Eski Türkler [4. Baskı ed.]
 9758839055

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview



SKI TURKLER



SKi TURKLER Lev Nikolayeviç Gumilev

Rusçadan Çeviren D. Ahsen BATUR

Dördüncü Baskı

S�lenge Yayınları lstanbul 2003 -

Selenge Yayınları No:2 Tarih Dizisi No:1

Dizgi-Sayfa Düzeni Sefahattin Uslucan

Tashih Redaksiyon Dilara Batur Kapak Nüans Ajans

Baskı-Cilt Matsan ISBN 975-8839-05-5

Lev Gumilev's Russian text copyright © 1993 by Natalie Gumileva Türkiyede Türkçe basım hakları @ Selenge Yayınları'na aittir.

Selenge Yayınları Ticarethane Sok. No:41/24 Cağaloğlu / ISTANBUL Tel-Fax: 0.212 514 45 73 www.selenge.com / e-mail:[email protected]

lÇlNDEKlLER

YAZAR VE KlTAP ÜZERİNE YAZARDAN . . ÖNSÖZ

................. . ........ ..... . ... . ...................

.

.

.. .. ............ . .. ........ . ... .... ............. . ............ ...... ...... . .. .

.

.

7 11 13

. ..............

. ..... .........

........................................................................................ . ............

B1R1N C1 BÖLÜM BÜYÜK TÜRK HAKANLIGI 1. II. lll. iV. V. Vl. VII. Vlll. IX. X. Xl . Xll. Xlll. XİV. XV.

420-546. YILLAR AREFESİ . 19 ATALAR . . . ... 27 BÜYÜK AÇlNA DEVLETlNlN KURULUŞU (545-581) 41 lPEK YOLU . . . .61 HAKANLIGIN 1Ç1NDE . . : . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 75 KENDİ EVLERİNDE TÜRKLER . . 91 TÜRKLERDE DlN . . . . . . . . . .. . . . . . 1 03 GÖRÜŞLER VE ŞÜPHELER � 117 BÜYÜK· KAVGA .. . . . . . :. . . . . 137 lRAN ÜZERİNE YÜRÜYÜŞ . 157 AÇlNA VE sut (SUEY) . . . 1 75 BATI HAKANLIGI . . 191 T'ANG 1MPARATORLUGUNUN DOGUŞU . . .. .'. . . . . 2 1 1 DOGU HAKANLIGI . .. . . .. . . 227 VII. YÜZYILDA DÜNYA SAVAŞI . . . 245 xvı. ON OKLAR . ; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .... . . . . . . . . . . . 265 XVII. TABGAÇ HANI . .. . 279 XVIII. HAKANLIGIN SONU 297 ....... ....................... ............. . . ... . . ........

.. ....

...

..........

.. . .................. . ...... . .............................. ......

.. . ..............

.. .................. .......................................... ....... . .... .

.....

..................... ...

.. .. . .

. .. . ..

.. . .

... . .............. . .... .. . .......... ....

. ... ....... . ......... .

. .

... ...

. ..

..... ..... ... .. .

•......................................................

......

... . . ........ . ........... ..... ... .

............... . . .. ...

.................. . ................ .. . .. . ........ . ......

........ .... . ................ ...... . .. ... .. . ...... . . . .......

............. ... . .. . ...... ..... ......... .......... . ................ ..

.. . . .. . ...... .

. . .. .. . .

.... . .. . .....

.. .....

..

... . ... .

. ... ... ......... .. ........ . ..

... .......... . ............ . . .. . .. .. .. . . .. .....

. . ...............

. ..............

.... . ........ ....... . .....

............. ... ............. . . . .... . ........ .

......................... ......... ............... .. .

. . .

...........

6

E S K i T Ü R KL E R

lKlNCl BÖLÜM

GÖKTÜRKLER ve UYGURLAR veya il. HAKANLIK DEVRl XIX.

BATI HAKANLICI'NIN CAN ÇEKİŞMESİ VE

311 .323 KUTLUG'UN İSYANI . . . . . .. 335 XXI. . . . 353· XXII. HAKANLICIN YENİDEN KURULUŞU . . . . . . . . . . . 3 79 XXII. SARSINTI . . .399 XXIV. KENDİ EVLERİNDE GÖKTÜRKLER XXV. TlBETLlLER VE TÜRGİŞLER . . . . 421 . . . . 437 XXVI. HAKANLIK VE İMPARATORLUK XXVII. UYGUR HAKANLICININ KURULUŞU . 449 XXVIII. AN LU-SHAN İSYANI . . .. . 465 VIII. YÜZYILDA TİBET . . . 485 XXIX. XXX. VIII-IX. YÜZYILLAR ARASI UYGURİSTAN .505 SENKRONİK TABLO . . . . .517 ANOMASTİK TABLO . . . ... . . . .... . . . . . .... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .... ....... . .549 KISALTMALAR . . . .. . .565 KAYNAKLAR . . . . .566 DİZiN .579 TİBET'lN YAYILIŞI

XX.

. .

.

. . ........... ................... .. .................... ...........

HALKLARIN ŞEKİLLENİŞİ

.

..... .........

. .

.

.

. . ................... .. . ..... ......

.................. ......... ........ ............. ..... .....

............ ........ ..... .........

.... .............. ........ .. ...... ........... ............. ... .. ...... ...

............... ....................

..

.... .. ........................ ............... ..

........ . ................ ............ .. .

... ................... .............

. . . ........ . . . ... .

...

.......... . ................... ...........

. ..................................... .................

........... ..................

.................................... ....... .... ......... .................

. . .................. ..................

................ ..........................

................................. ....... ................... ... ........................

.....................................................................................................

YAZAR VE KlTAP ÜZERİNE

Yazarla ilgili kısa biyoğrafiyi kitabın arka kapağında bulacaksınız.

Daha fazla bilgi için ise yine aynı yazarın "Etnogenez" adlı ·eserinin baş kısmına bakınız.

Yazarın ismi Rus dilinde Gumilev şeklinde yazılmasına rağmen

Türkçe Gumil(Jff olarak okunmalıdır. Biz, daha önceki baskıda Türkçe­

de "e" olmadığı için yanlış okumalara yol açmasın diye bazı tavsiyelere

binaen ve hatta Rusça'da "ö" harfi olmamasına rağmen bunu kitap ka­

pağında "ö" ile karşılamayı uygun bulmuştuk. Bu defa ise yanlış okuma­

lara yol açtığı için orjinal şekliyle verdik. Bu zorluk esasen kullanılan iki alfabe arasıdaki farklardan kaynaklanmaktadır.

Eserin bundan önceki baskısında kullanılan transkripsiyon ve Rus­

ça kaynakçaların dipnotlarda gösterilmesinde de zorluklar yaşandığı gi­

bi; yer, kabile, boy isimlerinden başka Türk hakan, bey, şad isim ve la­

kablarıyla Çin hanedan ve coğrafi isimlerinin yazılmasında karşılaşılan transkripsiyon zorlukları esasen Rus okuyuşundan ve eserin orjinalinde­

ki yazılışından kaynaklanmasına rağmen, yapılan haklı tenkitler göz.ö­ nüne alınarak bazı· düzeltmelere gidilmiştir.

Dipnotlarda geçen Rusça.kaynak isimleri bu ikinci baskıda okunuş

olarak değil Türkçe transkripsiyonla yazılmıştır. Kaynak ilk geçtiği yer-, de tam olarak verilmiş ondan sonraki yerlerde ise kısaltmalar kullanıl­

mıştır. Kitabın sonundaki kaynakça Rus ve Avrupa dillerinde yine orji­

nal haliyle ayrıca konulmuş; kitabın Görüşler ve Şüpheler adlı bölümü tarih usulü ve Türkoloji yönünden önemli bir bölüm olduğundan özellik­

le Türkoloji konusunda çalışma yapıp da Rusça bilmeyenler için kay-, nahların Türkçe anlamları da yazılmıştır. Bundan başka özellikle Türk. isim ve ünvanları kitaptaki orjinal haliyle verilmiş ancak Türk ve Batı

kaynaklarında geçen transkripsiyon da nazarda tutulmuştur ve bunlar

8

E S Ki T Ü R KLE R

[. .. ] arasında yazılmıştır. [- L.G. ] ile gös terilen yerler ise yazarın ken­ disine aittir. Eski Türk ve Çin tarihiyle ilgi li okuyuşlar Rus, Çin, Fran­ s ız, Türk ve Alman okuyuş larına göre farklılıklar arzettiği için böy le bir güçlük yaşanması normaldir. Bir örnek olarak bazı yazarların Ssu-ma olarak yazdıkları ismi W Eberhard "Sih-ma" olarak göstermektedir. An­ cak her-halükarda bu Sıma olarak okunmalıdır. B iz bu konularda Eber­ hard'ı tercih ettik. Ayrıca birinci baskıda dikkatsizlikten veya bilgisizlik­ ten kaynaklanan çeviri hataları da tashih edilmiştir. Kitapta geçen Türk hanedan mensuplannın isim ve ünvanlarının orjinale sadık kalınarak verildiğini ancak bazı açıklamalar yapıldığını belirtmiş tik. Bir örnek olarak: Kitapta Kül Tegin olarak geçen isim as­ lında ve doğru şekliyle "Köl Tigin" olarak okunmalıdır. Keza "budun" kel imesi "bodun" şeklinde tashih edilmelidir. Bu hatanın Radloffun oku­ yuşunu takip eden bazı Türkologların ana şivelerinin Kuzey Türk şive­ leri olmas ı, bu ş ivede yuvarlak ünlelerin O ve O şeklinde "geniş ünlü" değil de U ve Ü şeklinde "dar ünlü" olarak yaşamasından kaynaklandı­ ğı daha sonra ortaya çıkmıştır. B inaenaleyh "Kül-tegin" değil "Köl-ti­ gin", "Barkul" değil "Barköl", "tudun" değil "todun" olarak okunması gerektiği ileri sürülmektedir.l Ancak bunun yanında Barthold "gür" ke­ limesinin eski Türkçe'deki "kür" veya "gül" olduğunu, Kaşgarlı Mah­ mud ise (bkz. Divan-ı Lügat-it Türk, I, 324-5) cesur ve kahraman anla­ mına geldiğini kaydetmektedir. Bu görüşten hareketle Kül-tegin 'in "kah­ raman veya cesur prens" anlamına geldiği ileri sürülebilir. Biz bu iki gö­ rüş arasında tereddütte kaldığımız için yine orjinalde olduğu gibi "Kül­ tegin" olarak bırakmayı uygun gördük. Çünkü bu ikinci görüş -bize gö­ re- telaffuz probleminden öte daha anlamlı ve mantıklı görünmektedii: Bu tür zorluklar sadece dar ünlü geniş ünlü farkından kaynaklanan kelimelerden ibaret değildir elbette. Bazı kabile ve boy isimleri de muh­ telif kaynaklarda farklı şekillerde yazılmaktadır. Mesela ilk baskıda "te­ le" olarak verilen kelimenin "ti-le, di-le, tyele, tide, t'ie-le, tığ-lo, t'ieh­ le ve telt"; diğerinin ise "tölös, tölis, töles, tölüs, töleş, teles ve talas" şek­ linde yazılışları vardır. Eski Türk yön isimlerinde ve ordu taksiminde kullanılan "tölös"le karıştırılmamas ı için bunlardan "töles"i ve Türkiye­ li Türkologların yaygın olarak kullandıkları "t'ie-le"yi kabul ettik. Bundan başka bugün yeryüzünde temsilcisi kalmamış veya başka büyük kabilelerin bünyelerinde eriyip-gitmiş eski boy ve klan isimlerini de W il

Bkz. SERTKAYA, Osman, F., Göktürk Tarihinin Meseleleri,

s.

218.

BÜYÜK ÇI N S E D D I

9

Eberhard'ın "Çin 'in Şimal Komşuları" isimli eserinde kaydettiği şekliyle kabul etmeyi uygun gördük. Kitapta "Mongol" olarak geçen kelimeyi bütün Avrupalı kaynaklar bu haliyle yazmalarına rağmen bizde bilinen şekli "Moğol"la karşıladık. Ancak bunun Orta Asya'da yaşamış bulunan bir Türk kabi lesi Muğal ve­ ya Moğıl'la karıştırılmaması gerekir. Çünkü Moğol ve Moğıl ayrı ayrı şeylerdir. Babür'ün Hindistan 'da kurduğu imparatorluğa da Avrupa kay­ naklarında Büyük Moğol imparatorluğu ism i verilmesi belki de bu hata­ dan kaynaklanmaktadır.2 Hatta bugün Türkistan 'da Mugal adında bir köy de vardır. Yazar Göktürk Hakanlığını I. ve II. Hakanlık dönemi olarak ikiye ayırmakta ve birincisinde Moğol isimlendirmesine uygun olarak "Tür­ küt" kelimesini kullanmaktadır. Onun bununla kastetdiği şey Açina ve­ ya Aşina Hakanlığıdır. O yüzden biz "Türküt"ü nadiren kullandık ve onun yerine "Açina"yı tercih ettik. B irinci bask ıda özet olarak al ınan "Görüşler ve Düşünceler" isimli bölüm tam metniyle, Türk tarihini fazla ilgilendirmediği için çıkarmış olduğumuz "An Lu-shan isyanı" başlıklı bölüm ise görülen lüzum üzeri­ ne bu baskıda konulmuştur. D. Ahsen BATUR

2

Bkz. Emir Said Alimhan, Buhara Halkınıng Hesreti Tarihi,

s.

4.

YAZARDAN

Bu kitaba 5 Araiık 1935'de başlanmış; şu ana kadar da nihai an­ lamda tamamlanamamıştı. Zira eski Türkler'in tarihiyle ilgili bütün materyallar toplanmamış, bütün problemler çözülmemişti. Bu yüz­ den araştırmaların devam etmesi sadece bir arzu değil, aynı zamanda bir mecburiyetti. Bu çalışmanın tamamlanmasına yardım eden ve kimileri aramız­ dan ayrılan değerli meslektaşlarım ve dostlarımı, bu cümleden Orta Asya halkları tarihi konusunda ün yapmış, vakti dolunca öbür dün­ yaya itikal etmiş olan dostum G .Y. Grumm-Grjimaylo'yu , uzun çalış­ ma döneminde yardımlarını esirgemeyen üstadlanm N. V. Kimer, A. Yu. Yakubovski'yi ve Ord. Prof. V. V. Struve'yi ömrüm boyu hatırlaya­ cağım. Bu vesileyle kitabın yazılmasında tavsiyelerini esirgemeyen ho­ cam M.1. Artamonoff, Prof. S.L.Tixvinski, S.V. Kalesnik'e; Norilsk ve Karakanda tutuklu kamplarını benimle birlikte adımlayan ve kitabın basılması konusunda tavsiyede bulunan arkadaşlarım LA. Vozne­ senski, D.Y. Alşibaya'ya teşekkürü bir borç bilirim. Tavsiye ve tenkitlerini esirgemeyen l. P. Petruşevski, V. V. Mavro­ din, M. A. Gukovski, A. P. Okladnikoff, M. V. Vorovyeff, A. E Anisi­ moff, B. 1. Kuznetsoff, S. l. Rudenko ve A. T. Krukoffa; en nihayet yüksek tarih eğitimimi tamamladığım Leningrad Alma Mater Üniver­ sitesi'ne şükranlarımı arzederim.

lthaf Bu kitabı Sovyetler Birliği'ndeki Türk kardeşlerime ithaf ediyorum.

ÖN SÖZ

insanlık tarihi henüz bütün yönleriyle düzenli bir şekilde incelenmiş

değil. Avrupa ve Yakın Doğu'daki hadiseler zinciri ve toplum şekillenme­

leri XIX.Y üzyıl sonlarına doğru şöyle-böyle incelenmiş; Çin ve Hint ya­

zılı kaynaklarıyla, çok geniş Avrasya stepleri ise, XX. Yüzyılın başların­

da hala araştırmacıları beklemektedir. Orta Asya bozkırlarında iki önemli halkın -Hunları ve kadim Türkler- ve keza isimlerini duyurama­

mış diğer küçük kabilelerin birbirleriyle kaynaşıp yokolduldarı bir dö­

nemde Çingis-han'ın tarih sahnesine çıktığı devir özellikle incelenmeli­ dir.

Hayat tarzları, göçebe yaşantıları ve aile düzenleriyle, mükemmel­

lik arzetmeyen idari sistemleri birbirine benzese de, bunların birbirinin mücerret takipçisi olarak değerlendirilmesi yanlıştır. Hunlar ve kadim Türkler'in kaderleri gibi, hayatları, yerleşimleri, politikaları ve tarihte­

ki yerleri de kesinlikle birbirinden farklıydı.

Dünya tarihi içinde, kadim Türk halklarının ve kurdukları devletle­

rin tari�i incelendiğinde şöyle bir soru sormak lazım gelmektedir: Türk­

ler neden ortaya çıktılar ve neden katiyyen torunları olmayan müteakip birçok millete kendi isimlerini bırakarak tarihten silindiler? Sadece si­ yasi tarih veya sadece sosyal davranış analizleriyle bu sorunun cevabı­ nı bulma denemeleri defalarca yapılmış ama herhangi bir sonuç alına­

mamıştır. Kadim Türkler insanlık tarihinde çok geniş bir yer kaplama­ larına rağmen-nüfusça az idiler ve

in ve lran'la akın komşu olmaları

hasebiyle onların en ı iç işlerine müdahelesini önle emediler. Binaena­ le

un arın sosyo-po iti

tari eri birbiriyle yakından alakalıdır ve

biz olayların seyrini takip edebilmek için her ikisindeki hadiseleri de na­ zar-ı dikkate almak zorundayız. Mesela ekonomik yapıdaki değişmeler

ve çoğu kez Çin ihraç ürünlerinin azami ve asgari seviyelerine bağlı gel

Bkz. Gumilev L.N. Xunnu.

14

ESKi TÜRKLER

l işmelerin yanı sıra, 1ran yönetim inin engelleyici tavırları da çok müh im roller oynamıştır. Vl. Yüzyılın sonlarında Türk Hakanlığı'nın sını rlarının uzun bir kısmı batıda Bizans, güneyde Pers ve hatta Hindistan ve doğuda Çin sı­ nırlarıyla iç içeydi. Bu yüzden SÖZ konusu ülkelerin tarihlerindeki ani değişiklikler bizim araştırdığımız dönem içinde Türk devletinin lıaderi­ ni de etkilemiştir. Türk Devleti insanl ık tcirihinin çok kritik bir dönemin­ de kurulmuştuı: Çünkü o güne lıadar Alıdeniz ve Uzalı Doğu lıiiltürler i, birbirlerinden haberdar olsalar bile, aralarında bir iletişim huramamış­ lardı. Zira uçsuz bucaks ız s tepler ve sıradağlar Doğu ile Batı'nın kucak­ laşmas ını engellemekteydi. Ancak metal üzengi ve denk takımlarının icadından sonra insan gücünün yerini alan kervanlar sahraları ve sarp geçitleri aşmayı başardılar. Bu yüzdendir ki Bizans 'ın altınları h ızla Çinl iler'in ceplerine akarken, B izans, Çin imparatorlarından aldığı ku­ ruşlarla yetinmek zorunda kaldı.

Bu durumda Türkler sadece aracı rolü oynamakla kalmadı lar; ayn ı zamanda Çin, İran, Bizans ve Hint kültürlerine karşı koyabi leceğini zannettikleri kendi kültürlerini de geliştirdiler. Sıkı kan bağlarına ve es­ ki geleneklere bağlı bozkır kültürünün bir özelliğidir bu. Ancak bu k ül­ türün komşu ülkelerin kültürlerine nisbetle daha az gelişmiş olduğu da bilinmektedir. Bunun sebebi Türkler'in ve diğer göçebe kabilelerin kom­ şu ülke halklarından daha az kabiliyetli olmaları değil, aksine onların kültür materyalleri kal ıntılarının -keçe, deri, ağaç ve kürk- taşa göre da­ ha az dayanıklı olmasıydı. B inaenaleyh Batı Avrupalı araştırmacılar gö­ çebeleri "insanlığın parazitleri" olarak kabul etmekle yanlış bir düşün­ ceye saplanmişlardır. Bugün Sibirya, Moğolistan ve Orta-Asya'da yapı­ lan arkeolojik kazılar bir yıl içinde bu düşünceyi değiştirecek ve kadim Türkler' in zevkleri üzerinde konuşabileceğimiz günler gelecektir. Kültür mateıyallerinden ziyade araştırmacıları en fazla hayrete düşüren şey Türkler' in karmaşık toplum yapısı ve sosyal kurumlarıdır: 11, ülüş siste­ mi, memurI hiyerarşi, ordu dis iplini, diplomas i ve komşu ülkelerin ide­ olojik s istemlerine karşı koyabilen son derece mükemmel bir dünya gö­ rüşü. Bütün bu anlatılanlara rağmen bozkırlarda ve devletin sınırlarında meydana gelen muhalefet hareketleri önlenemeyecek şekilde olduğun­ dan, kadim Türk toplumunun takip ettiği yol, onları n yokolmcılarına ze­ min hazırlayacak tarzdaydı. Kritik dönemlerde bozkır halkının kahir

Ô N SÔZ

15

ekseriyeti hanlarının yardım talebini reddetmiş; bu keyfiyet hakanlığın 604'te doğu ve batı olarak ik iye ayrılmasına yol açmış; 630 ve 659'da çökmeye başlamas ına ve 745'de ise millet olarak mahvolmalarına sebep olmuştur. Elbette bu, halkı teşkil eden bütün insanların yokolduğu anla­ mında değildir. Aksine halkın bir kısmı bozkırlarda yeni teşekkül eden Uygur Hakanlığı 'na iltihak ederken, büyük kısmı Çin sınır orduları bün­ yesinde yer aldı. Bilahere bunlar 756'da T'ang hanedanı imparatorluğu­ na karşı isyan etti leı: Kalan Türkler de bu isyana fiilen katıldılar ve on­ larla birlikte imha edildiler. Bu olay, bir milletin ve dönemin gerçelı so­ nu olmuştur ki, elinizdeki kitabın konusu da budur. Ancak "Türk" ism i yokolmadığı gibi aks ine Asya'nın yarımına ya­ yıldı. Araplar Soğdiyana'nın k uzeyinde yaşayan bütün göçebe savaşçıla­ rı ve bozkırl ılar için kahramanl ığın ve alicenaplığm sembolü olmuş olan o ismin gerçek sahiplerinin yeryüzü hari tasından s i linmes inden sonra başlangıçta bu isim lendirmeyi kabullenen herkes i Türk olarak niteledi­ ler. Daha sonraları bu kelime bir kez daha şek il değiştirerek, bir dil ai­ lesini temsil etmeye başladı. Çünkü VI-VII. Yüzyıllarda Büyük Hakanlılı bünyes indeki durumu değişen Türkler bir çok milletler hal ine gelmişler­ di. Onlardan bazıları, mesela Türkmenler, Azeri ler ve Osmanlılar, artık mongoloid deği llerdir. Bazıları hakanlığın en azılı düşmanlarıydılar: Ya­ kutlar'ın ataları Kurıkanlar ve Hakaslar'ın ataları Kırgızlar gibi. Bal­ karlar ve Çuvaşlar gibi üçüncü bir grup ise kadim Türkler'den daha ön­ ce şek illenmişlerdi. Ancak bugün "Türk" kelimesine atfedilen lengüistik gelişme daha vazıh bir temele sah iptir. Kadim Türkler, Hunlar dönem in­ de olgunlaşmasına rağmen, III-V. Yüzyıllardaki durgunluk devrinde ana­ bioz ahvalde bulunan bozkır kültürünü hayata geçirerek daha belirgin hale getirdiler. Netice itibariyle kadim Türkler insanlık tarihinde çok geniş ve önemli bir yer tutmuştur ama günümüze kadar bu milletin tarihi tam olarak yazı lmamıştır. Ycızılan bölük pörçük ve muhtasar şeyler ise tari­ hi, etnoğrafik, etimolojik ve sair problemlerin çözümüne nisbeten yar­ dımcı olmuşlardır. Böylesine geniş bir konunun güçlüğü ortadayken, eli­ nizdeki çal ışmanın bun ların üstes inden geldiği gibi bir iddiası olamaz. Bu kitabın müellifi, çöz:üm bek leyen meselelere sadece bir nebzecik yak­ laştığı üm idindedir. Elinizdeki eser, tarihi analiz ve sentez metodunun birl ikte kullanılması yönünde bir deneme olarak düşünülmüştüı: Kaclim Türk ler'in ve halkların tarihi gelişimiyle alakalı tahlil, doğrudan onlar­ la ve selefi.eriyle bağlantılıdır. Tarihi kaynakların tenkitleri, anomastik

ESKi TÜRKLER

16

ve etnojenetik problemler de ele alınmıştır. Sentezler ise Türküt2, Gök­ türk3 ve Uygurlar'ın4 tarihini, belirgin bir bütünlük arzetmesi cihetiyle tek bir proses olarak ele almış ve umum dünya tarihine de bir nebze ış ık tutmuştur.

2

3

4

Birinci Hakanlık Türkle ri (546-658). Göktürkler: ikinci Hakanlık Türkleri (678:747). Bu kitapta sadece 747-847 yılları arası göçebe Uygurlar'ın kurduğu hakanlık in­ celenmiş olup, daha sonraki Uygur yerleşik dönemleri ele alınmamıştır.

BİRİNCİ BÖLÜM BÜYÜK TÜRK HAKKANLIGI

1

420-546. YILLAR AREFESİ

Sarı Nehir Çevresindeki Değişiklikler Avrupa'da V. Yüzyılda yaŞlı Roma İmparatorluğu'nun yıkılması­ na sebep olan büyük halk göçlerine nazaran Doğu Asya'daki göçler bir yüz yıl önce başlamıştı. Çin tarih1 kaynaklarıda "beş barbar kabi­ le dönemi" (304-399) ismiyle zikredilen devirde Kuzey Çin , Hunlar ve Siyenpi (Hsien-p'i)ler tarafından zapt ve istila edilmiş; bunlar ora­ da Got, Vandal ve Burgund barbar krallıklarına benzer bir dizi kısa ömürlü devletler kurmuşlardı. Avrupa'nın Balkan Yarımadası yörele­ rinde Doğu Roma İmparatorluğu kurulduğu gibi Çin'de de Yang-tse nehri havzasında Han lmparatorluğu'nun varisi olarak müstakil Çin İmparatorluğu şekillenmişti. Erken Bizans nasıl Roma'nın ihtişamlı dönemini hatırlatıyorsa, bu imparatorluk da büyük selefine oldukça benziyordu. Tek farkı kuzey ve batıdan sarkan barbarlara karşı koya­ cak gücü kendinde bulabilmesiydi. Sık sık hanedan değişikliklerine1 sebep olan z_ayıf ve kabiliyetsiz imparatorlar, o dönemde Hı,ıang-ho (Sarı Nehir) Vadisi diye isimlendirilen Orta Çin Vahaları'nda yaşayan Çinliler'i barbar kumandanlara kurban ederken, sürekli iç savaşların yol açtığı kanlı çatışmalar ve yabancı yönetimlerin katı zulümlerine rağmen, Kuzey Çin'de yaşayanlar, istilacılara karşı Vl. Yüzyılda Çin'in yeniden doğmasına zemin hazırlayan başarılı bir direniş gös­ terdiler. Bütün rakiblerini2 alteden T'o-pa kabilesi Çin kültürünün tesiri altına girmişti. T'o-palar'ın kurmuş oldukları erken-feodal devlet 420'ye gelindiğinde bütün Kuzey Çin'i Wei İmparatorluğu ismiyle tek bir imparatorluk halinde birleştirmişti [ 386. yıl). Bu , T'o-pa ha1 2

420'de Ch'in, 479'da Liu-sung, 502'de Ch'i ve 557'de Liang hanedanları inkıra­ za uğradılar. Hunlar, Mu-junğlar, Ti'ler, Yü-wenler (Tatabıların selefleri) ve Kıtanlar.

20

E S K i T ÜRK L ER

nının tebalarının büyük kısmını teşkil eden Çin halkıyla kaynaşma yönünde attığı ilk adımdı. Göçebelerin asimile edilme sürecinin baş­ latan T'o-palar'ın torunları V. Yüzyılda saçlarını kestiler fakat yerli halkla kaynşmaları onların güç ve geleneklerini yıktı. Sonunda ana dillerini unutarak Çince konuşmaya başladılar. Dil ve giysilerini de­ ğiştirirken, kendilerine her zam:an zafer sağlayan bozkır cesaret ve te­ sanüt duygularını yitirdiler ama yine de ısrarla kendi devletlerini kurmak isteyen Çin halkıyla tam olarak kaynaşamadılar. Saray darbeleri ve onları müteakiben çıkan iç çatışmalar Wei Ha� nedanı'nın zayıflamasına sebep oldu. Ö yle ki, Siyenpi lmparatorlu­ ğu'nun bünyesinde görev yapan Çinli kumandanlar efendilerinden daha güçlü ve etkin hale geldiler. 53 1 'de kuzey-doğuda Kao Huan is­ yan ederek T'o-pa askerlerini öldürüp başkent Lo-yang'ı işgal etti. Kao, başlangıçta güya imparatorun lehine hareket ediyormuş gibi davrandı ve alenen prenseslerden biriyle evlenmek iste diğini bildir­ di. Fakat kendi kumandanından korkan imparator, batıya, Yü-wen T'ai isimli Çinlileşmiş bir başka Siyenpi kumandandan destek gördü­ ğü Ch'ang-an'a kaçtı. Kao Huan, Wei ailesinden bir prensi tahta çı­ kardı ve böylece imparatorluk Doğu ve Batı Wei ismiyle ikiye bölün­ dü. Ne var ki gerçek iktidar her iki tarafta da Siyenpi imparatorlarını birer kukla olarak tutan Çinli kumandanların ellerindeydi. Bu durum uzun süre devam edemezdi. Siyenpiler'in katı muamelesi sebebiyle zaten patlamaya muntazır Çinliler, dizginleri ellerine geçirdikten sonra istilacılara daha fazla boyun eğmek istemiyorlardı. Yü-wen T'ai kukla imparatorlardan bazılarını zehirletti ve onun oğlu 557'de nef­ ret edilen hanedanı lağvedip, kendi P'ei Chou 3 hanedanını kuracak kadar güçlü olduğu hükmüne v �rdı. Kuzey-Doğu Çin'deki Siyenpiler'in başlarına gelen bundan da beterdi. Kao. Huan'ın halefi Kao Yang 550'de son imparatoru kendi le­ hine tahttan feragat etmeye zorlamak maksadıyla zehirledi. İmpara­ torun akrabalarından 720 kişi de öldürülerek, cenaze töreni düzen­ le �mesin diye cesetleri nehre atıldı. Yeni hanedan ise P'ei Ch'i adını aldı. Her iki kuzey hükümdarlığı da ekonomi ve politikada oldukça güçlüydü . Yabancı kabilelerin boyunduruğundan kurtulan Çin halkı, var gücüyle kendi kültürünü yeniden canlandırmak için harekete 3

Yani Kuzey-Chou hanedanı. (P'ei kelimesi kuzey anlamına gelmektedir).

420-546. Y l L L A R A R E F E S i

21

geçmişti. P'ei Chou ile P'ei Ch'i arasındaki rekabet ise her iki tarafın gücünü erittiği için onları aktif bir politika uygulama imkanından mahrum bırakıyordu. Güneyde Liang hanedanının son imparatorları zulüm ve istibda­ da dayalı bir yönetim sergilemişler, onların yerine geçen Ch'en ha11e­ dam da aynı yolu izlemişti . 557'deki saray darbesi ve son Liang im­ paratorunun katledilmesi, menkup hanedan taraftarlarını silahlı is­ yana ?evketti. Sonunda isyancılar Ch'en ordusunu yenerek Orta Çin'de küçük bir Hou Liang İmparatorluğu kurmayı başardılar. Görünüşe göre Çin dört mütekabil ve birbirine düşman hüküm­ darlık şeklinde taksimlenmişti. Çin'in gücünü emen bu gergin du­ rum iki küçük ve nisbeten zayıf göçebe devleti için bir kurtuluş ve­ silesi oldu : ju-jan [ Cuceri; Avar] , Uou-jan/juan-juan] ordası ve To­ gon (T'u-yü-hun) hükümdarlığı. Güneyden gelen baskıların zayıfla­ ması sayesinde bu ikisi bir süre sonra Doğu Asya'nın güçlü devletle­ ri arasına girmeye muvaffak oldular. iV. Yüzyılın ortalarında teşekkül etmiş bulunanju-jan bozkır hanlığı, VI. Yüzyılın başlarında neredey­ se tarih sahnesinden silinmesine yol açacak bir kriz yaşadı ki, bu ko­ nuya biraz sonra temas edilecektir. Togon hükümdarlığı ise dağlık Çaydam bozkırlarında kurul­ muştu. Henüz 3 1 2 yılında Mu-junğ boyundan küçük bir Siyenpi ka­ bilesi prensleriyle birlikte Güney Mançurya'dan batıya göç ederek Kukunor [Kukenor] Gölü çevresine yerleşmişler; burada dağınık Ti­ bet kabilelerine karşı başarılı fa kat T'o-palar'a karşı oldukça başarısız savaşlar çıkarmışlardı. Netice�e Togonlar'ın ahfadı Wei lmparatorlu­ ğu'nun vassalı oldulars a da, bilahere Wei'lerin parçalanması onlara bağımsızlıklarını hediye etmişti. Vl.Yüzyılın ikinci çeyreğinde Prens K'ua-lü kendisini han ilan etti ve 540'da Yü-wen T'ai'ya düşmanlığı­ nı muhafaza ederken Kao Huan'a elçi gönderdi. Bu olay, biraz sonra üzerinde duracağımız gibi Togon dış politikasının geleceğini belirle­ di. Togon, üzerinde "şehirler"4 kurulu (muhtemelen kasabalarla tah­ kim edilmiş) geniş bir alanı hakimiyet altına almasına ve hatta muh­ temelen T'o-pa yönetim şeklini de uygulamasına rağmen henüz güç­ lü bir devlet haline gelememişti. Silah zoruyla baş eğdirilen Tibet ka. hileleri bağımsızlık ve intikam planları yapıyorlardı. Ekonomi geniş ölçüde hayvancılığa dayalıydı ama halkın kültür seviyesi düşüktü . 4

Biçurin N .Ya (YakinO. lstoriya Tibeta i Xuxunora, SPb, 1833 , 1/33. Bundan son­ ra: Biçurin, lstoriya Tibeta.

22

E S K i T ÜR K L ER

Buna karşılık hanların keyfi tutumları, yangını sürekli körükleyen suikastler, değişiklikler ve baskıları da beraberinde getiriyordu. Bü­ tün bu olumsuzluklar Togon'un hareket sahasını daraltırken, bilahe­ re onun feci sonunu da hazırlayacaktı.

ju-janlar ve Teleütler ju-jan halkının menşei konusunda defalarca sorular sorulmuşsa da, kesin bir cevap alınamamıştır. Belki de soruyu onların menşei de­ ğil, nasıl teşekkül ettikleri konusunda sormak daha doğru olurdu. Her millette olduğu gibi Ju-janlar'da da tek bir etnik l_ll11t.ıecKHX HayK. M . 1 964, c.9 ) .

ESKi TÜRKLER

1 00

Yarışır beyler şahlar saraylar kurmağa, Değişmem mavi çadırımla onları. asla. Yaşar hanlar altın saraylarda hatta, Gıpta ederler lakin çadırdaki çırağa ! Çinli şair normal bir çadırda orta halli bir göçmenin nasıl yaşa­ dığını tasvir ediyor. Han tarafından Bizans lmparatoru'nun temsilcisi Menandros Protector vasıtasıyla Blakhernai Sarayı'na hediye edilen çadırlar ise insanı büyüleyici güzelliklere sahipti. Menandros çadır­ lardan birinin içinde altın tahtın bulunduğu ve bir at tarafından ra­ hatlıkla çekilebilecek kadar hafif olduğunu; diğerinin baştan ayağa ipeklerle kaplandığını, üçüncüsünde ise dört tavus üzerine oturtul­ muş han yatağı ile bir altın masa bulunduğunu tasvir eder. 3 1 Bu lüks eşyalar elbette günümüze kadar yetip gelmemiş; ağaç ve kürkler çü­ rümüş, altın ve gümüş eritilip başka şekillere dönüşmüş, silahlar ise toprağın altında kalmıştır. Fakat yazılı tarihi belgeler yüzyıllar önce­ sinin bu zenginliğini, tekrarlanmaz kültürünü, günümüzde arkeolo­ jik kazılarda ele geçirilen bulgulardan daha inandın olarak anlatmak­ tadırlar.

Kadının Durumu Pastoral ev ekonomisi, özel rızaya dayalı ailelerin kuruluşu mu­ tad patriarkal davranışları32 beraberinde getirmiş ve görünüşe göre Türkler de bu kuralın dışına çıkmamışlardır. Kadını isteme insiyatifi erkeğe ait olmuş ve "atanın ölümü halinde, onun büyük kardeşi ve­ ya baba tarafından dayısı üvey anne, gelin ve hala ile evlenmiştir. " 33 Mesela Ni-li Han'ın ölümü üzerine kardeşi P'o-shih Tegin tahtla bir­ likte Çinli hanımı kraliçe Hsien-shih'i de hiçbir zorlukla karşılaşma­ dan miras olarak almıştır. Göçmenlerde kadının miras olarak kalma­ sının iki anlamı vardı. Birincisi eve, daha doğrusu otağa yeni bir işçi gelmiş oluyordu ki, bütünüyle faydalıydı. lkinci olarak ise dul kadı­ nın namusu korunmuş oluyor yani koca onu kendi hanımı gibi esri­ yordu . Düğün bir zaruret değildi ama hiç olmazsa dul kadın kaderin kollarına terkedilmiyordu. 3 1 Menandr, s. 377-379. 32 Morgan L.T. Drevneye obşçestvo, s. 1 34. 33 Biçurin, Sobraniye, V230 ; Julien, Documents, pp. 334-335; Liu Mau-tsai, Die Chinesischeıı, p. 42.

KENDi EVLERi NDE TÜRKLER

101

Kadına karşı davranışlarda dikkat çekecek ölçüde şövalyelere ya­ raşır tarzda bir saygı vardı. Çadıra giren oğul önce annesine, sonra babasına tazim kılardı. 34 Orhon yazıtlarında Kül-tegin [Köl-tigin] in ölümle burun buruna gelen akrabalarının bulunduğu otağı savun­ mak için verdiği mücadele heyecanlı bir ifadeyle tasvir edilir. 35 Hin­ dukuş Patanları'nda olduğu gibi kadının hiçbir hakkı bulunmayan milletlerde düşmanlar kadınları öldürmezlerdi. Kadının miras olarak devri, metinlerden de anlaşıldığı gibi bizi poligaminin varlığını düşünmeye sevkediyor ama bu , Türkler'de ka­ dın hakları olmadığı anlamına gelmez. Her ne kadar kadın hakları bazı kısıtlamalara tabi ise de, "Türkler'de kadın vasıtasıyla her şeyi elde etmek mümkün diyen" 36 Taberi'ye göre kadının koca üzerinde etkisi vardı. Annenin nesebi Türkler'de çok önemliydi. Prens Töre­ men'in tahttan uzaklaştırılmasında annesinin "basit bir aileden" ol­ ması en önemli faktör olmuştur. Elbette bu onun düşmanlarının ile­ ri sürdüğü bir bahane idi ama neticede ilginç bir karine idi de. Kadı­ na tanınan hak genel olarak son derece katı ve acımasız bir şekilde korunmuştur. Mesela evli kadına tecavüz etmenin cezası ölümdü. Eğer tecavüz edilen kız ise, mütecaviz derhal onunla evlenmek zo­ rundaydı. 3 7 Daha enteresanı mütecaviz kişi asiler, hainler, katiller ve at hırsızları gibi ağır suçlularla aynı cezaya çarptırılırdı. Bozkır şart­ larında at hırsızlığı çoğu kez ölümle cezalandırılır; eğer olay adi bir hırsızlık ise, hırsız çaldığı şeyin on mislini malı çalınan kişiye öde­ mekle tecziye edilir; kavga çıkarmak ise basit bir ceza ile geçiştirilir­ di. Ve en nihayet elimize ulaşan şaşırtıcı bir bilgiye göre T'ang döne­ minde imparator, Ch'ang-an'a musiki eğitimi almaya gelen Türk öğ­ rencileri coşkuyla karşılamış, bilahere aynı müzik zevkine sahip bir . grup kız öğrenci de onlara katılmıştır. 14- 1 5 kişilik bu grubun 8-9 ta­ nesi kızdı ve onlar birbirlerini kardeş ilan etmişlerdi. Şayet erkekler­ den biri bu genç kızlardan herhangi biriyle evlenirse onun ismini alır; kızın arkadaşları da gelin yani aslında damadı grmeye gelirler; kız, damadı arkadaşlarından kıskanmasa da, başkalarından kıskanır­ dı. 38 34 35 36 37

38

Wieger L., Textes historiqııes. Hien-Hien, 1905- 1907, s. 1673 . Malov, Pamatniki, 195 1 , s. 42-43 . Tabari, Chronique, IV302. Julien, Documents, 3/333. Liu Mau-tsai, Die Chinesischen, p. 468.

102

ESKi TÜRKLER

Bugünkü araştırmalara bakarak eski Türkler'de çok kadınla evli­ liğin olduğunu ileri süremem ama, böyle bir şeyin mevcut olmasını, kadının Vl-VIII. Yüzyıllarda aşağılandığı müstesna bir dönem olarak kabul ederim. 39 Denilebilir ki göçebe dünyasında kadın, sınırlı hak­ larını, Orta-Asya'da Moğol döneminin kapanmasından sonra olduk­ ça geç olarak elde etmiştir.

39 lslamiyete kadar Türkler'de kadının sahip olduğu yüksek mevkii pekçok eser­ de ele alınmıştır. (Bkz. Kononov, Rodoslovnaya Türkmen, s. 104) .

vıı

TÜRKLERDE DİN

Türkler'in eski dinleri konusunda elimize ulaşan esasi malumat­ lara Çinlilerin "Wei-shu" ve "Sui-shu" salnamelerinde rastlanır. Bu­ nunla birlikte söz konusu bilgiler birbiriyle tezat teşkil ettikleri gibi, hem yetersiz, hem de ilk bakışta kolay anlaşılır halde değildir. "Wei-shu" Türk dini törenlerini şu şekilde göstermektedir: I) Güneşin memleket üzerine doğuşunu temsilen hanın otağına doğu­ dan giriş; 2) Devlet erkanının ataların mağarasına yılda bir defa kur­ ban takdim etmesi; 3) Beşinci ayın 1 0-20. günleri arasında halkın ne­ hir kenarında toplanarak göğün ruhuna kurban takdim etmesi; 4) Tu-chin'in [Ötügen] (Dugin okunur) 500 li * batısında yüksek bir dağ vardır ve dağ�n tepesinde ağaç ve bitki bulunmayan Po-teng-ning-li (Bodın-inli okunur) isminde bir yer bulunmaktadır ki manası ülke­ lerin koruyucu ruhu demektir. ! [Dağ kültü ] "Wei-shu"dan elli yıl sonra yazılan ( VII. Yüzyılın otuzlarında) "Sui-shu" ise daha sağlıklı bilgiler vereceği yerde, sadece "Cinlere ve perilere taparlar; şamanlara inanırlar" demektedir.2 Böylesine birbirine tezat teşkil eden ve birincisi kendi kendini nakzeden bu iki kaynağı nasıl uzlaştırabiliriz? Birincisinde mübhem bir şekilde güneş kültü (1) , atalar kültü (2) ve atalar kültünden fark­ lı olarak devlet erkanının değil sadece halkın katıldığı "göğün ruhu" kültü (3) ve sonuncu olarak da "dağ kültü" (4) sayılmaktadır. Gali­ ba Çinli tarihçilerin bu meseleyi asla çözemeyeceklerini belirtmek gerekiyor. •

,

l

· 2

Li: Uzak Şark'ta eski uzunluk ölçüsü birimi. Yaklaşık 500 metre. (çev.) Biçurin, Sobraniye, 1/230-23 1 ; Julien, Documents, 3/335. Julien, Documents, 3/353; Biçurin, Sobraniye, 11230-23 1 .

1 04

ESKi TÜ R K L E R

"Sui-shu"nun verdiği bilgilerin bazıları hiç anlaşılmamaktadır. Çincede "hu" kelimesi otaçı (hekim) , peri ve sihirbaz demektir. 3 Bu durumda hiçbir açıklık getirmeyen bu ad altında Türkler'in tapındık­ ları ruhları nasıl algılayacağız? Ataların ruhu (körmös) mu, yoksa doğanın ruhu (toz) mu? Bu bölüm işbu muammalı metinleri çözmek için tahsis edilmiştir. Problemin esası şudur: Eski Türkler neye inanıyorlardı? İnançla­ rı bir din olarak kabul edilebilir mi , yoksa farklı inançların sentezin­ den mi ibaretti? Eğer öyleyse, bunlar nelerdir? Türkler'in kadim inançlarından bahsederken bunların ilkel inançlar olduğunu söylemeye cesaret edemem. Bir kere Türkler V-VI. Yüzyıllarda çeşitli kabilelerden teşekkül etmiştir ve o dönemdeki inançları da diğer çağdaş dini sistemler gibi bir hayli gelişmişti. Son Roma patriği Tsetek, Boetius'un "Hikmetle Teselli"sini oku­ muştu. Konstantinopol'da Suriyeli tarik-i dünyalar Yunan başpapı!z­ larıyla İznik Konsülü'ne Khalkedon'un (Kadıköy) da ilave edilmesi konusunda tartışıyorlardı. Artık Hürmüz ve Ehremen'e inanılmayan Ctesiphon'da erkan-ı devlet taht ve Altar birliğini uzun mızraklarla muhafa ediyorlardı. Soğdlu dihkanların kalelerinde, nefsin öldürül­ mesini telkin eden Maglar'ın azap ettikleri peygamber Mani'nin met­ hini göklere yükselten soluk benizli dünyevi din tebliğcileri gezini­ yorlardı. Çin'de kafaları traş edilmiş Budist rahipler, ne Konfüçyaniz­ me gönül vermiş bilgelerin infialine sebep olacakları yolundaki uya­ rılara, ne de siyah çini mürekkeple parlak ipekler üzerine yazılan hikmetli sözlere aldırış etmeden devletin başında bulunan imparato­ riçeye dünyanın faniliği konusunda telkinde bulunuyorlardı. Akde­ . niz'den Sarı D eniz'e kadar uzanan kervan yolu , dağlardan ve çöller­ den geçerken sadece ipek değil aynı zamanda yeni fikirler, inançlar ve düşünceleri de taşıyorlardı. Bütün bu toprakların sahib.i olan Türkler'in dünyanın her çeşit inancına mensup vaizlerin anlattıkları­ nı işitip, görmemeleri mümkün müydü? Sarı Nehir sahillerinde yaşa­ mış olan atalari Çin'deki dini çekişmeleri, Soğdiyana'daki ışığı, mu­ kaddes Turfan'ı parçalayan savaşları işitmemiş olabilirler miydi? Di­ ğer yandan kuzeyde her zaman sıcakkanlı, çabuk tesir altına giren dövüşçü çobanları etkileyen büyük, sakin ve sessiz Sibirya uzanıyor­ du. Bütün bu faktörleri nazar-ı itibare almadan kadim Türkler'in di­ ni inanışlarını ve inançlarındaki değişmeleri anlamak mümkün ola­ maz. 3

Biçurin, Sobraniye, 11270-27 1 .

TÜRKLERDE DiN

105

Halk içine karışan bazı kabileler, unsurları cihetinden benzerlik­ ler arzetse de, kendi dini inançlarını da beraberlerinde getirirler. Fa­ kat bu inançlar çeşitli şekillerini muhafaza ederek birbirine kolay ko­ lay karışmazlar. Türkler'in dini inançları da bu kuralın dışında kal­ mamıştır. Konuya bu noktadan bakınca şu soruyu sormak gerekiyor: Neden devlet erkanı ile halk ayrı ayrı ibadet ettiler? Halk kime, er­ kan-ı devlet kime ibadet etti? Şayet din adamlarının en tepesinde han duruyorsa bu büyücüler kimdi? Türk toplumunun yapısı ve etnogenetiği bizce malum olduğun­ dan, birinci sorunun cevabını bulmak kolaydır. Türkler çeşitli millet­ lere mensup kabilelerden teşekkül etmiştir. Geleceğin devlet erkanı Açina'nın "beşyüz ailesi" Türkçe konuşan insanların yaşadığı Güney Altay eteklerine Ordos'tan gelip yerleşti. Bu iki toplum çabukça bir­ biriyle kaynaştıysa da Vll. Yüzyıla kadar yine de asilzadeler ve halk grubu ş.eklinde kaldılar. Başkaca bir ifadeyle aristokratlarda görevin miras yoluyla intikali ve "asiller"in kızlarının halktan kişilerle evlen­ melerinin yasaklanması da buna bir delildir. "Wei-shu" metinleri bu ayrılığın son derece vazıh olduğu Vl. Yüzyıla ai ttir ve bu yüzden tarihçiler asillerle halk kü l tleri arasında bir ayırım olduğunu varsayarlar ki bilahere bu fark "Sui-shu "da göz­ den kaçmıştır. Çünkü "Sui-shu" , Çinlilerin 630 felaketine kadar boz­ kırlarda hakim olan Türk asilzadeleriyle müstesna ilişkiler kurduğu dönemi aydınlatmaktadır. Binaenaleyh onun verdiği bilgiler sadece erkan-ı devletle alakalıdır ki , yeri gelince bunun üzerinde durulacak­ �ır. Şimdi tekrar Türk halk dini inançlarına dönelim: Kök-Tefı.ri-kültü Orhun yazıtlarında şu şekilde tesbit edilmiş: "Başlangıçta yukarıda mavi gök, aşağıda kara toprak vardı; b�nt adem bu ikisinin arasında yaratıldı. " Kök Tefı.ri (Mavi Gök) burada gök maddi bir şey değil, sadece bildiğimiz gökyüzüdür. 4 Çinlilerin "gö­ ğün ruhu" kelimesinden tam olarak Kök-Tefı.ri manasını çıkardıkla­ rını hesaba katmak gerekir. Göğe kurban kesme töreni XIX. Yüzyılın sonlarına kadar Kaçin'lerde uygulanagelmiştir. Tıgır * Taylı adı veri­ len bu tören toplu dua ile başlar, onu koyun kurban edilmesi ve kı­ mız, süt, ayran ve et suyu içilmesi takip eder. Bayrama katılan erkek4 *

Banzarov D. Çi:rnaya vera, SPb . , 1 89 1 . Tıgır: Hakas dilinde Tanrı anlamındadır. (çev.)

ESKi TÜRKLER

106

ler birbirine yakın obalardan gelirler. Kadınlar ve şamanlar ise töre­ ne alınmazlar. Tapılan objeler "gökyüzü ve güneş"tir.s Göründüğü kadarıyla bu "Wei-shu"da tasvir edilen törenin aynıdır. Bu tören yıl­ da iki defa tertiplenir. Birincisine şamanlar alınmaz; ikincisi ise yer­ yüzünde bolluk bereket olması için kurban kesme törenidir ki her­ kes iştirak eder. Her iki keyfiyet de oldukça önemlidir. Törenin biri­ sine şamanların alınmaması, onun ölülerin ruhuna veya "ezeli ruh"a dua töreni değil, çeşitli adetlere göre Tanrı'ya yakarış töreni olmasıy­ la izah edilmektedir. "Yabancı inançlara göre tayh'a alınan şaman de­ lirir ve dehşetli azaplardan dolayı kaskatı kesilerek bayılır. " 6 Peki bu nasıl bir tanrıdır? Tasvirlerden onun yegane sıfatının ışık olduğu anlaşılıyor. Böyle bir dogma, güneşi semavi varlık (Ra-Helios) yahut yaratıcılığın kaynağı ve ilham verici gücü (Apollon) olarak ka­ bul eden malum güneş kültlerinden ayrılmaktadır. Eğer Nganasan'lar­ daki "tabiatın canlanışı" şenliği gibi etnoğrafik benzerliğe rastlamamış olsaydık, belki de bütün bu kültlerden bihaber kalacaktık. 7 Kastren, Nganasan'ların şimdi Türkleşmiş olan eski Sayan Ugor'larının yakın ataları oldukları görüşünü savunmaktadır. 8 Daha sonraları Kuzey Kutbu'na sürülen Nganasan'lar eski kültlerini muhafaza ettikleri gibi şamanizmin tesirlerinden de kurtulamamışlardır. Onlar yılda iki defa gün ışığına kurban keserler. Birincisi sonbaharda, düzenli gecelerin başlamasından önce; diğeri Ocak ayının sonlarında, dağ tepelerinde ilk gün ışıklan kendini gösterdiğinde. Şaman tarafından icra edilen "tabiatın canlanışı" şenliğinin kült cihetinden yukarıda anlatılanlar­ dan tamamen farklı olduğu şüphesizdir. Nganasan'lann binbeş yüz yıldır yeni komşularıyla birlikte yeni bir bölgede yaşıyor olmalarının da tesirleri görülmüştür ki, bir kültün yayılmasında coğrafyanın belli başlı rolü üstlendiğini biraz sonra göreceğiz. Dış faktörlere rağmen Türk halklarında ve en az Türkleşmiş Ugor'larda ve Nganasan'larda tapınma objesinin aynı, yani gün ışığı olduğunu rahatlıkla söyleyebi­ liriz. Bu noktadan hareketle Nganasan'larda görülen teo-kozmiğin [güneşi mukaddes addetme inancı] bir benzerinin Türkler'de de mev­ cut olduğunu söyleme hakkını kendimizde bulabiliriz. Nganasan dini doktrini pluralist animizm esasına dayanır. lyi niyetle hareket ederek 5 6 7 8

.

Yakoblev Y.K. Etnografiçeskiy obzor inorodçeskogo naseleniya dolinı Yujnogo Yen!seya i ob'yasnitelnıy katalog. 1900, s. 101- 102. Age., s. 103. Popov A.A. Tavgiytsı. M . ;L. , 1936, s. 48 vd. Popov A.A. Nganasanı. L., 1948, s. 1 1 .

T Ü R K L E RD E D i N

107

"nuo" kelimesini inceleyelim. Bu kelime normal gözle görülen gökyü­ zü demektir ve ayrı bir şey gözetilmeden "en ulu" manasındadır. (Türkler'deki Tefiri) . Kainatın yaratıcısı- Nelata-nuo (Türkler'de gö­ ğün ruhu) ; onun işçisi Kon (Güneş) dünyanın düzenini sağlar; en gü­ zel güneş ise bitki sapının güneşten emdiği ışık hüzmeleridir. 9 Böyle bir güneş kültü başlı başına orjinaldir ve L.Ya. Chtern­ berg'in gösterdiği gibi Sibirya'daki çeşitli şamanist kültlerle karıştırıl­ mayacak kadar ayrıcalığa sahiptir. 10 Bu doktrinin sadece Manihe­ izm'le bazı benzerlikleri varsa da, bu kesinlikle genetik bağlardan de­ ğil, birbirine benzeme cihetindedir. Bu din animist genotizm olarak kabul edilebilir. Çünkü S.A. To­ karefrin yaptığı araştırmaların gösterdiği gibi, her toplum kendi ta­ raftarlarının yanısıra kendisine yüksekte bir tanrı - ışık ve gök tanrı­ sı- ve küçük topluluk ilahları yaratmıştır ki bunlar "töz" dereceli ruhlar sınıfındandırlar. Yani ebedi hakikatin ruhlarıdır. Bunların "körmöslerle -ölmüşlerin ruhu- hiçbir ilgisi yoktur. " 1 1 Göğün ruhuna (nelata-nuo) tapınma, belli metamorfoz değişik­ lik geçirse dahi, 20. Yüzyılın başlarına kadar muhafaza edilmiştir. Göğün ruhu Farsça'da Huda (Kutlay) ismini almış, daha sonra Hris­ tiyanlıktaki Tanrıyla özdeşleşmiştir ki bu, şamanizmdeki Ü lgen ruh­ larıyla aynı ululuktadır. 1 2 Bu bağlantıda yer tanrıları -töz'ler- "tabi­ atın efendisi"- kadim Altıylılarda "Altaylar" ve yabancı lrkit ve So­ yon'lardaki "Yer-su" 13 kültünü de gözden geçirmek gerekir. Yer-su , yeryüzü tözlerinden kabul edilir ve "toprak, su, bitki vb. şeylerin "efendisi" kültüyle benzerlik taşır. Nganasan'larda toprağın efendisine Fannida denilir. Bu, ağzını açarak, ölümü bekleyen insan­ ları gözleyen ve çayırlar altında yaşayan kötü bir ruhtur. Ona siyah geyik kurban edilir. 14 Yer-su da acımasız bir tanrıdır ve ona da boz veya al donlu at kurban edilir. 9 Popov A.A. Tavgiytsı. M.;L., 1936, s. 48, 49. 10 Ştenberg O.Ya. Pervobıtnaya religiya v svete etnografii. L. , 1936, s . 533. 1 1 Tokarev S.A. Ptrtjitki rodovogo kul'ta u altaytsev/ffpy,ll &J HHcTHTYTa aTHorpa­ HH ACCP. M., 1 947, T. I, c. 1 54. Çağdaş Altaylı şamanlar ruhlan töz (ölümsüz

ruhlar) ve Yazdan neme (ölümlü ruhlar) olmak üzere ikiye ayınrlar. 12 Anoxin A.V.

Materialı po şamanstvu u altaytsev, sobrannıye vo vremya puttştstviy po Altayu v 1 9 1 0- 1 9 1 2 gg. po poruçeniyu Russkogo Komiteta dliı uzııçeniya Vos­ toçnoy Azii//C6opHHK My3eg aHTponoııorHH . . 1 924, T. 4, ilemez imiş .. şeklinde . " · ( Çev. ) . . * * Yine H.N .Orkun'da: "Bilge. tonyukuk_. Boyla Ba J;µ-� il� birliktç llteriş hakan olayım .. " şeklinde. (Çev.) . 2 7 Malov, Pamatniki, 1951, s . .6 5. ) 28 Cord�er H., Histoire, 29 Biçi.ırin, Sobraniye, V267.:·'' "



·

·

'

·



p:·��;.Madla,:�ffi$t�r�t;� ·

··

. .

· .·



'

·

· ·

344

ESKi TÜRKLER

Bu gibi durumlarda her zaman olduğu gibi veliahdın, cezalandı­ rılmaları gereken taraftarları vardı ve kimsenin Türkler'le uğraşacak hali yoktu. Sadece 686'da general Shun-yü K'hien-p'ing asilerin Chung-ch'ai-shan dağındaki askeri kampta yaşayan ailelerini yaka­ lamak için harekete geçti. 30 Kutlug düşmanı karşılamaya çıktı. (Shan-si civarındaki) Hsin-chou'da meydana gelen kanlı çarpışmada ağır bir hezimete uğrayan Çin ordusu 5 bin kayıp verdi. Tabii bu olaya karşı duyulan tepki büyüktü. Türkler'e karşı Ch'ang-chi kumandasında büyük bir ordu sevkedildi. Ch'ang-chi çok kabiliyetli bir Tabgaç kumandandı. Oldukça maharetli ve cesurdu. Savaştaki ustalığını daha önce Tibet'e karşı sürdürülen çarpışmalarda ispat etmişti. Ch'ang-chi işi oldukça sıkı tuttu. 687'de Huang-hua-tu-yeh'de31 vuku bulan çarpışmada Türkler mağlup oldular ve hatta Çinlilerce yirmi km. 32 kovalandılarsa da, düşmanın elinden kurtulup Büyük Bozkır'a ulaşmayı başardılar. Ch'ang-chi'nin yardımcılarından Ch'üan Pao-pi sınır ötesine geçip, casusları vasıtasıyla Türkler'in ka­ rargahının yerini tesbit etti. Pao-pi ani bir baskın düzenlemek niye­ tindeydi. Fakat Türkler yaklaşan düşmanı farkedip, savaş düzenine girdiler. Çinliler başarılı bir savaş çıkartmalarına rağmen kılıçtan ge­ çirildiler. Kaçmayı başaran kumandanlarından başka sağ kurtulan ol­ madı. Kampanya bitmişti ve elbette Çinlilerin aleyhine noktalanmıştı. Asileri Sarı Nehir'den Altay dağlarına sürmek, balığı suya koyver­ mekle aynı şeydi. Ti�rkler kolay lokma olmadıklarını, dayanıklı ve . hezimetle tükenmeyip, aksine birbirlerine kenetlendiklerini ispat et­ mişlerdi. Savaş arzusu sönmemiş ve bu Türk hakanlığının kuruluşu­ na yol açan hadiselerin seyrini değiştirmişti. Çinliler de Türkler'le 30 T'ang imparatorluğu döneminde Chung-ch'ai-shan dağlarının hangi isimle

anıldığı tesbit edilemediyse de, Türk ordasının Yin-shan'ın kuzeyindeki Kara­ kuın'a, Hei-sha'ya kurul duğu bilinmektedir. (Grjimaylo, Zapadnaya, s. 282 ) . Aynı yer Tonyukuk tarafından d a zikredilmektedir. : "Küz-Çugay v e Karakum'u kendimize mesken seçtik .. " (Malov, Pamatniki, s. 65) . Demek ki Chung-ch'ai­ shan gibi Küz-Çugay da bilinmediğine göre ikisi aynı yer olsa gerek. (Bkz. Hirth, age., s. 3 1 ) Burasının, Ongin'in yukarısında Kui Hua-ch'eng'in kuzey-ba­ tısında bir yer olduğu tahmin edilmektedir. ( Giraud R. , age. , s. 169- 1 7 1 ) 3 1 Hazırki Ta- t'ung-fu bölgesindeki Hang-hua-shan. (Grijimaylo, age . , s. 292; Liu Mau-tsai, Die Chinesischen, p.549) 32 Julien, Documeııts, IV/4 1 2 .

KUTLU G'UN iSYA N I

345

başedemeyeceklerini anlamışlardı. Bu yüzden hiç olmazsa baskı al­ undaki diğer müttefiklerini elden kaçırmamanın çarelerini aramaya başlamışlardı ve elbette ilk sırada Uygurlar vardı. lmdi bir soru: Uzak seferlere karşı eğitimli süvari birlikleri de ol­ duğu halde Çin , neden asileri takip edip, ortadan kaldırmaktan vaz­ geçti? Evet, bir zamanlar Çin'in süvari birlikleri vardı ama 689'da Ti­ betliler'in darbeleriyle işe yaramaz hale gelmişti. 33 Bütün ihtiyatları Yünnan cangıllarından Huang-ho nehrinin kayalık sahillerine, Tur­ fan'ın tozlu yollarıyla Orta T'ien-shan'ın ormanlık alanlarına kadar Tibet cephesine sürülmüştü. Sayıca az ve biraz da barbar olan Tibet­ liler 693'e kadar Batı ucunun vadilerini elde tutmuş, 700 yılına kadar da Çin ordusunun büyük bir kısmı Kan-su ve Sih-ch'uan'da onlarla savaşmak zorunda kalmİştı. lşte Kutlug'un akla sığmayan başarısının en belli başlı sebebi bu idi.

Batıda Kutlug'un isyanıyla aynı dönemde Batı Türkleri'nin de isyan et­ mesini basit bir tesadüf olarak kabul etmek mümkün değildir. Bir kı­ yaslama yapılacak olursa 673'de Kaşkar ve Issık Göl'ün doğusunda yaşayan Türk Kung-yüe34 kabilelerinin gönüllü itaatleri sebebiyle Çin imparatorluğu Orta T'ien-shan'da fazla kuvvet bulundurmuyor­ du. 35 Batı Türkleri hiç beklenmedik bir �nda Kung-yüe'lere saldıra­ rak prenslik otağını kuşatma altına aldılar. Asilerin başında Kibu-çur isimli biri vardı. Soyadına bakılırsa o da bir Açina prensiydi ama Kut­ lug gibi doğrudan tahtta hakkı olan biri değildi. Son sebep oldukça önemlidir. Çünkü bu durum, tahttan uzaklaştırılanların muhalefeti­ ne sebep olmamışsa da, bir halk hareketine yol açmıştır. Binaenaleyh doğu ve batı isyaninın aynı anda başlamış olmasının bir tesadüften ibaret olmadığı kanaatindeyim. Çünkü büyük ipek yolu üzerindeki iki bin km.lik mesafe, kervansaraylar sayesinde ulaklar için pek de yıldırıcı olmadığından haberleşmede güçlük yaşanmıyordu . Kibu-çur, Balhaş Gölü'nün doğusunda ve Kung-yüe'lerin kuze­ yinde yaşayan Yen-mien Töleslerini de kendi safına _çekmeyi başar­ mıştı.36 Doğuda olduğu gibi batıda da Türkler'in bağımsızlık hareke33 Biçurin, Istoriya Tibeta, s. 145 . 34 Chavannes, Documenıs, p. 1 22. 35 Grjimaylo, Zapadııaya, s. 272. 36 Chavannes, Documeııts, p . 1 2 3 .

ESKi TÜRKLER

346

ti yeni bir gelişme merhalesine girdi. Daha önceden bazı komplolar hazırlandığı, gizli müzakerelerin yapılmış olduğu muhakkak. Ancak Batı Türkleri sıkışıp kalan müttefiklerinin yardımına gelen impara­ torluk güçlerini püskürtmeye giriştiler. Wang Fang-i Türkler'i 1li nehrine sürerek ağır bir mağlubiyete uğrattı. Türkler bin kişi kaybet­ mişlerdi ki Yen-mienler'in ani saldırısı Çin'in zaferini tehlikeye sok­ tu. Issık Göl çevresinde vuku bulan çarpışmalarda T'ie-le piyadele­ rinin okları imparatorluk güçlerini öylesine zor durumda bıraktı ki, sonunda Çin'e hizmet eden göçebeler düşmanlarından kumandanla­ rının kellesini teslim ederek kurtulmaya karar verdiler. Bu komployu öğrenen Wang Fang-i toparlanmış olan hassa ordusunu karargahına çağırdı. Yardıma gelenlerin haykırışlarını bastıran borazan ve davul­ ların sesinden sonra 70 asinin kellesi kesiliverdi. Arkasından impara­ torluk süvarileri ani bir saldırı başlattı. Yen-mienler paniğe kapılarak dağılıp kaçtılar3 7 ve savaş böylece sona erdi. Aslına bakılırsa Kibu-çur ve Kutlug'un isyanı aynı tip bir isyan­ dır ama birindsi kısa sürede bastırılırken, ikincisi gerçekten büyük başarılar elde etti. Kabahat kimdeydi? Kesinlikle Türkler'de değil. Batı bölgesinde hala T'ang lmparatorluğu'nun ilk yıllarındaki gele­ nekleri yürürlükteydi. Çin'in içlerinde ise yabancı bir hanedana kar­ şı ciddi bir muhalefet devam ediyordu. Bu muhalefet sebebiyledir ki İmparatoriçe Wu (Wu-hou) bir karşı darbe gerçekleştirdi.

İmparatoriçe Wu T'ang hanedanı iki başlı bir yönetimdi. Hanedanın kurucusu Li Yüan Çinleşmiş bir Türktü ve göçebe adetlerini terketmemişti. Silah arkadaşları da kendisi gibi olduğundan onu tahta geçirmişlerdi. Çev­ resi tek kollu Uygur kumandan Ch'i-pi Ho-li ve Türk A-shih-na She­ ni gibi Çince öğrenmiş Türk beyleri tarafından sarılmıştı. Kao-tsung ise iyi bir Çin eğitimi almıştı. Onun döneminde sınır savaşlarını yö­ neten askerlerle Çin eğitimi almış olanlar arasında bir mücadele baş­ lamıştı. Bu mücadeleden kimin galip çıkacağı ise bir kadının kimin tarafını tutacağına bağlıydı. 3 7 Age., p.

76; Cordier H., Histoire, p. 442.

KUTLU G 'U N iSYA N I

347

63 7'de son prens babasının güzel odalığına aşık olmuştu. İmpa­ ratorun ölümünden sonra hanımları , traş edilmiş başlarıyla ömürle­ rinin sonuna kadar yaşamak zorunda oldukları Budist tapınağına gönderilmişlerdi. 650'de yeni imparator Kao-tsung tapınağı ziyaret ettiğinde eski sevgilisiyle karşılaşmış ve yüreğindeki aşk ateşi yeni­ den alevlenmişti. Rakibelerine karşı baskın çıkmak isteyen kısır im­ paratoriçenin rızasıyla bu gözde odalık imparatorun haremine alındı. Tabii bu durum gözde olarak ona , elebaşılığını bizzat yürüttüğü güç­ lü entrikalar çevirme imkanı vermiştı. 654't Kao-tsung büsbütün onun tesirine girerek onu imparatori­ çe ilan etmişti. Yeni imparatoriçenin buyruğuyla bütün rakibeleri hiçbir suçları olmadığı halde sorgusuz sualsiz zindanı boylamışlar yahut celladın kılıcıyla can vemişlerdi. T'ang lmparatorluğu'na yakın ve sadık olanlar da bu kıyımlardan nasiplerini almışlardı. Elbette onun bu davranışları sebepsiz değildi. Hanedana kin besleyen kala­ balık Çinli beyler -ki imparatoriçe onları kendi milleti olarak kabul ediyordu- nihayet patlamış ve kendilerine güçlü bir hami bul�uş. i lardı. Kocasının kendisine karşı olan aşkından faydalanan imparatoriçe muhalefeti alabildiğince destekleyerek, politika ve kültür işleri­ ne tamamen . Çinlileri yerleştirmişti. Kao-tsung'un ölümü üzerine tahta kendi oğlunu geçirmişti fakat bütün ipler elindeydi. 684'de ba­ zı T'ang prensleri komplo hazırlamakla itham edilerek katledilmişti. Elbette infazı gerçekleştirenler imparatoriçe taraftarıydılar ve bir dar­ be hazırlığı içindeydiler. Bu olaydan sonra tahtı büsbütün hiçe say­ maya başlamışlardı. Fakat imparatoriçe yolu kimler için açmıştı? Bu işten ilk. karlı çı­ kanlar elbette Budist cemaati olmuştu ve Budizm Çin'd,e alabildiğine güçlenmişti. Daha sonra ordu sınıfına ait olmayan ama kabiliyetleri­ ni ispat ederek orduya katılma şansı yakalayacakları im tihanlara ka­ tılmak zorunda olanlar baş kaldırmaya başlamışlardı. Bunlar üzüm salkımını kılıç kabzasından daha iyi tutan Çinlilerdi ve sınır muha­ fızlarınca iktidardan uzaklaştırılmışlardı. Bu sonuncular yani eli kılıç tutanlar, sınır ötesi savaşların kaderini belirleyenler ise imparatoriçe­ nin davranışları karşısında kırgındılar. Elbette imparatorluk ordusu silahını bırakmamıştı ama gönülsüz bir halde savaşa gidiyordu. ·

689'da T'ang hanedanının ismi lağvedildi ve 19 Ekim 690'da im­ paratoriçe kendisine "imparator" ünvanını aldı. Budistler hemen

348

ESKi TÜRKLER

eserler yazarak Wu'nun Buda'nın kızı olduğunu ve T'ang hanedanı­ nın varisi olması gerektiğini ispata çalıştılar. Tabii imparatoriçe min­ nettarlığını göstermek için bütün şehirlerde Budist tapınaklarının kurulması yönünde bir ferman çıkardı. Yukarıda sayılan bütün bu sebepler Türk Hakanlığı'nın kurulma­ sına zemin hazırlamıştır.

Türkler ve Uygurlar Türklerin Halha'ya gelişi bütün Hangay yönetimini telaşa düşür­ müştü. Halha halkı, huzur içinde sürülerini otlatan ve Çinliler'den hediyeler alan Tokuz Oğuzlar ve diğer Töles kabileleri bu tatlı günle­ rin sona erdiğini anlamışlardı. Aç kaçaklar komşularını yağmalayamazlardı. Özellikle bu kom­ şuları düşmanlarının sadık tebaaları ise. Şüphesiz bütün bozkırlılar Türkler'e karşı ciddi bir savaşa hazırlanmak zorundaydılar. Türkler bunu çok iyi anlamışlardı. "Düşmanlarımız çevremizi kuzgunlar gibi sarmışlardı ve bizler onlar için leş idik . . . "38 diye yazmaktadır Tonyu­ kuk. Ve kendi gençliğini, babasının kariyerini, bu savaşlara katılarak "şad" ünvanı alışını hatırlayarak "O zaman Çin 'in kuzey inde beyler ve oğuzlar arasında yedi güçlü erkek (kabile) bizim düşmanımız oldu "39 diye açıklıyor Alp Eletmiş. 40 Yollıg Tegin ise daha net bir açıklama getiriyor: "Sağdan (güneyde) Tabgaç halkı düşmanımızdı. Soldan (ku­ zeyde) Tokuz-Oğuzlar'ın hakanı Baz-kağan düşmanımızdı. Kırgızlar, Kurıkanlar, Otuz-Tatarlar, Kıtay (Kıtanlar) ve Tatabı 'lar (Hi)-hepsi düş­ manımızdı. "4 ı Yani durum oldukça tehlikeliydi. T'ang-shu'da Pi-li42 ismiyle zikredilen Baz-kağan (Tokuz-Oğuz­ lar'ın hakanı) insiyatifi ele almıştı. Çin ve Kıtan'a elçi göndererek Kutlug'a karşı kombine saldırılar gerçekleştirmeyi teklif etti. Buna göre Çinliler güneyden, Kılanlar doğudan ve Uygurlar kuzeyden sal­ dırmalıydılar. 43 Batıda ise Batı Türkleri'nin On Ok denilen kalıntıla38 39 40 . 41 42 43

Malov, Pamiıtniki, 19 5 1 , s. 6 5 . Ancak Taşkent'te yayınlanan çeviride "yagimiz tegre uçak tegirtti. Biz şeg ertimiz- Düşmanımız etrafa kanadını yaydı. Biz ha­ zır (şay) idik. . " şeklindedir. (çev. notu.) Malov, Pamiıtnilıi, 19 5 9, s . 10. Age., s. 10; Clauson G.,The Ongin iııscıiptioıı . Malov, Pamiıtııiki, 19 5 1 , s. 3 8 . BiÇurin, Sobraııiye, 113 06. Malov, Pamiıtniki, 19 5 1 , s. 6 5 -66.

KUTLU G ' U N iSYANI

349

n vardı. Fakat onlar öyle politik bir bunalım içindeydiler ki ciddi bir savaşta onları hesaba katmak zordu. Casuslar Kutlug'a düşmanları­ nın bu planlarıyla ilgili bilgileri ulaştırdılar. Kutlug Tonyukuk'la bir­ likte bir plan hazırladı. Buna göre ilk önce batıya hücum edip en za­ yıf olan taraf vurulacak, sonra sıras1yla savaşa girilecekti. lşin güçlü­ ğü Türkler'in her iki cephede savaşmak i çin iki üç bin savaşçısından başka askeri gücünün bulunmamasındaydı.

Fakat Kutlug bu riski göze aldı. A-shih-te Yüan-chen kumanda­ sında bin kişiyi bauya, Aral civarındaki Kürdan çölünü ele geçirme­ ye gönderdi. (Galiba Türkler düşman saldırısına karşı batıda istih­ kam kurmak istiyorlardı) . !ki bin kişiyi ise Tonyukuk'un idaresinde saldırıyı başlatan Tokuz-Oğuz'a karşı kuzeye gönderdi. Bütün kualis­ yonlarda olduğu gibi burada da Kıtanlar ve Çinliler saldırıda geç kal­ mışlardı. Tonyukuk Baz-kagan'dan daha hızlı bir yürüyüş gerçekleştirdi ve iki ordu Togla (Tola) nehri kenarında karşılaştı. Uygurlar altı bin ki­ şi olmasına rağmen Türkler onları suya döküp, takip ederek, kaçan­ lardan yakaladıklarını kılıçtan geçirdiler. Baz-kagan öldürüldü. 44 Uy­ gurlar ise Türkler'in hakimiyetine girdiler. O dönemde Türgiş'ler güçlenmeye başladıklarından batı tarafla­ rında herhangi bir kıpırdanma yoktu. Türgişler Çu ile lli nehri arası­ na yerleşmişler ve Batı Türk hanlarına itaat arzetmişlerdi . Türgiş­ ler'in kumandanı Wu-chi-le Baga Tarhan (Çin metinlerinde Mo-ho Ta-kan) ünvanını almıştı. 45 O günlerde Batı Türk hanları T'ang yöne­ timinin mahalli memurları haline gelmişler, bu da onların . te�aaları arasındaki itibarını sarsmıştı. Kabiliyetli bir kumandan olan Wu-chi­ le durumdan memnun olmayanların bir kısmını kendi tarafına çek­ mişti. "T'ang-shu" onun ordusunu 140 bin kişi gibi büyük bir rakam olarak göstermektedir. Bu rakam 699 yılı için doğrudur. Ama 688'de herhalde biraz daha azdı. (Çin rakamlarına göre 9- 10 bin) Batıya yönelmiş olan A-shih-te Yüan-chen Türgişler'le karşılaşıp savaşa girdi. 46 Bu bilgilerden anlaşıldığına göre batı, Türkler için ka­ palıydı. Kuzey yolu ise çıkış kapısı olarak kullanılabilirdi. Çünkü 44

Baz-kagan'ın balbalı Kutlug'un mezarına dikilmiştir. Demek ki kagan 693 yılı­ na kadar öldıirıilmüş olmalıdır. Aynca 688-693 yıllan arasında Tıirkler Uygur­ lar'la başka bir çauşmaya girmemişlerdir. 45 Biçurin, Sobraniye, 1/296. 46 Age . , s. 268.

ESKi TÜRKLER

350

Kutlug ordasını Ö tügen-yiş'e -yani Hangay sıradağlarının ormanlar­ la kaplı kısımlarına- taşımıştı. Türkler burada, ormanın en kesif yer­ lerinde ve boğazlarda imparatorluk ordusuna karşı gizleniyorlardı. Yine burayı zaman zaman gerçekleştirdikleri saldırılar için üs olarak. kullandılar ki, bu akınlar 2. Türk Hakanlığı'nın kurulmasına zemin ' hazırlamıştır. Tola nehri zaferine rağmen bozkırlar için yapılan savaşlar son bulmadı. Abidelere göre Kutlug 40 yürüyüş tertipleyip düşmanlarını yirmi defa tarumar etti. "Dizi olanlar diz çöktürüldü, başı olanlar baş eğdirildi ve düşmanları barış yapmaya mecbur kaldılar. "4 7 Böylesi bir reklamasyon bizi ancak şüpheye sevkeder. Gerçeği şu ki Kutlug batı­ da değil ama Orta-Asya'da Halha'yı ele geçirmişti. Değil doğuda, Mançurya'da dahi bir şey elde edemedi. Ve 693'te Kutlug öldü. 48 Ye­ rine Kapagan-kağan ünvanını alan kardeşi Moçur (Ç. Mo-cho) geçti. 693. yıl Çin ordusunun yine başarılar kazandığı bir yıl oldu ve so­ nunda Tibetliler Batı ucundan sürüldüler. İmparatorluk baskılarının artması üzerine Batı Türkleri 694'de prens A-shih-na Sui-tse liderliğinde isyan ettilerse de, T'an-ling­ chou'da mağlup edildiler. 49 Bunu Türgiş isyanına katılanların mağlubiyeti takip etti. Batı böl­ gesinde Nişumus şehrini ele geçirip işgal eden Tibet ordusu, muhte­ melen işgale katılmayan prens Ch'ang-ko tarafından yönetilen Ordos Türkleri 50 vasıtasıyla tamamen püskürtüldü.

Program: Görüldüğü gibi imparatorluğun düzenli ordusuyla çarpışmaya girenler sadece Türklerdi. lmdi bir soru: Onlar buna nasıl muvaffak oldular ve düşmanları karşısında silahı bırakmamak için Kutlug'la birlikte çöle atılan silah arkadaşlarının ideolojisi ne idi? Yollıg Te­ gin'in, dedesi Kutlug llteres-kağan51 için diktiği abidede Çin'e karşı menfi davranışların sebepleri konusunda bir takım açıklamalar yapıl­ maktadır. Pamittniki, 1'5 1 , s. 38. 48 Gııbain A., Kutlug'un ölüm tarihini ejderha yılında olduğu için 692 olarak he­ saplamaktadır. (Liu Mau-tsai, p. 5 9 7) . Ancak Çin ve Türk hayvan takvimi ara­ sında bir yıllık fark olduğunu da hesaba katmak gerekir. 49 Bu yerin bugünkü coğrafyada karşılığı bulunamamıştır. 50 Grjimaylo, Zapadnaya, s. 303. 5 1 Malov, Pamatniki, 1 9 5 1 s. 34-35 .

47 Malov,

,

KUTLUG'UN iSYA N I

351

"Altın, gümüş, şarap * ve ipeği böylesine bol veren Tabgaç halkının dili şirin, ipeği nefis imiş. Şirin dili, nefis ipeği ile aldatıp uzak milleti bu şekilde kendine yakınlaştırırmış. Yak ın komşu olduktan sonra kendi kö­ tü ilimlerini öğretirmiş. " Yollıg-tegin burada Çin kültürünün göçebe hayatına sızmasına karşı çıkmakta ve bunu Çin ideolojisinin yayılma aracı olarak kabul etmektedir. Bu kültürü barbarların zararsız hale getirilmesi vesilesi olarak tavsiye eden Konfüçyüs'ü okumuş olduğu düşünülebilir.

Yollıg-tegin bunuıi neticesini şu sözlerle gösteriyor: "Şirin sözüne, nefis ipeğine aldanıp Türk halkının çoğu öldü. Türk halkının bazılarını orada kötü kişiler şu sözlerle kandırdılar: Uzakta ol­ sa kötü ipek, yakında olsa iyi ipek verecek diyerek kandırır imiş. Cahil kişiler bu sözi ere inanıp, yakına vardılar. Birçokları öldü .. "

Peki bunlar nasıl öldüler? Bu soruya yine yazarın kendisi cevap veriyor: Alınan hediyeler karşılığında askeri hizmet vermek yani ya­ banclnın menfaatleri için ölüme gitmek gerekirdi. "Sen . . . Türk halkı o zaman her yerde zorla ölüp-dirilip yürür idin. Her yerde yürüdün, gith ölüp, gith dirilip her memlekette gezdin .. " Yollıg-tegin ödenen bedel ne oiursa olsun, kendi bağımsızlığını, kendi şahsiyetini muhafaza etmek isteyen halkın sunulan tekliflere iltifat etmemesi gerektiğini belirterek haklı bir noktaya temas etmek­ tedir. Elbette bu uyarıya kulak asan silah arkadaşları ipek ve altınla kandırılamadılar. Şu halde Yollıg-tegin'in sunduğu ideoloji bir ütop:.. ya değil, gerçekçi proğrama dayanıyordu: "Oraya varırsan, ey Türk halkı, öleceksin. Otüken-yiş'i menzil tutup, vergi ve hediyeler karşılığın­ da kervanların geçmesine müsaade etsen sana asla teşviş yok. Ey Tii.rk halkı, . Ô tüken yurdunu saklayıp kalsan, ebedl millet olursun ! "

O bunun bir ütopya olmadığını, aksine kendi yaptıklarının an­ lattıklarının delili olduğunu kaydetmektedir: " . Hakan olup halkı elinden tutup ayağa kaldırdım. Fakir halkı zengin yaptım. Az halkı ço­ ğalttım. Ya sözlerim yalan mı?" Bununla birlikte halkın kültürsüz ve akılsız olması halinde beylerin yanlış yola saptığını; onların ihanet ettiğini farkedemeyeceğini de ilave ediyor: "Ey Türk halkı, sen zayıf ve açken, söylenen sözlerin mahiyetini anlamazsın. Karnın doyunca da açlığın ne olduğunu hatırlamazsın. " Buradan Şu neticeye varmak mümkündür: Hakanlık bir grup milli şuura sahip beyler sayesinde .

*

H. N. Orkun'da "darı" (çev.)

352

ESKi TÜRKLER

kurulmuştur. Yollıg-tegin dikiti , kendisine bağlı bazı bey ve tarhanla­ rın Çin'le flört etmeye niyetlendiklerini fakat hanın çevresindeki bir grubun muhalefetiyle savaşlara katılıp, eski itibarlarını kazandıkları­ nı göstermektedir ki, bu grubun birinci hakanlık döneminin tarhanları olduğunu tahmin etmek güç değildir. ·

Gazilerin, kararsız kitleyi Yollıg-tegin'in yöneldiği tarafa kanali­ ze etmelerinin hiç de zor olmadığı şüphesizdir. "Sözümü dikkatlice dinleyin arkamdaki kardeşim, yeğenim, oğul (lar) ım, ittifak uruğum, halk ım; aşağıdaki şadlar ve yüksek ünvanlı beyler*; soldaki tarhanlar, buyruk beyleri. Otuz . . Tokuz-Oğuz halkı ve beyleri. . . " Burada klasik bir bozkır sınıf taksimi söz konusudur: Merkez, sağ ve sol kanat. Fakat bu taksim hiyerarşik bir sistem dahilindedir. Merkezde hanın yakın silah arkadaşları, sağda prensler, beyler, solda buyruk beyleri ve on­ ların hizmetindeki Tokuz-Oğuzlar yani Uygurlar ve diğer Huang-ho [Sarı Nehir] kabileleri. Böylece biz bu hiyerarşik yapılanmaya göre buradaki askeri de­ mokrasinin şeklini tasavvur edebiliriz. Şu noktayı mutlaka vurgula­ mak gerekir ki, Tokuz-Oğuz halkı ve beyleri Türkler'le eşit idiler. �1 ı-tnin bir başka yerinde bu halka daha da genişlemektedir: " . . . Gön­ l iimtk ki sözlerimi, o (On Ok insanlan)na ve tat (hür olmayanlar)a k::ı daı . meııfli taşa bakarak görüp bilin. " '\l e ' :ır ki buı .ı Cla sadece Batı Türkleri ve esaret altındakiler ilave ı-dilııı r k Ll: , mdne göre, :;::ımanla hakimiyet altına alınan Kıtanlar, Kır­ . g1zlar, Kaı l u k lar, 1..ıt :ıhılar, :,oğdlular ve diğerleri zikredilmemekte­ d ir. Çü nku Lın laı u rCl a aza�ı Cleğikliler; aksine sadece tebaa ve "müt­ tefik" Lilcr. Demek ki Göktürk onbsı bunyesin e sadece Tokuz-Oğuzları al­ mıştır. 5 2· Bununla birlikte geniş ölçüde kendi banilerinin ve beyleri­ nin görüşleri ordada hakim olmuştur. Diğer bir deyişle Göktürkler askeri demokrasiyi gözardı etmemişler ve alıştıkları düzeni korumak için kendilerine bağımlı olanlara karşı onu uygulamışlardır.

* Şadapit beyler. 52 Krş. Maloff, s. 42: Tokuz-Oğuz halkı benim milletimdi, yahut bana bağlıydı. "Bana bağlı" ibaresi tebaayı değil, orda azasını gösterir. Yani devlete ortak olan "el"e dolayısıyla devlete işaret eder.

XXII HAKANLIGIN YENİDEN KURULUŞU

Problemler Tola nehri zaferi aşağı-yukarı bütün Halha'yı Türkler'in hakimi­ yetine vermişti. Fakat yine de devletleri ümitsiz bir durumda idi. Ye­ ni tebaaları Uygurlar'a güvenilemezdi. Henüz teşekkül etmiş olan ha­ kanlık doğu, güney ve batıdan imparatorluk tarafından kuşatılmış; kuzeyden, yani Sibirya'dan ise Türkler'in azılı düşmanı Kırgız Hanlı­ ğı'nca kıskaca alınmış, en kötüsü de Türk halkının büyük kısmı Or­ dos'ta düşmanın pençesinde kalmıştı. Bu yüzden ilk önce onları kur­ tarmak gerekiyordu ve Kapagan-han bu iş için harekete geçmişti. 694'te Türkler Çin sınırına bir yıldırım saldırı düzenlediler. Pek­ çok savaşçıyı öldürüp, birçok esir aldılar. ! Aynı dönemde Kapagan­ han İmparatoriçe Wu'ya kendisini tebaalığa kabul etmesi teklifinde bulundu. İmparatorluk yönetimi bu teklifin kabulünü Halha'daki Türk devletinin doğrudan tanınması şeklinde yorumladı. Elbette Çin, asilerle bu kadar kolaylıkla barış masasına oturamazdı. Onsekiz voyvoda Çinli ve göçebe süvarileriyle birlikte Türkler'e karşı bir se­ fer düzenledilerse de, düşmanı bulamadan geri döndüler. 2 Ö tüken'in kesif ormanları Türkler'i bir katliamdan kurtarmıştı. 3 Böylece Çinli­ ler müdafaaya çekildiler. Saldırı sırasında esirler yerine, o zaman Kutlug'la gelemeyen ve şimdi kendi kabiledaşlarıyla birlikte yaşayan Ordos Türkleri kaçırıla­ bilirdi. Yazıtlar Kapagan-han'ın böyle bir planın peşinde olduğunu kaydetmektedir: "Kağan atam tahta oturduktan sonra Türk halkını ye1 Biçurin, Sobraniye, 1/286; julien, Documents, IV/414. 2 Liu Mau-tsai, Die Chinesischen, p. 2 1 5 . 3 Tonyukuk şöyle der : Güçlü olduğumuz zaman yağmalamaya gidiyor, zayıf ol­ duğumuzda ise dağlara ve vadilere çekiliyorduk.

354

ESKi TÜRKLER

niden toparlayıp, yüceltti. Fak i r halkı zengin yaptı. Az halkı çoğalttı. " 4 Elbette burada zikredilen olaylar halkın çoğalmasıyla mümkündü.

Kabiledaşlann kurtanlması kadar önemli bir başka problem, gö­ çebe halklar ve kabilelerle te'sis edilecek olan alakalardı. Göçebe ka­ bilelerin imparatorluğa laf olsun diye bağlanmalan külfetsizdi ve iş­ lerine geliyordu. Fakat Çinli memurlar, imparatorluklanmn gücü­ nün zirvesine eriştiği zannına kapılarak kendilerini baskı altındaki milletlerin efendisi gibi görmeye başladılar. Haklan kısıtlanmış, sıra­ dan göçmenin derdini anlamayan rüşvetçi, cerrar ve ayrıca üst düzey Çinli memurlann hakaretine uğrayan kabile aksakallanmn çeşitli ra­ hatsızlıklar duymalan kaçınılmazdı. Bu yüzden Vll. Yüzyılın sonlan­ na doğru göçebe tebaaların imparatorluğa karşı bağlılıklan Büyük Sed'den başka yönlere kaymaya başlamıştı. 696'da Mançurya'da Kı­ tanlar ve Tatabılar (Hi) 5 isyan etmiş, bundan da Türkler faydalanmış­ lardı. En son olarak kendi iç politikalanndan kaynaklanan problem hanların önünde heyula gibi duruyordu. Daha önce belirtildiği gibi eski Türkler'deki taht tevarüs sistemine göre hanın varisi kardeşi, amcanın varisi ise yeğenidir. Çinliler böyle bir sistemi saçma bulmuş­ lar ve Türkler'in iç işlerine burunlarını sokarak törelerini bozmaya çalışmışlardır. Türkler hakanlığı yeniden kurunca eski kanunlarını da uygulamaya soktular ve buna göre Moçur Kapagan-han ünvamy­ la başa geçti. Ama o , belki de Çin kültürünün tesiri altında kalmış ol­ duğundan, yerini yeğeni Mogilan'a değil oğlu Fu-ch'üi'ye bırakmayı daha uygun gördü . Halkı kanunun ihlaline yavaş yavaş alıştırmak için oğluna Küçük Han (Şad'dan daha yüksek) ünvamm6 verirken yeğenini tarduş yani Türkler'in batı kolunun şadı olarak tayin ettik­ ten başka , ona daha tehlikeli görevleri yükledi. Burada onun, yeğeni­ nin ölüme gitmesine kesinlikle karşı çıkmadığı düşünülebilir.

Doğuda Türklerin başansı Orta Mançurya'daki Moğol kabileleri Kıtan ve Tatabilar'ı ümitlendirdi. Çin tarihi kaynakları dahi onların isyanın-

·

4. Malov, Pamatniki, 195 1 , s. 38. 5 Liu Mau-tsai, Die Chinesischen, p . 1 60. 6 Biçurin, Sobraniye, 1/270; Malov, Pamatniki, 195 1 , 19.

s.

38; Gumilev, Udel'no,

s.

HAKAN L I G I N Y E N İ D E N K U RULUŞU

355

dan, tebaasına aşm saygısızlık gösteren başkumandan Chao Wen­ hai'yi sorumlu tutmaktadırlar. 7 695'de Kıtan beylerinden Chin­ chung ve Wang Yün isyan ederek, Chao Wen-hai'yi öldürüp, yardım­ cısını esir aldılar. İsyan 24 saat içinde sekiz Kıtan kabilesine yayıldı. Aynı dönemde Tatabılar Türkler'le ittifak sağlayarak isyan bayrağı aç­ tılar. İsyanı bastırmak için gönderilen d üzenli ordular Kıtanlar tara­ fınan Huang.:.chang-k'o vadisinde ve P'ing-chou açıklarında tarumar edilmişti. Sadece kölelerden teşekkül eden üçüncü ordu 696'da Kıtan saldırısını kırıp , düşmanın ilerlemesini durdurdu. Bı.ı durumdan esasi olarak faydalanan Kapagan-han oldu. İmpa­ ratorluğa isyancıları bastırma teklifinde bulundu ve bu konuda bir anlaşma yaptı. Çinliler ona mükafaat olarak askeri bir ünvan ve prenslik payesi vererek, han olarak tanıyacaklardı. Kapagan-han bir yıldırım hareketiyle Kıtanlar'ı darmadağın edip, kesif ormanlara sı­ ğınmaya mecbur etti. Neticeden son derece memnun olan imparatorluk Türk hanını Ulu Shan-yü (Yabgu) olarak tanımak istedi. Fakat o bu ünvanı alma­ dan 697'de Çin sınırlarına saldırıya geçerek Ling-chou ve Shen-cho­ uB şehirlerini yağmaladı. Yani Ordos'un kuzey doğusunu . İmparator­ luk güçleri sınırdaki halkın da yardımıyla9 onu kovmayı başardıysa da, görevi Tonyukuk alarak "yirmiüç şehri yerle bir etti." 10 Bu olay dikitlerde "Yeşil Ö güz'le (nehirle) sulanan Shan-tung vadisi" l l ope­ rasyonu adıyla zikredilmektedir. Yeşil Ö güz'ün diğer bir ismi Taluyögüz* (Derya Nehir) l2 dür. ·

Çinliler'in gözünü böylesine yıldırdıktan sonra han barış şartlarını açıkladı. Buna göre imparatoriçe hanı evlatlığa kabul ederek kı7 Biçurin, Sobraniye, U263. 8 Age., s. 268. 9 julien, Documents, IV/414-415. 10 Malov, Pamdtniki, 195 1 , s. 66. Krş. Age. , 1959, s. 38. 1 1 Türkler'de renk tanımı Avrupalılarınkinden biraz farklıdır. Mesela kök-mavi yeşil arası; yeşil- yeşil san arası; san ise parlak portakal sarısıdır. Buna göre "Ye­ şil-Ögılz" Huang-ho yani San Nehir'i gösterir. Çünkü bu nehir donuk, koyu sa­ rı renklidir. Dil11t.ıecKoro HHCTHTyTa. KaJaHb, 1 920, T. I , c. 2 1 6 -

16 Puech H . , Le Maııicheism. Paris, 1949, p. 29; Katanov N . E Vostoçııaya xronolo­ gia, 1 / 209-2 1 l . 1 7 Pelliot P.,Les chretieııs, p. 624. 18 Needham j . , Scieııce aııd civilizatioıı of Clıina. lll. Cambrige, 1959, pp. 68 1-682.

454

ES K i T Ü R KLER

dünyadan gelen mallarla birlikte fikirlerin de istilasına uğramışlardı. Olayların gelişimi bu görüşü umulmadık bir şekilde destekle­ mektedir. Bir sonraki yıl yani 752'de tekrar savaş çıktığında Basmal­ lar, Türgişler ve "Ü ç Iduk"larl9 Uygur karşıtı kualisyonda yer aldılar. Bu , etnik temele dayanmayan tuhaf tanımın bir tek izahı olabilir ki , o da triniteyi (teslis) okumuş olan Hristiyan cemaatının varlığıdır. 75 l 'de Çikler'i ve Kırgızlar'ı ayaklandırarak kafir hakana karşı şiddet­ li muhalefet hareketinin içinde yer alanların da bunlar olduğu düşü­ nülebilir. Çünkü ancak bu durumda kitabede geçen şu sözlerin ma­ nası anlaşılabilecektir: "Karluklar'a kendi adamlarını gönderdi . . . Tay­ gada isyan çıkaracağım dedi ve siz dışardan . . . Sizinle birleşmek isti­ yorum dedi o. "20 Durum oldukça c�ddi idi ve Moyançur, gazilerden müteşekkil sa­ vaşçılarına güveniyordu. Arap tarihçisi Kudama on Tokuz-Oğuz'un yüz Karluk'la başedebileceğini kaydetmektedir.21Savaş Ö tüken maki­ lerinde, yani Hangay'da, Uygurlar'ın tam merkezinde meydana geldi. Müttefikler yenildiler. Uygurlar Karluk ve Türgişler'i takip ederek, bütün ağırlıklarını ele geçirdiler. Tarihi kaynaklar bu savaştan sonra 19 Tam olarak Üç-Iduk. Metin şöyle: Dış (düşmanlardan) Üç Karluk, Üç-Iduk, tat . . . (7 harf düşmüş). Türgişler .. Elbette burada Uygur hanının düşmanları sa­ yıldığı için Iduk kelimesinin kendisini takip eden "tat" kelimesiyle bir bağlan­ tısı olamaz. Metinde silinmiş olan harflerin de Üç-lduk'tan ayrı bir etnik tanım­ lamayı gösterdiği kabul edilmektedir. Burada geçen "tat" kelimesi "Tatar'" kelimesinin ilk hecesine ait olamaz. (Ma­ lov, Pamatniki, 1959, s. 36, 4 1 ) . Çünkü Uygurlar'ın batı sınırlarında bir kualis­ yon teşkil edildiğinde Tatarlar doğuda yaşamaktaydılar. Çük büyük bir ihtimal­ le "Türgişler" kelimesinden önce düşen harfler bir diğer kabilenin ismini gös­ teriyordu. Belki de Cungarya'da yaşayan küçük bir kabilenin ismidir. Eski türk metinlerinde geçen Idıılı kelimesi mukaddes yer manasında kullanılmıştır. (Kül-tegin, 10; Tonyukuk, 38) Uygur metinlerinde ise gökten gönderilen nur, kader Tanrısı tarafından gönderilen mübarek, hayırlı, kutlu anlamındadır. (Radlov V. Opıt slovarya titrskix nareçiy, l, il, s. 1 382). Kelimenin üç rakamıyla birleştirilmesini Türkizeban halklar arasında teslis olarak bilinen mukaddes inanç sistemiyle bir alakasının bulunduğuna hamletmek zordur. Binaenaleyh Bacot'un (Reconnaissance, p.147) Basma! topraklarında yani Cungarya'da gös­ terdiği Hi-dog-kas boyu yerinde bir tesbittir ve fonetik açısından Iduk-kas bo­ yunun Hristiyan toplumunu gösterdiği görüşü Clauson'un Ne cag- tanımını Moniçjou yani (Uygur topraklarındaki 1'!1aiı iheistler) şeklindeki tesbitiyle kıyaslanabilir. (Clauson G . , A propos dıı manııscrit, p. 15) , 20 Ramstedt G.l. Pertvod ııadpisi, s. 44. Yazar buradaki o kelimesinin Basma! kumandanına delalet ettiği, Basmallar'ın henüz Uygurlar'a iltihak etmediği dö­ nemde dış düşman olarak telakki edildiği, çün�ü komplocu ve fesatçılar gibi iç düşmanların da ayrıca zikredildiği kanaatindedir. ·

UYGUR HAKAN LIG I N I N KURULUŞU

455

bir daha " Ü ç Iduk" isminden bahsetmediklerine göre, muhtemelen onlar burada son nefeslerini verdiler. Metnin bundan sonraki kısmı ciddi şekilde hasar görmüş. Anla­ şıldığı kadarıyla 753 yılında , 650'de Altaylara sığınmış olduğu sanı­ lan bir Türk kabilesinin de kendilerine katıldığı Karluklar ve Türgiş­ ler'le Uygurlar arasında tenkil savaşları devam etmiştir.22 Savaş, Saur ve Tarbagatay'a kadar uzanan topraklarda yaşayan Karluk göçebele­ rini itaat altına alan Uygurlar'ın kesin zaferiyle 755'de sona erdi. Uy­ gurlar, o sıralar Aşağı Volga'ya kadar saçılmış bulunan Peçenekler'i de batıda rahat bırakmadılar. 23 Bu savaşçı millet yani Peçenekler bü­ tün komşularıyla, Hazarlar, Kıpçaklar ve Guzlar'la savaşmışlardı. Bu yüzden Uygurlar'la onlar arasındaki savaş bir solukta bitmedi ve Uy­ gurlar onların batı sınırına yerleşmelerine rıza gösterdiler. Kıtanlar'ın kendi istekleriyle boyun eğmeleri Uygur Hakanlı­ ğı'mn doğu sınırlarım emniyet altına almıştı. Ama An Lu-shan isya­ nı ve akabinde Çin'e tertiplenen yürüyüşler neticesinde alınan gani­ metler Uygurlar'ın zenginleşmesini sağlamış, geriye kuzeyde 758'e kadar direnmeyi sürdürmüş olan Kırgızlar kalmıştı. Uğradığı yc;:nilgi­ lerden sonra itaat arzetmeyi kabul eden Kırgızlar yine de otonomile­ rini kaybetmediler. Reisleri Uygur hakanından sadece "Bilge-tong-er­ kin"24 ti tülünü aldı ve "kağan" ünvam verilmedi. Muhtemelen bura­ da vassallık denilebilecek bir bağımlılık söz konusu değil. Çünkü Uygurlar müstakil azalardan ve savaşçı gruplardan oluşan topluluk­ ta feodal yönelişlerin vücut bulmamasını istiyorlardı. Kesin s.ınırlar tesbit etmek maksadıyla batıya ve kuzeye doğru yayılma hareketleri durduruldu. Uygurlar kendileriyle ittihad eden kabilelere "misafir" diyorlardı ve mağlup Türkler'i devletin ikinci ba­ samağı olarak kabul ediyorlardı. Çünkü onlara göre tahttaki "han te­ baasını kendi çocukları gibi görmeli"25 veya "yumurtasının üzerine kuluçkaya yatmış anaç tavuk"26 gibi hareket etmeliydi.

21 Bartol'd, O xristianstve, s. 22. 22 Gumilev, Altayshaya vetv', s. 105- 1 14. 23 Baco t ] . , Reconııaissance, p. 147; Bartol'd, Otçet . . npHJJO)!(eHHe cnepeso.ıı rııasbı

24

O TtopKaX H3 KHHrH fapJ1H3H YKpaweHHe H3BeCTH:A ) c. 1 20. Biçurin, Sobraııiye, 1/35 5 . Çince P'i-ch'i-yeh-tung-iye-hin' . Yani bilge, büyük

yeğen veya saygıdeğer kumandan. (Clauson G., A propos, p . 1 4 ) . 25 BaCHJJbeB B. n . , KHTa:ACKHe Ha.zınHCH , C. 2 1 -22. 26 Schlegel G . , Die chinesicheıı Inschrifteıı, s. 128.

456

ESKi

TÜRKLER

Uygurlar ve Komşuları Daha önce belirtildiği gibi Uygur kabileler konfederasyonu haki­ mi, daha doğrusu Basmallar ve Doğu Karlukları yani yönetimde eşit hukuka sahip altı Töles kabilesi (P'u-ku , Hun, Bayırku , Tofıra , Sih­ kie ve Ch'i-pi) ve keza itaat arzeden mezkur birkaç kabileden müte­ . şekkil Toku z-Oğuz yöneticilerinden teşekkül etmişti. ltaat altına alı­ nan kabileler, Tokuz-Oğuz kabileleri bünyesinde bulunan Yaglakar han ailesi için muayen bir vergi ödemekle mükellef kılınmışlardı. Bu kabile sadece ittifak kabileleriyle eşit sayılma konusunda değil, ayrı­ ca "savaşlarda daima ön safta bulundukları" 2 7 için fazla sevilmeyen ve dışlanan Karluk ve Basmallar'la da aynı haklara sahip olma husu­ sunda ayrıcalıklı bir hususiyete malikti. En mühim konulardan biri Uygurlar'ın komşu ve tebaalarıyla olan ilişkileridir. Bu konuyla ilgili bilgileri henüz hiçbir yerde iktibas edilmemiş VIII. Yüzyıla ait bir Tibet coğrafi belgesinde buluyoruz. 28 Belgeye göre Non-ni (kuzey-doğu Uygurya) sahillerinde yaşayan Kı­ tanlar belli bir noktaya kadar bağımsızlıklarını muhafaza ettiler. Re­ isleri hakan titülünü kullanmaya başladılar ve zaman zaman Uygur­ lar'la çatışmaya girdilerse de, -Çinliler'le kadimden beri düşman ol­ d ukları için- genelde ittifak halinde yaşadılar. Keza Tatabılar ve Ka­ ra Ch'i-piler29 yani Uygur konfederasyonuna dahil olmayan Ch'i-pi kabilelerinin bir kısmı. Bu kabilelerin daha kuzeyinde Amur boyla­ rında, o dönemde dahi balıkçılıkla uğraşan Tatarlar, Baykal'ın arka tarafında ise hayvancılıkla geçinen T'o-lie-man (bu isim haşiyelerde geçmemektedir)3 0 kabilesi yaşamaktaydı. Uygurların kuzey sınırla­ rında , onlara vergilerini samurla ödeyen Kırgız Hanlığı vardı. Görü­ nüşe göre Kırgızlar 7 1 1 hezimetinden sonra birkaç kola bölündükle­ ri3I için Uygurlar'ın onları itaat altına almaları çok kolay olmuştur. Fakat Güney Sibirya'da· Kırgızlar'dan başka birkaç büyük kabile [Ye­ di Yedre (mu � temelen Şors'ların ataları Sayan-Altay Ugorları) ve Ku27 · Biçurin, Sobraniye, I/308. 28 Bacot j., Reconnaissance, p. 147 29 Age . , p. 1 5 1 (notes de P. Pelliot) 30 Clauson G., A propos du manuscrit, p. 22. 3 İ Clauson Khe-rget, Hir-kis, Gir-tis ve Hir-tis'i Kırgız kelimesinin farklı transk­ ripsiyonları olarak- göstermektedir. Bir milletin farklı isimlerle zikredilmesinin farklı coğrafi durumlardan kaynaklandığı noktasından hareketle ben bunu Vl­ ll. Yüzyılda birleşik bir Kırgız hanlığının mevcut olmayışına ve Kırgız halkının çeşitli siyasi birliklerden teşekkül etmesine hamlediyorunı. .

U Y G U R H A KA N L I C I N I N K U R U L U Ş U

457

çugur -Ku-kiji- Altay Lebedinleri] 3 2 berhayat idi ve bunlar Uygur­ lar'la sürekli savaşıp duruyorlardı . Bu savaşlar Uygurlar'ı yorduğu için, durumun belli bir ölçüye kadar nazik olduğu diğer sınır bölgeleriyle ilgilenememişlerdi. Bu arada Sibirya taraflarında fantastik masallar anlatılmaya başlanmıştı. Güya kuzeyde insan yiyen öküz bacaklı yaratıklar, ölümsüz devler, insanlara saldıran korkunç yırtıcılar vardı. Bu masalların bir tek ma­ nası olabilirdi: Kuzeyde mevcut olan tehlikeye işaret. Ancak Uygur­ lar bu söylentilerin altında yatan gerçekleri zaten biliyorlardı.33Bura­ da Tibetli coğrafyacı Altaylar'da ve Altaylar'ın güneyinde yaşayan iki halkı birbiriyle karıştırmaktadır. Birisi Karluklar'ın ulaşamayacağı kadar kapalı bir bölgede yaşa­ maktaydı. Reisleri lki ll-kür Erkin34 yani iki birleşik kabilenin reisi ünvanı taşıyordu . Bunların Güney Altaylar'a sığınan , Töles Gölü [Al­ tın Göl] ve Çu Vadisi civarında yaşamış olan tölis ve tödöşün bir ko­ lunun temsilcisi sıfatıyla orada " tölös-tarduş" sistemini kuran Türk bakiyeleri olduğu şüphesizdir.35 Diğeri Külüg-Kül-çur3 6 Türkleri'nden türeyen lbil-kür halkıdır ki bunlar, Türgiş ve Karluklar arasında kalmalarına rağmen VIII. Yüzyılın ortalarına kadar bağımsızlıklarını koruyan yegane Çu-yu kabilesi Çumugunlardır.37 Bunların topraklan Tarbagatay'ın batı ta­ raflarına kadar uzamyordu. 38 Cungarya'da kimlikleri çok iyi bilinen Karluk ve Basmallar'dan başka Bayırkular berhayat idiler. Muhteme­ len bunlar 747'de Uygurlar'a karşı Basmallar'ın yanında savaşan ve dostlarıyla birlikte iskan edilen kalabalık kabilelerin bir kısmıydı. 39 32 Krş. Baco t j . , Reconnaissance, p . 1 5 2 (notes de P. Pelliot) . 33 Kuzey çöllerindeki kum tepelerinde yaşayan kurt başlı insanlarla ilgili masal aslında Türklerce fethedilmeye çalışılıtıasına rağmen bağımsızlığını muhafaza etmeyi başaran Guzlar tarafından ortaya atılmıştı. (Bacot J . , Reconııaissance, p. 147; Clauson G., A propos, p. 15) 3 4 Hi-kil-rkor-hir-kin (Bacot j . , Reconnaissance, p. 147) 3 5 Baskakov N.A. Altayskiy yazık, s. 28-29. 36 Bacot J Reconnaissance, p. 147. 37 Clauson G., A propos, p. 16. 38 Gerdizi bu bölgeye Kimaklar'ı yerleştiriyor. (Bartol'd, Otçet, s. 105-107). Kimak ismi Ortaçağ Çin coğrafi kaynaklarında geçmez. Keza Çumugun kelimesine de Arap ve Fars coğrafi kaynaklannda rastlanmaz. Bu yüzden bu kelimeleri tekbir kabilenin ismi olarak kabul etmek lazım gelmektedir. Gerdizi Kimaklar'ın X. Yüzyılda Tatarlar'dan türediğini kabul eder fakat onları Tatarlar'a değil Kıtan­ lar'ı itaat altına almış olan Tatabılar'a bağlar. ( Grigor'yev V.V. Vostoçnıy ili Ki­ tayskiy Turkestan, s. 209). 9 3 Clauson G . , A propos, p. 1 4 . .•

ESKi TÜRKLER

458

Diğer bir kabile Oğraklardır. Bunlar Türgişler'in doğusunda yaşamış­ lardır ve M. Ö . 1. yüzyılda dahi Wu-chie ismiyle maruf, çok eski Cun­ gari kabilelerinden biridirler. 40 Türgişler, daha doğrusu bunların ba­ kiyeleri olanlar Orta-Asya vahalannda hakimiyet kuran Araplar'a karşı düşmanlığı devam ettirerek Uygur konfederasyonunda yer al­ mışlardır. Daha batıda Uygurlar'a düşman olan Peçenekler ve Kara Türgişler olarak kabul edebileceğimiz "kara süvariler" 4 1 yaşıyorlardı. Tam olarak ifade edecek olursak bu Türgişler Uygurlar'a kendi rıza­ larıyla itaat etmemişlerdir. Her yerde -doğuda, kuzeyde ve batıda- Vlll. Yüzyılda kabileler parçalanmış, bölünmüş ve bilahare yeni kombinezonlarda birleşmiş­ lerdir. Çüttk(ı İran üzerinden steplere sızan kültür yeni problemler çıkardığı ka tlar, insanların birleşmeleri hususunda yeni prensipler de getirmişti. Bu prensipler din ve mezhepler konusunda özellikle ken­ dini gösterdi.

Din Değişimi Uygur hakanlığının doğuşuyla birlikte gelişen olayların ideolojik değişikliklerle bağlantılı olduğu söylenebilir. Çünkü bu dönemde ilk defa bir din Uygurlar'da devlet dini olarak kabul ediliyordu ki, böyle bir durum lç Asya için alışılmadık bir şeydi. Hunlar, Türkler ve ka­ dim Moğollar "Ebedi Gökyüzü"nü maddi "mavi gökyüzünden" 42 ayırarak ve ona tapınmayı atalar kültüyle özdeşleştirmeyerek hayatın ve dünya düzeninin kaynağı olarak kabul etmişlerdir. Bu iki kült ta­ biatı itibariyle proselist olamazdı. Ebedi gökyüzü bütün insanlığa ait. ti ve herkes ona inanabilirdi. Ama atalar kültü belli bir gruba aitti ve başkaları ona saygı duymak mecburiyetinde değillerdi. 43 Gök-yer kültü Uygurlar'da da vardı fakat 1-ti-kan Han döneminde yerini Ma­ niheiz�e bıraktı. 44 Uygur Hristiyanları iç savaş sırasında hana karşı Biçurin, Sobraniye, V91 ; G u mil e v, Xunnıı, s. 169. Tibet metninde Ha-Lu-yun-log:_Kalabalık ve müreffeh bir Türk kabilesi. En gü­ zel atları bunları yetiştirirlerdi. (Bacot j., Reconııaissance, s. 147) Clauson bu kabilenin Usnışana ve Fergana'da (bkz. Clauson G . , A propos, p. 1 7) yani o dö­ nemde Türgişler'e ait bölgelerde yaşadığını kaydeder. Ben bu kelimenin kara yun(t) lık olarak okunmasını teklif ediyorum Çünkü yunt at demektir. Bina­ enaleyh kara atlılar/süvariler kelimesi de o bölge ve o dönemde sadece Türgiş­ ler'i gösterebilir. (Gerdizi o ıiırgeşax, bkz. V. Bartol'd, Otçet, s. 1 25). 42 Banzarov O . Çernaya vera, s. 6, 15. 43 Ramstedt G . l . Perevod ııadpisi, s. 4 1 . 44 Pelliot (Bkz. La Haııte Asie , p. 1 7) Maniheizmin Moyançur-han tarafından kabul edildiğini ileri sürmektedir.

40 41

UYGUR HAKA N L I G I N I N K U R U LUSU

459

çıkanlar arı.ısında yer alarak meş'um bir hata işlediler. Büyük kısmı öldürüldü ve bu Maniheizmin yolunu açtı. Moyançur-han eski dine bağlı kaldı. Bunu onun kitabesindeki sözlerinden anlamak mümkün: "O yazı çıtımda yaşadım ve orada bir yaka kurdum (yaka yakaladım) "4 5 "Yaka"kelimesi Ramstedt tarafın­ dan tercüme edilmeden bırakılmıştır fakat Maloff buna "ödeme" ha­ zan da " kira" manası vermekte'dir.46 Bu da olsa olsa savaşta muzaffer olabilmek için yapılan dua manasındadır. Çin dilindeki Orhon kitabesinde hanın Maniheizmi kabul ettiği kaydedilerek "Teng-li luo-ch'u (üi) muo-mi-shih hsie-t'u Teng mi­ shih ho Kui-lu" 47 denilmekte ve 763'den sonra Shih Chao-i isyanının bastırılması anlatılmaktadır. Ki bu Huai En isyanı sırasında Çin-Uy­ gur ittifakının bozulduğu döneme uygun düşmektedir. Çin'de Mani­ heizmin kötü ama Hristiyanlığın katlanılabilir kabul edilmesi tesadü­ fi değildir ve bunun sebebi dini ve politik çatışmaların aynı anda vu­ ku bulmasıdır. Böylece Uygurlar'daki değişikliğin 766-767 yılları ol­ duğunu söyleyebiliriz. Maniheistler VII-Vlll. yüzyılda bütün Asya'da propaganda yaptılarsa da, ancak Uygurlar arasında başarılı olabildi­ ler. 48 Ü stelik Uygur hanları Çin49 ve Orta-Asya'daki 50 dindaşlarını desteklediler de� Binaenaleyh Uygurlar'ın radikal bir ideoloji değişikliğine uğra­ dıkları şüpheye mahal bırakmayacak şekilde ortadadır. Ne yazık ki Çin ve Arap kaynaklarının son derece bölük-pörçük olması bu deği­ şikliğin nasıl, ne zaman, ve hangi şartlarda vuku bulduğunu açıkla­ ma imkanı .sağlamamaktadır. Ancak Orhon Vadisi'ndeki Çiı;ıce dikil­ miş Uygur kitabesi yeni dinin kabulü konusunda daha fazla ve ente­ resan bilgiler vermektedir. Dikit çok kötü muhafaza edilmiş olması­ na rağmen yine de yeniden yapılanma konusuyla ilgili sorularımıza enteresan cevaplar bulabiliyoruz. 51 Anlaşıldığı kadarıyla l-ti-kan 52 45 Ramstedt G.l. Ptrtvod nadpisi, s. 44. 46 Malov, Pamiıtııiki, 195 1 , s. 384. 47 Tefıri uluk küç munmış kat DenmiŞ kat küçlük ho-kan: Tanrının büyük güç verdiği büyük Denmiş (?) çok güçlü han. 48 Bartol'd, O xristianstve, s.18. 49 Pelliot P. , La Haııte Asie, p. 1 7. 5 0 Bartol'd, O xıistiaııstve, s . 1 3 . ;, 51 Vasil'yev, Kitayskiye ııadpisi, s . 1 3 : 5 2 Gerçekten d e b u kişi Pelliot v e Vasilyefrin teklif ettiği gibi Moyançur değil 1-ti­ kan'dır. Soğd metinleri de kitabe ile mutabakat halindedir. Kul-bilge-han yani Moyancur'un oğlu han olup, din değiştirdiğinde "Tengricle bolmuş il-itmiş bil-

ESKi TÜRKLER

460

misyonerleri huzuruna kabul etmiş ve onların devlet memurları nez­ dinde din propagandası yapmalarına imkan sağlayacak fermanlar çı­ karmıştır. Bu &urum onun muhteşem kitabesinde de yer almaktadır: "Onun Uygurlar'a hakikat yolunu açacak konuşmaları da çağlayan nehirler gibi akıcı idi." "Uygur devlet erkanı şöyle dedi: 'Biz eski günahlarımızdan piş­ manız. ' Bu akideyi yayma konusunda buyruk aldılar: Bu ülke sıcak kan içicilik gibi barbar adetini bırakarak sebze ile beslenen bir mem­ lekete dönüşsün. 53 Bu cinayet işlenen topraklar iyiliklerin hüküm sürdüğü hükümdarlığa dönüşsün. " Dini bir reform gerçekleşti: "Sema yukardakilere güç v e kuvvet verir. Tebaa onları taklit eder. Babil'deki Mani patriği olarak kabul edilen "din kralı" 54 onların bu dine bağlılıklarını methetti ve kadın ve erkek din adamlarını dini yaymaları için bu ülkeye gönderdi. " CüveynI'nin Uygurlar'daki din değişimi hakkında anlattıkları şeyler, kitabenin metinleriyle tamamen tetabuk etmektedir. CüveynI Uygurlar'da büyücülük ilminin mevcut olduğunu ye bölgedeki büyü mütehassıslarına "kam" denildiğini kaydetmektedir. Ona göre Uy­ gurlar'daki uygulama dinI bir olay değil, sadece cinlerle ve ruhlarla bağlantı kurarak yapılan bir "icra-i faaliyet"tir. Biz de bunu dinI bir olay değil, sadece büyücülük olarak adlandırmıştık. Kamlar son de­ rece önemli bir mevkiye sahiptiler. Hastaları iyi ederler, gelecekten haber ·verirler ve müneccimlik özellikleriyle han ve prenslerin müşa­ virleri arasında yer alırlardı ki bu pek de orj inal olmayan klasik şa­ manizmdir. Cüveyni: Maniheistleri "tuyna"lar yani "nom" -yasa kitabı- hak­ kında bilgisi olan kişiler olarak gösteriyor. "Nom" Farsça bir kelime­ dir ve bugüne kacfür Moğol dilinde "mukaddes kitap" manasında kullanılmıştır. Anlaşıldığı kadarıyla Maniheizm propagandacısı Ha­ t'ai'dan gelmiştir. Cüveni: döneminde Yedisu'nun ismi Ha-t'ai idi.

53 54

ge-hakan" ünvanını almıştır. Soğd metinleri, fragmanlar halinde olmasına rağ­ men Çin metinlerinden farklıdır: . . . bizler zamanevi kanuna sahibiz. Ne zaman ki. . . semavi kudret . . . Mani'nin ilahi öğretisininin parlak ışığını idrak etti. .. Bun­ dan sonra semavi kudret .. herkese . . .orada dedi: ldrak edin ! Böylece . . . biz tapın­ maya başladık . . . (Hansen, O., Zur sogdischen Inschrift, s . 1 6- 18) Herhalde manevi gıda ülkesi anlamındadır. Budistlerde böyle bir ünvan yoktu.

UYGUR HAKANLIGININ KURU LUSU

46 1

Cüveyni'de Maniheistlerle kamlar arasındaki tartışma oldukça etraflıca anlatılmaktadır: " . . . her iki taraf galip gelecek yüksek akide öğretilerini okumak için karşı karşıya geldiler. Nomcular kendi " nom"larını okumaya başladılar. Onların " nom " u , hikaye ve s afsata­ lardan teşekkül etmiş bilim ve dogmatikleri, bütün peygamberk rin öğrettikleri şeyleri ve faydalı öğretileri ihtiva eder. Mesela insanlan incitmemek, haksızlık etmemek, kötülüğe �arşı iyilikle cevap ver­ mek, canlılara zarar vermekten kaçınmak v.s. Onların itikatları ve öğ­ rettikleri şeyler arasında farklar varsa da, genelde reinkarnasyon ta­ raftarlarının öğretilerine benzemektedir. Onlar " nomdan " bir miktar okuyunca kamlar kireç gibi oldular. Bu yüzden [Uygurlar] putperest­ liği [Maniheizmi, çünkü Cüveyni şamanizmi dahi kafirlik olarak ka­ bul etmemektedir] kabul ettiler ve halkın büyük kısmı onların arka­ larından gitti. " 55 Cüveyni'nin anlattıklarıyla kitabedeki metinler birbirine olduk­ ça yakın ve kesinlikle ayrı olayı gösteriyor olsalar da, XIIL Yüzyıl ta­ rihçisinin, kendi döneminde Orta-Asya'da yıldızı kararan ve Budizm tarafından saf dışı bırakılan Maniheizmin kaynaşmasını karıştırdığı gün gibi ortadadır. Cüveyni Maniheist "mübeşşirleri" "tuyna"lar di­ ye isimlendirmektedir. Tuyna kelimesi Türkçedir ve aslen "yoldaki adam (budist bahşısı)" manasına gelen Çince "tao-j en" kelimesinden gelmiştir. Diğer yandan o, kendi dönemindeki Budist Uygurları, ka­ dimki Maniheistlerden ayırarak, söz konusu din değiştirme sebebiy­ le onların doğuda İslama en fazla düşmanlık gösterdiklerini iddia et­ mektedir. Ancak nakilci ve epiğrafik tarihçilerin verdikleri bilgiler bu din değiştirmelerin Budizmde değil, Maniheizmde olduğunu göster­ mektedir. 56 Bu tahavvül öylesine süratli gelişmiştir ki, 768'de Uygurlar, Çin­ liler'den dört şehirde 5 7 Mani sanemlerinin dikilmesine izin vermele­ rini dahi istemişler ve zar-zor izin almışlardır. Maniheizm seçkin ki55 W. W. Radlofrtan iktibas edilmiştir: K voprosu ob uygıırax, s. 60-6 1 . (Krş. Ata Malik juvaini, The History .. , pp. 59-6 1 ) . Cuveyni Uygur hanının ismini Buku­ han, Sağd metni ise Buğu-han olarak göstermektedir. Bu da Cuveyni'nin bize kadar gelmeyen Soğd belgelerinden faydalandığını gösteriyor. (Hansen O., Zıır sogdischeıı Inschrift, s. 18) . 56 Radloffön teklif ettiği gibi (age . , s. 60) H. Puech Maniheizmin 763'de Uygur­ lar arasında yayıldığını kaydetmekte, ama bu tesbitiyle ilgili nesnel gösterme­ mektedir. 57 Bartol'd, O xristiaııstve, s. 33; E. Chavannes et F. Pelliot, Traite manic �een, _ p. 193 . ·

462

ESKi TÜRKLER

şilere aileyi yasaklayarak Çinliler'i diğer bütün dinlerden daha fazla şoka sokmuş, kollektif tefessüt dolayısıyla ezilmiş insanlara da ser­ besti tanımıştır. Bunun yanında böylesine zor bir dönemde diğer din­ lere tahammülsüzlük örneği sergileyen Maniheistler kendilerine bu şekilde katı davranılmasına bizzat sebep olmuşlardır. Kitabenin metninde bu konuda aradığımız bilgiyi bulabiliyoruz: "Cehaletleri sebebiyle iqanmayanlar Buda'ya şeytan dediler. "58Bu­ distleri kafir kabul eden ama şeytana tapmakla suçlamayan Hristiyan ve Müslümanların ithamları yanında elbette bu , ifrata kaçan bir gö­ rüştür. Sonra Mani sanemleri içinde şeytanın karar kıldığı ve buda­ nın onun ayaklarını yıkadığı şeklinde söylentiler çıkarıldı.59 Herhal­ de Budistler bunu işitilmemiş bir dini hakaret olarak telakki etmiş­ lerdir. Bu yetmiyormuş gibi Maniheistler, kendilerini üstün görerek, galip rakiplerine kendi uydurdukları şeyleri yakıştırmaya başladılar. "Kabartma ve restmetmek suretiyle yapılan bütün şeytan tasvirlerini yakmalısınız. Cinlere dua eden ve şeytanlara secde edenlerle birlik­ te . . . " 60 Binaenaleyh Budistlerin Uygurlar arasında barınması hiç de kolay değildi. Maniheizmin muvaffakiyeti Uygurlar'ın bütün komşularıyla bo­ zuşmasına sebep oldu: Orta-Asya'da Müslümanlar, Tibet'te Budistler, Çin'de Konfüçyanistler, Kırgız Hanlığı'nda şamanistler. Bunların hep­ si de yeni dini vahşi bir sapıklık olarak kabul ettiler. Maniheizmin vücudu riyazetle terbiye etme ve mistisizmi teşvik gibi doktrininin bizzat Uygur hakanlığında kabul gördüğü de şüphelidir. Ancak "ta­ rih, Hoei-hu kağanının Maniheizmi devlet dini yaptığını" 61 yani hal58 Vasil'yev, Kitayskiye nadpisi, �. 23; Chavannes et P. Pelliot, Traite manicheen .. , p. 193. Schlegel başka bir şekilde tercüme ediyor: Tanrıların ruhları diye ad­ landırdılar. (Schlegel G . , Die chinesisclıen Inschriften, s. 130) fakat bu anlayış metnin mazmunu ile fazla uyuşmamaktadır. 59 Vasil'yev, Kitayskiye ııadpisi , s.34, dn. 2. 60 Vasil'yev, Kitayskiye nadpisi, s. 23; Schlegel G . , Die chinesischeıı lııschriften, s. 130; E. Chavannes et P. Pelliot, Traite manicheen, p. 194. O dönemde Uygur devleti sınırları içinde pekçok Türk heykelinin kellesi koparılmıştı. Bu nokta-i nazardan bakıldığında A.D. Graç'ın balbal, öldürülen düşmanları temsilen Türk mezarları üzerine dikilen taş heykeldi görüşüne yer vermek doğru ola­ caktır. (Graç A.D. Drevııiye-tiırskiye izbayaniya, s. 76-77) . Ancak burada şunu kaydetmek gerekir: Her şeyden önce Uygurlar'ın kendi atalarının heykellerini ortadan kaldırmış olmaları mümkün değil. Diğer yandan Türkçede mezar üze­ rine dikilen taşlara balbal değil sin taşı denilir. Çünkü balbal sadece öldürü­ len düşmanı temsilen dikilen yontulmuş taşlardır. Grjimaylo, Zapadnaya,

Ill/776. 61 Vasil'yev, Kitayskiye ııadpisi, s. 33.

UYGUR HAKA N L I G I N I N KURULUŞU

463

kı iktidar ve altar ittifakı haline geldiği için Uygur hanının Maniheist toplumla ilişki içinde bulunduğunu kaydetmektedir. Maniheizmin Uygurlar arasında yayılmasıyla alfabe değişikliği de yaşandı ve Uygur kalemi denilen yeni bir alfabe kabul edildi. Bu alfabe yeni Soğd alfabesinden alınmıştı ve önceki sade ve kolay Uy­ gur yazısından farklılık arzediyordu . Kelimeler yukarıdan aşağı ve soldan sağa doğru yazılıyordu. 6 2 Maniheizm, Hristiyanlık ve lslami­ yetle ilgili metinler bu alfabeyle yazıldı . Ancak Turfan'da bulunan Maniheist hukuki metinlerin fonetik ve gramer cihetinden Budist­ Uygur ve Müslüman-Uygurlar'ınkinden daha fazla Orhon-Yenisey runik dikitlerin diline yakın olduğu görülmektedir. 63 En eski tarihi metinlerden Çince yazılmış 795 yılına ait Orhon kitabesinde dört satır bulunmaktadır. Kitabe çok kötü muhafaza edil­ miş olmakla birlikte, aynı taşın üst kısmına hakkedilen Çince metin­ le alakalı olduğu şüphesizdir.64 Elimizde bulunan Ortaçağ Farsçasında Huastuanift denilen töv­ be duasıyla ilgili metin, muhtemelen Suriyeli Maniheistler tarafından Uygurcaya yapılan tercümesidir. S.Y. Maloff bunun V. yüzyılda tercü­ me edilmiş olduğunu tahmin etmektedir. Fakat bu tarihin akışına ta­ mamen terstir. Çünkü Uygurlar arasına ancak VII. yüzyılda girdiği tesbit edilen Maniheizm Türkler tarafından benimsenmemişti. Bina­ enaleyh Mani dini, Araplar Soğd direnişini bastırdığında Maniheist­ lerin canlarını kurtarmak için çiçekli vadilerden vahşi steplere kaç­ mak zorunda kaldıkları VII. Yüzyılın ikinci yarısında Büyük Bozkır'a gelmiştir. Duanın altındaki imza şöyle: "Beturmiş-tarhan Huastu­ anift'i-tövbe duasını-bitirdi. " 65 Muhtemelen bu Beturmiş-tarhan bir Mani "kamil"i (Maniheizmde hiyerarşi rütbesi) idi. Keza Maniheiz­ min aristokrat temsilciler vasıtasıyla yayılmış olması da oldukça dik­ kat çekicidir. Ne var ki sıradan Uygurlar yeni dinin tesirlerini görmeye başla­ mışlardı. Çünkü Mani akidesi perhiz günleri tesbit etmiş ve o günler­ de yağ ve süt dahi yasaklanmıştı . Bu yüzden Uygur çoban ve avcıları açlıktan ölmemek için bostan tarlaları meydana getirmek zorunda kaldılar. Böylece steplerde ziraat gelişmeye başladı. 66 62 63 64 65 66

Malov, Pamiıtııiki, 1 95 1 , s. 105. Age . , s. 108. Radlov V.V. Titulı i imeııa, s. 269-270. Malov, Pamiıtııihi , 195 1 , s. 125. E. Chavannes e t P. Pelliot, Traite maııiclıeeıı, p. 268.

ESK i TÜRKLER

464

Maniheizm mübeşşirleri ulaştıkları başarıları bu kelimelerle ifa­ de ediyorlar: "Kan deryasına dönmüş, vahşi adetler ülkesi, sebze ye­ tiştirilen bir ülkeye; cinayet işlenen topraklar iyiliklerin hakim oldu­ ğu bir memlekete dönüşsün. "67 Bu geniş çaplı müdahele hitabının olayların seyrinde gerçekten müessir olduğu şuphelidir. Çünkü Uy­ gurlar'ın fıtraten sahip oldukları savaş istidatları .perhiz ·günleri ve ibadetler sebebiyle yok olmadığı gibi, Uygur dış politikası da aktivi­ tesini muhafaza etmiştir. Steplerde sağlanan istikrar ticaretin gelişmesi için gerekli zemini hazırlamıştı. Kroniklerde bu konuda bilgi verilmiyorsa da, numizma­ tizm şaşırtıcı bilgiler sunmaktadır. Minusinsk Havzası'nda T'ang dö­ nemine ait pekçok Çin nukudu bulunmuştur. Sibirya'da 64l 'de dar­ bedilen 45 metal sikke bulundu. Muhtemelen bu paralar Türkler'in T'ang lmparatorluğu'na itaat ettiği 630-680 yılları arasında tedavülde kalmıştı. Daha sonra ikinci hakanlık döneminde bir kesinti süresi gö­ ze çarpıyor. Bilahare 758-759 dönemine ait 12 sikke ve onun arkasın­ dan IX. yüzyıla ait 6 sikke bulundu .68 Ticaretin VII. Yüzyılın sonlarında kesildiği düşünülemez. Aksine daha da gelişmiştir ama Arap ve Tibet tacirleri Çinli rakiplerini bas­ tırmışlardır. Her yıl halifelik topraklarından üç defa 20-24 deveden müteşekkil kervanlar Minusinsk Havzası'na desenli kumaş getiriyor­ du.69 Bu kervanlardan bazıları Uygur şehirlerine gidiyorsa da, bazıla­ rı tezgahını hakanlığın merkezinde açıyordu. Uygur başkenti Türk hakanların otağlarına benzeyen keçe çadır. lardan kurulmuş bir karargah değildi. Uygurlftr Türkler'den farklı olarak büyük şehirler kurdular ve üstelik Çinli ve Soğdlular'dan mi­ mari cihetten etkilendiler. 758 yıllarında Selenge sahillerinde Bayba­ lık 7 0 şehri kuruldu. Yine aynı dönemlerde Uygur başkenti Karaku­ rum'da Çin kitabe taşları dikildi. 7 1 Kısacası Uygurlar çok süratli bir kültür değişimi yaşadılar.

67 68 69 70 71

Grousset R. , L'Empire des Steppes, p . 1 74. Kiselev S.V. Drevnaya istoriya, s. 59 1-592. Biçurin, Sobraniye, 1/35 5 . Ramstedt G.1. Perevod nadpisi, s. 46. Vasil'yey, Kitayskiye ııadpisi, s.19.

XXVIII AN LU-SHAN İSYANI

Büyük Çin 7S l 'de doğuda ve batıda uğradığı başarısızlıklar İmparatorluğun çok ciddi sarsıntılar geçirmesine yol açmıştı. 754'deki su taşkınları! ve tabii afetler sebebiyle açlığa ve ağır vergilere mahkum . edilen ülke sakinlerinin durumu sadece yöneticileri değil, ordu mensuplarını da tedirgin etmişti. İmparatorluk ordusu okçu süvarilerden ve zırhlı bir-' liklerden oluşan vurucu güçlerden başka , büyQk bir kısmı piyade, at­ lı arabalar, geri hizmetleri ve levazımcılar gibi yardımcı kuvvetlerden müteşekkildi. Ordunun bu kadar kalabalık olmasının bir sebebi de işe yaramaz pekçok insanın askere alınmasıydı. Ne var ki bu yardım­ cı kuvvetler olmadan da zırhlı birlik�er ve okçu süvariler savaşamaz­ lardı. Çünkü şayet onlar atlarına kendileri ba�ıp , onun yemi ve su­ yuyla kendileri ilgilenseler ve silahlarını kendileri temizleselerdi el­ bette yorgun olacaklarından savaş sırasında yayı kulaklarına �adar çekemezler veya ağır kılıcı rahatlıkla sallayamazlardı. VIII. Yüzyılın taktik şartlarında bir sav:ı.şın kaderi ordunun vurucu gücünü n bir an­ da göstereceği bir performansla belirlenirdi. İmparatorluk ordusu;. nun vurucu gücünün büyük kısmı çocukluğundan beri at sırtında büyüyen, ok-yayla haşır neşir olan göçebe savaşçılardan teşekkül et­ mişti. Ama bunların bir kısmı 682'de Kutlug'la birlikte Ordos'tan git­ mişti. Gerçi onların yerine getirilenler yine bÇ)zkırlıydı2 fakat onlar 1

2

.

Pulleyblank E., The Background .. , p. 25. Loyan'a sadece aç köylülerin değil, aralarında pekçok gayr-ı Çinlinin bulunduğu düzenli orduların da gittiği nok­ tasından hareket eden Pulleyblank, Heifer (bkz. Heifer, Die vierte der funf gro­ sen Heimsuschungen Chinas) in Aİı Lu-shan isyanının açlık ve ümitsizlikten kaynaklanan bir köylü hareketi olduğu şeklindeki açıklamasının gerçeklerle bağdaşmadığını şaşırtı�ı bir şekilde ortaya koymaktadır. . 7 18-720'de Ho-pei'deki sınır ordusu Ho-tung'daki ordudan azdı fakat Lu-shan başkumandan olur olmaz ordu saflarını göçeb elerle doldurmuştu. (Pulleyb­ lank E . , The background, p. 80) .

466

ESKi TÜRKLER

da 75 yıl önce Türkler'in sahip oldukları muhteşem devirlerin haya­ liyle yaşıyorlardı. Kazanılan bir savaştan sonra ganimet ve ödül dağı­ tırken kendilerine cömertçe davranıyorlardı ama zafer kazanamaya­ caklarını anlayınca suçlu arıyorlar ve elbette her zaman olduğu gibi tepedeki yönetim suçlanıyordu. Ch'ang-an'daki Çinli memurlar ve saray hadimleri sınır boylarında savaşanlar nazarında yabancı ve se­ vimsiz tiplerdi. Halbuki kumandanlar bozkırlıydı yani kendilerindi. Bunlar uzun süre terfi ettirilmemiş ve güvenilmedikleri için eyalet­ lerdeki savaşçıların başına getirilmemişlerdi. 3 Onlara saygı dahi du­ yulmuyordu. Bu durumda sınır boylarındaki orduların saraya karşı olmaları tabii idi. Sınır ordularından başka bir de başkentde T'ang hanedanıyla ke­ netlenme döneminde türeyen aristokrat ailelerden alınan Çinli asker­ lerin yığıldığı hassa ordusu vardı. Hassa ordusu yeterinden fazla ka­ labalıktı. lyi silahlanmıştı ama savaş tecrübesinden yoksundu. Baş­ langıçta imparator taraftarlarından teşkil edilen ve İmparator T'ai­ tsung'un iktidara gelişini kendilerine borçlu olduğu Kuzey Ordusu da hassa birliklerine katılmıştı. Genelde gazi çocuklarından teşekkül ettiği için ona "Babalar ve Oğulların Ordusu" denilmekteydi. Bu or­ du ya daima zaferler kazanmış, ya da saray darbelerine yahut ihtilal girişimlerine önayak olmuştu. Kuzey ordusundan ayrı olarak bir de savaş esirlerinden ve adi kölelerden teşekkül etmiş, doğrudan Li ai­ lesine bağlı özel muhafız süvari alayı vardı. Dahili ordu çok büyüktü fakat siyasi bağımlılığı daima şüphe uyandırmıştı. Saray ve onun entrikalarıyla iç içeydi ama mesela 73 l 'de yönetim tarafından terfi etmeleri uygun bulunmayan bir grup subay intihar etme kararı alınca, imparatorla bile ters düşmüştü. Tibet cephesinde karşılaştığı güçlükler imparatoru dış düşman­ lara karşı Kuzey Ordusu'ndan4 yardım istemek zorunda bırakmış ama bu ordu dahi pek yararlılık gösterememişti. Dolayısıyla her iki ordu hakkında Vlll. Yüzyıl Çin şiirine yansıyan bazı eleştirilere bu­ rada yer vermek yerinde olacaktır. Mesela 75 l 'de General An Lu-shan [Ngan Lu-shan] kumanda­ sında bulunan farklı boylardan toplama ordunun düzenliliği, disipli­ ni ve savaş ruhu şu şekilde tasvir edilmişti: 3 4

Yüe, Oçerki,

s. 235 . Pulleyblank E., The background, p. 66.

AN LU-SHAN iSYANI

467

Büyük Sed Ötesine Sefer Bir sabah kışladan, çıktık Lo-yang kapısından Vardık Ho-yang köprüsüne, kimseler uyanmadan. Erguvani renkleri göz alıyor altın tuğların, Raksediyor rüzgar hemahenk sadasıyla atların. Diktik çadırlarımızı her yere, hatta düz ovaya, Saf saf dizildi asker, "hazır" diye haykıra , Gece sessiz; huzur veriyor askerlerin ruhuna , El sallıyor ayın şavkı gecenin bir yarısında . İşte ötüyor birkaç flüt, ezik, içli şarkılarla; Bir tatlı huzur alıyor asker amak-ı hayallarda. Şayet sorarsanız askere: Kim kumandanın senin? Herhalde şu olurdu tek cevabı: Huo Ch'ü-ping! s Yukardaki şiir bu askerlerin 755'deki isyanından birkaç ay önce yazılmıştı. Ordu kumandanı vaktiyle Hunlar'ı mağlup etmiş olan Han döneminin meşhur kumandanlariyla kıyaslanıyor, başka bir şi­ irde ise şahine benzetiliyordu. Tıpkı vahşi bir şahin gibi keskin bakışlar, Parçalamaya hazır kuşları; kanatlar gergin. Nara atacaksın, avının üzerine çullan.ırken, Zaten yardımına muntazır savaşçı ruhlar. O bir kere daldı mı serçe sürüsünün içine, Tüyle dolmaz, kan gölü olmaz mı sahralar? 6 Halbuki 749'da Tibetliler'e karşı harekete geçen Ho Shu-ling'in ordusunda bulunan Çinli savaşçıların moral ve ruhi gücü hiç de böy­ le değildi. Şiir askerlerin "doğup büyüdükleri topraklarla mahzun bir şekil­ de vedalaşmaları" ama memurların kaçaklata çıkışmayı dahi akılla­ rından geçirmediklerini vurguluyor. Çin süvarilerle ilgili rivayetlerde bir süvari "doludizgin giderken" arkasından okun bile yetişemediği gururla anlatılır. 7 Elbette sadece bozkırlılar değil, biz dahi böyle bir söze güler geçeriz. Çünkü neticeler ortada ! Devamla bir kumandana verilen ahlak dersi yer alıyor: "O bilmelidir ki biz insanız, hayvan .de-' 5 6 7

Du Fu, Sitixi, s. 4 1 -42. Age . , s. 20-2 1 . Age . , s . 23-24.

468

ESKi TÜRKLER

ğil..Buraya kamçı yemeye gelmedik. "8 Onu dağlık bölgelerde yapılan seferlerin güçlüğünden yakınmalar izliyor ve en nihayet askerlerin düşman süvarilerinin atlarının ayakları altında ölüp gittiği savaş manzaralarının tasviri takip ediyor. Sonrası acı bir suküt-u hayal: Ordudayım on yıldır, On yıldır askerim arkadaş. Acaba diyorum hazan, Bir kuru nişan da mı çoktu?9 Sıradan bir hikaye! Rütbe ve ödül için girilen savaşlarda asker daima ·galip gelir. Bunun aksi nadiren vuku bulur. Çinlilerin VIII. Yüzyılda korkak olduklarını düşünemeyiz. Aksine gençlik oldukça ateşliydi ama Türk, Kıtan ve Tibet dağlıları gibi sebatkar değillerdi. Çinliler kale müdafaalarında fena değildiler ama manevra savaşları onların özelliklerine uymuyordu . Çin ordusu baştaki yönetime bağlı olsa bile, ona dayanılarak güçlü bir taht ve yönetim sağlanamazdı. Yine de ordu saray nezdinde itibarlı bir mevkiye sahip değildi. 10 Yaşlı Hsfran-tsung Çinli Yang'a delicesine aşık olmuştu . 1 1 Bu kadın devlet dairelerine kendi Çinli soydaşlarını doldurmuş ve savaşçı ge­ neralleri tahttan nihai şekilde uzaklaştıran bir grup çevresini sarmış­ tı. Böylece iktidar kışlalardan bürokrasinin, generallerden hadımların eline geçmişti. Vergiler ve yenilgiler herkesi canından bezdirmiş; rüş­ vet ve yolsuzluklar ayyuka çıkmış, emekçi kesim ihmal edilmiş ve lüks içinde yaşayan soydaşları bile Yang Kui-fei'e bir ağızdan lanet okumaya başlamıştı. Ancak bu kördüğümü çözebilecek bir kişi çık­ mıştı: An Lu-shan. 1 2 8 Age . , s. 25. 9 Age . , s. 29. 10 Politik gruplanmalar ve bunların özellikleri konusunda bkz. Pulleyblank E., The backgroımd, eh. 4. 1 1 Soylu bir ailenin kızıydı ve Hsüan-tsung'un onsekizinci oğluna nişanlanmış­ li. lmparator sevimli hadımı Kao Li-shih'ye kendisi için güzel bir kız bakması­ nı emretmiş, o da prensin nişanlısını imparatorun haremine getirmişti. Böyle­ . ce Yang 745'de gözde cariye anlamına gelen kui-fei lakabını aldı ve iktidarı im­ paratorla paylaşarak yarı imparatoriçe olarak bir takım haklar elde elli. ( Çen' Xun, Povest' o biskoneçnoy toske, s. 1 25) 1 2 Politik bir uzak görüşlülükten mahrum olan Yang Kui-fei, kaba şakalarına ve önemsiz kişiliğine gülerek subay An Lu-shan'ın yükselmesine yardım etmişti. Bu gözdenin imparator vezirleri arasına giren kardeşi Yang Kuo-chung An Lu­ shan'ı şuurlu hainlikle ilham edince Yan Kui-fei onu evlatlığa aldı ve bu da ku­ mandanın yarı imperatoriçenin sevgilisi olduğu şeklinde dedikoduların çıkma­ sına yol açu.

AN LU-SHAN iSYANI

469

Sınırda An Lu-shan Çin'in tebaalığına geçmiş göçebe bir ailenin çocu­ ğuydu _ 13 736'da kumanda ettiği tümenlerle Kıtanlar'a karşı bir zafer kazanmıştı . Vaktiyle ölüme mahkum edilmiş bir kişi olarak bu defa imparatorun huzuruna çıkarılmıştı . An Lu-shan Türkler' den a taklığı , Çinliler'den ise kurnazlığı miras almıştı . Hem pohpohlanmaya , hem mücadeleye , hem de riyakarlık ve emretmeye alışmıştı. Sarayda yük­ selebilmek için rüşvet verilmesi gerektiğini anlayınca hiç düşünme­ den kesenin ağzını açmış ve şöhret basamaklarını hızlı bir şekilde tır­ manmıştı. O sıralar sarayda "aristokratlar" yani varlıklı ailelere mensup ki­ şilerle, imtihanlara girmek suretiyle üst düzey memurluklar elde eden "üstadlar" arasında bir mücadeledir gidiyordu . lkinci grubun li­ deri ve yönetimin başı durumunda bulunan Li Ling-fu rakiplerini al­ tederek, tehlikesiz kabul ettiği cahil göçebelerin liderliğine oynama­ ·ya başlamış; bu dalga An Lu-shan'ın yükselmesine zemin hazırlamış­ tı. 1 4 744'de yapılan askeri reformlar sırasında Mançuıya'daki P'ing-lu taburunun başına getirilmiş ve yine aynı yıl kısmen Ordos'un merke­ zinde bulunan Fan-yang taburu ona bağlanmıştı. Buna 75 1 yılında Ordos'un kuzeyinde yer alan Ho-tung taburu ilave edildi. An Lu­ shan 754'de süvari birlikleri teşkil etmek için devletin haralarındaki atları istedi. Kendisine bağlanan bölgelerin getirdiği önemli miktar­ daki gelirlere güvenen An Lu-shan Kıtan, Tatabı ve Tofira kabilelerin­ den sekiz bin seçkin asker toplamış; ayrıca daha önce belirtildiği gi­ bi 753'de meydana gelen deprem sırasında öldüğü tahmin edilen Türk kumandan A-pu-sih'in (Abusı okunur) silah arkadaşlarından sağ kalanları kendi ordusuna almıştı . 1 5 A n Lu-şhan'a bağlanan Sogdiyanalı tacirler "her taraftan getir­ dikleri ticari malları" onun ayağının altına sermişler fakat bir yandan 13 Grumm Grjimaylo onun Hun asıllı olduğunu tahmin etmektedir. (Grjimaylo, Zapadııaya, s. 336). H. Cordier ise Kıtan olduğunu kaydeder. (Cordier H . , His­ t oi re, p. 4 74) Pulleyblank da babasının Soğd asıllı,( A sogdiaıı coloııy, pp. 3 1 7336) annesinin ise A-shih-te boyundan bir Türk beyinin kızı olduğunu ileri sürüyor. ( The bachgrouııd, p.7) Diğer rivayetlere göre An Lu-shan'ın babası gü­ neyli göçebe bir çobandı ve oğlu Soğdiyanalı bir bey tarafından evlat edinilmiş­ ti. (Age . , s. 14) Gençliğinde bir toprak ağasına saldırıda bulunmuş, bunun için ölüm cezasına çarptırılmış fakat sonra asker olması şartıyla cezası affedilmiş ve böylece kariyer hayatı başlamıştı. (Age . , p. 8) . 14 Pulleyblank E., The bachgroımd. 15 Liu Mau-tsai, Die Chiııesischeıı, p. 261-262.

470

ESKi TÜRKLER

da durumu kurtarmak için onun haracını ayırmışlardı. Hatta Çinli üst düzey bürokratlar arasında dahi An Lu-shan'ı destekleyenler var­ dı . 1 6 Aşırı bir faaliyet neticesinde sınır muhafaza birliklerini de tek idare altında toplayan An Lu-shan ordusunu büyü tmüş, fakat onun bu hareke tleri vezir Yang Kuo-chung'u başkumandan aleyhine dava açmaya mecbur bırakmıştı. Ne var ki tek başına başken te gelen An Lu-shan hiçbir şeyden tınmadan , başarılı bir şekilde kendini savun­ muş, 1 7 üstelik girişeceği isyan hareketinde kendisine lazım olacak 2500 subayın terfi etmesini de sağlamıştı. 755'de ise 32 üst düzey su­ bayın görevden alınarak yerlerine göçebe beylerin atanmasını talep etti. Yang Kuo-chung'un i tirazlarına rağmen imparator bu talebi se­ verek yerine getirdi . Fakat An Lu-shan da daha ileriye gitmenin mümkün olmadığını anlamıştı. 755 Kasımında Ho-pei eyaletinin Yü­ yang kasabasında trampetlerin gürültüsü arasında Yang sülalesinin hakimiyetine karşı isyan çağrısı yapılınca 1 5 0 bin asker subayı ve ko­ mutanlarıyla tek yumruk tek yürek oluverdi. Muhtemelen An Lu­ shanın danışmanları arasında Türk prensi Aşina (A-shih-na) Cheng­ ch'in da vardı. Burada Yang Kui-fei'in uygulamaya aldığı mütevazi program kimseyi yanıltmamıştı. Askerler kendi haklarını korumak için tahtı ele geçirmek üzere yola çıktıklarını biliyorlardı. Çinliler, "hu " dedikleri, yokedilmeleri gereken barbarların gitmekte oldukla­ rını ve impara torluk birliğinin pamuk ipliğine bağlı olduğunu anla­ mışlardı. imparatorluk isyan hareketine An Lu-shan'ın Ch'ang-an'da yaşa­ makta olan oğlunun kellesini vurdurmakla karşılık vermiş; biri 60 bin , diğeri 1 1 0 bin kişiden meydana gelen iki orduyu isyanı bastır­ mak üzere göndermiş faka t her iki ordu da yenilmişti. 1 8 An Lu-shan vakit geçirmeden başkente saldırdı . Doğu eyaletleri­ nin başkenti Lo-yang göz açıp kapayıncağa kadar zap tedildi. Ch'ang16 Yüe , Oçerki, s. 236. 1 7 Wieger L., Textes histoıiqııes, p. 1676. 18 Cordier H., Histoire generale de la Clıine, p. 475. Eyaletlerde durum o noktaya gelmişti ki askeri görevleri yapacak bir tek asker bile kalmamıştı. Askerler ve subayların listesi kağıtlara geçirilmişti ama silahlar, yük beygirleri.yemek yap­ makta kullanılan tencereler, ayrıca çadırlar ve erzaklar hazırlanmamıştı. Silah deposundan dağıtılan kalkanlar delik, mızraklar ve kılıçlar kördü. Diğer yan­ dan zengin çocuklarından teşekkül eden hassa ordusu ise disinlinsiz ve eğitim­ sizdi. (Bkz. Yüe, Oçerki, s. 236-3 7) .

AN LU - S H A N iSYANI

471

an'a giden Shen-si yolu dağlık Tun-huang girişindeki karakol tarafın­ dan tutulmuş, doğuda yani Ho-pei ve Ho-tung'da ise Kıtan prensinin oğlu . Li Huan-pi asilere karşı ciddi bir direniş göstermişti. 756 yazın­ da Li Huan asi kumandan Shih Sih-ming'i (Şisımin okunur) hezime­ te uğratınca Ho-pei'nin bir kısmı An Lu-shana karşı isyan etmişti. Ne var ki imparatorluk güçlerinin ağır bir yenilgiye uğradıkları Lang Pao savaşı T'ung-Kuan garnizonunda panik yaratmıştı. Girişi tutan askerler kaçışmış ve böylece 10 Temmuz 756'da asiler Shen­ si'ye girmişlerdi. Fakat o ana kadar imparatorluğa şüpheli gözle bakan ve yönetim hakkında pek de güzel düşünceleri olmayan Çin halkı birden iktida­ rın ateşli savunucuları haline gelerek profesyonel askerlerin göster­ dikleri vahşet karşısında asilerin karşısına dikilmişti . 756 kışında meydana gelen çarpışmalar Tou Fu tarafından dahiyane ve özlü bir şekilde tasvir edilmiştir:

Cheng Tao Ağıtı Yola düştü kahramanlar, karlı bir kış günü Kahramanlıklar sergileyecekler beyhude, Kanlarıyla kıpkırmızı oldu göl suyu , Ve al-kızıl aktı Cheng Tao gölü . Koyu bir sis , sarmaladı gökyüzünü , Savaş meydanı esir olmuş sessizliğe Ama ; işte sana kırkbin Çinli savaŞçı Kelleleriyle kucakladılar ölümü . Bir barbar sürüsü geçip gitti buradan ,

y

Be az karla yıkadılar uzun oklarını . Karınları tok, sendeliyorlar sarhoşluktan Ve mırıldanarak o barbar şarkılarını. Fakat başkentin zavallı sakinleri , Saç baş yoluyorlar Kuzey

Çin

için .

Yok başka çareleri duadan gayrı , Keşke zafer getirse imparator seferi . 1 9 19 Du Ftı, Stixi,

s.

45- 46.

472

ESKi TÜRKLER

Daha önce hep methiY.eler yazdığı orduya karşı şairin tutumu na=c sıl da birden değişmiş ! Şimdi o kendi askerlerini barbar yani "hu" ke­ limeleriyle niteliyor. Düne kadar kendi orduları olan bu askerler bir­ den mel'un kişiler, halkın ve yönetimin düşmanları oluverdiklerin­ den şairimiz onları yermek için "beşyüz kelimelik bir şiir yazıyor. "20 ° Bu ani değişiklik sadece şairde değil, bütün Çin halkında ve saray .çevresi iı. de de görülür. Ama gazi An Lu-shan'ın başlattığı isyana kar­ şı başarılı bir cephe oluşturmak için Çinli milliyetçilerin hiçbir aktif gücü yoktu. İmparator mevkebiyle birlikte saraya kapanmıştı fakat onu şah­ sen korumakla yükümlü bulunan hassa ordusu dahi itaatten çıkmış­ tı. Olayların seyrine bakılırsa onlar ne reformdan , ne de hanedan de­ ğişikliğinden ya�a idiler. Ama bütün felaketlerin müsebbibi olan Yang Kui-fei uğruna ölmek niyetinde de değillerdi. İmparatorun maiyetinde bulunan üst düzey yöneticilerin teklifi­ ne binaen vezir Yang Kuo-chung'a hoşnutsuzlukları bastırmak ama­ cıyla kendisini öldürmesi bildirildi. Vazifesine sadık olan Kuo-chung yolun ortasında asıldı. Ü st düzey yöneticiler tatmin olmuştu ama as­ kerler Yang Kui-fei'in de kellesini istiyorlardı. İmparatorluk arabası­ nın içinden Yarig'ı yolarcasına çekip alan askerler, kalın bir ipek·kor­ donla boğarak öldürdüler. Hayli yaşlanmış olan imparatoru ise (ölü­ münden sonra Su-tsung ünvanı alan) oğlu Li Heng lehine tahttan fe­ ragat etmeye zorladılar. Böylece değerli bir imparator hayatını kurta­ rabildi. Tahtından edilen imparatoru Sih-ch'uan'a götürerek orada bir dağ şatosuna hapsettiler. Ch'ang-an ise savaşsız An Lu-shan'a teslim olmuş,21 başkentteki Çinliler oraya buraya kaçışmışlardı.22 Hatta Türkler ve Tofıra kabilesi mensupları dahi asilerden kaç­ mışlardı. Bunlar Prens Aşina (A-shih-na) Tsung-li riasetinde Ord�s'a yönelmişler, oradaki göçebeleri ayaklandırarak gelecek olan isyancı­ lara btr sırt darbesi indirmek maksadıyla Shen-si'ye saldırma konu­ sunda anlaşmaya varmışlardı. Bu muhalefet saldırıyı durdurmuş ve yeni güçlerin devreye girmesine imkan hazırlaya.rak kampanyanın başarısız olmasına yol açmıştı. 20 Age . , s. 3 1-40. 21 Biçurin, Sobraniye, V309 vd. 22 isyancılar ele geçirdikleri her şehirde elbise, altın ve kadınları toplamış; güçlü kuvvetli erkekler hamal yapılmış, güçsüz olanlar, yaşlılar ve çocuklar ise bal­ talarla doğranmıştı. (Yüe, Oçerki, s. 23 7) .

AN LU-SHAN

473

iSYA N I

Batıdaki taburlar iktidara sadık kalmıştı. Shou-fang kumandanı Kuo Tse-i, Batı ucu kumandanı Li Sih-yie ve veliaht prens li Heng muhalefetin başına geçmişler ancak ellerindeki kuvvet az olduğu için komşu ülkelerden yardım almak amacıyla elçiler göndermişlerdi. 756 Eylülünde Uygurlar ve Tibetliler isyanı bastırmak için yardım teklifinde bulundular. Tabi herkesin kendine göre bir hesabı vardı. Asilerin ortadan kaldırılması aynı zamanda imparatorluk ordusunun ortadan kaldırılması demekti fakat Çin içlerinde yürütülecek bir sa­ vaş çok zengin ganimetler anlamına geliyordu . Li Sih-yie kendi dü­ zenli ordularından başka Hotenliler, Sha-t'o Türkleri ve "kara göm­ lekli ta-shihler" yani Abbasi Arapları'ndan beş bin kişilik ek bir güç daha toplamıştı. Su-tsung da güneydeki yarı vahşi Manlar'dan yardım istemişti. 756 Ekiminde Uygurlar harekete geçtiler. Moyançur-han önce hangi şartlarda yardım edeceği konusunda anlaştı. Onun şartı savaş sonrasında yapılacak bir · barış ve dostluk anlaşmasıydı. Elbette bu anlaşmayla o, göstermelik vassallık statüsünden kurtularak, eşit sta­ tüye sahip bir müttefik durumuna gelecekti. Yeni imparator Su-tsung bu şartları kabul ettikten başka bir Uygur prensesiyle evlenerek, ona "Bilge prenses" ünvanı da verdi. ·

Anlaşma sağlandıktan sonra Uygur hakanı önce An Lu-shana il­ tihak eden Tofira kabilesinf kılıçtan geçirdi23 ve 756 Aralığında Hu­ yang-k'u vadisinde Kuo Tse-i ile birleşti. Tofira kabileleri arasındaki ihtilaf isyanın steplerde yankılar uyandırdığını göstermektediı:. Tofira isyancılarının başında İmpara­ torluğun generallerinden P'u-ku Huai-en'in oğlu P'u-ku Ping vardı. P'u-ku Huai-en oğlunu ele geçirmiş ve ihanetinden dolayı kendi elle­ riyle öldürmüştü. Demek ki iç savaşın şiddeti ta sınırlara kadar yayıl­ mıştı. Ancak Tofira isyanının başarısızlığı tesadüfi değildi: İmparator­ luk ordusunun yarısının ortadan kaldırılması Uygur bakanlığına tam bağımsızlık kazandırmıştı fakat bu da T'ang hanedanının kurtuluşu­ na ve yeniden yapılanmasına yol açmıştı. Uygur hanları bunu çok geçm�den anlayacak ve hissedeceklerdi. Hakan öncelikle Çinli kumandanları "kurt başlı bayraklar"ın önünde eğilmeye zorladı ve ancak bu tören yerine getirildikten son­ ra onları huzuruna kabul etti. Bir tören sırasında kendisine tahsis 23

Biçurin, Sobraniye, V345.

ESKi T Ü RKLER

474

edilen protokol yerini beğenmeyen Uygur büyükelçisi imparator ta­ rafından tahta yakın bir yere getirildi ve taltif edildi. Ancak bundan sonra Uygur veliahdı cabgu (yabgu) imparator karşısında saygılı dav­ ranmayı kabul etti. Ama sıradan Uygurlar bu olayı namus ve izzet-i nefis meselesi yapmışlar ve ev sahibine güler yüzle karşılık vermele­ ri talebi karşısında küplere binmişlerdi. Onların hizmetlerini kılması için süvari birlikleri komutanı General P'u-ku Huai-en görevlendiril­ mişti. Huai-en Çin taraftarı bir politika takip ettiği için kabiledaşları tarafından öldürülen P'u-ku kabilesi reisinin oğluydu. Gerçi katil he­ men öldürülmüş ve maktülün oğlu da yetiştirilmesi için Çinlilere ve­ rilmişti. Ve bu oğul çok kabiliyetli ve sadık olduğunu ispat etmişti.24 Ne var ki yabancı yardımı Çin'e çok pahalıya malolmuştu ve Tou Fu bunu şu mısralarla dile getirecekti: İmparator hassa ordusuymuş; öyle diyorlar. Belki öyledir; savaşta da cesurdur ihtimal; Amma bu askerlerin amansız barbarlığıyla Kimbilir; ancak yarışabilir belki Tufanlılar * ! Duyuyorum, bunlar Çin halkının feryatları, Ağlıyorlar büyük nehirdeki şehitlerine. Esir alınmış kadınlar ve genç kızlar, Bir de eski günler için dökülen gözyaşları. 25 Kiralık müttefikler ne düşmana acıdılar, ne de dostlarına. Onlar Çin'e tek bir amaçla gelmişlerdi: Zengin 'olmak. Tabii bu zenginliğin tek çıkar yolu da yağmalamaktı. Zavallı halk ise sonunda asileri müt­ tefiklerine tercih etmeye başlamıştı. Bu arada asilerin kampında da anlaşmazlık başgöstermişti. Artık doğru karar verme melekesini kaybetmiş olan An Lu-shan gittikçe acımasız olmuş ve katılaşmıştı. Bazan ceviz kabuğunu doldurmaya­ cak meseler yüzünden kendisine boyun bükenlerin dahi kellesini vurduruyordu. Ama bunlar iradeli insanlardı ve bir gece, yani 30 Aralık 757'de danışmanı Yen Ch'üan ve hadım Li Chou-.eı: haşku::­ mandanın çadırına girerek onu öldürdüler. Katiller kaşla göz arası or­ tadan kayboldular ve An Lu-shanın kesilmiş başını imparatora, esa­ sen onun akıl tahtası düşük veliaht oğluna getirmeyi başardılar. Bun24 Age., s. 344. * Tufanlı : Tibetli (çev.) 25 Du Fu, Stixi, s. 1 6 1 .

A N LU -SHAN iSYA N I

475

lar arkasından da imparatorun öldüğünü açıklayarak oğlunu tahta çı­ kardılar. Duruma tam anlamıyla hakim olan ise Yen Ch'üan'dan baş­ kası değildi. Bu esnada yönetim düzenli imparatorluk ordularına karşı Çin'in koruması altına giren Uygurlar, Araplar, Hotenliler, Sha-t'o Türkleri ve Birmanyalılar'dan müteşekkil yeni bir ordu kurmuştu. 757 Eylü­ lünde Feng-shui Nehri sahillerinde düşmanlar karşı karşıya gelmiş ve Uygurlar'a kumanda eden Huai-en asilerin ordusunu tepeleyip geç­ mişti. Aynı sıralarda Hotenliler, Araplar ve Sha-t'o'ları kumanda eden Li Sih-yie diğer bir cepheden asilere saldırıya geçmiş; asiler 60 bin ki­ şi kaybetmiş ama alışılmış kanunların aksine isyan dalgası durmamış­ tı. Elbette asiler esasi güçlerinin yalnızca %40'nı kaybetmişlerse isyan durmayacaktı. Burada bunların arka tarafının mutlaka Uygurlar ve Kı­ tanlar tarafından korunduğunu da nazarda tutmak gerekir. Doğu orduları kumandanı Shih Sih-ming Ho-pei'i kuşatmış ve imparatorluk başkumandanlığını -Kıtan prensi Li Huan-pi'yi- T'ai­ yüan kalesinde muhasara altına almıştı. Ama çok ağır kayıplar ver­ mesine rağmen kaleyi bir türlü ele geçiremeyince, isyanın ve asilerin merkezi olan Fan-yang'a geri dönmüştü. 26 Onun kendi başına buy­ ruk hareket etmesi Yen Ch'üan'ı şüphelendirmişti. Böylece Yen Ch'üan Shih Sih-ming'i yakın takibe almak maksadıyla bazı subayla­ rı casus olarak göndermişti ama Shih Sih-ming'in casuslara taham­ mülü yoktu. Hemen gelen casusları tutuklayıp Su-tsung'a itaat arzet­ miş, Fan-yang'ı teslim etmiş ve 80 bin askeriyle karşı tarafın yanında yer almıştı. Tabii bu hareketi ödülsüz kalmamış ve kendisine ihti­ şamlı bir ünvan verilerek başkumandanlığı tasdik edilmişti. Geriye Ho-nan'daki asileri karşı saflarda yer almaya çağırma işi kalmıştı. Feng-shui'dekiçarpışmayı kazanmış olan Huai-en emrindeki Uy­ gur, Arap ve Birmanyalı askerlerle Ch'ang-an'ı ele geçirdi2 7 ve arka­ sından Shan-chou'ya yürüyerek Hsin-t'ien sarayı önlerinde asileri mağlup etti. Tarihçiler bu savaşın neticeleri konusunda ıkına sıkıla susmayı tercih etmektedirler. 26 Cordier H., Histoire, p. 478. 27 Uygur yabgusu Ch'ang-an'ın yağmalanmasına izin verilmesini istemiş ancak Çinli prensin ricası üzerine askerin şehre girmesine müsaade etmemiştir. Her­ halde yabgu askerin şehre girmesi halinde yağma ve tecavüzü kendisinin de önleyeceğinden emin değildi. [Wieger I . , Textes historiques, p. 1688) .

476

ESKi TÜRKLER

Bu arada Uygur birlikleri Nan-shan eteklerinin güney kesimle­ rindeki asilerin yokedilmesi konusundaki emirleri yerine getirerek, düşmanı mahvettikten sonra tekrar kuzeye yöneldiler. Aynı anda Kuo Tse-i ordusu hareketlendiyse de asiler tarafından kıskaca alındı. Bunu öğrenen Uygur ordusu asilerin arkasını dolanarak bir sırt dar­ besi indirdi. Bu beklenmedik darbe paniğe yol açtı ve asiler dağıldı­ lar. Lo-yang'ı terkeden Yen Ch'üar:ı An Lu-shan'ın basiretsiz oğluyla birlikte Sarı Nehir sahillerine çekilince Uygurlar Çin'e niçin geldik­ lerini göstermek istercesine yağı:na ve tecavüzlere başladılar. Halk sözde "kurtarıcılar"ın korkusundan Budist tapınaklarına sığındı. lki tapınağı yakan Uygurlar, onbin kişiyi de öldürdüler. Bu katliamdan sadece kendilerine rehberlik eden Çinliler sağ kurtulabildiler. Fakat katliam, yaşlı Çinliler Uygur kumandanına on bin top ipek kumaş getirip teslim edinceğe kadar devam etti. Böylece kampanya 757 yı­ lında sona ermiş oldu. Su-tsung zaferi kazandıktan sonra babasını başkente getirerek ik­ tidar ve tahu ona teslim etti. Ama bu olayın hemen ardından taht için mücadele ve entrikalar başladı. Shih Sih-ming'in hareketlerini gözle­ mek için de casuslar gönderildi fakat o böyle bir davranışı içine sindi­ remeyip gönderilen casusların hepsinin kellesini vurdurdu. Bu davra­ nış yönetimle ters düşmek ve isyanı yeniden başlatmak demekti. Bu olay isyanın sadece askeri rütbe peşinde koşanlar arasında ya­ yılmadığını, aksine bu durumda ordunun uzun yıllar ölümcül bir sa­ vaşa sokulma imkanının kalmadığını göstermektedir. Anlaşıldığı kada­ rıyla sadece Shih Sih-ming değil, emrindeki savaşçılar dahi elinde silah savaş meydanında olmayı muhbirlerin ve bürokratların eline düşmeye tercih ediyorlardı. Onlar çıkarılacak bir genel affa inanmıyorlar ve bahtlarını savaş meydanında bir kere daha denemek istiyorlardı. 28 Böylece savaş tekrar alevlendi. 758'de Uygurlar Kırgızlar üzerine yapılan seferlerle meşguldüler ve üstelik bir defa müracaat edilip, yardım istenmişti. Bu defa asiler yeniden saldırıya geçerek Ho-nan'ı hakimiyet altına almışlardı. İmpa­ rator onların "asilerden daha beter davrandıklarını" biliyor olmakla birlikle tekrar Uygurlar'ın kapısını çalmak zorunda kaldı. 29 28 An Lu-Shan ve Shih Sih-ming'in Ho-pei halkı tarafından ilahlaştırıldığını ve

bu ikisinin ülkenin koruyucusu bilge ruhlar olarak görüldüğünü de burada kaydetmek gerekir. (Pulleyblank E . , The Background, p. 17) . 2 9 Biçurin, Sobraniye, V3 19.

AN LU-SHAN iSYANI

477

Çin'bı Tükenişi Olaylar Uygurlar'ın hoşuna gidecek şekilde gelişmekteydi. Asile­ ri mağlup etmeleri halinde kendilerine heryıl için 20 bin top ipek ve­ rileceği belirtilmişti. İmparator 758'de küçük kızını yaşlı Uygur ha­ kanına vermiş, onun hakanlık ünvamm kabul etmiş yani Uygur'la Çinli eşit statüye kavuşmuştu. Artık imparatorla hakan akraba ol­ muşlardı. Olayların bu şekilde gelişiminden son derece memnun olan Uygur hakanı imparatora 500 at, samur kürkleri, beyaz deri ku­ . maş hediye etmiş ve ayrıca asilere karşı savaşması için üç bin süvari göndermişti. 759'da Kuo Tse-i ve sekiz kumandan An Lu-shan'ın oğlunu Ho­ nan. bölgesindeki Yie-ch'eng şehrinde kuşatma altına almışlardı. Ca­ nım dişine takıp direnen asiler herhalde bir yardım bekliyorlardı ve gerçekten de bir süre sonra Shih Sih-ming imdada yetişti. Shih Sih­ ming'in süvarileri düşmanı arkadan çevirerek ağır bir darbe indirip, neredeyse tamamen işini bitireceklerdi. Fakat savaşın en kızgın dö­ neminde ağaçları bile kökünden söküp sürükleyen şiddetli bir tayfun çıktı. Tabiatiyle her iki tarafta da yönetim kalmadı. Asiler kuzeye, im­ paratorluk kuvvetleri ise güneye kaçıştılar. Ne var ki kabiliyetli bir kumandan olan Shih Sih-ming dağılan ordusunu hasmından daha önce toplamayı başararak, hücuma geçti. Kuo Tse-i ise dağılan ve ça­ pulculuğa başlayan ordusunu bir türlü toparlayamadığı için Lo­ yang'ı bırakarak batıya yöneldi. Bu durumda Shih Sih-ming 759 Ma­ yısında An Lu-shan'ın basiretsiz oğlunu öldürerek kendisini impara­ tor ilan etti. Doğudaki imparatorluk güçlerini kumanda eden Li Huan-pi Ho­ yang açıklarında asileri biraz hırpaladıysa da, Shih Sih-ming tarafın­ dan mağlup edildi ve böylece Sih-ming Ho-yang ve Huai-chou şehir­ lerini ele geçirdi. Kuvvetler arasındaki gerginlik tekrar alevlendi ve neticede ülke tamamen talana açık hale geldi. Çinliler'in durumu son derece karışık bir hal almıştı ve bu du­ rumda daha önce görevin den el çektirilen imparator Hsüan-tsung Ch'ang-an'a dönerek kahraman oğlu Su-tsung'u tahtan indirdi. Ken­ dine "ataların efendisi " ünvanını alan Hsüan-tsung önce Lo-yang'a yerleştiyse de, daha sonra Ch'ang-an civarındaki batı kalesine geçti. Kendisini ve hanedanı kurturmak amacıyla Yang Kui-fei'yi öldüren taraftarlarıyla hesaplaşmak maksadıyla bütün yönetimi fiilen ele aldı.

478

ESKi TÜRKLER

Bu yaşlı halinde son derece acımasız biri oluvermişti. tlk üç kurbanı bizzat kendi oğullan oldu. Çağdaş anlayışa göre aklını yitirmiş sayı­ lırdı. "Herkesi öldürüp, bir başına yaşamak istiyordu. " 30 Kimsenin de Shih Sih-ming'e daha fazla yardım etmek suretiyle iç savaş ateşini söndürebileceği gibi bir ümidi yoktu . ·

Böylece asilerin bütün çabaları boşa gitmiş oldu. Çinliler tüm gayretlerini Sih-ch'uan'a teksif etmişlerdi. Tou Fu neredeyse çocuk yaştaki gençlerin cepheye sevkedilişini ve hizmet aşkıyla cepheye ko­ şan kadınların milliyetçiliğini tüyler ürpertici sahnelerle tasvir eder. General Kuo Tse-i askere baba-oğul muamelesi yaptığı için eline kır­ baç dahi almadan acemi erleri kısa zamanda eğitmeyi başarmıştı. 31 Asilerin gücü genelde gönüllü halk milislerine bağlı olduğu için sa­ vaş sadece Ho-nan'da kızışmış ama Shen-si'ye sıçramamıştı. 759'da Uygur hakanı Moyançur ölmüş; tahtın varisi olan büyük oğlu bir hatasından dolayı katledildiği için tahta ikinci oğlu 1-ti-kan Me-wu-yü Han geçmişti. 32 1-ti-kan P'u-ku Huai-en'in kızıyla evliydi fakat iki yıl zarfında T'ang hanedanı uğrunda mücadele davasına iha­ net eden kayınpederinin yolundan gitmeyi reddetmişti. Bu esnada Shih Sih-ming de boş durmuyordu. Yie-ch'eng'de kazandığı zaferden sonra Tibetliler'in Kan-su'daki Shan-chou şehir ve kalesini ele geçir­ dikleri batıya yönelmişti. 76 l 'de komplocular tarafından öldürülün­ ce asilerin başına büyük oğlu Shih Chao-i geçmişti. Chao-i Uygur ha­ nına imparatorun ölümünden faydalanarak gizli hazineyi ve tacı alıp gitmesini ama ülkeyi v.e halkı kendisine bırakmasını teklif etti. Uy­ gur hanı yapılan teklif karşısında bayağı iştahlanmıştı ve Çin' den ge­ len elçinin 757'de Uygurlar'la birlikte asileri hezimete uğratmış olan T'ai-tsung'un tahta geçtiğini haber verdiğinde güneye hareket etme­ ye hazırdı. 33 30 Çen' Xun, Povest' o biskoneçnoy toske, s . 1 27. 3 1 Du Fu, Stixi, s. 60-65. 32 Gerdizi de bu isyandan söz etmiştir. Onun anlattığına göre Maniheistler tara­ fından öldıirülmekten kurtulan kıiçıik kardeş Kıir-tegin isyan ederek ağabeyi­ ni öldıirmıiştıir. (Bartol'd, Otçet, s. 1 14-1 15 ) . Fakat Gerdizi'deki detay çevirile­ ri itimada şayan gözıikmediği iÇin daha fazla alınu yapmaktan kaçınılmışur. 33 Shih Chao-i'nin teklifinden Uygur kitabesi de bahseder. (Vasil'yev, Kitayskiye nadpisi, s. 22) . Fakat kitabe ne yazık ki imparatorun gösterdiği merhamet ve lutuflara karşı nankörlıik ettikleri için asilere ateş pıiskıiren Uygur hanının şa­ şırtıcı bir şekilde bu teklifi reddetttiğini kaydetmektedir. Bıiyıik bir ihtimalle burada bir takım siyasi hesaplar vardı: Uygurlar imparatorluk seyyar birlikle­ rini kılıçtan geçirerek kendi vatanlarında bir hezimet yemekten kurtulamazlar­ dı ve en iyi ihtimalle yeni bir savaşın çıkmasını önleyemezlerdi. 34 E. Chavannes et P. Pelliot, Traitt manicheen, p. 190.

A N LU -SHAN lSYA N I

479

762'de Uygur ordusu yola çıktı ve bu defa kurbanının kim olaca­ ğını kimse bilmiyordu. Çinde 1 00 bin Uygur askerinin Çin sınırları­ na doğru ilerlediği şeklinde korkunç dedikodular çıkmıştı. Halbuki Uygurlar'ın topu topu 4 bin vurucu gücü , onbin de yardımcı güçleri vardı ve ispirler de bu rakama dahildi. Müzakereler için P'u-ku Hu­ ai-en gönderilmiş ve P'u-ku damadını asiler üzerine yönelmesi konu­ sunda ikna etmişti. 34 Çin birliklerinin başında veliaht prens35 vardı ve 762 yazında Shan-chou'nun kuzeyinde Uygurlarla buluşmuştu. Han tam bir diktatör kesilmişti. Veliaht prens, huzurunda Uygur adetlerine uygun olarak eğilmeyi reddedince iki Çinli devlet ayanın sopa ile öldüresiye dövülmesini emretti. Çinliler uğradıkları bu ha­ karete lanetler yağdırdılar. Yine de Uygur-Çin kuvvetleri 762 sonba­ harında asilere ağır bir darbe indirerek, ordularını darmadağın ettiler. Kang-mu'ya göre asilerden 60 bin kişi öldürülmüş, 20 bin kişi de esir alınmıştı. 20 Kasım'da Uygurlar Lo-yang'a girdiler. 36 Shih Chao-i, Mo-chou'ya sığınarak, kuvvetlerin başına bir kumandan bırakıp , kendisi takviye güçler toplamaya gitti. Fakat yerine bıraktığı kuman­ dan kaleyi P'u-ku Huai-en'e teslim etti . Arkasından Fan-yang kuvvet­ leri komutanı da teslim olunca asiler savaşı kaybettiler. Vahşi bir hay­ van gibi ortada kalan Shih Chao-i ormanda kendini astı ve böylece iç savaş sona erdi. Çin tam bir harabeye dönmüştü. Uygurlar halkı yağmalamış, köylerde evler yakılıp yıkılmış, canını kurtarabilenler ise bütün elbi­ seleri alındığı için kağıtlara bürünmek zorunda kalmışlardı. Ö lü blançosu çok korkunçtu. 754 yılına ait kayıtlara göre imparatorluk­ ta 52 880 488 kişi yaşıyordu ve 764'de bu rakam 16 900 OOO'e düş­ müştü. İktidarın gazabına çarpılıp ülkeyi terkedenleri de elbette he­ saba katmak gerekir. T'ang hanedanın medar-ı iftiharı olan ordu da­ ğılmış ve geriye sadece gönüllülerle, paralı askerler kalmıştı. Artık bir imparatorluk ideasından bahsedilemezdi. Çünkü varlığını hisset­ tirebilmek için ne gücü, ne parası, ne de iradesi kalmıştı. lç savaşla­ rın sonuçlarını büyük Çinli şair Po Chü-i çok güzel tasvir etmişti:

35 Agy. 36 Biçurin, Sobraniye, V318 ; E. Chavannes et P. Pelliot, Traitt manicheen. 37 Bo Tszu-i, Stixi, s. 56.

480

ESKi TÜRKLER

Kısa bir savaşın dokuzuncu ayında, bütün Sü-chou'da Hava boğucu nehir ve dağlarda, bir de sam yeli Ve görüyorum, sadece Lu-kuo-wu'da, dağaltı tapınakta Yine o girişte, parlıyor bulutlar tıpkı önceki gibi. 3 7

Tibetliler'in Doğuya Yönelişi An Lu-shan isyanı Tibetliler'in daha fazla insafına terkedilemez­ di. Kanlı bir şekilde tahta oturan yeni monarşist Srong-brtsan-sgam­ po ilk önce barışın sağlanarak mahvedici savaşın sona erdirilmesini istemiş fakat 755'de yaptığı barış teklifleri reddedilmişti. 38 Ne var ki imparator büyük bir hata yapmıştı ve Çin bunun fatu­ rasını çok ağır bir şekilde ödemişti. lsyan çıktığında onu bastırmak amacıyla Tibet sınırındaki bütün ordusunu çekmiş ve Tibetliler hiç zorlanmadan Çin'in batı bölgesinde yer alan Ho-hsi ve Lun-yü'yü ele geçirip yedi yıl boyunca hükümranlık altına almışlardı. Tibetliler 763'de de saldırılarını sürdürmüşlerdi. Tibetliler, To­ gonlular (Moğollar) ve Tang-hsien (Tankut) lerden meydana gelen ordu Shen-si'ye saldırarak, hiç kimsenin beklemediği bir anda baş­ kente kadar gelmiŞlerdi. lki gün devam eden çarpışmalardan sonra Tibetliler imparatorlarını dahi kaderiyle haşhaşa bırakan Çin ordusu­ nu çekilmeye mecbur bırakmış, Ch'ang-an talan edilip yağmalanmış­ tı. Hezimetten sonra dağılan Çin ordusunun civar bölgelerde yaptık­ ları yağmalar ise Tibetlilerinkinden daha az değildi. Fakat başkenti yağmalayan Tibet ordusu geri çekilmiş, bunun üzerine doğudan ge­ len Çin birlikleri saflarını yeniden düzeltme imkanı bulmuşlardı. El­ bette Tibet ordusunun geri çekilmesinde Feng-hsien şehrinde ezeli düşmanlarına karşı başarılı bir direniş göstererek Tibetlileri . adım adım takip eden doğu sınır muhafaza birlikleri önemli bir rol oyna­ mışlardı. Yerli halkın direnişini bastırma konusunda eski perfor­ manslarını gösteremeyen Tibetliler bu defa Sih-ch'uan şehrini ele ge­ çirmek istemişler; hatta 764 başlarında başarılı olmalarına rağmen bilahere Güney Çin ordusu karşısında hezimete uğrayarak geri çekil­ mek zorunda kalmışlardı. 39 38 Biçurin, lstoriya Tibeta, 39 Age., 5. 1 78.

40 Age. , 5. 3 22.

5.

1 75.

AN LU - S H A N l S Y A N I

481

Cephelerde durum tam istikrara kavuşacağı bir sırada çıkan bu isyan Çin'i şiddetli bir şekilde sarsmış ve yokolmanın eşiğine getir­ mişti.

Bir Kahramanın Kaderi Her Çinli T'ang hanedanını Başkumandan P'u-ku Huai-en'in kurtardığını biliyordu. Canla başla Çin'e hizmet eden bu barbar prensle güç, cesaret ve kabiliyet konusunda kimse boy ölçüşemezdi. Daima en ön safta bizzat savaşmıştı. Çarpışmalarda kırkaltı kabileda­ şı ölmüştü_ Düşman tarafında yer aldı diye Öz oğlunu kendi eliyle öl­ dürmüş, kızlarından ikisini çok uzak bölgelerde yaşayan iki prense gelin olarak vermiş ve başkente iki defa uğramasına rağmen kendi damadı olan Uygur hanını dahi öldürmüştü. Ama herkesin düşman­ ları olurdu. T'ai-yüan kalesinin kumandanı, Huai-en'in kumandası altında bulunan Uygur askerlerini ağırlayıp, huzuruna kabul etmeyi reddetmişti. Bozkır adetlerine göre böyle bir davranış hem ona karşı çok ağır bir hakaretti, hem de misafirperverlik töresine sığmazdı. Uy­ gur askerlerin ağırlanmamasına eyvallah demişti ama şahsına yapılan hakareti affedemezdi. Huai-en saraya şikayette bulunmuş, olayı tah­ kik için gönderilen hadım koynuna sokulan rüşvetin tesiriyle Huai­ en'in ihanete niyetlendiği şeklinde sunmuştu raporunu. Aleyhindeki tezgahı öğrenen Huai-en hadımın ve kumandanın kellelerinin vurul­ masını istemiş fakat konunun savaş sonrasına bırakılması uygun gö­ rülmüştü. Ama Çinlilerin karakterini iyi bilen Huai-en 764 Mayısın­ da isyan bayrağını açıvermişti. Başlangıçta başarılı olamamıştı. T'ai-yüan'ı ele geçirme deneme­ si ani bir saldın yüzünden başarısızlıkla sonuçlanmış, emrindeki as­ kerler arasından Çinli olanları Kuo Tse-i tarafına geçince, o da Hu­ ang-ho'ya geçerek bozkırlı dostlarına iltihak etmişti. Çevresinde da­ ha ziyade gönüllüler kalmış, bunun üzerine o da 765'de Tibetliler ve Uygurlar'dan yardım istemişti. Gerek Uygurlar ve gerekse Tibetliler bu çağrıya cevap verdiler ancak müttefiklerinin karakterini iyi bilen Huai-en onlarla birleşme­ diyse de, Ch'ang-an'ın talan eçlilmesine .göz yumdu. KU:zey'den Tang­ hsien, batıdan Tibetliler ve güney-batıdan Togonlular hücuma geçti­ ler. Uygurlar yedekte bekliyorlardı ve Huai-en Ordoslu savaşçılarıyla onların arkasından geliyordu.

E S K i T ll R K L E R

4 82

Önce Tibetliler saldırıya geçti. Faka t Çinliler mancınık ve diğer mızrak fırlatma makinalarıyla onları püskürtmeyi başardılar. Pekçok kayıplar vererek geri çekilen Tibetliler bu defa Uygurlar'la birleştiler. Bir sonraki saldırı işi bitirmeliydi . Bu sırada başkentte teslim olmak­ tan yana tavır koyanlar çıktı ve her on kişiden sekizi firar edince şe­ hirdekileri barbar saldırılarına karşı koruyacak kimse kalmadı. Ne var ki ayn ı sırada P'u-ku Huai-en öld ü . Onun ölümü Çin'i kurtarmıştı . Çünkü onun görüşleri birbirine benzemeyen bu kabileleri bfr noktada birleştirmekteydi. Uygurlar'la Tibetliler arasındaki düşmanlık yeniden alevleniverdi. Göçebelerin saygısını kazanmış olan Kuo Tse-i bu fırsattan yararlanmayı başardı . Hiç çekinmeden Uygur karargahına kadar gelerek, bir takım hediye­ ler ve özel imtiyazlar vaadetmek suretiyle onları imparatorla yaptık­ ları a nlaşmayı bozmamaya ikna etti . Uygurlar'ın Çinlilerle müzakere halinde olduğunu öğrenen Tibe tliler, onlardan ayrılarak batıya yönel­ diler. Tabii bu durum Uygurlar'ın hiç hoşuna gi tmedi . Hemen Çinli kumandanın teklifini kabul ederek , bir gece saldırısıyla Tibetliler'i darmadağın ettiler.40 Huai-en'in itaat arzeden yeğeni P'u-ku Min­ ch'en a ffedilerek bir mevki ile ödüllendirildi. Huai-en'in sarayda bir prenses gibi eğitilmiş olan kızı Uygur hanına verildi. Huai-en'in hi­ kayesi , saray en trika larına karışa n kişilerin akibeti hakkında bir ör­ nek olarak Çin tarihinde yerini almıştır. Fakat bizi burada ilgilendi­ ren başka bi r şey: Çinliler ile bozkırlıların Huai-en konusunda anlaş­ mazl ığa düşüp, birbirine düşman hale gelmeleri mantıkla ilgisi olma­ yan bir sevk-i tabii olayı idi . Diğer yandan verilen hizmetler eşi t şe­ kilde takdir edil memişti . Ü çüncü bir yönelen ise -impa ratorun iyi ni­ yetleri ne rağmen- iki taraf arasında bir düşmanlık vardı ki , bunların yanyana yürümeleri mümkün değildi. T'ang hanedanını yücelten bozkırlı lar sırf bu yüzden ya asilerin saflarında yer almışlar, ya da bozkıra kaçarak eski düşmanları Uygurlar ve Kıtan lar'a sığınmışlar­ dır. .

Çalkalanan su ve yağ nasıl keneli özgül ağırlıklarına göre ayrışırsa , T'ang hanedanı ve Çinliler de, kendi dünyalarında yaşamak iste­ dikl eri n den çok ulusluluk hülyalarını bir yana atıp yollarını ayırmış­ lard ı . Ta rih iç inde nasıl çok büyük imparatorl u klar yıkılmış ve keza

Avrupa'da ken disinden önce Carlos Magnus İmpara torl uğu nasıl par40

Age . ,

s.

322.

AN LU-SHAN lSYANI

483

çalanmışsa , bu "dünya imparatorluğu" da çökmüştü. An Lu-shan ve Huai-en isyanı Kutlug isyanıyla açılan bir dönemi kapatmıştır. Belki de bu dönemi merkezi güçlerle ve merkezkaç güçlerinin mücadele süreci olarak adlandırmak daha doğru olur. Sonuncular galip gelmiş­ ler ama belki de Çingis-han'ın askerlerini taşıyan atların tırnakların­ dan çıkan tozların arasına karışıp gidinceğe kadar Orta Asya'da var­ lığını sürdüren bir kültür gelişimi ve patlamasını gerçekleştirme im­ kanını yakalamışlardır. Ancak Çingis-han'ın dönemi yeni bir devir­ dir, kendine özgü bir ritmi vardır ve onu anlayabilmek için değişik bir metod kullanmak gerekecektir.

Tarihi Panorama Bir dönem kapandı ! T'ang lmparatorluğu'nun çelik kafesi yırtı­ lınca, birbuçuk asır o kafes içinde yaşayan halklar dışarı çıkarak dört bir yana dağıldılar. Çin'de başlayan "rönesans" 4 1 kendi orjinal kültü­ rünü yarattı. Tibet, Budizmi benimseyip güçlendirerek hem kendi halkına, hem de başka dinlerin propagandasını yapanlara karşı onu ileri sürdü. Yabancı kültürlerin etkisi altına giren Uyguristan, önce­ likle Maniheist "din ulularının" , sonra Nesturi azizlerin, Budist bah­ şıların ve Müslüman mollaların sesine kulak astı. Daha önce savaş­ larda oluk gibi akan kanlarla sulanan bozkır artık asude bir hayata çekiliyor ve aciz hanların yumşak yönetimi altında hürriyet havasını tadıyordu. Soğdiyana ölmüştü. Taş taş üstünde bırakmayan köleler onun tekrarlanmaz kültüründen eser bırakmamışlar ama enkazın külleri üzerinde parlak bir geleceği hazırlayan Tacik kültürü yeşermeye baş­ lamıştı. Batı bozkırları Kıpçak ve Karluklar'ın parlak kılıçlarına bo­ yun eğmiş, Volga boylarında ise Batı Türkleri'nin torunları güçlü Ha­ zar Devleti'ni meydana getirmişlerdi. Hazarlar ve Karluklar gelenek­ sel bozkır kültürünü koruyarak lslam'ın ilerleyişini durdurmuşlardı. Mansur'un güçlü kolları· haline gelen yeni İslami kuvvetler Arap ka­ bile reislerinin iktidarına son vermiş; Persler ise iktidara yakın dura­ rak Bağdat halifeliğine yeni bir kültür çehresi kazandırmışlardı. 756'da dökülmüş olan ispanya hariç tutulursa, Gibraltar'dan Pamir'e kadar uzanan topraklar tek bir merkezi idare altında birleştiğinden kimse onun düzenli parçalanışını önceden kestiremiyordu. 41

Konrad N . 1 .

Naçalo kitayskogo gıımanizma.

484

ESKi TÜRKLER

Arap ve Bolgar hücumlarını durduran muzaffer Bizans ateşli iko­ noborcuların pençesine düşmüş fakat nisbeten Asya kültürü ve aske­ ri geleneğine sırtını dayayan Konstantin Kopronim helenizmin son izlerini de ortadan kaldırmış ve kimse ona itirazda bulunmamıştı. Batı Avrupa terakki yolunda atağa kalkmış ve Roma papalığı ile birleşen Frank kralı orada hegemonya kurmayı başarmıştı. Lango­ bardlar, Avarlar ve Saksonlar gibi bazı kalabalık nüfusa sahip devlet­ ler beyhude yere ona karşı çıkmışlarsa da, darmadağın edilmişler; 768'de tahta oturan Carlos Magnus kendinden önce T'ai-tsung Li Shih-min'in yaptığı gibi çok uluslu bir imparatorluk kurmuştu. Bel­ ki Carlos Magnus'un bu denemesi başarısız olmuştu ama Avrupa'yı barbarlık devrinden alıp geniş bir orjinal kültür yoluna iletmişti. Bu arada Laba'dan Dinyeper ve Oka nehirlerine kadar uzanan gür or­ manlarda ise önlerinde büyük bir gelecek duran Slavyan kabileleri güçlerini birleştiriyorlardı. lşte çiçeklerle bezeli Uyguristan'ı çevreleyen dünyada durum bu merkezde idi.

XXIX. VIII. ASIRDA TİBET

767-781

Savaşı

Tarihte bilinen her dönemi incelemek için özel anahtarlara ihti­ yaç vardır. VIII. Yüzyılın ilk yarısında Asya'nın politik tarihinde mu­ ayyen bir süre Türk Hakanlığı , onun ortadan kalkmasından sonra An Lu-shan isyanıyla T'ang lmparatorluğu'na karşı sürdürülen muhale­ fet Tibet'e hareket serbestisi sağlamıştı. Bundan sonra imparatorluk o rdusu Ho-pei ve Ho-nan arasında çöküp kalırken Türk ardası dağılmış, Tibet ordusu ise gerek Çinli mobilize köylü savaşçıların, gerekse Uygur süvarilerinin durdurama­ yacağı en güçlü rakib haline gelmişti. Ü stelik Çinliler ve Uygurlar 765'deki muvakkat anlaşmanın dışında hiçbir zaman sağlam bir itti­ fak tesis edememişlerdi. Bu durumdan faydalanmayı başaran enerjik ve kabiliyetli tsan­ po Srong-brtsan-sgam-po Batı ucunu yenid�n fethetmeye girişti. Ba­ şardığı zaman kenı:an yolunu kontrol altına alacağı ve doğu-batı ara­ sındaki ticareti tekeline geçireceği ümidindeydi. Eğer bu imkan sağ­ lanabilirse daha önce Türk Hakanlığı'nın yaptığı gibi Tibet de Orta­ Asya'nın hakimi olabilecekti. Çin'e karşı bağımsızlığını korumak isteyen ve Tibetliler'le kan bağı bulunan güneydeki Nan-ch'ao da Tibet tarafında� destekleni­ yordu. Nan-ch'ao büyük bir devlet değilse de, güçlüydü. Yöneticile­ rin başarılı bir diplomasi sergileyerek Tibet'le uyuşum içinde .olması sebebiyle Çin'in güney bölgesi sükunete kavuşmuştu. 767 güzünde yirmibin kişilik Tibet ordusu Huang-ho'nun aşağı tarafına doğru kuzeye sarkarak Ling-chou kalesini kuşattı. Kao Tse-i 30 bin kişilik seçme savaşçıyla Tibetliler'i püskürtebildiyse de, çok

ESKi TÜRKLER

486

ağır kayıplar verdi ve bir sonraki yıl Tibet ordusu. Ling-chou'yu tek­ rar muhasaraya girişti. Fakat Tibet başkumandanının "yaşlılık sebe­ biyle"! geri çekilmesi Çinliler'i kurtardı. Esasen yaşlılık bir bahaney­ di ve asıl sebep Srong-brtsan-sgam-po'nun sarayında kendini göste­ ren klik çatışmalarıydı. Öyle veya böyle, yeni kumandan saldırının yönünü değiştirdi. Stepte bir çevirme hareketi yerine düşmanın mer­ kez kanadını yani Shen-si eyaletini (Ha-chou , Lung-hsi, P'ing-chou ve Hing-chou) vurdu. Bu eyalet sakinleri Tibetlilerin can düşmanı Ch'in hükümdarlığının torunları olan haydut hudut Çinlileriydi. On­ ların yardımıyla Çin düzenli birlikleri, halkın desteğini sağlayamayan Tibetliler'i iki defa hezimete uğrattı. Keza güney Çin'de de 10 bin ki­ şilik bir Tibet ordusu başarısız bir istila denemesi yapmıştı. 773'de 60 bin Tibetli süvari Kuzey Kan-su'ya girerek ekin tarla­ larını çiğnediler. Arkasından yeniden merkeze saldırdılar. lki Çin or­ dusu ağır darbeler aldıysa da, toparlanıp karşı saldırıya geçerek Ti­ betliler'i sıkıp çıkardı. Tibetliler geri çekilirken esirler de dahil bütün ganimetlerini kaybettiler. Sabık iç savaşın yaralarını henüz sarama­ mış olan Çin barış teklifinde bulundu. 774'de karşılıklı elçilerin ge­ lip gidişiyle başlayan müzakerelerden bir sonuç çıkmayınca savaş 775'de yeniden başladı. Bir yıl boyunca Tibet ve Çin birbirlerini tekmeleyip durdu fakat zafer ve hezimet dengesinde bir değişiklik olmadı. Başlangıçta Çin'i destekleyen Nan-ch'ao prensliği 778'de Tibet tarafını tuttu. 779'da güneyde Tibetliler'i hezimete uğratan Çinliler, onları adeta felç etti­ ler.2 Fakat Çin'in Uygurlar'la savaşa girmiş olması Tibet'e kuzeye sal­ dırma imkanı sağladı. Bu arada Uygurlar Kuzey Çin'e girip Çin ordu­ suyla karşı karşıya gelirken3 Nan-shan'ın kuzey sırtlarına ulaşan Ti­ betliler Tun-huang'ı muhasara ettiler. Uygurlar geri dönüp gittiler fakat Tibetliler kalarak 780'de Tun­ huang'ı ele geçirdiler. 4 Aslına bakılırsa savaşı kaybeden taraf Çin idi ve yeni imparator Te-tsung bunu farketmişti. Te-tsung esasen savaş esiri olmayan ve tu­ tuklanan elçilik heyeti üyesi esirlere kadın entarileri giydirerek evle­ rine gönderdi. Onlarla birlikte gönderilen üst düzey bir görevli de Srong-brtsan-sgam-po'ya barış akdedilmesi teklifinde bulundu. 2

3 4 5

Age., s. 186. Biçurin, Sobraniye, 1/323 Age., s. 27. Biçurin, lstoriya Tibeta, 1/187.

V. 1 1 1 . A S I R D A T i B E T

487

Başlangıçta karşı tarafa pek güvenmeyen 5 Tibet yönetimi, sonun­ da barış şartlarını açıkladı. Buna göre Çin önceki sınırlarına çekile­ cek ve her iki ülke birbirine denk kabul edilecekti. Bu şartlar Çin için utanç vericiydi ama imparator kabul etti. Esasen başka bir tercih hak­ kı da yoktu. Çünkü 780'de Çinli sınır amirlerinden birinin emriyle Uygur tacirlerin katledilmesi bütün Uygurlar'ı atlandırmıştı . Han sa­ vaş tehdidinde bulunmuştu ama aslında Batı ucu bütün orduyu ava­ re ettiği için kuzey sınırına gönderecek yeterli askeri yoktu. Bu yet­ miyormuş gibi 78l ' de Ho-pei'de isyan çıkmıştı. Resmi vazifelerin to­ runlarına tahsis edilmesini isteyen üst düzey görevliler baş kaldır­ mışlardı. 6 Taht yeniden sallanmaya başlamıştı. Bu yüzden imparator galip olmayan tarafın bütün barış şartlarını kabul etti ve böylece Ti­ betliler faturayı Çin'e ödetmiş oldular. Barış anlaşması Ch'in nehri sahilinde akdedilmiş; kurban edilen köpek, domuz ve koyun kanıyla da kutsanmış, bunu kurbanların ya­ nına dikilen Buda heykelinin huzurunda yapılan andiçme töreni ta­ kip etmişti. Anlaşma Ch'ang-an'da imparator tarafından "Büyük Batı Tapınağı"nda7 tasdik edildi. Bu sadece bir barış değil aynı zamanda ittifaktı. Gerçekte bu işten en karlı çıkan Tibet olmuştu: lpek yolunun önemli bir kısmı Tibetliler'in kontrolüne geçmiş, Kuça ve Hoten ta­ rafına doğru yayılma imkanı elde edilmişti. Çin'le Uygurlar arasında­ ki düşmanlık her iki ülkeyi de yiyip bitirmişti. Ho-pei isyanı ve Nan­ ch'ao'nun Tibet tarafına geçmesi Srong-brtsan-sgam-po'yu gelecekte­ ki sınırlarını genişletmeyi düşünmeye sevketmişti. Çünkü Tibet gü­ cünün zirvesine ulaşmıştı.

Uyguristan Moyançur'un başarılı savaşları sayesinde. Uyguristan istisnai de­ recede iyi şartlara sahip olmuştu. Çünkü çevresinde güçlü bir düşma­ nı kalmamıştı. Doğuda Kıtanlar, kuzeyde Kırgızlar Uygur hakanına itaat arzetmişlerdi. 766'da batıda Karluklar güçlenmişlerse de, bütün dikkatlerini güney-batıya çevirdiklerinden Tarbagatay sınırına kadar hiç gelmemişlerdi. Güneydeki Çin garnizonları Kuça, Karaşar, Ho6 7

8

Cordier H., Histoire generale, p. 494. Biçurin, lstoriya Tibeta, Vl89-191. Yakinf Biçurin'in tarihinde görülen, D. Pozdniyeff tarafından da kaydedilen

ESKi TÜRKLER

488

ten, Kaşkar ve P'ei-t'ing'de mevzilenmişlerdi. Bu kaleler 755-760 yıl­ ları arasında Çin'in kuzey batı yörelerini (Kan-su ve Shen-si eyaletle­ rini) işgal altında tutan ve şimdi Batı ucunun fethine girişen Tibetli­ ler'le Uygurlar arasında tampon vazifesi görüyorlardı. Çin ve Tibet birbirinin can düşmanıydı ve Uygurlar ikisi ar.asın­ da bir tercih yapmalıydılar. Uygurlar Çin'i sağmal inek gibi görüyor­ lar ve mümkün olduğunca çok süt almaya çalışıyorlardı. Bu yüzden Tibet'le ittifak yapmak pek cazip görünmemişti. Maniheistlerle Bu­ distler arasındaki şiddetli rekabetten galip çıkan Mani papazları ken­ di saflarına çekemedikleri Tibetliler'e "budanın şeytanları" ismini vermişlerdi. Bu katı taassub iki taraf arasında ileride çıkacak bir savaşın çok şiddetli geçmesine yol açabilirdi. Orta-Asya'da din savaşları refor­ mistlerin başı altından değil aksine mezheb parçalanmalarından kay­ naklanmıştır. Haçlı seferleri sırasında Latinler, Grekler, Karmatiler ve Sünni Müslümanlar zaman zaman ittifaklar yapmışlarsa da, psikolo­ jik cihetten birbirlerine yabancı olduklarından, aradaki düşmanlık sebebiyle, -kısmi irtida hareketleri müstesna- herhangi bir uzlaşma imkanı olmamıştır. Bazı konularda Asya, Avrupa'dan üçyüz yıl ilerde olmuştur. Mesela Tibet Vll. Yüzyılda teokratik bir devletti. Uyguris­ tan ise VIII. Yüzyılın ikinci yarısında bu noktaya ulaşmıştır. Mani propagandistlerinin faaliyetlerine rağmen Uygurlar yeni di­ ni hemen kabul etmediler. Uygur devletini kuran ilk hakanlar, Pei-lo (744-745) , Moyançur (745-759) ve 1-ti-kan (759-780) kendi kabilele­ rine dayanarak Göktürk hanlarını taklit etmeye giriştiler. İç savaş sı­ rasında Çin'i yağmalayarak bölgenin hakimi haline geldiler. Ch'ang­ an'a kadar gelip kızları, devlete ait yılkı sürülerini alıp götürdüler ve kötü intiba bırakmak için ne lazımsa yaptılar. 762 anlaşmasıyla üstü örtülü bir vergi de aldılar: Geri verilen her at için 40 top ipek! Uygur­ lar bir defasında altı bin iyi at yerine 40 bin lagar beygir gönderince ödeme yapılmadı. Bunun üzerine pazarda üst rütbeli bir memur öldü­ rüldü. Katiller yakalanıp müebbet hapse mahkum edildiler. Uygur beyleri savaşçılarını toplayarak hapishaneyi basıp, kabiledaşlarını kurtardılar. Tabii olay sırasında hapishane muhafızlarının kimisi öl­ dürüldü, kimisi yaralandı. s Gerek başkent sakinleri ve gerekse Çin yönetimi durumun böyle devam edemeyeceğini çok iyi anlamışlardı. 8

Yakinf Biçurin'in tarihinde görülen, D. Pozdniyeff tarafından da kaydedilen Uygur tarihiyle ilgili gerçekler bunlar. (HcTopHt:ıecKHA ot:ıepK yArypos. s. 75)

Vlll. ASIRDA TiBET

489

788'de Çin'de tahta geÇen Te-tsung Uygur hakanına itaat etmeyi reddetti ve bu yüzden vezirleri dahi sopadan geçirildi.9 Onun Uygur­ lar'a sempati beslemediği açıktı. Bunu farkeden 1-ti-kan Han impara­ toru diz çöktürmek amacıyla 778'de kuzey Çin'e saldırdı. Yang-kui civarında meydana gelen ilk çarpışma Uygurlar'ın zaferiyle sonuçlan­ dı. Çinliler'in kayıpları 10 bin kişi etrafındaydı. Fakat T'ai-chou (Shen-si'de) genel valisi Uygurlar'ı mağlup ederek geri çekilmeye mecbur bıraktı. Uygurlar ancak onbinlerce koyun ele geçirebildiler ve onlar da yolda kesilip yenildi.1 0 Han, Çin'in hala güçlü olduğunu ve statükoyu korumak için daha büyük bir savaşa hazırlanmak ge­ rektiğini anlamıştı. Gerçekten de Çin halkı 764-780 arasında yarım milyon daha (tam olarak 485 bin kişi) ll çoğalmıştı ve bu da ona 768 bin kişilik bir ordu kurma imkanı sağlamıştı. lyice güçlendiğini anlayan Te-tsung ağır bir yükümlülüğe daha son verdi. Tokuz-Oğuzlar başkentte devletin hesabından misafir gibi besleniyorlardı 12 ve buna iyice alışmışlardı. lmparato'r 780 yılında bunları Çin'den kovdu. Sınırda yapılan kontrolda çuvallar içinde kü­ çük Çin kızlarını kaçırmakta oldukları anlaşıldı. Onların üstünü ara­ ma hakkı olmayan sınır muhafaza kumandanı Tutuk'u tahrik etmesi için bir memuru görevlendirdi. Tutuk küfürler ederek kırbaçla me­ mura vurunca Çinliler aradıkları bahaneyi bulmuşlardı. Hemen To­ kuz-Oğuzlar'ı çevirip üstlerini aradılar ve kız çocuklarını buldular. Akabinde hiçbir şey söylemeden bütün "misafirlerin" kellesini vur­ dular. Olayı öğrenen imparator hemen sınır muhafaza birlikleri ku­ mandanını başka bir göreve atayıp , durumu izah etmesi için Uygur hakanına bir elçi gönderdi. Han, öldürülen Uygurlar'ın kanına karşı Çin'li kanı alması gerektiğini biliyordu ; bununla birlikte Uygurlar'ın varılan ticari anlaşmanın sağladığı avantajlardan vazgeçmeyecekleri­ ni, ancak Te-tsung'un yaptığı şeyleri, hesabını kitabını, yaptıktan sonra göze aldığını anlamıştı. Bu arada Uygurlar oldukça önemli değişiklikler geçirmişlerdi. 779'da Çin'le ilişkiler gerginleştiğinde savaşın gerekli olup olmadığı konusunda görüş ayrılıkları kendini gösterdi. Tokuz-Oğuzlar belki 9 10 11 12

Biçurin, Sobraniye, V3 18, 326-27. Age . , s. 323. Age . , s. 325. Eski Rusçadaki meylu kelime gost (misafir/tacir) manasında kullanılır. (Bkz. age . , s. 283).

490

ESK i TÜRKLER

de ganimetten aslan payı aldıklarından savaştan yanaydılar. İttifakı teşkil eden diğer kabileler ise savaştan bir fayda beklemiyorlar, aksi­ ne tehlike görüyorlardı. 1 3 Han çoğunluğun görüşünden yana tavır koymayınca ayanlardan T'un-ma-ka Tarhan isyan başlattı. Han, ve­ zirleri ve Tokuz-Oğuz ileri gelenlerinden iki bin kişi öldü. Gasıp Kat Kutlug-Bilge-han ünvanıyla tahta oturdu . Manası "Tanndan büyük kut almış, bilgili han"dır. 1 4 Elbette burada Çin diplomasisi devreye girmiştir. Çünkü gasıp isyan için Çin elçisinden para almıştı. Bundan başka halkın büyük kısmı, memleketin dertleri yerine sadece haremin lüksü için saraylar kurulmasından hoşnut değildi ve yabancısı oldukları bir ihtişam için vergi ödenmemesi gerektiği görüşündeydi. Tokuz-Oğuzlar'ın hege­ monyası da işin tuzu biberiydi. Bu yüzden Çinliler'in "misafirlere" yaptığı kötü muameleye karşı bir tepki duymamışlardı. 1 5 Yeni hakan bütün gücüyle barıştan yana tavır takındı. 78 l'de öl­ dürülen "misafirler" için fidye almayı kabul etti . 783'de varılan anlaş­ manın şartları şöyle idi: 1- Han Çin'in vasalı olmayı kabul edecek. 2- Uygur elçiliği personel sayısı 200'ü aşamayacak. 3- Takas için getirilen at sayısı l OOO'i geçmeyecek. 4- Çinliler sınır ötesine götürülemeyecek. Bu anlaşma 788'de bir dÜ ğün ve Tibet'e karşı kurulan bir ittifak­ la pekiştirildikten sonra durum istikrara kavuştu. 16 T'un-ma-ka ülke içinde terör estirmeye başlamıştı. Sabık hane­ dan üyesi bir prensin iki oğlu hanın emriyle öldürü'ldü. 1 7 Kitabe T'un-ma-ka'yı mert bir kişi olarak göstermektedir. 18 Herhalde halk tarafından çok sevilmekteydi. Çünkü 789'da öldükten sonra T'o-lo­ sih'in (Dolosı okunur) tahta geçmesi kimsede mutluluk yaratmadı. 13 Age . , s. 323. 14 Radlov V.V. Titıılı i imeııa, s. 266-67. 1 5 Biçurin, Sobraııiye, 1/324-3 25 . Pozdniyeff misafirlerin katledilmesinin Çin sı­ nırları dahilinde yaşayan Uygurlar'ın tahrikleriyle vuku bulduğunu; yeni han yandaşlarının Çin'den sabık han taraftarlarının teslimini istediklerini, Çin'in ise bu hesaplaşmadan faydalanıp her iki kesimi de imha ettiğini kaydediyor. (HcTOpHt.ıeCKHR oı.ıepK yRrypoB, s. 77-78) 1 6 Biçurin, Sobraııiye, 1/327. 1 7 Age . , s. 330. 18 Vasilyev, Kitayskiye ııadpisi, s. 24; Schlegel , Die chiııesischen Iııschriften, s. 1 3 0131.

Vlll. ASIRDA TiBET

49 1

Beyler tarafından tahta oturtulan yeni han, yine onların teklif ettiği "Aydınlık ulug küç-munmış Küçlük Bilge-han" l9 ünvanını aldı. Böylece Uygur devleti ,monarşist bir yönetime geçti. Ho-pei feodallarının isyanı kısa sürede bastırılmışsa da Çin'e bir dış savaştan daha fazla zarar \'ermişti. Kimse saraya itaat etmek iste­ miyordu ve nihayet 783'de Te-tsu ng Ch'ang-an'dan kaçmak zorunda kaldı. Tisrondetsan duruma müdahal r ederek Çin imparatorunun yar­ dımına koştu . 784'de imparatorluğa bağJı kuvvetlerle Tibet'in gön­ derdiği güçler birleşerek, \Vu-ting-ch'uan a�ıklarında isyancı güçleri mağlup ettiler. Başkente dönmeye hazırlandıkları sırada bütün Çin'i saran ölet salgını yüzünden Tibetliler işi sonuna kaJnr götürmeden geri dönünce, isyancılarla işbirliği içinde oldukları düşünüldü. Neyseki imparatorun şansına isyancıların lideri 786'da hekimi tarafından zehirlendi ve isyan sona erdi. Başlangıçta varılan anlaşmaya göre Tibetliler başkentin geri alın­ ması için verecekleri yardım karşılığında yeni toprak tavizleri kopa­ racaklardı. Ancak onların vaktinden önce geri çekilmeleri , imparator tarafından verilen sözden dönmek için haklı bir sebep olarak değer­ lendirildi. Tibetliler ise isyanın bastırılmasında çok emekleri olduğu kanaatindeydiler. Vaadin bozulmasını bir çeşit aldatılma olarak kabul ettiklerinden sınır bölgesini yağmalayıp insan ve sürüleri götürdük­ ten başka ekin tarlalarını da çiğnediler. Ancak bu defa hiç bekleme­ dikleri bir şekilde , sınır boylarında yaşayan can düşmanları Çinliler'i ezmeye ve o ana kadar Tibet'in kuzey ve batıya doğru yayılmasına en­ gel . teşkil eden Yang-chou , Ling-chou ve Hsia-chou 20 kalelerini ele geçirmeye muvaffak oldular. Tibetliler almaları gerekeni aldıktan sonra tekrar barış teklifinde bulundular. Tibetli başkumandan tarafından ayartılan Çinli general Ma Sui bir ön anlaşmaya rıza göstererek, hazırladığı raporla Ch'ang­ an'a gitti. Tibet genelkurmay başkanı Shang Ch'ie-tsang bir sırt dar­ besi vurmaya hazırlanmak için oyalama taktiğine başvurmayı uygun bulmuştu . ·

19 Biçurin, Sobraııiye, 1/328 ; Radlov, Titulı i imeııa, s. 266 - 6 7. 20 Kuzeyde Huang-ho'nun giriş kısmında yer alan bu kaleler bugünkü Kan-su eyaleti sınırlan içindedir.

ESKi TÜRKLER

492

Ch'ang-an müzakerelerin başlatılmasına rıza gösterdi. Böylece barış şartlarını görüşmek ve Tibet'in işgal ettiği toprakların iadesini sağlamak maksadıyla üst düzey askeri erkandan müteşekkil bir heye­ ti yola çıkardı. Heyet azaları arasında isyanı bastırılan voyvoda Hu­ ang Hsien de vardı ve bu kişi Tibetlilerce daha önce varılan anlaşma­ nın bozulmasından sorumlu tutulmaktaydı. 2 1 lmparator, barbarlarla müzakereye, onların can düşmanını göndererek diplomatik bir hata işlemekle itham edildi ve bu durum olayların seyrini de etkiledi. Süratle harekete geçen Shang Ch'ie-tsang haini ele geçirmek maksadıyla Çinlilere saldırdı ve Huang'ı esir aldı. Fakat Huang Hsi­ en gemsiz bir ata atlayarak kaçtı ve karargaha varmayı başardı. Arka­ sından kovalayanların attıkları oklardan hiçbiri de isabet etmedi. Ar­ tık herhangi bir barış müzakeresinden söz edilemezdi. Shang Ch'ie-tsang kabiliyetli bir kumandandı. Elde edilen başa­ rılardan faydalanarak bütün cephelerden Çin'e hücum etti. Çin kuv­ vetleri ya geri çekildiler, ya da teslim oldular ve Tibetliler her yeri yağmaladılar. Shen-si'nin Batı ucunda yaşayanlar neredeyse tamamen imha edildiler ve yahut Tibet'e götürüldüler. Esasen o güne kadar Ti­ bet saldırılarına set çekenler de bunlardı. Çinliler'in bu savaştan tekrar galip çıkacakları kesindi. Çünkü ortada Çin diplomasisinin her zamanki kıvraklığı vardı. 788'de Ti­ bet'in. güçlenmesinden ve kuzey-batıya yayılmasından korktuğu için Çin, Uygur Hakanlığı'yla bir savunma ittifakı akdetti. Güneyde, yani Sih-ch'uan'da savaş iki cephede birden başladı. Batı tarafından Tibet­ liler, güneyden ise Tibet'in müttefiki Nan-ch'ao prensliği hücuma geçmişti. Müttefikler tarafından sıkıştırılan Çin'li kumandan Wei Kao düşmanı yanlış bilgilerle aldatma yoluna gitti. Nan-ch'ao prensi­ ne gösterdiği sıcak misafirperverlik için şükranlarını bildiren bir mektup yazarak Tibetliler'in eline geçmesini sağlayacak şekilde gön­ derdi. Tibetliler bir ihanetle karşı karşıya oldukları kararına vararak, Sih-ch'uan yolunu kesmesi için bir tümen gönderdiler. Böylece müt­ tefikler arasında ihtilaf çıktı. Nan-ch'ao savaşçıları geri çekilince yal­ nız kalan Tibet 789'da hezimete uğradı ve Sih-ch'uan da kurtulmuş oldu. Wei Kao bununla yetinmedi. Küçük kalelerin kuşatılması şek­ linde ufak çaplı çatışmalara devam ederek, Nan-ch'ao prensi 1-mo­ sun'a bir elçi gönderdi. Elçi, prensi, Çin'in yanında yer alarak güne22 Age, s. 205-206.

Vlll. ASIRDA TiBET

493

yi kontrol altında tutan Tibet ordusunu arkadan vurması konusunda ikna etmeyi başardı. Böylece bir sırt darbesi beklemeyen Tibetliler 793'de hezimete u ğradılar ve bir sonraki yıl boyunca da başarısız olunca kendi topraklarına geri çekildiler. 22 Uygurl ar'ın savaşa iştiraki olaylara ve kuzeye yeni bir zandıracaktı.

�yir ka­

Savaşın Şiddeti Uygur Hakanlığı Çin'e itaat arzetmekle kaybettiğinden daha faz­ lasını kazanmıştı. Gerçekte Uygurlar Çin'e bağlanmamış, aksine Çin onlara bağlanmıştı. Batı bölgesinin Çin başkentiyle olan bağlantısı Uygur topraklarından sonra Tibet ordusunun kontrolündeydi. Batıda savaşı sürdürebilmek için yeterli süvariye sahip olmayan Çin'in ümi­ di Uygurlar'daydı. Onlar yardım etmeye hazırdı ama her bir savaşçı için ödeme yapılmasını istiyorlardı ve "göçebelerin isteklerinin sını­ rı yoktu. " 23 Çin gerekli ö demeyi yapınca Uygurlar Tibetliler'le sava­ şa girdiler. Fakat Tibetli diplomatlar da boş oturmamış ve kendileri­ ne müttefikler bulmuşlardı. Uygurlar'ın kadim düşmanları Batı Kar­ lukları ve hatta ağır vergilerden kaçarak Güney Cungarya'ya yerleş­ miş olan Sha-t'o'lar Tibetliler'in yanında yer aldılar. Diğer yandan Uy­ gurlar'dan illallah diyen Türkler, Doğu Karlukları24 ve Bayan kabile­ si Tibetliler'i bir kurtarıcı olarak görüyorlardı. En nihayet Tibet taraf­ tarlığı, Moyançur-han tarafından itaat altına alınmakla birlikte parça­ lanmamış olan Kırgızlar arasında da revaçlanmıştı. Uygurlar'ın bo­ yunduruğundan kurtulabilmek için Karluklar ve Araplar'la dost ol­ mak istemişlerdi. Fakat Araplar uzakta, Karluklar ise zayıf ahvalde 22 23 24

Age, s. 205-206. Biçurin, Sobraniye, V329. Bunlar, Cungarya'da yaşadıklarının dışında haklarında hiçbir bilgi bulunma­ yan Ho-lu kabilesi mensupları idi. Vasilyeff (Kitajskie nadpisi, s. 25-26) Radloff (Die Alttıırkischen Iııschrifteıı, s. 2 8 9-290) , Schlegel (Die chinesischen Inschrif­ ten) , Bretschneider E., (Mediaeval Researches, p. 28 ) ve G. Grjimaylo (Zapad­ naya, s. 34 1-342) Ho-lular'ın daha sonraları Alıaylar'a sığınan diğer Türk ka­ bileleri arasında yer aldıklarını kaydederek onları Karluklar'la özpeşleştirmek­ tedirler. Bu hükmü doğru kabul etmek gerekir. Ancak Ho-lu, Karluklar'ın sa­ dece bir kısmının yani Uygurlar'a itaat eden Doğu Karlukları'nın ismidk Ger­ dizi'de Karluklar'dan bir kolun Uygur Hakanlığı'na sığındığını ve başlarında Uygur topraklarında yaşayan bütün Karluklar'ın yabgusu kabul edilen bir ku­ mandanın bulunduğunu kaydeder.

494

ESKİ TÜRKLER

idiler ve bu durumda tek ümit Tibetlilerdi. Tibet gizli ajanları Karluk topraklan üzerinden Yenisey'e saçılmışlardı.25 Bundan başka Tibetliler Gibin26 ve Eftalitler'i de itaat altına ala­ rak Pamir'in batı kesimini hakimiyet alanları içine dahil etmişlerdi. Artık onların ilaç ve iaşe olarak27 ödedikleri vergiler Tibet ordusuna gidiyordu . Tibetliler güney-batıda kendileriyle aynı akideyi paylaşan Pamir hükümdarlığı ile de dostluk kurmuşlardı . O dönemde Kaşmir Kuzey Hindistan'ın fethi için aktif bir politika takip ediyordu .28 Elbette bu durum Tibetliler'i bir sırt darbesi endişesinden kurtarmaktaydı. 789 sonunda Tibet ordusu Bişbahk'a (P'ei-t'ing) yöneldi. " Chie­ kien-kas"29 ünvanı taşıyan Uygur kumandan şehrin yardımına gele­ rek Sha-t'o'ların ihanetinden de faydalanmak suretiyle Tibet ordusu­ na ağır bir darbe indirdi. Fakat P'ei-t'ing 790'da düştü. Bu olay Çin­ liler'in yerli halkla kaynaştığı Kaşkar, Hoten, Karaşar ve Kuça'nın ka­ derini de belirledi. Ch'ang-an bundan sonra kendisinden koparılan bu şehirlerle ilgili herhangi bir haber alamadı. Fakat muhtemelen bölge halkı kendi savunmasını organize etmiş olacak ki, Tibet Güney T'ien-shan eteklerinde hakimiyet sağlayamadı. Hatta Turfan vadisini de içine alan Sih-chou, metropol olma özelliğini muhafaza etti . 30 Bundan, V. Yüzyılda Turfan'a yerleşen Çinlilerin, yerli halkı Çinlileş­ tirdikleri manası çıkarılabilir. Ancak Sih-chou'nun göçebe denizinde bir ada mesabesinde olduğu nazarda tutulursa oradaki Çin garnizo­ nunun bölge kaderini etkileyecek bir rol oynayamayacağı kendiliğin­ den anlaşılır. Bir sonraki yıl Tibetliler, kendi bağlantılarını sağlamak amacıyla Huang-ho'nun aşağı akımı yönünde kuzey doğuya saldırılarını sür­ dürdülerse de Uygurlar tarafından Ling-chou'da bozguna uğratıldı­ lar. Fakat Uygurlar döndükten sonra Tibetliler yeniden toparlanıp 25 Biçurin, Sobraniye, 1/329, 355. 26 Lamermu, Gibin hükümdarlığındaki Lamgan yani Kapisa olsa gerektir. (Chavann es , D oc ıı meıı ts , p. 277) 27 Thomas F. W. , Tibetaıı literaıy texts, p.2 7 3 . 28 Sinxa N.K. ve Banerdji A.Ç. ls to riya indi i , s. 1 00- 1 0 1 . 29 H . Ecsedy, ( Uigıırs aııd Tibetaııs, p . 9 8 ) bunun bir hükümdar veya vezirin ismi olan 11 Ü gesi kelimesinin bozulmuş şekli olduğunu ileri sürmektedir. Kesinlik­ le hayır! Bu kelimeyi bir isim olarak kabul etmek mümkün değildir. 180 yıllık · Uygur tarihinde bu tür kumandan isim leri kullanılmışur. Acaba Farsça cihan­ gir kelimesinin muharref şekli olamaz m ı ?

Vlll. ASIRDA TiBET

495

Shui-ko-wu-chai kalesini ele geçirerek, bir daha Çinliler tarafından saldırı üssü olarak kullanılmayacak şekilde yakıp yıktılar. Böylece sı­ nır savaşları saldırganların mağlubiyeti ve yıkılan kalelerin yeniden inşaasıyla devam etti. 31 Kurbanlar arasında her nedense Tibet tarihçilerinin Türk3 2 ola­ rak kabul ettikleri Guesar'ın33 torunları da vardı. "Kızıl çehreli, şey­ tan görünümlü Tibet savaşçıları bu Türk hükümdarlığına dalarak onun siyah otağını yerle bir ettiler. Ü lkeleri harap edilen halk kendi­ lerine bağrını açan Monlar'ın topraklarına sığındılar. " 34 Bu olaydan sonra Batı Tibet'te Guesar'dan türeyen prenslerin hanedanı vücuda geldi. 35 Yine 79 1 yılında Cungarya'da hareket halinde bulunacak bir des­ tek gücü temin etmek yerine diğer bir Tibet ordusu Hoten'i zaptet­ ti. 36 Bu durumda kendi gücüne güvenini kaybeden Çinliler yardım almak ümidiyle Araplar'a yöneldiler. Harun er-Reşid çok güçlenmiş olan Tibet ordusuyla ciddi bir savaşa girmeye razı oldu ve neticede olayların bundan sonraki seyrinin değişmesine yol açacak şekilde Ti­ bet güçlerinin yansını yoketti. 3 7

Kuzey Savaşı Bu arada Cungarya'nın kilit noktası P'ei-t'ing kalesinin ele geçiril­ mesi için ümitsiz bir savaş yeniden başladı. 790'da uğradığı hezimet30 31

Biçurin, lstoriya Tibeta, V203; H. Cordier, Histoire, p. 495; H. Escedy, Uigurs

aııd Tibetaııs, p. 87. Biı;urin, lstoriya Tibeta, 11204-205.

32 Muhtemelen yazar bu noktadan hareketle sözü edilen kabilenin Uygurlar tara­ fından desteklendiği görüşündedir. 33 Guesar-bagaur: IV-V. Yüzyıllar arasında Amdo'claki göçebe Ch'iang kabilelerin­ den kaçan bir çetenin lideri. (Ch. Beli, Tlıe religioıı of Tibet, p. 14) Bu liderin ismiyle ilgili birçok efsaneler türetilmiş ve meşhur Gueseriad romanı ortaya çıkmıştır. (A. David-Neel et Lama Jongden, La vie sıırlııımaiııe de Gııesar de

'

Ll� .

34 Thomas F. W, Tibetan literary texts, p. 2 7 3 35 A.H. Francke, History of Westerıı Tibet, p. 47 . Bu manada 5. Damdinsuren'in Guesar'ı XI. Yüzyılda yaşayan Tibet prensi Gosra ile özdeşleştirme denemesi şaşırtıcıdır. (Bkz . Damclinsuren Ts. lstoriçcskiye komi Geseıiad') . 36 Hoten'in fetih tarihi kaynakta gösterilmemiş, ancak Sam'ye tapınağının teme­ linin atılması kararı açıklandıktan sonra Hoten üzerine yürünmüştür ibaresin­ den 787 yılı olarak hesaplanabilir. Çünkü Uygurlar 792-793 yıllarında düş­ manlarının, yani Tibetliler'in elinde bulunan Hoten 'i geri almak için karşı sal­ .

37

dırılara geçmişlerdir. Corclier H . , Histoire, p.

46 1 .

496

ESKi TÜRKLER

ten sonra Çinli general ve aynı zamanda P'ei-t'ing guvernörü Yang Hsi-k'u askerleriyle birlikte Ch'i-chou'ya (? ! ) -muhtemelen Issık Göl civarında T'ien-shan dağlarındaki Kızıl Vadi Ch'i-ku'dur- kaçtı. Chie­ kien-kas Yang Shih-k'u'ya birlikte hareket ederek Tibetliler'i kovma teklifinde bulundu. Fakat Tibetliler tam bir zafer sağladılar ve Uygur­ Çin ordusunun üçte ikisi savaş meydanında öldü. Kalan askerlerini toparlayan Chie-kien-kas Çin'in Sih-chou 3 B kalesini yağmalamak iste­ diyse de guvernör Çin'e gitmeyi teklif etti. Ancak çok geçmeden du­ rumun ümitsizliğini görünce gururunu yenemeyerek intihar etti. Bu arada Tibet'in müttefiki doğu Karlukları Cungarya'yı ele geçirdiler. 3 9 Uygurlar ise dört Çin kalesini elde tuttukları güneye itildiler. Bu kaleleri kendilerine üs yapan Uygur kuvvetleri Tibetliler'e sırt darbeleri indirerek onların kuzeye saldırmalarını üç yıl süreyle engel­ lediler. 40 Bügür4 1 civarında Tibet ordusu için çok önemli olan yılkı sü­ rülerini ele geçirdiler ve arkasından Ch'iktam42 ve Ch'ongra'daki43 Ti­ bet birliklerini mağlup ettiler. Hoten44 tarafından gerçekleştirilen ba­ şarılı şaşırtma hareketleri Tibetliler'in güneyden yardım almalarını en­ gelledi. Sonunda 79S'de Uygur ordusu P'ei-t'ing civarında Tibetliler'e ağır bir darbe indirerek Tibet saldi.rılarım nihai olarak durdurdu. 45 Kendi steplerine dönen Uygur ordusu, hakanlık bünyesinde yer alan Karluk ve Türgişler'in Tibetliler lehinde takındıkları gereksiz tav­ rı düzeltmek mecburiyetinde kaldı. 46 Tibet'in mağlup olması bu kabi­ lelere serbesti sağlamış ama Uygur ordusunun geri dönmesi sevinçle karşılanmamıştı. Göründüğü kadarıyla Tibetliler'i desteklemeye kal­ kışmışlar fakat onlar gibi Bolçu N ehri civarında mağlub olmuşlardı. 47 Neticede üç yıllık bir savaştan Uygurlar galip olarak çıkmışlardı. 48 39 40 41 42 43 44

45

46

47

48

49

·

Şen'tuçuan' ( ? ! ) (Bkz. Biçurin, Sobraniye, 1/329). Şçerbak A.M. Nadpis na drevneuygurskom yazıke, s. 24. Metinde Bur-Ulug (bkz. Biçurin, Sobraniye svedeniy, s. 559) . Metinde Tıtam bkz. age. , s. 555. Metinde Ch'ong. Age., s. 550. Metinde Yarmagan. Klaştomıy S.G. K istoriçeskoy otsenke Ulankomskoy nadpi­ si, s. 276. Biçurin, Sobraniye, 1/330; Şçerbak A.M. Nadpis na drevneuygurskom yazıke, s. 24, çev. 5 . s. Türgişler'in bir kısmı hanlıkları yıkıldıktan sonra Uygurlar'a iltihak ettiler. Kırgız-llOr Gölü'ne dökülen Urungu Nehri. Ulankom kitabesi canlı bir kronolojidir. Bur-Ulug (Bügür) üzerine tertiplenen sefer Bogaz-tegin 17 yaşında iken, Omoz üzerine tertiplenen sefer ise 21 yaşın­ da iken Türgişler'in Bolçu Nehri'nde teslim olmalarından sonra gerçekleşmiş­ tir. Grjimaylo, Zapadnaya, s. 345 krş. Vasil'yev, Kitayskiye nadpisi, s. 24. Tsung-li

VIII. ASIRDA TiBET

497

Bu savaş sırasında her iki devlette de bir takım değişiklikler vu­ ku buldu . Tibet'te başkumandan Shang Ch'ie-tsang 796'da, Srong­

brtsan-sgam-po ise 797'de öldüler. Uygurlar'da Yuo-luo-ko hanedanı son bulurken, 795'de beyler kabiliyetli kumandan Kutlug'u , iktidarın hakimiyet sahasının sınırlanması konusunda söz alarak han ilan etti­ ler. 49 Kutlug tahta geçince kolay kolay üstesinden gelemeyeceği prob­ lemlerle karşı karşıya geldi. Çünkü Tibetli diplomatlar boş durmu­ yorlardı. 758'de varılan anlaşmayla sağlanan otonomi statüsünü mu­ hafaza etmekte olan Kırgızlar Uygurlar'ın arka bahçesinde isyan edi­ verdiler. "Kutlug Kırgız Hanlığı'nı yerle bir ederek taş üstünde taş bı­ rakmadı." 50 Aradan yirmi yıl geçip yeni nesiller yetişinceye kadar Kırgızlar'dan bir daha ses seda çıkmayacaktı. 5 1 Şu anda Minusinsk Müzesi'nde 22 no. ile kayıtlı bulunan Tuva yadgarlık taşlarının dikil­ mesine de bu olaylar sebep değil midir? Dikit 3, 4 m. yüksekliğinde dört köşeli olarak kilden yapılmış. Geniş cephelerinin birinde yukar­ dan aşağı üç satır yer almaktadır. Onun altında, satırın alt kısmına düşen yay şeklinde bir çizgi uzanmakta ve bir haçın ortasına inmek­ tedir. · Metnin muhtevası şöyle: "Benim yüz iyi dostlarım, sizden ve halkımın altı kolu, sizden ay­ rıldım [yani öldüm] Benim yiğitlik ismim Ak-baş-at-ıh. Ben 1 7 yaşın­ da ateş inal [ oldum ] . Benim kahraman yiğitliğim! Benim kemerim kırk iki süslü toka­ dan yapilmış! Düşmanlar arasında 30 kahramanı öldürdüm ben ! " Kitabenin mütemmimi ise taşın yan tarafında: Ya-meng'in bu hanın ismini A-cho değil Kutlug olarak göstermesinin sebebini tahmin edebiliyorum. Çünkü kitabelerde A-cho gibi çocuk yaştaki hanların değil, büyük hakanlann isimleri zikredilir. Diğer yandan A-cho han ünvanı al­ mamış, sadece Çin menseb lakabı olan Feng Ch'eng'i taşımışur. Kutlug'un ün­ vanı ise oldukça mutantandır: Aydınlık ulukmış kat Küçlüg Bilge kagan. (Rad­ lov, Titulı i imena .. ) 50 Schlegel G., Die chinesischen lnschriften, p. 132; Vasil'yev, Kitayskiye nadpisi, s. 25. 51 Kırgız kaganının okçu sayısı 200 bin idi. O bunları çeşitli yönlere göndererek kendi hükümdarlığını kurmuştur. (Hansen O., Zur sogdischeo lnschrift, p.1920) (Kanatimizce orjinalde geçen 200 bin kelimesi bir matbaa hatasıdır. Belki 20 bindir. Çünkü Kırgız hanlığı için 200 bin kişilik ordu dahi çok büyük ra­ kamdır ve dolayısıyla küçük bir hanlığın 200 bin okçu bulundurması imkan­ sızdır. Çev.] 52 Malov, Yeniseyskaya pis'mennost' turkov, s. 97-98. .

498

ESKi TÜRKLER

"Halkımın altı kolunun gücüyle o, taşı buraya dikti . . . " Aşağıdaki varsayım kabul edilirse kitabenin muhtevası anlaşıl­ mış olacaktır: Altı -beg-budun yani altı beyin halkı- bunlar 780'den sbnraki Uygurlar'dır. Ak-baş-at-ıh muhtemelen yüzbaşı idi ve savaş­ ta öldü. Altı beyin halkının muzaffer hakanı yani Uygur hanı bu anı­ tı dikti. Böyle bir şey ancak zafer halinde mümkündür ama IX. Yüz­ yılda Kırgızlar Uygurlar'ı hezimete uğratmışlardır. Kitabe taşı üzerin­ deki haç işareti hipotezimizi doğrulamaktıı.dır. Çünkü Christ'iiı anı­ sına hürmet gösteren Maniheistler de haç kullanıyorlardı. Yazının yukardan aşağı yani düşey şekilde yazılmış olması Mani karakterini göstermektedir. Zira uygurlar X-XI. yüzyılın son zamanlarında Mani yazı şeklini kullanmışlardır. "Kitabede kullanılan harfler kesinlikle Orhon abidelerindeki harfler değil. "52 Yukardaki varsayımımız kabul edilirse, bu kitabe -şayet yerinden sökülüp Minusinsk Müzesi'ne gö­ türülmemiş olsaydı- bize savaşın vuku bulduğu yeri göstermiş ola­ caktı. Uygurlar bilahare Tibetliler ve Karluklar'ın hareket halinde bu­ lunduğu P'ei-t'ing civarına tekrar döndüler. 53 Kitabede oldukça muğlak bırakılan uzun ve zorlu çarpışmalar­ dan sonra Uygurlar galip geldiler ve Bişbalık şehrini yeniden kuran halk onların hakimiyeti altına girdi. Uygur hanı burayı üs olarak kul­ lanmak suretiyle Tibetlilerin kuşatması altında bulunan Kuça'nın im­ dadına koştu. 54 Düşmanı çember içine alarak bir tümeni tamamen kılıçtan geçirdiler. Fakat kurtulan Kuçalı Çinliler müteşekkir olacak­ ları yerde, galip tarafın istediği vergi miktarınca ticaret yapmaya kalktılar. Ö fkeden küplere binen han cimri müttefik kumandanının kellesini uçurttu. Çinliler baş kaldırdılarsa da, hezimete uğrayıp Fer­ gana'ya kadar kaçtılar. Orada, Narın nehri55 kenarında Uygurlar ka­ çaklara yetişip hepsini kılıçtan geçirdiler. Sağ kalanlar yalvarıp yaka52 Malov, Yeııiseyshaya pis'meııııost' tıırkov, s. 97-98. 53 Tibet ordusunun ve dört Tohar'ın ve diğer birçoklarının gücü . . . taht. .. böyle­ ce . . . Karhıklar.. Tibet. Daha alt kısımda yine Türgiş hanı zikredilmektedir. (Hansen O . , Zıır sogdischeıı, s. 20) Ulankom kitabe metni şöyle: Ben Tibet'i, Tunlug'u (?) ele geçirdim, sonra Bolçu Nehri'nde Türgişler'i. . . Burada tam ta­ rihi teshil etmek mümkün gözükmüyor. 54 Muhtemelen halefi Bogaz-tegin Omoz'a saldırdığı zaman. ( Çincede Ho-mo. Tarım'ın aşağı akımındaki vahanın ismi) 55 Nehir kitiibede Chen-chu olarak geçiyor. (bkz. Poyasııeııiya Tszııı ı-li yamrnya­ Vasil'yev V.P. Kitayskiye ııadpisi, s. 32).

Vlll. ASlRDA

TlBET

499

rarak bağışlanmalarını ve verecekleri verginin kabul edilmesini iste­ diler. Uygur hanı onları bağışladı. Böylece b Ö lgede kalan Çinliler Uy­ gur hanlığının bünyesinde yer aldılar. Bu olayın hemen ardından Batı Karlukları'yla56 savaşmayı uygun gören Uygurlar cenk meydanından galip olarak ayrıldılar. Kutlug ha­ nın son kahramanlığı Doğu Karlukları'nı bastırıp, onların destekledi­ ği Tibet ordusunu hezimete uğratmak oldu. Doğu Karlukları'nın yab­ gusu tahtından edilerek kovuldu. Bu çarpışına T'ien-shan'ın güne­ yinde vuku bulmuş ve işaret edildiği gibi han kaçanları kovalayarak Fergana'ya kadar gelmiştir. 57 Bütün bu olaylar 795-805 yılları arasındaki herhangi bir zaman diliminde vukü bulmuştur. Kitabe olayların kesin tarihleriyle ilgili bir kronoloji vermemekte, Çin salnameleri ise bu konuda susmayı tercih etmektedirler. Kitabe tarihi bir boşluğu dolduruyor. 58 Anlaşıl­ dığı kadarıyla Uygurlar Tibetliler'in batıya yaptığı saldırıyı sadece durdurmakla kalmamış, ayrıca onları Cungarya'dan da sıkıp çıkar­ mışlardır. Tibetliler geri çekilirken kendi müttefikleri Sha-t'o'ları da götürerek Huang-chou eyaletindeki Nan-shan dağı eteklerine iskan ettiler.59 Bu, Sha-t'o'ların hayatını kurtardı . Zira P'ei-t'ing düşmeden önce Uygurlar ihanetlerinin hesabını sorma kararı almışlardı. Bütün bu kanlı ve acımasız savaşlara rağmen tarafların güç den­ gesinin birbirine eşit olduğu ortaya çıkmıştı. Çünkü Uygurlar Kuça ve Karaşar'ı elde tutarken, Tibetliler de Hoten ve Kaşkar'ı bırakmadı­ lar.60

Doğu ve Batı Savaşları Tibet ordusunun önemli kısmının batıyla meşgul olmasını fırsat bilen Çin yönetimi yeni hükümdar Mu-ne-btsan-po'nun barış teklifi­ ni geri çevirerek bütün cephelerden saldırıya geçti. Tibetliler 798'de kuzeyde Hua-ma-chi civarındaki Yang-chou'da ve SOO'de Ling-chou'da hezimete uğradılar. Güneyde ise Wei Kao Ta-shih-li: Ü ç Batı Karluk kabilesinden birinin ismi. (Biçurin, Sobraııiye, 1/347) . 57 BaCHJibeB B. n . , KHTaHCKHe Ha.ı:tnHCH , C. 26. 58 Tsung-li Ya-meng'in kitdbeye yazdığı şerhte bu şekilde kaydedilmektedir. Age. , s.32. 59 Biçurin, Sobraniye, 1/359. 60 Schlagintweit T. , Die Koııige voıı Tibet, p.55.

56

500

ESKi TÜRKLER

Sih-ch'uan'da iki kaleyi Tibet'in elinden yolup aldı. Tibet ordusunun 80 l 'de giriştiği zorlu misillemeler neticesinde Ling-chou kalesi tek­ rar el değiştirdi ve Çinliler bir saldırı üssünden mahrum kaldılar. Bozgunun ülke dahiline yansımasından korkan Çin yönetimi, Wei Kao'ya Güney Tibet'e yönelmesi talimatı verdi. Bu davranışın bir tek amacı vardı: Düşman kuvvetlerini kararlı bir yürüyüşten alıkoy­ mak. Wei Kao yirmi bin kişilik bir orduyla Sih-ch'uan'daki Tibet top­ raklarına yürüyüp tamponu ortadan kaldırdı ve yedi şehirle beş kale­ yi ele geçirdi, fakat Wei-chou ve K'un-ming'de direnişçiler tarafından durduruldu. Tibetli kumandan Ma Ting-te hezimete uğrayıp sürgün edileceği korkusuyla Çinliler'e teslim oldu. Ancak halefi doğu ordu­ ları kumandanı Lun-mang-jo Mu-lung-tsi-sime Çin kuşatmasını yar­ maya çalışırken yenilip esir düştü. Ama kale direnmeye devam etti ve böylece Çin'in güney hücumu semeresiz kaldı. 61



Yine de 802'den itibaren Tibet, Çin'le barış anlaşması sağlamaya çalıştı. · 806'da esir mubadelesi konusunda bir anlaşmaya var lar da. Bunun sebebi Tibet-Arap münasebetlerinin gerginleşmesiy . Eğer 777'de Tibet hükümdarı halifeyi tanımış olsaydı 785'de Or a-Asya Arap-Tibet sınır savaşlarına62 şahit olurdu. Halbuki 806'da Tibetliler ve Karluklar bütün güçleriyle Semerkand'daki Rafi b. Leys isyanını desteklemişlerdi. 63 Daha sonra ne olduğu bilinmiyor ama 8 1 l 'de Halife Me'mun kar­ deşi Emin ile girdiği iç savaşın başlangıcında şu acı yakınmada bulu­ nacaktı: "Karluk cabgusu itaatten çıktı; Tibet padişahı ve (Uygur) ha­ kanı da başeğmekten va�geçti; Kabul hükümdarı saldırıya hazırlanı­ yor. Otrar hükümdarı da vergi verme}ri reddediyor." 64 Burada Karluk cabgusu, Uygur hanı, Tibet hükümdarı ve Çin imparatorunun "böyle bir durumda itaat arzetme" ibaresiyle birlikte zikredilmesini, sadece diplomatik münasebeti kesip savaşa hazırlan­ mak olarak anlamak mümkündür. Metin, Tibet'in dış politikasında bir dönüş yaparak Arap aleyhtarı kualisyonda yer aldığını gösteriyor ise de , doğudaki olaylar Tibet'in yeniden yayılma politikası takip et­ mesini imkansız hale getirmişti. 61 62

Biçurin, Istoıiya Tibeta, s. 209. Biçurin, Sobraııiye, IV333 ; Gaubil, Abrtgt, p. 140; Grigor'yev V.V. Vostoçıııy ili kitayskiy Turkestan, s. 194- 195 : . 63 Bartol'd, Tıırkestaıı, s . 205. 64 Age. , s. 207.

Vlll. ASIRDA TlBET

501

Takriben 806'da 65 saldırılarını devam ettiren Uygurlar Liang­ chou kalesini ele geçirerek Tibetlilerrle temas sağladılar. Sırtlarını verdikleri Sha-t'o'lara güvenilemeyeceği kanaatine varan Tibetliler, onları Çaydam yaylasına tehcir etmek istediler. 66 Bir zamanlar� başla­ n dik dolaştıkları günlerde Çinliler'e verdikleri hizmeti göz önünde tutan Sha-t'o'lar Tibetliler'e karşı isyan ettiler. 808'de bütün kabile -30 bin çadır- Nan-shan sıradağlarının kuzey eteklerini takip ederek Çin'deki Tao-shui nehri sahillerine yerleştiler. Tibetliler onlara saldı­ rarak Çin sınırına kadar takip ettiler. Her gün amansız çarpışmalar vuku buldu ve Çin sınırına ancak iki bin süvari ile bir miktar sürü sağ salim ulaşabildi. Çinliler kendilerine sığınan bu kahramanları ko­ ruyup onlardan özel bir sınır birliği teşkil ettiler. Sha-t'o desteğinden mahrum kalan Tibetliler saldırılarına son verdiler. O sırada Uygurlar Çin'le bozuşmuş ve iki taraf arasında ye­ ni bir savaş başlamıştı. Uygurlar'la Çinliler arasındaki çarpımalar Tatabılar'ın işine yara­ dı. 788'de Tatarlar'la birlikte Çin'e hücum ettiler. 795'de Çinliler on­ larla hesaplaşarak "60 bine yakın kişiyi"67 katlettiler. Bunun üzerine Tatabılar Uygurlar'la birleşerek 806'da Çin'e başarılı saldırılar gerçek­ leştirdiler. Tatabılar'ın Uygurlar'la işbirliği 830'a kadar devam etti. Yani saldırılar sırasında Tatabılar hezimete uğrayıp, kumandanla'h esir düşünceye kadar. İmparator esire miğferini, kemerini ve askeri ünvanını bağışladı. Uygurlar kendi iç problemleriyle meşgul olduk­ larından durumu memnuniyetle karşıladılar. 809'da Tibet-Çin barış müzakereleri yeniden başladı fakat Tibet­ liler Uygurlar'la bir barış sağlamak maksadıyla Çin'e bir saldırı dü­ zenleyerek orada esir tutulan Uygurları kurtarıp yurtlarına gönderdi­ ler. 68 Uygurlar uzayıp giden müzakereler sırasında Çin'in sessiz seda­ sız diktiği batı surları69 içinde kalan "l-wuo-wu Vadisi"ne 8 1 3'de bir yürüyüş gerçekleştirerek Tibetliler'e şükranlarını gösterdiler. Bu defa Çin, Tibet'in karşılıklı sınır ticaretinin yeniden başlatılması şeklinde65 Tarih şu şekilde hesaplanmıştır: Kitabede Kutlug hayatta iken böyle bir yürü­ yüş olduğundan bahsedilmiyor. Demek ki onun ölümünden sonra vukft bul­ muştur. (805) . 80 6 'da Uygurlar Çin'e saldırdılar. Halbuki Çin-Uygur çatışma­ ları başlayınca kadar 806 başlarında Liang-chou ele geçirilmişti. 66 Biçurin , Sobraniye, 1/359. 67 Age . , s. 3 7 4. 68 Biçurin, lstoriya Tibeta, s. 2 1 1 . 69 Biçurin, Sobraniye, 1/3 6 1 .

502

FSKI

TÜ R K L E R

ki teklifini olumlu karşıladı. 70 ihtiyaçları olan malları Çin'li memur­ lardan değil, doğrudan halktan daha ucuza alabilecekleri için bu ti­ caret Tibetliler'in menfaatineydi. Ancak bu arada Tibetliler'in Shuo­ fang civarında Huang-ho nehri üzerine bir köprü kurmaları Çin'in hiç hoşuna gitmemişti. Çünkü Tibetliler bu köprüyü kullanarak Or­ dos'a her an saldırabilir, oradan Çin'in diğer bölgelerini vurabilirler­ di. Tabii yıllardır isyan eden eyalet guvernörlerinin, bundan böyle hareket edemeyecek ve savaşı sürdüremeyecek olmaları da Çinliler'in hoşuna gidiyordu. ·

Savaşın Hitamı Tibet ordusunun Uygur-Çin kualisyonunu bozmaktan aciz kal­ ması karşısında Tibet diplomasisi devreye girerek, iki devleti birbiri­ ne düşman hale getirdi. Böylece Tibet ordusu her biriyle teke tek sa­ vaşma imkanı yakalamış oldu. Uygurlar'ın yardımıyla kendilerini do­ ğu tarafından emniyet altına alan Tibetliler, Çin'i barış anlaşmasına mecbur bıraktıktan sonra 8 1 6'da kuzeye yönelerek doğrudan Uygur başkenti Karakurum'a saldırdılar. 71 Aynı anda Kırgızlar Uygurlar'ın arka bahçesinde isyan başlattılar. Ama bu defa isyan başarılıydı. 72 Bü­ tün bu olanlar karşısında müttefiklerin birbirleriyle koordine halde bulunmadıkları düşünülemez . . Hiç hesapta olmayan bir durumun zuhuru bu seferin tam başa­ rıya ulaşmasını engelledi: 8 1 6'da Tibet'in "isimsiz sgam-po'su " �3 ölünce Tibet başkumandanı Shang Sha-tsang kendi menfaatlarına uygun düşen bir prensi tahta geçirmek maksadıyla ülkeye dönme­ ye mecbur kalmıştı . 74 Ancak 20 yıldır sessiz sedasız duran Kırgız­ lar'la savaşa girdiğinden Uygur Hakanlığı bu fırsattan faydalanama­ yacaktı. . Çin'de bulunan tezlil edilmiş Uygurlar, hakanlıkla sürdürülen it­ tifakın ağır sonuçlarından kurtulmak amacıyla kullanıldılar. 806'da Ch'ang-an'a ilk ağızda bir Uygur elçilik heyeti geldi. Fakat bu heyet 70 71 72 73

Biçurin, lstoriya Tibeta, s. 2 1 2 . Age . , b. 221-22.

Biçurin, Sobraııiye,

1133 5.

Biçurin, lstoriya Tibeta,

s.

2 10. ( Popov 1 . Lamaizm

weit'de Sadnalegs olarak geçiyor. (Bkz.

mann'da ise Khri-srong-lde-brtsan şeklindedir.

74

Biçurin, lstoı-iya Tibeta, s. 2 1 2 , 2 2 1 -222.

v

Tibete, s. 1 58) . Schlagint­

Die Koııige von Tibet, s.

56 )

Schul­

V l l l .

ASIRDA TiBET

503

azalan Maniheist ruhban sınıfına mensuptular. 7 5 Heyet azalarının di­ ni propagandanın yanısıra günah çıkartma faaliyetleri gibi bütün menfi davranışlarına rağmen Çinliler Uygurlar'la olan münasebetle­ rinin bozulmaması için onların başkentte kalmalarına katlanmak zo­ rundaydılar. Uygurlar'ın zayıfladığı, Tibet'le barış sağlandığı açıkla­ nınca Çin yönetimi Maniheistleri Uygur tacirlerle işbirliği yapmak ve ticareti suistimal etmekle suçlayarak 8 1 7'de sınır d ışı etti . Yapılan it­ hamlarla ilgili kesin deliller olmadığı için olayın mahiyeti anlaşılama­ dı. Konfüçyanistler hem mistiklere, hem de göçebe kültürüne karşı savaş açmışlardı fakat bu ikisinin imtizaç ettiği de ortadaydı. Netice­ de elçilik azalarının sınır dışı edilmesi Çin-Uygur ittifakının bozul­ masına yol açtı. Tibetliler'in de beklediği buydu. Aynı yıl, elçiliğinin Ch'ang-an'­ dan çekilmesini dahi beklemeden Çin'e saldırdılar. Yeniden bütün cephelerde çarpışmalar başladıysa da Çinliler Tibet saldırılarını dur­ durmayı başardılar.7 6 Çin ve Uygur yöneticileri bu güçlü düşmana karşı birleşmek noktasında anlaştılar. 82 l 'de iki devlet arasındaki it­ tifak yenilendi ve bir düğünle de pekiştirildi. 77 Tibet kumandanı Shang Ch'i-sir Orhon Vadisi'ne78 bir saldırı düzenledi ama o sırada Tibet'in mı;.i ttefiki Karluklar'ın79 Fergana'da Araplar'la savaş halinde olması sebebiyle başarılı olamadı ve Uygurlar Tibet saldırısını püs­ kürttüler. Artık daha fazla savaşa devam etmenin anlamsız olduğu kanaati­ ne varan Tibetliler toprak bütünlüğüne saygı gösterileceğini kayde­ derek Çin'e barış teklifinde bulundular. Süvari birliklerinin olmayışı yüzünden karşı saldırıda bulunma imkanına sahip olmayan Çin bu teklifi seve seve kabul etti ve böylece savaş 82l 'de sona erdi.

75 Biçurin, Sobraniye, V33 1 . Ben bu ibareyi şu şekilde anlıyomm: llk defa Mon­ lar kendi kanunlarını koyduklarında. Maniheistler daha önce ele Çin'de vardı ama şimdi resmi olarak misyoner okulları açmalarına ve ülkenin diplomatik statüsüne girmeye hak kazanmışlardı. (E. Chavannes el P. Pelliot, Traite maıı ic­ lıeeıı , p.264-266) 76 Biçurin, lstoriya Ti b e ta s. 2 1 3-2 1 5 . 7 7 Age . , s . 2 1 6 ; Biçurin, Sobraııiye, V332. 78 Biçurin, ls toriya Tibeta, s. 223; krş. Grjimaylo, Zapadııaya, s. 347. 79 GrenarK J1 M A H JI O r . E . 3an a,ı:ı tt a51 M o tt r o m u ı 11 Y p 51 H X a fı cKl1 H Kpaıi . JI . 1 926 T . 2

rPYMM - rP >K J1 M A H JI O r . E . M aT e p 11 a Ji bl n o 3TH O JI O r 11 11 A M .ı:t O 11 O Ô Jiacrn KyKyttopa cnô . . 1 90 3

rP YMM-rP >Kl1MAHJIO r . E . O n 11 ca tt 1-1 e n yTew ecTBl-1 51 B 3ana,[{ H bl fı K 11 T ­ aıi cnô . 1 896r

rP YMM - K P >K J1 MA H JIO r . E . POCT n yc T bl H b 11 rn ô e Ji b n aCT Ô 11 W: H bl X y r o ,ı:ı 11 ıi

11

K Y Ji b T Y P H � x

3 e M e Ji b

B

U e tt T p a Ji b H O fı

a 3 11 11

3a

11 CTOp 11 4 eCKl1H nep 11 0 ,ı:ı / / J1 3BeCT l1 51 racy,ı:ıapCTBeH H O ro oôııı; e cT­ Ba 1 9 3 3 T . 6 5 Bbi n . 5

rYMJ1JIEB Jl . H. AJJTafı cKa51 BeTBb TIOPOK-Tyrıo/ / C A . 1 959 N! 1 rYMJ1JIEB Jl . H . BaxpaM 4yô 11 H I tnpO Ô JJeMbl BOCTOKO Be,ı:ıeH l1 51 1 96 0 N! 3 rYMJ1JIEB Jl . H. B 11 o rpaQ>115I TIOpKCKOro xaHa B "J1cTop11 11 " cl>eoQ>11 JJaKTa C 11 Mo KaTTbI 11 B ,ı:ıeıi crn11TeJJ bHOCT11 / / B B . 1 9 6 1 T. XX.

rYMJ1JIEB Jl . H . BeJJl1 Ka51 pacnp51 B CTepBOM TIOpKCKOM Kara,ı:ı aTe B CBeTe Bl13aHTl1 fıCKl1X 11 CT0 4 H l1 KO B / / B B . 1 96 1

T.

XX.

ryM11 JJ e B JI . H . B e JJ 11 q 11 e H n a,ı:ı e H H e ,ı:ı p e s tt ero T11 ôeTa / / C T p a H bl 11 ttapo,ı:ıbı BocToKa: C ô . , nos51ııı; e H H bIH naM51TH aKa,ı:ı . B . B . CTpyse rYMJ1JIEB Jl . H. B o ıi tt a 589 r . 11 repaTCKa51 Ô HTBa/ /11 3BeCT l1 51 OT,[{eJJeH 11 51 o ôııı; e cTBeHH bIX tt ayK A Ka.ı:teM11 11 ttayK Ta,[{)!(H KCKofı C C C P 1 960

N! 2 < 2 3 > rYMl1JI E B JI . H .

K 11 T a H CKa5I x p O H O JJ O r H 4 € CKa51

Tep M H H OJJ O r l1 51

B

Tp y,ı:ıax H . 51 . B l1 4 YPl1 HA H a Ql O H e BCeMH p H O H H CT O p 11 11 / / H . 5I . B 11 4 Y P l1 H . C o ôpatt 11 e cse,ı:ıett 11 ıi n o ncTop 11 4 ecKo fı reorpaQ> 11 11 BOCT0 4 H Ofı H Cpe,ı:ı H H H O H a3H H . 4e Ô O KCapbl 1 960

rYMJ1JIEB Jl . H . Jlerett,ı:ıa T ,ı:ıeıiCTBH T€JlbHOCTb B ,ı:ıp esttefı H CT O p H H T11 ôeTa/ /BeCTH H K H CTOpHH MHpOBOfı KYJJbTYPbl 1 96 0 N! 3

rY M J1 JI E B

Jl . H :

O p ,[{ bl

11

n JJ e M e tt a

y,ı:ı

peBHH X

T IO p O K

H

yıiryp o s / /MaTep 11 aJJb1 no 3Ttt o rpaQ> 11 11 Bro.JI. 1 96 1 N! 1

rYMl1JIEB JI . H. no,ı:ıs11r Bax paMa 4yô11 tt a . JI. 1 962 r Y M J1 JI E B

JI . H .

MapwaK

B . 11 .

XBaH

M . cl> . C n o p

o

,ı:ı p e B H H X

TıopKax / ı,ll o KJJa,ı:ıbı n o 3Ttt orpaQ> 11 11 BrO . JI . 1 965 N! 1 rYMJ1JIEB JI . H. CTaTy3TKH BOfıHOB 11 3 TyıoK- Ma3apa/ / C ôo p H 11 K My3e51 AttTpon oJJorn 11 11 3Ttt o rpaQ> 11 11 JI . 1 949 T - 1 2 rYMJ1 JIEB Jl . H. TpH H C 4 €3H YBWH X tt a p o ,ı:ı a / / C TpaH bl H H ap o ,ı:ı bI B o ­ CTOKa M. 1 96 1 T - I I

rYMJ1JIEB JI . H. Y,ı:ıeJJbHO-JI€CTBH 4 H a51 CH CTeMa y TIOpOK B V ! - V I l l B B (KB onpocy o p att H H X Q>opMax rocy,ı:ıapcTBe H H O CT H l / /C3 1 9 59 N2 3

KAYNAKLAR

569

rYMHJlEB Jl . H. XyH Hy. M. 1 960 rYMHJlEB Jl.H. 3ıJırnırnTbI 11 11 x coce.ı:u1 B i v seKe/ / B LH1 1 959 N2 l .ll A M.ll H HeYP3H U . H cTOp 11 4 eCKl1e KO pH11 r3c3p H a,l{ bl . M . 1 9 57 .ll A HTE A fl H r bEPH . A.ı:t. necHb X. ern x 11 89-90 .ll E eTYHHe e. B 11 3aHrn AcK11e H CTOp11Kl1 enô , 1 96 0 .ll )!( AB A XHUIBHJlH H . A . H cTOp 11 51 rp y3H HCKOro H apo,l{a. TÔH JJ H C l1 1 9 5 1 T.l .ll HJlb UI . IOCTl1 H l1 aH 11 Bl1 3aHTl1 ACKa.fl 4 11 Bl1 JJ l1 3aYH51 B VIB e nô , 1 908 .ll Y c!>Y. ern x 11 nep . A r11 TO Bl14a . M . 1 955 EBTIO X O B A Jl . A . KaMeH H bi e 11 3B a.H H l1 51 e eseptt o ro AJJTa51 / /Tpy.l{bl rocy.ı:ıapcTBeHHOro l1CTO p 11 4 ecKoro My3e51 M. 1 945 T. XVI

EBTIOXOBA Jl . A . K11 ceııes e . B . 4aa-rnc y ceııa Konettbı / /Tpy.ı:tbı rocy.ı:ı ­ ap cTsett tt o ro 11 cTop 11 4 ecKoro My3e51 M. 1 9 40 T.XI

)!(HPMYHe KHH B . M. e Ka3att 11 e oô A ıı n aMbIWe 11 ôo raTbı pcKa51 CKa3Ka. M. 1 96 0 HHOeTP A HUEB K . A . e acatt 11 ,ı::ı c K11 e 3TIO.ll bl enô , 1 90 9 HHOeTP A HUEB K.A. XyH H Y 11 ryHH bI 11 . 1 926 H A K H Hc!> . 3eMııeo n 11 catt 11 e K11 TaA C KO A l1 M n ep 11 11 . P y KO n l1 Cb . rocy,l{apcTBeH HbIA apx ır n TarnpcKoA A e e P . et> . 1 0 . .ll . 8 3 0

HAKHHc!> 5 H 4 P H H. H cTO p 11 51 T11ôeTa 11 Xyx yttopa cnô 1 83 3 T 1 . H AK H Hc!> 5 H 4YPHH. HcTO p 11 51 Kl1Ta.fl . PyKon 11cb JlOHHA. et>. 7

H eTOP H 5I arnaH MOl1Ce51 KArAHKATB A UH . n 11 caTeJJ.fl x seKa nep . c apM5IH CKOra K. OaTKaH OBa e nô . , 1 86 1

KABAHOB e . H. K sonpocy o cToıı11 ue K11.ı:tap11TOs/ /B.ll H 1 95 3 N2 2 KAPMbI UIEB A 5 . X . 3 T H o r p aıJı 11 4 e c Ka.H rpyn n a "TıopK11 " B cocTase y3 Ô eKO B / le3. 1 96 0 N2 1

KATAHOB H.c!>. 8 0CT04 H a51 x p o H OJIOrH 51 / /H 3BeCT l1 51 Cesepo -BoCT0 4 H ­ oro

a p x e o JJ o r n 4 e c K o r o

11

3 T H o rpaqı11 4 ecKoro

11 H CT11 TyTa.

Ka3aH h 1 920 T . l

KHeEJlEB e . B . .ll p eBH5151 11 CTOp 11 51 IO )!( H O A e 11 0 11 p 11 M. 1 95 1 KJllO K H H H . H

.

HOBbie ,ı::ı a H H bie o n ıı e M e H l1 TOJil1 COB 11 Tap.l{yweA / I

BecTH l1 K ı:ıaııbttesocTotrnoro 0T.ı:teııett11.H AKa,ı::ı e M11 11 HayK e e e p 1 9 32 N 2 1 - 2

KJl5IUITOP Hbl H e r. K 11 CTOp l1 4 eCKOA oueH Ke YııaH KOMCKOA Ha,ı::ı n 11 c11 / I 3THOrpa$ 11 51 BOCTOKa 1 96 1 XIV . KJl5IUITOPHbHH e r. e Ô r.ı:ı11 A UbI B eeM11pe4be/ /C3 1 95 9 N2 1 . K tt 11 ra MapKO noııo M. 1 955 K03HI-{ e . A . MoHrOJil1 51 11 AM,ı::ı o . M-nr, 1 92 3 K 0 3 b M H H H . H. K ıı acco s o e ıı 11 u o aTbI C bI H oJIJJbı r - Te r n tt a , a s T o p a o p x o tt c K 11 x n aM5ITH 11 K o s / /C . c!> O rı haett ôypry eô . Jl . 1 9 34

ESKi TÜRKLER

5 70

KOHOHOB A . H. P o,ı:ıOCJJOBHa.sı: TYPKMeH . C O lJ I1H e H 11 e Aôy-ıı - ra311 xaHa x 11 s11 H cKoro M-Jl 1 958 KOHPA.ll H.J.1 . Haqaııo K11raAcKoro ryMaH l1 3Ma//CB 1 957 N! 3 KOHCTAHTl1H B ArP51HOP O,ll Hblfı . "OıJleMax " 11 "OH apo,ı:ıax " M. 1 899 KOPlll . E . ,ll p esHeAıırnA Hapo,ı:ıHbIA CTHX rypeQKH X nııeMeH . cnô . , 1 909 KY JlA KOBCKl1H IO. l1crop 11 .s:ı B11 3attrn11 . K11es, 1 9 1 5 T. i l i KopeA cKa.sı: Kııacc11 4ecKa.s:ı no::ı311.sı: M. 1 956 KPA 4KOBCKl1H 11 . IO . ApaôcKa.s:ı n o3311 .s:ı / / l1 3ôpaH Hb1e C04 11 HeHl1.H M-Jl 1 956 T. 2 KY3HEUOB B . 11 . T 11 ô eTCKa.sı: JJeTOJJl1Cb "C serııoe 3epQaJJO QapCKl1 X po,ı:ıocJJOBHbIX " Jl. 1 96 1 K bl 3 Jl A C O B

Jl . P .

Hosa.sı:

,ı:ı ar 11 p o sKa

n aM.sı:TH l1 KO B

eH 11 ce A c K o A

n11 cbMeH Hocr11 / / C A . 1 960 N! 3 K bl 3 Jl A C OB

Jl . P .

Tysa

B

n e p 11 0 ,ı:ı

T bl p K C K o r o

KaraHaTa

(V­

V I I I BB)/ /BeCTHl1 K MOCKOBCKoro YHl1 Bepc11rera 1 960 N! 1 KIOHEP H . B . K11raAcK11 e 113secr11.sı: o Hapo,ı:ıax IO:ıırn o A C 11 ô11p11 , Uettrpa­ JJbHOA A311 11 11 ,ll a JJbHero BocroKa M. 1 96 1 JlEC C AP n . M . Tiyrn 11 3 Acx aôa,ı:ıa B repar B 1 882r//Côop H 11 K reorp ­ a«Jı11 4 eCKl1X 11 CTaTl1 CTl1 4eCKl1 X MaTep11 aJJOB no A311 11 cnô 1 88 3 Bbın. V J . Jll1Blll l1 U B . A . ı:ısa c o r,ı:ı 11 A cK11 x ,ı:ıoKyMeHTa c ropbı Myr ı IB.ll l1 . 1 960 N! 2 MAJlOB C . E. EH11 ceAcKa.sı: n 11CbMeHH OCTb rıopKOB M-11 . , 1 952 MAJlOB C . E. TiaM.s:ıTH11K11 ,ı:ıpesHe-rıopKcKoA n 11cbMeHHocr11 M0Hroıı11 11 11 K11prn 311 11 . M - Jl , 1 959 MAJlOB

C .E.

lll a MaHcK11 A

KaMeH b

"51,ı:ıa"

yr

ıo p K O B

3 a n a ,ı:ı tt o r o

K11ra.s:ı / / C 3 1 94-;: MAJ14l1 -MEPrEH. AııraA CKl1 A repo11 lJeCKl1 A ::ınoc. OApOTCKOe OÔJJ .. HaQ. 113,l:l. 1 947 MAHAH,ll 51H 51 . A . Mapwpyrbı nepc11,ı:ıcK11 x n ox o,ı:ıos l1paKıı11.sı: / /BB. 1 950 T. 1 1 1 MAPrY JlAH A . X . Ka3aXCKa.sı: ıopra 11 ee yôpaH CTBO / i v i l Me)!(,ı:ıyHap ­ o,ı:ıHbIA KOHrpecc aHTponoııor11 lJeCKl1 X 11 3THOrpa«Jı11 4 eC K l1 X HayK. M. 1 964 MACCOH M.E. parMeHT 11 3 11 crop1111 pacnpocrpaHeH11.sı: s ,ı:ıpesttocr11 weııKonp.sı:,ı:ıa/ /BeııeK. Cô. s lJeCTb C . E . Maııosa. pyH 3e, 1 946 MEJll10PAHCKl1H n . M . TiaM.HTHl1K

B

lJeCTb KIOJJb-TerH Ha. cnô, 1 899

MEHEH,ll P / /B113aHTACKl1 e 11CTOP11Kl1 . nep. C . ı:ıecryH11ca. cnô, 1 860 MECXl1 A lll . A . , rsprnws11ıı11 ,ll . B . , ,ll y Môa,ı:ı3e M. K . , Cypryııa,ı:ı3e A . H. l1crop11.s:ı Tô11ıı11c11 . Tô11 ıı11c11 , 1 958 (Ha rpy3. .sı:3bIKel

KAYN AKLAR

571

M . K . A3x eoııonı 4eCKHe 3Kcn e,ll H Q H H 1 959 r / /BeCTHH K MOCKOBCKOro yH11 Bepc11 TeTa. 1 �60. Cep. IX N! 3 MOflHA.P 3. npooııeMbl 3THOreHe3a H ,ı:ıpesHeA HCTOpm ı BeH repcKoro Hapo.aa. By,ı:ıanewT , 1 955 HAPllJAXH . YICTOPH.ff byx apbı. nep. H. flbIKOWH Ha. TawKeH T, 1 897 OKflA.ll H HKOB A . n . HcTop11.sı: .HKyTcKoA ACCP . .HKyrn.sı: .ao npHcoe,ı:ı11 tt ­ eH l1.ff K pyccKOMY rocy.aapcTBy. Y-n. 1 955 OKflA.ll HH KOB A . n . ,ll aııeKoe npowJioe np11Mopb.sı:. Bııa.a11 socToK , 1 959 OKflA,ll H HKOB A . n . HeOJil1T H opOH30BbIA BeK npHoaAKaJib.ff . M-n. 1 955 T. I I I

nAflflA.ll H H KA. Hapo,ao se,aett 11 e C nô . , 1 90 1 . T. i l

p AWl1 .ll 3.ll .ll l1 H. C ôo p H 11 K JieTo n 11 ceA . nep . 11 . H. B epe311 H a . B se,ae tt 11 e .

c n o 1 858. .

P AWl1.ll 3.ll .ll l1 H. l1crnp11.H 4 11 tt rn c - x a tt a . nep . Bepe311 H a . c nô . 1 868. P AW11.ll - A.ll - .ll l1 H. C ôopH l1 K JieTo n 11 ceA . M-JI . , 1 952. T. 1 . POBOPOBCKl1 H B . 11 . DyTellJeCT B l1 .H B BOCTOL! H bl H T.HHb-lliaHb 11 B HaH b­ lliaH b . M., l 949r. P YBPYK f. 0yTelll e CTBl1.H B BOCTO L! H ble CTpaH bl . M . 1 957.

p y .ll E HKO C . 11 . K y.JibTypa H aceJieH H .H l.leHTpa.JibHOro aJITa.H B CKl1cjı CKOe speM.H . M-JI . . 1 960r. C E B EOC .

11 C T O p l1 .H 11 M n ep aTo p a 11 p a KJi a .

nep.

c ap M .H H C K o r o K .

DaTKaH b.HH . COÔ. , 1 862r. C 11 tt x a H . K .. Bettep,a>K11 A. 4. l1 cTo p 11 .H l1 tt ,a 11 11 . M . . 1 95 4 C TEBJIEBA 11 . B . no::ı311 .H TıopKos V l - X I I I seKos . M . 1 965 CTPYBE B . B . Peu. H a Tpesep K . B . OL!epKH . . ./ / B.ll l1 . 1 960. N! 3 CTPYBE B . B . Po,a11Ha 3opoacTp113Ma/ /Tp y,abl IOTAKE. M-JI . , 1 948. T. 1 . TaKaH llJB11Jll1 E . 11CTOL! H l1 Kl1 rpy311 H C Kl1 X J18TO Ti l1 C e A . n . IK l1 3H b 11 11 3BeCT l1 .H o B arpaT11 ,aax / / C ô o p tt 11 K MaTep 11 a .Ji o s ,ı:tJI.H o n 11 ca tt 11 .H MeCTHOCTeA 11 nJieMeH KasKa3a. T11 cjı .JI 11 c , 1 900. B bın . 2 8 TOK A P EB C . A . Depe>K11 TKl1 po,aosoro KYJi bTa y a.JITaHUes/ /Tpy,ı:tbl 11 H ­ . CTHTYTa 3rnorpacjıırn AH C C C P . M . , 1 947. T . 1 TOJICTOB c . n . .ll p eBH l1 A Xope3M. M. 1 949 TOJI C TOB c . n . Hosoro,aH l1 H n p a3,a H l1 K "Ka.JiaH ,a a p " y x o pe3MCKl1 X x p 11 cT11att / /C3. 1 946 N! 2 TOJICTOB c . n . T11patt 11 .H Aôpy51 / /l1 cTop11 L1 eCKl1e 3an 11 CKl1 . 1 9 3 3 N! 3 TP EBEP K . B . OL1 epK11 no 11 cTop1111 11 KYJibType KaBKa3cKoA A Jiôatt 11 11 M­ ,

1., 1 959 r.

YJIAfAWEB 11... AJITaA -ByLiaH . Hosocô11pcK, 1 94 l r.

·

KAYNAKLAR

573

YMH51KOB 11. 11CTOp11.H qıax p3,lV::ı 11 tt a MyoapaKwax a / /B.[111. 1 9 3 8 . N! 1 YC CTEHC Kl111 B. CTpatta KyK3- H O p 11 U11 tt - x aı1 / /3an 11 cK11 11 P ro no oT.a e ­ JJett 11 io 3TH OrpaEO A H B l1 3 A HT11 E U . lleTOfl l1 C b Bl13aHTl1 H l.la e o