yoktur. Hatta korkarız ki onlar sana karşı olacaklar," dedik. Bunun üzerine: " B eni Akil b . Ebi Talib ayak­ landılar," dedi. Ebu M ihnef dedi: Ömer b. Halid bana Zeyd b. Ali b. Hüse­ yin' den naklen Davud b. Ali b. Abdullah b . Abbas'ın şöyle de­ diğini anlattı : B eni Akil : "Hayır, vallahi ö cümüzü almadan ve kardeşimizin tattığını onlara tattırmadan bir yere gitmeyiz," dediler. Ebu M ihnef, Ebu Cenab el-Kelbi ve Adi b . H armele'den [398] naklen Abdullah b. Süleym el-Esedi ve M üzeri b. el-Meşmail el-Esedi'nin şöyle dediklerini anlattı : H üseyin'in şöyle dedi­ ğini gördük: "O nlardan sonra hayatta hayır kal madı." Bundan anladık ki H üseyin, Kufe'ye gitmeye kara rlıdır. Ona: "Allah en­ camı nı hayreylesin," ded ik. H üseyin : "Allah' ın rahmeti üzeri­ nizde olsun," dedi. Bazı adamları ona: "Vallahi sen Müslim gibi değilsin. Kufe'ye gidecek olsan insanlar sana daha hızlı icabet edecekler," dediler. Sonra beklemeye başladık. Seher vakti gi­ rince gençlerine ve kölelerine: "Su alın bol olsun," dedi ve yola çıkarak Zübale'ye kadar gittiler. Ebu M ihnef dedi: Ebu Ali el-Ensari bana B ekir b. Mus'ab el-M üzeni'den naklen şöyle dediği n i anlattı : H üseyin suyun bulunduğu bir yere uğrayınca oradakiler m u hakkak ona tabi oluyorlardı. Zübale'ye varınca sütkardeşi Abdullah b. Buk­ tur'un öldürülmesi haberini aldı. O n u yol d a Ubeydullah b. Ziyad'a göndermişti ve başına gelenlerden habersizdi. Husayn

422

Tdrih u 't-Taberi

b. Temim'i n süvarileri Kadisiye'de o n u yakaladı ve İbn Ziyad'a gönderdi. İ bn Ziyad ona: "Konağı n damına çık ve yalancı oğlu yalancıyı lanetle ! Sonra da in ki senin hakkında hükmümü vereyim," dedi. Bunun üzerine konağın damına çıktı ve yuka­ rıdan insanlara bakarak: " Ey insanlar! B e n Resulullah'ın kızı Fatıma'nı n oğlu H üseyin'in elçisiyim . İbn Me rcane'ye, İbn Sü­ meyye ed-Dai'ye82 karşı ona yardı m etmeniz ve destek verme­ niz için geldim," diye seslendi. Ubeydullah, emir vererek adam konağın üzerinden aşağıya atıldı ve kemi kleri karıldı. Ancak ölmedi. B u n u n üzerine Abdülmelik b. U m eyr adında bir adam gelip onu boğazladı. İ nsanlar onu ayıplayınca: "Ben acıların­ dan kurtulmasını istedim," dedi. H işam dedi: Ebu Bekir b. Ayyaş b i r raviden naklen bize şöyle anlattı : Vallahi onu boğazlayan Abdülmelik b. Umeyr değil, ona benzeyen uzun boylu ve kıvırcık saçlı bir adamdı. Haber, Zübale'deyken H üseyin'e ulaştı. Bunun üzerine mek­ tub u i nsanlara okudu: Bismillahirrahmani rrahim. Bize feci b i r haber geldi. Müs­ lim b. Akil, H ani b. Urve ve Abdullah b. B uktu r öldürüldüler. [3991 Şiamız bize i hanet etti. İ çinizden ayrılmak isteyen ayrılsın. Onun için ahdimiz yoktur. Ravi dedi: Bunun üzerine ya nından ayrı ldılar ve sağa sola dağılarak maiyetinde yalnızca onunla M edine'den gelenler kal dılar. H üseyin [kimseyi aldatmamak için] bunu yaptı. Zira ona katılan Araplar, onun itaati kes i n olarak tahakkuk eden b i r d iyara gittiğini sanıyorlardı. O o nların nereye gidecekleri­ ni bilmeden kendisiyle birlikte hareket etmelerini istemiyor­ du. O biliyordu ki kendilerine gerçeği anlatacak olsa ona an­ cak yardım etmek ve onunla birlikte ölmek isteyenler refakat edebilirdi. [ N itekim de öyle oldu.] Seher vakti girince bol bol su aldılar ve yoluna devam ederek Batnü'l-Akabe'ye ulaştı ve burada konakladı. 82

Dai: Arapçada nesebi sahih olmayan veya babasından başkasına intisap eden anlamına gelmektedir. Burada kastedilen I rak Valisi Ubeydullah'ın babası Ziyad'dır. N itekim Muaviye, babası Ebu Süfyan'ın Ziyad'ın annesiyle kurduğu ilişki sonucu onun baba bir kardeşi olduğunu ilan etti (çev.).

Türih u 't-Taberf

423

Ebu M ihnef dedi: Beni İ krime'den Levzan bana şöyle anlat­ tı : Amcalarından biri H üseyin'e (as.) nereye gitmek istediğini sordu. H üseyi n ona anlattı. Bunun üzerine adam ona: 'i'\.llah hakkı için senden rica ediyorum gitme. Vallahi sen mızrak ve kılıçlar üzerin e gidiyorsun. Sana gitmen için haber gönderen­ ler seni savaş külfetinden kurtarsalardı, işleri yoluna koyduk­ tan sonra onlara gitseydin bu doğru olurdu. Ancak bu zikretti­ ğin şartlarda gitmeni ben uygun görmüyorum," dedi. Hüseyin ona: " Ey amca! Bu görüşün benim için bilinmeye n bir şey de­ ğildir. Ancak Allah dilediğini icra etmekte mağlup edilemez," dedi ve konakladığı yerden hareket etti. ***

Yezid b. M uaviye bu yılda Velid b. Utbe'yi M ekke valili­ ğinden azlederek Amr b. Said b. el-As'ı bu gö reve getirdi. Bu gö revlendirmeyi bu yıl ın ramazan ayında gerçekleştirdi. Bu sene hac emirliği gö revini A mr b. Said yaptı. B u na dair rivaye­ ti Ahmed b. Sabit bana bir raviden naklen İ s hak b. Isa ve Ebu Ma'şer'den rivayet etmiştir. Bu yılda Yezid'in Mekke ve Medine Valisi Velid b. Utbe'yi az­ lettikten sonra Amr b. Said oldu. Kufe, Basra ve onlara tabi olan yerlere Ubeydullah b. Ziyad bakarken, Kufe yargısına Şüreyh b. el- Haris, Basra yargısına ise Hişam b. H übeyre bakıyorlardı. Hicretin 6 1 . Yılı Bu Yalda Vuku Bulan Olaylar Kerbela Olayı Bu yılın olaylarından biri H üseyin'in (ra.) öldürülmesidir. 1 0 M uharrem'de öldürüldü. Ahmed b. Sabit bana bir ravi den naklen İ shak b. Isa ve Ebu Ma'şer'den bu rivayeti nakletmiş­ tir. Vakıdi ve H işam b. el-Kelbi de ayn ı görüştedir. Hüseyin'in hikayesinin başlangıcını ve I rak yolculuğunun 6 0 yılında ce­ reyan eden kısmını zikrettik. Şimdi d e 61 yılında olup biten­ leri ve nasıl öldürüldüğünü anlatacağız. H işam, Ebu M ihnef ve Ebu Cenab' dan naklen Abdullah b. Süleym el-Es e di ve Müzeri b. el- M eşmail el-Esedi'nin şöyle

[400]

424

Tarih u 't-Taberf

dedikleri anlatıldı: H üseyin (as.) Ş eraf'e kadar geldi. Seher vakti girince gençlerine emir vererek bol bol su aldılar. Aka­ binde b u radan hareket ettiler. Günün ilk saatlerinden günün o rtasına kadar yol aldılar. Bu s ı rada kafiledeki adamlardan biri: "Allahu Ekber! " diyerek tekb i r getirdi. H üseyi n : " N eden tekbir getirdin?" dedi. Adam : " H u rma ağaçlarını gördüm;' dedi. Esedli i ki adam ona: "Bu yerde hiçbir zaman hurma ağa­ cı görmedik," dediler. İki ravi: H ü s eyin bize: "Sizce bu nedir?" dedi. " B izce s üvarilerdir," dedi k. H üs eyi n : "Vallahi bence de öyledir. O nları tek taraftan karşılarken sırtımızı vereceğimiz b i r korunak yok mu?" dedi. Ona: "Va rd ı r, i şte Zu H usum yanı başında. Sola döner ve ona yö nelirsin. O nlardan önce ora­ ya varırsan dilediği gibi bir yerdi r;' dedik. H üseyin sola yö­ neldi ve biz de onunla yöneldik. D e rken süvarilerin süratle bize doğru geldiklerini gördük. O nların iyice yaklaştıklarını gördükten sonra yürümeye devam ettik. Yoldan saptığımızı görünce onlar da bize doğru yö neldiler. M ızrakları yusufçuk­ ları, sancaklarıysa kuşların kanatlarını andırıyordu. Biz daha önce Zu H usum'e vardık. H üseyin b ineğinden indi ve çadırla­ rın kurulmasını emretti. Karşı taraf da geldiler. Hür b. Yezid el-Yerbfii'nin komutasında bin süvariydiler. Hür süvarileriyle birlikte geldi ve öğle sıcağında H üseyin'in karşısında vaziyet aldı. Hüseyin ve adamları başlarında sarıklarıyla kılıçlarını (401 1 kuşanmış vaziyetteydiler. H üseyin gençlerine: " İ nsanlara ka­ nana kadar su verin. Atlara da azar azar su verin," dedi. Bunun üzerine gençleri önce atlara biraz s u verdiler. Arkasından bazı gençler d e kanana kadar insanlara s u verdiler. Sonra çanakla­ rı ve tasları doldurdular ve atlara yaklaştırdılar. Üç, dört veya beş kere içine çektikten sonra önünden alınır, başka bir ata içirilirdi. B öylece bütün atlara su içirdiler. H işam dedi: Lakit bana Ali b. et-Taan el-Muharibi' den nak­ len şöyle anlattı : Hür b. Yezid' i n ma iyetinde bulunuyordum. H ür'ün adamları arasında en son gelen bendim. Hüseyin, atımla çok susadığımızı görünce bana: "Su taşıyan deveyi çöktür," dedi. -Ben raviye kelimesini deve değil su kırbası olarak anladım.- Bunun üzerine H üs eyin : "Yeğenim, deveyi

Tıirih u 't-Taberf

425

çöktür;' dedi. D eveyi çöktürdüm. Bana: "Su i ç," dedi. Su içme­ ye çalışırken kırbanın ağzından su kaçıyord u . H üseyin bana: "Kırbanın ağzını kıvı r," dedi. Ancak n e yapacağımı bilemeyince H üseyin b izzat kalktı ve kırbanın ağzını kıvırdı. Su içtim ve atı ma da i çi rdim. Hür b. Yezid, H ü s eyin' i n üzerine Kadisi­ ye'den geldi. Ş öyle ki Ubeydullah b. Ziyad, H ü seyin'in gelişini haber alınca güvenlik güçlerinin başında bulunan Husayn b. Temim et-Te mimi'yi gönderdi ve ona Kadisiye'de konaklama­ sını, Kutkutan e ile Haffan arasındaki güzergahta silahlı gruplar konuşlandırmasını emretti. H ü r b . Yezid'i bin kişilik bir öncü b i rlikle H ü s eyin'i karşılamak üzere gönderdi. Hür öğle namazı vakti girinceye kadar Hüseyin'le karşı karşıya durmuş bulunuyordu. H üseyin, Haccac b. M es ruk'a ezan okuması için emir verdi. Adam ezan okudu. Namaz için kamet sırası gelince H üseyin üzerinde bir i z a r, üstünde b i r r i d a v e ayaklarında pabuç olduğu halde namaz için çıktı. Allah'a hamdüsenada bulunduktan s o n ra şöyle dedi: " Ey i n sanlar! Allah'a mazeret beyan etmek ve size karş ı sorumluluğumuzu yerine getirmek için gelmiş bulunuyoruz. Siz: 'Bize gel, z i ra imamımız yoktur. Umulur ki Allah seninle bizi hidayet üzere b i rleştirir,' diye mektuplarınız ve elçileriniz bana gelmeyinceye kadar gel­ medim. Eğer sözünüze bağlı iseniz işte gelmiş bulunuyorum. Beni tatm in edecek taahhütlerde bulunursanız şehrinize ge­ leyim. Aks i takd irde gelişimden hazzetmiyorsanız geldiğim yere döneyim ." İ nsanlar suskun kaldılar ve müezzine: "Kamet getir," dedi. M üezzin kamet getirince Hüseyin, Hür'e: "Adam­ larına namaz kıldırmak istiyo r musun?" dedi. H ür: " H ayır, sen [402) kıldır biz de sana uyacağız," dedi. H üseyin namazı kıldırdı ve çadırına girerek adamlarıyla görüştü. H ü r ise yerine geçti ve kendisi için kurulan çadıra yerleşti. Arkadaşlarından bir grupla b i r araya geldi. Akabinde saflarına geçerek safı yeni­ den kurdular ve herkes bineğinin yularını eline alarak gölge­ sinde oturdu. İkindi olunca Hüseyin yolculuk için hazırlık ya­ pılmasını emretti. Ardından çıktı ve müezzinine emir vererek ikindi ezanını okudu. Ezandan sonra kamet getirdi ve namazı H üseyin kıldırdı. Selam verdikten son ra karşı tarafın yanına gitti. Allah'a hamdüsenada bulunduktan s o n ra şöyle dedi : " Ey

426

Tarih u 't-Taberi

insanlar! Takvaya sarılır ve hakkı ehline teslim ederseniz Al­ lah'ın rızasına nail olursunuz. Biz Ehl-i b eyt olarak sizin ve­ liyyülemriniz olmaya bu işi iddia eden, zulüm ve haksızlıkla sizi yön eten ve bu işin ehli olmayanlardan daha layığız. Ancak bizden hazzetmiyor, hakkımızı tanımıyo r ve görüşünüz bana gelen mektuplarınızdakinden ve elçilerinizin naklettiğinden farklıysa ayrılıp gideceğim." Hür b . Yezid : "Vallahi bahsettiğin bu mektuplar hakkında bizim bir bilgimiz yok," dedi. Hüseyi n : " Ey Ukbe b . Sim'an ! Mektupların içinde bulunduğu iki heybeyi getir," dedi. Bunun üzerine iki heybe dolusu mektup çıkardı ve mektupları önlerinde yaydı. H ür: " B iz sana yazan bu in­ sanlardan değiliz. Bize verilen e mre göre seninle karşılaştı­ ğımızda senden ayrılmayacağız ve seni Ubeydullah b. Ziyad'a götüreceğiz," dedi. H üseyin ona: "Ölüm sana bundan daha ya­ kındır," dedi ve adamlarına: "Kalkı n ve binin," dedi. İnsanlar bindiler ve kadınlarının da binmeleri n i beklediler. Hüseyin adamlarına: "H aydi gidelim," dedi. Yola koyulunca ayrılma­ larına izin vermediler. H üseyin, H ür'e : '/\nan seni kaybetsi n ! N e istiyorsun?" dedi. H ür: "Vallahi senden başka, Araplardan kim olursa olsun senin bu durumunda olduğu gibi bana bu ifadeyi kullansa anasını bundan daha ağır ifadelerle zikrede­ cektim. Senin ananı ancak en güzel şekilde anabilirim," dedi. H üseyin ona: "N e istiyorsun?" dedi. H ü r : "Seni Ubeydullah b. Ziyad'a götürmek istiyorum," dedi. H üs eyi n : "Vallahi sana uy­ mayacağım," dedi. Hür: "Vallahi seni b ı rakmayacağım," dedi. İkisi bu sözlerini üç kere tekrarladılar. Aralarındaki tartışma uzayı nca Hür: "Ben seninle savaşmakla emredilmedim. Seni Kfi fe'ye götürünceye kadar seni b ı rakmamakla emred ildim. Gelmekten i mtina ediyorsan seni n e Kfife'ye götüren ne de [403) M edine'ye döndüren bir yol izle. B u, o rta yollu bir çözümdür. Bu süre içinde ben Ubeydullah b. Z iyad'a, sen de yazmak ister­ sen Yezid b . M uaviye'ye veya Ubeydullah b. Ziyad'a yaza rs ın. B elki Allah beni senin meselene karışmama ve selametle işin içinden çıkmayı ihsan eder. B u sebeple Uzeyb, Kadisiye gü ­ zergahını takip et," dedi. Uzeyb'e kadar olan mesafe otuz se­ kiz mildir. Bunun üzerine Hüseyin adamlarıyla harekete geçti. H ü r de onu takip etti.

Tdrih u 't-Taberi

427

Ebu M ihnef, Ukbe b. Ehi Ayzar'dan naklen şöyle anlattı : Hü­ seyin arkadaşlarına ve Hür'ün adamlarına Bida'da bir konuşma yaptı. Allah'a hamdüsenada bulunduktan sonra şöyle dedi: Ey insanlar! Resulullah (sav.) şöyle buyurdu: " Kim zalim ve Allah'ın hükümlerini çiğneyen, O'nun ahdini ihlal eden ve Resulullah'ın (sav.) sünnetini çiğneyerek Allah'ın kullarına haksız muamele­ de bulunan bir sultan görüp de eylemle ve sözle yaptıklarını de­ ğiştirmezse onu hak ettiği cezaya çarptırmak Allah'ın hakkıdır.'' Bilesiniz ki bu insanlar şeytana itaat ettiler ve Rahmana itaati terk ettiler. Fesat çıkardılar. Hududu o rtadan kaldırdılar. Feyi te­ kellerine aldılar. Allah'ın haram kıldığını helal, helal kıldığını da haram kıldılar. Ben bu işte başkasından daha çok hak sahibiyim. Mektuplarınız bana geldi ve biat ettiğinize dair elçileriniz geldi. Beni başkasına teslim etmeyeceğinize, terk etmeyeceğinize dair biatlerinizi bildiren elçileriniz geldiler. B iatinizi tamamlarsanız rüştünüzü bulursunuz. Ben Hüseyin b. Ali'yim ve Resulullah'ın (sav.) kızı Fatıma'nın oğluyum. Sizinle birlikteyim. Yakınlarım sizin yakınlarınızla birlikte olacaklar. Ben sizin için bir örne­ ğim. Kabul etmez ve ahdinizi ihlal ederek boynunuzdaki bia­ timi atarsanız ömrüm hakkı için bu sizin için garip bir durum değildir. Bunu babama, kardeşime ve amcamın oğlu Müslim b. Akil' e yaptınız. Asıl kandırılmış kişi, size kanan kişidir. Şansınızı kaybettiniz ve kısmetinizi yitirdiniz. Kim ahdini bozarsa ancak kendi aleyhine bozar. Allah sizden müstağni kılacak. Allah'ın se­ lamı, rahmeti ve bereketi üzerinizde olsun. Ukbe b. Ehi Ayzar şöyle dedi : H üs eyin (as.) ZO. Husum'da kalktı ve bir konuşma yaptı. Allah'a hamdüsenada bulunduktan sonra ş öyle dedi: Tecelli eden durumu gö rüyorsunuz. Dünya değişmiş ve inkara sapmıştır. M arufa yüz çevi rmiş ve dünya oldukça acı bir tat vermeye başlamıştır. Dünyadan kala [404] kala b i r kapta arta kalan bir içimlik su gibi, zor elde edilen mera misali azcık bir yiyecek gibi b i r şey kaldı. Görmez misiniz ki hakla amel edilmemekte ve batıldan sakınıl mamaktadır. Mü m i n hakla Allah'a kavuşmayı arzu etmelidir. Ben ölümü ancak bir şehadet olarak görüyorum. Zalimlerle birlikte hayatı ise b i r sıkı ntı ve usanç olarak görüyorum.

Tlirihu 't-Taberf

428

Bunun üzerine Züheyr b. Kayn e l - Beceli kalktı ve arka­ daşları na: "Siz mi konuşacaksınız yoksa ben mi konuşayım?" dedi. O nlar: "Sen konuş," dediler. Züheyr, Allah'a hamdüsena­ da bulunduktan sonra şöyle dedi: Ey Resulullah'ın evlad ı ! Al­ lah senin yolunu aydınlatsın. Senin sözlerini dinledik. Vallahi dünya hayatı ebedi olsa ve sana yardı m edip destek olmanın bedeli bu h ayata veda etmek olsa seninle b i rlikte hareket et­ meyi, bu dünyada ikamet etmeye tercih edecektik. Ravi d e d i : H üseyin ona dua edip hayır dileklerini iletti. Hür ise onu izliyordu. Ona: " Ey Hüseyi n ! Sana hatırlatıyorum, ken­ dini düşün. B en açık söyleyeyim, savaşırsan öldürüleceksin. Seninle savaşılırsa kanaatimce helak olacaksın," dedi. Hüse­ yin : Beni ölümle mi korkutuyorsu n ? D urum sizi beni öldür­ meye kadar götürecek mi? Sana n e d iyebilirim? Sana ancak Evslinin amcasının oğluna söylediğini s öyleyebilirim. Hani Resulullah'a (sav.) yardım etmek isterken amcası oğluyla kar­ şılaşmıştı. O na: "Nereye gidiyorsun? Sen öldürüleceksin," de­ yince şu beyitleri dile getirmişti : Yoluma devam edeceğim. Zira hakka n iyet eder Müslüman olarak cihat ederse ölüm insan için ayıp değildir. Salih insanlara canıyla destek verir de aklını yitirmiş ve insanları kandırıp zor kullanandan ilişkisini kesen için ölüm asla ayıp değildir.

Ravi dedi: H ür bu sözleri duyunca H üseyin'den uzak durdu. O arkadaşlarıyla bir tarafta, Hür ve arkadaşları bir taraf­ ta hareket ediyorlardı ve Uzeyb el- H i canat'a vardılar. Burada Nu'man'ın iyi cins beyaz develeri n i n otlakları vardı. Derken dört kişinin binekleri üzerinde gelmekte olduklarını gördüler. Yanlarında N afi' b. H ilaI'in Kamil adlı atı n ı da getirmişlerdi. Onların maiyetinde Tırimmah b. Adi adındaki rehberleri de bulunuyordu ve atı üzerinde şu beyitleri dillendiriyordu: (405]

Ey devem, sert telkinimden korkma! Tanyeri ağarmadan yola çık. Hayırlı biniciler ve hayırlı seferler olsun. En asil kişiyle buluşana dek O onurludur, geniş gönül sah ibidir ve Allah o n u hayırlı bir iş için gönderdi. Allah ona uzun ömürler ihsan eylesin.

Tarih u 't-Taberf

429

Ravi d e d i : H ü s eyin'in yanına varınca bu b eyitleri onun hu­ zurunda dillendirdiler. H üseyin : "Vallahi ümit ederim ki öldü­ rülsek de zafere kavuşsak da Allah bizim için hayır dilemiştir," dedi. H ü r b. Yezid onlara doğru geldi ve " Ku fe'den gelen bu insanlar seninle gelmediler. Ben onları ya hapsedeceğim ya da geri göndereceğim," dedi. Hüseyi n : " Kendimi korur gibi onları koruyacağım, onlar benim destekçilerim ve yardımcıla­ rımdır. İbn Ziyad'dan sana mektup geli nceye kadar herhangi bir şekilde bana dokunmayacağına dair söz vermiştin;' dedi. Hür: " Evet. Ancak bunlar seninle gelmediler," dedi. Hüseyi n : "Onlar adamlarımdır v e benimle gelenlerle ayn ı derecededir­ ler. Bana verdiğin söze sadık kalacaksan mesele yok. Aksi tak­ dirde seninle vuruşuruz," dedi. Bunun üzerine H ü r onlardan vazgeçti. H üseyin onlara : " Bana gerid e bıraktığınız insanla­ rın durumunu haber verin," dedi. Gelen dört kişilik gruptan biri olan Mücemmi' b. Abdullah el-Aizi ş öyle dedi : " İ nsanla­ rın eşrafı büyük rüşvet aldılar, keseleri doldurularak sevgileri kazanıldı, sadakatleri elde edildi. Onlar sana karşı tek grup oldular. D iğer insanlara gelince onların gönüll eri senden ya­ nadır. Ancak kılı çları yarın sana karşı çekilecek." Hüseyin : "Bana söyleyin b e n i m elçim size geld i mi?" d e d i . Onlar: "Kim­ dir o?" dediler. H üseyi n : "Kays b. Müshir es-Saydavi," dedi. On­ lar: " Evet, Onu H usayn b. Temim derdest edip Ubeydullah b. Ziyad'a gönderdi. Ubeydullah ona, seni ve babanı lanetleme­ sini söyledi. Ancak o sana ve babana salatüselam getirdi; İbn Ziyad'a ve babasına lanet okudu, insanları sana yardım etme­ ye davet etti, senin geleceğini haber verdi. Bunun üzerine İbn Ziyad emir vererek konağın damından aşağı atıldı," dediler. Hüseyin'in (as.) gözyaşları akmaya başladı ve şöyle dedi : "Bir kısm ı ömrü n ü ifa etm iş, bir kısm ı beklem ekte ve onlar h içbir şe­ kilde (sözlerin i) değiştirmem işlerdir. "63 Allah' ı m bize ve onlara cenneti makam eyle, bizi ve onları rah metinde ve sevabının hazinesini dilemekte bir araya getir. Ebu M ihnef dedi : Beni Ma'n'dan Cemil b. M ersed bana Tı- (406] rimmah b. Adi' den naklen şöyle anlattı : Ken d i s i Hüseyin'e ya83

Ahzab, 3 3 / 2 3 .

430

Tiirih u 't-Taberf

naşmış ve ona şöyle demiştir: "Vallahi bakıyorum, senin ma­ iyetinde kimsenin olmadığını görüyorum. Sadece seni takip eden bu grup seninle savaşırlarsa bu i ş için yeterlidir. Kaldı ki sana gelmeden bir gün önce KO.fe'nin dışında öyle bir topluluk gördüm ki daha önce bu kadar b üyük bir topluluğu görmüş değilim. O nları sordum. Dediler ki bunlar bir hazırlık gösteri­ si için toplandılar. Ardından da H ü s eyin' i n üzerine gönderile­ cekler. Allah için sana yalvarıyorum. Yapabilirsen bunlara bir karış bile yaklaşma. Dilersen Allah'ın seni onunla koruyacağı bir memlekete git ve bir süre ne yapacağını düşünerek ka­ rar ver. Yürü, seni korunduğumuz Ecee adı verilen dağımıza götüreyim. Vallahi biz bu dağda, Gassan hükümdarlarından, H i myer'den, N u'man b. el-M ünzir'den, s iyahilerden ve kırmı­ zımtı rak tenlilerden korunduk. Vallahi o rada hiç zillete maruz kalmadık. Seninle geleyim ve seni Kureyye'ye götüreyim. Son­ ra Ecee'de ve Selma'daki Taylılara haber verelim. Vallahi on gün geçmeden Taylılar süvari ve yaya olarak sana gelecekler. Dilediğin kadar bizde kalabilirsin. Sana karşı bir hareket olur­ sa ben yirmi bin Tayl ının senin ya nında kılıçlarıyla vuruşa­ caklarını taahhüt ederim. Vallahi onlar hayatta oldukları süre hiç ki mse sana ulaşamayacaktır." H üs eyi n ona: "Allah sana ve kavmine iyilik versin. Bu insanlarla aramızda söz teatisi oldu. B u sebeple ayrılamıyoruz. Onlarla akıbetimizin ne olacağını bilemiyoruz," dedi. Ebu Mihnef dedi : Cemil b. Mersed bana şöyle ded i : Tı rim­ mah b. Adi bana şöyle anlattı : H ü s eyin'e veda ettim ve ona şöyle dedim : ''Allah seni cinlerin ve insanların şerrinden ko­ rusun. B e n ailem için KO. fe'den erzak aldım. Nafakaları ya­ nımdadır. O n u götürüp onlara teslim edeyim sonra da inşal­ lah döneyi m . Yeti şirsem val lahi senin yardı mcılarından ola­ cağı m.'' H üseyin: "Eğer yapacaksan acele et. Allah'ın rahmeti senin üzerinde olsu n," dedi. Bundan anladım ki o adamlara ihtiyaç duyduğu için bana acele et, dedi. Ailemin yanına va­ rınca erzaklarını onlara bıraktım ve vasiyetimi yaptım. Onlar [407) bana şöyl e deyip durdular: "Sen daha önce h i ç davranmadığın bir şekilde davranıyorsun.'' Bunun üzerine onlara ne yapmak

431

Tdrih u 't-Taberi

istediğimi haber verdim ve Beni Süal yo lundan yola çıktım. Uzeyb el- H i canat'a yaklaşınca Semaa b. Bedr ile karşılaştım. O bana H üseyin'in ölüm haberini verdi . Ben de geri döndüm. Hüseyin (as.) yoluna devam etmiş, Beni M u katil Konağına varmış ve burada ko naklamıştı. Burada bir çadırın kuruldu­ ğunu gördü. Ebu M ihnef dedi : M ücalid b. Said bana Amir eş-Şa'bi'den naklen şöyle anlattı : Hüseyin b. Ali (ra.) : "Bu çadır kimindir?" diye sordu. O n a : "Ubeydullah b. el- H ü r el-Cu'fi'nindir," denil­ di. H üseyin : "Onu çağırın bana gelsin;· d eyince ona bir adam gitti. Davetçi yanına varınca ona: " H üseyin b . Ali seni davet ediyor," dedi. U b eydullah b. el-Hür: " İn n ô. /il/ah i ve in nô. ileyh i rô.ci 'ii n ! Vallahi Kufe'den çıkmamın sebebi Kufe'de olduğum halde H üseyin'in Kufe'ye gelmesini arzu etmeyişimdir. Vallahi onu görmek istemediğim gibi onun da beni görmesini istemi­ yoru m," dedi. Davetçi Hüseyin'e geldi ve ona durumu haber verdi. Bunun üzerine H üseyin ayakkabısını giydi ve ona gitti. Selam verdi ve oturdu. Onun kendisine katılmasını söyledi. İbnü'l - H ü r daha önce sarf ettiği sözleri ona da tekrarladı. Hü­ seyi n : "Bize yard ım etmesen de Allah'tan sakın ve bize karşı savaşanlardan olma. Vallahi bizim çığl ığımızı d uyup da bize yardım etmeyen muhakkak helak olacaktır," dedi. İbnü'l-Hür: " İ nşallah böyle bir şey olmayacak," dedi. Akabinde Hüseyin ya nınd an ayrıldı ve ikamet yerine geçti . Ebu M i h n e f dedi : Abdurrahman b. Cündeb bana Ukbe b. Sim'an'dan naklen şöyl e dediğini anlattı : Gecenin son demleri olunca H üseyi n bize emir vererek su almamızı isted i. Sonra bize hareket etmemizi emretti. Bunun üzerine hareket ettik. Beni M u katil Konağından ayrılıp da b i r müddet yürüdükten sonra H üseyin uykuya daldı ve başı eğildi. S o nra uyandı ve "İn n ô. /il/ah i ve in n ô. ileyh i rô.ci'u n ! H a m d alemlerin Rabbine mahsustur," dedi ve bunu iki veya ü ç kere tekrarladı. Oğlu Ali b . H üseyin ona: "İnnô. /il/ahi ve in n ô. ileyh i rô.ci 'u n ! Hamd a.Jemlerin Rabbine mahsustur. Babacığı m ! Ruhum sana feda olsun. Neden hamdettin ve İnnô. /il/ah i . . cümlesini söyledi n," diye sordu. H ü s eyi n : "Oğulcuğum, b i r a n için uykuya daldım. .

432

Tdrihu 't-Taberf

Rüyada atı üzerinde seyreden bir süvari gördüm. Adam: ' B un­ lar seyrediyorlar, ölüm de onlara d oğru seyrediyor,' dedi. An(408] ladım ki b u haber bizim ölüm haberimizdir," dedi. Ali ona: " B abacığım, Allah sana kötülük göstermesin. Biz hak üzere değil m iyiz?" dedi. H üseyin : " Kulların O'na döneceği Zata ye­ min olsun ki evet;' dedi. Ali b. H üs eyi n : " B abacığım ! O zaman umurumuzda değildir. Zira hak üzere öleceğiz;' dedi. H üse­ yin : 'J\.llah bir oğula babasından dolayı verdiği mükafatı n en hayırlısını sana ihsan etsin," dedi. Sabah olunca Hüseyin indi ve sabah namazını kıldırdı. Ardından arkadaşlarıyla yola ko­ yuldu, onları hareket düzenine sokmaya çalışıyordu ki Hür b. Yezid geldi ve onların yönünü değiştirmeye yeltendi. Hüseyin de ona engel oluyordu. Hür onları sert bir müdahaleyle KO.fe istikametine yöneltirken ona karşı koyup ilerliyorlardı. Kar­ şılıkl ı olarak yürümeye devam ettiler ve H üseyin'in konakla­ dığı N i neva'ya ulaştılar. Derken asil bir at üzerinde zırhlı bir süvarinin yayını kuşanarak geldiği görüldü. H epsi durup onu beklediler. Adam gelince H ü r b. Yezid ve adamlarına selam verdi ancak Hüseyin (as.) ve ashabına selam vermedi. H ür'e Ubeydullah'ın mektubunu verdi. M e ktupta şunlar yazılıyd ı : M ektubum v e elçim sana gelince H ü s eyin'i, su bulunmayan ve korunaklı olmayan boş bir yere sür ve orada alıkoy. Elçime emir vererek senden ayrıl mamasını, ancak emrimi yerine ge­ tirdiğine dair haberle bana gelmesini söyledim. Selamla. Ravi dedi: Hür mektubu okuyunca onlara : Bu mektup Emir Ubeydullah b. Ziyad'ın mektubudur. Bana, mektubun elime ulaştığı yerde sizi al ıkoymamı e m rediyor. B u da onun elçisi­ dir v e ona emir vererek o n u n e mr i n i yerine getirinceye kadar benden ayrılmamasını istemiştir. Yezid b. Ziyad b. el-Muhasir Ebü'ş-Şa'sa el- Kindi el-Behdeli, U b eydullah'ın elçisine baktı ve onu tanıdı. Ona: "Malik b. Nüseyr el-Bed di misin?" dedi. O : " Evet," dedi. Nitekim adam Kindeliydi. Yezid ona: 'J\.nnen seni kaybets i n ! Nasıl bir görevle geldin?" dedi. Adam: "Nasıl bir görev! Üslendiğim görevle imamıma itaat ettim ve biatimin gereğini yaptım," dedi. Ebü'ş-Şa'sa ona ş öyle dedi : "Rabbine karşı geldin ve imamına itaat ettin. Bununla kendini helak

Tô.rih u 't-Taberf

433

etti n ve ateş ve rüsva ehli oldun. Allah ş öyle b uyurmuştur: 'Onları a teşe çağıran öncüler kıldık ve kıyamet günü onlar yardım görm eyecek/erdir.'84 O senin imamındır." Hür b. Yezid, Hüseyin ve maiyetin i su bulunmayan ve b i r yerleşim yeri ol­ mayan o mekanda inmeye zorladı. Ona: " B ı ra k şu köyde -yani Nineva- veya b u köyde -yani Gadiriyye- veya ş u köyde -yani [409) Şüfeyye- konaklayalım," dediler. Ancak H ü r b. Yezid : "Vallahi bunu yapamam, b u gelen adam casus olarak gönderildi;' dedi. Bunun üzerine Züheyr b. Kayn, Hüseyin'e: " Ey Resulullah'ın evlad ı ! Bunlarla savaşmak, sonra geleceklerle savaşmaktan daha kolaydır. Ö mrüme yemin olsun ki ondan sonra karşı ko­ yamayacağımız kuvvetle üzerimize gelecekler," dedi. Hüseyi n : "Onlara karşı savaşı i l k başlatan ben olmam," d e d i . Züheyr ona: "Bizi bu köye götür ve orada konakla. O rası korunaklıdır ve Fırat'ı n kıyısındadır. Bizi engellemeye kalkarlarsa onlarla savaşırız. Zira bunlarla savaşmak, sonra geleceklerle savaş ­ maktan d a ha kolaydır," d e d i . Hüseyi n : " O hangi köydür?" dedi. Züheyr: 'J\kr köyüdür," dedi. Hüseyin : 'J\kr'dan Allah'a sığını­ rı m," dedi.85 Akabinde olduğu yerde ko nakladı. 2 Muharrem 6 1 Sah günüydü. E rtesi gün Ömer b. Sa'd b. Ebi Vakkas, KO.­ fe'den dört b i n askerle Üzerlerine geld i . Aslında Ömer b. Sa'd, H üseyin (as.) üzerine gelmeden Ubeydullah b. Ziyad tarafın­ dan, KO.felilerden oluşan dört bin kişilik bir b i rlikle D esteba üzerin e gönderilmişti. Zira Deylemliler D esteba'ya saldırmış ve burayı ele geçirmişlerdi. İbn Ziyad, Ö m er'e Rey valiliği gö­ revini vermeyi taahhüt etti ve sefere çıkmasını emretti. Bunun üzerine Ömer çıktı ve Hammam A'yen'de kamp kur­ du. H üseyin'in meselesi ortaya çıkıp da Kufe'ye gelmek için yola çıkınca U beydullah, Ömer'i geri çağırdı ve ona: "Hüse­ yin' i n üzerine git. Onun meselesini halledince gö revine gi­ dersin;· dedi. Ömer: 'J\llah razı olsun, uygun görürsen beni bu işten muaf tut," dedi. Ubeydullah : "Olur, ancak valilik görevini bize iade et," dedi. Ubeydullah bunu s öyleyince Ömer b. Sa'd: 8 4 Kasas, 28/4 1 . 85 Akr: Arapçada boğazlamak ve kısırlık anlamına gelmektedir. Anlaşılan Hz. H üseyin kelimenin kötü çağrışımlara sebep olduğu için bu tabiri kullan­ mış ve köye gitmekten imtina etmiştir (çev.).

434

Tarih u 't-Taberf

"Bana bugün mühlet ver, düşüneyi m;' dedi. Ömer gitti ve has adamlarına danıştı. Kiminle istişare ettiyse onu bu işten sa­ kındırdı. D e rken kız kardeşinin oğlu H amza b. Mugire b. Şu'be gelince ona: " Ey dayı ! Allah hakkı için senden rica ediyorum, sakı n H ü s eyin'in üzerine gidip de Rabbine karşı gelme ve ak­ rabalık bağını kesme. Vallahi bütün dünyanın saltanatı senin olsa ve bunu bıraksan H üseyin'in kan ıyla Allah'a mülaki ol­ maktan daha hayırlıdır," dedi. Ömer o n a : " İ nşallah öyle yapa­ cağım," dedi. H işam dedi: Avane b. el-H akem bana Ammar b. Abdullah b. (4 1 0) Yesar el-Cüheni'den naklen babasının ş öyl e dediğini anlattı :

H üseyin üzerine gitmek üzere görevlendirilen Ömer b. Sa'd'a uğradım. Bana dedi ki : "Emir bana H ü seyin'in üzerine gitme­ m i emretti. Ancak bu görevi reddettim ." Ona: "Allah seni hayra vesile kıldı. Allah senin yolunu ayd ınlatsın. Bu işten vazgeç. Yapma ve onun üzerine gitme," dedim. Ancak yanımdan ayrıl­ dıktan sonra biri geldi ve Ömer b . Sa'd'ın H üseyin'in üzerine gitmek üzere insanları sefere hazırlamakta olduğunu söyledi. Ona gittim. Oturuyordu. Beni görünce yüzünü çevirdi. Bun­ dan onun H üseyin'in üzerine gitmeye karar verdiğini anla­ dım. Bunun üzerine yanından çıktı m. Ravi d e d i : Ömer b. Sa'd, İbn Z iyad'ın ya nına gitti ve şöyle dedi : 'f\.llah iyiliğini versin. Bu görevi uhdeme verdin ve bana ahit yazdın. İ nsanlar da bundan haberdar oldu. Bu kararını icra edeceksen et. Hüseyin'in üzerine gidecek askerin başına da KOfe eşrafından senin için savaşta benden daha iyi iş çı­ karacak kimseler getir.'' Ona bazı isimleri söyledi. İbn Ziyad ona: " Bana KO fe'nin eşrafını anlatma. Kimi göndereyi m diye de sana soracak değilim. Ya askerimizin başında gidersin ya da sana yazdığımız ahdi bize gö nder," dedi. Ömer, İbn Ziyad'ın kararlı olduğunu görünce: "Ben gideceğim," dedi. Ömer dört bin askerle yola çıktı ve Hüseyin'i n N i n eva'da konakladığının ertesi gününde aynı yere ulaştı. Ravi d e d i : Ömer b. Sa'd, Azre b . Kays el-Ahmesi'yi Hüse­ yin'e (as.) göndermek istedi. Ona: " Git, ona niçin geldiğin i ve

Tii rih u 't-Taberf

435

ne istediğini sor," dedi. Ancak Azre, Hüseyin'e mektup yazan­ lar arasında bulunduğu için ona gitmekten u tandı ve gitmek istemedi. Bunun üzerine ona mektup yazan d iğer kişilere tekl ifte bulundu ancak hepsi bundan kaçındı ve gitmeyi hoş karşılamadı. Buna karşılık Kesir b. Abdullah eş -Şa'bi -cesur ve silahşor bir kişiydi ve hiçbir şey ona geri adım attıramaz­ dı- kalkıp : "Ona ben gideyim, dilersen onun işini bitireyim," dedi. Ömer b. Sa'd ona: "Onun işinin bitirilmesini istemiyo­ rum. Ona, niçin geldiğini sor," dedi. Adam gitti. Ebu Sümame es-Sfüdi onu görünce Hüseyin'e : " Ey Ebu Abdullah Allah iyi­ liğini versin. Yeryüzünün en şi rretl isi, kan d ö kmekte en per­ vasız olanı sana geldi;' dedi. Ebu Sümame kalktı ve adama: "Kılıcını bırak," dedi. Adam: "Hayır vallahi b ırakmayacağım. Ben b i r elçiyim . Beni dinl emek isterseniz size getirdiğim mesaj ı benden duyacaksınız. Dinlemek istemezseniz geri döne­ ceği m," dedi. Ebu Sümame ona: "Sen ko nuş ben de kılıcının kabzasından tutayım," dedi. Adam : " H ayır vallahi dokunma­ yacaksın," dedi. Ebu Sümame: "Getirdiğin mesaj ı bana söyle ben senin ye rine tebliğ edeyim, sen H ü s eyin'e yaklaşma zira fücur ehli bir kimsesin," dedi. Bunun üzerine b i rbirlerine söv­ düler ve adam geri dönüp Ömer b. Sa'd'a durumu haber verdi. Ömer bu kez d e Kurre b. Kays el-Hanzali'yi çağırdı ve şöyle (4 1 1 ] dedi: " Ey Ku rre ! H üseyin'le görüş ve ona, niçin geld iğini ve ne istediğini sor," dedi. Bunun üzerine Kurre b . Kays ona gitti. H üseyin onu görünce: " B u kişiyi ta nıyo r musu nuz?" dedi. Habib b. Müzahir: "Evet, bu Temim'i n H anzale kolundan olup kız kardeşimizin oğludur. Onu güzel görüşlü b i r ki mse olarak bilirdim. Böyl e b i r topluluğa katılmayacak b i r şahsiyet ol arak düşünüyordum," dedi. Adam geldi ve H ü s eyin'e selam verip Ömer b. Sa'd'ın mesaj ını iletti. Hüseyin ş öyle d e d i : "Bu şehri­ nizin insanları bana yazarak gelmemi i stediler. Beni istemi­ yorlarsa geri dönebilirim," dedi. Akabinde H abib b. Müzahir ona: " Ey Kurre b. Kays yazık sana! Nasıl zalim kavmin tarafına geçiyorsun? B u adama yardım et. Z i ra onun ataları sayesinde Allah seni ve bizi onurlandırmıştır," dedi. Kurre : "Döneceğim ve adamıma m esaj ının cevabını götüreyim . S o n ra da bu konu-

436

Tarihu 't-Taberi

da kararımı vereyim;· dedi. Ravi d e d i : Kurre, Ömer b. Sa'd'a gitti ve ona durumu haber verdi . Ömer b. Sa'd şöyle ded i : " D i ­ l e r i m ki Allah b e n i onunla savaşmaktan kurtarsın." H işam dedi: Ebu M ihnef, Nadr b . Salih b. Habib b. Züheyr el-Absi'den naklen H assan b. Fai d b. B ü keyr el-Absi'nin şöyle dediğini anlattı : Şehadet ederim ki Ömer b. Sa'd'ın mektubu Ubeydullah b. Ziyad'a ulaştığında ben de o rada hazır bulunu­ yordum. M e ktup şöyleyd i : " B ismillahirrahmanirrahim. H üs eyin'in karşısında konak­ lar konaklamaz ona elçimi gönderd i m . Ona niçin geldiğini ve ne istediğini sordum. O dedi ki : " B u diyarın insanları bana yazdılar, elçileri bana gelerek gelmemi istediler. Bunun üze­ rine geldim . Beni hoş karşılamıyorlarsa veya elçilerinin ge­ tirdikleri m esaj lardakinden farklı bir tutumları olmuşsa ben geri döneceğim." Mektup İbn Ziyad'a o kununca şu beyti dile getirdi : Şimdi pençe/erimize düşünce kurtulmayı m ı umuyor. Oysa artık kurtulma zamanı değildir.

Ravi dedi Ubeydullah, Ömer b. Sa'd'a şöyle yazdı: Bismillahi rrahmanirrahim. M e ktubunu aldım ve anlattık­ larını anladım Hüseyin'e, teklif et. Kendisi ve adamları Yezid b. M uaviye'ye biat etsinler. Biat ed erlerse görüşümüzü ortaya koyacağız. Selamla. [4 1 2]

Mektup Ömer b. Sa'd'a ulaşınca ş öyle dedi: İbn Ziyad'ın afiyeti kabul etmeyeceğini tahmin etmiştim. Ebu M ihnef dedi: Süleyman b . E b i Raşid bana Humeyd b . M ü s l i m el-Ezdi'den naklen şöyle dediğini anlattı : Ubeydullah b. Ziyad'ın mektubu Ömer b. Sa'd'a ulaştı. Mektup şöyleydi : " H üseyin v e adamlarının suya ulaşmalarına engel o l . B i r dam­ la olsun tatmasınlar. Tıpkı takva sahibi, temiz insan ve maz­ lum M üminler Emiri Osman b. Affan'a yapıldığı gibi." Bunun üzerine Ömer b. Sa'd, Amr b . H accac'ı beş yüz kişilik bir sü­ vari birliği n i n başında gönderdi. B u nlar su yolunu tuttular ve H üseyin'le adamlarının suya ulaşmalarına ve bir damla olsun

Tô.rih u 't-Taberi

437

sudan almalarına engel oldular. B u engelleme H üseyin'in öl­ dürül mesinden ü ç gün önce gerçekleşti. Ravi dedi: Abdullah b. Ebi Husayn el- Ezdi -Becile'den sayılır- H üseyin'e karşı durdu ve ona: " Ey Hüseyi n ! Suyu görüyor musun? Gök gibi masmavidir. Vallahi tek bir damlasını bile tatmayacak ve su­ suzluktan öleceks i n ! " dedi. H üseyi n : "Allah'ım susuzlukla onu öldür ve onu ebediyen bağışlama ! " d iye beddua etti. Humeyd b. Müslim dedi: Vallahi daha sonra hastalanınca ona geçmiş olsun ziyaretinde bulundum. O'ndan başka ilah bulunmayan Allah'a yemin ederim ki onu su içerken görd ü m. Suya kanmak için çok içer ancak kanmazdı. Akabinde içtiği s uyu kusardı. Ardından tekrar s u içerdi ancak susuzluğunu gideremiyordu. Bu minval üzere d evam etti ve ruhunu teslim etti. Ravi dedi: Hüseyin ve adamlarının susuzluğu ş i ddetlenince kardeşi Abbas b. Ali b. Ebi Talib'i çağırdı, onu otuz kadar süvariyle bir­ likte yirmi kırbayla su almaya gönderdi. Grup ilerleyerek suya yaklaştı. Gece vaktiydi. Onların öncüsü ve sancaktarı Nafi' b. H ilal el-Cemeli'ydi. Amr b. Haccac ez-Zübeydi: "Bu adam kim­ dir?" dedi. Bunun üzerine Abbas getirildi. Amr: " N için geldi n," dedi. Abbas: "B iz i menettiğiniz bu sudan içmek için geldik," dedi. Amr: " İ çebilirsin, afiyet olsun," dedi. Abbas: "Hayır, Hü­ seyin ve adamları susuzken vallahi tek b i r damla bile içmem," dedi. Ona karşı çıktılar. Amr: "Bu nlara su içirmek imkansızdır. B u rada konuşlandırılmamız onları sudan alıkoymamız içindir;· dedi. Adamları ona yaklaşınca Abbas yayalara: " Kır­ balarınızı doldurun," dedi. Bunun üzerine harekete geçerek kırbalarını doldurdular. Amr b. Haccac ve adamları da onlara karşı harekete geçtiler. Abbas b. Ali ve N a fi' b. H ilal onlara karşı hamle yaparak onları durdular. Sonra yerlerine döndüler. Onlara : "Yerlerinize gidin," dediler. Ancak gitmeyip önlerinde durdular. Bunun üzerine Amr b. H accac ve adamları onlara (4 1 3) yöneldiler, bir m üddet aralarında kovalamaca yaşandı. Sonra Suda' dan b ir adam, Amr b. Haccac'ı n adamları tarafından vu­ rul du. Onu da N afi' b. H ilal vurdu. Önce h i çb i r şey olmadığını düşündü. Ancak daha sonra yara açıldı ve onunla öldü. H üse­ yin'in adamları kırbalarla onun huzuruna gittiler.

438

Tdrih u 't-Taberi

Ebu M ihnef dedi : Ebu Cenab bana H ani b. Sübeyt el-Had­ rami'den - H üseyin' i n öldürülmesi olayına şahit olmuştu­ naklen şöyle dediğini anlattı : H ü s eyin (as.) Ömer b. Sa'd'a, Amr b. Karaza b. Ka'b el-Ensari'yle : " B u akşam çık, iki taraf arasında seninle görüşelim," diye haber gönderdi. Bunun üze­ rine Ömer b. Sa'd yirmi kadar süvariyle çıktı. H üseyin de o ka­ dar s üvariyle çıktı. Bizler onların konuşmalarını duymamak için onlardan uzaklaştık. İ kili konuştu ve konuşmaları uzadı. İkili adamlarıyla kamplarına dönünce gecenin bir kısmı geç­ mişti. İ nsanlar ikilinin arasında geçen konuşmayı tahminler­ de bulunarak dillerine doladılar. D iyorlardı ki : H üseyin, Ömer b. Sa'd'a: " B enimle gel askerlerimizi bırakıp Yezid b. Muavi­ ye'ye gidelim," dedi. Ömer: " Evim yıkılacak," dedi. Hüseyi n : " B e n evin i kurarım," dedi. Ömer: " B en i m arazim elimden alı­ nacak," dedi. H üseyin : "Hicaz'daki malımdan sana daha iyisini vereceği m," dedi. Ancak Ömer bunu hoş karşılamadı. İ nsanlar bu konuları konuşup durdular. İ nsanlar d uymadan ve bilme­ den b u konuları ve konuşmaları kend i aralarında dillendiri­ yorlardı. Ebu M ihnef dedi: Mücalid b. Said, Sak'ab b. Züheyr ve di­ ğerlerinin bize naklettiği rivayetleri ayn ı zamanda muhad­ disler tarafından da rivayet edilmiştir. Raviler şöyle dediler: Hü seyin şöyl e dedi: "Benim size üç tekli fim var: Ya geldiğim yere döneyim. Ya da elimi Yezid b. M u aviye'nin eline vereyim, onunla aramı zdaki mesele hakkı nda o görüşünü ortaya koya­ caktır. Ya da beni istediğiniz bir sınır n oktasına gönderin, ben de o ranın bir un suru olayım, onlarla aynı hak ve mükel lefiyet­ lere sahip olayım." Ebu M ihnef dedi: Abdurrah man b . Cündeb ise bana Ukbe b. Sim'an'dan şöyle dediğini anlattı : H üseyin'in maiyetindeydim. Onunla birlikte M edine'den çıkıp M ekke'ye gittik. Ardından (41 4) Mekke'den çıkıp I rak'a gittik. Hüseyin öldürülünceye kadar ondan ayrılmadım. Medine'de, M ekke'de, yolda ve l rak'ta ne söylediyse hepsini işittim. Vallahi insanların dilinde dolaşan; elini Yezid b. M uaviye'nin eline vermesi veya onu sınır mer­ kezl erinden birine gön dermeleri ve sıradan biri olarak onlar-

TUrih u 't-Taberf

439

la aynı hak ve m ükellefiyetlere sahip olması gibi sözleri hiç zikretmedi. O ş öyle dedi : "Bırakın geniş yeryüzünde başımı alıp gideyim, insanların akıbetinin ne ol acağın ı görelim." Ebu M ihnef d e d i : Mücalid b. Said el-H emdani ve Sak'ab b. Züheyr bana şöyle anlattı lar: İkili - H üseyin ve Ömer b. Sa'd­ defalarca, üç veya dört kere görüştü. Ravi ded i : Ömer b. Sa'd, Ubeydullah b. Ziyad'a şöyle yazdı : ''Allah şer ve husumet ateşi­ ni söndürdü, söz birliğini sağladı ve ümmetin d urumunu ıslah etti. Hüseyin bana taahhütte bulunarak geldiği yere döneceği­ ni ya da Yezid'e giderek elini onun eline koyacağını ve onun­ la arasındaki mesele hakkı nda hükmünü vereceğini söyledi. Bunda sizin için h o şnutluk ve ümmet için de maslahat vardır." Ubeydullah mektubu okuyunca : "Bu m ektup e mirine sadık ve nasihat eden, kavmine şefkat gösteren b i r adamın mektubu­ dur. Evet, kabul ettim," dedi. Bunun üzerine Şemir b. Zilcev­ şen kalktı ve şöyl e dedi: "Senin top raklarına girip senin yanı başında bulunduğu halde bu teklifini kabul ediyo rsun. Vallahi elini senin eline koymadan, senin memleketinden ayrılırsa o senden daha güçlü ve daha izzetli olacaktır. Sen de zafiyet ve acizlik içinde hareket etmiş olacaksın. O na b u payeyi verme. Zira bu senin için bir zafiyettir. O ve adamları senin hükmüne razı olsunlar. Sen cezalandırırsan bu senin yetkindedir. Affe­ dersen de o senin hakkındır. Vallahi duyduğuma göre Hüseyin ve Ömer b. Sa'd iki askeri karargah arasında otu ruyor ve gece boyunca sohbet ediyo rl ar." İbn Ziyad o n a : " N e güzel düşünü­ yorsun. D oğru görüş senindir," dedi. Ebu M ihnef dedi : Süleyman b. Ebi Raşid bana Humeyd b. Müslim'den şöyle dediğini anlattı : Ardından Ubeydullah b. Ziyad, Şemir b. Zilcevşen'i çağırdı ve ona şöyl e dedi : "Bu mek­ tubu Ömer b. Sa'd'a götür. O, H üseyin'e ve adamlarına benim hükmüme razı ol malarını söylesin. Kabul ederlerse onları bana selamet içinde göndersin. Kabul etmezlerse onlara sa­ vaş açsın. Ömer bu emre itaat ederse onu dinle ve ona itaat et. Aksi takdirde sen onlarla savaş, emir sensin. O nlara saldır ve H üseyin'in boynunu vur ve başını bana gönder."

440

[4 1 5]

Tarihu 't-Taberf

Ebu M ihnef dedi: Ebu Cenab el- Kelbi bana şöyle anlattı : Daha s o n ra Ubeydullah b. Ziyad, Ö m e r b. Sa'd'a şöyle yazdı: Ben seni H üseyin'in üzerine ona d o kunmamak, onun işini sü­ rüncemede b ırakmak, ona selamet ve beka ümidini vermek, benim nezdimde onun için şefaatçi olmak için gönderme­ dim ... Bak, H üseyin ve adamları hükmümüze razı olup teslim olurlarsa onları bana salimen gönder. Kabul etmezlerse on­ lara saldır ve o nları öldürerek cesetlerini tahrip et. Zira on­ lar buna müstahaktır. Hüseyin öldürülünce atları göğsüne ve sırtına bastırarak onu ezin. Zira o b i r asi, b i r hasım, rabıtayı kesen, zalim bir kimsedir. Benim gayem ölümden sonra ona zarar vermek değildir. Ancak bu konuda verdiğim bir söz var­ dır ve b u sözü yerine getireceğim. O n u n hakkındaki emrimizi yerine getirirsen dinleyen ve itaat eden b i r kişi olarak seni mükafatlandıracağız. Reddedersen amillik görevimizden ve askerimizden ayrıl, askeri Şemir b. Zilcevşen ile baş başa bı­ rak. Zira b u konuda ona emirleri mizi bildirmiş bulunuyoruz. Selamla. Ebu M ihnef, Haris b. Hasire ve Abdullah b. Şerik el-A­ miri'den naklen şöyl e dediğini anlattı : Şemir b. Zilcevşen mektubu teslim alınca Abdullah b . Ebi'l-Mahal ile birlikte İbn Ziyad'a gittiler. Abdullah b. Ebi Mahal'in halası Ümmü'l-B enin bint H izam, Ali b. Ebi Talib'in zevcesiydi ve ondan Abbas, Ab­ dullah, Ca'fer ve Osman adında oğulları vardı. Abdullah b. Ebi Mahal b. H izam b. Halid b. Rebia b. Vahid b. Ka'b b. Amir b. Kilab, İbn Ziyad'a: "Allah emirin iyiliğini versin kız karde­ şimizin oğulları Hüseyin'le birlikted i rler. Uygun görürsen onlara bir aman yaz," dedi. İbn Z iya d : "Olur gözüm üstüne," dedi ve katibine emir vererek onlara bir amanname yazdı. Abdullah b. Ebi'l-Mahal bu mektubu Küzman adındaki köle­ siyle gönderdi. Küzman varınca o nları çağırdı ve onlara: "Bu amanı dayı nız gönderdi," dedi. Gençler ona: "Dayımıza selam söyle ve ona de ki : Bizim sizin amanınıza ihtiyacımız yok. Al­ lah'ın amanı İbn Sümeyye'nin amanından hayırlıdır," dediler. Akabinde Şemir b: Zilcevşen, Ubeydullah b. Ziyad'ın Ömer b. Sa'd'a yazdığı mektubu getirdi . M ektub u ona teslim edince

Tôrih u 't-Taberl

441

Ömer mektubu o kudu ve ona: "Veyl sana! Ne i stiyorsun? Al­ lah senin evini, barkını uzak etsin. Allah senin bana getirdi­ ği n mesaj ı kötü ets i n ! Vallahi sanırım ki o n u ona yazdıklarımı kabul etmekten sen caydırdın. Düzeleceğin i ümit ettiğimiz işi sen bozdun. Vallahi Hüseyin teslim olmaz. İ zzetinefs i olan bir insandır ve boyun eğmeyen bir ruha sahi ptir;' dedi. Şemir: "Bana s öyle n e yapacaksın? Emirin i n emrini yerine getirip onun düşmanını öldürecek misin? Yapmayacaksan beni as­ kerle baş başa bırak," dedi. Ömer: " H ayır sana ikram yoktur. [4 1 6] Bu işi ben üstleneceğim. Sen piyadelerin başına geç," dedi. Ömer, 9 Muharrem Perşembe gecesi H ü seyin'e karşı harekete geçti. Şemir de ilerleyerek H üseyin'in adamlarının yanına kadar sokulup : " Kız kardeşimizin oğulları nerede?" diye sordu. Abbas, Ca'fer ve Osman çıkıp ona: "Ne istiyorsun?" dediler. Şemir: " Ey kız kardeşimin oğulları siz emniyettesiniz," dedi. Gençler ona: ''Allah sana ve senin amanına lanet etsin. Sen da­ yımız bize aman veriyorsun ama Resulullah'ın evladına aman vermiyo rsun," dediler. Ardından Ömer b . Sa'd ş öyle seslendi: "Ey Allah' ın süvarileri harekete geç, müjdeler olsun ! " Ömer ikindi namazından sonra atına bindi ve süvarileriyle birlikte harekete geçti. H üseyin çadırının önünde oturmuş, dizlerinin üzerine koyduğu kılıcına dayanmış, başını d a dizlerine doğru eğmiş bulunuyo rdu. Kız kardeşi Zeyneb atılan narayı duyu nca kardeşine doğru hareket ederek: " Ey kardeşim ! Seslerin yak­ laştığını d uymuyor musun?" dedi. H üseyin başını kaldırdı ve şöyle dedi : " B e n Resulullah'ı (sav.) rüyada gördüm. Bana, sen bize geleceksin," dedi. Bunun üzerine Z eyneb yanağına vu­ rarak: "Veyl benim halime," dedi. Hüseyi n : " Ey kız kardeşim ! Veyi sana değildir. Sakin o l ! Rahman s a n a rah met etsin," dedi. Abbas b. Al i : " Ey kardeşim senin üzerine geliyorlar," dedi. Hü­ seyin ayağa kalktı : "Ey kardeşim sana feda olayım bin, git on­ lara : 'Size n e oluyor? Sizin için o rtaya çıkan yen i bir durum mu var?' diye sor ve onlara gelişlerini sebeb i n i sor," dedi. Ab­ bas içlerinde Züheyr b. Kayn ve Habib b. M üzahir' in de bulun­ duğu yirmi kadar süvariyle onlara kadar gitti ve onlara: "Sizin için o rtaya çıkan yeni bir durum m u var? Ne i stiyorsunuz?"

442

Tarih u 't-Taberf

dedi. Dediler ki : "Emirin emri geld i . Buna göre size teklifte bulunacağız ya onun hükmüne razı o lacaksınız ya da size sa­ vaş açacağız." Abbas: "O zaman acele etmeyin Ebu Abdullah'a gideyim ve ona konuyu arz edeyim," dedi. Bunun üzerine dur­ dular: "Ona git ve durumu haber ver sonra da ne diyecekse gel bize haber ver," dediler. Abbas süratl e gitti ve durumu haber ve rdi. Abbas'ın adamları karşı tarafla konuşmaya başladılar. Habib b. M üzahir, Züheyr b. Kayn'a: " İ stersen onlarla konuş, i stersen d e ben konuşayım," dedi. Züheyr ona: "Sen başladın, konuşmaya d evam et," dedi. Habib b. M üzahir ona: "Vallahi yarın Allah'ın huzuruna çıkacak bir kavim, O'nun peygambe­ rinin zürriyetini, hısımlarını, Ehl-i b eytini, bu şehrin seher vakti abitlerini ve Allah'ı çokça zikredenleri öldüren bir ka[4 1 7] vim, Allah nezdinde ne kötü bir kavimdir," dedi. Azre b. Kays ona şöyle dedi: "Sen kendini alabildiğine tezkiye ediyorsun," dedi. Züheyr ona: "Ey Azre ! Allah onu tezkiye etti ve hidayete erdirdi. Ey Azre Allah'tan sakı n ! B e n sana nasihat ediyorum. Allah adına sana sesleniyorum, sakın temiz insanları öldüren dalalet ehline yardımcı olma," dedi. Azre : " Ey Züheyr! Sen de biz de bu Ehl-i beytin şiası değildik, sen Osman taraftarıydın," dedi. Züheyr: "Sen benim onlardan olduğumu aleyhimde delil olarak ileri sürüyorsun. Vallahi ben ona hiçbir zaman mektup yazmadım ve elçi göndermedim, ona yard ım vaadinde bulun­ madım. O nunla ben i yol buluşturd u . O n u görünce Resulullah'ı (sav.) hatırladım ve onun nezdinde olan konumunu düşün­ düm. Onun üzerine gidecek olan düşmanını ve grubunuzu dü­ şününce ona yardım etmeyi, tarafında olmayı, kendimi onun için kalkan yapmayı, kaybettiğiniz Allah' ın ve Peygamber'inin hakkı nı korumayı kararlaştırdı m," dedi. Ravi dedi : Abbas b. Ali süratle giderek onların yanına vardı. Onlara : "Ey insanlar! Ebu Abdullah bu akşam bize mühlet vermenizi istiyor. Konu­ yu tekrar düşünecek. Zira bu tekli f hakkı nda onunla aranızda bir müzakere yapılmış değil. Sabah olunca inşallah bir araya geleceğiz. Ya sizin teklifinizi kabul edip isteğinizi yerine geti­ receğiz ya da rıza göstermeyip reddedeceğiz," dedi. Aslında maksadı, o akşam onları saldırmaktan caydırarak işlerini gö-

Tririh u 't-Taberf

443

rüp vasiyetini yapmaktı. Abbas b. Ali bu talebi onlara iletince Ömer b. Sa' d : " Ey Şemir! Ne dersin?" dedi. Şemir: "Komutan sensin ve emir sendedir;· dedi. Ömer: " B e n karar vermeye­ yim," dedi ve insanlara yönelerek " N e dersiniz?" diye sordu. Amr b. H accac b . Seleme ez-Zübeydi şöyle d e d i : "Süphanallah ! Vallahi D eylemlilerden bile olsalar ve senden bu ta lepte bu­ lunsalardı onların talebine icabet etme n gerekirdi," dedi. Kays b. el-Eş'as da şöyle dedi : "Senden istedikleri n i kabul et. Öm­ rüme yem i n ederim sabah erkenden savaşacaklardır." Ömer: "Bilsem ki savaşacaklar bu akşam vakti ni geçirmeden onların işini b itirirdim;· dedi. Ravi dedi : Abbas b . Ali, H üseyin'e gidip durumu arz edince ona: "Onlara git, yapabilirsen o nları yarın sabaha ertele ve akşam vakti onları sav. B elki b u gece Rabbi­ miz için namaz kılar, O'na dua eder ve istiğfarda bulunuruz. O bilir ki O'na namaz kıl mayı, dua etmeyi ve istiğfarda bulun­ mayı severim," dedi. Ebu M ihnef dedi: Haris b. Hasire bana Abdullah b. Şerik el-Ami ri'den naklen Ali b. Hüseyin'in ş öyle dediğini anlattı : [41 8] Ömer b. Sa'd tarafından bir elçi bize geldi. Sesinin duyulabi­ leceği bir mesafede durdu ve şöyle dedi : "Size ya rına kadar mühlet verdik. Teslim olursanız sizi Emirimiz Ubeydullah b. Ziyad'a göndereceğiz. Teslim olmaktan imtina ederseniz sizi bırakmayız." Ebu M i h n e f d e d i : Abdullah b. Asım el-Fföşi bana Dahhak b. Abdullah e l - M i ş raki'den -Hemdan'ın bir kolundan- naklen şöyl e anlattı : H üseyin b. Ali adamlarını topladı. Ebu M ihnef d e d i : Yine aynı konuda H aris b . Hasire bana Abdullah b. Şerik el-Amiri ve Ali b. H üseyin' den naklen (Dah­ hak ve Ali b. H ü s eyin) şöyle rivayet ettiler: H üseyin, Ömer b. Sa'd dönünce akşama doğru adamları nı topladı. Ali b. Hüse­ yin dedi : H asta olduğum halde onu d uymak için ona yaklaş­ tım. Babamın adamlarına şöyle dediğini işittim : Yüce Allah'a en güzel şekilde sena ederim. Sevin ç ve keder hallerinde O'na hamdederim. Allah'ım bizi nübüvvetle m ü şerref kıldığın, Kur'an'ı öğrettiğin, dinde anlayış ve kavrayış ihsan ettiğin,

444

Türih u 't-Taberf

bize kulak, göz ve gönül verdiğin ve müş riklerden kılmadı­ ğın için Sana hamdolsun. Ben benim ashabımdan daha iyi ve daha hayırlı bir ashap, ev halkımdan daha hayırlı, akraba hu­ kukunu daha iyi gözeten bir ev halkı bilmiyorum. Bana olan alakanız için Allah hepinize ihsanda bulunsun. Sanıyorum ki b u düşmanlarla karşılaşma gü nümüz yarındır. Bilesiniz ki ben sizin hakkınızda görüşümü belirledim. H epinize hakkımı helal ediyorum. Gidebilirsiniz. B e n sizi zimmetime alamıyo­ rum. Gecenin karanlığı sizi kaplamış bulunuyor, onu bir deve gibi kullanın. Ebu M ihnef dedi : Abdullah b. Asım e l - Faişi -H emdan'ın bir kolundan- Dahhak b. Abdullah el-Mişraki'den şöyle dediğ � ­ ni anlattı : M alik b. en-Nadr el- E rhabi'yle H üseyin'e uğradık. Ona selam verdik ve yanında oturduk. Selamımızı aldı ve bizi hoş karşıladı. Bize geliş sebebimizi sordu. Ona: "Sana selam vermek ve afiyet duasında bulunmak, seninle görüşmek ve insanların senin hakkında yaptıkların ı haber vermek için gel­ dik. Sana söylemeliyiz ki onlar sana savaş açmaya kara r verdi­ ler. Buna karşı ne yapacağına karar ver," dedik. Hüseyin (as.) şöyle dedi: "Allah bana yeter o ne güzel vekildir." Ravi dedi: Biz gereken hürmeti göstererek o n u selamladık ve onun için Allah'a dua ettik. Hüseyin bize: " Bana yardım etmeniz için ne engel var?" d iye sordu. Malik b. e n - N adr: " B o rcum ve bakacak aile fertlerim var," dedi. Ben de: " B e n i m borcum ve bakılacak ailem var. Ancak bana hakkını helal eder ve kal dersen kah ­ r ı m , savaşçı bulamayı nca sana yararlı olabildiğim ve s e ni s a­ vunabildiğim kadarıyla s e n i n için s avaşır ve se ni savunurum," [4 1 9] dedim. O bana: "Sana hakkımı helal e d iyorum," dedi. Ben de onun yanında kaldım. Akşam olunca H üseyi n : " İşte gece sizi kuşatmış ve örtmüş bulunuyor. O n u bir deve gibi kullanın. Sizden her b iriniz ev halkımdan bir kişinin elinden tutsun ve Allah bir çıkış kapısı ihsan edinceye kadar kırsalınıza ve şe­ hirlerinize yayılın. Onlar sadece benim peşimdedir. Beni ya­ kalarlarsa başkasını aramaktan vazgeçerler," dedi. Onun kar­ deşleri, oğulları ve kardeşinin oğulları ve Abdullah b. Ca'fer'in iki oğl u : "Senden sonra kalalım d iye m i bunu yapalım? Allah

Tiirih u 't-Taberf

445

bize onu göstermesin," dediler. Önce Abbas b. Ali böyle konuş­ tu, ondan sonra d a diğerleri aynı sözleri sarf ettiler. Hüseyin (as.) : " Ey Akil ' i n oğulları ! Müslim'in öldürülmesi kafidir. Gi­ debilirsiniz, ben size izin veriyorum;' dedi. O nlar: " İ nsanlar ne diyecekler? İ nsanlar, büyüklerini ve l iderlerini, en hayırlı olan amca oğullarını bırakıp gittiler. H e m de b i r ok atmadan, mızrakla bir kez vurmadan ve bir kılıç sallamadan gittiler. Bunların ne yaptıklarını anlayamadık, d iyeceklerdir. Hayır, vallahi seni bırakmayacağız. Canları m ızı, mallarımızı ve ya­ kınları mızı sana feda edeceğiz. Senin yanında savaşacağız ve senin varacağın yere varacağız. Allah senden sonraki hayatı kötü etsin;' dediler. Ebu M ihnef dedi : Abdullah b. Asım bana D ahhak b. Abdul­ lah el- M işraki'den naklen şöyle dediğini anlattı : M üslim b. Avsece e l -Esedi kalktı ve şöyle ded i : "Biz mi seni bırakacağız. Hem de senin hakkını ifa etmekte Allah'a karşı bir mazeret ortaya koymadan ! Vallahi mızrağımı o nların göğsünde kırma­ dan ve kılıcım ı n kabzasını elimle tutabildiğim sürece senden ayrılmayacağım . Hatta onlarla savaşmak için benim silahım olmasa da seni savunmak için onları taşlayacak ve seninle öleceğim." Said b. Abdullah el-Hanefi ise şöyle dedi: "Vallahi seni yalnız bırakmayacağız. Böylelikle Allah bilsin ki gıyabın­ da Resulullah'ın (sav.) emanetini koruduk. Vallahi bilsem ki öldürüleceği m, sonra di riltileceğim, sonra d i ri diri yakılaca­ ğım, külüm rüzgara karşı savurulacak yine d e senden ayrıl­ mayacağım. B u n u nasıl yapmam. Zira öldürülmek bir keredir, sonrası ebediyen bitmeyen bir onurdur." Züheyr b. Kayn ise şöyle dedi : "Vallahi isterim ki öldürü­ leyim, sonra d i riltileyim ve bin kere b u tekrarlansın, yeter ki bununla Allah seni ve ev halkından olan bu gençleri kurtar- [420] sın." Sonra adamlarının çoğu buna benzer ifadeler kullanarak aynı tarz şeyler söylediler. Dediler ki : "Seni yalnız bırakmaya­ cağız ve canlarımızı sana feda edeceğiz. Seni göğüslerimizle, alınlarımızla, ellerimizle savunacağız. Öldürü lürsek sana karşı görevimizi ifa etmiş ve görevimizi yapmış olacağız."

446

Tarih u 't-Taberl

Ebu M ihnef dedi : Haris b. Ka'b ve Ebu Dahhak, Ali b. Hüse­ yin b. Ali'den naklen şöyle dediğini anlattı lar: Babamın öldü­ rüldüğü sabahtan önceki akşamda oturuyordum. Halam Zey­ neb de yanımdaydı, hasta olduğum için bana bakıyordu. Bu s ı rada babam, arkadaşlarıyla kendisine ait bir çadıra çekildi. Ebu Zer el-Gıfari'nin kölesi H uveyye de yanındaydı ve onun kılıcının bakımını yapıyo rdu. B u esnada babam şu beyitleri terennüm ediyordu. Ey zaman! Of ne kötü arkadaşsın. Nicedir güneşin doğuyor ve ba­ tıyor. Nice arkadaş, nice talip katledilir. Zaman ise başka bir alternatif kabul etmez. Hal ve m a ruzat celil olan Allah 'adır. Her canlı bu yolu izleyecektir.

Ali b. H üseyin dedi: Bu beyitle ri iki veya üç kere tekrarlayınca on un ne söylediğini, ne demek i stediğini ve murad ını anladım. H ı çkı rığını boğazımda düğümlendi, gözyaşlarımı tu­ tarak sükunetimi muhafaza ettim . Ancak d uyduğumu duyan halam bir kadın olarak inceliği ve infiali sebebiyle kendine ha­ kim olamadı, ayaklanarak elbisesini çekiştirdi ve başı açık bir vaziyette H ü s eyin'in ya nına gitti. "Öleyi m ! Keşke ölüm beni hayattan koparsa! Bugün anam Fatıma, babam Al i ve karde­ şim Hasan öldüler! Ey mazinin halifesi ve kalanların sığınağı ! " diye feryat etti. H üseyin ona bakarak: " Ey kız kardeşim ! Şey­ ta n senin hilmini götürmesin," dedi. Zeyneb: "Ey Ebu Abdul­ lah ! Anam babam sana feda olsun. Ölümün üzerine gidiyor­ sun. Canım sana feda ols un," dedi. H üseyi n boğazına takılan kelimeleri telaffuz etmeye çalıştı, gözleri sulandı. Dedi ki : "Ba­ ğırtlak gece kendi halinde bırakılsa uyur," dedi. Zeyneb : "Vay benim hal i m e ! Ruhunu adeta bizden koparıyorsun! Bu benim kalbimi daha çok yaralamakta ve ruhuma daha ağır gelmekte­ dir," diyerek kendi yüzüne vurdu, elbisesinin yakas ını yırttı ve kendinden geçti. H üseyin kalkıp yüzüne su dökerek ona şöyle d e d i : " Ey kız kardeşim ! Allah'tan sakın ve Allah'ın rahmetiy­ le teselli bul. B i l ki yeryüzündeki i nsanların hepsi ölümlüdür. [42 1 ) Sema ehli d e kalıcı değildir. Allah'ı n zatı hariç her şey fani­ dir. O kudretiyle yeryüzünü yaratmıştır. M ahl ukatı ölümden

Tıirih u 't-Taberi

447

sonra dirilterek tekrar hayata döneceklerdir. O birdir ve yal­ nızdır. Babam benden hayırlıdır. Annem d e benden hayırlıdır. Kardeşim de benden hayırlıdır. Benim için, onlar için ve her Müslüman için Resulullah bir örnekti r." Ali b. Hüseyin ded i : Hüseyin, Zeyneb'i bu sözlerle teselli etti v e ona ş öyle dedi : " Ey kız kardeşim ! Sana yemin edeceğim. Ölürsem benim yemini­ me sadık kal. Benim için elbiseni yırtma, yüzünü benim için tırmalama. Vaveylayla ve helak kel imeleriyle beni anma." Son­ ra onu getirip yanı mda oturttu ve adamlarının yanına gitti. Onlara çadırlarını birbirlerine yaklaştırmaları n ı ve çadırların iplerini birbirlerine geçirmelerini ve düşmanın geleceği yön hariç çadırlar arasında durmalarını emretti. Ebu M ihnef, Abdullah b. Asım'dan naklen Dahhak b. Ab­ dullah el-Mişraki' nin şöyle dediğini anlattı : H üseyin ve adam­ ları akşamladılar ve gece boyunca namaz kıldılar, istiğfarda bulundular, dua ederek yalvarıp yakardılar. Karşı taraftan da bazı s üvariler yanımızdan geçerek bizi gözetliyorlardı. Hüseyin şu ayetleri okuyo rdu : "İnkô.r edenler sanmasınlar ki kendilerine m ü h let vermemiz onlar için daha h ayırltd1r. Onla­ ra ancak günahlarını artırmaları için fırsa t veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır. Allah m ü m in leri bulunduğunuz du rumda bırakacak değildir, son unda kö tüyü iyiden ayıracak­ tır. "86 Bizi gözetleyen süvarilerden biri bu ayetleri duyunca: "Kabe' nin Rabbine yemin olsun ki iyiler biziz ve sizden ayrıl­ dı k," dedi. Ravi d e d i : Onu tanıdım ve B ü reyr b . H udayr'a : "Onu tanıyor musun?" dedim. Büreyr: " H ayır," dedi. Ona: "Bu, Ebu Harb es-SebIT Abdullah b. Şehr'dir -0, çok gülen ve güldüren, te mbel ve iş yapmamakla ünlü, saldırgan ve şecaat arz eden bir kişidir. Said b. Kays muhtemelen onu bir cinayet sebebiyle hapse atmıştı-," dedim. Bunun üzerine B ü reyr ona: "Ey fa.sık! Allah seni m i iyiler sınıfına katacak?" dedi. Ebu Harb : "Sen ki msin?" dedi. B ü reyr: "Ben Büreyr b . H udayr'ım," dedi. Adam : " İ n na lillah. Üzüldüm, vallahi öleceksin. Ey B ü reyr! Ölecek­ sin," dedi. B üreyr: " Ey Ebu Harb ! B üyük günahlarından tövbe etmek istemez misin? Vallahi iyiler biziz ve habisler sizsiniz," 86

Al-i İ m ran, 3 / 1 7 8 - 1 79.

448

Tlirihu 't-Taberf

dedi. Adam : "Ben de tasdik ederim," dedi. Ben ona: "Sana ya­ zık değil m i ? Bilmen sana fayda etmiyor mu?" dedim. Adam : " Kurban olayım, Anez b. Vail'den Yezid b. Azre el-Anezi'ye kim şara p arkadaşı olacak? İ şte o benimle beraberdir," dedi. B üreyr o n a : '/\ilah her halükarda senin anlayışını kötü etsin. [422] Sen sefih bir kişisin," dedi. Ravi d e d i : Bunun üzerine adam ayrıldı. Gece vakti bizi gözetleyen Azre b . Kays el-Ahmesi'ydi. Ayn ı zamanda karşı tarafın süvarilerinin başıydı. Ömer b. Sa'd cumartes i günü -bize cuma ve aşure günü olduğu da rivayet edildi- sabah namazını kıldıktan s o n ra emrindeki insanlarla çıktı. Hüseyin de adamlarını seferber etti ve onlara sabah na­ mazını kıldırdı. Onun maiyetinde otuz iki atlı ve kırk piyade vardı. Züheyr b. Kayn'ı adamları n ın sağına, Habib b. Müzahir'i de sol tarafa verdi. Sancağını da kardeşi Abbas b. Ali'ye verdi. Çadırları arkalarına aldılar. Odun ve kamış getirtti ve onu ça­ dırların arkasına yığdırdı; saldırı bu taraftan olduğu takdirde odun ve kamış ateşe verilecekti. Odun ve kamışın yığıldığı yer, bir su mecrasını andırıyordu. Gece vakti o rası kazıldı ve hen­ dek gibi bir hat kurulmuş oldu. Odun ve kamış bu hendeğe yığıldı. Bize bu taraftan bir saldırı olursa burayı ateşe verece­ ğiz ve tek cephede savaşacağız d iye düşündüler. Gerçekten de öyle yaptılar ve nispeten faydalı oldu. Ebu Mihnef dedi : Fudayl b. H a dle el- Kindi bana Muham­ med b. B işr'den naklen Amr el-Hadrami'nin şöyle dediğini anlattı : Ömer b. Sa'd komutas ındaki i nsanlarla Hüseyi n'in üzerine gidince M edinelilerin başında Abdullah b. Züheyr b. Süleym el -Ezdi, Mezhic ve Esed'in başında Abdurrahman b. Ebi Sebre el-Cu'fi, Rebia ve Kinde'nin başında Kays b. el­ Eş'as b. Kays, Temim ve H emdan'ın başındaysa Hür b. Yezid er- Riyahi bulunuyo rdu. Hür b. Yezid dışında bunların hepsi Hüseyin' i n öldürülmesine şahit oldular. Hür ise saf değişti­ rerek H üseyin' in tarafına geçti ve onunla birlikte öldürüldü. Ömer b. Sa'd, askerlerinin sağına Amr b. H a ccac ez-Zübeydi'yi, askerleri n i n sol kanadına da Şemir b. Zilcevşen b. Şürahbil b. el-A'ver b . Ömer b. Muaviye'yi - D ibab b. Kilab- getirdi. Süvari-

Tdrih u 't-Taberf

449

lerin başına Azre b. Kays el-Ahmesi'yi getirdi. Piyadelerin ba­ şına da Şebes b . Rib'i er-Reyyahi'yi tayin etti. Sancağı da kölesi Züveyd'e verdi. Ebu M ihnef dedi: Amr b. Mürre el-Cemeli bana Ebu Salih el-Hanefi ve Abdurrahman b. Abdurabbih el- Ensari'nin köle- [423] sinden naklen şöyle dediğini anlattı : Efendimle beraberdim. İnsanlar hazır olup da Hüseyin'in üzerine gidince Hüseyin bir çadır kurulmasının ve ardından da misk getirilip büyük bir kase veya bir lengerde suyla karıştırılıp eritilmesini istedi. Sonra Hüseyin o çadıra girip bundan süründü. Efendim Abdurrah­ man b. Abdurabbih ve Büreyr b. Hudayr el-Hemdani omuzları yapışık vaziyette çadırın kapısında bekliyorlardı. İ kili, hangisi Hüseyin'den sonra o güzel kokudan sürünecek diye birbirlerini sıkıştırıyorlardı. B u arada Büreyr, Abdurrahman ile şakalaşı­ yordu. Abdurrahman ona: "Bizi bırak vallahi bu saat batılın saati değildir," dedi B üreyr şöyle dedi: "Vallahi benim kavmim bi­ lirler ki ne gençliğimde ne de yetişkinliğimde batılı sevmedim. Vallahi karşılaşacağımız durum hakkında sevinçliyim. Vallahi bizlerle huriler arasında süre, bunların kılıçlarıyla bize saldır­ maya başlamalarına kadardır. Dilerim ki kılıçlarıyla bize saldı­ rırlar." H üseyin işini bitirince biz girdik ve o miskten süründük. Arkasından Hüseyin bineğine bindi ve mushafın getirilmesini söyledi. Mushafı önüne koydu. Adamları onun önünde şiddetli bir şekilde çarpıştılar. İ nsanların yere yığıldıklarını görünce orayı bıraktım ve onları terk ettim. Ebu M ihnef bazı adamlarından naklen Ebu Halid el-Ka­ hili'nin şöyle dediğini anlattı : Sabah vakti süvariler Hüseyin'e karşı harekete geçince ellerini semaya kaldırarak şöyle dedi : Allah'ım her sıkıntıda Sana güveniri m. H e r sıkıntı ve zorlukta Sen ümidimsin. Bana musallat olan her zorluğa karşı Sen be­ nim için bir güven ve güç kaynağısın. Kalbi n zaafa uğradığı, çı­ kış yolunun azaldığı, dostun dostunu terk ettiği ve düşmanın sevi ndiği nice üzüntü ve sıkıntıları başkasına değil Sana ümit bağlayarak Sana arz ettim, içimi Sana açtığımda Sen sıkıntı­ larımı giderdin ve kaldırdın. Sen her n imetin velisisin ve her güzelliğin sahibisin ve her rağbetin m üntehas ısın.

450

Tarihu 't-Taberi

Ebu M ihnef dedi : Abdullah b. Asım bana Dahhak el-Miş­ raki' den naklen şöyle dediğini anlattı : Bizim üzerimize gel­ dikleri nde, b ize arkadan saldırmamaları için yığdığımız ve tutuşturduğumuz odunların alevine bakarken onlardan biri mükemmel bir eda ser-gileyen atın ı koşturdu ve bizimle ko­ nuşmadan çadırlarımızın yanından geçti. Odunlara tutuşan ateşten başka bir şey görmeyince geri döndü ve alabildiğine yüksek sesle: " Ey Hüseyi n ! Kıyamet gününden önce dünyada [424) ateşi yakmakta acele etmişsin," dedi. Hüseyin: "Bu kimdir? Sanki Şemir b. Zilcevşen'dir," dedi. O n a : " Evet, Allah senden razı olsun, ta kendisidir," dediler. H üseyi n : " Ey keçi çobanı olan ananın oğl u ! Asıl sen cehennemin ateşine müstahaks ın," dedi. M üslim b. Avsece ona: " Ey Resulullah'ın evladı ! Kurban ola­ yım, tam benim atış menzilimdedir. Benim attığım ok şaşmaz. Ona b ir ok atayım mı? Zira o fa.sık zorbaların büyüklerinden­ dir," dedi. H üseyin : "Hayır atma, savaşı başlatan taraf olmak istemiyo rum," dedi. Hüseyin'in yanında " Lah ık" adıyla bilinen bir atı vardı. Oğlu Ali b. H üseyin' i s ı rtında taşımıştı. Karşı taraf ona yaklaşınca tekrar atını getirdi ve ona b i nerek alab ildiğine yüksek bir sesle ve herkese duyuracak şekilde şöyle seslendi : " Ey insanlar! Sözümü din leyi n, acele etmeyi n. Üzerimde olan hakkı nız gereğince size nasihatte bulunayım ve size gelmem hakkı nda mazeretimi beyan edeyim. M azeretimi kabul eder ve sözümü tasdik ederseniz bana insafla muamele ederseniz, bundan do layı mesut olacaksınız ve bana saldırmak için haklı bir yol bulamayacaksınız. Mazereti mi kabul etmez ve insaflı davranmazsanız 'Ortaklann ızla beraber toplanıp yapacağı­ n ızı kararlaşttrm. Sonra işiniz başı n ıza dert olm asm ve ondan son ra h ü km ü n üzü bana uygulaym ve bana m ühlet vermeyin.'8 7 'Şüph esiz benim velim kitabı in diren ve salih insan/an koruyup gözeten Allah 'tı r. "'88 Kız kardeşleri bu sözlerini duyu nca çığlık attılar ve ağladılar. Kızları da ağladı, yüksek sesle ağlayınca kardeşi Abbas b. Ali ve oğlu Ali'yi onlara gönderdi ve dedi ki : "O nları susturun. Ömrüm hakkı için çok ağlayacaklar." Onlar 8 7 Yunus, 1 0 / 7 1 . 8 8 A'riif, 7 / 1 96.

Tdrih u 't-Taberi

451

susunca Allah'a hamd üsenada bulundu ve hakkıyla O'nu zik­ retti. Sonra M uhammed'e salatüselam geti rd i . Allah'ın melek­ lerine ve peygamberlere de selam getirdi. B u fasılda ancak Al­ lah' ın bildiği ve ifade edilemeyecek belagatte sözler sarf etti. Vallahi ondan önce ve ondan sonra mantığı ve belagati bu kadar kuvvetli b i r hatip görmedim. Sonra şöyle dedi : "Soyuma bakın ben kim im ? Sonra kendinize dönün ve bir öz eleştiride bulunun. Düşünün, beni öldürmek ve benim hürmetimi çiğ­ nemek size helal olur mu? Ben Peygamberinizin kızının oğlu değil miyim? B e n Peygamberinizin vasisi ve amcasının oğlu değil m iyim? O, Allah'a ilk iman eden ve Resulü'nün Rabbin­ den getirdiği vahyi ilk tasdik eden değil miyd i ? Şehitlerin bü­ yüğü Hamza, babamın amcası değil miydi? Şehit Ca'fer-i Tay- [425] yar Zülcenahayn benim amcam değil m i di r? Aranızda yaygın olarak dilden dile dolaşan Resulullah'ı n (sav.) bana ve karde­ şime söylediği «Bu ikisi cennet gençlerinin efendileridir,» sö­ zünü duymadınız mı? Beni tasdik ederseniz -ki bu haktır.- Ni­ tekim Allah'a yem i n ederim ki bilerek ve isteyerek yalan söy­ lemedim. Zira bu Allah'ın buğzuna vesiledir ve onu uydurana zarar verir. B eni yalanhyorsan ız, içinizde bilenlere sorarsanız size haber vereceklerdir. Cabir b. Abdullah el-E nsari'ye, Ebu Said el-Hudri'ye, Sehl b. Sa'd es-Sfüdi'ye, Zeyd b . Erkam'a ve Enes b. M alik' e s o run. Onlar Resulullah'ın bu s özü, benim ve kardeşim için s öylediğini size haber verecekler. Bu sizi kanımı akıtmaktan menedecek bir anlam ifade etmiyor mu?" Şemir b. Zi lcevş en: "O n e dediğinin farkındaysa bir kenar (maksat) üzere Allah'a kulluk etmektedir. B i r yandan kulluk etmekte diğer yandan da ne dediğini bilmiyor," dedi. H abib b. Müzahir ona: "Vallahi onu yetmiş yönden ibadet eden bir kişi olarak görüyorum. O nun ne dediğini bilmemektesin. Allah senin kal­ bini mühürlemiştir," dedi. Hüseyin şöyle devam etti : "Bu söz­ lerde bir şüpheniz varsa benim Peygamberinizin kızının oğlu olduğumdan şüpheniz var mı? Vallahi doğuyla b atı arasında sizin kavminizden veya başka bir kavimden b i ricik Peygamber to runu benim. Ben Peygamberinizin has oğluyum. Bana söyler m i siniz, sizden birini mi öldürdüm, sizin malınızı mı

452

Tdrihu 't-Taberf

zimmetime geçirdim? Sizden birini mi yaraladım ki beni takip ediyorsunuz?" Ancak onunla konuşmamaya başladılar. Bunun üzerine ş öyle seslendi: " Ey Şebes b . Rib'i! Ey Yezid b. el- Haris, ey H accar b . Ebcer, ey Kays b. el- Eş'as ! Bana meyveler olgun­ laştı; çevre, muhit yeşerdi, su yatakları doldu taştı. Sen hazır bekleyen askerlerinin başına geçmek üzere gel, demediniz mi?" Onlar: " H ayır yapmadık," dediler. Hüseyin : "Süphanal­ lah ! Vallahi yaptınız," dedi. Ardından ş öyle dedi: " Ey insanlar! Beni i stem iyorsanız bırakın ayrılayım ve emin bir yere gide­ yim." Kays b . el-Eş'as ona: 'J\mca oğullarının hükmüne razı olmaz mısın? Onlar senin hakkında ancak arzu ettiğin şekilde hükü m verirler ve onlardan sana kötülük gelmez," dedi. H ü ­ s eyi n : " S e n kardeşinin kardeşisin. B eni H a ş i m s e n i Müslim b. Akil'in kanından fazlasıyla sorumlu tutmalarını ister misin? H ayır, vallahi zillet içinde onlara elimi vermem ve köleler gibi teslim olmam. Ey Allah' ın kulları ! 'Ben, beni taşlamamzdan, [426] ben im ve sizin Rabbin iz olan Allah 'a sığmdım. '89 Hesap gününe inanmayan her mütekebbirden benim ve sizin Rabbinize sığı­ nırım," dedi. Ravi dedi : Akabinde H üseyin bineği ni çöktürdü ve s ı rtından indi. Ukbe b. Sim'an'a emir vererek onu bağla­ masını söyledi. Bunun üzerine karşı taraf ona doğru saldırıya geçtiler. Ebu M ihnef dedi : Ali b. Hanzale b. Es' ad eş-Şami bana Hü­ seyin'in öldürülmesine şahit olmuş kavminden Kesir b . Ab­ dullah eş-Şami adında bir raviden naklen şöyle dediğini an­ lattı : Hüseyin'e doğru saldırıya geçtiğimizde Züheyr b. Kayn, kuyruğunun kılları bol bir at üzerinde zırhlı olarak bize karşı çıktı ve şöyle dedi: " Ey Kfifeliler! Sizi Allah'ın azabıyla uya­ rıyorum. M üslüman, Müslüman kardeşine nasihat etmekle mükelleftir. Şimdiye kadar sizinle kardeşiz. Aynı dine bağlı ve aynı milletteniz. Sizinle birbirimize karşı kılıca başvurmadı­ ğımız sürece bu böyledir ve nasihatı hak ediyorsunuz. Kılıca başvurduğumuz takdirde aramızdaki masumiyet hali biter ve farklı milletler haline geliriz. Allah bizi ve sizi Peygambe­ ri Muhammed'in (sav.) zürriyetiyle imtihan etmektedir. Bi89

Duhan, 44/ 2 0 .

Tlirih u 't-Taberf

453

zim ve sizin bu konuda nasıl davranacağımızı görmek için denemektedir. Biz sizi onlara yardım etmeye ve azgın adam Ubeydullah b. Ziyad'ı terk etmeye davet ediyoruz. Zira onla­ rın haki miyetleri süresince yalnızca kötülük göreceksiniz. Onlar sizin gözlerinize mil çekecek, ellerinizi ve ayaklarınızı kesecek, vücutlarınızı tahrip edecek, sizi h u rma ağaçlarına asacak, H ucr b. Adi ve arkadaşları gibi, H a ni b. U rve ve ben­ zeri gibi fazilet sahibi insanlarınızı öldürecekler." Ravi dedi: Ancak Züheyr'e küfrettiler ve Ubeydullah'ı övdüler ve ona dua ederek: "Vallahi senin imamını ve adamları n ı ya öldüreceğiz ya da yakalayıp Ubeydullah'a teslim edeceğiz," dediler. Züheyr onlara: " Ey Allah'ı n kulları ! Fatıma'nın evladı, İb n Sümey­ ye'den s evgiyi ve yardımı daha çok hak etmektedir. Ona yar­ dım etmeseniz bile onu öldürmenizden Allah'a sığınırım. Siz onu amcası oğlu Yezid ile baş başa bırakın. Yem i n ederim ki Hüseyin'i öldürmeseniz bile Yezid yaptıklarınızdan razı ola­ caktır," dedi. Şemir b. Zilcevşen ona b i r o k atarak: "Sus, Allah senin canını alsın ! Çok konuşarak bizi usandırdı n;' dedi. Zü­ heyr ona: " Ey ayaklarına işeyenin oğl u ! Sana söylemiyorum, sen bir hayvansın. Vallahi Allah'ın kitabından i ki ayeti doğru dürüst bildiğini sanmıyorum. Seni kıyamet günü rezillik ve elim bir azapla uyarıyorum," dedi. Şemir o n a : '/\.ilah kısa bir süre içinde seni ve adamını öldürecektir," dedi. Züheyr: "Beni ölümle mi korkutuyorsun? Vallahi onunla ölmek benim için (427) sizinle ebedi yaşamaktan daha sevimlidir," dedi ve insanlara yönelerek yüksek sesle şöyle seslend i : " Ey Allah'ın kulları ! Bu kaba ve katı kalpli kişi ve benzerleri sizi d i n inizden saptırmasın. Allah'a yem i n ederim ki Muhammed'in (sav.) zürriyetinin ve Ehl-i beytin i n kanını akıtanlar ve onlara yardım eden ve aileleri n i savunan kimseleri öldürenler o n u n şefaatine nail olamayacaklard ı r ! " Bunun üzerine bir adam ona şöyle seslendi: "Ebu Abdullah sana diyor ki gel, ömrüm hakkı için Firavun ailesinden m ü m i n olan kişi nasıl kavmine nasihat etmiş ve davetinde belagat sergilemişse sen de bunla ra nasihat ettin ve beliğ bir d avette bulundun. Ancak keşke nasihat ve tebliğ fayda verseydi."

454

Tdrih u 't-Taberi

Ebu M ihnef, Ebu Cenab el- Kelbi' d e n naklen Adi b. Harme­ le'nin şöyle dediğini anlattı : Ömer b . Sa'd saldırıya geçince Hür b. Yezid ona: ·�nah seni ıslah ets i n . Bu adamla savaşacak mısın?" dedi. Ömer: "Evet vallahi hem de başların kolaylıkla gövdeden düştüğü ve ellerin kesildiği b i r savaş olacak! " dedi. H ür: "Size tekl i f ettiği üç seçenekten b i rine rıza göstermez misiniz?" dedi. Ömer: "Benim elimde o lsaydı kabul ederdim. Ancak senin emirin kabul etmedi," d e d i . Ravi dedi : Hür yürü ­ dü ve insanlara mesafeli durdu. Yan ı n d a kavminden Kurre b. Kays adında bir adam vardı. Ona: " Ey Ku rre ! Bugün atına su verd i n mi?" dedi. Kurre : " H ayır;' dedi. H ür: "Ona su vermek istemez m i s i n?" dedi. Kurre : "Onun savaştan ayrılmak istedi­ ğini, onu bu vaziyette görmemi iste m e d iğini, onun durumunu haber vermemden çekindiğini sandım. O n a : 'Su vermedim, gidip vereceğim; dedim ve bulunduğu yerden ayrıldım. Valla­ hi bana gerçeği söyleseydi ben d e onunla birlikte Hüseyi n'in tarafına gidecektim;' dedi. Muhacir b. Evs adında kavminden b i r adam o n a : "Ey İbn Yezid ! Hamle m i yapmak istiyo rsun?" dedi. Hür s ustu ve onu bir titrem e aldı. Adam ona: " Ey İbn Yezid ! Senin durumun şüphe uyandırıyor. Vallahi seni daha önce b öyl e bir halde görmüş değilim. Bana Kufe'nin en cesur insanı kim d i r, diye sorsalar senden başkasını söylemezdi. An­ cak bu halin de neyin nesidir?" dedi. H ür: "Vallahi kendimi cennet ile cehennem arasında b i r terc i h yapmak hususunda muhayyer bırakıyoru m. Ancak parçalansam ve yakılsam da cenn etten başka hiçbir şeyi tercih etmiyoru m;· dedi ve atını sürerek H ü s eyin'e (as.) katıldı. O n a : " Ey Resulullah'ın evlad ı ! Allah beni sana fe d a etsin. Ben seni geri dönmekten ahko(428] yan, yolda seni izleyen ve seni b u rada ikamete zorlayan ki­ şiyi m. O'ndan başka ilah bulunmayan Allah'a yemin ederim ki bu kavmin senin tekliflerini reddedeceklerini ve seni bu duruma düşüreceklerini hiç sanmamıştım . Kendi kendime onların bazı emirlerine uyma m önemli d eğil, dedim. Böylece onların e m rinden çıkmadığımı görecekler ve Hüseyin' in on­ lara yaptığı teklifleri kabul edecekler, d iye düşündüm. Vallahi tekli flerini kabul etmeyeceklerini bilseydi m sana karşı böyle

Tiirih u 't-Taberf

455

davranmazd ım. Şimdi sana geldim ve Rabbime tövbe ediyo ­ rum, canımı sana adayarak gönlünü almak ve seni teselli et­ mek için geldim. Senin önünde ölsem tövbem kabul olur mu?" dedi. Hüseyi n : " Evet Allah tövbeni kabul eder ve seni bağışlar. Senin adın nedir?" dedi. 'l\d ım H ür'dür," dedi. Hüseyin : "Sen inşallah annenin sana verdiği isim gibi dünyada da ahirette de hürsün. İ n," dedi. H ür: "Ben senin için p iyade olarak değil süvari olarak daha iyi savaşırım. Bir müddet atım üzerinde onlarla savaşayım sonra da atımdan i neceğim," dedi. Hüseyi n : "Dilediğini yap, Allah s a n a rahmet etsin," dedi. Arkadaşlarının önüne geçti ve karşı tarafa: " Ey kavmi m ! H ü s eyin'in size tekl if ettiği bu tekliflerden birini kabul etmiyor musunuz? Böylece Allah sizi onunla savaşmaktan kurtaracak," dedi. Onlar: " İşte ko mutan Ömer b. Sa'd, onunla kon uş," dediler. Hür onunla daha önce konuştuğu gibi, diğer arkadaşlarıyla ko nuştukları gibi ko nuştu. Ömer: "Bu teklifleri kabul etmek için gayret gösterdim," dedi. H ür: " Ey Kufeliler ! Annenizi kaybedesiniz! Onu davet ettiniz. Size gelince onu teslim ettiniz. Kendinize onun uğru na feda edeceğinizi iddia etti niz. Ancak onu öldür­ mek için onun üzerine gittiniz. Nefesini kestin i z, onu muhasara edip her yönden kuşattı nız. Allah' ın geniş diyarında emin bir yere gitmesine ve ev halkını emniyete almasına mani ol­ dunuz. O elinizde bir esir gibidir ve kendine yararı yoktur ve kendisine yönelen zararı defetmeye muktedir değildir. Onu, kadınlarını, çocu klarını ve arkadaşlarını Fı rat' ın akan suyundan menettiniz. Oysa o sudan Yahudi, M ecusi ve Hristiyan yararlanmakta ve Sevad bölgesinin domuzları ve köpekleri içinde ağnamaktadır. H üseyin ve maiyetiyse susuzl uktan öl­ mek üzereler. M uhammed'in halefi olan zürriyetine ne kötü muamele ettiniz. H emen bugün, bu saatte tövbe etmez, üze­ rinde bulunduğunuz halden vazgeçmezsen i z Allah susuzluk gününde susuzluğunuzu gidermesin," dedi. Bunun üzerine piyadeleri ona saldırdı ve onu ok yağmuruna tuttular. Bunun [429] üzerine yerinden ayrıldı ve H üseyin'in önünde durdu. Ebu M i h n e f, Sak'ab b. Züheyr ve Süleyman b. Ebi Raşid'den naklen H u m eyd b. M üslim'in şöyle dediğini anlattı : Ömer b.

456

Tdrih u 't-Taberf

Sa'd onlara d oğru harekete geçti. " Ey Züveyd ! sancağını yak­ laştır,'' d iye seslendi. Züveyd sancağın ı yaklaştırdı. Ömer oku­ nu yaya koyarak attı ve "Şahit olun i l k oku ben attım," dedi. Ebu M i h nef dedi: Ebu Cenab bana şöyle anlattı : İçimizde Beni Uleym'den Abdullah b. Umeyr adında bir adam vardı. Ad a m Kfife'ye geldi ve H e md a n mahallesinin Bi'ru Ca'd mev­ kiinde b ir ev edindi. Nemir b. Kasıt'tan Ümmü Vehb bint Abd adında b i r zevcesi vardı. Adam N uh ayle mevkiinde insanların H üseyin'e karşı gönderilmek üzere hazırlanmakta oldukla­ rını görünce bunlar hakkında so rdu. Ona: "Bunlar Resulul­ lah'ın kızı Fatıma'nın oğlu H üseyin üzerine gönderilecekler," diye söylendi. Adam: "Vallahi ş i rk ehline karşı cihat etmek için hırslı idim . Umarım ki Peygamberlerinin kızının evladına karşı savaşan bu kavme karşı cihat etmek, müşriklere karşı cihat etmekten daha az sevaplı olmasın," dedi ve karısının yanına giderek duyduklarını haber verip ne yapmak istediği­ ni s öyledi. Kadın: " İsabet etmişsin. Allah seni isabetl i işlere muvaffak kılsın, işlerinde seni hidayete erdirsin. Çık ve beni de yanına al," dedi. Bunun üzerine adam zevcesini de yanına alarak gece vakti çıkıp Hüseyin'e gitti ve onlara katıldı. Ömer b. Sa'd, H üseyin'e yaklaşıp da bir o k atı nca insanlar karşılıklı olarak ok atmaya başladılar ve Z iyad b. Ehi Süfyan'ın kölesi Yesar ve Ubeydullah b. Ziyad'ın kölesi Salim meydana çıkarak: "Bize karşı kim mübarezeye çıkacak," diye seslendiler. Habib b. M üzahir ve Büreyr b. H udayr o rtaya atıldılar. H üseyin onla­ ra : " Oturun," dedi. Bunun üzerine Abdullah b. Umeyr el- Kelbi kalktı ve " Ey Ebu Abdullah ! Bana izin ver bu iki kiş iye kar­ şı ben çıkayı m," dedi. H üseyin karşısında esmer tenli, uzun boylu, geniş omuzlu ve güçlü kollara sahip bu adama baka­ rak: '�kranlarının hakkından iyi gelen bir adam olduğunu sanıyorum . İ stersen çık," dedi. Adam ikisine karşı çıktı. Ona: "Kimsin?" dediler. Adam kimliğini söyleyince iki l i : "Biz seni tanımıyoruz. Bize karşı Züheyr b . Kayn veya H abib b. M üza­ hir ya da B üreyr b. H udayr ç ı ksınlar,'' dediler. Yesar, Salim'in önünde mübareze için hazır b e kl iyordu. el-Kelbi ona: " Ey za­ niyenin oğl u ! Sen mübareze için adam mı seçiyorsun? Kim

Tilrih u 't-Taberf

457

sana karşı çıkarsa senden hayırlıdır," dedi ve ona saldırarak kılıcıyla vurdu ve etkisiz hale getirdi. O hasmıyla meşgul olup (430] kılıcıyla ona vururken Salim üzerine gitti. " Köle seni yordu," diye bağırdı. Ancak onu umursamadı. Salim erken davranarak ona musallat oldu ve ona ilk darbeyi indirdi. el- Kelbi sol eliyle korunmak isterken Salim sol elinin parmakların ı kesti. Ancak el-Kelbi ona yöneldi, kılıcıyla vurarak işini bitirdi. el-Kelbi şu beyitleri dillendirerek arkadaşları nın yanına döndü: Beni tan ı m ıyorsan ız ben el-Kelbf'nin oğluyum. Uleym 'den olmak benim için yeter. Ben şanlı bir adamım ve Bürde/iyim. Felaket zamanında da kor­ kak ve düşük değilim. Ey Üm m ü Veh b, ben senin kocanım. Onlara kılıçla vurur, mızrağı bedenlerine geçiririm. Bu Rabbine inanan bir ada mm vuruşudur.

Bunun üzerine zevcesi Ümmü Vehb bir sırık aldı ve koca­ sının yanına giderek ona: "Anam babam sana kurban olsun. Güzel insanlar olan M uhammed'in zürriyeti için savaş;' dedi. Adam onu kadınların yanına döndürmeye çalışınca kocasının elbisesini çekiştirerek ona: "Seninle ölmeden yanından ay­ rılmayacağım," dedi. Bunun üzerine H ü s eyin ona seslenerek: "Allah sizi mükafatlandırsın, ne iyi hane halkısınız. Allah sen­ den razı olsun. Kadınların yanına git ve onlarla otur. Kadınlar savaşmakla mükellef değillerdir," dedi. Kadı n kadı nların ya­ nına gitti. Ravi dedi: Karşı tarafın sağ kanat komutanı Amr b. Haccac bir hamle yaptı. Hüseyin'e yaklaşınca dizüstü vaziyeti alarak mızrakları onlara karşı tuttular. Bunun üzerine süvari­ leri mızraklar üzerine gitmekten imtina etti ve geri dönmeye kalktılar. B u kez d e onları ok yağmuruna tuttular ve onların bir kısmını öldürüp bir kısmını da yaraladılar. Ebu M ihnef dedi: H üseyin Ebu Ca'fer bana şöyle anlattı : Ar­ kasından Beni Temim' den Abdullah b. H avze adında bir adam geldi ve H üseyin'in önünde durarak: " Ey H üseyin, ey H üse­ yin ! " diye seslendi. Hüseyin : " N e istiyorsun?" dedi. Adam: "Seni ateşle uyarıyorum," dedi. H üs eyi n : " Hayır, ben Rahim

458

Tı'irih u 't-Taberf

olan ş efaati kabul eden ve itaat olunan b i r Rabbin huzuruna gidiyorum. Bu da kim oluyor?" dedi. Arkadaşları : "Bu kişi İbn Havze'dir," dediler. Hüseyi n : 'J\llah'ım o n u ateşe sevk et," dedi. [43 1 ] Bunun üzerine atı huysuzluk yaptı ve b i r su mecrasına sürük­ lendi. İ b n H avze baş aşağı düştü ve ayağı üzengide asılı kaldı. Başı yerdeki taşlara ve ağaçlara çarparak can verdi. Ebu M i h n e f dedi : Süveyd b. H ayye ise bana şöyle anlattı : Abdullah b . H avze atı düşünce sol ayağı üzengiye asılı kaldı, sağ ayağı da havada kaldı ve atı koşarak başı yerdeki taşlara ve ağaçlara çarparak can verdi. Ebu M i h n e f, Ata b. es-Sfüb, Abdülcebbar b . Vail el-Hadrami ve kardeşi M esruk b. Vail'den naklen şöyle dediğini anlattı : Hüseyin'in üzerine giden süvarilerin ö n cüleri arasında bu­ lunuyordum. Kendi kendime öncüleri arasında olayım, belki Hüseyin' i n başını ben keserim de Ubeydullah b. Ziyad nezdin­ de iyi bir yerim olur, dedim. H üseyin'in yanına varınca bizden İbn H avze adında bir adam ileriye atıldı ve " H üseyin içinizde mi?" diye sordu. H üseyin sustu. İ kinci kere soruyu tekrarla dı. Yine sustu. Ü çüncüsündeyse H üseyi n ona: " Evet, işte Hüseyin. Ne i stiyorsun?" dedi. Adam: " Ey H ü s eyi n ! Seni ateşle uyarı­ yorum," dedi. H üseyi n : "Yalan söyledin. Aksine ben bağışlayı ­ cı, şefaati kabul eden ve itaat olunan Rabbime kavuşacağım. Sen kimsin?" dedi. Adam : "İbn H avze," dedi. Bunun üzerine H üseyin ellerini sem aya kal dırdı. Hatta o kadar kaldırdı ki koltuk altlarının beyazlığını gördük. Sonra şöyle beddua etti : 'J\llah'ım, onu ateşe sevk et! " İbn H avze ö fkelendi ve atıyla onun üzerine gitmek istedi. Ancak ikisi arasında bir su mec­ rası vardı. Ravi dedi: Ayağı üzengi d e takılı kaldı ve at koşarak onu düşürdü. Onun ayağı, bacağı ve uyluğu koptu. Diğer yanı ise üzengiye asılı kaldı. Mesruk ise döndü ve atları arkasında bıraktı. Ravi dedi : Ona bunları sordum. M esruk: "Ben bu hane halkından sı ra dışı şeyler gördüm. Onlara karşı asla savaşma­ yacağım," dedi. Ravi dedi : Akabinde savaş başladı. Ebu Mihnef dedi: Yusuf b. Zeyd bana Afif b. Züheyr b. Ebi Ahnes'ten - H üseyin'in öldürülmesine şahit olmuştu- şöyle

Tdrih u 't-Taberf

459

dediğini anlattı : B e ni Umeyre b. Rebia'dan ve Abdülkays'tan Beni Selime'nin müttefiki Yezid b . M a'kıl çıktı ve " Ey Büreyr b. H udayr ! Allah'ı n sana nasıl muamele yaptığı n ı sanıyorsun?" dedi. B ü reyr b. H udayr: 'i\.llah bana ihsanda bulundu, seni de (432] cezalandırdı," dedi. Yezid b. Ma'kıl: "Yalan s öyledin. Oysa daha önce yalancı d eğildin. Hatırlıyor musun seninle Beni Lev­ zan'da birlikte yürüyorduk. Sen diyordu n ki : Osman b. Affan kendi nefs i aleyh i n e haddi aşmıştı. M uaviye b. Ebi Süfyan da­ lalet içinde olan ve başkalarını da dalalete sevk eden bir kişidir. H idayet ve hakkın imamı, Ali b. Ebi Talib' d i r." dedi Büreyr ona: "Şehadet ederim ki bu benim görüşüm ve sözümdür," dedi. Yezid b. M a'kıl ona: "Şehadet ederim ki dalalettesin," dedi. Büreyr b. H udayr ona: "Mübaheleye var mısın? Allah'a yalvaralım da yalancıya lanet etsin ve batıl üzere olanı öldür­ sün. Sonra da çık seninle vuruşalı m," dedi. Bunun üzerine ikili çıktılar ve ellerini kaldırarak yalancıyı lanetlemesini ve batıl üzere olanı öldürmesini dileyerek Allah'a yalvardılar. Akabinde mübarezeye çıktılar. İ kili karşılıklı olarak b i rb i rlerine birer kılıç darbesi indirdil er. Yezid b. M a'kıl, B ü reyr b. H udayr'a bir darbe i nd irdi. Ancak hafif bir darbeyd i ve B ü reyr'e etki et­ medi. Büreyr ise hasmına indirdiği kılıç darbesiyle miğferini kesti ve başını yararak beyne kadar indi. Adam yükseklerden düşmüş gibi yere düştü. İbn Hudayr, hasmının başına sıkışan kılıcını kurtarmaya çalışırken Radi b. M ünkız el-Abdi ona sal­ dırdı ve onu yakaladı. İkili bir müddet kap ı ştılar. Akabinde Büreyr onun göğsüne çöktü. Radi: " M ü dafaa ve muharebe ehli nerede?" d iye seslendi. Bunun üzerine Ka'b b . Cabir el-Ezdi üzerine gitti. B e n : " B u adam kurra, mescitte bize Kur'an okutan Büreyr b. H udayr'dır," dedim. Ancak ona saldırdı ve mız­ rağı nı sırtına sapladı. M ızrağın etkisini hissedince altındakine iyice çöktü ve yüzünü ısırarak burnunun b i r kısmını kopardı. Ancak bu kez Ka'b b. Cabir mızrakla onu vurdu ve Radi' nin üzerinden düşürdü. M ızrağı sırtına alabildiğine batırmıştı. Arkasından da kılı cıyla ona vurmaya d evam ederek öldürdü. Afif: Yere yığılan el -Abdi'nin ayağa kalktığını ve kaftanını silkeleyerek tozdan temizlediğini ve " Ey Ezdli kardeş bana

460

Tdrihu 't-Taberf

ihsanda bulundun, senin iyiliğini hiç u nutmayacağım," dedi. Afif'e : "Sen buna bizzat şahit oldun mu?" d iye sordum. Adam : " Evet, gözümle gördüm ve kulağımla işittim," dedi. Ka'b b . Cabir dönünce karısı -ya da kız kardeşi Nevvar bint (433] Cab i r- ona: " Fatıma'nın oğluna karşı hasımlarına yardım ettin ve kurranın b üyüğünü öldürdün ! Sen b üyük bir vebal altın­ das ı n ! Vallahi artık gönlümce seninle konuşmayacağım," dedi. Ka'b b. Cabir ise şu beyitleri söyledi : Ey kadın, ayıp ettin. Beni sor san a h aber verecekler: Hüseyin ola­ yının sabahında mızraklar düşmana yön elmişti. Sen in a rzu etmediğinin ôldsınıyaptı m ve korku sabahında yaptık­ larımda vefasız olmadım. Üzerimde b ir m ızrak vardı, düğümleri ona ihanet etmedi. Keskin ve beyaz iki taraft kesici bir kılıç vardı. On u bir topluluğa karşı kınından çektim. Onların dini benim dinim değildir. Ben İbn Harb 'e razıyım. Onların zamanında gözüm onlar gibisini görmedi. Daha önce ben henüz gencecik bir kişiyken de onlar gibisini görmedim. Savaş esnasında onlar gibi kılıç sallayan kimse görmedim. Kim n a m usu koruyorsa savaşçı olmalıdır. Mızrak ve kılıç darbelerine zırhsız olarak metanetle sabrettiler. Savaştılar da ancak savaşmaları fayda etmedi. Ubeydullah ile karşılaştığın zaman ona h aber ver. Ben halifeyi din ler ve itaat ederim. Büreyr'i öldürdüm ve Ebu Münkız: "Vuruşan lar nerede ?" diye fer­ ya t edince de ona iyilik yaptım.

Ebu M ihnef dedi: Abdurrahman b. Cündeb bana şöyle an­ lattı : M us'ab b. ez-Zübeyr'in emirl iği döneminde onun şöyl e dediğini gördüm : "Ya Rabbi ! Biz vefa gösterdik. Bizi ihanet edenler gibi kılma." Babam ona: " O doğru yaptı ve vefa gös­ terdi ve iyilik yaptı. Ancak sen günah ve şer kazandı n," dedi. Ada m : " H ayır ben şer kazanmış değilim, ben hayır işledim," dedi. Bazı rivayetlere göre Radi b. M ünkız el -Abdi daha sonra Ka'b b. Cabir'e şöyl e karşılık verdi :

Tl1rih u 't-Taberi

461

Keşke Rabbim dileseydi ve onların savaşın a şahit olmasaydım, İbn Cabir de bana o iyiliği yapmasaydı! O gün u tanç verici, yüz karası bir gündü. Oğullar bile akrabaların­ dan son ra onunla ayıplanacaklar. Keşke o öldürülmeden önce, Hüseyin 'in öldürüldüğü günden önce, kabrimde defnedilm iş olsaydım.

Ravi dedi : Amr b. Karaza el-Ensari, H üseyin'i savunmak (434) için çıktı ve vuruşurken şöyle diyordu: Ensarın birliği bilir ki ben namusu koruyacağım. Geri dönmeyen bir delikanlının, kavmin sözcüsünün vuruşu. Be­ n im can ı m ve hanem Hüseyin 'i savunacağım.

Ebu M ihnef, Sabit b. H übeyre'den naklen şöyle anlattı : Hü­ seyin'i n tarafında bulunan Amr b. Karaza b . Ka'b öldürüldü. Onun kardeşi Ali ise Ömer b. Sa'd tarafında idi. Ali b . Kurayza: " Ey Hüseyi n ! Ey yalancının oğlu yalancı ! Kardeşimi saptırdın ve onu öldürttün," diye seslendi. Hüseyin : "Allah senin karde­ şini saptırmadı. Allah onu hidayete yöneltti ve seni dalalete yöneltti," dedi. Ada m : "Seni öl dürmezsem Allah beni öldür­ sün," dedi ve saldırdı. Ancak Nafi' b. H i lal el- M u radi önüne çıktı ve mızrakla onu vurup yere serdi. Ancak adamları onu kurtararak tedavi ettiler ve adam iyileşti. Ebu M ihnef d e d i : Nadr b. Salih Ebu Züheyr el-Absi bana şöyle anlattı : Hür b. Yezid, H üseyin'e iltihak edince Beni Temim' in Beni Şakre kolundan -bunlara ayn ı zamanda Be­ nü'l-Haris b. Temim de denilmektedir- Yezid b. Süfyan adında bir adam : "Vallahi ayrıldığında Hür b. Yezid'i görseydim ona mızrağı yetiştirirdim," dedi. İnsanlar birb i rlerini kovalayıp vuruşurken H ü r b. Yezid de öne atılarak saldırıyor ve Ante­ re' nin şu beyti ni dillendiriyo rdu: Onlara atımın göğsünün köprücük kemi kleri arasındaki çukurla ve göğsüyle saldırıp durdum ve adeta kandan bir el­ biseye bürü n d ü ! H ü r b . Yezid'i n atının kulaklarıyla kaşına vurulmuş ve kanları akmaktaydı . Bunun üzerine Husayn b. Temim -Ubey­ dullah' ı n emniyet teşkilatı nın başındaydı.- Yezid b. Süfyan'a:

462

Tdrihu 't-Taberi

"Karşılaşmak istediğin Hür b. Yezid bu mu?" dedi. Yezid : "Evet," dedi. H usayn önüne çıktı ve " Ey H ü r b. Yezid mübare­ zeye var mısı n?" dedi. H ür: " Evet istiyo rum," dedi. Husayn ona karş ı çıktı. Ravi dedi : Ben bizzat H usayn'ı n : "Vallahi onunla karşılaşacağı m," dediğini duydum. Sanki ruhu elindeydi. An[435] cak Hür onu fazla bekletmeden işini b iti riverd i. H işam b. M uhammed, Ebu M ihnef'ten naklen Yahya b. Hani b . U rve'den şöyle anlattı : O gün N afi' b . Hilal savaşıyor ve şöyle d iyordu: "Ben Cemeli'yim, b e n Ali'nin dinindenim." Bunun üzerine M üzahim b. H u reys adında bir adam mü­ bareze için karşısına çıktı. "Ben Osman'ın dini ndenim," dedi. Nafi' b. H ilal ona: "Sen ancak ş eytanın d i n indesin," dedi ve üzerine giderek onu öldürdü. B u kez Amr b . Haccac insanlara şöyle sesl endi: " Ey ahmaklar! Kime karşı savaştığınızı biliyor musunuz? B unlar şehrin silahşorlarıdır ve adeta ölmek için savaşırlar. Sizden hiç kimse teke tek onlarla vuruşmasın. On­ lar azdır, ancak az bir süre için ayakta kalabilirler. Vallahi taş­ larla onların üzerine gitseniz bile onları bertaraf edersiniz." Ömer b. Sa' d : " Doğru söyledin, görüşün isabetlidir," dedi ve askerlerine emir göndererek, "Sizden h i çbir adam onlardan hiçbir adamla teke tek savaşmasın,' diye tembih etti. Ebu M i h nef şöyl e dedi : Hüseyin b . Ukbe el-M uradi bana ez-Zübeydi' nin şöyl e dediğini anlattı : Amr b. Haccac, Hüse­ yin'in adamlarına yaklaşınca onun şöyle dediğini işittim: "Ey Küfeliler, itaati nizi gösterin ve cemaatinize bağlı kalın. Din­ den çıkan ve imama muhalefet edenleri öldürmekte tereddüt etmeyin." H ü s eyin ona: " İ nsanları bana karşı mı kış kırtıyo r­ sun? Biz mi dinden çıktık, siz mi dinde sebat etti niz? Vallahi ruhunuzu teslim edip bu ameliniz üzerine ölürseniz, kimin dinden çıktığını, kimin cehennem azab ına müstahak olduğu­ nu anlayacaksınız,'' dedi. Akabinde Amr b . H accac sağ kanadın başında olduğu halde Fırat tarafından H üseyin'e karşı saldırı­ ya geçti. B u saldırı karşısında bir müddet sarsıldılar ve H üse­ yin'in adamların dan Avsece el-Esedi öldürüldü. Amr ve asker­ leri savaş sahasından çekildiler. Toz dağılınca Avsece'nin yer-

Tdrih u 't-Taberf

463

de yatmakta olduğunu gördüler. Hüseyin yanına gitti. Ruhunu teslim etmesine ramak kalmıştı. Ona: " Ey M üslim b. Avsece ! Rabbin sana rah m et etsin. Müminler içinde Allah'a verdikleri sözde duran nice erler var. Onlardan kimileri sözünü yerine geti rerek o yolda canını vermiştir. Kimi d e şehitl iği bekle­ mektedir. Onlar sözlerini değişti rmem işlerd i r," dedi. Habib b. Müzahir de ona yaklaşarak: " Ey Müsl i m ! Senin düşüşün bana ağır geldi. M üj deler olsun cennet ehlisin;· dedi. M üslim ona zayıf bir sesle cevap verd i : ·�nah sana h ayı rlı müjdeler ver­ sin." H abib ona: " B e n de peşinden geleceğim i bilmesem, se- [436) nin için mühim olan konularda vasiyetin i almak, akrabalık ve din bağları gereğince bu konularda senin hukuku n u korumak isterdim," dedi. M üslim eliyle H üseyin'i işaret ederek: "Sana vas iyetim b u insanın uğru nda ölmendir. Allah senden razı ol­ sun," dedi. H abib : " Kabe'nin Rabbine yem i n olsun yapacağım," dedi. Çok geçmeden onların huzurunda ruhunu teslim etti. Bunun üzerine cariyesi: "Ey Avsece'm, ey efendim ! " diye çığlık atınca Amr b. H a ccac'ın adamları birb i rlerine seslenerek: " M üslim b . Avsece el-Esedi'yi öldürdük," dediler. Bunun üze­ rine Şebes yan ı ndaki bazı arkadaşlarına şöyle dedi: ·�nnele­ riniz sizleri kaybetsinler! Aslında kendi kendinizi öldürmüş bulunuyorsunuz, başkasına karşı kendinizi zillete mahkum ediyorsunuz. M üslim b. Avsece gibi bir insanın öldürülmesi­ ne sevi niyorsunuz. O'nun rızası için, M üslüman olduğum Za­ tın hakkı için, onun M üslümanlar içinde nice alicenap tutu m ve davranışına şahit oldum. Azerbaycan savaş meydanında Müslüman süvari ler daha tam olarak yetişmeden altı müşri­ ki bertaraf ettiği n i gördüm. Onun gibisinin öld ürülmesine mi sevi niyorsunuz?" Ravi dedi : M üslim b. Avsece'yi M üslim b. Abdullah ed-Da­ babi ve Abdurrahman b. Ebi Huşkare el-Bece li'yi öldürmüştü. D iğer yandan sol kanadın başında bulunan Şemir b. Zilcev­ şen, H üseyin'in sol kanattaki adamların a karşı harekete geç­ ti. Ancak ona karşı direndiler ve onlarla vuruştular. O da her taraftan H ü s eyin'e ve adamlarına saldırdı. Bu arada el-Kelbi öldürüldü. İ l k iki adamdan sonra iki adam daha öldürmüş ve

464

Tarihu 't-Taberf

şiddetli b i r muharebede bulunmuştu. Bunun üzerine Hani b. Sübeyt el- H adrami ve Bükeyr b. H ay et-Teymi -Teymullah b. Sa'lebe- ona saldırdılar ve onu öldürdüler. O, H üseyin'in öldü­ rülen ikinci adamıydı . H üseyin'in adamları onlara karşı şid­ detl i bir m uharebede bulundular ve s üvarileri hamle üstüne hamle yaptılar. Topu topu otuz iki atlı idiler. Öyle ki Kufelilerin atlılarına her saldırışlarında onları püskü rtüyorlardı. Kufe sü­ varileri n i n başında bulunan Azre b. Kays her tarafta süvarile­ rin i n püskürtüldüğünü görünce Ömer b . Sa'd'a, Abdurrahman b. H ısn'ı gönderdi ve şöyle dedi : "Bu küçük grup karşısında süvarilerim i n karşılaştığı durumu görmez misin? Onların üzerine p iyadeleri ve okçuları gönder." Bunun üzerine Ömer b . Sa'd, Şebes b. Rib'i'ye: "Sen gitmez misin?" dedi. Şebes: "Süphanallah ! M udar'ın ve bütün Kufe'nin yaşlısına mı bu görevi tevdi ederek, onu okçularla gönderiyorsun. Bu görev için benden başka kimseyi bulamadın mı?" dedi. Ravi dedi : Onlar Şebes'in Hüseyin'e karşı savaşmaktan hoşlanmadığına [437) şahit oldular. Ebu Züheyr el-Absi şöyle dedi : M us'ab'ın emir­ liği döneminde onun şöyle dediği n i görd ü m : ''Allah bu şehrin halkına ebediyen iyilik vermeyecek, hayra ve rüşte muvaffak kılmayacaktı r. Hayret etmiyor musunuz? B iz Ali b. Ehi Talib ve oğluyla b i rlikte beş sene Ebu S ü fyan ailesiyle savaştık. Ar­ kasından ise yeryüzünün en hayırlı insanı olan oğluna karşı Muaviye ailesiyle ve zaniye Sümeyye'nin oğluyla birlikte sa­ vaştık. Bir dalalet hem de nasıl bir dalalet ! " Ravi dedi : Ö m e r b. Sa'd, H usayn b . Temim'i çağırdı ve atları zırhlı süvarilerle beş yüz kadar okçu gönderdi. Bunlar sahaya girdiler, H üseyin ve adamlarına yaklaşınca onları ok yağmu­ runa tutarak atlarını öldürdüler. H epsi p iyade olarak kaldı. Ebu M ihnef dedi : Nümeyr b. Va'le bana Eyyub b. Mişrah el-Hayvani'den şöyle anlattı : Eyyub şöyle diyordu : Vallahi Hür b. Yezid'i n atını ben öldürdüm. Karnına bir ok attım. Bunun üzerine at titredi ve sarsılıp öne doğru yıkıldı. Hür bir aslan gib i sırtından atladı ve elinde kılıcı olduğu halde şöyle diyordu: A tımı öldürürseniz ben Hür'üm. Kıllı aslandan daha cesurum.

Tdrih u 't-Taberf

465

Ravi dedi : O n u n gibi bir müfteri görmedim. Kabilenin bazı yaşlıları ona: "Sen mi Hür b. Yezid'i öldürdün?" dediler. Adam: "Hayı r, vallahi ben onu öldürmedim, başkaları onu öldürdü. Onu öldürmeyi arzu etmem." dedi. Ebu Veddak ona: " N eden?" diye sordu. Ada m : "Salihlerden olduğunu iddia ettiler. Vallahi yaralama ve sadece orada bulunma günahıyla Allah'a mülaki olmak, o nlardan birini öldürmek günahıyla m ülaki olmaktan daha iyidir," dedi. Ebu Veddak ona: " B e n senin onların hep­ sinin öldürülmesi günahıyla Allah'ın huzuruna çıkacağını görüyorum. Sen birine bir ok atsan o o k bir başkasına isabet edip ölümüne yol açsa ya da sadece birisine ok atsan veya bir savaşçı pozisyonunda dursan, onlara saldırsan, arkadaş­ larını savaşmaya teşvik etsen, onlara katılımı sağlasan, sana saldırılsa ve cesaret gösterip kaçmak istemezsen, bir başka arkadaşın senden cesaret alıp senin gibi davranırsa, böylece bir diğeri ve başka biri senin gibi davransa b u adam ve arka­ daşları (senin o radaki duruşundan dolayı) öldürülmüş olur­ lardı ve kanlarının akıtılmasında sen de o rtak olurdun," dedi. Adam : " Ey Ebu Veddak! Allah' ın rah metinden ümidi mizi kesi­ yorsun. Kıyamet günü hesabımızı sen görecek olursan ve bizi affedersen, Allah seni affetmesi n ! " dedi. E b u Veddak: "Sana söyleyeceklerim bundan ibarettir," dedi. B u vuruşma gün or­ tasına kadar en şiddetli şekilde devam etti, çünkü onlara sa- [438] dece bir yönden saldırabiliyorlardı. Zira onların çadırları biti­ şikti, kendileri de birbirlerine yakın mesafede savaşıyorlardı. Ravi dedi : Ömer b. Sa'd vaziyeti görünce adamlarını gönde­ rip sağdan ve soldan çadırları yıktırıp onları kuşatmaya yel­ tendi. Bunun üzerine H üseyin' in adamları üçer ve dörder kişi­ den oluşan gruplar halinde çadırlar arasında dağılarak yıkma ve yağma işine kalkışan kişileri bertaraf etmeye, yakından okla vurmaya ve yaralamaya başladılar. Bunun üzerine Ömer b. Sa' d : "Çadırlara girip yıkmayı bırakın, onları ateşe verin," diye emretti. B u kez ateş getirdiler ve çadırları yakmaya baş­ ladılar. H üseyi n : " B ı rakın yaksınlar. Zira yakarlarsa o taraftan size saldıramayacaklar;' dedi. Gerçekten de öyle oldu, tek ta­ raftan saldırmaya devam ettiler. B u arada el-Kelbi'nin karısı

466

Tii rih u 't-Taberf

çıktı, yürüyerek kocasının başı ucunda oturarak üzerinden toprağı silmeye çalıştı. "Cennetliksin seni tebrik ediyo rum," dedi. Şemir, Rüstem adındaki köleye : "Sırıkla kafasına vur;· dedi. Adam kafasına vurup yardı. Kad ı n old uğu yerde öldü. Şemir saldırdı ve H üseyin'in çadırını mızrakla deldi ve ''Ateş getirin bu çadırı içindekilerle yakayım;· dedi. Bunun üzerine kadınlar çığlık atarak içinden çıktılar. H üseyin ona: "Ey İbn Zilcevş e n ! Ateş istiyorsun ve evimi içindeki aile fertlerimle yakmak istiyorsun. Allah seni yaksın," diye seslendi. Ebu M ihnef dedi : Süleyman b. Ehi Raş i d bana H umeyd b. Müslim' den şöyle dediğini anlattı : Şemir b . Zilcevşen'e: "Süp­ hanallah ! Bu sana yakışmaz, iki hasletle ken d i aleyhine çalışı­ yorsun. Allah'a mahsus bir azapla azap etmek istiyorsun, ka­ dın ve çocukları öldürmek istiyorsun ! E rkekleri öldürmekle emirini hoşnut edebilirsin," dedim. Bana: "Sen kimsin?" dedi. Ona: "Sana kim old uğumu söylemeyeceğim," dedim. Ravi dedi : Beni tanısa sultan nezdinde bana zarar vermesinden korktum . Derken benden daha fazla sözünü dinleyeceği bir adam geldi. Şebes b. Rib'i ona: "Senin sözünden daha kötü bir söz, senin duruşundan daha kötü bir duruş görmedim. Kadın­ ları korkutan m ı oldun," deyince adamın utandığına şahit ol[439) dum. Ayrılmak istemişti ki Züheyr b. Kayn, on kadar adamıyla Şemir'e ve adamlarına saldırdılar ve o nları püskürterek ça­ dırlardan uzaklaştırdılar ve Şemir'in adamlarından Ebu Azze ed-Dababi'yi öldürdüler. Ancak onların üzerine yönelenler çoğaldı. Hüseyin' i n adamlarından bir veya iki kişi öldürülün­ ce dikkat çekerken öbür taraftan öldürülen ise hiç dikkat çek­ mezdi. Zira sayıları çoktu. Ebu Sümame Abdullah es-Sfüdi va­ ziyeti görünce H üseyin' e : "Sana kurban olayım . B unların sana yaklaştıklarını görüyorum. Vallahi ben öldürülmeden sen öl­ dürülmeyeceksin. Vakti girmek üzere olan b u namazı kılmış olarak Rabbime mülaki olmak istiyorum," dedi. B unun üze­ rine H üseyin başını kaldırdı ve şöyle d e d i : " Namazı hatırlat­ tın. Allah seni namaz kılan ve Allah'ı ananlardan kılsın. Evet, namaz vaktin i n başlangıcıdır. Onlara söyleyin dursunlar ki namazımızı kılalım." H usayn b. Temim onlara : " Kabul olmaz,"

Tarih u 't-Taberf

467

dedi. Habib b . M üzahir ona: "Resulullah'ın (sav.) Ehl-i beyti­ nin namazı kabul olmaz, diyorsun. Ey eşek, senin namazın mı kabul olacak," dedi. B unun üzerine H usayn b. Temim onlara saldırdı. Habib b . M üzahir onu karşıladı, kılıçla atının yüzüne vurdu. At sıçrayınca H usayn yere yuvarlandı. Ancak adamları onu taşıyarak kurtardılar. Habib şu beyitleri dillendiriyordu : Yemin ederim k i sayımız sizin sayınız kadar veya yarınız kadar olsaydık fevç fevç kaçacaktınız! Ne şirret bir kavimsiniz ne şirret bir aslın ız var!

Ardından şu b eyitl eri de söyled i : Ben Habib 'im, babam ise Müzdhir! Savaşın v e a teşi kızışan harbin silahşoruyum ! Siz sayıca çok v e savaş teçhizatı bakımından dah a güçlüsün üz. Biz ise sabrımız ve vefamızla üstün üz. Bizim delil ve h üccetim iz daha güçlü ve daha açık, gerçekten de sizden daha çok takva ehli ve gerekçemiz dah a makbuldür.

H abib çok ş i ddetli bir muharebede bulundu. B e ni Temim' i n Beni Ukfün kolundan Bedii b. Sureym adında bir adam ona saldırdı. Ancak Habib kılıçla onun kafasına bir darbe indirerek işini bitird i . B eni Temim' den bir başka adam ona saldırdı [440] ve mızrakla o n u vurdu ve yere yıkıldı. Kalkmaya yeltenince Husayn b. Temim kı lıçla kafasına vurdu ve yere d üştü. Bunun üzeri ne Temimli indi ve başını gövdesinden ayı rdı. Husayn ona: " Başını bana ver, onu atın boyn una asayım ki insanlar benim de öldürülmesine katıldığımı görsün ve anlasınlar. Sonra onu al ve Ubeydullah b. Ziyad'a götür. O n dan alacağın mükafata ihtiyacım yok," dedi. Ancak adam kabul etmedi. Bu­ nun üzerine bir grup araları nı buldular. Katil, H abib' in başını Husayn'a teslim etti. Adam atı nın b oynuna astı ve askerler arasında dolaştı ve gösteride bulundu. Daha sonra da onu Temiml i adama verdi. Kufe'ye dönünce adam başı alıp atının boynuna astı ve İbn Ziyad'ın konağına gitti. B u rada maktulün oğlu Kasım b . H abib, babasının başını görünce adama refakat etti, ko nağa girince onunla gi riyor, çıkınca da onunla çıkıyordu. Adam çocuktan şüphe edince ona: " Evla d ı m sana ne olu-

468

Tarih u 't-Taberf

yor ki beni b öyle izliyorsun?" dedi. Ç o cuk: " B i r şey yok," dedi. Adam : " Evladım bir şey var bana söyle," dedi. Çocuk: "Senin yanındaki baş babamın başıdır. Bana verirsen onu defnedece­ ğim," dedi. Adam: " Evladım emir defnedilmesine razı olmaz. Ben emirin onun öldürülmesi karşılığında iyi bir mükafat vermesini istiyorum," dedi. Çocuk: 'l\ma Allah onun karşılı­ ğında sana en kötü karşılığı verecektir. Vallahi sen, senden daha hayırlı bir insanı öldürmüşsün," dedi ve ağlamaya baş­ ladı. Çocuk b üyüyünce onun en b üyük derdi, adamın izini ta­ kip etmek, fırsatını bulup babası karşılığında onu öldürmekti. M us'ab b. ez-Zübeyr, I rak valisi olunca Bacumeyra'ya karşı bir sefer düzenledi. Genç, M us'ab'ın askeri kampına girdi. Babası­ nın katilini M us'ab'ın büyük çadırında gördü. Bunun üzerine onu izlemeye başladı ve izini sürdü. Bir gün, gün ortasında uyu rken ona musallat oldu ve kılıcıyla vura rak onu öldürdü. Ebu M ihnef dedi: Muhammed b. Kays bana şöyle anlattı: H abib b. M üzahir öldürülünce H üs eyin a deta yıkıldı ve şöy­ le dedi: " Kendimi ve ashabımın müdafilerini Allah için adı­ yorum," dedi. Bunun üzerine Hür şu b eyitleri dillendirmeye başladı: Yemin ettim, öldürmeden öldürülmeyeceğim v e düşmana saldmr­ ken vurulacağım. [44 1 ]

Onları keskin kılıçla vuracağım. Onlar karşısın da korkmayacak ve geri dön m eyeceğim.

Başka bir beyitte de şöyle diyordu: Kılıçla vücutlarına vururum ve Mina 'ya ve el-Hayfe 'ye konuk olan en hayırlı insanı savunurum.

Hür ve Züheyr b. Kayn çetin bir şekilde savaştılar. Onlar­ dan biri saldırıya geçip de yorulunca diğeri saldırır ve arka­ daşını kurtarırdı. Bir müddet böyle savaştılar. Sonra bir piya­ de grubu H ü r'e saldırdılar, böylece öldürüldü. Onun hasmı ve amcasının oğlu Ebu Sümame es-Sfüdi de öldürüldü. Ardından öğle namazını kıldılar. Hüseyin namazı ko rku namazı şekliyle [kısaltarak] onlara kıldırdı. Öğleden sonra tekrar savaşmaya devam ettiler. Vuruşma şiddetli geçiyordu. H üseyin'in yanına

Tarih u 't-Taberf

469

kadar ilerlediler. H üseyin el-Hanefi'yi önüne geçirdi. Onların hedefi oldu, Hüseyin'in önündeydi, sağdan ve soldan okların hedefi oldu. Bu atışlar adam düşünceye kadar d evam etti. Zü­ heyr b. Kayn çok çetin bir şekilde savaşıyordu . Ş öyle diyordu : Ben Züheyr'im, ben İbn Kayn 'ım, onları kılıçla Hüseyin 'den sava­ rım.

Züheyr, H ü s eyin'in omzuna vurarak şöyl e diyo rdu: İlerle, ey h idayet ehli, ey hidayet yolun u gösteren. Bugün deden Peygamber ile karşılaşacaksın Hasan, Ali el-Murtaza ve zırhlı genç Zülcenô.hayn ile buluşacaksın Ve Allah 'ın aslan ı olan diri şehide kavuşacaksın.

Ravi dedi: Kesir b . Abdullah eş-Şa'bi ve M uhacir b. Evs ona saldırdılar ve onu öldürdüler. Nafi' b. H ilal el-Cemeli okları­ nın ucuna kendi adını yazmıştı ve bu şekilde o klarını alametli olarak atıyordu ve şöyle diyordu: " B e n Cemeli'yim, ben Ali'nin dinindeyim." el-Cemeli, Ömer b. Sa'd'ın askerlerinden yaralılar hariç on iki kişiyi bertaraf etmişti. Ardından vuruldu ve iki kolu kırı­ larak esir alındı. Şemir onu aldı ve yan ı ndaki a rkadaşları Na- [442] fi"i Ömer b. Sa'd'a götürdüler. Sa'd ona: " Ey N afi' yazık sana! Seni kendine b öyle yapmaya sevk eden ş ey nedir?" dedi. Nafi' kanlar sakalı üzerine akarken şöyle dedi : : " Rabbim niyetimi bilir. Vallahi yaraladıklarım hariç sizden o n i ki kişi öldürdüm. Gösterdiğim çaba için de kendimi suçlamıyorum. Benim kol ­ larım sağlam kalsaydı b e n i esir alamazdınız." Şemir, Ö m e r b. Sa'd'a: "Allah iyiliğini versin, onu öldür," dedi. Ömer: "Onu sen getirdin. D ilersen onu öldür," dedi. Bunun üzerine Şemir kılıcını çekti. N afi' ona: "Vallahi Müslüman olsaydı n kanlarımızla Allah' ın huzuruna gitmek sana ağır gelecekti. Allah'a şükür ki ölümümüzü yarattıklarının en şirret olanlarının eliyle ger­ çekleşmesini takdir buyurdu," dedi. Şemir onu öldürdü. Aka­ binde Şemir saldırdı ve şöyle diyo rd u : Ey Allah 'ın düşmanları, bırakın Şemir onlara vursun ve geri çekil­ mesin. O sizin için sü tleğen türünden bir ağaç, zehir ve acı darıdır.

470

Tiirih u 't-Taberf

Ravi dedi : H üseyin'in adamları çok sayıda savaşçı tarafın­ dan saldırıya maruz kaldıklarını ne Hüseyin'i ne de kendileri­ ni savunamayacaklarını görünce H üseyi n'in önünde öldürül­ mek için adeta yarışa girdiler. Bu b ağlamda Azre el-Gıfari'nin iki oğlu Abdullah ve Abdurrahman, H üseyin' e : " Ey Ebu Abdul­ lah ! Sana selam olsun. Düşman bizi sana yönelmeye sevk etti. İstedik ki senin önünde can verelim. Seni savunalım ve sana gelecek düşmana mani olalım," dediler. H üseyi n : "Hoş geldi­ niz, bana yaklaşın," dedi. İkili ona yaklaştı, oldukça yakın bir mesafeden savaşmaya devam ettiler. Onlardan b iri şu beyitle­ ri dillendiriyordu : Benf Gıfô.r a n ladı ve Benf Nezar'dan son ra Hindif de anladı ve kav­ radı. Fücur ehline vuracağız. Hem de keskin kılıçla vuracağız Ey kavmim h ü r insanların evlatların ı Meşriji kılıcıyla ve yağlan­ m ış mızrakla savunun.

Ravi dedi: O ndan sonra Seyf b. el-Haris b. Sürey' ve Malik b. Abd b. Seri' adında amca oğulları ve ana bir kardeşler olan [443] iki genç H üseyin'e gel diler, ağlayarak ona yaklaştılar. Hüseyin onlara : " Ey kardeşimin oğulları, neden ağlıyo rsunuz? Dilerim ki gözünüz her an aydın olsun," dedi. Onlar: "Allah bizi sana kurban etsin. Vallahi kendimiz için değil, senin için ağl ıyoruz. Kuşatıldığını ve seni savunamadığı mızı görüyoruz," dediler. Hüseyin onlara: "Ey kardeşimin oğulları ! Allah, bizzat gel­ diğiniz ve teselli verdiğiniz için takva sahiplerinin en güzel mükafatıyla sizi mükafatlandırsın," dedi. Ravi dedi : Arkasın­ dan H anzale b . Es'ad eş-Şibami gel di ve H ü s eyin'in önünde durdu ve şöyle seslend i : "Ey kavm im ! Ben üzerin ize ön ceki toplulukların g ü n ü gibi bir günün gelm esin den korkuyorum. Nuh kavmin in, Ad, Sem ud ve onlarda n son ra gelenlerin duru ­ m u gibi. Allah kullarına zulüm dileyecek değildir. Ey kavm im ! Gerçekten sizin için o çağrışm a ve ferya t g ü n ü n den korkuyo­ rum. O g ü n a rkan ıza dön üp kaçacaksın ız. Faka t sizi Allah 'tan kurta raca k kimse yoktur. Allah kim i sap tmrsa o n u doğru yola iletecek de yoktur.'9 0 Ey kavmi m ! H ü s eyin'i öldürürseniz Al90

M ü'min, 40/3 0 - 3 3 .

Tılrih u 't-Taberf

471

lah bir azapla kökü nüzü keser! 'İftira eden m uhakkak perişan o/ur.'91 H üseyin o n a : " Ey İbn Es'ad ! Onlar senin hak davetini reddedince, harekete geçerek senin ve arkadaşlarının kanını akıtmayı dileyince azabı hak ettiler. Şimdi senin salih mümin kardeşlerini öldürünce bu azabı daha çok hak ettiler," dedi. İbn Es'ad: " Doğru s öyledin. Sana kurban olayım . Sen benden daha fakihsin ve daha yetkinsin. Ahirete gidip de kardeşle­ rimize iltihak etmeyelim mi?" dedi. H üs eyi n : " Git, dünyadan ve içindekilerden daha hayırlı olana, fani olmayan bir mülke git," dedi. Ada m : " Ey Ebu Abdullah ! Sana selam olsun. Allah'ın salatüselamı senin ve ev halkının üzerine olsun. Bizi ve seni cennetinde buluştursun," dedi. Hüseyin : 'J\mi n;· dedi. Adam öne geçti öldürülünceye kadar savaştı. Ravi dedi : Arkasında Cabirli iki kardeş öne geçtiler ve Hüseyin'e d ö n ü p : " Ey Allah'ın resulünün evlad ı ! Sana selam olsun," dediler. H üseyin : 'i\llah'ın selamı ve rah meti ikinizin üzerine olsun," d iye karşılık verdi. İ kili de öldürülünceye kadar savaştılar. Ardından Abis b. Şebib eş-Şakiri yanında kölesi Şevzeb olduğu halde geldi. Abis: "Ey Şevzeb! N e yapmayı düşü­ nüyorsun?" dedi. Şevzep: "Ne yapacağım ! Seninle birlikte Re­ sulullah'ın (sav.) kızının oğlunu savunmak için ö l dürülünceye kadar savaşacağım," dedi. Abis: "Senden beklenen de odur. O zaman H üseyin'in önüne geç ve diğer arkadaşlarının fedakar­ lığını Allah'a arz ettiği gibi senin fedakarlığını da Rabbine arz etsin, ben de seni Allah rızası için takdim edeyim. Şimdi senden başka bana daha yakın biri olsaydı o n u Allah rızası [444] için öne geçirecektim. Zira bugün öyle bir gündür ki gücümüz yettiği kadar ecrimizi Allah'tan bekl eyeceğiz. Zira bugünden sonra amel yoktur. Bundan sonra hesap verme dönemidir," dedi. Bunun üzerine Şevzeb öne geçti, H üseyin'e selam verdi, öldürülünceye kadar savaştı. Akabinde Abis b. Ebi Şebib şöyle dedi: " Ey Ebu Ab dullah ! Vallahi yeryüzünde yakın olsun uzak olsun, benim nezdimde senden daha aziz ve senden daha se­ vimli bir kimse yoktur. Senin üzerin deki zulmü ve ölüm tehdi­ dini canımdan daha aziz bir şeyle defetmem m ümkün olsaydı 91

Taha, 2 0/ 6 1 .

472

Tarih u 't-Taberf

onu yapardım. Ey Ebu Abdullah ! Sana selam olsun. Allah'ın huzurunda ş ehadet ederim ki ben senin ve babanın hidayet yoluna bağlıyım." Kılıcını kaldırarak o nların üzerine yürüdü. Çok geçmeden alnına bir kılıç darbesi isabet etti. Ebu M ihnef dedi : Nümeyr b. Va'le bana H emdan'ın Beni Abd kolundan, o güne şahit olan Rebi' b. Temim adında bir şa­ hıstan naklen şöyle dediğini anlattı : Onun gelmekte olduğunu görünce onu tanıdım. Zira gazalarda kendisini görüyordum. İ nsanların en cesaretlisiydi. İnsanlara: "Bu saldıran aslandır. Bu İbn Ebi Şebib'dir. Sizden hiç kimse karşısına çıkmasın," de­ dim. Abis b . Ehi Şebib : "Teke tek karşıma çıkacak kimse var mı?" d iye seslendi. Ömer b. Sa'd: " O n u taşlayın ve vücudunu kırıp dökü n," dedi. Bunun üzerine her taraftan taş yağmuruna tutuldu. Bu durumu görünce zırhını ve miğferini attı ve in­ sanlara saldırdı. Vallahi onu iki yüz kadar kişiyi kovaladığını gördüm. Sonra onu her taraftan çembere aldılar ve öldürdü­ ler. Onun başını teçhizatlı bazı adamların elinde gördüm. Her biri : "Onu ben öldürdüm," diyordu. Bunun üzerine Ömer b. Sa'd'a gittiler. Ömer: "Kavga etmeyin, bu adam tek bir mızrak­ la öldürülmüş değildir," dedi ve onları gönderdi. Ebu M ihnef dedi : Abdullah b. Asım bana D ahhak b. Abdul­ lah el-Mişraki'den naklen şöyle dediğini anlattı : Hü seyin'in adamlarının öldürüldüklerini ve s ı ranın ona ve ev halkına gel diğini ve yanında Süveyd b. Amr b . Ehi e l - M uta' el-Has'ami ve Büşeyr b. Amr el-H adrami'den başka kimse kalmadığını görünce H üseyin'e: " Ey Resulullah'ın evladı seninle daha önce ko nuştukları mızı bil irsin. Sana: ' O rtada senin için savaşan kimse gördüğüm sürece savaşacağı m. Ancak savaşacak kim­ se görmezsem ayrılmama izin vereceksin,' demiştim. Sen de [445] 'Olur,' demiştin," dedi. H üseyi n : " D oğru söyledin, ancak nasıl kurtulacaksın? Kurtulabilirsen hakkı mı helal ediyorum," dedi. Bunun üzeri ne atıma doğru gittim. Daha önce arkadaşları mı­ zın atlarının öldürüldüğünü görünce onu çadırların arasında arkadaşlarıma ait bir haymenin içine aldıktan sonra yaya ola­ rak onlarla b i rlikte savaşmaya başladım. Hüseyin'in önünde iki adam öldürmüş, üçüncü bir şahsın da elini kesmiştim. Hü-

Tôrihu 't-Taberf

473

seyin defalarca bana: "Elin kurumasın. Allah, Peygamber'inin Ehl-i beytin e olan hizmetin için seni hayırla mükafatlandır­ sın," dedi. Hüseyin bana izin verince atı haymeden çıkardım ve sırtına binip onu kırbaçladım. At şaha kalkınca onu adamların ortasına sürdüm. Yolumdan çekildiler, o n beş kadar adam be­ nim peşime düştü. N ihayet Fırat' ın kıyısına yakın bir köy olan Şüfeyye'ye vardım. Ancak onlar bana yetişince dönüp onlara yöneldim. O nların içinde bulunan Kesir b. Abdullah eş-Şa'bi, Eyyfib b. M işrah el-H ayvani ve Kays b. Abdullah es-Sfüdi beni tan ıdı ve "Bu adam Dahhak b. Abdullah el- M iş raki'dir, amca­ mızın oğludur, Allah adına sizden rica ediyoruz ondan vazge­ çin," dediler. B e ni Temim'den onlarla b i rlikte bulunan üç kiş i : "Evet vallahi b u kardeşlerimiz v e dava arkadaşlarımızın dave­ tine icabet edeceğiz, onların adamından vazgeçeceğiz," dedi­ ler. Ravi dedi : Temimliler akrabalarımın talebi n i kabul edince öbürleri de benden vazgeçtiler ve Allah beni kurtardı. Ebu M ihnef dedi : Fudayl b. Hadic el- Kindi bana şöyle an­ lattı : Yezid b. Ziyad, Ebü'ş-Şa'sa el-Kindi olarak bilinir ve Beni Behdele'dendir. İyi ok atard ı. Yezid, H üs eyin'in önünde dizleri üzerine çökmüş ve yüz ok atmıştır. B u nlardan ancak beş ta­ nesi hedefi şaşırmıştır. Her ok atışında: "Ben İbn Behdele'yim Arcele'nin silahşorlarından," derdi. H üseyin d e : ''.Allah'ım atı­ şını rast getir ve onu cennetle mükafatlandır," derdi. Hepsini atınca, kalktı ve "ancak beş tanesi isabet etmed i," dedi. N ite­ kim ilk öldürülenl erdendi. O şu beyitle ri dillendiriyordu: Ben Yezfd'im, babam ise Muhasir'dir. Ormandaki aslandan daha cesurum. Ey Rabbim! Ben Hüseyin 'e yardım ediyorum. İbn Sa 'd'ı ise terk et­ miş ve onunla ilişkimi kesmişim.

Yezid b. Ziyad b. M uhasir, Ömer b. Sa'd ile birlikte Hüse­ yin'e karşı icra ed ilecek harekete katıl mıştı. Ömer, Hüseyin'in [446] tekliflerini reddedince H üseyin'e katıldı ve öldürülünceye kadar onun safında savaştı. Saydavi, Ömer b. Halid, Cabir b. el-Haris es-Selmani, Ömer b. Halid'in kölesi Sa'd ve M ücemmi' b. Abdullah el-Aizi'ye gelince muha rebenin başlangıcında savaştılar ve hasımlarına kılıçlarıyla saldırarak i çlerine daldı-

474

Tiirihu 't-Taberf

lar. Bunun üzerine onları kuşatarak arkadaşlarıyla irtibatları­ nı kestiler. Abbas b. Ali de bir hamle yaparak onları kurtardı ve geri geldiler. Yara bere içindeydiler. Ancak düşman onla­ ra yaklaşınca tekrar kıl ıçlarına sarılarak harekete geçtiler ve muharebenin ilk zamanlarında aynı mekanda öldürüldüler. Ebu M i h n e f dedi : Züheyr b. Abd u rrahman b. Züheyr el­ Has'aml bana şöyle anlattı : H üseyi n'in adamlarından onunla birlikte hayatta kalan son adamı Süveyd b. Amr b. Ehi el-M uta' el-Has'aml'ydi. Ebu Talib'in evlatlarından ilk öldürülen ise Ali Ekber b. H ü s eyin b. Ali'ydi. Onun annesi Leyla bint Ehi Mürre b. U rve b. M es'ud es-Sekafi'dir. Ali E kber karşı tarafa saldır­ maya başladı ve şu beyitleri dillendird i : Ben Ali b . Hüseyin b . Aliyim. Kabe'n in Rabbine yemin olsun biz Peygamber'e yakın ız. A/lah 'a yem in olsun nesebi babası na dayanmayanm oğlu bize hükmedemez.

Ali Ekber defalarca hamle yaptı. M ü rre b . M ü nkız b. Nu'man el -Ab di el- Leysl onu görünce: "Bu kişi yanımdan geçer ve bu hareketini tekrarlarsa onu babasından ko parmazsam Arap­ ların günahı b oynumda olsun," dedi. Ali Ekber kılı cıyla saldı­ rınca M ü rre b. M ünkız karşısına çıktı ve o n u mızrakla vurup öldürdü. Bunun üzerine insanlar kıl ı çlarıyla ona saldırdılar ve vücudunu parçaladılar. Ebu M ihnef dedi: Süleyman b. Ehi Raşi d bana H umeyd b. M üslim el-Ezdl'den naklen şöyle dediğini anlattı: O gün Hü­ seyin'in şöyl e dediğini kulağımla işitti m : "Oğulcuğum, seni katleden bir kavmi Allah katletsin ! Rah man'a karş ı ne kadar cüretkar, Resulü'n hürmetini çiğnemekte n e kadar pervasız­ dırlar. Senden sonra dünya yok olsun ! " B u arada bir kadının hızla çıkıp geldiğini gördüm. Adeta doğan bir güneş gibiydi. "Benim kardeşim ! Benim kardeşim i n oğl u ! " diye sesleniyor­ du. Onun ki m ol duğunu sordum. Resulullah'ın kızı Fatıma'nın [447] kızı olduğu n u söylediler. Geldi ve üzerine kapandı. Hüseyin yanına gitti ve elinden tutup onu çadıra götürdü, kendisi dö­ nüp oğlunun yanına geldi. Gençleri de gel ince onlara: " Karde-

Ttirih u 't-Taberf

475

şihizi taşıyın," dedi. Onu katledildiği yerden alarak savaştıkla­ rı büyük çadırın önüne götürdüler. Arkasından Amr b. Subeyh es-Sadai, Abdullah b. Müslim b. Akil' e b i r ok fırlattı . Abdullah korunmak için avucunu alnına koydu ve iki elini hareket etti­ remez oldu. Adam ona ikinci bir ok fı rlattı ve kalbini parçala­ dı. Bunun üzerine her ta raftan onların üzerin e üşüştüler. Ab­ dullah b. Kutb e et-Tal en-N ebhani, Avn b. Abdullah b. Ca'fer b. Ebi Talib'e saldırdı ve onu katletti. Amir b. N ehşel et-Teymi de M uhammed b. Abdullah b. Ca'fer b. Ebi Talib'e hücum ederek onu öldürdü. Osman b. Halid b. Üseyr el-Cüheni ve Bişr b. Sevt el-H emdani el-Kabidi, Abdurrahman b. Akil b. Ebi Talib'e sal­ dırdılar ve onu öldürdüler. Abdullah b. Azre el- Has'ami, Ca'fer b. Akil b. Ebi Talib'e bir ok fırlatarak onu katle tti. Ebu M ihnef dedi: Süleyman b. Ebi Raşid bana Humeyd b. Müslim' den naklen şöyle dediğini anlattı : Karş ımıza bir çocuk çıktı. Yüzü adeta bir ay parçasıydı. Elinde kıl ı ç, üzerinde bir gömlek ve bir izar vardı. Ayağında birisinin ipi kopmuş bir çift ayakkabı vard ı. Sol ayakkab ının ipi olduğu hala aklımda­ dır. Amr b. Sa'd b. Nüfeyl el- Ezdi bana: "Vallahi buna saldıra­ cağım," dedi. O n a : "Süphanallah ! Ne istiyorsun? Etraflarında toplandıkları bu kadar maktulü yeterli görmüyor musun?" dedim. Adam : "Vallahi ona saldıracağım," dedi. N itekim de saldırdı ve ilk anda kılıçla kafasına vurd u. Çocuk yüzüstü yere düşerke n "Amcacığı m ! " diye bağırdı. Bunun üzerine Hüseyin bir şahin gibi bir bakış attı ve kızgın bir aslan gibi saldırarak Amr'a kılıçla b i r darbe indirdi. Amr koluyla ko runmak iste­ yince kol u di rsekten koptu. Bunun üzerine Amr bir çığlık ata­ rak o rtadan çekildi. Kufeli süvariler Amr'ı H üseyin'in elinden ku rtarmak için hamle yaptılar. Ancak atlar hızını alamayarak Amr' ın üzerinden geçti, ayakları altında ezerek öldürdü. Toz ortalıktan çekilince Hüseyin'in çocuğun başında durduğunu ve çocuğun ayaklarıyla yeri deşmekte olduğunu gördüm. Hü­ seyi n : "Seni öldüren ve kıyamet gününde se n i n için hasımları ceddin olan kavim uzak olsun ! Vallahi onu çağırdığın halde amcanın sana i cabet edememesi ya d a icabet edip de seni kurtaramaması ona güç geldi. Bir ses ki hasmı çok yardımcı-

476

Tdrih u 't-Taberl

sı azdır," d iyordu. Sonra onu taşıdı ve çocuğun ayakları yerde [448) sürünüyordu. H üseyin göğsünü onun göğsüne koydu. Kendi

kendime acaba onu ne yapacak? d iye merak ettim. Hüseyin onu götürdü, oğlu Ali b. Hüseyin'le ev halkından öldürülen diğer kişilerin cesetlerinin yanma koydu . Ç o cuğun kim oldu­ ğun u sordum. Onun Kasım b. Hasan b . Ali b . Ehi Talib olduğu­ nu söylediler. Ravi dedi : Hüseyin gün b oyu uzun bir müddet bekledi. Ne kadar onun üzerine bir adam gelse onu öldürmek istemedi ve bunun ağır günahına katlanamadı. Nihayet Beni Bedda'dan Malik b. N üseyr adında Kindeli b i r adam Hüseyin'e geld i ve kılıçla başına vurdu. Hüseyin' i n üzerinde külahlı bir aba vardı . Kılıç külahı kesti ve başına isabet ederek onu ka­ nattı. Kan abayı ıslattı. Hüseyin o n a : " B u vuruşla yemeyesin ve içmeyesin. Allah seni zalimlerle haşir ets i n ! " dedi ve üze­ rindeki abayı çıkardı ve bir külah getirilmesini istedi. Külahı giydi ve üzerine bir sarık sardı. Yo rgun ve bitkindi. Kindi gel di ve yün ve ipek karışımı kumaştan olan abayı aldı. Daha sonra bu elbiseyi eve götürdü, onu kandan temizlemek için yıkadı. Karısı Ümmü Abdullah bint Hür ve H ü s eyin b. Hür el-Bediy ona: " Resulullah'm (sav.) kızının özel eşyas ını evime getiri­ yorsun? Onu bu evden çıkar," dedi. Onun arkadaşlarının an­ lattığına göre bu adam, ölünceye kadar yoksulluk ve mahru­ miyet içinde yaşadı. Ravi dedi : H ü s eyin oturunca bir çocuğu ona götürüldü. Hüseyin onu kucağına aldı. Rivayete göre bu çocuk Abdullah b. H üseyin'di. Ebu M ihnef dedi: Ukbe b. Beşir el-Eserli ş öyle anlattı : Ebu · Ca'fer M uhammed b. Ali b. H üseyin bana dedi ki : " Ey Beni Esed ! Sizin zimmetinizde kan hakkı mız vard ır," dedi. Ona: " Ey Ebu Ca'fer! Allah senin iyiliğini versin, bunda benim ne suçum var? Bu nasıl oldu?" dedim. Ebu Ca'fer dedi ki : "Hüseyin'e ço­ cuğu götürüldü. Onu kucağına aldı. B eni Esed'den bir adam ona bir ok attı ve onu boğazladı. H üseyin kanını iki avucuna doldurup yere döktü ve şöyle d e d i : 'Allah'ım, bizi semadan gelen zaferden mahrum ettiysen bunu bizim için hayırlı kıl ve bu zalimlerden intikamımızı Sen al,"' dedi. Ravi dedi: Ab­ dullah b. U kb e el-Ganevi, Ebu Bekir b . Hüseyin b. Ali'ye bir ok

Tdrih u 't-Taberf

477

attı ve onu öldürdü. Bu konuda şair İbn Ehi U kb e şu beyti dile getird i : Ganf'nin zimmetinde bir damla kammız var. Esed'de d e başka bir kan hakkım ız var. O da hatırlamr ve u n u tulmaz.

Ravi dedi: Rivayete göre Abbas b. Ali ana b i r kardeşleri Ab­ dullah, Ca'fer ve O sman'a: " Ey anamın oğulları ! İ l eriye geçin ki [449] size varis olayım . Zira sizin evlatlarınız yok,'' dedi. Bunun üze­ rine ileriye atıldılar ve öldürüldüler. H a ni b . Sübeyt el-Had­ rami, Abdullah b . Ali b. Ehi Talib'e saldırdı ve onu öldürdü. Sonra Ca'fer b . Ali'ye saldırdı, onu da öldürerek başını alıp gö­ türdü. Sonra H aveli b. Yezid el-Asbuhi, Osman b. Ali b. Ehi Ta­ lib'e bir ok fırlattı. Akabinde Beni Eban b . Darim'den bir adam Muhammed b . Ali b . Ehi Talib'e bir o k attı ve onu öldürerek başını alıp götürdü.92 Hişam dedi : Ebu Hüzeyl -es-Seklini- bana H a ni b. Sübeyt el-Hadrami'den naklen şöyle dediği n i anlattı : Halid b. Ab­ dullah döneminde onu Hadramilerin meclisinde gördüm. Yaşlıydı. Şöyle dediğini işittim: Hüseyin'in katline şahit olan­ lardanım. Vallahi on süvariden oluşan ve her birimiz atının sırtında bulunan bir grubun içindeyd i m. Atlar hareket ha­ linde ve dağılmış vaziyette bulunuyordu. D e rken H üseyin'in ev halkından bir çocuk çıktı. O, çadırlardan birinin direğine tutunmuştu. Üzerinde bir gömlek ve b i r izar vardı. Korkulu bir haldeydi. Sağa, sola bakıyordu. Kulakların d a iki inci vardı ve dönünce inciler sallanıyordu. Derken bir adam koştu, ona yaklaşınca atı üzerinden ona doğru eğildi ve kılıcıyla çocuğu kesti. Hişam dedi : es-Seklini dedi ki : Çocuğu öldüren Hani b. Sü­ beyt'tir. Ayıplanınca kendisini gizledi. 92

İslam"ın doğuşu v e Arap Yarımadası'nda yayılmasında Resulullah"tan (sav.) sonra aslan payına sahip olan Ali'nin (ra.) başına gelenler bir yana, vefatından sonra ev halkına ve evlatlarına reva görülen bu vahşeti anla­ mak mümkün değildir. Bir Müslüman böyle vahşi, hatta vahşet sınırlarını bile aşan bir yöntemle Ali'nin ve Fatıma'nın evlatlarına davranabilir mi? İşin en çarpık tarafı ise Sa'd b. Ebi Vakkas'ın oğlunun başında bulunduğu orduyu oluşturan Kufeli savaşçıların önemli bir kıs m ı n ı n Ali'yi Kufe'ye da­ vet edenlerden oluşmasıdır (çev.).

478

Tarih u 't-Taberf

H işam d e d i : Amr b. Şemir bana Cabir el-Cu'fi'den naklen şöyle dediği n i anlattı : Hüseyin susamıştı. Susuzluğu had saf­ haya varınca su içmek için suya yaklaştı. Bunun üzerine Hu­ sayn b. Temim ona bir ok attı. Ok H ü seyin'in ağzına isabet etti. Ağzından akan kanı eliyle alıp semaya atıyordu. Sonra Allah'a hamdüsenada bulundu ve elleri n i açarak şöyle dua etti : "Al­ lah' ı m ! O nları tek tek helak et ve onları dağıtarak yok et, yer­ yüzünde on lardan hiç kimseyi bırakma ! " Hişam babası Muhammed b. Saib ve Kasım b . el-Asbuğ b. N übate'den naklen şöyle dediğini anlattı : H üseyin'i ordugahın­ da gören bir zat şöyle anlattı : Hüseyin'in askerleri bertaraf edi­ lince Fırat'a gitmek için setten geçmeye yeltendi. Bunun üze­ rine Beni Eban b. Darim'den bir adam: "Suya varmasına engel [450) olun. Şiası ona yetişmesin," dedi. H üseyin atını vurarak sürdü. Ancak insanlar onun peşine düştüler ve Fırat'a ulaşmasına en­ gel oldular. H üseyin: '�llah'ım, onu susuz bırak," dedi. Bunun üzerine Ebani ona bir ok fırlattı ve H üseyin'in çenesine isabet ettirdi. H üseyin oku çekti ve iki avucunu açarak avuçları kanla doldu. H üseyin : ·�ııah'ım, Peygamber'inin kızının evladına ya­ pılanları Sana şikayet ediyorum," dedi. Vallahi çok geçmeden adam susuzluk şikayetiyle rahatsızlandı ve suya kanmaz oldu. Kasım b. el-Asbuğ şöyle ded i : Ben de onu rahatlatmaya çalışanlar içindeyd im. Su soğutuluyor ve içinde hurma suyu olduğu halde veriliyo rdu. Büyük bardaklarla süt içiriliyor, bir ev halkını d oyuracak testilerden s u içiriliyo rdu. Buna rağmen "Bana su verin susuzluk beni öldürdü," diyordu. Vallahi çok geçmeden karnı devenin karnı gibi yarıldı. Ebu Mihnef naklettiği rivayette şöyle dedi: Şemir b. Zilcev­ şen maiyetinde Kı1feli piyadelerden oluşan on kişilik bir grupla H üseyin'in aile efradının ve eşyalarının bulunduğu ikametgahı­ nın karşısına geldi ve ona doğru yürüdü. Sonra ikametgahıyla arasına girerek oraya ulaşmasına engel oldular. Bunun üzerine H üseyin onlara: "Yazıklar olsun size! Eğer dininiz yoksa,93 ahi93

Hz. H üseyin çok haklı olarak bu vahşeti sergileyenlerin aslında İslam ve ahiret inancıyla sorunları olduğunu ifade etmektedir (çev.).

Tdrih u 't-Taberf

479

ret gününden korkunuz yoksa bile dünya işlerinizde hür olun ve hasep sahibi olun. Ev halkımı ve meskenimi, düşük ve cahil­ lerinizden koruyun;' dedi. İbn Zilcevşen : " Ey Fatıma'nın oğlu! O hakkı sana verdik;' dedi ve piyadeleriyle üzerine gitti. Bunların içinde Ebü'l-Cem1b -asıl adı Abdurrahman el-Cu'fi'dir-, Kaş'am b. Amr b. Yezid el-Cu'fi, Salih b. Vehb el-Yezeni, Sinan b. Enes en-Nehai ve H aveli b. Yezid el-Asbuhi vardı. Şemir b. Zilcevşen onları H üseyin'e karşı kışkırtmaya başladı, Ebü'l-Cenüb'un ya­ nına uğradı. N itekim adam tam teçhizatlıydı. Ona: "H üseyin'e saldır;' dedi. Ebü'l-Cenüb: "Neden sen saldırmıyorsun, bir enge­ lin mi var?" dedi. Şemir: " Bana mı diyorsun?" dedi. Ebü'l-Cenüb: "Sen de bana mı diyorsun?" dedi ve ikili birbirlerine küfrettiler. Ebü'l-Cenüb -cesur bir adamdı- ona: "Vallahi içimden geliyor ki mızrağı senin gözüne sokayım ! " dedi. Bunun üzerine Şemir ondan vazgeçti. "Vallahi yapabilirsem sana zarar vereceğim;· dedi. Bu kez piyadeleriyle birlikte Hüseyin'in üzerine gitti. Hü­ seyin onlara karşı harekete geçince onlar geriye çekiliyorlardı. Ancak onu çepeçevre kuşattılar. Bu esnada ev halkından bir [451 ] çocuk H üseyin'e doğru gitmeye başladı. H üseyin'in kız kardeşi Zeyneb onu alıkoymak için tuttu. Hüseyin ona: "Onu alıkoy," dedi. Ancak çocuk imtina etti ve koşarak Hüseyin'in yanına gitti ve yanında durdu. Tam bu sırada Beni Teymullah b. Sa'lebe b. Ukabe'den Bahr b. Ka'b b. Ubeydullah kılıcıyla Hüseyin'e doğru meylederek kı lıcını ona salladı. Çocuk: " Ey habis ananın oğlu amcamı mı öldüreceksin;· dedi ve eliyle onu engellemek istedi. Ancak kılıç elini kesti ve sadece deriyle asılı kaldı. Çocuk: "Ah anacığı m ! " diye çığlık attı. H üseyin onu kucakladı ve ona şöyle söyledi: " Ey kardeşimin oğlu! Başına gelene karşı sabırlı ol ve Allah'tan hayrı dile. Allah seni salih atalarına kavuşturacak. Re­ sulullah (sav.), Ali b. Ebi Talib, Hamza, Ca'fer ve H asan b. Ali'ye kavuşacaksın. O nların hepsine salatüselam olsun." Ebu Mihnef dedi: Süleyman b. Ebi Raş i d bana Hu meyd b. M üslim'den naklen şöyle dediğini anlattı: O gün H üseyin'in onlara ş öyle beddua ettiğini işittim : ·�ııah'ı m o nları semanın yağmurundan ve yeryüzünün bereketlerinden mahrum bı­ rak. Allah' ım o nları bir süreye kadar h ayattan yararlandıra-

480

Tdrih u 't-Taberf

caksan eğer, onları bölük bölük parçala ve onları türlü türlü yollara düşür! Allah'ım, idarecilerini ebediyen onlardan hoş­ nut kılma ! Z i ra bize destek olmak için bizi davet ettiler. Ancak bizim üzerimize geldiler ve bizi öldürdüler ! " Hüseyin, piyade grubunu püskürtünceye kadar onlarla vuruştu. Ravi dedi: Hü­ seyin'i n yanında üç veya dört kişi kal ınca giymek için sık do­ kumalı kumaştan -vücudu göstermeyen sık dokumalı Yemen işi kumaştan- yapılmış donlar getirilmesini istedi. Hüseyin üzerindeki donun katiller tarafından alınmaması için onun bazı yerlerini yırttı. Arkadaşları o n a : '�ltına kısa bir don daha giysen," dedil er. "O bir zillet giysisidir. Onu giymek bana yakış­ maz;• dedi. Ravi dedi: N e var ki H ü s eyin katledilince Bahr b. Ka'b o d o n u aldı ve Hüseyin'i çıplak bıraktı. Ebu M ihnef, Haccac ve Abdullah b. Ammar b. Abdi Yagüs [452) el-BarikI'den naklen şöyle anlattı : Abdullah b. Ammar daha sonra Hüseyin'in katledilmesine şahit olduğu için ayıplanın­ ca: "Beni Haşim'e iyiliğim oldu," d iye söyledi. "Onlara ne iyi­ liğin doku n d u?" diye sorulunca ş öyle dedi : " Mızrakla Hüse­ yin'in üzerine gittim. Yanına varınca dileseyd im onu mızrakla vurabilirdim. Ancak vurmaktan kaçındım ve oradan ayrılarak uzak olmayan bir noktada durdum ve ken d i kendime onu öl­ dürüp de ne yapacağı m. Zaten başkası öldürecek," dedim. Ab­ dullah dedi : "Sağından ve solundan piyadeler ona saldırdılar. Bunun üzerine Hüseyin sağındakilere karşı bir hamle yaptı. Grup dağıldı. Sonra soldakilere saldırdı, onlar da dağıldılar. Üzerinde yün ve ipek karışımı kumaştan bir gö mlek vardı ve sarığı başındaydı. Vallahi gücü kırılmış, evladı, ev halkı ve adamları katledildiği halde onun kadar sebat eden, daha yü­ rekli, ileriye atılmakta ondan önce ve ondan sonra kendisin­ den daha cesur kimse görmedim. N itekim saldırınca sağı nda ve solunda bulunan piyadeler tıpkı keçilerin kurttan kaçtığı gibi kaçıyorlardı. İşte bu hengamede kız kardeşi Zeyneb bint Fatıma küpeleri kulaklarıyla omuzları arasında gidip gelirken şöyle diyord u : " Keşke sema yere düşse ! " B u sırada Ömer b. Sa'd, H üseyin'e yaklaşmıştı. Zeyneb: " Ey Ömer b. Sa' d ! Ebu Abdullah öldürülürken sen seyirci m i kalacaksın?" dedi. Ravi

Tii rih u 't-Taberf

48 1

dedi : Ömer' i n gözyaşlarının yanakları ve sakalı üzerine aktı­ ğını, yüzünü Zeyn eb' den döndüğünü gördüm. Ebu M ihnef d e d i : Sak'ab b. Züheyr bana H u m eyd b. Müs­ lim' den naklen ş öyle dediğini anlattı : Üzeri n d e yün ve ipek karışımı kum aştan bir cübbe vardı . Sarığı başındaydı. Saçı çivit otu boyas ıyla boyanmıştı. Öldürülmeden önce yaya ola­ rak bazen oktan korunarak, bazen hasmının açıklarından ya­ rarlanarak, bazen süvarilere saldırarak kah ramanca savaşan bir cengaver olarak vuruşurken şöyle dediğini d uydum: "Beni öldürmek için birbirinizi teşvik mi ediyorsunuz? Vallahi ben­ den sonra hiçbir Allah'ın kulunu öldürmeniz, beni öldürme­ niz kadar Allah'ı n gazabına vesile olmayacak. Allah'a yemin ederim ki beni aşağıladığınız için Allah beni onurlandıracak, şuurunda olmadığınız şekilde sizden intikamımı alacaktır. Vallahi beni öldüreceğiniz için Allah sizi birbirinize musallat edecek ve kanlarınızı akıtacaktır. Bununla yetinmeyecek ve azabınızı kat kat artıracaktır." Ravi dedi: H üseyin gün içinde uzun süre b u durumda kaldı. Aslında dileselerdi onu öldüre­ bilirlerdi. Ancak onlar bu işi birbirlerine havale ediyorlardı ve herkes bu işi başkalarından bekliyo rlardı. B u n u n üzerine Şemir insanlara : "Yazıklar olsun size ! Adamı ne d iye bekletiyor- [453] sunuz. Ananız sizi kaybetsin, onu öldürseni ze ! " d iye seslendi. Bunun üzerine her taraftan ona saldırdılar. Onun sol koluna bir darbe indirildi. Onu Zür'a b. Şerik et-Te mimi vurmuştu. Sonra omzuna bir darbe indirildi. Arkasından çekildiler. Hü­ seyin öne doğru düşecek gibi oldu. O bu durumdayken Sinan b. Enes b. Amr e n - N ehai ona saldırıp mızrak saplayarak onu yere düşürdü. Sonra Haveli b. Yezid el-Asbuhi'ye : " Başını kes," dedi. H aveli buna yeltenince kendinde o gücü bulamayıp tit­ remeye başladı. Sinan b. Enes ona: "Allah kollarını kı rsın ve ellerini koparsın ! " dedi ve kendisi i nerek onun başını kesti ve gövdesinden ayırdı sonra onu H aveli b. Yezid'e teslim etti. Ay­ rıca başka kılıç darbelerine de maruz kalmıştı. Ebu Mihnef, Ca'fer b. M uhammed b . Ali'den naklen şöyle dediğini anlattı : H üseyin (as.) öldürülünce vücudunda otuz üç mızrak, otuz dört kılıç darbesi tesp i t edildi. Ravi dedi : Kim

482

Tcirih u 't-Taberf

H üseyin'e yaklaşsa başını ele geçirmekte kendisini devre dışı bırakır endişesiyle Sinan b. Enes ona karşı harekete geçerek engellerdi. N ihayetinde Hüseyin' i n başını kendisi aldı ve onu H aveli'ye teslim etti. Ravi dedi: H üseyin'in üzerinde ne varsa yağmalandı. Donunu Bahr b. Ka'b, ipek ve yün karışımı kadife elbisesini Kays b. el-Eş' as, bu elbiseden dolayı daha sonra "Ka­ dife Kays" d iye adlandırılıyordu. Ayakkabılarını Beni Evd'den Esved adında bir şahıs, kılıcını B eni Nehşel b. Darim'den bir adam aldı. Ancak sonradan Habib b. Büdeyl'in akrabalarına geçti. Akabinde insanlar Yemen safranına, elbiselere ve deve­ lere yönelerek onları yağmaladılar. Ayrıca o nlar Hüseyin'in eşlerine, ağırlıklarına ve eşyasına yöneldiler. Hatta kadınlar Üzerlerindeki elbiseleri onlara kaptırmamak için mücadele etm ek zorunda bırakılmış ve elbiseleri zorla onlardan alın­ mıştır. Ebu M i h n e f dedi : Züheyr b. Abdurrahman el-H as'ami bana şöyle anlattı : Süveyd b. Amr b. Ebi el- M uta' ağır yaralanmış ve öldürülenler arasında kalmıştı. Onları n : " H üseyin öldürüldü," ded iklerini duydu. Bir ara kendine geldi. Kılıcı alınmış ancak üzerinde bir bıçak vardı. Adam b ı çağıyla bir müddet onlarla vuruştuktan sonra öldürüldü. Onu U rve b . Bitar et-Tağlibi ve Zeyd b. Rukad el-C enbi öldürdü. B öylece son öldürülen kişi [Süveyd b. Amr b. Ebi el-M uta'] oldu. (454]

Ebu Mihnef dedi : Süleyman b. E bi Raşid bana H umeyd b. M üslim' den naklen şöyle dediğini anlattı : Ali Asgar b. Hüseyin b. Al i'nin yanına vard ım. Hasta yatağında yatıyordu. Bir de ne gö reyim, Şemir ve maiyetindeki bir gru p piyade birbirlerine: "Bunu öldü rmeyelim mi?" diyorlardı. O nlara : "Süphanallah! Çocukları da mı öldürelim? Bu bir çocu k ! " dedim ve kim gel­ diyse onlara karşı onu savundum durdum. Sonra Ömer b. Sa'd geldi ve şöyle dedi : "Sakın bu kadınları n evi ne kimse girmesin ve hiç kimse b u hasta çocuğa karışmasın. Kim onların eşyasın­ dan b i r şey aldıysa onu onlara geri versin." Ravi dedi: Vallahi hiç kimse götürdüğünü geri verm edi. Ali b. H üseyin bana: "Al­ lah iyiliğini versin. Vallahi Allah senin sözlerinle bana yöne­ len şerri defetti," dedi. İ nsanlar Sinan b . Enes'e: "Resulullah'ın

Tii rih u 't-Taberf

483

(sav.) kızı Fatıma'nı n oğlu Hüseyin b. Ali'yi, Arapların en tehli­ kelisini öldürdün. O bunların üzerine geldi, onl arın mülkünü ortadan k� ldırmayı düşünüyordu. Ümeraya git ve mükafatını iste. B eytülmalleri n i n hepsini Hüseyin'in öldürülmesi karşılı­ ğında sana verseler azdır;' dediler. Adam atı na bindi ve çıktı . Cesur ve şair b i r kişi olduğu kadar, deli dolu b i r kişiydi. Gitti ve Ömer b. Sa'd'ın büyük çadırının kapısında d u rdu, en yük­ sek sesiyle şöyl e seslend i : Bineğime altm ve gümüş yükle. Zira korunan m eliki ben öldür­ düm. Babası ve annesi insanların en hayırlısıdır. Nesebi de neseplerin en hayırlısıdır.

Ömer b . Sa'd şöyle dedi : "Deli olduğuna şahitlik ederim. Bir türlü kendine gelemedin. Onu bana getirin," dedi. Yanına alı­ nınca ona değnekle vurdu ve "Ey deli, sen nasıl b öyle konuşur­ sun! Vallahi İbn Ziyad seni duysaydı senin boynunu vururdu," dedi. Ravi ded i : Ömer b. Sa'd, Rebab bint İ mruülkays el-Kel­ biyye'nin -Sükeyne bint Hüseyin'in annesidir.- kölesi Ukbe b. Sim'an'ı aldı ve o n a : "Sen nesin?" dedi. " B e n b i r köleyim," dedi. Bunun üzeri n e onu serbest bıraktı. B öylece onların içinde sa­ dece bu kişi kurtuldu. Ancak Murakki' b . Sümame el- Esedi ok­ larını önüne dökmüş, dizleri üzerinde çömelerek savaşmıştı. Kavminden bir grup ona gelerek: "Bize gel sen emniyettesin," dediler. Bunun üzerine çıktı ve teslim oldu. Ömer b. Sa'd onları götürüp İbn Ziyad'a teslim etti ve onun durumunu anlattı. İ b n Ziyad, U kbe'yi ez-Zare'ye sürdü. Ravi d e d i : Daha sonra Ömer b. Sa' d : " Kim atıyla Hüseyin'in cesedi üzerinden geçmek ve atın ayaklarıyla üzerine basmak ister," dedi. Bunun üzerine aralarında İshak b . H ayve el-Hadrami'nin -bu şahıs Hüseyin'i [455] elbisesini alan kişidir ve daha sonra abraş hastalığına yaka­ landı- ve Ahbeş b. M ersed b. Alkame'n i n de bulun duğu on kişi bu işi kabul ederek H üseyin'in cesedini atlarıyla çiğnediler ve göğüs ve sırtının kem iklerini kırdılar. Bana haber verildiğine göre Ahbeş b. M ersed'e bir müddet sonra bir muh arebede ayakta dururken kim tarafından atıldığı anlaşılamayan bir ok isabet etti, kalbini parçaladı ve böylece öldü. H ü s eyin'in (as.)

484

Tdrihu 't-Taberf

adamlarında yetmiş i ki kişi katledildi. el-Gadiriyye köyünün B eni Esedli i nsanları H üseyin ve adamlarının cenazelerini, öl­ dürüldükten bir gün sonra defnettiler. Ömer b. Sa'd'ın adam­ larından da yaralılar dışında seksen sekiz kişi öldürülmüştü. B unların namazını Ömer b. Sa'd kıldırdı ve onları defnetti. Hüseyin öldürülünce aynı gün başı H aveli b . Yezid ve Humeyd b. M üslim el-Ezdi ile Ubeydullah b. Ziyad'a gönderildi. Haveli başı önce konağa götürdü. Ancak konağın kapısını kapalı gö­ rünce kendi evine götürerek onu b i r çamaşır yıkama kabının altına sakladı. Onun iki karısı vardı. B i ri Beni Esed'dendi. Di­ ğeri ise Hadramilerdendi ve adı N evvar bint Malik b. Akreb'di. O gece Hadramiye'nin sırasıydı. Hişam dedi : Babam bana N evvar bint Malik'ten nakle şöyle anlattı : H aveli, H üseyi n'in başını getirdi ve onu evde bir ça­ maşır yıkama kabının altına koydu ve sonra i çeri girdi. Yatağa girince o n a : " N e haber, sende ne haberler var?" diye sordum. Ada m : "Sana çağın zenginliğini getirdim, işte Hüseyin'in başı senin evin de," dedi. Ona: "Yazıklar olsun, sana! İ nsanlar altın ve gümüş getirirken sen Resulullah'ın (sav.) oğlunun başını getirmişsi n ! Vallahi seninle aynı yastığa hiçbir zaman baş koy­ mayacağım," dedim ve yataktan kalktım ve avluya çıktım. Ken­ disi de Esedli karısını çağırdı ve yanına aldı. Ben ise oturdum ve düşünmeye başladım. Vallahi semadan H üseyi n'in başının altında bulunduğu kaba bir nur sütununun indiğini ve nurun etrafında beyaz kuşların uçtuğun u gördüm. Ravi dedi : Adam sabah olunca başı Ubeydullah b. Z iyad'a götürdü. Ömer b. Sa'd ise o gün ve ertesi gün yerinden ayrılmadı. Sonraki gündeyse Humeyd b. Bükeyr el-Ahmeri'ye emir vererek Kufe'ye gitmek için seslenmesini istedi. Yanına H üseyin'in kızlarını ve kız kardeşleriyle çocuklarını aldı. Ali b. H üseyin hastaydı. Ebu M ihnef ded i : Ebu Züheyr el-Absi bana Kurre b. Kays et-Temimi' den naklen şöyle dediğini anlattı : (456]

O kadınlar H üseyin, Hüseyin'in yakınlarının ve evlatlarının cesetlerinin yanından geçerlerken onlara b aktım. O gün o ka­ dınlarda gördüğüm manzara kadar güzel bir manzara daha

Tdrih u 't-Taberf

485

görmüş değilim. Vallahi Yebrin vahşi inekl erinden daha beyaz idiler. Ravi dedi : H i ç unutamam, Fatıma'nın kızı ve H üseyin'in kız kardeşi Zeyneb, Hüseyin'in cesedinin yanından geçerken şöyle yakard ı : " Ey M uhammed'im ! Ey M uhammed'im! Sema­ nın meleklerin i n salatüselamı senin üzerine olsun. İ şte H üse­ yin, çölde kanlar içinde, organları kesilmi ş, ey M u hammed'im! Senin kızların esir bulunuyor, senin zürriyetin öldürülmüş ve saba rüzgarı onların üzerine toprağı s avuruyo r ! " Vallahi bu yakarışıyla dost ve düşman herkesi ağlattı. D iğer maktullerin başları kesildi ve tam yetmiş iki baş; Şemir b. Zilcevşen, Kays b. el-Eş' as, Amr b. H accac ve Azre b. Kays' a tes l i m edildi. Onlar da bu başları götürüp Ubeydullah b . Ziyad'a tes l im ettiler.94 Ebu M ihnef dedi: Süleyman b. Ebi Raşid bana Humeyd b. Müslim'den nakle şöyle dediğini anlattı : Ömer b. Sa'd beni ça­ ğırdı ve beni ailesine göndererek onlara, Allah'ın onu muzaffer kıldığını, afiyette olduğunu onlara müj delememi söyledi. Ben de ailesine gittim ve onlara bilgi verdim. Akabinde konağa git­ tim. İbn Ziyad oturuyordu, Hüseyin'in başını getiren heyet de oraya varmıştı. Onları yanına aldı, insanların içeriye girmeleri­ ne izin verdi. Ben de içeri girdim. Hüseyin'in başı önünde bulu­ nuyordu; elindeki değnekle bir müddet ön dişlerini karıştırdı. Zeyd b. Erkam onun değnekle Hüseyin'in dişlerini karıştırmak­ tan vazgeçmediğini görünce: "O değneği o iki kesici dişten kal­ dır. O'ndan başka ilah olmayan Allah'a yemin ederim ki Resu­ lullah'ın iki dudağının bu iki dudağı öptüğünü gördüm," diye söyledi ve kıyasıya ağlamaya başladı. İbn Ziyad ona: ''Allah seni ağlatsın. Vallahi bunamış ve aklını kaçırmış bir i htiyar olmasay­ dın boynunu vuracaktım," dedi. Bunun üzerine Zeyd b. Erkam hemen kalktı ve orayı terk etti. Çıkınca insanların şöyle dediği­ ne şahit oldum: "Vallahi Zeyd b. Erkam öyle sözler sarf etti ki İbn Ziyad onları duysaydı onu öldürürdü." Onlara: "Ne dedi?" diye sordum. Onlar: "Zeyd yanımızdan geçerken: 'Bir köle bir 94

Şemir b. Zilcevşen H arici hareketinin bir unsuru olarak Hz. Ali'ye isyan ederek Nehrevan Savaşına katılmıştır: Bu şahıs bir sahabi oğludur, Ali'ye olan kini ve nefretiyle Emevilere katılmış ve Ehl-i b eyte karşı adaveti Eme­ vilerin adavetini geçmiştir. Kerbela'da Ehl-i beyte karşı gerçekleştirilen katliam ve vahşetin elebaşlarından biri ve en azgınıdır (çev.).

486

TUrih u 't-Taberf

köleyi işbaşına getirdi ve insanları mülk edindi. Ey Araplar bu­ günden sonra sizler kölesiniz. Fatıma'nın oğlunu öldürdünüz ve İbn Mercane'yi başınıza getirdiniz. O sizin iyilerinizi öldürü­ yor ve şirret ehli olanları köleleştiriyor. Siz de zillete razı oldu­ nuz. Zillete razı olanlar uzak olsun ! ' diyordu," dediler. [457)

Ravi d e d i : Hüseyin'in başı, çocukları, kız kardeşleri ve zev­ celeri Ubeydullah b. Ziyad'ın yanına götürüldüklerinde Zey­ neb bint Fatım a elbisesinin en mütevazı olanını giydi, tanın­ maz bir hale girdi ve adeta kend i i maj ı n ı değiştirdi. Zeyneb içeri girince oturdu. Ubeydullah : "Bu oturan kimdir?" dedi. Zeyneb karşılık vermedi. İbn Ziyad sorusunu üç kere tekrar­ lasa da Zeyneb cevap vermedi. B u n u n üzerine bazı cariyele­ ri : "Bu Zeyneb bint Fatıma'dır;' dediler. İbn Ziyad: "Sizi rezil ve rüsva eden, sizi bertaraf eden ve iddialarınızı yalanlayan Allah'a hamdolsun;' dedi. Zeyneb: " B i z i M uhammed (sav.) ile onurlandıran, tezkiye eden ve arındıran Allah'a hamdol­ sun. Hakikat senin dediğin gibi değildir. Rezil ve rüsva olan ancak fasıklardır ve ancak fücur ehli olan yalanlanır," dedi. İbn Ziya d : "Allah'ın senin ev halkı n ı n başına getirdiklerini nasıl görüyorsun?" dedi. Zeyneb : "Öldürülmeleri takdir edil­ di ve onlar da öldürülüp düşecekleri yere çıktılar. Allah seni ve onları bir araya getirecek ve O'nun huzurunda savunma­ nızı yapacak ve muhasebede bulunacaks ı nız," dedi. İbn Ziyad çok sinirlendi ve adeta küplere bindi. B unun üzerine Amr b. H u reys : "Allah emiri ıslah etsin. B u b i r kadındır. Kadın söz­ lerinden dolayı sorumlu tutulur mu? O sözleri için sorumlu tutulmaz ve hatalarından dolayı kı nanmaz," dedi. İbn Ziyad, Zeyneb'e: '�ilah, azgın adamın ve ev halkının asileri ve baş­ kaldıranlarının başına gelenlerd e n dolayı içimi ferahlattı," dedi. Zeyneb ağladı ve şöyle ded i : " Evet, yiğidimi öldürdün, ev halkıma eziyet ettin, evlatlarım ı öldürdün ve kökümü kes­ tin. Eğer bunlar senin içini ferahlattıysa sevinebilirsin," dedi. İ b n Ziya d : "Bu bir cesarettir. Yem i n ederim ki baban da yiğit ve şairdi," dedi. Zeyneb : "Bir kadının ne yiğitliği olacak? Bir kadı n olarak benim meşgalem bundan fa rklıdır ve söylediğim sözler benim üfürdüğümdür," dedi.

Tarih u 't-Taberf

487

Ebu M ihnef, M ücalid b. Said'den naklen ş öyle dedi : Ubey­ dullah b. Ziyad, Ali b. H üseyin'e baktı ve bir korumasına: "Bak bu kişi erkeklik çağını idrak etmiş mi?" dedi. Adam Ali'nin izarını kaldırdı ve " Evet, idrak etmiş," dedi. İ b n Ziyad: "Onu götürün ve boynunu vurun," dedi. Bunun üzerin e Ali ona: "Bu kadınlarla bir akrabalığın varsa onlarla bir adam gönder ki onları himaye etsin," dedi. İbn Ziyad ona: "Sen gel ded i," ve onu onlarla gönderdi. E b u M ihnef dedi : Süleyman b. E h i Raşi d ise bana Humeyd b. M üslim'den naklen şöyle dediğini anlattı: Ali b. H üseyin ona [458] getirildiği zaman İ bn Ziyad'ın yanındaydım. Ona: "Adın nedir?" dedi. Ali : ''Adım Ali b. Hüseyin;' dedi. İbn Ziyad: ''Allah Ali b. Hü­ seyin'i de öldürmedi mi?" dedi. Ali sustu. İbn Ziyad ona: "Neden konuşmuyorsun?" dedi. Ali : "Benim Ali adında bir kardeşim daha vardı, onu insanlar öldürdü;' dedi. İbn Ziyad: "Onu Allah öldürdü," dedi. Ali sustu. İbn Ziyad: " N eden konuşmuyorsun?" dedi. Ali : "Allah, ölüm vakti gelince insanlarm ruh unu teslim a/ır.'195 "Allah 'm izni olmadan hiçbir kimse ölmez, "96 dedi. İbn Ziyad ona: "Vallahi sen de onlardansın. Bakın baliğ olmuş mu? Vallahi onun yetişkin bir erkek olduğunu sanıyorum;' dedi. Bu­ nun üzerine M ü rri b. Muaz el-Ahmeri onu kontrol etti ve "Evet, baliğ olmuştur," dedi. İbn Ziyad: "Onu öldür;' dedi. Ali b. Hüse­ yin : "Bu kadınların himayesini kime bırakacaksın?" dedi. Halası Zeyneb de ona sarıldı: "Ey İbn Ziyad ! Yeter a rtık kanlarımıza doymadın mı? Bizden kimi bıraktın?" dedi. Sonra Ali'nin boy­ nuna sarılarak İ b n Ziyad'a: ''Allah hakkı için sana söylüyorum. Allah'a inancın varsa onu öldüreceksen beni de onunla öldür," dedi. Ali de ona şöyle seslendi : "Ey İbn Ziya d ! Seninle bu ka­ dınlar arasında bir akrabalık varsa onlarla takva sahibi bir insan gönder, o nları bir Müslümana yaraşır şekilde sahip çıksın;' dedi. İbn Ziyad Zeyneb'e baktı, sonra insanlara baktı ve şöyle dedi: " M erhamet edene şaşarım. Vallahi sanırım ki onu öldür­ sem kendisini de onunla birlikte öldürmemi arzu etmektedir. Çocuğu bırakın. Kadınlarla gidebilirsin." 95 Zümer, 39/42. 96 AI-i İ m ran, 3 / 1 4 5 .

488

Tdrih u 't-Taberf

H u meyd b . M üslim dedi : Ubeydullah ve i nsanlar konağa girince " Namaz toplayıcıdır" şiarıyla çağrıda bulunuldu. B u ­ n u n üzerin e insanlar büyük mescitte toplandılar. İbn Ziyad minbere çıktı ve şöyle konuştu : " Hakkı ve ehlini galip kılan, M ü m i nlerin Emiri Yezid b. Muaviye'yi ve hizbini muzaffer kı­ lan; yalancının oğlu yalancı H üs eyin b . Ali'yi ve şiasını ber­ taraf eden Allah'a hamdolsun." İbn Ziyad konuşmasını henüz tamamlamamıştı ki Beni Valibe'den ve Ali'nin şiasından Ab­ dullah b . Afif el- Ezdi el-Gamidi ayağa fırladı. O Cemel Sava­ şında Ali'nin safında savaşırken sol gözünü kaybetmişti. Sıffin Savaşında d a başı ve kaşı kılıç darbesine maruz kaldığından diğer gözünü de kaybetmişti. O b üyük mescitten ayrılmaz ve gece vaktine kadar burada namaz kılar, ondan sonra evine gi[459) derdi. İbn Z iyad'ın sözlerini duyunca şöyle dedi: " Ey İbn Mer­ can e ! Yalancı oğlu yalancı, sen ve babansın, seni vali yapan ve babasıdır. Peygamber'in oğulların ı öldürüyorsunuz ve ondan sonra sıddık insanlar gibi konuşuyorsunuz." İbn Ziyad: "Onu bana getirin," dedi. B unun üzerin e korumalar onun üzerine atıldılar ve onu aldılar. Adam Ezd'in "Yd m ebrO.r" şiarıyla ses­ lendi. Abdurrahman b. M ihnef el- E zdi d e mescitte oturuyor­ du. Ona: " Başkalarına yazık oldu. Kendini de kavmini de helak ettin," dedi. Ravi dedi : O sırada Kılfe'deki Ezdli savaşçılar yedi yüz kişiydiler. Bunun üzerine Ezd'den bir grup genç onu elle­ rinden alıp ailesine götürdü. İ b n Ziyad adam göndererek onu getirtti ve onu öldürdü. Sebha'da asılmasını emretti. Abdullah b. Afif adı geçen yerde asıldı. Ebu M ihnef dedi : Sonra Ubeydullah b. Ziyad, Hüseyin'in başını bir ağaca asarak Kılfe'de dolaştırılmasını emretti. Ar­ kasından Zahr b. Kays'ı çağırdı ve H üseyin'le adamlarının başlarını onunla Yezid b. Muaviye'ye gönderdi. Zahr'ın maiye­ tinde Ebıl B ürde b. Avf el- Ezdi ve Tarık b. Ehi Zabyan el-Ezdi bulunuyo rdu. Onlar yola çıktılar ve başları, Şam'da Yezid b. Muaviye'ye götürdüler. H işam dedi: Abdullah b. Yezid b. Ravh b. Zinba' el-Cüzami bana babası ve Himyer'den Gaz b. Rebia el-Cüreşi'den naklen şöyle dediğini anlattı : Vallahi Dımaşk'ta Yezid b. Muaviye'nin

Tiirih u 't-Taberf

489

yanında oturuyorduk. Derken Zahr b. Kays geldi ve Yezid b. Muaviye'nin huzuruna vardı. Yezid ona: " N eyin var? Geride neler var, senin yanında ne haberler var?" dedi. Zahr: " Ey Mümin­ lerin Emiri ! M üj deler olsun! Allah'ın yardım ve zaferi gerçek­ leşti. H üseyin, ev halkından on sekiz ve şiasından altmış kişiyle bize geldi. O nların üzerine gittik ve onlara teslim olmalarını, ya Emir Ubeydullah b. Ziyad'ın hükmüne razı olmalarını ya da sa­ vaşı göze almalarını söyledik. Onlar teslim olmayı değil savaş­ mayı tercih ettiler. Bunun üzerine güneşin doğmasıyla birlikte onların üzerine yürüdük ve onları çepeçevre kuşattık. Kılıçlar onların kellelerini almaya başlayınca kaçacak bir sığınakları kalmadı, güvercinlerin şahinlerden kaçtığı gibi tepeciklere ve çukurlara kaçtılar. Ey Müminlerin E miri ! Vallahi bir hayvanın [460] kesilmesi veya kaylule istirahati kadar bir süre içinde onların sonunu getirdik. O nların cesetleri şimdi çıplak vaziyette, elbi­ seleri kana bulanmış, yanakları toprağa karışmış, adeta güneş onların cesetlerini eritmekte, rüzgar toprağı onların üzerine savurmaktadır. O nların ziyaretçileri ıssız çölde, kartallar ve akbabalardır,"97 dedi. Ravi dedi : Yezid gözyaşlarını tutamadı ve şöyle dedi: "İbn Sümeyye'ye Allah lanet etsin. H üseyin'i öldür­ meden de ben sizin itaatinizden hoşnut olabilirdim. Vallahi ben olsaydım onu affederdim. Hüseyin'e Allah rahmet etsin." Adama da herhangi bir mükafat vermedi. Ravi dedi: Daha sonra İbn Ziyad, H üs eyin'in ailesinin ka­ dın ve çocukları nı n yolculuğa hazırlanmalarını, Ali b. H üse­ yin'in de elleri n i n boynuna bağlanmasını e mretti. Arkasından da onları M uhaffiz b. Sa'lebe el-Aizi - Kureyş Aizesi- ve Şemir b. Zilcevşen ile gönderdi. İkili onları Yezid'e götürdüler. Ali b. H üseyi n yol boyunca onlarla tek bir kelime dahi konuşmadı. Yezid'in kapısına varınca M uhaffiz b . Sa'lebe sesini yükselte­ rek: " M uhaffiz b. Sa'lebe kötü ve asileri M ü m i nlerin Emiri'ne getirdi," dedi. Yezid b. Muaviye ona: " Muhaffiz'in annesinin doğurduğu daha kötü ve daha düşüktür," d iye karşılık verdi. 97

Müslümanların i ç i n e düştüğü acıklı durum i ç i n b u tarihi vesika adeta o günün saltanat sisteminin ne halde olduğunu göstermektedir. Artık zulüm ve azgınlığın bir sınırı yoktu (çev.).

490

Tiirih u 't-Taberi

Ebu M i h n e f dedi: Sak'ab b. Züheyr bana Yezid b. M uavi­ ye'nin kölesi Kasım b. Abdurrahman'dan naklen şöyle dedi­ ğini anlattı: Başlar - H üseyin'in, ev halkının ve arkadaşlarının başları- Yezid'in önüne konulduklarında şu beyti okudu: Bizim için aziz olan adamların başların ı gövdelerinden koparmış­ lar. Ancak onlar bize karşı daha asi ve dah a zalimdiler.

Vallahi ey H üseyin ben olsayd ım seni öldürmezdim.'18 Ebu M i h n e f dedi : Ebu Ca'fer el-Absi bana Ebu Amare el-Ab­ si'den naklen şöyle dediğini anlattı : M e rvan b. el-Hakem' in kardeşi Yahya b. el-H akem bu ko nuda ş u beyitleri dillendird i : et-Ta/ (Kerbela) va kasın da kesilen başlar köle olan ve nesebi sahih olmayan İbn Ziyad'dan bize daha yakı n dı r. Sümeyye 'n in nesli çakıl taşları kadar çoğalırken Resulullah 'ın kı­ zının n esli kalmadı. [46 1 ]

Ravi dedi : Bunun üzerine Yezid eliyle Yahya b . el-Hakem'in göğsüne vurarak sus dedi. Ravi dedi : Yezid b. Muaviye makamında oturunca Şam'ın eşrafını kabul etti ve onları etrafında oturttu. Arkasından da Ali b. H ü s eyin ile Hüseyin'in ço cuklarının ve kadınlarının huzuruna getirilmesini istedi. B u nlar hazır bulunanların ba­ kışları arasında Yezid'in makamına götürüldüler. Yezid, Ali b. H üseyin'e : " Ey Ali ! Baban benimle akrabalık bağı nı kesti, hakkımı bilmezden geldi ve iktidarım konusunda benimle çe­ kişti. Bu sebeple Allah ona gördüğün gibi muamele etti," dedi. Ali şöyle cevap verd i : " Yeryüzünde vuku bula n ve sizin başımza gelen herh a ngi bir m usibet yoktur ki Biz o n u yara tmadan önce 98

Her şey bittikten sonra Yezid'in bu tür ifadeler kullanması onu temize çıkarmaz. Zira bu cinayeti gerçekleştirenlere o f bile dememiş ve onlar zulümlerini devam ettirmişlerdir. Hz. Hasan'ın hilafeti Muaviye'ye bırak­ masına rağmen cuma hutbelerinde resmi talimatla Hz. Ali'ye lanet okut­ ması iyi niyetle bağdaşmaz. Hz. Ali'yi ve Ehl-i beyti sevenler Ali'ye ve Ehl-i beyte yapılan bu hakaretleri kahrolarak dinlemişler, H u cr b. Adi gibi buna tepki verenleri Muaviye öldürtmüştür. Hz. Aişe'nin buna dair tavrını ve söyledikleri daha önce zikredildi. Kaldı ki Yezid Peygamber şehri Medine üzerin e ordu göndermiş ve verdiği tal i matla üç gün M edine'yi askerlerine mübah kılmıştır. Bu vakada küçümsenmeyecek kadar sahabi ve Müslüman katledilmiş, kadınlara tecavüz edilmiştir. Bunlar onların en ufak bir iyi ni­ yete sahip olmadıklarını göstermektedir (çev.).

Tii rih u 't-Taberi

491

bir kitapta yazılm ış olmasm. "99 Yezid, oğlu Halid'e: "Ona cevap ver," dedi. Ancak Halid ne diyeceğini bilmiyordu . Bunun üzeri­ ne Yezid şu ayeti okudu: "Başm ıza gelen herh a ng i bir musibet ancak ellerin izle işledikleriniz yüzündendir ve Allah çoğunu af­ feder." 100 Sonra onunla konuşmayı kesti. Arkasından kadınları ve çocukları huzuruna getirtti . Onlar Yezid'in önünde oturtul­ dular. Yezid çirkin bir manzara karşısında olduğunu görünce şöyle dedi : "Allah İ b n Mercane'yi kötü ets i n ! Sizinle bir akra­ balığı ve yakınlığı olsaydı size böyle yapmaz ve sizi bu şekilde göndermezdi."

EbO M ihnef, H aris b. Ka'b ve Fatıma bint Ali'den naklen şöyle dedi : Yezid b. Muaviye'nin önünde oturtulduğumuzda bize şefkat gösterip bir şeyler i kram edilmesini emretti. Derken Şamlılardan kırmızımtırak yüzlü bir adam kalktı ve beni kastederek Yezid'e : " Ey Müminlerin E miri ! Bana bu kızı bağışla," dedi. Parlak yüzlü bir kızd ı m. Bu durum karşısında korktum ve titrem eye başladım. Bunun onlar için caiz oldu­ ğunu sandım ve kız kardeşim Zeyneb'in elbisesini tuttum. Kız kardeşim Zeyneb benden büyük ve daha akıllıydı ve bunun olmayacağını biliyo rdu. Ona: "Yalan söyledin ve çirkin bir ta­ lepte bulund u n ! Bu ne senin ne de onun hakkıdır;' dedi. Yezid bu sözlerden dolayı öfkelendi ve "Vallahi sen yalan söyledin, o benim hakkımdı r. İstesem onu yaparım," dedi. Zeyneb : "Hayır vallahi Allah sana bu hakkı vermedi. Bunu ancak milletimiz­ den çıkar ve d i n i m izden başka bir dine girersen buna yelte­ nebilirsin;' dedi. Bunun üzerine Yezid kızdı ve adeta küplere bindi. "Bana böyl e mi hitap edersin? Ancak senin baban ve [462] kardeşin dinden çıktılar;' dedi. Zeyneb: "Allah'ın, babamın, kardeşimin ve dedemin diniyle sen, baban ve deden hidayeti buldunuz," dedi. Yezid : " Ey Allah düşmanı kadın, yalan söy­ ledin," dedi. Zeyneb: "Sen ancak tasallut eden bir emirsin, zulümle söver ve gücünle kahredersin;· dedi. Fatı ma bint Ali dedi: Adam mahcup olmuş gibi sustu. Arkasından Şamlı adam tekrar: " Ey M ü m i nlerin Emiri ! Bana b u kızı bağışla," deyi nce 99 Hadid, 5 7 / 2 2 . 1 0 0 Şura, 4 2 / 3 0 .

492

Tôrih u 't-Taberf

Yezid : "Uzak o l ! Allah senin canını alsı n ! " dedi. Arkasından Yezid b . M u aviye : " Ey Nu'man b. B e şir! Onlar için gerekli ha­ zırl ığı yap ve o nlarla birlikte Şamhlardan emin ve salih bir kişi gönder. Onun emrine atlar ve yardımcılar ver ki onları Medine'ye ulaştırsınlar," dedi. Arkasından da kadınların özel olarak ve yanlarında kardeşleri Ali b . H üseyin de olduğu hal­ de bir evde yalnız başlarına misafi r edilmelerini istedi. Ravi dedi: Kadınlar çıktılar ve Yezld'i n evine girdiler. Muaviye'nin ailesinin bütün kadınları onları karşıladılar ve Hüseyin'e ağ­ layıp ağıt yaktılar. Bu yas üç gün sürdü. Yezid, sabah ve akşam yemeklerine Ali b. Hüseyin'i hep sofrasına çağırdı. Bir gün onu çağırınca Hasan b. Ali'nin oğlu Ö mer'i de çağırdı. Henüz küçük b i r çocuktu. Ömer'e oğlu H al i d ' i göstererek: "Bu genç­ le dövüşür müsün?" dedi. Ömer: " H ayır. Ancak bana bir bıçak ona da bir bı çak ver, onunla öyle d övüşeyim," dedi. Yezid ona sarıldı ve şöyle dedi : " H er şey aslına çeker. Yılan ancak yılan doğurur.'' Yola çıkmak istedikleri zaman Yezid, Ali b. Hüseyin' i çağırdı ve dedi ki : '�llah İbn M e rcane'ye lanet etsin. Vallahi muhatabı ben olsaydım, benden n e i sterse onu kendisine ve­ rir ve bütün gücümle hatta bazı evlatları mın helaki pahasına da olsa onu ölüme karşı savunurdum. N e var ki gördüğün gibi Allah takdirini icra etti. Bana bütün i steklerini yaz, karşılama­ ya hazırım." Yezid ayrıca onları giydirdi ve elçisine onlara iyi bakmasını tavsiye etti. Görevli onları yola çıkardı. Gece sey­ rederlerken on larla birlikte seyrederdi. Onlar önden gidiyo r, o da onları yakından takip ediyordu. Onlar, onunla aralarını açmıyorlardı. Konakladıkları zaman da onları baş başa bırakı­ yo r, onların etrafında nöbet tutuyo rlardı. Konaklarken abdest almak isteyen veya tuvalet ihtiyaçlarını rahatça karş ılamak için onlardan uzak du ruyorlardı. Yol boyunca hep bu minval üzere hareket etti, daima ihtiyaçlarının olup olmadığını sorar ve M edine'ye varıncaya kadar onlara nezaketle muamelede bulundu. H aris b. Ka'b dedi : Fatıma bint Ali bana dedi ki : Kız kar­ deşim Zeyneb' e : " Ey kız kardeşi m ! Bu Şamh adam yolculukta bize iyi davrandı. Ne dersin ona b i r j estte bulunsak mı?" de-

Tlirih u 't-Taberf

493

dim. Zeyneb : "Vallahi ziynet eşyamızdan başka ona verecek (463] bir şeyimiz yok. Ona ziynet eşyamızı verebiliri z;• dedi. Bu­ nun üzerine bilekliğimi ve bileziğimi çıkard ı m. Kız kardeşim de bilekliğin i ve bileziğini çıkardı, bunları adama gönderdik. Ona mazeretimizi bildirerek: "Bu senin bize güzel eşlik etmenin hediyesidir," dedik. Adam: " Eğer yaptıklarım dünya için olsaydı sizin hediyeniz hatta daha az kıymetli s i beni hoşnut edebilirdi. Ancak yaptığımı Allah için ve Resulullah'ın (sav.) akrabası olduğunuz içindir," dedi. H işam dedi: Avane b. el-H akem el- Kelbi ise şöyle dedi : Hü­ seyi n öldürüldükten sonra, esirler ve eşyaları KO.fe'ye getirilip İbn Ziyad'a tesl i m edildiler. Esirler hapisteyken hapishaneye bir taş atıldı. Taşa bir mektup bağlanmıştı. M e ktupta şunlar yazılıyd ı : "Şu günde posta sizin durumunuzu anlatmak üzere Yezid b. M u aviye'ye gönderildi. Posta şu kadar günde gide­ cek ve şu kadar günde geri dönecek. Tekbi r sesini duyarsa­ nız öldürüleceğinizi bilin. Tekbir sesini d uymazsanız inşallah emniyettesiniz demektir." Postanın dönüşüne iki veya üç gün kala yine hapisha neye bir taş daha atıldı, taşa bir mektup ve bir ustura bağlanmıştı. Mektupta : "Vasiyetinizi yapın. Zira fa­ lanca günde postanın gelmesi bekleniyor," diye yazılıydı. Bir müddet sonra posta geldi. Ancak tekbi r sesi d uyulmadı. Mek­ tupta : "Esirleri bana gönder;• diye yazılıydı. Ravi dedi: Bunun üzerine Ubeydullah b. Ziyad, Muhaffiz b. Sa'lebe ve Şemir b. Zilcevşen'i çağırdı ve onlara : "H üseyin'in başı ve eşyayı Mü­ minlerin E miri Yezid b. M uaviye'ye götürün," dedi. İ kili yola çıktılar ve b i r müddet sonra Yezid'in yanına vardılar. Muhaf­ fiz b. Sa'lebe yüksek sesle: " İ nsanları n en ah mağı ve en kö ­ tüsünün başını getirdik," dedi. Yezid : " M u haffiz'in annesinin doğurduğu daha ahmak ve daha kötüdür, ancak kesicidir ve zalimdir," dedi. Ravi dedi : Yezid, Hüseyin' in başına bakınca ş u beyti dillen­ dirdi : Bizim nezdimizde aziz olan adamların başların ı kopardılar. An­ cak onlar dah a asi ve daha zalimdiler.

494

Tarih u 't-Taberi

Sonra şöyle dedi: H üseyin'in bu akıbete neden uğradığı­ nı bilir misiniz? Hüseyin dedi : " B abam Ali, onun babasından; annem Fatıma, onun anasından; ceddim Resulullah, onun de[464] desinden; ben de ondan daha hayırlıyım, bu göreve daha layı­ ğım,' dedi. O nun, "Babam onun babasından hayırlıdır,'' sözüne gelince: Babam onun babasıyla mücadele etti ve insanlar kimin lehine hükü m verildiğini bilir. Onun, "Annem onun annesinden hayırlıdır,'' sözüne gelince: Ömrüm hakkı için Resulullah'ın kızı Fatıma annemden hayırlıdır. Onun: " Dedem onun dedesinden hayırlıdır," sözüne gelince: Ömrüm hakkı için Allah'a ve ahiret gününe inanan her insan, içimizde Resulullah'ın bir dengi ve benzeri olduğunu ileri süremez. O anlayışının kurbanı oldu ve şu ayeti o kumadı: "De ki: Allah 'ım m ülk Sen indir. Diledi9ine m ül­ kü verirsin ve diledi9inden mülkü a llrsm. Diledi9ini aziz, diledi9i­ ni zelil kılarsm. Hay1r Senin elindedir ve h er şeye kadirsin. '101 Ar­ kasından Hüseyin'in kadınları Yezid'in makamına götürüldüler. Bunun üzerine Yezid ailesinin kadınları, Muaviye'nin kızları ve akrabaları yüksek sesle ağlayıp feryat figan ettiler. Yezid'in makamına götürülünce Fatıma bint Hüseyin -Sükeyne'den bü­ yüktü- şöyle dedi: "Ey Yezid ! Resulullah'ın kızları esir midir?" Yezid : " Ey kardeşimin kızı ! Ben bunu arzu etmezdim," dedi. Fatıma: "Vallahi bir küpe bile bize bırakılmadı," dedi. Yezid : " Ey kardeşimin kızı ! Sana vereceklerim senden alınanlardan daha fazla olacak," dedi. Sonra çıkarıldılar ve Yezid b. Muaviye'nin evine götürüldüler. Yezid'in ailesinin bütün kadınları toplan­ dılar matem tuttular. Yezid bütün kadınlara haber göndererek onlara: "Sizden neler alındı?" diye sordurttu. Her kadın ne ka­ dar olursa olsun, neyi iddia ettiyse Yezid onları iki misliyle telafi etti. Sükeyne şöyle derdi: 'J\llah'a inanmayanlar arasında Yezid b. M uaviye' den daha iyisini görmedim ! " Arkasından diğer esir­ ler yanına alındılar. İçlerinde Ali b. Hüseyin de vardı. Yezid ona: "Eh! Ey Ali, ne diyeceks in?" dedi. Ali : " Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başmıza gelen herhangi bir m usibet yoktur ki Biz onu ya ­ ra tmadan önce bir kitaptayazllmış olmasm. Şüphesiz bu, Allah 'a kolaydır. Elinizden pkana üzülmeyesiniz ve Allah 'm size verdi9i 1 0 1 Al-i İ m ran, 3 / 2 6 .

Tôrih u 't-Taberf

495

nimetlerle şımarm ayasımz. Allah kendin i beoenip böbürlenen kimseleri sevmez."10 2 ayetini okudu. Arkasından Yezid onu yol­ culuğa hazırladı ve Medine'ye gönderdi.

Hişam, Ebu M ih nef'ten naklen şöyl e anlattı : Ebu Hamza [465] es-Sümali bana Abdullah es-Sümali'den naklen Kasım b. Bu­ hayt'ın ş öyle dediğini anlattı : Kufe heyeti H ü s eyi n'in başıyla Şam'a geldiklerinde Dımaşk Mescidine girdiler. M e rvan b. el-Hake m : " O nlara ne yaptınız?" dedi. Onlar: " O nlardan on sekiz adam bize geldiler. B izde onları tamamen bertaraf ettik. İ şte başlar ve esirler!" Bunun üzerine kalkıp ayrıldı. Sonra kardeşi Yahya b . el-H akem geldi ve onlara : "Ne yaptı nız?" dedi. Ona da aynı ş eyi söylediler. Yahya b. e l - Hake m : "Kıyamet günü Muhammed'den mahrum olacaksınız. H içbir zaman sizinle birlikte olmayacağı m ! " diyerek kalktı ve ayrıldı. Ravi dedi : H i n d b. Abdullah b. Amir el- Kü reyzi -Yezid'in zevcesi­ dolaşan haberleri duyunca elbisesini giydi ve Yezid'e giderek: "Ey Müminlerin E miri ! Resulullah'ın (sav.) kızı Fatıma'nın oğlu Hüseyin' i n başı mı?" diye sordu. Yezid : " Evet. Ona ağıt yak ve Resulullah'ın kızının oğlu ve Kureyş' i n hasebi ve nesebi katıks ız evladı n ı n matemini tut. İbn Z iyad işi aceleye getirip onu öldürdü. Allah onu öldürsün," dedi. S o n ra insanlara içeri girmeleri için izin verdi. Girdikleri nde baş, önündeydi ve elin­ de bir değnek vardı. Değneği Hüseyi n'in ağzına sürüyord u ve şöyle dedi : " B u başla bizim durumumuz H usayn b. el-H umam el-Mürri' nin şu beytinde ifade edild iği gibidir: Bizim nezdimizde sevimli olan kimi adamlarm kellelerin i keserler. Ancak onlar dah a asi ve daha zalimdiler.

Ravi dedi: Bunun üzerine Resulullah'ın (sav.) ashabından Ebu Berze el- Eslemi adında bir zat: " H üseyi n'in ağzına değne­ ğini mi sürüyo rsun? Değneğini onun ağzına fütursuzca sürüp durdun. Resulullah'ın (sav.) o ağzı öptüğü n e şahit olmuşum­ dur. Ey Yezid kıyamet gününde İ b n Z iyad senin şefaatçin ola­ rak onun ise şefa atçisi M uhammed (sav.) olarak gelecek;' dedi ve kalkıp orayı terk etti. 102 Hadid, 5 7 / 2 2 - 2 3 .

496

Tdrihu 't-Taberf

Hişam dedi: Avane b. el-H akem bana şöyle anlattı : İb n Ziyad, H üseyin'i öldürtüp de b a şı ona getirilince Abdülmelik b. el-Haris es-Sülemi'yi çağırdı ve ona: " M edine'ye git ve Amr b. Said b. el-As'ın yanına var ve ona H üseyin'in öldürüldü­ ğünü müj dele," dedi. -N itekim Amr b . Said o sırada Medine valisiydi.- Abdülmelik mazeretini ileri sürmek için gitti. An[466] cak Ubeydullah onu azarladı. - N itekim Ubeydullah'ın ateşiyle ısınılmazdı.- Ona: "Medine'ye git. H aber senden önce oraya ulaşmasın," dedi ve ona bir miktar para vererek: "Bahane arama, senin bineğin yürümekten imtina etse dahi, başka bir binek satın al," dedi. Abdülmelik d e d i : M edine'ye vardım. Kureyş'ten bir adamla karşılaştı m . Adam bana: " Ne haber?" dedi. " H aber valide olacak," dedim. Ada m : " İnna li/lahi ve inna ileyh i raci 'ün, Hüseyin b. Ali öldürülmüştü r;• dedi. Akabin­ de Amr b. Sa'd'ın yanına vardım. Bana: "Sende ne haberler var?" dedi. B e n : "Emir için sevindirici haber var. Hüseyin b. Ali öldürüldü," dedim. Amr bana: "Onun öldürüldüğünü ilan et," dedi. H üseyin'in öldürüldüğünü seslenerek duyurdum. Vallahi B eni Haşim kadınlarının H ü seyin üzerine evlerindeki feryat figanları gibisini daha önce hiç işitmedim. Amr b. Said güldü ve şu beyti dillendirdi: Beni Ziyad 'ın kadınları öyle bir gürültü kopardılar ki, onların gü­ rültüsü Erneb günündeki kadınlarımızın gürültüsü gibiydi.

Erneb günü, Zübeyd'in Abdi M üdan'dan Benü'l-Haris b. Ka'b'ın bir kolu olan Beni Ziyad'a karşı gerçekleştirdiği vaka­ dır. Yukarıdaki beyit Amr b. Ma'dikerib'e aittir. Sonra Amr b. Said : " B u feryat figanlar Osman b. Affan'ın feryat figanına kar­ şılıktır," dedi. Arkasından da minbere çıktı ve insanlara Hüse­ yin'in öldürülüşü hakkında konuştu. H işam, Ebu M ihnef ve Süleyman b. Ebi Raşid'den naklen Abdurrahman b. Ubeyd Ebi'l-Künud'un şöyle dediğini anlat­ tı : Abdullah b. Ca'fer, iki oğlunun H üs eyin'le birlikte öldürül­ düklerini haber alınca insanlar ona taziyede bulunuyorlardı. B u sırada bir kölesi -sanırım b u köl e Ebu Lislas'tan başkası değildi- içeri girdi ve "Bunlar H ü s eyin yüzünden başımıza ge­ lenlerdir," dedi. Abdullah ayakkabısını ona fırlattı ve dedi ki :

Tlirih u 't-Taberf

497

"Ey sünnetsizin oğlu, Hüseyin hakkında mı bunları söylüyor­ sun? Vallahi olaya şahit olsam öldürülmeden o n u terk etmek istemezdim. Vallahi o beni onlardan m üstağni kı ldı ve onla­ rın musibetini bana hafifletti. İki evladım, kardeşim ve am­ cam oğluyla birlikte ona destek verdiler, sabır ve s ebat ederek öldürüldüler." Sonra oturanlara döndü ve ş öyle dedi: "Hüse­ yin'in öldürülmesi vesilesiyle Allah'a hamdolsun. Ellerimle Hüseyin'e yardım etmediysem de iki evladım ona yardım et­ tiler." Medineliler Hüseyin'in öldürülüşünü haber alınca Akil b. Ebi Talib'in kızı üstü başı açık vaziyette, yanında yakınları olan kadınlarla ve elbisesini çekiştirerek ş öyle d iyordu: Peygamber size: "Siz son ümmet olduğunuz htilde n eleryaptmız?" [467] dese ne cevap vereceksiniz? Ben gittikten son ra benim zürriyetimi ve Ehl-i beytimi ne yaptı­ n ız? Kimileri esir kimileri de kana boyan m ış duru m da.

H işam, Avane'den naklen şöyle dedi : H ü s eyin'i öldürdük­ ten sonra Ubeydullah b. Ziyad, Ömer b. Sa'd'a ş öyle dedi: " Ey Ömer! H üseyin'in öldürülmesi için sana yazdığım mektup ne­ rede?" Ömer: " E m rini yerine getirdi m ve mektup kayboldu;· dedi. İbn Ziya d : " M ektubu mutlaka getireceks i n," dedi. Ömer: "M ektup kayboldu," dedi. İbn Ziyad : "Vallahi onu getirecek­ sin;· dedi. Ömer: "Vallahi Kureyşli ihtiya r kadınlara bir maze­ ret beyanı olarak okunması için Medine'ye bırakıldı. Vallahi Hüseyin hakkında sana öyl e bir nasihatte bulundum ki o na­ sihati babam Sa'd b. Ebi Vakkas'a yapsaydım onun üzerimde­ ki hakkını ifa etmiş olurdum," dedi. Bunun üzerine Ubeydul­ lah'ın kardeşi Osman b. Ziyad: "Vallahi doğru s öyledi. Keşke kıyamet gününe kadar Beni Ziyad'dan her erkeğin boynunda bir huzme olsaydı da Hüseyin öldürülmeseydi," dedi. Ravi dedi: Vallahi İ b n Z iyad bu söze karşı bir şey s öylemedi. Hişam dedi : Bazı dostlarımız bize Amr b . Ebi M i kdam'dan naklen Amr b. İ krime'nin şöyle dediğini anlattı : H üseyin'in öldürüldüğü sabah M edine' de bir kölemiz bize: Dün gece bir çağırıcının şöyle seslendiğini duyd u m: Ey Hüseyin 'i cehalet eseri olarak öldürenler size vaki olacak azap ve ten kili haber vereyim.

498

Tarihu 't-Taberf

Bütün Sema ehli, peygamber, melek ve büyükler size beddua eder­ ler. İbn Davud, Musa ve İncil'in hamilin in diliyle lanetlenmiş bulun u ­ yorsun uz.

Hişam ded i : Ömer b. Hayzum el-Kelbi babasından naklen bana, bu sesi duyduğunu anlattı . ***

Hüseyin'le Birlikte Beni Haşim'den Öldürülenlerin İsimleri Hüseyin'e Karşı Savaşan Her Kabileden Kaç Kişinin Öldürüldüğü [468]

H işam dedi : Ebu M ihnef şöyle anlattı : Hüseyin b. Ali (as.) öldürülünce onunla birlikte ev halkından, taraftarları ve des­ tekçilerinden öldürülenlerin başları Ubeydullah b. Ziyad'a götürüldü. Kinde on üç baş götürd ü. O nların reisi Kays b. el­ Eş'as'tı. H evazin yirmi baş götürdü. O nların reisi Şemir b. Zil­ cevşen'di. Temim on yedi baş, Beni Esed altı baş, Mezhic yedi baş ve d iğerleri yedi baş götürdüler. B unların toplamı yetmiş baştır. Ravi d e d i : Öldürülenler: H üseyin -annesi Resulullah'ın kızı Fatıma'dır- onu Sinan b. Enes e n - N ehai el-Asbahi öl ­ dürdü, başını da Haveli b. Yezid getirdi. Abbas b. Al i b. Ebi Ta lib -annesi Üm mü'l -B enin bint H izam b. Halid b. Rebia b. Vahid'dir- onu Zeyd b. Rukad el-Cenbi ve Hakim b. Tufeyl es-Sinbisi öldürdüler. Ca'fer b. Ali b. E bi Talib -annesi Üm­ mü'l-Benin'dir-, Abdullah b. Ali b . Ebi Talib -onun da annesi Ümmü'l- Benin'dir-, Osman b . Ali b . E bi Talib -onun da anne­ si Ümmü'l-Benin' dir- Haveli b. Yezid o k atarak onu öldürdü. M uhammed b. Ali. b. Ebi Talib -annesi Ümmü Vel ed- onu Beni Eban b. Darim'den bir adam öldürdü. Ebu B ekir b. Ali b. Ebi Talib -annesi Leyla bint Mes'ud b . H al i d b . Malik b. Rib'i b. Sulma b. Cendel b. Nehşel b. Darim' d i r- kim tarafından öldü­ rüldüğü şüphelidir. Ali b. H üseyin b . Ali -annesi Leyla bint Ebi M ü rre b . U rve b. M es'ud b . M ua ttib es-S ekafi'dir. Annesinin annesi M eymune bint Ebu Süfyan b . H arb'dır- onu Mürre b.

1'ôrih u 't-Taberf

499

Mü nkız b. N u 'man el-Abdi öldürdü. Abdullah b. H üseyin b. Ali -annesi Kelb kabilesinden Ribab bint İ m ruülkays b. Adi b. Evs b. Cabir b. Ka'b b. U l eym'dir- onu Hani b . Sübeyt el-Hadrami öldürdü. Yaşı küçük görüldüğü için Ali b. H ü s eyin b. Ali öldü­ rülmedi. Ebu B ekir b. Hasan b. Ali b. Ebi Talib -annesi Ümmü Veled'dir -onu Abdullah b. Ukbe el-Ganevi öldürdü. Abdullah b. Hasan b. Ali b. Ebi Talib -annesi Ümmü Veled'dir- onu Har­ mele b. el- Kahi n attığı bir okla öldürdü. Kasım b . H asan b. Ali -annesi Üm m ü Veled'dir- onu Sa'd b. Amr b. N u feyl el-Ezdi öldürdü. Avn b. Abdullah b. Ca'fer b. Ebi Talib -annesi Beni (469) Fezare kabilesinden Cümane bint e l - M üseyyeb b. Necbe b. Rebia b. Reyyah'tır- onu Abdullah b. Kutbe et-Tal en-Nebhani öldürdü. Muhammed b. Abdullah b . Ca'fer b. Ebi Talib -an­ nesi Bekir b . Vail kabilesinden Havsa bint Hasafe b. Saklf b. Rebia b. Aiz b. e l - H aris b. Teymullah b. Sa'l ebe'dir- onu Amir b. Nehşel et-Teymi öldürdü. Ca'fer b. Akil b. Ebi Talib -annesi Ümmü'l-Benin bint eş-Şakr b. el- H i dab'dır- onu Bişr b. Havt el- H emdani öldürdü. Abdurrahman b. Akil -annesi Ümmü Veled'dir- o nu Osman b. Halid b. Esir el-Cüheni öldürdü. Ab ­ dullah b. Akil b. Ebi Talib -annesi Ümmü Veled'dir- onu Amr b. Subeyh es-Sadai attığı bir okla öldürdü. M üslim b. Akil b. Ebi Talib -annesi Ümmü Veled'dir, Kll fe'de doğdu-. Abdullah b. Müslim b. Akil b. Ebi Talib -annesi Rukayye bint Ali b. Ebi Ta lib'dir, annesinin annesi Ümmü Veled'dir- onu Amr b. Su­ beyh es-Sadai öldürdü. Bir rivayete göre de onu Esid b. Malik ed-Hadrami öldürdü. M uhammed b. Ebi Said b . Akil -annesi Ümmü Veled'dir- onu Lakit b. Yasir el-Cüheni öldürdü. Hasan b. H asan b. Ali yaşı küçük görüldü -annesi H avle bint Manzur b . Zebban b. Seyyar el-Fezari'dir-. Ömer b. H asan b. Ali de kü­ çük gö rüldü ve ö l d ü rülmedi -annesi Ümmü Veled'd ir-. Kö le­ lerden öldürülenler: H üseyi n b. Ali'nin kölesi Süleyman -onu Süleyman b. Avf el-H adrami öldürdü-, H üseyin b. Ali'nin kölesi M üncih ve H ü s eyin b. Al i'nin sütkardeşi Abdullah b. Buktur. Ebu M ihnef dedi: Ab durrahman b . Cündeb el- Ezdi bana şöyle anlattı : H üseyin'in öldürülmesinden sonra Ubeydullah b. Ziyad'ın gözü Kufe'nin eşrafını aradı. Ancak Ubeydullah

500

Tllrihu 't-Taberf

b. el-H ür'ü göremedi. Birkaç gün sonra gelince ona: " Ey İb­ nü'l- H ü r ! N e rede idin?" diye sordu. İbnü'l- Hür: "Hastaydım," dedi. İ b n Ziya d : " Kalp rahatsızlığı mı, yoksa beden rahatsız­ lığı mı?" dedi. İbnü'l-Hür: "Kalp rahatsızlığım olmadı. Beden rahatsızlığım vardı ve Allah bana afiyet ihsan etti;' dedi. İb n Ziyad: "Yalan söyledin. Sen düşmanımızla birlikteydin," dedi. İbnü'l-Hür: " Düşmanınla birlikte olsayd ı m beni bir yerde gö­ renler olacaktı. Benim gibi biri s i n i n yeri gizli olmaz," dedi. Ravi dedi: İbn Ziyad, İbnü'l-H ür'ü unuttu. Bunun üzerine İb [470] nü'l - H ü r çıktı v e atına b i n d i . İ b n Ziya d : " İ b nü'l-Hür nerede?" dedi. O na: " B i raz önce çıktı," dediler. İbn Ziyad: "Onu hemen getirin," dedi. Bunun üzerine emniyet kuvvetleri gidip ona: " E mir seni istiyor, ona icabet et," dediler. İbnü'l-Hür atını sür­ dü ve dedi ki : "Ona deyin ki : Vallahi hiçbir zaman isteyerek ona gitmeyeceğim," dedi. İbnü'l - H ü r çıktı ve Ahmer b. Ziyad et-Tai'n i n evine gitti, onun evi n d e adamlarıyla görüştükten sonra Kerbela'ya geçti. Burada H üseyin ve maiyetindekilerin ölüm yerlerine baktı, arkadaşlarıyla onlara istiğfarda bulun­ duktan sonra yola çıktı ve Medai n'e gitti. B u konuda şu beyit­ leri dillendird i : Gaddar bir emir, hem de tam gaddar bir emir keşke şeh it Fô. tı­ m a 'nın oğluna karşı savaşsaydın! Oysa ben ona yardım etmediğim için pişmanım. Nitekim doğru hareket etmeyen her insan pişma n olur. Ben onu h imaye edenlerden olmadığım için daima hasret içinde yaşayacağım. Allah ona yardım etmek için yardımlaşan o insanlara rahmetyağ­ m urun u esirgemesin. Onların kabirleri başında durdum ve muharebe sahalarını gör­ düm. Gözyaşları akarken neredeyse içim infilak ediyordu. Öm rüm hakkı için savaşta ayan beyan idiler ve harbe süratle in ti­ kal eden ham iler ve cömert insanlardı. Peygamber'in kızının oğluna yardım etmek üzere kılıçlarıyla as­ lanlar gibi birbirlerine güç verdiler. Öldürülseler ki yeryüzünde her takva sahibi süra tle o yola girmek­ tedir.

Tôrih u 't-Taberf

501

Görenler onlardan daha üstününü 9örm edi. Onlar k i ölüm karşı­ sında büyük insanlardı ve zirvelerdeki çiçeklerdi. Onları zulmen öldüreceksin de sonra bizden sevni bekleyeceksin! Bize uymayan bu oyundan vazneç. Ömrüm hakkı için bize rağmen onları öldürdün üz. Bizden nice er­ kek ve n ice kadın size öfke duymaktadır. Daima bir orduyla haktan meyleden o zalim 9üruha karşı hareke­ te neçmeyi temenni ederim. Bizden elin izi çekin. Aksi takdirde birliklerle Deylem lilerin saldırı­ larından dah a şiddetli saldırılarla üzerinize neleceğim. ***

Mirdas b. Amr b. Hudeyr'in Öldürülmesi B u yılda Ebu Bilal M i rdas b. Amr b. H ud eyr öldürüldü. Ken­ disi Rebia b. H anzale'dendir. Öldürülmesinin sebeb i : E b u Ca'fer et-Taberi dedi : Daha ö n c e b u kitapta E b u Bilal'in çıkışının sebebini ve Ubeydullah b. Ziyad'ın Eslem b . Zür'a el­ Kilabi'yi i ki bin kişiyle onun üzerine gönderdiğin i ve Aseke'de iki tarafın karşılaştığını, Eslem ve ordusunun onun karşısında hezimete uğradığını anlatmıştık. M i rdas Ebu B ilal'in, Eslem b. Zür'a'yı hezimete uğrattı­ ğı haberi Ubeydullah b. Ziyad'a ulaşınca - H işam b. Muham­ med, Ebu M ihnef ve Ebu Muharik er- Rasibi'den bana anla­ tıldığına göre- onun üzerine, başlarında Abbad b. el-Ahdar et-Temimi'nin bulunduğu üç bin asker gönderdi. Abbad onun peşine düştü ve onu Tevvec'de yakaladı ve o rdusunu savaş düzenine soktu. Ebu Bilal ve adamları saldırıya geçtiler ancak Abbad ve askerleri sebat ettiler. Sonra Abbad ve askerleri on­ lara yö neldiler. Ebu B ilal ve adamları bir varlık gösteremediler. Bunun üzerine E b u B ilal askerlerine: "Sizden kim dünya için çıktıysa bırakıp gitsin. Kim ahiret için ve Rabbi n i n rızası gaye­ siyl e çıktıysa o gayesini idrak etmiş demektir," dedi. Ardından şu ayeti oku d u : "Kim ah iret kazancım istiyorsa onun kazancmı artırırız. Kim de dünya karım istiyorsa ona da dünyadan bir

(47 1 ]

Tiirih u 't-Taberf

502

şeyler veririz. Ancak onun ahirette bir n asibi olmaz. " 103 Bunun üzerine M i rdas ve askerleri tek b i r kiş i geri kalmadan mey­ dana indiler ve hepsi öldürüldü. Abbad b. el-Ahdar ve ordusu Basra'ya d ö ndüler. Ubeyde b. H ilal maiyetinde üç kişi olduğu halde geldi ve Abbad b. el-Ahdar'ı gözetledi. Adam yanında küçük ço cuğu olduğu halde Emirlik Konağı na gidiyordu. Ona: " Ey Allah' ı n kulu ! Dur sana bir soru soracağız," dediler. Adam durunca ona: "Dört kardeşiz, bir kardeşimiz öldürüldü. Ne düşünürsün?" dediler. Abbad: " E mirden yardım talep edin," dedi. Onlar: " Emirden yardım talebinde bulunduk ancak ica­ bet etmedi," dediler. Abbad: "Onu öldürün. Allah onu kahret­ sin," dedi. Ancak adamlar adama Hari cilerin şiarını haykıra­ rak saldırdılar. Bunun üzerine adam çocuğunu bırakıp (kaçtı). Adamlar onun oğlunu öldürdüler. ***

S e l m b. Ziyad Horasan-Sicistan Valisi Bu yılda Yezid b. Muaviye, Selm b . Ziyad'ı Si cistan ve Hora­ san valil iği ne atadı. B u gö reve getirilmesinin sebebi : [472]

Ömer bana şöyle anlattı : Ali b. Muhammed bana Mesleme b. Muharib b . Selm b. Ziyad' dan naklen şöyle dediğini anlat­ tı : Selm b. Ziyad yirmi dört yaşındayken Yezid b. Muaviye'nin misafiri oldu. Yezid ona: "Ey Ebu Harb ! Sana iki kardeşin Ab­ durrahman ve Abbad'ın görevlerini vereyim," dedi. Selm b. Ziyad: " M ü m i nlerin Emiri nasıl arzu ederse," dedi. Bunun üze­ rine Yezid onu Horasan ve Sicistan valiliğine getirdi. Selm, Isa b. Şebib'i n dedesi Haris b. Muaviye el-Harisi'yi Şam'dan Ho­ rasan'a gönderdi. Selm de Basra'ya geçti ve hazırlığını yapa­ rak H o rasan'a hareket etti. Selm, H aris b. Kays b. el-Heysem es-Sülemi'yi alıp hapse attı ve oğlu Şebib'e de dayak atarak iç elbisesiyle yaşamaya mahkum etti. Kardeşi Yezid b. Ziyad'ı da Sicistan'a gönderdi. Ubeydullah b . Ziyad kendisinin dostu ve Selm'in kardeşi Abbad'a yazarak Selm'in valilik görevine ge103 Şura, 4 2 / 2 0 .

Tiirih u 't-Taberf

503

tirildiğini haber verdi. Bunun üzerine Abbad beytülmaldeki malları köleleri arasında taksim etti. Geride kalan mallar için de çağrıcısına emir vererek: "Kim borç para istiyorsa gelsin alsın," diye seslenmesini istedi ve gelen herkese borç para ver­ di. Akabinde Sicistan'dan ayrıldı. Abbad, Cireft'teyken Selm'in nerede olduğunu haber aldı. İkisi arasında bir dağ vardı. Bu sebeple ondan vazgeçti. Ancak o gece Abbad'a bin kadar köle iltihak etti. Her birisinin maiyetinde en az bin adam vardı. Ravi ded i : Abbad, Fars d iyarına ve oradan da Yezid'e gitti. Yezid ona: "Malı ne yaptın?" dedi. Abbad: "H udut bölgesindeydim ve elde ettiğimi insanlara taksim ettim;' dedi. Ravi dedi: Selm, Hora­ san'a hareket edince: İ m ran b. el-Fasil el-Bürcümi, Abdullah b. Hazim es-Sülemi, Talha b. Abdullah b. Halef el-H uzai, Mühelleb b. Ebi Sufre, Hanzale b. Arade, Beni Rebia b. H anzale'den Ebfı Huzzabe el-Velid b. N ehik, Hüzeyl'in müttefiki Yahya b. Ya'mer el -Advani ve Basra halkının eşraf ve silahşorlarından birçok insan da onunla birlikte hareket ettiler. Selm b. Ziyad, Yezid b. Muaviye'nin iki bin adam seçmesini öngö ren mektubunu Ubeyd ullah'a teslim etti . Başka ravilerse altı bin kişiyi seçme­ sini ön görüyordu. Ravi dedi : Bu sebeple Selm, ileri gelenleri ve silahşorları seçiyordu. Bazı insanlar da cihat etmeyi arzu ediyorlardı. Bu nedenle Selm'den kendilerini de götürmesi­ ni istediler. Selm'in bu insanlardan seçtiği ilk kişi Hanzale b. Arade'ydi. Ubeydullah b. Ziyad: "Onu bana bırak," dedi. Selm: "O, ikimiz arasında bir tercih yapsın. D ilerse seni dilerse de beni seçsin;' dedi. Ancak Hanzale, Selm'i seçti. İ nsanlar Selm ile ko nuşuyor, kendilerini yanına almasını istiyorlardı. Sıla b. Esyem el -Adevi, D iva na uğrardı. Katip ona: " Ey Ebfı Sahba ! is­ mini kaydedeyim mi? Zira bu bölgenin cihat ve fazileti vardır;· dedi. Ancak o : ·� ııah'tan hayırlısını dileyeyim ve bakayım,'' di­ yordu. Adam bu şekilde bir savunma yapıyordu ve kayıt işleri tamamlanınca eşi M uaze bint Abdullah el-Adeviyye ona: "Ken­ dini yazdırmayacak mısın?" dedi. Sıla b. E sye m : "Bir bakayım,'' dedi. Sonra namaz kıldı ve istihareye yattı. Rüyasında bir zatın kendisine gelip : "Çık, kazanacaksın, kurtulacaksın ve muvaf­ fakıyete kavuşacaksın,'' dediğini gördü. Bunun üzerine katibe

[473)

504

Tt1rihu 't-Taberf

gitti ve ona: " B en i yaz;• dedi. Katip : " B u işi b itirdik, ancak seni bırakamam," dedi ve onu ve oğlunu yazdı. Selm yola çıktı, onu Yezid b. Ziyad'la birlikte Sicistan'a gönderdi. Ravi dedi : Selm yola çıktı ve yanına Ümmü Muhammed bint Abdullah b. Osman b. Ebi'l-As es-Sekafi'yi de aldı. Ümmü Muhammed nehri geçen ilk Arap kadınıdır. Ravi dedi : M esleme b. Muharib ve Ebu Hafs el-Ezdi, Os­ man b. H a fs el- Kirmani'den naklen şöyle anlattılar: Horasan valileri gazaya çıkarlardı. Kış mevsimi gelince de Merv Şa­ hican'a geri dönüyorlardı. Müslümanlar geri dönünce Ho­ rasan'ın reisleri H arezm civarın daki H o rasan şehirlerinden birinde toplanıp kendi aralarında ahitleşerek birbirleriyle savaşmayacaklarına, birbirlerini tahrik etmeyeceklerine ve aralarında istişarede bulunacaklarına dair anlaşma yaparlar­ dı. M üslümanlar emirlerinden o şehre karşı gazaya çıkmala­ rı nı talep ederlerdi. Ancak emirleri b u talebi reddederlerdi. Selm, H o rasan'a gelince bir gazasında kışı gazaya çıktığı yerde geçirdi. M ü h elleb ona ısrar ederek, kendisini o şehir üzerine göndermesini istedi. Selm onu altı bin askerle -bir rivayete göreyse dört bin askerle- gönderd i . M ühelleb onları muha­ sara edip onlardan kendisine boyun eğmelerini istedi. Onlar fidye vermek istediklerini bildirdiler. Mü h elleb tekliflerini ka­ bul etti. Onlar M ühelleb ile yirmi milyon d i rhem karşılığında sulh yaptılar. Sulh antlaşmasına göre nakit yerine ayni eşya alacaklardı. Ancak bir hayvanı kıymetinin yarısına, binek hay­ vanını yarı fiyatına, keym uhtu 1 04 ya rı fiyatı na alırdı. Böylece aldığı haraç elli milyon civarındaydı. M ü helleb, Selm nezdin­ de itibar kazandı. Selm bu maldan istediğini seçti; malı Merv Merzübanı'yla Yezid'e bir heyetle birlikte gönderdi. M esleme ve İ shak b. Eyyub şöyl e dediler: Selm, Semerkand gazasına zevcesi Ümmü Muhammed bint Abdullah ile birlik­ te çıktı. B u gazada bir oğul dünyaya getirdi . Selm ona Suğda adını verdi. 1 0 4 Keym uht bir çeşit yemek. Aynı zamanda yemeğe lezzet katan katkılar anla­ mında da kullanılır (çev.).

Tdrih u 't-Taberf

sos

Ali b. M uham med dedi: Hasan b. Reşid el-Cuzcani, Huzaa'dan yaşlı bir zat ve onun babasından naklen dedesinin şöyle dediğini anlattı : Selm b. Ziyad'la birlikte H a rezm gaza- [474] sına çıktı m. H arezmliler onunla çok miktarda mal karşılığında sulh yaptılar. Selm akabinde Semerkand'a geçti ve Semer­ kandlılar da onu nla sulh yaptılar. Karısı Ü m m ü M uhammed de onunla birlikteydi, bu gazada bir erkek çocuk dünyaya getirdi . Ümmü M uhammed, Suğd liderinin eşine haber gön­ dererek ondan ödünç ziynet eşyası istedi. Kad ı n ona tacını gönderdi. Ancak geri döndüler ve tacı da ken d i s iyle götürdü. ***

Bu yılda Yezid, Amr b. Said'i M edine valiliğinden azlet­ ti ve yerine Velid b. Utbe'yi tayin etti. Ahmed b. Sabit bana kendisine nakleden bir raviden rivayetle İ s hak b . Isa ve Ebu Ma'şer'den şöyle rivayet etti : Yezid b. M u aviye, Amr b. Said'i zilhiccen in başında azletti ve Velid b. Utbe'yi M edine valiliği­ ne getirdi . Velid, 61 ve 6 2 yıllarında hac emirliği görevini iki kere yerine getirdi . Bu yılda Basra v e Kufe valiliği görevini Ubeydullah b. Ziyad, bu yılın sonunda da Medine valil iği gö revin i Velid b. Utbe, Ho­ rasan ve Sicistan valiliği gö revini de Selm b. Ziyad icra ediyor­ lardı. Basra yargısının başında Hişam b. H ü b eyre, Kufe yar­ gısının başında da Şüreyh vardı. Yine bu yılda İ b nü'z-Zübeyr, Yezid'e karşı muhalefeti ni ilan etti ve onu haletti ve kendisine biat edildi. ***

Velid b. Utbe M edine Valisi Yezid'in Amr b. Said'i Medine Valiliğinden Azledip Yerine Velid b. Utbe'yi Tayin Etmesinin Sebebi Bunun ve Abdullah b. ez-Zübeyr' in insanları kendisine biat etmeye davet etmesinin sebeb i : H işam'ın Ebu M ihnef, Abdülmelik b . N evfel v e babasından naklen şöyle dediğini anlattı : H üseyin (as.) katledilince İ b ­ nü'z-Zübeyr M ekkelilere H üseyin'in öldürülmesinin ç o k va-

506

Tcirih u 't-Taberf

him bir olay olduğunu, özelde Kı1felileri genelde de I raklıları ayıpladı. Allah'a hamdüsenada bulunduktan sonra Muham­ med'e (sav.) salatüselam getird i ve şöyle dedi: " I raklıların az bir kısmı hariç gaddardır ve fücur ehlidirler. KO.feliler de I rak­ lıların en kötüleridir. Onlar kendisine yard ı m edeceklerini ve onu başlarına getireceklerini vadederek H üseyin' i çağırd ılar. O gidi nce ona karşı ayaklandılar ve o n a : 'Ya elini elimize ve­ receksi n ve biz de seni İbn Ziyad b. Sümeyye'ye salimen gön­ dereceğiz o da senin hakkında hükmünü verecek ya da sava­ şacaksın,' dediler. Hüseyin adamlarıyla küçük bir topluluk ol[475] duklarını ve karşılarında büyük b i r topluluk olduğunu, Allah kimseye gaybı bilme imkanı vermediyse de öldürüleceği ni biliyordu. B u na rağmen mertçe ölmeyi, zillet içinde yaşamaya tercih etti. Allah, Hüseyin'e rah met etsin ve katilini rezil rü sva etsin ! Ömrüm hakkı için mukadder olan vuku bulur. Allah bir şeyi dilerse o iş defedilemez. Hüseyin'den sonra hala bu in­ sanlarla huzur bulacak, onların sözünü tasdik edecek ve taah­ hütlerini kabul mü ed eceğiz? Hayır, biz onları buna ehil gör­ müyoruz. Vallahi gece kıyamı uzun olan, gündüz çok oruç tu­ tan, dininde ve faziletinde onlardan üstün olan, bulundukları makamı onlardan daha çok hak eden b i ri olarak öldürdüler. Vallahi o, Ku r'an yerine şarkı dinlemeyi, Allah korkusundan ağlamak yeri ne deveye söylenen şa rkıyı, o ru ç tutmak yerine haram içeceği, zikir halkalarında bulunmak yerine av peşin­ den koşmayı -bunlarla Yezid' in yaşantısına telmih var- tercih etmezdi. Onlar mutlaka hüsrana uğrayacaklardır." B u n u n üzerine arkadaşları heyecanla ona: " Ey adam, biat tal ebini ilan et, zira H üseyin'den sonra bu işte sana raki p olacak kimse kalmadı," dediler. Aslında insa nlardan gizlice biat alırken B eyt' in mücaviri olduğu görüntüsünü veriyo rd u. Arkadaşları na: "Acele etmeyin," dedi. B u sırada Amr b. Said, M ekke valisiydi, İbnü'z-Zübeyr'e ve adamlarına karşı çok sert davranıyordu. Ama sertliğine rağmen vaziyeti idare ediyor ve yerine göre ahaliye yumuşak davranıyordu . Yezid b. Muavi­ ye, İ b nü'z-Zübeyr' in Mekke'de taraftarlarını topladığına da i r haberler alınca Allah'a s ö z vererek İ b n ü'z-Zübeyr'i zincire vu-

Ti1rihu 't-Taberf

507

racağını s öyledi. B u maksatla gümüşten b i r zincir gönderdi, posta Medine'de M ervan b. el-Hakem'e uğradı ve ona geliş sebebini anlattı ve yanındaki zinciri gösterdi . M e rvan bunun üzerine şu beyti okud u: O n u al; b u plan, izzet sahibi olanlar için uygun değildir. Zafiyet izafe edenler bunda söyleyecek söz bulurlar.

Posta yanından ayrıldı ve İbnü'z-Zübeyr'e gitti. Ona Mer­ van'a uğradığını ve Mervan'ın okuduğu beyti aktardı. İb­ nü'z-Zübeyr: "Vallahi o zafiyet izafe eden kişi olmayacağı m," dedi ve o postayı nezaketle geri gö nderdi. İbnü'z-Zübeyr' i n durumu Mekke'de güçlendi. M edineliler de onunla mektu plaştılar. İ nsanlar: " H üseyi n (as.) helak ol­ duktan sonra İ b nü'z-Zübeyr'e rakip olacak kimse kalmadı," dedil er. Nuh b. Habib el-Küm isi bize Hişam b. Yusuf'tan naklen an- [476] !attı : Abdullah b. Abdülkerim bize Abdullah b. Ca'fer el-Me­ dini'den naklen H işam b. Yusuf'un -lafız Ubeydullah'a aittir­ şöyle dediğini anlattı : Abdullah b. M us'ab ş öyl e dedi: Musa b. Ukbe bana İbn Şihab'dan naklen şöyle dediği n i anlattı : Abdü­ laziz b. Mervan bana şöyle nakletti : Yezid b. M u aviye, yemi­ ninin gereğin i yapmak için İbn İ dah el-Eş'ari, M es'ade ve ar­ kadaşlarını, İbnü'z-Zübeyr'in elleri bir halkayla b oynuna bağ­ lanarak geti rmek üzere gönderince, onlarla birlikte kağıttan bir halka ve kumaştan bir dış elbise gönderdi . Babam beni ve kardeşimi de onlarla gönderdi ve şöyle d e d i : Yezid'in elçileri mesaj ını ona ilettikten sonra siz de müdahalede bulunun ve biriniz şu beyitleri dillendirsin: On u al, zira izzet sahibi için bir plan değildir. B u n u n hakkında zil­ let içinde ola n bir kişi için söyleyecek bir söz vardır. Ey A m ir! Kavim senin için bir plan hazırladı. Bu durum komşular­ da iğle ip eğirmeye benzer. Eğer ka vme karşı samimiysen ona, kovayla git ve gel diye söyle­ yecekler.

Ab dülaziz b. M e rvan dedi: Elçiler ona mesaj ı ilettikten sonra sözle m üdahalede bulunmak iste dik. Kardeşim bana:

508

Tlirih u 't-Taberf

"Benim yerime de sen konuş," dedi. İbnü'z-Zübeyr benim söz­ lerimi işitince: " Ey Me rvan'ın iki oğl u ! S öylediklerinizi işittim, ne diyeceklerinizi biliyo rum. Babanıza ş u iki beyti dillendir­ diğimi haber verin : Ben kmlgan yerleri sert olan bir kökten geliyorum. Kamış ile uşer karşılaştıklarında, Hakta n başkasına boyun ejjmem ve taş, çijjneyenin azı dişlerine yum uşamadıkça ondan dilemem.

Ravi dedi: Bilmem ki bu iki şiirden hangisi daha etkileyi­ ciyd i ! Abdullah rivayetinde şu ilaveyi yaptı : E b u Ali'nin şöyle de­ diği rivayet edilmiştir: Bu rivayet hakkında M us'ab b. Abdul­ lah b. Mus'ab b. Sabit b. Abdullah b . ez-Zübeyr ile konuştum. O şöyle dedi : O n u ben de babamdan zikrettiğin şekilde işittim. Ancak senedini aklımda tutmadım. H işam, Halid b. Said ve babası Said b. Amr b. Said' den nak­ len ş öyle dedi: Amr b. Said insanların İ b n ü'z-Zübeyr'e mey­ lettiklerini, yüzlerini ona çevirdiklerini görünce işlerin onun için yola girdiğini sandı ve Abdullah b. Amr b . el-As'a -saha[4771 biydi ve babasıyla birlikte Mısır' da bulunmuş, burada Dan­ yal'ın Kitabı'nı okumuştu, Kureyş onu alim biri olarak kabul ediyo rdu- haber göndererek ona: " Bana bu adam hakkı nda bilgi ver. B u işinde başarılı olacak mı? Bir d e benim adam hak­ kı nda ne düşünüyors un? Onun s o n u nasıl olacak?" diye sordu. Abdullah: "Senin adamın, işleri yoluna giren ve ölünceye ka­ dar da yerinde kalan krallardan biridir," dedi. Bunun üzerine Abdullah b. ez-Zübeyr'e ve taraftarlarına karşı tavrını daha da sertleştirdi. Ancak yine de onları idare ediyor ve yu muşak davran ıyordu. Öte yandan Velid b. Utbe ve B e ni Ü meyye'den bazı kişiler Yezid b. M u aviye'ye : "Amr b. Said dilese İ b n ü'z-Zübeyr'i alıp sana gönderebilir," dediler B u sebeple Velid b. Utbe'yi Hi caz'a vali olarak gönderdi ve Amr'ı azletti. Yezid'in Amr'ı azletmesi ve Velid b. Utb e'yi onun yerine tayin etmesi b u yılda -61 yılında- oldu. E b u Ca'fer ded i : M u -

Tdrihu 't-Taberf

509

hammed b . Ö mer'den bana nakledildiğine göre ş öyle ded i : Yezid, A m r b. Said'i zilhiccenin başında 6 1 yılında azletti ve yerine Velid b. Utbe'yi tayin etti. Velid, 6 1 yıl ı n ı n hac işlerini sevk ve idare etti. İbn Rebia el-Ami ri'yi yargın ı n başına geri getirdi. Ahmed b . Sabit bana İ shak b. Isa ve Ebu M a'şer'den naklen şöyle dediği n i anlattı : 61 yılında hac işlerini Velid b. Utbe yö­ netti. Bu konuda s iyerciler arasında ihtilaf yoktur. B u yılda Kufe ile Basra'nın valisi Ubeydullah b. Ziyad'dı. Kufe'de yargın ı n başında Şüreyh, Basra' daysa H işam b. Hü­ beyre görev yapıyorlardı. Horasan' da vali olarak Selm b. Ziyad görev yapmaktaydı . Hicretin 6 2 . Yılı Bu Yılda Vuku Bulan Olaylar Medine Heyetinin Yezid b. Muaviye'ye Gitmesi Heyetin Yezid'e Gitmesinin Sebebi Medinelilerin İsyanı Lut b. Yahya'n ı n Abdülmelik b. N evfel b. M üsahik ve Ab­ dullah b. U rve'den anlattığına göre, Yezid b. M u aviye, Velid b. Utbe'yi H i caz'a vali olarak gönderip de Amr b . Said'i azledince Velid Medine'ye geldi ve Amr'ın çok sayıdaki kölelerini hapse attı. Amr onlar için Velid ile görüşse de onları s erbest bı rak­ madı. Ona: " Ey Amr, telaşlanma," dedi. Kardeşi Eban b. Said b. el-As : "Am r mı telaşlanıyor? Vallahi o ve siz ko r ateşi elini­ ze alırsanız siz ateşi elinizden atmadan o atmaz," dedi. Amr yola çıktı ve M edine' den iki günlük mesafede konakladı. Amr buradan üç yüz civarında olan hizmetçi ve kölelerine mektup yazdı: " H e r birinize levazımatıyla bir deve ve b i r heybe gön­ deriyorum. Develer çarşıda sizin için çöktürülecek. Elçim size geli nce hapishanenin kapısını kırın, her biriniz kendi deveni­ ze binin ve bana gelin," dedi. Amr'ın elçisi geldi, develeri ve gerekli levazımatı satın alarak çarşıda çöktürdü. Arkasından da gidip kölelere durumu haber verdi . B u n u n üzerine hapis­ hanenin kapısını kırdılar, develere giderek o n lara bindiler

(478]

510

Tarih u 't-Tuberf

ve yola çıktılar. Amr b. Said'in yanına vardıklarında Yezid b. Muaviye'yle görüşüyordu. Yezid'i n yanına girince Yezid onu iyi karşıladı ve kendine yaklaştırdı. Ancak bazı konularda taks i ratı olduğunu ve İbnü'z-Zübeyr hakkında verdiği emir­ lerden ancak kendi istediği kadarını uyguladığını söyleyerek onu eleştirdi. Amr şöyle dedi : " Ey M ü m i nlerin Emiri ! Olayla­ ra şahit olan, şahit olmayanın göremediğini görür. Mekke ve M edinelilerin çoğunluğu ona meyletmiş ve gönülleri ondan yanaydı ve ona rıza göstermişlerd i . Onlar gizli ve açık, bir­ birlerini bu işe davet etmişlerdi. Ona karşı harekete geçecek olsam karşı koyacak askerim yoktu. Kald ı ki o benden sakını­ yor ve bana karşı temkinli hareket ediyo rdu. Ben de onu idare [479] ediyor ve yumuşak davranıyordum ki planını keşfedeyim ve öylece ona karşı harekete geçeyim. Ayrıca onu sıkıştırıyor ve birçok şeyden menediyordum. O n u bunlardan men etmesey­ dim bu onun için bir yardım ve imkan sağlayacaktı. Mekke'de, M ekke'nin yollarında ve dağ geçitlerinde adamlar yerleş­ tirdim. Bunlar yolları tutmuş ve gitmek isteyenlerin isimle­ ri ni, baba ismini ve nereli ol duklarını, niçin geldiklerini, ne istediklerini yazarak bana bildiriyo rlardı . Eğer bu şahıslar İ b nü'z-Zübeyr'in adamları olsa ya da onun için geldiklerin­ den şüphe etsem onlara rağmen onları geri gönderiyordum. Şüpheli olmayanlaraysa yol veriyo rdum. Velid'i göndermiş bulunuyorsun. Onun icraatı ve edası hakkında sana bilgi inti­ kal edince sana olan sadakatimi ve senin emirlerine riayette gösterdiğim titizliği bileceksin. Allah senin işlerini müyesser kılsın ve düşmanlarını bertaraf etsin." Yezid ona: "Sen, senin aleyhinde söz nakledenlerden ve beni senin aleyhine karar vermeye s evk edenlerden daha sa­ dıksın. Sana güveniyo rum ve senin desteğini umuyorum. Seni çatlağı kapatmak, mühim işlerin altından kalkmak, büyük ba­ direleri bertaraf etmek için yanımda tutacağım," dedi. Amr: " Ey M ü m i nlerin E miri ! Senin iktidarını güçlendirmek, düşma­ nını zayıflatmak ve sana karşı çıkana sert davranmakta ben­ den evla olanı bilmiyorum," dedi. Öte yandan Velid b. Utbe, İbnü'z-Zübeyr'i izlemeye devam etti. Ancak onun sakınmakta

Tiirih u 't-Taberf

511

olduğunu ve temki nli hareket ettiğini gördü. D iğer yandan Yemiime'de N ecde b. Amir el-H anefi, H ü seyi n'in öldürülmesi karşısında başkaldırdı. İbnü'z-Zübeyr de harekete geçti. Velid ifada tavafını M u arref'ten başlayarak gerçekleştiriyo r ve umum insanlar da onunla birlikte tavaf ediyorlardı. Bu sıra­ da hem İ bnü'z-Zübeyr ve adamları hem de Necde ve adamları bekliyorlardı. Velid'in arkasından İbnü'z-Zübeyr adamlarıyla, Necde de adamlarıyla tavaf ediyorlardı. Biri diğerine uymu­ yordu. N ecde, İ b nü'z-Zübeyr ile karşılaşınca ona fazlasıyla alaka gösteriyo rdu. Öyle ki insanlar ona biat edeceğini sandı­ lar. İbn ü'z-Zübeyr, Velid b. Utbe hakkında hileye başvurdu. Bu çerçevede Yezid b . Muaviye'ye : "Bize beceriks i z b i r vali gön­ derdin. İyiye yönelmez ve h ikmet sahibinin nasihatine itibar etmez. Bize yumuşak h uylu, sühuletle muamele eden birini gönderseydin umarım ki zor meseleler kolaylaşır, dağılanlar toplanır. Bu hususu düşün. Zira bunda havasın ve avamın ya­ ra rı vardır. Selamla.'' Bunun üzerine Yezid b. Muaviye, Velid' e haber göndere­ rek onu azletti ve yerine Osman b. M uhammed b. Ebi Süf­ yan'ı gönderdi. Ebu M i h nef, Abdülmelik b. N evfel b. M üsahik ve Beni Ümeyye'nin kölesi Hamid b. H amza'dan naklen şöyle dediğini anlattı : [Osman] tecrübesiz bir genç olarak geldi. Ha yat tecrübesi yoktu . Yaşı onu hayata dair bir b i rikime sahip [480] kılacak durumda değildi. Deneyimler onun şahsiyetini güç­ lendirmemişti. İ ş i n e ve gö revi ne bakacak durumda değildi. Medine'den b i r h eyeti Yezid'e gönderd i . Aralarında Abdullah b. Hanzale el- Gasil el-E nsari, Abdullah b. Ebi Amr b. Hafs b. Mugire el-MahzO.mi, Münzir b. ez-Zübeyr ve M edine eşrafın­ dan birçok adam vardı. H eyet Yezid'e gitti. Yezid onlara ikram ve ihsanda bulundu ve hediyeler verdi . Sonra yanından ay­ rıldılar, Münzir hariç Medine'ye döndüler. M ü nzir, Basra'ya, Ubeydullah b. Ziyad'ın yanına gitti. Yezid ona yüz bin dirhem vermişti. H eyet üyeleri Medine'ye varınca M e di n eliler arasında açıkça Yezid'e ve Utbe'ye küfredip şöyle dediler: "D insiz bir adamın yanından geliyoruz. O şarap i ç iyor ve tambur çalıyor, şarkıcı cariyeler onun yanında çalgı çalıyo r ve köpeklerle oy-

512

Tı'irihu 't-Taberi

n uyor, düşüklerle ve gençlerle gece sohbetleri yapıyor. Şahit olun biz onu halettik." İ nsanlar da onlara uydular. Lut b. Yahya şöyle dedi : Abdülmelik b . N evfel b. M üsahik bana ş öyle anlattı : İ nsanlar Abdullah b . H anzale el- Gasil'e gi­ derek ona biat ettiler ve onu başlarına getirdiler. Lut dedi : Yine M uhammed b . Abdülaziz b. Abdurrahman b. Avf bana şöyle anlattı : Münzir, Yezid b. M u aviye'nin yanın­ dan ayrılıp Basra'ya Ubeydullah b . Ziyad'a gitti. İbn Ziyad ona i kramda bulundu ve güzelce misafi r ett i : M ünzir, Ziyad'ın dostuydu. Derken Yezid b. Muaviye'nin mektubu İbn Ziyad'a ulaştı. N itekim M ünzir'in arkadaşlarının M ed ine' de giriştikle­ ri hareket hakkında Yezid'e haber ulaşmıştı. Mektupta, onun hakkında: " E mrim sana gelinceye kadar M ü nzir b. ez-Zübeyr'i bağla ve yanında hapse at," diye emrediyordu. Ubeydullah bu durumdan hazzetmedi. Zira M ünzir onun misafiriydi. Bu­ nun üzerine onu çağırdı ve mektuptan haberdar ederek ona okuttu. Ona: "Sen Ziyad'ın dostuydu n ve benim de misafirim­ sin. Sana da ihsanda bulundum. Ben b u i şi ihsanda buluna­ rak kapatmak istiyorum. İ nsanlar yanımda toplanınca bana: 'İzin ver de memleketime gideyi m,' de. B e n sana: 'Hayır kal, senin için indimde ikram, gönül rahatlığı ve tercihli muamele vardır,' diyeceğim, sen de: 'Benim mezram ve işim var, gitmek zorundayım bana izin ver,' dersin. Ben d e o zaman sana izin vereceğim ve sen de ailene gi deceksi n;' dedi. İ nsanlar İ b n Ziyad'ın yanında toplanınca, Münzir kalktı ve gitmek için izin istedi . İbn Ziyad ona: " H ayır yanımda kal sana ikramda bulu nayı m, gönlüne göre ve özel bir şekilde misafir [48 1 ] edeyim," dedi. M ünzir: "Mezram ve işim var, mutlaka gitmem lazı m," dedi. Bunun üzerine İbn Ziyad ona izin verd i ve adam ayrılarak H i caz'a gitti 105 ve Medi nelileri Yezid'e karşı tahrik edenler a rasında yer aldı. Şöyle d iyord u : "Vallahi Yezid beni yüz bin dirhemle mükafatlandırdı. Ancak bana iyilik yapma105 İbn Ziyad, Yezid'in emrini canı istediği zaman uygulamak için bir yolunu bulabiliyor. Oysa Hz. Hüseyin hakkındaki talimatı harfiyen ve en katı şe­ kilde uygulamıştır. Bundan anlaşılıyor ki Ehl-i beyt ve Hz. Ali'nin ailesine karşı husumet birçoğunda had safhadaydı (çev.).

Tdrih u 't-Taberf

513

s ı beni onun hakkında size bilgi vermekten v e gerçek halini anlatmaktan alıkoyamaz. Vallahi o şarap içer ve namazı terk edecek kadar sarhoş olur." Münzir heyetteki diğer arkadaşları gibi hatta daha fazla onun ayıp ve kusurlarını o rtaya koydu. Said b. Amr, KO.fe'de Yezid b. Muaviye, Münzir'in onun hakkı n­ da söylediklerini duyunca: ''Allah'ım ona ikramda bulundum ve onu başkalarına tercih ettiğim halde yaptıklarını görüyor­ sun. Onu yalancı ve hukuku kesen biri olarak zikret," diye söy­ lediğini anlatıyordu. Ebu M ihnef dedi : Said b. Zeyd Ebü'l - M üsellim bana şöyle anlattı : Yezid b. M u aviye, N u'man b. Beşir e l - Ensari'yi Medi­ ne'ye gönderdi ve ona: " İ nsanları ve kavmi n i b u işten vazge­ çir. Zira onlar b u işe girişmezlerse insanlar bana muhalefet etmeye cesaret edemezler. Orada aşiretimden d e insanlar var. Onların da b u fitneye karışıp helak ol maların ı istemiyorum," dedi. Bunun üzerine N u'man b. Beşir, Medine'de kavminin yanı­ na gitti ve bütün i nsanları yanına davet etti. Onlara itaat etme­ lerini, cemaatten ayrılmamalarını söyleyip onları fitneden sa­ kı ndırdı. Onlara : "Şamlılara güç yetiremezsiniz," dedi. Bunun üzerine Abdullah b. Muti' el-Adevi şöyle dedi: " Ey Nu'man ! Ne­ den cemaatimizi dağıtmak ve Allah'ın bize nasip ettiği hayırl ı durumu bozmaya yelteniyorsun?" Nu'man: "Vallahi istediğin o karşılaşma vuku bulur da insanlar dizleri üzerine harekete geçerek kılıçla hasımlarının başları na ve alınlarına vurmaya ve iki taraf arasında ölüm çarkı dönmeye başlarsa senin ka­ tırına binerek onun alnını kırbaçlayıp M e kke'ye kaçtığını ve sokaklarında, mes citlerinde ve evlerinin kap ılarının önünde öldürülen bu zavallıları -yani Ensarı- bıraktığını görür gibi­ yi m," dedi. Ancak i nsanlar onu dinlemediler. Bunun üzeri ne ayrı lıp gitti. Vallahi onun dediği gibi de oldu. ***

Bu yılda hac işlerini Velid b. Utbe sevk ve i dare etti. Bu yıl­ da I rak ve H o rasan'da görev yapan valiler 61 yılında görev yapan valilerdi.

514

Tiirih u 't-Taberl

Rivayete göre M uhammed b. Abdullah b. Abbas bu yılda doğmuştur. [482]

Hicretin 63. Yılı Bu Yılda Vuku Bulan Olaylar Harre Yakası M edine ehlinin Yezid b. Muaviye'nin val isi Osman b. Mu­ hammed b. Ebi Süfyan'ı Medine' den çıkarmaları, Yezid'i halet­ tiklerini ilan etmeleri ve Medine'de bulunan Beni Ümeyye'yi muhasara etmeleri bu yılın olaylarındandır. H işam b. Muham­ med, Ebu M ihnef, Abdülmelik b. N evfel ve Habib b. Kürre'den naklen ş öyle dediğini anlattı : M edineliler Yezid b. Muaviye'yi haledip de Abdullah b. Hanzale el-Gasil'e biat edince Osman b. Muhammed b. Ebi Süfyan ve M edine'de bulunan Beni Ümey­ ye, köleleri ve onlarla aynı görüşte olan Kureyşlilere karşı harekete geçti ler. Onlar bin kişi civarındayd ılar, toplu halde çıkıp M e rvan b. el-H akem'in evi nde toplandılar. İnsanlar on­ ları zayı f bir muhasaraya aldılar. Bunun üzerine Beni Ümeyye, H abib b. Küre'yi çağırdı. Onu çağıran M e rvan b. el-H akem ve Amr b. Osman b. Affan'dı. Onların işleri n i sevk ve idare eden Mervan' dı. Osman b. M uhammed b. Ebi Süfyan ise henüz genç ve tecrübesiz bir kişiydi. Abdülmelik b . N evfel dedi : Habib b. Küre bana şöyle anlattı : Mervan ile birlikteydim. O ve bir grup Emevi, Yezid b. M uaviye'ye bir mektup yazdılar. Mektubu Ab­ dülmelik b. M e rvan aldı ve benimle b i rlikte Seniyyetü'l-Veda' mevkiine kadar gel di. Burada mektubu bana teslim etti ve : "Sana gidiş için on iki, dönüş için de on i ki gün mühlet veriyo ­ rum. Yi rmi dört gün sonra bu mekanda benimle buluşacaksın ve inşallah aynı saatte burada seni bekliyo r olduğumu göre­ ceksi n," dedi. Mektup şöyleyd i : Bismillahirrahmanirrahim. M e rvan b . el- H akem' in evinde muhasara edildik. Sudan mahrum edildik ve sert toprağa atıl­ dık. İ m dat! İ mdat! Habib d e d i : M ektubu alıp götürdüm ve Yezid'in yanına vardım. Bir kürsü üzerinde oturuyor ve ayaklarındaki bir ağrı sebebiyle ayaklarını su dolu bir leğene koymuştu. Bir rivayete

Tii rih u 't-Taberf

515

göre b u ağrı g u t hastalığından kaynaklanıyo rdu . Yezid mektu­ bu okudu ve bize anlatıldığına göre şu b eyti dillendird i : Benim seciyem den olan yum uşak h uyluluğu m u değiştirdim ve (483] kavmime karşı sert davranmayı yeğledim.

Sonra şöyle d e d i : " M edine' de Beni Ü meyye'yle kölel eri bin kişi kadar yok mud ur?" dedi. "Vallahi daha fazladırlar;' dedim. Yezid : " B unlar bir saat bile savaşamadılar mı?" dedi. Ona: "Ey Müminlerin E miri ! B ütün insanlar onlara karşı ittifak etti­ ler. Hepsine karşı çıkmaya güçleri yetmezdi," dedim. Bunun üzerine Amr b. Said'e haber göndererek yanına çağırdı. Ona mektubu okuttu ve durumu anlatarak onların üzerine gitme­ sini emretti. Amr o n a : "O beldeleri senin için zapturapt altı­ na almıştım ve işleri yerli yerine koymuştum. Şimdi mesele Kureyş'in kanları nı n toprağa akıtılması meselesidir. Ben bu işin sorumluluğunu almak istemiyorum. B u işi onlara ben­ den daha uzak biri üstlenmelidir," dedi. Bunun üzerine beni o mektupla M üslim b. Ukbe el-Mürri'ye gönderdi. Adam yaşlı, zayıf ve hastayd ı. Ona mektubu verdim. M ektubu okudu ve durumu bana s o rdu. Ona durumu anlattım . Bana Yezid'in söy­ lediğinin aynısını söyledi : " B eni Ümeyye, köleleri ve destekçi­ leriyle bin kişi yok mu?" Ben: "Evet o kadar varlar," dedim. O: "Bir saat savaşamadılar mı? Bunlar yard ımı hak etmiyorlar. Gayret gösterip düşmanlarına karşı savaşsınlar ve ikti darları­ nın izzetini savu nsunlar," dedi. Sonra Yezid'e gitti ve ona: " Ey Müminlerin E miri ! Bunlara yardım etme. Bunlar zillet ehl idir. Onlar bir gün, b i r günün bir kısmı veya b i r saat bile savaşama­ dılar. Onları b ı rak kendileri zahmet edip düşmanlarına karş ı savaşsınlar, iktidarlarının izzetini savunsunlar, onlardan ki­ min sana itaat etmek için savaştığı ve bu yolda sebat ettiği senin için ortaya çıksın," dedi. Yezid : " B e ada m ! Onlardan son­ ra hayatı n ne anlamı var! Çık ve bana duru mu n u haber ver, insanlarla yoluna devam et," dedi. Bunun üzerine tellalı çıktı ve şöyle sesl e n d i : " H i caz'ın üzerine gidin. Atiyyeleriniz tam olacak, her adam elden yüz dinar alacak." B u çağrıya on iki bin kişi olumlu cevap verdi. ***

516

Tlirihu 't-Taberf

İ b n H um eyd bize Cerir ve M ugire'den naklen şöyle anlattı : Yezid, İ b n M ercane'ye: "İbnü'z-Zübeyr üzerine git," diye yaz­ [484] dı. İbn M ercane: "İ ki işi bir fa.sık için gerçekleştiremem. Hem Resulullah'ın (sav.) kızının oğlunu öldüreceğim hem de Beyt'e karşı savaşa gideyim. (Bu olmaz.)" dedi. ***

Şimdi de söz tekrar Habib b. Kürre'nin rivayetine döndü. H abib b. Kürre şöyle dedi : Abdülmelik b . M e rvan ile aynı yer­ de, aynı saatte veya ondan kısa b i r süre sonra buluşmak üzere geri döndüm. Onu ağacın altında oturmuş, yüzünü örtmüş bir vaziyette gördüm. Ona olanları haber verdim. Verdiğim bilgi­ ye sevindi ve birlikte oradan ayrıldık. N ihayetinde Mervan'ın evine ulaştık. Evde B eni Ümeyye'den bir topluk vardı. Onlara getirdiğim b ilgileri aktarınca Allah'a şükrettiler. Abdullah b. N evfel şöyle dedi. H abib bana şöyle anlattı : Ona o n günde ulaştım ve çok geçmeden Yezid b. Muaviye'nin atları yerinde görüp onlara bakmak için çıktığını gördüm. Kılıcını kuşanmış ve Arap yayı nı omzuna asmış vaziyette şu beyitleri dile getirdiğini gördüm. Gece ilerlerken ve ordu Viidi'/-Kurii 'ya inerken Ebü Bekir'e tebliğ et. Genç ve orta yaşll olarak bu ordudan yirm i bin insan adeta sar­ hoştur. Yoksa bu topluluk uykusuzdur ve uykusu kaçırılm ıştır. Ne hayret vericidir o mülhidin durumu! Dinde kan dırıcıdır ve akrabalık bağlarına kastetmektedir.

Abdülmelik b. N evfel şöyle d e d i : Ordu Yezid'in yanından ayrılarak sefere çıktı. Başlarında M üslim b. Ukbe vardı. Yezid ona: "Başına bir şey gelirse Husayn b. N ü meyr es-SekO.ni'yi halefi n olarak ordunun başına getir. Ayrıca üç kere davet et. Sana i cabet etmezlerse o nlarla savaş. Eğer galip gelirsen üç gün şehri mübah kıl. Ü ç gün geçtikten sonra insanlara do[485] kunma. Ali b. Hüseyin'i gözet, ona doku nma, hayırla mua­ melede bulun, onu kendine yakın tut. Zira onların yaptığına katılmadı. Bana mektubu ulaştı.'' Ancak Ali, Yezid'in Müslim

Tii rih u 't-Taberf

517

b. Ukbe'ye yaptığı tavsiyeden haberdar değildi. Ni teki m Beni Ümeyye Şam'a doğru hareket ettiklerinde Ali b . H üseyin, M er­ van'ın eşyasını, karısını ve Aişe bint O s man b. Affan'ı -Ümmü Eban b. M ervan'dı r- evine almıştı. ***

M uhammed b. Said'den bana şöyle anlatı l d ı: M uhammed b. Ömer dedi ki : M edineliler Osman b. M uhammed'i şehirden çıkarınca M ervan b . el-H akem yakınlarını yanında saklama­ sı için İbn Ömer'le konuştu. Ancak İbn Ömer onların talebi­ ni reddetti. Sonra M e rvan, Ali b. Hüseyin'le kon uştu ve şöyle dedi : " Ey Ebü'l- H asan ! Yakınlarım var. Benim zevcelerim se­ nin zevcelerinin yan ı nda kalsınlar." Ravi dedi: Ali : "Olur," dedi. Bunun üzerine eşlerini Ali b. Hüseyin'e gönderdi. Ali de zev­ celeriyle M e rvan'ın zevcelerini Yenbu"a götürdü. Mervan, Ali b. Hüseyin'e m üteşekkirdi. İkili arasında eskiye dayanan bir dostluk vardı. ***

Şimdi söz, Ebu M ihnef'in Abdülmelik b . N evfel' den naklet­ tiği rivayete döndü. Abdülmelik b. N evfel şöyle dedi: Müslim b. Ukbe ordusuyla yürüyüşünü sürdürdü. M e dineliler bunu haber alınca B eni Ümeyye'yi Mervan'ın evinde muhasara et­ tiler. Onlara : "Sizi teslim alıp boyunlarınızı vurmayıncaya ka­ dar ya da Allah adına bize söz vererek bize karşı bir gailede bulunmayacağınıza, bizim zaaf noktalarımızı karşı tarafa bil­ dirmeyeceğinize, düşmanımıza yardı m etmeyeceğinize dair taahhütte bulunacaksınız. O zaman biz de sizden vazgeçerek sizi M edine'den çıkaracağız," dediler. Allah adına taahhütte bulundular; onlara karşı bir gailede bulunmayacaklarını, on­ ların zaaf noktalarını bildirmeyeceklerine dair söz verdiler. Bunun üzerine o nları Medine'den çıkardılar. Beni Ümeyye ağırlıklarıyla M e d ine'den çıktı, yolda M üslim b . U kbe ile Va­ di'l-Kura'da karşılaştılar. Aişe bint Osman b . Affan da Tfüf'e gitmek üzere yola çıktı. Yolda Medine civarında kendisine ait mekanda ikamet eden ve Medine' de vuku bulan olaylara şahit olmak istemediği için uzlete çekilen Ali b. H ü s eyin'e uğradı.

518

Tiirih u 't-Taberl

Ali ona: " O ğlum Abdullah'ı da yanına alarak Taif'e götür," dedi. Ancak Aişe, M e dinelilerin durumları bozuluncaya kadar ora­ da kaldı. B eni Üm eyye, Vadi'l-Kura'da Müslim b . Ukbe ile buluşunca (486] Müslim önce Ya'mer b. Osman b. Affan'ı çağırdı ve ona: ·�r­ kada olup b iteni bana haber ver ve ne yapmam gerektiğini söyle," dedi. Ya'mer: "Sana bilgi veremem, zira açıklarını bil­ dirmemek ve düşmanlarına yardı mcı olmamak üzere onlara söz verdik ve taahhütte bulunduk," dedi. Müslim onu azarla­ dı. "Vallahi O sman'ın oğlu olmasayd ın b oynunu vuracaktım. Allah'a yem i n ederim senden sonra hiçbir Ku reyşliden bunu kab ul etmeyeceğim;· dedi. Ya'mer çıktı ve arkadaşlarına Müs­ lim' den gördüğü muameleyi anlattı. Bunun üzerine Me rvan b. el-H ake m oğlu Abdülmelik'e: " B enden önce sen gir, belki senin söylediklerinle yetinir ve bana b i r şey so rmaz;• dedi. Abdülmelik girdi. Müslim: "Bu insanlar hakkında sende neler var bana anlat, ne düşünüyorsun," dedi. Abdülmelik: " Evet, benim görüşüm şöyle: Maiyetindekilerle M e d ine'ye kadar bu yolu izle. M edine'nin ilk hurmalıklarına va rd ığınızda hurma ağaçlarının gölgesinde konaklarsınız ve h u rmanın suyundan alırsınız. Gece olunca nöbetçileri n i askerler arasında yayar­ sın. Sabah vaktinde de insanlara sabah namazını kıldırırsın. Akabinde askeri yola çıkarır ve M e d i n e'yi solda bırakarak Medine'nin etrafından dönüp doğu tarafındaki Harre mev­ ki inden onlara yönelirsiniz. Onlarla karşı karşıya geldiğiniz­ de güneş doğmuş olacak. [Yapacağınız bu hamleyle] güneşi arkanıza almış olacaksınız, güneşin size bir zararı olmazken onların yüzüne vurarak sıcaklığı ve ışığıyla onları rahats ız edecekti r. Onlar, doğuda durduğu nuz için sizin miğfer, harbe, mızrak, kılıç, zırh ve yüzüklerinizin parıltısı onların gözl erini kamaştırırken onlar batınızda durdukları için onların silahla­ rının parıltısından etkilenmeyeceksiniz. Sonra Allah'tan yar­ dım dileyerek onlarla savaşın. Allah seni muzaffer kılacaktır. Zira onlar imama muhalefet ettiler ve cemaatten ayrıldılar," dedi. M üslim ona: "Seni dünyaya getire babaya helal olsun ! Seni dünyaya getirmiş de ne iyi etmiş. Seni iyi bir halef olarak

Tii rih u 't-Taberi

519

getirmişti r," dedi. Arkasından Mervan girdi. O n a : " Evet söyle," dedi. Mervan : "Abdülmelik sana geldi değil mi?" dedi. Müslim: "Evet, Abdülmelik hangisiydi? Kureyş erkeklerinden konuş­ tuklarımın içinde onun benzerleri çok azdır," dedi. Mervan ona: 'l\bdülmelik ile görüştüysen benimle görüşmüşsün de­ mektir," dedi. M ü s l i m : " Evet," dedi ve bulunduğu yerden yola çıktı . İ nsanlar da ona refakat ediyorlardı. N i h ayet Abdülme­ lik'in söylediği yere indi ve onun tavsiye ettiği şekilde hareket etti. Ardından H arre'ye geçti ve burada konakladı. M üslim, Medine üzerine doğu tarafından yürüdü. Önce onlara davetini yaptı ve şöyle dedi: "Ey Medineliler! M üminlerin Emiri Yezid [487] b. Muaviye : 'Siz bu davanın aslısınız ve sizin kanınızı akıtmak istemiyo rum,' demektedir. Size üç gün mühlet veriyorum. Kim muhalefetten vazgeçer ve hakka dö ners e onu kabul ederiz. Ben de ayrılı p M e kke'deki bu mülhi d i n üzerine gideceğim. Yok, davetim i reddederseniz sizin mazeretiniz kalmaz." Tarih 64 yılının Zilhicce ayı nı gösteriyordu. Kayıtlarımda tarih öyle olsa da yanlıştır. Zira Yezid 64 yılının Rebiülevvel ayında helak olmuştur. H a rre vakası ise 63 yılının Zilhicce ayı nın biti­ mine iki gün kala çarşamba günü vuku buldu. Üç gün geçtikten sonra şöyle dedi: " Ey M e dineliler! Üç gün geçmiş bulunuyor. Ne yapacaksınız? Savaşacak mısınız yoksa sulh mu yapacaksı n ız?" Onlar: "Savaşa cağız," dediler. Müslim: "Yapmayın. İ taat edin ki gücümüzü, her taraftan dinden sa­ panları ve füsıkları etrafında toplamış bu mülhide ka rşı kulla­ nalı m," dedi. M e d ineliler onlara: " Ey Allah düşmanları ! Vallahi onların üzerin e gitmek isterseniz sizinle savaşmadan bırak­ mazdık. Sizi bırakacağız da Allah'ın Evi üzerine gidecek, ehlini ko rkutacak ve orada hakkı ve mekanın h ürmetin i çiğneyecek­ siniz. H ayır, vallahi sizi bı rakmayacağız." Medineliler M edine'nin bir tarafında b i r hendek kazmışlar ve çok sayıda insan orada mevzilenmişti. B unların başında Abdurrahman b. Avf ez-Zühri'nin amcası Abdurrahman b. Zü­ heyr b. Abdi Avf vardı. Abdullah b. Mu ti' de M edine'nin diğer bir grubunun başındaydı. Medine'nin diğer tarafında Ma'kıl b. Sinan el-Eşcai vardı. H epsinin başında da Abdullah b. Han-

520

Ttirih u 't-Taberi

zale el-Gasil bulunuyordu. O sayıca en b üyük gruba ko muta ediyordu. Hişam şöyle dedi: Avane b. e l - Hakem el-Kelbi ise şöyle ded i : Abdullah b. M uti', Kureyş'ten olan M edinelilerin başında bulunuyordu. Abdullah b. Hanzale el-Gasil ise Ensarın başın­ daydı. M a'kıl b. Sinan da Muhacirlerin başında bulunuyordu. H işam, Ebu Mihnef'ten naklen şöyle dediğini anlattı : Ab­ dülmelik b. N evfel şöyle dedi : Müslim b. Ukbe bütün maiyetin[488) dekilerle sebat etti. O Harre tarafından geldi ve Kufe yolu üze­ rinde b üyük çadırını kurdu. Akabinde s üvarileri İbnü'l-Gasil üzerine gönderdi. İb nü'l-Gasil süvarilere karşı saldırıya geçti ve maiyetin dekilerle onları geri püskü rttü, Müslim b. Ukbe'ye kadar geriletti. M üslim b. Ukbe askerleriyle onlara karşı koy­ du, onlara karşı askere seslendi. Bunun üzerine asker hareke­ te geçti ve şiddetli bir muharebede bulundular. Diğer yandan Fazı b. Abbas b. Rebia b. el-Haris b. Abdülm uttalib, Abdullah b. Hanzale el-Gasil'e gitti ve yirmi kadar atlıyla güzel ve şid­ detli bir muharebede bulundu. S o n ra Abdullah'a: "Atl ılarına söyle gelsinler ve benimle birlikte hareket etsinler. Saldırıya geçtiğimde onlar da saldırsınlar. Vallahi M üslim'e ulaşıncaya kadar durmayacağım. Ya onu öldüreceğim ya da bu uğurda öldürüleceğim," dedi. Bunun üzerin e Abdullah b. Hanzale En­ sardan B eni Abdüleşhel'den Ab dullah b. Dahhak'a: ·�tlılara seslen Fazl b. Abbas ile hareket etsinler," diye emretti. Ab ­ dullah b. Dahhak atlılara seslenerek Fazı b. Abbas'ın yanında toplanmasını sağladı. Atlılar toplanınca Fazı, Şamlılara karşı saldırıya geçti ve onları çekilmeye mecbur etti. Arkadaşları­ na: " Bunların geri çekildiklerini ve zillete uğradıklarını gö­ rüyorsunuz. Şimdi bir kez daha saldırıya geçelim, canım size feda olsun ! Vallahi onların komutanını görürsem ya onu öl­ düreceğim ya da ben öldürüleceğim. Bir saatlik sabır ebedi sevince sebep olabilir. Sabrımızın sonu zaferdir," dedi. Fazı ve arkadaşları saldırıya geçtiler. Süvariler M üslim b. Ukbe'yi, mızraklarını hasımlarına karşı yöneltmiş vaziyette ve dizleri üzerine durmuş beş yüz p iyadeyle b i rlikte b ı rakıp çekildiler. Fazl durmaksızın sancağı taşıyanın üzerine gitti. Adamın ba-

Tc'lrihu 't-Taberf

521

şında miğfer vardı . Fazı kılıç darbesiyle miğferi yardı ve ada­ mın kafasını böldü. Adam hayatın ı kaybederek yere yıkıldı. Fazl: ·�ı sana ! B e n Abdülmuttalib'in oğluyum," dedi. O, Müs­ lim'i öldürdüğünü sandığından : "Kabe'nin Rabbine yemin olsun, kavmi n azgınını öldürdüm," demişti. M üslim: " Bece­ remedin;' dedi. Öl dürülen kişi onun kölesiydi, adı Rumi olup cesur bir kişiydi. M üslim sancağı aldı ve " Ey Şamlılar! Dinini savunmak ve imamlarını aziz kılmak isteyen bir kavmin savaş tarzı böyle olmamalı. Bugünkü savaş tarzınızı Allah kah­ rets i n ! B u tarz benim kalbimi ne kadar incitti, beni ne kadar öfkelendird i ! Vallahi atiyyenizden mahrum edileceks iniz, en uzak hudut merkezlerinde bekletileceksiniz. Bu sancakla bir­ likte saldırı n. Eğer hoşnut edecek b i r edayla savaşmazsanız Allah yüzünüzü hüzünlendirsin ! " dedi. M üslim sancağıyla yü­ rüdü ve p iyadeler sancağın önünde saldırdılar. Fazı b. Abbas öldürüldü. Öldürülünce Müslim'in çadırıyla a rasında o n arşın kadar mesafe vardı. Onunla birlikte Zeyd b. Abdurrahman b. (489] Avf, İbrahim b. N u aym el-Adevi ve birçok M ed i neli öldürüldü. H işam, Avane'den naklen şöyle dedi: Başka bir rivayette bize şöyle anlatıldı : M üslim b. Ukbe savaş gününde hastaydı. Kendisine bir kerevet ve bir kürsü getirilmesini ve iki s af ara­ sına konulmasını istedi. Sonra : "Ey Şamlılar! Ya komutan ınızı savu nun ya da b ı rakın," dedi. Akabinde saldı rıya geçtiler ve dört gruptan hangisine karşı koydularsa o nları hezimete uğ­ rattılar, kısa süren vuruşmalardan sonra hasımları geri çeki­ liyorlardı. M üslim, Abdullah b. Hanzale ile karşı karşıya geldi ve onunla şiddetl i bir şekilde çarpıştı. M edinelilerden oluşan dört gruptan savaşçılar Abdullah b. Hanzale'nin etrafında toplandılar ve Şamlılarla şiddetli bir muharebeye tutuştu­ lar. Bunun üzeri n e Fazl b. Abbas b. Rebia ileri gelen bir grup silahşorla M üslim b. Ukbe'ye karşı bir saldırı gerçekleştirdi. Müslim ise hasta yatağındaydı. "Beni taşıyın ve safa götürün," dedi. Onu çadırı nı n önünde safa aldılar. Fazı ve arkadaşları saldırdılar, M üslim'in yatağına kadar ilerlediler. Fazl kırmı­ zımtırak tenliydi. Fazı kılıcını kaldırıp ona vurmak isteyince adamlarına seslenerek: " Kırmızı adam beni öldürecek! Ne-

522

1'ii rih u 't-Taberi

redesiniz, ey asil annelerin oğulları? O n u mızraklarla vurun," diye seslendi. Bunun üzerine ona çullandılar ve yıkılıncaya kadar mızraklarla ona vurdular. H işam, Ebu M ihnef'ten naklen şöyle dediğini anlattı : Abdul­ lah b� M ünkız'ı n bana anlattığına göre M üslim'in süvarileri ve adamları Fazl'dan sonra Abdullah b. Hanzale el-Gasil'in üzeri­ ne yürüdüler. Ona yaklaştılar. Müslim b. Ukbe de atına bindi, Şamlılar arasında gidip gelerek onları teşvik ediyordu. Şöyle diyordu: "Ey Şamlılar! Hasep ve nesep olarak Arapların en üs­ tünü değilsiniz. Sayıca da daha fazla değilsiniz. Memleketiniz de onların diyarından daha geniş değildir. Düşmanınıza karşı Allah'ın size zafer ihsan etmesi ve imamlarınız nezdinde güzel bir konuma sahip olmanız itaat ve istikametiniz sayesindedir. Araplardan bu kavim ve benzerleri hallerini değiştirince Allah da onların içinde bulunduğu iyi hali değişti rdi. Siz üzerinde bulunduğunuz itaate devam edin ki Allah en güzel zafere sizi nail kılsın." Sonra kendi yerine döndü ve süvarilere İbnü'l-Gasil ile adamlarının üzerine gitmelerini emretti. Süvariler onlara saldırınca onlar da mızraklarıyla onlara yöneliyorlardı. Adeta kılıçlar vurmakta nefret etmiş, kaçınmış ve işlemez olmuştu. [490] Müslim b. Ukbe onlara: "Ey Şamlılar! Allah onları yerde [savaş­ mak konusunda] sizden daha layık kılmış değildir. Ey Husayn b. Nümeyr askerlerinle yere inin," dedi. H usayn, Humuslularla indi ve onların üzerine yürüdü. İbnü'l-Gasil sancakları altında geldiklerini görünce adamlarına şöyle seslendi: "Düşmanla­ rınız sizin onlarla savaşmanız gereken tarzda savaşmaktadır. Ben bir saat içinde Allah sizlerle onlar arasında lehinize veya aleyhinize hükmünü vereceğine inanıyorum. Kaldı ki siz basi­ ret ve H icret yurdunun ehlisiniz. Vallahi, M üslümanların belde­ leri içinde sizin kadar Allah'ın rızasına mazhar olan başka bir belde, Arap beldeleri içinde size karşı savaşan bu kavim kadar Allah'ın gazabına uğrayan başka bir kavim bilmiyorum. Her biriniz için mukadder bir ölüm şekli vardır. Ancak şehadetten üstün ve daha hayırlı bir ölüm yoktur. Allah şehadeti önünüze getirdi. Onu fırsat bilin. Vallahi her zaman bu fırsat elinize geç­ mez:• Sonra sancağıyla birkaç adım ilerledi ve akabinde durdu.

Tii rih u 't-Taberi

523

İbn Nümeyr de sancağını getirdi ve yakın bir yerde durdu. Son­ ra Müslim b. Ukbe, Abdullah b. Udah el-Eş'ari'ye emir vererek beş yüz okçuyla harekete geçmesini emretti. İbnü'l-Gasil'e yak­ laşınca onları ok yağmuruna tutmaya başladılar. İbnü'l-Gasil : "Neden onlara hedef oluyorsunuz? Kim bir an önce cennete gitmek istiyorsa bu sancağı takip etsin;' dedi. Bunun üzerine ölmek isteyen herkes onun peşinden gitti. O: " Rabbinize gi­ deceksiniz. Vallahi bir saat içinde gözünüzün aydın olacağına inanıyorum:· İ ki taraf birbirlerine karşı harekete geçtiler ve o devirde görülen en şiddetli muharebeye tutuştular. İbnü'l-Gasil oğullarını birer birer önüne geçirdi ve hepsi de elleri arasında öldürüldü. O ise kılıcıyla vuruyor ve şöyle diyo rd u : Fesat ve azgmlığı gaye edinip haktan v e h idayet ayetlerinden meyledenler uzak olsunlar. Rahman ancak asi olan ları uzak etsin.

Abdullah b. H anzale öldürüldü. Ana bir kardeşi Muham­ med b. Kays b. Şemmas da öldürüldü, ileriye atılarak: "Dey­ lemliler yerine bunların beni öldürmesini tercih ederim;' dedi. Öldürülünceye kadar vuruştu ve M uhammed b. Amr b. Hazın el-Ensari de onunla öldürüldü. M e rvan b. el-H akem ya- [49 1 1 nından geçti. Adeta gümüşten sert ve büyük b i r cisim idi. Ona: "Allah sana rahmet etsin. N ice sütunun yanında uzun kıyam­ larla namaz kılarken seni gördüm," dedi. H işam dedi: Ava ne bana şöyl e anlattı : Harre gününde in­ sanlar Müslim b. U kbe'yi bir kü rsü üzerinde taşıyorlar ve bu vaziyette İbnü'l-Gasil'le savaşıyor ve şu b eyitleri dillendiri­ yordu: Haşim b . Harmele, Heba teyn ve Ya 'm üleh g ü n lerinde babasın ı ihya etti. Bütün krallar onun nezdinde elenm iştir. Onun m ızrağı da analara düşük yaptırır. Hasmını bekletmeden bertaraf eder. Günahı ola n ı da günahı ol­ mayanı da öldürür.

H işam, Ebu M ihnef'ten naklen şöyle anlattı : O gün M u ham­ med b. Sa'd b . Ebi Vakkas da çıkıp savaştı. M edineliler hezi-

524

Tı'Jrihu 't-Taberf

mete uğrayınca Şamlılara yöneldi ve kılıcıyla onlara vurmaya başladı. Ancak hezimet onu da buldu ve gidenlerin safına ka­ tıldı. Müslim, M edine'yi üç gün mübah kıldı. İ nsanları öldü­ rüyor ve mallarını yağmalıyorlard ı . B u durum Medine'deki sahabeyi korkuttu. Ebu Said el- H u d ri M ed i n e'yi terk etti ve dağda bir mağaraya sığındı. Şamlılardan bir adam onu gördü, onu takip ederek mağarayı bastı. Ebu M ihnef dedi: Hasan b. Atiye el-Avfi bana Ebu Said el- H udri'den naklen şöyle dediği n i anlattı : Şamlı kılıcıyla üzerime geldi. Ben de kılıcımı kınından çıkardı m ve onu kor­ kutmak ve beni bırakıp gitmesi için üzerine yürüdüm. Ancak üzerime gelmekten imtina etmedi. B u n u n üzerine kılıcımı kı­ nına geçird i m ve ona: "Öldürmek için bana elin i uza tsan bile ben san a, öldürmek için el uza tacak değilim. Ben dlemlerin Rabbi ola n Allah 'tan korkarım, " 1 06 dedim. Bana: "Seni dünya­ ya getiren babaya helal olsu n ! Kimsin?" dedi. Ben: " Ebu Said el- H u d ri'yim," dedim. Bana: "Resulullah'ı n sahabesi mi?" dedi. "Evet," dedim. Bunun üzerine benden vazgeçti ve ayrıldı. Hişam dedi: Avane bana şöyle anlattı : Müslim b. Ukbe, Ku­ ba' da insanları biate davet etti. B u arada Kureyş'ten Yezid b. [492] Abdullah b. Zem'a b. Esved b. Muttalib b. Esed b . Abdül uzza ve Muhammed b. Ebu Cehm b. Huzeyfe el -Adevi ve Ma'kıl b. Sinan el-Eşcai için aman dilendi. Bunlar vakadan bir gün sonra Müs­ lim'e götürüldüler. Ona: "Allah'ın kitabı ve Peygamber'in sün­ neti üzerine sana biat edelim," dediler. M ü s l i m : "Hayır vallahi sizi affetmeyeceğim," dedi ve onların b oyunlarını vurdurdu. Mervan o n a : "Süphanallah ! Kureyşl i iki adam, aman almak için gelen iki adamı nasıl öldürüyorsun?" deyince değnekle böğrünü dü rttü ve şöyle dedi : "Vallahi onları n söylediğini sen de söylesen gök yüzünü bir parıltıdan ibare görecektin," dedi. H işam d e d i : Ebu M ihnef şöyle anlattı : M a'kıl b. Sinan geldi ve insanlarla b irlikte oturdu. Ona, içmesi için içecek bir şey getirilmesini istedi. M üslim ona: " H angi içeceği tercih eder­ sin?" dedi. M a'kı l : "Bal şerbeti," dedi. M ü s l i m : "Ona içirin," 1 0 6 Maide, 5 / 2 8 .

Tii rihu 't-Taberf

525

dedi. M a'kıl kanıncaya kadar içti. Müslim ona: " İ çecek işini bi­ tirdin mi?" dedi. M a'kıl: " Evet," dedi. Mü sl i m: "Vallahi bundan sonra hiç i çmeyeceksin. Artık cehennemde kaynar su içersin. Müminlerin E miri hakkındaki sözleri n i hatırlıyor musun? Bir ay da gittim . B i r ay da döndüm ve elde sıfı r olarak döndüm. Yezid'i kastederek l\.llah'ım, sen değiştir; dedi n," diye söyledi ve boynunu vurdurdu. H işam dedi : Avane b. el-Hakem ise şöyle dedi: M üslim b. Ukbe, Amr b. M uhriz el-Eşcai'yi göndererek M a'kıl b. Sinan'ı yanına getirtti. M üslim ona: "Ey Ebu Muhammed ! Hoş geldin. Susadığını görüyorum," dedi. Ma'kıl: " Evet," dedi. M üslim: "Ge­ tirdiğimiz kardan bala karıştırarak onun için bal şerbeti yapın;' dedi. N itekim M a'kıl onun dostuydu. Karla balı karıştırdılar. Ma'kıl içince Müslim'e: '/\.ilah sana cennetin içeceğinden içir­ sin," dedi. M üslim ona: "Vallahi, bundan sonra hiçbir meşrubat içmeyeceksin. Bundan sonra kaynar sudan içeceksin," dedi. Ma'kıl: '/\.ilah ve akrabalık adına senden rica ediyorum;· dedi. Müslim ona: "Yezid'in yanın dan ayrıldığın gece Taberiye'de be­ nimle görüşen sensin. Bir ay gittik ve Yezid'in yanından elde sıfır olarak döndük. Medine'ye dönünce, 'Bu füsıkı haledeceğiz ve Muhacirlerin evlatlarından bir adama biat edeceğiz,' dedin. Gatafün ve Eşca"ın hal ve hilafetle ne işi var? Ben herhangi bir savaşta seninle karşılaşsam boynunu vurabilirsem vuracağıma [493] dair yemin etti m ! " dedi ve boynunun vurulmasını emretti. H işam, Avane'den naklen şöyle anlattı : Z eyd b. Vehb b. Zem'a getirildi. M üslim ona: " B iat et," dedi. O: "Ömer'in sün­ neti üzerine sana biat edeyi m," dedi. M ü s l i m : "Onu öldürün," dedi. Ada m : " Biat edeyi m," dedi. M üsli m : " H ayır, vallahi se­ nin tökezlemeni affetmeyeceğim," dedi. Me rvan b. el-Hakem, Zeyd b. Zem'a'yla hısımlığı sebebiyl e ko nuyu M üslim ile ko­ nuştu. Bunun üzerine M üslim'in emriyl e b oynu sıkılarak itil­ di. Ardından Müslim: "Yezid b. Muaviye'ye köle olmak üzere biat edin," dedi ve Zeyd'in öldürülmesini emretti. Hişam dedi : Avane, Ebu Mihnef'ten naklen Abdülmelik b. Nevfel b. M üsahik'in şöyle dediğini anlattı : S o n ra M e rvan, Ali

526

Tiirih u 't-Taberf

b. H üseyin'i getirdi. Nitekim Beni Ü meyye M edine'den sü­ rülünce Ali, M e rvan'ın eşyasını korudu ve zevcesini -Ümmü Eban bint Osman b. Affan'dır- b i r müddet evinde barındır­ dı ve akabinde Taif'e gitti. Ali, oğlu Abdullah'ı onunla Taif'e gönderdi. M e rvan bundan dolayı Ali'ye teşekkü r etti. Ali, Müs­ lim' den aman dilemek için Mervan ile Abdülmelik arasında yürüyerek geldi ve Müslim'in meclisinde i kilinin arasında oturdu. M e rvan, M üslim'den sakınmak gayes iyle kendisine bir içecek getirilmesini istedi. M e rvan ondan az bir şey içti ve onu Ali'ye verdi. Ali onu eline alınca M üs l i m : " İçeceğimiz­ den içme," dedi. Bunun üzerine eli titredi ve can güvenliğinin olmadığını hissetti. Bardağı da elinde tuttu. Onu ne içti ne de bıraktı. M ü s l i m : " Benden aman almak için b u ikili arasında geldin. Vallahi senin kefilin bunlar olsaydı seni öldürecekti m. M üminlerin E mlri senin için bana tavsiyede bulundu ve onun­ la yazıştığını bildirdi. Benim nezdimde sana yarayan budur. İstersen elindeki içeceği içersin. İ stersen d e başka bir içecek ikram edelim," dedi. Al i : "Elimdeki ni içmek istiyorum," dedi. Müslim: "O zaman iç," dedi. Arkasında da: "Gel şöyle otur," dedi. Ali onu yanında oturttu. H işam d e d i : Avane b. el-H akem şöyle anlattı : Ali b. Hüse­ yin, Müslim'e getirilince: "Bu ki mdir?" dedi. Ona: "Ali b. Hü­ seyin' dir," dediler. Müslim ona: "Hoş geld i n safalar getirdin," dedi ve onu tahtta yanında oturttu. So nra " Müminlerin Emiri önceden senin hakkında bana tavs iyede bulundu ve bu kötü insanlar yüzünden sana ulaşmaktan ve sılanı gözetmekten [494] onu alıkoydukların ı," söyledi. Müslim ona: " M uhtemelen ya­ kı nların ko rktular;· dedi. Al i : " Evet, vallahi korktular," dedi. M üslim kendi b ineğinin getirilmesi n i istedi ve eyeri üzerine ko nularak [Ali'yi] ona bindirdi ve evine geri gönderdi. H i şam dedi: Avane şöyle anlattı : Amr b . Osman, Medi­ ne dışına çıkan Beni Ü meyye arasında bulunmuyo rdu. Amr, Müslim'e getirildi. Müslim: " Ey Şamlılar! Bu adamı tanıyor musunuz?" dedi. Onlar: " H ayır," dediler. M üslim: "Bu güzel bir adamın oğlu olan habis adamdır. B u M ü m i nlerin Emiri Osman b. Affan' ı n oğlu Amr b. Osman' dır. Eh, ey Amr! ' M edineliler ga-

Tlirih u 't-Taberf

527

lip gelirse ben sizdenim,' diyorsun. 'Şamlılar gali p gelirse ben Müminlerin E miri Osman b. Affan'ın oğluyum,' dersin," dedi ve sakalının yolunması için emir verdi. Sonra : " Ey Şamlılar! Bunun annesi, dom uzlan böceğini ağzına koyar: ' Ey M ü minle­ rin Emiri ! Bil bakalım ağzımda ne vardı r?' diye so rardı. Oysa ağzında ona zarar veren ve ağır gelen b i r ş ey vardı." Ancak yine de onu serbest bıraktı. Amr'ın annesi D evs'tendi. ***

Ebu Ca'fer et-Taberi d e d i : Ah med b. S a b i t b a n a kendisine rivayet edenden naklen İ shak b. Isa ve Ebu M a'şer'den; Haris de bana İ bn Sa'd ve M uhammed b. Ömer'den ş öyle an lattılar: Harre vakası, 6 3 yılında Zilhiccenin bitimine iki gün kala -ba­ zılarına göre de üç gün kala- Çarşamba günü vuku buldu. Bu yılda hac ibadetini Abdullah b. ez-Zübeyr s evk ve ida­ re etti. Haris bana İbn Sa'd, Muhammed b. Ö m e r, Abdullah b. Ca'fer ve İbn Avf'tan naklen şöyle dediğini anlattı : İbnü'z-Zü­ beyr 6 3 yılında hac işlerini yönetti. O zaman kendisi "el-Aiz"107 lakabıyla anılırdı. İ nsanlar emirlik işlerinin "şura" uhdesinde olduğu gö rüşündeydiler. Ravi ded i : Muharrem hilalinin görül­ düğü gece evimizdeyken Misver b. Mahreme'nin kölesi Said bize geldi ve Müslim'in Medinelilerin başına getirdiklerini ve onların uğradığı zayiatı bize haber verdi. Vah i m bir olaya ma­ ruz kaldılar. B u n u n üzerine insanların haberi yaydıklarını, işi ciddiye aldıklarını ve hazırlık yaptıkları n ı gördüm. Zira onla­ rın üzerine de geleceğini biliyorlardı. ***

Harre vakası ve İbnü'l-Gasil'in öldürülmesi hakkında Ebu (495] Mihnef'in rivayetinden farklı bir rivayet vardır. Bu konudaki rivayet şöyledir: Ahmed b. Züheyr bana babası, Vehb b. Cerir ve Cüveyriye bint Esma'dan şöyle dediğini anlattı : M edine'nin yaşlılarının şöyle anlattıklarını işittim : M uaviye ölmek üzerey1 0 7 "el-Aiz" sözlükte sığınan anlamındadır. Burada ise Kabe'ye sığınan anla­ mında kullanılmıştır. Ayrıca bu kavram konusunda bazı hadisler de rivayet edilmiştir. Fetret devri ve bu devirde zuhur eden şahsiyet şeklinde de anla­ şılmaktadır. İ b n ü'z-Zübeyr bu isimle anılmıştır (çev.) .

528

Tc'irihu 't-Taberl

ken Yezid'i çağırdı ve ona: "Medinelilerle bir gün karşı karşıya geleceksin. Eğer muhalefet ederlerse onları M üslim b. Ukbe'yle vur. Zira sadık bir adam olduğunu biliri m;' dedi. Muaviye ölün­ ce M edine' den bir heyet Yezid'e geldi. Yezid'e giden heyette Ab­ dullah b. H anzale b. Ehi Amir de vardı. Asil, faziletli, ileri gelen ve ahit bir kişiydi. Yanında sekiz oğlu da vardı. Yezid ona yüz bin, oğullarından her birine de on bin dirhem verdi. Ayrıca on­ lara giyecek ve yüklü eşya da verdi. Abdullah, Medine'ye dö­ nünce insanlar ona gittiler ve "Geride bıraktıkların nasıl?" diye sordular. Abdullah: "Size öyle bir adamın yanından geldim ki bu oğullarımdan başka hiç kimseyi bulamazsam da yalnız on­ larla ona karşı cihat edeceğim," dedi. Onlar: "Duyduğumuza göre sana cömert davranmış, sana vermiş ve ikramda bulun­ muştur," dediler. Abdullah: "Evet yaptı. Ancak güçlenmek için verdiklerini kabul ettim," dedi ve insanları ona karşı çıkmaya teşvik etti. İ nsanlar ona biat ettiler. Haber Yezid' e ulaştı. Bunun üzerine Yezid, M üslim b. Ukbe'yi onların üzerine gönderdi. Me­ dineliler de bir grup göndererek Medine ile Şam arasındaki bü­ tün sulara birer tulum katran döktüler ve onlara zarar verdiler. Ancak Allah yağmur yağdırdı ve Medine'ye varıncaya kadar bir kova su almaya ihtiyaç duymadılar. M edineliler kalabalık grup­ lar halinde, görülmemiş bir şekilde onları karşılamaya çıktılar. Şamhlar onları görünce onlardan ürktüler ve onlarla savaşmak istemediler. M üslim'in şiddetli ağrıları vardı. İ nsanlar onlara karşı savaşırken arkalarından, M edine merkezinden tekbir seslerini işittiler. M eğer Beni Harise Şam ordusunu Medine'ye sokmuş; onlar da şehrin kenarında bulunuyorlardı. Medineli­ ler hezimete uğradılar ve hendekteki can kaybı onun dışında­ kinden daha fazlaydı. Şamhlar Medine'ye girdiler. Medineliler hezimete uğradılar. Abdullah b. Hanzale oğullarından birine sırtını dayamış ve derin bir uykuya dalmıştı. Oğlu onu uyandır­ dı. Gözlerini açınca insanların yaptığını gördü ve büyük oğluna ilerlemesi için emir verdi, öldürülünceye kadar savaştı. Müslim b. Ukbe Medine'ye girdi ve insanları biate davet etti. Yapılan biate göre, i nsanlar Yezid b. Muaviye'nin kölesi olacak, onların kanları ve mallarında istediği şekilde tasarruf edecekti.

Tdrih u 't-Taberl

529

Hicretin 6 4 . Yılı Bu Yılda Vuku Bulan Olaylar Ebu Ca'fer d e d i : Bu olaylardan biri Şam ordusunun Abdul­ lah b. ez-Zübeyr ve onun görüşünde olan ve Yezid b. Muavi­ ye'ye karşı tavır takı nanlarla savaşmak için M e kke üzerine gitmesidir. Müslim b. U kbe, M e dinelilerle olan savaşı b itirdikten, as­ kerlerinin üç gün süreyle M edine'yi yağmalayıp talan ettik­ ten sonra ordusuyla birlikte Mekke üzerine gitmek için yola çıktı. N itekim H işam b. M uhammed de Ebu M i h nef'ten şöyle rivayet etti : Abdülmelik b. N evfel bana şöyle anlattı : M üslim, İbnü'z-Zübeyr üzerine gitmek üzere ordusuyla M e kke yoluna çıktı. Ravh b. Zenba' el-Cüzami'yi de M edine'de b ı raktı. Vakıdi ise şöyl e ded i : Müslim, Medine'de Amr b. Mih­ rez el-Eşcai'yi bıraktı. Bazılarına göre d e Ravh b. Zinba' el­ Cüzami'yi bıraktı. ***

İbn Zübeyr İsyanı Müslim b. Ukbe'nin Ölmesi ve Kabe'nin Mancınıkla Taşlanması ve Yakılması Söz yine Ebu M ihnef'e döndü. Ravi dedi : M ü slim, Müşel­ lel'e -bir rivayete göre de Müşellel'in arka tarafına- varınca 64 yılının Muharrem ayı sonunda öldü. Ölmeden önce H usayn b. Nümeyr es-Sekuni'yi çağırdı ve şöyl e dedi: " Ey eşek seme­ rinin oğl u ! Bana kalsaydı seni bu ordunun başına getirmez­ dim. Ne var ki M ü m i nlerin Emiri benden sonra sana bu görevi verdi. Onun emrini reddetmek mümkün değildir. Benden dört tavsiye al: Süratle intikal et. Savaşa bir an önce başla, haberle­ ri yay ve Kureyş'in kulağına ulaşmasına i mkan verme." Sonra öldü ve M üşellel'in arka tarafına gö müldü. H işam b . M uhammed el- Kelbi dedi : Avan e şöyle anlattı : Müslim b. Ukbe, İ b n ü'z-Zübeyr üzerin e gitmek için yola çıktı. Herşe Tepesine varınca öldü. Ölmeden önce komutanlara ha­ ber göndererek şöyle dedi: " Müminlerin E miri bana tavsiyede

[4 96)

530

Türih u 't-Taberi

bulunarak ölecek olsam Husayn b. N ümeyr es-Sekı1ni'yi başı(497] nıza getirmemi istedi. Vallahi elimde olsaydı bunu yapmaz­ dım. Ancak ölmek üzereyken M üminlerin Emiri'nin emrine karşı gelmek istemem.'' Sonra Husayn b . N ü m eyr' i çağırdı ve ona: " Ey eşeğin semerinin oğl u ! Bak da tavsiyelerimi aklında tut: Haberleri yay. Kureyş'e asla kulak verme. Şamlıları düş­ manları üzerine gitmekten alıkoyma, fasık İbnü'z-Zübeyr'e karşı savaşı başlatmak için üç günden fazla bekleme," dedi. Sonra şöyle dedi: Allah'ım, eşhedü en la ilahe illallah ve eşhe­ dü enne Muh a m m eden abduhu ve resu/uh, kelimeyi şehadet­ ten sonra benim nezdimde Medinel ileri öldürmekten daha sevimli ve ahiret için daha ümit verici bir amel işlemedim." Akabinde M ürre'ye : " H avran'daki mezram B eni Mürre'ye sa­ dakamdır. Fala ncanın, -evladının annesi olan cariyesini kas­ tetmektedir- kapısını üzerine kapadığı ş eyl er onundur," dedi ve akabinde öldü. Müslim öldükten sonra Husayn b. N ü m eyr orduyla yola çıktı ve M ekke'ye ulaştı. Mekke ve H i cazlılar İ bnü'z-Zübeyr'e biat etmişlerdi. H işam dedi: Avane şöyle anlattı : Müslim vasiyetten önce şöyle dedi : ·�mcamın oğlu, evladımın anası olan bu cariyemin bana zehir içirdiğini iddia etmektedir. Ancak yalan söylüyor. Bu, aile olarak maruz kaldığımız bir karın hastalığıdır.'' Öte yandan bütün M edineliler İbnü'z-Zübeyr'e iltihak etmişti. Nec­ de b. Amir el-Hanefi de bir grup Hariciyle Kabe'yi savunmak için İbnü'z-Zübeyr'e geldiler. İbnü'z-Zübeyr kardeşi Münzir'e: "Bu işte bu kavmi defetmek için benden ve senden başkası yok­ tur," dedi. Kardeşi Münzir, Harre vakasına katılmış ve ardından da ona iltihak etmişti. Abdullah kardeşini adamlarıyla birlikte onlara karşı çıkardı ve bir müddet şiddetli bir şekilde savaş­ tı. Ardından Şamhlardan bir adam onu vuruşmaya davet etti. Şamlı katırı üzerindeydi. Münzir onunla karşılaştı. İkili kar­ şılıklı olarak birbirlerine birer kılıç darbesi indirdiler ve ikisi yere yıkılarak öldüler. B unun üzerin e Abduaah dizleri üzerine çöktü ve kardeşiyle mübarezeye çıkan adama beddua ederken şöyle dedi: '�llah'ım onu kökünden helak et ve onu muhkem

Ttirih u 't-Taberl

531

kılma:· Arkasından Şamlılar onlara karşı çok şiddetli b i r saldırı başlattılar. Abdullah'ın adamları geri çekildi. Onun katırı tökez­ leyince: "Kahrolasın ! " dedi. Akabinde yere indi ve adamlarına : "Bana gelin," diye seslendi. Bunun üzeri ne Misver b. Mahreme b. Nevfel b. Ehyeb b. Abd i Menaf b. Zühre ve M us'ab b. Abdur­ rahman b. Avf ez-Zühri yanına geldiler ve öldürülünceye kadar savaştılar. İbnü'z-Zübeyr ise sebat ederek gece vaktine kadar [498] onlarla vuruştu. Gece olunca Şamlılar onu bırakıp ayrıldılar. B uraya kadar olanlar birinci muhasarada olup bitenlerdi. Bun­ dan sonra muharremin geri kalan günlerinde ve safer ayı bo­ yunca onunla savaşmaya devam ettiler. Hatta rebiülevvel ayın­ dan üç gün geçince Kabe'yi mancınıkla vurdular, ateşle yaktılar. Bunları yaparken şu beyti dillendiriyorlardı: Bir mancınıktır b u . Ağzı köpüklenm iş koç yiğit gibi onunla b u mescidin ahşabını taşlarız.

H işam d e d i : Ebu Avane, Amr b. Havt es-Sedfisi şöyle diyor­ du: Ümmü Ferve 'n in (mancınık) onlara ne yaptığını n asıl görürsün. Onları Safa ve Merve arasında vurmaktadır.

Ümmü Ferve ile mancınığı kastetmektedir. Vakıdi ise şöyle dedi : M üslim b. Ukbe, M üşellel'de defne­ dildikten sonra muharrem in bitimine yed i gün kala H usayn b. Nümeyr yola çıktı ve muharremin bitimine d ö rt gün kala Mekke'ye vardı. İbnü'z-Zübeyr' i altmış d ö rt gün boyunca re­ biülahir ayı başında Yezid b. Muaviye'nin ölüm haberi onlara ulaşın caya kadar kuşatma altında tuttu . ***

Kabe'nin Yakılması Bu yılda Kabe yakıldı. Yakıl masının sebeb i : M u h a m m e d b . Ömer dedi : Kabe, 3 Rebiülevvel 64 Cumar­ tesi günü, Yezid b. M u aviye'nin ölümünden yirmi dokuz gün önce yakıldı. Yezid'in ölüm haberi rebiülahir ayı başında salı günü ulaştı.

532

Tdrihu 't-Taberf

Muhammed b. Ömer ded i : Riyah b. M üslim bize babasın­ dan naklen şöyle anlattı : Kabe'nin etrafında ateş yakıyorlardı. Rüzgarın etkisiyle bir kıvılcım Kabe'nin ö rtüsünü tutuşturdu ve Beyt'i n ahşabı yandı. Olay 3 Rebiülevvel Cumartesi günü vuku buldu. Muhammed b. Ömer dedi : Abdullah b. Zeyd bana U rve b. [499) Üzeyne'den naklen şöyle dediğin i anlattı : Kabe yandığı gün

annemle M ekke'ye gitmiştik. Ateş ona sıçramıştı. Kabe'nin üzerinde ipek örtüsü yoktu. Rükn kısmı simsiyahtı ve üç ye­ rinde çatlaklar vardı . Kabe'ye ne oldu d iye sordum. Abdullah b. ez-Zübeyr'i n adamlarından birini i şaret ederek: "Bu adam sebep oldu. Mızrağının ucuyla ateşten bir köz aldı ve rüzgarın etkisiyle Kabe'nin ö rtüsüne sıçradı ve H acerülesved ile Rük­ nülyemani arasındaki kısım yandı," dediler. ***

Yezid b. M uaviye'nin Ölümü B u yılda Yezid b. Muaviye helak oldu. Yezid, Şam diyarın­ daki H umus'a bağlı H uvvarin köyü nde 14 Rebiülevvel 64 tari­ hinde, bazı ravilere göre göre 3 8 yaşında öldü. Ömer b. Şebbe bana Muhammed b. Yahya, H işam b. Velid el- M ahzumi'den naklen şöyle anl attı : Zühri dedesine halife­ lerin yaşını yazdı. B u çerçevede ş öyle yazdı : Yezid b. Muaviye 39 yaşında öldü. O 3 yıl 6 ay -bir rivayete göre de 3 yıl 8 ay­ işbaşında kaldı. Ahmed b . Sabit bana kendisinden naklettiği bir raviden ri­ vayetle İshak b. Isa ve Ebu Ma'şer'den ş öyl e dediğini anlattı : Yezid b. M uaviye, 1 4 Rebiülevvel Salı günü vefat etti. Onun ha­ lifeliği 3 yıl 7 ay 22 gün sürdü. Onun namazını oğlu Muaviye b. Yezid kıl d ı rdı. Hişam b. M u hammed el-Kelbi ise Yezid' i n yaşı hakkında Zühri'den farklı bir görüş ortaya koymuştur. Ondan bize riva­ yet edildiğine göre bu konuda şöyle demiştir: Ebu Halid Yezid b. Muaviye b. Ehi Süfyan'ın yaşı 3 2 yıl b i rkaç ayken 64 yılının Receb ayında halife oldu. 2 yıl 8 ay işbaşında kaldı. 1 4 Rebiü-

Tdrih u 't-Taberf

533

!evvel 6 3 yılında 3 5 yaşındayken öldü. Annesi M eysun bint Bahdel b. Uneyf b . Yeke b. Kunafe b . Adi b. Züheyr b. Harise [500] el- Kelbi'dir. Çocukları Muaviye b. Yezid b. Muaviye : Künyesi Ebu Leyla'dır. Şair onun hakkında şöyle demiştir: Birfitne görüyorum. Başlamak üzere olan birfitn e. Ebu Leylii 'dan sonra mülk galebe çalanın olacaktır.

Halid b. Yezid -künyesi Ebu Haşim'dir; rivayete göre kim­ yayla meşgul oldu- ve Ebu Süfyan: İ ki s i n i n annesi Ümmü Ha­ şim bint Ehi H a ş i m b. Utbe b. Rebia b. Abdi Şems'tir. Yezid' den sonra Me rvan onunla evlendi. Şair onun hakkında şöyle de­ miştir: Ey Üm m ü Hiilid! Nice çalışan vardır ki oturan için çalışmaktadır.

Abdullah b. Yezid : Rivayete göre zamanındaki en iyi Arap ok atıcısıydı . Annesi Ümmü Külsum bint Abdullah b. Amir'dir. Üsvar olarak da bilinir. Şair onun hakkında şöyle demiştir: İnsanlar derler ki bütün Kureyş'in hayırlısı anıldığında o Üsviir'dır.

Abdullah el-Asgar, Ömer, Ebu Bekir, Utbe, H a rb, Abdurrah­ man Rebi' ve M uhammed; bazı "ümmüveledin" (cariye) oğullarıdır. [50 1 ] Muaviye b. Yezid'in Halife Olması Bu yılda M u aviye b. Yezid b. Muaviye b. Ehi Süfyan'a halife olarak Şam' da biat edildi. Abdullah b. ez-Zübeyr'e de H i caz' da biat edildi. H işam'ın Avane'den naklettiğine göre Yezid b. Muaviye ölünce H usayn b. N ümeyr ve Şamhlar kırk gün b oyunca Abdul­ lah b. ez-Zübeyr ve adamlarıyla savaşmaya devam ettiler, onları şiddetl i bir muhasaraya tabi tutup tazyik altına aldılar. Yezid'in ölüm haberi Abdullah b. ez-Zübeyr ve adamlarına ulaşmasına rağmen H usayn b. N ümeyr ve adamlarına ulaşmadı. İshak b. Ehi İ s rail bize Abdülaziz b . H a l i d b . Rüstem es­ San'ani Ebu M u h ammed'den naklen Z iyad b. Cil'in şöyle de-

534

1ürih u 't-Taberi

diğini anlattı : H usayn b. Nümeyr, İbnü'z-Zübeyr ile savaşırken Yezid'i n ölüm haberi geldi. İbnü'z-Zübeyr o nlara: "Sizin azgı­ nınız öldü. Sizden kim diğer insanlarla ayn ı duruma dahil ol­ mak isterse biat etsin. Kim de bunu kabul etmezse Şam'a dön­ sün," d iye seslendi. Ancak ona karşı savaşmaya devam ettiler. Bunun üzerin e İbnü'z-Zübeyr, Husayn b . N ü m eyr'e: " Beri gel seninle konuşayım," dedi. Husayn ona yaklaştı ve İbnü'z-Zü­ beyr onunla konuştu. B u sırada ikisinden b i ri nin atı tersleme­ ye başladı. H a rem'in güvercinleri geli p tersteki taneleri top­ lamaya koyuldular. H usayn atını hareket etmekten alıkoydu. İbnü'z-Zübeyr ona: "Ne yapıyorsun?" dedi. H usayn : ·�tımın H arem'in güvercinlerini öldürmesinden korkuyorum," dedi. İbnü'z-Zübeyr: " Bundan sakınıyorsun ama M üslümanları öl­ dürmek istiyorsun," d edi. H usayn : " Beninle savaşmayacağım. Bize izin ver, tavaf edelim ve yanınızdan ayrılalım," dedi. Ab­ dullah on lara izin verdi ve akabinde ayrılıp gittiler. Avane b. e l - H akem'e gelince: H işam'ın ondan naklettiğine göre şöyle d e d i : Yezid' in ölüm haberi İbnü'z-Zübeyr'e ula­ şınca bundan haberdar olmaya n ve ke ndisini muhasara edip tazyik altında tutan Şamlılara, ke ndisi ve M e kkeliler: "Neden savaşıyorsunuz? Sizin azgı nınız helak old u," d iye seslenmeye başladılar. Ancak Şamlılar inanmadılar. N e zaman ki Kufeliler­ den Sabit b. Kays b. el-Munka' en-Nehai, I rak aşiret liderleriy­ le birlikte gelince onun dostu, hısmı ve M u aviye'nin yanında karşılaştığı H usayn b. N ümeyr'e uğradı. N itekim ona kıymet [502) veriyor, Müslümanlığını ve şerefini takdir e d iyordu. H usayn ona haber hakkında sorunca adam, Yezid'in öl düğünü haber verdi. Bunun üzerine H usayn, Abdullah b . ez-Zübeyr'e haber göndererek: "Bu akşam seninle el- Batha'da görüşelim," dedi. İkili görüştüler. H usayn ona: "Eğer bu adam ölmüşse insanlar içinde bu gö revi en fazla hak eden sensin. Gel sana biat ede­ lim ve benimle Şam'a gel. Benim emrimdeki bu asker Şam'ın ileri gelenleri ve silahşorlarıdır. Vallahi i ki kişi sana muhalefet etmez. Sen de insanlara aman verecek ve seninle ve Harreli­ lerle aramızda akan bu kanı durduracaks ın," dedi. Said b. Amr şöyle diyo rdu : O n u onların biatini kabul etmekten ve onlarla

Tdrih u 't-Taberi

535

Şam'a gitmekten meneden onun kötü mserliğiyd i. Zira M ekke ile Allah onu koru muştu. Bunun bir nedeni de M e rvan'ın bu konudaki ciddiyetiydi . Vallahi Abdullah onlarla b i rlikte hare­ ket edip de Şam'a girseydi onlardan iki kişi bile ona muhalefet etmeyecekti. Bazı Kureyşliler onun şöyle dediğini söylediler: "Ben onların kanını akıtacağım. Vallahi bire karşı onlardan on kişi öldürmeye bile razı olmam ! " Husayn onunla gizli konu­ şurken o yüksek sesle konuşuyo r ve " H ayır vallahi yapmaya­ cağım," diyordu. Bunun üzerine H usayn b. N ü m eyr ona: "Bun­ dan sonra seni dahi veya edip olarak sayanı Allah kötü etsin. Senin görüş sahibi olduğunu sanıyordum. Ben seninle gizli konuşuyorum sen yüksek sesle benimle konuşuyorsun. Seni halife olmay.a d avet ediyorum sen öldürmekle tehdit ediyor­ sun;' dedi. Sonra H usayn kal ktı ve insanlara seslenerek Medine isti­ ka meti nde yola çıktı. İbnü'z-Zübeyr yaptıklarına pişman oldu ve onlara haber göndererek: "Şam'a gitmeyi düşünmüyorum, Mekke'den çıkmak istemiyorum. Ancak Şam' da bana biat alın ben size aman verecek ve size adil davranacağım," dedi. Hu­ sayn ona: " B izzat kendin gelmezsen b u aileden b i rçok kişi bu göreve talip olup insanlar onlara icabet ederlerse ben ne ya­ pacağım?" dedi. H usayn askerleriyle Medin e'ye doğru yoluna devam etti. Ali b. H ü s eyin b. Ali b. Ehi Talib onu karş ıladı ve yanında yem ve arpa getird i. Ali bineği üzerinden Husayn'a selam verdi. Ancak neredeyse Ali'ye yüzünü d ö nmeyecekti. (503] Husayn' ın asil b i r atı vardı, onun yemi ve arpası bitmişti. Bu yüzden kızgındı ve köl esine küfrederek: " H ayvanımıza nasıl yem bulacağız?" diyo rdu. Ali b. Hüseyin : " İşte yanı mızda yem var, hayvanına verebilirsin," dedi. Bu kez yüzünü Ali 'ye döndü. Ali de yanı ndaki yemden ona verilmesini emretti. Medine ve H i cazlılar, Şamlılara karşı cesur davrandılar. Şamlılar ise çekingen ve zelil davrandılar. Öyle ki tek başına hareket eden olsa bineğinin yularından tutulur ve b ineğinden indirilirdi. Bu sebeple karargahlarında bir arada toplanırlar ve ayrılmaz­ lardı. Beni Ü meyye onlara : " Bizi de Şam'a götürün ve bizi bı­ rakmayın," dediler. N itekim de onları aldılar ve götürdüler. Bu

536

Tarihu 't-Taberf

ordu yoluna d evam ederek Şam'a girdi. Yezid de oğlu Muavi­ ye'nin halife olması için vasiyet etti. Ancak M u aviye yaln ızca 3 ay işbaşında kaldı ve öldü. Avane d e d i : Yezid b. M uaviye oğlu M uaviye'yi halef bıraktı . Ancak kırk gün kaldıktan sonra öldü. Ömer bana Ali b. M uhammed'den naklen şöyle dediğini anlattı : M u aviye b. Yezid halife olduğunda babasının valilerini Şam'da toplayıp kendisine biat edildi, işbaşına geçtikten kırk gün sonra öldü. Muaviye b. Yezid'in künyesi Ebu Abd urrahman' dır. Aynı za­ manda Ebu Leyla olarak da bilinir. Annesi, Ü mmü Haşim bint Ebi Haşim b. Utbe b. Rebia'dır. Yaş ı 1 3 yıl 1 8 günken vefat etti. ***

B u yılda Basrahlar kendi aralarında uzlaşıp imamlarını seçinceye kadar işlerini tedvir etmek üzere Ubeydullah b. Ziyad'a biat ettiler. İbn Ziyad, Kfife'ye de bir elçi gönderip Bas­ rahlar gibi onların da biat etmelerini istedi. An cak Küfeliler bu talebi reddettiler, onun valisini çakıl taşlarıyla taşladılar. Bir müddet sonra Basrahlar da ona karşı çıktılar ve Basra'da karışıklık çıktı. Bunun üzerine İbn Ziyad Şam'a kaçtı. [504]

Yezid'in Ölümünden Sonra İbn Ziyad ve Basralıların Durumu Ömer b. Şebbe bana M usa b. İ s mail, Hammad b. Seleme ve Ali b. Zeyd'den naklen Hasan'ın şöyle dediğini anlattı : Yezid b. Muaviye öldüğü zaman Dahhak b. Kays, Kays b. el-Heysem'e şöyle yazdı : Esenlikler diliyorum. Yezid b. M u aviye öldü. Siz­ ler bizim kardeşlerimizsiniz. Seçimimizi yap ı ncaya kadar bi­ zim önümüze geçmeyin. Ömer bana Züheyr b. Harb, Vehb b . Hammad ve Muham­ med b. Uyeyne'den naklen Şehrek'i n şöyle dediğini anlattı : Yezid b. M u aviye öldüğü zaman Ubeydullah b . Ziyad'ın kalkıp konuştuğuna şahit oldum. Allah'a hamdüsenada bulunduktan sonra şöyle dedi :

Tarih u 't-Taberi

537

E y Basralılar! Benim aidiyetime bakarsanız babamın ika­ met yeri ve benim doğup büyüdüğüm yerin a ranızda olduğu­ nu, evimin de sizde olduğunu görürsünüz. Başınıza getirildi­ ğimde divanda kayıtlı savaşçılarınızın sayısı yetmiş binken şimdi seksen bindir. Amillerinizin d ivanlarındaysa doksan bin kayıtlı varken şimdi yüz kırk bin kayıtlı vardır. İ çinizde size karşı suç işleyeceğinden korktuğum herkesi hapishane­ nize kapattım . M ü m i nlerin Emiri Yezid b. M u aviye ölmüştür. Şamlılar ihtilaf etmişlerdir. Bugün siz sayıca e n fazla olanlar­ sınız. Sahanız daha geniş, siz daha zenginsiniz, memleketiniz daha büyüktür. Dininiz ve cemaatiniz için, kendiniz için razı olacağırıız birini seçin. Sizin razı olacağınız kişiye ilk razı olan ve ona ilk tabi olan ben olacağım. Şamlıların razı olduğuna siz de razı olursanız, siz de onlara katılmış olursunuz. Eğer razı olmazsanız talebiniz size verilinceye kadar ken d i haliniz üze­ rinde kalacaksınız. Sizin başka beldelere i htiyacınız yoktur. İ nsanlar sizden m üstağni kalamazlar. Bunun üzeri n e Basralıların hatipleri ko nuştular ve şöyle [505] dediler: " Ey E mir! Senin sözlerini işittik. Bu gö rev için senden daha kuvvetli kimse bilmiyoruz. Gel sana biat edelim." İbn Ziyad: " B una ihtiyacım yok. Kendiniz için birini seçin," dedi. Onlar kabul etmediler, o da onların isteklerini kabul etmedi. Ancak onlar taleplerini üç kere tekrarlayınca elini açtı ve onlar da ona biat ettiler. Biatten sonra ayrıldılar ve şöyle dediler: "İbn M ercane sanmasın ki cemaat ve ayrılık kon ularında ona boyun eğeceğiz. Vallahi yalan söylüyor." Arkasından da ona karşı harekete geçtiler. Ömer bana Züheyr ve Vehb'den şöyle dediğini anlattı : Es­ ved b. Şeyban, Halid b. Sümeyr'den naklen ş öyle anlattı : Şakik b. Sevr, Malik b. M isma' ve Hudayn b. el-Münzir gece vakti Emirlik Konağında bulunan Ubeydullah'a gel diler. Bunu ma­ hallede Beni Sedus'tan bir adam haber aldı. O adam şöyle ded i : Ben de E mirlik Konağına gittim v e orada bekledim. Adamlar Ubeydullah ile b i rlikte gecenin geç bir saatin e kadar kaldılar. Arkasından çıktılar, onlarla birlikte mal yüklü b i r katır vardı. Adam dedi: H udayn'ı n yanına gittim ve ona: " B ana bu mal-

538

Tlirih u 't-Taberf

dan bir p ay verilmesini emret," dedim. O bana: "Amca oğul­ larına gitmeye bak," dedi. Ben de Şakik' a gittim ve "Bana bu maldan bir şeyler emret;' dedim. Malın başında Eyyub adında bir kölesi bulunuyordu. Ona: "Ey Eyyub ona yüz dirhem ver," dedi. Ona: "Yüz dirhem mi? Vallahi o n u kabul etmem," dedim. Adam bir m üddet sustuktan sonra b i raz yürüdü. Ben de ona doğru gittim ve ona: "Bana bu maldan b i r şeyler emret," de­ dim. O: " Ey Eyyub ona i ki yüz dirhem ver," dedi. Ben: "Vallahi iki yüz dirhemi kab ul etmem," dedim. Adam üç yüz dedi sonra dört yüze çıkardı. Tufüve'ye varınca ona: " Bana bir şey em­ ret;' dedim. Adam: "Yapmasam n e yapacaksın?" dedi. Dedim ki : "Gideceğim ve mahallenin ortasına varınca iki parmağımla kulaklarımı kapatacağım ve en yüksek sesle, ey Bekir b. Vai l ! İ şte Şakik b . Sevr, H udayn b. el- Münzir v e M alik b. Misma', İbn Ziyad'a gittiler v e kanlarınız hakkında ihtilaf ettiler," diyece­ ğim. Ada m : "Bu şahıs ne yapmak istiyor? Allah ona şöyle şöyle etsi n," diye beddua etti. Ona: "Beş yüz d i rhem ver," dedi. Pa­ rayı aldım ve sabah vakti M alik'e gittim. Vehb dedi : Malik'in (506] ona ne ka dar para verdiğini hatırlamıyorum. Adam: Sonra H udayn'ı gördüm ve yanına vardım. Bana: '/\mcan oğlu ne yaptın?" dedi. O na anlattım ve "Bana bu maldan ver," dedim. Adam: "Biz bu malı aldık ve onu salimen getirdik. Hiç kimse­ den çeki nm iyoruz," dedi ve bana bir şey verm edi. Ebu Ca'fer dedi: Ebu Ubeyde Ma'mer b . Müsenna bana Yunus b. H abib el-Cerml'den naklen şöyle anlattı : İbn Ziyad, Hüseyin b. Ali (as.) ve babasının oğullarını öldürüp onların başlarını Yezid b. Muaviye'ye gönderince, önce öldürülmele­ rine sevindi ve onun nezdinde İbn Ziyad'ın güzel bir ko numu oldu. Ancak çok geçmeden Hüseyin'in öldürülmesine pişman oldu. Şöyle diyo rd u : N e olurdu? Keşke eziyete katlansaydım, onu yanıma alsayd ım ve istediklerini yerine getirseydim. Bu benim için bir nakısa ve iktidarım için bir zafiyet olsa da Re­ sulullah' ı n (sav.) hatırasını gözetmek, onun hukukunu ve ak­ rabalığını gözetmek adına H üseyin'e bunu yapmamalıydım. İbn Mercane'ye Allah lanet etsin. Zira o, o n u çıkardı ve onu zora soktu. Kaldı ki ona onu serbest b ı rakıp geri dönmesine

Tôrih u 't-Taberi

539

izin vermesini tekli f etti; ancak İbn Ziyad kab u l etmedi. Son­ ra elini elime vermeyi ya da sınır boylarından b irine gidip orada ecelini beklemeyi tekl if etti. Ancak b u nl arı da kabul etmeyip teklifi n i reddederek onu öldürdü. O n u öldürmekle Müslümanların benden nefret etmelerine sebep oldu, bana karşı gönüllerine düşmanlık tohumlarını ekti. Bunun sonucu hayırlı insan da kötü insan da benden nefret e tti. Zira insanlar H üseyin'i öldürmemi vahim bir olay olarak gördüler. İbn Mer­ cane ile ne işim var? Allah ona lanet etsin ve O'nun gazabına uğrasın. Öte yandan İbn Ziyad, Eyyub b. H umran adındaki köl esini Şam'a göndererek Yezid hakkında kendisine b i l gi getirmesini istedi. B i r gün Ubeydullah bi neğine bindi ve çıktı. Kassabin M eydanındayken Eyyub b. H umran' ı n döndüğünü gördü. Ey­ yub yanına vard ı ve ona gizlice Yezid b. M u aviye'nin ölüm ha­ berini verdi. Ubeydullah evine döndü ve B e ni Sa'lebe b. Yer­ bu"dan Abdullah b. H ısn'a emir vererek insanların toplanma­ sı için seslenmesini istedi. Ebu Ubeyde dedi: Umeyr b. Ma'n e l - Katib ise bana şöyle anlattı : İbn Ziyad, H u m ran adı ndaki kölesini gönderdi. Ubey­ dullah Ziyad'ın ana bir kardeş olan Abdullah b. N afi"e geçmiş olsun ziyaretinde bulundu. Sonra Nafi"in avlusunda mescide açılan küçük bir kap ıdan yürüyerek çıktı. M escidin sahan ın­ dayken kölesi H u m ran, akşam hava kararmışken yaklaştı. Nitekim H u m ran, İbn Ziyad'ın Muaviye'ye, ondan sonra da Yezid'e gönderdiği elçisiydi. Ubeydullah o n u görünce -henüz ona gitmemişti- "Ne haber?" dedi. H u mra n : " İyi," dedi. İbn [507] Ziyad: "Geride ne var?" dedi. Humran: "Sana yaklaşayım mı?" dedi. İbn Ziya d : " Evet," dedi. Humran ona gizlice Yezid'in ölü­ münü ve Şam'daki ihtilafı haber verdi. Yezid, 6 4 yılının Rebiü­ levvel ayı nın o rtasında Perşembe günü ölmüştü. Ubeydullah hemen geldi ve bir tellala emir vererek i nsanların toplanması için seslenmesini istedi. İ n sanlar toplanınca minbere çıktı ve Yezid'in ölüm haberi n i duyurdu ve ölmeden önce İbn Ziyad ken disinden korksun diye ona kastetmesinden dolayı Yezid'in kusurlarına imada bulundu. Bunun üzerin e Ahnef Ubeydul-

540

Tarihu 't-Taberf

lah'a: "Yezid'i n boynumuzda bir b i at hakkı vardı. Kaldı ki me­ selde 'dallı b udaklı olandan sarfı nazar et' d iye bir söz var," dedi. Bunun üzerine ondan yüz çevird i . Arkasından Ubeydul­ lah, Şamlıların ihtilaflarına değindi ve ravi Ömer b. Şebbe'nin Züheyr b. Harb' den naklettiği rivayete benzer bir rivayet nakletti. M e şveret sonucu ve gönül rızasıyla ona biat ettiler, ifadesini zikretti. Sonra şöyle ded i : Ardından çıktılar ve el­ lerin i evin kapısına ve duvarlarına sürerek biat izini sildiler. İbn M erdi.ne sandı ki ayrılık için idaremizi ona tevdi edeceğiz. Ravi dedi: Ubeydullah emir olarak az bir m üddet daha kaldı ve gücü zayıflamaya devam etti. Emir veriyordu ancak emri yerine getirilmiyordu. Görüş ileri s ürüyordu ancak görüşüne itibar edilmiyordu. Suçlunun hapsedilmesini emrediyordu. Ancak onunla yardımcıları arasına giriliyordu . Ebu Ubeyde dedi : Gaylan b. Mu h a mme d ' i n Os m an el-Bet­ ti'den naklen ş öyle anlattığı nı işittim : Abdurrahman b. Cevşen bana şöyle anlattı : Bir cenaze merasimine katıldım. Deve pa­ zarından geçilirken boz renkli bir ata binmiş, silah kuşanmış ve elinde sancak bulunan bir adamla karşılaştık. " Ey insan­ lar bana gelin. Sizi kimsenin davet etmediği bir kişiye davet edeyim. Sizi Harem'in ''A.iz"ine -yani Abdullah b. ez-Zübeyr'e­ davet edeyim," d iye çağırıyordu. Bunun üzerine bazı insanlar etrafında toplandılar ve ellerini ellerine çırptılar. Sonra yolu­ muza devam ettik ve cenaze namazını kıldık. Döndüğümüz­ de kalabalığın ı n arttığını gördük. Sonra Kays b . el- Heysem b. Esma b. Salt es-Sülemi'nin eviyle B e ni Temim karşısındaki Harisilerin evi arasındaki yola yöneldi. Ş öyl e dedi: "Beni ta­ nımak isteyen bilsin ki ben Seleme b. Züeyb' im. -Yani Seleme b. Züeyb b. Ab dullah b. M uhakkim b. Zeyd b. Riyah b. Yerbu' b. Hanzale- Ravi ded i : Abdurrahman b. Bekir ile meydanda [508] karşılaştık. Ben döndükten sonra ona Seleme'nin durumunu haber verdi m . Abdurrahman, Ubeydullah'a gitti ve ona be­ nim anlattıklarımı haber verdi. Ubeydullah bana haber gön­ dererek beni çağırdı. Ona gittim. Bana: " E b u Bahr'ın senden naklettiği haber nedir?" diye sordu. Ben ona olayı başından sonuna kadar anlattım. Bunun üzerine i nsanların toplanması

Tôrih u 't-Taberf

541

için seslenilmesini emretti. İ nsanlar toplanınca kendinin ve onların durumunu anlatmaya başladı. Onları rıza gösterecek­ leri bir emir seçmeye davet ettiğini, kendisinin d e ona b iat edeceğini söylediğini, ancak kendileri n i n ondan başka kimse­ yi kabul etmediklerini dile getirdi ve ş öyl e dedi : " Buna rağ­ men yanımdan çıkınca ellerinizi duvarlara ve avlunun kapısı­ na sürerek bazı sözler sarf ettiğinizi duydum. Emir veriyorum ancak emrim yerin e getirilmiyor. Görüşüme itibar edilmiyor, kabileler yardımcılarımla arama girerek taleplerim yerine getirilmiyor. Sonra şu Seleme b. Züeyb size karşı muhalefete davet ediyor, cemaatinizi dağıtmak istiyor ve b i rb i rinizin alnı­ na kılıçla vurmanızı i stiyor," dedi. Bunun üzerine Ahnef Sahr b. Kays b. M u aviye b. Husayn b. Ubade b. e n - N ezzaı b. Mürre b. Ubeyd b. el-Haris b. Amr b. Ka'b b. Sa'd b. Z eydu Menat b. Temim ve hazır bulunanların heps i : "Seleme'yi sana getire­ lim," dediler. Seleme'ye gittiler bir de ne görsünler, onun et­ rafındakiler çoğalmış ve çatlak, birleştirmeye çalışana karşı büyümüştür. Seleme onlara karşı durdu. Vaziyeti görünce vazgeçtiler ve Ubeydullah'a gitmediler. Ebu Ubeyde dedi : Birden fazla ravi bana Sebre b. Carud el-H üzeli ve babası Carud'dan naklen şöyle dediğini anlattılar: Ubeydullah hutbesinde şöyle dedi : "Vallahi ipek elbise, Yemen işi hırkalar ve ince ve yumuşak elbiseler giydik. Rahata alıştık ve derilerimiz de rahatladı. Bunların arkasından artık ne.d en demire dönelim? Ey Basralılar! Vallahi bir eşeğin kuyruğunu kesmek için toplansanız onu kesemezsiniz." Carud dedi : Val­ lahi ona bir oyuncak ok atılmadan kaçtı ve M es'ud'un yanında saklandı. Mes'ud öldürülünce Şam'a kaçtı . 1 08 Yunus dedi : Ubeydullah bu konuşmayı yaparken ve Seleme başkaldırmadan önce beytülmalde sekiz milyon veya ona yakın miktarda para vardı. Ali b. M uhammed ise: "On dokuz [509) milyon bulunuyordu," demiştir. İbn Ziyad insanlara: "Bu sizin malınızdır. Atiyyelerinizi, kadın ve çocuklarınızın erzaklarını 108 Kuvvete hükmederken Hz. Hüseyin'i v e e v halkını öldürmekten imtina et­ meyen ve bundan zevk alan bu kişi gücün ü kaybedince ne kadar korkak olduğu ortaya çıktı (çev.).

542

Tdrihu 't-Taberf

alın," dedi ve katiplere emir vererek acil bir şekilde tahsilat işlerini ve isimlerin kayda geçirilmesini emretti. Hatta gece vakti onları d ivanda alıkoyan kişiler görevlendirdi ve mum ışığında bu işleri yapıyorlardı. Ancak insanlar yapacaklarını yapıp da İbn Ziyad'a destek vermekten i mtina edip Seleme de başkaldırınca bu işlerden sarfınazar etti, kaçınca bu malları da kaçırdı. Bu mallar bugüne kadar Beni Ziyad'ın tasarrufun­ dadır. Öyle ki onların düğünleri ve matemlerinin Kureyş'te de benzeri görülmemekte, gösterişte ve kılık kıyafette durumu onlardan daha iyi olan yoktur. Ubeydullah devletin hassa as­ kerlerinin reislerini kendisiyle birlikte savaşmaya davet etti. Ancak onlar: " Komutanlarımız emir verirlerse seninle birlik­ te savaşırız;' dediler. Bunun üzerine kardeşleri Ubeydullah'a: "Vallahi onun için savaşacağın bir halife yok. Halife olsa sava­ şırsın. M ağlup olsan ona sığınırsın veya ondan destek istersen sana destek verecektir. Biliyorsun ki savaş kazanmak el değiş­ tiren bir durumdur. Bakarsın ki senin aleyhine dönmüştür. Bir de bu insanların içinde mallar edindik. Onlar galip gelirlerse bizi de mall arımızı da helak ederler. B öylece senden bir eser kalmamış olur," dediler. Ana baba bir kardeşi ve Mercane'nin oğlu Abdullah ona: "Vallahi bu insanlarla savaşmaya yeltenir­ sen kılıcın ucunu karnımdan geçirip belimden çıkarırım," dedi. Ubeydullah vaziyeti görünce Haris b . Kays b. Suhban b. Avn b. İlac b. Mazin b. Esved b. Cehdam b. Cezime b. Malik b. Fehm'e haber göndererek ona: " Ey Haris ! Babam bana, bir gün kaç­ mak zorunda kalırsam size sığınmamı tavsiye etmişti. Kendim de sizden başkasına sığınmayı arzu etmiyorum;· dedi. Haris ona: "Bildiğin gibi kavmim sana da babana da iyilik yaptı. An­ cak bunun karşılığını ne onda ne de sende göremediler. Bizi sığınak olarak tercih edersen seni reddetmeyiz. Ancak gündüz seni çıkarsam nasıl yapacağı mı bilemiyorum. Korkarım ki seni kavmimin yanına ulaştırmadan sen d e ben de öldürüleceğiz. Bu nedenle senin yanında ikamet edeyim. Sonra karanlık basıp da ortalıkta gelen giden kalmayınca tanınmamak için arkam­ da binersin. Önce seni dayılarım Beni Naciye'ye götüreyim," [51 0] dedi. Ubeydullah: "Güzel düşündün," dedi. H aris bekledi. Ka-

Tdrih u 't-Taberf

543

ranlık basınca İbn Ziyad'ı arkasına bindirdi. M alları da naklet­ miş ve emniyet altına almıştı. Bu kez de İbn Ziyad'ı insanların içinden geçerek götürdü. Zira gece vakti insanlar Haruriyenin saldırılarına karşı nöbet tutuyordu. Ubeydullah ikide bir: "Ne­ redeyiz?" d iye soruyordu. Haris de ona b ilgi veriyordu. Beni Süleym muhitindeyken: "Neredeyiz?" diye sordu. H aris: " Beni Süleym'deyiz deyince İbn Ziyad: " İ nşallah selamete erdik;' dedi. Sonra Beni N aciye'ye vardıklarında: " N e redeyiz;• diye sordu. Haris: " Beni N aciye'de" deyince: " İ nşallah kurtulduk," dedi.109 Beni Naciye: "Kimsin?" diye sorunca: " H aris b. Kays," dedi. Birbirlerine: " Kız kardeşimizin oğludur;• dediler. Ancak onlardan biri Ubeydullah'ı tanıyınca: " İ b n M ercan e mi?" dedi ve ona bir ok fırlattı. Ancak ok onun sarığına isabet etti. Haris onu Cehadım'deki evine götürmek için yoluna devam etti. Ar­ dından Mes'ud b. Amr b. Adi b. Muharib b. Suneym b. M üleyh b. Şertan b. M a'n b. Malik b. Fehm'e gitti. Ezd'den olan raviler ve Muhammed b. Ebi Uyeyne şöyle dediler: Mes'ud onu görünce: "Ey Hari ! Gecenin kötü hadiselerinden Allah'a sığınılır. Senin bu hareketinin şerrinden Allah'a sığınırız," dedi. H aris : "Sana hayırla geldim. Biliyorsun ki senin kavmin Ziyad'ı korumuşlar ve ona vefa göstermişlerdir. Bu hareket onlar için Araplar nez­ dinde bir i ftihar vesilesi oldu. Ubeydullah'a da gönül rızasıyla ve meşveret sonucu b iat ettiniz. Daha önce de boynunuzda bir biat daha -cemaat biati- vardı;• diye söyledi. M es'ud ona: "Ey Hari ! Ubeydullah için şehrimizin ahalisiyle düşman olmayı uy­ gun görüyor musun? Kaldı ki babası yüzünden de zorluklara katlandık, bunun bir karşılığını da görmedik. H atta bize te­ şekkür bile edilmedi. B öyle bir görüşe sahip olacağını tahmin etmezdim," dedi. Haris: "Onu emin bir şekilde gideceği yere kadar ulaştırdığın ve biatine vefa göstereceğin için kimse sana düşmanlık yapmaz," dedi. Ebu Ca'fer dedi: Ömer ise bana Züheyr b. Harb, Vehb b. Cerir, babası, Zübeyr b. H ırrit ve Ebu Lebid el-Cehdami'den naklen Haris b. Kays'ın şöyle dediğini anlattı : Ubeydullah b. Ziyad bana 1 0 9 İbn Ziyad böylece dünyada lanetlenmiş ve İlahi adaletten kurtulamayarak işlediği cinayetlerin bedelini kanıyla ödemiştir (çev.).

5 44

Tllrih u 't-Taberf

kendisini korumamı istedi ve şöyle dedi : Vallahi senin kavmi­ nin içinde hakkımda kötü görüş sahibi olanlar olduğunu biliyo­ rum. Onun için durdum ve gece vakti onu arkama bindirerek götürdüm. B eni Süleym muhitinden geçerken bana: "Bunlar [51 1 1 kimdir?" diye sordu. Ona: "Beni Süleym;' dedim. O : "İnşallah selamete vardık;' dedi. Sonra Beni Naciye semtinden geçtik. Silahları yanlarında olduğu halde oturuyorlardı. O sıralarda insanlar nöbet tutuyorlardı. Bana: " Kimsin?" dediler. Onlara: "Haris b. Kays,'' diye cevap verdim. B a n a : "Selametle git,'' dedi­ ler. Biz devam edince onlardan biri : "Bu arkasındaki İbn Mer­ cane'dir," dedi ve ona bir ok attı. Ok sarığa isabet etti. İbn Ziyad: "Ey Ebu M uhammed bunlar kimdir?" dedi. Ona: "Senin, Kureyş­ lidir, dediğin insanlardır. Bunlar Beni Naciye'dendirler,'' dedim. İbn Ziyad: " İnşallah kurtulduk,'' dedi.1 1 0 Sonra : "Ey Haris! İyilik yaptın ve nazik davrandın. Sana bir tavsiyede bulunsam yapar mısın? M es'ud b. Amr'ın kavmi nezdindeki konumunu, şerefini, yaşını ve kavminin ona olan itaatin i bilirsin. Beni onun evine götürür müsün? Onun evinde kalmak istiyorum. Zira onun evi Ezd'in ortasındadır. Böyle yapmazsan kavmin içinde çatlak çı­ kar," dedi. B e n : Olur dedim ve onu götürdüm. Aniden Mes'ud'un yanına girdik. Oturuyordu ve bir kerpiç üzerinde tutuşturduğu ince bir ağaç çubukla evi aydınlatıyordu. Ayakkabısıyla uğra­ şıyordu. Birini çıkarmış, diğeri henüz ayağı ndaydı. Yüzümüze bakınca bizi tanıdı ve "Gece badirelerinden Allah'a sığınıhrdı," dedi. Ben ona: "Senin evine girdikten sonra onu çıkaracak mı­ sın?" dedim. M es'ud ona, Abdülgafir b. M es'fid'un evinde kal­ masını söyledi. Abdülgafir'in eşi Hayre bint Hufüf b. Amr idi. Mes'fid ise aynı gece atına bindi ve Haris ile kavminden bir gru­ bu da yanına aldıktan sonra Ezd'in meclislerine uğrayarak in­ sanlara: "İbn Ziyad kayıptır. Ona bulaşmayasınız. Bundan emin olmak istiyoruz,'' dediler. Bu sebeple silahlarını kuşanarak sa­ bahladılar. İ nsanlar İbn Ziyad'ın o rtalıktan kaybolduğunu gö­ rünce nereye gittiğini sordular. Birb irlerine: "O, Ezd'den başka bir yerde değildir;' dediler. 1 1 0 Naciye, kurtulan anlamındadır. İbn Ziyad keli menin anlamından hareketle kurtulacağı nı ümit etmiştir (çev.).

Tdrih u 't-Taberf

545

Vehb dedi : Ebu B ekir b. el-Fazı bize Kabisa b. M e rvan'dan naklen şöyle anlattı : " İnsanlar birbirlerine sizce n ereye gitti?" dediler. Bunun üzerin e Beni Ukayl'den yaşlı bir kadın: "N ere­ ye gittiğini sanırsınız? Vallahi o babasının sazlığındadır," dedi. Yezid'in ölüm haberi İbn Ziyad'a ulaştığında Basra beytül ­ malinde on altı m ilyon dirhem vardı . İ b n Z iyad b ir kısmını kardeşlerine dağıttı, geri kalanı da yanına aldı. O, B uhariy­ ye'yi ve Beni Z iyad'ı yanında savaşmaya davet etmiş ancak onlar reddetm i şlerd i . Ö m e r b a n a Züheyr b. Harb, Esved b. Şeyban v e Abdullah b. Cerir el-Mazini' den naklen şöyle dediğini anlattı : Şakik b. Sevr bana haber göndererek şöyle dedi: Bana anlatıldığına göre İbn Mencuf ve İ b n M üsemmi' gece karanlığında M es'ud'un evine giderek İ b n Ziyad'ı eve döndürmek i stiyorlar. B ununla da bu [51 2] iki grubu birbirine bağlayıp sizin kanınızı akıtmak ve kendilerini aziz kılmak istiyorlar. B u sebeple düşündüm ki İb n Men­ cuf'a adam göndereyim ve onu sağlam bir şekilde bağlayıp yanından çıkarayım . " M es'ud'a git ve ona benden selam söy­ leyip de ki: ' İ b n M e n cllf ve İ b n Müsemmi' şöyle ş öyle yapıyorlar.' Bu iki adamı yan ından çıkar," dedim. Ravi dedi. N itekim Mes'ud'un yanında Ziyad'ın iki oğlu Ubeydullah ve Abdullah bulunuyorlardı. M es'ud'un yanına gittim. Ubeydullah ve Ab­ dullah da yanında, b i ri sağında diğeri de solunda otu ruyorlardı. Ona: " Ey Ebu Kays ! Esenl ikler diliyorum," dedim. Mes'ud: "Aleyke's-selam," dedi. Ona: "Beni, Şakik b . S evr gönderdi. Sana selam söylüyor ve diyor ki : ' Bana anlatıldığına göre,' de­ yince: "Onları yanından çıkar," sözünü olduğu gibi bana iade etti. Vallahi bunu yaptı m," dedi. Bunun üzerin e Ubeydullah: "Ebu Sevr nasıl . . ." dedi ve onun künyesini u nutmuştu. N ite­ kim onun künyesi Ebü'l-Fazl idi. Kardeşi Abdullah: "Vallahi yanınızdan çıkmayacağız. Bizi himayenize aldınız ve zimmet ahdinizi verdiniz. Öldürülünceye kadar yanınızdayız. Yanınız­ da öldürülsek kıyam ete kadar bu ayıpla anılacaksınız," dedi. Vehb dedi: Zübeyr b. H ırrit bize Ebu Lebid'den naklen şöy­ le anlattı : Basralılar toplandılar ve Nu'man b. Suhban er-Ra-

546

Tc'1rih u 't-Taberf

s ibi ile M u d ar'dan bir adama yetki vererek kendilerine bir emir seçmelerini istediler. Onlara : " Ki me razı olursanız o biz­ ce makbuldür," dediler. Ebu Lebid dışındaki raviler, Mudarh adam Kays b. el-Heysem es-Sülemi'ydi d iyor. Ebu Lebid : M u ­ darh a d a m ı n görüşü Beni Ümeyye'den yanayken Nu'man'ın görüşü ise B e ni H aşim'den yanaydı . Nu'man: "Bu işe en layık olan kiş i - Beni Ümeyye'den birini kastederek- falancadır," dedi. M udarh adam : "Görüşün bu mu?" dedi. Adam : " Evet;• dedi. Mudarh: " B u işte sana tabiyim ve razı olduğuna ben de razıyım," dedi. Arkasından insanların huzuruna çıktılar. Mu­ darh adam: " Nu'man'ın razı olduğuna b e n d e razıyım. İsmini zikredeceği kişiyi kabul ediyorum," dedi. N u 'man'a : " Ne diyor­ sun?" dediler. N u'man : '�bdullah b. e l - Haris'ten -onun lakabı B ebbe'dir- başka bir tercihim yok," dedi. M udarh adam: " Bana söylediğin isim bu değildi," dedi. Nu'man: " H ayır, ömrüm hak­ kı için buydu," dedi. Bunun üzerine i nsanlar Abdullah'a razı olarak ona biat ettiler. Arkadaşlarımız dediler ki : M udat, Abdu rrah man b. Avf'ın kardeşinin oğlu Abbas b. Esved b . Avf ez-Zühri'yi, Yemenliler ise Abdullah b . el-H aris b. Nevfel'i istediler. B unun üzerine in­ sanlar, Kays b . el- H eysem ile N u'man b . Suhban er- Rasibi'yi [51 3] hakem kabul ederek iki adayın durumunu karara bağlamala­ rını istediler. İ kili, insanlar bir imam üzerinde karar kılıncaya kadar M udar'dan Haşimi olan adayı seçmekte uzlaştılar. Bu konuda şu beyit dile getirildi : Az/ettik ve göreve getirdik. Bekir b. Vail ise h usyelerini çekerek m üttefikin i istemektedir.

Basrahlar Bebbe'yi Basra' nın başına getirince Himyan b. Adi es-Sedusi'yi emniyet kuvvetleri n i n başına getirdi. Ebu Ca'fer dedi: Ebu Ubeyde - M uhammed b. Ali'nin bana İbn Sa'dan ve EbO Ubeyde'den-; M es'Od, Ubeydullah b. Ziyad ve kardeşine dair Vehb b. Cerir'i n rivayetinden farklı bir riva­ yet nakletmiştir. EbO Ubeyde dedi: M esleme b. Muharib b. Selm b. Ziyad ve Ziyad ailesinden olayı idrak edenlerle kölelerinden olan diğer ravilerden -ki bunlar olayı daha iyi bilirler- naklen

Tiirih u 't-Taberi

547

bana şöyle anlattı : H aris b. Kays, Mes'ud ile konuşmadı. O Ubey­ dullah'a aman verdi ve yüz bin dirhemi taşıyarak M es'ud'un zevcesi ve amcasının kızı Ümmü Bestam'a teslim etti. Ziyad'ın iki oğlu Abdullah ve Ubeydullah da onunla birlikteydiler. Haris içeri girmek için ondan izin istedi. Kadın izin verdi. Haris ona: "Sana bir işle geldim. Bu işle kadınlara lider olacaks ın ve kav­ minin şerefini artıracak ve sana mahsus dünyalık servete hızlı bir şekilde nail olacaksın. İ şte yüz bin dirhem parayı al ve Ubey­ dullah'ı evine kabul et," dedi. Kadın: "Korkarım ki Mes'ud buna razı olmaz, onu kabul etmez," dedi. Haris: "Ona elbiselerimden birini giydir ve onu evine al. Bizi de Mes'ud ile baş başa bırak," dedi. Kadın parayı teslim aldı ve söylenenleri yaptı. Mes'ud eve gelince ona durumu haber verdi. Bunun üzerine Mes'ud saçın­ dan ve başından tutarak çekmeye başladı. Bunun üzerine Haris ve Ubeydullah kadının odasından çıkıp Mes'ud'a gittiler. Ubey­ dullah: ·�mcanın kızı senin adına bana aman verdi. İ şte elbisen de üzerimde. Yemeğin de karnımda. Evin de beni sarmaktadır," dedi. Haris de ona şahitlik yaptı ve ikisi ondan nazikçe ricada bulundular. N eticede razı oldu. Ebu Ubeyde d e d i : Ubeydullah, Haris'e de elli bin dirhem verdi. Mes'ud öldürülünceye kadar Ubeydullah onun evinde kaldı. Ebu Ubeyde dedi : Yezid b. Sümeyr el-C ermi bana Sevvar b. Abdullah b. Said el-Cermi'den şöyle anlattı : Ub eydullah ka­ çınca Basralılar emirsiz kaldılar ve kimi işbaşına getirecekleri hususunda ihtilaf ettiler. Sonra iki adamın hakemliğinde uz­ laşarak onlardan bir seçim yapmalarını istediler. Kendileri de bu karara razı olacaklardı. Bunun için d e Kays b . el- H eysem es-Sülemi ile N u'man b. Süfyan er-Rasibi - Rasih b. Cerm b. [51 4] Reyyan b. H ulvan b. İ m ran b. el-Haf b. Kudaa- üzerinde karar kıldılar. İ kili Abdullah b. el-Haris b. N evfel b. el-Haris b. Abdül­ muttalib -annesi H in d bint Ehi Süfyan b . H arb b. Ümeyye'dir­ Bebbe lakabıyla tan ı nırdı. Onun dedesi Süleyman b. Abdullah b. el-Haris'ti r. Bir d e Abdullah b. Esved ez-Zühri' nin adını te­ laffuz ettiler. Bu iki isim üzerinde m utabık kalınca M i rbed'de bir araya gelmek üzere sözleştiler. İ n sanlara d a b u iki isimden biri üzerinde anlaşacakları vaadinde bulundula r.

548

Tı'irih u 't-Taberf

Ravi d e d i : İ nsanlar hazır bulundular ve ben de onlar­ la b i rlikte M i rbed'in yukarısında hazır bulundum. Kays b. el- H eysem geldi. Arkasından Nu'man geldi. Kays ve N u'man müzakerelerde bulundular. Nu'man, Kays'a, gönlünün İbn Esved'den yana olduğunu söyledi. Sonra dedi ki : " İ kimiz aynı anda konuşamayız," diyerek söz hakkının kendisinde olmasını istedi. Kays kabul etti ve birbirlerine güven verdiler. N u'man i nsanlardan söz alarak seçecekleri kişiyi kabul edeceklerine dair taahhütlerini aldı. Sonra Nu'man, Abdullah b. Esved'e gi­ derek elini tuttu ve ona birtakım şartlar koştu. İ nsanlar ona biat edeceğini sandılar. Sonra yanından ayrıldı ve Abdullah b. el-Haris'in elinden tuttu ve ona d a b i rtakım şartlar koştu. Arkasından da Allah'a hamdüsenada bulundu, Peygamber'i (sav.) andı ve Ehl-i beytiyle akrabalarının hakkından söz etti. Şöyle dedi : " Ey insanlar! Peygamberinizin amca oğullarından olup annesi Hind bint Ebi Süfyan olan bir zata, bir muhalefeti­ niz, itirazınız olmasa gerektir. Eğer iktidar onlardaysa Abdul­ lah da onların kız kardeşinin oğludur." Sonra eliyle onun eline çırptı ve " B ilesiniz ki ben onu sizin için seçtim ve ona razı ol­ d um;· dedi. İ n sanlar: "Biz de razı olduk," d iye seslendiler ve Abdullah'ı E mirlik Konağına götürdüler. Abdullah 64 yılının Cemaziyelahir ayının başında konakta ikamet etmeye başladı. Abdullah emniyet kuvvetlerinin başına H e myan b. Adi es-Se­ dusi'yi getirdi. Akabinde insanlara seslenerek biat için hazır olmalarını istedi. Bunun üzerine insanlar hazır oldular ve biat ettiler. Ferezdak biat edince şöyle d e d i : Nicelerine biat ettim ve biatime vefa gösterdim. Şimdi Bebbe'ye biat ettim ve pişman değilim.

Ebu Ubeyde dedi : Züheyr b. H ü n eyd bana Amr b. isa'dan naklen şöyle dediğini anlattı : Malik b . M i s ma' el-Cahderi'nin evi el-Batıne'de Abdullah el-İsbahani'nin B eni Cahder yo­ lundaki evinin kapı komşusuydu, büyük mescidin yakınında bulunuyordu. M alik mescide gidiyordu. B ebbe'nin emir olma­ sından kısa bir süre sonra bir gün mescitte otururken halkaya [51 5] Abdullah b. Küreyz el-Kureşi'nin evlatlarından biri katıldı ve Bebbe'yle görüşmek istedi. Yanında Abdullah b. H azim'den

Tc'irih u 't-Taberf

549

Herat'ta biatine ilişki n bir mektup vardı. Derken aralarında bir tartışma çıktı ve Kureşi, Malik'e karşı galiz ifadeler kullan­ dı. O rada bulunan M udar ve Rebia'ya mensup kişiler hareket­ lendiler. H alkada bulunan Rebiahlar M u darhlardan fazlaydı. Bunun üzerine b i r adam: " Ey Temim imdat!" d iye seslendi. Kadının yanında bulunan Dabbe b. Ed'den bir grup sesi du­ yunca mescitteki emniyet kuvvetlerinin m ızrak ve kalkanları­ nı aldılar ve Rebialılara saldırarak onları püskürttüler. Haber Bekir b. Vail'in rei s i Şakik b. Sevr es-Sediisi'ye intikal edince mescide geld i ve " N erede bir M udarlı görürseniz onu öldü­ rün," dedi. Bu haber Malik b. Misma"a i ntikal edince olay ye­ rine geldi ve insanları teskin etmeye çalıştı. İnsanlar yatıştılar ve birbirlerine el kal d ırmaktan imtina ettiler. Aradan bir ay veya daha az bir s ü re geçmişti ki B eni Yeşker' den bir adam mescitte B eni Dabbe'den bir adamla oturuyordu . Derken ikili, Bekri'nin Kureşi'ye attığı tokadı konuştular. Yeş keri bununla i ftihar ederek: "Tokat karşılıksız kaldı;' dedi. Bu, Dabbi'nin gururuna dokundu ve adamın boğazını sıktı. Akabinde cuma­ da insanlar onu ağır şekilde dövdüler ve -Yeşke ri- ölü olarak ailesine taşındı. B u n u n üzerine Bekir hare kete geçti ve reis­ leri Eşyem b. Şakik'a giderek ona: "Bizim önümüze düş gide­ lim;' dediler. Eşye m : " Onlara elçi göndereyim . Eğer hakkımızı teslim etmezlerse o nların üzerine gidelim," dedi. Ancak Bekir (Rebia) bunu kabul etmediler ve Malik b . M i sma"a gittiler. N i ­ tekim Malik, Eşyem'den önce onların lideriyken E şyem, Yezid b. Muaviye'ye gitti. Yezid, Ubeydullah b. Ziyad'a: " Liderl iği Eş­ yem'e verin," d iye yazdı. Lehazim olarak bilinen B eni Kays b. Sa'lebe ve müttefi kleri Aneze, Şey' el- Lat ve b unların mütte­ fikleri olan İ ci d ö rtlüsüyle Zühel b. Şeyban ailesi ve müttefik­ leri Yeşker ve Zühel b. Sa'lebe ve müttefikleri Dubey'a b. Rebia b. Nezzar dörtlüsüyle ittifak halinde bu durumu kabul etme­ diler. B u ittifak Cahiliye döneminde göçer kabileler arasında mevcuttu. Bekir kabilesinden Hanife, belde ve köylerde mu­ kim oldukları için Cahiliye döneminde b u ittifa ka girmemiş­ lerdi. Adı geçen d ö rt kabile müttefikleri İ ci ile b i rl ikte İ slam'a girerek Lehazi m adını aldılar. Sonra B e ni H ü m eym'den İ m ran

550

Tc'irihu 't-Taberf

b. İ sam el-Anezi'nin girişimiyle uzlaştılar ve reisliği Eşyem'e verdiler. B u son fitne ortaya çıkınca B ekir, Malik b. Misma"ın süratle harekete geçmesini istedi . Bunun üzerine tez davran[51 6) dı ve insanları toplayarak hazırlık yaptı. Ezd'den de daha önce Yezid b. M u aviye üzerinde gerçekleştird i kleri aralarındaki it­ tifakı yenilemelerini istedi. Harise b. Bedr b u konuda şu be­ yitleri dile getird i : Az/ettik v e görevlendirdik. Bekir b . Vail ise h usyelerini çekerek ki­ minle ittifak kuracağım araştırmaktadır. Hiçbir Bekri yoktur ki geceleyip de sabahlayın ca zillete mahküm olduğ u n u görmemiş olsun.

Ravi dedi : Bekir ile Temim'i n b i rb i rlerinden uzak durduk­ larına dair haber M es'ıld'un evinde bulunan Ubeydullah'a ula­ şınca M es'ıld'a: "Malik ile görüş ve ö nceki ittifakı yenile," dedi. Mes'ıld, Malik ile buluştu. Ancak b u ko nuda tereddüt ettiler ve her iki taraftan buna itiraz edenler oldu. Bunun üzerine Ubeydullah, kardeşi Abdullah'ı Mes'ıld ile birlikte gönderdi ve çok miktarda para verdi. Hatta ken dilerine biat etmeleri için iki yüz bin d i rhem harcadı. Ubeydullah kardeşine: " Karşı ta­ raftan Yemenliler için kesin söz al," dedi. İ ki taraf aralarındaki ittifakı yenilediler ve cemaat biati n d e yazdıkları iki nüshadan oluşan ahitnameden başka bir taahhütname daha yazdılar ve M es'ıld b . Amr'a bir taahhütname bıraktılar. Ebu Ubeyde dedi: M es'ud'un evlatl arı bana şöyle anlattılar: B u taahhütnamede adı ilk zikredilen Salt b . H ureys b. Cabir el-Hanefi'ydi. Ayrıca Salt b. Hureys' i n yanında da bir taahhüt­ name bıraktılar. Onda da ismi ilk geçen kişi Avz b. Süved'den İbn Reca el-Avzi'ydi. N itekim bunlar arasında daha önce de bir ittifak vard ı . Ebu Ubeyde dedi: M uhammed b . H a fs, Yunus b. Habib, H übeyre b. H udayr ve Züheyr b. H üneyd şöyle dediler: Mu­ dar, Basra'da Rebia'dan fazlaydı. E z d kabilesiyse kurulduğu zaman Basra'ya en son yerleşen kabileydi . Ö mer b. el-Hattab (ra.) Tenuh'tan olan M üslümanları Basra' da iskan etmişti. An­ cak Ezd kabilesi ilkin Basra'ya intikal etmemişti. Onlar M ua-

Tdrih u 't-Taberi

551

viye'nin hilafetinin son u v e Yezid b . M u aviye'nin hilafetinin başında Basra'ya yerleştiler. Ezd, Basra'ya yerleşince Beni Temim, Ahnef' e : " Rebia henüz davranmadan b u nlarla dost­ luk kur," dediler. Ahnef: "Size gelirlerse onları kabul edin. Aksi takdire siz onlara gitmeyin. Zira onlara giderseniz onlara tabi olacaksınız," dedi. Derken Malik b. M i sma' onlara gitti. O sı­ rada Ezd'in lideri M es'ud b. Amr el- Ma' ni'yd i . Malik onlara: "Cahiliye d önem inde b i z i m Kinde ve S ü a l ' d e n Tay b. Ed'den Beni Zühl b. Sa'lebe'yle olan ittifakımızı yenileyin," dedi. Ah­ nef: " Ezd'e giderlerse daima onların kuyruğu ve tabileri ola- [51 7] caklardır," dedi. Ebu Ubeyde dedi: H übeyre b. Hudayr bana İ shak b. Sü­ veyd'den naklen ş öyle dediğini anlattı : Bekir kabilesi, Mu­ dar'a karşı Ezd'in yardımına çekilip de Cahiliye dönemindeki eski ittifakı yen ileyip harekete geçmek isteyince Ezd: "Reis bizden olmadıkça sizinle birlikte hareket etmeyiz," dediler. Bunun üzerine M es'ud'u reis olarak seçtiler. Ebu Ubeyde d e d i : M esleme b. M uharib bana ş öyle anlattı : M es'ud, Ubeydullah'a: " B izimle gel ki seni E mirl ik Konağına geri götürelim," dedi. Ubeydullah : "Gelemem, s e n git," dedi ve b inekleri n i n hazırlanmasını emretti. B i neklere eşyaları ve malı yüklendi. Kendisi de kıyafeti n i giydi ve yolculuğa ha­ zırlandı. Ubeydullah için M es'ud'un kap ı sı n ı n ö n ü n e bir kür­ sü koydular, b u n u n üzerine oturdu. M es'ud harekete geçti . Ubeydullah bazı kölelerini de süvari olarak M es'ud ile bir­ likte gönderd i . O nlara : " N e olacağın ı bilemem. N e olacaksa bana haber geti rin. H ayır olsun, şer olsun, ne o l u rsa mutlaka bana haber getiri n," dedi. M es'ud b i r yoldan veya b ir kabile­ nin bölgesi n d e n geçse o kölelerden bazıları o n a haber geti­ riyorlardı. M es ' u d, Rebia semtine varınca başlarında Malik b. M i s ma' bulu nuyordu ve birlikte M irbed yol u n a yöneldiler. Akabinde M es ' u d mescide girdi ve minbere çıktı. B u sırada Abdullah b . e l - Haris, E mirlik Konağında b u l u n uyordu. Ona: " M es'ud, Yemenliler ve Rebia'yla b i rl i kte h a rekete geçti . in­ sanlar arası n d a kötülük çıkacak. Arayı bulsan ya da Beni Temim'in başına geçip onların üzerine gitsen," dediler. Ab-

552

T{i rihu't-Taberf

dullah : "Allah onları uzak etsin. Vallahi o nları ıslah etmek için kendimi heba etmeyeceğim," dedi. M es'ud'un adamlarından b i ri ş öyle d iyordu : Bebbe'ye kubbede oturan bir kızı n ikah /ayacağım. Oyuncak bebeğin saçını tarasın.

Bu, Ezd ve Rebia'nın sözleridir. M udar ise şöyle diyor: Ab­ dullah'ın annesi Hind bint Ehi Süfya n o bebekken onu oyna­ tıyor ve b u sözleri söylüyordu. M es'ud'un minbere çıkmasına hiç kimse mani olmayınca Malik b . M is ma' birliğiyle ayrıldı ve M i rbed yolundan Cebban'a çıktı, B e ni Temim mahallesindeki evlerin karşı sından geçerek Cebban tarafından Beni Adeviy­ ye muhitine girdi; ed-Dabbi el-Yeşkeri'n i n öldürülmesi ve İbn Hazim' in H erat'ta Rebia'yı hedef almasından dolayı içlerinde­ ki öfkeyle onların evlerini yakmaya başladı. O bunu yaparken [51 8] ona geldiler ve " M es'ud'u öldürdüler, B e ni Temim Mes'O.d'a karşı harekete geçti," diye haber verdiler. B unun üzerine Ma­ lik döndü ve M irbed yolunda Beni Kays M escidinin yanınday­ ken Mes'O.d'un öldürüldüğü haberi (te'yiden) kendisine bildi­ rilince durdu. Ebu Ubeyde dedi: Züheyr b. H üneyd bana Dahhak'tan -ya da Beni Abdullah b. Darim'den Yeddah b. H ayseme- naklen Malik b. Dinar'ın şöyle dediğini anlattı : Ahnef'e gözlemci ola­ rak giden gençlerle birlikteydim. Ona gittim ve Beni Temim de ona geldiler. Ona: "Mes'O.d, ko nağa girdi. Sen bizim büyü­ ğümüzsün," dediler. Ahnef: "Ben b üyüğünüz değilim. Şeytan büyüğünüzdür," dedi. Hübeyre b . Hudayr bana şöyle anlattı : Gözlemcilerle bir­ likte Ahnef'in evine gittim. Ona: " Ey Ebu Bahr! Rebia ve Ezd mescidin avlusuna girdiler," dediler. Ahnef: " M escitteki hakla­ rı sizin haklarınızdan daha az değildir," dedi. Sonra bir grup daha geldi ve ona: " Ko nağa girdiler;• dediler. Ahnef: "Konak­ taki hakları sizin hakkınızdan daha az değildir," dedi. Bunun üzerine Seleme b. Züeyb süratle davrandı ve " Ey gençler! Bana gelin, b u adam korkaktır, onda hayır yoktur," dedi. Bu­ nun üzerine B eni Temim'i n kurtları (biçare, yoksul insanları)

Türih u 't-Taberf

553

ona iltihak ettiler. Beş yüz kişi Mah E fridO.n ile b i rlikte onun emrine girdiler. Seleme onlara: "Nereye gideceks iniz?" dedi. Onlar: "Size geld i k," dediler. Seleme : "İleri ! " dedi. EbO. Ubeyde d e d i : Züheyr b. Hüneyd bana EbO. N eame'den naklen Naşib b . el-Hashas ve Humeyd b . Hilal' den naklen şöyle dediklerin i anlattı : Ahnef'in mescidin muhitindeki evine gel­ dik. Biz de gözlemleyenlerin içindeydi k. B i r kadı n ona geldi ve ona bir mangal getirdi. Ona: " Reisliği ne yapacaksın? Bununla ısın, sen ancak bir kadınsın," dedi. Ahnef ona: " O ancak kadı­ nın kıçına münasiptir," dedi. Sonra başkaları geldi ve "Uleyye bint N aciye er- Reyahi - Matar'ın kız kardeşi- bazılarına göre de İzzet bint e l - H ü r er- Reyahiyye'nin halhalları ayaklarından gasbedildi," dediler. Onun evi, B e ni Temim Meydanının bitişiğindeki abdest alma mekanının civarındaydı. Ardından: "Yeri senin yolunda olan b oyacıyı öldürdüler," dediler. Sonra, mescidin kapısında duran kötürüm adamı öldürdüler," dediler. Arkasından: "Malik b. Misma', B eni Adeviyye yolunda Cebban tarafına girdi ve evleri yaktı," dediler. Ahnef: " İspat edin. B u n dan daha hafif suçlar bile onlarla savaşmayı meşru kılar," dedi. B unun üze­ rine olaya şahit olanlar onun huzurunda şahitlik yaptılar. Ah- (51 9] nef: '1\bbad gel di mi?" dedi. Bu zat Abbad b. Husayn b. Yezid b. Amr b. Evs b. S eyf b. Azın b. H illeze b. B eyan b . Sa'd b. el- Haris el-Habita b . Amr b . Temim'dir. Ona: " H ayır, gelmedi," dediler. Sonra az bir süre bekledi ve '1\bbad geldi mi?" dedi. Ona: "Ha­ yır," dediler. Ahnef: '1\bs b. Talk b. Rebia b . Amir b. Bestam b. el-Hakem b. Zal i m b. Sarim b. el-H aris b. Amr b. Ka'b b. Sa'd burada mı?" dedi. O na: " Evet," dediler. Ahnef onu çağırdı ve başındaki sarığı aldı, çömelerek oturdu, onu b i r mızrağın ucuna bağladıktan s o n ra ona verdi ve "Yü rü," dedi. Adam ayrı­ lınca Ahnef: '1\llah' ı m ! Geçmişte mahcup etmediğin gibi bu­ gün de mahcup etme," diye dua etti. İ nsanlar: "Zebra coştu ! " diye bağırdılar. Zebra, Ahnef'in cariyesi o l u p onunla Ahnef'i kastettiler. Abs gittikten sonra altmış süvariyle Abbad geldi. İ nsanlara: "Ne yaptılar," diye sordu. Ona: "Gittiler;' dediler. Abbad: " Onların başında kim var?" dedi. Ona: '1\bs b . Talk es-

Tdrih u 't-Taberf

554

Sarimi," dediler. Abbad: 'i\bs'in sancağı altında mı olacağım?" dedi ve süvarileriyle geri döndü. Züheyr bana Ebu Reyhane el-Ureyni'den naklen şöyle de­ diğini anlattı : M es'ud'un öldürüldüğü gün Zerd b. Abdullah es-Sa'di'nin atının karnı altında koş uyordum ve bu vaziyette Şeriatü'l- Kadim'e vardık. İ shak b. S üveyd ded i : Beni Temim geldiler. Yolların ağızla­ rına varınca durdular. Mah Efridu n Farsça onlara : "Ey genç­ ler size ne oluyor?" dedi. Onlar: " B iz i mızraklarla karşıladı­ lar," dediler. O nlara Farsça: "Bir hamlede onlara beş ok atın," dedi. Okçular dört yüz kişiydiler. B i r defada o nlara iki bin ok attılar ve onl arı yol ağızlarından uzaklaştırdılar. Ancak mesci­ din kapısında yerleştiler. Temimliler onların üzerine gittiler. Kapılara dayanınca durdular. Yine M a h E fridu n: "Size ne olu­ yor?" dedi. O nlar: " M ızraklarının uçlarını bize doğru tuttular," dediler. M a h E fridu n : "Yine onlara o k atın," dedi. Bu kez de onlara iki b i n ok attılar ve onları kapılardan uzaklaştırdılar ve mescide girdiler. M es'ud minberde konuşuyor ve insanları savaşmaya teşvik ediyordu. Öbür taraftaysa Beni Ka'b b. Amr b. Temim' den Gatafan b. E nif b. Yezid b. Feh d e -Cahiliye döne[520] minde de silahşordu- savaşıyor, kavmini teşvik ediyor ve şu beyitleri dile getiriyord u : Ey Beni Tem im ! B u olay anılacaktır. Mes 'ud b u n dan kurtulabilirse şöh ret olacak. Maksure tarafını tutun da onu kaprmaym.

Beyitlerde M es'ud'un kaçırılmamasını tembih ediyor. İshak b. Yezid dedi: M i nberde insanları savaşmaya teşvik etmekte olan M es'ud'un üzerine gittiler ve o n u indirip öldür­ düler. 64 yılının Şevval ayının başıydı . B öylece ittifak halin­ deki Ezd ve Rebia bir varlık gösteremediler ve hezimete uğ­ radılar. E şyem b. Şakik da el-Maksure Kapısından savuşarak kaçtı. Ancak savaşçılardan biri ona mızrakla yaraladıysa da kurtulabildi. Ferezdak bu konuda ş öyle demiştir: Eğer Eşyem m ızraklarımızdan kurtulmasaydı veya ateşimiz ya­ narken kapıyı şaşırsaydı,

Tdrih u 't-Taberf

555

O takdirde o n u n bağırsakları ve ciğeri parçalan m ış olarak Mes'ild'u n yol arkadaşı olacaktı!

Ebu Ubeyde d e d i : Selam b. Ehi H ayre bana anlattı. Aynı ri­ vayeti Ebü'l-H ansa Küseyb el-Anberi'n i n d e Yunus halkasında anlattığını işittim. İ kili şöyle dediler: Hasan b . Ebi Hasan'ın Emir Mescidindeki meclisinde şöyle dediğini işittik: Ezd'in evlerini işaret ederek M es'ud buradan adeta kuş sürüsü gibi bir toplulukla geld i . Üzerinde rengi s iyaha d eğiştirilmiş sarı renkte ve ipek kumaştan bir kaftan vardı. İ nsanları Sünnete davet ediyor ve fitneden sakındırıyor ve ş öyle d iyordu : " Bi­ lesiniz ki kendinizi fitneden ahkoymanız Sün netin gereğidir." Onlar: "Kamer! Kamer!" d iye bağırıyorlardı. N e var ki onla­ rın kameri (ay) bir saat geçmeden kamercik oldu. N itekim Temimliler geldiler ve onu mi nberden i n d i rerek öldürdüler. Sellam rivayetinde ş öyl e dedi: Hasan, eliyle B e ni Temim'in evlerini işaret ederek: " İ nsanlar buradan geldiler," dedi. Ebu Ubeyde d e d i : M esleme b. M u harib bana ş öyle anlat- [521 ] tı : Haberciler Ubeydullah'a gel diler ve " M es'ud minbere çıktı ve konağın yanından ona herhangi b i r ok atılmadı," dediler. Bunun üzerin e konağa gitmek üzere hazırlandı ve tam gide­ cekken haberciler geldiler ve Mes'ud'un öldürüldüğünü söy­ lediler. Bunun üzerine ayaklarını üzengiye geçirdi ve Şam'a kaçtı.1 1 1 B u, 64 yılının Şevval ayında oldu. Ebu Ubeyde dedi: Revvad el- Ka'bi bana ş öyle anlattı : Mu­ dar'dan bazı savaşçılar Malik b. M isma"ın üzerine yürüdüler ve onu evinde kuşattılar ve evi ateşe verdiler. B u konuda Ga­ tafii n b. E nif el- Ka'bi şu beyitte şöyle demişti r : İbn Misma ' d a mahsur kaldı ve etrafında sığınacak e v ve konak aradı. Sonra etrafını a teşe verdik. 1 1 1 Emevilerin ihmal etmediği şey insanları parayla satın almak olmuştur. Muaviye' den başlamak üzere bu işe sarıldılar ve beytülmali bu alanda fü­ tursuzca kullandılar. İ b n Ziyad Hz. H üseyin'i öldürtmek için kabile lider­ lerini ve Hz. H ü s eyin'i l rak'a davet eden bir kısım Şiayı bile parayla satın almış ve Hz. H ü seyi n'i onlara öldürtmüştür. Bu bapta zikredildiği gibi Ezd kabilesi n i n lideri Mes'ud'u beytülmal parasıyla satın almış ve onu ölüme göndermiştir. Yani o gün için de sihirli değnek paradır ve Ehl-i beytin bazı taraftarları bile para karşılığında Ehl-i beyte karşı savaştırılm ıştır (çev.).

556

Tıirihu 't-Taberf

Ubeydullah kaçınca onun peşine düştüler. Ancak onlardan kurtulabildi. Bunun üzerine ona ait bulabildikleri şeyleri yağ­ maladılar. Bu konuda Beni Sahr b. Mi n kar b. Ubeyd b. el-Haris b. Amr b. Ka'b b. Sa'd'dan Vafid b. H alife b. Esma şöyle demiştir: Köpeği güçlü n ice azgının tacı ve selebi [eşyası) bize geçti. Bunlardan biri a tlarına ve elbisesine el koyduğumuz ve yağmala­ dığımız Ubeydullah 'tır. Bizim süvari/erim izle onun süvarileri karşılaştıkları gün keşke ka­ çışı İbn ZiylJ.d'ı kurtarmasaydı.

Beni Adeviyye'den Cürhüm b. Abdullah b. Kays da Mes'ud'un öldürülmesi hakkında uzun b i r ş i i rinde şöyle dedi : Mes'üd b. A m r üzerimize geldiğinde sabah vakti keskin kılıçları­ mızla o n u karşıladık. Emfr tayin etmeyi ümit etmişti ancak yere yıkıldı ve ona ölüm el­ bisesini giydirdik.

Ebu Ca'fer M uhammed b. Cerir dedi : Ömer ise Ubeydul­ lah' ı n Şam'a kaçışı hakkında bana ş öyle anlattı : Züheyr bana Vehb b. Cerir b. Hazim'den naklen Zübeyr b . Hırrit'in şöyle [522] dediğini anlattı : M es'ud, Kurre b. Amr b. Kays komutasında Ezd'den yüz kişiyi İbn Ziyad'a terfi k ederek onu Şam'a gön­ derdi. Ömer bana şöyle anlattı : Ebu Asım e n - N ebil bize Amr b. ez-Zübeyr ve H allad b. Yezid el- Bahili ve Velid b. Hişam, am­ cası, babası, Amr b. H übeyre ve Yesaf b . Şüreyh el-Yeşkeri'den şöyle dediği n i anlattı : (Aynı rivayeti bana Ali b. Muhammed de anlattı.) Bu rivayette ihtilaf ederek b i rb i rlerinden farklı ila­ velerde bulundular. Buna göre İbn Ziyad, Basra'dan yola çık­ tı. Bir gü n : " Deveyle yolculuk beni sıkmaya başladı. Bana tek tırnaklı b i r binek hazırlayın," dedi. Bunun üzerine bir eşeğin sırtına bir kadife yaygı bıraktılar. İbn Ziyad ona bindi. Ayakları az kalsın yere değecekti. Önümden gid iyordu. Bir ara uzun­ ca bir süre sustu. Kendi kendime: 'Bu adam I rak Valisi Ubey­ dullah'tır. B i r eşek sırtında uyuya kaldı. Düşecek olsa sıkıntı ve mahcubiyet duyacak,' diye düşündüm. S o nra : "Eğer uyku­ daysa vallahi uykusunu böleceğim," dedim. Ona yaklaştım ve

Tl1rih u 't-Taberf

557

"Uyuyor musun?" dedim. Bana: " H ayır," dedi. O n a : " O zaman neden sustun?" dedim. Bana: "Düşüncelere dalmıştım, dedi. Ona: " N eleri düşündüğünü sana söyleyeyim mi?" dedim. Bana: "Söyle, vallahi zekice düşünüp isabet edeceğin i düşünmüyo­ rum," dedi. O n a : " Kendi kendine, keşke H üs eyin'i öldürmesey­ dim, diyordun," dedim. O bana: "Başka ne düşünüyordum?" dedi. Ona: " Keşke öldürdüklerimi öldürmeseydim, diyordun," dedim. Ubeydullah: " Başka ne?" dedi. Ona: " Keşke el-Beyza'yı inşa etmeseyd i m, d iyordun," dedim. O: "Başka ne düşünü­ yordum?" dedi. Ona: " Keşke dihkanları amil yapmasaydım, diyordun," dedim. O: "Başka neler?" dedi. Ona: " Keşke oldu­ ğumdan daha fazla cömert olsaydım, d iyordun," dedim. İbn Ziyad bana: "Vallahi isabet etmedin ve yanlıştan sakınmadın. Hüseyin'e gelince: O beni öldürmek için geld i . Beni öldürece­ ğine ben onu öldürdüm. 112 Beyza'ya gelince: O n u Abdullah b. Osman es-Sekafi'den satın aldım. Yezid de bir milyon dirhem gönderdi. Ben de bu parayı ona harcadım. Kalsam ailemin olacak. H elak olsam da ona üzülmem. Zira zorla almamıştım. Dihkanları amil yap mama gelince : Ab durrahman b. Ebi Bekre ve Zazan Ferruh, M u aviye nezdinde beni çekişti rdiler. Hatta pirincin kepeğini bile zikretmişler, l rak'ın haracını yüz milyon olarak ifade etmişler. Bunun üzerine Muaviye beni, azletmekle bu haracı garanti etmek arasında muhayyer bıraktı. Ben azledilmek istemedim. Arap amil görevlendirdiğimde haracı (523) eksik vers eydi onu cezalandır veya kavmin i n il eri gelenlerine veya aşiretine b u malı ödetip onlara zarar verecektim. Onu bı­ raksaydım da bile Allah'ın malını heder edecekti m . Bu sebeple dihkanları haracı toplamakta sizden daha basiretli, emanete riayet etmekte sizden daha vefalı ve hakkı talep etmekte siz­ den mülayim buldum. Kaldı ki sizi onların üzerine emin olarak kıldım ki kimseye zulmetmesinler. Cömertli k konusundaki sözlerine gelince: Vallahi size cömertlik yapacağım malım yoktu. Dileseydi m umuma ait maldan alıp bir kısmınıza verip bir kısmınıza vermeyebilirdim. O zaman bana ' N e cömerttir!' 1 1 2 Oysa H z . H üseyin ü ç teklifte bulunmuştur. B u tekliflerde savaşmak ve İ b n Ziyad'ı öldürmek diye b i r husus söz konusu değildi (çev.).

Tarih u 't-Taberi

558

diyeceklerdi. Oysa ben hepinize verdim. B u benim nezdimde sizin için daha yararlıydı. Keşke öldürdüklerimi öldürmesey­ dim, sözüne gelince: İ hlas kelimesinden sonra Allah'a en çok yaklaştıran amelim Haricileri öldürmemdir. Yine de neyi dü­ şündüğümü sana söyleyeyim. Kendi ken d i m e, ' Keşke Basralı­ larla savaşsaydım,' dedim. Zira hiçbir baskı altında kalmadan bana gönül rızasıyla biat ettiler. Vallahi bunu çok arzu ettim. Ancak B e ni Z iyad bana gelerek dediler ki : ' O nlarla savaştığın takdirde sana gali p geli rlerse kökümüzü kazıyacaklar. Onlarla savaşmazsan bizden her birimiz dayıları n ı n ve damatlarının yanında izini kaybettirebilir. Ben d e onlara acıyarak savaşma­ dım. Yine ken d i kendime, ' Keşke hapishanedekileri çıkarıp boyunları n ı vursaydım.' Ancak bu iki fırsat kaçtıktan sonra da ' Keşke Şam'a vardığımda henüz hilafet meselesini halletme­ miş olsalar,' d iye düşünüyordum," dedi. Bazı ravilere göre İbn Ziyad, Şam'a vardığında henüz hila­ fet işini karara bağlayamamışlardı. İbn Ziyad'ın yanında adeta çocuk gib i davranıyorlardı. Bazı raviler de Şam'a vardığında bu meseleyi karara bağlamışlardı ancak İbn Z iyad yaptıkları­ nı bozdu, demişlerdir. ***

B u yılda Kllfeliler Amr b. H u reys'i azlederek kovdular ve Amir b. M es'ı1d üzerinde mutabık kaldılar. Kôfelilerin Durumu Kôfelilerin Amr b. Hureys'i Azletmeleri ve Amir'i Yerine Getirmeleri [524]

Ebu Ca'fe r dedi: H eysem b. Adi şöyle anlattı : İbn Ayyaş bize şöyl e d e d i : Basra ve Kı1fe'nin idaresi ilk olarak Ziyad ve oğlu­ na verildi. İkisi Haricilerden on ü ç b i n kişi öl dürdüler. Ubey­ dullah onlardan dört bin kiş iyi hapse attı. Yezid ölünce İbn Ziyad kalktı ve bir konuşma yaptı. Şöyle dedi: " Kendisine itaat edilsin d iye savaştığımız kişi ölmüştür. Bana emirlik görevi­ ni tevdi ederseniz, feyinizi toplar ve düşmanı nıza karşı sava­ şırım." Bu maksatla da Kufelilere M u katil b. M isma' ve Beni

Tdrih u 't-Taber/

559

Mazin'den Said b. Karha'yı gönderdi. Kfife'deki vekili Amr b. Hureys idi. Bunlar bu duyuruyu yaptılar. Bunun üzerine Yezid b. Hureys b. Rüveym eş-Şeybani kalktı : " B izi İ b n S ümeyye' den kurtaran Allah'a hamdolsun. Hayır, bunu kabul etmiyoruz," dedi. Amr b. H u reys emir verdi ve yakasından tutulup hapse götürüldü. Ancak B e kir kabilesi buna mani oldu. Yezid korku içinde evin e gitti. M uhammed b. el-Eş'as da ona haber gön­ dererek: "Görüşünde kalmalısın," dedi. Ona deste k için birçok kiş i gitti. Amr minbere çıkınca da onu çakıl taşlarıyla taşladı­ lar_ Bunun üzerine evine gitti. İ nsanlar da mescitte toplana­ rak: " İ nsanlar halifelerini seçinceye kadar ken d i mize bir emir seçelim," dediler. İ nsanlar Ömer b. Sa'd üzerin d e ittifak etti­ ler. Derken H emdan kadınları H üseyin için ağlayarak geldiler. Erkekleri de kılıçlarını kuşanarak gelmişler ve m inberin et­ rafında gidip geliyorlardı. Muhammed b. el-Eş'as: "Şimdi dü­ şündüğümüzden fa rklı bir durum o rtaya çıktı," dedi. N itekim Kinde, Ömer b. Sa'd'ı destekliyordu. Zira o n u n dayılarıydılar. Bu sebeple Amir b_ M es'fid üzerinde karar kıldılar: Durumu da İbnü'z-Zübeyr' e yazdılar. İbn ü'z-Zübeyr yaptıklarını onayladı. Avane b. el-Hakem ise Hişam'ın kendisinden naklettiğine göre şöyle demiştir: Basralılar Ubeydullah b. Ziyad'a biat edin­ ce Kfife'ye iki kişi gönderdi. Bunlar Amr b. Mi sma' ve Sa'd b. Karha et-Temimi idi. Bunlar Kfifelilere Basrahların yaptığını bildirecek ve insanlar bir halife üzerinde uzlaşıncaya kadar onlardan Ubeydullah b. Ziyad için biat isteyeceklerdi. Amr b. Hureys insanları topladı ve Allah'a hamdüsenada bulunduktan sonra şöyle dedi: Bu iki şahıs emiriniz tarafından size gönderil­ diler. Bunlar Allah'ın sizi söz birliğinde birleştireceği ve aranızı düzelteceği bir işe davet ediyorlar. Onları dinleyin ve onların davetini kabul edin. O nlar size yapacakları daveti iyi biliyorlar. Ardından Amr b . Misma' kalktı ve Allah'a hamdüsenada bulundu. S onra da Basrahlardan bahsetti ve i nsanlar kimi halife seçecekleri konusunda uzlaşıncaya kadar Ubeydullah b. Ziyad'ın emirliği üzerinde mutabık kaldıkları n ı anlattık- (525] tan sonra onlara : " B u sebeple idari işlerimizi b i rleştirmek ve bizim ve sizin tek b i r emir tarafından yönetilmemiz için size

560

Tarih u 't-Taberi

geldik;' dedi. İ b n Karha da kalktı ve arkadaşına benzer söz­ ler sarf etti. Onların konuşmasından s o n ra Yezid b. el-H aris b. Yezid eş-Şeybani -İ bn Rüveym- kal ktı ve önde oturan insan­ larla beraber onları çakıl taşlarıyla taşladılar. Daha sonra da diğer insanlar onlara çakıl taşları attı. Yezid: "İbn Mercane'ye mi biat edeceğiz? Asla ! " dedi. Bu çıkış Yezid'in şehirdeki itiba­ rını a rtırdı ve konumunu yükseltti. H eyet ise Basra'ya döndü ve insanlar durumdan haberdar oldular. Basralılar: "KOfeliler onu azlediyor, sizse onu başa getirip o n a b iat ediyorsunuz," dediler. Bunun üzerine insanlar İ b n Ziyad'a karşı harekete geçtiler. İ b n Ziyad'ın Ezdlere sığınması onun için bir utanç ve­ silesi oldu. İ nsanlar onunla karşı karşıya gelince İ b n Ziyad, Mes'ud b. Amr el-Ezdi'den koruma istedi. M es'Od o n u himaye etti ve savundu. Yezid'in ölümünden sonra, d o ksan gün bekledik­ ten sonra Şam'a gitti. Ezd ve Bekir b. Vai l kabileleri onunla birlikte adamlarını göndererek onu Şam'a ulaştırdılar. Şam'a gidince M es'Od b. Amr'ı Basra' da vekil olarak bıraktı. Ancak B eni Temim ve Kays : "Cemaatimizden olmadığı sürece hiç kimseye razı olmayız, onaylamayız ve başa getirmeyiz," dedi­ ler. M es'Od : " B eni kendine halef olarak bıraktı. Bu iş için beni görevlendirdi. Bundan vazgeçmem," dedi ve kavmiyle çıkarak konağa geldi. Temim ise Ahnef b. Kays' ı n yanında toplandılar ve ona: " E z d, mescide girdi." dediler. Ahnef: " M escide girdiler de ne oldu? M escit hem sizin hem de onlarındır, siz de mesci­ de giriyorsunuz," dedi. Ona: " Mes'Od konağa girdi ve minbe­ re çıktı," dediler. B u arada Ubeydullah b . Ziyad, Şam'a gidince bazı Hariciler harekete geçerek N ehrü'l - Esavire'de toplanmış­ lardı. İ nsanlar Ahnef'in onlara: " Konağa giren bu adam sizin de bizim d e düşmanımızdır. Neden ondan başlamıyo rsunuz?" diye söylediğini iddia ettiler. Bunun üzerine onlardan bir grup geldi ve mescide girdi. Bu sırada Mes'Od m i nberdeydi ve biat için gelenlerin biatini kabul ediyordu. D erken Basra'ya gelip M üslüman olmuş ve H aricilere katılmış Fars ehlinden bir köy­ lü ona bir ok attı ve kalbinden vura rak o n u öldürdü. Sonra da dışarı çıktı. İ nsanlar ise karıştılar ve " M es'Od b. Amr öldü-

Tdrihu 't-Taberf

561

rüldü, onu Hariciler öldürdüler," dediler. Bunun üzerine Ezd çıktı ve o Haricilerin bir kısmını bertaraf ederken bir kısmını da Basra'dan çıkardılar. Arkasından da M es'ud'u defnettiler. Ancak bazı insanlar Ezd'e giderek: " B ilesiniz ki Beni Temim, Mes'ud b. Amr'ı kendilerinin öldürdüklerini iddia ediyorlar," dediler. Ezd adamlarını göndererek bu durumu s o rdular. Meğer Beni Temim' den bazı insanlar bu iddiada bulunuyorlardı. Bunun üzerin e Ezd toplandı ve başlarına Ziyad b . Amr el-A­ teki'yi getirdiler. Sonra da Beni Temim'e yöneldiler. Kays da [526] Beni Temim'le birlikte hareket etti. Malik b. M is ma' ve Bekir b. Vail de Ezd'le hareket ettiler ve Beni Temim üzerine gittiler. Bunun üzerin e B e ni Temim Ahnef'e giderek: " B u nlar üzeri­ mize geliyorlar artık çık," dediler. Ahnef ise hala ağır davra­ nıyordu. Derken kavminden bir kadın ona b i r mangal getirdi ve ona: " Ey Ahnef bunun üzerinde otur, [yani sen bir kadın­ sın] ," dedi. Ahnef ona: "O ancak kıçına münasipti r," dedi. Oysa ondan daha önce böyle bir küfür duyulmamıştı ve hilmle ta­ nınan bir kişiydi. Akabinde sancağının getirilmesini istedi ve şöyl e dedi: 'J\llah' ı m, bu sancağı muzaffer eyle, onu zelil kılma. Onun zaferi ise arkaya atılmaması ve ona gali p gel inmemesidir. Allah'ım, kanlarımızı koru ve aramızı düzelt.'' Arkasından yürüyüşe geçti ve kardeşinin oğlu İyas b. M u aviye'nin önünde yürüdü. Sonra iki taraf karşı karşıya geldiler ve çok şiddetli bir muharebeye tutuştular. İ ki taraftan çok sayı da kişi öldü­ rüldü. Bunun üzeri n e Beni Temim onlara : " Ey Ezd topluluğu ! Kanımız ve kanınız konusunda Allah'tan sakınalım. Sizinle aramızda Kur'an ve M üslümanlardan dilediğiniz kimseler ha­ kem olsun. Sizin reisinizi öldürdüğümüze dair aleyhimizde elinizde bir delil varsa bizden en iyi insanı seçin ve reisinize karşılık onu öldürün. El inizde bir delil yoksa biz öldürmediği­ mize, öldürme emrini vermediğimize ve öldüreni bilmediği­ mize dair yemin edeceğiz. Buna razı değilseniz onun diyetini yüz bin dirhem olarak ödeyeceğiz;' dediler. B u n u n üzerine iki taraf sulh yaptılar. Ahnef, M udar'ın ileri gelenleriyle Ziyad b. Amr el-Ateki'ye gitti. O nara: "Ey Ezd topluluğu ! Sizler kom­ şularımızsınız, savaşta kardeşlerimizsiniz. Öfkenizin ateşini

562

Tôrih u 't-Taberf

söndürelim ve içinizdeki husumet d uygusunu çekip çıkaralım diye evinize geldik. Karar ve hükü m sizindir. Mallarımızdan talebinizi s öyleyin. Aramızı düzeltecekse bunun için verece­ ğimiz malları önemsemeyiz," dedi. E z d : " Reisimizin diyetini on (kişilik) d iyet olarak vereceksi n iz," dediler. Ahnef: "Verdik gitti," dedi. Bunun üzerine insanlar barıştılar ve ayrıldılar. H eysem b. E sved bu konuda şöyle dedi : Ölüm h aberini veren Mes'ıid'u yüceltti de ona: "Ölüm habercisine cüret gösteren Yemenliye helal olsun," dedim. Seksen i tamamladı ve ona güç yetiren olmadı. O bir yijjit ki davet­ çi onu h azırlananların başına davet eti. Kurtuluş yolları kapanmış İbn Harb 'i himaye etti ve yolun u alabil­ dijjine genişletti. Öyle ki yer ve yerin sahibi onu gözlerden sakladı. Oysa daha önce yardımcısı ve taraftarları vardı. [527)

Ubeydullah b. el- Hür ise şöyl e dedi : Ezd hakkın da hep ümitvar idim. Ne var ki yüksek binası gibi dav­ ranmayıp taksiratta bulundujjunu gördüm. Mes 'ıid öldürülür de onun öcü n ü almazlar mı? Onların kılıçları ô.deta orak gibidir. Ezd'e zillet kazandıran bir akim ne h ayrı vardır? O akıl sebebiyle onları n kabileleri meclislerde kötü anılır oldu. Onlar saçı sakalı ajjarmış yaşlılar gibidir. Sakallarıyla ô.deta boy­ nuna çıngırak takılm ış ti/kilerdir.

Basralılar bir halife seçinceye kadar ken d i aralarından na­ maz kıldıracak bir emir seçmek üzere to plandılar. Abdülmelik b. Abdullah b. Amir'i bir ay boyunca b u vaz i feyle görevlendir­ diler. Arkasından Bebbe'yi -Abdullah b. e l - Haris b. Abdülmut­ talib- seçtiler. İ ki ay boyunca onlara namaz kıldırdı. Ardından İ bnü'z-Zübeyr tarafı ndan görevlendirilen Amr b. Ubeydullah b. Ma'mer emir olarak geldi. O da bir ay kaldıktan sonra Haris b. Abdullah b. Ebi Rebia el-Mahzilmi onun azil kararıyla geldi ve kendisi Basra'nın başına geçti. O, Kuba' adıyla da bilinir. Ebu Ca'fer dedi: Ömer b. Şebbe ise bana Abdülmelik b. Ab­ dullah b. Amir b. Küreyz, Bebbe, M es'ild'un durumu ve öldü-

Tdrih u 't-Taberi

563

rülmesi ve Ömer b. Ubeydullah hakkında H işam'ın Avane'den nakl ettiği rivayetten farklı bir rivayet anlatmıştı r. Ömer'in ri­ vayeti şöyledir: Ali b. M uhammed bana Ebu M u karrin Ubey­ dullah ed- Düh ni'den şöyle dediğini anlattı : İ nsanlar Bebbe'ye biat edince Bebbe emniyet kuvvetlerinin başına Hemyan b. Adi'yi getirdi. M e dine'den bir kişi Bebbe'ye geldi. Bebbe, Hemyan'a emir vererek onu yakınında bir yere yerleştirmesini istedi. Bunun üzerine Hemyan, B e ni Süleym'de bulunan ve Ziyad'ın kölesi Fil'e ait olan bir eve gitti ve evi boşaltarak adamı orada yerleştirmek istedi. N itekim adam kaçmış ve ka­ pıları kilitlemişti. Ancak Beni Süleym, Hemyan'a engel oldular ve onunla vuruştular. Ayrıca Abdülmelik b. Abdullah b. Amir b. Küreyz'den kend ilerine yardım etmesi için i m dat istediler. Bunun üzerine Buharalıları ve köleleri n i silahlı olarak gön­ derdi. Hemyan'ı kovarak eve girmesine engel oldular. Abdül­ melik ise sabah vakti Bebbe'ye selam vermek üzere Emirlik Konağına gitti. Kapıda Beni Kays b. Sa'lebe'den b ir adamla karşılaştı. Adam o n a : "Dün bize ka rşı hasımlarımıza destek ve ren sens i n ! " dedi ve elini kaldırarak ona b i r tokat attı. Bu­ haralı adamlar da Kayslı adamın eline vurarak kestiler. Bir rivayete gö re de Kayslı adam kurtuldu. İbn Amir ise kızdı ve geri döndü. M udar da onun için kızdılar ve toplandılar. Be- [528) kir b. Vail de Eşyem b. Şakik b. Sevr'e giderek ondan yardım istediler. Eşyem yanında Malik b. M isma' olduğu halde mes­ cide geldi ve minbere çıkarak: "M udar'dan ki m i bulursanız eşyasını gasbedin;' dedi. Beni Misma' ise şöyle dediler: "O gün Malik iyilik namına ve Eşyem' i görüşünden caydırmak için silahsız olarak gelm işti. Sonra Bekir, M udar'la çatışmaktan vazgeçerek ayrıldı. Ezd bunu fırsat bilip Bekir ile itti fak kur­ dular ve Mes'ud ile b i rlikte büyük mescide gittiler. Temim de Ahnef'e gittil er. Ahnef sarığını bir mızrağa bağlayarak Seleme b. Züeyb er- Reyahi'ye teslim etti. Önünde okçular olduğu halde geldi ve mescide girdi. Bu esnada Mes'ud konuşuyordu. Onu minberden i n d i ri p öldürdüler. Ezd ise onun Ezarika tara­ fı ndan öldürüldüğünü söyledi. Bunun üzerine fitne çıktı. İ ki taraf arasında Ömer b. Abdullah b. M a'mer ve Abdurrahman

564

Tdrih u 't-Taberf

b. el- H aris b . H işam arabuluculuk yaptılar ve M es'ud için on (kişilik) d iyet almaya razı oldu. Abdullah b . el-Haris ise evine kapandı. O mütedeyyin bir kişiydi . O: " Kendimi bozmak paha­ sına insanları ıslah edecek değildim;' dedi. Ömer dedi: Ebü'l-Hasan şöyle anlattı : Basralılar İbnü'z-Zü­ beyr'e yazdılar. Bunun üzerine İ b nü'z-Zübeyr, Enes b. Malik'e yazarak insanlara namaz kıldırmasını e mretti. Enes kırk gün b oyunca insanlara namaz kıldırdı. Ömer bana Ali b. Muhammed'den naklen şöyle dediği­ ni anlattı : İ b nü'z-Zübeyr, Ömer b. Ubeydullah b. Ma'mer et­ Teymi'ye yazarak, Basra valiliği görevini uhdesine verdi. M ektubu d a ona gönderdi. Ancak umreye gitmekte olduğunu gördü. Bunun üzerine Ubeydullah'a yazarak insanlara namaz kıldırmasını emretti. Ubeydullah, Ömer umreden dönünceye kadar namazı kıldırdı. Ömer bana Züheyr b. Harb ve Vehb b. Cerir'den şöyle de­ diğini anlattı : B abam bana Muhammed b . ez-Zübeyr'in şöyle dediğini söyledi: İ nsanlar Abdullah b. el-H aris el-Haşimi üze­ rinde anlaşmışlardı. Abdullah dört ay süreyle onları yönetti. Bu arada N afi' b. Ezrak, Ahvaz'a çıktı. İ nsanlar Abdullah'a: " İ nsanlar birbirlerini yediler. Kadın yolunda giderken alıko­ nuyor, hiç kimse onu koruyamıyo r ve rezil ediliyor," dediler. Abdullah: " N e istiyo rsunuz?" diye sordu. O nlar: "Kılıcını eline alır ve suçlu insanların üzerine gidersin," dediler. Abdullah : " Kendimi bozarak insanları ıslah edecek değilim," dedi. Son­ ra : " Ey hizmetli, bana ayakkabımı getir," dedi ve ayakkabısını giyerek evine gitti. B u kez de insanlar Ömer b. Ubeydullah b. Ma'mer et-Teymi'yi başa getirdiler. Babam Sa'b b. Zeyd'den (529) naklen şöyle anlattı : Abdullah Basra valisiyken el- Carif vebası vuku buldu. Abdullah'ın annesi b u veba sebebiyle öldü. Onun cenazesi n i kaldıracak kimse bulamadıkları için dört köylüye ücret ödeyerek cenazesini kabrine taşıdılar. Ömer bana Ali b. M uhammed' den naklen şöyle dediğini an­ lattı : Bebbe, Basra valisiyken b eytülmalden kırk bin dirhem almış ve onu bir adama emanet bırakmıştı. Ömer b. Ubeydul-

Tarihu 't-Taberf

565

lah emir olarak gel i nce Abdullah b. el-Haris'i alıp hapse attı ve onun bir kölesine i ş kence yapmıştı. Ömer o parayı Abdullah'a ödetti. Ömer bana Ali b. M uhammed, Kaflani ve Yezid b. Abdul­ lah b. eş-Şihhir'den naklen şöyle dediğini anlattı : Abdullah b. el-H aris b. N evfel'e: " Bize vali olduğun zaman z i mmetine para geçirdin. Ancak kan akıtmaktan sakındın," dedim. Abdullah : "Mali sorumluluk kan sorumluluğundan daha hafiftir," dedi. ***

Amir b.

Mes'Qd'un

Kôfe Valiliği

Bu yılda Kufeliler Amir b. Mes'Qd'u vali olarak seçtiler. H işam b. Muhammed el- Kelbi, Avane b. el-Hakem' den naklen şöyle anlattı : Kufeliler Basralıların iki elçisini geri gönderin­ ce Kufe'nin ileri gelenleri toplandılar ve Amir b . M es'Qd'un namazı kıldırması hususunda mutabakata vardılar. Kendi­ si Amir b. M es'Qd b. H alef el-Kureşi'dir. O, Abdullah b. Hem­ mam'ın bir beytinde dile getirdiği bok böceğin i n yuvarladığı yuvarlak gibidir: O n a güç yetirirsen ellerini Zeyd'e bağla v e dul/an b o k böceğin in yuvar/ağmdan şifaya kavuştur.

Bu görev kısa s ü reli olup insanlar halifeleri n i seçinceye ka­ dardı. Yezid b. M u aviye'nin ölümünden itibaren üç ay sürdü. Arkasından Abdullah b. Yezid el-Ensari el- H atmi namaz kıl­ dırma göreviyle, İ b rahim b. Muhammed b. Talha b. Ubeydullah haraç sorumlusu olarak geldiler. B öylece İ b n ü'z-Zübeyr (530] için KUfe ve kıble tarafı ndaki Araplarla, Şam ve Ü rdün hariç el-Cezire, İbnü'z-Zübeyr'in hakimiyeti altına girdi. ***

Mervan b. el-Hakem'in Halife Olması Bu yılda Şam'da M e rvan b. el-H akem'e halife olarak biat edilmişti r. Me rvan'a b iatin sebepleri: Haris bana İ bn Sa'd'dan naklen M uhammed b. Ömer'in şöyle dediğini anlattı : Abdullah b. ez-Zübeyr'e biat edilince Medine

566

Tôrih u 't-Taberf

valiliğine Ubeyde b. ez-Zübeyr'i, Mısır valiliğine de Abdurrah­ man b. Cahdem el-Fihri'yi tayin etti. Beni Ümeyye'yi ve Mervan'ı da Şam'a sürdü. O sırada Abdülmelik yirmi sekiz yaşındaydı. H usayn b. Nümeyr ve maiyetindekiler Şam'a gelince İbnü'z-Zü­ beyr'in onun yerine tayin ettiği valiyi ve kendisini biat etmeye davet ettiğini, ancak bunu kabul etmediğini haber verdi. Ona ve Beni Ümeyye'ye: "Sizin durumunuzu çok karışık görüyorum. Adam Şam'ınızda üzerinize gelmeden işlerinizi yoluna koyun. Aksi takdirde kör bir fitne olacak," dedi. M e rvan'ın görüşü, İb­ nü'z-Zübeyr' e gidip biat etmesi şeklindeydi. Ancak bu arada Ubeydullah b. Ziyad geldi ve Beni Ü meyye yanında toplandı­ lar. Ubeydullah, Mervan'ın ne yapmak istediğini haber almıştı. Ona: "Yapmak istediğinden utandım. Sen Kureyş'in büyüğü ve liderisin bunu nasıl yaparsın?" dedi. M e rvan : " H enüz bir şey ol­ madı," dedi ve Beni Ümeyye ile köleleri ona destek verdiler. Ye­ menliler de onun etrafında toplandılar. M ervan: "Henüz bir şey olmadı," diyerek harekete geçti ve maiyetin dekilerle Dımaşk'a geldi. İ nsanlar M uhammed'in ümmeti bir karar üzerinde muta­ bık kalıncaya kadar burada Dahhak b. Kays'a namaz kıldırması ve kendilerini yönetmesi için biat etmişlerdi. Avane ise - H işam'ın kendisinden naklettiği ne göre- Mua­ viye ve ondan sonra da oğlu Yezid ölünce M u aviye b. Yezid b. M u aviye -halife olduktan sonra- insanların toplanması için çağrıda bulunulmasını emretti. B u n u n üzerine Şamhlar: "N amaz toplayıcıdır," nidasıyla toplandılar. M u aviye b. Yezid Allah'a hamdüsenada bulunduktan sonra ş öyle dedi : "Sizin iş­ lerinizi yönetmeyi düşündüm. Ancak bu ko nuda zayıf kaldım. [53 1 ) Bunun üzerine Ebu B ekir'in kendisine yö nelip seçtiği Ömer b. el - H attab (Allah rahmet etsin) gibi b i r adam düşündüm ancak böyle b i r adam bulamadım. Sonra Ö mer'in seçtiği altı kişilik Şura H eyeti gibi bir heyet seçmeyi düşündüm ancak onları da bulamad ım. Bu sebeple siz bu iş için istediğinizi seçebilirsiniz; seçmek öncelikle sizin hakkınızdır." M u aviye b u konuşmadan sonra evin e kapandı ve ölünceye kadar bir daha görünmedi. Bunun üzerine bazı i nsanlar onun zehirlendiğini, bazıları da vurulduğunu söylemişlerdir.

Tôrih u 't-Taberi

567

***

Söz tekrar Avane'nin rivayetine döndü. S o n ra Ubeydullah b. Ziyad, Dımaşk'a geldi. Bu sırada Dahhak b . Kays el-Fihri Şam' da işbaşındaydı. Bu arada Kınnesrin' de Züfer b . el-H aris el- Kilabi harekete geçerek Abdullah b. ez-Zübeyr'e biat etti. Nu'man b. Beşir el-Ensari de H u mus'ta İ bnü'z-Zübeyr'e b i at etti. Hassan b. M alik b. Bahdel el- Kelbi, Muaviye b . E bi S üfyan' ın valisiydi. Ardından Yezid b. M u aviye döneminde de b u gö revi sürdürdü. Beni Ümeyye'den yanaydı. Filistinlilerin de lideriydi. Hassan b. Bahdel el- Kelbi, Ravh b. Zenba' el-Cüzami'yi yanına çağırdı ve ona: "Seni Filistin'e tayi n ediyorum. Lahm ve Cüzam ka­ bileleri tarafından gir. Sen yalnız değilsin. Z i ra o nlardansın ve seninle b i rlikte olan kavminle birlikte savaşacaksın;• dedi. Hassan b. Malik, Ü rdün'e geçti ve Ravh b . Zenba"ı Filistin'de bıraktı. Bunun üzeri n e Natil b. Kays, Ravh b . Zenba"a karşı harekete geçti ve Filistin'i ele geçirerek İbnü'z-Zübeyr'e biat etti. Öte yandan İ b n ü'z-Zübeyr Medine Val isi'ne yazarak Beni Ümeyye'yi M edine'den sürmesini istedi. B u n u n üzerine aileleri ve kadınlarıyla Şam'a sürüldüler. Aralarında Mervan b. el-H akem olduğu halde, Beni Ümeyye Şam'a vardılar. Bu sırada insanlar Şam d iyarında iki gruba ayrılmışlardı. Ürdün'de Hassan b. M alik, B e ni Ümeyye'den yanaydı ve insanları onlara davet ediyordu. Dahhak b. Kays el-Fihri ise D ı maşk'ta Abdullah b. ez-Zübeyr'den yanaydı ve ona davet ediyordu. Derken Hassan b. Malik, Ü rdün' de kalktı ve insanlara : " Ey Ürdünlüler! İbnü'z-Zübeyr ve H a rre ölüleri hakkı nda şehadetiniz nedir?" diye seslendi. Onlar: " İ bnü'z-Zübeyr'in münafık olduğuna, Harre maktulleri n i n cehennemlik old uklarına şehadet ede­ riz," dediler. Hassan : "Ya Yezid ve sizin H a rre'de maktulleriniz hakkı nda ne dersiniz?" dedi. Onla r: "Yezid'in hak üzere olduğuna ve m aktullerimizin cennetlik olduklarına şehadet ede.riz," dediler. Hassan: "Ben de derim ki Yezid hayattayken haklı idiyse bugün de o ve taraftarları hak üzeredir. O gün İb­ nü'z-Zübeyr ve taraftarları batıl ehli i d iyseler, b u gü n de o ve taraftarları b atıl üzeredir;' dedi. Onlar: " Doğru s öyledin. Sana muhalefet eden ve İ b nü'z-Zübeyr' e itaat edenlerle savaşmak [532]

568

Tdrihu 't-Taberf

üzere sana biat ediyoruz. Ancak bizi b u i ki çocuktan -yani Zeyd'in i ki oğlu Abdullah ve Halid- kurtaracaksın. Onlar he­ nüz çocuktur. İ n sanlar yaşlı başlı adamlarla gelirken bizim ço­ cuklarla gitmemiz hoşumuza gitmez," dediler. Dahhak b. Kays ise Dımaşk'ta İbnü'z-Zübeyr'den yanaydı. Ancak Beni Ümey­ ye'nin orada bulunması sebebiyle bu tarafgirliğini açığa vur­ muyordu. Bu işi gizlice yapıyordu. Bu durum Hassan b. Malik b. Bahdel'e haber verildi. Bunun üzerine Dahhak'a bir mektup yazdı. M e ktupta Beni Ümeyye'nin hukukunu yüceltiyor, itaat ve cemaat hakkını dile getiriyor ve onların ona olan iyilikle­ rinden dem vuruyor ve onu onlara itaat etmeye davet ediyor­ du. İbnü'z-Zübeyr'den kötü şekilde bahsediyor, ona sövüyor, münafık olduğunu ve iki halifeyi halettiğin i dile getiriyordu. Ondan, mektubunun insanların huzurunda okunmasını isti­ yo rdu. N ağida adında Kelb'den bir adamı çağırdı ve mektu­ bu Dahhak b. Kays'a teslim etmek üzere ona verdi. Hassan mektubun bir nüshasını da elçiye verdi : " D ahhak mektubumu insanların huzurunda okumadığı takd i rde sen bu mektubu insanların huzurunda oku," dedi. Nağida mektubu Dah hak'a götürüp teslim etti. Beni Ümeyye'ye ait mektubu onlara verdi. Cuma günü olunca Dahhak minbere çıktı. N ağida da kalktı ve "Allah emirin iyiliğini versin," dedi. Dahhak ona: "Otur," dedi. Adam oturdu. Sonra ikinci kez ayağa kalktı. Ancak Dahhak: "Otur," dedi. Adam oturdu. Sonra üçüncü kez kalktı ve Dah­ hak ona: "Otur," dedi. Nağida onun mektubu okumayacağı nı görünce mektubun yanındaki nüshasını çıkardı ve insanlara okudu. B u n u n üzerine Velid b. Utbe b. Ehi Süfyan kalkıp Has­ san'ı tasdik etti, İbnü'z-Zübeyr' i yalanlayıp ona sövdü. Ardın­ dan Yezid b. Ehi Nims el-Gassani kalkıp H assan'a ve mektu­ buna destek vererek İbnü'z-Zübeyr'e sövdü. Sonra Süfyan b. Ebred el- Kelbi kalktı, Hassan'a ve mektubuna destek vererek İbnü'z-Zübeyr'e küfretti. Arkasından Amr b. Yezid el- H akemi kalkıp Hassan'a küf­ rederek İ bnü'z-Zübeyr'i övdü. Bunun üzerine insanlar hare­ [533] ketlendi. Dahhak ise emir vererek H assan'ın söylediklerini tasdik edip İbnü'z-Zübeyr'e küfreden Velid b . Utbe ve Yezid b.

Tarih u 't-Taberi

569

Ebi N ims ve Süfya n b. Ebred'in hapse atılmalarını istedi. Bu­ nun üzerine insanlar birbirlerine girdiler. Kelb kabilesi Amr b. Yezid el-H akemi'ye saldırdılar, onu döverek ateşe verdiler ve elbiselerini yırttılar. Öte yandan Halid b. Zeyd b. Muaviye kalktı, Dahhak min­ berde olduğu halde minberin ikinci basamağı na çıktı ve eşsiz ve veciz bir konuşma yaparak insanları teskin etti. Akabinde Dahhak indi ve cuma namazını kıldırdı. N a mazdan sonra da eve gitti. B u arada Kelb geldi ve Süfyan b. Ebred'i hapisten sa­ lıverdiler. Arkasından Gassan da geldi ve Yezid b . Ebi N ims'i saldılar. Velid b. Utb e : " Kelb'den veya Gassan'dan olsaydım ben de serbest bırakılacaktım," dedi. Bunun üzerine Yezid b. Muaviye'nin iki oğlu Halid ve Ab­ dullah, Kelbli dayılarıyla gelip Velid b. Utbe'yi hapisten çıkar­ dılar. Şamlılar o güne "Ceyrun el- Evvel" adını vermişlerdi. İ n ­ sanlar Dı maşk'ta ikamet ettiler. Dahhak ise D ı maşk Mescidi­ ne giderek içinde oturdu ve Yezid b. Muaviye' den bahsederek onu eleştirdi. Bunun üzerine insanlar kılıçları nı kuşanmış va­ ziyette, halkalar halinde otururken Kelb'den b i r genç elinde­ ki asayla Dahhak'a vurunca mescitte b i rb i rlerine girerek vu­ ruştular. Kays, İbnü'z-Zübeyr için davette bulunup Dahhak'a yardım etmeye çag ırırken Kelb ise Beni Ü meyye için davette bulunuyor, Halid b. Yezid için çalışıyorla r ve Yezid için taassup gösteriyorlardı. Akabinde Dahhak Emirl ik Ko nağına geçti . Sa­ bah olunca sabah namazını kıldırmaya gitmedi. Askerlerden bir kısmı İbnü'z-Zübeyr'den yanayken bir kısmı Beni Ümey­ ye'den yanaydılar. Dahhak, Beni Ümeyye'ye haber göndere­ rek onları davet etti. Bunun üzerine sabah vakti Dahhak'a gittiler. Dahhak o nlardan özür diledi; onların ona ve mevali­ lerine olan iyiliklerinden ve onların istemediği bir eylemde bulunmayacağından söz etti. Dahhak dedi: " H assan'a siz yazın, biz de yazacağız. Ür­ dün'den yola çıks ı n ve Cabiye'ye gelsin. Biz de sizinle birlik­ te yola çıkalı m ve orada onunla buluşalım. Sizden birine b iat edelim," dedi. B e ni Ü meyye bu tekli fe razı oldular. Akabinde

570

Ttırih u 't-Taberf

Hassan'a yazdılar. Dahhak da ona yazdı. S o n ra insanlar çıktı­ lar ve B e ni Ümeyye de çıktı. Sancaklar karşılandı ve Cabiye'ye gitmek üzere hareket edildi. Derken S evr b. Ma'n b. Yezid b. el-Ahnes es-Sülemi, Dahhak'a geldi. Ona: "Bizi İbnü'z-Zü­ beyr'e itaat etmeye davet ettin. Biz d e onun üzerine sana biat [534] ettik. Şimdi d e Kelb'den olan bu bedeviye gidecek ve onun ye­ ğeni Halid b. Yezid'i halife yapacaks ı n ! " dedi. Dahhak ona: "Ne düşünüyorsun?" dedi. Ma'n b. Yezid : "Gizli olarak yaptığımızı açığa vuralım ve İbnü'z-Zübeyr'e itaat etmek için davet ede­ lim ve bunun için savaşalım," dedi. Bunun üzerine Dahhak, maiyeti n deki insanlarla yönünü d eğiştirdi ve Mercirahit'e doğru yöneldi ve orada konakladı. Mercirahit'te Dahhak b. Kays ile M e rvan arasında vuku bulan vaka hakkında ihtilaf edilmiştir. M uhammed b. Ömer el-Vakıdi şöyle demiştir: Mervan b . e l - H akem'e 6 5 yılının Mu­ harrem ayında biat edilmişti r. Aslında M e rvan, Şam'daydı ve içinden böyl e bir düşünce geçmiyord u. O n u bu işe tamah etti­ ren I rak'tan gelen Ubeydullah b. Ziyad'dı. İ b n Ziyad ona: "Sen Kureyş'in b üyüğü ve liderisin. Oysa Dahhak b. Kays senin ba­ şına geçiyor," dedi. İ şte ne olduysa bundan sonra oldu. Bunun üzerine M e rvan askerleriyle Dahhak'ın üzerine gitti ve onları bertaraf etti. N itekim Dahhak, İbnü'z-Zübeyr'in itaati ndeydi. Kays bu vakada eşi görülmemiş b i r şekild e bertaraf edildi. Muhammed b. Ömer dedi : İbn Ebi'z-Zinad bana Hişam b. Urve'den naklen şöyle dediğini anlattı : M e rcirahit gününde Abdullah b. ez-Zübeyr'e [insanları Dahhak'a] davet etmesi se­ bebiyle öldürüldü. İtaati ve güzel görüşü hakkında Abdullah'a yazıldı. B i rden fazla ravinin rivayetine gö re M e rcirahit vakası Dah­ hak ile M e rvan arasında 64 yılında vuku bulmuştur. M uhammed b. Ömer, Musa b. Ya'küb ve Ebu Huveyri s'ten naklen İbn Sa'd'dan bana şöyle a nlatıl d ı : Ürdünlüler ve baş­ kaları M e rvan'a: "Sen yaşl ı başlı bir adamsın. İbn Yezid çocuk­ ken İbnü'z-Zübeyr yaşını başını almış b i r kişidir. Demir ancak demirle dövülür. İbnü'z-Zübeyr ile b u çocuk vasıtasıyla müca-

Tiirih u 't-Taberi

571

d e l e etme. B u a d a m l a göğüs göğse sen vuruş. Elini aç b i z de sana biat edeceğiz," dediler. Bunun üzerine Cabiye'de 3 Zilka­ de 64 Çarşamba günü ona biat ettiler. M uhammed b. Ömer dedi: Mus'ab b. Sabit bana Amir b. Ab­ dullah'tan naklen şöyle anlattı : Dahhak, M e rvan'a h ilafet için biat edildiğini haber alınca İbnü'z-Zübeyr için maiyetindeki­ lerden biat aldı. Arkasından da birbirleri üzerine gittiler ve [535] şiddetli bir muharebeye tutuştular. Dahhak ve adamları mu­ harebede bertaraf edildiler. M uhammed b. Ömer dedi : İbn Ebi'z-Zinad bana babasından şöyle anlattı : Abdurrahman b. Dahhak M edine valisi olduğunda henüz gençti . Öte yandan Dahhak b. Kays, Kays'ı ve başkalarını kendisi için biat etmeye davet etti ve hilafet için onlardan biat aldı. Bunun üzeri ne Züfer b. Akil el-Fihri ona: " B izim de bildiği­ miz ve işittiğimiz böyledir. Ancak Beni Zübeyr der ki: 'Dahhak, Abdullah b. ez-Zübeyr için biat aldı ve ona itaat edilmesi için çıktı ve bu uğurda öldürüldü.' Vallahi söyledikleri batıldır. Başta Kureyş onu bu işe davet etti. Ancak onların talebini kabul etme­ di ve sonunda istemeyerek bu işe girdi," dedi. ***

Dahhak b. Kays ile Mervan b. el-Hakem Arasmda Mercirahit'te Vuku Bulan Vakayla 64 Yılında Meydana Gelen Önemli Olaylar Ebu Ca'fer dedi : N u h b. Habib bize H işam b . M uhammed' den naklen Avane b. el- H akem el-Kelbi'nin şöyle dediğini anlattı : Dahhak b. Kays, Cabiye'de Hassan b. Malik ile buluşmak üze­ re yolda giderken maiyetind ekilerle istikametini değiştirdi ve Mercirahit' e yö nelerek orada konakladı. İ b n ü 'z-Zübeyr'e biati ni açığa vurdu ve Beni Ümeyye'yi haletti. Bunun üzerine Yemenli ve diğer Şamlıların çoğunluğu ona b i at ettiler. Avane dedi : B e ni Ümeyye ve onlara tab i olanlarsa yolla­ rına devam ederek Cabiye'de Hassan ile buluştular. Hassan kırk gün o nlara namaz kıldırdı. Bu süre zarfında insanlar is­ tişarede bulunuyorlardı. Dahhak ise Humus Valisi Nu'man b.

572

Tc'irih u 't-Taberl

Beşir'e, Kınnesrin'i n başında bulunan Züfer b. el-Haris'e ve Filistin Valisi N atil b. Kays'a yazarak onlardan yardım istedi. Bunlar İ b n ü'z-Zübeyr'e itaat ediyo rlardı. N u ' man, Şürahbil b. Zülkela"ı yardımına gönderdi. Züfer Kınnesrin, Natil de Fi­ listinlilerle ona destek verdiler. Askerler M erc'de Dahhak'ın emri altında toplandılar. Cabiye'de toplananlarsa farklı görüşlere sahip idiler. Ma­ lik b. H übeyre es-Sekuni, Beni Yezid b . M u aviye' den yanaydı. H ilafetin onlarda olmasını istiyordu. H usayn b. Nümeyr es(536) Sekuni ise h ilafetin M e rvan'a geçmesini arzu ediyordu. Malik b. Hübeyre, H usayn b. Nümeyr' e : "Gel de babası bizim evla­ dımız, o da kız kardeşimizin oğlu olan şu çocuğa biat edelim. Onun babası nezdinde olan konumumuzu bilirsin. O da -Ha­ lid b. Zeyd- yarın bizi Arapların boyunları üzerinde taşıyacak­ tır," dedi. H usayn : " H ayır, Allah'a yem i n ederim olmaz. Araplar bize yaşlı başlı bir adamı teklif ederken biz onlara bir çocuk teklif edemeyiz," dedi. Malik: " H enüz i ş işten geçmiş değil ve son sözü söyleme vakti değil," dedi. " Ey! E b u Süleyman sakin ol ! " dediler. Malik ona: "Vallahi M e rvan'ı ve ailesini halife yap­ san senin kırbacını, ayakkabının kayışını ve gölgesinde gölge­ leneceğin ağacın gölgesini senden kıskanacaklar. Mervan bir aşiret babası, bir aşiret kardeşi ve b i r aşiret amcasıdır. Ona biat ederseniz onların kölesi olursunuz. Siz kız kardeşinizin oğlu Halid'e sarılın," dedi. H usayn : "Ben rüyada semaya asılı bir kandil gördüm. Kimin hilafette gözü varsa elini ona doğ­ ru uzattı. Ancak hiç kimse ona ulaşamadı. Mervan ise onu almaya yeltendi ve eline aldı. Vallahi o n u halife yapacağız;' dedi. Malik ona: " Ey Husayn ! Şunu bil ki M e rvan ve Mervan'ın müttefiklerine biat edeceksin. Biliyorsun ki Kays ile bir aile gibidirler," dedi. Mervan b. el-H akem'e b iat etmekte karar kıldıklarında Ravh b. Zenba' el-Cüzami kalktı ve Allah'a ham­ düsenada bulunduktan sonra şöyle dedi: " Ey insanlar! Sizler Ömer b. el-H attab'ı, Resulullah (sav.) ile arkadaşlığını ve İs­ lam'daki kıdemini bilirsiniz, o bildiğiniz gibidir. İbn Ömer ise zayıf bir kişidir. Zayıf olan kişi Muhammed'in ümmetine lider­ lik yapamaz. İ nsanlar Abdullah b. ez-Zübeyr'den de bahseder-

Tdrih u 't-Taberf

573

ler ve onun için davette bulunurlar. O insanların düşündüğü gibi Resulullah'ın (sav.) havarisi Zübeyr'i n oğludur. Annesi de Zatü'n-Nitakayn olarak bilinen Esma bint Ebu Bekir'dir. Zü­ beyr fazileti ve kıdemi bakımından bildiğiniz gibidir. Ancak İbnü'z-Zübeyr münafıktır; Yezid ve oğlu M u aviye b. Yezid'i haletmiş, kan akıtmış ve Müslümanların gücün ü bölmüştür. M ünafık olan kişi M uhammed'in (sav.) ümmeti n i n liderliği­ ni yapamaz. M ervan b. el-H akem ise ne zaman İs lam'da bir çatlak ortaya çıktıysa o çatlağı kapatmaya çalışanlardan oldu. Evinde mahsur kaldığı gün Müminlerin E miri Osman b. Affan için savaşmış ve Cemel vakasında Ali b. Ebi Talib'e karşı mu­ harebeye katılmıştır. Bize göre insanlar büyüklere biat etmeli ve çocukları büyütmelidirler. -Büyükle M e rvan'ı küçükle de [537] Halid b. Yezid'i kastetmiştir.-" İ nsanlar Me rvan'a biat üzerinde karar kıldılar. Ondan sonra Halid b. Yezid'e ve arkasından Amr b. Said b. el-As'a b iat edildi. Buna göre Amr b. Said b. elAs, Dımaşk valiliğine, Halid b. Yezid de H umus valil iğine ge­ tirildi. Ravi dedi: H assan b. Malik b. Bahdel, Halid b. Yezid' i çağırıp o n a şöyle d e d i : " Ey kız kardeşimin oğl u ! İ nsanlar genç olduğun için senden sarfı nazar ettiler. Vallahi ben b u görevin sende ve senin ailende olmasını istiyorum. M e rvan'a da ancak sizin için biat e diyorum." Halid b. Yezid ona: " B ize destek ver­ mekte aciz kaldın," dedi. Hassan: " H ayır senin hakkında aciz kalmadım. Benim görüşüm senden yanadır;· dedi. Arkasından Hassan, M e rvan'ı çağırdı ve ona: " Ey M e rvan ! Vallahi insanların hepsi seni istiyor değildir," dedi. M e rvan ona: '/\ilah onu bana vermek isterse O'nun kullarından hiç kimse beni ondan mahrum kılamaz. Onu bana vermek istemezse de hiç kimse onu bana veremez," dedi. H assan ona: "Doğru söyledin," dedi ve pazartesi günü minbere çıkarak: " Ey insanlar! İ nşallah perşembe günü halifemizi seçeceğiz," dedi. Perşembe günü Hassan, M e rvan'a biat etti ve arkasından insanlar da ona biat ettiler. Akabinde M e rvan insanlarla birl i kte Cabiye'ye geçerek Kelb'den Ürdünlülerle birlikte Mercirahit'ta Dahhak'a karşı konakladı. es-Sekasik, es-Sekun ve Gassan da ona geldiler. Hassan b. Malik b. Bahdel de Ürdün'e döndü.

574

Tiirihu 't-Taberf

Onun - M e rvan'ın- sağında Amr b. Said b. el-As, solun­ daysa Ubeydullah b. Ziyad vard ı . Dahhak' ı n sağında Ziyad b. Amr b. M u aviye el-Ukayll, solunda ise ismini aklımda tuta­ madığım başka bir kişi vardı. Öte yandan Yezid b. Ebi Nims el-Gassani, Dımaşk'ta saklanmış ve Cabiye'de bulunmamıştı. M ervan M e rcirahit'e geçince Yezid b . Ebi N ims, Dımaşklılar ve köleleriyle ayaklanarak şehri ele geçirdi; Dahhak'ın valisini şehirden çıkarıp hazineye ve beytülmale el koydu; Mervan'a biat etti; ona mal, asker ve silah desteğin d e bulundu. Böyle­ ce bu aşamada bu zafer Beni Ü meyye'nin ilk zaferidir. Ravi dedi: Dahhak, M e rvan'a karşı yirmi gün savaştı, sonra Merc­ liler hezimete uğradı. Ancak sonunda Dahhak tarafı mağlup oldu, Dahhak ve askerleri berta raf edildi. O vakada Dahhak'ın maiyetinde olan Şam eşrafından seksen kişi öldürüldü. Hepsi de beytülmalden kadife kıyafet alırlardı. Kadife kıyafet alan­ lar ayn ı zamanda iki bin dirhem tahsisat alırlardı. Bu vaka­ da Şamlılardan çok sayıda insan katledildi. Böylesine fazla can kaybı görülmemişti, bütün kabilelerden can kaybı vardı. [538] Dahhak ile birlikte Kelb kabilesinin B e ni Uleym kolundan Malik b. Yezid b. Malik b. Ka'b adında bir adamla Kudaa'nın sancaktarı - n itekim Kudaa da Şam' da yerleşmişti- öldürüldü. B u zat M üdellec b. el-Mikdam b. Zeml b. Amr b. Rebia b. Amr el-Cüreşi'nin dedesiydi. Dahhak'ı görüşünden caydıran Sevr b. Ma'n b. Yezid es-Sülemi de öldürülenler arasındaydı. Ravi dedi: Dahhak'ın kafasını Kelb'den bir adam getirdi. Rivayete göre Dahhak'ın kafası getirilince M e rvan rahatsız olmuş ve şöyle demiştir: Şimdi yaşım ilerleyip de kemiklerim zayıfla­ yı nca, az bir ömrüm kalı nca askeri birliklerle geliyorum ve insanları birbirleriyle vuruşturuyorum ! Yine rivayet edilir k i o gün b i r maktulün yanından geçer­ ken şu beyti dillendirmiş: Kureyş'in iki em irinden hangisi galip gelirse gelsin kişilerin helaki onlara zara r verir.

Mervan insanları kendisine b iat etmeye davet edip de ona biat edilince şu beyitleri dile getirmiştir:

Tilrih u 't-Taberf

575

Durumun adeta bir yağmaya dön üştüğünü görünce Gassan ve Kelb kabilelerini onların üzerine gönderdim. Sonra Seksekileri ka/aballk bir halde ve vuruşmaktan başka bir şeye razı olmayan Tay kabilelerine gönderdim. Cariye ise takılarla ve yana meyilli şekilde yürürken Tenühlu da kibirle ve zorlu olarak seyretmektedir. Onlar mülkü ancak gasbederek alabilir. Kays yaklaşacak olursa uzak olsunlar, de.

H işam b. M uhammed dedi: Ebu Mihnef Yahya b. Lut bana şöyle dedi: Şamlılardan Beni Abdi Ved'den bir adam bana Dah­ hak b. Kays'ın öldürülmesine şahit olan bir adamdan naklen şöyle dediğini anlattı : Kelb'den Zühne b. Abdullah adında bir adam yanımızdan geçti. Adeta insanları biçiyordu. Kime vursa onu yere yıkıyor ve vurduklarını öldürüyordu. Ona bakakal­ dım, edasından ve insanları öldürmesinden hayret ederek izle­ dim. Derken bir adam ona saldırdı. Ancak Zühne onu da öldür­ dü ve yanından ayrıldı. Maktulün yanına gittim ve ona baktım. Onun Dahhak olduğunu gördüm. Onun başını alıp M ervan'a gö­ türdüm. Bana: "Onu sen mi öldürdün?" dedi. Ona: " Hayır, onu Zühne b. Abdullah el-Kelbi öldürdü;' dedim. Me rvan ona doğ­ ruyu söylediğim ve gerçek dışı bir iddiada bulunmadığım için benim tavrımı takdir etti ve bana bir hediye verirken, Zühne'yi de mükafatlandırdı. Ebfı Mihnef dedi: Abdülmelik b. Nevfel b. M üsahik bana Ha- [539] bib b. Kürre'den naklen şöyle dediğini anlattı : O gün Mervan'ın sancağını ben taşıyordum. Mervan kılıcının kabzasıyla sırtımı dürtüyor ve şöyle diyordu: "Sancağınla onlara yaklaşsana. Onlar kılıçların hiddetini hissederlerse başın gövdeden, hayvan sürüsünün çobandan koptuğu gibi kopacaklar." Ravi dedi: Mer­ van'ın askerleri altı bin kişiydi. Süvarilerin başında Ubeydullah b. Ziyad ve piyadelerin başında da Malik b. Hübeyre bulunu­ yordu. Abdülmelik b. Nevfel dedi : Rivayete göre o gün Bişr b. Mervan'ın elinde bir sancak vardı ve onunla savaşırken şöyle diyordu: Reisin görevi saçı başı kana boyamaktır. Ya da o başı kırmaktır!

576

Tdrih u 't-Taberf

O gün Abdülaziz b. Mervan savaşta yere çalındı. O gün Mervan küçük bir grupla, elinde bir sancak bulunan ve M er­ van'ı savunan bir adama rast geld i . M e rvan ona: "Allah seni esirgesi n . Keşke insanlara karışsan z i ra küçük bir grup için­ desin," dedi. Adam : " Ey Müminlerin E miri ! Senin kendilerine katılmamızı emrettiğin insanlardan kat kat fazla olan me­ lekler bizimledir," dedi. Bunun üzerine M e rvan buna sevindi v e güldü. Sonra da etrafındaki insanlardan bir kısmını ona ilhak etti. Öte yandan Dahhak tarafında savaşanlar hezime­ te uğrayarak kendi merkezlerine döndüler. Humuslular da N u'man b. B eşir'i n yö netimindeki H u m u s ' a döndüler. Haber kendisine ulaşınca N u'man gece vakti n d e maiyetinde Naile b int Umare e l - Kelbiyye olduğu halde kaçtı. Yanında eşyası ve evladı da vardı. Ancak gece b oyunca ne yapacağını şaşırdı. Sabah olunca H umuslular onun p e ş i n e düştüler. Onun peşi­ ne düşen Kilailerden Amr b. el - H ali adında bir şahıstı ve onu öldürdü. O n u n başını, eşi Naile'yi ve evladını götürdü. Başını Nu'man'ın kızı, sonradan Haccac b . Yus u f'la evlenen Ümmü Eban' ı n kucağına attı. Naile: "Başı bana verin, bu ondan çok benim hakkı mdır," dedi. Bunun üzeri n e başı Naile'nin ku­ cağına atıldı. Ardından onları ve başı H u mus'a götürdüler. Kelb' den olan Humuslular geli p N aile'yle evladını alıp götür­ düler. Diğer ya ndan Züfer b. e l - H a ris, Kınnesrin' den kaçarak Karkisya'ya gitti. Karki sya' nın başında İyaz el-Cüreşi bulunu(540] yord u . Ken d i s i İbn Eslem b. Ka'b b . Malik b. Lügaz b. Esved b. Ka'b b. Hades b. Eslem'dir. Onu Karkisya'ya Yezid b. Muavi ­ ye tayin etmişti. Ancak İyaz, Züfer'in Karkisya'ya gi rmesine müsaade etmedi. Züfer ona: "Sana söz veriyo rum hamamına girdikten sonra Karkisya'dan çıkacağı m. Sözümü yerine ge­ ti rmesem eşim benden boş olsun ve kölelerim hür olsu n," dedi. Ancak Züfer, Karkisya'ya girdikte n sonra hamam ına girmedi, Karkisya'da konaklayarak İyaz'ı o radan çıkard ı. Zü­ fer, Karkisya'da kal eye çekildi ve Kays da b uraya döndü. Ravi dedi : Filistin Valisi Natil b. Kays el- Cüzami de kaçtı, Mekke'ye giderek İ b n ü'z-Zübeyr'e iltihak etti. Şamlılar ise Mervan'ı n etrafında toplandılar o n u n i ç i n i ş i sağlam tuttular. Kendisi de Şam d iyarı amillerini tayin etti.

Tdrih u 't-Taberf

577

Ebu Mihnef dedi: B eni Abdi Ved'den Şamh b i r adam -yani eş-Şerki- bana ş öyle anlattı: Mervan, Şam d iyarı nın işlerini yoluna koyduktan sonra Mısır'a gitmek üzere yola çıktı ve Mı­ sır'a vardı . M ı sı r' da vali olarak Abdurrahman b . Cehdem el- Ku­ reşi bulunuyor ve i nsanları İbnü'z-Zübeyr'e davet ediyordu. Abdurrahman maiyetindeki Beni Fihr ile b i rl i kte Mervan'ı karşılamaya çıktı. M e rvan, Amr b. Said el-Eşdak'ı arkadan M ı ­ sır'a gönderdi. Amr, M ısır'a girdi ve minbere çıka rak insanlara hitap etti. O nlara : 'J\mr Mısır'a girdi," denilince geri döndüler. İnsanlar M e rvan'a biat ettiler ve onu emir olarak kabul etti­ ler. Bunun üzerine D ımaşk'a geri döndü. D ımaşk'a yaklaşınca İbnü'z-Zübeyr'in, kardeşi Mus'ab b. ez-Zübeyr'i Filistin tarafı ­ na gönderdiği haberini a l d ı . Mervan, A m r b . Said b. el-As'ı bir orduyla M us'ab' ı n üzerine gönderdi. Amr henüz Şam diyarına girmeden Mus'ab'ı karşıladı ve onunla savaşarak Mus'ab'ın adamlarını hezimete uğrattı. Onunla birlikte B eni Uzre'den ve Muhammed b. H ureys b. Süleym adında Beni E şdak'ın dayısı olan bir şahıs vardı . B u şahıs şöyle dedi: "Vallahi b i r süvari ve piyade olarak M us'ab gibi bir cengaver görmedim. Vallahi onu yolda arkadaşlarıyla seyrederken yaya olarak koştuğunu ve ayaklarının kanadığını gördüm.'' Ravi dedi: M e rvan D ımaşk'a döndü ve istikrar içinde yaşamını sürdürdü. Ardından Amr b. Said de Dı maşk'a döndü. Ravi dedi: B i r rivayete göre de Ubeydullah b. Ziyad, I rak'tan Şam'a gelince Beni Ümeyye ile Tedmür'de karş ılaştı. İbnü'z-Zübeyr onları M ekke, M edine ve bütün H i caz'dan sür­ müş, onlar da Ted mür'de konaklamışlardı. Dahhak b. Kays'ı da Abdullah b. ez-Zübeyr'in valisi olarak Dı maşk'ta gö revlen­ dirmişlerdi. İ bn Ziyad l rak'tan geldiği nde M e rvan, İ bnü'z-Zü­ beyr'e gidip biat etmek ve Beni Ümeyye için ondan aman al­ mak istiyordu. İbn Ziyad ona: '/\ilah hakkı için bunu yapma. [54 1 ] Bu doğru bir görüş değildir. S e n Kureyş'in b üyüğü olarak Ebu Hubeybe'ye gi dip ona halife olarak nasıl b i at edeceks i n ! Sen Tedmürlüleri davet et sana biat etsinler, sonra da o nlarla bir­ likte Dahhak' ı n üzerine git ve onu Şam' dan çıka r," dedi. Amr b. Said b. el-As : "Vallahi Ubeydullah b. Ziyad doğru söyledi.

578

Tdrih u 't-Taberi

Sonra sen Kureyş'in büyüğüsün. S e n bu işe diğer insanlar­ dan daha layıksın. İ nsanların gözü bu çocuğun -yani Halid b. Yezid- üzerindedir. Onun annesiyle evlen ve onu himayene al," dedi. M e rvan öyle yaptı ve Halid b. Zeyd'in annesi Fahite bint Ebi Haşim b. Utbe b. Rebia b. Abdi Şems ile evlendi. Aka­ binde B eni Ü meyye'yi topladı ve onlardan biat aldı. Arkasın­ dan Tedm ürlüler de ona biat ettiler. Bunun üzerine büyük bir topluluk halinde D ımaşk'ta bulunan Dahhak b. Kays'ın üze­ rine gitti. Dahhak, Beni Ümeyye'nin yaptıklarını ve üzerin e gelmekte olduklarını duyunca aralarında Z ü fe r b. el-Haris'in de bulunduğu Dımaşkhlardan ve başkalarından ona uyanlar­ la birlikte çıktı. İ ki taraf Mercirahit'te karşılaştılar. Aralarında şiddetli b i r muharebe oldu. Dahhak b . Kays el-Fihri ve adam­ larının büyük kısmı öldürüldü, geri kalanlar da kaçarak dağıl­ dılar. Züfer ve yanında Beni Süleym'den i ki genç olduğu halde yöneldikleri istikamette kaçtılar. Ancak M e rvan'ın süvarileri on ları takip ediyordu. İki Süleymli genç, M e rvan'ın atlılarının onlara yetişeceğinden endişe edince Züfer'e: "Ey adam! Ken­ dini ku rtar. Biz ikimiz nasılsa öldürüleceğiz ! " dediler. Züfer onları bırakıp gitti ve Karkisya'ya ulaştı. Kays onun etrafında toplandı ve onu başa getirdiler. Züfer b. el-Haris bu ko nuda şöyle demiştir: Ey bayan ! Bana silahımı göster. Zira savaşın devam edeceğini gö­ rüyorum. Gaipten bana gelen haber, Merva n 'ın bana kısas uygulayacağını veya beni susturacağını bildirmektedir. Asil ve beyaz devede kurtuluş vardır. Özellikle onların yularını sal­ sak. Ortadan kaybolduysam da benim gaflete kapıldığımı sanmayın. Size gelecek olsam da buna sevin m eyin. [542]

Bazen m erada hayvan terslerinin karıştığı toprakta biter. Ancak insanın içindeki h üzün ve elem kalıcıdır. Kelb, m ızraklarım ızdan nasibini almadan ve Rah it'in maktulleri­ nin öcü alınmadan kendi haline mi bırakılacak? Öm rü m hakkı için Rahit vakası Hassan için açık ve derin bir çatlak bırakm ıştır.

TCırih u 't-Taberf

5 79

Peş peşe giden İbn A m r ve İbn Ma 'n 'dan ve Hemm d m 'ın öldürül­ mesinden son ra arzu ve hülyalar peşinde mi koşacağım ? Benim savaşta n kaçışım ve iki yol arkadaşımı terk etmem ne kö­ tüydü. Bundan önce ben de böyle kötü bir davra n ış görülmemişti. O akşam vaktinde bineğim dörtnala koşarken insa n lar içinde ben ­ den yana olum değil h ep hasımlarımı görüyordum. Yani geçirdiğim kötü bir gün benim bütün iyi g ü n lerimi ve güzel edamı silip süpürecek mi? Atlar m ızrak darbeleriyle solumadan, kadınları m ız Kelb 'in kadın­ larından öç almadan sulh olmayacak. Acaba ben im baskım m Ten ü h 'u ve Tay kabilesin i sadrımın şifasıy­ la isabet edecek mi?

Cevvas b. Ka'tal ona şöyle cevap verd i : Ömrüm hakkı için Rdh it va kası Züfer'i kalıcı bir hastalığa m üptela kıldı. Bu hastalık kaburga kem ikleri arasına sin di, iç organları arasında yerleşerek hekimleri aciz bıraktı. İnsanları Süleym ve A mir'in ölülerine ve Zübyan 'a ağla tıyorsun ve ağlayanları da ağlatıyorsun. Silah istedi ancak kıymetli kılıçlarla uzun mızrakları görünce vaz­ geçti. Üzerinde ormandaki aslanlar gibi yiğit ve yardımsever gençlerdir. [543] Vuruşmaya başladıkları zaman hep yüksekten vururlar.

Teymüllat b. Rü feyde'den Ömer b. M ihlat e l - Kelbi ona şöyle cevap verd i : Züfer el-Kaysi kavm inin bertaraf edilmesi dolayısıyla ağladı, hem de kurumayan gözyaşlarıyla. Rahit'te öldürülenlere ağlatıyor. Ona ıssız çöllerin böcekleri ve baykuşları cevap vermiştir. Kays kabilesinin h ududun u Rahit'te çiğnedik de süra tle kaçtı ve mahrem leri m übah kilındı. Susuz vaziyette ve gözyaşları dökülerek onları ağ/atmakta ve Nizdr'a hayalleri dönsün diye ümit vermektedir. Üzüntü ve h üzün içinde öl ya da zillet içinde ve sindirilmiş vaziyet­ te yaşamını sürdür. Hem de sıkıntıları bitmeyen bir h asretle.

580

Tiirih u 't-Taberf

Kudôa etrafimda kılıç sallayarak hareket ederse onun büyükleri zorluklar karş1S1n da gelişigüzel hareket eder. Bana tuzak kuran kabilelerini ezip geçtim. Zorlu hôdiseler karşı­ sın da kim ona kastedebilir.

Yine Züfer b. el-H aris şöyle dedi: Allah 'tan reva m ı ki Bahdel ve İbn Bahdel yaşamını sürerken İb­ n ü 'z-Zübeyr öldürülsün. Hayır, Alla h 'ın evine yemin ederim ki onu öldüremeyeceksiniz ve o günü göremeyeceksiniz. Güneşin ilk doğduğu zamanki parıltısı gibi Meşreji kılıçlarının pa­ rıltlSI tepenizde henüz parlamadı. [544]

M e rvan b. el-H akem'in kardeşi Abdurrahman b. el-Hakem ona şöyle cevap verd i : Kelb kabilesi m ızraklarının himayesinde ayrılıp giderken Rôhit vakasının ölülerini gömmeden ortalıkta mı bıraktı ? Allah Kays'ın, Kays Aylan 'ın hasmı olsun. Zira o Müslümanların sı­ nır merkezlerini göz ardı etti ve kaçıp gitti. Rah a t zamanda Kays ile öğünebilirsin. Ancak kılıçlar çekildiği za­ man sakın kardeşi olma.

Ebu Ca'fer dedi : H usayn b. N ümeyr, M e rvan'a biat edip de Malik b. H übeyre'n i n Halid b. Yezid b. M u aviye'ye biat etmesi yönündeki tavs iyesini reddedince, M e rvan b. el-H akem haki­ miyetini pekiştirince H usayn'ın Me rvan'a şart koştuğu Kin­ de'yi Belka bölgesinde iskan etmesi ve b ölgeyi onlar için bir geçim kaynağı kılması talebini yerine getird i. Diğer yandan Beni H akem, Halid b. Yezid b. Muaviye'ye b i rtakım taahhüt­ lerde bulunmuşlardı. Ancak Mervan hükmünü pekiştirdikten sonra, bir gün Malik b. H übeyre'nin de bulunduğu meclisin­ de otururken şöyle dedi: ''Aralarında sürme attarının da bu­ lunduğu - Malik b . H übeyre'yi kastetmiştir; nitekim o güzel koku sürünüyor ve gözlerine sürme çekiyordu.- bazı insanlar birtakım şartlardan dem vuruyorlar." Malik: " H enüz iş işten geçmedi," dedi M ervan: "Sakin ol ey Ebu Süleyman ! Sana şaka yaptık," dedi. M alik: "Öyle olsun;' diye karşılık verdi. Uveyc et­ Tai, Kelb kabilesini ve Humeyd b. Bahdel'i överek şöyle dedi :

Tiirih u 't-Taberf

581

Kavimler İbn Bah del'in vuruşunun sesini bildiler. Eğer kalırsa bir daha onlara karşı o hamleyi tekrarlayacaktır. Kavmin efendisinin evlatlarını ve kırdan gelenleri bir ay boyunca sevk ve idare eder ve durmak nedir bilmezler. Bu, bunun yanındadır. Sonra ben insanla ra karşı sayıları çok olan kavimleri h arekete geçireceğim. Eğer Mümin lerin Em fri olmasaydı Kudaa kabilesi efendi, Kays de kölesi olacaktı. ***

B u sene içinde Yezid b. Muaviye'nin ölümünden sonra Ho­ rasan askerleri yen i halife seçilinceye kadar kendilerini sevk ve idare etmek üzere Selm b. Ziyad'a biat ettiler. ***

Horasan'ın Durumu Abdullah b. Hazim'in Fitnesi ve Selm b. Ziyad'a Biat Edilmesi B u yılda Abdullah b. Hazim'in fitnesi vuku buldu. Buna dair rivayetler: Ömer b. Şebbe bana Ali b. Muhammed' den naklen Mesleme b. Muharib'in şöyle dediğini anlattı: Selm b. Ziyad, Semerkand ve Harezm'de elde ettiği hediyeleri Abdullah b. Hazim ile Yezid b. Muaviye'ye gönderdi. Kendisi de Yezid b. Muaviye ve Muaviye b. Yezid dönemlerinde Horasan valisi olarak gö rev yaptı. Selm, Yezid'in ölüm haberini aldı. Yezid b. Ziyad'ın da Sicistan'da kat­ ledildiği, Ubeyde b. Ziyad'ın esir düştüğü haberini de aldı. An­ cak bu haberleri sakladı. Bunun üzerine İbn Arade şöyle dedi: Ey kapılarını kapatan vali, büyük ve önemli olaylar vuku buldu. Cünze 'de ve Kabul'de öldürülenler oldu. Yezfd'in saklanan ölümü de ortaya çıktı. Ey Beni Ümeyye! Son kralınız bir ceset olarak Hawarfn 'dedir. Ölüm vakti geldiğinde yastığının yanında bir kadeh ve bir tulum olduğu halde burn u kanamıştır. Bir de sarhoşluğuna ağlayan yay ile bazen otu ran bazen de kal­ kan zilli bir tef

[545]

582

Tarih u 't-Taberf

Mesleme d e d i : İ b n Arade'nin ş i i ri yayılınca Selm, Yezid b. Muaviye'nin ve M u aviye b. Yezid'in ölümünü açığa vurdu. İn­ sanlar halifelerini seçinceye kadar insanlara, gönül rızasıyla bir valiye biat etmeleri çağrısında bulundu. Bunun üzeri ne insanlar ona biat ettiler. Ancak iki ay bekledikten sonra biat­ lerini bozdular. Ali b. Muhammed dedi : Horasan' dan yaşlı bir zat bize şöy­ le anlattı : H o rasanlılar hiçbir valiyi Selm b. Ziyad kadar sev­ memişlerd i r. Öyle ki H o rasan' da val ilik yaptığı yıllarda doğan yirmi binden fazla çocuğa Selm'e olan s evgileri sebebiyle Selm adını verdiler. [546]

Ravi ded i : Ebu Hafs el-Ezdi amcasından naklen bize şöyle anlattı : H o rasan'da insanlar ihtilafa düşüp d e Selm'in biatini bozduklarında, Selm Horasan'dan ayrıldı ve M ühelleb b. Ebi Sufre'yi yerine getirdi. Serahs'ta B e ni Kays b . Sa'lebe'den Sü­ leyman b. M ersed ile karşılaştı. Süleyman o na: "Horasan'da kimi vekil olarak bı raktın," dedi. Selm: " M üh elleb," dedi. Sü­ leyman : " Nizar'dan adam bulamadın m ı ki Ye menli bir kişiye gö revi tevdi ettin," dedi. Bunun üzerine o n u M e rvürruz, Fa r­ yab, Talikan ve CCızcan'a vali yaptı. Evs b. Sa'l ebe b. Züfer' i de -Basra'da Evs Konağının sahibi- H e rat valisi ya ptı. Sonra yo­ luna devam etti. Nisabur'a varınca Abdullah b. Hazim ile kar­ şılaştı. Ona: " H o rasan'a kimi tayin ettin," dedi. Selm ona cevap verdi. Abdullah: " M udar'ın içinde gö rev vereceğin kimse bu­ lamadın ki H o rasan'ı Bekir b. Vail ile M ezun - U man- arasında taksim ettin ! Bana H o rasan valiliği için ahit yaz," dedi. Selm: "Ben H o rasan valisi miyim?" dedi. Abdullah: " Bana ahit yaz. Bir yergiye maruz kalmayasın," dedi. Bunun üzerine Horasan valiliği için ona bir ahit yazdı. Ayrıca o n a : "Bana yüz bin dir­ hem yardımda bulun," dedi. Selm ona yüz bin dirhem veril­ mesini emretti. Akabinde Merv'e geçti . H aber M ühelleb b. Ebi Sufre'ye ulaştı. B u n u n üzerine ayrıl d ı ve yerine B eni Cüşem b. Sa'd b. Zeydi M enat b . Temim' den bir adam b ı raktı. Ravi dedi : M ufaddal b. M uhammed ed-Dabbi bize babasın­ dan naklen ş öyle anlattı : Selm b. Ziyad'ın verdiği ahitle Abdul­ lah b. Hazim, M e rv'e gidince el-Cüşemi ona engel oldu, ikili

Tii rih u 't-Taberf

583

arasında bir çekişme meydana geldi, el-Cüşemi atılan bir taş ­ la alnından vuruldu. Sonra çatışmaya son verdil er; el-Cüşemi, İbn Hazim'in M e rvürruz'a girmesine izin ve rdi . İ b n Hazim, Merve girdikten iki gün sonra el-Cüşemi öldü. Ali b . M uhammed el-M eda.ini dedi: H asan b . Reşid el-Cuz­ cani babasından naklen bize şöyle anlattı : Yezid b . M uaviye ve Muaviye b. Yezid ölünce H o rasanlılar valilerine karşı harekete geçerek onları yurtlarından çıkardılar. H e r kavim b i r bölgeye hakim oldu ve fitne vuku buldu. İbn Hazim H o rasan'a hakim oldu ve savaş çıktı. Ebu Ca'fer ded i : Ebü'z-Zeyyal, Züheyr b . H ü n eyd, Ebu Nea­ me'den naklen bize şöyl e anlattı : Abdullah b . Hazim geldi ve Merv'i ele geçirdi. Sonra Süleyman b . M ersed üzerine gitti, Mervürruz'da onunla karşılaşarak günlerce savaştılar ve Sü- [547] leyman b. M ersed'i öldürdü. Arkasından Tal i kan'da bulunan Amr b. M ersed üzerine yedi yüz kişiyle gitti. Amr, Abdullah'ın kendisi üzerine geldiğini ve kard eşi Süleyman'ı öldürdüğünü haber aldı. Amr onunla karşılaşmak için çıktı. İ kil i bir nehir kenarında karşı karş ıya geldiler. Ancak İbn H azim'in adamları henüz onun yanına varmamışlardı. İbn Hazim maiyetinde­ kilere inmelerini emretti. İ nince Züheyr b . Züeyb el-Adevi'yi sordu. Henüz gelmediğini söylediler. O bu haldeyken geldi ve ona: " İ şte Züheyr, geldi," dediler. Abdullah ona: " İ l e rle," dedi. İki taraf karşılaştılar ve uzun bir süre vuruştular. Amr b. Mersed öldürüldü ve adamları hezimete uğradılar. Bunun üzerine Herat'ta Evs b . Sa'lebe'nin yan ına sığındılar. Abdullah b. Ha­ zim ise Merv'e geri döndü. Ravi dedi: Rivayete göre Amr b. M ersed'in öldürülmesi işi­ ni Züheyr b . H ayyan el-Ad evi üstlenmişti. N itekim şair şöyle demiştir: Savaş BÜnleri Beçip Bitti ancak hiilii Amr b. Mersed'e karşılık Zü­ heyr b. Hayyiin el-Adevi'yi öldürmedin!

Ravi dedi: Ebü's-Seri el- Horasani - H e ratlılardandı- bize şöyle anlattı : Abdullah b. Hazim, Beni Kays b . Sa'lebe'den Mersed'in i ki oğlu Süleyman ve Amr'ı öldürüp M e rv'e döndü. Bekir b . Va il' den M e rvürruz'da bulunanlar da H e rat'a kaçtılar.

584

Tarih u 't-Taberf

Bekir b. Vail' den olup da Horasan'ı n diğer b ölgelerinde bulu­ nanlar da onlara iltihak ettiler. Böylelikle burada büyük bir topluluk haline geldiler. Onların başında Evs b . Sa'lebe bulu­ nuyordu. Ona: "İbn Hazim üzerine gitmen ve M udar'ı bütün Horasan'dan çıkarman şartıyla sana b iat edeceğiz," dediler. Evs : " B u bir zulümdür. Zulüm edenler ise perişan olurlar. Ye­ rinizde duracaksınız. Eğer bu durumda İ b n Hazim sizden vaz­ geçerse -ki vazgeçeceğini sanmıyorum- buna razı olun ve onu kendi halinde bırakı n," dedi. Beni Cahder' i n mevalileri olan Beni Suheyb : " H ayır, vallahi Mersed'in i ki oğlunu öldürdükle­ ri halde Mudar ile aynı yurtta kalmaya razı olmayız. Eğer bu talebimizi kabul edersen mesele yoktur. Aks i takdirde senden başkasını emir yaparız," dediler. Evs : "Ben sizden bir ferdim, dilediğinizi yapabilirsiniz," dedi. Bunun üzerin e ona biat etti­ ler. İbn Hazim, oğlu M usa'yı yerinde vekil b ı rakarak onların üzerine gitti. H erat ile askerleri arasında yer alan bir vadide ko nakladı. Bunun üzerine Bekriler Evs'e: "Çık ve şehrin dışın­ da hendek kazarak mevzilen ve onlarla savaş. Şehir de arka­ mızda kalsın," dediler. Evs onlara ş öyl e d e d i : "Şehirde kalın. Zira şehir korunaklıdır. İ b n Hazim'i bulunduğu yerde bırakın. [548) Uzun süre orada b eklerse usanacak ve isteklerinizi kabul ede­ cektir. Savaşmak zorunda kalırsanız da savaşırsınız." Ancak Evs razı olmadılar ve şehrin dışında hendek kazarak savaştı­ lar. İbn Hazim bir yıl boyunca onlarla savaştı. Ahnef b. el- Eşheb ed- Dabbi, bize Ebu ZeyyaI Züheyr b. Hü­ neyd'den naklen şöyle dedi: İbn Hazim H erat üzerine yürüdü. Orada Bekir b. Vail' den büyük bir topluluk vardı. Şehrin dışın­ da bir hendek kazmış ve orada mevzilenmişlerdi. Horasan'ı ele geçirecek olurlarsa Mudar'ı Horasan' dan çıkarmaya azmetmiş­ lerdi. İbn Hazim onların üzerine geldi. Beni Zühl'den ve Beni Evs'ten H ilal ed- Dabbi ona: "Sen kardeşlerinle savaşıyorsun. Aynı babanın evlatlarısınız. Vallahi onlara zarar verirsen on­ lardan sonra hayatın hayrını bulamayacaksın. Kaldı ki Mervür­ ruz'da onlardan öldürebildiğin kadar öldürdün. Şimdi onlara razı olacakları bir şeyler versen ya da bu durumu düzeltsen ! " dedi. İbn Hazi m : "Vallahi Horasan'ı onlara bırakıp çıksam razı

Tdrih u 't-Taberi

585

olmazlar. Onlar sizi dünyadan çıkarabilselerdi çıkaracaklardı;' dedi. H ilal ed-Dabbi ona: "Hayır, vallahi onlardan özür dilemez­ sen seninle tek bir ok atmam ve Hındif'ten bana itaat edenler­ den tek bir adam da onlara ok atmayacak," dedi. İbn Hazim : "Sen benim elçim olarak onlara git ve onları razı et;' dedi. Bu­ nun üzerine H ilal, Evs b. Sa'lebe'ye gitti ve Allah adına ve ak­ rabalık namına ona seslendi ve şöyle dedi : ·�nah adına sana söylüyorum N izar'ın kanını akıtma. Onları çarpıştırma.'' Evs ona: "Beni Suheyb ile görüştün mü?" dedi. H ilal : " H ayır, valla­ hi görüşmedim;' dedi. Evs : "Onlarla görüş;' dedi. H ilal çıktı ve Erkam b. M utarrif el-Hanefi, Damdam b. Yezid -ya da Abdullah b. Damdam b. Yezid- el-Hanefi, Asım b. Salt b. H ureys el-Ha­ nefi ve Bekir b. Vail'den bir grupla görüştü, Evs ile konuştuğu gibi onlarla konuştu. O nlar da: "Beni Suheyb ile görüştün mü?" dediler. H ilal : ·�nah, Beni Suheyb'in kıymetini nezdinizde yü­ celtmiştir. Hayır, görüşmedim," dedi. O nlar: "Git onlarla görüş," dediler. Bunun üzerine Beni Suheyb'e giderek onlarla konuştu. Beni Suheyb ona: " Elçi olmasaydın seni öldürecektik," dediler. O da onlara : " H içbir şey sizi razı etmez mi?" dedi. Onlar: "İki şeyden biriyle," dediler: "Ya Horasan'dan çıkacaksınız ve Mu­ dar'a davet eden hi ç kimse kalmayacak. Ya da kalırsanız bütün hayvanlarınızdan, silahlarınızdan, altın ve gümüşünüzden bi­ zim için feragat edeceksiniz," dediler. H ilal: "Bu iki şeyden baş­ ka bir şey olmaz mı?" dedi. Onlar: "Hayır;· dediler. H ilal: "Has­ bunôllahi ve ni'me'l-vekfl;' deyip İbn Hazim'e döndü. İbn Hazim ona: "Sende ne var?" dedi. Hilal : "Kardeşlerimizin akrabalık bağını kestiklerini gördüm," dedi. İbn Hazim: "Ben sana Allah, Peygamber'i M udar'dan gönderdiği günden beri Rebia'nın hala Rabbine kızgın olduğunu söylemedim mi?" dedi. Ebfı. Ca'fer dedi : Süleyman b. Mücalid ed-Dabbi bize şöyle [549] anlattı : Türkler Kasr İ sfad'a baskı n yaptılar. Bu sırada İbn Ha­ zim Herat'taydı. Yanında bulunduğu ve ekseriyeti Ezd'den olan insanları muhasara altına aldılar. Türkler onları yendiler. Bu­ nun üzerine çevrede bulunan Ezdlilere haber göndererek yar­ dım etmelerini istediler. Ezdliler kendilerine yardım etmek için geldiler. Ancak Türkler onları hezimete uğrattı. Bunun üzeri-

Tlirih u 't-Taberi

586

ne İbn Hazim'e durumu haber verdiler. İbn H azim, Züheyr b. Hayyan'ı Beni Temim ile birlikte onlara gönderdi ve ona: "Sa­ kın Türklerle m ızrak savaşı yapma ! O nları görür görmez onlara saldırı n;' dedi. Züheyr soğuk bir günde onlarla karşılaştı. Karşı­ laşınca onlara saldırdılar. Türkler sebat etmediler ve hezimete uğradılar. O nların peşine düştüler. Kovalama gecenin uzun bir süresi boyunca devam etti. Derken çölde bir konağa ulaştılar. Askerler konakladı, Züheyr ise bazı s üvarilerle onları takip et­ meye devam etti. Yolu iyi biliyordu. Gece yarısı olunca geri dön­ dü. Ancak soğuğun etkisiyle mızrağı tutan eli donmuştu. Bunun üzerine kölesi Ka'b'ı çağırdı. Ka'b gelince onu içeri aldı. Onun için iç yağını ısıtıp elini yağladılar ve ateş yakarak yumuşama­ sını ve ısınmasını sağladılar. Ardından Herat'a döndü. Ka'b b. Ma'dan el-Eşkari bu konuda şöyle dedi: İmdat, buluttan pkan bir şimşek gibi san a geldi. Onlar zırhlar ve miğferler içinde gelen Temim 'dir. Köylü kılıklı olan insanları içlerine almaktan im tina ettiler. Bu se­ beple karşılaşma gününde samimiyet ve asalet onları bir araya getirdi. Onların rızıkları, memelerin güzelleştirdiği böğürleri büyük ve hörgüç/eri iri develerin sütüdür.

Sabit Kutne ise ş öyl e dedi: İkamet yerinin darlığına karşı Beni Tem im 'in süvarilerine nefsimi feda ettim. Bôh ili Konağında savunanlar azalınca benim n asıl savunduğumu gördü. Mızrağımı vururken onları kırıp, kesici kılıcımla onları de/ediyor­ dum. Yahmum adlı a tla onların üzerine tekrar tekrar saldırırım. Tıpkı şarap meclisi a rkadaşlarının tekrar tekrar içtikleri gibi. Ortağı olmayan Allah 'ın yardım ı ve benim o cesur reisin tepesine vuruşum olmasaydı, [550]

Beni Disôr'ın kadınları Türkler karşısın da ölecek ya da hizmetçi konumuna düşeceklerdi. ***

Ttlrih u 't-Taberi

587

Ebu Ca'fer dedi: Ebü'l-Hasan el-Horasani bana Ebu Ham­ mad es-Sülemi' n i n şöyle dediğini anlattı : İ b n Hazim Herat'ta konaklayarak bir seneden fazla Evs b. Sa'lebe'yle savaştı. Bir gü n adamlarına: " B unlara karşı ikameti miz uzun sürdü. Gidin onlara : ' Ey Rebia topluluğu ! Hendeğinize sığı n ı p kaldınız. Ho­ rasan' dan bu hendekle mi yetindiniz; diye seslenin," dedi. Bu sözle onları tahrik etti ve böylece savaşmak için birbirlerine seslendiler. Evs b . Sa'lebe adamları na: " H e ndeğinizde kalın ve eskisi gibi onlarla savaşın, toplu olarak çıkıp savaşmayın," dedi. Ancak onu d inlemediler ve onların karşısına çıktılar. İ ki taraf karşı karşıya geldi. İbn Hazim askerleri n e : " B ugünü si­ zin gününüz yap ı n . Zira bugün mülk, gali p gelenin olacaktır. Öldürülürsem emiriniz Şemmas b. Disar el-Utaridi olsun. O da öldürülse B ükeyr b. Vişah es-Sekafi emiriniz olsun," dedi. Ali dedi: Ebu Zeyyal Züheyr b. Hüneyd bize Ebu Neame el-Ad evi, Ubeyd b. Nakid ve İyas b. Züheyr b. H ayyan'dan naklen şöyle anlattı : Evs b. Sa'lebe'nin kaçtığı ve İ b n Hazim'in Bekir b. Vail'e gal i p geldiği gün, iki taraf karşılaşınca asker­ lerine: "Atın sırtın d a sabit duramıyorum. Eyerin üzerine beni bağlayın. B i l i n ki üzerimdeki silahlarla iki devenin kesimi kadar bir sürede öldürülmem. Size öldürüldüğümü söylerlerse inanmayın," dediler. İyas b. Züheyr dedi : B eni Adi'nin sanca­ ğını babam taş ıyordu. Ben de hazırlanmış bir ata bi nmiştim. İbn Hazim bize: "Atlılarla karşılaşırsanız atları burunlarından vurun. Zira burnundan vurulan bir at muhakkak ya geri kaçar ya da sırtındaki n i yere atar," dedi. Benim atım silah seslerini duyun ca sı çradı ve beni iki taraf arasında kalan bir vadiye götürdü. Bekir b. Vail' den bir adam beni karşıladı. Onun atını burnundan vurdum. At sahibini yere serdi. B abam ise Beni Adi'yle saldırıya geçti . Beni Temim de her taraftan onu izlediler. B i r müddet muharebe devam ettikten sonra B ekir b. Vail hezimete uğradı ve hendeklerine kadar çekilip sağa sola ka- [55 1 ] çıştılar. Bazıları d a hendeğe düşerek fe c i b i r şekilde c a n verd iler. Evs b. Sa'lebe yaralı olarak kaçtı. İ b n Hazim yemin ederek güneş batıncaya kadar getirilecek esirleri öldüreceğini söy­ ledi. Son getirilen kişi Mahmiye adında B e ni H a nife'den bir

588

Tarih u 't-Taberf

adamdı. İ b n Hazim'e: "Güneş batmıştır," dediler. İbn Hazim: "Onu öldürülenlere katın," dedi, o da öldürüldü. Ravi dedi : B eni Sa'd b. Zeydi M enat'tan yaşlı bir zat bana şöyle anlattı : Evs b. Sa'lebe yaralı olarak Sicistan'a kaçtı. Oraya varınca veya yaklaşınca öldü. İbn M ersed'in öldürülmesi ve Evs b. Sa'lebe'nin durumu hakkı nda Beni Rebia b . Hanzale'den M u gire b . Habna şöyle demiştir: Horasan 'da savaşta bütün öldürülen/er, mahpuslar ve sürülenler siz/erdiniz. İbn Hazim hendekte sizi kuşattığı g ü n, hendeklerden başka bir makber bulamadm ız. İbn Mersed'i toz ve toprakta bırakıp kaçtığmız gibi Evs'i de yalmz başma blraktmız da gideceği yere gitti.

Ravi dedi: Ebı'.l Zeyya.I Züheyr b. Hüneyd bana annesi ta­ rafından dedesinden naklen şöyle anlattı : O gün Bekir b. Vail'den sekiz bin kişi öldürüldü. Ravi dedi : H o rasanl ılardan Temlmli bir adam bize İbn Ha­ zim'in bir kölesinden naklen şöyle dediğini anlattı : İbn Hazim, Evs b. Sa'lebe ve Bekir b. Vail'le savaştı ve H e rat'ı ele geçirdi. Evs ise kaçtı . İbn Hazim, Herat'a amil olarak oğlu Muham­ med'i tayin etti. Şemmas b. Disar el-Utaridi'yi de maiyetine verdi. Bükeyr b. Vişah'ı da emniyet kuvvetleri n i n başına ge­ tirdi. İkisine de: "Onu yetiştirin zira kız kardeşinizin oğludur," talimatını verdi. N itekim annesi Safiyye, B e ni Sa'd'dandı. Ona da: "Onlara muhalefet etme," dedi. Kendisi de M e rv'e döndü. ***

Tevvabun Hareketi Hüseyin'in Kan Davası Talebiyle Şianın Harekete Geçmesi Ebı'.l Ca'fer dedi: B u yılda Şia, Kı'.lfe'de harekete geçti. 65 yılında Nuhayle'de toplanmayı ve H üseyin b . Ali'nin kan da­ vasını güderek Şamlıların üzerine gitmeyi kararlaştırdılar. Bu ko nuda da yazıştılar.

Tarihu 't-Taberf

589

B u işe kalkışmaya başlamaları :

[552]

H işam b. M u hammed dedi : Ebu M ihnef bize Yusuf b. Yezid'den naklen Abdullah b. Avf b. el-Ahmer el-Ezdi'den şöyle dediğini anlattı : H üseyin b. Ali öldürülüp de İbn Ziyad, Nuhayle'den Kufe'ye dönünce Şia birbirlerini eleştirmeye ve nedamet duymaya başladılar. Kendisine yardı m etmek üzere Hüseyin'i davet edip sonra da ona icabet etmeyerek yanı baş­ larında öldürülmesine kayıtsız kalmalarının, onu yardımsız bırakmalarının büyük hata olduğunu idrak ettiler. Onların bu büyük ayıptan ve günahtan temizlenmeleri n i n an cak onu öl­ dürenleri öldürm ekle veya bu uğurda öldürülmekle mümkü n olabileceğin i gördüler. Bu maksatla Kufe'de Şianın b a ş ı duru­ munda olan beş kişiye başvurdular: B u zevat şunlardır: Süley­ man b. Surad el-H uzai: Bu zat Peygamber'in (sav.) sohbetinde bulunmuştur. M ü s eyyeb b. Necbe el-Fezari: Ali'nin arkadaşı ve hayı rhlarındandı. Abdullah b. Sa'd b. Nüfeyl e l - Ezdi, Abdul­ lah b. Val et-Teymi ve Rifüa b. Şeddad el-B eceli. Bu beş kişi Süleyman b. Surad'ın evinde toplanınca Mü­ seyyeb b. N ecbe ilk konuşmayı yaptı. Allah'a hamdüsenada bulundu ve Allah'ı n peygamberine salatüselam getirdikten sonra şöyle dedi: Ömrümüz uzadı ve türlü fitnelere maruz kaldık. Dileğimiz odur ki Rabbimiz bizi yarın kendileri n e : "Size düşünecek kim ­ sen in düşünebileceği kadar bir ömür vermedik m i ? Size uyancı da gelmedi mi?' 1 1 3 ayetinde buyurduğu kimselerden kılmasın. Müminlerin E miri, Allah'ın ademoğluna mühlet verdiği ömür süresi altmış yıl dır. İçimizde bu yaşa baliğ olmayanımız yoktu r. Bizler nefsimizi tezkiye etmeyi ve Şiayı övmeye düşkün­ dük. Ni hayet Allah bizim iyilerimizi i mtihan etti ve Peygam­ berimizin (sav.) kızının oğluna karşı iki yerde yalan söyledi­ ğimizi gördü. N itekim daha önce mektupları bize ulaşmış ve elçileri bize gelm işti. Bizi uyarmış, dönmek ve başlamak için [553] açık ve gizli olarak bizden yardım istedi. Ancak canımızla onu savunmaktan kaçındık ve yanı başımızda öldürüldü. Ne eliı 1 3 Fatır, 3 5 / 3 7 .

590

Tlirih u 't-Taberf

mizle ona yardı m ettik ne de dillerimizle o n u n için mücadele ettik. Ona n e mallarımızla güç verdik n e d e aşiretlerimizden ona yardım talebinde bulun duk. Rabb imize ve Peygamberi­ mize mülaki olduğumuzda bu konuda bir mazeretimiz yo ktur. Onun evladı ve sevgil i torunu aramızda öldürüldü. O, onun zürriyeti ve sülalesiydi. Hayır, vallahi kati l i n i ve katillerine arka çıkanları öldürmeden veya bu uğurda öldürülmeden mazeretiniz olmayacaktır. Umulur ki bunu gerçekleştirirsek Rabbimiz bizden razı olacaktır. Buna rağmen ben yine de O'na mülaki olduğumda cezasından azad e olacağı mdan emin deği­ lim. Ey insanlar! Sizden birini başınıza getirin. Zira kendisine yöneleceğiniz bir emiriniz olmalıdır. Etrafında toplanacağınız bir sancağınız da olmalı. Benim söyleyeceklerim bundan iba­ rettir. Kendim için ve sizler için Allah'tan mağfiret dilerim. Ravi dedi: Müseyyeb'den sonra sözü Rifüa b. Şeddad aldı. Allah'a hamdüsenada bulunup Peygamber'e (sav.) salatüselam getirdikten sonra şöyle dedi : Allah seni sözün en doğrusuna hidayet etti ve işlerin en hayırlısına davet ettin. Allah'a hamde­ derek, O'na senada bulunarak, Peygamber'e salatüselam geti­ rerek söze başladın. Arkasından da füsıklara karşı cihat etme­ ye ve büyük günahtan tövbe etmeye davet ettin. Senin sözün dinlenmiş, davetine icabet edilmiş ve sözlerin kabul görmüş­ tür. Dedin ki : " Kendisine yöneleceğiniz ve sancağının etrafında toplanacağınız sizden birini başınıza getirin." Biz de bu konu­ da seninle aynı görüşteyiz. Eğer o kişi sensen, biz sana razıyız. Sana sadakatimiz vardır ve cemaatimizde sana karşı muhabbet vardır. Ama arkadaşlarımızın görüşlerini paylaşırsan bu işin başına Şianın şeyhi, Resulullah'ın (sav.) arkadaşı, geçmişi ve kı­ demi olan Süleyman b. Surad'ı getirelim. Hem o savaşma gücü, kapasitesi ve dindarlığıyla övgüye layık ve kararlılığına güven duyulan bir şahsiyettir. Benim sözlerim bundan ibaretti r. Ken­ dim için ve sizler içi Allah'tan mağfiret dileri m . Ardından Abdullah b. VaI ve Abdullah b . Sa'd konuştular. Her ikisi de Allah'a hamdüsenada bulundular. Sonra Rifüa b. Şeddad' ı n konuşmasına benzer şekilde ko nuştular. M üseyyeb b. N ecbe'den faziletl eriyle bahsettiler. Süleyman b. Surad'dan

Tarih u 't-Taberf

591

bahsederken de o n u n geçmişinden övgüyle sö z ettiler ve onu başa getirmekten h o şnut kalacaklarını s öylediler. M üseyyeb b. Necbe: "İ sabetle konuştunuz ve doğruya parmak bastınız. Ben de sizin gibi düşünüyorum. İşlerinizi Süleyman b. Surad'a tevdi edin;' dedi. Ebu Mihnef dedi : Süleyman b. Ebi Raşid'e bu rivayeti an- [554] lattım. O şöyle dedi : H umeyd b. Müslim bana ş öyl e dedi: Val­ lahi o gün Süleyman b. Surad'ı başlarına getirdiklerinde ben de hazırdım. O gün Şianın yüzün üzeri nde silahşoru ve ileri gelenleri olarak onun evinde toplanmıştık. Ravi dedi : Süleyman b. Surad konuştu ve bazı sözleri vur­ guladı. Hatta o sözleri her cumada vurgulamaya d evam etti. Bu yüzden o sözleri ezberledim. Şöyle dedi : Allah'a hamdüse­ na ediyorum. N i m etleri ve imtihanından dolayı O'na hamdol­ sun. Allah'tan başka ilah olmadığına ve M uhammed'in O'nun resulü olduğuna şehadet ederim. Vallahi korkarım ki hayatı n sıkıntıya girdiği, musibetin büyüdüğü ve zulmün fazilet sahibi Şiileri etkisi altına aldığı bu devirde, sonumuz h ayırlı olma­ yacaktır. Biz Peygamberimizin Ehl-i beytin i n gel mesi için yü­ zümüzü onlara çeviriyor, onlara yardım etmeyi vadediyor ve gelmeleri n i teşvik ediyorduk. Ne zaman ki geldiler, acze düş­ tük, gevşedik, vaadimizi yerine geti rmedik, bekleyip izledik, ne olacağını beklemekle yetindik. Sonunda da Peyga mberimi­ zin evladı, onun z ü rriyeti, özü, kanının ve eti n i n bir parçası olan insan öldürüldü. O fe ryat ederek: " İ mdat," dedi. Ancak imdadına cevap verilmedi. İ nsaf talebinde bulunuyordu. An­ cak talebi kabul edilmedi. Fasıklar onu okları n hedefi ve mız­ rakların avı yaptılar, hedeflerini şaşırmadılar. Sonra ona sal­ dırdılar ve onun eşyasını ve elbisesini yağmaladılar. Ey insan­ lar! Harekete geçin, zira Rabbiniz kızmıştır. Kadınlarınıza ve evlatlarınıza Allah'ın rızasını kazanıncaya kadar dönmeyin. Vallahi onu öldürenlerle vuruşmadan veya o nları bertaraf etmeden Allah'ın razı olacağını sanmıyorum . Sakın ölümden korkmayın. Allah'a yemin ederim ki ölümden korkan zillete duçar olmuştur. Kadim İ srailoğulları gibi b i r durumdasınız: "Siz buzağıyı [ilah) edin m ekle kendin ize zulmettin iz. On un için

592

Tôrihu 't-Taberf

Yara tanınıza tövbe edin de nefislerin izi öldürün. Öyle yapma­ nız Yaratıcınızın ka tında sizin için dah a h ayırlıdır. " 1 14 Onlar ne yaptılar, dizleri üzerine çöktüler, b oyunlarını uzatarak hükme razı oldular. Zira onlar büyük günahtan kurtulmanın ancak ölüm fermanına sabır göstermekle m ümkün olduğunu anla­ dılar. Sizler onların davet edildikleri duruma davet edilseniz ne yaparsınız? Kılıçları bileyin, mızrakların uçlarını takın ve "Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihat için bağla­ nıp beslenen a tlar h azırlaym/" 1 1 5 B öylece davet edildiğiniz ve seferber edildiğiniz zaman icabet edeceks i niz. [555]

Ravi dedi: Halid b. Sa'd b. Nüfeyl kalktı ve şöyle konuştu : Vallahi kend i m i öldürmekle günahımdan temi zlenebileceğimi ve Rabbi m i n rızasına vesile olacağın ı bilsem, kendimi öldü­ rürdüm. Ne var ki bu husus bizden önce b i r kavme emredildi ve bize yasaklandı. Ben Allah'ı ve hazır bulunan Müslüman­ ları şahit tutuyorum ki düşmana karşı savaşacağım, silahım dışında sahip olduğum her şeyi Müslümanla ra vakfediyorum. Onları zalimlere karşı malımla takviye edeceğim. Sonra Ebu M u'temir Haneş b. Rebia el- Kinani şöyle dedi: Ben de aynısını yapmaya sizi şahit tutarım. Süleyman b . Surad dedi ki : Kafidir. Sizden kim bu türden yardımda bulunmak isterse malını Abdullah b. Val et-Teymi Teym Bekir b. Vail'e getirsin. Mallarımızdan vermek istediği­ niz yardımların tamamı toplanınca onunla Şianızdan yoksul ve ihtiyaç sahibi olanları teçhiz edelim." Ebu M ihnef, Lut b. Yahya, Süleyman b. Ehi Raşid'den nak­ len Humeyd b. M üslim el- Ezdi'den şöyle anlattı : Halid b. Sa'd b. N üfeyl : "Vallahi kendimi öldürmekle günahımdan temiz­ lenebileceğim i ve Rabbimin rızasına vesile olacağını bilsem kendimi öldürürdüm. N e var ki bu husus bizden önce bir kav­ me emredildi ve bize yasaklandı," dediği zaman Süleyman b. Surad ona: "Bu kardeşiniz yarın m ızrakların ilk avı olacak," dedi. Akabinde malını M üslümanlara vakfedince Süleyman 1 1 4 Bakara, 2/54. 1 1 5 Enfal, 8/60.

Tiirih u 't-Taberf

593

ona: "Müj deler ols u n ! Ken dileri için uhrevi müka fatı hazırla­ yanların sevabı Allah indinde büyük olacaktır," dedi. Ebu Mihnef dedi : H usayn b. Yezid b . Abdullah b. Sa'd b. Nüfeyl bana şöyl e dedi: Süleyman b. Surad, Şianın başına ge­ tirildiği zaman M edain'de bulunan Huzeyfe b. el-Yeman'a bir mektup yazdı. M ektubu okudum ve hoşuma gitti. M ektubu ezberledim ve bir daha unutmadım. Mektup ş öyledir: Bismillahirrahmanirrahim. Süleyman b . S u rad'dan Huzeyfe b. el-Yeman ve maiyetinde bulunan müminlere ! Selamün aleyküm. D ünya öyle bir yurttur ki marufu gitti ve münkeri kaldı. Akıl sahipleri için çirkin bir hal aldı. Allah'ın hayırlı kulları süratle ondan intikal ettiler. Dünyanın kıymeti az ve kalıcı olmayan metaını vererek Allah indinde yok olmayan [556) kalıcı büyük sevab ı aldılar. Kardeşlerinizden bazı dostlar ve Peygamberinizin Ehl-i beytinin Şiası karşı karşıya bulundukları musibet ve imtihan hakkında düşündüler. Peygamber­ lerinin kızının oğl u davet edildi, o davete icabet etti. Ancak o davet etti ama ona icabet edilmedi. Dönmek istedi ancak alıkonuldu. Aman diledi ancak amandan mahrum bırakıldı. İ nsanları bırakmak istedi ama onlar onu b ı rakmadılar. Sonra zalimce, düşmanca ona saldırıp onu öldürdüler. Eşyasını ve elbisesini alıp onu çıplak bıraktılar. Hem d e Allah'tan gafil bir şekilde ve Allah'ı tanı mayarak bunları yaptılar. Onlar Al­ lah'ın nazarıyla amel etmiyor ve Allah'a dönmenin hesabını yapmıyorlar. "Zulmedenler yakında hangi akıbete uğrayacak­ lar1m bileceklerdir. " 1 1 6 Kardeşleriniz bu durumu düşününce, karşılaştıkları durumun akıbetini tedebbür edince o temiz ve hoş insanı kendi halinde bırakmak, onu tesli m etmek, yar­ dımsız bırakmak ve destek vermemekle b üyük h ata işledik­ lerini anladılar. B u büyük günahtan temizlenmek ve ondan dolayı tövbe etmek ancak onu öldürenleri öldürmek veya bu uğurda ölünceye kadar onlarla savaşmakla m ü m kündür. Sizin kardeşleriniz b u i ş e azmettiler. Sizler de azmedin. Siz de ha­ zırlayın ve hazırlanın. Kardeşleriniz için bir tarih belirledik, 1 1 6 Şu'ara, 26/2 2 7 .

594

Tiirih u 't-Taberi

vakti gelince bizimle buluşacaklardır. Belirlediğimiz tarih, 6 5 yılının Rebiülahir ayının başlangıcıdır. Bizimle buluşacakları yer ise Nuhayle'dir. Siz bizim için hala Şiamız ve kardeşleri­ mizsiniz. Bu sebeple sizi de Allah' ı n kardeşleriniz için dilediği ve onların savu nduğu ve tövbe etmeye azmettikleri bu davaya davet etmeyi düşündük. Sizler de fazilet ve sevaba tal ip ol­ maya ve günahlardan tövbe etmeye layıksınız. Bu, boyunların kesilmesi, evlatların öldürülmesi, malların harcanması ve aşi­ retlerin helak olması pahasına da olsa yapılacak işlerdir. Az­ ralıların öldürülmesi onlara bir zarar vermedi. Aksine şimdi onlar Rableri n i n katında diri olup rızıklanırlar. Onlar Allah'ın rızasını arayarak, şehit olarak Rablerine kavuştular. Allah da onlara sabır ehlinin ecrine nail kı ldı. - H ucr ve arkadaşlarını kastetmekted i r.- Elleri kolları bağlı olarak zulmen öldürülen, darağacına çekilen, vücutları tahrip edilen ve zulme uğrayan kardeşleriniz için hayır takdir edilmiş, hayatta olmadıkları için sizin günahlarınıza ortak olmamışlard ı r. Onlar Rableri­ ne kavuştular. İ nşallah Allah onlara hakkıyla mükafatları nı ve rmiştir. Öyleyse sıkıntıda ve savaş anında sabırlı olun ve yakı nda tövbe edin. Vallahi sizler sevabını umarak sıkıntı karşısında sabırl ı davranan kardeşleriniz kadar sabretmenin mükafatını almaya layıksınız. Öldürülmek de olsa Al lah'ın rı­ zas ını arayanlar gibi siz de onunla Allah'ın rızasını talep etme iradeniz vardı r. Takva dünyada en üstün azıktı r. Onun dışında her şey yok olmaya mahku mdur. Kalpleriniz dünyadan uzak dursun. Arzu ve gayretiniz afiyet yurduna, Allah'ın düşman­ larına, sizin ve Peygamberinizin Ehl-i beytin i n düşmanlarına [557] karşı cihada dönük olsun. Ancak bu şekilde Rabbinize tövbe etmiş ve rağbet etmiş olarak mülaki olursunuz. Allah bizi ve sizi güzel bir hayata nail kılsın, bizi ve sizi ateşten korusun. Ölümümüzü O'nun yolunda ve kulları içinde en çok buğzettiği ve O'na karşı husumeti en şiddetli olan kulları eliyle olmasını nasip etsin. O her şeye kadirdir, d ostları için eşyada tasarruf edendir. Esselamü aleyküm. Ravi dedi : İbn Surad mektubu yazdı ve onu Sa'd b. Huzeyfe b. el-Yeman'la beraber Abdullah b. Malik et-Tai'ye gönderdi.

Tdrih u 't-Taberf

595

Sa'd mektubu okuduktan sonra Medain'de bulunan Şiilere gö nderdi. N itekim bazı Küfeliler, Medain'i beğendikleri için orada ikamet ediyorlar; atiyye ve erzaklar dağıtılı rken Ku­ fe'ye gidip istihkakları nı aldıktan sonra M edain'e dönüyorlar­ dı. Sa'd bu insanlara Süleyman b. Surad'ın mektubunu okudu. Akabinde Allah'a hamdüsenada bulundu ve ş öyle dedi: "Siz­ ler H üseyin'e yardı m etmek ve düşmanlarına karşı savaşmak hususunda ittifak etmi ş ve buna azmetmiştiniz. Ancak aniden öldürüldüğü haberin i aldınız. Allah güzel niyetiniz ve yardım kararınız ve azminiz dolayısıyla ecrinizi verecektir. Şimdi de kardeşleri niz s ize haber göndererek sizden yardı m ve destek istemekte, sizi hakka çağırıp Allah'tan ümit ettiğiniz en büyük ecir ve sevaba davet etmektedir. Bu konuda görüşünüz nedir ve ne diyeceksiniz?" Hepsi: "Onlara i cabet edecek ve onlarla birlikte savaşacağız. Bu ko nuda onlarla ayn ı görüşteyiz," de­ diler. Abdullah b. el-H anzal et-Tai el- Hizmiri kalktı ve Allah'a hamdüsenada bulunduktan sonra şöyle ded i : " Bizler kardeş­ lerimizin davetine icabet ettik, onlarla aynı görüşteyiz. Beni, süvarilerle onlara gönder," dedi. Sa'd b. H uzeyfe el-Yeman ona: "Sakin ol ve acele etme. Düşmanla savaşmak için hazırlığınızı yapın. Sonra yola çıkarız, siz de çıkarsınız," dedi. Sa'd b. Huzeyfe b . el-Yeman, Süleyman b . Surad'a bir mek­ tup yazdı ve onu Abdullah b. Malik et-Tai vasıtasıyla gönderd i : Bismillahirrahmanirrahim. Sa'd b. H u zeyfe b. el-Yeman ve maiyetindeki m ü m i nlerden Süleyman b. S u rad'a. Selamün aleyküm. Senin mektubunu okuduk. Bizi davet ettiğin ve kardeşlerinin topluluğu nun üzerinde ittifak ettikleri görüşü kavradık. Kendi payına düşenlerde doğruya yö nelmiş ve hay­ ra müyesser olmuşsun. B i z de bu hususta ciddiyiz ve gayret içindeyiz. Hazırlık yapmaktayız. Atlarımızın eyerlerini sırtla­ rına almış ve gemlerin i takmış bulunuyoruz. E m i r bekliyoruz ve çağırıcının sesine kulaklarımızı vermiş bulunuyoruz. Çağrı geldiği zaman geleceğiz ve başka bir yöne inşallah m eyletme­ yeceğiz. Selamla.

596

[558)

Tiirihu 't-Taberf

Süleyman b. Surad mektubu okuyup o n u arkadaşlarının huzurunda da sesli bir şekilde okuyunca b ununla sevindiler. Rivayet ettiklerine göre Süleyman b. S u rad, M üsenna b. Mu­ harribe el-Abdi'ye de Sa'd b. H uzeyfe b. el-Ye man'e gönderdiği mektubun bir nüshasını yazıp Beni Sa'd'dan Zabyan b. Umare vasıtasıyla gönderdi. Müsenna ona şöyle yazdı: " Mektubunu okudum, onu kardeşlerine de okuttum. Onlar senin görüşü­ nü beğendiler ve sana icabet ettiler. Bizler inşallah senin söy­ lediğin tarihte ve mekanda sana mülaki olacağız. es-Selamü aleyk." Ayrıca mektubun sonunda ş u beyitleri de yazdı: Duru m u iyi düşün. Sana haber vermek üzere akranlarını geride bıraka n, gür bir sesle kişneyen, boyu uzun bir a tla gelmiş gibiyim. Bacakları ve sırtı uzun, heybetli ve gem damağını zorlayan mü­ davim bir a t. Kalbine korku girmeyen, harbin sıkı n tıları n a dayanan, bundan usanmayan her gençle; Güvenilir ve çalışmaktan gayesi Allah olan, kılıcın ı maharetle kul­ lanan ve günahkar olmayan bir kardeştir.

Ebu Mihnef, Lut b. Yahya, Haris b. H asire'den naklen Ab­ dullah b. Sa'd b. N üfeyl'in şöyle dediğini s öyledi: Bu işe ilk başladıkları yıl, H üseyin'in (ra.) öldürüldüğü yıl olan 61 sene­ siydi. Onlar savaş aletlerini toplamaya, savaşa hazırlanmaya, Şiayı ve başkalarını H üseyin'in kanını dava edinmeye gizlice davet ediyo rlardı. İ nsanlar grup grup ve fert fert onlara icabet ediyorlardı. Onların bu hazırlığı Yezid b. Muaviye'nin 1 4 Rebiülevvel 6 4 Perşembe günü ölünceye kadar devam etti. Hüseyin'in öldürül­ mesiyle Yezid'in ölümü arasında 3 yıl 2 ay 4 gün geçmişti. Yezid öldüğünde I rak valisi Ubeydullah b. Ziyad'dı. Basra'da ikamet ediyordu. Kfife'deyse vekili Amr b. H ureys el- M ahzumi'ydi. Sü­ leyman'ın Şiadan arkadaşları ona gelerek: " B u azgın öldü. Şu anda durumları zayıftır. Dilersen Amr b. H u reys'e karşı hareke­ te geçelim ve onu Emirlik Konağından çıkaralım ve Hüseyin'in kanını dava konusu yaparak bunu açığa vuralım, katillerinin peşine düşelim ve insanları hakları gasbedilmiş ve önleri ke-

Tdrih u 't-Taberf

597

silmiş bu Ehl-i beyte davet edelim," diye ısrar ettiler. Süleyman b. Surad onlara : "Sakin olun ve acele etmeyin. Sizin söyledikle­ rinizi daha önce düşündüm, baktım ki H üseyin'in katilleri KO­ fe'nin eşrafı ve Arapların cengaverleridir. Onun kanından onlar sorumludur. Onlar sizin yapmak istediğinizden haberdar olsalar, kendilerinin bu işten sorumlu tutulduklarını bilirlerse size karşı daha sert davranacaklar. Sizden bana uyanlara baktım ve [559] anladım ki onlar huruç ederlerse öçlerini alamayacak ve gönül rahatlığına eremeyecekler, düşmanlarına zarar veremeyecekleri gibi düşmanları için bir kurbanlık durumunda kalacaklardır. Ancak davetçilerinizi şehrinize yayın, Şianızı ve başkalarını bu işe davet edin. U marım ki bu azgın ve zalim adam ölmüşken insanlar Yezid dönemine nazaran daha hızlı bir şekilde size icabet edecekl erdir," dedi. Adamları bunu kabul ettiler ve onlardan bir grup, davetçi olarak çıktı ve insanları bu işe davet ettiler. Yezid b. Muaviye'nin ölümünden sonra gerçekleşen bu davete çok sayıda i nsan icabet etti, önceki dönemde icabet edenlere nazaran kat kat fazlaydı. H işam dedi : Ebu M ihnef bize, Husayn b. Yezid' den naklen Müzeyne'den bir ravinin şöyle dediği n i anlattı : B u ümmet içinde mantığı ve vaazı bakımından Ubeydullah b . Abdullah el- M ü rri'den daha beliğ bir kişi görmedim. Süleyman b. Su­ rad zamanında KOfelilerin davetçilerindendi. Onun etrafında bir topluluk bir araya gelip de onlara vazedince önce Allah'a hamdüsenayla başlar ve akabinde Allah'ı n resulüne salatüse­ lam getirir ve şöyle derd i : Allah, Muhammed'i (sav.) peygam­ berlik makamına seçti ve tam anlamıyla fazilete nail kıldı. Sizi de ona uymakla aziz kıldı, ona iman etmekle onurlandırdı. Onunla kanları nızın akmasını engelledi ve korkulu yollarınızı emniyetli kıldı. "A teşten bir uçurumun kenarm daydm ız da sizi oradan kurtardı. A llah böylece ayetlerin i size apkllyor ki hida­ yete eresiniz. " 1 1 7 Rabbiniz öncekilerde ve sonrakilerde bu üm­ mette hakkı Peygamber'inin hakkından daha b üyük bir kişi yarattı mı? Peygamberlerin veya başkaların ı n içinde, zürriye­ tinin hukuku bu ü mmetin Resulü'nün zürriyetin i n hukukun1 1 7 Al-i İ m ran, 3 / 1 0 3 .

598

Tdrih u 't-Taberf

dan daha b üyük olan kimse var mıdır? H ayır, vallahi yoktur ve hiçbir zaman da olmayacaktır. Ne kıymetli insanlarsınız? Gör­ mediniz mi? Peygamberinizin kızının oğlunun başına gelenle­ ri duydunuz. Onun hürmetini nasıl çiğnediklerini, yalnızlığını nasıl kü çümsediklerini, onu kan revan içinde bıraktıklarını, onu yerde sürükledikl erini gördünüz. O n u n hakkında ne Rab­ lerini bildiler ne de Resulullah'ın (sav.) akrabası olmasına iti­ bar ettiler. Onu oklar için hedef yaptılar. Onu kurbanlık gibi sırtlanlara terk ettiler. Onun gibisini gören var mı? Hüseyin b. Ali ne büyüktür ! Onu nasıl terk ettiler? O bir sabır ve doğru­ luk insanıydı . Emanet, yiğitlik ve azim sahibiydi. İ slam'a giren ilk kişinin oğluydu ve alemlerin Rabbinin resulünün kızının evladıydı. Savunanı azdı. Etrafında çok düşmanı vardı. Dost­ ları onu yalnız bıraktı. Onun katillerine eyvahlar olsun ! Onu [560) terk edenlere melamet olsun. Allah, katiline bir hüccet ver­ memiş, nasuh bir tövbe etmedikçe, katilleriyle savaşmadıkça onu terk edenlere de bir mazeret bırakmamıştır. Umulur ki Allah onun tövbesini kabul eder ve tökezlemesini affeder. Sizi Allah'ın kitabına ve Peygamber'inin sün netine davet ediyoruz ve Ehl-i beytinin kanının davacısı olmanızı, ahdini bozanlarla yoldan sapanlara karşı savaşmanızı istiyoruz. Öl dürülsek Al­ lah'ın indindeki hayı rlı i nsanlar için daha hayı rl ıdır. Galip ge­ lirsek bu gö revi Peygamberimizin Ehl-i beytine iade edeceğiz. Ravi dedi : Süleyman b. Surad b u sözü her gün bize telkin ediyordu. Hatta hepimiz onu ezberledik. Yezid b. Muaviye'nin ölmesinden sonra Amr b. Hureys'e karşı harekete geçtiler ve onu konaktan çıkardılar ve Amir b. M es'ud b. Ü meyye b. Halef üzerinde anlaştılar. O "bok böceği yuvarlağı " d iye bilinirdi. Ni­ teki m İ bn H ummam es-Sel Uli ona şöyle demişti r: Onu ele geçirirsen Zeyd'i sıkı tut. Dul kadın ları da bok böceği yu­ var/ağında n afiyete kavuştur.

O adeta bir başparmak gibi kısaydı. Zeyd onun kölesi ve hazinedarıydı . İ n sanlara namaz kıldırırdı. İb nü'z-Zübeyr'e biat etti. Süleyman b. S urad'ın adamlarıysa şehirlerinin eh lin­ den Şii ve Şii olmayanları davet etmeye devam ediyorlardı. Bu yüzden onlara katılanlar çoğaldı. Yezid' i n ölümü nden sonra

Tiirih u 't-Taberf

599

insanlar, öncesine göre daha hızlı şekilde davetlerine icabet ediyorlardı. Yezid'in ölümü üzerinden altı ay geçince Muhtar b. Ebi Ubeyd Kı1fe'ye geldi. Gelişi ramazanın o rtası cuma gü­ nüne rast geldi. Sonra Abdullah b. ez-Zübeyr, savaş ve hudut­ lar üzerinde yetkil i emir olarak Abdullah b. Yezid el-Ensari el­ Hatmi'yi Kı1fe'ye gönderdi. Onun maiyetinde yine İbnü'z-Zü­ beyr tarafından gönderilen İbrahim b. Muhammed b. Talha b. Ubeydullah el-A'rec haraç sorumlusu olarak geldi. Abdullah b. Yezid el-Ensari' nin Kı1fe'ye gelişi 64 yılının Ra mazan ayı nın bitimine sekiz gün kala cuma gününe tesadüf etti. Ravi ded i : M uhtar, Abdullah b. Yezid ve İ brahim b. M uham­ med'den sekiz gün önce Kı1fe'ye gelmişti. M uhtar, Kı1fe'ye gelince Şianın ileri gelenleri ve belli başlıları Süleyman b. Surad'ın yanında toplanmışlardı. M uhtar'ı, Süleyman'a denk görmüyor­ lardı. Muhtar onları yanına davet edip Hüseyin'in kanını dava konusu yapmalarını isteyince Şia ona: "Şianın büyüğü Süley­ man b. Surad'dır. Ona uydular ve etrafında toplandılar;• diyor- [56 1 ] lardı. Bu sefer de M uhtar Şiaya : " B e n size M ehdi M uhammed b. Ali b. el-Hanefiyye'nin mutemet, emin ve seçilmiş bir veziri olarak geldim," demeye başladı. O, Şiaya bu tarzda telkinlerde bulunmaya devam etti, onlardan bir grup ona meyledip icabet ederek, onu tazim etti ve emrine amade oldu. Ancak yine de Şianın ekseriyeti Süleyman b. Surad'ın yanında yer alıyordu. Bu sebeple Süleyman, Muhtar için en büyük sıkıntıydı. Muhtar adamlarına: "Bu adamın -yani Sü leyman b. Su­ rad- ne yapmak istediğini biliyor musunuz? O çıkıp kendini ve sizi öldürtmek istiyo r. Onun bir savaş tecrübesi yok, bu işi bilmez," diyordu. Ravi dedi : Yezid b. el - H aris b. Yezid b. Rüveym eş-Şeybani, Abdullah b. Yezid el- Ensari'ye giderek şöyle d e d i : İ nsanlar Şianın Süleyman b. Surad öncülüğünde sana karşı çıkacağı­ nı söylüyor. Onların bir kısmı M uhtar ile hareket etmektedir. Bunlar diğer gruptan daha azdır. İ nsanların anlattığına göre Muhtar, Süleyman b . Surad'ın durumunun n e olacağını gör­ meden çıkmak istemiyor. Süleyman durumunu toparlamış görünüyor. B ugünlerde huruç edecektir. Uygun görürsen

600

Tarih u 't-Taberf

emniyet kuvvetlerini, savaşçıları ve insanların ileri gelenle­ rini topla ve onlara karşı harekete geç. Biz d e seninle olaca­ ğız. Evinin yanına i ntikal ettiğinde onu davet et. Sana icabet ederse mesele yoktur. Sana karşı savaşırsa sen de savaşırsın. O etrafına insanları toplamış ve hazırlık yap mıştır. Kendine güvenmektedir. Korkarım ki o önce saldırırsa veya onu kendi halinde bırakırsan sana karşı çıkacak ve gücünü pekiştirecek ve kontrol edilemeyecek hale gelecektir. Abdullah b . Yezid : "O nlarla aramızda Allah var. B ize karşı savaşırlarsa onları öldüreceğiz. Bize ilişmezlerse onların üze­ rine gitmeyiz. Bana söyle bunlar n e d iyorlar?" dedi. Yezid b. el-H aris : " Onlar Hüseyin b. Ali'nin kanının peşinde oldukları­ nı söylüyorlar;' dedi. Abdullah b. Yezid : " B e n mi H üseyin'i öl­ dürdüm? Allah H üseyin'i katledenlere lanet ets i n ! " dedi. Ravi ded i : Süleyman b. Surad ve adamları Kfife'de harekete geçmek istiyorlardı. B u n u n üzerine Abdullah b. Yezid m i nbere çıktı ve insanlara hitap etti. Allah'a hamdüsenada bulunduktan sonra dedi ki: Bana intikal eden bilgilere göre bu şehrin ahalisinden bir topluluk bize karşı hareket edecekmiş. Bunun sebebini sordum. Bana denildi ki onlar Hüseyin b. Ali'nin kanını dava konusu yapmaktadırlar. Bu insanları Allah esirgesin. Vallahi [562] bana yerleri haber verildi, onları alıkoyma m tavsiye edildi. Bana: "Onlar harekete geçmeden sen harekete geç," denildi. Ancak ben b u tavs iyeleri reddettim ve dedim ki : "Benimle savaşmaya kalkışırlarsa onlara karşı savaşırım. Bana ilişmez­ lerse onların üzerine gitmem.'' Sonra bunlar neden benimle savaşsınlar? Vallahi H üseyin'in katili ben değilim, onunla sa­ vaşanlardan da değilim. Aksine ben onun öldürülmesinden dolayı üzüldüm. Allah'ın rahmeti onun üzerinde olsun. Bu insanlar emniyettedir. Çıksınlar ve açıkça yayılsınlar ve Hüse­ yin'e karşı savaşanların üzerine gitsinler. Onlar kendileri üze­ rine gelmektedir. Ben de o katillere ka rşı onlara destek ola­ cağım. İşte H ü s eyin'in katil i İbn Ziyad, sizin hayırlı ve örnek insanlarınızı katletti . Şimdi de üzerinize gelmektedir. M enbiç Köprüsü nden bir günlük mesafededir. Onunla savaşmak ve bunun için hazırlık yapmak, kendi aranızda savaşmanızdan,

Tdrih u 't-Taberf

601

birbirinizi öldürmenizden ve kanlarınızı akıtmanızdan daha iyidir. O takd i rde yarın o düşman sizinle karşılaşınca zafiyet içinde olduğunuzu görecek, emeline nail olacaktır. Bilesiniz ki Allah'ın yarattıklarının en adisi olan b u insan, kendisi ve babası yedi yıl boyunca sizi yönettiler, iffet ve d i n ehli insan­ ları öldürmekten hiç kaçınmadılar. İ şte o insan sizi öldürdü ve sizin üzerinize gelmektedir. Öcünü almak istediğiniz insanın katili odur. Üzerinize gelmiş bulunmaktadır. Onu gücünüzle karşılayın ve savaş ı sizin değil, onun aleyh i n e s o nuçlandırın. Ben elimden geldiği kadar size samimiyetle yardımcı olaca­ ğım. Allah bizi söz b i rliğine muvaffak kılsın ve imamlarımızı ıslah etsin. Bunun üzerine İ b rahim b. M uhammed b . Talha ş öyle dedi : " Ey insanlar! B u yağcı ve mütareke adamının sözleri sizi kılıç ve zulüm karşısında gaflete düşürmesin. Vallahi b irileri bize karşı huruç ederse onu öldüreceğiz. Eğer bir topluluğun bize karşı başkaldırmak istediği b ilgisini alırsak, onlar bize itaat edinceye, hakka b oyun eğinceye kadar babayı oğlundan, ev­ ladı babasından, d ostu dostundan, kavmin reisini kavminden sorumlu tutacağız." M üseyyeb b. N ecbe yerinden fırladı ve sözünü keserek ş öyle dedi: "Ey ahdini bozanların oğl u ! Sen mi bizi kılıcın ve zulmünle tehdit ediyorsun? Vallahi bunu ya­ pamayacak kadar zillet içindesin. B ize buğzettiğin için seni suçlamıyoruz. Biz senin babanı ve dedeni öldürdük. Dilerim ki bu şehrin ahalisinin arasından deden ve babandan sonra üçüncüsü olarak onlara katılmadan Allah seni onların arasın­ dan sağ çıkarmasın. Sana gelince ey emir, isabetl i sözler sarf ettin. Vallahi bu dava peşinde olan kişi seni samimi bulacak ve senin sözünü kabul edecektir." İbrahim b. Muhammed b. Talha dedi: Evet, vallahi öldüre­ cek. Yağcılık yaptı ve ilanda bulundu. S onra Abdullah b. Val [563] et-Teymi kalktı ve ona: " Ey Beni Teym b. M ürre'nin kardeş i ! Emirimizle bizim aramızdaki meselelere n e d e n itiraz edip karışıyorsun? Vallahi sen emirimiz değilsin. Sen cizye ve haraç emirisin. Sen haraç işine bak. Allah'a yem i n ederim ki sen ahdini bozan ve ümmetin arasına fesat s okan baban ve deden

602

Tarih u 't-Taberi

gibi bir fesatçısın. Nitekim yaptıkları onları buldu, kötülük çemberi başlarına geldi," dedi. Daha sonra M üseyyeb b. Necbe ve Abdullah b. Val, Abdul­ lah b. Yezid'e şöyle dediler: "Ey Emir! Senin görüşüne gelince: Umarız ki bu görüşünle amme nezdinde takd i r edilirsin ve kastettiğin ve değindiğin hususlarda kabul görürsün." Bunun üzerine İ b rahim b. M uhammed'in amilleri ve maiyetindeki­ lerden bir grup öfkelendiler ve onun için tartışıp karşılıklı olarak küfürlü sözler söylediler. İ nsanlar da onlara kü fredip onları bastırdılar. Abdullah b. Yezid bunları duyunca minberden indi ve evine gitti. İbrahim b. M uhammed de giderken şöyle dedi : "Abdullah b. Yezid, Kfifelilere yağcılık yaptı. Vallahi konuyu Abdullah b. ez-Zübeyr'e yazacağım," dedi. Bunun üzerine Şebes b. Rib'i et­ Temimi, Abdullah b. Yezid'e gitti ve durumu ona haber verdi. Abdullah, Şebes b. Rib'i ve Yezid b. el-H aris b . Rüveym ile birlik­ te çıkarak İbrahim b. M uhammed b. Talha'ya gitti. Ona: ''Allah'a yemin ederek söylediğim sözlerle maksadım afiyette olmaktı ve arayı düzeltmekti. Yezid b. el- Haris bana geldi ve şöyle dedi. Ben de ihtilaf çıkmasın ve aradaki ülfet yok olmasın, bu insanlar kendi aralarında kavga etmesinler diye kalktım ve duyduğun o sözleri söyledim;' dedi. Bunun üzerine İbrahim b. Muhammed ona an layış gösterdi ve yaptığı açıklamayı kabul etti. Ravi dedi : Arkasından Süleyman b. Surad' ı n adamları çık­ tılar; açıktan silah dağıttılar ve hazırlık yaptı lar. Bunu da her­ kesin gözü önünde yaptılar. H azırlıkları nı, gerekli olan eşyala­ rını da saklamıyorlardı. ***

Hariciler Haricilerin Abdullah b. ez-Zübeyr' den Ayrılmaları Bu yılda Abdullah b. ez-Zübeyr, M ekke'ye gelerek Husayn b. N ümeyr es-Sekfi ni'ye karşı savaşında kendisine yardım eden Haricilerle ilişkisini kesti. Bunun üzerine Hariciler Bas­ ra'ya geçtiler. Arkasından da dağılarak hiziplere ayrıldılar.

Tdrihu 't-Taberi

603

İbnü'z-Zübeyr'den ayrılmamalarıyla kendi aralarında ihti- (564) laf etmelerinin sebepleri : H işam b. M uhammed el- Kelbi'den naklen Ebu M ihnef ve Lfit b. Yahya' dan şöyle dediği anlatıldı: Ebu M uharik er-Rasibi bana şöyle anlattı : İ b n Ziyad, Ebu Bilal'in katledilmesi üzerine Haridlere yaptıklarından sonra -N itekim daha önce de onla­ ra karşı kayıtsız kal mıyor ve onları bertaraf ediyo rdu. Ancak Ebu Bilal'in katledilmesinden sonra onların kökünü kazıma­ ya, onları yok etmeye kendini vakfetmişti.- ve İbnü'z-Zübeyr M ekke'de huruç ettikten, Şamlıların onun üzerine gitmesin­ den sonra H ariciler toplandılar ve karşılaştıkları durumu mü­ zakere ettiler. N afi' b . Ezrak onlara şöyle dedi: 'i\llah size kita­ bı indirdi, cihadı farz kıldı, ayetlerini açık ve seçik bildirmekle sizi sorumlu tuttu. Zulüm ehli ve düşmanlar size kılıç çektiler. Şimdi de size karşı M ekke'de harekete geçen oldu. B i rlikte çı­ kal ım ve Mescid-i H a ram'a gi delim ve bu adamla görüşelim. Bizim görüşümüzdeyse onunla birlikte düşmana karşı sa­ vaşalım. Bizim görüşümüzde deği lse gücü müz yettiği kadar Kabe'yi savu nalım. Sonra da durumumuza bakalım." Bunun üzerine çıktılar ve Abdullah b. ez-Zübeyr'e gittiler. Abdullah onların gelişine sevi ndi ve onlara, kendileriyle aynı görüşte olduğunu söyledi. Onlara hoşnutl uğunu ifade etti, tereddüt etmeden ve araştı rmadan onları kabul etti. Onlar da Yezid b. Muaviye ölünceye kadar onunla birlikte savaştı lar. Şamlılar da M ekke'den ayrıldılar. Hariciler tekrar bir araya geldiler ve dediler ki : "Dün yaptıklarınız doğru ve isabetli değildir. Onunla birlikte savaştığınız bu insan, belki de sizinle aynı gö­ rüşte değildir. N itekim daha önce bu adam babasıyla birlikte size karşı savaştı ve 'Osman için intika m ! ' d iye sesleniyordu. Ona gidin ve Osman hakkında sorun. Eğer O s man' dan teberri ederse o zaman sizin dostunuzdur. Ondan teberri etmezse si­ zin düşmanınızdır." Bunun üzerine ona gittiler ve ona: " Ey in­ san ! Biz seninle birlikte savaştık. Ancak senin bizden mi yok­ sa düşmanlarımızdan mı olduğunu araştırmadık. Bize Osman hakkında ne düşündüğünü haber ver," dediler. İbnü'z-Zübeyr baktı ve etrafı ndaki arkadaşlarının az olduğunu gördü. Onla-

604

Tiirihu 't-Taberf

ra: "Tam gidecekken geldiniz. Yarın akşam görüşelim ve size cevap vereyim," dedi. Adamlar ayrıldılar. İbnü'z-Zübeyr de adamlarına haber göndererek onlara: "Akşa m hepiniz s ilahla­ rınızı kuşanarak bana gelin," dedi. Adamlar geldiler, Hariciler de toplandılar. İbnü'z-Zübeyr silahlarını kuşanmış adamlarını [565) iki sıra halinde etrafına almıştı. Onlardan bir grup da ellerin­ de çubuklar olduğu halde hemen yanı başında vaziyet almış­ lardı. Bunun üzerine İbnü'l- Ezrak adamlarına: '�dam sizin gailenizden korktu ve size karşı harekete geçmeye azmetmiş­ tir, görmüyor musunuz?" dedi. İbnü'l- Ezrak ona yaklaştı ve şöyle dedi : Ey İbnü'z-Zübeyr! Rabbin olan Allah'tan sakın ve müstebit haine buğzet. Dala­ leti ilk ihdas edene, İslam' dan olmayan tatbikata yol açan ve kitabın hükü mlerine muhalefet edene buğzet. Bunu yaparsan Rabbini hoşnut edecek ve kendini elim azaptan kurtarmış olacaksın. Aksi takdirde dünya malından paylarına düşenden faydalanan ve dünya hayatında güzel şeylerini harcayanlar­ dan olursun. Ey Ubeyd e b. H ilal ! Bu insana ve maiyetindekilere bağlı bu­ lunduğumuz ve insanları ona davet ettiğimi z davamızı anlat," dedi. Bunun üzerine Ubeyde ortaya atıldı. H işam dedi: Ebu Mihnef şöyle dedi : Ebu Alkame el-H as'ami bana Has'am'dan Kabisa b. Abdurrahman e l - Kuhafi'den nak­ len şöyle dediğini anlattı : Vallahi Ubeyde b. H ilal'in ortaya atılıp konuştuğuna şahit oldum. Ondan daha beliğ ve ondan daha isabetli konuşan kimse görmedim. O H a riciler gibi dü­ şünüyordu. Ravi dedi: O uzun sözlerle anlatılacak önemli manaları az sözle ifade ederdi. Ravi dedi : Allah'a hamdüsenada bulunduktan so nra şöy­ le ded i : '�ilah, M uhammed'i (sav.) insanları Allah'a ibadet etmeye ve dinde samimi olmaya davet etmek için gönderdi. O bu davette bulundu ve Müslümanlar da ona icabet ettiler. Allah onu yanına alıncaya kadar Müslümanlar arasında Al­ lah'ın kitabı ve emirleriyle amel etti. Ardından insanlar Ebu

TIJrih u 't-Taberi

605

Bekir'i hali fe seçtiler. Ebu B ekir de Ömer'i seçti. Her ikisi de kitap ve Resulullah'ın sünnetiyle amel ettiler. Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun. Arkasından insanlar Osman b. Af­ fii n 'ı halife seçtiler. O arazi hima etti ve akrabalarını kayırdı. Gençlere am il l ik görevi verdi. Değneği kald ı rdı, kırbacı koydu. Kitabı yırttı ve M üslümanı tahkir etti. Zulme karşı çıkanlara [566] vurdu, Resulullah'ın kovduğunu barındırdı. Faziletiyle öncü olanlara dayak attı, onları sürerek mahrum bıraktı. Allah'ın Müslümanlara verdiği feyi alıp Kureyş fii s ıklarına ve Arap eğ­ lence insanlarına dağıttı. B u sebeple kınayıcının kınamasına aldırmayan ve Allah'a itaat konusunda Rablerine söz veren Müslümanlardan bir topluluk üzerine gitti ve onu öldürdü. İ şte biz bunların dostuyuz, İbn Affan ve d ostlarından beriyiz. Ya sen ey İ b n ü'z-Zübeyr! Sen ne dersin?" B unun üzerine İbnü'z-Zübeyr Allah'a hamdüsenada bulundu ve ş öyle dedi : "Söylediklerinizi anladım. Peygamber (sav.) hakkında söyle­ diklerini anladım. O anlattığın gibidir ve hatta anlattığından da üstündür. Ebu Bekir ve Ömer hakkı nda s öylediklerini de anladım. B u konuda da isabetle konuştun. Osman b. Affan (Al­ lah rahmet etsin) hakkında da söylediklerini anladım. Ben bi­ liyorum ki bugün Osman b. Affan'ı ve onun durumunu benden daha iyi bilen bir kimse yoktur. Malum topluluk onun üzerine geldikleri ve onu el eşti rdikleri gün, onun yanındaydım. Hangi konuda onu eleştirdilerse onlara tatmin edici cevaplar verdi. Sonra tekrar bir mektup meselesiyle ona döndüler. Mektubun ona ait olduğunu, mektupta kendilerinin öldürülmelerini em­ rettiğini iddia ettiler. O da onlara : ' Mektubu ben yazmadım. Dilerseniz delilinizi getirin. Deliliniz yoksa ben yemin ede­ yim,' dedi. Vallahi delil getiremedikleri gibi yem i n etmesini de istemediler, üzeri ne atılarak onu öldürdüler. Onunla ilgili ileri sürdüğün kusurları da dinledim. O öyle deği l d i r. O her hayra ehil olan insandır. Ben sizi ve hazır bulunanları şahit tutarım ki ben dünyada ve ahirette Osman'ın dostuyum ve düşmanla­ rının düşmanıyım." Onlar: ·�nah senden beri olsun ey Allah'ın düşmanı ! " dediler. İ bnü'z-Zübeyr: ·�sıl A l l a h sizden beri olsun ey Allah'ı n düşmanları ! " dedi.

606

Tarih u 't-TaberF

Bunun üzerine topluluk dağıldı. B unlardan Nafi' b. Ezrak el-Hanzali, B e ni Sarim b. Mukiii s'ten Abdullah b. Saffar es­ Sa'di, yine Beni Sarim b. Mukiiis'ten Abdullah b. İ baz, Hanzale b. Beyhes, Benü'l-Mahuz'dan Abdullah, Ubeydullah ve Zübeyr ve Beni Selit'ten İ bn Yerbu' Basra'ya gittiler. Beni Zemman b. Malik b. Sa'b b. Ali b. Malik b. Bekir b. Vail' den Ebu Talfit, Beni Kays b. Sa'lebe'den Abdullah b. S evr Ebu Füdeyk ve Atiyye b. Esved el-Eşkeri, Yemame'ye gittiler. Bunlar Yemame'de Ebu Talfit ile birlikte harekete geçtiler. Arkasından da İbn Amir el-Haneti'nin imdadına koştular. Basra grubuysa Basra'ya gel[567) diler, Ebu B ilaI'in görüşü hususunda ittifak içindeydiler. H işam dedi: Ebu M ihnef Yahya b. Lut şöyle dedi : Ebu Mü­ senna bana Basrah bir arkadaşından naklen şöyle anlattı : Hariciler toplandılar. O nların avamları şöyle dediler: Bir kıs­ mımız Allah yolunda huruç etsin. Zira arkadaşlarımızın huru­ cundan sonra bir fetret devri geçti. Alimlerimiz yeryüzünde kandiller gibi insanları dine davet etsinler. Takva ve gayret ehli de çıksınlar, gereki rse Rablerine kavuşsunlar. Bunlar da şehit olarak Allah katında diri olarak rızıklansınlar. Bunun için Nafi' b. Ezrak sorumluluk aldı ve üç yüz kişiyle yola çıktı. N itekim bu sırada insanlar Ubeydullah b. Ziyad'a karşı harekete geçmişti. Aynı zamanda H a ri ciler hapishanele­ rin kapılarını kırıp mahpuslarını saldılar. İ nsanlar, Mes'ud b. Amr' ı n kanı sebebiyl e Ezd ve Rebia ile B eni Temim ve Kays'ın çatışmasıyla meşgul bulunuyo rdu. H a ri cile r insanların bir­ birleriyle çatışmakla meşgul olmalarını fı rsat bilerek hazır­ lık yaptılar ve toparlandılar. Nafi' b. Ezrak huruç edince ona uydular. Basrahlar Abdullah b. e l - H a ris b. N evfel b. el-Haris b. Abdülmuttalib'in namazı kıldırması üzerinde mutabakata vardılar. İ b n Z iyad ise Şam'a kaçtı . Ezd ve B e ni Temim de sulh yaptılar. Bunun üzerine insanlar H a ri cile re karşı harekete geçtiler. O nların peşine düştüler ve onları korkuttular. Bunun üzerine onlardan geri kalanlar Basra'yı terk ederek İbnü'l- Ez­ rak'a iltihak ettiler. Basra'da az s ayıda H arici kaldı. Bunlar o gün için o rtaya çıkmak istememişlerdi. Bunların arasında Ab­ dullah b. Saffar, Abdullah b. İbaz ve onların görüşünde olanlar

Tdrih u 't-Taberl

607

vardı. Nafi' b. Ezrak'ın görüşüne göre kendilerinden geride kalanlarla velayetlerinin bir hükmü ve geri kalanlar için bir kurtuluş yoktu. Adamlarına şöyle dedi : " H uruç etmekle Allah size ikramda bulunmuş ve başkasının göremediği hakikati size göstermiştir. B il mez misiniz ki sizler Allah'ı, şeriatını ve emrini talep etmek için çıktınız. O'nun emri sizin için bir reh­ berdir. Kitap da sizin imanımızdır. Sizler onun sün netlerine uyuyor ve izinden gidiyorsunuz." Onlar: "Evet," dediler. Onlara : "Sizin dostlarınız hakkındaki hükmünüz Peygamber'in (sav.) dostu hakkı ndaki h ükmü gibidir. Yine düşmanınız hakkındaki hükmünüz, Peygamber'in (sav.) düşmanı hakkın daki hükmü gibidir," dedi. O nlar: " Evet," dediler. Sonra onlara ş öyle dedi : "Bugün düşmanınız Allah' ın ve Peygamber'in düşmanıdır. O gün Peygamber'in düşmanı bugün Allah'ın ve sizin düşmanı­ nızdır." Onlar: " Evet," dediler. Nafi' b. Ezrak: ''Allah şu ayeti in­ dirmiştir: 'Allah ve Resulü 'nden, kendileriyle a n tlaşma yaptığınız m üşriklere b u bir ih tardır. ' 1 18 Başka bir ayette d e şöyle bu- [568] yurmuştur: ' İman etm edikçe müşrik kadınlarla evlenmeyin. ' 1 19 Allah onların velayeti ni ve aral arında ikamet etmeyi, şehadet­ lerini kabul etmeyi, kestiklerini yemeyi, din bilgisini onlardan almayı, onları nikahlamayı ve onlarla miras ilişkilerini haram kılmıştır. Allah bu hususları bize bildirmekle hüccetini ortaya koymuştur. Bu dini, onlardan ayrıld ığımız insanlara öğretmek ve Allah'ın ind irdiklerini gizlememekle mükellefiz. Allah şöyle buyurmuştur: 'İn dirdiğimiz açık delilleri ve kitap ta insa nlara apaçık gösterdiğim iz hidayet yolun u gizleyen lere hem Allah hem de bütün lanet ediciler lanet eder. ' 1 20 Nafi' b. Ezrak'ın bu görüşlerini bütün a rka daşları kabul etmişlerdir. Nafi' şöyle yazd ı : "Ubeydul lah Nafi' b. Ezrak'tan Abdullah b. Saffar ve Abdullah b. İbaz ve onlarla birlikte olan insanlara ! Allah'ın kullarından O'na itaat edenlere selam olsun.'' dedik­ ten sonra mektubunda içinde bulundukları durumu anlatarak davetlerinin hususiyetl erini dile getirdi. Sonra mektubu mu1 1 8 Tevbe, 9 / 1 . 1 1 9 Bakara, 2 /2 2 1 . 1 2 0 Bakara, 2 / 1 5 9 .

Tdrih u 't-Taberf

608

hatapların a gönderdi. Mektup onlara ulaştırılınca Abdullah b. Saffar onu okudu. Ancak insanlara okursa i htilafa düşüp da­ ğılmalarından korktuğu için onu gizleyerek onlara okumadı. Abdullah b. İbaz ona: ''Allah iyiliğini versin, sana ne oldu? Yok­ sa kardeşlerimiz mi öldürüldü veya bazıları esir mi alındı?" dedi. Abdullah b. Saffar mektubu ona verdi . Adam mektubu okuyunca, Nafi' için: ''Allah onu kahrets i n ! Nasıl böyle düşün­ müştür? B u insanlar müşrik olsalardı onun anlattıkları doğru ve isabetli o lurdu. Onun sireti Peygamber'in (sav.) müşrikler hakkın daki sireti gibiydi. Ancak o yalan söyledi ve anlattıkla­ rıyla bizim hakkımızda yalan söyledi. İ nsanlar küfranı nimet içindedirler ve hükümleri uygulamamaktad ı rlar. Ancak şirk­ ten beridirler. Sadece kanlarını akıtmak bize helaldir. Malla­ rıysa bize haramdır;' dedi. İbn Saffar: ''Allah senden beri ol­ sun tefritte bulundun, İbnü'l- Ezrak'tan da b e ri olsun zira o da ifratta bulunmuştur. Allah ikinizden beri olsun," dedi. Diğer adam: ''Allah hem senden hem de ondan beri olsun;· dedi. Bunun üzerine grup dağıldı ve İbnü'l-Ezrak'ın gücü ve top­ [569] luluğu arttı. Sonra Basra üzerine yürüdü ve köprüye yaklaştı.

Abdullah b. el-H aris Müslim b. Ubeys b . Küreyz b. Rebia b. Ha­ bib b. Abdi Şems b. Abdi Menaf'ı Basralılara gönderdi. ***

Muhtar es-Sekafi Muhtar b. Ehi Ubeyd'in Kôfe'ye Gelişi Ebu Ca'fer dedi: M uhtar b. Ehi Ubeyd bu yılın ramazan ayı­ nın ortasında Kufe'ye geldi. M uhtar' ın Kfife'ye geliş sebebi : H işam b. M uhammed el-Kelbi d e d i : E b u Mihnef, Nadr b. Salih'ten naklen şöyl e dedi : Şia Hasan b . Ali'nin Muzlim Sabat'ta yaralandığı, M edain'den Ebyad'a taşındığı gün, tutu­ mu sebebiyle M u htar'a küfrederek onu eleştirirdi. Hüseyin, zamanı gelince Müslim b. Akil'i Kufe'ye gönderdi. M üslim, Ku­ fe'de M uhtar'ı n evine misafir oldu. B u ev halen Selm b. Mü­ seyyeb'e aittir. M üslim'e b iat eden Kufeliler arasında M uhtar

Tiirih u 't-Taberi

609

b. Ebi Ubeyd de vardı. Ona sadık kaldı ve kendisine itaat eden insanları da ona uymaya davet etti. İbn Akil huruç edince Muhtar, H utarniye'de Lakfa adındaki köyünde bulunuyordu. İbn Akil'in huruç ettiğine dair haber ona öğle vakti ulaştı. Ni­ tekim İbn Akil'in hurucu, adamlarıyla b elirlediği bir zamanda olmamıştı. Zira kendisine " Hani b. U rve el- M u radi dövüldü ve hapsedildi," denilince (beklenmedik bir şekilde) huruç etti. Muhtar da bazı köleleriyle KUfe'ye geldi. Fil Kapısına akşam vakti varmıştı. Ubeydullah b. Ziyad ise Amr b. H u reys'e sancak bağlamış ve ona mescidin kapısında onlara karşı vaziyet al­ masını emretmişti. M u htar, Fil Kapısında d u runca H a ni b. Ebi Hayye el-Vadii yanına uğradı ve ona: " N eden burada durmuş­ sun? Ne insanlarla birliktesin ne de evindesin," dedi. Muhtar: [570] " Hatanızın büyüklüğü karşısında tered dütte kald ım," dedi. Hani: "Vallahi kendini ölüme götürüyorsun gibi geliyor bana," dedi. Sonra Amr b. H u reys'in yanına giderek M u htar'a söyle­ diğini ve Muhtar'ı n cevabını ona aktardı . Ebu M i hnef dedi: Nadr b. Salih b a n a Abd u rrahman b. Ebi Umeyr es-Sekafi'den naklen şöyle dediğini anlattı : Hani b. Ebi Hayye kendisine M u htar'ın sözlerini naklettiğinde Amr b. Hu­ reys'in yanında oturuyo rdum. A mr b a n a : "Amcanın oğluna git ve ona adamının nerede olduğundan haberi olmadığını söyle de kendini suçlu duruma düş ürmesin;' dedi. Ona gitmek üze­ re kalkmıştım ki Zfüde b. Kudame b. Mes'ud yeri nden fı rladı ve ona: " Kendisine aman vermen kaydıyla gelecek," dedi. Amr b. Hureys : "Benden taraf o aman üzeredir. Üstelik konu Ubey­ dullah b. Ziyad'a iletilirse benim yanımda bulunduğuna şahit­ lik eder, onu en güzel şekilde savunuru m," dedi. Zfüde ona: "Böyle olursa inşallah hayırdan başka bir şey olmaz," dedi. Abdurrahman dedi: Çıktım ve Zfüde de bana refakat ede­ rek M uhtar'a gittik, ona İ b n Ebi Hayye'nin sözleriyle Amr b. Hureys'in bize söylediklerini ona aktardık. O n a ricada bulu­ narak kendini suçlu duruma düşürmemesini söyledik. Bunun üzerine İbn H u reys'in yanına gitti. Ona selam verdi ve sabaha kadar sancağı nı n altında oturdu. İ nsanlar da M u htar'ın yap­ tıklarını ve durumunu kendi aralarında konuşuyorlardı. Uma-

610

Tıirih ıı 't-Taberf

re b. Ukbe b. Ebl M uayt konuyu Ubeydullah b. Ziyad'a haber verdi. Güneş gökyüzünde yükselince Ubeydullah b. Ziyad'ın kapısı açıldı ve insanların onun yanına gitmelerine izin veril­ di. Girenler arasında Muhtar da vardı . Ubeydullah onu çağırdı ve ona: " İ b n Akil'e yardım etmek için gruplarla birlikte gelmiş­ s in," dedi. M uhtar: " H ayır, yapmadım. B e n geldim ve Amr b. Hureys'in sancağı altında oturdum, gece b oyunca sabaha ka­ dar onunla birlikteydi m," dedi. Amr d a: " Doğru söyledi," dedi. Bunun üzerine Ziyad değneği kaldırdı ve M uhtar'ın yüzüne vurdu. Değnek M uhtar' ın gözüne isabet etti ve gözünü yarala­ dı ve ona: "Bu sana layıktı r! Vallahi Amr'ın şahitliği olmasaydı senin boynunu vuracaktım. Onu hapse atın," dedi. Onu hapse attılar ve H üseyin öldürülünceye kadar hapiste kaldı. Muhtar, Zaide b. Kudame'ye haber göndererek M edine' de Abdullah b. [57 1 ] Ömer'e gitmesini ve onun, Yezid b. M u aviye'ye mektup yaza­ rak kendisinin serbest bırakılması için Yezld'in Ubeydullah b. Ziyad'a talimat vermesini ve bunun için b i r mektup yazma­ sını istedi. Zaide Abdullah b. Ömer' e gitmek üzere yola çıktı. Zaide, [Abdullah'ın] yanına va rdı ve M uhtar'ın mesaj ı n ı ken­ disine tebliğ etti. M uhtar'ın kız kardeşi Abdullah b. Ömer'in eşi Safiyye kardeşinin hapiste olduğunu anlayınca ağladı ve üzüldü. Abdullah b. Ömer durumunu görünce Yezid b. Mua­ viye'ye mektup yazdı ve onu Zaide'ye teslim etti. Şöyle yazdı: Ubeydullah b. Ziyad, Muhtar'ı hapsetti. O benim kayınbirade­ rim. Esenliğe kavuşturulması ve durumunun düzeltilmesini arzu ediyorum. Uygun görürsen -Allah bize ve sana rahmet etsin- İbn Ziyad'a yazarak ona kendisini tahliye etmesini em­ ret. Selamla. Zaide sefer develerine binerek yola çıktı ve mektubu Şam'da bulunan Yezld'e teslim etti. Yezid mektubu okuyun­ ca güldü ve şöyle dedi: "Ebu Abdurrahman'ı şefaatçi yapıyor. O bu işin erbabıdır." Yezid, İbn Ziyad'a mektup yazdı ve şöyle dedi : M ektubumu okur okumaz M uhtar b. Ebl Ubeyd'i serbest bırak. Esenlikler diliyorum. Zaide mektubu İ b n Ziyad'a getirip tesl i m etti. Bunun üze­ rine İ b n Ziyad, M uh tar'ı hapisten çıkardı ve ona: "Sana üç gün

Tarih u 't-Taberf

611

mühlet veriyorum. Bu müddetten sonra s e n i Kufe'de bulur­ sam zimmetim senden beridir," dedi. Bunun üzerine Muhtar yola çıktı. Öte yandan İbn Ziyad: "Vallahi Zaide, uzun süre hapiste bırakmak istediğim bir adamı M ü minlerin Emiri'ne giderek tahliye etmem için bana mektup getirmek suretiyle buna cüret etmiştir. Onu bana getirin," dedi. Zaide aranırken İbn Ziyad'ın katibi Amr b. Nafi' Ebu Osman ona uğradı: "Canı­ nı kurtar, sana yaptığım bu iyiliğimi de u nutma," dedi. Ravi dedi: Zaide çıktı, o gün izini kaybettird i. Akabinde kavminden bir grup insanla çıktı ve Ka'ka' b. Şevr ez-Züheli ve Müslim b. Amr el-Bahili'ye gitti . Bu iki zat İbn Ziyad'dan ona aman aldılar. H işam dedi: Ebu M ihnef şöyle dedi : Mühletin üçüncü gü­ nünde Muhtar, H i caz'a gitmek üzere yola çıktı. Ebu M ihnef dedi: Sak'ab b. Züheyr bana Sakif'in kölesi İbnü'l - I rk'tan naklen şöyle dediğini anlattı : Hicaz' dan geliyordum. Vakısa'nın ar­ kasında Besita'ya vardığımda Muhtar b. Ebi Ubeyd ile karşılaş­ tı m. İbn Ziyad onu tahl iye edince Kufe'den çıkıp H i caz'a gitmek istiyordu. Onunla karşılaşınca ona alaka gösterdim, kendisine yakın davrandım. Gözündeki darp izini görünce " İn na /il/ahi ve innd ileyhi rdci 'u n ! " dedim ve kendisine acıyarak: "Gözüne ne olmuş? Allah seni kötülükten kurta rsın," dedim. M uhtar: "Za- [572] niyenin oğlu bastonla gözüme vurdu ve bu hale geldi," dedi. Ona: "Neden yaptı? Allah parmaklarını ku rutsun ! " dedim. Muhtar: "Onun parmaklarını ve kollarının damarlarını kesmez ve organlarını parçalamazsam Allah canımı alsın ! " dedi. Onun bu sözlerine hayret ettim ve ona: "Bunu nasıl biliyorsun? Allah seni esirgesin," dedim. Muhtar bana: "Sana söylediklerimi un utma. Onun doğruluğunu göreceksin," dedi. Ravi dedi: Sonra bana İbnü'z-Zübeyr hakkında soru sorma­ ya başladı. Ona Kabe'ye sığındığını söyledim. O: "Bu binanın Rabbine sığınırım. İ nsanlar onun gizlice biat aldığını söylüyor. Bana göre güçlenir ve etrafında çok sayıda adam toplanırsa mutlaka muhalefetin i açığa vuracaktır. Evet, bunda şüphe yok­ tur. O bugün Arapların adamıdır. O benim izimde hareket eder

612

Tdrihu 't-Taberf

ve sözümü dinlerse onu insanların şerrinden korurum. Yap­ mazsa vallahi ben hiçbir Araptan aşağı değilim. Ey İbnü'l-Irk! Fitne gürlemeye, şimşekleri çakmaya başlamış ve dirilerek yu­ larını ayakları altına almıştır. Bu badireleri görür de bir yerde ortaya çıktığımı duyarsan de ki : ' M uhtar, M üslüman gruplarıy­ la et-Taf'ta katledilen mazlum şehidin kan davasını güdüyor. O Müslümanların efendisi ve efendilerinin oğlu olan Hüseyin b. Ali idi: Rabbine yemin ederim ki onun kanına karşılık Yahya b. Zekeriyya'nın (as.) kanı üzerine katledilen insanlar kadar kişi öldüreceği m ! " dedi. Ona: "Süphanallah ! Bu da önceki vaadin gibi acayip bir şeydir;' dedim. O bana: "Sana söylediğim bu söz, gerçektir. Bunu unutma. İleride gerçekleştiğini göreceksin," dedi. Ardından bineğini sürdü ve yoluna devam etti. Bir süre ona refakat ettim ve selametle güzel sohbetle yoluna devam etmesini diledim. Sonra durdu ve yemin ederek bana yoluma devam etmemi istedi. Bunun üzerine elini tuttum ve ona veda ettim, onu selamladıktan sonra ayrıldım. Kendi kendime: "Bu insanın -yani M uhtar- bana olacağını söylediği hususlar kendi kendine hayal ettiği şeyler midir? Vallahi Allah kimseye gaybı bilme meziyetini vermemiştir. Bu onun olmasını temenni ettiği şeyler olup bunların olacağını düşünmektedir;' dedim. Ne var ki ben ölmeden olacağını söylediği şeylerin hepsinin gerçekleş[573] tiğini gördüm. Bu ister ona bildirilen bir bilginin sonucu olsun, onun gerçekliği ispatlanmıştır. İsterse kendi düşünce ve hayali­ nin sonucu olsun, artık vuku bulmuş bir gerçektir. Ebu M ihnef dedi: Sak'ab b. Züheyr bana İbnü'l-lrk'tan nak­ len şöyle dediğini anlattı : Bu rivayeti H a ccac b. Yusuf'a anlat­ tım. Adam güldü ve dedi ki : O şöyle de diyo rd u : Kuyruğu n u kaldırır ve helakini istemektedir. Dic/e 'de veya etrafında . . .

Ona: "Sana göre bu onun kendi uydurması veya yalanla­ rı sonucu m uydu, yoksa ona verilmiş bir ilim miydi?" dedim. H accac: "Vallahi b u sorduğun sorunun cevabını bilmiyorum. Ancak d iyebilirim ki o dindar, s avaşçı ve düşmanla amansız şekilde vuruşan bir kişiydi," dedi.

Tdrih u 't-Taberf

613

E b u M i h n e f dedi: Be ni H azrec' d e n Ebu S eyf el-Ensari bana Abbas b. Sehl b. Sa'd'dan naklen şöyle dediğini anlattı: Muhtar, Mekke'ye Abdullah b . ez-Zübeyr'e geldi. Ben d e yanında oturuyordum. Selam verdi. İbnü'z-Zübeyr selamına karşılık verdi ve ilgi göstererek güzel karşıladı. Sonra ona: " Ey Ebu İshak! Bana Kufe' deki insanların halinden bahset," dedi. Muhtar: "Onlar göz önünde sultanlarının dostu, gizli olarak da onun düşmanıdırlar," dedi. İbnü'z-Zübeyr ona: " B u, kötü kulların meziyetidir. Efendilerini görürlerse onlara hizmet eder, onlara itaat ederler. Ancak onlardan uzaklaşınca da on­ lara küfreder, onları lanetler," dedi. Ravi dedi: Bir saat kadar yanımızda oturdu. Bir ara İbnü'z-Zübeyr'e yöneldi ve onunla gizli konuşur gibi : "Ne bekliyorsun? Elini aç, sana biat ede­ yim. Sen de bize rıza göstereceğimiz şeyler ver. H i cazhlara da iyilik yap. Zira onları n tümü seninledir," dedi. S onra M uhtar kalktı ve bir yıl boyunca görülmedi. Bir gün İbnü'z-Zübeyr'in yanında otururken bana: " M uhtar b. Ebi Ubeyd'le ne zaman görüştün?" dedi. "Geçen sene onu senin yanında gördüğüm ­ den beri onunla bir görüşmem olmadı," d e d i m. Bana: "Sence nereye gitti? M ekke'de olsaydı ondan sonra görülecekti," dedi. Ben: "Onu senin yanında gördükten bir veya iki ay sonra Me­ dine'ye gittim, orada birkaç ay kaldım. Sonra dönüp sana gel­ dim, Tfüf'ten bir grubu n umre için geldikleri ni işittim. Onlar [574] Muhtar' ın Tfü f'te kendilerine uğradığını ve kendisinin, 'gazap adamı ve zorbaların helak edicisi' olduğunu söylediğini ifade etmişler," dedim. İbnü'z-Zübeyr: "Allah o n u kahretsin. O bir yalancı, kehanet taşlayıcısı haline gelmiştir. Allah zorbaları helak edecekse onlardan biri de Muhtar' dır," dedi. Vallahi ko ­ nuşmamızı henüz bitirmiştik ki mescidin yanında bize göründü. İbnü'z-Zübeyr: " H azır olmayandan bahset onu görürsün. Nereye gideceğini tahmin edersin?" dedi. Ben d e : "Sanırım Kabe'ye gidecek;' dedim. N itekim Kabe'ye geldi ve H icr'e yö­ neldi ve onun yanında oturdu. Derken Taiflilerden ve Hi caz­ lılardan oluşan bir grup yanından geçerken yanına oturdular. Bu arada ben de İ bnü'z-Zübeyr'in yanına oturdum. İ bnü'z-Zü­ beyr, M uhtar'ı n kendisine gelmekte geciktiğin i görünce bana:

614

Tarih u 't-Taberf

" N e düşünüyorsun? Bize gelmeyecek mi?" dedi. Ona: "Bil­ mem, ben sana haberini getireceğim," dedim. İbnü'z-Zübeyr bu sözü beğenmiş gib i : "D ilediğin gibi olsun," dedi. Ravi dedi: Kalktım ve mescitten çıkıyormuşum gibi dav­ randıktan sonra, ona dönüp yeni görüyo rmuş gibi baktım, ona yö nelerek kendisine selam verdim. Sonra yanında oturdum ve elinden tuttum. Ken disine: " N eredeydin? Taif'te miydin? Benden sonra nerelere gitti n?" diye so rdum. Bana: "Taif'te ve başka yerlerd eydim," dedi ve işi müphem b ı raktı. Akabinde yüzümü ona dö nerek ona alçak sesle: "Senin gibi bir adam, şeref ehli ve Kureyş'ten olan üstelik Ensar ve Sakif gibi ile­ ri gelen Araplardan hiçbir aile ve kabile reisinin ve liderinin geride kalmayarak bu adama gelip biat etmişken hayret veri­ cidir ki sen ona gel ip biat etmedin, bu d avadan nasibini alma­ dın," dedim. M uhtar: "Görmedin mi? Geçen sene ona geldim ve ona görüşümü s öyledim. Ancak durumu h akkı nda ketum davrandı ve bana karşı müstağni davranınca istedim ki ken­ disine karşı ben de müstağni davranayı m . Vallahi ona muhtaç olduğumdan çok o bana muhtaçtır," dedi. O n a : "Sen onunla mescitte, orta yerd e ko nuştun. Oysa bu tür konuşmalar ancak perde arkasında ve kapalı kapılar ardında olmalıdır. İstersen bu gece seninle birlikte olduğum halde onunla görüş," dedim. [575) O : "Olur, yatsı namazını kıldıktan sonra ona gideli m;· dedi. Onunla H i cr'de buluşmak üzere anl aştık. Ravi dedi: Onun yanından ayrıldım ve İbnü'z-Zübeyr'e gide­ rek ona söylediklerimi ve onun bana söylediklerini aktardım. İbnü'z-Zübeyr buna sevindi. Yatsı namazını kılınca Hicr'de bu­ luştuktan sonra İbnü'z-Zübeyr'in evine gittik. Girmek için izin istedik. Bize izin verdi. Onlara: "Sizi baş başa bırakayım;' dedim. Ancak ikisi bana: "Senden saklanacak bir sırrımız yoktur;' dedi­ ler. Bunun üzerine oturdum. İbnü'z-Zübeyr on unla tokalaştı ve onu güzel bir şekilde karşıladı, halini ve ev halkının durumunu sordu. Akabinde uzun olmayan bir süre için sustular. Ben dinlerken M uhtar konuşmasına başlarken Allah'a ham­ düsenada bulunduktan sonra dedi ki : "Çok konuşmakta da

Tiirih u 't-Taberi

615

gereğinden az konuşmakta d a hayır yoktur. Ben olmadan işler hakkında karar almaman, izin vereceklerinin başında olmam ve galip gelirsen en güzel görevi bana tevdi etmen kaydıyla sana biat etmeye geldim." İbnü'z-Zübeyr ona: "Allah'ın kitabı ve Pey­ gamber'in (sav.) sünneti üzerine senin biatini alacağım;' dedi. Muhtar: "En kötü kölemin de biatini Allah'ın kitabı ve Peygam­ ber'in (sav.) sünneti üzerine alacaksın. O zaman bu işte senden en uzak insandan farklı payım nedir? H ayır, vallahi söylediğim şartlar dışında asla sana biat etmeyeceğim;' dedi. Abbas b. Sehl dedi: Bunun üzerine İ b nü'z-Zübeyr'in kulağı­ na: "Onun itaat ve bağlılığını satın al, sonra duruma bakarsın," diye fısıldadım. İbnü'z-Zübeyr ona: " İ stediğini sana veriyo­ rum," dedi ve elini uzatarak onun biatini aldı. Mu h tar, H usayn b. Nümeyr es-Sekuni' nin M ekke üzerine geldiği b i rinci muha­ saraya kadar İbnü'z-Zübeyr'in yanında durdu. O muharebe­ de en güzel şekilde savaşanlardan oldu, en m ü kemmel edayı gösterdi. M ünzir b. ez-Zübeyr, Misver b. M ahreme ve M us'ab b. Abdurrahman b. Avf ez-Zühri öldürüldükleri nde Muhtar: " Ey Müslümanlar bana gelin, bana gel i n ! B e n Ebu Ubeyd b. Mes'ud'un oğluyum. Ben kaçanın değil, saldıranın oğluyum. Çekilenlerin değil, ileriye atılanların oğl uyum . Ey dokunul­ mazları savunanlar! Ey öçlerini savunanla r ! " diye sesleniyor­ du. Bunun üzeri ne insanlar heyecanlandı. M uhtar güzel bir eda ortaya koydu ve güzel savaştı. Bu muhasara boyu nca Muhtar, İbn ü'z-Zübeyr ile birlikte [576] kaldı. Kabe yakıldığında - N itekim 3 Rebiül evvel 64 Cumartesi günü yakıldı.- M uhtar o gün maiyetinde bulunan yaklaşık üç yüz kişilik bir grupla en güzel şekilde, benzersiz bir muha­ rebe çıkardı. O hareketsiz kalın caya kadar savaşır sonra otu­ rurdu, adamları da onun etrafında bir çember oluştururlardı. İstirahat ettikten sonra tekrar yerinden fırlar ve savaşırdı. Şamlı bir grup üzerine gittiği zaman mutlaka onlarla vuruşur ve onları mağlup ederdi . Ebu Mihnef d e d i : Ebu Yusuf Muhammed b . S a b it b a na Ab­ bas b. Sehl b. Sa'd'dan naklen şöyle dediği n i anlattı : Kabe'nin

616

Tdrih u 't-Taberf

yakıldığı gün Şamhlara karşı savaşta Abdullah b. M uti', Muh­ tar ve ben başı çekiyorduk. Ancak aramızda M u htar' dan daha iyi savaşan yoktu. Ravi dedi: M uhtar, Şamhlar Yezid b. M u aviye'nin ölüm ha­ berini almadan bir gün önce -yani 15 Rebiülahir 64 Perşem­ be günü- çok şiddetli bir muharebede bulundu. Şamhlar o gün bize karşı muzaffer olacaklarını ümit ediyorlardı. Öyle ki Mekke'nin yollarını bize kapatmışlardı. Ravi dedi: İbnü'z-Zübeyr çıkmış ve çok sayıda insan ölmek için ona biat etmişlerdi. Ben de yanımdaki bir grupla bir ta­ rafta savaşırken M uhtar da Yemameli b i r toplulukla birlikte başka bir yerde savaşıyordu. Bunlar H ariciydi ve Kabe'yi sa­ vunmak için savaşıyo rlardı. Abdullah b . M uti' de başka bir ta­ rafta savaşıyordu. Bir ara Şamlılar bana saldırdılar, adamlarımla beni kıstırdı­ lar. Bunun üzerine M uhtar ve adamlarıyla ayn ı yerde toplan­ dık. Ben ne yapsam M uhtar da aynısını yapar, o da ne yaparsa ben de aynısını yapmaya gayret ederdim. O ndan daha çetin olanı görmedim. Biz savaşırken Şamlı süvari ve piyadeler bize saldırdılar. M uhtar'la birlikte maiyetimizde yetmiş kadar sa­ vaşçı olduğu halde, bizi bir Mekkelinin evinin yanında mah­ sur bıraktı lar. M uhtar onlarla vuruşuyor ve şöyle diyordu: Kaçan kişin in ruh u selamete ermesin!

Ravi dedi: M u htar meydana çıktı, ben de onunla çıktım. On[577] lara : "Sizden b i ri karşıma çıksın," dedim. Bunun üzerine bana

karşı bir kişi, onun karşısına da bir kişi çıktı. Ben hasmımın üzerine gittim ve onu öldürdüm. M u htar d a hasmının üze­ rine yürüdü ve onu öldürdü. Akab inde onlara saldırdık. Val­ lahi onlarla vuruştuk ve onları yollardan s ö küp attık. Sonra öldürdüğü müz iki kişinin cesetlerinin yanına d öndük. Benim öldürdüğüm kişi oldukça kırmızımtırak tenliydi. Rum asıllı gibiydi. M uhtar'ın öldürdüğü kişiyse s iyah iyd i . Muhtar bana: "Bilir misin, vallahi öldürdüğümüz b u iki kişi köledir. Bu iki kişi bizi öldürselerdi aşiretlerimiz ve bize ü m it bağlayanlar feci bir duruma maruz kalacaklardı. B u iki kişi benim indimde

Tdrih u 't-Taberf

617

ancak iki köpeğe den ktir. Artık bugünden s o n ra ancak tanıdı­ ğım insanlara karşı çıkacağım," dedi. Ben de o n a: "Vallahi ben de tanımadığım b i r kişiye karşı çıkmayacağım," dedim. Muhtar, Yezid b. Muaviye ölünceye kadar İbnü'z-Zübeyr'in maiyetinde kaldı. Derken Mekke muhasarası b itti ve Şamlılar Şam'a geri döndüler. KO.feliler de Yezid'in ölümü üzerine, in­ sanlar imamlarını seçinceye kadar namazı kıldırmak üzere Amir b. Mes'ud'u seçtiler. Ancak Amir yal n ızca b i r ay bekle­ dikten sonra kendisinin ve KO.felilerin biatlerini İbnü'z-Zü­ beyr' e bildirdi. M u htar, Yezid'in ölümünden sonra beş ay bir­ kaç gün İ b nü'z-Zübeyr ile birlikte kaldı. Ebu Mihnef dedi: Abdülmelik b. Nevfel b . M üsahik bana Said b. Amr b . S aid b. el-As'tan naklen şöyle d ediğini anlat­ tı : Vallahi Abdullah b. ez-Zübeyr ile birlikteydim ve onun yanında Abdullah b. Safvan b. Ümeyye b . H alef de vardı. Bir­ likte Kabe'yi tavaf ediyorduk. Derken İbnü'z-Zübeyr'in gözü Muhtar'a ilişti. Bunun üzerine İbn Safvan'a : " O n a bak. Vallahi o yı rtıcı hayvanların kuşattığı bir kurttan daha endişeli bir hal içindedir," dedi. Sonra gitti, biz de onunla b i rlikte gittik. Tavafımızı bitirip de iki rekat namaz kıldıktan sonra Muhtar bize katıldı ve İ b n Safvan'a: "İbnü'z-Zübeyr benim hakkım­ da ne dedi?" diye sordu. Ancak İbn Safvan ketum davrandı ve "Senin hakkında hayı rdan başka bir şey s öylemedi," dedi. M uhtar: " H ayır, bu binanın Rabbine yemin olsun, ya benim izimde gidecek ya da ateşini yakacağım;• dedi. M uhtar beş ay İbnü'z-Zübeyr'in yanında ikamet ettikten s o n ra, ona amillik görevi vermediğini görünce Kufe'den gelenlere, o radaki in­ sanların durumunu soruyordu. Ebu Mihnef dedi: Atiyye b. el-H aris Ebu Revk el-H emdani bana şöyle anlattı : H ani b. Ebi H ayye el-Vadii ramazan umresi için Mekke'ye gelmişti. Muhtar ona hal hatır s o rd u ve Kı1feli- [578] lerin ahvali hakkında kendisinden b ilgi istedi. H a ni ona: "Du­ rumlarının iyi olduğunu, İ bnü'z-Zübeyr'e itaatte uyum içinde olduklarını anca k hatırı sayılır çoğunlukta bir kitlenin bulun­ duğu ve bu kitleyi toparlayacak bir adamın bulunması halin-

618

Tarih u 't-Taberf

de onlarla yeryüzünü bir müddet yiyebilecektir," dedi. Muh­ tar ona: "Ben Ebu İ shak'ım. Ben onlar için varım. Ben onları hak üzere toplarım ve onlarla batılın süvarileri n i nefyederim. Onlarla muannit zorbaları bertaraf ederim," dedi. Hani b. Ebi Hayye ona: " Ey İbn Ebi Ubeyd ! Sakın yapabilirsen dalalete sü­ rükleme. Onları n l ideri senden başkası olsun. Zira fitnenin sa­ hibi eceli en yakın olan ve ameli en kötü ki ş i d ir," dedi. Muhtar ona: "Ben fitneye değil hidayet ve cemaate d avet ed iyorum," dedi ve yerinden fırlayarak bineği ne binerek Kufe'ye hareket etti. Kar'a'dayken H emdan'dan Bint M ersed el- Kabidi' nin kar­ deşi Seleme b. M ersed'le karş ılaştı. Bu zat Arapların en cesur insanlarından olup ahit bir kişiydi. i kili karşılaşınca tokalaş­ tılar hal hatır sordular. Muhtar ona (niyeti hakkında) haber verdi. Sonra Seleme b . M ersed'e: "Bana Kufeliler hakkında ko­ nuş," dedi. Seleme: "Onlar çobanı kaybolan b i r davar sürüsü gibidir," dedi. M u htar b . Ebi Ubeyd : "Ben onları güzel güderim ve gayesine ulaşabilirim," dedi. Seleme ona: "Allah'tan sakın ve bil ki ölecek ve d iriltileceksin. Sonra da hesap verecek, sorgu­ lanacak ve hayı rsa hayır, şerse şer olarak amelinin karşılığını göreceksin," dedi. Akab inde ayrıldılar. M uhtar yoluna devam etti ve cuma günü Hire Denizine (göl) vard ı. M uhtar burada suya girerek yıkandı, az da olsa koku süründü ve elbisesini giyerek sarığı nı başına koyd u. Sonra kılıcını kuşan dı. Ardın­ dan bineğine bindi ve es-Sekun Mescidine ve Kinde Kabrista­ nına uğradı. Yanından geçtiği meclislerdeki insanlara selam veriyor ve onlara : " M üj deler olsun, zafer ve galibiyet yakındır. Arzu ettiği niz şey size gelmiştir," diyord u. Sonra Beni Züheyl ve B eni Hucr mescitlerine uğradı. Ancak burada kimseyi bula­ madı. Zira insanlar cumaya gitmişlerdi. Sonra Be ni Bedda'ya uğrad ı. Burada Kinde'den Ubeyde b. Amr el-Beddi'yi gördü. Ona selam verdi ve ona: "Sana zafer, kolaylık ve gal ibiyet müj ­ desini veriyorum. Sen Ebu Amr' sın ve güzel fikirlere sahipsin. Allah bu fikirlerin sebebiyle hatalarını affedecek ve günahla­ rını örtecektir;' dedi. - N itekim Ubeyde i nsanların en cesur ve en iyi şairlerin dendi, Ali'yi (ra.) en çok seven kişiydi. Ancak [579] şaraba dayanamıyordu.- Muhtar ona bu sözleri söyleyince

Tii rih u 't-Taberl

619

Ubeyde ona: " B ize müj de verdin. Allah sana hayırlı müj deler vers in. Bize bir açıklama yapacak mısın?" dedi. M u htar: " Evet, bu gece ikamet yerimde bana gel," dedi ve gitti. Ebu M ihnef dedi : Fudayl b. Hadic bana Ubeyde b. Amr' dan naklen şöyle dediğini anlattı: Muhtar bana bu sözl eri söyle­ dikten sonra : "Benim ikamet yerime gel seninle buluşalım. M escidinizin insanlarına da bu sözlerimi tebliğ et," dedikten sonra şöyle dedi : "Onlar ki Allah taati için onlardan ahitlerini almıştır. Buna göre ahitlerini bozanları öldürecekler, Peygam­ berlerinin evlatlarının kanını dava ko nusu yapacaklar. Allah da onları açık olan nura hidayet edecektir," dedi. Sonra gitmek isteyince bana: "Yol B e ni H ind'e nasıl çıkar?" diye s o rdu. Ona: "Beni bekle sana göstereceğim," dedim. Atı m ı n getirilmesini istedim. Atım eyeri sırtına ko nulmuş olarak getirildi. Atıma bindim ve onunla birlikte Beni H i nd'e gittik. M u htar bana: " İ smail b. Kesir'i n evini göster," dedi. Onunla birlikte İ smail b. Kesir'in evine gittik ve İ smail b. Keslr'i yanına getirdim. Ona selam verdi, güzel karşılayarak onunla tokalaştı ve müjde ve­ rerek dedi ki : " B u gece kardeşinle ve Ebu Amr ile benim ya­ nıma gelin. Size arzu ettiğiniz haberlerle geldi m ! " Sonra gitti, biz de onunla gittik. Cüheyne el- Batına Mescidine uğradıktan sonra Fll Kap ısına geçti. Burada devesini çöktürdü, mescide girdi. İ nsanlar meraklı bakışlarla dikkatlerini ona çevirerek: " İ şte M uhtar geldi," dediler. Muhtar mescidin d i reklerinden birinin yanında durdu, namaz vakti gelinceye kadar namaz kıldı. Sonra insanlarla birlikte namaz kıldı. Ard ından başka bir direğin yanında oturdu ve cuma namazıyla ikindi nama­ zı aras ında namaz kıldı. Arkasından insanlarla birlikte ikindi namazını kıldı ve ayrıldı. Ebu M ihnef dedi: M ücalid b. Said bana Amir eş-Şa'bi'den naklen şöyle anlattı : M uhtar üzerinde yol elbisesi olduğu hal­ de H emdan halkasınc,ı uğradı ve onlara : " M üj deler olsun. Ben size sevindirici haberlerle geldim," dedi ve yoluna devam ede­ rek evine vardı. Bu ev Selm b. Müseyyeb'i n evi olarak bilinirdi. Şia bu eve gidip gelir ve Muhtar ile görüşürlerdi.

620

Tdrih u 't-Taberf

Ebu Mihnef dedi: Fudayl b. Hadic bana U beyd b. Amr ve Beni Hind'den İ smail b. Kesir'den naklen ş öyle dediklerini anlattı : Bizimle sözleştiği gibi M uhtar'a geceleyin gittik. Ya­ nına varıp da oturduğumuzda insanların ahvali ve Şianın du­ rumu hakkında birtakım sorular sordu. Ona Şianın Süleyman b. Surad el-Huzai'nin etrafında toplandığını ve kısa bir müd­ det sonra huruç edeceğini söyledik. Bunun üzerine Muhtar Allah'a hamdüsenada bulundu ve Peygamber'e salatüselam geti rdikten sonra şöyle dedi: [580]

Vasi'nin oğlu M ehdi M uhammed b . Ali beni size emin, vezir, seçilmiş ve e mir olarak gönderdi. Bana mülhitlerle savaşma­ mı, Ehl-i beytinin kanlarını dava konusu yapmamı ve zayıfları savunmamı emretti. Ebu Mihnef dedi: Fudayl b. Hadic, Ubeyde b. Amr ve İ smail b. Kesir' den naklen şöyle dedi: Her ikisi de Allah'ın kulları için­ de ona ilk icabet eden, elini tutan ve biat eden ilk insanlardı. Ravi dedi : M uhtar, Süleyman b. Surad'ın yanında toplanan Şi­ aya haber yollayarak onlara: "Ben size veliyyülemir ve fazilet madeniyim ve vasinin vasisi ve hidayet imamı tarafından şi­ falı ve hakikati keşfeden bir emirle gönderildim. Düşmanların öldürülmesi ve nimetin tamamlanması emriyle gönderildim. Süleyman b. Surad (Allah bizi de onu da esirgesin), kurumuş, yaşlanmış ve çürüyüp zayıflamıştır. Tecrübe sahibi değildir ve savaş hakkında bilgisi yoktur. O sizi çıkaracak, kendini de sizi de öldürecektir. Ben, benim için hazırlanmış bir örnek ve beyan edilmiş bir emir üzere çalışacağım. Bunda dostunu­ zun izzeti, düşmanınızın bertaraf edilmesi ve sadrınızın şifa­ sı vardır. Öyl eyse sözümü dinleyin ve emrime itaat edin. Size müjdeler olsun. Siz de birbirinizi müj deleyin. Bütün emelle­ ri nizi gerçekleştirecek en hayırlı liderim." Ravi dedi: Muhtar bu ve benzeri sözlerini sürekli söyledi durdu ve Şi ilerin bir kısmının kalbini kazandı. Bunlar ona gidip geliyor, onu tazim ediyorlardı . Onun emrini bekliyorlardı. Oysa Şii lerin ve ileri gel enlerin ekseriyeti Süleyman b. Surad'ın maiyeti ndeydiler. O, Şianın b üyüğü ve en yaşlısıydı. Ona kimseyi denk tutmu­ yorlardı. Ancak M uhtar az da olsa onlardan bir grubu kendi

TIJrih u 't-Taberf

62 1

tarafına çekmişti. B u sebeple Muhtar için Süleyman b. Surad, Allah'ın kulları nı n en tahammül edilemeyeniydi. O gün Sü­ leyman b. Sura d için durum tamamlanmıştı ve huruç etmek istiyordu. Muhtar ise Süleyman b. Surad'ın durumu tebeyyün etmeden ve Şiilerin kendi etrafında toplanması ümidiyle ha­ reket etmek ve bir işe girişmek istemiyo rdu. B u gerçekleşir­ se arzusuna nail olmak için daha güçlü olacaktı. Süleyman b. Surad huruç edip d e el-Cezire'ye doğru hareket edince Ömer b. Sa'd b. Ebi Vakkas, Şebes b. Rib'i ve Yezid b . e l - Haris b. Rü­ veym, Abdullah b. Yezid el-Hatmi ve İ brahim b. M uhammed b. Talha'ya: " M uhtar sizin için Süleyman b . S u rad'dan daha [58 1 ) tehlikelidir. Süleyman düşmanlarınıza karşı huruç etti, onları sizin için zaafa uğratacaktır. Kaldı ki o sizin memleketinizden çıkıp gitti. M u htar ise şehrinizde size karşı harekete geçmek istiyor. Bu sebeple insanların durumu düzene girinceye kadar onun üzerine gidin ve onu demir bağlarla bağlayarak hapse atın," dediler. Bunun üzerine Yezid b. el-H aris ve İ b rahim b. Muhammed insanlarla birlikte onun üzerine gittiler. M uhtar aniden kuşatıldı ve evinden alındı. Onların toplul uğunu gö­ rünce onlara : " N e istiyorsunuz? Ellerinizin yaptığı ne kötü­ dür!" dedi. İ brahim b. M uhammed b. Talha b . Ubeydullah, Ab­ dullah b. Yezid' e : "Onun kollarını bağla ve yal ı n ayak yürüt," dedi. Abdullah b. Yezid ona: "Süphanallah ! Bize düş manlığını izhar etmemiş ve bize savaş açmamış bir adamı yürütecek ve yalın ayak gezdirecek değilim. Biz onu zan üzere aldık," dedi. İbrahim b. M uhammed ona: "B ırak bu senin işin değildir. Ey İbn Ebi Ubeyd ! Sen ne yapıyorsun? Senin hakkında bize inti kal eden bu bilgiler nedir?" dedi. Muhtar: " B en i m hakkımda sana gelen bilgiler doğru değildir. Senin baban ve dedenin yaptıkları gibi bir kandırmadan Allah'a sığınırı m ! " dedi. Ravi dedi: Fudayl şöyle dedi: Vallahi evinden alındığına şa­ hit oldum ve bu sözleri söylerken onu işittim. Ancak İbrahim b. Muhammed'in onun sözlerini duyup duymadığını bilmiyorum. Ancak bu sözleri sarf ederken sustu. Sonra binmesi için siyah bir katır getirildi. İbrahim, Abdullah b. Yezid'e : "Onu bağlama­ yacak mısın?" dedi. Abdullah : "Bağ olarak hapis ona yeter," dedi.

622

Tlirilıu 't-Taberi

Ebu M ihnef dedi: Yahya b. Isa ise bana ş öyle anlattı : Hu­ meyd b. Müslim el-Ezdi'yle birlikte onu ziyaret etmek ve onunla ahitleşmek için yanına gittik. Ancak onun kelepçelen­ diğini gördüm. Onun şöyle dediğini işitti m : " D enizlerin, hur­ ma ağaçlarının, ıssız ve uçsuz çöllerin, meleklerin ve seçilmiş hayırlı insanların Rabbine yemin olsun, E n sardan oluşan ve mızraksız, tecrübesiz, silahsız ve şer ehli o l m ayan bir toplu­ lukla, her zorbayı kıvrak mızrakla ve keskin kılıçla öldürece­ ğim. Böylece dinin direğini muhkem hale getirip Müslüman [582) topluluktaki çatlağı kapatınca, Müslümanların sadrındaki sıkı ntı ve kederi giderince, Pey�amberlerin i ntikamını alın­ ca dünyanın yokluğuna aldı rmayacak, geldiği zaman ölümü önemsemeyeceğim:' Ravi dedi: H apisteyken ona gittiği mizde ve çıkıncaya kadar bu sözleri tekrar tekrar bize söylerdi. İbn S u rad huruç ettik­ ten sonra M u htar adamlarına şecaat arz ederdi. ***

Kabe'nin Yıkılması İbnü'z-Zübeyr'in Kabe'yi Yıkması Ebu Ca'fer dedi: Bu yılda İbn ü'z-Zübeyr Kabe'yi yıktı . Kabe'nin duvarları mancın ıklardan atılan taşlarla eğilmişti. Muhammed b. Ömer el -Vakıdi' nin anlattığına gö re İbrahim b. Musa ona İkrime b. Halid'den şöyle ded iğini anlatmıştır: İbnü'z-Zübeyr, Kabe'yi yerle ayn ı seviyeye getirmek suretiy­ le yıktı. Temellerini de kazarak H i cr'i ona dahil etti . İnsanlar temelin etrafında tavaf ediyo rlar, yeri nde namaz kılıyo rlardı. Hacerülesved'i de bir ipek ku maş parçası içinde bir sandığa aldı. Kabe'nin ziynet eşyası, içinde bulunan güzel kokular, el­ biseler kapıcılara verilerek Kabe'nin deposuna konuldu. Kabe inşaatı bitince o eşyayı geri aldı. Muhammed b. Ömer dedi: Ma'kıl b. Abdullah bana Ata' dan naklen şöyle dediğini anlattı : İbnü'z-Zübeyr'in (onarmak için) Kabe'yi yıkarak yerle bir ettiğini gördüm. ***

Tdrih u 't-Taberf

623

B u yılda hac emirliği görevini Abdullah b. ez-Zübeyr yaptı. Onun Medine' deki valisi kardeşi Ubeyde b . ez-Zübeyr, KO.fe valisi Abdullah b. Yezid el-H atmi, Küfe kadısı Said b . Nimran idi. Şü reyh bu görevi icra etmeyeceğini söyledi. Ondan rivayet edildiğine göre : " B e n fitne içinde kadılık yap m am," demiş­ tir. 1 2 1 Bu yıl da Basra'da Ubeydullah b. Ma'mer et-Teymi valilik görevini icra ederken H işam b. Hübeyre kadılık gö revini ifa etmiştir. Horasan valisi ise Abdullah b. Hazim idi. Hicretin 6 5 . Yılı Bu Yılda Vuku Bulan Önemli Olaylar Aynülverde Savaşı Tevvabin hareketi ve o nların H üseyin b . Ali'nin kan davası talebiyle Ubeydullah b . Ziyad'ın üzerine gitmeleri. H işam dedi: Ebu M ihnef şöyle dedi: Ebu Yus u f bana Ab­ dullah b. Avf b. el-Ahmer'den naklen şöyle dediğini anlattı : Süleyman b. Surad huruç etmek isted iğinde adamlarının ileri gelenlerine haber göndermesi üzeri ne 6 5 yılında kendisine geldiler. Rebiülahir ayının hilali çıkınca adamlarının önde ge­ lenleriyle yola çıktı. N itekim bütün adamlarıyla aynı gece Nu­ hayle'deki kam pta toplanmaları için sözleşmişti . Ke ndisi de çıktı ve kampa geldi. M a iyetinde adamlarının önde gelenleri old uğu halde kamptaki insanları denetledi. Ancak insanların sayısı onu tatmi n etmedi. Bunun üzerine H a kim b . · Münkız el- Kindi'yi bir grup süvariyle Velid b. Gusayn el- Kinani'yi de bir grup atlının başında Kı'.lfe'ye gönderdi. O nlara : "Gidin ve Kı'.lfe'ye girdiğinizde: ' H üseyin'in intikamını almak için imdat! ' diye seslenin. Sonra büyük mescide gidin ve ayn ı nidayı ses­ lendirin," dedi. İ kili çıktılar ve "H üseyin'in intikamını almak için imdat ! " sözüyle ilk seslenenlerdi. Ravi d e di: Ha kim b. M ünkız süvarileriyle ve Velid b. Gusayn de atlılarıyla Kufe'ye geldiler ve B eni Kesir'e uğradılar. B u sırada B eni Kesir'den 1 2 1 Ama aynı zat Ubeydullah b. Ziyad maiyetinde görev yap ma ktan imtina et­ memiştir. Hatta İ b n Ziyad'ın emirlerini itiraz etmeden yerine getirmiştir (çev.).

[583]

624

TIJrihu 't-Taberf

Abdullah b. Hazim, yanında Beni Kesir' den olan zevcesi Sehle b. Sebre b. Amr olduğu halde -güzel bir kadındı ve kocası onu çok severdi- "Hüseyin'in intikamını almak için imdat ! " nida­ sını duyunca Şiadan ve onlara gidenlerden olmadığı gibi onla­ rın davetin e icabet de etmediği halde ayağa kalktı, elbiselerini giyerek silahının getirilmesini ve atının sırtına eyerinin vurul­ masını istedi. Karısı ona: "Sana n e oluyor, delirdin mi?" dedi. Adam : " H ayır vallahi delirmedim. Ancak Allah'a davet eden sesi duyunca ona icabet ettim. Ben ölünceye kadar bu adamın kanının davacısı olacağım veya benim hakkımda Allah istedi­ ği hükmünü verecektir," dedi. Kad ı n : "Bu oğulcuğunu kime bı­ rakacaks ın?" dedi. Adam: "Şeriki olmayan ve bir olan Allah'a! [584) Allah'ı m ailemi ve evladımı Sana emanet ediyorum. Allah'ım, beni onların başından eksik etm e ! " dedi. O n un oğlunun adı Azre idi. Abdullah b. Hazim daha sonra M us'ab b. ez-Zübeyr maiyetinde savaşırken öldürüldü. Adam çıktı ve Tevvabin'e katıldı. Karısı oturdu ve ona ağlamaya başladı. Onun kadın ar­ kadaşları etrafında toplandılar. Ona niçin ağladığı sorulunca o : 'J\bdullah Şiilerle birlikte sefere çıktı," dedi. O gece süva­ riler Kufe'de tur attılar ve karanlık bastıktan sonra mescide geldiler. Camide çok sayıda insan vardı ve namaz kılıyorlardı. Süvariler: " H üseyin'in intikamını almak için imdat ! " diye ses­ lendiler. İ çlerinde Ebu Azze el- Kabidi ve namaz kılmakta olan Kerih b. N i m ran da vardı. O da: " H üseyin'in i ntikamını almak için imdat ! " diye seslendi ve " İ nsanlar nerede?" diye sordu. Kendisine: " N uhayle'de," diye söylendi. Kerih çıktı, ailesine giderek silahını aldı ve atının getirilmesini istedi. Onun kızı Ruva' geldi. -Sübeyt b. Mersed el-Kabidi'nin zevcesiydi.- Ba­ basına: " B abacığım hayırdır kılıcın ı kuşanıp zırhını giymişsin," dedi. Kerih: " Kızcağızım baban günahından Rabbine kaçıyor," dedi. Kız dövünüp ağlamaya başladı. Onun damatları ve amca oğulları da geldiler. Kerih onlara veda etti, yola çıkarak Tev­ vabin'e katıldı. Ravi dedi: "Süleyman b. Surad sabahladığında, kampa ilk girdiğinde kampta bulunanların sayısı kadar ilave bir kuvvet saflarına katıldı. Sonra kendisine b i at edenlerin sa­ yısını bilmek için kayıtlarının getirilmesini i stedi. Kayıtlarda

Tiirih u 't-Taberf

625

kendisine biat edenlerin on altı bin kişi olduğunu gördü. Bu­ nun üzerine: "Süphanallah ! O n altı bin ki şiden yalnızca dört bin kişi bize katılmıştır," dedi. Ebu Mihnef, Atiyye b. el-Haris'ten naklen H u m eyd b . Müs­ lim'in şöyle dediğini nakletti : Süleyman b . Surad'a: " M uhtar insanları sana katılmaktan alıkoyuyor. Üç gün önce yanınday­ dım. Onun adamlarından bir grubun, 'Sayımız iki bin oldu,' dediklerini işittim," dediler. Süleyman : " Kabul edelim ki bu doğrudur. O zaman o n bin kişi bizden geride kaldı. Bunlar mümin insanlar değiller mi? Allah'tan korkmuyorlar mı? Al­ lah'ı zikretmiyorlar mı? Bize cihat edeceklerine, yardım ede­ ceklerine dair verdikleri ahit ve misakı hatırlamıyorlar mı?" dedi: Süleyman üç gün daha bekledi, güvendiği adamlarını göndererek geride kalanlara Allah'ı ve taahhütlerini hatırlattı. Bunun üzerine b i n kişi daha çıkıp kendilerine katıldı. Bunu gören Müseyyeb b. N ecebe kalktı ve Süleyman'a ş öyle dedi : [585] ''Allah seni esirgesin. Gönüllü olmayanın sana bir faydası yoktur. İyi niyetle çıkanlar ancak seninle birlikte savaşır. Artık kimseyi beklemeyelim. Kendi işine süratle bak." Süleyman: "Vallahi güzel söyledin;· dedi ve ayağa kalkıp Arabi yayına dayanarak şöyle konuştu: " Ey insanlar! Kim Allah'ın rızasını murat ederek ve ahiret sevabını umarak çıktıysa o bizdendir ve biz de ondanız. D iri veya ölü olarak Allah' ı n rahmeti onun üzerine olsun. Kim de d ünyayı ve dünya m e nfa atini murat ettiyse bilsin ki biz istifade edeceğimiz bir fey veya ganimet getirmeyeceğiz. Bizim gayemiz alemlerin Rabb i olan Allah'ın rızasıdır. B izim altı nımız, gümüşümüz, kumaşımız ve ipeği­ miz yoktur. O m uzlarımızdaki kılıçlarımız, ellerimizdeki mız­ raklarımız ve düşmanlarımızla karşılaşmamızda ihtiyacımıza yetecek kadar zahiremiz dışında bir şeyimiz yoktur. B u ndan başka emeli olan bize refakat etmesin." Ardından Suhayr b. H uzeyfe b . H ilal b. M alik el - Müzeni kalktı ve şöyle dedi: " Kendisinden başka ilah olmayan Allah'a yemin ederim ki gayesi ve niyeti dünya olanın arkadaşlığının bize hayrı yoktur. Ey insanlar! Bizi (evlerimizden yola) çıka­ ran, günahlarımızdan tövbe etmek ve Peygamberimizin evla-

626

Tiirih u 't-Taberf

dının kanını talep etmektir. Bizim dinar ve dirhemimiz yok­ tur. Biz kı lıçlarımız ve mızraklarımızla o rtaya atıldık." Bunun üzerine insanlar her taraftan : "Biz dü nyayı istemeyiz ve onun için çıkmadık," diye seslendiler. Ebu M ihnef İ smail b. Yezid el- Ezdi' den naklen Seri b. Ka'b el- Ezdi'nin şöyle dediğini nakletti : Kendisini yolcu etmek için arkadaşımız Abdullah b. Sa'd b. N ü feyl'e gittik. Abdullah kalktı, bizde onunla birlikte kalktık ve Süleyman'a gitti. Biz de onun­ la gittik. Süleyman yola çıkmak üzereydi. Abdullah b. Sa'd b. Nüfeyl ona Ubeydullah b. Ziyad'ın üzerine gitmeyi tavsiye etti. Süleyman ve önde gelen adamları : " Doğru su Abdullah b. Sa'd b. Nüfeyl'in görüşüdür. B üyüğümüzün katil i ve bize kasteden Ubeydullah b. Ziyad'ın üzerine gitmemiz e n doğrusudur," de­ diler. Abdullah b . Sa'd yanında ileri gelen arkadaşları olduğu [586) halde Süleyman'a şöyl e dedi: "Bir fikrim var. D oğruysa Allah'ın takdiri sonucudur. D oğru değilse o bana aittir. Ben doğru veya yanlış kendim için ve sizler için nasihat etmekten kaçınma­ yacağım. Biz Hüseyin'in kanını talep etmek için huruç ettik. Ancak H üseyin'in katillerinin tümü Kufe'dedir. Bunlar Ömer b. Sa'd b. Ehi Vakkas ve Erba"ın reisleri ve kabilelerin eşrafı­ dır. Öç ve düşman buradayken ne reye gideceğiz?" Süleyman b. Surad: "O zaman görüşünüz nedir?" dedi. Hazır bulunanlar: "Vallahi bir fikir ortaya attı. Aslında doğru söyledi. Vallahi biz Şam'a doğru gidecek olsak İbn Ziyad'dan başka bir katil bu­ lamayız. Aslında peşine düşüp aradıklarımız bu şehirdedir," dediler. Süleyman b. Surad şöyle dedi: " B e n sizinle aynı gö­ rüşte değilim. Sizin büyüğünüzü öldüren ve onun için askeri seferber eden ve hakkı nda hükmümü ve rmem için, 'O teslim olmadan onun için aman yoktur,' diyen b u fa.sıkın oğlu fa.sık İbn M ercane Ubeydullah b. Ziyad' dır. Allah'ı n adıyla düşmanı­ nız üzerine gi d i n ! Allah sizi ona karşı muzaffer ederse umarız ki ondan sonrakiler daha kolay bertaraf edilir ve şehriniz­ dekiler selamet ve afiyet içinde size b oyun eğerler. O zaman H üseyin'in kanını akıtmakta ortak olan kişilerin durumuna bakar ve zulme vesile olmadan onları bertaraf edersiniz. Eğer şehit olursanız ancak ahdini bozanlarla savaşmış olursunuz

Tarih u 't-Taberf

627

ve Allah katındaki ecir, hayı rlı ve sadık insanlar için daha ha­ yırlıdır. Ben isterim ki hiddetinizi ve gücünüzü önce baş zalim ve m u h i l karşısında kullanın. Vallahi yarın şehrinizdeki insan­ larla savaşırsanız bazı insanlar kardeşleri, babaları veya sa­ mimi dostları veya öldürülmesini istemediği kişi öldürülünce bundan rahatsızlık duyacaktır. B u sebeple Allah'tan hayırlısını dileyin ve harekete geçin." Bunun üzerine insanlar yola çık­ maya hazırlandılar. B u arada Abdullah b. Yezid ve İ b rahim b . Muhammed b. Talha, İ b n Surad ve adamların ı n h u ruç ettikleri haberini aldılar. İ kili durumu düşündüler ve onlara gidip dön­ melerini ve birlikte hareket edilmesini istemeyi düşündüler. Eğer çıkmakta ısra r ederlerse onlara bir s ü re beklemelerini, bir ordu hazırlayarak b i rlikte daha kesif ve daha h i ddetli b ir şekilde düşmana karşı savaşmayı tekli f etmeyi kararlaştırdılar. Bu maksatla Abdullah b. Yezid ve İ b rahim b . M u hammed b. Talha, Süveyd b. Abdu rrahman'ı Süleyman b . Surad'a gön ­ derdiler. S üveyd, Süleyman'a şöyle d e d i : Abdullah v e İbrahim [587] derler ki: "Şimdi sana bir iş için gelmek istiyoruz. U marız ki bizim için ve senin için bunda hayır vardı r." Süleyman ona: "Onlara söyle bize gelsinler," dedi. Süleyman, Rifaa b . Şeddad el-Beceli'ye : " Kalk ve insanları güzelce seferber et. Zira bu iki adam şöyle şöyle haber göndermişler," diye s öyledi. Ardın­ dan askerlerinin başındakileri çağırdı. Onlar gelip etrafında oturdular. Bir saat kadar geçtikten sonra Abd ullah b. Yezid, KO.fe eşrafı, emniyet kuvvetleri ve çok sayıd a savaşçıyla bir­ likte gel di. İbrahim b. M uhammed de bir grup adamıyla bir­ likte geldi. Abdullah b. Yezid, H üseyin'in kanının akmasında parmağı olan ne kadar tanınan kişi varsa on a saldırabilirler endişesiyle ona: "Bana eşlik etme," dedi. Öte yandan Ömer b. Sa'd, Süleyman b. Surad'ın Nuhayle'de kam p kurduğu günler­ de kendi evinde saldırıya uğraması, ona öfkelenmeleri ve ga­ fil avlanıp öldürülmesi ihtimali karşısında E mirl i k Konağında Abdullah b. Yezid'le birlikte geceliyordu. Abdullah b. Yezid : " Ey Amr b . H u reys ! Geciki rsem insanlara öğle namazını kıl­ dır;• dedi. Abdullah b. Yezid ve İbrahim b . M uhammed, Süley­ man b. Surad'ın yanına varınca onun yanına girdiler. Abdullah

628

Tdrih u 't-Taberf

b. Yezid Allah'a hamdüsenada bulunduktan sonra şöyle dedi: " M üslüman M üslümanın kardeşidir. O n a ihanet etmez, onu kandırmaz. Sizler kardeşlerimiz ve hemşerilerimizsiniz. Al­ lah'ın yarattığı insanlar içinde en çok sevdiklerimiz, bu şehrin insanlarıdır. Kendiniz hakkında bizi incitm eyin ve bize karşı görüşünüzde müstebit olmayın. Cemaatimizden çıkarak sayı­ mızı azaltmayın. Bizimle birlikte olun ki işimiz kolaylaşsın ve hazırlıklı olalım. D üşmanımızın üzerimize geldiğini ve mem­ leketimize yaklaştığını haber alırsak toplu olarak ve hep bir­ likte onlara karşı çıkar ve onlarla savaşırız." Ardından İbrahim b. M uhammed kon uştu ve benzer ş eyler söyledi. Ardından Sü­ leyman b. Surad Allah'a hamdüsenada bulundu ve şöyle dedi : "Biliyorum ki samimi olarak nasihatte bulundunuz ve meşve­ rette gayret ettiniz. Biz Allah'la b i rl i kteyiz ve O'nun için varız. Bir gaye için çıktık. Allah'tan rüşt üzere olmayı ve daha doğru yolda olmayı dileriz ve Allah dilerse çıkacağız." Abdullah b. Yezid şöyle dedi: " O zaman bir müddet daha ikamet edin ki sizinle birl i kte kalabalık bir ordu hazırlayalım ve düşmanını­ za karşı birlikte ve daha kesif bir şekilde çıkalım.'' Süleyman: "Siz gidin biz de kendi aramızda bir durum değerlendirmesi yapalım. İ nşallah görüşümüz size gelecektir," dedi. [5881

Ebu M ihnef, Abdül cebbar'dan -İbn Abbas el-H emdani­ naklen Avn b. Ebi Cuhayfe es-Süvfü'nin şöyle dediğini naklet­ ti : Sonra Abdullah b. Yezid ve İbrahim b. M uhammed, Süley­ man'a kendileriyle birlikte ikamet etmesini, sonra da Şam­ lıların ordusuna karşı birlikte hareket etmeyi, buna karşılık Cuha haracını kendisine ve adamlarına tahsis etmeyi arz etti­ ler. Süleyman onlara : " B iz dünyalık için huruç etmedik," dedi. İ kilinin bu girişimde bulunmalarının sebebi Ubeydullah b. Ziyad'ın I rak üzerine yürümekte olduğuna dair aldıkları ha­ berlerdi. Abdullah b. Yezid ve İbrahim b . M uhammed, Ku fe'ye döndüler. Süleyman b. Surad ve adamlarıysa sefere çıkmaya ve Ubeydullah b. Ziyad'la karşılaşmayı kararlaştırdılar. Bir de baktılar ki Basra ve M edain Şiası anlaştıkları miatta kendileri­ ne iltihak etmediler. Bunun üzerine Süleyman'ın bazı adamla­ rı onları suçlayınca Süleyman şöyle dedi : " Onları suçlamayın,

Ttirihu 't-Taberf

629

sizin hareket vaktiniz ve durumunuzdan haberdar olurlarsa onların süratle size iltihak edeceklerini düşünüyo rum. Onla­ rın geri kalmalarının sebebi bence azıkların ı n azlığı ve savaş silah ve teçhizatlarının yetersizliğidir. Bir müddet bekleyin ki işleri müyesser olsun ve hazırlıklarını yapara k, güçlerini top­ layarak size iltihak etsinler. Onlar süratl e sizin izinizi takip edecekler." Ardından Süleyman kalktı ve insanlara hitap etti. Allah'a hamdüsenada bulunduktan sonra şöyle d e di : E y insanlar! Allah niyetinizi ve ne i ç i n çıktığınızı bilmek­ tedir. Dünyanın tüccarları olduğu gibi ahiretin de tüccarları vardır. Ahiretin tüccarı, ahiret için çabalamakta ve onun için kendini amade kılmaktadır. Onu para karşılığında s atmaz ve daima bu yolda kıyam eder, oturur, rüku eder ve secde eder. Altın ve gümüş talebi yoktur. Dünyalık ve l ezzet peşinde değil­ dir. Dünya tüccarıysa onun üzerine abanmış, onda otlamakta, ondan başka bir seçeneğe itibar etmemektedir. Bu yolunuz­ da gece namazını uzatın ve her anda Allah'ı çokça anın ve Allah'a her vesileyle gücünüz yettiği kadar yakın olmaya ça­ lışın. Düşmanla ve ahdini bozan bu zalimle karşılaşıncaya ka­ dar bunlara devam edin. Karşılaştığınızda da ona karşı cihat edin. Rabbinize vesile ararsanız, sevabı en b üyük amel cihat ve namazdır. Cihat amelin zirvesidir. Allah bizi ve sizi salih, mücahit ve sabreden kullarından eylesin. Bu gece b u menzi­ limizden henüz ortalık aydı nlanmadan sabaha doğru inşallah hareket edeceğiz. Süleyman 65 yıl ının Rebiülahir ayının beşinde gece vakti sefere çıktı. Ravi dedi: Süleyman ve adamları N uhayle'den ayrılınca [589] Hakim b. M ünkız'a emir vererek insanlara : "Sakın sizden hiç kimse Deyrüla'ver'e varmadan gecelemesin," diye çağrıda bu­ lunmasını istedi. İ nsanlar Deyrüla'ver'de gecelediler. Birçok kişi Süleyman' dan geri kaldılar. Ondan sonra yoluna devam etti ve Aksas'ta, yani Fırat kıyısındaki Aksas Malik'te konakladı. Bu­ rada insanları denetledi ve bin kadar fire verildiğini gördü. İbn Surad dedi ki : "Sizden ayrılanların içinizde kalmalarını arzu et-

630

Tôrih u 't-Taberf

mem. Eğer sizinle birlikte çıksalardı sizin helakinizi artıracak­ lardı. Allah onların çıkışlarını istemedi ve onları geri bıraktı, bu fazileti size has kıldı. O halde Rabbinize hamdedin." Ardından bu menzilden de gece vakti ayrıldı ve sabah vakti Hüseyin'in kabrine ulaştılar. Burada bir gün bir gece kalarak ona dua etti­ ler, onun için istiğfarda bulundular. Kabrin yanına vardıkların­ da hep bir ağızdan çığlık attılar ve ağladılar. O gün kadar çok kişinin ağladığı, başka bir gün görülmemişti. Ebu M ihnef dedi: Abdurrahman b. Cündeb, Abdurrahman b. Gaziyye'den naklen şöyle dediğini anlattı : H üseyin'in (as.) kabrine ulaştığımızda insanlar hep birlikte ağlamaya başla­ dılar ve insanları n çoğunun: " Keşke onunla b irlikte ölseydik," dediklerine şahit oldum. Süleyman şöyle dua etti : ''Allah'ım! Hüseyin'e rahmet et. O şehit oğlu şehittir. M ehdi oğlu mehdi­ dir ve sıddık oğlu sıddıktır. Allah'ı m ! Sen şahit ol, biz onların dinine bağlı ve onların yolundayız. Onların katillerinin düş­ manları, onları sevenlerin dostuyuz." S o n ra ayrı ldı ve konak­ ladı, adamları da konakladılar. Ebu M ihnef dedi: A'meş bize Seleme b. Kü heyl'den nak­ len Ebu Sadık'ın şöyle dediğini anlattı : Süleyman b. Surad ve adamları H üseyin'in kabri ne vardıklarında hep bir ağızdan şöyle seslendiler: ''Allah' ı m ! Peygamberimizin kızı nın oğlunu terk ettik. Geçmiş günahlarımızı bağışla ve tövbemizi kabul et. Sen tövbeleri kabul edensin ve Rahimsin. Hüseyin'e, şü­ heda ve sıddık olan adamlarına rahmet et. Ya Rab ! Şahit ol, biz onların uğruna öldükleri yoldayız. Bizi bağışlamaz ve bize rahmet etm ezsen h üsrana uğrayanlard a n oluruz." Hüseyin' i n kabri yanında bir gün bir gece kaldılar, onun i ç i n d u a etti ler [590] ve ağlayıp yaka rdılar. O gün sürekli ona ve ashabına rahmet okudular. E rtesi gün sabah namazını kabrinin yanında kıldı­ lar. Bu durum onların gazap ve öfkelerini artırdı. Akabinde bineklerine bindiler. Süleyman insanlara yola devam etmele­ rini emretti. Yola çıkan herkes kabre uğrar ve kabrin başında duru p ona rahmet okur, mağfiret dilerdi. Vallahi insanlar kab­ rin başında öyle bir izdihama yol açtılar ki Ha cerülesved'in üzerindeki izdihamdan daha fazlaydı.

Tdrih u 't-Taberi

631

Süleyman b. Surad kabrin başında durd u, ona rahmet okuyan ve dua eden herkese Müseyyeb b . N e cbe'yle birlikte : ''Allah sizden razı olsun, kardeşlerinize yetişin," d iye tembih ediyorlardı. B u hal üzere devam etti. Otuz kadar adamı ka­ lınca kab rin etrafında toplandılar ve şöyle dediler: Dilesey­ di Hüseyin'le birlikte bize şehadeti nasip edebilecek Allah'a hamdolsun. Allah'ı m bizi onunla birlikte şehadetten mahrum ettiysen de ondan sonra bizi şehadetten mahrum etme. Abdullah b. Val şöyle dedi: "Vallahi inanıyorum ki kıyamet gününde Allah katında M uhammed'in (sav.) ümmeti içinde ve­ sile olarak en faziletli olanlar Hüseyin, babası ve kardeşidir. Bu zatlar hakkında bu ümmetin başına gelenlere hayret etmediniz mi? Bunların ikisi öldürüldü ve üçüncüsü de az kalsın öldürü­ lüyordu." M üseyyeb b. N ecbe de şöyle dedi: "Ben o nların katil­ lerinden ve o katillerin görüşünde olanlardan beriyim. Onların düşmanıyım ve onlarla savaşırım ! " İşin başını çekenlerin hepsi güzel sözler sarf ettiler. M üsenna b. M uharribe de ileri gelen­ lerden biriydi. Onun diğerleri gibi konuştuğuna şahit olma­ mam beni üzdü. Ancak çok geçmeden diğerlerinin sözlerinden daha az değerde olmayan sözler sarf etti. Şöyle dedi: ''Allah bu zikrettiğiniz insanları Peyga mber ile olan yakı nlıkları sebebiyle onları Peygamber'den sonra gelenlerden üstün kılmıştır. Onla­ rı öldüren kavm in düşmanlarıyız ve onlardan berlyiz. Onları öl­ dürenleri bertaraf etmek için evimizi, barkımızı, yakınlarımızı ve mallarımızı bırakıp çıktık. Vallahi, güneşin battığı son güne kadar da olsa veya dünyanın sonunda da olsa onları bertaraf etmeye talip olmamız ve bu meziyete nail olmamız bizim için bir gö revdir. Bu karşılığı cennet olan şehadettir." Ona: "Doğru söyledin, isabet ettin ve muvaffak oldun," dedik. Ravi dedi: Sonra Süleyman b. Surad, H ü s eyin'in kabrinin yanından hareket etti, biz de ona refakat etti k. H assasa güzer­ gahını takip ettik ve E nhar üzerinden, arkasından Sudfıd ve akabinde Kayyare üzeri nden devam ettik. Ebu Mihnef H aris b . Hasire ve başkası n dan naklen şöyle anlattı : Süleyman öncü birliğinin başına Küreyb b. Yezid [59 1 1 el- H i myeri'yi getirdi.

632

Tt1rih u 't-Taberf

Ebu M ihnef, Husayn b. Yezid' den naklen Seri b. Ka'b'ın şöy­ le dediğini anlattı : Onları yolcu etmek için mahallenin insan­ larıyla çıktık. Hüseyin'in kabrinin yanına varınca, Süleyman b. Surad ve arkadaşları kabrin yanından ayrılıp da yola devam edince Abdullah b. Avf b. el-Ahmer öncü olarak önlerine düş­ tü. Kuyruğunun kılları kesilmiş koyu kahverengi, yapılı ve ha­ reketli bir ata binmişti. Abdullah şu beyitleri dile getiriyordu: Binekler kuyruklarını havaya kaldırarak v e g ruplar halinde biz kahraman/an taşıyordu. O zalim, gaddar ve dalalet ehli katillerle karşılaşmak istiyoruz. Yakınlan, mallan ve u tangaç beyazlan ve zifaf odalarım terk ede­ rek çıktık. Bununla nimet ve bol ihsan sahibinin nzasını kazanmak gayemizdir.

Ebu M ihnef, Sa'd b. M ücahid et-Tai'den naklen Muhill b. Halife et-Tai'nin şöyle dediğini anlattı : Abdullah b. Yezid, Sü­ leyman b. Surad'a mektup yazdı. Sanırım ş öyle dedi: Mektubu benimle gönderdi. Kayyare'de Süleyman'a yetiştim. Adamla­ rının hazır bulunmasını istedi. Kendilerini geçtiğini sanıyor­ du. Kendisi durdu ve insanlara da işaret ederek durmalarını istedi. Onlar da durdular. Onlara mektub u o kuttu. Mektupta şunlar yazlıyd ı : Bismillahirrahmanirrahim. Abdullah b. Yezid'den Süley­ man b. Surad ve maiyetindeki Müslümanlara ! Selamün aley­ küm. Bu mektubum iyi dinleyen bir nasihat ehlinin mektubu­ dur. Nice nasihat ehli va rdır ki [doğruyu söylediği halde] kan­ dırdığı sanılmakta, nasihati istenen ve sevilen niceleri de var­ dır ki kandırmaktadır. Bana haber verildiğine göre sizler az bir sayıyla çok sayıdaki topluluk üzerine gitmek istiyorsunuz. Kim dağları mevki inden nakletmek isterse kazmaları körelir, akıl ve fiiliyle yergiye muhatap olur. Ey kavm imiz! Memleke­ tinizin insanlarına karşı düşmanınızın iştahını artırmayın. Hepiniz hayırlı insanlarsınız. Düşmanınız size zarar verirse şehrinizin büyükleri olduğunuzu bilecek ve geride kalanlara [5921 karşı iştahı kabaracaktır. "Ey kavm im iz! Onlar size galip gelir­ lerse ya sizi taşlayarak öldürürler ya da ken di din lerin e döndü-

Tdrih u 't-Taberi

633

rürler. O zaman da ebediyen iflah o/mazsımz. "122 Ey kavmim! B ugün el birliği yapmamız lazım. Bizim ve sizin düşmanınız aynıdır. Söz birliği yaparsak düşmanımıza gali p geliriz. İ hti­ laf etsek muhaliflerimiz karşısında gücümüz zaafa uğrar. Ey kavmim! Benim nasihatimi bir kandırmaca olarak görmeyin ve emrime muhalefet etmeyin. Mektubum size o kununca geri dönün. Allah sizi itaatine yöneltsin ve O'na karşı gelmekten korusun. Selamla.

Ravi dedi: M e ktup İbn Surad'a ve adamlarına okununca insanlara : " N e düşünüyorsunuz?" dedi. O nlar: "Sen ne düşü­ nüyorsun? Biz şehrimizde ve ailelerimizle b i rl ikteyken on­ lara ve size, bunu reddettiğimizi ifade etmiştik. Şimdi sefere çıktık ve kendimizi cihat için hazırlamışken ve düşmanımızın topraklarına yaklaşmışken bu görüş bir anlam ifade etmez." Sonra ona: "Sen bize görüşünü söyle," dediler. Süleyman: "Be­ nim gö rüşüm şudur: Vallahi hiçbir zaman 'iki güzelden biri'ne yani şehadet ve zafere bu kadar yakın olmadınız. Allah' ın sizi üzerinde birleştirdiği haktan ve aradığınız faziletten dönüş yapmanızı hiç tasvip etmiyorum. Biz ve bu insanlar farklı dü­ şünüyoruz. Bunlar galip gelirlerse bizi İbnü'z-Zübeyr ile bir­ likte cihada davet edecekler. İbnü'z-Zübeyr ile b i rlikte cihat etmek, bana göre bir dalalettir. Biz galip gelirsek bu hakkı ehline iade edeceğiz. Ö lürsek de niyetimiz üzere ve günahla­ rımızdan tövbe etmiş olarak öleceğiz. Bizim bir tarzımız var; İ bnü'z-Zübeyr'i n bir tarzı vardır. Biz ve onlar Kinaneli şairin dediği gibiyiz: Görüyorum ki, benim yapımdan farklı biryapın var. Öyleyse kına­ maktan im tina et. Zira dejjiştirildin ve şeklin de farklılaştı.

Bunun üzerine insanlar onunla birlikte s eferlerine devam ettiler ve Hit'te konakladılar. Süleyman şöyle yazdı: Bismillahirrahmanirrahim. Emir Abdullah b . Zeyd'e, Süley­ man b. Surad ve maiyetindeki müminlerden. Selamün aley­ küm. M ektubunu okuduk ve niyetini idrak ettik. Vallahi ne güzel vali, ne güzel emir; ne güzel aşiret kardeşis i n ! Vallahi 122 Kehf, 1 8/ 2 0 .

634

Tarihu 't-Taberf

gıyabında güvendiğimiz, nasihatini istediğimiz, her durum­ da övgüye layık gördüğümüz kişisin. Allah'ın kitabında şöyle buyurduğun u işittik: "Allah cen net karşıllğında m üminlerin canını ve malı n ı sa tın aldı. Allah yolunda sa vaş1r/ar, öldürür­ ler ve öldürülürler. Bu, Allah 'ın, Tevra t'ta, İn cil 'de ve Kur'an 'da üstlendiği gerçek bir sözdür! Kim Allah 'tan daha çok sözünde durabilir? O halde O 'n u n la yaptığınız bu alışverişinizden ötü­ rü sevin in. Gerçekten bu, büyük başarıdır. Tövbe eden ler, iba­ det edenler, h a m deden ler, seyahat eden ler, rüku eden ler, secde edenler, iyiliği em redip kö tülükten meneden/er ve Allah 'ın sı­ nırlarını koruyan lar... İşte o mümin leri m üjdele. " 1 2 3 Bu topluluk [593] biatleriyle sevi nip mesrur oldular ve büyük günahlarından tövbe ettiler. Onlar Allah'a yöneldiler ve ona tevekkül ettiler ve kaza ve kaderine razı oldular. "Rabbimiz Sana tevekkül et­ tik, Sana döndük ve dön üş ancak Sanadır. " 1 2 4 Bu mektup eline ulaşınca şöyle d e d i : Bu to pluluk ölüm üzerine gidiyor. Allah'a yemin ederim ki o nurlu M üslümanlar olarak öldürülecekler. Onların Rabbine yem i n ederim ki onla­ rı öldürecek olan düş manlarının gücü artacak ve can kayıpla­ rı fazla olacaktır. Ebu M ihnef dedi : Yusuf b. Yezid bana Abdullah b. Avf b. el-Ahmer, Abdurrahman b. Cündeb ve Abdurrahman b. Gaziy­ ye'den naklen her iki ravinin şöyle dediklerini anlattı : Hit'ten çıktı k ve Karkisya'ya ulaştık. Karkisya'ya yaklaştığımızda Sü­ leyman b. Surad durdu ve bizi güzel bir şekilde seferber etti, Karkisya'nın yanından geçerek ona yakın b i r yerde konakla­ dık. Karkisya'nın başında Züfer b. el-H aris el- Kilabi bulunu­ yo rdu. Tevvabin ordusu ndan koru nmak için kal eye çekilmiş ve onlara karşı harekete geçmemişti. Süleyman, Müseyyeb b. Necbe'yi ona gönderdi ve şöyle ded i : "Amcan oğluna git ve ona söyle, bizim için pazar kursun. Bizim ona bir kastımız yok­ tur. Bizim hedefimiz ahdini bozanlardır." M ü seyyeb b. N ecbe çıkıp Karkisya' nın kapısına kadar gitti. O nlara: " Kapıyı açın, kimden ko runuyors unuz?" dedi. O nlar: "Kimsin?" dedil er. O : 1 2 3 Tevbe, 9/1 1 1 - 1 1 2 . 1 2 4 M ümtehine, 60/4.

Tlirihu 't-Taberf

635

"Müseyyeb b. N ecbe," dedi. Bunun üzerine H üzeyl b. Züfer babasına gitti ve ş öyle dedi : "Şekli şemaili düzgün bir adam seninle görüşmek istiyor. Ona kim olduğunu so rd uk. Adam, Müseyyeb b. N ecbe olduğunu, söyledi.'' - H üzeyl : O zaman in­ sanları pek tanımaz ve Müseyyeb'in de kim olduğunu bilmez­ dim.- Babam bana: " Ey oğulcuğu m ! Bu adamın kim olduğunu bilmiyor musun? Bu adam Mudar el-Hamra' nın tü münün en iyi silahşorudur. O nların eşı:afından on kişi z i kredilse bu on kişinin arasındadır. Ayrıca ahit ve dindar bir kiş i d i r. Ona izin ver gelsin," dedi. Ona izin verdim. Babam onu yanında oturttu. Ona sorular sord u ve nezaketle hitap etti. M ü s eyyeb b. N ecbe şöyle ded i : " Ki m e karşı korunuyorsun? Vallahi size bir kastımız yoktu r. Senden tek isteğimiz bu zalim ve ahdi bozan kavme karşı bize yardımcı olmandır. Bizim için pazar kur. Sizin muhitinizde bir veya b i r günün bir kısmı kadar duracağız." Züfer b. el-H aris ona şöyl e dedi: "B u şehrin kapılarını, bizi mi yoksa başkalarını mı kastediyorsunuz, diye öğrenmek için ka­ pattık. Vallahi bir hileye maruz kalmazsak insanlarla ilgili bir sıkıntımız yoktur. Sizinle savaşmak zorunda kalmayı da arzu etmiyoruz. Kaldı ki hakkınızda bize ulaşan bilgi, sizin salih, [594] güzel ve temiz bir siret ehli olduğu nuz yönündedir." Akabinde Züfer oğlunu çağırdı ve onlar için b ir pazar ku ­ rulmasını emretti. Müseyyeb için bin dirhem ve bir at ve ril­ mesini söyledi. M ü s eyyeb ona: " Paraya gelince buna ihti­ yacım yok ve bunun için de çıkmadık. Ancak atı kabul ede­ ceğim. Bir ihti mal atım aksayabilir, o zaman buna ihtiyacım olacak," dedi. M ü s eyyeb atı aldı ve arkadaşlarının yanına gitti. Onlar için pazar kuruldu ve ihtiyaçlarını satın aldılar. Paza­ rın kurul ması ve çok miktarda yem ve yiyeceklerin satışa arz edilmesinden sonra Züfer b. el-Haris, M üseyyeb b. N ecbe'ye kesimlik olarak yirmi d eve gönderdi. Süleyman b . Surad'a da o kadar gönderdi. Ayrıca Züfer oğluna ordudaki ileri gelenle­ rin kimler olduğu n u öğrenmesini istemişti. Ona Abdullah b. Sa'd b. Nüfeyl, Abdullah b. Vat ve Rifaa b. Şeddad'ın isimleriy­ le Erba"ın emirleri zikredildi. Züfer bu üç isme de onar deve gönderdi. Çok m i ktarda yem ve yiyecek de ikram etti. Ayrıca

636

Tarihu 't-Taberf

asker için çok sayıda yaban eşeği ve arpa gönderdi. Züfer'in hizmetçileri askerlere: "Bu yaban eşeklerinden istediğiniz ka­ dar kesebilirsiniz. B u arpadan da istediğiniz kadar taşıyabi­ lirsiniz. B u d a undur, ondan ihtiyacınızı alabilirsiniz," dediler. Ordu o gün bol miktarda ihtiyaçlarını aldılar ve kurulan pa­ zardan bir ş ey alma ihtiyacı duymadılar. Et, u n ve arpadan ye­ teri kadar ihtiyaçlarını karşıladılar. İ nsanlar pazardan ancak elbise ve kamçı gibi şeyler satın aldılar. E rtesi gün yola çık­ tılar. Züfer onlara : "Size gelecek ve sizi yolcu edeceğim," diye haber gönderdi. Züfer gelince güzel bir düzen üzere seferber edildiklerini gördü. Bir müddet onlarla yürüdü ve Süleyman'a şöyle dedi: "B eş komutan gönderildi. B unlar Rakka'dan yola çıkmışlardır. Onlar H usayn b. Nümeyr es-Seku ni, Şürahbil b. Zülkela', Edhem b. M uhriz el-Bahili, Ebu Malik b. Edhem, Re­ bia b. M uharik el-Ganevi ve Cebele b. Abdullah el-H as'ami'dir. Bunlar diken ve ağaç sayısınca, çok sayıdaki güçle üzerinize gelmektedirler. Allah'a yemin ederim ki h eyeti ve teçhizatıyla, her hayra yatkınlığıyla maiyetindeki insanlar gibisini görme­ dim. Ancak aldığım habere göre sayılamayacak kadar büyük bir ordu üzerinize gelmektedir.'' Süleyman b. Surad ona : ''.Al­ lah'a tevekkül ettik. Mütevekkil insanlar O'na tevekkül etmeli­ dir," dedi. Züfer: "Size sunabileceğim bir hizmet var mı? Belki Allah bizim ve sizin için hayra vesile kılar. İ sterseniz şehrimi­ zin kapılarını sizin için açarız, şehre girersiniz biz ve siz tek el ve tek bir hal üzere oluruz. Dilerseniz de şehrimizin kapısı civarında konaklarsınız. Biz de çıkar yan ı n ızda konuşlanırız. [595) Bu düşman gelirse de birlikte savaşırız," dedi. Süleyman, Zü­ fer'e: "Bizim hemşerilerimiz de senin gibi yardım teklifinde bulundular, zikrettiğin sözlerin benzerini s öylediler. Ayrıldık­ tan sonra da bize b u hususta mektup yazdılar. Ancak bunu uygun görmedik. Bunu yapamayacağız," dedi. Züfer: "Benim tavsiyemi düşünün ve kabul ederek öylece hareket edin. Ben de onlara düşmanlık besliyorum ve devran ın onların aley­ hine dönmesini Allah'tan diliyorum. Sizi seviyorum ve Allah sizi afiyetle kuşatsın istiyorum. Onlar Rakka'dan ayrılmış­ lar. Siz de acele edin, onlardan önce Ayn ülverde'ye varın ve

T{Jrihu 't-Taberf

637

şehri arkanıza alacak şekilde konuşlanın. Belde, s u ve maddi şeyler elinizin altında olur. Şehrimizle şehriniz arasındaki saha sizin için emniyettedir. Vallahi atlarım, adamlarım kadar olsaydı size d estek verecektim. Hemen menzilleri aşıp Ay­ nülverde ulaşın. Onlar p iyade yürüyüşüyle geliyor. Sizlerse süvari olarak gidiyorsunuz. Vallahi bu atlar kadar asil olanı çok az gördüm. B ugünden savaşa hazırlıklı olun. U marım ki onlardan önce oraya varırsınız. Onlardan önce Aynülverde'ye varırsanız sakın açık sahada onlarla ok atışarak, mızrakla vu­ ruşarak savaşmayın. Onlar sayı olarak çoktur. Zira sizi kuşa­ tabilirler. Onlarla ok atışması ve mızrak vuruşması yapacak sayıda değilsiniz. O nların hedefi olursanız sizi çabucak ber­ taraf edebilirler. O nlarla karşılaştığınızda saf halinde vaziyet almayın. Zira piyadelerinizin olmadığını görüyorum . H epiniz süvarisiniz. Onlarsa piyade ve süvariler olarak sizinle karşı ­ laşacaklar. Süvariler piyadelerini, piyadeler de s üvarilerini himaye eder. Sizin s üvarilerinizi himaye edecek piyadeleriniz yoktur. M üfreze ve küçük birlikler halinde onlarla karşılaşın. Bu birlikleri onların sağ ve sol kanatlarına yayın . H e r birliğin yanında bir birlik daha bulunsun. B unlardan birine saldırır­ larsa ikinci birlik yaya olarak harekete geçsin, piyade ve sü­ variler saldırıya uğrayan birliğe nefes aldırsın. B i r birlik ge­ rektiği zaman süvari olarak, gerektiği zaman da piyade olarak mücadele versin. Saf vaziyetindeyken saldırıya maruz kalır ve safı savunmaya çalışırsanız, saf bozguna uğrayacak ve peşin­ den hezimet gel ecektir," dedi. Sonra durdu ve onları uğurladı. Allah'tan onların yanında olmasını ve kendilerine yardımcı olmasını diledi. İ nsanlar onu överek ve ona dua ederek karşılık verdiler. Süleyman b. Surad ona: "Sen ne güzel ev sahipliği yaptın. M isafirlere ikramda bulundun ve güzel bir ev sahipliği yaptın. Tavsiyed e samimi davrandın," dedi. Ordu ciddiyetle yürüyüşünü sürdürdü. Her iki merhaleyi b i r merhale gibi aştılar. Ravi dedi: Şehirleri geçtik ve Saa'ya ulaştık. Süleyman [596] burada askerleri Züfer'in tavsiye ettiği şekilde, b i rlikler ha­ linde seferber etti ve yürüyüşünü sürdürerek Ayn ülverde'ye ulaştı, şehrin batısında konakladı. B öylece Şamlılardan önce

638

Tarih u 't-Taberf

varmış ve kamp kurarak beş gün ikamet etmi ş ve bir yere git­ memiştir. Bu sayede istirahat ettiler ve mutmain olup atlarını dinlendirdiler. H işam dedi : Ebu Mihnef, Atiyye b. el-Hari s'ten naklen Ab­ dullah b. Gaziyye'nin şöyle dediğini anlattı : Şamlılar askerle­ riyl e yol alıyorlardı ve Ayn ülverde'ye b i r gün bir gecelik me­ safede bulunuyorlardı. Abdullah b. Gaziyye der ki : Süleyman kalktı ve bize hitap etti. Allah'a hamdetti ve uzun bir konuşma yaptı. Konuşmasında semadan, arzdan, dağlardan, denizler­ den ve içlerinde bulunan ayetlerden söz etti. Allah'ın nimet­ lerini dile getirdi. Sonra dünyadan bahsetti ve ona rağbet edilmemesini söyledi. Ahiretten de bahsetti ve ona teşvik etti. Bu konular hakkında sayamayacağım örnekler ve aklımda tu­ tamayacağım hususlar zikretti. Sonra şöyle dedi: ''Allah, gece ve gündüz üzerine gitmekte kararlı olduğunuz düşmanınızı önünüze getirmiştir. Nasuh tövbeyi izhar etmek isteyerek Allah'ın huzuruna özrü kabul edilmiş olarak gitmeyi murat ediyorsunuz. İşte onlar size geldiler. Aslında siz onların yur­ dun da, muhitinde, onlara geldiniz. Onlarl a karşılaştığınızda onlarla hakça savaşın ve sabredin. Allah sabredenleri sever. H i ç kimse kaçarak onlara sırtını dönmesin. Tekrar savaşmak için bir tarafa çekilme veya diğer bölüğe ulaşıp mevzi tutma dışında kimse onlara arkas ını dönmesin. Kaçanı öldürmeyin. Yaralıya saldırmayın. Bir kişiyi esir aldıktan sonra sizinle sa­ vaşmadıkça veya et-Taf'ta öldürülen kardeşlerimizin katili değilse dinim izden olan esiri öldürmeyi n. Mü minlerin Emiri Al i b. Ehi Talib'in bu dinin mensupları hakkındaki uygulama­ sı böyleyd i." Süleyman sonra şöyle dedi : " B e n öldürülürsem insanların emiri Müseyyeb b. N ecbe olsun. M ü s eyyeb öldürü­ lürse Abdullah b. Sa'd b. Nüfeyl insanların e miri olsun. Abdul­ lah b. Sa'd öldürülürse insanların emiri Abdullah b. VaI olsun. Abdullah b. Val öldürülürse insanların emiri Rifüa b. Şeddad olsun. Allah'a olan ahdine sadık olana Allah rahmet etsin." Akabinde M ü s eyyeb b. N ecbe'yi dört yüz süvariyle gönderdi ve ona: "Git ve o nların ilk askerleriyle karşılaştığında onlara baskın yap. Arzu ettiğin neticeyi alırsan mesele yoktur. Aksi

Tdrih u 't-Taberf

639

takdirde adamlarınla bana döneceksin. Sakın (çarpışmak için) inme ve mümkü n olduğunca adamlarının inmesine veya ondan sonra gelenlerle karşılaşmalarına izin verme," dedi. Ebu Mihnef dedi: Babam bana Humeyd b . M üslim'in şöy- [597] le dediğini anlattı : M ü s eyyeb b. Necbe'nin söz konusu süvari birliği ndeydim. Günümüzün sonuyla gecenin tü mü b oyunca seyrettik. Seher vaktinin sonuna doğru (dinlenmek için) indik ve atlarımızın yem torbalarını boyunlarına astık, yem­ lerini yiyecek kadar hafi f bir uykuya daldıktan sonra tekrar atlarımıza bindik. H ava aydınlanınca (namaz için) indik ve namazımızı kıldık, akab inde Müseyyeb atına bindi, biz de bindik. Müseyyeb, Ebu Cüveyriye el-Abdi b. el-Ahmer' i yüz ki­ şiyle, Abdullah b. Avf b . el-Ahmer'i de yüz yirmi kişiyle, Haneş b. Rebia Ebu M u'temir e l - Ki nani'yi de ayn ı sayıdaki kişilerle gönderdi, kendi grubu da yüz kişi olarak kaldı. O nlara : "Ba­ kın, ilk karşılaştığınız kişiyi alın ve bana getirin," dedi. İlk rast geldiğimiz kişi bir bedeviydi. Birkaç yaban eşeği n i kovalıyor ve şöyle diyordu: Ey malım arkadaşlarıma doğru kaçma. Otlamaya bak, zira sürün emniyettedir.

Ravi dedi: Abdullah b. Avf b. el-Ahmer şöyle diyo rdu : Ara­ bın birinin şöyle ded iğini duydum: "Ey H u m eyd b. M üsli m ! Kabe'nin Rabbine yemi n olsun, müj deler olsun ! " İb n Avf b . el-Ahmer o n a : " Ey Arabi! Kimlerdensin?" dedi. Adam: "Beni Tağlib'deni m," dedi. Adam : " Kabe'nin Rabbine yem i n olsun, inşallah gal ip geleceksiniz," dedi. Müseyyeb b. N ecbe bize ula­ şınca ona Arabinin sözünü nakletti k ve onu yanına götürdük. Müseyyeb b. Necbe: " M üj deler olsun ve ey H u m eyd b . M üslim, demene sevindim. Ben d e sevineceğiniz şeylerle ka rşılaşma­ nızı dilerim. Duru m unuzdan dolayı hamdetmeniz ve düşma­ nınızdan selamette kalmanız sizi sevindirmiştir. Bu güzel bir faldır," dedi. Sonra Arabiye : "Bizimle bu gelen kavmin bize en yakın grubu arasında n e kadar bir mesafe var?" d iye sordu. Arabi: "Onların size en yakın askerleri İbn Zülketa" ı n asker­ leridir. İbn Zülkela' ile H usayn arasında ihtilaf vardı . H usayn komutanın kendisi olduğunu iddia ederken İ b n Zülkela' : 'Ba-

640

Tı'Jrihu 't-Taberi

şıma kom utan tayin edilmiş olamazsın,' diyordu ve bu konu­ da Ubeydullah b. Ziyad'a mektup yazdılar. Şimdi onun emrini beklemektedirler. İbn Zülkela' sizden bir mil kadar bir mesa­ fededir," dedi. Bunun üzerine adamı bıraktık ve süratle onla­ ra doğru hareket ettik. Vallahi onlar farkında olmadan onları gördük ve aniden onlara baskı n yaptık. Vallahi çok direne­ mediler, hezimete uğradılar. Onlardan bazı adamları bertaraf [598] ettik ve birçoğunu da yaraladık. Onların bazı hayvanlarını da telef ettik. Bunun üzerine konakladıkları yeri terk ettiler, ora­ yı bize bıraktılar. Alabileceğimiz şeyleri aldık ve Müseyyeb: "Dönelim galip geldiniz, ganimet elde ettiniz ve selamette kal­ dınız. Artık ayrılın," diye seslenince ayrıldık ve Süleyman'ın yanına d ö ndük. Haber U b eydullah b. Ziyad'a ulaşınca süratle H usayn b. Nümeyr'i o n iki bin askerle üzerimize gönderdi. Cemaziye­ levvel ayının bitimine sekiz gün kala çarşamba günü onlara karşı harekete geçtik. Süleyman b. Surad sağına Abdullah b. Sa'd b. N ü feyl'i, soluna da Müseyyeb b. N ecbe'yi aldı. Kendisi de merkezde durdu. H usayn b. Nümeyr de bize karşı vaziyet alarak sağına Cebele b. Abdullah'ı, soluna da Rebia b. M uharik el-Ganevi'yi almak suretiyle ordusunu seferber etmişti. Arka­ sından bize karşı saldırıya geçtiler. Bize yaklaşınca bizi Ab­ dülmelik b. M e rvan'a itaat etmeye, onun emirliğinde cemaate davet ettiler. Biz de kardeşlerimizden öldürd üğü kişilere kar­ şılık kendisini öldürmek için onlardan Ubeydullah b. Ziyad'ı bize teslim etmelerini, Abdülmelik b . M e rvan'ı haletmelerini, İbnü'z-Zübeyr'in memleketimizdeki yakı nlarının çıkarılmala­ rını ve bu işi Peygamberimizin Ehl-i beytin e iade etmemize imkan verilmesini istedik. Ancak onlar talebi mizi biz de onla­ rın talebini reddettik. Humeyd b. Müslim dedi: Bizim sağ kanadımız onların sol kanadına saldırdı ve onları hezimete uğrattı. Süleyman da merkeze karşı saldırıya geçti ve onları hezimete uğratarak karargahlarına kadar onları püskü rttük. Gece vakti bizi bir­ birimizden ayırıncaya kadar üstünlük bizde kaldı. Onları ka­ rargahlarında mahsur bırakarak ayrıldık. E rtesi sabah İbn

Tdrih u 't-Taberf

641

Zülkela' sekiz bin askerle onlara katıldı. Ubeydullah b. Ziyad onu takviye olarak göndermiş ve ona küfürler s avurarak: "Ca­ hilce davrandın. Askerlerini ve merkezlerini kaybediyorsun ! İ nsanların başında bulunan Husayn b. Nümeyr'e git," demiş. Bunun üzerine İbn Zülkela' geldi ve sabah vakti onlar bize, biz de onlara saldırdık. O nlarla ne gençlerin n e d e yaşlıların benzerini görmedikleri şiddette ve gün b oyunca savaştık. Na­ maz dışında hiçbir şey bizi savaştan alıkoymuyordu. Akşam olunca birbirimizden ayrıldık. Onlar bizden biz d e o nlardan çok sayıda kişiyi yaraladık. İ çimizde üç kıssacı vardı. Bunlar Rifaa b. Şeddad el-Beceli, Suhayr b. Huzeyfe b . H ilal b. Malik el-Mürri ve EbO. Cüveyriye el-Abdi idiler. Rifaa sağ kanatta anlatır ve durmadan askeri teşvik ederdi. EbO. C üveyriye de ikinci günün sabahında yaralandı ve kampta kaldı. S uhayr ise gece boyunca aramızda dolaşarak: "Ey Allah'ı n kulları Allah' ın [599] ikramı ve rızasıyla size müj deler olsu n ! Vallahi s evgililere ka­ vuşmak, cennete girmek ve dünyanın sıkı ntı ve ezasından kurtulmak için, kötülüğü emreden bu nefisten ayrılmaktan başka çaresi olmayanın, ondan ayrılmakta cömert davranması ve Rabbine kavuşmakta mesrur olması gerekir," diye teşvik ederdi. Sabaha kadar b öyle bekledik. İbn N ümeyr ve Edhem b. M uhriz el-Bahili o n bin civarındaki askerle sabah vakti bize karşı harekete geçtiler. Savaşın üçüncü günüydü. Günl erden cumaydı. Kuşluk vaktine kadar süren şiddetli bir m uharebede bulunduk. Arkasından Şamhlar daha kalabalık bir şekilde saldırmaya, her taraftan üzerimize gelmeye başladılar. Süley­ man b. Surad askerlerinin karşı karşıya kaldıkları durumu görünce atından indi ve şöyle seslendi : " Ey Allah'ın kulları ! Kim acilen Rabbine kavuşmak, tövbe etmek ve ahde vefa gös­ termek isterse beri gelsin." Sonra kılıcının kınını kırdı. Çok sayıda insan da onunla birlikte atlarından inerek kılıçlarının kınlarım kırdılar ve onunla birlikte yürüdüler. O nların süva­ rileri de onlara katılarak piyadelerle iç içe geçtiler. S üvariler, süvarilere saldırdılar ve onlar sebat etmediler. Onlarla vuruş­ maya devam ettiler, Şamlı çok sayıda kişiyi bertaraf ettiler ve çok sayıda kişiyi yaraladılar. H usayn b. Nümeyr onların sabrı-

642

Tdrih u 't-Taberf

nı ve çeti n muharebelerini görünce okçuları harekete geçirdi ve onları oklara hedef yaptı. Süvari ve p iyadeler de onları her taraftan kuşattılar. Süleyman b. S urad öldürüldü. Yezid b. Hu­ sayn ona bir ok attı. Yere düştüyse de ayağa fırladı ancak bir daha düştü. Süleyman öldürülünce M ü seyyeb b. N ecbe san­ cağı aldı ve Süleyman'a şöyle dedi: " Ey kardeşim ! Allah sana rahmet etsin. Doğru oldun ve görevini ifa ettin. Şimdi biz bu görevi ifa edeceğiz.'' Sonra sancağı aldı ve saldırıya geçti. Bir saat kadar savaştıktan sonra döndü. Sonra tekrar saldırdı ve vuruştu. Sonra döndü. Bu hareketini defalarca yaptıktan son­ ra öldürüldü. Allah kendisine rahmet etsin. Ebu M i hnef dedi : Ferve b. Lakit bize M ü s eyyeb b. Necbe el­ Fezari'nin bir kölesinden naklen şöyl e anlattı : Ferve, onunla Medain'de karşılaştık. Şebib b. Yezid el-Harici ile birlikteydi. Kendi aramızda sohbet ettik ve Ayn ülverdeliler hakkında ko­ nuştuk. H işam, Ebu M i hnef'ten naklen ş öyle ded iğini anlattı : Bu yaşlı zat M üseyyeb b. N ecbe hakkı nda bize şöyl e dedi: Vallahi ondan daha şecaat sahibi bir kimse görmedim. Onun içinde olduğu gruptan da daha cesur olanı gö rmedim. Aynü lverde gününde çok çetin bir muharebe çıkard ığı n ı gördüm. Orada [600] onun ortaya koyduğu edayı hiç kimsenin o rtaya koyamaya­ cağı ve onlara verdirdiği zayiatı hiç ki msenin ve rdiremeyece­ ğine inand ı m . B i rçok hasmını öldürdü. Düş manla savaşırken öldürülmeden önce şöyle dediğini işitti m : Saç örgüleri meyilli, göğüsleri belirgin olan anlamışttr ki, Korku ve m u h a rebe gününde avının üzerin e a tılan yeleli aslandan daha cesurum. Rakiplerin i kesen ve gücünden korkulan biriyim.

Ebu M i h n e f dedi: Babam ve dayım bana H umeyd b. Müslim ve Abdullah b. Gaziyye'den; Yusuf b . Yezid d e bana Abdullah b. Avf'tan naklen şöyle anlattılar: Müseyyeb b . N ecbe öldürü­ lünce Abdullah b . Sa'd b. Nüfeyl sancağı devraldı. Sonra Allah rahmet etsin şöyle dedi: " İ ki kardeşim şehit oldu. ' Onlardan kim i bu yolda cam m verm iştir. Kim i de şeh itliği beklemektedir.

Tlirih u 't-Taberf

643

Onlar hiçbir şekilde sözlerini değiştirm emişlerdir. ' 125" dedi. Ab­ dullah b. Sa'd maiyetinde olan Ezdlilerle birlikte ileriye atıldı. Maiyetindekiler tarafından etrafı kuşatıldı. B i z b u durumday­ ken üç süvari geldi. B unlar Abdullah b. el-Hadil et-Tai, Kesir b. Amr el-M üzennl ve Su'r b. Ebl Su'r el-Hanefi idiler. Burilar Sa'd b. H uzeyfe b. el-Yeman maiyetinde M edain'den çıkan yüz yetmiş kişinin içinde bulunuyorlardı. Sa'd çıktığı gün onları, tırnakları kesilmiş ve ince karınlı atlar üzerinde peşimizden yola çıkardı. O nlara : " M e nzilleri hızlıca katedin ve kardeşle­ rimize ulaşarak onlara iltihak etmek üzere çıktığı mızı müj ­ deleyin ki maneviyatları yükselsin. Ayrıca onlara Basralıların da gelmekte olduklarını haber verin," dedi. N itekim Basralılar Müsenna b. M uharribe el-Abdi komutasında, ü ç yüz kişi ola­ rak yola çıkmışlardı. M üsenna, Sa'd b. H uzeyfe'nin yola çıkma­ sından beş gün sonra geli p Behüreslr'de konaklamıştı. Sa'd b. Huzeyfe henüz M edain'den çıkmadan M üsenna'nın Basra'dan çıkacağını haber almıştı. B u üç şahıs gelince bize: " M üj d e ! Basra ve Medain'den kardeşleriniz s i z e gelmektedirler," d e ­ diler. Abdullah b. Sa'd b. Nüfeyl : "Bari b i z ölmeden gelseler," dedi. Ravi dedi : Bize baktılar ve kardeşlerinin öldürüldüğünü ve yaral ılarımızı görünce ağladılar, başınıza neler gelmiştir. İnnô. /il/ahi ve in n ô. ileyh i rô.ci'u n ! dediler. Ravi d e d i : Gördükleri manzara onların gözlerini rahatsız etti. Bunun üzerine Ab- [60 1 ] dullah b. N üfeyl : B i z bunun için çıktık. Sonra vuruştuk ve bir saat kadar geçen hareketlenmeden sonra el-M üzeni öldürüldü, el-Hanefi yaralanarak öldürülenler arasında düştü. Sonra yaralı olarak alındı ve ku rt4ldu. et-Tai de yaralandı ve burnu kesildi. Ancak çok çetin şekilde savaştı. O, şair bir silahşordu. Şöyl e diyordu: O uzun boylu v e yürüyüşü ağır olan bilir k i b e n zayıf v e korkak değilim. Hiçbir zaman korkak ve yolundan sapan da olmadım.

Ravi dedi : Rebia b. M uharik bize amansız bir saldırıda bu­ lundu ve Abdullah b. Sa'd b. Nüfeyl ile karşılıkl ı olarak bir­ birlerine birer kılı ç darbesi indirdiler. Ancak i ki sinin de kılı1 2 5 Ahzab, 3 3 / 2 3 .

644

Tdrih u 't-Taberf

cı etkili olamadı. Bunun üzerin e kap ıştılar ve yere düştüler. Sonra ayağa kalktılar ve tekrar vuruştular. Bu sırada Rebia b. M uharik'ın kardeşinin oğlu, Abdullah b . Sa'd'a saldırdı ve iki köprücük kemiği arasındaki çukura mızrağı saplayarak onu öldürdü. Bunun üzerine Abdullah b. Avf b . el-Ahmer, Rebia b. Muharik'a saldırdı ve ona bir darbe indirerek yere düşürdü. Ancak darbesi öldürücü olmadığından ayağa kalktı. Abdullah tekrar ona saldırdı. Ancak Rebia'nın adamları ona vurdular ve yere düşürdüler. Ancak arkadaşları onu kurtardılar. Bu ara­ da Halid b. Sa'd b. Nüfeyl : "Bana kardeşimin katilini gösterin," dedi. Ona Rebia b. Muharik'ın kardeşinin oğlunu gösterdik. Halid onun tepesine bir kılıç darbesi indirdi. Adam da onu yakaladı ve yere düştü. Bunun üzerine o n u n adamları saldır­ dılar, biz de saldırdık. Ancak onlar bizden fazlaydı, adamlarını kurtardılar, bizim adamımızı öldürdüler. B u yüzden sancak da sahipsiz kaldı. Komutanlarımız öldürüldükten sonra Ab­ dullah b. Val'e seslendik. Bir de baktık ki b i r grup tarafından kuşatılmış. Bunun üzerine Rifüa b. Şeddad imdadına gitti ve onları etrafından püskürttü. Abdullah sancağı al maya davran­ dı. Ancak Abdullah b. Hazim el- Kesiri onu taşımıştı. İbn Ha­ zim, İ b n Val'e: "Sancağını al," dedi. Abdullah b. Val : "Sen benim yerime taşı, Allah seni esirgesin, benim durumum da seninki gibidir," dedi. İ b n Hazim: "Sancağını al, ben cihat etmek isti­ yorum," dedi. İbn Val : "Bu durumda da senin ecrin ve cihadın söz konusudur," dedi. Bunun üzerine o n a : " Ey Ebu Azze! Emi­ rine itaat et, Allah seni esirgesin ! " dedik. İbn Hazim kısa bir süre sancağı taşıdıktan sonra Abdullah b. Vat onu elinden aldı. Ebu M ihnef dedi : Ebü's-Salt et-Teymi el -A'ver şöyle dedi : [602) O gün onun maiyetinde bulunmuş, mahallenin bir ihtiya­ rı şöyle anlattı : İ bn Vat bize şöyle seslend i : " Kim sonu ölüm olmayan bir hayatı, nihayeti zahmetli olmayan bir rahatlığı, nihayetinde hüzün olmayan bir sevin ç halini arzu ediyor ve cennete kavuşmak istiyorsa, bu ahdini bozanlara karşı savaş­ mak suretiyle Rabbine yaklaşsın." İkindi vaktiydi. O saldırdı ve biz de saldırdık, onlardan bazı kişileri öldürerek uzun bir' müddet onları püskürtmeye devam ettik. Ancak daha sonra

Tlirihu 't-Taberf

645

her taraftan bizim üzerimize geldiler ve bizi kuşatarak eski yerimize kadar bizi geri püskürttüler. Ancak b u kez bulundu­ ğumuz yere sadece bir taraftan saldırabiliyorlardı. Akşama doğru bize karşı savaşta sorumluluğu Edhem b. M uhriz el-Ba­ hili aldı. Bize süvari ve piyadeleriyle saldırdı, Abdullah b. Val et-Teymi de öldürüldü. Ebu Mihnef, Ferve b . Lakit'tan naklen şöyle dediğini an­ lattı : Haccac b. Yusuf'un emirliği döneminde Edhem b . Muh­ riz el-Bahili'nin bazı Şamlılara şöyle anlattığına şahit oldum: Iraklı komutanlardan biri üzerine gittim. Abdullah b . Val diye bir adam. "Sakm Allah yolunda öldürülenleri ölü san m a. Onlar diridir ve Rab/erin in ka tında rızıklamrlar. . "126 diye başlayan bağlamdaki üç ayeti okuyordu. Adamın bu hali beni öfkelen­ dirdi. Kendi kendim e: " Bunlar bizi şirk ehli derecesinde gö­ rüyor. Kendilerinden öldürdüklerimizi şehit görüyorlar," diye düşündüm. Onun üzerine gittim ve sol elini vurarak kestim. Sonra biraz çekildim ve ona: "Sanırım şimdi ailenin içinde olmayı arzu ediyo rsun;' dedim. O : "Ne kötü düşünüyorsun ! Vallahi istemem ki kesilen elimin yerine senin elin olsun. An­ cak elimin kesilmesinden dolayı alacağım sevap kadar bana sevabı olması hariç," dedi. Ben ona: "Neden?" diye s ordum. O da bana: "Allah sana günahını yüklesin ve bana ecrini versin," diye cevap verdi. Yine beni öfkelendirdi. Bunun üzerine sü­ varilerimi ve piyadelerimi topladım, ona ve adamlarına sal­ dırdık. Üzerine gittim ve onu, vurarak öldürdüm. O sonuna kadar üzerime geliyordu. Daha sonra onun I rak fakihlerinden olduğunu, çok namaz kılıp oruç tuttuğunu ve insanlara fetva verdiğini söylediler. .

.

Ebu Mihnef dedi: Sika bir ravi bana H u meyd b . Müslim ve Abdullah b. Gaziyye'den naklen şöyle anlattı : Abdullah b. [603] vaı öldürülünce baktık ki Abdullah b. Hazim de onun yanında öldürülmüş olarak yatmaktadır. Biz komutanlık için Rifaa b. Şeddad el-Beceli'yi uygun görüyorduk. B e ni Kinane'den Velid b. Gadin adında bir adam ona: "Sancağı n ı al," dedi. Rifaa: 126 Al-i İ m ran, 3 / 1 69 - 1 7 0 .

646

Tarih u 't-Taberl

"Geri dönelim. Belki Allah onlar için kötü bir günde bizi bir araya getirir," dedi. Bunun üzerine Abdullah b. Avf b. el-Ah­ mer ona yöneldi ve şöyle dedi: " B izi öldürdün. Vallahi ayrı­ lırsan arkamıza düşecekler ve daha bir fe rsah gitmeden son ferdimize kadar yok olacağız. Bizden b i rkaç ki şi kurtulsa da bedeviler ve köylüler onları yakalayacak ve düşmanlarımıza yakın olmak için, onlara teslim edecekler ve esir olarak öl­ dürüleceklerdir. Allah adına sana söylüyorum. Sakın böyle yapma. İ şte güneş batmak ve gece karanlığı bizi kuşatmak üzeredir. Atlarımızın sırtında onlarla savaşalım. Şimdi mu­ kavemet edebiliriz. Karanlık bastıktan sonra, gecenin ilk sa­ ati nde, atlarımıza binip onlarla s eyrederiz ve gece boyunca sabaha kadar s eyrimizi sürdürür, teenniyle hareket ederiz. Böylece insanlar yaralılarını taşıyabilecekler ve arkadaşlarını bekleyebilecekler. İ nsanlar onar, yi rmişer kişilik gruplar ha­ linde hareket edebilecek, gitmel eri gereken istikameti takip edebilecek ve birbirlerini izleyebileceklerd i r. Oysa senin söy­ lediğin gibi hareket edilse anne evladını bulamayacak, insan yö nünü tespit edemeyecek, nerede düşebileceğini, nereye gi­ deceğini bilemeyecekti r. Sabah olmadan kimi m i z öldürülmüş, ki mimiz de esir düşmüş olacak." Rifüa b. Şeddad ona: "Çok güzel düşünüyorsun," dedi ve Kinaneliye : "Sancağı taşıyacak mısın, yoksa ben mi alayım?" dedi. Kinaneli ona: "Ben senin gibi arzulara sahip değilim. Ben Rabbi m e ve kardeşlerime ka­ vuşmak ve dünyadan ayrılıp ahirete gitmek istiyo rum. Sense dünyanın süs ve güzelliğini istiyorsun, dünyadan ayrılmaktan hoşlan mıyorsun. Vallahi aklını başına toplamanı arzu ediyo­ rum," diyerek sancağı ona [Rifüa] verdi ve kendisi öne atıla­ rak gitti. İbn Ahmer ona: "Allah seni esirges in bizimle birlikte bir müddet savaş ve kendini tehli keye atma," diyerek ricada bulundu ve onu alıkoydu. Bu sırada Şamlılar b i rbirlerine: 'J\1lah onları helak etti. Onların üzerine gidin ve gece olmadan işlerini bitirin," dediler. Şamlılar saldırmaya başladılar. Ancak sert bir d irenişle karşılaştılar. Karşılarında cengaver süvariler va rdı . Aralarında aşağılık adam yoktu. Onları kızdırıp sıkıntı­ ya sokamıyo rlardı ki onları etkisizl eştirsinler. Yatsıya kadar

Ttirih u 't-Taberf

647

onlarla çeti n bir mu harebede bulundular. Kinaneli adam ise akşamdan önce öldürüldü. Abdullah b. Aziz el- Kindi ve yanın­ da küçük oğlu M uhammed olduğu halde çıktı ve " Ey Şamlılar! İ çinizde Kinde'den olan yok mu?" diye sordu. Bazı adamlar: " Evet, biz Kindeliyiz," dediler. Onlara : " Ka rdeşiniz burada- [604] dır, onu KUfe'deki kavm inize gö nderin. Ben Abdullah b. Aziz el-Kin di'yim," dedi. Onlar: "Sen amca oğlusun. Sen emniyette­ sin," dediler. Abdullah b. Aziz: "Vallahi memleketimizin nuru, yeryüzünün dayanağı ve Allah'ı zikretmenin örnek insanları olan kardeşlerimizin öldürülmesi olayına göz yumuyo r deği­ lim;• dedi. Bunun üzerine oğlu, babasının arkasından ağlamaya başladı. Babası : "Oğulcuğum, Rabbime itaatten sonra be­ nim için en aziz kişi sensin," dedi. Şamlılar oğlun u n onun ar­ kasından ağlayıp sızlad ığını görünce ona seslendiler. Ona ve oğluna üzüldüler ve ikisine acıyı p ağladılar. Ard ı n dan adam kavminin onun için çıktıkları yerden ayrıl d ı ve akşam vakti onların safına saldırarak öldürülünceye kadar savaştı. Ebu M ihnef d e d i : Fudayl b. Hadic bana M üslim b. Zahr el-Havlani'den naklen şöyle anlattı : Küreyb b . Zeyd el-Him­ yer}, maiyetinde en az yüz kişilik bir grup olduğu halde on­ ların üzerine yürüdü. Elinde alaca bir sancak vardı. Rifüa'nın akşam vakti yapmak istediği işten bahsetmişlerdi. Himyeri kalktı, etrafına H i myer ve H emdan'dan adamlar toplayıp şöy­ le dedi : " Ey Allah'ın kull arı ! Rabbinize yü rüyü n . Vallahi yer­ yüzünde Allah'ın rızasının ve O'na tövbe etmenin bir dengi yoktur. Duyduğuma göre sizden bir grup tekrar geldikleri d ünyaya dönmek istiyo r. Eğer dünyalarına daya nacak olur­ larsa tekrar gü nahlarına dönecekler. Bana gelince vallahi kar­ deşlerimin gittiği yere gidinceye kadar bu düşmana sırtımı dönmeyeceğim . Yanı ndakiler: "Biz de senin görüşündeyiz," dedil er. Himyeri sancağı nı taşıyarak gitti ve düşmana yaklaş­ tı. İbn Zülkela' : "Vallahi bu sancağın H i myer veya Hemdan'a ait olduğunu düşünüyorum," dedi ve onlara yaklaşarak kim­ lerden olduklarını sordu. Ona aidiyetlerini haber verdiler. İbn Zülkela' onlara : "Emniyettesiniz," dedi. Komutanları ona: "Biz dünyada em niyetteydik. Ahiret emniyetini tem i n etmek

648

Ttirih u 't-Taberf

için çıktık," dedi ve öldürülünceye kadar savaştılar. Suhayr b. Huzeyfe b. H ilal b. M alik el-Müzeni, M üz eyne'den otuz kişiy­ le düşman üzerine yürüdü. Onlara: "Allah yolunda ölümden korkmayın. Zira ölüm önünüze çıkacak. Allah'a kavuşmak için ayrıldığınız dünyaya tekrar dönmeyin. Zira o sizin için kalıcı değildir. Rağbet ettiğiniz Allah'ın sevabından kaçmayın. Al­ lah'ın katındaki sizin için daha hayırlıdır," dedi. Akabinde düş­ man üzerine gittiler ve öldürülünceye kadar savaştılar. Ak­ şam olunca Şamlılar karargahlarına çekilince yaralananlara [605) baktı, yalnız başına kendine bakamayan yaralıları kavminden olan insanla ra tevdi ettikten sonra gece boyunca insanlarla birlikte yol aldı ve Tüneyni r'e kadar gitti. S o n ra H abur'u geçti ve köprüleri kesti. Yoluna devam etti ve geçtiği bütün köprü­ leri kesti. H usayn b. Nümeyr sabahlayınca adamlarını onlara gönderdi. Ancak gittiklerini gördü, kimseyi onların peşinden göndermedi. Süratle yol alıyordu. Rifaa, insanları korumak üzere Ebu Cüveyriye el-Abdi'yi yetmiş süvariyle birlikte art­ çı olarak bıraktı ve yükü düşmüş kimseye rast geldiklerinde ona yardı m ederlerdi. Düşmüş bir eşyaya rast geldiklerinde onu alır ve sahibini tanıyıncaya kadar onu m uhafaza ederler­ di. B u eşya aranınca veya takip edilince sahibine onu haber verirlerdi. Bu hal üzere yollarına devam ederek Karkisya'ya karadan ulaştılar. Züfer önceki seferlerinde olduğu gibi onla­ ra yiyecek ve hayvanlarına yem gönderdi. Yaralıları için he­ kimlerini yolladı. Onlara : "İstediğiniz kadar b izde konaklaya­ bilirsiniz. Sizin için i kramda bulunacak ve destek olacağız," dedi. Bunun üzerine o rada üç gün konakladılar ve ardından Züfer her birine ihtiyaç duyduğu yem ve yiyecek desteğinde bulundu. Bu arada Sa'd b . Huzeyfe b. el-Yeman, Hit'e geldi. Bu­ rada çöl Arapları ona insanların başına gelenleri haber verdi­ ler. Sa'd ayrıldı, M üsenna b. M uharribe el-Abdi'yle Sanduda'da karşılaştı ve ona durumu haber verdi, burada konakladılar. Bir müddet sonra onlara, Rifaa'nın gelmek üzere olduğu ha­ ber verildi. Köye yaklaşınca onu karşılamaya çıktılar. B ura­ da insanlar selamlaştılar ve karşılıklı ağladılar ve öldürülen kardeşlerini andılar. Burada bir gün bir gece konakladıktan

Tdrihu 't-Taberf

649

sonra Medainliler M edain'e, Küfeliler KUfe'ye ve Basralılar da Basra'ya i ntikal ettiler. M uhtar da bu sırada hapiste yatıyordu. Hişam ded i : Ebu M ihnef, Abdurrahman b . Yezid b . Cabir' den naklen Edhem b. M uhriz el-Bahili'den şöyle a nlattı : Edhem, Abdülmelik b . M e rvan'a zafer müj desini verdi . Bunun üzerine Abdülmelik minbere çıktı. Allah'a hamdüsenada bulunduktan sonra şöyle dedi : ·�nah I raklıların başlarından fitnenin aşı­ layıcısı ve dalaletin başı Süleyman b. Surad'ı helak etmiştir. Bilesiniz ki kılıçlar Müseyyeb b. Necbe'yi parçaladı. Yine Al­ lah onlardan dalalet ehli olan ve i nsanları dalalete s evk eden iki önemli başı da öldürdü. Bunlar Ezd'den Abdullah b. Sa'd ile Bekir b . Vail'den Abdullah b. Val'dir. Bu i simlerden sonra savunma yapacak ve kendini koruyabilecek kimse kalmadı." Hişam ded i : Ebu M ihnef'ten şöyle anlatı l d ı : M u htar on beş gün bekledikten sonra adamlarına: " Bu gaziniz için on günden fazla ve bir aydan az gün sayın. Sonra size şaşırtıcı bir (606) haber gelecek. Kuvvetli ve parçalayıcı bir vuruş, çok fazla sa­ yıda öldürme ve toprağa gömme işi. Buna kim var? Ben buna varım. Size yalan s öylemiyorum, ben buna varım:· Ebu Mihnef dedi : H usayn b. Yezid bize Eban b. Velid'den naklen şöyle dediğini anlattı : Muhtar hapisteyken Aynülver­ de'den dönünce Rifaa b. Şeddad'a şöyle yazdı: Ey gittiklerinde Allah'ın büyük sevabına nail olan, geri döndü klerinde O'nun rızasını kazanan topluluk! Hoş geldiniz. Allah'ın kurduğu bina­ ya yemin olsun sizden kim bir adım attıysa b u onun için dünya mülkünden daha değerlidir. Süleyman görevin i i fa etti ve Al­ lah onun ruhunu teslim aldı; peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salih insanların ruhlarına ilhak etti. O, kendisiyle yardıma mazhar olacağınız kişi değildi. Emre muhatap olan emir be­ nim. Güvenilir emin benim. Ben askerin emiri, zorbaların kati­ liyim. Din düşmanlarından intikam alan ve öçleri alan benim. Hazırlayın ve hazırlanın, müj deleyin ve sevinin. Sizi Allah'ın kitabına ve Peygamber'in (sav.) sünnetine davet ediyorum. Sizi Ehl-i beytin kanını talep etmeye, zayıfları savunmaya ve ahdini bozanlara karşı cihada davet ediyorum. Selamla.

650

Tôrih u 't-Taberf

E b u M ihnef dedi : Ebu Züheyr el-Absi bana şöyle anlattı : İ n s anlar Muhtar'ın bu teşebbüsü hakkında konuştular. Ab ­ dullah b. Yezid ve İ b rahim b. Muhammed olayı haber aldılar. Bunun üzerine i nsanlarla birlikte çıktılar ve M u htar'a giderek onu hapisten aldılar. E b u M ihnef dedi: Süleyman b. Ehi Raşid bana H umeyd b. Müslim'den naklen ş öyle dediğini anlattı : D ö n mek için hazır­ lık yaptığımızda Abdullah b. Gaziyye öldürülenlerin başında durdu ve ''Allah size rahmet etsin. D oğru yaptınız ve sabretti­ niz. B izse yalan s öyledik ve kaçtık," dedi. S o n ra gece boyunca yol alıp da sabahladığımızda Abdullah b. Gaziyye yirmi kadar kişiyle düşman üzerine gitmek ve ölmek pahasına da olsa on­ larla savaşmak istediler. Bunun üzerine Rifaa, Abdullah b. Avf b. el-Ahmer ve bi r grup insan onlara gittiler ve dediler ki : "Al­ lah için sizden rica ediyoruz, bizim sayı mızı daha fazla azalt­ mayın, daha çok bozguna sebep olmayı n . Sizin gibi iyi niyetli insanlar aramızda varken hala iyi bir durumdayız.'' Onları ıs(607) rarla ikna etmeye çalışarak geri döndürdüler. Ancak Ubeyde b. S ü fyan adında Müzeyne'den bir adam grupla birl ikte dön­ düyse de i nsanları atlatarak düşman üzeri ne gitti ve onlara ulaşınca kıl ıcıyla onlara saldırdı ve öldürülünceye kadar on­ larla savaştı. Ebu M ihnef dedi: H usayn b. Yezid el- Ezdi bana Humeyd b. Müslim el- Ezdi' den naklen şöyle dediğini anlattı : O M üzeyneli adam benim dostumdu. G itmek istediğinde Allah adına ona ri­ cada bulunarak gitmemesini söyledim. Bana: " Benden dünye­ vi h e rhangi bir istekte bulunsaydı n o isteği n i yerine getirmek senin hakkın ve benim de görevi m olurdu. Ancak hakkında bana ricada bulunduğun şey, Allah için yapmayı düşündüğüm bir şeydir," dedi ve ayrılarak düşman üzerine gitti ve öldürül­ dü. Vallahi benim en büyük arzum, düşmanla karş ılaştığında neler yaptığını bana anlatacak bir insanla karşılaşmaktı. Ni­ hayet M ekke'de Abdülmelik b. Cüz b . e l - H idrican el-Ezdi'yle karşılaştım. Onunla o savaş günü hakkında sohbet ettik. Şöyle dedi : ''Aynülverde gününde KUfelilerin bertaraf edilmesinden sonra beni en çok şaşırtan olay, bir adamın kılıcıyla bana sal-

Tii rihu 't-Taberi

651

dırması oldu. Ona doğru yöneldik. Yanına vardığımda vurul­ duğunu ve şöyle dediğini gördü m: Allah 'tan Al/ah 'a sığınıyorum. Allah 'ım Senin rızan ı arz ediyorum.

Ona: "Kimlerden oluyorsun?" diye sorduk. O: "Beni Adem'den," dedi. Ona tekrar: "Kimlerdensin?" diye sorunca adam: "Ey Beytül haram'ı tahrip edenler! Ne sizi tanımak ne de beni tanımanızı istiyorum," dedi. Bunun üzerine B eni H iyar'dan Süleyman b. Amr b. Muhsın el- Ezdi onunla karşılaştı. Nitekim Süleyman en güçlü insanlardandı. Her ikisi birbirlerini oldukça zorladılar. Bunun üzerine her taraftan ona saldırdılar ve onu öldürdüler. Vallahi ondan daha güçlü çok az ki mse gördüm. Bana durumu anlatılınca, nitekim onun durumunu merak edi­ yordum, gözyaşlarım aktı. Adam bana: '�krabalığınız var mı?" dedi. Ona: "Hayır, o Mudar'dandı. Benim sevdiğim bir karde­ şimdi;' dedim. Adam bana: ·�nah gözyaşlarını akıtmasın. Mu­ dar'dan dalalet üzere öldürülen bir adam için mi ağlıyorsun?" dedi. Ona: "Hayı r, vallahi o dalalet üzere ölmedi. O Rabbinden bir hidayet ve açık bir bilgi üzere öldü," dedim. Adam: ·�nah seni onunla haşretsin;· dedi. Ben de: "Amin, Allah seni de Hu­ sayn b. Nümeyr ile haşretsin ve Allah onun için gözyaşlarını akıtmasın," dedim ve ayağa kalktım, o da kalktı. Bu ko nuda söylenen şiirlerden biri de A'şa H e mdan olarak tanınan şairin kasidesidir. Bu kaside o zaman " M ükettemat" diye bilinen şiirlerden olup gizl i tutulurdu. Ey Ümmü Galib sen in h ayalin bana musallat oldu. Çekingen bir [608] sevgili olarak san a selam olsun. Sen hô.lô. benim için bir h üzünsün, ben de yorucu ayrılığından do­ layı maruz kaldığım bu h üzn ün hedefiyim. Un utursam da senin kuşluk vaktinde genç ve güzel beyazlarla bize dön üşün ü h iç u n u tmam. Bize ince yapılı, ince belli olarak ve güzel kem eriyle göründü. Onun kadınlardan ayrı bir yeri vardır. Güzeldir, n aziktir ve adeta kuşluk vakti bulu tlar arasından gülümsemektedir. Bulutlar onu kaplayınca bir kaşı görünürken diğer kaşın ı gizledi. O benim için bir aşktır, bir hasrettir, bir dilek ve ümittir.

652

Tdrih u 't-Taberf

Allah gençliği ve h a tıralarını uzak etmesin. Yetişkin ve göğüsleri kabarık kızların samimi aşklarını uzak etmesin. Serzen işlerimiz benim sevdiğimin ağzın ı n balını artırmakta veya­ kın sevgiliye bir şerbet gibi içirmektedir. Ben onla rı u n u tmadığım gibi o asil ve m ü tevazı insanın makama­ tını ve cömertliğini u n u tamam. Takvaya ve A llah 'a sadakatle tevessül etti. Kazanan için en büyük kazanç A llah 'tan sakınmaktır. Dünyadan el etek çekti, onu terk etti, ona karışmadı. Yüce makam sahibi A llah 'a tövbe etti. Evet dünyayı terk etti. "On u bırakıp a ttım. Hayatım boyunca da ona dön m eyeceğim," dedi. Ben insan ların kaybetmekten korktukları ve elde etmek için çaba harcadıkların ı gerçekten arzu etmiyorum. On u birlikler halinde İbn Ziyad üzerine gitmek üzere Seviyye ye yönlendirdi. Takva ve akıl sah ibi insanlarla birliktedir. Onlar cesur, mert ve ne­ cip insanlardır. Onlar giderken kim isi zaten takva sahibiydi. Kimileri dün yaptık­ larından dolayı tövbe etmiştir. [609]

Ayn ülverde 'de karşı tarafın ordusuyla tayin edici bir karşılaşma­ da bulundular ve beyaz kılıçlarla hasımlarını bertaraf ettiler. Elleri parçalayan Yemeni kılıçlarla saldırdılar. Bazen de asil ve bi­ nicisine yakın duran yapılı atlarla hamle yaparlardı. Ancak arkasından deniz dalgaları gibi her taraftan saldıran bir Şam takviye birliği geldi. Çok geçmeden kom u tanları bertaraf edildi ve geride gruplar ha­ lindeki askerler kurtulabildi. Sabır ve sebat ehli yere yıkılmış, doğu ve güney rüzgarlarının esin­ tisine maruz vaziyette terk edildiler. Huzaalı reisin cansız bedeni de yere yıkılm ış vaziyetteydi. Sanki hiç savaşmamış gibiydi. Benf Şem h 'in başı da Benf Şen ue'nin silahşoru ve birliklerin rehbe­ ri et-Teymf de öldürülenler arasındaydı. Amr b. Bişr, Velid, Halid, Zeyd b. Bekir ve Huleys b. Galib de öldü­ rülmüşlerdi.

Tllrihu 't-Taberf

653

Hemdanlı her cesaret timsali kişi saldırınca geri dönm ez ve güzel neticeler elde ederdi. Bütün aşiretlerin şerefin zirvesine çıkmış hasep sahibi liderleri de vurulm uşlardı. Darbeleri kafaları yara n vuruştan ve isabetli m ızrak vuruşların ­ dan başka hiçbir şeyi kabul etmediler. Said, Amir'i bertaraf ettiği gün Dürna 'da hasm ı n a saldıran aslan­ dan daha cesurdur. Ey lrak'ın ve Irak halkının en hayırlı ordusu! Yağm u r dolu siyah bulutlar size içirsin. Kılıçlar ayak bileklerini ve bacakları ortaya çıkarın ca silahşor/a­ rımız ve hami/erimiz uzak kalmasın. Öldürülürlerse öldürülmek en şerefli ölümdür. Nitekim herkes bir ölüm vakasıyla karşılaşacaktır. Onlar bir topluluğu harekete geçirip vurucu aslan lar gibi başkal­ dırmayı meşrulaştırmadan öldürülmedi/er. Süleyman b. Surad ve Tevvabfn 'den maiyetin de olanla r Ayn ülver­ de 'de rebfülahir ayında öldürüldüler.

Mervan'm Veliaht Tayini Mervan'm İki Oğlu Abdülmelik ve Abdülaziz'e Biat Edilmesi Bu yılda M e rvan b. el-H akem Şamlılara e m i r vererek ken­ dinden sorası için iki oğlu Abdülmelik ve Abdülaziz'e biat et­ melerini istedi ve her ikisini veliaht yaptı. Mervan'ın iki oğluna biat almasının sebepleri : H işam, Avane'den naklen şöyle ded i : Amr b. Said b. el-As el-Eşdak, kardeşi Abdullah b. ez-Zübeyr ta rafından Filistin'e gönderilen Mus'ab b. ez-Zübeyr'i yenilgiye uğratıp M e rvan'a geri dö nmüştü. M e rvan ise bütün Şam'ı ve M ısır'ı hakimiyeti altı na almıştı. Öte yandan Mervan, Amr' ı n : " M e rvan' dan sonra bu iş bana aittir. N iteki m Mervan bunu bana vadetmişti;' de­ diğini duydu. B u sebeple Mervan, Hassan b. M al i k'i davet etti ve kendinden sonra oğlu için biat almak istediğini s öyledi. Ay­ rıca ona, Amr b. Said'in söyl ediklerini de aktardı. H assan ona: ''Amr meselesini senin için ben hallederim," dedi. Akşam in-

[6 1 0)

Tc'irih u 't-Taberf

654

sanlar M e rvan' m yanında toplanınca İ b n Bahdel kalktı ve şöy­ le ded i : " D uyduğumuza göre bazı insanlar b i rtakım hayal ve temennilere kapılmışlar. Kalkın; Abdülmelik ve Abdülaziz'e biat edin." B u n u n üzerine insanlar kalktı lar ve son fertlerine kadar biat ettiler. ***

Mervan b. el-Hakem'in Ölümü Bu yılda M e rvan b. el-H akem ramazan ayı sonunda Dı­ maşk'ta öldü. Ölümünün sebeb i : Haris b a n a şöyle anlattı : İ b n Sa'd b i z e M uhammed b. Ömer ve Musa b . Ya'küb'dan naklen Ebü'l- H uveyris'in şöyle dediğini anlattı : M u aviye b . Yezid Ebu Leyla ölmek üzereyken veliaht bırakmayı reddetti. H assan b. Malik b. Bahdel hilafetin Mua­ viye b. Yezid'den sonra kardeşi Halid'e bırakılmasını istiyor­ du. Halid'in yaşı küçüktü. H assan, Yezid'in dayısıyd ı. Mervan'a biat etti ancak ondan sonra hilafetin Halid'e geçmesini isti­ yordu. M e rvan'a Şamhlarla birlikte biat ettiğinde ona, Halid'in şanını küçültmek için annesiyle evlen denildi. -Halid'in anne[6 1 1 ] si Ümmü Halid bint Ebi Haşim b. Utbe'dir.- B öylelikle hilafet iddiasında bulunamayacak. Bunun üzerine M e rvan onunla evlendi. Bir gün H al i d, Mervan'm ya nma gitti. Yanında kalaba­ lık bir topluluk oturuyordu. Halid iki saf arasından geçerken Mervan : "Vallahi bildiğim kadarıyla o bir ahmaktı r! Ey arkası taze annenin oğlu, -onu Şamhlarm gözünden düşürmek için ona hakaret ediyordu- gel;' dedi. Halid annesine gitti ve me­ seleyi ona anlattı. Annesi ona: "Bana bu konudan bahsettiğini bilmesin. [Sana ne söylerse söylesin] sen ko n uşma, ben onun hakkından geliri m," dedi. Mervan yanına girince ona: " Halid benim hakkımda sana bir şey söyledi mi?" diye sordu. Ümmü Halid: " H al id m i senin hakkında konuşacak? Halid senin hak­ kında bir şey söylemeyecek kadar sana b üyük saygısı vardır," dedi. M e rvan ona inandı. Sonra kadın b i rkaç gün bekledikten sonra M e rvan onun yanında yattı, uykudayken Ümmü Halid yastıkla ağzını kapatarak onu öldürdü.

Tdrih u 't-Taber/

655

Ebu Ca'fer dedi: M e rvan ramazan ayı nda Dımaşk'ta öldü­ rüldü. Vakıdi'ye göre 6 3 yaşında öldü. Hişam b . M uhammed el- Kelbi ise öldüğünde 61 yaş ındaydı demişti r. Bir rivaye­ te göre de 7 1 yaşı ndaydı . Başka bir rivayete göre de 8 1 ya­ şındaydı. Nesebi şöyledir: Mervan b. el-Hakem b. Ebi'l-As b. Ümeyye b. Abdi Şems'tir. Annesi Amine bint Alkame b . Safvan b. Ümeyye el- Kinani'dir. Halife olduktan sonra dokuz ay yaşa­ mıştır. Bir rivayete göre de halife olduktan sonra 9 ay 27 gün yaşamıştır. Ölmeden önce iki orduyu sefere çıkarmıştı. Birini Medine üzerine, Ubeydullah b. Ziyad ko mutasındaki orduyu da I rak üzerin e gönderdi. Ubeydullah b. Ziyad sefere çıktı ve el-Cezire'ye varınca M e rvan'ın ölüm haberini aldı. Kufeliler­ den Tevvabin, Hüseyin'in kan davası talebiyle onun üzerine gittiler. Onların durumunu daha önce zikrettik. Onun öldürü­ lünceye kadar olan durumunu zikredeceğiz. ***

Hubeyş b. Dülce'nin Öldürülmesi Bu yılda Hubeyş b. D ülce öldürüldü. H i şam'ın Avane'den naklettiğine göre H ubeyş, M edine üzerine gitti. O sırada Medi­ ne'nin başında Abdurrahman b. Avf'ın kardeşinin oğlu Cabir [6 1 2] b. Esved b. Avf vardı . Vali, Abdullah b. ez-Zübeyr tarafından atanmıştı. Cabir b. Hubeyş kaçtı. Diğer yandan Haris b . Ehi Rebia -Ömer b. Ehi Rebia'nın kardeşi- Basra'dan b ir o rdu gön ­ derdi. Haris, İbnü'z-Zübeyr tarafından Basra'ya ata nmıştı. H a ­ ris'in Hubeyş ile savaşmak üzere gönderdiği o rdunun başında Huneyf b . es-Secf et-Temimi vardı. Hubeyş durumu öğrenince Medine'den onların üzerine gitti. Ayrıca Abdullah b. ez-Zü­ beyr, Abbas b. Sehl b. Sa'd el-Ensari'yi Medine'ye gönderdi, ona H ubeyş b. Dülce'nin peşine düşmesini ve İbnü'z-Zübeyr'e destek vermek için Huneyf'in komutasında Basra'dan gelen orduyla buluşmasını emretti. Abbas süratle o nların peşine düştü ve Rebeze'de onlara yetişti. İbn Dülce'n i n adamları ken­ disine: "O nlarla savaşmakta acele etme," dedilerse de o : "On­ ların kavutlarından yemedikçe inmeyeceğim," dedi. B u sırada atanı meçhul bir ok ona isabet etti ve onu öldürdü. Onunla

656

Tı'irih u 't-Taberl

birlikte M ü nzir b. Kays el-Cüzamı ile Ebu S ü fyan'ın kölesi Ebu Attab da ö l dürüldü. O gün onunla birlikte Yusuf b. el- Hakem ve Haccac b . Yusuf da vardı. İkili aynı d eve üzerinde kaçarak kurtulabildiler. O nlardan beş yüz kadar kişi M edine sığınağın­ da korunmaya çalıştılar. Abbas onlara : "Benim hükmüm üzere inin;' dedi. Onun hükmü üzerine sığınaktan i n ince onların bo­ yunlarını vurdu. H ubeyş'in kaçkın askerleri Şam'a döndüler. Ahmed b . Züheyr bana Ali b. Muhammed'in şöyle dediğini anlattı : Rebeze'de Hubeyş b. Dülce'yi öldüren Yezid b. Siyah el-Esvari'ydi . Attığı b i r okla onu öldürdü. M e d ine'ye girdikle­ rinde Yezid b. Siyah üzerinde beyaz bir elbise olduğu halde boz bir b eygi r üzerinde durdu. İ nsanların ona dokunmaları ve üzerine güzel koku dökmeleri yüzünden elbisesinin karar­ dığını gördüm. ***

Carif Taunu et-Taun el- Carif'in Vuku Bulması Ebu Ca'fer dedi : B u yılda Basra'da et-Tau n el- Carif127 olarak adlandırılan veba vuku buldu. Basra halkından çok sayıda in­ san bu hastalıkla can verdi. Ömer b. Şeb be bana Züheyr b. Harb, Vehb b. Cerir ve baba­ sından naklen M us'ab b. Zeyd'den ş öyle anlattı : el-Carif vuku (61 31 bulduğunda Ubeydullah b. Ubeydullah b. M a'mer, Basra vali­ s iydi. Annesi b u hastalık sonucu hayatı n ı kaybetti. Ubeydul­ lah vali olduğu halde annesinin cenazesi n i kaldıracak kimse bulamadı. B u yüzden dört köylü ücret karşılığında cenazesini kabrine taşıdılar. Nafi' b. Ezrak'ın Öldürülmesi ve Haricilerin Durumunun Ön Plana Çıkması Bu yılda H aricilerin gücü Basra'da arttı. Yine bu yılda Nafi' b. Ezrak öldürüldü. Nafi"in öldürülmesi: 1 2 7 el-Carif, s i l i p süpüren anlamındadır (çev.).

Tlirih u 't-Taberf

657

Ömer b. Şeb be bana Züheyr b. Harb, Vehb b . Cerir, babası ve Muhammed b. ez-Zübeyr'den naklen şöyle anlattı : Ubeydul­ lah b. Ubeydullah b . Ma'mer kardeşi Osman b . Ubeydullah'ı, bir orduyla Nafi' b. Ezrak üzerine gönderdi. Onlarla Dolab'da karşılaştı. Osman öldürüldü ve ordusu hezimete uğradı. Ömer dedi: Züheyr Vehb, Muhammed b . Ehi Uyeyne ve Sebre b. Nahf'tan naklen ş öyle anlattı : Ubeydullah b. Ma'mer kardeşi Osman'ı İbnü'l-Ezrak üzerine gönderdi. Osman'ın or­ dusu yenildi, kendisi de öldürüldü. Vehb dedi: Babam bize ş öyle anlattı : Basralılar H a rise b. Bedr komutasında bir ordu gönderdiler. Haricilerle karşılaşınca adamların a ş öyle dedi : Kernebi ve Dolab köyleri istikametinde seyredin ve dilediğiniz yere gidin.

Ömer bize Züheyr ve Vehb'den naklen, Vehb'in babası ve Muhammed b. Ehi Uyeyne'nin şöyle dediklerini anlattı : Mua­ viye b. Kurre bize ş öyle .d edi: İbn Ubeys ko mutasında çıktık, onlarla karşılaştık. İbnü'l- Ezrak ve Mahuz'un iki veya üç oğlu öldürüldüler. İbn Ubeys d e öldürüldü. Ebu Ca'fer dedi: H işam b. Muhammed ise Ebu Mihnef'ten naklen Ebu Muharik er-Rasibi'nin İbnü'l-Ezrak ve Beni Mahuz hakkındaki rivayetlerinde Ömer'in Züheyr b . H a rb ve Vehb b. Cerir'den naklettiğinden farklı bir rivayette bulundu. Ona göre, Mes'ud b. Amr'ın öldürülmesi yüzünden Basralıların Ezd, Rebia ve Temim kabileleri arasındaki ihtilaftan dolayı Basralıların meşguliyeti sebebiyle Nafi' b. Ezrak güçlendi ve etrafındaki kalabalıklar a rttı . Bunun üzerine Basra üzerine geldi ve köprüye kadar dayandı. Abdullah b. el- H a ris, Müslim b. Abis b. Kureyz b. Rebia b. Habib b. Abdi Şems b . Abdi [6 1 4) Menaf komutasında Basralıları üzerine gönderdi. M üslim b. Abis karşısına çıktı, etrafını kuşatarak onu geriye püskürttü, Basra bölgesinden çıkararak Ahvaz bölgesinde Dolab diye bi­ linen beldeye kadar sürdü. Burada iki taraf b i rb i rlerine karşı hazırlandılar ve karşılıklı olarak birbirlerine saldırdılar. Müslim b. Abis sağına H accac b. Bab el- H i myeri'yi, soluna da Bedr et-Temimi el- Gudani'yi getirdi. İbnü'l-Ezrak ise sağına

658

Tc'lrihu 't-Taberl

Ubeyde b. H ilal el-Yeşkeri'yi, soluna da Zübeyr b. el-Mahuz et-Temimi'yi getirdi. İ ki taraf muharebeye tutuşarak vuruş­ tular. Çok çetin bir muharebe cereyan etti. Basra ordusunun komutanı M üslim b. Abis öldürüldü. Haricilerin başı Nafi' b. Ezrak da öldürüldü. Bunun üzerine Basralılar başlarına Hac­ cac b. Bab el- Himyeri'yi, Ezarika ise Abdullah b. el-Mahuz'u getirdiler. İ ki taraf tekrar savaşmaya başladılar ve kıyasıya vuruştular. Bu kez de Basra ordusu komutanı H accac b. Bab el-H i myeri ile Ezarikanın başı Abdullah b. el-Mahuz öldürül­ düler. Ardından Basralılar Rebia el-Eczem et-Temim'i başa ge­ tirirken Hari ciler Ubeydullah b. el-Mahuz'u başa getirdiler. İ ki taraf tekrar savaştılar. Muharebe akşama kadar sürdü. Artık i krah etmişler ve savaşmaktan usanmışlardı. Karşılıkl ı olarak ara vermiş ve savaşı durdurmuşlardı ki Haricilere takviye bir birlik yetişti. Savaşa katılmadığı için capcanlı olan bu birlik Abdülkays tarafından Basra ordusuna saldırdı. Basra ordusu yenilgiye uğradı ancak komutan Rebia e l - E czem savaşmaya devam etti ve öldürüldü. Bu kez Harise b. Bedr, Basra ordusu­ nun sancağını devraldı ve bir müddet savaştıysa da askerler muharebeden çekildiler. Ancak Rebia ondan sonra da sabır ve hamiyet ehli olanlarla birlikte muharebeye d evam etti. Arka­ sından da o rdusunu Ahvaz'da bir mevkie intikal ettirdi. Hari­ cilerden bir şair bu konuya dair ş öyle d e d i : Ey ciğerim, acıkmaktan ve susamaktan değil, Ümm ü '/-Hakem 'in sevgisinden yan m aktadır. Dolab m u h a rebesinde beni izleseydi korkak olmayan kişinin sa­ vaştaki vuruşmasmm nasıl olduğunu görecekti. [61 5]

Bekir b. Vail o sabah sulara göm üldü ve a tlarm istikametini Tem fm 'e doğru çevirdik. İlk önce Abdülkays'a haddini bildirdik. Ezd'in büyükleri de su yü­ züne pkarak zillete duçar oldu.

Olay Basralılar tarafından duyulunca onları ürküttü ve en­ dişeye sevk etti. İbnü'z-Zübeyr, Haris b. Abdullah b. Ehi Rebia el-Kureşi'yi bölgeye gönderdi. Haris b. Abdullah, Abdullah b. el-Haris'i azletti. Hariciler ise Basra'ya doğru harekete geçti­ ler. M ühelleb b. Ehi Sufre de insanların bu durumu karşısın-

Tarihu 't-Taberf

659

da Abdullah b. ez-Zübeyr tarafından H o rasan'a görev ahdiyle gönderildi. Ahnef, Haris b. Rebia'ya ve insanlara : "Vallahi bu işin üstesinden ancak Mühelleb b. Ebi Sufre gelebilir," dedi. Bunun üzerine ahalinin eşrafı çıktılar ve onunla konuşarak Haricilerle savaşma so rumluluğunu üstlenmesini istediler. Mühelleb onlara : "Yapamam, zira üzerimde H o rasan'a atan­ dığıma dair Müminlerin Emiri'nin ahdi vardı r. Onun emir ve ahdinden sarfı nazar edemem," dedi. İbn Ebi Rebia onu çağırdı ve konuyu onunla görüştü. M ühelleb ona da ayn ı şeyi s öyledi. Bunun üzerine İbn Ebi Rebia ve Basrahlar, İbnü'z-Zübeyr adı­ na aşağıdaki yazıyı yazmayı kararlaştırdılar: Bismillahirrahmanirrahim. Abdullah b. ez-Zübeyr'den M ühelleb b. Ebi Sufre'ye ! Esenlikler diliyorum. Seninle birlikte O'ndan başka ilah olmayan Allah'a hamdederim. H aris b . Abdullah b ana yazarak asi Ezarikanın ç o k sayıda M üslüman (6 1 6] askeri ve ileri gelenleri bertaraf ettiklerini ve Basra'ya doğru harekete geçtiklerini bildirdi. Seni H o rasan'a göndermiş ve sana bir ahit yazmıştı m . H aris Haricilerin bu durumunu bil­ dirince, senin onlara karşı savaş sorumluluğunu üstlenmeni uygun gördüm. Dilerim ki bu görevin uğurlu olsun ve şehrinin insanları için mübarek olsun. Onların üzerine istikamet üzere git ve senin de düşmanların olan Allah düşmanlarıyla savaş, kendi hakkını ve şehrinin insanlarının hukukunu savun. Kaldı ki bizim hakimiyetimizde bulunan Horasan olsun başka yer olsun inşallah hiçbiri senden esirgenmeyecektir. Allah'ın se­ lam ve rahmeti senin üzerinde olsun. Mektup getirilip ona verildi. M ektubu okuyunca dedi ki: "Vallahi elde ettiklerimi bana bırakmaz, yanımdakileri takviye etmek için beytülmalden destek vermez, insanların silahşor­ ları ve ileri gelenlerinden i stediğimi seçme imkanı vermezse­ niz onların üzerine gitmem." Bütün Basrahlar: "Tamam," dedi­ ler. M ühelleb : "O zaman Ahmas128 ile ilgili bana bir taahhütna­ me yazın," dedi. Malik b. M isma' ve B ekir b . Vail' den bir grup hariç bu talebini de kayda geçirdiler. Mühelleb bu duruma 128 Ahmas, beş büyük kabile için kullanılan bir tabir olduğu gibi beşli ordu sistemi manasına da gelmektedir (çev.).

660

Tıirih u 't-Taberi

içerledi. Bunun üzerine Ahnef ve Ubeydullah b. Ziyad b. Za­ byan ve Basra eşrafı ona: "Basralılar bütün istediklerini ver­ dikleri halde M alik b. Misma' ve ona uyanları vermemesi sana dokunmaması lazım. Malik insanların oluşturduğu cemaate muhalefet ederse ne yazar. Ey adam, toparlan işinde azimli ol ve düşmanın üzerine git," dediler. M ühelleb kabul etti ve ah­ mas (beş grubun) komutanlarını görevlendirdi. Ubeydullah b. Ziyad b. Zabyan'ı, Bekir b. Vail b i rliğine, Hariş b. H ilal es­ Sa'di'yi Beni Temim'in birliğine görevlendirdi. Hariciler gel­ diler ve küçük köprüye dayandılar. Başlarında Ubeydullah b. el-Mahfiz vardı. Mühelleb onlara karşı insanların eşrafı, silah­ şorları ve ileri gelenleriyle birlikte çıktı. Köprüde o nların önü­ nü kesti ve köprünün ötesine püskürttü . B öylece ilk işi Bas­ ralıları onlardan korumak oldu. Zira az kalsın şehre giriyor­ lardı. Bunun üzerine büyük köprüye çıktılar. M ühelleb bu kez onlara karşı insanları seferber ederek süvari ve piyadelerle onların üzerine gitti. Hariciler, M ühelleb'in onlara yaklaştığını görünce bir m erhale daha geriye çekildiler. M ü helleb merhale [6 1 7] merhale onları püskürtüp geriletti. B u kez de Ahvaz'da Sella ve Sellebra diye adlandırılan bir mevkie dayandılar ve burada konakladılar. H arise b. Bedr el-Gudani, M ü h elleb'in Ezarikaya karşı görevlendirildiğini duyunca yanındakilere şöyle dedi : Kernebi'ye ve Dola b 'a yönelin ve dilediğiniz yere gidin. Zira Mühelleb 'e görev verilmiştir.

Harise b. Bedr el-Gudani'nin maiyetinde olanlar Bas ra'ya doğru geldiler. Ancak Haris b. Abdullah b. Ehi Rebia onları M ühelleb'e gönderdi. M ühelleb, H a ricil er karşısında ko nak­ layınca hen dekler kazdırdı, gözetleme noktaları oluşturdu, casusları aralarında yaydı ve nöbetçiler dikti. Askerler ise saf vaziyetlerini, insanlar sancak ve Ahmas birlik düzenleri­ ni muhafaza ediyo rlardı. Hendeklerin giriş yerleri üzerinde de sorumlu nöbetçiler vardı. Hariciler gece vakti ani baskın yapmak istediği zaman muhkem bir düzenle karşılaşıyor ve geri dönüyorlardı. B u yüzden kendilerine karşı savaşan hiçbir insan onlar için M ühelleb kadar güçlü olmadı ve onun kadar o nları ö fkelendirmedi.

Tôrih u 't-Taberf

661

Ebu Mihnef dedi : Yusuf b. Yezid bana Abdullah b. Avf b. el-Ahmer'den naklen şöyle anlattı : Söz ko nusu Harici grubun içinde bulunmuş bir adam kendisine şöyle anlattı : Hariciler Ubeyde b. Hilal ve Zübeyr b. el-Mahuz'u gece vakti iki büyük süvari birliğiyle M ü h elleb'in kampına baskına gönderdiler. Zübeyr sağ, Ubeyde ise sol tarafından onların üzerine geldi­ ler. Tekb ir getirerek adamlarına seslendiler. An cak askerlerin seferberlik halleri üzerinde olduklarını, saflarındaki vaziyet­ lerini muhafaza ettiklerini, dikkatli ve hızlı olduklarını gör­ düler. Böylelikle o nları gafi l avlayıp zarar veremediler. Geri dönmek üzere ayrıldıklarında Ubeydullah b. Z iyad b . Zabyan onlara şu beyitle seslend i : Bizi vakur ve yiğit olarak buldun uz. Kaçkın, zayıf ve düşük kişiler değil. Heyhat! Çağrıldığımız zaman geliriz. Ey ateş ehli! Yarın sabah er­ kenden ona gidin. Zira o sığınağınız ve barınağımzdır.

Onlar ise: " Ey fasık! Ateş ancak senin ve senin gibi olanlar için saklanır. O kafirler için hazırlanmıştır ve sen d e on lardan­ sın," dediler. Ubeydullah: "Duyuyor musunuz? Eğer sen cen­ nete girersen bütün kölelerim hür olsun. Siz cennete girerse- [6 1 8] niz, Sefevan ile H o rasan topraklarının en uzak köşesine kadar anasını, kızını ve kız kardeşini nikahlayan bir M ecusi kaldıysa o da girecektir," dedi. Ubeyde ona: "Sus ey füsık! Sen zorba ve muannit kişinin kulu, zalim kafirin yardımcısısın," dedi. İbn Zabyan ona: " Ey fasık, sen sus. Sen muttaki müminin düşmanı ve kovulmuş şeytanın yardımcısısın," dedi. İ n sanlar İbn Za­ byan'a: " Ey İbn Zabya n ! Allah seni muvaffak etsin. Vallahi fü­ sıka onun diliyle cevap verdin ve doğru söyledin," dediler. Sa­ bah olu nca Mühelleb onları seferber edildikleri durum üzerine ahmas129 (beşli ordu) düzenine göre harekete geçirdi. Ezd ve Temim ordunun sağ kanadını, Bekir b. Vfül ve Abdülkays de sol kanadı, H icazlılar ise merkez birliğini oluştu ruyordu. Hariciler ise sağda Ubeyde b. H ilal el-Yeşkeri, solda Zübeyr b. el-M ahuz olmak üzere meydana çıktılar. Silah ve teçhizat 129 Ordunun öncü, orta, sağ ve sol kanatlar ve artçılar olmak üzere beş grup halindeki ordu düzenidir.

662

Tiirih u 't-Taberi

olarak daha iyi bir durumdaydılar. Atları daha iyi, zırhları Basralılardan daha fazlaydı. Zira onlar toprağı işleyip sula­ dılar, mahsulünü aldılar ve Kirman'dan Ahvaz'a kadar olan arazinin mahsulünü yediler. Onların başlarında, göğüslerine kadar sarkan miğferler vardı. Onların üzeri n deki zırhlar yere kadar sarkıyordu. Demirden dokunmuş bacak zırhlarını de­ mir halkalarla bellerine bağlıyorlardı. İki taraf karşılaşıp kıyasıya savaştılar. Gün b oyunca bir kısmı sabır ve sebat etti. Sonra Hariciler genel ve amansız bir saldı­ rı gerçekleştirdiler. Bu saldırı karşısında insanlar yerlerinden koptular ve süratle çekildiler. A.deta ana evladına dönüp bakmı­ yordu. Hezimetin haberi Basra'ya ulaştı. İnsanlar esarete ma­ ruz kalmaktan endişe ettiler. Ancak M ühelleb süratle kaçanla­ rın kaçış yolları civarında yüksek bir yere i ntikal etti. M ühelleb insanlara : " Ey Allah' ın kulları bana gelin," diye seslendi. B u n u n üzerine kavminden bir grup yanına döndüler. Uman birliği de onun yanına intikal etti. B öylelikle etrafında üç bin savaşçı toplanmış oldu. Mühelleb toplananl ara baktı ve vaziyetten memnun kaldı. Allah'a hamdüsenada bulunduktan sonra şöyle dedi: " Bazen Allah büyük bir topluluğu kendi ka­ derine terk eder ve onlar hezimete uğrarlar. Bazen de küçük bir topluluğa yardım eder ve onlar galip gel irler. Ömrüm hakkı için az değilsiniz. Ben topluluğunuzdan memnunum. Siz sabır ehlisiniz ve şehrin s ilahşorlarısınız. Kaçanlardan hiçbirinin sizinle birlikte olmasını istemiyorum. Zira olsalar sizi helake [6 1 9] götürürler. H e r birinizin yanına on taş almasını emrediyo rum. Sonra hep birlikte onların üzerine gide l i m . Onlar şimdi kendi­ lerinden emin bulunuyorlar. Onların süvarileri kaçan kardeş­ l erinizin peşine düştüler. Vallahi umarım ki onların süvarileri henüz dönmeden onların kampına gireceksiniz ve onların ko ­ m utanını öldüreceksiniz." Askerleri emrine uydular ve onlarla birlikte Hariciler üzerine geri gittiler. H ariciler ansızın Mühel­ leb'in askerleriyle kamplarının yan ı başında onları vurmakta olduğunu gördüler. S o nra Ubeydullah b. el - M ahOz ve adamla­ rına yöneldiler. Tam teçhizatlı ve zırhlı olarak bulunuyorlardı. M ühelleb'i n adamlarından her biri, karşı taraftan bir adama

Tdrih u 't-Taberf

663

yönelerek onun yüzünü hedef alarak ona taş atıyor; taşlarla onu bastırdıktan sonra mızrak veya kılıçla ona vuruyordu. Bir saat kadar süren vuruşmadan sonra Ubeydullah b. el-MahOz öldürüldü. Allah onun adamlarının yüzüne vurdu. Akabinde M ühelleb kamplarını ele geçirdi ve içindekileri aldı. Ezarikayı feci şekilde bertaraf etti. Kaçan Basra askerlerinin peşine dü­ şen süvariler dönmeye başladılar. Mühelleb onların yollarına süvari ve piyadeleri yerl eştirdi. Bunlar onları yakalayıp öldür­ düler. Geri kalanlar da geri dönüp kaçtılar. Bir kıs m ı öldürül­ dü, bir kısmı da öfkeli ve mağlup olarak hezimete uğrayarak Kirman ve İsfahan tarafına çekildiler. M ühelleb ise Ahvaz'da i kamet etti. O gün hakkında Saletan el-Abdi ş öyle demiştir: Sil/f ve Si/lebra'da o asil gençleryıkılıp öldü ve yanaklarının altına yastık kon ulmadı.

Hariciler ayrılıp gittiler. Etrafında beş veya altı kişinin otur­ duğu ateşin başında şimdi tek bir kişi oturuyo rdu. Zira çoğu kaçmış ve sayıları azalmıştı. Bu arada onlara Bahreyn'den bir takviye geldi ve Kirman ve İ sbahan tarafına geçtiler. M ühel­ leb, Ahvaz'da konakladı ve M us'ab, Basra'ya gelinceye ve Ha­ ris b. Abdullah b. E hi Rebia'yı azledinceye kadar burada kaldı. M ühelleb, Ezarikayı mağlup edince şöyle yazd ı : Bismillahirrahmanirrahim. Emir H aris b. Abdullah'a M ühelleb b. Ehi Sufre'den! Esenlikler diliyorum. O'ndan başka ilah olmayan Allah'a hamdederim. Müminlerin Emiri'ni muzaffer kılan ve füsıkları hezimete uğratan ve onları gazabına uğratan ve onları öldürdükçe öldüren ve onları dağıtan Allah'a hamdol­ sun. Emire haber ver. Biz Ezarika ile Ahvaz'ın Silla ve Sillebra [620] diye bilinen bir bölgesinde karşılaştık. Karşılıklı olarak vuruş­ tuk. Gün boyunca kıyasıya savaştık. Sonra Ezarikanın birlikleri birleşerek M üslümanlara karşı taarruza geçtiler ve onları ye­ nilgiye uğrattılar. B u muharebe faslı Müslümanları defedecek bir hamle olduğundan endişe etmiştim. Bu durumu görünce yüksek bir yere çıktım ve özelikle aşiretimi ve genelde Müs­ lümanları yanıma çağırdım. Bunun üzerine Allah'ın rızasını canları mukabilinde satan bir topluluk etrafı mda toplandılar.

Tlirih u 't-Taberf

664

Onlar, din, sabır, doğruluk ve vefa ehliydiler. Onlarla birlikte Haricilerin karargahı üzerine yürüdük. O nların topluluğu ve kuvvetleri oradaydı. Orada etrafında ileri gelenleri ve kanaat ehlinin bulunduğu komutanları da vardı. Bir müddet ok atış­ ması ve mızrak muharebesi yaptık. Akabinde iki taraf kılıç mu­ harebesine girişti. Günün içinde bir müddet de yerde ve yüz yüze vuruşarak geçti. Arkasından Allah müminlere zafer ihsan etti ve kafirlerin yüzünü vurdu. Onların zorbası da maiyetinde hamileri ve kanaat ehli olduğu halde sahaya indi. Ancak Allah onları muharebede öldürdü. Sonra süvariler dağılan askerle­ rinin peşine düştüler, onlar da yollarda, su birikintilerinde ve köylerde öldürüldüler. Hamd alemlerin Rabbine mahsustur. Al­ lah'ın selam ve rahmeti senin üzerinde olsun. Mektup H aris b. Abdullah b. Ebi Rebia'ya ulaşınca onu İb­ nü'z-Zübeyr'e gönderdi ve M ekke'de insanların huzurunda okundu. Haris b. Ebi Rebia, M ühelleb'e şöyl e yazdı : Mektubun bana ulaştı. Mektubunda Allah' ın sana ve Müs­ lümanlara ihsan ettiği zaferden bahsetmişsin. Ey Ezd'in kar­ deşi sana mübarek olsun. Senin için bunda dünyanın şerefi, ahiretin sevab ı ve ikramı vardır. Allah'ı n selam ve rahmeti se­ nin üzerinde olsun. M ühelleb mektubunu okuyunca güldü ve "Ne sanıyo rsu­ nuz, o beni ancak Ezd'in kardeşi olarak bilmektedir. M ekkeli­ ler gerçekten bedevi dirler," dedi. Ebu Mihnef dedi: Ebu Muharik er-Ras ibi bana şöyle an­ lattı : Ebu Alkame el-Yahmedi, Silla ve Sillebra gününde eşsiz (62 1 ) bir muharebede bulundu ve Ezd' in gençlerine ve Yahmed'in delikanlılarına, günün bir saati nde: " Kellelerinizi bize emanet edi n," diye sesleniyo rdu. Bunun üzerine onların bir kısmı kar­ şı tarafa hücum ediyor, vuruştuktan sonra geri döndüklerinde gülerek: " Ey Ebu Alkame! Tencereler ödünç verilir," diyo rlar­ dı. M ühelleb, muzaffer olan Ebu Alkame'nin üstün edasını gö­ rünce onu yüz bin dirhemle ödüllendirdi.

Tıirihu 't-Taberi

665

Rivayete göre Basrahlar Mühelleb'den önce Ahnef'ten Eza­ rikayla savaşmasını istediler. Ancak Ahnef onlara M ühelleb'i tavsiye etti. "O, onlarla s avaşta benden güçlüdür," dedi. Mü­ helleb Basrahların buna dair taleplerini kabul edince Basra­ hlara, ele geçireceği top rakların üç yıl süreyle kendisine ve kendisiyle birlikte savaşan kavmiyle, diğer savaşçılara tahsis edilmesini ve kendisine katılmaktan geri duranlara bundan bir şey verilmemesini şart koştu. Basrahlar bu şartı kabul et­ tiler. Mühelleb bu mutabakatı bir yazıyla kayıt altına aldı. Ay­ rıca buna dair bir heyeti İbnü'z-Zübeyr'e gönderdiler. İbnü'z-Zübeyr, Mühelleb'in söz konusu şartlarını onayladı. Mühelleb'in şartları kabul edilince oğlu Habib'i altı yüz süva­ riyle Amr el-Kana üzerine gönderdi. Amr maiyetin deki altı yüz kişiyle küçük köprünün arkasında bulunuyordu. Mühelleb kü­ çük köprünün bağlanmasını emretti. Habib köprüyü geçerek Amr ve maiyetindekilerin üzerine gitti. Onlarla savaştı ve onla­ rı köprünün yanından uzaklaştırdı. Bunun neticesinde kaçtılar ve Fırat tarafına geçtiler. Mühelleb kavminden kendisiyle bir­ likte hareket edenlerle beraber hazırlık yaptı. O n iki bin kişiy­ diler. Diğer insanlardan da yetmiş adam vardı. Mühelleb hare­ kete geçerek büyük köprünün yanında konakladı. Amr el-Kana altı yüz kişiyle karşısında konuşlanmıştı. Mühelleb, Mugire b. el-M ühelleb'i süvariler ve piyadelerle onların üzerine gönder­ di. Piyadeler ok atışlarıyla onları yenilgiye uğrattılar. Arkasın­ dan süvariler peşlerine düştüler. Bu arada Mühelleb köprünün bağlanmasını emretti. Köprü kurulunca M ühelleb ve adamları köprüyü geçtiler. Bunun üzerine Amr el-Kana, Meftah'ta bulu­ nan İbn Mahfiz'a ve adamlarına katıldı. Onlara durumu haber verdiler. Bunun üzerine harekete geçtiler ve Ahvaz'a varmadan sekiz fersah mesafede konakladılar. Mühelleb ise yılın sonuna kadar burada ikamet etti, Dicle havzası beldelerinin vergisini toplattı ve askerlerini besledi. Basrahlar durumdan haberdar olunca Mühelleb'e takviye gönderdiler. M ühelleb onları divana kaydetti ve maaşlarını verdi, sayı olarak otuz bini buldu. Ebu Ca'fer dedi: İ şte bu ravilere göre Ezarikanın hezimete uğradıkları vaka budur. Bunun neticesinde de Basra bölgesin-

Tdrih u 't-Taberi

666

(622) den ve Ahvaz'dan ayrılarak 66 yılında İ sbahan ve Kirman tara­

fına çekildiler. Rivayete göre üç bin kişi olarak Ahvaz'dan ayrıl­ dılar. Mühelleb ile aralarında vuku bulan ve Silla ve Sillebra'da cereyan eden m uharebede onlardan yedi bin kişi öldürüldü. ***

Ebu Ca'fer dedi: B u yıl içinde Mervan b. el-Hakem ölmeden ve Mısır seferine çıkmadan evvel oğlu M uhammed'i el-Cezi­ re'ye gönderdi. ***

B u yılda Abdullah b. ez-Zübeyr, Abdullah b . Yezid'i Kfife valiliğinden azletti, yerine Abdullah b. Mu ti"i getirdi. Karde­ şi Ubeyde'yi d e M edine valiliğinden azlederek yerine kardeşi M us'ab b. ez-Zübeyr'i getirdi. Vakıdi'ye göre kardeşi Ubey­ de'yi azletmesinin sebebi, onun insanlara h itap ederken onla­ ra : "Gördünüz mü? Kıymeti beş yüz dirhem olan bir deve için bir kavmin başına neler getirildi ! " d iye söylemesidir. Bunun üzerine ona " Deveye kıymet biçen" adı takıldı. Konuyu duyu n­ ca İbnü'z-Zübeyr: "Bu bir tekellüftür," dedi. ***

Kabe'nin İnşası Abdullah b. ez-Zübeyr'in Kabe'yi Yeniden İnşa Etmesi Bu yılda Abdullah b. ez-Zübeyr Kabe'yi yeniden inşa etti ve H i cr'i ona dahil etti. İshak b. Ehi İsrail bize Abdülaziz b. Halid b. Rüstem es­ San'ani, Ebu M uhammed'den nakl e n şöyle dediğini anlattı : Ziyad b. Cil bana şöyl e nakletti : İbnü'z-Zübeyr galip geldiği gün kendisi M e kke'de bulunuyordu ve İ b nü'z-Zübeyr'in şöyl e dediğini duyd u m : Annem Esma bint Ebu B ekir bana şöyle an­ lattı : Resulullah (sav.) Aişe'ye şöyle dedi: « Kavm i n i n küfürden ayrıl ışları henüz yen i olmasaydı Kabe'yi İ b rahim'in koyduğu esasa göre yeniden bina edecektim ve H i cr'den Kabe'ye ilave­ de bulunacaktım .» İbnü'z-Zübeyr H i cr'in kazılmasını emretti. Deve gibi (büyük) temellere rastlandı. Ondan bir kayayı oy­ natınca parladı. Bunun üzerine İbnü'z-Zübeyr: " Onu bu temel

Tarihu 't-Taberl

667

üzere bina edin," dedi. B öylece İbnü'z-Zübeyr, Kabe'yi inşa etti ve biri giriş, biri de çıkış için olmak üzere iki kap ı bıraktı . ***

Ebu Ca'fer dedi: B u yılda hac emirliği görevini Abdullah b. ez-Zübeyr icra e tti. B u yılın sonunda Kufe'de Abdullah b. M uti' valilik görevin d e bulunuyordu. Basra'da H aris b . Abdullah b. Ehi Rebia el-Mazumi valilik görevini icra ediyordu. O el-Kuba' [623] adıyla da biliniyordu. Basra'da Hişam b. Hübeyre kadılık yapı­ yordu. Horasan valisi ise Abdullah b. Hazim idi. ***

Horasan isyam Beni Temim'in Horasan'da Abdullah b. Hazim'e Başkaldırması

Bu yılda H o rasan' da bulunan Beni Temim, Abdullah b. Ha­ zim'e muhalefet e tti ve bunun sonucu aralarında s avaş çıktı. B u savaşın sebepleri : Rivayet edildiğine göre bunun sebebi Beni Temim'den Ho­ rasan'da bulunanlar, Rebia'ya karşı Abdullah b. Hazim'e yardım ettiler. Ona, Evs b . Sa'lebe'ye karşı savaşında, onlardan bir kıs­ mının öldürmesinde ve onlara karşı zafer kazanarak Horasan'ı tamamen ele geçirmesinde yardım ettiler. Ancak H o rasan ta­ mamen onun eline geçince onlarla arasına mesafe koydu ve on­ lardan yüz çevirdi. Abdullah b. Hazim, Herat'ı da oğlu Muham­ med'e bağlamış ve onu o raya vali yapmıştı. B ü keyr b. Vişah'ı da emniyet kuvvetlerinin başına getirdi. Şemmas b. D isar el-Utari­ di'yi de onun e m rine verdi. Oğlu Muhammed'in annesi Safiyye, Beni Temim'dendi. İbn Hazim Beni Temim'den yüz çevirince Herat'ta bulunan oğlunun yanına geldiler. Bunun üzerine İbn Hazim, Bükeyr ve Şemmas'a yazarak B eni Temim'i Herat'a gir­ mekten menetmelerini istedi. Şemmas b. Disar bu emri kabul etmedi. Bükeyr ise Herat'a girmelerine mani oldu. Ali b. Muhammed, Züheyr b. Hüneyd'den naklen ş öyle anlat­ tı : Bükeyr b. Vişah, B eni Temim'i Herat'a girmekten menedince Herat'ın beldelerinde ikamet ettiler. Şemmas b. D isar da onlara

668

Tl1rih u 't-Taberi

katıldı. Bükeyr, Şemmas'a: "Sana otuz bin ve Beni Temim'den her bir adama bin dirhem vereyim de Herat'ı tahliye etsinler," diye haber gönderdi. Ancak Beni Temim bu teklifi reddetti, şeh­ re girerek Muhammed b. Abdullah b. Hazim'i öldürdüler. Ali ded i : H asan b. Reşid bize Muhammed b. Aziz el-Kin­ di'den naklen şöyle dediğini anlattı : Muhammed b. Abdullah b. Hazim, Herat'ta ava çıkmıştı. Muhammed, Beni Temim'i Herat'a girmekten menetmişti. Onu takip ettiler ve onu derdest ederek bağladılar. Gece boyunca i çtiler ve onlardan kim işeme ihtiyacı duyarsa gider onun üzerine işerdi. Şemmas b. Disar onlara: "Bu derecede ona hakaret edecekseniz kırbaçla öldürdüğü iki ada­ mınıza karşılık onu öldürün;' dedi. Nitekim kısa bir süre önce (624) Beni Temim'den iki adamı yakalamış ve onları kırbaçlayarak öldürmüştü. Bunun üzerine onu öldürdüler. Onların yaşlıla­ rından öldürülmesine şahit olanların anlattığına göre, Ceyhan b. Meşcaa ed-Dabbi onlara onu öldürmemelerini söylemiş ve üzerine kapanarak engel olmak i stemiş. İbn Hazim bundan dolayı ona teşekkür etmiş ve Fertena gününde onu öldürmek­ ten kaçınmıştır. Ravi dedi: Amir b. Ehi Ömer'in anlattığına göre Beni Temim'in bazı ihtiyarlarından şöyle dediklerini işitmiştir: Muhammed b . Abdullah b. Hazim'i katledenler Beni Malik b. Sa'd'dan iki şahıstı r. Birinin adı Acele diğerinin adı da Küseyb idi. İbn Hazim: " Küseyb, kavmi için ne kötü bir kazanç kesbetti. Acele de kavmini acilen şerre sürükledi;' dedi. Ali ded i : Ebu Zeyyal, Züheyr b. Hüneyd el-Adevi bize şöyle anlattı : Beni Temim, M uhammed b. Abdullah b. Hazim'i öldü­ rünce Merv'e gittiler. Bunun üzerine Bükeyr b . Vişah onların peşine düştü. Beni Utarid' den Şümeyh adında bir adama rast­ ladı ve onu öldürdü. Şemmas ve adamları da Merv'e intikal ettiler. Beni Sa'd'a: " Ö cü nüzü almış olduk. M e rv'de öldürülen Cüşmi'ye karşılık M uhammed b. Abdullah b. H azim'i öldür­ dük," dediler. Bunun üzerine İbn Hazim'e karşı savaşmak için ittifak ettiler ve Hariş b. H ilal el-Kurey'i'yi başlarına getirdiler. Ravi dedi : Ebu Fevaris bana Tufeyl b. M i rdas'tan naklen şöyle dediğini anlattı : Beni Temim'i n büyük ekseriyeti Abdul­ lah b. Hazim'e karşı s avaşmaya karar verdiler. Hariş'in mai-

Tiirih u 't-Taberl

669

yetinde ender silahşorlar vardı. Her biri bir birliğe bedeldi. Bunlar Şemmas b. D isar, Bahir b. Verka es-Sureymi, Şu'be b. Zahir en-N ehşeli, Verd b. el-Felak el-Anberi, H a ccac b. Naşib el -Adevi -çok mahir bir okçuydu- ve Asım b. H abib el-Adevi idiler. Hariş b. H ilal, Abdullah b. Hazim'e karşı iki yıl s avaştı. Ravi dedi: Aralarındaki savaş ve husumet uzayınca usandılar. Bunun üzerine Hariş çıktı ve İbn Hazim'e seslendi. İbn Hazim çıkınca Hariş ona: ·�ramızdaki savaş uzadı. Neden kavmimi ve kavmini öldürüp duruyorsun? Benim karşıma çık ve hangimiz hasmını öldürürse memleket onun olsun;• dedi. İbn Hazim: "İn­ saflı bir teklifte bulundun;' dedi ve karşısına çıktı. İ kili birbirle­ rine iki koç gibi saldırdılar. İkisi de dilediği neticeyi alamadılar. [625) Hariş, İbn Hazim'in başına ansızın bir darbe indirdi ve başının derisi yüzülerek yüzüne sarktı. Hariş'in de iki üzengisi koptu ve kılıcını çekti. Bunun üzerine İbn Hazim atının boynuna sarı­ larak adamlarının yanına döndü. Aldığı darbe başını acıtmıştı. Bu karşılaşmadan sonra üç gün beklediler. İki taraf da savaştan usanmışlardı. B eni Temim üç gruba ayrıldı. Bahir b. Verka bir grupla Ebreşehr'e giderken Şemmas b. Disar el-Utaridi başka bir tarafa yöneldi. Bir rivayete göre de Sicistan'a gitti. Osman b. Bişr b. el- M uhtefiz, Fertena'ya gitti, burada bir konakta ikamet etti. Hariş ise M e rvürruz tarafına gitti. İbn Hazim de onun pe­ şinden gitti. Orada bulunan M elhame -ya da Kasrü'l- M elhame­ adlı köyde ona yetişti. Hariş'in maiyetinde yalnızca on iki adam vardı. Zira askerleri dağılmışlardı. Bir harabede bulunuyorlardı. Yanındaki mızrak ve kalkanları dikmişti. Ali b. Muhammed dedi: İbn Hazim yanına vardı. Adamla­ rıyla onun üzerine yürüdü. İbn Hazim'in güçlü bir kölesi vardı. Hariş'e saldırdı ve ona bir darbe indirdi ancak b i r n etice elde edemedi. Beni Dabbe'den bir adam Hariş ' e : " Kölenin yaptık­ larını görmüyor musun?" dedi. Hariş : "Çok zırhlıdır. Kılıcım zırhına işlemez. Bana hünnap ağacından ağır bir odun bul;' dedi. -Bir rivayete göre de konaktan almıştı- adam ona odu­ nu verdi. Hariş odunla İ b n Hazim'in kölesine saldırdı ve ona bir darbe indirdi. Adam baygın bir halde yere yıkıldı. Sonra İbn Hazim'e döndü ve şöyle dedi : "Benden n e istiyorsun? Oysa

Tdrih u 't-Taberl

670

ben memleketi sana bıraktım." Abdullah b. Hazim: "Sen bir daha döneceksin," dedi. Hariş : " H ayır dönmeyeceğim," dedi. Abdullah b. Hazim bir daha Horasan'a d ö nmemesi ve kendi­ siyle bir daha savaşmaması şartıyla Hariş ile sulh yaptı. İbn Hazim ona kırk bin dirhem yardımda bulundu. Hariş ona ko­ nağın kapısını açtı. İ b n Hazim içeriye girdi ve Hariş'e yardım ederek borcunu kapatmayı vadetti. Uzun süre sohbet ettiler. Bu sırada Abdullah b. H azim'in, Hariş' i n darbesiyle yaralanan başındaki pamuk uçtu. Hariş kalktı, pamuğu alarak tekrar başındaki yaraya yapıştırdı. İbn H azim o n a : " Ey İbn Kudame ! B ugünkü dokunuşun dünkü dokunuşundan daha yumuşak," dedi. Hariş : '�.llah'tan bağışlamasını dilerken senden de özür dilerim. Her iki üzengim kopmasaydı kılıcım senin dişlerine kadar nüfuz edecekti," dedi. İbn H azim güldü ve ayrıldı. Beni [626] Temim topluluğu dağıldı. Beni Temim'in bir şairi şöyle dedi : Harfş gibi sabırlı olsaydınız ve tuz kon ağında en iyi silahşor ol­ saydınız, O takdirde İbn Hazim 'eyüksekyerlerdeyapılan kanlı mücadelele­ rin evhamını uzun zaman yaşatacaktın ız.

Ravi dedi: Züheyr b. Züeyb el-Adevi'nin kardeşi Eş'as b. Zü­ eyb söz konusu savaşta öldürülmüştü. Kardeşi Züheyr ölümüne ramak kala ona: "Sana kim vurdu?" dedi. Adam : "Bilmiyorum. Ancak bana vuran sarı bir beygir üzerindeydi;' dedi. Bunun üze­ rine Züheyr sarı beygirli kimi görürse muhakkak ona saldırırdı. Kimini öldürürken kimileri de kaçardı. B u yüzden karşı tarafın askerleri sarı beygirlere binmekten sakınırlardı. Sarı beygirler askeri kampta atıl vaziyetteydi, onlara hiç kimse binmiyordu. Hariş, İbn Hazim'le olan savaşı hakkında şöyle dedi: Gece karanlığında ve seher vaktinde mızrakları taşımaktan dolayı sağ elimin bileği yerinden çıktı. İki yıl boyunca h içbir menzilde gözlerime uyku girmedi. Benim avucum da taşın üzerinde benim yastığım idi. Gözler uykuya dalınca da elbisem demir ve zırhım tıpkıdır. genç ve güçlü erkek aslan gibi güçlüyüm.

BEŞİNCİ CİLDİN SONU

Dizin

A Abbad 3 3 5, 5 0 1 , 5 0 3 , 5 5 3 Abbad b . el-Ahdar 5 0 1 , 5 0 2 Abbad b . H usayn b. Yezid 5 5 3 Abbad b . Ziyad 3 3 1 , 3 3 3 , 3 3 4, 3 3 7 Abbas b . Ali 4 3 7, 441, 442, 443, 445, 448, 450, 474, 477, 498 Abbas b. Sehl 613, 6 1 5, 6 5 5 Abbas b. Şerik el-Absi 9 7 Abdullah b . Abbas 2 0 , 2 2 , 6 1 , 7 5 , 83, 88, 1 04, 1 2 2, 1 3 9, 1 49, 1 5 3, 1 58, 1 7 3, 1 76, 404, 405 Abdullah b. Abdülmedan 48, 1 5 6 Abdullah b . Afif 488 Abdullah b. Ahmed 54, 63, 1 5 0, 1 7 6, 1 78, 1 80, 2 3 5, 3 0 5 , 3 06, 3 0 7 , 345, 3 46, 347, 349, 3 5 3 Abdullah b. Ali b . Ehi Talib 4 7 7, 498 Abdullah b. Amir 2 5 , 1 7 7, 1 8 7, 1 88, 1 89, 2 1 2, 2 29, 2 3 0, 2 3 1, 3 5 2 Abdullah b . Ammar 480 Abdullah b. Amr 43, 47, 1 98, 3 1 6, 3 5 0, 409 Abdullah b. Amr b. el-As 1 8 3 , 2 46, 409, 508 Abd ullah b. Amr b. Gaylan 235, 3 1 2, 3 1 5, 3 1 6 Abdullah b . Asım 70, 443, 444, 445, 447, 450, 472 Abdullah b. Avf 93, 2 7 5, 642 Abdullah b. Avf b. el-Ahmer 275, 5 89, 6 2 3 , 632, 634, 6 3 9, 644, 646, 650, 661 Abdullah b. Buktur 421, 4 2 2 , 499 Abdullah b. Büdeyl 2 2 , 2 3 , 28, 2 9, 30, 181, 182 Abdullah b. Ca'fer 6 9 , 1 67, 1 7 7, 1 82, 3 3 2, 3 5 3, 4 1 0, 4 1 6, 444, 496, 5 2 7 Abdullah b. Ehi Akil 2 44, 2 8 6 Abdullah b . Ehi A m r b. Hafs 5 1 1 Abdullah b . Ehi Beltaa 2 8 1 Abdullah b . Ehi Husayn el-Ezdi 4 3 7 Abdullah b. Ebi'l-Mahal 440

Abdullah b. Ehi M u aviye 1 5 0 Abdullah b . Ehi Şeyh 2 3 1, 2 3 2 Abdullah b . el- Haris 2 1 2, 2 1 8, 2 2 1 , 2 79, 280, 3 78, 4 0 3 , 546, 5 5 1 , 5 64, 565, 6 5 7, 6 5 8 Abdullah b. el-Haris b. N evfel 1 89, 248, 3 7 7, 403, 546, 547, 565, 606 Abdullah b. Esved 547, 548 Abdullah b. Evs et-Tahi 2 5 3 Abdullah b . ez-Zübeyr 64, 76, 3 3 8, 3 3 9, 345, 3 54, 3 5 5, 3 5 7, 3 60, 3 6 1 , 362, 363, 4 0 1 , 406, 407, 5 0 5 , 5 08, 5 2 7, 5 2 9, 5 3 2, 5 3 3 , 5 3 4, 5 40, 565, 567, 5 70, 5 7 1 , 5 72 , 5 7 7, 599, 602, 603, 6 1 3, 6 1 7, 6 2 3 , 6 5 3 , 6 5 5, 659, 666, 667 Abdullah b. Fukaym 1 1 9, 1 2 7, 1 3 8 Abdullah b. Gaziyye 638, 642, 645, 650 Abdullah b. Habbab 91, 92 Abdullah b. Haccac 34, 2 8 7 Abdullah b. Halid b. üseyd 3 0 8, 3 09, 3 1 2, 3 1 5, 3 1 7 Abdullah b . Halife 1 5, 2 7 6, 2 7 7, 283, 2 84, 298, 2 9 9 Abdullah b. Hanzale 5 1 1 , 5 1 2, 5 1 4, 5 1 9, 5 2 0, 5 2 1, 5 2 2 , 5 2 3 , 5 2 8 Abdullah b. Havze 4 5 7 , 4 5 8 Abdullah b. Hazim 1 9 6, 3 1 5, 3 88, 548, 5 8 1 , 582, 583, 6 2 3 , 6 2 4, 645, 667, 668, 669, 670 Abdullah b. Hemmam 2 5 1 , 2 76, 5 6 5 Abdullah b. H ısn 2 3 9, 2 4 0 , 3 1 2, 3 1 7, 539 Abdullah b. Hüseyin 476, 499 Abdullah b. İbaz 606, 6 0 7, 608 Abdullah b. Kays 60, 61, 247, 3 1 6, 324 Abdullah b. Kutbe et-Tai en-Nebhani 475, 499 Abdullah b. Malik et-Tai 5 94, 5 9 5 Abdullah b. Mes'ade 1 5 1, 1 5 2 , 3 5 0 Abdullah b. M eymu n 7 1 , 1 0 3 Abdullah b. Muti' 3 68, 4 1 8, 5 1 3, 5 1 9, 5 2 0, 6 1 6, 666, 667

672

Abdullah b. M übarek 3 0 5, 345, 347, 350 Abdullah b. M üslim 3 74, 4 7 5 , 499 Abdullah b. Ö mer 64, 65, 76, 77, 305, 3 3 8, 3 3 9, 3 54, 3 59, 6 1 0 Abdullah b. Rezin 1 5 9, 1 6 0 Abdullah b. Sa'd 589, 590, 596, 626, 635, 6 3 8, 640, 642, 643, 644, 649 Abdullah b. Saffar 606, 607, 608 Abdullah b. Safvan 3 6 1 , 3 62, 6 1 7 Abdullah b. Süleym 406, 408, 420, 421 Abdullah b. Şecere es-Sülemi 94, 9 8 Abdullah b. Şerik el-Amiri 440, 443 Abdullah b. Tufeyl 3 6, 6 1 Abdullah b. U kbe 2 0 8 , 2 1 2, 2 1 6, 2 1 7, 2 2 2, 2 24, 2 2 5, 3 2 5, 476, 499 Abdullah b. Val 1 3 1 , 1 3 2, 3 70, 589, 590, 592, 6 0 1 , 602, 6 3 1 , 635, 638, 644, 645, 649 Abdullah b. Vehb 83, 84, 85, 86, 87, 96, 98, 1 48, 2 0 3 Abdullah b. Yezid 5 3 3 , 6 0 0 , 6 0 2 , 6 2 1 , 6 2 7, 6 2 8, 6 3 2 , 650, 666 Abdullah b. Yezid el-Ensari 565, 599 Abdullah b. Zeyd 5 3 2, 6 3 3 Abdurrahman b. Abdullah b. el-Kedn el-Erhabi 3 7 0, 3 7 2 Abdurrahman b. Akil 4 7 5 , 499 Abdurrahman b. Avf 546, 655 Abdurrahman b. Cündeb 1 7, 2 1 , 2 2 , 5 5 , 58, 67, 74, 1 0 0, 1 0 1, 148, 208, 2 1 6, 2 1 7, 2 2 2 , 2 2 4, 2 8 5 , 3 2 5, 368, 4 3 1 , 438, 460, 499, 630, 634 Abdurrahman b. Ehi Amre 2 3 , 3 2 1 Abdurrahman b . Ehi Bekir 1 1 6, 246, 3 2 0, 3 3 8 Abdurrahman b. Ehi Bekre 1 94, 5 5 7 Abdurrahman b. Ehi Sebre 2 86, 448 Abdurrahman b. e l - H akem 3 5 2 , 580 Abdurrahman b. e l - H a ris b. Hişam 76, 296, 5 6 3 Abdurrahman b. Gaziyye 630, 634 Abdurrahman b. Halid 80, 244 Abdurrahman b. Halid b. Velid 33, 1 09, 2 3 0, 2 44, 245 Abdurrahman b. H assan el-Anezi 288, 2 9 3 , 2 9 4

Tdrih u 't-Taberi

Abdurrahman b. M ihnef 277, 488 Abdurrahman b. M uhammed b. elEş'as 2 24, 3 68, 393 Abdurrahman b. M uhriz 37, 278 Abdurrahman b. Semüre 1 7 7, 242 Abdurrahman b. Subh 2 66, 267 Abdurrahman b. Şebib 1 2 1 , 1 5 2 Abdurrahman b. Şü reyh 1 2 1, 387, 390 Abdurrahman b. Ubeyd 1 3, 93, 1 5 8, 2 6 1 , 285, 496 Abdurrahman b. Ü m mü'l-Hakem 290, 3 04, 3 2 5 , 3 2 8, 3 3 1 , 3 3 6 Abdurrahman b. Yezid 7 0, 649 Abdurrahman b. Ziyad 3 3 1 , 3 3 2 , 3 3 7 Abdurrahman b. Züheyr b. Abdi Avf 519 Abdurrahman el-Anezi 292, 294 Abdülaziz b. Halid b. Rüstem 533, 666 Abdülaziz b. M e rvan 5 07, 576 Abdülkays 42, 91, 1 4 1 , 1 59, 201, 202, 2 04, 2 3 3 , 3 3 5, 3 7 1 , 459, 658, 661 Abdülmelik 2 5 4, 2 6 5 Abdülmelik b. Abdullah b. A m i r 5 6 2 , 563 Abdülmelik b. Abdullah es-Sekafi 1 94, 2 8 2 , 3 2 6 Abdülmelik b. Ehi Hurre 44, 8 1 , 83, 98 Abdülmelik b. M e rvan 5 1 6, 640, 649 Abdülmelik b. N evfel 29 6, 3 3 8, 343, 3 5 8, 505, 5 09, 5 1 1, 5 1 2, 5 1 4, 5 1 6, 5 1 7, 5 2 0 , 5 2 5, 5 2 9 , 5 7 5 , 6 1 7 Abdülmelik b. U m eyr 341, 3 5 2 , 422 Abis b. Ehi Şebib 3 7 3 , 396, 471, 472 Ad 1 40, 470 Adi b. Harmele 406, 408, 420, 42 1 , 454 Adi b. Hatim 1 1 , ı s . 1 6, 89, 99, ı o o, 2 0 6, 2 8 3 , 298, 3 0 1 Ahmas 1 5 9, 1 60, 3 7 5 Ahmed b. Cenab el-M assisi 364, 41 1 Ahmed b. Sabit 1 49, 1 5 3 , 1 60, 1 7 1 , 1 88, 1 9 8, 3 0 3 , 3 1 5, 3 1 7, 3 1 8, 3 2 4, 3 2 5 , 3 3 7, 3 3 9, 4 2 3 , 5 0 5 , 5 09, 5 2 7 , 532 Ahmed b. Züheyr 1 8 5 , 1 86, 2 3 4, 3 4 1 , 342, 3 4 3 , 3 4 5 , 346, 5 2 7, 6 5 6

Dizin

Ahnef S8, S9, 60, 1 2 S, 1 S 9, 2 3 9, 3 3 3 , s s ı . S S 2 , S S 3 , S 60, S 6 1 , S 6 2 , S 6 3 , 6S9, 66S Ahnef b. Kays 62, 88, 2 S 8, 303, 3 1 S, 3 3 4, 348, 37S, S 6 0 Ahvaz 1 3 6, 1 3 7, 1 3 8, 1 40, 2 46, 3 3 0, 3 3 7, S64, 6S7, 6 S 8, 660, 662, 663, 66S, 666 Ahvaz Çarşısı 196 Aişe 1 1 7, 1 68, 1 69, 2 0 3 , 2 7 3, 2 9 6, 490, s ı 7, S 1 8, 666 Aiz b. Hamle et-Temimi 9 7, 2 7 6 Akil b. Ehi nlib 3 9 9 , 4 9 7 Akk 3 1, 3 7 Akr köyü 433 A'Ia b. Ehi Ase 416 Ali 1 1, 1 2 , 1 3 , l S, 1 6, 1 8, 20, 21, 2 2 , 2S, 26, 3 1, 40, 43, 48, S O, S l , S2, SS, S6, S8, S9, 6 1 , 62, 63, 66, 67, 68, 70, 7 1, 72, 73, 7 S , 8 1 , 82, 87, 89, 92, 93, 94, 9S, 96, 97, 1 0 1 , 1 0 2, 1 0 3 , 1 0 6, 1 1 9, 1 2 1 , 1 2 3, 1 2 S, 1 2 8, 1 3 0, 1 3 1, 1 3 6, 1 3 8, 1 40, 1 48, 1 S 0, 1 S 3, 1 S4, 1 S S, 1 S 6, 1 S 7, 1 S 8, 1 S 9, 1 60, 1 6 1 , 1 62, 1 64, 1 6 7, 1 7 1 , 1 7 3, 1 74, 1 7 S, 1 7 7, 1 7 8, 1 84, 1 8 7, 1 88, 190, 1 9 6, 2 0 7, 209, 2 1 0, 2 1 2, 292, 294, 340, 399, 446, S89, 6 1 8 Ali b . et-Taan el-Muharibi 424 Ali b. Hanzale b. Es'ad eş-Şami 4 S 2 Ali b. Hasan 142, 2 7 2 A l i b. Hüseyin 4 1 2, 4 3 1 , 4 3 2 , 443, 446, 447, 4SO, 476, 482, 484, 487, 489, 490, 492, 494, S 1 6, sı 7, S 2 S, S 2 6, S 3 S A l i b. Kesi 1 S4 Ali b. Ku rayza 461 Ali b. Muhammed 7 1 , 1 0 3, 1 2 3, 1 49, 160, 18 0, 1 8 3 , 1 84, 1 8 S , 1 88, 1 89, 2 2 9, 2 3 4, 2 4 1 , 249, 2 S 2 , 2 6 7, 2 68, 303, 30S, 3 0 7, 3 1 0, 3 1 1 , 3 1 2, 3 1 6, 3 1 7, 3 1 8, 3 3 1 , 3 3 9, 3 4 1 , 343, 3 44, 346, 347, 3 S O, 4 1 6, S 0 2 , S O S, S 3 6, S41, S S 6, S63, S 64, S6S, S 8 1 , S82, S83, 6S6, 667, 669 Ali b. M ücahid 1 3 7, 1 S 4, 3 1 3 , 3 1 8, 342, 347 Ali b. Ömer 1 7 0

673

Ali b . Salih 3 7 7, 4 0 3 A'meş 46, 6 3 0 Amir b . Esved el-İdi 2 88, 2 9 0 Amir b. M es'ıld 2 86, S S 8, S S9, S6S, S98, 6 1 7 Amir b . Nehşel et-Teymi 4 7 S , 499 Amir eş-Şa'bi 4 3 1 , 6 1 9 Ammar 1 2 , 1 8, 1 9, 2 2, 3 4 , 44, 4 S , 46, 47, 48, 1 07, 3 64, 3 6 7, 3 8 1 , 4 1 1 Ammar b . Abdullah b . Yesar 434 Ammar ed-Dihni 1 42, 368 Amr 79, 80, l OS, 1 1 4, 1 1 7, 1 1 8, 2 8 2 A m r b. A m r 3 S , 3 0 7 A m r b. Bekir 1 6 1 , 1 6 8 A m r b. el-As 1 3 , 1 7, 1 8, 1 9, 46, 4 7 , S4, SS, S 7, S 8, S9, 60, 6 1 , 62, 64, 6S, 73, 7S, 76, 77, 78, 1 09, 1 1 2, 1 1 4, l l S, 1 1 6, 1 1 7, 1 1 8, 1 1 9, 1 2 1 , 1 2 3, 1 6 1 , 1 68, 1 79, 1 8 1 , 1 83, 1 9 8, 246, 346, 349, 3 S O, 3 S l Amr b . el-Hamık 1 9 7, 2 S l , 27S, 2 8 1 , 282 Amr b. ez-Zübeyr 34S, 3 60, 3 6 1 , 362, 363, S S 6 A m r b. Haccac 2 8 6, 3 66, 3 7 0, 384, 387, 4 1 S , 4 3 6, 4 3 7, 443, 448, 4S7, 462, 463, 48S Amr b. Hureys 2 S l , 2 7 2, 2 84, 367, 393, 394, 396, 3 9 7, 403, 486, S S 8, S S9, S96, 598, 609, 6 1 0 Amr b . Karaza 4 3 8, 461 Amr b. Nafi' 3 9 3 , 402, 6 1 1 Amr b . Osman S 1 4, S 2 6 Amr b . Sa'd 47S, 496 Amr b. Said 3 S9, 360, 361, 362, 363, 4 1 0, 423, 496, S O S, S 0 6, S 0 8, S 09, S l O, S l S, S 7 7, 6 S 3 A m r b. Said b. el-As 3 S 4, 3 6 0 , 407, 4 1 0, 423, 496, S 7 3 , S 74, S 7 7, 6 S 3 A m r b. Said el- Eşdak 3 S 9, S 7 7 A m r b. Subeyh es-Sadai 4 7 S A m r b. Şüceyre 7 1 , 1 0 3 Amr b. Ubeydullah b . Abbas 394, 3 9 S A m r b. Ubeydullah b. M a ' m e r 37S, S62 Amr b. Yesribi 1 8 8, 189 Amr b. Yezid el-Hakemi S 68, S69 Anbese b. Ebi Süfyan 1 88, 1 98, 24 7

674

Antakya 2 46, 24 7 Arafat 1 78, 2 3 2 Araplar 3 0 7, 5 2 2, 5 6 5 Arim Hapishanesi 3 6 2 , 3 6 3 Aseke 3 3 0, 5 0 1 Asım b. Avf e l - Beceli 2 88, 2 9 5 Ata b. M ü s l i m 4 6 , 4 1 7 Atiyye b. el-Haris 6 1 7, 6 2 5 , 638 Avane 53, 1 50, 1 5 5, 1 8 2 , 2 49, 2 7 1, 2 7 2 , 2 8 1 , 3 3 2, 3 3 8, 347, 3 74, 497, 5 2 1 , 5 2 3 , 5 2 4, 5 2 5, 5 2 6, 5 2 9, 533, 5 3 6, 563, 5 6 6, 5 67, 5 7 1 , 653, 655 A'ver 67, 291, 293 Avn b. Abdullah b. Ca'fer b. Ebi Talib 475, 499 Avn b. Ebi Cuhayfe 8 0, 3 9 9, 402, 628 A'yen b. Dubey'a 1 2 3, 1 2 5 A'yen b . Lebeta 2 5 6, 2 5 7, 2 6 3 Aynülverde 6 3 6, 637, 6 3 8, 642, 649, 650, 6 5 3 Aynülverdeliler 642 Aynüttemr 1 49, 1 5 0, 1 7 2 , 3 2 7 Azerbaycan 1 4 7 , 1 76, 463 Azra 290, 295, 594 Azre b. Azre el -Ahmesi 2 8 6 Azre b. Kays 3 7 0, 434, 4 3 5 , 442, 448, 449, 464, 485

B Bacumeyra 2 24, 2 7 5 , 468 Bahili Konağı 586 Bahir b. Reysan el-Himyeri 407 Bahir b. Verka 669 Bahr b. Ka'b 4 79, 480, 482 Bahreyn 1 7 3, 2 3 6, 246, 663 Bahriye bint el-M ünzir 334 B a n i kya 262, 3 2 7 Basra 1 3 , 1 8, 2 2 , 40, 43, 84, 86, 88, 89, 90, 9 1 , 1 04, 1 2 2, 1 2 3, 1 24, 1 2 6, 1 2 7, 1 3 1 , 1 3 6, 1 3 7, 1 3 8, 1 46, 149, 1 5 3, 1 54, 1 5 8, 1 60, 1 7 3, 183, 1 84, 1 8 5, 1 8 7, 1 88, 1 89, 1 94, 1 9 6, 2 1 7, 2 1 8, 2 1 9, 2 2 9, 2 3 0, 2 3 1, 2 3 2, 2 3 4, 2 3 5, 2 3 6, 2 3 9, 242, 2 44, 248, 249, 2 5 0, 2 5 1 , 2 5 2 , 2 5 6, 2 5 7, 2 6 1 , 2 7 1 , 2 7 2, 3 0 1, 3 0 5 , 3 0 8 , 3 0 9 , 3 1 2, 3 1 5, 3 1 6, 3 1 7, 3 2 2, 3 2 4, 3 3 1, 3 3 2 , 3 34, 3 3 6, 3 3 7, 348, 3 5 4, 3 65, 3 7 1, 3 7 5,

Tdrih u 't-Taberf

3 76, 3 8 2 , 4 1 4, 4 2 3 , 502, 503, 505, 5 09, 5 1 1, 5 1 2, 5 3 6, 545, 546, 5 5 0, 5 5 1 , 5 5 6, 560, 5 6 1 , 562, 564, 582, 596, 6 0 2 , 6 0 6, 608, 623, 6 2 8, 643, 649, 655, 6 5 6, 6 5 7, 658, 659, 660, 662, 663, 665, 667 Basra Haricileri 8 6, 97 Basrahlar 5 59, 649, 658, 659, 665 Bebbe 5 46, 547, 548, 5 5 2, 562, 563, 564 Becile 2 1, 3 2 , 2 7 7, 2 78, 4 1 9, 437 Behüresir 2 08, 2 1 3, 2 2 3, 643 Bekir 42, 75, 1 59, 5 5 0, 563 Bekir b. Ubeyd 2 74 Bekir b. Vail 40, 4 1 , 42, 43, 1 24, 1 3 1 , 2 6 1 , 499, 5 3 8, 546, 549, 5 5 0, 560, 5 6 1 , 5 6 3 , 5 8 2 , 583, 5 84, 585, 587, 588, 649, 6 5 9, 660, 661 Bekir kabilesi 549, 551, 5 5 9 Belka 1 1 9, 5 8 0 Bendeniceyn 39, 96 Beni Abdi Yed 5 7 5, 577 Beni Abdülmuttalib 20, 413 Beni Adeviyye 5 5 2, 5 5 3, 556 Beni Adi 1 5, 587 Beni Amir b. Lüey 1 5 5, 1 68 Beni Bedda 476, 6 1 8 Beni Cahder 548, 584 Beni Cebele 2 7 7, 3 9 1 Beni Dabbe 2 6 1 , 3 1 6, 549, 669 Beni Eban b. Darim 477, 478, 498 Beni E rkam 2 8 8 Beni E s e d 476, 484, 498 B eni Eşdak 5 77 Beni Evd 62, 482 Beni Fezare 1 5 0, 4 1 9, 499 Beni Fityan 389, 40 1 Beni Fukaym 2 5 6, 2 5 9 Beni Gıfii r 4 7 0 Beni Hakem 5 8 0 Beni Hanife 5 8 7 Beni Harb 2 78, 3 2 3, 3 2 4 Beni H arise 5 2 8 B eni Haşim 5 9 , 1 74, 4 1 5, 452, 480, 496, 546 Beni Hazrec 6 1 3 B eni Hemmam 2 8 2 Beni H ilal b . Amir 1 5 9

Dizin

Beni Hind 2 74, 298, 6 ı 9, 6 2 0 Beni H iyar 6 5 ı Beni H izmer ı s, ı 6 Beni Hümeym 2 8 8, 549 Beni İ krime 423 Beni Kays b. Sa'lebe 260, 549, 5 6 3 , 583, 606 Beni Kesir 390, 6 2 3 Beni Kinane 4 1 5, 645 Beni Mürre 298, 5 3 0 Beni Naciye ı 2 7, 1 3 7, 1 40, 1 4 ı , ı42, ı 4 5, ı48, 542, 543, 544 Beni N ehşel 2 5 6, 2 5 9 Beni Rebia b. H anzale 3 3 0, 5 0 3 , 5 8 8 Beni Rebia b. Ka'b b. Sa'd 2 5 8 Beni Sa'd 9 0 , 1 0 3 , 2 4 2 , 2 86, 5 8 8 , 596, 668 Beni Sedus 99, 5 3 7 Beni Selaman b. Sa'd 2 9 1 Beni Selime ı 5 6, 459 Beni Suheyb 5 84, 5 8 5 Beni Süal yolu 43 ı Beni Süleym 259, 4 ı 5, 543, 544, S 6 3 , S78 Beni Tağlib ı 72, 6 3 9 Beni Tağlib H ristiyanları ı 4 7 Beni Temim 62, 63, 1 2 4, ı 2 S, ı 2 6, ı4S, ı s9, ı 6o, 1 96, 2 3 0, 2 S 8, 288, 3 ı 6, 323, 3 34, 3 78, 393, 4 1 S, 4 5 7, 461, 467, 473, S 40, s s ı . s s 2 , S S 4, s s s. S60, S 6 ı , S 8 6, S 8 7, 606, 660, 667, 668, 669, 670 Beni Teymullah b. Sa'lebe 262, 3 30, 4 79 Beni Ü meyye 2 6, ı 2 4, 3 3 3, 3 S 7, 3 74, 408, 4 ı 9, s o 0. s 1 1 . s ı s. s ı 6, s 1 1. S 2 6, 5 3 S, S46, S 66, S67, S 68, S 69, S 7 0, S 7 ı , S 74, S 7 7, S 7 8, S 8 1 Beni Yeşker 229, 2 S 2 , S49 Beni Ziyad 1 8 3, 1 84, 496, 497, S42, S4S, SS8 Beni Zühl 3 7, 2 79, S84 Bişr b. İsmet 3S, 36 Buhara 3 ı 4, 3 ı S Buhariyye S4S Buhter 3 0 1 Burak b. Abdullah 1 6 1 , ı 6 7 Bükeyr b. H u m ran el-Ahmeri 3 94, 399, 400

67S

Bükeyr b. Vişah S87, S 88, 667, 668 Büreyr b. Hudayr 447, 449, 456, 4S9 Büsr ı s s, ı s 6, 1 S 7, ı 84, 1 8 7 Büsr b . Ebi E rtat 1 09, ı s s. 1 S 6, 1 73, ı 74, ı83, ı 84, ı 8 S, ı 9 3 , ı 98, 2 3 0, 249, 2 68, 3 04, 3 S l Büşeyr b . Amr el-Hadrami 4 7 2 c

Cabir 1 ı , ı o 3 Cabir b. Abdullah 1 S 6, 2 S 4, 4 S ı Cabir b . el-Haris es-Selmani 473 Cabiye S 69, S70, S71, S 7 2 , S 7 3 , S74 Ca'd b. Kays 240, 3 1 4 Ca'de b . Hübeyre 7 1 , ı o4, 1 6 3 Ca'fer b . Ali 477, 498 Ca'fer b. Huzeyfe ı s, 3 7, 192, 1 99, 3 9 S Ca'fer b. Muhammed ı 70, 4 8 ı Cahiliye S 4 9 , S S l Carif vebası S64 Cariye ı 2 6, ı s 7, 3 1 0 Cariye b . Kudame 88, ı 2 6, ı s 4, ı s 7, 2S8 Caystar ı o6, ı o 7 Cebban 5 5 2 , 5 5 3 Cebele b. Abdullah 6 3 6, 640 Cebele b. Mesruk 1 ı 7 Cebeleyn 1 6, 2 84, 299, 3 0 2 Cebrail ı 7 S Cebr b. Nevf Ebü'l-Veddak 8 7 CeIUia ı s. 3 o ı Cemaat Mescidi ı 7 0 , ı 9 0 , 2 0 8 Cemel Savaşı 1 1 , 1 7, 86, 1 24, ı 2 7, 203, 2 0 7 , 488, S 7 3 Cemil b. Mersed 429, 4 3 0 Cerceraya 133, ı 9 1 , 2 ı 2. 2 ı 3, 2 1 8, 2 2 ı Cerebbe seferi 248 Cerir b. Abdullah 2 80, 2 9 ı Cerir b . Hazim 3 0 7 , 3 S O Cerir b. Malik b . Züheyr b. Cezime ı 89 Cerir b. Zeyd 3 0 7 Ceyhan b. Meşcaa ed-Dabbi 668 Cezire 1 06, 56S, 6 2 1 , 6 S S, 666 cizye 73, 1 4S, 1 S9, 60ı cuha 0s, 2 1 2. 6 2 8 Curf 3 6 1 Cünade b. Ehi Ü meyye 3 0 4, 3 09, 3 ı 7, 3 2 S , 3 3 1, 3 3 7

676

Cündeb b. Abdullah 63, 1 64 Cündeb b. Züheyr 3 4 Cürhük b. Abdullah b. Kays S S 6 Cüveyriye S 4 , 3 4 7 , 3 S l, 4 1 6, S 2 7 Cüzam 2 76, S 6 7 D

Dahhak 1 60, s s 2 . S 69, S 70, S 7 1 , S72, S73, S 7 6 Dahhak b. Kays 1 8, s s, 8 0 , 1 09, ı s 2, 3 1 S, 3 1 7, 3 2 2, 3 2 4, 3 2 S, 3 3 1, 3 3 8, 343, S 3 6, S 66, S67, S 68, S70, S 7 1 , S 7 S, S 7 7, S 7 8 Dahhak el-Mişraki 4 4 3 , 444, 44S, 447, 4SO, 472, 4 7 3 Dara Becerd ı 78, 1 8 2 Darürrumiyyin 3 89, 3 9 0 Deylemliler 4 1 S, 4 4 3 , S 2 3 Deyr E b u Musa 9 3 , 1 3 0, 1 3 1, 1 3 2 Dımaşk 288, 2 9 7, 340, 488, S66, S67, S68, S 69, S73, S 74, S 7 7, S 78, 6S4, 6SS Dı maşk Mescidi 49S, S69 Dicle 8S, 1 S 3 , 191, 209, 2 1 2, 2 1 3, 2 2 3 , 6 1 2 , 66S Dicle Nehri 2 2 2 Dolab 6S7, 6S8, 660 Dubey'a b. Rebia b. N ezzar S49 Dumetülcendel 63, 64, 7S, 78

E Ebrehe 3 S O Ebrehe b. Sabbah 7 7, 3 S O Ebreşehr 7 1 , 1 04, 2 4 2 , 3 1 S, 669 Ebtah 3 6 1 , 3 7 1 Ebu Abdurrahman el-İ sbahani 1 9 6, 232 E b u Abdurrahman el- Kayni 246, 247 Ebu Abdurrahman es-Sekafi 2 2 9, 243 Ebu Asım ı 7S, S S 6 E b u Avane 4 1 3 , S 3 1 Ebu Bekir 1 4, 64, 7 8 , 8 6 , 9 1 , ı 1 2, 2 09, 3 3 8, 3 S O, S 1 6, S 6 6, 604, 60S Ebu Bekir b. Abdullah 1 7 1, 3 6 2 E b u Bekir b. A l i 1 7 2 , 498 Ebu Bekre 1 84, 1 8S, 1 8 6, 1 8 7, 308 Ebu Berze el-Eslemi 4 1 2 , 49S Ebu Bilal 62, 2 s 3, 3 3 0, so1. 603, 606

Tiirih u 't-Taberf

Ebu Bilal M i rdas b. Udeyye 23 9, 329 Ebu Bürde 348 Ebu Bürde b. Ebi M usa 2 84, 20s Ebu Ca'fer 48, 1 0 3 , 1 7 1, 364, 366, 3 68, 4 1 1, 476, S 08, S 2 9, S 3 8, S43, S46, S S 8, S62, S 7 1 , S80, S83, S8S, S87, S88, 6 2 2 , 6 S S , 6S6, 665, 667 Ebu Ca'fer et-Taberi S O l , 5 2 7 E b u Cenab 62, 7 2 , 97, 408, 4 2 3 , 438, 4S6 Ebu Cenab el- Kelbi 29, S 3 , S 8 , 61, 7 1 , 7 7, 78, 3 89, 420, 4 2 1 , 440, 4S4 Ebu Cenab Yahya b. Ebi Hayye 401, 406 Ebu Cüveyriye 639, 641, 648 Ebu Esved ed-Düeli 1 S 3, 1 69, ı 73 Ebu Eyyub 96, 97, 1 s s. 1 74, 240 Ebu Hafs el-Ezdi 3 3 2, S82 Ebu H üreyre 1 S 7, 2S4 Ebu ishak ı s 7, 1 70, 2 3 4, 2 0 1 , 202, 296 Ebu Kü reyb 82, 8 3 E b u Lebid S 4 3 , S 4 S , S46 Ebu M a'şer 1 49, 1 S 3 , 1 60, 1 7 1, 1 88, 19 8, 3 0 3 , 3 04, 309, 3 1 S, 3 1 7, 3 1 8, 3 2 4, 3 2 S, 33 ı. 3 3 7, 3 3 9, 4 1 7, 423, s o s . S09, S 2 7, S 3 2 E b u Meryem 1 0 2, 1 0 3 E b u Mes'ud 44, 1 0 4 Ebu Mihnef 1 1, 1 3 , ı s. 1 7, 18, 20. 21. 22, 2 3, 24, 2 6, 29, 32, 3 3, 34, 3S, 36, 37, 38, 40, 41, 42, 43, 44, 48, 49, Sl, S2, S3, S4, s s. S8, 60, 61, 62, 63, 66, 67, 68, 72, 74, 7S, 76, 77, 78, 80, 81, 82, 83, 87, 90, 9 1 , 93, 94, 9S, 97, 98, 99, 1 00, 102, ı os. 107, 108, 1 1 4, 1 1 8, 1 1 9, 1 2 3, 1 2 7, 1 3 1, 132, 137, 1 3 8, 142, 143, 146, 148, 1 S8, 189, 1 9 1 , 196, 1 99, 203, 206, 207, 208, 2 1 2, 2 1 3, 2 1 6, 2 1 7, 2 1 8, 2 2 1 , 222, 224, 2 2 6, 2 2 9, 271, 273, 27S, 277, 281, 28S, 287, 296, 297, 298, 3 2 S, 338, 343, 3 S4, 3 S 8, 368, 369, 371, 373, 3 7 S, 3 7 7, 380, 383, 384, 387, 388, 389, 390, 3 9 1 , 394, 39S, 396, 397, 399, 401, 402, 403, 404, 406, 407, 408, 409, 4 1 7, 419, 420, 421, 423, 427, 430, 431, 436, 438, 439,

Dizin

440, 443, 444, 44S, 446, 447, 448, 449, 4S0, 4S2, 4S4, 4SS, 4S6, 4S7, 4S8, 460, 461, 462, 464, 466, 468, 472, 473, 474, 47S, 476, 478, 479, 480, 481, 482, 484, 48S, 487, 488, 490, 491, 49S, 496, 498, 499, S 0 1 , S O S , S l l, S 1 3, S 1 4, S 1 7, S 2 0, S 2 2, S 2 3, S 24, S 2 S, S 2 7, S 29, S7S, S76, S77, S89, S92, S93, S96, S97, 603, 604, 606, 607, 608, 609, 6 1 1, 6 1 2, 6 1 3, 61S, 6 1 7, 6 1 9, 620, 622, 623, 62S, 626, 628, 630, 6 3 1 , 632, 634, 638, 639, 642, 644, 64S, 647, 649, 6SO, 6S7, 661, 664 Ebu Muharik 34S, 3 7 1 , s o ı , 603, 6 S 7, 664 Ebu M ukarrin Ubeydullah ed-Dühni S63 Ebu Musa s0, S9, 6S, 7 S , 77, 78, 79, 80, 83, 86, 1 S 6, 3 4 7 Ebu M usa el-Eş'ari S 7, S 8, 60, 6 4 , 7 6, 2S6 E b u M u s a el-Fazı b. M usa b. H usayle 2S9 Ebu Neame 1 2 3 , S S 3 , S 8 3 , S 8 7 Ebu Revk el-Hemdani 2 4, 6 1 7 Ebu Sadık ı 7 , 630 Ebu Said el-Hudri 4Sl, S 2 4 E b u Said el-Ukayli 1 3 1 , 1 3 2, 1 3 7 Ebu Seleme 48, 9 5 , 1 5 6, 248 Ebu Süfyan 2 3 3 , 275, 2 7 6, 2 9 6, 3 34, 3 3 6, 3 3 7 , 349, 4 2 2 , 464, 5 3 3, 6 5 6 Ebu Sümame 383, 389, 4 3 5 , 4 6 6 , 468 Ebu Şeddad 32, 33 Ebu Şerif el- Beddi 2 9 1 , 2 9 2 E b u Turab 2 5 1, 2 8 3 , 2 8 4 E b u Ubeyde 1 5 9, 1 6 0, 2 S 3, 2 5 6, 2 5 7, 2 5 9, 2 6 1 , 263, 3 3 3 , 3 3 6, 3 4 1 , 5 3 9, 540, 541, 546, 547, 548, 5 5 0 , 5 5 1 , 5 5 2, 5 S 3 , 5 5 5 E b u Veddak 3 7 3 , 3 7 7, 3 8 0 , 3 84, 465 Ebu Zeyd 62, 1 59, ı 70, ı 71, 1 88, 2 5 6, 334 E b u Zeyyat 5 84, 5 8 7 , 5 8 8 , 6 6 8 E b u Züheyr el-Absi 464, 484, 6 5 0 Ebü'l-Amerrata 3 7, 2 74, 2 7 6 Ebü'l-A'ver 1 8, 4 7 , 5 1, 6 1 , 8 0 , 1 09, 1 1 7, 2 9 1

677

Ebü'l- Esved 86, 8 8 , 8 9 , 1 04, 1 5 8 Ebü'l-Fazl 1 4 5 , 5 4 5 Ebü'l-Hasan 1 3 7, 1 5 3 , 1 5 4, 1 60, 1 70, 1 7 1 , 193, 1 94, 2 3 1 , 2 3 2, 3 1 6, 564 Ebü'l-Hasan el-M ed3ini 2 5 6, 3 1 4 Ebü'r- Revvağ 2 1 3, 2 1 4, 2 1 5, 2 1 6, 2 2 1 , 2 2 2, 2 2 3 , 2 2 4, 2 2 6, 2 2 7, 2 2 8 Ebü's-Salt el-A'ver 38, 4 0 , 90, 1 3 1 , 1 3 2, 1 3 7, 1 46, 644 Ebü'ş-Şa'sa 2 5 2, 4 7 3 Ebü'z-Zeyyat 1 2 3, 5 8 3 Edhem b. M uhriz el- Bahili 3 5 , 636, 641, 645, 649 Ehl-i beyt 182, 2 0 3 , 2 5 9, 302, 3 8 1 , 420, 426, 442, 4 5 3 , 490, 497, 548, 5 9 1 , 593, 5 94, 5 9 7, 598, 6 2 0, 640, 649 Emirlik Konağı 7 1 , 1 7 0, 3 6 5 , 502, 5 5 1 , 563, 5 69, 6 2 7 Enhar 93, ı s ı. 63 1 Enes b. Ebi Ünas 243, 2 68, 3 0 2 Enes b. Malik 95, 2 4 2 , 45 1 , S 6 4 Ensar 22, 3 1 , 6 7 , 2 7 7, 4 6 1 , 5 1 3, 5 2 0, 6 1 4, 622 Erba' 2 84, 2 8 5 , 6 2 6, 6 3 5 Esed 2 7 7, 284, 3 0 2 , 3 88, 4 2 0 , 448 Esid b. Malik ed-Hadrami 499 Esid el-H adrami 3 9 1 Eslem b. Kuteybe 348 Eslem b. Zür'a 2 2 9 , 243, 3 1 4, 3 1 7, 3 2 3 , 3 2 4, 3 3 2 , 5 0 1 Esma b . Harice 2 86, 3 79, 3 8 3 , 3 8 7 E s m a b i n t Ebu Bekir 5 7 3, 666 Esved 1 0 5 , 482 Esved b. Kays S2, 97, 99, 1 00, 203, 206 Esved b. Şeyban 5 3 7, 545 Esved b. Yezid 96, 99, 100 Eş'ari 3 1 , 246 Eş'as 5 8, 62, 1 4 7 Eş'as b. Kays 5 7, 59, 6 1 , 62, 92, 1 00, 391 Eşca' 1 62, 1 8 3 , 5 2 5 Eşe1 Dağı gazası 2 66, 2 6 7 Eşheb b . Rümeyle 2 5 6, 3 4 2 Eşter 1 8, 2 0, 2 6, 2 7, 2 8, 29, 30, 3 1, 5 3, 54, 55, 5 6, 5 7, 58, 6 1 , 62, 66, 80, 1 0 6, 1 0 7, 1 08, 2 79, 2 8 0

678

Eşyem b. Şakik 5 49, 5 5 0, 5 54, 563 Evra b. Hısn 2 5 0, 2 5 1 Evs b . Sa'lebe 5 8 3 , 5 84, 5 8 5, 5 8 7, 588, 667 Eyyılb b. Mişrah el-Hayvani 464, 473 Ezarika 563, 6 5 8, 6 5 9, 660, 663, 665 Ezd 3 3 , 1 24, 1 2 5, 1 2 7, 1 59, 242, 2 5 2 , 2 7 7, 390, 4 0 1 , 4 8 8 , 543, 5 44, 5 5 0, 5 5 1 , 5 5 2 , 5 54, 5 60, 5 6 1 , 562, 563, 606, 649, 6 5 7, 6 6 1 , 664 Ezd kabilesi 21, 2 7 5, 5 5 0, 643 Ezruh 64, 7 5 , 1 1 8, 1 8 1 , 3 3 9

Tilrih u 't-Taberf

Gataran 2 7 7, 5 2 5 Gata fan b . E nif 5 54, 5 5 5 Gavr 247 Gavs b. Tay 300, 3 0 1 Gaylan b. Muhammed 5 4 0 Gaz b. Rebia el-Cüreşi 4 8 8 G ı ra r 243 Gıfar b. Müleyk 2 4 3 Gıyas b. İ m ra n b. M ü rre b. el-Haris 298 Gıyas b. Lekit el-Bekri 4 3 Gılta 3 2 2 Guveys 3 2 3

F

Fars diyarı 1 38, 1 4 1 , 1 54, 1 5 5, 1 73, 1 84, 185, 1 8 7, 1 9 3, 1 9 4, 1 9 5, 196, 1 97, 2 3 0, 2 5 6, 5 0 3 Fatıma 1 7 1, 1 7 3, 4 0 7 , 4 1 8, 422, 42 7, 446, 453, 4 5 6, 460, 474, 4 7 7, 479, 483, 485, 486, 491, 492, 494, 495, 498, 5 0 0 Fazı b. Abbas 5 2 0, 5 2 1 Fedale b . Ubeyd 248, 2 49, 2 68, 345 Fedek 247, 3 1 0 Ferezdak 2 5 6, 2 5 7, 2 5 8, 2 5 9, 260, 261, 2 6 2, 263, 2 64, 2 6 5 , 3 06, 307, 401, 408, 409, 5 48, 5 5 4 Fertena 668, 6 6 9 Ferve b. Lakit 6 4 2 , 645 Ferve b. N evfel el-Eşcai 39, 96, 182 fey 83 Fırat 93, 433, 4 5 5 , 462, 4 7 3 , 478, 629, 665 Fırat Nehri 67 Filistin 1 1 2, 1 1 9, 349, 567, 5 7 2 , 576, 5 7 7, 6 5 3 Fil Kapısı 6 0 9 , 6 1 9 Fudayl b . Hadic 1 8, 2 6, 2 9 , 3 7, 5 5 , 66, 1 0 7, 1 2 3 , 448, 6 1 9, 6 2 0, 647 G

Gadiriyye 4 3 3 , 484 Galib b. Fedale el- Leysi 247 Galib b. Sa'saa 2 5 7 Galib b . Süleyman 2 66, 2 6 7 Gariyyin 2 8 8 Gassan 4 9 , 5 1, 2 5 3, 5 69, 5 7 3, 5 7 5 Gassan b. M u d a r 2 5 2

H

H abib b. Kürre 5 1 4, 5 1 6, 5 7 5 Habib b. Mesleme 1 3, 1 8, 2 0 , 2 3 , 2 5 , 5 5, 6 1 , 66, 1 09, 2 9 1 , 344 Habib b. M üzahir 3 69, 3 7 3, 435, 441, 442, 448, 4 5 1 , 4 5 6, 463, 467, 468 Habib b. Şihab eş-Şami 1 8 8 H accac b. A l i 3 69, 3 7 3 , 3 8 8 Haccac b. B a b e l - H i myeri 6 5 7, 658 Haccac b. Gaziyye 50, 1 2 1 H accac b . İlat b . Halid es-Sülemi 2 5 9 H accac b. M e s rılk 4 2 5 Haccac b. Naşib el-Adevi 6 6 9 Haccac b. Yusuf 1 89, 2 9 8 , 4 1 9, 5 76, 6 1 2, 645, 6 5 6 Haccar 2 0 0, 2 0 1 H accar b . Ebcer 1 64, 2 0 0, 2 0 1 , 2 86, 3 70, 3 89, 4 5 2 Hacerülesved 5 3 2 , 6 2 2 , 6 3 0 Hadrami 1 7 Hadramiler 484 Hadramılt 43, 1 6 3, 1 99, 2 7 7, 3 00, 389 H a ffan 4 1 7, 4 2 5 H akem 2 6 7, 3 0 3 H akem b. A m r 2 4 3 , 2 4 7 , 2 66, 3 0 3 Hakem b . A m r el-Gırari 2 4 2 , 2 4 3 , 24 7, 2 66, 3 0 2 Hakim b. M ü nkız 6 2 3 , 6 2 9 Halid b. Abdullah 3 0 2 , 3 34, 477 Halid b. Abdurrahman 245, 24 7 Halid b. el-As b. H işam 2 3 0 Halid b . Ma'dan 1 39, 2 1 9 Halid b . M u a m m e r 39, 40, 4 1 Halid b . Sa'd b . N ü feyl 5 9 2 , 644

Dizin

Halid b. Velid ı 12, 244 Halid b. Yezid 533, 5 69, 5 7 0, 5 7 3, 5 78, 580 Hallad b. Yezid 239, 3 3 0 , 33ı, 556 Hamra 2 74, 275 Hamza 4 5 1 , 479 Hamza b. Malik 37, 38, 6ı, ı o 9 Hamza b. Mugire b. Şu'be 4 3 4 Hamza b. Sinan 8 4 , 9 6 , 9 7 Hani 3 79, 384, 3 8 6, 3 8 7, 3 8 8, 4 0 1 Hani b. Ebi Hayye 2 8 7 , 4 0 ı , 4 0 2 , 609, 6 1 7, 6 ı 8 Hani b. Hani es-Sebii 3 70, 3 7 1 Hani b. H attab el- Erhabi 43, 98 Hani b. Sübeyt 438, 464, 4 7 7, 499 Hani b. Urve 365, 3 66, 380, 38ı, 382, 384, 385, 396, 400, 4 0 1 , 402, 4 1 3, 420, 4 2 1 , 422, 4 5 3 , 609 haraç ı s 4, ı 73 haraç ehli 1 06, ı 3 8 Harem 3 68, 406, 408, 409, 5 3 4, 540 Harezm 504,505, 5 8 1 Harice b . H uzafe 1 68 Harici ss, 5 7, 9 1 , 99, ı 4 1 , 3 2 5, 3 49, 485, 5 3 0, 606, 6 1 6, 6 6 1 Hariciler 7 1 , 72, 73, 7 5 , 8 0 , 83, 85, 86, 87, 90, 9 1 , 93, 96, 97, 99, 1 00, ı o 2, ı o3, ı 4 ı , ı 0 2 , ı 8 3 , ı 89, ı 9 ı , 192, 199, 200, 2 0 ı , 2 o s, 2 ı 2, 2 ı 3, 2 1 4, 2 ı s, 2 1 6, 2 1 9, 2 2 ı, 2 2 2, 2 2 4, 2 2 5 , 2 2 7, 329, 330, 3 8 6, 5 5 8, 560, 5 6 ı , 602, 603, 604, 606, 6 5 6, 657, 658, 660, 66ı, 662, 663, 664 Haris 1 70, 1 7 1 , 1 7 2, 1 7 3, 3 1 9, 3 2 0, 3 3 9, 4 1 6, 5 2 7, 5 6 5 , 654 Haris b. Abdullah b. E bi Rebia 562, 658, 660, 663, 664, 667 Haris b. Abdullah el- Ezdi 231, 2 3 4, 235 Haris b . Ebi Rebia 4 ı 9, 6 5 5 , 664 Haris b. Hasire 33, 34, 93, 440, 443, 596, 63 1 Haris b. Ka'b ı 38, ı 4 2 , ı43, 446, 4 9 ı , 492 Haris b. Ka'b el-Valibi 4 0 4 , 407, 4 0 9 Haris b. Kays 543, 5 44, 547 Harise b. Bedr ı 96, 2 4 ı , 5 5 0, 6 5 7, 658, 660

679

Hariş 660, 668, 669, 670 Harre S ı 9, 5 6 7 H arre vakası S ı 9, 5 2 7, 5 3 0 Harun b. M ü s l i m 3 7 7, 403 Harura 7 1 , 83, 1 0 2 Haruriye 64, 90, 2 ı s, 253, 309, 377, 543 Harfiriye Haricileri 1 8 2 Has'am 2 1, 86, 1 1 9, 2 7 7, 604 Has'ami 291, 2 9 3 H asan 2 6, 5 9 , 6 9 , 8 0 , 1 58, ı 60, ı 64, 1 65, ı67, 1 7 1, ı 73, 1 7 5, 1 7 6, 1 7 7, 1 79, 1 8 1 , 1 8 5 , 1 9 5, 2 9 5 , 446, 469 Hasan b. Ali 43, ı 5 7, 1 69, ı 76, ı 78, ı 79, 1 80, 183, ı 87, 296, 3 3 9, 340, 479, 492, 608 Hasan b. Reşid 3 ı 5, 5 0 5 , 5 8 3 , 668 H assan 569, 5 7 3 , 5 7 8 H assan b. M a l i k 5 6 7 , 5 68, 5 7 1, 5 7 3, 653, 654 Haşim 49, so Haşim b. Utbe ı 8, 46, 48, 49, ı 2 3, 533 Hatim b. Kabisa 2 66, 2 6 7 Haveli b. Yezid 4 7 7 , 479, 4 8 1 , 484, 498 Havle bint Ca'fer 19, 1 7 2 Havran 1 1 9, 5 3 0 Havşeb 5 0 , 298 Hayyan 1 90, ı 91 Hayyan b. H evze 39, 53 Hayyan b. Zabyan 1 89, 1 9 0, 1 9 2 , 193, 1 99, 3 2 5 , 3 2 6, 3 2 7 Hemdan 2 7 , 3 1 , 4 1 , 4 3 , 48, 98, 1 63, 1 74, 2 1 9, 2 7 7, 2 78, 2 84, 388, 443, 444, 448, 4 5 6, 4 7 2 , 5 59, 6 ı 8, 6 ı 9, 647 Hemyan b. Adi 548, 5 6 3 H erat 2 4 2 , 267, 5 4 9 , 5 5 2 , 582, 5 8 3 , 584, 585, 5 8 6, 5 8 7, 588, 667, 668 Herir gecesi 53 H evazin 67, 87, 2 7 7, 498 H eysem b. Adi 5 5 8 H eysem b. Esved 2 86, 3 0 5 , 5 6 2 H eysem b . Şeddad 2 7 4 H ı ndif 585 H ibban b. Musa 1 8 7 Hicaz 40, ı s ı, ı s s, 2 62, 3 0 5 , 306, 3 1 0, 405, 406, 4 3 8, 5 08, 509, 5 1 2, s ı S, 5 3 3, 5 7 7, 6 1 ı

680

H icazlılar 3 69, 405, 6 6 1 H icr 6 1 3, 6 1 4, 6 2 2 , 6 6 6 Hilal ed- Dabbi 5 84, 5 8 5 H i myer 4 2 , 488, 6 4 7 Himyer en-Naiti 2 9 Himyeri 647 Himyer kabilesi 40 Hind 147, 1 48, 349 Hind bint Ebi Süfyan 547, 5 48, 5 5 2 Hind bint Utbe b. Rebia 344 Hind bint Zeyd b. Mahreme 297 Hindif 470 Hint 2 3 6, 2 5 6 H i rbeta 1 0 5 Hire 1 2 0, 1 9 9 , 2 0 1 , 3 2 6, 6 1 8 H irrit 1 2 7, 1 2 8, 1 2 9, 1 3 3 , 1 3 4, 1 3 5, 1 3 9, 140, 1 4 1 , 1 4 3 , 1 44 H işam 48, 53, 1 1 9, 1 70, 1 99, 203, 2 7 1, 2 7 2 , 2 7 3 , 3 3 8, 3 7 5 , 3 7 7, 380, 403, 408, 424, 434, 4 3 6, 477, 478, 488, 493, 496, 497, 498, 5 08, 5 2 0, 5 2 1, 5 2 2 , 5 2 3 , 5 2 4, 5 2 5, 5 2 6, 5 3 1, 5 3 3 , 5 3 4, 559, 563, 5 9 7, 604, 638, 642, 653, 6 5 5 Hişam b. Hübeyre 3 3 1 , 3 3 7, 4 2 3 , 505, 509, 623, 667 Hişam b. Muhammed 1 1 , 1 1 9, 1 2 7, 1 7 2, 1 89, 1 98, 2 49, 2 8 1 , 3 2 5, 3 2 8, 3 3 8, 339, 340, 3 4 1 , 343, 3 54, 3 68, 462, 5 0 1 , 5 1 4, 5 2 9, 5 3 2, 565, 5 7 1 , 575, 589, 603, 608, 6 5 5 , 6 5 7 Hişam b. U rve 2 8 1 , 5 7 0 Hişam b . Velid 3 4 0 , 4 1 7, 5 3 2 Hit 6 7 , 1 5 0, 1 5 1 , 6 3 3 , 6 3 4, 648 Hizmer 1 5, 16 Horasan 71, 72, 1 04, 1 49, 1 8 7, 1 88, 1 89, 2 2 9, 2 3 0, 2 3 1 , 2 3 2 , 2 3 6, 2 4 1 , 2 4 2 , 2 4 3 , 2 44, 2 4 7 , 2 66, 2 68, 3 0 2 , 3 0 3 , 3 0 7 , 3 0 8 , 3 0 9 , 3 1 2, 3 1 3, 3 1 4, 3 1 5, 3 1 7, 3 2 2, 3 2 3 , 3 2 4, 3 3 1, 3 3 2, 3 3 7, 502, 5 0 3 , 5 04, 5 0 5, 5 09, 5 1 3, 5 8 1 , 582, 583, 5 84, 585, 587, 588, 623, 659, 6 6 1 , 667, 670 Horasanlılar 5 8 3 , 588 Hristiyan 141, 143, 1 44, 1 63, 3 2 3, 455 Hubeyş b. Düke 655, 656 H ucr 272, 273, 2 74, 2 7 6, 2 7 7, 2 78, 2 79, 282, 283, 2 84, 290, 2 9 2 , 295, 296, 298, 299, 3 0 2 , 379, 594

Td rih u 't-Taberf

Hucr b. Adi 1 6, 6 1 , 89, 1 5 2, 197, 268, 2 7 2 , 2 74, 280, 2 8 5 , 287, 2 88, 289, 2 94, 2 9 6, 2 9 7, 3 0 7, 453, 490 Hucr b. Yezid 2 79, 2 8 0 Hudayn 44, 1 2 4 Hudayn b. e l - M ünzir 3 9 , 40, 1 2 4, 5 3 7, 538 Hudeybiye günü 59 Huleyd b. Abdullah el- H anefi 242, 243, 3 0 2 , 3 0 3 , 3 0 7, 3 0 8, 309 Huleyd b. el-Aclan 343 Huleyd b. Kurre el-Yerbı1i 71, 1 04, 149 Hulvan 147, 1 48, 195, 3 2 6, 3 2 7 Humeyd b. Bahdel 5 8 0 Humeyd b. Bükeyr el-Ahmeri 387, 484 Humeyd b. H ilal 9 1 , 5 5 3 Humeyd b. Müslim 6 3 , 4 3 6, 437, 439, 455, 466, 474, 475, 479, 481, 482, 484, 487, 488, 5 9 1 , 592, 622, 625, 639, 640, 642, 645, 650 Humran b. Eban 1 8 3 , 1 84 Humre b. Malik e l - H emdani 2 9 1 H u m u s 244, 245, 3 6 5 , 5 3 2 , 5 6 7 , 5 7 3 , 576 Humuslular 5 2 2 Huneyf b. es-Secf et-Temimi 655 Hureybe 2 3 9 Hurkus 8 0 , 8 1 , 8 4 , 85, 96, 9 8 Hurkus b. Züheyr es-Sa'di 8 0 , 9 6 Husayn 4 1 3, 4 1 4, 4 1 5, 4 1 6 Husayn b. Abdullah el- Kilabi 2 9 1 Husayn b. Abdurrahman 4 1 3 Husayn b. el-Humam el-M ürri 495 Husayn b. N ü m eyr 5 1 6, 522, 529, 5 3 0, 5 3 1 , 5 3 3 , 5 3 4, 5 3 5, 566, 572, 580, 602, 6 1 5, 6 3 6, 640, 641, 648, 651 Husayn b. Temim 3 9 3 , 4 1 5, 4 1 7, 4 1 8, 4 2 1 , 4 2 5, 4 2 9, 464, 466, 467, 478 Husayn b. Yezid 5 9 7, 632, 649, 650 Husayre b. Abdullah 2 1 2, 2 1 8, 2 2 1 , 226 H utat 1 2 5, 2 5 8, 2 5 9 Huveyye 446 Huvvarin 343, 5 3 2 Huzaa 3 1 , 2 7 7, 5 0 5 Huzeyfe 44, 4 5

Dizin

Hübeyre b. H udayr 5 5 0, 5 5 1 , 5 5 2 H üdbe b . Feyyad 2 9 1 , 2 9 3 Hür 428, 429 Hür b. Yezid 424, 4 2 5 , 4 2 6, 429, 4 3 2 , 433, 448, 454, 461, 462, 464, 465 Hüseyin 2 6, 69, 80, 1 65, 1 67, 1 7 1, 1 7 3 , ı 77, ı0ı, 3 2 0 , 3 3 2, 3 54, 3 5 5, 3 5 6, 3 5 7, 358, 3 64, 3 68, 3 69, 3 70, 3 7 1, 3 7 2 , 3 7 3 , 3 7 5 , 3 7 6, 3 7 8, 3 8 1 , 395, 396, 397, 399, 403, 404, 405, 407, 409, 4 1 0, 4 1 3, 4 1 5, 4 ı 6, 4 ı 7, 419, 420, 4 2 1 , 423, 4 2 5, 4 2 8, 4 2 9, 434, 435, 443, 448, 449, 4 5 5, 456, 46ı, 462, 463, 468, 4 7 8, 479, 480, 483, 488, 489, 5 0 5, 5 06, 5 0 7, 5 1 1, 5 3 9, 595, 596, 5 9 7, 599, 600, 608, 6 ı o. 623, 624, 6 3 0 H üseyin b. Abdullah el- H emdani 2 7 3 H üseyi n b. A l i 3 2 0, 3 3 8, 3 3 9, 3 6 5 , 3 69, 3 7 0, 3 7 ı , 3 74, 402, 408, 409, 4 ı 0, 4ı ı, 4 1 3 , 4 ı 7, 4 1 8, 4 1 9, 427, 4 3 ı , 443, 474, 483, 488, 496, 498, 5 3 8, 588, 589, 598, 600, 6 ı 2, 6 2 3 Hüseyin b. Hür el-Bediy 476 H üseyin b. Nasr 4 1 3 H üseyin b . Ukbe el-Muradi 462 Hüseyin Ebu Ca'fer 457 H üseyin'in kabri 630, 631, 632 H üseyi n'in kanı 3 5 6, 4 3 4, 596, 599, 626, 6 2 7 H üzeli 2 3 6, 3 ı 5 H üzeyl b . Züfer 6 3 5 ı-1

I rak ı 8, 2 ı, 22, 2 6, 40, 4 ı , 54, 1 0 7, ı 47, ı s ı. ı 5 7, ı 5 8, ı 10, 2 3 2, 2 3 9, 243, 2 49, 2 6 7, 2 9 1 , 2 9 3 , 298, 3 0 5 , 3 3 5 , 3 3 6, 345, 3 7 2, 402, 403, 404, 406, 408, 409, 4 1 0, 4ı 7, 4 2 2 , 4 2 3 , 4 3 8 , 468, 5 1 3, 5 3 4, 5 5 5, 5 5 6, 5 5 7, 5 70, 5 7 7, 596, 6 2 8, 645, 6 5 5 İ s a b. H usayle 259, 2 6 0 İ s a b. Yezid 3 7 7, 403 İbn Abbas 2 0, 4 1 , 5 3 , 58, 72, 73, 74, 76, 79, 80, 86, 88, 1 2 2, 1 2 3, 1 3 6, ı 3 8, ı46, ı 5 3, ı 54, ı 5 8, ı 5 9, ı 6o, 1 7 2, 1 87, 248, 3 2 0, 3 2 1 , 3 5 3, 3 60, 404, 405, 406, 6 2 8

68ı

İbn Abdurrahman el-Harrani 1 7 6 İ b n Affan ı l , 4 5 , 4 9 , 5 5 , 5 6, 1 47, 6 0 5 İ b n Ahmer 646 İbn Akil 3 7 5, 383, 3 88, 3 89, 390, 3 9 2 , 393, 394, 3 9 5 , 3 9 6, 3 9 7, 398, 399, 609, 6 ı o İ b n Amir 1 80, 1 88, ı 89, 2 2 9, 2 3 0, 2 3 1, 2 3 2, 2 3 3, 2 3 4, 2 3 5, 3ı 7, 563, 606 İbn Amr b. Ziyad 4 1 5 İbn Arade 5 8 ı , 5 8 2 İ b n Avf 5 2 7, 6 3 9 İbn Avn 3 2 0 İbn Avsece 3 64 İbn Ayyaş 5 5 8 İ b n Bahdel 580, 5 8 1 , 6 5 4 İbn Behdele 4 7 3 İ b n Büdeyl 2 3 , 2 5 , 30, 50, ı 0 ı İ b n Cabir 4 6 1 İ b n Cümhan 2 9 , 3 0 İ b n Cü reyc ı 5 3 İ b n Cürmüz 2 4 5 İ b n Decace 2 3 ı İbn Ehi Amr 242 İbn Ebi Bah riyye el- M u radi 4 ı 5 İbn Ehi Beltaa 2 8 2 İbn Ebi Hayye 609 İbn Ebi Meyyas el- M u radi ı 69 İbn Ebi Muayt 5 1 , 5 5 İbn Ehi Müleyke 1 5 3 İbn Ehi Rafı' ı 74 İbn Ebi Rebia 659 İbn Ebi Serh 55 İbn Ehi Şebib 472 İbn Ehi Ubeyd 6 1 8, 6 2 ı İbn Ehi Ukbe 4 7 7 İ b n Ebi Zi'b 1 74, 3 4 5 İ b n Ebi Ziyad 3 0 6 İ b n Ebi'z-Zinad 5 7 0, 5 7 1 İbn Ebza ı49 İbn Esal 2 44, 245 İbn Eslem b. Ka'b b. Malik 5 7 6 İ b n Eş'as 2 8 0 , 2 9 8 , 3 9 4, 3 9 5 , 3 9 9 , 4 0 3 İbnetü E h i Uzeyhi r ed-Devsi 349 İbnetü'l-Merrar 2 6 0 İbn Fulan el-Erhabi 1 5 0 İ b n Galib 2 5 7 İ b n Hahhah 9 2

682

Tdrih u 't-Taberf

İbn İbn İbn lbn İ bn lbn lbn lbn

İbn Sinan el- Fezari 1 7 5 İ b n Sirin 2 7 3 İ b n Surad 5 94, 6 2 2 , 6 2 7, 629, 6 3 3 İ b n Sümeyye 4 5 , 2 3 3, 2 3 6, 3 0 5 , 3 3 4, 399, 4 2 2 , 440, 4 5 3 , 489, 559 İbn Şihab 66, 340, 507 İbn Ubeys 657 lbnü'l-Akadiyye 36 lbnü'I-A s 1 1 3 İbnü'l- Ezrak 604, 606, 608, 657 İbnü'l-Gasil 5 2 0, 5 2 2, 5 2 3, 527 İbnü'l-Hadrami 1 2 4, 1 2 5, 1 2 6, 1 3 8, 1 54 İbnü'l-H ü r 4 3 1 , 5 0 0 İbnü'l-lrk 6 1 1, 6 1 2 İbnü'I- Kevva 74, 1 02, 197, 2 3 1 , 2 3 2 İbnü'l-M ü ccaa 1 6 0 İ b n Ü mmü'l-Hakem 2 9 0 , 3 2 7, 3 2 8, 331 İbnü'n-Nabiğa 1 1 9 İbnü'z-Zübeyr 7 7, 2 48, 3 2 0, 3 2 1, 3 38, 3 3 9, 3 5 3 , 3 5 5, 3 5 6, 3 5 7, 3 59, 360, 3 6 1 , 3 6 2 , 3 6 3 , 3 64, 3 68, 3 69, 405, 40� 40� 5 0 � 5 0� 5 0 � 50� 5 1 � 5 1 1 , 5 1 6, 5 2 7, 5 2 9, 5 3 0, 5 3 1 , 534, 5 3 5, 5 59, 5 6 2 , 5 64, 5 65, 566, 567, 5 68, 569, 5 7 0, 5 7 1 , 5 7 2, 573, 576, 5 7 7, 580, 598, 599, 603, 604, 605, 6 1 1 , 6 1 3 , 6 1 4, 6 1 5, 6 1 6, 6 1 7, 622, 6 3 3, 640, 6 5 5 , 6 5 8, 659, 664, 665, 666, 667 İbn Val 1 3 3, 1 3 4 İ b n Vehb 8 4 İ b n Yerbıl' 606 İbn Zabyan 6 6 1 İbn Zilcevşen 4 6 6 , 4 7 9 İbn Zilmirba' 1 5 İbn Ziyad 3 2 9, 3 3 0, 3 3 6, 366, 3 7 1 , 3 7 7, 3 78, 3 8 1 , 3 8 2 , 383, 384, 385, 3 8 6, 389, 390, 392, 393, 395, 397, 398, 399, 400, 403, 4 1 3, 4 1 4, 4 1 5, 4 1 6, 4 2 2 , 4 2 9, 4 3 3 , 434, 436, 467, 483, 485, 486, 487, 488, 489, 490, 493, 495, 496, 5 0 6, 5 1 2, 5 3 7, 5 3 8, 5 3 9, 5 4 1 , 542, 5 4 3 , 544, 545, 5 56, 5 5 8, 5 60, 5 7 7, 5 89, 600, 603, 606, 6 1 1, 6 2 6 İ b n Zülkela' 1 8, 2 0, 6 3 9, 640, 64 1 , 647

Hadrami 1 2 3 Halife 1 5, 2 8 3 Hanbel 5 3 Hani 384 Haviyye 2 9 1 Havze 458 Hayyat 346 Hazim 196, 1 9 7, 2 2 9, 2 3 0, 5 5 2 , 583, 584, 5 8 5 , 5 8 6, 587, 5 88, 644, 667, 668, 669, 6 7 0 İbn H ı s n et-Temimi 3 3 0 İbn H i s n Kabristanı 240 İbn Hudeyc 1 1 6, 246 lbn Humeyd 5 1 6 lbn Hummam es-Selı'.ll i 598 İbn Huneys 3 1 8 l bn H usayn 2 5 2 İbn Hübeyre 3 48 İbn ldah el-Eş'ari 5 0 7 İ b n idris 82, 8 3 İ b n ishak 3 1 3 İbn ltnabe 3 1 İbn Mahdılc 2 04, 2 0 5 İ b n Mahılz 665 İbn Mencılf 545 İbn Mercane 3 78, 4 2 2 , 486, 488, 491, 492, 5 1 6, 5 3 7, 5 3 8, 5 3 9, 540, 543, 544, 560, 6 2 6 İ b n Mersed 5 8 8 İ b n Mes'ade 1 5 1 , 1 5 2, 3 5 0 İ b n Misma' 5 5 5 İ b n Mudahim el- Kelbi 1 0 5 İ b n Müferriğ 3 3 3 , 3 34, 3 3 5, 3 3 6, 3 3 7, 358 İ b n Mülcem 1 6 1 , 1 6 2 , 1 6 3 , 1 64, 1 67, 1 69, 1 70, 1 90, 3 2 9, 3 8 6 İ b n Müsemmi' 5 4 5 İ b n Nabiğa 5 1, 59, 346 İbn Nümeyr 5 2 3 İ b n Ömer 66, 7 7 , 79, 248, 3 0 5 , 3 2 0, 3 2 1, 3 39, 3 5 5, 3 59, 360, 5 1 7, 5 7 2 İ b n Rebia el-A m i ri 509 İbn Reca el-Avzi 550 İbn Sa'd 1 5 3, 1 60, 1 70, 1 7 1, 1 7 2, 1 73, 2 59, 263, 4 1 6, 4 1 7, 473, 5 2 7, 565, 570, 654 İbn Sa'dan 546 İbn Safvan 6 1 7

Dizin

l brahim 1 1 7 lbrahim b . Eşter 5 5 İbrahim b . Muhammed 5 6 5 , 5 99, 6 0 1 , 602, 6 2 1 , 6 2 7, 6 2 8, 6 5 0 lbrahim b. M O s ii 6 2 2 lbriihim b. N uaym el-Adevi 5 2 1 l cl 549 İ frikıye 2 5 5, 2 5 6 lkrime b. Hiilid 6 2 2 imaret Konağı 5 3 7 İ mriin b. el-Fasit el-Bürcümi 5 0 3 İ m ran b. Hudeyr 1 0 0 l mriin b. H usayn el-Huziii 2 4 2 l m riin b. lsiim el-Anezi 5 4 9 l n ii k b. Şürahbil b. E b i D e h m 2 8 5 , 2 8 6 l riir 3 9 0 l rem 1 4 0 İsbahan 73, 6 6 3 , 6 6 6 ishak b. Abdullah b. E bi Ferve ı 7 1 , 254 İshiik b. Ehi İsriiil 5 3 3 , 666 İshak b. Eyyub 3 4 ı , 504 İshiik b. Hayve 483 İshiik b. Huleyd 343 İshiik b. İsii 149, 1 5 3, 1 60, 1 7 1 , 1 88, 1 9 8, 3 0 3 , 3 1 5, 3 1 7, 3 1 8, 3 2 4, 3 2 5, 3 3 7, 339, 4 2 3 , 5 0 5 , 509, 5 2 7, 5 3 2 İshiik b . İdris 2 5 1 lshiik b . Süveyd 5 5 1, 5 5 4 i shak b. Talha 2 8 6, 3 2 2 l shiik b . Yezid 5 5 4 lskenderiye 2 4 6 İsmiiil 9 1 İsmail b. lbriihim 3 2 0 İ s mfül b . Kesir 6 1 9, 6 2 0 lsmail b. Musii el- Feziiri ı 7 4 lsmiiil b. Nuaym e n - N emeri 2 7 3 İsmfül b. Riişid 1 6 1 , 1 7 6, 1 7 8 İsmiiil b . Semi' el-Hanefi 8 2 İsmiiil b. Talha 2 86, 3 8 7 İsmail b. Yezid ı 7, 63, 6 2 6 İstahr 1 54, 1 5 5, 1 84, 1 9 5, 2 4 0 İstahr Ç ö l ü 1 5 5 İtris b. Urküb 3 2 6, 3 2 7 iyiid 3 0 0 İyiid kabilesi 2 5 3 İyiis b. Muiiviye 5 6 1 İyiis b. Züheyr 5 8 7

683

lyiiz b. el-Hiiris 3 1 8 lyiiz el-Cüreşi 5 7 6 İzzet bint el-Hür er- Reyiihiyye 5 5 3

K Kabac Hatun 3 1 5 Ka'b b . Ciibir 459, 460 Ka'b b. Cuayl 21, 2 8, 43, 2 6 5 Ka'b b. Fukaym 1 3 8, 1 4 0 Ka'b b. Ma'diin el-Eşka ri 5 8 6 Kiibe 2 6 , 1 1 6, 2 9 5 , 3 6 1 , 3 69, 404, 447, 463, 474, 5 2 1, 5 2 7, 5 3 0, 5 3 1 , 5 3 2 , 6 0 3 , 6 1 1 , 6 1 3, 6 1 5, 6 1 6, 6 1 7, 622, 639, 666, 667 Kabisa b. Cabir 3 5 3 Kabisa b . Dubey'a 9 7 , 2 8 2 , 2 8 7, 288, 292, 294 Kabisa b. ed-Demmun 199, 2 0 6, 207 Kabisa b. M erviin 545 Kabisa b. Züeyb 254 Kadis 242 Kadisiye ı s, 182, 3 78, 4 1 1 , 4 1 7, 4 1 8, 422, 425, 4 2 6 Kafliini 5 6 5 Ka'kii' b . Kays et-Tiii 86 Ka'ka' b. Şevr 2 86, 3 89, 3 9 0 , 403, 6 1 1 Kalus 2 8 Kar'ii 6 1 8 Karaza b . Ka'b el-Ensii ri 1 3 1 Karib 2 5 2 , 2 5 3 Karin 3 1 5 Karkisya 2 3 5, 5 7 6, 5 78, 6 3 4, 648 Kası m b. Abdurrahman 1 1 7, 490 Kası m b. Buhayt 495 Kasım b. el-Asbuğ 4 78 Kasım b. Habib 4 6 7 Kasım b. Hasan b. A l i 476, 4 9 9 Kası m b. Muhammed b. E b i Bekir 1 1 7 Kası m b . Velid 8 2 Kasim 3 2 3 Kasr İ sfii d 5 8 5 Kassiibin M eydan ı 5 3 9 Kaş'am b. A m r b. Yezid el-Cu'fi 479 Katami 1 62, 1 69 Katam i bint eş-Şicne 1 6 1 Katan b . Abdullah b . Husayn 2 8 6 Katan b. Abdullah el-Hiirisi 2 3 5 Kayrevan 2 5 5

684

Kays ı 59, ı 64, 2 2 9, 2 3 5, 3 2 4, 394, 5 6 ı , S 7 ı , 5 7 2 , 5 78, 5 79, 580, 606 Kays Aylan 580 Kays b. Abbad 282, 298 Kays b. Abdullah es-Sfüdi 473 Kays b. Ebi Hazim 3 3 Kays b . el- Eş'as 443, 448, 452, 482, 485, 498 Kays b. el-Heysem ı 88, 1 89, 2 2 9, 2 3 0, 2 3 2 , 242, 3 3 2, 3 7 5 , 5 3 6, 540, 546, 547, 548 Kays b. Fehdan 3 7, 2 7 6 Kays b . Hamza e l - H emdani 3 4 5 Kays b. Kurre 3 6 Kays b . M ekşuh b. H ilal 3 2 Kays b . Muaviye 9 8 Kays b . Müshir es-Saydavi 3 7 0, 3 7 2 , 4 ı 7 , 4 ı 8, 4 2 9 Kays b. Sa'd ı 8, 2 0, 2 2 , 9 3 , 9 4 , 9 6 , ı o4, ı o s, ı o6, ı ı 8, ı 7 6, ı 7 7, ı 80, ı 8 ı , 2 69 Kays b. Velid 2 84, 2 8 5 Kays b . Yezid 3 7, 2 78, 2 79 Kays b. Zeyd 2 7 8 Kayser 3 06, 345, 3 49, 3 9 8 Kayyare 6 3 ı , 6 3 2 Kazvin 3 0 2 Kelb ı 73, 3 8 9 , 5 68, 5 69, 5 7 0, 5 7 3 , 5 7 5 , 5 76, 5 78, 579, 580 Kelb kabilesi ı 99, 5 8 0 Kerbela 1 5 9, ı 7 ı , 3 2 9, 4 1 1 , 4 1 4, 4 ı 6, 485, 490, 5 0 0 Kerh 85 Kerih b. Nimran 624 Kerim b. Afif el-Has'ami 2 84, 2 88, 293, 2 94, 2 9 5 Kernebi 6 5 7, 6 6 0 Kesir 288, 289 Kesir b. Abdullah eş-Şa'bi 4 3 5 , 469, 473 Kesir b. Abd ullah eş-Şami 4 5 2 Kesir b. A m r el-M üzenni 6 4 3 Kesir b. Behz el-Hadrami 8 2 Kesir b. Hişam el-H arisi 2 8 7 Kesir b. Şihab 2 8 6, 2 8 7 , 2 8 8 , 3 89, 390, 396, 4 0 1 Kesir b . Ziyad 3 0 5 Ketve bint Karaza 3 4 5

Tı'Jrih u 't-Taberi

Keysan 2 6 Kıble e h l i ı 3 8, ı 45 Kıbrıs seferi 3 4 5 Kınnesrin 5 6 7 , 5 7 2 , 5 7 6 Kidam b. Hayyan el-Anezi 2 8 8 , 294 Kilab 98 Kilailer 576 Kinane 1 1 5, 1 1 6 Kinane b . Bişr 1 1 4, 1 1 5, 1 1 6, 1 1 7, 1 1 8 Kinde ı 6 3 , 2 7 7, 2 84, 2 9 5 , 3 88, 389, 3 9 ı , 4 1 4, 448, s s ı , 559, 580, 6 1 8, 647 Kinde Kabristanı 2 7 7, 2 78, 6 1 8 Kindeliler 3 ı , 2 7 6 Kirman 1 54, 1 5 5 , 3 3 7, 6 6 2 , 6 6 3 , 666 Kisra 88, 2 08, 3 0 6, 345, 398 Kisra Anuşirva n ı s s Kostantiniye 1 9 8, 2 48, 3 0 9 Kuba' 342, 667 Kudaa 2 7 7 , 5 7 4, 580, 5 8 ı Kudame b. el-Aclan 69, 2 2 3, 286 Kudame b. Sa'd 3 9 6, 3 9 7 K u fe 1 3 , 1 8, 2 2 , 3 6, 4 0 , 43, 6 7 , 6 9 , 7 ı , 72, 8 3 , 86, 90, 96, 9 9 , 100, 1 02, 1 0 3 , 1 04, ı 2 0, 1 2 4, 1 2 7, 1 3 1 , 1 3 6, ı 3 7, ı 4 ı . ı 49, ı s ı . ı s4. ı s s. 1 s 6, ı s � 1 60, 1 6 1 , 1 7 � 1 7� 1 79, 18� 1 8 1 , ı 8 2 , ı 8 3 , ı 86, 1 8 7, 1 89, 1 9 1 , 1 9 7, 2 o ı , 2 08, 2 1 8, 2 2 ı, 2 2 3 , 2 2 5 , 2 2 9, 2 3 0, 2 3 2, 2 3 4, 2 3 5, 2 3 7, 2 3 9, 244, 248, 249, 2 5 0, 2 s ı . 2 5 2, 2 5 3 , 2 5 6, 2 6 ı , 2 7 1 , 2 7 2, 2 74, 2 7 5, 2 7 6, 284, 287, 2 9 3 , 296, 299, 3 0 1 , 3 04, 3 0 5 , 3 0 6, 308, 3 09, 3 ı 5, 3 ı 7, 3 1 8, 3 2 2, 3 2 4, 3 2 5, 3 2 6, 3 2 8, 329, 3 3 1 , 3 3 7, 3 5 4, 3 64, 3 6 5 , 3 67, 3 68, 3 69, 3 7 3 , 3 74, 3 7 5 , 3 7 6, 3 7 7, 3 7 8, 379, 3 8 1, 385, 389, 3 9 ı , 393, 397, 402, 403, 404, 4 0 5 , 406, 407, 409, 4 1 3 , 4 1 7, 4 1 8, 4 1 9, 4 2 0, 42 ı , 4 2 3 , 426, 429, 430, 4 3 ı , 432, 433, 434, 454, 4 5 6, 464, 467, 484, 488, 493, 495, 499, 5 0 5, 5 09, 5 1 3, 5 2 0, 5 3 6, 558, 5 5 9, 5 6 5 , 5 88, 589, 595, 596, 597, 599, 600, 608, 609, 61 ı , 6 1 3, 6 1 7, 6 1 8, 6 2 3 , 6 2 4, 6 2 6, 6 2 7, 628, 647, 649, 666, 667 Ku feliler 5 9 7, 6 0 2 , 608, 649, 650

Dizin

Kuhistan 303, 3 1 5 Kureyb b . Seleme b . Yezid 2 8 6 Kureyş 76, 77, 1 69, 2 3 3 , 2 8 5 , 2 8 6, 3 2 0, 3 2 1, 3 3 5, 3 3 8 , 3 3 9, 346, 347, 362, 4 1 9, 489, 495, 496, 5 08, 5 1 5, 5 1 9, 5 2 0, 5 2 4, 5 2 9, 5 3 0, 5 3 3, 542, 566, 5 70, 5 7 1, 5 74, 5 7 7, 5 78, 605, 614 Kureyşliler 1 09 Kureyye 430 Kurre b. Kays 435, 454, 484 Kusa 2 1 2. 2 2 5 Kusem b . Abbas 1 04, 1 49, 1 5 3, 1 74 Kus en-Natıf 294 Kuteybe b. Müslim 3 0 3 Kuteyle 298 Kutkutane 1 5 2, 4 1 7, 425 Künase 368 Künase mahallesi 285 Kündür muharebesi 3 0 2 Küreyb b . Şüreyh 2 7 Küreyb b . Yezid el- H i myeri 6 3 1 Küreyb b . Zeyd 2 8 , 647 Kürtler 1 3 9, 1 84, 2 2 0

L

Lahm 2 1 , 567 Lakfa 609 Lakit 424, 499 La'la' 417 Lan gazası 189 Lebeta b. Ferezdak b. Galib 408 Lebid b. Utarid et-Temimi 2 8 6 Lehazim 549 Levzan 423 Leyla 299 Leyla bint Ehi M ü rre b. U rve b. M es'ud 474, 498 Leyla bint Mes'ud b. H alid 1 7 1 , 498 Leys 1 04 Leys b. Ehi Süleym 8 3 L u t b. Yahya 5 09, 5 1 2 , 5 9 2 , 5 9 6, 603 Lübabe 242 Lüey b. Galib 168 M

M a'bed b. Halid el-Cedeli 2 3 5 Mağrib 246, 2 5 5 Mahbehzazan 1 9 5 , 1 9 7

685

M a h E fridun 5 5 3 , 5 5 4 Mahmiye 587 Mahuz 6 5 7 Ma'kıl 1 3 8, 1 40, 141, 143, 1 44, 1 45, 202, 2 0 7, 2 08, 2 1 3, 2 1 5, 2 1 6, 2 1 9, 2 2 0, 2 2 1, 2 2 2 , 2 2 3 , 2 2 6, 2 2 7, 2 2 8 Ma'kıl b. Abdullah 6 2 2 Ma'kıl b. Kays 62, 8 9 , 9 6, 1 3 6, 1 3 8, 1 3 9, 1 40, 1 4 1 , 1 42, 1 4 3 , 145, 1 46, 202, 2 0 6, 2 0 7, 2 08, 2 1 1, 2 1 2, 2 1 3, 2 1 5, 2 1 6, 2 1 9, 2 2 2, 2 2 4, 2 2 5, 2 2 6, 227 Ma'kıl b. Sinan 5 1 9, 5 2 0, 5 2 4, 5 2 5 Malik b. Abdullah 2 44, 3 1 6, 3 24, 3 3 7 Malik b . /fyen 2 0, 2 2 , 2 3 , 2 6, 3 1 , 45, 5 1, 94 Malik b. el-Haris 27, 1 06, 1 0 7 Malik b. H übeyre 2 44, 246, 247, 248, 2 9 1 , 295, 5 7 2 , 5 7 5, 580 Malik b. Ka'b 6 1 , 1 2 0, 1 2 1. 147, 1 49 Malik b. Ka'b el- H emdani 6 1 , 1 2 0 Malik b . Mis ma' 1 2 4, 5 3 7, 5 3 8, 549, 5 5 0, 5 5 1 , 5 5 2, 5 5 3 , 5 5 5, 5 6 1 , 563, 659, 660 Malik b. Misma' el- Bekri 3 7 5 Malik b. Misma' el-Cahderi 548 Malik b. Nüseyr 432, 4 7 6 Ma'n b. Yezid 1 3 , 75, 5 7 0 M a ' n es-Sülemi 309, 4 1 5 Maskale 142, 1 45, 1 46, 1 47, 148, 286 Mecusi 455 Medain 1 5, 44, 84, 85, 90, 93, 96, 99, 1 5 1 , 1 7 6, 1 7 7, 1 9 5, 2 0 8, 2 1 3, 2 2 1 , 2 2 2 , 2 2 3, 2 2 6, 2 8 1, 500, 593, 595, 608, 628, 642, 643, 649 Medainliler 649 Medine 1 0 5, 1 5 1 , 1 5 5, 1 5 6, 1 5 7, 1 74, 1 80, 1 8 1, 1 8 5 , 1 89, 1 9 3 , 1 98, 2 3 0, 245, 248, 2 5 4, 2 64, 2 6 5 , 309, 3 1 3, 3 1 5, 3 2 3, 3 2 4, 3 3 7, 3 5 4, 3 5 7, 3 5 8, 360, 3 64, 3 7 2 , 3 9 8, 403, 4 1 3, 4 1 7, 422, 423, 4 3 8, 492, 495, 496, 497, 5 0 7, 509, 5 1 1 , 5 1 3, 5 1 4, 5 1 5, 5 1 9, 5 2 4, 5 2 7, 5 3 5, 5 6 3 , 567, 5 7 7, 6 1 0, 6 1 3, 623, 6 5 5 Meftah 665 Mekke 80, 86, 1 04, 1 49, 1 5 1 , 1 5 3, 1 5 6, 1 5 7, 1 5 8, 1 60, 1 68, 1 74, 1 89,

686

193, 230, 2 3 2, 2 6 5, 2 7 3 , 3 1 3, 3 54, 3 5 7, 3 5 8, 3 5 9, 3 60, 3 6 1 , 3 6 3 , 3 64, 3 68, 3 69, 3 70, 403, 406, 407, 408, 409, 4 1 0, 4 1 7, 4 1 8, 4 1 9 , 4 2 3 , 438, 506, 5 0 7, 5 1 0, 5 1 3, 5 1 9, 5 2 9, 5 3 0, 5 3 1 , 5 3 2 , 5 3 5, 5 76, 5 77, 602, 603, 6 1 3, 6 1 5, 6 1 6, 6 1 7, 6 5 0 , 664, 666 Melhame 669 Menbiç Köprüsü 600 Merciazra 288, 2 8 9 Mercirahit 5 7 0, 5 7 1 , 5 7 3 , 5 74, 578 Merv 242, 2 4 7, 2 6 7, 2 68, 582, 583, 588, 668 Mervan 105, 1 2 4, 1 89, 2 3 0, 2 34, 247, 248, 265, 3 1 0, 3 1 1, 3 1 5 , 3 1 7, 3 2 2 , 3 24, 3 3 6, 3 5 2 , 3 54, 3 5 5, 3 5 6, 3 5 7, 3 6 1 , 490, 5 0 7, 508, 5 1 4, 5 1 6, 5 1 7, 5 1 8, 5 1 9, 5 24, 5 2 5, 5 2 6, 5 3 3 , 565, 566, 567, 5 70, 5 7 1, 572, 573, 5 74, 5 7 5, 5 76, 5 7 7, 5 78, 580, 640, 653, 654, 6 5 5 , 666 Mervan b. el-Hakem 1 89, 1 98, 2 3 0, 244, 247, 248, 3 1 0, 3 1 1, 3 1 5, 3 1 7, 3 2 2, 3 6 1 , 490, 495, 5 0 7, 5 1 4, 5 1 7, 5 1 8, 5 2 3 , 5 2 5, 5 6 5 , 5 6 7 , 5 7 0, 572, 5 7 3 , 580, 6 5 3 , 6 5 4, 6 5 5 , 666 Mervan b. el- H eyse m el-Hilali 286 Merve 404, 407, 5 3 1 Mervürruz 242, 5 8 2 , 5 8 3 , 5 84, 669 Mescid-i H aram 3 6 1 , 4 0 7, 603 Mesennat 1 1 7, 1 1 8 Meskin 1 76, 1 8 2 Mesleme 2 3 6, 2 3 9, 2 4 3 , 3 1 4, 3 1 5, 3 1 9, 3 2 3, 5 04, 5 8 2 Mesleırıe b. Muhalled 1 1 0, 1 1 1 , 2 5 5 Mesleme b. M uharib 1 84, 1 9 3 , 1 9 5 , 2 3 1 , 242, 2 44, 249, 3 0 3 , 3 1 2, 3 1 3, 3 3 2, 5 0 2 , 5 04, 546, 5 5 1 , 5 5 5, 581 Mes'ud 547, 5 5 0, 5 5 1, 552, 5 54, 5 5 5, 562 Mes'ud b. Amr 3 7 5, 544, 5 5 0, 551, 5 5 6, 560, 606, 657 Meysun bint Bahdel b. Uneyf b. Velce 344, 5 3 3 Mezar 1 3 3, 1 3 6, 1 7 2 , 2 1 2, 2 1 3 Mezhic 2 7, 3 1 , 4 1 , 1 0 7, 2 7 7, 2 78, 284, 3 67, 380, 3 8 7, 3 88, 3 89, 400, 4 0 1 , 4 1 2, 448, 4 9 8

Tı'lrihu 't-Taberf

Mısır 45, 1 04, 1 0 5, 1 0 6, 1 07, 1 08, 1 09, 1 1 0, 1 1 1, 1 1 2, 1 1 3 , 1 1 5, 1 1 8, 1 1 9, 1 2 0, 1 2 1 , 1 2 2, 1 2 3 , 149, 1 5 1 , 1 68, 1 8 3 , 1 98, 2 46, 2 5 5, 2 5 6, 3 2 8, 349, 3 5 0 , 508, 5 66, 5 77, 653, 666 Mihnef b. Süleym 33, 1 5 0 Mihran 3 0 1 , 3 78, 3 79, 3 8 0 Mina 407, 468 Mincab b. Raşid 1 39, 143, 144, 196 Mirbed 2 5 7, 547, 548, 5 5 1, 552 Mirdas Ehfi Bilal 3 3 0, 501 Mirkal 46, 48, 50, 1 2 3 Mis'ar b . Fedeki 1 8, 5 5 , 5 8, 62, 86 Miskin b. Amir b. Üneyf 2 1 6, 2 2 6, 2 2 8 Misver b. Mahreme 5 2 7, 5 3 1, 6 1 5 M ualla b. Küleyb 87, 3 7 7, 380 Muaviye 1 1, 12, 13, 14, 1 7, 1 8, 2 1, 2 3, 2 5 , 30, 3 1 , 3 2 , 3 3 , 3 5 , 3 6, 3 7 , 39, 40, 43, 47, 48, 5 1 , 54, 5 7, 58, 59, 60, 6 1 , 6 2 , 6 3 , 64, 65, 66, 72, 73, 75, 76, 77, 79, 80, 1 04, 1 0 5, 1 06, 1 0 7, 1 08, 1 09, 1 1 0, 1 1 1 , 1 1 2, 1 1 3, 1 1 4, 1 1 6, 1 1 7, 1 1 8, 1 1 9, 1 2 0, 1 2 3, 1 2 4, 1 4 2 , 1 4 7 , 1 49, 1 5 0, 1 5 1, 1 5 2, 1 5 3 , 1 5 5, 1 5 6, 1 5 7, 1 5 8, 1 60, 1 6 1 , 1 67, 1 68, 1 7 6, 1 7 7, 1 78, 1 79, 1 80, 1 8 1 , 1 8 2 , 1 8 3 , 1 84, 1 8 5 , 1 86, 1 87, 1 88, 1 89, 1 9 1, 1 9 3 , 1 94, 195, 196, 1 9 7, 1 9 8, 2 2 9 , 2 3 0, 2 3 1 , 2 3 2 , 2 3 3, 2 3 4, 2 3 5, 2 3 6, 240, 245, 246, 247, 248, 249, 2 5 1 , 2 5 3, 2 54, 2 5 5, 2 5 6, 2 5 8, 2 59, 2 69, 2 70, 2 7 1 , 2 7 2 , 2 7 3, 280, 2 8 1 , 2 8 2 , 2 8 5 , 2 88, 289, 290, 2 9 1 , 292, 293, 2 94, 295, 296, 297, 3 0 3 , 3 0 4, 3 0 5 , 308, 309, 3 1 0, 3 1 1, 3 1 2, 3 1 3, 3 1 4, 3 1 6, 3 1 7, 3 1 8, 3 1 9, 3 2 0, 3 2 1, 3 2 2, 3 2 3 , 3 2 4, 3 2 5 , 3 2 8, 3 2 9 , 3 3 1 , 3 3 2, 3 3 3, 3 3 4, 3 3 5, 3 3 6, 3 3 8, 3 3 9, 340, 3 4 1 , 342, 343, 344, 345, 346, 347, 348, 349, 350, 3 5 1 , 3 5 2, 3 5 3, 3 54, 3 5 5, 3 5 6, 3 5 8, 3 59, 3 6 0, 3 64, 3 6 5 , 3 69, 3 74, 396, 409, 4 1 8, 4 2 2 , 4 3 6, 4 3 8, 464, 489, 490, 492, 494, 5 0 2 , 5 1 2, 5 2 7, 5 2 8, 5 3 2 , 5 3 3, 5 3 4, 5 3 6, 5 3 7, 5 3 8, 539, 5 5 1 , 5 5 5 , 5 5 7 , 5 6 1 , 5 66, 5 69, 5 7 2 , 5 74, 654 Muaviye b. H arb 1 69, 297, 3 3 4, 336

Dizin

Muaviye b. H udeyc 1 0 5, 1 1 0, 1 1 1, 1 1 5, 1 1 6, 1 1 7, 1 1 8, 246, 2 5 5, 3 2 8 Muaviye b. Kurre 6 5 7 Muaviye b. Yezid 5 3 2, 5 3 3 , 5 3 6, 5 66, 5 7 3, 5 8 1 , 582, 583, 6 5 4 M u a z b. Cüveyn 1 9 2 , 1 9 3 , 1 99, 2 0 5 , 3 2 5, 3 2 6, 3 2 7 M uaze b i n t Abdullah el-Adeviyye 5 0 3 Mucir 181 M u d a r 2 6, 2 1 9, 2 77, 4 6 4 , 546, 549, 5 5 0, 5 5 1 , 5 5 2 , 5 5 5, 5 6 1 , 563, 582, 5 84, 585, 651 Mufaddal b. Muhammed ed-Dabbi 582 Mugire 64, 1 78, 1 95, 1 9 6, 1 9 7, 1 9 9, 2 0 1 , 202, 2 0 5 , 2 0 6, 2 0 7, 2 08, 2 3 5, 2 3 6, 248, 249, 2 70, 2 7 2, 3 1 8, 3 46, 354 M ugire b . Şu'be 64, 7 6 , 1 78, 1 8 1 , 1 8 3, 1 89, 1 9 1, 1 9 2 , 1 94, 1 9 5, 1 99, 2 0 6, 207, 2 1 2, 2 2 5 , 2 3 0 , 2 3 5, 244, 249, 2 69, 286, 3 2 5 Muhacir 405, 5 2 0, 5 2 5 M uhacir b . Evs 454, 469 Muhaffız b. Sa'lebe 2 8 6, 489, 493 Muhakkime Haricileri 81 Muhammed b. Abdullah b. Ca'fer b. Ebi Talib 475, 499 Muhammed b. Ali 69, 1 7 1, 1 7 2, 1 73, 2 5 6, 2 58, 476, 477, 498, 546, 599, 600, 620 M uhammed b. Amr 1 70, 3 6 0 Muhammed b. B i ş r 3 69, 3 88, 448 Muhammed b. Eban el- Kureşi 3 1 2, 313 Muhammed b . Ebi H uzeyfe 1 1 8, 1 1 9 M uhammed b. Ebi Uyeyne 543, 6 5 7 Muhammed b. Ebu Bekir 1 04, 1 0 5, 1 06, 1 0 7, 1 08, 1 1 1 , 1 1 2, 1 1 4, 1 1 5, 1 1 6, 1 1 7, 1 1 8, 1 1 9, 1 2 1 , 1 2 2 , 1 2 3, 246 M uhammed b. el- Eş'as 2 79, 280, 3 0 2 , 3 4 8 , 3 66, 3 67, 3 79, 3 8 3 , 3 84, 3 87, 389, 390, 393, 3 94, 3 9 5 , 3 9 6, 400, 4 1 4, 5 5 9 Muhammed b. el-Fazl 1 89, 243, 3 0 7 M uhammed b. ez-Zübeyr 3 0 5 , 3 5 0, 564

687

M uhammed b. Hafs 3 1 5, 3 2 2 , 5 5 0 Muhammed b. ishak 5 2 , 77, 3 0 5 Muhammed b. Kays 4 1 7, 468 M uhammed b. Ö m e r 1 5 3, 1 70, 1 7 1 , 1 7 2, 249, 2 5 3 , 2 5 4, 2 5 5, 3 04, 309, 3 1 0, 340, 341, 360, 362, 4 1 7, 508, 5 1 7, 5 2 7, 5 3 1, 5 3 2 , 565, 5 7 0, 5 7 1 , 622, 654 Muhammed b. Sa'd 2 5 6, 340, 341 M uhammed b. Sirin 2 7 2, 2 7 3 Muhammed b. Yahya 3 4 0 , 5 3 2 Muhammed b . Yus u f b . Sabit el-Ensari 1 14 Muhammed el-Asgar 1 7 2 Muhammed el- Evsat 1 7 2 Muhammed el-Hanefiyye 1 64, 1 65, 1 70, 1 72, 1 7 3, 3 58, 4 1 7 Muhill b . H alife 1 1, 1 3, 99, 1 9 2 , 1 99, 632 Muhriz b. Şihab 90, 2 1 5, 2 1 6, 2 8 8 Muhriz b. Şihab et-Temimi 9 0 , 2 8 8 Muhtar 85, ı 72, 1 7 7, 2 86, 3 4 5 , 3 7 3 , 3 8 1 , 4 0 3 , 5 9 9 , 6 0 8 , 6 0 9 , 6 1 0, 6 1 1, 6 1 2, 6 1 3 , 6 1 4, 6 1 5, 6 1 6, 6 1 7, 6 1 8, 6 1 9, 6 2 0, 6 2 1 , 6 2 2 , 6 2 5, 649, 6 5 0 Muhtar b. E b i Ubeyd 85, 1 7 2, 1 7 7, 286, 3 7 3 , 403, 599, 608, 6 1 0, 6 1 1 , 6 1 3, 6 1 8 Mukatil b . Hayyan 2 2 9 , 3 3 2 Murad 1 68, 1 9 0 , 3 89, 4 0 1 Musa b. Abdurrahman 4 6 , 1 7 6, 1 78 Mus'ab b. Abdullah 1 69, 5 0 8 Mus'ab b . Abdurrahman 3 6 2 , 5 3 1 , 615 Mus'ab b. ez-Zübeyr 5 5 , 1 90, 2 2 4, 460, 468, 5 7 7, 6 2 4, 6 5 3 , 666 Musa b. İsmail 2 5 2 , 3 08, 5 3 6 Musa b. Ya'küb 5 70, 6 5 4 M usul 2 8 1 , 2 9 3 , 3 3 6, 3 3 7 Mücalid 7 5 , 1 8 7, 2 8 1 , 2 8 2 , 3 5 3, 3 8 3 , 3 9 1 , 4 3 1 , 4 3 8, 439, 487, 6 1 9 Mücemmi' b. Abdullah el-Aizi 429, 473 Müdrik b. Reyyan 1 2 9, 140 Mühelleb 266, 2 6 7, 5 0 4, 659, 660, 662, 664 Mühelleb b. Ebi Sufre 3 2 3, 503, 582, 658, 663

688

Münzir b. Carud 3 3 4, 3 3 S, 37S, 3 7 6 Münzir b. ez-Zübeyr 2 8 6, 3 60, s ı ı, s ı 2, 6 ı S Mürre b . M ünkız 2 0 6 , 474, 498 Mürtet ı 44, ı 4S, 2 0 3 Müsella 2 8 0 Müsenna b . M uharribe S 9 6, 6 3 ı, 643, 648 Müseyyeb b. Necbe ı s ı. 3 69, S89, S90, S 9 ı , 6 o ı , 602, 6 2 S , 6 3 ı , 634, 63S, 6 3 8, 639, 640, 642, 649 müsle ı 6 7 M ü s l i m 36S, 3 7 2 , 3 79, 3 8 S , 3 9 ı , 3 9 8 Müslim b. Abdullah 3 S , 4 6 3 M ü s l i m b. A b i s 6 S 7 M üslim b. Akil 3 64, 3 6 S, 3 67, 3 68, 3 7 2 , 3 7 4, 3 78, 3 8 ı , 3 8 2 , 383, 38S, 3 88, 3 9 2 , 3 9 3 , 3 96, 400, 4 0 ı , 402, 403, 4 1 1, 4 ı 3, 4 ı 8, 420, 4 2 ı, 422, 427, 4 S 2 , 499, 608 Müslim b. Amr 246, 37S, 3 76, 38S, 396, 3 9 7, 6ı ı Müslim b. Avsece 3 8 ı , 3 8 2 , 3 8 3 , 3 88, 44S, 4S0, 463 Müslim b. e l - M üseyyeb 3 7 3 Müslim b . U kbe 3 3 8, s ı s, s ı 6, S ı 7, s ı 8, S 2 0 , s 2 ı . S 2 2 , S 2 3, S 2 4, S 2 S, S 2 8, S 2 9, S 3 ı Müslim b . Zahr el-Havlani 647 Müstenir b. Halid 38 Müstevrid ı 9ı, ı 92, ı 9 3 , ı 98, ı 99, 200, 2 04, 20S, 2 08, 209, 2 1 0, 2 1 1, 2 ı 2, 2 ı s, 2 ı 6, 2 ı 8, 2 2 ı , 2 2 2, 2 2 3 , 2 2 4, 2 2 6, 2 2 8, 3 2 S Müstevrid b . Ullefe ı 9 ı, ı 9 2 , ı 98, ı 99, 200, 208, 209, 2 ı o, 2 2 ı Müşellel S 2 9, S 3 ı Müzahim b . H ureys 462 Müzeri b. el-Meşmail el- Esedi 406, 420, 4 2 ı , 4 2 3 Müzeyne S 9 7 , 648, 6 S O

N Naci ı 3 6, ı 3 7 Naciye ı 74, ı 7S Nadr b. Salih ı 9 0, ı 9 ı, 2 0 7, 2 8 7, 436, 46ı, 608, 609 Nafi' 77, ı 0 3, ı 24, 2 4 3

Tarihu 't-Taberf

Nafi' b. Ezrak S 64, 603, 606, 607, 6S6, 6 S 7, 6 S 8 N a fi ' b. H a l i d et-Tahi 242, 2 4 3 N a fi ' b. Hilal 4 2 8, 4 3 7, 4 6 2 N a fi ' b. H ilal el-Cemeli 4 3 7, 469 Naile bint Umare el-Kelbiyye 344, S76 Natil b. Kays 349, S 67, S 7 2 , S76 Natil, Osman'ın kölesi ı2 Necde b. Amir e l - Hanefi s ı ı, S 3 0 N eha' 39, S S, 2 7 9 Nehr 82, 86, 87, 9 ı, 92, 94 Nehrevan 8S, 93, ı oo, ı o 2 , ıo3, ı 2 7, ı 6 ı , ı 6 2 , ı 8 3 , 1 89, ı 9 ı , ı 92, 2 o ı . 2 0 3 , 2 S 3, 48S Nehrevan Köprüsü 84 Nehrevan Savaşı 86, ı 6 ı , 183, ı99, 48S Nehr günü ı 7, 8 2 Nemir 3 3 , 3 4 N e m i r b. Kasıt 4 3 , 4 S 6 N i ffer ı 3 ı, ı 3 2, ı 3 3 Nihavend ı s, 3 0 1 Nineva 4 1 7, 4 3 2 , 4 3 3 , 434 Nisabur 7 1 , 1 04, S 8 2 N izar S82, S 8 S Nuaym 1 0 2, 1 4 7 Nuhayle ı s. 67, 82, 8 7 , 8 8 , 8 9 , 1 00, ı s ı. 4 S 6, S 88, S 89, S94, 623, 624, 6 2 7, 6 2 9 N u ' m a n b. B eşir 1 49, l S O, 2 9 0 , 3 3 1 , 3 3 7, 3 44, 3 S 4, 3 64, 36S, 3 69, 3 70, 3 7 3, 3 74, 3 78, 492, S 1 3, S67, S 7 1, S76 Nu'man b. Suhban 1 44, S 4 S N ümeyr b. Va'le S l , 63, 1 00, 373, 3 84, 464, 4 7 2

0-Ö O s m a n 1 4, 2 6, 76, 9 1 , ı t 3, 1 1 4, 1 1 6, 1 1 7, 1 2 S, 1 4 1 , ı s s, 1 S 7, 1 98, 207, 2 09, 2 1 0, 2 46, 2 S 0, 2 S4, 2 7 1 , 27� 282, 2 9 2 , 298, 323, 3 S O, 406, 603, 60S Osman b. Abdullah b. Hakim b. H izam 361 Osman b. Abdurrahman ı 7 S , 1 7 7, 178 Osman b. Abdülhamid 1 7 6

689

Dizin

Osman b. Affan ı 3, 33, 4ı, 46, 49, 79, 2 0 6, 2 58, 436, 459, 496, 5 ı 7, 5 2 6, 5 2 7, 5 7 3 , 605 Osman b. Ali b. Ehi Talib 4 77, 498 Osman b. Muhammed b. Ehi Süfyan 3 3 7, 5 1 1, 5 ı 4 Osman b. Ziyad 3 7 6, 497 Osman'ın kanı 4S, 7 7, 1 0 6, 246, 340 Osman taraftarı 246, 2 S 8, 442 Osman taraftarları ı o9, ı ı 2 , ı 2 S Ö mer ı4, 64, 78, 86, 9 ı , 94, ı 9 3 , 209, 2 69, 342, 3 S O, 60S Ö mer b. Abdurrahman 403, 404 Ö mer b. Abdülaziz 2 S4, 2 S S Ö mer b . el-Hattii b 7 7 , ı 98, 34S, 3 S 3, S S O, S 66, S 7 2 Ö mer b. Halid 4 2 ı , 4 7 3 Ö mer b. Sa'd 7 6 , 397, 4 1 1, 4 ı 2, 4 ı S, 4 ı 6, 433, 434, 43S, 436, 4 3 8, 439, 440, 44ı, 443, 448, 4S4, 4 S S , 4 S 6, 46ı, 462, 464, 46S, 469, 472, 473, 480, 482, 483, 484, 48S, 497, S S 9, 6 2 ı , 626, 6 2 7 Ö mer b. Sa'd b. Ehi Vakkas 2 8 6, 3 7 4 Ö mer b. Şebbe ı 2 3, ı 3 7, ı S8, ı 8 3 , ı87, ı 9 7, 2 3 ı, 2 3 3, 2 4 ı , 2 4 3 , 2 49, 2 S 6, 2 66, 308, 3 7 7 , S 3 2, S 3 6, S40, S62, s0ı. 6S6, 6 S 7 Ö mer b. Ubeydullah 3 3 4, S 63, S 6 4

R Radi b. Münkız el-Abdi 4S9, 460 Ramahürmüz dağları ı 3 9 Ramsin 3 ı 4 Ravh b. Zenba' S 2 9, S 6 7 , S 7 2 Raviye günü ı s Rebeze 6SS, 6 S 6 Rebi' 3 1 8 Rebia 26, 39, 4 0 , 4 ı , 42, 43, 4 8 , ı 2 4, 2 ı 2. 2 ı 9, 2 84, 2 8 6, 2 94, 2 9 9, 3 1 8, 448, S49, S S O, s s ı . S S 2 , S S 4, S8S, 606, 6 S 7, 667 Rebia b. Asel el-Yerbı1i 243 Rebia b. Hanzale s o ı Rebia bint el-M errar b. Selame el-İdi 26ı Rebia b . isi 3 2 3, 348 Rebia b. Malik b. Vehbi! 3 9

Rebia b. Muharik 6 3 6, 640, 643, 644 Rebia b. Nacid el- Ezdi 2 79, 2 8 0 Rebia b. Şeddad el-Has'ami 8 6 Rebia el-Eczem et-Temim 6 S 8 Rebi' b . Temim 4 7 2 Rebi' b. Ziyad 244, 3 0 2 , 3 0 3, 3 0 7 Remle 343 Remle el-Kübra ı 73 Resulullah ı s, 4S, 46, 47, S O, S9, 60, 76, 78, 86, 9 ı , 9 S , ı 3 S, ı s 6, ı 66, ı67, ı 7 ı , ı 7 2, ı 7 S, ı 7 7, ı 87, 243, 247, 2S0, 2 S 3, 2 S 4, 2 9 9, 3 06, 3 42, 363, 36S, 3 66, 3 72 , 3 7 6, 3 78, 3 8 ı , 4 ı o, 4 ı 2 , 4 ı 8, 4 ı 9, 427, 4 2 8, 433, 44ı, 442, 44S, 447, 4 S 0, 4 S ı , 4S4, 4S6, 467, 4 7 ı , 4 7 2 , 4 7 6, 4 7 7, 479, 482, 484, 48S, 490, 493, 494, 49S, 498, S ı 6, S 2 4, S 3 8, S 7 2 , S 7 3 , S 9 0, S98, 60S, 666 Re'sü'l-Cahlt 4 ı 6 Reşid 2 7 S, 280 Revha 26ı Revvad el- Ka'bi S S S Rey 7 3 , ı 90, ı 9 ı , ı 99, 3 2 2, 3 2 6, 4 1 1 Reyyan b . Sahre b . H evze 9 8 Ribab bint l mruülkays b . Adi b . Evs 499 Ribab bint l m ruülkays el-Kelbiyye 368 Rib'i b. Hiraş b. Cahş el-Absi 282 Rifaa 647, 648, 6SO Rifii a b. Şeddad 2 0 ı , 3 69, S 89, S 9 0, 627, 63S, 6 3 8, 6 4 ı , 644, 64S, 646, 649 Riyah b. Müslim S 3 2 Rodos 3 04, 3 3 7 Rukayye bint Ali ı 7 2 , 499 Rumahs b. Mansur ı44 Rum diyarı ı 98, 2 3 0, 2 44, 24S, 2 46, 248, 249, 2 68, 3 04, 309, 3 ı 6, 3 ı 7, 3 2 4, 3 3 ı Rumlar ı 98, 3 04, 3 0 9 Rüknülyemani S 3 2

S-Ş Sabiit 8S, 2 2 2 , 2 2 3, 2 2 6 Sabat Köprüsü 2 2 3 Sa'b b . Zeyd S64 Sabire b. Şeyman ı 24, ı 2 S, ı s 9

690

Sabit b. Hübeyre 4 6 ı Sa'd 3 8 , 7 S Sa'd b. Huzeyfe S94, S 9 S , S96, 643, 648 Sa'd b. Mes'ı1d 8 S , 90, 93, ı 7 7 Sa'd b. Ubeyde 4 ı S , 4 ı 6 Sa'd Ebü'I-Mücahid ı ı, 6 3 2 , 6 3 3 Safa 3 6 2 , 4 0 7 , S 3 ı Safiyye S88, 6 ı O, 667 Said b. Abdullah el-Hanefi 371, 44S Said b. Amr 3 7, S ı 3, S 3 4 Said b. A m r b. Said S 0 8 , 6 ı 7 Said b. el-As 2 S , 248, 2 S 6, 2 64, 3 04, 3 09, 3 ı o, 3 ı ı, 3 ı 8, 3 S 9 Said b. el-Müseyyeb 2 S4, 2 S S Said b . Kays ı s ı, 447 Said b. Kays el-Hemdani 6ı, 89 Said b. Nemran 2 88, 29ı, 2 94, 29S Said b. Osman 3 2 2 , 3 2 3, 3 2 4 Said b . Zeyd 2 S 2, S ı 3 Said el-Makberi 2 9 6, 3 4 S Sfüdiyyin Kabristanı 2 7 7, 2 7 8 Sak'ab b. Züheyr 44, 2 2 ı, 2 9 7 , 37S, 3 8 7, 399, 402, 403, 4 3 8, 439, 4SS, 48ı, 490, 6 ı ı, 6 ı 2 Sakif 1 86, ı 99, 2 3 2 , 6 1 1, 6 ı 4 Sa'lebiye ı s 2, 4 2 0 Salim b . Rebia 86, ı 9 0 , 2 0 7 Salt b. Hureys S S O Sanduda 6 7 , 648 Sarat 206, 2 0 8 Sa'saa b. Sı1han 6 4 , 2 0 2 , 2 0 3 , 2 04, 206 Sayfi b. Fesil 90, 2 8 2, 2 8 8, 2 94, 298 Sebaha 3 2 6 Sebeiyye 2 1 1, 2 8 8 Sehl b. Huneyf ı 8, 2 S , ı 04, ı 3 8, ı S4, ı 74 Sehm b. Galib el-Hüceymi ı 88, 24S Sekasik S 7 3 Sekı1n 29S, S 7 3 Selam b. Ebi H ayre S S 5 Seleme 2 S O, S 4 2 Seleme b. Küheyl 82, 6 3 0 Seleme b. O s m a n ı s4, 1 8 7 , ı 9 6 Seleme b. Züeyb S 4 0 , S 4 ı , S S 2 , S 6 3 Sella 6 6 0 Sellebra 6 6 0 S e l m S03, S 04, S 8 2 Selma 430

Tdrih u 't-Taberf

Selman el-Bahili 2 3 S, 4 2 0 S e l m b. M üseyyeb 608, 6 ı 9 S e l m b. Ziyad S 0 2 , S 0 3 , S O S, S 0 9 , S 8 ı , S82 Semaa b. Bedr 4 3 ı Semerkand 3 2 3, S O S, S 8 ı Semerkand gazası S04 Semı1d ı 3 o, 3 70, 470 Semüre 2 S 2, 2S3, 3 0 8 Semüre b. Cündeb 2 4 2 , 249, 2 s ı , 2 S 2 , 3 0 S , 308, 3 ı 2 Seniyyetü'l-Veda' mevkii s ı 4 Serahs S 8 2 Serelin 3 4 S , 3 6 S , 3 7 4 Sercun b. Mansur er-Rumi 34S Seri b. Ebi Vakkas 287 Seri b. Ka'b 6 2 6, 6 3 2 Sevr b. M a'n b. Yezid b. el-Ahnes S 7 0 Sevr b. M a'n b. Yezid es-Sülemi S 7 4 Sevvar b. Abdullah b. Said el-Cermi S47 Seyf b. el-Haris b. Sürey' 470 Seyf b. Vehb 242, 243, 2 S 3 Sıfah 408 Sıffin ı s, ı 7, 32, 3 S , 3 6, 3 7, 43, 46, S2, S4, 62, 63, 67, 70, 7 1 , 74, 76, 82, 89, 9 3 , 1 0 3, 1 04, 1 06, 1 07, ı o8, ı 4 ı , 2 7 6, 2 79, 2 9 ı , 3 o ı , 3 2 4 S ı ffi n günü 2 3 , 3 4 , 3 7, 3 8 , 4 2 , 4 S S ı ffi n Savaşı ı ı . 6 4 , 7 6 , 8 6 , 3 8 ı , 488 Sıla b. Esyem S 0 3 S ı l a b. Züheyr e n - Nehdi 3 S Sicistan 7 8 , 1 8 7, ı 88, 2 3 0, 2 3 6, 2 S 6, 3 3 ı , 3 3 3, 3 3 S , 3 3 7, S 0 2 , S03, S04, S O S, S 8 ı , S 88, 669 Sicistan gazası 78 Silla 663, 664, 666 Sillebra 663, 6 64, 666 Simak 208, 2 0 9, 2 ı o, 222, 223, 224 Sinan b. Enes 479, 48ı, 482, 498 Sudud 6 3 ı Suğd S O S Suğda S04 Suğd günü 3 2 3 Suğdlular 3 2 3 Suhayr b. H uzeyfe b . H i l al 62S, 641, 648 Sura 200. 2 ı 2

Dizin

Süfyan b. Avf ı s o, 249, 3 0 4, 3 ı 6 Süfyan b . Ebred 568, 5 6 9 Süleyman b. E h i Raşid ı 3 , ı s 0, 2 8 5, 390, 436, 439, 4 5 5 , 466, 474, 475, 479, 482, 485, 487, 496, 5 9 ı, 592, 650 Süleyman b. el-Fazl ı00 Süleyman b. Erkam ı 9 3 , ı 9 7 Süleyman b. Surad ı 97, 3 6 9, 5 89, 590, S 9 ı , 592, 5 9 3 , 5 9 5 , 5 9 6, 5 9 7, 598, 599, 600, 602, 6 2 0, 6 2 ı , 6 2 3 , 624, 625, 6 2 6, 6 2 7, 6 2 8, 630, 6 3 ı , 632, 633, 634, 6 3 5 , 6 3 6, 6 3 7, 640, 64ı, 642, 649, 6 5 3 Süleyman b. Sümame el-Hanefi 98 Süleyman b. Yunus b. Yezid 6 3 Süleyman el-Hadrami 48 Süleym b. Mahduc 2 o ı , 203, 204 Süleym b. Yezid 2 7 8 Sümeyr b. el-Haris el-leli 4 2 Sümeyr b. Şüreyh 2 8 Sümeyye ı 2, 4 7 , 2 3 3 , 2 8 6, 2 9 6, 3 3 5, 464, 490 Sünbil ı 2 6 Süveyd ı 3 5 Süveyd b . Abdurrahman 2 86, 6 2 7 Süveyd b. Abdülaziz 1 1 7, 2 5 4 Süveyd b. A m r b. E h i el-M uta' 472, 474, 482 Süveyd b. Hayye 39, 4 5 8 Şa'bi s ı , 63, 75, 1 0 3 , ı 3 7, ı 54, ı 8 7, 2 39, 2 5 0, 2 s ı . 2 0 ı , 2 0 2 , 3 ı 8, 3 5 3 Şahi köyü 9 3 Şakik 5 3 8 Şakik b . Sevr 40, 4 3 , ı 63, 5 3 7, 5 3 8, 545, 549 Şam ı 0, 2 ı , 22, 23, 30, 32, 3 6, 3 7, 4 ı , 52, 53, 54, 70, 87, ı o o, ı o4, ı o9, ı ı 3, ı ı s. ı 2 0, ı 2 ı, ı 2 s, ı47, ı 49, ı s o. ı s ı . ı s 2. ı s s. ı s 6, ı s 1, ı 10, 182, ı 96, 229, 2 34, 2 44, 2 5 3, 2 54, 2 59, 289, 3 ı 4, 3 2 8, 3 3 3, 3 3 5, 3 39, 346, 3 5 0, 3 7 0, 390, 3 9 ı , 4 ı 4, 488, 490, 495, 502, sı 7, 5 2 8, 5 2 9, 5 3 2, 5 3 3, 5 3 4, 5 3 5, 5 3 6, 5 39, 5 4 ı , 5 5 5, 5 5 6, 5 5 8, 5 60, 5 6 5 , 5 6 6, 5 6 7, 5 70, 5 74, 5 7 6, 5 7 7, 606, 6 1 0, 6ı 7, 6 2 6, 653, 656

69ı

Şam Ezdileri 3 4 Şamhlar 4 ı 2 , 49ı, 492, 5 2 0, 575, 6 0 3 , 6 ı 6, 6 3 7, 64ı, 645, 646, 648, 6 5 3 Şebes 463 Şebes b. Rib'i 1 1 , 7 1 , 96, ı o 2, ı 9 7, 263, 2 86, 3 7 0, 3 89, 390, 403, 449, 452, 464, 466, 6 0 2 , 6 2 ı Şebib ı 6 3 Şebib b. Becre ı 6 2 Şebib b. Yezid el-Harici 642 Şeddad 274 Şeddad b. el-Ezma' el-Hemdani 286 Şeddad b. el-Heysem 2 73, 2 74, 282, 286 Şekik b. Sevr 40, 549 Şemir 293, 469, 4 8 ı , 482 Şemir b. Abdullah 293 Şemir b. Zilcevşen 3 5 , 2 86, 3 89, 4 ı S, 439, 440, 448, 4 5 0, 4 S ı , 453, 463, 466, 478, 479, 485, 489, 493 Şemir el-H as'ami 294 Şemmas 668 Şemmas b. Disar 587, 5 88, 667, 668, 669 Şemmer b. Ca'vane el- Kilabi ı 99 Şeraf 424 Şeriatü'l-Kadim 5 5 4 Şerik ı 7 0 , 2 2 0, 3 7 7, 3 8 3 Şerik b. el-A'ver ı 2 6, 2 ı 2, 2 ı 0, 2 ı 9, 2 2 ı, 3 3 7, 3 7 6, 3 7 7, 3 79, 380, 382, 383 Şerik b. Nemle el-Muharibi 225 Şerik b. Şeddad e l - Hadrami 2 88, 294 Şervin 302 Şevzeb 471 Şeyban 242, 300 Şeyban Kabristanı 242 Şeybe b. Nassah 360 Şeybe b. Osman ı 5 3 Şia ı 9 ı , 589 Şi'be b. el-Kil'am ı 97 Şihab b. Ubeydullah 348 Şuayb b. Amr el-Emevi 2 5 4 Şuayb b. N uaym 3 9 Şu'be b. Zahir e n - Nehşeli 669 şura ı 3 s şfira heyeti 76, 5 6 6 Şurtatü'l-Hamis ı 7 6, 1 8 0

692

Şüfeyye 433, 473 Şürahbil b. Ehi Avn 360 Şürahbil b. es-Simt 13, 1 0 9 Şürahbil b. Şüreyh 2 7 Şürahbil b. Zülkela' 5 7 2 , 6 3 6 Şüreyh 7 8 , 9 8 , 2 3 0, 244, 2 88, 289, 3 04, 305, 3 0 6, 3 3 1 , 3 3 7, 3 66, 367, 380, 3 84, 3 8 7, 5 0 5 , 5 09, 6 2 3 Şüreyh b. el-Haris 287, 4 2 3 Şüreyh b. Evra 84, 8 5 , 9 6 , 9 7, 98 Şüreyh b. Hani 7 5 , 78, 80, 287, 2 88, 289

T Taberiye 5 2 5 Taf 1 7 2 , 6 3 8 Taff 1 59, 6 1 2 tahkim 7 5 , 80, 8 1 , 8 3 , 8 6, 9 2 , 94, 95, 1 03, 1 06, 1 1 4, 1 2 8, 1 5 5, 1 5 6, 1 8 1 , 245 Taif 1 04, 1 72, 1 74, 1 8 1 , 3 1 3, 409, 5 1 7, 5 1 8, 5 2 6, 6 1 3, 6 1 4 Talha b . Abdullah 3 2 3, 3 54, 5 0 3 Talikan 5 8 2 , 5 8 3 Tarafe b. Adi b. H atim et-Tal 85 Tarık b. Ehi Zabyan el- Ezdi 488 Tav'a 391 Tay 92, 1 8 3 , 2 8 3 , 301, 3 7 3, 4 1 6, 5 7 5 Tay b. Ed 5 5 1 Tay kabilesi 3 7, 2 5 3 , 5 7 9 Tay Selaman 6 7 Tedmür 1 5 2, 5 7 7 Tedmürlüler 5 7 8 Telid b. Zeyd b. Raşid el-Faişi 2 1 3 Temim 75, 1 2 5, 2 1 9, 2 7 7, 2 84, 3 88, 448, 498, 5 5 0, 5 6 3 , 6 5 7, 6 6 1 Temmam b. Abbas 1 0 4 Temmarin 3 88, 4 1 9 Tenuh 550, 5 7 9 Tevvabin 6 2 3 , 6 2 4, 6 3 4, 6 5 3 Teym er-Ribab 1 6 1 , 1 62, 1 9 2 , 2 0 1 Teymullah b. Nemir 4 3 Teymullah b. Sa'lebe 464 Teymüllat b. Rüfeyde 5 7 9 Tırimmah b. Adi 4 2 8, 4 2 9 , 4 3 0 Tihame 349 Tirmah b. Hakim 86 Tirmiz 3 2 3

Tiirihu 't-Taberl

Toharistan 2 2 9, 2 4 3 Trablus 2 5 5 Tubey' b. İmraeti Ka'b 3 0 9 Tufave 5 3 8 Tufeyl b. M i rdas 668 Turabiyye 288 Tüneynir 648 Türkler 2 6 7, 3 0 3 , 3 1 5, 3 3 3, 400, 4 1 5, 585, 5 8 6 Tüster 1 5, 3 0 1 U-Ü

Ubade b. Hısn 3 1 5 Ubade b . Kurs el-Leysi 1 8 8 Ubey b. Kays 3 9 Ubey b. Umare el-Absi 1 89 Ubeyd b. Amr 6 2 0 Ubeyd b. Ka'b 3 1 9 Ubeyd b . Nakid 5 8 7 Ubeyd b. Sabbah 46 Ubeyde 661 Ubeyde b. Amr 2 7 8, 6 1 8, 6 1 9, 620 Ubeyde b. ez-Zübeyr 361, 362, 363, 566, 6 2 3 Ubeyde b. H ilal 604, 658, 6 6 1 Ubeyde b. Süfya n 6 5 0 Ubeyde b. Ziyad 5 8 1 Ubeyde el-Kindi el- Beddi 3 0 2 Ubeydullah 5 0, 3 1 2, 3 1 4, 3 3 3 , 3 3 5, 3 3 6, 3 6 5 , 3 6 7, 3 7 5 , 3 76, 3 78, 3 79, 380, 3 8 2 , 3 8 3 , 3 8 6, 3 8 8, 389, 390, 396, 3 9 7, 4 0 1 , 402, 403, 4 1 1, 4 1 2, 432, 4 3 3 , 4 5 3 , 496, 5 0 3 , 539, 540, 5 4 1 , 54 � 5 4 � 5 5 � 5 5 L 5 5 � 5 5 � 5 58, 5 6 6 Ubeydullah b. Abbas 1 04, 149, 1 5 3, 1 5 6, 1 6 0, 1 7 3, 1 80, 1 84 Ubeydullah b. Abdullah el-Mürri 597 Ubeydullah b. Ali 1 7 2 Ubeydullah b . A m r b. Aziz el-Kindi 388 Ubeydullah b. Ehi Bekre 347 Ubeydullah b. el-Hür 287, 431, 499, 562 Ubeydullah b. el-Mahuz 658, 660, 662, 663 Ubeydullah b. Malik 275 Ubeydullah b. Ma'mer 5 64, 623, 657 Ubeydullah b. Musa 102

Dizin

Ubeydullah b. Muslim b. Şu'be 2 8 6 Ubeydullah b. Ö mer 1 9, 4 1 , 42, 43, 4 6 Ubeydullah b. Ziyad 3 1 5, 3 1 6, 3 1 7, 3 2 2, 3 2 3, 3 2 4, 3 2 9, 3 3 1, 3 3 2, 3 3 7, 3 3 8, 3 54, 365, 3 74, 3 7 6, 3 7 7, 382, 400, 401, 4 1 8, 421, 4 2 3 , 4 2 5 , 4 2 6, 429, 432, 433, 4 3 6, 4 3 9, 440, 443, 453, 456, 458, 467, 484, 485, 486, 487, 488, 489, 493, 497, 498, 499, 5 0 1, 502, 503, 505, 5 09, 5 1 1, 5 1 2, 5 3 6, 543, 549, 5 59, 560, 5 66, 567, 5 7 0, 5 74, 5 7 5, 5 7 7, 5 9 6, 606, 609, 6 1 0, 6 2 6, 628, 640, 6 4 1 , 6 5 5 Ubeydullah b. Ziyad b. Ma'mer 3 1 5 Ubeydullah b . Ziyad b . Zabyan 660, 661 Ukbe b. Amir el-Cüheni 2 4 7 Ukbe b. Amr 104 Ukbe b. Nafi' 248, 2 5 5 Ukbe b . Sim'an 3 68, 404, 407, 4 2 6, 4 3 1 , 438, 452, 483 Uman 2 3 6, 582, 662 U mare b. Rebia 5 3 , 6 1 , 71, 7 2 U mare b. Rebia el-Cermi 5 3 , 6 1 Umare b . Salhab el- Ezdi 3 9 0, 4 0 1 Umare b. Ubeyd es-Selfili 3 70, 3 7 2 , 382 Umare b. Ukbe 2 5 1, 2 86, 3 66, 3 74, 396, 397, 609 Umeyr 2 1 7, 280 U meyr b. Ebi Eşae 2 1 7 Umeyr b . el-Ahmer el-Yeşkeri 242, 243 Umeyr b. Yezid 2 74, 2 7 8 Umeyre b. Yesribi 1 88, 3 04, 3 3 1 Urve b . Udeyye 62, 3 2 9 Utbe b. Ebi Süfyan 6 1 , 1 78, 1 88, 2 46, 247, 3 3 7 Utbe b . el-Ahnes 8 8 , 288, 2 9 1 , 2 94, 295 Uzeyb 38, 3 0 1 , 4 2 6 Uzeyb el-Hicanat 4 2 8, 4 3 1 Uzeyne el-Abdi 3 1 7 Ümame 1 7 2 Ümame bint Ebi'I-As b. er- Rebi' 1 7 2 Ümeyye 3 3 4 Ümmü Abdullah bint H ü r 4 7 6 ümmü Bestam 547

693

Ümmü Eban 5 7 6 Ü m m ü Eban b i n t O s m a n b. Affan 5 2 6 Ümmü Eban bint Utbe b. Rebia 3 2 2 Ümmü Eban b. Mervan 5 1 7 Ümmü Eyyı1b bint U m a re b . Ukbe 1 9 7 Ü m m ü Ferve 5 3 1 Ümmü Habibe 62, 7 7 Ümmü Habibe bint Ebi Süfyan 62 Ümmü Habibe bint Rebia b. Büceyr 172 Ü m m ü Halid b i n t E b i H a ş i m b. Utbe 654 Ümmü H ani 1 7 3 Ümmü Hani bint Ebi Talib 1 04 Ümmü Haşim bint Ebi Haşim b. Utbe 533, 536 Ü m m ü Külsfim 1 64 Ümmü Külsfim bint Abdullah b. Amir 533 Ümmü Külsı1m el-Kübra 1 7 1 Ümmü'l-Benin 498, 499 Ümmü'l-Benin bint H izam 1 7 1 , 498 Ümmü'l-Hakem 2 3 2, 3 2 5, 3 2 6, 3 2 8, 658 Ümmü Nafi' bint U mare b. Ukbe 3 84 Ümmü Said bint U rve b. Mes'ı1d 1 7 3 Ümmü Seleme 1 5 6, 1 7 3 Ümmü Sinan es-Saydaviyye 9 2 Ümmü Vehb 4 5 6, 4 5 7 Ü m m ü Veled 4 9 8 , 499 Üneys b. Amr 3 6 1 , 362, 363, 364 Ürdün 565, 5 6 7, 569 v

Vadi'I-Kura 5 1 6, 5 1 7, 5 1 8 Vafid b . Bekir 1 3 5 Vafid b . Halife b . Esma 5 5 6 Vail b. H u c r 2 3 5, 2 86, 2 8 7, 2 8 8 , 291 Vakıdi 7 5 , 8 0 , 1 1 7, 1 1 8, 1 5 3, 1 72, 1 7 3, 1 8 1, 1 88, 1 9 3 , 1 9 8, 247, 2 48, 249, 3 0 3 , 3 04, 3 09, 3 1 6, 3 2 4, 3 2 5 , 3 3 1 , 3 3 7, 3 39, 362, 3 64, 4 1 7, 423, 5 2 9, 5 3 1, 6 2 2 , 6 5 5, 666 Vakısa 4 1 4, 6 1 1 Valilik Konağı 3 70, 3 76, 3 78, 3 89, 396, 4 1 3

289, 1 60, 246, 3 1 5, 359, 5 70,

388,

694

Veddah b. H ayseme S S 2 Vehb 2 S 3 Vehb b . Cerir 2 S 2 , 3 29, 3 3 0, S 2 7, S43, S46, S S 6, S 64, 6 S 6, 6 S 7 Vehb b. Hammad S 3 6 Vehb b. Küreyb 2 8 Vehb b . Mes'ud 1 S 7 Vehib 3 0 S Vehib b. E b i E ş a e 2 2 6 Veht 409 Velid 2 S 4, 3 S 7, S 0 9 Velid b. Gusayn 6 2 3 Velid b. H i ş a m 3 1 6, S S 6 Velid b. Salih 4 6 Velid b . Ukbe 2 0, S 1 Velid b. Utbe 3 1 8, 3 24, 3 2 S, 3 3 1 , 3 S4, 360, 3 64, 4 2 3 , sos. S 08, S 0 9, S l O, S l l, S l 3, S 68, S69 Verdan S4, 1 6 2 , 1 63, 3 S l Verd b . el-Felak el-Anberi 669 vergi 7 1, 1 9 S, 40S Verka b. Sümey el- Seceli 6 1 , 288 Verrad 208 Vilayet Konağı 3 8 2 y

Yahudi 4SS Yahudiler 407 Yahya b. el-Hakem 490, 49S Yahya b. Hani 384, 462 Yahya b. Said 407, 4 1 0 Yahya b. Said b. Dinar 2 S4, 340, 341 Ya'küb b. İbrahim 3 2 0 Yemame 3 0 3 , 3 0 S, S l l, 606 Yemen 1 04, 1 49, 1 S 6, 1 93, 400, 407 Yemenliler 2 1 9, 2 7 7, S46, S S O, S S l, S66 Yenbu' 1 72, 5 1 7 Yermük Savaşı 249 Yezid S l l , S l 6, 6 1 0 Yezid b . Abdullah b. eş-Şihhir S6S Yezid b. Abdullah b. Zem'a S 2 4 Yezid b. Adi b . O s m a n 1 7 4 Yezid b. Alkame 4 2 Yezid b. A s ı m el-Muharibi 8 1 , 8 2 Yezid b. Azre el-Anezi 448 Yezid b. Ebi N i m s S 68, S 69, S 74 Yezid b. el-Haris 4 S 2 , 600, 602, 6 2 1

Tdrihu 't-Taberf

Yezid b. el-Haris b. Rüveym 3 7 0, S99, 602, 6 2 1 Yezid b. el-Haris b. Yezid eş-Şeybani S60 Yezid b. Esed e l - Seceli 2 89, 290 Yezid b. Hani S6 Yezid b. Huceyye 290 Yezid b. H uceyye b . Rebia 289 Yezid b. Huceyye et-Teymi 61 Yezid b. H u reys b . Rüveym SS9 Yezid b. H usayn 642 Yezid b. Hür el-Absi 61 Yezid b. Kays 1 1 , 1 2, 2 8, 73, 96, 97 Yezid b. Ma'kıl 4 S 9 Yezid b. Malik el- Sahili 2 4 S Yezid b. Mes'ud b . Halid b. Malik 2 S 6 Yezid b. M uaviye 1 8, 2 3 3 , 248, 2 S6, 303, 309, 3 2 0 , 3 2 2 , 3 3 2 , 3 S 4, 3 S 8, 362, 3 6 S , 3 74, 402, 407, 4 1 2, 4 1 6, 423, 4 2 6, 436, 438, 4S3, 488, 489, 490, 49 1 , 4 9 2 , 493, 494, S02, S03, 5 04, s o s . S 0 6, S 0 7, S 08, S09, 5 1 0, S l l, S l 2, S l 3 , S l 4, S l 6, S 2 S , S 2 8, S 2 9, S 3 1 , S 3 2 , S 3 3 , S 3 6, S 3 7, S 3 8, S 3 9, S49, s s o. s s ı . 56S, 567, S69, S 76, S 8 1 , S 8 2 , S83, S96, S97, S98, 603, 6 1 0, 6 1 6, 6 1 7 Yezid b . M uğaffıl 1 3 6, 1 3 9, 144 Yezid b. Müferriğ e l - H i myeri 3 3 3 Yezid b. Nübeyt 3 7 1 Yezid b . Rebia b . M üferriğ el-Himyeri 333 Yezid b. Ruveym 2 S l Yezid b . Siyah e l - Esvari 6 5 6 Yezid b. Suveyd 348 Yezid b. Süfyan 4 6 1 Yezid b. Sümeyr el-Cermi 547 Yezid b. Şecere 1 S 3, 248, 3 1 8, 3 2 5 Yezid b. Tarif e l - M üsli 2 7 6 Yezid b. Tufeyl 3 6 Yezid b. Zabyan e l - He mdani l O S Yezid b. Zeyd e l - E rhabi 2 4 Yezid b. Ziyad 4 3 2 , 473, S 0 2, S04, S 8 1 Yezid el-Sahili 1 88, 2 3 1 Yunus 1 04, S 4 1 Yfinus b . Abdüla'la 1 7 4 Yfinus b. Ebi İshak 3 6 6, 389, 4 1 7 Yunus b. Habib S 3 8, S S O

Dizin

Yunus b. Ubeyd 3 3 0 Yusuf b. el-Hakem 6 5 6 Yusuf b. Yezid 93, 2 7 5 , 3 88, 5 8 9 , 634, 642, 661 YOsuf b. Zeyd 458 Yuşa' b. Nun 1 7 5 z

Zabyan b. Umare 1 2 6, 5 9 6 Zahhaf 2 5 2, 2 5 3 Zahhaf b. Sa'saa 2 5 7 Z a h r b. Kays 2 86, 4 8 8 , 4 8 9 Zaide 6 1 1 Zaide b . Kudame 6 1 0 Zaide b . Kudame b . Mes'ud 609 Zaide b. Kudame es-Sekafi 3 2 6 Zare 483 Zazan Ferruh 1 3 1, 5 5 7 Zebra 5 5 3 Zekeriyya b. Ebi Zaide 2 8 2 , 2 9 6 Zekeriyya b. Yahya ed-Darir 3 64, 4 1 1 Zerd b . Abdullah es-Sa'di 5 5 4 Zerved 4 1 9, 4 2 0 Zeyd 2 7 6 Zeyd Arim 363 Zeyd b. Abdurrahman b. Avf 5 2 1 Zeyd b . Ali b . H üseyin 4 2 1 Zeyd b . Bedr el-Abdi 4 2 Zeyd b . Cebele 1 88 Zeyd b. Ebi Habib 2 5 5 Zeyd b . Erkam 4 5 1 , 485 Zeyd b. Husayn 55, 5 7, 84, 85, 87, 96, 97, 148, 192 Zeyd b. Ö mer b. el-Hattab 3 5 1 Zeyd b . Rukad el-Cenbi 482, 498 Zeyd b. Vehb 20, 2 2 , 2 3 , 2 6, 3 1 , 45, 5 1 , 94, 1 00, 5 2 5 Zeyd b. Zem'a 5 2 5 Zeyneb 4 1 2, 4 4 1 , 446, 479, 4 8 5 , 486, 487, 49 1, 492 Zeyneb bint Ebu Seleme 1 69 Zeyneb bint Fatıma 480, 486 Zeyneb el- Kübra 1 7 1 Ziml b . Amr el-Uzri 6 1 zimmet ehli 1 3 8, 1 4 5 zimmi 9 2 , 1 3 2 Zir b. Hubeyş 3 5 1, 4 1 7 Zituva 3 6 1 , 3 6 2

695

Ziyad 19, 2 8, 1 2 4, 1 2 5, 1 2 6, 1 2 7, 1 54, 1 5 5, 182, 1 84, 1 8 5, 1 86, 194, 1 9 5, 196, 2 3 1, 2 3 5, 2 40, 2 4 1 , 242, 247, 249, 2 5 0, 2 5 1, 2 5 3, 2 5 6, 2 5 7, 2 5 9, 260, 2 6 1 , 2 6 2 , 2 63, 2 6 6, 2 7 2, 2 74, 2 7 7, 2 78, 2 79, 2 80, 2 8 1 , 282, 2 8 3 , 2 84, 285, 298, 299, 3 0 2 , 3 0 5 , 3 08, 3 1 9, 543 Ziyad b. Abdullah 1 5 5, 1 5 7, 1 7 7 Ziyad b. A m r b. M u aviye el-Ukayli 5 74 Ziyad b. Amr el-Ateki 5 6 1 Ziyad b . Cil 5 3 3 , 666 Ziyad b. Ebih 1 5 3 Ziyad b . Ebi Süfyan 2 1 1, 2 8 8 Ziyad b. en-Nadr 1 9, 2 8, 72, 7 3 , 7 5 Ziyad b. Hasafe 1 1, 1 2, 1 3 , 4 0 , 4 2 , 89, 90, 98, 1 3 0, 1 3 1 , 1 3 2, 1 3 3, 1 3 5, 1 3 6, 1 3 7 Ziyad b. Salih 1 0 9 Ziyad b . Sümeyye 2 3 3, 3 0 5 , 345 Ziyad el-Bekkai 182 Ziyad Kalesi 1 5 5, 187 Zu Husum 424, 427 Zübale 396, 421, 422 Zübeyd 496 Zübeydi 462 Zübeyr 1 2 7, 2 0 3 Zübeyr b. el- E rvah et-Temimi 4 0 1 , 402 Zübeyr b. el-Mahuz 658, 661 Zübeyr b. H ırrit 543, 545, 5 5 6 Zübyan 5 7 9 Züfer 576, 5 79, 6 3 6, 6 3 7, 648 Züfer b. Akil el-Fihri 5 7 1 Züfer b . el-Haris 5 6 7, 5 7 2 , 5 7 6, 5 78, 580, 634, 6 3 5 Züfer el- Kaysi 5 7 9 Zühel b. el-Haris 145, 1 46 Zühel b. Sa'lebe 549 Zühel b. Şeyban 549 Züheyr 253, 305, 4 1 9, 453, 5 5 4, 5 5 6, 586 Züheyr b. Abdurrahman 4 7 4, 482 Züheyr b. H arb 2 5 2, 3 29, 3 3 0, 5 3 6, 540, 543, 545, 5 64, 6 5 6, 6 5 7 Züheyr b. H ayyan 5 8 3 , 5 8 6 Züheyr b. Hüneyd 5 4 8 , 5 5 0, 5 5 2, 5 5 3, 583, 584, 5 8 7, 667, 668

696

Züheyr b. Kayn 4 1 5, 4 1 9, 428, 433, 441, 442, 445, 448, 4 5 2 , 456, 466, 468, 469 Züheyr b. Züeyb el-Adevi 5 8 3 , 670 Züheyr Vehb 657 Zühne b. Abdullah 575 Zühri 48, 63, 64, 1 04, 1 7 6, 1 78, 180, 5 3 2, 546 Zülkela' 41, 42, 50, 3 8 1 Zülvişah 4 3 Zümeyl b . A m r el-Uzri 3 4 5 Zür'a b. Burc 8 0 , 8 1 Zür'a b. Şerik et-Temimi 4 8 1 Zürare 242, 3 0 7, 3 1 7, 3 2 7 Zü's-Südeyye 9 8 Züveyd 449

Tdrih u 't-Taberf