Politika [2 ed.]
 9786059460439

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

POLİTİKA

ARİSTOTELES Çeviri ve Sunuş Özgüç Orhan

� PiNHAN folsefe

2!

Politika

Aristoteles (MÖ 384 - MÖ 322): Antik Yunan filozofu. Platon ile Bab

düşüncesinin en önemli iki filozofundan biri sayılır. Fizik, gökbilim, ilk felsefe, zooloji, manbk, siyaset ve biyoloji gibi konularda pek çok eser vermiştir. Günümüze erişen metinleri arasında

Fizik, Metafizik,

Gökyüzü Üzerine, Ruh Üzerine, Kategoriler, Yorum Üzerine, Birinci Çözüm­ lemeler, İkinci Çözümlemeler Poetika, Retorik, Nikomakhos'a Etik vardır.

Özgüç

Orhan: 1973 yılında Elazığ'da doğdu. İlk ve orta öğrenimini

İzmir'de tamamladı. 1984'te Mustafa Reşit Paşa İlkokulu'ndan, 1988'de Bornova Anadolu Lisesi'nfü ortaokul kısmından, 1991'de Kuleli Askeri Lisesi'nden mezun oldu. 1991'de başladığı Kara Harp Okulu'ndan 1993'te ayrılıp aynı yıl girdiği Boğaziçi Üniversitesi'nin Siyaset Bilimi bölümünden 1998'de lisans derecesini aldı. British Council Chevening bursunu kazanarak gittiği Keele Üniversitesi'nde Çevre Siyaseti alanında 1999'da yüksek lisans derecesi aldı. 2000'de Maryland Üniversitesi'nde (College Park) siyaset felsefesi alanında başladığı doktorasını 2007'de tamamladı. Bir yıl Maryland Üniversi­ tesi'nde kendi alanında dersler verdi. 2008-2016 arasında Fatih Üni­ versitesi Siyaset Bilimi bölümünde çalıştı. 2016'da doçentliğini aldı.

PİNHAN YAYINCILII< Litros Yolu, Fatih San. Sitesi No: 12/214-215 Topkapı/Zeytinburnu İstanbul Tel: (0212) 259 27 60 Faks: (0212) 565 16 74 www.pinhanyayincilik.com info®pinhanyayincilik.com Sertifika No: 40676 Politika Aristoteles

©Pinhan Yayıncılık, 2017 Türkçe çeviri© Özgüç Orhan, 2017 Birinci Basım: Aralık 2017 İkinci Basım: Şubat 2020 Genel Yayın Yönetmeni: Mahmut Sever Son Okuma: Gurur Sev Kapak Tasarımı: Mahmut Sever Dizgi: Adem Beyaz Teknik Hazırlık, Baskı ve Cilt: Yaylacık Matbaacılık San. Tic. Ltd. Şti. Litros Yolu Fatih San. Sitesi No: 12/197-203 Topkapı-İstanbul Tel: (0212) 567 80 03 Sertifika No: 44865

Pinhan Yayıncılık: 157 Felsefe Dizisi: 39 iSBN: 978-605-9460-43-9 Bu kitabın tüm yayın haklan saklıdır. Tanıhın amacıyla, kaynak gös­ termek şarhyla yapılacak kısa alıntılar dışında gerek metnin, gerek görsel malzemenin yayınevinden izin alınmadan herhangi bir yolla çoğaltılması, yayımlanması ve dağıtılması 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nun hükümlerine aykırıdır ve hak sahiplerinin maddi ve manevi haklarının çiğnenmesi anlamına geldiği için suç oluşturur.

Politika Aristoteles Çeviri ve Sunuş Özgüç Orhan

İçindekiler Sunuş 7 Aristoteles Hakkında . 7 Politika'nm Tarihsel Önemi.. 9 Metin Hakkında . 14 Politika'nın Türkçe Çevirilerinin Bir Eleştirisi... .. 33 Çeviri Hakkında . . 46 Kaynakça 52 Terimlere Dair Açıklama . .. 61 Politika'nın Analitik Özeti . . . . 131 Harita ve Görseller . .. . 141 ......................................................................................

................................................... ...

..... ......................................

...... ......... ......... ..................... . . . . ...........

.....

..

.............................................. .. ...........

.........................................................................

...... ............. . . . . .

......

...

...

...............

.

.....

.

. . . ...............

.. .......... ................ .......

...... .......................... ....

POLİTİKA BİRİNCİ KİTAP İKİNCİ KİTAP ÜÇÜNCÜ KİTAP DÖRDÜNCÜ KİTAP BEŞİNCİ KİTAP ALTINCI KİTAP YEDİNCİ KİTAP ................. : SEKİZİNCİ KİTAP .

.. .

....... . ......... ...................

..

.. .................

....

..................................................................

.......................................... . ..................

..

............. .......

.

..............

155 193 253

319 379 . 441 467 531

..................

................................................................

....................................... . . . ....................

.

..... . . . .... . . . ...... ....... . . . ............

................

Politika'ya Dair Sorular

.

.... ...................

.

.............

. .

............. ..

.

.................

.....................

557

Sunuş Aristoteles Hakkında Aristoteles (MÖ 384-322) üzerine verdiği bir dersin baş­ langıcında Alman filozof Heidegger'in şöyle dediği rivayet edilir: "Bir filozofun şahsına dair bizi ilgilendiren tek şey, onun belli bir zamanda doğmuş, çalışmış ve ölmüş oldu­ ğudur." Bu söz, bir filozofun çalışmaları ile biyografisini birbirine karışhrmamaya ve felsefe açısından pek de önem taşımayan biyografik ayrınhları felsefenin önüne geçir­ memeye yönelik bir tavsiyedir. 1 Kısmen hak verdiğimiz bu tavsiye uyarınca, burada Aristoteles'in yaşamından sadece felsefesine ve özellikle de Politika'ya ışık tutabilecek birkaç noktaya değineceğiz. Aristoteles, o dönemde Makedon sınırları içinde bugün ise Yunanistan'ın kuzeybahsında bulunan Stageira kentin­ de doğmuştur. Babası Nikomakhos, Büyük İskender'in dedesi III. Amyntas'ın yakın dostu ve özel hekimi idi. Bir­ çok uzman Aristoteles'in biyoloji ve zoolojiye olan ilgisinin arkasında babasının mesle�ne olan aşinalığının yathğı dü­ şüncesindedir. Biyolojik bakış açısının etkisi etik ve politi­ ka eserlerinde görülür. İndirgemeci bir yaklaşım sergile­ meden Aristoteles insanı öncelikle doğal yönüyle ele alır ve onu bir "hayvan" türü olarak görür. İnsan, "politik bir hayvan" (zoon politikan) ve aklını ve dilini (logos) kullandığı

1

Heidegger'in dersi 1 Mayıs 1924 tarihlidir (Kisiel, 1993: 287). Bu sözün daha kısa şekli de şöyledir: "Aristoteles doğdu, çalışh ve öldü." 7

ölçüde diğerlerinden ayrışan bir hayvandır. Aristoteles, yaşamının büyük kısmını Atina' da geçirmiş olsa da döne­ min yurttaşlık kısıtlamaları gereğince sonradan Atina yurt­ taşı olamamış, Atina' da "yabancı" (metoikos) statüsünde yaşamıştır. Politika' da uzun uzadıya değindiği "yurttaşlık" faaliyetlerine bizzat kendisinin katılamamış olması olduk­ ça ironiktir. Aristoteles'in Atina' da geçirdiği yıllar iki döneme ayrılır. İlk geldiğinde on yedi yaşında bir gençtir. Genel kanı Pla­ ton'nun kurmuş olduğu Akademeia (Akademi) adlı yüksek eğitim ve araştırma kurumunda öğrenci olmak için geldi­ ğidir. 2 Aristoteles burada yaklaşık yirmi yıl geçirmiş ve okulun en parlak öğrencisi olmanın yanı sıra kendi başına dersler vermiş ve eserler kaleme almıştır.3 Aristoteles Pla­ ton' un 347' de vefatının ardından Atina' dan ayrılır. Kimile­ ri Platon'un yerine okulun yöneticisi konumuna gelen Speusippos ile felsefi görüş ayrılıklarının bu kararında et­ kili olmuş olabileceğini iddia etmiştir, ama bu konu net değildir. Aristoteles bir süre Batı Anadolu' da Atameus (Dikili ya­ kınlarında) ve Assos'ta (Çanakkale) yaşar. Hatta Atameus yöneticisi Hermias'ın yeğeni ve evlatlık kızı Pythias ile ev­ lenir. Daha sonra hemen karşıdaki Midilli Adası'nda bir süre yaşar. 343/42' de Büyük İskender'in babası il. Phili­ pos'un daveti üzerine Makedon Krallığı'na gider ve bir sü­ re İskender'in hocalığını yapar. il. Philippos'un ölümünün ardından İskender'in tahta çıkıp doğu seferine başlaması üzerine, Aristoteles 335'te ikinci kez Atina'ya gelir. Bu defa Lykeion (Lise) adında kendi yüksek eğitim ve araştırma ku2

Lord (2013: ix) Aristoteles'in Atina'ya ilk başta Isokrates'in (436-338) o zamanlar daha çok bilinen retorik odaklı okulu için gelmiş olabileceğini belirtir. 3 Aristoteles'in bu dönemde edebi yönü kuvvetli felsefi diyaloglar yaz­ dığı bilinmektedir. Bunlar günümüze sadece fragmanlar halinde ulaş­ mıştır. Bunlardan biri olan Protreptikos (Felsefeye Çağrı) sonraki yazarla­ rın alıntılarının bir araya getirilmesiyle oluşturulmuştur. 8

rumunu kurar. Bu arada Platoncu Akademeia (Akademi) da faaliyetlerine devam etmekteydi.4 Aristoteles'in birçok eserinde kendi düşüncelerini Platon ve Akademi' deki Platonculann görüşleri ile karşılaşhrdı­ ğını görmek mümkündür. Politika' da bu karşılaşhrmayı özellikle İkinci Kitap'ta görürüz. Aristoteles burada Pla­ ton'un Devlet ve Yasalar adlı diyaloglarında ele alınan ko­ nuları kendine göre açıklar ve sorunlu gördüğü yerleri eleştirir. Aristoteles'in Platoncu görüşlere yönelik eleştiri­ leri felsefe tarihinde başlı başına bir tarhşma konusudur. Hatta bu eleştirilerin haksız olduğunu ileri sürenler olmuş­ tur. Bu görüşte doğruluk payı olabilir de olmayabilir de. Ancak daha önemli bir nokta, bu eleştirilerin Aristoteles' in endoksa diye bilinen yönteminin bir parçası olmasıdır. Aşa­ ğıda buna kısaca değineceğiz. Aristoteles Atina' da Makedon hükümranlığından hoşnut olmayanlar tarafından Makedon yanlısı olarak görülmek­ teydi. 323'te Büyük İskender'in ölümünün hemen ardın­ dan, Makedon karşıh kesim yıllar önce yazdığı bir şiir ne­ deniyle "dinsizlik" suçlamasıyla Aristoteles' e dava açh. Davanın hukuk kılıfına uydurulmuş olduğu ve bu açıdan Sokrates'e açılan davayla benzerliği açıkhr. Nitekim, ken­ disi de bunun farkındaydı. Atina' dan ayrılıp Euboia (Eğri­ boz) Adası'ndaki Khalkis kentine giderken sarf ettiği riva­ yet edilen söz şöyledir: "Atinalılann felsefeye karşı ikinci bir günah işlemesine izin vermeyeceğim." Aristoteles bundan bir yıl sonra Khalkis'te vefat eder.

Politika'nın Tarihsel Önemi Helenistik dönemde Aristoteles'in diğer bazı eserleri gibi

Bu okullar Atina kent merkezinin hemen dışında koruluklar içinde yer almaktaydı. Coğrafi konumları için bkz. aşağıda V nolu harita. Lykeion yakınındaki Lykabettos dağı gibi "kurt" anlamına gelen lykos sözcüğüyle ilişkilidir. 4

9

Politika da pek bilinmez (Lord, 1986: 141; 2013: xxxvi).5 Bu­ nun bir sebebi eserlerin bu donemde Aristotelesçi okul (Peripatos) dışında dolaşımda olmamasıdır. Diğer bir ne­ deni ise, politik bir örgütlenme biçimi olarak polis'in Yu­ nan coğrafyasında ortaya çıkan imparatorluk ve krallıkla­ rın gölgesi alhnda kalmış olmasıdır. MÖ 1 . yüzyılda tekrar gün yüzüne çıkan Aristoteles külliyah Romalı komutan Sulla tarafından Atina' dan Roma' ya getirilir ve külliyahn ilk edisyonu burada Rodoslu Andronikos tarafından hazır­ lanır. 6 Ancak, Politika Roma döneminde de pek ilgi görmez ve kayıplara karışır. Ortaçağın büyük bir kısmı boyunca Politika'mn gerek Bah Avrupa'da gerek İslam coğrafyasın­ da mevcut olmadığı bilinmektedir.7 Ancak, Bizanslı alim Efesli Mikhael'in yazılarından eserin en azından 12. yüzyıl başlarında Bizans' ta mevcut olduğu anlaşılmaktadır. 12. yüzyılda Bah Avrupalı düşünürler arasında Aristote­ les' e ilgi artmaya başlamışhr. Bu dönemde Etik ve Politika dışındaki eserlerin büyük bir bölümü Latinceye çevrilir. 12. yüzyılda Politika henüz gün ışığına çıkmamış olsa da Aristotelesçi politik düşüncelere değinen düşünürler ol­ muştur. Bu motiflerin görüldüğü metinlerin başında Salis­ buryli John'un Policraticus (1 159) eseri gelir (Nederman, 1991: 190). Aristoteles'e yönelik bu ilgi arhşı genel olarak bilimsel çalışmaları da olumlu etkilemiş olacak ki, kimi çağdaş tarihçiler bu dönemden "On İkinci Yüzyıl RönesanBundan sonrası kısmen daha önce yayımlanmış bir makalemize (Or­ han, 2015) dayanmaktadır. 6 Lord (2013: xxi) bu yaygın anlahnın hatalı olabileceğini, o önemde Lyke­ ion'un başında olduğu bilinen ama bunun dışında hakkında çok fazla bilginin bulunmadığı Andronikos'un Aristoteles külliyatını düzenleme işini yaklaşık elli yıl öncesinde Atina'da yapmış olabileceğini belirtir. 7 Politika'nın bu dönemde İ slam coğrafyasında mevcut olup olmadığı tar­ tışmalıdır. Bu konudaki yaygın görüş olumsuz da olsa kimilerine göre, kısmen çevrilmiş veya en azından kısmi bir özetinin varlığı ihtimal dahi­ linde sayılmalıdır (Pines, 1986). Belki kısmen bu nedenle, Farabi ve İbn Rüşd gibi Aristoteles' e büyük önem atfeden alimler, etikte büyük ölçüde Aristotelesçi olsalar da politikada Platoncu bir perspektife sahiptirler. 5

10

sı" diye bahseder (Haskins, 1927). Bu canlanışta Endülüs veya Sicilya üzerinden İslam alimlerinin çalışmalarına eri­ şimin önemli katkısı olduğu bilinmektedir (Haskins, 1927: 278-302). Ancak Avrupalılar, Aristoteles'i Arapçadan ol­ duğu kadar doğrudan Yunancadan da okumuş ve çevir­ mişlerdir (Dod, 1982: 52). Etik 12. yüzyıl sonları ve 13. yüzyıl başlarında kısmen, 1246 civarında ise tamamıyla Robert Grosseteste tarafın­ dan Latinceye çevrilmiştir (Dod, 1982: 61). Politika'nın el­ yazmalan ise 13. yüzyılda Bizans'tan Bah Avrupa'ya geti­ rilmiş ve 1260 civarında bir Dominikan rahibi olan Moer­ bekeli William tarafından Latinceye çevrilmiştir.8 Moerbe­ ke çevirisinin başlıca özelliği harfiyen ve bu nedenle de yer yer anlaşılmaz oluşudur. Bu çevirinin ardından birçok or­ taçağ düşünürü Politika üzerine şerh yazmışhr. Bunlardan ilki 1265 tarihli Büyük Albert'in şerhidir (Dunbabin, 1982: 724-25) . Moerbeke' den bu eserin çevrilmesini bizzat istedi­ ği sanılan ve yine Dominikan rahibi olan Aquinolu Tho­ mas' ın şerhi yarım kalmış ve öğrencisi Auvergneli Peter tarafından tamamlanmıştır (Aquinas, 2007). 12. yüzyıl son­ ları ve 13. yüzyıl boyunca Guy Rimini, Walter Burley, Ni­ cole Oresme ve John Buridan gibi alimler tarafından da yazılmış şerhler mevcuttur. Moerbeke'nin Latince çevirisi 15. yüzyıla kadar birçok yazar tarafından kullam1mışhr. Politika'nın Latince dışında ilk yerel dilde çevirisi 14. yüzyıl başlarında (yak. 1305) Moerbeke çevirisinden Fran­ sızcaya olur (Babbitt, 1985: 8, not 60). Skolastik ilahiyat ve manhğın Aristotelesçi olması sebebiyle, Rönesans aydınla­ rının Platon'a yöneldiğine dair yaygın bir kanaat vardır. Ancak gözden düşen aslında Aristotelesçilikten ziyade Skolastik Aristotelesçilik olmuştur. Yaklaşık 1350-1 650 ara­ sı diye belirleyebileceğimiz Avrupa Rönesansı boyunca

Bundan sonra "Moerbeke." Newman (II: xliv, not 1) çeviriyi bizzat Moerbeke'nin değil, onun gözetiminde ve editörlüğünde başkaları tara­ fından yapılmış olabileceğine dikkat çeker. 8

11

Aristoteles' in eserleri üzerine yazılan şerhlerin sayısı başka tarihsel dönemlere oranla çok daha fazladır (Kuhn, 2009). Bu yoğun ilgide sayıları gitgide artan üniversiteler ve bu üniversitelerin müfredatlarında Aristoteles' e geniş yer vermesi rol oynamışhr. Bu dönemde Poetika, Retorik ve Etik daha ön planda olsa da Politika da ihmal edilmemiştir. Etik ve Politika'ya yönelik ilgi ortaçağın sonları ve yeni­ çağın başlarında "karma rejim" diye de bilinen "cumhuri­ yetçi" politeia idealini canlandırmışhr (Viroli, 1992: 30-53). Karma rejim modeli Aquinolu Thomas da dahil olmak üzere birçok yazar tarafından savunulmuştur (Blythe, 1992). Bunların başında Defensor Pacis'in (Barış Savunucu­ su) (1324) yazarı Padovalı Marsilio gelir. Politika' da ele alı­ nan konular Venedik ve Floransa gibi Rönesans İtalya­ sı'nın önde gelen kentlerinin aydınları arasında rağbet görmüştür (Pocock, 1975). Kimisi, cumhuriyetçi görüşleri destekleyen karma rejim öğretisini (politeia), özgürlüğe ve yönetilenlerin rızasına dayanan ama aynı zamanda seçimle iş başına gelen aristokratik bir azınlığın (nobiles et generosi) yönetimde olduğu ve bu nedenle bir istikrar timsali olan Venedik politik rejimine benzetirken, kimileri de yine bu öğretiyle ilgili "orta sınıf" ve "ortak iyi" gibi düşünceleri benimsemiştir (Rubinstein, 1991: 37-41). İtalyan Rönesansı'nın önemli bir aydını olan Leonardo Bruni Aretino (1370-1444) hem Nikomakhos 'a Etik'i (14161 7) hem Politika'yı (1438) Yunanca aslından Latinceye ba­ şarılı bir şekilde çevirmiş ve her ikisi için de birer şerh yazmışhr. Meşhur Bizanslı diplomat ve eğitimci Manuel Chrysoloras'ın (yak. 1350-1415) ilk ve en parlak öğrencile­ rinden olan Bruni, Platon'un da birçok eserini çevirmiştir. Usta bir çevirmen olan Bruni (1992: 82) kendisini Aristote­ les'i çevirmeye yönelten nedeni şöyle açıklar: "Herhangi bir resimden çok daha zekice ve ince bir şekilde işlenmiş Aristoteles'in kitaplarına gereken değerin verilmediğini görünce ruhumun çarmıha gerildiğini hissettim ve olduk­ ça müteessir oldum." 12

Politika'ya ilgi özellikle 16. yüzyılın ikinci yarısında artar. Örneğin, Fransız Rönesansı'nın önemli bir temsilcisi olan hümanist alim ve hukukçu Louis Le Roy Coutances (151077) Politika'nın Yunancadan Fransızcaya doğrudan çeviri­ sini yapar. Hem iç hem dış politika açısından çalkanhlı bir dönemde yaşayan Le Roy politik yazılarında Politika'nın Beşinci Kitabına dayanarak Fransa' daki iç çahşmanın ne­ denlerini tarhşmış ve 1568' de uzun bir şerhle beraber meş­ hur Fransızca çevirisini yayımlamışhr (Gundersheimer, 1966: 20-1 ). Le Roy'un çevirisi çeviri açısından oldukça ba­ şarılıdır; zira Le Roy çevirisine Bruni gibi metodik yaklaş­ mış ve dilde zarafetten önce metne sadakate dikkat etmiş, elyazmalarının muğlak olduğu yerlerde metne kendi yo­ rumunu katmaktan imtina etmiştir. Bu çeviri ve şerh erken modem politik düşünce üzerinde oldukça etkili olmuştur (Tuck, 1981 : 44). Politika'mn ilk İngilizce çevirisi 1598' de Aristotles Poli­ tiques, or Discourses of Government ismiyle Adam Islip tara­ fından Londra' da yayımlanmışhr (Melehy, 2010: 243). Kimliği bilinmeyen "I.D." kısaltmalı çevirmen, çevirisini Le Roy'un Fransızca çevirisinin ikinci baskısından (1576) yaphğını belirtmiştir (Gundersheimer, 1966: 21, 149). Yu­ nancadan İngilizceye ilk doğrudan çeviriyi ise 18. yüzyılın sonlarına doğru William Ellis Treatisc on Government (Lon­ don, 1 776) başlığıyla yayımlamışhr. 1 7. yüzyılın ilk yarı­ sında gelişen ve John Milton'ın başlıca temsilcisi olduğu İngiliz cumhuriyetçiliği Cicero kadar Aristoteles'ten de beslenmiştir (Pocock, 1975; Rahe, 2008). Bu tespiti bizzat Thomas Hobbes yapar. Leviathan'da (1651) Politika'yı poli­ tik yönetimin ilkelerine aykırı, Etik'i de cahilce bulan Hob­ bes, üniversitelerde Aristotelesçi politik felsefeden "yanlış" şeyler öğretilmesinden şikayet eder (Hobbes, 1994: 457, 465-66) . Bunlardan biri halk yönetimi dışındaki rejimlerin tiranlık olduğu, bir ikincisi de iyi bir devlette insanların değil yasaların yönetimde olması yani hukuk devleti ilke­ sidir. İngiliz İç Savaşıru'na (1642-51) dair Behemoth or the 13

Long Parliament (1679/1682) eserinde, Hobbes savaşın baş­ lıca sorumlusu olarak ünıversıtelerde Yunanca ve Latince öğretilmesinin yanı sıra Aristoteles ve Cicero dahil olmak üzere antik politik düşüncelerin yaygınlaşmasını gösterir. Hobbes'un kendisini Aristoteles'in yerine ikame etme çabalarına rağmen, Aristoteles'e ilgi sona ermemiş, 17. ve 18. yüzyıllarda bir nebze azalmış olsa da, bu durum 19. yüzyıl başlarından itibaren değişmiştir. Immanuel Bek­ ker'in ilk iki cildi 1831'de Prusya Kraliyet Bilimler Akade­ misi'nce yayımlanan Aristoteles külliyatı (Aristotelestelis Opera) Aristoteles çalışmaları açısından bir devrim niteli­ ğinde olmuştur.9 Bu gelişmenin kazandırdığı ivmeyle son iki yüzyılda Politika'nın sadece İngilizceye yirmiden fazla kısmen veya tam çevirisi yapılmıştır. 20. yüzyılın ortala­ rından itibaren siyaset ve ahlak felsefesi alanında ortaya çıkan "yeni Aristotelesçilik" veya "erdem ahlakı" gibi fel­ sefi araştırma alanları, genel olarak Aristoteles ve özelde de Etik ve Politika'mn kalıcı önemine işaret etmektedir.

Metin Hakkında Politika siyaset bilimi ve felsefesinin kurucu metinlerin­ den biridir. İki binyıldan fazla bir süre önce yazılmış olma­ sına rağmen, günümüz politikası ve siyaset bilimi açısın­ dan halen geçerliliğini koruduğunu rahatlıkla söyleyebili­ riz. İnsan doğasının ve toplumsal yaşamın zaman ve mekandan bağımsız unsurları ve dinamikleri olduğu öl­ çüde, bu şaşırtıcı sayılmamalıdır. Aristoteles'in bu açıdan en büyük rakibi Platon'un Politeia'sı (Devlet) sayılabilir. Bu iki eser okunup anlaşılmadan ne "politika" faaliyetinin kendisi ne de siyasi düşünce geleneği doğru dürüst anlaşı­ labilir. Bu fazla iddialı görülebilir, ama bu eseri baştan so­ na sabırlı ve dikkatli bir şekilde okuyacak okurun bize hak vereceğini ümit ediyoruz.

9

Bekker edisyonunun diğer üç cildi sonradan yayımlanmışhr. 14

En baştan şunu belirtmek gerekir: Aristoteles, Politika'yı büyük ölçüde Platon'un öncelikle Politeia ve onun yanı sıra Politikos (Devlet Adamı) ve Nomoi (Yasalar) adlı diyalogla­ rında sunduğu görüşlerin kısmen eleştirisi, kısmen doğru­ laması ve kısmen bir düzeltmesi olarak yazmıştır. Politi­ ka'nın iyi bir şekilde anlaşılması için bu eserlere aşina ol­ mak gerekir. Politika için önem taşıyan bir diğer eser de Aristoteles'in Nikomakhos'a Etik'idir.ı0 Aristoteles Politika'yı okuyan birisinin öncelikle Etik'i okumuş olduğunu varsa­ yar. Hatta Simpson (1997) da dahil birçok çevirmen Aristo­ teles'in ahlak eğitiminin tek başına yetersizliğine değindiği Etik'in son bölümünü Politika'nın girişi olarak kullanır. Bu bölümün son paragrafı şöyledir:

O halde, bizden öncekiler yasama konusunu incelenme­ miş olarak bıraktığına göre, belki de en iyisi, beşeri felsefe­ yi elimizden geldiğince tamamlamak için bu konunun yanı sıra genel olarak rejimler konusunu kendimiz araştırmalı­ yız. İlk olarak, seleflerimiz tarafından konunun herhangi bir bölümünde iyi şeyler söylenmişse, bunları gözden ge­ çirmeye çalışalım; daha sonra rejimler koleksiyonumuz ışı­ ğında, hangi şeylerin kentleri koruduğunu ve yok ettiğini, belirli rejim tiplerini neyin koruduğunu veya yok ettiğini ve hangi nedenlerden ötürü bazıla rının iyi ve diğerlerinin bunun tersine yönetildiğini inceleyelim. Zira bu şeyleri araştırdıktan sonra, hangi rejimin en iyisi olduğunu, her re­ jim türünün nasıl düzenlendiğini ve her birinin hangi yasa ve adetleri kullandığını daha iyi kavrayabiliriz. o halde tartışmamıza başlayalım. (X.9.1181b12-23) Her edebi ve felsefi metinde olduğu gibi, Aristoteles'in Politika'sı da farklı okumalara ve yorumlara açık bir me­ tindir. Farklı yaklaşımlar. doğal olarak metne dair farklı "Nikomakhos" Aristoteles'in hem babasının hem oğlunun ismidir. Eser ikisinden birine ithaf olduğu veya oğlu tarafından editörlüğü ya­ pıldığı için bu isimle anılmış olabilir, ama konu net değildir. 15

sonuçlara ulaşılmasına yol açar. Metnin sağlıklı yorum­ lanmasına yardımcı olmak iÇin bu bölümde metne dair önemli gördüğümüz bazı noktalara dikkat çekeceğiz. İlk olarak şunu hahrlatrnalıyız: Elyazmalarında bulunan metin mevcut haliyle mükemmel olmaktan uzakhr.11 Bu­ nun birkaç sebebi vardır. Birincisi, Platon'un diyalogları­ nın aksine Aristoteles'in mevcut eserlerinin birçoğu edebi açıdan "cilalanmış" değildir.12 Deyim yerindeyse, elimiz­ deki eserlerinin büyük bir kısmı (ve bazıları diğerlerinden daha fazla) "natamam"dır. Zira kimilerine göre, bu eserler doğrudan Aristoteles'in kaleminden çıkmış değil, öğrenci­ lerinin tuttukları ders notlarından ibarettir. Bu görüş kesin olmamakla birlikte, mevcut eserlerde karşılaşılan bazı so­ runlar bu izlenimi bırakmaktadır. Bunun dışında metinde­ ki ana bölümlerin (yani Kitapların) sırası tahşmalıdır. Se­ kiz Kitabın geleneksel sıralamasının dışında alternatif sıra­ lamalar mevcuttur. Buna aşağıda değineceğiz. Yine, benzer bir sorun bazı Kitaplarda göze çarpan boşluklar veya son­ radan başkaları tarafından yapılmış olması muhtemel ek­ lemelerdir. Bu boşlukların bir veya birkaç sözcük, sahr, pa­ ragraf ve hatta bölüm uzunluğunda olması mümkündür. Uzmanların bu konudaki görüşleri çevirideki dipnotlarda belirtilmiştir. Dikkat edilmesi gereken ikinci nokta, Aristoteles'in diya­ lektik tarhşma yöntemidir. "Cedel" (dialektikos) muteber kanılardan (endoksa) yola çıkarak muhtemel sonuçlar çıkar­ hr. Bu sonuçlar geçerli "kıyas"taki (syllogismos) kesinliğe sahip değildir. Aristoteles bu yöntemi hem Etik'te hem Po­ litika'da sık sık kullanır. Bunu yaparken bazen kendi adına Farklı elyazmalarının karşılaşhrması Susemihl (1 894: 71-77) ve Newman (Il: xli-lxvii) tarafından yapılmışhr. Eserin tüm kitaplarını içe­ ren en eski elyazması 14. yüzyıla aittir. Bunun dışında kısmi bölümleri içeren 10. yüzyıla ait elyazmalan mevcuttur Newman (II: xlii-xliii). 12 Yukarıda bahsettiğimiz gibi, Aristoteles'in erken döneminde kaleme aldığı böyle "edebi" eserleri vardır, ama bunlar bazı fragmanlar haricin­ de günümüze ulaşmamıştır. 16

konuşur gibi gözükür, ama aslında diyalektik yöntemiyle muteber13 veya popüler görüşleri (örneğin, demokrasi ve oligarşi yanlılarının görüşlerini) bir nevi elekten geçirir ve bunların eksi ve artılarını gözler önüne serer. Kendi ulaştı­ ğı sonuçlar eleştirdiği görüşleri kısmen içerir ve kısmen aşar. Yine bununla ilgili olarak, Aristoteles'in bu görüşleri tartışmasında, farklı görüşlerin birinden diğerine geçişler çok belirgin olmayabilmektedir. Üçüncü nokta, eserin bütünlüğü dikkate alınmadan ne kadar haklı olsa da kısmi eleştirilere (örn. Birinci Kitapta kadınlara veya kölelere dair görüşler) takılmamak gerekti­ ğidir. "Cımbızcı" veya "didişimci" diye adlandırabilece­ ğimiz bu tip yaklaşımlar eserin bütünsel değerini gözden kaçırır. Birazdan bu eserin hak ettiği bütünsel değerlen­ dirmeye yardımcı olmak için bazı anahtar kavramlara dik­ kat çekeceğiz. Aşağıda sunduğumuz Simpson'ın (1997) Analitik Özeti'nin de bütünsel bakışa katkı yapacağını umuyoruz. Lord da eserin ana hatlarını şöyle özetler: "Po­ litika mevcut haliyle altı ayrı birime ayrılabilir. Bunlar kısa­ ca şöyle tarif edilebilir: kent ve hane (Birinci Kitap); en iyi rejime dair görüşler (İkinci Kitap); kent ve rejim (Üçüncü Kitap); rejim türleri ve bunları neyin yok ettiği ve korudu­ ğu (Dördüncü ve Beşinci Kitaplar); demokrasi türleri ve politik kurum türleri (Altıncı Kitap); eğitim ve en iyi rejim (Yedinci ve Sekizinci Kitaplar)" (2013: xxiii-xxiv). Kavramsal tartışmaya geçmeden dikkat çekmek istedi­ ğimiz son nokta yine metnin yorumlanmasına dairdir. Fel­ sefi ve özellikle politik konuda yazılmış bir eserin bağla­ mını dikkate almak önemlidir. Bu bağlam "tarihsel" olabi­ leceği gibi "metinsel" de olabilir. Örneğin, yukarıda de­ ğindiğimiz Platon'un eserlerinde ifade edilen görüşler Poli­ tika'nın metinsel bağlamının bir parçasıdır. Kullanılan dil

1 3 Aristoteles'te muteber görüşler kendinden önceki düşünürler (örn. Pla­ ton, sofistler) veya çağdaşı olanların (örn. Platoncular) görüşleridir. Bu­ nun tipik bir örneği Politika'nın İkinci Kitabında görülür. 17

de metinsel bağlamın bir parçası olarak görülebilir. Tarih­ sel bağlam ise yazarın yaşadığı zaman ve mekanda genel­ geçer uygulamalar (öm. kölelik), tarihsel olaylar veya top­ lumların kültürel dokusu (inanışlar) olabilir. Uyarmak is­ tediğimiz yaklaşım, bunlardan herhangi birine olduğun­ dan daha fazla önem atfetmek ve bir nevi onu mutlaklaş­ hrmaktır. Örneğin, metinsel bağlamın bir parçası olarak dilin mutlaklaştırılması göreci (relativist) bir yaklaşımla herhangi bir metindeki anlamın başka bir dile aktarılama­ yacağını savunabilir. Bunun tarihe uyarlanmış şekli "ta­ rihsicilik"tir (historicism).14 Tarihsici yaklaşımda, okur met­ ni salt tarihsel bağlamın "ruhu"yla değerlendirmeye kal­ kar. Metni açıklamak için ilgili toplumun kültürel dokusu­ nun ve politik yapısının bilinmesi yeterli olacaktır. Bu gö­ rüşe göre, metnin yazan bir ayna gibi parçası olduğu top­ lumunun kültürel unsurlarını yansıtmakta veya onların sözcülüğünü yapmaktadır. Dolayısıyla, yazar zamanının ve döneminin esiridir ve hatta bu esaretinin farkında de­ ğildir. Bu tarihsici yaklaşım modem dönemde büyük öl­ çüde Hegel ile başlar ve günümüze uzanır. Bunun yerine, yazarın herhangi bir konudaki görüşünü yazarın tarihsel bağlamını göz ardı etmeden sub specie aeternitatis (evrensel açıdan ve aklın ışığında) değerlendirmek daha sağlıklı so­ nuçlara ulaşamamıza vesile olacaktır. Yukarıda bu eserin günümüz dünyası için halen geçerli­ liğini koruduğuna inandığımızı belirtmiştik. Tarihsici yak­ laşım Politika gibi değerli eserlerin günümüz dünyasında ciddiye alınmasının ve takdir edilmesinin önünde büyük bir engeldir. Politika'nm genel olarak günümüz dünyası ve özelde de Türkiye için en büyük ilgisi "politika" faaliyeti­ nin mahiyeti, bunun politik rejim tartışmasına yansıması ve özellikle de (yukarıda değindiğimiz gibi) Hobbes'un tehlikeli bulduğu "cumhuriyetçi" görüştür. Günümüzde

"Tarihsicilik" (historicism) genellikle "tarihsellik"ten (historicity) ayırt edilir. 18

politikanın eşit ve hür kişiler arasında olduğu konusunda sadece gelişmekte olan ülkelerde değil, gelişmiş ülkelerde de sıkıntılar yaşanmaktadır. Politika bu sıkıntıları aşmamızı sağlayacak mucizevi bir reçete içermese de, politik yöne­ timin neden doğası gereği /1despotik" değil eşitlikçi ve öz­ gürlükçü olması gerektiğini bize hatırlatır. /1 Aristoteles po­ litik toplumu bir denkler toplumu olarak görmüştü ve tüm cebir içeren ilişkileri (ya gerçek politik toplumla kontrast oluşturmaları için ya da polis'in var olması için gereken ön koşullar olarak) buna dair açıklamasının kıyısına itmişti" (Schmidt, 1986: 309-10). Şimdi, tarihsici yaklaşıma bir örnek olarak, Politika'nın İngilizceden Türkçeye ilk çevirisini yapan Niyazi Berkes'in önsözünde Politika'nın içeriğine dair yaptığı şu tespite ba­ kalım: Aristoteles'in eserinin bizim için değeri klasik Grek şehir devletinin gelişimini, şekillerini ve meselelerini, savaşları bize mükemmel bir surette göstermesidir. Ondan bugün veya yarın için ilmi ve ameli değer taşıyan üniversel ger­ çekler almağa kalkışmak geçmişin mirasının nasıl kullanı­ lacağını bilmiyenlerin düştüğü hataya düşmek olur. Fazla olarak bu, insanlığın uzun savaşlarla yıkabildiği skolastik zihniyete dönüşten başka bir şey değildir (Berkes, 1944: xvii). Bir de Berkes'in kullandığı çevırının sahibi Benjamin Jowett'in önsözünde ne yazdığına bakalım. Metnin biçim­ sel sorunlarına değindikten ·sonra, bunlara fazla takılma­ mak gerektiğini öğütleyen Jowett (1: vi) şöyle der: /1 Aristo­ teles öğrencisi, çok geniş etkisi olmuş ve insanlığın gelişi­ mine büyük katkıda bulunmuş düşüncelerin ifade ediliş biçimini meraklı bir şekilde sorgulamak yerine zihnini dü­ şüncelerin kendilerine odaklamakla daha iyi edecektir." Aradaki yaklaşım farkı açıktır. Berkes Politika'nm öneminin yaşadığı dönemle sınırlı ol19

duğunu, yani eserin bir nevi tarihi bir vesika olduğunu, günümüz için geçerliliğinin kalmadığını söylemektedir. Berkes'in göz ardı ettiği nokta, Aristoteles'in doğa bilimle­ rine ereksel (teleolojik) yaklaşımı, her ne kadar modem bi­ limin gelişimi sürecinde sorgulanmış olsa da, insan ve top­ luma dair düşüncelerinin (bir önceki bölümde özetlediği­ miz gibi) ilgi görmeye devam ettiğidir. Yeni olanın her zaman daha iyi ve daha üstün olacağı gibi bir iddia tartış­ malıdır. Berkes, modem bilim ve felsefenin Aristotelesçili­ ğe yönelttiği eleştirileri Aristoteles'in iflası olarak kabul etmiş ve Aristoteles'i Skolastik düşünceyle eş tutmuştur. Halbuki günümüzde gitgide daha fazla kabul gören yakla­ şım, Aristoteles'i sonradan ortaya çıkan Skolastik gelenek­ ten ayrı tutma yönündedir. Politika'nın siyaset felsefesi açı­ sından değeri ne Aristoteles'in içinde yaşadığı tarihsel dö­ nem ile sınırlandırılabilir, ne de Aristoteles'ten etkilenen Skolastik düşünceyle. Berkes'in şu sözleri de Aristoteles'e dair tarihselci bakış açısını yansıtır:

Bununla beraber, Aristo bütün bunları [hükumet rejimle­ rinin nasıl ıslah edilebileceğine dair düşünceleri] geçmiş zamanın şehir devleti çerçevesi içinde düşünmekten kurtu­ lamamıştır. Büyük bir imparatorluk kuran İskender'in ho­ cası hala "polis"in tipik bir aristokrat aydını olarak düşü­ nüyordu. "Politika" devlet adamları, kanun kurucular için bir el kitabı gibidir. Tavsiye ettiği devlet şekilleri eski tip şekillerdir. Zamanın yeni siyasi gelişmelerine dair hiçbir işaret ve tahmin yoktur. Büyük toprağa dayanan devletler­ den, milletlerden, imparatorluklardan ehemmiyet vererek bahsetmez; ancak Asyalılık diye kötülemek istediği zaman bunlardan bahseder (Berkes, 1944: iii). Bu bakış açısını Politika'mn İngilizceden Türkçeye ikinci çevirisini yapan Mete Tunçay'ın Batı 'da Siyasal Düşünceler Tarihi derlemesinde bulunan Politika çevirisinden seçme parçaya yazdığı tanıtım yazısında da görürüz: "İskender 20

koca İmparatorluğunu kurup genç yaşında öldükten sonra bile, Arisoteles hala, siyaseti, geleneksel, küçük, kendi kendine yeterli 'polis' terimleriyle düşünmeye devam et­ miştir" (Tunçay, 2006: 144).15 Bu ifadelerde karşımıza çıkan tarihselci yorumun göz ardı ettiği nokta, Aristoteles'in imparatorluk gibi farklı dil ve kültürlere sahip bir topluluğun ve hatta benzer kültüre sahip topluluklardan oluşan bir toplumun (ethnos) gerek nüfus gerekse toprak ölçüsü açısından iyi yaşamı sağla­ maya müsait olmadığını tartışmış olduğudur (VII.14. 1333b5-1334a10). Yoksa, Aristoteles zaten Pers veya Asur İmparatorlukları örneklerine aşinadır. Ama bu tür "despo­ tik" hükümranlıklar, zorunlu olarak savaş, fetih ve tahak­ küm içereceğinden, Aristoteles açısından, "politik" bir yö­ netim biçimi sayılamayacağı gibi, politikanın amacı olan iyi yaşamı hem yönetenler hem de yönetilenler açısından sağlamada yetersiz kalacaktır (Lord, 1978: 350-53; Simp­ son, 1998: 204-13, 239-41). Bu konuyu değerlendiren Lord (2013: xxxv) şu sonuca varır: "Politika'nın bize sunduğu kanıtlar, Aristoteles'in diğer politik formların yerine polis'i tercih etmesinin polis'in avantajlarının kapsamlı ve dikkatli bir mantıksal analizine dayandığını ortaya koyuyor." Şimdi, Politika'nın hakkıyla değerlendirilmesine katkı olması amaayla eserin argümanı açısından önemli gördü­ ğümüz bazı terimlerin üzerinde duracağız. Bu terimlerin başında polis gelir. Diğerleri ise yine onunla ilintili koinonia, politike arkhe ve politeia'dır.16

1 5 İlk defa 1969'da Türkçeye çevrilen George H. Sabine'ın A History of Po­ litical Theory (1973 [1937]) kitabında da aynı yaklaşımı görmek müm­ kündür: " İ skender'in Doğu'yu fethinin devrimci önemini ve bunun so­ nucunda Yunan ve doğu uygarlığının karışımını görmek için gerekli olan hayal gücünden [Aristoteles'in] yoksun olduğu görülüyordu" (1973: 95). 16 Aşağıda, Terimlere Dair Açıklama' da, metinde geçen terimlerin bir kısmının listesi, Türkçe ve İngilizce karşılıkları ve bunlara dair kısa açık­ lamalar verilmiştir. 21

Polis

Sachs'ın (2012: 259) belirttiği gibi, Politika'mn odağındaki terim polis'tir. Ancak bu terimin kavramsal tanımı oldukça çetrefillidir. En basit bir şekilde, kavramın hem bir insan topluluğuna (öm. Atinalılar) hem de bir mekana (öm. At­ tika) atıf yaptığını söyleyebiliriz (Sakellariou, 1989: 70, 85; Elden, 2013: 50). Polis' e diğer dillerde olduğu gibi Türkçe­ de de sorunsuz veya tek bir karşılık bulmak mümkün de­ ğildir. Yunancayla ortaklığı çok daha fazla olan Avrupa dillerinde dahi alternatif karşılıklar, polis'in anlamını bire­ bir karşılamada yetersiz kalır. Yapılabilecek tek şey, teri­ min işaret ettiği kavramsal içeriği yeterince açıkladıktan sonra makul karşılıklardan birini tercih etmektir. Polis için bir karşılık bulurken hedef dilde ne çok aşina olunan ve bu nedenle yanlış anlamalara yol açabilecek karşılıklar ne de kulağa çok yabancı gelen bir karşılık ye­ rinde olacaktır. Bu çeviride kısa bir sözcük olmasının sağ­ ladığı kullanım kolaylığı açısından "kent" karşılığını tercih ettik. Ayrıca, "kent"in gündelik Türkçe kullanımda "şehir" kadar yaygın olmaması bir avantajdır. Aynı şey "devlet" karşılığı için de geçerlidir. Günümüzde "şehir" bir ülkenin alt idari birimlerinden birini, "devlet" ise toplumdan ba­ ğımsız bir idari teşkilatı akla getirmektedir. Ancak, birçok yorumcunun dikkat çektiği gibi, modemde dönemde Batı Avrupa'da ortaya çıkan bir "(sivil) toplum" ve "devlet" ayrışması Antik Yunan için geçerli değildir. Şimdi, polis'i başka bir dile çevirme zorluğunu biraz daha açalım. Böyle­ likle polis kavramını da daha iyi anlamak mümkün olacak­ tır. Zorluğun nedenlerini dilsel, kavramsal ve tarihsel ol­ mak üzere üç başlık altında ele alabiliriz.

Dilsel nedenler Herhangi bir dil bağlamında ortaya çıkan fikirler onları taşıyan terimler üzerinden bir ağ gibi birbirine bağlanır. Bir terimin işaret ettiği kavramın anlaşılması onunla bağ­ lantılı (tezat veya türevi olarak) diğer terimlerin işaret etti22

ği kavramların anlaşılmasına bağlıdır. Bu her dil için ge­ çerli olsa da, felsefenin kaynağı olan Yunanca için daha fazla geçerlidir. Zira hem Yunanca kök, önek ve soneklerin kullanımıyla yeni terim üretimine oldukça yatkın bir dildir hem de bu terimler zaman içinde diğer Avrupa (ve Türkçe gibi Avrupa dil ailesinden olmayan) dillere kısmen girerek bu dillerdeki felsefi terminolojiyi büyük ölçüde şekillen­ dirmiştir ve şekillendirmeye de devam etmektedir. Politika'nın kavramsal örgüsünü oluşturan polis ve türev­ leri, isim (polites: yurttaş), sıfat (politike: politik), isimleşmiş sıfat (politike: politika), tamlama (politike arkhe: politik ikti­ dar/yönetim) ve yüklem (politeuö: yönetmek) gibi farklı şe­ killerde mevcuttur. Avrupa dillerine ve özellikle İngilizce­ ye çevirilerde, Yunanca ile aynı dil ailesine mensup olma­ sının yanı sıra tarihsel bağlantıya da sahip Latince kökenli terimler (citylpolis ve citizenlpolites ilişkisinde olduğu gibi) bu kavramsal örgüyü bir ölçüde yansıtır. Türkçede bu ko­ laylık mevcut değildir. Türkçenin tarihsel gelişimi boyunca felsefi terimler genelde Arapça ve 19. yüzyıldan itibaren Fransızca ve İngilizceden girmiştir. Dolayısıyla, bazı kav­ ramlar eş anlamlı olan farklı terimlerle karşılanmaktadır (siyaset/politika veya siyasetçi/politikacı gibi). Mevcut dil­ sel kısıtlar altında farklı çözümler üretmek mümkündür. Bu çeviride üretilen çarelerden biri, Türkçeyi Avrupa dille­ ri üzerinden Yunancaya bağlayan polis kökenli terimlerin ("politik," "politika," "politikacı" gibi) mümkün olduğun­ ca çok ve tutarlı kullanımı olacaktır.

Kavramsal nedenler Türkçe karşılıkların Aristoteles'in kullandığı Yunanca te­ rimlere yüklediği anlamı karşılamada yetersiz kalmasının kavramsal boyutundan kastımız şudur: Aristoteles terim­ ler arasındaki kavramsal ilişkiyi yeri geldiğinde açıklar: Örneğin, yurttaşın (polites) kentin (polis) bir parçası olması ve yurttaşın amacı ile kentin amacının ortaklığı. Yunanca bilen bir okur için bu bağlantıların açıklandığı pasajların 23

anlaşılması görece daha kolay olduğu gibi, bu bağlantıla­ rın başka pasajlar bağlamında hatırlanıııaşı Ja daha ko­ laydır. Kısacası, terminolojik bağlantı kavramsal bağlantı­ ların anlaşılmasını bir ölçüde kolaylaştırır. Bunun müm­ kün olmadığı dillerde, çevirmene ve okura daha fazla gö­ rev düşmektedir. Burada olduğu gibi, açıklamalar yoluyla ilgili terimlerin kavramsal ilişkisi okurun dikkatine su­ nulmalıdır.

Tarihsel nedenler Aristoteles polis terimini kullandığı zaman Yunan okur için bu terimin işaret ettiği maddi gerçeklik kısmen de olsa bellidir. Eğitimli Yunan okur için açık olmayan şey, bu te­ rimin işaret ettiği gerçekliğin daha çok kavramsal mahiye­ tidir .17 Aristoteles'in terminolojisiyle, polis'in biçimsel ne­ deni ve nihai amacına (telos) dair işlevsel (ereksel, teleolo­ jik) nedeni Yunan okur için bile açıklamaya muhtaç dü­ şüncelerdir. Maddi neden ile fail (harekete geçirici) nede­ nin açıklanması ve anlaşılması görece daha kolaydır. Ge­ rek bu eserde gerek bu eserle bağlantılı Nikomakhos 'a E tik'te Aristoteles'in ortaya koyduğu politika ve ahlak fel­ sefesinin ayırt edici özelliği biçimsel (formel) ve işlevsel nedenlere dair açıklamalardır. Bu iki neden, tarihsel süreç­ te k imine göre arızi, kimine göre ö:l:sel değişimlere uğra­ mıştır. Bu tarihsel değişimler kent-üstü idari yapıların ku­ rulması ve kentlerin bağımsız idari niteliklerini kaybetme­ leriyle başlamış ve ortaçağdan yeniçağa geçişte ulus dev­ letlerin doğuşuyla devam etmiştir. Daha yakın zamanda (sivil) toplum ve devlet ayrışması (veya ikiliği) bu değişimin bir başka boyutunu oluşturur.

1 7 Ancak, şu da var ki polis Yunan coğrafyasına gökten zembille inmemiş, yüzyıllara yayılan tarihsel bir süreçte ortaya çıkmış ve bu süreç zarfında farklı katmanlar üst üste binmiştir. Dolayısıyla, Aristoteles zamanında dahi çok yönlü bir kavramdan söz ediyoruz. Zaten Aristoteles'te eserin başında (1.2) bu sürece kısaca değinir. 24

Bah Avrupa kaynaklı modem devlet kavramı ve olgusu, 18 (en azından feodalizmden sıyrılış sürecinin ilk aşamala­ rında) yurttaşların oluşturduğu toplum veya halktan (sivil toplumdan) görece bağımsız bir idari yapıdır. Bu tarihsel değişimin bir başka boyutu da yurttaş topluluğunun de­ mokratik polis için dahi sınırlı ve katılımın doğrudan ol­ masıdır; modem devlette ise yurttaşlık evrensel bir hak olmakla birlikte kahlım görece dolaylıdır (temsili). Yine bununla bağlantılı olarak, polis ve modem devletin fiziksel ölçeklerindeki fark gelir. Özetle, Aristoteles polis derken, ekonomik ve politik açıdan kendine yeter, toplum ve dev­ let ayrışmasının neredeyse olmadığı, yurttaşlığın sınırlı ol­ duğu, nüfus ve toprak açısından küçük ölçekli, idari açı­ dan bağımsız beşeri örgütlenmeleri kasteder. Bu tarihsel değişimlerin Aristoteles'in polis'e dair biçim­ sel ve işlevsel açıklamalarım günümüz için tarhşmalı bir hale getirdiği öne sürülebilir. Nitekim, kimine göre (yuka­ rıda Berkes'in alınhsında gördüğümüz gibi) Politika'nm bi­ zim için değeri o dönemin tarihine ışık tutmasıyla sınırlı olmalıdır. Ancak, bu tarihselci yorumun doğruluğu başlı başına bir felsefi tartışma konusudur. Eski Yunan tarihinde MÖ 8. yüzyıla uzanan polis örgütlenme biçimi, Aristote­ les'in yaşadığı çağda en azından Yunan coğrafyası için ha­ kim örgütlenme biçimi olmuş olsa da, Aristoteles'in Politi­ ka'da polis'e odaklanma sebebinin sadece bu aşinalık oldu­ ğunu öne sürmek, fazlasıyla dar bir bakışı yansıhr. Bun­ dan çok daha makul bir açıklama, Aristoteles'in polis'i in­ san yaşamı için en uygun örgütlenme biçimi olarak değer­ lendirmesidir.

18 Modem devletin feodal devletten önde gelen farkları arasında gayri­ şahsilik, kurumsallık ve rasyonellik (öngörülebilirlik) olduğunu hahrla­ talım. Tüm bunların "hukuk devleti"nin özellikleri olduğunu ve kısmen veya nüve olarak polis kavram ve olgusu içinde bulunduğunu ekleyelim. Hegel, bu sürecin gelişimini işlemiştir ama açıklamaları "tarihsel kaçı­ nılmazlık" gibi tartışmalı bir varsayıma dayanır.

25

Koinonia

Aristoteles, Politika'run hemen başında polis'i oluşturan insan topluluğunun doğasını "politik ortaklık" (politike ko­ inonia) veya farklı Türkçe çevirilerde olduğu şekliyle "poli­ tik/siyasi toplum/topluluk/cemaat" olarak nitelendirir. Bi­ rinci Kitap polis'in nasıl bir koinonia olduğunu açıklamaya ayrılmıştır: "Diğer hayvanlardan farklı olarak, iyi ve kötü­ yü, adil olan ve olmayanı ve [bunun gibi] diğer şeyleri al­ gılamak sadece insana özgüdür. İşte bunlarda ortaklık (ko­ inonia) hane ve kenti meydana getirir" (I.2.1253a15-20). Ko­ inonia, "ortak" veya "erişilebilir" anlamına gelen koinon te­ riminin bir türevidir. Yurttaşlar bu ortaklığın tarafları, yani ortaklarıdır. Koinon ve koinonia terimleri "paylaşmak" veya "ortak olmak" anlamına gelen koinönein yüklemi ile de ya­ kından ilintilidir: "Paylaşmasını beceremeyen veya kendi­ ne yeter olduğu için hiçbir şeye muhtaç olmayan kimse po­ lisin bir parçası değildir; ya vahşi bir hayvandır ya da tan­ rı" (I.2.1253a27-28). Bu bağlantıları korumak adına, koinoina için en mantıklı Türkçe karşılık "ortaklık" olacaktır. Bu karşılık, daha yay­ gın olan "toplum" veya "topluluk" karşılıklarından daha avantajlıdır. Nitekim Bedia Akarsu (1975: 129) koinonia'run Almanca karşılığı Gemeinschaft ve İngilizce karşılığı com­ munity için "ortaklaşalık" terimini önermiştir. Toplum / topluluk "toplanmak" fiiline gönderme yaparken, bu an­ lam Aristoteles'in koinonia'ya yüklediği ortaklaşma (ve bir nevi adalet üzerine sözleşme) anlamına uzak kalır. Mu­ hakkak ortaklaşan kişiler bir topluluk oluşturur ve rastlan­ tısal bir kalabalığın dışında her topluluğun ortak bir amacı vardır ama işlevi öne çıkarması ve "ortak" sözcüğüne vur­ gu yapması nedeniyle "ortaklık" karşılığı daha uygun ola­ caktır. Bu tercihin Politika'run ve Aristoteles'in politika fel­ sefesinin anlaşılmasını kolaylaştıracağını düşünüyoruz.19 19 Önceki Türkçe çevirilerden Uysal da (2007) "ortaklık" karşılığını kul­ lanmıştır. Koinonia'nın İngilizce karşılıklarından community de "ortak"

26

Aristoteles, l.l'de kısaca "politik ortaklık" diye tanımla­ dığı polis'in diğer ortaklık türlerini kapsadığından ve onla­ ra kıyasla en üstün olduğundan bahseder. Diğer ortaklık türleri nedir ve polis onlara ne açıdan üstündür? Politi­ ka'mn Birinci Kitabı Aristoteles'in bu iki soruya yanıtını içerir. Aristoteles, şu ortaklıkları sayar: (1) Kadın ve erke­ ğin biyolojik dürtülerle bir araya gelmesinden doğan bir­ liktelik; (2) Karşılıklı fayda esasına dayanan köle ve efendi birlikteliği; (3) Bu iki birlikteliğin bileşiminden doğan aile veya "hane" (oikos); (4) Hanelerin çoğalması ve birleşimin­ den doğan "köy" (komi); (5) Köylerin birleşmesinden do­ ğan kentler. Bunların yanı sıra Politika ve Etik'te bir yolcu­ luğu paylaşan yolcular dahil bir dizi başka koinonia'dan daha söz eder Gones, 1999: 27-33). Aristoteles'e göre polis kendinden önce gelen ortaklıklardan daha üstün ve daha kapsayıadır. Polis'in bu üstünlüğü insan gayesinin, yani eudaimonia (mutluluk) ya da e u zen (iyi yaşam), gerçekleş­ me şartlarına imkan vermesinden kaynaklanır. Polis za­ mansal olarak kendinden önce gelen ortaklıklardan doğa­ ya göre öncedir, zira bu ortaklıklar doğal bir güdüyle yö­ neldikleri iyi yaşam gayesini ancak polis bünyesinde ger­ çekleştirebilirler. Diğer yandan polis kendinden önce gelen ortaklıklara gö­ re daha kapsayıcıdır, çünkü onları ortadan kaldırmaz; ak­ sine kendi içine alıp, varlıklarım sürdürmelerine olanak sağlar. Aristoteles polis gibi muhtelif unsurlardan müte­ şekkil bir varlığın birliğine olduğu kadar onların çoğulcu yapısına da dikkat edilmesi gerektiğini vurgular. Il.2'de Platon'un Devlet'inde öne sürülen "mülkiyet ortaklığı" te­ zine yönelik eleştirilerinden en önemlisi bu hususa dairdir. Aristoteles'e göre, Sokrates'in Devlet'te savunduğu farazi uygulamalar, polis'in çoğulcu yapısı ile bağdaşmaz. Bunlar, polis'i hanede ve hatta bireyde görülebilecek türden bir anlamına gelen common sözcüğünü çağrıştırması itibarıyla "ortaklık" karşılığının uygunluğunu gösterir. 27

"birlik" derecesine yaklaştırmak anlamına gelir ki bu tür sıkı bir "birlik" polis'in orta d an kalkması sonucunu doğu­ racaktır (II.2.1261a16-21, 1261b6-9). Halbuki polis'in "bir ve ortak" olması en başta eğitim yoluyla sağlanmalıdır (1263b36-7).20 Politike Arkhe

Politika'nın Birinci Kitabın birinci bölümü (1.1) bize sade­ ce Birinci Kitaba dair değil eserin geneli hakkında önemli ipuçları sunar. Polis'in mahiyetine dair açıklamasının ar­ dından, Aristoteles'in ikinci paragrafta ele aldığı başlıca sorun, politikacının (politikos) ve dolayısıyla politik yöne­ timin veya iktidarın mahiyetidir. Aristoteles, Platon'un Po­ litikos'unda ifade edilen bir tezi zımnen eleştirir. Bu teze göre; politikos (politikacı), basilikos (kral), oikonomikos (hane reisi) ve despotikos'un (efendi) arasında sadece niceliksel farklar vardır. "Niceliksel fark" ile kastedilen şudur: Bir efendi küçük bir köle grubunu yönetirken; bir hane reisi kölelerinin yanı sıra kadın ve çocukların da dahil olduğu daha geniş bir topluluğu (hane halkını) yönetir. Kral veya politikacı ise farklı hanelerden oluşan daha geniş bir toplu­ luğu (polis) yönetir. Aristoteles'e göre ise bunların arasında sadece niceliksel değil, aynı zamanda ve daha önemlisi ni­ tel iksel

farklar vardır. Daha d oğnı bir ifadeyle, bu roller ve

bu rollere karşılık gelen yönetim (veya iktidar) şekilleri ni­ teliksel açıdan farklıdır. Aristoteles'in itirazı ilk bakışta aşikarın ilanı gibi algıla­ nabilir. Ancak ortada ciddi bir sorun vardır. Burada tar­ tışma konusu olan şey, bu sıfatlarla anılan gerçek şahısla­ rın uyması gereken "normatif" rollerdir. Aristoteles, farklı yöneten ve yönetilen rollerini onlara uygun yönetim tarz­ ları üzerinden açıklar. Politika'nın genelinde üç temel yöne-

20 Aristoteles'in polis'in ve dolayısıyla politikanın ön koşulu olarak ço­ ğulculuğu esas alması, çağdaş siyaset teorisinde yankı bulmuştur; bkz. Arendt, 1958: 214-15; Crick, 1962; Saxonhouse, 1992: 1 85-232; Yack, 1993.

28

tim tarzından bahsedilir: despotik yönetim (despotike ark­ he), kralca yönetim (basilike arkhe), politik yönetim (politike arkhe).21 Birinci Kitabın ileriki bölümlerinde kentin başlıca alt unsuru olarak hane tarhşılırken aynı zamanda bu yöne­ tim tarzları da tarhşılır; eserin genelinde de bu tarhşmaya sık sık göndermeler yapılır. Hane ile kent birbirinden fark­ lı olsa da Aristoteles bu yönetim tarzları üzerinden hane bağlamı ile kent bağlamı arasında sürekli paralellikler ku­ rar. Hane, "köle/efendi", "karı/koca", "baba/çocuk" ilişkile­ rinden meydana gelir. Efendi ve köle arasındaki eşitsiz ilişkide tecessüm eden "despotik yönetim" hayah idame ettirmeye yönelik "zaruri" şeylerin sağlanmasıyla ilgilidir. "Kralca yönetim" hür ama liyakat veya erdem açısından eşit olmayanlar üzerinde kullanılır. Krallık (basileia/basilike) erdem açısından toplumun geri kalanından çok üstün bir kişinin veya ailenin varlığı durumunda meşru olabilecek bir yönetim biçimidir. Hane içinde bu baba/çocuk ilişkisine denk gelir. Çocuk (veya oğul) hürdür ama henüz babasına "eşit" değildir. Belki ileride aile bağlamında bu "eşitsizlik" devam edecektir, ama kent bağlamında her ikisi de "eşit" ve "hür" yurttaş olacakhr. Politik yönetim ise eşit ve hür insanlara yöneliktir. Hane içinde bu koca/karı ilişkisine denk gelir. Kadın hürdür ve kocasına büyük ölçüde eşit­ tir.22 Politik ve kralca yönetimler, yönetilenlerin faydasını gözetirken, despotik yönetimde efendi öncelikli olarak kendi menfaatini, dolaylı olarak ise kölenin menfaatini gö­ zetir.

21 Politike arkhe (politik yönetim) tamlaması genellikle sadece politike söz­ cüğünün kullanımıyla zımni olarak ifade edilir. Ancak bazen her iki söz­ cüğün birlikte (öm. III.4. 1277b9, III.17.1288a12) bazen aynı cümlede iliş­ kili olarak kullanıldığı yerler de vardır (öm. I.5.1254b4, l.7.1255b20). 22 Aristoteles'in kadınlara dair görüşleri oldukça tartışmalıdır; burada bu konuya giremeyiz, ama l.12'de verdiği "Amasis'in ayak leğeni"nin kadın ve erkek ilişkisine dair ipuçları verdiğini belirtmekle yetinelim; aynca bkz. Witt, 2003: 97-1 1 7 ve Fortenbaugh, 2006: 241-47. 29

Despotik, kralca ve politik yönetim ilişkilerin birbirinden farkı her birinde yönelilen.in n.ilel.ik dÇtsından farklı olma­ sından kaynaklanır. Yani, hane veya kent içindeki yönetim biçimleri veya yönetici rolleri, yönetilenlerin niteliklerine (erdem kapasitelerine) göre birbirinden ayrışır. Bu farktan yola çıkan Aristoteles hür ve eşit bir kişi ile hür ve eşit ol­ mayanların yönetilmesi arasında niteliksel bir fark oldu­ ğunu ileri sürer. Bir yönetimin değeri yönetilenin niteliksel değeri nispetindedir. Hür ve eşitleri onlara yakışır bir şe­ kilde yönetmek hür ve eşit olmayanların yönetimine kıyas­ la daha değerli ve tercihe layıkhr. Politik yönetim belli bir ehliyet ve kapasiteyi gerektirir. Bu kapasitedeki kişi, hem iyi bir adam (andros agathos) hem gerçek anlamda politik yönetici (politikos) hem de en iyi re­ jimde mükemmel bir yurttaşhr (polites spoudaios). Politik yönetim tarzı "sırayla" yönetme ve yönetilmektir. "Sıray­ la" ifadesinde geçen to meros "pay" veya "parça" anlamı da taşır ve yönetimi paylaşmaya veya yönetimde pay sa­ hibi olmaya işaret eder. Bu anlamda politikos daha ziyade aristokrasi ve politeia (cumhuriyet) rejimlerine özgü yöne­ ticiliğe tekabül eder. Bu yöneticilik biçimi bilhassa aristok­ rasi ve cumhuriyette uygulama imkanı bulur, zira gerek aristokrasi gerek cumhuriyet eşit ve hür yurttaşlardan mü­ teşekkil bir yurttaş topluğunun hak ettiği ve muhafaza edebileceği bir yönetimdir. Politeia

Yukarıda değindiğimiz üç yönetim tarzından birbirine en zıt olanlar despotik ve politik yönetimlerdir. Aristote­ les, despotik yönetimi sadece yöneticinin çıkarının gözetil­ diği tiranlık rejimine benzetir. Efendinin köle ile ilişkisi, yönetilenin değil yönetenin faydasını gözetmesi açısından tiranlığa benzer. Ancak bu benzerlik, "despotik yönetim" ile "tiranlığı" tamamen aynı şey kılmaz; zira ilki hane için­ de böyle yönetilmeyi hak edenlerin (doğal olarak eşit ol­ mayanların) yönetilme biçimiyken; diğeri hane dışında 30

böyle yönetilmeyi hak etmeyenlerin yönetilmesidir. "Des­ potik yönetim" doğal kölelik için söz konusu olduğunda doğaya uygundur, ancak "tiranlık" kesinlikle doğaya aykı­ rıdır. Tiranlık politik veya kralca yönetimi hak edenlere karşı açık bir haksızlıktır. Despotik ve politik yönetim tarzları arsındaki zıtlık Aris­ toteles'in "altılı" rejim tasnifinin de temelini teşkil eder. Mutlak adalet (haplös dikaion) açısından bakıldığında, ortak faydayı gözeten rejimler "doğru" (orthos), gözetmeyenler ise "sapkın"dır. Krallık, aristokrasi ve cumhuriyet doğru; tiranlık, oligarşi ve demokrasi bunların sapmalarıdır. Oli­ garşi ve demokrasi kısmen "despotik yönetim" içerir. öte yandan, aristokrasi ve cumhuriyet (politeia) "politik yöne­ tim" esasına dayanır (III.17.1288a10-15). Politik yönetimin uygulandığı rejimlerde yönetilenler eşit ve hür yurttaşlar olup sırayla yönetmeli ve yönetilmelidirler. Politikos (poli­ tikacı), Aristoteles'in kullanımına göre, hem aristokrasi hem politeia rejiminin yöneticisi olup, politik yönetim ilke­ sine uygun yöneten kişidir: "Bir adamı mükemmel yapan eğitim ve alışkanlıklar, onu politikacı ya da kral yapanlarla hemen hemen aynı olacaktır" (IIl.18.1288a41-b2) Doğru üç rejimden biri olan politeia, Politika'nın çevrilme­ si en zor terimlerinden biridir. Bunun biri orijinal metin­ den diğeri Türkçeden kaynaklanan iki sebebi var: (1) Aristoteles birbiriyle ilintili iki farklı kavram için aynı terimi kullanmıştır: genel anlamda politeia (yani rejim) ve özel anlamda politeia.23 Aralarındaki ilişki en basit düzeyde şudur: İlki ikincisinin sınıfıdır veya ikincisi ilkinin bir alt türüdür. Politeia (ö)24 Aristoteles'in bahsettiği üç doğru re23

Aristoteles politeia'yı tikel anlamda daha önce kimin kullandığını be­ lirtmez, ancak Platon'un Nomoi (Yasalar) eserinin eleştirisini yaparken orada kurgulanan rejimin politeia olduğunu söyler (Il.6.1265b26-30). Bu, demokrasi ve oligarşi arasında orta yol olan, sınıfsal olarak toplumun çoğunluğunu oluşturan ağır silahlı askerlere dayanan ve tüm politik re­ jimler içinde en erişilebilir olandır. 24 Genel ve özel anlamlar politeia (g) ve politeia (ö) olarak ayırt edilecek. 31

jimden biridir. Demokrasi çoğunluğa dayalı ve çoğunlu­ ğun menfaatini gözeten ve bu uğurda hukuka (özellikle azınlığın hukukuna) riayet etmeyen bir rejim; politeia (ö) ise çoğunluğa dayalı ama ortak menfaati ve hukuku (yasala­ rın üstünlüğünü) gözeten bir rejimdir. Aristoteles bu poli­ tik rejime ayn bir isim verme gereği duymaz ve ondan po­ liteia diye bahsedildiğini söyler (Ill.7.1279a37-39). (2) Politika'nın Latince dahil Avrupa dillerine çevirilerin­ de politeia (g) ve politeia (ö) için farklı terimlerin kullanıla­ bilmesi o dillerdeki yanlış anlama ihtimalini büyük ölçüde gidermiştir. Örneğin, İngilizcede politeia (g) için regime, po­ liteia (ö) için polity gibi genel/özel ilişkisini belli edebilen te­ rimler kullanmak mümkündür.25 Bu avantaj Türkçe için mevcut değildir. Bu durumda iki ihtimal var: Ya orijinal halini kullanmak ya da makul bir karşılık bulmak. Açıkça­ sı her iki seçeneğin de kendine göre avantajları ve deza­ vantajları vardır. Terimin politeia olarak bırakılması çeviri­ ye daha az yorum katılmasını sağlayabilirdi, ancak, diğer yandan, metne bir yabancılık hissi de katabilirdi. Bunun yerine, "cumhuriyet" karşılığını kullanmayı tercih ettik. 26 Şimdi bu tercihin gerekçesini açıklayalım. "Cumhuriyet'' terimi ve kavramı gerek Türkçede gerek Latince kökenli Avrupa dillerinde tarihsel, kavramsal ve ideolojik tartışma ve çekişmeleri içinde barındırır. Bu Aris­ toteles'in anlaşılması için bir ölçüde avantajlı bir ölçüde dezavantajlıdır. Avantajı şudur: Aristoteles'in politeia (ö) kavramsallaştırması dönemindeki benzer politik tartışma 25 Kimi eski İngilizce çevirilerde politeia için constitution (anayasa) karşılı­ ğı kullanılmış olsa da günümüzde birçok çevirmen ve yorumcu bunun semantik açıdan yetersiz kaldığını savunur. Bu görüşe göre, politeia bir devletin sadece kurumsal organizasyonunu değil aynı zamanda "politik kültür" diye nitelendirebileceğimiz toplumun yaşam biçimini ve alışkan­ lıklarını da içerir. Bu nedenle bu çağrışımı karşılayan regime (rejim) teri­ mi tercih edilmelidir. 26 Berkes (1946: 22-30) politeia (ö) için değişmeli olarak "politeia," "yasalı hükümet" ve "cumhuriyet'' karşılıklarını kullanır. Rackham (1932) gibi bazı İngilizce çevirilerde de republic (cumhuriyet) kullanılır. 32

ve çekişmelerden bağımsız değildir. "Cumhuriyet" kav­ ramının muğlaklığı, tartışılırlığı (özellikle demokrasi ve monarşi ile ilişkileri üzerinden) politeia (ö) için de geçerli­ dir. Roma, Fransız ve İngiliz politik tarihlerinin merkezin­ de bu çekişmeler yer alır. Aynı tartışmalar, farklı simalar, terimler, semboller ve vurgular üzerinden Türkiye Cum­ huriyeti tarihinde (hatta 19. yüzyıl ortalarından beri Os­ manlı döneminde de) cereyan etmiş ve halen etmeye de­ vam etmektedir. Özellikle günümüz Türkiyesi'nde, "de­ mokrasi" ve "cumhuriyet" kavramları hala kendi başlarına tartışmalı olduğu gibi, aralarındaki ilişki açısından da tar­ tışmalıdır. Tartışmalı bir terim olarak "cumhuriyet" teri­ minin politeia (ö) için kullanımının dezavantajı ise söz ko­ nusu ideolojik tartışmaların kavramsal boyutu gölgeleme ihtimalidir. Ancak, bu bilinçli okurun aşabileceği bir şey­ dir. Cumhuriyetin başlıca özelliği demokrasi ve oligarşinin bazı unsurlarını kendi içinde harmanlamasıdır (IV.8). Bu melezlikten ötürü demokrasi ve oligarşiye kıyasla daha mutedil ve bu sayede de daha istikrarlı ve uzun ömürlü­ dür (IV.9). Bu rejimin günümüz için geçerli olan bir diğer niteliği ise ekonomik açıdan orta halli sınıfa yaslanmasıdır (IV.11-12). Aristoteles polis'in mümkün mertebe eşit ve benzer yurttaşlardan teşekkül etmek istediğini ve bunun da orta sınıfla mümkün olabileceğini belirtir (IV.11. 1295b25-27). Orta sınıf, yurttaş topluluğu içinde ne denli büyükse rejimin istikrarı o denli güvence altında olacaktır. Bu rejimin buna benzer bir özelliği de askeri erdem (cesa­ ret) açısından birbirleriyle orantılı bir yurttaş topluluğuna dayanmasıdır (lll.17.1288a12-15).

Politika'nın Türkçe Çevirilerinin Bir Eleştirisi Önemli bir felsefi metnin birden çok çevirisinin olması iyi bir şeydir. Bu sayede orijinal metne ulaşamayan okurla­ rın farklı çevirileri karşılaştırarak metni daha iyi anlamala33

mümkün ol ur. Politika'nm sadece İngilizcede yirmiden fazla çevirisi mt: v \: u l l uı- ki bunların büyük bir kısmı son yüzyılda yapılmışhr. Bu çevirilerde bazı eksiklikler olsa da, çoğu çeviribilimin temel ilkelerine uygun olarak oriji­ nal dilden yapılmış, kullanılan yöntem okura baştan izah edilmiş, metnin gereken yerlerinde açıklayıcı not ve yo­ rumlar eklenmiştir. Ayrıca çevirmenler çoğu zaman önceki çevirileri yok saymamış, onların eksi ve artılarını ortaya koyarak yeni bir çeviriye neden ihtiyaç olduğunu açıklama gereği duymuşlardır. Diğer yandan Politika'nın Türkçe alımlanması bu resmin oldukça gerisinde kalmışhr. Politi­ ka'nm halen orijinalinden yapılmış akademik standartlara uygun Türkçe bir çevirisi mevcut değildir ki kendi çeviri­ miz de doğrudan orijinal dilden olmaması açısından eksik­ tir. Çeviribilimin temel kuralları dikkate alındığında, Poli­ tika'nm mevcut Türkçe çevirilerinin hemen hemen hepsin­ de ciddi sorunlar olduğu görülür. Yeni bir çeviriye neden ihtiyaç olduğunu temellendirmek için aşağıda bu sorunla­ rın bir kısmına somut örneklerle dikkat çekmeye çalışhk. n

Niyazi Berkes (Maarif Vekilliği,

1944-46)

Politika'nın ilk Türkçe çevirisi 1940'larda Hasan Ali Yü­ cel'in Maarif Vekili olduğu dönemde öncülük ettiği çeviri projesi çerçevesinde iki cilt olarak yayımlanmışhr. 1944 ta­ rihli birinci cilt Politika'nın ilk üç kitabını, 1946 tarihli ikinci cilt ise geri kalanını içermektedir. Çevirmen o dönemde Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde öğretim üyesi olan sosyolog Niyazi Berkes'tir (1908-88). Berkes çevirisi için esas aldığı edisyona dair kesin bir bilgi vermemiştir, ancak çeviriyi İngilizceden yaphğı ve daha spesifik olarak Jowett (1885) çevirisini kullandığı anlaşılmaktadır.27 Çevi27 Berkes ikinci cildin sonuna birinci cilt için eklediği Doğru-Yanlış Cet­ veli'nde şu bilgiyi verir: "Politika'nın ilk üç kitabının tercümesi olan cilt­ te, paragraf ve fasılların numaralanması Fransızca tercümesinin Gamier baskısında kullanılan usule göre yapılmışsa da milletlerarasında gelenek olan numaralamanın da, öteki kadar manhki olmamakla beraber, ko34

ride yer yer maddi hatalar vardır. Gerçi bunların bir kısmı ikinci cildin sonuna eklenen Doğru-Yanlış Cetveli'nde dü­ zeltilmiştir. Yine de sadece ilk üç kitabı kapsayan birinci cilt için yapılmış bu düzeltmelerin okurun gözünden kaç­ ması muhtemeldir. Çeviride anlama dair daha ciddi sorun­ lar da vardır. Örneğin: Aristoteles l.7.1255b16-18'de l.l'de ifade ettiği kavramsal soruna gönderme yaparak despotik yönetim ile politik yönetimin aynı şey olmadığını tekrar­ lar. "Politik yönetim" olarak çevirdiğimiz terimin aslı poli­ tike'yi Berkes "kanun koyuculuk" olarak çevirmiştir.28 Halbuki "kanun koyuculuk" burada bahsi geçmeyen no­ mothesis'tir. Yine de dönemin koşullan dikkate alındığında çevirinin bugün bile görmekte zorlandığımız bir titizlikle yapılmış olduğunu belirtmek gerekir. Mete Tunçay (Remzi Kitabevi,

1973)

Kullanımı halen en yaygın olan Politika çevirisi Mete Tunçay'a aittir. Ancak, esas aldığı İngilizce Sinclair çeviri­ sinin (Penguin, 1962) basımı uzun zaman önce durmuştur

nulmasını faydalı bulduğumuzdan ve bu ciltte Bekker baskısına göre olan sahife numaralan kenarlarda gösterildiğinden ilk üç kitaba ait ke­ nar numaraları ait oldukları sahife numaralan hizasında aşağıdaki cet­ velde gösterilmiştir." Berkes'in iş aret ettiği Fransızca Gamier edisyonu (1881) Augustin Bastien tarafından gözden geçirilmiş 1823 tarihli Jean­ François Thurot çevirisidir. Berkes'in notundan bu edisyonu sadece bi­ rinci cildin "paragraf ve fasılların numaralanması" için kullanmış oldu­ ğu anlaşılmaktadır. Artık rağbet edilmeyen bu yöntem, Bekker (1831) edisyonundan önce basılmış olan, Schneider edisyonundan (1809) alın­ mışbr. Orijinal metinle birlikte Latince çeviri ve yorum içeren Schneider edisyonunda kitapların alt bölümleri (fasıllar), diğerlerine göre daha uzun ve daha az sayıdadır: Örneğin, Politika'nın birinci kitabı Schneider edisyonunda beş alt bölüme ayrılmışken, bugün yaygın olarak kabul gö­ ren yöntemde bu sayı on üçtür. Paragraflar da benzer şekilde farklıdır. Berkes ikinci cilt için sayfa kenarlarına Bekker numaralarını koymuştur, ancak aynı yerde paragraf numaralarım da belirtmiş olması karışıklığa neden olabilecektir. 28 Berkes'in muhtemelen kullandığı Jowett (1: 1 1 ) ise constitutional rule (anayasal yönetim) olarak çevirmiştir. 35

ve hatta bugün ikinci el olarak bile bulunm ası oldukça zordur. Nitekim bu çevirinin 1981'dc Trcvor J. Saunders tarafından gözden geçirilmiş edisyonu yayımlanmışhr. Tunçay çevirisinin temel sorunlarından biri Sinclair'in kul­ landığı ve daha sonra Saunders tarafından düzeltilen bir uygulamadır. Tunçay, çevirisinin başına koyduğu notta bunu şu şekilde açıklamıştır: "Politika'yı İngilizce çevirile­ rinin en yenisinden Türkçeye aktardım. Prof. T. A. Sinc­ lair'in yaphğı bu çevirinin birtakım biçimsel özellikleri vardır. Aristoteles çağdaş bir yazar olsaydı herhalde böyle yapardı diye de, bazı cümleler dipnotlarına indirile­ rek esas metnin sürekliliği sağlanmıştır" (s. 2).29 Tunçay da Sinclair çevirisine sadık kalarak uzunlukları bir ila birkaç cümle arasında değişen yaklaşık seksen pasajı dipnotlarda aktarmıştır. Bu çeviri açısından ciddi bir sorundur. Bunun­ la birlikte Bekker numaralarının verilmemiş olması da bü­ yük eksikliktir. Çeviride sayısı hiç de az olmayan maddi hatalar da vardır. Bunların bir kısmına aşağıda diğer çevi­ rilerle karşılaşhrmalı olarak değineceğiz. Ersin Uysal (Dergah Yayınları,

2007)

Okunabilirlik ve doğruluk açısından nispeten iyi olan bu çevirinin baskısı tükenmiştir. Bekker numaralarının olma­ ması ve metin olarak İngilizce bir çevirinin esas alındığı anlaşılsa da bu konuda bir bilgi verilmemiş olması sorun­ ludur. Hem bu çeviri hem de Tunçay çevirisindeki bir baş­ ka ciddi sorun orijinal metinde olmayan eklemelerin ya­ pılmış ve bunun belirtilmemiş olmasıdır. Aristoteles' in 11.1-6' da Platon'un Devlet ve Yasalar eserlerini tartışırken kullandığı ifadelerde Platon'un veya eserinin adı geçmedi­ ği cümlelerde okura kolaylık olsun diye bunlar haber ve­ rilmeksizin eklenmiştir. Böyle bir uygulama daha eski ta­ rihli İngilizce çevirilerin bazılarında görülse de yeni çeviri­ lerde tercih edilmemektedir. Halbuki Aristoteles, 11. l'de 29 Referanslar 1993 tarihli 4. basımadır. 36

Platon'un Devlet'ini andıktan sonra Il.2-S'teki eleştirilerini bu diyalogdaki Sokrates karakteri üzerinden yürütür. Bu nokta Aristoteles'in Platon'un diyaloglarını nasıl okudu­ ğuna ışık tutması açısından oldukça önemlidir. Okura ko­ laylık olsun diye metin içine ekleme yapılması gerekli gö­ rülmüş olsa bile bunun daha uygun bir şekilde yapılması doğru olurdu. Ancak bu eklemelerin bir kısmının Türkçe çevirmenler tarafından değil, esas alınan İngilizce çeviride yer aldığını da gözden kaçırmamak gerekir. Diğer yandan ekleme yapılmış tüm pasajların Uysal ve Tunçay çevirile­ rinde aynı olması dikkat çekicidir. Nitekim, başka yerlerde de iki çeviri arasında büyük benzerlikler görülmektedir. Bu benzerlikleri aşağıda benzer hataları karşılaşhrırken örnekleyeceğiz. Furkan Akderin (Say Yayınları,

2013)

Bu çevirinin iç ve dış kapaklarında "Eski Yunancadan" çevrildiğine dair bir ibare yer almaktadır. Çevirmen de çift dilli Loeb edisyonunu kullanmış olduğunu belirtmiştir.30 Ancak bu çeviri Tunçay çevirisi ile ciddi benzerlikler gös­ termektedir. Dikkatli bir okur, bu çevirinin Tunçay çeviri­ sinin üzerinde bazı değişiklikler yapılmış hali olduğunu görecektir. Bunun en bariz delili, yukarıda değindiğimiz gibi, Tunçay'ın esas aldığı Sindair çevirisinde kullanılmış bazı pasajların dipnotlara aktarılması yöntemidir. Böyle bir durum Loeb edisyonu için söz konusu olmamasına rağmen, bu pasajların hiçbiri Akderin çevirisinde ne ana metinde ne de dipnotlarda yer almaktadır. Bunun dışında, bu çeviri birçok anlam kaybına neden olacak maddi hata içermektedir. Örneğin, I.l'de kritik bir cümle şöyle çevril30 Çevirmen, çevirinin başına şu notu eklemiştir: "Çeviride Aristotle: Po­ litics (Loeb Classical Library No. 264) künyeli metin esas alınmışhr" (s. 22). Harvard Üniversitesi Yayınlarına bağlı Loeb Klasikler serisi bilindiği gibi çift dillidir. İngilizce çevirmeni H. Rackham olan Politika'nın Loeb edisyonu, İ ngilizce çevirinin yanında orijinal Eski Yunanca metni de içermektedir. 37

miştir: "Aral arında sadece büyüklük değil aynı zamanda nicelik farkı da vardır" (s ?.�) 3 1 R1 1 cümledeki "nicelik" sözcüğünün aslında "nitelik" olarak çevrilmesi gerektiği bir yana, bu hata Aristoteles'in argüm anının doğru anla­ şılmasını ciddi bir şekilde engeller. Zira Aristoteles bu pa­ sajda farklı yönetim biçimleri ve yöneticiler arasında nice­ liksel değil niteliksel farklar olduğunu öne sürmekte ve bu argüman sadece Birinci Kitabın çerçevesini oluşturmakla kalmaz aynı zaman� tüm P�litika'nın temelini de oluşturur. Bir başka hata şudur: "Doğa erkek ve kadın arasında da bir fark ortaya koyar'' (s. 24). Tunçay çevirisi ise şöyledir: "Doğa, kadınla köle arasında bir ayrım gözetmiştir" (s. 8). Doğrusu ikincisidir. Yine bir başka hata şudur: "Önce öküz ve sabanı koşmak için bir ev ve bir kadın al!" (s. 25). Tunçay çevirisi şöyledir: "İlkin bir ev ve bir kadın edin ve bir öküz, sabana koşmak için" (s. 8). Her ne kadar Tunçay çevirisi pek zarif değilse de sabana koşulacak olanın "öküz" olduğu anlaşılabiliyor. öteki çeviriden sabana ko­ şulacak olan şeyin ya "bir ev" ya da "bir ev ve bir kadın" olduğu çıkmaktadır. Son bir örnek olarak şunu verelim: "Çoğu toplum önceleri krallık idaresi altında yaşardı, gerçi birçoğu halen aynı şekilde yaşıyor, bu insanlar krallarının aynı zamanda tanrıları da olduğunu söylerlerdi" (s. 25). Tunçay çevirisi şöyledir: "İnsanlar başlangıçta kendileri kralların yönetimi altında yaşadıkları için - hala birçokları öyle ya - tanrıların da bir kralları olduğunu söylerlerdi" (s. 9). İlk çeviriden söz konusu insanların, krallarını aynı za­ manda tanrıları olarak gördükleri anlamı çıkar. Halbuki Aristoteles, Tunçay'ın doğru çevirdiği gibi, insanların tan­ rıların da kralları olduğuna inandıklarından bahsetmekte­ dir. Aristoteles'in burada değindiği şey "insanbiçimci­ lik" tir (anthropomorphism ).

3 1 Loeb çevirisi şöyledir: "they imagine that the difference between these various forms of authority is one of greater and smaller numbers, not a difference in the kind" (Aristotle, 1932: 3).

38

Murat Temelli (Ark Kitapları,

2013)

Bu "çeviri," ufak tefek farklar dışında, Tunçay çevirisiyle birebir aynıdır. Örneğin: " Öyleyse, bütün topluluklar şu ya da bu iyi şeyi amaç­ ladıklarına göre, toplulukların en üstünü ve hepsini kap­ sayanı da, en yüksek iyiyi amaç edinecektir. Bu, bizim Devlet dediğimiz topluluktur ve o topluluk türüne de si­ yasal diyoruz" (Temelli, s. 1 1 7) . "Öyleyse, bütün topluluklar ş u y a d a b u iyi şeyi amaçla­ dıklarına göre, toplulukların en üstünü ve hepsini kapsa­ yanı da, en yüksek iyi'yi amaç edinecektir. Bu, bizim Dev­ let dediğimiz topluluktur ve o topluluk türüne de siyasal diyoruz" (Tunçay, s. 7). Aradaki tek fark koyu ile belirtilmiştir. "Çeviri"nin geri kalanı da tamamen bu şekildedir. "Çevirmen," Sunuş ya­ zısında, "Kitabın orijinalinin arkaik bir dilde yazılmış ol­ ması ve metinde yer yer kopuklukların bulunması bizi zor­ lamadı değil" diyerek orijinal metinden çevirmiş olduğu­ nu ima etmektedir. Doğal olarak yukarıda Akderin çeviri­ sinde rastlanan problem (Tunçay çevirisinde dipnotlarda yer alan seksen adet pasajın atlanmış olması) burada da mevcuttur. Yine "çevirmen"in Sunuş yazısında "daha ön­ ceden yazmış olduğumuz Aristoteles'in siyaset felsefesini anlatan giriş yazısı" diye bahsettiği tanıbm yazısı, muhtelif İnternet siteleri ve yüksek lisans, doktora tezlerinden to­ parlanmış ve referans gösterilmeden kullanılmış pasajların bir kolajından başka bir şey değildir. Ortak Çeviri Sorunları

Şimdi son "çeviri"yi hariç tutarak, diğerlerindeki ortak çeviri sorunlarına birkaç örnek verelim: Birinci Örnek: "Tabii ki kadın ve köle doğa gereği birbi­ rinden farklıdır. Doğa hiçbir şeyi, demircilerin yapbğı Delphoi bıçağı gibi, cimrice yapmaz; aksine her iş için tek bir şey yapar" (I.2.1252a34-1252b3; kendi çevirim) . 39

"Bununla b eraber, tabiat kadın ile köle arasında esaslı bir fark yapmıştır; çünkü kadın, her i;ıe yarıy an Delphoi bıça­ ğını yapan demirci gibi, hasis değildir" (Berkes, cilt 1, s. 5). "Doğa, kadınla köle arasında bir ayrım gözetmiştir. Ka­ dın, ayrı ayrı işlere bakar ve cömertlikle başka başka araç­ lar sağlar" (Tunçay, s. 8). "Doğa, kadın ile köle arasında bir ayırım yapmıştır. O, farklı işlevler üstlenmekte ve bonkör bir biçimde farklı araçlar sağlamaktadır, bunlar Delphi bıçağı gibi her işe ya­ rar araçlar değildir" (Uysal, s. 8). "Doğa erkek ve kadın arasında da bir fark ortaya koyar. Kadınlar farklı işlerle ilgilenirler ve cömertçe farklı araçlar sağlarlar" (Akderin, s. 24) Uysal dışındaki çeviriler hatalıdır. Bu cümlenin öznesi (yani, cömertçe iş yapan veya cimri olmayan) "kadın" de­ ğil "doğa"dır. Berkes bu hatayı ikinci cildin sonuna ekle­ diği Doğru-Yanlış Cetveli'nde düzeltmiştir.

İkinci Örnek: "İnsan, at veya hane gibi bir şeyin oluşu:­ mu tamamına erdiğinde, o şey ne olur ise, onun doğası odur deriz" (l.2. 1252b32-35; kendi çevirim). Bu cümledeki "insan, at, hane" ifadesi şu şekilde çevrilmiştir: "insan, alet, aile" (Berkes, cilt 1, s. 7). "insan, ev, ai le" (Tunçay, s. 9). "insanın, evin, ailenin" (Uysal, s. 13). "insan, ev, aile" (Akderin, s. 26). Nasıl olmuşsa "at" sözcüğü her dört çeviride kayıplara karışmıştır. Uysal ve Akderin çevirilerinin Tunçay'ın hata­ sını (Tunçay muhtemelen Sinclair çevirisinde "at" anlamı­ na gelen horse'u ev anlamına gelen house olarak okumuş­ tur) tekrarlaması ise dikkat çekicidir.

Üçüncü Örnek: "Ve ileri gelenler arasında zenginlik ve mülklerinin büyüklüğü bakımından farklılıklar vardır; ör­ neğin at yetiştiriciliğinde, zira zengin olmayanların bunu yapması kolay değildir" (IV.3.1289b33-36; kendi çevirim). 40

"Sonra memleketin ileri gelenleri arasında zenginlik ve mülkiyet farkı olduğunu görürüz. Mesela besledikleri at sayısınca bu farkı görürüz, çünkü zengin olmuyanlar at besliyemez . . . " (Berkes, cilt II, s. 8). "Servetlerine ve mülkiyetlerinin genişliğine göre, yukarı sınıflar arasında da farklar vardır. Örneğin, bir adamın kaç atı olduğunu sorarız. At beslemek, her zaman pahalı bir şeydir" (Tunçay, s. 1 12). "Zenginlikleri ve mülklerinin büyüklüğüne göre, üst sı­ nıflar arasında da farklılıklar vardır. Örneğin, bir adamın kaç ata sahip olduğunu sorarız. At besleyiciliği her zaman pahalıdır" (Uysal, s. 126). "Zengin insanlar arasında da zenginlik derecelerine bağlı olarak çeşitli farklar vardır. Bir insana kaç atı olduğunu soruyoruz. . . " (Akderin, s. 128). İlaveten, bu cümleleri Berkes'in kullandığı Jowett ve Tunçay'ın kullandığı Sinclair çevirilerinden alınhlayalım: "There are also among the notables differences of wealth and property - for example, in the number of horses which they keep, for they cannot afford to keep them unless they are rich" Gowett, cilt I, s. 1 10; italikler bana ait). "There are also differences among the upper classes, ac­ cording to their wealth and the extent of their possessions. We ask, for example, how many horses a man keeps. (Horse­ rearing is always difficult without wealth . . . " (Sinc­ lair/Saunders, 1962/1981, s. 241; italikler bana ait). Jowett (1885) ve Sinclair (1962/1981) çevirilerinin italik kısımlarının orijinaldeki karşılığı şudur: hoion (örneğin) hippotrophias (at yetiştiriciliği). Bu ifadenin yalın bir çevirisi şöyle olabilir: "örneğin, at yetiştiriciliğinde." Jowett ve özellikle Sinclair, çevirinin anlaşılmasını kolaylaşhrmak için ekleme yapma gereği duymuştur. Burada bizi ilgilen­ diren şey, bunun isabetli olup olmadığı değil, Türkçe çevi­ rilere nasıl yansıdığıdır. Buna geçmeden önce bir başka noktaya dikkat çekelim. Sinclair çevirisindeki (1962) horse­ rearing is always diffic ult without wealth ifadesi sayfanın al41

tındaki dipnotta verilmişken, Saunders'in düzeltmesinde (1981) paranteze alınarak metrun ıçıne geri konmuştur. Bu ifade 1962 Sinclair çevirisinde dipnotta olduğu için, bu edisyonu kullanmış olan Tunçay çevirisinde de doğal ola­ rak dipnotta yer almıştır. Yukarıda görüleceği üzere, bu ifade Akderin çevirisinde mevcut değildir, zira (daha önce belirttiğimiz gibi) Tunçay'ın dipnotta aktardığı ve orijinal metne ait pasajlar Akderin çevirisinde yoktur. Uysal eksik pasajları (Saunders'in yaptığı gibi) parantez içine alarak metne geri koymuştur.32 Şimdi asıl noktaya gelelim: Sinc­ lair'in we ask, far example, how many horses a man keeps diye serbest bir şekilde yaptığı çevirinin Tunçay' daki karşılığı şudur: "Örneğin, bir adamın kaç atı olduğunu sorarız." Yukarıda belirttiğimiz gibi, orijinal metinde tam olarak bu şekilde bir ifade olmasa da, Sinclair çevirisini kullanmış olan Tunçay'ın bu çevirisi anlaşılabilir bir durumdur, an­ cak aşağı yukarı aynı ifadenin diğer iki çeviride yer alması pek öyle değildir.

Dördüncü Örnek: "Cumhuriyetlerde halkın gözünü bo­ yamak için tertip edilen hileler beş çeşittir" (IV.13.1297a1415; kendi çevirim). "Oligarşilerde halkı beş yoldan aldatmaya çalışırlar" (Berkes, cilt II, s. 39). "Bir anayasaya daha çekici bir görünüş vermek için kul­ lanılabilecek çeşitli yollar vardır. Bir oligarşi, halka beş çizgiden yaklaşır" (Tunçay, s. 130).

32 Uysal'ın doğrudan Sinclair/Saunders (1981) çevirisini kullanmış olabi­ leceği akla gelebilir, ama Tunçay ve Uysal çevirisindeki bazı sıradışı ter­ cihler, Sinclair/Saunders (1981) düzeltmesinde mevcut değildir. Örneğin, Aristoteles'in 1287bl4'te Homeros'tan yaphğı sun te du erkhomeno (iki ki­ şi birlikte gittiğinde) alınhsında Homeros'un ismi zikredilmemiştir. Sinc­ lair (1962) Homeros ismini metne kendisi eklemiş ve Tunçay da Sinc­ lair'den aktarmışhr. Dolayısıyla, Uysal çevirisinde de aynı durumun söz konusu olması "çeviri"nin aslında Tunçay çevirisinin bir uyarlaması ol­ duğu düşüncemizi destekler niteliktedir. 42

"Bir anayasaya daha cazip bir gorunum kazandırmak amacıyla başvurulabilecek çeşitli araçlar vardır. Bir oligar­ şi, halka beş yoldan yanaşır" (Uysal, s. 146). "Anayasaya daha çekici bir hale sokulabilir. Örneğin oli­ garşi . . . halka yanaşır" (Akderin, s. 146). Bu örnekte, dört çevirinin ortak sorunu metinde geçen politeia sözcüğünün "oligarşi" olarak çevrilmiş olmasıdır. Halbuki politeia ya genel anlamda anlaşılarak "rejim" veya "anayasa" olarak ya da spesifik anlamda anlaşılarak "cumhuriyet" veya "anayasal yönetim" gibi bir karşılıkla çevrilmelidir.33 Kesin olan bir şey varsa o da metinde "oli­ garşi" sözcüğünün geçmediğidir. 34 Bu cümleye dair ikinci sorun, Berkes dışındaki diğer çevirilerde mevcuttur. Ber­ kes'in çevirisini diğer üçüyle karşılaştırdığımızda ne de­ mek istediğimiz anlaşılacaktır. Diğer çevirilerin "halka yaklaşır/yanaşır" gibi ifadeleri halka yönelik uygulanan söz konusu "beş yolun/aracın" sanki iyi niyetli olduğu iz­ lenimini vermektedir. Ancak bu cümle ve devamında anla­ tılmak istenen halkın gözünü boyamaya yönelik kurnaz hi­ lelerdir. Berkes kullandığı "aldatma" sözcüğüyle bu anla­ mı doğru aktarır ama diğerleri için aynı şey söylenemez. "Halka yaklaşır/yanaşır" ifadesinin metinde pros ton demon ifadesinin karşılığı olduğu anlaşılmaktadır. Ancak, bu ifa­ de "halka karşı" veya "halka yönelik" olarak çevrilmelidir: Kastedilen şey, "halka karşı kullanılan/başvurulan hile­ ler" dir. Bu cümlede geçen sophiz6 (aldatmak) fiili ile yine aynı bölümde bu konuya dair kullanılan sophisma (hile) 33 Lord, Simpson ve Newman (iV: 226) bu cümledeki politeia'nın genel "rejim/anayasa" değil, spesifik anlamda kullanılmış olduğu kanaatinde­ dir. Söz konusu "cumhuriyetler" oligarşik ve demokratik unsurlar içeren "karma rejimler" dir. 34 Berkes'in "oligarşi" demesinin nedeni kullandığı Jowett (1: 131) çevirisi olmalıdır. Tunçay'ın "oligarşi" demesinin nedeni de Sinclair (1962) çevi­ risi olabilir, ama bu çeviri elimizde olmadığı için teyit edemiyoruz; diğer yandan Saunders'in (198 1 ) gözden geçirdiği Sinclair çevirisinde constitu­ tion (anayasa) geçmektedir. Büyük ihtimalle Saunders Sinclair'i bu cüm­ lede düzeltmiş olmalıdır. 43

sözcüğünü "anayasayı halka cazip/çekici kılmak için kul­ lanılan araçlar/yollar" olarak ç@vi rnı Pk yımı l h cı olacaktır, çünkü Aristoteles' in anlatmak istediği görünüşte halkın yararına gibi gözüken ama aslında onları rejimden uzak­ laştırmaya yarayan hilelerdir.

Beşinci Örnek: "Epidamnos'ta da rejim kısmen değişti­ rilmiş, zira kabile reislerinin yerine bir kurultay oluştur­ muşlardı: Ancak hal�n dahi, makam seçimleri yapıldığın­ da, yönetici sınıfın içinde aktif görevde olan yetkililerin [sadece] Heliaia salonunda hazır bulunm ası şart koşul­ muştur. Tek bir [hakim] yöneticinin olması da bu rejimin oligarşik bir özelliği idi" (V.1 .1301b21-26; kendi çevirim) . "Epidamnos'ta d a hükümetin ancak bir parçası değişti­ rilmişti, çünkü kabile başlarının yerine bir meclis tayin olunmuştu. Halbuki bugüne kadar hükümeti idare edenler sadece, yeni bir seçim olduğu zaman vatandaşlar meclisine gitmeğe mecbur olan hakim sınıfın üyeleri olmuştur. Bu­ rada tek arkhonluk mevkii de yine bir oligarkhia alameti­ dir" (Berkes, cilt il, s. 60). "Epidamnos'ta da anayasanın bir parçası değiştirilmişti: Kabile önderlerinin yerine bir kurul getirdiler bu oligar­ şik bir değişiklik oldu; fakat orada kural hala, yeni bir gö­ revli seçilirken işbaşındaki görevli1erin yurttaşlar meclisi toplantısında hazır bulunmasıdır. Tek arkhon'u oluşu da, bu anayasanın yine oligarşik bir özelliğiydi" (Tunçay, s. 142). -

"Epidamnos'ta da, anayasada kısmi bir değişim olmuş­ tur. Kabile önderlerinin yerine bir meclis oluşturdular, ki bu oligarşik bir değişim idi, ama herhangi bir kamu gö­ revlisi seçilirken, mevcut kamu görevlilerin vatandaşlığın üyelerinin toplantısında hazır bulunması hala kuraldır. Tek hakimin bulunması da bu anayasanın oligarşik bir özelliği idi" (Uysal, s. 160). "Epidamnos'ta da anayasanın bir kısmı değişmişti. Ko44

rumaların yerini bir meclis aldı. Bu oligarşik yönde bir değişimdi, ancak halen memur seçilirken halk meclisi bu seçime şahitlik eder. Yine sadece bir arkhonun olması bu anayasanın oligarşik yanıydı" (Akderin, s. 1 58). Bu örnekte Berkes'in çevirisinde bir sorun yoktur. Diğer üç çevirinin ortak sorunu ise koyuyla belirtilen ifadenin orijinal metinde bulunm amasıdır. Bu ifade olsa olsa Epi­ damnos' ta meydana gelmiş değişim hakkında bir yorum olabilir ki yorum da yanlışhr. Rejim değişikliklerinin ele alındığı bu bölümde, Aristoteles'in bu tarihsel örnekle an­ latmak istediği şey yapılan kurumsal değişikliğin mevcut oligarşinin demokrasi yönünde hafif gevşemesine yol açan küçük ama yeterli olmayan bir adım oluşudur. Kabile reis­ leri yerine boule (kurultay) oluşturulması demokratik bir değişikliktir, ancak rejim bu değişikliğe rağmen oligarşik özelliğini korumaktadır (Newman, iV: 287-89). Yeni görev­ lilerin seçimlerine mevcut görevlilerin kablımı ile rejimde tek bir (hakim) yöneticinin bulunmasına dair tespitler bu gerçeği desteklemek için verilmiştir. Tunçay' dan kaynak­ landığını sandığımız ve diğer iki çevirmenin tekrarladığı hatanın nedeni muhtemelen Sinclair (1962) çevirisinde ya­ pılmış bir eklemedir. Bu çeviri elimizde olmadığı için teyit edemiyoruz.35 Eğer öyleyse, ifadenin konduğu yer ya Sinc­ lair ya da Tunçay çevirisinde hatalıdır. Bu örnek olayda "oligarşik" olarak nitelendirilebilecek şey kabile reislerinin yerine boule'nin kurulması değil, bir sonraki tespitte bah­ sedilen durumdur (yani kısmen demokratik olan bu ku­ rumsal değişikliğe rağmen yeni yetkililerin seçimlerinde halen görev başındaki yetkililerin hazır bulunmasıdır).36 İkinci tespitte bahsedilen durum ise (tek bir hakim yöneti35 Saunders'in (1981) gözden geçirdiği Sinclair çevirisinde böyle bir ek mevcut değildir. 36 Newman (iV: 288-89) oligarşik uygulamanın mantığını şöyle açıkla­ maktadır: Makam seçimlerinde hazır bulunmak sadece belli bir kesime şart koşulursa seçim sonucunun belirlenmesinde onların daha etkin bir rol oynaması mümkün olacaktır. 45

cinin bulunması) zaten Aristoteles tarafından "oligarşik" olarak nitelenmiştir.

Altıncı Örnek: "Ama bu kötüdür, zira rejime uygun bir şekilde yaşamanın l