Kitabü'l-İntisar: Mutezile Savunusu [1 ed.]
 9786059281

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

EBÜ'L-HÜSEYIN EL-HAYYAT (300/913): Mu'te­ zilenin sekizinci tabakasında yer alan Ebü'l-Hüse­ yin Abdurrahim b. Muhammed b. Osman el-Hay­ yat, Bağdat Mu'tezilesine mensuptur. Kelamcıların görüşleri, ekolleri, ihtilafları ve biyografileri hak­ kındaki bilgisinden dolayı çok meşhur olmuştur. e/-İntisiir adlı kitabında Mu'tezilenin görüşlerini, ilk dönem Mu'tezililerin görüş ve tartışmalarını ve onlar hakkındaki haberleri bize ayrıntılı bir şekil­ de sunmuş, iyi bir Mu'tezile savunusu da yapmış­ tır. İster ona muhalif isterse muvafık olsun Ka'bi, İbnü'l-Murtaza, Bağdadi gibi birçok müteahhir kelamcı ondan çok fazla alıntılarda bulunmuştur. Hayyat, hadis ve fıkıhta da söz sahibi olmuştur. Aralarındaki mezhep farklılığına rağmen İbn Sü­ reye, el-Kerabisi ve İyazi gibi bazı Şafii, Maliki ve Hanbeli imamların kendisinden faydalandığı ifade edilmektedir. Onun günümüze ulaşmayan birçok eserinden bazılarının ismi şöyledir: er-Red 'alii Men Esbete Haberi 'l-Viihid, el-İstidliil bi'ş-Şiihid 'a/e'l-Ciiib, er-Red 'alii Kitlib i 'l-Burhiin. Hakkında reddiye yazdığı Kitiibu 'l-Burhiin'ın, Organon'un il . Analitikler bölümü olma olasılığı yüksektir. Ayrıca el-İntisiir eserinde olduğu gibi İbnü'r-Ravendi'nin Kitiibu 't-Tiic, Kitiibu 'z-Zümürrüd vb. birçok eserine de reddiyeler yazmıştır. Metin YILDIZ: 1980 Ağrı/Patnos doğumludur. Ağrı Merkez İmam Hatip Lisesinden mezun olduk­ tan sonra Yüzüncü Yıl Üniversitesi ilahiyat Fakül­ tesinde 2002 yılında lisans eğitimini tamamladı. Yüksek Lisansını Erciyes Üniversitesi Sosyal Bi­ limler Enstitüsü, Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı Din Felsefesi Bilim Dalında. Aquinoslu Tho­ mas 'ın Bilgi Teorisi adlı tezle 2007 yılında tamam­ ladı. Diyanet İşleri Başkanlığı Kayseri Dini Yüksek İhtisas Merkezinden 2007 yılında mezun oldu. Muş Alparslan Üniversitesinde Araştırma Görev­ lisi iken Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı Kelam Bilim Dalında İbn Metteveyh'in Kozmoloji Anlayışı adlı doktora tez çalışmasını 2015 yılında tamamladı. Evli ve iki çocuk babası olup Yüzüncü Yıl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kelam Anabilim Dalında çalışmalarına devam etmektedir.

Ankara Okulu Vaymlar1: 2 73

İslam Klasikleri: 1 6 B u Proje T.C. K ü l tür ve Tu rizm Bakanlığı Tel i f Haklı Genel Müd ü rlüğü Ta ra fı ndan Desteklenmektedir

© Ankara Okulu Basım Yay. San. ve Tic. Ltd. Şti. Editör: Mehmet Azimli Son Okuma: Kasım Gezen Dizgi, kapak: Ankara Dizgi Evi Baskı, cilt, kapak baskısı: TDV Yayın Matbaacılık ve T icaret İşletmesi Birinci basım: Ekim 2 0 18

ISBN: 978-6 0 5 -92 81-85-0

Ankara Okulu Yayınları

Şehit Mehmet Baydar Sokak 2/ A Maltepe/ ANKARA Tel: (0 3 1 2) 3 4 1 06 90 Faks: (0 3 1 2 ) 3 4 1 0 6 95 web: www.ankaraokulu.com e-mail: [email protected]

Kitabü'I-intisar ve'r-Red 'ala İbni'r-Ravendi el-Mülhid

Mutezile Savunusu

E BU'L- H Ü SEYİ N EL- HAYYAT

(300/913)

Çeviren Meti n YILD I Z

Ankara Okulu Yayınlan Ankara 2018

Bu çalişmamı her türlü fedakarlığa katlanarak beni yetiştirip okutan anne ve babama ithaf ediyorum.

içindekiler

Ed itörden Önsöz .

.

. . ..

...... ........... . ..

...........

.... .. . . . .

.. ....

.

.

. .

.. .. .

. .. ....... .. ............

.

.

..

. .......... . ........

. . ... . ... ..

.

..... .........

.

... ................ ............. ..................................... .. ........................

N a ş i rin Ta k d i m i .

.

.... .............

.. ..... .

.. .

. . ..

9

11

......

15

...............................................

59

........ ........ ...........................

.

. ..........

..

.

KiTABÜ'L-INTISAR İbnü'r-Ravendi

........

.

...

..... .. ........................ ........

Red d i yen i n Başlangıcı Ebu'l-Hüzeyl

.

.

.

.

.

.

. .................................. ..... ............................................. ......... ........

Tevhi d . . . . . . ... . . . .. .. . . .. . .

Kudret.

.

. ....... .. .......

..

. .

....... ....................

.

.. .. . .......... .

61

...................... . .......... .................................... .. ..............

..

............................

. ..... ... . .

.. ............ .. .... .

.

.

66

. . . . ....

66

... . . . .... 67

.................... ......................

. ... . .. .

.

Ahiret ................................................................................................................ 71 Başla ngıç ve Son .. . .. .. ...

N a zzam

.........

.

. .

77

...

. ....................... .........................................

.. .

. ..........

.

.

. ....... ............ ........

... . .

.

.

.. ... ..... .... .............. ........ .. ..... ..........

. . .

. .............................. ...............

.

.

. . ...

..... ... ..... ..... ......... . . .

İlim ve Kudret Cahız

..

73

.................................. .. ................................................................

Fena ve Meani Ali el-Esvari

.

....................... ............... .........

77

Muammer .. .. . .

. .....

....................

............ .

Salah-Aslah

.

........ .... ......... .... .

. .. . .....

.

...

... ... .... .......

. ..

.. .... ......

.

..

.... . ..................

..

. .................... . .

.. ... ..............

. .... .......................

. .. ..

79 79 81

..... ................ .

81

........................................................................................................................

02

Fena

.. .......

...

Sümame

.

..............

....

..

.

.

... .. .......... ..

. ..

. .. .. ...................

.

... .

.....

..... ..

..... ....

Düalizm

. .

.

. ... .

..

.

..

......... .

.

.

.

. .

. .

90

..... ... ................. . ... . . ......................

. .. .

89

. .. .... .

...... ...................... . .. ....... ..................... .... ..... . .... ................ . .

93

. ....... . .. .. ..... ...

. ............. . .. .

.

...

.

. ..

... .

......... . ... ......

..

.

. .. .. ..

.. ..... . ... ..

.

.

. . . . ...

. . .. ... ... . .

....

. 94

...................... . ............... ................... .. ..........................

..

.. . ....... .

.

.

.. ..... .. ...... ....... ...... ........

84

92

...

... . ....

. .

.

.......

.

. .. .

..

.

.

. ... .

. ................

.

.

...... ......... . .... .....

....... ..... ..... ... ............. . . . ........ .. ....... ...

.... . ................... . ...

....... .. .............

...... ..................

.... ..... .....

Ad alet

...

...............

.

N ur ve Zulmet .

Ateş .

.

...... ............................... ..... ... ..

..

..

.............

.

. ... ..

......... ... ..

.......... .....

.

82

83

... ............ ..... .

Ruh-Cisim

................ ........

83

..............

Sonluluk

......

....

..........

.

.

. .

Mücanese

.

. ................ ....

..

.. ..................... ....... .................. ........................ ...................

....

......... .

Kur'a n Mucizes i

N ur

. ..

............................ ....................

Yaratma N azzam

.. . . . .... . .

.. .

..

.

..

.

......... ...

100

......... . .. .................................................. ... ...

101

....... . ...... ........

.. .. .. ..................

.... . .

98

.. .

. ........ . .... ............. .

.

. .. .

.... ............. .. .. ....... . ........ . . .........

.

.

. ............... ........... ... ........ ......

104

Kitiib ü '/-İn tisiir

6 Yaratıcının İspatı Cevher

......

. . .. .

. .

........................................................... ... .......................

. .

.

. .

.............. .. ....................................... .. .................... ..............

Sesler ve Haberler Fıkhi Meseleler

.

.

112

................ ....... ..... ...... ... ................................................

11 4

............. ..... .............

.

.

.

....

..

11 0

...........................................

Zuhur ve Kümun .

..

108

. .

.

11 5

.

1 15

. . ............................................................ ....................... ..............

.

116

. ...............................................................................................................

116

Haber-i Vahi d

...................................................................... ...............

. ..

................................. ............................ .

Muammer .... . .

............ ...............

.

Bilgi .

Tevellüd ve M a n a

............................................. ..............

118

..... ..........................................................................

120

.............. .................................................................................

12 1

Ha yat ve Ölüm . Alem-Kur'a n

..

...

.

.

.

H işam el-Fuvati .. . .

Allah

.

............. .........

.........

.. ....

...

...................................................................................

....... .............................................................................

Kaza Namazı

..

...........................

..

. . ...

...................................... .. .

12 2

,................... 12 2

.....

....................

124

Bilgi ................................................................................................................. 12 5 Sahabe-Mürted .

. .. 12 5

. ................................................................................. ...

Bişr b. Mu'tem i r

.

.

.

... ........................................................ ..................................

127

Ebu Musa el-Murdar ...................................................................................... 1 3 1 Ebü'l-Hüzeyl Cennet İtaat

. ..

............. .

..

.

.

İlim-Kudret .

istitaat .

. .

..

... .................

.139

.. .

... ...

1 42 143

.

.

............................. ........ ...................................................... .............

. .

.

................................ .......... ... ......... ...................................

Kası m ed-Dıma ş ki Sümame

. .

............................ .... ............................................... ............

.

.

................................................... ...................................... ....................

Evlilik

.

.. .

................................................... ........

Ebu Ca'fer el-İskafi .

...

... ...........................................

..

.

............................................................... .....................

..... .

.

..

151 1 53 156 1 58

.....................................................................................................................

1 60

..

.................

İsmet ve icma Sahabe

.

..........

.

....

148

1 59

.... ...................... ................

.. .....

1 45

.... .............. . ...........

Hırsız

.

136 13 6

. . ..........................................

...................................................................... ... ..............

..............................

Ca'fer b. Mübeş ş i r

Cahız

.

.

.

................. .............................................................................................

Tevellüd .....

Abbad

.

. . .................. ............... ........ ... ............................... ....

............................... . ............. ...........................................................

.........

.

.................... ............................................................................

....................................................................................................

.

1 60 161

. 1 66

.............................................................................................. ................. .

İçindekiler

7

İmamet ................................................................................................................ 168 Ebü Müdilid

.

...... ...............

Faziletü'l- Mu'tezile Zat ve Sıfatla r

..... . . . ...

. .. ......

.

. .

.

.

... ... . .

.

.

..... . . ... .

....... ...... .. ......

.

.

.. .. .

.

. ...

....

172

............ . ... .............

173

...... ........ ...... ............. ...

.. ..

. ..........

..

.. .

.

... .. . 1 77

...... ....... .... ...... .................. .............................................

Hi şam b. Hakem Allah'ın İlmi

. . . ..

.............. . ... .

.... .. . ... ....

.............

.

... ...

.....

...

..............

...

...........

.

..

....... .......

.

. .

..

............ . .....................

............. ......... ....... . ........................ ............

1 84

....

.

..

.....

.. .. ...... ....... ..

.

.

.

. ..... ..

1 78 178

....

...

.

.....

.....................................

Hareket ve Sükün İmtiha n

.... . .

....... .

..

..

.

.

..

.......................................... ........

Hi kmet .

.

....... ....

.

186

. 187

............................................................ ............................................

Mu'tez ileye Soru .

.

.

... .....

.. ........... ........................ .............

Ebü'l-Hüzeyl

.

Eş y a yı Bilme

.

....

......

..

....................

.

.

. .. .

.... ..

. . .. ....

..

Ehl-i Bey t

... .

.

. .

..

..........

... .

.

.

. . . . .. ... .

.... . . .. .

.

..

. 1 96

. .

. ..

... .. .. . .

...

.

....... ..........................

......... .

. .....

. . . ..

...... .. ... ..

.

..

.

. .. ... ... . . ...

.

201

.

.. ..... .....................

. . . . ...

.

...

....... .....

.

.

.

.. . ..

.

........ ................

.. .

........................ ................ ...... .................

... ........................

219 223 229

......................................................................................................................

230

. .. .. ..

................................. .

.

... .

.....

....... .... . . ... ....

Arapça Met i n

...

.

.

..

.

.

2 15

.......................................................................... ............ .........................

İmam

.

206

.... . . 209

.

.

198

205

. ... .........

................................. .................................................................

........................................ ....................................... . . . .

198

..... . .

.... ......... . .................

. .. .

. .. ....... .

196

..

.. .... . ....

. ......

...... ...

. .

... ..... .

194

. .............. .. ....................

.

... ....

.

1 93

........ .......... .. ....... ......... .......

... . .. .

.

............... ............

...

İb n Hait

.

.... .....

..................................................... ............... .......

Sahabe ve Tabiin . ... .

Tevatür

..

189

. 193

.......

.................................................................................... .. ..............

Allah'ın Sureti

Dizin

.

... . ... . . . ..... . .

..

.. . ....

Mahi yet .....

İcma

. .. ..

.. .......... . . .

.

...

.

..

.............

.... ..

............ .......... . . ................... ................. ...... ..

................ ....

.

..

.

Ric'at . . .

Mesih

.. .....

.... . ....................................................

..... .................. ............... .....

Beda

............

.

..

......... . ...................................... ................

Külliler i n Varlığı .

Rafı ziler

....

.......

.................... ...................... .................. ......................................

Allah'ın İlmi

Beş İlke

.

...

.

.. . .

...... . .............. .......... ....

. ......

....... ...... ...

....

.. . . .. . .. .

. ...

.... .

.

... . ........................

.

........ .......... .....................

...........................................................................................

233 247

269-508

EDİ TÖR D EN ...

Ankara Oku l u Yayı nları "İsl am- Klasikleri " p rojesi üst baş­ lığı kapsa m ı n da yayı m l a n a n seri n i n on altıncı kitabı olarak, farkl ı bir klasiği daha okuyucularım ıza kaza n d ı rıyoruz. İlk dönem kel a m i - felsefı ayrıl ı kl a rı en deri n işleyişle a n latan e/-İntisar ile karş ı n ı zdayız. Eseri n ilginç olan özell iği, bir M utezi l i savun usu olması­ d ı r. Kitap, i ktid a rdan düşmüş ve baskıya uğrayan b i r d ü ş ü n ce yapılanması olan M u'tezi l e n i n kend i n i a nlatma ve atıl a n ifti­ ralara karşı öncü lid erleri n i n görüşleri ni izah etme a d ı n a b i r redd iye kitabı olarak yazı l m ıştır. İ l k dönem d ü ş ü n ce farkl ı l ı kları n ı n deri nl i klerini güzell i k­ leriyle, o l u msuzluklarıyla olduğu gibi ö n ü n üze sermeye de­ vam ediyoruz. İ lk dönem İslam top l u m u n u n üst düzey d üş ü n ­ c e çatışmaları n ı pa n o ra m i k o l a rak gözlemlemek üzere sizi H ayyat' ı n el-İntisar adlı eseriyl e baş başa b ı rakıyoruz . . . H ayırlara vesile olması dileğiyle . . . Mehmet Azimli1 Çoru m -2 0 1 8

Hitit Ün. İ l a h iyat Fak.

ÖN SÖZ

Çevi ri s i n i sunduğumuz bu kitabı n, yazıl ı ş ı n d a n gü n ü müze ulaşmasına kadar uzu n bir öykü sü vard ır. Yazıldığı dönemi n ilmi atmosferi n i sunması, d ü ş ü nce farkl ı l ıkları ve çekişmele­ ri n e ışık tutması ve ilk dönem M u 'tezilesi hakkında ilk elden b i lgil eri vermesi açısı nda önemli b i r eserd i r. İşin garip tara­ fı böyle ö n e m l i bir eseri n zamanla oku n ması, okutul ması ve hatta va kfed i l mesi b i l e yasakl a n m ıştır. Bu eseri n yazılış öykü ­ sü kısaca şu şeki l d e olm uştur: Cahız. M u 'tezi l e n i n d iğer fı rka­ lard a n ayrıcalıklı olduğunu belirtmek için Fazi/etü'l-Mu 'tezile a d l ı b i r eser tel i f eder. Bu eseri n d e de Şiil iği daha doğrusu aşı­ rıya kaça n Ş i i şah ısları çok şiddetli b i r şeki l d e eleşti ri r. Önce­ l eri M u 'tezili olduğu söylenen ve daha s o n ra b u mezh ebi terk e d i p çok ağır ithamlarda b u l u n a n İ b n ü'r- Ravendi, Cahız'ın eseri n i eleştirmek a m acıyla Fadlhatu 'J-Mu 'tezile/Mu 'tezilenin Skandalları a d l ı eseri n i yazar. Bu eserde M u 'tezileyi yerd e n yere vurmaya ça lışır. B u kitabın, Mu'tezileye ya pılan i l k red ­ d iye old uğu i fa d e edi l m ekted i r ve daha s o n raları M u'tezi l eyi eleşti rec ek her ekol ve ş ah ı sı n adeta başvuru kayn ağı haline gel m iştir. Çevi ri s i n i sunduğumuz Kitiibü 'l- İ ntisiir ve 'r-Red 'a la İb­ ni'r-Ravendl el-Mülhid adlı eseri n d e ise Ebü'l - H üseyin el- H ay­ yat, hem M u'tezi l e n i n temel görüşleri n i zi kretmiş hem de İ bn ü ' r- Ravendi' n i n el eşti ri leri ve ağı r itham l a rı n a karşı bir M u'tezile savunusu yap m ıştır. Öyle ki M u'tez i l e n i n "el - U sfı­ l u ' l - H amse"si n i n i l k kez birl i kte zikre d i l d iği ve b u n u n bir M u 'tezili itikadı o l d uğu n u n vurguland ığı i l k eserd ir. Yine el- İ n tisiir kitabı cüz, hudfıs, kıdem, mea ni, eşya n ı n fenası ve bekası, tevel lüd vb. meseleleri i htiva eden "dakiku'l-kelam" i fad es i n i n i l k kez kul l a n ı l d ığı eserlerden biris i d i r. İ l k dönem M u'tezi l esi hakkı ndaki bi lgi lere Kadi Abdülceb­ bar' ı n ( 4 1 5 / 1 0 2 5) eserleri aracılığıyl a ulaşılıyo rd u . B i l i n d iği gi b i H ayyat, Kadi'den b i r asır ö nce yaşa mıştır. Bu eser, ilk dö-

Kitiibü'l- in tisiir

12

n e m M u'tezilesi h a kkı ndaki bilgileri bize ulaştırd ığı için öne­ mi daha da fazlalaşmaktad ı r. B u eserde H ayyat, çoğu zam a n İ bn ü ' r- Rave ndi'n in i s m i n i zi kretmek istememiş v e "kita p s a h i b i " demekle yeti n miştir. Belki de ona değer vermediği n i n belirtisi olarak o n u küçük görmek için böyle demiştir. B u eseri okuyan kiş i n i n "kita p sahibi" lafzı ndan İ b n ü ' r- Rave n di' n i n kastedildiğine di kkat et­ mesi gereki r. Kitapta iddialara, itirazlara ve cevaplara çokça yer veri l diği için karmaşıklık olmasın d iye "kita p sahibi" ifa­ desi n i n geçtiği çoğu yerde İ b n ü ' r- Ravendi' n i n ismini zi kret­ meyi uygun görd ü k. D r. H enrik Sam uel Nyberg'in tahkik ettiği nüshayı çevir­ d i k. Albert Nasri N ader ve M u h a m med H i cazi' n i n neşretm iş oldukları nüshalarla da ka rş ı laştı rd ı k. Tercümede esas aldığı­ m ı z nüshada m eti n içerisinde kon u başl ı kları b u l u n mamakta­ d ı r. Meti nde konu başl ıkları n ı yazarken yine Nader'in tahkik ettiği metinden yararlan dık. el-İntisar, İ b n ü ' r- Rave n di' n i n Fa­ dih atu l Mu tez ile s i n e redd iye n i teliğinde olduğundan, ondan çok fazla a l ı ntı vard ı r. B i z de H ayyat' ı n İ b n ü'r- Ravendi'den ya ptığı a l ıntılar okuyucu tara fından daha rahat fark e d il s in d iye bold olara k yazdı k. M etinde olmadığı halde tarafı m ızdan metne eklenen d iğer b i r husus ise H ayyat'ı n İ b n ü'r-Raven­ di'ye verdiği cevapların baş ı n d a yazd ığımız "itiraz" kel imesi­ d i r. Yi n e el-İntisô.r'da ekol ve şahıslara çok fazla yer verildiği için, çevi ride bu şahıs ve ekoller hakkında açıklayıcı bilgil ere yer verm e n i n faydalı old uğu kanaati ne vardık. Bundan do­ layı açıklama gereğin i h issettiği m i z bilgileri dipnotta yazdı k v e açıklamaların s o n u n a da "Çeviren" notunu d üştük. Ayrıca kitapta geçen ayetlerin sure ve ayet n u maralarıyla hadislerin tah rici tarafı m ızdan ekl e n m i ştir. '

-

'

'

M etn i n a nlaşılabilir olması için bazı i şaretl er kull a n ı l m ı ş ­ tır. Kulla n ı l a n işaretler ş u n lardır: ( ) : M eti nde zikredilen görüş sahipleri n i n karışma ihtima­ l i n i ortadan ka ldırmak i çi n yayınlaya n ı n asıl nüshada bulu­ nan keli melere eklediği işaretti r.

Önsöz

13

[ ] : Yayınlaya n ı n asıl meti n d e o l duğu halde daha sonra yok olan ve s i l i n e n lafızları cümlen i n akışına göre ta h m i n e n ekle­ d iği ve açı klayıcı bilgiler i lave ettiği yerl er.

11: Çevi re n i n eklemede b u l u n d uğu yerler. Tercümede m etn i n özgü nl üğü n ü koru m a n ı n, akıcı b i r çe­ viri n i n oluşmas ı n ı n ö n ü n d e engel old uğu ve b u n d a n dolayı hem metn i n özgü n lüğü n ü koru m a n ı n h e m de akıcı bir çevi­ rinin meydana gel m es i n i n zorl uğu, i ş i n erbabınca b i l i n m ek­ tedi r. B u zorluğun farkında olmam ıza rağme n b u çeviri proje­ s i n i n kuralları n a riayet etm e vazifesi n d e n dolayı yine de ter­ cümede, metne bağl ı ka l m ayı esas aldık. E l i m izden geldiği n ce el- İ ntisiirı d i kkatli b i r şeki lde tercü m e etm eye çalıştık; ancak kitapta ele a l ı n a n çoğu m esele n i n ağı r oluşu ve bir d i l d e n baş­ ka b i r d i l e aktarı m ı n zorluğu n d a n dolayı tercümede eksiklik­ lerin olması kaçı n ı l mazd ı r. Okuyucuların çevi ri deki eks i kl i k v e yan l ı ş l ı kl a rı b i z e b i l d i rmeleri bizi m u t l u edecekti r. Kelam ve M ezhepler Ta ri h i başta olmak üzere b i rçok İslami i l imler ve felsefe ala n ı n d a önemli olan b u eseri n tercüm e s i n i okuyucusuyla b u l uşturduğu i ç i n Ankara Oku l u Yayı n l a rı n ı n değerl i yöneticileri v e ça lışanlarına v e ç o k ö n e m l i b i r proj eye i mza ata rak kadim m i ras ı m ı z ı n nadide eserleri n i i l i m e h l i n e u laştı rmasına vesi l e olan Sayı n Prof. Dr. M e h met A Z İ ML İ H o­ cam ıza teşekkü r ederi m. Çeviri s i n d e zorlandığım kı s ı m l a rın üstes i n d e gel memi sağlaya n d eğerl i m esai arkadaşlarım Doç. D r. M eh me t K E S K İ N ve Arş. G ö r. M eh m et Şirin ALADAG'a ve d iğer hocaları ma, ayrıca tercümeyi okuyup eksiklik ve hata­ ları gideren kıymetli arkadaşlarım Arş. Gör. İ zzet G ÜLAÇA R, Arş. Gör. Ahmet Mekin KA N D E M İ R ve Ömer S EV İ N Ç'e m ü ­ teşekkiri m . Çeviri tamamlanmak üzereyken İ b n ü ' r- Ravendi üzeri n e çal ı ş tığı ndan haberdar old uğum ve el- İntisiirın ne­ redeyse tama m ı n ı tercüme eden ve b u kıymetl i çal ışmasını bana gönderme nezaketi nde bulunan d eğerl i i l i m insanı Prof. D r. Fatih TOKTAŞ'a ayrı ca müteşekki rim. Eğer kendilerin i n bu kıymetl i çal ı ş maları olmasayd ı çevi ride b i rçok eksikl i k ve ku­ sur o l u rd u ve çevi ri metni kemale eremezdi. Yine ayn ı s ü reç

14

Kitô b ü 'l- İn tisiir

içinde el- İn tisur'ın D r. Öğr. Üyesi Yü ksel MACİT tarafı n d a n ya­ pılan tercü mesi yayı n l a n d ı . B u tercümeyle ya pılan mukayese­ n i n de el- İ n tisur'ın daha kusursuz b i r şeki l d e okuyucusu n u n e l i n e ulaşmasında katkısı o l d u . B u ndan dolayı D r. Öğr. Üyesi Yüksel MAC İT'e de teşekkü r ederim. B i r de b üyük bir emekle tercü memi redakte eden Sayın Abd u l l a h D E M İ REL ve Kası m G EZ E N beyl ere teşekkü r ederi m . Ken d i l eri n i n d i kkatl i tas­ h i h l eri neticesi n d e çeviride b i rçok yan l ı ş l ı k gideri l m i ş o l d u . Ayrıca bu çevi ri süresi n ce kend i l e ri n i z a m a n z a m a n ihmal et­ tiğim kıymetl i eşim Ayten ve sevgili çocuklarım Hayru n n isa ve Muhammed Baver'e sevgi ve m uhabbetle teşekkü r ederi m . M eti n YI L D I Z 2 0 1 8, Tuşba/VAN

NAŞ İ Rİ N TAKDİ M İ1

[91

Engin denizlerin yüklü gem i l e rle bir aşağı bir yukarı dal­ gal a n ı p d u rd uğu gibi zaman da kadim kitaplarla bir o ya na b i r bu yan a dalgalanıp d u rmuştur. Öyle ki o gem i lerden bir kısmı taş ı d ı kl a rı değerl i eşya ve cevherlerl e hedefleri n e ve demir atacakları limanlara selametle varı rken b i r kısmı da ş i d d etli kası rga lara yaka l a n ı p d a lgalara yenik d üşerek o eş­ siz yükleriyle denizin d i b i n i boylam ıştı r: O gem i l e rd e n geriye kalan kısm ı n ı n ise yükl e ri n i fı rtı nalar dağıttı, kası rgalar saçıp savu rd u . Deniz de o yükleri uza k sahi l l ere s ü rükleyip yaban­ cı d iyarlara fı rlatıp a tt ı . O n l a rı gerçek sahipleri değil de, elde etmek için önlerinde hazı r bulan ve tad ı n ı çı ka rarak onlardan faydalanma n iyeti nde olan b i ril eri topl adı. Kitabü 'l- İn tisar ve 'r-Red 'ala İbni'r-Ravendi adlı bu kita b ı n öyküsü de şu ge­ m i n i n öykü süne benzer: D en ize açı ldı, bir dalgadan başka b i r dalgaya savruldu, nihayet gözde n kaybolup g i tt i . el- İn tisar d a uzun b i r z a m a n v e u z a k b i r yolcul ukta n s o n ra h i ç ummadığı b i r bölgede gün yüzü ne çıktı. Al lah Teala b u kitabı tan ı m ayan b i r topluluğa o n u vererek kurtard ı . B u kitab ın acayip b i r yol ­ cul uğu v e cazip b i r öyküsü va rd ır. Bundan d olayı bu öyküyü akta rmak istiyo ru m . Öyleyse ilkin kita b ı n naklinden ve bize ulaşmasından bahsed e l i m . Daha sonra da m ü e l l i fi , kon u s u ve yazı l ı ş gayesi ne deği n e l i m . B u n u n la birlikte bu kita b ın yazı ­ l ı ş ı n a sebep o l a n şahıs hakkı nda d a bilgiler vere l i m . Ayrı ca Mu 'tezili öğreti lerle alakalı bazı kon u lardan ve tarihi a raştır­ malarda bu kitapta n faydalanı l a n bazı hususlardan bahsede­ ceğiz. Son o l a rak bizi bu kitabı neşretm eye sevk eden etken­ lere de deği neceğiz. Kita bın H i kayesi

B u kitap, Mu'tezi l e n i n m i rasında yer alan bir kitaptı r. B u tür Arapça kita p ların bu zamana çok a z ulaştığı erbabına giz­ l i değildir, h erkes b i l i r. Z i ra bu tür kitaplar ya b u l u n d u kları mekanlara ateş d üşmüş yakılmış, i m ha edilmiş ya da yaza rla 1

Dr. H enrik S a m uel Nyberg

[101

Kitü b ü 'l-İn tisür

16

rı azarl a n m ı ş ve tekfi r edi l m iştir. M u'tezi l e n i n bu m i ra s ın d a n geriye kalan ç ok az eser, şu ü ç yol d an b i risiyle b iz e ulaşabil ­ m i ştir: 1 . Yemen'de Zeydil er, M u 'tezile mezhebi n e çok yakın ol­ d u klarından, o nların m ezhebine ilgileri n i n b i r sonucu olarak onlardan geriye kal a n eserl e ri korumaları. 2. B u kitaplarda yer alan tevh i d i l m iyle ilgisi olmaya n çe­ şitli konulard a n faydal a n mak isteyen a l i m lerin, bu türden ki­ tapları sakl a maları. 3 . B i r de bu tür eserleri n has ı m l a rı tarafı n d a n ya saklan ı l ­ m a s ı suretiyle ya da hasbelkader kurtulması. Daru ' l - Kutubi'l-Mısriyye'de2 m u hafaza edilen Kitôbü'l-İn­ tisô r' ı n nüshasına yakından bakıldığında yukarıda zikre d i l e n ü ç ü n c ü yol da n b i z e ulaştığı görü l ü r. B u nüsha, gerçekten d e geçmiş zama nların a n ti ka eser­ lerinden çok eski b i r nüshası ve ş u a n el i mizde mevcut o l a n kağıt üzeri n d e yazıl m ı ş en e s k i el yazmaları ndan b i ris i d i r. K i ­ tab ı n s o n u n d a müstensi h i n zi krettiği g i b i bu e s e r hi cri 3 4 7 ! m iladi 959 1 yılında istinsah e d i l mişti r. B u a rada ş u n u da b e l i rteli m ki kağıt üzeri n d e yaz ı l m ı ş en eski yazma eserlerin h i cri dörd ü n c ü yüzyıl ı n i l k yılları n ı aşmadığı b i l i n mektedir. Ebu Ubeyd ' i n e l - Ezher Ü n iversitesi Kütüphanesinde ziya ret­ çiler i ç i n sergilenen h icri 3 11 y ı l ı n da isti nsahı tam amlanan Garibu '/-Hadis adlı eseri nden önce yazıl m ı ş herhangi b i r el yazması n ı neredeyse göremezs i niz. [11 )

el-İntisôr'ın m üsten s i h i n i n ki m ve nereli olduğunu b i l m iyorum; ama bana Şamlıymış gibi gel iyor. Çünkü görüld üğü gibi bu kitap va rlık sahasına çıktıktan sonraki s ü res i n i n çoğu nda Şam' da m u h a faza ed i l m işti r. Kita b ı n i l k sayfasında yazı l a n ve neredeyse tam a m ı silik o l a n eski bir vakfiye b u n u d oğru l a ­ maktadı r. Ü zeri nden geçen uzun zaman , ona yapacağı n ı yap ­ tığından, sayfa n ı n yırtıkları n ı ta m i r ede m e d i m, boşlukları n ı dolduramadım, çizilen yerlerini düzeltemedi m . B u n d a n dola­ yı ben de sayfayı harfi harfine aktard ı m . Sayfan ı n başla ngıcı n 2

M ı sır M i l l i Kütüphanesi ( çev.)

Naşirin Takdimi

17

dan itibaren görebildiğim kad a rı n ı siz okuyucuya akta rmaya ve i l k sayfada bana açık ve an laşı l ı r o l a n şeyi siz okuyucuya akta rmaya ça l ışacağı m. Belki i ş i n uzmanı olanlar bu boşluk­ ları tamamlayabi l i rler. O cümleler ş u n l a rdır: "Bu eseri Mağ­ rib 'in (?) ve Şam 'm /Biladu 'ş-Şam/ yüce h ükümdarı, devletin büyüğü, milletin medarıiftih a rı, ümmetin tacı . . .. el-Müeyyed el­ Mansur Adududdin . ... tasadduk edilip vakfetmiştir. Allah Teala günlerini daim, ömrü n ü uzun eylesin. el-Medrese el-Atabikiyye el-Mu 'temediyye et-Tahiriyye (?) adı verilen . . . deki mamur ca­ m iye bitişik verimli topraklar üzerinde saltanatm ı ebedi kı/sm." B u cümledeki "Atabeg M e d resesi " i fadesi bize Şam'ı çağrış ­ tırmaktadır. Z i ra Atabegler, Eyyubiler d ö n e m i n d e Ş a m civa­ rında b u l u n m uşlard ı r. Geriye kalan bu son kitabeden, Şam' da bu tü r lakaplarl a b i l i n e n b i r kısım Eyyubilerin bu nüshaya sah i p oldukları ve daha son ra o n u vakfetti kl e ri sonucunu ç ı ­ ka rmak mümkündür. O halde terci h edilen görüş b u nüshan ı n h i cri yed i nc i yüzyıl d a vakfe d i l m i ş olduğu d u r. B u vakfiyen i n s o n u n a kita b ı n kütüphaneden çıka rtıl maması, kiralanmama­ sı, h i b e e d i l memesi ve satı l maması şa rtı kon u l m uştur. Bu ki­ ta bı tetkik ve mütalaa etm e yetkisi sadece fa ki h le re bilhassa a l i m lere veri l miştir. Kitabın son sayfası n d a yazılanlardan bu eserin o zaman l a r ( 1 2) hoş ka rşılanmadığı ve yaygı nlaştırı l m a s ı n ı n da uygu n görül­ mediği anlaş ı l m a ktad ı r. Çok eski b i r hatla yazılmış i fadeler ş u şeki l d e d i r: "Ham d şanı yüce olan A llah 'adır. Muh a m med b. A h med b. A bdurrahim İbnü 's-Sümeydi bu kitabı dikkatlice okumuş ve bundan sakınılması gerektiğini bildirmiştir." "Hamd iilemlerin rabbi olan A llah'adır. Allah 'ın merhametine ve affına muhtaç fakir Muha m med b. A h ­ med b . Muha m m ed İbnü's-Sümeydi eş-Şôfti b u kitabın bir kısmını okuyup ona vôkıf oldu. Bu kitapta Mu 'tezile kela mına önem ve­ rildiğini, onların savunulduğunu ve sözlerine cevaplar verildiğini fark etti. Böylece bu kitabın yazarının Mu 'tezili birisi olduğunu, okunmaması ve ondan uzak durulması gerektiğini anladı."

Kitôbü'l-İntisôr

18 "Hamd ô/em /erin rabbi olan A llah'adır.

Bu kitabın yazarı Muhamm ed b. A hmed İbnü's-Sümeydi eş-Şôfii el- Ku reşi, A llah 'tan başka bir ilah olma dığına ve Muh a m m ed 'in (as.) O'nun resulü olduğuna ve Ehl-i Sünnet ve'/-Cemaa tin ina n dı­ ğı şeylere kendisi de aynı şekilde inanm ıştır. Bu kitabı Muhammed b. A h m ed b. es-Sümeydi eş-Şôfii yazdı."

(13)

Daha sonra ismi i ki kere zikre d i l miştir. Akabinde ise ·�1lah'a hamd olsun ve O'na tevekkü l etti m," d iye yazmıştı r. B u n u yaza n ı n k i m o l duğu na d a i r herhangi bir malumatım yoktur. İ b n ü's-Sübki' n i n Tabakôtu 'ş -Şôfi 'iyye adlı eseri nde d e h i çbir şeki l d e kendisinden bahsed i l m e m işti r. O zamanlarda es-S ü m eydi' n i n kitabımızın durumu hak­ kında yap ı l m a s ı n ı istedikl eri bunlar. N e va r ki her e m re i taat ed il med iği gibi h er nehye de itibar edi l mez. el- intisôr kitabı yasaklı yeri n d e kalmadı, sakl ı madeninden çıktı ve i nsanları n e l i n e geçti. H icri o n u ncu yüzyılda Ş a m ' ı n i leri gele n ali mlerin­ den M uhammed Tfı l fı n e l - H a n e fi kitabı ele geçerd i ve kita b ı n i l k sayfasına " B u kitap M u ha m m ed Tfılfı n e l - H a n efı'n i n -Allah ken disine l ü tufta b u l u n s u n - kitapları n da n d ı r," yazdı. B u a l i m i araştırd ı m ve o n u; büyük a l i m, arifleri n ve a raş­ tırmacıların piri Sayın Ahmed Teym fır Paşa'dan -Allah Teala ö m rü n ü arttırs ı n ve bizi d e onun ilim ve şerefinden nasiplen­ d i rs i n - sord u m . O da doğu ve batı n ı n buluşma yeri o la n eşsiz kütüphanes i n d e bir n üshası bulunan bir kitaptaki biyogra fi s i ­ n e d i kkatim i çekti. B u n üsha, Necmuddin M u hammed b . M u ­ ham med el-Gazzi el-A m i ri'n i n e/-Kevôkibü's-Sôiretu bi Menô­ kibi A 'yôni'l-Mieti 'l- Aşire a d l ı kitabına aittir. Bu b iyografide İ b n TOiu n ed - D ı maşki es-Sa l i h i adıyla m e ş h u r olan M u h a m m e d b. Ali b. M u ha m m e d ' i n takrib e n h icri 880 yıl ı n d a doğduğu ve D ı m aşk'ta 9 5 3 'te vefa t ettiği ve b i rçok eseri n i n olduğu bilgisi veril mektedir. B u eserl erden bir kısm ı n ı saygıdeğer Teym fı r Paşa'n ı n kütü phanes i n d e görd ü m . Karş ı laştırma son ucunda M u ham med Tfı lfın'un, sahibi olduğu e l i m i zdeki nüsha üzerin ­ de yazı l ı o l a n hattı n Teym fır Paşa'n ı n kütü p h a n esi n d e görd ü ­ ğüm d iğer eserleri n hattıyla ayn ı old uğunu fa r k ettim. Kitabı n sahibi olduğu nu bildiğimiz e n s o n kişi 1 92 0 yılında D ı maşk'ta

Naşirin Takdimi

19

vefat eden büyük a l i m eş-Şeyh Tah i r e l -Cezfü ri' d i r. Allah rah ­ m e t eyles i n . Ahmed Teymu r Paşa, bana el-Cezfü ri' n i n yayın evi sahiplerinden bu büyük kitabın basılmasını d efalarca talep etmesi n e rağmen, onların, bu kıymetli kitabı basmaktan sakınd ı kları nı ve buna rızaların ı n olmadığı n ı anlattı. Muhammed Kü rt Ali'nin el-Kadim ve'l-Hadis ( M ısır 1 9 2 5, s. 1 48 - 1 5 6) adlı kitabında yer verd iği Ahmed Teymur Paşa'nın M u 'tezileyle ilgi li makalesi nde, el-Cezfüri' n i n daha önce hiç kimsenin M u'tezile hakkı nda bahsetmediği tarihi hakikatleri, elimizdeki el- İn tisar kitabın­ dan bulup çıkard ığı hususunun okuyucunun gözünden kaç­ mayacağı ifade edil mekted ir. Şeyh el-Cezfü ri gibi bir alimin bu kitaptan isti fade etmesi ve yayı mlanmasını arzulaması bile yeter. e/- İn tisar nüshası el-Cezfüri'n i n hayatı boyu nca onda kal­ madı. Daru'l-Kutubi'l - M ısriyye'n i n kayıtlarında zikred ildiğine göre kütüphane bu kitabı Temmuz 1 9 1 0'da satın al mıştır: el- İn ­ tisar'ın yolculuğu o kütüphanede sona erip noktalandı v e orada karar kıl d ı . el- İ ntisar kitabı şu an kütüphanede Tevhi d İ l m i/ Kelam kısmında 8 52 n umarayla kayıt altına alınmış ve ziyaret­ çiler için bir örnek olarak vi tri nde sergilen mekted ir:

( 1 4)

B u kitabı n ne Doğu'da n e d e Batı'da başka b i r nüshası n ı n old uğuna d a i r herhangi b i r b i l g i b i z e ulaşmış deği l d i r: Daha ö nce zikrettiğimiz bu kitaba karş ı olan hoşgörüsüzlük ve onunla m eşgu l ol mayı men etmek gibi hususlara bakıldığında b u zaten beklenen b i r d u ru m d u r. Değineceğimiz bir diğer husus ise bu kitabın ismidir: Kita­ bın ismi ilk sayfada büyük harflerle yazı lıdır: Ne var ki bazıları bunu silmeye ya da değişti rmeye yeltenmişlerd i r. Bunun sonu­ cunda bazı harfleri kazınmış ve oku n mayacak hale gelm işti r: Daha s o n ra, son dönem şahıslarından b i ri s i o n u kurş u n kal e m l e tamamlam ıştı r. N eticede h erhangi bir a n l a m ı olmayan " e l - E ktaf" şekl i n d e oku n m a kta d ı r. A sı l nüshadan geriye kalan harflerden hareketle b u n u n "el - İ kfa" olması m u h temel d i r. An­ cak biz İ b n ü ' l - M urtaza'n ı n kita b ı n d a bu eserin ismi hakkında aktarılan bilgilere dayanara k el- İn tisar kel imesinde kesi n ola­ ra k karar kı l d ı k. Zaten asıl nüshadan geriye kal a n h a rfl e r d e

( 1 5)

Kitôbü 'l-İn tisôr

20

bu terci h i m izi nakzetmemekte d i r. İ b n ü ' l - M u rtaza' n ı n sözleri­ ne daha sonra yer veri l ecektir. Müellif (el -Hayyat)

Kita b ı n m ü e l l i fi Mu'tezi l e n i n ileri gelenlerinden Ebü' l - H ü ­ seyin Abd u rra h ma n b . M u h a m med b. Osman e l - H ayyat't ı r. Ahmed b. Ya hya İ bn ü ' l - M u rtaza, H aydarabad'da h ic ri 13 16 ! m i l a d i 1 8991 yıl ı nda bas ı l a n el-Münye ve 'l-Emel kitab ı n ı n " M u'tezile" b ö l ü m ü n d e yaptığı taks i m d e H ayyat'ı n M u 'tezile­ nin sekiz i nc i tabakasında o l d uğunu zikretm iştir. İ b n ü 'l - Mu r­ taza o n u n i s m i n i zikrettikten s o n ra şu i fadeleri kul l a n mak­ tad ı r (s. 49) : "O, Ebü'l - Kasım e l - B el hi l el - Ka'bi l ve Abd u l l a h b. Ahmed'in hocası d ı r. E b u Ali e l -Cübbai o n u ken d i h ocası E b ü ' l - H üseyin'den üstün gö rüyord u. Kadi Abd ülcebba r ise o n u n Ca'fer' i n3 faziletl i ve a l im öğrenc i l eri a rasında yer a l d ı ­ ğ ı n ı , İ b n ü ' r - Ravendi' n i n çel işki leri h a kkı nda b i rçok kitabı n ı n o l d uğunu, fakih, h a d i s sahibi v e kela m eko l l eri hakkı nda çok engi n bir bilgiye sahip olduğunu zikretmekte d i r. [ 1 6)

Ebü'l-Abbas el- H al ebi' n i n, Ebü'l-H üseyin el-Hayyat'a "Bana İblis hakkında bilgi ver; o, Firavun'un küfre düşmesini i rade et­ miş m i d i r?" d iye b i r soru yönelttiğinde Hayyat' ı n " Evet!" dediği rivayet edilmektedi r. Bu cevap üzerine Halebi "Demek ki İ b l is Allah Teala' n ı n i radesi n e gal i p gelm işti r ! " deyi nce, Ebü'l- H ü ­ seyin e l - H ayyat, « B u n u n gerekmediği n i, çünkü Allah Teala'nın "Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size çirkinliği ve hayasızlığı emreder. Halbuki Allah ise size mağfireti ve fazileti vaat etmekte­ dir" (Bakara, 2/ 268) buyu rduğu n u söyleyerek bu durumda İ b ­ l i s ' i n emri n i n A l l a h Teala'n ı n emrine v e i rades i n e gal ebe çal dığı anlamına gel mediğini zikretmiştir: Zira Al lah Teala, Firavun'un iman etmesi n i dileseyd i F i ravun kerhen de olsa iman ederdi.» Yine Allah Teala' n ı n "Onlardan bir kısmım maym u n lar ve dom uzlar kıldığı kişiler ve tağ u ta tapan/ardır " ( M a i d e, 5 /6 0 ) ayeti ken d i s i n e sorulduğunda v e Allah Teala' n ı n "On lardan b i r kısmını tağuta ku l l u k yapar hale getird iğin i b i l d i rm i ş ti r" d e n i l d iği n d e şu şeki l d e cevap verm iştir: B u n u n a n l a m ı Allah . . .

3

İbnü'l-Mu rtaza'nın kitabının Mübeşşir'dir.

43. sayfasında zikredildiğine göre o. Ca'fer b.

Naşirin Takdimi

21

Teala onların tağuta ta pmaları n a h ü kmetm iş ve b u n d a n d o ­ layı o n ları bu ş e k i l d e i s i m l e n d i rm i ştir. Ben ( İ b n ü 'l - M u rtaza) i se şöyle d e ri m : B u soruyu sora n kişi n i n sorusu ayette geçen "..:.-�Ualı 4.J" ibares i n d e "�ts." çoğu l u olan "� " şekl i n d e " /' harfi n i d a m m e l i okuyan kiş i n i n k ı raati ne göre isabetl i d i r. An­ cak '-:-' harfi n i üstün olara k okuyan kiş i n i n kıraati ne göre bu soru uygu n değil d i r. Ç ü n kü bu okuyuş geçmişte n haber ver­ mektedi r; yoksa bir h a l d e n başka b i r hale d ö n üştürmeyle ve d ö n üştürü l e n l e ilgili deği l d i r. .....

H ayyat'a sahabe n i n en faziletl i s i n i n kim olduğu soru l d u ­ ğ u n d a , " İ nsan larda ayrı ayrı va r o l an faziletleri n hepsi H z. Ali'de toplandığı i ç i n E mirü l m ü m i nin olan H z. Al i ' n i n e n fa ­ z iletli k i ş i old uğu" cevabını verm iştir. D a h a sonra H z . A l i ' n i n faziletleri n i t e k t e k saymıştır. "O halde i nsanların imamet h u ­ susunda ona b i a t etm el eri n i engelleyen şey n eyd i ?" d e n i l d i ­ ğinde ş öyle dem iştir: "B u konuda ben i m fa z l a b i r b i l g i m yok­ tu r. Şu d a va r ki ben i nsanların yaptıkları ş eyleri ve sahaben i n o n ay verdi ği kişiye H z. A l i ' n i n d e bu i ş i o n a havale ettiği n i b i l iyoru m. Ç ü n kü Hz. A l i ' n i n i n s a n ların yaptı klarına karş ı çıkmadığı n ı ve m u h a lefet etmediği n i görü nce o n l a rı n ya ptıkları ş ey i n d oğru o lduğunu öğre n m i ş o l d u m .'' İ b n ü ' l - M u rtaza bu kon uyu uzun uzadıya a n l attıkta n s o n ­ ra şöyle dem iştir: " E b ü ' l - Kasım e l - Belhi, Ebü'l-H üseyi n'i n l el - H ayyatl talebeleri n d e n d i r. Ebü'l- Kas ı m o n u n ya n ı n d a n ayrı l ı p H o rasan'a gitm e k istediğinde Ebu A l i el-Cübbai'ye uğ­ ramayı düşündü. Ebü'l - H üseyi n, Ebü'I - Kasım e l - B el hi ile olan d ostl uk h ukukuna dayanarak o n d a n böyle bir ş eye yelten­ memesini isted i. Çünkü o n u n E b u Ali 'ye i n tisap etmes i n d en korkuyordu. Zira Ebu Ali e l -Cübbai M u 'tez i l e n i n kelama d a i r i htil a fları konusu nda i nsan ların hafızası en güçlü o l a n ı v e o n ­ ların görüşleri n i en iyi b i l e n iyd i . Ebü' l - Kasım, H o rasan'a d ö n ­ d ü kten son ra H ayyat' ın korktuğu şeyler h a k k ı n d a b i l g i a l mak için ara sıra ken disiyle yazışmaya başlamıştır.'' Şeh rista ni, Londra baskı l ı el-Milel ve'n-Nihal adlı eseri n i n 1 9. sayfasında şöyl e demiştir: Ebü'l- H üseyin4 el - H ayyat ve 4

Asıl matbuda "el-Hasan·· şeklinde yazılmıştır.

[ 1 7)

22

Kitôbü '/-İn tisôr

Ahmed b. A l i eş-Şatvi İsa es-Siiti5 i l e arkadaş oldular ve daha sonra Ebu M ü ca l i d6 i l e de arkada ş l ı klarını sürdürdüler. Ka'bi, Ebü' l - H üseyi n'in l el - H ayyat l öğre n cisi oldu ve o n u n l a ayn ı gö­ rüşlere sahip oldu." Şehrista ni başka bir yerde (s. 53) ise H ay­ yat'ı n Bağdat M u 'tezi lesinden olduğu n u i fa d e etm i şti r. [1 BJ

B u üsta d ı n hayat h i kayesi h a kkı n d a şu a n sahip olduğum tüm bilgiler bundan ibarettir. B i razdan gö receği n gibi bu h i ka­ yede ol ması gereken bazı ş eyl er n oksand ı r. Öyle ki d oğu m ta­ ri h i n e ek olarak vefat tari h iyl e i l g i l i e n küçük b i r bilgi e l i m ize ulaşmam ıştır. B u n u n l a birlikte onun yaşadığı dönemi açıkça bel i rten veya bu döneme z ı m nen tel m i h te b u l u n a n bazı olay­ ları zikredeceğim. l . İ bnü'l - M u rtaza, o n u M u 'tezi l e n i n sekizinci tabakası n dan

saym ıştı r. Öyle görün üyor ki bu sekizinci tabaka h icri üçüncü yü zyı l ı n sonlarında ya da dörd ü n cü yüzyıl ı n başları nda vefat eden M u 'tezi lileri ka psamaktadı r. Bu tabakada yer a la n la r arası n d a 30 3 yı l ı n d a vefat eden Ebu A l i M u ha m med b . Abd u l ­ veh hab el-Cübbai, 3 19 yı lında vefat eden E b ü ' I - Kasım Abd u l ­ lah b. Ahmed b. M a h m u d el- Belhi el- Ka'bi, E b u Mudar b. E b i ' l ­ Velid b. A h med b. Ebi Duad e l - Kadi v e 2 40 yılında vefat e d e n e n - Naşi Abd u l l a h b . M u ha m med (ö. 29 3 ) zi kred i l e b i l i r. 2 . H ayyat, e l i m izde m evcut olan el-İntisar kita b ı n ı İ b ­ n ü 'r- Ravendi' n i n ö l ü m ü n d e n sonra tel i f etmiştir. N itekim 8 8 . sayfa n ı n 11 v e 1 3 . satı rlarında bu d u ru m çok a ç ı k b i r şekil­ d e görünmekted i r. N e hazi n bir durumdur ki tarihçiler İb­ n ü 'r- Raven di'n i n ölüm tari h i konusunda aşıl ması m ü mkü n olmayan büyü k bir i h ti l a fa düşmüşl erd i r. B u n u n l a b irl i kte ba na göre tercih edilen görüş, daha sonra açıklanacağı üzere, o n u n üçü n cü yüzyı l ı n sonlarında vefa t ettiği d i r. N itekim bu konuda ş i m d iye ka dar zikre d i l e n lerle daha s o n ra açıklana­ caklar arasında herhangi b i r çel işki yoktur. [19)

3 . Ebu Tayyib İbrah i m b. M u h a m m ed b. Şihab, H ayyat'tan ve Ka'bi'den ders a l m ı ştı r. el-Fihrist kitabının 1 74. sayfasında 5

6

Bu k i ş i Ebü'l·H ü zeyl el·Alliif ve Ca' fer b. H arb' i n arkad aş l arı ndan olan İsa İ b n ü ' l-Hcyse m es-Suli'd i r. İ bn ü 'l-Mu rtaza o n u M u ' tezi l e n i n yed i n c i taba­ kas ı n d a z i k retm i şti r (s. 45). Asıl matbuda " M u h a l i d " olarak geçmekted i r.

Naşirin Takdimi

23

zikre d i l d iğ i n e göre bu İ b ra h i m ç o k il eri b i r yaşta, 3 5 0 yılından sonra vefat etm işti r. B u n d a n da a n l a ş ı l ıyor ki o takriben üçün­ cü yüzyıl ı n sonlarında H ayyat i l e arkadaşlı k etmiştir.7 B u n dan çıka n sonuç H ayyat, üçüncü asrı n ikinci yarısın d a yaşadı ve hicri 3 00'den birkaç yıl s o n ra vefat etti . O, İ b n ü'r- Ravendi' n i n d e l i l lerini çürütme i ş i n i ken d i s i n e vazife edindi v e bu konu­ d a b i rçok kita p tel i f etti. B u n lard a n b i r kısmı n ı İ b n ü'r- Rave n ­ di' n i n eserleri n i sırasıyla aktarı rken zikredeceğim. H ayyat, kel a m cıların görüşleri, eko l l eri, ihtilafları ve b i ­ yogra fi l eri hakkındaki b i l g i s i n d e n dolayı çok meş h u r biri­ s iyd i . N itekim İ b n ü 'l - M u rtaza' n ı n kita b ı ndaki, M es'fıdi' n i n Murucu'z-Zeheb'i n deki v e b u n l a r ı n h a ricindeki M u'tezile hak­ kındaki rivayetler ve doksografık8 eserlerdeki bilgiler o n u n şöhreti n i göstermektedir. Zaten Kitiibü 'l- İntisiir, i l k sayfa s ı n d a n s o n sayfasına kadar H ayyat'ı n engin i l m i n i ortaya koym akta d ı r. Zira o, M u 'tezile­ n i n dakiku'l-kelam ve celil u'l-kel am i l e i l gi l i görüşl eri n i, i l k dönem M u'tezililere dair haberl e ri v e o n l a r ı n , b i z e kadar u l a ­ şan hiçb i r kitapta benzeri n i bulamayacağ ı m ı z görüşlerini ve araları ndaki tartışmaları i htiva ediyor. H ayyat'a ister m u h a l i f isterse m uvafı k olsun m üteahhirin kelamcılar ondan a l ıntı ­ l a rda bul u n m u ş l ard ı r. Örneğin, o n un öğrencisi Ebü' l - Kas ı m el- Ka'bi el-Belhi, M u 'tezi li şah ıslar v e onları n görüşleri n i içe­ ren b i r kitap yazm ıştı r. İ b n ü 'l - M u rtaza d a b u kitabı n her bir sayfasından i sti fade etmişti r. Eğer bundan ta lebenin hocası7

8

İbn ü ' l - M u rtaza' n ı n kitabın ı n naşiri Ebü'l - H üseyi n ' i n Ebu A l i el -Cü bbai ve oğl u Ebu H a ş i m'den n a k i l l erde bu l u n d uğu ve o n l a r ı n h ayat hi kayes i n i a k­ tardığı vehm i n i bizde uya n d ı rmakta d ı r. Öyle ki e/-Fihrist'te " E b ü 'l - H üseyi n el-Hayyat" başl ığı a l t ı n d a Ebu Ali ve Ebu H a ş i m el -Cübbiii' den va rit olan haberlere işaret ed iyo r. Ben d e b u n a başv u rduğu m d a bu haya t hi kayesi ­ n i n bazen " E b ü ' l - H ü seyi n " bazen d e " E b ü ' l - H a san" ş ek l i n d e zi kred i l d iğ i n i fa rk ett i m . A s l ı n d a d o ğ r u o l a n ı b u n u n E b ü ' l - H üseyin el -Hayyat o l m a d ığı; bilakis Ebü'l-Hasan b. Z u fe ruyyeh (ya da Ferzuyyeh) o l d u ğ u d u r. B u adam Cü bbai' n i n öğrencileri n den olup Kitiibü'/-Meşiiyih'in sahibi d i r. Edebiyat ve ş i i rd e ö n e m l i b i r mevkide b u l u n m u ş tur. l bnü'l- M u rtaza'ya göre o, M u'te­ z i l e n i n dokuzu ncu ta bakası n d a d ı r. İbn ü 'l - M u rtaza' n ı n kitab ı n ı n 37, 45 ve 60. sayfa l a r ı n a bakın ız. Kad i m Kelam ve fi lozo fl a r ı n ı n görü ş l e r i n i açı klayan ve b i r a raya get i ren kitapl ara verilen i s i m ( Fı ra k Ki tapları). ( Ed.)

[20 )

Kitabü 'l- İn tisür

24

n ı n hayat h i kayesi n i naklettiği sonucunu çıkartırsak hata et­ memişiz dem ekti r. Bağdadi d e ayn ı şekilde el-Fark Beyne '/-Fırak adlı eseri n d e H ayyat'tan a l ı ntılarda b u l u n muştur. Bağdadi' n i n Kitdbü 'l- İn ­ tisôr'da n ya rarl a n a rak H ayyat' ı n da i s m i n i zi krettiği b a z ı yer­ leri/bölüml eri zikredeceği m : 1 . el-Fark Beyne 'l-Fırak, s. 1 03 : Ebü'l- H üseyi n e l - H ayyat, Ebü'l-Hüzeyl'den şu ko n u da (ah i ret e h l i n i n d a i m i h a reket­ sizliğiyl e i l g i l i ) iki gerekçe ileri sürmüştür: 1. O n u n i d d i a s ı ­ na göre E b ü ' l - H üzeyl Allah Teala' n ı n kud reti d a h i l i n d e o l a n şeylerin l makd u ratı n ı n l s o n l a r ı n a d oğru cen n et ehli içi n t ü m l ezzetleri b i r araya toplad ığı n ı v e o n ları n da d a i m i s ü k u n için içinde kalacaklarına işaret etm iştir. il. İ ki n c i gerekçesi ise id­ diasına göre Ebü'l - H üzeyl b u görüşü ken d i hasımlarıyla tar­ tışmak için söyl üyord u . B u konu el- İn tisôr kita b ı n ı n 1 0 - 1 6 ve 7 2 . sayfalarında zikredi l e nlerin özeti dir. (2 1 )

2 . el-Fark Beyne '/-Firak, s. 105: H ayyat, E b ü 'l - Hüzeyl ' i n ş u bid 'atiyl e i l g i l i şöyle b i r gerekçe öne sürm üştür: Ahiret tek­ l i f yurdu d eği l d ir; m ü kafat yeri d i r. Eğer a h i ret ehli a me l l erini kesb etseydi l e r mükellef o l u rlardı ve ödülleri de cezaları da başka bir hayatta gerçekl eşird i . e/- İn tisôr'ın 7 0 - 7 1 . sayfaları­ na tekabül ed iyor. 3. el-Fark Beyne '/-Fırak, s. 1 2 6 : N azza m ' ı n o n üçüncü ç i r­ kin görüşü ise Cahız'ın ondan aktardığı cevher ve cisimlerin d eva m l ı yenilen mesi görüşüdür ( teceddüdü '/-cevôhir ve '/-e­ csam). Ebü ' l - H üseyin e l - Hayyat, İ b n ü'r- Ravendi'ye ka rşı yaz­ dığı b u kitabında Cahız'ı n N azza m'dan a kta rdığı b u görüşün­ d e yan ı l d ı ğı n ı i fa d e etm ekted i r. e/- İ n tisar'ın 5 1 ve 52. sayfala­ rına teka b ü l e diyor. 4. el-Fark Beyne 'l-Fırak, s. 1 45 : H ayyat, şöyle d iyerek e l - Fu ­ vati'yi mazu r gösterm eye çal ı ş m ıştır: H işam "el -vekil" yeri ne "hasbunallah ve ni'm e '/-mütevekkel aleyh : Allah bize yeterl i d i r v e ne güzel veki l d i r," d iyord u. O , vekil kavra m ı n ı n kend i s i n ­ den daha ü s t ü n bir müvekki l i n varl ığı n ı gerektird i ğ i n i i d d i a etmişti r. el İn tisar'ın 5 7 - 5 8 v e 1 69. sayfal arına tekabül ed iyor. -

Naşirin Takdimi

25

5. el-Fark Beyne 'l-Ftrak, s. 1 5 2 : M u 'tezi l eye göre M urdar, vefat ettiğinde tüm mal ı n ı n tasad d u k edilmesini ve hiçb i r şe­ yin m i ras b ı rakılmamasını vasiyet etmiştir. Hayyat, M u rdar'ın bu d u ru m u n u şu şeki l d e gerekçel e n d i rmektedir: Onun m a l ı [22) şüpheliydi ve fakirlerin d e o malda b i r hakkı va rd ı. B u kon u el- İ ntisiirın 69. sayfası n a tekabül ed iyor.

B u a l ıntı l a rdan da o rtaya çı kıyor ki Bağdadi, el- İn tisiir kitabından haberdard ı ve o n d a n a l ı ntıda b u l u n m uştur. An­ cak Bağdadi, M u 'tezile tasvi rin i İ b n ü'r-Ravendi'n i n Fadiha­ tu 'l-Mu 'tezile a d l ı kitabı ndan alıntılam ıştır. Bunun izahı biraz­ dan yapı lacaktı r. H ayyat'ı n görüşleri, Şehri stani' n i n el-Milel ve 'n-Niha l s. 5 3 - 54; Bağdadi' n i n el-Fark Beyne 'l-Ftrak s. 1 6 3 - 1 6 5 ve İ b n Hazm'ın el-Milel ve'n -Niha l adl ı fı rak/doksografi k kitapları n ­ d a zi kred il mekted i r. N e va r k i burada H ayyat'ı n sad ece biyog­ ra fi s i zikred i l d iği için, o n u n görüşlerine d eği nil memekted i r. Ancak ş u n u da söyleye b i l i ri m ki el- İ ntisiir kitabında H ayyat' ı n genel olarak M u'tezi l eye m e n s u p sayd ığı kişilerin birçok gö­ rüşünü ken d i s i d e benimseyi p kabu l etm iş o l ması mümkün­ d ü r. Kitabın fi h risti nde " M u 'tezi l e" başlığı altında topl a d ı kla­ rı ma bakınız. İ bnü'r-Ravendi (Kitabın Konusu, Yazılış Sebebi)

M u'tezi l e, Abbasilerin i l k yıllarında özel l i kl e M e'miin, M u 'tasım ve Vasık döneml erinde ihtişamları n ı n d oruk nokta ­ sına ulaşmıştır. H a l i feler, on ları görevl e n d i riyo r, mecl islerine davet ed iyor, izzetüi kramda bul u n uyor ve onl arı diğer al i m ­ lerden üstün tutuyorlard ı . Hal i felerin nezd i n d e yüksek bir mevki d e görül e n ve onlara sürekli etki edenl erden b i risi d e A h m e d b. Ehi Duad el- Kadi i d i . Daha sonra kelam ala n ı n d a ki i l m i n e edebiyat, belagat ve siyasi maharet alanı ndaki bilgis i n i d e ekleyerek vezi r o l d u . M u ' tezi l e o dönemi n en baskı n/başarı l ı mezheb i o l m uştu r. M uhaliflerine ka rşı halifel eri kullanarak üstü n l ü k sağl a m ı ş ­ l a rd ı r. Bu d u r u m u da o kadar ileri götürmüşler k i Ehl-i Hadis a l i m l erine m i h n e s ü reci n i yaşatmışlard ı r. Ne va r ki kendi sul-

[23 )

26

[2 4]

Kitiibü '/-İn tisiir

taları n ı n bu n i h a i noktası, aslında onların yıkımı ve sonları n ı n başlangıcı o l d u . Zira her boll ukta n sonra azalma v e her haddi aşmadan sonra geri l e m e vard ı r. M u'tezi leye tüm gücüyl e her türl ü desteği veren Vasık ö l d üğünde tahta M ü tevekkil oturd u. Onlara iyi gözle bakmadı, o n l a rdan hoşlanmadı, ilgi ve alaka gösterm e d i . Bu sefer onlar geri çeki l d i kten s o n ra hası mları onların üzerine sal d ı rd ı ve her yö nden ve her türl ü onları ra­ hatsız etti ler. H e rkesi onların üzeri n e kışkı rttı l a r. Öyle ki hem Rafıziler h e m de Ehl-i S ü nnet ve'l - H a dis o n lara kinleri n i ku s­ tul a r. Bundan böyle M u 'tez i l eye kal a n tek şey, kend i leri n i sa­ vu nmak ve ı rzları nı koru mak için d i renmekti . Öyle görün üyor ki bu tecrübe, M u'tezi l e n i n büyüklerinden ve önderl e ri nden Amr b. Bahr el-Cahız'ı Faziletü'l-Mu 'tezi/e olarak isimlend i r­ d i ği eseri n i yazmaya sevk etmi ştir. Cahız'ın b u eseri tel i f etme gayesi, sadece M u'tezileyi övüp onların faziletleri n i saym ak deği l d i . B u n a i l aveten, İ b n ü'r- Ravendi' n i n görüşl eri çerçe­ vesinde H ayyat' ı n Kitabü'l- intisar'da (s. 1 0 3 -104) nakl ettiği, kitabın kon u indeks i n d e n anlaşıld ığı ve H ayyat ile İ b n ü 'r-Ra­ vendi arasındaki ta rtışmada geçen lafız ve anlam kırıntıla­ rı ndan geriye kalanlardan görülebild iği kada rıyla, Ra fızileri n görüşleri n i çü rütmeyi, onların rezal etleri n i tasvi r etmeyi ve onlara karşı çıkmayı da amaçlamıştır. M u'tezile baştan i tibaren Ra fızileri eleştirmeyi en öncelik­ l i uğraşları arasına a l m ı ştı r. Yi n e d e o esnada lm i h ne s ü reci ! Ra fizilere ka rşı tezl eri n i daha d a güçl e n d i rmek ve gerçekliği­ ni aşikar kılmak için s a l d ı rı l a rı n ı yi neliyorlard ı . M u 'tez i l e n i n üstatları n d a n olan Cahız' ı n da kasıtlı olara k böyle b i r yönte m i takip ettiği n i görmemiz p e k d e şaşırtıcı d eğil d i r. Cahız, büyü k bir alim, yazar, belagatçi, edebiyatçı ve nükte­ dan b i risiyd i . H i ç şüphesiz o n u n bu eseri, hem i ş i n erbab ı n ı n h e m d e normal halkın d i kkati n i cel p etm i ş v e kamuoyu n un görüşl eri n e etki ve n ü fuz etmişti r. B u ndan dolayı Rafı zil er ta­ ra fından bu esere yön e l i k reddiyel erin o rtaya çıkması kesi n b i r durumdu. N i teki m böyle b i r ka rşı koyuş Fadihatu 'l-Mu 'te­ zile (Mu'tezilen in Skandalları) a d l ı kitabın yazarı Ahmed b. Yahya er- Ravendi tarafından gerçekleşmiştir. İbnü'r- Ravendi M u'tezileye i n tisap etmiş, onların görüşleri n i iyice öğrenmiş

N a ş i r i n Ta kd i m i

27

v e d a h a sonra Ra fizil erin safına geçmiş v e onların savu n ucu­ s u o l m uştur. Daha önce Fadihatu 'l-Mu 'tezile adlı kitabı nın sadece ismi ve bi rkaç pasajı tek bilinmekteydi . Ama şu an bu ki tap oldukça belirgin bir hale gel m işti r. H ayyat, şu an el i m i zde mevcut olan el-İntisôr eseri n i sırfbu kitaba redd iye olsun diye yazmıştır. Öyle ki b u kitabın her böl ü m ü nd e ya doğrudan doğruya onun met­ n i n i aktararak ya da onun sözleri nden anlaşılanı dolaylı olarak ifade ederek cevaplandırmıştır. Kend i kitabında, İ bnü'r-Raven­ di'nin kitabı hakkında araştı rma ve i n celeme yapmaya yetecek uzunlukta pasajlar aktard ı. Bundan da Fadihatu 'l-Mu 'tezile adlı kitabın sadece Cahız'a redd iye için yazıldığı anlaşılmakta dır. Zaten Cahız' ı n kitabına göndermelerd e bulunan b u eseri n is ­ minden de b u d urum açıkça görü l mekted ir. el- İntisôrı n 1 03 . sayfasına baktığı mızda İbnü'r- Ravendi'nin i fadeleri n i n buna işaret ettiği ni görürsü nüz. Bu kitap M u'tezi leye karşı en sal­ dırgan ve sonradan gelenlerin d üşünceleri nde ta gün ü m üze kadar en uzun süreli tesir bırakan kitaplardan birisi d i r. Bunun sebebi müel l i fi n i n ruh u n u n hafifliği, sebatsızl ığı, bir mezhepten diğeri ne geçmesi, ilhadı ve İslam'ın erka nına sald ı rmasıdır. Fadihatu '/-Mu 'tezile

B u kita b ı n yazarı Ahmed b. Yahya b . İshak er- Ravendi'd i r. Abd u rra h i m el -Abbasi Mea hidu 't-Tensis ( B u lak, H 1 2 74, 1 . 7 6) a d lı kitabında onun hakkında şu i fa d el eri kullanmakta d ı r : " İb n ü ' r- Ravendi Merverruzl u d u r. Ravend J� kel i mesi i s e ' ra' v e 'vav' harfl eri üstü n d ü r v e i ki s i n i n arasında ' e l i f' var­ d ı r ve 'nun' sakin ve so nraki 'dal' harfi ise m ü h meld i r/nokta­ sızd ı r. Ravend, İsfehan yakı nları nd aki Kasan köyl eri nden bir köyd ür. Ku m şehrine ko mşu olan Acem d iyarı ndaki Kaşan i l e b i r i l g i s i yoktu r. İ s m i geçen zat, Bağdat'ta yaşam ıştır. M u'te­ zili b i r kelamcıyken so nradan o n l a rdan ayrı lm ış ve zındık bir m ü l h i t olmuştur." B u görüşler, İbn H a l l ikan'ın Vefeyôtu 'l-A 'yôn ( B u lak, H 1 2 7 5, 1 . 38) adlı kita b ı nda şahit olduğun bilgilerin özeti mahiyeti ndedir. Ayrıca ş u h ususu ifade etmem gerekir: Eski kitaplarda "er- Ravendi" ve "er- Ravendi" lafzı kul l a n ı l m ı ştır. İ k i n c i n i n

( 25 ]

Kitôbü'l-İntisôr

28

kul l a n ı m ı daha yaygınd ı r. N i tekim e l i m i zdeki el- İn tisiir kita­ b ı n d a ve el-Fark Beyne 'l-Fırak kitapları n d a da bu ikincisi kul ­ l a n ı l m ı ştır. ( 2 6)

B u rada uzunca b i r h i kaye a n latacağım . H i kayeyi Meiihidu 't-Ta nsis'in yazarı,q Belhi' n i n Mehdsinu Horasan kitabı n d a n nakletmiştir. Ebü'l - Kasım e l - B elhi e l - Ka'bi, daha evvel zikri geçen H ayyat' ı n öğrencisi d i r. H i kaye n i n metni şöyledir (Meii­ hidu 't-Tansis, I . 7 6 - 7 7) : « İ bnü'r-Ravendi kelamcılardan b i riydi. Onun döneminde ke­ lam ilminde ne onun gibi mahir bir kimse ne d e dakiku'l-kelam ve celilu'l -kelamı onun gi bi bilen b i ri vardı. İlk dönemlerinde güzel bir hayatı, övülen bir fikriyatı ve çokça edepli bir yaşantı­ sı vard ı. Ne var ki daha sonra kendisine i l işen bazı nedenlerden dolayı b u iyi huyların tüm ü n ü kaybetti. B ilgisi akl ından daha fazlaydı . Onun d u rumu, şairi n şu sözün e benzemekted ir: Fazile tli birisi, çocukluk eğiliminde bulunduğunda kim onu engel­ leyebilir ki Gizli bir şey sır olmaktan çıktığında, kim önüne geçebilir ki.

B i r grup i nsan o n u n b u l u n d uğu halden dolayı ö l ü m döşe­ ği ndeyken tövbe ettiği ni, pişmanlık d uyd uğu n u ve dostların ı n ken d i s i n e kaba davra n ı p o n u meclislerinden uzaklaştırd ı kl a ­ rı i ç i n ş i d detl i b i r öfkeye b ü r ü n ü p guru ra kapı l d ı ğ ı n ı itiraf et­ tiği n i akta rmakta d ı rlar. Kü fü r içerikli b i rçok ki tabını, evi n d e öld üğü Yah u d i I sa el -Ahvazi i çi n tel i f etmişti r. İ b n ü ' r- Rave n di'ni n m e l ' u n kitaplarından b i r kısmı şu n l a r­ dır: A l e m i n kıdemiyle ilgili d e l i lleri i l e ri sürdüğü Kitdbu 't-Tiic; Peygamberl e re ka rşı red d iyel e rde b u l u n d uğu ve peyga mber­ l iğin geçersizliği n i ispatlamak için b u rhanları ö n e sürdüğü Kitdbu 'z-Zümürrüd; Peyga mber'i (as.) ka raladığı Kitdbu 'l-Fe[27) rand10 ve hareketlerin sonl u l uğu hakkı nda yazdığı Kitdbu 'l­ l ü '/üe. B u kitapların çoğu yalanlandı, çürütü l d ü . Ebu Ali el-Cübbai ve daha başkal arı n ı n ona ka rşı birçok red d iyesi ve eleştirisi vardı r. 9 10

J\bdu rra h i m b. Abdu rra hman

A s ı l d a : -4 _.Al l el-Ferid.

b.

A h med,

Ebü ' l - Feth e l -Abbasi (ö. 963 H )

N a ş i rin Takdim i

29

İ b n ü ' r- Ravendi, kita b ı n a nıçın ez-Züm ü rrüd ismini ver­ d i ğ i n i şu şeki lde i fa d e etmekte d i r: Zümrü d ü n özelliği şudur ki, yı lanlar z ü m rüde baktıkları n d a gözleri eri r ve akar. İşte b u n u n gibi b u kitabı m ütalaa eden hasm ı n da gözleri eriyi p gidecektir. B u kitap şere fl i şeriatı ve peygamberliği kü çümse­ m eyi içerm ekted i r. Allah ken d i s i n e lanet ets i n ve o n u kah rets i n b u kitapta şunları da söyl üyor: E ksem b . Sayfi'n i n bazı sözleri n i n l;J ;�ı !l�İ ( Kevser, 1 08/ 1 ) ayeti nden daha güzel o l d uğu n u görüyoruz. Peygamberler i nsanları s i h i rl i sözlerl e/tı lsımlarla ken d i lerine bağlıyord u. 1 1 Resu l u llah'ın (as.) A m mar'a "Azgın bir gru p seni ö l d ü recektir," sözün ü n herhangi bir kah i n i n söy­ l eyebileceği türden b i r şey olduğu n u i fa d e etmi şti r. O, yalan söyle m i ştir. Allah ona l a n et ets i n, o n u uta n d ı rs ı n ve cehen­ nemde ebedi kılsın. Çünkü ka h i n, b i risi nin a d ı n ı ve a n n e s i n i n i s m i n i sormam ı ş v e b u rcunu b i l m iyorsa o n u n hakkı nda ko­ nuşamaz, gelecekten haber vere m ez ve yan l ı şları ise doğru­ larından daha fazla o l u r. Halbuki Peygamber (as.) herha ngi bir b u rcu b i l miyorken, herhangi bir isim ve nesebi sormadan gaipten haber veriyord u . Öyle ki Res u l u l lah' ı n zikretti kleri n i n d ışın d a h i ç ki mse o gaybi meselel erden haberdar olmazdı. İ şte ! ka h i n i l e peygamber arası n d aki ! fa rk ortaya çıkm ıştı r. İ b n ü ' r- Ravendi Kitdbu 'd-Ddmiğ'de şu ifadeleri kul l a n m ı ş­ tır: Ya ratıcı n ı n tek çaresi öfke l i ve cin net getiren düşmanın yaptığı gibi ö l d ü rm e d i r. Öyleyse Allah'ın herha ngi b i r kitap ve resu l e ihtiyacı o l u r m u ? İ b n ü'r- Ravendi şöyle d e d i : Gai pten haberdar olduğunu i d d i a ederek şöyle dem iştir: "Düşen h iç­ bir yaprak yoktur ki ondan haberdar olmasm" ( E n'am, 6/59) . Daha sonra şöyle demi şti r: " Üzerinde bulunduğun kıbleyi bi­ lelim/ayırt edelim" ( Bakara, 2 / 1 43) cennetin n i tel ikleri hak­ kı nda ise şöyle d iyor: " Orada tadı değişmeyen sütten ı rmak­ lar vardır'' ( M u h a m med, 4 7 / 1 5) . O ! s ıvı, süt, ırmakl tatl ı d ı r, sadece aç o l a n l a r onu arzu larlar. Baldan d a bahsetmiştir. Bal 11

K i t a b ı n m a t b u a s l ı n d a .JJ..u..:.....ı ( ken d i s i n e kul /köle ya p ıyor) şekl i n d e geçi ­ yor, a m a bana göre d oğrusu .JJ� ( s i h i rbazl ı k ya p ıyorla r) olacak, çünkü b u ibare el i m izdeki bu k i t a p ta H ayya t ' ı n Kitii b u 'z-Zü m ü rrü d' d c n aktard ı k­ l a r ı n a daha uygu n d u r.

( 28 )

30

Kitôbü 'l- İn tisôr

saf, katık istemez. Zence fi l d e n bahsediyor ki o l ezzetl i i çecek­ l erd en değil d i r. Sünd üsten bahsediyor ki o i n ce ve halis ipek­ tir, yaymak ve sermek i ç i n d i r, giyil mez. Ayn ı şekl ide atlastan bahsediyo r ki o da kal ı n ipekten yap ı l m ı ş kabartma kumaştı r. İ b nü'r- Ravendi cennette bu kumaşı giymenin, süt ve zen­ cefil i içmenin Kürt ve Nabati damatlar gibi olabileceği n i n h ü lyası n ı ku ruyo rdu. Yem i n o l s u n ki A l l a h Teala o n u n gözünü ve basireti n i ş u yüce kela m ı i d ra k etm ekten m enetmiş, onu kör etmiştir. " Ve orada nefislerin arzuladığı, gözlerin hoşlandı ­ ğ ı h e r şey vard,,-'' (Zuhruf, 43/ 7 1 ) ; "A rzuladık/an kuş etlerini /dolaştmrlar/" (Vakıa, 5 6 / 2 1 ) . B u n u n l a b e raber o rada d ü nya sütü ne ve balına benzemeye n bal ve süt vard ı r. Ayn ı şeki l d e s ı k ı i pek vard ı r. Allah Teala b u n u n l a sık doku n m u ş yap ı ş ı k do­ kumayı kasted iyor ki b u dokuma da en şaşal ı elbised i r. Eğer bu m e l ' u n u n zikrettiği ve küfü r, z ı n d ı kl ı k ve i n ka rcı söyl eml eri hakkı nda varit olan sözleri akta rmaya d evam et­ seyd i m söz uzayıp gid erd i . Öyleyse başka kon u l a rı ele almak [29] daha iyi o l u r. Allah Teala, i n karcı ve ka firlerin anlattığı şey­ l erden münezzehti r ve yücedi r. Ayn ı şeki lde Allah Teala' n ı n kita b ı v e Res u l ü d e ( a s . ) b u anlatılanlard a n m ü n ezzehtir.» Meah idu 't-Tensfs'ten naklen, B e l hi'n i n akta rımları b u şekilde d eva m edip gitmekted i r. H a l en Viya n a'da şarkiyatç ı l ı k hakkı nda yayı mlanmak­ ta olan Avusturya Şarkiya t dergi s i n i n ( WZKMM) 4. c i l d i n d e neşred ilen Kitabu 'l-Fih rist'i n b i r b ö l ü m ü n d e Belhi'den ri ­ vayet edi l e n başka b i r pasaj daha z i kred i l miştir. 2 2 3 . say­ fada İ b n ü ' r - Ravendi'n i n b iyografisi görü l mektedir. Meahi­ du 't-Tensfs'te zi kred i l e n bazı kon u l a r Kitdbu 'l-Fihrist'te de zi kredilmekted i r. el-Fihrist'i n m ü e l l i fi bazı hususları özet h a l i n d e sunarken Meahidu 't-Tensfs'te olmayan bazı i l avel er­ d e d e b u l u nmuştu r. Öyl e görünüyor ki her i ki rivayet d e aynı kaynaktan özetlenmişti r. el-Fihrist'i n müel l i fi n i n, Belhi' n i n ki­ ta plarına ek olarak fazladan eklediği bazı bilgileri daha s o n ra zikredeceği m . B u rivayette nakledilen şey Belhi'n i n kü nye­ s i n i n Ebü'l - Kas ı m olduğunu açıkça beyan etmektedi r. Bu da Belhi' n i n H ayyat' ı n öğrenci leri n d en Ebü'l-Kasım el- Ka'bi o l ­ d u ğ u n u n kesi n d e l i l i d i r.

N a ş i ri n Takd i m i

31

İ b n ü ' l - M u rtaza, m ezku r kitab ı n ı n 5 3 . sayfası nda ş u n u i fa d e etmekted i r: Kendisinden y ü z çevrilen İ b n ü'r- Ravendi M u'tezilenin sekizinci tabakası n d a n d ı r. Sonunda yapacağ ı n ı yaptı v e d i n d e n uzaklaştı, kü frü nü v e z ı n d ı kl ığ ı n ı ilan etti. M u'tezil e d e onu kovd u. İ bn ü ' r - Ravendi İ slam'a karşı b i rçok kita p yazdı . Tevhid e h l i n e redd iyede bulunan Kittibu 't-Ttic' ı ; (301 Seneviyye n i n görüşleri n i destekleyen [Kittib] Abesu 'l-Hikme; Kur'an'ı red dettiğ i Kittibu 'd-Dtimiğ; Peygamberlere reddiyede bulunduğ u e/-Ferand ve Kittibu 't-Tabtii', ez-Zümürrüd ve el- İ mtime'yi teli f etm iştir. Üstat Ebu Ali el-Cübbai, H ayyat ve Zübeyri bu kitapları n b i rçoğ u n u çü rütm üşlerd i r. Ebu Haşim el-Cübbai d e Kittibu '/-Ferand'ı n a kzetmiştir. İ b n ü 'r- Ravendi Fedtiih u 'l-Mu 'tezi/e olara k isimlendird iği bir kita b ı tel i f etm i ş tir. Ebü'l - H üseyin [el - H ayyat] da o n u eleştirmiş v e eleşti risi n i e/- İ n tisô.r (zafer/galibiyet) olara k i s i m lendirmiştir. Kadi der ki: Den ildiğ i n e göre o ö m rü n ü n sonlarında tövbe etmişti r: Hakim der ki : Fakat ben Ebü'l- H üseyi n'in bu d u ru m u i n kar ettiğ i n i görd ü m . İ b n ü'r- Rave n di'n i n kü nyesi Ebü'l - H üseyi n v e ismi ise Ah­ med b. Yahya'd ı r. İ b nü'r-Ravendi' n i n kü frü hususunda ihtilaf yaşa n m ı ştı r. Ken d isine ilişen yoksunlukta n d olayı b u d u ru m u n gerçekl eş­ tiği söylendiği gibi, ulaşmak isted iğ i liderlikten dolayı i rtidat edip kü fre girdiği de i fa d e edilmiştir: Dinsizliği savun mak için b u tü r eserleri tel i f etmiştir. Ayrıca Yahudiler, H ristiyanlar, Se­ neviyye ve ta'til ehli için de ! s ı fatla rı nefyeden l eserler yaz­ m ı ştı r. imame kita b ı n ı otuz d i n a r ka rşılığında Rafıziler i ç i n yazdığı rivayet edilmekted ir. İ b n ü ' r- Ravendi'de bu d u ru m l a r cereyan e d i n ce küfrü n ü açıkladığ ı n da M u 'tezile ona ka rşı çık­ tı ve onu öldürmek i ç i n yöneti m den ya rd ı m talebinde bulundu. Bunun üzeri ne o da kaçıp Ku fe'deki Yahudi b i ri s i n i n evi n e sığı n d ı . B i r rivayete göre o Yah u d i n i n evi nde ölmüştür: İ b ­ nü'l- M u rtaza'n ı n rivayeti bu şeki l d e devam edip gitmektedi r: İ bnü'r-Ravendi' n i n tövbe ettiğ i n i söyleyen Kadi, meşhur M u'tezili kelamcı Kadi Abdülcebbar'd ı r. Ka'bi de o n u n töv­ besin i zikretm iştir: Kadi Abd ü l cebbar' ı n Ka'bi'den İ bnü'r-Ra­ vendi hakkında bir ş eyler naklettiğ i açıkça görülm ektedi r.

(3 1 )

Kitübü 'l-İntisür

32

İ b n ü 'l - M u rtaza' n ı n Hakim'den o n u n da H ayyat'tan rivayetle İ b n ü'r- Ravendi' n i n tövbe etmediği hususu Kitabü 'l-İn tisar'da a n latı l a n l arla m utab ı ktır (bk. el-İn tisar, s. 88) . İ b n ü 'r-Raven­ di ile M u 'tezile a rası n da vuku bulan hadiseler hakkın d a İb­ n ü ' l - M u rtaza' n ı n aktard ı kları Kitabü '/-İn tisar'da gördüğü m üz b ilgilerl e daha çok uyuşmakta d ı r: Ö rn eği n, el İn tisar' ı n 1 0 2 . sayfası ndaki ş u i fadelere bakı n ı z : " İnsanlar arasın da o n a en katı şeki l d e davrananlar onlard ı [ya n i M u 'tezile). Öyle k i M u 'tez i l e n i n çoğu n l u ğu ondan uzaklaştığı n d a n o da tek b a ş ı ­ n a kal m ıştır. Böylece o n a baskın gel e n ö fke hali o n u Rafı zilere meylettirmiştir. Ü m met a rasında o n u kabul edecek herhangi b i r fı rka d a bulamamıştır. Bu vesi l eyle Rafı zil er için i m amet hakkında bir kitap yazdı ve M u'tezi l eye i fti ralarda b u lu n a rak o n l a rı n güzü n e girmeye çalıştı. e/-Fihrist'te " İ b n ü'r- Rave ndi" ism i n i n/başlığı n ı n altı tetkik edildiğinde göreceği n gibi, el- İ n ­ tisar'd a o n u n M u'tezile i l e o l an m ü n asebetleri hakkı n d a çok ifade va r. İ b n ü'r-Ravendi' n i n son d u ru m u n a gel i n ce bu için­ d e n çıkılmaz bir meseled i r, bahs i n i daha son raya bırakıyoruz. Ş i m d i l i k kita pları ve genel d urum u hakkı ndaki d iğer havadis­ leri aktaracağı m. -

İ b n H a l l i kan, Vefeyatu '/-A 'yan a d l ı eseri n de şöyl e d iyor: " Ebü'l - H üseyi n Ahmed b. Yahya b. İshak er-Ravendi meş[32) hur a l i m d i r. Kelam i l m i n e dair bir risalesi vard ı r. Yaşad ığı d ö n e m i n il eri gelen kişi leri a rası n d aydı. O n u n yaklaşık ola­ rak 1 1 4 eseri vardı. Kitabu Fadih a ti 'l- Mu 'tezile, Kitabu 't-Tdc, Kitabu 'z-Züm ü rrüd, Kitabu 'l-Kasb vb. kitaplar b u n lardan b i r kısmı d ı r. Kel a mcı larla oturup kal kmış v e o n l a rl a tartışma­ larda b u l u n m uştur. Ken d i s i n e ait görüşleriyle tek başına kal­ m ıştır. N i teki m kelamcılar onun kitapların d a n b u görüşleri n i nakletmişlerd i r." Şu a n hakkı nda bi lgi sahibi ol duğumuz kitapları ş u n lard ı r. M u'tez i l e i l e beraber o l d uğu dönemde ya da Kitabu 'l-Fihrist'i n b i r bölümünde Belhi' n i n ded iği gib i "aklı baş ı n d a olduğu dö­ nemde" yazdığı eserlerle başlaya l ı m : ı . Kitabu '/-Esma v e /-A h ka m : Bel hi'den n a klen el-Fihrist'te '

bahsi geçiyor.

33

Naşirin Takdimi

2 . Kitô.bu '/- İb tidô. ve '/- İô.de: Bel hi'den nakl e n el-Fihrist'te bahsi geçiyor. 3 . Kitô.bu Halkı 'l-Kur'ô. n : Bel hi'den naklen el-Fihrist'te ge­ çiyor. e/-Fihrist' i n başka yerleri n d e d e bahsi geçmekte d i r (s. 38). 4. Kitô.bu 'l-Bekô. ve '/-Fenô. : Bel hi'den n a k l e n el-Fihrist'te bahsi geçiyor. 5. Kitô.b u lô. Şey illô. Mevc u d: 1 2 Bel hi' den naklen e/-Fihrist'te bahsi geçiyor. 6 . Kitô.bu 't Tabô.i : e/- İn tisô.rda bu kita p zi kredi l mekte d i r. İ b n ü ' l - M u rtaza'ya göre bu kitap M u a m mer' i n görüşüyle uyuş­ makta d ı r (bk. el- İ n tisô.r, s. 5 6) Öyl e görü n üyor ki İ b n ü 'r-Ra­ vendi bu kita bı M u'tezili i ken yazm ıştır. -

'

7. Kitô.bü '/-lü 'lüe: H a reketlerin sonluluğuna hakkı n d a d ı r. B e l hi'd en naklen sadece Meô.h idu 't-Tansis'te bahsi geçmek­ ted i r. M u htemelen bu kitabı da aklı başında olduğu d ö n e m i n eseri d i r. Zira Ebü'l-H üzeyl ' i n ilk k e z o rtaya attığı hareketl eri n sonluluğu m eselesi M u 'tezi l e cam i asında çokça tartı ş ı l m ış tı r. M u'tez i l e i l e arası n d a gerçekleşen olayların neti cesin d e o n lardan ayrıl d ı ktan so nra ş u kitapları yaz mıştı r: 8. Kitô.bu 'l- İ mô.me: el-İn tisô.rda bu kitap da zikredi l m e k­ ted i r. İ b n ü 'l - M u rtaza'ya göre İ b n ü ' r- Ravendi M u'tezi leden ayrı l d ı kta n sonra bu kitabı Rafızilerin gözün e girmek için yaz mıştır. Belhi'den naklen el-Fihrist'te bahsi geçiyo r ve Bel­ hi bu kitabı o n u n akl ı n ı n başı n d a o l d uğu dönemin kitapları arasında sayıyor. Burada Bel hi' d e n yapılan naki l d e eks i kl ikler var, bu yüzden ne dediği n i ta m olara k b i l e m iyoruz. B u ondan kaynaklanan b i r hata da olabi l i r veya a l ı n tılanan ibare başka b i r kitaba da a i t olab i l i r. 9. Fadih a tu '/-Mu 'tezile: H ayya t' ı n el- İn tisô.r ki tabıyla red d i ­ yed e bulund uğu kitaptı r. İ b n ü ' l - M u rtaza v e İ b n H a l l i kan d a b u kitabı zi kretmişlerd i r. Keşfu 'z-Zu n iı n ' d a da (Leipsig, i V. 446) bu kitaptan bahsed i l mişti r. Ancak bu kitapta Fedô.ih u / Mu te­ zile şekl i n d e i s i m l e n d i ri l m i ştir. '

12

Evrende va r olandan başka h i çbir şey yoktur. (çev.)

-

'

( 33 )

34

Kitôbü 'l-İntisôr

1 0. Kitôbu 'l-Kadib: Bel hi'den naklen e/-Fihrist'te şu ifade yer a h r: İ bn ü ' r-Ravendi Kitôbu 'l-Kadib'z-Zeheb'd e Allah'ın eşya hakkındaki bilgis i n i n m u hdes olduğ u n u ve kendisi için bir ilim yaratmadığ ı sürece a l i m o l madığ ı n ı iddia etmiştir. 1341 Allah Teala o n u n bu sözleri nd e n m ü nezzehtir. Ebü'l - H üseyin e l - H ayyat da ayn ı şekil d e o n u n akzetmiştir." el- İn tisôrda da gö receğ i n gibi bu sözler H i şam b. Hakem'in görüşlerinden a l ı n m ıştır (el-Fihrist'te " H işam b. Hakem" kısmına bakın ız). B u kitap Keşfu 'z-Zunun'da da (V. 1 3 7) z i kredil miştir. İbn Hal­ l i ka n ise l>u eseri Kitôbu '/-Kasb şeklinde zikretmiştir. 1 1 . Kitôbu 't-Tôc: Bu kitap, el-İn tisôrda z ikredilmekte ve m uhteva s ı n ı n b i r kıs m ı n a da işaret edilmektedir (bk. el-Fih ­ rist) . Bel hi'den naklen Meôhidu 't-Tansis'te de bahsi geçmiştir. İ bn ü ' l - M u rtaza, İbn H a l l i ka n ve Keşfu 'z-Zunün (V. 60) yazarı da b u kitapta n bahsetmişlerd i r. EbQ Sehl en-N evbah ti bu kita­ b ı nakzeden Kitôbu 's-Subk'u yazm ıştır (bk. el-Fihrist, s. 1 7 7) . 1 2. Kitôbu 't- Ta 'dil ve 't-Tecvir: Ku lları n ı zayı f düşürüp hasta eden birisi, yaptığı davra nıştan dolayı h i kmet sahibi olamaz. Emrine itaat etmeyeceğ i n i b i ldiği kişiyi bundan mükellef tu­ tan kişi de h i kmetli davrananlardan olamaz. Ayn ı şekilde kendisine isya n edip kü freden birisini ebedi olarak cehen­ n emde tuta n kişi de h i kmet sahibi d eğildir, cah i l d i r/sefihti r. Nite ki m buna benzer iddiaları el- İn tisôr kitabımızda (s. 2 ) gö­ rebi l i rsin iz. H iç şüphesiz bu kitap EbQ Sehl e n - N evbahti'n i n eleştirdiğ i Abesu 'l-Hikme'den başkası olamaz (bk. el-Fihrist, s. 1 7 7) . Z i ra bu isim, hayatım a yem i n ederim ki kitabı n içe­ riğ iyle uyuş m a kta d ı r. Belhi'den nakl e n Kitôbu 'l-Fihrist'te Belhi'nin Na 'tu '/-Hikme Sıfa tu 'l-Kadim Teô/ô ve Celle İsm uhu fi Teklifi Halkihi Em rehu ve Nehyeh u olarak isimlendirdiği bir [35) kitapta n bahsediyor. İçinde Belhi' n i n açıkla maları n ı n b u l u n ­ d u ğ u böl ü m ü n yer a l d ı ğ ı bu kitabın (el-Fihrist) naşiri b u ki­ tab ı n (Na 'tu 'l-Hikme) el-Fihrist'te (s. 1 77 ) zikredilen kitabın aynısı olduğu n u kab u l ediyor. B u kitabı Abesu 'l-Hikme olarak isimlendirenleri hatalı buluyor. N e var ki b e n bunun a ks i n i düşünüyorum. e/-Fihrist'te geçen i s m i n yan l ı ş olduğ u n dan şüphem yoktur: Doğrusu ise şöyledir: Kitôbu Abesi'l-Hikme Seffehe [fihi] el-Kadim Teô/ô ve Cel/e İsmu h u fi Teklifi Ha/kihi

Naşirin Takd i m i

35

Emrehu ve Nehyehu. Durum b u şekilde olduğuna göre daha önce d e geçtiği gibi bu kitabı n ismi tahrif olmuş şeki l d e İb­ n ü 'l - M u rtaza tarafı ndan da zikre d i l m iştir. Belhi'den naklen e/-Fihrist'te şu i fa d e geçer: H ayyat o n u yerle bir edi p çürüt­ m üştür. 1 3. Kitôbu 'z-Zümürrüd: B u eser e l i m i zdeki kitapta yer yer içeriğine de değin i lerek zikredilmiştir. Belhi. İbnü'l - M u rtazci ve İ b n Hallikcin da bu kitapta n bahsetmişlerd i r. Belhi bu ki­ tapta n çok az şey nakletmiştir, onu da Meôhidu 't-Tansis'te bulursun. Belhi'de n naklen el-Fihrist'te şu ifade geçiyor: Bu kitapta kendi kendini yalancı çı ka rdı, Hayyat da a ks i n i ispat edere k kitabı çürüttü. 1 4. Kitabu '/-Ferand: n Bu kitap Belhi, İbnü'l - M u rtaza ve İ b n H a l l i kan tarafı ndan zikredil miştir: Bu kitap Peygamber'i (as.) karalamak ve kötülemek amacıyla yazı l m ı ştı r. lbnü'l - M u r­ taza' n ı n aktardığına göre Ebu Haşim ona reddiyede b u l u n ­ muştu r. B e l h i i s e e/-Fihrist'te H ayyat'ın o n u na kzettiğini ak­ tarmaktadı r. 1 5. Kitabu 'd-Damiğ fi Red ala '/-Kur'an: Bu kitabı İ b - (361 n ü ' l - M u rtaza ve ondan nakille Belhi de zi kretm iştir. Belhi' d e n n a k l e n el-Fihrist'te şöyle deniyor: H ayyat, EbO Ali el-Cü bbai ve o n u n bizzat ken d i görüşleri bu kitabı nakzetmekted i r: Ebu Ali el-Cübbai onun bu kitabı Yah u d i l e r için yazdığı nı ve b u n u n üzeri n e sulta n o n u soruşturd uğunda o n u n Yahudil ere sığı n ­ d ı ğı n ı v e kısa bir s ü re sonra da öldüğün ü rivayet etmektedir.

1 6. Kitôbu 'l-Basira : Ebü'l -Abbas et-Taberi b u kitabı zi kret­ miş ve bu kitabı n İ s la m'a saldırı amaçlı olarak Yahudiler için yazı ldığın ifade etmiştir. 17. Kitôbu ji't-Tevhid: Hayyat e l i mizdeki b u kitabında [el- İn tisar, s . 13) bu eseri zikretm iş ve ş öyle demişti r: İb­ nü ' r- Ravendi, ken d isi n i takip v e h a l i n i araştırmak için gözcü/ casus tahsis e d i l i nce öldürülmekten korktuğu için bu kitabı M üslümanlara güzel görü n m e k a macıyla yazm ı ştır. 13

Tüm matbu kitaplarda el- Ferid şekl i n d e i s i mlen d i ri l m i ş t i r: Kitiib u '/- Fih ­ rist' i n naşiri bu eseri tash ih etmiştir. Bu ta s h i h güzel de o l m u ş t u r: " e l - F i ­ rind" kılıcın i ş l e m e s i veya bizzat k ı l ı ç a n l a m ı n a gel i r.

36

Kitô b ü 'l-İn tisôr

1 8. Kitdbu 'z-Zfnet: B u kitap Keşfu 'z-Zunün'da (V. 96) zi kre­ d i l m iştir. 1 9 . Kitiibu İctihiidi'r-Re'y: Ebu Sehl en-N evbahti bu kitabı nakzetmi şti r (bk. el-Fihrist, s. 1 7 7). Keşfu 'z-Zunün'da zikred i l d i ği n e göre İ m a m Eş'ari de b i r ki­ tabıyla İ b nü'r- Ravendi'ye reddiyede b u l u n muştu r. Ş i m d i d e İ b nü'r-Ravendi' n i n yaşı, ahlakı ve görüşleri hak­ kı ndaki bazı rivayetlere geçebi l i riz: (37]

el-Kadi E b u Ali et-Te n n u hi şöyle dem iştir: Ebü'l - H üseyin, İ b nü'r-Ravendi m ü l hitlerle içli dışlı olm uştu. Bu davra n ışla­ rın d a n dolayı kın a n d ığın d a şöyl e derd i : " O nların görüşleri n ­ den haberdar o l m a k istiyoru m ." Yan i gerçekte o bir kaş i f ve b i r gözlemciyd i . Babas ı n ı n Yah u d i i ke n Müslüman olduğu ve bazı Yahudilerin M üslümanla ra " İ b n ü'r- Ravendi' n i n babası bize karşı Tevrat'ı nasıl ifsat etm işse o da sizin kitabı n ızı ayn ı ş e k i l d e ifsat etmekte d i r," dediği rivayet e d i l m ektedi r: Meii­ hidu 't-Tansfs'ten nakl e n Ebü'l - H üseyin' i n l ib n ü 'r-Rave n di l Yah u d i l ere Hz. M usa' n ı n " B e n d e n sonra n e b i yoktu r," dediği telki n i n d e b u l u n d uğu ifade edilmekted ir. Ebü'l-Abbas et-Taberi, İ b n ü ' r- Raven di' n i n h e rha ngi b i r m ezhebe bağlı kalmadığın ı, herh angi bir görüşte karar kıl ­ madığını v e Samarralı b i r Yah u d i n i n ken d i s i n e bildirdiği n e göre 4 0 0 d i rh e m karşıl ığında İslam'a saldırmak i ç i n Yah u d i ­ lere Kitiibu '/-Basfra'yı yazd ığın ı zi kretmektedi r: Parayı tes l i m alı nca İslam'ı a ksi delillerle çürütmeyi arzu etti, hatta ona 1 0 0 d i rh e m d a h a verdiler fa kat o bu çürütme i ş i n d e n vazgeçti. Meiihidu 't-Tansfs'ten nakl e n rivayet böyle.

İ b n ü'r- Ravendi ve Ebu Ali el-Cübbai bir gü n Bağdat Köp­ rüsü nd e karşılaşmışlardı. Ebu Ali el-Cübbai'ye " Kur'an'a kar­ şı çıktığı ma ve onu nakzetmeye çal ıştığıma dai r herhangi b i r şey d uymadın m ı ? " d iye sorar. Ebu Ali de: " S e n i n v e d e h ril eri n skandal v e u ta n ç verici bilgil ere sahip olduğunuzu biliyorum ve b u n u n için d e seni ken d i n e hakem tayi n e d iyoru m. Söyle bana Kur'an -ı Kerim'e yaptığın bu m u a razanda onun nazmı ve tatl ıl ığı gibi bir tatl ılık, hoşnutluk ve benzerl i k buluyor m u 1381 sun?" O da "Vallah i ! hayır" d iye cevap veri r. B u n u n üzeri n e

N a ş i r i n Ta kd i m i

37

E b u A l i : "Senin bu sözün bana yeter. Dilediğin yere gidebi lir­ s i n," der. Bu diyalog Meüh idu 't-Tansis'ten nakledilm iştir. B i r ş i i ri n d e şöyle diyor: Zama n ı n sınamala rı çoktur v e tüken mez, Kıvan ç/arı ise sadece bayramlar kadar sa na (seyrek) gelir. Soylulara melik olup onları köle edindi, Oysa ki sen onu sefillerin elinde köle olarak görürsün.

Yine başkasına söylediği bir ş i i rde ise; Tartışırken kibar, konuşurken özenli ve dikkatli bir kimsenin şu hiili tuhaf değil m i ? Bilmediğini bilmekten başka h içbir şey elde etmeden ölür.

İ b n ü'l-Cevzi o n u n z ı n d ı klığını akta rmaya ü ç varakta n fazla yer ayırmıştı r. Kitübu 't-Tansis'te de d u ru m ayn ıdır. l ibnü'r-Ravendi'nin Ö lüm Ta ri h i !

Şimdi d e başka bir kon uya geçiyoruz: O n u n en son duru­ m u n dan ve ölüm tari h i n den bahsedeceğiz. O n u n ö l ü m tari h i ç o k giri ft, karmaş ık v e m uğlak b i r meseledir. Zira o n d a n ha­ ber verenler birbirl erinden çok fa rklı rivayetl erde b u l u n m uş­ lard ı r. Bundan dolayı biz d e onun hakkı nda zi kred ilen bu ha­ berl eri teker teker zikredeceğiz ki ölüm tarihinden ta m ola­ rak haberdar olalım. B elki de böyl ece doğru bilgiye u laşmış o l u ruz ya da en azında doğruya yakın bir bilgiye sah i p o l u ruz. M es'udi, Murıicu 'z-Zeheb'de (V l l . 2 3 7) hi cri 247 yı lında vefat eden Ebu İsa el -Verrak'ı zikrettikten sonra şu i fadeleri ku l­ l a n mıştır: "Ebü'l-H üseyin Ahmed b. Yahya b. İshak er- Raven­ di' n i n ölümü Malik b. Tavk'ın avlusunda gerçekl eşmiştir. B i r ( 3 9) rivayete göre ise hi cri 2 4 5 yıl ı n da kırk yaşlarındayken Bağ­ dat'ta ö l m üştür. Yüz on d ö rt eser tel i f etmiştir. İbn Hall ikan da b u n u ayn ı şekilde zikretm işti r. İ b n Hallika n şöyle d ed i : e/-Bostün'da o n u n 2 5 0 yıl ı nda ö l ­ düğü rivayet edil mekted ir. Allah ke ndisine rah met etsin. Doğ­ rus u n u sadece Allah Teala biliyor. B u bilgilere göre İ b n ü ' r- Rave ndi, Ebu İsa el -Verrak' ı n çağ­ daşıydı ve ondan bi rkaç yıl önce ölm üştür. Meüh idu 't-Ta nsis'te

38

Kitlibü 'l-İntisôr

de Ebu Ali el-Cübbai'ye dair anlatılanlardan bu d u ru m anla­ şılmaktadır. Meiihidu 't-Tansis'teki ifadeler şöyled ir: " Ebu Ali el-Cübbai'nin anlattığı na göre sulta n, İbnü'r- Ra ­ vendi ve Ebu İ s a el-Verrak'ı huzuruna çağı rdı. E b u İsa'yı ö l ü n ­ ceye d e ğ i n hapsettirdi. İbnü'r-Ravendi ise Yahudi İ b n Lavi'ye sığındı; Kur'a n-ı Kerim ve Resulullah'ı karaladığı ve kötü led iği Kitiib u 'd-Diimiğ'i ona takdi m etti. B i rkaç gün sonra hastalandı ve öldü."

Meiihidu 't-Tansis'te zikred ilen diğer rivayet d e bu duru­ mu desteklemektedi r. Rivayet şöyledir: "Ebü'l-Vefa b. Ukayl, b i r sulta n ı n o n u yakalamak isted iğini ve o, otuz altı yaşında utanç ve rici hal i n i n son raddesindeyken ölüp gittiği n i ifade etm iştir."

[4 DJ

Zikredilen tüm bu ta ri h i n i n hi cri 2 0 5 ile etmektedir. İ b n Akil 'in el-Verrak' ı n da öld üğü tür.

rivayetler İ b n ü ' r-Ravendi'nin doğum 2 1 5 yılları arası nda olduğuna delalet sözleri nden anlaşıldığı na göre Ebu İsa hi cri üçüncü asrın o rta larında ölmüş­

Mecihidu 't-Ta nsis'teki ş u i fadeler ise diğer tü m rivayetler­ den farklıdır: " İ bnü'r- Ravendi seksen yıldan fazla yaşa m ıştır. . . . . . İbn N eccar i s e o n u n hicri 2 98 yı lında öldüğüne dair b i r bil­ gin i n ke ndisine u laştığı nı söylem iştir." Keşfu 'z-Zun ıi n 'da ise İ b n ü 'r-Raven di' nin zikredil diği başka bir yerde onun hicri 3 0 1 yılında öld üğü bildiri l m ektedi r (Keş­ fu 'z-Zunun, i V. 446; V. 60, 9 2, 1 3 7). İ b n ü'r- Ravendi'nin ö l ü m ü hakkında şu an eli m izde iki gö­ rüş va rd ı r: Biri n ci görüşe gö re o, hicri 2 5 0'1i yıllarda; ikinci görüşe göre ise h icri 300 dolaylarında ölm üştür. Bu iki görüş a ras ında üzeri nden köprüyle bile geçilemeyecek kadar geniş b i r mesafe, çözülemeyecek kadar büyük bir uyuşmazlık var. Şu halde mesele dönüp dolaşıp rivayetl er üzeri nde araştırma yapmaya ve Kitiibü 'l- İn tisiir'ın işaret ettiği h ususların tahsili için gayret gösterm eye dayan ıyor. Bu sırada ikinci görüşü ter­ cih ettiren şeyi n ne olduğunu fark ettim. Bu İ b n ü ' n - N eccar ve diğerlerinin görüşüyd ü ki o da şudur:

N a ş i r i n Ta kd i m i

39

1 . Eğer İbnü'r- Ravendi' n i n Ebii Ali el-Cübbai ile görüştüğü doğruysa onun kes inlikle dördüncü asrın i kinci yarısında ya­ şad ığı sonucuna va rırız. Öyleyse o n u n 2 5 0'1i yıllarda ölmesi imkansız görünm ektedir. Z i ra Ebii Ali el-Cübbai 303 yılında vefat etmişti r. 2 . İbnü'l- M u rtaza onu Ebii Ali el-Cübbai, H ayyat ve Ka'bi'nin de old uğu M u ' tezi lenin sekizinci tabakasında saymaktadır. 3 . e/-İn tistirdaki bilgilere göre İbnü'r- Ravendi Fadiha- [4 1 ) tu 'l-Mu 'tezi/e adlı kitabında Ebu Züfer ve Ebii M ücal id'i zikret­ m i ş daha sonra onları eleşti rmişti r (bk. el- İ n tistir, s. 6 1 , 1 0 2 1 03 ) . B u iki şahıs d a M u'tezilenin sekizinci tabakasındandı rlar. Öyleyse İbnü'r- Ravendi. Cahız'dan çok az b i r zaman önce h icri 2 5 0'1i yı llarda -ya n i yedinci tabaka- ölm üşse nasıl olu­ yor da bu kişilerle görüşmüş oluyor? İkinci görüş l i bnü'r- Rave ndi' n i n h icri 3 00'lü yıllarda öldü­ ğü görüş l doğru kabul edildiği nde çözümü pek de mümkü n olmayan b i r p roblem i n va rl ığı devam edecekti r. B u p roblemi şu şekilde zikredeb i l i riz:

1. Kendisi de b i r Şii olan M es 'iidi, 1 4 hicri d ö rdüncü yüzyı ­ l ı n başlarında yaşadığı halde nasıl ol uyo r da böyle aşikar bir yanlı şlık yapmıştır? 2 . Ebu Ali el-Cübbai, İbnü'r-Ravendi'nin Ebu İsa el-Ver­ rak'tan çok az bir zaman sonra öldüğünü b i l d i rdiği halde İ b ­ nü'r- Ravendi'nin o n u n m uası rı o l m a s ı v e onunla görüşmesi nasıl m ümkün olur? Eğer Ebu Ali'nin onun ölümü hakkında zi krettikleri doğruysa onları n görüştükl erine dair anlatılan­ lar geçersiz olur. Eğer görüştükleri doğruysa o zaman ö l ü mü hakkındaki rivayetler geçersiz o l u r. Ebu Ali ' n i n onun ölüm ta ­ ri hi hakkı ndaki görüşleri geçersiz olduğu nda b u d u rumda ya Ebii Ali kesi nlikle böyle b i r rivayette bulunmadığı halde o n u n ismi kullanılarak böyle bir rivayet uydurulmuştur ya da bizzat Ebii Ali yalan söylemi şti r. Eğer birinci görüş doğruysa o za ­ man her şey açı kça o rtadad ı r. Zira bu görüş eski tarihçilerden Mes'udi'n i n görüşleriyle tamamen ö rtüşmekted i r. 14

M es'üdi' n i n Ş i i l iği tartışma l ıd ı r. Bu k o n u h a kkında Bk. Casim Avcı. " M e s ' ü ­ d i " DİA , A h ka ra 2 0 04, XXIX. 3 5 3 · 3 5 5 . ( çev.)

40

1421

Kitôbü 'l-İntisôr

Eğer ikinci görüş doğru ise o zaman Ebu Ali, nasıl o l u r da bu denli makul olmayan bir yalan uydurmuş olabilir? Bu ndan hareketle d iyebi l i riz ki eğer Zeyd ' i n, Amr'ın mua­ sırı olduğunu ve ölümünden çok kısa b i r m ü d det son ra onu ya lancıl ıkla itham ettiğin i kabul edersek o zaman Zeyd'in, Amr' ı n elli yı l önce öldüğüne dair iddiasının n e anlamı kal ı r? Çünkü he rkes biliyor ki Zeyd, Amr' dan ya b i r ay ya da b i r iki yı l sonra ölmüştür. Bu d u ru m hikayenin asılsızl ığıyla ilgili i d ­ d i ayı zayıflatı rken rivayeti destekler. Daha sonra başka b i r d u ruma işaret e d i l m ekte d i r. O d a ş u ­ d u r k i , Cübbai' n i n verd iği b i l gi, İ b n ü ' r - Rave n di' n i n i l h a d ı o r ­ taya çıktı kta n s o n ra b a ş ı n a gelen belalar v e m u sibetl e r hak­ kındaki diğer haberlerl e b i rb i ri n i tutmamakta d ı r. Cübbai'ye göre s u l tan, İ b n ü ' r - Raven di'yi ya n ı na çağı rmış, o da b u n u n üzeri ne Yah u d i İ b n Lavi'ye sığı nmıştır. Ona Kitabu 'd-Da­ m iğ'i yaz m ı ş ve kısa bir s ü re s o n ra da ö l müştür. B elhi ise İ b ­ n ü ' r - Raven di' n i n çoğu kitab ı n ı Ya h u d i E b u isa el -Ahvazi i ç i n yazd ığını v e o n u n evin d e ö l d üğünü aktarmıştı r. Ebü'l -Abbas et-Taberi ise onun Kitabu '/-Basira'yı Ya h u d i l e r için yazd ığını söyler. Tab i ki b u d u ru m onun ömrünün s o n d e m l e ri n d e o l ­ m a m ıştır. İ b n Akil' e göre ise sulta n l a rdan b i ri s i o n u ya n ı n a çağı rmış, ancak k ı s a b i r s ü re sonra o , o t u z altı yaş ı n d ayken ö l m üştür.

İ b n ü 'l - M u rtaza'ya göre o küfrünü açıkladığında M u'tezile ona karşı koymuş ve sultandan onu öldürmeleri talebinde b u ­ l u n muşlard ı r. B u n u n üzeri ne İbnü 'r- Ravendi Kufe'deki bir Ya­ h u d iye sığı n m ıştır: İ b n ü ' l - M urtaza o n u n orada öldüğü ne dair rivayetl erin olduğun u da eklemiştir. Öyle görün üyor ki bu ekleme rivayeti n asl ı ndan değild i r. Ta bi ki b u durumun o n u n son demlerine ait olmadığı nı; bilakis küfrünü i z h a r ettiği dö­ neme ait olduğunu söyleyebiliriz. B u görüş H ayyat'ı n elimiz[43] deki kitapta (s. 1 3) aktardığı şu görüşle uyuşmaktadır: " B u a rsız a d a m kovuşturu l d u ğu s ı ralarda öldürülmekten korktu­ ğundan, M üslümanlara ş i ri n görünmek için tevh i d hakkında bir eser yazmıştı r.'' B u durum da aynı şekilde onun kü frünün başlangıcına işaret etmektedir. Onun kü frü n ü n ortaya çıkıp yayıl masıyla M u 'tezi lenin o n u öldürme çabaları hakkında en

Naşirin Takdimi

41

açık ve kabul ed ilebilir görüş, E b u A l i el-Cübbai' n i n rivayetle­ rinde görü l m ekted i r. Hal böyle olu nca Cü bbai'nin, hem zaman hem de dönem olarak İbn ü'r-Ravendi'den uzak oluşu, içinde bulund uğu ha­ l i n ona kapalı ve muğlak olması ve duru m u n u n ona ka rışık gelmesi nedeniyle onun h ikayesini a nlatı rke n hata etmiş ve ka rıştı rm ış olması muhtemeld i r. Bu açıklama Cübbai'n i n, İ b n ü ' r-Ravendi'n i n Ebu İsa el -Verrak za manı nda, ya n i h i cri 2 5 0' l i yıllarda öldüğü görüşünü desteklemekted i r. Bu iki fa rklı görüşün de dayanakları vard ı r. Fakat İb­ n ü 'r- Ravendi'nin hicri 2 9 8 ya da 3 0 1 yılında öl düğü ne dair olan i kinci görüş bana daha net ve kolay anlaşılabilir gel iyor. Bu büyük i htilafa rağmen herkes İ bnü'r- Ravendi' n i n h i c­ ri 2 0 5 ile 2 1 5 yılları a rasında doğduğunda hemfikird i r. Eğer biri onun hicri 245 yı lında öld üğü n ü söylerse onun kı rk beş senede ömrü n ü n sonuna geldiği n i söylemiş olur. Yi ne bazı ­ ları der k i : Seksenli yaşları n sonuna kada r ulaştı. Onun h i cri 2 9 8 yıl ı nda öld üğü görüşünü tetki k ettiği m izde bu bizi onun yukarıda zikri geçen zaman d i l i m i içinde doğduğu sonucuna götü rür. I Fadihatu '/-Mu'tezile'nin Etkisi !

Fadfh a tu '/-Mu 'tezile kita b ı n ı n İ slam'a çok derin ve gen iş çaplı tesi ri olm uştur ve hatta yan kısı günü müze kadar devam etm iştir. H angi mezhepten olursa olsun fa rk etmez M u 'tezi­ lenin hasımları nın çoğu, özellikl e de Ehl-i S ü n n et ve' l - H adis, Rafızilerden aşırı derecede nefret etm eleri ne ve İ b nü'r-Ra­ ve ndi' n i n küfrüne rağmen ondan a l ı n tılarda bulunm uşlard ı r. Çünkü onlara göre M u 'tezile insanların en sevi msiz ve iğrenç (44) olanlarıdır. D ü nyada iki hasmın, ikisiyle de ayn ı anda savaşan bir düşmanın üzerine va rmak için bir a raya gel meleri dışında bir araya geldikleri n i göremezs i n . Öyle ki Bağdadi' n i n el-Fark Beyne 'l-Fırak adlı kitabını tel if ederken M u ' tezile hakkında zikrettiği çoğu bilgiyi İbnü'r- Ravendi'nin kitabı ndan aktar­ ması böyle bir şeyin gerçekleşeb ileceği ne delildir. N iteki m bu iki eser karşılaştı rıldığında bunu görmek m ü m kün olur. Bağ­ dadi' n i n bazı konularda İbnü'r- Raven di'nin Fadih a tu '/-Mu 'te-

42

Kitôbü 'l-lntisôr

zile'sinden kesinlikle yararland ığını elim izdeki kitabın dip­ notlarında zikredeceğiz. Zaten Bağdadi d e daha sonra Fadiha ­ tu 'l-Mu 'tezile olarak isimlendird iği b i r kitabı telif etmişti r (bk. Keşfu 'z-Zunün, iV. 446) . Bu kitabın sadece ismi günümüze ka­ dar gelebilm işti r. Ancak bu isimde bile Bağdadi'nin esin kay­ nağı n ı n İ bnü'r- Ravendi olduğuna dair apaçık b i r ima vard ı r: Ayrıca ş u h ususu da belirtel i m k i İ b n Hallikan'ın İ bnü'r-Ra­ vendi'ye hüsnüzanda bulunduğu nu ve ona olan saygısını giz­ lemediğini rah atl ıkla görebi l i rs iniz. Şeh ristani'nin el-Milel ve 'n -Nihal adlı eserinde zikredilen bilgiler o n un Fadih a tu 'l-Mu 'tezile kitabından haberdar oldu­ ğunu göstermektedir: Zira Şeh ristani bazı yerlerde İbnü 'r- Ra­ vendi'den bahsediyor ve b i r kısmını el- İntisôrda görebilece­ ği miz bazı alıntılarda bulun maktadır. Bu alıntılardan birkaçı­ n ı şu şekilde aktarabiliriz:

1. el-Milel ve 'n-Nihal, s. 42 : İ bnü'r- Ravendi, bu ikisinin (ya ni Fadl e l - H adsi ı s ve Ahmed b. H ait'in) iki yaratı cı olduğu ­ nu, bunlardan Bari Teala'nın kadim yaratıcı olduğunu ve "Ça ­ m u rdan kuş şekline benzer bir şey yapıyordun/yara tıyordun " (Maide, 5 / 1 1 0) ayeti nden hareketle de Mesih'in m uhdes ya ­ ratıcı olduğunu iddia ettiklerini söylemiştir. [45)

Ka'bi ise özell i kl e el- Hadsi'ye l el - H izail olan hüsn üzannından dolayı onun hakkı n daki görüşünü ya lanlam ıştır:" Bu bilgiler e/- İn tisa r ı n 1 5 2 . sayfas ına tekabül ediyor: Hayyat bu hikayeyi özetlem iştir.

2. el-Milel ve 'n - Nihal, s. 5 0 : İ b n ü ' r- Ravendi onun (yani Sümame'nin) Allah Teala' n ı n alemi, tabiatıyla/doğası gereği yarattığı görüşünde olduğunu rivayet etmekted ir. Bu konu, el- İntisô rın 2 2. sayfasına tekabül ediyor. 3. el-Milel ve'n-Nihal, s. 5 3 : "İbnü'r-Ravendi ondan (Cahız'dan) rivayet ettiğine göre Kur'an bir cesettir/bedendir, bazen bir insa­ na bazen de bir hayvana dönüşebilir:· Bu konu el-İn tisôrda geç­ miyor: Fadihatu 'l-Mu 'tezile'den alınmış olması muhtemeldir: 15

B u k i ş i et-lntisôr'da (s. 1 5 2 ) e l · H i zai olarak yazı l m ıştır. Yu karıdaki metin d e ise e l - H adsi şekl i n d e yaz ı l m ı şt ı r. B a z ı metinlerd e bu ş e k i l d e de yazıldığı i fa d e edilmekted i r: (çev.)

Naşirin Takd i m i

43

4. el-Milel ve 'n-Nihal, s. 1 4 1 : İbnü'r- Ravendi, H işam'ın [b. Hakem] şöyle dediği n i rivayet etm ektedi r: Cisimler ile onla­ rı n yaratıcısı arası nda çeşitl i bakı m lardan benzerl i k vardır. Eğer böyle b i r benzerlik olmasaydı cisi mler O'na delalet et­ mezdi. Bu rivayet de el- İ n tisii�da yoktur. M u htemelen Fadiha ­ tu '/-Mu 'tezile'de de yoktu r. Buna rağmen Şehristani, M u 'tezile hakkındaki görüşlerini Bağdadi'nin yaptığı gibi İ bn ü'r- Ravendi'nin kitabına dayan­ d ı rmamaktadır. Şehri stani' i n kitabında M u'tezi l e i l e ilgili zik- (46) redilen çoğu mesele, ne İbnü'r- Ravendi'nin ne de Bağdadi' n i n kitaplarında b u l unmaktad ı r. Veya ikisinin kaynağından başka bir kaynağa delalet eden başka bir metinde geçiyordu r. el-lntisar

Bir süredi r İ slam' da dini inançlar ta rihiyle uğraşmaktayım. B u konuyu araştıranlara bir hizmet olarak bu kitabı yayı nla­ mayı düşündüm. Şimdi beni bu tür araştırmalara sevk eden gayenin ne o ld uğun u, b u araştırmalardan ne tü r faydalar elde edileceğin i ve ki m e kazanç sağlayacağı n ı açığa kavuşturmam gerekiyor. Her alim tabakası n ı n sahip o l d uğu bilgi, kendi nden önce­ ki kuşak ya da kuşakların ulaştığı bulguya daya n ı r. Bizim şu anki yaşam ı m ızın geçmiş nesillerin yaşa mına dayanması gibi. N iteki m içinde yaşadığımız şu an, geçmi ş zam a n ı n son ve ge­ lecek za manın da ilk cüzü deği l d i r de nedir? Bir kuşak, geçmi ş kuşağı n u l a ş ı p e l d e ettiği şeylerin soru m l u l uğu n u devraldı­ ğında iki yönden bunlarla meşgul olmalıdır. B i rinci yönte m : Önceki a l i mlerin görüşleri, mezhepleri/ ekolleri, düşü nceleri ve öğretileri yazılara k kayıt altı na a l ı n­ malıdır ki b u n u n n etices i n d e ye n i kuşakta ka psamlı ve mu­ fassal b i r bilgi hasıl o l s u n : Tek tek her b i r a l i m i n zihnindeki­ leri, kullandığı terimler ve yaptığı değerlendirmelerle m u rat ettiği şeyleri, ilimle uğraşmadaki gayesini, n iyeti ni, alimlerin her biri n i n ayrı ayrı tetkikinde izine rastlanan özel d u rumla­ rını, arzularını, yaşadığı dönemi ve bu dönemin i l i m, ahlak ve (47) makasıd (maksatlar, amaçlar) bakı m ından ulaştığı son noktayı; bunlar ve bunlara benzer daha başka konulardan geçm işin

44

Kitd b ü 'l-İntisôr

i l m i n e dah il olan şeyleri n tamamıyla detaylandırı l m ı ş b i r bil­ gi. Bu d u rumda alim leri n görüşlerin i n oldukları gi b i ka lması şarttır; ne eksik ne fazla; h i çb i r ye ri nde tahrif yapılmamalı; görü ş sahibi a l imlerin kendil erinin onaylamayacağı yorumlar yap ı l mamalı; a l i m l erin genel ve özel amaçlarına zıt yorumlar yapılmamalı; al i m l e rin yaşadığı dönem i n insanları n ı n hiç ak­ l ı na gel meyecek zanlarla meseleyi ele alan yoru m l a r yapılma­ malı. B öyle bir araştırmaya girişen b i ri nden susması istenir ki başkası o n u n lisanıyla kon uşsun, hatta sanki sen konuşanı de­ ğil susanı i ş i tiyormuş gibi o l u rsun. Böyle bir araştı rmacı sanki ölüleri d i ri ltiyor ve onları yü kü m l ü oldukları yokluk hali nden hakiki va rlıklarıyla uyu m l u bir zih i nsel varlık düzeyi ne çıkar­ tıyor ve sanki tiyatro sahnes i ndeki oyuncu misali rolünü oy­ nuyor gibi d i r. Veya başka b i r ifadeyle mahkemedeki şu avukat gib i d i r ki savu nduğu kiş i n i n durumunu açığa kavuşturu r, onu bu fiili işlemeye sevk eden nedeni soruşturur ve bu fiili yap ı p yapmadığına kara r veri r. neye n iyetlendiğini tespit eder, neyi hedeflemediği n i ortaya koyar; bu i ş s ı rasında kişinin suçlu ya da s u çsuz olması, kafir ya da m ü m i n olması, fakir ya da zengin olması fa rk etmez. İ ki nci yönte m : Görüşler ten kide tabi tutulmalı ve sahibi muhtevanın tamamından sorumlu tutulmalıdır; ta kviyeye, düzelti lmeye ve değişti rilmeye i htiya cı olan zayıf görüş orta­ ya çıka rılmalıdır; güzel i ç i rki n i nden, hak olanı batıl olanı ndan ayrılmalıdır. Bu aşamada araştı rmacıdan beklenen şey, b u i ş i sonuçlandırması, kararı n ı ve rmesi v e bu kararı n ı hem bütün olarak hem de bütün detayla rıyla ibraz etmes i d i r: B u durum­ da adaletli ve tarafsız olmak, iltimas geçmemek ve adam ka ­ yı rmamak, öfke ve aşırılıkta n uzak durmak şarttı r. B u iş esna­ sı nda, vereceği kara r iste r lehte olsun i ster aleyhte, mahke­ medeki yargıç gibi davranmalıdır. [4 8 ]

B u iki yönte m i n i k i s i n i b i rden içine alan araştırmayı biz tenkit olarak isimlendirmeyi uygun gördük. Çü nkü böyle b i r a raştı rma genell ikle olayların görünen yüzünü te nkit etm eye ve ka m u oyunun, üzerinde ittifak ettiği nin zıddını benimse­ meye götürür. B i ri nci yö nte m i dah i li tenkit olarak i s i mlend i r-

N a ş i ri n Ta kd i m i

45

dik; çü nkü kendi içinde dönüp dolaşıyor ve daire n i n dışına çıkmıyor. İ ki n ci yöntemi ise hari ci tenkit olarak isim lendirdik; çü nkü b u yöntem s ı rasında görüşl erin üzerine başkas ı n ı n yan i d ışarıdan b i ri n i n h ü k m ü tatbi k ediliyo r. Eğer b i risi çıkıp derse ki : Dahili tenkidin faydası ned i r? Çünkü a raştırmaların a macı, ö n celikle ve bizzat mevzu n u n bilgi s i n e u laşmaktır, bu işte bize harici tenkit yeter. B i z d e deriz ki: Geniş b i r bilgi ve t a m b i r kavrayışta n sonra veri len hükü m lerde ve kara rlarda a n cak adalet ve insaf o l u r. Mahke­ meleri n verd iği kararlardaki adaletin a n cak titiz bir soruştu r­ madan sonra tahakku k etmesi gibi. Eğer tahkikat yeters iz ve kusurlu ise veya küçücük b i r ön yargı ve tarafgirlik b ulaşm ışsa bu h üküm şaibel i olarak ka lacak ve adalet, mahku m u n aleyhi­ ne zulme dönüşecektir. Bu, ahlaka zarar verdiği gibi bilime de zara r veren ve meşgul iyeti arzu lanan şeyi n bir kıs m ı n ı i fsat eden bir durumdur. Buna ek olarak dah ili tenki d i n h arici ten ­ kide ö n hazırlık olmasından ziyade b i r de m u azza m sonuçları va rd ı r. Dahili tenkit, beşer türü n ü n davranışları n ı n ve insan­ l ı k tarihi boyu n ca yapılan düzenlemeleri n ve kan u nları n bil­ gisi n i n kaynaklarındandır. Aynı şekilde felsefen i n kaynağı ve nazariyeleri n i n mihenk taşı d ı r. B u ko nuda söz uzayıp gider. İ s l a m ve H ristiyanl ıktaki d i ni i n ançlar tarihine yöneldi­ ğimizde harici tenkid i n yaygın, dahili te nkidin ise yetersiz olduğunu fa rk ettik. Bu nedenle mağlu p hasım adına büyük (49) bir zu l ü m ve tahakkü m m eydana gelm iş, söylemediklerinden söyl emiş gibi soru m l u tutu l m uş, hak etmediği n i telemel erle tasvir edilmiş ve akl ı ndan bile geç i rmediği (kötü) n iyetlerle a n ı l mıştır. i slam'da buna verilecek ö rneklerden b i ri M u'tezile hakkı ndaki genel kanaattir. Görüyoruz ki, Ra fızilerden ve Ehl-i S ü n nette n M u'tezi leye hasım olan hemen herkes onlar aleyh inde her türlü kötü ve çirkin şeyi söyl üyorla r; onları küfür, zındıklık ve kötü n iyetl i olmakla itham ed iyorlar; İs­ lam'ın rükü nlerini yıkmayı a maçlamak ve dine ka ra çalmakla suçluyorla r; söyledikleri her sözü şe rre yoru ml uyorlar, h atta neredeyse sadece aza rlanarak, paylanarak ve küfü rle itham edilerek a n ı l ıyorlar. M u 'tezilenin görüşlerinde her ne kadar abartı -ki bu haki kattir-, aşı rı l ı k ve akl ı n ta hakküm ü va rsa

Kitabü 'l-İntisiir

46

da, aklı kendi asli form u n u n ve tavrının d ı şında izhar etse de, hiçbir temeli olmayan zayı f görüşleri bulunsa da; yine hasım­ ları n ı n tenkitleri b i rçok h u s usta saygıyı hak etm iş olsa da, hasım l a rı onları terk etm i ş ve yalnız b ı rakm ı ş olsalar da; ha­ s ı m ları daha doğru, daha güveni l i r ve İslam d i n i n özüne daha yakın görüşler i b raz etmiş o lsalar da, tarafsızlığa vakıf tarih­ çiler hasımların verdiği hükme göre d eğil, M u 'tezi lenin n iyet ve amaçları na göre hükü m vereceklerd i r. B öylece Mu'tezi l e işte o zaman, ön yargıl ı ta rafgi r m utaassıp tarihçilerin onları kon u m landırd ı kları ayıp l ı ve kus u rl u yerin d ı ş ı nda, tarihteki (gerçek) yeri ni alacaktır. M u'tezi leni n çıkış noktas ına ve belli başl ı temel fikirlerine tarihi bir bakışla bu d u ru m açığa kavu­ şacaktı r. Ben derim ki : Mu'tezile Mu 'tezilenin O rtaya Çıkışı ve Temel Öğretileri

M u'tezi le, Kaderiyyeye mensup mezhe pleri n ilkidir: Kader hayrıyla şerriyle kuldandır ve kul u n fi i l leri ndeki kendi terci ­ h iyledir; çünkü kul, fi i l l eri ne göre ceza ya d a m ü kafat göre­ cektir, diye n selef fırkaları ndan bir fı rka d ı r: Daha sonra Emevi devleti n i n sonlarında Vas ı l b. Ata ve Amr b. Ubeyd ortaya çık(50) tı. B u ikisi, ilk önce Hasan el- Basri'n i n takipçilerin den i d i l e r. Kad eriyyen i n alanını gen işletti l e r ve yen i, ayrıntı lı ve dakik görüşleri de eklediler. Sonunda H asan el-Bas ri' n i n mecl i s i n ­ den ayrılarak ke ndilerine m a h s u s v e onlara n ispet edi len b i r mezhep tes is ettiler. Onların mezhebi şu b e ş u s u l üzerine i nşa edilmiştir:

1. Tevh i d : Allah b i rd i r, h i çbir şeki lde o rtağı yoktur, zatı n da kesinlikle h i çb i r çokl uk/kesret söz konusu olamaz. Allah, ci­ simlerin ya ratı cısıdır, cisi m deği l d i r; eşyayı yoktan var eden­ d i r, eşya gi bi deği l d i r. O, ya ratıl m ışlardan münezzehtir, ne dünya da ne de ahi rette gözlere görü nmez. 2. Adalet: Allah Teala şerri/kötü l üğü ve fesadı sevmediği gibi bu tür şeyl erden de m ü n ezzehtir. Sadece kul la rın ı n mas­ lahatına olan şeyl eri yapar ve yaratır. Kulları n fi i l leri ken dile­ rine ait olup Allah'ın insanlarda yarattığı bir ku d retle o fi i lleri

Naşirin Takd i m i

47

gerçekleştirirler. İ nsan ı n fi illerinden ö nce olan b i r istitaatı 1 6 vardı r.

3. Va'd ve Vaid : 1 7 Allah Teala va'd ve vaid ine sadık olup Ken d i sözünü de değiştirmez. Büyük gü nahı a n cak tövbeden sonra bağışlar.

4. el-Menziletü beyne'l - M enzileteyn: Büyük günah işleyen kişi ne ka fi rd i r ne de m ü m i n d i r. O fasıktır: Fısk ise küfü r ve imandan başka bir şeyd i r. Fas ı k fıskı sebebiyle cehennemi hak eder. 5 . el-Emr bi'l-Ma'ruf ve'n-Nehyi ani'l-Münker: Bu prensibe (51 ) göre m ü m i n cihad etme, i ster kafi r isterse fasık olsun Allah'ın emir ve yasaklarına aykı rı davranan herkese karşı Allah' ı n h ü k m ü n ü uygulama hususunda mükelleftir: M u 'tezile zikredilen bu ilkel ere ken d i n i adayıp onları iti kat haline getirm iş ve ısrarla da savu n m uştu r: Hatta o derece ki Hayyat el im izdeki kitapta (s. 1 2 6) şöyl e der: "Usfilu'l-hamse­ yi/beş temel ilkeyi bü nyes inde topla mayan hiç kimse M u 'te­ zile i s m i n i almayı hak etmez." Onların b u d u rumunu M es'fidi de nakl etm iştir (Muriıcu 'z-Zeheb, V I . 2 3 ) . B u i l keleri ispata davet eden sebepleri araştırmak tarih­ çinin görevidir. Çünkü dah i li ten kit yöntem iyle gözlem lediği­ mizde, bun ların bid'at olup olmadığına dair somut bir hükü m verm ek için hiçbir gerekçem i z yok. Bizim düşüncemiz şudur: G örünen o ki bu mezhebin ortaya çıkışındaki ilk başlangıç nokta el- menziletü beyne'l- menzileteyn görüşüdür. Ü m metin m ücri mleri nin hali hem bireysel hem d e toplumsal d üzeyde can lı bir kon uyd u. Çeşitl i nedenlerden bu alanda m ü naza ra ve tartışma denizi dolup taşıyordu. Şu tartışma meşhurdu r: M ü rcie d iyor ki büyük günah işleyen m ü m i ndir; Ha ricil er d i ­ y o r ki kafi rd i r; Hasan el- Basri d iyor ki münafıktır. 1 8 B u n u n 16

17 18

lstitaat b i r fi i l i yapa b i l m e gücü v e potansiyelid i r. F i i l l e b i rl ikte m i yoksa ö n ce mi o l u ş uyla ilgili tartışmalar o l m uştur: M u 'tezile o n u n fi i l d e n önce olduğunu söylerken Eş'ari ve Maturidi gibi bazı ekol ler ise fiille b i r l i kte olduğunu söylemişlerd i r. ( çev.) Va'd, A l l a h ' ı n cennet müjdesi; vaid ise ceh e n n e m teh d i d i d i r. ( çev.) Gerçi Hasan e l - B as ri' n i n daha s o n ra b u görüşünden vazgeçtiği ifade ed i l ­ m e kted i r. B k. M eh met Kubat, Hasan el-Basri Hayatı, İlm i Ki�il(qi v e Kelam İlmindeki Yeri, ( l sta n b u l : Ç ı ra Yayı nları, 2 008), s. 1 46- 1 4 7. ( çev.)

48

Kitôbü 'l-lntisôr

üzeri ne Vasıl b. Ata ortaya çıkıp büyük günah işleyenin fasık olduğu nu, küfür ve iman a ras ında bir yerde old uğunu ileri sürdü. Ancak Vas ı l büyük günah işleye n i ahiretle ilgi l i hüküm gereği kafirlere dahil etti. Bundan da anlaş ı l ıyor ki Vas ı l i ki hasmın, aralarında anlaşmaları ve barışmaları için i ki tarafı n arası n ı bulmaya çalışm ıştı. H e rkesçe malumdur ki Vası l ' ı n bu konudaki görüşü, Hasan el-Basri'nin görüşüne yakın olduğu [521 kadar Haricilerin görüşüne de çok yakındır: Aradaki büyü k fa rk, bu üçü arasında deği l d i r, bilakis bu üçüyle M ü rcie ara­ sındadır: M u 'tezilen i n ilk ortaya çıkışı sırasında b u temel i lken i n ö n e m i n i n büyüklüğüne şu husus şahitlik eder: Vasıl'ın hika­ yesi n i anlatanların büyük çoğunluğu, beş temel i l keden sade­ ce onunla ilgilen diler. M u'tezile i s m i n in bizzat ke ndisi d e bu ilkenin önemine şahitl i k eder. Çünkü bu ismin e/-i'tizal'den türediği ne şüphe yok. M es'udi' n i n izahına göre, bu mezheb i n terim leri arasındaki i 'tiziil kelimesi, "el - M enzile beyne'l-men­ zileteyn" yan i "büyük günah işleyen hem kafi rl erden hem de m ü m i nlerden i'tizal etti/ayrı ldı" anlamına gel i r (bk. M u ra­ cu 'z-Zeheb, VI. 22; Vl l . 2 3 4) . Ehl-i S ü n netin cumh uru, onların Hasan el- Basri'nin mecl isinden i'tizal etmelerinden/ayrılma­ larından dolayı bu şekilde isimlendiri l diği hususunda ittifak etmiştir. Ne var ki bu iddianın h i çb i r dayanağı yoktur: Çün­ kü onların "Ehl-i İ 'tizal" ve " i 'tizal görüşünü benimseyenler" adıyla isimlendiri l d iği bilgisi bize ulaştı. Eğer kel imenin an­ lamı onların (Ehl-i Sünnet) iddia ettikleri gibi olmuş olsaydı böyle bir isimlendirme uygu n olmazdı . Zira o zamanın örfü n­ d e bu tü r isimlend irmelerin pek çok benzerleri va rd ı r. Bunlar­ dan biri " M ü rcie"dir, m ü radifi "Ehl-i l rca"'dır, onlar irca ' (er­ telem ek, son raya b ı rakmak, beklenti içinde olmak) görüşünü savu nuyorlardı. Bir diğeri " Rafıza"dır, müradi fi "Ehl-i Rafd" ve " Rafd görüşünü benimseyenler"dir. Rafd'ın (terk etmek, bı­ rakmak, ayrı lmak) ne olduğu nu kita b ı m ızda bulacaks ı n (bk. el- İn tisar, s. 1 0 5 - 1 0 6) . Eğer d u rum böyl eyse o zaman Dehriy­ yenin de deh r hakkı ndaki kend i leri n e mahsus görüşleri nede[5 3 ] n iyle bu isimle (dehr) isimlendirilmesi gereki rd i, Dehriyye n i n müradifi " E h l - i Dehr" v e "Dehr görüşünü benimseyenler"di r.

Naşirin Takdimi

49

Aynı şekilde "Seneviyye"yi de "iki varlığın kı dem i n i savunan kimse"nin müradifi olarak bu lacaks ı n . M u'tezi lenin beş temel ilkeden geriye kalanlarına geli n ce, selefin ayrı ayrı fı rkalara bölünmesinden kaynakl ı olarak b i l ­ gimizin azlığı, bu i l kelerin savu n ucularını kesi n olarak tes pit etmemizi engelliyor. Ancak şunu kesi n olarak ifade ed ebiliri m k i b i rinci temel i l ke M ü cess i m eye red diye amacıyla ortaya atıl mıştır. Biz b i l iyoruz ki o dönemde çeşitl i yollardan "te­ csim" (düşüncesi) İ slam'a gi rm i şti. Gulat-ı Şia n ı n ve Rafizile­ ri n tam a m ı, Allah Teala' n ı n boyu nun, endam ı n ı n, şeklinin ve suretinin olduğunu; O'nun, organları olan bir beden olduğu ­ nu i d d i a ettiler. Ehl-i Hadisin, hi kayeci leri n ve kıssacıların bir­ çoğu, Allah Teala'yı mahlukatına ben zeten hadis ve rivayetler uydurd ular, O'nu ilahi aza mete ya kışmayan beşer sı fatlarıyla tavs i f ettiler. Bu görüşle meşhur olanlardan biri de, Vasıl b. Ata ve Amr b. Ubeyd zamanında yaşaya n M u katil b. Süleyman'dır. Vas ı l b. Ata, M ü cessi meden her iki ta rafa da ayrı ayrı ceva p verd i ; hasımları n ı n iddialarının zıddını ispat hususunda bü­ tü n gücünü harcadı ve aşırıya kaçtı ; fa kat bu ko nuda mazur­ dur. Onun bu konudaki aşırılığı Cehm b. Safvan'ı nki gibi olma­ m ıştır: Cehm bütün vaktini ve enerj i s i n i H o rasan'da Mukatil b. Süleyman ve takipçilerine karşı redd iye işine harcıyordu ve hatta işi, İslam'ın sınırlarına tecavüze kadar ileri götürmü ştü. İ ki n ci temel i lkeye gelince ilk olarak Cebriyyeye ve Rafizi­ lerden Allah Teala'dan zul m ü n vuku bulacağını savunan bazı kimsel ere karşı cevap verm ek için ortaya atı l mıştır. Bu dö- (54) nemde Ceb riyye büyümüş ve güçlenmiş ve başına da Cehm b. Safvan geçm iştir. Cehm, tahammül edilemeyecek derecede Cebriyyeyi savunma işine gi rişti ve bu işte kend isinden önce hiç kimsenin ya pmadığı ölçüde aşırı gitti. İlk dönem M u 'te­ ziles i n i n Cehm iyye ile tartıştıkları ve onlardan uzaklaştıkları tarihen sabittir. İ b n ü ' l - M u rtaza' n ı n kitabında Vas ıl'ın taki pçi­ leri nden bazıları n ı H o rasan'a Cehm ile birebi r görüş alışveri­ şinde bulunmak için göndermesi buna delildir: Kitab ı m ızda (s. 1 3 4) B işr b. M u 'tem i r için söylenen şiirle yine kitabımızda (s. 1 2 6) H ayyat'ın, Cehm'e d uyulan kin, nefret ve ondan uzak durmayla i lgili açıkla maları da b u n u n şahididir.

50

Kitôbü 'l-İntisôr

H icretten sonraki i l k i ki yüzyılda İslam d iyarı adeta bir ça ­ tışma yu rd u ve darülharb haline g � l m işti. M üslüman fırkalar anlaşmazlığa d üşerek birb i rl erine girdiler. Doğu'da M üslü­ manlar önceki dinlerin m ensuplarıyla İ slam hakkında kavga­ ya tutuştu lar. Gerçekten de tarih gösteriyor ki İ s l am'ın gücü ve otoritesi ancak tedrici olarak nüfuz edebilmiş ve adım adım ilerlemişti r. İ slam yurdunda hala çok b üyük sayıda H ris­ tiyan, Yahudi, Senevi ve özell i kle de kadim merkezleri I rak'ta olan Mani heistler vardı. l ra k'ta hala Deysan iyye, M erkCın iyye ve Senevi fı rkaların diğer m ezhepleri n e m ens up birçok i n ­ s a n vardı. Dehriler itibarlı, gücü ve aktif fe lsefecilerd i . - Bir d e kö keni H i nd i stan o l a n Sümeniyye d iye b i r fırka daha ortaya çıktı, so n ra da başkaları. B u mezheplerden her biri n i n i nce elenip s ı k dokunmuş görüşleri, felsefi usullere göre düzenlen­ miş, ka rara bağlanm ış, yazılı olarak kayda geçirilmiş akideleri [55) ve örgütlü şubeleri va rd ı. İ s lam'ın ilk dönemlerinde M ü s l ü ­ man alimler İslam'ın aka i d i n i o rtaya çıkarmadılar, o n u m a n ­ tıki v e felsefi b i r yöntemle araştırmadılar. Bu nedenle Müslü­ manların ke ndileri ni hasımların s ı kı ntısından ku rtaracak bir donanımları olmadı. Hasımlarına karşı rakibin silahlarıyla mücadele edemediler. B u na ek olarak zikredilen bu d i nlerin, has ı m l a rına karş ı delillerle cevap verme ve püskürtme husu­ sunda asırlardan beri gelen bir istidadı, kabi l iyeti ve alışka n ­ lığı va rd ı. İ slam'da ise bun lardan ç o k az şey va rdı. Sonra bu mezheplerin takipçilerinden sayı lamayacak kadar çok insan İslam dinine gird i . İslam'a girince sahip oldukları şuur, vicdan ve fikirleri n i gerçek anlamda terk etmediler. B öylece her ne ka dar İslam i gibi görü nse de aslında İslam'ın ruhuna yabancı ve özünden uzak şeyler gizlice İslam'a sızdı. Ta rihi bir araş­ tırma ya pıldığında Şianın, Seneviyyenin özell i kle İslam ile harmanland ığı b i r yer olduğu görülür. Çünkü herkesin bild iği gibi temel düşüncelerinde Seneviyyenin görüşleriyle akraba­ lık va r. Tecsime dair görüşler arasından Seneviyyenin tecsim görüşüne en yakın olan tecsim görüşleriyle i ma m ları hakkı n ­ d a söyl ed i kl eri b u n u n örneği d i r. Y i n e mensuplarının birçoğu ­ mı n Ra fiziliği ve zındıklığı bünyelerinde cemetti kleri sabittir. Zandaka/zındıkl ı k, Sen eviyye mezheplerinden b i ridir. el-Fih ­ ris t'in (s. 3 3 8) yazarı zınd ı kl ı ğı n ı saklayıp M üslü man görünen

N aşirin Takd i m i

51

birçok kişiyi zi kreder: Ebü Şakir ed- Deysa ni bunlardan birisi­ dir ki lakabı somut olarak kökenine işaret ediyor: Hayyat onu Rafizilerden sayar (bk. el- İn tisôr, s. 41, 142). Onlardan biri de Ebü İsa el-Verrak'tır, İ bnü'r- Ravendi'n i n hocası d ı r ve Rafizi­ I erden b i ri olarak kabul edilir (bk. el- İ n tisôr, s. 1 49- 1 5 0, 1 5 2 ) . Hayyat o n u n hakkında şunları aktanyor: E b ü İsa el -Verrak [56) hangi türden olursa olsun b i r can l ı n ı n öldürülmesini çirkin bul uyord u (s. 1 5 5 ) . Bu b i rebir Mani'nin yol u d u r. N u 'man ve İ b n Talut da bunlardandır, bu ikisi İ bn ü 'r- Ravendi'nin hocala­ rı ndandır (bk. el- İn tisô.r, 1 42 . s.) . Bunlar Abbasiler devleti n i n ilk döneminde vuku bulan zındıklık belasından sonra ortaya çıkan müteah hirinden kimselerdir. Peki ya müteka ddimine ne demel i ! D u ru m u açığa kavu şmasa da İbnü'l - M u kaffa bun­ lardan biridir: Fakat bana göre yukarıda zikri geçenlerl e ayn ı duru m dadır. Çünkü aslen M ecusi olup sonradan lslam'a geç­ miş ve Rafızilere i n tisap etmi şti r. Eski kitapların bazılarında geçen görüşleri az da olsa, o n u n, Müslüm anlığını Senevi te­ rimlerle, zındıklığa dair fikirleri de İ s lami teriml erle ifade et­ tiği n i gösteriyor. Daha önce geçtiği üzere M u 'tezilen i n en önemli ilkelerin­ den bazı ları ö n celikle Rafızilere ve mülh itlere ka rş ı ceva p vermek üzere ortaya konmuştur: Haki katen M u'tezi le son za manlarına kadar onlara ka rşı şiddetli düşmanl ıklarını sür­ dürdü. Eğer buna delil istersen Ebü'l - H üzeyl'in H işam b. Ha­ ke m ile b i rlikteki meclislerine; Nazza m'ın ken d i dönemi n i n Rafızileriyle mücadelel eri n e ; Basra'da Rafızi Sekkak ile İskafi ve Ca'fer b. Harb arasındaki tartışmalara bak (bk. el- İn tisdr, 1 1 0- 1 1 1 ve 1 42 ) . Cahız onlara keskin kılıcını çekti ği zama n ya ptıklarına ve elindeki kitabın kendisine bak! M u'tezile, sadece Rafızil erle müca dele etm ekle yeti nme­ m iştir. Üstüne üstelik mevcut vaziyet ve Ra fızil eri Senevil er ile il işki içinde bul maları onları muhali flerine ka rşı savaşa, kalelerini muhasa ra etmeye ve am barlarına saldı rmaya yö- [57) neltti. Bunun sonucu olarak Seneviyye, Deh riyye, Deysan iyye ve Rafızil erin medet umduğu diğer fırkalara saldırd ı . Bu ölçüde b i r karşı çıkışı İslam'da M utezileden önce gerçekl eştiren ki mse olmadı. M u'tezilen i n tarihi bu türden olaylarda dolu-

52

Kitlibü '/-İn tistir

d u r. Yine Vas ı l b. Ata ve Amr b. Ubeyd zamanında Beşşar b. B u rd ve Salih b. Abdulku ddıis'e rastlarsın, i kisi de h i ç şüphe yok ki, Seneviyyeden d i r. Vasıl ve Am r bu ikisine karşı dikilip onlarla m ü naza ra etti ve görüşlerini çü rütü p onları kovdu. Kitiibu 'l-Eğiini'de (111. 2 4) geçtiği üzere, Basra'da Amr, Cerir b. Hazım el-Ezdi es-Sümeni'ye ayn ı şekilde d avrandı. Daha sonra Ebü'l - H üzeyl el-Allaf geldi ve Basra'da Senevilerle mü­ nazara etti, onların sayıca büyük b i r kısmını islam'a dahil etti. İ bnü'l- M u rtaza'nın kitabında Ebü'l-H üzeyl ' i n hal tercümesi bölümünde varit olduğu üzere, onlardan biri d e adı M ilas olan b i r Mecusidir. Daha sonra Doğu n u n en güzel konuşan adamı olan Nazzam o rtaya çıktı. Seneviyye, Deysaniyye ve Deh riyye i l e s ü rekli b i r savaş halinde oldu, yollarını kesip susturd u ve görüşlerini çürüttü. Kitaplard a sağa sola dağı lmış vaziyetteki haberler ve Ehl-i Sünnetin fı rkalara dai r yazdıkları kitaplar­ daki hikayeler dikkatlice araştı rıl dığı nda, M u'tezilenin maka­ sıdını tahrif hususundaki gayretl erine rağmen ortaya çıkan şey budur. Yine l b n ü ' l - M urtaza ve Cahız, kendilerinden geriye kalan kitaplarında bu d u rumdan açıkça haber verdiler. Ard ı n ­ d a n , şu an elinde tuttuğun Kitiibü 'l- İ n tisiir o rtaya çıktı. B u ki­ tapta bu d urum u her yönüyl e teyi t eden şeyler okuyacaks ın. [58) Özell ikle de Nazzam'ın zikri geçen mezheplerle olan m üna­ kaşal arı n ı n detayı n ı b u lacaksın. B u mü nakaşalar, hasımların M u'tezil eye karşı söyledikl e ri, onların zındıkhğa meyledip lslam'ı yıkmayı amaçladıkları yala n ı n ı ta mamıyla boşa çıka­ rıyor. Şu b i r haki katt i r ki kes i n l i kl e bu durumun ta m a ksi bir hal üzereyd iler. O dönemde M üs l ü manlar içinde muhalifle­ rine karşı İslam'ı en iyi ve en gayretli savunanlar onlardı. Bu konuda ben şöyl e düşünüyorum, Yakın Doğu'da Seneviyye­ nin görüşleri n i boşa çıkararak etkis i z hale geti rme ve sahip oldukları konu mdan, itibardan, gözden d ü ş ü rme hususu nda tari hte N azza m'ın elde ettiği başarıyı elde eden başka b i ri daha yoktu r. B u sıkı çal ı şma, o n u etkisi altına alan kuru b i r h evesten kaynaklan m ıyo rdu, oyalan mak v e eğlence olsun d iye de ortaya çıkmadı. Bi lakis M u 'tezile o dönemde İ s lam'ın en çok i htiyaç d uyduğu şeyi ya ptı. O da şudur ki, d i n i n i n fa -

N a ş i ri n Ta kd i m i

53

z i l eti n i ve gücü nü sağlam b i r biçimde o rtaya koyabilmek için, d i ğer d i nlerin kullandıkları ve hepsin i n çok iyi b i ldikleri sağlam b i r üslup ve felsefi bir metot kul l a n maktır. Çünkü İslam'ın m u rat ettiği başarıyı kaza nmak ve İslam'ı meydan okur bir görü n ü m e kavuşturmak için anlaşılması zor ayrı ntı­ lara ve araştırmalara dalmakta n kaçış yoktu r. Ü m metten ka ­ b i l iyeti ve yeterl i l iği olan b i ri çıkıp bu görevi ye rine getirme­ miş o lsaydı İslam zih i n lere yakl aşamaz, d iğer d i nler arasında canlanıp ayağa ka lkamazdı ve sadece görüntü d e n ibaret fan i b i r gücünden başka da b i r şeyi olmazdı. H ristiyanlık ta ri h i ­ n i n i l k baş ları ndaki H ri stiyanların s a h i p o l d u kları müdafiler maka m ı n ı İ slam tari hi n d e M u 'tezile doldurdu. Bu bakışta, M u 'tezile b i l m eces i n i n ve gittikleri yerin anahtarı va r. Nasıl ki putperest fi l ozoflarla m ü nazaralar ya parak ve bu esnada on ların ellerinden silahlarını alara k, ilahiyat i l m i n i ku ranlar, h i ç şüphesiz bu müdafilerdi r; ayn ı şekil d e İslam kel a m ı n ı i c a t edip kuran da M u 'tezi led i r. Kelam, ka rş ı l ı kl ı kon uşma, (59) m ü nazara ve ta rtışma anlamına gel m ektedir. Kitab ı m ı zı n h e r sayfasında M u 'tezile, m ü l h itler ve diğer d i n lerin men­ supları a rası ndaki bu m ü n aza ralara/tartışmalara şahit ola­ caks ı n. B u tartışmalar M u 'tezi l e kel a m ı n ı n başlangıç noktası, görüşleri n i n kaynağı ve kul l a n d ı kları d e l i llerin dayanağı d ı r. B u asıl kaynağa m ü racaat edilmeden M u 'tezil e kelamı ndan hiçbir şey anlaşıl maz. Bu, semeresi günümüze kadar deva m eden b i r çaba d ı r. Öyl e ki E h l - i S ü n n et, bu tür meselelerl e i r­ tibat kurmaya giriştiğinde, her konuda bu kaynaktan yardı m a l d ı . Y i n e b i l i n d i ği g i b i İ m a m Eş'ari, m ezhebini oluşturma­ d a n önce Ebu Ali el-Cübbai' n i n öğrencilerinden b i riyd i . Eğer M u 'tezile b u yoldaki engebeleri kal d ı rıp yol u açmamış olsaydı Ehl-i S ü n n et bu sanatta gösterdiği ilerlemeyi gerçekl eşti ­ rem ezdi. Yine başka b i r ş eye daha işaret etmek i stiyorum ki, o da şudur: M ü nazara tekniğine a l ı ş ı k tecrübeli d i n l e r ve b i rçok d üşman karşısında mevki tutan bir kavm i n ü s l u b u n d a b i raz­ cık zaaf, tereddüt ve d oğru yol d a n sapma mutlaka o l a caktı r, bundan kaçış yoktu r. Ç ünkü k i m büyük b i r d üşmanla o n u n savaş al a n ı n d a y ü z y ü z e ka rşı l ı klı vuru ş u rsa, ona ka rşı eli

54

Kitôbü '/-İn tistl r

kol u bağl a n m ı ştır ve sava ş ı n vaziyeti n d eki ka ra rsızlıkla ve şartla rıyla m u kayyett i r; bu d u r u m dayke n düşman ı n ı n hare­ ketl e ri n i, susku n l uğu nu, oturuşunu ve kal k ı ş ı n ı izlemel i d i r. M u h temelen d ü ş m a n ı n ru h u ve gücü ona tes i r eder. Fiki r­ l e r i n savaş meyda n ı n da da d u ru m ayn ı d ı r. Özetl e, fi k i rlerin oluşumunda d üşman ı n etkisi m ü ttefikin onda b ı rakacağı etkiden daha az deği l d i r. H a tta öyl e ki bazı Han belil er ar­ kadaşl a rı n ı n m ü l h i tl e re cevap yetişti rmeye aşı rı derecede va kit harcadıkları n ı , ancak bu d u ru m u n bizzat ke n d i l e ri n i [6 0) kü fre s ü rü klediğinden ş i kayetçi o l m uşlard ı r. M ü dafi l e r i n ta­ mam ı n ı n ya ptığı işte kal ı cı o l m aya n, şartları n o rtadan kal k­ m asıyla son b u l ması ve üzeri m ü h ü rlenmesi gereken, daha iyisi n i n ve daha doğrusu n u n getiri l m e s i gereken çok şeyle r va r. H i ç ki mse M u 'tez i l e n i n b u durumdan m uaf olduğunu i d d i a edemez. Fakat n iyeti a paçıktı r ve o da İslam'ı savun­ maktı r. H a d i s - i şeri fte va rit o l d uğu üzere n iyet a m e l l eri n tek ö l ç ü s ü d ü r. H a d i s şöyl ed i r : "Ameller niyetlere göredir. H e r kiş iye n iyet ettiği şey va r­ d ı r. Kimin hicreti Allah ve Resulü'ne ise onun h icreti Allah ve Resu l ü ' nedir. Ki m i n de h icreti/niyeti dü nya nasibini elde et­ mek ya da b i r kadınla evlenmek ise onun hicreti de niyet ettiği şeye yönel iktir." Bana da, bu kitabın gün yüzüne çıkarı lmasında ve neşre­ d i l mesindw bana yard ı m eden ve destek olan herkese s a m i m i teşekkürlerimi s u n m a k kaldı. Evvela kitabın bası m ı için tüm masrafları üstlenen ve yüce M ısır halkı arası nda ilim ve irfa­ n ı n yayılmasına itina göstermeyi kendine adet edinen Neşr. Tercüme ve Tel i f Heyeti 'ne en içten duygularımla teşekkü r ed iyo rum. H eyetin bir araya gelme sebebi de zaten budur; ta­ rihi i l mi araştırmaları takd i r hususundaki sağduyusu; M ı s ı r halkı n ı n refa h ı n ı v e i lmi seviyesi n i yükseltmek için gayreti ki M ı s ı r bu sayede göz kamaştırıcı bir biçimde ilerleyecek ve n a m ı yü rüyecektir. Onların bu gayretini, aşkı n ı ve gece gün­ düz demeden genç z i h i n l eri ilmin memesiyl e besleme çaba­ s ı n ı bildiği mden kitabı kendileri adına neşretm el eri ümidiyle [6 1 ) onlara takd im ettim. Tal eb i m i kab ul etmel eri beni çok mutl u etti. M i n nettarlığı m ı n b i r ifades i olarak bu heyetin yüce kere-

Naşirin Takdimi

55

m i n e v e asaletine çok teşekkü r ediyo ru m . Bu heyeti ve özel ­ l i kl e M ıs ı r Şe r'i Mahkemeleri Kad ısı olan heyet başkanı saygı ­ değer büyük alim Ahmed Emin hazretl eri n i daima minnetle anacağım. Bu zor işi ya pmaya kal ktığımda beni teşvik etti, destekledi, bana güç ve rd i ve işi ta mamlama hususunda beni yönlendirdi; edebiyle, liya katiyl e ve kitabın sağlayacağı yara r hakkı ndaki ferasetiyle bana sürekli yol gösterd i. M u kadd ime­ den dipnotlara ve fi h riste kadar bütün Arapça ibareleri ta s­ h i h eden yine odur. Bu gerekl iyd i, çünkü ben çok gen iş ifade kabiliyeti olan, bol mi ktarda terimlere ve deyi mlere sahip bu büyük d i l i n yaba ncısıyı m . Bu dil öyl e bir d iyar ki, denizinin tam o rtasında o diyarın yabancısı zayı f bir adam boğul uyo r, i şte o adam ben i m . Daru'l- Ku tub i ' l - M ı s riyye matbaas ı n ı n kontro l ö rü saygı­ d eğer dostu m M u hammed Nedim E fe n d i 'ye ka l b i ş ü k ra n l a r ı mı sun maya ken d i m i m e c b u r h i ssed iyoru m . Ken d i s i kita b ı n b a s ı m ı nda, yayım l a n m a s ı n d a v e ileri gelen top l u luk aras ı n da yayıl mas ında büyük ç a b a gösterd i. Hatta b u büyük tekn ik maharetinden dolayı matbaacı l a r i ç i n b i r model o l d u . B u n a ek olarak b e n i m Neşr, Tü reti m e v e Tel i f Heyeti ' n e yön l e n d i ­ ri l m e m e sebep yine o d u r. İ l k denemen i n b ü t ü n fasikü l l e ri n i ayrı ayrı oku m a m eşakkatine katlanan musa h h i h l ere son suz teşe kkü rl e ri m i yazmadan geçmeyeceği m . B u n l a r saygıd eğer üstatl a r Şeyh M u hammed M a n s u r e l - B u rha mi, Ş eyh Ali A h ­ med eş-Şehdavi, Şeyh M u ha m med Abd ulcevad el-Esmai ve öze l l i kl e de re isleri saygıdeğer üstat Şeyh Ahmed Zeki el -A­ d evi h azretleri d i r. Yine D a ru'l- Kutu b i ' l - M ıs riyye ça lışanları- [ 6 2 ) n ı n tam a m ı n a teş ekkü r ederim. Bana d estek o l d u l a r, gü n l ü k i ş l e ri m i n gerekt i rd i ği za m a n l a rda bana ya rd ı m cı o l d u l a r. H a n i m a l u m d u r ya, a l i m i n kita p l a r d iyarından yard ı m l a rı kesi l m i ş olsa göz açıp kapayı ncaya kad ar onda i l i mden eser ka lmaz. H epsine teşekkü r ediyorum. Bana yaptıkları büyük h iz­ metlerin; metni tekrar gözden geç i ri rken ve tashih ederken karşılaştığı m meşakkati kolayca aşmam için gösterdikleri l ütfun ; sadece benim şahsıma değil, i l m i n ke ndisine, bütün araştırmacılara olduğunun farkı nda olarak bana yard ım etme

56

Kitdbü 'l-İntisdr

arzuları n ı n anısını ebediyen unutmayacağım . Allah hepsini korusun ve mübarek eylesin. 1 9 Dr. Henrik Samuel Nyberg Kahi re, 1 9 Haziran 1 9 2 5

19

N a ş i r'in önsözün a rd ı n a eklediği b u kısmı kita b ı n a k ı ş ı n ı bozmamak için d i p nota a kta r d ı k. ( E d.) Düzeltme Tablosu D a ru ' l - Kü tü b i ' l - M ı s riyyede m u h a faza edilen kita p ta n ge riye kal a n tek n ü sha, çok sağl ı kJ ı ve kusursuz o l m a d ı ğı gibi zaptı d a d üzgün deği l d i r. Ç ü n kü bu n ü s h a n ı n eski v e yeni b ü tü n yazmalarında n o kta l ı harflerin nokta l a r ı n ı n d ü ş mesi, nahiv ve irap hata l a rı, kural d ı şı ve a l ı ş ı l m a d ı k yazı l a r v e yi ne kural d ı şı h a reke koyma v b . d urumlar va r. Tabi ki gücü m ü n yettiği kada rıyl a h e p s i n i ta s h i h etti m . Fakat b a z ı a l ı ş ı l m a d ı k istisnai şeyleri. yaz m a n ı n kıdem i n i göz ö n ü n d e b u l u n d u ra ra k asılda b u l d uğum h a l iyle b ı ra ktım. Çünkü b u n larda, o dönemde b i l i nen b i r örfe ve o a s ı rda bilinen b i r dile işaret ola b i l i r. B u n l a ra ilaveten öyle görün üyor ki bu n ü s h a n ı n m ü ste n s i h i yazdığı kon u d a n bihaberd i r ve n a klettiği bu dakik ko nuları fark edecek ve ayırt edecek d u ru m d a değil d i r. Bazı yerlerde ta h rifat ya p m ı ş ve çoğu nu i h m a l ed i p atlamıştır. M a n a n ı n a n l a ş ı l a b i l m e s i i ç i n zoru n l u olan i b a re v e kelimel eri zayi etmiştir. H atta b a z ı yerl erde tam bir satır ya da gö rüld üğü kad a rıyla daha fazla s ı n ı kes i p a t m ı ş tı r. N e z a m a n m a n a bakı m ı n d a n e ks i k b i r cümle b u l d uysa m söz ü n m a ksa d ı n ı ve yö n ü n ü iyice tetkik ettikten s o n ra ken d i m ta m a m l a d ı m . Bu eklemel eri iki köşeli parantez

[ .] .

.

a ra s ı n a koyd u m .

[63]

Yine asılda m evcut olan.

s o n radan izi kaybolan ve kaz ı n a n her şeyi tah m i n i olarak veya ge ride ka l a n izlerin yol u n u taki p e d e rek ta m a m l a d ı kta n sonra köşeli parantez a rasına koyd u m . Fakat s i l i n m i ş ve ka z ı n m ı ş yerlerin tas h i h i n i ya parken bunu

d i p notta

beli rtt i m .

Bunu

asıl

nü s h a da

olmaya n

hiçbir

şeyd e

yapma d ı m . Eğer parantez i ç i ndeki metn i n üzeri n d e b i r raka m görürsen bunun asıl metinde o l d u ğu n u ama sonra d a n kazı n d ı ğ ı n ı a n l a m a l ı s ı n, eğer b i r raka m görmezsen p a rantez içind eki bu metinden a s ı l n ü s h a d a h i çb i r ş e y o l m a d ı ğ ı n ı a n l a m a l ı s ı n . K i ta b ı n bası m ı n ı n ta m a m l a n m as ı n ı n a r d ı n d a n tekra r tekrar kita b ı gözden geçi rd i m v e b i rkaç hataya rastl a d ı m . D a h a s o n ra b i r arka d a ş ı m d a h a kitabı gözd en geçi rdi v e m ü ke m m e l a k l ı v e kuvvetli zekasıyla kita p ta başka h a ta l a r ortaya çı kardı, b a z ı g ü z e l ve hoş tas h i h ö n e rilerinde b u l u n d u . B a n a ve kita b ı n okuyuculanna yaptığı bu h izmetten d o l ayı ken d i s i n e bütün ka l b i m l e ve bütün s a m i m iyeti m l e teşekkü r ed iyorum. İ z i n verm iş olsayd ı a d ı n ı a n a ra k ken d i s i n e teşekkü r etm e k isterd i m , fakat bu o n u n h iç h o ş u n a gitmed i .

KiTABÜ'L- İNTiSAR

KiTABÜ'L-İNTlsAR 1

lbnü 'r- Ravendi

(1)

İbnü'r-Ravendi'nin H ayatı ve Bazı Eserleri tertemiz soyu üzeri ne olsun. Allah'ı m ! D ü şman larına karşı ci hat etme ve sefihlere de ceva p verebilme ya rd ı m ı n ı Senden d i l iyoruz. Gazap ve rıza hususunda Senden adal eti istiyoruz. • • •

• • •

• • •

• • •

• • •

• • •

• • •

• • •

• • •

• • •

• • •

• • •

• • •

• • •

• • •

• • •

2

-Allah Teala, O'na olan taati nle seni başarıya u laştırsın ve razı olacağı şeylerin peşi nden gitm eye de m uvaffak kılsın.­ Ben b u cah i l ve a rsız adamın3 kitabını oku d u m, ne ded iği n i kavra d ı m v e o n u n d indarlara öfkeli, M ü s l ü ma n lara aşırı ki n ­ dar b i r i n s a n ı n kitabı olduğunu fa rk ettim. Öyle k i yalan ve iftirada bulunma cesa retin i göstererek, günaha girmeyi ve d üşmanlık etmeyi küçümseyerek onların söylemed iği şeyleri onlardan rivayet ediyor ve onların m ezheple ri n den ol maya n görüşlerle iftirada b u l u n uyor. Aynı şeki lde onun kendisinden geçerek haddini aşıp sald ı rganlaştığını ve yanlış b i r yöntem seçtiğin i de fa rk etti m. Kitabında M u 'tezileyi zi kretm iş, onlara küfredip iftiralarda b u l u n m u ştu r. Böylece Ra fızileri n cahille­ ri ni ve İ ma m iyye H aşviyyesini, kendisinin M u 'tezi lenin dengi olduğuna, M u 'tezilenin yol, yöntem ve görüşlerini bi ldiğine i n a n d ı rm ıştır. Ama naza r ehli ve kelamcıların tümü, bu şahsın M u 'tezilenin dengi olamaya cağını, sadece bir zamanlar M u 'te­ zileye tabi olduğunu, onlardan bazı görüşler aktardığını, daha sonra onlarla uyuşmadığı n ı ve kü fre d ü ş üp ya ratı cısını i n ka r ettiği sürece kadar M u 'tezi l e n i n üstatla rından ders aldığı1

2 3

Kitabın kon u l a r ı n ı n daha iyi a n laşı l masına matuf olarak bazı başl ı klar ihdas edilmiştir (ed.) Asıl n üshada metin eksik ka l mıştır. H ayyat"ın kitap boyunca böyle m e n fi b i r şekilde n itel en d i rdiği ve "' kitap sahibi" olara k z i krettiği kişi İ b n ü ' r- Ravendi'd i r. (çev.)

60

Kitôbü '/-İn tisôr

nı, daha sonra M u 'tezi lenin b u adamı kovup meclislerinden ( 2 ) uzaklaştı rdığını, bundan dolayı bir öfke sel i n i n o n u sardığını,

saldırganlaştığını, M u 'tezile hakkı nda yalan yan l ı ş bilgilerin olduğu bir kitap yazd ığı nı, onlara ait olmaya n görüşl eri onla­ ra isnat ettiğini ve bizzat kendisinin kabul edip benimsediği bazı görüşleri sanki M u 'tezileden birisi sav u n uyormu ş gibi bir izlenim uyand ı rarak onları ayıplamaya çal ıştığı n ı b i l iyor­ lar. Ne var ki i l h a d ı n tespiti, tevh i d i n iptali, risaletin inkarı ve peygamberlerle önde gel en i m a m la ra küfrü içeren sayısız eser tel if ettiği halde b u kitap 1 Fadihatu 'l-Mu 'tezile l sah i b i n i n M u 'tezileye sövm esi, o n l a r hakkı nda yalan beya nda bulunup onlara ait olmayan görüşlerle iftirada bulunması ne kadar da ga ripsenecek b i r durumdur. O n u n b i l i nen meşhur kitapların­ dan bazıları şunlardır:

1. Kitdbu 't-Tdc: C i s i mlerin hudfısu fi kri n i iptal edip geçer­ siz kı l m aya çalışan görüşleri içeren bir kitaptır. B u kita pta İ b nü'r- Rave n di, h_erhangi b i r m üess i re delalet eden herh a n ­ gi b i r işaretin v e herhangi b i r faile delalete e d e n herhangi b i r fi i l i n olmadığını iddia etmiştir. Ayn ı şeki l d e alem ve içindekileri n i n ve . . . . . . ay ve tüm yıldızların ezeli olarak kadim o l d uğunu, herhangi bir yaratıcıs ı n ı n (sdniJ, idare edici s i n i n (müdebbir), va r edicisi n i n ( m u h dis) v e halıkı nın olmadığı n ı v e alem i n eşsiz, kadim b i r yaratı c ı s ı n ı n olduğunu kab u l eden kiş i n i n muhal bir şeyi i l eri sürdüğü n ü ve çelişkiye d üştüğü n ü i d d i a etmi şti r. 2 . Kitdbu 't-Ta 'dil ve 't-Tecvir: İ b n ü'r-Ravendi bu kita pta, kulu n u hasta edip zayıf düşüren birisinin, onlara b u n u yap­ tığı ve gözetleyip acımad ığı için hikmetl i birisi olamayacağı­ n ı iddia etmiştir. Aynı şeki lde fakirleştirip dertlerle baş başa bıraka n birisi d e hikm etli olamaz. İ taat etmeyeceği ni b i l diği birisi ne, ken d i s i n e itaat etmes i ni emreden b i risi de h i kmetli olamaz. Kendisi n i i nkar edip i syan eden biri s i n i ebedi olarak cehennemde bırakacak b i ri.>i de h ikmetli deği ldir ve günahla­ rın cezasının ölçüsünü bilemeyecek kadar sefihtir.

Kitdbü 'l-lntisiir

61

3 . Kitabu 'z-Züm ü rrüd: Bu kita pta Hz. İ brahim, H z. M u sa, Hz. İ sa ve Hz. M u hammed (as.) gibi peygam berlerin m u cize­ l e rinden bahsetm i ş, onları azarlayarak bu mucizelerin tuhaf [3) şeyler olduğunu, bu tür şeyleri getirenlerin h i lekar s i h i rbaz­ lar olduğunu iddia etm iştir. Yine ona göre Kur'an, h i kmetli ol­ mayan birisinin sözlerinden oluşmuştur. Onda çe l işki, hata ve muhal sözler vard ır. Öyle ki İ b n ü 'r- Ravendi b u kitabı nda "Sa­ dece M u hamm edilere Ait" d iye bir bölüm yazmıştır. Bununla Hz. Peygamber'in ü m metini kasted iyor. 4. Kitabu '/- İmame: Muhacir ve Ensarı azarlayan b i r kitaptır: İ bn ü'r- Ravendi, Hz. Peygamber'in ke ndisi nden sonra ümme­ tine zatıyla, ismiyle ve nesebiyle b i r ada m ı halife olarak tayin ettiğin i, onu öne geçi rmeleri n i. onun önüne geçmemelerini, ona itaat etmeleri ni ve ona i sya n etmemeleri n i emrettiğini, sadece beş ya da altı kişinin ha ricinde herkesin Res u l u llah'ın emrini h a fife alıp bile bile ona isyan ederek Res u l u llah'ın ta­ yin ettiği makamdan alıp yerine başka birisini geti rme husu­ sunda ittifak etti klerini iddia etm iştir. Alemlerin rabbi, risaletle gö revlendirilmiş peygamberler ve selef-i sali h i n i n seçkin imamları hakkında b u tür sözlere sahip olan birisinin, M u'tezil e hakkında ileri geri konuşup on­ lar hakkında yalan uyd u rması ve Allah Teala, peygamb erler ve te rtemiz dostları hakkında yalan konuşmasınd � şaşılacak b i r durum yoktur. Allah Teala'nın yardı m ıyla İ b nü ' r- Rave ndi'in bu kitabın­ daki görüşleri n i zikred ip çelişki leri n i ayrıntıl ı olarak o rtaya koymaya çalışacağı m ve onun a l i m l ere yönelik i fti ralarını, on­ ları n görüşlerini nasıl çarp ı ttığı m açıklayacağı m . Bu hususta yüce Allah'tan yard ı m d i l iyorum. Redd iye nin Başlangıcı

İbnü'r- Ravendi'nin Kitabının ve Ona Reddiyenin Başlangı­ cı: M u'tezile ve Ra fızi M ezhepleri Hakkında Kısa Bilgi İ bnü'r-Raven di kitabına ş u şekilde başlamıştır: M u'tezile­ den b i rçok kişini n , Şianı n tümüne karşı küstahça davran­ dıklarını ve batı l ı n her türünden uzak d u ran Şiilerden

62

Kitôbü 'l-İntisôr

olmaya n gulatın/aşırıların sözlerinden hareketle, Şianı n hak sözleri ni geçersiz kılmaya çal ıştıkların ı gördüm.

İ ti raz: Bu iddia ka rşısında şunu söyleyebi l i riz: -ki doğru(4) ya ulaştı ran sadece Allah Teala'd ır- Mu'tezile Rafizilerden birkaçının savu nduğu bazı görüşlerden hareketle onların tü ­ m ü n ü kınamamıştır. Zira böyle bir şeyi hiçbir akıllı yap maz, sadece cahi l b i risi böyle bir davranışta bulunabilir. M u 'tezile Rafızil eri n tü m ü n ü n ben i msedikleri Rafızil ik düşü ncesinden dolayı onları n hepsi ni ayıplamıştır. Daha sonra her b i r Rafızi fırkanın ayrı ayrı sahi p oldukları görüşlerinden dolayı onla­ rı kınamıştır. M u 'tezile, "Hiçbir günahkar başkasmm günahı­ m yüklenmez. insan için ancak çalışıp çabaladığı şey vardır, " ( Necm, 5 3 / 3 8 - 3 9 ) inancın ı beni msediği halde kitap sahibinin a kta rdığı şeyle ri nasıl yapabilir! Kitap sahibi daha sonra şöyle dem iştir: Onların bu tür davranışlarının avam tabakası üzeri nde etki uyand ı rıp onların Şiadan nefret etm elerine sebebiyet verdiği n i ve halkı n Şianın hakkım tesl i m etmesine engel olduklarım fa rk ettim. Şayet Şiilerin çoğu kelam ve kelamcı lardan nefret etmeseyd i M u'tezilenin görüşlerindeki fah iş hata · ların ve ağı r küfü rlerin az bir kısm ının Yahudi ve H ris­ tiyanların küfrünü aştığını göreceklerdi. İbnü'r- Ravendi deva m ı nda şöyle dem iştir: Bu kitabımda M u'tezilen i n çir­ kinlikl erini özet olarak belirteceğim ve onlara itiraz ba­ bında birkaç cümleyle yetineceğim. İtiraz: İbnü'r- Ravendi'ye şöyl e denilir: Aslında hem ava ­ m ı n hem de h avasın ka lbinde o l u msuz b i r şey uyandıran ve Rafızilere nefret edilmesine sebep olan şey, bizzat onların çir­ kin sözleri, yanlış görüşleri, Allah Teala'yı mahl u kata benze­ ti p O'nun hükü m leri hakkınd a uydurdukları yalan sözlerden kaynaklanan fasit görüşleri, Hz. Peygamber' i n (as.) sü nnetine olan muhalefetleri, Kur'an'ı karalamaları ve M uhacir ile Ensa­ rı tekfi r etmeleri d i r. O n u n "Şayet Şiilerin çoğu kelamdan nefret etmeyip nazarı ayıplamasayd ı," sözü n e gel i n ce yem i n l e söyleyebi-

Kitiibü '1-intisiir

63

l i ri m ki Rafızile r zaten kela m d a n nefret etti kleri gi b i nazarı da ayı pl ıyorlar. Bu d u ru m da onların önde gel enleri n i n söz ve görüşleri nin zayıf old uğu hakkı ndaki bi lgileri nden kay­ naklanmaktad ı r. Eğe r savu ndukları görüşleri üzerinde düşü­ nüp hakkında a raştı rma ya parlarsa kusurları o rtaya çıkacak, hataları keş folunacaktır. Zaten b u n ların l i derleri n i n i ş i gücü ısı ke lamı suçlamak, d ü ş ü n m eyi eleştirmek ve takipçileri n i d ü ­ ş ü n m ekten nefret ettirip uzaklaştı rmaktı r, ta k i o n l a r ı n hata­ larını a n l a m as ı n l a r ve o n l a rı b ı rakıp başka bir ta ra fa yönel­ m e s i n ler. Kitap sa h i b i n i n " Rafiziler eğer kelam ilmini mütalaa etselerd i Mu 'tezilenin görüşlerindeki fahiş hatalarm ve ağı r kü fürlerin az bir kısmm m Yahudi ve H ristiyanlann küfrünü aştığım göreceklerd i;' iddiasına şu şekilde ceva p veri lir: Eğer İ slam d i n i n i n emarelerini taşıyorsan M u 'tezi ­ l e cemaati n i n benimsediği genel gö rüşleri n i kusurlu b u l u p eleşti rme hakkı n a s a h i p olamazsın. Çünkü ü m metin tü mü M u'tezi lenin i n a n ı p bağla ndığı temel görüşleri tas d i k etm iş­ tir. B u temel inançlardan b i r kısmı şunlardır: Allah b i rd i r. "On un bir benzeri yoktur" ( Ş u ra, 42 / 1 1 ), " Gözler onu idrak et­ mez" ( En'am, 6/ 1 03 ) . H içb i r mekan Allah'ı ku şatamaz. Allah bir halden başka bir hale dönüşmez, za il olmaz, değişmez ve inti kal etmez. O, " Evveldir, ahirdir, zahirdir, batmdır" ( H adid, 57 / 3 ) ; O "Hem göklerde hem de yerde tek bir ilah tır'' (Zuhruf, 4 3 /84) . Allah Teala bize şah damarım ızdan daha yakınd ı r. "Gizli kon uşan üç kimse yoktur ki dördüncüsü Allah olmasm, beş kişiden altmcm yine Allah 'tır. İster bunlardan az ya da faz­ la olsun onla r her nerede olursa A llah onlarla beraberdir'' ( M ü ­ cadele, 5 8/7). Allah Teaıa kadimdir, O ' n u n harici ndeki her şey muhd est i r. Kendi h ü kümlerinde a d i l d i r. Mahl ukatı na karşı merhametl i d i r ve kulları nı göze tend i r. Ayrıca fesa d ı da sev­ mez. "Kullarmm küfrüne razı olmaz" (Zü mer, 3 9 / 7 ) . Alemde herhangi b i r zulmün olmasını dilemez. Mahl ukatın en hayırlı­ sı O'na en çok i taat edendir. Verd iği haberler de sad ıktır. Va'd ve vaid i n i gerçekleşti rend i r. Cennet muttakileri n; cehennem ise fasıkların yurdudur.

Kitabü 'l-ln tisar

64

İşte bu ve benzeri görüşl erde ü m met icma etm iş ve M u'te­ z i l e n i n bu konular ha kkı ndaki görüşünü de tasdik etmiştir. Ancak Rafizilerin genel görüşü ise şöyledir: Allah Azze ve [6) Cel l e ' n i n hacmi, sureti ve sın ı rı va rd ı r. Allah hareket eder ve sakin olur. yakl aşır ve uzaklaşır, hafif ve ağı r olur. Allah'ın i l m i m u h desti r. A l l a h alim deği l d i , d a h a sonra b i l d i . Tü m Rafiziler beda görüşünü beni mserler. Beda da şudur: Allah Teala bir şey ya pacağı n ı bildirir, daha sonra bundan vazgeçer ve onu yapmaz. İ şte bu görüşler Rafizilerden b i rkaç kişi hariç heps i ­ n i n benimsed iği tevh i d anlayışları d ı r. Bu bi rkaç k i ş i ise M u 'te­ zileye eşli k etm iş ve onların tevh id anlayışını benimsemiştir. Rafiziler bu kişi leri kend ilerinden uzaklaştı rmış ve onlardan teberri etmişlerdir /uzaklaşmışlardır. Rafizilerin geneli ve H işam b. Sa lim,4 Şeyta n u ttak,5 Ali b. Misem,6 H işam b. Hakem.7 Ali b. Mansur ve Sekkak gibi üstatları da o nlard a n aktardığım bu görüşleri beni msem i ş lerd i r. I Rafizilerin Bazı İ tikadi Görüşleri !

Onların kader hakkı ndaki görüşleri şöyledir: Kafi r kişi Al­ lah tarafı n d a n gerçekl eşen ve kü fre sokan bir sebep ve illet4

5

6

7

H i ş a m b. Salim el-Cevaliki: Aslen Cüzca n l ı olup Küfe'de yaşamış ve daha sonra M üslüman olm uştur. Ca'fer es-Sadık'ın ders h a l kasına katı l mıştır. İ mamiyye Şiası n ı n M ücessimeden sayı lan i l k kelamcı ları arasında yer a l ­ mıştır. 1 1 /Vl l l . yüzyı l ı n s o n l a r ı n d a ö l m ü ştü r: Dk. Yus u f Şevki Yavuz, "Ceva ­ l i ki, H işam b. Sali m", DİA, A n ka ra 1 99 3 , V l l . 4 3 7 - 438. (çev.) Ebü Ca'fer M u h a m m e d b. A l i b. e n - N u' m a n b. Ebi Tarife e l - Heceli el-Ahvel es-Sayra fı el- Kü fı ( 1 60/7 77?), ilk Ş i i kelam a l i m leri ndend i r: İ s m i mezhep­ ler a rası ndaki çekişmelerd e n dolayı küçü k d ü ş ü rü l me k için k u l l a n ı l m ı ş o l s a d a tara ftarları tara fı n d a n "Sah i b u ttak" y a da " M ü m i n üttak" l a ka b ıyla değiştiri l m eye çal ı ş ı l m ı ş t ı r. Altın pa rayı sahtes i n d en h emencecik ayırt et­ tiği için "Tak Çarşı s ı n ı n en zeki i n sa n ı " a n l a m ına gelen b u lakapla a n ı l m ı ş­ tır. H işam b. H akem ona redd iyel erde b u l u n muştur. Bu da o n u n yaşad ığı döneme işaret etm ekted i r. Dk. H a l i l İ bra h i m B u l u t "Şeyta n u ttak", DİA, A n ­ kara 2 0 1 0, xxxıx. 1 04. ( çev.) Asıl a d ı Ali b. İ s m a i l b. Ş u ayb b. Misem b. Yahya et-Te m mar'd ı r: Ebü'l- H ü ­ zeyl ve N azzam i l e görüştüğü i fade e d i l mekted i r. B u kitabımızın ilerl eyen sayfalarında Ali e l - Esva ri'n i n o n u n l a tartıştığı zi kred i l me kted i r. ( çev.) Ca' fer es-Sad ı k d ö n e m i n d e yaş a m ı ş i m a m iyye mezheb i n i n en ö n e m l i ke­ l a m c ı l a rı n d a n d ı r. Bk. M ustafa Öz, " H i ş a m b. H a kem", DİA, A n ka ra 1 998, xvı ı ı . 1 5 3 - 1 54 . ( çev.)

Kitii b ü ·ı- in tisiir

65

ten dolayı küfre girmiştir. Öyle ki bu illet ve sebep kafi r kiş iyi küfre yöneltmiş, on u mecbur k ı l m ı ş ve en son o n u kü fre sok­ muştur. Allah h e r türlü fa h i ş işleri ve masiyeti diler ve m u rat eder. Rafi zil erin tümü, ric'ati n kıyametten önce d ü nyada gerçek­ leşeceği n i ben imsem işlerd i r. Ra fiziler, Kur'a n'ın değiştirilip dönüştürüldüğü nü, onda fazla l ı k ve eks i kl iğin o l d uğun u, yeri ­ n i n tahrif edildiğini savu n muşlard ı r. Ra fizil er, namazın birçok farz ve s ü n n eti hakkında tüm ü m mete muhalefet etm işlerd i r. Rafiziler, Peygamber' i n (as.) kendisinden sonra üm meti n e zatıyla, ismiyle v e n esebiyle b i r a d a m ı halife olarak tayin etti ­ ği n i i d d ia etm işlerd i r. Ancak ümmetten çok az kişi hariç h er­ kes Resulullah'a karşı çıkmak, isyan etmek, imamette ilk sı raya tayi n ettiği kişiyi arka sıralara atıp başka şahısları hal i fe kabu l etmeleri hususun da hemfikir olmuştu r. Bu zikred ilen görüş­ ler Rafizil erin tü m ü n ü n kab u l ettiği ve tü m ü m m etin ise onları i nkar edip yalanladığı görüşlerd i r. Eğer M u 'tezilenin küfrü n ü n az b i r kısm ı n ı n Sen eviyye v e Dehriyyenin ağı r kü frü nü aştığı nı i d d i a edersen şöyle deriz: İ b n ü 'r- Ravendi' n in herhangi bir M u 'tezili şahıstan aktard ığı rivayete baktığı mızda i fti rada bu­ l u nduğu kişiye yönelik olan yala n ı n ı hemen fark ederiz. Ancak, M u'tezileden İbnü'r-Ravendi'yi haklı çıkartacak bir kişinin ha­ tas ı n ı n ise fü rfıatta n olduğunu a n larız. Çünkü o kişinin, bu fer' (7) hakkın daki görüşüyle M u'tezilenin tevhi d ve adalet ile ilgili genel i n ancı çürütül mez. Asl ı nda kitap sahibinin, M u 'tezi leyi ayıplamaya uğraşıp onlardan güya hata l ı olanları zikretmeye ça lışırken aktardığı konular, M u 'tezi lenin dojru sözl ülüğü n e, güzel terci hine, ili mdeki ileri seviyesi n e birer delilden başka bir şey değildir. İ b nü'r- Ravendi, M u'tezileyi ayıplama uğraşı­ sında M u'tezi lenin eşya n ı n fenası ve bekası, meani hakkındaki görüşleri, ma'lfım ve meçhul, tevellüd, zulme güç yeti rem eme, ! cevher ve arazları n ! tedahülü/girişi m l i l iği ve benzerl iğiyle insan ve bilgi hakkın daki görüşünü zi kretmektedir. İ ş te zikre­ dilen bu meseleler Ra fı zilerin akıl edemeyeceği kelam i l m i n i n dakik v e lati f meselelerdend i r. Öyle ki tek tek zikrettiği n bu meselelerde, M u'tezili herhangi bir şahsa sadece başka bir

Kitôbü 'l-İntisôr

66

M u'tezi li şahsın muhalefet etmesi bunun delilidir: M u 'tezile­ den ol mayanların bu kon u l a r hakkındaki teşebbüsleri n i n ise M u'tezili öğretiyi çal ı p kendilerine mal etmelerinden başka bir şey olmadığı n ı fa rk edersin . Ebu'l-Hüzeyl Tevhid Ebü'l-H üzeyl' i n Tevh ide Dai r Bazı Gö rüşleri

Bu a rsız s e fi h daha so n ra, Ebü'l-H üzeyl'den8 -Allah ken­ disine rah met etsin- bahsetti ve onun tefekkür ve nazarla ilgili tartı ştığı bir görüşünü akta rdı. B u görüş, usıilu't-tev­ hid i n aslı ol a n ö n e m l i b i r meseledir. O da o l m uş ve olacak, sonlu ve sonsuz ile bütün l kü ll/tümel l ve parçayla l cüz'/tikel l ilgili meselelerd i r: Bu meselelerle tevhide ve i n karcılara red ­ d iyede b u l u n maya önem göstere n kişi ilgilenir. Ebü'l- H ü zeyl bu ars ı z ada m ı n aktard ığı sözleri ifade etm işse de Ra fizilerin iddia ettikleri şeyleri az da olsa çok da olsa söylemem işti r: Zira Rafiziler inanç öğretis i olarak kab u l ettikleri şu görüşlere sahip o l m u ş lard ı r: Rab, b i ç i m ve suret sahibi olan bir cisi m d i r; [BJ hareket eder, d u ru r, intikal e d e r v e gözden kaybo l u r/yok o l u r. A l i m d eğilken daha s o n ra b i l e n d i r, b i r ş eyi i rade ettikten s o n ­ ra ondan vazgeçi p başka b i r şey i ra d e edend i r: B u ise Allah'ın dışındaki varl ı kların b i r öze l l iği d i r. Şam yüce olan Allah o n l a ­ r ı n iddialarından ç o k yüce v e büyüktür. H a l buki Ebü'l - H üzeyl Allah Teala' n ı n her yön üyle mahlukatına benzerl iğini inkar etm iş ve O'nun tek olduğu n u, cisim olmadığını, herhangi bir biçimi, sureti ve s ı n ı r ı n ı n ol madığım ka bul etmiştir. Ç ü n kü Al­ l a h Teala " O 'nun benzeri hiçbir şey olmayandu·" (Şura, 4 2/ 1 1 ) . B u sefi h i n , Ebü' l - H üzeyl'den aktardığı görüş, m uhdes varlı k­ lar hakkın d a ki bir yan ı lgıdan ibarettir. Ayn ı şekilde m u hdes 8

Ebü " l - H üzeyl M u h a m m ed İ b n ü ' l - H üzeyl cl-Al l a f e l -Abdi e l - B asri ( 1 3 5 2 3 5 / 7 5 2 -850 ?). M u 'tez i l e n i n a l t ı n c ı tabaka s ı n d a n z i kred i l m i ş t i r: Hasra M u ' teziles i n i n k u ru cu s u d u r. Vas ı k ve Me'mun d ö n e m i n d e yaşa m ı ş uzun ö m ü rl ü kel a m c ı larda n b i ri s i d i r. M u ' tezilen i n sistemat i k hale gel m es inden ö n e m l i b i r rol ü ol m uştur. B u kitapta ken d i s i nden çok fazla bahsed i l mekte­ d i r. B k. Metin Yu rdagür, " E b ü ' l - H üzeyl el-Alla f", DİA . A n ka ra 1 994, X. 3 3 0 3 3 2 . (çev.)

Kitdb ü 'l-ln tisdr

67

va rl ıkların sıfatları n ı n sonlu olup olmadığıyla ve kudreti n i n s o n u n u n o l u p olmadığıyla ilgili b i r yan l ı ş l ı ktır. B u n da n sonra o n u n Ebü'l - H üzeyl hakkı ndaki rivayetleri n i zikredip yaptığı yalanları ve ona attığı iftiraları açı klayacağım. Daha sonra bu arsız adamın karalamaya çalıştığı E b ü ' l - H üzeyl ' i n tutund uğu yol u d estekl eyi p d e l i l l e n d i receğim ki bu kitabı okuyan kişi, M u 'tezi l e n i n şüphesi n i n h i çb i r yön üyle Rafizileri n şüphesi­ n e benzemediği n i fa rk etsin. Zaten Ebü'l - H ü zeyl ö l ü m ü n d e n önce bu meseleler hakkı nda araştırma yapmakta n v e s ö z söyl emekten tövbe etm iştir. B u d u rumu, içlerinde Ca'fer b. H a rb'i n9 de b u l u n d uğu ve herha ngi bir töhmet altında kalma­ yan bir topluluk haber verm işti r. Kudret Ebü'l-H üzeyl'in Allah'ın İ lminin Sonluluğu ve İ lahi Kudret Hakkındaki Görüşü

Bu arsız aptal adam Ebü'l - H üzeyl' i n şöyle ded i ği n i i d d i a et­ m iştir: Yüce Allah'ın güç yeti rdiği ve bi ldiği şeylerin sona eren bir sınırı vardır ve kud reti de o şeyi aş(a) maz, ilmi de onu kuşatamaz. İtiraz: Bu iddia Ebü' l - H üzeyl'e yapıl m ı ş bir i ftiradır ve i l i m e h l i n d e n h i ç b i r kimseye saklı kalacak b i r yön ü yoktu r. Allah nasip ederse seni bu konuda bilgilendireceği m. Sen d e b i l i ­ yors u n ki Ebü'l - H üzeyl şöyle d iyord u : " Ş a n ı yüce o l a n Allah ken d i n i b i l i r ve n e fs i n i n de h erh angi b i r s ı n ı rı ve sonu yoktur." Ebü' l - H üzeyl'e göre gerçek tevhi d budur. Peki, Allah Teala ken d i n i b i ldiği ve ken d i s i n i n d e hiçbir s ı n ırı ve sonu olmadığı 9

Ebü'l - Fazl Ca" rer b. H arb e l - H e m edani ( 2 3 6/85 1 ?) Bağdat M u ' tezilesine bağl ı kelam ve fık ı h a l i m lerindend i r. M u "tez i l e n i n yed i n c i tabakasında ol­ duğu z i kred i l m iştir. Ataları Kahtan bölges i n d e n o l u p s o n raları H e m ed a n'a yerl eşm işlerd i r. Yaşadığı dönem i n fi kir hareketleri n i ya k ı n d a n ta kip et­ m iştir. Na:ı:za m ' ı n öğrencisi o l d u ğ u n a d a i r rivayetler b u l u n duğu gibi onu tekfir ettiği n e dair rivaye tler de vard ı r. N a zza m, Ebii ' l - H üzeyl, Ali e l - Es­ va ri, Bişr b. M u 'tem i r ve Ebu M u sa e l - M u rdar g i b i dönem i n i n ö n d e gelen a l i m leriyle ayn ı mecl iste tartışmalarda b u l u n m uştur. M u 'tez i l e n i n alim ve z a h i d i k i Ca'fer'den biris i d i r. D iğeri de Ca'fer b. M ü be ş ş i r"d i r ( 2 34/848 ) . Ca'fereyn denildiğinde bu i ki M u "tezili kela mcı kasted il m i ş t i r. B k . C i h a t T u n ç, "Ca'fer b. H a rb". DİA , An kara 1 99 2 , V I . 549- 5 5 1 . ( çev. )

68

Kitiibü '1-İn tisiir

halde E b ü ' l - H üzeyl Allah Tea la' n ı n bild iği şeylerin bir s ı n ı rı ve son u n u n olduğunu nasıl i d d i a edebi l i r? [9]

Allah'ın gücü n ü n yettiği ve m u kte d i r o l du ğu şeylere gel i n c e Ebü' l - H üzeyl b u n u i k i şeki lde ele a l ı r v e şöyl e d e r : 1 . E ğ e r soru soran k i ş i Allah Tea la' n ı n gü ç yetirdiği şeyle­

rin O ' n u n i l m i n d e, kud re t i n d e ve o n l a rı tek tek saymasında b i r s ı n ı rı ve sonunun o l d uğu n u kasted iyorsa bu görüşü kab u l e d i l i r. Z i ra b u n l a rd a n h i çbir şey Allah Teala'ya gizl i k a l m a z ve b u n d a n kaynaklı h içbi r şey Allah'ı aciz bırakmaz. 2. Ama eğer so ruyu soran kişi Allah Teala' n ı n zeva l bulup bitip tükenen ve yok olan b i r s ı n ı rı ve s o n u n u n olduğunu kas ­ ted iyorsa bu d u ru m kes i n l i k l e kab u l e d ilemez.

B u a rsız adam şöyl e dedi: Ebü'l-H üzeyl'e "Allah Teala bu gayeyi/sonu gerçekleştirmesi esnasında mahlukatından herhangi bir şeyi yok etmeye ve baki kılmaya, yaşatma­ ya veya öldürmeye ya da hareketli veya sakin kıl maya güç yetirir mi?" diye sorulduğunda o, bunları n hepsi n i n m u h a l olduğu n u söylemiştir. ( İ b n ü'r- Rave n di şöyle d e d i : ) Yine Ebü'l - Hüzeyl 'e 'J\llah Teala varl ığına devam eden şeyi baki kılan, saki n olanı durduran ve ruh sahibi ola n ı d irilten değil midir?" d iye soru l d uğu nda o, tabi ki b u n u n b öyle old uğu nu söylemiş­ ti r. ( İ b nü'r- Ravendi şöyle d e d i : ) Yi ne Ebü'l-H üzeyl 'e "Allah Teala'nın devam etmesinde güç yetirmekle n i telenmeyen ve yok etm esi mümkü n olmayan b i r şeyi baki kılması; yi ne öldürmeye ve ha reket ettirmeye güç yeti remed iği bir şeyi yaşatması ve sakin kılması m ümkün müdür?" d iye sorulduğunda o, bunun mümkü n olduğunu s öyle­ m iştir. Eğe r bunun tersi bir şey söylemiş olsayd ı kendi görüşünü terk etmiş olurdu. İ b n ü'r- Ravendi daha sonra şöyle d ed i : Ebü'l-H üzeyl, Nec­ car1 0 taraftarları nın ka firin küfürden başka bir şeye güç 10

Ebu Abdi ilah e l - H ü seyi n b. M u h a m m ed e n - N ecca r e r- Razi ( 2 30/845) Kum a s ı l l ı d ı r. Kela m i görüşleri n i Bağdat'ta B i ş r h . e l - M e risi'd en al m ış t ı r. N a z ­ zam i l e m ü naza ra ları o l d u ğ u rivayet e d i l m ekted i r. N ecca riyye mezhebi n i n

Kitôbü 'l-İn tisôr

69

yeti rmemesi durumu nda küfrü yapamayacakları n ı iddia ettikleri n i öne sürerek onları yükü mlü tuttuğu ! i lzam et­ tiği ! halde kötü lüğe güç yetirmeyenin adal ete de güç ye ti­ remeyeceğin i iddia etmiştir.

İ ti raz: Şunu b i l ki -Allah sana hayrı öğretsi n ve seni hayı r­ lı kişilerden eylesin- E b ü ' l - H üzeyl ' i n tartıştığı görüş şudur: M uhdes va rl ı kların Allah'ın i l m i ve ku d retinde b i r küll/tü m el, cem ve sonlu b i r s ı n ı rı vardı r. Bu da kadim varlığı n m u h d es varl ı ktan farklı oluşundan d o l ayı d ı r. Ebü'l - H üzeyl'e göre ka- [ 1 0) dim varlığın b i r gayesi/s ı n ı rı ve n i hayeti olmadığında ve onda tikel ve tümel söz konusu ol madığı n da m u hdes varl ığın bir gayesi/sı n ı rı, n i h ayeti, tüm e l i ve cem/toplamı o l m ası gerekir. Ebü'l - Hüzeyl m u hdes varlıkların ti kel l eri n i n olduğu n u söyl e­ miştir. D u ru m böyle olduğuna göre o n u n tüm e l ve cem/top­ l a m ı n ı n olması gerekir. Eğer muhdes varl ığın tü mel olmadan ti kelleri n i n ol ması m üm kü n ol saydı tikelleri olmadan tüm e l i n i n o l m as ı da m ü m kü n ol urdu. Bu d u ru m muhal o lduğu nda i l k durum da bunun gibi m u hal o l u r. Allah Teala' n ı n şu sözleri d e ayn ı şeki l d e onun delilleri arası n d a yer almaktad ı r: "A llah Teci/ci her şeye kadirdir" ( N ahl, 1 6/ 7 7 ) ; " O, her şeyi bilir' ( B a ­ kara, 2 / 2 9) ; "Her şeyi kuşatmıştır' (Fussil et, 4 1 /54); "Her şeyi tek tek saymıştır' (Cin, 7 2 / 2 8 ) . E bü'l -H üzeyl şöyl e ded i : Eş­ yan ı n b i r tü meli o l duğu Allah Teala' n ı n sözüyle sabit olmuştur ve Allah Teala ken d isin i b i l e n ve h e r şeyi kuşatan olarak n itelendirmiştir. S ayılma ve ihata e d i l m e ise ancak s o n l u ve s ı n ı rl ı b i r varlı kta gerçekleşeb i l i r. E b ü ' l - H üzeyl sözleri n i şöyle s ü rd ü rm üştür: Cennet ehli ken d i leri için tümel, sayılma ve çe­ peçevre kuşatılma şekl i n d e ta rif ettiği m i z hareketlerin en s o n k ı s m ı n a geldiği nde yem e, i çme, cinsellik vb. tü m d i ğ e r zevkler o n larda b i r arada topl a n ı r/b u l u n u r. Böylece cen nette daimi b i r beka ile baki o l u rlar; yok olmayacak, sürekli d evam edecek baki b i r sükun ile hareketsiz kal ı rlar. k u rucus u d u r. Bu mezhebin h a l k u ' l - kur'an meselesinde M u 'tezileyi des­ teklediği zikred i l m e kted i r. N ecca riye'n i n M u 'tezile, Eşari l i k ve M ü rciil i k i l e bazı h u s u s l a rda uyuştuğu n a d a i r birbirinden fa r k l ı rivayetl er aktarı l ­ m ı ştır. Zikredilen b u ekoller üzerinde b i r etkisi o l m uş t u r. B k . M ustafa Öz, " N eccar. H ü seyin b. M u h a m med", DIA, Ankara 2 006, XXX l l . 4 8 1 - 4 8 2 . (çev.)

70

Kitôhü '/-İn tisôr

Kita p sahibi n i n Yine Ebü'l-H üzeyl 'e ·�ı ıah Teala' n ı n deva m etmesinde g ü ç yeti rmekle nitel enmeyen v e yok etmesi mümkü n olmayan b i r şeyi baki kılması; yi ne öl­ dürmeye ve hareket ettirmeye güç yetiremed iği bir şeyi yaşatması ve sakin kılması m ü m kü n müdür?" diye soru l ­ duğunda o, b u n u n m ü m kü n olduğu n u söylem işti r. Eğer bunun tersi bir şey söylemiş olsaydı kendi görüşünü terk etmiş olurdu" sözüne gel i n ce Ebü'l - H üzeyl, bu kon ud a ş u n u söyl em iştir: A l l a h Teala, cen n et e h l i n i n bekas ı n ı v e süku n u n u (1 1 ) gerçekl eştirdiğinde, yaptığı şeyl e ri, o n lara yaptı rmaya v e o n ­ larda v a r ettiği şeyi var etmeye g ü ç yetirir d e n mesi a n lamsız o l u rd u . Ama Allah Teala, cen net ehline bekayı ve süku n u ya­ ratmada n önce bekayı, süku n u ve ikis i n i n z ı ddı n ı yaratmaya kadirdir. Allah Teala cennet ehli i çi n hayatı, bekayı ve süku n u ya rattığı zam a n tekrar onlar i ç i n hayatı ve süku n u yaratmaya gücü yeter demen i n b i r a n l a m ı olmaz. Ayn ı ş ey Allah Teal a' n ı n ya rattığı beka v e o n u n zıddı olan yok etme/ i fna, hareket ve ölüm için de geçerl i d i r. Ç ü n kü fi i l kudretten çı ktığında o n u n o rtaya çıkmasıyla zı d d ı da o n d a n çıkar. Ebü'l- H üzeyl 'in M ücbiren i n "Kafir eğer küfrün zıddını yap­ maya güç yetiremiyorsa kü fre d e güç yeti remez;• görüşünü mahku m edişine gel ince, Ebü'l-H üzeyl onları susturd uğu bu görüşünde -ki bu görüş o n u n için bağlayıcı olmadığı halde­ isabet etmiştir. Zira Mücbire, kafirin içinde bulunduğu küfür haline güç yetirmesine rağmen, terk ettiği imana ise kadir ol­ madığını iddia etmekted ir. Ebü'l-H üzeyJ, M ücbi reye şöyle de­ miştir: Size göre eğer kafi r kişi içinde bulunduğu küfrü terk etm eye güç yetiremiyorsa o zaman onun tercihte bulunması ve bir fiilde bulunması imkansız olur. Bilakis o, fiili işlemeye m ec­ burd u r ve zorlanm ıştı r. Çünkü bir şeyi yapmaya güç yetirebi­ len onu terk etmeye d e güç yeti rebi l i r. H erhangi bir işi yapma gücü mümkü nse onu terk etmesi de mümkü n olur. O fii l i terk etm eye güç yetiremediğinde onu işlemeye de güç yetiremez. M ü cbire, kudreti n birbirine zıt iki şeyden sadece birisinden gerçekleştiğin i diğerinde ise gerçekleşmediği ni söylemektedir. Ebü ' l - H üzeyl ise zıt olan şeyleri n birisinden kud reti nefyed i n ce

Kitdbü 'l-İntisiir

71

diğerinden d e n efyetm iş olur. Zaten kud reti n gerçekl eşme yolu da şu şekildedir: B i r fii l e güç yetirildiğinde zıddına da güç ye­ ti rilir. B i r fiile güç yetiri lmediğinde zıddına da güç yeti rilemez. Ahiret

Ebü'l - H üzeyl ve Cehm'in Ahiret H a kkındaki Görüşü ve Ebü'l - H üzeyl 'e Eleşti ri d e B u l u n an l ar B u arsız aptal adam şöyle d ed i : Ebü'l-H üzeyl 'e "Senin sözlerinden cennet ehlinin n imetleri n i n b i r noktadan sonra son bulacağı ve onda n sonra başka bir şeyi n mey­ dana gelmeyeceği son ucu çıkmıyor mu?" sorusu yönel­ ti ldiği nde o buna vereb ilecek bir cevap bulamamıştır. Yine kendisine "Bu sona va rıldıktan sonra cennet ehlinin b i r şeyler yemeleri ya da bu son uca varmadan önce yap ­ tıkları gibi ko nuşmaları ve bi rb i rlerini ziya ret etmeleri mümkün müdür?" d iye sorulur. İ b n ü ' r- Ravendi daha s o n ra şöyle d e d i : Ebü'l-H üzeyl bu haki kat ka rşısında bunun im­ kansızlığını ve böyle bir şeyi mümkü n görenin hatasını dillendirecek b i r çıkış yolu bulamam ıştır. İtira z : Bu, Ebü'l-H üzeyl'e atı l m ı ş b i r iftira d ı r. Zira ona göre böyle bir ş eyi düşünmek Allah Tea Ja'yı inkard ı r. Çünkü Allah Teala bu h u s usta şöyle d e m i ştir: "O cennetin yiyecek/eri ve göl­ geleri daimidir" ( Ra'd, 1 3/ 3 5 ) ; "Cen nette ebedi kalacaklardır" (Teğa b u n, 64/9). Halbuki Ebü'l - H üzeyl cen n et e h l i n i n yiyecek ve içeceklerinin, cinsel b i rl i ktel i kleri n in, ziya retleşmeleri n i n v e bütün lezzetleri n i n baki v e o n l a r i ç i n b i r arada toplandığı­ n ı, yok olmayacağı n ı ve d a i m i olacağı n ı savu n m uştur. Kitap s a h i b i n i n aktarmış o l d uğu sözler Cehm'e ı ı aittir. Çünkü Cehm, Allah Teala' n ı n cen n et ve cehe n n e m i l e ikisi n i n ıı

Ebü M u h riz Cehın b. Safviin es -Senıerka ndi et-Tirın izi ( I 2 8/745-6) Kü fe a s ı l l ı olduğu söylenmekle birli kte n i sbesinden de a n l a ş ı lacağı üzere Semer­ ka n t l ı d ı r. H o rasan'da yaşa m ı ş azatlı kölelerdendir: Kfıfe'd e Ca'di b. D i rhem ile karşılaşmıştır. Tabiin dönem i n d e yaşamasına rağmen hadis rivayet et­ med iği i fade edil mektedir. M u tlak cebr görü ş ü n ü ben i m semişti r: Kelam i l m i n i n teşekkü l ü nde rol oyn a m ı ş t ı r. Cehm iyye eko l ü n ü n kurucusudur. Emevi ka rşıtl ığı içinde yer a l m ı ş ve o n l a r tarafından da öldürülm üştür: Bk. Şerafett i n Gölcük, "Ceh m. b . Safvan", DİA, A nkara 1 9 9 3 , Vl l . 2 3 3 - 2 3 4 . (çev.)

! 1 2)

72

Kitô b ü 'l-İn tisôr

iç i ndekileri n i yok ed eceğini, sadece Kendis i n i n daha önce tek başına o l d uğu gibi baki kalacağı n ı iddia etmiştir. Cehm bu idd iasını Allah Teala' n ı n " O Allah evveldir, ahirdir" ( Hadid, 57 /3) ayetiyle te mellendirmeye çal ı ş m ı ştır. Ona göre "el- Ev­ vel" kendisiyle beraber hiçbir şey yokken va r o l a n d ı r; "el -A­ h i r" ise ken d i s iyle beraber başka b i r şey olmaksızın tek başı ­ na baki kala n d ı r. Ebü'l - H üzeyl ise cenn et, cehennem ve içindekileri n i n baki olduğu n u, yok olmayacağı n ı ve ebedi olarak d eva m edeceği n i savu n m uştu r. B u arsız adam daha sonra şöyle ded i : Ebü'l-Hü­ zeyl 'e "Bunları neden söyl edin ve delilin nedir?" diye so­ rulduğunda Ebü'l-H üzeyl şöyle cevap vermiştir: Bir şe­ yin başka bir şeyden sonra sonsuza değin deva m etmesi mümkünse bir şeyi n başka bir şeyi sonsuza deği n öncele­ mesi de imkansız olmaya caktır. Eğer duru m böyle olursa, [ 1 3) o ta kd i rde cismin hudıisunu tespit etme i mkan ı da kal­ mayacaktır. Bu d u rumda cismin hudıisunu nefyettiği miz gib i onun muhdisini de nefyetmemiz gerekirdi. Muhdis d uyula rla bilin mediği nde fiilleriyle bilinmiş olacaktır. İtiraz: - H er d oğru o l a n ı n ya rdı mcısı sadece Allah Teala'd ı r­ B u kon u d a şöyl e deriz: E bü'l-H üzeyl kelam i l m i n i n dakik ve lati f m eseleleriyle ilgili olan ve olacak olan, tümel ve tikel, sonlu ve sonsuz şeyler gibi konuları çok fazla ö n emsed i ği i çi n bunlara çok fazla d eği n m iştir. B u da a l i m leri n takip ettiği yol ­ d u r. Ç ü n kü a l i m l er i l m i n hem ko lay h e m de çetre fi l l i kon u la­ rı n ı ö n emsemişlerd i r. Tü m bu a n latı l a n lard a n sonra acaba yeryüzünde İ b ra h i m l en - N azzam l , Esva ri, M u a m m e r, Bişr b. M u'tem i r, Ca'fer v e i s­ kati gi bi Mu 'tezi lenin haricinde bu iki ıstılahı lğii m id ve la tifi b i rbirinden ayı rt edebil ecek başka b i risi var m ı d ı r? Ç ü n kü alimler arası n d a M u 'tezile, tevh i d i çok fazla önemsemiş ve sa­ vu n mu ştur. Bu ars ız adam d a kovuşturulduğu s ı ralarda ö l d ü ­ rül mekten korktuğundan M üslümanlara ş i r i n görü nmek içi n tevh i d hakkın d a b i r eser yazmıştır. Ama İ skati bu i ki a l a n ı açık ve a nlaşı l ı r i fadelerle b i rbiri nden ayı rmı ştı r. İ skati bu konu

Kitd b ü ·ı-in tisd r

73

hakkı nda şöyle dem iştir: Eşya n ı n b i r başlangıcı vard ı r ve sonları n da deği l de evvelleri n d e n varl ığına d eva m eder. Eğer kend is i n d e n başlanan bir başlangıç olmasa ve ondan önce b i r başlangıç yoksa ondan b i r ş eyi n gerçekl eşmesi i m kansız o l u r. O ilk ş eyin va rl ığı o n u n kendisiyle başladığı b i r başlangıcı n ı n olduğuna d e l i l d i r. O eşyayı başlatan varlı kta d eği ş i m i n olması mümkü n olmayacağında eşyayı sonsuza kadar kes i n tisiz ola­ rak d evam ettirmesi mümkü n d ü r. İ s kafi başka b i r fasıl daha açarak şöyl e dem iştir: " H erhangi [141 bir ha reketten ö n ceki b i r hareketi n başlangıcı yoktur" şek­ l i nd e ki bir kabul, " fa i l i n ken d i fi i l i n i öncelemed iği ve ondan ö n ce b u l u n madığı" son u c u n u doğuracaktı r. Böyle b i r şey ise m u h a l d i r /imkansızd ı r. Ama b i r fi i ld e n sonra başka bir fi i l i n nihayete kadar olmayacağı şekl i n d eki zoru n l u l u k, fa i l i n fi i l i ni öncelemediği v e ö n ces i n d e b u l u n mad ığı s o n u c u n u d oğur­ maz. İ brahim l en- Nazza m l de bu iki alan ı n arasını çok açık bir şe­ ki lde ayı rmıştır. Onun bu açıklamaları tevh id hakkında yazmış olduğu kitabı n d a vardır. Eğer sözü uzatmak okuyucuyu bezdir­ meseyd i buna deği nirdim. Bu açıklamaların tü münün başkası ­ n a d eğil de M u'tezileye a i t olduğu n u görm üyor musun? Başlangıç ve Son

Ebü'l - H üzeyl'in Başlangıç ve Son H a kkındaki Son Sözleri B u arsız apta l a d a m ı n asl ı n da kendisi daha fazla hak ediyo r olmasına rağmen Ebü'l - H ü zeyl 'e i ftiraları ve kü fü rleri n e karş ı l ı k A l l a h Teala Ebü'l - H ü zeyl'i b u n d a n koru muştur. İ b ­ n ü ' r- Ravendi daha sonra şöyle dem iştir: Akılh kişi bizzat kendisine dönüp baktığında bir halde eylemde bul una­ bilen kişinin başka bir halde d e h erhangi bir değişikl iğe uğramaksızın eylemde bulun masın ı n imkansız olmadığı­ m görecektir. Çok sert bir taş, sahip olduğu ağı rh k ve yo­ ğunluğundan dolayı b i r şeyi kırd ığında herhangi bir de­ ğişime uğramaksızın ve kendisine ilişen b i r noksanhk ol­ maksızın başka bir şeyi de kı rabilmesi bu d u ruma örnek

74

Kitübü '/- İn tisür

olarak verilebilir. İ b n ü'r- Ravendi şu şekilde d eva m etmiştir: Ebü'l-H üzeyl Allah Teala'dan değişim ve dönüşüm, fazla­ lık ve eksikl ik, acziyet, engel ve sonradan i lişen şeylerin gerçekleşmesini imkansız gördüğünde ve daha sonra da Dehriyye mezhebinin görüşlerin i tashih ettiği ni iddiaya mecbur kalmamak için, Allah'ın fiilleri ne sonradan ilave ettiği ... saçma ve mantıksız şeyler söyledi. Sanki o şöyle d iyor gi biyd i : İ yi biliniz ki dehrilerin gittiği yol gerçektir, doğrud ur; yi n e akıllarmızdaki 'sonsuza kadar bir şeyden sonra başka bi r şeyin var olması' düşüncesi de sah ihtir, gerçektir ve doğrudur.

İtiraz: -Allah Teala sana h ayrı öğretsin ! - Ş u n u bil ki kita p sah i b i n i n zikrettiği bu sözler v e taş benzetmesi E b u Miisa' n ı n sözl eri d i r. O , Sümame'nin evi ndeyken bu konular hakkı nda [ 1 51 ken d i s i n e sorular yö nel ti l m i şti r. Kitap sah i b i n e yazıklar o l ­ s u n ! B u a d a m , yazdığı tüm kitapları n d a M u 'tezi l e n i n görü ş ­ l eri v e soru l a rı n ı n hari c i n d e h erhangi b i r görüş bel i rtm eye güç yetiremediği için onların görüşlerine soru ve cevapları n a başvurmak zoru n da o l d uğu halde nasıl oluyor da M u'tezileyi ayıpl ıyor. B u ndan sonra ş u n u bil ki ayn ı s ı d ı r. B u n dan sonra ş u n u da bil ki Ebü'l - H ü zeyl' i n i d d iasına göre b ugün "fail"e dair olan söz, bahsedilen "ta ş " hakkı n daki söz gibid ir. B i r fail b i r fiili ya ptığı nda o n u n b i r benzeri n i d e yap a b i l i r; içinde b u ­ l u n d uğu m evcut h a l deği ş i p g ü c ü kud reti acziyete, serbestl iği engellemeye d ö n üşün ceye kadar ondan benzer fi i l lerin m ey­ dana gelmesi de m ü mkü n d ü r. Böylece sonradan gerçekleşen güçsüzlük d u r u m u n d a n dolayı daha önce ya pa b i ld iği şeyi ya ­ pamaz hale geli r. Çünkü ş u a n güç yeti rebild iği bütün şeyler h e n ü z varl ı k alanına çıkma m ıştır. Ama tüm m u hdes şeyler varl ı k alanına çıktığı nda ve fa i l i n i n gücüne bağl ı olan herh a n ­ g i ma'du m b i r şey kal m a m ı şsa fa i l i n o fi i l i n benzeri ni yapabi­ l ecek kudrete sahip olduğunu söyl emek i m kansız o l u r. Çü nkü o fii l i n benzeri ni gerçekleştirme i mka n ı kal m a m ı ş ve tü m fi i l ­ l e r varl ık a l a n ı n a çıkmış olur.

Kitdbü '1-İn tisıir

75

Taş hakkı ndaki d ü ş ü n ce de böyl e d i r. Bugü n o n u n l a bir şey kırı l d ı kta n s o n ra ayn ı şeyi n b i r benzeri n i de kı rmaya elveriş­ l i d i r; bugün fa i l i n kırması nasıl m ü m kü n olduysa, ayn ı şeyi tekrar yaptığın d a yine kıra b i l i r. Taş bir ş eyleri kırd ığında ve tüm m u h des varlı klar varl ık al an ı n a çıkıp kırılabilecek b i r şey kal mad ığı anda ta ş ı n başka b i r şeyi kırması i m kansız o l u r. Fa­ i l i n durumu da böyled i r. Çün kü fa i l i n d e bu d u rumda başka bir ş eyi yapabilmesi i mkansız olur. Ebü'l - H üzeyl 'e göre fail ve taş ı n d u ru m u arasında herha ngi b i r fa rk yoktu r. Ebü'l - H üzeyl i m kan d a h i l i n d eki şeyleri n sonunu tesp it etme hususunda temki n l i /şüpheli davra n m ı ş ve şöyle de­ mişti r: Bana tü m cisimler hakkı nda bilgi verin iz, bunlar tüm arazlardan farklı değiller m i ? Ya da bazı cisimler a raz; bazı arazlar da cisim mid ir? (Ebü'l - H ü zeyl ş öyle dedi :) " Eğer bazı ( 1 6 ) arazl a r cisim; bazı cisimler d e a razdır," d erseniz, sağl ıklılara i laveten delileri n aklını bi l e terk etmiş olurs u n uz. " Eğer tüm arazlar, tüm cisimlerden farkl ı d ı r," derseniz cisim ve arazlar için tümelin va rlığı n ı kabul e tm i ş o l urs u n uz. ( E b ü ' l - H üzeyl ş öyle dedi) Bana va rlı k alanına çıkan ve olan her şey hakkı nda bi lgi veri n iz. Bunlar ara s ı n d a "yoktur" diye n i telenebilecek herhangi bir ş ey var mıdır? H ayır, der­ seniz -zaten hayı r demeniz gerekir- bu d u rumda size şöyl e d e n i l ecektir: Var olabilecek herha ngi b i r şey gün ü n biri n d e olmuş b i r şey olarak nitel e n d i ri l ecek midir? " Evet! Böyle b i r şey m ü m kündür," derseniz b u ta kd i rd e olmuş v e olacak h e r şeyi tümel olara k kabul etm iş ol u rs u n u z. Ebü'l - H üzeyl bir defas ı n da a d a m ı n birisine şöyle bir soru sormuştur: Bana olacak hareketlerd e n haber ver. Belki de bu hareketlerden b i r taş, demir ve et parças ı n ı n meydana gelebi­ leceği n i veya herha ngi bir m ekan a yerleşen b i r şey olabilece­ ği n i b i l iyor m u s u n ? O adam şöyle dedi: Bi l akis şunu biliyorum ki o h a reketlerden b u n u n gibi h e rhangi b i r ş ey gerçekleşme­ yecektir. Ebü'l- H üzeyl daha sonra ona ş öyle sorar: Bunu tüm hare ketlerd e n m i yoksa b i r kısm ı n d a n m ı nefyediyorsun? B u ­ n u n üzeri ne o adam kendisi için l a z ı m olan şeyi fa rk etti.

Kitii b ü 'l-İn tisiir

76

Ben bu görüşleri, kita b ı m ı okuyacak kişiye Ebü'l-H üzeyl ' i n bu kon uları ç o k fa z l a önemsed iği n i v e o n u n temki ninin/şüp­ hesinin ise Ra fizileri n hata s ı n a benzemediğin i b i l d i rmek için akta rdı m . B u şüphe Rafi ziler gibi o l an cahil kişil erden ger­ çekl eşeb ilir. Ayrıca ş u n u da s öyleye b i l i rim ki Ebü'l - H ü zeyl, i nsanların, ken d i s i n i n bu şekilde i n a n d ığı n ı zannettikleri n i fark · edince bu konular h a k k ı n d a konuş maktan tövbe etmiş ve tecrü be kazanmak ve düşünmek için bu konuda tartıştığını açıklamıştır. H a berleri n d e n töhmet altı n da kal m ayacak güve­ n i l i r bir cemaat, Ebü'l-H üzeyl i l e ilgili bu b ilgi l e ri a ktarmıştır. H i ç kimsenin o n u töh met altı n da b ı rakması helal değil d i r. ( 1 7]

H ayyat'ın Ebü'l-H üzeyl Savu nusu B u arsız adam büyük b i r aptall ı kta n ve aslında ken d i s i n i n daha ç o k layı k old uğu bu çi rkin sözlerden sonra şöyle demiş­ tir: Eğer kadim va rhğm fi i l i muhdes olduğu hald e ezel­ den beri fa il olması m ümkü nse cismi n de ha reketi muh­ des olduğu halde ezelden beri ha reketli olması mümkü n olur. İ b n ü ' r- Ravendi daha sonra yukarıdaki görüşleri İbra h i m e n - N azzam, M u a m mer, Ali e l - Esvari, Cahız v e d i ğ e r M u'tezili­ lerin takip ettikl eri n i ifade etmiştir. İtiraz: Fes übhanall a h ! B u a rsız ve aptal adam n e kadar da m ü fteri ve yalancıdır! Kela mcılardan herhangi birisi bu kitabı okuyup o n u n yalanlarını, iftiraları n ı ve herhangi bir M u'te­ zi lide b u l u n m ayan şeyl erl e onlara yönelik ithamları n ı fark etmesinden uta n m a m ı ş m ı d ı r? Acaba yeryüzü n d e M u'tezi le­ den İ b ra him en -N azzam, Ebü'l-H üzeyl, Mu a mm e r, el-Esva ri ve diğerleri n i n harici nde h e rha ngi b i risi hare ketl eri muhdes olduğu halde cismin ezeli o l a rak hare ketli olduğunu iddia eden Deh riyyeye reddiyede b u l u n m u ş m u d u r? Yine M u 'te­ zi lenin d ı ş ı n da tevh idi tas h i h eden, gerçek a n lamda sadece Kadim Azze ve Celle'nin tek o l d uğu n u ispatlayan ve b u n u n ­ la ilgi l i apaçık d e l i l l e r geti ren, bu konuda kitaplar tel i f e d e n v e dehrilere v e senevilere reddiyede b u l u n a n başka birisi va r m ı d ı r? M u'tez i l en in bu arsız a d a m ı n iftiralarından beri o l d u ­ ğuna d a i r ehl-i n a z a r/ fi l o z o fl a r v e kel amcıları n s a h i p oldukla-

Kitıibü '1- İn tisiir

77

rı bilgiler b u kon uyu uzun uzad ıya a nlatma i htiyacı n ı ortadan kal d ırmıştır. Nazzam Salah-Aslah

Bu cah i l ve arsız adam daha sonra şöyle d e d i : Nazza m, 1 2 Allah Teala' nın bir şeyi n yapılmas ı n ı n onun terk edil­ mesinden daha iyi/aslah olduğunu bildiğinde o fiili terk etmesinin ve ondan geri d u rmasının imkansız olduğu nu iddia etmiştir. Nazza m, cen n et ehl i n i n nimetlendirilme­ sinin yok olma ve ölümden daha aslah olduğunu iddia etmiştir. Cennet ehlini ya rata n Allah Teala, onların ni- ( 1 8) metlendirilmes i n i n ve yaşatıl masının yok olmalarından ve ölümlerinden daha aslah ol duğu n u bildiği halde -Ken­ disi daha önce tek başına olduğu gibi yine tek başına ka­ lacağı ana kadar onları öldürmeye gü ç yeti rir mi? d iye kendisine sorulduğunda bunun i m kansız olacağım söy­ leyecektir. İtiraz: B u kon u da şöyle d eriz -Doğruya ulaştı ra n Al lah'tır- : O n u n N azza m'd an akta rdığı bu mesele hakkında M u'tezile­ den Allah'ın zulme güç yetirdiği n i söyleye n lerin harici n d e üm m eti n çoğun l uğu Nazzam g i b i d ü ş ü n m ektedir. Mücbire n i n geneli, t ü m Rafı ziler, M ü rcie v e N evabit'ten 1 =1 kelam ya panla12

E b ü İ s h a k İ bra h i m b. Seyyar b. H a n i " e n - N a 22am ( 2 3 1 / 8 4 5 ) , Basra M u 'te­ z i l es i n i n önde gelen kel a m cı l a r ı n d a n d ı r. M u ' tezi l e n i n a l t ı ncı tabaka s ı n d a zi kred i l m iş t i r. D i l , edebiya t, fı k ı h , h a d i s gibi i l i m lerde b ü y ü k b i r b i r i k i m e sa h i p t i . H e m d a kiku ' l - kelam h e m de celil u ' l - kelam a l a n ı nda m eş h u r b i rçok görüşü va rd ı r. Bk. İ lyas Çelebi, " N azza m", DİA. A n ka ra 2 006, X X X l l . 466469. [çev.) 1 3 " N a b i te" n i n çoğ u l u o l u p bi rkaç s ı radan ve bas i t i nsan top l u l uğu ve ''ayrık otu" a n l a m ı n a gel i r. Ayn ı şekilde m u h a l i fleri t a ra fı ndan Eş'ariler ve M üşeb­ bihe için k u l l a n ı l a n ve yine menfi a n l a m ı çağrı ştıra n bir kel i med i r. İ s l a m felsefesinde de b u kavra m k u l l a n ı l m ı ş t ı r. Ö rneğin, Fa rabi, bu kavra m ı ay­ nen kelam i l m i n d e k u l l a n ı l d ığı gibi menfi bir şekilde k u l l a n ı rken İ b n Bacce ise " Bozu k b i r devlette ya şaya n , b u n a rağmen doğru d üşünce sahibi olan ş a h ı s " şekl i n d e m ü spet anlamda k u l la n m ı ş t ı r. Bk. İ lyas Üzüm, "Nabi te", DİA , A n ka ra 2006, XXX l l . 2 6 3 - 264; B u rh a n Köroğl u , " İ b n Bacce v e İbn Tu fey l : Felsefe E n d ü l ü s ' te'', İslam Felsefesi Ta rih v e Problemler, ed. Cü neyt Kaya, ( İ sa m Yayı n l a rı , 2 0 1 4) , s. 3 4 6 - 3 4 7 . (çev.)

78

Kitabü 'l- in tisar

rı n tü m ü Allah Teala' n ı n z u l m e güç yeti rmes i n i n i mkan s ız o l ­ d uğunu söyl emişlerd i r. Yine bunların iddialarına göre A l l a h herh angi b i r işi yapacağı n ı h a b e r verdikten s o n ra b i ri n i n ç ı ­ kı p "Allah, yapacağın ı h a b e r verdiği b i r şeyi, h a b e r verdikten sonra da yap mamaya kad i rd i r," d e m esi son d e rece m u h al d i r, mantıks ızd ı r, saçmadır. D uru m bu şeki lde o l d uğunda ve Allah Teala'nı n cen n et ve cehennem e h l i n i n ebedi kalacağ ı n ı b i l d i rdiği n i gördüğümüz­ de Allah Tea la' n ı n haber verdiği şeyden sonra biris i n i n de bu haberle ilgili olarak "Allah Teala cennet ve ceh e n n e m ehlini ö l d ü rebilir ve yok edebilir," iddiası, a d ı n ı söyl e d iğimiz kişi­ n i n nazarında, b ugün doğru l a n m ı ş o l u rd u ki bu imkansızd ı r. mantıksızd ı r. saçmad ır. B u arsızın aktard ığı bu görüş İ b ra h i m e n -Nazza m'ı n sözü dür. E ğ e r b u sözünden dolayı İ brah im'in ayı pla nması, kı n a nması veya tevhi d dairesinden çıkartı l ması gerekiyorsa, ayn ı şey onunla o rtak olan ve ayn ı görüşü payla­ şan herkes için gerekmektedir. B u arsız a d a m ı n, " İ brahim en-Nazzam, cennet ehl i n i n ni metlendirilmesi n i n o n l a r için ölüp yok olmaktan daha aslah olduğunu iddia etm işti r, " sözüne gel ince bu görüş, ayn ı şekilde tü m ü m m eti n de görüşüdür. Kur'an da bu husus­ tan bahsetmiştir. Allah Tea l a, N ebisi (as.) için "Ahiret senin için dünyadan daha hay1rlidır" ( D u ha, 9 3 /4) demiştir. Yine A l ­ l a h Teala başka bir ayette "A hiret yurduna g elince m uttakiler için orası dah a hayırlidır" (Yu su f, 1 2/ 1 09) d e miştir. İ b n ü'r- Ravendi' n i n N azzam'd an rivayet ettiği ·�nah Teala' nın bir şeyin yapılmas ı n ı n mahlukatı için daha aslah ol­ duğunu bild iği zaman onu yapmaktan vazgeçmesi im­ kansız olur," sözüne gel i n ce bu öyle bir iddiadır ki d ostları­ mız bu iddiadan d olayı İ bra h i m e n - N azzam b u görüşü b e n i m ­ semediği halde A l l a h Tea la' n ı n zulme güç yetirmesi n i n i m ­ kan sı z olduğu görüş ü n e kıyasla N azzam'ı yükü m l ü/soru m l u tutmuşlardır.

Kitübü 'l- İn tisiir

79

Muammer Fena ve Meani

M u a m m er'i n Fena ve M eani/ M analar N azariyesi Hakkı n da ki Görüşü B u arsız adam şöyl e d ed i : Muammer, 1 4 b i r şeyi n fenası­ m n kendisinden başka b i r şeyle gerçekleştiğin i iddia et ­ miştir. Eğer kendisine "Allah Teala bütü n alemi yok ede­ bi lecek güce sahip değil midir? d iye sorulacaksa "Evet, onun haricinde başka bir şeyi yaratmakla onun fenasını gerçekleştirebilir," diye cevap veri r. Yi ne ona "Peki, Allah Teala'mn kend isiyle alemi yok et­ tiği şeyi de yok etmeye gücü yeter mi?" diye sorulursa yine "Evet, onun haricinde başka bir şeyi yaratmakla onun da fenasını gerçekleştirebilir," diye cevap verecektir. Daha sonra yine ken disine "Allah, önceden olduğu gibi yine tek başına kalıncaya kadar mahl ukatın ı yok edip b i ­ tirmeye g üç yeti rebilir mi?" denildiği nde " Bu i mkansız­ d ı r, mantıksızd ı r, saçmad ır," der.

İ tiraz: Ş u n u bil ki -Al lah Teala sana hayrı öğrets i n - b i r şe­ yi n fenasıyla ilgili olarak fen a n ı n o şeyd en başka bir şey o l u p olmad ığı y a da o n a h u l u l eder mi veya başka b i r şeye h u l U I etmez mi?" g i b i konular, kelam i l m i n i n dakik v e latif mese­ leleri a rasında yer al maktadı r. B u kon u l a r h akkı n d a insanlar arasında çok büyük ihtilaflar yaşa nm ıştır. B i r topl u l u k, bir şeyi n, baş ka b i r şeyi n fenası ola mayaca­ ğı n ı iddia etmi ş ti r. Allah Teala b i r şeyi yok etmek isted iği n ­ d e fen a n ı n harici n d e başka b i r şey ya ratmadan onu yok eder. B i r top l u l u k da Allah Teala bir şeyi yok etmek istediği n de o n u n i ç i n b i r "fena" ya rattığ ı n ı ve b u fe n a n ı n da Allah Teala i l e kai m olduğu n u iddia etmiştir. Başka bir top l u l u k ise Allah 14

A m r M u a m m e r b . Abbad es-Sülemi' n i n ( 2 1 5 / 8 3 0 ) , M u 'tez i l e n i n ye­ d i n ci tabaka s ı n d a o l d uğu zi kred i l m i ş t i r. Öğre n i m i n i Basra'da ta m a m l a ­ ya ra k Bağdat'a g i t m i ş v e orada N azzam v e D ı ra r b . A m r gibi kel a m c ı la rla t a rt ı ş m ı ştı r. Eserl eri g ü n ü m ü ze u l aşma m ı ş t ı r. Bk. M u s t a fa Öz, " M ua m m e r b. A bb ad DİA , Ankara 2 0 0 5 , XXX. 3 2 3 - 3 2 5 . (çev. ) Ebü

",

[ 1 9)

80

Kitabü 'l-İntisar

Teal a' n ı n b i r şeyi yok etm ek isted iği n d e o şeye h u l U I eden b i r "mana" ya rattığını v e b u m a n a n ı n h u l ıi l üyle i k i n c i bir h a l d e o ş eyi y o k ettiğini i d d i a etm iştir. Eşya yok o l d u ktan sonra b u mana, "fena" olarak isimlendirilir. B i r topluluk i s e b i r şeyin fenasının başka b i r şeyde gerçekleştiğin i iddia etm işti r. B aşka bir top l u l u k ise Allah Tea la' n ı n cis i m için her zaman bir beka ya rattığı n ı ve cismin b u n u n l a baki old uğu n u iddia etm işti r. Allah Teala bu cismi yok etmek isted i ği n d e o n u n içi n b i r beka yaratmaz ve o cisim de h e m e n yok o l u r. M u'tezilenin düşman ları onların aleyhleri n d e hil eleri n peşinde koşuşturup düşmanl ığın zirvesi ne ulaşmalarına rağ­ men on ları karalamaya güç yeti rememeleri; sadece yalan is­ nadında b u l u n u p o n ların görüş ve d ü ş ü n celeri nde olmayan [ 20 ] şeyl erle iftirada b u l u n maları ya da bazı M u'tezili şahısların bir şeyi n fenası ve o fen a n ı n n erede gerçekl eştiği ve b u n u n g i b i n e tevhid n e de adaleti nakzedebilecek hatalarında o l d u ­ ğu gibi fü rı'.iatla ilgi l i düşüncel erden dolayı onları karalamakla yeti nme leri, aslında Allah Tea la'n ı n M u'tezileye bahşettiği n i ­ m e t v e ihsanlarından değil m i d i r? Z i ra bu hatalar Rafızileri n tevh idi geçersiz kıl m aya çalı ştıkları, risalet ve icmayı i n kar ettikl eri ve Ku r'a n-ı Kerim'i yalanladıkl a rı hataları gibi d eğil­ d i r. Kendisin i n d i n i n e tutu n m ayı ve resu lleri n e i ttibayı bize bağışlayan Allah'a hamd olsu n ! Tüm b u a n latılanlardan sonra eğer kitap sah i b i n i n M u a m ­ mer hakkı nda zi krettiği "Allah Teala'nm tek başına baki ka­ la cağı ana kadar tüm mahlukatı yok etmesinin imkansız olduğu" şekl i n d eki görüş doğruysa zaten ü m metten b i rçok kişi de M u a m mer'in bu düşüncesi n e katılmıştır. Ç ü n kü b u ki ­ şilere göre de Allah Tea l a bir şeyi yapacağı nı haber verdiğinde h u haberden so n ra b i risi çıkı p da 'l\l lah Teala o şeyi yapmaya­ b i l i r," derse bu muhaldir, saçmadır. Allah Teala cen n eti, ceh en­ n e m i ve onların içindekileri n i baki kılacağım bize bildirm i şti r. B i risi kalkıp da "Allah Teala cennet ve cehen n e m i n daimi ol­ d u ğ u n u ve i ki s i n i n içindekileri n i n de ebedi kalacakları n ı b i l ­ d i rmesinden son ra onları yok edip ö l d ü rebilir," derse onlara göre böyle b i r şey imkansızd ı r ve muhaldir. Kita b ı n yazarı n ı n

Kitô b ü 'l- in tistir

81

ondan nakl ettiği bu görüş nedeniyl e M u a m mer'i ayı playıp kı­ namak gerekiyorsa b u takd i rde o n u n b u görüşüne o rta k o la n herkesi kı namak gerekiyor. Ali el- Esvari İ l i m ve Kudret

Ali e l - Esva ri' n i n İ l a hi İ l i m ve Kudret H a kkındaki Görüşü B u ars ı z adam, e l - Esvari ı s hakkında ş u idd iada b u l u n m u ş tur: el-Esvari, Allah Tea la bir şeyi yaratacağım bildiğinde ya da onu ya ratacağım bildird iğinde a rtık onu yapmama­ sının mümkün olmayacağı n ı iddia etm iştir. Eğer kendisi­ ne "Allah Teala a h i rette kendi fiillerinin deva m l ı olacağı ­ nı bildirmemiş midir?" denil i rse " Evet, bunu bildirmiş" olduğu n u söyleyecekti r. Kendisine "Peki, Allah Teala ken d i fiilleri n i devam et­ tirmemeye, önced en olduğu gibi yi ne tek başına kal ı nca­ ya kadar hepsine son vermeye güç yeti rebilir mi ?" denil­ diğinde, "B u muhaldir, mantı ksızdı r, saçma d ı r," der.

İ ti raz: B u görüş, Ali e l - E sva ri h a kkı nda yap ı l m ı ş b i r h a tadı r v e o n u n aleyh i n d e uyd u ru l m u ş b i r yala n d ı r. Bu cahi l adam, e l - Esvari'den a l ı ntıla maya çalıştığı görüşte ya n ı l m ı ştır: Z i ra (2 1 ) "Allah Teala bir şeyi ya pacağı n ı bildirm iştir" sözüyle "Allah Teala haber verd iği şeyi ya ratmamaya kad i rd i r," sözünü ya n yana geti rirsen, bu hal iyle bu söz mantıksız ve saçma o l u r. Ama bu iki cümle ayrı ayrı kul l a n ı l ı rsa böyle b i r şey m u h a J olmaz. A m a sen i n, kitabın yazarı n ı n h i kaye ettiği şeyi ya pmaya Allah güç yetiremez, i d d i a na geli n ce, Allah için böyle b i r iddiada b u l u n mak hata d ı r.

15

A l i el- Esvari ( 24 0 / 8 5 4 ) İ s fa h a n' ı n Esva ri köy ü n e n ispetle bu i s i m l e a n ı l ­ d ı ğ ı rivayet ed i l m ekted i r. Önceleri Ebü'l - H ü zeyl ' i n en seçkin öğrencileri a ras ı n d a yer a l ı rken daha s o n ra 8ağda t'a gidere k Nazza m ' ı n görü ş l eri n i ben i m sediği i fade e d i l mekted i r. M u 'tezi l e n i n Basra ekol ü n e m e n s u ptu r. O n u n da M u 'tezi l e n i n yed i nci tabakası a ra s ı n d a yer a l d ığı rivayet e d i l m i ş ­ t i r. H ayatı h a k k ı n d a fazla bir bilgi yoktur. Bk. M u stafa Ö z , "Al i el- Esva ri", D İA , Ankara 1 989, i l . 3 9 1 - 3 9 2 . ( çev. )

Kitd b ü 'l-İn tisôr

82

Allah Teala'n ı n zulme ve yal an a güç yeti rmesi n i n i m kansız olduğu görü ş ü n ü, İ b ra h i m en -N azzam ve d ostlarıyla ü m m e­ ti n tüm mezhep ve alt kollarındaki al im l e r de benimsemiş­ l erd ir. B u n ların tüm ü Allah Teala'nın cennet ve cehennem e h l i n i baki kı lacağı n ı haber vermesinden sonra, cen net ve cehe n n e m l e içindekilerini yok edip öldürm eye güç yeti re b i ­ leceği şekl i ndeki bir nitelendirm e n i n i m kansız o l d u ğu n u ve her yön üyle mantıksız ve saçma o l d uğu n u savu nmuşlardır. Eğer b u n u n için İ b ra h i m' i n ve takipçileri n i n ayı planması ve k ı n a n ması gerekiyorsa bu takdirde adını saydıkları m ızın ta ­ m a m ı n ı n ayıplan ması ve kınanması lazım geliyor: Kita p sah ibi ise Allah Teala'nın zulme ve yalana güç yeti re­ bileceği görüşünü savun uyordu. Ona "Allah'ın güç yeti receğini belirttiği n şeyleri yapabileceği n i sen i n kar etmedin mi?" denil­ diğinde, " B u muhaldir. her yön üyle mantıksızdır ve saçmadır;· d iyecekti r. N e var ki İbnü'r- Ravendi; Nazzam ve el-Esvari'yi, ·�ilah Teala' nı n cen net ehlini öldürmeye ve yok etmeye güç yetiremeyeceği" görüşlerinden dolayı kınadığı hususlarda on­ lar gibi düşünmüştür. Çünkü o da Allah Teala'nın cen net ehlini öldürüp yok edeceği görüşünü i mkansız görüyor: Bir grubun görüşlerini benimsemesine rağmen bundan dolayı onları ka­ ralamaya kal kışması ne kadar da tuhaf bir durumdur. Bu da bu adamın şaşkınl ığını ve kötü birisi olduğunu sana gösteriyor. Cahız Fena

İbnü'r-Ravendinin Fena Meselesi Haklonda Cahız'a İftirası İ b n ü'r- Ravendi daha sonra ş öyle dedi: Cahı z, 1 6 Allah Teala cisimleri her ne kadar yokluktan sonra yaratmışsa da on16

M u'tezi l e n i n ö n d e g e l e n kel a m c ı l a r ı n d a n o l a n E b ü O s m a n A m r b. B a h r b. M a h b ü b e l - C a h ı z e l - K i n a n i ' n i n ( 2 5 5 / 8 6 9 ) Arap edebiyatı n ı n en büyük ne­ s i r yazarla rı n d a n birisi o l d u ğ u ifade e d i l mekted i r. 1 5 0- 1 60 yılları a ra s ı n da Basra'da doğa n Cah ı z ' ı n küçük yaşl a rd a n itiba ren şiddetli bir şekilde i l i m e l d e e t m e a rz u s u n a s a h i p o l d uğu v e gençliğinde ç o k yü ksek dü zeyl i b i r i l i m atmosferi a ra s ı n d a y e r a l d ığı rivayet edil mekted i r. Bağda t"ta b u l u n d u · ğu yıllarda, özellikle A r i s toteles'ten yap ı l a n terc ü melerden ç o k faydalan­ m ı ş tır. Bk. Ra mazan Şcşen, " C a h ı z", DIA , A n kara 1 9 93, V l l . 20-24. ( çev.)

Kitiibü '1-İn tisiir

83

ları tekra r yok etmesin i n imkansız olduğunu söylemiştir. Bu duru mda o sadece Allah Tea la'n ı n baki kalmasının i m - 1 22 1 kansız ol duğu görüşüyle daha önce zikretm iş olduğumuz arkadaşları n ı n gö rüşüne tab i olmuştur. ( İ b nü'r-Ravendi daha sonra şöyle dedi:) Cismin va r old ukta n sonra yo kluğu imkansız olduğu zaman bu d u rumda yokluğundan sonra va r olması da imkansız olacaktı r. İ b n ü ' r- Ravendi s o n ra tekrar Cah ız'a d ö n ü p ken d i s i n i n daha çok hak ettiği kü fürlerle ona sövü p sayd ı.

İ ti raz: Bu, Cahız'a yapılmış b üyük bir iftiradır. Çünkü bu adamın (Cahız) söyledikleri, takipçileri n i n onun ha kkında an­ lattıklarından ve ken d i kitaplarından zaten biliniyor. Peki İb­ nü'r-Ravendi'nin Cahız hakkı ndaki iddialan onun herhangi bir kitabında var mıdır? Niteki m Amr el-Cahız'ın kitapları insanlar tara fından çokça bilinm ektedi r ve meşhurdur. Ya da Cahız'ın herhangi bir dostu buna benzer görüşleri ondan hiç rivayet et­ miş midir? Cahız yaşamadığına göre ve onun kitapları ve arka­ daşları bu yalancı ve arsız adamın iğrençliklerin i n aksine bilgi­ leri sunduğuna göre, demek ki b u arsız adamın yalanı, iftiraları ve cehaleti ortaya çıkm ı ş olur. Amr el -Cahız'ın, M üşebbiheye reddiye amacıyla yazdığı nübüvveti n ispatı ve nübüvvete dair haberler hakkındaki kitabını ve Ku r'an'ın nazm ına dair olan kitabı nı okuyan bir kimse, İsla m' da o n u n, Allah'ın kesinlikle zi­ ya n etmeyeceği bir zengi nl iğe sahip olduğu n u anlar. Sümame Yaratma

Sümame'nin Ya ratma H a kkındaki Görüşü B u a rsız adam şöyle d ed i : Bazıları bana Sümame'nin Allah Tea la'n ı n alemi ta biatı gereği ya ra ttığı iddiasında bulunduğunu işittiklerini söylediler. Bu apaçık bir kü ­ fü rd ü r. Zira bu görüşün savu nulması alemin rabbini ba­ ğı mlı hale (matb ıi 1 geti ri r. Bağımlı olan ise muhdestir ve tabiatı gereği bağı m l ı olduğu fi i llerinden ayrılamaz. ( İ bn ü'r- Ravendi daha s o n ra şöyl e ded i : ) Sümame'nin çirkin görüşlerinden bazıları n ı zi kredeceği m.

84

Kitiibü 'l-ln tisôr

İtiraz: Allah Teala sana hayrı öğrets i n ! Ş u n u b i l ki kitap sa­ h ib i bizzat ken d i e l iyle kendisi n i kelamcıların gözünde mec­ n u n kon u m u n a sokm uştur. Yaz ı kl a r ols u n ! Peki kim bu görüş­ leri S ü m a m e'den a ktarmıştır? Sü mame'n i n b i l i n e n kita p ları ve meşhur görüşl e ri yok m u d ur? S ü m a me'ye göre matbu'/ bağı m l ı olan şeyl er sadece m u h des o l an ve tabiatı n ı n gerek­ tirdiği gibi hareket eden cisim l e r değil m i d i r? Kendisi cisim o l m aya n Kadim Azze ve Celle'ye gel ince O, b u tür şeylerden o l d u kça yüce ve m ü nezzehti r. [23)

D iğer b i r husus da şudur: Tabiatçı lara göre fi i l l eri n e bağlı olan şeyden (matb ü 1 sadece tek bir fiil m eydana gelebilir. B u n a d a ateşten sadece s ı caklığı n; kard a n ise sadece soğukl u ­ ğu n gerçekleşmesi örnek olarak verilebilir. Ama ken d is i n den fa rklı davranışları n gerçekleşti ği varlı k ise fi i lleri n d e m u h tar­ dır ve o fi i l lere de matbu'/bağım l ı deği l d i r. Sana şu h ususu da haber vereyim ki b u ars ı z ada m ı n M u 'te­ zile ka rşıtı kitaplar yazma s ı n d a n ve onların mezh e b i n i bozma teşebbüsünden dolayı M u 'tezil e onu m ü l hitl i kl e suçlamış ve o da b u n u n neticesi n d e çok öfkelenmiştir: İ b n ü'r-Ravendi b u n ­ dan dolayı M u'tezile aleyh i n d e yalanlar uyd u rmuş, o n lara ait olmayan görüşler ö n e sürm üştür ve o n l a rdan h i ç ki msenin d i l l e n d i rmediği görüşl e r ö n e sürerek iftirada b u l u n m uştur. B u n u da cah i l ki şilerde ya da kelam ilmiyle uzaktan yakı ndan alakası ol mayan kişi lerin zih n i nde M u 'tezi l e n i n görüşleri n i n çirkin v e tutu n d u kları yolu n fa s i t old uğu fikri n i uya n d ı rmak i ç in ya pmıştır. Ama kelamla ilgilenen alimler; M u'tez i l e n i n görüşleri n i v e ken d i d i l iyle ken d i n i rezil eden b u ars ı z ı n uy­ d u rduğu yal a n ve ithamlard a n M u 'tezil e n i n uzak ve suçsuz o l d uğu n u zaten b i l iyorlar. Nazzam

İ b n ü ' r- Ravendi' n i n Nazza m'ın Salah ve Aslah H akkın daki Görüşleri n e Tekra r D eğin m esi _ İ b nü'r- Ravendi daha sonra şöyle ded i : Daha önce de açık­ ça belirtti ğim gibi Nazzam Allah Teala'nm mahlukatı için daha aslah olduğunu bild iği bir fiili terk etmesi ni n müm-

Kitiibü 'l-İn tisrir

85

kün olamayacağı n ı iddia etmiştir. ( İ bnü'r- Ravendi şöyle ded i : ) Eğer Nazzam'a " Peki, Allah Teala mahlukatı için te­ hir edeceği şeyin onlar için öne al makta n daha aslah ol­ duğunu bildiği bir şeyi öne çekmeye güç yetirebilir mi ?" d iye sorulursa bunun imkansız olduğunu söyl eyecekti r. Yi n e kendisine şu şekilde soru l u r: "Senin iddia ettiğin gibi Allah Teala yaptığı şeyi te rk etmeye ve onu takdim ya da tehir etmeye güç yetiremiyorsa o za man O'nunla zorunlu olarak bağım l ı kılınan şey ı muhdes varl ı kl a ra­ sında ne fark kal ı r? Mecbur ve ceb r altında olan bi ri için seni n Rabbini n itelediği nden başka bir sıfatı va r m ı ?"

İtiraz: Bu da ayn ı şeki l d e N a zzam hakkı nda uydurulmuş b i r yal a n d ı r. Ç ü n kü N azzam'a göre Allah Teala yaptığı fi i l l eri terk etm eye ka d i rd i r ve yine bu fi i l e bedel olarak başka bir fi i l i de ya pmaya kad i rd i r. B u fi i l i yapması ya da terk etmesi ise m a h l u katı i çi n daha uygun d u r ve daha faydal ı d ı r. Nazzam'a göre zoru n l u olarak bağı m l ı kı l ı n a n şey ile Allah Teala'yı tari f iç in ku l l a n d ığı sıfat arası ndaki fa rk şudur: Zoru n l u olarak bağım l ı olunan (matbü J, yaptığı şeyi yap maya ya da terk etmeye güç yeti rem ez; ne m u h ta rd ı r ne de başkası üzeri nde etk i n d i r. Ateşten sadece sıcaklığın, ka rda n ise sadece soğukluğun ger­ çekleşmesi nde olduğu gibi o n d a n sadece tek bir fi i l meydana gel e b i l i r. H a l buki N azzam'a göre Kadim Azze ve Celle b i r şeyi yapmaya ve terk etmeye güç yeti rebi l i r. S ı cakl ı k, soğu klu k, s iyah, beyaz, kuru l uk ve n e m l i l i kten dilediği n i gerçekleşti re­ bilme gücü n e sahip fa i l - i m uhtard ı r . . . . . 1 7 Bu zi kredi l e n tüm şeyl er, mahlukatın yaratı l m a s ı n ı n ken d i leri n i n sala h ı n a o l d u ­ ğuna d e l i l d i r . . . 1 8 Evet! demiştir. ( İ b nü'r- Ravendi yi ne ş öyle d e m i şti r:) Eğer Nazzam'a "Sen Allah Teala'nın bi r şeyin ya ­ pılmasında salahın olduğunu bildiğinde onu yapmaktan vazgeçemez ve onu erteleyemez iddiasında bulunmamış m ıyd ı n?" d iye soru l ursa " Evet! " d iyecektir. ( İ b nü 'r- Rave n .

.

17

18

.

.

.

.

B u rada bazı kel i m eler s i l i n m i ş . Z i ra c ü m l e n i n gel i ş i n d e bu d u ru m a n l a ş ı l ­ maktadır. Asıl n üshada " ...,.O l,J l/beyaz" kel i mesi b u l u n ma m a ktad ı r. S iyaktan a n laşıld ığına göre m a n a m u h temelen şöyle olacaktır: B u a rs ı za b u n l a r soru l d uğunda " E l b e tte öyled i r ! " der. ( çev. )

[24)

86

Kitübü '/-İntisür

di şöyle d e d i : ) Nazzam'a şöyle denir: "Allah ezelden beri mahlukah için iyi ve uygun olanı yapar; çünkü O, ne yapa­ cağım ve yapacağı şeyin iyiliğini ve uygun l uğunu ezelden beri bilir," olduğu n u iddia etmen lazımdı. İtiraz: İ b n ü'r-Ravendi'ye şöyle denilir: Eğer N azza m için bu iddiaların hepsi geçerl iyse o zam a n tevhid e h l i n i n tü m ü i ç i n de geçerli o l m a k zorundadır. Z i ra tevh i d e h l i, y a adalet i l kes i n i savun a n ya da M ü c b i re/Cebriyen i n görü ş ü n ü savu­ n a n d ı r. üçüncüsü yoktur. Cebirci görüşü savu n a n, Allah Teala' n ı n dostları n a fayda, düşmanlarına zarar vermek için mahlukatı ya rattığı n ı iddia etmiştir. B u d u ru mda ona, "Allah Teala mahlu katın ya ratıl m a ­ s ı n ı n dostları için uygu n v e salah/fayd a l ı, d ü ş m a nları için ise zararl ı ve başlarına bela olduğunu ezelden beri b i l m iyor muy­ du?" d iye soru l u n ca, " E l bette b i l iyor," d iyecekti r. B u n u n üzeri ­ ne ona şöyl e d e n i l ir: Sana ge re Allah gerçekten yaratmas ı n ı n d ostları iç in uygun/aslah, d ü ş m a n l a rı i ç i n de zarar v e onların başlarına bela olduğu n u b i l d iği i çin mahlukatı yarattıysa, bu durumda demek ki O bütün bunların böyle olacağın ı ezelden b e ri b i l iyord u ; öyl eyse kitabın yaza rı n ı n, İ b ra h i m'e lazım o l u r d e d i ğ i şey uyarınca, O'nun e z e l d e n b e r i mahlukatın fa i l i o l d u ­ ğunu kabul e t m e n s a n a da l a z ı m o l u r. [ 25]

Adalet i l kesin i benimseyen kişi, Allah Teala' n ı n tü m m a h 1 ukatı ken d i l e ri n i n fayda v e salahları için ya rattığı nı idd ia et­

miştir. Ona "Sana göre Allah mahlukatı için uygu n/aslah ve faydalı o l a n şeyi n ne olduğunu ezelden beri b i l m iyor m uyd u?" diye soru l u n ca, "Elbette b i l iyordur," d iyecektir. B u d u rumda o n a şöyle d e n i l i r: Sana göre Allah, gerçekten yaratmas ı n ı n m a h l u katı i ç i n uygu n/aslah v e faydalı old uğunu b i l diği için mah l u katı yara ttıysa, bu d u rumda demek ki O, bütün bun­ ların böyle olacağı n ı ezelden beri b i l iyord u; öyleyse kita b ı n yazarı n ı n, İ brah i m'e l a z ı m olur d e d i ğ i şey uyarınca, O ' n u n ezelden beri m ahl ukatı n fa i l i o l d u ğ u n u kabul etm en s a n a da lazım olur. Kita b ı n yazarı, adalet ilkesi ni beni msediği n i açık­ lıyor, böyle davra n m a kl a adalet i l kesini sav u n a n insanlara

Kitiib ü '1-ln tisiir

87

güzel v e ş i r i n görü n m eye çal ı şıyor. Eğer gerçekten adalet i l ­ kes i n i benimsiyorsa, o v e tevh i d ilkes i n i beni mseyenleri n ta­ m a m ı, İ b rah i m ' i n verdiği hükmün aynı s ı n ı, "Alla h' ın ezelden beri fail" olduğu n u iddia etm e l i l er. Daha sonra kita p sahibine şöyle d e n i l i r: M a h lukatı n salahı ve o n l a ra olan fayda, on ları n i ç i n d e o l duğu vakitlere bağl ı d ı r. Allah'ı n . . . . . . . . . . . . gibi, resuller göndermesin i n ve b ütün nebileri başka bir vakitte değil de gön d e rdiği o vakitte göndermesin i n mahl ukatı içi n uygun/as­ lah olduğunu b i ldiği gibi. Allah'ın emir buyurduğu şeriatlar da böyledir; emir buyu rd uğu ş eyi n, başka bir vakitte değil de yal n ızca o vakit içinde iyi /asla h olduğu n u b i l i r. N itekim bildi­ ği n gibi Allah Teala Hz. M usa'ya bir şeriatla e m i rde b u l u n m uş daha s o n ra Hz. İsa'n ın l i sa n ıyla b u şeriatı neshetmiş ve ona başka bir şeriatı e m retmi şti r. Daha s o n ra yi n e ayn ı şeki l d e Hz. M uham med'in (as.) l i sa n ıyla H z. İ sa'ya gönderdiği şeriatı nes­ hetmiş ve ona da başka bir şeriat e m retm işti r. Bundan dolayı Allah Teala her vakit ve za manda m a h lukatı n a salah ve faydalı olduğunu bild iği ş eyi ya pmı ştır. Nazzam ve Dostlarına Ni spet Edilen Diğer Görüşler

Kita p sahibi ş öyle dedi: l brahim en- Nazzam'ı n dostla­ rından birisi, Allah Tea la'nı n mahlukahn varlığı için b i r i l let olduğunu i d d i a etmiştir. B u n a rağme n Man ihelstle­ rin, illetinin kıdeminden dolayı mizacın da kadim old uğu iddiası nda bulu nduğu nu öne sürerek onları ilzam etmiştir. Bu iddianın sahibi Ebu Affa n er-Rakki'di r. 1 9 İti raz: Bu, Ebü A ffa n'a atı l m ı ş b i r i fti rad ır. Ben o n un tev­ h i d ile ilgili ve m ü l h itlere reddiyelerde b u l u n d uğu eserleri ni oku d u m ; ama bu yala n cı n ı n onun hakkında uyd urduğu her­ hangi b i r şeyi görmedim. Ebü Affan, Cahız'ı n dostları n d a n d ı r v e Cahız da N azzam'ın dostları arasında yer a l makta d ı r. Ayrı ­ ca N azza m' ı n yöntemi de çok iyi b i l i n m ekted ir. Cahız' ı n Naz­ zam'a m uhalefet ettiği görüşl eri de b i l i n mekte ve muhafaza 19

Cii h ız ve Ca'fcr b. M ü beşş i r g i b i o da N a zza m'ın öğre n c i l e ri a ras ı n d a yer a l m a kta d ı r. M u ' tezi l e n i n yed i n c i tahaka s ı n d a zi kred i l m iş t i r: Bk. E b ü ' l - H ü ­ sey i n c l - Hayyat, el- ln t isiir ve 'r- Red 'ala İbn i 'r- Ravendi el· Mülh id, haz. Albert N a s r i N a d e r, ( B eyru t : c l - M atbaatü ' I · K a t o l i k iyye, 1 95 7 ) s . 1 2 8, d n . 3 1 . ( çev. )

[2 6)

Kitôbü 'l- İn tisôr

88

e d i l mekte d i r. İ bn ü'r- Ravendi'ye yazıklar olsun ! Kendisini b u kadar rezil etmeye sürükl eyen sebep n e ola k i ? B i r de kalkıp kita b ı n ı Fadihatu 'l-Mu 'tezi/e20 o l a rak i s i m l e n d i riyor: Ömrüme yem i n olsun ki b u n ları uyd u randan, yalan ve ifti ralarla bunu tel i f edenden başkası rezil o l m a m ıştı r. İ b nü'r- Ravendi daha s o n ra şöyle ded i : Nazza m ve b i rçok dostu, "Hiç kimsenin Allah Teala'nm cehennem e h l i nden herhangi b irisini cen nete; cennetliklerden birisini ce­ henneme sokmaya; cehenneme koyduğu birisini oradan çıkartmaya; cennete koyduğu birisini oradan çıkartma­ ya; cennet ile cehennemlikleri yaşattığı halde onlardan herhangi birisini öldürm eye; onlardan h erhangi b i risi için neyi takd i r etm işse ne arttırmaya ne de eksiltmeye güç yetirebild iği" şeklinde nitelendi rmesi ni n caiz olama­ yacağmı iddia etmişti r. İ ti raz: -Allah Teala sana hayrı öğrets i n ! - Ş u n u b i l ki N az­ zam, Allah Azze ve Celle' n i n , d ü nya yurd u n daki itaatl e r i n e karş ı l ı k ken d i lerine sevabı bağışladığı n ı v e c e n n e t e h l i n i n orada ebedi olarak kal a cağın ı b i l d i rdiği halde, Allah'ı z u l m ü yapabilecek kud retle v e cen n et e h l i n i cehen n e m e koym a g ü ­ cüyle nite l e nd ire n kişi n i n sözleri n i i m kansız görmüştür. Ç ü n ­ k ü b öyle b i r ş eyi yapmak z u l ü m d ü r v e b u n u n A l l a h Teala' n ı n sı fatları arası nd a yer a l m a s ı da caiz deği ldir. N e va r k i M ücbi­ re, H işam b. H akem ve o·nu n görü ş ü n ü benimseyen Rafıziler i l e ka l e a l ı n m ayacak derecede N evabitten kelamla uğraşa n ( 2 7) lar b u kon u d a Nazzam g i b i d ü ş ü n m üşlerd i r: Bu görü şü n d e n dolayı İ b ra h i m e n - N azzam için l a z ı m olan her şey o n u n gi b i düşünen v e görüşünü benimseyen h e rkes için de lazı m d ı r. Kita b ı n yazarı da İ b ra h i m'den, gü ç yetirmeyi mantı ksız ve saçma b u l d uğu ş eylerden a kta rd ıkları n ı n ta m a m ı n ı Allah'ın yapmasını mantıksız ve saçma b u l uyor. Bu d u ru m d a İ brah i m e n - Nazza m'ın b u kon ud aki görüşleri n e katı l dığı i ç i n ona yap­ tığı tü m i fti ra ve karalamaların tam a m ı kendisi için de gere­ kiyor. 20

Mu 'tezilenin Skandalları. ( çev.)

Kitiibü 'l-İntisiir

89

Nazzam, zulüm ve yala n ı n zeval bulan cisimlerde gerçek­ leştiğin i savun m u ştur. Allah Tea l a'yı bu ikis i n e güç yetire b i l i r şeki l d e n i tele n d i ren k i ş i , O'nu zeval b ulan b i r c i s i m olara k n i ­ tel e n d i rm i ş o l u r. Çünkü b i r şeye güç yeti ren k i ş i d e n o ş eyin meydana gel m e s i i m kansız deği l d i r. Eğer zulüm ve yal a n o ki ­ şide vuku b u l u rsa, bu i ki şeyin gerçekleşmesi bu kiş i n i n zeval bulan bir cisim olduğuna d e l i l o l u r. Sonuç olara k d iyeb i l i riz ki İ b rah i m ' i n Allah Teala' n ı n güç yetirmekl e n itel e n d i ri l me­ s i n i n i m kansız gördüğü tüm h ususlarda İ b nü'r- Ravendi de Allah Teala' n ı n o şekilde n itel e n d i ri l m esi n i ve o şeylerin Allah Tea l a' dan gerçekleşmes i n i i m ka nsız görmüştür. Kur'an M ucizesi

N azza m'ı n Kur'an 'ı n N ü b üvvete D e l i l O l u ş u H a kkındaki Görüşü İ b n ü'r- Ravendi daha s o n ra şöyle ded i : Nazzam, Ku r'an nazm ının ve telifinin Resulullah için bir delil ol madığı ­ n ı ve i nsanların d a o n u n benzeri n i getirebilecek güçte olduğunu iddia etmiştir. ( İb n ü 'r- Ravendi daha son ra şöyle ded i : ) Allah Tea la' n ı n " İnsanlar ve cinler Kur'an 'ın ben­ zerini getirmek için bir araya gelseler de onun benzerini getiremezler" ( İ s ra, 1 7 / 8 8) sözüne rağmen böyl e bir şey nasıl olur? İtiraz: Allah sana hayrı öğrets i n ! Ş u n u b i l ki İ brah i m e n - Nazzam'a göre Kur'an-ı Kerim h e r yön üyle Hz. Peygam ­ ber' i n nübüvveti i ç i n b i r d e l i l d i r. B u d e l i l lerden b i ri gayb hak­ kında veri l e n b ilgilerd i r. Örneğin, "Allah sizden iman edip sa/ih amel işleyen leri yeryüzüne m u tlaka egemen kılacağmı vadet­ m iştir" ( N u r, 2 4/ 5 5 ) ; "Bedevilerin (savaştan) geri birakılanla ­ rma de k i . " ( Fetih, 48/ 1 6) ; "Elit Lam, Mim, Rumlar yakm bir yerde yenilgiye uğratıldı/ar. Onla r yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde galip geleceklerdir'' ( Ru m , 3 0/ 1 - 3 ) . . .

"Sizler bütün insan lar değil de, yalmz kendinizin Allah 'm [ 2 8) dostları olduğunu iddia ediyorsun uz. Eğer doğru sözlüyseniz o zaman ölümü temenn i edin" (Cuma, 6 2 / 6 ) . Daha sonra dedi k i : " Yaptıklarmdan dolayı ölümü asla istemeyecek/erdir'' (Cuma,

Kitôbü '/- ln tisôr

90

6 2 / 7 ) . O Yah u d i l erde n h i ç kimse ölümü arzulamam ıştı. "De ki: Hadi gelin de oğullarımızı ve oğullarmızı, kızlarımızı ve kız­ larmızı, kendimizi ve sizi çağıralım" (Al-i İ m ran, 3 / 6 1 ) .

B i r kavm i n ken d i özleri ndeki n i v e yakı n gelecekte söyle­ yecekleri n i haber vermesinde olduğu gibi bu ve benzeri şey­ ler Kur'an-ı Kerim'de çokça b u l u nmakta d ı r: Nazzam'a göre Kur'an bu ve benzeri yön l e riyle Hz. Peyga mber'in n übüvve­ ti n e bir delildir. Zaten Allah Teala sadece bir ayet- i kerim e i l e b u n u ifade etmiştir: " İnsanla r v e cinler Kur'an 'm benzerini ge­ tirmek için bir araya toplansalar da onun benzerin i getiremez­ ler'' ( İ s ra, 1 7 /88). İ b n ü 'r-Ravendi' n i n " Eğer i b rahim en-Naz­ zam'm dostları şöyle derl erse kendilerine şu şekilde ce­ vap veri l i r" sözüne gel i nce b u n l a rdan hiç ki mse, o n u n i d d i a ettiği gibi b i r görüş beyan etmemişti r. Ama ş u n u kes i n l ikle söyl eyebi l i riz ki b u adam yazıyı uzatmayı ve sözü ken d i s i n e kolaylaştı rmayı istemiştir. Mücanese

Nazzam'ın Benzerlik (Müctinese) H a kkındaki Görüşü İ bn ü 'r- Ravendi daha sonra Nazzam'ın benzerl i k (mücti ­ nese) hakkın daki görüşünü şu şeki l d e zikretmiştir: Nazza m küfrün iman; ilmin cehalet; sevgin i n buğz/nefret gibi ol­ duğunu ve Allah Teala'nm herhangi bir kul una azap ede­ bileceği gibi onu bağışlayabileceği ni iddia etm iştir. Naz­ zam bu meseleyi uzattıkça uzatm ıştı r. İ tiraz: Nazzam b u a d a m ı n aktardığı şeyleri söylemem iştir. Nazzam'a göre iman kü fürden fa rkl ı d ır; i l i m cehalete zıttır; sevgi nefretten farkl ı d ı r. Ama gen e l olarak ca n l ı ların fi i l l e ri n i n tek b i r c i n s o l d u ğu n u söylüyo rd u . M ü cb i re n i n tümü de b u n ­ d a n daha i leri görüşlere sahi ptir. O n lar t ü m m u h des ş eyleri n m u h d es ve muhdis yön üyle birbiri n e benzer olduğu n u ama küfür ve iman, taat ve masiyet, hareket ve sükun yön üyle b i r­ birinden fa rkl ı l aştığı n ı iddia etm i ş lerd i r. B u görüş Nazza m ' ı n görüşünden daha hata l ı d ı r. ( Kitap s a h i b i daha sonra şöyle [ 2 9] dedi : ) Nazzam, küfrü n kafi r ile bağlantı lı olması yön üy­ le çirkin b i r küfür olmadığını, ancak sad ece Allah Teala

Kittib ü '1-İn tisiir

91

ile olan i lişkisi n d en dolayı çirkin bir şey olduğu nu iddia etmiştir. Çünkü küfür bundan d olayı bu ismi ve hükmü ahr. İ sim ve hüküm Allah ciheti nden gerçekleşir yoksa kafi rden gerçekleş mez. Bu görüş, D ı ra riyyenin 2 1 de aynı şekilde benimsemiş olduğu görüştür.

İ ti raz: Kita p sa h i b i n i n zi kre ttiği bu görüş İ b ra h i m e n - N az­ zam'a göre şirkti r ve Allah'ı i n kar etmekti r: Kü frü n kü fü r ve çi rki n oluşu a n ca k o n u n ka fi r olan fail ve m u h d i s i n den dola­ yıd ı r. Nazzam'a göre küfrün Allah i l e o l an ilişkis inde çirki n kı­ l ı n ışı, kü frü n çi rki n olduğu yön ü n d eki hükmüdür. Ama kü frün bizzat kendisi sadece ka fi rl e bağlantı l ı d ı r, yoksa onun haricin ­ deki herhangi b i risiyle b i r bağl a ntısı yoktur: B u n u n D ı rariyye­ nin görüşüyle hiçbir alakası yoktur. Çü nkü D ı rariyyenin "Al ­ lah i l e bağlantı l ı o l an kü fü r kü fü rd ü r v e çirki n d i r," şekl i ndeki görüşü şu anlama gel mekted ir: Allah Teala bizzat kü frü inşa etm iş ve onu çirkin b i r küfür o larak yaratm ı ş t ı r. Eğer Nazzam ile D ı rariyye n i n görüşl eri ni b i rbirine be nzete n i n cehaleti ol ­ masa b u i ki görü ş ü n birb i ri n e benzemesi mü mkün deği l d i r. İ bnü'r- Ravendi daha sonra şöyl e d e d i : Mu'tezileden bir­ çok kişi, Nazzam'm bu görüşüne uym uş ve şu idd iada bu­ lunmuştur: Herhangi bir masiyetin inkarıyla gerçekleş­ meyen şey, Allah'm hükmünden dolayı kü für olur. Yo ksa onun özü, hükmünün gerçekleşmesinden önce oluşun­ dan d olayı değildir. İ simlendirmesi de aynen bunun gi­ bidir. İ b n ü'r- Raven di' nin ken d i l eri nden rivayette b u l u n d uğu b u topl u l uğun görüşü N azza m'ın ş u görüşü gibid i r: Masiyet ve küfür ku lla bağla ntı l ı o l d uğunda masiyet ve kü fü r o l u r. Al­ lah Tea l a ile olan bağlantısı ise Allah" ı n o ikis i n i n çirkin oluşu hakkı ndaki h ü k m ü d ü r. B u top l u l u k neshi caiz olan ile neshi ve h ü k m ü n ü n deği ş i ­ m i caiz olmaya n şeyi birbiri nden ayı rıyo rlar. [ N eshi v e hük­ m ü n ü n değişimi ca iz o l an şey] Allah Teala'n ı n o şeyi yasakla21

M ü c b i redcn o l a n b i r fı rka d ı r. L i d e rleri D ı ra r b . A m r' d a n d olayı b u ş e k i l d e i s i m l e n d i r i l m i ş t i r. D ı ra r, Vas ı l h . A t a d ö n e m i nde yaşa m ı ş t ı r. B i ş r b . M u 'te­ m i r, Kitcibu 'r· Red 'a/ci Dırcir adlı bir eserle onu eleştirm i ş t i r. B k . H ayyat, ef·İn tiscir, haz. Al bert N a s ri N a d e r. s . 1 2 8 . dn. 3 4. (çev. )

Kitôbü 'l- İn tisôr

92

masıyla masiyet olur. N eshi ve deği ş i m i m ü m kü n ol mayan ş ey ise bizzat kendi özünde masiyet o l a n şeyd i r. H ükmü değişebi­ l e n şeyde ise ku l b u l u n d uğu hal üzere o ş eyi n fa i l i d i r ve ondan başka herhangi b i r fa i l i ve m uhdisi de yoktu r. Düal izm (30]

N azzam'ın M a n iheizmin Düalist Görüşleri ne Yönelik Redd iyesi Kita p sahibi daha s o n ra şöyle ded i : Bu anlattıkları mızdan daha tu haf olan şey ise Nazzam'ın Maniheizmi ruhların doğru luk, yalan, günah, mazeret ve kötülük yaptıkları nı ikrara mecb u r b ı rakmasıdır. Söz konusu mesele bu mi n­ valde gerçekleştiğinde onları ruhların hayır ve şer ol an fa rklı cinsler yaptıklarını savu n du kları şeklinde ilzam etmektedi r. Ama bizzat kendisi ruhların doğruyu, yalanı, günahı ve mazereti yaptıklarını iddia etmesine rağmen ve iki farklı ci nsin va rlığı n ı kabul ettiği halde kendisine bir şey demiyor ! kendisini i lza m etmiyor ! . İtiraz: Allah sana hayrı öğretsi n ! Şun u b i l ki M a n i h eizm. doğru l u k ve yal a n ı n birbirine zıt iki fa rkl ı şey olduğu n u, doğ­ ruluğun hayır olup nura n i ol duğu n u ; yal a n ı n ise şer olup zul­ m ette n/kara n l ıktan kaynaklandığını iddia etmiştir. İ b ra h i m e n - Nazzam o n l a ra bir s o r u so rmuş v e bir insa n ı n bazen ya lan söyleyebil eceği gi bi bazen d e d oğru konuşabileceği ni söyle­ yerek o soruyla M a n i heizmi i l zam etmeye çal ı ş m ıştır. Bunu da bir fa i l d e n hayır ve şer ile d oğru ve yal a n şekl i n d e iki farklı şe­ yin sad ı r olduğu n u söyleyerek o n l a rı n görüşlerini çü rütm üş­ tür. Nazzam bu örnekle, meşhur bir m esel e olan hayır ve şer şekl i ndeki iki kadim varl ığı n old uğu gö rüşünü yıkmıştır. Naz­ zam o n lara şöyle demiştir: Bize yalan söyleyen bir i nsandan bahsed iniz. Ya l a n cı kim d i r? O n l a r zulmetin olduğunu söyle­ mişti r. Bunun üzeri ne N azza m şöyle der: B u adam söylediği b u yalandan d o l ayı daha sonra pişman o lu p "Ben yal a n söy­ ledim ve ya n l ı ş yaptı m," derse bu d u rumda " B e n yal a n söyl e­ d i m," d iyen kişi ki m d i r? O ıı ' a r N azza m ' ı n bu soru ları üzeri n e şaşırıp kal d ı lar v e ne d iyeceklerini b i l emez oldular. İ bra h i m e n - N azzam b u n u n üzeri n e hemen o n l a ra şöyl e demiştir: Eğer

Kitilbü 'l-in tisar

93

n u run " B e n yalan söyl e d i m ve ya n l ı ş ya ptı m," dediğini iddia edersen i z b u durumda yalan, n u rdan sad ı r olmad ığı ve nur yal a n s öylemediği için yalan söyl e m i ş o l u r. H a l buki yalan, şer­ d i r ve bu d u ru md a n u rdan b i r şer m eydana gel m iş o l u r. B u da sizin görüşünüzü çürütüyor. Eğer zulmetin "Ben yalan söyledim ve hata yaptım," dediğini [ 3 1 ) iddia ederseniz bu d u rumda zulmet, doğru söylemiş olur: Doğ­ ruluk ise hayı rdır: Zulmetten hem yalan hem de doğruluk sadır olmuş olur: Halbuki size göre doğruluk ve yalan birbiri nden farklı şeylerdir: Sizin bu hükmünüze göre tek bir şeyden hayı r ve şer olan iki farkl ı şey meydana gelebilmektedir. Bu da sizin iki şeyin ! hayır/nur ve şer/zulmeti kadim olduğu şeklindeki görüşünüzü yıkmış olur. İbrahi m'in l en-Nazza m l böyle bir gö­ rüşü olmamıştı r: Zira o, bir insanın bazen doğru söyleyebileceği gibi yalan da söyleyebileceğini, bir durumda hayı r işleyebilirken başka bir d u rumda da şerri işleyebileceğin i söyl emiştir: Ancak Nazzam, tek bir cinsten iki farklı fiil cinsinin meydana geleme­ yeceğini söylemiştir: Bunu da sadece kendisinde tek bir cins olan sıcaklığı n gerçekleştiği ateş ile yi ne tek bir cins olan soğuk­ l uğun gerçekleştiği karın varlı ğıyla temellendirmeye çalışmıştır. Nur ve Zulmet

Nazza m ' ı n M a n i h e izm i n N u r ve Zul m et Hakkındaki Görüşleri n e Reddiyesi Kita p sahibi daha s o n ra şöyle ded i : Nazzam'ı mülh itlerin görüşlerinden bozduğu birçok görüşü tashih etmeye ça ­ hştığmı gördüm. Mesela az önce zikretm iş olduğu m Ma­ niheizmi ilzam etmiş, daha sonra o ilzammdan vazgeçe­ rek bunu, gücü n ispetinde temellendirmeye çahşmıştır. İ ti raz: İ b nü'r- Ravendi'ye şöyle d e n i l i r: Eğer zaman i nsan­ ları ters yüz etmeseydi sen i n gi b i birisi çıkıp da N azza m ' ı n önce b i r ş eyi tash i h ettiğini daha sonra da ondan vazgeçip onu i fsat ettiği ni söylemezdi. Yin e bu adama şöyle denili r: N azza m ' ı n n u r ve z u l m etin ka rı ş ı m ı n ı n m u hal olması hak­ kı nda M a n i heizmi nasıl i lza m ettiğine dair bize haber veri l ­ m i ştir. Zira bu ikisi hem c i n s hem de a m e l açısından b i rb i ri ne

Kitôbü 'l-ln tisôr

94

zıt olup hareket etme yö n üyle de b i rb i ri n d e n fa rkl ı d ı r: Buna rağmen bu i kisi b i r araya gelip i ç içe geçe b i l iyorl ar. Nazzam gücü n ispeti nce bu mezh e b i yıkmak için getird iği d e l i l d e n sonra b u görüşün lehine gücün ü n son noktasına kadar d e l i l getirmeye çal ı ş ı r m ı ? Yi n e b u a d a m a şöyle d e n i l ir: B u konuda N azzam'ın söylediği şey, M a n iheizmin iddia ettiği şey deği l d i r. [ 32 ) Ç ü n kü M a n i heizm, zulmet ve nurun ken d i özleri nde ve fi ille­ rin d e birbirine zıt iki fa rklı şey o l d u ğ u n u ve hareket yön l e­ rin i n d e fa rklı o l d uğunu savu n muştur. Nazzam o n l a ra şöyle d e m i ştir: Eğer nur ve z u l m et n i te l e n d i rd iğiniz gi b iyse b u n ları ege me nliği altına alacak bir hükmedici, bir a raya getirecek bir top layıcı, taşı n ken d i d o ğası n d a olan düşüşünü ve yi ne suyun ken d i d oğasında o l an akı ş ı n ı engelleyen şeyde olduğu gibi bu ikis i n i fi i l l eri nden a l ı koyan bir şey olmad ığı halde nur ve zulmet nasıl oluyor da b i r araya gel i p b i rleşiyor ve b i rb i ­ ri ne ka rışabiliyor? B i lakis sizin bu görüşünüze göre nur ve zulmetin daha çok b i rb i ri n d e n farklılaşıp uzaklaşması gere­ kir. H a lbuki İ b rahim, eşyayı ya ratan bir yaratı cı n ı n ve yö neten bir müdebbirin o l ması gerektiğin i, yaratı c ı n ı n ona d i l e d iği şe­ kilde hükmettiğini, onu istediği gibi idare ettiğini, o eşyada d i lediği ni b i r araya geti rdiği n i ve yine dilediği n i de ayı rdığını i fa d e etmiştir. İ şte bu zi kred ilenler Nazza m ve M a n i heizmin savun d u kl a rı görüşleri arasındaki farklard ı r. B u da apaçık or­ tad ı r ve bu kon uyla ilgili h i ç b i r kapa l ı l ı k da yoktur. Sonluluk

Nazzam ve Maniheizmin Sonluluk Hakkı ndaki Tartışmaları Kitap sahibi şöyle dedi: Nazzam'ın M a n iheizmi eleş­ tirdiği görüşleri nden birisi de şudur: Hümame22 ülkesi n i başta n sona katedip nur d iya rına geçti. Eğer onun ülkesi 22 " H ü miİ m e" lafzı Seneviyye n i n term i n o l oj i s i nde ku l l a n ı l m ı şt ı r. M a kalat k i ta p l a rı nd a n geçen i fadelere göre n u rd a n ve z u l metten olan " h ü m a me"" bu i k i d iyar a ra s ı n d a g i d i ş gel i ş lerde b u l u n uyorlar, ö n ce b i rb i rleri n d e n ayr ı ş ıyo rlar daha s o n ra da b i rleşiyorlar v e b u n u netices i n d e d e duyu l u r a l e m i nşa edil iyor. Bu kel i m e n i n Ara pça o l m adığı i fad e ed i l m e kted i r. B k . İ b n E b i ' l - H adid, Şerh Nehci 'l· Belciija, t h k . M u h a m m ed Ebü'l - Fa d l İ b ra h i m , ( B eyn1t: Daru ' l - Cil. t.y. ) 1 . 8 2 - 8 3 . ( çev.)

Kitdb ü ·ı- ln tisör

95

sonsuz olsaydı o zaman sonsuz olan şeyi n katedilmesi/ aşılması i m kansız olurdu. Çü nkü katedilen şey, onu ka­ tede n kişiyle oluşan boşluktur. Bir şeydeki boşluk onun sonlu oluşuna delildir. Eğer o belde sonlu ise o zaman b u durum sözünüzü nakzed iyor. ( İ bn ü'r- Ravendi dedi : ) Naz­ zam bununla birlikte şunu iddia etmiştir: Ruhları n katet­ tiği diyarlar parçalanmada/tecezzide sonsuz diyarlard ı r ! sonsuza deği n parçala n ı rla r ! . Aralarında boşlu k olan h içbi r parça yoktur ki o şey b izzat sonsuz olmasın. !Ara­ larında boşluk olan her şey kendi özünde sonsuzdur ! .

İti raz: Allah'a o l a n itaa ti n d e n dolayı Allah s e n i m utl u kıl­ sın! Ş u n u bil ki M a n ih eizm, H ü mame d iyarının miktar ve me­ safe açısından sonsuz olduğunu iddia etmişti r: N azza m da on­ l a ra şöyle dem iştir: M i kta r ve m esa fe açı s ı n d a n sonsuz o la n (331 ş eyin b i r pa rçası n ı n katedilmesi imkansız olur. O ndaki boşluk onun s o n l u oluşuna d e l i l d i r. N azzam ruhların m i ktar ve m esafe açısından sonsuz b i r beldenin parçala rı n ı n ta m a m ı n ı geçmeksizin katedilebi leceği i d d iasında b u l u n mam ıştır. Eğer N azza m b u n u n kated i l e b i l eceği n i söylem işse hayatı m üzeri n e yem i n e d e r i m ki M a n i heizmi eleştirm iş old uğu halde kendisi de bu kon u m a düşmüş demektir. N e var ki Nazzam böyle bir ş ey söylemem işti r. Zate n ona göre b öyle b i r ş ey i m kansızdır. Ama N azzam cis i mlerin parça l a n maya n cüzlerden o l uştuğu görüşüne karşı çıkmıştır. O veh m in, cisiml erin her bir cüz'ü n ü ikiye böldüğü n ü i d d ia etm işti r. Nazzam'ın b u kon u hakkı n da öyl e görüşleri vard ı r k i İ b n ü 'r- Ravendi v e o n u n gibilerin bu görüşlerin kusurlarını bulup çözebilecek güçleri yoktur. Ancak M u 'tezi leden Nazzam'a karşı çıka n b i risi bu konularla ilgili noksanl ığı fa rk edebilir ve çözü m üretebi l i r. Öyle ki Naz­ zam' ı n cüz hakkı ndaki tek bir görü ş ü n e sadece M u'tezil e n i n ka rşı çıkmasını görm e n b i l e b u n u n kan ı tı d ı r. İ b nü'r- Rave n di sözleri ne şöyle devam etmiştir: Nazzam'ın Maniheizmi eleşti rdiği d iğer bi r görüş de şudur: Nazzam Maniheizmin nur ve zulmeti n bazı yönlerden sonlu oluşu­ n u tü m yönlerden sonlu oluşuna hükmetmeleri ni ilzam etmiştir. (İ bnü 'r- Raven di şöyl e dedi : ) Nazzam daha sonra

96

Kitôbü 'l-İn tisôr

"A lem parçalanma/tecezzi yönüyle sonsuzdur, ama mik­ tar ve mesafe açısından ise son ludut," görüşünden dolayı Maniheizme yönelik olan ilza m ı n ı geçersiz kılmıştır. Bu durumda Nazzam'a "Onun b ir yö ndeki sonluluğunu baş­ ka bir yöndeki sonlu luğu na da h ü kmet! " denildiği nde o, buna ka rş ı çıkmış ve çelişkiye düşmüştür.

[ 34]

İtiraz: İ b n ü 'r- Raven di'ye şöyl e d e n i l ir: B u da daha önce ya ptıkları gib i d i r. Zira M a n i heizm, n u r ve zulmetin m iktar ve m esafe alan ı nd a bazı yönleriyle sonlu olduğu nu iddia etm i ş ­ tir. N azzam da onlara şöyle dem işti r: N u r v e zulmetin m i k­ tar ve mesafe açısı ndaki sonluluğunun her yönde olduğuna hükmed i n ! B u doğru b i r sözdür. N e va r ki N azzam, cis i m l e ­ r i n m iktar v e mesafe bakı m ı ndan b i r yönüyle sonlu olduğu­ nu, diğer b i r yönüyl e d e sonsuz olduğunu iddia etmemiştir ki çel i şkiye düşmüş o l s u n ve Man iheizmi ilzam ettiği konuma d ü ş müş olsu n. B ilakis Nazzam, bu h ükm ü n bizzat ken d i s i n i de bağlad ı ğ ı n ı i d d ia etm iştir. N i tekim M a n i h e i z m de H ü ma­ me'n i n yurd u n u n b i r yön d e n sonlu olduğu n u kabul etti kleri i ç i n m i ktar ve mesafe açısından her yö nüyle sonlu o l m as ı n ı gerekli görmüştür. Nazzam da herhangi bir cis m i n mikta r ve m esafe açısından sonlu oluşundan dolayı parça l a n ı p bölü n ­ meye m u h temel oluşundan hareketle t ü m cisi mlerin de bu şeki lde olduğu n a h ü km ed i l d iği n i iddia etm iştir. Nazza m'ın Deh riyye n i n S o n l u l u k H a kkı ndaki G ö rü ş ü n e Redd iyesi İ b n ü'r- Ravendi bu ko nuda şöyle ded i : Nazza m daha son­ ra Deh riyyeye yönelm iş, onlara sonluluk hakkında soru sormuş ve onun hudusunu kabul etmeleri hususu nda dehril eri yükü m l ü kılmıştı r. Onlara şöyle demiştir: Ge­ çilen cismin her bir parçası ya sonludur ya da değildir. Eğer sonluysa o zaman bir başlangıcı va rd ır. Bu durumda sizi n görüşünüz geçersiz olur. Eğer sonsuzsa o zaman bir başla ngıcı yoktur. Başlangıcı olmayan şeyd e ise boşl uk ola maz. Daha önceki geçen şeylerdeki boşluk onun sonlu oluşunun delilidir. ( İ b n ü ' r- Rave n di dedi ki : ) Nazzam, şunu

Kitabü 'f-İn tisar

97

iddia etm iştir: " Katedilen hiçbir şey yoktur ki sonsuz o l ­ masın." Bundan dolayı o , mesafe ve kateden in bir sonu­ nun olmadığı n ı iddia etmişti r. Nazzam katedilen şeyde bir boşluğun old uğunu iddia ettiğinde boşluğun sonsuz şeyler arasında yer almasını zoru n l u görmüş olur. Ona göre sonsuz olan şeyin bir başlangıcı yoktu r. Bu görüş, Dehriyyeyi eleştirdiği görüşün bizzat ayn ısıdır.

İ t i raz: İ b n ü'r- Ravendi'ye şöyl e d e n i l i r : B u da daha önceki i d d i a l a r gi b i d i r. Zira Deh riyye m i ktar ve mesafe bakı m ı n d a n cisimleri n bir s o n u n u n olmadığı n ı i d d i a etm iş v e N azzam da cisi mleri n kated i l m e s i n i i leri sü rerek m ikta r ve mesafe açı­ sından so n l u olduğu h ususunda onları i lzam etm iştir. B u n d a n dolayı Nazzam, b u i d d i a l a rd a n berid i r. Nazzam ci s i m l e ri n (35) miktar ve mesafe açısından s o n l u ve b i r başlangıc ı n ı n olduğu, bu başlangıçta n ö nce h e rh a ngi bir başlangıcı n ol madığı şekl i n d e zikretm iş olduğu m uz görüşü ve cisimlerin aras ı n ­ d a k i boşluğu n kate d i l mesiyle sonlu old uğu şekl i n d eki yargı ­ sıyla Deh riyyeyi ilzam etm iştir. ( İ b n ü ' r- Rave n di'nin i d d i a s ı n a göre) N azzam, ayn ı şekilde her ci s m i n b i r ya rı s ı n ı n o l d uğu nu savu n m uştur. Ç ü n kü her cisim aynen bunun gib i d i r. Kitap sahibi d a h a sonra şöyle ded i : Nazzam, dehrilerden yıldızların ebatları hakkı nda ne düşündüklerini sormuş ve devamı nda da şöyl e dem iştir: Ya birb i rleri ne eşit ya da b i rbi rlerinden fa rklı olmaları gereki r. Eğer eşit olursa o zaman o şeyin sayıs ıyla benzerinin sayı sı onun tek baş ı ­ nayken o l a n sayısından fazla olur. Eğer b i rbirinden farklı ise bu durumda sonlu parçanın bir parça.il olur. Azl ık ve çokluk ise son l u oluşa delildir. İ b n ü'r- Ravendi daha sonra Nazza m'ın şu iddiada bulund uğunu söyl em i ştir: Yıld ızları n ebatları çokl uk ve azl ık yönüyl e b i rb iri ne ya kı ndır. Onla­ rın farklılığı sayı yönünden sonlu oluşunu gerekti rmez. Nazzam'ın bir hardal ta nesiyl e dağın parçaları n ı n sayı bakı m ı ndan fa rkl ı oluşu hakkındaki görüşü de bunun gi­ bidir.

98

Kitlibü 'l-İntisôr

İ ti raz: Allah sana hayrı öğretsi n ! Ş un u bil ki bu a d a m ı n akta rm ı ş o l d u ğ u Nazzam' ı n bu sorusu Dehriyyeye yöneltil­ m i ş en güzel sözlerd e n d i r. Zira dehriler, yıldızların fel eği hala katettikl e ri n i iddia ediyorla r. Nazzam onlara soru sormuş ve şöyle demiştir: Yıl d ızların b i rbirleri nden fa rkl ı oldukla rı söy­ lenemez j eşit parçalara sah ipti r j . B i r kısm ı n ı n bir kıs m ı n a se­ yir ve katetme ya da bazıs ı n ı n bazı s ı n ı daha hızlı bir şeki l d e takip edip katetm eleri hususu nda da b i r fazlalığı yoktur. K a ­ tetme eşit olsa yı l d ı zl a rı n bir kıs m ı n ı n kated i l m esi tü m ü n ü n katedi l mesinden d a h a az o l u r. B i ri si n i n kate d i lmesi d i ğeri n e eklen d iği n d e heps i n i n katedilmesi sadece b i risi n i n katedil­ mesinden daha fazla o l u r. Eğer bir kısm ı n ı n kated i l m esi d i ­ ğerin d e n daha hızlı olsaydı o n a dahil olan azlık v e çokl u k d a [ 36 ) ayn ı şeki l d e sonlu o l u rd u . İbra h i m j en- Nazza m l h er b i r katet­ me için kendisinden ö n ce başlangıcı olmaya n bir başlangıc ı n va rlığını kabul etm iştir. K i tap s a h i b i cah i l değilse Nazzam' ı n görüşü Dehriyye n i n görüş ü n e benzememektedi r. O n u n d a ­ ğın cüzleriyle hardal ta nesi n i n birbirinden fa rkl ı old uğu hak­ kındaki görüşüne gelince Nazzam, dağ ve hardal tanesi i kiye bölündüğü n d e dağı n parçaları n ı n hardal tanesi n i n parçala­ rından daha büyük o l d uğunu söylemiştir. Eğer d ö rder, be­ şer, altışar şekl inde böl ünsel er de dağı n bu d ö rder, beşer ve altışar parça l a rı hardal ta nes i n i n parçalarından yine büyük olacaktır. Yine dağın ve hardal tanesinin cüzle ri de b u şeki l d e devamlı olarak parça l a n ı rsa dağın her bir cüz ü harda l ı n h e r bir c üz ün d e n daha b üyük olacaktı r. Bu i kisi n i n tüm parçal a rı m i ktar ve mesafe bakı m ı ndan sonludur. Ruh-Cisim

N azzam'ın Ruhl ar ve Cisimleri n B ü nyeleri H a kkındaki G ö rüşü Kitap sahibi daha sonra şöyle demişti r: Nazzam, ruhları n tek bir cins olduğunu, renk, ta t ve kokulardan oluşa n sair cisimlerin ruha ilişen afetler olduğunu iddia ehniştir. Cen­ net ehli, cennete girecek ve bu afetlerden bir kısmının yok olmasıyla ferahlayacaklardı r. Ama ona göre bu afetleri n

Kitôbü '1-İntisôr

99

bir kısmının da devam ebnesi gerekir_ Yoksa onun iddiası­ na göre yeme, içme ve evlenmek mümkün olamayacaktır.

İ tiraz: İ b n ü ' r- Ravendi'ni n " Nazzam, ruhların tek b i r cins olduğunu iddia etmişti r," sözü n e gel i n ce İ b n ü 'r-Ravendi, bu kon uda doğru söylem iştir. Zira Nazzam, ayn en bu gö rüşü savun m uştu r. Ama İ b n ü'r- Ravendi' n i n , " Nazzam renk, tat ve kokulardan oluşan sair cisimlerin ruha ilişen afetl er old uğu n u iddia etmiştir," görüşüne gel in ce, N a zza m ruha ilişen b u afetlerin i mti h a n , s ı kı ntı ve meşakkatleri n olduğu d ü nya hayatı nda gerçekleştiği n i s öylemiştir. İ mtih a n ı n ta­ mamlanması ve sı namanı n gerçekleşeb i l mesi için d ü nya bu afetlerle karışm ıştır/saflığı bozul m uştur. Cennet diya rı n a gel i nce Nazzam'a göre orası m eşakkat ve imtihan yurdu değ i l d i r, bilakis n i m e t ve sevap yu rd u d u r. Yoksa afetler d iyarı deği l d i r. Ona göre Allah Teala a h i rette ru hl a ra sevapları n ı ta m olarak vermek isted iği n d e tatlar v e renklerden oluşan b u cisi m l e ri onlara d a h i l eder/giydirir. Z i ra yeme, içme, nikah ve çeşitli n imetler a ncak bu cisimlerin ru hl ara eklen mesiyle ger­ çekleşeb i l i r. Kita p sahibi daha sonra ş öyle ded i : Nazzam cehennem eh l i n i n ruhlarının, azapları n ı n miktarı ndan daha fazla olması gerektiğin i iddia etmişti r. Çünkü azap o ruhları tamamıyla ku şatı rsa hepsin i kuşatmış olur. Eğer hepsini kuşatırsa onun iddiasına göre hissiyab m yok eder_ Eğer böyle olursa ru hlar, ne herhangi bir acıyı ne de sıkınbyı yaşar. ( İ bn ü 'r- Ravendi d e d i : ) Nazzam'ın "Cehennem ehli­ n i n ruhlarının, azapların ı n miktarından daha fazla ol­ ması gerekir," görüşünün te'vili şu şekilde olur: Onların ru hları kendil eri için va r olan şeylerden daha fazlasını taşıyabilir. İtiraz: Kitap sahibine yazıklar ols u n ! Acaba o n u bu yalana sevk eden şey n ed i r? Hasma yö nelik yalanda bu rahatl ı k ve fera h l ı k nereden geliyor? H a l b uki Nazzam' ı n bu kon u hakkı n ­ daki görüşü, diğer bütün M ü s l ü m a n ları n görüşü nden farklı d eğild i r. O da şudur: Allah Azze ve Celle, cehennem e h l i n i n

(37]

1 00

Kitôbü 'l-İn tisiir

bünyeleri n i n taşıyabileceği m i kta rda onlara azap verecektir. N e akı l l a rı n ı başlarından giderecekti r n e de hislerini yok ede­ cekti r. Çünkü Allah Teala eğer o n l a ra böyle bir ş ey yaparsa o za man onlar azabın acısı n ı ve ceza n ı n şiddeti n i h i ssetmeye­ ceklerdir. Nur

Nazzam'ın N u ru n D oğas ı Hakkı ndaki G ö rüşü İ b nü'r- Ravendi şöyl e ded i : Nazzam'a göre nur, her şeyden üstündür ve bu alemde kendisini engelleyen kusur­ lardan kurtulduğu a n kendi cinsine u laşması için her (38) şeyden hatta arştan daha yükselir. Kendi cinsine ulaştı­ ğında onunla i ttisal eder ve ondan ayrı l maz. ( İ b n ü 'r-Ra­ vendi daha sonra şöyle d e d i : ) Bu görüş Maniheizmin nur hakkı ndaki görüşleri n i n aynısıd ır. İtiraz: B u konuda İ b n ü 'r- Ravendi'ye şöyle den i l i r: M a n i h e­ izm i n kü fre düşmes i n e sebep o l a n şey onların n uru n var o l ­ d uğunu v e yü kseldiği n i v e z u l m eti n va r olduğu n u v e aşağıya düştüğü nü kabul etmeleri deği l d i r. B i l akis o n l a r nur ve z u l ­ metin ezeld e n beri kadim o l duğu görüşlerinden dolayı küfre d ü ş m üşlerd i r. Onların küfre d üştükleri görüşleri n i benimse­ yen herkes de onlar gibi kü fre düşmüş olur. H e r k i m de onla­ rın küfür içere n i nançlarına ka rşı çıktığında, kü frü gerektir­ m eyen diğer hususlarda her n e kadar onlarla benzer fi ki rl ere sahip olsa da küfre düşmez. İ b nü'r- Raven di'n i n Nazzam'dan a ktardığı ş eyl eri, Nazzam söyl e m i ş olsa bile bu görüşler M a n i h eistleri n küfre d ü ş m ü ş oldukl a rı görüşl e rden deği l d i r. Z i ra M a n i heistler, n u ru v e zul­ m eti sah i p old ukları özell ikle riyle ezelden beri kadim olduğu­ n u ka bul ettikleri i ç i n kü fre d üşmüştü r. Ha lbuki Nazzam, tüm nur ve zulmetin had i s olduğunu ısrarla savu nmuş ve sad ece Allah Teala' n ı n kadim o l d uğunu söylem işti r. B i ld iği niz gibi Yah u d i l e r ve H ri stiyanlar, H z. İ brah i m ve Hz. M usa' n ı n peyga mberl i kl e ri ni kabul etme h ususunda M ü s l ü ­ manlarla ayn ı fikirde o l m uşlard ı r. B u da M üslümanlar için b i r

Kitdbü '1-intisrir

101

kusur ve ayı p deği l d i r. Ayı p ve uta n ç, batı l olan bir meselede batılda olan kişiyle h e m fi ki r olmakt ı r. Ama batı l olmayan bir konuda hemfikir olan kişin i n herhangi bir kusur ve ayıbı yok­ tur. Ayrı ca kitap sahibi de M a n i h eizmin kabul ettiği n u r ve z u l ­ m e t i n varlı ğı n ı kabul etm emiş m i d i r? B u d u rumda Nazzam'ı (39) suçladığı gibi kend i s i n i de o n la rla eşit kon u m a geti rm eye ve bizzat onlarla hemfikir olmaya mecbur kı l m ı ş o l m uyor m u ? Ateş

Nazzam'ın Ateş, Ağı rl ık ve H a fi fl i k H akkı ndaki Görüşü ve M ü e l l i fi n O n u Savun ması İ b n ü'r- Ravendi şöyl e d ed i : Nazzam, fitildeki ateşin bir an bile sabit kalmadığım ve her an görülen ateş in daha önce görülen ateşten fa rkl ı olduğunu iddia etmiştir. İ ti raz: B u kon u d a İ b n ü ' r- Ravendi'ye şöyle d e n i l i r : Bu, N az­ zam hakkı n d a öne sürül müş bir yal a n d ı r. Zira Nazzam'a göre a teş s ı cak ve parlaktır. Ona göre s ı cakl ı k ve parlaklık, cisi m d i r v e baki o l m a ları d a m ü m kü n d ü r. Nazzam'ın ateş hakkı ndaki meşhur görüşü budur. Kitap sahib i n i n Nazzam'dan akta rdığı ş ey ise yal a n ve i fti ra d ı r. Kitap sahibi daha s o n ra şöyle ded i : Nazzam, ateşin doğa ­ sının yükseğe çıkmak olduğu n u, b u alemde hapsedild iği şeylerden kurtulduğu n da bir an bile orada kalmayaca ­ ğın ı ve en yüce olan alemine kavuşacağım iddia etmiş­ tir. Onun ruhlar hakkı ndaki görüşü de ayn en bunun gi­ bidir. ( İ bnü'r-Ravendi daha so n ra şöyle d e d i : ) Ebu i shak/ Nazzam'ın dostları ndan birisi bana onun şöyle dediği n i akta rmıştı: "Eğer ru hlar ağırsa ve ağırlıklarından dolayı bulundukları yeri terk ettiklerinde .. ?23 Bu alemde zıtla­ rı ndan ku rtuldukları nda bir an bile kalmazlardı ve aşa­ ğıya düşmekten ziyade kendi al emlerine varmaya çalışır­ lardı. Ru hlar eğer hafifse en yüce diyarlarına ulaşırlar. ( İ bnü'r-Ravendi sözleri n i şu şeki l d e sürd ü rd ü : ) M u'tezil e, Nazzam'ı D eysaniyyenin 'J\. lem, doğası yükselmek olan ..

23

Asıl nüshada s i l i n m i ş ti r.

102

Kitôbü '/-/ntisôr

hafif şeylerden ve doğası düşüş olan ağır şeylerden; ken­ di kendisine hareket eden şeylerden ve başkası tarafın­ dan hareket ettirilen donuk/cansız şeylerden oluşmuş­ tur," görüşünü beni msediği için çirkin bulup kınamışhr.

İtiraz: Allah seni şere fl i kılsı n ! Ş u n u b i l ki kitap sahibi n i n, Nazzam'dan aktarmış olduğu bu iddiasıyla sanki o n u n şu an içind e bulun duğumuz a l e m i n d ı ş ı n d a yü kseklerde o la n bir alem ile aşağıda bulunan bir a l e m i n varlığı n ı kabul etti [4 0) ği i nti ba m ı uya n d ı rmakta d ı r. N e var ki bu, N azza m'ı n görü­ ş ü d eği l d i r. Nazzam asl ı n d a şunu d emek i stemektedir: H a fi f o l a n ş eyin tabiatı yükselm e ktir v e ağı r o l a n ş eyi n tabiatı ise aşağıya d ü şmektir. Hafif o l an ş ey serbest bırakıld ığı n d a Allah Teala' n ı n ona yerleşti rmiş o l d uğu doğasından dolayı yükselir ve b u a l e m i n e n yüksek yeri n e ulaşır. Ağı r olan şey de serbest b ı ra kı l d ığında Allah Teal a' n ı n ona yerleşti rmiş o ld uğu doğa­ s ı ndan dolayı aşağıya iner. içinde b u l u n d uğumuz alemin en düşük seviyesi n e düşer. Yoksa Nazzam bu alemimizin harici n ­ de en yü ksekte v e en a l tta o l a n iki a l e m i n var o l d uğu nu, ağır ve hafif şeyler serbest b ı rakı l d ı kl a rı nda bu a l e m lere varacak­ larına d a ir bir ş ey söylemem iştir. B u n d a n dolayı N azzam' ı n b u görüşü Maniheizmin görü ş ü n e hiçbir şeki l d e benzememekte­ d i r. Ç ü n kü Man iheizm, bu a l e m i n harici n d e nur için yücelerde bulunan bir a l e m i n ve zulmet içinse aşağılarda bulunan b i r a l e m i n o lduğun u v e bu iki a l e m i n b i rleşmediği n i ; içinde yaşa­ dığımız a l e m i n bu iki a l e m i n cüzleri nden oluştuğun u ve n u r i l e zulmet a l e m i n i n içerdiği her şeyiyle ezelden beri kadim olduğu n u, hadis o l ma özelliğinin ise sadece içinde b u l u n d u ­ ğu muz bu a l e m i n özell iği olduğu n u iddia etmiştir. İ b n ü 'r-Ravendi' n i n "Mu'tezile, Nazzam'ı Deysaniyyenin 'A lem, doğası yükselmek olan hafif şeylerden ve d oğası düşüş olan ağı r şeylerden; kendi kendisine hareket eden can l ı şeylerden ve başkası tarafından hareket etti rilen donuk/ca nsız şeylerden olu şmuştu r,' görüşünü beni mse­ diği için çi rki n bulup kı nam ıştır," görüşüne gel ince, ister m uvahhitlerden isterse m ü l hitlerden olsun bildiğim herkesi n b u kon u hakk ı n daki görüşleri şöyledir: B u alemde ateş, d u -

Kitdbü 'l-lntisôr

1 03

man ve benzeri va r olan h a fi f şeyl er serbest b ı ra kı l d ı kJ a rı n d a ken d i d oğaları gereği yükselir; t a ş v e benzeri gibi doğaları n ­ da düşüş bulunan ağır şeyler i s e serbest b ı rakı l d ı klarında aşağıya düşerler. Canlılar kendi ken d i le ri n e h a reket ederken cansı z şeyleri ise başka s ı hareket etti rir: Bu görüş herkes in benimsemiş olduğu görüştür. İ b n ü ' r- Ravendi' n i n ceha l eti o l ­ m a s a bunu söyleyen k i ş i n a s ı l olur da Deysa n iyyenin görü­ ş ü n d e n dolayı kı n a n ı r? B ilakis D eys an iyye n i n görüşü n d e n dolayı asıl kınanacak k i ş i Rafizil erin üstadı v e bilgi n i H i şa m b. H a kem'dir. Öyle k i H işam b. H a kem, İslam'a kasteden v e [4 1 ) o n u n rükü n lerine d i l uzatan, Kadim Azze ve Celle'nin cisim old uğu görü ş üyle tevh id i n a n cı n ı bozmaya yeltenen Ebu Şakir e d - D eysa ni'n i n24 dostu olara k b i l i n mektedir. Ebu Şakir ed- D eysa ni kadim cisimleri n var olduğunu savun makla o n ­ ları n h a d i s o l uşuna delaletin i geçersiz kılm ıştır. E b u Şaki r ed-Deysani, daha sonra peygamberl i k meselesi n e yönelerek " Resulullah'ın ü m meti n i n o n u n vefatı ndan s o n ra irtidat etti ­ ği n i, emirleri n e karşı çıktığını, h ükmünü d eğiştirdiği n i, hali­ fes i n i I Hz. Al i l maka m ı n d a n azlettiği n i , Resulullah'ın ümme­ tin e b ı ra ktığı Ku r'an ' ı n tah ri f edil i p değişti ril d iğini, eks i l til d i ­ ği ni, o n a eklemede bul un ulduğu nu, bugün m u h kem ayetlerin müteşabi h lerden ve u m u m h ü kü mlerin hususlarından ayı rt edilemediği n i i leri sürerek risaleti iptal etmeye çal ışmıştır. Bütün bu gö rüşler H işam b. H a kem ve Rafı zil eri n görüşü o l ­ m uştur. Bu görüşler a p a ç ı k bir küfü rdür. İ nsaflı b i r i s i bu gö­ rüşleri o rtaya atan kiş i n i n, d i n i aslından koparıp ehline bozuk bir şekilde sunmak istediğini fark eder. "Kôftrlerin hoşun a git­ mese de Allah n urun u tamamlam ak ister' (Tevbe, 9/3 2 ) . İ b n ü 'r-Ravendi'ye yazıklar olsu n ! Dü nya eh l i zevklere d a ­ l ı p d ü nyal ı k n im etlerin peş i n d e n koşuştu ru rken N azza m ve o n u n gibi M üslüman alimler ken dileri n i tevhide adayı p o n u n savu nusuyla uğraşmışlard ı r. Ka firleri n saldı rılarına karşı tev­ h i d i korumaya çal ışmışlard ı r. M ü l h itl ere ceva p vermekle uğ­ raş mışlar ve onlara karşı eserler teli f etmişlerd i r: B i rçok dos24

M \i s l ü m a n görü n ü m l ü b i r z ı n d ı k old uğu i fade e d i l mekted i r. Bk. H ayyat, el·İn tisôr. haz. A l bert Nasri Nader, s. 1 3 0, dn. 43. (çev.)

1 04

Kitcibü 'l-in tiscir

tumuz N azzam'ın a deta kendisinden geçmiş b i r vaziyette25 şöyle dua ettiği n i bana haber verm işlerdir: ''Allah' ı m ! Sen i n tevh i d i n i desteklemek için h i çb i r şeyden geri d u rmadığı m ı v e sadece tevhidi güçlendirmek i ç i n kelam i l m i n i n latif/dakik kon u larını kab u l ettiği m i ve tevhide muhalif o l a n larından ise uzak du rmaya çal ıştığı m ı biliyorsu n. Allah'ı m ! M a d em ki vas­ fettiği m gibi olduğumu biliyorsun, o halde gü nahları m ı bağış [42] la, sekeratu 'l-mevti 26 de bana kolaylaştır.'' Dostları, b a n a Naz­ zam' ı n b u dua esnasında vefat ettiğini s öylediler. B u şekilde can vermek Allah'ı bilen ve O'ndan korkan kişilerin d u ru m u ­ d u r. A l l a h Teala bundan dolayı o n ları övm ekte d i r. Adalet

N azza m'ın Adalet H akkındaki Görüşü ve B u Kon uyla İ lgil i Tartışma B u arsız aptal adam daha sonra şöyl e dedi: Nazzam'ın muhalifleri ona soru sormuşlard ı r. O da Allah Teala'mn zulme güç yetirmekle n itelendirilmesini i m ka nsız gör­ d üğü için ve bu konuda zulmün ona inan maya sevk eden ya da kötülüğünden ve a kı beti nden bihaber olan muhtaç kişiden sadır olduğu gerekçesi n i öne sürdüğü nde muha· l i fleri ona şöyle demişlerdir: Peki, sen herhangi bir men ­ faati elde etme ve zararı defetme gayesi olmaksızın ada­ leti gerçekleştiren birisin i gördün mü? Nazzam da onlara şu şekilde karşıhk vermiştir: Adalet, her ne kadar sadece menfaati celbetmek ve zararı defetmek için gerçekleş i ­ yorsa da bu adaleti gerçekleştiren kişi onun iyi b i r şey olduğu düşüncesiyle hareket etmiştir. Allah Azze ve Celle ise adaleti def- i mefsedet ve celb-i menafi için yapmıyo r, bilakis onun iyi oluşundan ve şerefi nden dolayı adaleti gerçekleşti riyo r. 25 Zeh ebi'den ya p ı l a n h u ra fe görü n ü m l ü b i r rivayete göre N azzam sarhoşken bir damdan d ü ş m ü ş ve ö l m ü ş t ü r: B u rada zi kred i l e n d u a n ı n , bu h u ra fey i nakzettiği i fa d e edil mekted i r. Bk. H ayyat, el-İn tisdr, haz. Albert Nasri N a ­ der, s . 1 3 0, d n . 4 4 . (çev.) 2 6 Ö l m e k üzere olan şahısta, b i l i nç ve b i l i nçsizl i k a ras ı n d a k i b i r şekilde b e l i ­ r e n ı z d ı ra p v e baygı n l ı k h a l i d i r. ( çev.)

Kitiibü '1-in tisôr

1 05

Nazzam'a 'i\l lah Teala ezelden beri adaletin iyi ve şe­ refli olduğunu bilmiyor muyd u ?" diye soru lduğu nda o da bildiğini söylem işti r. Bunun üzerine o na şöyle denil miş­ tir: Sen Allah Teala'nın ezelden beri adal eti n fa ili oldu­ ğu n u iddia ediyorsun. Ezel den beri zulmetle acı çeken kimse onunla mezcolmuştur. Zira o, zulmetle acı çektiği için, ezeli ve ebedi olarak zulmetin sertliğinden dolayı eza çektiği için onunla mezcolmuştu r j onun mizacına bürünmüştürj . Kadim Azze ve Celle'n i n ezelden beri ada­ l etin güzelliğini bilmesi ve yaptığı şeyin güzel olduğunu bil iyor olması O'nun ezel den beri o fii l i ya ptığı görüşüne varmanı gerekti rmez. Bu d u rumda Deysaniyyenin "Nu­ run ezelden beri zulmetle acı çektiği ve b u yüzden onun­ la mezcold uğu, ama bunun n u ru n ezelden beri zulmetle m ezcold uğu görüşünü benimsemeyi gerekti rmediği" i d ­ diasıyla s e n i n arası nda ne fa r k kalır?

İ ti raz: Allah seni şere fl i kılsı n ! Ş u n u b i l ki kitap sahibi adeta her zam a n ken d i ken d i s i n e " Be n i m bir m ü l h i t o l d uğumu b i l i n i z," şekl i n d e haykı rmakta d ı r. N e kadar da acınacak bir durum! Eğer İ bnü'r-Ravendi, " D eysan iyye n i n dini haktı r," de­ m eyi kastets eyd i, söylediği şeyde had d in i aşar mıyd ı ? O n u n (4 3) bu görüşünden Allah TeaJa' n ı n ezeld e n beri adaletin iyi ve şere fl i olduğunu b i l d iğini, a l e m i n yaratı l m as ı n ı n e h l i n e salah ve fayd a l ı o l d u ğ u n u ve a l e m i n yaratılması n ı n e h l i n e faydal ı olduğu b i lgisi n e sahip old uğu i çi n alemi yaratmış o l d uğu son ucu çıkmıyor mu? Adaleti kab u l eden herkes b u cü m l eyi benimsemiş ve ona i n a n m ıştır. Öyl eyse nasıl o l uyor da İ b ­ n ü'r- Ravendi, kend i s i n i n de benimseyip i n a n d ığı b i r görüşten dolayı, N azzam'ı n "Al l a h Teala ezelden beri fa i l d i r," görüşü n ü eleştirir v e bu görü ş ü n D eysaniyye n i n görü ş ü n e benzediği ni iddia eder? Aklı b u kad ar kıt olan b i risi nasıl ol uyor da M u 'te­ zilen i n a l eyh i n d e kitaplar yazmaya girişeb i l iyor? Ayrıca ben İ bnü'r- Raven di'n i n a ktard ığı N azzam'ın görüşüyle N azzam'ı n D eysan iyyeyi i l zam ettiği görü şü arası ndaki farkı b i razdan a n latacağı m . Bir de İ b n ü'r- Rave n di'n i n N azza m'ı D eysaniyyeye tabi o l d uğu suçlamas ı n ı n asl ı n d a ken d isi için de gerekli ol-

106

Kitôbü 'l-ln tisôr

duğu n u göstermeye çal ı şacağım. B u kon u da şöyle deriz: D ey­ saniyye nurun h i km ete yön e l i k o l a n fi i l i n i n o n d a n bir cevher ve doğa olduğu n u ve yin e n u ru n ken d i s iyle acı çektiği zulme­ tin şiddeti n i n d e bir cevher ve doğa olduğunu iddia etm iştir. Nazzam ise D eysa niyyeye ş öyle dem iştir: Eğer d u ru m sizin iddia ettiği n i z gibi ise n urun ezelden beri z u l mette b i rleşmiş olması gerekir. Z i ra n u ru n zul metle çektiği eza a n ı ndaki miza­ c ı b i r h i kmettir ve h i km eti n gerçekleşmesi de onun cevher ve doğas ı n d a n d ı r. B i r şeyi n doğas ı n d a n olan şey ise ondan ayrı değild i r. Bu da zoru n l u d u r ve gerekl i d i r: Ayrıca N azza m, Allah Teala'nı n adaleti tabiatı ica b ı yaptığı n ı ve b u n d a n dolayı da O ' n u n ezeld e n beri fail ol m ası gerektiğini iddia etm e mişti r. Bilakis o, Allah Azze ve Celle'nin ihtiyari bir şeki l d e fi i l d e b u ­ l u n duğun u v e m uhta r ola n ı n d i l e d i ğ i n i yapa n v e yi ne d ilediği­ n i yapmaya n olduğunu, fi i l l e ri n e takaddüm edip ondan önce olması gerektiği n i söylem iştir: B u da N azzam'ın görüşüyle D eysaniyyen i n iddial a rı arası ndaki temel ayırımdır. N azzam'ı n B u G ö rüş ü n e Yap ı l a n Başka B i r İ ti raz İ b n ü 'r- Rave n di daha s o n ra ş öyle dedi: Nazza m, Manihe­ izme buna benzer şeyler hakkında soru sormuş ve şöyle [44 ) demiştir: N u r ezelden beri zulmetten ayrı ise fiilin doğa­ sı gereği/tab' ya da i htiyari bir şekilde gerçekleşmesinin haricinde başka bir illet olur mu? Eğer fiil doğası gereği gerçekleşiyorsa bu duru m da doğası gereği gerçekleşen fiil lerin doğası yok olduğunda bu fiiller de yok olur. Eğer fiil i htiyari b i r şeki lde gerçekleş iyorsa bu durumda nur tercih hürriyetine sah ip ol du ğu i ç i n si zi algılayacak mı­ d ı r? Bu d u rumda belki de n u r şerri hayra tercih edecekti r ve zulmet de hayrı şerre te rcih edecektir. ( İ b n ü'r- Ravendi sonra şöyle ded i : ) Nazza m şunu i ddi a etmiştir: A l l ah Teala adaleti tercih edendir, O'nun kötülüğü terci h etmesi im­ ka nsızdır. H er ne kadar bazı durumlarda ayrıl maları söz konusu olsa da bir şeklin tabiatı n ı n kendi şekliyle bitiş­ mesi onun doğası gereğid i r. ( İ b n ü'r- Ravendi daha sonra şöyle dedi : ) Tabiatları gereği b i rbiriyle bitişik olan şekl i n kendi şekl inden ayrı lmasıyla zulmet ve n u r g i b i tabiatla -

Kitdbü '1-lntisôr

1 07

rı gereği birbirine zıt olan iki şeyi n birleşmesi arasında herhangi bir fark yoktur.

i ti raz: Allah sana hayrı öğrets i n ! Şunu b i l ki N azzam, Ma­ n i heizmi eleştirdiği görüşle ken d i fi kri n i birbiri n d e n ayı rmış ve şöyle d e miştir: Zul m ü n sadece kus u rl u ve m u h taç o l a n ­ larla bu konu d a cah i l o l an l arda gerçekl eştiği n i gördüm. C e ­ halet v e mu h taçl ı k, bunl a rl a n i telenenleri n hadis oluşlarına delalet eder. Allah Teala ise bundan m ü n ezzehtir. ( Nazzam şöyle dedi) Allah'ın fi i l l erin d e z u l m ü n olmamasından beni e m i n kılan şey, bu tür şeylerle nite l e n e n l eri n hudıisuna dela­ . l et ed e n şeyleri n O'nda b u l u nm ayı ş ı d ı r: M a n i heistleri n benim gerekçel erim gibi gerekçeleri ö n e sürmeleri m ümkün deği l ­ d i r. Ç ünkü onlar, n u ru n m e n fa ati celbettiğin i , zararı defettiği ­ ni, kendisine a fetin iliştiği n i, zul m ü n o n a galebe çaldığı n ı ve bu z u l m etin kendisine nasıl gal ebe çaldığı h a kkında b i r şey b i l m ediği n i iddia etmişlerd i r. Durum böyleyse n u rd a n şer ve zul m ü n gerçekleşmes i n i n i m kansız olduğuna dair h içbi r d e l i l leri olamayacaktı r. E ğ e r n u ru n m uhtar o l d u ğ u n u i d d i a ediyorlarsa bu d u r u m - b e n i m n i telendirdiği m gibi- onlara hayrı n zulme tten, şerrin ise n u rd a n vu ku bulmasın ı mümkün görmelerini gerektirecekti r. Kita p sah i b i n i n Nazzam'a yön e l ttiği "Şekl i n bazı durum­ larda kendi şekliyle olan birleşmesi ve ondan ayrıl ışıyla" ilgili ikinci kısı m d aki itiraz ı n a gel i nce, N azza m b u kon u hak- (45) kında ş öyle d e miştir: B i r şekil, doğası gereği bitiştiği şeki l d e n ayrıl m aya zorl a n dığında v e bu b i t i ş m e engell e n d iğinde o z a ­ m a n ayrı lma gerçekleşir. Taşın yuvarlanmaktan, suyun ak­ maktan, ateşi n tutuşup yükselmekten a l ı ko n u l ması b u n a ör­ nek verilebilir. Ama cins serbest b ı ra kı ldığı nda d oğas ı ve özü gereği cinsiyle mu hakkak b i rleşecekti r. (Nazzam daha s o n ra şöyle demiştir:) M a n iheistleri n b u kon uda ken dilerine sordu­ ğumuz soruları geçersiz kılabil ecek gerekçeleri yoktu r. Ç ü n kü eğer n u r ve zul meti n doğal arı bitişmeks e ve üçüncü bir hal de ol madığı için o zaman bu ikisi n i n b i rleşmes i n i enge l l eyecek hiçbir şey olamayacaktır. Allah sana h ayrı öğrets i n ! Ş u n u bil ki kitap sahibi de taşı n ken d i d oğası gereği hareket e ttiğin i

108

Kitôbü '/-İn tisôr

ve bazı d u ru m l a rda ise sükun edip hareket etm eyebil eceği n i ; suyu n d oğası gereği aktığı n ı v e b a z ı d u ru m larda akmayabile­ ceği n i ; ateşi n a l evlendiğini, d oğası gereği yükseld iği n i ve bazı engell erden dolayı ise aşağıya doğru i n e b il eceği n i savunuyor. Kitap sahibi de b u görüşlere katı l d ığı halde N azzam'ı ayı p l ı ­ yor v e katıld ığı görüşe kıyasla Nazzam'ı Man iheizmin görü­ şünden dolayı ilzam etm eye çalışıyor. Kend i s i n d e n ya rd ı m iste n i l e n sadece A l l a h Teala' d ı r. Yaratıcmm İ spatı

Nazzam'ın Yaratıcını n İspatı H a kkındaki Görüşü

(4 6 ]

İ b nü'r-Ravendi şöyle ded i : Nazzam'm dostları, onun hudôs hakkmdaki deliliyle i nsanla ra çağrı da bulunuyorlar. Bu delil de onun şu görüşüdür: Sıcaklık ve soğukluğun doğaları birbirlerine zıt old uğu ve b i rbirleriyle uyuşma­ dığı halde bir bü nyede b i r a rada bulundukları n ı gördüm. Bunlarm özel l i kleri birbiri n e zıt old uğu için kend iliğin­ de b i r araya gelmediklerini ve bu nları bir araya geti re­ nin bu ikisini bir arada ya rata n ve özleri b i rb i rinden farkl ı olmasma rağmen onlara hükmeden birisi olduğu ­ nu anladım. İ kis i n i n birbi rine zıt olmasma rağmen bir araya geti rilmesi, bu ikis i n i b i r a raya getirenin bunlarm yaratı cısı olduğuna delildir. ( İ bnü'r- Raven di daha sonra şöyle d e d i : ) N azzam ş u n u i d d i a etmiştir: Cisimleri yokta n yaratması mü mkü n olmayan insanın soğu k suyu ateş in üzerine koyup onu ılık hale getirmesi, ikisi b i rbiri ne zıt olmasma rağmen onları bi r araya geti rmesi, ku ru toprak ile suyun ıslak.lığı nı birleştirerek bu i kisi ni bir kıvama geti rmesi ve b i rbirine yapıştırmasma rağmen bütün bu yaptığı şeyler onun a'yanla rm/cevh erlerin yaratıcısı ol­ duğuna delil kıl mıyor. İ ti raz: Allah sana hayrı öğrets i n ! Ş u n u bil ki kitap sah i b i ş u iki d u rumdan birisinden beri olamaz: Ya A l l a h Teala' n ı n en ca h i l m a h l u ku d u r ya da batıl olduğunu b i l d iği b i r sözü bile b i l e savu nmuştur. B u kita b ı m ı okuyacak kişi, onun N azzam'a yön e l i k olan ilza m ı n ı n bağlayıcı olmadığını, N azzam'ın d e l i l -

Kitdbü 'l-in tisar

1 09

!eri n i n doğru olduğunu. bir çel işki ve yan l ışl ığı içermediğini b i l s i n d iye N azza m'ın istidlal i n i Allah'ın yard ı m ıyla a n latmaya çal ışacağım. Nazzam şöyl e demiştir: Sıcakl ığ ı n soğukl uğa zıt olduğunu, iki zıddın ken d i başlarına tek b i r mahalde birleşemeyecekle­ rin i görü nce onların bir arada b u l u nmalarından hare ketle d o­ ğal arı n ı n hilafı n a onları b i r araya getiren ve onlara h ü kmeden biri s i n i n olduğu n u anladım. Zorlama ve engel lemeye maruz kal a n varl ı k, zayıf b i r varlı ktır. Onun zayıfl ığı ve o n a ege m e n ola n ı n o n u n üzeri n d eki etkisi, o n u n ya ratı l m ı ş o l d uğuna ve o n u m eydana geti ren bir m uhdisin ve benzersiz b i r şekilde yoktan ya ratan b i r yaratıcıs ı n ı n olduğuna del i l d i r. Zira hudfısa d e l a l et etme konusunda o n a benzeye n i n hükmü, onun h ü k­ mü gibi d i r. O da a l e m leri n rabbi olan Al lah'tır. Ateş i l e suyu n ve topra k ile hava n ı n Allah Teala'nı n d ı ş ı nda bir varl ı k tarafı n ­ dan bir araya getiri l m i ş o l m a s ı y i n e de onları n h a d i s oluşlarına delildir. Ancak bunları n m u h d isi, b u n l a rı b i r araya geti ren insan deği l d i r. Ç ü n kü bu zıt şeyl ere uygulanan baskı ayn ı şe­ kilde insana da uygulanabi l m ektedir. H e m bu zıt ş eyl erin hem de b u n l a rı n bir benzeri o l an insa n ı n yoktan ya ratıcısı, h içb ir benzeri olmaya n Allah Teala' d ı r. Çün kü "A//ah 'm benzeri h iç- [47 ) bir şey yoktur" (Şfıra, 42/ 1 1 ) . İ b n ü'r- Ravendi daha sonra şöyle dedi: Nazzam'ın diğer b i r görüşü ise şudur: Allah Teala bu dünyada zıt olan şeylerin arası n ı ayırıyor ve daha sonra onların a'yanlarını/cevherlerini yoktan yaratmaksızın onları b i rleşik hale dönüştü rüyor. Onların ikinci sefer bir araya getiri lişleri onları bir araya getiren i n onları bir bü­ tün olarak yo ktan yarattığına işaret etmez. İtiraz: N azzam' ı n ikinci bir iade olmadan gerçekleşen ya­ ratm ayl a ilgi l i d e l i l i n yoru m u daha önce geçmişti. N azzam şunu kastetmiş tir: B u ş eylerin değişimi, o n ları yönetenin o n ­ lara n ü fu z edip o n l a rı ken d i doğalarından al ı koyması bu şey­ lerin zayıf old uğu n a delalet eder. On ları n zayıf oluşları, hadis/ yaratı l m ı ş o l d u klarına delalet eder. Onların hadis oluşları ise onları yarata n bir muhdisin varlığı n ı gerektiri r. Zira muhdisi olmayan b i r ya ratı l ı ş i m kansızd ı r.

1 10

Kitôbü 'l-ln tisôr

Cevher

Nazzam'ı n B u Konuyla i l g i l i Son Sözü ve Tab' H a kkındaki Görüşü İbnü'r- Ravendi daha sonra şöyle ded i : Nazzam'ın cisimler hakkındaki inancının ash şudur: Cevherin kendi tabiatın­ da ol mayan bir şeyi yapması ve onun yarabcısınm onun doğasmdan olmayan bir şeyi ondan yapmasına istemesi de imkansızdır. (İbnü'r- Ravendi dedi ki:) Eğer kendisine "Allah Teala sıcaklığa soğumuş bir şekilde, soğukluğu da ısmmış bir şeki lde yaratmaya ve bu ikisinin doğasından olmayan şeyleri onlara zorla yapbrmaya güç yetirebilir mi?" diye sorulduğunda o, bu soruyu anlamsız bulmuştur. (İbnü'r- Ravendi şöyle dedi) : Nazzam, bununla birlikte Allah Teala'nm, kendi doğalan gereği bir araya gelmeyen zıt şey­ leri bir araya getirmeye zorlayabileceğini iddia etmiştir. İti ra z : Allah sana hayrı öğretsi n ! Şunu b i l ki kita p sah i b i gerçek yüz ü n ü gösterm iş oluyor. kanaatin i b i l d i riyor. kal b i n ­ den geçenleri o rtaya ç ı ka rıyor v e apaçık b i r i fti rayla hudus del i l i n i karal ıyor. Bu d u rumda İ bn ü ' r- Raven di'ye şöyle d e n i ­ l i r: Senin, N azzam'dan "Allah Teala'nı n soğukluğu ı s ı n m ı ş b i r şekilde, sıcaklığı da soğu m u ş bir şekilde yoktan yaratmaya güç yetirebileceği n i i m kansız gördüğü" şekl i n d eki yaptığın a ktarımına gel i n ce, zaten tevh i d e h l i n i n tü m ü bu kon u d a o n u n l a hemfikird i r. [4 8)

İ b n ü 'r- Ravendi' n i n "Nazzam, bunu nla birlikte Allah Teala'mn kendi doğaları gereği bir araya gelmeyen zıt şeyleri bir araya geti rmeye zorlayabileceği ni iddia et­ m iştir," şekl i n deki a ktarı m ı n a geli n ce l bu iş i n aslı şudu r ! : N azzam, serbest b ı rakı l d ı klarında ve bulund ukları hal üze­ re devam ettikleri nde kendi özleri nde birleşme ol mayan zıt şeyleri Allah Tea l a' n ı n zorla bir araya geti rebi l eceğin i iddia etm işti r. Nasıl ki bu zıt ş eyler serbest kaldıklarında b i rb i rle­ rine zıt bir şeki l d e va rlı kl a r ı nl devam etti riyorlarsa, sahip o l ­ dukları zıtl ı kl a rdan a l ı ko n u l d ukları nda v e b i r araya gel m eye zorland ıklarında da doğalarında ve özlerin d e b i r araya gel-

Kitabü 'l-in tisar

111

me özel l i kleri bulunur. Zaten b u kon u hakkında b i rçok alim N azzam gibi düşünm ekted ir. K i zaten bu apaçık bir d u rumdur ve gizli ve kapalı deği ldir. Sen d e b i l iyorsun ki suyu n özelliği akmak olmasına rağmen bundan a l ı konulabilir. Ayn ı şeki lde ağı r bir taşı n özelliği yuvarlanmak olmasına rağmen bundan engelleneb i l i r. Yine alevlenmek ve yükselmek ateş i n özell iği olmasına rağmen bazı d urum l a rda bundan a l ı ko n u l a b i l i r ve ateş aşağıya d oğru i n e r. Demek ki N a zzam' ı n bu konuda ayı p ­ l a nacak b i r yön ü yoktu r. Al lah'a hamd olsu n ! Nazzam'ın Adalet Hakkındaki Görüşü ve İ b n ü ' r- Rave n di' n i n İtirazları İbnü'r-Ravendi şöyle dedi: Nazzam Mani heistlerin "Nur bu alemde düşmanıyla karışmış olan eşkaline/bünyesi­ ne iyi davranışlarda bulunmayı emreder. Zaten bu ka nş­ mış olan bünyeden şerrin çıkması da mümkün değildir. Zulmet de her ne kadar hayı r fiillerinde bulunamıyorsa da şer fi ilden dolayı kı nanmıştır," görüşlerine şaşırmışhr. ( İbnü'r- Ravendi daha sonra şöyl e ded i : ) Nazza m bununla bir­ likte şu iddiada bulunmuştur: Allah Tea la'dan her ne ka­ dar kötü fiil leri n çıkması imkansız olsa da Müslümanların Allah Teala'nı n adaletl i fi illeri nden dolayı O'na hamd et­ meleri ve Allah'tan hak ile hüküm vermesini, kendi işleri için iyilikte bulunmasını, onlar için daha hayırlı olanı yap­ masını -ki zaten Allah'ın bunlan terk etmesi ve bunlardan geri durması muhal olmasına rağmen- istemeleri gerekir. İ ti raz: İ b n ü'r- Ravendi'ye şöyl e d e n i l i r: Gerçekte n de N az­ zam, M a n i heistlerin bu iddiaları na aşı rı derecede şaşırm ıştı r. Çünkü M a n i h eistler ş u n u iddia etm işlerd i r: N u r ken d i eşka l i ne doğası gereği o şeyi yapm aya bağı m l ı o l d uğunu, kabul et­ m es i n i n, terk etmes i n i n ve ondan geri d u rmas ı n ı n i m ka nsız old uğunu b i l d iği bir fiili yapmalarını emretm i ştir. Bu i ddia [49) ateş in sıcaklığı ve ka rın soğukl uğu gibidir. N itekim ateşe ısıt­ m ayı, ka ra da soğutmayı emreden ki şi, cehal ette b u l u n m u ş v e a b e s l e iştigal etm iştir. Aynı ş e k i l d e buna benzer e m i rlerde bulunan kişi de kötü ve cahil b i ri s i d i r.

112

Kitôbü 'l- İn tisôr

D iğer b i r mesele ise şudur: M a n i h eizm nurun m e nfaati celbettiği n i, ken d i s i n d e n zararı defettiği n i iddia etmişti r: N az­ zam'a göre böyle olandan, hayı r fi i l gerçekJeşebileceği gibi şer fiilin gerçekleşmesi de mümkündür: Nazzam M a n i h eistlere şaşırm ıştı r. Ç ün kü M a n i h esitler n u run hayı r fi i l i n i emrettiğini iddia etmişler ve daha s o n ra da n u ru, kendisinden şer fi i l i n i n gerçekleşebileceği b i r s ı fatla n i teledikleri h a l d e o n d a n ş e r fi i ­ l i n i n çıkması n ı n i mkan sı z olduğu n u iddia etm i ş l e rdir.

(50]

N azzam, ayn ı şekilde M a n i heistleri n şer fi i l i nden dolayı zulmeti eleştirmelerine de şaşırmıştır. Zira onlar b i r taraftan zu l meti ken d i s i nden hayı r fi i l i n i n gerçekleşmes i n i i m ka n da­ hilinde görd ü kleri bir s ı fatla nitelerken b i r taraftan da ken ­ d i s i n d e n hayrın gerçekleşmesini i m kansız görmüşlerd i r. Naz­ zam ise Allah Tea la' n ı n adaletl i fi i llerde b u l u n m aya, hak ile hükmetmeye, ku lları na hayı rlı ş eyleri yap maya fail-i m uhtar o l d uğunu ve buna benzer şeyl eri herhangi bir gayeye matuf o lmaksızın yapabil eceği gibi bun ları terk etmeye de kad i r o l ­ duğu n u savun m u ştu r. A n c a k Allah Teal a' n ı n yalan v e z u l m e kad i r olduğu n u i d d i a edenlerin görüşleri ni ise muhal b u l ­ m uştur. Zi ra yal a n v e z u l ü m a ncak men faati a rzulayan, zararı gidermeye çalışan kusurlu kişil erden gerçekleşeb i l i r. Allah Teala ise b u n larla nitele n e n kişilerin hudfısuna delalet eden bu tür sı fatlard a n m ü n ezzehtir. Nazzam'ın bu kon u hakkı nda­ ki görüşü, kelamcıların çoğu n u n görüşüdür: M ü cb i re n i n hep­ si, H işam b . H akem ve takipçil eri de bu görüşü benimsemiş­ lerd i r. Kita p sahibi de ayn ı şeki lde Allah' ı n hayı r fi i llerinden, lütuf ve ihsa n ı n d a n dolayı O'na hamd ettiği n i ve b u n l arın de­ ğişm esinin i m kansız o l d uğunu, Allah'ı n hak ile hükmettiği n i v e hak i l e h ü kmetmemesin i n i s e m u h a l olduğun u savu n m uş tur. Peki, İ bn ü ' r- Raven di, savun d uğu b u görüşü v e M a n i heizmden aktarmış olduğu görüşleri n e i l e b i rb i ri n d e n ayırıyor? Sesler ve Haberler

N azzam' ı n Sesler ve H aberler H a kkın daki G ö rüşü İ b n ü ' r- Rave n di daha sonra N azzam'ın sesler hakkın daki görüşünü zi kretm iştir. Nazzam'a göre sesler b i rbiri n e giri­ ş i m l i l ik/tedahül ile işitilmekted i r.

Kittibü '1-İn tistir

113

İ ti raz: Sesler h akkı nda kon u şmak ve onların nasıl işitild iği meselesi, kelam i l m i n i n latif ve karmaşık meseleleri arası n d a yer almakta v e bu konuda M u 'tezileden başka h i ç kimsen i n görüşü bilinmem ektedir. Çün kü M u 'tezili kelamcılar kela m i l m i n i n uzmanları d ı rlar; celilu ' l - kelam v e kela m ı n zah i r kıs­ m ı n d a mahir o l d u kları gibi dakiku 'l-kelam ve kela m ı n deri n ­ l i kl i konu ları hakkı nda d a nazar v e mari fet e h l i d i rler. İ b n ü 'r- Raven di daha sonra şöyle dedi: Nazzam, Allah ve Resulü'nün haberlerinden hareketle kendisinin aziz ve kerim olan b i r rabbinin olduğunu ve cism i n kendisinden başka bir fa ilini n olduğu nu bilinemeyeceğini iddia et­ mişti r. İ b nü'r- Ravendi daha sonra M u'tezilenin tü m ü n ü n bu kon u d a Nazzam ile hemfikir olduğunu ifade etm iştir. İtiraz: Fesübhanallahi'l-Azi m ! B u arsız adam yalan söy­ leme hususunda ne kad a r da cesurd u r ! Yazıklar olsu n ! Zira M u'tezileye göre Kur'an, Allah' ı n haberleri n d e n d i r ve tevh id, adalet, va'd ve vaid, el-emr bi'l-ma'rı'.if ve'n - nehyi a n i 'l - m ü n ­ ker h ususunda muhali flerine karşı kulland ıkları d e l i l lerin Kur'an' dan o l d uğu b i l i n m ekte d i r. Peki, M u 'tez ile Allah ve Re­ s u l ü ' n ü n haberleri nden hareketle kendileri i çi n b i r rabbin o l ­ duğu n u n b i l i n em eyeceği ni nasıl i d d i a edebil i r ki? M u'tezilenin M üşebbiheye karşı kullandığı en büyük delille­ ri nden olan ş u ayetler işitilmedi mi? "Gözler O 'n u idrak etmez; ama O gözleri idrak eder' ( E n'am, 6/ 1 0 3 ) ve " O 'nun benzeri hiçbir şey yoktur' (Şura, 4 2/ 1 1 ) . Yi n e M ücbireye karşı kullandıkları ş u türden ayetler de işitilmedi mi? "Şüphesiz Allah, insanlara hiçbir şekilde zulmetmez" (Yun us, 1 0/44) ve "Allah kul/arma zulmetmeyi dilemez" (Mü'min, 40/3 1 ) . Kur'an'da bunun gi bi başka ayetler de vardır. Öyleyse bu adam akı l l ı hiç kimseye gizli kal mayacak böyle bir i fti rayı M u'tezi leye atmayı nasıl uygun görmüştür? Her kim M u'tezilenin kendi hasımlarına karşı yaz- (5 1 ) dığı kitapları okursa b u adam ı n yalanını hemen fark edecekti r. İ b n ü'r- Ravendi daha son ra N azzam'ın haberler hakkı ndaki görüşünü zikretmiş ve çoğunda da yal a n söyl em işti r. Eğer ki­ tab ı n hacmi büyüm eseyd i onun bu kon u hakkı ndaki yal a n l a ­ rı n ı zi kredip N azza m'ı bizzat haberler hakkı ndaki ken d i d e l i l -

Kitabü 'l-in tisôr

1 14

)eriyl e savu nacaktı m. Öyle ki kim bu kitabı oku rsa Nazzam' ı n nazar hakkı ndaki yetkin l iğinden haberdar o l u r. Kita p sahibi­ n i n, Nazzam'ın mülh itler gib i d ü ş ü ndüğü za n n ı n ı uya n d ı rma­ ya çal ışması n d a n dolayı, Nazzam'ı n bu konular hakkındaki görüşl eriyle ilgi l i bazı d e l i l leri ö n e s ü rm eyi d ü şü n müştü m . A n ca k İ b n ü ' r- Ravendi bu i k i kon u d a Nazzam'ı gerçek manada m ü l h itlerl e hemfikir olmakla suçlamadığı n d a n dolayı ben de bu iki kon uya değinmedim. Fıkh i Meseleler

N azzam'ın Bazı Fıkh i M eseleler H akkındaki Görüşleri İbnü'r- Ravendi şöyle ded i : Nazza m ümmet-i Muhammed'in (as.) tamammm re'y ve kıyas ile ilgili meselelerde dalalet üzerinde icma edebileceğini: ama duyular yoluyla aktanlan konularda ise bunun imkansız olduğunu iddia etmiştir. İ tiraz: İ b ra h i m l en - Nazzam l 'ı n böyle bir görüşü b i l i n m e ­ m e ktedi r. Sadece Amr b . Bahr el-Cahız bu kon uyla ilgi l i Naz­ zam'dan a kta rım larda b u l u n m uştur. Ancak, ondan b u kon uyu rivayet etme hususunda gaflette bulunm uştu r. Ayrıca N az­ zam' ı n bu kon uyla ilgil i kitapları b u haberin ta m ters i n i b i l ­ d i rm ekted i r. İ b n ü ' r- Ravendi daha s o n ra ş öyle ded i : Nazzam, ya tarak uyuyan kişinin uyandıktan sonra yeniden abdest alması­ na gerek olmadığım iddia etmiştir. İtiraz: Bu da Cahız'ın sözüd ü r; ama Nazza m'dan a ktarılmış olması kesi n deği l d i r. İ b nü'r- Ravendi daha sonra şöyle dedi: Nazzam, namazı kasten terk e d e n kişiye kaza nm gerek­ mediğini iddia ediyo rdu . İtiraz: B u da yine Nazzam'a yap ı l m ı ş bir i ft i radır. E b u Ab­ d i rra hman eş-Şafii27 bu meseleyi N azzam'dan akta rm ış; ama bu a ktarı mı nda ya n ı l m ıştır. 27

A h m ed b. Yahya b. A b d u l aziz Ebu Abdi rra h m a n eş-Şa fii . i m a n ı Şafıi" n i n dostla rı a ra s ı n d ;ı yer a l ıyord u . D a h a s o n r;ı A h m e d b. E hi D u a d ' ı n i z i n d e n gi d i p M u " tezilil iği b e n i m sem i ş t i r. H ayyii t. o n u M ua mmer'in dost l a rı a ra ­ sı nda z i kretm i ş t i r. B k . H a y ya t el- İntisôr. s. 5 3 . ( çev.) .

Kitiibü '1-ln tisiir

115

Zu hur ve Kümun

Nazzam' ı n Zuhur ve Küm ı1 n N aza riyesi İ b n ü ' r- Rave n di şöyl e dedi: Nazza m, Allah Teala'nı n in­ sanları, hayvanları, canh ve ca nsız varh kları ve bitki leri ayn ı anda yarattığını, Hz. A dem'in yaratılışının çocukla­ rın ı n yaratıhşından önce ol mad ığın ı, a nneleri n ya ratı­ lışının çocuklarınki n e ta kaddüm etmed iği ni; ama bazı şeyleri bazısı n ı n içinde gizlediği ni (kümıin), öncel ik ve 152) son rahğın ise gizli olan şeyleri n ortaya çıkışıyla (zuhur) gerçekleştiğini, yoksa onların ya ratılmaları ve yokta n var olmaları anlamına gel mediği n i iddia ediyo rdu. Nazzam'a göre Allah Teala'nın mahl ukatta n bir şeyi fazlalaşhrma ya ya da eksiltmeye güç yeti rmesi imka nsızdır. i tiraz: B u, Nazzam'a yapılmış bir iftiradı r. Zira N azzam'ın bu konuda bilinen görüşü şudur: Şa n ı yüce Allah bu dünya n ı n bir benzerini, bu benzeri n bir benzerini herhangi bir gaye ve ni­ hayete varmaksızın yaratmaya güç yetirebilir. Nazzam, ·�nah Teala dünyayı bir anda yaratm ıştır." sözüyle birl i kte şunu da id­ dia ediyord u : Allah Teala tü m peyga mberlerden sadır olan mu­ cizeleri resulleri n i n eliyle ortaya çıkardığı vakitte yaratmıştır. Zaten bu, o n u n kelamcılarca bil i n e n meşhur görüşüdür. l b n ü'r- Ravendi daha sonra şöyle dedi : Nazzam, Allah Teala'nın her d u rumda d ünyayı ve içindeki l eri ni yok edip tekrar iade etmeksizin yarathğı n ı iddia etm iştir. İtiraz: B u görüşü d e ayn ı şeki l d e Amr b. Bahr el-Cahız'dan başkası ondan rivayet etmem işti r. Zate n Nazza m'ın takipçi l e ri d e bu görüşü eleşti rmişlerd i r. Haber-i Vahid

N azzam'ın Haber-i Vah i d ve Kafirin Haberi H a kkındaki G ö rüşü İ b n ü'r- Ravendi şöyle dedi: N azza m, ka fi r birisinden ge­ len haber-i vahidin bilgiyi gerektird iğin i ve ka fi ri n bil­ d i rdiği şey, eğer algllanabilen b i r cisim ise delil yön üyl e haber-i Nebi'nin konumunda olduğunu iddia ed iyord u.

116

Kitiibü 'l-İn tisiir

İti raz: Bu da ayn ı şekilde İ brah i m j en - N azzam j 'a atı l m ı ş b i r iftira d ı r. Zira İ b ra h i m, s ı radan b i risi n i n haberi n i haber-i Resu l ve Allah'ın haberiyle b i r kefede görm e m i ştir. İ b n ü 'r-Ra­ ven di s o n ra şöyl e d e d i : Nazzam mümin ve müşrikin haber­ l erini sadece taabbudi konularla ilgili şahit kıl ı nması hu­ susunda b i rbirinden ayı rm ıştır. Yoksa b u iki şahitlikten b i risini d iğeri nden üstün görmesinden dolayı değildir. ( İ b n ü'r-Ravendi ş u i d diada b u l u n muştu r : ) Bu gö rüşün fasit oluşuyla ilgili M üslümanlar a rasında herhangi bir ihtilaf da yoktu r. İtiraz: Allah Teala sana hayrı öğretsi n ! Ş u n u b i l ki M u 'tezi l e v e o n l a r ı n ha rici ndeki tü m tevatür ehli, kafi rler v e onların d ı ­ ş ı n dakilerin haberleri a rası nda sadece şahitl i k konusunda b i r ( 53] ayırıma gitm işlerd i r. B u da d i ni h ükümleri tasdik etm esinden dolayı mümin kişiye olan h ü s nüzandan dolayı d ı r. H a beri n s ı hhati ve doğruluğu n u n kes i n l i ği hususuna gel i nce bu haberi nakledenler ister m ü m i n isterse kafi r olsunlar bu haber, ben­ zer başka bir haberle yala n l a n m a m ı ş olarak gelen haberd i r. Muammer Bilgi

M u a m mer'in Allah' ı n Ken d i s i n i B i l m esi, C i s i mlerin Yapısı ve İ nsan H a kkındaki Görü ş ü B u arsız v e aptal a d a m daha sonra M u a mmer'den bahset­ miş ve ö n ceki ki ş i l e re yaptığı gi bi ona da i fti rada b u l u n muş­ tu r. Şöyle d e m işti r: Muammer'e gelince a rkadaşları n ı n b i ­ risinden d uydum ki o şu i ddiada bulunm uştur: He r kim Allah Teala'nın kendi nefs i n i bi ldiği n i iddia ederse hata etmiştir. Çünkü Allah'ın nefsi O'ndan ayrı deği l d i r. Bun­ dan dolayı bilinen şeyin bilenden başka olması gerekir. ( İ b n ü 'r- Ravendi şöyle dedi : ) "Ona arkadaşı nız/Muammer bunu m u söylüyordu?" diye soru nca o da " Evet," dedi. İtiraz: B u, İ b n ü ' r-Ravendi ta ra fından M u a m m er'e yap ı l ­ m ı ş bir iftira d ı r. B u kon uyla i l g i l i i nsanlar M uammer v e o n u n dostlarından olan İ b rahi m b. es-S i ndi, Ebu A b d i l l a h es-Sirafi,

Kitiib ü '1-İn tisiir

117

Ebü Ya'küb eş-Şahha m,28 Ebü Abd i rrahman eş-Şafii ve Vehb ed-Dellal'dan a ktarımlard a bulun muşlardır ve bunlardan hiç­ b i risi d e kita p sahibi n i n söyled iği şeyi rivayet etmem iştir. Bu d u ru m da İ bn ü ' r-Ravendi' n i n M ua m m er'de n yaptığı aktarım nasıl d oğru olabilir ki? Çünkü M u a m mer'e göre i n s a n ın nefs i kend i s i n d e n ayrı bir şey o l mad ığı h a l d e i nsan kend i s i n i bile­ b i l i r. B u nd a n dolayı M u a m mer, şanı yüce o l a n Allah'ı n ken d i nefs i n i b i l m esi n i n a s ı l i m kansız görebi l i r k i ? Çünkü Allah'ı n n e fs i O'ndan başkası deği l d i r. İ bn ü ' r-Raven di daha sonra şöyle demi ştir: Muammer, göklerin, yerleri n ve araları ndakilerin renkl eri ni n ve renkli olan her şeyi n, gökler ve yerlerde var olan her şe­ yi n tadı, kokusu, sıcakl ıklara ve soğu kl u kları n ı n Allah'ın dışındaki varhkların fiill eri olduğunu ve bunları n her­ hangi bir canlı, kad i r ve mümeyyi z varhktan gerçekleş­ mediğini, bunları sadece alim ve kadir olmayan cansız va rlı kları n yapabildiği n i iddia ediyordu. İ t i ra z : Allah sana h ayrı öğrets i n ! B i l m e l i s i n ki M u a m m e r ş u n u i d d i a e d iyord u : C i s i m l e r i n biçim leri (hey'et), c i s i m l e - (54) rin tabiatl a r ı n a göre fi i ll e ri d i r. Şu a n l a m d a d ı r ki A l l a h Tea l a ci s i m l e re b i r biçim ve rmiştir v e o n l a r d a ken d i d oğa ları gereği b i ç i m l e ri n i gerçekleşti ri r. M u' a m m e r yeri, göğü ve ren kl i olan tüm va rl ı kl a rı ren kl e n d i rd iği i ç i n A l l a h Tea la' n ı n o n l a rı ren k l e nd i ren va rlık o l d u ğ u n u i d d i a e d iyord u. Kitap sahibi d e tabiatın fi i l leri h u s u s u n d a M u a m m e r i l e ayn ı fi k i r­ d e d i r. Feleğin h a reketl e ri ve o n u n kapsad ığı h a reket-sükun, b i rleşme-ayrı l m a temas etme-etm e m e gibi tüm fi i l l e rin Al­ lah'ın d ı ş ı n da gerçekle ş e n fi il l e r o l d uğu n u , b u n la r ı n ca n l ı , kad i r, m ü m eyyi z varl ıklard a n d e ğ i l d e sadece a l i m , kad i r v e ca n l ı o l m aya n ö l ü va rlıklard a n gerçekl eşeb i l d iği n i i d d i a ed iyord u . B u d u r u m d a ke n d i s i n i n d e b e n i m s e m i ş o l d uğu 28

Ebu Ya'kıib Yıisu f b. Abd i l l a h b. ishak eş-Şa h h a m ( 2 7 0 / 8 3 3 ?). Basra M u ' te­ zilesi n i n ö n d e gelen kel a m ve tefs i r a l i m i d i r. Hocası Ebü' l - H ü zeyl'in vefa ­ tından son ra ö l ü m ü n e ka dar M u 'tezi l e n i n l i d e ri o l a ra k ders o k u n u . M u'te­ zil e n i n ye d i n c i taba kas ı n d a zikred i l m i ştir. B k. Ramaza n B i çer, "Şahham", DİA, An kara 2 0 1 0, XXXVl l l . 2 6 9 - 2 7 0 . ( çev. )

118

Kitdbü 'l-ln tisôr

b i r görüşten d o l ayı n a s ı l o l u r da M u a m m er'i kınayab i l i r? Bu da İ bn ü ' r- Raven d i' n i n h e rh a ngi b i r d i ne i na n madığın ı s a n a gösteriyo r. Ken d i s i n d e n gerçek a n la m d a ya rd ı m iste n i l e n sadece A l l a h Tea la'd ı r. İ b n ü 'r- Ravendi daha sonra şöyl e ded i : M uammer, i nsanın uzunl uk, ge nişlik ve deri n liğinin olmadığım i ddia ed iyor­ du. Akabi n d e M uam mer'in insan hakkındaki görüşünü yo­ rum l a m ış ve bazı yerl e rde ise ona iftirada b ul u n muştu r. N e var k i daha sonra ise M u a m mer' i n insanla ilgili görüşleri n e ka il o l m u ş v e ondan fa rkl ı d ü ş ü n m e m iştir. D a h a s o n ra d ö n üp de bu sözlerden dolayı M ua m mer'i karalamaya çal ışıyor ve o n a çirki n sözler söylüyor. Yazıkla r o l s u n ! B u zat acaba asl ı n ­ da kendisi n i ka raladığı n ı , görüşü n ü kı nad ığı n ı n, ken d i d ü ş ü n ­ ces i n i eleşti rd iği n i n, kötü tercih i n i b i l d i rdiği n i n v e ken d i s i n i töhmet altı n d a b ı raktığın ı n fa rkında d eğil m i d i r? Tevellüd ve Mana

M uammer'i n Teve l l ü d ve Mana H a kkındaki Görüşü l bnü'r- Ravendi şöyle dedi: Muammer alemde gerçekleşen her bir fiille birlikte m i lyonlarca fiillerin, hatta son­ suz fi i llerin gerçekl eştiğin i iddia ed iyordu. Ona göre Al­ lah'ın ve başkas ının ku d reti nde bir fiil ya da yüz binlerce fiilin gerçekleşmesi i mkansızdır. Bir fiilde bulunan kişi­ nin aynı anda sonsuz fiillerde de bulunması gereki r. Mu­ a mmer'in bu görüşüyle karşı çıkmış olduğu Nazzam'ın "Allah Teala'nın aynı anda sonsuz cisimler yarattığı" gö (551 rüşü a rası nda h e rhangi bir fark [yok]tu r. ( İ bnü'r- Ravendi daha sonra ş öyle dedi:) Mu 'tezile, M uammer ve Nazzam'ı b u görüşlerinden dolayı ta'tille suçluyo r. İtiraz: Allah sana hayrı öğrets i n ! Ş u n u bil ki kitap sah i b i n i n M u a m m er'den aktard ığı b u görüş manalarla i l g i l i görüştür. B u n u n açıklaması şöyledir: M u a m m e r peş peşe gelen saki n iki cisim görd ü ğü n d e ve daha son ra bu ikisinden b i risi n i n sa­ ki n ke n diğeri n i n hareket ettiği n i görü n ce d iğeri ne deği l de bu hareket eden cisme bir m a n a n ı n huhil e ttiği ni ve bundan do-

Kitübü '1-İn tisôr

1 19

layı hareket ettiği kanaatin e vardığını savu n muştu r. Eğer b u m a n a o lmasaydı bu cis i m l erden b i ris i n i n diğeri nden ha reket­ li o l m a s ı n ı n bir ö n celiği olmazdı. M uammer d a h a sonra şöyle d e mişti r: Bu, d oğru bir h ü kü m olduğunda o n d a n hudfis e d e n b i r m a n a n ı n olması gereki r ki hareket bu iki cisimden b i risi­ n e h u l U I ets i n . B u mana olmasayd ı hareketi n bu iki cisimden b i ri s i n e hululü d iğerin e göre daha evla olmazd ı . M uammer daha sonra şöyle d e m i şti r: Eğer b a n a h a reketi n b u iki cisimden b i risine geçmesi ni n i l l eti nered en geliyor d iye sorulacak o l u rsa b u n u n başka bir manadan gerçekleştiği n i söylerim. Eğer bir d a h a b a n a bu son gerçekleşen manan ı n nereden gerçekleştiği sorulacaksa cevabım y i n e b i r ö nceki cevap gibi olacaktı r. M u ammer'den rivayet ettiği n bu konud a o n u n bu görüşe yaptığı ekleme, hareketi n va rl ığı nı kabul etmes idir. Ç ü n kü h u d ı'.i s ve benzeri arazlar ilgi l i delillerin odak noktası n ı hare­ ket o l u ştu rmakta d ı r. M uammer, tevhi d e olan i hti mamı ve onu d esteklemek için hudı'.is d e l i lleri n i korumak i ster. N e var ki bu arsız a d a m ı n ken disi daha çok hak ettiği ve layık o l duğu itha­ m ı M ua m m e r'e yönelterek ona iftirada b u l u n uyor. I Nazzam'ın Cisimler ve Cüz H a kkındaki G örüşü ! l b n ü ' r- Ravendi'nin, İbrahim ı en-Nazziml, ci s imle r bir durumda sonsuzdur görüşünü kabul ettiği şekl i ndeki ri­ vayetine gel i n ce N azzam, b u a d a m ı n ondan rivayet ettiği ş ey­ l e ri söylem iyor. Çünkü N azzam'a göre tüm cisimler s o n l u d u r, b i r gayeleri vard ı r, m i ktar v e mesafe bakım ı n d a n d a s o n l u d u r. Ancak Nazzam vehm i n parçalamayacağı b i r cüzün varlığın ı ve kal pte onun b i r yarısı n ı n o l d uğunu düşünülmemesi ni m u hal/ i m kansız görmüştür.29

29

Nazzam'ın, cüzün b i l fi i l /gerçek a n lamda deği l de veh m e n /bil kuvve parça ­

l ana b i l e c eği ve yarısı n ı n o l a b i l eceği görü ş ü n d e old uğu ifade ed i l mekted i r. Bkz. M u h a m m ed Abd u l h a d i Ebü Ride, min Şuyüh i '/-Mu 'cezile İbrahim b. Seyya r en - Nazzôm ve A rô uh u '/-Kelôm iyye ti'/- Felsejiyye, D a ru n N edi m , 2 . '

b s . , K a h i re, 1 989, 1 2 0 - 1 2 7 , 1 3 0, 1 59 . (çev.)

-

1 20

[ 5 6)

Kitôbü 'l-İn tisôr

Hayat ve Ö lüm

M uammer'in H astalıklar; Hayat ve Ölüm H akkındaki Görüşü Kitap sahibi şöyle dedi : M uammer, hastahk ve sıskahğın Allah'm fiillerinin dışmdaki fiillerden olduğunu ve bitki lere isabet eden şeyin de aym şekilde olduğunu iddia ebniştir. İti raz: Allah seni mutlu kıl s ı n ! Şunu bil ki M uam mer'e göre hasta edip sıska kıldığı kişiyi hastaland ırı p sıskalaştıran Al­ lah'tı r. Hiç kimse kendisi n i hasta edip s ı s kalaştırmamıştır: Ayn ı şeki lde musibetl erle, ekin ve bitkilere hasar verenin Allah ol­ duğunu iddia ediyordu. İ nsanları n zulüm ve gü nahları n d a n kaynakl ı olarak bitki v e ekinlerde gerçekleşen hasardan Allah Teala berid ir; bu hasarın müsebbibi ise zal im i nsanlard ı r: Ş un u da bil ki kitap sahibi, tabiatları n fi i l l eri meseles i n d e M uammer ile h e m fi ki rd i r. Hatta bu kon uda b i r kitabı d a o l d u ­ ğu halde kalkıp bu meseled e n dolayı Mu a m mer'i eleşti riyor ve doğru ve gerçek old uğu na inand ığı bazı görüşlerinden do­ l ayı M u ' tezileden bazı ları n ı d a kendi si nce kın ıyor. Bütün bun­ l a rd a n hareketl e bu adamın d i n d e n uzak b i risi o l d uğu n u fa rk etm işs i n d i r. İ bnü'r-Rave n di daha sonra şöyl e d e d i : Onlar, M uam­ mer'in hayat ve ölüm ile ilgili görüşü hakkmda ihtilaf et­ mişlerdir. Onlardan bazalara M uammer'in Allah Teala'nm "Allah ölümü ve hayatı yaratmıştır," (Mülk, 6 7 /2) görü­ şünden hareketle ölüm ve hayatı mücmel olarak Allah'a izafe ettiğini iddia etmişlerdir. Bir kısmı ise M uammer'in ölüm ve hayatı, Allah'm haricin dekilere -ki bunlar ister canh i sterse ca nsız olsun- izafe ettiğini iddia etmiştir. İ ti raz: Doğrusu İ b n ü 'r- Rave n di'n i n bu mesele hakkı ndaki temki n i n e ve "Onlar M u a mmer' i n hayat ve ölüm ile ilgili görüşleri hakkmda ihtilaf etmişlerdir," görü ş ü n e şaşırd ı m . N a s ı l o l ur d a A l l a h Teala' n ı n h ayat v e ö l ü m ü ya ratmamış oldu­ ğu n u kesi n olarak i fa d e etmemiştir. M u htemelen İ bn ü'r- Ra ­ vendi bu görüşüyle yalandan kaçı ndığı v e bilgisiz b i r şekilde konuşmaktan uzak d u rd uğu izlen i m i n i vermek istem iştir. H al buki M u a m mer'in bu kon u d aki sözü, Allah Teala' n ı n ö l ü m

Kitcibü '1- İntiscir

121

ve hayatı yarattığı şekl i ndedir. Peki, M uammer, Allah Teala' n ı n "A llah ölü m ü v e hayati yara tm ışttr" ( M ü l k, 6 7 /2 ) sözü n ü bu ikis i n i n yaratıl m ı ş olduğu n a delil olarak getirdiği hal de, bu­ nun hari c i n deki b i r görüşü ona n i s pet etm ek nasıl m ü m kü n olabi l i r? İ b n ü ' r-Raven di'n i n bu bölümde M ua m mer'e yönelik eleştirileri n i n tü m ü n ü n ayn ı şekilde ken d i s i n e de yöneltilmesi gereki r. Ç ü n kü ikisinin, tabiatl a r ı n fi i l l eri hakkındaki görüş- (57) leri ayn ı d ı r ve araları n d a herhangi bir farkl ı l ı k yoktur. A lem-Kur'a n

M ua m m er'i n A l e m i n Allah'a Delaleti ve Kur'an H a kkındaki Görüşü İbnü'r- Ravendi şöyle dedi: M uammer, göklerde ve yerde, gece ve gü ndüzün değişiminde Allah Teala'nın varl ığına ve birliği ne yönelik herha ngi bir delil ve şahidin olmadı­ ğım ileri söyl üyord u. İtiraz: B u, M uam mer'e yap ı l m ı ş bir iftiradı r. Kitap sah i b i ­ n i n d ı ş ı n d a M u a m m e r hakkı nda bu görüşü a kta ran h i ç kim­ seyi kes i n l i kl e işitmedik. Eğer bu adam ta biatları n fi i lleri hakkındaki görü ş ü n d e n dolayı M ua m m er'i eleşti riyorsa bu kon uda ona katı l dığı için bu d u ru m ayn ı şekilde kendisi için d e gerekl i o l u r. İbnü'r- Ravendi daha s o n ra ş u konuya değin mi ştir: Muam­ mer, Kur'a n'ın Allah'ın fiili olmadığı gibi avamın dediğine benzer şek.ilde zatı nın da herha ngi bir sıfatı n ı n olmadı­ ğını; ancak tabiatın fiillerinden olduğunu iddia ediyordu. İtiraz: Allah seni hayı rlı olana yön l e n d i rs i n ! Şunu b i l ki M uammer Allah Teala' n ı n Ku r'an i l e konuşan olduğunu, Ku r'an'ın Allah'ın kelamı, vahyi ve O'nun tara fı nd a n i ndirildi­ ğini, Allah'tan başka o n u konuşan ve söyleye n i n o l madığını, Kur'an' ı n m u hdes old uğu n u, yokken sonradan var olduğu n u savu nuyordu. İbnü'r- Ravendi eğer M ua m m er'i n tabiatı n fi i l ­ l e r i görüşü n e kıyasla, Allah' ı n Kur'an'ı m eydana getirmediği iddiasında bul unduğunu ö n e sürerek M ua m mer'i eleştiriyor­ sa bu durumda o da kıyasta b u l u n duğu görüşe katıldığı i çi n b u eleştiri, ayn ı şeki l d e kendisi i ç i n d e gerekli o l u r.

122

Kitô b ü 'l-İn tisôr

H işam el- Fuvati Allah

H işam e l - Fuvati'n i n Allah İ çi n "el -Ve kil" Lafzın ı n Kul l a n ı l ması n ı n Cevazı, Sebeplerden H a reketle Allah'tan Ya rdı m Dilenmesine Karşı Çıkılması ve Yaratıl m ışların Yarata na Delaleti H a kk ı ndaki Görüşü İ bnü'r-Rave n di şöyle d ed i : Hişam el- Fuvati'ye30 gel i nce o, insan ları "Hasbunôllahu ve ni'me'l-vekil" demekten alı­ koymaya çahşmışbr. İ t i ra z : Allah s a n a h ayrı öğrets i n ! Ş u n u b i l ki H işam e l - Fu ­ vati, i nsa n l a rı n genell i kl e b i l m eye ça lıştıkları "el-ve kil" i n üstü n d e, o n u vekil tayin e d e n birisi n i n olduğu n u i d d i a e d i ­ yord u . H işam ş öyle d e m işti r: B e n Allah Teala'yı cai z o l m a ­ yacak b i r çağrı ş ı m uya n d ı ra cak b i r s ı fa tla nitelemeyi çirkin [ SBJ görürü m. Ken d i s i n e "Al l a h Teala, Ku r'a n'da 'Hasbunôllah ve n i 'm e 'l-veki/' ( A l - i İ m ran, 3 / 1 7 3 ) diyen b i r top l u l u ğu övm e­ m i ş m i d i r?" d iye sorulduğunda şöyl e dem iştir: O n l a r bu sözle sadece doğru b i r a n l a m ı kastetti kleri i ç i n Allah Teala' n ı n o n ­ l a rı övd üğü n ü öğre n d i m . E ğ e r o n l a r A l l a h i çi n ku l l a n ı l ması caiz o l m ayacak b i r m an ayı kastetm iş olsa l a rdı, Allah Tea l a kes i n l i kle o n l a rı övmezd i v e bu kon u d a ki yan l ı ş l a r ı n ı d a o n ­ l a ra b i l d iri rd i . A n c a k ş u n u d a söyl e m e l iyim k i , şu a n , Allah i ç i n ku l l a n ı l m a s ı h e m caiz o l a b i l ecek hem d e olmayacak an­ l a m ları barı n d ı ra n b i r sı fatla Allah'ı n iteleyecek b i r söz s öy­ l e m eye hiç ki m s e n i n h a kkı yoktu r. Ama Allah Teala'n ı n Ken ­ d i s i n i o n u n l a n itel e n d i rdiği s ı fatları Allah'ın s öyl ed iği şeki l d e Ken d i s i i ç i n kullanab i l i riz. H i şam, " Hasbunal lah" dememizde h i çb i r sakı n ca görm e m i ştir. Ama sadece "vekil" lafzı n ı n ku l ­ l a n ı l m a s ı n ı s a kı n ca l ı görmü ş v e b u n u, "e/- m ütevekkel aleyh = Ken d i s i n e tevekkü l e d i l e n d i r," ş e kl i nde değişti rmiştir. Ş u n u 30

H işa m b. A m r e l - Fuvati eş-Şeyba ni ( 2 1 8/ 8 3 3 ?) M u'tezil e n i n Hasra ekolü kel a m c ı l a r ı n d a n d ı r. Fuvati ya d a Füti peşta m a l , h avl u ya da ö n l ü k a n l a m ı ­ n a gel mekted i r. Fuvati y a da Flıti n isbesi b u n ları sata n k i ş i l e r için ku l l a n ı ­ l ıştır. Bazı M u 'tezili öğretilerden fa rk l ı görüşler öne sürd üğü için H i ş a m iy­ ye d iye bir g ru b u n oluşmasına sebebiyet verd iği de rivayet e d i l i r. Bk. C i h a t Tu nç, " H işam b. Am r", DİA , Ankara 1 998, XVl l l . 1 5 1 - 1 5 2 . (çev.)

1 23

Kitabü 'l- in tisdr

d a b el i rte l i m ki bu, H işam'ın ken d i n ce ku lla n ı l m a s ı n ı sakı n ­ c a l ı gördüğü v e b u n u n yeri n e i h tiyaten başka b i r l a fzı ku l l a n ­ mayı tercih ettiği b i r l a fız hakkı ndaki h atas ı d ı r. Ancak, o n u n bu ya n ı lgıs ı , Ra fı zilerin ş eyh l e r i n d e n olan v e ken d i l e ri g i b i ola n l a rı rab e d i n e n Ş eyta nutta k v e H iş a m b. Sal i m ' i n hatala ­ rı n a benzemez. Allah Teala, onların v e o n l a r g i b i d ü ş ü n e n l e ­ rin sözleri n d e n m ü nezzehtir. İbnü'r-Ravendi daha sonra şöyl e ded i : H i şam el- Fuvati. Allah Teala n ı n ateşl e azap edeceği n i ve yeri ölümünden sonra yağm urla d irilteceği n i savunan kişileri hatalı gö­ rüyordu. '

İtiraz: İ bnü'r-Ravendi'ye şöyle cevap veri l i r: H işam el-Fu­ vati, Allah Teal a' n ı n yaptığı herhangi bir ş eyde h i ç kimseden ya rd ı m d i l emediğini ve bundan da m ü nezzeh olduğu n u s öy­ l üyord u . Yine Allah Teala' n ı n d ü ş m a n l a rı n a ateşl e azap edece­ ğin i ve yağ m u ru yağdı rd ıkta n s o n ra yeri dirilteceği n i de iddia ediyordu. Ancak bu durum, ibare ve b i r lafz ı n ye rine başka bir lafzı tercih etmesiyle ilgili bir hata d ı r. İbnü'r- Ravendi daha s o n ra şöyle d ed i : H işam el- Fuvati alemdeki herha ngi bir re ngin. tad ı n. kokunun. sıcakhk ve soğukluğu n. kuruluk ve nemliliğin, telif/birleşme ve i fti ra k/ayrışmanın Allah ı n varhğı na bir delil olamaya­ cağını ve cisimlerin bütün bu şekilleri n i n yaratı cılarına delil ola mayacağı m savu nmuştu r. '

İ tiraz: Allah seni şerefle n d i rs i n ! Ş u n u b i l ki H işam e l - Fu- (59) vati, Allah Teala' n ı n varlığına d e l i l olabilecek d e l i l l erin zorunl u olarak b i l i n mesi gerektiği ni iddia ediyo rdu. H işam, araz­ ları n va rl ığı n ı n isti d l a l ve nazarla b i l i n diği ni ve b u d e l i l l eri n, d uyu lar ve gözl e mle b i l i nen cisimler olduğu n u söylemiştir. Ç ü n kü Allah Teala m a h l u katı Kendi varlığına d e l i l kıldığın da, i n a nmaya n la rı n mazeretleri n i n ö n ü n ü kes m iş ve gerekçe­ lerini de ortadan kald ı rm ı ş o l u r. B u n u n için Allah Teala' n ı n mahl ukatına Ken d i va rl ığı na del i l olabi lecek şeyleri b i ld irmes i O'nun h i km etlerinden olması gerekir. H işam e l - Fuva ti daha s o n ra bu görüşüyle birlikte cis i m lerin ren kleri, tatları, koku-

1 24

Kitiibü '/-İn tisiir

ları, tel i f ve i fti rakları, s ı caklı k ve soğu klukları, yaş l ı k ve kuru­ l u kları Allah Teala' n ı n b u n l a rı ya ratı p yönettiği ne dair d e l i l l e r olduğunu i d d i a ediyord u. Kaza Namazı

H i şam e l - Fuvati'n i n Öğle N a mazı ve İ a d esiyl e İ lgi l i M eseleler H a kkı ndaki Görüşü İ bn ü'r- Ravendi şöyle d e d i : H i şam el- Fuvati. ada m ın b i ­ risi eğer abdesti ni e ks i ks i z bir şekilde alır v e d a h a son­ ra Allah'tan başkası n ı kastetmeksizin O'na yakınlaşmak amacıyla öğlen namazına başlar ve namazını tamamla­ maya azmeder, akabinde kıraat, rü ku ve secdeyi ihlas­ l ı bir şeki lde yaparsa ve bu namazı bozmaya niyetl en­ med iği, başka bir şeyl e d e meşgu l olmadığı halde Allah Tea la'nın onun dördü ncü rekatta namazını bozacağı n ı bil diği i ç i n namazının başlangıcı ve s o n u n u n masiyet ol­ duğu nu ve Allah'ın ona bu masiyeti nehyedip haram kı l­ dığı n ı ; a ncak bu adamın na maza durmadan önce bu fiilin bir masiyet olduğunu ve bundan sakınması gerektiği n i bilmesi ni sağlayacak herha ngi bir yol unun da olmayaca­ ğını iddia ediyordu. ( İ bnü'r- Rave n di d a h a s o n ra şöyle d e d i : ) O n u n bu sözü ayn en böyledir ve o n a herhangi b i r ekle­ mede de bulunmamıştı r. İ t i raz: Allah Teala sana h ayrı öğrets i n ! Ş u n u b i l ki H işam şöyl e d iyord u : Kitap sa h i b i n i n d u ru m u n u n iteled iği şeyi n aslı ş u d u r: B u a d a m d ö rd ü ncü rekatta namazı nı bozd uğun d a Al­ lah Teala ona öğlen namazı n ı d ö rt rekat olara k iade etm esini emreder. Onun daha ö n ce kıld ığı üç rekatı sayı lmaz. H işam şöyle demiştir: Eğer d a ha ö n ce kı l m ı ş o l d uğu üç rekat öğl e n [ 60 J namazından sayı l ı rsa, O zama n Allah Teala o a d a m a öğle n n a ­ maz ı n ı yed i rekat olara k fa rz kı l m ı ş o l u r; daha ö n c e bozduğu üç rekat ve onun üzeri ne eklediği d ö rt rekat. H a lbuki ümmet Allah Tea la' n ı n öğlen n amaz ı n ı sadece d ö rt rekat o larak fa rz k ı l d ığı hususu n d a icma etm i ştir.

Kittibü 'l-İn tistir

125

Bilgi

H işam el- Fuvati'n i n Allah Teala' n ı n Eşyayı Va rl ığa Gelmeden Ö n ce B i l mesi H akkı n d a ki Görüşü İ bnü'r- Ravendi şöyle ded i : H işam el- Fuvati, Allah Teala'nın eşyayı varlığa gelmeden önce bilmediğin i iddia ed iyo rdu ve Allah'ın bileceği ni söyleyenleri ise hatalı görüyordu. İtiraz: Bu d u ru md a İ b n ü 'r- Rave ndi'ye şöyl e d e n i l i r: Sen bu görüşünle H işam b. Hakem'in söylediklerinden h a reket­ l e Fuvati'n i n, Allah Teala' n ı n a l i m deği l ken daha sonra a l i m olduğunu söylediği zan n ı n ı uya n d ı rıyors u n . H a l b u ki H i şam e l - Fuvati'ye gö re bu görüşü benimsemek kü fü rd ü r. Onun, Al­ lah Teala' n ı n ezelden beri Ken d i zatıyla alim old uğu görüşü, n e sıfat e h l i n i n Allah Teala' n ı n Ken d i s i n i n d ı ş ı n daki kadim bir i l i m l e alim o l d uğu görüşüne benzer ne de H i şam b. H akem ve benzeri Rafı zil eri n Allah Teala' n ı n m u h d es bir i l i m l e alim ol­ duğu görüşüne benzer. H işam el- Fuvati'nin bu ko nudaki ihti­ lafı b i l i nen isimler hakkı ndaki ihtilaftı r. B u bilinen isimler va r olmadan önce b i r şey m iydi yoksa değil m iyd i ? Şanı yüce olan Allah'ın a l i m olup olmadığı hakkı nda ise h e rh a ngi b i r ihtilafı o l m a m ıştır. Çünkü o, Allah Teala'nın ezel den beri dünyayı ya­ ratacağını, yok edeceği n i ve daha son ra dünya e h l i n i "Bir kıs­ m m ı cennette bir kısmmı ise cehennemde" (Şura, 42/7) tekrar ya ratacağı n ı b i l d i ğ i n i iddia ediyor. Sahabe- M ü rted

H i ş a m el- Fuvati'ni n Cemel Savaşı, Hz. Osman ve M ü rte d i n Öl dür ü l m e si H a kkı n daki Görüşü İ bnü'r- Ravendi şöyle d e d i : H işam el- Fuvati, Cemel Sa­ vaşı n ı n Müminlerin Emiri Ali (as.) ile Talha ve Zübeyr' i n ka rarlarıyla gerçekleşmediğini, bilakis Basra'da tartış­ mak için toplan d ı kları n ı ve akabinde taraftarları onların görüşlerine başvu rmadan savaşı hemen başlattıklarını; ancak onların bu duru m u hoş karşılamayı p buna karşı çıktıklarını iddia ediyordu. İtiraz : İ b n ü 'r- Rave ndi'ye şöyle cevap veri l i r: H i şam, d i ­ 16 1 ğ e r i nsanlard a n ö nce bu görüşe va rmış deği l d i r. N itekim 1

1 26

Kitübü 'l-İn tisar

Zübeyr'den gelen rivayetlerden o, Cemel günü savaşa şahit ol duğunda "Sübhanalla h ! B u raya savaşmak için geldiğimizi ta h m i n etmem iştim,'' dem işti r. Yine Ali b. Ehi Tal ib'i n "Ben, Talha ve Zübeyr' i n Allah Teala' n ı n 'Onla rm gönüllerini düş­ manltk duygusundan temizledik; a rtık bir kardeşler toplulu­ ğu olarak sedirler üzerinde karşı karşıya o turacaklar ( H i cr, 1 5/47) şekl i n d e bahsettiği kişil erden o lacağı m ızı u muyo­ rum," dediği rivayet ed i l m işti r. H işam ş öyle dem iştir: Eğer Talha ve Zübeyr, Ali b. Ehi Tal i b'e karşı çıkıp savaşmışlar ve o n u öldü rmeyi kastetm işlerse o, bu ikisi hakkı nda bu sözleri s öylemezd i . H işam'ı bu görüşe sevk eden i ra d e B ed i r e h l i n i n v e Resulullah'ın ashab ı n ı n selameti d ü ş ü n ces i d i r. Bu görüşü ondan başka kelamcılard a n Ali el-Esva ri ve başka alimler d e dile getirm işlerd i r. İ b n ü ' r- Ravendi daha so nra şöyl e ded i : H işam el-Fuvati, Hz. Osman'm b i r an bile olsa muhasara altma ahnmadı­ ğmı, eğer sahabenin va rhğma rağmen kuşatılmış olsaydı, Osman'ı (ra.) savu nmad ıkları için onla rm fasık olacakla­ rım iddia ediyordu. ( Kitap sahibi şöyle dedi) : Bu konuda Kasım ed- D ı maşki ve Ebü Züfer3 1 de onu nla hemfikir ol­ muşlardır. İtiraz: İ b n ü'r- Ravendi'ye şöyle d e n i l i r : B u görüş H işam el- Fuvati ile b i rçok kelamcı n ı n görüşüdür. Onlar H z. Osman'ın d u r u m uyla ilgili şu nu i d d i a ediyorlar: Gruplar toplanm ış, Hz. Osman'ın valilerini ke ndisine ş i kayet ediyorlar ve eleştird i k­ leri bazı meselelerden dolayı o n u kın ıyorla r. Bu esnada bek­ l e n m e d i k bir a n d a b i r grup ona ulaşmış ve Müslümanl a rdan habersiz bir şekilde o n u ö l d ü rm üşlerd i r. Bu kelamcılar şöyle dediler: Hz. Ali'ye bu haber u l a ş ı r ulaşmaz o n u n "Size yazık­ lar olsu n ! " ve Hz. Hasan'a da "Nasıl o l u r da sen hazır old uğun halde Emirü l m ü m i nin ö l dürülüyor?" sözl eriyle H z. Hasan'ın bu konuda haberdar olmad ığı şekl i n d eki cevabı bizim bu ka­ naate varmamıza del i l d i r. Bu h usus, bu görüşü ben i mseyen 31

M u h a m med h . A l i e l - M ekki, Nisa b ü r i m a m l a r ı n d a n o l d u ğ u ve M u 'tezile n i n sekizinci tabakası n ı n s o n l a r ı n d a yer a l d ığı i fade ed i l m ekted i r. B k . H ayya t, el- İn ti5ıir, haz. A l b e rt N a s ri N a d e r, s . 1 3 1 , d n . 59. ( ı;ev.)

KiUibü 'l- İn tisôr

1 27

kişiyi Hz. Osman'ın şu d u ru m lard a n beri olamayacağı n ı söy­ l e m eye sevk eder: H z. Osman muhasara altına a l ı n ı p M uhacir ve E nsardan habersiz b i r şeki l d e ö l d ürül müşse, bu d urumda (6 2) ya yaptıkları nd a n d olayı b u n u hak etmiştir ya d a etmemişti r. Eğer buna m üstahak olm u şsa adaleti terk ettiği ve fii c i r ve fa sık o l d u ğu için bunu hak etmişti r: Eğer b u n u hak etmem işse bunu ona yaşata n l a r ve i m ka n ı o l d uğu halde onu savu n m a ­ yan l a r fasık olm uşlard ı r. I M u'tezilil kelamcılar şöyle d e m i ş ­ l e rd i r: H er iki yol da M üs l ü m a n l a rı n imamı I Hz. Osma n ! ve Ensar i l e M u hacir topluluğundan teberri etmeyi bize dayat­ tığından, her i ki yolu d a geçersiz saya rız. Biz hepsi hakkında onların bu konuda bizi tasdik e decekleri ve bizim de ken d i ­ leri n i teve l l i edeceği miz b i.r görüşe sahibiz. Zaten onları n b u konuda söyl e d i kleriyle i l g i l i b i rçok h a b e r gel miştir. İ b nü'r- Ravendi daha so nra şöyle d e d i : H işam el-Fuvati, suikasta cevaz veriyordu. M uhaliflerinin suikastla öldü­ rülmesini ve haksız bir şeki lde on ları mecbur tutup mal­ ları n ı n gasbed il mesin i mümkün görüyord u. İtiraz: Bu, H işam e l -Fuvati'ye atılmış bir iftiradır: H işam'ın böyle bir görüşü olmamıştır. O bu meselede şöyle d iyord u : B i r kişi i rtidat ederse ve o n u öldürecek bir i m a m d a yoksa daha sonra kendi nefsini töhmetlere maruz bırakmayacak, ka n ı n ı n akıtı l masını da mubah kılmayacak b i risi onu öldürmeye güç yeti ri rse ve bu fi i l iyle bilinemeyeceğin i bilirse o zaman Allah'ın h ükm ünü uygular ve o m ü rtedi öldürür: Eğer bahsedilen du­ rumlardan birisinden korkarsa bu d uru m ona helal olmaz. Bişr b. M u'tem i r

B i ş r b. M u'te m i r'in Bazı Görüşl eri İ b n ü ' r- Raven di şöyle d ed i : Bişr b. Mu'temir,3z Allah Teala'mn, kesinl ikle, bir mümine iman etmesi esnas ında 32

Ebu Sehl Bişr b. e l - M u'temir e l - H ilali e l - Bağdadi ( 2 1 0/ 8 2 5 ) , Bağdat M u ' te · zilesi n i n kurucusudur. M u 'tezi l e n i n altıncı tabaka s ı n da yer ald ığı, m u h a l i f­ lerine karşı yazd ığı kırk b i n beyi tlik kasides i n i n olduğu ve teve l l ü d nazari ­ yes i n i i l k kez kullanan kişi olduğu i fade e d i l m ekted i r. Bk. C i h a t Tunç, " B i ş r b. M u'temi r", DİA , A n k a ra 1 99 2 , V I 2 2 3 - 2 24 . (çev.)

1 28

Kitôbü 'l- ln tisôr

dost ol mad ığı gibi bir kafi re de küfrü esnasında düşman­ l ı k etmediğini, bilakis ka firleri n küfründen sonra onlara düşmanlık yaptığı m, müminlere ise imanlarından sonra dost ol duğunu iddia ediyo rdu.

[ 63)

İ t i raz: İ b n ü'r- Ravendi'ye şöyl e ceva p verilebilir: B i ş r'den aktardığı n bu görüş b i r kuruntudan ibarettir. Z i ra B i ş r' i n gö­ rüşü bundan fa rkl ı d ı r. Onun bu konuyla ilgi l i olan doğru görü­ şü şöyledir: All a h Teala m ü m i nlerin iman h a l l e ri n i n ilk anla­ rı nda onlara dost olmadığı gibi kafi rlerin kü fü rleri n i n ilk anlarında da o n l a ra d ü ş m a n l ı k göstermemiştir. Bi lakis onların kü fü rl e ri n i n deva m ı nitel iği n d eki küfü rl e ri n i n ikinci halle­ r i n d e ki d u ru m larında o n l a ra düşmanlık göstermiştir. Bişr'in görüşü bu şekild e d i r. B u ko nudaki d e l i l i ise şudur: Allah Teala m ü m i ne i m a n ı ndan dolayı dost olmuş ve ka fi re ise kü frü nden dolayı d ü ş m a n l ı ğı n ı ceza kılm ıştır. Bişr, daha sonra şöyle ded i : Eğer b i r durumda bazı sevap­ ların ve bazı cezaların b i r fi i l d e gerçekleşmesi m ü m künse bu durum tü m sevap ve cezalarda da mü m kü n d ü r. (Daha s o n ra ş u n u iddia etti : ) Eğer böyle b i r şey m ü m kü n s e bu d urumda Allah Teala'n ı n ka fi re onun küfrü halinde l a nette bulundu­ ğu gibi şekl i n i değişti rmesi de mümkü n d ü r. (Bişr daha son­ ra şöyle ded i : ) Böyle b i r şey muhaldir ve h erhangi b i r görüş için de caiz deği l d i r. ( B i ş r sözünü şöyle s ü rd ü rmüştür.) Aynı durum dostl uk ve d ü ş m a n l ı k hakkı nda s öylediklerim içi n de geçerl i d i r. Eğe r d ü ş m a n l ı k ancak kü fü rden dolayı ve o n u n la b i rl i kte gerçekl eşmesi caiz ise kü fü r fi i l i n i n b i l kuvve olarak ve onunla birlikte olması ve onu öncelememesi de caiz o l u r. İ b n ü ' r- Ravendi daha sonra şöyle ded i : Bişr b. Mu'temir, insa nın renk, tat, koku, sıcaklık-soğukluk, yu muşak­ l ı k-sertl i k gibi cisimlerin bütün halleri ni gerçekleşti re­ bileceği n i iddia ediyo rd u. İ ti raz: İ b n ü ' r - Ravendi yalan söylemiş ve gerçek dışı söz­ l e r serdetm iştir. Zira Bişr i n s a n ı n cisimlerin bütün halleri­ n i gerçekleştirmesiyl e ilgili kitap sahibi n i n ondan aktardığı herhangi bir şey söyl e m e m iştir. B i ş r'e göre bu fiillerin Allah

Kitri b ü '/-İntisrir

129

TeaJ a' n ı n haricinde başka b i risi ta ra fı n d a n gerçekleşmesi i m kansızdır. B i ş r, renklerde i ns a n l a rdan kaynakl ı o la rak ger­ çekleşen durumların insa n ı n fi i l l e ri o lduğunu, ama i nsandan kaynaklı o l maya rak gerçekleşen hallerinse Allah Teala' n ı n fi ­ i l l e ri olduğu n u ve i n san ı n bunda herhangi b i r fi i l i n i n o l m a d ı ­ ğı n ı söylem iştir. ! Tövbe, Tövbeye İ cabet ve Bed a l İ b n ü ' r- Ravendi şöyle d e d i : Bişr b . Mu'temir Allah Teala'nın insanların günahlarım affettiğini, ama onlar tekrar günahlarına geri döndüklerinde, onları bağışladığı konulardan geri döndüğü nü ve bu fii lleri nden dolayı on­ lan cezalandırdığım iddia ediyordu. ( İ bnü'r-Ravendi şöyle devam etti:) Eğer Bişr'e " Kü frü nden dolayı tövbe etmiş, tövbesinden sonra içki içtiği için günahkar olmuş ve bu fi­ ilinden dolayı tövbe etmeden ansızın ölen kafir birisi hak­ kında ne dersin? Kıyamet gününde tövbe ettiği kü fründen (64) dolayı azaba uğratı lır mı?" diye sorulacak olsa evet d iye­ cektir. Yine kendisine bu d u rumda "Allah Teala'mn hak d i n ehlini ka firlerin azabıyla azaplandırması caiz ol maya­ cak mıdır?" diye soru lursa evet diyecekti r. İ t i raz: İ b n ü ' r- Ravendi, B i ş r b. M u 'te m i r'e i ftirada bul u n m u ş v e ondan rivayet ettiği "Allah Teala'nın insanların günahla­ rı n ı affettiği, ama onlar tekrar günahlarına geri döndük­ lerinde, onları bağışladığı ko nulardan geri döndüğü ve bu fi illerinden dolayı onları cezalandırdığı" şekl i ndeki gö­ rüşünü ta hrif etm iştir. B i ş r' i n b u kon uyla ilgili b i l i n e n görü şü şöyledir: Ku l büyük b i r gün a h işlerse tövbe etmediği sü rece vaide mü stah a k o l u r. Eğer tövbe ederse büyük günah işl e m e ­ d i kçe cennet vaad i n i de hak etm iş o l u r. Ama b üyük g ü n a ha dön erse hem ö n ceki hem de s o n raki güna hlarından dolayı ceza l a n d ı rılacaktı r. İşte B işr'e göre va'd böyled i r. Ona göre eğer b i ri s i büyük b i r günah işler, so n ra ondan tövbe ederse, daha so n ra tekra r o büyük gün a h ı işlerse hem önceki hem de s o nraki gü n a h ı ndan d olayı a zaba çarptırılacaktı r. B i ş r'e gö re, y ü ce Allah'ı n söz konusu kişiye işlediği ikinci g ü n a h ı n -

130

Kitôbü '/-ln tisôr

dan dolayı azap etmesi, daha ö nceki günahı bağışlamasından vazgeçtiği anlamına gel m ez. Ç ü n kü Allah Teala kişi n i n tekrar o güna h ı i şlememesi şartına bağl ı olarak o n u n ö n ceki büyü k gü n a h ı n ı a ffetm işti r. Kişi bu gü naha tekra r d ö n düğünde Allah ona aza p etmiştir. İşte Bi ş r' i n görüşü budur. B i r Ö nceki Görüşün S o n ucu Kitap sahibi daha so n ra şöyle ded i : M u•tezil e, Bişr•i •l\.llah Tea la'nı n indinde bir l ütuf va rdı r. Onu kullarına verdiği n­ de onlar kesi nlikl e i ma n ederler;• ve " i nsanların cennet­ teki başla ngıçları onların dünyadaki başlangıçları n dan daha aslahtır. Allah Teala'n ın, kü fre düşeceği ni bildiği birisini öldürmesi onu yaşatmasından daha hayı rl ıdır," şeklindeki görüşlerinden dolayı tekfi r etmiştir.

[65]

İti raz: Al lah sana hayrı öğrets i n ! Şunu bil ki kitap sah i b i n i n kelamla i l g i l i aktarımlarının özelliği, kesik kesik olmasıdır. O bununla, kendis i n den bu h i kayeleri işitenleri bütün hakikat­ lerden tedi rgi n kılmak istemiştir. Bu kon u hakkında Bişr•den aktarmış olduğu sözü de kesm iştir. Bu söz de lütufla ilgi l i d i r v e şu şekildedir: Bişr b. M u 'tem i r, A l l a h TeaJa'nın indinde b i r lütfun olduğunu, eğer bunu kafi rl e re s u n m u ş olsaydı onların gönüllü b i r şekilde iman edeceklerini, bununla cennet n imetlerin i n içinde daimi sevabı hak etmiş olacakl a rı n ı ; ama kafi rlere bu lütufla muamelede bulunmadığı n ı iddia ediyordu. M u'tezile onun bu görüşüne karşı çı kmış ve o bundan vazgeçinceye kadar onunla tartışmıştır. Bişr ölümünden önce bu görüşünden d ola­ yı tövbe etm iştir. Ayrı ca şunu da bil ki kitap sahibi de Bişr'in lütuf hakkı ndaki görüşüyle hemfiki rd i r; ama daha sonra Bişr'i bu görüşü nden dolayı kınamak için bu görüşü ona atfetmiştir. İ b n ü 'r - Ravendi daha sonra şöyl e d e d i : Bişr b. Mu 'temir, Allah Teala' nın çocukları bizzat ceza landırmakla onla­ ra zal im olarak azapta bulunabileceği ni ve eğer böyl e ya pa rsa o zaman çocuğun baliğ, asi ve azaba m üstahak old uğu n u iddia ed iyo rd u. ( İ bnü'r- Ravendi daha s o n ra şöyle ded i : ) Bişr bununla sanki Allah Teaıa•nın zulmedebilece­ ğini eğer zulm ederse adil olacağı nı söylemiş gibi olur.

Kitdbü 'l-İntisdr

131

İtiraz: Şunu bil ki İ b n ü 'r- Ravendi, Bişr'den yaptığı akta rı ­ ma ekl e mede bulunmuş v e o n u n sözünü çarpıtmıştır. B iş r' i n görü ş ü şöyledir: Allah Teala çocuğa a z a p edebil i r. Kendisine " Eğer çocuğa azap ederse" d iye sorulduğunda o da "Eğer Al­ l a h Teala çocuğa azap ederse o çocuk a n cak baliğ olduğu nda ona azap eder," demişti r. Bu konuda kend i s i n e "O baliğ o l u n ca Allah Teala ona azap ettiğinde Allah a d i l değil m i d i r?" deni l i r. Sanki sen bununla "Allah Teala'nı n zulme güç yetirebileceğin i , eğer o çocuğa zulmederse b u konud a yine adil davranmıştı r," _ der gibisin. Bu yalancı İ b n ü' r- Raven di, M u'tezilenin bu ko nu­ d a B i ş r'e sord uğu soruyu ondan a ktara rak sanki o da böyle söylem işti r izleni m i n i verm iştir. B u da yal a n d ı r. K i ta p sah i b i n i n Allah Teala' n ı n z u l m e güç yetirmesi h u s u ­ sunda o rtaya a ttığı görüş B i ş r ' i n görüşünden daha tu haftır. Ç ünkü kitap sahibi Allah Teala' n ı n zulme ve yalana güç yeti­ rebi leceğin i iddia etmiştir. Eğer kendisine 'J\llah zulmeder mi ve yal a n söyler mi?" d e nil irse bunun muhal o l d uğunu s öyler. B u d urumda kendisine "Sen Allah Teala'yı muhal olan b i r şeye güç yetirmekle nitele n d i rm i ş oldu n," denilir. Allah Teala'yı doğru ve mü mkü n bir fi i l i yapmakla n iteleyen ve eğer b u fi i l i yapa rsa b u n u n m u h a l o l d uğunu s öyleyen k i ş i i l e Allah'ı z u ­ l ü m fi i l i n i işleyebilme kud reti ne sah i p olmakla n i teleyen ve eğer zulmederse adil o l d uğu nu söyleyen kişi a rasında her­ hangi b i r fa rk yoktur. Ebu Musa el-Murdar

Ebu M usa el - M u rdar' ı n Bazı G ö rüşleri İ bnü'r- Ravendi şöyle d ed i : Ebô Môsa el- M u rdar'a33 ge­ l i nce o, bu sözlerden kaçınmış; ama ondan daha çirki n bi r duruma düşmüştür. O, Allah Teala'mn kullarına zul­ metmeye kadir olduğun u ve zul mederse za l i m b i r ilah 33

Ebu M usa İ s a b. Sabih (Su beyh) el- M u rdar el- Basri ( 2 2 6/84 1 ) , Bağdat M u'tezilesinden olup bu mezhebin gel işmesinde önemli rol oynamıştır. Dö­ nem i n i n bazı M u 'tezili a l i m leri nce de eleşti ri l m iştir. Zühd hayatına düşkün olduğu ve M u'tezil e n i n rahibi ola ra k da a n ı ldığı ifade edilmekted ir. B k. Raşid el-Gayyii m, Mu 'teziletu'J-Bağdıid ve'J-Basra, Daru'l - H ikme, London 1 997, s. 2 5 2 - 2 5 3 ; M u stafa Öz, " M u rdar", DİA, Ankara 2006, XXX I . 2 0 5 - 2 06. ( çev.)

(66)

132

Kitôbü 'l-İn tisôr

olacağı m iddia etm iştir. Ebu M usa el- Murdar, günaha gir­ mekten tiksinmesinden dolayı kelam il m inin latif/dakik konularına dalmaya tövbe etmesine rağmen bu görüşleri serdetmiştir.

İtiraz: İbnü'r- Ravendi'n i n "Ebu Musa el-M urdar b u söz­ lerden kaçı n m ış; ama ondan daha çirkin bir duruma düş­ müştür, " görüşüne gel ince Ebu M usa' n ı n bu kon u hakkı ndaki görüşü d oğru d u r. Z i ra o, Allah Teala'yı adalet ve zıddı na, d oğ­ ruluk ve h i l a fına güç yetirebi l mekle nitele n d i rm iştir. Çünkü b u d ur u m fa i l - i m uhtarı n özelliği d i r. Fai l - i m u h ta r b i r şeyi yap maya güç yetir i n ce o n u n z ı d d ı n a da kad i r olabi l m e l i ve o n u terk etmeye de güç yeti rebi l m e l i d i r. Eğer ken d i s i n e '/\i ­ l a h Teala zulme kad i r old uğu b i r şeyi yaparsa bu zulüm nasıl o n u n sı fatı o l u r?" d iye soru l d uğunda şu şeki l d e cevap vere­ cektir: B izden salih b i r i s i n i n b u tü r bir şeyle n itelenmesi çir­ kind i r ve Allah Teala' n ı n bundan m ünezzeh olması ise d a h a evl a d ı r. N itekim ş u n u n söyl e n m es i çi rkin görül müştür: Ha s a n e l - Basri h ı rsızlık yapsayd ı fa.sık o l u rdu; İ b n Sirin z i n a etseyd i kötü b i ri o l u rd u . H e r ne kada r real ited e d u ru m b u n u gerek­ t i rse de 1 Bu fi i l l eri gerçekl eşti re n i kınan mayı gerekt i rse de bu şahısları bu şekilde zikretmemek gere ki r. ! Çünkü M üs l ü m a n ­ ların ken d i dostları h a kkı nda b u şeki l d e kon u ş ması, İslam a h ­ l a k ı n a s ığmaz. Şanı yüce v e i s i m l e ri mübarek olan Allah Teala güzel bir şeki l d e a n ı l m aya daha layıktır. I Tevellüd Hakkındaki Görüşü ! İ bn ü ' r- Raven di, E b u Züfer'den naklen E b u M usa el- M u r­ dar'ın b i r fi i l i n iki fa i l d e n teve l l ü d yol uyla m eydana gelmesi n i m ü mkü n gördüğü nü zikretmiştir. B u konuyu anlatmayı s ü r­ d ü rmüş ve E b u M usa el- M u rdar'ın, insan fi i l l e r i n i n yaratıl d ığı görüşünü benimseye n l erle ayn ı düşündüğünü söyl e mişti r. İ t i raz: İ b n ü ' r-Ravendi'n i n b u akta rı mı yalan ve i ft i rad ı r. Ya­ zıkl a r olsu n ! B u rivayetten dolayı h i ç mi uta nmamıştı r? Yine b u kitabı okuyacak insanların o nun yalanlarından haberdar (6 7 ] olacağı n ı hiç m i bilmedi? Onun, E b u M usa el- M u rdar'ın bir fi ­ i l i n i ki failden gerçekl eşmesini m ümkün gördüğü şekl i nd eki

Kitdbü 'l-intisiir

133

aktarı m ıyla Davud el-CevaribP4 ve M u katil b. Süleyman'ın35 benimsedikleri teşbih görüşüne sahip olduğu şekl i n d eki ak­ tarı m ı bi rbi ri n e benzemekted i r. İ nsanlar Ebu Musa e l - M ur­ dar' ı n b i r fi i l i n iki failden bir yönde meydana gel i ş i n i muhal görd üğünü ve M u katil b. Süleyman ile Davud el-Ceva ribi'n i n A l l a h Teala hakkı ndaki görüşlerini h e r yön üyle m u hal/im­ kansız görd ü ğü n ü b i l m iyo rlar m ı ? E b u M usa el- M u rdar' ı n cebr ile i l g i l i olara k, M ü cbireyi tekfi r ettiği, b u konudan şüphe duyanları hatta şüphesinden ş ü p h e d uyanları bile "tekfi r ettiği abartıları gelm işti r. Tü m bu ifadeler Cebriyyeyi yad ı rgamak ve Allah Teala'yı zulümden tenzih etmek içindir. O halde Ebu M usa el-M urd a r kitap sah i b i n i n kendisinden a ktarm ış oldu­ ğu sözleri nasıl söylüyor olabi l i r? Bazı dostları m ı z Ebü'l - H ü ­ zeyl ' i n Ebu M usa el - M u rdar'ın b i r mecl i si n d e b u l u nduğunu, onun adalet hakkındaki konuşmas ı n ı, Allah Teala'yı güzel bir şeki l d e övdüğünü, Allah'ı ken d i mahlukatı na ihsan ve l ü ­ tu fta bulund uğu şekl i nde n i telend i rdiğini v e A l l a h Teala' n ı n kullarına vacip kıld ığı şeyler h u s u s u n d a insanların kusur ve günahları n ı n kendileri nden kaynaklandığı n ı söyl ediği n i ve ağlayarak eski d ostlarım ızdan olan Ebu H uzeyfe36 ve Ebu Os­ man'ın37 (Al l a h onlardan raz ı olsun) meclisleri nde de aynı şe34

35

36 37

M ü şebbiheden o l a n el-Ceva ribi' n i n H işam b . S a l i m e l -Cevaliki'n i n görü ş ü n ­ den etkilendiği v e H i şa m iyye fırkasına nispetle a n ı l d ığı zikred i l mekted i r. H işam'dan şu görü şü aldığı zikred i l m e ktedir: Ma'budu, sakal ve cinsel o r­ ga nı hariç insanın sahip old uğu tüm uzuvlara sahiptir. Bk. Yusuf Şevki Ya­ vuz, " M üşebbihe", D/A, Ankara 2 006, XXX l l . 1 5 7. (çev.) Ebü'l -Hasen M u ka ti l b. S ü l eyman b. Beşir el- Ezdi el-Belhi ( 1 5 0 / 7 6 7 ) , Kur'an'ı b a ş ta n s o n a kad a r i l k k e z tefs i r e d e n kişidir. Tefs i rl e ilgilendiği gibi akaidle de ilgilenmiştir. Tenzih fi kr i n i benimseyenlere ka rşı ç ı k m ı ş ve S ı fa ­ tiyye gru b u n u n temsilcilerinden sayı l m ıştır. Her n e kadar M u 'tezil e anla­ yışı açısından teşbih görü ş ü n ü beni msediği; ama E h l - i S ü n net ölçülerine göre ise M üşebbiheden sayı l m ayacağı ifade ed i l m ektedi r. Bazı haberi s ı fa t­ ları te'vil etm iştir. M ü rcie i l e ilişkilend i ri l m eye çal ı ş ı l m ıştır. Ancak M ü rcii menşel i isyanlara katılmamıştır. B k. Ömer Türker; " M u ka ti l b. Süleyman". DİA, Anka ra 2 006, XXX I . 1 3 4 - 1 3 6. ( çev.) Bu kişi Vas ı l b. Ata'd ı r. (çev.) Bu kişi de A m r b. U beyd'tir. Yu karıda zikred ilen bu h i kaye İ b n ü 'l - M u r­ taza'n ı n kitabında da geçmekted i r. Bu eser Kadi Abd ukebbar'a nispet edi­ lerek bas ı l mıştı r. Bk. İ b n ü ' l - M u rtaza. el-Münye ve 'l-Emel, t h k . İ sa m u d d i n M u ha m m ed Ali, Beyrut 1 97 5 , s. 3 9 - 4 0 . (çev.)

Kitôbü 'l-İn tisôr

1 34

kilde bunlara şahit olduğunu söylediğini bize aktarmışlard ı r: o halde ken d i dönemi n i n kelam v e beya n i l m i n i n eşsiz a l i m i Ebü'l - H üzeyl' i n o nun h a kkındaki bu ta nıklığına n e d iyeceksi ­ n iz? Şa i r38 b i rçok a l i m i zikretti kten so nra Ebu M usa e l - M ur­ dar' ı da zikretm eye geçi nce şöyl e demiştir: Tüm g üzelliklere sah ip ola n Keh / 'dir/ Üstadmm d a el-Murdôr ol­ duğ u zikredilmektedir.

Ebu M usa el - M u rdar' ı n Diğer G ö rüşl eri ve Vasiyeti Kitap sahibi daha s o n ra şöyle d e d i : Ebô M usa el-Murdar, Allah Teala'nm keyfiyetsiz bir şeki l de gözlerle görülece­ ğini benimseyen kiş i n i n, Allah'ı i n karı ettiğini iddia edi­ yordu. Bu kiş i n i n kü fründen şüphe eden, bu şüpheden de [6BJ şüphe eden ve bu şekilde devam eden kişi de böyledir. Bu kişilerin hepsi Allah'm gözle görülemeyeceği hususunda her ne kadar onunla hemfikir olsalar da ona göre kafi r­ dirler. (Kitap sahibi daha sonra şöyle ded i : ) Murdar aynı şeyi kaza ve kader tara fta rları için de söylüyord u. (Kitap sahibi daha sonra ş öyle d e d i : ) Bu konuyla ilgili bir kita p yazmış ve kitabında yeryüzü saki nlerini tekfi r etm iştir. İtiraz: Allah sana hayrı öğretsi n ! Şunu b i l ki Ebu M u sa el - M u rdar hangi şekil d e o l u rsa olsun Allah Teala' n ı n gözl er­ le görüleceği ni söyleyen kiş i n i n O'nu mahl ukatı na benzetm iş olduğunu iddia e d iyordu. Ona göre Allah'ı benzeten ise O'nu i n kar etmişti r. Yine Allah Teala'yı ku llarına masiyeti kaza ve takd ir etmekle niteleyen ki ş i O'nun fi i l lerinde sefih/tutarsız o l a rak n itelendi rmiştir. Allah Tea l a'yı sefih olarak n i teleyen kişi ise O'nu i n kar etm iş demektir. M üşebbihe ve M ü cb i re­ n i n görüşü hakkı nda şüphe eden kişi o n u n görüşünün ha k m ı yoksa batıl m ı olduğu n u b i l m iyor ve aynı şekilde Allah'ı i n kar etmiştir. Çünkü Allah h a kkı nda şüphe eden kişi, O ' n u n m a h l u katına benzeyip benzemediğini, fi i l i nden sefih olup o l ­ madığı n ı bilm iyor. Şüphes i teşbi h v e icbar i l e ilgi l i olarak b u 38 B u ş a i ri n E b u M uh a m med e l -Yezidi o l d u ğu i fade e d i l m e kted i r. B k . Raşid el -Gayyum, Mu 'teziletu '/-Bağdcid ve 'l-Basra, Daru' l - H i �me, Lond o n , 1 997, s.

253.

Kitdbü 'l- in tisür

135

ikis i n i n hak m ı yoksa batı l m ı olduğu hakkında olduğu nda, ş üphe eden h a kkında sonsuza d eği n şüphe eden kişi de ayn ı şekil d e böyledir. İşte, Ebu M usa el - M u rdar' ı n bilinen görüşü b u d u r. N e var ki İbnü'r-Ravendi bir görüşü sahibinden aktar­ dığında onu tah ri f ed i p iğrenç kıl m aya çal ı ş ıyor ve insanları o görüşten ürkütüyor. İ b n ü ' r- Raven di daha sonra ş u idd iada b u l u nd u : İ brahim b. es-Sindi'den kendisine ulaşdd ığı n a göre es-Sindi, gü­ n ü n birinde Ebu Musa el-Murdar'ı ziyaret etmek istemiş, akabinde bazı kelamcdar hakkında ona sorular sormuş, Ebu M usa el- M u rdar da hepsini tekfir etmişti r. İtiraz: İ b n ü ' r - Rave n di' n i n bu rivayeti, haber-i vah i d d i r. Bize göre adaletli birisi n i n her n e söylemişse dedikleri n d e n o l u ş a n haber-i vah i d i b i r bilgi i fa d e etmediği halde, bu a rsız m ü l h i d i n haber-i va h i d i nasıl bir bi lgi i fa d e edebi l i r ki? Ayrı ­ ca eğer birisi, M u 'tezileden bazı l a rı n ı n b i rb i ri n i tekfi r etme­ sinden hareketl e onları ayıplamayı ve değerlerini düşürmeyi düşünüyorsa h i çbir hak e h l i mezhebin bundan selim olduğu n u bilemeyiz. Ö rn eği n H a ri cilerd e n bazı ları b i rbi rleri n i tek fi r (69) e d i p teberri ediyor ve ka n l arı n ı akıtmayı ve mallarını ga n i m et ed i n m eyi helal kıl ıyorl a r. Yine Rafiziler de ayn ı şekilde b i rb i r­ leri n i tekfir edip teberri ediyorlar. H a keza M ü rcie de b i rb i ri n i tekfi r e d i p teberri etmişlerd i r. M üşebb i h e n i n bazı kolları da b i rbirini tekfir edip teberri etm i ş l e rd i r. M ücbi reden olan fa rkl ı gru plar da b i rb i rleri n i tekfir e d i p teberri etm işlerd i r. Yine N evabitten olan deği ş i k fı rkalar, Ku r'an - ı Keri m hakkında b i rb i rl e ri n i tekfi r etmişlerd i r. B u d u rum neredeyse ü m m etin bütün mezhepleri için geçerl i d i r. N itekim Rafizilerd e n bazıla­ rı n ı n b i rbirini tekfi r etmeleri n deki a ş ı rı l ı klarından dolayı bu d u ru m onlar içi n daha da geçerl i o l u r. İbnü'r-Ravendi daha sonra ş öyle d e d i : Ebu M u sa el-M ur­ dar'm bizzat dostlarmca bilinen meşhu r bir öyküsü var­ d ı r. Ö ykü şöyledir: Ebu Musa el-M urdar ölüm döşeğin­ deyken geride b ı raktığı malları ndan (tereke) h içbir şeyi varislerine b ırakmayıp miskinlere dağıtd masını vasiyet

136

Kitôbü 'l-İn tisôr

etm iştir. ( İ b n ü 'r -Ravendi öyküye şöyl e devam etmiştir:) Ne­ den bu şekilde davrandığı ke ndisine soru lu nca malının kend isinin değil de fa ki rlerin olduğunu, onlara ihanette bulu nduğunu, hayatı boyu nca bu mallardan istifade et­ tiğini söylemiştir. ( İ b n ü'r- Ravendi daha s o n ra şöyle demiş­ ti r:) B u a d a m ı n , M u'tezil edeki ko numu H ristiyanlardaki rahipleri n ko numu gibidir.

İ ti ra z : Allah seni şerefli kıl s ı n ! Ş u n u b i l ki Ebu M usa e l - M u r­ d a r (Allah rah m e t etsin) ö l ü m döşeği ndeyken e l i n d e b u l unan mal ı n ı n hükmünü bil meyip şüphel i b u l d uğ u n u b el i rtmiş ve helak olma kaygısı ve korkusundan dolayı o n l a rı miskinlere vermiştir. B u tür b i r d avra n ı ş o n u n fazilet ve güzell iği n i n be­ l i rti s i d i r. Zaten b u tutum Allah'tan çeki nen, ü rken ve korka n ­ ların tutu m u d u r. B e n , b u a rsız adamın Ebu M usa el- M u rdar'ı kına mayı isterken aslında övdüğünü, kötü lemeyi a rz u l a rken asl ı n d a ona hüsn üsenada b ul u n d uğ u n u görüyorum. Asl ı n da herha ngi b i r şahıs insanlara sövüp i ft i rada b u l u n maktan aciz de d eği l d i r. Daha sonra kendisine şöyle den i l i r: Rafızilerin en abid ve za h i d i n i kastederek onun H ü rmüz'ün M ecusi l i kteki ko n u m u g i b i o l d uğ u n u i d d i a eden b i r kişi hakkında n e d e r(7 0) s i n? S e n i n b u kon u da ki tavrı n E b u M usa el- M u rdar'a (Allah rah m e t ets i n ) yönelik azarlamalarına ka rş ı l ı k bizim takı n d ı ­ ğ ı m ı z tavrın aynısı d e ğ i l m i d i r? Ebü'l-Hüzeyl Cennet

E b ü ' l - H üzeyl ' i n Cennet E h l i n i n Cebr/ Baskı Altında B u l u n maları ve H a reketsizlikleri H a kkın daki Görüşü B u a rsız a d am şöyl e ded i : Ebü'l-H üzeyl, cennet ehlinin noksanl ıklarının olmamasına, akıl ve beden sağlıklarına rağmen fiilleri ne az ne de çok gerçekleştirmeye güç ye­ ti remeyecekleri ni, hareket-sü kun, ka lkma-otu rma, bak­ ma, işitme, koklama, yeme, konuşma ve susma gibi fi i l le­ ri yapmaya mecbur olduklarım; ha reket ettiri ld ikleri nde hareketli ya da hareketsiz bırakıldığında kend i halinde kalmaya deva m eden taşların konumun da olduklarım, bu

Kitiibü 'f-İn tisiir

137

d u rumun d a son olara k Allah Teala'nm ku d retinden olan sürekli sükün halinin kendilerine ulaşacağı ana ka dar bu şekilde deva m edeceğini, bu daimi sükü n hali kendileri­ n e ulaştığmda onlardan herha ngi bir fi i l i n gerçekleşme­ sinin i mkansızhğı konusunda kendileri ni n ve rableri ni n aym durumda olacakl ar1m iddia ed iyord u. Ebü'l-H üzeyl ve dostlarma göre her kim o gü nde Allah Teala'nm sükün va kti nde sadece te k bir fi i l ya da kelimeyi veya bazı m a h ­ lukatm d u rumunu değiştirm eye güç yetirebileceği ni söy­ lerse hata etmiş olur.

İ ti raz: Allah sana hayrı öğrets i n ! Ş u n u bil ki Ebü' l - H üzeyl d ü nya n ı n a mel, emir-neh iy, imtihan ve sıkıntı yurd u oldu­ ğunu; a h i retin ise karş ı l ı ğ ı n veri ld iği diya r o l d uğunu, yoksa a m e l , emir-nehiy, imtihan ve sıkıntı yurd u olmadığı n ı iddia ediyord u . Ebü'l - H ü zeyl şöyle demiştir: Cen net ehli cen nette n i m etle ni r ve zevk a l ı r. Cennetl i kl e r bu n i m etleri gerçekl eşti­ rem e d i kleri h a l d e onlara u laşan bu n i m etleri gerçekl eşti rme­ yi Allah Tea l a üstl e n m i şti r. ( E b ü ' l - H üzeyl şöyle ded i : ) Cennet e h l i akıl ve bedenleri sağl ı k l ı bir şekil d e cennette b u l u n u rlar­ sa ve fi i l leri tercih edip gerçekl eşti rme i m ka n ı n a sahip o l u r­ l a rsa o zaman emir ve n ehye mu hatap olmuş olurlar. D u ru m b u şeki l d e old uğunda, o zaman o n l a r tara fı n d a n itaat v e ma- (7 1 ) siyet gerçekleşmiş o l ur. B u durumda cen net i m ti han, e m i r ve ne h iy yu rd u o l u p ödül ve seva p yurd u o l maktan çıkard ı . O n u n d u ru m u d a d ü nya n ı n d u rumu gibi ol urdu. H a lbuki d ü nyan ı n a m e l , e m i r v e nehiy yu rd u old uğu; ah ireti n i s e e m i r v e n e hiy yu rd u olmad ığı, b i l akis ka rşılığın verild iği b i r d iya r o l d uğu hususun d a icma edilm iştir. N itekim bu icma da ben i m s öy­ l ediklerimi gerekli kılmakta d ı r. İşte bu i cma, Ebü' l - H üzeyl 'in cen n et e h l i n i n gerçek anlamda fi i l d e bulun malarını olumsuz­ ladığı delildir. Kita p s a h i b i n i n " Ebü'l-Hüzeyl'e göre cennet ehli taşlar konumundadır," sözün e gel i n ce o bu kon u d a yalan söyl e­ miştir ve asılsız sözler ö n e s ü rmüştür. Z i ra taşlar hayat ve ilmi olmaya n ca nsız va rl ıklardır. C e n netlikler ise Ebü ' l - H ü zeyl'e göre ca n l ı, akı l l ı ve kavrayış sah i b i d i rl e r. Kitap sah i b i n i n bu

1 38

Kitdbü '1-İn tisdr

hususta ca h i l ce ifad elerine rağmen Ebü'l-H üzeyl'e göre cen­ n et ehli taşlara benzemem ekte d i r: Kitap sahibinin "O zaman onlardan herhangi bi r fi i l i n gerçekleşmesi n i n i m kansızlığı konusu nda kendileri ni n ve rableri n i n ayn ı d u rumda olacakları" sözüne gel i n ce bu iddia yal a n ve i ft i radan başka b i r şey deği l d i r: "Kendisinin ben ­ zeri h içbir şey olmayan" ( Ş u ra, 42 / 1 1 ) Allah Teal a n e kad a r da yüce d i r ! B u adama yazıkla r olsu n ! Y i n e bu a d a m kend i s i n i n ne b i r melek n e de b i r c i n o l d u ­ ğu n u ve şanı yüce olan A l l a h ' ı n da ayn ı şeki l d e b i r m e l e k ve cin olmadığını iddia etm iyo r muyd u ? Böyl e b i r şeyi uyd u rarak ken d i s i ve rabbi n i n ayn ı kon umda o l d uğunu s a n m ı ştı r. Kitap sahibin cehal eti ne kada r da aşika rd ı r ve a h m a kl ığı da n e ka­ dar belirgi n d i r. H işam el- Fuvati'n i n Cennet E h l i n i n Dai m i Süku n uyla İlgili Ebü'l - H üzeyl'den Yaptığı Rivayet İ bnü'r-Ravendi daha sonra ş öyle ded i : H işam el-Fu­ vati'nin bu mesele hakkı nda şöyle dediği bana ulaşmış­ tır: Ebü'l- H üzeyl, Allah dostları n ı n cennet ni metlerinden olan içecekleri bazı eşleri nden ahp sağ elleriyle i çerler­ ken Allah Teala'nın onlara armağa n ettiği nimetleri bazı eşlerinden ahp sol elleriyl e içerlerken, o esnada eylem­ lerinin sonunda gerçekleşen daimi sükii n hali geli p çat[ 7 2] tığında, içinde bulundukları d u rumda kalacaklarını ve elleri iki farklı yön e uzanmış olarak donuk bir vaziyet­ te baki ka lacaklanm iddia etmiştir. Bu da çok çirki n bir görü ntüdür. Allah Tea la kendi dostlarım çirkin bir şekl e büründü rmekten m ü n ezzehti r. İtiraz: Allah Teala seni desteklesi n ! Şu n u bil ki Ebü'l - H ü ­ zeyl, bu a d a m ı n kesik b i r şekilde tasvi r ettiği bu görüşe cevap veriyord u. Allah Teala'n ı n bu d a i m i sükun h a l i n i n gel i şi esna­ sında dostları n ı en güzel d urum ve şekle bürü n d ü receği ni ve daha s o n ra onları en iyi ve güzel b i r şeki l d e sükun haline dö­ n üştüreceği ni düşünüyord u .

Kitabü '1-İn tiscir

1 39

İ b n ü'r- Ravendi daha s o n ra ş öyl e ded i : Ca'fer b. Harb bazı kitaplarmda b u konuya değinmişti r. İ bnü'r-Ravendi daha sonra Ca'fer b. H arb'i n bir sözün ü zikrederek bu görüşü geçersiz kılmaya çahşm ıştır. İtiraz: İ b n ü ' r- Raven di'ye şöyl e cevap veri l i r: M u 'tezi l e n i n kel a m i l m i ndeki ihtişa m ı n ı v e d iğer b ü tü n i n sa n lardan fark­ lı o larak nazar ehli oluşları n ı göstere n d e l i l şudur: Onlardan bazıları n ı n b i rb i rlerin e yönelik el eşti rilerine deği nmek is­ ted iğin de, o n l a r ı n m u h a l i fl eri için tek bir harf bile naklede­ mezsin. O n lardan bazıl a rı birb i rl e rine soru yöneltmişl erd i r. Onların harici ndeki l er ise b u n u n tek bir kelimesine b i l e güç yeti remezl er. Bu durumda kela m i l m i n i n başkaları n ı n değil de sad ece onlara ait olduğu n u kesi n l ikle b i leceksin. B u n d a n s o n ra Ebü'l - H ü zeyl bu meselede b i rçok söz b ı rakmıştır. B u ra­ d a ona deği n m eye gerek yoktur. i taat

E b ü ' l - H üzeyl ve Başka Kişilerin Allah'ın Kaste d i l m e d iği H erhangi B i r İ taat H akkı ndaki G ö rüşleri Kitap s a h i b i daha s o n ra şöyle d e d i : Ebü'l-H üzeyl, amel­ leriyle Allah'a ya kmlaşmaya n ve O'nun rızasmı hedefle­ meye n birisi nin Allah'ı bilip i krar ederek ve ihlasa güç yeti rdi kten sonra O'na itaat edebil eceğini iddia ediyor­ du. Bu görüşüyl e birlikte Ebü'l-Hüzeyl 'e göre yeryüzünde rab, yaratıcı, sevap ve ikabm olmad ığm ı iddia eden hiç­ bir dehri yoktur ki sadece Allah Teala'nm tek tek sayd ığı bir tür itaatle Allah'a itaat ed iyo r ol masm. ( İ b nü'r- Ravendi daha sonra şöyl e ded i : ) Bu görüş ü m metin icmasma aykı rı ­ dır. Çünkü bütün ümm et, dehrinin herhangi bir itaatinin (73) olmadığı m, bilakis kü fü r, dalalet ve ce halet içinde oldu­ ğun u iddia ed iyor. Bütü n ümmet, sad ece Allah için salih amelde bulunan kişinin O'na itaat edebileceğini söyl üyor. ( İ bn ü ' r-Ravendi daha sonra şöyle ded i : ) Nazzam, M u rdar ve bütün ashab-ı mühle/dehriler bu m eselelerde Ebü ' l - H ü ­ zeyl 'e katı l m ışlardır.

1 40

Kitôbü 'l-İntisôr

İtiraz: İ b n ü'r- Ravendi'ye şöyl e cevap veri l i r: Ebu M usa e l - M u rdar'ı kastettiği ni, (idd iana göre) Ebü'l-H üzeyl ve d iğer kelamcıları tekfir ettiği için ayıpladığını ve bundan dolayı Ebu M usa'yı azarladığını, o n u n bu konu hakkı ndaki aşırılığından ve i nsanları tekfir edip onlardan teberri etmesinden dolayı i nsanları şaşkına uğrattığı n ı gördük. Daha sonra Ebü'l-H ü ­ zeyl 'den bahsettin v e o n u n ken d isiyle Allah'ın kasted i l m e d i ­ ği h e rhangi bi r itaat görüşüyle icmaya karşı çıktığı n ı v e e h l - i k ı b l e n i n yolundan saptığı n ı i d d ia e tt i n . Ebü'l - H üzeyl' i n icma­ ya muha lefet edip onun d ış ı n a çıktığı şekl i n deki i th a m ı ndan d oğru olsan b i l e, Ebu M usa hakkında hadd i n i aştın, ona zul­ mettin ve iftirada b u l u n d u n . Öyle ki onu bir kişi n i n h a k etme­ d iği tekfi r ve teberri i l e suçla d ı n . Ç ünkü icman ı n dışına çıkan ve ü m mete m uhalefet eden kişi, küfrü ve teberriyi h a k eder. Eğer kü frü hak etmemiş kişiyi alelacele küfürle itham ettiği ve kend isinden dışlanmayı hak etmeyen birisinden teberri et­ tiği şekl i n d e suçladığın Ebu Musa hakkında doğru olsan bile i cmaya m u h a l e fet etmekle ve ü mm et-i M uhammed'in (as.) ta­ kip e ttiği yoldan çıkmakla suçladığın E b ü ' l - H üzeyl'e i ftirada bulundun. Ken d i kita b ı n ı n b i r va rakında bu ş e k i l çelişki l i b i r ş eyi ko­ yu p ne dediğini bi l e aklında tuta m ayan, bilgisi ve akli m i ktarı bu şekilde olan ve bu m i ktarı kendisiyle kavraya cak bir b ilgisi olmayan b i risi, eğer cahil ve şaşkın d eğilse nasıl olur da M u ' te­ z i l e n i n aleyhi n d e bir kitabı yazma giriş i m i nde bulunabi l i r ki? (74) Yi n e kendisine şu şekilde cevap verilir: Ebü'l-H üzeyl, senin o n d a n akta rmı ş olduğun " Kendi siyle Allah'ın kastedi l m e d iği h e rhangi b i r itaat" hakkı nda şöyl e d iyord u : Allah Teala' n ı n tüm kullarını H ristiya n l ı k v e M ecus i l i kten n e hyettiğini v e bu ikisini terk etmeleri n i emrettiği ni görd ü m . ( E b ü 'l - H üzeyl söz­ lerine şöyl e devam etti : ) Mecusi birisin i n ken d i d i n i n e olan itimadından ve d i n i n i yaşa masından dolayı H ristiyan l ığı terk ettiğini görünce o n u n Allah'ın kendisine yasaklam ı ş olduğu M ecusil iği kabul etmesinden dolayı asi olduğunu; a m a Allah Teala' n ı n terk etmes i n i em rettiği H ristiya n l ıkta n uzaklaşma­ sı ndan dolayı da i taatkar olduğunu fa rk ettim. Eğer H ristiya n -

Kitôbü '1- in tisiir

141

lığı terk etmekle e m re d i l d i ği n d e o n u terk ettiği zaman o n u terk etmeyi emredene itaatkar o l m a ması c a i z i s e aynı şeki l d e M ecusi l i kten de nehyed i l d i ğ i n d e bunu yaptığı za man kend i ­ s i n e o fi i l i n ehyedene asi olmaması da caizd i r. B u n d a n dolayı denilebilir ki masiyet nehyed i l m i ş b i r fi i l i yapmaktan kaynak­ l a n ı r, itaat i s e e m red i l e n fi i l i ya pmakla gerçekleşir. B i r şeyi yap makla e m red i l e n kişi onu ya ptığı nda e m redene itaatte bulunmuş o l u r. B i r şeyden de n e hyedi l m iş birisi o n u işlerse kendisine o fi il i nehyedene ka rş ı isya n e tm i ş o l u r. Ebü'l- H üzeyl, ayn ı şeki l d e M ecus i l i k ve H ristiyanl ığı terk eden dehri birisi için de şöyl e d e m işti r: Bu dehri kişi, H risti ­ ya n l ı k ve M ecusi liği terk ettiği i ç i n itaatkardı r. Çü n kü o, ikis i n i d e terk etmekle emred i l m iştir. Ama d e h r görü ş ü n ü beni mse­ diği için isya n kard ı r ve kafi rdir. Ç ü n kü bundan nehyed i l m iş­ ti r. O şöyle d iyord u : B u dehrin i n, Allah'a ya kınlaşmak içi n M ecusi lik ve H ristiya n l ığı terk etmesi onu itaa tten çıkarmaz. Çü nkü bu d e h ri d e itaat etmekle ve b u ita a t i l e Allah Teal a'ya ya kınlaşmakla emred i l mişti r. B u d e h ri, Allah'a olan bu fi i l i n ­ den dolayı itaatkar, bu fi i l iyle Allah'a yakı nlaşmayı terk etme­ sinden dolayı da isyankard ı r. B u kon u d a M u 'tezileden başka güzel b i r şeki lde kon uşan o l m a m ıştı r. Ayrı ca bu kon uda h e rhangi bir Rafızin in, M ü rcii­ n i n, Hari cin i n ve Haşvin in, Ebü' l - H üzeyl ' i n aleyh i n d e tek b i r söz söylediği n i göre m ezs i n . Bu konuda sadece M u 'tezili dava [75) arkadaşları n d a n olan Nazzam ve ta kipçileriyle B i şr b. M u'te­ mir ve taki pçileri n i n o nun aleyh i n d e konuştukları nı görür­ sün. Kitap sahi b i n i n "Bu du r u m ümmet-i M uhamm e d 'in i c ­ masına aykı rıd ır," sözüne gel i nce Allah Teala'n ı n kaste d i l ­ mediği bir itaat hakkı nda konuşmak, ü m m etin çoğu n l u ğu n u n akl ı na ge lm ez. Sadece kel amcıların aklına gel i r. Ebü' l - H üzeyl ve d ostları n ı n bu ko n uyla ilgili onlara olan m u h a lefetleri de sadece bir ihtilaftır. İ bnü'r- Ravendi' n i n "Nazzam, Murdar ve bütün ashab-ı mühle/dehriler bu meselelerde Ebü'l - H üzeyl'e katılmış-

1 42

Kitôbü 'l-İn tisôr

lardır," sözü n e gel i n ce, o bu kon u d a yalan söylemiş ve asılsız görüşler ileri sürm üştür. N azzam, M u rd a r ve ashab-ı mühle/ d e h rileri n görüşl eri şöyledir: Sadece Allah'ı bilen ve itaatiy­ le Allah'a yakınlaşmaya çal ışan ve marifetullaha ulaşmadan ö nce akl ı n ı kullanarak tefekkü r eden kişi, şa n ı yüce olan Al­ lah'a itaat edeb i l i r. O n l a ra göre bu kişi, itaat olan nazarı a n cak onun yaptığı şekliyle yapa b i l i r. İ ş te onların görüş l e ri ayne n böyl e d i r. İ lim-Kud ret

E b ü ' l - H üzeyl 'in Al lah'ın İ l m i ve Kudreti H akkı ndaki Görüşü Kitap sahibi şöyle dedi: Ebü'l-H üzeyl A l lah'm i l m i n i n v e kudreti n i n y i n e Allah'm kendisi olduğunu iddia edi­ yo rd u. Onun görüşüne göre Allah Tea la sanki bir ilim ve kud rettir. Zira O, ilim ve ku drettir. Ebü'l - H üzeyl'den önce yeryüzü nde böyle b i r şeyi söyleme cesa retini gösteren birisini görmedim. İ ti raz: İ b n ü'r- Ravendi'ye şöyl e cevap veri l i r: Ebü'l - H ü ­ zeyl 'e göre Allah Teala gerçek a n lamda a l i m old uğu ndan, N a b iten i n söyl ediği gibi A l l a h Teala' n ı n kadim b i r i l i m l e a l i m olduğu görüşü v e Rafızilerin söyl edikleri g i b i Allah Teala' n ı n m u h des b i r i l i m l e a l i m o l d u ğ u g ö r ü ş ü fasittir. Ona göre doğru olan görüş Allah Teala' n ı n Ken d i zatıyla a l i m o l d uğud u r. Daha son ra Kur'an - ı Kerim'in Allah Tea l a' n ı n b i r i l m i n i n o l d uğunu söylediğini ve " On u ilmiyle indirmiştir" ( N isa,/ 1 66) dediğini görmüştü r. Ayetin a n l a m ı böyl e d i r. B u sadece lafızla ilgi l i b i r ya n ı l ma d ı r. B u cah il ada m ı n "Onun görüşüne göre Allah Teala sanki bir ilim ve kud retmiş gibi ol uyor," sözü ne ge(76] l ince, Ebü'l - H üzeyl' e göre, "Allah Tea l a i l i m d i r ve kudretti r," şekl i n d eki b i r i fa d e ya nl ıştır. O şöyl e demiştir: Bu görü ş ü m ü n benzeri n i tevh i d eh l i de söyl e m iştir. Tevhi d e h l i n i n tü m ü şöy­ le diyor: Allah'ın vechi/yüzü Allah'tı r. Çı'.i nkü Allah Tea l a ken­ di kitabında "vech"i zikretm i ş ve şöyle d e m işti r: "Sizi A llg h rızası/vech için doyuruyoruz" ( İ nsan, 76/9). Ku r'an'da buna benzer ayetl e r va rd ı r. Allah Teala'ya uzvu n b i r parçası olacak şeki lde veya O ' n u nla beraber kadim b i r sıfat olarak " vech " i n

Kitabü '1- in tisar

143

ol ması, batıl ve h ü kü m süzdür. Allah Teala böyle b i r şeyden m ü n ezzehti r. Geriye sadece Allah'ın vech i n i n O olduğu kal ıyor. N i teki m "Haza vech u '/-emr'' için "haza '/-emru nefsuh u" (bu, bizzat o işti r) ve "haza vech u 'r-re'y" için ise "haza h ü ve 'r-re'y nefsuhu" (bu, bizzat o görüştür) d e n i l m işti r. Ebü'l - H ü zeyl daha sonra şöyle d e m i ştir: Durum böyle o l ­ duğunda v e "Al l ah yüzd ür (vech ) ", "iş yüzdür/vech", "görüş yüzdür /vech" denil mesi fasit o l d uğuna gö re, sizden bazıları­ n ı n 'l\llah'ın vech i n i n O old uğu" dedi kleri gibi ben de bundan d olayı 'l\llah'ın i l m i n i n [Allah] o l d uğu n u " söyledim. Allah'ın yüz olması size göre nasıl fasit ise ayn ı şeki l d e şa n ı yüce olan Allah'ın i l i m olması da fasittir. Tevellüd

E b ü ' l - H üzeyl ve Diğer M u'tezi lil erin Tevellüd H akkı ndaki Görüşleri İ b n ü 'r- Ravendi daha sonra şöyle ded i : Tevellüdün varlı ­ ğı n ı kabul etm e hususunda M u 'tezileden Ebü'l- H üzeyl ile ayn ı fikirde olan he rkes, ölülerin sağlam ve güçlü olan can l ıları mecazi anlamda olmaksızın ge rçekte n öldürebi­ l ecekleri ni, ma'dôm olanları n mevcut olanları öldürebi­ leceklerini ve herhangi bir genelleme olmaksızın gerçek şek.ilde ruhlarını bedenlerinden söküp alabilecekleri ni iddia ediyorlar. İ tiraz: Bu konuda şöyle deriz: Doğruya ulaştı ran sadece Allah Teala'dır. Eğer " Ö lülerin canlıları, ma'dôm olanların mevcut olanları öldürebil eceği" sözüyle "Ölülerin, bizzat orga nla rıyla fi i l d e bulunacakları nı, o n l a rı öldürebi lecekle ri ni ve b ?yunlarını vurabilecekl eri n i " kastetmişse böyle b i r şey m u h a l d i r. Ne M u'tezi leden b i ri s i ne de başka b i risi böyl e b i r şey söylemişti r. E ğ e r fi illeri yap maya gü ç yeti rebilen d i rilerin (771 sağlı k, selamet, hayat ve kudretleri yerl i yerindeyken fi il l e ri gerçekleştird i klerini ve onların ölümlerinden sonra başka fi il l e ri n bu fi i l l erden tevellüd ettiği n i kas tetm işse tab i ki o n ­ ların ö l ü m ü nden sonra tevellüd e d e n fi i l ler onlara i s n a t e d i lir. Çü n kü o n l a r hayattayken o fi i l e ş e k i l verm işl erd i r v e onu

1 44

Kitôbü 'l-lntisôr

gerçekleşti recek eyl e m lerde bulunmuşlard ı r. B u da b i r dağı n tepesinden b i r taşı yuvarlayan b i r a d a m ı n durumuna ben­ zer. Taş yere doğru yuva rl a n m aya başlar; a m a taş daha yere varmadan Allah Teala ta şı aşağıya yuvarlata n a da m ı ö l d ü rü r. B u n u n üzerine b i z şöyle deriz: Adamı n ö l ü m ü nden s o n ra b u taşı n yere ulaşması sadece o n u n taşı yuvarlatmasından m üte­ vell i t o l m uşsa/kaynaklanm ışsa bu durum başka birisine değil de bizzat bu adama aittir. H edefi vurmak için yayı nı gere n b i r adam için de ayn ı şeyi söyl eyebiliriz. O k yaydan çıkar çı kmaz, A l l a h Tea l a oku fı rlata n adamı öldürdüğünde, adamın oku atmasından son­ ra okun gidişi onun oku fı rlatması ndan m ütevellit ise b un un sadece o adama ait olduğu n u söyleyebi l i riz. Bu duruma d e l il şudur: Adam ı n oku atması esnasında bu okun gidişi şu d ö rt d u r u m d a n başkası olamaz: 1 . Ya Allah Teala' n ı n b i r fi i l i d i r. 2 . Ya okun b i r fi i l i d i r. 3 . Ya fa i l i olmayan b i r fi i l d i r. 4 . Ya da oku atan ki ş i n i n fi i l i d i r. Bu fiilin Allah Teala' n ı n fiili olması mümkün değildir. Çün­ kü bu oku fı rlatan kişi Allah Teala'yı kendi fi i l i n e dahil edip o fi i l i işlemeye zorlayamaz. Çünkü Allah Teala kendi fi i l i n i işle­ mekte özgürdü r/fail-i muhtardır. Ada m ı n oku fırlatması ve Al­ lah Teala' n ı n da oku n gid i ş i n i yaratmaması ve okun hedefine varamaması da mümkündür. Eğer böyle bir şey mümkü nse o zaman Cebrail'in (as.) b i r cevize dayanması, onu i tmesi, Allah Teala'n ı n onun gidişini yaratmaması ve o cevizin gitmemesi de mümkün olur. Yine d ü nyanı n en güçlü insa n ı n ı n kı lıcıyla b i r mızrağa vurması, Allah Teala'nı n o m ızrağın koparılması­ nı yaratmamakla onun kopmaması mü mkü n olur. Yine ateş ve pamuğun (kandıra b itkisi) b i r a raya gelmesi ve Allah Teala'nı n onu yakmayı yaratmamasıyla onun yanmaması da mümkün olur. Bu durum ise bilip de b i l m iyormuş gibi davranmanın bir f7BJ tü rüdür (tecahül). Tecah ül ise Sofistleri n/Septikleri n yöntemi­ d i r. Bu konuda şöyle deriz: Oku n gidişinin oku n fi i l i olması im­ kansızdır. Çünkü ok cansızdır, d i ri ve kadi r değildir. Bu şekilde olanın bir şeyi dileyen, tercih eden ve bilen olması m ü m kü n ol­ madığı gibi ondan bir fi i l i n gerçekleşmesi de i m kansızdır.

Kitôb ü '1-İntisdr

1 45

Okun gid i ş i n i n fa i l i o l m ayan b i r fi i l olması da m ümkün deği l d i r. Eğer böyle b i r şey m ü mkün o l ursa o zaman yazarı ol maya n bir kita p ve kuyum cu s u o l mayan bir kuyumculuğun olması da mümkün o l ur. Yi ne böyle b i r ş ey m ü m kü nse, yazısı olmayan b i r yazar ve fiili o l m ayan bir failin olması da m ü m ­ kün o l ur. Böyle b i r şey ise m u h a l d i r. Bütün bu olas ı l ı klar fasit/geçersiz olunca, o zaman geriye sadece okun g i d i ş i n i bizzat o oku fı rla ta n a a i t olması ve o n u n harici n d e başka h i ç kimseye ait o l m a m a s ı gerekir. Çünkü oku atan kişi o oku n gitmes i n i n müsebb i b i d i r. Al lah Teala sana hayrı öğrets i n ! Şimdi sana şunu öğretece­ ğim : Kita p sahibi, M u'tezileden tevellüd fikrin i kabul edenleri çirkin göstermeye çalıştığı meselelerin hepsine dahildir. Bun­ dan dolayı biz de kendisine şöyle deriz: Yayından oku fırlatan kişinin elinden ok ayrıl ı p gittiği nde Allah Teala o kişiyi öldürdü veya yok edip ortadan kaldırd ı ve bundan sonra da ok bir kişiye isabet etti ve onu öldürürdü. Bu d u rumda o ada m ı n kati l i n i n k i m olduğu n u b i z e söyle? Onun verebileceği cevaplardan b i risi şu olacaktır: "Oku fı rlatan onun katilidir ve bizzat onu öldür­ mesi de i raded i r. Çünkü oku ona fı rlatm ıştı r. N e var ki bu ok hedefe saplanıp onun ruh unu bedeninden çıkartmadıkça ne bu adam katil n e de i rade öldürme olarak isimlendiri l i r." B u durumda kendisine şöyl e d e n i l i r: Allah Tea la oku fı r­ latan kişiyi ö l d ü rüp onu yok ettikten sonra ok hedefe ulaşıp, o adamın ruh u beden inden çı ktığı nda -oku fırlatan kişi ölü olduğu ve can l ı b i ris i n i n kati l i old uğu halde ve ma' d fi m da canlı, kad i r ve m evcut o l a n ı n kati li o l arak i s i m l e n d i rilmesi­ ne rağmen- o n u kati l olarak i s i m l e n d i rmeyecek m i s i n ? İ ş te Ebü'l - H üzeyl ve M u 'tezileden tevellüd fi kri n i kabul edenleri eleştird iğin husus budur. İ stitaat

M u 'tezilenin İ s titaat H a kkındaki Görüşü İ b n ü'r-Raven di şöyl e ded i : M u'tezilenin çoğu nluğu bü­ tün insanların göğe çıkmaya, d e n iz suyunu içmeye, yer-

( 79)

1 46

Kitiibü '/-İn tisôr

yüzü ve gökyüzündeki herkesi öldürmeye güç yetirebile­ cekleri ni iddia ed iyor.

İtiraz: D oğruya ulaştıran sadece Allah Teala'd ı r. B i z bu ko­ n u da şöyle deriz: Eğer bu a rsız adam M u 'tezileden a ktarm ış olduğu " i sti taat, fiilden öncedir, A l l a h onu b a ki kıldığı sü­ rece i n sanlar da baki kalacaktı r," görüşünden dolayı onları i lzam etm işse bu durum, o n u n için olduğu gibi istita a ti n fi i l ­ den ö n ce oluşuyla i lgili M u 'tezil eye muhalefet e d i p istitaatin fi il l e beraber olduğunu iddia edenler için d e geçerl i o l u r. İ b ­ n ü ' r- Ravendi y i n e şöyle ded i : Mu'tezilenin, insa n ı n yapma­ ya kadir olduğu n u iddia ettiği her şeyde, onlara muhalif olanlar ise o şeyin mümkün ve vehmi olduğunu ve o şeyin i nsan tarafından gerçekleştirilmesi ni n i m kansız olma­ dığını iddia eder. D u ru m b öyle olduğu n d a kitap sahibin i n M u'tezi l eyi ilzamında old uğu g i b i d e n i z suyun u içmesi m ü m ­ kü n olur, göğe çıkması hayal e d i l e b i l i r v e yeryüzüyle gökyü­ zündeki l e ri öldürmesi de i m kansız olmaz. Eğer kitap sahibi bazı gerekçelerden dolayı bu durumun kendisi için geçerl i ol­ madığı n ı i d d i a ederse ayn ı şekilde M u ' tezileyi ilzam ettiği bu d u ru m ayn ı gerekçeden ve o n u n akledemeyeceği daha güçlü gerekçelerden dolayı M u 'tezile için geçerl i o l m ayacaktır. İ b n ü'r- Ravendi daha sonra şöyle d e d i : Mu'tezileden bir­ çok kişi, zencilerin şiir ve risaleler yazabileceğini iddia ediyor.

[ B O]

İtiraz: Ken d i s i n e b u n u n yalan ve çok ağır b i r iftira old uğu söylen i r. Çünkü zenci A rapçayı güzel b i r şekilde konuşamaz. B u durumda zenci şiir yazma, risaleler ol uşturma ve h i tabette b u l u n m aya nasıl güç yetirebi l i r? Ancak İ b n ü'r- Ravendi Arap beldeleri n d e yaşamış, onları n kel a m ı n ı öğre n m i ş ve güzel ş i i r v e risaleler yazma v e iyi b i r h i tabet kabil iyeti ne s a h i p b i r zen ciyi kastetm işse, böyle b i r şey doğru v e m ü m kü n d ü r. Çünkü daha ö nce yaşam ı ş bazı usta şairlerin arasında H abeşl i l e r de olm uştu r. B u n da n dolayı zencil eri n ken d i di lleriyl e yazd ıkla­ rı ş i i rlerin, risalelerin ve h i tabeleri n i n/n utukları n ı n olması m ü mkü n d ü r. Eğer d u ru m bundan ibaretse böyle b i r şey i n ka r

Kitdbü '1-İn tisdr

1 47

edilemez. B u kon u d a genel o l a rak söyl enecek söz şudur: B i ­ z i m d a h a ö n ce insanı n yapmaya kad i r o l d uğunu söyled iğimiz her şey, bize muhalif olanlara göre m ü m kü n d ü r; veh mid i r ve muhal deği l d i r. Kitap sah i b i n i ilzam edişimiz d oğrultusunda, onlara göre b i r zencin i n şiir yazması, risaleleri o l uşturması ve h itabeti gerçekleşti rmesi de mü mkü n d ü r. İbnü 'r- Ravendi daha sonra şöyle dedi: Mu'tezilenin ço­ ğun luğu iki bin rıtP9 ile bağla nmış ve hatta onun bir mis­ l iyle daha p rangalanmış ve d uva rlanyla damı taşta n daha sert olan bir eve hapsedilmiş birisin i n, serb est bi r şekil ­ de davra nmaya ve hapsedi ldiği yerden hareket etmeye güç yeti rebi leceğini, hatta tüm alemi katedebil eceği n i ve göğe de yükselebileceğin i id d ia ed iyorlar. ( İ b n ü ' r- Ravendi daha sonra ş öyle dedi : ) Bu görüş, M u 'tezileden engelleme­ nin kudretle birlikte var old uğu n u i d d ia edenlerin görü­ şüdür. İtiraz: İ bn ü ' r- Ravendi'ye şöyle cevap veri lir: B u mesele de daha ö n ce zikrettiğin h ususlar gib i d i r. D u ru mu n u m ü mkün ve veh mi olarak n itelendirdiği n kişi seni i lzam ediyor. M u 'te­ zileden o kiş i n i n ona güç yetirdiği ne d a i r aktardığın bütün bu hususlar da m u h a l değ i l d i r. O n u n, "Bu görüş M u'tezileden engellemeni n kudretle b i rlikte var olduğunu iddia eden­ leri n görüşüdür," sözü ne gel i n ce yem i nle söyleyebilirim ki kudreti bulunduran/yok etmeyen engellemeler o l duğu gibi, kud reti yok eden ve onunla birli kte olmayan engellemeler de vardı r. Kro n i k hasta l ı kl a r ve acziyet, ku d reti yok eden ve onunla b i rl ikte olmaya n engellemeler iken; bağlamak ve ben­ zeri şeyl er de kudretle birlikte va r olan ve o n u yok etmeyen engell emelerd i r. Bundan dolayı bağlamak, ku d reti o rtadan kaldı rıyorsa ayn ı şekilde s ı h hat ve selameti de ortadan kal d ı r­ ması gereki r. Ç ü n kü kud ret o rganların afetlerden beri ve sağ­ lıklı olması demekti r. Bağl ı olan kişi, kronik ra hatsızlığı olan 39

G rekçeden Ara p çaya geçen v e modern ça l ı ş m a l a rda 1 ,5 kg'a teka bül eden ve M e kke rı t l ı , Bağdat rıtl ı gibi fa rkl ı şek i l l e rde ve gra m a j l a rd a o l a n bir ağı r l ı k b i ri m i d i r. Cengiz Kallek, " Rıtl", D İA , A n ka ra 2008, XXX V. 5 2 - 5 5. ( çev. )

1 48

Kitiibü 'l-İntisiir

adam gibi deği l d i r. D u rum b u şekilde olduğuna göre onu bağ­ l a m a n ı n h e rhangi bir a n l a m ı o lmazdı. B i lakis onun bağl a n m ı ş ( 8 1 ) ol ması, yapabileceği b i r şeyi yapmaktan a l ı konulduğuna d e ­ l i l d i r. E ğ e r o fi i l i yapmakta n a l ı ko n u l m asaydı onu yapabi l i rd i . B u, akı l l ı h i ç kimseye gizli o l mayan a p a ç ı k b i r d u ru m d u r. Ca'fer b. Mübeşşir

Ca'fe r b. M übeşşir'in Bazı G ö rüşleri İ b n ü ' r- Ravendi daha sonra şöyle ded i : Ebu M usa' dan son­ ra zühd hayatında Bağdat Mu'tezilesinin önde gelen şa­ hıslarından birisi olan Kasabi, ehl-i kıbleden olan fasık birisinin Yahudi, H ristiyan, Mecusi, zındıklar ve Dehriy­ yeden daha kötü olduğu n u iddia ed iyordu. Bu görüş ic­ manın i n karı demekti r. Kasabi, daha sonra bu görüşün çirki nliğini tasvir etmiştir. İ ti ra z : Bu iddia E b u M uh a m med Ca'fe r b. M übeşş i r'e40 (Al­ l a h rah met eylesin) yap ı l m ı ş bir i ft i radı r. B u d u rum, kelam ehlinden Ca'fer b. M ü beşşir'i ta n ıyan h erkes tarafı n dan b i ­ l i n mekte d i r. Kitabın s a h i b i n e yaz ı klar olsun ! B u ç i rki n l iğ in e rağmen M u'tezileye nasıl kin kusmakta d ı r ! O, " Kasabi" la fzın ı kullan makla Ca'fe r b. M übeşşi r'i küçük düşürüp itiba rını yok etmeyi a rzulamıştır. N e var ki Ca' fer b . M üb eşşi r'e iste r m u ­ h a l i f o l a n l a r i sterse o nun görü ş ü n ü ben i m seyenler o l s u n o n u kelam, fıkıh, hadis, Kur'an, zühd/taat v e i ctihad h a kk ı n d a ki değerin i bili rler. Ca'fe r b . M übeş ş i r' i n fı kıh ve kelamla ilgi l i ş u kitapları vard ı r : Ki tabu 's-Sünen ve'l-Ahkam, Kitabu 'n -Na­ sih ve 'l-Mensuh, Kitabu 't-Taharet, Kitabu 'l-Eşrfbe, Kitabu 'l-Ha ­ raç, Kitabu Ma 'rife tü 'l-Hücce, Kitabu 'ala Ashabi'r-Re 'y ve 'l­ Kıyas, Kitabu 'ala Ashabi'/-Hadfs, Kitabu 'ala Ashabi'l-Ma 'rifet, 40

Ebu M u h ammed Ca'fer b. M ü be ş ş i r es-Sekafi el- Kasabi ( 2 3 4/848-49}, Bağdat M u ' tezilesi e ko l ü n e bağl ı kelamcı ve fakihlerdendir: M u "tezi l e n i n ye d i n c i tabakas ı n d a say ı l m ı şt ı r. A h med b. Ebi D u a d ' ı n o n u n Vası k' ı n h i z ­ m e t i n e gi rmesi n i isted i ğ i n i ; ancak o n u n bu tekl i fi reddettiği rivayet ed i l ­ mekted i r. H a l k u ' l - ku r'an meselesinde E h l - i S ü n nete yaklaştığı, imamet mesele s i n d e ise Zeyd iyyeye a i t fi k i rl e ri savunduğu ifade edilmektedi r. H ayyat ' ı n ken d i s i n i gördüğü ve o n a soru l a r sord uğu ifade ed i l m ektedi r: E m r u l l a h Yüksel "Ca'fe r b . M ü beşşi r", DIA, A n ka ra 1 99 2 , V I . 5 5 3 - 554. ( çev.)

Kitiibü '1-İn tisiir

1 49

el-Hikaye ve 'l-Mah ki, el-Emr bi'l-Ma 'rüf ve 'n-Nehyu a n i 'l-Mun­ ker. Ca'fer b. M übeşş ir'in b u kita p l a rı n ı okuya n kişi, o n u n ke­ lam, fıkıh, hadis ve Kur'an i l i m lerindeki yetki n l iğini h emen fa rk edecekti r. H içbi r eko l d e i l i m ve amelle ilgili Ca'fer b. M ü ­ beşşir v e Ca'fer b. H a rb' in b i r d e ngi o l m a mıştır. Öyl e k i güzel yaşantıları n d a n dolayı Ömereyn (Ömer b. e l - Hattab ve Ömer b. Abdülaziz) darbımeseli nasıl oluşmuşsa a m e l ve i l i mden dolayı da Ca'fereyn darb ı m eseli o l u ş muştur. İ b n ü ' r- Rave n di daha sonra şöyl e dedi : Ca'fer b. Mübeşşir, (82) sahabe ve tabiinin şarap içe n i n dövül mesi hakkı ndaki icmalarının hatalı olduğunu ve bunun sebebi n i n de re'y­ leriyle icmada bulunmalarından kaynaklandığı nı iddia ediyord u. İ t i raz: B u da aynı şekilde Ca'fer b. M ü beşşir' e yap ı l m ı ş bi r i fti rad ı r. Ç ü n kü onun sözleri n d e n böyle b i r şey b i l i n m e m ekte­ d i r. Zaten o n u n bu kitapları meşh urd u r ve b i l i n mekte d i r, as­ habı da h ayatta d ı rlar. Onun herhangi bir kitabında ya da ister ona m u h a l i f olsun isterse onu o n aylaya n l a r olsun herhangi b i ri s i n i n nakl inde b u arsız ada m ı n ondan aktarmış o l d uğu bu görüş var m ı d ı r? İ b n ü ' r- Rave n di daha sonra şöyle d e d i : M u'tezileden bir­ çok kişi Ca'fer b. Mübeşşir'i, Bişr b. M u'temir'i ve N az­ zam'ı şu görüşlerinden dolayı tekfi r ediyorlar: i nsanlar Kur'an- ı Kerim'i gerçek anla m da işitmemişlerdir. Sahife­ lerde yazılı olanlar sadece mecazen Allah'ın kelam ı d ı r. İtiraz: Allah sana hayrı öğrets i n ! Şunu b i l ki kitap sah i b i n i n Kur'an h akkı nda açıklad ığı görüşü, Ca'fer b. M übeşşi r' i n gö­ rüş ü n ü n ayn ı s ı d ı r. Daha son ra o n u n dinden uzaklaşıp çı ktığı b i l i n s i n d iye Ca'fer'i b u n u n l a kınıyor. Ne Ca'fer b. M übeşşir ne de o n u n görü ş ü n ü benimsemiş b i ri s i Kur'an'ın sadece m eca­ zen işitild iğin i iddia ediyordu. B i lakis Kur'an'ı gerçek a n l a m ­ da işittikl erini, mushafl ardaki Kur'an'ı n yazı l m ı ş olduğu n u ; ama b u n u öğrenme yol u n u n i ş i t m e (sem ') o l d uğu nu söyle­ mişlerd i r. Kıyasa başvura rak bir arazın ayn ı anda iki m eka n­ da bulunuşunu i n ka r ediyorlard ı . Ama sem'iyyatın getirmiş

150

Kitiibü 'l-İntisiir

old uğu şeyi ise reddetm emiş lerd i r. Onların bu benzer görüşü, ü m metin tüm ü nde de vard ı r. G ö rüşlerinden bazıları ş öyledir: B i ri s i Ebu Amr'ın kı raatiyle okurken başka b irisi de As ı m' ı n kıraatiyle okumakta d ı r. N iteki m hakikatte " D i n i m Nebi' n i n d i n i d i r," sözünde o l d uğu g i hi bu kıraatlerin h e p s i de doğru­ d u r. Gerçekten de d i n i m i n benim fi i lim, Nebi' n i n (as.) d i n i de o n u n fi i l i olduğunu ve iki fa ilden b i r fi i l i n gerçekleşmes i n i n i mkansız olduğunu b i l i riz. İ şte b u n u n g i b i Ca'fer b. M übeşşir, [B JJ b i r a razın iki mekan d a olması i m kansız old uğu halde Kur'an'ı gerçek anlamda işittiği n i söylüyord u . İ b n ü ' r- Ravendi d ah a sonra şöyle ded i : Ca'fer b . Mübeşşir, haram olduğunu b i lerek bir baklayı çalan kişinin i man ve İ slam'dan çıktığını, mümin ve Müslüman olmadığını, cehennemde kafi rlerle beraber ebedi olarak kalacağı nı, sahab ilerin ameli gibi olsa dahi o fiilden önce yaptığı hiç­ bir amelin kendisine fayda vermeyeceğini iddia etmiştir. İtira z : B u da ayn ı şekilde Ca'fe r b. M übeşşi r'e atı l m ı ş b i r ifti ra d ı r. Ca'fer b. M ü beşş i r kasıtlı o l a rak yapılan b u kötü dav­ ran ı ş ı n b üyük günah olduğunu söylem iştir. B u cah i l adam da Ca' fe r' i n bu görü ş ü n e kıyasta b u l u n a rak söyl e m ediği görüş­ leri ona n i spet etm iştir. Ca'fer b. M übeşşi r bu kon u d a şöyl e d iyord u : Allah'a ka rşı bilerek mas iyet işleyen kişi fasıktır. Zaten sayı lamayacak kadar kişi de aynı görüşte d i r. B i r arpa ta nesi veya bir demet saman ı n a l ı n masına gel ince Ca'fer b. M übeşşi r'e göre insanlar ken d i a ralarında buna engel olmu­ yorlard ı . B u ikisinde herhangi b i r vaidi gerekti recek b i r d u ­ rum da yoktur. Ancak b i r k i ş i , i nsanların a l ı n masına engel old uğu ve Allah'ın hara m kıldığı bir şeyi, h a ra m olduğunu bi­ l e rek ve rabbine kasten isya n ederek a l ı rsa bu kişi fasık ve gü nahka rd ı r. İ bn ü ' r- Ravendi' n i n "Haram olduğunu bilerek bir baklayı ça lan kişi iman ve l slam'dan çıkmıştır," sözüne gelince o, b u konuda yalan söylem iştir. Ca'fer'e göre b u fi i l l eri işl eyen kişide iman ve İslam çokça vard ı r. Ancak Ca'fer, o kişi için iman lafzının kul l a n ı l m a s ı n a karşı çıkmıştır. Çünkü Allah Teala m ü m i n l ere cennet vadederken gü nahkarlara da ceh en­ nem vaid i n d e b u l u n m u ştur. Al lah Teala cehennem vaid inde

Kitlibü 'l-İn tiscir

ısı

bulunduğu kiş i n i n, ken d i s i n e cen neti n vaded i l d iği b i r m ü m i n o l m a d ığı n ı bilm ekted i r. İ b n ü'r- Ravendi'ye d a h a sonra şöyle d e n i l i r: Allah Teala'n ı n a l ı n ması n ı h a ra m kıldığı n ı bilmesine rağm e n b i r a rpa tanesin i alan kişi hakkında n e d e rsin? Sana göre b u kişi, iyi l i k ve ta kvadan uzaklaşmamış m ı d ı r? Bu adam sahabilerin amel leri gibi amel işlemiş olsa da yin e iyi l iğe, tak­ vaya ve hidayete ermemiş b i risi değil m i d i r? Eğer kı ble e h l i ­ n i n görüşlerin d e n herha ngi b i r ş eye i n a n ıyorsa evet demesi gereki r. Bu durumda ken d i s i n e şöyl e d e n i l i r: Ca'fer b. M übeş- (84) ş i r'e karşı çıktığın hususlara kes i n l i kl e sen de dahil oldun. Kasım ed-Dımaşki

Kas ı m e d - D ı maşki' n i n Bazı G ö rüşleri İbnü'r- Ravendi şöyle dedi: Kası m ed - Dı maşki sıdk/doğ­ ruluk harfleri nin benzerlik ve denklik açısından değil de cevherleri/özleri itibarıyla kizb/yalanın harfleriyle aynı olduğunu, .uı ı '.JJ ..ıı '.J cümlesindeki harflerin özleri itiba­ rıyla kafirin �ı '.J ! ..ıı '.J sözündeki harflerle ayn ı oldu­ ğunu, H z. Peygamber' i n (as.) tebliğinde kulla ndığı harfle­ ri n kafi rlerin onu yalanlamak için kullandıkları harflerle aynı olduğunu, Ku r'an'daki harflerin yalan ve sefi h l i kle ilgili harflerle aym olduğunu iddia etmiştir. İ t i raz: İ b n ü'r-Ravendi'ye ş öyle cevap veri l i r : Sen b u görüş sa h i plerinden aktarmış olduğu n rivayeti çarpıttın. Çünkü on­ l a r n e "sıdk" ı n harfler olduğu n u ne de "kizb"in harfler oldu­ ğunu s öylemişl erd i r. Z i ra o n l a ra göre h a rflerin ya ratıcısı Allah Teala' d ı r. İ nsanlar ise sadece bazı harfleri bir araya getirirler. İ nsanların harfl eri bu şekilde b i r a raya geti rmeleriyle doğ­ rul u k, yalan, övgü ve yergi kel i meleri meydana gel i r. B u n l a r; Allah Teala' n ı n yarattığı harflerd e n başka d ı r. B u durumda doğruluk yalandan, övgü de yergiden farkl ı d ı r. Kasım ed- D ı ­ maşki' n i n böyle b i r şeyi söylediğine d a i r eli mizde herhangi bir malu mat yoktur. B u n d a n dolayı bu a rsız a d a m ı n o n u n hakkı nda söyl e m i ş olduğu şeyl ere güvenemeyiz. İ b n ü ' r- Ravendi daha so nra şöyle ded i : Kasım ed- Dımaşki şöyle diyordu: Allah Teala'nm ekinleri çürü ttüğü nü iddia

1 52

Kitôbü 'l-İn tisôr

eden kişi, kafir olmuştur. Bu kişinin küfründen şüphe eden kiş i de kafir olmuştu r. Ayn ı şekilde hayı r ve şerrin Allah'tan olduğunu iddia eden kişi de kafi r olmuştu r. ( İ b n ü ' r- Ravendi daha sonra şöyle d e d i : ) Hayır ve şerri n Al­ lah'tan olduğu n u söyl eyen kişinin küfrü hakkında şüphe eden kişi nin küfre düşüp düşmediğinden emin değilim. (85]

İ ti raz: Allah seni şere fl i kıl s ı n ! Görmüyor musun ki İbnü'r- Raven di'yi ta nımayan kişilerin o n u n yalandan sakındığını ve bi lgisizce konuşmaya dalmaktan sakı ndığını sansınlar d iye kon uşmalarında bazen şüpheye de yer vermiştir: Allah sana hayrı öğretsi n ! Şunu bil ki Kasım ed- D ı maşki şunu iddia edi­ yord u : Fesat gerçek anlamda masiyettir; ama Allah Teala' n ı n kıtl ık, çorakl ık, eki nlerin zayi o l m a s ı n ı yaratması mecazi a n ­ lamda şer v e fesat olmasına karşılık, gerçek a n l a m d a i s e hayır ve salahtı r. Z i ra şanı yüce olan Allah, bunu kulları için oluş­ tu ruyor ki onlar da kendilerine erişen bu fi i l lere sabretsinler ve akabinde de cenn ette ebedi olarak kalmayı hak etsinler: Yine onlara tattırm ı ş olduğu bu duyguyla kıyameti n şiddeti­ ni ve çetin azabı n ı onlara fark etti rm ek istemiştir ki onlar da masiyetlerden uzak d u rsu nlar ve kıyamet gününün azabından korunmuş olsunlar. Bizi ateşin azabı ndan koruyan ve ebedi cennetlere varis kılan şeyler esasen fesat ve kötülük sayılmaz. B ilakis bu d u ru m hakikatte faydadır, hayı rd ı r, salahtır. Kitap sah i b i n i n Kası m e d - D ı maşki'den o n un "Allah Teala'nm ekin l eri çü rüttüğün ü iddia eden kişiyi ve bu kişi nin küfrü nden şüphe eden kişiyi de tekfir ettiği" şek­ li ndeki rivayeti n e gel i n ce Kas ı m ed-Dı maşki bu kon u d a ş u n u iddia e d iyord u : H e r kim ekinlerin b a ş ı n a gelen ş eyin haki­ katte Allah Teala tara fı n d a n gerçekleştiri l m i ş bir fesat/zayiat o l d uğunu s öyler ve Allah' ı n h akikatte fesadı yarattığı nı iddia ederse muhakkak kafir olmuştu r.4 1 Kitap sah i b i n i n yi ne Kas ı m e d - D ı maşki'den o n u n " Hayı r ve şerri n Allah'ta n olduğu n u iddia eden kişiyi de tekfir etmiştir, " şekl i n deki aktarı mı na gel i n ce Kası m e d - D ı maşki 41

A l l a h Tea l a ' n ı n bu kon udaki n i m etleri n i i n ka r e t m i ş t i r. ( çev.)

Kitribü '1-İn tisri r

1 53

bu konuda ş u n u iddia ed iyord u : Şer hakikatte Allah'ın azabına sebebiyet veren masiyetl erd i r. H asta l ı klar ve halsizlikler me­ cazen şer iken hakikatte ise h ayırd ı r, faydadır, salahtır. Kası m ed-Dımaşki, A l l a h Teala'n ı n şerri hakikatte ya rattığı n ı söyl e ­ yen k i ş i n i n kafi r olduğu n u iddia ediyordu. Çünkü şer, hakikatte masiyettir. Allah sana hayrı öğrets i n ! İ b n ü ' r- Ravendi'n i n sadece sözl eri çarpıtmaktan başka b i r şey yapmadığı n ı sana göstereceğim. İ b n ü 'r- Ravendi, Kas ı m ed- D ımaşki'den onun (86) "Eki nleri n çü rümesini Allah Teala'nın yarattığım iddia eden kişi kafir olmuştur," dediğini nakl etm iştir ki bu sözü i ş i ten kiş i n i n, ekinlere isabet eden bütün zararları n Allah' ı n haricindekilerin fi i l l e ri old uğu zannına kap ı l m a s ı n ı istem iştir. Halbuki böyl e b i r şey, Kası m ed - D ı maşki'ye göre şirktir. H e m Kası m ed - D ı m aşki h e m de hak e h l i , ekinlere isabet e d e n z a ­ rarların fa i l i n i n A l l a h Teala olduğu n u söyl e m i ş l erd i r. Ancak, Kası m e d - D ı maşki bu zararların şer olarak i s i m l e n d i rilmesine karşı çıkmıştır. Sümame

Sümame'nin Kıya met Günü ve İman H akkı ndaki Görüşü B u yalancı ve ars ı z adam şöyl e dedi: Sümame42 Yahudi, H ri stiya n, Mecusi, zındık ve dehrilerin çoğu, kıble eh­ linin kad ı nları ve avam ıyla m ü m inlerin bütün erkek ve kız çocukları n ı n top rağa dönü şecekleri n i ve Yahudilerin, H ri stiyanla rın, zi krettiğimiz d iğer ka fi rlerin, çocu kları n ve Ehl-i İ slam'ın avamının cennete girmeyecekleri ni id­ dia etmiştir. İ t i raz: B u, S ü m a me'ye yap ı l m ı ş b i r i fti radı r. Ona gö re Ya­ h u d i l er, H ristiya n l a r ve tüm ka fi rl e r ceh e n n e m d e olacaklar ve "orada ebedi ola rak kalacaklardır'' (Cin, 7 2 / 2 3 ) . S ü m a me'ye göre kafi rl e r e m red i l dikleri ve n e hyedi l d ikleri hususlar hak42

Ebü Ma'n S ü m a m e b. E ş res e n - N ü m eyri e l - Basri el- Bağdadi ( 2 1 3 / 8 2 8 ) , B a ğ d a t M u 'tezilesi n i n ö n e m l i şahsiyetleri nden b i r i s i d i r. H a l i fe M e ' m iı n ' u n h u tbele rd e M uaviye'ye l a n e t okutma s ı n da v e herkesi h a l k u ' l - k u r'an görü­ şünü ben i msemeye zorlamasında S ü m a m e ' n i n etk i si n i n olduğu i fa d e e d i l ­ m ekted i r. Eserleri gü n ü m üze u l a ş m a m ı ş t ı r. B k. M u ha m med A r u ç i , "Süma­ me b. Eşres", DİA , Ankara 2 0 1 0, XXXV l l I . 1 3 1 . (çev.)

1 54

Kitôbü '1-İntisôr

kında haberd a r o l a n l a rd ı r ve bile b i l e Allah'ı i n ka ra yön e l i p isya n edenlerd i r. H e r kim bu şekilde ise kafi rd i r. Ama Allah'a isyan etmeyi kastetmeyen kişi ise kafi r d eği l d i r. S ü m a m e, Allah Teala' n ı n kita b ı n ı n d iğer yerleri n d e Yah u d i ve H risti­ ya nlara lanette b u l u n d uğu n u gördüğü h a l d e nasıl olur da bu adamın ondan rivayet ettiği şeyleri söyleye b i l i r ki? Sümame kü fü r i s m i n i n , bil erek b u görüşleri ben i m seyenler için gerek­ li olduğu n u i d d i a ediyordu. A m a herhangi bir delil ve bilgisi olmadığı halde bu görüşte o l a n l a rı ne Yah u d i ne H ri stiyan ne d e kafi r o l a rak i s i m l e n d i ri r. S ü mame sad ece zah i ri o l a rak Ya­ h u d i o l d uğunu söyleyen b i ri s i h a kkı n d a teredd ü t etm e m i ş ki " B u, Yah u d i deği l d i r," des i n . B i l a kis k ü fü rden b i r şeyi izhar eden he rkese o n u kalben i na n a ra k izhar ettiği şekliyle hük­ mediyo rd u. Bu kişi o n u b i l d i kten so nra s öylemiş olsa da fa rk [B7J etmez. S ü m a m e, ş u n u söyl üyordu : N iteki m İslam'ı n ı açıkça gösteren kiş i n i n M üs l ü m a n olduğuna h ü k m ed i l i r: Eğer kal ­ biyle i m a n etm işse v e i çiyle d ı ş ı b i r i s e m ü m i n d i r. A m a i çiyle d ı şı b i r deği lse o zam a n m ü m i n d eği l d i r. İ şte b u n u n gibi ben de kü frü n ü açıkça bel i rten kişi n i n b u n u b i l e rek ve kasten ya­ p ıyo rsa kafi r ve z i m mi olduğu n u ve b u n u b i lerek ve kasten yap m a m ı şsa bu i s m i n ken d i s i n e veri l m eyeceği n i s öyl üyo­ ru m. İ b n ü 'r- Ravendi'n i n Sümame'den aktarmış olduğu "Kıble ehlinin kadınları ve çocuklarıyla mümi nlerin çocukları­ nın kıyamet gününde toprağa dönüşecekleri n i iddia edi­ yordu," görüşü yal a n ve batı l d ı r: Zira böyle bir şeyi ne Süma­ me ne d e onun mezhebi nden herhangi b i ri s i söyl e m işti r. Sümame'nin Bazı Görüşleri İ b n ü'r- Ravendi daha so nra şöyle ded i : Sümame, mahiye­ tin varl ığını kabul etmiş ve bu görüşü kabul etmek Mu'te­ zileye gö re küfürdür. İ t i raz: Yem i n olsun ki mahiyetin varlığı n ı kabul etmek, M u ' tezileye göre küfürd ü r ve Sümame ise insanlard a n bu gö­ rüşe en çok uzak d u ra n ı d ı r. İ b n ü'r-Ravendi bizzat bu töh me­ tiyl e ona i fti rada b u l u n m u ştu r.

Kitübü '1-İntisür

155

İ b n ü ' r - Ravendi daha s o n ra şöyle d ed i : Sümame Mekke, Medine, Basra ve birçok İ slam yu rdunun darulkü fü r ol­ duğu n u ve ahalileri n i n de kafir ve müşrik olduğunu iddia ediyordu. İ t i raz: İ b n ü'r- Ravendi'ye şöyl e cevap veri l i r : Kitabında daha önce "Sümame'nin Yahudiler, H ristiyanlar ve Me­ cusilerin kıyamet gününde top rağa dönüşecekleri iddi­ asında bu lunduğunu" aktarmıştı n. B unu d a şu şeki lde yo­ rumlamıştı n : "Onlar, bilgil i değildi, kasten Allah'a isyana yeltenmemişlerdi. Bundan d olayı da Sümame'ye göre "küfür" ismi onlar için ortadan kal kmış ve kü für ism i n i n o rta d a n ka l kmasıyla da o n l a r i ç i n vaid durumu da o rta ­ dan ka lkmıştır. Zira Sümame'ye göre vaid hükmü isme tabidir." Daha s o n ra bu konuyla ilgili olarak "Sümame'nin ( 88 ) M ekke, Medi ne, K"ufe ve Basra' nın darulküfü r olduğunu ve ahalileri n i n de kafir ve müşrik ol duğu iddiasında'" bu­ lunduğu n u aktarmıştın. S ü m a m e, en azında kendilerine vaid h ükm ü nü gerekti ren "küfü r'" ism i n i n düşürü l mesi hususunda Yah u d i l er, H ristiya n ve M ecusi l e r i ç i n verd iği hükmü; Mekke, M e d i n e, Kfife ve Basra halkı hakkı nda da vereb i l i rdi? Sümam e nasıl o l u r da sadece hak d i n m e nsuplarına yönel i k olarak masiyete daya n a rak onların a l eyh i n d e h üküm veri r ve Ya ­ h u d i , H ristiya n ve Mecus i l e ri d eğil de onları tekfi r edip vaid h ükmünü sadece onlara has kı l m ı ş olur ki? Bu da M u'tezile hakkı ndaki cehaleti ni, o n l a rı n a l eyh i nde ya lan uyd u rduğunu ve i fti ralarda b u l u n d uğun u gösteriyor. Sümame ve o n u n M u 'tezili arkadaşları n ı n dar/yu rt hakkındaki görüşleri şöyl e­ dir: B u yerl e r i m a n ve İ s l a m diya r ı d ı r, halkları da mümin ve Müslümand ı rlar. Son olarak şunu da bel i rtel i m ki bu a rsız ve aptal adam, asl ı n d a ken d i s i n i n onunla bilind iği ve defalarca kınand ığı b i r şeyi S ü m a m e hakkında rivayet etmiştir. A l l a h Tea l a kend i s i n i h e l a k edip en ş i ddetli azaba duçar ed i nceye kadar bunu terk etmemişti r. Eğer bu kita b ı m ı o n u n sözleri nden koruma has­ sasiyetim olmasayd ı ondan bahsederd i m .

1 56

Kitdbü 'l- İn tisôr

Evlilik

Ca'fer b. M ü beşşir'in Evl i l i k H a kkındaki Görüşü B u arsız adam Sümame'ye yönelttiği i ft i raları n ı M üs l ü ­ manların ş eyhi ve fakihi olan Ca'fer b. M übeşşir'e de yönel­ terek deva m ettirmiştir. Asl ı n d a ken d i s i n i n onunla a n ı l m aya daha çok l ayık olduğu bazı i d d i a larla Ca'fer b. M ü beşşir'i suç­ lam ıştır. Bu iddiaları n ı da zikretmedik. Çünkü b u arsız adam apta l ı n tekid i r ve kitaplar ondan koru n m a l ı d ı r ! on d a n bah­ sedilerek kitaplar zayi e d i l m e m el i d i r ! . İ b n ü' r- Ravendi, yalan old uğu zoru n l u olarak b i l i nen b i r ş eyi Ca' fer b. M übeşş i r' den . rivayet etmiş ve onun şöyle dediği n i iddia etmiştir: Bir adam evlenmek için b i r kadına haber yolladığında, kadın da ona gel d iğinde o da herhangi bir nikah akdi, vel i izni ve şahitler olmaksızın o kadına cinsel saldırıda bulunursa onun nikahı eğer kadın isterse tek talakl ı b i r n i kah olur. I Ca'fer b. Mübeşşiri adamın o kad ı n la evlenmek için onu oraya getirdiği n i (iddia etmiştir) . [8 9 )

İ t i raz: İ bn ü ' r- Ravendi'ye şöyle cevap veri l i r: Biz bundan s o nra senin söyleyeceğin hiçbir şeye şaşırm ayacağız. Sana yazıklar olsu n ! İ nsanların ellerinde ahkam ve sünen kitap­ ları n ı n old uğundan ve b u kitaplarda da Ca' fer b. M ü beşşir' i n bahsettiği konuları n olduğu n i kah bölümlerinden haberdar değil misin? Ca'fer b. M übeşş ir'in dostları yeryüzünün b i rçok yerin e dağı l m ışlard ı r. Ö rneğin Anat43 şehri n i n tüm sakinleri Ca' fe r b. M übeşşir' i n görüşünü benimsemişlerd i r. Ca'fer b. M ü beşşi r' i n dostları önceleri S ü l eyman b. Cerir'i n44 görüşü43

44

Anat, Rakka i l e H eyte ş e h i rleri a rasında y e r alan Su riye s ı n ı rları içerisin­ deki bir şeh i rd i r. Ayrıca Fı rat civarlarında yer alan b i r bölge o l d uğu, b u böl­ gen i n i n sa n l a r ı n ı n Zeydi o l d uğu ve Ca'fe r b. M ü beşşir'in etkisiyle M u'tezili o l d u kları i fa de edil m ekted i r. Bk. E m r u l l a h Yüksel "'Ca" fe r b . M ü beşşi r"', DİA, A n ka ra 1 99 2 , V I . 5 5 3 - 5 54 . ( çev.) Sü leym a n b. Cerir er-Ra kki ez-Zeydi ( 1 8 7 / 8 0 3 ) , İ m a m iyye kela m c ı l a r ı n ­ dan H i ş a m b. H a kem i l e i m a m e t m eselesi h a k k ı n d a v e D ı ra r b. A m r v e İ ba­ z iyyede n Abd u l l a h b. Yezid ile cleği ş i k kel a m i meselel e r ha kkı n d a m ü naza­ ra larda b u l u nd uğu ifade ed i l nı ·k ted i r. A l l a h Teata' n ı n j nsanı istitaat gücü­ ne s a h i p o l a ra k yarattığı, A l l a h " ı n alim olduğu, ilim ve d iğer s ı fatla r ı n ı n ne Kend i s i ne d e gayrısı olduğu görü ş ü n ü beni msed iği; ancak d ü ş ü n celerin-

Kitabü 'l-in tisdr

1 57

nü takip etm işlerd i . Ca'fe r, güzel üsl ubu ve hassas söylem iyle onları M u'tezili yapm ıştı r. İ şte kon u m u ve görüşü bu şekilde meşhur olan birisine sen nasıl i fti rada b u l u n a b i l iyors u n? Da­ hası Ca'fer b. M übeşş i r'in fı khi söylemleri de meşhurdur. O Ku r'an, s ü n net ve i c m a n ı n zah i rine tutu n muş, re'y ve kıyası terk etmiş birisi d i r. Fıkıhtaki usulü bu şekilde o l a n bi risin İ b ­ nü'r- Ravendi' n i n ondan a kta rd ı kları n ı s öylemiş olması n a s ı l mümkü n o l u r? Arkadaşlarımızdan bi risi, b a n a fakih Ali e r ­ Razi'ni n45 meclisinde bulunduğu n u v e etra fında s ı radan bazı insanların/Neva bit bulunduğu n u, Ca' fe r b. M übeşşi r' den bah­ sederek onu eleştirmeye yelteni rlerken Ali er- Razi'n i n o n l a ra "Buna yel tenmeyin ! B u mecl is i l i m yön üyle Ca'fer b. M ü beş­ ş i r' i n seviyesi n d eki bir meclis deği l d i r," dediği n i haber ver­ m i şti. Ben de o n u n B i ş r el-M eri si46 ile tartıştığına ve Bişr'in ken d i s i n i ondan zor bela ku rta rabildiğine şahit oldum. Şunu da i fa d e edeli m ki B i ş r el-M eri si ile Ali er- Razi fı kıhta otorite olan şahıslardan d ı r. Yi ne kita p sah i b i n e ş u şeki l d e cevap veri l i r: Senin Ca'fer b. Mübeşş i r' den rivayet ettiğin bu görüş Rafı zilerin nass yön üy­ le Allah'ı n kitabına ters o l arak kabul ettikleri mut'a görüşüne ve kad ı n larla herhangi b i r evli l i k ve m i l k- i yem i n/cariyelik duru m u o l maksızın yaptıkları cima fiiline daha çok benze­ mektedi r. Öyle ki Rafı ziler, bir kadı n ı n bir günde tem izlen me ve iddet s ü res i n i doldurmadan yüz adamla birlikte olmas ı n ı de istikrarsızlığın olduğu, H z . Osman'ı tek fi r ettiği için Ehl-i S ü n net ta ra­ fı n d a n tekfir e d i l d i ği i fa d e e d i l m ekted i r. Eserleri g ü n ü m ü ze u l a ş ma m ıştı r. Bk. M u hammed Aruçi, "Sü leyman b. Cerir", DİA , Ankara 2 0 1 0, XXXVl l l . 8 2 . (çev.) 45 A l i b. M u katil er- Razi' n i n, E b ü H a nife' n i n arkadaşları ndan old uğu i fa d e e d i l mekted i r. (çev.) 46 Ebü Abdi rra h m a n Bişr b . G ıyas b . Ehi Kerime e l - M erisi e l - Bağdadi ( 2 1 8 / 8 3 3 ) , Cehm iyye ile M ü rcien i n görü ş l e ri n i b e n i mseye n kelamcı ve Hanefi fakihi o l d uğu ifade e d i l mektedir. Onun bazı i ti ka d i görüşleri şöy­ ledir: A l l a h "şey" o l madığı için d ü nyada ve a h i re tte d uyularla algılanamaz ve rü'yetullah gözün a l gısı değ i l d i r, Allah"ın b i l i n mesi demekt i r. H a rfler­ den oluşan Kur'an m a h l u ktur. l s t i taat fiille beraberd i r ve fi i l l eri yaratan Alla h'tı r. Bk. A h m et Saim K ı l avuz, "Bişr b. G ıyas", DİA , An kara 1 99 2 , VI. 2 2 0 - 2 2 1 . (çev.)

1 58

[SO)

Kitôbü 'l-ln tisiir

caiz görüyorlar. B öyle bir şey ise Hz. Peygamber' i n ümmeti n i n taki p ettiği yola aykırıdır. Ebü Ca'fer el- i skafi

İska ti' n i n Allah Teala' n ı n Zulme Güç Yetirip Yeti rememesi H a kkındaki G ö rüşü B u arsız adam daha s o n ra Ebu Ca'fer el-İska fi' den47 bahse­ d e rek şöyle demiştir: i skafi, Allah Teala'nm akıllı kişilere zulme güç yetirmek.le nitelenemeyeceğini, sadece deliler ve çocuklara zulme güç yetirmekle n itelenebileceğini id­ dia ed iyord u. İti raz : Bu, Ebu Ca'fer el-İskafi'ye yapılmış bir i fti radır. Onun bu konudaki görüşü şöyledir: Başta akıl olmak üzere Allah Teala'nın onlara bahşettiği tüm nimetler ve akıllar dahil olmak üzere cisimler, Allah'ın onlara zulmetmeyeceğine ve sadece ak­ l ı n kendisi bile Allah Teala'nın zali m olmayacağına işaret etmek­ ted i r. ( İskati sözlerine şöyle devam etmişti r:) Allah Teala'dan zulmün gerçekleşmeyeceği ni gösteren işaretlerden hareketle denilebilir ki zulmün O'nunla bir arada bulunması imkansız­ d ı r. İskciti'ye " Eğer Allah Teala'dan zulüm gerçekleşirse böyle bir şey nasıl meydana gel ir?" diye sorulduğunda şöyle cevap vermiştir: Belki de akıllardan soyutlanmış cisimler bile Allah Teala'nın zulmetmeyeceğin e delalet eder. İşte İ skati'nin görüşü böyledir. Aklı başından giden herkes mecnun ve çocuk değildir ki ! 18 İbnü'r- Ravendi'nin İ skati hakkında zikrettiği ve onu kına­ mış olduğu husus el-A'şa'n ı n şu sözlerine benzemektedir: Kayayı yarm a k için o n u yon tmaya çalışan; Ama ona zarar vermeyip boyn uzu n u tah riş eden dağ keçisi gibidir.

47

48

Ebü Ca'rer M u h a m med b. Abd i l l a h e l - İ skafi ( 2 4 0/854). Bağdat M u 'tezilesi a l i mlerinden old uğu ve M u 'tez i l e n i n yed inci tabaka s ı n d a yer a l d ığı ifade e d i l mektedi r. Ona göre Kur'an, d iğer ilahi kel a m l a r gibi sadece okund uğu. yaz ı l d ığı ve d i nlendiğinde mevcut olan bir a razd ır. A l l a h ' ı n kela m ı beşer ke­ l a m ı ndan farklı o l a rak aynı anda birden fazla yerde bul u n a b i l i r: Ş i i -Zeydi bir siyaset a n layı ş ı n ı ben i m sem i ş t i r. Nakzu 'l-Osmaniyye a d l ı eseri n i n g ü n ü ­ m üze u l a ş a n böl ü m l eri neşre d i l m iştir: B k . İsa Doğa n. " l ska fi. Ebü Ca'rer", DIA . Anka ra 2 0 00, XX l l . 5 5 1 - 5 5 2 . (çev.) A k ı l s ı z o l a n l a r sadece mec n u n ve çocuklard a n i baret deği l d i r ki. ( çev.)

Kitabü '1- in tisar

1 59

Abbad

Abbad'ın Kafi r; M ü m i n ve M u hdes Varlıklar Hakkı ndaki Görüşü İ b n ü 'r- Ravendi daha so nra şöyl e ded i : Bugü n Mu'tezilile­ ri n arasında m ü minler ve kafi rleri Allah Teala'mn haki ­ katte ya ratmad ığını iddia eden bazı kişiler va rdır. İ tiraz: İ b n ü 'r- Ravendi'ye şöyl e den i l i r: B u iddian ya lan ve iftiradan m ü teşekki l d i r. Çünkü s e n i n m ü l h i tl e rden olan ka r­ deşleri nden başka hiç kimse böyl e bir i d diada bulunmamıştı r. İslam'ı ben i mseyen hiçbir kimseden Allah'a şükürler olsun ki ( 9 1 ) böyle b i r söz sadır o l m a m ı ştı r. Bu ya lanla kastettiği kişi ise Abbad ' d ı r. Abbad'a gö re her kim Allah Teala'nın kafi r ve m ü ­ m i n leri yaratmadığını iddia ederse insanın A l l a h Teala ta ra ­ fından yaratıld ığı n ı red detm i ş t i r. Çünkü Abbad'a gö re ka fi r: hem insan h e m küfü rd ü r; m ü m i n de hem iman hem i n san d ı r. Allah Teala'n ı n ka fi r ve m ü m i n i yarattığı n ı i nka r ettiğin de, O ' n u n hem insanı yaratması hem de iman ile küfrünü ya rat­ m a s ı n ı da i n ka r etmiş o l ur. Abbad'a göre insanın ya ratıl masın ı redd etmek, Allah'a ş i rk koşmak ve O'nu i n ka r etmektir. O ş öyle d iyord u : Allah, m ü m i n ve kafi ri yaratmıştır dem ek, m ü ­ m i n i n s a n v e ka fi r i n s a n ı yaratm ıştır anlamındadır. İ b n ü ' r- Ravendi daha so nra şöyl e d e d i : Bu görüşün sa h i ­ b i I Abbad l şu iddiada bulu nuyord u : Yeryüzünde va r olan her şey hiçbir şekilde ma'dôm olmamıştır. Çünkü ona göre mevcut olan ma'd u m değildir, ma'dum olmamıştır ve ebediyen ma'dôm da olmayaca ktı r. Bu da açıkça göste­ riyor ki cisimler kad imdir. Çünkü muhd es/yaratı lan şey yoklukta n son ra va r olmuştur. Ma'dQm olmaya n şey ise yokluktan sonra da va r olmamıştır. İ t i raz: İ b n ü 'r- Ravendi'ye şöyl e den i l i r : Bu görü şün sa h i b i IAbbad l . m u h d e s i n yokken varl ık al anı na ç ı k a n ş ey olduğunu iddia ediyor. Ona göre muhdes varl ıklardan olan mevcudat, yokken va rlık a l a nı na çıkm ı ştır. Bu görüşün sah i b i b u görü ­ ş üyle, cisimlerin kıd e m i n i savun m aktan uzak d u rmuştur.

1 60

Kitôbü '/-İn tisôr

C.ih ı z

C a h ı z ' ı n C i s i m l er v e Cehennem Azabı H akkı ndaki G ö rüşü

[ 92]

İ b n ü'r- Ravendi şöyle dedi: Cahız, ondan rivayet ettiği m cisi m l eri n fenası ve yok oluşunun imkansız olduğu gö rü ­ şüyle birlikte Allah Tea la'mn kafi r birisin i cehennemde ebedi kılmaya cağı gibi ka fi ri oraya Kendisinin koyma­ yacağm ı, bizzat cehennemin kafi ri kendisine sürükle­ yeceğini ve onu orada ebedi bırakacağı m iddia etmiştir. Bunu da mülhitleri n cehennemin ebedil iği hakkmdaki meselelerinden kaçmmak için ya p mıştır. Onun bir arka daşma "Ateş nasıl kafi rleri orada azabıyla ebedi kılar ve o kafi rl eri kendisine dönüştürür?" (dediğimde) bana şöyle dedi: Onlar bazı amellerde bulunduklarmdan, ateş kıya ­ mette doğası gereği onları kendisine çektiğinde bedenle­ ri ateşe engel olamaz. İ b n ü 'r- Ravendi daha s o n ra b u kon uy­ la bağl a n t ı l ı o l arak bu adamla a ralarında geçe n l e ri tasvir etti. İ t i raz: B u iddia ya lan ve i ft i radı r. Cahız'ın tabiatın fi i l l e riyl e ilgi l i kitaplarına b i r bak istersen. Eğer bu a rsız ada m ı n söy­ led iği herhangi b i r şeyi bu kitaplarda b u l u rsan demek ki bu adam doğru sözl ü d ü r. Eğer bula mazsan bu adamın ya lancı ve m ü fteri olduğunu b i l m e l i s i n . Cah ız'm cisimlerin fenasmı i m ka nsız gördüğü şekl i n d e ondan yalan ya n l ı ş akta rımlar­ da b u l u n muştu r. B u n u n ha rici nde ona başka ya lanlar da isnat etmiştir. I Bu tü r i ftiralara karş ı l ya rd ım istenecek tek varl ı k, sadece Allah Tea la' d ı r. B i r de İ b n ü ' r- Ravendi' n i n tabiatın fi i l ­ l e r i h u s u s u n d a Cahız i l e aynı görüşte old uğun u v e b u mese­ lede i kis i n i n arasında h e rhangi bir fa rkl ı l ığın da olmadığını sana b i l d i receği m . Eğer tabiatı n fi i l l eri sözü, bizzat a teş i n ka­ fi rleri oraya koyacağı ve orada ebedi kılacağı şekl i n d e Cah ız'ı yükü m l ü t u t uyorsa b u durum kita p sahibi için de gerekl i d i r. Ç ü n kü o da tabiatın fi i l leri hususunda Cahız i l e hemfikird i r. H ı rsız

N a zzam ve Başka Şa h ısları n H ı rsız Hakkı ndaki Görüşleri İ b n ü ' r- Ravendi şöyle ded i : Bunlarm a rasmda bazı kişi­ ler şu iddiada bulu nuyo rlar: Eğer bir h ı rsız kendisine ait

Kitabü '1- in tisar

161

olmayan bir keseyi çalmaya yeltenir ve daha sonra d a o keseden parayı dörder dörder çıka rı p alırsa fasık ve gü ­ nahkar olmaz. Ama hepsini birden alırsa o zaman o para ­ l ar ı aldığı için fasık olur.

İ ti raz: Allah se n i şere fl i kılsı n ! Ş u n u b i l ki zaman, kitap sa­ hibini yaptığı a l ıntılardan dolayı yalanlamış ya da rezil etm işti r. İ b n ü'r-Ravendi' n i n aktarmış olduğu bu görü ş ü n sahiple ri ş u i d d iada b u l u n muşlard ı r : Bu şeki l d e n i tel e n d i ri l e n h ı rsız eğer d ö rt d i rh e m i almış ve daha s o n ra dört d i rh e m daha al­ m ışsa, ilk d ö rt ve so n raki d ö rt d i rhemi alarak zekattan mahrum b ı raktığı n d a n dolayı günahka r olmuştu r. Yoksa bizzat onu almasından dolayı günahka r olmamıştır. Çünkü b u kişiler, beş dirhemi çalanı ya da ona ihanet edeni zekatı meneden kişiye kıyasla günahkar o l a rak n i telerler. İ bn ü ' r- Ravendi daha so n ra şöyle d e d i : Nazza m, eğer bir kişi yeti m b irisi n i n malından onun rızası olmadan i ki yüz dirhem a l ı rsa fasık olmayacağın ı ; ancak o maldan bir daha iki yüz dirhem alırsa o zaman fasık ve günahkar ola­ cağı nı ve cehennem ehline dahil olacağın ı iddia etmiştir. İ t i raz: Ş u n u b i l ki N azzam Allah Teala'n ı n " Yetimlerin mal­ ları n ı haksız yere yiyenler karınlarm ı doldurasıya ateş yemiş olurlar ve zaten alevli bir ateşe (cehennem) girecekler" ( N isa, 4/ 1 0) sözünden h a reketle iki yüz d i rh e m e ihanet eden kişiyi günahkar saym ıştı r. O n a göre mal, iki yüz d i rh e m d e n daha az ola maz. Ayrıca ona gö re ceh e n n e m teh d i d i/vaid kıyasla değil, sem'/işitme ile b i l i n i r. Allah' ı n i s i m leri de aynı şeki lde sem'/ işitme ile b i l i n i r. Kur'an-ı Ke rim iki yüz d i rh e m e i hanet eden kişi hakkında vaidde b u l u nduğu için o kiş i n i n aleyh i n e h ü k­ m e d i l i r ve bu m i ktarı n altındaki n i çal a n l a r i ç i n ise çeki mser davra n ı l ı r. İ smet ve İ cma

M u'tezil e n i n İ sm et ve İ cma H a kkın daki Görüşü İbnü'r-Ravendi şöyle dedi: Mu'tezilenin çoğunluğu, Hz. Peygamber'in Allah Teala'nın farzlarından herhangi birisi-

[9 3)

1 62

Kitiibü '/-İn tisiir

ni icraya koyulduğunda, kendisinde bu esnada yanhşhk ve hatamn gerçekleşmesinin ihtimal dahilinde olduğunu; Ya­ hudilerin ise bir farzın icrası için icma ettiklerinde onla n n b u uygulamalarında bir yanlışın imkansız olacağım iddia ediyorlar. Sanki bu Mu'tezililere göre Allah Teala Hz. Pey­ gamber'i korumadığı h ususlardan Yahudileri korumuştur.

İ ti raz: B u iddia yalan ve i fti radan başka b i r şey deği l d i r. Öyl e sanıyoru m ki İbnü'r-Ravendi H z. Peygam ber'e sövmek ve o n u yan l ı ş davranışlarl a nitelemek istiyor ve bundan do­ layı da böyle b i r şeyi M u 'tezileye söyletmek istemekte d i r. M u 'tezile Yah u d i l e ri n hepsi Yah u d i l iği d i n o l a rak kab u l etti k­ leri, İ s l a m' ı n ise batıl ve Hz. Peygamber' i n de resu l olmadığı n ı i d d i a ettikleri halde, b i r fa rziyeti i cra etmek i ç i n i c m a e ttikle[ 94] rinde kend i lerinde bir hata n ı n sad ı r olamayacağı nı nasıl i d ­ dia edebi l i r ki? Bütün ü m mete göre böyle b i r inanç v e görüş, tam a m ıyla yüce Allah'ı i n ka rd ı r. Bu a rs ı z adam yala n s öyleme ve i ft i rada bulunma hususunda n e kadar da cesurdur! O n u n Hz. Peygamber'in Allah Tea l a'dan ald ığı şeyleri uy­ gulamaya koyması ve Allah'ın kul la rına uygu lamaları n ı em­ rettiği şeyi haber vermesi h ususunda zikrettiği meselelerde Hz. Peygamber'in hataya düşüp yan ı l ması i mkansızdır: Ç ü n kü All a h Teaıa, ku l larına e m rettiği meselelerd e o n l a ra itaati ve peygamberl e ri n rableri hakkında ken dileri n i haberd a r kı l ­ d ı kları şeyleri onları n tas d i k etmes i n i vac i p k ı l mıştı r. Yoksa Allah Teaıa ken d i s i n d e hata n ı n gerçekleşebileceği b i ris i n i tasdik etmeleri n i v e ken d i s i n d e ya n l ı ş ı n çıkacağı ndan e m i n o l u n m aya n birisine itaat etmeleri n i onlara e m retm em işti r. B u n u n harici ndeki durumlarda Allah Teala'da n geti rmediği bazı meselelerd e ise H z. Peygamber nehyedi l m i şti r. Ö rneğin, Abese sures i n d e ve Bedir Savaşı esi rleri hakkı n d a Allah Teala, Hz. Peygamber' i kı namıştır. Buna rağmen Hz. Peygamber'den sad ı r olan günahlar, küçük günahlardandır ve bağı ş l a n mıştır. B u n dan dolayı bu şeyler, ken d i s i n e vaidi gerektirmez, velayeti o rtadan kal d ı rmaz ve kend i s i n e düşmanl ığı da gerekti rmez. Ç ü n kü Allah Teala, H z. Peygamber'in geçmiş ve gelecek tüm gü nahları n ı bağışladığı n ı b i l d i rmiştir.

KitlJbü '1- in tisar

1 63

İ b n ü'r-Ravendi daha so nra şöyle dedi: Nazzam ve ona uyanlann dışında tüm M u'tezililer, ümmette hatanı n ger­ çekleşmesinin imkansız olduğunu; ancak Hz. Peygam­ ber'de böyle b i r şeyin gerçekleşmesin i n imkan dahilinde olduğunu iddia ediyorlar. İ ti raz: B u kon u da ken d i s i n e ş öyle d e n i l i r : H z . Peyga m­ ber' i n rabbinden tebl i ğ ett i ği konularda ve O ' n u delil kıl d ı ğı h ususlarda ya n ı lması i m ka n s ı z d ı r. Ç ü n kü H z. Peyga mber bu kon u da d iğer i n s a n l a rd a n fa rkl ı d ı r. Ü m metten H z. Pey­ gamber' i n d ı ş ındaki herhangi b i ri s i n d e hata n ı n sadır o l m as ı m üm kü n d ü r. Ama ü m m eti n tü m ü n ü n H z. Peygam ber'den nakletmi ş o l d u kl a rı bir meselede yan ı lmaları i m ka n s ı zd ı r. Ç ü n kü üm met nakl ettiği b u meselede d e l i l kon u m u n d a d ı r. Yi ne İ bn ü 'r- Ravendi'ye şöyle d e n i l i r: B i ze ü m m etin ta m a m ı ha kkı n d a h a b e r ver? Ü m m etin tam a m ı del i l old u ğu n d a n o n )arı n Hz. Peygam ber'den nakl etti kleri b i r meselede ya n ı l m a ­ l a r ı veya gü n a h işlemeleri m ü m kü n m ü d ü r? İ b nü'r-Ravendi imamet görü ş ü n ü benimsediği ve Rafızil iği desteklediği i çi n bu kon u d a "hayı r" diyecektir. B u konuda o n u n ü m m eti n tü ­ m ü n ü n gü n a h i şl eyebi leceği n i kab u l etm esi i m ka n s ı zd ı r. Ç ü n kü i m a m d a bu üm metin b i r ferdid i r ve i m a m d a masiyeti n olması caiz deği l d i r. Yine İ b n ü'r- Raven di'ye şöyle denilir: Ş i md i de peygam ­ berlerden (Allah'ın salat ve sel a m ı üzerlerine olsun) haber ver! H erhangi b i r peygamberden masiyet gerçekleşeb i l i r mi? Eğer "hayır" derse Allah Teala'n ı n "A dem rabbine isyan etti ve şaşmp kaldı" (Taha, 2 0 / 1 2 1 ) sözü ve Hz. N fi h'un "Muhakkak ki oğlum benim ailemdendir" (H ud, 1 1 /4 5) sözünden d o l ayı tövbe etmesi kendisine oku n u r. Bu durumda Ku r'an-ı Kerim'i tasd ikinin ikrarı nda İslam'ın izharı gerekir. Yine kendisine şu şekilde karş ı l ı k veril i r: Sana göre pey­ gam berlerde masiyetin gerçekleşmesi müm kü n ken üm met­ ten böyle bir şeyin gerçekleşmesi ise i m kansızdır. Bu d urum ise s e n i n inkar ettiğin ve M u'tezileyi de bundan d olayı ayıpla­ m ı ş o l d uğun şeydi r.

( 95)

1 64

Kitôbü 'l-in tisôr

İ b n ü ' r- Ravendi daha s o n ra şöyle d ed i : Cahız, peygam ber­ leri n günaha bulaştıkl a rı n ı ve gü nahın h erhangi bir te'vi­ l e başvu rulmaksızın kendilerinde sad ı r olduğunu, Allah Teala'nın onu yasakladığı n ı bildikleri halde günah işle­ d i klerini iddia etmiştir. İ t i raz: İ b n ü'r- Ravendi'ye şöyle denilir: Cah ız, peyga mber­ lerin günah işledikleri iddia etmiyor. Bu iddian ona yaptığı n b i r iftiradan başka b i r ş ey değ i l d i r. H albuki C a h ı z şöyle demiş­ tir: Hz. A.dem'den bağı ş l a n m ı ş küçük günahlar sad ı r olmuş­ tur. B u güna h l ar ona h e rhangi b i r d üşmanlığı gerekti rmez ve o n u n velayeti n i de o rtadan kald ı rmaz. Eğer Allah Tea l a Hz. A.dem'den gerçekl eşen bu durumu bildi rmeseyd i Cahız da bu d u ru m u ona atfetmezd i . Cahız bilgiyi kab u l etmiş ve b i r i n sa­ n ı n Allah'ın yasakladığı b i r şeyi b i l d i kten sonra O'na isyan et­ tiği ni iddia ed iyor. İ b n ü'r- Ravendi de bilgi hakkında ve b i r ki­ şinin b i l e b i l e gü naha meyledip ona daya n d ı ktan s o n ra Allah Teala'ya isyan ettiği hususunda Cahız i l e ayn ı fikird e d i r. Bu hususta Cahız'a reva görülen kusurların hepsi İ b n ü 'r- Raven[96] di için de gerekli o l ur. İ b n ü'r- Ravendi'n i n durumu ne kadar da gari ptir. Nasıl o l ur da kend i s i n i n de ka bul edip takip ettiği görü şler olması na rağmen başkası n ı bundan dolayı ayı plıyor? Bu da o n u n şaşkı n l ı ğ ı n ı ve kötü m izacını o rtaya koyuyor. B u ya lancı ve arsız adam daha sonra ş öyle ded i : Bugü nkü Bağdat Mu'tezi lesinin abidl eri, Allah Teala'nın günahkar ve kafir bir nebiyi gönderebileceği görüşü ndedirler. Bu görüşlerine rağmen sadece imamın muttaki ve iyilerden olabileceğin i iddia ediyorlar. Bu n lar gerçekten rezil kim­ selerdir. Sadece M u rdar ve Kasabi' n i n4'* seviyesizliklerini ve alçaklıklarını aktard ım. Onların akranlarından daha fazlasına değinmem ize de gerek yoktur. İ ti ra z : İ b n ü'r-Ravendi'ye şöyle cevap verilir: Bağdat M u 'te­ zilesinin abidleriyle ilgili zikre tti klerin ya lan ve asılsız iddia­ l a rd ı r. B u Bağdatl ı M u 'tezi lilerin tümü, teker teker soruşturul49

D a h a ö n ceki sayfa l a rda da geçtiği g i b i " Kasabi" i s m iyle kasted i l e n kişi, Ca'fe r b. M übeşşi r'd i r. Bk. H ayya t, el- İn tisôr, s. 8 1 . ( çev.)

Kitabü 'l-ln tisar

1 65

sunlar. Eğer içlerinde sadece b i risi o n l a r hakkında zi krettiğin ş eyleri benimsemişse demek ki o n l a rla ilgili a ktard ı klarında d oğrusu n d u r. Ama eğer hepsi o n l a r hakkı n d a zikrettiğin şey­ leri kab u l edenleri tekfi r ed iyorla rsa o ta kdi rde s e n i n a rsız­ lığın, cah i l l iği n, yal a n ve i ft i ralara olan cüreti n o rtaya çıkmış o l u r. "Bunlar gerçekten rezi l kimselerd i r," sözün e gel i nce sadece ken d i n i ayı pladığını ve saygı nlığını düşürdüğünü gö­ rüyorum. Ç ü n kü b u n l a rın en rez i l olanı, onlara tabi olup eği­ timlerinden geçen, m eclisleri ne sık sık g i d i p gelen, kitaplarını isti nsah eden, o n l a rı n m eseleleri h akkı nda sorular sora n ve fi kirleri n i i ntihal ed erek insanlara ş i ri n görünmeye çal ı şa n kişidir. Ebu M usa e l - M u rd a r ve Ca'fer b. M ü beşş i r h a kkında anlattıklarına gel i n ce sen güçlü ve faziletli kişiler hakkı nda kötü söz söyleyenlerin ilki deği l s i n . Bu iki üstadı n İ slam'daki d eğerleriyle ilgili zikredilemeyecek kad a r çok, onlarla ö rtü­ şen ve ö rtüşmeyen bi lgi vardı r. Yine İ b n ü ' r- Ravendi'ye şöyle karş ı l ı k veri l i r: B i z i m karşı koyuşumuz seni nki gibi i n sa n ı n z i h n i n i m eşgul edip o n u endişel e n d i re n rezil kita p l a rı çürüt­ mek i ç i n d i r. Zaten biz senin hocaları n d a n Ebu H a fs e l - H a d - (97) dad50 ve Ebu İsa el -Ve rrak'ın5 1 görüşleri n i çürütm üştük. B u iki s i n i n yol u n da n gidenleri ise u z u n uzadıya n a kzetm e m i z i n b i r gereği de yoktur. Bu yalancı ve a rsız adam daha sonra şöyle ded i : Bu mez­ hep ehl i/M u'tezi le, ümm etin tümünden küfrün gerçekl e­ şebileceğin i ve Resulullah'm ''Allah Teala ü mmetim i dala­ let üzere toplamamıştır," sözü n ü n sah ih olmadığım iddia ediyorlar. 50

51

Ebü Hars Amr b. Seleme e l - H addad es-Süfi e n - N isabüri ( 2 60/874), mesle­ ğinden dolayı "Haddad" (demirci) olarak ta n ı n m ıştı r. Mela met ve fü tüvvete dair fi k i rleriyle ta n ınan N işabur' u n sufı lerinden d i r. Bk. Ta h s i n Yazıcı, " E b ü H a rs e l - H addad", DİA, Ankara 1 994, X. 1 2 7 - 1 28. ( çev.) Ebü l sa M uhammed b. Harün b. M uhammed el -Verrak e l - Bağdadi (247 /86 1 ), İ slam kaynaklarında M u'tezile, Şia ve Maniheist inançlanyla il işkilendiril­ miş bir kelamcıdı r. Dönemin sulta n ı n İ bnü'r- Ravendi i l e birlikte o n u huzu­ runa çağırdığı, İ b n ü ' r- Ravendi'nin kaçtığı ve o n u n ise hapsedildiği rivayet edilmekted i r. Hayyat, o n u n M u'tezili iken Maniheizme geçtiğini ve d üalist fikirleri yaydığını i fade etmekted ir. B k.. el-in tisür, s. 1 49- 1 5 0 ; Fuat Ayd ı n , "Verrak, Ebü i sa", DİA. Anka ra 2 0 1 3, XLl l l. 5 8 - 5 9 . ( çev.)

KitObü 'l-İn tisdr

1 66

i tiraz: İ bnü' r-Rave n di' nin bu görüşü d e daha öncekileri gibi yal a n ve iftiradan ibaretti r. Şöyle d e denilebilird i : Rafızi­ lerin yal a n cısı, halihazırda yaşaya n l a rı d e l i l geti rerek şu an yaşayan insan lara karşı ya lan uyduracak kad a r cesu rd u r. İşte bu kitap sahibi de şu a n hali hazı rda yaşaya n Bağdat M u'tezi ­ lesi hakkı n d a yalan söyl üyor. Sahabe

Bazı M u 'tezililerin Hz. Osman, Hz. Ali ve O n ların Düşman ları H a kkınd aki Görüşleri İbnü'r- Ravendi daha sonra Vası l 5 2 l b. Ata' n ı n l H z. Osman h a kkı ndaki görüşünü, o n u sıkıntıda olduğu bir zamanda terk edenler, onun katil leri ve onlardan suçsuz olanlar hakkındaki çeki mserl iği n i zi kretmişti r. İtiraz: Şüpheli durumlar h a kkı nda çeki mser davra n mak, Allah'tan ko rkan muttaki a l i m l e ri n yoludur. B u n d a n hareketle Vası l'a göre Hz. Osma n ' ı n son a ltı yı lındaki olaylar gerçekten z u h u r etmiştir. B u n d a n dolayı Hz. Osman'ın durumu ona kar­ maşık gel m iş ve işi b i l e n i n e I Allah Tea la'ya l havale etmişti r. İ b n ü'r- Ravendi daha sonra o n u n ve A m r53 l b. Ubeyd l ' in Hz. Ali ve savaşıyla Talha, Zübeyr, Hz. A işe ve savaş ları ve h e r iki­ s i n i n bunların durumu hakkı ndaki çeki mserliklerini zi kret­ m i ştir. İtiraz: B u da daha önceki husus gibid i r. H e r ikisine göre de bu topluluk m ü m i n, m uttaki ve salih kimselerdendir. Hz. 5 2 E b ü H uzeyfe Vasıl b. A t a el- Gazzal el- Basri ( 1 3 1 / 7 48). M u 'tezi l e n i n kurucu­

53

s u olarak bilinen b i r kela mcıdır. M e d i n e'de 80/699 yılında doğd uğu, daha son ra Basra'ya gittiği. Ebü'l -Ca'.d kü nyesiyle a n ı l d ığı ve mevaliden old uğu ifade edilmekted ir. İ bnü'l- M u rtaza, onu M u 'tezi lenin d ördüncü tabakası nda zi kretmektedir. l slam d ü nyasında ve Batı'da hakkında birçok çal ı ş m a yap ı l ­ m ıştır. Peltek olması na rağmen iyi bir h a t i p old uğu ifade edilmektedi r. B k . M uh a m m ed Aruçi, "Vasıl b. Ata", DİA. An kara 2 0 1 2, X L l l . 539-54 1 . (çev.) Ebü Osman Amr b. Ubeyd b. Bab el-Basri ( 1 44/76 1 ), M u 'tezilenin kurucula­ rı ardsında yer alan hadis rivayet eden ilk kelamcılardandır: Fikirdaşı Vası l b. Ata' n ı n kayı nbi raderidir: H ocası Hasan el-Basri'nin onu d i ni hayatı açısından m eleklere benzetecek şekilde zühd ve takva sahibi olduğu ifade edilmektedir. B k. Avni i lhan, 'l\mr b. U beyd", DIA . Ankara 1 9 9 1 1 1 1 . 93-94. (çev.) ,

Kitdb ü '1-intisdr

1 67

Peyga mber ile b i rl i kte hicret ve cihad etmeleri n den ve güzel davra n ı şlard a bulunmalarından dolayı güzel ödüller elde et­ mişlerd i r. Vasıl ve Amr bunların daha sonra savaştıklarını ve b i rb i rlerine kı lıç çekti kleri ni görünce şöyle demişlerdir: " H ep­ s i n i n haklı olmadıkları n ı fa rk etti k." İki taraftan birisini hak- (981 lı, d iğeri n i n ise yalancı olması m ü mkün d ü r. Ancak, onlardan hangisinin d oğru, hangisinin de yalan söyled ikleri hakkı nda bizde net bir bi lgi oluşma d ı . Biz de bundan dolayı bu toplu­ l uğun durumunu bu işi b i lene I Allah Teala'ya l havale ettik. B u toplul uğu savaşta n önceki asıllarıyla d ost edind ik. H e r i k i grup bir arada bulunduklarında ise şöyl e deriz: Sizden b i ri n izin asi olduğunu b i l iyoruz; ama hanginizin asi old uğunu bilmiyoruz. İ b n ü ' r- Rave n di daha s o n ra şöyle dedi : Ebu Musa ve Ca'fer b. M übeşşir'e geli nce onlar Hz. Osman'ı fasık görüyorlar­ dı ve ondan teberri etti klerini söyl üyorlardı. İ t i raz: Kita p sah ibine şöyle denilir: B u i d d ian seni n o n l a ra attığın b i r i ftira d ı r. H e r ikisi nin b i l i n e n görüşü Hz. Osman ve o n u yarı yol d a b ı raka n l a r hakkı n d a çekimser d avra n m a k, ka ­ ti lleri hakkı nda teberri edip onlar için cehennem şah itl iğin d e b u l u n m a ktır. İbnü'r-Ravendi d aha s o n ra ş öyle d e d i : Onlar ve onlardan öncekiler, Amr l b. As i ve Muaviye ile taraftarları ndan te­ berri etme hususunda hemfikird i rler. İ t i raz: Kitap sahibine ş öyle d e n i l i r : Bu kon u M u' tez i l en i n kendisinde teberri etmeyeceği v e h e rhangi b i r mazeret il eri sürmeyeceği bir meseled i r. İbn ü'r- Ravendi daha s o n ra ş öyle ded i : Ca'fer b. Harb, b ü ­ t ü n bunları kabul ed iyor; a m a H z . Osman'm d u ru m u hak­ kında ise çekimser davran ıyo r. İtiraz: Kitap sahibine şöyle d e n i l i r : Bu, Ca'fer b. H a rb hak­ kında söylediği n b i r yal a n d ı r. O n u n görüşü, Hz. Osman'ın dost e d i n i l mesi/tevella, katillerinden d e teberri edilmesi şek­ l i n d e d i r. İ s ka fı de Hz. Osman h a kkı nda ayn ı fi kirde d i r. Ama Ca'fer b. M übeşşir; Ca'fer b. H arb ve İ s kafi' n i n Talha, Zü beyr

1 68

Kitdbü 'l-intisar

ve H z. Aişe hakkı ndaki görüşlerine gel ince onların Hz. Ali'ye ka rşı çıkışlarından, yaptıkl a rı tövbeleri d oğru b ul uyorlar ve bundan dolayı da o n ları dost e d i niyorl a r. N azzam' ı n Sahabe H a kkındaki Görüşü İ b n ü ' r- Ravendi şöyl e d ed i : Nazzam, Resu lullah'm as­ habmm büyük bir kısmmm a rasmda bizzat fetva husu­ sunda ya mlanlarm , dini meselelerde re'yl eriyle hareket edenlerin, Allah'm haram kıldığım helal, helal kıldığım ise haram k.ı lanlarm olduğunu iddia etmişti r. (Kitap sa­ hibi şöyle dedi : ) Nazzam'a göre böyle yapan ki şi imandan [99) çıkmıştır. ( İb nü'r- Ravendi daha so n ra şöyle ded i : ) Nazzam, Hz. Ebu Beki r'in "Hangi sema beni gölgelendirir ve ha ngi yer beni barmdı rı r?" dedikten son ra bunun aksini iddia ettiği ni ve daha sonra "Bu konuda re'yi mle şöyle derim," ded iğin i iddia ediyordu. İtira z : Kitap sah i b i n e şöyl e denilir: İ brah i m b . Seyya r e n - N azzam'a iftirada b u l u n d u n ve doğru olmayan b i r ş ey söy­ l e d i n . Z i ra Nazzam'a göre Resulul lah'ın ashabından fetva ve­ renler şu davranışlardan başkası n ı sergi lememişlerd i r : 1. Ya ken d i re'yleriyle hare ket etmişlerd i r. Bu, onlardan sa­ dır olan bir hata d ı r. N azzam'a göre bu davranış onları dalale­ te s ü rüklemez, velayetten çı karmaz ve onl ara karşı herhangi b i r düşmanl ığı da gerekti rmez. 2 . Ya da Kur'an ve sünn eti n genel i nden d oğru o l a n ı ortaya ç ı ka rmak için kon uş m uşlard ı r. Zaten b u tü r bir davra n ı ş doğru ve gerçek b i r davra nıştır. 3 . Ya da insanların arasında ıslahı gerçekleştirmek i çi n kon uşmuş­ lardır. Bu da ayn ı şeki l d e doğru b i r davra nıştır ve hak yol d u r.

İ mamet

Ali e l - Esvari' n i n İ mamet Anlayışı B u yalancı adam şöyl e ded i : !Al i l el-Esvari'ye gelince bu zatın imamet görüşünü beni msediği rivayet edilmiştir. İ tira z : B u iddia yalandır ve gerçekl e de alakası yoktur. el- Esvari'n i n imamet hakkı ndaki görüşünü a ktaran kişi o n u n c e b r v e teşb i h hakkındaki ya klaşı m ı n ı aktarmayı a kl etme-

Kitiibü '1-İn tisiir

1 69

miştir. Öyle ki kitap sah i b i n i n söyl ediği ş eyl e r b i l e um urunda deği l d i r. B iz i m elimizde olan bilgil ere göre Ali el- Esva ri ve Ali b. M isem er- Ra fi zi54 arasında i m a m et meselesiyle ilgili b i rçok tartışma cereyan etm iştir. el- Esvari onu bu meseleden dolayı rezil etm i ş ve çok kötü bir şeki l d e susturmuştur. Bazı M u'tezi lileri n Ali b. Ehi Talib'in İ m a meti Hakkı n d a ki G ö rüşleri Daha s o n ra yalancı şöyle d ed i : Ali'ni n i mameti n i kabul edenler Sa'd, Ü sa me, İ b n Ö mer, Muhammed b. Mesleme ve savaşa çı kma h ususunda gevşeklik gösterenlerin bu davramşlarmdan dolayı hatal ı oldukları m ; belki de fa r­ kmda olmadan bu hatalarmdan dolayı imandan çıktıkla­ rım ve cehennemliklerden olduklarım iddia etmişlerdir. İtiraz: İ b n ü'r-Ravendi yi n e yal a n söyl e m i ş ve gerçek olmaya n i d d ialard a b u l u n muştur. M u 'tezi l ed e n Hz. Al i ' n i n imame- ( 1 00) tin i kab u l e d i p o n u n bütü n m ü m i nlerden daha fazil etl i o l d u ­ ğu n u söyleyenler, yukarıda i s m i n i verdiğim kimselerin H z. A l i hakkı ndaki gevşekl ikleri konusunda i h t i l a f etm işlerd i r. O n l a rd a n b a zı l a rı, H z. Al i ' n i n i m a m eti i ç i n gevş e kl i k gös ­ tere n l e r i n b u gevşekl i k l e r i n i bugü nkü i ns a n l a rı n sava ş l a rda göste r m i ş o l d u kl a rı gevşekliğe b e n zetm ekte d i r. Yoksa sava ­ ş ı gereksi z gö rüyor deği l l erd i r. Savaşa yel te n e n b i r top l u l u ­ ğu görd ü kl e r i n d e başka l a rı n ı n b u i ş e girişm esiyle savaştan geri d u rmayı uygun görm üşlerd i r. B u M u'te z i liler ayn e n bu örnekte o l d uğu gibi bazı k i ş i l e r i n Şam'a d oğru altmış bin ki­ ş i n i n yol a koyulduğunu görü n ce H z . Al i ' n i n h i l a feti i ç i n sa­ vaşa gi riş m e d i kl e r i n i ve Hz. A l i 'ye karşı çıkmaks ı z ı n savaşa katı l m a m ayı da ke n d i l eri i ç i n uygun görd ü k l e ri n i söyl e m i ş ­ l e rd i r. Bazı M u 'tezililer ise H z. A l i ' n i n h i l a feti için savaşmakta n geri dura n ların hata l ı old ukları n ı ; ancak onları n n i ç i n bu ha­ tayı sergi ledikleri n i b i l m ed i kleri n i yi ne de bu kişi lerin ken di 54

A l i b . M is e m et-Te m m a r er-Rafızi'n i n ( 1 8 3 / 7 9 9 ) i mam iyye Ş i a s ı n ı n i l k ke­ l a m c ı l a r ı n d a n olduğu i fade ed i l m e ktedir. Bk. Şaba n Öz, " l b n M ise nı", DİA, Ankara 1 999, XX. 2 0 1 . (çev. )

Kitôbü '/-İn tisôr

1 70

leri için düşman o l m a d ı klarını, bilaki s b i rer dost o l d u kl a rı n ı söylemişlerd i r. Kitap sahibi daha so n ra b i r kısım arkadaş ı m ı z ı n sahabi­ lerden bazı ları n ı n b i rb i rleri n e olan üstü n l ü kleri hakkındaki görüşleri n i a nlatmıştı r. Daha sonra şöyle d e m iştir: H z. Ali'yi üstün görenler Resul ullah'ın (as.) vefabndan sonra üm­ meti n H z. Ebü Bekir'e bey'at ettiği ni, onların içinde bir­ çok kişinin küfrünü gizlediğin i ve Hz. Ali, Resul u l lah (as.) döneminde onların aşiretleri n deki kati l l eri öldürd üğü için ona kin besledikl erini iddia etmişlerdir. Daha s o n ra yine benzer iddialard a b u l u n muştur. İ ti raz: İ b n ü ' r- Ravendi yal a n söylemi ş ve gerçek o l m ayan sözler söylemiştir. Rafızilerd e n a hmak ve cah i l olan birta­ kım kişiler de bu delil i l e delil geti rmişlerd i r. M u 'tezileden Şiaya sempati duya n l a rdan b öyle b i r gerekçe ve görüş sadır olmam ıştı r. Örn eğin, M u'tezileden Şiaya sempati d uyanların ö nderlerinden Ebu Ca'fer e l - İ skafi' n i n bu konu h a kkı nda meş­ h u r kitapları bu yalancı ve ahmak adamın yalanları n ı haber vermektedir. Onları n bu konu hakkındaki görüşleri şöyl e d i r: Fazi letli ve güven i l i r kişi lerden Hz. Ebu Bekir'e bey'at etmiş [ 1 0 1 ] olanlar, ü m meti n Hz. Ebu Bekir'e olan m eyl i ve onun etra fı n ­ d a toplan malarına şahit olmaları, onları n başkası deği l d e Hz. Ebu Beki r'e l h i lafeti l tevd i etmeye sevk etmi şti r. Yoksa Hz. Ali'ye karşı h erha ngi gizli saklı bir d ü ş m a n l ı k ve herhangi bir buğz taşı d ı klarından dolayı değil. Kitap sah i b i n i n bahsettiği­ ne göre Al i düşmanl ı ğı Allah'a kü fü r iken, onlardan böyle b i r şey nasıl bekl e n i r? Eğer o n l a r bu gerekçeden dolayı Hz. Ali 'ye buğzediyorla rsa demek ki Resulullah'a da buğzetm işl erd i r. Ç ü n kü Resu lullah (as.) Hz. Al i'ye b u n u e m retm i ş ve bu kon u ­ da onu desteklemişti r. Böyle b i r nitelend irme Allah Tea la' n ı n Resulullah'ın (as.) ashab ı n ı ş u şekildeki n itel e n d i rm es i n d en ne kadar da u zaktı r: "Muhammed, A llah 'm resulüdür. Onunla beraber olanlar, inkarcılara karşı çetin, birbirlerine karşı da merhametlidirler. Onla rın, rüku ve secde halinde, Allah 'tan lü­ tuf ve hoşn utluk istediklerini görü rsün . " ( Feti h, 49/2 9 ) . . .

Kitdbü '1- ln tisdr

171

Bağdat M u 'tezilesi n i n Abd ullah b. Ca'fer ve Hasan b. Ali H a kkındaki Görüşü B u yalancı adam daha so nra şöyl e d e d i : Bağdat'm haliha­ zırdaki Mu'tezilileri arasmda Abdullah b. Ca' fer'i55 fasık olarak gören, Muaviye ve Yezid'den malları alıp cömert­ l iği n i n ısla h ı için harcad ığmdan, ondan teberri eden bir grup vard ır. Bunlar Hasan b. Ali hakkmda ise çeki mser davranarak şöyle diyo rlar: Eğer rabbinden almış old uğu malı bozmuşsa ya da kendisi ve ailesine harca mışsa Müs­ lüman ve mümin değildir, gü nahkar ve fasık olmuştur. Eğer o malı miski n lere taksim etm işse onun hakkmda bir şey söyl enemez. İ ti raz: H e r ki m İ b n ü ' r- Ravendi' n i n i d d iasından hareketle b u top l uluğu n i telen d i ri rse ken d i s i n e şöyle denil ir: Kend i ­ n i rezil etti n, gizlediğin cehalet örtü n ü deşifre etmiş o l d u n . Sana yazıklar olsun. B u Bağdat M u 'tezilesi y a da İslam ale­ minin d iğer şeh i rleri n deki M u'tezililer, ister top l u ca isterse ayrı ayrı olara k senin akta rm ı ş o l d uğun "Onlar Abdullah b. Ca'fer'den teberri edip ona karşı çıkmışlardır," h ususunda soruştu ruls u n l a r. Onlardan herha ngi b i risinden senin söyl e­ d i klerinden herhangi bir şey işiti l m i şse demek ki doğru söz­ lüsün. Ama onların hepsi senin zi krettiğin kişiyi dost e d i n i p ona dostlu k gösterm ekle Allah'a yakınlaşmaya çal ışmışlarsa 1 1 0 21 o za man senin yalancı birisi o l d uğun b i l i n m i ş o lacaktı r. Ab­ dullah b. Ca' fer ve Hasan b. A l i (Allah ikisi nd en de razı olsun) hakkı nda lbnü'r-Ravendi' nin harici n d e başka biri s i n i n böyle bir şeyi söyled iği n i kes i n l ikle işitmedim. İbnü'r-Ravendi i l e ilgili şunu işitmişti m : M u'tezile onu kendi meclisleri n d e d ı ş ­ l ayı p arala rında kovmadan ç o k k ı s a b i r süre önce - M u ' tezi­ l i l i ği n i n son gü n leri nd e - şu an M u'tezile hakkı n d a akta r m ı ş o ld uğu hususl arı A b d u l l a h b. Ca' fer v e H a s a n b. Ali hakkı nda da zi kretm i ştir. Bunun üzeri n e o rada hazı r bulunanlar o n u kınayıp azarlayarak şöyle d e m i ş l erd i r : S e n . Resulullah'ın "O,

55

H z . Peygamber'in amcası Ebu Tii l i b' i n oğl u d u r. (çev.)

1 72

Kitôbü '1- İn tisôr

cennet e h l i n i n i ki genç efendisinden birisi d i r;'56 şekl i n d e h a ­ ber verdiği k i ş i hakkı nda ileri geri konuştun. İ şte b u ka rşı ç ı ­ k ı ş , M u'tez i l e n i n ona yönelik i l k düşmanlığıdır. Ebu M ücalid

İ bnü'r- Ravendi' n i n Ebu M ü calid Hakkındaki Yal a n ı İ b n ü ' r- Rave n di d a h a sonra şöyle d e d i : Bu mezhebin m ü n tesipleri, insanların malları n ı n onlara hara m olduğunu iddia ediyorlar. Daha sonra o n l a r ı n görüşleri n i a nlatmaya koyul muştu r. İtiraz: B u görüş bu pis a da m ı n M u 'teziledeki son demleri n i yaşadığı s ı radaki söyl e m l eridir. B u söylemleri n i başka çirkin ifadeler de takip etmişti r. Öyle ki bu söylemleri onun i n karı­ n ı o rtaya koymuş ve küfrü n ü a ş i kar kıl m ıştır. Eğer M u 'tezi l e pak v e pis şeylerden beri olmasayd ı b u çirkef adam M u 'tezi ­ l i l i k döneminde m u h a kkak M u'tezileyi çirkin şeylere maruz b ı rakırd ı . N e var ki Allah Teala M u ' tezi l enin b u çirki n adam­ dan beri olduğunu açıkça ortaya koymuştur. B u adama en sert karşı koyuşu M u 'tezile sergi l e m iştir. Öyle ki M u 'tezi lenin kah i r ekseriyeti bu adamı d ı ş l a m ı ş ve o da kovu lmuş bir va­ ziyette tek başına yaşam ıştır. B öylece onu sara n bu ötke o n u Ra fiziliğe m eylettirmiştir. Öyle k i ü m metten o n u kabul ede­ cek herhangi b i r mezhebi b u l a m a m ı ştır. Bunun üzeri ne o da i m a m et m esel esiyle ilgili kita b ı n ı Ra fiziler için teli f etm iş ve M u'tezileye i fti ra atmak suretiyle onlara yakın laşmaya çal ı ş ­ m ıştır. Daha sonra Ebu M ücalid57 hakkında ileri sürd üğü b u çir­ kin görüşü, haksız bir şekilde ona n i spet etmişti r. Daha son5 6 Tirm izi v e İ b n Mace'den ş u ş e k i l d e rivaye t gel m i ştir: " 1 ..!.:- �ı_, .:r--J I �ı y.i ..,.. L.:.". Bk. İ b n M a ce, Sünen, Fed a i l u Ash a b i ' r - Resül. 1 1 / 1 1 8 , thk. M u ha m med Fuad Abdul baki, ( Da ru l hya i ' l - Kü t ü b i ' l -Arabiyye, 1 9 1 8) 1 . 44; T i rm izi. el-Ca m i 'u 's-Sa hih, K i t a b u ' l - Menakıb, 3 1 / 3 7 8 1 , thk. l b ra h i m Atvah i vaz. ( 1 9 7 5 ) . V. 660-6 1 . 5 7 Ah med l b n ü ' l - H üseyi n e l - Bağdadi. Ca'ferey n ve E b ü M üsa el- M u rdar'ın ar­ kadaşlarından o l d u ğ u ve H ayyat ' ı n da ke n d i s i nden ders a l d ığı ifade e d i l ­ m ekted i r. M u 'tez i l e n i n s e k i z i n c i tabaka s ı n da zi kred i l m i şt i r. Bk. H ayyat, el-İn tisar, haz. Al bert Nasri N a der, s . 1 3 7, dn. 9 2 ( çev.)

Kitdbü ·ı- lntisar

1 73

ra aslında ken d i s i n i n daha layık oldu ğu ve m üstahak old uğu iddialarla ondan bahsetmiştir. Halbuki Ebu M üca lid'in fı kıh. i l i m, fazilet ve hakka çağrı sıyla i l gi l i ş ö h reti a n l atılamayacak ka dar çoktu r. H a d i s, fı kıh, kelam ve Kur'an tefs i ri n i cemetmiş; ( 1 0 3) beya n ı güzel, lisanı fasih, h a kkı i l a n edip ona çağı ra n ve hayatı boyunca ondan bahseden ve rabbine kavuşuncaya deği n O' n dan g e l e n ezal a ra sabreden böyle b i r adam için sen ne zanne­ debi l i rs i n ki ! Allah ona rah m et ets i n . İbnü'r-Ravendi'nin E b u M ücalid Hakkındaki Başka B i r Yalanı K i tap sahibi daha sonra kad ı n ve çocukların h u rafelerine benzer haberl e re yer vermiştir. B u h u ra feler, kitabı n ı n bir kısmı diğeri n e benzes i n diye kita b ı ndaki ya lanları na ekle n ­ mesinden başka b i r şey deği l d i r. İ b nü'r- Ravendi daha s o n ­ r a m ü necci m l iği tasdik hususuna deği n m i ş v e b u n u n la Ebu M ü ca l id'e iftirada bulunmuştu r. O n u n gibi h u rafelere katı bir şeki lde i n a n a n ve adeta gözü kapalı b i r şeki l d e o n u işleme­ ye koyulan başka b i ri s i n i kes i n l i kl e görmed im. Yine bu arsız adam gibi bu tür haberleri kesi n bir şeki l d e tas d i k edip mese­ l eyi tersine çevi ren başka b i ri s i n i de asla görmed i m . B u a rsız adam aslında ken d i s i n i n onunla tan ı n mış olduğu iğrençl i kl eri E b u M ücalid'e izafe etmişti r. Faziletü ' 1 - M u'tezile

İ b nü'r- Ravendi'n i n Cahız'ın Faziletü 'l-Mu 'tezile Adlı Kitabına Yaptığı Eleştirisine Başlaması İ b n ü ' r- Ravendi şöyle ded i : Ben, Şiayı eleşti rmeye çah ­ şanlarm ö n e sürdükl eri iddiaları n ı şu an kendi aleyhleri­ ne döndürm eye girişiyorum ve Şiayı eleştird i kleri birçok hususa onları da ekl iyoru m . İ ti raz: İ b n ü'r- Ravendi'ye şöyl e d e n i l i r: E ğ e r sen kita b ı n ı n ön ceki kısı ml a rı n daki gibi ah makl ık v e yalan üzere zi kretti­ ğ i n şekilde a nlatmaya başladıysa n demek ki kita b ı n yalan ve i ft i ra l a rl a dolu, ulemaya yönelik a h m a kl ığın son raddesine ulaşmış bir şeki l d e tam a m l a n m ıştır. Bunun dışında başka bir şeki l d e h a reket edeceğini de sanm ıyoru m.

1 74

Kitiibü 'l-İn tisiir

İ b nü'r- Ravendi daha sonra şöyle d e d i : Cahız hakkında bir şeyler söylemeye koyulduğu mda Faziletü 'l-Mu 'tezile olarak iddia ettiği kitabında hak ve batıl her şeyi topladı­ ğın ı ve bunları Şiaya izafe ettiğini ve kitabım bölümlere ayı rdığım gördüm. Bu bölümler şunlard ı r: - Cisim, mah iyet, ilminin hudusu ve ric'at görüşünü

[ 1 04) kabul edenler ve kendisini destekleyenler için tü m uy­

durdukları şeyleri onların imamlarına iza fe etti klerini zikrettiği bölüm. - Şiileri n Resu lullah'ın çocu klarım dinden fakih olma­ larını engellemelerinden kayna kl ı olarak onlara yönelik cinayetleri (ki bu o n u n iddiasıdır) ve herhangi bir eğitim ve talep olmaksızın Allah Teala'mn özellikl e onlara i l m i i l h a m ettiğine d a i r zanlarım zi krettiği bölüm. - Şiil erin sahabeye iftira larda bulundukları n ı (ki bu o nun iddiasıdır) ve onun za nnına göre bizzat sahabileri tekfi r etti kleri n i anlattığı bölüm. - Şiilerden Allah Tea la' m n su rete büründüğünü iddia eden b i r grupla Ali'nin ilah olduğunu iddia eden başka bir gruptan bahsettiği bölüm. Allah Teala bundan münez­ zehtir.

( İ bn ü ' r- Ravendi daha son ra ca h i l haliyle şöyle d e m i ştir:) Cahız'ın sadece Şiayı azarlamakla kalmad ığı m, bilakis İ slam'ı da kastettiği n i size anlatacağım . ( İ b n ü ' r- Ravendi sözleri n e ş u şeki l d e d eva m etmiştir:) Söyled ikl eri m i çok iyi anlayı nız. Çünkü onlar çok açık seçikti r. İ ti raz: İ b n ü ' r- Ravendi'ye ş öyle d e n i l i r : Cahız, Rafı zil eri kı­ n ıyo rken ve o n ların İslam'a m u ha l i f olan aşırı gö rüşleri n i , H z. Peygamber' i n geti rd i kleriyle çel i ş e n görüşleri n i o rtaya koy­ maya ça l ı ş ıyorken İslam'ı eleşti rmeyi nasıl kasted iyor olabi­ l i r? ( İ b n ü ' r- Ravendi şöyl e ded i :) Ca hız'a şöyl e deni l i r: Cisim, mahiyet ve beda konusunda yanılan birisinin hatası. on­ ların "Haşimoğulları tüm i nsanları n en hidayete erenleri-

Kitii b ü '1- İn tisiir

1 75

dir ve faziletle ilim hususunda on ların en üstünüdürl er," şekli ndeki görüşlerinin fasit olduğuna delalet eder mi? Ca hız eğer evet derse o zaman hangi yönde buna delalet ettiği sorulur.

İti raz: N e Cahız ne de M u 'tezileden h erhangi b i risi H a ş i ­ m oğu lları taraftarl ığı n ı n (teşeyyu 1 batıl b i r şey o l d u ğ u n u i d ­ dia etm iştir k i b u n u kan ı tla maya çalışsı n l ar. Bizi dalaletten h i ­ dayete erd i ren, kü fü r v e cehal etten kurta ran Resul u l l a h (as.) bir H a ş i mi i ken, Ali b. Ehi Tal i b Haşimi i ken, cen n etl i k gençlerin iki efendisi Hasan ve H ü s eyi n H a ş i m i i ken, Ku reyş'in olgun (1 05] insanı Abbas b. Abd ü l m u ttal i b Haşimi i ken, bu ü m meti n a l i m i Abd ullah b. Abbas H a ş i mi i ken, Allah'ın l ütfu v e kere m iyl e H a ş i m oğu lları n ı n b i rçok a l i m ve a b i d i varken, Cahız ve o n u n M u 'tezili kardeşleri ne göre böyl e b i r ş e y n a s ı l m ü m kü n o lur? N e var ki Cahız; cisi m, beda ve Allah'ın i l m i n i n h a d i s oluşuyla i l g i l i görüşlerini aktarı rken a s l ı n d a Rafızilerin d i n i n özü ve fü r ii u n a h i çbi r İ s l a m fı rka s ı n ı n ya p madığı ku surl a rı sokmaya çalıştıkları n ı i fade etmek istemiştir. Çünkü onlar M u haci r ve E nsarı tekfi r etme, Kur'an'ı inkar ed i p Hz. Peygamber'in sünnetin e muhal i f olma ve İslam'ın d i reği ve d i n i n aslı olan te� h i d i bilmeme hususunda b i rleş m i ş l e rd i r. Öyl e ki ellerinde İslam'ın n e aslı ne de fü ruu kal m ı ştır. Cahız'ın Üslup ve Amacı H a kkı ndaki Tartışma Kitap sahibi, C a h ız'a şunun söyl e n ebil eceği n i ifad e etm iş­ tir: Bir meselede doğru davra nan b i risi başka b i r mese­ lede ya nılabilir mi? Ca hız böyle bir şeyi n mümkü n ol­ madığım söyl erse va rhğı reddetmiş olur. Eğer mü mkü n olduğunu söyl erse b u takdi rde kendisine şöyl e denilir: Onların bu kon u hakkı ndaki hataları n ı n Haşimoğulları ta raftarhğı (teşeyyu ') hususun daki doğru kararları n dan uzaklaştırmayacağı n ı i n kar etm iyor musu n ? İ ti raz: İ b n ü'r- Ravendi'ye şöyle cevap veri l i r : N e C a h ı z n e de M u 'tezileden h e rhangi b i r i s i b i r kiş i n i n b i r meselede ya­ n ı l ı p da başka b i r meselede isabet etmesi ni red ded iyor. N e d e Haşimoğu l larına olan ta ra fta rlığın doğru v e isabetl i b i r

1 76

Kitübü 'l-İn tisôr

şey olduğuna da karşı çı kıyor: N e va r ki sen, H a ş i m oğu l l a rı n a olan taraftarl ığı n Rafızil ik o l m a s ı n ı v e H z. Peygamber' i n Ali'yi ü m m etine h a l i fe kılmak isted iğini ve kend isinden s o n ra onu i m a m tayin ettiği ni; M uhacir ve Ensarın toplanarak H z. Pey­ ga mber' i n o n u tayin etm iş olduğu makamdan azlettiklerini, [ 1 06) kasıtlı ve isteyerek Hz. Peygamber'e isya n ve m uhalefe t ede­ rek yerine başkası n ı ata d ı kları n ı savu n u l ması n ı istiyorsun. Eğer böyle b i r görüşün savu n u l m a s ı n ı istiyorsan bu görüş, Cahız ve d iğer M u'tezilil ere göre dalalet, gerçek dışı ve yalan­ dan başka bir ş ey deği l d i r. Yin e cisim, beda ve Allah'ın i l m i n i n h a d i s olduğu n u kabul etm ek de dalalet v e kü fürd ü r. İ b n ü ' r- Ravendi daha sonra şöyle ded i : Cahız, eğer bunu kastetmemiştim, sadece insanlara bu m ezhepleri tercih etmeleri n i n yanlış olduğunu anlatmak isted im derse ona şöyle deriz: Bu hususta aleyhinde olan lehinde olandan daha fazladı r. Senin dostların ı n anlatmış olduğumuz kötü tercihleri Ehl-i kitab ı n tercihleri ve hatta mülhitle­ rin tercihlerinden bile daha kötüdür. İtiraz: Cahız'ın arkadaşları hakkı nda akta rd ığı n h ususlar­ da eğer d oğru söyl üyorsan h içbi r a l i m i n b i l e neredeyse ken­ d i s i n i koruyamayacağı çok cüz'i tercih hataları ndan başkası n ı göremezsi n . N e va r ki s e n onlara yalan isnadında b u l u n d u n, onlara a i t ol maya n görüşleri, üzerine b i r şeyler daha ekle­ yerek aktard ı n . B u n d a n ö te onların ken d i a raları ndaki ihti­ lafları n ı n sadece eşya n ı n fenası ve bekası, mana nazariyesi, ma'l ı1m ve meçhul. alıkonulan ve ulaşan kişi, zulme gü ç yetir­ m e n i n i m ka nsızl ığı ve tevellüd hususunda o l d uğunu da a ktar­ dın mı? Bu konular kela m i l m i n i n latif ve ka rmaşık konuları­ d ı r l latifu '/-kelam/dakiku 'l-ke/Um l ve a l i m leri bazen şüpheye sürükler. Bu ko nular Rafızileri n teşb i h, Allah'ın i l m i n i n hadis olduğu, b i r şeyi önceden b i l m ezken daha sonra b i l d iği, O'n­ dan bedan ı n gerçekleştiği, kışkırtıcı sebeplerle kulları n ı kü fre ve masiyete zorladığı, ric'ati n a h i retten önce bu dü nyadayken [ 1 07) gerçekl eşeceğin i n kabulü, Kur'an'ı n tağyi r ve tebdi l e d i l d iği, ona eklemelerde b u l u n u l duğu. o n dan b i r şeyl er çıka rtı l d ığı, fa rz ve s ü n n etl e ri n de tağyir ve tebdil edildiği ve ona ekl eme-

Kitiib ü '1-in tisiir

1 77

lerde b u l u n u l d uğu, ü mmetin Hz. Peyga mber'den son ra irtidat ettiği ve imanlarından sonra kü fre düştükleri şekli n deki ha­ talarına da benzemez. Bu kon u l a r ta mamen Rafı zilerin kötü terci hleridir. Öyle ki bunun b i r benzeri ni Yah u d i l erin terci h ­ lerinde b u l m a k istersen bulamazs ı n . Z a t v e Sıfatlar

Allah Tea la'n ı n Zat ve S ı fatları Hakkındaki Ta rtışma İ b n ü'r- Ravendi daha so nra şöyle ded i : Cahız'a şu iki görüşten hangisinin daha çi rki n olduğu sorulur: Allah Teala' nın, sonsuz kud rete ve s ı n ı rsız ilme sahip olan, Kendisine noksan l ı k il işmeyen, değişime uğra mayan, Kendisinde fiil lerin gerçekl eşmesi imkansız olmayan ve bütü n fiillere kad i r olan ve cisiml ere ne manala rında ne de özünde benzemeyen bir cisim olduğu n u kabul etmek mi daha çi rkindir? Yoksa Allah Teala'n ı n kudret ve ilmi­ nin s ı n ı rl ı olduğu, mül k ve salta natı nda ya pabil eceği şey­ leri n bir sonu old uğu ve b u n u yaptığında da düşman ı n ondan herhangi bir zarardan korkmayacağı cisim olma­ yan bir şey olduğunu benimsemek m i daha çirkindir? İ t i raz: İ b n ü'r- Ravendi'ye şöyle d e n i l i r: Rafı ziler Allah Teala' n ı n h a reket ettiği, saki n old uğu, yakı nlaş ı p uzaklaştı ­ ğı, s u ret, mikta r ve b ü nye olduğunu kab u l ettikleri halde ne manalarında n e de özünde cisi m lere benzem eyen b i r cisim olduğunu nasıl savu nabi l i rl e r? İlmi m uhdes olan birisinin i l m i nasıl sınırlandırılmış ol maz? M u h d es olan b i r şey, s ı n ı r­ sız olabil i r mi? B i r şeyi b i l m ezken daha sonra b i l i r hale gelen kişi, nasıl olur da değişime uğramaz? Eğer Rafı zile r rableri n i n tü m manalarda v e her yön üyle cisim l e re benzeyen m uhdes bir varl ık olduğu iddiasında bulu nsayd ı l a r, Allah Teala'yı n i ­ teledikleri h u s u s u da aşmayacaklar m ıyd ı ? A l l a h Teala ca h i l ­ l e r i n kend isini n i telemiş old uğu şeyde n münezzehtir: " O 'n un benzeri h içbir şey yoktur" (Şura, 4 2 / 1 1 ) . İ b nü'r-Ravendi'n i n "Allah Teala'nın i l mi ve kudreti ni n ( 1 08] sınırl ı olduğu, bir cisim olmaya n b i r şey olduğu" sözüne geli nce -ki b u n u n l a Ebü'l - H üzeyl ' i kasted iyor- bu görüş yalan

Kitôbü 'l- İn tisôr

1 78

ve gerçek d ı ş ı d ı r. Ebü'l-H üzeyl h i çbir zaman Allah Teala' n ı n i l m i n i n v e ku dreti n i n s ı n ı rlı olduğunu söylememiştir. B u se­ beple Ebü'l-H üzeyl, Allah Teala'n ı n i l m i n i n bizzat O old uğu­ n u söyl üyord u. O n a gö re Allah Teala' n ı n herhangi bir s ı n ı rı ve s onu yoktu r ve " O 'nun benzeri h içbir şey yoktur" (Şura, 4 2 / 1 1 ) . Ebü'l - H üzeyl, m u hdes varlıkların sonlu, s ı n ı rl ı, sayıl ı , kuşatı l m ı ş o l d u ğ u n u v e A l l a h ' ı n i l m i n i n dışında ka lmadığı­ n ı söylem iştir. Zaten Ebü'l - H üzeyl' i n görüşleri n i kitabı mızın önceki sayfaları n d a açıkl a m ış tı k.58 N etice olara k İ b n ü'r-Ra­ vendi' n i n bu görüşlerin sahibinde.n yaptığı bütün akta rı m l a rı b i rer yalandan ibare ttir. Zaten ya lan, haktan herhangi b i r şey barı n d ı rmaz. Hişam b. Hakem Allah' ı n İ lmi

H işam b. Hakem ve M u 'tezi l e n i n Allah'ı n İ l m i n e Dair G ö rüşleri İ b n ü 'r- Ravendi şöyle ded i : H işam'ın AUah'ın ilmi hak­ kındaki yanlışı mı yoksa Ebü'l-Hüzeyl 'in ya nlışı m ı alim­ lerin ya nlışına benzemektedir. Eğer b i risi bu d u ru m şüp­ henin zayıf hğı n a ve kuvvetine gö redir derse kendisine şöyle deriz: H işam ve Ebü' l - H üzeyl 'in Allah' ı n ilmiyle ilgi­ li gerekçelerinden bazıs ın ı sunacağız. Daha sonra her iki gerekçeyi araştı r. Eğer hakikat aşığı isen bu iki şüpheden hiçbir şey sana gizli kalmaz. H işam şöyle demiştir: Kadim Azze ve Celle şu d u rumları n dışı nda ola maz: Ya M u 'tezile­ n in de ded iği gibi Kadim, Kendi zatıyla alimdir. Ya da Zey­ diyyenin dediği gibi Allah Teala, kadim bi r ilimle alimdir. Veya benim kabul ettiğim bir veci h l e alimdir. Eğer Allah Teata tü m işlerin dakik ve celil ini Kendi zatıyla bil iyorsa o za man cismi n müteharrik oluşunu da ezel den beri Ken ­ d i zatıyla bil iyo rdur. Çünkü ş u an Kendi zatıyla bilendir. Şu an bildiği şeyi ezelden beri bil iyord ur. ( İ bnü'r- Rave n [ 1 09 ] di söyle devam etti : ) D u r u m eğer böyleyse demek ki cisim ezelden beri hareketlidir. Çünkü Al lah Teala'nın cismin 58

Bk.

Hayyat.

el-ln tisd r,

s.

7 - 1 9 . ( çev. )

Kitabü 'l- in tisar

1 79

m üteharrik olduğunu ezelden beri bilmesi a ncak ken­ disi hakkında bilgi n i n gerçekl eştiği şekliyle müteharri k bir cism in var olmasıyla mümkün olur. Ayn ı şekilde [cis­ min ezelden beri hareketli olması] gerekir. [Çünkü] Allah Teala'nın ezelden beri cism i n hareketl i olduğun u bi l me­ si a ncak kendisi hakkında bilgi n i n gerçekleştiği şekl iy­ le m üteharrik bir cismin var olmasıyla [mümkün olur] . Yin e Allah Teala'nın cismin hareketli olduğu n u ezelden beri bil mesi gerekir. Çünkü kendisi için ve kendisinden dolayı Allah'ın durumunu bildiği nefis, ezelden beri var­ d ı r.

İ ti raz: D oğruya ulaştıran sadece Allah Tea la'dı r ! B u n u n üzeri n e biz de şöyle d e r i z : Kitap s a h i b i , H i şam'ın görüşünü güzel gösterip takviye etmeye ve şüphesini ise güçl e n d i rmeye çaba h a rcadığında Al lah Teal a'yı m evcut d u ru m l a r hakkı n d a cahil olmakla ve onları b i l memekle n i tel e n d i rm iştir. Allah Teala o nun b u n i telendirmesinden m ü n ezzehtir. Eğer bu görüş o n u n dediği gib i ol saydı , Kadim Azze ve Celle'den ebedi ola rak bir fi i l i n gerçekleşmesi m ü mkün olmazd ı . Çünkü bir failin, fi i l i n i yapmadan önce onu nasıl yap a cağ ı n ı b i l mesi gerekir. Eğer onu önceden b i l m iyorsa o fiil ken di s i n d e n gerçekle­ şemez. N iteki m bir fiili ya pmadan önce ona güç yetiremiyorsa o fi i l i n ebedi o l a ra k o n d a n gerçekleşmesi i m kansız o l u r. Şunu da bil iyorsun ki iyice yüzmes i n i b i l m eyen b i risinden yüzmen i n gerçekleşmesi i m kansız o l u r. Yine yazı yazmayı bilmeyen b i ris i nd e n yazma duru m u gerçekleşemez. O kişi yazı yazma eğiti m i n i a l ı p yaz ı n ı n nasıl yazıl dığı n ı öğre n d i ğ i n d e ondan yazı n ı n gerçekl eşmesi m ü m kü n o l u r. Yine yüzmeyi b i l m eyen b i risi yüzme eğitim i n i a l ı p nasıl yüzüldüğü n ü öğrendiği n d e o n d a n yüzmenin gerçekleşmesi mü mkü n o l u r. İ şte bu hüküm tü m failler için geçerl i d i r. Öyleyse fiilini yapmadan önce onu bilmesi gerekir. Eğer b i l mezse o fiilin ondan gerçekleşmesi i m kansız o l ur. H işam, Allah Teiila'nı n Ken d i s i n i n d ı ş ı n d akile- 11 1 01 rini b i l m ediği n i i d d i a ettiği nde, Allah Teala onu nasıl ya pacağını bil mediği halde o fi i l i n O'ndan gerçekleşmesi nasıl m ü m kü n o l u r? Eğer b i risi karşı koymak i ç i n d e l i l geti rip de şöyle

1 80

Kitôb ü 'l-İntisôr

d erse: Ken d i zatında o kon uyla ilgili b i r b ilgi ihdas etmekle o fi i l i n O'ndan gerçekleşmesi mü m kü n d ü r: Bu bilgi n i n h u d ıi ­ suyla bu fi illeri nasıl gerçekleşti receği hakkında bilgi sahibi olur. B öylece bu fi i l i n b u esn ada O'ndan gerçekleşmesi müm­ kün o l ur. Kend i s i n e şu itiraz yönelti l i r: Kendisi için b i r ilmi ihdas etm esi nasıl m ü mkü n o l u r? B u ilmi nasıl yapar? Bir şeyi nasıl yapacağın ı bi l memesiyle b i rl i kte bu bilginin O'ndan ger­ çekleşmesin i n i m kansız oluşu, diğer fi i l l t; ri nasıl yapacağı n ı b i l memekl e b i rl i kte o fi i l lerin kendisinden gerçekleşmes i n i n i m kansız oluşu gibi m i d i r? B i r fi i l i ya pmadan ö n ce o fi i l i n nası l yapılacağı n ı b i l m eyen b i risinde, bu fi i l i n gerçekleşmesi mümkü n s e, o fi i l i n ona güç yeti rmeyen birisinden de gerçekleşmesi kes i n l i kl e mümkün o l u r. Ç ü n kü b i r fi i l i n onu nasıl yapacağın ı b i l m eyen b i risinden meydana gel mesi, o n a güç yetirmeyen b i risinden sad ı r olma­ s ı kadar uzak b i r d u rumdur. Ca'fer b. H a rb, Sekkak'a i l m i n h udıisu hakkı nda soru sor­ duğu n u ve kend i s i n i n de hayat ve kudretin hudıisuyla cevap verdiği n i ve ayrıntıya gi rmed iği n i zikretm i şti r. Ca'fer b. H a rb ayrıntı l ı bir şeki l d e cevap vermeyince i l i m mecl i s i n d e b u l u ­ nanlardan bazıları, " Ey Eba Ca'fer! Bil meye n i n s o n radan b i l ­ m e s i n d e o l d uğu gibi o nun can l ı v e kad i r deği l ken daha sonra ca n l ı ve kad i r olduğu şekl inde cevap vermen gerekmez mi?" d iye sorunca o da Sekkak'a b u şekilde ceva p vermiştir. Ca'fer daha so nra Sekkak'a şöyl e dedi : O hangi şeki l d e ca n l ı ve kadi r oldu? "O m u kendi si ni can l ı v e kad i r kıldı yoksa başkası m ı o n u can l ı v e kadi r kıldı?" Bundan sonra sen in, Allah Teala' n ı n ispatında ku llandığın müşahedeye deği neceğiz. Sen cansız ve aciz b i ri s i n i n kendisini d i riltip güçlü kıldığını görd ü n mü ki Allah Teala'yı b u n u n l a nitelendiriyorsu n ? Bunun üzeri n e Sekkak cevap vere m ez o l d u . Ca'fer d a h a s o n ra çarığın ı e l i n e 1 1 1 1 1 alarak Sekkak'a şöyle demiştir: " B u çarığın a l e m i yaratma d ı ­ ğ ı na d a i r delil getir. Çünkü sen c anl ı , ka d i r v e a l i m olmayan b i risinin alemi yaratabi leceği n i mümkü n görüyorsu n." Sek­ kak buna h e rhangi b i r cevap veremedi. Zikred ilen bu şeylerin tümü H işam için de geçerl i d i r. B u kon u d a söyleyebilecek bir

Kitı'Jbü 'l-İn tisdr

181

şeyi ve sığınabilecek b i r yeri yoktur. O halde Allah Tea l a i l m i n e rede meydana getird i ? O n u K e n d i zatında mı, başkasında m ı yoksa b i r şeyde olmaksızın m ı m eydana geti rdi? - O n u Ken d i zatında meydana geti rdiyse zatı, muh des var­ l ı kl a rı n m a h a l l i n e dönüşmüş o l u r. Bu şeki lde olan b i risi m u h ­ destir. Ö nceden y o k i k e n so nradan var olmuştur. - Eğer il m i başkasında meyd a n a getirdiyse o zaman b u başka şey, başka b i r şeyden dolayı değil de bizzat kendisine hulül eden şeyden dolayı a l i m o l m ası gereki r. N itekim ken d i ­ s i n e rengin h u l ü l ettiği ki şi , başka b i r şeyden d olayı d eğ i l d e bizzat o ren kten dolayı ren kl i o l m uştur. Ayn ı şekilde ken d i s i ­ ne hareketin hulül ettiği k i ş i başka b i r şeyden dolayı d eğil d e b i zzat o hareketten d o l ayı hareketli olmuştu r. Allah Teala'nın, başkasınd aki b i r hareketten dolayı müte­ h a rrik ve başkasındaki bir ren kten dolayı ren klenmiş olması caiz olmadığı gibi Ken d i s i n i n d ı ş ı n daki birisinde var olan bir bilgiyle alim ol ması da caiz deği l d i r. Bütün bunlar i mka nsız­ d ı r. İ l m i , h u l ü l edebileceği başka bir şeyde değil de bizzat Ken ­ di zatında yaratması da i m ka n s ı z d ı r. N i tekim b i r h a reketi ha­ reketli b i r şeyde değil de Ken d i zatı nda ve b i r rengi de renkli bir şeyde değil de Ken d i zatı n d a yaratması da i m kansızdır. Bu şüphe İ b n ü' r- Ravendi' n i n fa razi o l arak nitelendird iği, doğru ­ l a m aya çalıştığı ve sonunda da güzel b i r şekle bürü n d ü rerek o n u n l a E b ü ' l - H üzeyl' i n, Allah'ın i l m i hakkı ndaki görüşüne iti­ raz ettiği H iş a m b. H akem'in şüphesidir. Oysa H işam'ın i l i m hakkındaki şüphesinden daha zayıf, daha çü rük ve daha d ü ­ şük başka b i r ş ü p h e de b i l m iyo ru m. Öyle k i İ b n Küllab'ı n59 ke­ l a m ı n kadim oluşu hakkındaki şüphesi H işam'ın i l i m hakkı n ­ daki şüphesinden kes i n l ikle d a h a güçl ü d ü r. 59

Ebü M u ha m med Abd u l l a h b. Said b. Kü l l a b e l - Katta n e l - B a s ri ( 2 40/ 854?), E h l - i Sünnet kelam oku l u n u n öncü şahsiyetlerinden b i r i s i d i r. B u kelam ekol ü n e İ b n Küllab' ı n ismine n i spetle Küllabiyye mezhebi deni l m iş t i r. M u 'tez i l e karşısında zayıf kalan Selef akidesini kel a m i d e l i l lerle destekle­ yen ilk S ü n n i kelamcı olduğu ifade e d i l mekte d i r. Celil u'l-ke l a m i l e i l e i l g i l i görü ş l e ri olduğu gibi dakiku ' l · kelam i l e ilgili görüşleri de va rd ı r: B k. Yus u f Şevki Yavuz, " l b n Kü l l a b", DIA . A n k a ra 1 999, X X . 1 5 6- 1 57. (çev.)

182

Kitôbü '1-ln tisôr

Bundan sonra kita p sahibi n i n H işam' ı n Allah'ın i l m i n i n h a ­ dis old uğuyla ilgi l i akta rdığı gerekçeleri ele a la cağız. D oğruya ulaştı ra n sadece Allah Teala' d ı r. B u kon uda ş öyle deriz: Daha önce de akta rd ı ğı m ı z gibi, Kadim Azze ve Celle'n i n hadis b i r ( 1 1 2 ) i l i mle a l i m o l m a s ı fasit o l d u ğ u i ç i n v e yine iki kadimi n i m ka n ­ sızlığından dolayı kadim bir i l i m l e a l i m olması da fasit o l d u ­ ğu i ç i n Allah Teala' n ı n tü m dakik v e celil i ş l e r i n hakikatleri ni Kendis i n i n h a rici ndeki b i r bi lgiyle değil de bizzat Ken d i zatıy­ la ezelden beri bildiği so nucu ortaya çıkar. İbnü'r- Ravendi'n i n " Eğer Allah Teala tüm işlerin dakik ve celili n i Kendi zatıyla b i liyorsa o zaman cis m i n m üte­ harrik oluşunu da ezelden beri Ken d i zatıyla b i liyordur. Çünkü şu a n Ken d i zatıyla bilendir. Şu a n bildiği şeyi ezel­ den beri biliyordur," sözüne gelince bu iddia gerçek d ı ş ı d ı r v e d oğru değildir. Bu k o n u d a d oğru o l an görüş i s e ş öyledir: Allah Tea l a vard ı ve O'nunla birl i kte h içbir şey yoktu. Allah Teala cisimleri yaratacağı n ı ve onları yaratt ı ktan sonra da on­ ları n h a reket edeceklerini veya sakin olacakları n ı da ezelden beri b i l iyord u r. Yin e şöyle deriz: Allah Teala cisimle re h a reke­ tin h u l ıl l üyle onların h a reketli olacakla rı n ı ve yi n e süku n u n h u l Ulüyle de h a rekets iz kalacakl a rı n ı ezelden beri b i l iyord u r. Çünkü ş a n ı yüce olan Allah, c i s m e hareketin h u l u l ü n d e n önce o n u n h a reket edeceğini ve h a reketin ona h u l lı l ü esnasında ise hareketl i olduğunu ezeld e n beri Ken d i zatıyla bil mektedi r. Ta kip eden şu örnek, bu durumu güzel b i r şekilde açıklamak­ tad ı r: Eğer Hz. Peyga mber (as.) cumartesi günü Zeyd ' i n pazar gü n ü öleceği n e dair bize bir haber veri rse biz cumartesi günü Zeyd'e daha ölüm i l i ş m eden ö nce onun pazar günü öleceği n i b i l m iş o l uruz. Yi ne b i z cumartesi günü, ö l ü m ona pazar günü i l i ştiğinde onun öldüğünü d e b i l i riz. B u n u n l a ilgili başka bir örnek de şöyledir: Allah Teala cisiml eri yaratacağını, o cisim­ leri ya rattı kta n so nra bizzat o cisimlerin h a reket edeceğin i ezelden beri bilmekte d i r. Al l a h Teala o cisimleri ya ratıp var­ l ı k alanına çıka rd ıkta n sonra cisimler de h a reket ettikleri n d e, cisiml ere hareketi n i l i ş m esi esnasında şöyle deriz: Şa n ı yüce olan Allah, bu ci simlerin hareket edeceği n i Kendisinde oluşan

Kitii b ü '1- ln tisiir

1 83

hadis b i r i l i m l e değil, bilakis cisi mde hareketin yaratılmasıyla ezelden beri b i zzat Kend i zatıyla b i l m ektedi r. Çünkü Allah ( 1 1 3) Teala işleri n hakikatin i bizzat Kend i zatıyla bilmektedi r. C i ­ s i m l e ilgili bilgin i n hakika ti eğer o ci s m i n hareketl i olmadığı ve daha sonra hareket edeceğiyle ilgil iyse Allah Teala o cismi b u l u n d uğu h a l i n e göre bilm ektedi r. Bilgi n i n h akikati eğer cism i n h a reketi n i n gerçekleştiği anda o n u n hareketli olacağıyla ilgili ise bilgi n i n hakikati böyl e olduğu i çin, Allah Teala cismi h a reketin gerçekleştiği anda o nun h a reket edeceği durumuna göre b i l mektedir. B ilgiyle ilgi l i ibare cism i n değişik durumuyla ilgili ibareyle i l işkili ol duğu için bilgi n i n ibaresi farkl ılaştı. Cismin ahva l i değiştiği nde o nun hakkındaki ibare de değiş i r. Sonra ondaki ibare bilgiyle ilgili ibareyle i lişkili o l u n ca onunla i lgil i bilgideki ibare de deği ş i r. Çü n kü ona bitişen bilgi fa rkl ı ­ laş m ı ştı r. Buna benzer b i r d u ru m da şöyledir: Zeyd evin içindeyken biz tava n ı n o n u n üstünde olduğu n u söyleriz. Zeyd dama çıktı­ ğı nda ise tava n ı n kon u m u n d a herh a ngi b i r değişiklik ol madığı halde bu sefer tava n ı n onun altı nda o l d uğunu söyleriz. Öyle ki Zeyd'in d u ru m u değişip d e bir sefer tava n ı n altındayken baş­ ka bir sefer ise tava n ı n üstünde bulun duğu nda onunla i lgili ibare/açıklama da deği şi r. Yine Zeyd'i n deği ş i k d urumlarıyla ilgili ibare tava n l a ilgili ibarelerl e ilişkili olduğunda bu sefer d e onun fa rklı d u ru m uyla ilgili ibarelerden dolayı tava n l a i l ­ gil i ibareler de deği şi r. Ayn ı şekilde Allah'ın, cisimlerin fa rkl ı d u ru m l a rı hakkın daki i l m iyle ilgili ibare, cismin duru m l a rı hakkındaki ibareyle ilişki l i olduğu n d a n, O'nun i l m iyle ilgili ibareler de deği ş i r, yoksa Al lah' ı n i l m i n i n farkl ılaşıp değiş me­ sinden değil d i r. Allah'a hamd ve senalar olsun ki bu durum açık ve nettir. Daha öncekilere benzeyen bir izah da şöyledir: Şanı yüce olan Allah, cismi ve ona hulul eden şeyi ezeli ve ebedi olarak b i l i r. "Cisim olaca ktır, şu an vard ı r ve geçm işte de va rdır. Yine [ 1 1 4 ) cis i m hareket ed ecekti r, şu a n hareketl idir ve geçm işte de ha­ reket etm iştir," ifadesini aktaranın sözüne geli n ce bu, cisim ve cismin halleri hakkındaki ibarelerdir. Ne var ki cismin durumu-

1 84

Kitô b ü 'l-İntisôr

nun değişmesiyle birl i kte Allah Teala'nın o konuyla ilgili bilgisi zikredildiğinde onunla birlikte zikredilen şeyi n değişmesinden dolayı bu konuyla ilgili i bareler de değişir. Ama hakikatte Al­ lah'ın o cisim hakkındaki bilgisi kadimd i r, hadis değildir: Hareket ve Süku n

Allah Teala' n ı n İ l m i H akkı ndaki Delil lerin Tamamlanması: H a reket ve Süku n l a İ lgili G ö rüş İ b n ü ' r - Ravendi ş öyle d ed i : Eğer Mu'tezilil er, Allah Teala' mn cisim, hareket ettiği zaman cismin hareketli ol­ d uğun u Ken d i zatayla bildiği n i ve cisim durd uğu nda cis­ min sakin olduğunu, Kend is i için m uhdes bi r ilim meyda­ na gelmeksizin Kendi zatıyla bild iğini iddia ed iyorlarsa, o za man cis m i n mekanını boşaltıp orayı terk ettiğinde hareketli oluşunu, orada bulunup sabit kaldığında ise hareketsiz oluşunu hareket ve sükun olmaksızı n gerçek­ leşmesini neden inkar ediyorlar?

[ 1 1 5)

İ ti raz: D oğruya ulaştı ra n sadece Allah Teala' d ı r. B u konuda şöyle deriz: Şüphesiz ki ci s i m l e ilgili olan ibare, başka farklı bir şeyden bahseden ibareyle bağlantılı o l d uğu i çi n değiş mez. Dolayısıyla Allah Teala' n ı n i l m i hakkında söyledikleri m i z i n ayn ısını bu konuda da söylememiz gerekir. N e var k i cis m i n durumları bizzat ken d i özünde değiştiğinden dış a l e m d e de farkl ı l a ş mıştır. C i s i m deki bu d eği ş i m zoru n l u olarak bilin­ mekted i r. Tek olan b i r şey ise ne kendi zatı nda n e de başka biri s i n d e farklılaşır. Bundan dolayı farkl ı l ı k ve deği şi m i n , ken d i s i n i n dışında olan sakin ve hare ketli olan iki ş ey arasın­ da gerçekleşmesi gereki r. B u n u n için cismin ken d i s i n e ilişen hareketten dolayı hareket ettiğini ve yine kendisine i l i ş e n süku n d a n dolayı hareketsi z kaldığını söyleriz. Kadim Azze ve Celle de aynı şekilde eşyayı bulundukları hal üzere ezeli ve ebedi olarak b i liyor. Allah Tea l a' n ı n eşyayı yaratmadan ö n ce ve yaratma esnasındaki bilgisine a i t olan ibarelerin farklılaş­ ması, fa rkl ı d urumlarda o l a n eşyayla ilgi l i b ilgisi hakkı ndaki ibarelerle olan ilişkisinden d o l ayıdır. B u ibareler, kendisiyle ilişkilendirilen şeyi n değişmesiyle fa rkl ılaşmıştır.

Kitdbü 'l- İn tisdr

1 85

Allah Teala' n ı n İ l m iyle İlgili Deliller H akkı ndaki Son Söz İbn ü'r- Ravendi Allah'ın i l m iyle ilgili söyl e m i n i, daha önce d i l e getird i ği i d d ialarla peki şti rmeye çalışm ıştır. Zaten bizim bu kon u hakkı ndaki cevabı m ı z daha önce geçm işti. İ b n ü ' r- Ra­ vendi daha sonra şöyle dedi : Aktardığımız bu deliller, H işam'm kıyasta bulunarak ileri sürdüğü delil lerin b i r kısmıdır. İtiraz: İbn ü'r- Ravendi'ye şöyle cevap veri l i r: Biz H işam'ın fas i t olan kıya s ı n ı çürüttük ve o n un geçersi zliği n i açıkladık. Ayrıca H i ş a m ' ı n hata s ı n ı "Şüphesiz bunda a kit olan yah u t hazır bulun up kulak veren kimseler için" ( Ka f, 5 0 / 3 7 ) açık, anlaşılır ve d oğru kıyasla izah etm eye çalıştı k. H işam b. H a kem' i n Allah'ın İ l m iyle İlgili Görüşünü Desteklemek İç i n Kur'an'dan Getird iği Deliller Kitap sahibi şöyle ded i : H işam b. Hakem, Allah Tea la'mn "Nasıl davranacağınızı bir görelim diye" (Yôn us, 1 0/ 1 4) , "Şu an Allah yükünüzü hafifletti ve sizde m uhakkak bir za­ afın olduğunu bildi" (Enfal, 8/66) sözleriyle Kur'an'dan del i l geti rmiştir. H işam şöyle dedi: Yükün hafifletilme­ sinin şu an meydana gel mesi nde olduğu gibi onların za­ fiyetleriyle ilgi l i bilgi de şu a n oluşmuştur. Çünkü ikinci söz b irincisine matu ftu r. ( Kitap sahibi, sözleri n e şöyle de­ vam etti : ) Hişam'm delil olara k öne sürd üğü bu iki ayet gibi Ku r'an' da delil olarak öne sürülebilecek birçok ayet vardır. İ ti raz: Kita p sahibine şöyle d e n i l i r: Sen H i şa m b. H akem'i ken d i nce h a s m ı n ı n ona yönelik ka ralamaları n d a n korum aya çal ı ş ı rken o n u n cehaleti n i i fşa etm iş o l d u n . Çünkü sen, çok fasih bir lisanla H işam b. lf akem' i n Allah Teala'nın tıpkı i n ­ sanlarda olduğu g i b i b i r şeyi n o rtaya ç ı k ı p oluşmasıyla o n u n h akkı n da bi lgi s a h i b i o l d uğunu; o bilgiye s a h i p o l m a d a n ö n ce işlerin nasıl olacağı hakkında h e rhangi b i r bilgi s i n i n o l m a d ı ­ ğını, n eyin olup biteceğini b i l m e d i ğ i n i iddia ettiği ni i fad e et­ tin. Yerde ve göklerde ken d i s i n e h i çb i r ş eyin gizli kalmadığı ve bütün işleri bilen Allah Teala bu tür iddialardan m ü n ez-

1 86

[ 1 1 6]

Kitôbü '/-lntisôr

zehti r. Kadim Azze ve Celle' n i n "Allah n asıl davranacağmıza bakacaktır' (A'ra f, 7 / 1 2 9) sözüne gel i nce, ulema bu konuda iki te'vilde b u l u n m uştur: - Bazıları "itaatte bulunmak i ç i n" a n l a m ı n a geldiğini ve Al­ l a h Teal a' n ı n " Um ulur ki hoşnu t olursun" (Taha, 20/ 1 3 0) , yan i "hoşnut o l m a n için" sözüne benzed iğin i söylemiştir. - Bazıları da her ne kada r o a meller var olmadan ö n ce de Allah Tea l a onları bil iyorsa d a "Sizi n o esnada var o l a n davra­ nışları nızı bilmek için" anla m ı n a geldiği n i s öylem iştir. Kadim Azze ve Celle' n i n "Şu an Allah yükünüzü h afifletti ve sizde muhakkak bir zaaftn olduğunu bildi" ( E n fal, 8/66) sözü­ ne gel i n ce bunun hakkı nda d a iki görüş i leri sürü l m ü ştür: - BÜ görüşlerden b i risi şöyledir: "=.:.ı":lı Şu an" l a fzı sadece "ta h fif" için kul l a n ı l m ı ştır. Zaaf hakkı ndaki bilgi ise daha ön­ ced i r. Takip ed ilen şu cümle d e bu d u ruma benzem ektedir: Bugü n falan şahsa varacağı m ve o n u n bana insa fl ı davra n ­ mayacağı n ı biliyoru m . Bu a d a m ı n o şahsa g i d i ş i bugü n içinde gerçekleşmiştir ve bununla ilgi l i b i lgisi ise o n u n o raya varı ­ şından ö nced i r. Sanki "Ona gideceği m ve onun bana insaflı davra n m ayacağı n ı da b i liyorum," demek istemiştir. - D iğer görüş ise şöyledir: Allah Teala her ne kadar "za fi ­ yetin" gerçekleşmesinden ö n ce o n u b i liyorsa da "Allah ş u a n yükü n üzü hafifletti ve sizde 'hali hazı rda' b i r zafiyeti n var o l ­ duğu n u b i l d i ." İ mtihan

H iş a m b. H a kem' i n İ mtihanla İ lgili İcmayı Delil Getirmesi Kitap sahibi şöyle dedi : H işam b. Hakem, Müslümanların, " D ünya imtihan yurdudur ve akılh varlıklar orada imtihan edilsinler diye yaratılmıştır," sözünden hareket­ le icma yol uyla delil geti rmiştir. H işam şöyl e demiştir: Dünyada imtihan etmeden önce onu b izzat gerçek an­ l a m da b ile n kişinin imtihan yapması doğru değildir. Bü­ tün yönleriyle bild iği bir şeyi i mtihan etmesi mümkünse onu bütün yönleriyle bilen kişinin ta n ı ması gerekir. Hak-

Kitôbü 'l-İn tisôr

187

kında artık bilecek bir şeyi kalmayan birisini tanıması fasit olduğunda, bilgisi eşyanın tü m hakikati ni kuşata n kişinin o şeyi imtihan etmesi de fasit olur.

itiraz: Doğruya ulaştıran sadece Allah Teala'd ı r. B u konu d a şöyle d e r i z : Tan ı ma, b i l m e n i n vesilesidir v e b i l m eye ulaştı rı r. Sebepl i n i n , sebeb i n i n ö n ü n e geçmesi i m kansızd ı r. B u ndan dolayı bilinen şeyler şu iki durumdan b i risi o l m a l ı d ı r: Ya is­ tidlal i l e bilinendir ya da algı l a n a b i l e n d i r. İstidlal, kendi s i n e ( 1 1 7) delil geti rilen şeyi n b i l i n m e s i d i r. Algı lama ise algılanabilen şeyi d uyul arı n o n u i d rak etmes i d i r. B ilgi n i n, ken d i s i n i oluşturan isti dlalden ve kendisi n i n o l u ş m as ı n ı n sebebi olan algıdan önce olması i m kansızdır. B u durum apaçıktır ve a kı l l ı hiçbir varlığa da saklı ka l maz. Kendis i n i sınayana itaatka r olmad ığını kes i n olarak bilen kişi n i n imtihanı nda bu gerekçe/illet yoktur. Çünkü s ı n ayan, s ınadığı kişiye emrettiği hususlarda onu mukted i r kıldığı n ı ve ona ulaştıran yolu açıklayıp teşvik ett i ­ ği nde n ya rd ı m ettiği n i, ya pmadığı n d a ise ç o k şi ddetli b i r ş e ­ k i l d e ko rkuttuğun u, o kişi n i n ise kü frü i m ana, itaati masiyete tercih e ttiğini b i l m e kted i r. M eziyeti n i i m a n olarak n i telendir­ diği m i z kişiyi m ü kellef kılan, fi i l iyle o n u i mtihan eden va rl ık, o kişi kendi nefs i n e kötü l ü k ettiği h a l d e ona ihsan ve l ü tu fta bulunur. O ki ş i n i n ken d i s i n e yaptığı kötü l ü k o n u i mtihan eden i n ihsanı n ı d eğişti rmez ve o kişiye olan l ütfu da devam eder. H i kmet

H işam b. Hakem' i n Allah'ın H i kmeti H akkı ndaki Görüşü ve M u'tez i l e n i n Ona Redd iyesi Kita p sahibi daha sonra H işam b. H akem'in şöyle dediğini aktarm ıştır: Allah Teala, eğer kafirlerin i n ka rı nı ezelden beri b iliyorsa o zaman onlara peygamber göndermen i n ve peygamberleri n de onlara ka rşı delil getirmelerinin, Al lah Teala'nın kabul etmeyeceklerini bildiği hususlarda peygam berlerin tekl i fte bulu nmaları n ı n n e anlamı olur? Davetine icabet etmeyeceği n i bildiği ve ona karşılık vere­ ceğini ummad ığı birisini çağıran kişi h i kmetli birisi olur mu?

1 88

Kitabü 'l- in tisar

İ ti ra z : İ bn ü ' r- Ravendi'ye ş öyle d e n i l i r : H işam b. H a kem'e göre sanki Allah Teala mahl ukatı n ı i m ti h a n etmesi nde ve iş­ l e ri n i n ona d ö n m es iyle ilgi l i bilgisizl iğinden dolayı o n l a ra e m retme ve nehyetme hususunda h i kmetl i ol muştu r. Eğer Allah Teala bu yol l a alim olsaydı h i kmetl i ol mazd ı. Ya ratıcısı hakkında s e fi h l iği n son raddesine varan biris i n i n, yaratı cı s ı n ı mahlukatı v e m a h l u katı n d u ru m l a rı n ı n ona n a s ı l döneceği ve o n l a rı n varacakları yer hakkı n d a bi lgisiz olmakla n itel eyen k i ş i n i n bu sözü, kötü söz ve görüş olarak yeterl i d i r ! (1 1 BJ

Daha son ra şöyle deri z : A l l a h Teala Ken d i s i n i n v e m a h l ı1 katı n ı n tüm fi i l lerini ezelden b e r i b i liyor. Yerde v e göklerde O'na saklı kal a cak h i ç b i r ş ey yoktur. Peygam b e rleri gönderişi, mahl ükatına yönelik delil leri, .onları sıkıntı lara m a ruz bı rak­ ması, tedbir için d oğru b i r kara rd ı r, güzel d i r ve iyi d i r: İ nsaflı olan ve a rzularına yen i k d ü ş m eyen b i risi, bizi bu düşünceyi savu nmaktan alıkoya maz. B u n d a n dolayı bize m uh a l if olan kişi Allah'a itaat edeceği, i n a nacağı ve cennetlerde ebedi kal ­ mayı hak edeceği b i l i n e n b iris i n i n yaratılmasının güzel ve iyi b i r ş ey olduğunu kabul ve tasd i k edecekt i r. D u ru m bizim n itelediğimiz şeki l d e olduğunda bize m u halefet eden kişiye; Allah Teala' n ı n, kü fre düşeceği b i l i n e n kişiye de tı pkı Kendi­ s i n e i m a n edip itaat edeceği n i bildiği kişide yaptığı gibi, teh­ l i ke ve s ı kı ntılara m a ruz b ı ra kma, açı kl a m a l a rda b u l u n m a, destekle m e, yard ı m d a bulun ma, yol gösterme ve davet etme gibi hususları meydana geti rdiğini göstereceğiz. İ syan edip kü fre düşeceği bilinen kiş i n i n yaratılmas ı n daki h i km et, tıpkı i m a n e d i p itaat ed eceği b i l i n en kişinin yaratı lmasındaki gibi m ü mkü n d ü r. Çünkü iman edip itaat edeceğin i b i l d iği kişiyi yaratması ndaki güzel d u rum, o n u n a i m cennetlerde ebediliğe ulaştıra n i m ti h a n ı d ı r. Kafi r ki ş i ise Allah'ı i n ka r etm işti r. O n u n bu isya n ı v e kendisine yaptığı kötül üğü, Allah Teala' n ı n ona yaptığı i hsanı değişti rmez, b i lakis o kötül ü kten kaynaklı olan kınama, kafi r ve isyankar olan fa i l i ne yönelikt i r. İ hsan ve ni­ m etlerle n i telenen şey de fa i l i n e döner. O da şa n ı yüce olan Al­ lah'tı r. N itekim b i risi, eğer Hz. Peyga mber'i (as.) Allah'ı i n ka r etmeye v e ş irke çağ ı rı rsa H z . Peyga mber'in o n a icabet etmesi

Kitdbü 'l-İn tisdr

1 89

ve o n u n sözü n ü reddetmesi, o a da m ı n güzel ve iyi olmaya n çirkin b i r işe çağ ı rd ı ğ ı n ı ondan uzaklaştı rmaz. Ayn ı şeki lde kafirin de Allah' ı n o n a emretm iş olduğu taa ti terk etmesi o n a yönelik bu emri n çirkin o l m a d ı ğ ı n ı , b i l a kis g ü z e l olduğu n u ortadan kal d ı rmaz. M u'tezileye Soru

H işam'ın Ku r'an'ın Bazı Ayetle ri H a kkında M u 'tezi l eye Soru Sorması Kita p sah i b i şöyle ded i : H işam şunu söyl emi şti : All a h Teala'nm, Hz. Musa v e H z. H a ru n'a yönelik "Ona yum uşak söz söyleyin. Belki öğüt alır yahut korka�· (Taha, 2 0 /44) sözü ne anlama gel ir? Ken disinde öğüt ve korkunun ger­ çekleşmeyeceği bilinen birisine böyle bir sözün söylen­ mesi ca iz midi r? Yoksa sadece ol ması mümkün olan ve umulan kişi için m i söylenebil ir? İ ti raz: Kitap s a h i b i n e şöyl e cevap veri l i r : S e n i n vurguladı­ ğın ş eyde çıkan sonuca göre H işam, Allah Teal a'n ı n Hz. M usa ve Hz. H a run'a Firavu n'un Ken d i s i n e i m a n etmeye çağı rma­ yı e m rettiği n i ve F i ravun'un o ikisine i cabet m i edeceği yok­ sa ka rşı mı çıkacağı hususunda Allah' ı n h erhangi b i r bilgisi . olmadığı n ı iddia etm iştir. H i şa m 'a göre Allah Teata'nın h e r i ki s i n e "Ayetlerimiz sayesinde size (kötü b i r amaçla) ulaşama­ yacaklar. Siz ve size uyanlar, galip gelecek o/anlardu·" ( Kasas, 28/3 5) ayetin i n e m a nada s öylediği n i b i l mek isteri m ! Allah Teala'n ı n b u kon uyla ilgili bi l gi s i n e göre m i -ki böyle bir şey, o n un i d d i a s ı n ı terk etmesi demektir- yoksa rastgele ve asılsız yalan sözlerle m i ? Var olduğu halde va r olup ol m ayacağı nı bil: mediği n i söyleyen kişi, bütü n akıllı i nsanlara göre ya l a n c ı d ı r. B u da H işam'ın görüşüdür ve o n u n şüphesidir. Kitap sahibi daha sonra Rafi zilerin zor ve ka rmaşık olan meseleler hakkı n daki şüphel eri n i n, M u'tezileden hata yapan kişilerin şüpheleri gibi olduğu n u iddia e d iyor. Oysa H işam' ı n rabb i n i va sfedişi ne ka dar büyük bir iddiadır ki o, h i ç b i r M ü s­ lüma n ı n şüphe etmeyeceği b i r biçimde İ slam'dan çıkmıştır. N itekim şair de o n u n hakkı nda şöyle d e m iştir:

[ 1 1 9)

1 90

Kitiib ü '1-in tisiir

Hişiim 'ı imam edin erek isla m 'a y iren kişiden ne pka r ki! [ 1 20)

Ş i m d i, zikred i l e n ayete d ö n e rek şöyle deriz: Allah Teala' n ı n "Belki öğü t alır yah u t korkar" (Taha, 2 0/44) s ö z ü "Öğüt a l s ı n v e korksun diye" a n l a m ı na gel i r. B u , Yüce Allah'ın şu sözün e benzemektedir: "Gece vakitlerinde v e gündüzün uçlarında da tespih et ki belki hoşn ut olursun " (Taha, 2 0 / 1 30) sözü şüphe üzeri n e söylen mem iştir. B u d u ru m ayn ı şekilde onda da var­ d ı r. Övgüye layı k olan sadece Allah Teala' d ı r. H işam' ı n Ku r'an'ı n Diğer Bazı Ayetl eriyl e Alaka l ı Olarak M u'tez i l eye Sord u ğu S o ru l a r Kitap sahibi, H işam'ın şöyl e dediği n i a kta rmıştır: Eğer Mu'tezile bize Allah Teala'mn "Eğer (dünyaya) gerigönde­ rilselerdi elbette kendilerine yasaklanan şeylere yine dö­ necek/erdi" (En'am, 6/28) bu ve benzeri sözleri hakkında soru sorarsa bu d u rum, Yüce Allah' ı n şu sözleri hakkında kend ileri n e soru soru l masmdan başka bir şey olamaz. "Hôlbuki onlar, A/lah 'm izni olmadıkça o sihirle hiç kimse­ ye zarar veremezlerdi" (Bakara, 2 / 1 0 2 ) ; "Eğer dileseydik herkese hidayetini verirdik" (Secde, 3 2 / 1 3 ) ; "Fakat rab­ bimin merhamet ettikleri m üstesna, onlar ihtilafa devam edeceklerdi" ( H u d , 1 1 / 1 1 8- 1 1 9) ; "Allah kalplerini mü­ hürlemiştir" (Bakara, 2 / 7 ) ; "Bilakis küfürlerinden dolayı Allah onların kalplerini m ühürlemiştir'' (N isa, 4/ 1 5 5 ) ; "Allah kimi de saptırmak isterse onun göğsünü göğe çıkı­ yormuşçasma daraltır, sıkar'' (En'am, 6 / 1 2 5) ; "Şüphesiz sen sevdiğin kimseyi doğru yola iletemezsin. Fakat Allah, dilediği kimseyi doğru yola eriştirir'' ( Kasas, 2 8 / 5 6 ) . B i ­ zim b u n u açıklama şekl i m iz onlarmkinden d a h a düşük ol mayacakll r. Onlara gen iş olan te'vil bizim için kesinlik­ le smırh ol mayacaktır. İ t i raz: Kita p sahibine yazıklar olsu n ! Eğer H işam'ın Ku r'an'ın b u ve benzeri ayetleri n te'vili hakkı nda M u'tezile­ n i n sord uğu sorularla ilgil i h i çb i r h i l e ve şüphes i n i n o l m a d ı­ ğ ı n ı söylemek istemişse o zaman ondan aktard ığı meseleler­ de h e rhangi bir eklemede b u l u n m u ş m u d u r? O n u n kitabı n ı

Kitr'Jb ü 'l- İn tisdr

191

okuyan herkes, Kur'an' ı n b u v e benzeri ayetleri n i te'vil etmeyi terk etmes i n i n ve kader meselesiyle ilgili M u 'tez i l eye sorulan ayetleri zikredere k mua razaya sığınmas ı n ı n sebeb i n i n sadece bu ayetl eri te'vil edememesinden kaynaklan dığı n ı fa rk etme­ yecek m i d i r? Daha so nra şöyle deriz: M u 'tez i l e n i n zikretmiş old uğun ayetleri te'vil i ken d i kitapları n d a b i l i n mekte d i r ve meşhur- ( 1 2 1 ) dur. M u'tezileden cevaplanması istenen ayetlerle ilgili zikret­ tiği n hususlarda H işam'ın ş ü p h eye sığındığını görebilmemiz için onun te'vi l i n den de bahsetseyd i n ya ! Eğer kitap sahibinin, bu kon uyla ilgili şaşkınl ığı ve cehaleti ol masa, Allah Teala'nın olmayan b i r şeyi n daha s o n ra olaca­ ğı nı, olacaksa nasıl olacağı n ı haber verd iğini işittiği halde bir şey o l m ayın caya kadar o n u b i l m eyeceği ni iddia eden bir ada­ m ı n ne tür b i r şüphesi olab i l i r ki? Senin okuduğun ayetlerle ilgili M u 'tezile n i n te'vil i saded i r ve kolayca anlaşılmakta d ı r. Allah Teala'nın "Hiilbuki onlar A llah 'm izni olmadıkça o si­ hirle h iç kimseye zarar vermezlerdi" ( B a kara, 2 / 1 02) sözüne gel ince "Al lah'ın izni olmad ı kça" ile kasted ilen şey, Allah' ı n i l m i v e serbest b ı rakmasıyla bu i ş i n gerçekleşebilmesidir. "Eğer dileseydik h erkese h idayetini verirdik" ( Secde, 3 2/ 1 3) sözüne gel i n ce burada Allah'ın kud retinden, isyan edip i nkar edenle­ ri n O'na üstü n l ü k sağlayamadıkları ve d i leseyd i onları kerhen i mana dahil edeceği ve onları buna zorla mecbur bırakacağı hakkında haber verilmekted i r. "Fakat rabbimin merhamet ettikleri müstesna, onlar ihtilafa devam edeceklerdi" ( H fid, 1 1 / 1 1 8- 1 1 9) sözü nde ise onların ih tilafları ndan ve ihtilafla­ rı n ı n da Allah Tea la'ya deği l de kendil erine iza fe edilmesinden haber veri l m ektedir. Bu ayette bizim için herhangi b i r problem yoktu r. Ancak kitap sah ibi bu konuda a deta sarhoş gibid i r. "Al­ lah kalplerini mühürlemiştir' ( Bakara, 2 / 7) ve "Bilakis küfür­ lerinden dolayı Allah onlarm kalplerini mühürlemiştir' ( N i sa, 4/ 1 5 5) sözleri n e gel i n ce Allah Teala'nı n kendilerine emrettiği şeylerde onları engellediği ne dair bir d u rum yoktur. Çünkü Al­ lah Tea l a bundan münezzehtir. Ama bu duru m isim, hükü m ve

192

Kitôbü 'l- İn tisôr

şah itl ikle ilgi l i d i r. Zaten "kü fürlerinden dolayı" dediği n i gör­ m üyor m u s u n ? Allah Teala'n ı n onların ka l pleri n i m ü h ü rlemesi kal pleri n d e bulunan kü fü rd e n d o l ayı d ı r. "Allah kimi de sapt1r­ mak isterse onun da göğsünü göğe pkıyorm uşçasma daraltır, sıkar" ( E n'am, 6/ 1 2 5 ) sözüne gel i n ce burada Allah, ka firi sa­ p ı kl ı kta b ı rakmak ister. Allah Tea la' n ı n bizzat o ka firi sapıkl ı k­ ta b ı rakması, onu o şeki lde i s i m l en di rmesi ve ona o hükmü uy[ 1 22] gu laması o kiş i n i n dalaleti n d e n dolayıd ı r. "A llah onun göğsün ü göğe p kıyormuşçasma daraltır, sıkar" ( E n'am, 6/ 1 2 5 ) sözüne gel i n ce bu, Ku r'an ayetl eri hakkı ndaki dalaletinden dolayı vai­ d i ; peygamberlerin l isanlarıyla da la nette b u l u nd uğu, kınadığı ve teberri ettiği kişiyi ona i şitti rmesiyl e ilgi l i d i r. Bundan do­ layı onun göğsü d a ral ıyor. Allah'ın "Şüphesiz sen sevdiğin kim­ seyi doğru yola iletemezsin. Fakat Allah, dilediği kimseyi doğru yola eriştirir'' (Kasas, 2 8/ 56 ) sözü ne geli nce, O, Nebi'sine (as.) ş u n u b i l d i rm i ş ti r : "Tövbes i n i n kab u l olmasını isted iğin kişi n i n tövbesi senden dolayı kabul ol maz. Ancak Allah Teala d i led iği kişiyi i mana mecbu r edip zorl ayarak onu imana u l aştı rmaya kad i rd i r." M u'tezililer bu kon uyu başka b i r şeki l d e d e açıkla­ mışlard ı r. Örneği n : "Sen d i l e d iğin kişi için hidayetl e h ü kme­ demezsin. Çünkü sen mah l u katın içindekileri n i bil emezs i n . Ancak, A l l a h Teala d ilediği kişiye h ü kmeder. 'A llah h idayete erenleri daha iyi bilir' ( Kasas, 2 8 / 5 6). Ya n i i ç i n i n d ışı gibi oldu­ ğu n u b i l d iği kişi O'nun nezd i n d e hidayete eren kiş i d i r. Halbuki sen sad ece zah irine göre h ükümde bulunabilirsin." Ayrıca bu ayetin Ebu Talib hakkında nazil o l d uğu da söyl eniyor. İşte b u n ­ l a r okuduğun ayetl erle i l g i l i M u 'tezileni n te'villeri d i r. H epsi d e gayet açık seçiktir v e gayet d e anlaş ı l ı rd ı r. Anlam açısı nda d a itici deği l d i r. H a m d alem lerin rabbi o l a n Allah'a d ı r. H işam'ın Allah' ı n İ l m i H a kkı ndaki Başka B i r Sorusu İ b n ü'r- Ravendi şöyle ded i : Tevhid ehli, "Allah va rdı ve hiçbir şey de yoktu " hususunda icma etm işlerdir. Durum eğer böyle ise ve ilim de ancak bir şey hakkında ge rçekle­ şiyorsa o zaman "Allah eşyayı varoluşundan önce ezelden beri bil iyordu. Çünkü eşya va r olmadan önce b i r şey de­ ğildi" d iyen kişinin sözünün bir anlamı ka lmaz.

Kitabü 'l- İn tisar

1 93

İ ti raz: Tevh id e h l i n i n "Allah vardı ve hiçbir şey de yoktu," sözü doğru ve gerçekti r. B u gö rüş Allah Teala'n ı n eşya var olacağı ndan dolayı ezelden beri bu eşyayı b i l m e s i n i geçersiz kıl m az. M u'tezile Allah Tea la' n ı n eşyayı ezelden beri b i l d i ğ i n i söylediğinde, eşya n ı n d a ezel den beri O'nunla bi rl ikte ezeli ( 1 2 3) o l d uğu n u iddia etmem işti r. O n l a r Allah Teala'nın eşyayı va r kı l ı p yarattığı za man eşya ­ n ı n var olacağı n ı ve yaratılacağı n ı ezelden beri bildiği n i söy­ lemişlerd i r. İ b n ü' r- Ravendi'n i n "Eşya va r ol madan önce bir şey değildi," sözü ne gel i n ce eğer eşya n ı n ya ratı l ı ş ı ndan ö n ce mevcut şeyl er olmadığı n ı kastetm işse bu görüş d oğru d u r ve geçerl i d i r. Ancak o eşya n ı n ya ratıcısı o n u ya ra ttığı nda o eşya va r olan ve yaratı lan b i r eşya o l u r. Eğer sadece va r olan şey b i ­ l i n iyo rsa, sadece va r olan ş eye güç yeti ril iyorsa v e durum d a böyl e ise o z a m a n , fi i l i n va rken b i l i ndiği v e varl ığından ö n ce ise b i l i n med iği d u ru m u n da olduğu gibi, sadece va rken güç ye­ ti ri l eb i l i r olduğu, varl ığı n d a n önce ise güç yeti rilemez o l d uğu sonucu çıkar. Eğer d u ru m böyle o l m u ş ol sayd ı , H işam'a göre Allah Teala'n ı n ezel den beri a l i m olduğunu kabul etmek yan ­ lış olduğu gibi kad i r olduğunu kabul etmek de m u h a l o l u rd u . Ebü'l -Hüzeyl Allah'm İ lmi

Ebü'l - H üzeyl'in Allah'ın İlminin Sonlu Oluşuyla İlgi li Görüşü İ bn ü ' r- Ravendi şöyle ded i : Ebü'l - Hüzeyl 'e geli nce o, Allah Teala' nın "Allah her şeyi bilendir" (Bakara, 2 / 2 8 2 ) sö­ züyle O'nun il min i n sonlu old uğu hakkı rda bir gerekçe öne sürmüştür. Ebü ' l - H üzeyl, Allah'm bu sözünün, O'nun i l m i n i n sı n ı n aşll mayan bir sonunun o l masını gerektir­ diğini ifade etmiştir. Çünkü kü l l /tüm, "hasr" ve "nihayet"i gerektirir. nO 60 Arap d i l i n d e " kü l l " ifade edildiğinde " h a s r''. ya n i b i r şeyin d i ğeı·i n e tahsis edil­ d iği n i, s ı n ı rland ı rı l d ı ğı n ı ifade eder. " N i h ayet" ise b i r s on u n u n ve gaye s i n i n olduğun u i fade eder. Bk. Ah med M a t l u b , M u 'cem u 'l· Mustulahüti'l-Belüğiyye ve Tatuvvurihü, ( Beyrilt: Mektebetu L ü b n a n Naşirün. 2 0 0 7 ) . s. 468; Ebü'l - fadl

Cem a l ü d d i n İ b n M a n z ü r, lisünu 'l-Arab. ( B eyrü t : Da ru's-Sad i r ) . XV. 344. (çev. )

1 94

Kitôbü 'l-lntisôr

İ t i raz: İ b n ü'r-Ravendi yal a n ve gerçek d ı ş ı şeyler s öylemiş­ t i r. Zira Ebü'l - H ü zeyl n e Allah'ın ilminin s ı n ı rl ı ve s o n l u oldu­ ğunu n e de kuşatı l m ı ş olduğunu söyl e m işti r. B u n d a n dolayı Ebü'l - H ü zeyl'e göre Allah'ın ilmi bizzat Allah'tı r. Eğer Allah'ın i l m i n i n sonlu olduğunu i_d d i a etmişse o zaman kes i n l i kle Al­ lah Teala' n ı n da sonlu olduğunu iddia etmiş o l u rdu. B u ise, E b ü ' l - H üzeyl'e göre Allah'ı b i l m e mek ve O'na ş i rk koşmaktır. O sadece ş u n u d iyord u : M u h des varlıklar, sonlu ve n i h ayet­ l i d i r. sayılab i l i r ve kuşatıl m ışlardır. Bu va rlı kl arda n h içbi r ş ey Allah'a gizli kal maz. Kitap sah i b i n i n Ebü'l - H ü zeyl'e karşı ( 1 24) H işam'a olan m eyli ve bağlı l ığ ı gösteriyor ki o, H işam'ı n Al­ l ah'ın i l m i n i n yaratı l m ı ş olduğu hususunda kıyas ve haberden get i rdiği delili zikretm iş ve bunu d a gücü o ra n ı nda destekle­ m eye çalışm ış; ama Ebü'l - H üzeyl ' i n icma ve kıyasta n getird i ­ ği delilleri tek b i r cümleyle d e o l s a zikretmekten kaçı n m ıştı r. Eğer bu mezh ep, Ebü' l - H üzeyl ' i n ken d i s i n e itikad e d i p inan­ d ığı b i r m ezhep o l masayd ı ve sadece i l gi l e n d iği bir mezhep o lsayd ı, burada E b ü ' l - H üzeyl' i n kıyas, Kur'an ayetleri ve i c­ madan delil o l arak getird iği hususları zikrederd i m . Ancak İ bn ü ' r- Ravendi' n i n öne s ü rd üğü bu görüşü M u'tezileden h i ç kimse b e ni msememiştir k i b i z d e onları n bu husus taki şüp­ heleri n i b i l d i relim. Zaten b u kita b ı n başlarında bununla ilgi l i d e l i l lerin b i r kısm ı n ı zi kretm iştik.6 1 Kü llil eri n Varlığı

İ bn ü ' r- Ravendi' n i n Ebü'l - H üzeyl'e Kül l i lerin Varlığı ve Onların Allah'ı n B ilgisi n i n S ı n ı rı İ ç i n d e G erçekleş mesiyle İlgi l i Sorusu K i ta p sahibi daha sonra Ebü' l - H üzeyl'e, Ca'fer b. H a rb'in Kitôbu '/-Mesôi/fi'n-Naim a d l ı kitabında m u h d es varl ıkl a r hak­ kında kül l ' ü n u m u m i l i ğiyle i l g i l i sord uğu soruyu yöneltmiştir. İ t i raz: Kitap sah i b i n e yazıklar olsu n ! H e rhangi b i r konu ve onun cevabı hakkında M u' tezi l e n i n tartıştığı meseleler ve cevaplarına başvu rd uğu h a l d e nasıl olur da onları kınıyor ve kelam i l m i n d e zay ı f olduklar ı n ı haber verebi l iyor? 61

Bk. H ayyat, el-İn tisiir, 6- 1 ı .

Kitd bü '1-İn tisdr

1 95

Kitap sahibi daha sonra şöyle ded i : Allah Teala da bildiği ­ n i haber verd iği bu küll'e dahil midir? Eğer Ebü'l-Hüzeyl evet derse kendisine " Kadim Azze ve Cel le sonsuz değil midir?" d iye sorun. O da evet d iyecektir. ( İ b nü'r- Ravendi şöyle d e d i : ) Bunun akabinde kendisine "Küll'ün sonlu ol­ mayan şeyleri kapsadığı n ı görm üyor musu n?" diye soru lur. Bu da senin yı kı m ı n olacakhr. D u ru m böyle olduğun- ı 1 2sı da -eğer Allah Teala küll'ün kapsamında olsa da- ken ­ disini sonsuz b ir i l i m l e bildiği şeklindeki nitelemesini inkar etmedin mi? ( İ b n ü ' r- Ravendi şöyl e d ed i : ) Ebü'l - H ü ­ zeyl, eğer Allah Tea la' n ın b u n a d a h i l olmadığım, çünkü küll'ün sadece sonlu şeylerde gerçekleşmesine karşılık, Allah Teala' n ı n sonlu olmadığım; anca k s ı m rh ve s � nlu oluşlarından dolayı dünyadaki şeylerin bu kapsama gir­ diğini iddia ederse yanılmış olur. ( İ b n ü 'r- Ravendi d e d i : ) Ebü 'l-Hüzeyl'in bu kon u hakkı ndaki hatası, H işam'm bu konudaki hatasıyla paraleldir. Eğer Ebü'l -H üzeyl'in ha­ tasının daha fahiş olduğunu söylemiş olsaydım, aslında daha doğru bir söz söylemiş ol urdum. İ ti ra z : Kita p sahibine şöyl e d en i l i r: Sen Ebü'l-H üzeyl ' i n söylemediği v e i n a n mad ığı b i r görüşü haksız b i r şeki l d e ona isnat etti n . H a l b u ki Hişam' ı n inanarak ve ben i mseyerek ka bul e d i p o hal üzere öldüğü Allah'ı n i l m i hakkı ndaki görüşüyle Ebü'l - H üzeyl ' i n ön celeri nazari ve farazi bir şekilde konuştu ­ ğu; ama daha sonraları insanların o n u n bu görüşü benimse­ d i ği n i düşünd ükleri ni görünce ö l m eden önce b u mesele hak­ k ı n d a konuşmakta n tövbe ettiği görüşü birbiri nden ne kadar da farkl ıdır! Diğer ta ra fta n E b ü 'l - H üzeyl 'in söyl edi kleriyl e ki­ tap sahi b i n i n ona atfettiği şey a ras ındaki fark şudur: Haber veren kişi haber verd iği şeyin h ü km ü n ü n dışı ndadır. S o n l u [deği l d i r] . O ' n u n d ışı ndaki her ş eyin b i r kü ll olması gerekir. Bu küll, haberin u m u m i l iğinden dolayı sonludur. Ebü'l - H ü ­ zeyl b u görü ş ü n ü n Allah Tea la' n ı n "Muhakkak Allah her şeyi bilen ve her şeye gücü yetendir" (Nahl, 1 6/ 7 7 ) sözüne benzer olduğu n u söylem iştir.

1 96

Kitd b ü 'l-ln tisdr

Eşyayı Bilme

H i ş a m el- Fuvati'n i n Allah'ın Eşyayı B i l m esi H akkı ndaki Görüşü Kitap sahibi şöyl e ded i : Hişam el- Fuvati, Allah'ın ilmi hakkındaki görüşünü çirki n gördüğü Hişam b. Hakem ile bu hususta hemfikir olmuştur. İ t iraz: G erçekten d e İ b n ü ' r- Raven di, H iş a m el- Fuvati'ye kela m i l m i hakkı nda azıcık b i lgisi olan h i ç kimsenin şüphe etmeyeceği b i r iftirada bul u nmuştu r. Zira H işam el- Fuvati'ye göre H işam b. H akem'in görü ş ü küfürd ü r, ş i rkti r ve Allah h a k­ kındaki cehal ettir. H işam e l - Fuvati'ye göre Allah Teala ezelden beri herhangi b i r m u h d es b i lgiyl e d eğil bizzat Ken d i zatıyla [1 26) b i l e n d i r. H işam el- Fuvati, Allah Teala' n ı n m uhdes şeyleri ya­ ratmadan önce onları n şeyler olmad ığı n ı iddia etm işti r. Onun görüşü bu şeki l d e d i r. Kitap sah i b i n i n o n u n hakkı nda aktar­ d ı kları yal a n ve gerçek d ı ş ı d ı r. Beş İ lke

Sekeniyye Fı rkası ve Ceh m b. Safvan'ın Allah'ın İ l m i Hakkı ndaki Görüşü v e M u 'tezilenin İti ka tlaştırdığı B e ş İlkesi Kitap sa h i b i daha sonra ş öyl e ded i : Diğer bir mesele de şudur: Seken iyyeni nhı tüm ü Allah'ın i l mi hakkında Hişam b. Hakem'in görüşünü beni msemişl erdir. Seken iyye, ada­ let ehl i grupla rından birisidir. Cehm de Cahız'ın H işam'a karşı çıktığı görüşe benzer bir görüşü benimsemiştir. ( İ bn ü ' r - Ravendi şöyl e ded i : ) Eğer Seken iyye ve Cehm'in M u'tezili olmadığı n ı söylerse biz d e Seke n iyye her ne ka ­ dar M u'tezileden deği lse d e adalet ehlinden olduğunu ve Cehm'in de M u'tezili olmasa da m uvahhidl erden63 oldu­ ğu nu söyleriz. 62 Seken iyye: Her ne ka d a r a d a l e t e h l i nden bir grup o l d u ğ u z i k red i l m işse d e

63

h a k l a r ı n d a h e r h a n g i b i r i ş a ret b u l u nmaya n meçh u l b i r fı rkad ı r. Bk. H ay­ yat, el- İntisii r, haz. M u h a m med H i cazi. ( Ka h i re : M ektebetu's -Sekafet i ' d - D i ­ n iyye, 1 9 8 8), s . 1 7 7 , d n . 1 . (çev.) M uv a h h i d : A l l a h Tea l a i l e beraber başka kadim va rlığı n o l m ayacağı gö­ rüşü nden dolayı b u şek i l d e i s i m l e n d i ri l m i ş t i r. Bk. H ayya t, el-İn tisür, haz. M u h a m med H i caz i , s . 1 7 7 , d n . l. ( ç ev. )

Kitôbü '/-İn tisôr

1 97

İ tiraz: Biz H işam b. H a kem'in i l i m konusunda Allah'ı i nka r edenler ve O ' n u n hakkı ndaki cehalet e h l i o l a n l a rl a hemfikir olduğunu kes i n l i kle redd etm iyo ruz. C e h m ' i n Allah'ın i l m i n i n h a d i s o l u ş u hususunda H işam b . H a kem i l e h e m fikir olması, onun için b i r d e l i l deği l d i r. B u h ususta h e r i kis ine karşı öne s ü rü l e n delil ayn ı d ı r. İ b n ü 'r- Ravendi'nin, Cehm'i M u 'tezi leden sayması ise Cehm'in hal ku'l-kur'an görü ş ü n ü benimsemes i n ­ den d olayı herkes i n onu M u'tezileden saymasından başka b i r şey deği l d i r. M u 'tezileye göre, C e h m de aynen H işam b. H a ­ k e m gibi n a h o ş b i r d u rumda d ı r ve İ s l a m' dan çıkm ıştır. İ b n ü ' r - Ravendi' n i n Seken iyye i l e ilgili anlattıkl arına ge­ lince biz de teşbih görüşünü benimsedikleri h a l d e adalet hususunda bizi m l e hemfikir olan; cebr görüşü n ü savu n d u k­ ları halde tevh i d h u susunda bi zi ml e h e m fikir olan; va'd ve A l ­ l a h ' ı n i s i m l e r i v e h ü kü m l e ri h ususunda b i z e m u h a l e fe t ettik­ leri halde tevh id ve adalet h u s u s u n d a b i z i m l e h e m fi ki r ola n n ice kiş i l e ri n varl ı ğ ı n ı i n ka r etm iyoruz. B u n l a rdan h içb i risi tevh id, adalet, va' d ve vaid, e l - m enziletü beyne'l- menzi leteyn, ve el-emr bi'l-ma' rlı f ve' n - n e hy a n i ' l - m ü n kerden m ü teşekkil olan u s lı l u'l-hamse' n i n hepsi n i kabul etm edikçe M u 'tezi l e is­ m i n i a l m ayı hak etmeyecekti r. Her kimde bu beş özel l i k tam olara k yerleşirse o kişi M u'tezili o l u r. O n u n " İ bn Şebib, M üveys, Salih I Kubbe l , G ayl a n l ed Dı [ 1 271 m a şki l , Sümame, Ebu Şemr ve Gülsüm her ne ka dar tevhid ve adalet hususunda sizinle hemfikir olm uşlarsa da el-menziletü beyne'l-menzil eteyn kısmında size olan muhalefetlerinden dolayı sizden deği l d i r," söz ü n e gel i n c e ken d i s i n e şöyle d e n i l i r : Sümame'n i n el - m enziletü bey­ n e ' I - m enzileteyn konusunda M u 'tez i l eye mu halefet ettiği ne da ir h i ç kimseden kesi nlikle b i r şey işitmed i k. Ona iftirada b u l u n d u n ve gerçek dışı şeyle r söyl e d i n . Z i ra Sümame ken ­ disinden M u'tez i l e i s m i n i ortadan kal d ı racak b i r ged iğin açı l ­ maması i ç i n M u 'tezile i s m i n d e n a ş ı r ı derece övü n m üştü r. -

-

Gaylan l ed - D ı maşki l 'ye gelince o, kendisinde bulun duğu kişiyi M u'tezi li kıla n "usu l u ' l - h a mse"yi ka bul etm i şti r. İ şte

1 98

Kitübü 'l-lntisür

o n u n bu risaleleri yeryü z ü n ü n h e r tara fı na yayı l m ı ş ve İb­ nü'r- Ravendi' n i n o nun hakkı ndaki ya l a n ı n a şahitlik ediyor. B unların h a rici nde zi kred i l e n diğer şahıslara gel i n ce, M u ' te­ z i l e n i n ne ken d i s i n i o n lard a n saymaya n e de onları ken d i s i n e katmaya i htiyacı va rd ı r. Ra fiziler Beda

Ra fı zileri n Beda Hakkı n daki Görüşleri Kitap sahibi daha sonra şöyle ded i : Beda meselesine ge­ l i nce bu konuda şöyle söyleyebiliriz ki Şianın uzman şa­ hısları, Mu'tezilenin benimsemiş olduğu nesh görüşünü kabul ediyorlar. Bu iki grup arası ndaki fark müsem mada deği l de isim hususundadır. İ ti raz: Ken d i s i n e şöyle d e n i l i r: Rafi zil e r a ktardığın mese­ lel eri b i l m iyorlar. M u 'tezi l e ile arkadaş l ı k eden bazı kişiler onlara bu meseleleri öğretmişlerd i r. Rafi zilerin tü mü beda görüşü nü benimsemişl erd i r. Emir ve n e h iy hususunda nesh görüşü n ü benimsemek herhangi bir konuyla ilgi l i veri len h a ­ berden dönme a n l a m ı n a g e l e n bedayı beni msemek gibi de­ ği l d i r. Rafızilerin Beda Meselesiyle İ lgili Kur'an'dan Getird i kleri Deliller Kitap sahibi daha sonra şöyle ded i : Şiadan bu konuda bunların yoluna karşı çıkanlar, fa rkl ı yollara başvu rmuş­ lardır. Bu yollardan birisi Allah Teala'nın şu sözüdür: "Al­ lah dilediğini siler, dilediğini de sabit kılıp bırakır. Ana ki­ tap (Levh ·i Mahfüz) O'nun yanındadır' (Ra'd, 1 3 / 3 9 ) . ( 1 28)

İ ti raz: Kitap sahibine şöyle d e n i l i r: Okuduğun b u ayette bedayı gerektirecek bir şey yoktur. N iteki m bazı M üslüman a l i m l e r bu ayeti Rafızileri n te'vi l inden farklı yo rum l a mışlar­ d ı r. M ü s l ü m a n a l i m lerden bazıları ayeti ş u şekil d e yo ru m ­ l a mışlard ı r: Ş a n ı yüce o l a n Allah ecel i o l a n l a r için insanları koru makla ibadetleri n i eda eden meleklerin neshettiği bir

Kitôbü 'l- in tisôr

1 99

kita pta ecel tayin etmiştir. Onları n katında insanlar için n ut­ fe lsu damlası/sperm i bi l i nen bir ecel o l ur. Daha s o n ra alaka i ka n p ıhtısı ! b i r ecel o l u r. M u dğa l et parçası ! da b i l i n e n b i r ecel o l u r. O n u kem iğe dön üştürdüğünde i s m i n i yazar v e o n u n mudğa o l u ş u n u kitapta s i l e r v e d a h a so nra b i r bebek h a l i n e dön üştü rür. Bulüğ çağı na erd i ği n d e o n u n çocuk oluşunu k i ­ tap ta siler v e o n u baliğ b i risi olarak yazar: E rzel - i ömre u l a ş ­ tı rdığında kita pta g ü ç l ü v e akıllı olan i s m i n i siler. O n u n b i r kafi r oluşu da b i l i nen b i r eceld i r. Müslüman o l d uğunda o n u n kafi r olduğu nu yazan mel ek, o n u n kafi r o l u ş u n u kitapta n s i ­ l e r. Canl ıyken daha sonra o n u öldürdüğünde, o n u n can l ı o l u ­ ş unu kita pta n s i l e r v e onu ölü olarak yazar. "A na kitap (Levh -i Mahfii z) O 'n u n yanındadır" ( Ra'd, 1 3/ 3 9 ) sözü şöyle diyor: Al­ l a h katında bu kitabın aslı toplu haldedir. İnsanın varl ığı ndan önce Allah'ın ilminde daha önce va r olan ve o l evh - i mahfüzda n e kadar bir s ü re nutfe, alaka ve ca n l ı olacağı yazı l ı olan bu ana kitaptan bazı şeyleri m elekl e r b u şekilde nesheder. Bazı M ü s l ü m a n a l i m l e r ise bu ayet hakkında şu yorumu yapmışlardır: "H e r ecel için b i r kitap vard ı r;" sözü şu n u di­ yor: H e r b i r kita b ı n b i r eceli vard ı r. Tevrat için b i r ecel vardı r. Ya n i o kitapta o l a n şeyle amel e d i l ecek b i r va kit va rd ı r. İ ncil için de b i r ecel yan i b i r vakit vardı r. Zebur için de b i r vakit vard ı r. Ayn ı şekilde Ku r'a n için d e bir vakit va rd ı r. Allah Teala bu kitaplardan "dilediğini siler, dilediğini de sabit kılar' ( Ra'd, 1 3/ 3 9 ) "A n a kitap (Levh-i Mahfuz) O 'nun yanındadır' ( Ra'd, 1 3/ 3 9 ) . Yan i b u kita pta n s i l i nenleri n yer ald ığı asıl kita p. B u da Allah Teala' n ı n sözü d ü r : "Şüphesiz o, katım ızdaki ana ki­ tapta (Levh -i Mahfüz'da) mevcu ttur, çok yücedir, h ikmetlerle doludur' (Zuhruf, 43/4). B i r kısı m M üslüman a l i m l er ise bu [ 1 2 9) ayeti şu şeki l d e te'vil etm işlerd i r: A d emoğlu büluğ çağı na ulaşır ulaşmaz onunla b i r l i kte iki melek b u l u n u r, onun ya ptığı hayır ve şerri yazarlar. Allah Tea l a daha s o n ra b u n l a rdan d i lediği n i siler d il ediği n i d e b ı ra k ı r. B u yoru mların hepsi de caizdir. Ama Ra fı zilerin bu ayetle ri te'vi l ve tercihleri ise zik­ retmiş olduğumuz sah ih te'vil l e rden fa rkl ı d ı r. Z i ra onların bu ayetlerle ilgili b i rçok tercih i teş b i h, cebr; ric'at görüşünü be-

200

Kitiibü '/-İn tisiir

n i msemeye ve M uhacir, E n s a r ve tabiini iyil ikle a n mayı i nkar etme gibi d i ğer te rci hlerine benzemekte d i r. Ra fi zil e ri n Beda M eselesiyle İ lgil i İ cmadan Geti rd i kleri Del i l l e r Kitap s a h i b i daha so nra şöyle ded i : Onların b u konuyla il­ gili delillerden birisi müminler topluluğunun "Sadaka ön­ ceden takdir edilmiş olan hükmü ! kaçını lmaz sonucu ! de­ feder," sözüdür. Yine hadiste aktarılan "Mümin kulumun ruh u n u almakta yaşadığım tereddüt kadar başka bir şey­ de tereddüt yaşamadım," sözü de onların bu kon uyla ilgili öne sürdükleri delillerdendir. (İbnü'r- Ravendi daha sonra şöyle ded i : ) Onların bu konu hakkında birçok delil leri va r­ dır; a ncak burası onları zikretme yeri değildir. İ t i raz: Bu ko nu hakkı nda şöyle deriz: Kitap sah i b i n i n zik­ rettiği b u h ususlar ye m i nle söyl eyeb i l i rim ki Ra fi ziler ve o n l a ­ rın bu konud aki d e l i l l e rine benziyor. Z i ra Allah Teala herhangi b i r fi i l i n d e n tered d ü t etm ekten m ü n ezzehtir. M ü m i n l e r top l u ­ luğu n u n söylemiş olduğu "Sadaka önceden takd i r edilmiş olan h ü kmü ! kaçınılmaz son ucu ! defeder," sözü n ü n ise bir yoru m u vard ı r ve şu şeki l d e d i r : Zekatı n ı vermekte n kaçınan kişiyi Allah Teala onun vaid ehlinden olan günahkar ve fasık o l d uğuna h ü kmeder. O ki şi zekatı nı tasadduk edip eli nden ç ı ­ ka rd ığı nda, Allah Teala onun hakkı ndaki önceki hükmü yok eder ve o n u n yeri n e cennette va'd e h l i n i n seviyes ine yükse­ lecek olan başka bir h ükmü ona takd i r eder. İ şte bu yorum güzel, sade ve kolayca anlaşılan b i r yoru m d u r. Beda M eselesiyle İ lgili S o n Söz Kitap sahibi daha sonra şöyle ded i : Bu görüş, Cahız ve onun hocası Nazza m'ın i leri sürdüğü şu görüşten daha çirkin deği ldir: Allah Tea la mahluka tta zerre kadar bir şeyi a rttırmaya ve azaltmaya güç yetiremez. Çünkü Allah Teala o mahlukatın sayısa l olarak sahip old uğu o halle­ ri nin en aslah durum olduğunu bilmişti r. ( İ b n ü ' r - Raven­ di sözl erine şöyle deva m etti : ) Bedalarla karşılaşan ve ey[ 1 30] lemlerin kend isi n e zor gelmediği faal birisi, yaptığı fiilde

Kitd b ü 'l-İn tisdr

201

herha ngi b i r artt ı rma ve azaltmaya, o n u öne al maya ve ertelem eye güç yetiremeyen b i r failden kesinl ikle daha soylu ve yücedir.

İ ti raz: Kitap sahibine yazı klar olsu n ! İ fti rası n e kada r ş i d ­ detl i v e h ayası n e kadar da a z d ı r ! N a zzam veya M u'tezileden h e rhangi b i risi, Allah Teala' n ı n onun zikrettiği ş eyle re güç yeti rem eyeceği n i n e za man söylemişti r? Kitap sa h i b i n i n zik­ rettiği bu görüş, İ bra h i m l en - Nazza m l ve İslam'ı ka bul eden herkese göre kü fü rd ü r ve ş i rktir. Hasıma ya p ı l a n i ft i rada bir s ı n ı r yoktur. Kitap sah i b i n i n ! a ktard ı kları ndan hareketl e ! . b izzat kendi okuyucuları o n u n İ b ra h i m ve ashabına i ftirada b u l un d uğu n u zoru n l u olarak b ilecekl erd i r. Ç ü n kü İ b ra h i m' i n görüşü o n u n m u ha l i fleri ta ra fı nda da b i l i n m ekte v e d ostları tarafı nda korund uğu gibi koru nmakta d ı r. Yine kend i s i n e şöyl e cevap veri l i r : Kendi fi il lerinde beda­ l a r ı n gerçekleştiği faal kişi n i n bu durumu, onun işl eri hakk ı n ­ d aki cehaleti n d e n kaynakl a n m akta d ı r. B u fi i l i yaptığı nda ve o n u b i r şekilde b i l d i rdiğinde ve daha so n ra b u n u n doğru ol­ madığı n ı anlad ığı nda ondan vazgeçer ve başka b i r şeye yö ne­ l i r. Böyl e b i r şeyl e n itel enmek bir noksa n l ı ktı r. N oksa n l ı k ise yaratı l m ı ş olmanın bel i rtileri n d e n d i r. Allah Tea l a ise bundan yüce ve üstü n d ü r. Ric'at

Rafızilerin Ri c'at Hakkı ndaki Görüşleri ve Delill eri Kitap sahibi, daha so n ra şöyle d e d i : Ric'at görüşüne ge­ l i nce Şia, onun tevhid ve adaleti nakzetmediğini, güç ye­ tirme açısından bunun i mkansız olmad ığını, va rlığı nın h i kmeti bozmadığını iddia etm iştir. D u ru m eğer böyley­ se akıl bunu reddetmez. O nlara göre ric'at asla batıl ol­ mayacaktır. Eğer batıl olsayd ı anca k sem'/işitme ile batıl olurdu. İ t i raz: Kitap sahibine şöyl e d e n i l i r : Tevh i d i i ptal etmeyen, adaleti nakzetmeyen ve va rlığı kudret d a h i l i n d e olması im­ kansız olmaya n her şeyi, Allah Tea J a ' n ı n yapacağı na dair b i r

202

Kitôbü 'l-İn tisôr

haber b i l d i rmediği halde b i z Allah Azze ve Celle'yi o n u yapa-

( 1 3 1 ) bilmekle n i teleyebi l i riz. Ç ü n kü Allah Teala'nın, Ebu Kubeys

Dağın ı altına çevi rmesi tevhi d i nakzetm eyip adaleti i ptal et­ mese de b u n u n gerçekleşmes i n i n kes i n l ikle i m kansız olmadı­ ğını b i l iyoruz. Her ne kad a r durum böyle olsa da bizim Allah Teala'yı bunu yapacağı şekl i nde n i tel e n d i rmememiz gereki r. Çünkü Allah Teala' n ı n bunu yapacağına dair herhangi b i r ha­ ber bize ulaşmamıştı r.64 Ayn ı görüş ric'at için de geçerl i d i r. Ric'at her ne kad a r ku dret dahilinde olsa da bizim böyle b i r şey söylemememiz gereki r. Ç ü n kü b u kon uyla da ilgili b i r h a ­ b e r b i ze ulaşmamıştı r. A m a b u görüşün iptali ve aks i n i ispatla ilgi l i h aberler bize ulaşmıştı r. İ bnü'r-Ravendi daha sonra şöyle dedi: Sem'in/i şitme­ nin üç yolu vard ı r: Kur'a n, icma ve bilgiyi zorunl u kılan haber. 1 . Ku r'an: Kur'a n-ı Kerim başka bir meselede bu ko­ nudan ! ric'at ! bahsetmiştir: "Ey Rabbimiz! Bizi iki kere öl­ dürdün ve iki kere dirilttin" ( M ü ' m i n, 4 0/ 1 1 ) .

İ ti ra z : Kendisine şöyle den i l i r: Bi lakis bu ayet, ric'at görü­ şünü kabul etmeyi i ptal eder. Çünkü Allah Teala ademoğl u n u cansız b i r n utfeden ! sperm i yaratm ıştı r. Sonra o n l a r ı dü nya yurd u n d a canla n d ı r ı r, so nra öldürü r ve daha s o n ra kıya met gününde tekrar canlandırır. İ şte iki ölüm ve iki yaşam b u şe­ kildedir. Öyle sanıyo rum ki kitap sah i b i n i n matematiği iyi o l ­ mad ığı i ç i n bu ayeti delil geti rmiştir. lbnü'r- Ravendi daha sonra Kur'an'dan şu ayeti zikret­ miştir: " Ya da altı üstüne gelmiş (ıpıssız duran) bir şehre uğrayan kimse g ibi" (Baka ra, 2 / 2 5 9 ) .

İ ti raz: İ b n ü ' r- Ravendi'ye şöyle denilir: Biz Allah Teala' n ı n d i ri lttiği n i haber verd iği kişileri d i riltmes i n i i n kar etmed i k. Zaten hiçbir M ü s l ü man da b u n u i n kar etmez. Ancak Ra fı zi­ lerin Allah Teala' n ı n öldürdüğü kişileri kıyametten önce d ü n ­ yaya tekrar göndereceği/diri l teceği görü ş ü n ü i n kar ediyoruz. 64

Asıl n ü s hada ı;İ..:..ı.:,ı l= bize u l a ş m ı ş t ı r yaz ı l m ı ş t ı r.

Kitdbü '1-İn tisdr

203

2 . İ cma: İ b n ü'r-Ravendi daha so nra şöyle demiştir: Hz. İ sa'nın ölü leri diriltti ği ve d ünyaya geri getirdiğiyle ilgi l i rivayetler gelmişti r.

İtiraz: Ken d i s i n e şöyle d e n i l i r : B u da ayn ı şeki l d e önceki durum gibidir. Biz Allah Tea l a' n ı n ö l üleri M eryem oğl u İsa (as.) eliyle d irilttiği n i ve Kur'an' ı n da bundan bahsettiğin i ke­ s in l ikle b i l iyoruz. 3. Haber: İ bnü'r- Ravendi daha sonra sad ı k haberl erin açıklayıcı ve yoru mlayıcı bir şekilde aktarıldığı nı, sadece Emeviler ric'at görüşün e muhalefet etti kleri için onların bu rivayetleri iptal ettiklerini ve Emevi leri n muhalefetl e­ rin i n ise Cahız'ın abarttı ğı kadar olmadığı m söylemiştir.

İti raz: İ b n ü'r- Ravendi'ye şöyle d e n i l i r. Ric'at görüşünü ba­ ,sitleştirmen bu ç i rkinl iği o rtada n kal d ı rmaz ve Rafı zileri bu görüşten dolayı sapland ıkları kü fü rden de ku rta rmaz. R i c'at görü ş ü n ü i n ka r edenleri " E m evi ler" olarak is im l e n d i rm e n ise daha önce b u kita pta geçen birtakım yal a n v e i fti raların deva m ı n d a n başka bir şey değil d i r: Yine İ b n ü ' r- Ravendi'ye şöyl e d e n i l i r: Peki sen H a ri ciler, M ü rcie, M u'tezi l e, H aşeviyye, Zeydiyye, Carı1d iyye65 ve İ ma m iyyen i n dışındaki ü m meti n tü­ münün ric'at görüşü n ü inkar edip reddettikleri ni, bu gö rüşü benimseyenleri tekfir edip İsla m'dan çıka rd ı kl a rı n ı b i l m iyor musun? Rafıziler ri c'at görüşleri nden dolayı ü m met tarafı n ­ d a n İ slam'dan çıkartı l d ı kl a r ı n ı fa rk ettikleri n d e b u görüşle­ rin i gizlemeleri ni, meclisleri n d e d i l l e n d i rmemeleri n i , sadece kitaplarında o görüşü izhar etmeden gizl i bir şekilde zikret' meleri n i b i rbirlerine tavsiye etm işlerd i r. Nazzam'ın Fı kh i M eseleler H akkı n daki Görü ş ü n ü n Tekrar Ele A l ı n ması İ b n ü'r-Ravendi daha sonra şöyle dedi: Nazzam' ı n "Ya n yatara k uyuyan b i risi uyand ıktan sonra yeniden abdest 65

Carfıd iyye ( Ş ü r h fıb iyye), Zeyd iyyeden Ebü'l - Carfıd Ziya d b . M ü n zir'in 1 5 0 / 767?) görü ş l e r i n i kabu l eden l e re ver i len a d d ı r. Zeyd iyyen i n b i r alı kolu o l a rak da z i k red i l m i ş t i r. Ebü 'l-Carfıd ' u n i mamet h a k k ı n d a k i görüşle­ r i n i n Zeydi d ü ş ü n c e n i n şeki l le n m es i n d e etk i l i o l d uğu i fa d e e d i l mekted i r. Bk. Yus u f Gökalp, "Zeyd iyye", DİA , A n k a ra 2 0 1 3 , X L I V. 3 2 8 - 3 3 1 . ( çev. )

( 1 32)

204

Kitiibü '/-İn tisiir

a l masına gerek yoktur" ve "Kasten namazı terk eden kişi­ nin daha sonra bu namazı n ı kaza etmesine gerek yoktur." şekl i ndeki fasit görüşü hakkında ümmet aras ında her­ hangi bir ihtilaf ol mamıştır. Ümmetin geneline göre bu iki iddia ric'at görüşünü beni msemekten daha çirkindir.

İ ti ra z : B u İ b ra h i m'e l en - N azza m l ya p ı l m ı ş b i r i fti ra d ı r. O böyl e b i r şey söylememiştir ki biz de vaktimizi b u n u n i çi n bo­ ş u na ha rcaya l ı m . Kita b ı m ı z ı n ö n ceki sayfalarında bu konuyu açıkl a m ı ştı k.b6 Sözün Tekra r N azzam' ı n Kü m u n ve Zuh u r H akkındaki Görüş ü n e Geti rilmesi İ b n ü ' r- Ravendi daha son ra şöyle ded i : Eğer Mu 'tezililere. " Nazzam'ın Allah Teala' n ı n Adem'i yarattığı gün sizi ya­ rattığı nı ve bin yıl ya da da h a fa zla b i r süreden beri d ün­ ( 1 33] yada bulunduğunuz" i ddi a s ı söylenirse Nazzam'ın bu gö­ rüşü ne olan tiksi ntilerinden dolayı Şia'mn ric'at görüşü­ nü benimseyen birisinin sözünden hoşnut olaca klard ı r. İ ti raz: Senin bu kitapta M u 'tezileye yön e l i k yalanların öyl e b i r a rttı ki, kita b ı n ı çürütmek amaçlı olarak aslında kita b ı n kapağı na " Kitap S a h i b i n i n M u 'tezile H akkı ndaki Ya lan Riva­ yetleri" yazılması gerekir. Daha so n ra İ bn ü ' r- Ravendi'ye şöyle deriz: H z. Peygam b e r' den (as.) şöyl e b i r rivayet gel miştir: 'J\1lah Teala, H z. Adem'in s ı rtı n ı sıvazlamış ve akab i n d e de zür­ riyeti ni s ı rtından zerreler şeklinde çıkarmıştır." Yi n e Hz. Pey­ ga mber'den şöyl e b i r rivayet daha gel miştir: H z. Adem'e z ü r­ riyeti gösterildi. Güzel b i r a d a m ı gördüğünde " Ey rabbi m ! B u kimdir?" deyi nce Allah Teala da " Bu, oğl u n Davud' d u r," dedi.''7 Ü m meti n geneli H z. Peyga m ber'den aktarmış olduğum bu i fa ­ deleri rivayet etti kl eri halde kitap sah ibinin, İ b ra h i m l en- Naz­ zam 1 hakkında rivayet ettiği şeyl er ken d i lerine an latıldığında N azzam'dan tiks i n i p ric'at görüşüne sıcak bakacakları şekl i n ­ deki akta r ı m ı hakkı n d a nas ı l bilgisiz o l u rl a r? Bilakis üm metin geneli Rafizilerin ric'at görüşünü, dönüşün kıya metten önce 66 67

B k . H ayya t . el-İn cisü r. s. 5 0 . (çev. ) A h m e d b . H a n bel, el-M üsn ed, t h k . Ş u ayb e l - A r n a u t , ( Beyr lı t : M ü essese­ t u ' r - R i sa l e, 1 99 5 ) , hn. 2 2 7 0 , i V. 1 2 8 .

Kitci b ü 'l- İn tiscir

205

bu d ü nyada olacağı n ı kastettikleri k i ş i v e o n u n düşmanları­ na karşı nasıl gal i p olacağı hakkı ndaki rivayetl erini işitselerdi bu görüşü kabul eden şahsın İslam d i n i nden çıkacağı na [hük­ mederlerd i ] . N e var ki kitap sah i b i n i n İ b ra h i m'den akta rd ığı şeyle r yalan ve gerçek d ı ş ı d ı r. Ayrıca ü mmetin gen e l i n e göre N azzam' ı n görüşü n ü benimseyenlerin ric'at gö rüşünü b e n i m ­ semedikleri n i b i l d i rmek isted i k. Mah iyet

M ah iyet Görü ş ü n ü n Benimsenmesi : M u 'tezileden ve Onların H a ricinde Bu G ö rüşü B en i mseyenler İ b n ü 'r- Ravendi şöyle ded i : Mahiyet görüşünün benimsenmesi meselesine gelince M u 'tezi lenin iki şeyhi Dırar ve Hafsu'l-Ferd6H bu görüşü beni msemişlerd i r. Sümame de bu görüşü benimsiyo rdu. Hüseyi n en-Neccar, Süfyan b. Sehtan ve Burgüs69 da ayn ı şekilde bu gö rüşü benimse­ yenlerdendir. İtiraz: D ı ra r ve H a fs u ' l - Ferd, M u 'tezili deği l d i r. M a h iyet ve mahlı1k70 görüşünü ben i msed i kleri i ç i n b i rb i rleri n e benzer­ d i rler. O i kisi ve dostları ndan ilgi n i n kesil mesi hakkı nda B i ş r ( 1 34) b. M u'te m i r şöyle d iyor: Her daim a rsız/a rla karşılaşıyoruz/A m a onları zikretmekten dahi kaçınıyoruz, Bizden uzak dursunlar, ne biz onlardanız/Ne de onla r bizdendir, onlardan hoşnut da değ iliz. 68

E b ü A m r ( E bü Ya hya) H a fs u 'l - Ferd ' i n ( 2 04/820?) M u ' tezi l e ya da N ec c a ­ riyyeye n i spet ed i l e n i l k kela m c ı l a rd a n sayı l m ı ş t ı r. H ayya t , o n u n M u ' tez i l e ­ d e n o l m a d ı ğ ı n ı söylüyor. A s l e n M ı s ı rl ı o l u p R a s ra'ya g i tt i ğ i , E b ü ' l - H üzeyl ' i n derslerine ka t ı l d ı ğ ı v e o n u n l a ya p t ı ğ ı tartı ş m a l arda y e n i l d iği, İ m a m Şa fii i l e kela m i tartışma l a ra g i r i ş t i ğ i , önceleri M u ' tezili i ke n d a h a s o n ra M u ' t e z i ­ l e y i terk e t t i ğ i , D ı ra r b. A m r i l e ya k ı n l ı ğ ı n ı n o l d uğu i fa d e ed i l mekted i r. B k .

69

E m r u l l a h Y ü k s e l . '" H a fs e l - Fe rd "', DİA , A n ka ra 1 99 7 , XV. 1 1 7- 1 1 8 . ( çev. ) M u h a m m ed b. İsa e l - B u rgüs'a n i s p et e d i l e n N ecca riyye n i n b i r a l t k o l u . M ü teve l l i d fi i l l e r i A l l a h ' ı n n e s n e l erde g i z l e m i ş o l d u ğ u t a b i a ta h a m l et t i k l e ­

ri ve b i r fi i l i kesbeden k i ş i n i n o fi i l i n fa i l i o l a m ayacağ ı n ı i l eri s ü rerek Ncc­ ca riyyeden fa rkl ı d üş ü n d ü kl e r i i fa d e ed i l m e k te d i r. B k . M u s tafa Öz, '" N e c c a ­ riyyc'", DİA , A n kara 2 0 06, XXX l l . 482-483. ( ç ev.} 70 H ayya t, bu i k i s i n i n i ns a n fii l l e r i n i n A l l a h Tea l a t a r a fı n d a n ya r a t ı l d ığı

görüşü n ü b e n i m s e d i k l e r i n i v u rg u l a m aya ça l ı ş m a k t ad ı r. (çev.}

206

Kitôbü 'l-İntisôr

Önderleri Cehm 'dir/Cehm ile ilim ve takva sahibi A m r 'm a rkadaş­ ları nasıl ayn ı kefeye ko n u lur ki.

İ b n ü ' r- Ravendi' n i n mah iyet görü ş ü n ü Sümame'ye izafe­ ti de yal a n ve gerçek d ı ş ı d ı r. H ü seyi n, S ü fya n ve B u rğus i s e o n u n n i telediği gibidirler. Allah Teala bun ları n d ı ş ı n dakileri n i uzaklaştırmaz/ko ru r. G a ri p o l an d u ru m ise ha l ku'l-ku r'an gö­ rü şlerinden dolayı o n l a rı M u'tezi l eye nasıl d a h i l etm e m işti r. B i r de kitap sah i b i n i n şu çel işkilerine ve h a fızası n ı n kı tl ığına bak! Kita b ı n ı n önceki bölümlerinde (iddiasına göre) Sümame el-menziletü beyne' l - m enzileteyn görüşünü benimsemed iği için onu M u 'tezileden saymazken burada da M u'tezileden ma­ h iyet görü ş ü n ü b e n imseyenler a rasında D ı rar; H a fs ve Süma­ me'nin o l d uğunu iddia ediyor. S ü m a me'yi daha önce M u'tez i ­ l e d e n çıkartı rken ş i m d i d e M u 'tezili yapıyor. Bundan d olayı "Yalancıları n güçlü b i r hafızası olması gereki r;" d e n i l m i ştir. Ehl-i Beyt

Rafizilerin Ebu Tal i b Ailes i n e Yönelik Yaklaş ı m l a r H a kkı ndaki Ta rtışma

[ 1 35]

İbnü'r-Ravendi şöyle ded i : Şianın görüşleri n i selefleri ne dayandırmaları, imamet ta raftarları n ı n çel işki ve ihtilaf­ larına rağmen görüşleri n i elçi lerine dayandırmaların­ dan daha garip b i r durum değildir. Eğer Şianın bundan dolayı yaptığı şeyler, Beni Haşim hizipçiliğinden dolayı görüşlerini i fsat ed iyo rsa ayn ı şekilde Hariciler, Mu'te­ zile, Mürcie, Şia ve Ehl-i Hadisin ke ndi lerini Hz. Peygamber'e dayandırma hususunda yaptıkları şeyler, tevhid ve M uhammed'i (as.) ikrar etmeyle ilgi l i görüşleri ni geçer­ siz kılar. İ ti raz: Kita p sa h i b i n e şöyl e d e n i l i r : Sen Cahız' ı n a rzulad ığı ve kastettiği ş eyden uzaklaştın. Z i ra Cah ız, Rafizilerin Ebu Ta­ l i b ailesinden teşbih, Allah' ı n su reti nin ol d uğunu kabul etme, hedaya inan ma, ric'at görüşü n ü savu n ma, ü mmeti tekfi r; s ü n ­ nete muhal efet, Ku r'a n'ı h a fi fe al mayla i l g i l i ya ptıkl a rı riva­ yetl e rle o ai leden b i rçok kişiye yönelik cinayetleri n i b i l d i rm e ­ y i amaçlamıştı r. Rafi zil e r b i rçok kiş iyi E b u Tal i b a i l e s i n e karş ı

Kitabü 'l- in tisar

207

tedi rgin edi p bu aileyi o n l a rı n gözünde z a n v e töh m et altına sokmuşlard ı r. İ şte Cahız' ı n değinmek isted iği ve kastettiği şey budur. B u n l arı Kitabu Faziletu '/-Mu 'tezile adlı eseri nde ele alıp açıklamıştır. Eğer sen bu durumu Hariciler, M ü rcie ve M ü cbirenin bid'atleri ni doğru latmak i ç i n Resulullah'ta n (as.) yaptıkla rı rivayetlerle karşılaştırı p ve "Rafızilerin ihtilaflarına rağmen zikretm i ş olduğu m u z kon udaki rivayetleri ken dilerin i b i rçok kişi n i n nezdi nde töh m et altında bıraktığı gibi bu gru pları n da H z. Peygam ber' den yaptı kları rivayetlerin ken d i ­ leri n i töhmet altında b ı rakması gerekir," dersen, s a n a şu şekilde cevap veril i r: Böyle b i r şey zoru n l u deği l d i r. Çünkü ü mmetin bize aktarmış o lduğu Hz. Peygamber' i n meşh u r sünnetleri vard ı r. H er kim Hz. Peygamber' i n meşhur sün netlerine m u ­ h a l i f o l a n b i r haberle yeti n i rse yalanı o rtaya çıkar ve görüşü kabul edilmez. Ayrıca meş h u r s ü nnetler de batıla tutun a n ı n yan l ışlığını gösterir. Her bir Rafızi grubun d i n olarak ben i m ­ sediği m eselel erde Hz. Peygamber' den yaptıkları rivayetlerde güveni lecek bir durum yoktur. Ayn ı şekilde H a ri ciler ve M ü r­ cien i n de d i n olarak benimsedikl eri meselelerde Hz. Peygam ­ ber'den yaptıkları rivayetlerde güvenilecek b i r durum yoktur. Ş u n u da bel i rte l i m ki H a ri ciler, M ü rcie ve M ücbire bid'atlerin hakkında " H z. Peygamber bizzat ş u açıklamada bulundu" d i ­ yerek Hz. Peygamber'e d aya nd ı rm ıyorlar. Ku r'an'da te'vile müsait bazı ayetleri öne s ü rerek " B u ayetl er söyl edikleri m i z e işaret ed iyor," d iyorlar y a d a H z . Peygamber' i n sözlerinden te'vil ihtimali olanları ele a l ı p "O, bizim görüşümüzü kastedi ­ yo r," d iyorlar. D u ru m böyl e olduğunda kitap sahibinin, Cahız'a ka rş ı ç ı ktığı sözleri Cahız'ın söyl ediklerine benzemediği gibi onun dengi de değildir. Rafızileri n bütün kolları ayn ı görüşleri kend ileri n e yakın görd ü kleri kişilerden rivayet etmektedi �. B u n u daha yakı ndan görmek istiyorsan İ b n N ü meyr, Safvan el-Cemmal, Sedir, H ibban b. Sedir, M uaviye b. Ammar vb. bütün Rafızil eri n rivayetleri ne bak. Yine M emturen i n 7 ı Ca'fer'den, 71

M üsa e l · Kiizım'ın ölümünden sonra ortaya çıkan, o n u n mehdiliğine ina· n a n ve za m a n l a ta rih s a h n e s i n d e n silinen İ m a m i yye Şiası içinde yer alan b i r fı rka d ı r. B k . l lyas Ü z ü m , " M e m t ü re ", DİA , Ankara 2 0 04, xx ı x . 1 00 - 1 0 1 .

(çev.)

( 1 36)

2 08

Kitôbü 'l-lntisôr

Ka t'iyye n i n Ca'fer ve M usa b. Ca'fer'den rivayetleri n e ba k. B u rivayetlere d i kkatl ice bakanların gözü n d e n kaçmayacak ç o k t u h a f şeyleri görürsü n . Bu rivayetlerde Ra fızil erin, Allah'ın yarattıkları n ı n en yal a n cıları ve haber uyd u ranları oldukları­ n ı görü rsü n . İ si ml eri n i zikretm iş olduğu m u z bu Rafı zi ravi ­ l e r ken d i i m a m la rı n ı n görüşl eri ha kkı ndaki bilgileri sad ece o kişil eri n rivayetlerine daya n d ı rm ı ş l a rd ı r. B u imam ları da bu tuhaf görüşleri onlara nakletm işlerdir. Yine Rafızil erin tuhaf görüşleri n d en bi risi d e i l e ri sürd ük­ l e ri şu d e l i l l e ri d i r: D i n i d eğişti rmede, s ü n n etleri zayi etmede e m i n olmaları ve d i n l e ri n i koruma ları için zah i r ve batı nları güve n i l i r olan masum b i r i m a m ı n olması ge rekir. Ayrıca onlar, ken d i i ma m l a rı n d an rivayet edilen batı n ı güve n i l i r olmayan haber-i va h i d i en fazla a l ı p kullanan ve b u n u kend i l e ri ve rab ­ l e ri aras ında b i r delil k ı l a n kişilerd i r. B u da o n l a r ı n i m a m eti n i s patı h ususundaki d e l i l l eri n i çürütüyor. H e r F ı rka n ı n Ken d i İ ma m l a r ı na İ ntisabı H a kkı ndaki Tartışma Kitap sahibi daha s o n ra şöyle dedi: Cahız'a şöyle denilir: Dırar'm Kitôbu 't-Tahriş' i n i ve onun içi n deki her bir fırka­ n m benimseyip Hz. Peygam ber'den yaptıkları rivayetleri ( 1 3 7] u n utma. Yine dostl a rmm, o kita b ı övmelerini ve o kitap­ la fasit haberlere tutu nuşu n u da unutma. Onları n neye koştu kların ı ve bu ha ber-i vahidle ne ile savaştıkl arı n ı a kl ı n d a n çıkarma. Mezhep ta raftarları nı n kötü sözlerle birbirlerini ayıpladıklarını gö rd üğü nde susman gereki r. İtiraz : Kitap sahibine şöyl e d e n i l i r: B i z bi rtakım b i d'atçi l e ­ r i n ken d i i d d iaları n ı d estekl emek için zayıf kişiler a racıl ı ğıyla Hz. Peyga mber'den rivayet ettikleri şaz haberl eri n varl ığı n ı i n kar etm iyoruz. Ancak Hz. Peygamber'in bu ş a z haberleri geçersiz kı l ı p red d e d e n ve b u n l a rı n ravi lerini d e yalanlayan b i l i n e n meşhur s ü n n etleri vard ı r. Eğer Rafızilerin rivayette b u l u n d u kları kişiler E b u Tal i b a i lesi ni n ö n d e gelen meşh u r şahısları n d a n i s e görüşler b i rb i ri n e d e n k o l u r. A m a eğer r i ­ vayetl eri m e ş h u r şah ıslard a n değilse iki görüş b i rbirinden

Kitô b ü '1- in tisar

209

farkl ı l a ş ı r ve i hti l a f o l u ş u r. Diğer ta rafta n Ra fizilerin i m a m ­ l a rı n ı n benimsed i kleri v e e m rettikleri h u suslardaki icmaları­ n ı kısa b i r şekil d e a kta rmakla yeti n i rsek onun d e hşet verici durumu ve Peygamber' i n ü m meti n i n b e n i msed ikleri n e olan m u h a l e feti bizi bütün Ra fızi fı rkaların aktard ı ğı rivayetl e re başvu rma ktan ku rtar mı ş o l u r. Yine kitap sahibine şöyle d e ­ n i l i r : Rafizileri n yaptıkları gi bi d i l i n i tutarsan v e b u kon u l a ra dalmaktan ken d i n i a l ı koyarsa n b u d u ru m yard ı m etmeye ça­ l ı ştığı n kişiye daha iyi b i r siper olur ve görüşü n ü destekl eme­ ye çalıştığı n kişiye İ m a m iyyen i n l üzumsuz sözl erinden daha fayd a l ı o l u r. Sahabe ve Tabiin

Rafi zil erin Sahabe ve Tabiini Tek fi r Edişleri İ b n ü 'r- Ravendi şöyle d e d i : Cahız'm sahabeyi tekfir etme ve o n l a rı aza rlamayla i l gi l i Şiaya yön e l i k i ft i ralarma ge­ l i nce, sahabeyi tekfir e d e n i n küfrü h a kkmda Şiiler a ra ­ smda b i r i htilafm o ldu ğu n u b i l m iyo ru m . ( İ bnü'r-Ravendi

daha s o n ra şöyle ded i : ) Şianm Cahız"m bir top l u l uğa iftira atmakta n geri d u rm a d ığı ve o n l a rm görüşleri n i b i l m e d i ­ ğiyl e i l g i l i d e l i l l erini b i r b ü t ü n o l a rak s i z e a n latacağım.

İti raz: Ca h ı z. Ra fızil e ri n Ali b . Ehi Ta li b, Hasan. H üseyi n, Selman, M i kdat ve sahabeden üç-d ört kişiyi tekfi r etm e d i kleri n i bil iyor. Fakat Rafizilerin beş ve a l tı kişi hariç tüm M uhacir ve Ensarı tek fi r etti kleri n i bildi rmiştir. Ra fizilerin b i l i n e n m e ş h u r görüşü böyledir. Ayrıca Ca h ı z, Rafi ziler in t e k b i r ş a h ı s kal mayacak ş e k i l d e b ü t ü n sahabeyi tek fi r etti kleri n e d a i r b i r şey söylememişti r. Cahız, Haricil er, M u 'tezi l e ve Ra fizil erin Sahabe ve Tabiin Hakkındaki Tartı şmaları Kitap sa h i b i, daha sonra Zeyd iyyen i n görü ş l e r i n i an lattı. Zaten onların görüşü hiçbir meselede Rafizile r in gö rüş ü gibi d eği l d i r. İ b n ü 'r- Ravendi şöyle d ed i : Zeydilerden b i r grup Ebu Bekir'in i p l eri A l i ' n i n e l i n d e o l d uğu h a l d e A l i ' n i n o n u idareye getirdiği n i i d d i a etm iştir. ( İ b n ü ' r- Ravendi ş u n u i d -

( 1 3 8)

210

Kitôbü 'l-İntisôr

dia etti : ) Zeydilere göre Ebu Bekir'in i d areye geti rilişi gü­ zel v e isabetli olmuştur.

İ ti raz: B u görü ş M u hacir ve E nsarı n tekfi r e d i l işlerine üzü­ len ve bundan ti ksinen b i rkaç Rafizin i n görü ş ü d ü r. Bunlar bü­ tü n insanları tekfi r etmekten daha ağır olan cehal et ve iftira ­ n ı n s o n raddesine varm ışlard ı r. B u n ların görüşü ş öyl e d i r: E b u Bekir, A l i ' n i n val i si v e n ü fuzu altında o l a n h a lifesiyd i . B i ri s i n i n val isi v e h a l i fesi olan kiş i n i n ö l ü m döşeği ndeyken i nsan lara ondan başka s ı n ı halife ataması, daha s o n ra da ikinci halife­ nin ken d i s i n d e n sonra ondan önce gel e n altı kiş i l i k bir şurayı belirlemes i n d e n daha tu haf bir şey o l u r m u ? Bu, Rafi zilerden kend i si ni akı l l ı sananları n görüşüdür. Kita p sah i b i h e rhangi bir M u 'tezilin i n görü ş ü n d e n böyle cah i lce bir neticeyi nasıl çıkara b i l i r ki? Allah Tea la, dostları n ı ve d i n i n i n destekçileri n i bu v e benzeri görüşlerden koru m uştur. [ 1 39)

İ b n ü 'r- Ravendi Ra fizileri n b i l i ne n bu görü ş ü n ü a n lattıktan sonra şöyle dem iştir: H işam b. H a kem ü m m etin çoğun l uğu A l i 'yi terk edip başkasına yö nelmeleri nd e n dolayı dalale­ te d üştükleri n i i d d ia etm işti r. Ama o n a göre ü m m etin ta­ m a m ı n ı n herhangi b i r meselede dalalet üzeri n e hemfikir o l m a ları ise i mka nsızdır.

İ ti raz: Kitap sah i b i n e şöyle d e n i l i r: Bu, Rafizilerin meşh u r görüşüdür. Cahız b u n u onlardan nakletti . Sen ise b u görüşü açıkl a m ı ş o l d u n . İ b n ü ' r- Ravendi daha sonra şöyle d e d i : Ü m met a rasında h i çbir fırka n ı n i l k neslin çoğuna kötü söz söylem ekten kaç ı n d ığı m b i l m iyorum.

İtiraz: İ b n ü ' r- Ravendi yalan ve iftiralarda b u l u n muştur. Z i ra biz İ s l a m top l u m u n u n fırkaları arası nda sadece Rafizile­ rin ilk nesil hakkında kötü söz söylediği ni b i l iyoruz. İ b n ü 'r- Ravendi daha sonra şöyle d ed i : İ mamet meselesi hakkı nda ü m met beş fı rka d a n oluşmaktad ı r: Şia, H a rici­ ler, M ü rcie, M u 'tez i l e ve A s h a b u ' l - H adis ve'r- Rivayet. ( İ b ­

nü 'r-Ravendi daha sonra şöyle ded i : ) Mu'tezilenin bu ko n u ­ d a k i görüşleri n i n açıkl a m a s ı d a h a ö n c e geçti .

Kitôbü 'l- in tisôr

21 1

İtiraz: Zaten sen i n o n l a ra bol keseden attığı n yal a n ve i fti ­ ral a rı n a yön e l i k tekzibimiz de daha ö n ce geçmişti. İ b n ü 'r-Ravendi daha sonra şöyle dedi: M ürci e de Ali'nin d u ru m u hakkında Mu'tezile gibi düşünmüş ve onlara ya­ kın durm uştur. İtiraz: İ b n ü ' r - Ravendi'ye şöyle d e n i l i r: Sahabe n i n durumu ve onları n velayeti hakkı nda M u' tezile, M ü rcie, Ashabu'l- H a ­ dis a rasında büyük b i r görü ş ayrı l ığı yokt u r. Onların i h ti l a fı bazı adil i m a m ların/hal ifeleri n d iğerlerine olan üstü n l ü kl e ri h a kkı n d a o l muştur. Ama o n l a rı n vel ayeti, o n lara yön e l i k sev­ gi, saygı ve o n l a ra olan m u habbetle Allah'a yakı nlaşma husu­ sunda a ralarında h içbi r i htilaf ol mamıştır. Sadece Şam tara f­ larında azgın küçük b i r gruba/Nabiteye m eyledenl ere ka rş ı M u 'tezi l e bu hususta çok ş i d d etli b i r karşı koyuş sergil e m i şti r. İ b n ü 'r- Ravendi daha so n ra şöyle ded i : H a riciler, Ali, Os- ( 1 40) man, Hasan, H üseyin, Zübeyr, Talha, Aişe, Ebü M üsa l el ­ Eş'ari l , Ü same ve l bn Ömer'i hakem olayından önce Ali 'ye ya rdıma gitmeyen herkesi, Ömer ve oğlu Abdullah'ı, M ua ­ viye v e ta rafta rlarım, Talha ve Zübeyr i l e birlikte olanları tekfir ediyorlar. Abdullah b. Abbas ve Abdullah b. Ca'fer'i de aym şekilde tekfir ediyorlar. İ t i raz: İ b n ü'r- Ravendi'ye şöyle den i l i r: H a ri cil e r, M uhacir ve E n sarın i l k d ö n emleri nd eki b i rl i kte l i k yıl l arındaki şahısla­ rı, Ebu Bekir ve Ömer' i n bütün h i la fet sürecini, Osma n'ın ilk a l tı y ı l l ı k h i lafeti n i kab u l etm işlerd i r. İ h ti l a fl ı yıllar başlad ığı n ­ da yem i n l e söyleyebil irim ki H a riciler teberri ettikleri kiş i l e r hakkında aşırıya kaçarak h a d d i aş ı p zu l ümde b u l u n m uşlar­ d ı r. Allah'ın dini ise ih malkar olanlar i l e aşı rıya kaça n ların aras ı n da d ı r. H a ri ciler dinden çıkıp i rtid a t etmelerine rağmen görüşleri n d e Rafızilere göre daha m u te d i l d i rl e r. Ç ü n kü o n l a r Osman' ı n son altı yıl l ı k h i l a feti nden, antlaşmal a rı n ı bozdukla­ rı için Tal h a ve Zübeyr'den, halifelik i dd iasında b u l u nduğu ve Osman' ı n kan ı talebiyle Ali'ye karşı bahane öne s ü rd üğü için M uaviye'den teberri etm i şl erdi r. Allah Teala m ü rted i n katl i, h ı rsızın e l i n i n kesilmesi, zina ifti ras ı n da b u l u n a n ı n kırbaçla n -

212

Kitôbü '/- İn tisôr

ması h a kkı n d a nass tayin ettiği gibi baği gruplarla sava ş ı l ması h ükm ünü nass i l e tayi n etmes i n e rağmen bu konuda i nsanları hakem tayi n etmesi nden dolayı Ali'den de teberri etm i ş l e rd i r. Daha so n raki H a ri cil erin ö n cekileri n i n karına ş i m d iye kad a r b i r h a rf b i l e ekl e m e m e l eri v e daha ö n ceki lerin teberri e d i p kınad ı kları kişilere yön e l i k d u ruşlarına i l aveten h e rh a ngi b i r d u ruş sergi lememel eri i s e İ b n ü ' r- Raven di'n i n ihdas ettiği n i ­ fakı n a d e l i l d i r. Ra fizilerin hepsi Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ebu Ubeyde b. e l - C e rrah, M uhacir nesli ve E nsarın en h ayı rl ı l a rı n ı n H z. Pey­ gamber d ö n e m i n d e m ü n a fı k oldukl a r ı n ı ve bu m ü n a fıklık­ la rıyla Allah ve Resu l ü ' n e o l a n düşmanl ıkları hakkı nda b i r[ 1 4 1 ) çok ayeti n nazil old uğun u i d d i a ediyorlar. ! On l a ra gö re l bu ayetl erden bazı l a rı ş u n l ardı r : " O gün, (dünyadayken) haktan sapmış kişi ellerin i ısırarak şöyle diyecek: Keşke Peygamber ile birlikte ayn ı yolda olsaydım ! Eyvah ! Keşke falancayı kendime dost edin meseydim !" (Furkan , 2 5 / 2 7 - 2 8) ve "Şimdi (düşünün, önünü görmeden), yüzüstü sürünen mi hedefe erişir, yoksa doğ­ ru yolda düzgün yürüyen mi?' ( M ül k, 67 / 2 2 ) . Ra fızil er. Ku r'an-ı Keri m'i n b i rçok ayet i n i n Ebu Beki r, Ömer i l e ö n cü ve faziletli nesilden bu ikisi gibi o l a n l a r h ak­ kında nazil olduğunu iddia e d iyorlar. Yine Rafıziler. bu şahıs­ ların kal plerin deki n i fa k ve s i nelerindeki öfke n i n, o n l a rı Aka­ be gecesi n d e Resu l u l l ah'a ka rşı a tl a r ı n ı d ü rtüklettiği n i i d d i a ediyor. Ra fıziler bu görüş lerine m u ha l efet e d e n ki ş i n i n akı l l ı v e b i l i n ç l i ol madığı n ı i d d i a ed iyorlar. H a ri cilerin a ş ı rı l ı kl a rı, sapkınl ıkları ve d i nden çıkm a l a rı n a rağmen şerleri n i n Rafı zi­ l e rinkinden daha itida l l i o l u ş u sana yeter. İ b n ü 'r- Rave n di, daha s o n ra şöyl e dedi: Cahız, H a ricile­ rin bu görüşleriyl e b i rli kte güzel l i kleri n i de zikred iyor, ö n e m l i vakaları m b i l d i riyor, ka h ra m a n h klarmdan h a ­ ber veriyor v e b i r a n ne n i n çocuklarına olan özl e m i gib i o n lara sempati d uyuyo r. Kes i n l ikle b i l iyors u n ki Cahız H a ricilere olan m eyl i n d e n dolayı b u n a yöne lip selefi n i n iftira l a rıyla Şiayı itham ettiği için o n l a rı d esteklemeyi

Kitiibü '1-İn tisii r

213

düşünmemiştir. Cahız kesinlikl e h izi pçi/tarafgi r davra n­ mış ve H işam b. Hakem'den hoca larının intika mım alma isteğiyle ha reket etmiştir.

İ t i raz: İ b n ü 'r- Ravendi'ye şöyle d e n i l i r: Cahız, H a ricilerin güzel l i kl e ri n i zi kretm e m i ş ve o n l a rdan uzak d u ru p o n l a ra meyletmediği i ç i n kah ramanl ıklarını da b i l d i r m e m i şti r. Ama d i n d e n sapıp çıkmalarına ve ce haletlerine rağmen Ra fızil ere göre daha iti d a l l i olduklarını bild irmiştir. H a ri cileri n d ü ş ­ m a n ları na iftira atmaktan sakı n d ıklarını, Rafı zilerin ise h a ­ s ı m l a r ı n a karşı cü retka r b i r şeki l d e i fti rada bulundukları n ı b i l d i rmi ştir. Yi ne H a ricilerin gü n a h l a rı , dostları n ı n abi d l i k ve faziletle n itelenmesi ve sad ece k ı l ı ç, at ve musha tl a rı ortaya ç ı karmaları h a kkındaki ş i i r ve ağıtlarından haber verm i şti r. Daha s o n ra Ra fızilerin ş i i rlerine ş a ra p i çerek ve h a rama gi r i - ( 14 2) ş e re k başla d ı k l a rı n ı b i l d i rm i ştir. Cahız'ın bu kon u d a söyl ediği h ususlar m evcutt u r ve gö rü l m ekted i r. İ şte İ m ra n b. H etta n , H a bib b. H u zra v e benzeri H aricileri n ş i i rl e riyle es-Seyyid ' i n ş i i rl e r i n i iyice tetkik ederseniz Cahız'ın doğru söyled iği n i ve Rafıziler hakkında tek b i r h a rf bile eklemed i ği n i öğre n m i ş o l u rs u n u z. Kitap sah i b i n i n "Cahız kesin l i kle hizipçi/tarafgi r dav­ ranmış ve Hişam b. Hakem'den hocaları n ı n intika m ı m a l ma isteğiyle hareket etmişti r," sö zün e gel i n ce b i l e m iyo­ ru m M u 'tez i l e H i şam b. H a kem'den hangi intika m ı alacak ki ! Kelam cıların ya n ı n d a yen i lgisi hakkında Hişam b. H akem' den başka d a rb ı mesel o l m u ş b i ri s i va r m ı d ı r? Onunla Ebü'l- H ü ­ zeyl arasında M e kke'de b i r topla ntı gerçekl e ş m i ş ve i ns a n l a r da o ikis i n i n etrafında hazır b u l u n m uş l a rd ı r. Fasit g ö r ü ş ü , çi r­ k i n l ikleri ve yen ilgisi gör ü l meye başlam ıştır. O n u n bu d u ru ­ m u kelamcılar a rasında m e ş h u r o l m u ştu r. Bu toplantı i n s a n ­ l a r ta rafı n d a n aktarı l m ı ş v e kel a m c ı l a rca da çokça b i l i n e n b i r top l a n t ı d ı r. Ali b. Misem d e b e n z e r b i r ş e k i l d e Basra'da M u 'te­ zile ta rafı n d a n yen i l giye uğratı l m ıştır. Yine yakın d ö n e m d e H i şam'ın a rkadaşlarından Sekkak ile tartışan h e r b i r M u ' tezili o n u kesi n l i kl e sustu rmuştu r. Onun Ebu Ca'fer el- İ ska fi i l e olan tartışm al a rı da meşhurd u r. Bu tartı ş m a l arı okuya n l a r ve h a k-

214

Kitôbü 'l- İn tisôr

kında a raştırmalarda bulunanlar ikisi n i n d eğeri n i ve görüşle­ ri arasındaki fa rkı görürler. Kitap sah i b i n e daha sonra şöyle d e n i l i r: B i lakis sen, M u'te­ zil eye yönelttiği n küfürleri n l e ve onların a l eyh i n e teli f ettiği n eserlerle Ebu Şaki r, Nu'man, İ b n Tah 1t72 ve Ebı1 H a fs e l - H a d ­ dad gibi m ü lhitlerden olan kötü selefleri n i n, ş eyhleri n i n ve ü statları n ı n i n tika m ı n ı M u 'tezileden almayı arzulamıştı n. M u'tezile aleyhi n e tel i f ettiği n eserlerde görülen rezaletin, üstatları n ı n M u'tezile hakkında konuşurlarken yaptıkları re­ zalet gib i d i r. Sahabenin Küfürde icma Etmeleri nin İ mkanı Hakkı nda

[ 1 43 )

Kitap sahibi so n ra şöyle dedi: Ashabu'l- Hadis, Hz. Pey­ gamber'in (as.) ashabın ı n çoğu "La ilahe illallah" diyen­ lere karşı kılıçları kınlarından çıka rd ı kları için onları karalamışlard ı r. Ama Sa'd, İ bn Ö mer ve üsame'nin haklı oldukları n ı ve bunları n az bir topluluk olduklannı, b u n ­ ları hata l ı bulanları n ise sayı ca v e toplulukça d a h a fazla oldukları n ı iddia etm işlerd i r. İ ti raz: İ b n ü ' r- Raven di, Ashabu ' l - Hadis hakkında yal a n söy­ lem iştir. Ashabu'l - H adis Hz. Peygambet' i n ashabından h i ç kimseyi azarlamam ıştır. B u ko nuda ç o k aşı rıya gitmişlerd i r. Öyle ki ken d i s i n e karşı düşmanlık beslenmesi ve ken di s i n d e n teberri edil mesiyl e i lgili delil olan ki mselere karşı b i l e teve l l i etm işlerd i r. Kitap sahibi daha sonra şöyle ded i : Cahız'a Ş öyle denilir: Şiada sahabenin küfür üzeri n e icma etmesini mümkün gören kimse yoktur. Ama senin üstadın Nazzam bunu mümkün görüyor. Yine Şiadan hiç kimse sahabenin ken ­ di re'yleriyle yen i b i r d i n uydurdukları nı iddia etmiyor. Ama Ca'fer b. M übeşşir ise sahaben in kendi re'yleriyle had cezaları uyd u rdukları n ı iddia ed iyo r. 72

N u' m a n ve İ bn Ta l ü t ' u n gö rü n ü rd e M ü s l ü m a n o l d u kları; a m a haki katte ise z ı n d ı k o l d u kla rı ve M a n i h e i z m i n ileri gele nleri a ras ı n d a yer a l d ı kları i fa ­ d e e d i l mekted i r. B k . H ayya t, el-İn tisôr, h a z . Albert N a s ri Nader, s. 1 4 1 , d n . 1 2 0 . ( çcv.)

Kita b ü 'l-ln tisar

215

İtiraz: İbnü'r-Ravendi, İ b ra h i m l en - Nazza m l ve Ca' fer l b . M ü beşşi r l ' e yalan isnadında b u l u n m u ş v e batıl şeyler söy­ lemişti r. İ şte Ca'fer' i n fı kıhta meşhur olan bu kitapları İ b ­ nü'r- Raven di'n i n o n a yön elttiği i fti raları ortaya koymakta d ı r. l b ra h i m' i n kitapları da ayn ı şeki l d e o n u n i ft i raları n ı o rtaya koymaktadır. O n u n "Şiada sahabenin küfür üzerin e icma etmesini mümkü n gören kimse yoktur," sözüne gel i n ce bütü n Ra­ fıziler sad ece beş ya da altı kiş i l i k bir gru p hariç sahab i l eri n tüm ü n ü n küfre düştüğü n ü v e ş i rk koştuğu n u i d d i a etm i şler­ d i r. O n ların b u i d d iaları n ı n çokça b i l i n iyor ol ması bu kon uyu uzatma gereğini o rtadan ka l d ı rmakta d ı r. Allah'ın Sureti

Allah Teala' n ı n S u reti n i n O l d uğu Görüşü H a kkındaki Tartışma Kitap sahibi şöyle ded i : Cahız'ın Şia n ı n Al lah'ın sureti nin olduğu görüşünü kabul ettiği iddiasına gelince o b u gö­ rüşü anlayamamış ona vakıf olamamıştır. ( İ b n ü'r-Ravendi daha s o n ra şöyle dedi:) Şiadan Allah'ın sureti n i n olduğunu sadece bir kişi kabul etmiştir. Ayrıca onlardan hiç kimse Allah'ın bir suret olduğu n u ve ken d i nefsiyle kai m b i r su­ retin i n olduğunu da söylememiştir. Onlar Allah Teala'mn bir ağacın sureti nde Hz. M u sa i l e konuşmasında olduğu gibi mahlukatı na herha ngi bir suret a racılığıyla h i ta p ettiği görüşünü benimsemişlerd i r. ( İ b n ü ' r- Ravendi daha s o n ra şöyle ded i : ) Cahız da bu görüşü onaylamıştır. İ ti raz: B u kon u d a İbnü'r-Raven di'ye şöyle d e n i l i r: Rafızile ­ r e göre gerçek tevh i d o l an görüşü o n l a rdan nefyetmekl e o n ­ lara ya rd ı m d a b u l u n m u ş o l uyors u n . B u da o n l a r ı n "Al l a h b i r s u rett i r," görü ş ü n ü o n l a rdan nefyetm e n s a n a M u 'tezileden n e fyetmekten daha ağı r gelecekti r. Acaba yeryüzünde Allah'ın b i r su ret olduğu n u söyl e m eyen bir Rafı zi va r m ı d ı r? O Ra fızi bu konuda rivayetler aktarıp ken d i i ma ml a rı n d a n hadislerle buna del i l geti riyor? N e var ki daha öncel eri M u 'tez i l eye eşli k eden ve tevh i d görüşünü b e n i m seyen kişileri Ra fıziler ken d i

( 1 44 )

216

Kitdbü '/-İn tisd r

mecl isl e rinden kovmuşlard ı r ve ken d i l e ri n e yaklaştırmamış­ l a rd ı r. Ayrıca Bekr b. Uhtü Abd ü lvah i d n ve ona ta bi olanların dışı nda, Allah' ı n kıya m et gü n ü n d e m a h lukatı na herhangi b i r s u ret şekl i n de h i ta p edeceği n i söyleyen h e rh angi b i r kişiyi b il­ m iyorum. Ki zaten b u n la r Ra fıziler içerisinde Allah' ı n yarattı­ ğı va rl ı kl a r ı n en azgı n l a rı ve en d ü ş m a n olanlarıd ı r. İ şte h e m bizim h e m de İ b n ü ' r- Ravendi' n i n el i n d e b u l u n a n Rafı zilerin ki tapları o n u n yal a n larına şah itlik etm ekte d ir. O n u n Rafızi­ l e r i l e i l gi l i olan yalanlarından ve onlara a i t o lm ayan şeylerle görü ş l e ri n i süslemesinden h a reketle M u'tezi le hakkındaki ri­ vayetl eri n d e güve n i l i r olmadığını, onlara yalan isnadında bu­ l und uğu ve o n l a ra a i t ol mayan sözlerl e i ft i rada b u l u nduğunu d e l i l l erle o rtaya koyacağız. Kitap sahibi daha s o n ra şöyle ded i : Ne var ki (Cahız'ın) Emevil erden olan ka rdeşleri Allah Teala'n ın A dem'i kendi suretinde yarattığı n ı söylem işlerd i r. Onlar Allah Tea la'nın azı dişleri n i n görü n ü nceye kadar güldüğü n ü de iddia etmişlerdir. Eğer bu kusur tüm Em evilere ilişiyo rsa o zam a n bu gö rüşün kusuru tüm Şiilere de i li şiyordur. ( 1 4 5)

İ ti raz: M u'tez i l e n i n sen i n aktard ı ğı n görüşü b e n i m seyen kişiye o l a n d ü ş m a n l ığı Ra fızilere olan düşmanl ığı gibidir, hat­ ta ondan daha fazlad ı r. Eğer kitap sahibi Nabiten i n teşbih h a k­ kındaki görü ş ü n ü M u'tezi l eye izafe etmeyi uygun görüyorsa o zaman cebr ve i rca hakkı ndaki görüşl e r i n i de o n l a ra izafe etmeyi uygun görs ü n . Ayn ı şekilde H a ri cilerin ve Rafızil e re m u h a l i f olan h erkesin görü ş ü n ü M u 'tezi l eye i zafeti n i uygu n görs ü n . Ayrıca sadece Ra fı ziler ve M u 'tezileyi zikrederken acziyet ve cehal eti yoksa N a b i te n i n görüşlerini de b u n a d a h i l e d i p bahsetmesi n i n ne a n l a m ı var? N a bite v e M u 'tez i l e n i n Re­ s u l u l l a h ' ı n ashab ı n ı n velayeti hakkı ndaki ortak görüşleri nde n 73

Bekr b . U h t ü Abdülva h i d b. Zeyd ' i n N a zza m'ın çağd a ş ı o l d uğu ve o n u n bazı fi k i rlerinden etk i l e n d i ğ i i fade e d i l m ekted i r. Ken d i s i n e n i s petle Bekriyye a d ı n d a bir fı rka teşekkül e t m i ş t i r. Daha çok büyük günah meselesi üze­ rinde d u rm uş l a r ve büyük g ü n a h i şleye n l e ri m ü n a fı k o l a rak kab u l e t m i ş ­ l e rd i r. Kader m esel esinde M u 'tezi leye yak ı n o l m u ş l a rd ı r. Bk. M u stafa Öz, " Bekriyye", DIA , Ankara 1 99 2 , V. 3 7 0 - 3 7 1 . (çev.)

Kitô b ü '1-in tisôr

217

dolayı İ bn ü ' r - Raven di'n i n N a b i ten i n görüşleri n i n M u 'tez ileye izafeti m ü m künse o zaman Nabite ve Rafızilerin hepsi teşbih ve cebr görü ş l e ri n d e n h e m fi k i r oluşlarından d o layı Cahız'ın da N a bi te ni n görüşleri n i Rafızil e re izafeti kesi n l i kl e uygun olacaktı r. Kitap sah i b i daha s o n ra şöyle ded i : Eğer suret taraftarla­ rın ı n benimsedikleri görüşleri teşeyyu' ehlinin fesad ına delalet ediyorsa o za man Mu'tezileden sana I Cah ız'a l mu­ halif olanların bu konudaki hataları Ehl-i İ 'tizalin fesadı­ na delalet etmiş olur. İ t i raz: O n l a rı n s u ret ve teşb i h h a kkındaki görü ş l e ri n i n Ra­ fı zil iğin fesad ı n a nasıl delalet ettiğin i şu şekilde ifade etmiş­ tik: İ ma m l a rı n d a n s u ret ve teşb i h görü ş ü n ü rivayet edenler, o n l a rdan Rafızil i k görü ş ü n ü ve M u h a ci r i l e Ensarı tekfi r etme görü ş ü n ü rivayet edenlerdi r. N iteki m o n l a r ilk haberlerinden ya lancı o l d u kl a rı gibi iki nci haberlerinde de yalancı d ı rla r. M u'tezi l e n i n ihtilafında buna benzer b i r durum yoktu r. İ b n ü ' r- Ravendi daha s o n ra şöyl e dedi : Eğer buna delil deği lse ve Rafizilerin kötü tercihlerine ve cehaletlerin� delalet ediyo rsa o zaman Ebü'l-H üzeyl, Muammer, Bişr b. Mu'temir, İ b rahim l en - Nazza m l ve Hişam el-Fuvati'nin hataları M u 'tezi lenin cehaleti n e ve kötü terci hine dela let etmesi gerekir. İ t i raz: İ b n ü ' r- Raven di'ye şöyle d e n i l i r : M utezileden sözü nü andığın kişilerin hata s ı n e rede Ra fızil erin hatası nerede d i r? Öyl e ki Rafıziler rabl e ri n i muhdes o rgan ! arla n i tel iyorlar ve O ' n u n s u ret ve orga n l a rı n ı n olduğu n u ve Kendisi nde beda n ı n gerçekl eştiği n i i d d i a ediyorlar. Bu, Ra fızilerin rab le ri h akkı n ­ daki görüşl e rid i r. H e r k i m O ' n u n bu sıfatı n ı n kadim olduğuna i n a n ı rsa h erhangi b i r c i s m i n hadis olduğunu göstere m ez. Ç ü n kü cisi mlerin h u d u s u n a yö nelik öne s ü rdüğü istid la lde, sad ece rabbi n i o n u n l a n itel e m i ş old uğu şeyi gö rü r. Allah Teala b u n l a rı n iddialarından m ü n ezzeh t i r ve yüced i r. Mu'tezi leden h e rh a ngi bir kiş i n i n h a tası ise kel a m i l m i n i n latif/dakik ko­ n u l a r ı n ı n ayrı ntısıyla i l g i l i d i r. M u 'tezi l en i n ku su rla rını o rtaya

( 1 46 )

218

Kitti b ü 'l- İn tisôr

koyma teşebbüsü n d e b u l u n d uğunda o n l a rı n sadece eşyan ı n fenası ve bekası, ma'him ve meçhul, tevellüd ve I Mua � m er'i n l manalar nazariyesi hakkı ndaki b i rtakım h ataları n ı aktarma­ mış m ıyd ı n ? Zaten Rafı ziler bu m eselelerden a n l a m azlar ve bunlar Rafizileri n akı l larına bile gel m ez. O n lardan tek b i r ki­ şinin b i l e bu görüşleri benimsediğini san mayız. İ b n ü ' r- Ravendi daha sonra şöyle d e d i : Sen Allah'ı zulme güç yetirme kle niteleyen kişinin [Allah'ı bi r suret kaldı­ ğı m ve zulme güç yetirenin de] sana göre a ncak bi r su­ ret olduğun u iddia ediyorsun. Allah Teali'mn zulme güç yetirdiği n i iddia edenler, Allah'ı buna güç yetirmemekl e niteleye nin O'nu bağı mla (matbu 1 kı ldığı iddiasmda bu­ lunmuşlard ı r. -Matbu' da suretten başkası olamaz.- Çün­ kü bir şeyin zıddma güç yetirmeyen kişi, o şeye ancak matbu' ve mu h des o l a rak dahil olur. İ ti raz: İ b n ü 'r- Raven di'ye şöyl e d e n i l i r: Cah ız, bu konuda­ ki kıyastan hareketl e Rafızile ri ilzam edecek h e rha n gi b i r şey zi kretmemiştir. Ama sen M u'tezileden hata yapan ı i l za m ede. cek hususları kıyastan hare ketle zikred iyorsun. Cah ız sade­ ce Rafı zilerin d i l l e riyl e söyledi kleri, ağızlarıyla kon u ştukları, kalpleriyle i n a n d ı kları husus ları zikretmiştir. Eğer M u'tezile­ d e n herhangi b i ri s i n i n görü ş ü n ü n , Rafızilerin görüşüne ben[ 1 4 7 ] zed iğin i görürsen d e m ek ki s e n i n bu karşı koyuş u n d oğru ­ d u r. Eğer böyl e b i r şeyi bula mazsan susman gerekir. Ayrıca ya rd ımda bulunmak i stedi ği n kiş iye olan d esteği n i ve o n u n küfrün ü güzel gösterme çaban ı da gizle. N e va r ki kal b i n d e tevhi d i yüceltme duygusu v e küfü rden hakiki itikada d ö n m e d ü ş ü n cesi o lsaydı, Allah Teala'yı mahluka tı n a benzeten ve Allah'ın mahlukatı gib i olduğunu söyl eyen kiş i n i n görü ş ü n ü güzel göstermeye yel ten mezd i n . Kitap s a h i b i d a h a sonra şöyl e d e d i : Sadece Ebü'l-Hü­ zeyl'in görüşünü a ktarmakla yetinsek, bu bile onun küf­ rüne delalet eder ve a kıllar onu kavrayamaz.74 Ebü'l-Hü­ zeyl şeyhleri olduğu halde M u 'tezile, putperestl erle tar74

Bu ibare n i n noksa n olduğu aşika rd ı r.

J