Siyeru'l-Evzai: Reddiye Geleneği [1 ed.]
 9786057596802

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

lbrahim ilhan

1978 yılında Van'ın Bahçesaray ilçesinde doğdu. ilk, Orta ve Lise öğrenimini Van'da tamamladı. 2001 yılında Marmara Üniversitesi ilahiyat Fakül­ tesinden mezun oldu. 2003 yılında Van'ın Başkale ilçesinde imam hatip olarak göreve başladı. 20052008 yılları arası Pendik Haseki Eğitim Merkezin­ de kursiyer olarak bulundu. 2008 yılında Van'ın Erciş ilçesine vaiz olarak atandı. 2013 yılında Din işleri Yüksek Kurulu'na uzman yardımcısı olarak girdi. Aynı bölüme 2014 yılında uzman olarak atandı, halen bu görevini sürdürmektedir. 2014 yılında Yüzüncü Yıl Üniversitesi İlahiyat Fakülte­ sinde yüksek lisansını tamamladı. Hali hazırda Yıldırım Beyazıt Üniversitesi İslami ilimler Fakül­ tesi'nde doktora çalışmasına devam etmekte olup evli ve üç çocuk babasıdır.

Ankara Okulu Yayınlan: 353

lslam Klasikleri: 27 Bu Proje T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Telif Haklan Genel Müdürlüğü Tarafından Desteklenmektedir

Ankara Okulu Basım Yay. San. ve Tic. Ltd. Şti. Editör: Mehmet Azimli Son okuma: Fatma Zehra Kurt Dizgi, kapak: Ankara Dizgi Evi Baskı, cilt, kapak baskısı: TDV Yayın Matbaacılık ve Ticaret işletmesi Birinci baskı: Ocak 2021 ©

lSBN: 978-605-7596-80-2

Ankara Okulu Yayınlan Şehit Mehmet Baydar Sokak 2/A Maltepe/ANKARA Tel: (0312) 341 06 90 GSM: 0542 382 74 12 web: www.ankaraokulu.net e-mail: [email protected] [email protected]

Siyeru'l- Evzai Reddiye Geleneği

Şafii

Çeviren

İbrahim İLHAN

Ankara Okulu Yayınları Ankara 2021

İÇİNDEKİLER EDİTÖRDEN 7 ÖNSÖZ 9 GİRİŞ 11 A. Müelliflerin Hayatı 11 1. Ebll Hanife (150/767) .......................................................................... 11 2. Evzai (157/774) ...................................................................................... 12 3. Ebu Yusuf (182/798) ............................................................................ 14 4. Şafii c204/020) ........................................................................................ 15 B. Siyeru'l-Evzai 16 1. Eserin Aslı 16 2. Eserin Önemi 17 3. Eserin içeriği ve Üslubu 18 .................................................................................................................

.............................................................................................................................

.............................................................................................................................

.......................................................................................

................................................................................................

..................................................................................................

............................................................................................

.......................................................................

SİYERU'L-EVZAI 19 1. Ganimet Paylaşımı 21 2. Ganimet Savaş Aleti 29 3. Atlı ve Yayanın Ganimeti 32 4. Süvarinin Payı 50 5. Esir Karı-Koca 61 6. Müslüman Esir Çocuklar 70 7. Köle Emanı 73 8. Cariye ile İlişki 76 9. Esir Satışı 79 10. Tek Kişinin Ganimeti 80 11. iki Kişiye Ait Cariye 83 12. Darülharp'te Had 84 13. Taşınamayan Ganimet 86 14. Ağaç Kesme 89 15. Nöbet ve Namaz 91 16. Haraç Toprağı 92 17. Cizye Arazi 94 18. Zani Harbi 94 19. Daru'l-Harp'te Satış ..................................: ............................................... 97 20. Ümmü Veled'in Durumu 98 21. Daru'l-Harp'te Müslüman Kadın 98 22. Hamile Harbinin Evliliği 101 23. Beş Eşli Harbi 102 24. Daru'l-Harp'te Ticaret 105 25. Mürtedin Malı 108 26. Mürtedin Kestiği Hayvan 111 ......................................................................................................

......................................................................................

.....................................................................................

...........................................................................

................................................................................................

................................................................................................

...........................................................................

......................................................................................................

...............................................................................................

.........................................................................................................

................................................................................

...................................................................................

.......................................................................................

.............................................................................

..................................................................................................

.........................................................................................

..............................................................................................

....................................................................................................

.....................................................................................................

.........................................................................

.........................................................

......................................................................

...........................................................................................

...........................................................................

...........................................................................................

.....................................................................

6 '

Siyeru'l-Evzdi

27. Hırsız-Köle ... ... . . . . . . . ... .. .. . . . . . ... . .. . . . . . . . 112 28. Hırsız-Hür . . ... . . . . 114 29. Esir Çocuk . .... . ... .. ... . . . . ... . . . 114 30. Daru'l-Harp'te Cariye ...... .. . ... ... ....... .. ..... . .... .. . . . . ... . 116 31. Cariyesini Satın Almak . . . 118 32. Müslüman Olan Harbi.. ......................................................:.................. 120 33. Güvence Alan Harbi .. . . . .. . . .. . .. . ......... . . ... ..... .... .... ... ..... 122 34. Daru'l-Harp'te Emanet . . . 123 ....

. . . . ... .. . .

.....

.

.. .. . .. .. .

.. .

.. . . ............... .. . . ..

................ ............................ ..... . . ................ ............... .... . ..

....

.. ............

.

.

...

.... ......... ......... ... .

....... .

.

.

....

.

. ...... .......... .........

. .

..

... .. . ... .

..

.................. ..................................... .... ...........

. . . ...

. . .

. ..

.. ...

. . .

.

...

..

.

..

.................. .............................. ......................

KAYNAKÇA ............................................................................................................... 127 DIZIN

..........................................................................................................................

SIYERU'L-EVZAI ORiJiNAL METiN

.............................................................

131 141

EDiTÖRDEN

Ankara Okulu Yayınları "İslam-Klasikleri" projesi üst başlığı kapsamında yayınlanan serinin yirmi yedinci (27.) kitabı olarak İslam tarihindeki reddiye türü bir eserle karşınızdayız. İslam ilim geleneğinin belki de ilk ve hoş bir örneği olarak dört adet bilim insanının bazı konularda birbirine karşı yazdık­ ları reddiyeler bir araya getirilerek bir reddiye mecmuası oluş­ turulmuştur. Bu imamların Ebu Hanife, Evzai, Ebu Yusuf ve Şafii gibi alanında otoriter bilginlerden oluşması da bilimsel farklılık­ ların hazmedilmesi açısından hoş bir örnek olarak karşımızda duruyor. İlk dönem algısını güzellikleriyle, olumsuzluklarıyla olduğu gibi önünüze sermeye devam ediyoruz. Bir reddiye geleneğini izlemek üzere sizi dönemin ilim önderlerinin yazdığı Siyeru'l-Evzdf adlı eserle baş başa bırakıyoruz .. .

Hayırlara vesile olması dileğiyle .. . Mehmet Azimli1 Çorum-2021

1

Hitit Üniversitesi ilahiyat Fakültesi.

ÖNSÖZ

Siyer (siret kelimesin çoğulu) genel anlamda Hz. Peygamber'in hayatını, özel anlamda "devletlerarası umumi hukuk ile devlet­ lerarası hususi hukuk"u konu alan eserlere denir. Konuyla ilgili Muhammed Hamidullah şunlan ifade etmektedir: "Siret tabiri dil bakımından umumi olarak tavır ve hareket, idare manasma gelir. Sonralan muharebelerde Resulü Ekrem'in tavır ve hareketi mahdut bir manaya, daha sonra da Müslüman hükümdarlann, milletlera­ rası meselelerde hatt-ı hareketleri manasmda kullanrlmıştrr."2 Özel anlamda siyer yazıcılığı hicri birinci asnn ortalanndan itibaren başlamış olup o dönemde "Kitabu's-Siyer'' adlı eserler kaleme alınmıştır. Nitekim Ebu Hanife'nin de imla yoluyla talebelerine si­ yer konulannı yazdırdığı rivayet edilmektedir. Siyer konularının asıl malzemesini Hz. Peygamber, Sahabe ve Hulefayı Raşidin'in ganimet, esirler, haraç, cizye, köle ve cariye başta olmak üzere harbi, müste'men, mürtet konularındaki uy­ gulamaları oluşturmaktadır.3 Bu uygulamalar özellikle müçtehit alimler için görüşlerini savunmak adına önemli bir malzemedir. Çevirisini yaptığımız bu eser de bu tür konuları muhtevi ilk dönem eserleri arasında yer almaktadır. Başta Ebı1 Hanife olmak üzere, Evzai, Ebu Yusuf ve Şafii gibi müçtehitlerin konular hak­ kındaki yaklaşım tarzlarını ve eleştirilerini ortaya koymaktadır. İlk dönem eserlerinin ister kendilerinden isterse diğer ne­ denlerden dolayı olsun başka bir dile tercüme edilmesinin zor­ luğu izahtan varestedir. Bununla beraber çeviri ile ilgili bazı hu­ suslara da dikkat çekmek isteriz: 2 3

Muhammed Hamidullah, İslam'da Devlet idaresi, Mütercim Kemal Kuşçu, Nur Yayınları, Ankara, s. 45. "Her ne kadar lslam'dan evvelki Araplar kendilerine mahsus ddet ve gele­ neklere malik idilerse de bunları işleyip bir sistem haline getirmediler. lslam zuhur ettiği ve kendine has bir devlet tesis ettiği zaman ilk Müslüman ya­ zarlar tarafından harp, sulh ve bf-taraf/ıkla meşgul olan hukukun bu hususi şubesine verilen ismin (siyer) olduğu görülür. Bu kelime 'sfret'in cemidir ki, idare, tedbir, tavır ve hareket manasına gelir." Bkz. Hamidullah, age., s. 41.

10

Siyeru'l-Evzdf

a. Ayet ve hadislerin tahrici tarafımızdan yapılmıştır. b. Açıklanması gereken ıstılahlar/kavramlar dipnotta açıklan­ mıştır. c. Konuyla ilgili farklı rivayetler varsa başka eserlerden alınmak suretiyle dipnota eklenmiştir. d. Tarihi vakalarla ilgili tamamlayıcı bilgilere yer verilmiştir. e. Girişte müelliflerin hayatı ve eserle ilgili kısaca bilgiler veril­ miş; kitabın sonuna da kaynakça eklenmiştir. Böylesine hayırlı bir hizmete katılmamıza vesile olan başta Prof. Dr. Mehmet Azimli hoca olmak üzere, Dr. Mehmet Nur Ak­ doğan, Yahya Solmaz, Ahmet Oğuz ve Abdurrahman Han arka­ daşlarıma teşekkür ederim. Ayrıca bize her türlü maddi ve ma­ nevi desteği sağlayan başta ebeveynim olmak üzere aileme de teşekkürü bir borç bilirim. Gayret bizden tevfik Allah'tandır. İbrahim İlhan Ankara/2020

GIR.iş

A. Müelliflerin Hayab 1. Ebd Hanife (150/767) Tam adı Nu'man b. Sabit b. Zuta. b. Mah' olan, Ebu Hanife 80/700 yılında Kufe'de doğmuştur.4 Babası Sabit b. Zuta'dır. Künyesi "Ebu Hanife"dir. Hanife künyesinin verilmesi islam'a gö­ nül vermiş abid bir kimse olması veya 'hanife' denilen bir divit veya yazı hokkasını devamlı yanında bulundurması sebebiyledir. Hanife isminde bir kızı olduğu için bu künyeyle anıldığı söylen­ mişse de bu kabul görmemiştir. Çünkü onun Hammad'dan başka evladının olmadığı bilinmektedir.5 Kaynaklarda nesebi hakkında farklı bilgi yer almaktadır. Kabilli olduğunu söyleyenler olduğu gibi, Enhar, Tirmiz, Nesa, Fars ve Türk olduğunu söyleyenler de olmuştur.6 Küçük yaşta babasıyla ipek kumaş tüccarlığı yapmıştır. Onu ilme teşvik eden Amir b. Şürahil eş-Şa'bi'dir.7 Ebu Hanife çok sayıda hocadan ders almıştır. Bu hocalar içinde Ebu Hanife'nin yetişmesinde en çok katkısı olan Hammad b. Ebi Süleyman'dır. Ebu Hanife, hocası Hammad'ın vefatına kadar, on sekiz sene onun ders halkasında bulunmuştur. Hocasının bulunmadığı za­ manlarda ona vekaleten ders vermiştir.8 Hammad'ın dışında Ebu 4

5

6 7 8

lbn Kuteybe, Ebu Muhammed Abdullah b. Müslim, el-Md'rif, el-Heye­ tü'l-Mısriyyetü'l-Amme, 1992 , s. 495; Nedim, EbQ'l-Ferec Muhammed b. ishak, el-Fihrist, Daru'l-Ma'rife, Beyrılt, 1417 /1997, s. 2 5 1 ; eş-Şirazi, EbQ ishak, Tabakdtü'/-Fukahd, Daru'r-Raid el-Arabi, 1970, s. 86; Ebu Zehra, Muhammed, Eba Hanife, Mektebetu Abdullah Vehb, Mısır, 1365/1946, s. 1 1 ; Keskioğlu Osman, /mdm Azam, Güzel Sanatlar Matbaası, Ankara, 1960, s. 9. lbn Hacer, Ebu'l-Abbas Şihabüddin Ahmed b. Muhammed b. Muhammed el-Heytemi, e/-Hayrdtu'l-Hisdn jf Mendkibi'l-lmdmi'l-Azam Ebi Hanife en­ Nu'mdn , Matbaatu's-Saa'de, Mısır, s. 23. Saymeıi, Hüseyn b. Ali, Ahbdru Ebi Hanife ve Ashdbihi, Alemu'l-Kutub, Bey­ rO.t, 1405/1985, s. 16. Hamis, Muhammed b. Abdurrahman, Usülü'd-Din inde'l-lmdm Ebi Hanife, Daru's-Sumeyi', el-Memleketü'l-Arabiyetü's-Suuudiyye, s. 74. EbQ Zehra, Eba Hanife, 23.

Siyeru'l-Evz{Jf

12

Hanife'nin hocaları arasında Ata b. Rebah, Zeyd b. Ali, Muham­ med el-Bakır ve Ebu Muhammed Abdullah b. Hasan gibi isimler zikredilmektedir.9 Ebu Hanife'nin çok sayıda talebe yetiştirdiği rivayet edilmek­ tedir. Önde gelen talebelerinden bazısı şunlardır: İmam-ı Ebu Yusuf, imam-ı Muhammed b. el-Hasen eş-Şeybani, imam-ı Züfer, Hasan b. Ziyad el-Lü'lüi, Cerir b. Abdulhamid, Hafz b. Gıyas, Ab­ dullah b. Mübarek, Kasım b. Ma'n, Yahya b. Zekeriya, Esed b. Amr el-Beceli, Veki' b. el-Cerrah, Ebu Muti' el-Belhi.10 Ebu Hanife'nin bizzat kaleme aldığı kitabı bulunmamakla be­ raber kendisine şu kitaplar nispet edilmektedir: el-Alim ve'/-Mü­ teallim, el-Fıkhu'l-Ekber, el-Fıkhu 'l-Ebsat, er-Redd 'alci Kadariy­ ye,11 e/-Vasiyye, el-Müsned. Ebu Hanife hicri 150 yılında 70 yaşla­ rında Bağdat'ta vefat etmiştir.12

2. Evzii (157/774) ismi Abdurrahman b. Amr b. Yuhmid olan Evzai, 88/707 yı­ lında Ba'lebek'te doğdu. Künyesi "Ebu Amr"dır. Kabilesinden dolayı veya yerleştiği yer itibarıyla kendisine "Evzai" nisbesi ve­ rilmiştir.13 Küçük yaşta babasını kaybeden Evzai, annesinin yanında Kerk denilen yerde büyüdü; sonraları annesiyle birlikte Dı­ maşk'a yerleşti. Kendisine yaşlı bir kimsenin sahip çıktığını ve divanda görev almasını sağladığı rivayet edilir.14 Divandaki gö­ revini bırakarak Yemame'ye gitti, orada Yahya b. Ehi Kesir'in yanında kaldı, ondan rivayette bulundu. Hocasının tavsiyesi üzerine Hasan Basri ve İbn Sirin'den ders almak için Basra'ya 9 10 11 12

13 14

Zehebi, Siyeru Alemi'n-Nube/d, 1-XXV. Müessetü'r-Risale, 1405/1985, VI, 390-403; Ebu Zehra, Eba Hanife, s. 62. Ebu Zehra, Eba Hanife, s. 184-210. Nedim, el-Fihrist, s. 261. Selemasi, Ebu Zekeriyya Yahya b. İbrahim, Mendzilü'l-Eimmeti'l-Erbaa, Mektebetü'l-Melik Fahd el-Vataniyye, 1422/2002, s. 1 68; Bağdadi, Hatib, Tdrlhu Bağddd, 1-XVI, Daru Garbi'l-lsiami, Beyrilt, 1422/2002, XV, 444. Zehebi, Siyer, VI, 542. Abdüssettar eş-Şeyh, el-lmdmu'l-Evzdt Şeyhu'l-lsldm ve Alimu Ehli'ş-Şdm, Daru'l-Kalem, Dımaşk. 1427 /2006, s. 46. Zehebi, Siyer, VI, 543.

Giriş

13

gitti. Ancak o sıralarda Hasan Basri vefat etmiş, İbn Sirin de hasta olmuştur.15 İlk derslerini Ba'lebek'teki hocalanndan aldı. Daha sonra Dı­ maşk'a giderek Nümeyr b. Evs el-Eş'ari'den ders okumaya başla­ dı. Ardından Mekhul b. Ebi Müslim başta olmak üzere Dımaşk'ın önde gelen fakihleriyle görüştü.16 Evzai, Hicaz, Şam ve lrak'ta muhtelif şehirlere yaptığı yolculuklarda Mekhıll ed-Dımaşki, Ata b. Ebi Rebab, Muhammed b. Ali el-Bakır; Katade, İbn Şihab ez-Zühri gibi birçok tabiin alimiyle görüşmüş, onlardan riva­ yette bulunmuş ve ilim tahsil etmiştir.17 Başta hocası İbn Şihab ez-Zühri olmak üzere, Evzai'ye de Yahya b. Ebi Kesir; Sevri, Şu'be, Yunus b. Yezid, Ebu İshak el-Fezari gibi pek çok kişi talebelik yapmıştır.18 Hac ve umre vesilesiyle Hicaz'a giden Evzai, Malik b. Enes, Süfyan es-Sevri gibi bu bölgenin alimleriyle tanışma fırsatı bul­ muş ve onlarla fikir alışverişinde bulunmuştur. Ebu Hanife'yi görüşlerinden dolayı eleştirmiş, kendisiyle birçok defa münaza­ ra yapmıştır.19 Abdurrezzak diyor ki; İbn Cüreyc ve Evzai kitap yazan müelliflerin başında gelmektedir. Ayrıca kendisi Şam ule­ masından kabul edilmiş hatta hocası Mekhul'dan daha çok alim olduğu ifade edilmiştir.20 İmam Şafii de "Fıkhı, hadise en çok ben­ zeyen kimse olarak Evzdt'den başkasmı görmedim."21 demiştir. Evzai, mezhepte mutlak müçtehit kabul edilir. Onun görüşleriyle Şam ve Endülüs uleması bir süre amel etmiştir.22 Evzai bazı eserleri kaleme almış; bazısı da kendisine nispet edilmiştir. Eserlerinden bazısı şunlardır: Kitdbu Siyeri'l-Evzdt, es-Sünen fi'l-Fıkh, e/-Mesdil fi'l-Fıkh, Müsnedü'l-Evzdt,23 Evzai'nin 15 Zehebi, Siyer, Vl, 544. 16 Kala'ci, Muhammed Revvis, Mevsaa'tu Fıkh Abdurrahmdn el-Evzdf, Daru'n-Neflis, 1429/2008, s. 40. 17 Zehebi, Siyer, VI, 542. 18 Zehebi, Siyer, VI. 542. 19 Kala'ci, Mevsaa• s. 41. 20 Zehebi, Siyer, VI, 544. 21 Zehebi, Siyer, VI, 545. 22 Zehebi, Siyer, VI, 547. 23 Nedim, Fihrist, 260; Kala'ci eserin ismini "er-Reddü 'ald Siyeri Ebi Hanife" olarak vermektedir. Bkz. Mevsaa• s. 59-60.

Siyeru'l-Evzı!Jf

14

hamamda yıkanırken hicri ısı veya ıs7 yıllarında Beyriit'ta öl­ düğü rivayet edilmektedir.24

3. Ebd Ydsuf (182/798) Asıl adı, Ya'kO.b b. İbrahim b. Habib b. Becir (Büceyr) b. Sa'd b. Habte'dir25 Künyesi "Ebu Yusuf"tur. Ebu Yusuf hicri 113/73ı tarihinde Bağdat'ta doğmuştur.26 Önceleri hadis ile meşgul olur­ ken İbn Ehi Leyla ve Ebu Hanife'yi tanıdıktan sonra fıkıhla meş­ gul olmaya başlamıştır.27 Ebu Hanife ile beraberliği on yedi sene, İbn Ehi Leyla ile beraberliği de dokuz sene devam etmiştir.28 Ebu Yusuf' un babası, Ebu Yusuf küçük yaşta iken vefat etmiş­ ti. Annesi fakir ve dul bir kadındı. Bu yüzden Ebu Yusuf 'un tahsil hayatı hayli sıkıntılı geçmiştir.29 Üç halife döneminde kadılık gö­ revini ifa etmiş; kendisine "kadı'l-kudat" denmiştir.30 EbO YOsuf birçok hocadan ders almış olup onlardan bazısı şunlardır: Hişam b. Urve, Yahya b. Said, Ata b. Saib, Ebu ishak eş-Şeybani, A'meş'tir. Ebu Yusuf, birçok talebe yetiştirmiştir. Yahya b. Main, Ahmed b. Hanbel, Ali b. Ca'd, Ese'd b. Furat bunlardan bazısıdır.31 Ebu Yusuf'un başlıca eserleri ise şunlardır: Kitabu'l-Harac, Kitabu'l­ Emali, Edebü 'l-Kadi 'ald Mezhebi Ebi Hanife, Kitabu'l-Asl, Kitabu'l­ Asar, İhtilafü Ebi Hanife ve İbn Ebi leyld, Kitabü 'r-red 'ald Siye­ ri'l-Evzai32. Ölüm tarihi hakkında kaynaklarda farklı bilgiler bu­ lunsa da hicri ısı/ı8Z33 senesinde Bağdat'ta vefat etmiş olabi­ leceği tahmin edilmektedir. 24 Zehebi, Siyer, VI, 553. 25 İbn Sa'd, EbQ Abdillah Muhammed b. Sa'd, et-Tabakatü'l-Kübrı!J, 1-VIII, Da­ ru'l-Kutubi'l-llmiyye, 1410/1990, VI, 1 2 1 ; lbn FQti, Abdurezzak b. Ahmed, Mecmeu'l-Addb fi Mucemi'l-Elkdb, 1-VI, Vizaretü's-Sakafe ve'l-lrşadi'l-ls­ lami, lran, 1416, III, 314. 26 Zehebi, Siyer, VII, 470. 27 Nemiri, EbQ Amr YQsuf, el-lntikı!J fi Fezdili's-Seldseti'l-Eimmeti'l-Fukahd, Daru'l-Kutubi'l-llmiyye, s. 173. 28 Saymeri, Ahbdru Ebf Hanife, s . 100; Serahsi, EbQ Bekr Şemsü'l-Eimme Muhammed b. Ehi Sehl Ahmed, el-Mebsat, 1-XXX, DarO'l-Ma'rife BeyrQt, 1414/1993, xxx, 128. 29 Bağdadi, Tdrfhu Bağddd, XIV. 247. 30 Nemiri, el-lntikı!J, 173. 3 1 Zehebi, Siyer, VII, 470. 32 Nedim, el-Fihrist, 253; EbQ Zehra, Eba Hanife, 187-195. 33 EbQ Hatim, Muhammed b. Hibban, Meıı!Jhfru Ulemı!Ji'l-Emsdr, Daru'l-Vefil, 1411/1991, s. 270. •

Giriş

15

4. Şifii (204/820) Asıl adı Muhammed b. İdris b. Abbas b. Osman b. Şafii olan Şafii, hicri 150/767 yılında Gazze'de doğdu.34 Baba tarafından soyu Hz. Peygamber'in dördüncü kuşaktan dedesi Abdumenar ile birleşir. Şeceresinin çeşitli basamaklarında yer alan dedeleri­ ne bağlı olarak "Kureşi, Muttalibi, Şafii" nisbeleriyle anılır.35 An­ nesi ile birlikte iki yaşında iken Askalan, on yaşında iken Mek­ ke'ye gittiği rivayet edilir.36 Fakir bir aileye mensup olan Şafii, çocukken babasını kaybetti. Ancak ilme olan merakı onun hadis meclislerinde daha küçük yaşta bulunmaya sevk etti.37 İlk za­ manlar şiir merakı olan Şafii, hocası Müslim b. Halid ez-Zenci'nin tavsiyesi üzerine fıkha yöneldi.38 Medine'de bulunan İmam Malik'in ilim meclisine on üç ya­ şında gittiği rivayet edilir; oraya gitmeden önce Şafii, Malik'in "Muvatta"sını ezberlemiştir. Malik'in vefatına kadar orada tale­ beliğe devam eder.39 Sonraları Yemen'de bulunur. Harfiri Reşid döneminde siyasi sebeplerden dolayı Bağdat'ta yargılanır. İmam Muhammed eş-Şeybani'nin vesilesiyle ceza almadan kurtulur. Bağdat'ta bulunduğu süre zarfında İmam Muhammed'le birçok meselede görüş alışverişinde bulunur; Hanefi mezhebinin gö­ rüşlerini tetkik eder ve öğrenir. Hayatının geri kalan kısmında da Bağdat'a başkaca yolculuklar yapmıştır. Şafii'ye, Ahmed b. Han­ bel başta olmak üzere, Sevri, Za'ferani ve Kerabisi talebe olmuş­ tur.40 Şafii'nin Bağdat dönemindeki görüşleri mezhebin "kavl-i kadimi"ni oluşturur. Şafii hicri 199 yılının sonu veya hicri 200 yılının başı ·gibi Mısır'a gider. Burada meseleleri farklı bir bakış açısıyla ele alır 34 Beyhaki, Ebü Bekr Ahmed b. el-Hüseyn b. Ali, Menc'ikibu'ş-Şc'ifif, 1-11, Mek­ tebetu Dari't-Türas, Kahire, 1 390/1970, ı, 71; lbn Nukta, Muhammed b. Abdi'l-Gani, et-Takyfd li Ma'rifeti Ruvc'iti's-Süneni ve'/ Mesc'inid, Daru'l-Kutu­ bi'l-İlmiyye, 1408/1988, s. 42. 35 Beyhaki, Menc'ikib, ı, 81. 36 Beyhaki, Menc'ikib, 1, 73. 3 7 Beyhaki, Menc'ikib, 1, 95. 38 Beyhaki, Menc'ikib, 1, 98. 39 Beyhaki, Menc'ikib, 1, 100. 40 Zehebt Tezkiretü'l-Huffc'iz, 1-IV, Daru1-Kutubi'I-llmiyye, Beyrüt, 1419/1988, l, s. 265.

Siyeru 'l-Evzdf

16

ki bu dönemdeki görüşleri "kavl-i cedid" olarak bilinir. Bu dön­ mede kendisine başta Büveyti olmak üzere Müzeni, Rebi' b. Sü­ leyman, Hümeydi, Harmele b. Yahya, Rebi' b. Süleyman el-Cizi talebelik yapmıştır. Şafii, eserlerin çoğunu Mısır'da yazmıştır. Başlıca eserleri ise şunlardır: el-Ümm, el-Emali, er-Risale, er-Red 'ala Muhammed b. Hasan eş-Şeybdni, Kitabu Siyeri'l-Evzai, İbta­ lu 'l-İstihstın. Şafii hicri 204 tarihinde Mısır'da vefat etmiştir.41

B. Siyeru'l-Evzii 1. Eserin Ash Bu kitap bir metin, üç reddiyeden müteşekkil bir eserdir. Şöyle ki; Ebu Hanife siyer konusundaki görüşlerini imla yoluyla talebelerine yazdırmış; Muhammed b. Hasan eş-Şeybani de ho­ casının bu görüşlerini "es-Siyerü 's-Sağir" adıyla cem' etmiştir.42 Evzai, Ebu Hanife'nin siyerle ilgili görüşlerine katılmadığını, bir nevi bu görüşlerin reddi mahiyetinde "Siyerü 'l-Evzai"43 adlı bir eser kaleme almıştır.44 Ebu Yusuf da hocasının görüşlerini savunmak ve Evzai'ye cevap vermek için "er-Reddü 'ala Siyeri Evzai" adlı kitabı yazmıştır. Daha sonra İmam Şafii bu üç müç41 Zehebi, Tezkiretü'l-Hujft1z, 1, 266. 42 Bkz. Nedvi, Ali Ahmed, el-İmt1m Muhammed b. el-Hasan eş-Şeybt1nf Nt1bi­ ğatu'l-Fıkhi'l-İslt1mf, Daru Kalem, Dımaşk, 1414/1994, s. 41; Şeybani'ye ait "es-Siyer'ü-Sağir" adlı eser günümüze ulaşmamıştır. Bkz. Aydın Taş, Mu­ hammed b. El-Hasan eş-Şeybt1nf'nin Hukuk Anlayışı, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Basılmamış Doktora Tezi), Haziran 2003, s. 43. 43 Ahmet Yaman, DIA'daki "Siyer" maddesinde Evzai'nin bu eserinin günü­ müze ulaşmadığını söylemektedir. "el-Ümm" adlı eserde yer alan eserin de Ebu YQsuf'un eseri olduğunu ifade etmiştir. Bkz. Ahmet Yaman, "Si­ yer", TDV lslam Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/siyer (31.01.2020). Buna karşın "Evzai" maddesini yazan Salim Öğüt, Evzai'nin eserinin günümüze ulaştığını ve el-Ü mm adlı eserde yer aldığını belirtmiş­ tir. Bkz. Salim ÖG ÜT, "Evzai", TDV İslam Ansiklopedisi, https://islamansik­ lopedisi.org.tr/evzai (31.01.2020) 44 Konuyla ilgili şöyle bir olay anlatılır: Ebu Hanife'nin vefatından sonra imam Muhammed'in kitabı Evzai'nin eline geçmiş ve kitabın kime ait ol­ duğunu sormuştur? Kendisine bu eserin Muhammed,b. Hasan el-lraki'nin eseri olduğu söylenmiş; bunun üzerine Evzai, buraların yeni fethedildiği­ ni dolayısıyla Iraklıların Siyer ve Meğazi konusunda yeterince bilgilerinin olmadığını söylemiştir. Evzai'nin bu sözleri İmam Muhammed'e ulaşınca imam Muhammed de "es-Siyeru'l-Kebir"i yazmıştır. Bkz. Serahsi, Şerhu Kitt1bi's-Siyeri'l-Kebfr, 1-V, Daru'l-Kutubi'I-llmiyye, Beyrilt, 1, 4; EbQ Zehra bu olayla ilgili rivayeti eleştirmektedir. Bkz. EbQ Zehra, Ebü Hanife, s. 204.

17

Giriş

tehidin görüşlerini bir araya getirmiş, özellikle de Ebu Yusuf'un görüşlerine katılmadığını tabiri caiz ise karşı bir red olsun diye "Kitdbu Siyeri'l-Evzdi" adlı kitabı kaleme almıştır. Şafıi'nin bu reddiyesi "el-Ümm" adlı eserinde yer almaktadır.45 Ebu Hanife, Evzai ve Ebu Yusuf'un görüşleri "er-Reddü 'ald Siyeri Evzdf adıyla bir arada basılmıştır. Eserin tahkik ve ta'li­ kini Hindistan'daki Nizamiye Medresesi hocalarından Ebu'l-Vefü el-Afgani yapmıştır. Ebu'l-Vefü, bu eserin mukaddimesinde Hind nüshası dışında başka bir nüshaya ulaşamadığını söylemiştir.46 Evzai'nin hayatına dair müstakil bir eser kaleme alan Abdüs­ settar eş-Şeyh ise ilgili eserin Suud'daki "Mektebetu Camia­ ti'r-Riyad"da mahtut bir nüshasının da bulunduğunu söyleyerek Afgani'nin yaptığı tahkik çalışmasında İmam Şafıi'in görüşlerine yer vermemesini eleştirmiştir.47 ..

2. Eserin Önemi Eserleri değerli kılan birçok sebep vardır. Bu sebeplerden en önemlisi belki de eserlerin yazıldıkları dönemin ilmi faaliyetini yansıtmasıdır. Dolayısıyla elimizdeki bu eser de birkaç cihetten önemlidir. Her şeyden önce dört farklı müçtehidin aynı konı,ılarda farklı bakış açısıyla konuları ele almaları, konuyla ilgili farklı bir metodoloji ortaya koymaları açısından bu eserin önemi inkar edi­ lemez. Ayrıca ilk dönemden itibaren İslam toplumunda reddiye başka bir ifade ile "eleştiri" kültürünün yerleşmesine de katkı sağ­ lamış olup; bir nevi her bir konunun usulünce tartışılabileceğini bizlere göstermiştir. Bununla birlikte bu eserin hicri birinci asrın ortalarında kaleme alınmış olması başka bir ifadeyle yazıya geçi­ rilmiş olması ilk dönem eserleri hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlamış olmaktadır.48 Bununla birlikte bu eser, "fıkh-ı mukaren" denilen karşılaştırmalı fıkhın ilk örneklerinden biri de sayılır. 45 Şafii, Muhammed b. İdris, el-Ümm, Thk. Dr. Rıf'at Fevzi Abdulmuttalip, 1-XI. Daru'l-Vefa, el-Mansura, 1422/2001, IX, 171. 46 Ebu Yusuf, er-Reddü 'a/{I Siyeri Evz{lf, Thk. Ebu'l-Vefa el-Afgani, Lecnetu lh­ yai'l-Maarifi'n-Nu'maniyye, Hayrabad, Hind, s. 4. 47 Abdüssettar eş-Şeyh, e/-/m{lmu'l-Evz{lf, 357. 48 Eserle ilgili geniş değerlendirme için bkz. M. Beşir Eryarsoy; /m{lm Şdjif ve Siyeru'l-Evz{lf (makale), Gelenekselci ve Modernist Paradigmalar Kıskacın­ da İm{lm Ş{ljif, Araştırma Yayınları, Ankara, 2014. s. 433-444.

18

Siyeru'l-Evzdf

3. Eserin içeriği ve Üslubu Şafii bu eserinde savaş hukukuyla alakalı otuz dört meseleye değinmektedir. Bu meseleler kısaca şu başlıklar altında sınıf­ landırılabilir: Ganimetle ilgili meseleler; köle, cariye ve esirlerle ilgili meseleler; haraç ve cizye ile ilgi meseleler, savaşta had ceza­ ları ve gayrimüslim topraklarda faiz, müste'men, harbi ve mürtet kimselerin durumu vb. gibi meseleler... Şafii, eserde sistematik olarak öncelikle konuyla ilgili Ebu Hanife'nin görüşünü daha sonra da Evzai'nin görüşünü aktar­ maktadır. Sonrasında Ebu Yusuf'un görüşlerini ele almakta ve Evzai'ye verdiği cevapları teker teker zikretmektedir. Son olarak Şafii, mesele ile ilgili görüşünü ortaya koymakta Ebu Yusuf'un görüşlerini eleştirmekte ve tercihini bildirmektedir. Eserde görüleceği üzere Şafii, birkaç mesele hariç kitabın tamamında Evzai'den yana görüş ortaya koymaktadır. Nitekim Şafii'nin bu eseri Ebu Yusuf'un reddiyesine karşı bir reddiye ol­ masına rağmen kitap ismini "er-Red 'ala Ebi Yusuf" değil de "Si­ yerü'l-Evzai" olarak bırakmış olması yukarıdaki gerçekliği teyit etmektedir. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki; Ebu Yusuf da kitapta ele alınan konuların tamamında Ebu Hanife'ye katılma­ makta; kimi zaman Ebu Hanife' den farklı olarak vardığı sonuçla­ rı ortaya koymaktadır. Şunu da hatırlatmakta yarar görmekteyiz. Kitapta mezhep müçtehitlerinin görüşlerine yapılan atıfların bazısında mezhe­ bin kendi eserlerine bakıldığında konuyla ilgili farklı görüş sahi­ bi olduğu görülecektir. Ayrıca eserde itiraz sadedinde "görmez misin, bilmez misin, düşünmez misin" şeklinde birçok ifadeye rastlamak da mümkündür.

SİYERU'L-EVZAi

1. Ganimet Paylaşımı1 Rebi' b. Süleyman'ın2 Muhammed b. İdris eş-Şafii'den bize ha- (1711 her verdiğine göre:

EbQ Hanife3 "Gayri-müslimlere ait düşman topraklannda ganimet4 elde eden Müslüman ordu, ganimeti İslam topraklanna ulaştırmadık/an ve koruma altına almadık/an sürece onu paylaştırmasm/ar." dedi.

Evzii Resı1lullah (sav.), ganimet elde ettiği gazveden/savaştan geri dönmeden önce, ganimetin humusunu5 verir, ganimeti payla­ şırdı. Beni Mustalik, Hevazin, Huneyn ve Hayber bu tür gazve­ lerdendir. Resı1lullah (sav.) Hayber fethinde Safiyye ile evlendi.6 Aynı savaşta Kinane b. Rebi' öldürüldü.7 Peygamber, Kinane'nin 1

2

3

4 5

6

7

Birinci meselenin konu başlığı asıl nüshada bulunmamaktadır. Konu baş­ lığı Ebıl Yılsuf'un kitabından alınmıştır. Bkz. Ebıl Yusuf, Ya"kılb b. lbrahim, er-Reddü 'a/{J Siyeri Evz{Jf, Thk. Ebıl'l-Vera el-Afgani, Lecnetu lhyai'l-Maari­ fi'n-Nu'maniyye, Haynibad, Hind, s. 1. Ebıl Muhammed Rebi' b. Süleyman b. Abdilcebbar b. Kamil el-Mısri el-Muradi (ö. 270/884). imam Şafii'nin Mısır'daki önemli talebelerinden­ dir. Mezhep kitaplarında "Rebi"' denildiğinde bu anlaşılır; "Rebi' b. Sü­ leyman el-Cizi" anlaşılmaz. Şafii'nin kitaplannın rivayetinde Muradi'nin önemli bir katkısı olmuştur. Bkz. Nevevi, Tehzfbu'l-EsmtJ ve'l-LuğtJt, Da­ ru'l-Kutubi'l-llmiyye, Lübnan, 1, 188. Eserde muhtemelen nasihlerin tasarrufuyla bazı imamlann isminden son­ ra bazen (r.a) bazen de (rh.) şeklindeki kullanımlar çok düzensiz ve ilkesiz bir üslupla kimisinde kullanılıp kimisinde kullanılmadığı için kaldırmayı uygun gördük. (ed.) Savaş yoluyla düşmandan alınan her türlü mal ve esirlere "ganimet" denir. Bkz. Tehanevi, KeşştJfii lstıltJhtJti'l-Fünün ve'l-Ulüm, 1-11, Mektebetu Lübnan Naşirıln, 1996, 11,1255. "Humus", sözlükte beşte bir demektir. Bkz. lbn Faris, Mu'cemü MektJyis'l-Lu­ ğa, Daru Fikr, 1-Vl, il, 217, "Hams"; Ganimet, fey vb. devlet gelirlerinin oran­ sal ifadesi için kullanır. Bu gelirlerin neler olduğu ve kimlere dağınlacağı gibi hususlar ulema arasında ihtilaflı bir konudur. lbn Kesir; Ebu'l-Fida, Tef­ sfrü'l-Kur'tJni'l-Azfm, Daru Taybe li'n-Neşr ve't-Tevzi, 1-VIII, 1999, IV. 59-60. Peygamber'in (sav.) Safiyye ile evliliği lasaca şöyle gerçekleşmiştir: Peygam­ ber; Hayber Savaşı sırasında Hayber kalelerini tek tek alıyordu. Ebu'l-Hu­ kayk'a ait "KamQs" denilen kaleyi de aldı. Esirler arasında Safiyye bt. Hu­ yey b. Ahtab da vardı. Safiyye o esnada Kinane b. Rebi' b. Ebu'l-Hukayk ile evliydi. Sahabeden Dıhye b. Halife el-Kelbi. esirler arasında bulunan Safiy­ ye'yi cariye olarak kendisine almak istedi. Ancak Peygamber Safiyye'nin ko­ numundan dolayı onu kendisine aldı. Safiyye'nin yerine Dıhye b. Halife'ye, Safiyye'nin amcasının iki lazım cariye olarak verdi. Bkz. lbn Hişam, es-Sfre­ tü'n-Nebeviyye, Musafa el-Babi el-Halebi, Mısır; 1-11, 1955, il, 3 3 1. Kinane b. Rebi'nin öldürülmesi kısaca şöyle olmuştur: Kinane b. Rebi'

22

Siyeru'l-Evzdf

kız kardeşini8 (Safiyye'nin yerine) ganimet olarak Dıhye'ye ver­ di. Müslümanlar, Peygamber'den sonra da düşman toprakların­ da iken ganimet paylaşımını sürdürmüşlerdir. Müslüman orduları Ömer'in halifelik döneminde Rum top­ raklarında,9 Osman'ın halifelik döneminde ise karada ve denizde sahip oldukları yerlerde bunu (geri dönmeden önce ganimetin paylaşımını) uygulamışlardır. Daha sonraları da uygulama bu şekildedir. Türk10 topraklarında fitne alevlenip, Velid11 öldürül­ düğünde bu uygulama devam etmiştir.

8

savaş sonrası Peygamber'e getirilir ve Peygamber kendisine Beni Nadir kabilesine ait hazineyi sorar. Kinane, hazinenin yerini bilmediğini söyler. Bunun üzerine Yahudilerden bir adam, Kinane'nin her sabah harabeler etrafında dolaştığını söyler. Kinane'nin inkarı devam edince harabe ka­ zılır. Bir kısım hazine bulunur. Hazinenin kalan kısım da istenir; fakat o hazineyi vermekten imtina eder. Bunun üzerine Zübeyr b. el-Avvam'a hazinenin yerini söyletmesi için görev verilir. Ancak Kinane hazinenin yerini söylememe konusunda ısrarcı olur. Peygamber, Kinane'yi Muham­ med b. Mesleme'ye verir; o da kardeşi MahmQd b. Mesleme'yi öldürme­ sine karşılık kısasen öldürülür. Bkz. lbn Hişam, es-Sfretü'n-Nebeviyye , il, 3 36-337. Dıhye'ye ganimet olarak verilen kişi veya kişiler ve bunların cinsiyeti ih­ tilaflı bir konudur: Bazı nüshalarda "..:.:.!" yerine "-!" ifadesi geçmektedir: Buhari'de geçe!' rivayet ise şu şekildedir: .

·� � � .l::.\i ,4_,� � ��I :Jı.i •._;..!JI � �� �! �I � lj :Jili 4;.� ;�" �) i.J.;:;. � � � �� �t .�ı •.'11 :Jili -r-L-j � :ıiıı ..;..;;- .,;.;ı ı Jı �:; -� -� ·l+ı :_,;.�, :Jı.i • ..!.ı] �r�w[':I ·#'j J .ı::. : ı.i �r-Ll-j �-:ı», J.....- �ı l+llı _,w l!fı ·l+ı ·u..? .,r..ıı � �F Peygamber, Dıhye'den Safiyye'nin yerine başka bir cariyeyi almiisını istedi. Bedrüddin el-Ayni, Ümdetü'l-Kı'Jrf Şerhu Sahfhrl-Buhı'Jrf, Daru l hyai't-Tura­ si'l-Arabi, Beyıilt, 1-XX V, iV, 83; lbn Hişam'da ise hadise şu şekilde geçmek­ tedir: ·""' :�T � .J..:.-'-- � aııı ..,,.i -.. ..iıı j.1'"".J· JL ..i.i � '· �, - .:r. .1 -- ı-.. . u.�lı.tlL� . .)ts-· �� �ı Bkz. lbn Hişam, es-Sfretü'n-Nebeviyye, II,_331. M etinde yer alan, "._,...�ı.;. ?- �")(.:..) r-.ı.Y' �jl.) r-f.E._#. �j" ifadesi başka .,.,

9

·

-

-

kaY)laklarda şu şekildedir: . ".,.�, .;. _#. .:ı.;,., .. bu durumda cümlenin anlamı: �_yı " Müslüman orduları, Ömer'in hılafeti döneminde Rum topraklarına girdi.'' Evzai, Sünenü'l-Evzı'Jf, Daru'n-Nefais, t;ıeyıilt, 1993. s. 4 1 1 . 10 Başka nüshada ".!l_,:Jı"yerine ".!l_;.;.ıı .)j" ifadesi geçmektedir. Dipnotlar­ da geçecek olan 'başka nüshadan' kasıt, burada atıf yaptığımız Şamile'de yer alan eser olacaknr. Tekrara düşmemek adına her geçtiği yerde eser ismi zikredilmeyecektir: Bkz. Şafii, e/-Ümm, Darü'l-Ma'rife, 1-VIII, BeyrGt, 1990, vıı. 352. 11 Velid b. Yezid b. Abdülmelik b. Mervan, Emevi halifelerindendir: Eğlence­ ye düşkünlüğü ile bilinir: Yezid b. Nakıs tarafından hicri 126 yılında öldü­ rüldü. Bkz. Selahüddin, Muhammed b. Şakir, FevfJtü'l-Vefı'Jy ı'Jt, Daru Sadır; Beyıilt, 1- IV, 1974, iV, 256; Zirikli, Hayruddin, e/-A'f(Jm, Kı'Jmüsu Terı'Jcimi li-Eşheri'r-Ricı'J/ ve'n-Nisı'J mine'l·Arabi ve'l·Musta'ribfne ve'l-Müsteşrikfn, Daru'I-llm li'I-Melayin, 1-VIII, 2002, VIII; 123.

?- �")(.:..)

�jl ..j �

�jl

Siyeru'l-Evzdf

23

Eb-0 Y-Osuf Beni Mustalik Gazvesine gelince; Resıllullah (sav.) onların yurtlarını fethetti, onlara galip geldi; yurtları darülisJam (İslam yurdu) 12 oldu. Velid b. Ukbe'yi zekat toplamak için onlara gön­ derdi. Bu durum Hayber fethedildiğinde de yaşandı, orası İslam yurdu oldu. Peygamber, onlarla (Yahudiler) hurma üzerinden anlaşma yaptı. Huneyn ve Hevazin Gazveleri de böyledir. İnsan­ lar, Peygamber'den Huneyn ganimetini paylaştırmasını isteyin­ ce Peygamber, Tfüf dönüşü Ci'rane13 denilen mevkide ganimeti paylaştırdı. Devlet başkanı bir yeri ele geçirir, halkını kontrol altına alır, otoritesini de sağlarsa oradan ayrılmadan önce ganimeti pay­ laştırmasında bir sakınca yoktur. Bu aynı şekilde Ebu Hanife'nin [172) görüşüdür. Şayet oraya saldırır da orayı ele geçiremez, otoritesini de sağlayamaz ise orada ganimet veya fey'in14 pay edilmesini mekruh görürüz. Çünkü orasını ele geçirmiş değillerdir.15 Şöyle ki; eğer Müslüman birliklerden birisi yardımcı kuvvet olarak o beldeye girerse ganimete ortak olur.. Gayrimüslimler, Müslümanların elindeki ganimeti ele geçirse sonradan Müslüman birliklerden başka bir birlik o ganimeti geri alsa bu ganimetten ilk birliğe bir şey verilmez. Ömer ve Osman'ın halifeliği döneminde Müslümanların, ganimetleri darülharpte16 12

13

14

15 16

Darülislam: Nüfusu ister Müslüman ister gayrimüslim olsun Müslümanla­ nn hakimiyeti altında olan ve lslam hukukunun tatbik ve icra edildiği her ülkedir. Bkz. Ahmet Özel, İslam Hukukunda Millederarası Münasebeder ve Ülke Kavramı, Marife Yayınları, lstanbul, 1982, s. 78; Metindeki "darülis­ lam" kavramı, "lslam yurdu veya lslam toprağı" olarak çevrilmiştir. Ci'rane: Mekke'nin yaklaşık olarak 30 km. kuzeyinde bir yer olup, Taif Seyl yoluna yalan bir yerin ismidir. Bkz. Yakılt el-Hamevi, Mu'cemü'l-Bülddn, Daru Sadır. Beynlt, ı-v11, 1995, 11, 142. Fey, gayrimüslimlerden savaş olmaksızın alınan her türlü mal ve gelir için kullanılan bir terimdir. Bkz. Tehanevi, Keşşdfü'l- Jstıldhdti'J-Fünün ve'l­ Ulüm, il, 1293. Metnin bütünlüğü açısından başka nüshada yer alan "�J;.! �· ifadesi ter­ cümede dikkate alınmıştır. Darülharp: İslam'ın siyasi hakimiyeti dışında kalan, idare ve hukuk nizamı­ nın lsl:ımi olmadığı her ülkedir. Bunda da temel ölçü, İslam hükümlerinin tatbik edilmemesidir. Bkz. Ahmet Özel, age, s. 78. "Darülharb" kavramı çevi­ ride "düşman yurdu veya düşman topraklan" olarak tercüme edilmiştir.

24

Siyeru'l-Evzdf

(düşman yurdu) paylaştırdıklarına dair Evzai'nin iddiasına ge­ lince; bu konudaki rivayet ancak sika ravilerden kabul edilir. Bu hadisi kim söylüyor? Onu kim zikretmiş? Ona kim şahitlik etmiş? Hadis kimden rivayet edilmiştir? Aynı şekilde şunu da söyleriz: "Devlet başkanının düşman topraklarında ganimeti paylaşt1rması caizdir." Buna göre devlet başkanı, ganimeti yanında taşıyacak bir taşıyıcı bulamaz ve Müs­ lümanlar da ganimete ihtiyaç duyarsa; ganimeti paylaştırmayı gerektirecek bir sebep ortaya çıkarsa; devlet başkanı da gani­ meti paylaştırmayı daha faydalı görürse; bütün bu durumlarda ganimetin paylaştırılması doğru ve uygundur. Ancak bu konuda­ ki tercihimiz ve bizce en uygun olan, şayet bir ihtiyaç yoksa ga­ nimetin İslam topraklarına götürülmeden paylaştırılmamasıdır. Mücalid b. Sa'id'in Şa'bi'den, onun da Ömer'den bize haber [173] verdiğine göre: Ömer Sa'd b. Ehi Vakkas'a şöyle bir mektup yaz­ dı: "Sana destekçi bir grup gönderiyorum. Ölüler ayırt edilmeden önce sana ulaşırlarsa onları da ganimete ortak et."17 Bununla an­ laşılan, Müslümanlar ganimeti düşman topraklarında paylaştır­ madılar. Muhammed b. İshak diyor ki: Ubade b. Samit'e "enfal" hak­ kında18 soru soruldu. O da dedi ki: "Sana ganimetlerden soru­ yorlar.''19 ayeti, biz Muhammed (sav.) ashabı hakkında inmiştir. Konuyla ilgili tartışmaya girişip ahlakımız da kötüleşince Allah (cc.) onu bizden çekip aldı ve Resı11üne (sav.) verdi; O da dilediği şekilde paylaştırdı. Bu delil bizim lehimizedir. Çünkü onlar gani­ meti orada paylaştırmadılar. İslam yurduna götürdüler.20 17

Beyhaki, es-Sünenü'l-Kübrd, Merkezu Hicr li'l-Buhus, 1-XXII, 201 1, XVIJ I, 1 7 1 [hadis no: 18012]; Bu rivayetin farklı bir tariki de şöyledir: Ebu Yılsuf Mücalid b. Sa'id'den, o da Şa'bi ve Ziyad b. İlake'den haber verdiğine göre: Ömer b. el-Hattab Sa'd b. Ehi Vakkas'a şöyle bir mektup yazdı: "Şam ehlin­ den bir grupla seni destekliyorum. Ölülerin karnını deşmeden sana ula­ şırlarsa onları da ganimete ortak et." Bkz. Şeybani, el-Asi, Daru lbn Hazm, 1-XII, 2012, VII, 432. 18 Enfal, genel olarak ganimet, fey veya seleb için kullanılan bir terimdir. Bkz. Ebu Mansur el- Herevi, ez-Zdhirfi Garibi Elfdzi'ş-Şdfif, Daru't-Talai', s. 187. 19 Enfal, 8/1. 20 Çeviri metninde yer alan '\,,;.}-; rJ" ifadesi yerine "r,��I �ı:; JI :_,;,.rf metnin bütünlüğü açısından tercih edilmiştir:

Siyeru'l-Evzdf

25

Hasan b. Ümare Hakem'den, onun Miksem'den, onun da İbn Abbas'tan bize rivayet ettiğine göre; "Peygamber (sav.) Medine'ye ulaşmadan Bedr'in ganimetlerini paylaştırmadı." Bunun delili şu­ dur: Hz. Peygamber Hz. Osman ile Talha'ya Bedir Savaşı'na katıl­ madıkları halde Bedir ganimetlerinden birer pay vermiştir. İkisi: "Bizim payımız mı?" diye sorduklarında; Peygamber şöyle cevap verdi: "İkinizin payı.'121 Bazı alimlerimizin Zühri ve MekhO.l'dan onun da ResO.lullah'tan (sav.) bize rivayet ettiğine göre Peygam- [174) her, düşman topraklarında asla ganimeti paylaştırmazdı. Hicaz ehli, (ganimetlerin düşman topraklarında paylaşılması­ na) hükmetti. Kendilerine: "Bunu kimden duydunuz?" diye sorul­ du. Şöyle dediler: "Uygulama bu şekildedir." Ebu Yusuf: "Belki de uygulayıcı ya pazar memuru/22 ya da su işlerinden sorumlu birile­ ridir!" Evzai'nin: "Ömer ve Osmdn döneminde ve sonrasında gani­ metler bu Şekilde paylaştırıldı." sözü bize göre geçerli değildir. Kelbi'nin merfu23 olarak bize rivayet ettiği bir hadis-i şerif­ te, Resı1lullah (sav.), Ab_dullah b. Cahş'ı seriyye24 ile Batn-ı Nah­ le'ye25 gönderdi. Onlar Amr b. Hadrami'yi öldürdüler. Bir veya iki kişiyi esir aldılar.26 Yanlarında bulunan zeytinyağı, katık ve Taif ticaretinden kazandıklarını da ele geçirdiler. Abdullah b. Cahş Medine'ye varmadan bunları paylaştırmadı;27 Peygamber'e 21

22

23 24

25 26 27

Osman, Bedir Savaşı'na Peygamber'in kızı Rukiyye'nin hasta olması sebe­ biyle katılamamıştır. Hz. Talha'ya da müşrik ordularını gözetleme görevi verilmişti. Bkz. Bedrüddin el-Ayni, Umdetü'l-Kdrf Şerhu Sahfhi'l-Buhlirl, XV, 54. Metinde geçen "J-�" kelimesi birçok anlamda kullanılır. Peygamber döne­ minde sadece ze�t değil, ganimet, cizye, fey', haraç gibi vergileri de topla­ ma işlerini yürüten görevliydi. Bkz. Mehmet Erkal, "Amil", DIA. Merfu hadis, Hz. Peygamber'e nispet edilen söz ve habere denir. Bkz. lbn Salah, Ulümu'l-Hadfs, Daru'l-Fikr, BeyrGt, 1966, s. 45. Seriyye, asr-ı saadette, Hz. Peygamber'in bizzat katılmadığı, sahabenin ka� tıldığı savaşlara denir. EbQ Zehra, Hdtemü'n-Nebiyyfn, Daru'l-Fikri'l-Arabi, Kahire, 1-II I, 1425, il, 5 1 0. Batn-ı Nahle, Hicazda bir yer ismidir. Bkz. Burhaneddin el-Harizmi, el-Muğrib, Daru'l-Kidbi'l-Arabi, s. 459. Savaşta, Osman b. Abdullah b. Muğire ile Hakem b. Keysan esir alınmıştır. Bkz. Vakidi, Meğdzf, Daru'l-A'lemi, 1-111, BeyrGt, 1969, 1, 15. Bazı kaynaklarda Abdullah b. Cahş'ın ganimeti yolda paylaştırdığı, geri kalanını da Peygamber'e takdim ettiği yer almaktadır. Bkz. lbn Kesir, Tefsf­ rü'l-Kur'dni'l-Azfm, I, 576.

Siyeru'l-Evzdf

26

(sav.) sundu. Allah (cc.) bu hususta: "Sana haram ayda savaşma­ yı soruyorlar: De ki; bu ayda savaş büyük bir günahtır."ıe ayetini indirdi. ResUlullah (sav.) ganimeti aldı ve beşte biri kendisinin olacak şekilde diğerini paylaştırdı. Muhammed b. İshak'ın Haris b. Muaviye' den bize haber verdi­ ğine göre Şurahbil b. Hasene'nin, Kinnesrin'de29 ganimet olarak ele geçirilen, insanların da cılız gördüğü koyun ve davarı sattığını; oysaki Peygamber (sav.) döneminde ganimet olarak ele geçirdik­ lerinden faydalandıkları ve satmadıkları hususu Muaz b. Cebel'e sorulunca Mu'az şöyle dedi: "Şurahbfl yanlış yapmamıştır. Müslü­ manlar, hayvan etine ihtiyaç duymayıp, fakirliğe de güç yetirdiğin­ de hayvan/an satar ve parasını da ganimet ve humusa eklerler." [1 75]

Müslümanlar, hayvan etine ihtiyaç duyuyorlarsa onu paylaş· tırmak suretiyle ondan yerler. Çünkü ResUlullah (sav.} Hayberlilerin mallarını ele geçirdiğinde onların arasında koyun ve davar da vardı. Malın beşte birini ayırdı, kalanını da dağıttı. İnsanlar ihtiyaç duyduklarında ResUlullah (sav.) ganimet olarak ele geçir­ diği koyun ve davardan insanlara yedirirdi.

Şafii Bu konuda isabetli olan görüş Evzai'nin görüşüdür. Ebu Yu­ suf'un Resulullah'tan (sav.) delil olarak ileri sürdüğü şeyler Me­ ğazi30 alimlerince bilinmektedir. Resulullah'ın (sav.) ganimet malları hariç, diğer malları düşman yurdunda paylaştırdığı ko­ nusunda meğazi alimleri ihtilaf etmezler. Ebu Yusuf'un, "Peygamber'in (sav.) Beni Mustalik yurdunu ele geçirdiğine ve lslam yurdu yaptığına" dair iddiasına gelince; Resulullah (sav.), hicri beşinci yılda onlar mallarıyla meşgul ol28 Bakara, 2/217. 29 Kinnesrin, Halep'in güneybatısında yer alan bir yerleşim yeridir. Ebu'l-Mün­ zir şöyle diyor: Meysere b. Mesrük el-Abbasi oradan geçiyordu. HBurası neresi diye sordu?" "Rumiyye" denildi. Dedi ki: "_,..:, ı; ı..;1s:J ..ııı_," burası ancak "kartal yuvası"dır. O günden sonra buraya "Kinnesrin" denildi. Bkz. Kamil el-Gazzi, Nehrü'z-Zeheb /f Tdrihi Ha/eb, Daru'l-Kalem, 1-lll, Haleb, 1419, 1, 361; Yakılt el-Hamevi, Mu'cemü'l-Bülddn, 1-VII, Daru Sadır; Beyrüt, 5991, iV. 403. 30 Siyer ve Meğazi, Hz. Peygamber'in hayatını ve şahsiyetini, tebliğ faaliyet­ lerini, siyasi ve askeri mücadelelerini konu alan bilim dalına denir. Bkz. Tehanevi, Keşşdfü Jstıldhdti'l-Fünün ve'/-Ulüm, 1, 998.

Siyeru'l-Evzdf

27

duldan sırada saldırıya geçti. Onlardan bazısını öldürdü bazısını da esir aldı, malları ve esirleri orada paylaştırdı. Bir süre sonra Mustalikoğulları Müslüman oldu. Peygamber, hicri onuncu yılda Velid b. Ukbe'yi zekat memuru olarak onlara gönderdi. Resulul­ lah (sav.) oradan ayrılırken yurtları hala düşman yurduydu. Hayber'e gelince, bildiğim kadarıyla orada bir tek Müslüman vardı.31 Dinleri üzere olan Yahudilerle orada anlaşma yapılmış olup; Hayber'in çevresinin tamamı da düşman yurduydu. Resu­ lullah'ın (sav.) gönderdiği herhangi bir seriyyenin ele geçirdiği ganimeti paylaştırmadan yerinden hareket etmediğini bilirim. Şayet durum (Ebı1 Yusuf'un) ifade ettiği şekildeyse; düşman topraklarında bulunan yöneticinin ganimeti paylaştırma konu­ sunda izinli olması gerekirdi ki bu durumda Ebu Yusuf, Evzai'yi ayıpladığı hususa katılmış olur. Mücalid'in Şa'bi'den, onun da Ömer'den "Ölüler ayırt edilmeden önce onlardan {yardımcı kuwetten) biri sana ulaşırsa onlara da ga­ nimetten pay ver." sözüne gelince; şayet böyle bir söz sabit değil­ se Ebu Yusuf Evzai'yi ayıpladığı duruma düşer. Çünkü Ebu Yusuf, ma'ruf (bilinen), sika (güvenilir), ravilerden rivayette bulunmadığı için Evzai'yi ayıplamaktadır. Oysaki Evzai'nin bu konuda Peygam­ ber' den (sav.) ancak maruf olanı rivayet edeceğini biliyorum. Ayrı­ ca Ebu Yusuf, Evzai'ye karşı bazı kimselerin rivayetiyle delil getir­ miş; Evzai ise onlardan rivayette bulunmaktan kaçınmıştır. Şayet Mücalid'in rivayeti sabit ise (Ebu Yusuf) ona muhale­ fet etmiştir. Çünkü Ebu Yusuf şunu iddia ediyor: Müslümanlar düşman topraklarından çıktıktan sonra yardımcı kuvvet oraya ulaşırsa, öldürülenler de ortalıkta olup henüz ayırt edilmemiş ve birkaç gün daha ayırt edilmeden bekleyecekse bu durumda (176) yardımcı kuvvet ganimetten pay almaz. Ganimet ordunun ya­ nındaysa bu ganimet, savaşa katılanların payıdır, yardımcı kuv­ vetin değildir. Oysaki ölüler ayırt edilmemiş ise ayırt edilmemiş olanlardan elde etikleri ganimeti yardımcı kuvvete de vermeleri gerekirdi. 31

Şafifnin "Hayber'de tek bir Müslüman vardı." bilgisi başkaca kaynaklarda teyit edilememiştir.

28

Siyeru'l-Evzdt

Ebu Yusuf'tan "Şayet ganimet düşman topraklarında paylaş­ tırılmışsa bu caizdir." şeklinde bir görüş bana ulaştı. Bu yakla­ şım, kendi görüşünü bırakıp, Evzai'yi kınadığı görüşe katılmak demek olur. Ebu Yusuf'tan "Ganimet düşman topraklarında pay­ laştırıldıktan sonra ölüler de ayırt edilmeden önce yardımcı kuv­ vet düşman toprak/arma ulaşırsa, ganimetten bir şey alamaz." şeklinde bir görüş bana ulaştı ki: Ebu Yusuf ortaya koyduğu bu yaklaşımla kendi görüşü arasında çelişkiye düşmektedir. Ömer hadisi de ona karşıt delil olur ki; bu durumda Ebu Yusuf bu gö­ rüşüyle onunla da amel etmemekte ve her yönüyle de onu terk etmektedir. Ebu Yusuf'tan "Ölüler ayırt edilip, ordu da düşman topraklarında bulunursa, ganimet de henüz paylaştmlmamışsa yardımcı kuwet ganimete ortak olur." şeklinde bir görüşü bana ulaştı. Ebu Yusuf'un bu görüşlerden her biri, delil olarak ileri sürdüğü yaklaşımlardan uzaklaştığı manasına gelir.32 Ganimet ancak savaşa katılanların hakkıdır yoksa yardım­ cı kuvvetin değildir. Ebu Bekir ve Ömer'den bu şekilde rivayet edilmiştir. Peygamber'in (sav.) Bedir ganimetlerini Medine'ye [1 77] varmadan paylaştırmadığı ve Hz. Osman ile Talha'ya Bedir Sa­ vaşı'na katılmadıkları halde ganimetten pay ayırdığına dair riva­ yet edilen hadis-i şerif deliline gelince; şayet olay Ebu Yusuf'un söylediği şekildeyse o, bu konuda Peygamber'in (sav.) sünnetine muhalefet etmiştir. Çünkü Ebu Yusuf devlet başkanının, sava­ şa katılmayan kimseyle düşman topraklarında savaşan orduya yardım etmek amacıyla orada bulunmayan kimseye ganimetten pay verilmeyeceğini iddia etmektedir. Resı1lullah'ın (sav.) savaşa katılmadıkları ve yardımcı kuvvet olmadıkları halde bu ikisine ganimetten pay verdiğini iddia etmektedir. Oysaki olay, Ebu Yu­ suf'un anlattığı şekilde değildir. Çünkü ResUlullah (sav.) Bedir ganimetlerini Bedir'e yakın "Safra" dağ yolunda, "Seyer" denilen tepelik bir yerde paylaştırmıştır. Ubade b. Samit'in rivayet ettiği gibi Müslümanlar, Bedir ga­ nimetlerini Enfal Suresinin ilgili ayeti inmeden önce elde etmiş32 Bu kısımda Şafii, konuyla ilgili Ebıl Yılsuf'tan üç farklı görüş daha naklet­ mektedir.

Siyeru'l-Evz(Jf

29

lerdi. Ne zaman ki ganimet hususunda tartışmaya girdiler Allah (cc.) şu sözüyle ganimeti onların elinden çekti aldı: "Sana gani­ met mallarmdan soruyorlar, de ki ganimetler Allah ve Resulüne aittir. Allah 'tan sakının ve aranızı da düzeltin.".13 Ganimetin hepsi hassaten Resfillulah'a (sav.) aitti. Resı1lullah, Bedir ganimetlerini savaşa katılanların arasında paylaştırdı. Me­ dine'de bulunan Bedir Savaşı'na katılmayan Ensar ve Muhacirden [1 78] sekiz kişiyi de onlara kattı ve kendi payından onlara da verdi. "Bilin ki, ganimet olarak aldığmız herhangi bir şeyin beşte biri mutlaka Allah 'a, Peygamber'e, onun yakmlanna, yetimlere, yoksul­ /ara ve yolculara aittir."34 ayet-i kerimesi Bedir ganimetlerinden sonra inmiştir: Ayetin nüzulünden sonra Peygamber (sav.) savaşa katılmayan kişilerin ganimetteki paylarının ne kadar olacağını bil­ miyordu. Resı1lullah (sav.) müellefe-i kulı1ba ve diğerlerine kendi payından verdi, ganimetin beşte dörtlük payından vermedi. Ebu Yı1suf'un Abdullah b. Cahş ve İbnü'l-Hadrami olaylarını delil göstermesine gelince bu olay, Bedir Savaşı ve Enfal Suresi­ nin nüzulünden önce olmuştur. Olaylar haram ayın son gününde meydana gelmiştir. "Sana haram ayda savaşmayı soruyorlar.'135 ayeti ininceye kadar Müslümanlar bir şey yapmadan beklediler. Bu olaylar da Evzai'nin muhalefet edeceği konulardan değildir.

2. Ganimet Savaş Aleti Ganimet Malından Savaş Aleti Alma EbQ Hanife Devlet başkanının izni olmasa da kişi ihtiyaç duyduğunda, savaş sona erinceye kadar ganimet malından savaş aleti alma33 Enfal, 8/1. 34 Enfal, 8/41. 35 Bakara, 2/217. Şafiiler, Hadrami olayına iki yönden cevap vermektedir­ ler. 1) Savaşın harem ayında gerçekleşmesinden dolayı ele geçirilen gani­ metlerin paylaşılıp paylaşılmayacağı konusunda şüpheye düştüler ve bu sebepten ganimetleri Medine'ye getirdiler. 2) Abdullah b. Cahş ganimetin nasıl paylaşılacağını bilmiyordu. Bundan dolayı da ganimeti Medine'ye ge­ tirdiler. Bkz. Maverdi, el-Hdvi'l-Kebfr, 1-XIX, Daru'l-Kububi'l-llmiyye, Lüb­ nan, 2009, xıv. 166.

30

Siyeru'l-EvztJ.f

sında bir sakınca yoktur. Savaş bittiğinde onu ganimet mahna iade eder.

Evzii İnsanlar, çarpıştığı sürece savaş aletiyle (düşmanla) çarpışır. Ancak onu iade etmek için savaşın bitmesini beklemez. Çünkü

(1 79)

savaş aleti uzunca süre düşman topraklarında kalırsa bozulabi­ lir, değeri de düşebilir. Reslllu llah'tan (sav.) şöyle rivayet edilmiş­ tir: "Ganimet malları hususunda aşırılıktan sakının, öyle ki; binek hayvanrnr cılızlaştırmadan; elbiseyi de eskitmeden önce ganimet malını iade edin."36

Ebd Ydsuf Evzai'nin rivayet ettiği hadis Reslllullah'tan (sav.) bize de ulaşmıştır. Reslllullah'ın (sav.) sözünün farklı anlam ve yorum­ ları bulunmakta olup Allah'ın yardım ettiği kimse hariç onu kişi anlayamaz, kavrayamaz. Bize göre bu hadis, ihtiyacı olmadığı halde bineğe binmeye, elbise giymeye devam eden veya bunlarla ihanet etmek isteyen kimse hakkındadır. Düşman topraklarında yanında bineği olmayan -Müslümanla­ rın yanında ise sadece ganimet olarak alınan taşıyıcı ha}'van var­ yürümeye de güç yetiremeyen Müslüman kimsenin durumuna gelince; Müslümanların o kişiyi bu durumda bırakmaları uygun değildir. Bundan hoşlanmasalar bile eğer dilerlerse o kimsenin ganimet olan bineğe binmesine izin vermelerinde bir sakınca yoktur: Bu durum, elbise ve savaş aleti konusunda da geçerlidir. Ancak ganimet malından savaş aleti alma konusunda durum daha nettir ve (kastedilen mana) daha iyi anlaşılmaktadır. Bilmez misin? Müslümanlara fayda sağlayan bir grubun kı­ lıçları kırılsa veya işlevsiz hale gelse düşman topraklarında bulundukları sürece savaşmak için ganimet malındaki kılıçları almalarında bir sakınca yoktur. Düşünmez misin? Savaş şiddet­ lendiği esnada kılıçlara ihtiyaç duymazlarsa ancak iki gün sonra kılıçlara ihtiyaç duyarlarsa (bu esnada) düşman da kendilerine 36 Beyhaki, Ma'rifetü's-Sünen ve'l-Asdr, 1-XV, Daru'l-Vefa, Kahire, 1991, Xlll, 191, [hadis no: 1 7886].

Siyeru'l-Evzı!J.f

31

saldırırsa bu durumda düşmana karşı silahsız mukavemet mi gösterecekler? Görmez misin? Şayet Müslümanların tamamı on­ larla aynı durumda ise ne yapacaklar? Esir mi olsunlar? Bu gö­ rüş, Müslümanların tuzaklarını ve askeri gücünü zayıflatır. Çar­ pışma yaşandığı sürece bu helal olur da sonrasında mı haram olur? Bu nasıl olur! Sika, fıkıh konusunda tanınmış, güvenilir kişilerin Resiilul- [1 80] lah'tan (sav.) müsned37 olarak rivayet ettiği bir hadis-i şeriften bize ulaştığına göre: "Resülullah içinde yiyecek bulunan ganimeti ele geçirdiğinde ashabı ondan yerdi. Bir kimse bir şeye ihtiyaç du­ yarsa ganimetten ihtiyacı kadar alırdı. İnsanların, düşman top­ raklannda silaha, bineğe ve elbiseye olan ihtiyacı yiyeceğe olan ihtiyacından daha fazladır." Ebu İshak eş-Şeybani'nin Muhammed b. Ebi'l-Mücalid'den, onun da Abdullah b. Ehi Ev!a'nın oğlundan bize rivayet ettiğine göre o şöyle dedi: "Hayber'infethinde Resülullah 'la beraberdik Biz­ den biri ganimet malmdakiyiyeceklerden ihtiyacı kadar alırdı."38

Şafii Ebu Yusuf, savaş aletini, elbiseyi, binek hayvanını yiyeceğe kıyas etti. Oysaki zengin yiyecekten mahrum bırakılırsa yiyecek alabilecek bir şey bulur. Fakir mahrum bırakılırsa satın alabile­ cek bir şey bulamaz. Bu durumda ikisi de (yiyecekten mahrum olma konusunda) eşit olur ki yiyecekten yemeleri kendilerine helal olur. Yiyeceğin yenmesi de tüketilmesidir. Düşman topraklarında yiyecek alabilecek durumda olan kim­ senin ganimet olan yiyecekten yemesi caiz ise - (Ebu Yusuf) silah ve binek hayvanını ona kıyas etti- o kimse yiyeceği tüketmek [1 81] suretiyle ondan nasıl istifade ediyorsa binekten de yararlanır. Tuzlu kuru ekmek, peynir ve süt ile yetinse de pelte, bal ve yağ yemek için bineğine biner. 37

Müsned Hadis: Sahabenin muttasıl bir senetle rivayet ettiği merfu hadise denir. İbn Hacer el-Askalani, Nüzhetü'n-Nazar, 2008, Matbatu Sefir, Riyad, 2008, s. 141-142. 38 İbn Battal, Şerhu Sahihrt-Buhdri, 1-X, Mektebetü'r-Rüşd, Riyad, 2003, V, 325.

32

Siyeru'l-Evzdf

Düşman topraklarında ganimet malından savaş aletini alır, aç olmaksızın yiyecekten aldığı haz gibi düşman olmaksızın savaş aletiyle vuruşma hazzını alır. Bu durumda kişinin düşman top­ raklarından binek ve silahla çıkması gerekiyorsa "Yiyeceğin geri kalam kendisinin olur." diyen görüşe göre onları kendisine alması gerekir. Ancak insanlardan birinin bu duruma rıza göstereceğini sanmıyorum. Yiyeceğini, sadaka ve hibe olarak verebileceği gibi düşman topraklarında da yiyebilir; bineğini ve silahını da satar, (ganimet malından) binek ve silah alır. İnsanların çoğu, yiyecek hususunda bu şekilde davranır. Aynı davranışı binek, silah ve el­ bise konusunda da gösterir.39 Peygamber'den (sav.) şöyle rivayet edilmiştir: "Düşman top­ raklarında [ganimet malından) kendiliğinden bir ok alman; kar­ deşinden daha çok hak sahibi olduğunu göstermez.'"'0 Evzai'nin görüşünün sünnete uygun ve makul olduğunu biliyorum. Çünkü zaruret durumunda bazı şeyler helal olur. Zaruret ortadan kalktı mı helallik de kalkar. Ebu Hanife'nin görüşünün ise rivayet ve kıyas açısından uygun olduğunu söyleyeıp.em. (1 82)

3. Atlı ve Yayanın Ganimeti41 Atlı ve Yayanın Ganimetteki Payı ile Abn Tercih Edilmesi Ebd Hanife Atlıya ganimetten iki pay verilir. Bir pay kendisi, diğeri atı içindir. Yayaya bir pay verilir.

Evzii ResO.lullah (sav.) ata iki, at sahibine bir pay verdi. Müslüman­ lar O'ndan sonra da bugüne kadar onunla amel ettiler; bu konu­ da ihtilafa da düşmediler.42 39 Şllfii, mezhebinin bu konudaki yaklaşımı, kişi ihtiyaç duymasa da ganimet malından yiyecek ve içecek alabilir. Ancak savaş elbisesi ve silah gibi mal­ zemeleri de sadece devlet başkanının izni dllhilinde alabilir. Bkz. Maverdi, el-Hdvi'l-Kebfr, XIV, 169. 40 Beyhakt, Ma'rifetü's-Sünen ve'/-Asdr, XIII, 191, (hadis no: 17885). 41 Bazı başlıklar uzun olduğu için aslına dokunulmayarak kısa· başlıklar ih­ das edilmiştir. (ed.) 42 � .:ı_,&l:;..ı 'i r,,,ı ı .)1 o� .:ı_,...l-.J ı .ı.:.ı_, ifadesi tercümede dikkate alınmıştır. Bkz. Sünenü'l-Evzdf, Daru'n-Nefllis, Beyrfit, 1993, s. 2 14.

Siyeru'l-Evzdf

33

Ebd Hanife Safkan Arap atı ile safkan olmayan Arap atı, ganimet konu­ sunda eşittir.

Evzai Müslümanların önceki önderleri, fitnenin alevlenme dönemi­ ne43 kadar safkan Arap olmayan atlara ganimetten pay vermediler.

Ebd Ydsuf Ebu Hanife (rh.) hayvanın ganimetteki payının kişinin payın­ dan fazla olması durumunda, hayvanın Müslüman kişiye tercih edilmesini (böyle bir durumu ortaya çıkaracağından dolayı) hoş görmezdi. Safkan Arap olmayan atlara gelince öyle inanıyorum ki; onun­ la Arap atın farkını ayı rt etmeyecek hiç kimse yoktur. "Bu at" de­ nildiğinde safkan Arap olmayan atların tamamı veya büyük bir kısmı ya da melez olanların anlaşılması, Arap dilcilerin muhale­ fet etmediği, Araplarca bilinen sözlerdendir. Amacı gerçekleştir­ mek adına savaşta safkan Arap olmayan atların, yumuşaklık, sü­ rüş ve dayanıklılık bakımından Arap atlarının birçoğundan daha uygun olduğunu biliyoruz. Evzai'nin "Önceki Müslüman önderler bu görüşteydi." sözüne gelince; bu Hicaz ulemasının veya abdesti güzelce alamayan, te­ şehhüdü iyice okuyamayan, usul-i fıkhı iyice bilmeyen bazı Şam ulemasının uydurmasıdır ki; Evzai de "Uygulama bu şekildedir." demektedir. Peygamber' den (sav.) ve bir sahabe hariç tüm ashabdan bize [1 83) ulaştığına göre: "Peygamber ganimet malından atlıya üç, yaya olana bir pay verirdi." Ebı1 Yusuf da bu görüştedir.44

Şafii Evzai'nin ''Atlıya ganimetten üç pay verilir." görüşü isabetlidir. Ubeydullah b. Ömer'in Nafi'den, onun da İbn Ömer'den haber 43 Fitnenin alevlenmesinden kasıt, Velid b. Yezid'in öldürülmesidir. 44 EbQ YQsuf, bu konudaki rivayetlerin çokluğu ve konu hakkındaki delilleri daha güvenilir bulması nedeniyle bu görüşü tercih etmiştir. Bkz. EbQ YQ­ suf, Kitdbü'l-Hardc, el-Mektebetü'l-Ezheriyye li't-Türas, s. 29.

34

Siyeru'l-Evzdf

verdiğine göre: "ResQlullô.h (sav.) ganimet malmdan atlıya üç, ya­ yaya bir pay verirdi." Ebu Yı'.i.suf'un Eb O Hanife'den aktardığı: "Hayvam Müslüman bir kişiye tercih etmem." sözüne gelince; şayet Peygamber'den (sav.) bu konuda bir haber olmasaydı da onun aksine bir delil söz konusu olurdu. Çünkü "Hayvam Müslümana tercih etmem." sözü iki açıdan yanlıştır. Birincisi, attan dolayı ganimetten iki pay verildiyse atın Müs­ lümana tercih edildiği görülür. Çünkü Müslümana bir pay ver­ mesiyle, hayvanı Müslümanla eşitlememesi ve ona yaklaştır­ maması gerekirdi. Bu, "At sahibine bir, at sebebiyle de (sahibine) iki pay verilir." manasında Arapça bir ifadedir. Çünkü yüce Allah (cc.) "Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuwet ve savaş atlan hazırlaym."45 buyurmak suretiyle at edinmeye çağınyor. İfade ettiğimiz şekilde Resıllullah (sav.) onlara ganimetten pay vermiştir. Atın iki payı da binicisinedir; atın kendisine değil­ dir. Çünkü at bir şeyi mülk edinemez. Bakımını üstlendiği, iyilik­ te bulunduğu, Resı'.i.lullah'ın (sav.) da at sebebiyle biniciyi malik kılmasından dolayı pay at sahibine verilir. (184]

Evzai'nin safkan atı melez ata tercih etmesine -at denilince ikisi de anlaşılır- gelince; Süfyan b. Uyeyne'nin Esved b. Kays'tan, onun da Ali b. Akmer' den bize haber verdiğine göre: "Bir süvari birliği Şam'a saldırmışa. Safkan Arap atlna sahip olanlar o gün, diğer atlar ise (ertesi gün) kuşluk vaktinde Şam 'a ulaşmışa. Birli­ ğin başmda Münzir b. Ebi Hamse el-Hemdô.ni (el-Vadi) vardı. Sa/­ kan Arap atim, Arap olmayan ata tercih etti ve dedi ki: 'Savaşa vaktinde ulaşan la ulaşmayam bir tutmam.' Sonradan gelen atlıla­ ra pay vermedi. Bu mesele Ömer'e ulaşa. Ömer: 'Annesi Vadryi zeki bir çocuk olarak doğurmuş. Annesi onu erkek doğurmuş. Onun söylediği gibi uygulaym.' dedi." 46 45 Enfal, 8/60. 46 "_:.İ.! ��ı.;iı .:..Y," ifadesinde geçen "��ı.;iı" Münzir b. Ebi Hamse el-Vadi'dir. Ömer, Münzir'in bu konudaki içtihadını beğenmiş ve bu sözü söylemiştir. Bu söz zamanla deyim olarak kullanılmış, kınama görünümünde övgü manası taşımıştır. Bkz. lbnü'l-Esir, en-Nihdye fi Garfbi'l-Hadfs ve'/-Eser, 1-V, el-Mektebetü'l-llmiyye, BeyrQt, 1979, V, 240.

Siyeru'l-Evzt!J.t

35

Onların b u konuda rivayet ettikleri hadislerin tamamı veya bazısı Ebu Yusuf'u desteklemektedir. Şayet dayandığı şey delil ise onun aleyhinedir. Ancak delil olarak getirdikleri bu hadisler munkatıdır.47 Bu konudaki düşüncemiz satkan Arap atı ile satkan olmayan Arap atının eşit olduğudur. Şayet biz bu rivayetleri ge­ çerli kabul edersek ona muhalefet etmeyiz.

Ebô Hanife Kişi ordu kayıtlarına (divana) piyade olarak kaydedilirse, düşman topraklarına savaşçı piyade olarak girerse, sonra üzeri­ ne binip savaşacağı bir at satın alırsa ve binici olarak da ganimet elde ederse, bu durumda kendisine sadece piyade payı verilir.

Evzai Müslümanların Hz. Peygamber (sav.) döneminde ordu kaydı (divanı) yoktu. Resulullah, ata da ganimet malından pay verirdi. Müslüman önderler de bu uygulamaya tabi olmuşlardır.48

Ebô Yôsuf Konu hakkında Evzai'nin söylediği delil değildir: Onun ifade ettiği gibi biz de atlıya pay veriyoruz. Evzai'nin bilgisi dahilinde, ResUlullah'ın (sav.) piyade olarak savaşa girip de sonra ya satın alma veya faydalanma/ödünç alma suretiyle at edinen kimseye atlı payı verdiğine dair sika ravilerden rivayet edilen, bu şekilde açıkla­ mada bulunduğuna, hep böyle davrandığına dair bir hadis var mı? Düşünmez misin? Şayet kişi, bazı günler atlı olarak savaşa katılsa sonra başka biri atı satın alsa ve bir süre onunla savaşa katılsa onlardan her birine atlı payı mı verilir? Oysaki o sadece tek bir attır. Bu doğru bir görüş değildir. Askerlerin ganimetteki payı savaşa katılma durumuna göre belirlenir. Ordu kayıtları ve yapılan uygulamaya göre düşman yurduna atla giren atlı payı, piyade giren piyade payı alır. Ömer zamanında oluşturulan di4 7 Munkatı Hadis: isnadında sahabeye varmadan bir ravisi düşen hadis çeşi­ didir. Bkz. Muhammed Salih, Tevcthü'n-Nazar ilt!J. Usuli'l-Eser, 1-11, Mektebe­ tü'l-MatbGati'l-lslamiyye, Haleb, 1995, 1, 407. 48 Evzai bu konuda Ebu Hanife gibi düşünmektedir. Piyade olarak savaşa kablan kimse sonradan at sahibi olsa kendisine piyade payı verilir. Bkz. Sünenü'l-Evzt!J.f, s. 412.

(1 85)

36

Siyeru'l-Evzdf

vandan bugüne kadar Müslüman önderler bu şekilde uygulama­ da bulunmuşlardır.

Şifii Bu konudaki isabetli görüş Evzai'nin görüşüdür.49 Ebı1 Yusuf, yapılagelen uygulamanın (sünnet) ifade ettiği şekilde olduğunu iddia etmekte, "Uygulama hakkında sübut bulmuş ve açıklaması yapılmış bir rivayetyoktur." demek suretiyle Evzai'yi kınamakta, sonra uygulama hakkında bulunmayan haber ve rivayetle bir id­ diada bulunmakta, Hz. Ömer'in divanı kurduğundan bu yana uy­ gulamanın bu şekilde olduğunu söylemektedir. Bu ifade, divanın Ömer zamanında ortaya çıktığı, Resı1lullah (sav.), Ebu Bekir ve Ömer'in halifeliğinin ilk döneminde divanın olmadığı görüşüyle çelişmez. Ömer (devlet) malı çoğaldığından divanı kurmuştur. Oysaki sünnet, Resı1lullah'ın (sav.) uygulamasıdır. Peygamber'in (sav.) uygulaması ise piyadeye bir, atlıya üç pay vermek şeklinde olduğuna göre bu delil Evzai'yi desteklemektedir. Çünkü bize ve ona göre de ancak savaşa katılana ganimetten pay verilir. Kişi atlı olarak savaşa katılmamışsa nasıl olur da kendisine atlı payı verilir? Şayet kişi atlı veya piyade olarak düşman topraklarına girerse ve savaşmadan ölürse kendisine bir pay verilmez. Kendi­ sine verilmeyen pay atına nasıl verilsin? [1 86]

Ebı1 Yı1suf'un "Birisi bir gün, bir diğeri de başka gün aynı atla savaşırsa her birine atlı payı verilir mi?" sözüne gelince; ganimeti elde etme durumu hariç nasıl ki iki farklı yerde çarpışan kimse­ ye ganimetten iki pay verilmiyorsa tek bir ata da iki yerde pay verilmez. Ganimet payı at sahibi savaşa atlı olarak katılırsa ken­ disine verilir. Yoksa atı bir iki gün ödünç alana verilmez. Piyade olarak savaşa katılıp ölen kimsenin mirasçısına bir tek paydan fazlasını vermediğimiz gibi atı nöbetleşe kullananlar arasında atın ganimet payını paylaştırdığımızda da tek bir atın payından fazlasını vermeyiz. Alınacak payın hissesi belirlenmiş­ tir ve bu devede de aynı şekilde uygulanır. 49

Hanefiler bu konuda kişinin düşman topraklanna giriş şeklini esas alırken; Şafii ve diğerleri kişinin savaşa kablma durumunu esas almışlardır. Bkz. Ma­ verdi, el-Hdvi'/-Kebfr, 1-XIX, VIII, 421.

Siyeru'l-Evzdf

37

Onun (Ebu Yusuf) yolunda giden bazıları: ''Atlıya payım ancak İslam topraklarında yaptığı masrafa binaen düşman toprakları­ na atlı olarak girmesiyle verilir." demiştir. Biz de ona: "Kısa süre zarfında, düşman topraklarına yakın bir yerde, ordu kayıtların­ ca kendisine verilecek bir at belirlenmeden önce bir at satın alan kimse hakkında ne dersiniz?" dedik. O da dedi ki: "Ordu kayıtla­ rına girmişse atlı kabul edilir. " "Horasanlı veya Yemenli bir kimse kendisine savaş çağrısı gelmeden önce atım memleketinden düş­ man topraklarına sürse ve atı ölse, bu kişi hakkında ne dersiniz?" dedik. Dedi ki: "Ona atlı payı verilmez. " Biz de deriz ki: "Bu iki kişinin (Horasanlı-Yemenli) çabasını attan dolayı boşa çıkardın. Bu ikisi (Horasanlı-Yemenli), ordu kayıtlarından kısa bir süre önce at alan kimseden daha çok masrafta/çabada bulunmuştur."

Ebd Hanife Düşman topraklarında ölen veya öldürülen kimseye ganimet­ ten pay verilmez.

Evzai Resil.lullah (sav.) Hayber'de öldürülen Müslümanlardan biri­ ne ganimetten pay verdi. Doğru yolu gösteren alimler, düşman topraklarında ölen veya öldürülene pay verileceği konusunda bir araya geldiler.

Ebd Ydsuf Bazı hocalarımızın Zühri'den, onun da Resil.lullah'tan (sav.) bize rivayet ettiğine göre: "Resülulldh kendisiyle beraber savaşan ve şehit düşen kimseye ganimetten hiçbir şey vermedi. Nitekim Medine'ye varmazdan önce "Safrd " denilen yerde vefat eden Ubey- (1 87) de b. Hdris'e Bedir ganimetinden pay vermedi." Evzai'nin Peygamberden (sav.) yaptığı rivayet doğrudur. Çün­ kü ganimet ve diğer mallarda Peygamber'in (sav.) başkasına ta­ nınmamış yetkileri vardır. Bedir Savaşı'na katılmadığı halde Os­ man b. Affan'a pay vermiştir. Osman: "Bu benim payım mı?" deyin­ ce Peygamber dedi ki: "Senin payın." Aynı şekilde Bedir Savaşı'na katılmadığı halde Talha b. Ubeydullah'a ganimetten pay vermiştir. Talha: "Benim payım mı?" deyince Peygamber: "Senin payın." dedi.

38

Siyeru'l-Evzdf

Müslüman devlet başkanlarının orduyla savaşa katılmamış bir grubu ganimete ortak etme yetkisi yoktur. Bunu yapmışsa günahicar olur. Bu konuda Peygamber'e (sav.) tanınan yetki dev­ let başkanlanna verilmemiştir. Peygamber'in (sav.) Bedir, Hu­ neyn ve Hayber savaşlarında öldürülen kimselere ganimetten pay verdiğini bilmiyoruz. Bu savaşlarda belirli sayıda ölümler gerçekleşti, onlardan birine ganimetten bir pay verdiğini bilmi­ yoruz. Bu tartışmasız kabul edilen konulardandır. Hadisten genel kabul görene (hükme) uyman; şaz olana uy­ maman gerekir. Çünkü Halid b. Ehi Kerime'nin Ebu Cafer'den, onun da Resıilullah'tan (sav.) bize rivayet ettiğine göre: "Pey­ gamber Yahudilere (Hz. İsa) hakkında soru sordu. Onlar, İsa hak­ kındaki sözleriyalancılığa varacak seviyeye getirdiler. Bunun üze­ rine Peygamber (sav.) minbere pktl ve insanlara şöyle seslendi: "Benim sözlerim aramzda yayılacak. Benden size ulaşan sözler (hadis) Kur'ôn 'a uyarsa bu sözler benimdir. Benden size Kur'ôn 'a muhalifsöz ulaşırsa o söz benim değildir.'150 (1 88)

Mis'ar b. Kidam ve Hasan b. Umare Amr b. Mürre'den, onun da Ebu Bahteri et-Tai'den, onun da Ali b. Ehi Talib'den (selam onun üzerine olsun) rivayet ettiğine göre o şöyle demiştir: "Pey­ gamber'den size bir söz ulaş1rsa şunu bilin ki O, sözü en doğru, en sakınd1rıcı ve en yardım seven oland1r."51 Bize Eş'as b. Sevvar ve İsmail b. Ehi Halid Şa'bi'den, o da Kara­ ze b. Ka'b el-Ensari'den şöyle rivayette bulunmuştur: "Ensar'dan bir grupla Kufe'ye yöneldik. Ömer bizimle belirlediği yere kadar yürüdü. Sonra dedi ki: 'Ey Ensar! Sizinle neden yürüdüğümü bi­ liyor musunuz?' Onlar: 'Evet, hakkımızdan dolayı!' Ömer dedi ki: 'Evet hakkınızdan dolayı; ancak siz an vızıltm gibi Kur'an okuyan bir topluluğa gidiyorsunuz. Peygamber'den (sav.) az rivayette bu­ lunun. Ben de (sevap konusunda) size ortağım.152 Bunun üzerine 50 Beyhaki, Ma'rifetü's-Sünen ve'/-Asdr, 1, 1 17, [hadis no: 73); Bu bölümde hadisin Kur'an'a arzı meselesi ele alınmaktadır. 51 Beyhaki, Ma'rifetü's-Sünen ve'l-Asdr, Xlll, 152, [hadis no: 1 7738). 52 Bu rivayetin başka bir tariki şöyledir:.� .:,.; ;� 8.1> :Jli i4 .:,.; .J...>T 8.1>

� � · �j �)jı �! ';"'�ıp r!' lS.i �li ·� 0-�� :;- ·�' .f ·�� � �I ..)...;. �I ,J,.:.J �:;. 'A .H :t.:.li :Jli «Y� ! '. • ' r-J .;,_,y...ı.;t .. :J\M •jl� � Ji.A; �j.O .)j ;)o;;.' .:,j ..;,..;); · � ��' .:,j ..;,..;) -?-ı+>--l � ! : • - ../$3 ,. Jli ·�ı..."\i.; ı -Hj ·�j �

39

Siyeru'l-Evzdf

Karaze: 'Peygamber'den [sav.) hiçbir zaman rivayette bulunma­ yacağım.' dedi." Bize ulaştığına göre Ömer, iki şahit olmadan bir hadisi kabul etmezdi. Şayet sözü uzatmamış olsam hadisin tamamını sana zikrederdim. Ali (selam onun üzerine olsun) Resiilullah'tan (sav.) gelen hadisi yeminle beraber kabul ederdi. Birçok rivayet vardır ki bu rivayetlerden bilinmeyen, fıkıh- [1 89) çıların da bilmediği, Kur'an ve Sünnete uygun olmayan birçok hüküm çıkartılmıştır. Şaz hadislerden53 sakın. Çoğunluğun ve fakihlerin Kur'an ve Sünnete muvafık olarak naklettiği hadisi kabul et, (dini konuları) buna kıyas et. Hakkında rivayet olsa dahi Kur'an'a muhalif olan şeyler Resiilullah'tan (sav.) gelmiş değildir. Bize güvenilir (sika) biri Resıllullah'tan (sav.) şu rivayette bulundu: "Peygamber ölümcül hastalığı s1rasmda şöyle buyur­ du: 'Ben ancak Kur'dn 'm haram kıldığmı haram; helal kıldığım helal kılanm. (Haram konusunda) bana bir şey dayatamazlar.''54 Kur'an ve maruf sünneti kendisine tabi olacağın önderler kıl ve onlara tabi ol. Kur'an ve Sünnetten sana açıklanmayan konuları da Kur'an ve Sünnete kıyas et. Güvenilir ravinin biri, Hevazin kabilesinin ganimeti hakkında Resıllullah'tan (sav.) bize şöyle rivayette bulundu: "Hevdzin ka­ bilesi [Huneyn Gazvesinde ele geçirilen) mallanm Peygamber'den geri istedi."55 Bunun üzerine Peygamber (sav.) şöyle buyurdu: "Benim ve Abdulmuttaliboğullarmm payma düşen sizindir. İnsan­ lardan da sizin için mallanmzı geri vermesini isteyeceğim. Ben öğle namazmı kıldığımda kalkm ve şöyle söyleyin: 'Biz Peygam-

ı_,:L �!IJ !1� ·ıf"�' .t;�)'-.t' �-!-'� ..,! .;ıı� � .fa �_,.ü� �J 'F !ol' .J,.:.j y.. l lO ..;1 �ı ..;1 �� � ..;ı!ıı :, . ·1 �ı.:ş-Bkz. Beyhaki, es-Sünenü'l-Kiibro, VII, 120, [hadis no: 1 3439). 55 Huneyn veya Hevazin Gazvesi hicretin 8. yılında gerçekleşmiştir. Savaşın sonunda Müslümanlar galip gelmiş ancak kabilenin Müslüman olmasıyla elde edilen ganimet kendilerine iade edilmiştir. Bkz. lbn Hişam, Sfretü lbn Hişdm, il, 437.

·r�l �j

� ,)

� .ıııj

40

Siyeru'l-Evz8.1

ber'i (sav.) Müslümanlara; Müslümanları da Peygamber'e (sav.) (çocuklarımız ve mallarımız hususunda) aracı kıldık.' Bunun üze­ rine kalktılar ve söyleneni yaptılar." Resıllullah (sav.): "Bana ve Abdulmuttaliboğullarma düşen pay sizindir. " dedi. Muhacirler: "Bize düşen pay Peygamber'in­ dir." Ensar da Muhacirler gibi söyledi. Abbas b. Mirdas es-Sülemi: "Benim ve Süleymoğullarmm payı sizin değildir." dedi. Beni Sü[190] leym: "Bizim payımız ResU/ullô.h (sav.) 'mdır." dedi. Akra' b. Habis: "Benim ve Temimoğullarınm payı sizin değildir." dedi. Uyeyne: "Benim ve Fezô.re kabilesin payı sizin değildir." dedi. Bunun üze­ rine Resıllullah (sav.): "Bu ganimetten payım almayan kimselere ilk elde edeceğimiz ganimette her bir kişi karşılığında altı pay ve­ rilecektir. İnsanlara esir aldığmız kadm ve çocukları geri veriniz." dedi. İnsanlar da ellerindekini onlara geri verdiler. Resıllullah'ın (sav.) bu uygulamasında insanların uygula­ masından farklı bir yön vardır. Şöyle ki; şayet devlet başkanı ordusuna eldeki ganimeti her bir insan karşılığında altı pay ol­ mak üzere ganimet sahiplerine vermesini emrederse bu, devlet başkanı için caiz/uygun olmaz. Bu emir uygulanmaz ve doğru da olmaz. Bu konuda ne devlet başkanı ne de halk Peygamber'e (sav.) benzeyemez. Çünkü Resıllullah'ın (sav.) hayvanın hayvan karşılığında vadeli/nesie olarak satışını yasakladığı bilgisi bize ulaşmıştır ki burada "belirli olan bir hayvanın belirli olmayan bir hayvan karşılığında satışı" söz konusudur.

Şafii Bedir Savaşı hakkında Ubeyde b. Haris'le ilgili savaşa katıldığı ve ganimet ele geçirildikten sonra yaşadığı halde Peygamber'in (sav.) ganimetten kendisine pay vermediğine dair zikredilen id­ diaya gelince (Ebıl Yusuf'un bu durumdaki iddiası, kendisine pay verilir şeklindedir.) şayet durum Ebıl Yılsuf'un dediği gibi ise bu söylediğiyle çelişmektedir. Çünkü olay Ebu Yı1suf'un dediği gibi değildir. Peygamber (sav.) (Bedir) ganimetini paylaştırdı. Ubey[191] de'ye de hayatta iken payını verdi. Ubeyde ganimet paylaşımından sonra vefat etti. Peygamber'in (sav.) Osman ve Talha b. Ubeydul­ lah'a Bedir Savaşı'na katılmadığı halde ganimetten pay vermesine

Siyeru'l-Evzdt

41

gelince; Peygamber (sav.) böyle davranmış, ashabından yedi, se­ kiz kişiye Bedir Savaşı'ila katılmadığı halde ganimetten pay ver­ miştir. Ganimetin beş pay edilmesi ve beşte dördünün dağıtılması ile ilgili ayet (Bedir) ganimetinin paylaşımından sonra inmiştir. Şöyle denildi: "Savaşa katılan kimse gibi onlara da kendi pay­ larından pay verdi. " Bize göre bu konudaki çelişkili rivayet açık­ ladığım gibidir. Allah (cc.) buyurdu ki: "Senden ganimet malın­ dan soruyorlar. De ki: Ganimetler Allah ve ResU/ü içindir. Allah 'tan sakının aranızı düzeltin."56 Bedir ganimeti Peygamber'in (sav.) şahsına ait olup Peygamber onu dilediği gibi dağıtmıştır. "Şunu bilin ki ganimet olarak her ne aldıysanız onun beşte biri Allah 'ın, Resulünün ve yakın akrabanmdır. . ''57 ayeti sana açıkla­ dığım üzere Bedir Savaşı'ndan sonra inmiştir. Peygamber gani­ metin beşte birini ayırmış, (kalan) beşte dördünü Müslümanlar­ dan savaşa katılanlara çokça dağıtmıştır. Seleb58 hariç (ganimet olarak dağıtmamış), savaşa katılanın hakkı olduğunu ortaya koymuştur. Safiyy59 hariç bu konuda ihtilaf edilmiştir. Denildi .

ki: Resıllullah (sav.) ganimet payı dışında ondan alır. Humusta­ ki beşte birlik payından alır. Ancak buluğa ermiş köleler hariç (bu konuda Peygamber'in seçme hakkı vardır). Nitekim Resulul­ Iah'ın (sav.) köleler hakkında farklı uygulaması olmuştur. Bazısı­ nı öldürtmüş, bazını fidye karşılığında, bazını karşılıksız, bazısı­ nı da Müslüman esirler karşılığında serbest bırakmıştır. Buluğa ermiş esirler hakkında Peygamber'in (sav.) uygulama­ sından hareketle devlet başkanı bu konuda muhayyerdir. Şayet onlardan birini fidye karşılığında serbest bırakırsa alınan fidye ganimet olur, şayet onlardan birini köleleştirirse köle ganimet malı olur. Onlardan birine öldürme karşılığında kısas uygular­ sa veya Müslüman bir esir karşılığında birini fidye olarak verir56 Enfal, 8/1. 57 Enfal, 8/41. 58 Seleb, savaşta öldürülen kimseden ele geçirilen binek, silah, zırh vb. savaş malzemesine denir. Bkz. Tehanevi, Keşşfıfü lstılfıhfıti'l-Fünün ve'l-Ulüm , 1 , 965. 59 Safıyy, ganimet paylaştırılmadan önce Peygamber'in ganimet malından dilediğini seçme hakkına denir: Bkz. Tehanevi, Keşşfıfü /stılfıhfıti'l-Fünün ve'l-Ulüm, il, 1080.

42

Siyeru'l-Evzdf

se köleler ganimet malı olmaktan çıkar. Bütün bunlann hükmü açıkladığım gibidir. (1 92]

(Ebu Yusuf'un) Hevazin esirleri hakkında "Resululldh (sav.) Müslümanlardan onları bağış/amalarım istedi." şeklindeki ifa­ desine gelince bu, şunu göstermektedir ki ganimet konusunda gönül nzasıyla verme durumlan hariç Peygamber (sav.) Müslü­ manların haklarını korumuştur. (Ebu Yusuf'un) "sahabenin cimrilik gösterip de vermek iste­ mediği her bir köleye karşılık Peygamber'in (sav.) onlara altı hisse miktarınca mukabele edeceğine dair güvence vermesine" ilişkin ifadesine gelince; (Peygamber) onlan altı hisseye karşılık esir­ leri teslim etmeye zorlamadı. Esirleri bir ücret karşılığında ser­ best bıraktı. Sahabeden buna razı olanlar da teklifi kabul etti. Uyeyne (esirlerin serbest bırakılmasına) razı olmadı. Gani­ metten yaşlı bir kadın aldı ve dedi ki: "Bununla Hevdzini ayıp­ lamak isterim." Kendisini ayıplayan biri: ''Allah burnunu yerde sürtsün! Allah 'a yemin olsun ki sen göğüsleri sütlenmeyen, çocuk doğuramayan, soyu iyilik sahibi olmayan birini aldın." deyince­ ye kadar yaşlı kadını serbest bırakmadı. Uyeyne (adama) dedi ki: "Söylediğin doğru mu?" (Adam) : "Allah 'a yemin olsun ki evet! Allah onu (kadım) ve seni rahmetinden uzaklaştırsın." (Uyeyne) yaşlı kadını karşılığında hiçbir şey almadan serbest bıraktı. (Ebu Yusuf'un) "Peygamber, hayvanın hayvan karşılığında veresiye/vadeli satılmasım yasakladı." sözüne gelince bu sözün Peygamber tarafından söylendiği kesin değildir. Ebu Yusuf'un yapılmasını istediği şeyi öncelikle kendisinin yapması, Peygam­ ber' den de ancak sika ravilerin rivayetini aktarması gerekir. Çün­ kü Peygamber, hayvanın vadeli satışına cevaz vermiştir. Nitekim Peygamber bir deve borç aldı, benzeriyle ya da daha iyisiyle de borcunu ödedi. (Ebu Yusuf'un) hayvanın vadeli satışının caiz olmadığı iddia­ sı -çünkü hayvan tartı, ölçek ve ölçüyle belirlenmez, hayvan an­ cak özellikleriyle bilinir; özellik de iki hayvan arasında farklılık arz eder- kendi görüşüyle çelişmektedir. Çünkü hayvanın vadeli

Siyeru'l-Evzdt

43

olarak mükatebe60 akdinde, kadının mihrinde ve diyette veril­ mesi caizdir. Ebu Yusuf, Peygamber'in (sav.) "Diyetin vadeli olması duru­ munda devenin üç yaşm1 doldurmuş olması gerekir." dediğini id- [193] dia etti. Peygamber (sav.) buna vadeli olarak cevaz verdiyse nasıl olur da Peygamber buna vadeli olarak cevaz vermedi denir. Şayet Müslümanların mükatebe akdinde ve kadının mihrinde vadeli olana cevaz verdiği iddia edilirse bu durumda nasıl olur da onlardan bazılarını kabul eder ve Müslümanların da cevaz verdiği şeyden yüz çevirir. Peygamber'den (sav.) rivayet edilen: "İnsanlar beni hiç bir şeye zorlayamaz/ar. Çünkü ben, onlara ancak Allah 'ın helal kıl­ dığmı helal; haram kıldığmı da haram kılanm." sözüne gelince Peygamber (sav.), sadece �llah'ın helal dediğini' helal; 'haram dediğini' haram kılmıştır. O, bununla emrolunmuş ve kendisine de bu da farz kılınmıştır. Allah (cc.) şöyle buyurdu: "Sana vahyedilene sımsıkı san/. Mu­ hakkak ki sen doğru yol üzeresin."61 Allah (Peygamber'e) kendi­ sine indirilmiş olana yapışmasını farz kıldı ve kendisinin doğru yol üzere olduğu hususunda da şahitlikte bulundu. "İşte sana da emrimizle, bir ruh (kalpleri dirilten bir kitap) vahyettik Sen kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu, kullanmızdan diledi­ ğimizi kendisiyle doğru yola eriştireceğimiz bir nur yaptlk Şüp­ hesiz ki sen doğru bir yola iletiyorsun; göklerdeki ve yerdeki her şeyin sahibi olan Allah 'm yoluna. İyi bilin ki, bütün işler sonunda Allah 'a döner. "62 Bununla Allah, indirilene tabi olması gerektiğini Peygamber'e haber verdi. Peygamber'in doğru yola götüren bir kılavuz olduğuna sözüyle de şahitlik etti. "İnsanlar beni bir şeye zorlayamaz/ar." sözüne gelince kadın­ ların sayısı ve mihir ödemeden eş alma gibi konularda Allah, başkalarını sakındırdığı bazı şeyleri Peygamber'e helal kılmıştır. 60

Mükatebe: Efendinin kölesiyle bir ücret karşılığı yaptığı antlaşmaya denir. Köle belirlenen ücreti ödediğinde hürriyetine kavuşur. Bkz. Ebu Mansur el-Ez­ heri, Tehzfbü'l-Luğa, 1-XV. Daru lhyai't-Türasi'l-Arabi, Beyrılt, 2001, X, 87. 61 Zuhruf,43/43. 62 Şura, 41/51-52.

44

Siyeru'l-Evzdf

Bazı şeyleri de Peygamber'e emretmiş başkasına emretmemiştir. Örneğin eşlerine kendisiyle evlilik hususunda muhayyer bırak­ masını emretmiş ancak böyle bir şeyi başkasına emretmemiştir. Peygamber'in "İnsanlar beni bir şeye zorlayamazlar." ifadesi (şu manadadır); yani kendisini ilgilendiren ve başkaS1nı ilgilendir­ meyen konulardadır (bu konularda onu zorlayamazlar). Örne­ ğin (Peygamber) dörtten fazla hanımla evliydi. Fakat başkasının dörtten fazla eş alması helal değildir. Çünkü onların alacağı an­ cak dört eş olabilir. Hanımlarından dilediğini seçme, dilediğini [1 94) boşama konusunda Peygamber'e verilmiş olan hak Müslüman­ lara verilmemiştir. Çünkü bu onlara emredilmiş değildir. Hadisin geçersizliği ve Kur'an'a arzına gelince şayet durum onun (Ebu Yusuf'un) ifade ettiği şekildeyse delilsiz olur. Çün­ kü hadis, Kur'an ile çelişmez. Ancak Peygamber'in (sav.) hadisi Allah'ın has, 63 amm, 64 nasih65 ve mensühtaki muradını açıklar. O, insanları Allah'ın farz kıldığıyla sorumlu tutar. Peygamber'den (sav.) geleni kabul eden, Allah'tan (cc.) geleni kabul eder. Çünkü Allah (cc.) kitabında belirli bir yer olmaksızın bunu ortaya koy­ muştur. Allah (cc.) şöyle buyurdu: "Hayır! Rabbine andolsun ki onlar, aralannda çrkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkrntı duymaksızrn, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe (gerçekten) iman etmiş olmazlar.''66 (Ey inananlar!) Peygamber'in (sizi) çağrrmasım aramzda birbiri­ nizi çağırmamz gibi tutmaym. İçinizden birbirini siper ederek sı­ vışıp gidenleri Allah gerçekten bilir. Artık onun emrine muhalefet edenler, baş/arma bir beldnrn gelmesinden veya elem dolu bir aza­ ba uğramaktan sakmsmlar.''67 Resulullah (sav.) da bunu açıkladı. 63

64 65

66 67

Has: Tek bir vaz' ile bir tek manaya veya sınırlı sayıdaki fertlere delalet etmek üzere konulmuş lafza denir. Bkz. Serahsi, Usal, 1-11, Daru'l-Ma'rife, Beynlt, 1, 125. Amm: Kapsamına giren bütün fertleri herhangi bir ayrım ve özel anlatım olmaksızın içine alan lafza denir. Bkz. Serahsi, Usal, 1, 125. Nasih/MensQh: Şer'i bir hükmün daha sonra gelen şer'i bir delil ile kaldı­ nlması olayına "nesh", hükmü kaldıran delile "nasih", hükmü kaldınlmış şer'i hükme "mensQh" denir. Bkz. Ebu'l-Muzaffer, Kavdtıu'l-Edille fi'l-Usaı, 1-11, Daru'l-Kutubi'I-llmiyye, Beynlt, 1999, 1, 148. Nisa, 4/65. NQr, 24/63.

45

Siyeru'l-Evzdt

Süfyan b. Uyeyne'nin, Ebu Nadir'in babası Salim'den bize ha­ ber verdiğine göre o dedi ki: Ubeydullah b. Ehi Rafi' babasından, o da Resı'.i.lullah'tan (sav.) bana şöyle rivayette bulundu: "Sizden birine emrettiğim veya yasakladığım herhangi bir şey ulaşmış ol­ masın ki; o kişiyi: 'Bunun ne olduğunu bilmeyiz, Allah 'ın kitabında neyi bulursak onu almz.' dediği halde bulmayayım. "68 Şayet durum Ebu YOsuf'un iddia ettiği gibiyse Evzai'ye karşı delil olarak getirdiği şeyler kendi aleyhine döner. Bu durumda ki­ şinin, mest üzerine mesh etmesinin caiz olmaması, eşi ile halası­ nı tek bir nikah altında tutmanın haram olmaması, pençeli yırtıcı hayvan (etinin) ve başka şeylerin de haram olmaması gerekir:

Ebd Hanife Ordu, düşman topraklarına girse ve ganimet ele geçirse son­ ra başka bir ordu, onlar ganimeti düşman topraklarından çıkar­ madan yardım amaçlı düşman topraklarına girse ve herhangi bir çatışma da yaşanmadan ganimet, İslam topraklarına ulaşsa (yardımcı kuvvet) ganimete ortak olur.

Evzii Müslümanlardan iki grup Rum topraklarında bir araya geldi. Biri, diğer dostunun elde ettiği ganimete ortak olmadı. Bu uy- [1 95] gulamaya ne onlardan biri, ne grup lideri, ne de alim biri karşı çıkmadı.

Ebd Ydsuf Kelbi ve başkaları Resulullah'tan (sav.) bize şöyle rivayette bulunmuştur: "Peygamber, Huneyn günü Ebu Amr el-Eşari'yi Hu­ neyn Savaşı'ndan kaçanlarla savaşması için "Evtds'a " gönderdi. Müslümanlar o gün ganimet ve esirler elde etmişti. Peygamber'in (sav.) Huneyn ganimetlerini paylaşırken Huneyn ve Evtds'a kat­ lamlanları farklı değerlendirdiği bilgisi bize ulaşmamıştır. Bunu sadece tek bir ganimet olarak değerlendirdiğini biliyoruz.'' Mücalid'in Amir b. Şa'bi ve Ziyad b. İlake es-Sa'lebi'den bize rivayet ettiğine göre Ömer Sa'd b. Ehi Vakkas'a şöyle bir mektup 68 Beyhaki, Ma'rifetü's-Sünen ve'l-Asdr, XII, 152, [hadis

no:

17728].

46

Siyeru'l-Evzdt

yazdı: "Sana (savaşta) yardım edecek bir ordu gönderiyorum. Ölü­ leri gömmeden önce sana ulaş1rlarsa on/an da ganimete ortak et" Muhammed b. İshak, Yezid b. Abdullah b. Kusayt'tan bize haber verdiğine göre Ebu Bekir es-Sıddik (ra.), İkrime b. Ebi Cehl'i beş yüz kişiyle Ziyad b. Lebid ve Muhacir b. Ebi Ümey­ ye'ye yardım amaçlı savaşa gönderdi. (Yardımcı kuvvet) orduyla Yemen'deki Nuceyr'i fethetmiş olarak karşılaştı. Ziyad b. Lebid (Bedir Savaşı'na katılanlardandır) onları ganimete ortak etti. Kanaatimce, sünnet ve sireti bilen bir kimsenin bu konuyu bil­ mediğini düşünemem. Düşünmüyor musun; şayet ordu Rum topraklarına girse ve bazı bölgeleri ele geçirse sonra ordu seriyyelere ayrılsa ve bir bölük de onlara yardımcı olarak bırakılsa -onlar (yardımcı kuv­ vet) olmasaydı seriyyeler ulaşılması gereken yere ulaşamazdı. Müslümanların büyük orduları grup halinde veya grup benzeri bir durumda iken bu gibi kimselerin orduda bulunması duru(1 96) munda hata edeceklerini de düşünmüyorum- her bir seriyyenin ele geçirdiği kendisine verileceğine dair onların birinden bir şey de işitmedim.

Ş.ifii Ebu Yusuf, konuyla ilgili Peygamber'in (sav.) Ebu Amir'i Evtas'a göndermesini ve ganimetle dönüşünü delil olarak ge­ tirdi. Peygamber (sav.) Ebu Amir ile birlikte olanlar ile Pey­ gamber'le (sav.) beraber olup da Ebu Amir ile beraber olmayan kimseleri (ganimet paylaşımında) ayrı tutmadı. Bu konu, Ebu Yusuf'un söylediği gibidir. Ancak Evzai'nin söylemine karşılık onun (Ebu Yusuf'un) söyleminin haklılık payı yoktur. Çünkü Ebu Amir Huneyn Savaşı'nda Peygamber'le (sav.) beraberdi ve onun ordusundaydı. Peygamber (sav.) Ebu Amir'i düşmanları takip et­ mek üzere gönderdi. Bu tek bir ordudur. Her bölük bir diğerini desteklemektedir. Şayet seriyye olmaksızın ordu bir şey ele geçi­ rirse veya ordu olmaksızın seriyye bir şey ele geçirirse onlar ele geçirilen şeyde ortak olurlar. Çünkü onlar tek bir ordu olup her bir bölük bir diğerini desteklemektedir. Düşman topraklarından ayrılsalar bile her bir bölük diğerinin ele geçirdiğine ortaktır.

Siyeru'l-Evzdf

47

İki farklı orduya gelince onlardan hiçbiri ganimete ortak olma hususunda arkadaşına dönmez; bu bir tek ordu sayılmaz; biri diğerinin gözetleyicisi, yardımcısı da değildir. Şayet bu iki ordudan her birinin diğerine ganimet hususunda ortak olması uygun olsaydı düşman topraklarına giren kimseler ile Tarsus ve Aynü Zerba69 ahalisi ganimette ortak olurlardı. Çünkü halk onla­ ra yardım etti veya Rum topraklarına yakın bir yerde kazandık­ ları zaferde oraya kaçtılar. Ancak düşman topraklarına herhangi bir halde giren ordu her ne kadar toplanma yeri ve zamanı farklı olsa da ganimette ortak olurlar. Mücalid'in rivayet ettiği ve Ömer'in yazdığı "Ölüleri gömmeden önce sana yardımcı kuwet ulaşırsa onlara da ganimetten pay ver." konusundaki (Ebu Yusuf'un) deliline gelince bunun Ömer'in sözü olduğu sabit değildir. Şayet bu söz Ömer'in ise biz Ebu Yusuf'tan daha önce bu sözü kabul ederdik. Şayet ondan da sabit ise delil olmaz. Çünkü Ebu Yusuf buna muhalefet etmek­ tedir. O şunu iddia ediyor: Şayet ordu düşman askerini öldürse, erkenden ganimeti ele geçirse, geceleyin ganimeti İslam toprak­ larına götürse, düşman ordusu kan-revan içerisinde olduğu hal- [197) de yardımcı kuvvet gelse ganimete ortak olmaz. Ordu düşman topraklarında bulunsa, düşmanı öldürse ve gömse, ganimeti bir gün sonra ele geçirse, yardımcı kuvvet de bir ay sonra gelse ganimete ortak olur. Bu durumda Ömer'e hem ilk hem de son konumda muhalefet etmiş olur ki onu delil olarak göstermektedir. Ziyad b. Lebid'in İkrime'yi ganimete ortak ettiğine dair riva­ yete gelince Ziyad bu konuda Ebu Bekir'e bir mektup yazdı. Ebu Bekir mektuba şöyle cevap verdi: "Ganimet ancak savaşa katrlan­ larm hakkıdır. " İkrime'ye ganimetten bir şey vermedi. Çünkü o, savaşa katılmamıştı. Ziyad, arkadaşlarıyla konuştu. Onlar gönül hoşnutluğuyla İkrime ve arkadaşlarını ganimete ortak ettiler. Bu, bizim görüşümüzdür. Ebu Yusuf buna muhalefet ediyor. Ebu Yusuf'tan savaşa dair rivayet ilim ehlinin rivayetine muhaliftir. 69 Aynü Zerba, Şam bölgesinde yer alan "el-Masissa" ya yakın bir yer ismidir. Bkz. YakO.t, el-Bülddn, s. 205.

48

Siyeru '1-Evzdt

Ebd Hanife Savaştaki yaralıları tedavi eden ve insanlara faydalı olan ka­ dınlara ganimetten pay verilmez; onlara radh 70 verilir.

Evzai Peygamber (sav.) Hayber fethine katılan kadınlara ganimet­ ten pay verdi. Müslümanlar da Peygamber' den sonra bu uygula­ mayı sürdürdüler.

Ebd Yusuf Fıkhı bilen bir kimsenin bu konuyu bilmemesini düşünemem. Peygamber'in (sav.) herhangi bir gazvede kadınlara ganimetten pay verdiği bilinmemektedir. Bu konuda birçok hadis rivayet edilmiştir. Şayet söz uzamasaydı sana bu konuda birçok şey ya­ zardım.

[1 98]

Muhammed b. İshak ve İsmail b. Ümeyye'nin İbn Hürmüz' den bize rivayet ettiğine göre: "Necdet,71 kadmlarm Resa/ullô.h 'la (sav.) beraber savaşa katılıp katılmadıklarını sormak için İbn Ab­ bô.s'a bir mektup yazdı. İbn Abbas ona şöyle cevap yazdı: 'Kadınlar Peygamber'le (sav.) savaşa katılırlardı. Ganimetten de kendilerine radh verilir; pay verilmezdi.' Bu konuda birçok hadis olup uygula­ ma da açıktır."

Şafii Bu mesele Ebu Hanife'nin dediği gibidir. Kadınlara pay de­ ğil radh verilir. Bu konuda birçok hadis vardır. Bu Hicazhlardan ezberlediğim bir sözdür. Hatim b. İsmail, Cafer'den o da baba­ sından, o da Yezid b. Hürmüz' den bize haber verdiğine göre İbn Abbas Necdet'e şöyle bir mektup yazdı: "Peygamber'in (sav.) ka­ dmlarr savaşa götürüp götürmediğini bana soruyorsun? Peygam70 Radh: Sözlükte az verilen mal manasına gelmekte olup terim olarak "Sa­ vaşta hizmeti geçen, fakat savaşmaya ehil sayılmadıkları için ganimette hak sahibi olamayan kadın, çocuk, köle ve gayrimüslim gibi kimselere hizmetleri karşılığında verilen bir miktar maldır.'" Bkz. lbn Fa ris, Mu'cemu Mekdyis'l-Luğa, I, 381; Baberti, el-lnô.ye Şerhü'l-Hiddye, 1-X, Dan'.1'1-Fikr, V, 499. 71 Necdet b. Amir el-Herılri, haricilerin liderlerinden biridir. Bkz. Hasan b. Düreyd el-Ezdi, el-lştikdk, Daru'l-Ceyl, Lübnan, 1991, s. 347 .

Siyeru'l-Evzdt

49

ber kadınları yaralıları tedavi etmek için savaşa götürürdü. Başka şeyler de sordu. Peygamber'in (sav.) onlara ganimetten pay verip vermediğini bana soruyorsun? Onlara pay vermezdi. Onlara gani­ metten azık türü bir şeyler verirdi." Evzai bu konuda sika ravilerin munkatı' olan hadisiyle amel etmiştir. Rivayet edilir ki Peygamber (sav.), Yahudileri ve Müslü- (199) man kadınları savaşa götürürdü. Yahudilere ve kadınlara gani­ metten erkekler kadar pay verirdi. Bize göre munkatı' hadis delil değildir. Biz muttasıl senetle gelen İbn Abbas'ın rivayetini kabul ediyoruz. Ben meğazi bilen bizden önceki alimlerin bu konuda İbn Abbas'ın görüşüne uyduklarını biliyorum.

Ebu Hanife Müslümanlara yardım eden, düşmanla savaşan zimmilere ga­ nimetten pay verilmez. Onlara da radh verilir.

Evzai Peygamber (sav.) kendisiyle beraber savaşa katılan Yahudi­ lere ganimetten pay vermiştir. Müslüman liderler de Peygam­ ber'den sonra düşmana karşı kendilerine yardım eden Ehl-i ki­ tap ve Mecusilere ganimetten pay vermiştir.

Ebu Ydsuf Fakih olan bir kimsenin bu konuyu bilmeyeceğini, bu konu­ da şüpheye düşeceğini tahmin edemiyorum. Hasan b. Ümare Hakem'den, o Miksem'den, o da İbn Abbas'tan (ra.) bize şöyle rivayette bulundu: "Resülulldh (sav.) Kaynuka Yahudilerinden savaşta yardım aldı. Onlara ganimetten pay verme yerine radh/ hizmet bedeli verdi." Bu konudaki hadis meşhur ve maruf olup uygulamada da maruftur.

Şafii Bu konuda söz Ebu Hanife'nin sözüdür. Evzai'nin bir önceki konudaki mazereti burada da geçerlidir. Meğazi bilen alimler gördüm şöyle iddia ediyorlardı: "Peygamber (sav.) kendilerine yardım eden müşriklere de radh/hizmet bedeli verirdi." Bu konu­ da hatırlayamadığım muttasıl bir hadis rivayet edilir.

50

Siyeru'l-EvzıU

4. Süvarinin Payı

(200)

Ebd Hanife İki atıyla savaşa katılan kimseye ganimet malından tek atın payı verilir.

Evzii İki atın da payı verilir; bundan fazlası verilmez. Alimler de bu görüşte olup bununla amel etmişlerdir.

Ebd Ydsuf Bir tek hadis hariç bize ne Peygamber'den (sav.) ne de saha­ benin herhangi birinden iki ata da ganimetten pay verileceğine dair bir rivayet ulaşmamıştır. Bize göre tek bir rivayet şaz kabul edilir. Bununla amel etmeyiz. Evzafnin ''Alimler de bu görüştedirler. Bununla amel etmişler­ dir-." sözüne gelince bu Hicazlıların "Daha önceki uygulama bu şe­ kildedir." sözüne benziyor. Bu söz ne kabul edilecek ne de uygu­ lanacak bir sözdür. Bu sözü ancak cahiHer taşır. Bu görüşle hangi alim amel etmiştir? Kendisinden ilim alınacak alime bakanz, ken­ disinden ilim alınır mı? İlimde güven veren biri mi? Nasıl olur da iki ata pay verilir de üçüncüsüne verilemez! Niçin bunu kabul etti? Nasıl olur da ahınnda bağlı, savaşa katılmayan ata pay verilir. Oy­ saki savaşa (ahırda bağlı olmayan) başka bir atla katılmış. Bizim söylediğimiz şeyle Evzafnin söylediği şeyleri anla ve düşün.72

Şafii Dostlanmızdan işittiğim, benim de karşılaştığım ve ezber­ lediğim kadanyla onlar tek bir ata pay vermişlerdir. Ben de bununla amel ederim. Süfyan Hişam b. Urve'den, o da Yahya b. Abbad'dan bize haber verdiğine göre: ''Abdullah b. Zübeyr b. Awdm Hayber günü bir pay kendisine, iki pay atına, bir pay da (Peygamber'e) yakın akrabalığmdan73 dolayı (annesi Safiyye bt. EbQ YQsuf'un bu görüşünden rücu ettiği ve Evzai gibi düşündüğü rivayet edilmektedir. Bkz. Maverdi, el-Hdvi'l-Kebfr, XIV, 162. 73 Yakın akrabalıktan kasıt, humusta yakın akrabaya ganimetten verilen paydır. Buna istinaden Zübeyr, annesine pay ayırmıştır. Çünkü Safiyye Pey­ gamberimizin halasıdır. 72

Siyeru 'l-Evzdf

51

Abdulmuttalip) olmak üzere ganimetten kendisine dört pay ayır­ dı." Süfyan b. Uyeyne Yahya b. Abbad'ı zikretmekten çekinmişti. Hadis hafızları ise bunu Yahya b. Abbad'dan rivayet etmişlerdir. Mekhul, Zübeyr'in74 Hayber fethine katıldığını, Resıilullah'ın (sav.) kendisine bir pay, iki atına da dört pay olmak üzere ona [201) toplam beş pay verdiğini rivayet etti. Evzai munkatı' (hadis) olarak Mekhul'dan gelen bu rivayeti kabul etti. Şayet Abdullah b. Zübeyr'in iki atına da pay verilirse Hişam b. Urve bunu ifade etmekte daha çabuk davranırdı. Çünkü Mekhıil, Hişam'a muhalefet etse de, fazla pay konusundaki rivayetler ara­ sında Mekhul'e göre Hişam'ın rivayeti, babasına yakınlığından dolayı daha güvenilirdir.75 Şayet hadis maktıl' ise bu konuda delil olmaz. MekhUl'ün rivayeti gibi değerlendirilir. Ancak biz meğaziyi bilenlere danışırız; Peygamber'in (sav.) iki ata da pay verdiğine dair bir rivayette bulunmadıklarını, Pey­ gamber'in (sav.) Hayber'in fethine kendisine ait Sekb, Zarib ve Mürteciz adlı üç atla katıldığını ve (ganimetten) tek bir atın pa­ yını aldığına dair görüşe muhalefet etmediklerini söyleriz.

Ebd Hanife Çocuklara ganimetten pay verilmez.

Evzii Çocuklara pay verilir. O, Peygamber'in (sav.) Hayber Savaşı'na katılan çocuklara da ganimetten pay verdiğini söyledi. Müslü­ man devlet başkanları da düşman topraklarında doğan çocukla­ ra ganimetten pay vermiştir.

Ebd Ydsuf Peygamber (sav.) ve ashabından çocuklara ganimetten bir şey verileceğine dair bir şey işitmedik. Bu bilgi ilim adamların­ ca da bilinmez. Şayet meğazi kitaplarında böyle bir bilgi olsaydı bize gizli kalmazdı. 74 lbn Zübeyr, (ed.) 75 Hi�m. Zübeyir b. el-Avrim'ın torunudur. Dolayısıyla bu konuda Mekhöl'den daha çok bilgi sahibidir. Metinde ifade edilmek istenen budur.

52

Siyeru'l-Evzdf

Muhammed b. İshak ve İsmail b. Ümeyye'nin birinden riva­ yet ettiğine göre İbn Abbas Necdet'in sorduğu sorulara cevaben şunu yazdı: "Bize çocuğun ne zaman yetim olmaktan çıktrğım ve kendisine ganimetten ne zaman pay verileceğini soruyorsun? Bu­ luğa erdiğinde yetim olmaktan çıkar ve kendisine ganimetten pay verilir." [2021

Şafii Abdullah b. Ömer veya Ubeydullah (Ebu Muhammed er-Rabi' şüpheye düştü) Nafı'den, o da İbn Ömer'den bize şöyle rivayet etti: "On dörtyaşmda iken Uhud Savaşı 'na katılmak için Peygam­ ber'e (sav.) yalvardım bana izin vermedi. On beş yaşında Hendek Savaşı için Peygamber'e gittiğimde bana izin verdi." Nafi' dedi ki: Bu bilgimi Ömer b. Abdülaziz'le paylaştım. O da on dört yaşını dolduranların ailelerin yanında kalmalarını on beş yaşını dolduranların ise savaşa alınmasını komutanlarına emretti. Şayet durum Evzai'nin söylediği gibi olsaydı Peygamber (sav.) İbn Ömer'in Uhud Savaşı'na katılmasına izin verirdi. Muhammed b. Ehi Bekir hariç Peygamber (sav.) yolculukta iken Muhacir ve Ensar'dan hiçbir çocuğun doğduğunu bilmiyo­ ruz. Esma onu Veda Haccında Zülhuleyfe'de doğurmuştur. Bu hadislerden ve fetvalardan anlaşıldığı kadarıyla -Allah daha iyi bilir- ashabın çocuklarına ve hanımlarına ayırdıkları süre, sa­ vaşta ve düşman topraklarında bulunma süresinden daha azdı. Bu konudaki delil kadın ve zimmi kimseler hakkında daha önce ifade edilen delille aynıdır. Çocuklara radh/hizmet bedeli verilir; ganimetten pay verilmez. Kadınlara da pay verilmez; radh veri­ lir.

Ebd Hanife Düşman topraklarında müşrik olup da sonrasında Müslüman olan ve ardından Müslüman ordusuna katılan kişi hakkında şa­ yet o, Müslümanlara katılır ve onlarla beraber düşmanla savaşır­ sa kendisine ganimetten pay verileceğini yoksa onun ganimet­ ten pay alamayacağını söyler.

Siyeru'l-Evzdf

53

Evzii Kişi düşman topraklarında Müslüman olur, ganimet paylaşıl­ madan önce de Müslümanlara katılırsa bu durumda Müslüman­ ların kendisine ganimetten pay vermesi gerekir.

Ebu Ydsuf Evzai'nin bu görüşünü düşün. O, Müslüman ordusuna yar­ dım olsun diye düşman topraklarına giren yardımcı kuvvetleri [203] ganimete ortak yapmaz iken bu durumda olan kişinin ganimete ortak olacağını çünkü o kişinin Müslümanlar ganimeti elde et­ tikten sonra Müslüman olduğunu söylüyor. Güçlerini toplayan, zayıflarına yardım etmek isteyen ve yardımcı olan Müslüman takviye kuvvetlerini ise ganimete ortak etmiyor. Onlarla (Müs­ lümanlarla) savaşan, gayretiyle gücüyle onları (Müslümanları) ganimetten men etmek isteyen -ta ki Allah onlara karşı kendi­ lerine yardım etti- kimse ise bütün bunları görüyor, Müslüman oluyor ve ganimete ortak sayılıyor. Sübhanallah! Bu hüküm ve düşünce ne kadar düşündürücü ve sarsıcı! Resulullah'ın (sav.) ve selef alimlerinden birinin bu tür kimselere ganimet verdiklerini bilmiyoruz. Bize ulaştığına göre Beni Kureyza'dan bir grup Müslüman oldu. Kanlarını ve mallarını güvence altına aldılar. Peygamber'in (sav.) bunlardan herhangi birine ganimetten pay verdiğine dair bize bir bilgi ulaşmamıştır.

Şifii Biri hariç Ridde76 hakkında bilgisi olup da karşılaştığım kim­ seler dedi ki: "Eba Bekir (ra.) 'ganimetin ancak savaşa katılamn hakkı olduğunu' söylerdi." Arkadaşlarımızdan sika (güvenilir) birinin Yahya b. Said el-Kattan'dan, onun Şu'be b. Haccac'dan, onun Kays b. Müslim'den, onun da Tarık b. Şihab'dan bize haber verdiğine göre Ömer b. el-Hattab: "Ganimet ancak savaşa katıla­ na verilir." demiştir.

76

Ridde: Hz. Peygamber'in vefatından sonra din değiştiren kimseler için kul­ lanılan bir ifadedir.

54

(204]

Siyeru'l-Evzdf

Biz de aynı şeyi söylüyoruz. Bu konuda EbO. Bekir ve Ömer' den rivayet edilenin benzeri Peygamber'den (sav.) de rivayet edil­ miştir; ancak onu hatırlayamıyorum. Bir kimse savaşa katıldıktan sonra Müslüman olsa, düşman topraklarından çıksa veya Müslümanlarla savaştığında müşrik, daha sonra Müslüman olsa veya köle olsa, azat edilse ve kendi imkanlarıyla savaşa katılsa (bütün bu durumlarda) ganimete ortak olur. Bir kimse savaşa katılmamış ise ganimetler toplanmasa bile ganimete ortak olmaz. Çünkü ganimet savaşa katılanın hakkıdır. Şayet savaşa katılmayan fakat savaşanlara yardım etmek ve gazi olmak amacıyla onlarla beraber bulunan kimseler ganimete or­ tak olsalardı; düşman topraklarına yaklaşıp girecek olan Müs­ lümanlara yardım etmek amacıyla bir araya gelmiş olanların da ganimetten pay almaları uygun (caiz) olurdu.

EbQ Hanife Düşman topraklarında bulunan Müslüman bir tüccar ile düş­ man topraklarında Müslüman olmuş bir kimse, ganimetler ele geçirildikten sonra Müslüman ordusuna katılırlarsa ikisine de ganimetten pay verilmez. Çünkü Müslümanlara savaş sırasında katılmamışlardır.

Evzii Her ikisine de ganimetten pay verilir.

Ebd Ydsuf Nasıl olur da bu ikisine pay verilir de kendilerine yardım amaçlı gelen orduya pay verilmez? Bu ne büyük çelişki! Şunu bil! Ne Peygamber'den (sav.) ne de önceki (selef) alimlerden bunla­ ra ganimetten pay verileceğine dair bizlere bir şeyler ulaşmadı. Bizden bunlara pay veren de yoktur.

Şafii Müslüman tüccar ile düşman topraklarında Müslüman olan harbi77 kimseye onlar ancak Müslümanlarla beraber savaşa ka77 Harbi: Gayrimüslim topraklannda yaşayan kimselere verilen isim. Bkz. Muhammed Amimu'l-lhsan, et-Ta'rffdtü'l-Fıkhiyye, Daru'l-Kutubi'l-llmiy­ ye, 2003, s. 78.

Siyeru'l-Evzdf

55

tılmışlarsa ganimetten pay verilir. Bu konudaki düşüncemiz bi­ rinci görüşümüz gibidir. Ebu Hanife bu görüşü söylüyorsa aynı­ sını yardımcı kuvvetler için de söylemeliydi. Oysaki o, yardımcı kuvvetler hakkında bunun aksini söylemektedir. Ordu ganimeti düşman topraklarından çıkarmadığı sürece yardımcı kuvvetin ganimete ortak olduğunu iddia etmektedir. Şayet şöyle derse: O iki kişide olmayan ancak yardımcı kuv- [205] vetlerde bulunan meseleyle ilgili bir önem ve ihtimam vardır. Şöyle ki; yardımcı kuvvet İslam topraklarının en uzak yerinden yola koyulmuş, ganimet paylaşılmadan önce oraya varmış, ancak ganimet İslam topraklarına olaydan kısa bir süre sonra götürül­ müştür. Bundan dolayı da (Ebu Hanife) onlara ganimetten bir şey vermemiştir. Şayet ganimetten pay almayı orada bulunmaya bağlarsa bu durumda ganimet pay edilmemişse onlara pay vermeliydi. Şayet ganimetten pay almayı savaşa katılmak olarak görürse önceki iki meselede yaptığı gibi bu durumda da yardımcı kuvvetlere ancak savaşa katılma şartıyla ganimetten pay veril­ meliydi. Bu çelişkili bir yaklaşımdır.

Ebô Hanife Devlet başkanının, (düşman) askerini öldüren Müslüman as­ kere selebini (eşyasını) ganimet olarak vermesi gerekmez. Çün­ kü o seleb ganimet malı olmuştur.

Evzai Reslllullah'ın (sav.) uygulaması "Kim bir düşmanı öldürürse selebi onundur." şeklindedir. Peygamber' den sonra bugüne kadar Müslüman alimlerin uygulaması bu şekilde olmuştur.

Ebô Yôsuf Ebu Hanife Hammad'dan, o da İbrahim en-Nehai'den bize şöyle rivayet etmiştir: "Devlet başkam arkadaşlanna: 'Kim bir düşmanı öldürürse, kim birini esir ederse selebi onundur.' dese bu ganimet açısından uygun bir sözdür. Şayet devlet başkam böyle bir şey belirtmez ise hiçbir şey ganimet olmaz. Ganimetlerin tamamı paylaştıncıların (mukdsim) paylaşımına göre askerlere dağıtılır. Bu, ilim ehlinin şüpheye düşmeyeceği en açık olan konulardandır."

56

Siyeru'l-Evzdf

Şafii [206]

Bu konuda isabetli görüş Evzai'nin görüşüdür. Söz onun sözüdür. Malik, Yahya b. Said' den, o Amr b. Kesir b. Eflah'tan, o Ebu Muhammed'den -Ebu Katade'nin mevlası-, onun da Ebu Kata­ de'den bize bildirdiğine göre Peygamber (sav.) H uneyn günü şöyle dedi: "Kim bir düşmanı öldürürse ve öldürdüğüne dair üze­ rinde bir delil varsa düşmanın selebi onundur."78 Bu sahih ve sabit bir hadistir. Buna muhalif olan da yoktur. ResUlullah'tan (sav.) böyle öğrendim. Bu hadis şuna delalet edi­ yor ki Peygamber (sav.) bunu savaş bittikten sonra söylemiştir. Çünkü Peygamber Ebu Katede'nin öldürdüğü düşmanın elbisesi­ ni başkasının elinde görünce ondan aldı. Bu olay Ebu Hanife'nin sözünün aksine delalet etmektedir. Çünkü hadis Peygamber'in (sav.) bunu savaştan önce değil de savaşın bitiminden sonra söy­ lediğini göstermektedir. Devlet başkanı ister söylesin ister söylemesin, savaşta mü­ bareze olsun veya olmasın seleb savaşta göğüs göğüse çarpışa­ nındır. Bu, Peygamber'in (sav.) ve kendisinden sonra yolundan gidenlerin anlayışıdır. Peygamber (sav.) bunu Huneyn ve diğer savaşlarında söylemiştir. Kendinden sonraki alimler de bunu ifade etmiştir. Süfyan b. Uyeyne'nin Esved b. Kays'tan, onun da kendi kavminden olan Şehre b. Alkame'den bize haber verdiğine göre o şöyle dedi: "Kadisiye günü bir adamı öldürdüm. Giyeceği on iki bin dirhem ediyordu. Sa'd onu bana ganimet olarak verdi."

Ebd Hanife Adamın biri atı için saman alsa ve İslam topraklarına vardık­ larında biraz saman artsa bu durumda ganimet taksim edilme­ mişse onu iade eder. Şayet ganimet taksim edilmişse fazla kalan samanı satar. Parasını sadaka olarak dağıtır. 12071

Evzai Müslümanlar, düşman topraklarından İslam topraklarına fazla kalan yiyecek, saman, kurutulmuş et ile giderlerdi. Bunu 78 imam MAiik, Muvatta, Kitdbu'l-Cihdd, 940.

57

Siyeru'l-Evzdt

ailelerine ikram ve birbirlerine hediye ederlerdi. Bu uygulamayı devlet başkanı hoş karşılar; alim de ayıplamazdı. Şayet birisi ga­ nimet paylaştırılmadan bir şey satsaydı onun parasını ganimete katardı. Şayet ganimetten sonra satsaydı parasını ordu adına da­ ğıtırdı.

Ebd Ydsuf Ey Ebı1 Amr! (Evzai) Sözün ne de çelişkilidir! Ganimet olan elbise, binek ve silah konusunda düşman topraklarında Müslü­ manlara karşı müsamahakar değilsin. Silah konusunda ise ancak şiddetli çatışma durumunda vazgeçiyorsun. Sonra da ganimet olan yiyecek ve samanla İslam topraklarına gitmeye ve başkası­ na hediye edilmesine ruhsat veriyorsun. Bu bir çelişkidir! Nasıl olur da Müslümanların ihtiyacı olan ilk şey konusunda daralt­ ma yoluna gidiyorsun da onlar evlerinde oldukları halde onlar için (yiyecek) konusunda genişletme yapabiliyorsun. Ganimetin azının da çoğunun da alınması hoş karşılanmamış, şiddetli bir şekilde yasaklanmıştır. Peygamber'den (sav.) bize ulaştığına göre o şöyle demiştir: "Humus hariç ganimetinizden hiçbir şey hatta bu bile -bir deve­ tüyü aldı- bana helal değildir. Humus da size geri dönmektedir. O halde iğneyi ve ipliği yerine koyun. Çünkü ganimet malmdan çal­ mak (ğulul) kişinin ailesi için kıyamet gününde utanç kaynağı ve ateştir. Adamm biri elinde kıldan bir şeritle ayağa kalktı ve dedi ki: [208] 'Bunu bana ver, kaçan devemin semerini bağlayayım.' Buyurdu ki: 'Bundan payıma düşen senindir.' Adam dedi ki: 'İş buraya vardıysa benim buna ihtiyacım yoktur."'79 Bize bunun gibi hem rivayetler hem de maruf, mahfuz sünnetten bir şeyler ulaştı. Ebu Amr nasıl olur da yiyecek ve samandan faydalanmaya ve onların hediye edilmesine izin verebilir.

Şifii Ebı1 Yı1suf'un "Ebu Amr'm silah konusunda daraltıcı, yiyecek konusunda genişletici davrandığı" sözüne gelince gördüğümüz kadarıyla -Allah daha iyi bilir- Ebı1 Amr yiyecek ve silah arasında 79 Beyhaki, es-Sünenü'l-Kübrd, VI,

547, [hadis no: 12933].

58

Siyeru'l-Evz8.1

bir fark görmedi. Bu görüşü sünnete dayanmaktadır. Yiyeceğin silahtan farklı olduğu konusunda hiçbir şüphe yoktur. Kişi is­ ter fakir isterse zengin olsun düşman topraklanndaki yiyeceği alabilir. İki durum için uygulama bu şekilde olup konu hakkın­ da icma/söz birliği vardır. Silah kuşanabilen, at binebilen hiçbir kimse yoktur ki ata binmekten ve silah kuşanmaktan çekinsin. Evzai'nin "Fazla kalan yiyeceği harcayabilir." görüşü kıyasa dayanmaktadır. Düşman topraklarında aldığı yiyecekler kendi­ sinindir; ordunun değildir. Fazla kalan da kendisinindir; başka­ sının değildir. Allah en iyisini bilir. Şayet düşman toparlaklanndan çıktıktan sonra yiyeceği alı­ koyması caiz olmasaydı onu çıkarmazdı; paylaştırıcıya verirdi. Çünkü yiyecek hem ordunun hem de humus ehlinin hakkıdır. Onu sadaka vermek için de çıkaramazdı. Çünkü bu durumda (209) başkasının malını sadaka vermiş olurdu. Kişi: "Ordudan kimseyi göremiyorum." dese bu durumda devlet başkanına, ordu komu­ tanına veya dilediği kimseye malı teslim eder.

Ebu Hanife Ganimet olarak alınan cariyeyle cinsel ilişkiye giren kimse­ den had cezası düşer ancak kendisinden mehir (ukr) alınır. Cari­ ye ve doğan evladı ganimet malı sayılır. Çocuğun nesebi de sabit olmaz.

Evzii Bizden önceki alimlerimiz şunu söylemiştir: "Kendisine iki had cezasının en alt sınırı olan yüz celde ile hakimin takdir edece­ ği mehir ceza olarak verilir." Ganimete olan ortaklığından dolayı cariye ve çocuğu kendisine nispet edilir.

Ebô. Yôsuf Evzai'nin dediği gibi şayet kendisinin ganimette bir payı bu­ lunursa had cezası değil de sadece mehir gerekir. Abdullah b. Ömer'den bize ulaştığına göre o, iki kişinin ortak olduğu ve or­ taklardan birinin cinsel ilişkiye girdiği cariyenin ortağı hakkın­ da: "Kendisine had cezası değil; mehir gerekir." demiştir.

Siyeru'l-EvztJf

59

Ebu Hanife (rh.) Hammad'dan, o İbrahim en-Nehafden, o da Ömer b. el-Hattab'dan (ra.) şöyle rivayet etmiştir: "Gücünüzün [210) yettiği müddetçe Müslümanlardan had cezasını düşürün. Devlet başkanının bağışlamadayapacağı hata, ceza vermesinde yapacağı hatadan daha hayırlıdır. Müslümana bir çıkış yolu bulursanız ondan had cezasını düşürün." Peygamber'den (sav.) bu ifadenin benzeri bizlere de ulaşmış­ tır. Şayet zina eden şahıs muhsan80 ise kendisine recm cezası ge­ rekir. Muhsan değil ise celde cezası gerekir. Çocuk da kendisine nispet edilmez. Çünkü Peygamber'den (sav.) rivayet edildiğine göre "Çocuk yatak sah ibine nispet edilir. Zina edene de taş gere­ kir." Hadiste geçen "a'hir/..r"Wı"den kasıt "zina eden" kimsedir. Hiçbir zaman zina edene doğan çocuk nispet edilmez. Zina ede­ nin de mehir vermesi gerekmez. Bir adamı zina ederken görsen ve şahitler de buna şahitlik etse devlet başkanı da had cezasını onaylasa ona mehir gerekir mi, çocuğun nesebi ondan sabit olur mu? Peygamber'den (sav.) bize ulaştığına göre bir kişi hariç Peygamber bu tür durumlar­ da recm cezası uygulamıştır. Ebu Bekir, Ömer ve bizden önceki Peygamber'in (sav.) ashabı da zina edenlere had cezası uygu­ lamışlardır. Onlardan herhangi birinden had cezasıyla beraber mehrin gerektiğine ve nesebin sabit olduğuna dair bize bir bilgi ulaşmadı. Ebu Hanife'nin (rh.) Hammad'dan, onun da İbrahim en-Nehai'den bize rivayet ettiğine göre o, şöyle demiştir: "Had cezası ve mehir bir arada bulunmaz. Mehir had cezasını düşürür." ·Ömer (rh.) ve Ali' den (rh.) bize ulaşan başka bir hadiste şöyle geçmektedir: "Zina eden bir kadın getirildi. Kadın dedi ki: Acıktım, [21 1 ) bana yiyecek verdi. Diğer kadın ise şöyle dedi: Susamıştım, bana su verdi.'' Onlardan her biri bunu söylüyordu. Şayet cariye ile cinsel ilişkiye giren kimsenin ganimet olan cariyede payı varsa bu durumda kendisinden öncelikle had cezası düşer. Cariyede payı olup da cinsel ilişkiye giren kimse kölelerin tamamını azat etse bu geçerli olur mu? Müslümanların bunda hakkı olmaz mı? Şayet kölelerin tamamı hür olmuyorsa tek bir kölenin hür olması uygun değildir. Şayet kölelerin tamamı hür olur denirse uygula80 Burada "muhsan"dan kasıt kişinin evli olmasıdır.

60

Siyeru 'l-Evz(Jf

mada bir hata olur. Çünkü Müslümanların ganimet yetkisi tek bir kişiye verilmiş olur.

Şifii Ebu Yusuf'un bu konuda delil olarak getirdiği bir tek harf dahi bildiğim kadarıyla kendisinin aleyhinedir. Çünkü (Ebu Yusuf) bir kimse köle olan cariyelerden biriyle beraber olursa çocuğun ne­ sebinin sabit olmayacağını, kişiden mehir alınmayacağını -çün­ kü zina yapmıştır-, kendisinden had cezasının da düşeceğini id­ dia etmektedir. Bu konuda İbn Ömer'in cariyede payı bulunan ve kendisiyle ilişkiye giren kişi için kendisinden had cezasının düşürüleceğini ve o kişinin sadece mehir vermesi gerektiği ifa­ desini delil olarak getirdi. Şayet Ebu Yusuf cariye ile cinsel ilişkiye giren ordudaki bir kişinin cariyede ortak olduğunu iddia etse -İbn Ömer iki kişi ara­ sında ortaklı olan cariye ile cinsel ilişkiye giren kimse için mehir vermesini, had cezasının düşürülmesini söylemiştir- bu durum­ da Ebu Yusuf da, biz de çocuğu babasına nispet ederiz. Şayet Ebu Hanife ordudaki cariye ile girilen cinsel ilişkiyi, or­ taklar arasındaki cariye ile girilen cinsel ilişkiye kıyaslarsa bu durumda nesep ve mehri lüzumlu görüp had cezasını da düşür­ mesi gerekirdi. [212]

İfade ettiğim üzere şayet olayı zina olarak görürse; bu durumda zina eden evliyse recm cezasını, bekarsa bekara öngörülen _ had cezasını uygun görürdü. Fakat o, bu durumdaki kişiyi zina etmeyen zani olarak gördü. Meseleyi kıyas ettiği şey (makisün aleyh) uygun değildir. Evzai bu durumda iki had cezasından en azını ön gördü. Ömer' den şöyle rivayet edilmiştir: "Ömer b. e/-Hattô.b'm (ra.) ca­ riyesi zina etti. Zina ettiği de duyuldu. Dul olduğu halde onu giz­ lemeye çalıştı. Ancak (Ömer) kendisine yüz sopa (celde) vurdu." Ordudaki birinin köle azat etmesinin geçersiz olduğuna dair delil kendi aleyhinedir. Aynı şekilde ordudaki birinin köle azat etmesi hakkındaki görüşü de sağlam değildir. (O kişi) şunu id­ dia etmektedir: Ordu ganimeti ele geçirirse, ordudan biri payı

Siyeru'l-Evzdt

61

olduğu halde bir köle azat etse bu 'hür kılma' geçerli değildir. Çünkü bu, ganimet malının yok edilmesi manasına gelir. Şunu da diyor ki: Ganimet her bir bölüğe dağıtılsa, bölükten biri bir kö­ leyi hürriyeti�e kavuştursa bu geçerlidir. Çünkü o kişi ganimete ortaktır. Bu durumda bir kez kişiyi ortak olarak görüyor ve onun bir köleyi hür kılmasını geçerli kabul ediyor; başka bir seferde ise onu (ganimete) ortak görüyor ancak bir köleyi hür kılmasını uygun görmüyor.

5. Esir Karı-Koca Önce Karısı, Sonra Kocası Esir Alınan Kimse Ebu Hanife Kadının biri köle edilse, bir gün sonra da kocası köle edilse ve hanımı da düşman topraklarında (kalmış) ise onların nikahları devam eder.

Evzii Ganimeti paylaştıranın (mukasim) yanında bulundukları sü­ rece nikahları devam eder. Bir kimse ikisini (karı-koca) de satın aldığında dilerse o ikisini bir araya getirir, dilerse aralarını ayırır; dilerse kadını kendine alır veya bir hayızdan sonra hamile [21 3] olmadığının anlaşılması üzerine kadını başkasıyla evlendirir. Kur'an bu hükmü indirdi ve Müslümanlar da bunu uyguladı.

EbQ Yusuf Peygamber (sav.) ve ashabından bize ulaştığına göre kocaları düşman topraklarında olduğu .h alde kadınlar esir alındı. Bunun üzerine Peygamber (sav.): "Ganimet olarak ele geçirilen hamile bayanlara çocuklarmı doğuruncaya kadar; hamile olmayanlara ise bir hayız süresince ilişilmez." buyurdu.. Kadın ve kocası köle edilenlere gelince, ganimet İslam topraklarına getirilmediği müddetçe onların nikahları devam eder. Evzai'nin görüşünden hareket edersek, sahipleri dilerse ikisini bir nikahta nasıl bir araya getirebilsin? Şayet kocanın nikahı geçerli ise hanımını bir başkasıyla evlendiremez; sahibi de onunla ilişkiye giremez. Şa­ yet aralarında nikah bitmişse ancak gelecekte (kıyılacak yeni) bir nikahla sahipleri onları bir araya getirebilir.

62

Siyeru'l-Evzı!Jf

Şifii Resıilullah (sav.) Evtas ve Beni Mustalik Gazvelerinde bazısı erkek olan esirler ele geçirdi. Esirleri paylaştırdı. Hamilelere do­ ğum yapıncaya, hamile olmayanlara da bir hayız müddeti geçin­ ceye kadar cinsel ilişkiye girmemelerini emretti. Kadına kocasıy­ la, kocasına da hanımıyla veya bir başkasıyla birlikte esir alınıp alınmadığını sormadı. Kadınlar hürriyetlerine kavuştuktan sonra güven içerisinde bulunsa ve hamile olmadıkları bir hayızla anlaşılmış olsa bu du­ rum, hürriyete kavuştuktan sonra da kadınların köle kaldıkları­ na delalet eder. Çünkü kadınların kocaları ile aralarındaki evlilik bağı bitmiştir. Karı ve koca arasındaki evlilik bağının kesilmiş ol­ ması onların hürriyetlerine kavuştuktan sonra güven içerisinde olmalarından daha az önemsiz değildir. (214)

Ebu Yusuf bu konudaki rivayete ve makul olan görüşe muhalefet etmiştir. Biri Ebu Yusuf'a şöyle derse: Esir alınan cariyeyi hamile olmadığı anlaşılıncaya kadar beklet. Şayet kocası eşiyle esir olmadan önce Müslüman olarak İslam topraklarına gelse ve kadın da Müslüman olsa bu durumda evlilikleri devam eder; bu olmaz ise hanımı köle olduğundan (onunla) cinsel ilişki helal olur. Hamile olma durumu hariç kocasıyla beraber esir olan kadını bekletmem (bekletilmez), hamile değilse onunla cinsel ilişkiye girilir. Çünkü kocası hürriyete kavuştuktan sonra da köle olmuş­ tur. Kocanın durumu da eşinin durumu gibidir. Ebu Yusuf'a göre aralarını ayırmak caiz olsa da uygun olan bu görüşte olan kimse­ nin sözünü kabul etmektir.

Ebu Hanife Eşlerden biri esir edilip İslam topraklarına getirilirse sonra da diğer eş getirilirse bu durumda artık aralarında nikah bağı kalmamıştır.81 81

Hanefi ve Şafii arasında nikahın devamı konusunda temel fark şudur: "Ha­ nefi'ye göre karı veya kocanın vatanı bir değilse aralarındaki nikah biter. Şafii ise bu konuda karı ve kocanın köle olup olmadıklarını esas alır. On-

Siyeru'l-Evzdf

63

Evzii Şayet iddet içerisinde başka biri kadını satın alsa, sonra ko­ cası iddet içerisinde onu geri alsa ikisi bir araya gelebilir. Çünkü kadın Muhacirler Peygamber'e (sav.) (Müslüman olmuş) olarak geldiler. Sonrasında iddet süreleri bitmeden kocaları Müslüman oldu. Peygamber (sav.) bu durumda kadınları kocalarına geri verdi.

Ebô Yôsuf Evzai'nin bu görüşü birinci görüşüyle çelişmektedir. Nitekim o birinci görüşünde "(sahibinin) dilerse hanımı kocasına vere­ bileceğini, dilerse bir başkasıyla evlendirebileceğini ve hanımı henüz düşman topraklarında iken (eşinin) onunla cinsel ilişkiye girebileceğini iddia ediyordu." Burada kocalarının İslam toprak­ larına gelmesiyle kadınların kocalarına verileceğini söylüyor. Peygamber'in (sav.) de böyle yaptığına dair rivayette bulunuyor. ResO.lullah'a (sav.) muhalefet nasıl (helal) uygun olur? Esir düş­ tüklerinde ve İslam topraklarına götürüldüklerinde aralarındaki evlilik bağı bitmiştir. Resı11ullah (sav.) hamile esirlerin çocuk doğuruncaya, hamile olmayanların da bir hayızdan temizleninceye kadar cinsel ilişkiye girmemelerini emretti. Şayet eşlerine iddet gerekmiş olsaydı [21 5] bu durumda kocalarının gelmesi durumunda (evlilik hususunda başkasından) onlar daha çok hak sahibi olurlardı. Onlarla cinsel ilişkiye girmeyi iddet süresince emretmezdi. İddet süresi bun­ dan daha çoktur. Fakat bunlara iddet gerekmez, Peygamber'in (sav.) buyurduğu gibi Müslümanların onların temizlendiklerini kabul etme durumu hariç artık kocalarının (o kadınlar) üzerinde bir hakkı kalmamıştır. Bu gayet açık bir durum olup bu konuda herhangi bir ihtilaf da yoktur.

Şafii Bunun cevabı önceki meselenin cevabı içerisinde yer almak­ tadır: !ardan biri köle olmuşsa aralarındaki nildhın bitmiş olduğunu kabul eder:· Bkz, Maverdi, el-Hdvi'l-Kebfr, XIV. 24.

64

Siyeru'l-Evzdf

EbQ Hanife Düşman topraklarına kaçan Müslüman kölenin durumu şöy­ ledir: "Müslümanlar onu esir aldıklarında, efendisi ister payla­ şımdan önce isterse paylaşımdan sonra ganimet malı olarak kö­ lesine kavuştuğunda o, herhangi bir şey ödemeden kölesini geri alır." Şayet Müslüman olmayan kimseler köleyi esir almışsa ve o kişi de ganimet paylaşımından önce kölesine kavuşmuşsa onu karşılıksız geri alır. Ancak ganimet paylaşıldıktan sonra kavuş­ muşsa (onu) karşılık ödeyerek geri alır.

Evzai Köle Müslümanlarla beraber olduğu halde düşmana kaçmış­ sa tövbeye davet edilir. Şayet İslam'a dönerse efendisine geri verilir; Müslüman olmaktan yüz çevirirse öldürülür. Köle, kafir olduğu halde düşman topraklarına kaçmışsa efendisinin malı olmaktan çıkar, durumu devlet başkanına kalır; devlet başkanı isterse onu öldürür, isterse de asar. Köle esir alınmışsa öldürül­ mesi helal değildir. İstenirse ücret karşılığında efendisine iade edilir.

EbQ YQsuf Bu köle hiçbir şekilde İslam' dan dönmemiştir. Konu da bu de­ ğildir. Konunun tartışılan yönü; nasıl ki Müslüman olmayanlar bir köleyi satın alıp ona sahip oluyorlarsa aynı şekilde ele ge­ çirdiklerinde de ona sahip olurlar. Evzai'nin "kölenin asılmasına" dair görüşüne gelince; bildiğimiz kadarıyla Peygamber'in (sav.) ve ashabından birinin böyle bir uygulaması yoktur. Bu konuda bize bir bilgi de ulaşmış değildir. Asma cezası ancak yol kesme, öldürme ve mal çalmada uygulanır. (21 6)

Hasan b. Umare'nin Hakem b. Uteybe'den, onun Miksem'den, onun İbn Abbas'tan, onun da Resı1lullah'tan (sav.) bize rivayet ettiğine göre kölesi ve devesi düşman eline geçip de sonradan onları bulan kişi hakkında Resı1lullah (sav.) şöyle dedi: "Şayet (köle ve devene) ganimet paylaşılmadan önce ulaşırsan onları karşılıksız alırsın; paylaşıldıktan sonra ulaşırsan karşılık ödeyerek alırsın." Ubeydullah b. Ömer'in Nafi' den, onun da İbn Ömer'den

Siyeru'l-Evzdf

65

bize rivayet ettiğine göre; "düşman elinde bulunup da sonradan Müslümanların ele geçirdiği köle hakkında" o şöyle dedi: "Onu sahibine geri verin." Haccac b. Ertat'ın Amr b. Şuayb'dan, onun babasından, onun Abdullah b. Amr'dan, onun da Resı1lullah'tan (sav.) bize rivayet ettiğine göre (Peygamber) şöyle demiştir: "Müslümanlar kendi dışındaki/ere karşı bir el gibidirler. Müslümanlarm kam [kısas, diyet konusunda) eşittir. Müslümanların dışmdakiler [köleler) onlarm (Müslümamn) zimmetiyle dolaşırlar. Onlarla [zimmilerle) yapılan antlaşma geçerlidir. Uzaklara giden [yardımcı kuvvet) ganimete ortak olur.''82 Bize göre bu hüküm kaçan, kaçma benze- (21 7] ri davranışta bulunan köle içindir. "Savaşa çıkanlar, savaşa çık­ mayanlara döndürülür." sözüne gelince; bize göre bu hadis delil gösterilerek ganimet elde etmiş ordu ile savaşa çıkma imkanı bulamayan fakire ganimetten pay verilir. Düşmanın esir aldığı ve ele geçirdiği köle eğer Müslümanla­ rın eline geçmişse bu durumda (hüküm olarak söylenecek) söz Peygamber'in (sav.) sözüdür.83 Şayet köle düşmana kaçmışsa bu durumda (ücret ödenmeden) alınması caiz olmaz. Bilmez misin ki Müslüman oldukları halde Müslümanlarla savaşan köleler, düşmana katılmadıkları ve Müslüman olduklarını da ikrar et­ tikleri halde (yine de) Müslümanlarla savaşmaları durumunda Müslümanlar galip gelip onları ele geçirirse onlar efendilerine iade edilirler; ancak öldürülenler efendilerine iade edilmezler. Asılma cezası ise bu konuya girmez.

Ş.ifii Ebu Hanife düşmana kaçan köleyle düşmanın ele geçirdiği köleyi ayrı değerlendirdi. Halbuki ikisi arasında fark yoktur; ele geçirdiklerinde ikisi de efendisine geri verilir. (Ganimet) payla­ şılmadan önceki ve sonraki durumları da eşittir. Efendinin pay82 lbn Mace, Ebvdbü'd-Diydt, 3 1. hadiste geçen " r-tl-'' � .JAA._," kısmı kaynak­ . larda yer almamaktadır. 83 Peygamber"in bu konudaki sözü: "Şayet ganimet paylaşılmadan önce köle­ yi bulursan karşılıksız alırsın; ganimet paylaşıldıktan sonra bulursan kar­ şılık ödeyerek alırsın:' Bkz. Zeylai, Nasbu'r-Rdye, 1-IV, Müessesetü'r-Rey­ yan, Beyrfit, 1997, III, 436.

66

Siyeru'l-Evz{Jf

Iaşımdan önce ikisini alma hakkı varsa paylaşımdan sonra da alma hakkı vardır. Bunu bazı ilim adamları söylemiştir. Efendi ancak ücret ödeyerek birisini alıyorsa diğerini de ancak ücret ödeyerek geri alabilir.

Ehil Hanife Kadınlar ve erkekler esir edilirse, İslam topraklarına da götü­ rülürse bunların düşmana güç katacaklarından dolayı satılmala­ rını hoş görmem.

Evzai Müslümanlar esirlerin satılmasında bir sakınca görmezdi. Fakat Müslüman esirlere karşılık fidye ile satılma durumu hariç [21 8] erkek esirlerin satılmasını da hoş görmezdi.

EbQ YQsuf Erkeklerin, kadınların ve çocukların satılması gerekmez. Çünkü onlar İslam topraklarına gelmişlerdir. Düşman toprakla­ rına gönderilmelerini ise hoş görmem. Bilmez misin ki anne ve babası veya ikisinden biri yanında yok iken (esir) alınan çocuk­ lardan biri ölse üzerine namaz kılınır. Çünkü o Müslümanların güvencesindedir ve onların topraklarındadır. Müslümanların ganimeti olmuş erkek ve kadın kölelere gelince; onların düşman topraklarına gönderilmelerini hoş görmem. Müslüman bir tüccar Müslümanlara ait kafir bir köleyle veya zimmet ehlinden olan kadın ve erkek bir köleyle düşman topraklarına gitse onu bu halde bırakır mısın? Bu konuda ne dersin? Bunu sıkça uyguladıkları ve memleketlerinin bununla mamur olduğunu bilmez misin? Bilmez misin ki tüccarın, ken­ dilerini savaşta savundukları silah, demir ve bazı savaş malze­ mesiyle düşman topraklarına girmesine izin vermem. Bilmez misin ki onlar Müslümanlarla beraber oldular; onların yöneti­ mine girdiler. Dolayısıyla imtihan edilmeleri ve ·o nları fitneye yaklaştıracak davranışlarda da bulunmamaları gerekir. Ancak onların Müslümanlara karşılık fidye olarak verilmelerinde bir sakınca yoktur.

Siyeru'l-Evzat

67

Şifii Müslümanlar erkek, kadın ve yanlarında çocukları oldukları halde düşmanı esir alsa onların düşmana satılmasında bir sa­ kınca yoktur. Buluğa ermiş esir erkekleri minnet altında bırak­ mak veya fidye karışlığında satmak, (kendilerinden) fidye almak suretiyle onları muhtaç duruma düşürmekte bir sakınca yoktur. Ebu Yusuf'un bu konuda söylediği şeyler Peygamber'in (sav.) Bedir esirleriyle alakalı uygulamasına terstir. Çünkü Pey­ gamber onlardan bazısını öldürdü, bazısından fi dye aldı, bazı­ sına da iyilikte bulundu. Onlardan uzun bir sonra Sümame b. Esal'i esir etti. Müşrik olduğu halde ona iyilikte bulundu; daha sonra Sümame Müslüman oldu. Başka müşrik erkeklere de iyi­ likte bulundu. Zübeyr b. Bata'yı, (ona) iyilikte bulunması için Sabit b. Kays b. Şemmas'a verdi. Zübeyr ondan kendisini öldür­ mesini istedi.84 Resutullah (sav.) Beni Kureyza çocuklarını ve kadınlarını da [21 9] esir aldı. Üçte birini Necid, üçte birini Tihame, geriye kalan üçte birini de Şam bölgesine gönderdi. Gönderilen esirler Müşriklerin bulunduğu her yerde satıldılar. Peygamber (sav.) bir Müslü­ man erkeğe karşılık iki (esir) erkeği fidye olarak vermiştir. Süfyan b. Uyeyne ve Abdulvehhab es-Sekafi'nin Eyyub'dan, onun Ebu Kilabe'den, onun Ebu Mühelleb'den, onun da İmran b. Husayn'dan bize rivayet ettiğine göre ResUlullah (sav.), bir Müslüman erkeğe karşı iki Müşrik erkeği fidye olarak vermiş­ tir. Çocuklar esir olarak ele geçirildiklerinde yanlarında anne ve babaları yoksa onlardan hiçbirini satmayız, fidye karşılığında vermeyiz. Çünkü onların durumu yanlarında bulunduğu müd­ detçe anne ve babalarının durumu gibidir. Bize kendi istekleriyle geldiklerinde onlardan hiçbirinin yanında anne ve babası yoksa onların durumu sahiplerinin durumu gibidir.

84 Zübeyr b. Bata, Beni Kureyza'nın ileri gelenlerindendi."Buas Günü" Zü­ beyr, Sabit b. Kays'a iyilikte bulunmuştu. Bu iyiliğine karşılık o da iyilikte bulunmak istedi. Ancak Zübeyr, kavminin ileri gelenlerinin öldürüldüğü, bu sebepten hayatta kalmanın bir manasının olmayacağını ifade etti. Bkz. Vakidi, el-Meğdzf, Daru'I-A'lemi, 1-111, Beyrılt, 1989, il, 518-520.

68

Siyeru'l-Evzdf

Ebu Yı1suf'un "Onlarla [esirlerle) düşman güçlenir." sözüne gelince: Allah İslam'la onlara iyilikte bulunmuş ve onları İslam'a çağırmıştır; onlarla bir başkasına da iyilikte bulunmuş ve onları güçlendirmiştir. Bizim yapmamız gereken budur. Bilmez misin ki düşmanla bağ kurma (onlara) mal ve yiyecek vermekle olur. Birçok durumda onlardan bir veya iki köle satın almak onlar için daha güçlü bir durum sayılmaz mı? Esma bt. Ehi Bekir: Kureyş'e bağlılığı devam ettiği halde an­ nem bana geldi, ben de "onunla ilgileneyim mi?" diye Peygam­ ber'e sordum. O (sav.), "Evet" demek suretiyle bana izin verdi. [220] Resı1lullah (sav.) Ömer b. el-Hattab'a Mekke'de bulunan (müş­ rik) akrabalarını giydirmesi konusunda izin vermiştir. Allah (cc.) : "Onlar seve seve yiyeceği miskine, yetime ve esire yedirirler." buyurmaktadır.85 Bununla birlikte Peygamber'in (sav.) Beni Ku­ reyza esirlerini müşriklere sattığını belirttim. Silah ve hayvan­ ların satımına gelince bu konuda birinin ruhsat/izin verdiğini bilmiyorum. Onların satılması caiz değildir.

Ehil Hanife Müslümanlar erkek, kadın ve çocukları esir alıp İslam top­ raklarına götürse ve ganimet malı yapsa; Müslümanlardan biri veya ikisi "Onlan esir almadan önce biz onlara güvence vermiş­ tik." dese onların sözü doğrulanmaz. Çünkü onlar yaptıkları şeyi haber vermektedirler.

Evzai Onların söyledikleri doğru kabul edilir. Güvenceleri Müslü­ manların tamamı tarafından geçerli kabul edilir. Çünkü Peygam­ ber (sav.) şöyle buyurmuştur: "Müslümanlar kendi dışındakilere güvence verir." Bunun ancak bir delil ile olacağını söylemiş ancak delil olmadığında güvence verilip verilmeyeceğine dair bir şey söylememiştir.

Ehil Yilsuf Peygamber (sav.) sözünün birçok anlamı ve farklı kullanımla­ rı vardır. Bu anlamı da ancak Allah'ın yardım ettiği kimse görebi85

lns�n. 76/8.

Siyeru'l-Evzdf

69

lir. Bu hadis bu türdendir. Bize göre "Müslüman güvence verebilir ve onların güvencesiyle k�ndi dışındakiler [yaşam/an o yerlerde) dolaşabilir." hadisinin manası; bir topluluk diğer bir topluluğa sefer düzenler ve onları esir alırsa, Müslümanlardan biri de düş­ mana güvence verir ya da zimmi olma konusunda düşmanla an­ laşmaya varırsa Müslümanların bunu yapması uygundur. Nitekim Peygamber'in (sav.) kızı Zeynep, kocası Ebü'l-As'a güvence (221) vermiştir. Peygamber (sav.) bunu onaylamıştır. Müslümanların ele geçirdiği ganimete gelince; şayet Müslümanlardan biri "Gani­ metten önce onlara güvence vermiştim." dese onun bu sözü doğ­ rulanmaz ve kabul de edilmez. Bunu sözüne güvenilmeyen, günahkar biri ya da herhangi bir kadın söylemişse, onların bu sözü doğru mu kabul edilecek? Köle veya çocuk bunu diyorsa ne dersin; sözleri doğru mu kabul edilecek? Müslümanların düşmanla olan savaşında kendisin­ den yardım aldığı ve akrabalarının da içinde bulunduğu zim­ milerden biri bunu söylüyorsa bu doğrulanır mı; bu konuda ne dersin? Onlar içerisinde akrabası bulunan Müslüman biri bunu söylerse onu doğrulayacak mıyız? Bunlardan hiçbirinin sözü ka­ bul edilmez. Sika ravilerin Peygamber' den (sav.) rivayet ettikleri hadislerde buna muhalif bir hadis var mı? Bedir esirlerinden olan bir adam Müslüman olduğunu id­ dia etti. Peygamber (sav.) onun bu sözünü kabul etmedi. Ondan fidye vermesi istendi ve yanında bulunanlar da ganimet olarak alındı, alınanlar da fidyeden sayılmadı. Peygamber (sav.) buyur­ du ki: ''Allah senin durumunu en iyi bilendir. Bize düşen senin şu anki görünen durumunla hükmetmektir. " Şafii Müslümanların onları ele geçirmeden önceki durumlarıyla ele geçirdikten sonraki durumları farklı değerlendirilir. Şayet Müslüman bir kadın veya erkek "Müslümanlar on/an esir alma­ dan önce onlara güvence vermiştim." dese her ne kadar Müslü­ manların eli altında bulunsalar da onlar güvence altındadır. Bu geçerli bir şahitlik olur, onlar esir olmaktan kurtulur.

(222)

70

Siyeru'l-Evzdf

Kişinin kendi yaptıklanna dair şahitliği geçerli değildir:. Ancak Müslüman erkek veya kadınlardan birinin onlar esir olmadan önce onlara güvence vermiş olduklarına dair iki kişi şahitlikte bulunursa esirler hür ve güvence sahibi olurlar. Şayet güvence verenin şahitliğini geçersiz kabul edersek güvence verenin on­ lardaki hakkı da geçersiz olur ki bu durumda ona sahip olamaya­ cağı ve mülkiyet hakkının da bulunmayacağı iddia edilmiş olur. Allah en doğrusunu bilir.

6. Müslüman Esir Çocuklar Çocuklan Düşman Elinde Bulunan Müslümanlann Savaş Esnasındaki Durumu Ebd Hanife Müslümanlar düşmanı kuşattığında düşman da Müslüman çocukları surlara çıkarıp kendilerine kalkan yaparlarsa bu du­ rumda Müslüman çocukları öldürme niyeti olmadan düşmana ok, mancınık atılabilir.

Evzai Müslümanların onlara saldırısı engellenir. Şayet onlardan biri mübarezeye çıkarsa ona ok atılır. Çünkü Yüce Allah (cc.) : "Onlar, inkar edenler ve sizi Mescid-i Haram'ı ziyaretten ve (iba­ det amacıyla) bekletilen kurbanlıkları yerlerine ulaşmaktan alı­ koyan/ardır. Eğer, orada (Mekke'de) henüz tammadığmız inan­ mış erkeklerle, inanmış kadınları bilmeyerek ezmeniz ve böylece (üzüntüden dolayı) bir eziyete kapılmanız [ihtimali) olmasaydı, {Allah, Mekke'ye girmenize izin verirdi). Allah, dilediğini rahmeti­ ne koymak için böyle yapmıştır. Eğer, inananlarla inkdrcılar bir­ birinden ayrılmış olsalardı, onlardan inkar edenleri elem dolu bir azaba uğratlrdık."86 buyurmaktadır. Nasıl olur da Müslümanlar görmediği düşmana ok atabilir?

Ebd Ydsuf Evzai bu ayeti yerinde yorumlamamıştır. Şayet yanlarında Müslüman çocuklar olduğu halde düşmana saldırmak haram ise 86 Fetih, 48/25.

Siyeru '1-Evzdf

71

aynı şekilde düşmanın yanında kendi kadın ve çocukları varken onlara saldırmak da haı am olur. Çünkü Resıllullah (sav.) kadın, çocuk ve bebeklerin öldürülmesini yasaklamıştır. Peygamber (sav.) Taif, Hayber, Kureyza ve Nadir'i kuşatmaya aldı. Bize ulaştığı kadarıyla Müslümanlar var güçleriyle onlara saldırdı. Taif (223) halkına saldırmak için mancınık kurmuşlardı. Şayet müşriklerin yanında çocukları olduğu halde onlara saldırmak yasak olsaydı Peygamber (sav.) onlarla savaşmayı yasaklardı. Onlarla savaşıl­ mazdı. Çünkü şehirleri ve kaleleri çocuk, kadın, yaşlı, küçük, esir; tüccar ve Müslümanlardan arınmış değildi. Taif ve diğerlerinin bu durumu Peygamber'in (sav.) sünnetinde ve siretinde hem ko­ runmuş hem de bilinmektedir. Peygamber (sav.) selef-i salihinin ashabı ve Müslümanlar; yabancıların kaleleri hakkında bu uygu­ lama üzere olmuşlardır. Onlardan bizlere (içlerinde) kadınların ve çocukların bulunduğu kalelere saldırılmayacağı veya böyle bir durumda başkaca bir güç kullanılmayacağına dair bir şey ulaşmadı.

Şifii Rahiplerin, çocukların ve kadınların içinde bulunduğu düş­ manın öldürülmesini söyleyen kimse ile öldürülmesini yasakla­ yan kimsenin konu hakkındaki deliline gelince; (bu konu hak­ kındaki delil) Peygamber'in (sav.) Beni Mustalikoğulları yurdu­ na iki kez baskın düzenlemesidir. (Peygamber'e): Yanlarında (müşrik) kadın ve çocukların bu­ lunduğu ev halkına gece yapılan baskında öldürülenlerin duru­ mu soruldu. Buyurdu ki: "Onlar da (müşrik kadın ve çocuklar) on­ lardandır."87 Peygamber (sav.) şunu kastetmiştir: "Onların yurt­ ları alınabilir. Çünkü yurtları şirkyurdudur. Müşriklerle savaşmak mubahtır. Mümin kam ister düşman topraklarında, isterse İslam yurdunda olsun iman (etmiş olmaları) ile haram olur. Allah, (sa­ dece) kô.fir olmaları şartıyla onları öldürmeye izin verdi." Yurt, İslam yurdu olduğunda oraya saldırılmaz ya da orası Müslümanların sözleşmesiyle güvenceye alınmış bir yer ise (da87

Buhari, Kitabu'l-Cihad ve's-Siyer. 145.

72

Siyeru'l-Evzdf

rü'l-eman) bir başkası oraya saldıramaz. Bir kimse güvenceye alınmış bir yurda (saldırı niyeti olmaksızın) ancak kanı helal olan kişi için saldırıda bulunabilir. Savaşta -her ne kadar kadın [224] ve çocukların öldürülmesi yasaklanmışsa da- Müslüman olma­ larından, babalarının Müslüman olmasından ya da yurtlarından dolayı onlar öldürülmez diyemeyiz. Bu konuda delilimiz şudur ki Peygamber'in (sav.) onların ev­ lerinde öldürülmesini yasaklamasındaki amaç, yerlerini biliyor­ sanız öldürmeyin demektir. Şayet biri bu konudaki delil nedir? diye sorsa ona denilir ki: Peygamber'in saldırması ve saldırı em­ rini vermesidir. Saldıran kimse yaralanır. Peygamber'in "Onlar da (kadınlar ve çocuklar) onlardandır." sözüne gelince bu sözden kasıt şudur: "Yani onların öldürmesin­ den dolayı kefaret gerekmez." Onlar ne İslam'ı ne de yurt güven­ liğini elde etmişlerdir. Bildiğim kadarıyla Müslümanlar arasın­ da "Onlardan birinin öldürülmesinden dolayı kefaret gerekmez." sözü konusunda bir ihtilaf yoktur. Müslümana gelince bilindiği gibi onun kanı haramdır. Müslümana saldıran günahkar olur. Onu tanısa ve öldürmeye kalkışsa kendisine kısas gerekir. Tanı­ madan öldürürse kefaret gerekir. Müslümanın kanının haram olması, kafir kadın ve küçük ço­ cuğun kanının haram olmamasının sebebine gelince; o ikisin.in (kadın-çocuk) öldürülmesi Allah'ın isteğiyle yasak edilmiştir. Bize göre Müslümanın o ikisini öldürmemesi -Allah daha iyi bi­ lir- ikisini de ele geçirip köle yapabilmesi içindir. Onların köle edilmesi öldürülmelerinden daha faydalıdır. Çünkü o ikisinin herhangi bir mensubiyeti yoktur ki bu sebepten dolayı öldürül­ sünler. Köle edilmeleri öldürülmelerinden daha hayırlıdır. Evzai'nin tevili muhtemeldir ki ya aleyhinedir ya da onlardan bir grubun (ileride) Müslüman olabileceği bilgisinden hareketle onlara saldırmayı önlemek içindir. Evzai'nin görüşünü kalede­ kilerle savaşma mecburiyetimiz olmadığında, savaşmaya gücü­ müz olduğu halde başka kaledekilerle savaşmadığımızda tercih ederiz.

Siyeru 'l-Evzdt

73

Müslümanların orada bulunması veya bulunmaması halinde onları (çocukları ve kadmları) bırakmak, Müslümanı öldürme günahından emin olma konusunda daha elverişli bir durumdur. Onlarla savaşmamak bizim onlara karşı kendi hakkımızda kor­ kuya kapılmamıza neden oluyorsa onlarla savaşırız; ancak Müs­ lümanları öldürmeyi amaçlamayız. Şayet Müslümanı öldürürsek kefaretini öderiz. Böyle zaruri bir durum yoksa onlarla savaşma­ mak barışa daha yakın ve benim de en çok hoşlandığım şeydir.

7. Köle Emanı Efendisiyle Beraber Güvence Veren Köle Ebfi Hanife Köle efendisiyle beraber savaşa katılsa bu durumda kölenin vereceği güvence geçerlidir. Efendisi ile beraber savaşa katılma­ mışsa güvencesi geçersizdir.

Evzai Güvencesi geçerlidir. Ömer b. el-Hattab savaşa katılıp katıl­ mamasına bakmaksızın kölenin güvencesini geçerli kabul etmiş­ tir.

Ebfi Yfisuf Köle hakkındaki söz Ebu Hanife'nin sözüdür. Ne az ne de çok hiçbir şekilde kölenin şahitliği ve güvencesi geçerli değildir. Bil­ mez misin ki köle kendi nefsine malik olamayan, bir şey satın alamayan, kendisini evlendirme yetkisi bulunmayan bir kimse­ dir. Nasıl olur da o bütün Müslümanlar için geçerli bir güvence verebilir? Köle, kafir efendisi de Müslüman olsa kölenin güvencesi ge­ çerli olur mu? Ne dersin! Kişi düşman topraklarında köle olsa, sonra İslam yurduna güvence alarak gelse ve Müslüman olsa, sonradan da bütün düşmana güvence verse bu geçerli mi olur? Bu konuda ne dersin? Köle, Müslüman efendisi de zimmi olsa ve köle düşman topraklarında bulunanlara güvence verse bu gü­ vencesi geçerli midir? Bu konuda ne dersin?

(225)

74

Siyeru'l-Evzdf

Asım b. Süleyman'ın Fudayl b. Zeyd'den bize rivayet ettiğine göre Fudayl şöyle demiştir: "Bizler bir kavmin kalesini kuşatmış­ tık. Köle (kalede bulunan) bazılarına güvence vermek istedi. İçin[226] de güvencenin yazılı olduğu bir oku onlara fırlattı. Ömer b. el-Hat­ tdb bu güvenceyi geçerli kabul etti." Bize göre bu rivayet savaşa katılan köle için geçeı:lidir; aynı şekilde kölenin savaşa katılması durumunda güvencesinin geçerli olacağını da göstermektedir. Eğer bu rivayet olmasaydı bizim için ister savaşa katılsın isterse katılmasın kölenin güvence verme yetkisi olmazdı. "Müslümanlar kendi dışındakilere güvence verebilirler. Onların kanları eşittir. Onların güvencesiyle diğerleri de serbestçe dolaşa­ bilir." Reslllullah'tan (sav.) gelen bu hadisi bilmez misin? Bize göre bu hadis "Hür olan kimsenin diyeti eşittir." demektir. Köle­ nin diyetiyle hür kimsenin diyeti eşit değildir. Kölenin diyeti yüz dirheme ulaşmaz. Bize göre bu hadis hür kimseler hakkındadır. Kölenin kan bedeli hür olanın kan bedeline eşit değildir. Müs­ lümanlar şayet bir grubu esir alsa, onlardan bir çocuk düşman topraklannda iken Müslüman olsa ve düşmana güvence verse bu güvence Müslümanlar için geçerlidir. Ancak kölenin güvence­ si ne geçerli ne de doğrudur.

Şafii Bu konuda geçerli görüş Evzai'nin görüşüdür. Reslllullah'ın (sav.) sünneti ve Ömer b. el-Hattab'ın sözünden bu anlaşılır. Ebu Yusuf'un söylediğiyle kölenin güvencesinin geçersiz veya geçerli olduğu anlaşılmaz. Onun delilini görmüyor musun? Reslllullah (sav.) buyurdu ki: "Müslümanlar kendileri dışındakiler için tek bir el gibidir; onların kanları eşittir. Onların güvencesiyle diğerleri serbestçe dolaşırlar." Köle müminlerden değil mi? Müminlerin en aşağısı kimdir? Ömer b. el-Hattab'ın köleye güvence izni verdiğinde ona: "Savaşa katıldın mı katılmadın mı?" şeklinde bir sorusu oldu mu? Bunu görmez misin? Bu, kölenin güvencesinin sırf müminlerden biri olduğu için geçerli olduğunu göstermez mi? Kölenin kan bedelinin Müminin kan bedeline eşit olmadığını söyleyen kimsenin deliline bir baksana! Köle, hür kimseyi öldür-

Siyeru'l-Evzdf

75

se (kendisi) öldürülür; o halde nasıl olur da kanı eşit olmaz! Şayet hadisteki "kan bedelindeki eşitlikten " kasıt diyetteki eşitlikse, değeri elli dirhem olan savaşan kölenin diyeti hür kimsenin di­ yetine kavuşur ki bu durumda (Ebu Yusuf) da bu tür bir kölenin [227] güvencesini kabul ediyor. Ancak diyeti hür kimsenin diyetinden on dirhem az olan (savaşmayan) kölenin güvencesini ise (Ebu Yusuf) kabul etmiyor ki bu durumda kölenin diyeti kadının diye­ tinden daha fazla olmuş olur.88 Şayet güvence verme (hakkı) Müslüman ve hür olma şartına bağlı olsaydı bu durumda kölenin vereceği güvence geçerli ol­ mazdı. Çünkü savaşan kölenin hürriyeti yoktur. Eğer Müslüman olmaya bağlı olsaydı yine (güvence) geçerli olmazdı. Çünkü köle Müslüman olduğu halde savaşa katılmamış olabilir. Şayet güven­ ce, savaşa katılma şartına bağlanırsa savaşa katılmayan kadın, hasta ve korkak kişinin güvencesini de (Ebu Yusuf) geçerli kabul ediyor. Benim bildiğim, Ebu Yusuf susuncaya kadar (konuştuğu müddetçe) kendisi ve arkadaşına karşı Evzai'nin lehine delil ge­ tirmeye devam ediyor. Güvence verme diyetlere bağlanırsa; kadının güvencesinin geçerli olmaması gerekir. Çünkü kadının diyeti erkeğin diyeti­ nin yarısıdır. Bu durumda hem biz hem de ona göre savaşmayan kölenin diyeti hür kadının diyetinden fazla olmuş olur. Bjr kim­ se "Kadının diyeti vardır; aynı şekilde kölenin bedeli de köle için diyettir." dese, bu ifadesiyle kişi ikisinin diyetinin hür kimsenin diyetine eşit olduğunu kastetse ve savaşa katılan kölenin diyeti de elli dirhem olsa bu durumda Ebu Yusuf'a göre kölenin vere­ ceği güvence geçerli olur. Ancak (bize göre) savaşa katılmayan kölenin diyeti dokuz bin dokuz yüz doksan bile olsa güvencesi geçerli olmaz. Bu durumda kölenin diyeti, savaşa katılmayan ka­ dının diyetine nazaran hür olan kimsenin diyetine daha yakın olmuş olur.

88 Şafii burada değersiz bir kölenin savaşa kanlmasından dolayı güvencesi­ nin kabul edildiğini beri taraftan çok değerli olan bir kölenin savaşa katıl­ madığı için güvencesinin geçerli olmayacağına dair EbQ YO.suf'un yaklaşı­ mını eleştirmektedir.

76

Siyeru'l-Evzdf

8. Cariye ile ilişki Mülkiyetteki Esir Cariye ile Cinsel İlişkiye Girme Ebô Hanife Devlet başkanı "Savaşta kim neyi ele geçirirse onundur." dese ve adamın biri bir cariye ele geçirse bu durumda o, düşman top­ raklarında bulunduğu sürece onunla cinsel ilişkiye giremez.

Evzai Cariyeyi ele geçiren kişi onunla cinsel ilişkiye girebilir. Allah (cc.) bunu helal kılmıştır. Çünkü Müslümanlar Peygamber (sav.) yanlarında olduğu halde Beni Mustalik Gazvesinden dönmeden önce ele geçirdikleri cariyelerle cinsel ilişkiye girmişlerdir. Dev­ let başkanı seriyyenin ele geçirdiklerini ve bunun dışındakileri­ nin humusunu aldıktan sonra ödül (tenfil)89 dağıtabilir. Çünkü [228] Resı1lullah (sav.) (bu konuda) güzel bir örnektir. O, savaşın baş­ langıcında dörtte bir, dönüşünde ise üçte bir ödül vadederdi.90

Ebd Ydsuf: Evzai'nin "Bunu Allah helal kıldı." sözü ne kadar da iddialı bir sözdür. Ben ilim ehlinden önderlerimiz olan alimle­ re ulaştım. Onlar fetvalarında Allah'ın (cc.) kitabında açıklama­ ya ihtiyaç duyulmayan durumlar için "Bu helaldir; bu haramdır." derlerdi; yoksa (helal-haram) hükmünü vermeyi hoş görmezler­ di. Ata b. Saib, Rabi' b. Huseyrn'den -tabiin neslinin en faziletlile­ rinden biridir- bize şöyle rivayette bulundu: Sizden biriniz ''Allah bunu helal kıldı ve buna rıza gösterdi." demesin. Çünkü Allah o kimseye "Ben onu helal kılmadım ve ona rıza göstermedim." der. Kişi ''Allah bunu haram kıldı." der. Allah da: "Yalan konuştun. Ben bunu haram kılmadım. Bu haram kıldık/arımdan değil." der. Bazı dostlarımız İbrahim en-Nehai'den, o da bazı dostlarından şöyle 89 Tenfil: Devlet başkanı ve ordu komutanının askerleri savaşa teşvik etmek için belirlediği ödüle denir. Bkz. Muhammed Amimu'l-lhsan, et-Ta 'rifdtü'l-Fıkhiyye, s. 63. 90 Evdi'nin konuyla ilgili Peygamber'den aktarmış olduğu bilginin mahiye­ ti tartışmalıdır. Bazı alimler bu bilginin ganimet dışında vadedilen şeyler için olduğunu söylerken, bazısı da bunun humus farz kılınmadan önceki bir uygulama olduğunu söylemişlerdir.

Siyeru'l-Evzdf

77

rivayette bulunmuştur: "Dostlarımız, bir şeyin fetvasını verecek­ se veya bir şeyi yasak/uyacaksa 'Bu mekruhtur, bunu işlemede bir sakınca yoktur.' derlerdi. Bize gelince 'Bu helaldir, bu haramdır.' deriz. Sorumluluğu ne de büyük olan bir söz söylemiş oluruz." Evzai'nin 'cinsel ilişkiye girilebilir' sözü hiç şüphesiz bunun mekruh olduğunu gösterir. Çünkü İslam topraklarına götürül­ meden önce düşman topraklarında cariye ile cinsel ilişkiye gir­ mek mekruhtur. Bazı hocalarımızın Mekhfil'den, onun da Ömer [229] b. el-Hattab'dan bize rivayet ettiğine göre Ömer, ganimet olarak alınan cariye ile düşman topraklarında cinsel ilişkiye girmeyi yasaklamıştır. Bazı dostlarımızın Zühri'den rivayet ettiğine göre Peygamber (sav.), Beni Kureyza günü ganimet paylaştırılıp hu­ mus dağıtılmadan önce Sa'd b. Muaz'a İbn Ebü'l-Hukayka'nın kı­ lıcını ödül olarak vermiştir. Bir adam tek başına düşmana saldırdığında ve bir cariye ele geçirdiğinde onu İslam topraklarına götürmeden ve koruması altına almadan (hırz) önce onunla cinsel ilişkiye girmesine izin verilir mi? Bu konuda ne dersin? Birinci konu da aynı bu çerçe­ vede değerlendirilir. Evzai'nin "humustan sonraki ödül" hakkındaki sözüne gelince bu konuda Peygamber'in (sav.) (savaşın) başlangıcında dörtte bir, dönüşünde ise üçte bir oranında ödül verdiğine dair sözü onun görüşünü nakzediyor. Çünkü Peygamber bunun humustan sonra olacağını söylememiştir. Bu konudaki rivayet doğrudur. Bize de ulaşmıştır. Ancak bu rivayette humus ifadesi yer alma­ maktadır. Humustan önceki ödüle gelince bize ulaştığına göre Peygamber (sav.), Bedir ganimetlerinin humusunu ayırmadan önce ödül olarak (ganimetten bazı şeyler) dağıtmıştır.

Şafii Devlet başkanı ganimeti düşman topraklarında paylaştırsa ve bir kişiye de (hamile olmayan veya hayızla temizlenmiş) bir ca­ riye verse, kişinin cariye ile cinsel ilişkiye girmesinde bir sakın­ ca yoktur. Çünkü düşman topraklarında bulunma durumu helal olan evliliği sahiplenmeyi haram kılmaz.

78

Siyeru'l-Evzdf

ResUlullah (sav.) Mureysi' Gazvesine bir veya iki eşini götür­ müştür. Çünkü kadınlarla savaşa çıkmak önceliklidir. Şayet mek­ ruh olsaydı şöyle ki; Müslüman kadınların düşman toprakları(230] na götürülüp orada esir düşürülmelerinden korkuluyorsa, bu durumda kişinin kendi mülkiyetinde olan ve karnında taşıdığı çocuğuyla beraber düşman topraklarında köle edilme ihtima­ li olan cariyenin de savaştan alıkonulması daha uygun olurdu. Söylenmek istenen şudur: (Böyle bir şey olduğunda) düşmanlar onlara galip gelebilir. Böylece karnındaki bebek de köle olabilir. Bu durum Ebu Yılsuf'un ifade ettiği şekilde değil; Evzai'nin söy­ lediği gibidir. Müslümanlar bazı Müslüman kadınları esir almışlardı. Esir alınanlar arasında onlar gibi (hür) olanlar da vardı. Bu durumda güçlü bir ordu saldırıda bulunsa kadınların savaşa katılmaların­ da bir sakınca olmaz. Ancak az bir topluluğun çok bir topluğa vur-kaç taktiğiyle saldırıp mallarını ganimet olarak alması du­ rumunda kadınların savaşa katılmalarını kerih görürüm. Ebıl Yusuf'un ödül hakkındaki görüşüne gelince; Peygamber'in (sav.) savaşa katılan kişiye verdiği seleb hariç humus, Allah'ın ortaya koyduğu hüküm ile ister küçük isterse büyük olsun herkesin hakkıdır. Bedir Savaşı hakkındaki görüşüne gelince; Bedir ganimetle­ rin tamamı ResUlullah'a (sav.) aitti. Allah (cc.) şöyle buyurdu: "Sana ganimetten soruyorlar: De ki; o Allah ve Resulünündür.'� 1 Peygamber (sav.) Bedir ganimetlerini Müslümanlar arasında paylaştırdı; daha sonra bunun Bedir Savaşı'na katılanlardan kimlere (ne kadar) dağıtılacağı konusunda ayet nazil oldu. "Şunu bilin ki ele geçirdiğiniz her ganimet malında Allah ve Resulünün beşte bir payı vardır.'�2 Allah kendisi ve kendisiyle beraber ismi­ ni andığı kimseye humus takdir etti. Peygamber (sav.) de savaşa katılanlara beşte dört oranında pay ayırdı; üç payı savaşa katılan atlılara, bir payı da yayalara verdi.

91 Enfal, 8/1. 92 Enfal, 8/47.

Siyeru'l-Evzdt

79

9. Esir Sabşı Esirin Düşman Topraklannda Sablması Ebd Hanife Esir kimsenin İslam topraklarına götürülmeden önce satıl­ masını hoş görmem.

Evzai Müslümanlar düşman topraklarında esir satışını sürdürmüş­ lerdir. Velid'in öldürülmesi olayına kadar iki kişi dahi bu konuda (231) ihtilaf etmemiştir.

Ebd Ydsuf Helal ve haram konusunda "İnsanların çoğu bunu yapıyorlar." demek suretiyle hüküm verilmez. Çünkü çoğu insanın yaptığı he­ lal olmayabilir. Şayet sana açıklasam çoğu insanın Resulullah'ın (sav.) yasakladığı şeyleri işlediğini görecek ve bileceksin ki bu da gerekmez. Bu durumda ResUlullah'ın (sav.) sünnetine, önceki ashabın, fukahanın görüşüne sarılmak gerekir. Esir ile cinsel iliş­ kiye girmek mekruh ise aynı şekilde esirin satışı da mekruhtur. Çünkü esir edilen şahıs henüz kişinin mülkiyetine girmemiştir.

Şafii ResUlullah (sav.) Hayber ganimetlerini Hayber'de iken pay­ laştırdı; onların çevrelerinde müşrik olan Gatafanhlar vardı. Onların mallarını da Yahudilere verdi. Çünkü Yahudilerle Müs­ lümanlar arasında, çıkan ürünü yarı yarıya paylaşma hususun­ da bir antlaşma vardı. Yahudiler, Peygamber'den (sav.) sonra da orada kaldıkları süre zarfında o malları korumuşlardır. Beni Mustalik esirlerini de çevresi küfür diyarı olmasına rağ­ men paylaştırmıştı; Müslümanlar da cariyeler ile cinsel ilişkiye girmişlerdi. Peygamber'in (sav.) herhangi bir gazveden dönme­ den önce esirleri paylaştırdığını biliyoruz. Esirleri paylaştırdığı­ na göre esirin satılmasında veya esirle beraber olunmasında bir sakınca yoktur. Satış, paylaşımdan daha kolaydır. Düşman top­ raklarında kölenin, yiyeceğin veya başka bir şeyin satılması da haram değildir.

80

Siyeru'l-Evzdf

10. Tek Kişinin Ganimeti Tek Başına Ganimet Ele Geçiren Kimse Ebu Hanife Bir veya iki kişi kasaba veya şehirden çıksa ardından da düş­ man topraklarında saldırıya geçse ele geçirdikleri kendilerinin olur; humus vermeleri de gerekmez.

Evzai (232]

Devlet başkanının izni olmadan yola çıkmışlarsa devlet başkanı dilerse onları cezalandırır ve ganimetten mahrum bırakır; dilerse de ele geçirdiklerinin beşte birini alır, kalanı aralarında pay eder. Düşman topraklarında esir düşen bir grup Medineli bazı eşyaları da alarak düşmandan kaçtılar. Ömer b. Abdülaziz ganimetin beşte birini ayırdıktan sonra kalanı onlara (ganimet olarak) dağıttı.

Ebô Yôsuf Evzai'nin görüşü birbiriyle çelişmektedir. Evzai bu kitabın bi­ rinci bölümünde "kim birini öldürmüşe onun savaş araç ve gere­ cinin ona ait olduğunu ve uygulamanm bu şekilde" yürüdüğünü söyledi. Öldüren kişi orduyla beraberdir ve onlardan güç alarak düşmanı öldürmüştür. Beraberinde ordu ve asker bulunmayan bu yalnız kişi ancak saldıran bir hırsızdır. Ele geçirdiğinden beş­ te bir oranında alınmaktadır. Birinci durumda humus alınması daha uygundur. Müslümanlar ne atlı ne de yaya olarak ganimeti elde etmek için koşturmadıkları halde nasıl olur da ganimetten humus alırlar. Allah (cc.) kitabında şöyle buyuruyor: "Onlarm mallarmdan Allah 'm, savaşılmaksızm Peygamber'ine kazandırdı­ ğı mallar için siz, at ya da deve koşturmuş değilsiniz.'193 ''Allah 'm (fethedilen) memleketlerin ahalisinden savaşılmaksızm Peygam­ ber'ine kazandırdığı mallar Allah 'a, Peygambere, onun yakmla­ rma, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir.'194Allah bu ayetlerde ganimetleri, Müslümanların (bir hakkı) olmaksızın Allah ve Resı1lüne vermiştir. Aynı şekilde tek başına yola çıkıp 93 Haşı; 59/6. 94 Haşr, 59/7.

Siyeru'l-Evzdf

81

ganimet ele geçiren kimse d e böyledir. Ele geçirdiği kendisinin olup onun bu konuda ortağı yoktur; ona humus da gerekmez. Evzai bu görüşüyle Ömer b. Abdülaziz'e muhalefet etmiştir. Çün­ kü Ömer b. Abdülaziz esirleri ganimet olarak vermiştir. Devlet başkanının izni olmaksızın savaşa çıkan bir grup Müslüman düşmana esir düştükten sonra ganimet alarak düş­ mandan kurtulsa ganimet kendilerine mi verilir? Bu konuda ne dersin? Bir grup Müslüman ağaç ve saman toplamak, avlanmak [233) veya herhangi bir ihtiyaç için yola çıksa ve düşman tarafından esir alınsa, sonra ganimetle beraber onlardan kaçsa, ganimet kendilerine verilir mi? Bu konuda ne dersin? Düşman onları esir almadan ganimeti ele geçirmişlerse ganimet kendilerine verilir mi? (Evzai) bunları kabul ederse kendisiyle çelişmiş olur; "hayır" derse Ömer b. Abdülaziz'in görüşüne muhalefet etmiş olur.

Şafii Resı1lullah (sav.) Amr b. Ümeyye ed-Damri ile Ensar'dan bir kişiyi seriyye halinde savaşa gönderdi. Abdullah b. Üneys'i de tek başına seriyye olarak gönderdi. Resı1lullah (sav.) bu uygulama­ sıyla bir kişinin tek başına savaşa çıkmasını uygun görmüş ise birden fazla kişinin de düşmana hile yoluyla aniden saldırması­ nı, ganimeti ele geçirmesini ya da ölecekse Allah yolunda ölme­ sini uygun görmüştür. Allah'ın bu konudaki hükmü "Müslümanların elde geçirdiğin­ de humus vardır." şeklindedir. Peygamber (sav.), yaptığı uygula­ mayla savaşa katılanlara ganimetten beşte dört pay verileceğini göstermiştir. Savaşa katılanlar ister az olsun isterse çok olsun katıldıkları savaştan beşte dört pay alırlar. Savaş araç ve gereçleri/seleb öldüren kişinindir. Humus da [234) Allah'ın belirlediği şekildedir. Ancak devlet başkanının izni ol­ madan az sayıdaki savaşçının çok olanlara katılmasını hoş gör­ meyiz. Devlet başkanının izni olmadan savaşa çıkanlar, devlet başkanının izniyle yola çıkanlar gibidir. Devlet başkanının izni olmadan savaşa katılan kimseye bir manada hırsız desek, ordu hakkında da devlet başkanının izni

82

Siyeru'l-Evzdt

olmaksızın savaşa katılırsa hırsız olur desek, düşmanın saldı­ rısı sonucu kalede bulunan Müslümanların devlet başkanının izni olmadan kendilerini savunmak için düşmanla savaşmasını hırsızlık olarak değerlendirirsek; bütün bu durumdaki kimseler hırsız olmazlar. Bilakis onlar Allah'a itaat etmiş ve Allah yolunda cihad etmişlerden olurlar. Allah'ın kendilerine farz kıldığı savaşa çıkma ve cihad etmeyi yerine getirmiş olurlar. Fazladan iyilik ve fazilete ulaşmış olurlar. "Onlarm mallarmdan Allah 'm, savaşılmaksızm Pey9amber'ine kazandırdığı mallar için siz, at ya da deve koşturmuş değilsiniz." ayeti ile ilgili delile gelince Allah'ın bu konudaki hükmü; "Elde etmek için at veya deve sürmediğiniz şeyler ResUlullah'ın (sav.) ve onunla beraber ismi anılanlarındır." şeklindedir. Onlar Medi­ ne'de Beni Nadir'e karşı savaşmış bir topluluktur. Onlarla yurt­ larında savaşmadıkları gibi savaş için at ve deve sürmediler; sı­ kıntı ve meşakkat de görmediler. Oraları savaşla elde etmediler; bilakis antlaşma yaparak kazandılar. Beşte bir pay ganimet, Pey­ gamber (sav.) ve onunla beraber ismi anılanlarındır. Geriye ka­ lan beşte dört pay ise şayet at ve develeriyle savaşa katılmış ol­ salardı Müslümanların olurdu ki o da (yine) Peygamber'e (sav.) aittir. Peygamber isterse kendisine ait olan paya onu da ekler. Müslüman alimler Peygamber'e (sav.) ait bu tür malların Müslümanların olduğu konusunda ittifak etmişlerdir. Çünkü kendisinden sonra hiç kimse O'nun (sav.) yerine geçemez. Ebu Yusuf'un düşman topraklarına ne at ne de deve sürerek girme­ yen ancak hırsızlık amacıyla giren iki kişi hakkında "Beşte biri a/mdıktan sonra beşte dördü kendilerine verilir." demesi bekle­ nirdi. Çünkü o iki kişi savaşa girmişlerdir. Şayet o, bu ikisinin sa­ vaşa katılmadığını iddia ederse bu durumda ele geçirdiklerinin (235] Müslümanların veya Haşr Suresinde adları Peygamber (sav.) ile beraber anılan kimselerin olduğunu söylemesi gerekirdi. İfade ettiği şeyler tevil edilmez. Humus hakkında söylediği şeylerin ki­ tapta yeri yoktur. ister savaşılsın isterse savaşılmasın düşman­ dan alınan ganimette humus vardır.

Siyeru 'l-Evzdi

83

11. iki Kişiye Ait Cariye Karargahtan Ayrılan ve Bir Cariyeyi Ele Geçiren iki Kişinin Cariyeyi Sabşı EbQ Hanife Ordu düşman topraklarında olduğu halde iki asker gönüllü olarak birliklerinden ayrılsa ve bir cariye ele geçirse, onlardan biri diğerinin hissesini satın alsa bu caiz değildir; satın alan da cariye ile cinsel ilişkiye giremez.

Evzii Allah'ın helal kıldığını hiç kimse haram kılamaz. Çünkü Allah onunla cinsel ilişkiye girmeyi hem ResUlullah (sav.) döneminde hem de sonrasında helal kılmıştır. Müslümanlar Peygamber'in (sav.) yanında Safiyye bulunduğu halde geldiler ve ona şunu sor­ dular: "Ey Allah 'm Resulü! (Cariye olan) kız çocuğu satılır mı?" Pey­ gamber şöyle buyurdu: "O, sizin oğlunuzun veya kardeşinizin eşi olmuştur."95 Bu durumda Müslümanlar sırtlarını dönüp gittiler.

EbQ YQsuf Hayber İslam yurdu oldu. Peygamber (sav.) orayı ele geçirdi ve orada hüküm sürdü; ellerinde bulunan mallar üzerine onlarla anlaşmaya vardı. Evzai'nin kastettiği ve söylediği ise Hayber'de­ ki duruma benzemez. Bu iki kişi hakkındaki görüşü ile birinci görüşü çelişmektedir. Şöyle ki, birinci görüşünde "Yanlannda bulunanlar alınır ve cezalandırılır." diyerek burada bu iki kişinin alışverişinin caiz olduğunu iddia etmektedir.

Şafii Bundan önceki konu başlıklarında ve ilgili diğer yerlerde Hayber meselesinin yanında cariye ile cinsel ilişkiye girme ko­ nusundaki görüşümüzü açıklamıştık. Bu mesele ikisinin de söy- (236) lediği gibi değildir. Şöyle ki: Enfal ve Haşr surelerinde ifade edildiği üzere bir cariyeyi ele geçiren iki kişiye beşte bir pay yoktur. 95

Bu hadisten kasıt cariyenin alınıp satılmasıdır: Şayet cariye azat edilmiş veya nikah alona alınmışsa artık cariye olmaktan çıkar, "ümmü veled" veya "hür" olur.

84

Siyeru'l-Evzdt

Onlara beşte dört pay vardır.96 Ortakların alışverişte yaptığı gibi devlet başkanı da cariyenin değerini belirlemek veya satmak suretiyle iki kişi arasında onu paylaştırır. Rahmi boş olduktan sonra ister düşman topraklarında isterse başka bir yerde olsun cariyeyi satın alan kimse onunla cinsel ilişkiye girebilir.

12. Darülharp'te Had Düşman Topraklarmda Had Cezasının Uygulanması Ebu Hanife Ordu, başlarında yetkili bir kimse olduğu halde düşman top­ raklarına girse yetkili kişi askere had cezası uygulayamaz; ancak başlarında Mısır, Şam, Irak veya benzer bir yerin valisi var ise o, askere had cezası uygulayabilir.

Evzai Herhangi bir şehrin yöneticisi olmasa da orduyu komuta eden kimse üstün gelinceye kadar el kesme cezası hariç diğer had cezalarını uygular. Üstünlük sağladıktan sonra el kesme ce­ zasını da uygulayabilir.

Ebu Yusuf El kesme cezası uygulanabilir çünkü el kesme cezası had ce­ zası değildir. Bulundukları yerden ayrıldıklarında ordu komuta­ nının ordu üzerindeki yetkisi kalkar. Çünkü ordu komutanı ne bir kentin ne de bir şehrin yöneticisidir. Ancak savaşta ordu ko­ mutanıdır. İslam topraklarına vardıklarında ise onun ordudaki dokunulmazlığı ortadan kalkar. Bazı hocalarımızın Mekhıll'den, onun da Zeyd b. Sabit'ten bize haber verdiğine göre o şöyle demiştir: "Halkm düşmana ka­ tılması korkusundan dolayı düşman topraklannda had cezası uy­ gulanmaz. Bu konuda bütün had cezaları eşittir." Bazı hocalarımı­ zın Sevr b. Yezid'den, onun Hekim b. Umeyr'den rivayet ettiğine [237] göre Ömer, Umeyr b. Sa'd el-Ensari'ye ve emrinde çalışanlarına 96 ŞMii'ye göre ganimetin beşte dördü savaşçılann, beşte biri geri kalanındır. Fey'in ise beşte dördü Peygamber ve Peygamber'le beraber adı anılanla­ rın, beşte biri ise diğerlerinindir. Bkz. Maverdi, e/-Hdvi'l-Kebtr, VIII, 389.

Siyeru'l-Evzdf

85

şöyle bir mektup yazmıştır: ''Antlaşma yapılan topraklara varın­ caya kadar [sizden birit1iz) hiçbir Müslümana düşman toprakla­ rında had cezası uygulamasın." Seriyye komutanı nasıl olur da had cezası uygular. O, ne bir hakim ne de hükmü geçerli bir yöneticidir. Sen atlara binmiş kı­ sas uygulayıcılarını veya İslam topraklarında ordu komutanları­ nın had cezası uyguladıklarını gördün mü? Aynı hüküm ve uygu­ lama düşman topraklarında bulunanlar için de geçerli olur mu?

Şafii Ordu komutanı kendisine yetki verildiğinde nerede olursa olsun had cezası uygular. Şayet had cezası uygulama yetkisi ve­ rilmemiş ise had cezasına şahitlik edecek kimselerin ister İslam topraklarında isterse düşman topraklarında bulunsunlar aley­ hinde şahitlik edenleri devlet başkanının huzuruna getirmeleri gerekir. Allah'ın kullarına farz kıldığı had cezasını uygulaması konusunda İslam topraklarıyla düşman toprakları arasında her­ hangi bir farklılık yoktur. Çünkü Yüce Allah (cc.): "Hırsızlıkyapan erkek ve kadınların ellerini kesin.'197; "Zina eden erkek ve kadının her birine yüz celde vurun.'198 buyurmaktadır. Peygamber (sav.) zina eden evli erkeğe recm cezası uygula­ mıştır. Allah zina suçlamasında bulunana (kazif) seksen sopa (celde) vurulmasını belirtmiş, bu kimsenin İslam toprağında veya düşman toprağında olmasını istisna etmemiştir. Suçu iş­ leyenden emrettiği hiçbir şeyi düşürmemiştir. Küfür diyarında kendilerine haram olan hiçbir şeyi de helal kılmamıştır. Bu ko­ nuda ancak söylediğimiz geçerlidir. Kur'an'a, sünnete ve Müslü­ manların aklına uygun olan budur. Müslümanlar İslam toprakla­ rında helal olan şeyin, küfür topraklarında helal olduğunu; İslam topraklarında haram olan şeyin de küfür topraklarında haram olduğu konusunda görüş birliğine varmışlardır. Allah haram iş­ leyen kimse için bir ceza belirlemiş, küfür toprakları ondan hiç­ bir şeyi düşürmemiştir.

97 Maide, 5/37. 98 Nılr, 24/2.

86

Siyeru'l-Evzdf

Şayet biri "Had cezaları şehirde veya şehir civarında uygula[238) nır. İslam topraklarının çöllük (badiye) bölgesinde had cezasını gerektiren bir fiil işleyen kimseden had cezası düşer." deı:-se; bu benim bildiğim kadarıyla Müslümanın söylemeyeceği bir şeydir. Şehirde had cezasını uygulamayı gerektiren bir suç işlenmişse ve suçu işleyene had cezasını uygulayacak bir yönetici yoksa on­ dan sonra gelecek yönetici had cezası uygular. Aynı şekilde ordu komutanına had cezasını uygulama yetkisi verilmişse o, bu ceza­ yı uygular. Şayet böyle bir yetki verilmemişse kendisinden sonra gelecek ilk kişi bu cezayı uygular. Aynı şekilde düşman toprakla­ rında el kesme cezası ve diğer cezalar da hüküm açısından böy­ ledir. Ebu YO.suf'un "müşriklere katılır" sözüne gelince, müşriklere katılması onun için daha zor bir durum yaratır. Kendisine had cezası uygulanacak kimsenin müşrik topraklarına gideceği endi­ şesiyle had cezasının uygulanmaması durumu, onun Müslüman topraklarında Tarsus, Hades gibi düşman topraklarına yapışık bölgede kalmasını sağlayacaktır. Bu konuda Ömer b. el-Hattab'dan rivayet edilen söz sabit değildir. O, sabit olmayan bir sözle delil getirmeyi ayıplamak­ tadır. Ebu Yusuf "Bize bir hoca rivayet etti" diyor. Kim bu hoca? "Mekhul'ün Zeyd b. Sdbit'ten rivayet ettiğine göre" diyor, Oysaki Mekhul, Zeyd b. Sabit'i görmemiştir.

13. Taşınamayan Ganimet Ordunun Taşımada Güçlük Çektiği Ganimetler Ebu Hanife Müslümanlar ganimet olarak mal veya hayvan ele geçirirse ve bunları taşıyıp (İslam topraklarına) götüremezse hayvanla­ rı kesebilir, malları yakabilir. Mekruh olmakla beraber düşm;:m faydalanmasın diye etler de yakılabilir.

Evzii Ebu Bekir yemek durumu hariç hayvanların kesilmesini ya­ sakladı. Müslüman liderler. ve Müslüman gruplar da bununla

Siyeru'I-Evzdt

87

amel etmişlerdir; öyle ki alimler koyun veya inekten bir parçanın yenilip diğer kısımlarının bırakılmasını mekruh görmüşler- (239] dir. Bal arısını öldürenin, atı kesenin sevabından dörtte birinin düşeceği rivayeti bize ulaşmıştır.

Ebd Ydsuf Allah'ın kitaptaki sözü, kendisine uyulmaya en layık olandır. Allah buyurdu ki: "(Savaş gereği) hurma ağaçlarmdan her neyi kestiyseniz yahut (kesmeyip) kökleri üzerinde dikili bıraktrysa­ mz, hepsi Allah 'm izniyledir. Bu da (O'nun) fasıkları rezil etmesi içindir.'199 Bize ulaştığına göre "lfne" hurma demektir. Kesilen ve yakılan her bir hurma ağacı ve mal, karşı tarafa i.istünlük ve güç sağlamak anlamına gelir. Allah (cc.) "Onlara karşı gücünüz nispe­ tince güç/kuwet hazırlaym. "100 buyurmaktadır. Müslümanların ağaçların ve hurmalıkların yakılmasını mek­ ruh görmelerinin nedeni, Müslümanlara sürekli saldırıda bulu­ nan bir grubun varlığıydı. Müslümanlar da düşman karşı onlarla korunuyordu. Ağaçların yakılması durumunda ise şehirlerin on­ ları taşımamasından endişe ediyorlardı. Oysaki bunların tahrip edilmesi düşmanı öldürmek ve aşağılamak açısından Müslü­ manlara daha çok yarar sağlayacağı gibi orduya da savaşta güç kazandıracaktı. Hocalarımızın Resıllullah'tan (sav.) bize bildirdiğine göre Taif kuşatması esnasında Peygamber, İbn Mesıld'a Beni Esved kabi­ lesinin üzüm bağlarını kesmesini emretti. Bunun üzerine Beni Esved kabilesi de Peygamber'in (sav.) ashabından Peygamber'in (sav.) üzüm bağlarını kendisine almasını, sökmemesini istediler. Resıllullah (sav.) yapılan bu teklifi kabul etmedi.

Şafii Müslümanların düşmanın sahip olduğu cansız şeyleri yakma­ sında veya her ne şekilde olursa olsun harap etmesinde bir sa- (240] kınca yoktur. Çünkü bu, onlara acı çektirmek manasına gelmez. Acı ancak canlı olanın hissettiğidir. Peygamber (sav.) Beni Nadir 99

Haşr, 59/5.

ıoo Enfal,

8/60.

88

Siyeru'l-Evzc'Ji

kabilesinin mallarını yaktırmıştır. Düşmanla çarpıştığı son savaş olan Taif kuşatmasında da üzüm bağlarını kestirmiştir. Canlılara gelince, şayet (Ebu Yusuf) bunu cansızlara kıyas edi­ yorsa o zaman şunu desin: "Müslümanlar nasıl evleri ve hurma ağaçlarım yakıyorsa onları (canll) da yaksm." Şayet Müslüman­ ların hayvanlardan bazısını kestiğini iddia ederse, bu durum an­ cak (o etin) yenilmesi içindir ve bu da Müslümanların menfaati­ ne olan bir şeydir. Süfyan b. Uyeyne Amr b. Dinar' dan, o Abdullah b. Amir'in mevlası Suheyb'den, o Abdullah b. Amr b. el-As'tan, o da Peygamber'den (sav.) bize şöyle rivayette bulundu: "Haksızca bir serçeyi öldüren bundan dolayı hesaba çekilir. Serçenin hakkı nedir? diye soruldu. Onu kesip yemektir. Yoksa başmm koparılıp atılması değildir. "10 1 Resulullah (sav.) hayvanın tutsak edilerek öldürülmesini ve (bu şekilde öldürülen hayvanın) etinin de yenmesini yasakladı. Can­ hlann öldürülmesi iki sebepten helal olur. Ya zarar vermesinden duyulan korku ya da yemek suretiyle ondan faydalanmak sebebiy­ le öldürülür. Zarar vermeyen ve yiyecek olmaya elverişli olmayan canlıya işkence edilmesi haram kılınmıştır. Müşriklerin koyunlan(241] nı etini yiyemeyeceğimiz bir durumda iken kesmek. menfaati ol­ mayan bir öldürme olur. Onlar hayvanlann eti ve derisiyle güç ka­ zanırlar. Biz, hayvanlan kestiğimizde düşmanın bununla (etinden yemek suretiyle) güç kazanacağını kabul etmeyiz. Hayvanı kes­ mekteki asıl amaç düşmanın onunla güç elde etmesini önlemektir. Şöyle denilse: "Hayvanlarım kesmek suretiyle (düşmanın) ha­ yattaki menfaatlerini bitirmiş oluruz." Denilir ki: "Şayet çocukla­ rım, yaşlılarım ve din adamlarım boğaz/arsak onlarm da menfaa­ ti bitmiş olur." Onların menfaatini bitiren ve onları öfkelendiren her şey bize helal değildir. Bize helal olan şeyi yaparız; bize haram olanı terk ederiz. Bize şüpheli gelen helal ya da haramı da terk ederiz. Evlerini ve hur­ malıklarını yakmadan bırakmak nasıl ki bize haram değilse ayn ı şekilde bizim onlara yiyecek vermemiz ve alıp götürmeye gücü­ müzün yetmediği şeyleri onlara bırakmamız da haram değildir. 1 0 1 EbQ Davud et-Tayalisi, Müsned, 1-IV, Daru Hicı; Mısır, 1999, iV, 37, [hadis no: 2393).

Siyeru'l-Evzdf

89

Bu şeyleri onlara bırakmamız mübahtır; yemek (açlık) durumu hariç eti yenen canlının öldürülmesi bize yasaklandığından ke­ silmelerinde bir fayda bulunmayan hayvanları kesmeden bırak­ mak bize göre daha uygun olur.

14. Ağaç Kesme Savaşta Düşmanın Ağacını Kesme Ehil Hanife (Savaşta) düşmanın ağacının ve hurmalığının kesilmesinde, yakılmasında bir sakınca yoktur. Çünkü Yüce Allah (cc.) şöyle buyurmaktadır: "(Savaş gereği) hurma ağaçlarmdan her neyi kestiyseniz yahut (kesmeyip) kökleri üzerinde dikili bıraktıysanız, hep Allah 'm izniyledir. "102

Evzai Ebu Bekir bu ayeti en iyi yorumlayanlardandır. Bu işlemi ya(242) sakladı. Müslüman liderler de bu görüşle amel ettiler.

Ehil Yusuf Bize güvenilir (sika) bazı arkadaşlarımızın, onların da Pey­ gamber'in (sav.) ashabından haber verdiğine göre Müslümanlar Beni Kureyza'yı muhasara · altına aldılar, evlerini ele geçirdiler ve yaktılar. Beni Kureyza ise evlerini yıkmak ve yıkılan evlerin taşlarını da Müslümanlara atmak suretiyle oradan çıktılar. Müs­ lümanlar onların hurmalıklarını ateşe vermeye başlayınca Allah şu ayetleri indirdi: "O, kitap ehlinden inkdr edenleri ilk toplu sür­ günde yurtlarmdan çıkarandır. Siz onlarm çıkacaklarını sanma­ mıştımz. Onlar da kalelerinin, kendilerini Allah 'tan koruyacağım sanmışlardı. Ama Allah'm emri onlara ummadıkları yerden geldi. O, yüreklerine korku düşürdü. Öyle ki, evlerini hem kendi elleriy­ le, hem de müminlerin elleriyle yıkıyorlardı. Ey basiret sahipleri, ibret alm."103 "(Savaş gereği) hurma ağaçlanndan her neyi kestiy­ seniz yahut (kesmeyip) kökleri üzerinde dikili bıraktıysanız, hep Allah 'm izniyledir. Bu da (O'nun) fasıklan rezil etmesi içindir.'1104 102 Haşr, 59/5. 103 Haşr, 59/2. 104 Haşr, 59/5.

90

Siyeru'l-Evzdf

Muhammed b. İshak'ın Yezid b. Abdullah b. Kusayt'tan bize rivayet ettiğine göre o şöyle dedi: "Ebu Bekir, Halid b. Velfd'i Tu­ leyha ve Temimoğullarma gönderdiğinde ona: 'Herhangi bir yeri veya evi kuşatıp saldırmadan önce ezan sesi işitirsen oraya saldır­ ma; onlara ne istediklerini ve neyin intikamım almak istediklerini sor. Şayet ezan sesi işitmezsen oraya saldır, orayı yak ve içindeki­ leri öldür.' dedi." Ebu Bekir'in Şam'daki ağaçların kesilmesini yasaklamasın­ daki amaç Müslümanların oraya galip geleceği ve oranın Müs­ lümanların eline geçeceğini biliyor olmasıdır. Gördüğümüz ka­ darıyla bu sebepten yasaklamıştır. Yoksa yıkılmasının ve yakıl­ masının haram olmasından değil. Bu tür durumlar için bu bakış açısıyla amel edilebilir. Bazı hocalarımızın Ubade b. Nuseyy'den, onun da Abdurrah­ man b. Ganem'den rivayet ettiğine göre o şöyle dedi: "Rumlar [243] ayıplı hale gelen atlarımızdan aldılar, onları çiftleştirdiler ve on­ larla savaştılar. Bu sebepten kusurlu hale gelen atları telef edelim mi? diye Muaz b. Cebel'e soruldu. O dedi ki: Hayır, onlar sizden bir şey eksiltecek değillerdir. Rumlar, yarm köleleriniz olacak ve zim­ metinize gireceklerdir." Bize göre mekruh olmasının nedeni şudur; Müslümanlar düşmanlarına üstün gelecekleri konusunda şüpheye düşmüş değillerdi ve savaşın sonucuna göre onların idaresinin ellerinde olacağını görüyorlardı. Ancak düşmanın gücü artıp da Müslü­ manları engellemeye başlayınca kusurlu atların önce kesilme­ sini sonra faydalanıp güç bulamasınlar diye ateşte yakılmasını emrederiz. Fakat hayvana işkence edilmesini veya onun boğaz­ lanmasını hoş görmem. Çünkü bu müsle105 olur.

ŞAfii (Savaşta) hurma ağacı kesilir ve yakılabilir. Cansızların hük­ mü önceki meselede olduğu gibidir. Ebu Bekir'in meyveli ağaçla­ rın kesilmemesi konusundaki emri belki de Resulullah'tan (sav.) Şam beldesinin Müslümanlarca fethedileceğini işitmiş olmasına 105 Müsle: Savaşta hayvan veya insanın işkence edilerek öldürülmesidir. D.ini­ mizde "müsle" yasaklanmıştır.

Siyeru'l-Evzdf

91

dayanmaktadır. O, ağaçlan kesme veya kesmeme konusunda serbest kaldığında Müsiümanlann menfaatini de düşünerek kesmemeyi tercih etmiştir. Peygamber (sav.) Beni Nadir kuşatmasında ağaçlan kestir­ miştir. Hurma ağaçlarını kesmeye yeltenince kendisine ''Allah burayı ele geçireceğini sana vadetti. Şayet kesmeye yeltenirsen bunu kendin için yapmış olursun." denildi. Bunun üzerine kesme­ ye yeltenmedi. Yoksa hurma ağacının kesimi haram değildir. Şayet birisi Peygamber'in Beni Nadir kuşatmasında ağaçlan kestirmemesinin sonraki kesimlerin hükmünü ortadan kaldıra­ cağını söylerse ona şöyle denilir: "(Peygamber) Beni Nadir kuşat­ masından sonra Hayber ile savaştığı son cephe olan Tô.ifkuşatma­ sında ağaçlan kestirmiştir." ıs.

Nöbet ve Namaz

Nöbet Tutan Kişinin Namazı Ebd Hanife İslam topraklarına düşman girmesin diye sadece nöbet tutan (244] kimsenin namaz kılması benim daha çok hoşuma gider.

Evzai Bize ulaştığına göre nöbette sabahlayan ve bundan dolayı na­ maz kılamayan kimse, namaz kılan kimse gibi sevap ahr.106

Ebu Yusuf Müslümanlar korunmaya ihtiyaç duyuyorsalar bu durumda nöbet tutmak namazdan daha faziletli olur. Ancak nöbeti ihti­ yaç duyulmayacak şekilde tutan biri varsa namaz kılmak daha faziletlidir. Çünkü nöbetçi nöbet tuttuğu halde namaz kılabilir ve üzerine vacip olan birçok şeyi de yerine getirebilir. Faziletli olan her ikisinin (namaz-nöbet) de sevabını almasıdır. Muhammed b. İshak ve Kelbi'nin bize haber verdiğine göre "ResO.lullô.h (sav.) bir vadide konakladı. 'Bu gece vadide bize bek106 Muhakkik tarafından düşülen dipnotta bu ifadenin anlaşılmadığı veya tah­ rif edildiği ifade edilmiştir. Bkz. er-Reddü ald Siyeri'l-Evzdf, Thk. Ebu'l-Veffı el-Afgani, lh�u'l-Mearifi'l-Nu'maniyye, Haydarabad, s. 89.

Siyeru'l-Evzdf

92

çiliği kim yapacak dedi?' İki kişi: 'Biz yapacağız.' dedi. Vadinin gi­ rişine geldiler. Nöbetçiler Muhacir ve Ensar'dandı. Biri diğerine: 'Gecenin hangi vaktinde nöbet tutmak istersin?' dedi. Biri gecenin başlangıcında diğeri de sonunda nöbet tutmayı seçti. Onlardan biri uyudu. Nöbetçi olan da namaza durdu." Şafii Şayet namaz kılacak kimse düşmanın sadece girebileceği yönde ise ve namaz da kişinin düşmanı görmesine, duymasına engel değilse bu durumda namaz kılması daha uygundur. Çün­ kü nöbetçi hem namaz kılmış hem de gözetmenlik yapmış olur. Buna ek olarak namaz vesilesiyle uyuklamamış olur. Şayet namaz kişinin görmesine, duymasına engel oluyorsa ve onu düşmanı gözden kaçırma korkusuna sevk ediyorsa bu durumda nöbet tutma bana daha çok sevimli gelir. Ancak nö­ betçilerin bazısı cemaatle namaz kılıyor iken bazısı da nöbet tutuyorsa bu durumda namaz kılmak benim daha çok hoşuma gider. Düşman kıble yönünde değilse bazısının cemaatle namaz kıl­ ması bana daha sevimli gelir. Çünkü onlardan bazısı gözetmen­ lik yapmaktadır. Şayet nöbetçi tek başına ise ve düşman da kıble (245) tarafında değilse nöbet tutma bana namazdan daha çok sevimli gelir. Çünkü namaz onu nöbetten alıkoyar.

16. Haraç Toprağı Ebu Hanife "Kişinin haraç toprağından107 cizyesini ödemesi mekruh mu­ dur?" diye sorulunca o, "Hayır! Sağğar108 olarak (boyun eğerek) alınan vergi, baş vergisinde vardır." dedi.

107 Haraç, araziden alınan vergiye denir. Bkz. Tehanevi, Keşşdfü Istılı:ihdti'l-Fün(Jn ve'/-U/(Jm, 1, 741. 108 Sağğar (Sağirfin) kelimesi, Tevbe Suresinin 29. ayeti kerimesinde kullanı­ lan bir ifadedir. İlgili ayet şu mealdedir: "Kendilerine kitap verilenlerden Al­ lah'a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah'ın ve Resa/ünün haram kıldığını haram saymayan ve hak din lslam'ı din edinmeyen kimselerle, küçülerek (boyun eğerek) kendi elleriyle cizyeyi verinceye kadar savaşın."

Siyeru'l-Evzdf

93

Evzii Peygamber'den (sav.) bize ulaştığına göre o şöyle demiştir: "İsteyerek zelil olmayı kabul eden bizden değildir." Abdullah b. Ömer: "O (isteyerek zelil olmayı dileyen kimse), iki ayağı üzere mürtet (dinden Ç1kan) olmuştur." dedi. İlim ehlinin çoğu bunun mekruh olduğu hususunda ittifak etmiştir.

Ebô. Yôsuf Bu konudaki söz Ebu Hanife'nin sözüdür. Abdullah b. (2461 Mesud'un, Hahhah b. Eret'in, Hüseyin b. Ali'nin ve Şureyh'in haraç arazisi vardı. Mücalid'in Amir eş-Şabi'den, onun da Utbe b. Ferkad es-Sülemi'den bize rivayet ettiğine göre o Ömer b. el-Hat­ tab'a şöyle dedi: "Sevad arazisinden bir bölümü satm aldım." Ömer: "Sen sahipli/erin tamammm nzasmı aldm mı?" diye sorunca o "Hayır!" dedi. Bunun üzerine Ömer: "Senin oradaki hakkm arkadaşmm hakkı kadardır." dedi. İbn Ehi Leyla'nın Hakem b. Uteybe'den bize rivayet ettiğine göre: "Sevdd'm önde gelen köy ağaları (dihkan) Ömer b. el-Hattdb ve Ali b. Ebf Tdlib döneminde Müslüman oldular. Ömer kendi dö­ neminde Müslüman olanlardan ikişer bin, Ali ise ikişer bin, ikişer bin vergi almıştlr.'1109

Ebô. Yôsuf Onların arazilerinden çıkarıldığına dair bizlere hiçbir rivayet ulaşmamıştır. Bundan dolayı onların toprakları hakkındaki hük­ mün nasıl olduğu, hükmün onlar için mi yoksa başkası için mi olduğunu bilmiyoruz.

Ş�fii Kendisinde şüpheye düşmediğim "sağğar" hususuna gelince bu, kanın koruma altına alınma karşılığında alınan baş vergisidir. Bu vergiyi Müslüman kimse ödemez. Arazi vergisine gelince bu, altın veya kağıt para karşılığında arazinin kiralanmasına benzer. Yoksa onun "sağğar" olduğu açık değildir. Çünkü onunla kişinin 109 Müslüman olan kimseden cizye vergisi düşürülmüş; ancak arazi vergisi (haraç) alınmaya devam edilmiştir.

94

Siyeru'l-Evzdf

kanı koruma altına alınmaz; ancak İslam'la kan koruma altına alınır. Vera sahibi ve mütedeyyin bir grup haraç arazisi edindi de bunu bir grup ihtiyaten hoş görmedi.

17. Cizye Arazi Cizye Arazisinin Sabn Alınması Ebd Hanife Ebu Hanife'ye "Müslüman birinin cizye arazisini1 10satın al­ [247] masının hükmü" soruldu. O da bunun caiz olduğunu söyledi.

Evzii Müslüman liderler bunu yasaklamayı sürdürmüştür. Bunun hakkında kitaplar yazmışlardır. Alimler de bunu mekruh gör­ müştür.

Ebd Ydsuf Bu konudaki söz Ebu Hanife'nindir. Şafii Bu konuda sana cevap vermiştim.

18. Zani Harbi İslam Topraklannda Zina Eden veya Hırsızlık Yapan Müste'men111 Ebd Hanife Ebu Hanife'ye "Düşman topraklarından bir grup güvence al­ mış oldukları halde ticaret maksadıyla İslam topraklarına girse, onlardan bazısı orada zina etse veya hırsızlık yapsa kendilerine had cezası uygulanır mı?" diye sorulunca o, "Hayır! Sadece çaldı­ ğını tazmin eder. Çünkü kendisiyle bir antlaşma yapılmamış ve kendisinin de zimmet akdi yoktur." dedi.

1 1 0 Tercümede geçen "cizye" arazisinden kasıt haraç arazisidir. 1 1 1 Müste'men: lslam ülkesine (darülislam) eman alıp giren yabancı/gayri­ müslimi (harbi) ifade eden bir terimdir.

Siyeru'l-Evzaf

95

Evzii Kendisine had cezası uygulanır.

Ebd Ydsuf Bu konudaki söz Ebu Hanife'nin sözüdür. Had cezası uygulan­ maz. Çünkü onlar zimmi değildir ki kendilerine had cezası uy­ gulansın. Şayet zina eden muhsan (evli) biri ise ona recm cezası uygular mısın? Bu konuda ne dersin? Şayet zina eden devlet baş­ kanının elçisi olsa ona recm cezası uygular mısın? Bu konuda ne dersin? Şayet onlardan biri kendileri gibi kadın biriyle zina etse ikisine de recm cezası uygular mısın? İkisine recm cezası uygula­ masak ve onlar düşman topraklarına vardıktan sonra ikinci kez güvence ile çıkagelseler o ikisine had cezası uygulanır mı? Bu konuda ne dersin? İkisi de esir düşse ve Müslüman bir kimsenin kölesi olsa, ikisine kölenin mi yoksa hür olanın mı had cezası uy­ gulanır? Bu konuda ne dersin? İkisi ikinci kez İslam topraklarına gelmezlerse ve o grubun tamamı Müslüman olsa o ikisi de onlar­ la beraber Müslüman veya zimmi olsa önceki suçtan dolayı so­ rumlu olurlar mı? Bu konuda ne dersin? Düşman topraklarında bu suçtan dolayı cezalandırılsalar sonra da bize gelseler onlara had cezası uygulayacak mıyız?

Şifii Düşman topraklarında bulunan kimselere güvence verilse ve onlar da İslam topraklarına girse, (ardından) onlar had ce­ zasını gerektiren bir suç işleseler ve had cezasına çarptırılsalar bu durumda onlara had cezasını uygulamanın iki yönü mevzu bahistir. a) Kul hakkı olmayan Allah hakkının söz konusu olduğu ko­ nularda affedilebilirler. Yalancı şahitlerin onlar lehindeki şahitli- [248] ği de geçersizdir. Çünkü bu konularda Müslümanın hakkı yoktur. Bu ancak Allah hakkıdır. Ancak onlara: "Buna güvenmeyin; bunları yapmaktan vazgeçin. Bundan vazgeçmezseniz sizden güvenceyi almz, sizi geldiğiniz yere göndeririz" denir. Şayet (kötülük) yaparlarsa geldikleri yere gönderilirler. Aradaki güvence de bi-

96

Siyeru'l-Evzdf

ter. Devlet başkanının onlara güvence vermeden önce "Şayet had cezasını gerektirecek bir suç işlerseniz sizlere had cezası uygu­ lanır." demesi gerekir. b) Kul hakkı olan suçlarda had cezası uygulanır. Bilmez misin ki onlardan biri bizden birini öldürse biz de onu (kısasen) öldü­ rürüz. Bizler onlara had uygulaması noktasında bir araya gelmiş oluruz ki o kişilik hakkıdır; (öldürme) dışındaki diğer kul hakla­ rı konusunda da güvence almalıyız. Örneğin yaralamalarda kısas veya erş uygulaması, kazif suçunda had uygulaması gibi. Hırsızlık hakkında iki görüş vardır: a) Eli kesilir ve mal tazmin edilir. Şöyle ki Allah, hırsızın eli­ nin kesilmesini emretmesiyle 'Müslümanın malının alınmama­ sını' güvence altına almıştır. Müslümanlar hırsızlık dışında bir kimsenin mahna zarar veren kimseyi, o malı tazminle sorumlu tutmaktadırlar. Dolayısıyla bu zarar görmüş bir maldır. Buna kı­ yasen onu tazminle sorumlu tutarız. b) Malı tazmin eder; eli kesilmez. Çünkü mal kul hakkıdır; el kesme cezası ise Allah hakkıdır. Şayet biri: '�ilah hakkı ile kul hakkı arasındaki fark nedir?" diye sorarsa ona: '�ilah (cc.) savaş açanları zikredip had cezasını belirttikten sonra şöyle buyurdu: 'Ancak onları ele geçirmenizden önce tövbe edenler bunun dışm­ dadırlar. Artık Allah 'm çok bağışlayıcı, çok merhamet edici oldu­ ğunu bi/in 111 2 denilir." Müslümanların çoğu, bir kimsenin başka bir kimseyi öldürmesi veya malını almasından sonra tövbe etmiş olsa bile kendisine had cezası uygulanacağı konusunda ihtilaf et­ memiştir. Allah hakkı ile kul hakkını bu ve başka delillere daya­ narak birbirinden ayırırız.

1 12 "Allah 'a ve Resı1lüne savaş açanlann veyeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışanların cezası ancak öldürülmeleri yahut asılmaları veya: ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesiyahut o yerden sürülmeleridir. Bu cezalar onlar için dünyada bir rezilliktir. Ahirette de onlara büyük bir azap vardır." Maide, 5/33-34.

Siyeru'l-Evzdf

97

19. Daru'I-Harp'te Sabş Düşman Topraklarında Bir Dirhemin iki Dirhem Karşılığında Sabşı EbQ Hanife Müslüman biri güvence almak suretiyle düşman toprağına girse, bir dirhemi iki dirhem karşılığında onlara satsa bundan dolayı bir sıkıntı yoktur. Çünkü Müslümanlara uygulanan hü­ kümler gayrimüslimlere uygulanmaz. Hangi şekilde olursa olsun onların (gayrimüslimlerin) rızasıyla mallarını alması caizdir.

Evzai Düşman topraklarında ve diğer yerlerde faiz haramdır. Çünkü (249] Resfilullah (sav.) İslam'ın hakim olduğu dönemde var olan cahiliye halkının faizini kaldırmıştır. Peygamber'in ilk olarak kaldırdığı faiz Abbas b. Abdulmuttalib'in faiziydi. Nasıl olur da bir Müslü­ man, Allah'ın mallarını ve kanlarını kendisine haram kıldığı bir toplumda faiz yemeyi helal görebilir. Müslüman, Resulullah (sav.) döneminde kafirle alışveriş yapardı da faizi helal görmezdi.

Ebd Yusuf Bu konudaki söz Evzai'nin sözüdür. Bu ne helal ne de caizdir. Faiz konusunda Evzai'nin zikrettiği hadisler bize de ulaşmıştır. Ebu Hanife'nin bunu helal görmesinin sebebi, bazı hocaların Mekhul'den, onun da Resfilullah'tan (sav.) "Ddrü/harpteki kim­ seler arasmdafaizyoktur." şeklinde bir rivayette bulunmasıdır.

Ebd Ydsuf (Ebu Hanife'nin dışındaki) alimlere göre Müslüman İslam topraklarına varmadığı müddetçe kabz113 gerçekleşmez ve alış­ veriş de geçersiz olur. Ancak Ebu Hanife şunu söylüyor: "İslam topraklarına girmeden önce düşman topraklarında kabz gerçek­ leşirse yapılan alışveriş geçerli olur:·

1 1 3 Kabz: Bir hukuki işleme dayalı olarak işlemin konusu olan malın hak sahi­ bi tarafından teslim alınmasını ifade eden fıkıh terimidir.

98

Siyeru'l-EvzlJf

Şafii Konu Evzai ve Ebu Yusuf'un dediği gibidir. Bu konudaki delil Evzai'nin söylediği gibidir. Ebu Yusuf'un EbO Hanife için ortaya koyduğu delil sabit değildir; zaten delil de olmaz.

20. Ümmü Veled'in Durumu Harbi Olan Ümmü Veled'in Müslüman Olması ve lslam Topraklarına Gitmesi Ebd Hanife Düşman topraklarında Müslüman olan ümmü veled,114 ha­ mile olmadığı halde İslam topraklarına gelse dilerse evlenebilir. İddet beklemesine de gerek yoktur.

Evzai [250]

Hangi dinden olursa olsun Müslüman olmuş kadının durumu Müslüman muhacir kadınların durumuna benzer ki o, iddeti bit­ mediği sürece evlenemez.

Şafii Bu durumdaki kadın, tek hayızla temizlenir üç hayız süresince beklemesi gerekmez.

21. Daru'l-Harp'te Müslüman Kadın Düşman Topraklarında Müslüman Olan Kadın Ebd Hanife Gayrimüslim topraklarda Müslüman olan bir kadın, İslam ül­ kesine ulaşsa ve hamile de değilse iddet beklemesine gerek yok­ tur. Şayet kocası eşini boşarsa boşaması gerçekleşmez.

Evzai Bize ulaştığına göre muhacir kadınlar kocaları Mekke'de müşrik oldukları halde Resıllullah'ın (sav.) yanına geldiler. Pey­ gamber (sav.) Müşrik erkeklerden de iddet süresi içerisinde Müslüman olanlara eşlerini geri verdi. 1 1 4 Ümmü veled, sahibinden çocuk dünyaya getiren cariyeye denir.

Siyeru'l-Evz{Jf

99

Ebd Ydsuf Ümmü veled ile hür kadına iddet gerekir. Her birinin süresi üç hayız dönemidir. Onlar iddet süreleri bitmeden evlenemez­ ler.115 Ne eşlerinin ne de efendilerinin ebedi olarak eşleri üze­ rinde hakkı yoktur. Haccac b. Ertat, Amr b. Şuayb'dan, o babasın­ dan, o Abdullah b. Amr'dan, o da Resı'.Hullah'tan (sav.) bize şöyle (251) rivayet etmiştir: "ResO.lul/ah Zeyneb 'i eşine yeni bir nikahla iade etti." Ebu Hanife'nin (rh.) "onlara iddet gerekmez" demesinin gerekçesi Peygamber'in (sav.) cariyeler hakkında: "Bir hayızla temiz olduk/an anlaşıllrsa kendileriyle cinsel ilişkiye girilebilir." hadisidir. Ebu Hanife: "İslam ve esirlik eşittir''1 1 6 dedi. Haccac'ın Hakem'den, onun Miksem'den, onun da İbn Ab­ bas'tan (ra.) bize rivayet ettiğine göre: "İki köle Taif'ten Peygam­ ber'in (sav.) yanma kaçtı. Peygamber ikisini de hürriyetine ka­ vuşturdu." Bazı hocalarımızın bize haber verdiğine göre Taifliler Peygamber'in (sav.) yanına kaçan ve hürriyetine kavuşturduğu köleler hakkında Peygamber'e düşmanlık beslediler. Resı'.Hullah (sav.) "Onlar Allah 'm azat ettiği kimselerdir." diye buyurdu. Şafii Bir kimsenin eşi düşman topraklarından Müslüman olarak çıksa ve kocası da düşman topraklarında kafir olarak kalsa bo­ şama iddeti gibi bir iddet müddeti bitmeden kadın başka biriyle evlenemez. Eşinin iddeti bitmeden önce kocası Müslüman mu­ hacir olarak gelse ilk nikahları geçerli olur. İkisi düşman topraklarında olsa ve onlardan biri Müslüman olsa aynı hüküm geçerlidir. Aynı şekilde kocası ondan önce düş­ man toprağından çıksa sonra iddet süresi bitmeden eşi Müslü­ man olarak çıkıp gelse birinci nikahları devam eder. Bu konuda düşman yurdu ile İslam yurdunun farkı yoktur. Bilmez misin ki ikisi de düşman topraklarında bulunsa ve onlardan biri Müslüman olsa, bu durumda diğeri de Müslüman 1 1 5 Bu meselede Ebtl Ytlsuf, Ebtl Hanife'ye iddet konusunda muhalefet etmiş­ tir. Evzai ise kişinin kendi kocasıyla evlenmesi durumunda iddet gerekme­ yeceğini söylemiştir. 1 1 6 Buradaki eşitlik kasıt İslam, esirlere de belirli haklar tanımış manasına . gelmektedir.

100

Siyeru'l-Evzdi

olmadıkça eşine helal olmaz. Ancak erkek Müslüman, kadın da ehl-i kitap ise nikahları devam eder. Çünkü Müslümanın ehl-i ki­ tapla evliliği geçerlidir. Şayet biri: "Bu yer ile diğer yerin aynı olduğunu gösteren şey nedir?" diye sorsa ona denir ki: "Ebu Süfyan Huza' kabilesinin yeri olan 'Merr' denilen ve İslam yurdu olan topraklarda Müslü­ man oldu. Eşi Hind b. Utbe kafirdi ve küfür diyarı olan Mekke'de kalıyordu. Daha sonra Hind, iddet süresi içerisinde Müslüman [252) oldu. Peygamber (sav.) ikisinin (önceki) nikahını geçerli kabul

etti. Mekke halkı da Müslüman oldu ve Mekke İslam yurdu oldu." Safvan b. Ümeyye ve İkrime b. Ehi Cehl'in hanımları Müs­ lüman oldu ve İslam topraklarında kaldılar. Eşleri küfür diyarı olan Yemen'deki Bahreyn diyarına kaçmışlardı. Eşleri iddet sü­ resi içerisinde iken geri döndüler ve Müslüman oldular. Peygam­ ber (sav.) onların ilk nikahlarını geçerli saydı. Dolayısıyla bir kıs­ mı birbirine uygun, bir kısmı da çelişkili olan bir hadisin rivayet edilmesi uygun değildir. Düşman topraklarında bulunan "harbi ümmü veled" Müs­ lüman olarak oradan ayrılsa rahmi temiz olduğu anlaşılıncaya kadar nikahı kıyılmaz. O müddet de üç hayız değil tek hayızdır. Ümmü veled eş gibi değildir. Çünkü ümmü veled köledir. Küfür diyarından İslam yurduna geçtiğinde azat olur. Resfilullah (sav.) yurtlarından Müslüman olarak ayrılan Tfüf halkından on beş köleyi hürriyetine kavuşturdu. Onların ileri gelenleri, Müslüman olduktan sonra Resıllullah'tan (sav.) onla­ rı geri vermesini istediler. Resfilullah: "Onlar Allah'm hür kıldığı kimselerdir." diye buyurdu. Onları geri vermedi. Onlara karşılık

bir bedel de ödemedi. Ancak arkadaşlarımızdan Peygamber'in (sav.): "Bize köle ola­ rak gelen hürdür." ifadesini kullandığına dair iddiada bulunan [253) kimseler var. Şayet bu ifadeyi devlet başkanı söylerse hür olur­

lar. Şayet devlet başkanı bunu söylemez ise köle olurlar diyenler var. Devlet başkanı bunu ister söylesin ister söylemesin hür olur­ lar diyen bazısı da var.

Siyeru'l-Evzar

101

Bu görüş hakkında şunu deriz: "Ümmü veled düşman toprak­ larından ayrılıp efendisinden bir gün önce İslam yurduna varır­ sa hürdür. Bu durumda efendisinin onun üzerinde herhangi bir yetkisi yoktur. Onun durumu hür kimsenin durumundan fark­ lıdır. Çünkü o kölelikten çıkmıştır; ancak hür kölelikten çıkmış değildir." Esir olan kadının durumu ile Müslüman olarak küfür diya­ rından ayrılan kimsenin durumu farklıdır. Esir kimsenin aslında hür olduğunu bilmez misin? Hür kimse esir düştüğünde cariye olur. Hür olduktan sonra köle olması eşiyle olan evlilik bağını daha çok bozar. Bu durumda tek bir hayızla temiz olduğu anlaşı­ lır. İlk eşinin kendisi üzerinde bir yetkisi yoktur. Aynı şekilde Peygamber (sav.) Hevazin esirlerinin tutuklan­ masını emretti. Evlilik durumlarıyla veya başka bir şeyle ilgili onlara soru sormadı. Köle olarak düşman topraklarından ayrılan kimsenin hür olduğunu bilmez misin? Nasıl olur da iki farklı kişi hakkında aynı hükmü veririz. Onlardan biri hür olduktan sonra köle oluyor; diğeri köle olduktan sonra hürriyetine kavuşuyor. 22.

Hamile Harbinin Evliliği

Harbi Olan Müslüman Kadının Hamile Olduğu Halde Evliliği Ebô Hanife Hamile olarak düşman topraklarından gelen Müslüman ka­ dın (bir başkasıyla) evlenirse nikahı fasit olur. Evzai Bu hüküm, esirler hakkındadır. Ancak Müslüman kadınlar hakkındaki geçmiş uygulama, eşleri iddet süresi içerisinde Müs­ lüman olurlarsa kendi eşleri diğerlerine nazaran evlilik husu­ sunda daha çok hak sahibi olurlar. EbQ. YO.suf Şayet hamile oldukları halde evlilik gerçekleşirse bu evlilik fasit olur. Çünkü Ebu Hanife Müslüman muhacir kadınları, Pey-

102

Siyeru'l-Evzc21

(254) gamber'in (sav.) "Ganimet olarak alman hamile kadınlarla do­ ğum yapmcaya kadar cinsel ilişkiye girilmez." hadisinde belirtilen

(esir) kadınlara kıyas etti ve Müslüman muhacir kadınlar husu­ sunda aynı hükmü verdi. Şafii Bir kadın hamile olduğu halde esir alınsa doğum yapıncaya kadar onunla cinsel ilişkiye girilmez. Müslüman olarak düşman yurdundan ayrılsa, doğum yapmadan önce nikah kıysa bu nikah geçersizdir. Kocası Müslüman olarak iddet süresi içerisinde ve eşi doğum yapmadan önce çıkagelse evlenme hususunda başka­ sından daha çok hak sahibi olur. Bu, iddet bekleyen bir kadındır. Bu konudaki hüküm bir önceki meselede olduğu gibidir. 23.

Beş Eşli Harbi

Beş Eşi Olup Da Müslüman Olan Harbi Kimse Ebd Hanife Düşman yurdunda bulunan bir kimse tek bir nikahla beş ka­ dınla evlense sonra kendisi ve eşleri Müslüman olsa ve İslam topraklarına gelse araları ayrılır. Evzai Bize ulaşan rivayetlere istinaden kendisine "Dilediğini boşa­ yabilirsin:' denir. Ebd Ydsuf Söz, Peygamber'in (sav.) sözüdür. Evzai'nin ifade ettiği riva­ yetler bize de ulaşmıştır; ancak bize göre bu rivayetler şaz riva­ yetlerdir. Şaz hadisle amel edilmez. Çünkü Allah ( cc.) dört kişiyle evliliği helal görmüştür. Bunun üzerinde olacak evliliklerin tama­ mı Allah'ın kitabında haram kılınmıştır. Beş kişi ile evlilik, anne ve kız kardeş ile evlik bu konuda eşit olup hepsi de haramdır. Gayrimüslim ülkede yaşayan bir kimse annesiyle evlense sonra ikisi de Müslüman olsa ikisinin beraberliğini onaylayacak mıyız? Veya bir nikahla iki kız kardeşle evlense ve sonra Müslü­ man olsalar onları nikahları üzere bırakacak mıyız? Annesi ve

Siyeru'l-Evz(Jf

103

kızıyla veya iki kız kardeşle cinsel ilişkiye girmiş olsa veya tek bir nikahla beş kişiyle evlenmiş olsa nikahlarını geçerli mi kabul edeceğiz? Şayet ayrı ayrı nikahla onlarla evlenmişse dört kişinin nikahı geçerli olur; sonuncu kişiden ayrılır. Hasan b. Umare'nin, [255] Hakem b. Uteybe'den, onun da İbrahim en-Nehai'den bize bu ko­ nuda haber verdiğine göre o şöyle demiştir: "İlk dördünü geçerli kabul ederiz. Beşincisiyle arasını ayırırız.''

Şafii Sika biri -sanırım İbn Uleyye- şayet İbn Uleyye değilse sika biri Ma'mer'den,117 o Zühri'den, o Salim'den, o da babasından bize haber verdiğine göre: "Gaylan b. Seleme Müslüman olduğun­ da on eşi vardı. Resa/ullah (sav.): 'Dördünü nikahında bulundur; diğerlerinden ayrıl.' dedi.''

Sika birinin Abdurrahman b. Ebi'z-Zinad'dan, onun Abdur­ rahman b. Avf'ın oğlu Abdulmecid b. Süheyl'den, onun da Nevfel b. Muaviye ed-Diyli'den bize haber verdiğine göre Ebi'z-Zinad dedi ki: "Müslüman olduğumda nikahım altında beş kadın vardı. Resii.lullah (sav.) şöyle buyurdu: 'Dördünü seç, birinden ayrıl.' Ben de onlardan kısır, yaşlı, elli-altmış sene boyunca yanımda olanı boşadım." Biri bana "Bize Zührf'nin hadisinden konuş; Nevfel b. Muaviye ed-Diyli hadisinden vazgeç." dedi. Dedim ki: Ne istersen

onu yapacağım. Dedi ki: Peygamber "İlk olarak evlendiklerini tut; son olanlardan ayrıl.'' demiş olabilir. Dedim ki: Hadiste bu

var mı veya buna delalet eden bir şey var mı? Dedi ki: Hayır. Fakat ihtimal dahilindedir. Dedim ki: Muhtemeldir ki (Peygamber) ona "Genç olan dördünü seç; yaşlı olanlarından ayrıl veya yaşlı olanları seç, genç olanlarından ayrıl.'' demiş olabilir. Dedi ki: Az

sayıdaki söz hariç her sözün muhtemel bir manası vardır. Ancak hadis açık (zahir) olduğu hal üzeredir. Biz deriz ki: Zahir bizim [256] söylediğimiz gibidir; sizin söylediğinizin aksinedir. Şayet bu ko­ nuda hadis olmasaydı sözün konusunda hataya düşerdim. Dedi 117 Maverdi şöyle bir aktarımda bulunur: "Rebi' b. Süleyman'dan şöyle riva­ yet edilmiştir: Şayet hadisin senedi, 'bize sika biri Ma'mer'den rivayette bulundu' şeklinde ise buradaki sika kişi İbn Uleyye'dir; şayet 'sika biri Ev­ zai'den rivayet etti' şeklinde ise buradaki sika kişi İbn Ebi Seleme'dir." Bkz. Maverdi, el-HtJvi'l-Kebfr, ı, 327.

104

Siyeru'l-Evzdf

ki: Nerede? Dedim ki: Nikahta akit ve akdin tamam olması diye iki şey vardır. Şayet akde ve akdin tamam olmasına baktığını iddia ediyorsan şunu demek istiyorsun: Müşrik iken kıyılan bü­ tün nikahların geçerli olması şayet İslam'a göre geçerliyse onu geçerli kabul ederim; şayet İslam'a göre geçerli değilse o nikahı geçerli kabul etmem. Sözünden caydın. Dedi ki: Ben de aynı şeyi söylüyorum ve sözümden caymıyo­ rum. Dedim ki: Gaylan olayını görmez misin? Kendisi, eşleri ve şahitleri de putperest değil mi? "Evet!" dedi. Dedim ki: Gaylan için en güzel durum nikahının veli ve şahitlerin huzurunda ol­ ması değil mi? "Evet" dedi. Dedim ki: Şayet Müslüman olsaydı şahitleri veya velisi putperest olsaydı nikahı geçerli olur muydu? "Hayır!" dedi. Dedim ki: Nikahı hususunda en güzel durum şu olurdu; şayet bu durumda iken Müslüman olsalardı bu şekilde kıyılan nikahı geçersiz kabul ederdim. Bununla beraber onların iddet süresin içerisinde velisi ve şahitleri olmaksızın evlendikle­ rini de rivayet etmekteyiz. Gayrimüslimler için iki durumdan biri caiz/geçerli olur: İfade ettiğim şekilde; ya nikah akdi sünnete muhalif kıyılmışsa tama­ men geçersiz kabul ederiz. Müslüman olduğundan tekrar nikah kıymakla sorumlu tutarız ya da bundan daha büyük olan şirk, öldürme ve günahı affettiğimiz gibi yapılan nikaha bakmadan (önceki) nikahı da geçerli kabul ederiz. Eş sayısında İslami ölçüye bakılır. Şayet kadınların sayısı dört­ ten fazla ise ayırılmayı emrederim. Çünkü dörtten fazla eşi bir arada tutmak helal değildir. Şayet (aynı anda) iki kız kardeşle evli ise ayrılmalarını emrederim. Çünkü o ikisini bir arada (tek nikah altında) tutmak helal değildir. Şayet birbirine mahrem iseler ara­ larını ayırırdım. Geri kalanın nikahını geçerli kabul ederdim. İslam'ın onlara bakışını dikkate alırdım. Allah ve Resfilünün geçmiş ve gelecekte mahremiyet konusundaki tavrında olduğu gibi şayet İslam'a göre nikahı geçerliyse onu kabul ederdim. Şa­ (257] yet geçerli değilse onu geçersiz kabul ederdim. Allah ( cc.) şöyle

buyurdu: "Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakmm ve eğer gerçekten iman etmiş kimselerseniz, faizden geriye kalam

Siyeru'l-Evztıf

105

bırakm. Eğer böyle yapmazsanız Allah ve Resülüyle savaşa girdi­ ğinizi bilin. Eğer tövbe edecek olursanız, anapara/arınız sizindir. Böylece siz ne başka/arma haksızlık etmiş olursunuz ne de başka­ ları size haksızlık etmiş olur. Eğer borçlu darlık içindeyse ona eli genişleyinceye kadar mühlet verin. Eğer bilirseniz [borcu) sadaka olarak bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır. Öyle bir günden sa­ kmm ki o gün hepiniz Allah'a döndürülüp götürüleceksiniz. Sonra herkese kazandığı amellerin karşılığı verilecek ve onlara asla hak­ sızlık yapılmayacaktır. "119

ResO.lullah (sav.) Allah'ın emriyle islam'ın hakim olduğu dö­ nemde her türlü faizi kaldırdı. Faizi almadığı gibi hiç kimseye de cahiliye döneminde aldığı faizi geri ödemesini de emretmedi. Eş­ ler konusunda da hüküm böyledir. (Cahiliye döneminde) kıyılan nikahı geçerli kabul etti. Nikah altındakilerin durumuna baktı, sayıca helal olanı kabul etti; sayıca haram olanı da yasakladı. 24.

Daru'l-Harp'te Ticaret

Düşman Topraklarına Güvenceyle Giren Müslümanın Orada Ev veya Başka Şeyler Sabo Alması Ebu Hanife Ebu Hanife'ye "güvence ile düşman topraklarına giren ve orada ev, arazi, köle ve elbise satın alan Müslüman bir kimsenin durumu, Müslümanların orayı ele geçirmesi halinde bunlara ne yapılacağı" soruldu. Dedi ki: Evler ve arazi Müslümanlar için ga­ nimet olur. Köle ve eşyalar da satın alanın olur. Evzii Resıllullah (sav.) Mekke'yi güç kullanarak fethetti. Muhacirle­ rin Mekke'deki arazi ve evlerine karışmadı, onları ganimet ola­ rak almadı. Ebu Yusuf Resıllullah (sav.) Mekkelileri affetti ve şöyle buyurdu: "Evinin kaplSlnı kapatan güvencededir. Mescide giren emniyettedir. Ebu (258] 118 Bakara, 2/278-281.

106

Siyeru'l-Evzat

Süfyô.n'm evine giren emniyettedir." İsmini zikrettiği grup ile sal­

dırıda bulunan kimse hariç öldürmeyi de yasakladı. Kabe'de toplananlara şunu söyledi: "Size ne yapacağım husu­ sunda ne düşünüyorsunuz?" Dediler ki: "iyilik düşünürüz. Ey cö­ mert ve cömert kardeşin oğlu!" Buyurdu ki: "Gidiniz hepiniz ser­ bestsiniz." Onların ne evlerini ne arazilerini ne mallarını ne de

eşyalarını az veya çok hiçbir malını ganimet olarak almadı. Hiç kimseyi de esir yapmadı. Kendisiyle çarpışan bir grupla çarpıştı ve onlar kaçtı. Ancak onların da mallarına el koymadı ve malları­ nı ganimet yapmadı. Resıllullah'ın (sav.) bu konuda başkası gibi olmadığını söylemiştim. Bu olay işte bu kabildendir. Peygam­ ber'den (sav.) gelen şeyi anla! Çünkü bunun çeşitli açıklaması ve yönleri bulunur. Düşman topraklarında bulunan (Müslüman) kişinin durumu­ na gelince bu konudaki söz Ebıl Hanife'nin dediği gibidir. Mallar, elbiseler ve köle satın alanındır. Evler ve araziler ise ganimettir. Çünkü evler ve araziler gayrimenkul olup Müslümanlar onu ko­ ruma altına alamaz; ancak mal ve elbise (gayrimenkul olmadı­ ğından) koruma altına alınıp götürülebilir. Şafii Bu konudaki söz Evzai'nin sözüdür. Ancak o, Mekke ile delil getirmemeliydi. Bu konuda Ebıl Yılsuf'un delili de geçerli değil­ dir. Resı11ullah (sav.) şiddet kullanarak Mekke'ye girmedi. Ora[259) ya barışçıl bir şekilde girdi. Onlara daha önce güvence vermişti.

Mekke'de Huza' kabilesine Beni Nüfase kabilesiyle çatışma ve öldürme izini verildi. Onların Mekke'de ne malları ne de evleri vardı. Onlar oraya sığınan bir topluluktu. Malı bulunmayan kim­ seden ganimet olarak ne alınabilir ki? Halid b. Velid'in savuşturduğu diğerleri ise çatışmayı Halid'in başlattığını iddia ettiler ve kendilerine güvence verilmedi. Oysa­ ki Halid onların çatışmayı başlattığını iddia etti. Sonra bir şey ele geçirmeden önce Müslüman oldular. Müslüman olmayan kimselere ise evlerine girme ve silahla­ rını bırakma şartıyla güvence verildi. Resı11ullah'ın (sav.): "Evine

Siyeru'l-Evzdi

107

giren emniyettedir. Silahmı bırakan emniyettedir." ifadesi daha

önce geçmişti. Bu durumda güvence verilen kişinin malı alınmış olur. Ancak bu kişinin malı ganimet olmaz. Resulullah'ın (sav.) yaptıklarına ancak uyulur. Biz ve o, düşman topraklarında esir edilen kişiler hakkında "devlet başkanı onları öldürme, fidye karşılığında serbest bırak­ ma, karşılıksız sah verme veya köle etme hususunda muhayyer­ dir" dersek Resı1lullah (sav.) onlara bunun tamamını uyguladı demiş olmaz mıyız? Bu konuda ne dersin? Ebu Yusuf'un itiraz ettiği gibi biri bize itiraz etse ve: "Resu­ lullah'tan (sav.) sonra devlet başkanının bu konuda hiçbir yetki­ si yoktur. Bu konuda hiç kimseye verilmeyen yetki Resulullah'a (sav.) verilmiştir." veya "Peygamber'e (sav.) seleb ve ganimetin beşte dördünü vermesi hususunda tanınan yetki, devlet baş­ kanına tanınmamıştır." dese ona verilecek cevap ancak şudur: "Muhakkak ki Resulullah (sav.) hak ile batıl arasında bir işarettir. Yaptığı şey hak olandır. Bize ve Ebu Yusuf'a düşen onun yaptığını yapmaktır." Şayet Resulullah (sav.) güç kullanarak Mekke'ye girse ve mal­ larını da onlara bıraksa şunu deriz: "Güç kullanılarak bir yere girilmişse onların mallarını onlara bırakırız." Esirler hakkında farklı hükümlere vardığımız gibi Resı11ullah (sav.) da onlar hak- (260] kında farklı uygulamalarda bulunmuştur. Şayet biri: ·�nah bazı şeyleri Peygamber'ine has kılmıştır:' dese ona denilir ki: "Bütün bu hükümler ya Allah'ın (cc.) kita­ bına ya Resı11ullah'ın (sav.) sünnetine ya da her ikisine dayan­ maktadır. Şayet Allah ve Resı1lünün beyan etmediği bir hususta -zaten bir şey ona mahsus ise- Allah (cc.), sonrasında da Resı11ul­ lah (sav.) bunu açıklardı. "Bu, insanlara değil Peygamber'e (sav.) hastır -belki de bu Resulullah�ın (sav.) hasaisidir-." denmesi uy­ gun ise o zaman bütün hükümlerde bunu söylemek caiz olurdu ve bu durumda Peygamber'in hükümleri elimizden çıkmış olur­ du. Allah ve Resı11ü (sav.) bunun ."has" olduğunu belirtmediği müddetçe Allah, böyle bir yetkiyi kimseye vermemiştir."

Siyeru'l-Evzdf

108

Kurayza'dan Sa'yete el-Kureyzi'nin iki oğlu Reslllullah (sav.) onları çevreleyip kuşattığında Müslüman oldular. Resulullah (sav.) evlerini, hurmalıklarını, arazilerini ve diğer mallarını on­ lara bıraktı. Ebu Hanife'nin bu konuda söylediği sünnete ve kıyasa aykırı­ dır. Dininden dolayı Müslümanın malı nasıl alınır. Allah bunu ya­ saklamıştır. Şayet düşman topraklarından elde edilmiş olması o malın ganimet olarak alınmasını caiz kılıyorsa bu durumda üze­ rinde olan her şeyin, elbisesinin, elinde olan malının ve kölesinin de alınması caiz olurdu. Şayet bir kimse şöyle derse: "Evini ve arsasını ganimet ola­ rak almayın. Şöyle ki şu an onları değiştirmeye güç yetmiyor; onlara bırakılmasına da razı değildir. Çünkü müşrikler arasın­ da zaruretten dolayı kalıyor." Bu duruma ne dersin? Altın, kağıt para, ticaret malına dönüştürülebilen malları ganimet olarak [261] al. Çünkü bunların düşman topraklarında bırakılması sahibinin

kendi rızasıyladır; (eğer isteseydi) bunları götürebilirdi. Şöyle ki düşman topraklarında bulunan mubah malı nasıl ki düşman alıp götürebiliyorsa o da taşınır malını alıp götürebilir. Dolayısıyla düşmana uygulanan hüküm ona da uygulanır. Bunun delili nedir? Nerede bulunurlarsa İslam'ın hakkı hariç Allah, onların mallarını ve kanlarını İslam'la yasaklamış değil mi? İslam'da mallarının ve kanlarının haram olduğu sabittir. Şayet bize göre bu caiz olsaydı Müslümanın müşrikler arasında hırsız­ lık yapması da caiz olurdu. Bu durumda o kimsenin hakkındaki hüküm, çevresinde yer alan kimsenin hükmü gibi olurdu. Ancak Allah Teala, Müslüman olanla olmayanı İslam'la ayırmıştır. 25.

Mürtedin Malı

Mürtet Olan Kimsenin Mürtet iken Kazanmış Olduğu Mal Ebd Hanife Ebu Hanife'ye (rh.) "İslam'dan dönüp mürtet olan kişinin mürtet iken mal kazanmış olduğu halde öldürülmesi durumun­ da kazancının ne olacağı" soruldu. Dedi ki: Kazancı beytülmalın­ dır (devlet hazinesi); kanı helal olduğu gibi malı da helaldir.

Siyeru'l-EvztJf

109

EbO. Yôsuf Mürtedin Müslüman topraklarındaki malı ile irtidat döne­ minde kazandığı mal Müslüman varislerinindir. Ali b. Ehi Talib, İbn Mesud ve Zeyd b. Sabit'ten bize ulaştığına göre onlar şöyle demişlerdir: "Mürtedin mirası, Müslüman varislerinindir." Ebu Hanife Bu hüküm (mirasın Müslümanın olması) mürtet olmadan ön­ ceki durumlar içindir. EbO. YO.suf Her iki durum da eşit olup riddetten önce ve sonraki kazancı ganimet olmaz. Şifii Mürtedin riddetten önce ve riddette kazandığı her şey eşit olup tüm bunlar ganimet olur. Çünkü Allah kan dökmeyi, Müs­ lüman olmakla yasakladı. Kanı yasakladığı şeyle de malın alın­ masını yasakladı. Kişi İslam'dan çıktığında nasıl ki Müslüman ol­ madan önce kanı helal ise küfür sebebiyle kanı, onunla beraber malı da helal olur. Malı kanından daha az değerlidir. Çünkü malın alınmaması kanına bağlıdır. Kanın haramlığı ortadan kalktığın­ da mal daha kolay bir şekilde değersizleşir. Kişiyi mürtet olarak öldürmemiz ile zina suçundan veya sa­ vaştan dolayı öldürmemiz bir değildir. Bu belirlenmiş sınırlar­ dır; bununla kişiyi İslam sınırlarından çıkaracak değiliz. O, (zina durumunda) miras bırakan (varis), mirası alan (mevrus) konu­ mundadır. Bu olay olmadan önce de böyleydi. Mürtet böyle de­ ğildir. Mürtedin kanı şirk ifadesi kullanmakla helal olur. Ebô Hanife "Mürtedin mirası Müslüman olan varislerine verilir." Onun mezhebine tabi olan bazılarına "Bu konuda deliniz nedir?" diye

soruldu. Dediler ki: Ali b. Ehi Talib'den (selam onun üzerine ol­ sun) rivayet edildiğine göre o, (mürtet) birini öldürdü; mirası­ nı da Müslüman varislerine verdi. Deriz ki: Hadis hafızlarınız (mürtedin) ölümüne dair rivayette bulundular; ancak mirasına

[262)

Siyeru'l-Evzdf

110

dair hiçbir şey rivayet etmediler. Şayet Ali'den (selam onun üze­ rine olsun) böyle bir şey rivayet edilmişse bu ne size ne de bize göre delil olmaz. Çünkü bizler ve sizler de Resıllullah'tan (sav.) bunun aksine rivayette bulunmuşuzdur. Şafii [263)

Süfyan b. Uyeyne'nin Zühri'den, onun Ali b . Hüseyin'den, onun Amr b. Osman'dan, onun da Üsame b. Zeyd'den bize rivayet ettiğine göre Resıllullah (sav.) şöyle buyurdu: "Müslüman kdfire; kdfir de Müslümana mirasp olmaz." Mürtedi kafir mi sayacağız

yoksa Müslüman mı? Dedi ki: Kafir. Deriz ki: Resıllullah'ın (sav.) hükmü "Müslüman kdfire, kdfir de Müslümana mirasçı olmaz." şeklindedir. Dedi ki: Şayet bu hadisi Ali b. Ehi Talib söylemez dersen ben de bu hadisi söylerim ve derim ki: "Bununla bazı ka­ firler kastedilmiş, bazısı değil." Deriz ki: Başkası bundan daha güçlü bir delille sana karşı çıkıyor. Şöyle dedi: Ali iki "Eşce'li"nin rivayetiyle Berve' bt . Yaşık hakkında Peygamber'in (sav.) uygula­ masından haber verdi. Ali ise bu rivayeti itham etti, kabul etme­ di . Buna karşı çıkarak onunla beraber İbn Abbas'ın, İbn Ömer ve Zeyd b. Sabit'in olduğunu söyledi.119 Peygamber'le (sav.) beraber bulunan bu kişilerin hiçbirinin sözünün delil olmayacağını iddia ettin. Bu hadis sabit ise durum senin söylediğin gibidir. Ammar'ın, Ömer b. el-Hattab'dan Peygamber'in. (sav.) "cünüp kimsenin teyemmüm alması gerektiği" konusunda rivayette bu­

lunduğunu iddia ediyorsun. Ömer ise bu rivayeti kabul etmedi. Ömer ve İbn Mesud, cünüp olanın teyemmüm almasına gerek ol­ madığına dair delil getirdi. İbn Mesud da konu hakkındaki ayeti 119 Konu hakkında şöyle bir olay anlatılır: "Adamın biri, eşinin mihrini belir­ lemeden ve kendisiyle cinsel ilişkiye girmeden önce ölür. Bir grup, kadı­ nın bu durumunu öğrenmek için İbn Mesud'a giderler. İbn Mesud kendi içtihadıyla kadına "mihir verileceğini, iddet beklemesi gerektiğini ve ölen kocasına mirasçı olacağını" söyler. Bunu üzerine "Eşce"' kabilesinden iki kişi aynı durumu yaşayan Berve' bt . Vilşık hakkında Peygamber'in aynı ka­ rarı verdiğini rivayet eder. lbn Mesud, bu şahitlik karşısında sevincini dile getirir. Ancak başta Ali olmak üzere birkaç sahabenin kadına mihrin veril­ meyeceğini ve "Bedevi Eşce' kabilesindeki bir kimsenin sözüyle Allah'ın kitabını terk edecek değiliz." dediğini rivayet etmektedir. Bkz. Mansur b. Şu'be el-Horasilni, Süneni Sa'fd b. Mansür, 1-11, ed-Dilrü's-Selefiyye, Hind, 1982, 1, 268, [hadis no: 931]-

.

Siyeru'l-EvzO.f

111

tevil etti. Söyleyeni belli olan kimsenin rivayetini kabul etmenin onu kabul etmeyenin sözünden daha evla olduğunu iddia ettin. Bu durum senin söylediğin gibidir. Neden aynı şeyi "Müslüman · kdfire mirasçı olmaz." hadisi hakkında söylemiyorsun. Ali'nin bunu Peygamber'den (sav.) duyduğunu rivayet etmiyorsun. On­ dan haber verdiğini belirtmiyorsun. Muaz b. Cebel'den rivayet edildiğine göre Muaz, Müslümanı zimmiye mirasçı kıldı ve dedi ki: "Nasıl ki eşleri bize helal, bizim eşlerimiz onlara helal değilse; biz onlara mirasçı oluruz, onlar bize mirasçı olmazlar." Bunu biri derse ne dersin? Muaz'dan ne çıktıysa Üsame onu ezberliyordu. Belki de Peygamber (sav.) bu­ nunla ehl-i kitap olanları değil müşrik olan putperestleri kastet­ miştir. Bu, sana karşı şüphe duyulması durumundan daha iyi bir [264] yorum değil mi? Mürtedin mirastaki durumunun mürtet olmayan müşrik kimsenin durumundan farklı olduğunu iddia ettin. Neden onu Müslümanlara mirasçı kılmadın da Müslümanları onlara mirasçı kıldın? İslam'ın onlar hakkındaki haramlık hükmünde müşrikle­ rin tamamını bir sözünle aklamış oldun. Onlara Hz. Ali'nin (se­ lam onun üzerine olsun) sözünü söyledin. Çünkü o, Müslümanın mirasçı olmayacağını söylemiyor. Mirasçı oluyorsa bir başkası­ nın da ona mirasçı olacağını anlıyoruz. Ne Peygamber'den (sav.) rivayet edilenle ne de kıyasla bu sonuca varmıyoruz. Çünkü mür­ tedin durumu hakkındaki iddian hariç bizim ve senin ulaştığın hiçbir Müslüman, kafirin Müslümana, Müslümanın kafire varis olmayacağı hususunda ihtilaf etmiş değildir. Aynı şekilde köleler hakkında şunu demişlerdir: "Onlara mirasçı olacaklar iki şekilde mirasçı olurlar." Yoksa "Başkasına mirasçı olurlar; başkası onla­ ra mirasçı olmaz:• sonucuna varmamışlardır. 2 6.

Mürtedin Kestiği Hayvan

Ebd Hanife Yahudi veya Hristiyan da olsa mürtedin kestiği yenmez. Çün­ kü o kimse mürtet olarak öldürülecek veya Müslüman olacak bir konumda değildir.

112

Siyeru'l-Evzdf

Evzai Fukahanın sözünün manası şudur: "Bir topluluğa hakim olan, onları ele geçiren kimse onlardandır."120 Müslümanlar kanları kendilerine helal olduğu halde düşman topraklarına girdiğinde evlerinde buldukları et veya başka şeyleri yediler. Ebô Yôsuf Ehl-i kitabın ve zimmilerin yiyecekleri aynıdır. Kestikleri hay­ vanlar ve yiyeceklerin tamamını tüketmede bir sakınca yoktur. Her ne kadar onlara hakim olunsa da mürtet bu konuda ehl-i ki­ taba benzemez. Bunu görmez misin? Ehl-i kitabın tamamından vergi, gayrimüslimlerden cizye alıyorum; mürtet olandan cizye almıyorum. Mürtet hakkındaki uygulama gayrimüsliminkinden farklıdır; onlar hakkındaki hüküm/yargı diğerlerinden farklıdır. Görmez misin? Bir kadın mürtet olup Hristiyan olsa bir Müslü­ manın onunla evlenmesi caiz değildir. Aynı şekilde bir Hristiya­ nın da onunla evlenmesi caiz değildir. Şayet Müslüman biri Hris­ tiyan bir kadınla evlenirse bu caizdir. (265]

Hasan b. Umare'nin Hakem b. Uteybe'den, onun Ebi lyaz'dan onun da Ali'den (selam onun üzerine olsun) bize rivayet ettiği­ ne göre Ali'ye ehl-i kitabın kestiğinin yenilmesinin ve onlarla evlenilmesinin hükmü soruldu. Onlarla evliliği hoş karşılamadı. Kestiklerini yemede bir sakınca görmedi. Mürtet konusundaki hüküm bunların hükmünden daha katıdır. Şafii Mürtedin kestiği yenmez. 27.

Hırsız-Köle

Ganimet Malından Hırsızlık Yapan Köle Ebô Hanife Ebu Hanife'ye soruldu: "Efendisinin de içinde bulunduğu ordu­ dan ganimet malını çalan kölenin eli kesilir mi?" O, "Hayır! " dedi. 120 Bu ifade daha önce geçmiş olan bir ifadenin yorumudur. Ancak geçen ifade kitapta yer almamaktadır.

Siyeru'l-Evzdf

113

Evz.ti Eli kesilir. Çünkü kölenin ganimette herhangi bir payı yoktur. Efendisi ganimette bir payı bulunduğu halde bu esirin bir kıs­ mını azat etse bu geçersizdir. Ali b. Ehi Talib'den (selam onun üzerine olsun) bize ulaştığına göre o, devlet dairesinde hırsızlık yapan kölelin elini kesmiştir. Ebd Ydsuf Bu konuda eli kesilmez . Bazı hocalarımızın Meymun b. Mih­ ran'dan, onun da Resı1lullah'tan (sav.) bize rivayet ettiğine göre: "Kölenin biri orduda humustan bazı şeyler çaldı; (Peygamber) (2661 onun elini kesmedi ve şöyle buyurdu: 'Allah'm malmm bazısmda bazmmn hakkı vardır."' Bazı hocalarımızın Semmak b. Harb'den,

onun Nabiga'dan, onun da Ali b. Ehi Talib'den (selam onun üzerine olsun) bize rivayet ettiğine göre: Adamın biri ganimetten bir miğfer çaldı; bundan dolayı da eli kesilmedi. Fukahamızın çoğunluğu bu görüşte olup bu konuda ihtilafa da düşmezler. "Onun ganimette bir payı yoktur." sözüne gelince bazı hocalarımızın Zühri'den bize rivayet ettiğine göre Resulul­ lah (sav.), savaşa katılan kölelere ganimetten radh (hizmet bede­ li) verdi, pay vermedi. Bazı hocalarımızın Ebi'l-Lahm'ın mevlası Umeyr'den bize haber verdiğine göre o, Hayber günü Peygam­ ber'e (sav.) gelip bir şey isteyen köle hakkında şunu söyledi: "Peygamber bana 'Bu kılıcı kuşan.' dedi: Ben de kuşandım. Pey­ gamber (sav.) bana ev eşyasmdan da verdi."

Ş.tfii Bu konudaki söz Ebu Hanife'nin sözüdür. Peygamber (sav.) hür olanlara ganimetten pay, kölelere de radh (hizmet bedeli) vermiştir. Ganimette payı olan bir kimseye, bundan bir şey çal­ ması durumunda el kesme cezasını uygun görmem . Çünkü gani­ mette az veya çok payı olanın ortaklığı eşittir.

114

(267]

28.

Siyeru'l-Evzı!Jf

Hırsız-Hür

Babasının Ganimette Payı Bulunduğu Halde Hırsızlık Yapan Kimse Ebd Hanife Ebu Hanife'ye "babasının, kardeşinin veya mahreminden birinin bulunduğu bir orduda ganimetten çalan kimsenin veya eşinin yer aldığı orduda hırsızlık yapan kadının elinin kesilip ke­ silmeyeceği" soruldu. Dedi ki: Bunlardan hiçbirinin eli kesilmez. Evzii Eli kesilir ve onlardan had cezası düşürülmez. Ebd Ydsuf Eli kesilmez. Bu konuda onlar ve köleler eşittirler. Düşünmez misin? Bir kimse babasından, kardeşinden veya eşinden; eş de kocasından bir şey çalsa onlardan birinin eli kesilir mi? Onlar­ dan birinin eli kesilmez. Bu konuda Reslllullah'tan (sav.) gelen bir hadis vardır: "Sen ve maim, babana aitsiniz." Bu sebepten (o kişinin) eli nasıl kesilsin. Şifii Şayet hırsızlık yapan ganimetten payı olan kimselerden ise eli kesilmez . Çünkü o da ganimete ortaktır. Oğlun, babasının veya babanın, oğlunun malını çalması durumunda onların eli kesilmez. Çünkü o malda ortaktırlar. Kocasının, kardeşinin veya bir başkasının ganimette payı olan ve (ganimet malından) hır­ sızlık yapan kadının durumuna gelince bütün bu kişiler hırsız sayılırlar. Şayet bunlardan biri arkadaşının bağışlamayacağı bir şeyi çalarsa ondan dolayı elini keserim. (268]

2 9.

Esir Çocuk

Esir Alınan ve Sonradan Ölen Çocuk Ebd Hanife Ebu Hanife'ye soruldu: "Babası kafir olduğu halde esir alınan bir çocuk, babasıyla birlikte bir kişinin payına düşseler sonra

Siyeru'l-Evzdf

115

babası kafir olarak ölse, ardından da oğlu İslam'ı kabul etmeden önce ölse, üzerine cenaze namazı kılınır mı?" Dedi ki: Üzerine cenaze namaz kılınmaz. O babasının dini üzeredir. Çünkü Müs­ lüman olmamıştır. Evzai Efendisi babasından daha öncelikli olduğundan cenaze na­ mazı kılınır. Dedi ki: Şayet babası efendisinden güvence alıp ço­ cuğun yanından ayrılırsa efendisi çocuğu babası adına satabilir. EbQ YQsuf Güvence almak suretiyle İslam topraklarına gelmiş olan çocu­ ğu, babası Müslüman olduğu halde çocukla birlikte esir düşmez ise efendisi çocuğu babası adına satamaz. Bu görüş, Evzai'nin bundan önceki konudaki "Esir olanın satımında bir beis yoktur ve o düşman toprak/arma geri gönderilir." sözünü nakzeder. Bu

konudaki söz Ebu Hanife'nin (ra.) sözüdür. Şayet çocuk anne-ba­ bası veya ikisinden birinin yanındaysa İslam'ı tasdik edinceye kadar onların dini üzeredir. Ancak anne-babası veya onlardan birisinin yanında bulunmaz ise çocuk Müslüman kabul edilir. Şafii ResUlullah (sav.) Beni Kureyza'nın çocuklarını ve kadınları­ nı esir aldı. Onları müşriklere sattı. Yahudi Ebu Şahme yaşlı bir kadın ile Peygamber'in (sav.) payına düşen çocuğu satın aldı. Peygamber (sav.) geri kalan esirlerin üçte birini Tihame, üçte birini Necid, üçte birini de Şam taraflarına gönderdi. Onlar mal, deve, silah ve at karşılığında satıldılar. İçlerinde büyük esirler ile beraber küçükler de vardı. Bu durum, çocuklarla beraber an­ nelerinin bulunduğunu veya çocuklardan annesi olmayanların olduğunu gösterir. Anne veya babalarıyla esir düşen çocukların gayrimüslimlere satılmasında bir sakınca yoktur. Çocuklar buluğa ermeden ebeveynleri ölse, çocuklar da İslam'ı kabul etse ve bu hal üzere ölse üzerlerine cenaze namazı kılmayız. Çünkü esirler bir arada bulunduklarında anne ve babalarının dini üzere olurlar. Bize göre satışları, gayrimüslim anne-babalarının

116

Siyeru'l-Evzdf

vefatından sonra olur. Çünkü onların babalarından olduğuna hük[269] mettiğimiz gibi onlar üzerine namaz kılmamak suretiyle biz on­

ların gayrimüslim olduğuna da karar veririz. Bu durumda onları gayrimüslim kabul etmemiz sonucu değiştirmez; bize göre onlar, gayrimüslimlere satılır. Bu durum buluğa ermiş kadınlar için de böyledir. Peygamber'e (sav.) ashabından bir cariye hibe edildi. O, iki erkeğe karşılık cariyeyi fidye olarak verdi. 30.

Daru'l- Harp'te Cariye

Esir Alınan Ümmü Veled, Müdebbere Köle ile Güvenceyle Düşman Toprağına Giren Sahipleri Onlarla Cinsel ilişkiye Girebilir mi? EbQ Hanife Ebu Hanife'ye "Müdebbere121 ve ümmü veled olan cariyeler, düşman tarafından esir alınsa ve sahibi de güvence alarak düş­ man toprağına girse bu durumda sahibi onlarla cinsel ilişkiye girebilir mi?" diye soruldu. Dedi ki: Sahibi onlarla karşılaşırsa cinsel ilişkiye girmesinde bir sakınca yoktur. Çünkü düşman on­ ları kendi mülkiyetine geçirmemiştir. Evz.ii Gayrimüslim kocanın açık, sahibinin ise gizli bir şekilde cin­ sel ilişkiye girdiği esir cariye ile cinsel ilişkiye girmek helal de­ ğildir. Sahibi cariyesiyle kocası olmadığı halde karşılaşırsa ca­ riyesi ve yeni sahibi birbirinden ayrılmadığı ve cariye de orayı terk etmediği sürece cinsel ilişkiye giremez. Şayet eski sahibinin cariyeden bir çocuğu varsa eski sahibi yeni sahibinden daha çok hak sahibi olur. EbO Yôsuf Evzai'nin bu sözü birbiriyle çelişmektedir. Çünkü Evzai bu konu dışında başka bir yerde "Düşman topraklarındaki esir ca­ riye ile cinsel ilişkiye girmede bir problem yoktur." derken mül­

künde olan ümmü veled ile cinsel ilişkiyi kerih görüyor. Bu nasıl 121 Müdebber köle: Sahibinin "Ben ölürsem hürsün." şeklinde hürriyetini şar­ ta bağladığı köle çeşididir:

Siyeru'l-Evzdf

117

olur? Ebu Hanife kişinin eşiyle, ümmü veled, müdebbere kölesi (270) veya cariyesi ile düşman topraklarında cinsel ilişkiye girmesini kerih görürdü. Çünkü düşman toprakları onlar için ikame yeri değildir. Ehl-i kitapla evliliğe kıyasen kişinin orada kalmasını ve orada çocuk sahibi olmasını da kerih görürdü. Ancak kendisi ümmü veled ile müdebbere cariyesinin düşmanın mülkü olma­ yacağını da söylemektedir. O şöyle diyor: Sahibi, ikisiyle düşman topraklarında cinsel ilişkiye girerse sahip olduğuyla cinsel ilişkiye girmiş olur. Yoksa o, 'Cariyenin orada kendisiyle ilişkiye girdiği kocası varsa sahibi de onunla ilişkiye girebilir.' dememiştir. Şafii Ebu Yusuf Evzai'nin görüşlerinin birbiriyle çeliştiğini iddia etti. Kendisinden şu sözü aktardı: "Düşman topraklarında esir cariye ile cinsel ilişkiye girmede bir sakınca yoktur." Bu konu Ev­

zai'nin söylediği gibidir. Çünkü Peygamber'in (sav.) ashabı, düş­ man topraklarında cariyenin hamile olmadığını anladıklarında onlarla cinsel ilişkiye girmiştir. Resulullah (sav.) Safıyye ile "Sah­ ba" denilen yerde düğün yaptı. O zaman orası Müslümanların toprağı değildi. Esirler de köle ediliyordu . Çünkü satın alma veya evlenme suretiyle sahipleriyle aralarındaki bağ kopuyordu. Ev­ zai başkasının eşi olmuş ümmü veled ile sahibinin cinsel ilişkiye girmesini kerih görür. Ebu Hanife Evzai'ye göre bunu öncelikli olarak iki açıdan ke­ rih görmeliydi: 1.

Ebu Hanife şunu iddia ediyor: Şayet iki şahit, çocuklu bir

adamın eşini üç talakla boşadığına şahitlik etse ve hakim de on­ ları ayırsa, şahitlerden biri onun başkasının eşi olduğunu bildiği halde kadınla evlense bu evlilik geçerli olur. 2.

Ebu Hanife kişinin cariyesiyle düşman topraklarında cinsel

ilişkiye girmesini kerih gördü. Bu görüş Evzai'nin görüşünden daha çok çelişki barındırmaktadır. Çünkü Ebu Hanife'nin görü­ şüyle Evzai'nin: "Kişi ümmü veled ve cariyesiyle düşman toprak- (271) larında cinsel ilişkiye girebilir; çünkü düşman Müslümanın hiçbir şeyine sahip olamaz." görüşü aynı değildir.

118

Siyeru'l-Evzdf

Düşünmez misin ki; şayet Müslümanlar düşmanın elinde bu­ lunan bir şeyi ele geçirse, paylaşmadan önce ele geçirilen şeyin sahibi çıkagelse bu durumda sahibi (o şey üzerinde) onu elde et­ mek için koşturan Müslümanlardan daha çok hak sahibi olur. Düş­ manın başka mallarında olduğu gibi şayet düşman, cariyede tam mülkiyet sağlamışsa bu durumda cariye ancak onu ele geçirmek için koşturan kimsenin olur. Ancak biz, sahibinin cariyesiyle cinsel ilişkiye girmesi hususunda bir başkası da hak sahibi olmuşsa, bu durumda çocuğun kimden olduğu problemi çıkmasın diye sahibi­ nin carisiyle cinsel ilişkiye girmesinden sakınmasını isteriz. 31.

Cariyesini Sabn Almak

Sahibinin Düşmamn Eline Geçen Cariyesini Sonradan Sabn Alması EbO. Hanife Kişi cariyesini (düşmanın elinde gördükten sonra) satın alsa onunla cinsel ilişkiye giremez. Evzii Cinsel ilişkiye girebilir. EbO. YO.suf Ebu Hanife (rh.) "Onunla cinsel ilişkiye giremez." demiştir; bunu şiddetli bir şekilde yasaklamıştır ve şöyle demiştir: "Cari­ yeyi gayrimüslim birisi ele geçirse ve onu hürriyetine kavuştur­ sa cariye hür olur. Sahibi onunla nasıl cinsel ilişkiye girsin; bu cariye ümmü veled ve müdebbire122 gibi değildir. Çünkü gayri­ müslim cariyeye sahip olur; ancak ümmü veled ve müdebbire sahip olamaz. Şifii Nasıl ki fasid bir nikahla cariyesiyle evlenip onunla cinsel ilişkiye girmek isteyen kimse ancak bir hayızla temizlendikten sonra onunla ilişkiye girebiliyorsa aynı şekilde kişi, cariyesini gayrimüslimler ele geçirdikten sonra onlardan satın alsa, hami122 Hür olması efendisinin ölümüne bağlı cariye.

Siyeru'l-Evzdf

119

le olmadığı anlaşıldığında onunla ilişkiye girebilir. Aksi takdir­ de (cariyenin hamile olup olmadığı anlaşılıncaya kadar) kişinin onunla cinsel jlişkiye girmemesi benim tercihimdir. Çünkü cari­ ye, kendisini helal kılanın olmuştur. Bu durum, ümmü veled ve müdebbere cariyeler için de geçerlidir. Çünkü düşman gerçek manada Müslümanların hiçbir şeyine sahip olamaz. Daha önce açıkladığım üzere gayrimüslimler Müslümanların elindekini almak için harekete geçmişlerdir. Müslümanlardan da bunu geri almak için harekete geçenlerin elinde (bulunuyor) ise (o mal) gayrimüslimlerin aksine gerçek manada Müslümanların mülkiyeti olur. Bu durumda mal sahibi ganimet paylaşılmadan önce mahna kavuşursa (o mal üzerinde) onu elde etmek için koşturanlardan daha çok hak sahibi olur. Allah kendi diniyle Müslümanların mallarını gayrimüslimlere yasaklamış iken nasıl olur da düşman Müslümanların malları­ na sahip olabilir. Allah, gayrimüslim düşmanları Müslümanların boyunduruğu altına verdi . Müslümanları güç yetirebildikleri du­ rumlarda gayrimüslimlere ve mallarına sah.ip kıldı. Onlara güç yetirebilecek durumda olan Müslümanların onların hakimiyeti altına girmeleri uygun olur mu? Güç yetirebildiğim kimsenin bana hakim olması imkansız bir şeydir. Şayet ele geçirdikleri Müslümanların kölelerini hür kılsalar [272] bu hürriyet geçerli değildir. Müslümanın kölesini gasp edip onu hürriyetine kavuşturan gasıbın o köleyi hür kılması nasıl geçersiz ise gayrimüslim bir köleyi hürriyetine kavuşturması da öyle� ce geçersiz olur. Şayet biri Peygamber'den (sav.) "Bir şeye sahip olan kişinin sahip olduğu kendisinindir." şeklinde bir rivayette bulunsa ona

denir ki: "Bu rivayet sabit değildir." Şayet rivayetin sabit olduğu­ nu varsayarsak (o zaman şöyle deriz): "Bu rivayet 'Mülkiyeti caiz olan bir şeye sahip olan kimsenin mülkiyeti geçerli olur.' mana­ sınadır." Şayet biri "Bunun delili nedir?" diye sorsa ona denir ki: "Şa­ yet gayrimüslimler hür Müslümanları köleleştirip onlara hakim

Siyeru'l-Evzdf

120

olsa bu durumda Müslümanlar onların mülkiyetine girmiş olur mu? Bu konuda ne dersin?" "Girmez!" dersen, "Bu rivayet senin söylediğinin aksini söylüyor." denir. Bu durumda mana bizim ifa­ de ettiğimiz şekilde olur. Şayet "Onlar için geçerli olan mülkiyet nedir?" diye sorsan sana denir ki: "Müslümanlar için mülkiyeti uygun olan şeyler onlar için de uygundur." Bunu nereden çıkar­ dın?" diye sorsan sana denir ki: "Nasıl ki Müslümanlar onları esir alıp mallarına el koyuyorsa aynı şekilde onlar.da Müslümanları esir alıp mallarına el koyabilirler. Bu onlar için caizdir, helaldir." Gayrimüslimlerden bazısı bazısını esir alıp mahna el koysa sonra malı alan esir, Müslüman olsa, aldığı mal kendisinin olur. Çünkü o, köle ile kendisi için yasak olmayan bir malı almış olur. Müslümanın (birbirinin) malını almasına gelince Allah İslam'la onun malının alınmasını yasaklamıştır. Hatta bir Müslüman başka bir Müslümanın malından bir şey alırsa onu iade etmesi gerekir; çünkü o mal onun mülkiyetine geçmez. Nasıl ki bir Müs­ lüman başka bir Müslümanın malından herhangi bir şeye sahip olamıyorsa; gayrimüslimin de Müslümanın malından herhangi bir şeye kesinlikle sahip olmaması gerekir. 32.

Müslüman Olan Harbi

Düşman Topraklarında Müslüman Olan ve Malı Bulunan Harbi Kimse Ebd Hanife Düşman topraklarında harbilerden biri Müslüman olsa ve orada malları varsa, sonra Müslümanlar orayı ele geçirse bu du­ rumda küçük çocuğu, eşyası, kölesi ve (taşınır) malı kendisine (273) bırakılır. Arazisi, evi, şayet kafir ise eşi, eşi hamile ise karnındaki

çocuğu ganimet olur. Evzai Mekke düşman toprağıydı. Peygamber'le (sav.) beraber Müs­ lümanlar orayı ele geçirdiler. Orada Müslümanlar da vardı. Resu­ lullah (sav.) onlardan birinin evini, arazisini, eşini ganimet ola­ rak almadı. İnsanlal'.'a güvence verdi; onları affetti.

Siyeru'l-Evz(Jf

121

Ebô.Yôsuf Evzai bu deliliyle çelişti. Düşünmez misin? Peygamber (Mek­ ke'de) insanların tamamını affetti. Mümin ve kafirlere güvence verdi. Mekke'de ganimet yoktu. Meleke, Müslümanların ganimet olarak ele geçirdiği bir yere benzemez. Şafii Konu Evzai'nin söylediği gibidir. Ancak Meleke ile delil ge­ tirmesi uygun olmamıştır. Öncesinde bu konuya değindiğimiz için burada tekrardan kaçındık. Ancak bu konudaki delil, Resı1lullah'ın (sav.) Kureyzaoğullarını kuşatması esnasında Sa'yete el-Kureyzi'nin iki oğlunun Müslüman olmasıdır. Çünkü onlar Müslüman olmakla kanlarını, mallarını, hurmalıklarını, ev ve di­ ğer şeylerini koruma altına aldılar. Bu, Kureyzaoğulları hakkında bilinen bir olaydır. Nasıl olur da İslam, esir olmadıkları halde kanlarını koruma altına alır da mallarını koruma altına almaz? Nasıl olur da bazı mallarını korumaya alır, bazısını almaz? Bu konuda rivayet ol­ masaydı ne derdin? (Bu konuda) kıyas deliline gelince kişi esir alınıp Müslüman olmadan önce kendisine "İslam'ın öngördüğü üzere senin kanın ve malın hakkındaki hüküm, Müslüman kişi hakkındaki hüküm gibidir veya kuşatma altına alınmışsan kanın ve malın koruma altında değildir." denir. Bu durumda ya bu gö­ rüş veya birinci görüş uygun olur. Bu yaklaşım tarzı yanlış bir yaklaşımdır Ya da birisi: ·�razisi ve evi kendisinindir. Çünkü bunları asla alıp götüremez; ancak alıp götürme imkanı olan elbise, hayvan onun değildir; çünkü onları düşman topraklarında serbestçe bı­ rakması kendi rızasıyla olmuştur." Şöyle ki "götürme imkanı var [274] iken götürmedi" dese bu bakış açısı "alıp götürme imkanı olan mallar hariç, bütün malına el konur" bakış açısından daha doğru olmaz mı? Bu konuda ne dersin? Bu yaklaşım sünnet, akıl ve kıyas dışıdır.

122

33.

Siyeru'l-Evzdi

Güvence Alan Harbi

Güvence Alarak İslam Topraklarına Giren ve Müslüman Olan Harbi Kimse Ehli Hanife Harbi olan bir kişi düşman topraklarından İslam yurduna gü­ vence alarak girse ve sonra Müslüman olsa, daha sonra Müslü­ manlar çocuklarının bulunduğu evi ele geçirse bunların tamamı ganimet olur. Evzii Peygamber'in (sav.) Mekke'yi ele geçirdiğinde yanındaki Müslümanların ailesini ve çocuklarını bıraktığı gibi, ailesi ve ço­ cukları kendisine bırakılır; ganimet olarak alınmaz. Ehli Yfisuf Bu delilde Ebu Hanife'ye karşı bir delil yoktur. Çünkü Resfilul­ Iah (sav.) Mekke'deki gayrimüslimlerin mallarını ve çocuklarını serbest bırakmış, onların tamamını da affetmiştir. Şifii Bu konu bir önceki konuya benzemektedir. Şöyle ki daha önce gayrimüslim olup da İslam topraklarına gelen Müslümanın kanı, malı, buluğa ermemiş çocukları Müslüman olup da gayrimüslim topraklarında yaşayan çocuklarından daha önceliklidir. Nasıl olur da (bir önceki konuda anlatılan) kişiye malının bir kısmı verilir de konum açısından ondan daha iyi durumda olan bu kimseye malının bir kısmı verilmez? Bilakis bütün malı ve bu­ luğa ermemiş çocukları kendisine aittir. Buluğa ermiş çocukları ve eşi esir alınır. Çünkü onlar hakkındaki hüküm kendi durum­ larıyla ilgili olup babalarının durumuna göre onlar hakkında hü­ küm verilmez. Himaye altına alınmadan önce kanını koruma altına alan İs­ lam, malını da koruma altına alır. Mal, kandan daha az değerlidir. Bu konudaki deliller daha önceki konuda ifade edilen delillerdir. Evzai bu konuda isabet etmiştir. Ancak Mekke ve ehli bu konuda

Siyeru'l-Evz(Jf

123

delil olarak gösterilmez . Mekke, bu ve önceki konuda ifade edi- (275) tenlere delil olmaz. Ebô Hanife Şayet bu adam düşman topraklarında Müslüman olsa, onun küçük çocukları da bulunsa onlar da babalarının dini üzere Müs­ lüman olurlar; bunun dışındaki çocukları ve malı ganimet olur. Evzai Bu adamın durumu Mekke'den Peygamber'e hicret eden mu­ hacirlerin durumuna benzer. Peygamber'in (sav.) onlara mal­ larını ve çocuklarını iade ettiği gibi bu adama da çocukları ve malları geri verilir. Ebô Yôsuf Bu konuda söyleyeceğimizi söyledik Bu konudaki söz Ebu Hanife'nin (rh.) dediği gibidir. Şafii Bu konuda söz Evzai'nin sözüdür. Bu konudaki deliller de daha önce iki konuda ifade edilen delillerdir. 34.

Daru'l- Harp'te Emanet

Malını Düşman Topraklarında Emanet Bırakan ve İslam Yurduna Müslüman Olarak Gelen Kimse Ebô Hanife Şayet bir kimse malının bir kısmını alsa ve düşman toprakla­ rından birine emanet bıraksa, (Müslümanlar orayı ele geçirdi­ ğinde) aynı şekilde bıraktığı mal ganimet olur. Evzai Ganimet olmaz . Bu konudaki delil, Peygamber'in (sav.) Mek­ ke'nin fethi esnasındaki uygulamasıdır. Dedi ki: ResUlullah (sav.), (uygulamalarında) kendisine tabi olunmaya ve uyulmaya en layık olanıdır. Şureyh dedi ki: "Sünnet, bu kıyasınızın önüne

124

Siyeru'l-Evzdf

geçmiştir. Sünnete tabi olun; bidat işlemeyin. Siz esere123 yapış­ tığınız müddetçe dalalete düşmezsiniz." Ebu Yusuf İnsanlar Resıilullah (sav.) gibi değillerdir. O'nun ehl-i kitab ve Acemler hakkında verdiği hüküm, Araplar hakkında verdiği hükme benzemez. Düşünmez misin ki; ehl-i kitap olmayan gay­ rimüslim Araplardan cizye alınmaz. Onlar ya Müslüman olacak[276] lar ya da öldürüleceklerdir. Ancak gayrimüslim Acemlerden/

Arap olmayanlardan cizye kabul edilir. Devlet başkanı Rum şehirlerinden birini veya düşman şehir­ lerinden başka bir yeri fey veya ganimet olarak ele geçirse on­ dan bir şey dağıtamaz; orayı fethedenlere humus olarak dağıtıp pay veremez. İlk dönemde uygulama bu şekildeydi. Ancak Pey­ gamber'in (sav.) uygulaması bu şekilde değildi. Resı1lullah (sav.) Mekke hakkında şunu söylemiştir: ''Allah orayı harem kılmıştır. Benden önce ve benden sonra da kimse orayı harem olmaktan çı­ karamaz."

Resıllullah (sav.) Hevazin, Beni Mustalik ve Hayber Gazvelerin­ de üstün gelmiş, onları esir almıştır. Ancak Mekke'nin fethindeki uygulamalarını oralarda gerçekleştirmemiştir. Şayet Mekke uygu­ laması esas alınırsa bir insanın diğer bir insanı esir alması hiçbir zaman caiz olmazdı; ganimet ve fey de alınmazdı. Resı1lullah'ın (sav.) Mekke hakkındaki uygulaması ganimet paylaşımının esas­ ları dışındadır. Resıllullah'ın (sav.) sözünü anla. O (sav.), Mekke'de Müslüman ve kafirden ganimet almamıştır. Müslüman ve kafir halktan birini esir etmemiştir. Onların tamamını affetmiştir. Hevazin kabilesi kendisine geldiğinde onlara yaptığı uygula­ ma haber verdiğim şekilde olmuştur. Resı1lullah (sav.) esirlerden payını almayanlara, her bir başa karşılık altı pay fidye vermiştir. Bu konuda söylenecek söz, Mekke hakkında söylenecek söz gibi değildir. Peygamber'in (sav.) bu konudaki uygulaması gerçektir. Peygamber'e bu tür durumlarda tanınan yetki, kendisinden son­ ra hiç kimseye tanınmamıştır. 123 Eserden kasıt, Peygamber'den rivayet edilenlerdir.

Siyeru'l-Evzdi

125

Şifii Mekke hakkında birçok şüphe meydana geldi. Bu konudaki görüş, ikisinin de görüşünün aksinedir. Bunu daha önce açıkla- [277] mıştık. Peygamber'in (sav.) uygulamaları asla çelişmez. Sünnet ancak kendisinden sonra bu uygulamanın sünnet olarak uygu­ landığının bilinmesi ve Allah'ın da bunu müminler hariç Pey­ gamber'e has kıldığını bildirmesiyle olur. Peygamber (sav.) onu açıklamış ve kendisinden sonrakiler de onda ihtilaf etmemiştir. Ebu Yusuf'un ''Araplar hakkındaki hükmü, Acem olandan fark­ lrydı." sözüne gelince o, Mekke'nin düşman yurdu olduğunu da

iddia etti; oysaki orası harem bölgesidir. Peygamber'in (sav.) Arap Hevazin ve Beni Mustalik hakkındaki uygulamasının Mek­ kelilerden farklı olduğunu iddia etti. Peygamber'in (sav.) burada veya başka bir yerde farklı uygulaması olmamıştır. Ancak (Pey­ gamber) savaşarak ele geçirdiği yerlerdekilerini esir almış, Arap ve Acemden ganimet toplamış, zaferden önce Müslüman olan hiçbir Arap ve Acemi esir almamış; güvencesini kabul etmemiş, onu öldürmemiştir. Mekke'nin fethinde halk teslim oldu. Onlardan bazısı verilen güvenceyi kabul etti, savaşmadı. Müslümanlarla savaşan, Beni Nüfüse denilen kabileydi. Peygamber onlarla çarpışmaya izin verdi; ne alınacak malları ne de bir şeyleri vardı. Onlar Mekke­ li olmayıp oraya sığınmışlardı. Ebu Yusuf'un ''Araplardan cizye alınmaz." sözüne gelince şayet gerçek onun söylediğinin aksine olmasaydı, biz bu konuda ondan daha çok hırslı olurduk. Bize

ancak hakkı söylemek düşer. ResUlullah (sav.) Okeydir el-Gas­ sani'den cizye almıştır. O'nun cizye ödemek şartıyla Arap olan­ larla antlaşma yaptığı rivayet edilir. Ömer b. el-Hattab ve kendisinden sonraki halifeler bugüne kadar Beni Tağlib, Tenuh ve Behra kabilelerinden ve Arap top­ luklarından cizye almıştır. Onlar Hristiyan olarak bu ana kadar kalmışlardır. Onlar üzerindeki sadakayı artırdı ki o da cizyedir. Cizye, dine bağlı olup nesebe bağlı değildir. Şayet bizler batılı istemekle günahkar olmayacağımızı bilsey­ dik Ebu Yusuf'un söylediğini söylemek isterdik. Araplara "sağ-

126

Siyeru'l-Evzdf

ğar" uygulanmazdı. Ancak bizim inancımızda Allah (cc.), hükmü­ nü verdiği bir konuda başka bir hüküm verme arzumuzdan daha yücedir. Allah en iyi bilendir.

KAYNAKÇA Abdüssettar eş-Şeyh, el-lmdmu'l-Evzdf Şeyhu'l-lsldm ve Alimu Eh­ /i'ş-Şdm, Daru'l-Kalem, Dımaşk, 1427/2006. Askalani, İbn Hacer Ebu'l-Fazl Şihabüddin Ahmed b. Ali, Nüzhetü'n-Na­ zar, Matbaatu Sefir. Riyad, 2008. Ayni, Bedrüddin Mahmud b. Ahmed, Umdetu'l-Kdri Şerhu Sahihrl­ Buhdri, ı-xxv, Daru İhyai't-Turasi'l-Arabi, Beynlt. Baberti, Ekmeluddin Muhammed b. Mahmud, el-İndye Şerhu'l-Hiddye, ı-x. Daru'l-Fikr. Bağdadi, Hatib, Tdrihu Bağddd, 1-XVI, Daru Carbi'l-islami, BeyrO.t, 1422/2002. . Beyhaki, Ebu Bekr Ahmed b. el-Hüseyn b. Ali, Mendkibu'ş-Şd.fif, 1-11, Mektebetu Dari't-Türas, Kahire, 1390/1970. -es-Sünenü'l-Kübrd, 1-XXll, Merkezu Hicr li'l-Buhus, 2011. Buhari, Ebu Abdillah Muhammed b. İsmail, Sahfhu'l-Buhdrf, 1-IX, Daru Tavki'n-Necat, 1422. Ebu Hatim, Muhammed b. Hibban, Meşdhiru ulemdi'l-Emsdr, Da­ ru'l-Vefa, 1411/1991. Ebı1 Yfisuf, Ya'kı1b b. İbrahim, er-Reddü 'ald Siyeri Evzdf, Thk. Ebu'l­ Vefa el-Afğani, Lecnetu İhyai'l-Maarifi'n-Nu'maniyye, Hayrabad, Hind. -Kitdbü'l-Hardc, el-Mektebetü'l-Ezheriyye li't-Türas. Ebı1 Zehra, Muhammed, Hdtemü'n-Nebiyyfn, 1-111, Daru'l-Fikri'l-Arabi, Kahire, 1425. -Eba Hanife, Mektebetu Abdullah Vehb, Mısır. 1365/1946. Ebu'l-Muzaffer. Kavdtiü'l-Edille fi'l-UsQI, 1-11, Daru'l-Kutubi'l-İlmiyye, BeyrO.t, 1999. Erkal, Mehmet, "Amil", TDV İslam Ansiklopedisi, https://islamansiklo­ pedisi.org.tr/amil (02.02.2020). Evzai, Ebı1 Amr .Abdurrahman b. Amr, Sünenü'l-Evzdf, Daru'n-Nefais, BeyrO.t, 1993. Ezdi, Hasan b. Düreyd, el-İştikdk, Daru'l-Ceyl, Lübnan, 1991. Ezheri, Muhammed b. Ahmed, Tehzfbü'l-Luğa, 1-XV, Daru İhyai't-Türa­ si'l-Arabi, Beynlt, 2001. Hamevi, Ebı1 Abdillah Muhammed b. Hasen, Mu'cemü'l-Bülddn, Daru Sadır. BeyrO.t, 1-Vll, 1995. Hamis, Muhammed b. Abdurrahman, UsQlü'd-Dfn inde'l-İmdm Ebf Hanf­ fe, Daru's-Sumeyi', el-Memleketü'l-Arabiyetü's-Su'udiyye. Eryarsoy, M. Beşir, İmdm Şd.fif ve Siyeru'l-Evzdf (makale}, Gelenekselci ve Modernist Paradigmlar Kıskacında /mdm Şd.fif, Araştırma Yayın­ ları, Ankara, 2014.

128

Siyeru'l-Evz(Jf

Harizmi, Burhaneddin, el-Muğrib, Daru'l-Kitabi'l-Arabi. Hamidullah, Muhammed, islam'da Devlet idaresi, Mütercim Kemal Kuş­ çu, Nur Yayınları, Ankara, 1979. Herevi, Ebıl Mansur Muhammed b. Ahmed, ez-Z(Jhir fi Garibi Elfd­ zi'ş-Ş(Jfif, Daru't-Talai'. Horasani, Mansur b. Şu'be, Süneni Sa'fd b. Mansür, 1-11, Darü's-Selefiyye, Hind, 1982. İbn Battal, Ebu'l-Hasen Ali b. Halef, Şerhu Sahfhi'l-Buhdrf, 1-X, Mektebe­ tü'r-Rüşd, Riyad, 2003. İbn Faris, Mu'cemu Mekayis'l-Luğa, 1-VI, Daru Fikr. İbn Fılti, Abdurezzak b. Ahmed, Mecmeu'l-Addb fi Mucemi'l-Elkdb, 1-VI, Vizaretü's-Sakafe ve'I-İrşadi'l-İsJami, İran, 1416. İbn Hacer, Ebu'l-Abbas Şibabüddin Ahmed b. Muhammed b. Muham­ med el-Heytemi, el-Hayrdtu'/-Hisdn fi Mendkibi'l-imdmi'l-Azam Ebf Hanife en-Nu'mdn, Matbaatu's-Saa'de, Mısır. İbn Hişam, EbO Muhammed Cemalüddin Abdülmelik b. Hişam, es-Sfre­ tü'n-Nebeviyye, 1-11, Musafa el-Babi el-Halebi, Mısır, 1955. İbn Kesir, Ebıl'l-Fida, Tefsfrü'/-Kur'ani'l-Azfm, 1-VIII, Daru Taybe li'n­ Neşr ve't-Tevzi, 1999. İbn Kuteybe, Ebıl Muhammed Abdullah b. Müslim, el-Md'rif. el-Heye­ tü'l-Mısriyyetü'I-Amme, 1992. İbn Mace, Ebu Abdillah Muhammed b. Yezid, es-Sünen, 1-V. Daru'l-Risa­ letü'l-Alemiyye, 2 009. İbn Nukta, Muhammed b. Abdu'l-Gani, et-Takyfd fi Ma'rifeti Ruvdti's-Sü­ neni ve'/ Mesdnid, Daru'l-Kutubi'l-İlmiyye, 1408/1988. İbn Sa'd, Ebu Abdillah Muhammed b. Sa'd, et-Tabakatü'/-Kübrd, 1-VIII, Daru'l-Kutubi'l-İlmiyye, 1410/1990. İbn Salah, Ebıl Amr Takıyyüddin Osman b. Salahiddin, Ulümu'l-Hadfs, Daru'l-Fikr, BeyrOt, 1986. İbnü'l-Esir, EbO's-Seadat Mecdüddin el-Mübarek b. Esirüddin, en-Nihd­ ye fi Garfbi'l-Hadfs ve'l-Eser, 1-V. el-Mektebetü'l-ilmiyye, BeyrOt, 1979. Kala'ci, Muhammed Revvas, Mevsüa'tu Fıkh Abdurrahmdn el-Evzdf, Daru'n-Nefais, 1429/2008. Kamil el-Gazzi, Nehrü'z-Zehebfi Tdrfhi Haleb, Daru'l-Kalem, 1-III, Haleb. Keskioğlu, Osman, İmdm Azam, Güzel Sanatlar Matbaası, Ankara, 1960. Maverdi, Ebu'l-Hasen Ali b. Muhammed, el-Hdvi'l-Kebfr, 1-XIX, Daru'l-Kutubi'l-İlmyye, Lübnan, 2009. Muhammed Amimu'l-İhsan, et-Ta'rffdtü'l-Fıkhiyye, Daru'l-Kutubi'l-İl­ miyye, 2003. Muhammed Salih, Tevcfhü'n-Nazar i/d Usüli'l-Eser, 1-11, Mektebe­ tü'l-MatbOati'l-İslamiyye, Haleb, 1995.

Kaynakça

129

Nedim, Ebu'l-Ferec Muhammed b. ishak, el-Fihrst, Daru'l-Ma'rife, Bey­ rut, 1417/1997. Nedvi, Ali Ahmed, el-lmdm Muhammed b. el-Hasan eş-Şeybdnf Ndbiğa­ tu'l-Fıkhi'l-lsldmf, Daru Kalem, Dımaşk, 1414/1994. Nemiri, Ebu Amr Yusuf, el-lntikd jf Fezdili's-Seldseti'l-Eimmeti'l-Fukahd, Daru'l-Kutubi'l-İlmiyye. Nevevi, Ebu Zekeriyya Yahya b. Şeref, Tehzfbu'l-Esmd ve'l-Luğdt, Da­ rü'l-Kutubi'l-ilmiyye, Lübnan. Öğüt, Salim "Evzai", TDV İslam Ansiklopedisi, https://islamansiklope­ disi.org.tr/Evzai (31.01.2020). Özel, Ahmet, lslam Hukukunda Milletlerarası Münasebetler ve Ülke Kav­ ramı, Marife Yayınları, lstanbul, 1982. Saymeri. Hüseyn b. Ali, Ahbdru Ebf Hanife ve Ashdbihf, Alemu'l-Kutub, Beyrı1t, 1405/1985. Selahüddin, Muhammed b. Şakir; Fevdtü'l-Vefaydt, l-lV. Daru Sadır, Bey­ rut, 1974. Selemasi, Ebu Zekeriyya Yahya b. İbrahim, Mendzilü'l-Eimmeti'l-Erbaa, Mektebetü'l-Melik Fahd el-Vataniyye, 1422/2002. Serahsi, Ebu Bekr Şemsü'l-Eimme Muhammed b. Ehi Sehl Ahmed, el-Mebsat, 1-XXX, Daru'l-Ma'rife Beyrut, 1414/1993. -el-Usal, 1-II, Daru'l-Ma'rife, Beyrı1t. -Şerhu Kitdbi's-Siyeri'l-Kebfr, 1 -V. Daru'l-Kutubi'l-llmiyye, Beyri1t. Şafii, Muhammed b. idris, el-Ümm, Thk. Dr. Rıf'at Fevzi Abdulmuttalip, 1-XI, Daru'l-Vefa, el-Mansura, 1422/2001. -el-Ümm, Darü'l-Ma'rife, 1-VIII, Beyrı1t, 1990. Şeybani, Ebu Abdillah Muhammed b. el-Hasen, el-Asi, 1-XII, Daru lbn Hazm, 2012. Şirazi. Ebu ishak, Tabakdtü'l-Fukahd, Daru'r-Raid el-Arabi. 1970. Taş, Aydın, Muhammed b. El-Hasan eş-Şeybdnrnin Hukuk Anlayışı, Erci­ yes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Basılmamış Doktora Tezi), Haziran 2003. Tayalisi, Ebu Davı1d Süleyman b. Davfid, el-Müsned, ı-ıv, Daru Hicr, Mı­ sır, 1999. Tehanevi, Keşşdfü Istıldhdti'l-Fünan ve'l-UIQm, 1-II, Mektebetü Lübnan Naşirun, 1996. Vakidi, Ehil Abdillah Muhammed b. Ömer; el-Meğdzf, Daru'l-A'lemi, 1-III, Beyri1t, 1989. Yaman, Ahmet, "Siyer", TDV lslam Ansiklopedisi, https://islamansiklo­ pedisi.org.tr/siyer (31.01.2020). Zehebi. Siyeru Alemi'n-Nubeld, 1-XXV, Müessetü'r-Risale, 1405/1985. -Tezldretü'l-Huffdz, ı-ıv; Daru'l-Kutubi1-ilmiyye, Beyrı1t, 1419/1988. -Ma'rifetü's-Süneni ve'l-Asdr, 1-XV, Daru'l-Veta, Kahire, 1991.

Siyeru'l-Evzdf

130

Zeylai, EbQ Muhammed Cemalüddin Abdullah b. YOsuf, Nasbu'r-Rdye, 1-IV, Müessesetü'r-Reyyan, BeyrOt, 1997. Zirikli, Hayruddin, el-A'ldm, Kdmasu Terdcimi li-Eşheri'r-RidJ.I ve'n­ Nisd mine'l-Arabi ve'l-Musta'ribfne ve'l-Müsteşrikfn, Daru'l-llm li'l-Melayin, ı-vm, 2002.

DiZiN

A Abbas b. Abdulmuttalib 97 Abbas b. Mirdas es-Sülemi 40 Abdullah b. Amir BB Abdullah b. Amr 6S Abdullah b. Amr b. el-As BB Abdullah b. Cahş 2S, 29 Abdullah b. Ebi Evfa 3ı Abdullah b. Mesıld 93 Abdullah b. Mübarek ı2 Abdullah b. Ömer S2, SB, 93 Abdullah b. Oneys s ı Abdullah b . Zübeyr b . Avvam s o Abdulmecid b . Süheyl ıo3 Abdulmuttaliboğullan 39, 40 Abdulvehhab es-Sekafi 67 Abdumenaf ı s Abdurrahman b . Avf ıo3 Abdurrahman b. Ebi'z-Zinad 103 Abdurrahman b. Ganem 90 Abdurrezzak ı3 Acem/ler ı24, ı2S ağaçların kesilmesi 90 Ahmed b. Hanbel ı4, ıs Akra' b. Habis 40 Ali (Ali b. Ebi Talib) 38, 39, S9, 93, ıo9, 110, 112, 113 Ali b. Akmer 34 Ali b. Ca'd ı4 A'meş ı4 Amir eş-Şabi 93 Ammar 110 Amr b. Dinar BB Amr b. Hadrami 2S Amr b. Kesir b. Etlah S6 Amr b. Şuayb 6S, 99 Amr b. Omeyye ed- Damri sı Araplar ı24, ı2S Asım b. Süleyman 74 Askalan ı s Ata b. Ebi Rebah ı 3 Ata b. Rebah ı2 Ata b. Saib ı4, 76 Aynü Zerba 47 B Bağdat ı2, ı4, ı S Bahreyn ıoo

Ba'lebek ı2, ı3 Basra ı2 Batn-ı Nahle 2S Bedir esirleri 67, 69 Bedir ganimetleri 2S, 28, 29, 37, 4ı, 77, 78 Bedir Savaşı 2S, 28, 29, 37, 40, 4ı, 46, 78 Behra ı2S Beni Esved 87 Beni Kureyza S3, 67, 77, 89, l l S Beni Kureyza esirleri 68 Beni Mustalik 2 ı, 23, 26, 62, 76, 79, ı24, ı2S Beni Nadir 22, 82, 87, 9ı Beni Nadir kuşatması 9 ı Beni Nüfase ı o6, ı2S Beni Süleym 40 Beni Tağlib ı2S Berve' bt. Yaşık 110 beytülmal 108 binek 30, 3 ı, 32, 4ı, S7 Büveyti ı6

C-Ç

Cafer 4B cahiliye 97, ı os cariye 9, ıs, 2 ı, SB, S9, 60, 62, 76, 77, 78, 79, 83, 99, ıoı. 116, 117, 118, 119 celde SB, S9, 60, B S Cerir b . Abdulhamid ı2 cihad 82 cimrilik 42 Ci'rane 23 cizye 9, ıs. 2s. 92, 93, 94, ı ı2. ı24, ı2S çocuğun nesebi 60 çocuklar 40, 66 çocuklara ganimetten pay s ı

D darü'l-eman 71 darülharp 23, 97, 98, ı23 darülislam 23, 94 devlet başkanı 23, 24, 28, 40, 4ı, SS, S6, S7, S9, 64, 76, 77, 80, 84, 100, ıo7, ı24 Dıhye 2 ı, 22

132

Siyeru'l-Evzar

Dımaşk 12, 1:3 dihkan 93 divan 36 diyet 43, 65 Diyet 43 dört eş 44 düşman toprakları 21, 24, 25, 37, 54, 61, 66 düşman yurdu 23, 24, 27, 99, 125

Esma 52 Esma bt. Ehi Bekir 68 Esved b. Kays 34, 56 Eş'as b. Sevvar 38 Eşce'li 110 evlilik 62, 101 evlilik bağı 62, 63 Evtas 45, 46, 62 Eyyılb 67

E Ehi lyaz 112 Ebi'l-Lahm'ın mevlası Umeyr 113 Ebi'z-Zinad 103 Ebıl Amir 46 Ebıl Amr 57 Ebıl Bahteri et-Tai 38 Ebıl Bekir 28, 36, 46, 47, 53, 54, 59, 86, 89, 90 Ebıl Cafer 38 Ebıl ishak el-Fezari 13 Ebıl ishak eş-Şeybani 14, 31 Ebıl Katede 56 Ebıl Kilabe 67 Ebıl Muhammed 12, 21, 52, 56 Ebıl Muhammed Abdullah b. Hasan 12 Ebıl Muti' el-Belhi 12 Ebıl Mühelleb 67 Ebıl Süfyan 100, 105 Ebıl Şahme 115 Ebü'l-As 69 ehl-i kitabın kestiği 112 ehl-i kitap 49, 100, 111, 112, 124 ehl-i kitapla evlilik 117 el kesme cezası 84, 86, 96 emanet 123 Endülüs 13 enfal 24 Enfal 24, 28, 29, 34, 41, 78, 83, 87 Ensar 29, 38, 40, 52, 81, 92 erkek 66 erkek esirler 66 erş 96 Esed b. Amr el-Beceli 12 Ese'd b. Furat 14 esir 40, 61, 65, 69 esir çocuk 114 esirler 9, 21, 41, 45, 62, 67, 70, 101, 115 esirlik 99 esir satışı 79

F faiz 18, 97, 105 fakire ganimetten pay 65 fey 21, 23, 24, 25, 124 Fezare kabilesi 40 fıkh-ı mukaren 17 fidye 41, 66, 67, 69 fitne 22 Fudayl b. Zeyd 74 G ganimet 9, 21, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 2� 2� 3� 3 L 3Z 3� 3� 3 � 3 � 37, 39, 40, 41, 42, 45, 46, 47, 50, 53, 54, 55, 56, 57, 58, 59, 60, 61, 64, 65, 68, 69, 76, 77, 78, 80, 81, 82, 86, 105, 106, 107, 108, 109, 112, 114, 119, 120, 121, 122, 123, 124, 125 Gatafanlılar 79 Gaylan 104 Gaylan b. Seleme 103 gayrimüslim 18, 23, 48, 97, 104, 115, 116, 118, 119, 122, 124 H Habbab b. Eret 93 Haccac 99 Haccac b. Ertat 65, 99 had 18, 58, 59, 60, 84, 85, 86, 94, 95, 96, 114 Hades 86 hadis 38, 39, 48, 65, 69, 103 hadisin Kur'an'a arzı 44 Hafz b. Gıyas 12 Hakem 99 Hakem b. Uteybe 64, 93, 103, 112 Halid b. Ehi Kerime 38 Halid b. Velid 90, 106 hamile esirler 62, 63 Hammad 55, 59 Hammad b. Ehi Süleyman 11 haraç 9, 18, 25, 92, 93, 94

Dizin

haram 39, 43 haram ay 29 haram ayda savaşma 26 harbi 9, ı8, S4, 94, ıoo, ı20 Haris b. Muaviye 26 Harmele b. Yahya ı6 Hartın Reşid ıs has 44 hasais 107 Hasan Basri ı2, ı3 Hasan b. Umare 64, ıo3, 112 Hasan b. Umare Amr b. Mürre 38 Hasan b. Ümare Hakem 2S, 49 Hasan b. Ziyad el-Lü'lüi ı2 Haşr Suresi 82 Hatim b. İsmail 48 Hayber 2 ı, 23, 27, 37, 38, 48, SO, s ı, 7ı, 79, 83, 9ı, ı ı3, ı24 Hayber günü SO, 113 Hayber'in fethi 3 ı, s ı Hayberliler 26 Hekim b. Umeyr 84 helal 39, 43 helal-haram 76 Hendek Savaşı S2 Hevazin 2 ı, 23, 39, 42, 10ı, ı24, ı2S Hevazin esirleri 42, ıoı hırsızlık 82, 94, 96, ıo8, 113, 114 hırz 77 Hicaz ı3, 2S, 33 Hicaz ehli 2 S Hicazlılar 48 Hicaz uleması 33 Hind b. Utbe 100 Hişam b. Urve ı4, so, s ı Hristiyan 11ı, 112, ı2S humus 2 ı , 26, S8, 76, 77, 78, 80, 0ı, 82, ı24 Humus 2ı, 4ı, S7, 0ı, 82 Huneyn 2 ı, 23, 38, 39, 4S, 46, S6 hurma 23, 87, 88, 89, 90, 9ı Hurma ağaçlan 9ı hurmalık 89, ıo8 Huza' kabilesi 100, ıo6 Hümeydi ı6 hür kadın 99 Hüseyin b. Ali 93 Hz. lsa 38

ı-1 Irak ı3, 84

133

İbn Abbas 2S, 48, 49, S2, 64, 99, ı 10 İbn Cüreyc ı3 İbn Ebi Leyla ı4, 93 İbn Hürmüz 48 lbn MesQd 87, ıo9 İbn Ömer 33, S2, 60, 64, 110 İbn Sirin ı2, ı3 İbn Şihab ez-Zühri 13 lbn Uleyye 103 İbnü'l-Hadrami 29 İbrahim en-Nehai SS, S9, 76, ıo3 icma S8 iddet 63, 98, 99, 100, 10ı, ıo2, 104, ı10 lkrime 47 İkrime b. Ebi Cehl 46, 100 imam Malik ıs, S6 lmran b. Husayn 67 irtidat ıo9 lslam toprakları 24, 62, 63, 79 İslam yurdu 23, 24, 26, 71, 83, 99, ıoo İsmail b. Ebi Halid Şa'bi 38 lsmail b. Ümeyye 48, S2 K Kabe 106 kabz 97 kadı'I-kudat ı4 kadının diyeti 7S kadın/lar 40, 43, 48, 49, S2, 6ı, 63, 66, 67, 98 kadınlara ganimetten pay 48, 49 kadınlarla savaşa çıkmak 78 kafir kadın 72 kafirle alışveriş 97 kan bedelindeki eşitlik 7S Karaze 39 Karaze b. Ka'b el-Ensari 38 Kasım b. Ma'n ı2 Katade ı3, S6 kavl-i cedid ı6 kavl-i kadim ıs Kaynuka Yahudileri 49 Kays b. Müslim S3 kazif96 kefaret 72 Kelbi 2 ı, 2S, 4S, 9 ı Kerabisi ı s kısas 4 ı , 6 S , 72, 8 S , 96 kıyas 39, 60, 108, ı 2 ı Kinane b . Rebi' 2 ı

Siyeru'l-Evzdf

134

Kinnesrin 26 köle azat etme 60 köle/ler 9, 18, 41, 42, 48, S4, 60, 6ı, 62, 63, 64, 6S, 68, 72, 73, 74, 7S, 78, 99, ıoo, ıo1, ıos, 106, ı07, ı ı ı, ı ı3, ı ı4, ı ı6, ı ı 1, ı20 kölelik ıoı kölenin diyeti 74 kölenin güvencesi 73 kölenin kan bedeli 74 kölenin şahitliği 73 Kufe 11, 38 kul hakları 96 Kur'an 39, 8S Kurayza ıo8 Kureyş 68 Kureyza 7 ı Kureyzaoğulları 12ı küfür diyarı 79, 8S, ıoo küfür toprakları 8S L line 87 M makisün aleyh 60 maktO.' s ı Malik b . Enes 13 Ma'mer ıo3 mancınık 7ı maruf 49 maruf sünnet 39 Mecusilere ganimetten pay 49 Medine ı s, 2S, 28, 29, 37, 82 meğazi 26, 49, S l mehir S8, S9, 60 MekhQl 13, 2S, S ı, 77, 84, 86, 97 Mekke ıs, 23, 68, 70, 98, 100, 10S, 106, ıo7, ı20, ı2ı, ı 2 2, ı 23, ı 24, ı2S Mekkeliler ı os Mekke'nin fethi 123 mensOh 44 Merr ıoo Mescid-i Haram 70 mest üzerine mesh 4S meşhur 49 MeymOn b. Mihran ı ı3 Mısır ı s, ı6, 21, 84, 88 mihir 43, ı ıo Miksem 2S, 49, 64, 99 mirasçı 110, 11ı

Mis'ar b. Kidam 38 Muaz b. Cebel 26, 90, ı ı ı Muhacir b. Ebi Ümeyye 46 muhacir kadınlar 98, ıo2 Muhacir/ler 29, 40, S2, 63, 92, ıos Muhammed b. Ebi Bekir S2 Muhammed b. İdris eş-Şafii 2ı Muhammed b. ishak 24, 26, 46, 48, S2, 90, 9ı Muhammed el-Bakır ı 2, ı3 Muhammed (sav.) ashabı 24 muhsan S9, 9S munkatı' 49, s ı Mureysf Gazvesi 78 Mustalikoğulları 27, 7ı muttasıl 49 Mücalid 24, 27, 3 ı, 4S, 47, 93 Mücalid b. Sa'id 24 müdebbere 116, 117, 119 müellefe-i kuhlb 29 mükatebe akdi 43 Müminin kan bedeli 74 Münzir b. Ebi Hamse el-Hemdani 34 Mürteciz S l mürtedin kanı ıo9 mürtedin kestiği ı l l, 112 mürtedin mirası 109, ı ı ı mürtet 9, 18, 93, 108, 109, ı ı ı, ı ı 2 müsle 90 Müslim b. Halid ez-Zenci ıs Müslüman çocuklar 70 Müslümanın ehl-i kitapla evliliği 100 Müslümanın kafire varis olması ıll Müslüman muhacir kadınlar 98 müste'men 9, ı0 Müste'men 94 müşrik akraba 68 müşrik erkekler 98 müşrik/ler 49, S2, S4, 67 müşriklerle savaşmak 7 ı Müzeni ı6 N Nabiga 113 Nadir 7ı Nafi 33, S2, 64 namaz 92 namaz-nöbet 9ı nasih 44

Dizin

Necdet 48 N ecid 67, 115 nesep 59, 60 nesie 40 Nevfel b. Muaviye ed-Diyli 103 nikah 61, 99, 104 nikah bağı 62 nöbet 91 Nuceyr 46 Nümeyr b. Evs el-Eş'ari 13

0-Ö on eş 103 ordu komutanı 84 Osman 15, 22, 23, 25, 28, 37, 40, 110 öldürme 64 öm� 2 z 2� 2� 2 � 2 � 2a 3� 3� 36, 38, 39, 45, 47, 52, 53, 54, 59, 60, 68, 73, 74, 77, 80, 81, 84, 86, 93, 110, 125 Ömer Sa'd b. Ehi Vakkas 45 p Peygamber'in (sav.) kızı Zeynep 69 R radh 48, 49, 52, 113 Rebr b. Süleyman 16, 21 recm 59, 60, 85, 95 ridde 53, 109 rivayet 39, 42, 49, 74 Rumlar 90 Rum toprakları 22, 46, 47

s-ş

Sabit b. Kays b. Şemmas 67 Sa'd b. Muaz 77 Safiyy 41 Safiyye 21, 83, 117 Safiyye bt. Abdulmuttalip 50 safkan Arap atı 35 Safra 28, 37 Safvan b. Ümeyye 100 sağğar 92, 93, 125 Sahba 117 Salim 103 savaşa katılan köle 74 savaş aleti 29, 30 savaş hukuku 18 Sa'yete el-Kureyzi 108, 121 Sekb 51 seleb 24, 41, 55, 56, 78, 81, 107 selef alimleri 53

135

selef-i salihin 71 Semmak b. Harb 113 seriyye 25, 46, 81 Sevad arazisi 93 Sevr b. Yezid 84 Sevri 13, 15 Seyer 2 8 sika 24, 27, 35, 39, 42, 49, 53, 69, 89, 103 siret 46, 71 Suheyb 88 Süfyan b. Uyeyne 34, 45, 51, 56, 67, 88, 110 Süfyan es-Sevri 13 Süfyan Hişam b. Urve 50 Süleymoğulları 40 Sümame b. Esal 67 sünnet 36, 39, 46, 71, 79, 85, 108, 121, 125 Şa'bi 11, 24, 27, 45 Şam 13, 24, 33, 34, 47, 67, 84, 90, 115 Şam uleması 33 şaz 38, -39, 50, 102 Şehre b. Alkame 56 Şeybani l2, 14, 15, 16, 24, 31 şirk yurdu 71 Şu'be 13, 53 Şurahbil b. Hasene 26 Şureyh 93, 123 T Taif 23, 25, 71, 87, 88, 91, 99, 100 Taif kuşatması 87, 88 Talha 25, 28, 37, 40 Tarık b. Şihab 53 Tarsus 47, 86 tek rivayet 50 Temimoğulları 40, 90 tenfil 76 TenO.h 125 teyemmüm 110 Tihame 67, 115 Tuleyha 90 Türk 11, 22

u-0 Ubade b. Nuseyy 90 Uba.de b. Samit 24, 28 Ubeyde b. Haris 37, 40 Ubeydullah 52 Ubeydullah b. Ehi Rafi' 45

136 Ubeydullah b. Ömer 33, 64 Uhud Savaşı S2 Ukeydir el-Gassani 12S ukr S8 Umeyr b. Sa'd el-Ensari 84 Utbe b. Ferkad es-Sülemi 93 Uyeyne 40 ümmü veled 83, 98, 99, 100, 101, 116, 117, 118, 119 Üsame 111 üsame b. Zeyd 110 v

varis 109, 1 1 1 Veda Haccı S 2 Yeki' b . el-Cerrah 12 Velid 22 Velid b. Ukbe 23, 27 vergi 92, 93, 112 y

Yahudi/ler 23, 27, 38, 49, 79, 1 1 1 Yahudilere ganimetten pay 49 Yahya b. Abbad so, s ı Yahya b. Ehi Kesir 12, 13 Yahya b. Main 14 Yahya b. Said 14, S3, S6 Yahya b. Zekeriya 12

Siyeru'l-EvztJf yardımcı kuvvet 23, 27, 28, 4S, 46, 47, S3, ss, 6S Yemen ıs, 46, 100 Yezid b. Abdullah b. Kusayt 46, 90 Yezid b. Hürmüz 48 yol kesme 64 Yılnus b. Yezid 13 z

Za'ferani ı s Zarib Sl zekat 23, 2S, 27 Zeyd b. Ali 12 Zeyd b. Sabit 84, 86, 109, 110 zimmet ehli 66 zimmi/ler 49, S2, 69, 73, 9S zina S9, 60, 8S, 94, 9S, 109 Ziyad b. lıake es-Sa'lebi 4S Ziyad b. Lebid 46, 47 Zübeyr S l Zübeyr b. Bata 67 Züfer 12 Zühri 13, 2S, 37, 77, 103, 110, 113 Zülhuleyfe S2