Karbon Demokrasi: Petrol Çağında Siyasal İktidar [1 ed.]
 9789944105576

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

A

Ç

I

L

I

M

K

İT

A

P

Timothy Mitchell Tımothy Mitchell Princeton Üniversitesi'nde yazdıgı doktora tezi Mısırı Sömürgeleştirmek'le (İletişim Yayınları) Ortadogu çalışmalarında yeni bir dönem başlatmıştır. SömürgeciliBin bir sömürü ilişkisinden ibaret olmadıgını. modernitenin kuruluşuna içkin süreçleri kolonide nasıl yeniden ürettigini göstermiş, modern

devletin

işleyişini

yepyeni

sorularla

tartışmaya açmıştır. Bu çalışmasını siyaset biliminin disipliner varsayımlarını tartıştıgı makaleleri takip etmiş,

ikinci

kitabı The Rule of

Experts'de

sineklerden haritalara siyaset biliminin kategorik olarak dışlad1131 nesnelerin nasıl olup da siyasetin maddesini şekillendirdiBini ele almıştır. Columbia Üniversitesi'nin Orta Dogu, wney Asya ve Afrika Çalışmaları bölümünün (MESAAS) direktörlügünü yürütmekte olan Timothy Mitchell'ın son kitabı Karbon Demokrasi şimdiden birçok dile çevrilmiş olup, kömürden petrole geçişe sahne olan

20.

yüzyılın bu maddeler etrafında nasıl şekillendigini gösteriyor.

Timothy Mitchell

Karbon Demokrasi Petrol Çağında Siyasal İktidar Türkçesi: Fırat Berksun

A

AÇILIMKITAP

açılımkitap halıcılar cad. kocaoğlu apt. no: tel:

38/1 d:4 fatih-İstanbul 0212 520 98 90 - 631 12 50

www.acilimkitap.com [email protected] karbon demokrasi timothy mitchell

cı Carbon Democracy, political power in the age of oil, 201 lNerso

65 1: 1 atlas dizisi: 3

açılımkitap:

dizi editörü: selim karlıtekin yayın hazırlık: alperen gençosmanoglu yayınevi sertifika no: ısbn:

22787

978-9944-105-57-6

birinci baskı: mart 2014 kapak: tekin öztürk içdüzen: ahmet yanar baskı-cilt: step ajans rek. mat. tan. ve org. ltd.şti.

göztepe mh. bosna cd. no:11 baecılar-istanbul tel: 0212

sertifika no:

12266

34200 446 88 46

açılımkitap pınar yayınları tic. ve san. a.ş'nin tescilli markasıdır.

Adie ve JJ için

İÇİNDEKİLER

Teşekkür Giriş

.

.

. .

.

. . .

.

.

.......... ..... .................. .. .... ..... . . ................ ..... .....

.. . .

................................................................................ ..... . . . . . .

Demokrasi Makineleri

Periler Diyanıun Ganimeti Yönetilenin Rızası

..

Sabotaj . . .

. .

.

. .. ......... . .

............................... ....... ..

.

.

. .

71

...... .. ... ..

169

......................................................... .. .

27

105

..

........................ ...... ......... .. ...........

11

. . .... ...

.. . ........... ..................................... .. ..

İyi Niyet Düzenekleri Yakıt Ekonomisi

. .

.......................... . ................. .. ......... . . .

9

135

. ........................................................................... 219

. . .. ..

Hiç Çıkmayan Kriz .

. .

. . .. . ............................. ...... ......... 261

. .... . .... .. .

Mccihat

. ...................... .......................................................... 299

.. .

Arnk Petrole Güvenmek Yok .

Kaynakça

.

...

.

.. .... . . .......... ........................

343

. ............................. ................................................ 379

.. .

1 9 TEŞEKKÜR

Bu kitabın bölümlerinin sunulduğu birçok seminer ve dersin ka­ nlımcılannın yonımlanndan ve eleştirilerinden, Andrew Barry,

Michel Callon, Geoff Eley, Malunood Mamdani ve Robert Vi­ talis ile yapnğım daha geniş tartışmalardan yararlandım. Birkaç eski öğrencim; Katayoun Shafiee, Munir Fakher Eldin, Canay Özden, Fırat Bozçalı, Ryan Weber ve Sam Rubin ilişkili konu­ lardaki kendi çalışmalarını benimle paylaşular, birçok kez de benim araşnrmalanına destek verdiler. Kitabın belirli bölümleri, başka yerlerde yayımladığım ça­ lışmalardan yararlanıyor. 1. Bölüm'ün bazı kısımlan ilk olarak şu makalede ortaya çıku: "Carbon Democracy", Economy and Society 38: 3, 2009: 399-432; 7.Bölüm'den parçalar şu başlıkla yayımlandı: "The Resources of Economics: Making the 1973 Oil Crisis", ]oumal of Cultural Economy 3:2, 2010: 189-204; 8. Bölüm'ün önceki bir versiyonu şuradadır: "Mcjihad: Islam in the US Global Order", Social Text 20: 4, 2002: 1-18. Üç kişinin bu kitaba özel katkılan oldu. Adrian ve justine Mitchell eleştirel bir bakış ve kitabın bittnesi için her türlü teş­ viki sağladılar; Ula Abu-Lughod eşsiz erdemini, içgörüsünü, sabnnı ve dikkatini paylaşn. Onlara yeterince teşekkür edemem.

1

11

GİRİŞ

Fosil yakıtlar, modem demokrasinin hem imkanının hem de sınırlarının oluşmasına yardımcı oldular. Bu kitap, bu sınırlan anlamak için bir tür demokratik siyasetin, benim karbon de­ mokrasi olarak adlandırdığım bir türün, ortaya çıkışını müm­

kün kılan şeyin ne olduğunu araştırarak başlıyor. Ancak geç­ mişe dönmeden önce aklımdaki güncel sınırlan açıklayarak başlayacağım. 2003 yılında ABD'nin Irak işgalinin başlannda, bu sınırlar­ dan biri yaygın biçimde tarnşılmaktaydı. Orta Doğu'nun ayı­ na özelliklerinden birinin demokrasi eksikliği olduğu sıkça dile getirilir. Bölgeyle ilgili yazanların birçoğuna göre, bu eksikliğin petrolle bir bağlanusı vardır. İhracat gelirlerinin büyük bölümü petrol kaynaklarına bağlı olan ülkeler daha az demokratik olma eğilimindedir. 20ll'de Arap dünyasında yayılan isyan dalgası, büyük petrol kazançlan ile daha demokratik ve eşitlikçi bir ya­ şam için talepler oluşturulmasında yaşanan zorluklar arasındaki bu ilişkiyi doğrular görünmekteydi. Genel anlamda, bir ülke ne kadar az petrol üretiyorsa ve üretimi ne kadar hızlı bir dü­ şüş gösteriyorsa demokrasi mücadelesi o kadar kolay ve hızlı bir şekilde ortaya çıkn. İsyanlann başladığı Tunus ve Mısır, ar­ dından hızla yayıldığı Yemen, Bahreyn ve Suriye bölgenin en

12

1

KARBON DEMOKRASİ

küçük petrol üreticileriydi ve hepsinde de üretim düşmekteydi. Her ne kadar en hızlı şekilde şiddete ve dış müdahaleye yeni­ len vaka olsa da, Orta Doğu'daki sekiz büyük üretici ülkeden yalnızca en küçükleri olan Libya'da (aynca üretimde yeni bir düşüş de yaşanmışn) benzer bir siyasi mücadele ivme kazandı. 1 Sorunu bazen adlandırıldığı gibi ifade edersek, "petrol la­ neti" hususunda yazanların çoğunun, petrolün doğası, nasıl üretildiği, dağınldığı ve kullanıldığı hakkında söyleyecek pek az şeyleri vardır. Genelde petrolü değil, petrolden kazanılan parayı tartışırlar - petrol devlet gelirine ya da özel servete dö­ nüştürüldükten sonra biriken kazancı. Petrolün anti-demok­ ratik özelliklerinin arkasındaki nedenler için getirilen öneriler, bu gelir fazlasına odaklanır: Devletlere, kamuya yapılan bağış­ lar ve fiyat sübvansiyonlan ile ihtilaflan basnrmak, siyasi des­ tek bulmak, refahın daha eşit paylaşımına dair baskılan azalt­ mak için kaynaklar sağlar. Açıklamalann petrolün çıkanlma, işlenme, nakledilme ve tüketilme yöntemleriyle yani petrolün yoğun bir enerji kaynağı olarak güçleriyle ya da bu yakın varlık ve iktidar biçimlerine dönüştüren aygıtla bir ilgisi yoknır. Pet­ rol lanetini yalnızca, petrol gelirlerine dayanan devletlere mu­ sallat olmuş bir bela olarak ele alırlar, daha geniş bir dünyanın maddi ve teknik yaşamına güç sağlayan enerjiyi elde ettiği sü­ reçlere de bulaşmış bir bela olarak değil.2

2

2010'da ilk beş ülke için petrol üretimi, gllnlılk üretilen varil sayısı olarak 668 000 (Mısır) ile 44 000 (Bahreyn) arasındaydı. Sekiz büyük üretici (Cezayir, İran, lrak, Kuveyt, Libya, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emir­ likleri ve Katar) 10,51 milyon bpd [bir glln başına varil] (Suudi Ara­ bistan) ile 1,79 milyon bpd (Libya) arasında üretiyordu; Katar yalnızca 1,43 milyon bpd petrol üretiyordu, ancak kişi başına dılşen en yüksek üretime sahipti, üstelik bölgenin ikinci büyük doğal gaz üreticisiydi. Um­ man (869 000 bpd, 201 1 baharında ılımlı siyasi protestolar) dılzgllnce iki grubun arasında yer alıyor. Petrol üretimi asgari düzeyde olan ya da petrol üretmeyen, bölgedeki beş ülkenin dördünün siyasal dinamikleri, petrol siyasetinden ziyade Filistin sorunu ile bağlanulı (İsrail/Filistin, Ür­ dün, Lübnan), diğer ülke de başka bir mineral ihracanna, gelişen fosfat endüstrisine dayanıyor (Fas). Ham petrol ve diğer likitler için değerler www .eia.gov adresinden alınmışur. Gelir sahibi ülke tanışmalarında, petrolün maddiliğini göz ardı etme eği­ liminin dışında kalan önemli bir istisna şu çalışmadır: Femando Coronil, The Magical State: Nature, Money and Modernity in Venezuela, Chicago: University of Chicago Press, 1997. Bu çalışmada, zenginliğin oluşumu-

GiRiŞ

1

11

Petrol üretim aygınnın görmezden gelinmesi, geri planda be­ lirli bir demokrasi anlayışım yansıur. Bu, Güney Irak'a 2003'Leki Birleşik Devletler işgalinden dokuz ay sonra, il genel meclisi ile "kapasite oluşturma" hakkında görüşmek üzere gönderilen, de­

mokrasi uzmanı bir Amerikalının paylaşttğı bir anlayışnr: Uz­ man, Amerikalılar tarafından tasarlanmış idari yapıyı içeren PowerPoint slaytlanm göstermeye, "yeni demokrasinize hoş geldiniz" diye başlar, "sizlerle daha önce karşılaşmıştım. Siz­ lerle Kamboçya'da karşılaştım. Sizlerle Rusya'da karşılaştım. Siz­ lerle Nijerya'da karşılaşnm." Bize söylenen, bu noktada meclis­ ten iki üye çıkıp gidiyor.3 Demokrasi üzerine uzmanlaşmış biri için demokratik siyaset esasen her yerde aynı. Demokrasi, yal­ nızca kendi karbon kopyası olarak gerçekleşebilecekmiş gibi, biçimi fark euneksizin her tür demokratikleşme örneğinde ço­ ğalnlabilecek bir takım prosedürlerden ve siyasal teamüllerden oluşmaktadır. Demokrasi bir yerden başka bir yere kopyala­

nabilecek bir modele, asli bir fikre dayanmaktadır. Petrol dev­ letlerinin birçoğunda görüldüğü gibi başarısızlığa uğrarsa bu­ nun nedeni modelin bir kısmının eksik ya da arızalı oluşudur. Fikir, bir şekilde farklı yerlerde de aynılığını koruyan şey­

dir - yerel tarihlerden, koşullardan, cismani düzenlemelerden

sıynlarak, soyutlaşarak ve bir kavram haline gelerek şu ya da bu bağlamda tekrarlanabilir. Bir demokrasi uzmanı, demokra­

siyi bir soyutlamaya, kolayca yer değiştirebilecek bir şeye dö­ nüştürebilmelidir ki onu çantasında ya da PowerPoint sunu­ munda Rusya'dan Kamboçya'ya, Nijerya'dan Irak'a taşıyabilsin ve insanlara nasıl çalışuğını gösterebilsin.

3

nun anlaşılmasında sorun daha geniş bir şekilde doğanın yok edilmesine bağlanır. Aynca bkz. Michael Watts'ın, petrol öncesi siyasal yapılardan yararlanarak geliştirdiği "petrol kompleksi" ve onun inşa ettiği "yöne­ tilebilir alanlar" tartışması, "Resource Curse? Govermentality, Oil and Power in the Niger Delta, Nigeria," Geopolitics 9, 2004: 50-80; ve Roben Vitalis'in Suudi Arabistan'daki petrol üretimini organize eden emek reji­ mi ve imaj yaranmını incelediği, America� Kingdom:.Mythmaking on the Saudi Dil Frontier, 2. baskı, Londra: Verso, 2009. Rory Stewart, Occupational Haz:ards: My Time Governing in lraq, Londra: Picador, 2006: 280.

14

KARBON DEMOKRASİ

Demokrasi dünyayı dolaşabilen bir fikre dönüştüıülebildi­ ğinde onunla birlikte hareket edebilmek; fikrin nasıl işlediği, in­ sanlann nasıl demokratik olduğu ile ilgili belirli tarzda bir açık­ lamaya bağlıdır. Eğer demokrasi bir fikir ise ülkeler bu fikrin insanlann zihinlerine girmesi ile demokratik hale gelirler. De­ mokrasi sorunu, zihnen demokrasi fikrine bağlı, yeni bir va­ tandaş modelinin nasıl üretilebileceği meselesidir. Birleşik Devletler'de modem Orta Doğu ile ilgili tarUŞma­ larda merkezi bir tema, nasıl yeni tiplerde vatandaş üretileceği meselesi olmuştur. lrak'taki savaş, ekonomik reform, Filistin'in geleceği, siyasal İslam, demokratikleşmenin önündeki engeller, anti-Amerikancılığın yayılması ve 2011 isyanları ile ilgili tartış­ malarda yeni tipte bir siyasal aktöıün nasıl oluşturulacağı so­ rununa sürekli yinelenen bir ilgi ile karşılaşılır. Otoriteye sı­ nırlar dayatabilecek düzeyde donaulmış iktidar özneleri nasıl

yaraulabilir? Otoriterizmi meşrulaş tırmayı reddedecek vatan­ daşlar bütünü nasıl oluşturulur? Yolsuzluk ya da kayırma ye­ rine kendi rasyonel çıkarlarına göre davranan aktörlere daya­

nan ekonomik yapılar meydana getirmek için ne tür bir eğitim, aydınlanma, terbiye ya da deneyim gereklidir? Hasımlar ara­ sında şüphe ve baskı yerine karşılıklı güven ve saygıya daya­ nan siyaset biçimlerini ne üretir? Kısaca bu taruşmalar şunu sormaktadır: İnsanlar kendilerini, nasıl yeni iktidar biçimleri­ nin özneleri olarak tanıyıp, buna göre karşılık verebilirler? Di­ ğer taraftan, hangi iktidar biçimleri liberal ve demokratik siya­ sal özneyi planlayıp düzenleyebilirler? Bu sorulann soruluş ve cevaplanış tarzlarıyla ilgili hayli eleş­ tiri getirilmiştir. Özellikle demokratikleşme ile ilgili taruşma­

larcla, bu tarzdaki anlayış yüıürlükteki "daha büyük kuvvetleri" ihmal ennekle suçlanmışnr. Orta Doğu'daki demokrasi sorunu ile ilgili Amerika kökenli yazıların, kapitalist küreselleşme ve

Ban'daki ekonomik krizi çözmek için insanlan uysal işçilere ve gönüllü tüketicilere dönüştürmek amacıyla yapılan işler hak­ kında, genellikle söyleyecek pek

az

şeyi vardır; ya da demok­

ratikleşme planlarını, zayıflayan hegemonyayı desteklemek için

GiRiŞ

1

15

harcanan daha büyük çabaların küçük, diplomatik bir parçası olarak gören imparatorluğun kuvvetleri hakkında; ya da iş­ gal güçlerinin ve askeri rejimlerin harekete geçirdiği şiddet ve baskı araçları hakkında. Ancak bu tür eleştiriler, bu tartışma­ larda asıl ilginç noktayı gözden kaçınnaktadırlar: Demokrasiyi, yeni siyasal öznelerin üretimi ve insanları yeni yönetim usulle­ rine tabi kılmakla ilgilenen bir mühendislik projesi olarak al­ gılayan görüşü. Orta Doğu'da demokratikleşme üzerine yakınlarda yapılmış bir araşnrmayı, Arap Barometresi projesini örnek olarak ele ala­

lım. Proje dahilinde, demokrasinin kurulmasına olanak sağla­ yabilecek bireysel tutum ve yönelimlerin varlığım ölçmek üzere beş Arap ülkesinde kanaat anketleri yapıldı. Bu yönelimler, "si­ yasal tolerans, farklılıklara saygı, sivil katılım ve kişilerarası gü­ ven" olarak sıralanınış.4 Proje, başlangıçta Birleşik Devletler Dı­ şişleri Bakanlığı'na bağlı, Orta Doğu Ortaklık Girişimi tarafından finanse edildi ve projenin siyasi kültürünü ölçmeyi ve kaydet­ meyi amaçladığı her ülkeden bilim adamlannın da karıldığı bir kurul tarafından yürütüldü. Arap Barometresi projesi, Global Barometre olarak adlandırılan, Afrika, Latin Amerika ve başka

bölgelerde benzer araşnrrnalar yürüten daha geniş çaplı bir gi­

rişimin bir parçasını oluşturuyor. Bölge ile ilgili birkaç benzer

araştırma ile birlikte Arap örneği, Birleşik Devletler'in resmi çevrelerinde Arap dünyasındaki siyasi tutumlar hakkında hü­ küm süren kabulleri sorguladığı iddia edilen kanaat anketleri­

nin sonuçlarını yayımladı. Bize resmi söylemin bazı sınırlarını göstermesinin yararına rağmen, proje ilk bakışta demokratikleşme ve sivil toplum me­ seleleri üzerine yapılan araşurmaların büyük bölümünü etki­ leyen bir zaaftan muzdarip görünmektedir. "Demokratikleşme olmaksızın demokrasi" diye ifade edebileceğimiz bir şeyin pe­ şindeymiş izlenimini vermektedir.5 Projenin önermesi şöyle:

4 5

Mark Tessler ve Arnaney ]amal, 'Political Attitude Research in the Arab World: Ernerging Opportunities', PS: Political Science and Politics 39: 3, 2006: 433-7. Ed. Ghassan Salarne, Drnıocracy Without Democrats, Londra: 1. B. Tauris, 1994.

16

1

KARBON DEMOKRASi

"Başanlı bir demokratikleşme, demokrasiye değer veren ve de­ mokratik bir siyasi kültürün unsurlanna sahip olan vatandaş­ lar bütününü gerektirir."6 Ancak benim bildiğim kadanyla, si­ vil bir kültürün - güven, tolerans, karşılıklı saygı gibi tutumlar ve başka liberal değerler - varlığının, demokrasinin ortaya çı­ kışım kolaylaştırdığını gösteren geçerli bir kanıt yok. Doğrusu, tam aksini gösterebilecek tarihsel kanıtlann olmadığı da söyle­ nemez. Ban'mn demokratik mücadeleler tarihinde hoşgörülü, eğitimli, açık fikirli siyasal sınıflann demokratikleşmeye muha­ lefet ettiği, etkili siyasi haklann mülkiyet sahibi olmayanlara, dini ve ırksal azınlıklara, kadınlara ve kolonyal öznelere geniş­ letilmesini engellemek için uğraş verdiği, yinelenen birçok ör­ nek bulunabilir. Birçok vakada, baskın siyasi sınıfların sahip olduğu sivilliğe dair erdemler, demokratikleşmeye muhalif ol­ manın zeminini hazırladı. Sıklıkla, kendi terbiye ve makullük­ lerinin onlara, kendi adına konuşamayacak olanlann çıkarlan için sözcülük yapmalanna yetki verdiğini iddia ettiler. Demok­ ratik haklar kazanıldığında, en azından genişletilmiş siyasal sı­ nıflar arasında, bu hakların kullanılması dürüst sivil tutumlann gelişmesini destekleyebilir - bu erdemlerin telkini ve uygulanışı, insanların kendilerini demokratik otoriteye tabi kıldığı usullere dönüşür. Diğer taraftan, demokratikleşme genellikle bu tutum­ lara karşı bir mücadele olagelmiştir. Daha çok, bir grup ayak direyici angajmanı ve pratiği gerektirmiştir. 7 Bu kitap, bu ayak direyici angajmanlarla ve karbon ener­ jisinin, geçerli bir şekilde ayak diremeye muktedir eylemlilik biçimlerinin üretilmesine yardımcı olan hususlanyla ilgilidir. Bu kitabı yazmaya başlamamın nedeni, demokrasi ve pet­ rol arasındaki ilişkilere dair daha iyi bir kavrayış anyor ol­ mamdı. Önceleri herkes gibi ben de demokrasiyi ve petrolü ayrı şeyler olarak düşündüm ve birinin diğeri için neden zararlı 6 7

Tessler vejarnal, 'Political Attitude Research.' Bkz. Bruno Latour, Politics of Nature: How to Bring the Sciences into De­ mocracy, Carnbridge, MA: Harvard University Press, 2004; ve Lisa Disch 'Representation as "Spokepersonship": Bruno Latour's Political Theory', Parallax 14:3 , 2008: 88-100.

GiRiŞ

1

17

gönindüğün:ü daha iyi anlamaya

çalışnın. Ancak petrol endüst­ risinin Orta Doğu'da nasıl kurulduğunu araşnrdıkça, insanlann nasıl petrol aradıklarının, boru hatlan ve terminaller inşa ettik­ lerinin, petrolü ısı enerjisi çeşitlerine ve ulaşıma dönüştürdük­ lerinin, bu süreçlerden kazanılan geliri kara çevirdiklerinin ve bu para akışlannı dağınnak ve yönetmek için aradıklan yön­ temlerin izini sürdükçe, karbon enerjisi ve modern demokra­ tik siyasetin karmaşık bir şekilde birbirine bağlı olduğu giderek daha aşikar hale gelmeye başladı. Demokrasi ve petrol üzerine bir çalışmadan çok, petrol olarak demolcrasi hakkında bir ki­ taba dönüştü - düzenekleri çeşitli düzeylerde, karbon enerji­ sinin üretim ve kullanım süreçlerini içeren bir siyaset biçimi olarak demokrasi. Petrol ve demokrasi üzerine yapılan çalışmalar, petrolün üretildiği ve dağıtıldığı süreçle başlamak yerine, ilgilerini pet­ rol parası - petrolden elde edilen gelir ve onun ayarncı kudret­ leri - sorunuyla kısıtladıklan zaman, enerji ağlannın inşa edil­ diği ilk biçimi bilinçsizce taklit ederler. 1914'de Royal Dutch/ Shell, Venezuela'da petrol üretmeye başladığında, ülkenin dik­ tatörü General G6mez şirketten rafınerisini kıyıdan uzaktaki Curaçao'ya (Hollanda'ya ait bir ada) kurmasını istemişti. Pet­ rolden gelecek olan parayı istemiş, ancak rafinerinin gerekti­ receği yüksek sayıda işçiyi ve beraberinde getirdiği emek tale­ bini istememişti.8 On yıl sonra, şimdi BP olarak bilinen şirket, lrak'ta bir petrol endüstrisi oluşturmaya başladı. Şirket petrol üretim hattını daha büyük mesafeler boyunca uzatacaktı. Pet­ rolü komşu ülkelerden geçirerek, petrolün büyük bölümünün Avrupa'daki rafinerilere nakledileceği nokta olan Akdeniz'e ta­ şımak için bir boru hattı planladı. Daha sonra milliyetçi bir ik­

tidar, BP'den Irak'a modern bir rafineri inşa etmesini talep et­ tiği zaman, şirket talebe hararetli bir şekilde direndi. Başka bir deyişle, eğer petrol, üretici devletleri büyük ölçüde para akı­ şına dönüştükten sonra etkiliyor gibi görünüyorsa, bu görü­ nüm boru hatlannın inşa edilişini, rafinerilerin yerleştirilişini, 8

Coronil, Magical State:

107.

18

1

KARBON DEMOKRASi

imtiyaz müzakerelerini ve örgütlü emek gücünün taleplerinden sıyrılmaya çalışmak için baştan beri yapılan karbon demokrasi sorunlarıyla ilgili ayarlamaları yansıur. Petrolün büyük ve açık­

lanamaz devlet gelirlerine dönüşümü, demokrasi ve petrol prob­ leminin bir sebebi değil, enerji akışlarından çıkan siyasal ilişki­ lerirı belirli biçimlerde tasarlanmasının bir sonucudur.

Petrolün bizzat kendisinin üretimini ve dolaşımını takip ede­ meyen petrol laneti değerlendirmeleri, bu lanetin petrolün do­ laşuğı ve enerjiye, kara, siyasi iktidara çevrildiği ağın yalnızca bir grup düğümünde kümelenmiş bir hastalık olduğunu teş­ his eder - üretici devletlerirı karar alma organlarında. Bu teşhis, üretici devletlerde görülen, ancak petrol üreticisi olmayan dev­ letlerde görülmeyen belirtilerin yalınlmasını gerektirir. Fakat ya demokrasiler birer karbon kopya değil de, karbon temellilerse? Ya karbon yakıtların tarihine belirli biçimlerde bağhlarsa? Kar­ bonun kendisini, yani petrolü, sorunlarla boğuşan petrol-üre­ tici ülkeleri karbon demokrasinin başka sınırlarına bağlayacak şekilde takip edebilir miyiz? Başlıca endüstrileşmiş ülkeler de petrol devletleridir. Pet­ rolden elde ettikleri enerji olmadan, bu ülkelerin halihazırdaki siyasal ve ekonomik yaşamları var olamazdı. Bu ülkelerin va­ tandaşlan, petrolden ve diğer fosil yakıtlardan elde edilen çok büyük miktarlarda enerji gerektiren yeme-içme, seyahat, ba­ rınma, başka mal ve hizmetleri tüketme tarzları geliştirdiler. Bu yaşam biçimleri sürdürülebilir değildir ve bu ülkeler şimdi, kendi sonlarını getirecek ikiz krizle yüzleşmektedir. Birincisi, yeni petrol keşifleri, tükenmekte olan mevcut kay­ nakların yerini alabilecek ölçekte değiller. Fosil yakıt rezervle­ riyle ilgili tahmin yürütmek, rekabet halinde hesaplama yön­ temleri içeren siyasi-teknik bir süreç olsa da kaynakların azaldığı bir çağa girmekteyiz gibi görünüyor.9 Dünyanın fosil yakıt de­ polan tükenmeyecek. Fakat kömür ve petrol az bulunur hale geldikçe ve bunları çıkartmak zorlaşukça, çıkarulmalan için gereken maliyet ve enerji sarfi.yau, bilmediğimiz sonuçlarıyla 9

Bkz . Sonuç bölümü.

GiRiŞ

J

11

birlikte, fosil yakıtlar döneminin sonunu getirecek.10 jean-Paul Sartre'ın bir defasında tarif ettiği gibi, dünyanın "diğer canlılar tarafından insanlara miras bıralolınış sermaye" deposu, dikkat çekecek derecede kısa bir süre içinde tüketilecek.11 Eskiden en kolay çıkarulan fosil yakıt olan, ancak şimdilerde arzının art­

ması en zor yakıt haline gelmiş petrol hususunda, modem pet­ rol endüstrisinin başladığı 1860'larla 2010 arasında geçen 150 yıl boyunca tüketilen miktarın yarısından fazlasının, 1980'den sonraki 30 yıl boyunca harcandığını söyleyebiliriz. 12 İnsanlık tarihi perspektifinden bakılacak olursa fosil yakıtlar çağı şim­ dilerde kısa bir ara gibi görünüyor. İkinci kriz ise insanoğlunun bu enerji kaynaklanın tüke­ terek, ABD Başkanı'nın Bilim Danışma Kumlu'nun neredeyse yanın yüzyıl önce, 1965'te uyardığı gibi, "farkında olmadan çok büyük bir jeofiziksel deney yapmakta" olduğudur. İnsan­ lık, geçtiğimiz 500 milyon yıl boyunca dünyada birikmiş fo­ sil yakıtları birkaç nesilde yakarak, 2000 yılında atmosferdeki C02 miktarını %25 oranında arturacak ölçüde karbon diok­ siti atmosfere yaydı. 1965 raporu şöyle uyarmaktaydı: "Bu ik­

lim koşullarında ölçülebilir ve beliti dikkat çekici değişikliklere yol açmaya yeterli." Aynca bu değişiklik, "insanın bakış açısın­ dan zararlı olabilir" diye eklemişti. 13 Deney beklenenden daha

10 Vaclav Smil, Energy in Nature and Society: General Energetics of Comple:x Systrnıs, Cambridge, MA: MiT Press, 2008: 204. Kaynaklann çıkanlması zorlaşukça, fosil enerji üretmek için gereken enerji miktanndaki artış, azalan EROi (energy retum on energy invested [yatırılan enerji için ener­ ji getirisi)) diye bilinen problem için bkz. a.g.e.: 275-80. 1 1 jean-Paul Sartre, Critique of Dialectical Reason, cilt 1, Theory of Practical Ensembles, Londra: Verso, 1977:154. 12 Yakın bir tarihe kadar, kömür rezervlerinin, yüzlerce yıl yetecek kaynak­ la, petrolden daha çok dayanacağı kabul edilirdi. Yeni çalışmalar, tahmini kömür rezervinin petrolden de daha az güyenilir olduğunu, ABD'deki üretimin şimdiden tepe noktasına ulaşuğını ve düşmeye başladığını, kü­ resel üretimin de 2025 gibi erken bir tarihte tepe noktasına ulaşacağını ileri sürüyor. Werner Zittel ve jôrg Schindler, 'Coal: Resources and Fu­ ture Production', EWG Paper no. 1/01, 10 Temmuz 2007, www.energ­ ywatchgroup.org adresinde mevcut. 13 R. Revelle, W Broecker, H. Craig, C. D. Keeling ve J. Smagorinsky, 'At­ mospheric Carbon Dioxide', Restoring the Qualiıy of Our Environmrnt: Reporı of the Environmenıal Pollution Panel içinde, Washington: White

ZO

1

KARBON DEMOKRASİ

hızlı bir şekilde ilerledi. Endüstri çağının başlangıcından beri

atmosferdeki karbon dioksit oranı %40 oranında artn ve bu ar­

nşın yansı 1970'lerin sonundan itibaren meydana geldi. Neti­ cede dünyanın ikliminde meydana gelen değişiklikler, bunun yalnızca insanın bakış açısından zararlı olacağının değil, geze­ gen ölçeğinde yıkıcı olacağının belirtilerini vermektedir.14 Pet­ rolün demokrasi için temsil ettiği daha büyük bir sınır, fosil yakıtlar çağını yönetmek için ve bir ölçüde bu enerji formları­ nın bir ürünü olarak ortaya çılonış olan siyasi sistemin, kendi­ sinin sonunu getirecek olaylann üzerine gitmekten aciz olabi­ leceği ihtimalidir.15

Karbonu takip etmek demek, demokrasi uzmanlannın ide­

alist şemasııu materyalist bir şemayla değiştirmek ya da siyasi sonuçları, onlan belirleyen enerji fomılanna kadar geri götür­ mek demek değildir

-

sanki karbonun güçleri, petrol kuyusu

ya da kömür damarından, devleti kontrol edenlerin ellerine de­ ğişmeden iletiliyormuş gibi. Onu topraktan çıkaranların yapnğı işten başlayarak karbonun kendisi dönüştürülmelidir. Bu dönü­ şümler, bağlantılar kuqnayı ve birlikler inşa etmeyi gerektirir maddesel ve ideal, ekonomik ve siyasal, doğal ve toplumsal, in­ sani ve insani olmayan ya da şiddet ve temsil arasında herhangi House, President's Science Advisory Committee, November 1965: 126-7. 14 İklim Değişimi Üzerine Hükümetlerarası Panel, Dôrdüncü Değerlendirme Raporu, 2007, www.ipcc.ch adresinde mevcut. james Hansen ve çalış­

15

ma arkadaşlarının paleoiklim verileri üzerine araşurmalanna göre, buz erimesindeki geri besleme döngüleri, potansiyel olarak dehşet verici so­ nuçlan olacak, çok daha şiddetli iklim değişimini zorlayarak buz örtüsü kaybında ani bir hızlanmaya neden olabilir. Bu bulgular IPCC'nin acil uyarılarını bile saçma derecede iyimser kılıyor. james Hansen, Makiko Sato, Pushker Kharecha, Gary Russell, David W Lea ve Mark Siddall, 'Climate Change and Trace Gases', Philosophical Tmnsactions of the Royal Society A, cilt 365, 2007: 1 ,925-54. Elmer Altvater bu ikiz tehdidin berrak bir değerlendirmesini yapıyor ve bu tehditlerin kapitalizmin mantığı ve fosil enerjinin fiziksel özellikle­ ri arasındaki mutabakat döneminin sonunu temsil ettiğini ileri sürüyor. ('The Social and Natura! Environment of Fossil Capitalism,' Socialist Re­ gister 43 , 2007: 37-59). Takip eden bölümlerde bu fiziksel özelliklerin - örneğin, petrolün taşınabilirliği kömürünkinden oldukça farklıdır-, değişmeyen bir mantığa sahip tarihsel süreç olarak kapitalizm fikrine uy­ ması zor olan farklı bir değerlendirmesini sunuyorum.

GiRiŞ

1

Z1

bir bölünmeyi gözetmeyen bağlanular ve birlikler. Bu bağlantı­ lar, bir iktidar biçimini diğerine dönüştürmeyi mümkün kılar. Fosil yakıtları kullanmak ve demokratik taleplerde bulunmak arasındaki ara bağlanuları anlayabilmek, bu bağlannların nasıl oluştuğunu, yaratnkları hassasiyetleri ve imkanları, otoritenin özellikle etkili olduğu dar geçiş noktalannı takip etmeyi gerek� tirir.16 Siyasal olanaklar, enerjinin akış ve yoğunluğunun farklı biçimlerde organize edilmesiyle genişledi veya daraldı. Bu ola­ naklar da insanların, finansın, uzmanlığın ve şiddetin, enerji­ nin dağınmı ve kontrolüyle ilişkili olarak bir araya getirilen tan­ zimleriyle çoğaldı veya sınırlandırıldı. Fosil yakıtlardan elde edilen enerji gibi demokratik siya­ set de yeni bir olgudur. Başlangıçtan beri iki iktidar türünün gelişimi beraber örülmüştür. Bu kitap, 1. Bölüm'de on doku­ zuncu yüzyılın sonları ve yirminci yüzyılın başlarında, Avrupa ve Amerika'da kömür ve kitle siyasetinin yükselişinden başla­ yarak bu iki iktidar türünün nasıl birleştiklerinin izini sürmek­ tedir. Uzun zamandır hakim olan anlayışa göre, kömürün yük­ selişi, toprağın derinlerindeki karbon damarlarına ulaşabilmek için buhar gücünün kullanılmasıyla mümkün olmuş ve büyük ölçekli üretimin ve modem şehirlerin gelişimine yol açmışnr; böylece de madenlerden, fabrikalardan ve modem şehir haya­ nndan demokrasi için mücadele eden güçler doğmuştur. Fa­ kat bu güçler, çoğunlukla tek yanlı bir biçimde "toplumsal ha­ reketler" olarak düşünülmüştür. İşyerlerinde, sendikalarda ve siyasi topluluklarda toplanarak insanların daha eşitlikçi ve de­ mokratik ortak yaşamlar için savaşmalarını sağlayacak siyasal

16 Gavin Bridge, dikkati üretici devletlere ve kaynak lanetine yönelmiş Ozel odaktan uzaklaşurarak, petrolün üretimine, antmasına ve dağıumı­ na bulaşmış, her biri farklı bir siyasal rejim ile yönetilebilecek muhtelif şirket ağlarına, şimdilerde karbonun zapt edilmesi, depolanması ve kar­ bon kredilerinin ticaretine bulaşmış olanlara çekiyor. 'Global Production Networks and the Extractive Sector: Goveming Resource-Based Deve­ lopment' ,joumal of Economic Geography 8, 2008: 389-419. Dönüştürüm sosyolojisi ve "zorunlu geçiş noktalan" için bkz. Michel Callon, 'Some Elements ofa Sociology of Translation: Domeslicalion of the Scallops and the Fishermen of St Brieuc Bay', ed. John l..aw, Power; Action and Bdief: A New Sociology of Knowledge7 içinde, Londra: Routledge, 1986.

22

1

KARBON DEMOKRASi

bir bilinç geliştirdikleri söylenir. Bu değerlendirme tek taraflıdır; çünkü bahsedilen siyasal özneliği bütünleştiren araçları ihmal eder ve oligarşik iktidar biçimlerinin maruz kaldığı teknik has­ sasiyetleri görmezden gelir. 1. Bölüm'ün gösterdiği gibi, kömür­ den gelen yeni ve muazzam enerji üzerine kurulu sosyo-teknik dünya, özel bir hassasiyet barındırmaktaydı ve etkili demokra­ tik talepleri bütünleştirme araçlarım sağlayan da yoğunlaşmış karbon enerjisi stoklarının hareketiydi. Enerji akışları ile demokrasinin ortaya çıkışı arasındaki iliş­ kilerle ilgili bu yeni anlayışı akılda tutarak, 2. Bölüm'de Orta Doğu'da petrol endüstrisinin başlangıcım inceliyorum. Stan­ dart tarih, uzak ve çetrefilli konumlarda petrol keşfeden kah­ raman öncülerin ve Birinci Dünya Savaşı arifesinde, bu strate­ jik ganimeti ele geçirmek için hareket eden ileri görüşlü devlet adamlarının hikayesini anlatır. Kömür ve demokrasinin tari­ hinden öğrendiğim, enerji siyasetinin kaynaklan ele geçirmek kadar enerji akışma müdahale enne gücüne sahip olmayı da gerektirdiği bilgisine dayanarak, ben başka bir açıklama öneri­ yorum. Petrol şirketlerinin, Orta Doğu'da petrol endüstrisinin ortaya çıkışını geciktirmek için nasıl işbirliği yaptıklarını ve si­ yasetçilerin, ülkelerindeki demokratik güçleri zayıflatmak için, denizaşırı petrolün kontrolüne nasıl bir araç olarak baktıklarını araştırıyorum. Başlangıcından bu yana, Orta Doğu petrolünün tarihi, demokratik siyasetin oluşturulmasının ve bozulmasının bir parçasını oluşturur. Demokrasiye karşı verilen mücadele Birinci Dünya Savaşı'nın çıkışını tetikledi, savaşın sonucunda Milletler Cemiyeti ve Orta Doğu'nun petrol bölgelerini kontrol edecek yeni bir çark ortaya çıktı- Milletler Cemiyeti Manda Rejimi sistemi. Bu olaylar, ge­ nellikle Başkan Woodrow Wilson'un demokratik bir prensibi, kendi kaderini tayin hakkım savunan "On Dört Madde"sinin idealizmi ile Orta Doğu'nun başlıca petrol bölgelerini, özellikle de Irak'ı kontrol altına almış Avrupalı güçlerin çıkarları ara­

sında bir savaş olarak tarif edilir. 3. Bölüm, savaş zamanında

Avrupa Solu'nun emperyalizmin ve hammadde temininin daha demokratik bir denetimi için yürüttüğü müc.adelenin, "yöne­ tilenin rızasının" üretildiği demokratik olmayan bir düzeneğe

GiRiŞ

1

n

dönüştürülüşünü anlatan farklı bir tarih sunuyor. İmparatorlu­ ğun hükümranlığı için

"nzanın"

üretildiği en önemli yer lrak'tı.

4. Bölüm'de, Irak'taki ve Orta Doğu'nun başka bölgelerindeki

siyasal güçlerin bu duruma nasıl yanıt verdiğini ve Irak'ın pet­ rol rezervleri üzerindeki hakimiyetin nasıl biçimlendiğini inceli­ yorum. Takip eden dönemde, Irak ve komşu ülkelerde bir pet­ rol endüstrisinin inşa edilmesiyle birlikte, demokratik siyasal hak taleplerini organize etmek için yeni imkanlar oluştu. Aynı zamanda da, enerji akışlarının bölüşümü ve hacmi, bu taleple­ rin gelişmesini giderek zorlaşnrdı. "Demokrasi" terimi iki çeşit anlama sahip olabilir. Daha ada­ letli ve eşitlikçi bir toplumsal dünya için etkin hak taleplerinde bulunma yollarına işaret edebilir. Ya da toplumsal dünyayı bö­ lerek, genel fikir birliğini, daha fazla eşitlik ve adalet için ge­ tirilen talepleri sınırlandırmakta araç olarak kullanan bir halk yönetimi şekli anlamına gelebilir. Böyle sınırlar, bazı alanlar ge­ nel iradeye tabi kamu meseleleri olarak kabul edilirken, diğer alanların alternatif yönetim usulleri ile idare edilmesiyle olu­ şur. Örneğin, idari uygulama mülkiyet kurallarıyla düzenlenen özel alanı, doğanın kanunlarıyla düzenlenen doğal dünyayı ya da ekonomi prensipleri ile düzenlenen piyasaları ayırabilir. De­ mokratik mücadeleler, başkalarının özel (işverenlerce ödenen ücretlerin düzeyi gibi), doğal (doğal kaynakların tüketilmesi ya da atmosferdeki gazların mahiyeti gibi) ya da piyasa kurallarına tabi meseleler (finansal spekülasyon gibi) olduğunu iddia ettik­ leri sorunları, kamu meselesi olarak kabul ettirmeye çalışması ile konuların dağılımı üzerine bir savaş haline gelir. Yirminci yüzyılın ortalarında bu "dağılım mannğı", kuralları alternatif si­ yasal talepleri sınırlandıran, yeni büyük bir yönetim alanı belir­

lemeye başladı: "Ekonomi" olarak tanınmaya başlanan alan.17

5. Bölüm, ekonominin yirminci yüzyılın ortalarında siyase­

tin yeni bir nesnesi haline getirilişinin izini sürüyor (çoğu açık­ lama, yanılgıya düşerek ekonominin ortaya çıkışını bir ya da iki 17 Bkz.jacques Rancit�re,

Hatred ofDrnıocracy, Londra: Verso, 2006. Burada Ranciere, demokratik mücadeleleri bazı meseleleri kamusal, diğerlerini özel olarak tayin eden dağılım mantığına karşı bir savaş olarak ele alır.

Z4

/

KARBON DEMOKRASi

yüzyıl önceye yerleştirir). Aynca bu bölüm, giderek artan mik­ tarda petrol formunda düşük maliyetli karbon enerjisi üretimi­

nin, bu yeni usul siyasal hesaplama ve demokratik yönetim biçi­ mine nasıl iştirak ettiğini de inceliyor. Kömür çağında yönetim şeklinin niteliği olan maddi hesaplama biçimlerinin aksine pet­ rol bolluğunun olanak verdiği yeni hesaplamalar, ortak yaşamı alışılmamış bir ilkeye, yani sınırsız ekonomik büyüme ilkesine dayanarak idare etme yollarına izin verdi. Ekonomik büyüme­ nin işletilmesi, karbon demokrasilerin yönetiminde yeni akıl yürütme biçimleri ve düzenleme usulleri sağladı. Ekonominin hazırlanışı, ulus devlet düzeyinde maddi ha­ yau düzenleme yollan sağlarken birçoklannın iki dünya savaşı arasındaki dönemde yaşanan demokrasi krizinden sorumlu tut­ tuğu güçleri kontrol etmekten acizdi: Spekülatif hareketiyle, Av­ rupa finansal ve siyasal sisteminin çöküşüne neden olan ulus­ lararası özel sermaye alaşlan. Bu noktada da petrolün, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, uluslararası sermayeyi kontrol etmek için yeni bir yöntem tesis edilmesinin alnna imzasını atarak bir cevap sağladığı görünüyordu. Ulusal ekonominin hazırlanışı­ nın yanı sıra, 5. Bölüm, özel uluslararası bankaların spekülas­ yon tehdidini zapt etmek için planlanmış uluslararası fınansal mekanizmanın inşa edilişinin izini sürüyor - demokratik siya­ sete karşı, yirminci yüzyılın takip eden dönemlerinde yeni öl­ çekte tekrar ortaya çıkacak olan bir tehdit. Yeni kontrol me­ kanizması kısmen petrol akışlarının yönetimiyle işlediğinden ve Orta Doğu dünya petrolünün asıl kaynağı haline geldiğin­ den dolayı, bölgeyi emperyal egemenlik alnnda organize etmek Ban'da bir yönetim şekli olarak demokrasinin imkanı için tek­ rar önem arz etmekteydi. Savaş sonrası dönemde, Orta Doğu petrolünü Birleşik Devletler tarafından yürütülen "uluslararası vesayet" alnna alma girişimleri, petrol şirketlerince daha basit bir çerçeveyle, "Soğuk Savaş" ile değiştirilmek üzere engellendi. Bazı bölgeleri demokratik taleplerin geliştirilmesi için uygun­ suz arenalar olarak tayin eden dağılım manuğı, Ortl Doğu'yu tam da böyle bir bölge olarak kapsama dahil etti.

GiRiŞ

1

H

Benim karbon demokrasi ile ilgili yapnğım açıklama, kö­ müre bağımlılığın yaratnğı hassasiyetler ve etkili demokratik taleplerde bulunma gücü arasındaki basit bağlanuyı takip ede­ rek başladı. Fakat kitaptaki bu nokta ile birlikte, açıklamanın boyutları, kömürden giderek artan petrol kullanımına geçişi, kat be kat büyümüş enerji üretim ve dağıum ağlarını, bol bu­ lunan fosil yakıtların mümkün kıldığı yeni ortak yaşama biçim­ lerini ve petrol üretimine dayanan, hızla genişleyen mal ve fi­ nans dolaşımını yansıtarak çoğaldı. 6. Bölüm'de Irak'a ve Orta Doğu'nun daha geniş bir bölü­ müne, l950'ler ve l960'larda yerel siyasal mücadelelerin nasıl petrolün kontrolü üzerine petrol şirketleri ile mücadelelere dö­ nüştüğünü inceleyerek geri dönüyorum. OPEC'in yükselişinin tarihinin yanı sıra, petrol üreten ülkelerin, önce yabancı şirketle­ rin ürettiği petrolün vergilendirme oranları üzerindeki, sonra da bu şirketlerin mülkiyeti ve işletimi üzerindeki kontrol hakkını savunma çabalannı yörılendirmede milliyetçi güçlerin üstlen­ dikleri rol iyi bilinir. Fakat karbon demokrasi bakış açısından, bu hikayenin yeni veçhelerini vurgulamalıyız. Bu bölüm, pet­ rol üzerine sürdürülen savaşın rafıneriler, boru hatları, nakliyat güzergahları ve bunlara düzerılenen sabotajlar düzeyinde izini sürüyor. İran'dan başlayarak, petrol ülkelerinin ileri teknoloji silah alımının, petrol gelirlerinin geri kazanımı için nasıl eşsiz bir şekilde uyarlanmış bir düzenek sağlayabildiğini, yeni "gü­ venlik" doktrirılerinin silah sarışı ile nasıl paketlendiğini araş­ unyor ve Orta Doğu'da petrol sorununu, Bau'daki demokratik siyasal taleplerin yönetiminde yürütülen yeni yöntemlerle iliş­ kilendiriyor. 7. Bölüm'de incelendiği gibi, bu gelişmeler 197374 krizine neden olmuştu. Yanılucı bir şekilde, basitçe "petrol krizi" olarak adlandırılan bu dönemin esas olaylan, uluslara­ rası finansın, ulusal ekonomilerin ve enerji akışlarının yöne­ tim usullerinde, Ban'nın zayıflamış karbon demokrasisini Orta Doğu'nun petrol ülkeleri ile yeni bir ilişkiye sokarak bir dö­ n üşüme yol açmışu. ABD'nin petrol üreten devletlerle ilişki­ lerindeki değişim de, "ekonominin" ortak yaşamı yönetmenin

26

1

KARBON DEMOKRASi

demokratik biçimi olarak işletilmesine karşı olan sağ siyasal kuvvetlere, toplumsal dünyanın bölümlerini demokratik tar­ tışmanın erişemeyeceği alanlara yerleştirmek için daha etkili araçlar sağlayarak "piyasanın" yasalannı alternatif bir yönetim teknolojisi olarak yeniden tanıup genişletmesine izin vermişti. Takip eden otuz yıl boyunca, 1979'da İran'daki İslam Devrimi'nden 2011 baharındaki Arap ayaklanmalanna kadar, Orta Doğu ile ilgili petrol ve demokrasi taruşmalanna iki tema

haklın olageldi. Birincisi, birçoklanna göre daha demokratik si­ yaset biçimlerinin inşasına engel teşkil ediyormuş gibi görünen İslamcı siyasal hareketlerin yükselişiydi. Diğeri ise, petrol ülke­ lerinin sürüklendiği yükselen askeri şiddet düzeyiydi - özellikle 2003'te ABD'nin Irak'ı işgali ile sonuçlanan Körfez'deki savaşlar dizisi. Bu dönemin popüler okuması, dönemin dinamiğini, ser­ mayenin küreselleştirici kuvvetleri ile kavimsel ve dini kimlik­ lerin bağnaz güçleri ya da "Cihat'a karşı McDünya" arasındaki çatışma olarak tarif etti. 8. Bölüm, petrol, sözde küreselleşme, siyasal islam'ın güçleri arasındaki bağlanulan düşünmenin yeni bir yolunu, "McCihat" kavramını kullanarak öneriyor. Sonuç bölümünde karbon demokrasinin güncel sınırlarına geri dönüyorum: Bol, düşük maliyetli karbon enerjisi çağının, tükenmiş petrol alanlarını yeni buluşlarla değiştirmenin zorluğu derinleştikçe, yeni buluşlar giderek pahalı ve işletmek için enerji tüketen hale geldikçe yaklaşan sonuna ve mevcut demokratik yönetim biçimleri, gezegenin uzun vadeli geleceğini korumaya yönelik önlemler almakta dirayetsizlik gösterdikçe ivme kaza­ nan iklim bunalımı tehdidine. Bu sorunların etrafındaki teknik belirsizliğin, nasıl demokratik tartışma alanını işgal eden belirli bir akıl yürütme biçimine - ekonomik hesaplamanın manUğına - izin verdiğini gösteriyorum. Bu kitapta peşine düşülen, kar­ bon demokrasi adını verdiğim sosyo-telrnik anlayışın, ortak ge­ leceğimizi şekillendirmede önümüzde duran bu engeli aşmak için daha iyi bir yol önerdiğini savunuyorum.

DEMOKRASİ MAKİNELER İ

Petrol ve demokrasi meselesini anlamanın yolu kömür ve de­ mokrasi meselesinden geçmektedir. Modern kitle siyaseti, ener­ jiyi yeni bir ölçekte kullanan yaşam biçimlerinin gelişmesiyle mümkün oldu. Kömürün işlenmesi ile kaynağı on dokuzuncu yüzyıl boyunca katlanarak arnnaya başlayan termodinamik bir kuvvet sağlandı. Endüstriyel yaşam, eski otorite ve iktidar bi­ çimlerini tahrip ettikçe ortaya çıkan demokrasi, bazen bu deği­ şimin bir sonucu olarak tarif edilir. Ancak demokratik siyasal haklar talep etme kudreti, yalnızca kömürün yükselişinin bir yan ürünü değildi. İnsanlar, yeni enerji sisteminin içinden ey­ leme gücünü ele geçirerek siyasal talepleri başarılı bir şekilde bir araya getirebildiler. Sistemin işlem süreçlerini kullanarak kendilerini siyasi bir makineye dönüştürdüler. Siyasal gücün bu şekilde kurulduğu süreçler, kömür ile beslenen ortak ya­ şamdan kademeli olarak petrol üzerine inşa edilen toplumsal ve teknik dünyaya geçişle birlikte zayıfladı.

BDIÜLÜ GÜNEŞ IŞIGI 200 yıl öncesine kadar insan varoluşunu sürdürebilmek için ge­

reken enerjinin hemen hepsi, gücünü güneşten alan yenilenebilir

28

1

KARBON DEMOKRASi

kaynaklardan gelmekteydi. Güneş enerjisi insanlara yakıt sağ­ lamak için tahıla ve başka mahsullere, hayvanlan işgücü ve in­ sanlara yönelik başkaca yalotlar olarak kullanmak üzere yetiştir­ mek için otlağa, yakacak odun için ağaçlığa, ulaşımı ve araçlan yürüten rüzgar enerjisine ve su gücüne dönüştürülmekteydi. Dünyanın büyük bir bölümü için güneş ışınımının yenilenebi­ lir biçimlerde zapt edilmesi, belki de yirminci yüzyılın ortala­

nna

kadar ana enerji kaynağını tedarik etmeye devam etti (Çin

ve Hindistan'ın varlığını sürdürebilen kırsal yaşam biçimleri oluşturabilınedeki başanlan sayesinde, ancak 2008'de dünya­ nın kentsel nüfusu kırsal nüfusunu sayıca geçti). Fakat bu or­ ganik kaynaklar, yaklaşık olarak lBOO'den itibaren, son derece yoğunlaşmış halde bulunan gömülü güneş enerjisi depolanyla kademeli olarak yer değiştirdi. Bu karbon yataklan, 150 ila 350 milyon yıl önce, sulak ve oksijensiz ortamlardaki turbalık bit­ kiler ve deniz organizmalan, karbonun atmosfere karbon diok­ sit olarak geri döndüğü normal süreci kesintiye uğratacak şe­ kilde bozunduğunda yerleşmişti. Bozunmuş biokütle, normal süreçten geçmek yerine nispeten nadir bulunan, ancak olağa­ nüstü güçlü kömür ve petrol birikintileri olarak yoğunlaştı. 1 İnsanlar kömürden eski çağlardan beri faydalanınaktaydı, ancak sadece sınırlı bir ölçekte. Bu

sının,

yakıtı üretmek için

gereken enerji belirledi - petrol şirketleri dünyanın en erişil­ mez petrol yataklarını işletmeye çalıştığı için bugün de böyle bir sınıra yaklaşılmaktadır. Madenler, derin ocaklarda hayvan gruplan vasıtasıyla pompalanan yer altı sulan ile dolmaya yat­ kındı. Belirli bir derinlikte, kazılan yerleri kuru tutmak oradaki madeni çıkarmaktan daha fazla enerji gerektirmekteydi. Ağaç eksikliğinin kömür fiyatlannı arttırdığı ve kömürün nakliye 1

E. A. Wrigley, 'Two Kinds of Capitalism, Two Kinds of Growth', Poverty, Progress, and Population içinde, Cambridge, UK: CUP, 2004: 68-86. Dün­ yanın temel ticari enerji kaynağı olarak kömür, ağaç ve başka biokütle malzemelerinin yerini 1880'ler gibi erken bir dönemde aldı, ancak yir­ minci yüzyılın ortalarına kadar bu fosil enerjinin çoğunluğu yalnızca birkaç ülke tarafından tüketilrnekteydi. Bruce Podobnik, Global Energy Shifts : Fostering Sustainability in a Turbulrnt Age, Philadelphia: Ternple University Press, 2006: 5.

DEMOKRASİ MAKİNELERi

1

ZI

maliyetini düşürmek için sıkı bir suyolu ağı geliştirilen Britanya'da, Newcomen'in annosferik basınçlı buhar makinesi bu sııun aştı.

l 712'de piyasaya sürülen bu makine, vakum pompasııu çalış­ uran buharı ürennek için madendeki kömürü kullanmaktaydı

ve böylece madencilerin ürettikleri enerjiden daha azını kulla­ narak daha derinlerde kazı yapabilmelerini sağladı. 2 Makine ve­ rimsizdi, yakuğı enerjinin ancak yüzde birinden azını faydalı harekete çevirmekte ve büyük miktarda kömür harcamaktaydı. Bununla birlikte, madenlerde arnk bol miktarda ank kömür bu­ lunduğu için pompaıun verimliliğini kaıutlamaya pek de ihti­ yaç yoktu. l 77S'e gelindiğinde, Boulton ve Watt ayn kondan­ satörü olan daha verimli bir tasarımı piyasaya sürüp patentini aldılar. Bu tasanın, öncelikle kömürün seyrek olduğu yerlerde, özellikle demir izabesinde ve Comwall'daki bakır ve kalay ma­ denlerinde benimsendi. Patent bir süre başka ilerlemeleri ge­ ciktinniş olabilir, ancak 1800'de patentin vadesinin biunesiyle Comwall'lı maden mühendisleri daha verimli yüksek basınçlı makineler geliştirdiler. Böylece buhar gücü, hem üretimde hem de nakliyede hayvan ve su gücünden daha yaygın bir biçimde kullanılır oldu.3

Kömür ve buhar gücünün birleşimine dayanan bir enerji sis­

temine geçilmesi için üçüncü bir bileşen daha gerekmekteydi pompa ve başka madencilik araç gereçlerinin haınınaddesi olan demir. Daha önce odun kömürünün yüksek ısı işlemine muhtaç olan demir üretiminin sınırlan, küçük bir izabe fırını işlennek 2

3

Rolf Peter Sieferle, The Su bterranean Forcst: Energy Systems and the ln­ dustrial Revolution, Cambridge, UK: White Horse Press, 200 1 : 78-89; ve 'Why Did lndustrialization Start in Etirope (and not in China)?' ed. Rolf Peter Sieferle ve Helga Breuninger, Agriculıure, Population and Economic Development in China and Europe içinde, Stuttgart: Breuninger-Stiftung, 2003. Aynca bkz. Smil, Energy in Nature and Society. Alessandro Nuvolari ve Bart Verspagen, 'Technical Choice, lnnovation and British Steam Engineering, 1800-1850', Economic History Review 62, 2009: 685-710; Alessandro Nuvolari, Ban Verspagen ve Nick von Tunzel­ mann, 'The Early Diffusion of the Steam Engine in Britain, 1 700-1800: A Reappraisal', Cliometrica, 5 Mart 201 1, l-3 1 ; Alessandro Nuvolari, 'Col­ lective lnvention During the British Industrial Revolution: The Case of the Comish Pumping Engine', Cambridge ]ournal of Economics 28, 2004: 347-63.

30 1

KARBON DEMOKRASi

için bile gerekli olan büyük ağaçlık alanlarla belirleıunişti. On sekizinci yüzyılın sonuna gelindiğinde demir izabe fırınlan, zor bir işlem olan kok kömürü ile erinneyi, buharla çalışnnlan kö­ rüklerin yardımıyla iyice öğreıunişti, böylece demir üretimi an­

mış olan kömür arzına ayak uydurabildi. Cornwall'ın yüksek basınç makineleri,+ ilk işlevi kömürün taşınması olan buharlı demiryollan inşa edilmesi için, demir ve kömür ile o zaman birle.ştirildi. Bol miktarda bulunan enerji kaynağı aruk, suyla çalışunlan üretimden buharla çalışnnlan üretime geçişi hızlan­ dıracak şekilde, kömür madeninden en yakındaki endüstri te­ sisinin suyoluna yığın halinde hareket ettirilebildi.

Enerji arzı, hayvanların kas gücünün ve ağaçlık alanların ye­

nilenme hızının sınırlarından kurtularak doğrusal yerine üstsel bir biçimde büyümeye başladı. İnsan toplumlan, bir yıldaki ar­ nşın önceki yıldan büyük olduğu, ani bir teknik aulım ya da yeni toprakların hızla sömürgele.ştirilmesi nedeniyle büyüme­ nin üstsel bir hız kazandığı dönemleri geçmişte görmüştü. Bu­ nunla birlikte, on dokuzuncu yüzyıldaki artış farklıydı. Teknik yeniliklere ve daha sonra değineceğimiz gibi, dünya yüzeyinin hakimiyet alundaki bölümlerine eklenen yeni büyük alanlara üçüncü bir boyut eklenmişti: Yer aln karbon depolan. Daha ön­ ceki hızlanan büyüme patlamaları bir ya da iki nesil sürmek­ teyken, dünyanın fosil yakıt depolanna daha önce görülmemiş şekilde ulaşabilme ve bu yakıtları hızla tükenne kabiliyeti, bu üstsel büyümenin yirmi birinci yüzyılın başlanna kadar, yani 200 yılı aşkın bir süre boyunca devam ennesini sağladı. 5 Üre­ tilen enerji miktan olağanüstüydü. Bugün neredeyse tükeıuniş olan Britanya'nın kömür rezervleri, Suudi Arabistan'ın toplam petrol üretimine e.şit miktarda enerji üretti. Bu miktar Britanya endüstrisinin hareket gücünün, her on yılda %50 civarında bü­ yümesine olanak vererek, 1800'de neredeyse tamamen suyla 4

5

Richard Trevithick (1771-1833) tarafından geliştirilen bu makine, Cor­ nish Engine olarak bilinir. Comish, İngeltere'nin güney batısında yer alan Comwall bölgesine ait anlamında ya da oralı insanlan ve bu bölge­ nin dilini belirtmek için kullanılır. (ç.n.) Sieferle, 'Why Did IndusUialization Start?': 17-18.

DEMOKRASİ MAKiNELERi

1

i1

çalışnnlan, tahmini 1 70 000 beygirgücünden, 1870'de yakla­ şık 2,2 milyon beygirgücüne ve 190Tde 10,5 milyona çıkma­ sıııı sağladı. Fosil yakıtlann elektrik gücü üretiminde kullanıl­ masıııı da kapsayan sonraki artışlar ise bu büyümeyi gölgede bıraku. 190Tdeki 10,5 milyon beygirgücü, 1,56 milyon beygir­ gücünde elektrik üretimi kapasitesini de kapsamaktaydı. Yal­ nızca bu sektör, 1950'ye gelindiğinde 22 milyon beygirgücü (15 000 megawatt) seviyesine, 197Tde ise 100 milyon beygir­ gücü (70 000 megawatt) seviyesine kadar çıku.6 Sürekli artan enerji arzı, zaman ve mekanın içindeki insan ilişkilerini, yeni kitle siyaseti biçimlerine izin verecek şekilde değiştirdi. Endüstri öncesi hayatı besleyen güneş ışınımı çok daha zayıf bir enerji türü olduğundan, bu türü insanın kullana­ bileceği bir hale dönüştürmek oldukça büyük bir arazi gerektir­ mekteydi. Enerji ihtiyacı, görece dağınık insan yerleşim şekille­ rini teşvik etti - ırmak kenarlarında, çayırlıklara yakın ve yakıt sağlayacak büyük ormanlık toprakların çevresinde. Enerji üre­ timinin zaman ölçütü, mahsulün fotosentez hızına, hayvanla­ nn yaşam süresine, ağaç topluluklarının ve otlakların yenilen­ mesine bağlıydı.7 Fosil yakıtlarda, tam tersine zaman ve mekan sanki yoğunlaşmış bir formda sıkıştırılmış gibiydi. Bu sıkışma, bugün kullanılan bir litre petrolün, öncül malzeme olarak es­ kiden kalma yirmi beş metrik tonluk deniz yaşamı gerektirdi­ ğini, ya da bugün bir yılda tüketilen fosil yakıt miktarının üre­ timi için, yüz yıl boyunca bütün dünyada yetişmiş hayvan ve 6

7

John W Kanefsky, 'Motive Power in British lndustry and the Accuracy of the 1870 Factory Retum', Economic History Review 32: 3, Ağustos 1979: 374. 1973'ten sonra aruş hızı yavaşlamaya başladı, 2009 itibariyle 85.000 MW değerine ulaştı (istatistikler www.decc.gov.uk adresinden alınmış­ tır). Şimdi kalan birkaç madenle birlikte oldukça yavaşlayan İngiliz kö­ mılr ılretiminin tahmini en yüksek toplam değeri 29 Gt (milyar metrik ton) olarak ön görıllılyor. David Rutledge, 'Estimating Long-Term World Coal Production with Logit and Probit Transforms', Intanational ]ounıal of Coal Geology 85: 1, 201 1 : 23-33. Ton başına 27 GJ olan nominal enerji değerinde bu Suudi Arabistan'ın 1936 ile 2008 arasındaki toplam petrol üretimine (petrol varili başına 6,1 GJ [karşılığı ] olan nominal enerji de­ ğeri ile 128 Gb [milyar varili olarak tahmin ediliyor) eşittir. Wrigley, 'Two Kinds of Capitalism': 75.

3Z 1

KARBON DEMOKRASi

bitki yaşamına denk miktarda organik madde gerektiğini göz önünde bulundurarak tasavvur edilebilir.8 Kömür ve petrol, on yıllar boyunca gelişmiş organik kaynağa ve dönümlerce biokfıt­ leye eşdeğer enerji stokunu yoğun, taşınabilir halde mevcut laldı. Bu dönüşüm, kitlelerin birincil enerji üretimi için gereken geniş toprak alanlarına bağımlılığını ortadan kaldırdı. Pişirme, ısınma ve endüstriyel işlemler için kullanılan ağaca dayanan bölgeler, ağaçlık alanlann büyüklüğü ve yakınlığının belirle­ diği sınırlardan kurtuldu. Büyük Britanya'da odunun kömür ile yer değiştirmesi, enerji halen güneş ışınımına dayanıyor olsaydı mevcut ağaçlık alanlardan kat kat fazla miktarda orman gerek­ tirecek enerji yaratu. Bir bakıma kömür, 1820'ye gelindiğinde ülkenin bütün yüz ölçümüne eşit miktarda ağaçlık alanı kur­ tardı. 1840'a gelindiğinde ise kömür, ülke yüz ölçümünün iki kau kadar ormanlık alandan edinilebilecek enerjiyi sağlamak­ taydı; bu alan 1860'lar ve 1890'larda yine iki kauna çıkn. Bu yeni, toplumsal hareket sağlayan metabolizma sayesinde arnk kitlenin çoğunluğu, tanmsal alana direk erişimi olmadan, büyük­ lüğü enerji kaynağı ile sınırlı olmayan kentlerde toplanabildi.9

DEMOKRASİ VE IOMÜRGE Başkaca yenilenebilir enerji kaynaklan ve odun kullanımın­ dan kömür kullanımına geçiş, 1800'den sonra Kuzey ve Orta Avrupa'nın kalkınması ile Çin, Hindistan, Osmanlı İmparator­ luğu ve o zamana kadar benzer yaşam standartlarına sahip böl­ gelerin kalkınması arasındaki "büyük aynşmarun" temelini oluş­ turur. Dünyanın başka kısımlan da toprak eksikliğini gidermek ya da yeni enerji kaynaklan geliştirmek için benzer baskılarla karşılaşmışlardı ve Çin de büyük kömür rezervlerine sahipti. 8

9

Jeffrey S. Dukes, 'Buming Buried Sunshine: Human Consumption of An­ cient Solar Energy', Climatic Change 6 1 : 1-2, Kasım 2003: 33-41 (değer­ ler 1997 tarihli); Helmut Haberi, 'The Global Socioeconomic Energetic Metabolism as a Sustainability Problem', Energy 31: 1, 2006: 87-99. Sieferle, Su bterranean Forest; Kenneth Pomeranz, The Great Divergrnce: China, Europe, and the Making of the Modem World Economy, Princeton: Princeton University Press, 2000; Haberi, 'Global Socioeconomic Energe­ tic Metabolism'.

DEMOKRASi MAKiNELERi

1

H

Fakat Çin'in kömür yataklarının gelişimi farklı teknik engel­ lerle karşılaşn ve bu kömür yatakları, taşıtların seyrine elverişli suyolları ile nüfusun toplandığı ana merkezlere bağlı değildi. Bu bölgeler başka çözümler aradılar, ancak bu çözümler, kat­ lanarak büyüyebilen bir enerji sistemine geçişi tetikleyemedi. 10 Dünyanın diğer bölgeleri başlangıçta başka yollarda devam etmiş olsa da, yeni enerji rejimine geçiş, hiçbir şekilde yalnızca Avrupa ile sınırlı bir olay değildi. Başlangıcından beri, dünya­ nın bir bölgesinde ortaya çıkan ve geometrik bir büyüme hı­ zında enerji tüketen yaşam biçimleri, başka birçok yerde de hayat tarzlarının değişimini zorunlu kılmaktaydı. Kömür ön­ ceden öngörülemeyecek miktarda ve yoğunlukta termal ve me­ kanik enerjiyi mevcut hale getirdi, ancak bu enerjiyi işe çevi­ rebilecek yollar olmadığında, enerjinin kendisinin bir faydası yoktu. Bu enerjinin üretimde kullanılabilmesi için temin edilen endüstriyel hammadde miktarında büyük bir artış gerekmek­ teydi. Bu hammaddelerin birçoğunun, örneğin pamuğun üre­ timi hala dağınık, organik (insan gücü de dahil olmak üzere) enerjiye dayanmaktaydı. Böylece, yer aln depolarının açılması ile işlem enerjisini sağlamak için gereken arazi alanı azalırken, miktarı giderek artan enerjinin uygulanacağı maddelerin üre­ timi için çok daha geniş yüzey alanlarına ihtiyaç duyuldu. En­ düstriyel ürünlerin üretiminde çalışan işgücü artarken ve kendi enerjilerini sağlayacak besini yetiştiremez hale gelirken, endüst­ rileşen bölgelerin dışında kalan alanlar ve nüfuslar, işgücüne enerji sunabilmek, özellikle de şeker gibi biçimlerde yoğunlaş­ unlmış besin enerjisi sağlayabilmek için organize edilmeliydi. Genelde endüstrileşmeyi (ve onu takip eden demokrasiyi) fosil yakıtlara dayanan şehirle ilgili bir olgu olarak tasavvur ede­ riz, ancak endüstrileşme organik enerji biçimlerine dayanan ta­ nmsal - ve sömürgeci - dönüşüme tabiydi. Kuzey Avrupa'da kömür kullanımı, daha önce yakıt arzı için ayrılan ormanlık 1 0 Pomeranz,

Great Divergence; Wrigley, 'Two Kinds of Capitalism'; Terje Tvedt, 'Why England and Not China and India? Water Systems and the History of the Industrial Revolution',journa1 of Global History 5: 1 , 2010: 29-50.

34 1

KARBON DEMOKRASi

alanlan kurtararak ve daha çok toprağın işlenmesine, otlak ola­ rak kullanılmasına imkan vererek fazladan tanın alanı yaranl­ masına katkıda bulundu. Buna rağmen fosil enerjinin gelişimi, dünyanın Avrupa'nın dışında kalan bölgelerinde, güneş temelli üretime elverişli çok daha geniş yüzölçümünde toprak ile bir­ likte, daha büyük miktarda insan emeğine muhtaçtı. İki sebepten ötürü, Avrupa'nın ihtiyacı olan endüstriyel ham­ rnaddeler yalnızca ticari ilişkilerle sağlanamadı. Birincisi, kırsal nüfus genellikle kendi toprağını ve emeğini kendi ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde ürün üretmek için kullanmayı tercih etti, böylece ihraç etmek için yalnızca küçük bir üretim fazlası olu­ şabildi. Avrupa fosil yakıtların doğurduğu ihtiyaçları gidermek için, insanları olağanüstü miktarda güneş temelli üretim yap­ maya zorlayacak yöntemlere gerek duydu. İkinci olarak, dün­ yanın bir bölgesi o bölgeye teknolojik avantaj sağlayacak yeni bir süreç geliştirdiğinde, diğer bölgeler genellikle yeniliği ola­ bildiğince hızlı bir şekilde benimsemişti. 11 Kömür temelli sis­ temin benzerini kurmak ise hem daha zordu hem de taklit edilmemesine daha fazla bağımlıydı. Benzerini kurmak zordu çünkü büyük kömür ve demir kaynaklan birkaç yerde toplan­ mıştı ve kömür sayesinde enerjinin üstsel biçimde artması, di­ ğer bölgelere göre Avrupa'nın çok daha hızlı bir başlangıç yap­ masına imkan tanımıştı. Taklit edilmemesine dayanmaktaydı çünkü Avrupa'nın, pamuk ve şeker gibi güneş enerjisi temelli ürünlere olan gereksinimini karşılayacak geniş denizaşırı böl­ geler, kendi fosil yakıt temelli üretim sistemlerini kurabilse­ lerdi, organik enerji sistemlerini kendi ihtiyaçlarını karşılamak için kullanırlardı. Ticari ilişkilere güvenemeyen Avrupa'nın, denizaşırı ülke­ lerden malzeme temin etmek için toprağı işleyenlerin yetiştir­ dikleri ürünlere hakim olmalarını ve endüstrileşmeye yö,nelik yerel çabalan engelleyecek alternatif yollara ihtiyacı vardı. Av­ rupalılar, Yeni Dünya'da şeker ve pamuk üretimine yönelik topraklara sahip olmak için yerel nüfusun mal ve mülklerinin l l Pomeranz,

Great Divergence.

DEMOKRASİ MAKİNELERi

H

topyekun zapt edilmesine, köle veya sözleşmeli işgücünün dı­ şalımına güvenmişti. Kırsal nüfusun toplu halde nakledileme­ yeceği yerlerde - Hindistan ve Mısır bunların temel örnekle­ riydi - Avrupahlar ve onların yerel müttefikleri, özel toprak mülkiyeti olarak bilinen yerelleşmiş bir istimlak yöntemine ön­ cülük etti. Bu değişiklikle, ekilecek ekini belirleyen ve üründe özel hakimiyet iddia eden tek bir iddia sahibinin - arnk buna "toprak sahibi" denmekteydi - olduğu bir rejim, eski pay talep etme yöntemlerinin yerini aldı. Bu sömürgeci düzenlemelerle, Avrupa'nın kasaba ve şehirlerindeki kömür temelli yoğun kitle üretiminin gelişimine izin verecek miktarlarda tanmsal mal sağ­ layacak geniş çaplı güneş temelli üretim güvence alnna alındı. Kömür, endüstrileşme ve sömürgeleşme arasındaki ilişki­ ler, fosil yakıtlar ve demokrasi arasındaki ilk bağlanular kü­ mesini ortaya koymaktadır. On sekizirıci ve on dokuzuncu yüzyıllarda, Avrupa'nın çeşitli yerlerinde ve yerleşimci sömür­ gelerinde temsili merkezi hükümetler görünmeye başlamışn. Temsili hükümetlerin savunucuları bunu demokrasiye yöne­ lik bir ilk adım olarak değil, ona oligarşik bir alternatif olarak görmüştü. Bu oligarşide yönetim iktidarı, mülkiyet üzerinde (sadece toprak hakimiyeti değil, aynı zamanda kadınların, hiz­ metçilerin ve kölelerin de hakimiyeti) tasarruf yetkisi olanlara ayrıldı ve bu yetki yönetimin bel bağladığı kazancın geçiş nok­ talannda onlara güç sağladı, aynca kamu meseleleri ile ilgilen­ meleri için hak tanıdı. Bu ülkelerin çoğunda mülkiyet vasıflan ve kayıt prosedürleri, seçmenleri yetişkin erkeklerin %30 ila 40'ı ya da yetişkin nüfusun beşte birinden azı ile sınırlandırdı. Dahası birçok durumda, temsilin iktidarın kullanımını meşru­ laşnrdığı, merkezileştirilmiş bir mali-askeri devletin yükselişi, İngiltere'deki üniversiteleri, kasabaları, şirketleri ve toplulukları yöneten seçilmiş tüzel kuruluşlar gibi seçmenlerine karşı bazen daha açıklanabilir olan farklı dağınık kaulım ve özerklik biçim­ lerinin zayıflamasıyla çakışn.12 1870'lere gelindiğinde, Avrupa 12 Jacques Ranci�re, Hatred of Democracy, Londra ve New York: Verso, 2009; Bemard Manin, 'The Metamorphoses of Representative Govem­ ment', Economy and Society 23: 2, 1994: 133-7 1 ; ve Mark Knights, Rqı-

36 1

KARBON DEMOKRASİ

ve yakın Doğu'daki çalkannlar - bunlara İtalya ve Almanya'nın birleşmesi, Fransa'da 3. Curnhuriyet'in kurulması, İspanya'dan Yunanistan'a, Sırbistan'dan Avusturya-Mac.aristan'a birçok yerde meydana gelen yasal uzlaşmalar veya liberal devrimler, Rusya ve Osmanlı İmparatorluğu'ndaki liberal reformlar dahildi - birçok farklı temsili hükümet yaratrnışn. Bu yasal düzenlemeler, pek çok insanı kamusal yaşamda üstlenilebilecek rollerin dışında bırakmaya devam ederken, birçok durumda işçi sendikaları­ nın ve popüler siyasi partilerin birleşebileceği bir hukuki dü­ zen de sağladı. Özellikle Kuzey ve Ban Avrupa'nın endüstrileşen bölgelerinde, çoğunluğun kamusal yaşamın dışında bırakılma­ sına ve endüsnileşmenin getirdiği refahtaki büyük eşitsizliklere karşı; kitlesel siyasi hareketler ve organize halde siyasi partiler ortaya çıkmaya ve yeni bir siyaset biçimi yaranlrnaya başlandı.13 Bu dönemi takip eden ve 18701erden Birinci Dünya Savaşı'na kadar olan aralığı kapsayan dönüşüm dönemi, aynı anda hem demokratikleşme çağı hem de imparatorluk çağı olarak adlan­ dınlmaktadır.14 Yeni, demokratikleştirici siyasal kuvvetlerin se­ ferber edilmesi, öngörülemeyecek miktarda yenilenemez karbon stoku akışının organize edilmesiyle mümkün hale gelmiş olan ortak yaşam biçimleri ile ilişkili olarak, şehirlerdeki ve üretim­ deki nüfusun yoğunluğuna bağlıydı. Aynı zamanda, rniktan her on yılda %50 orarunda artmış olan fosil yakıtların kullanımı, sömürgeleştirilmiş topraklara hızla yayılan şekilde hakim olun­ masını gerektirmekteydi. Bu topraklar, kömür ve buhar gücüne dayanan aynı enerji akış düzeneğine bağlıydı, ancak kolayca et­ kili siyasal talepler üretmek için kullanılamayacak biçimlerde. Kömürün yükselişinin neden bazı yerlerde demokrasi, diğerrcsrntation ana Misnpresentation in Latcr Stuart Britain: Partisanship and Political Culture, Oxforıi: OUP, 2006. Britanya'da oy verme kısıtlamalarin­ daki değişiklikler şurada açıklanmaktadır: Neal Blewett, 'The Franchise

in ıhe United Kingdom 1885-1918', Pası and Present 32, Aralık 1965. 13 Geoff Eley, Forging Dcmocracy: Tht History of tht Left in Europc 18502000, Oxforıi: OUP, 2002, Eley 1860'lardaki Pan-Avrupa yasal dönüşüm­ lerinin, demokrasinin yaratılmasında solun daha sonraki rolü için temel teşkil ettiğini vurgulamaktadır. 14 Erle Hobsbawm, Thc Agt of Empirt, 1875-191 4, N ew York: Vintage, 1989: 88.

DEMOKRASİ MAKİNELERi

1

17

lerinde ise sömürgeci tahakküm ürettiğini anlayabilmek için,

fosil enerji akışının başanlı ortak taleplerin örgütlenmesinde nasıl kullanılabildiğine daha yalandan bakmalıyız.

KARBON IANALLARININ IONTROLO Enerjinin büyük bölümünün oldukça dağınık halde bulunan yenilenebilir kaynaklardan elde edildiği dönemlerde, nüfusun kayda değer bir kısmı enerjinin küçük miktarlarda üretilmesi ve taşınmasıyla ilgili işlerde çalışmaktaydı. Fosil yakıtlann bü­ yük ölçekte kullanılmaya başlanmasıyla, özellikle de 1880'lerde elektriğin ortaya çıkışını takip eden dönemde, endüstrileşmiş ülkelerdeki insanlann büyük bir çoğunluğu, başkalan tarafın­ dan üretilen enerjinin tüketicileri haline geldi ve işlerin büyük bir kısmını, başka bir yerden gelen enerjinin güç verdiği süreç­ lerin yürütülmesi ve idare edilmesi oluşturdu. Enerjinin üretil­ mesini ve dağıulmasıru, artık nüfusun çok daha küçük bir bö­ lümü üstlendi ve bu enerji çok büyük miktardaydı. Enerji kaynaklannın belirli bölgelerde büyük miktarlarda yoğunlaşmış olması, on dokuzuncu yüzyılın sonlarının ve yir­ minci yüzyılın demokratik siyasetinin inşa edilmesine olanak verecek bir enerji kaynağı aygın yaranlmasına sebep oldu. Bü­

yük, yüksek kaliteli kömür depolan, nispeten az sayıda bölgede keşfedildi ve geliştirildi: İngiltere'nin ortası ve kuzeyi ve Galler'in güneyinde, Fransa'nın kuzeyinden Belçika'ya oradan da Ruhr Vadisi'ne ve Yukan Silezya'ya uzanan kemer boyunca ve Kuzey Amerika'daki Appalaş kömür bölgesinde. Dünyanın endüstri bölgelerinin birçoğu, bu kömür kaynaklannın üzerinde ya da yakınında toplanmışu. 15 Yeni enerji sisteminin yaraulması, yal­ nızca üretilen kömür miktarının değil; kömür, buhar teknolo­

jisi, demir ve çelik arasındaki birbirini tetikleyen etkileşimlerin bir sonucuydu. Buharla çalışan körükler kullanılarak, kömürle 15 Sidney Pollard, Peace.ful Conquest:The lndustriallıallon of Europe, 1 760-

1970, Oxford: OUP, 1981: 120-1. Avrupalı sermayr uz:ıkıa da kömür kaynaklan oluşturdu, hem İngiliz sömürgelerinde- Naıal ve Transvaal, Queensland ve Yeni Güney Galler ve Bau Bengal - hem de Rusya'daki Donets Havzası'nda.

1

38 j

KARBON DEMOKRASi

alevlendirilen maden eritme ocaklarında üretilen demir rayların ve demir köprülerin ortaya çılanası, demiryollannın hızlı bir şekilde gelişmesine olanak verdi. On dokuzuncu yüzyılın so­ nuna gelindiğinde, endüstrileşmiş bölgeler, yoğunlaşmış halde karbon stokunu yer aln kömür damarlanndan yüzeye - demir­ yollanna, limanlara, şehirlere, imalat ve elektrik enerjisi üre­ tiıni yapılan bölgelere - taşıyan su ve ray ağlan inşa etmişlerdi. Artık büyük miktarda enerji, sıkı ve amaca yönelik olarak üretilmiş kanallarda akmaktaydı. Bu kanallann uç ve bağlann noktalannda, kesme donanımını, kaldırma düzeneğini, makas değişimlerini, lokomotifleri ve enerji stoklannın hareket etme­ sini sağlayan başkaca aletleri idare eden uzmanlaşmış işçi top­ luluklan bir araya geldi. İşçilerin konumlan ve yoğunluğu, bazı belirli anlarda yeni bir siyasal iktidar biçimi oluşturmak için onlara fırsatlar verdi. Bu iktidar yalnızca onlann oluşturduklan örgütlerden, pay­ laşmaya başladıkları fikirlerden ya da inşa ettikleri siyasal itti­ faklardan değil, bütün bunlarla birlikte, siyasal birimleri bir araya getirmek için kullanılabilen, olağanüstü miktarda karbon enerjisinden, enerji arzını yavaşlatma, aksatma ya da engelleme kudretinden kaynaklandı. 1880'lerin ve takip eden dönemin siyasal hareketliliğinde ve işçi sınıfı aktivizminde kömür madencileri, çalışına düzenleme­ lerine ve işverenlerin özel iktidarlanna karşı koyanlar arasında öncü roller oynadı. 1881 ile 1905 yıllan arasında, Birleşik Dev­ letler'deki kömür madencileri, diğer başlıca endüstrilerdeki iş­ çilerin ortalamasının üç kan fazla oranda ve kendisinden son­ raki en yüksek endüstri olan tütün endüstrisinin iki kau fazla oranda greve gitmişti. Aynca kömür madencilerinin grevleri, di­ ğer endüstrilere göre çok daha uzun sürmekteydi. 16 Avrupa'da da aynı şemayı takip edecek şekilde, on dokuzuncu yüzyı16 Kömür madenciliğinde ve bütün endüstrilerde, 1000 işçi başına grev oranlan sırasıyla şöyleydi: 134 ve 72 (1881-86); 241 ve 73.3 (1887-99); 2 1 5 ve 66.4 (1894-1900); ve 208 ve 86.9 (1901-05). P. K. Edwards, Stri­ lıes in the United Statfs, 1881-1974, New York: St Martin's Press, 1981 : 106.

DEMOKRASi MAKiNELERi

1

JI

lın sonlannda, yirminci yüzyılın başlannda ve Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra dünyanın kömür madenciliği bölgelerini grev dalgalan vurup geçti.17 Madencilerin militanlıklan, karbon stoklarının kömür ya­ taklarından yüzeye çıkarılması işleminin, pek rastlanmayacak şekilde özerk yerler ve çalışma yöntemleri yaratması ile kıs­ men açıklanabilir. Madencilerin diğer endüstrilerde çalışan iş­ çilere kıyasla daha özel bir yalınlınışlığa sahip olduklarını iddia eden, bu nedenle de madenci topluluklarının militanlıklanru "uzaktaki bir otoriteye karşı gerçekleşen bir tür sömürgeci is­ yan" olarak açıklayan eski sav bu özerkliği yanlış sunmaktadır.18

1925 tarihli klasik çalışması The Miner's Freedom'da [Madenci­ nin Özgürlüğü] Carter Goodrich, özerkliğin kömür madenci­

liği bölgelerinin siyasal otoriteden coğrafi uzaklığının bir ürünü olmadığını, ancak "tam da madenin içindeki çalışma yerinin coğrafyasından" kaynaklandığını ileri sürmektedir. 19 Gelenek­ sel oda-topuk metodunda, iki madenci kömür yatağının bir bö­ lümünde çalışır, çanyı desteklemek için kendi odaları ve biti­ şik odalar arasında kömür duvarlan ya da topuklan bırakırdı. Çökmeleri engellemek için nereden kesmeleri gerektiğine ve ne kadar kayaç bırakacaklarına genellikle kendileri karar ve­ rirdi. Madenciliğin mekanikleşmesinin yaygınlaşmasından önce, 17 Podobnik, Global Energy Shifts. 18 Clark Kerr ve Abraham Siegel, 'The lnterindustry Propensity to Sırike: An lnıernational Comparison', ed. Arthur Komhauser, Robert Dubin ve Arıhur M. Ross, Industrial Conflict içinde, New York: McGraw-Hill, 1 934: 192. Daha yeni açıklamalar madencilik topluluklarının çeşitliliğinin ve başka gruplarla, maden sahipleriyle ve devlet otoriteleriyle olan siya­ si angajmanlarının karmaşıklığının altını çizmektedir. Roy A. Church, Quentin Outram ve David N. Smith, 'The Militancy of British Miners, 1893-- 1986: lnterdisciplinary Problems and Perspectives', ]oumal of In­ terdisciplinary History 22: 1, 199 1 : 49-66; ed. Royden Harrison, Indepen­ dent Collier:The Coal Miner as Archetypal Proletarian Reconsidered, New York: St Martin's Press, 1978; Roger Fagge, Power; Culture, and Conflict in the Coalfields: West Virginia and South Wales, 1900-1922, Manchester: Manchester University Press, 1996;John H. M. Laslett, Colliers Across the

Sea: A Comparative Study of Class Fonnation in Scotland and the American Midwest, 1 830-1 924, Champaign, iL: University of lllinois Press, 2000. 19 Carter Goodrich, The Minm Freedom: A Study of thr Working Life in a Changing Industry, Boston: Marshalljones Co. , 1925: I Q .

40

1

KARBON DEMOKRASİ

"madencinin denetimden azade oluşu, modem makine besle­ yicisinin dikkatle düzenlenmiş ve sıkı bir disiplin alunda olan işiyle tam ters uçlardadır."20 Bu işyerlerinde oluşan militanlık, genellikle mekanikleşmenin tehditlerine karşı özerkliği koru­

mak, ya da daha tehlikeli çalışma pratiklerine, daha uzun ça­ lışma saatlerine ya da düşük ücrete karşı koymak için harca­

nan çabalann bir sonucuydu. Kitle demokrasisinin yükselişi, sıklıkla yeni bir siyasal bi­

linç biçiminin ortaya çıkmasına bağlanır. Kömür madencilerinin özerkliği bu çeşit bir açıklamaya uygun düşer. Buna rağmen kö­ mür madencilerinin, oluşturulmasına katkıda bulunduğu yeni temsil biçimlerini anlayabilmek için ortak kültür ya da kolektif bilinç meselelerine sapmak gerekmez. Bu dolambaçlı yol alda­ ncı olabilir, çünkü daha erken dönemlerde ya da başka yerlerde

daha az kırılgan bir hayat talep eden insanlarda bir eksiklik ol­ duğunu ima edebilir.21

Eksik olan şey, bilirıç ya da bir talepler repertuan değil, muk­ tedir olanı bu talepleri dinlemeye zorlayacak etkili bir yoldu. Enerjinin akışı ve yoğunluğu, madencilerin taleplerini başka­ lannınkine bağlamayı ve savlarına kolay kolay yadsınamaya­ cak bir telarik kuvvet sağlamayı mümkün hale getirdi. Grevler, madenciliğin yalıulmışlığından dolayı değil, tam tersine yeral­ undaki odalan bütün fabrikalara, ofislere, evlere ya da buhar veya elektrik gücüne dayanan ulaşım araçlarına bağlayan kar­ bon akışları sayesinde etkili hale geldi.

Avrupa'run ve Kuzey Arnerika'nın dışındaki kömür işçileri arasında da grevler yaygındı. Türkiye'nin Karadeniz loyısındaki 20 Goodrich, Miners Freedom: 14; Podobnik, Global Energy Shifts: 82-5. Kömür madencilerinin görece özerkliği ve mekanikleşme ile özerkliğin kaybedilmesi üzerine, bkz. Keith Dix, Whats a Coal Miner ıo Do? The Mechaniz:ation of Coal Mining, Pittsburgh: University of Pittsburgh Press, 1988; ve Chris Tilly ve Charles Tilly, Work Under Capitalism, Boulder, CO: Westview Press, 1998: 43-5 1. 21 Yalnızca İngiltere için, E. P.Thompson'ın klasik metni yeterli kanıtı sun­ maktadır: The Making of the English Working Class, New York: Pantheon Books, 1964. Hayatın kınlganlığı üzerine, bkz. Kari Polanyi, The Gre­ al Transformation: The Political and Economic Origins of Our Time, New York: Farrar & Rhinehart, 1944; ve judith Butler, Precarious Life: The Powers of Mouming and Violence, New York: Verso, 2004.

DEMOKRASi MAKiNELERi

41

Zonguldak kömür yatağının işçileri, yinelenen grev eylenıleri örgütlediler. Dünyanın en büyük kömür ikmal limanı olan Bur Said'deki kömür işçilerinin 1882'nin Nisan ayındaki grevi, doğmakta olan Mısır işçi hareketinin ilk toplu eylemi olarak kayda geçti. Bununla birlikte, kömürü ülkenin içindeki büyük endüstriyel üretim merkezlerine bağlayan zincirler olmadan, bu eylemler yerel enerji sistemlerini felç edememekte ve Ku­ zey Avrupa ya da Birle.şik Devletler'de yakalanan siyasal kuv­ vete erişememekteydi. 22

SABOTAJ Madenci grevlerinin gücü daha önce görülmemiş düzeydeydi. Almanya'da 1889'da kömür madenciliği grevleri dalgası, yeni Alman İmparatoru il. Wilhelm'i sarstı, onu Bismarck'ın ödün­ süz sosyal politikasını terk etmeye ve çalışma reformu prog­ ramını desteklemeye zorladı.23 Kayser 1890 Mart'ında, kadın ve çocukların çalışmasına getirilecek sınırlarla birlikte, kömür madenciliğinde çalışmayı düzenleyecek uluslararası standart­ lar belirlemek için uluslararası bir konferans düzenledi. New York Times'ın haberinde yer alan ifadeyle, "tuhaf ve anlamlı bir rastlannyla", Berlin'de konferansın başladığı gün İngiltere ve Galler'de maden işçileri, "örgütlenmiş işçi sınıfının tarihindeki açık ara en büyük grevi" başlatn. Grevdeki erkek, kadın ve ço­ cuk sayısı "hayret verici bir rakama", 260.000'e ulaşn. Kuzey İngiltere'nin büyük imalat şirketlerinin elindeki kömürün ne­ redeyse tükenmesiyle bir muhabir, "devasa ve yıkıcı bir işçi ih­ tilafının olasılıklan önümüzde açılmaktadır", diye bildirmişti.24 22 Donald Quataert,

dak Coalfield,

Miners and the State in the Ottoman Empire: The Zongul­

1 822-1920, New York: Berghahn Books, 2006; joel Beinin

ve Zachary Lockman, Workers on the Nile: Nationalism, Communism, ls­ lam, and the Egyptian Working Class, 1 882-1954, Princeton: Princeton University Press, 1987: 23, 27-3 1 . 2 3 Kathleen Canning, Languages of Labor and Gender: Female Factory Work in Germany, 1 850-1 914, Ithaca, NY: Cornell University Press, 1996: 1303; G. V. Rimlinger, 'Labour and the State on the Continent, 1800-1939', The Cambridge Economic History of Europe, cilt 8, The lndustrial Economi­ es: The Development of Economic and Social Policies, ed. Peter Mathias ve Sidney Pollard, Cambridge, UK: CUP, 1989: 576-8. 24 'Labor's Cause in Europe: The Kaiser's Conrerence and the English Stri-

42

KARBON DEMOKRASİ

Enerji alaşım ve sağladığı önemli işlevleri aksatmak için tek yöntem grev değildi. 1889 yılında Glasgow'da grevdeki liman işçileri, işverenlerinin grev kıncı grupları kiralamalarının ar­ dından işlerine dönmeye zorlanmışn. Uman işçileri, yerlerine geçen vasıfsız adamlar gibi yavaş ve acemice çalışmaya karar verdiler. Üç gün sonra, ücret artışı taleplerini kazandılar.25 Yeni oluşmuş Ulusal Liman İşçileri Sendikası bu aksatma yöntemi­ nin başarısını tanıtu ve yöntem Fransa'da da demiryolu işçileri, madenciler ve diğer işçiler tarafından sendikalaşma hakkı ve ça­ lışma koşullarının iyileştirilmesi için verilen mücadelede bir araç olarak usulen benimsendi. 1909'da Emile Pouget yöntemin is­ mini popülerleştiren kitabı yayımladı, Le Sabotage [Sabotaj] .26 Bir yıl geçmeden, yeni ortaya çıkmış "sabotaj" kelimesi İngi­ lizceye geçmişti. Önceleri Fransız demiryolu işçilerinin bir gre­ vini nitelendirmek için, ancak daha sonra iş yavaşlatma, kural­

lara harfi harfine uyarak işi zora sürme ve önemli bir işlemin normal işleyişini aksatacak diğer yöntemleri işaret etmek için kullanılmaya başlandı.27 Ayak sürüme ve diğer işçi protestosu biçimleri yeni kar­ şılaşılan şeyler değildi. Fakat "sabotaj" terimi başka bir keşfi, doğru yerde ve zamanda uygulanan nispeten küçük bir arıza­ nın, yanlış zamanlamanın ya da müdahalenin aruk çok daha geniş etkileri olduğunu yansıtmaktaydı. Fransız demiryolu iş­ çileri sendikasının lideri 189S'de şöyle bir açıklama yapmışu: ke', New York Times, 16 Mart 1890: 1 . 25 Geoff Brown, Saboıage: A Study in Industrial Conjlict, Nottingham: Bert­ rand Russell Peace Foundation for Spokesman Books, 1977. 26 Emile Pouget, Le Sabotage, Paris: M. Riviere, 1 9 1 1 ( 1909), İngilizce çevi­ ri, Sabotage, çev. Arturo M. Giovannitti, Chicago: C. H. Kerr &: Co. , 1913. 27 Oxford İngilizce Sözlük terimin İngilizcedeki ilk kullanımının, 1910'da Church Times'ın "Fransız demiryolu grevinin sabotajı"na hayıflanan bir makalede olduğunu belirtmektedir. Bu kelime, Birinci Dünya Savaşı bo­ yunca, askeri operasyonlarda düşman kaynaklarının alıkoyulmasını ya da imha edilmesini belirtmek için, kasıtlı şiddeti çağnşuracak şekilde kullanılmaktaydı. Fakat 1921'de Thorstein Veblen, kelimenin yaygın anlamını "herhangi bir yavaşlatma, verimsizlik, beceriksizlik, engelleme manevrası" ya da Dünya'nın EndüsUi İşçileri'nin tanımıyla "verimliliğin vicdani geri çekilişi" olarak açıklamaktaydı. Thorstein Veblen, The Engi­ neers and the Price System, New York: B. W. Huebsch, 1921: l .

DEMOKRASİ MAKİNELERi

1 4!

"İki penilik herhangi bir cisimle, bir lokomotifi çalışmaz hale getirebiliriz. "28 Kömür ile ateşlenen bir buhar lokomotifi üç rnegawattlık (4000 beygirgücü civarında) ya da bir yüzyıl ön­

cesinin ilk pistonlu buhar motorlannın tahrik gücünün otuz

kanna varan bir güç ortaya çıkarabilmekteydi.29 Sabotajın yeni tesir gücü, tek bir operatörün devre dışı bırakabileceği bu me­ kanizmada toplanan muazzam kinetik enerjiden gelmekteydi. Yirminci yüzyılın başına gelindiğinde, bu mekanizmaların hassaslığı ve bunların tabi olduğu yoğunlaşmış enerji aloşlan, işçilerin siyasal gücünü fazlasıyla arurmaktaydı. Büyük kömür madeni grevleri, Paris'i felç eden genel grevi ateşlemeye yar­ dımcı olan, 1906'da Fransa'nın kuzey-doğusundaki Courrieres kömür madeni felaketini takip eden şiddetli grevde olduğu gibi daha geniş hareketlenmeler başlatabildi.30 Bununla birlikte en çok rastlanan örnek, grevlerin birbirine bağlı endüstriler olan kömür madenciliği, demiryollan, liman ve deniz taşımacılığı alanlan boyunca yayılmasıydı.31 Britanya'da, 1911-1912 yılla­ rında madenciler, demiryolu ve nakliye işçileri, Birinci Dünya Savaşı arifesinde yaraulan Üçlü İttifak'taki ilişkilerini resmileş­ tiren üç büyük ulusal grev örgütlernişlerdi.32 Grevlerin koor­ dinasyonu, yeni bir siyasi enstrümanın, yani genel grevin in­ şasını bazı anlarda yavaşlatırken başka sabotaj biçimleri de bu inşaya olanak sağlamaktaydı. Britanya'nın içişleri bakanı ola­ rak bu alışılmamış tehditle karşı kaşıya kalan Winston Churc­ hill, "sendikacılıkta yeni bir kuvvet ortaya çıkmaktadır" diye-

28 Pouget, Le Sabotage'ın içinde alınulanmıştır, raforum.apinc.org adresinde mevcut.

29 Smil, Energy in Nature and Society: 22�30. 30 Courrieres Felaketi dünyanın en kötü maden felaketlerinden biridir. 10 Mart 1906'da Courrieres madeni bir gaz patlamasıyla yıkılmış, patlamada 1 100 kişi ölmüştü. Robert G. Neville, 'The Courrieres Colliery Disaster, 1906', ]ounıal of Contemporary History 13: 1, Ocak 1978: 33-52. 31 Beverly j. Silver, Forces of Labor: Workers' Movements and Globalization Since 1 870, Cambridge, UK: CUP, 2003: 98, grevlerin üretimde değil, bu endüstrilerde yoğunlaştığı burada belirtilmckıc