Sinema Sanatı

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

PA YEL YAYINLARI Sintm:ı l\.ilapları

102 3

Diı.gi

l'a�el Y:ı�·ınevi

Baskı

Teknoı,:rarik :\1atbaası

Kapak filmleri

Elıru Grarik

Kapak lıaskısı

clurr

Books Lld. 1968

Türkçe ilk basını : Aralık

l 99J

SERGEY M. EISENSTEIN

SİNEMA SANATI Derleyen JAY LEYDA

Önsöz: Grigori Kozintsev

lngilizcc'dcn çeviren NiLGÜN ŞARMAN

paye

PAYEL \ A\'INEVİ İstanbul

Eis�·ııstciıı'ııı yayınlarımız arasında çıkan öteki kitapları: FİLM DUYUMU Çeviren Nijat Oıön FiLM BiÇiMi Çeviren: Nijat Ozön

l ÇlNDEKlLER

Onsöz

........ ... . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. ............... . .. . .. . . . . . .. . .. . . . .

9 14

Kişisel Bildiri

18

işçi Filmleri Yapmaım Yümcmı Sovyeı Sineması .... ... . .. .. . .. .. .. . .... . . . .. . ...... . ....... . .. . .............. . .. . . .

21

Sinemanın Yeni Dili

32

Bakış Açıları

35

.

.

.

.

..

.

.

.

.

Devingen Kare . . . .. ......... ... .. .. ......... ... ... ...... ... .. . . .... . .. .. .. ... .. ........ ......

48

GTK-GIK-VGIK (Geçmiş-Günümüz-Gelecek)..................

65

.

· Yazından Dersler

75 83

Bir Süylencenin Somutlaşması

Yapı Üzerine Birka�· Düşünce Daha.................... ....... ....................

90

107

Yumurcak Clım·lie

Ford'un Bay Lincolıı'ü

138

Omuz Çekimi Görüşü

148

Düzenleme Sorunları .. . . .... . ... .. ... .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

.

.

.. .

.

. ..

. .

. ...... . . . .. 154

. ... .

S. Eisenstcin'ııı Yayıın laıııııı) Yazılan ( 1922-1964) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 181

ÖNSÖZ

�_B

IR Eisensıein bir yüzyılda ancak bir kez dünyaya gelir. insan duğası bir tinsel gelişiminin tepe noktasına erişir. Şaşırtıcı bir tepki aracı oluşur. tek ve asla çogalıılamayacak: insanlıga bir üstün yetenek katılnıışıır. Eğer hu kişi. bir s:uıaıçıysa. onun hayal dünyası zamanın gerçek dünyasıııda bir iz bırakır ve zamanın kendisini fetheder: c,:ağıııııı bir bölümü onun sanaııııda yaşar. O bir ayna işlevi görnıez: onun. çağıııdaki imgelerinin niteliği yansıııcı bir yüzeyden çok daha fazlas ıııa can verir. Eisensıein'm sanaıı onun sanatçı duyarlılıgıııdan ve kişiliginden aynlamazdı. Bu duyarlılık ve hegeni onunla ilgili her şeyde gözlene­ bilirdi: yaraııcı sanaııııııı dogasıııda. yaşadıgı yerlerin görüntüsünde. konuşma biçiminde. Nerede yaşarsa yaşasııı. içeriye girer girmez ora­ da kimin oıurdugunu kesıirehilirdiniz. Her şey orada yaşayan kişinin izlerini taşırdı. Kapıııııı eşiginden haşlayarak kitap yıgııılan: kitapların çit ı sırn dizildigi rallar. masalarda.. iskemlelerde. her yerde: düşünhilim. resim. ruhhilim. güldürü kuramı. foıograf ıaıihi, halk dili ve argo sözlükleri. sirk. karikatür. .. Yalııızca konulann adlarım yazmak bile burada çok fazla yer tutar. Bilgi ve imgelem tüm odada keyif üretmek için birleşirdi. O da nesnelere sanki bir şakanııı parçasıymış gibi dav­ raııırdı: duvarda garip bir yarım kaharımaııın şahane bir rönesans çerçevesinin içinde ikiye bölünmüş bir yerküre oldugu farkediliyordu; büyük bir gümüş şamdan kravat askısı olarak kullanılıyordu. Kitap raf­ lanııdan birinin bir köşesi şaşırtıcı yüzlerin imzalı resimleriyle doluy­ du - ıraş hıçagıııııı mucidi Gilleııe'ıen Yveıte Guilherı'e kadar. Giysi dolahıııııı üzerinde Çin tiyatrosunun kahramanları, tahtadan Rus me­ leklerinin arasıııda rol yapıyordu. Onur köşesinde ise Harpo Marx'ın

ıo

SiNEMA SANA11

(hir " n umarasında" inek memesi olarak kullandığı) imzalı lastik eldi­ veni bulun uyordu. Ona ait herhangi hir oda. hir karnavaldan arta kal­ mış nesnelerle tıka hasa dolu hir tiyatro deposunu anı msatırdı. Değerli antik parçalar koleksiyoncusunu çağrıştıran hir şey yoktu. Belirli hir düzen. ya da hir bütünlük izi de yoktu. Sıralamasıııda hir tek yönetici güç vardı: çelişkiler. Ve hütün hunların üzerinde o. estetikle dalgasını geçiyordu. Ama kitaplar onun gerçek tutkusuydu. Kitaplığı din mek bilmeyen hir devinim içindeydi. hurada kitaplara dinlenme izni yoktu: yapıtlaıın ciltleri hiç yerli yerinde kalmazdı: her yerden fışkıran kitap aralı klarını (el altında ne varsa ondan yapılmı ş) her yerde görebilirdiniz: sayfa ke­ narları aldığı notlarla hatta çizimlerle doluydu. satırlaıın çoğ u renkli kalemlerle işaretlenmiş ya da altl�m çizilmişti. Odadaki her şey hu hur­ gaçta yitiyordu? Bununla birlikte odan ın görüııt üsü sık sık değişirdi. Ve hütün hu kitap. tıpkıhasım ve ilginç nesneler yığını -ilkel düşünhi­ lim araştmn al:uından ondokuzuncu yüzyıl resimli bilmecelerine ka­ dar- her şey hir çeşit kil gihi yoğ uruluyord u: heykeltraş onları yeni­ den kalıha döküyor. hepsini hir sonraki yapıtı için kolayca hiçimlen­ direhileceği hir gerece dönüştürüyordu. Bütün hu harmanlama ve es­ ne klik anlaşılmazsa Eisenstein'ın sanatını besleyen temel hesin de ya küçümsenir ya da çok abartılır. Eisen stein sinema dünyasına girdiği zaman şöyle karar verdi: Sa­ nat mucizesini gerçekleştirmenin v aktidir. Ancak daha fazla çalışırsak simyacının tılsımlı taşını hulur ve hütün maddeleri altın a dönüştürebiliriz. Ve hu -in san ların ruhlarını titreştiren hileşimin­ saf altının hizim sanat sineması olarak bildiğimiz şeyle onak hiçhir noktası yoktur. Yeni hir sanat dalı. tüm bilimlerin ölümsüz hütün diğer sanatlar �uvar resimleri. senfoni. antik tiyatronun trajik ayin­ leri- ile buluştuğ u hir noktada. coşturuculuğun var olduğ u ve kul­ lanı lmayı beklediği hir yerde biçimlenir. Eisentein'ın sanatını anlayabilmek için. kişi onun filmlerindeki ta­ mamlan mamış araştırmayı ve araştırmalarında da -hiçhir zaman çekmediği- filmleri görebilmelidir. Belki de hütün hu nedenlerle ve boşa harcayacak. sorunları irdeleyecek zaman olmadığından Potemkin onun başarıyla tamam ladığı tek yapıtı oldu. *

* *

ÖN SÖZ

11

Günümüzde estetik bildiriye çok az saygı duyulmaktadır: bugün hangi sanatçı sözcüklere değer vermektedir? Ama bu konuda bizim kuşağımızın davranışı farklıydı. İnsanlar tam olarak üstesinden gele­ meseler de, birtakım savlar ortaya atarlar ve yandaş toplarlardı. Bütün genç yönetmenler bu noktaya kadar birer "araştırmacıydı." Tasarım aşamasında bir kısıtlama yoktu, fakat tasarıları gerçekleştirdikleri film­ lerde ender olarak yer alırdı. Böylesi araştırmalar, kurgulamada. güncelerde, duyguların en aza indirgendiği kayıtlarda yitip giderdi. Madde, düş dünyasının zenginliğini taşımıyordu. Böyle eski defterleri okumak kolay değildir. Kullanılan dil bile bir başka zamana özgüdür. E isenstein'ın ilk film yazılan kendine özgü bir bireysellik içinde­ dir. Kişi birbirini kovalayan sıradışılıktan şaşkınlığa düşer: en alışıl­ madık sanat düşünceleri öğretic i, duygudan uzak bir tonda bilimsel bir sözcük dağarcığıyla aktarılmıştır:

Tiyatronun temel gereçleri izleyicinin kendinden -ve bizim kılavuz/ugumuzda bu izleyicilerin istenilen yöne (ya da duygulanıma) çekilmesinden- kaynaklanır, ki bu da (uyaran. duyuran. sag/ık egitimi yapan, vb.) her işlevsel tiyatronun asal görevidir. Bu amaç için gerek­ sinme duyulan silahlar tiyatronun bir yana bırakılmış donanımındadır. (Ostuzlıev'in "güzel şarkıları" primadonnanın pembe çoraplarından daha degerli , bir timbal dinletisi Romeo 'nun kendi kendine konuşma­ sından, ya da şömine üzerindeki cırcır böcegi, izleyicilerin başı üzerinden ateşlenen bir toptan daha az önemli degi/dir.) Çünkü her biri kendi yöntemiyle bizi bir tek ülküye götürür - bireysel kuralları aracı/ıgıyla kendi çarpıcılık alanlarına. B u I923'te yazılmıştı, ve biz katı öğreticilikle, daha alçakgönüllü türler (örneğin vodvil ve sirk) şaşırtıcı düzenlemeler ve bazı genel geçer numaralar kullanarak savaşıyorduk - şimdi bunlar ne kadar da eskimiş geliyor. Bununla birlikte dikkat edin, bu genç insanlar ne bi­ l imsel terimlere başvuruyordu ne de daha sağukkanlı anlatım biçimleri deniyordu. Gene de hiç kimse baş kadın sanatçının çoraplarından "ül­ kü" ya da "silah " diye sözetmiyordu. Eisenstein LEF dergisi sav­ larından yararlanmış gibi görünüyor: işlevsellik, doğruluk, toplumsal gereksinim. Ama (Ostrovski'nin m üzik salonu için kullandığı) canlı bir sirk çağrışımı taşıyan, nesnel "çarpıcılık" sözcüğünün yapıcılıkla çok az ortak yanı vardı. Eisenstein'ın bir yazısının yayımlandığı

12

SiNEMA SANATI

LEFin aynı sayısında bir de fotoğraf yer alıyordu, uygulamada LEF: iki koltuk birleştirilerek yatak düzenine getirilmişti. Hayır, Sergey Mi­ kayloviç'in "ülküsü" başka öğelerin bileşimiydi. Eisenstein'ın sinema yazılarını anlayabilmek için kişi onun senaryo tanımını anımsamalıdır. Meyerhold'un öğrencileri, bir senaryoya öğretmenlerinin bir oyunu algıladığı biçimde bakıyordu. Bir tek yazar vardı - yönetmen. Sahne düzeni ve roller bir yapımın gerçek dilidir (yazınsal bir senaryo yal nızca çağrışımların çıkış noktası demektir) ve film devinim ve kurgu ile oluşturulur. Senaryo -Eisenstein'ın tanı­ mıyla (20'Ierin sonlarında)- bir olayın duygusal olarak algılanması­ dır; yönetmen ise bunu görüntülerle yorumlar. Birçok yönden Sergey Mikayloviç'in sinema yazılan, onun kusur­ suz bir senaryoya dayanan kusur.rnz filmleri ile çakışıyordu. Düşün­ celeri ya da daha yerinde bir deyişle duygulan, genellikle filmlerinde­ ki gerçekliği aşıyordu. Ve böylece o sayısız çağrışım kümelerini çıl­ gınca kağıda döküyordu: onun kavramları yeni bir şeyde kök sala­ caktı, ama henüz sanatta değil . Eski ile Yeni filminde paravan sahnesini tümüyle coşturuculuk üzerine kurmuştu. Bu sahnedeki başrolün niçin çiftçiler tarafından değil de (utangaç davranışları onlara ikinci dereceden bir rol verdir­ m işti) "an sinema" yoluyla canlandırıldığını açıklarken, yönetmen olayın kurguyla elde edilen iç coşturuculuğuna değinerek, tartışmalara son vermişti:

Öyle bir sahne düşünün ki Musa çölün ortasında bir kayaya bir çubukla vurarak su dolu bir ırmak oluşturuyor ve susuzluktan kıvranan binlerce kişi kendini oraya atıyor, ya da tanrı tanımazlar, altından bir dananın çevresinde çılgınca dansediyor, ya da yüzlerce çılgın yandaşı ile birlikte Şaksei-Vaksei yobazların kılıçları üzerine atılıyor, ya da hatta acılar içinde kıvranmayı erdem sayan din adamının coşkusunu gözünüzün önüne getirin , işte o zaman sahnemdeki kala­ balıgın duygusal çoşkunlugunu içinize sindirerek görüntüleri ters açıdan degerlendirebilirsiniz1 1 1946-47 yıllannda yazılan ve Eisensıein'ın 1964'de yayımlanan seçme yapıtlannın ili. cildinde yer alan bitmemiş bir kitabın ( 1946'da yazılmış) "Paıhos" adlı bölümünden.

Ö!'\SOZ

13

(Yazılarında alçakgönüllü "hall a" sözcüğüne dikkat edin - ayrıca sık sık "çılgınca" deyişiyle de karşılaşabilirsiniz.) Şimdi. dikkaıimizi sahnedeki insanlara çekmiş olması gerektiğini. vb. açıklamak için büyük bir san aıçıyı . eski sen aryo kavramları ile sorgulamaya kalkışmak anlamsız olur. Aynı zamanda biz onun n asıl bir sinema oluştur.:ıbilcceğini de bilmiyoruz. Çoğun lukla ve kendi dışındaki nedenlerle filmleri biıirilemedi ve araşıumaları da hep yarım bıraklırıldı. GR1GORI KOZtNTSEV

KlŞl SEL B lLDlRl' B ir Berlin Gazetesi lçin, 1926

\�T

J IRMI sekiz yaşınday ı m . 19 !!\'den önceki üç y ı l boyunca öğrenciy-

dim. Önceleri bir mühendis ve m i mar olmak istiyordum. iç savaşta. Sovyeı ordusunda isıihkfımcıyd ı m . B u işi yaparken. hüıün lxış zaman­ larımı sanat ve tiyat ro sorun larını i n ce leyerek geç iriyordum: öze l likle tiyatro ıaıihi ve k w·am ı . 192 l 'de Proleıku lı'a tiyatro bczemcisi (dekor­ c u ) olarak gird i m . Prnletkult Tiyatrosu. yeni R us dev let yapısının ülküsüne uygun düşecek yeni sanat biçimlerinin peşindeydi. Oyuncu birl iğimiz

gerçek

sanatı

yaratmaya

çalışan

genç

emekçilerden

olu şuyordu. onlar hu amaca yeni hir kişil ik, dünya ve sanata yeni hir hakış açısı getirm işlerdi. O zamanlar onların sanatsal düşünceleri be­ nimkiy le tam olarak çakışıyordu. bununla birlikte haşka hir s ın ıftan olan hen an lamı vardıkları sonuçlara ancak uzun hir düşünme süre­ c inden sonra ulaşahiliyordum. Daha sonraki yıl lar yoğun hir çabalama dönemiyd i . 1922'de B i rinci Moskova Emekçi Tiyatros u'nun yönetmeni oldum ve Proleıkulı yönetimine tümüyle aykırı düştüm. Proletku lt üyeleri Lun

:iÖz koııu ' u olıııakmııı hüıün(iyle sanat'al k a yg ı l a rd an uı;ık hi r hi ç i n ıde düşünüldüğünde) \fotion Picture /\c" a de ııı y uzmanlannın kc,ti rinıiııe göre yakla�ık 40.000 .()(X) d olara mal ola · caktır. ı\ııı:ı ü 't ü n y,·ten,·kli ıııaki ııa.:ıhır hir �·ı k ı � y o l ıı hulmu�tur: filmi önce 65 nııı ı . l ik Graııdeur n e g a ı i fine �·e k me k : daha sonra hunu (f a rk l ı orantılar nedeniyle. daha k ü çük öl ç üde ki scl ü l o i ı iıı 'a�l adı�ı hüıün alarn kap,anıa k , ı z ı n ) 3 5 nım.lik po zi ıi fi n hoyutlanna geı inııek: ve son olarak da. mercekleri hüyüıerek. hoyut larını g e n i � k ı ne k ve s i ne m a sa­ lonlannın duvarlann:ı uyum sağlayacak hir hiçinıde oranlan d e il i �ıircrek göıünı_üyü pt'r­ d e y e yaııqtnıa y ön te m i . Ayııı i ş le m . çizimde göıcrildi�i gihi. e ş iı dikeylik sa�lamak için y aı a y ç il gi d e yapılan hafif bir değişiklikle ve sonra d:ı (boy u ı l ar küçültüldüğünde) ol a ğ a n pe r d e hoyut laıını aşmayacak eş i ıl ik s ağ l a n ar a k dikey düunlcnıekrde de k u l ­ lanılabilir. G e ri ye yalnızca dikey d ü ze n l e nmiş görüntülerin sın ırlanııdaki küçük b i r bö l ü m l ü k kayıp için m:lanmak k al ı r: bu sızlanma da yalnızca balkondaki v e kolluk bölümündeki en kötü y cf l e r i ç in g eç erlidi r . huralarda bile görüntü kaybı yok d en ecek kadar azdır .

DEViNGEN KARE

63

gerekmez, ama omuz çekiminde de aşağı yukarı aynı boyutlara gele­ bilirsiniz ... " (Omuz çekiminin etki değeri hiç de onun boyutlarına bağlı değildir, tersine birbirini izleyen çekimlerin boyutlarıyla elde edilen optik etki ölçülerine dayanır. -S.E.) "Bununla birlikte geniş filmde de birkaç omuz çekimine gerek duyulur. Yine de omuz çeki­ m inin asıl amacı düşüncelerin anlaşılmasını sağlamaktır (! ! ! -S.E.). Ve geniş filmle. 35 mm. tik filmde ancak allı ayaklık omuz çekimiyle elde edebileceğiniz tam boyuııaki görünüşlerin tüm ayrıntı ve an­ laıımını gerçekleşıirebilirsiniı. ... (Perde uygulamaları konusunda be­ nim kişisel beğenim sözkonusu olduğunda kaşın kolayca seçilemeyen kıpırtısını yeğlememe karşın tüm bedenin de bir şeyler anlatabile­ ceğini belirtirim. Bununla birlikte. gene de -gösterilmek istenen du­ rumlar ve ayrıntıların yalıtımıyla dikkatin bir noktada toplanmasını sağlayan ve bedenin doğal boyutlarında gerçeğe uymayan bir büyü­ meyi gerçekleşıinnemize yardım eden- omuz çekiminin hiç kul­ lanılmamasını da kabul edemeyiz. -S.E.) Omuz çekimleri. oynak alıcı çekimleri. perdedeki kişilerin ve nes­ nelerin tam boyutlarda gösterilen çeşitlemeleri ve kurguyu ilgilendi­ ren öbür öğeler yalnızca bir yüzü gösıenneyi kolaylaştırma. bu yüzde dile gelen "bir düşünceyi açıklama" görevinden çok asal olarak sine­ mayla ve sinema algılama.sının anlatım araçlarıyla ilgilidir. B i ldirmiş olduğumuz gibi (ve Aleksandrov'un da. söylemek iste­ diklerinin acıklı bir biçimde yanlış yorumlandığı Romance Sellfimen­ ta/e adlı ıaşlamasında alçakgönüllü denemeyle göstermeye çalıştığı gibi) sesli kurgunun gelişiyle, bu ortadan kalkmayacak, tersine yöntem ve olanaklarını çoğaltıp büyüterek gelişecektir. Aynı biçimde. geniş perdenin _gelişi. bir kez daha kurallarının in­ celenip eleştirilmesine katlanacak olan kurgunun gelişim indeki bir sonraki basamağa damgasını vuracaktır: bu kurallar büyük bir güçle. eski perde biçiminin kullanıldığı günlerdeki birkaç kurgu işlemini ola­ naksızlaştıran ve işe yaramaz hale getiren. ama bunun yanı sıra bize çeşitli perde biçimlerinin uyumlu bir bileşimi olarak yeni dev gibi bir ıanıtıcıyı ve boyutların. oranların ve taslakların birçok başarılı geo­ metrik boyutlarıyla ortak etkisinin algı alanımıza saldırısını sağlayan. tam perde boyutları nın değişiminden etkilenen kurallardır. Ve buna bağlı olarak. eğer Olağan Perde kuralları nın birçok nite­ liğinin arkasından "kral öldü" diye bağıracaksak. aynı biçimde Gran-

SiNEMA SANA 11

64

deur Film'in şimdiye kadar hiç düşünülmemiş ve düşlenmemiş kurgu olanaklarını karşılarken de "yaşasın kral" diye bağırabilmeliyiz. Sanla Maria Tonantzintla. Cholula. Meksika. 1 930'da Paramount stüdyosu bir sözleşme imzalayınca,

Kapital tasarısı ve "anlaksal sinema" kuramı, Eisenstein gra­ buyla birlikte Amerika Birleşik Devletleri'ne giııi. Ama. karşılıklı olarak her iki taraftan da bir düzine kadar başka film ı.asarısı öne ri lince, bu tasan ve kuram Hollywood'da ger­ çekleştirilemeden kaldı. Bay ve Bayan Upton Sinclair'in para­ sal yönden desteklediği bir filmi çekmek için Meksika'ya git­ meden hemen önce. Eisenstein, 17 Eylül 1 9 30'da Academy of Moıion Picture Ans and Sciences tarafından. son zamanlar­ da onaya çıkanlan geniş film için gerekli yeni perde boyut­ lanru ıa.nışmak üure düunlenen özel bir toplantıya katıldı. Ei­ senstein bu ıaplantıda düşüncelerini açıklığa kavuşturama­ dığına inandığından. Meksika'ya ulaşır ulaşmaz bunlan Close­ Up'ıa yayımlanmak üzere Kenneıh Macpherson"a yolladığı ma­ kalesinde açıkca belinti. Maqıherson bu makaleyi. beraberinde yolladığı mektuptan bir bölümle birlikte yayımladı.

GTK-GIK-VGIK Geçmiş-Günümüz�elecek·

§

!NEM A Okulu'nun yıldünümü kuıl::ımalarının özel hir önemi var. çünkü. dünyanı n haşka lı i�·hir yerinde hu nitel ikte hir haşka film okulu daha yok. Bizim oku lumuz µihisı bulunamaz. ne filmlerin Bahil'i Hol­ lywood'da ne de dünya film işleyiminin ühür sayısız Bahil'inde. Bu ilginç durumun 11cdcnı açıktır. S inemamız Amerika'nın araçla­ rından. Almanya'nııı ham film i�leyiminden. lngiltere'deki öğrenme isteğinden yoksun değildir. Böyle hir okul ancak Sovyeı ülkesinde doğabilir ve işlerlik kazanahilird i . Yalııız hurada Baıı'daki henzeri hir okulun olanaklarını işlemez hale getiren temel engeller süpüıüh.ip atılabilirdi. Yalnız burada. hu toplumsal yarışma ü lkesinde. anamalcı yarışmanın kargaşasına hir �on \'erilehilirdi. Yalnız hurada. kentsoylu toplumdaki ilişki leıiıı geleneksel etkilerine ve başarısızı ha�arıyla alı­ cden geleneksel ha�arı kavramına yeni hir anlayışla hakılahilir. iki yarışmacı. Biri öbürüne üstün �elir. X Y'den daha kötüdür. Ö yleyse yaşasın Y. Ama hu durum hizim için (eğer aynı hakış açısıyla ele alını rsa) üncclsiz hir aykınlıkı ır. lk.i yarışmac ı . Biri yeni­ lir. Ö hıirü kazaııır. Ö yleyse ühürü daha iy idir. Ama ilki kütü müdür? H i�· de değ i l ! ikisi de iyi dir. Ve hu nedenle hirhirleriyle yan�maz l ar. Çünkü her ikisinin de i l g i al::ını toplum çık::ırına yöneliktir. Bu toplum çı karı ikisinin düşüncelerinde de ilk yeri alır. Ve hir yarışmada kay­ beden de kazan::ın k::ıdar onur duyar. "Sinema Okulu'nun onbeşinci yıldönümü için yazıl mı şt ır . hununla b ir li kt e bu ya z ı . okulun hütün tarihiyle dc�il. yalnııca benim orada görev aldığını dönende i l � ilidi r yani l 9:!R'den 1_1.ününıüze kadar (bu yaıı 1 93.fün soıılannda yazılmıştır). K.ıyııak çada ' '" l l 9'a bakınız.

Sl'.'\E�A SANATI

66

Bu hizim için a.h.c gihi hir şeydir. Bu şimdi hizim doğamıza yer­ leşmiştir. Ama. hizim usta fi l m yünetmenleri m i z i n " meslek sırları n ı " yetişen ye n i k uşa�a aktard ı ğ ı n ı süyled iğimiz zaman. Amerika'lı ve Avrupa'lı yünetmenlerin k u şkusunu . şaşk ml ı ğ ı nı

ve içine düştükleri dehşeti

gürmelisiniz. Okul hakk ında onlara hirşeylcr anlatmaya haşladığınız

zaman. güzler inin şa�kınl ıkla koskoca açı ldığını gürehilirsiniz: nere­

deyse düşüncelerini okuyabilirsiniz: " E k meğinizi eli nizden alacaklar. Neden hüyle yapıyorsunuz ?" Gene de hunu yapıyoruz - ve ühürlerini de hunu yapmaya yünlendiriyoruz. Ü lkemizde hepimize yetecek ekmek var. Mal sah ipliği dürtüleri hi­ ıim dü�üncderimizden çoktan ç ı k ı p g i t t i . Üstelik uzun u y g ulayım ve deneyim y ı l l arından sonra yeni özdeksel ve ti nsel değerler o l uşturuldu. Y a l n ız bir tek tasamız var: gelişen sinemac ı lığımızın çoğalan etkinlik a l an larında yapım a�amaların ı dolduı�ıcak yeterli sayıda hed en. kafa v e yarat ı c ılık g ü c ü bu lunacak mı?

Bütün ülkel erde mühendisler. mühendislere hilgi verir. Teknisyen­

kr. teknisyenleri e ğ i t ir. S anat da . hunlar gihi hir k i şileşme aşamasına

gc lehilmc l idir.

Gene

de

ürge n lqmiş

ve

toplumsallaştırılmış

hir

düzenden ha�ka hiçbir yerde yara t ı c ı hir emekç i . kendinden daha genç hir yaratıcı emekçiyi eğitemez.

Başka hir yerde "yaratıcı yetenek "

üstün insanl:ınn ayrıcalı k l ı

kastına açık h i r giri ş kart ıdır. Yara t ı c ı h i r k i ş i . kendi e t k i n l ik lerini "gi1.emli" hir biçimde hile anlayamaz. Bu e t ki n l ik uğruna. süzk o nusu µiri� kartı. kastı olabi l d i ğ i nce seyrek t u tmak için k u llanı l ır. Koleksiyo­ nunda tek olduğu

sanılan hir nesnenin eşini

hulan

kenısoylu hir

toplayıcı kopyayı yokedip "tek" nesnenin sahihi olarak k almak i ç i n d ü nyanın parasını harcayabilir. Büyük hir sanatçı d a yeni başlayanı "kaçınnak" i ç i n yapabileceği her �eyi yapar. B ü t ü n bunların hepsi yaratıcı işler i ç i n gereksinimin sınırlı olmasınd:mdu. Çünkü yeni tiyau·o ve sinemalar açılmamakta. eski leri de kapanmaktadır. Ustalık için gereksinim artmamakta tersine azalmaktadır. Çünkü buna olan gereksinim. iki üç yıldızın dışında. küçük kentsoylu beğeni­ sinin darboğazııu aş amam ak t a d ı r. Biz. hunun tersine. yaratıcılık etk i nl i ği ve yaratıcılık enerjisi için geniş ülçüde ve çok sayıda uygulama amaçlıyoruz. Tiyatro ve sinema

GTK - GIK - VGIK

67

amaç ve nicelik olarak genişliyor. Ve ıemelde niıeliğe. kültürel niıe­ liğe ve ba�arılan işlerin niıeliğine yönelik artan bir isıek ve gereksi­ nim var. Bu durum yeni bir gerekJiliği doğurur - yaraııcılık sorunlarını. yarat ıcılık eğilimini v e öğretimini. araşıırma ve deneylerle bilimsel ol­ arak bulgulama. Yaratıcılık sorunlarının ve yaraııcı işlerin kuram ­ lanyla birlikle uygulamalarının da incelenmesini önleyen gizemli kası perdelerini çıkarıp aımak için. Bunu toplumsal olarak yalnız biz gerçekleşıirebiliriz. Yönıembi­ limsel olarak da. B izimkinden başka hiçbir ıoplumsal yapı. böyle bir eıkinlik için gereken ruhbilimsel ve ıoplumsal önerileri ortaya koyamaz. B izim bu ıoplumsal dizgemiz ıek başına olayların gizemini ve gizliliğini çekip alabilecek araç ve isıeğe sahipıir. Yaraııcılık sorunlarını ve süreçlerini algılama konusunda. bebeklik döneminden ancak bir adım öteye gide­ bildiğim izi söyleyebiliriz: yani ancak ilkokul çağına gelebildik. Görüııgülerin belirli alanlarında yaptığımız araşıırma yönıem­ lerimiz. bir bakıma hep kulsal bir sır gibi görülmüş olan konuların anlaşılmasında sonsuz ufuklara yolaçmışıır. Sanaııaki bilgi ve çözüm­ kmeler alanına böyle bir açıklık geıiren bu yönıem. dikkaıe değer bir başanyla "uygulamalı esıeıik" -yapıcı yaraııcılık uygulamasında­ da gerçekleştirilebilir. İlk basamakta. her geçen gün bu sorunlarla ilgi­ l i Marx'çı klasikler fonunu zenginleşıiren kiıaplara yenileri katılır; ikinci basamakta ise henüz yalnızca ilk adım lan allık. Şunu büıün içıenliğimle bildirmeliyim: Okul beni tükeı iyor. Yapıl makta olanlarııı coşkun sanat aşkıyla tükendim: temel kuralların açıklanması. yapııların düzenindeki oran lar ve bunların yaraıılma süreçleri beni ı üketti. Ve büıün bunlar çok az bilinen ve çok az incele­ nen filmciliğin uğraş alanında ortaya çıktı: yani bir filmin görscl­ işiısel bütünlüğünü düzenleyen yönetmenin eıkinliğinde. B u . ya.raııcı bir emekçi için son derece zararlı olabilir. Belki de durum onun kendi yaratıcılık mesleğinin ortadan silinmesini de açıklayabilir. Yaratıcının suskunluğu. girişin hep yasak olduğu bölgelere çözüm hançerini sap­ lamaya kendini izinli sayan kişiler için bir ödül olabilir. Bazıları buna haince "Yapabilen - yara ur; yaralamayan - öğretir" diyebilir. Bununla birlikte, bunu söyleyenler bir şeyi unutmakıadır. Öğrenme henüz özdevingen öğretme basam ağına ulaşamamışıır. Ş u andaki durumuyla "öğretme" hfıla gerçekten "yaraıma" anlamına gel-

68

SiNEMA SANATI

mektedir. çünkü bu. film yönetme sanatını yaratıcı bir biçimde kavra­ mak için. kişinin dizge ve yöntemlerini oluşturması gereken. nere­ deyse çıplak bir alandır. Ve bu yapıcı çalışmanın. kişinin kendi ya­ ratıcılık görevinden hiç de aşağı kalır yanı yoktur. Ama öte yandan. sanattaki en üstün başarıların tümünü elinde tutan bileşik yapıcı yöntemlerin kurulmasında öncüllerinin ve çağdaşlarının deneyimlerini birleştirip toplayan bir araştırmacının, bir öncünün duy­ gu larıyla karşılaştırılabilecek daha başka ne vardır! Yaratıcılığın yapıcılık sürecine. bilimsel Marx'çılığın kalıtsal ilke­ lerinin etkili biçimde uygulanmasını. yalnızca gelişen. üstün bir amaca ulaşmaya çalışan. büyüyen. başaran, emekleri boşa giden, başara­ mayan genç kuşağın yaratıcılık çabalarıyla içiçe olanlar kavrayabilir. Büyük sanatçıların ancak emekçi sınıfından kendi kendine doğduğunu öne süren eski Proletkult görüşü artık çoktan rafa kaldırıl­ mıştır. Yaratıcı emekçinin yönetmenlik öğrenimine duyduğu öğrenme açlığı yaratıcılık özlemlerinden söz eden herkes için son derece açıktır. Yengi kazanmış emekçi sınıfının bu genç kuşağındaki yaratıcılık arzu­ sunu görmek. kendi deneyimlerinin gelişimini eski kuşağın film yapımcılarının özetlenmiş deneyimleriyle buluşturmak, bunlara yapım öyküleri ve masallarla değil eksiksiz bilgiler ve deneyimler aracılığıyla ulaşmak - işte kendi filmlerinin çerçevesi dışına çıkan, Sovyet sine­ masının kuruluşunda kendi yaratıcılıklarının katkılarını da düşleyen sinema sanatçılarının önünde yer alması gereken amaçlar bunlar ol­ malıdır. Bizim için bu yıldönümü kutlamaları bir şölen olayı değildir. Biı,..: göre bu yıldönümü kutlamaları. yoldan gelip geçenlere pannağını uza­ tarak "O zamanlar SIZ ne yapıyordunuz" diye soran iç savaş dönemi­ nin afişinden etkiler taşımaktadır. Bu törenlerin yaklaşımı. yakın tarih dilim lerinden herkesi sorumlu tutar. Bu sorumluluk da yapılanların henüz çok az olduğunu anlama noktasında başlamalıdır. Bu bir alçak­ gönüllülük değildir. Bu :l7. çok başarılmış işlerin, engin bir görüşle. gerçekleştirilmesi geleceğe bırakılmış işlerle karşılaştırıldığında ortaya çıkan doğal bir duygudur. Okulun çifte sorumluluğu vardır: insanlarla. onların gerçekleştir­ diği işlerin soru mluluğu. insanlarımızın birçoğu film yapımcılığına sürüklenmiştir. Kuleşov işliğinin onur duyabileceği Pudovkin. benim işliğimin gurur kaynağı Vassiliev. görüntü yönetmenlerinin onuru Go-

GTK - GIK - VGIK

69

lovnya ve Volçok gihi hüyük sanaı çıların yanısıra. GTK0 ve G I K . yapımcılık ailesine uyumla kaı ı l m ı ş çeşi ı l i yeıenek v e uzmanlıkla daha haşka hirçok emekçi adı sayabil ir. Okulun görev ve hizmeıleri b u nunla da sın ı rlı degi!d ir. Oııuıı ödevleri. sinema sanaıçılmının zoru n l u eğiliminin öıesine ıaşar. En az hunun kadar önem l i hir haşka görevi de sinemac ı lığın yüıııem ve bil­ g i lerini uygulamaya sokmakıır. Öğrenim dalların da. seminerlenle. görevli lerde v e özel uzman l ı k ana hülüm lerinde. bi l i m sel araşıı ıına �· alışm alarını ürg ü ı lemek N I S'ııı " ' görev idir. Bunların görevi şu anda geçerli olan sinemac ı l ık uy�ula m :ı l ar ı nııı konu ve sorunla rıyl:ı i l g i l i önerileri v e incelemeleri s:ığlam a k ı ı r . Bunlar ayrıca G I K ' n ııı öze l l i kle iki öğren i m dalında k u llanı lan yünıem lerden de sonı m l udur: yüneı­ m e n l ik ve foıoğrafç ı l ık . Burada Okul'un 1 928'den h u y a n a yarıığı kesin h i r y ü n değişi k l i ­ � i n i d e helirı meliyiz. Sonu�·ıa h i r Teknik Okul'dan Y ü ksek Okul':ı dönüşmesiyle. yüneı menlik dersleri. G I K'nııı ilk y ı llarındaki e ı k i n l i k ­ lcıinde bulunmayan iki önem l i eğilimi ger�·eklcşıirmişıir. Önce. sanaı öğn: ı i m i yünıem i n i n ulaşmaya �·a l ı ş ı ı g ı son amaç olan "sanatsal" sıüdycxlaıı �·ok. daha y üksek düzeyde hir eğilim venneyi benimsemişıir. Daha sonra da sinemayı. kuşku verici "foıojen i k " teri m i üzerine l.:: u ı u l u diğer sanatl:mn akraba l ığından ayıran kendine üzgü esıeıik n i ı ­ c l ikleri sonucu " k e n d i kendine doğmw{' hir san:ıı olarak hc l i rleyen i l k e ğ i l imden farkl ı olarak. d i ğ e r sanatlarla hirleşıimı i�tir. B u yalnızca yazın. ti yatro. resim sanalı ve m ü zi k k ü h üründe. yalnızca ıepkcler ve ruhhilinıde yapılan en yeni bilimsel bildirilerin i n ­ celenmesinde v e sinemaya ö z g ü ı.. o nularııı öğreıiminde ancak algılama ve hilgi veımenin yapıcı ve uygulanabilir dizgesinde hir araya gelebi­ len ühür hilim dallarıyla yakın i l işkiye gıri lerek gcr�·eklcş ıirile hilir.

1 932133 öğrenim y ı l ındaki yöneımen l i k dersl eri. yönetmenlik k u ­

ramları v e uygulamaları konusunda O k u l ı ıarafıııdan yayımlanacak i l k

• O.:vlet Sinema Teknik Okulu olan G I K'nın ilk durwnu: GTK_ • • :-;ıs: GIK Bilimsel Araşıınna Bölümü. 1 Bu gönderme 1 933'de Soıfrısfoye Kino'nun 5� sayılannda "The Granite of Film Science" olaıak yayımlanan, E.'nin öğretim programının ilk uyarlamasınadır. Çözünık­ nip genişletilen bu program daha sonrn l.

r ffl r ı

Jazz Wa l t z

Caz kısa zamanda herkes tarafından sevildi. ama genellikle beı11.e­ ri "alışılmadık" karşıtlık ların çagrısız konukluğu her zaman bu kadar kolay benimsenmez. Fmnsız Tiyatros unun hfılfı l u poesie dc /'i n ınıo hiliı e n in (kıpırtısız­ J ıgın şiiri'nin) farkında bile olmadığı bir dönemde. bu tiyatroda bubu Dumas'nın başına gelenlere bakın. Duma-; bize. bir oyuncunun gösterisinin düzenlenmesinde yeralan '

l paul Whiıenıan

ve

'.\1 a ry Margareı '.\1cBride. Ja;; ('.\iew York 1926). s . I 1 9.

92

SiNEMA SANA Ti

olaylar dizisinde dolaysız ve karşıt çözümlerin parlak bir örnegini ve­ rir. Bu olay onun anı larında anlatılmışıır. Ünlü Mile Mars. Dumas'nın yeni oyunu Aırıoıry'de oynayacak tı. H içbir şey üzerinde anlaşamıyorlardı. Dumas ne oyunu ın yorumu konusunda ne de provaların yönetiliş biçi minde tiyatro ile uyuşabili­ yordu. B u nedenlerle oyununu Adcle rolünün başka bir başrol oyuncu­ su. genç Dorval tarafından oynanacagı bir başka ıiyaıroya götürdü. Anı larında son provalar ve Aı11011Y oyununun gösterisi şöyle anlat ıl­ maktadır: Mudume Dorrnl, Aclcle rolıinde eliııdeıı geleııi yuptı. Nusıl dile .li efi­ rereğini bir tiirlii bulıımudı,ı!,ı hir tümce clışııulu hiitılıı sideri lıuyrwılık uyuııdıracuk kudur uçık seçik re tıinı çurpırı ııokıulurı orruyu koyuruk

siiyledi. Korusı11111 gt'iıl(ı!,iııi duyclu .ı!,u ::.umwı "şimdi işim bitik " ("Mui.ı· jc suis perdue nıoi.1") din• hıı.ı!,ırmusı gereki.l'()rdu . Şuşıluruk şey, hir tiirlii hu birkuç .l'Ö::.rii,ı!,ii ıw.1'11 .ı·iirlı • rece,ı!,iııi bulun1 1yordu. Geııe de e,ı!,cr hı111lurı siiyleııme.l'İ gcrekt(ı!,i gihi dile getirirse, purluk hir eıki wruıcı­ ru.�111111 hiliııciııdeydi. Birdeııhire kcıjiısııulu şimşek gibi bir ışık çukıı. Kolıuklurı seçehilnıek içiıı .wlıııe öııiiıu/eki ışıklurııı keııumıu kudur gelerek "Y u::.ur, orudu nıısıı11::. ') .. diye se sleııdi. "Erel. . . ıre rur ? " diye sordum. "Mile Murs 'şimdi işim biıik' ıiimcesiııi ııusıl söylüyordu ? " "O//lrurkeıı birdeıı uyugu kulkuruk. " Doıwıl \'eriııe döııerkeıı ''Tumam " diw yu111ıludı. "öyleyse beıı öııre uyukıc/ durup soııru oıurucu,ı!, ı m "c

Başarılı ilk gösterinin heyecanıyla (3 Mayıs 1 83 1 ) ıam Adcle ko­ casıııın dönüşüyle altüst o lmuşken oyuncu Bocage o tunnası için ona kolıugu zamaı ııııda uzatmayı unuı ıu. _ Ama Dorrnl coşkuylu öylesiııe ke11di11de11 geçmişli k i , böyle öırem­ si::. bir şey oııu durdurumu::.dı. Kolıugı111 miııderleri ii::.eriııe diişece,�i yerde, kol yeriııe diişıü ı•e ıiim i::.leyirileri yeriııdeıı jirluwıı yuralı, kırık, iııriıımiş bir yiirekıeıı kopan iç purçuluyırı bir sesle bir çığlık (} / / /. 2Atexandre Dumas, My Menı()İrs (Anılannı). çeviri: E.M.Waller (Londra 19011), Cilt v., s. 235. 245.

YAPI ÜZERiNE BiRKAÇ DÜŞÜNCE DAHA

93

"Karş ı l " çözüm en az "dolaysız" olan kadar etkili olduğunu kanı t ­ ladı. K uşkusuz. görüngüniin kendisinde yer alan :ıtlı.�m gerçek iç dün­ yasından çıkmayan ya da, daha doğrusu. görüngü ilişkileri içindeki olası çelişkilerden kayıwklan mayan büt ünüyle mekanik hir karşı t l ı k hiçhir zaman yeterince inandmcı o l amaz. Bu eğer yalnızca h i rhirinc eşit iki olası ve temel karş ı t l ı ğın daha az alışık olduğumuz biçi m i y le verilirse. geçerli olan anlayışa güre yüzeysel hir karşıtlıklar oy111111 ol arak kalır ve helki de birleşik hir izleğin oluşumuna ulaştırı lamaz.

Gene de M ıne Dorva l ' i n yapt ığı şeydeki "karşıt l ı k " yapısı ilk bakışta hize "bi çimse l " görünse de - hu yalnızca görünüşte "biçim­ seldir." G erçekte. hirhi ri n i n aynı ol:ın davranı�l:mn iki e le alınış hi�·im i n i n h u k ü ç ü k ö rn e ğ i . h i z i m i k i oyunculuk biçeminin hirhirini altetmeye çalışan

karşıtlı kları n ı .

roııı:ınti k l i k

yanlarıyla

klasik

öğrenimleri

arasındaki savaş ı m ı . ondokuzuncu yüzy ı l başının kannaşık toplumsal

yüntenı leı ini yansıtan çatışmaları incelememiz için hir fırsat yaratır.

Önıeğim izdeki karşı çüı.üın yalnızca. "klasik" oyuncu Mars ti yatro tarihinden ayrı l ırken " romant i k " oyuncu Dorva l ' i n gelmesine karşı koyan geleneği yansıtmaktadır.

U m u lmadık hir biçimde ortaya çıkmasına bakmaksızın . "ari t metik

o l arak" h i r üçüncü ı;üzümün tasrn·lanması. hundan önceki /ıa iki çözüme de karşı çıkmak gihi görünebil ir: hu sahneyi aşağıya ya da yukarıya doğru hir salınma clerinimi yapmaksızın - her ikisini de hir yana bırakarak kısı t l ı devinimlerle ve ses tonuna ağu·lık vererek can­ landırmak. Ama hunun "aritmetik" çözü m ün ü n alt ında yeni t i yatronun ılk

u yg ulayıcılarının

hu

konuda

hirhirlerine

yazdığı

rol

yapına

biçemiyle yansıtılan çok karmaşık hir toplumsal süreç yatmaktadır. Arı ı ·e ü:ünıü gaçek yaşamda oldu,�u gibi anla11/malıdır - yani kollar re barak/arla de,�il, wnlama ı·e yü:deki anlamlarla, derinim­ /erle de,�il küçük süslemelerle3. Belki ş i m d i hize tek hir sahnenin çözümü i ç i n yapılan bir çeşitleme 3

Tlıe Leııer1_ of Aııro11 l'arfol'irclı Clıeklıoı · ıo Olga Leoııardoma Kııip/>er, çeviri:

Consıanc.: Gamell (Oıaıto and Winılus. LonJra 1926). s.33.

SINB1A SANA Ti

94

gibi görünen hu durumun aslında bir zamanlara özgü bir tür ve tek olası biçemsel anlat ı m yolu olması otaganüstü hirşey gibi görünmez. Oyuncular yaln ızca yeni sanatsal ü lkülerin üstünlügüyle desteklenen güç hir sa\'aşımdan geçerek başka çözüm lere ulaşabi li yorlardı. Oldukça şa�ırt ıcı. B i zler geçmiş insanlık tarihinin tüm inanılmaz birikiminin kalıt­ çılarıyız. Sanaıımıı. renklerinde. biçemsel özelliklerinde. t ürlerinde ve belir­ li niteliklcıiııdc. ıüm dönemler. biçemler ve sanat ülküsü aşamal;mnda öncü olarak onaya ,· ıkan sanatların tarihindeki ön-hileşimsel aşamaları için gereken deneyimi kapsamaktadır. Ve hir zamanlar değişen hic;emlerin savaş alanında biçimlenen sa­ nat düşünceleri. şimdi toplumcu gerçek çiligi mizin biçem birl(�i kup­ samındcı c;qitlcmelcr ve renk tonları olarak ortaya çıkmaktadır. Yeni ve öncclsiz olan her }eyden ayrı olarak. onun belirli yapııları hir za­ manlar zorunlu olan ve tek olası ve t ükenmiş renkler olarak kalm::ıya bırak ılan renk 1011/orıııdun ışıgını alabilecektir. Dogaı olarak. herhangi hir renk tonunun ya da karşıılıgın iç­ kaynaklı seçimindeki koşullar. şimdi hunların hangi güçle ve ne za­ man uygulamlı gına bağlıdır. Bu nlar benzer biçimde birbirleriyle alış\'erişte de hulunahil irler. Mile Mars ve Mme Dorval ömeginin yer­ li yerine otumı:ısı. yalnızca tarihsel h::ışkaldırı koşullarında ve degişen biçemlerde geçerli degildir. Kamı olarak daha başka birçok olay gösteri lebilir. Kı yaslamak için kişinin çok uzaklara gi tmesi gerekmez. Asl ında sayısal bakımdan en uygun duruml;u· Sovyet sinemasında bulunabilir. Hem Grcr hem de Poıemkin lırlılısı biçemsel özelliklere birer örnektir. lc;inden yalnızca hir tek filmin gerçekleştirilmesine karşın. Toırnrds ( Diktatörlüge Dogru) dizisinin biçemsel açıdan başarıyla işlendigi zamanı anımsıyorum. Bunu tartıştıgımız yer hile gözlerimin önünde. Şimdi yıkılmış olan Strastnoi Manastırı'nın duvarı önündeydik. Önünden en başarıl ı Ameıikan filmlerini utkuyla göstennesiylc ünlü " Kino Malaya Di mitrovko 6"ya çıkan bir yol geçerdi. B urada Robi11 Dicrurorslıip

YAPI ÜZERiNE BiRKAÇ DÜŞÜNCE DAHA

95

Hood, The Thief of Bagdad (Bağdat H ırsızı), The Gray Ghost (Boz Hayalet) ve The House ofHare (Kin Evi) filmlerini • görmüştük. Sinema sanatçılığında henüz ilk ürkek adımlanmızı atarken, Ame­ rikan sinemasının bu "devlerini" nasıl alledebilirdik? Bizim bu genç sinemamız bütün tec im ve yapım yollarını denetimi altında tutan Amerika ve Avrupa film işleyiminin gümbürdeyen sesi karşısında nasıl kendi sesini duyurabilirdi? Daha çarpıcı olmasa da, bu başarı lı Amerikan filmlerindeki kadar etkili öyküleri nereden bu­ labilirdik? Avrupa ve Amerika'dan çıkan "takım yıldızların" parlaklıklarıyla boy ölçüşebilecek yerli "yıldızları" nereden bulmalıydık? Kenlsoylu sinemanın benimsenmiş kahramanlarının yerini tutacak özgünlükle kahramanlar yaratabilir miydik? işimiz yalnızca iyi film yapmakla bitmiyordu. Görev alanımız çok daha genişli - tüm kültür alanını kapsıyordu: amacımız karşıt bir kültür ve sanat anlayışı göstererek kentsoylu kültüre bir darbe indir­ mekti. Onları, Avrupa ve Amerika'da o yıllarda çok az bilinen ve anlaşılma