Şi'aya Reddiye Ehli Sünnetin Müdafaası [1 ed.]
 9786059348720

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

ARK Kitapları: 131 Kitabın Adı: EGE BÖLGESİNDE YUNAN ZULMÜ Çeviri: Elif Bulanalp Editör: Mustafa Yiğit Sayfa Tasarımı: Tuhfe Grafik Kapak Tasarımı: Yunus Karaaslan Yayıncı Sertifika No: 13562 ISBN: 978-605-9348-72-0 Baskı & Cilt Lord Matbaası Topkapı / İstanbul Tel: 0212 674 93 54 Matbaa Sertifika No: 22858

kj-

ARK

____

©ARK Kitapları: 2019

Ark Kit a pları ÖZGÜ Yayıncılık Reklam ve Tanıtım Hizmetleri San. Tıc. Ltd. Şti.'nin bir ürünüdür. Özgü Yayıncılık Reklam ve Tanıtım Hizmetleri San. Tıc. Ltd. Şti. Yerebatan Cad. Salkımsöğüt Sok. No: 4 Kat: 3 Cağaloğlu/İstanbul Tel: 0212 511 38 26 - 511 75 52 [email protected] - www.arkkitap.com

EGE BÖLGESİNDE YUNAN ZULMÜ İNGİLİZ VE FRANSIZ SUBAYLARININ, DAHA ÖNCE YAYINLANMAMIŞ BELGELERİ VE BU BELGELERİN KANITLARI

LOZAN TÜRK HEYETİ DAİMi BÜROSU TARAFINDAN YAYINLANMIŞTIR Çeviren:

Elif BULANALP



ARK

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ .......

. 11

İZMİR TRAJEDİSİ .

. 21

MUHTIRA .....

. 21

İzmir' deki rv. Alayın kumandanı General Ali Nadir Paşa'nın, Harbiye Nezareti'ne yazdığı rapor .........27 20 Mayıs 1919 tarihinde, 17.Kolordu Komutanı

Ali Nadir Paşa tarafından Harbiye Nazırı'na yazılmış olan şifreli rapor .. ... .... .

.

.

.

. ... .. . .3 2 .

İzmir Vilayeti Valiliği Baş Komiseri tarafından İstanbul . . 33

Jandarma Genel Komutanlığı'na gönderilen rapor. İzmir'deki Türk Asker! Heyeti'nin, İstanbul'daki Harbiye Nezareti'ne yazdığı rapor ...... .

. 40

.

Osmanlı Heyeti'nin bir temsilcisinin raporundan alıntılar ..45 Osmanlı Hükümeti'nin Mektuba Cevabı:

.

. . . . . .. . . 5 1

İtilaf Devletleri Karma Komisyonu'nun Gönderdiği Not: ..52 M.Pierre Loti, Fransız Donanması'ndaki bir dostundan aldığı, Yunanhların İzrnir'i işgaliyle ilgili aşağıdaki mektubu Osmanlı Hükümeti'ne iletmiştir.Ayrıca Loti, tüm diğer Fransız subayların da yapılan haksızlık karşısında büyük öfke duyduklarını, ama Fransa'daki sansür nedeniyle düşüncelerini açıklayamadıkl�ını eklemiştir...... 5

.

... . . .

.

.. .52

MANİSNDA YAŞANAN OLAYLAR... . . . ...... . 57 TAHRİP EDİLEN CAMİLER ............ . . . . 59 Akhisar Kaymakam Vekili'nin, 3 Temmuz 1919 tarihli telgrafı . . . .... . . . . . . .......... . ..... 59 MENEMEN VE BERGAMNDA YUNAN KAT LİAMI .. . 60 Bergama olayları anısına . . .... . ... .

. .

. . .. .

.

60

ULUSLAR ARASI TAHKİK KOMİSYONUNA YAZILAN BİR RAPORDAN ALINTILAR................ 63 Bergama ve Ayvalık çevresindeki Yunan mezalimine dair bazı detaylar ... .

. .

.. . ... . .. . . . .. . .. 63

iik İşgal: . .... . .......... . ........... 63 İkinci İşgal: .... . . . .. . . . .............. 64 Yunanlıların yakıp yıktıkları köyler: ............. 65 Ateşe verilen ve yağmalanan mülkler: . . . . . . . . . . . . 66 Kınık civarında Yunan mezalimi . . . . . .

. .

. . . . . . . 66

Menemen katliamında hayatta kalanların, İzmir'deki İtilaf Devletleri güçleri yetkililerine yapnğı adalet başvurusu .. . . . . .. . ........ . ......... 68 Özel Hukuki Soruşturma Komisyonu'nun Menemen Olayları Hakkında Hazırladığı Raporun Özeti........ 71 Altınova Belediye Başkanı'nın 23 Temmuz 1919 tarihli telgrafı . .......... . .. , ....... . . . 74 Yakılıp yıkılan köyler: . ....... . . . .......... 74 8 Temmuz 1919 tarihinde Tıre Başsavcısı tarafından

Adalet Bakanına gönderilen rapor . .. . ....... . . . 74

6

MENDERES VADİSİ, AYDIN, NAZİLLİ ve DENİZLİ'DE YAŞANAN VAHŞET ......

. 79

Aydın ve Nazilli'nin işgali ve tahliyesi sürecinde Yunan mezalimi. ...................... . ....79 Kuvay-ı milliye komutanı Şükrü Bey'in İtalya, Amerika, İngiltere ve Fransa temsilcilerine ulaştırılmak üzere, Çine'deki İtalyan asker! birliklerin komutanına yazdığı mektup .. .................. ....85 Denizli Valisi'nin 2 Temmuz 1919 tarihli telgrafı ......87 Denizli Valisi'nin Temmuz 1919'da gönderdiği bir diğer telgraf ...... . .................. .88 Aydın Valisi'nin Raporu....................88 57.T ümen Komutanı tarafından Çine'den gönderilen telgraf .............................90 Aydın Vali Vekili'nin 22 Temmuz 1919 tarihli telgrafı....92 26 Temmuz 1919 tarihinde Aydın Vali Vekili tarafından çekilen telgraf .........................93 8 Temmuz 1919 tarihli telgrafın devamı ...........93 Aydın Defterdarı Nurullah Bey tarafından Çine' den çekilen telgraf .... . ................... . 95 Aydın Adliyesi Ha.kimi Osmanlı Rum'u Bay Stamath'ın Raporu ............................96 Yunan birliklerinin İzmir'e girişi, iç bölgelere ilerlemelerinin nedenleri ve bu ilerleme sırasında yaşanan mezalim ..... . . ............. . ..96

7

İğneabad NahiyeMüdürü'nün Aydın Vılayeti Haznedarına gönderdiği meknıp . . . . . . . . . . . . .

102

Yunan mezaliminin yaşandığı bölgelerdeki vatandaşlarınuzın protestoları. . . . . . . . . . . . . . . . 105 Aydın halkı tarafından yazılan dilekçe . . . . . . .

108

Yunan mezalimi sonrası Aydın Debbağ'da hayatta kalanların ifadeleri . . . . . . . . . . . . . . . . .

110

Nazilli'de yaşanan vahşet hakkındaki bir rapordan alıntılar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 111 Rapora daha sonra eklenen bölüm . . . . . . . . . . . . . 113 Aydınlı Doktor Mazhar Bey'in raporu . . . . . . .

118

Aydın Sancağı'nda yaşayan Doktor Mazhar Bey'in bir diğer raporu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 123 Yakılıp yıkılan köyler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 127 DENİZLİ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 129 Denizli'de bulunan Rum ve Ermeni ruhani liderlerinin, İtilaf Devletleri Yüksek Temsilcilerine gönderdikleri protesto mekruhu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 129 Osmanlı Hükümeti'nin 31Mayıs 1919 tarihli, 20 numaralı genelgesi. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 130 T ürk Heyeti tarafından Temmuz 1919'da yayınlanan genelge . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

133

İzmir'de Yunan işgali . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

133

20 Ekim 1919 tarihinde Heyet tarafından yayınlanan genelge . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 136

İzmirli sığınmacılar adına dünya kamuoyuna ve büyük devletlerin temsilcilerine başvuru . . . . . . . . . . . . . 136 Lozan T ürk Heyeti Geçici Bürosu'ndan 10 Kasım tarihinde Y üksek Askeri Şura'ya gönderilen telgraf . . .. . . . ... . . . . . . . . . . . . . . .. . . 139

9

ÖN SÖZ Yetmiş beş yıl boyunca varlığını sürdüren eski eyaletlerden biri olan günümüzün İzmir'i, Osmanlı tahtının Asya'daki en değerli mücevheridir. Nüfusıınıın çoğıınu Türklerin oluşturduğu İzmir, 10. yüzyılda, Selçuklu Beyliği öncesinde bile Anadolu'nıın en yoğun nüfusa sahip, en zengin ve en müreffeh eyaletiydi.

Halkı, cesaretleri ve dillere destan güçleriyle bilinir. Vilayette yaşayan 1.500.000 Türk nüfusun çoğu, geçimini ticaret ve kaçakçılıkla sağlayan 30.000 Rurn'ıın aksine tarımla uğraşır. Kanun-i Esasi'de 1918 yılında yapılan yeni düzenlemelerin ardından, Aydın ve İzmir'de yaşayan Türk nüfus, sanayi ve zirai gidşimlerde İmparatorluk topraklarında yaşayan ırkdaş­ larından daha fazla anlımlar yapn ve iç bölgelerde satın alma ve ithalat ortaklıkları kurarak bölgede yapılan üretimi tekeli altına alan, alın teri dökmeden servete kavuşan Rumlar için zorlu bir rakip oldular. Son iki savaş sırasında Rum tüccarlar, zorunlu askerlik hizmetinden kaçmak amacıyla İskenderiye, Marsilya, Viyana, İsviçre ve Amerika'ya göç ettiler ve kısa bir süre sonra bu­ ralarda da yerli halk, bu göçlerin ticaret hayatına getirdiği olumsuzlukları yaşadı. Rum nüfusıın göçü, İzmir vilayetinde ticaretin tamamıyla Türk çiftçilerin eline geçmesini sağladı. Gelecekte, pazar payını farklı bir ırkla paylaşma tehlikesine karşı kendilerini korumak isteyen Türk çiftçiler, yerel bankalar, fabrikalar ve üretici kooperatifleri kurdular. 11

Ege Bölgesinde Yıınan Zıılmii

Mondros Ateşkes Antlaşması sonucu tüm silahlarına el konan ve böylece savunma şansı tamamıyla elinden alınan Osmanlı İmparatorluğu'na, barış anlaşması koşulları gerekçe gösterilerek yapılan bir asalak harekatı niteliğindeki Yunan saldırısı, yeni uyanan Türk bilincinin direnişleri sayesinde püskürtüldü. Sarsılmaz Türk direnişi sonucu, tekelci ve tefe­ ciler sadece mallarını değil, yıllarca faydalandıkları sömürü sahalarını da kaybettiler. Yunan otoriteler, işgal altındaki topraklarda hiç vakit kaybetmeden, karakteristik ö zellikleri olan, pençelerine düşen eli kolu bağlı kişilere uyguladıkları baskı ve zulme başladılar. Tarih, mazlumlara uyguladıkları alçakça zulmün örneklerine, Mora Yarımadası, Epir, Teselya, Girit ve son olarak da Makedonya' da şahit olmuştu. İşe ilk olarak, sahip oldukları ve dünyadaki hiçbir ülkede kendilerindeki kadar çok sayıda bulunmayan profesyonel haydut ve canileri, Yu­ nan askerlerinin ayak bastığı her karış toprağa yerleştirmekle başladılar. O bölgelerdeki Rum hainler de bu kişilerle suç ortaklığı yapmaya son derece hevesliydiler ve sonuç olarak, topraklarımızda korkunç bir vahşet dönemi başlamış oldu. Atina'daki yetkililer, hile ve yalan dolanlarla sahte "Türk mezalimi" haberleri yayarak dünya kamuoyunun dikkatini farklı yöne çekip palikaryaların işlediği suçları hasıraltı ederken, palikaryalar da gitgide daha çok cesaretleniyor ve

alçakça davranışlarının boyutlarını arttırıyorlardı. Türk köyleri yakılıp yıkılıyordu. Yaptıkları katliam ve soykırım huzurlu Türk halkının günlük hayatının parçası haline dönüşmüştü. Zulüm gören bahtsız Türk nüfus, daha fazla böyle bir yaşama katlanacak cesareti kalmayınca, evlerini, köylerini, mallarını ve servetlerini bırakıp hayatlarını ve onurlarını kurtarmak 12

Ege Bölgesinde Yunan Zulmü

için kafileler halinde göç etmeye başladılar. Sevdiklerini kay­ betmiş olan bu bahtsız insanlar, ümitsizce, anavatanın işgal altında olmayan topraklarına kaçmaya çalıştılar. T ürkiye'nin her yerinde, yardım ve güvenli bir yaşam ümidiyle Girit'ten, Mora Yarımadası'ndan, Makedonya, Epir, Teselya ve diğer bölgelerden gelmiş, topraklarından zorla koparılmış muhacir­ leri görmek mümkündür. Bu bahtsız insanların trajik talihi ve yaşadıkları korkunç olaylar, en katı kişilerin bile yüreklerini sızlatacak cinstendir. Verilen tepkilerin ardından alenen uygulanan zulümler, sistematik soykırım durdurulmuş gibi görünse de aslında idari otoritelerin sinsice planları dahilinde devam etmek­ teydi. T ürkleri yok etme amaçlı planlı baskılar ve despotik uygulamalar, saygın Fransız coğrafyacı Elysee Reclus'in de söylediği gibi hasıraltından uygulanmaya devam ediyordu. Helen kültürüne ait olmayan tüm öğeler yasa dışı ilan edil­ mişti. T ürk halkına, zalimin boyunduruğunu hissettirecek her fırsat değerlendiriliyordu. Hatta zorbalar hukuk sistemini bile ele geçirmişti ve her adli olayda, Yunanlı olmayanlar suçlu bulunuyordu. Gerçekleştirilmesi mümkün olmayan bir hırsla dolu olan bu küçük insanlar, boyundurukları altına girme bahtsızlığı yaşayanlara karşı ateşli bir fanatiklik, akıl almaz bir acımasızlık, eşi benzeri görülmemiş bir zorbalık ve zulüm uyguluyorlardı. İşte mederu Helen Krallığının mensupları, Doğu'da farklı ırktan ve farklı dinden milyonlarca insanı yönetimi alnna almak isteyen hükümet, 20. yüzyılda böyle bir sistem uyguladı. Tarih bir kez daha tekerrür etti ve Yunanlıların idaresi alnna giren topraklar, o ülke vatandaşlarının soykırım sonucu nüfusunun azalması, maddi-manevi yıkıma uğramasıyla sonuçlandı. 13

Ege Bölgesinde Yıınaıı Zıılmii

1830'da Mora Yarımadası'ndaki 300.000 Müslüman, 1878'de Teselya'daki 150.000 Müslüman ve 1897'de Girit'te yaşayan 50.000 Türk de bizim 1. Dünya Savaşı sonrası yaşadı­ ğımız kaderi paylaşmışlardı. Günümüzde Mora ve Teselya' da tek bir Türk bile kalmamıştır. Girit'te, yirmi yıl süren Yunan zulümleri sonrası sadece 20.000 kişi hayatta kalmayı başarabil­ miştir ki kısa bir süre sonra bu sayı çok daha azalacak. Yunan çizmeleriyle çiğnenen Makedonya, birkaç yıl içinde nüfusunun üçte ikisini kaybetmiştir. Epir'e gelince; eğer bu bölgedeki kanla sulanan .taşlar dile gelebilecek olsa, insanoğlu, bu yüz kızartıcı suçları işleyenlerle aynı türden olmayı kendine yediremez ve insanlığından utanır. Yunan işgali, tüm acımasızlığı ve vahşetiyle, İzmir vilaye­ tinde de yaşandı. Yunan ordusunun müfrezeleri ve Yunanlı komiteciler, beş yüzyıl boyunca Türk idaresi altında hiçbir istila görmemiş olan bu cennet gibi bölgede terör estirdiler, yakıp yağmaladılar ve Müslüman halkı kılıçtan geçirdiler. Beş yüzyıl boyunca savaşa tanıklık etmemiş nadir Osmanlı vilayetlerinden olan İzmir, korkunç bir işgale sahne oldu ve birkaç gün içinde npkı Makedonya gibi savaş alanına döndü. Yunanlılar, bu cennet gibi bölgeyi kurak bir çöle döndürdüler. Yaklaşık 50.000 Türk korkunç işkencelerle öldürülürken bu mezalimden canlarını kurtarmayı başaran 300.000 kişi evsiz-barksız, her tür yaşamsal gereksinimden yoksun bir şekilde topraklarını terk etti. Yunan işgal bölgesi, Müslümanlar için tam bir cehennemdi. Ege Denizi'nin önemli bir liman şehri olan İzmir'deki Türk nüfus, yaşananlara içerleyen yabancıların gözleri önünde utanç verici, yürek sızlatıcı davranışlara maruz kaldı. Bugün yayınladığımız belgeler, Yunanlı maceraperestlerin alçakça davranışlarını gün ışığına çıkarıyor. Tüm bölgede, ama özel14

Ege Bölgesinde Yıınan Zıılmii

likle Aydın ve Menemen'de işlenen suçlar, herkesi dehşete düşürecek nitelikte. Menemen'de yaşayan hemen hemen bütün Türkler, her­ hangi bir neden, bir tahrik olmaksızın katledildiler. Aydın'da da benzer bir trajedi yaşandı ve akla hayale gelmeyecek her tür vahşet uygulandı.

Neron, Roma'yı ateşe verdiğinde yerli halkın pek çoğu evlerinde diri diri yanarak can vermişti. Yunanlılar da Aydın'da aynı şeyi yapttlar. İzmir'den Nazilli'ye kadar tüm köy, kasaba ve mezralardan geriye kül ve yıkınttlar kaldı. Hala dumanı tüten yıkıntılar, kömürleşmiş cesetleri ve kanları kurumuş binlerce zavallı masum Türk'ün kalıntılarını barındırmaktadır. Binlerce kadın, çocuk ve yaşlı, Yunan birliklerinin gaddarlığına kurban olmuşnır. Günümüzde, bir zamanlar Osmanlı egemenliği altındaki en müreffeh bölgelerden biri olan bu harap edilmiş topraklardan dehşet verici ve acı dolu çığlıklar yükselmektedir. Lozan Türk Heyeti Dainıl Bürosu, tartışma götürmez Yu­ nan mezaliminin boyutlarına tanıklık eden birtakım belgeleri yayınlama şansını yakalamıştır. Bu konuda ele geçirilen belgelerin her biri son derece de­ ğerlidir. Ülkemizin bahtsız bir bölgesinde, siyasi hatalar sonucu yaşanan felaketi belgeleyen bu kaynaklar, tarihl açıdan büyük önem taşımaktadır. İngiliz, Fransız ve İtalyan görgü tanıkları da Yunan işga­

lini ve anavatanımızın sistematik bir şekilde harap edilmesini, Türklere uygulanan vahşeti ve benzeri görülmemiş acunasız­ lığı dile getirmişlerdir. Üst düzey ailelere mensup, İzmir'in kaymak tabakasını oluşturan şık ve bakımlı Yunanlı kadınlar, Türklere yapılan alçakça işkenceleri keyifle izlemiş, hatta şar-

15

Ege Bölgesinde Y1111a11 Zıılmii

kılar ve kahkahalarla eşlik etmiş ve kafirlerin genlerine işlemiş gaddarlığın kanıtı olmuşlardır. Ama zulüm asla affedilmez ve son sözü hep adalet söyler. Biz Türk ırkı olarak hangi şartlar alnnda olursa olsun, son nefesimize kadar direnip Yunanlılara üstünlük sağlamayı başaracak özelliklere sahibiz. İtilaf devletlerinin kazandığı zafer, Haçın Hilale karşı zafer kazanması olarak algılanmamalıdır. İtilaf devletleri orduları bünyesinde çarpışan binlerce Müslüman, canlarını ne uğruna verdiklerini bilseler büyük bir hayal kırıklığı yaşarlardı. Pek çok Müslüman, kendilerine söylenen yalanlarla kandırılarak İtilaf devletleri bayrağı altında savaşmış, pek çoğu da savaşmaya zorlanmıştır. Elimizdeki bilgiler ve tanıklıkları, ırk ve din ayrımı gö­ zetmeden her zaman haksızlığa uğrayanların yanında olan kamuoyunun yüksek iradesine, tarafsız Avrupalı ve Amerika­ lıların bilgilerine surunaktaki amacımız, adaleti, sadece adaleti sağlamak. Bu yolla, bu topraklarda yaşayan sayıca üstün Türk çoğunluğun, zorbalıkla ellerinden alınan haklarına kavuşmasını ve güzel Türk vilayeti İzmir'in cani maceraperestlerin neden olduğu kirlilikten arınmasını umuyoruz. Jandarma Genel Komutanı Miralay Kemal tarafından, İnceleme Heyeti Başkanı Fransız A lbay Foulon'a yazılmış, 1/24516 numaralı, 26 Haziran 1919 tarihli mektubun

tercümesi: Barış anlaşmasının imzalanmasından bu yana, İmpara­ torluğun farklı bölgelerinde yaşanan olaylar ve işlenen suçlar, Jandarma birlikleri komutanlarının günlük olarak Jandarma Genel Komutanlığı'na yazdığı raporlarla her gün tarafınıza iletilmektedir.

16

Ege Bölgesinde Yıınan Zıılmii

Eminim, bu olaylar ve işlenen suçlarda zarar gören tarafın Türkler olduğu sizin de dikkatinizi çekmiştir. Yabancı subay­ lar tarafından size iletilen raporlar da Jandarma Komutanlığı tarafından orijinalleri size yollanan ve benim de bilgilendirildiğim olayları desteklemektedir. Her yere dağılmış olan Yunan çeteleri, sürekli olarak Türk nüfusun canına, malına ve onuruna kastetmektedir. Gerek sa­ yısal gerekse niteliksel olarak yeniden yapılandırılan jandarma birlikleri olayları önlemek için canla başla çalışmakta ama çok büyük güçlüklerle karşılaşmaktadır. Bu birliklerin büyük bir gayretle görevlerini yerine getirmeye çalıştığının kanıtı, elimize ulaşan son raporlardır. Bu raporlar, çabalarının belli oranda başarıyla taçlandırıldığını doğrular nitelikte. Fakat jandarma birlikleri, kendi kontrol yetkilerini aşan olaylar karşısında çaresiz kalmakta, bu durumda suç teşkil eden olayları önlemek mümkün olmamaktadır. İzmir'in işgali ve işgali takip eden günlerde, yerli Rumların da kendilerine katıldığı Yunan askerleri, Türk nüfusa karşı suç unsuru barındıran faaliyetlerde bulunmuşlardır, bu faaliyetlerden subaylarımız ve jandarmalarımız da nasibini almıştır. Şu anda İzmir ve civar bölgelerde bulunan subay ve jandarmalarımız kötü muameleye maruz kalmakta ve bunun sonucu olarak görevlerini yerine getirememektedirler. Size ilettiğim raporlarda detaylı bir şekilde göreceğiniz üzere, işgalin ardından düzenli Yunan asker! birlikleri ve zalim yerli Rumlar tarafından İzmir yakınlarındaki Menemen ve Bergama kazalarında yirminci yüzyıl tarihine kara bir leke olarak geçecek acımasız katliamlar yapılmıştır. Raporlara göre, Yunan askerler ve yerli Rumlar tarafından Menemen' de katledilen, aralarında

17

Ege Bölgesinde Yttııaıı Z11/mii

kadın, çocuk, yaşlı ve sakatların da bulunduğu Müslümanların sayısı tahminen bine ulaşmış durumdadır. Kazanın kaymakam vekili ve yerel resınl yetkililerin pek çoğu da hiçbir neden olmaksızın acımasızca katledilmiştir. Yıne elime ulaşan raporlardan, yaşanan mezalimin sonucu olarak, kaza nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Türklerin kafileler · halinde göç etmeye başladıklarını öğrenmiş bulunmaktayım. Sayıları 80.000'i bulan bu göçmenler, köylerini, evlerini, tarla­ larını, hatta çok küçük yaştaki çocuklarını bırakarak, canlarını ve onurlarını kurtarmak, dindaşlarının makı1s talihini paylaş­ mamak ümidiyle diğer bölgelere göç etmektedirler.

·

İnsanlıklarından ve adalet duygularından kuşku duymadığım Avrupa ve Arnerika'nın yüce gönüllü milletlerinin, kendileri de insan ırkının üyeleri olan bu bahtsız ve masum kişilere kötü muamele edilmesine, can ve mal güvenliklerinin sürekli tehdit altında olmasına, onurlarının ayaklar altına alınmasına izin vermeyeceğinden hiç kuşkum yok. Her geçen gün barbarlık boyutları daha da artan olaylar Avrupa ve Amerika'nın adil milletlerini temsil eden hükü­ metlerin bilgisine sunulduğunda, İtilaf devletlerinin kararıyla İzrnir'i işgal etmekten dolayı zafer sarhoşluğu yaşayan Yunan­ lılar tarafından işlenen suçların önleneceğinden, sorumluların cezalandırılacağından hiç şüphemiz yok, ama endişemiz, işlenen suçlar konusunda yetkililerin bilgilendirilmelerinin önlenmesi için her tür hileye başvurulmasıdır. Bu nedenle her geçen gün yaptıklarınızla kanıtladığınız yüce gönüllülüğünüze sığınıyor, bahtsız ulusumu yaşadığı felaketten kurtarmanızı, dünyanın kaderini elinde tutan güçlü kişilere bu suçları bildirmenizi, medeni dünyaya Türklerin ve Müslümanların koyun sürüleri

18

Ege Bölgesinde Yıınaıı Zulnıii

gibi katledildiklerini, canlarına, mallarına ve onurlarına kas­ tedildiğini duyurmanızı rica ediyorum. Belki de duyarlı müdahaleniz, diğer her ırk gibi varlığını sürdürme hakkına sahip olan milletime karşı yapılan haksızlık­ lara bir son verecek. Ben, halkımın canını, malını ve onurunu korumakla görevli bir teşkilatın başındayım, ama ne yazık ki görevimi yerine getirememenin üzüntüsünü yaşıyorum. Bütün kalbimle, insani duyarlılığınızla her gün masum insanlarınun kanının dökülmesinden duyduğum üzüntüyü paylaşacağınıza ve size ilettiğim ricamı dikkate alacağınıza inanıyorum. Kalbi kan ağlayan, bütün umudunu size bağlayan, haklı davasında ihtiyaç duyduğu savunma ve korunma konusunda atacağınız adımları sabırsızlıkla bekleyen Türk milleti, şanlı tarihine muhterem isminizi altın harflerle yazmaya hazırdır. Bu vesileyle saygılarımı ve minnettarlığımı sunmama izin vermenizi rica ederim. Jandarma Genel Komutanı

(İmza) Miralay A. KEMAL SIRRI

19

İZMİR TRAJEDİSİ

MUHTIRA 13 Haziran 1919'da, İzmir Osmanlılann Haklanru Koruma Heyeti tarafından Barış Konferansı'nda tam yetkili Osmanlı temsilcisi Tevfik Paşa'ya sunulmuştur. Saygıdeğer Paşa Hazretleri, Üst düzey siyasi arenada, ahlaki değerleri hiçe sayan çıkarcı bazı politikacıların kışkırtmalarıyla, onların çıkarları doğrulnısunda yasal haklarımıza tecavüz edildiğini, onurlu Türk adına iftira atmaktan, yalan dolanlarla karalamaktan çekinilmediğini üzülerek fark ettik. Bu sadakatsiz tutumlarıyla, medeni dünyaya, modern çağı simgeleyen özgürlük ve adalet kavramlarıyla uyumlu, bugünkü ya da gelecekteki yöneti­ mimize karşı güvensizlik tohumları ekmekteler. Bu nedenle İzmir Osmanlıların Haklarını Koruma Heyeti olarak, siz Sayın Paşamızdan, dile getirdiğimiz şikayetlerimizi üst düzey siyasi arenada layık oldukları ciddiyetle dile getirmenizi rica ediyoruz. Kan gölüne dönmüş ülkemizin yasını tutarken, bu sava­ şın ilanı ve sürdürülmesinin sorumluluğunu, gerçek anlamda hümanizm ve adalet temeline dayalı sonsuz barış ümitlerini yeşerten belli devlet yöneticilerinin alması gerektiğini itiraf etmekten kendimizi alamıyoruz. Sayın Paşam, eminiz siz de ülkemizde bu ümide vurulan ilk darbenin, işgal ve İzmir' de

21

Ege Bölgesinde Y1111a11 Zulmii

önceden tahmin edildiği üzere Yunan askerlerinin sergilediği vahşet olduğunun farkındasınız. İşgale, Yunanistan'ın yeni pozisyonundan güç alan Rum azınlığın, Aydın vilayetinde yaşayan sayıca çok üstün Türk nüfusu luzla yok etmek amacıyla elverişli ortam yaratma amacı nedeniyle leke sürülmüştür. Türklerin yaşam hakkına, milli ve dini değerlerine yapılan tecavüz, Osmanlı idaresini, insanlıktan uzak Yunan idaresinden ayıran en belirgin kanıttır ve tüm Müslüman nüfusun can ve mal güvenlikleri konusunda ciddi bir endişeye kapılmasına neden olmuştur. Bu uğursuz işgali takiben İzmir ve halkının yaşadığı yağmalamalar, şiddet gösterileri, cinayetler ve barbar­ lıklar Osmanlı egemenliği döneminde asla yaşanmamıştır. Yunan askerlerinin İzmir' de yaptıkları, antik çağlarda yaşayan barbar kabilelerin uyguladığı vahşet ve zulümden çok daha alçakçadır. Asırlar boyunca hoşgörülü Türk yönetimi altında, sayısız ayrıcalıkların tadını çıkararak huzurlu ve müreffeh bir yaşam süren Rum azınlık, Türkler ülkenin düzen ve güvenliğini korumak için kanlarını dökerken İmparatorluğun ekonomik kaynaklarından faydalanıp servetlerine servet katmışlardır. Ama müreffeh ve huzurlu bir yaşam sürmeleri için biz Türklerin canımızı

verdiğimiz bu hainler, Yunan işgalinin ardından hemen

Yunan ordusuyla suç ortaklığı yapmışlardır. Üniformalar, fesler, sarıklar, hatta milll değerlerimizi yansıtan resim ve sanatsal objeler bile Yunan askerleri ve yerli Rumların öfkesinin kurbanı olmuşlardır. Bugün işgal altındaki topraklarda yaşayan Müslümanlar hiçbir hakka sahip değil. Resmi yazışmalar sıkı bir denetim altında, Türk gazeteleri acımasızca sansürleniyor ve vatandaşlarımız, Yunanlı

22

Ege Bölgesinde Yunan Zulmü

zorbaların yarattığı tehdide maruz kalıyor. İzmir'de yaşanan tahammül edilmez olaylar, tilin yabancıların ve İtilaf Devletleri Donanma Kuvvetlerinin gözleri önünde yaşandığından onlar­ dan yardım, medet umma şansımız olmadığının bilincindeyiz. Dahası Yunanlıların, iletişimi önlemek amacıyla aldıkları önlemler sonucunda onlar tarafından işlenen insanlık dışı suçların detaylarını öğrenme hakkımız da elimizden alınmış durumda. Elimizden, Bornova, Cumaovası, Nife, Sivrihisar ve Urla' da yaşanan olayların kısa bir özetini, can kayıplarının, yağmalanan ev ve dükkanların bilgimiz dahilindeki listesini vermekten başka bir şey gelmiyor. İşgal sırasında Hükümet'in tüm kasaları, dolaplar ve çek­ meceler kırılarak açılıp içlerindekiler kağıt para bulma ümidiyle etrafa saçıldı. Ayrıca tüm resmi görevlilerin varı yoğu, hatta giysileri ve paltoları bile çalındı. Validen en alt kademe me­ mura kadar tüm devlet görevlileri ve subaylar, elleri havada, her adımlarında başlarına inen süngü ve kabza darbeleriyle, rıhtım boyunca ''Yaşa Venizelos" diye bağırarak yürümeye zorlandılar. Büyük bir öğretmen grubu, aynı merasimle Yunan gemisi Patris'e götürüldü. Kışladan, Albay Fethi Bey, Nadir Bey, Fahrettin Efendi ve Ahmet Bey'in de aralarında olduğu on dört kişi şehit edildi. Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencisi,

30

numaralı İhsan Efendi, "Efsunlar" olarak bilinen Yunan

ordusu askerlerince Banque Agricole'un önünde öldürüldü. Muhallebici Ahmet Ağa, süngü darbeleriyle paramparça edildi. Polis teşkilatının üyeleri, devriye gezerlerken Yunan askerleri tarafından acımasızca katledildiler. Urla Emniyet Amiri Hüseyin Efendi de Banque Agricole'un önünde paramparça edildi.

Hukuk-u Beşer Gazetesi'nin sahibi Tahsin Recep Bey evinde öldürüldü. Köylü Gazetesi'nin genç yayıncıları suikaste kurban 23

Ege Bölgesi11de Yıı11a11 Zulmii

gittiler. Asker grup inzibat Refik Efendi vahşice öldürüldü. Hükümet binasının karşısında bulunan orduevinde kadın, erkek ve çocuklardan oluşan sekiz kişi suikaste kurban gitti. Sağır Hasan ve Ispartalı Kavas Ahmet, Iskona Marianti adlı genelev patronunun oğlunun kurbanı oldular. Elli kadar Müs­ lüman sandalcı, Pasaport'ta birbirlerine zincirlenerek denize atıldılar. Onların ve çok sayıdaki diğer kurbanların cesetleri zaman zaman kıyıya vuruyor. Tılkilik bölgesi miricisi Nuri Bey, süngü zoruyla Köylü Gazetesi'nin önüne kadar sürüklendi ve sonunda aldığı elliden fazla yara nedeniyle orada can verdi. Eski polis Ahmet Efendi, Yunanlı askerler tarafından paramparça edilerek öldürüldü. Kayıkçı Tatar Hüseyin canice katledildi. Burada adını anmaktan kaçındığımız pek çok ailenin itibarı lekelendi. Evler, dükkfuılar, hanlar ve gazinolar yağmalanıp talan edildi. Yağmalanan yerlerden bazıları; Park Gazinosu, Orduevi, Evliyazade Hanı, Bolulu Mehmet Lokantası, Ahmet Ragıp ve kardeşlerinin kitapçı dükkanı, Şifa Eczanesi, Ekmekçi Bacı Han'daki Foyer du Droit Kulübü, ayakkabıcı Hacı Hafız Mustafa ve kardeşlerinin kundura dükkanı, İsmail Efendi'nin lokantası ve Karataş'taki evi, Taşçı Osman Efendi, Hacı Hafız Fikri ve Selanikli Hafız Hüseyin'in dükkfuıları, Alaşehir Çar­ şısı, kunduracı Hakkı Usta'nın dükkanı, Bölükbaşı Mehmet Efendi ve Hisar Camilerindeki seccade ve halılar, Pasaport'un karşısındaki subay gazinosu, Odun Pazarı'nda bulunan saatçi Tevfik Usta'nın dükkanı, Arasta ve önündeki avluda bulunan, Müslümanlara ait yaklaşık 120 dükkan, Keresteci Cihan Bey'in dükkanı, Emniyet Amiri Mehmet Efendi'nin Kılıç Ali' de bulu­ nan evi, simsar Mustafa'nın Dibekbaşı'ndaki evi, Ali Haydar'ın dükkanı, sansür kurulu müdürü Hasan Bey'in Alaybey'deki evi. Nuri Bey'in Karataş'taki evinde taş taş üstünde bırakılmadı. Saat 24

Ege Bölgesinde Yı111a11 Zulmü

ustası Hafız Mehmet'in Göztepe'deki evi, merhum Balcızade Hamit Bey'in evi, Karantina' da bulunan Yarbay Tahir Bey'in, Mektupçu'daki merhum Kaptan Hilıni Bey'in, vilayet sekreteri Ahmet Bey'in evleri, Akarcalızade Hacı Bekir Efendi'nin dük­ kanı, Hüseyin Rifat Bey'in Bozyaka'daki evi de yağmalandı. Eşrefpaşa bölgesinde, silah arama bahanesiyle bütün evler talan edildi. Frenk Caddesi'ndeki Doktor Mehmet Ali, Doktor Esad Nazif, Doktor Şerif, Doktor Fuat ve Doktor Cevdet Beylere ait özel sağlık kuruluşları da yağmalanan yerler arasındadır. 16 Mayıs 1919'da, Bornova'da yaşayan Müslüman halk, evlerine saldıran, en ufak maddi değeri olan tüm mallarını yağmalayan ve ihbar etmemeleri için korkunç tehditler savuran Venizelos yanlılarının öfkesinin kurbanı oldu. Yağmacıların kur­ banlarının listesi şöyle: Doktor Galip Bey, emekli Binbaşı Tahsin Bey, Banque Agricole'de çalışan Ahmet Efendi, emekli Hüseyin Hüsnü Efendi, Aydınlı Karanfil Nuri Bey ve daha pek çokları. Bu insanların kaybı yaklaşık 5.000 akçe civarında. Galip'in eşi ve kızlarına saldırılarak üzerlerindeki mücevherler zorla alındı. Büyükbaş ve küçükbaş hayvan sürüleri çalındı. Yaklaşık 18.000 akçe değerinde tarım aleti kullanılamaz hale getirildi. Bornova ahalisinden 55 yaşındaki Sadık ve 45 yaşındaki Hacı Ömer oğlu Hüseyin öldürüldü, cesetleri bir kuyuya atıldı. Dibek Ali ve kimlikleri belirlenemeyen beş asker Palamut'ta öldürüldü, ırgat Ali ve Hacı Mehmet Ağa acımasızca vuruldu. Girit do­ ğumlu Emin ve oğlu Muharrem urganla boğuldu, cesetleri kuyuya atıldı. Palamut'ta Mercan ve Çoban Hüseyin, ölümcül bir biçimde yaralandılar. Bu insanların yanı sıra on dört diğer kişi de silahla vurularak öldürüldü. Yunanlı kumandanın emri üzerine, Müslümanların, pazar günleri Hıristiyanların kilisedeki ayini bitmeden dükkanlarını açmaları yasaklandı. 25

Ege Bölgesinde Yuııan Z11lmii

Cumaovası köyü ve civarı yağmalandı, evler yakılıp yıkıldı, köy halkı evlerini terk edip göç etmek zorunda bırakıldı.

Nif 'de, cinayet ve çeşitli suçlardan 15 yıl ağır ceza istemiyle mahkfun edilmiş, hapisten kaçmış olan Cassaross, Yunan askeri yetkililer tarafından önceki suç ortaklarından oluşan bir grubun lideri olarak düzen ve güvenliği sağlamakla görevlendirildi. Bu eşkıyalar tarafından Müslümanlara yapılan tacizler kelimelerle anlatılacak gibi değildir. Haydutlar, yedi Müslümanı tutuklayıp, üç gün boyunca aç ve susuz bıraktılar. Karaçam köyündeki evler, yakacak odun toplamakla görevli Yunanlı askerler tarafından yıkıldı, keresteleri ateş yakmak üzere götürüldü. Urla'da, Mehmet adında biri, Yunanlı askerler tarafından yapılan işkence sonucu can verdi. Kazadaki pek çok ev yakılıp yıkıldı, alevler çevre köylere de yayılarak büyük madc:ll hasara neden oldu. Sivrihisar'da, jandarma ve subaylar, üç gün boyunca Rum Okulu'nda ve kaymakamın evinde esir tutuldu, daha sonra yayan olarak İzmir'e götürüldü. Sonuçsuz kalan silah arama çalışmalarına rağmen yerel halkın büyük bölümü dövüldü ve hapsedildi. Sivrihisar eşrafından Mehmet Bey ve Behçet Efendi, İzmir'e kadar yol boyunca taciz edildiler ve şu anda İzmir'de hapis tutuluyorlar. Doğan aşiretinin reisi olan Behçet Efendi, Yunan subayların maskarası oldu, kendisine Urla sokaklarını süpürterek eğlendiler. Yapılan mezalim ve saldırılar sadece bireylerin

can,

mal ve

onurlarıyla sınırlı kalmamış, vicdan özgürlüğü de ayaklar altına alınmış, Müslümanlar, başlarındaki cellatlar tarafından din ve uyruk değiştirmeye zorlanmışlardır. Fasula Karakolu polisleri, Şevket ve Ramazan Efendiler, Lefter ve Dimitri adlarını almak zorunda bırakılmıştır. 26

Ege Bölgesinde Yunan Zıılmü

Saygıdeğer Paşa Hazretleri, Burada bahsettiğimiz gerçekler ve bilgimiz dışında olan daha nice barbarca ve alçakça faaliyet, yabancı uyrukluların, İtilaf Devletleri askerlerinin ve aralarında Amiral Calthrope'un da bulunduğu kumandanlarının gözleri önünde yaşanmaktadır. Bu gerçek, Türk nüfusun, canının, malının ve onurunun tehlikede olduğu endişesine kapılması için yeterlidir. Teselya bölgesindeki Türk nüfusu yok eden, Girit'teki Türk nüfus genel nüfusun üçte biriyken bu sayıyı onda birine indiren, çok kısa bir sürede Makedonya' daki nüfusu yarıya indiren Yunan politikası, en iyimser kişilerin bile umutsuzluğa kapılmasına yol açacak niteliktedir. Sizden ricamız, Barış Konferansı'nda bu gerçekleri dile getirmeniz ve İzmir vilayetinin nüfusunun % 85'ini oluşturan Müslüman halkın, asla topraklarının anavatandan ayrılıp adaletsizce başka bir ülkenin egemenliği altına girmesini, acımasızlıklara ve haksızlıklara maruz kalmasını öngören bir barış anlaşmasını kabul etmeyeceğini iletmeniz. Bu ricamızın şehirde yaşayan bütün Türkler tarafından da desteklendiğinin kanıtı, şehir halkının Yunan istilasına karşı gösterdiği direniştir. İzmir' deki ıv. Alayın kumandanı General Ali Nadir Pa­

şa'nın, Harbiye Nezareti'ne yazdığı rapor 20 Mayıs 1919

1- 14 Mayıs 1919 tarihinde, sabah saat 9'da, İngiliz Ami­ ral Calthrope tarafından gönderilen, ateşkes anlaşmasının 7. maddesiyle ilgili hükümler uyarınca İzmir'in müstahkem mev­ kilerinin İtilaf Devletleri kuvvetlerince işgal edildiğini bildiren resmi yazışma konusunda sizi bilgilendirmiştim. Yazışmadan,

27

Ege Bölgesinde Yımaıı Zıılmii

ayrıca Bab-ı Ali'nin de durumdan haberi olduğunu öğrendim. Siz sayın bakanımın cevabı, ateşkes anlaşmasının şartlarına uyulması gerektiği, daha önce size bildirdiğim İzmir'in Yu­ nanistan tarafından ilhak edileceğine dair söylentilere kulak asılmaması yönündeydi. 2-Aynı gün saat 11.30'da Amiral Calthrope bana aşağıdaki notu yolladı: '1\.teşkes anlaşmasının 7. maddesi uyarınca ve İtilaf Devlet­ lerinin isteği doğrultusunda İzmir, Yunan birlikleri tarafından işgal edilecektir. Birliklerin karaya çıkış işlemleri yarın sabah 8'de başlayacaknr. Sabah 7 itibarıyla, tüm iskele merdivenleri Yunan denizcilerinin kullanımına ayrılacaktır. İstenmeyen bir durumun ya da yanlış anlamanın önlenmesi amacıyla, Pasa­ port civarında, devriye gezenler dışında hiçbir jandarma ve polis bulunmamalı, devriye gezenlerin dışındakiler kışlalarında kalıp işgal kuvvetleri komutanının verdiği emirlere uymalıdır. Dış dünyayla irtibarın kesilmesi amacıyla Postane, bir İngiliz müfrezesi tarafından kontrol altında tutulacaktır." Not, gerektiği takdirde huzur ve düzenin limanda bulunan İtilaf Devletleri deniz kuvvetlerince sağlanacağı tehdidiyle sona eriyor. 15 Mayıs 1919 tarihinde saat 13'te bu bilgiyi siz sayın bakanıma ulaştırdım ve sizden asayişin korunması için nottaki taleplere uyulması emrini aldık. 3- 15 Mayıs 1919 tarihinde, sabah saat ll'de, karaya çıkan Yunan müfrezeleri, kışlalara doğru ilerlediler. Askerlerin etrafı, ellerinde büyük bir Yunan bayrağı taşıyan, "Yaşa Venize­ los" çığlıkları atıp çılgınca alkışlayan yerli Rumlardan oluşan kalabalık gruplarla çevriliydi. Askerler ve Rum güruh, sevinç gösterileri yaparak kışlalara doğru ilerlediler. Kışlada, subaylar,

28

Ege Bölgesinde Yııııan Zıılmii

5 6. Alay'ın celp ve sevkten sorumlu görevlileri, süvari alayı ve diğer birlikler görevlerinin başındaydılar. Güruh, tramvay

caddesinden dönüp kışlalara ulaştığında, büyük olasılıkla bir Rum provokatör tarafından sıkılan kurşun sesi duyuldu. Bunun üzerine Yunan müfrezeler hemen kışlaların karşısında mevzi alıp ateşe başladılar, birkaç makineli tüfek de yaylım ateşiyle onlara destek verdi. Bu ani ve nedensiz saldırı karşısında şaşkına dönen askerlerimiz, kurşun yağmurunda en güvenli yer olan koridorda toplandılar. Bu saldırının, Türk savunma sistemini yok etmek ve böy­ lece barışçıl yerli halkın haklarına tecavüz etmek için bahane y aratmak amacıyla önceden planlanmış olduğuna hiç şüphem olmadığından, bu durumu önlemenin tek yolunun ateşi durdunnak olduğuna karar verdim ve bunun için elimden geleni yaptım. Ama bizim tarafımızdan yapılan iyi niyet gösterileri, yaylım ateşini arttırmaktan başka bir işe yaramadı. Son çare olarak, uzun bir sopaya astığım beyaz bayrağı elline alıp dışarı çıkarak Yunan müfrezelerine doğru yürüdüm. Yunanlı asker ve subaylar ateşi durdurup süngülerini doğrultarak üzerime doğru geldiler. Ateşe karşılık vermeyeceğimizin, iyi niyetimi­ zin kanıtı, gerek benim gerekse peşimden gelenlerin silahsız olmasıydı. Beyaz bayrağın ve sakin tavırlarımızın bu disiplinsiz orduyu sakinleştireceğini umuyorduk ama durum onları daha da çileden çıkarmış olmalı ki bir anda yeniden ateşe başladılar. 4- Kışlanın kapısından çıktığımız andan itibaren, tarihte eşi benzeri görülmemiş saldırı ve hakaretlere maruz kaldık. Yunanlılar bize bugüne dek hiçbir hükümetin ve askerin itiba­ rına saldırılmadığı şekilde saldırdılar. Rütbe gözetilmeden ben ve silahsız askerlerim çok büyük hakaretlere uğradık. Süngü

29

Ege Bölgesinde Yımaıı Zıılmii

ve kabza darbeleri arasında üzerimizi aradılar ve mendil, saat, çakmak, enfiye kutusu, cep kitabı, yüzük gibi maddi değeri olan bütün özel eşyalarımızı çaldılar. Askeri keplerimizi yere fırlanp ayakları alnnda çiğnediler. Bir süre sonra yorulmuş olacaklar ki etrafları ağza alınmayacak hakaretler eden bir grupla çevrili olarak çekip gittiler. Orada bulunan Yunan subaylar, bizlere yapılan alçakça tacizleri engellemek şöyle dursun, bu kaba saba topluluğun insanlıktan uzak davranışları nedeniyle keyiflenmiş gibi görünüyorlardı. 5- Daha sonra yol boyunca, en kan kalplileri bile isyan

ettirecek korkunç görüntüler yaşandı. Ellerinde tabancalar olan Rum ayaktakımı, Yunan müfrezelerle birlikte ilerlerken, etrafa rastgele ateş açıyor, her adımda yollarına çıkan Türklere sopa, bıçak ya da ellerine ne geçerse onunla saldırıyorlardı. Kayıklarını limana demirlemiş olan Rum kayıkçılar, evlerinin balkonlarına çıkan, etraftaki kahvelerde oturan Rum asıllı vatandaşlarımız, hepsi bu korkunç gösteriye kanlıyorlardı. Önlerine çıkan subay­ ları ve Türkleri, "Yaşa Venizelos" diye bağırmaya zorluyorlardı. Bu insanların çoğu süngü darbelerine dayanamayıp dediklerini yaptı, yapmayanlarsa ateşli silahlarla yaralandı veya öldürüldü. Türklerin bu saldırılara en çok maruz kaldığı Doğubank'ın çok yakınında demirlemiş bir Yunan torpidosu bulunuyordu. Tüm bu olanlar yabancıların, İtilaf Devletleri denizcilerinin ve subaylarının gözlerinin önünde gerçekleşti. Kayıplarımız konusunda kesin bir sayı verememekle birlikte ortalama 40 ölü, 60 yaralı olduğunu söyleyebilirim. Kurbanların arasında rv. Kolordu Asker Alma Heyeti Reisi Albay Süleyman Fethi Bey, Kurmay Albay Ali Bey, Tabip Y üzbaşı Şükrü Bey, Kurmay Başkanı Abdülhamit Bey ve daha pek çok kişi vardı.

30

Ege Bölgesinde Yu11a11 Zulmü

6- Gemilere götürülürken, sayıları onızu aşan Efsun, ye­ niden üzerimizin aranması emrini verdi ve askerler bu emri hakaretler ve tacizler eşliğinde, son derece onur kırıcı bir şekilde yerine getirdiler.

7- Daha sonra benim de aralarında bulunduğum tüm Türk subaylar, gemide hayvanların bulunduğu ambarlara kapatıldık. Altı ya da yedi saat süren esaretimizin ardından, ben, Kurmay Başkanı Abdülhamit Bey ve 56. Alayın komutanı, şehrin tesli­ minin iki saat gecikmeli olarak tamamlanması amacıyla kışlaya

geri götürüldük.

8- Gemide kalan diğer askerler, rütbelerine göre hücre benzeri kamaralara götürüldüler. En fazla onız kişi için uygun olan bu kabinlerde, 15 o subay ve çok sayıda nınıklanmış polis ve sivil bulunuyordu. Müttefik subayların gelmesine kadar geçen kırk sekiz saat boyunca kendilerine yiyecek ve içecek verilmedi. Subayların gelmesinin ardından da kuru ekmek, peynir ve birkaç incir dağıtıldı. Yaralı askerlerin yaraları özensiz bir şekilde sarılmıştı ve ciddi bir yarası olan bir subaya iki gün boyunca tıbbi müdahale yapılmadı. Tutuklular sadece iki, üç saatte bir güverteye çıkarıldı, bir­ kaç dakika temiz hava almalarına izin verildi. Askerlerin gözaltında maruz kaldıkları korkunç olayların detayları ve katlanmak zorunda kaldıkları acılarla daha fazla vaktinizi almak istemiyorum.

9- Israrlı mücadelemiz sonucunda 15 Mayıs 1919 tarihinde, tutuklu askerlerimizi, içinde bulundukları acıklı durumdan kurtarmayı başardık. Tekrar kışlaya dönmelerinden birkaç saat sonra Yunan askeri otoriteleri, evli askerlerin evlerine gitmeleri için izin verdi, bekar olanlarsa kışlada kaldılar.

31

Ege Bölgesi11de Y1111a11 Zıılmii

10-Aşağıda kışla ve diğer askeri binalarda yaşanan olayların bir özetini bulacaksınız. Tüm askeri birimler saldırı ve soygunların hedefi oldu. Kolordunun kasaları, 56. Alayın asker alma bürosu, içinde değeri 150 akçeden fazla teçhizat bulunan kolordu istihkam şubesi tamamıyla yağmalandı. Burada bulunan asker ve subay­ ların tüm kişisel eşyaları çalındı. 11- Bu süreçte kışla binalarının dışında bulunan asker, subay ve aske�1 memurlar teker teker tutuklandılar, dövüldüler, hakarete uğradılar ve soyuldular. 12- Üzerlerinde bulunan her şey gasp edilen askeri memur ve subaylar çaresiz bir durumda kaldılar. Ayrıca pek çoğunun evleri de yağmalanmıştı. Bazı subayların aile bireyleri, Rum haydutlar tarafından tartaklanmış, hakarete uğramıştı. Sonuç olarak, İzmir vilayetinde bulunan tüm askeriye mensupları, perişan, muhtaç ve sarsılmış durumdadır. 13- Benim kumandam altında olan Ayvalık, Manisa, Aydın, Söke ve Anadolu'dan artık haber alamıyorum. Bana haber gönderme şansını buldukları anda sizi bilgilendireceğim. Saygılarımla, Ali Nadir Paşa 20 Mayıs 1919 tarihinde, 17. Kolordu Komutanı Ali Nadir Paşa tarafından Harbiye Nazın'na yazılmış olan şifreli rapor İzmir' de yaşanan trajik olayların kurbanları şunlardır: Yüksek rütbeli subaylar ve astlar arasından öldürülenler; Asker Alma Heyeti Reisi Süleyman Fethi Bey, birinci tabur üçüncü bölükten memur Nadir Bey, levazım sınıfı, birinci tabur üçüncü bölükten memur Ahmet Hamdi, alay sekreteri 32

Ege Bölgesinde Yıına11 Zıılmii

Fethi Bey, alay ikinci tabur kıdemli Yüzbaşı Hüseyin Necati Bey, Kolordu baştabibi Yarbay Şükrü Bey, baş eczacı Kaptan Ahmet Efendi, istihkam bölüğü Yüzbaşı Faik ve asker alma bölümünden Kaptan Nazmi. Yaralananlar: Hasar ve eksiklik soruşturma bölümü reisi Albay Ali Bey, aynı bölümden Yarbay Cemal Bey, Kurmay Başkanı Abdülhamit Bey, sekreterler Sadettin, Zihni, Hayri, Nazım, Akif, İbrahim Efendiler, emir subayı Neşet, üçüncü bölükten Miralay Abbas Bey, kolordu emir erleri Bahattin, Kap­ tan Nasuhi, yüzbaşılar Galip ve Cemal, haberleşme mühendisi Selahattin, levazım bölüğünden Yüzbaşı Zin, Mühendis Kaptan Hayri, 5 6. Alay Yüzbaşı Rifat ve Yüzbaşı Mehmet Ali Efendi. Kayıplar: Süvari Yüzbaşı Şükrü, sekreter Halit, Kaptan Mehmet Nuri, Binbaşı Hulusi Bey, pilot Yüzbaşı Osman, Yüzbaşı İhsan, İbrahim Hakkı, Küçük Hayri, batarya komu­ tanı Binbaşı Aziz, topçu Kaptan Hasan Fehmi, topçu Yüzbaşı Sururi Hayri, Ethem ve Halit, Şükrü, Hamit, Murtaza, Kemal yüzbaşılar, yaver Ali, havan topçu bölüğü kumandanı Binbaşı Mahmut Nedim, aynı bölükten Seyit Ali ve Celal Kaptanlar, Tevfik ve Aziz Yüzbaşı ve Galip Efendi. Şu ana dek elimize bu kayıp kişilerin ölü ya da sağ ol­ duklarına dair bir bilgi ulaşmadı. Onlar hakkında bir bilgi alır almaz sizi bilgilendireceğim. Ali Nadir Paşa İzmir Vılayeti Valiliği Baş Komiseri tarafından İstanbul Jandarma Genel Komutanlığı'na gönderilen rapor İzmir V ilayeti Valiliği komiseri ve jandarma subayı olarak, Yunan ordusunun İzmir'i işgali sırasında yaşanan 33

Ege Bölgesinde Yunan Zulmii

olayları, yapılan vahşeti, jandarma ve askerlerin yanı sıra kadın, çocuk ve yaşlılar da dahil olmak üzere sivil Müs­ lüman nüfusun maruz kaldığı işkence ve eziyetleri detaylı bir şekilde sizinle paylaşmanın askeri ve vatani görevim olduğunu düşünüyorum. 15 Mayıs gecesi saat 22'de Amiral Calthrope, genel valimize bir not yollayarak kendisine 16 Mayıs sabahı İzmir ve çevresinin Yunan ordusu tarafından işgal edileceğini bildirdi. Gerçekten de o sabah erken saatlerde, ilk Yunan tümenini limana götüren yirmiden fazla araç görüldü. Akabinde Albay Zaffirion imzalı, Türkçe ve Rumca yazılmış bir bildiri yayınlandı.

Karaya çıkan ilk işgal kuvvetleri müfrezesi, işe polis aktarım birimini işgal ederek başladı. Bu olay üzerine, birimde bulunan jandarma ve polis geri çekilerek Jandarma Alay Komutanlığı'na gitmeye karar verdiler. Buraya vardıklarında, at üzerindeki komutanlarının önünde büyük bir heyecan içinde kışla yö­ nünde liman boyunca ilerleyen Yunan piyadelerini gördüler. Komutanın peşi sıra giden yaverinin elinde büyük bir Yunan bayrağı vardı. Çok sayıda kadın ve çocuk da bu gruba eşlik ediyordu. Yunan ordusu temsilcilerinin etrafı, ellerinde silahlar olan büyük bir grup Megali İdea (Büyük Fikir) olarak bilinen Yunan ülküsü destekçisi tarafından sarılmıştı. Yunan ordusu ve çevresindeki kalabalık, kışlaların önünden sakin bir şekilde geçti. Kışlalardan 200 metre kadar uzakta, köşeyi döndükleri sırada bir silah sesi duyuldu. Silahını ateşleyen, işgal ordusuna eşlik eden silahlı sivillerden biriydi ve muhtemelen kazara ateş etmişti. Ama Yunan tümeni, bu patlama sesiyle paniğe kapıldı ve gruptaki asker ve sivil herkes bir anda rastgele ateş etmeye başladı. Onları takip eden müfreze, Hükümet Konağı ve kışlalar

34

Ege Bölgesinde Yunan Zıılmü

arasında mevzilenip, kışlaların kapı ve pencerelerini hedef alarak yaylım ateşine başladılar. Türkler tarafından bu ateşe karşılık verilmedi. Buna rağmen Yunanlılar yaylım ateşini yarım saatten fazla sürdürdüler. Orada bulunan bazı Türk kadınları, paniğe kapılarak çocuklarıyla birlikte yaylım ateşinden korunmak amacıyla Bank Agricole'e girip merdiven boşluğuna sığındılar ama orada acımasızca katledildiler. Bankanın giriş kapısından oluk oluk akan kan, binanın önünde bir kan gölü oluşnırdu. Yunan işgal ordusunun başkomutanı, sabah erken saatlerde yayırıladığı bildiriyle tüm idari ve adil birimleri, tıpkı eskiden olduğu gibi faaliyetlerini yerine getirmeye davet etmişti. Bu bildiriye güvenen Türk Hükümeti birimleri, devriye görevlerindeydiler. Ama Yunan askerlerinin, Hükümet Kona­ ğı'nın karşısındaki subay gazinosuna girdiklerini ve Konağı hedef alarak yaylım ateşine başladıklarını gördüklerinde tehlike çanları çalmaya başladı ve hepsi içgüdüsel olarak Genel Vali'nin yanına gidip olayların gidişatını beklemeye başladılar. Vali, jandarma ve diğer görevliler, Hükümet Konağı'nda yaylım ateşten en az etkileneceği düşünülen bir odada toplan­ dılar. Orada, yaylım ateşin kesilmesi ümidiyle ve Konak'tan ateş açılmayacağını bildirmek amacıyla, bulundukları odanın penceresinden beyaz bayrak sallama kararı aldılar. Ama bu bir işe yaramadı, yaylım ateşi artarak devam etti. Dışarıdaki ateşin kesilmesinden birkaç dakika sonra Hükümet Konağı'nın alt katından gelen silah sesleri duyduk. Saldırganlar Konak'a girmişlerdi. Bu vahşi saldırganların başında, sağduyu sahibi bir subay olacağını düşünerek, bulunduğumuz odanın kapısını ardına kadar açtık ve yukarı çıkmakta olan askerleri Rumca içeri davet ettik. Süngülerini bize doğrultmuş iki Efsun, gözle35

Ege Bölgesinde Yunan Zıılmii

rinde ölümcül bakışlarla içeri girdi. Onlara, defalarca, buranın Hükümet merkezi olduğunu ve Genel Vali'nin de burada bulunduğunu söyledik ama iki asker, Türkçe ve Rumca tehdit ve hakaretler savurarak ellerimizi kaldırmamızı emrettiler ve bizi yere diz çökmeye zorladılar. Daha sonra odanın dışındaki merdiven boşluğunda toplanan, süngülerini bize doğrultmuş bir grup Yunan askerinin yanından geçmek zorunda bırakıl­ dık. Rütbelerimize aldırmadan, en yüksek rütbelilerimize bile kabza ve süngü darbeleri indirdiler ve pek çoğumuz ciddi bir şekilde yaralandık. Alt kata indiğimizde, Yunan askerleri ilk iş olarak tüm resmi görevlileri, başlarındaki fes ve kalpakları yere atıp ayak­ larının altında çiğnemeye zorladılar. Başlıklarını çıkarmayı reddedenlerin başlıkları süngü uçlarıyla çıkarıldı ve hemen hepsi başlarından ve yüzlerinden yaralandılar. Asırlardır top­ raklarımızda huzur içinde yaşayan Rumlar da Yunan askerlerine katıldılar ve hükümet temsilcilerine en ağır darbeleri indiren, silah kabzaları dışında odun ve demir çubuklarla da dövenler onlardı. Silah arama bahanesiyle ellerine geçirdikleri herkesin üstlerini arayıp tüm şahsi eşyalarını çaldılar. Yunan askerleri, jandarmalarımızın üniformalarını yırttılar ve diğerleri gibi . jandarmalar da alçakça bir muameleye maruz kaldılar. Bu insanlar, silahlı Yunan askerleriyle çevrelenmiş olarak limana götürüldüler ve burada süngü darbeleriyle ''Yaşa Venizelos" diye bağırmaya zorlandılar. Bu onuru kırılmış konvoy, elleri havada, yırtık pırtık üniformalarıyla, kalpaksız olarak uzun süre bu şekilde dolaştırıldı. Yunan yetkili, motorlu aracıyla gelip Genel Vali ve oğlunu kurtarana kadar, onlar da uzun süre bu konvoyla yürüdüler.

36

Ege Bölgesinde Yıınan Zıılmii

Kalanlar, herhangi bir neden olmaksızın tartaklandı, hakarete uğradı, süngü darbeleriyle yaralandı, hatta öldürüldüler. Şeh­ rin en işlek caddesinde, liman boyunca sürüklenen bu bahtsız insanlara her türlü hakaret ve taciz yapıldı. İtilaf Devletleri'nin temsilcileri, demirlenmiş gemilerinden, yabancılar ve eşraftan kişiler liman çevresindeki meskenlerinden bu alçakça olaya şahitlik ettiler. Çok sayıda silahsız, savunmasız subay ve resmi görevli, kendilerine eşlik eden Yunan askerleri tarafından yabancıların gözleri önünde katledildi. Yerli Rumlar, bu olay için odun parçaları, demir çubuklar, zincirler ve her çeşit şiddet aletiyle silahlanmışlardı. Bir grup subay, Yunan müfrezesi eşliğinde gümrük binasının önüne getirildiklerinde, yerli Rumlar ve Yunan askerleri Üzerlerine atılarak onları yumruklamaya baş­ ladılar. Binbaşı yaveri Necati Efendi, o gün yanında olan 8-10 yaşlarındaki oğlunun gözleri önünde korkunç işkenceler sonucu katledildi. Babasının trajik sonuna şahit olan zavallı çocuk, acıdan deliye dönerek, gözyaşları içinde kendini babasının kanlar içindeki cesedinin üzerine anp ona sarıldı. Bu acıklı sahne, zavallı çocuğa indirilen bir süngü darbesiyle sona erdi. Bu olay, Yunanlıların kalbinde hiçbir insani duygunun bannma­ dığının en çarpıcı örneklerinden biridir. Gruplara ayrılmış olan subaylarımız ve diğer resmi görevlilerimiz, Hükümet Konağı ve gümrük arasında zorla yürütülürlerken, yerli Rumların alçakça hakaretlerine maruz kaldılar. Yüksek sosyeteye mensup, şık ve bakımlı Rum kadınlar, coşkuyla ve şevkle en ağza alınmayacak hakaretleri etmeleriyle dikkat çektiler. Zarif ellerine geçen her şeyi, taşları, top haline getirdikleri çamuru ve kırık kiremit parçalarını Türklerin üzerine fırlatnlar. Hatta bazıları modem 37

Ege Bölgesinde Y1111an Zıılmii

Yunanlıların saygıdeğer eşleri olduklarını belirtmek istercesine silahlarını ateşlediler. Asker ve resmi görevlilerin yanı sıra o gün sokaktaki tüm Türk ve Müslümanlar, çocuklar da dahil olmak üzere aynı şekilde farklı yerlere götürülerek tutuklanmış ve hapse­ dilmiştir. Hükümet Konağı'nın yanında toplanan Sultani'nin (Lise) genç öğrencileri de hapsedilmiş ve aynı kötü mua­ meleye maruz kalmışlardır. Bu bahtsız çocuklar acımasızca dövülmüş ve insanlık dışı bir şekilde şehit edilmişlerdir. Tüm esir alınanlar Tahıl Borsası'na, un depolarına, boş dükkan­ lara ve büyükbaş hayvan ahırlarına kapatılmış, buralarda üç gün boyunca aç susuz bırakılmışlardır. Özgürlüklerine kavuştuklarında ise pek çoğu evlerine dönmüş ve ikinci bir trajediyle karşılaşmışlardır. Resmi görevlilerimiz ve vatandaşlarımızın esir tutulduğu süreçte, yerli Rumlar, Yunanlı izciler önderliğinde bu kişilerin evlerine girmişler, yağmalamanın yanı sıra diğer her türlü suçu işlemekten de kaçınmamışlardır. İsmi ve adresi bizde saklı olan bir Müslümanın gözü önünde Yunan askerleri tarafından ka­ rısına tecavüz edilmiştir. Hıristiyanların yaşadığı bölgelerdeki Müslümanlara ait dükkanlar yağmalanmış, kasaları kırılarak açılıp boşaltılmıştır. Hapsedilen yetkililerin ofisleri yağmalan­ mış, masalarının kilitli çekmeceleri kırılarak açılmış, tüm resmi belgeler imha edilmiştir. Hükümetin farklı idari birimlerine ait çelik kasalar patlanlarak açılmış ve içlerindekiler çalınmıştır. Yunanlılar öylesine açgözlüydüler ki, kalemleri, mürekkep hokkalarını bile çaldılar, derisini almak amacıyla Valimizin odasında bulunan maroken sandalyeleri kestiler. TÜm telefon teçhizatları harap edildi ve kullanılmaz hale getirildi. Kışlalar-

38

Ege Bölgesinde Yunan Zulmii

daki tüm mobilyaları pencerelerden aşağıya fırlattılar, böylece onlar da kullanılmaz hale geldi. Ayrıca bu kanlı günde, şehrin içinde ve civarında yalnız olarak yakalanan tüm polis ve jandarmalar katledildi. O kötü günden iki hafta sonra bile kıyıya vuran cesetlere rastlamak mümkündü. Dalgaların Hükümet Konağı'nın karşısında kıyıya attığı, üç polisin birbirlerine zincirlenmiş, parçalanmış cesetle­ rinin kalıntıları, Müslüman halkın büyük tepkisiyle karşılandı. Bozyaka' da dokuz kişi, Seydiköy ve civarında d� henüz sayıları netlik kazanmamış çok sayıda Müslüman katledildi ve cesetleri günlerce gömülmeden kaldı. Hiçbir Müslümanın, ölen sevdiklerini bile gömecek cesareti kalmamıştı. 4. Kolordu Asker Alma Heyeti Reisi Albay Süleyman

Fethi Bey, Kıdemli Binbaşı Necati ve Tahsin Recep Beyler, cesedi parçalanmış halde limana atılmış olan Hukuk-u Beşer Gazetesi'nin sahibi, şu ana dek öğrenebildiğimiz tanınmış şehitlerimizdir. Katledilenler arasında kimlikleri henüz tespit edilmemiş pek çok Müslüman vardır. Bunların yanı sıra kaza kurşununa kurban giden çok sayıda vatandaşımız olmuştur. Bu elim olaylar sırasında şahit olduğum acı olayları, bana ulaşan bilgileri size bildirmemin görevim olduğuna düşündüm. Daha önce de söylediğim gibi tüm saldın ve tacizler, toprakları­ mızda bulunan binlerce yabancı diplomatik ve askeri yetkilinin gözleri önünde yaşandı. İtilaf Devletleri temsilcileri olan bu kişiler, atlarının sırrında tüm şehri dolaştılar ve Yunanlıların yaptığı tüm katliamlara, diğer görgü tanıkları gibi şahit oldu­ lar. Üzülerek söylüyorum ki yaşanan vahşeti engellemek için kıllarını bile kıpırdatmadılar.

6 Haziran 1919 39

Ege Bölgesinde Yıı11a11 Zıılmii

İzmir'deki Türk Askeri Heyeti'n.in, İstanbul'daki Harbiye Nezareti'ne yazdığı rapor Bu raporla, İzmir'de yaşanan elim olayları kısaca sizlere iletmek isteriz. Yunan askerleri İzmir'e ayak basar basmaz, kışlaların karşı­ sında mevzilenip yaylım ateşine başladılar. Amiral Calthrope'un talimatı doğrultusunda kışlalarda toplanmış olan Türk subay ve askerler, koridorlarda ve korunaklı bölümlerde toplandılar. Yaşanan elim olayların ardından karşılık verme niyetleri olmadığı anlaşıldı ve Yunanlı askerler tarafından Yunan gemisi Patris' e götürüldüler. Askerlerimiz liman boyunca Yunanlılar tarafından brr konvoy halinde yürütülürken, yerli Rumlar tarafından ağır sözlü ve fiziksel saldırıya uğradılar. Kolordu Kumandanı'nın size detaylı olarak bildirdiği gibi çok sayıda subay ve askerimiz, Yunanlı asker ve sivillerin açtıkları ateş sonucunda yaralandı veya hayatlarını kaybetti. Aynı gün, yedi yüzden fazla sivil vatandaşımız, İzmir'in farklı bölgelerinde, sokaklarda, otellerde, hanlarda ve dükkanlarda yakalanarak aynı gemiye götürülüp hapsedildiler. Hapsedilenler arasında bulunan Komutan Ali Nadir Paşa, Kurmay Başkanı Binbaşı Abdülhamit Bey,

5 6. Alay Komutanı

Hüseyin Bey ve Levazım Birliği Kumandanı Yüzbaşı Enver Bey, saat 1 8'de salıverildiler. Ertesi gün, Yunan işgal kuvvetleri kumandanı Zaffirion, Patris'e gelip hapsedilen subaylardan biriyle, önceki gün yaşanan olaylar hakkında konuşmak istedi. Bu konuşmayı yapmak üzere ben gönüllü oldum. Konuşmamızın özeti şu şekildeydi:

40

Ege Bölgesinde Yunan Zıılmii

Beni nazik bir şekilde kabul etti ve yaşananların nedeni­ nin Türk askerlerinin kışlalarından, ilerlemekte olan Y�nan birliklerine savunma amaçlı ateş açması olduğunu ve bu ateş sırasında ilk birliğin sağ kanadından bir Yunan askerinin yaralanması olduğunu söyledi. Türk ordusunun cesaretinin dillere destan olduğunu, Balkan Savaşı'nda kendisinin de bizzat ordumuzun savaş yeteneğine ve erdemlerine şahit olduğunu ekleyip bu konuda iltifatlarla dolu bir söylev çekti. İzmir'in işgalinin İtilaf Devletleri'nin kararı olduğunu ve Rumların ve Müslümanların, gerek Yunanistan gerekse Türk topraklarında kardeşçe yaşamalarını dilediğini, yaşanan tatsız olaylar nedeniyle büyük üzüntü duyduğunu söyledi. Kendisine, Kolordu Kumandanı'nın önceki gece Amiral Calthrope'tan bir talimat aldığını ve bu talimatı hemen alt bi­ rimlere ilettiğini, Calthrope'un, Punta'da (Alsancak) bulunan bataryamızın (2. Bölük 133) ve o sırada İzmir'de bulunan tüm diğer subayların, sabah saat 5'te kışlalarda toplanmasını emrettiğini, bu emre harfi harfine uyduğumuzu ve tatsız olaylar yaşanmaması için sıkı önlemler aldığımızı söyledim. "Yunan birliklerinin karaya çıktığı yönden gelen Yunan müfrezesini gördük. Müfrezenin ilk üç mangası kışlaları geçip köşeyi döndüler, hatta Kokaryalı (Güzelyalı) yönünde tram­ vay caddesine vardılar. Baştaki mangalar Banque Agricole'e ulaşmışlardı ki Hükümet Konağı'nın karşısındaki müfreze ve etrafını saran kalabalığın bulunduğu yönden, kimliği belirsiz biri, muhtemelen bir Rum tarafından ateş edildi. Kalabalık konvoy, geriye döndü ve Park yakınında mevzilenerek kışlaları yaylım ateşine tuttu. Bu durumda eğer söylediğiniz gibi ilk mangadan bir asker yaralanmış olsa, manga ilerleyip tramvay

41

Ege Bölgesinde Y1111a11 Zıılmii

yoluna çıkmazdı. Tersine ilk manga geri dönüp mevzi alır ve ateşe başlardı. Ayrıca eğer dediğiniz gibi kışlalardan ateş açıl­ dıysa, sizlerin mevzilendiğiniz Park civarında askerlerimizin kurşun izleri olmalı ki böyle bir şey yok. Türk subaylar, aldıkları mükemmel askeri teknik eğitimin yanı sıra bu beş yıllık savaş sürecinde farklı cephelerde verdikleri sayısız çarpışma sonucu büyük deneyim kazanmışlardır. Sizce de bir Türk subayın, sahil boyunda yer alan kışlaları savunmak adına tam teçhizatlı on iki bin askerlik bir güce karşı koymak gibi çılgınca bir maceraya anlması çok mantıksız değil mi? İtilaf devletleri donanmaları, eksiksiz olarak İzmir Lima­ nı'ndaydılar ve kışlalara doğru ilerleyen Yunan müfrezesini desteklemeye hazır olarak bekliyorlardı. Bu şartlar altında hiçbir Türk subayın savunma fikrini aklından bile geçirmemesi çok doğal. Bizler de tıpkı sizin gibi yaşanan olaylar nedeniyle son derece üzgünüz ve sizden çok daha fazla kayıp yaşadığımız inkar edilemeyecek bir gerçek. Dahası, önceki gün şehrin farklı bölgelerini işgal eden diğer İtilaf güçleri görevlerini olaysız bir şekilde tamamlarken, Yunan ordusu tarafından işgal edilen bölgelerde böyle acı olayların yaşanması bizi daha da üzmüştür. Türk ordusu hakkında yapnuş olduğunuz yorumlar için teşekkür ederim. Bizler de farklı seferlerde karşılaştığımız Yunan ordusu subay ve askerlerinin insani ve ahlaki erdemle­ rini her zaman takdir ederiz. Hepimiz ordunuzun medeniliği konusunda hemfikiriz. Bu nedenle, dün bizi kışlalarınuzdan buraya süngü darbeleri, taciz ve hakaretlerle getiren subay ve askerlerinizin bize uyguladığı insanlık dışı ve acımasız tavır karşısında son derece şaşkınız. Türk subayları, Yunan yetkililerin bu taşkınlıkları karşısında büyük üzüntü duymakla beraber,

42

Ege Bölgesinde Yıınan Zıılmii

sizin vakit geçirmeden yapılan yanlışı düzelteceğinize dair inançları tamdır." dedim. Konuşmamın ardından Yunan işgal ordusu kumandanının yanından ayrıldım. Daha sonra kendisi beni tekrar çağırdı. İkinci görüşmemizin başlıca konusu, hala Patris'te alıkonulan asker ve subayların salıverilmeleriydi. Konuşmanın sonunda salıverilmeleri kararı verildi ve ertesi gün tüm subay ve as­ kerleri gemiden alması için bir römorkör ayarladık. Böylece

İzmir olaylarından dört gün sonra tüm esir alınan askerlerimiz kışlalarına dönebildi ve evli olanlar evlerine gidebildiler. Kışlalarda kolorduya ve bağlı birimlere ait tüm kasalar boşaltılmış, soyulmuştu. Dahası hapis tunıldukları dönemde tüm asker ve subayların parası, saatleri ve diğer değerli kişisel eşyaları Yunan askerleri tarafından çalınmıştı. Bu durumun sonucu olarak evli-bekar tüm asker ve subaylar beş parasız kaldılar. En acil ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için kolordunun bankada bulunan hesabından çektiğimiz parayı onlara dağıtmak zorunda kaldık. Kışlalara dönmelerinin üçüncü gününde her gün Yunan karargahına gidip yoklama yaptırmak zorunda olan subay­ larımızın, yoklama işlemlerini tamamlamalarının ardından dışarı çıkmaları Yunan askerlerince engellendi. Bunu duyanlar yoklamaya gitmemeye başladılar. Yoklamaya gitmeyenler yakalandı, tutuklandı ve zorla Yunan askeri yetkililerine götü­ rüldü. Böylece Türk subayları için hakaret ve taciz dolu ikinci perde başlamış oldu. Bu sırada ben, işgal güçleri komutanıyla bir görüşme daha yaptım. Görüşme, bekar asker ve subayların hemen Yunan Mudanya gemisine gönderilmeleri kararıyla sonuçlandı. Evli

43

Ege Bölgesinde Yıınan Zıılmii

olanlara ise aynı yolculuğu yapmak üzere hazırlanmaları için beş gün verildi ve bu talimat yerine getirildi. İzmir olayları sırasında şehit düşen askerlerimizin ailelerine, kişisel çabaları­ mızla elimizden geldiğince destek olmaya çalıştık. İşgal altındaki İzmir'de Kolordunun vazifelerini yerine getirmek üzere, aralarında benim de bulunduğum üç kişiden oluşan bir heyet bırakılmıştı. Ama yapılması gereken çok fazla iş olduğundan bu sayı yeterli değildi. Ne yazık ki bu konuda defalarca Yunan komutana başvurmamıza rağmen çabalarımız sonuçsuz kaldı. Heyetimiz, çok fazla işle uğraşmak zorunda olduğundan görevimizi layıkıyla yerine getiremiyorduk. Ko­ lordunun levazım bölümüne, teçhizatlarına, diğer kurumlarına ulaşım iznimiz yoktu. Yunan yetkililere, İngilizler aracılığıyla buraları bize teslim etmeleri için ısrarlı ricalarda bulunduk ve sonuç olarak sadece kışlaların sınırları içindeki birimlere ulaşma hakkını alabildik. Böylece, İngilizlerin gözetiminde, şehit asker ve subayların ailelerine erzak dağıtabildik. O elim olayların yaşandığı gün tüm resmi kayıtlarımız,

hesap defterlerimiz ve diğer belgeler, Yunan askerleri tarafından yağmalanmış, harap edilmiş, yakılmıştı. Elimden geldiğince onlardan geriye sağlarrı kalanları topl�aya çalıştım. En kısa zarrıanda Yunanlılar tarafından yağmalanan, zarar verilen ya da çalınan belgelerin listesini size ulaştıracağım. Kasalardan çalınanların detaylı bir listesi, İtilaf Devletleri temsilcilerine, İzmir Valisine ve Yunan işgal kuvvetleri Komuta­ ru'na verilmiştir. Yunan askerleri tarafından Türk subaylardan çalınan para ve eşyalara ait bir diğer liste de İtilaf Devletleri temsilcilerine sunulmuştur. Kolordunun topçu ve süvari bir­ liklerine ait hayvanlar, Yunan askerleri tarafından kışlaların

44

Ege Bölgesinde Yunan Zıılmü

avlusunda toplannuştır ve açlıktan ölmek üzereler. Onları kurtarmak için de girişimlerde bulunuyoruz. Yunanlılar tarafından çalınanların listesini ilişikte gönde­ riyorum. Saygılarımla, (İmza) Yarbay Süleyman Fehmi

17. Kolordu Levazım Birliği Komutanı Rapora iliştirilmiş olan liste: Yunanlılar, Kolordunun farklı birimlerine ait yirmi kasayı yağmalamışlardır.

5 . 8 09.728. 1 5 kuruş karşılığı senet, 17.240.093.25 kuruş karşılığı banknot, 17.269.30 kuruş karşılığı bakır para, 16.605 kuruş karşılığı gümüş para, 59.027.20 kuruş karşılığı alnn para çalınmıştır. Çalınan toplam para 23 milyon 142 bin 690 kuruş ve bir çeyrektir

ki bu paranın frank olarak karşılığı 5 milyon

250 bindir. Osmanlı Heyeti'nin bir temsilcisinin raporundan alıntılar Yunan askerleri, İzmir'i işgal ettikleri gün, kışlaların önünde

iki zavallı kadını tartaklayıp öldürdükten sonra 800 Türk görevli ve sivili zorla Hükümet Konağı'nın önüne götürdüler. Burada bu insanları gruplara ayırıp yumruklar, hakaretler eşliğinde, "Yaşa Venizelos" diye bağırmaya zorlayarak şehirde dolaşnrdılar. Bağırmayı reddedenler oracıkta katledildi. 4. Kolordu Komutanı Albay Süleyman Fethi Bey de bağırmayı reddedenler arasındaydı. Ona, bağırmasını emrettiler ve red­ detmesi üzerine limandaki binlerce kişinin gözleri önünde onu

45

Ege Bölgesinde Yıman Zıılmii

süngüleyerek öldürdüler. Zorbalar, bu kanlı yürüyüş sırasında, önlerine çıkan perişan haldeki Türklerin cüzdanlarını, saatlerini ve diğer değerli kişisel eşyalarını zorla aldılar. O sırada orada olma şanssızlığım yaşayan bütün Türkler, Gümrük binasına hapsedildiler. İşgalin ilk gününde hiçbir haklı neden olmaksızın tutuklanan Türklerin sayısı 26.000'di. İşgal günü, Kızılay kolluğu takmış bir çavuş ve dört Türk askeri de Yunanlılar tarafından tutuklananlar arasındaydı. Bu kişiler, Doğu Halı binasından sürüklenerek çıkarılıp süngülenerek, pencerelerde ve sokaklarda toplanmış yüzlerce yabancı uyruklu kişinin gözleri önünde öldürüldüler. Çavuş, şehirde tanınmış bir eczacıydı. Bu cinayet, İngiliz Albay Lymping tarafından İngiliz hükümetine rapor edildi ve Albay, şehit eczacının ailesini ziyaret ederek onlara 50 akçe yardımda bulundu. Yunanlılar, Menemen'de Türkleri katlederken, İngiliz Al­ bay Smith, İstanbul'dan İzmir'e yolculuk ediyordu. Çığlıkları duyunca trenden inip yanında iki İngiliz askerle birlikte ilçe merkezine gitti. Oraya, tam olarak, Yunanlıların uyguladığı soykırıma bizzat şahit olabildiği bir zamanda vardı. İngiliz albayı gören Yunanlılar, uyguladıkları vahşetin nedeninin çıkan isyanı bastırmaya çalışmak olduğunu söylediler. Ama kanlar içindeki cesetleri kaymakamlık binasının önünde yatan kay­ makam ve dört jandarma dışındaki Türklerin hepsi silahsızdı. Yunanlılar, bu dört jandarmaya iki bataryayla saldırmışlardı. Olaya Uluslararası Tahkik Komisyonu ve komisyonun Ame­ rikalı doktorları el koydu ve 759 Türk cesedine karşı, sadece 1 1 Yunanlının hafif yaralı olduğunu gördüklerinde Yunanlılara bu orantısızlığın hesabım sormakta tereddüt etmediler. İzmir'in işgal edildiği gün, on beş kadar Yunanlı zorba ve asker, ilin eski genel sekreterinin evine zorla girip karısıyla 46

Ege Bölgesinde Yunan Zulmii

iki kızına tecavüz etti. Aynı felaket, eski liınan müdürü Sinan Bey'in de başına geldi. Eğer mevki sahibi insanlar böyle felaketlere maruz ka­ lıyorsa, sıradan insanların neler yaşadıklarını tahmin etmek hiç zor değil. İzmir'de her gün Yunanlıların alçakça davranışlarının yenilerini duyuyoruz. Müslümanların Haklarını Savunma Cemiyeti (33, Palace Street, Westminster), Londra İngiliz-Osmanlı Cemiyeti aracı­ lığıyla Osmanlı Hükümeti'ne, İzmir'de yaşananlara şahit olan bir İngiliz subayın aşağıdaki meknıbunu göndermiştir.

21 Mayıs 1919 İzmir Size bu mektubu Türkiye'de yaşanan olaylar hakkında bilgi vermek üzere yazıyorum. Umarım Yunan askerleri İzmir'e ayak basnğında yaşanan görülmemiş skandalın hesabını soracak dostlarınız vardır. İzmir'e, işgalin ertesi günü geldim ve çok fazla olaya şahit oldum. Türk yetkililer, işgalden önceki gün genel bir emir çıkarıp, işgalcilere karşı direnişte bulunulmamasını ve her ne kadar bu genel karargahlarını teslim etmek anlamına gelse de tüm birliklere ve subaylara belli bir saatte kışlalarında olmalarını emrettiler. Türk tarafı bu emre uydu ama Yunan birlikleri Türk subayların toplandığı yerlere girerek, "Yaşa Venizelos" diye bağırmayı reddedenleri vurarak öldürdüler. Kesin bir sayı verecek bilgiye sahip olmasam da bana söylendiğine göre 200 ila 3 00 resmi görevli öldürüldü. 47

Ege Bölgesinde Yıı11a11 Zulmii

Yunanlı askerler, Türk subayları, üniformalarını çıkart­ maya zorladılar ve Türk subaylar, pantolon ve gömlekleriyle kaldılar. Postallarını da çıkarttırıp kendileri giydiler. Vali, elleri havada liman boyunca sürüklenip bir Yunan gemisine götü­ rüldü. Başındaki fesi yere atıp ayaklarının altında çiğnediler. Peçeli bir hanım olan eşi tartaklandı ve evi yağmalandı. Türk Kurmay Başkanı, süngülendi ve yüzünden yaralanan adam, hayvan gemisine götürülüp hayvanların yanına hapsedildi. Kolordu Baştabibi öldürüldü ve cesedi geçen pazartesiye kadar bulunamadı. Topçu Alayı Kumandanı da öldürüldü ve genç bir doktor olan erkek kardeşinin, parmağındaki alyansına kadar nesi var nesi yoksa yağmalandı. Bu genç doktor, bana parmağındaki yara izini göstererek, Yunanlıların zaman zaman yüzükleri almak için parmak kestiklerini söyledi. Eşi, Rus olmasına rağmen, onun da her şeyi çalındı. Hastanede karşılaştığım bir Türk yarbay, yemek yiyecek parasının bile kalmadığını söyledi. Evindeki mobilyalarını bile almışlar ve karısının tüm mücevherlerini çalmışlar. Bunlar sadece bizzat şahit olduğum birkaç olay ama her yerde bu olayların benzerleri, hatta çok daha beterleri yaşandı. Köylerde evler yağmalanmakla kalmamış, yakılıp yıkılmıştı da.