Türkiye'nin Düzeni / Birinci Cilt (1968)

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

·

DUN·IGUN·YAHIN (1

BiRiNCi KiTAP

Doğan Avcıoğlu

Türkiye'nin Düzeni (DÜN -BUGÜN -YARIN)

Onuncu . Basım

BİRİ.NCİ KiTAP

TEKİN YAYlNEVİ

Kapak : SAİD MADEN

Yıld!z işaret i (") ile gösterilen açıklama notları, ilgili sayfaların altına dip notu olarak konulmuştur. Rakamlarla gösterilen bibliyografya notları, kitabın sonuna eklenmiştir. öz adlar dizini, İkinci Kitap'ın sonundadır.

Dizgi, baskı : Yaylacık Matbaası. İstanbul, 1976

İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM SANAYİ iHTiLALİNİ TÜRKİYE BAŞLATABİLİRDİ OSMANLI TOPLUM DÜZENİ Çağdaıı Uygarlık Düzeyinin Üstündeydik ıı Asya Üretim Tarzı Nedir? .... ....................... 13 Kapitalizme Geçebilecek miydik? ...... .... . .... 29 Zenginleşen Köylüler .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 31 İlk Türk Kapitalistleri ............. .. . .............. 33 Tarımda Büyük Çiftlikler ..... . ............... . . . 34 Köylerden Şehirlere Akın . ...... .................... 35 Türkiye'nin Vakıf Bankaları ve Et Bank ...... 38 XVII. Yüzyıl Başında Türk Sanayii . . . . . . . . . . . . . . . 41J Bilim ve Teknikte Türkiye ................... ..... 42 II. DOGU ÜSTÜNLÜGÜNDEN BATI ÜSTÜNLÜGÜNE GEÇİŞ . .......... ...... ....... 47 Batı Mucizesinin Anahtarı Batı'nın Büyük Talanı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . SO Tehlikenin Okyanuslarda Yattığını Anlamıştık 53 56 Devlet Buhranı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . CeHm isyanları . . . .. . . . . . . . . . . . .. . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . .. 58 Derebeyleri Sahnede . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 66 Bir Utanç Belgesi : «Sened-i ittifak» ......... 70 Derebeyi, Feodal Bile Değildir .. . .. . . .. . . . . ... . . . . . 73 III. TÜRKİ YE'DE ve JAPONYA'DA BATILlLAŞMA (Japonya Kalkındı, Türkiye Neden Kalkınamadı?) İ lk Batılılaşma Çabalarımız .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 76 Batı'ya Kapalı Japonya .............................. 82 Tepeden inme Kalkınma ......................... .. 86 Devlet Eliyle Kapitalist İmali ....... . ............. 87 Japon Kalkınmasının Bilançosu . ... . . . .. .. .. 91 «Japon Mucizesbnin Sırrı . .. . .. . .. .. .. . . . . .. .... .. . 93 I.

.

.

.

..

.

Almanya'nın Kalkınması .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 96 Rusya'ya Gelince . .. .. . ....... ..... . .... .. .. .. .. .. .. .. 98 ABD'de Kalkınma . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 98 Marx, Engels ve Serbest Ticaret! . .. . . . . . . . . . . . . . 99 IV. EMPERYALiZMiN BOYUNDURUÖUNDA TÜRKİYE Türkiye'nin idam Fermanı . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . 102 ı838 Antıaşması Nedir? .. . . . . . . .. .. . . . . . . . . . . . . . . . . . 104 Açık Pazardan Gelen Batı Uygarlığı . . . . . . . . .. . 108 Türk Sanayıı Nasıl Çöktü? . . . . .. . ı09 Modern Sanayi Kurma Çabaları . . . lll . Mısır Kalkınmasının Sonu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 1 6 Tanzimat Reformları . . . . 118 Düyunu Umu miye Nedir? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 126 Jandarmalı Tütün Rejisi .. .. . . . . . . . . . . . . 134 141 Demiryolları ve Nüfuz Bölgeleri . . Anadolu'da Almanlar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 145 Almanların Müslümaniiğı . . .. . ı48 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 149 Türkiye'nin Paylaşılması Chester Projesi .. . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . .. .. . . . . . . . . . . . . 151 Gizli Petrol Savaşı ı53 Boraks'ın Hikayesi . . .. . ..... ... ... . ı&o Öteki Yabancı Sermaye Yatırımları . . .. . . . . . . . 1 64 Tarımda Yeni Düzen . . . .. . 168 V. AÇIK PAZAR TÜRKİYE'SİNDE YENİ TOPLUMSAL YAP! XX. Yüzyıl Başında Köy . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 175 Derebeyi ve Toprak Ağası .......... ........ ........ ı 78 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 181 Bir Ağanın Doğuşu Namık Kemal Köylüyü Anlatıyor . .. .. . . . . .. .. . .. . . 185 Rum ve Ermeni Kompradorlarının YükseliŞi 1 93 Yeni Bir Tip : Lövantenler . ...................... ı96 ı Numaralı Komprador : Abdülhamit .. . ... . 211 Sultan'ın Siyonistlerle Pazarlığı . . . . . . . . . . . . . . . . . . 216 VI. BİRİNCİ BÖLÜMÜN SONUCU .

.. .

. .

..

.

.

..

.

.

. . . . ...

.

. . . ... . ........

.

....

.. . . . . . . .

. . . ...

...

..

.

.

...

. . ..

.

..

..

. . ..

...

.. . . . .... . . . . .. .

......

...

.

. . . .. . . . . . . .. .

..

.

.

. . . . ...

. ..

.

..

... . . ..... . . . . . .............. . .. . . . .

.

....

.

. .

...

.

..

... . .

.

...

.

. . . .......

..

.

....

......

..

.

..

.

..

iKiNet BÖLÜ'M SÖMÜRGELEŞMEYE KARŞI MİLLİYETÇİ TEPKİLER

I.

GİRİŞ MiLLiYETÇiLİK BAYRAGINI ORDU YÜKSELTİYOR NAMIK KEMAL VATANSEVERLiG-i Jön Türkler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 239

1908 HAREKETİ İttihat ve Terakki'nin Toplumsal Temeli . . . . . . Tanzimat Fikirleriyle Devrimcilik . . . . . . . . . . . . . . . Milliyetçilik ve Halkçılık . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . «Milli İktisab Denemesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Atatürk Reformlarının Kökeni . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . III. KURTULUŞ SAVAŞI'NDA MİLLİ YETÇ İ LİK Kurtuluş Savaşı'nda Köylü . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Kurtuluş Savaşı'nda Kompradorlar . . . . . . . . . . . . . . . Kurtuluş Savaşı'nda Anadolu Eşrafı . . . . . . . . . . . . Milliyetçilerin Tutarsızlıkları .... ................. Kurtuluş Savaşı'nda İktisadi Görüşler . . . . . . . . . Kurtuluş Savaşı'nda Bolşevikler . . . . . . . . . . . . . . . . . . Atatürkçü Tez . ......................................... IV. KURTULUŞTAN. SONRA İ zmir İktisat Kongresi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Toprak Reformu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . Halkçılık ve Halk Partisi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Kalkınma Yolu : Milli İktisat . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Ö rnek Müteşebbis : Gazi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . İş Bankası ................................................ Ziraat Bankası .......... ................................ Şeker Sanayii . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Sanayi ve Maadin Bankası . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Teşvik-i Sanayi Kanunu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . İthalatçılar, Sanayileşmeyi Baltalıyor Kağıt Sanayiinin Hikayesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Çimento Sanayii ....................................... Özel Teşebbüsçülüğün Bilançosu . . . . . . . . . . . . . . . . . . Özel Teşebbüsçü Tekelcilik . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Bir Sigortacılık Hikayesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Kibrit Tekeli ve Ötekiler . . . . .. . . . . . .. . . . . . . . . . . . .. . Bir Uçak Hikayesi : Tatko . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Ankara Yağma Ediliyor . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Cumhuriyet Burjuvalarının Yaşantıları Milli Kapitalizmin Yabancı Ortakları . . . . . . . . . V. DEVLETÇİLİK YILLARI Devlet Sosyalizmi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . İlk Beş Yıllık Plan . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Yabancı Şirketlerin Millileştiriimesi . . . . . . . . . . . . Devletçilik ve Özel Teşebbüs . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Savaş Ekonomisi ....................................... II.

.

249 259 260 263 276 280 284 286 315 324 329 337 340 351 356 367 371 373 377 378 378 381 384 387 393 395 400 410 414 425 432 439 443 448 451 453 459 464

İşçi Haklarının Kısıtlanması . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Savaş Zenginleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. .. . . . . . . . .

466 471

.

. .

YI.

TARIMDA DEVLETÇiLİK 479 484 489

İlk Makinala�ma Hareketi Köy Kalkınması .......... ............... .. .... .. .... .. Toprak Reformunun Hikayesi . . ...... . ... .. .. ...... ... ...... . ........ . Köy Enstitüleri . . .

. . . . . . . . . . . . . . . .

498

.

VII.

İKİNCİ BÖLÜMÜN SONUCU Bir Değerlendirme

503

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM DEVRİMCİLİGİN SONU : TANZİMAT BATICILlG-INA DÖNÜŞ I.

SINIFLAR AÇISINDAN ÇOK PARTİLİ DÜZEN Çok Partili Düzene Geçişte Dış Etkiler . . . . . . Amerikan Tipi Demokrasi ..........................

415

. . .

522

.

II.

TÜRKİYE'DEKi AlVIERİKA Atatürkçü Dış Politikanın Sonu . . . . . . . . . . . . . . . .. Ekonomik Sistem Kavgası Askeri Yardımlar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. Amerikan Kalkınma Modeli . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

.

III.

.

533 546 552 556

İŞBİRLİKÇİ KAPİTALİZM VE İRTİCA Antikomünist İdeoloji . .. ........... .......... .. .. .. .. Devletçiliği Tasfiye Yılları ..... .......... .... ....... Dolar Diplomasisi . ....... ........... ........ ..... .... .. .

.

.

563 568 576

NOTLAR Birinci Bölümün Notl[n·ı İkinci Bölümtin Notları Üçüncü Bölümün Notları

589 600 607

BiRiNCi BÖLÜ M SANAYi iHTiLALiNi TÜRKiYE BAŞLATASiLiRDi

I.

II.

OSMANLI TOPLUM DÜZENİ DOGU ÜSTÜNLÜGÜNDEN BATI ÜSTÜNLÜGÜNE GEÇİŞ

III.

TÜRKİYE VE JAPONYA'DA BATILlLAŞMA JAPONYA KALKINDI, TÜRK İYE NEDEN KALKINA­ MADI?

IV.

EMPERYALiZMiN BOYUNDURUGUNDA TÜRKİYE

V. VI.

AÇIK PAZAR TÜRKİYE'SİNDE YENİ TOPLUMSAL YAPI BİRİNCİ BÖLÜMÜN SONUCU

OSMANLI TOPLU M DÜZENi

ÇAGDAŞ U YGARLIK DÜZEVi N i N ÜSTÜNDEVDiK Diyorlar ki, bu düzene dokunu l maz. bu düzen atala­ rımızdan kalmışt ı r. «Bu d üzeni yı kmak, değ iştirmek iste­ rnek, m i l leti m izin değer h ü kü m lerini, inançlarını. ört ve a n ­ a neleri n i ortadan ka ldı rma k demektir.»• Bu düzen, gerçekten. m i l letimizin değer yarg ı la rı n ı , inanciarını v e gelenekleri n i ya nsıtan. ata la rı m ızda n kalma ve koru n maya değer bir düzen m i d i r? Soru n u n cevabını ta r i h i m ize. b ize u n utturmak icin ça­ ba harcanan tarih i m ize, b ı ra ka l ı m. Cok geri lere gidecek değ i l iz: 1 071 Malazg i rt Zaferi' nden sonra , Oğuz boyundan Türklerin büyük yığ ı n la r ha l i nde Anado l u 'ya a kmasıyla, önce Selcu klar, sonra Osma n l ı la r olma k üzere, Anadolu'­ d a Türk devletleri kuru ld u . Gere k Selçu k, gerek Osman l ı devleti, çağına göre i leri b i r topl u m düze n i ne dayanmak­ tayd ı . O ta ri hlerde biz Batı 'ya değ i l , Batı bize el acmak­ tayd ı . Fransa Kra l ı Fra ncois ı. Osma n l ı Devletinden 2 m i l ­ yon d ü k a a ltın borç ile cephane, at v e savaş gemisi iste-

11

mekteydi. Akdeniz adaları ve ltalya, açlıktan ölmemek için Türk buğdayı na muhtaçtı.2 Kraliçe El izabeth, Türklerin yün boyama tekniğini çalmak ve I ngi ltere'ye Türk işçileri ka­ çırmak a macıyle istanbul'a a j a n la r gönderiyord u . Fra nsız yazarı Bra udel'e inanmak gere k i rse, Kra l Henry VIII, Ka­ n u ni Sü leyman zamanında, Türk H u k u k Sistem i'ni incele­ mek üzere ista nbul'a heyet yolluyordu. Doğu Avrupa'nın hattô Almanya ' n ı n iyice serfleştiril­ miş köylü halk kitleleri, Osman lıyı bir kurtarıcı o la ra k bek­ l iyordu. Yavuz Su ltan Selim, Süveyş Kanalını açara k de­ nizden H ind istan'ın fethini p la n lıyordu. Başka b i r sultan, filo ve top yol layara k, bir Endonezya p rensine askeri yar­ d ı m yapıyordu . Çağına göre i leri bir uygarlık d üzeyine u laşmış olan Osmanlı d üzeni , tarihin tanıdığı toplumsa l k u ru luşla r açı­ sından, nereye yerleştirilebi lir? Başka b i r deyişle, o tarih­ lerde Osman l ı top lumu. Batı ü l keleri gibi, feodal d üzen i n içinde m iydi? Tari hçilerimiz. bu soruya , « Hayır, Osma n l ı toplum düzeni, Batı feoda l itesinden farklıdır» cevabını vermekted irler. Osmanlı larda merkezi b i r devlet yapısı ile toprakta devlet m ü lkiyetinin varlığı ve b i r a ristokratik h i ­ yerarşinin olmayışı. «Sipahi» n in «Senyör» den ç o k memu­ ra , « reayaıının ise «serf»ten çok «hür köylüııye benzetilişi, tarihçileri m izi böyle bir düşüneeye itmekted i r. Ne var ki, ya lnız farkları belirtmekle yetinen tarihçilerimiz, « Peki, Batı feodalitesi değ ildik, ama neyd i k?» sorusu n u cevapsız bıra kmaktadırlar. Batı ü l keleri g i bi, biz de, Osma nlı düze­ ninin kendi ic evrim i i le, daha üstün bir d üzene, sanayi ka­ pita l izmine, geçebi lecek m iydik? Belli değildir. Sosyolog Behice Boran ise. bu görüşe karşı çıkara k , « Batı'daki feoda l ite i le Osma n l ı impa ratorluğu, feodal tip toplumun i k i değişik örneği (va riantı)din> demektedir.3 Be­ h ice Boran'a göre, Osmanlı d üzeni , mahal li feoda liteyi da­ h i tasfiye edememiş bir « merkez.i feodaliteııdi r. Bat!'da serlin kişisel bağ ı m l ı l ı ğ ı ve köleliği, Doğu'da ise reaya n ı n özgürlüğü a rasındaki fark, sanıldığından ç o k azd ı r. H e r ikisi d e , «Toprağa bağ l ı emekçi sınıf»tır v e feodal düzen 12

bakımından asıl önemli olan budu r. Sipahinin mülkiyetten yoksuniuğu da b i rçok ha lde naza ri kalmakta, bunlar, « m ü l k sahipleriymiş gibi toprağın ve topra k emekçisinin ü rün lerinden» fayda lanma ktadırlar. Escsen Batı'da da sen­ yör, önceleri memur n iteliğinde idi. O ha lde, a ralarında farklar olmakla birlikte, Osma n l ı larda da Batı 'daki gibi feodal pir düzen va rdı.* ASYA QRETi M TARZI N ED i R? Son zamanlarda üçüncü bir tez ortaya atı lmıştır. De­ n ilmektedi r ki, « Hayı r, Osma n l ı düzen i feoda l değ i ld i r, Asya Üretim Tarzı' na dayanan b i r düzend ir.>> Asya Üretim Tarzı. M a rx tarafından ortaya atılan. fakat yeterince ge­ l iştirilmemiş bir kavramdır. i ktisat Fakü ltesi nde i ktisadi Düşünce Tarihi dersinde Asya Üreti m Tarzı okutu lmaya başlandığına ve üniversitelerimizde bu konuda seminer­ ler düzen lendiğine göre, XVI. yüzyı l öncesi Osma nlı topl u ­ m u n a yakıştı rı la n bu kavra m üzerinde k ısaca durmak ge­ rektir. Kapital yazarı. Doğu toplu munun evrimi ile dalaylı olara k i lg i lenm iştir. Marx, esas itiba riyle sınai kapita lizme yol açan şartla rın Doğ u'da değ i l de neden Batı'da oluştu* Niyazi Berkes, Osmanlı ekonomik düzeni için, , « ı rgatı> d iye adla rla kaydedi len ve yerine göre, «ora kçı» , « be kçi», «Sığırcı» d iye calıştırı ldı k ları iş alanları belirtilerek a n ı la n ücretli işçiler sağlama ktadır. Bunlara ücretleri para ola­ rak ödenmektedi r. 40 Demek ki bir yanda zengin çiftl i k sa­ hipleri ortaya çıkmakta, öte yanda bu sın ıfın emrinde ı r­ gatlaşan topraksız köylüler çoğalmaktadır. Bütün bunlar kapital izme doğru yol a l ışın açık belirtileridi r. KÖYLERDEN ŞEHi RLERE AKIN Prof. Barkan, her hald e çok daha önce başlaya ra k, Osman l ı toprak d üzenini sarsan. fa kat XVI . yüzyılın ikinci yarısında d i k kati çeken gelişmeleri şöyle d eğerlendi rmek­ tedi r: « . . . Tü rkiye'de bu sıralarda teh l i ke l i bir hal olon fa­ izc i l i k şekil leri, köylünün zoruret halini istismar edere�. mahsulünü daha tarlada iken ucuz fiyatlara satın olmak (selem) şek l i nde yaption kredi ovansları . alı non borç pa­ ra, faizi ile birli kte tomemiyle ödendikten sonra geri a lı n­ mak üzere yapılan bağ. bahçe, ev . . . satışları ( bey bi'l-ve� fô) ; tarlanın. bağ ve bahçenin reh i n kaldığı m üddetçe eski sa hibi tarafından borcu veren nesobına orta kçılıkla işlen­ mesi m ü kellefiyatini yükleten 'mura baa' m ukaveleleri gl35

bi, ka rışık usul lerle, istihlôk kred isi halinde yapılma kta olan ikraz şekilleridir ki ekseriya zoru ret halinde kabule mecbur ka lınan yüksek faiz hadleri dolayısıyle ödenme­ leri hemen hemen i mkônsızdı r.» «Enflasyon devirlerin i n v u rg u n ları, fa izeilik veya m ü l­ tezim kôr ve soygunculuğu i le kazanılan servetierin emin ve verimli bir yatırım sahası o la ra k ziraete teveccüh et­ mesi ve çok ağır verg i ler altı nda ezi lerak ekonomik var­ lığı çok zay ıflamış olon ve ucuz kredi kayna klarından da mahrum bulunan fa kir köylü h a l k ı n elinden tarlaları n ı ola­ ra k büyük çiftli kler ku rmaya m uvaffa k olması, Türkiye'nin ono nevi zirai n izarn ı n ı n boz u l mosır, ı ve bu yüzden top­ ro kları n ı kaybed ip tasfiye edilmeye başlayon eski m üs­ to k i l çiftçi ler nizarnı yerine, zengin çiftlik sahibi mütego l­ l i be bir bey veya ağa s ı nıfı i le bu sınıfın emri nde ı rgotla­ şon köylüler koim olmoya başlodı.»4 1 Bu gel işmelerin son ucu, h ukuken toprağa bağlı ol­ m a k la birli kte, büyük şeh i rlere geniş ölçüde bir reaya akını olmuştur. Artan fuhuş, sarhoşlu k ve h ı rsızlık olay­ larıyle şeh i rl erin huzurunu bozan bu köyden a k ı n , henüz onlara iş sağ layocak gelişmiş bir sanayi o lmad ığı icin, ge­ lenlerin geri gönderi lmesiyle önlenmeye çalışı lmıştır. He­ men hemen aynı yıl larda, i n g i ltere'de de, ta rlaların geniş ölçüde mera lar haline getirilmesi yüzünden oc kolon köy­ l ü ler, şehi rlere o kma ktoyd ılor. Marx. feoda l niza mın bu başıboş köylü leri hakkında şöyle demekted ir: «i çlerinden 72 binini ingiltere'nin H enry V l l l ' i osobildiğine göre, pek kolaba l ı k olon bu serseri ler, ancak büyük sıkıntı içinde olduk ları zama n , o do uzu n bir dire nmeden sonra ca lış­ maya yanaşıyorlardı.»42 Görüldüğü gibi, Osman l ı topra k düzen inde daha XVI . yüzyı ldan başlayorak kendi n i d uyura n ve belki de çok daha önce başlayon ciddi rahatsı z l ı klar vardır. Bazı devlet me­ m u rlarıyle birlikte bir kısım reaya n ı n zenginleşmesi, h u k u k kura l larını az ç o k etkisiz bıra ka ra k, toprakta özel mülki­ yet eği liminin güçlenmesi, tefecilik vb. gibi çeşitli yol la r36

dan bir na kdi sermaye birikiminin ortaya cıkması ve b i r k ı s ı m reaya n ı n topmkları n ı bıra kmak zorunda ka lması, preka pital ist düzeni temel lerinden sa rsa n, ama daha i leri bir toplumsa l kuru luşa geçiş olanakla r ı n ı bağrında taşı­ yan olaylard ı r. Tarihçileri m iz, bu olayla r ı , gene l l i kle « idea l düzenin bozu l mqsı» ve b i r «geri leme» olara k değerlendi rmektedi r­ ler. Oysa bu ıstıraplı gelişmeler, köylü lerin farklı laşması, bir kısmı p ı n ı rgatlaşması ve na kdi serrpaye birikimi yol uy­ la, kapita l izme geçişin önşa rtları nı hazırlamaktadır. Türkiye'de henüz yen i başlayan bu konudaki araştır­ malar ürün leri n i verinceye kada r kesin yargılara varmak­ tan kacı nma kla birlikte, Osma n l ı topra k d üzen inin evrime, genellikle sa n ı ldığından çok daha elveriş l i olduğu i leri sürü­ lebi lir. Hele XV. ve XVI. yüzyıl Türkiye'sinde köyün, «Asya ü retim Ta rzı'na a it durg u n luğa mahkum, tecrid ed i l m i ş, içine kapa n ı k küçük d ünya» olmadığı ra hatlı kla söylene­ bi lir. N iteki m , Asya üretim Tarzı 'nın savu n ucularından S. Divitcioğ lu da, XV. yüzyı l Osma nlı toplumunu ele a la n in­ celemesinde, bir yandan Osmanlı toplumunun «Asya tipi» old uğunu ispatlamaya çalışırken, öte yanda n, bu tip top­ lumun temel özelliğini evrime karşı d i renişin teşki l ettiği­ n i u nutarak, Osmanlı d üzeninde mülkiyet i l işki lerin i n özel mülkiyete doğru · evrimini zorunlu görmektedir: «Osman l ı mülkiyet i l işkilerinin özel m ü l kiyet şe kline doğru evri lme eğ i l imi, Osma nlı i ktisadi sistemi n i n gereklerindendi r. Ön­ ce, Osmanlı, toprağın mülkiyetine sahip olmasa bile, ona tasarruf eder. M ü l kiyet ile tasarruf arasındaki ince ayrı n­ tı, topra k ları tasa rruf etmekten, mülk edinmeye geçiş su­ rec i n i kolaylaştı rma ktad ı r.»43* * Bu bakımdan, Marx'ın 1881 yılında Rus köyü hakkında yazdıkları dikkat çekicidir. 1 S6 1 reformuna kadar, Rusya'da top­ rak hukuken Çar'a ait idi. Köylü, hukuken, senyörlerin değil, Çar'ın serfi idi. Köylü, Asya Üretim Tarzı'nın «genel köle, ano­ nim sömürme� görüşüne uygun biçimde, Mir'in, yani köy top­ luluğunun bir üyesi olarak mevcuttu. Köy toprağına neyin. na­ sıl ekileceğini, Köy Komitesi kararlaştırmaktaydı.. Ekilecek 37

TÜRKiYE'NiN VAKlF BAN KALARI V E ET BAN K Tefecilik yalnız köy hayatında değ i l , şeh i r hayatında da önemli b i r faaliyet haline gelm işt i r. « Muamele-i Şer'iy­ ye» de fa iz fiyatı . «onu on b i r» ve en fazla «onu on bir bu­ c u k » , yan i yüzde 1 0 - 15 iken, « ri ba h u nı adı verilen faiz­ ci ler, yüzde 30 i lô yüzde 60 i le ödünç pa ra veriyorlardı. Faizin bazan yüzde 360'ı bulduğu görül mek+edir. Müslü­ ma n devlet, faize karşı deği ld ir, yaln ızca faiz haddi n i yüz­ de 1 5 i le sın ırlama çabasındadır. Prof. A kdağ'a göre, «bü­ yük faizci ler, reaya icinden türeyen b i rta kım şahıslanıdır. Cavuş. za i m . tırnar erbabı tarzında resmi hüviyetli kişiler ise, «küçük faizc i le r» d i r. 41 Ayrıca istanbu l'da Yusuf Nôsi gibi, devlete borç veren büyü k bankerler vard ı r. Prof. Sabri Ülgener de, XVI. ve XVI I . yüzyıl belgele­ rinde «sermayeci» d iye adlandırılan bir zümrenin varlığı üzerinde durmaktadır: « Dik katimizi en fazla, XVI. ve XVI I . toprak, köylüler arasında, y a «ağızlaua y a d a «canlaua göre eşit biçimde dağıtılmaktaydı. Ağızlar'a göre toprak paylaşılma­ sında çocuklar da büyükler gibi tam adam sayılmaktaydı ; can­ Jar·a göre paylaşınada çocuklar yarım adam muamelesi gör­ mekteydi. Amaç, herkese ihtiyacına göre eşit toprak sağlamak­ tı. 1861 reformundan sonra bu sistem - 1906 reformuna rağ­ men -, bazı değişikliklerle 1917 İhtilfdi'ne kadar sürüp gitmiş­ tir. Marx, 1881'deki yazısında, Rus komününü, «arkaik tipierin en modernb, «toplumun ilkel biçimlenmesinin son aşaması:.> saymaktadır. İkinci aşama, ortak köy mülkiyetinden özel mül­ kiyete geçiştir ki, bundan kasıt «kölelik ve serfliğe dayanan toplumlardır.» Yani. Asya tipi Rus komünii özel mülkiyete ge­ çişe elvermediği için, köleci ve feodal toplumların gerisindedir. Yalnız Rus komünü. arkaik tipierin en genel, en modernirtir. Rus komünleri, birbirlerinden tecrit edilmişlerdir, her biri içine kapanık küçük bir dünyadır, aralarında bağ yoktur. Ama ar­ kaik tipin bu en genç biçimi için, ortak mülkiyetten özel mül­ k i yete doğru evrim yolu kapanmış değildir. Çünkü diyor Marx, Rus köy komünününde, çiftçi oturduğu evin ve o eve ait olan bı:�hçenin sahibidir. Sonra, eski arkaik tiplerde, komün üyeleri arasında kan bağı bulunduğu halde, Rus komünü bu dar bağ ­ lardan kurtulduğu için, daha büyük bir evrime hazırdır. Me38

asır ves ika ları nda 'sermayeci' d iye adlandırılan zümreler çekiyor. isminin de a nlattığı g ibi, yerli esnafa iş v e ica­ bında para dağıtıp ucuza elde ettiği eşyayı dolgun fiyatla süren yarı muhtekir, yarı m üteşebbis zü m re ! Her halde :kapitalist inkişafı n d ikkate değer belirti lerinden oldu k la ­ rına şüphe yok . . . » « S�rmayeciliğin bizdeki beli rtileri de, Batı Avrupa mem leketindekilerle hemen aynı asırlara rastlar.»4:ı Devl�t. taşradaki sivri lmiş tefecileri, istanbul'un et i htiyacının karşılanmasında yararlı olma ları için, hayvan ticareti yapma k üzere, istanbul'a getirmektedi r. Hattô 1 566 yılında, istanbul'un et ihtiyacının finansmanını _sağ­ lamak a macıyle, « Et Ban k » adını verebi leceğ imiz, 20 bin a ltın flori sermayel i bir fon kurulmuştu r.-w . Bu ba kı mdan en d i kkat çekici olay. yüzlerce vakfın para ticaretine yönelmesidir. XVI. yüzyılda büyük şehirler­ de, birçok «va kıf ban kaları» mevcuttur. Prof. Barkan , 1 561 ----,

selenin özü ise şudur : «Rus komününUn ait olduğu arkaik t1p1n ozünde, belirli tarihi şartlar içinde çöküşüne sebep olabilecek bir iç düalizm sağladığını görmezlik edemeyiz. Toprak mülkl­ yeti, komlnal bir mülkiyettir ama, her köylü kendi tarlasını, Batı'nın küçük köylülerini andırır biçimde, kendisi ekip blç­ mektedir : Ortak mülkiyet, ama ayrı ayrı topraklarda küçük ta­ rım.� Öte yandan, ctarımda bile gittikçe önemi artan bir un­ sur olarak menkul mülkiyet, komün üyeleri arasında derece derece servet farklılaşmasına doğru götürür ve özellikle dev­ letin mali baskısı altınd� üyeler arasında çıkar çatışmasını mümkün kılar.» Marx, sonuç olarak şunu söylemektedir: «Ta­ rım komününUn içindeki düalizm, bir alternatife imkan sağ­ lamaktadır: Ya içindeki mülkiyet unsuru, kollektif unsurun üstesinden gelecektir, ya da tersi olacaktı;:. Her şey tarihi or­ tama bağlıdır.� Marx gibi kapitalizmin dikkatli bir araştırıcısı olan, üstelik Rus toplumunu yakından tanıyan Lenin, 1 898'de tamamladığı Rusya'da Kapitalizmin G elişmesi adlı geniş Incelemesinde, Rus kornUnüne kapitalizmin işlemeyeceğini. ortak köy mülkiyetinin sosyalizme temel teşkil edeceğini hayal eden Narodnik temsil­ cilerine kapitalizmin nasıl önemli gelişmeler gösterdiğini resmi istatistiklere dayanarak ispatlamakta ve Marx'ın bir sözünü ha­ tırlatmaktadır : «Toprak tasarruf sistemindeki hiçbir özellik, kapitalizm için aşılmaz bir engel teşkil etmez.�

39

yılında Bursa şehrinde mevcu t 1 59 halk tipi va >fın e li nde 3 m ilyon 350 bin a kçe bulunduğunu, işletilen bu para n ı n o yıl 333 bin a kçe faiz getird i ğ i n i belirtme ktedi r. Bursa San­ cağı'nın, Bursa şehri d ışında kalan öteki köy ve kasaba­ ları nda 1 580 tarihlerine doğru. faizle işietitmek üzere ter­ ked i lmiş olan para la rio kuru l m uş 609 va kıf vard ı r. Bu va­ kıfların elindeki 2.71 6.480 a kçelik sermayenin 2.1 78.530 akçe l i k bir kısm ı , 1 530 - 1 580 ta ri h i nde kurulmuş olan 567 tesise a i t bulunma ktad ı r. Demek ki, ya l n ız Bursa şehrinde c!a h i , yüzde 1 0 - 1 5 meşru faizle ve Müslüma nca yürütüle� önemli bir resmi para işletmeciliği görü lmekted i r. Özel likle istanbu l'da bu resmi pa ra tica retinin çok daha büyü k ölçü lere vardığı kolayca ta hmin edileb i l i r. «Za manın a n layışına göre, böy­ le düşük bir fa iz haddiyle h a l ka kred i tem i n i işinin her tür­ lü gayri meşru l u k şaibesinden uzak ve u m u m iyetle vakıf tesisleri n i n hayı r gayeleriyle telifi tamamıyle mümkün bir davranış olduğunu gösteren bu mi sa ller, bize aynı zaman­ da faizle borç para a l ma itiyat ve i htiyacları n ı n bu devir­ de yayg ı n bir Şekil almış olduğunu da !spat etmekted i r.»47 Vakıflar yol uyla ucuz faizle k redi veren bu i l k ba nkaların yayg ı n faaliyeti, ticari hayatın genişliği ve ca nlı lığı hak­ kında bir fikir vermeye yeterl idir. T ürkler, iç ticarette de, d ı ş tica rette de faaldir. XVI I . YÜZYI L BAŞl N DA TÜRK SANAYli öte yanda n , lancalard a örgütlenmiş zanaat tipi sa na­ yi, önemli bir gelişme göstermektedir. Bu konuda bir fikir vermek icin, 1 638 say ı m ı na dayanara k, Adnan Giz'in ver­ diği ra kamla rı belirtmekle yetineceğ iz. Bu ra kamlara gö­ re, ya l n ız öze l sanayide, 46.426 kişi çalışma ktadır. Ayrıca, ordunun ve büyük devlet örgütü n ü n i htiyaclarını karşıla­ yan geniş bir devlet sektörü vardır. 2 tersa ne, 1 tophane, 5 barut kôrhanesi, 1 humba rahane, 1 top a rabcisı kôrha­ nesi, 1 at meydanı mumha nesi, çok sayıda peksirnet fırı­ nı. kurşunhane, dökümhane, şişehane, boya hane, doğra40

mahane, vb., devlet sektörüne a i t k u ru l uşlardır. Büyü kce b i r kısmı a ğ ı r sanayi kesim ine g i ren bu kuruluşlarda on bin lerce işeinin çal ıştığı tahmin ed i lebilir. Özel sektöre geli nce. burada da önemli sayıda işci k u l lanan i şyerleri­ nin çokluğu d i kkati cekmekted ir. Meselô i pe k h il'at ku­ maşı dokuyan 5 işyeri va rd ı r, bu işyerlerinde 1 05 kişi ca­ lışma�tadı r. O rtalama i şçi sayısı 2 1 ' d i r. U lema h i l 'atı ya­ pan 2 Ö i şyerinde 400 kişi vard ı r, orta lama işci sayısı 20'­ d i r. Şişp imalôtında orta lama i şci sayısı 35, i pek dökmeci­ lerde 1 2. güllaccılarda 20 d i r. Peştemal kumaşı yapan bir i şyerinde ise 400 kişi ça l ışmaktadır! 1 � Orta lama ların. büyük i şyerierindeki işci sayı larını ol­ duğundan küçü k gösterd iği hesaba katı l ı rsa , henüz pek az bilgi sa hibi olduğumuz Osmanlı sa nayi i nde, za naat tipi i ma lôttan « ma n üfa ktür» e doğru yol a lınd ığına hükmetmek gerekecektir. Kalaba l ı k sayıda işçi k u l la na n i şyerleri n i n va rlığı, lonca siste m i n i n de zorla ndığının bel irtisi sayıla­ bilir. Prof. Ü lgener, bu konuda, « lonca baskısı nda n fera h ­ lamak, k u ra l ların d ışında daha kô rlı satış i m kô n ları a ra ­ mak» eğ i l i m lerinin a rttığ ı n ı v e « meslek v e sanat» kadrola­ rın ı n haddinden fazla taştığ ı n ı yazma ktad ı r.�9 Ayrıca, in­ şaat ve nakliye işlerinde calışan lonca lar dışı geniş bir g ü ndelikci kitlenin varlığı ve şeh i r icin köy çercevesinde yapılan ima ıCıtın yayg ı n lığı da hatırlanmalıdı r.* Ozetlersek, preka pita list düzenin çözülmes i n i ve ka­ pita list düzene geeilmesi n i sağ layan ( köyde az çok b i r * XV. v e XVI. yüzyıl Türkiye'sinde gelişmiş bir sanayi faa­ liyetinin varlığı muhakkaktır. Fakat bu sanayiin evrimi ve lon­ ca sisteminin iç ve dış baskılarla zorlanarak çözülme belirtileri göstermesi hakkında fazla bir şey söyleyebilecek durumcia de­ ğiliz. Onun !çin, söylenenleri, doğruluJ{ derecesi hakkında bir iddiada bulunmadan, kaydetmekle yetiniyoruz. Bir Fransız araştırıcısına göre ise, XVII. yüzyılda İstanbul imahi.thanelerin­ de ortalama 3 ila 4 işçi çalışmaktadır. (M. Rodinson, Islam �t Capitalisme, s. 68) . Hatırlatalım ki. 1964 imalat Sanayii Sayı­ mına göre. toplam işyerlerinin yüzde 98,l'ini teşkil eden işyer­ lerinde ortalama çalışan sayısı 2,2'dir.

41

farklı laşma, köyden bir kısım işgücünün şehre a kımı, ti­ caret ve tefeci sermaye biri k im i , lonca düzeninin zorlan­ · ması, köydeki farklılaşma dolay:siyle köy - şeh i r mübadele olanakları n ı n artması vb. g i bi) faktörler, Batı'da olduğu gibi Osma n l ı toplum d üzeni içinde de faa liyettedi r. BiLiM VE TEKN i KTE TÜRKiYE Aslında ikinci derecede b i r fa ktör olmakla birlikte, teknik seviye ba kımınd a n Türkiye, XVI . yüzyıld a Batı'nın {)erisinde d eğ i l , belki d e daha ilerisinded i r. Teknik Uygar­ lığın Kökenieri adlı bir Batı k itabı, ya lnız Doğu'nun en i leri ve Batı'ya en ya kın toplumu Türkiye'n i n değil, bütün Do­ ğu'nun teknik üstünlüğünü XVI I . yüzyı la kadar sürdürdüğü­ nü yazm'l ktadır. « Da ha IV. yüzyı lda Çin, kömür cıkartıyor ve siderürj i'de kullanıyord u . H i nd ista n , Çin ve Ara p dün­ yasında ô letler, hidrol i k m a k ine ler, tekstil sanayii, k i mya ve meta lürji tekniği d ikkate değer bir m ü ke mmeliyat ve kudret derecesine erişmlşti. . . Çin, H i nd ista n , çeşitl i M üs­ lüman ülkeler ve daha başka ları. Ortacağ 'da , Avrupa'n ı n a ncak Sanayi i htilô l i eşiğinde eriştiğ i nden üstün bir tek­ nik evrim düzeyinde bulunma ktaydılar. » ;;o Türk ta rımında, bilebildiğimiz kada rıyla, karasapan esas olmakla birlikte, kuru zi raat (Dry Farm ing) teknikleri tan ı nma ktaydı . Karasapan, çeşitli uc demirleri k u l la na ra k gelişti rilm işti. Bu uc demirleri sayesinde. rutubeti sağla­ yabi lecek biçimde topra ğ ı n hazırlanması mümkün olmak­ tayd ı . Ayrıca, sulu ziraat tek n i k leri gelişti rilm işti; tarla ların s u lanması için nehir kenarında su delapiarı k u ru l muştu. Çok çeşitli tarım ürü n leri, m eyva ve sebze yetiştirilmek­ teyd i. H ububat hasadında d üvenden yararlanılmaktaydı . Su v e rüzgôr enerj isi kullanılmaktayd ı . Ağ ı r toplar ve bu topları i ra n ve Mısır'a götürme olanağı n ı getiren taşıma tertibatı. tekni k d üzey hakkında kaba bir fikir verecek ni­ tel i kted i r. Sinan'ın köprü leri, i stanbul su yol ları ve öteki ese rleri hakkında bir şey söyleyecek değ i l iz. ingiliz K ra li­ çesi tlizabeth'in Türklerin yün boyama tekni klerini çal-

42

m a k için istanbul'a ajan gönderdiği hatırla n ı rsa, Türk bi­ lim ve teknik tarihinin ilgi çekici bir a ra şt ı rma konusu ol­ duğu düşünülebilir. Fakat daha önem l isi, XV. ve XVI . yüzyılda Türkiye, her türlü bağnazlıktan uza k olara k , Batı bilim ve tekniğine canlı bir i lg i göstermekte, d i ni ve siyasi baskı dolayısıyle Batı'da barınamayan bilim adamlarına. tekn isyen iere ve ı.ızma nlara kucağ ı n ı acma kta ve onlara geniş olanaklar sağlamakta tereddüt etmemekted ir. ispanya ve Portekiz'­ den kovulan Yahudiler, en büyük ilgiyi, onların tababette­ ki bilgi lerinden yararlanmaya hazı r Türkiye'de görmüşler­ d i r.* Batı 'nın tekn i k buluşları Türkiye'ye a ktarı lmıştır. Fa­ tih'in a ğ ı r topları , gemilerin karada n yürütül mesi, okya­ nuslara çı kma teşebbüsleri, Volga ve Don nehi rleri n i bir­ leştirmek, Süveyş kana l ı n ı açmak gibi projelerin cidd iyet­ le üzerinde d urulması, Hazarfen Ahmet Çelebi'nin kanat­ larıo uçmaya kalkışması, Logari H asan Calebi'n i n «füze» s i , o zamanların kültüre l ortamını hatı rlatm a k ba k ı mından ilgi çekicidi r. Batı'da ise, bilimsel ve tek n i k gelişmeye rağ­ men, devletin XVI I . yüzyıl sonuna kadar b i l imsel ve teknik ilerlemeye karşı her zaman olumlu davrandığı söylene­ mez. N itekim 1 586 y ı l ı nda Dantzig şehri, b i rçok ipliği aynı * Prof. Avram Galanti"nin «Türkler ve Yahudilen konulu araştırmasında, bu durum şöyle açıklanmaktadır : «İspanya'dan Türkiye'ye Yahudiler göç etmezden önce 1 394 yılında Osmanlı Padişahlanndan II. Murad zamanında Fransa Kralı VI. Char­ les'in Fransa"dan. 1470'te Fatih Sultan Mehmed'in Saltanat devrinde Baviera Kralı Ludwig'in memleketinden çıkardı�h bir kısım Yahudiler Türkiye'ye sığınmışlardı. 1492 yılında İspanya Kralı Katalik Ferdinand ve eşi İsabelle'in kovdukları Yahudi­ lP.rin bir kısmı da Türkiye'ye gelmişlerdi. Uğradıkları baskı ve işkence üzerine Hıristiyanlığı kabul etmiş görünerek yurtlarında kalmış Yahudiler de eski dinlerille dönmek fırsatı bulmak için İspanya ve Portekiz'den ayrılarak, 1532 yılından itibaren Türkiye'ye sığınınaya başlamışlardır. Papa IV. Paul"ün, İtalya'nın Aneona 5ehrinde ticaretıe uğ­ ;;; a n Türk Yahudilerin dini sebeple mallarını müsadere ve kendilerini hapsetmesi üzerine, Kanuni Sultan Süleyman 1566 yı lında Aziz Peder'e yazdığı bir mektupla, uyruklarının serbest

4.�

zamanda dokuyan bir tezgô hın kullanı lması n ı yasa k lıyor ve mucidini boğduruyord u . i ng i ltere Kra lı Cha rles. ıgne imal eden bir makinenin ta hribini emred iyor. bronz halka­ lar dökülmesini engell iyordu ( 1 632) . « Kurulu düzen i bozan değişiklik lerin iyi bir şey olmadığına i neı n ı l ıyor ve yen ilik­ lerden korunmak isten iyord u . Bu tutum özellikle e konom i k durgunlu� v e buhran dönemleri nde çok daha s ı k görül­ mekteydi.»�1 Gelişen kapita lizmin zorlamasıyladır ki. bu tutum. XVII I . yüzyıl içinde değişecektir. Esasen kapita l ist gel işmeyi, tek n i k i lerlemeden çok. kapita l izmin kendisi sağlam ıştır. Teknik ilerleme. kend i l i ğ i nden olmamıştır. Ka­ pitalizmin ihtiyaçlarıdır ki. tek n i k i lerlemeye yol açm ıştır. N ite kim ilk dokuma mak i nesi n i icat eden Cartwright. bir köy papazıd ı r. H ayatında ne rneka n i kle uğraşmış. ne de bir dokuma tezgôhı görmüştü. La ncashire ima lôtçılarının meka n i k tezgôha müthiş i htiyaçla n olduğunu. fakat yap­ masını beceremed i kleri n i d uyunca . konuyla ilgilenmişti. ingiliz sanayi inin ön a l masında büyü k rol aynadı kları söy­ lenen Hargreaves b i r dokumacı. Arkwright ise berberd i.

bırakılınasını ve mallarının geri verilmesini istemiş ve sağla­ mıştır.» Fetihlerde. Hıristiyan halk kitleleri, Osmanlıyı bir kurtarıcı olarak karşılamışlardır. Prof. Niyazi Berkes, bu durumu şöyle belirtmektedir : «Osmanlı Devlet Sistemi, içinde doğduğu toplu­ mun insanlarını reaya yaparken, .hükmü altına aldığı ülkelerin halk kitlelerini serflikten kurtarıyor, bunların başındaki feodal dinastileri tuzla buz ediyor. Bu feodal rej imierin hemen hepsin­ de köylü ayaklanmaları var. Örneğin en başta Macaristan. Bu­ rada 1512'de Dozsa adlı bir önderin idaresinde köylü isyumnm bastırılması üzerine Macar köylüleri büsbütün serfleştirildi. Bu yüzden Osmanlıların gelişini köylü serfler. bir kurtuluş gibi karşıladılar. Osmanlılara karşı gelen Macar beyleri imha edildi­ ler. Daha önce Balkanlarda Hırvatıar arasında da böyle olmuş­ tu . . . Osmanlıların feodalizme ve serfliğı:> karşı bir güç olarak gö­ zükmesi, ta Almanya içine kadar kendini c!uyurmustu. Oralar­ da da serfliğe karşı köylü ·isyanları oluyordu. Oralarda da feo­ dalizme ve kiliseye karşı Osmanlılara kurtarıcı gözüyl� bakanlar vardD (Türkiye İktisat Tarihi, Il. Cilt, s. 42-43) .

44

Rönesa ns ve Rönesans ile birl i kte başlayan hareket, ken­ d i liğinden ve boşl u kta doğ ma mış, yü kselen kapita l izmin i htiyaçlarını karşıladığı ölçüde i lgi uyandırmış ve gei iş­ m işti r. K ısaca . meseleye hangi açıdan ba k ı l ı rsa ba kı lsın. XVI . yüzyı lda b i r Batı üstünlüğ ünden söz etme olanağı yoktur. Osmann preka p ita l ist d üzeni içi nde de. bu düzenin bozu­ l u p çözülerek daha i leri düzene, ya n i kapita l izme dönüş­ mesini 'sağ layacak güçler gelişmekteyd i . * Şüphesiz bu gelişmeler. kap ita lizme hemen ulaşılacağı a n la m ı na gel­ memekted i r. ilk sermaye birikiminin hızı kadar. eski düze­ n i n d i renme gücü, kapita l izme geçiş sürec i n i uzatabi lecek ya d a kısaltabi lecekti r. B u geçiş, çeşitli sancılar ve şiddet­ li d irenmeler içi nde yüzyı l l a r boyu süreb i l i r. Öneml i ola n , T ü r k toplumunun şifa b u lmaz bir durg u n l uğa m a h k u m o l ­ m a d ı ğ ı n ı n tesbitidir. Türkiye de, Batı toplumları gibi, daha yüksek bir uygarlığa, sınai kapitalizme doğru yol a lmak* Avrupa gibi Türkiye'de de, prekapitalist düzen içinde ge­ lişmiş a ncı tücca rlara karşı korunmaya ça lışılm ıştır.�3 Yaba ncı tüccarları n, kanunsuz biçimde g i rişti kleri iç tica ­ ret faal iyeti önlenmiş, H ı ristiyan reaya n ı n sefaret tercü­ manı görünerek i mtiyazl ı tica ret yapması engellenmi ştir. Lonca s isteminin ve iç ticaret tekel leri n i n (yed - i va h it) ka ldırı l ması düşünülmüştür. Se l i m , yerli malı kulla nılma­ sını da teşvi k etm iştir. Reformcu pad i şa h , « Ben da i ma is­ tanbu l kôri. Anka ra kôri kumaş g iyerim. Devlet rica lim ise hôlô H indkôri ve i ra n kôri kumaş giyerler. Mem leket ku­ maşları giyerlerse, memleket malı revac bu lur» demekte­ d i r. Yerli sanayi mallarının kullanılması teşv i k ed i l i rken. yen i sa nayi i n kurulmasına çalışılmıştır. 1 838'de Mahmut. tarım. ticaret. sanayi ve bayındırlık alan larında ayrı ayrı kom iteler kura ra k , daha siste m l i bir kal kınma politikası uygu lamaya yönelmekteydi . Buharlı gem i le r getirten Mah­ m ut. terh i s ed i len ba hriye askerlerine taşkömürü arat­ ma ktayd ı . Askerlere kömü r hakkında b i lg i verilmekte ve mem leketlerinde kömü r b u l urlarsa m ü kôfatlandırı laca k la rı söylenmekteyd i . Çocukça say ı la b i lecek b u metodu n başa ­ rı lı olması v e ba hriye eri Uzun Hasan'ın 1 892 yılında Ereğ­ l i 'de köm ü r b u lması iyi b i r ta l i hti. BAŞLIK V E ÇATAL - B IÇAK DEVRİ M LERi Reform a rzusu. güçlü ve içtend i . Çoğu b içi msel plan­ da ka lma kla b i rl i kte, bu içten l i ğ i gösterme ba kımı ndan. g i rişilen ötek i « Petrovôri» reformları da belirtmek yerinde olacaktır: başlık devrim i (fes ) , k ıyafet devri m i (ceket. pan­ tolon) , başta padişa h devlet rica l i n i n uzun sa kallarını kes79

mesi, sadrazam lığın başvekôlete çevrilmesi ve öteki ba­ kanlıkların Avrupai adlar kazan ması, Pad işahın resimle­ rinin devlet dairelerine asrlması, devlet i leri gelen lerinin balolara g itmesi, sarayda catal - bıcak kullanılması, ma­ halle kahvelerin in aza ltı l maya ça lışılması, Avrupa'ya öğ ­ renci gönderi lmesi, Harbiye ve Tıbbiye gibi Fransızca öğ­ reti mine önem veren yüksek okullar kurul ması, hastaneler acı lması ve hattô i l köğretimin mecburi kılınması . . . Görüldüğü gibi, esas itiba rıyle d oğru yönde, içten bir reform hareketi söz konusudur: Prekapitalist düzenin te­ mel d i renme yuva larına. (yen içeri, uiema ve derebeyi) hücum ed i lmiş, can ve mal g üven liği gerçekleştirilm iştir. Mahmut'un son yılla rında Türk ordusunda görev ya pan ünlü Moltke, mektuplarında. Rusya gib! Tü rkiye'de de re­ formların «yukarıdan zorlandığı n ı » , « i htilôlci» unsuru hü­ kümetin teşkil ettiğ ini be l i rttikten son ra, reformları kur­ may gözüyle şöyle değerlendi rmekted ir: « Ma ksadına eriş­ mek icin imparatorluk icindeki bütün ikinci i ktidarları ye­ re sermesi ve olanca kudreti kendi elinde topla ması, yan i yeni binasını kurmada n önce inşaat alanını temizlemesi, kocınılmaz bir zorunluluktu . . . Ö nce baş eğd iri lmesi gereken, serkeş ve şımarık ye­ niçeri i ktidarı id i . Şimd iye kadar dört padişahın tahtına ve hayatına malolan bu teşebbüsü. Sultan Ma hmut, yıllar­ ca zekô ve sebatla hazırladı ve tek bir günde, bir saatta, cesaret ve iyi ta lihle sonunu getirdi. . . U lema . . . yeni likleri ancak üstü kapa l ı bir antipat i ve g izl i bir mukavemet le karşılayacak kadar ürkütüldü . . . Sulta n Mahmut, derebeyleri denen beylerle, Karaos­ manoğ lu ve Çapanoğlu g ibi az sayıdaki büyük a ilen in ba­ badan oğula geçen kudretlerini yoketti ve vilôyetlerin aşı­ rı kuvvete sahip paşalarını, biri m üstesna (Mehmet Ali). yendi. Böylece tahrip yolu sona ermiş, sıra daha iyisi ni kur­ maya gelmişti.)) i ngiltere ve Fransa'da hareket aşağıdan olduğu icin, 80



p rekapita l ist d üzen in d iren mesi yen i ld i kten s ra. yükse­ len yen i sın ıfa yaslanma k, kapita l ist gel işmeyi sağl amaya yeterliyd i . Türkiye'de, böyl e güçlü bir sınıf yoktu. Yasla­ n ı labilecek güçlü bir burj uva sınıfı bulunmadığı icin, tica­ ret ve sanayi erbabını g ü ç lendirme işi, devlete d üşmüş­ tür. Devlet, kendisi sanayici olduğu g ibi, devlet marnuria­ rını ticarete atı lmaya teşv i k etm iştir. l l l . Sel i m, yüksek devlet memurlarını a rmatör dahi ya pma k istemiştir. Avrupa sanayiinin henüz d ünya üzerinde emperyalist hemegonyasını kesinlikle kurabi lecek bir g üce erişmediği bir dönemde gi rişilen bu reformlar, kendi hal ine bıra k ı la­ bilse, Batı'dan sonra Türkiye'ye de kapita l ist gelişme yo­ lunu acabi l i rd i . * Erdoğan Başar'ın deyimiy le, « Ma hmut ll. devrinin baş ve orta ları nda başlayan bu hareket. kendi seyri ni ta kip edebiimiş olsayd ı , ü retici kuvvetler, pekô l ô kendi gel işmelerini ta mamlar, atölye ve fabrika safha ları­ n a geçerd i. Böylece ortaçağ düzen i, mem leketin kendi ic cel işmeleri ve faktörleri tesiriyle, yerin i o zamanın i leri d üzen ine, kapital ist burj uva nizamma b ı ra kı rdı. Buna en­ gel yoktu. Bütün mesele, memleketi n , ka pının hemen ö nünde p usuda bekleyen ya bancı endüstrisine ve Batı Avrupa kapita l izmine tes l i m edi l memesindeyd i.»84 N e var ki, Selim ve Mahmut za manında g i rişilen b u kapita list ge­ l işme cabası, bir sonu ca u laşamad ı , Japonya'n ı n 60 - 70 yı l son ra g iriştiği h a reket ise, başanya u laştı. Neden? Bu soru nun ceva bını a raştırmadan önce, T ürkiye, ciddi bir Batılılaşma çabası içinde bulun urken. Japonya'nın ne ô lemde olduğunu görelim : • Bu kapitalist gelişmenin, nasıl ve ne kadar zamanda ger­ çeıdeşebileceği, güçlü direnmelerin nasıl aşılabileceği ayrı bir sorundur. Fakat engeller aşılmaz değildir. Nitekim Osmanlı düziminin kendi iç evrimiyle kapitalizme geçemiyeceğini iddia eden Niyazi Berkes dahi, imparatorluktan daha sonra ayrılan bölgelerde, kapital birikiminin, geleneksel üretim biçimini aeın­ dırıp kapitalistçe üretim sürecini başıatabildiğini yazmaktadır. (Türkiye İktisat Tarihi, II, s. 299 ) .

81

BATI'YA KAPALl JAPONYA Türkiye yeni bir d üzene geçmeye çalışırken, Japon­ ya, Ortaçağ kara n l ıkları nda yaşıyordu. imparator, bir k u k­ ladan, bir sembolden ibaretti. Ü l keyi, bir cins tam yetkili başba kan d iyebi leceğ i m iz «Şogun» l a r yönetiyordu. 1 603 1 868 döneminde Japonya ' n ı n başında Tu kugava a i lesin­ den «Şog umı la r vard ı . Tokugava, dış ô leme karşı bir «de­ mirperde» po l itikası izled i . Bir Ameri ka l ı profesör, 1 868 öncesi Japonya 'yı şu sözlerle a n latma ktad ı r : « i k i yüz­ y ı l ı aşan bir süre, kalkınma ve değişmeyi yoketmek icin her türlü çaba gösterildi. .. Toplum. hukuk planında, de­ ğişmez bir sınıf yapısı içinde ka lıplaştı rılm ıştı . . . Toplu­ mun e konom ik fazlası. muharip sınıfın bes lenmesine har­ canma kta . yatı rım icin pek az şey kalmaktaydı. . . Kapalı sınıf sistemi. ya ratıcı enerj i leri boğmakta, emek ve kabi­ l iyeti geleneksel faa liyetlerd e dondurmaya yönelmektey­ d i . Sınai gel işme icin bu engel lerin kaldırı labi leceğ ini dü­ şünmek mümkün değ ildi.»ss Prof. W. Eberhard, bu J a ponya'nın tablosunu şöyle çizmektedir: «Japonya . sihirl i bir uykuya dalmış bulunu­ yordu. Masa llardaki taş kesilen prensler gibi, her şey ol­ duğu g ibi kalm ış. ca nlı. hattô çok canlı bir cem iyetten, can l ı bir müze olm uştur.ıı AG Bu can l ı müzede, nasıl bağnaz bir zihniyetin bulun­ duğunu Eberhard. şu sözlerle a n latma ktadır : Şogun'un erkek çocuğu olmama ktad ı r. Ra hiplere başvurmuştur. Rahipler, « Mô betler ya p. para bağ ışla. büyü k d i ni tören­ ler düzenle, çocuğun olur» demişler, a m a çocu k olmamış­ tır. Ra hip ler, «eskiden işled iğ i n bir suç y üzünden cocuğun olmuyor» buyurmuşlard ı r. Anla ş ı l mıştır k i . Şogun'un sucu köpek öldürmektir. Bunun üzerine 1 687 yılında köpek öl­ dürme yasa ğ ı ç ı karılmıştır. Yasak, şiddetle uyg u lanmış ve yeni yeni ferman larıo genişleti lmiştir. Öyle ki, işin sonun­ da, herhangi b i r hayvan öldürmek, hattô dövmek bile suç sayı lmıştır. Köpek öldü rme n i n cezası idam, hayvan ıara kötü m uamele etmenin cezası sürgün ve hapistir. Bütün 82

köpekler hakkı nda l isteler d üzen lenmiştir. Yeni doğan kö­ pek yavruları resmi bir kayda gecirilmekte, ölen köpekler resmen gömü lmektedir. Sa h i psiz köpekler için bir « köpek oteli» kuru l m uş, yü ksek maaşlı b i r ası lzôde bu işle görev­ lend irilm iştir. Yasaklar o kadar i leri götü rülmüştür ki, ta­ vu kcu ve kasap dükkôn ları kapatı l m ış. avc ı l a r ve deri iş­ ç i leri işs iz kalmış ve köy l ü ler, çok fazla çoğalan vahşi hayvan. kuş ve sah ipsiz evc i l hayva n l a r yüzünden tarla­ larda iş göremez ol muşlard ı r. Ata binrnek de hayvana ezi­ yet sayı ldığı için, bütün n a k l iyat insan l a r ta rafından yapıl­ mış. Samuray'lar b i le yürümek ya da tahtırevana binrnek zorunda kalmıştır. Hattô 1 692 ve 1 708 ta rihli emirlerle at­ ların tı rna k ve yelelerinin kesi l mesi yasa klanmış, yasağa uymayan 25 kişi b i r adaya sürü l müştür. 1 709 y ı l ı genel af­ fı üzeri ne, ya l n ız Tokyo'da serbest bıra kı la n hayvan suç­ l usu sayısı 6737 kişidir. Bu hayvan sevg isinin, insan lara, ekonomik hayata ve devlete nasıl a ğ ı r b i r ' eziyet olduğu a ç ı ktır. Buna rağmen, herhangi b i r isyan hareketi görül ­ memiştir. H a l k, Şogun'ların gizli polis ve j urna lcı l ı k s iste­ m inden yılgındır.s7 Bu zihniyette yöneticilere sa hip bulunan Japonya, aynı zamanda tabii kaynakları ba kımından fa kir bir ü lkey­ d i . E. Herbert Norman'a göre, «Japonya ' n ı n yabancı ima­ lôtcı lar icin gerek bir pazar olarak, gerekse Batı sanayii icin hammadde deposu olara k, teklif edebileceğ i pek az şey va rdı.>> 8ı:ı Japonya , merkeziyetçi bir devletti ve geniş bir bürok­ resiyi beslemekteyd i. Bizim kapı k u l la rı n ı biraz hatı rlatan ve « u i Ofe» a la n Samuray'l a r ( m u ha ri p ası lzôdeler) , devlet bütçesi için ağır bir yüktü. Geniş a razilere ve hayli bağım­ sızlığa sa hip Daymyo'lar ( büyü k ası lzôdeler) verg i ödemi­ yeriardı ve düzen d eğişikliğine karşı güçlü b i r engeldi ler. Köyl ünün sefaleti sınırsızdı. Bunun la birli kte, Japonya'da da prekapita l ist d üzen içinde, tüccar ve tefeci el i nde bir m i ktar sermaye birikimi olmuştu. N e var ki bu birikim, Ja­ pon tüccarları Batı tüccarları g ibi sömürge telanından ya-

83

rarlanamadığ ı için, yetersizd i . Markantil s ınıf, hor görül ­ mekteyd i. Bu sınıfın servetine devletçe e l konu l ması, en­ der raslanan bir hal değ i l d i . Tüccar, sayısız kayıtlara tabi tutu l m uştu . G iyeceğ i e lbise ve aya kkabının, k u l la nacağı şemsiyenin biçimi ka nunla tespit ed i l mişti. Tücca rın Day­ myo ismine benzer isim taş ı ması yasa kla n mıştı. Samu­ ray'ların yaşa d ı kları semtlerd e tüccar oturamazdı . Kısa­ ca, Tokugava Şogun' ları, marka ntil faal iyetleri aşağılık bir iş sayıyorla r ve markantil sı nıfı küçük görüyorlard ı. Tüccar g ibi, yaba ncılara da kötü gözle ba kılmaktay­ d ı . XVI . yüzyılın ortaianndan başlaya ra k, Portekizli ler, is­ panyolla r, i ng i lizler ve Holla nda l ı la r, J aponya'nın kapısını çalmışlard ı . Tücca rlarla birlikte, H ı ristiyan misyonerler de gelmişlerd i . Fa kat misyonerlik 1 587'de yasa k edilmişt i r. ispanyollar, tev kif oluna ra k, casus d iye Nagasa ki'de çar­ mıha geri lmiştir. Halkın yabancılarla teması yasakla n m ış­ t ı r. Yüzlerce papaz öldürülm üştür. Bu d u rumda, önce is­ panyo l la r, sonra ingilizler ve Portekiz l i le r, tica retten vaz­ geçmişlerdir. 1 638 tarihli b i r termono göre, Japon l i ma n­ Iarına ge!en her Portekiz gemisi ya k ı lacak ve bütün mü­ rettebatı idam ed i lecekti. Ya lnızca Hollanda lılar, ticaret hakkına sa h i pti. Fakat onlar da a ğ ı r şartlar a ltında Deşi­ ma adasında yaşamak zorundayd ı l a r. Eberhard'a göre, bu ada bir cins hapisha neydi. Tüccar ve denizci, bir yıldan fazla adada kalamaz, karı larını ya da Avrupa l ı kad ı n ları adaya getiremezd i. H a lkla temas yasa ktı . Eberhard ' ı n deyimiyle, bu «tecerrüd pol it i kası» i k i yüz­ y ı l sürmüştür ve «Japonya'nın kapatılması, onun i ktisadi ve kü ltürel gel işmesi için çok za rarlı olmuştur.» Böylece XIX. yüzyı l ı n orta larına kada r gelin m iştir. Avrupa , ticari kapita l izmden manüfa ktüre, menüfaktürden fabrika üreti­ m i ne geçmişt i r. H ızla gelişen sanayi i n paza r ve hammad­ d e i htiyacı, Batı'yı; donanma tehdidi altında, Doğ u ül ke­ lerini tica rete açmaya zorla m a ktadı r. Bu tehdit, geçmiş yüzyıllarda k i nden çok daha güçlü biçimde, Japonya kapı­ larına da dayanmışt ı r. 1 808'de bir i ng i l iz gemisi, toplarını Nagasaki'ye çevirerek erza k istemiştir. Bu tip hareketler 84

günden g ü n e coğolmıştı r. J aponlar, d i renmiş le rdir. 1825 ta rih l i b i r fermanla, gözü ken her gem iye ateş acılması ve karaya ç ı ka n yabancılarıl1' öldürülmesi e m red ilmi ştir. N i­ hayet 1 846'da Amerikalı A m i ra l Biddle'ın başarısız dene­ mesinden sonra, 1 853'de Komandar Perry, Japon liman­ larını ticarete açma azmiyle gelm iştir. Perry, «Cak sayıda kudretl i �avaş gemi miz, J aponya'ya doğru yol alma ktadı r. Bu deniz, ere g i rmeleri b i r a n meselesid i r. Dostan e n iyet­ lerimin bir del i l i olarak, buraya en küçük dört gemiyle gel­ d i m . Ama' eğer gerekirse, g elecek i lkbahar çok daha bü­ yük bir kuvvetle Tokyo'da olacağım» demekteyd i. Bu teh­ dit karşısında Şog un, tôviz verme eğ i l i m i ndeyd i. Şogun'un Batılı laşma ta raflısı danışmanı i; Karnon n o kam i , sundu­ ğu raporda, « Batı barbarlığına mu kavemetimı olana ksızlı­ ğını bel i rtiyor ve « sırlarına n üfuz edene kad a r, yaba nci la­ ra boyun eğmeyi» tavsiye ediyord u . «Yaşasın imparator, defolsun yabancılanı s loganıyle im paratorun etrafında toplanan m uhafaza korla r ise, bu po litikoya şiddetle kar­ şıydılar. Fa kat Amerikan tehdidinin ciddiyeti üzerine. i ki Jimanın Ameri kolı lara acılması ve tica rete m üsaad e edil­ mesi kararlaştı rı ldı. 1 854 - 1 856 y ı lları a rasında, Hollanda, ingiltere ve Rusya i le d e benzer a n laşmalar yap ı l d ı . N e v a r k i , b i r süre sonra, imparatorun b i r fermanıyle, bütün yabancı ların mem leketten cıkarı l ması emred ildi ve Batı taraflısı danışman i i öldürüldü. imparotor Meiji, Şog u n yönetim i n i o rtadan kaldırarak 1 868'de i ktidara geld iği zaman, böyle Batı a leyhtarı bir g üçler koa lisyon una dayan ıyordu . En büyü k dayanağı, « ronin» adı veri len fakir düşmüş asi lzôde askerler ( Sa ­ m u roy'lar} i d i . Bu Sam u raylar, Şog un'ların Batı'ya tôviz politikasına ta mamen ka rşıyd ı la r. «Yaşasın imparator, de­ folsun yabancılanı slogan ıyle etrafında toplandıkları im­ paratordan, geleneksel d üzene dönülmesini istiyorla rd ı . Şogu n a leyhtarı bir k ı s ı m osilzôdeler ve aydınlar d o im­ pa ratorun safındayd ı. i ktidar mücadelesi, halkın d ışında, tepede cereyan etmekteyd i. Preka pitalist d üzeni n baskı­ la rından şi kôyetci tücca rlar ise, mücadeleye doğrudan 85

doğruya katı lmasalar bile, bu muhalefet hareketini ba kımdan desteklemekteydi ler.

morı

TEPEDEN i N M E KALKlNMA işte esas itibariyle Batı a leyhtarı « ronin» lere daya na­ ra k, Şogun rej i m ine son veren impa rator, egemenliği ele a l ı r a lmaz, Batı ll laşmaya karar verecekti r . Batı ile baş ede­ bilmek için, kuvvetli bir orduya ve güçlü bir sanayie sahip olmayı a mac edi necektir. imparotor m i l l iyetçi h is leri kö­ rü kleyerek ve Sa muray' lar i le Daymyo'lara yeterli gelir ve sa nayide olanaklar sağ layara k , kendisini i ktidara get i ren g üçleri, Batıl ı laşma politikasına kazanınayı b ilecektir. Ve Japonya, «tepeden i n me» d i re kt devlet müdah lesiyle, ekonominin geri prekap italist yapısını yarım yüzyılda de­ ğ iştirecek ve i leri kapital ist ü l keler a rasında yerin i a laca k­ tır. Sermaye birikimi devlet eliyle gerçekleştirilecek ve sa­ nayi burj uvazisi devlet e liyle « imal» edi lecektir. Japon ka lkınmasının temel inde, köy l üyü prekapita llst bağ la rdan k u rtarara k topra k sa hibi eden b i r topra k re­ formu yoktur. Tersine, köylünün yükü ağırlaştırılmıştır. Meiji devri m i n i n tarıma getird i ğ i en büyü k yen i li k, devlet g e l i rleri n i n yüzde 80'ini karşı layan a ğ ı r b i r a razi vergisi­ d i r. Ü retime bir katkısı bulunmayan topra k sa h ibinin ü re­ timden aldığı paya, devlet i n a razi verg is i olara k payı ek­ lenm iştir. S. Tsuru'ya göre, a razi verg isi reformu, ortak­ cıların kötü d u rumunu iyileştirmediği gibi, toprak sah iple­ rine büyük kaza nçlar sağ l a mıştır. N itek i m 1 878 y ı l ı nda toplam tarım ü retimi içinde, toprak sah i b i n i n net payı yüz­ de 56'ya yükselmiştir. Bu sebeple reform, « parazit karak­ terde yarı feoda l b i r a razi mülkiyetin i n resmen tasd i ki» an­ lamına gelmektedi r.89 B i r Japon yazarı do, «Meiji devri mi, feodal i lişkileri ka ld ı rmak şöyle d ursun , onları kapita l ist yeni Ja pon toplumuna itha t etti ve feoda l mülkiyet ilişk i le­ rin i n başlıcat a rı n ı kanuni teminat a ltına a ldı>>90 demektedi r. Prof. Paul Ba ra n ise, Meij i devri m i n i şöyle ntielemektedi r: «Ta rımdaki feodal ilişkiter ile kapitalist teşebbüsü müm86

kün ola n her çareye başvura ra k gelişti rmeye yönelmiş, kapita l ist egemenliğindeki güçlü, merkezi devlet harma n ed il miştinı 9' «Tepeden inmeıı bir kapital ist gelişmeye yönelen Ja­ pon devleti icin, o tarih lerde en önemli sorun, ·tarımdaki prekapitp list i l işkilerin derhal ve tam olara k tasfiyesinden çok, sermaye birikimi için köylüye m ü m kü n olan en yük­ sek mi ktorın ödetilmesiyd i. Kabu l etmek gereki r ki, ağır b i r a razi vergisinin feod a l ra ntlar yerine i ka m e edi lmesi, bu s ı n ı rlamolara rağmen, bekleneni vermiştir. Japon ta­ rihçisi ve istatisti kçisi Yemada 'ya göre, XIX. yüzyılın ilk yarısında, ya ni feodal sömürünün şiddetlend iği b i r dö­ nemde, d i re kt ü retici nin elinde tarım ü retiminin a ncak yüzde 39'u kalmaktayd ı. Mei i i H ü kümetinin tarım refor­ mundan sonra bu ora n yüzde ��2'ye düşmüştür. Bu oran 1 933 - 1 935 yıllarında a n ca k yüzde 42'ye yükselmiştir.�3 Demek ki, Japonya'nın kapital ist gelişmesinin temelinde, gercek üretici köylünün, preka pital ist dönemdekinden de ağır biçimde söm ürülmesi olayı yatma ktadır. Avrupalıla r gibi d ı ş ü l keleri sömürme olanağından yoksun bulunan Japonya'da ilk sermaye birikiminin başl ıca kaynağının köy olduğunu söylemek m üba lôğalı deği ldir. Prof. Ba­ ra n'ın sözleriyle, « Köy, Japon kapita lizmi için, modern ta­ rihi boyunca bir iç sömürge rol ünü oyna mıştını .93 A Ş ırı köylü sefa fetine daya nan bu politkia, tarım ü retim i n i a rt­ t ı rd ığ ı ölçüde başa rılı olmu ştur. D EVLET E LiYLE KAPiTALiST i MALi Mei i i dönem inin, sosyo-ekono m i k politika larının amaclarından biri, « Sa m u ray'ları modern kapita listler ha­ line getirmektir.» Bu amaçla, 1 876 yılında Samuray'ların «uiQfeleriıı hazine bonolarına çevri lmiştir. Aynı zamanda 400 bin civarı nda Sam u ray a i lesine sanayide devamlı iş bulmak a macıyle özel bir politika öngörü l m üştür.9� Büyük asılzade a i leleri Daymyo'lara da eski h a klarına karşılık hazine senetleri veri lmiş ve bu a i lelerin tefecilere olan 87

·

borçları devletçe yükle n i lm iştir. Böylece, prekapita list Ja­ pon toplumunun egemen sınıfları, sınai faa liyetlere yönel­ tilrnek istenm işti r. Geleneksel düzenin tefeci leri de, ala­ ca klarına karşılık hazine senetleri e lde ederek « ka pitalist­ tefeci len> haline getirilmişlerd i r. Bu metot, devlet eliyle kapitalist imal i nde yararlı olm uştur. Bununla birli kte, Meiji devri m inden asıl kôrlı cıka n la r, prekapita list d üzenin bü­ yük tücca r a i lelerid i r. Japon e konomisine, bugün dahi, bu bi rkaç a i le hôkimd i r. Prekap ital ist düzen i n egemen sı nıfiarına sağ lanan « h ibe» biçim i ndeki devlet yard ı m ı . arazi verg isi gibi, i l k sermaye birikiminin güçlü b i r a racı olmuştu r. Bu a macia c ı ka rılan hazine senetleri, sermaye piyasasını beslemiştir. Devlet senetleri, hızla gelişen banka s isteminde toplan­ mış ve büyük bir kredi gelişmesine temel sağ lam ıştır. N i ­ tekim Batı'da da devlet borçları v e hazine bono ve tahvi l­ leri, i l k sermaye biri k iminin önem li kayna klarından biri olm uştur. Japonya'da devlet ayrıca açık finansmana, a l ı­ şılmış deyim iyle, «pa ra basma» politikasına geniş ölçüde başvurmuştur. Bu politika, kapital istlerin daha fazla zen­ g i n leşmesi n i n yanı sıra, işlenmeyen kayna kların harekete geçiri lmesi olonağını sağ laya ra k, ekonomik fazlanın ge­ n işlemesine yol açmıştı r. Işin d i k kat çekici yönü, geniş ölçüde devlet eliyle imal edilen burjuvazinin kasa ları n ı doldu rma k ve işadamlarına sermaye hazı rla mak amacıyle, azami çaba gösteri ldiği ha lde, bu sermayeyi sanayie yöneltmen i n m ü m kü n olma­ yışıdır. Tücca r elinde biri ken muazzam pa ra, işgücü de çok ucuz olduğu ha lde, tüccarı, marka ntil faal iyetlerden sanayie yöneltmeye yetmem iştir. Thomas C. Smith'in söz­ leriyle, «tüccarların hemen hepsi tek b i r adam g ibi, i natla emtia spekülasyonu. ticaret, tefecilik gibi geleneksel faa­ l iyet alanla rı nda m ı h lanıp ka lm ışlard ı r.»9l'i* H erbert Nor* Avrupa'da da durum farklı olmamıştır. Dobb'a göre, ka­ pitalizmin ilk yüzyıllarında, sanayide karlı yatırım şartları ol­ gunlaşmamıştı. XVIII. yüzyıl sonlarına kadar, «sanayiin duru­ mu, geniş ölçüde sermaye yatırımını çekmeye elverişli değildi.

88

man da aynı sonuca varmaktadır: «Sanayi leşmenin ilk döneminde, cok geniş fon lara sah ip olan para babası bü­ yük a i leler dahi, geniş sermaye bağla mayı gerektiren te­ şebbüslere atılmakta n -onların kôrlılığı açıkca ortaya cı­ kana kadar- cekinmişlerd ir . . . Bu sebeple, ilk J apon ka­ pita l izmi, devlet hi mayesi ve ya rd ı m la rıyle boy ata n , sıca k yerde yetişm i ş b i r çeşit ç içek sayı labili r. Öze l büyük ser­ maye, ticaret, ban ka, kredi ve öze l li kle kôrlı ve emn iyet l i devlet istikrazları a lanlarında ka lmayı terc i h etmiştir. Kü­ çük sermaye ise, tarımdan ayrı lm ıyord u. Tica ret. tefecilik ve her şeyin üstünde yü ksek topra k ra ntı . . . tarıma yatırı l ­ mış sermayenin sanayi kana l larına a k m a s ı n ı engell iyor­ du.» Demek k i , devlet eliyle zengin edi len tica ret burj uva­ zisi, Japonya'da s ı nai kapita l izme geeişi kendi başına ta­ mam laya mayacaktı. Bunun icin. yükselen kapital ist sınıfın h izmetindeki devletin, açı k ve enerj i k desteğ i zoru n l uydu. N itekim, Batı'da dahi. sanayi kapita lizmi geniş devlet yar­ d ı m ı ve müdahalesiyle k u ru l m uştur. Japonya'da ise, dev­ let. Batı 'dakinden daha fazlasını yapaca ktır. Devlet, biz­ zat sanayici olaca ktı r. i ng i ltere'nin ünlü J a ponya uzma nla­ rından G . A . Alien'in sözleriyle. «XIX. yüzy ı l ı n son on yıl la­ rında, Batı tipi önem l i J apon sa nayiinin hemen hepsi, ku­ ru luşunu devlet teşebbüsüne borcludur.»96 Devletin doğrudan doğ ruya fabri ka lar kurması, bir süre devam etm iştir. Kurulan fabrika l a r, kôrlı teşebbüsler haline gel ince, kapital istlere devred i l m iştir. Daha sonra -------:- ·-- ----- . -

Tefecilik ve ticaret özellikle, o çağlardaki gibi imtiyazlı ticaret, daha çok rizikolu olmakla birlikte, genellikle daha yüksek kar­ larıyle sermayeyi çekmekteydi.:t Sermaye, ancak devlet deste­ ği ile sanayie yöneltilebilmiştir (Dobb, Studies in the Develop­ ment of Capitalisme, Londra 1 946, s. 271 ) . Bazı Batılı iktisatçıların, sınai kapitalizmi kuran •yaratıcı müteşebbisleu teorisi, tarihi gerçekiere pek uygun düşmemek­ tedir. Bu müteşebbisler, daha çok, devlet eliyle imal edilmiştir. Doğu'nun açıkgöz tüccarlarını, Batı'nın sanayicilerinden daha az kablliyetli saymak doğru değildir. 89

ları , devlet dalaylı müdahale lerle sanayi leşme politikası n ı etkilem iştir. Meselô, m üteşebbislerin olası zara rlarını dev­ let yüklen miştir. Yen i kurulan bazı sanayiin mamu llerini, belirli bir süre satın a lmayı devlet gara nti etmi ştir. Daha pek çeşitli yardım yollarına başvurulmuştur. M itsu i, M it­ subish i, Sum itomo, Okura ve daha sonra onlara katı lan Zaibatsu g ibi törstlerin, devlet mu kavelelerinden sağ la ­ d ı kları kôrlar müthiştir. Fakat devlet sektörün ü genişlet­ meye artık gidi lmemiştir. FABRiKALARlN « HALK» A D EVRi Devlet eliyle kurulan fa brikaların kapitalistlere devri, daha 1 880 y ı l ı ndan başlayara k planlanmıştır. 1 880 tarihli yönetmeli kte şunlar yazı lıdır: « Sa nayii teşvik için kurulan fabrika lar, ha len iyi organize olmuşlard ı r ve i ş hayatı fe­ yiz içinded ir. Bu sebeple, devlet, fabrikaların mülkiyetini devredecektir. Fabrikalar, halk tarafı ndan yönetilmelidir.» Aşağ ıdaki ta blo, fabrikaları n «halka devri» konusun­ d a bir fikir verecektir: ,...--- ··· ·--- - --· --� -- --- -----

l 1

Tc!?cbbüsün inşaat maliyeti (Yen olarak)

Devredilen teşebbüs

��

��i ---46s.ooo

Fusukawa çim to işi Innai madenieri Kosaka madenieri Shingawa cam fabrikası

--------- -- -

___

1

1 85.000 547.000 1 89.000

---- - - - - ----

Teşebbüsün satış fiyatı -

250.000 75.000 200.000 80.000

- -- ·---

· · · ·· · · ---"

Görü ldüğü g ibi, teşebbüsler kôrlı hale gelince, mali­ yetlerinden çok ucuz fiyata devred i l mişlerdir. Ayrıca, çok uzun ödeme süreleri tanınm ıştır. Kısaca, devir işi, dev le­ tin l> bir k u ruluş saya n Ameri ka l ı yaza rın k u ru la n mali d üzen hakkında k i görüşleri bundan i ba ret. Bu görüş'lere yen i bir şey eklerneye lüzum yoktur. Ya lnız. belirtel i m ki, Loza n'da dahi Düyu n u U m u m iye'nin ta rihe gömülmesi çok güç olmuştur. Türkiye Cumh uriyeti , Os­ ma n l ı borçları nın önemli b i r kısmını y ü k lendiği halde, Ba­ tılı devletler, Düyunu U m u m iye örgütünün deva mında di­ renm işlerd i r. Uzun tartı şma lardan sonra , 1 928 yıl ında va­ rılan bir a n laşmaya göre . Düyunu U m u m iye es k i biçim iy­ l e ortadan ka l kacak. fakat P a ris'te borçları n deneti m i yle i lg i l i iki konsey kuru lacaktır. 1 929 - 1 942 dönemi için Gala­ ta, ista nbul ve Haydarpaşa güm rükleri n i n gayrisafi gel i r­ leri. borçlara te minat teş k i l edecektir. 1 942'den sonra 3amsun gümrük gelirleri de buna eklenecektir. Pa ris'teki konsey in i sta n b u l 'daki bir temsilcisi, geli riere nezaret ede­ cek ve her hafta konseve ra por verece ktir. Türkiye Cumhuriyeti , çok s ı n ı r l ı o!anak larına ra ğmen, uzun yıllar bu borçları ödemiştir ve görüldüğü üzere, Dü­ yunu U m u m iye eseretinden kurtulmak epey zaman a lmış­ t ı r. Ve bugün dahi, kurtu l u p kurtu lamadı ğ ı mız hôlô tartışı l­ maktadır. N ite kim 1 958 yıl ında. birikmiş borçlarını ödeye­ meyen Türkiye Cumhu riyeti ' n i n , bel l i b i r para ve maliye politikası iz lemes i n i gerektiren « isti krar» tedbirleri n i ka ­ bul etmesi üzerine, Düyu n u Umum iye sözü, yen iden Türk pol it i ka hayatında işitilmeye başlanm ıştı r. M i l letlerarası teşekkü llerin temsilci leri b u politika n ı n uygulanıp uygu­ !anmad ı ğ ı n ı izlem i şler ve zaman zaman Ankara'ya ge!e­ rek bilgi a l m ı şlard ı r. 1 963 y ı l ından beri de, Batı l ı devletlerin Türkiye'ye ve­ recekleri y ı l l ı k yardım m i kta rı n ı tespit eden Konsorsiyum, 1 33

faa l iyet göstermekted ir. Konsorsiyu m ' u n da ya rdım ver­ me yoluyla ekonom i üzerinde b i r cins müdahale ve dene­ tim hakkı elde ettiği i leri sürüleb i l i r. B u n u n l a b i r l i kte, kol­ lektif yardım mekan izması olan Konsorsiyum'a rağmen, d ı ş yard ı m la r, aslında yine eskisi gibi devletten devlete i k i l i i l işki lerle sağ la n makta d ı r. Yard ı m veren devleti n, bu yolda n . çeşitli a l a n la rdaki politika la rı m ız üzerinde etk i l i o lacağı şüphesizd i r. Türkiye - Ameri ka i l iş k i leri, bunun çarpıcı b i r örneğ i n i teş k i l etmekted ir. Bununla b i r l i kte, b i r . Konsorsiyum' u , b i r Ameri ka n Yard ı m Teşki lôtı 'nı (Al D). Düyu n u U m u m iye'ye benzetrnek ta rtı şma götürebilir. Em­ perya l izm. aynı emperya l iz m d e o lsa . d ünya şartları ve metotlar değ işmiştir. Birinci ler, dar e kono m i k hesapları aşan askeri, siyasi çok çeşitli amaçlarla borç veren kuru ­ l uşlard ı r. D ü y u n u U mu m iye i se. devlet gelirlerine orta k çı kan ve borç veren değ i l , borçları sağ lam kazığa bağla­ yan b i r idared i r. JAN DARMALI T Ü T ÜN R EJ i S i Düyunu U m u m iye, Avrupalı a laca k l ı la r v e yatı rımcı­ l a r adına deviet gelirlerini toplayıp a ktarma k la yetinen bir kuruluş olara.k ka lm ıyord u . Aynı zamanda işletmec i l i k ya­ pıyord u . Tuz ve tütün teke l i b u ida reye ver i l m işti. i dare, t u z u kendisi işietiyar ve bundan 1 m i lye n l i ra n ı n üstü nde gelir sağ l ıyord u. T ütün teke l i n i ise, 1 884'de Düyunu U m u ­ m i ye, Osma n l ı Ba nkası, C red it Ansta lt !Viyana) v e S. B ie­ ichröder ( Berl i n ) ba n ka la rı n ı n kurd u kları b i r şi rkete bıra k ­ m 1 şt ı . K ı saca « Rej i » dyie b i l i nen « M üşterekül menfaa i n ­ h isa r-ı Duhan-ı Devlet-i A l iyye-i Osmaniye» a d l ı bu ş i rket, tütün a l ı m satımına el koyuyordu. Tütün, kend i tespit et­ tiği f iyatla Rej i tarafından a l ınacak, i ş lenecek ve satıla­ ca ktı . Re j i, bu yoldan sağ ladığı kaza nçta n, Osma n l ı borç­ ları na karşı l ı k olara k yı lda 750 b i n l i ra Düyunu U m u m iye'­ ye verecek, gördüğü hizmet için de koydu ğ u sermayen i n yüzde 8 ' i ora nında k ô r a lacaktı. Kô r v e Düyunu U m u m iye payı düşüldükten sonra geride kalan m i kta r. bel l i omn1 34

da devlet ve Düyunu U m u m iye a rası nda paylaşı laca ktı . Daha önce tütün ima lôt ve tica reii serbestti. Devlet ya l n ızda «bandırol>ı usulü ile tütün satışını verg i lendir­ rnekteyd i . Reji'nin kuru l u şuyla, i ma lôt ve ticaret ona ge­ çiyor, tütün tüccar ve ima lôtç ı ları açı kta ka lıyordu . Par­ vus'a göre, «vaktiyle Türk iye'de tütün fabrikaları ve pek çok tütÜfl tôc i rleri bulunmakta>> , tütün ima l ve tica reti n­ den az çok para kaza nma ktc id i ler. Şimdi bunların hepsi kalkmış ve «mem leketten Avrupa 'ya sE:nevi 200 bin l i ra temettü aşı ra n ya l n ız bir rej i şirketi vard ır. Tütün i n h isarı, Türkiye'de tütün sanay i i n i mahvetm i ştir. ıı 112 . Parvus'ün yaptığı hesa plar, devlet geli rleri nin de, tü­ tün teke l inden zarar gördüğünü ortaya koyma ktadır. Es­ ki ba ndırol usulü deva m etseyd i , Pa rvus , devletin 500 bin l i ra kadar daha fazla gelir sağ layacağ ı n ı hesapiamakta­ d ı r. Rej i , tütün a l ı m fiyatlarını düşük tutm uş, satış f iyatla­ rını arttı rmıştır. Meselô 1 885 - 1 886 yı lında tütün a l ış f i ­ yatı 7 , 6 k u ruş, satış fiyatı 2 6 , 1 kuruşt ur. 1 9 1 2 1 9 1 3 y ı l ı n ­ da i s e a l ı ş fiyatı 1 0,3 kuruş, satış fiyatı 35,03 ku ruştu r. Y i rmi yıla ya kın b i r süre içinde, a l ı ş fiyatında a rtış 2,7 ku­ ruş, satış fiyatında i se 9 ku ruştur. ·-

Bu fark, tabiatıyle, kaçak tütün ticaret i n i körük lemiş­ tir. Reji, kaça kcı larla mücadele için bir ka nun ta slağı ha­ z ı r la m ı ş, H ü k u met bunu kanunla ştırmıştır. Kanunun uy­ g u lanması, f i i !en rej i idaresine bıra k ı l m ı stır. Rej i , bu amac­ la bir cins « j a ndarma örgütü» kurm uştur. Rej i'nin kaça k­ ç ı l ı k!a mü cadele için harcadığı para, 1 91 1 - 1 91 2 yı l ında 254 bin Osma n l ı Lirası gibi önem l i bir m i ktara u laşmı§tı . N i yazi Ser kes' in sözl eriyle, « B i r köylü, b u idaren in tekeli a ltında kendi yetişti rd i ğ i tütünden ya rım okka bir yana sak layayım dese, rej i lı g eçiremeyeceklerd i . Bu sını rlarna lara rağmen, yeni topra k mevzuatı, yer­ ve köylünün ı rgatlaşması yol u n u açmıştır. Bununla birli kte, yabancı sermayenin tarıma g i rişi sınırlı ka lmıştır. Yaban ­ cı lar, istanbul v e izmir g i b i şehi rlerde büyük m ü l kler ed in­ m iş lerd ir. Başta ünlü Vitol o l m a k üzere i n g i l iz ler, Moda '­ ya yerleşm işlerd i r. Ziya Paşa' n ı n a n latımıyle, Ga lata ve Beyoğ lu 'nda b i rçok islôm maha l leleri başka ellere gee­ m iştir. Fa kat Tü rkiye'de, bi rçok sömürge ü l kede görü len biçimde, yabancı sermayeye a it büyük kapita list çiftli k l ere pek rastla nmamaktad ı r. Şüp hesiz, eğer Almanlar, kolo­ nizasyon pla n la rı n ı gercekleştirebi lseyd i ler ve Siyon istler Abdü lhamit ile uzlaşıp i mtiyazlı kolanizasyon şi rketi olan « BüyC!k Osmanlı - M usevi K u mpa nyası ıı n ı kurabi lseydi ler, d ur u m çok fa rklı olacaktı. Yaba ncılar, söm ü rge tipi kapita l ist çiftl i k ler kurmak yerine, ürün lerin tica retiyle yetinmişler. pa m u k gibi ih­ t ! ycıç duydukları bazı ürünlerin yetiştiri lm esini teşvik et­ m i ş l erdir. Amerika'daki iç savaş yüzünden pa muk sıkıntı­ sı çeken ingiliz fabrikatörleri, Tü rkiye'den pa m u k getirtil­ mesini düşü n m üşlerd i r. Türkiye'de pa muk yetiştirmek ve pa muk cinsini ıslah etmek yolunda Osma nlı Devleti'ni ted­ b i r l e r a l maya zorlamışlardır. Kendi leri de Türk gazetele­ rinde yayınlar yaptırmışlar, i stanbu l'a gelen bir i ng i liz tem ­ silcisi. çi ftç iye pa rasız toh u m vererek, ucuz a raç ve ge­ mc sağ layarak, ekim usu l lerini öğreterek, pa muk tarımı­ n ı g e l iştirmeye ça l ışmıştır. A lman lar pa muk tarı m ı i le d a ­ ha çok ilgilenm işe benzemekted irler. Deutsche Bank, baş­ ka bir Alman bankasıyle birlikte, «Alman Şark Pa mukcu­ luk Şirketi)) ni kurmuştur. Şi rket, pa muk ekici lerine kredi li ve yabancıla rı n elinde geniş a razilerin toplanması

1 70

vermekte, Amerikan tohu m l uğu ve makine sağ lamakta, yetiştirilen pamuğu peş i n pa rayla satın a lmaktad ı r. Dr. Jaeck' ı n yazdığ ına göre, Alman Şark Kumpa nyası, Adana ovasında « pa m u k ziraati n i tesis etm iş ve istihdam ettiği E rmeni rençperlerle, az bir m üddet zarfında bu z i raate büyük b i r ehemm iyet ve vüs'at vermeye muvaffak olmuş­ tur.» uıı f3ununla birli kte, bu ta rı m sın ı r l ı d ı r, bataklı klar, taş­ k ı n l a r ve sıtma yüzünden ova n ı n pek ·az kısmı nda tarım yapılabilmekted i r. Ta rım metotları i l keldir. Çifte keza n lar (buharlı nadas makineleri) 1 881 y ı l ında ilk kez Adana'ya gelmişti r. Harman makinesinin ( batöz) gelişi 1 890'd ı r. Dört ve a ltı öküzle çeki len nadas pullu kları i l e « Bergüzar» adı verilen (Mc Cormick) hafif ora k maki neainin get i ri lişi daha geç tarihlere rastlamaktadı r.t''3 Fakat i h racata yö­ nelmiş pa muk ü reti miyle Adana'da işçi ihtiyacı ortaya ç ı kmış, civar i l l erden işçi a k ı n ı başlamışt ı r. Böylece, şim­ d iye kadar orta kcı l ı k la işleti len c iftli klerde, kapita l izm yo­ l u nda i l k adımlar atılmıştır. Almanlar, bundan başka Eski­ şeh i r, Adapazarı gibi demiryoluna ya kın bölgelerde a rpa, patates ta rımını geliştirmeye ça lışmışla rd ı r. Ka radeniz'de fındık tica retinde de iki yabancı firma egemen olmuştur. Yaba ncı firmaların, ticaret ve u laştırma a la n ı nda ka ­ lara k , sömürge tipi ta rım i şletmeleri kurma yoluna gitme­ yişinin nedenleri nelerd i r? Bunda, herha lde a razi ka nun­ larının sını rlayıcı hü küm lerin i n ve bas kılam rağmen, bu h ü kü m lerin yavaş değ i ştirilişinin bir rol ü olsa gerekti r. Türk topra k h u ku kunun geleneksel esaslarına son ölüm da rbesi n i indiren ka nunun 1913 yılı nda çı ktığı hatırlanma­ l ı d ı r. Avrupa ü l kelerinin mu htaç bulundukla rı tarımsa l ürün leri başka paza rlardan daha kolaylı kla sağ layabilme­ leri, sıtma ve taşkınlar yüzünden güçlükie yaşanab i l i r hal­ de !;>ulunan bataklık halindeki Türk ova larının ıslahı icin büyü k yatı rımla rın gerekli olması da, yabancı sermaye­ n ı n ta rıma akmasını engellemiş olabil i r. Yen i a razi d üzeninin getird i ğ i daha büyük b i r tehli­ ke, Prof. Barka n'ın deyimiyle, «memlekette garp kapita l iz-

171

m ı n ı n mü messi l f sıfatiyle zengin leşen ve parayı elinde tutan Rum ve Ermeni sarraflan dan gelmekteyd i. Toprak a lı ş-verişinin kayıtsız şartsız serbest olduğ u bir düzende, Rum ve Ermeni sermayedarlar, köylünün g üçsüzlüğ ü nden ya rarlanara k çok kısa sürede geniş a raziler ele g eçirebi­ lirlerdi. Bu yolda bir gel işmeni n başladığına da şüphe yok­ tur. XIX. yüzyılın ikinci yarısında başlayan ve Kurtul u ş Savaşımıza kadar süren ka nlı boğazlaşma larda, yeni top­ ra k d üzeninin para l ı Rum ve Ermeni lere sağladığı olanak­ ların yarattığı tepkinin azcok bir payı b u lunsa gerektir. Prof. Ba rkan'a göre. ikücük ç iftçi kitlesini proleteryalaş­ tıracak» biçimde, «bu kuvvetlerin işlerini ta mamlama larını s iyasi birta kım hercümercler» engellemiştir ve böylece «Tü rkiye'de dünya n ı n hiçbir yerinde bulunmayan ve d i n , ı r k v e sınıf farkla rıyle zeh irrenecek o l a n bir toprak escre­ tinin önüne» geçilm iştir. «Aksi takdirde, her şeyin bizi kenarına sürüklemiş olduğu bu ucuruma düşmemiz mu­ kadder bulunuyord u . » 183 i STAN BUL'DA BOLLUK, AN KARA'DA KlTLl K Hemen belirteHm ki, yeni topra k d üzen i, ta rı mda de­ rebeylerin ve toprak ağaları n ı n egemenliğini değ iştirm iş deği ldir. A ksine. daha da g üclendi rmiştir. üstelik devletin tarımsal ü retim i arttırma yol u nda g iriştiğ i b i rta k ı m çaba­ lar. serbest ticaret rejimi sayesinde yabancı un ve buğ­ dayının, Türkiye'yi istil ô etmesi üzerine başarısız ka lmış­ t ı r. Denizaşırı ü l kelerden düşük ma l iyetl i buğday Avrupa'­ ya akmaya başlayınca, Fra nsa ve Almanya g ib i ülkeler, çiftc i lerini korumak icin g ü m rü kleri n i iyice y ükselterek hi maye tedbirleri alma kta tereddüt etmemişlerd i r. Kapi­ t ü lasyon rej imi a ltında ki Türkiye ise, çiftçisini koruma hak­ kına sa hip değ ildi. Bu yüzden tarım üretiminin gelişmesi e ngellenmiş ve Türkiye, buğday ve un itha l eden bir ü l ke hal ine gelmiştir. Ekime e lverişli geniş a raziler boş ka l­ m ı ştır. Prof. T. Yazıcıoğ lu'na göre, 1878 - 1 91 3 dönemin­ d e Türkiye, ihracat d üşüldükten sonra her y ı l ortalama

1 72

olara k net 75 bin ton un. 65 bin ton pirine ve 1 0 bin tona yakın buğday ithal etmiştir. Buğday, un ve pirine icin, her yıl dışa rıya net 2 mi lyon a ltın liraya yakın para ödenmiş­ tir.ıs• Büyük şehirler, buğday i htiyacını dışardan karşılar­ kan, kötü ürün yıllarında Anadolu köylüsü, açlıktan öl­ müştür. ' Meselô 1874, Anka ra , Kırşehir, Yozgat, Cankın ve Sıvas yöresinde kıtl ık yılıdır. Resmi kayıtlardan öğren­ diğimize ·göre, Ankara'nın Keskin kazasına bağ l ı 1 60 ka­ dor köyün 1 873 yılında toplam nüfusu 52 bin kişidir. Kıt­ lı ktc 20 bin kişi ölm üş, 7 bin kişi ise göç etmiştir. Bu 1 60 köyün 1 875 yılı nüfusu 25 bin kişiden ibarettir. Diğer bir köy­ ler grubunun nüfusu 1873'te 1 6.900'dür. Kıtlıkta 4.797 kişi ölmüş, 2.643 kişi göç etmiştir. 1875 nüfusu 9.261 'dir.18'' Bu rakamlar, Türk ta rım ının içinde bulunduğu duru­ mu göstermeye yeterlidir. Avrupa'nın gelişmesine bağım­ l ı olarak. bugün de hôlô ihracatımızın öneml i kalemlerini teşkil eden pamuk, tütün, afyon, tiftik, arpa, fındık, üzüm, incir ve maden üretiminde sınırlı bir gelişme görülmüş, fa kat Türk tarımı, derebeyler egemenliğindeki ilkel ka­ rakterin i sürdürmüştür. Özetlersek, emperyalizmin boyunduruğu a ltında, ba­ ğ ı msız gelişme olanağını yitiren Türk ekonomisi, modern sanayie kavuşmak şöyle dursun, geleneksel sanayiden yoksun kalmıştır. Yabancı sermaye, ta rım ve sanayi ala­ nında ciddi bir gelişme olmadığından esasen sınırlı kalan devlet gelirlerine el koyarak, devletin ekonomi k gelişme ortamını hazırlama yolundaki zorunlu görevini yerine ge­ tirmesini engellemiştir. Günlük ihtiyaclarını karşı lamak icin dahi, yen i tôvizler karşılığı borçla r a rama d urumun­ da kalan devlet, kalkınma harcamalarına gülüne miktar­ larda para ayırabilmiştir. Bu şartlar a ltında, her türlü ge­ l işmenin ön şartı olan mal ve can g üven liği, tam sağlana­ madığı g ibi, üretimi teşvi k edici bir vergi ve idare siste­ mi de kurulamamıştır. Serbest ticaret şartlarının yarattığı engellerin ötesinde, fazla ü retimin kendi durumunda bir 1 73

deOişlkllk yopmoyocoğı n ı , az do ü retse. cok do ü retse de­ roboylerln, m ü ltezimlerin ve tefeci lerin elinde eski peri­ şonlıOının süreceğ ini bilen d i rekt üretici, ü retimi arttı rm a çabalarının faydosızlığını a n la mıştır. Di k katli b i r gözlemci olon Moltke, daha 1 840'ton ö nce, « Herkes kimde cok var­ sa ondan cok a lı nacağını bildiği icin kol larını kavuştu r u p oturuyor v e geeimi için zoruri olon kadarını yetiştiriyanı demektedir.U«ı Serbest ticaret dönem inde bu şartlar. de­ m iryo llarının sağladığı olonok lara ve göçebelerin iskô­ nı, ta rı m kredisi vb. g ibi devletçe g irişilen bazı cobo loro rağmen, pek az değişmiştir. Emperya list sistem içinde Türkiye'n i n e konom i k tab­ losu, ono cizg i leriyle, bundan ibarettir. Bu yeni d üzene bir ad koymak gerekirse, buna « prekopitolist düzenin miras­ ları n ı geniş ölçüde taşıyon tarı m ı n ağır bastığ ı sömürg e t i p i bir kapita l izm» d iyebiliriz. Bu t i p , yalnız Türkiye'ye özgü değ i ldir. Emperya lizmin boyunduruğuna d üşen bü­ tün ü l kelerin ortak kaderi sömürge tipi kapita l izmdir. Bu tip kapita l ist sistem içinde, Tü rkiye'de nasıl bir toplum­ sal yapı doğ muştur? Şimdi b u n u görelim.

1 74

V AÇIK PAZAR TÜ R KiYE'SiNDE YENi lOPLU MSAL YAPI

XX . YÜZYIL BAŞl N DA KÖY Emperya list sistem içinde gelişen yen i toplumsa l ya­ pının incelenmesine köyden başlaya l ı m . E konomik ve as­ keri üstü n l üğün Doğ u'da n Batı'ya geçişiyle, XVI. yüzyı l ı n orta larından başlayara k bozulmaya başlayan geleneksel Osma n l ı toprak d üzen inin, derebeyler ve mültezimler el inde çöktüğ ünü evvelce görmüştük. Yüzyılla r boyunca. mal güven liği şöyle d ursun, ı rz ve can g üvenliği nden yok­ sun kalan köylünün, yollardan ve ova lardan uza k, dağ l ı k v e orma n l ı k bölgelere çeki lerek v e toprağı bıra kıp göçebe hayata yönelerek, eşkıyadan çok, devlet adına ya da dev­ let desteğ iyle karşısına ç ı kanlardan kaçtığını ve kapalı ü retim şartlarında yaşadığ ı n ı söylemiştik. Bu durumu değ iştirme yolunda çaba gösterilmiş ve l l . Mahm ut'un ya rıda kalan teşebbüsünden sonra, Ta nzi­ mat hareketi, can ve mal güvenliğini sağlamayı, idare adamlarının keyfi davranışiarına ve iltizam soygununa son vermeyi denemiştir. Demiryolu ve telgraf sayesinde asa-

1 75

yişin az cok sağlanması mümkün olmuş. fakat köylü, de­ rebeylerin ve mü ltez im lerin e l inden kurta rıla mamıştır. Ver­ ginin memurlar eliyle toplanması teşebbüsü, verg i lerin sa­ tışa cıka rı l masından büyük kôr sağ layan ve ucu. büyük sarraflam kadar uzanan b i r şebekenin d i ren mesi yüzün ­ d e n başa rısız ka lm ıştı r. Du Velay, «vergi ticareti» nde üst ta ba kayı teşkil eden « Ba n ker - Paşa» o rta klığı ha kkı nda şu b i lg iyi vermekted i r: «Türkiye'de Tanzi mat'tan önce ve Tanzimat'ta n son ra bu iha lelerin çokluğu, Galata'da otu­ ran ve şan j ve para muameleleri dışında, s ı rf Hazine'ye verd i kleri borçların faiziyle yaşaya n bir ba n kerler korpe­ rasyonu doğurdu. Hazine. s ı k ıntıda kalara k şu veya bu ge­ l i ri n i n birkaç yıllığını i l tizama vermek için müzayedeye koyacağını i lan edi nce. bu ban kerler, gene l l i kl e Ermeni­ ler. bir veya bi rkaç paşayla uyuşurlar. müzayede, paşa la­ rın tes iri a ltında bitiri l i r. bankerler göz açıp kapayıncaya kadar. maliyen i n muhtaç olduğu paraları bulup Hazine'ye tes l i m ederler. Hazine arzu ettiği altınları a rtık elde et­ miştir. Borcun a ğ ı r şartla rı veya bu haris paşa ların ve bu kayıtsız ban kerierin verg i mükelleflerine yapaca kian zulüm onun u m u ru nda d eğ i ld i r. O ban kerler ki, ya lnız pa �

ra h ı rsıyle meşbudu rlar ve bu operasyonu. bu çeşit yeni bir operasyona başla m a k için b i r an önce tasfiye etmek­ ten başka b i r şey düşünmezler. » 11'7 Hatta m ü l tezim lerin i ha lede pey sürebilmesi için. Ha­ zine. g üvendiği sarrafların kefi l gösteri lmesini istem iştir. i ltizam işleri n i bu yoldan tekeli altına a l a n bu hazine sar­ raflarına « kuyru klu sarraflanı adı verilmekted ir. Bu. verg i tica reti nin en üst kademes idir. i kinci, üçün­ c ü e lden ada mlar kullanara k , şebeke, köy lere kadar uza nma ktad ı r. Derebey ve eşraf da bu karlı tica rete katıl­ maktadır. Son nazıriardan Ahmet Reşit Rey'in 1 905 yılın­ da Kudüs m utasarrıfı i ken tan ı k olduğu ôşar ihaleleri, bu ticaretin a lt kadernede nasıl yürütü ldüğünü g üzel belirt­ mekted ir: Mutasarrıf. b i r soruştu rma yapara k tespit et­ miştir ki. o yörede nüfuz sa h i b i olan a i leler, öze l l i kle bu a i lelerden birine mensup olan bazı ôyan. ya bizzat. ya da

176

«nôm-ı m üstea r gibi ortaya c ı ka rd ı kları a da m la rı> a racı­ l ı ğıyle, ôşar vergisini değerinin dörtte, hattô beşte b i ri fiyatla kapatmaya a l ışmışla rd ı r. Bu m üteg a l l ibeni n kor­ kusuyla, iha leye başka ki mseler katılmaya cesaret ede­ m emekte, m ütega llibe leh ine bir tekel d u rumu doğ mak­ tad ı r. Bu kişi ler, « Hazine-i m a l iyeden çarptı kları» i le ye­ tin meyer�k. köylüden de ôşa r bede l i n i fazlasıyle o lmakta­ d ı rlar. Meselô bir m ütega l l ibe, ufa k bir aşiretin ôşarını yı lda 200 H rayla i ltizam etm iştir. Aşar vergisinin gercek değeri bin l i radır. Ha lbuki m ütega llibe, aşi retten 1 400 l i ra topia m ıştı r. Demek ki, Hazine'den 800 l i ra , verg i m ü ke l le­ finden de 400 l i ra olmak üzere, m ütega llibe yılda 1 200 li­ ra a çı kta n kaza nç sağ lama ktadır. Köylü 1 400 l i ra verg i ödemekte, Hazine'ye 200 l ira gelir g itmekted ir. Bundan başka, öşrü veril medi kçe harmanın kaldırı l ması m ü m­ küı:ı olmad ığından, mü ltezim ler, öşrü a l mayı kasten gecik­ ti rmekte ve harmanı açı kta bırakmak tehdidiyle çiftçiyi « h ü k ü m leri a ltında zebun» etmekted i rler. M utasarrıf, bu d u ruma bir care bulmak için, üç kişiye ayrı ayrı seneağ ı n ôşar vergisinin n e olabi leceğ ini hesaplatmıştır. Ortaya çı kan verg i bedellerini, yüzde 1 0 ilô 20 ora n ı nda indird i k­ ten sonra , ôşarı her köyü n bütün çiftçilerine vekôleten m uhtarla rı üzerine ihale etmiştir. N eticede, o yılın Hazi­ ne'ye a it ôşar geliri 20 bin l i ra fazla olm uş, çiftçi ler de bu i şten kôrlı çıkmışlard ı r.ıss Mekanizma , bütün ü l kede aynı biçimde işlemekted i r ve tabii ki, maha l l i n bu nüfuzl u kişi­ lerinin tica retini el lerinden a labilmek her za man mümkü n değ i ld i r. M ü ltezi m ler g i b i kendi de yabancı a laca k l ı l a r ve yatı rımcı l a r adına devlet geli rlerine el koyma görevini y ü k lenen Düyu n u Umum iye, m ü ltezim lerden pek şi kôyetc i olmamıştır. Düyunu Umumiyenin, geli ri kendisine ayrı lan ôşarın iha leye çıkarılışındaki gecikmeleri önlemek ıçın h ü kümeti s ı k sık uyard ığ ı , hattô baskı yaptığ ı görü l mek­ ted i r. Aşa r iha leye çıka rı lı nca, Düyunu U m u m iye'n i n bir görevlisi de hazır bulunmakta, iha leyi kaza nan m ü ltezim, Düyunu U m u m iye'ye senet vermekte ve senet bedellerini d oğ rudan doğruya bu idereye ödemekfedi r. Görü ldüğü

177

g ibi, yabancı sermayenin temsi lcisi Düyunu Umumiye, köylüyü ezen ve devleti geli rinden yoksun bırakan bu pa­ razit faa l iyete kolayca uymuştur. M ü ltez i m g i bi, Düyu nu U m u miye' nin c ı karı da devletin acz içinde ka lması, bütçe­ sini d üzene seka mayara k para sah i pleri nin sömü rüsüne boyun eğmesidir. Bu a n lamda, prekapital ist d üzeni n pa­ razit mü ltezi m i ile yabancı sermaye, çıkar birliği halinde­ d i r. Ya bancı sermayedar ile yerl i mü ltezim arasında ca R farkı da olsa, her i kisinin de kaza nçla rı devlet yağmasına dayanma kta ve bu yağmayı ahenkli biçimde ylirütmek­ ted irler. Esasen , emperya lizm, preka pital ist d üzen i n ge­ ri u nsurlarıyle her yerde uzlaşm ış ve bu geri parazit un­ su rları güçlend irm iştir. Emperya l izm, p rekapita l ist d üzen­ leri anca k kendi çıka rı gerektirdiği ölçüde yıkm ıştır. Bu­ nun d ı şında, prekapita list d üzenierin bütün unsurları n ı , kendi mevki i n i g üçlend ireceğ i n i b i l d i ğ i i c i n , bilinçl i ola­ ra k desteklem iştir. N itekm , emperya l ist sistem içinde, m ü ltez i m le r g i b i . derebeyler ve yükselen toprak ağaları da ra hatlı kla yerleri ni a l m ış la rd ı r. Esasen. mültezim l i k. derebeyl i k ve ağalık. birçok halde b i rleşmekted ir. Ya ni i l ­ tizamı a l a n , derebeyler ve topra k ağalarıdır. DEREBEYi VE TOPRAK AGASI Geleneksel Osma n l ı topra k d üzen i n i n dışında tutu lan Doğ u ve Gü ney Doğu i l lerinde. derebey l i k eskisi gibi sü­ rüp g itmiştir. Erzincan Valisi Ali Kema l'in i ncelemelerine de dayanarak ismail H üsrev, bu bölgedeki derebeyliği n i şöyle anlatma ktadır: Doğ u il lerinde derebeyliğin menşei ceb i r ve ta hakkümdür. Geleneksel Osma n l ı d üzen inde da­ h i , «ekrat beyleri» ya n i derebeyi hü kümetci k leri reisleri. hud utları içinde bulunan araziyi, « m ü l kiyet üzre zapt ve tasarruf» eylemişlerdir. B u h ükümetei k ierin arazisinde ya­ şayan köylü, beylerin tebaası sayı lmaktaydı . Bu bölgede topra k ve köylünün ü retim a raçları. aşiret reislerinin. bey­ lerin ve ağa ların m ü l kiyeti a ltı ndadır. Köylü, ne bir eve, ne de bir parça toprağa maliktir. Ağa n ı n , beyin, aşiret rei 1 78

sinin a razisinde, b i re r i n ta rz ı nda yaptı rmış olduğu kulü­ beye, ma raba olara k sığ ı n mıştır. Bütün m ü lkü, a ltına ser­ d i ğ i b i r ç u l , kırık bir testi, bi rkaç od un pa rçasıd ı r. Gezici aşiret derebeyliğinden çok toprağa yerleşmiş derebeyli­ ğin gel iştiği Urfa ve civa rı Gü ney Doğ u i l lerinde, köyler, derebey lerin ta pulu ma l la rı d ı r. En fa k i r derebeyi n i n üç dört köyy vard ı r. Otuz k ı rk köye sa h i p ve bu köylerin he­ men bütün geliri n i toplayan derebeyler mevcuttur. Köy­ l ü , boğaz . tokluğuna ça lışmaktad ı r. Köylü, angarya ça lışma, verg i ( cizye) ödeme ve ü re­ timden belli bir payı ayırma gibi yükü m l ü lü k le r a ltındadı r. Derebeyinin a razisi üzerinde çalışan köylüye, «ma­ ra ba» ya da « azap» den ilmekted i r. Mara ba , m ü l kiyeti ol­ maya n, fakat yetiştirdiği ü rü nden b i r pay a la n üretici d i r. M a raba, dörtte b i r (murabba) a nlamına gel mektedi r. Ya­ n i genel kural, toprak ve ü retim a raçları topra k sa hibi ne a it o lduğ u ndan, d i rekt ü reticiye ürünün dörtte biri n i n ve­ rilmesi biçiminded i r. Bazı yerlerde maraba ' n ı n kendi top­ rağ ı varsa da, bundan ya ra rla namaz; ç ü n kü ya topra ğ ı verimsizd ir, y a da derebeyine borçludur. Azap ise, ı rgat­ t ı r ve ücretle çalışmaktad ı r. Aşiret reisierine ve beylere verilen «cizye» n i n adı « uma» d ı r. istanbul, Zongu ldak, izmir, Ba lya g i bi yerler­ d e ça lışa n aşiret kişileri dahi, kazancına göre « uma» öder. K u rtuluş Savaşı'mızda n bu yana elli y ı la ya kın bir süre geçtiği halde, derebeyl ik , fazla değ işmeden bugün dahi hôlô yaşama ktadır. Derebeylerin yanı sıra, toprak ağaları çoğa lma ktadır. Ağayı derebey inden ayı ra n , köylü üzeri ndeki ta hakkümü­ nün angarya, cizye vb. gibi ekonomi dışı fa ktörlere değ i l , ekonomik fa ktörlere daya n masıd ı r. A ğ a , topra ksız y a d a az topra klı köyl üyü a razisinde ortakçı v e ya rıcı ola ra k ça­ lıştıra n ve ayrıca borçlandı rma yoluyla köylüyü ekonomi k ba kımdan bağ ı m l ı kılan topra k sa hibi d i r. Tü rkiye'de yeni yeni gelişmeye başlayan kapital ist çiftçi tipi ise, hôlô k u l landığı a raziyi b i le başka larından kira laya rak, tıpkı bir fabrika işletir gibi, işçi ler e l iyle ta rım ya pan kişidir. 1 79

A()a-derebeyi ayı rım ı , ağanın da zorba derebeyi me­ totları ndan b i rçok halde yara rlanması ve derebeyliğin za­ manla toprak ağalığ ına dönüşme eğ ilimi göstermesi dola­ yısıyle biraz teorik ka lmala birli kte, sanı rız ki, yararlıd ı r. l smail Hü srev, bu konuda özetle şöyle yazma ktad ı r: Orta ve Batı Anadolu 'da toprak m ü l k iyetinde zama n la esaslı dönüşümler olm uştur. Doğ u i l lerinde ve ta ri hte gördüğü­ müz derebey l i k hukuk i l işki leri kırılmıştır. Köylü toprağa bağ l ı değ i ld i r, anga rya yoktu r. M ükel lefiyat halind e c izye verme usulü ka lmamıştır. Topra ksız köy l ü i le topra k sa­ h ibi a rasındaki i l,lşki ler, hür a n laşma lar biçiminded i r. H u k u ki bağ ların yeri n i , iktisadi ba ğ la r almıştır. Bu i kti­ sadi ba ğ lar, borç bağ larıd ı r. Toprak sahibi, toprağ ı yet­ meyen ya da toprağı olmayan köylüye a razi i le tohum, a raç ve gereç ya da ya l n ız a razi sağ lar. Na kit olara k da «dayama» den i len bir m i kta r pa ra borç verir. Ü rün, g ider­ ler c ı ktı ktan sonra, be l l i oranda orta kçı ile toprak sahibi a rasında payla ş ı l ı r. Orta kcı. ü retim ve t ü ketim ihtiyaçları­ n ı karşı lamak için borçlanm ıştır. Ü rün a l ı n ı nca, köylü bor­ cunu ödemek zorundadır. Ama geçinmek için gene borc­ lanmak gereklidir, bu borç l u l u k d u rumu sürüp gider.1H9 XIX. yüzyı ldan başlaya rak, hükümete kafa tutan de­ rebeylerini temizleme ve n ispeten daha d üzen l i bir ida re ku rma yol unda g i rişi len çaba l a r, u laşım ve haberleşme ola n a k ! a rı n ı n genişled i ğ i bir dönemde, h iç deği lse bel l i bölge lerde, derebeylikten toprak ağalığ ı na dönüşümü h ız­ landı rmı ştı r. Ayrıca, belli ürün lere dış talebin artmasının. ü retim artışını teşvik ba kımından, bu tip i l işkileri daha ava nta j l ı bir hale getirmiş olması mümkünd ü r.

i ltiza m usulü, tefec i l i k ve tarım ürün leri ticareti yo­ l u yla belli ellerde biri ken para lar, arazi mevzuatı da top­ rağ ın serbest a lı ş-verişine yöne l i rken, büyük çiftiikierin kuru l uşunu hazırlam ıştır. Bel l i ürün lere karşı dış ta lepte a rtış. bu eğilimi hızla ndırm ıştır. Esasen nüfus seyrektir ve ekime e lverişli old u ğ u halde eki l meyen topra k çoktur. Araz inin bol l u ğ u , i l kel ü retim şartlarında bi rçok arazinin 1 80

boş bıra kı l ışı ve eski a razi mevzuatı n ı n küçük köylü mül­ kiyetini koruya n tutumu, bey ve ağa egemen liğinin dışın­ da, kendisi icin ü retim yapan, pazara kapa lı ve pek az toplumsal farklı laşmaya u ğ ramış köylerin yaşa masına im­ kôn vermiştir. Bununla birli kte, verimli a razi, çeşitli yol­ la rla bey ve ağalar el inde toplanmaya başlam ıştır. Toprak mülkiyeti kayıtları o zaman da, bugün olduğu gibi, karmakarışıktır. M eşrutiyet' in ilônından sonra Anadolu'yu dolaşan Ah met Şerif, toprak ağalığının gel işmesi konusunda ilgi çekici bilg i ler vermekted ir: «Şarkikaraağaç - Bütün tapu defterleri, vesi kasız; kôğıtlar sil intiler, çizintiler içinde. Sayfa la r yı rtı lmış, kop­ muş, pejmürde bir halde. Kayıtla r baştan başa bozu lmuş. Hasan'ın haberi olmadan, üzerindeki emlôk H üseyin'e fe­ rağ edilm iş! Bu gibi ha ller a rt ı k g ü nde ! i k işlerden miş ve daima olağa nmış. Giden memur, ô m i rleri n i n göz yumma­ sı i le isted iği kadar işin tica retin i yapmış. R üşvet, tahrif ve sa i re, her günkü işlerdenmiş.» «Ankara köyleri - Bir şahsın malı için diğerine se­ net vermek, ôdi b i r muameleyi senelerce uzatmak en ôdi meselelerdendir. Ötede köyl ü ise, bu ta rla senindir, be­ nimdir d iye biribirini k ı ra r. Çünkü i kisine de senet veril­ m iştir.» « Beyşehir - Eşraf nômı veri l ip, köylü leri soymaktan başka tica retleri, hü kümetin işleri n i zorlaştı rma kta n, ka­ rıştırmaktan, işlerine yara mayan ve onların isted iklerini yapmayan memurların (ki pek azd ı r) a leyhinde bulunmak­ tan başka işleri olmayan sınıfta n beş on kişi bu rada da var. Bunların zulüm leri, şiddetleri burada, d iğer kaza lar­ dan daha fazla . . . » B i R AGAN I N DOGUŞU Ahmet Şerif, Islahiye'de bir ağanın doğ uşunu da, özetle, şöyl e a nlatmaktadır: H ududu çepeçevre 40 - 50 sa­ at s ü rd üğ ü söylenen islôhiye kazasının n üfusu 12 bin.

181

Toprak, hal ve tabii şartlar son derece elverişl i . Fakat halk gene fa k i r ve yardıma m uhtaç b i r halde. Bu varlık içi nde yoksulluğu doğ u ra n nedenler a rasında, belki de en çok zorba lığın etkisi var. Çarşı, memurların oturduğu ev­ ler hep Hacı Ağa'n ındır. «Hacı Ağa, 20 - 22 yıl evvel bir Ermen i'nin çobanıy­ d ı , arada sırada şo k i l i k de ederd i . . . Bir g ü n ağası ola n Ermeni, kendisine merhamet et­ mek ister. H ü kümetten i ltimas ile kendisini zaptiye yaz­ d ı rı r. işte Hacı Ağa 'nın serveti buradan başla r. Zaman ge­ çer, Hacı Ağa onbaşı o l u r, l üzum görü l ü r, Islahiye'den uza klaşması gerekir. Bir vakit gelir ki. Adana vi lôyetinin va lisi Ba hri Paşa 'dır. Hacı Ağa o kapıya cata r. Yine Is­ Iah iye'ye gel i r. Çavuş ve kaza n ı n zabıta memu ru o l u r. Her sene val iye yağlar, ballar, koyunlar, hediyeler ve ufak te­ fek para la r takdim eder ve zamanın geçişiyle sad ı k ben­ deler sırasına g i rer. Bazan hakkında ş i kôyet ed ilir. Fa kat biaman va l i 'onun vücudu, Islah iye'ye e lzemd i r' d iye ce­ vap veri r. Artık kimin hadd ine düşm üştür ki ağanın a leyh ine lôf söy lesin? Bütü n mônôsiyle kendisine tap masın? Hacı Ağa ta bii boş du rmaz, her tarafa el uzatır. Kaza ncının bir mik­ tarını efend i lerine takd i m etse d e üst tarafı kend isine yeter. Bu hal Meşrutiyet'in ilônına , bundan bir sene evvel i ­ n e kadar deva m ediyor. Ağa'nın yirmi y ı l l ı k hayatı tetki k ed i l irse, servet yapmak icin i ktidarının vetişebildiği her şeyden istifade etm iş olduğu görü lecekti r. Ağa, gözüne kestird i ğ i araziyi zaptetmiştir. Beğendiği hayvan la rı bi rer suretle eline geç i rm iştir. Kaza n ı n ôşarını ka patmıştır. Ka­ za merkezi nde ahalinin ianes iyle bir h ü ku met konağı, b i r mektep inşa ed i l i rken, b u halden istifade ile bi rkaç e v yap­ tırmıştır. Velhasıl daima vel i n i met leri (!) okşama k su retiy­ le her şey i , e l i n i n yetişabi ieceği her şeyi yaptırmışt:r.» Ah met Şerif, bir de Beypazarı'nda bir beyden söz etmek­ ted ir. H a l kı n an lattığına göre, bu bey, köylü lerin 1 40 bin dön üm toprağına göz göre göre el koymuştur, ama top1 82

rağ ı n verg ileri n i gene köy l ülere ödetmektedir. istanbul'­ dan Beypaza rı'ndaki jandarmaya kadar, bu beyin her sö­ zü herkes için emir imiş . ı9o Fatma j rfan Serha n'ın verd iğ i bilgi lere göre, Ege'nin büyü k a i lelerinden Evliyazôdeler'in Göllüce köyün ü kap­ sayan 2ô bin dekarlık çiftliklerinin hikôyesi şöyled i r: «Göl­ l üce köyü, j zm ir'e ya kındır. 400 nüfuslu 90 haneli bir köy­ dür Göl lüce. Ve yıl lardan beri bu köyün i nsanları bir tek ai leye, Hacı Ali Paşagil ler'e topra k köleliği etmektedir. Kend ileri n i n bir karış ekip işieyecek topra kları yoktur. 400 nüfuslu köy okuldan, mescitten, sudan, yoldan, hattô me­ za rlı kta n yoksu ndur. Ça l ıçırpıdan ya p ı l m ı ş evlerde otu­ ru r Göllüceli ler. Köyü çevreleyen topra klar üzeri nde Hacı Ali Paşa torun larından bir hanım, kayıtsız şartsız hü küm sürer. On üç tra ktör, b u topra klar üzerinde geeeli - gün­ düzlü bir dul hanım için i şlerken, köyün içinde insanlar açtı rlar. Bugün Göl lüce köyünün de içi nde b u l unduğu Torba­ lı ve Ayd ı n dolaylarında en büyük topra klara ve çiftlikle­ re sa hip olan Hacı Ali Paşa toru n ları d ı r. Hacı A l i Paşa deni len bu zat, Su ltan Harnit zamanında Konya'dan gel­ miş bir jandarma onbaşısıdır. Bu onbaşı Adnan Mende­ res'in de dedesid i r.» * . .

Menderes'in kulaktan dolma bilgiyle. dedesinin Konya'­ dan geldiğini söylemesine rağmen, konuyu daha derinlemesine araştıran Şevket Süreyya, Hacı Ali Paşa hakkında şu bilgiyi ver­ mektedir : Ali, 1 877 - 1878 Osmanlı Rus savaşından sonra Dob­ ruca'dan gelen Eskişehir tatarlarındandır. Ali, Eskişehir'den ayrılarak Tire'ye gitmiş ve söylendiğine göre, bir süre dağlarda silahlı dolaşmıştır. Dağa çıkmak, silahşora ün ve itibar sağla­ "llaktadır. Muhtemelen bu sayede, Ali, Tire taraflarında bir ':iftliğe kahya olmuştur. Kahyalık sırasında Ali, çiftliğin dul kalan hanımlarıyla evlenmiş ve Ali Ağa sıfatını kazanmıştır. Az sonra Hacı Ali Ağa olmuştur. Abdülhamit'in fermanıyla, Ha­ c ı Ali Ağa Paşalığa yükselmiştir. Paşa, bilek gücünden ve edindiği sıfattan yararlanarak çok gents araziyi eline geçirmiş, birçok çiftlikler kurmuştur. Bu çiftliklerden biri olan Çakırbeyli, Menderes'in annesine düş­ müştür. Çiftliğin 35 - 40 bin hatta 50 - 60 bin dönüm olduğunu •

-

1 83

Göll üce köy l ü leri n i n idd iasına göre, köyün resmi ka ­ yıtlardaki asıl adı, Göktepe'di r. Göktepe, bugün çift l i k bi­ na ları nın bulunduğu yerde kuru l muştu. Cumh uriyet' in i l k y ı l larında Hacı Ali Paşa g i l ler, Göktepel i leri köyden bugün Göllüce'nin bu lunduğu yere sürmüşlerd i r. Köylü ler, s ü r­ g ünün nedenini Fatma i rfa n Serha n'a şöyle açıklamış­ lard ı r: « Hacı Ali Paşa'nın toru n la rı . tekmil topra k ların üs­ tüne oturmak için Göktepe köyü adını ortadan ka ldırd ı lar. Bu ça l ı çırpıdan yaptırd ı kları yeni köye de Göllüce adını ta ktılar. Öy le yen i b i r ad ta ktılar ki, kayıtlarda adı b u l un­ masın . . . Ve bizi de buradan, bunlar göçebe insanlard ı r. d i-ye sürdürsün ler. Göll üce köyünü a rarsa n, tô i lerde ka­ n a l ı n karşı tarpfında öyle bir Gö!l üce köyü varmış. Seksen y ı l evvel dağ ı l ı p batta l olmuş. Hacı A l i Paşa toru n ları, bütün bu ovayı d i led i kleri nce a ra ları nda paylaştı lar. O zamanlar yen i h ü kOmat acemi olduğundan bu i şlerle ug­ raşmad ı. Oysa bu topra k la r hep Hazi ne' nindir, hü kCıma­ tındır. » Zorba jandarmalar g i b i , va l i ler. mutasarrıflar, kayma­ ka m lar, vb. g i bi büyük memurlar a razilere e l koya ra k top­ ra k ağalığına terfi etmi şlerd i r. Meselô Amasya M utasar­ rıfı, Göynücek köyündeki a raziyi beğen i p oraya el koy­ m uştur. DP dönem i nde Amasya M i l letveki l i olan oğ lu Fa­ ru k Çöl , m utasa rrıf baban ı n sahiplendiği bu a razi ve Şe­ ker Şirketi sayes inde kapita list çiftçi haline gel miştir. Püfümür'ün ü n l ü ağaları · H üsnü Çana kcı . H üseyi n Şah i n , Veli Aslan yüz yıl kadar önce Püfüm ür'de kaymakamlık yapmış bir memurun sülô lesinden gel mekted i rler. Kayma ­ ka m. on bin lerce dönüm araziye sahiplenmeyi bilm iştir. i kisi çeşitli dönem lerde çeşitli partilerden m i l letveki!i ç ı kan bu üç ağa, hemen hemen bölgelerindeki bütün ara­ ziye ve köylere sah ipt i r. söyleyenler vardır. Adnan Menderes, Cumhuriyetten sonra bu arazinin verimsiz kısmını hamurdanan köylülere bırakarak, verimli 3500 dönüm arazi üzerinde kapitalist çiftçili ğ e başlaya­ caktır. (Menderes'in Dramı, Cumhuriyet, 1 7, 18, 1 9 ve 24 Şu­ bat 1969 ) .

184

Bazı hal lerde sırf zorbo l ı k , kobodoyı l ı k, tabonea l ı bıca k l ı adamlar bes leme, topra k ağalığına terfi iCin vet­ miştir. Pad işa h ı n l utfu sayesinde, öze l l i kl e Kafkasya ve Rumeli'den gelen göçmenlerden geniş a razi ler elde edip topra k oğosı olanlar va rd ı r. Aşi ret reisleri, toprağa yer­ leşince, a razinin oüyü k kısmına sa h ip Ci kmokto kusur et­ memi şlerd i r. öte yandan, ticaret ve teteci l i k, büyük a ra ­ zi ler ed inmenin yolu olmuşt u r. Meselô u z u n süre CHP m i l letve k i l l iği yapan Osman Ağan, Da i maeya'dan Urfa'ya gelip tica retle zeng in olmuş ve sonra köyler satı n a l mış­ t ı r. Osman Ağan bugün U rfa'da 10 köye sahip bul unmak­ tad ı r. 1 91 4 - 1 9 1 8 ve Ku rtu luş Savaşı y ı l la rında ise, sürü­ len ve kaçan E rmeni ve R u m la rı n ev, d ü k kô n . tarla, bah­ çe, bağ gibi taşı nmaz malları, kudretli kişiler tarafından yağma edi lecektir. Kısaca, Osma n l ı a razi sisteminin çöküşü i le, sayı ları çoğalan bey ve ağaların kökenieri çok ceşitlidir. Bu a i le­ ler, çeşit l i yo llardan ele geçird i kleri a razinin sağ la m ta­ p u l u m ü l kiyetine sa hip olmak için bugün dahi çaba gös­ termekte ve bunda başa rı sağ lamaktad ı rla r. NAMIK KEMAL KÖYLÜYÜ ANLATlYOR Bey l i k ve ağalığın köken i nde, genell ikle, zorba l ı k ve devlet n üfuzu yatma ktad ı r. Ama ticaret ve tefec i l i k yo­ luyla büyük a raziler ed inenierin de sayısı az değ i l d i r. Na­ mık Kemal. 1 872 yı l ı nda yazd ığı «Ziraatim iz» başl ı k l ı bir yazıda, tefeci lerin köylü a razisine e l koyuşunun h i kôyesi­ n i raka m larla a n latma ktad ı r : « Pa m u k tarımı ya pan A l i , orta ho l l i b i r çiftçi d i r. Yı l ­ da b i n kıyye pa m u k kozası ü retmekted ir. Öşrü g idi nce 900 ka l makta d ı r. Ali kozası nı a l ınca, zaptiye ile köy muhtarı başına bine r, defaten pa rasını ister. Ödemezse hapsed i­ lecektir. «Caresiz, tôc i r nômı ndaki muhteki rlerden b i rine g ider. Meta ı n ı arzeder. » Tôc i r, ne kada r toh um c ı karsa, okkası k ı rk pa radan Ali'nin geri a l ması şa rtıyle, kozayı yet­ miş pa radan a l ı r. 900 okka koza nın bede l i 1 687,5 kuruştur. K ı rk pa radan 450 okka toh u m bedeli olan 450 kuruş dü1 85

ş i.i"l ünce, Ali'nin eline 1 237,5 kuruş geçer. l3unun 237,5 ku­ ruşu i le verg i s i n i kapatabilirse e!de bin kuruş ka l ır. 80-1 00 k u ruş. ıd mam avôidi ve m u hta r mesarifi» g ib i şeylere g i ­ decektir. Böylece eldeki pa ra , 900 kuruşa düşecekti r. A l i , m a l ı olan 450 o k k a tohumu. y i r m i beş paradan sata b i l i rse, 225 kuruş daha kaza naca ktır. Demek ki toplam koza ge­ l i ri 1 1 25 kuruştur. Bu parayla yen i mahsule kadar çel uğu­ nu çocuğunu geçindirmes i , çifti n i çubuğunu yönetmesi olanaksızd ır. Yı l a rası nda en azından 1 200 - 1 300 kuruşa daha kesi n l i kle i htiyacı vard ı r. Ca resiz a l ış-veriş ettiğ i m u htekire g ider, gelecek yılın ürününü. bu yılın fiyatıyle satmavı başa rırsa. kend i n i «feleğ in en ziyade müsaade� sine mazha r olmuş bahtiyarlarından addeder.» Böylece i k i y ı l lı k emeğ i n ürününü, bir yı lda yemiş olma ktadır. Pa ­ m u k yetişince, m u htekir g e l i r, malını ister. Ya ö küzü sat­ tırır, ya da a lacağ ını pa muğun bedeli üzerinden hesap ed ip, üzerine yüzde 30 faiz kor. Aradan üç sene geçmez, A l i çiftin i çubuğ u n u kaybeder. » 191 Z i raat Ba n kası kuru l ­ masını isteyen Kô m i l Paşa d a , 1 888 yı l ı nda .Abd ü lham it'e sunduğu raporda, bin l i ra geti ren tarla nın 3 bin ku ruşq sa­ t ı ld ı ğ ı n ı , fa izin yüzde 20 i lô 40 olduğ u n u yazmaktad ır. l!)2 Bu d urumda, borçl u köy l ü . bi rkaç yı l içinde ta rlası n ı kay­ bedebi lecekti r. Ziya Paşa ise, padişaha verdiği bir rapor­ da. «murabahacı» dan ya kınma ktad ı r: M u rabahacı borcu için, rençperin henüz ta rlada yeş i l d ura n malı, çok ucuza satı lmaktad ı r. B i r ay sonra k i lesi 40 kuruş edecek ürün, 1 5 - 20 kuruşa gitmekted i r. B u n la r «selam » muamelesi de yapma ktadı rlar: Rençperin pa muğunu ona r kuruş bedel­ le kend isine satması için m u kavele yapar. Akçenin b i r k ı s m ı n ı peşi n verip, geri ka lanını yemekl i k za hire, elbise vb. i le karşı lar. Verdiği üzerinden fa iz yürütür ve bunu rençperin borç defterine fa h i ş fiyatlarla geçirir. Rençper Bu yoldan dahi veresiyed ir d iyerek ses ini cıkartamaz. pamuğun değeri 2 3 ku ruşa d üşer. Rençperin borcu her y ı l artıp 4 - 5 yı l zarfı nda crtık veri lerneyecek · hale gelir ve a razi satı l ı r. « Rençperin dahi hônesi sön üp, terk-i di­ yara mecbur olur.» Ziya Paşa durumun d üzeltilebi lece-

1 86

ğ i nden ü m itsizd ir. Zira tefeciler kudretli k i ş i lerdir: « Mu ra ­ bahacı lar. y a konsoloslardan, yah ut v ü c u h ve erkö n - ı bel­ deden olur ve hiç olmazsa bunlardan birine ar kasını da­ yamış bir herif b u l u n u r. H ü kumet mem urunun onlar ha k­ kında m uamele-i n izarn iye i crası mümkün olur m u ? » w1 işte .zorba lık, devlet g ücünü a rkasına a lma. rüşvet ve borçl a ndırma yol larıyle, a razinin önem l i bir kısmı, de­ rebeyler ve topra k ağaları e l inde toplanm ıştır. 1 9 1 3 yı­ lında, kabaca derlenen ve sıhhat derecesi hakkında bir şey söyleyemeyeceğ i m iz b i l g i lere göre, ekilen a raz i n i n dağ ı l ı m ı şöyled i r: w4 -

-

-- -- -� - - - - - - - -- - - ---1 Ç i ft ( i u j l e l e - : T o p l;am ,;,ı .. :ıık : T o p r ıı k l ,. rı n A ile 1 -----y i i z tl � > i rin i n yüzJ.- si ; miktar ı (Hekta �); sayıda

-

Derebe y i

Topr a k a � a s ı ·

·-·· · -- -

Orta

1

\

\ ;

ı o . coo 1

40.000 ı-\.

-- . · -

ve az

t o p r• k l ı k ii y lü·

.



-- · ,

.

l.ı 870 000.

To p r o k " ' " k o y l ii· :'

.

80 . 000 . !i

3 . 000. 000

% ı %

4

i

2.700 000

% 87 .

0/ /c0

8

2 . 000 000

t ii,

.

%39 _

% 26 %35

ı

1 91 3 yı lında i şleneb i l i r topra k ların 9 , 3 m i lyon hekta r olduğu ta h m i n ed i lmi ştir. A raştırma bu toprakların 7,7 m i lyon hektarını kapsam a ktadı r. Veri len ra kamlar, çok noksan ve yetersiz de olsa, bir f i k i r edinmek için yeterl i ­ d i r. Buna göre, sayı la rı 5 0 bini bu lan derebeyi v e toprak ağaları, e k i len a raz i n i n yüzde 65' i n i e l lerinde tutma kta­ d ı rlar: geriye ka lan 870 b i n köylü a i lesine topra ların yüz­ de 35' i ka lmaktadır. 80 b i n a i le ise topra ksızd ı r. 950 b i n köylü a i lesinin büyük kısm ı , bu topra k bey v e ağaları n ı n e c i r i . yarıcısı, marabası durumundadır. Köylü, katmerli bir sömürü d üzeni i ç i ndedir: Başta m ü ltezim, zaptiye ve verg i memuru, verg i d iye azami m i k­ tarı koparma çabasındadır. Z iya Paşa 'nın ifadesiyle, « Ba­ z ı yerlerde verg is i n i vermeyen leri ağaca sarıp fa la kayla 1 87

dövmek, ayôl i nin, kızının başlarında b u lul')an beş-on ku­ ruşlu k h i l l iyatı koparıp a l mak ve hat u n ların uçku rlarına varıncaya kadar a kçe a ramak ve bu veçh ile hapis ve darp sefa leti ve namus gayreti i le hasta lanıp ölmek dahi môzu r tutu l u r.» Vergi soyg un undan sonra , tefeci tücca rın soyg unu gelmekted i r. Tefeci tücca r, köy l ü ürününü seta­ let pahasına kapatmaktadır. Hattô köylü, her an a razisini kaybed ip proleterleşme tehdidi a ltı ndad ı r. Ağa n ı n zulmü de buna eklenmelid i r. Yalvaç'ta ihtiyar bir köylünün A h ­ m e t Şerif'e a n lattığına göre, « Bi rkaç senelerd i r köyden e kecek toh u m l u k b ulamıya n la r çoktur, hiçbir taraftan yar­ d ı m olmadığından ister istemez ağalardan bir kile tohum­ luğu 1 00 - 1 20 kuruşa ya hut üç ki leye ka rşı l ı k a l ır, ekeriz. A rt ı k o ağalar başım ıza bir belô kesi l i r, köylüyü, hep edepsizlerden olan adamlarına dövd ürü r, ha psett i ri r, bo ­ za n hü kumet ma rifetiyle korkutu r da vermeyenlerden öyle ta hsil eder.» Bu, sözde bağ ımsız köy l ü n ü n d u ru m udur. Ağa ve derebeyi ya nına kap ı lanan köylü de, yarı aç yaşa­ madan ötesini ümit edebi lecek d urumda değ i ld i r. Üste lik köylünün sonu gel meyen savaşlar yüzünden b i r de as­ kerl i k derd i vard ı r. H ı ristiya n la r askerl i kten m uaftır. Tan­ zimat'tan sonra, H ı ristiya n ların askere a l ınması denen­ m işse de, bu iş yürümemiştir. Askerlik, 1 5 yıl dahi sür­ m ekted ir. Köy l ü , askerli kten y ı l m ıştır. Askere gitmemek için el inden geleni yapma kta , fırsatı n ı b u l u nca kaçma k ­ tad ı r. Moltke'nin ta n ı k o l d u ğ u olaylara göre, «asker top­ lama. devlet makamları n ı n köylere baskın etmesi» biçi­ m i nde olmaktad ı r: «Öyle köy ler va r ki, içinde genç ve ça­ l ışabi lir ki mse ka lmamış. i nsan b u adam avc ı l ığ ı nda ha­ z ı r bulunmalı, bu e l leri bağ l ı ve gazap dolu ba kışlı yeni askerlerin gelişini görme li . . . » Başka bir yerde ise, « köy­ lerdeki halk, dağ la ra kaçıyord u ; peşlerinden köpekler sal­ d ı ra rak kova lan ıyorlard ı ; tutu lanlar, çoğu zaman çocuklar ve sakatlar, uzun ipiere s ı ra lama bağ lanmış ve el leri bağ­ lı olarak getiri l iyorlardı.» Moltke, bir örnek olara k Siirt'in durumunu vermek­ ted i r. Siirt'te sayım yapılmış, 600 M üslüman ve 200 Hıris1 88

t iya n tespit ed i l m iştir. ı i l k kez, 200 asker silôh a ltına a l ı n · m ıştı r. Üç y ı l son unda Müslüman ha l k, 400 hclneye inmiş­ t i r. Moltke kasaboya geld i ğ i s ı rada 200 asker daha isten­ m işti r. Bu ta lep üzeri ne, bütün n üfus dağ lara kaçm ıştı r. 1 95 Hatı rla mak gerekir ki, Kurtuluş Savaşımızın i l k yılla­ rında, M i ! !et Mecl isi'ne, kaça k askerler1n bütün maliarına el konulaca ğ ı n ı , a i lenin geride ka lan bütün üyelerin i n sü­ rü leceğ i n i , kaça kların beraberlerinde götü rdü kleri silah, cephane, beyg i r ve d iğer devlet malının bedelinin i k i ka ­ t ı n ı n köy hal kından a l ı nacağ ı n ı öngören ka nun tekl ifleri geti rmeye ihtiyaç duyulm uştur. Köyl ü , bitki n , g üvensiz ve i na nçsızd ır. Devletle i l işki­ si te k taraflıdır. Devlet, ya ln ızca «verg i ver, asker ver» d e­ m e kted i r. Bu d u ru mda köylüyü ta katsız düşürmek pahası­ na da olsa , az çok bir g üven l i k getiren derebeyi ve topra k ağasıy�e i y i geçin mekten başka çı ka r yol yoktur. Köylü, derebeyi topra k ağası ve tefeci tücca rın dış ô leme karşı gerdiği «demi rperde» nin gerisinde, susmuş, sinmiş ve içine kapa nmıştır. Köylünün tek protesto biçimi, «asker­ den kaçıp dağda g iz lenmekt i r» d iyen Yusuf A kçura , ta ri­ hi bir gerçeğ i d i le getirmekted i r. ·

Prof. Ta nkut'un şu sözleri , itirazlarla ka rşı lanacak bi­ le olsa. d üşündürücüdür: «Asırları dolduran korku hayatı ve ka n l ı kova laşma, Anadol u köylerinde b i r kalaba lı ktan ve insandan kaçma (misanthropie) ahlôkı yarattı. Zorla ihtiyar ettiği uzletin içi nde, her gün a ln ı n ı çarptığı ta biat ş iddetleri. tabiat kısırlığı ve ô kı bet kayg usu. Türk köy l ü ­ s ü n ü n ı rki v e ezeli neşesini yüzünden sıyırı p a l ı nca, azmi d e gevşed i . Yarın güneşin nasıl doğacağını b i le kestire­ m iyord u . Bu ruhi hô let, ru hi b i r kansız l ı k yapar. Müptelô­ larında i radesizlik, tereddüt ve üm itsizlik hôkimdir. Böy­ lece bed bin b i r felsefe, ü rkek, kurnaz, iti matsız bir mo­ ra l dokudu . . . Türk gön l ü nde g ı llugış da yer tutar oldu. M isti k ta ri­ katierin ora larda tutu la bil mesi, işte b u sebeplerdendir.» 196 Görü ldüğü gibi, serbest ticaret ve yabancı sermaye dönem i nde de, köylünün kaderi değ işmemfştir. A ksine,

1 89

sömürü, daha da ş iddetlenmişt i r. Derebeyi ve toprak ağa­ ları ise. hu bubat ve u n itha l i yüzünden kısmen bir zara ra uğramak!a birlikte, yen i durumdan yararlanmış la rd ı r. Em­ perya l ist dönemde, Türkiye'nin pamuk, tütün, üzüm, in­ c i r, fındı k, afyon, a rpa, t ifti k vb. i h racatı a rtmıştır. Dış ül­ kelere bu satışlar, emperya l izmin e mpoze ettiği sömü rü f iyatlarıyle ya pı lmakla birlikte, ezi len sadece d i rekt üretici olan köylüdür. Emperya lizm sömü rüden aslan payını da a lsa, ağası. m ü ltezimi, tefeci tüccarı ve onun üstündeki daha büyük tücca r. köylünün insafsızca söm ü rü lmesi nden yara rlanmaktad ı r. Bu nedenle, empery'a list d üzen içinde, �oprak ağa ları ve derebeyler, emperya l izmden şi köyetçi d eğ i l lerdi r: i h racat için ü retim yapanlar ise, bu sömürü- · Kurtuluş Savaşı mızın çok özel den yara rlanmaktadı r. şartları. bu bey ve ağaların b i r kısmının m i l lici kuvvetler safla rında yer a l masına yol açacaktır. YERLi ARAClLAR Emperya l ist ta lanın i kinci basamağı nda, ticari ve ma­ li organ izasyon gelmekted i r. Ta lan kon usunu, köylünün ve çok az sayıda i şçinin ve esnçıtın, ta rlada, maden ocak­ la rında, dokuma tezgöhla rı nda vb. ü rettikleri değerin m ü m kü n olan en büyük kısm ı n ı n a l ın ması teş k i l etmekte­ d ir. Bu a maçla üç basarnakli bir t i ca ri organ iza·syon ku­ r u lmuştur. Çok basit bir biçi mde beli rtilirse, orga nizasyo­ n u n tepes inde ba n ka la r ve Türkiye'ye yerleşmiş olan Av­ rupa lı büyük tücca rlar vard ı r. Bun lar, çoğ u Rum ve Erme­ n i lerden olan ikinci basa makta k i a racılar e l iyle faa l iyet­ lerini yürütmekted i rler. Rum ve Ermen i i kinci basamak a racıları, büyük topra k ağa ları i l e derebeylerine ü rü n kar­ şılığı ava nslar açmakta ve ü rü n ü toplamak için üçüncü basama kta ki çoğ u Türk olan a ra c ı la rı h izmetlerinde k u l­ lanmaktad ırlar. V. K. Ka raosmanoğ l u , kendisiyle yaptığı­ m ız bir konuşmada, en büyük i h racat şehri olan izmi r'in d u rumunu şöyle a n latmıştır: «Tepede Vitol ve benzeri Av­ rupa l ı büyük tücca rlar vardı. i hracatı bunlar yapa rlard ı .

1 90

V itol g i b iler, Rum simsarların h izmetlerinden yararla n ı r­ lard ı . Meselô N i ko Efendi, bu s i msarların en ü n l ü lerinden biriyd i . Rum si msa rlar. mahsulü i potek ederek. büyük ç iftç i lere avanslar a ca rlardı. Ru mlar, Türk simsarlar kul­ lanırlard ı : Sa l epçizôde. Leblebicizôde g i b i . Bu organ izasyonu be:irtmek icin size bi r hatıramı an­ latayım: i�mir'e g ittiğ im izde, d üşmandan kurta n i m ı ş şeh­ rin tüccarları kan ağlıyord u . 'Rumlar g itti, ne yapacağız?' d iyorlard ı . Bunlar benim mektep a rkadaşlığı ettiğim tüc­ car cocukları idi.» Ka radeniz'de fınd ı k tica reti, biri Alman, öteki isvic­ reli iki firman ı n tekeli a ltındadır. Bun lar, «çorbacı» adı ve­ ril mesi ôdet haline gelen yerli Rum ve Ermen i fındık tô­ ci rlerinin a ra c ı lığı ile faa liyetlerin i yürütmekted i r. Türk un­ sur. daha alt basama kta. küçük esnaf d u ru mu nda «ma­ nav» ve « kı ncı» adıyle yer a lm a ktad ı r. Demek ki, yabancı firmaların a racılığ ı n ı yapan kornp­ radar unsurları, daha çok Rum ve Ermeniler teşkil etmek­ ted i r. Yusuf A kcura. «Sebilürreşat>ı ta bugün « komprador» d iye adlandırı la n e mperya lizmin yerli a racılarını şöyle ta­ n ı m lamaktad ı r: Kapital istler, çok a k ı l l ı , cok k u rnaz ve çok pratik adam lard ı r. Söm ü recekleri memleketler halkların­ dan kendi lerine ya rdakcı bulmanın, işi hayli kolaylaştıra­ cağ ı n ı p e kôlô ta kdi r ederler. Bunun için bazen fikri i kna yo luyla. fa kat çok kez maddi çıkar sağ laya ra k , toprağın­ dan a ltın. halkından can a laca kları memleketin ahalisin­ den bazı larını saflarına kaza n ı rlar, kend i lerine bi l inçli ya da b i l inçsiz tel lôllar, acenta l a r bulurla r. Bu zaval l ıl a r, bi­ lerek ya da b i l meyerek, Avrupa kapita l istlerinin müke l lef sofra larından yere düşmüş k ı rı ntı lara tamah edip, on lara h izmetçilik, cığırtka n l ı k yaparla r{ . . . ) Bugün şu rada gördüğünüz iki üç Osm a n l ı tüccarı da, n i hayet Avrupa sermayeda rla rının kom ısyoncusu ve tez­ g ôhtarı mesa besinded i rler: Avrupa sermayedarlarının fabrika mamulôtını dükkô n la rı nda satıp. bir komisyon alır­ lar, tôbi r-i d iğerle tezgôhtar l ı k ücret! a l ırlar . . . »

19 1

Sa lta nat'ın son gün lerinde istanbul 'da yürütülen bir a ra ştırmaya göre, Türk tücca rlarının durumu şöyledir: itha lôt, ihracat ticaretinde Türkler sayı olara k yüzde 4 ci­ varındadır. Komisyoncu l u kta bu oran yüzde 3'ün a ltında­ d ı r. Liman işleri tamamen Türk ol maya n ların el indedir. U ma nda iş görmek için Rumca, ita lya nca ya da Fra nsız­ ca bilmek gereklidir. Esham ve kambiyo borsasında a lıcı ve si msarların yüzde 95'i Türk ol maya n l a rd ı r. Anca k «iti­ bar-ı M i l li» ve «Adapazarı islôm Ticaret Bankası» g i bi bir iki küç ü k banka, Türk sermayesiyle kuru l muştur. Ba n ka­ lar gibi, sigorta şi rketleri de yaba ncı lara a ittir. Toptancı tüccardan iç ticarette ca lışa n ların yüzde 1 5'i Tü rktür. Pe­ ra kendeci lerde bu oran yüzde 25'tir. Ya lnız işada mı sa­ yısı olara k veri len bu ora n lar. iş hacmi ölçü a l ı n ı rsa. yüz­ de 1 0'un bile a ltına d üşebilecektir. istanbu l'da şehir hizmetleri (su. havagazı. elektri k, telefon. tramvay, tünel vb. ) . dem iryolları. maden ler, tütün­ c ü l ü k gibi büyük işler. imtiyazi! yabancı şirketler el inde­ d ir. Bu şi rketlerin yönetici ve yüksek rnemu rla rı. yabancı ve yerli H ı ristiyanlardandır. Fakat devlete rüşvet kabilin­ den. aslında bir görevleri olmamakla birlikte. i ltimaslı ba­ zı Türkleri kullanmaktadırlar. Beyoğ lu yakasında, bütün mağaza lar. loka nta lar. eğ ­ lence yerleri. Türk olmaya n lara aittir. G rande Rue de Pe­ ra (şimd i i sti klôl Caddesi) . bir Avrupa caddesinden fark­ s ızdı r. Tek bir pej mürde insana rastla nmayan bu cadde­ de. Fransızca kon uşu lması doğa l sayı lma ktad ı r. 1 n M üta reke y ı l larında Türk tücca rını örgütlerneye ca l ı ­ ş a n Ah met Harndi Başar. bu konuda ş u hükme varma k­ tad ır: «Hatı rladığıma göre. Türk tüccarı olara k ista nbul'da bir Yağcı Şefik Bey'in ismi işiti l i rd i . Asmaa ltı'nda beş on tücca rımız daha va rdı ( . . . ) Bizim Avrupa ile, Amerika i le ticari mü nasebet kur­ m u ş tücca rlarımız a rasında. a racı k u l lanmadan iş ya pa n­ lar bulu nduğunu hatı rlam ıyoru m . Mutlaka Rum lar. Erme­ n i ler, Ya hudi ler. ecnebi ler a rada vasıto olurlard ı . Bu du­ rum. ya lnız istanbul'a mahsus değ i l d i ( . . . ) Anadolu'daki ·

1 92

tüccarımız a rasında da doğ rudan doğruya Avrupa ve A merika i le iş gören yoktu. Bun ların en kabadayısı n ı n kl!­ rabildiği münasebet izm i r veya ista nbul'daki ecnebi a lıcı ve satıcılara ve a raeriara kadar uza nabiliyordu.»19s Bu sivri l m iş tek tük Türk tücca rı nın bir örneğini, Lord Kinross, kitabı nda vermekted ir. Bu zat, izmir'in kur­ t u luşunda Atatü rk'ün ta nıdığı ve sonra evlendiği Lôtife H a n ı m ' ı n babası Mua mmer Bey'd ir. Lord Kinross, a i leyi şöyle tanıtma ktadır: «Ad ı Lôtife idi, ticaret ve gemic i l ikle u ğ raşan, d ışarı ile a lışv · yapan izmir'li b i r zenginin, U şa kizôde M ua m mer ey' in kızıydı . Avrupa'da hukuk o ku­ m uştu. Fransızca'yı ir Fransız gibi konuşurd u . Annesi, babası yazı Bia rritz'de geçi riyorla rd ı . » ı:ı!J R U M VE ERMENi KOM PRADO RLARI N YÜ KSELiŞi Bu tek tük örneklerin dışında, emperya l izm, Türkiye i le i l işkilerinde a racı olara k Rum l a rı ve Ermen i leri kul lan­ m ıştı r. Ya l n ız Müslümanlar değ i l , Museviler dahi i k inci plana düşmü şlerd i r. Eskiden beri mali ve ticari a landa ava nta j l ı durumda bulunan bu unsurlar, emperya l ist devletlerin açık deste­ ğiyle . iş hayatına egemen o l muşlardır. Devlet işlerinin Müslüma nlara açık b u l u n ması , H ı ris­ tiyan tebaa için yükselme yolu olarak tica ri ve mali işleri ön plôna geçirmiştir. Ayrıca, Müslüman nüfusu eritip tü­ keten ve bütün enerj i lerini ekonom i k faal iyetlere o kıtma­ ları n ı engel leyen uzun süreli askerl i k hizmetinden Müslü­ man olmaya nları n muaf tutu lması, onlara avanta j l ı bir durum sağ la m ıştır. Ticari ve ma li işlerle uğra şmanın ver­ diği uya n ı k l ı k la , bu u nsurlar, Avrupa d il le rini öğrenmişler, sefaretler h izmetine g irmişlerd ir. Sefe retiere mensup gö­ zükerek, yabancı tüccar g ibi kapitülasyo nlardan yararlan­ manın avanta j ı n ı bol bol kullanmışlard ı r. M eselô l l l . Se­ l i m döneminde, istanbul'un en zengin sarraflarından Ton­ kor oğlu Sim iyon, l nebahtı konsolasunun tercümanı sayıla­ ra k, vergi ödemekten kaçı nma kta d ı r. Edirne'de Artin isim-

1 93

li bir Ermeni tüccar, Avusturya Elçiliğ i nden aldığı b i r ter­ mono daya na ra k Ödic ismini takınmakta ve «Avustu rya tüccarıyım » d iye i mtiyaz istemektedir. l l l . Selim, b u söz­ de tercümanların barotla rını ellerinden almış ve gerçek tercümanların da ticaretle uğraşmasını engellemişti r.200 Avrupa ile ticaret yapan eski Türk tüccarları g eleneğ ini i hya için « Hayriye tüccarları» k u ru l m uş, Mahmut zama­ n ı nda bu tüccarlar yaba ncı ü l ke lere geziler de yapmış­ lardır. Fakat bütün bu tedbirler, Avrupa kapita l izminin emperya list aşamaya u laşma yolunda olduğu bir dönem­ de, tabiatıyle bir işe yara mam ıştır. E mperya list sermaye ve devletler, sistemli bir politikayla , Rum ve Ermeni un­ surları. emperya l ist pol itika nın a racı olara k egemen du­ ruma getirmişlerd i r. Avrupa devletlerine iç işieri mize mü­ dahale yetkisi veren reformların güttüğü a mac. H ıristi ­ yanları i mtiyazlı tebaa haline sokma ktı . i mparatorluğun en uzak köşelerinde bile yüzlerce konsoros l u k açı l ması, bunların durumunu g üclendirm iştir. Ticari i l işkilerimizin çok �ınırlı olduğu ABD dahi, 1 831 - 1 91 1 yılla rı a rasında 50'ye ya kın konsolosluk açmıştır. Konsalos l u k enflasyonunun a n lamını bir örnekle belirtmeye ça lışa l ı m : ABD, 1 887'de Sıvas'ta bir konsorosluk açmak icin başvurmuştur. Hari­ c iye cevap verm iştir ki, Sıvas'ta Ameri kalı olarak ancak iki rahip vard ı r. Ayrıca burada Ameri kalıların ticari i l işki­ leri de yoktur. O halde konsolos l uğ a da i htiyac yoktur. Ama hariciyenin, Veki l le r Heyeti'nin de onayından geçen red cevabı b i r işe yaramamış. Amerikan setirinin ısra rı üzerine konsorosluk kuru lmuştur.2oı Konsolosların çoğu yerl i lerdendir; ticaret. tarım ve faizeili kle pa ra kaza nmak­ tad ırlar. Konsolosluk sıfatı, onlara h ü kü metle olan i l iş­ ki lerinde ava nta j lı bir durum sağ l a maktadır. Ziya Paşa . pad işaha sunduğu raporda. « Ta nzimat. derebeyliği lôfzen kaldırı l m ıştır. Taşra ların her birinde derebeyleri elyevm m evcut olup, fa kat isim leri başka d ı r. Bunlar i k i sınıf olup birta kımı konsoloslar, öteki d e servet ve n üfuz sa h ibi eş­ raftı n> .21ı2

1 94

YABANCI OKU LLAR Amerikan misyonerleri nin ve öteki ü l kelerin çeşitli kuru luşları nın Türkiye'de açtı kları çok sayıda okuldan en çok Rum ve Ermen i u rla r yararla nmıştır. 1 839 - 1 867 dönemi nde Fra nsız e emen l iğ i nde 1 9 okul açıl mıştır. 1 867' den sonra Amerika . la r. ingi lizler, ha lyanlar ve Avusturya­ lıla rın da sahneye cıkmasıyle, 1 86"7 - 1 9 1 4 dönem i nd e 69 adet yabancı okul faal iyete geçmiştir.201 Bu okulların ya­ bancı sermayeye personel sağlama kta baş rolü oynadık­ la rı şüphesizd i r. Amerika n misyonerleri, ayrıca Müslü­ manla rı H ı ristiya nlaştırmaktan ümidi kesince, E rmen i leri protestan yapmaya yönelm işler ve bunda başarı sağla­ mışla rd ı r. E rmen i leri bağımsız devlet k urmaya teşv i k eden, hattô bu faa l iyetlerde bulunan Amerikalılar da gö­ rülmekted i r. Harp Tarihi Da i resi a rşivlerinde bulunan Mer­ zifon Kolej i D i rektörü Amerikalı White'a a i t bir mektup, bazı okul yönetici ve hoca la rı nın zihn iyetini göstermek ba kımından i lg i çekicid i r. Di rektör White. şöyle demekte­ d i r: « H ıristiyanlığın en büyük rakibi Müslüman lıktır. M üs­ lüma nla rın da en kuvvetiisi Türkiye'dir. Bu hükumeti ve mem leketi d evirmek için Ermeni ve Rum dostlarımız ta­ rafından o kada r kan feda ed ildi ki, bun lardan birçoğu islômlara karşı m ücadelede şehit old ular. U n utmaya lım ki, kutsal h izmetimizin sonuna kada r daha pek çok böyle şeh it ka nı a kıtı lacaktır. Alevilere de mezhep h ususunda serbestlik ta n ırsak. onlar d a b ize katı laca k la rdır. Bizim görevimiz, bu fırsatı kacırm a ma k, gereğ ine uygun hare­ ket eylemektir. H ı ristiyanların şimd iye kada r görmüş ol­ du kları zulüm lere karşı onların zekôtını ödeyecek bir ruh aşılamalıyız. Biz bunu şimdiye kadar yaptık ve muvaffak da olduk.»204 K urtuluş Savaşı'nda n son ra Ankara'ya gelen i l k Amerikan Setiri Grew'un da hatı ra la rından öğrendiği­ m ize göre. en büyük diplomati k faal iyeti , kapanan Ameri­ kan okullarının yeniden acılması için hükumete baskı ya p­ mak o l muştur. Merzifon'daki okuldan Türk bayrağı ya­ nında dalgolanan Amerikan bayrağını indirmesi ve paza r 1 95

günü ders yap ı l ması istenm iştir. Bunun üzerine, Ameri­ kan Kültür Kuru l u Başkanı Goodshel l, Türkiye'den cekil­ me tehdidinde bulunmuştu r. Büyükelci G rew, hatırlarında, « Böyle olursa, ben de Türkiye'den ayrı la b i l irim. Zira bu şartlarda Senato'n u n ben i m elciliğ imi onayiayacağını hiç sa nm ıyoru m.» demektedi r.2°" O k u l ların ya nı sıra , Tanzimat reform ları gereği, Rum ve Ermeni ler. devlet hizmetlerinin en yüksek kademele­ rinde, öze l l i kle ekonom ik işlerle i l g i l i ba ka n lı klarda görev a lmışlardır. Bun lardan sada katla h izmet eden ler bulundu­ ğu gibi, yetkilerini yabancı sermaye hizmetinde ku l la nan­ lar da eksik değ i ldir. Hattô baza n tam bir iha net söz ko­ nusudur. Meselô Trab lusgarp Savaşı'ndan sonra , italyan­ larla bir a n laşmaya varma k için ca lışıldığı sırada, Ziraat Nôz:rı Reşit Paşa . aynı kobinede birlikte ça lışığı H a riciye N ôzırı Noradongiya n Efendi'nin ita lyan ia ra , «Duru mumuz fena d ı r, ne isterseniz vermeye mecburuz, fırsatı kaçırma­ yın, isted i k lerin iıda ısrar ed in.» tavsiyesinde bulunduğu­ n u iddia etmektedir.20G YEN i BiR Ti P : LÖVANTEN L E R Öte yandan, i mparatorlu ğ u n Müslüman olmayan un­ surları, Avrupa devletlerinden ya l n ız yard ı m görmekl e kal­ mamış. birçoğu on ların tebaasına geçme olanağını bul­ m uştu r. · Türkiye'de böylece gercek Avrupa ' l ı la rın yanı sıra b i r sözde Avrupa l ı zümre ortaya çıkmıştır. Bunla ra > 211 Bu g enelere ün iversitelerde Sa kızlı Ohannes Efendi (Paşa} i le Porta ka l M i kael Efendi (Paşa } . l i bera l izmin fazi letleri­ ni okutuyorlard ı . Emperya list egemen liğ inde Türk üst taba ka larının d u rumunu be lirten bu ta bloyu, Batı'da yetişmiş Türkcü­ lerden Yusuf Akcura ' n ı n islôm iyetci «Sebilü rreşat» ta ya-

200

"-

yınladığı şu sözlerle tamamlaya lım: «XIX. yüzyıl orta larından itibaren, Avrupa sermayedarları, Osma n l ı H ü kumeti­ nin sa rraflığ ı n ı yüklendiler. H ü ku met-i Osman iye'ye, istik­ razın tad ı n ı tattırdı lar. H ü kumet-i Osman iye'ye borcıa m uhteşem yaşama kolaylığını öğrettiler. Böylece, serma­ ye, kapita l, Osma n l ı ü lkesine g i rmeye başladı. Bu, Osman­ l ı ta rihinde çok önem l i bir olgudur. B u n u n la beraber, mil­ letin b i r kısmı, yü ksek deni len sınıflardan başlayara k, Av­ rupa uygarlığ ının fi kri ve bedeni zevk lerine a l ışıyord u . Av­ rupa fi ki rleri , Avrupa adetleri , Avrupa libasları, Avr upa kitapları , Avrupa ka nunla rı , Avru pakôri saraylar, kôşône­ ler, sa hi lhôneler, mobi lyeler, Avrupava ri tiyatrolar, kafe­ şanta n lar, daha ne bileyim neler, istan b u l'dan Saray ve. vükelô da ire lerinden her tarafa yay ı l ıyord u . Bu, efend i ler, môhut Devr- i Tanzimat'tır.» 2 1 2 Be l l i tarı m ü rün leri ih racı sayes inde yapılan ithalatın önemli bir kısmı, tarım ve sanayiin ka lkın masına değ i l , büyük şeh irlerdeki bu yüksek taba ka ların tüketimini kar­ şılamaya gidiyordu : Kiba r mahallelerdeki mağaza larda, «yok, yok» idi. Un, pirinc. şeker bile d ışarıdan sağ l a nırdı. Piyasada Hollanda, isvicre, Fransa peyn irleri, süt hülô­ sa ları, her türlü meyva, sebze ve ba lık konserveleri satıl­ ma ktayd ı . Ba kka l dükkô n ları, Avrupa ve Amerika m a l la rıy­ la doluyd u . Domates konservelerinin en iyisi italya'dan gelirdi.213 Mada lyonun b i r de öteki yüzü vardı : Fakir leşen halk ta baka ları. PRO LETARYA VE LUMPEN PROLETARYA Köylerde toprağını kaptıra n köylünün proleterleşmesi g i b i , Avrupa emtiasının i stilôsı a ltında , küçük sanat erba­ bının bir kısmı da fakirleşmekte ve g iderek proleterleş­ mekted ir. Cumhuriyet'ten hemen sonra i stan b u l Ticaret Odası'nın bir kom isyonunca düzen lenen rapora göre, is­ ta nbul'un yüzyı l la rca en büyük işi olan sa raçlık bitm iştir. Çanta, bavu ! vb. dışarıda n geldiğinden, bu meslekte a n 201

c a k 200 k işi kalmıştır. Saraçlar. ith a l ma l ı deri i le çal ış­ ma ktadır. Fakat deriye 27 kuruş, deriden mamul eşyaya 15 kuruş güm rü k kond uğu icin, saraçl ı k ö l müştür. Özel sanayi olan deri c i l i k , Yedi kule'de 1 500 kad a r usta ve iş­ çiye bir geçim sağ la ma ktad ı r. En gel işen sanayi, kundu­ racı l ı kt ı r. Devletin 500 işçi çalıştıran Beykoz Kundura Fab­ rikası'nın dışında, kundura c ı l ı k, 30 bin usta ve işçiye iş sağlama kta ve Ameri ka'ya g ü nd e 2 bin çift terl i k i h raç edilme kted ir. Ya lnız yarı lôstik, yarı bez fabrika mamu lôtı ayakkabı lar dışa rıdan az gümrükle gelip piyasada ucuz satıldığında n . bu a la nda da güçlü k le r va rd ı r. Dokumac ı l ı k, çok gerilem işti r. Pa muk i p l i k leri ve pa muklu dokuma. co­ ğu ita l ya ve ingilte re'den olmak üzere. d ışarıdan gelmek­ ted ir. Son za manlarda suni ipekten küçü k örme sanayii gelişm iştir. Bu a l a nda bi nden fazla makine i le 3 4 bin kişi ça lışmaktadır. Dem i rci l i k çökmüştür. Bütün demirler gibi, demir eşya da itha l olunma ktadır. Demir mamu lôtı sa nayii yı lda ya lnız 30 bin l i ra g i bi çok düşük değerde imalôt yapmaktadı r.2 1 4 -

Fa ki rleşen ve usta k a lfa ları proleterleşen bu küçük sanatlar kesiminin d ışında . ima lôt sanayi inde, 5'ten fazla işçi çalıştıran işyerlerinde, kısmi bir a raştı rmaya göre, 1 91 3 y ı l ı nda 666'sı idari ve tek n i k personel olmak üzere 1 6.975 kişi ça lışma ktadır. Ya l n ız yed i önem l i yerleşme me rkezinde yürütülen bu a raştırma. gıda, inşaat ma lze­ mes i . deri c i l i k , kereste, dokuma. matbaac ı l ı k, ki mya gibi işkollarını ka psa ma kta, meta l . a l kollü içki ler, kundura ve hazır elbise işko l la r ı araştırma dışında kalma ktadır. ima­ lôt sanayiinde gerçek işçi sayısı bu m i kta rın üstü nded ir. Ayrıca devlet tersa neleri ve tütün ima lôtı i le demiryol ları, su. havagazı. tramvay, l i man vb. gibi ka m u hizmetleri :ı i ­ tel i ğ i nde v e yaba ncı ların tekelinde b u l u n a n imtiyaz l ı şir­ ketlerde küçümsen meyecek m i ktarda işçi ça lışma ktad ır. Maden ierde işçileri. köylü ler teşkil etme kted ir. Meselô kömür madenlerinde. uzunca bir süre. Zongu lda k Köylü­ s ü . 13 yaşı ndan 50 yaşınc kada r 15 gün tarlada , 1 5 gün madende çal ışma kla yü kümlü tutu lmuştur. limanda, güm202



rüklerde, · ti ca ret yerlerinde, ha n la r v . ci polarda iş gören hammallar ise, lonca halinde örg ütlen iştir. Demek ki, açık paza r şartlarına . ğmen, bir proletar­ ya gelişmekted ir. Fabrika işçi lerinin sayıs ı n ı n 50 bini bul­ duğunu, 1 91 0 yılı nda im pa ratorlu kta yalnız örgütlenmiş işçi sayısı n ı n 1 25 - 1 50 bine u laştığını i leri süren yazarlar vardır.21:; Lütfi Erişçi ve H üseyin Avni Şanda 'nın a raştır­ ma larında belirtti k leri üzere, bu işçilerin çal ışma şartları çok ağırd ı r ve ücretler d üş ü ktür. Anadolu Demiryolları'nın Alman müdürü, «Türk işeisi bir lokma kuru e kmek, iki cürük zeytinle gecinebilir» buyu rma ktad ır. Bununla birlik­ te. tarımdaki ücretiere nazara n , tarı m dışı kesimdeki üc­ retler yine de bir m i ktar yüksektir. Lütfi Erişçi, «iş günü 16 saati b u luyor, m uvakkat ve acemi işçi lerin a ldığı üc­ retler, hayat şartlarının ağı rlaşmasına rağmen 6 - 7 ku­ ruşu geçmiyor, zira i sahada ise bi rkaç ku ruşa in iyord u » demekted ir.2 16 işçi, 1 908'den sonra gösteri len ça ba lara ve b u konu ­ d a k i iddia lara rağmen aslı nda örgütsüzd ü r. 1 872 yılında istanbul tersa nelerinde ücretler ödenmed iği için başlayan i l k grev da lgası ise, sosya l olduğu kad a r, yabancı şi rket­ lere karşı birçok ha lde memurların da katıldığı ve öncü­ lük ettiği m i l l iyetçi bir nite l i k taşıma kta d ı r. Müta reke yıl­ ları nda ki g revler için tfe aynı şeyler söy lenebi l i r. işçi ha­ reketi, ka nunlarda ya pıla n · değ işik l i kler ve bu harekete destek olan sol entellektüel grupların faa l iyetlerinin en­ gel len mesi i le, uzun süre d u ra k la ma göstermiştir. Sanayiin pek c ı lız olduğu imparatorl u k Türkiye'sinde işçiden çok işsiz vard ı r. Seyya r satıcı, boyacı, küfeci, d i­ lenci vb. biçim inde, bugün «gizli işsiz» ded iğimiz on bin­ lerce insan l u mpen proleteryayı teşk i l etmekted ir. Köy­ lerden büyük şehirlere a k ı n ve Avrupa reka beti karşısın­ d a çöken geleneksel küçük sanatla r, lu m pen proletarya­ n ı n saflarını beslemekted i r. Ziya Göka lp'in çömezi Teki­ na lp, «Sapsağ lam yüz binlerce insan boş ve tufeyli» du­ ruyor d iye ya kınara k , b u konuda şunları söylemekted i r : « H içbir kıymet istihsa l etmeyen ve toplumumuz için zarar203

l ı olan bu tufeyliler, sayısız tembel ler. koca şehri kapla­ m ıştı r. Bunla rı n yüzünden mem leket e konomisi hastadır. Ötede beride bir sürü ayla k kundura boyacısı, ufa k tefek işporta eşyası satan insa n ı n gercek isti hsa l işlerinde k u l ­ l a n ı l r .ıası gereklid i r.» 2 17 Te kinalp'ın u n uttuğu nokta, em­ perya l izm i n açık paza r ha l ine geti rd iği ekonomilerde lum­ pen proletarya safla rı nın koc ı n ı l maz biçimde çoğa lacağı ve bunun önlenemeyeceğ idir. Aşırı seta let ve aşırı zen­ g i n l i k , sömürge ve yarı -söm ürge ü l ke lerin büyü k şehi rle­ rinin i l k göze çarpan öze l l iğ id i r. işte Türkiye'nin Ta nzimat tipi Batı l ı laşma döneminde biçimfenan yeni top lumsa l yapısı, kısaca bundan iba ret­ tir. Yaln ız. bu tabioyu tama m la m a k için, yeni yönetici sı­ nıfı ve Saray'ı da ele almak gereklid i r. KOM PRADOR DEVLET ismet Paşa, 2 Mart 1 934'te Ankara'da i l k i n kılôp der­ s ı n ı verirken, Osma n l ı n iza mı. «ecnebilerin e l inde Türk m i l leti a leyh ine vasıto olma k rolüne a ! ışmış !di» ibaresi n i kullanmaktadır. Gerçekten Ta nzimat t i p i Batılı laşma i l e birlikte. yabancıları n elinde Türk m i l leti a leyh i ne vasıto ro lünü beni msemiş bir yönetici zümre ortaya çıkmıştır. «Bir dev lette iki kuvvet o l u r. Biri yuka rıda n , biri aşa­ ğ ıd a n gelir. Biz im memlekette yukarıdan gelen k uvvet cüm lem izi eziyor. Aşağıdan ise bir kuvvet hasıl etmeye ihtima l yoktur. Bunun için pabuççu m uştası gibi yandan bir kuvvet kullanmaya mu htacız. O kuvvetler de sefaret­ ierd i r.» d iyen Fuat Paşa , bu yen i yönetici zümrenin siyasi felsefesi ni d i le geti rmektedir. Fuat Paşa gibi, Ta nzimat' ı n büyü k isimlerinden o l a n Ali Paşa da, Londra Elçimiz M ü­ zürüs Paşa'ya gönderd i ğ i b i r mektupta, Türkiye'de ger­ çek iktidarın ki mlerin elinde bulunduğunu a ç ı k açı k yaz­ m a ktadır: Görevini yaparken, konsolos ların hoşuna g it­ memek bed bahtlığ ı nda bulunan bir vali mahvolmuş de­ mektir. Vükelô-yı devlet de aynı durumda d ı r. Vükelôsını azil ve nasp eden padişah değ i ldi r.2111 204

O halde, Tanzimat sayesinde kati l ve m üsadere kô­ busunda n kurtu lan yüksek yönetici ler, i kba l yolunu yen: efendi lerde aramışlardı r. Zaman zaman öte ki devletlere de göz kırprnayı u n utma makla birli kte, Fuat ve Ali Paşa Fransızları. Reşit Paşa i n g i l izleri seçm iştir. Mahmut Ne­ dim Paşa . Ruslara ya slanm ıştır. Da ha sonra ları Kôm i l Pa­ şa, bütün 'ka riyeri n i , « i n g i l izler. ben i m sözüm ü din ler» slo­ g a n ı na dayandırm ı ştır. Rüzgôr, Almanlara dönünce, da­ ha Konya Va l i l i ğ i nde Alman B üyükelcis i n i n gözüne girme­ ye calışan Ferit Pa şa . uzun y ı l la r değ işmez Sadrazam ol­ m uştur. Abd ü lhamit'in sağ ko lu Ta hsin Paşa. Abd ü l hamit'­ in Meşrutiyet'e kadar sadraza m yaptığ ı Ferit Paşa'nın yük­ selişini şöyle a n latmaktad ır: Ferit Paşa . daha Konya va­ lisi iken, Anado l u Demiryolu dolayısıyle Alman Setiri Ba­ ran Marscha l l ' i n gözüne g i rmeye ça lışmış ve başa rmıştır. Alman siyaseti nin o za manlar mevkii kuvvetl i · id i . Alman dostluğuna verilen önem ve değerin ya n ı sıra . öze l l i kle B a ran Marscha l l g i bi dirayet l i ve gözde b i r Alman seti ri­ nin övg üsü. el bette etkili ve veri m l i olurd u . Ferit Paşa , yaradılıştan son derece hasis olmakla be­ raber, Baran Marscha ll'e ve karısına hed iyeler sunmak­ tan ve Alman cıkarlarını koruma hususundaki işgüzo rlı­ ğını bu suretle zarifône ve cem ilepervera ne davra n ışlarla tama m lamakta n geri ka lmazd ı . Ferit Paşa'nın bu tedbiri, n i hayet tesi rini gösterd i , Padişa h ' ı n huzuru nda Baran Marscha l l . Konya Va lisini uzun uzun övd ü .2 1ıı Bu sayede Ferit Paşa. A l manya 'nın isted iği Sadraza m olara k i ktida­ ra geld i geldi ve uzun yıllar orada ka ldı. Ya lnız en üst basarno kta değ il, a rtık idarenin her ba­ samağında i kba l yolu sefaretlerden geçmekted i r: Uyga r­ l ı ktan ya na yeni Osman l ı l a rdan Ziya Paşa. 1 869 yı lında, Batı 'ya cevrik yönetici taba kanın tab losun u şöyle cizmek­ ted ir: Reşit Paşa'nın, Avrupa devletlerine hoş görü nmeyi sefaretterin iltimas l ı tutu m unda o ra ması, müdahale kapı­ larını açmıştır. Bu kapı lar, bir daha kapanmamıştır. «0 za­ mana kadar biz m u kavvadan masnO bir aslan gibi, hariç205

ten nazar edenlere dehşet verird i k ve bizi hariçten gö­ ren ler. bu şek l-i m u ntazamın içinde b i rçok şeyler olmalı­ d ı r, itikadında idi ler.» Ama «Avrupalı lar. birdenbire esra ­ rı mızın iç perdesine kadar» girince, « h a k i kat-i hôl imiz» i a n lad ı la r. Eskiden sefirler. ya ln ızca tebaalarının işleriyle uğra­ şı r. devletlerinden a ld ı kları d i rektifi Babıô l i 'ye i letmekle yeti n i rlerd i . Sad razam azlo lun muş, Defterd a r Efendi sü­ rü lmüş, Kethüda Bey değ işmiş, setirieri zerrece ilgi lend i r­ mezd i . Sefaret tercüman ları. «ayda yı lda bir kere» önem l i bir i ş çıkarsa, Reis Efend i'yi (Ha riciye) görebi lirlerd i . Se­ tirler ise, b i r geld i k lerinde, bir de ayrı ldıkları nda Padişah i le karşı laşabilirlerd i . Sadraza m la görüşmeleri dahi çok enderd i . izmir, Selônik, Trabzon, Ed i rne gibi yaba ncıla­ rın çok bulunduğu tica ret merkezlerindeki konsoloslar, belli işlerin dışında hiçbir şeye karışmazlard ı . Va kta ki, Reşit Paşa. seti rlerin nüfuzunu kend ine i kba l yolu açmak için k u l la nd ı , «Sefaretler dahi himayelerini pa halı satma­ ya başlad ı la r. Her defa k i Reşit Paşa mesned i nden d üşü­ rülür, bir sefareti n kuvvetile tekra r yerine getirilird i . » Se­ faretler. bu yolda n iç işierim ize « pa rmak sokmaya» koyu l­ d u lar. Sefirlere.. hanımiarına ve tercüma n l a m hediyeler « Beyoğ lu, Büyü kdere ve Tarabya 'da hônelenı yağd ırıldı. Sefi rler ve tercüman lar, « m ü l kü müzde hükümra n olma k lezzetine» a l ıştı lar. « Mesô l i h üzeri nden m i lyon lar kazan­ maya dada ndı lar.» Babıô li, seferetierin fikri n i olmadıkça, yen i l ikler yapmaya cesaret edemez oldu. Bizim tebaamız­ dan t ica ret eden ler, ya ba nc ı ların na i l olduğu imtiyazlar­ dan ya rarlanmak için tôbi iyetleri n i değiştird iler. istanbul'­ da ve taşrada, Müslü man olmaya n « n ice bin erba b-ı ser­ vet» yaba ncı devlet tebaası old u . Düne kadar el etek öpen­ ler. « meselô Sa rnotya l ı Kaspar. bugün başında bir siya h şapka ve yan ı nda b i i" Rusya tercümanı i le H ôriciye Nôzı­ rı'nın ya nına gelip üst ya n ı ndaki sanda lyeye otu rdu. Ve cebinden tütün kesesi n i çı karıp cigaracığ ı n ı ya ktı ve Nô­ zır Paşa'nın burnuna üfleyerek aya klarını biribiri üstüne koyd u , işini de isted iği g ibi yü rüttü.» Ancak sefaretler, bu 206

yard ı m larını ka rşı l ı ksız yapmıyorlard ı . '> yitird i . « Ecnebi sefaret memuriyet leri, m i lyon lara m ô l i k oldular. ıı Konsolos lar da bulundukları yerlerdeki devlet memur­ larının işlerine müdahaleye koyuldular. «Akceler kaza n ­ d ı l a r. H a ksız işleri sehôbetle yürüttüler. . . N ice b i n tebaa - i hô l isô n ı başta n ç ı ka rd ı lar.» Konso losların işlerine ka rış­ malarına ka rşı ç ı ka n devlet memurları, Babıô l i 'ye şi kayet ed i l i p işlerinden atı ldılar. V i layetlerdeki memu rlar, « kon­ soloslukların kavasları hükm ünde ka ldı lar.>> Konsolosu n , sefa ret tercüma n ı na yazd ığı bir mektup da h i , va l i ve mu­ tasa rrıfların işlerinden uza k laştı n ima larına yetiyordu . Bu nedenle, her yerde, mül kiye memurla rı konsoloslara hoş görün meyi «birinci vazife» sayd ı la r. Çünkü «memur dahi o memuriyet i , ne güçlükler ve ne türlü e l le r ve etekler öpmekle ele geçird iğ i n i ve sa rrafa olan borcu nu ve mah­ cubiyeti n i ıı gözönünde tutmak, işini kaybederse a i lesi n i n cekeceğ i ıstı rabı düşünmek zoru ndayd ı. Memur. «bizza­ ru re ve b i l mecburiye, memleket yıkanlara ıı ya rdım eyled i. «Namus ve ham iyeti , menfaat-i zötiyeye tercih edenlerıı işlerinden atıldı lar. Yerleri ne « Babıô li'nin m izac ve meşre­ bine muvafı k olanlanı geti rildi. «Aceze-i a h a l i>> uğradığı zulüm yüzünden h ü kü mete başvurunca, « kapıyı kapa l ı ve­ ya hası m la rı n ı haklı buld u la r.» Sefaret tercüma n la rı da büyü k kud ret sa hibiydiler. « Piza ni'ler, Scheffer'ler, O utrey' ler. Deıapo rte'lar, Mayer'­ lerden her biri bir sefi r-i m u ra h has tarzında, hariciye na­ zı rlarına h ü kmetti ler. Bayağ ı bir adama söy lenmesinden hicap olunacak sözleri, sad raza m la rı n yüzlerine karşı söyled i ler. Onunla beraber, yine her işleri n i isted i kleri yol ­ da yürütüp, m i lyon l a r kaza n d ı la r. M u rassa kutular ve e l ­ m a s l ı çiçekler v e h ô n e v e ya l ı gibi atayô ve hedôyô yine başka. Bu tercümanla r, Ba bıali'nin neza ket-i miskinônesi soyesi nde öyle büyük işler becerdiler ki, mensup oldukları devletler nezd inde bile kesb- i ehemmiyet ett i ler. Sefi r 207

olanlar değ işüp, bunla r damızlık g ibi yerlerinde ka ldıla r.» « Bir tercüme n ı n Sa ray-ı H ümôyun'a g id ü p birkaç söz söylemesi i le b i r sadraza rnın azied ildiği ve d iğerinin ifa­ desiyle. ôharinin H a riciye Neza retine tôyin olunduğu de­ faatle vuku buldu.» 22° i şte böylece. gözleri sefirlere, tercümen lara ve kon­ solasiara çevrik bir kampradar bürokrasi doğdu. Kornp­ radar bürokrasinin fonksiyonu, ü l keyi, Avrupa sermaye g ruplarının çı karlarına göre yön etmekti. Tabii ki bundan, o da bol bol payı n ı a lmaktaydı. Yabancı firma lara dağıtı­ lan imtiyazlar ve verilen siparişlerden devletin tem si lcile­ ri de ya ra rlanma ktaydı . ingi liz Avam Kamerası'nda konu­ şa n diplarnot Sykes, «Biliyorum , Sultan'ın h ü kumeti rüş­ vet a lma kla sucla ndırılma ktadır. Rüşvet a lıyorla r, ama söylemeliyim ki, Avrupalılar onları bu yola itmekted i rler» d iyerek, bu d u ru m u belirtmekteyd i. ingi liz Dışiş leri Ba ka nlığı nca yayı nlanan belgeler, sa­ tılmışlık iddia larıyle doludur: « H arbiye Nôzırı M . Rıza Pa ­ şa : - Başlang ıçta çok kuvvetl i bir ingiliz dostu i ken ya­ vaş yavaş Alma n ların ta rafına dönm üştür. Essen (Krupp) i le olan i l işkisi, müthiş servetinin kurulmasına yard ı mcı o l m uştur . . . Siemens ve H a l kske, ona çok faydası doku­ nan tesisler kurmuşlardır. Bah riye Nazırı Tahsin Paşa : - 25 yıldır Ba hriye Nôzı rı olup 3 m i lyon sterlin servet top­ lamışt ı r. Her yıl gemi yaptı rmak icin pa ra ve müsaade a l ır, fakat hiçbir şey yaptı rmazd ı vb. vb . . . »:ı2 ı Komprador bürokrasi, Meşrutiyet'ten sonra da fon k­ s iyon u n u esk isi g ibi sürd ü rebilnı iştir. Mahmut Şevket Pa ­ ş a , hatıratında bunu hayretle a n latma ktadır: « H üku met­ çe 20 maden imtiyazının verilmes i n i kabul ettik. Bu ma­ d en imtiyaz larını isteyen iş sah ipleri, uzun zamandan beri oya lan ıyorla rd ı . Bizden önceki h ü ku metierin bu oya lama­ dan ma ksatları. i ş sahiplerini m ü racaata mecbur b ı ra kıp pa ra almakmış. Ya ni aynen Sulta n Harnit devrinde olduğu gibi. Beyazıt - Şişli a rası nda tünel yapılması projesi de bu su retle uyutu lmuştu . Bu tünel p rojesi h ü kumetce tasdik 208

edilmiş. Padişahtan i radesi bile a lınmış oldu ğ u halde. ha­ rekete g eçilemiyordu. Eski sadrazam Sait Paşa. bu imti­ yazı vermek için Deutsche Bank'ta n 15 bin a ltın rüşvet istem iş. Bunu Alma nya Büyükeleisi Baran Wangenheim bizzat bana söyled i . . . B u mesele üzerinde tah ki kat yaptı m. Öğrendim ki, bir F ransız firmasının temsilcisi de. bu Beyazıt - Şişli tünel imtiyazın ı n Alman lara deği l . kend i lerine veri l mesi için Os­ manlı Hükumeti ne 3 mi lyon a ltın teklif etmiş.» « Krupp fabrika larına 750 bin altı n l ı k sipariş vermiş­ ti k. Skoda fabrika larının m ümess i l i J oseph H u ber geldi. Kend i le rine de sipa riş veri l mesi için ricada bulundu. Krupp'ta n daha ucuz fiyat i leri sürd ü ve bana bir m i ktar borç vermek isted i kleri n i söyl ed i . A n ladım ki, mem lekette henüz rüşvet kal kmamış.»222 Yabancı firma l a r mevkilerini g üçlend i rmek için, Abdülhamit zam a n ı nd a . Su ltan'a çok ya kın resmi görev l i leri şirketlerinin yönetim kurullarına a lmayı kôrlı bulmuşla rdır. B i r a ra ştı rmada Abdülhamit ve çevresi hakkında şu bilgi veri l mektedir: «Osma n l ı Ban­ kası D i rektörü Pangi ris. Sulta n ' ı n ma li müşav i ridir. Banka, Sultan'ın k işisel serveti ni yönetmekte ve sı kıştığı zaman ona pa ra vermekted ir. Düyu n u U m u m iye Meclisi'nde bu­ l unan ve daha son ra Vickers teke l i n i n d i rektörlüğünü ya­ pan Sir Vi ncent Ca i l lard, S u lta n ' ı n uzun y ı l l a r ingi ltere Başba kanı ile i l işkilerini yürüten mutemet aracı olmuştur. H a riciye Neza reti. yabancı teke l lerin ada m la rıyle doldu­ ru l m uş. ( Meşrutyiet'ten son ra k i ) Ha riciye N azıriarından Noradung iyan Efendi. · Osm a n l ı Ba n kası'na bağ l ı Genel Sigorta ile izmir ve Selô n i k E lektrik Şi rketi 'nin idare Mec­ lisi Başkanıdır. Abd ü lhamit'in ya kınları. yabancı şirketle­ rin m utemet adamları kes i l m işlerd i r. Sulta n' ı n sırdaşı Kô­ mil Bey, yabancıların ünlü ajanla rındand ı r. Su ltan'dan is­ ta nbul'un su işlerini ıslah icin imtiyaz a l m ı ş ve bunu Fra n­ sız ba nkalarına satm ıştır. Su lta n ı n yakını H asan Feh m i Paşa. bir Osma n l ı - Fra nsız şirketinin başkanıdır. Saray erkô n ı demiryolu. tramvay. e lektrik ve gaz tesisleri imti� yazlarını yabancı şirketlere peşkeş cekerek büyük körlar

209

sağlamışlard ı r. Ya bancı lara verilen tütün tekelini yürüten Reji'nin idare Meclisi üyelerinden biri, Sultan'ın Katibi N u ri Bey'd ir. Başka b i r katibi, Sü reyya Paşa. ku rşun ma­ deni işleten ya bancı bir şirketin başkan yard ı mcısıdır. Harndi Bey, Galip Paşa, Sel i m Paşa gibi Sultan'ın yak ı n ­ l a r ı , A l m a n v e Fransız şirketlerin i n orta klarıdır. ıı 22J Araştı rmada verilen bu bi l g i ler yüzde yüz sıhhatli o l mayabi l i r, fa kat ana çizg ileriyle, hiç şüphe yo k ki, Tan­ zimat Batıcılığ ı n ı n yarattığı yen i bürokrasinin çehresini ortaya koyma ktadı r. Ka riyerini ya bancı devletler ve ser­ mayedarların i ltimasına bağlaya n , onlardan ·komisyon a la n bu yeni bürokrasinin, eski Osma n l ı bürokrcsisi i le bir i l ­ g isi yoktu r. Bu, emperya lizmin ürünü o l a n yeni b i r tür­ d ü r. Emperya lizmin Türkiye'deki birinci kol u Rum ve Er­ meni tücca rları ise, ikinci kolu yeni Osm a n l ı bı1rokrasisi­ d i r. Bu kampradar bürokrasi , e mperya l ist te landa üçüncü planda bir rol oynamaktan kurtulup daha üst kodemelere geçmeye heves eden Müslüman burj uvazinin önüne d i ki­ lecek kada r yaba ncı ç ı ka riorio sarmaş dolaş olmuştu r. H üseyi n Avn i Şanda, kampradar büro krasi hakkı nda şu i lg i çekici görüşü i leri sürmekted i r : «Saray adamları ­ n ı n , devletin üst basarna klarına tünemiş paşa ların . Batı emperya listlerinden komisyonlar a l a ra k . imtiyazla r verme­ leri olağan işlerdend i. Mesela b i r nazırın, yaba ncı bir si­ lah fabrikası n ı n kom isyoncusuyla işbi rliği ettiği ve satın a l ı na n her mavzer başına bir k u ruş a ldığı görü l m üştür. Böylece Avrupa kapita l izminin a ja n ları i le rüşvetçi d evlet adamları n ı içinde toplayan bir sınıf meydana gel­ mişti. Bu sın ıf, sermayes ini emlak üzerine kapatan yen i b i r rantiye sınıfıdır. istanbul semtlerindeki ha n , apartman ve köşk adları b u sınıfın canlı ta nı klarıd ı r. En yü ksek gelişi mini l l . Abd ü lhamit za man ı nda bulan b u sın ıf. end üstri sermayeci l iğ ine, büyük teşebbüslere g i rmek isteyen yerli burj uvazinin uya nış hareketlerine, ekonomik cı karları dolayısıyle, engel . oluyord u . Anonim 210

şirketlerin kuru luşunu b i le 'padişaha karşı b i r toplantı ye­ ri olan bir dernek' d iye göstererek yasa k lıyordu. Devletin siyasi kudretiden faydalanan bu zümre için isti bdad ı n deva mı ndan d a h a e lverişli b i r d urum ola mazd ı . B u dev i rde devlet, yerl i endüstriye .karşı büyük bir i lg isizlik gösteri­ yordu .

. . . 1 889 y ı l ı nda istanbul Ticaret idası. iç gümrükterin ka ldırılması için Ticaret ve N afia nezaretlerine başvur­ muşt u . Öte yandan maka rna fabrikatörleri, iç gümrükler yüzünden fabrika ları n ı n beş yıl içinde kapa naca ğ ı yolun­ da, Ticaret Odası e l iyle, Ticaret N ezaretine b i r d i le�ce vermişlerdi. Uzun y ı l l a r süren bu şi kôyetlerden, elle tu­ t u l u r bir son uc e lde ed i lemed i . Yerli endüstri n i n doğ ması, hattô evvelce kurulmuş fa brikaların gel işmesi , yaba ncı kapita l izme si msarlık eden ve yarı kolani m ünasebetlerinin sürüp g itmesini isteyen böy le b i r sınıfın zararına sonuç vereb i l i rd i . » 22� Şüphesiz ki, emperya lizmin empoze ettiğ i açık pazar şartlarında, Osma n l ı Devleti. yerli sanayii gel işti rmek isteseydi dahi - ki Abd ü l mecit zamanındo bu denenmiştir -. başanya u la şması olanağı yoktu. Fa kat e mperya l iz m i n bir ürünü olan komprador bürokrasi, ç ı ka rları dolayısıyle, böyle bir gelişmenin ka rşısına çıkmışt ı r. N itekim Abdü lhamit dev­ rinde. yerli b i r şi rketin kuru ld uğ u na rastla nmama ktadı r.22r. Görü nüşe göre, XIX. yüzyı lda tek anonim şirketimiz, 1 850 de kurulan e mektar Şirket-i H ayriye'dir. Şirket, Paşa lar i le Galata Sarratlarının orta klığına daya nma kta d ı r. Yü ksek devlet mem urlarıyla Ga lata Sa rratla rı nın orta k şirket ku­ rup iş letme leri , o d evrin a n layışına uygundur. 1 N U MARALI KOM PRADOR :

ABDÜLHAMiT

Bu komprador bürokrasisinin tepesinde Saray ve öze l l i k le Abdü lhamit bulunmaktad ı r. Abd ü lha mit, « U l u Hakan» adıyle bugün d a h i bazı çevrelerce politika sahne­ sinde bayra k e lera k kulla n ı l ma ktad ı r. Abdü l ha m it'i hôlô

21 1

a ktüel tutan nedir? Bu soruyu cevapland ırmak icin, Ab­ d ü l ha m it üzerinde b i raz d uralım : Abd ü l ham it, ötek i Sultan ia ra pek az benzeyen ilgi çe­ kici yeni bir tiptir: Ta nzimat'ın « Batı lılaşma» orta mı icin­ de yetişmiştir. Su lta n Abdü laziz' i n yanı sıra Fransa ve ln­ g l itere'yi dolaşm ıştır. Esasen Tü rkiye'de de Avrupai bir ortam içinde yaşa maktad ı r. Gecelerin i Tarabya 'daki ma­ l i kô nesinde Belcikalı tuhafiyeci kız Flora Cord ier i!e bir­ l i kte geçirmekte, günd üzleri de büyü k bir şi rketin u m u m müdürü o l a n i n g i l iz komşusu Mr. Thomson i l e dostlu k et­ mekted ir. Ayrıca Abd ü l ha m it. küçük yaşta n kapita lizmin borsa oyu n larına i lg i duyan belki de ilk Sulta n 'd ı r. Bir ingiliz yazarı, borsacı Abdülha m it'i şöyle ta nıtma ktad ır : « Beyoğ l u 'ndaki kahveler yeri ne Galata'da k i bankalara g itmeyi tercih ed iyord u . Bu suretle Abdülhamit , Rum ban ­ kac ı Zarif1 v e Ermen i borsa si msa rı Assani i l e b u devi rde sıkı bir dostluk kurmuştu. Uzun seneler deva m ı nca, onun bu dostlu klara sad ı k kalara k , bu şüpheli tatlısu frenklerini Yıldız Sa rayı'nde verdi ğ i tanta n a l ı ziyafetlere dôvet etme­ si, bazı yabancı seti rlerin şi kôyetlerin i mucip old u . Abd ü lhamit incilerle işlemeli perdaleri n a rkasında k i b a n k a muhasebe servislerinin havasız ve l o ş oda larında meşg u l ol mayı çok severd i . Önce çeki nerek, son ra da ya­ vaş yavaş cesaret göstererek Ga lata borsasında oyna ma­ ya başlad ı . i l k defa bankacı Za rifi' nin tavsiyelerine uya­ ra k borsada yaptığ ı yatırı mla rd a n çok memnun olmuştu. Zira tahta ç ı ktığı sırada 70 bin lira değerinde bir servet toplamış bulunuyordu.» «Padişahın her türlü m a li operasyonlardan elde edi­ len menfaatlere ve fa izc i liğe ka rşı gösterdiği temayül, Türk ve isiörn geleneklerine o kada r ayk ı rı d üşüyordu k i . . . ))226 Tahtı n ta bii m i rascısı olan Abd ü lhamit, V. M u rat' ın ak­ li ra hatsızlığının yarattığı fı rsatı, borsa oyun la rı gibi iyi değerlendirmeyi bilmiştir. i ng i ltere'nin gözü nde değerli bir idare adamı olan M ithat Paşa'dan daha ya ra rl ı gözük212

__./

meyi başa rmıştır. Dostu işadamı Thonıson'a « kend isinin m ü m kün olduğu kad a r her hususta , i ng i ltere H ükumetinin fikir ve te lkin leriyle hareket etmek tasavvurunda» bulun­ duğunu söy lem iştir. Abd ü l ha mit. bu mesa jın derha l ait olduğu yere u laştırılacağını b i lecek kada r zeki idi. N itekim Elci Sir Henry E l iot i le Disraeli, « Gene Sultan'ın g üzel üm itler verdiğini» söylemekte gecikmemişlerd i r. 227 ingi l iz­ Ierin bir za manlar ümit bağ ladıkları M ithat Paşa'nın sürü­ lüp öldürü lmesinde ve Anayasa 'nın rafa kaldırı l masında çok pasif kalmaları, « Gene Su lta n'ın verdiği güzel ümit­ ler ıı le az çok i lg i l i olsa gerektir.• Abd ü l ha mit, i n g i l iz dost­ luğuna gercekten sadakatic sarılmış, Rusların Yeş i l köy'e kadar gelişinden sonra imza lanan Ayastafanos Antlaşma­ sının ağır şortlarını biraz hafifletmesi icin, Majesteleri n i n H ü kumeti'ne 1 878'de Kıbrıs adasını IQtfetmiştir. J . Has­ . l i p'e göre, bu hed iyede üç Rum'un büyük payı vord ; r. Bun­ lar, Devlet- i Al iye' n i n Londra Setiri M üzürüs, bonker Zo ­ rifi ve Sulta n ' ı n ö�el hekimi Mavroya rı i 'd i r. Escsen Rus­ ya'nın o tari hlerde çok fazla gen işlemesine. cıka rları ge­ reğ i herhalde karşı duracak olan i n g i l tere. politika bor­ sasında Abd ü l hamit'ten daha usta bir oyuncu olduğunu

Sefir Sir Henry Eliot hatıratında Sultan Murat'ın tahttan indirilmesinin düşünüldüğü bir sırada, Abdülhamit'in tahta geçmek için kendisinden yardım istediğini yazmaktadır. Sefirin sözleri özetle şöyledir : «Abdülhamit, İngiltere Sefaretinin des­ teğini sağlamak ve devlet işleriyle ilgili görüşlerini bana ilet­ mek üzere, hizmetinde bulunup güvenini kazanmış olan bir İn­ gilizi - muhtemelen Thomson, D.A - bana gönderdb. Abdül­ hamit'in İngiliz aracısı, Sefire şu mesaj ı ulaştırmıştır: Abdül­ hamit'in «en baştaki maksadı, İngiltere Gevletinin delalet ve nasihatına imtisalen ihtiyar-ı tarik etmektir.:. İngiltere'nin sö­ zünden çıkmayacağını böylece açıklayan genç Sultan adayı, ayrıca İngiltere'de basılan maliye kitaplarını çevirtip dikkatle okuduğunu, � borçlarımızı giderek ödeyeceğini, Türkiye aley­ hine İngiliz Parlamentosunda söylenen ağır sözlerı bile haklı bulduğunu, milletin yönetiminde «hilrriyetperverane bir yol tu­ tacağını» İngiliz Sefirine vaat eylemiştir (Fethi Gözler, �lithat Paşa ve Abdülaziz'ln Ölümüne Dair, Zafer gazetesi, 1 Eylül 1969) •

213

ispatlayarak, b i r taşla i ki kuş vurmuş ve « h izmetlerine karşı l ı k» Kıbrıs'ı a l mıştı.$ Gençl iğ i nde borsa oyunları ile ilgilenen Abd ü lhamit, ta hta geçince. Pad işahlık malları n ı n dışında, muazzam bir kiş isel servet edin meye d i k kat etmiştir. «Abd ü lhamit'in Hatıra Defteri» adlı ve Sultan'ı savunan bir k!ta ba göre. «Abd ülha m it, menkul ve gayri menkul serveti n i çok iyi iş­ letmekte , bu ciheti ehil kimselere tevcih ed ip, d i k katle kontrol etmekted i r.» 1 50 parça çiftlik, ba nkalara yatırı l­ m ış ve borsada işleti len menkul değerler, bazı fa brikala­ rın gel irleri ve bir kısım verg i lerden a l ınan pay, çeşitl i ko­ m isyon larla a rtara k Sulta n'ın servetini teşkil etmektedir. Abd ülha m it' i n tahttan i nd i ri l işinden sonra. para sıkıntısı içindeki ittihatçı lar, devlet i htiyaçları nda kullanmak üze­ re. Abdü lhamit'in servetini ele geçi rmeye ça lışmışlard ı r. Bu arada hatırlatalım ki, «İmparatorluğu parçalamaktan kurtaran büyük dış politika üstadı» şöhretine rağmen, İmpa­ ratorluğun büyük kısmı, Abdülhamit zamanında elden çıkmış­ tır : Ruslar, Batum, Kars ve Ardahan'ı alarak Anadolu'da iler­ lcmişlerdir. İngilizler, Kıbrıs'tan sonra Mısır'a yerleşmiş, Su­ dan'ı :1lmış, Kuveyt üzerinde fiili egemenliklerini kurmuş, Si­ na yarımadası ve Akabe bölgesi üzerindeki iddialarını kabul ettirmişlerdir. Fransızlar, Tumıs'a el koymuşlardır. Avrupa'daki arazinin yarısından çoğu, Abdülhamit zamanında kaybedilmiş­ tir. Karadağ, Sırbi�tan ve Romanya bağımsızlık kazanmış. Bul ­ ga rist�ln fiilen bağımsız olmuştur. Avusturya, Bosna - Hersek'i i s g cı l edip yönetmeye koyulmuştur. İngiliz donanmasının İz­ m i r'i işgal tehdidi altında, Dulsigno limanı ile Boyana nehri­ n,• kadar uzanan arazi, Karadag'a bırakılm ı�tır. Yunanistan'a Tese!ya verilmi:';tir. İngiltere'nin baskısıyle. Girit'te Osmanlı askeri atılmıs, Osmanlı bayrağı indirllmiş ve ada, fi ilen bizim o l m a ktan çıkmıştır. Bulgaristan Şarkl Rumeli'yi ilhak etmiş­ tir. Balkan Harbine kadar elimizde kalan Makedonya ise, geniş öküde yabancı devletlerin kontrolüne girmiştir. Böyle bir bi­ l anc;o. Abdülhamit'in dış politika üstadlığına herhalde göige rl ii23ıı

i şte devleti kuklalaştıran ve ü l keyı sömürgeleşt l i'en Tanzi mat ve Abdü lhamit Batıcı l ı ğ ına ve b u n la rın tems i ici­ lerino karşı güçlü tepki ler, kaynağını bu çev relerden a ia ­ caktır. Su ltan Abdü laz iz'i 1 876'rla taht!an i n d i ren f i i li kuv­ vet. Süleyman Paşa'nın d i rektiiiyle hareket eden Ha rbiye Taburu idi. Abdü lhamit'i deviren de ayn ı kuvvetlerd i . Eğer bir seçim yapı lsayd ı , herha lde çok rahatlıkla seç i m i ka­ zanabi lecek olan Abdülham it, Batı tipi okul larda yetiş­ m i ş bir avuç ayd ı n ka rşısında , uzun bir m ücadeleden son231

ra. güçsüz kalacaktı. Görünüşteki g ücüne rağ men. bu bir avuç aydın. bir toplumsal tamele dayan mıyord u, boşluk­ tayd ı . Derebeyi, ağa ve eşrafın çektiğ i demirperdenin ge­ risinde ve kapa l ı ü retim şa rtları nda kitleler bitkin, üm it­ siz ve hareketsizd i . Sömü rücülerine sığınmakta n başka bir çıkar yol görem iyordu. Esasen b i r avuç aydın da onları n fa rkında b i le değ i ld i . Zaman za man «halk» derken, kul­ landıkları, soyut bir kavramdı. En somut ha l iyle bu kav­ ram, Müslüman tüccar. toprak sa hibi ve eşraftan öteye gitm iyord u . « H a lk» derken a kı l larında herhalde fa kir köy­ lü ve işçi bulunmuyordu. H ü rriyet sözünü bol bol kullanma larına rağ men, onla­ rı ha rekete getiren asıl neden, meşruti bir idare ku rma anlam ına hü rriyetler de değ i ldi. Dôvô , impa ratorluğu ya­ şatma ktı . Vatan e lden gid iyord u , vata nı kurtarma k gerek­ ti. Ama vata n ı nasıl kurtaraca klardı? Bat ı ' n ı n üstü nlüğünü yapan neyd i ? Ve biz, bu üstünlüğü nası l ortadan ka ldı­ raca ktı k? Önce Yen i Osma n l ı l a r ve Jön Türkler, sonra it­ tihat ve Tera kki ve n i hayet Kurtu luş Savaşı kadrosu, bu soru ları n - cevaplarını a raştı rm ış ve b i rtakım reform la rı gerçekleşti rmeye ça lışmışt ı r. Fakat bütün bu çabalara, öze l l i kle Kurtuluş Sava şı'ndan son ra g i rişilen büyük ham­ lelere rağmen, çağdaş uygarlığa hôlô erişebi lmiş d eğ i liz. Bat ı l ı lar, dün b ize. « uygar ola m azlar» d iyorlard ı ; bugün «azgelişmiş ü l ke » demektedirler. Ve b iz yine «Cağdaş uy­ ga rlığa nasıl va rı l ı r?» sorusunu tartışma ktayız. Bu neden­ le, bugünü a n lamak için geçmişteki bu çaba ları b i lmek gerekl idir.

NAM l K KEMAL VATANSEVERLiGi

Ta nzimat Batıcı l ı ğ ı n ı n çı kmazda bulunduğunu ilk an­ laya n la r. Namık Kema l ve Z iya Paşa gibi Yen i Osma n l ı lar olmuştur. Bir 'vata n' kavramı ve hattô bir c i ns 'Osma n l ı M i l l iyetçiliği' ya ratan b u vatansever düşünürler. Ta nzi­ mat' ın getird i ğ i söm ü rge d üzen i n i şiddetle eleşti rmi şler ve b i r k u rtuluş yolu bu l maya ça lışmışla rd ı r. Namık Kema l , Tanzimat dönem inde kötüye g iden ekono m i k durumu, b u ­ günkü d i lle ve özetle, şöyle o n lotmo kta d ı r: Her y ı l verg i ­ ler a rtıyor, halk geçimini v e verg i leri sermayesinden ka r­ şı lıyor. Askerliği ya lnız a ltı yed i eya letin Müslümo n ları ya­ pıyor. isya n la r, şekavet ler eksik değ i l . Bu yüzden her y ı l e n az 1 5 - 2 0 bin asker öl üyor. B i r de bakımsızlı kta n ölen askerler var. Redif askeri toplamanın a rd ı kesilmiyor. Ne­ ticede b i rçok sanca kta z i raat edecek adam kalmad ı . Me­ murların zulmü, verginin eşitsiz l i ğ i , vergi toplama usulle­ rinin kötülüğü, hü kumet i , kendi kol ve bacağını yiyen yı­ lana benzetiyor. Z i raat erbabı, vergilerden aman bula rn ı ­ y a r ki, refa hına bakabilsin. Sanayie geli nce, yazı k değ i l m i d i r ki. Osma n l ı l a r gibi olağa nüstü zeki bir ümmet, g iyecek esvabına kada r dışar­ dan getirmek zorunda kalsın? Biz vaktiyle z i raatte olduğu g i bi, sanayide de kendi yağım ızia kavru l u rd u k . Hemen her 233

i htiyacımızı karşılayacak tezgôh larımız vard ı . 20 - 30 yılda onların hemen cüm lesi ma hvoldu. Bunun sebebi de h i ç şüphe yok k i , môhut a nt l aşma larla Avrupa l l l a ra veri len t i ­ ca ret serbestl i ğ i d i r. Fen n-i servet ( i ktisat) yazarları nın hepsi. tica ret ve sanayide mutla k serbestl i k anlamına ge­ len «bırak geçsi n , bırak yapsı n» şia rı n ı ben i msed il er.

Sanayide üstün Avrupa h a l k ı vatanımıza yığ ı ld ı . Ma­ m u l lerin in nefaseti ve üstün l üğü mülkümüzde ya pılan şeyl eri itibardan d ü şürdü. Tezgah lar kapa ndı. Sanat erba­ bı harap oldu. ,

Tica rete geli nce, Yuna n'dan. i ran'da n b i le aşağıyız. B i r iskelem izden bir iskelem ize halkı yabancı vapurlar ta­ şıyor. Basra lar ve Bağdatla r e l i m izdeyken, H i nt ve Çin ti­ c a reti, Batı devletlerine ka l m ıştır. Dış tica retten bir pa ra fayda sağlayamadığımız gibi, môhut a ntlaşma yüzünden iç t i careti dahi bütün bütün, e l lere kaptırdık. Açıktır k i , bir mem lekette imtiyazl ı bir grup oldukca. imtiyazsız g ruplar onunla rekabet edemez. N itek i m h içbir va kit, a rtı , eksiye eşit olmaz. Bu antlaşmayla iç ticaret yapma izn ini alan Avru pa l ı lar. sermaye ve bilgi üstü n l ü kleri n i n ötesi nde, se­ fa ret lerin h i mayesinde olduklarında n . iç ticareti bütün bü­ tün zaptett i le r. Sa n k i a ntlaşma n ı n amacı, b izde sanayii ma hvetmekmiş gibi, ithal malından yüzde 5, yerli ma ldan yüzde 8 gümrük verg isi a l ı nmaktad ı r. Dendi k i , Rusya'nın hasmane niyetleri karşısında, Av ­ rupa devletleriyle ilişkilerimizi kuvvetlendirrnek şarttır. Av­ rupa'yı tamemiyle kendimize bağlamak dahi, onu kendi­ mizden faydalandırmayı gerektirir. «Bu da Avrupa serma­ yes i n i m ü l k üm üze çekip bağ layıp, bununla her va kitte dev­ leti ve zı mnen kendi menfaat ve sermayesini muhafazaya Avrupa yı mecbu r etmekle olu r.ıı isti kraz «halka-i belôsı ı> böylece boğazım ıza geçti ve b i r daha çıka rmak nasip ol­ mad ı . Fuat Paşa, «bu devlet istikrazsız ya şamaz» d iyor. ama bu devlet «ya lnız isti kraz i le yaşaya maz. ı> 23B 1 838 Ticaret Antlaşmasını eleşti ren ticaret ve sana'

.

234



yiin bu yüzden gerilediğ i n i anlata n ve istik maz­ yol olduğunu i leri süren yeni Osma n l ı lar, daha sonra «mil­ ll i ktisat» d iye güç kazanacak olan «mi l li kapitalizm» gö­ rüşünün de öncülüğünü yapmışlardır. Namık Kema l, « M üslüman ş i rketi, Müslüman bankası , M üslüman fabri­ kası ve M üslüman tüccar» s loga nını ortaya atmıştır: «Biz ne zaman ibretbin olmaya başlayacağız? Bir fa brikamız yok. M ü lkü müzde sanat ne i le g ider? Bir ş irket tesisine m uvaffa k olamad ık. Tica ret böyle m i terakki bulur? Bir M üslüman bankası var mı? Beyn i m izde servet nasıl vücu­ da gelir? Birta kım ukalô b i l iyorum ki 'bu türlü esbab, ser­ vetle teda rik olunur, b izde ise o yok. Binaena leyh arzu o lunan şeyleri yapmarno kta mazuruz' derler. Halbuki ser­ vet de, bu türlü esbab mevcut olmadı kça istihsal edi lemez. Biz şimdi ne yapa lım? Devr-i dairnin i m kô nı na kai l olalım da, servetimiz o ımad ığı için ma rifetten. ş i rketten, sanat­ ta n ; ticaretimiz, marifetimiz, ş i rketimiz . sanatımız, ticare­ timiz olmadığı için servetten i lelebet mahru m mu ka lalım? Ayetle. h i kmetle, icmô ile, rivayetle, tecrübe i le, ib­ retle müsbett i r k i . insan için her ne hasıl o l u rsa sôy (emek) i le olur, insan her neye vasıl olursa sôy i le olur» .240 Ta nzimat uyduculuğ u n u n ş iddetle karşısına çı kma la­ rına ve m i lli bir kapita l izm istemelerine rağmen, bu vatan ­ sever kişi lerin, Avrupa ' uyga rlığı' v e o n u n o ta rih lerdeki ü rünü olan em perya l izm ha kkı nda ciddi bir görüş leri yok­ t u r. N a rn ı k Kema l, serbest ticaret antlaşmasının a leyh i n ­ d ed i r a m a , bu, zaman ı n ı n i y i seçi lemeyişi yüzündendir. Yoksa, «her ne işte olursa olsun. menfaat hürriyetted i r. Çünkü muktoza - i ta biat h ü rriyetti r.»24 1 Sonra, Avrupa dev­ letleri, iyi n iyetl idirler; Babıô l i , gördüğü zara rları a n ict­ masını b i lse, onlar. Tica ret Antlaşmasını ka ldıracaklard ı r: « BabıÖ i i b i r môhirane hareketle, Osma n l ı la rın şu ahidn a ­ melerden dolayı uğ rad ığı mağduriyeti Avrupa'ya göste­ r i rse, devletler hakkı mızı kabul etmezler mi? Bizi m zan­ n ı m ızca el bette ederler.»242 Avrupa devletleri n i n iç işleri­ m ize karışmaları kötüdür, ama, «Avrupa'yı işimize vükelô i sterse karı ştırı r, isterse lôkırdısını bile söyletmez.»243 235

1 856'da, Avrupa'nın g a ra ntisi a ltı nda b i r meşruti devlet kursaydık, yabancıların m üdaha lelerinden kurtulabi lecek ve « bekamızı » sağ layabi lecektik : «0 vakit. . . Avrupa'nın kefalet-i umum iyesine bir devlet- i meşruta suretinde g i r­ mek ve bu tedbir i le hem müdaha lôt-ı ecnebiyeyi bütün bütün men ve hem de bekamızı tamamıyie temin eylemek» gerekti . Esasen Osma n l ı Devletini harap etmekte, Avru­ pa'nın c ı karı da yoktu: « He r şeyden evvel şurayı hatırdan ç ı ka rmama lıdır ki, Devlet-i Aliyye'yi harap etmek, Avru­ pa 'nın m üktezô-i menôfi i nden değ ildir.»��44 Peki, uygarlığı nasıl gerçekleştirecektik? Bu, pek ba­ s itti. Batı'da ki uyga rlık deposundan şeyler ve yöntemler almak yeterliyd i . Elimizdeki şeriat, uygarl ığın bütün ihti­ yaçla rı n ı karşı layaca k güçteyd i . Namık Kema l, « Hayfô ki elimizde şeriat gibi meden iyeti n her türlü ihtiyacatı n ı ifaya kôfi bir atıyye-i i lôh iye var iken, o bırakıld ı da sekiz o n zô llım v e cehulün havatır v e hevesatı m ü l kümüzde esas-ı hukuk addolundw> d iye Tanzi mat adamlarına catmakta­ dır. Başım ıza gelen dertlerin kaynağ ı , şeriat hükümlerin­ den ayrı lışımııd ı r : «Avrupa dev letleri . . . b i l mezler ki, bize ôrız olan uygunsuzluk, hü kumeti mizin esas ve mebnôsı olan şeriatın a h kömına riayetsizi i kten husule geldi ve her n e zaman biz bu esası bıra k ı rsak, müzma h i l oluruz.» « Eğer sizin medeniyet za nnettiğiniz şeyler, karı ların açık saç ı k sokağa cı kması ve meclislerde dansetmesi ise, on­ la r a h lôkımıza m ugayid i r. Biz istemeyiz. istemeyiz, bin ke­ re istemeyiz.» 24r; Demek ki, Namık Kema l'e göre uygarl ı k, bir sa ksıya gül fida nı diker g i bi , bir devri me i htiyaç olmadan, eski top­ lumsa l yapı üzerine oturtulabi lecektir. Uyga rlık (sanayi uy­ garlığ ı ) . geçm işin top lu msa l kurumları ile ra hatl ı k la bağ­ daşabi lecektir. Açı ktı r ki, emperya lizmin, açık pazar şa rt­ ları nda her şeye da mgasını vurduğu b i r dönemde, « Batı uyga rl ığının şu kada rını alalım, şu kada rını o l maya l ı m » t a rzında b i r terci h yapabilme olanağı yoktur. Abdülha mit. en koyusundan isiömerlık ya pmıştır, oma onun zamanın236

da ü l ke, büiün «a lafra ngalık» larıyle b irlikte daha çok sö­ mürgeleşm iştir. Nam ı k Kema l . eski toplumsa l yap ıya uygarlığı oturt­ ına n ı n yo lunu. Anayasa ve eğ itimde görmektedi r. Meş­ veret ve maa rif, uygarlı k ka pısını açacaKtı r. Eğ itimle bi­ reyler ayd ı n la naccı ktı r, Anayasa ise devlet çark ı n ı n halk yararına örızasız dönmes i n i ve bütün işlerin düzelmesir.' sağ layaca ktır : Usul-i meşverete. « müracaat olu nmad ı ğ ı surette d a k i ka beda k i ka mezariste n-ı i n k i raza yak laşaca­ ğ ı m ızda ve pek az zaman içinde mahvolacağımızda h i ç şüphe yoktur. M eşveretsiz bize necat m ümkün olamaz . >> Meşveret ve maa rif, bizi Avrupa müdaha lesinden kurta­ racağ ı gibi, kapitü lasyonlar ve serbest ticaret a ntlaşl)1a­ sının za rarlarını çok aza ltacaktır : « UsO!-i meşveret ka bul ol unsa ve mektep leri miz i ktizası kadar ta nzim edi lse, u h Gddeki (ticaret a ntiaşması ve ka pitü lasyon lar) fena l ı ­ ğ ı n tesiri pek cüz' i kalır. » 24u Vata nsever yazar, Anayasa 'dan mucizeler beklemekle birli kte, halka da her zaman pek güvenmemekted i r. Tan­ z i mat'ın ya bancı h i mayesi ne kon u l masını doğ a l sayma kta , ka muoyu n u n himayes ini teh l i keli bulmaktad ı r : «Tanzimatı o zaman efkör-ı umum iye h i mayesine vermek. cel!öta tes­ l i m etmek ka b i l inden olmaz mıydı?» N a m ı k Kema l , bir halk ayakla n ması ndan korktuğunu yazma kta d ı r : « Lökin bilir misiniz ki, ben neden korka rım? D i rayet ve hamiyelle iti­ raz makamına c ı kanlar yine böyle tarik-i itida lde isti hsa l-i m aksoda ça lışıp duru rken. açl!k susuzl u k ayakta kımının can ı na kö r eder de bir kere onlar silöha sarı lacak olursa. a l imallah ista nbul kanara 'ya döner. Bu bahane i le belki devlet de biter. Hemen Cenöb-ı H a k m u hafaza etsin.» 2 17 Bu düşü ncelerle yola çıkan Yeni Osma n l ı l a r, gönül rızasıyle Anayasa rej i m i n i n geti rilabi leceğ i nden ü m id i ke­ serek. bazı Ta nzimat paşaları ile işbirliği hal inde, Sü ley­ man Paşa ' n ı n H a rbiye Taburu'nun vurucu gücüne daya­ n a ra k bir darbe düzenlem işler, Abd ülaziz'i devirerek l i be­ ra l bir sulta n ı ( M u rat) tahta getirmişlerdi r. M urat'ı n rahat­ s ızlığı üzerine. Abdülhamit, meşrutiyet vaad iyle tahta otur237

tulm uştur. N a m ı k Kema l'in de katıldığı bir Anayasa Ko­ m isyon u, i l k Anayasayı hazı rla mış (Ara l ı k 1 876) ve Mec­ lis toplan m ıştı r ( M a rt 1 877). N e va r ki, Avrupa devletleri, Anayasa ve meşruti ida reye rağmen, iç işierim ize karış­ ma ktan vazgeçmeyeceklerdiL Londra'da toplanan devlet­ ler, bir nota vererek yabancı denetimind e reform isteye­ ceklerd i r. Meclis, ateşli nutu klarla yaba ncı müdaha lesi n e karşı ç ı kaca k v e nota redded i lecekti r. Ve Rusya , N isan 1 877'de, «düvel-i muazza ma'nın müşterek mesa isi ve hüsn-i rızası ile istihsal edi lmeyen şeyi cebren a l mak için» harp ilôn edecektir. Yeşi lköy önlerine kada r gelen Rusları, a ncak ingiltere d u rd u racak ve neticede Rumeli ' n i n yarısı ile Kars, Ardahan, Batum ve Kıbrıs kaybedi lecekti r. Abdülhamit. Anayasa şeklen yürürlü kte kalmakla b i r­ l i kte, Şubat 1 878'de Meclis'i dağıtoca k ve 1 908'e kadar Meclis bir daha toplanmayaca ktır. Yeni Osma n l ı la r ise, sürgün yolunu tutacaklard ı r. N iyazi Berkes, Anayasa ile uygarlığa ulaşma müca­ delesi veren bu b i r avuç vatansever ayd ı n hakkında şunla­ rı yazmaktad ır: « H içbiri n i n hatırına halk gelnıiyordu. Çün­ kü reaya l ı ktan yeni çıkmış halkta s iyasi bir rol görmed i k­ leri gibi, okumuşun istedi ğ i değ işikli kleri (bu değ işiklikle­ rin islôm l ığa tıpatıp uygun olduğuna inandı klarından) hal­ kın da isted iğine, ancak hü k G met i n isti bdad ı veya ceha let yüzünden bu istekleri n i gösteremed i k lerine ina nıyorlard ı . Namık Kema l . bunu ispat etmek için yazd ı ğ ı piyesle, ancak bir tiyatro dolusu halkta vatanseverli k heyeca nının yarattığ ı coşkunluğa baka ra k bu sanısında i leri g itti . Bu va k'a üzerine sürgüne gid işlerin i a n lata n bir sürgün ar­ kadaşı n ı n tasviri cidden gözyaşa rtıcıdır: Kema l ve a rka­ daşları, kend i lerini götürecek vapura b i ndiri lmek üzere zaptiyeler a rasında Si rkeci'ye getiri l i r. Gelen geçen, a şç ı dükkônlarından çıkan esnaf ve h a l k , kald ırımlardan seyre­ derler, k i m isi g ü ler, kimisi ' k i m bunlar, ne ya pmışlar?' d iye sorar. Birkaçı, 'Ga l i ba Efend i m ize u bud iyette kusur etmiş-

}:

ler' g ibi b i r şeyler söyler veya bunu a n latana · yle geiir. Fakat Kema l . halktan emin, belki de zaptiyele e hücum edip e l le ri nden a lacaklarına inanıyor. A rkadaşi rı n ı n ma­ neviyatı n ı kuvvetlendi recek sözler söylüyor. Vapur kalkar. sürgünler güvertede kend ilerinden uza klaşan ka raya ve halka ba ka rlar. Kema l, hôlô sarsılmamış; M a rseyyez' i m ı ­ rıldanıyor, g e m i Sarayburnu'nu döner. Marmara 'ya dalar. ista nbul sisler içinde bel i rsizlen meye başla r ve Kema l, o her zama n ces u r, o her za man iyimser adam. bir çocuk g i b i gözlerini mend i line gömmüş a ğ lıyor. ıı 24 s JÖN

TÜRKLER

N a m ı k Kema l'in mesa j ı h a l ka u laşmamıştır, ama Har­ biye, Tıbbiye, M ü lk iye g ib i okulla rda g itti kçe sayısı çoğa­ lan genç ayd ı n lara ulaşmıştır. « Yeni Osma n l ı la r. şuurlu ' olara k bütün ayd ı n la ra bir 'vatan ' ideoloj isi aşı la maya ca­ lışmışlar ve Sü leyman Paşa 'nın ya rd ı m la rıyle rnektapler­ de buna b i r dereceye kadar muvaffa k olmuşlardı.» Sü ley­ man Paşa, askeri mekteplerin programını d üzen lediği s ı ra ­ da bilhassa bu unsura d i k kat etm işti. En e s k i Türklerin tarih içindeki yerlerin i tetkik eden Tarih-i Alem bu mak­ satla yazı lmıştı . Bu çaba la r son ucu, «askeri ta lebeler ara­ sında vata nperverlik duygusu, bütün hareketlerine hôkim olan b i r a mac olarak» yerleşmiştir.249 Abdü lhamit'in sağ ladığı çeşitli imtiyaziara rağmen, Mekteb-i M ü l k iye'de de aynı hava esmekted ir. Rıza Tev­ fik, bu havayı şöyle a n latmaktadır: «Gençliğim büyük bir heyecan ve uyanı k l ı k devri ne tesadüf ett i . Ben Mekteb-i M ü lkiye'de i ken, ya n i 1 888 ve 1 890 senelerine Ziya Pa­ şa ların, Nam ı k Kema lleri n, Abdülhak H o rnitleri n b i r kıt'­ ası, hattô bir beyti bizim vicda n ı m ızda kıyametler kopa­ rı rdı.>> 2"0 ismet Paşa, bu vatansever gençliğe hôkim olan ruh ha l i n i iyi beli rtmekted ir: « Ben daha yüzbaşı iken dev­ letin bütün işleri nde rol sa h i biymişim gibi soru m l u l u k du­ ya rdım. Ve 'bir şey yapam ıyoru m' d iye kıvranırd ı m . » N e var ki, bu vatanseverlik duygusuna v e coşkunluğa 239

rağ men. bu gençlerin entellektüel gıda�ı hayli fa k irdi r. Mekteb-i Mül kiye'de i ktisat ders i n i Sakızlı Ohanes Efen­ di ( Paşa ) . maliye ders i n i Porta kal M i kael Efendi ( Paşaj okutma ktad ır. Bu kişi ler. emperya lizmin pençesinde. her geçen gün eriyen bir ü l kede. ekonomik libera l izm i n şam­ p iyonluğunu ya pma kta d ı rla r : M i l letlerarası işbölümü ge­ reğ i , Türkiye için ta rımda ihtisas laşma avanta j l ıd ı r. Ser­ best ticaret, bu avanta j ı Türkiye'ye sağ layaca ktır. Devletin bayınd ı rlık ve demiryolu işlerine dahi e l atması doğru de­ ğ i l d i r. Yerli - yabancı özel teşebbüs, b u n ları gerçekleşti­ recektir vb. vb . . . Gençler. bu ekonom i k fikirlerle yetiştiril mekted i r. Işin tuhafı. bu kişi ler ekonom i k a la nda devrin büyük otoritele­ ridir. Anca k Ahmet M ithat Efendi g ibi b i r iki kişi, büyük oteritelerin karşısına d i k i lmeye cüret edebi lecekti r : « Bi­ zim mekôti b-i ô l iyem izde Adam Smith ekonom isini g üya bir kanun, b i r d üstur-u l-amel suretinde telô kki ed i i mesi teessüf- i azimi muciptir.» «Ticorotimizin dahil iyesi de, ho­ riciyesi de e l ler elindedir. Hal böyle iken, serbesti-ı mü­ badele nerede, biz neredeyiz! » « 'Siz ekonomi pol itik b i l ­ miyorsunuz!' d iye bize de ders vermek istiyorla r. Fesüb­ hanallah!>ı 2G1 Devrin genel havası !çinde. pek cı lız ka lan bu sesler, o ta rihlerde fazla bir a n la m taşı mayaca ktır. Jön Türk fik­ riyatında i ktisadi eleştiri pek az yer tutacaktı r.Avrupa 'nın riya kôrlığına, Tü rkleri barba r d iye suçlamalarına d uygu . sal pla nda tepki ler gösteri lmes ine ve kap itü lasyon lardan ra hatsız olunmasına rağmen, Jön Türkler'in l Ogatında em­ perya lizm kel i mesi yok gibidir. i stanbul'da ki i ngiliz Sefa­ retinin Londra için hazırladığı b i r raporda. i ktisadi alan­ daki fikir fı kara l ı ğ ı , biraz a laylı b i r dille şöyle açı klanmak­ tad ı r: «Ta ri h felsefesi , Türk mekteplerinde yer a l maz. Ka­ pitü losyonlara hiç dokunmada n devletler h u kuku öğretilir. Bu bilgi ler, Su lta n'a hiç zarar vermez.>ı 2�2 Bu dönemde, Namık Kema l'in fiki rleriyle coşan gene ayd ı n la r, N a m ı k Kema l ça pındaki fikir l iderleri nden de 240

i

yoksun !> getiri lmesini isteyecek · kada r bu tip « Ba ­ tıcı lık»ta i leri g idecektir. Bir Prens Sabahattin, « menfaati menfaatim ize uyg u n b i r hük0metleıı 2�"; daha önceden a nlaşa rak ihtilöl yapma cabasındadı r. « Menfaati menfaati mize uygun» hü kumet, i n g i ltere'dir. Esasen Prens'in b i l i msel teorisi de i n g i l iz hayra n lığına dayanmaktad ı r. Prens Saba hatti n'e göre, iki çeşit toplum va rd ı r: B ireyci ve karnucu ( communautaire) toplumla r. i n g i l iz toplumu b i reycidir ve üstündür. Osman­ lı toplumu karnucud u r ve gerid i r. O halde karnucu toplum­ dan bi reyci topluma geçmek g ereklid i r. Bu da, Ang iasak­ son eğ itimi, özel teşebbüscülük, devletin fonksiyonları n ı n • Emperyalizm karşısındaki kavrayışsızlıkları yüzünden, bu yazarıara karşı biraz insafsız davranmış olmamız mümkün­ dür. Laiklik, kadın hakları, cehaletle mücadele, latih harfleri, şapka, pozitivizm vb. gibi sonradan gerçekleştirilen reformla­ rın savunmasını bu yazarlar başlatmışlar, gerek İttihat ve Te­ rakki, gerekse Cumhuriyet döneminde, fikirleriyle az çok etkili olmuşlardır. Abdullah Cevdet, «göz açık bir rüya& saydığı bir yazısında, fesin yerine yeni bir başlık giyilmesini, sarık ve etib­ benin yalnız meslekten olan din adamlarınca kullanılmasını, medreselerin ve tekkelerin kapatılmasını, ermişlere adak ada­ manın yasaklanmasını, üfürükçülerle büyücülerin faaliyetine son verilmesini ve bütün hukuk sisteminin degiştirilmesini ileri sürmüştür. Fakat bunlarda da, emperyalist boyunduruk altın­ da iyice anlamsızlaşan demektedi r. Sabahatt i n Bey, ingiliz bankası Turk ish National Ban k'tan para sağ layarak ve Trablusga rp'ta bulunan Re­ cep Paşa ve bazı subaylarla a n laşara k Abd ülhamit' i devir­ meye ka l kışmışsa da, teşebbüs, Recep Paşa'nın cayması üzerine yarı yolda ka l mıştır. Prens'in b i r savu nucusunun yazdığına göre. darbe teşebbüsünü Londra iyi karşı lamış­ tır. i n g i l izler, istanbul'da ha rekata geçi leceğ i s ı rada i ngi­ liz donanmasını yakınlarda bulunduracaklarını vaadeyle246

/

m işler ve olaydan dış ü l kelerin haberd a r olmasını engel­ lemek için Eastern Tel g raph kablosunun Odesa ve Kös­ tence'ye bağ l ı kısımlarının kesil mesi n i tavsiye etmişler­ d i r. 2" 1 Prens Saba hattin, bu başarısız denemesinden son­ ra dahi, S i r Edward G rey ve Clemencea u'dan yard ı m d i ­ lenerek darbe projelerini s ü rdürmüştü r .

247

ll 1 908 HARE KEl l

Avrupa'da bu üm itsiz faa l iyetler, b i r bezg i n l i k hava­ sına bürünürken, 1 906 y ı l ından itiba ren Türk iye'de, özel­ l i k l e M a kedonya 'da, ihtilôlci faa l iyetler hızlanm ıştı r. Dış ü l kelerdeki faa l i yet, ikinci plana düşmüştür. Fakat Manas­ tır, Selôn i k ve Ed irne'de i k i n c i O rdu i le ücüncü Ord u ' n u n gene subayları, g izli cem iyeti n safları n ı dold u rmuşlard ı r. ittihat ve Tera kki Cem iyeti , gene subayların katı lmasıyle b i rdenbire güçlenmişti r. Ma kedonya, öze l l i k leri olan b i r bölgeyd i . Rumlar, Sırpla r, Bulga rla r bölgeyi kend i leri n i n sayıyorlar ve böl­ gede yaygın bir cetec i l i k faa l i yeti yürütüyorlard ı . Amac­ ları, göz d i ktik leri yerlerdeki Müslüman ve Türk nüfusu yok etmek ve kendi n üfus çoğ u n l u k larını sağ lamaktı. Türk subayları, dağlarda, çeşitli komb inezonlara başvura ra k bu cetec i lerle savaşıyor ve geri l la tek n i k lerini öğren iyor­ lard ı . Bu geri lla savaşları dar b i r bölgede çok sayıda su­ bayı toplarno kta ve onlarda ihti!ôlci vatansever eğ i l ı m ieri kamcılamaktaydı . Öte yanda n Ma kedonya , Ba l ka n devlet­ leri n i n entrika larının ya n ı sıra , büyü k devletlerin ihtiras­ ları n ı n carpıştığı bir a la nd ı . M a kedonya J a ndarma Ku­ manda nlığ ına yaba ncı genera l Georg is, ma iyetindeki 25 yaba ncı subayla birl i kte tôyi n ed i l m i şti . Ma kedonya pa r248

ca lara ayrı lmış, her devlet bir pa rca n ı n nezareti n i yük­ lenm işti . Avusturya Üsküp, ita lya Manastır, Rusya Selô­ nik, Fransa Serez, ingi ltere Drama bölgelerinde sorum­ luluk a l m ıştı. Almanlar, Selôn i k'teki jandarma oku l u na bir müdür tôyin etmekle yetinm işlerd i. Ma kedonya'nın mali idaresi ise, devletlerin b i r donanma gösterisinden sonra , Osma nlı Devleti'nin eli nden çıkmış g ibiyd i . Mal iye, büyük devletleri n tôyin ettikleri a j a nların koni.rolündeydi.262 Em­ perya lizmin açı kca at aynattığı bölgede, Avrupa devletleri ve ajanla rı yoğ u n bir çaba göstermekteydi . Ma kedonya'­ n ı n ve hattô bütün imparatorluğun yitirilmesi tehli kesi her geçen gün ciddileşmekte ve bu d urum, başta genç su­ baylar olmak üzere Jön Türkler' i bir kurt u luş çaresi bul­ mak için harekete geçmeye zorlama ktaydı . i TTiHAT VE TERAKKi'NiN TOPLUMSAL TE M ELi Bundan başka Selô n i k, «yalnız Ba lkanların kapısı olan büyük bir tica ret limanı değ il, yen i ve özgü r düşüncelerin gelişmesine çok uygun, Batı ile yakın ve ra hat i l işkiler kurulabilen bir kültür merkeziyd i . üste l i k bu şeh i r, çeşitli d i l lerin ve kültürlerin, d üşünce ve politika akımlarının kay­ naştığ ı bir çatışma noktasıyd ı. Bu şeh i r, i stanbul'dan faz­ la m i l letlerarası bir kişilik ve ren k gösteriyor, geneler ko­ laylıkla yabancı d i l ler öğren iyorlar, onlarla rahatça konu­ şabil iyorlard ı . » 263 Burada hayli güçlü b i r ticaret burj uva ­ zisi yetişm işti . Selônikli dön meler, kültür seviyeleri. yaban­ cı d i l bilmeleri, kurd u kları bası mevleri, gazeteleri, kulüp­ leri, özel okulları i le, bir ticaret burj uvası zü mresi olarak iyice sivri l m işlerd i . Dön meler ve Museviler, Jön Türk ha­ reketini desteklemekteyd iler. Bir rej im değişikl iğinin, on­ lara , Rum ve Ermeni işada m la rının i stanbu l'daki te kel au­ rumunu yıkmaya fırsat vereceği n i u m maktayd ı lar. Bu yük­ selen tica ret burj uvaz isi, cıkarları gere('1 i , daha çok Mer­ kez Devletleri'ne, Almanya ve Avusturya'ya ya kındı. ingi­ l iz ve Fra nsızlar, Tü rkiye i le olan ekonom i k i l işki lerinde ge249

n e l l i kle Rum ve Ermeni l ere yaslanıyorlard ı . Türkiye i le e konom i k i l işki leri hızla gelişen A l m a n la r i se, daha çok Ya hudi ve Müslüman burj uvaziye daya nma eği l i m i göste­ riyorla rdı.* Mason dernekleri arac ı l ı ğ ıyle, ittihat ve Te­ ra k k i ' n i n i leri gelenleri ve Selô n i k burj uvazisi a rasında i liş­ k i ler kuru l muştu. i şte böy le b i r pol iti k ortam ve top lumsal i l işkiler çer­ çevesinde, 1 908 Hareketi gerçekleşmiştir. Kaynağını, he­ nüz Osma n l ı vatan perverliği b i ç i minde ifade ed i len bir m i l liyetçi l i kten alan 1 908 H areketi, genç s u bay ve aydın­ ların vata n ı kurtarma çaba l a rı n ı n sonucudur. inönü'nün deyimiyle, « 1 908 i n kılôbı, b i r kahra m a n l ı k hareketi, b i r fe­ d a kôrlık hare keti, sa m i rniyet ve vata nperverl i k h a reketi ­ d ir.» Hareket, Anayasa'nın i lô nıyle, imparatorluğu teşki l * Almanya'nın Türkiye'ye olan ihracatı 1888 yılında 1 1, 7 milyon Mark iken, 1905'te 7 1 milyon Mark'a yükselmiştir. Tür­ kiye'den yaptığı ithalat da aynı tarihler arasında 2,3 milyondan 5 1 , 6 milyon Mark'a yükselmiştir. İttihat ve Terakki'nin İngiliz taraftarı bir üyesi, Selanik Yahudilerinin genellikle Alman da­ vasına kazanıldığı iddiasındadır. Bu zat, 191 1 yılında Merkez-i Umuminin gizli bir toplantısında, şu sözleri söylediğini ileri sür­ mektedir : «Alinanya, Avusturya - Macaristan ve Türkiye'de Ya­ hudi masonluğu, gözü doymaz Prusya askerliğinin yuvasıdır. Selanik'te Paris ve Roma'ya sempatizan bazı Yahudiler de bu­ lunmakla birlikte Yahudilerin çoğu Berlin'i tutmaktadır.• Bu g diye bayram yapılmı ştır. i mtiyazl ı yaba ncı kumpa nya lara bol snyıda Türk personel kullanma ve bunları iş hayatına a l ıştırma yü kümlü lüğü konmuştur. Böylece, geleceğ i n T ü r k işadamları n ı n yaba ncı kumpanya larda bir c i n s sta j görmesi sağlanmak istenmekted i r. i mtiyazl ı yabancı kum­ pa nyo ların bütün defterlerin i ve yazışmalarını Türkçe yap­ ması ka rarlaştı rı l m ıştı r. Bu tedbir de, dotaylı yoldan, Türk personel kullan ılmasına yol açmaktad ır. Ayrıca, firma lar, tabelôla rını yabancı d i lde değ il. Tü rkçe yazaca klard ı r. Bu ted bi rlerden sonra s ı ra . işçi ve müteşebbis yetiş­ ti rmeye gelm iştir. Sanayi rnektapleri ıslah edilmiş ve ka­ d ı n meslek okul ları açılmıştır. Almanya'ya yalnız öğrenci değ il, orada yetişsinler d iye, işçi ve usta da gönderi lmiş­ tir. Sanatkörla r için kursar d üzenlenm iştir. Dem i ryollarını ya bancıların elinden kurta rma k a macıyle, Türk dem i ryol­ cu larını yetiştirmek için okul açılm ıştı r. H ı ristiyan nüfus, 264

Türk n üfusundan hızlı çoğ a ld ığ ından, Türk n üfusunu, teş­ vik tedbi rleriyle a rttı rma kampanyasına g i rişi l m iştir. Zirai H izmet Kan u n u i l e bir tarım savaşı ilôn edilm iştir. Parasız tohum dağıtı lmış, çiftçiye tarı m eğ itimi veri l m iştir. Gaze­ telerde tarım b i lgisi sütunları yer a l m ı ştır. Dona nma. Kızı lay vb. gibi dernekler i le bankalar, bizzat çiftçilik yap­ mışlard ı r. Birçok bölgede ilk kez potates ekimi, bu çaba­ larla gerçekleşti rilm iştir. Tarım Ka nunu i le , çifte i l i kle az çok i lgisi olan kad ı n la rı n ve askerli kten m ua f erkeklerin tarımda mecburi ça l ıştı rı lması kabul edilm iştir. Her çiftçi günde sekiz saat ça lışmak zorundad ı r. Her çift öküz, 35 dönüm ekecektir. Büyük çiftlik sa hipleri askerli kten muaf­ t i r . Büyük çiftç i , her 500 dönüm için üç çiftçiyi asi{-'J ri i :-( h izmeti nden kurtarıp tarlasında kullanabilecektiL Boş tutulan a raziyi komşu köy ve kasaba tıalkı ekebi lecektir. Z i raat Ba n kası'nın yetki ve faa l iyet o l a n ı a rttırı l m ı ştır. Bcı :ı ko , ya lnız çiftçilere kred i vermekle kalmayaca k, tc­ r ı m lo i l g i l i şirketlere bel l i oranda orta k olacak, hayva n . toh um!uk v e tarım ô letlerini ç ifteiye toksitle satabi lecektir. Hattô arazi a l ı p , 'bunu imar etti kten sonra , çiftçilere dev­ ı-edebi lecektir. Ba nka, bundan başka , tarımda kooperatif­ ciliği gelişt i recektir." Kooperotifc i l i k ya l n ız tarımda değ i l , şeh i rlerde d e , ticareti yaba ncı ların e linden kurtarma k amacıyle, teşvik ed ilmişt i r. Ahmet Cevot Emre. Cırcır, U n kapanı ve Kara köy'de üç tü ketim kooperatifi kurmuşMecliste kooperatif kelimesı tartışma konusu olmuştur : Nuri Efendi ( Zor) - Kooperatif Şirketi ne demektir efendim? Bu, ecnebi bir ı,elimedir. Sait Efendi (Mamüretülaziz) - Evet. bu kelimenin bir Türkçesi yok mu? Hele Fransı:r.ca ise hiç ıstemem. Bunun ye­ rine bir tabir-i Türki bulunsa olmaz m ı ? Ziraat Bankası Müdür Muavini Rıfkı Bey - Efendim, «Ko­ operatih kelimesi yerine daha münasip bir tabir-i Türki t.u ­ Junmuş olsa idi, şüphesiz daha i y i olurdu. Şimdiye kadar bu manayı ifade etmek üzere istimal olunan kelimeler. bihakkın bu manaya delalet etmiyor. Mesela teavvün şirketi denildi . Sait Efendi - Mesa-i Müşiereke Şirketi denilse olmaz m ı ? Rı!is - Müsaade. huyurunuz Hoca Efendi, hiçbiri b u m a na­ yı ifade etme?: •

·

.

265

tur. işe son radan ittihat ve Tera kki el atmış ve Kara Ke­ mal, ista n bul'un on semtinde büyük kooperatifler açmış­ tır. ŞOra -yı Ümmet gazetesi , daha · Meşrutiyet i lô n edilir ed i l mez. b i r «Osma nlı Paza rı» , b i r «Osma n l ı Anon i m O r­ ta klığı» kurma ka mpanyasına g i ri şm iştir. Ka mpa nya so­ nucu bir m i ktar para toplanmış ve ittihat ve Tera kki, ş i r­ ket i n kuruluş işini Cavit Beye bıra kmıştır. Ahmet Cevat'a göre, Cavit Bey, «büyük manifatura mağazaları sahibi oian Selô n i k l i tüccarla görüştü kten sonra . Osmanlı Paza­ rı m üessesesiyle art ı k meşg ul olmak i stemem iştir.» 2 7� Kooperatifierin ya n ı sıra , m i l li sanay i i teşvi k için, sa ­ nayie· geniş muafiyetler ta n ı n m ı ştır. Bu tedb i rlerden yarar­ la naca k sanayide personel, uzmanlar dışında, Türk ola­ caktır. Devlet, fabri ka kuroca klara 5000 metrekare para­ sız a rsa sağlayacaktır. Ücretsiz i nşaat ruhsatı verecektir. Sanayici, 15 y ı l verg i ödemeyecektir. Makine ithalôtından ve ü l kede yetişmeyen h a mmaddelerden , gümrü k verg isi a l ı n mayaca ktır. Mamu llerin d ışa rıya satı lmasında, ihracat verg is i veri lmeyecektir. Yabancı b i reyler ve firm a la r, gi­ derek. bu i mtiyazlardan yararlanmayaca ktı r. Ergani ba k ı r madenieri gibi birçok i mtiyazlarla donatı lan v e b i r «halk­ devlet» ortaklığı olan itiba r-ı M i lli Bankası, sanayiin kre­ di ihtiyacını ka rşı layaca ktır. Ada pazarı islôm Ticaret Ban­ kası ( 1 9 1 3) * . Manisa Bağcı lar Ba n kası ( 1 91 7 ) . Tera kki-i Servet Şi rket- i Osman iyesi (Afyon 1 91 0 ) . Konya M i lli ik­ t isat Bankası ( 1 91 1 ) vb. g ibi daha b i rçok ufa k bankala r k u ru lacaktır. N e var ki, özlemi çekilen Türk ve Müslüman •

Bugün Türk Ticaret Bankası olarak tanıdığımız Adapa­

zarı İslam Bankası'nın kuruluşuna yol açan olay şöyledir: "Arla­ p:ızarı Osmanlı Bankası Şubesi. bir Türk taeirine kredi açma­

c! a n önce. Hıristiyan olan bir tacirin Türk taeirine kefil olma­ sın ı ş:ırt koşmuştur. Türk taciri, bu tarzdaki muameleden haklı

olarak müteessir olmuştu. Bu durumdan dolayı, Osmanlı Ban­ k � �; ı · n a gücene;n tüccarlardan Nurnan H;imit, İbrahim Nuri, İsmail Hakkı, Mustafa Nuri, aralarında bir toplantı yaparak, para biriktirip banka kurmaya karar vermişierdi. Bu karara ::a­ dık kalınmış, günün birinde, Adapazarı İslam Bankası kıırul­ mw;tur.» (H. Avni Şanda. Türkiye'de iık Sermaye Şirketleri, İstanbul 1967, s. l l ) .

266

müteşebbis. devlete yakınlığın verdiği avantaj ları daha çok tica ret alan ı nda kulla nacaktır. Ordu i htiyacları nın büyü klüğü ve O rdu i htiyaçları yüzünden nakl iye olanG k la­ rının sınırlılığı, bir g ıda s ı kıntısı ve para bolluğ u yarata­ ca ktır. O rdu 'yu ve büyü k şehi rleri beslemek icin, gıda ti­ ca reti ve nakl iyesinde çeşitli sınırlarna lara gidi lecektir. B u s ı n ı rlama lar, devlete. d i lediğ i n i zeng i n etme olanağını geti recek ve bu olanak. d ev let e l iyle « m i lli tüccar» yarat­ ma a macıyle değerlendiri lecektil·. Topa l isma i l H a k kı Pa­ şa. Ordu adına. yüksek fiyatlarla ve büyük ölçüde a l ı m la r yapma ktadır. Dem i ryolları v e vagonlar. hemen hemen onun tekel i ndedir. istediğ i kişiyi bir cırpıda zengin edecek d u rumdadır. Paşa bu olanağı keyfi nce kul lanacaktır. Koo­ peratifc i l i k ha reketinin önderi ve manav. hamal, tı n nc ı vb. esnafın örgütleyicisi Ka ra Kemal. ista n bu l'da sivil halkın iaşesiyle görevlendiri lecektir. Kara Kema l , Türk tücca rı yaratma, ticareti Rum ve Ermeni lerden k u rtarma polıti­ kasının şampiyonlarında n d ı r. Mekanizma n ı n nasıl işled i ğ i­ nin bir basit örneğ i n i . başlangıçta iaşe işiyle görevl i Be­ led iye Başka n ı . hatı riarında vermekted ir: Şehirde un stoku yeters izd i r. Belediye Başka n ı . Romanya'dan 2 9 ku­ ruş fiyatla 1 00 bin cuva l u n geti rtmiştir ve bu fiyata iste­ diği mi ktarda un sağ laya bi leceğ i n i öğrenm iştir. Fakat devrin ü n l ü bir m i l li tüccarı, bir « Merkez-i Umumi» üye­ siyle birl i kte ziyaretine gelm iştir. « U n u b izden a l ı n , derha l 1 00 bin cuva l un vereceğ iz» dem işlerd ir. Ya lnız fiyat. 29 yerine 32 kuruştur. Başka n ı n bu a l ı şverişe ka rşı çı kışı üze­ rine. Ta lôt Bey ( Paşa) a raya girm işti r: « E kmeğ in o kkasına o n para zam yap. Beled iye zarar görmez. Kema l Bey de g ücenmez. Beni k ı rma . . . » demiştir. N eticede Beled iye Başkanı istifa etmiş, yerine Kemal Beyin bir adamı gel­ m iş, ekmeğ i n fiyatı on pa ra a rttı rı lara k , 1 00 bin cuval un 32 ku ruşta n a l ınm ıştır.279 Bundan sonra Kara Kema l, is­ tanbul'un iaşe d i ktatörü olm uştur: Zah i re alım-satı mı serbesttir. Fakat tüccar bunu, Kemal Bey i n gıda tekeline satmak d u rumundad ı r. Onlara zah i reyi taşıma k icin ge­ rek l i vagon bu kanaldan veri lmekted i r. B u meka n izma . is267

ten i leni zengin etmeye ve tüccar yapmaya yeterl i d i r. Ay­ rıca Kema l Bey, yeni yen i m i l li şirketler kurmak a macıyle, dağıtım örgütünün e li nde sermaye birikim ine önem ver­ me kted i r. Tabii ki, çığ g i b i a rta n fiyatl a 1· ve gıda sıkıntısı, büyük hoşnutsuz l u k yaratmış, her a n biribiriyle çel işen yen i yen i tedbi rler a lı nmış, vurguncula rla mücadeleye g i ­ rişiim işti r. Fakat devlet e l iyle, m i l li zeng in ya ratma meka­ n izması işlemiştir. Meselô isma i l Hakkı Paşa , askeri de­ m i ryo lları inşaatı i le görev l i d i r. i nşaat icin şeker gel irini k u l la n mayı düşünmüştür. Şeker ona 1 ' kuruşa malolmak­ tad ı r. Paşa . d i led i ğ i tapta ncı tüccara şekeri 80 ku ruşa sata ra k, demiryollarının fi nansma n ı n ı sağl.a maktad ı r. i mt i ­ yazlı tapta ncı da şekeri, yüzde 1 00 karla öteki a racılara ya da pera kendec iye gec i rmekted i r. A l manya ve Av ustur­ ya i l e tica ret, tekel d u rumundaki Alman ve Avustturya mübayaa şi rketleriyle yap ı lma ktadı r. Tek a lıcı olan bu şir­ ketler, dağ ı n ı k satıcılar karşısında i h racat fiyatlarını iste­ d i k '. eri gibi tespit etmekted i r. Sonradan i h racat için fiyat te�;piti ve permi vermekle görev l i b i r i h racat Kom isyonu kurulma kla b i r l i kte, durum fazla değişmemişt i r. Almanya ve Avustu rya 'dan ithalat büsbütün serbest bile olsa, a n ­ cc;k hükümetin vagon tahsisi ile mümkündür. Bu yoldan da m i l li zeng inler ya ratılmıştı r. Taşıt perm i leri, vagon ba­ şına 1 5GO - 2500 l i raya satı l makta d ı r. Bu yoldan permi el­ ôe eden tücca r, ihtiyaç maddeleri yerine, zeng i n leşen sı­ nıfın ! ü k s ihtiyacları icin itha lat yapma olanağ ı n ı bu lma k­ tad!r. Alma nya ve Avustu rya , ya lnız gazetelermizin kôğ ı t ithal ihtiyacını, tüccara kaptırmam ışlardır. Bu devletler, isıanbui'daki sefa retleri a rac ı l ığıyle, gazete lere piyasa ra ­ yicinin beşte biri fiyatla kağ ıt sağ lamaktadırları Kağ ıt i h ­ so n ı yoluyla gazeteleri satın a l ma metodu, 1 91 7 'de iti­ bcı r - ı M i l li Ba nkası'nın kurulmasıyle son bu lmuştur. Fiyatlara şöylece bir gözatmak, bu m i l li işadamı ya­ ratma pol iti kası n ı n be l l i kişi leri ne ölçüde zeng i n leşt i rd i ğ i ­ n i göstermeye yeterlidir. Düyu n u U m u m iye' n i n paha l ı l ı k ödeneği vermek üzere tuttuğu fiyat l istes ine göre , 1 91 4 Temmuzu i l e 1 9 1 8 Ey l ü l ü a rasındaki fiyat değişikli kleri 1

268

şöyled ir: Şeker 3 kuruştq n 250'ye, zeyti nyağı 8 kuruştan 1 80'e, peynir 1 2 kuruştan 280'e, pirine 3 kuruştan 90'a fır­ la mıştı r. Buğdayın çuva l fiyatı 0,99 l ira i ken azami 51 l i ra­ ya erişmiştir. O rdu, orta ka l ite buğdayı, 28 ilô 32 l i raya a l m ıştı r.2�0 Alabildiğine yü ksek fiyatlö sotabilme olanağı olan bir ortamda, tica ret heves l i leri, ta bii ki, a labildiğine çoğ a l ­ m ıştı r. i n c e ruhlu şa i r Ce!ô l Sa h i r bile ticaretle i l g i lenm iş­ t i r. Ta h i r Alang u'nun yazdığına göre, « Ce l a l Sa h i r kumar­ baz bir adamd ı . Ma ku lya n Hanı 'nda bir yazıhanesi vard ı . Savaş tica reti yapard ı . i kide bir pa rasını tüketir, Topa l isma i l H a k kı Paşaya cı kar, birkoc yüz teneke gaz a l ı r, vaziyatini düzeltird i . »2�ı « m i l li Bu çok ıstıraplı ve çok pahalı politika, bari işadamı» yaratma yolunda önem l i b i r m esafe a l ınmasını sağ layabilmiş midir? Anonim şi rket k urma temposunda pek büyü k a rtış olduğu söylenemez. 1908 - 1 91 8 dönemin­ de Tü rkiye'de 1 39 a non i m şirket ortaya çıkmı ştı r. Bunla­ rın 3'ü 1 909'da , 1 3'ü 191 0'da, 22'si 1 91 1 'de, 8'i 1 91 2'de, 5'i 1 9 1 3'te, 1 0'u 1 9 1 4'te, 1 5' i 1 91 5'te, 1 5' i 1 916'da 29'u 1 91 7'de ve 1 9' u 1 91 8 yılının i l k aylarında kuru l m uştur. Bu 1 39 ş irketin 95'inin merkezi istanbul'dad ı r. M i l li şirketierin en göze çarpıcılarından b i ri M i lli Kanta riye Şi rketi'dir. 250 bin lira sermayel i bu şi rkete istanbul bakka l la rı orta k ol­ muştur. Şirketin a macı, şeker, yağ , p i rine ve kahve g i bi y iyecek maddeleri n i toptan satın a l ı p ba k ko l ia ra ôdilane dağıtma ktır. Konya , Afyon ve Anka ra tücca rları n ı n ka­ tıldıkları M i l li Mohsulôt Şi rketi, za h i re tica retiyle uğra ş­ mokta d ı r. i sta nbul tırıncılorını b i r a raya getiren Ekmek­ c i le r Ş i rketi, imtiyaz lı şartla rda un ve buğday ticaretine yönelmiştir. Şirketçilik, Anadolu'ya dahi yayılmıştır. Me­ selô Konya'nın I lgın kasabasında «Uya n ı k Köylü ler» adlı b i r şi rket kurulm uştur. A kşehi r'de M i l li M ensucat. Kara­ man'da M i l li Tica ret vb. g i b i b i rçok şirket görü l m üştür. B u n ların hepsi, Türk ve Müslüman işadam ı özlemini dile getirmekted ir. Işadamı ya ratmo politikası, hiç şüphe yok, birtak ı m 269

m i lli tücca rla rın sivri l masine yol açmıştı r. M i l li sa nayıc ı değ i lse de « m i l li tüccar» ın ittihat ve Terak k i döneniinde pa lazlancl ı ğ ı muha k ka ktır. Özel l i kle Rume l i l i Müslüma n lar. bu politikadan yararla n m ışlardır. Ama bazı halde, devlet el iyle yaratı lan m i l li tücca rlar, b ! r komisyon ka rşi l ı ğ ı , Rum ve E rmen i tücca rlar-ın pa ravana adamı o l mayı tercih et­ m işlerdir. Böylece, ' m i l li tücca r ya ratıyoruz,' derken . Rum ve Ermen i!erin parava naS! sözde tüccarl a r da yaratı lm ış­ t ı r. Öyle a n laşılıyor ki, bu işten en kôrlı Yahudi tücca rlar Çikmıştır. Ahmet Emin Yo lman'ın yazdığına göre. «Savaşın yarattı ğı olağan üstü fırsatlardan en çok Yahud i l e r yarar­ lanmıştır. Türk m i l l iyetc i leri n i n çoğ u, Türk d i l i n i beni mse­ d i k leri ve Türk hayatına uyma kabil iyetini gösterd ik leri ölçüde, onlarla iş hayatında b i rl i kte yü rümeyi kabu l len­ m işlerd i r. Çok tuhaftır ki, Yahudi ler, geçmişte başarama­ d ı kl a rı n ı yeni şartla rda başarmışlar ve Türk hayatı na uy­ muşlard ı r.» Yine Ahmet Emi n'e göre. Rum tücca rları n ı n d u rumu şöyled ir: «Rum tücca rları, savaşın yarattığı o i a ­ gan üstü şartlardan bir m i kta r ya rarla nmışlard ı r. Bu tüc­ carların çoğ u , n üfuzlu bir Tü rk'ün h i mayes inde ça lışmış­ l a rd ı r. Fakat yine de. Türklerdek i ticari uyanışın yak laşan tehd i d i n i fena ha lde duymuşla rd ı r. Türkçenin zoru nlu öğ ­ ren i lmesi, yabancı kumpa nya l a ra Tü rkçe k u l landırı l mGsı, dev letçe deste klenen teke l i ms i Türk tica ret örgütleri n i n ortaya çı kması. onlarca büyü k end işey le karş ı ! a n m ı ştır. Fakat endişe leri n i açığa vurmaktan kaçınm ışlar ve çoğ u zaman · Türk vatanseverleri ne soda katla rını be l i rtm işler­ d i r.»2�2 Ne va r k i , Türk vata nseverleri, iyin iyet ve coşkun­ l u kle g i riştikle ri bu ilk m i l li kapita lizm ya ratma deneme­ si nden hiç de hoşnut olmamışlard ı r. Önceleri bu politikayı a l k ışlamışla rd ı r. Ömer Seyfettin, savaş yıl larında, nası l cevherli işada m la rının ç ı kabi leceğ i n i bel i rtme ktedir. «Ve l i­ n i met» hi kôyesinde, ortaokul öğren i m i b i le görmemiş b i r uşağın, işç i l i kten usta başılığa, oradan fabri katörl üğe ve m litea h hitliğe sıçrayıp y ü kse l işini ve Ameri ka'nın ekonomi kra l ları g i bi on parasız işe başlayanların «teşebbüs-i şah­ si» sayesinde sivri l işini a n l atma ktadır. Ama çok geçme270

den. Ömer Seyfettin, « m i l li kapita l izm» yaratıcı ianna ateş püskürecektir: Odacının b ı ra ktığı bu serseri herif, şimdi bi lmem ne zôde nômı a ltında ista nbul'un en büyü k zen­ g i n lerinden biriyd i . On pa rasız işe girmiş, a kla haya le gel­ med i k d a lovereler çevirerek, g izli s iyah çetelerle, ôli hay­ d utla rla orta k olara k bi rkaç hafta içinde m i lyonlar kazcn­ m ı ştır. Ka hvehanade Bulgur Pa las. Şeker Pa las, Fasu lye Pa las. d iye şehrin dörtbir ta rafında yaptı rdığı sarayları a n lata a n lata bitiremiyorlardı. Büyükada'da sürdüğü şô­ hane hayat, tıpkı müba lôğa l ı bir peri masa lına benziyor­ d u . Kayseri l i imarnın askerden tard olma esrarkeş oğlu da kolayı nı bulup bir fırın ele geçirmiş, on beş yirm i apart­ rnan sa hibi olm uştu . . .

.•

. . . Semtin namuslu, ça lışka n , zeki, h a l u k . haysiyetl i , ô l i rnektaplerden d i p lama a l m ı ş k ıymetli evlôtları ortada yoktu. Hangisini sorsa. ya 'A l lah rahmet eylesin, Canak­ ka le'de şehit düştü ! ' , yahut 'Zava l l ı a i lesi n i gecindirenıed i . Sattı sa rd ı . Anadolu'ya h icret etti' ya hut da 'Verem oldu, yatıyor' ceva bını a l ıyord u . Evet. ta n ıd ığ ı fazi let sa­ hipleri. ya ölmüş. ya ölmemek için oca klarını dağ ıta ra k uzak ufu k lara kaçmış. ya hut da ölüm döşek lerine seril­ mişlerd i . Sa nki dört sene içinde korkunç bir kötü l ü k sa l­ gını. bir fazi let kıra n ı . Tımarha ne'nin d ışa rısı nı ya kmış kavurmuştu . B i l d ik leri nden a k l ı . namusu. hayôsı yerinde olan lar, sade suya bulgurla, meşhur ki myagerin nası lsa ya lnız içinde buğday olmadığını a n laya b i l d i ğ i môhut ve­ s i ka ekmeğ ine yatıyorlar, oc. perişa n, bitkin, can l ı iske­ letler gibi meçh u l bir ôkıbeti bekliyorlard ı . Bu ôkıbet. ne olabilird i ? » M i l li kapita l ist yaratma cabası. b u n u n ideolojisini yapmaya calışan bir vata nsever yaza rı. fena halde haya l kırıklığına uğratmıştı. Fa l i h Rıfkı da, m i l li i ktisat politi kası­ n ı şöyle değerlend irmekted ir: « Kara Kema l ' i n ve ittihatcı1arın pek haklı ekonomiyi m i l lileştirme pol itikaları. ister is­ temez, harp zeng i n i türed i ler yaratmıştı. Operet a rtisti M i ­ lovic'in döşeğ i n i n ba n knotla döşendiği herkesin ağzında idi. Bir e lektrik ida resi kôhyası her gün Büyükada'ya özel 271

yatı ile geliyor, Berlin'e g ittiğ i va kit birinci sınıf otellerde daire değ i l, kat tutuyordu . . . M üta reke'de bir gün bana: - Ben bu ellerimda i k i m i lyon l i ra gördüm, d iyen es­ ki Selô n i k M i l letvekili Karasu. m i l li m i lyonerler a rasına katı lmıştı. Sinyosoğ lu'nun pek g üzel hanımı. M ütareke'den sonra doğru Yunan istan'a g iden kocasını ' m i llileştirmişti' ! . Politikacıla r, biraz d a varlıklı olmalı parolasından Bi­ rinci Dü nya Harbinde. ' m i l li i ktisat' söm ürücülüğü doğdu. Parayı Türkler kazanmalı, ancak bu Türkler de M erkez-i Umumi po litikacıla rı olmalı idi. Harp zenginleri d iye o za ­ man şöhret bulan nüfuz tücca rla rının çoğ u, parti fedal­ lerid i r . . . 'Zenginle r bir gün işe ya ra r' düşüncesi d e vard ı . Sa n k i bütün bu zeng i n le r para la rını ittihat v e Tera kki he­ sabına biti rmekte idi ler. Sonra bana Yat Kulüp'ün bahçe­ s inde, sağ e l i n i n parmaklarıyle sol e l i n i n avucu n u gös­ tererek: - i k i m i lyon l i rayı elimde gördüm. d iyen Selô n i k l i Karasu, i n g i l i z donanması ista n bul'a g i ra i kten hemen son­ ra ita lya n tebaalığına geçmişti. ittihatçı nôzırlardan biri­ n i n h i mayesinde yüzbinler kaza nan bir işada m ı , Mütare­ ke za manı, kendisine çocukları n ı n isviçre'ye g idabilmesi için bilet pa rası vermenizi rica . etmektedir, dediğ i mde: - N erde bende pa ra, kend i m nası l geçineceğ i m i dü­ şünüyoru m, d iye yazı hanesinin kapısını yüzüme kapa­ m ıştı. Talôt Paşa da Berlin'den yazdığı bir mektupta 'Pek az bir borç yüzünden anasının kira evi nden atı i mamasma ya rd ı m etmeyenlerden' acı acı şi kôyet eder. H i mayelerin­ de m i lyonerler yetişen bu ittihatçı şefleri, namuslu idiler. Talôt Paşa. N işantaşı'nda ki Sadraza mlık Konağ ı'na ta­ şınmamış. ·- Sonra çı kması güç olur' dem işti. Levazım Reisi isma i l Hakkı Paşa'n ı n yolladığı hususi beyaz ekmeğ i geri yol layarak ·- Biz herkesle beraber. fırından nafa ka­ m ızı a lıyoruz !' demişti . Bu çamur gibi, ne idüğü bel i rs iz. bir hamur parçası idi.» 272

ismet Paşa ise, o yı l la rda ticaret yaptığını i leri süren Ba hriye Vekili i hsan Beyi Yüce Divan'a götüren ünlü ko­ n uşması nda, « m i l li i ktisat» dönemini şöyle değerlend i r­ mektedir: « Bi l med iğimiz b i r noktayı da söylemiş. Harb-ı U m umi'de pekôlô şeker tica reti, kibrit ticareti yapıyorla r­ d ı . Kend isi zabit idi, cepheden çekilmiş gelmiş ve pekôlô tica ret ya pmış a rkada şlarım. Bu memle kette H arb-ı Umu­ mi b ittiği zaman ha rp zeng i n leri kaçacak i n a rıyorla rd ı . Gözyaşından, çocu k sütünden, türlü elemden toplanmış servetin müşahedesine dahi m i l let taha m m ü l edem iyordu. Bu sôbık Bahriye Vekili'nin d üştüğü ned i r ki, Harb-ı Umu­ mi terdasında ki en büyük levsi, vasıto-i m ü dafaa olara k serdetme m evkiindedir?» ilk m i l li kapita l izm denemesinin baş soru m l usu olan Sadraza m Talôt Paşa ise. hatıra l a rında, sav unmasını şöy­ le yapmaktadır: i htiyaçları olan maddeleri satın a lmak üzere. Al ma nya ve Avusturya b i r satın alma şi rketi kur­ muşla rdı. Fiyatları n daimi o l a ra k yükselişinin, böyle bir şi rket kurmayı zorun l u kıldığı iddia ediliyordu . . . Al manya'nın verdiği taşıtlara rağmen, demiryo l ları. O rdu'nun ihtiyacı olan cephane ve g ıda maddelerinin ta­ şınmasına yetmiyordu. öte yandan. lehine kabu l edi len şart gereğ i nce, satın a l ma şi rketi, kend i emrine ayrı lmış olan vagonlarla kendi ma l l a rını m untazaman taşıyabili­ yordu. Satı n a lma ş irketi , böylece memlekette tek a l ıcı d u rumuna girmişti ve her m a l ı a rzu ettiği fiyatla satın a la­ b i l iyor ve memleket piyasa l a rı na nüfuz edebiliyordu. Mem lekette m i l li ba n ka ve z i rai kredi kuru m ları b u l u n­ madığından, h ü kümet, bu tarz satın a lmaya engel olacak kudrette değ i l d i . A l ı na n bütü n tedbirler, sonuçsuz kalıyor ve sadece büyük su iistima l le re meydan veriyordu. Cep­ hane ve g ıda maddeleri nakl inden tasarruf edilen vagon­ ların sayısı, haftada iki üçü geçm iyordu . Bunla r da tabii olarak. ne Adana'daki pam ukların, ne de Anka ra 'daki yün lerin taşınmasına yetmiyordu. Aynı zama nda i ltimas v e i mtiyazla r da başladı. Vagonlar satın a l ı n ıyor ve satı lı­ yordu. i k i vagon icin m üsaade almış kimselerin, binlerce 273

l i ra l ı k çıkar sağladı kları söyleniyord u . Meselô para temin ve g izl iden g izl iye tica ret eylediğini öğrendiğ i m için gö­ revine son verdiğim ( . . . ) va lisi ( . . . ) Bey, Enver Paşaya m ü racaat ederek, acı naca k h a l i n i a n latmış ve kendisine ya rdım ed i l mesini istem işti. Vali, Meşrutiyet'ten önce En­ ver Paşa ile dosttu. Eski dostlu k gereğ i olara k, kend isi­ ne bir veya iki vagon için izin veri ldi. Derhal kendisin i n bu vagon lar sayesinde beş bin lira ç ı k a r sağ lad ığı söy­ lendi. Bu işlere son verilerek, a rt ı k kimseye vagon veri lme­ mesi icin, Nôzı rlar Meclisi 'nde bizzat Enver Paşadan ıs­ ra rla ricada bulundum. Bunun üzeri ne. numara sırasına göre bir cedvel düzenlendi. Fakat bu da birçok i ntizam ­ sızlıklara ve ha l kın şikôyetine y o l açtı. Tüccarlar değ i l , ticaretle h i ç b i r ilgisi o lmayan k imseler para kaza nıyordu . B u tedbir de b i r sonuc vermeyince. ya lnız demiryolu ida­ resine satın a lma hakkı ta nındı. Böylece hem Almanya'ya rekabet edebi lecek, hem de kazancın b i r iki kişiye kal­ mayıp bütün memlekete yayı labilmesi icin iç ticaret hi­ maye a ltına a lınmış olaca ktı. Rusya 'da da olduğu gibi, i ktisaden verim l i olmayıp, ya lnız askeri bakımdan önemi bulunan dem iryolları, as­ kerler tara fından i nşa etti ri lmek isteni liyordu. Bu itibario H a rbiye Nezaretinde, «Askeri Demiryol ları idaresi» nômı a ltında bir şube kuruldu. Maa lesef bu tedb i r de şubenin başında bulunan ve hak ve ada let tan ımayan ismail H a k kı Paşa yüzünden kısa bir zama nda iflôs etti ve yeniden sui­ fstimallere yol açtı. ismail H a k kı Paşa, bir yandan aşırı gayretkeşliği sayesinde halkı eziyor, öte yanda n ise ko­ ruduğu ki mseleri ihsanlara ga rkediyordu . Demiryolları idaresi on m i lyon liradan fazla bir kôr sağladığı halde, fuzuli zura r bundan çok daha yüksektir. Başka bir care bulunamadığından ve ismail Hakkı Paşa 'nın azli d e im­ kônsız olduğundan bu intizamsızlıklar uzun za man sürd ü , büyü k zara rlar doğ u rdu v e pek ç o k şi kôyetlere sebebiyet verdi. B u savaş, m i l li duyguların uyandırılmasını ve b u duy-

274

gunun halkın ruhu nda yer a l masını gerektiriyord u . Amac. haklı ve zoru nluyd u . Fakat i l keleri gerçeğ i g izlemek olan ki mseler tarafı ndan ya pılan yayın, öteki m i l l iyetler (azın­ l ı k lar) üzeri nde zara rlı etkiler bıraktı. Ayn ı etki, ticaret alan ı nda da görün üyord u . H e r savaşta Türk olmayan un­ surlar servet sa hibi ol uyor, vata ndaşlar ise i nsanca kayıp verd i kten başka. geçim s ı kı ntısına d üşüyorlard ı . Bu iti­ bario vata ndaşları ticarete teşv i k etmek ve kendi lerine koiay l ı k göstermek l üzum l u görü ldü. Bu tedbir sayesinde, köylünün büyü k ölçüde h i maye görmesine ve Anadolu'da m i l li şi rketler ta rafından yönetildiği için m i l li bir servet meydana getiren servet b i ri kmesine rağmen, usulü dai­ resinde cereyan etmeyen ve norma l biçimde uygulanama­ ya n bu teşebbüsler, birçok itiraz ve e leştiriye meydan vermiştir. Esnaf dernekleri, ô l icenap bir şekilde ve milli a maçlarla kuru lmuştu. Bu derneklerin başka nları baba şefkatiyle ça lışıyor ve hiçbiri kendisi için en ufa k bir çı­ ka r sağlamayı bile düşünmüyord u . Bu kad a r muhabbet ve bu kadar iyi b i r a maçla k urulmuş bu eserin, halkın d!J g üveni n i kaza nması icin g e rekl i bulunan sağlam temeli yaralmamış olması, ne kada r yazı ktır. Vata ndaşia ra re­ fah sağlama i l kesi n i , kurucuları n ı n . dolayısiyle bile olsa, h içbir çıkar d üşün memeleri güçlendiriyord u . Fakat son­ raları, aynı i l ke sayesinde, bazı kişilerin ya kın a kraba ları ve dostla rı ticaretle hiçbir i l işki leri olmadığı halde, bü­ yük servet elde ettiler ve b u halkın bütün güve n i n i sa rs. tı.283 Ta lôt Paşa. b i r sürü u s u lsuzlük ve yolsuzlu kları ka­ bul etmekle birlikte, «Her ho rpte Türk olmayan u nsurlar zeng i n leşiyor, bu sefer Türkler zengin leşsin. Bu gerek­ liyd i . » d iyerek pol itikasını savun ma kta ve yolsuzlukları , d a h a çok isma i l H a k kı Paşa g ibi kişilerin omuzla rına yük­ lemekte ve kendileri n i n tertemiz ü lkücü kişiler olduklorı­ n ı i leri sürmekted i r. Fa kat savaşın zaten kaçını lmaz olan ıstı raplarını, yine kaçınılmaz biçimd e daha d a ıstıraplı kı­ lan bu politika n ı n yarattığı eşitsizlikler ve türedi zengin­ likler. beklenen ölçüde bir sermaye biri k i m i yaratamadığı 275

gibi, Ta lôt Paşa nın itiraf ettiğ i üzere, halkın nefreti n i ka­ za nmıştır. Fa brikalar yerine barlar, meyha neler çoğ a l mış­ t ı r. Savaş s ı rasında ya lnız istanbu l 'da 231 kız çalışt ı ra n 58 ba r açılm ıştı r.2Hı Böylece, şüphesiz k i , iyi n iyetlerle g i rişi len ve m i l l i ­ yetc i leri n özlem i n i d i le geti ren « m i l li i ktisat kurma» yo­ lunda k i i l k deneme, tam b i r iflôs ve haya l krı klığı i le so­ n uçlan mıştı r. B i r m i ktar Türk, M üslüman ve Ya hudi zen­ g i n ler, büyük şeh i rlerin komprador ta kımına katı lmış, ama ya rı -sömürge şartla rının ya rattığı toplumsal yapı, değiş­ meden kal mıştı r. Devlet desteği i le Türk kaptial istler ye­ tiştirerek m i l li i ktisat kurma yolunda i kinci deneme. Cum­ h u riyet'ten son ra fa rklı şartlar a ltında yapı laca ktı r. ATAT Ü R K REFO R M LA R I N I N KÖKENi ittihat ve Tera kki m i l liyetç i l i ğ i , toplum hayatı n ı n öte­ ki a lanlarında da, Cumhu riyet'ten sonra . rad i ka l biçimde gerçek leştiri lece k olan reformların i l k örneklerini vermiş­ tir. Bun ları k ısaca bel i rtmek, sermaye birikimi g i b i f i k i r b i r i k i m i n i n d e , toplu msa l gel işme yolunda önem i n i gös­ termek bakımından a n laml ıdır. a) Eğitime verilen önem : Tanzi mat'ta n beri bütü n düşünürler, kurtuluşun eğitimde olduğunu söylem işlerd i . Bu neden le, yeni r� i im, Edirne'yi kurta rm a k i ç i n gerekli b i rkaç yüz bin l i rayı bulabilmek için kıvrandığı ha lde, eği­ tim harca malarını a rttırmaya büyü k önem verm işti r. Eğ i ­ t i m bütçesi, 1 908 yılında 200 b i n l i radır. 1 909'da 660 b i n l i raya çıkmı ştı r. 1 9 1 0 yı lında bu m i ktar 940 bin v e 1 91 4'te 1 .237.000 liradır. Demek ki a ltı yı lda a ltı kattan fazla b i r a rtış söz kon usudur. Ya bancı ü l kelere bol sayıda öğ renci gönderi lmiş, her a la nda bir sürü yaba ncı uzman getiril­ m işti r. Ordu'nun subay i htiyacına rağmen. B i ri n ci Dü nya Sava şı sırasında, askerl i k çağında k i öğretmenler askerl ik­ ten muaf tutu l m uş ve bin lerce serbest meslek sa h i b i , i l k­ okul öğretmen l iğ i ne koşm uştur. H a l k eğ itimi, coşkunluk­ la ele alın mı ş, bu amaçla M i lli Tô l i m ve Terbiye, Türk ·

276

O ca kları vb. gibi birçok dernek kurulm uştur. Bu dernek­ ler, konfera nslar ve a kşam ders leri düzenlemekte, köy­ lünün eğ itimi için broşü rler yayı nlamaktad ı r. Köylüyü ay­ d ı n latma k a macıyle özel dernekler faa l iyete geçmiştir. izmir'de « H a lka Doğ ru» derneği bu yolda çalışma ktadır. Ayrıca, kad ı n ların aydınlatılmasına uğraşı l mıştır. Yaban­ c ı oku llarda Türkçe ile Türk tarih ve coğrafyası okutul­ ması zorun l u k ı l ı nm ıştı r. ömer Seyfettin, bu okulların ka­ patılmasını iste mekted ir. Türk dil ve kültürünü yayan ye­ ni okul kita pları hazırlanmış, k lasi k ierin çevirisine g i ri­ şilmiştir. b) Sanat : 1 9 1 6 y ı l ı ndan 'itibaren, her y ı l bir Devlet Resim Serg isi açılmıştır. Devlet i leri gelenleri, bu resim­ leri bol bol satın a ldığ ı ndan, savaş yı l larında resimde bü­ yük gel işme görü l m üştü r. i stanbul'da biri erkekler. öteki kad ı n la r için iki konservetuar kuru l m uştur. Buralarda Batı müzi ğ i n i beni mseme yolunda ilk a d ı m l a r atı lmakta­ d ı r. Türk tiyatrosunu geliştirmek isteyen Devlet, istanbul'­ daki tiyatroya pa ra yard ı m ı yapma ktad ı r. B i r a ktör yetiş­ tirme okulu açı l mış, bir «edebi heyet» k u ru l muştu r. Sa­ vaşın sonla rına doğru. i l k Türk kadın'ları sahneye çıka­ ca ktır. Eski Türk m i ma risi, hatta tl ı k . tezhip vb. ca niandı­ rılmak istenmekted i r. Bu amacia b i r de okul kurulmı,ıştur. Türk halkının m i l li zevkini geliştirmek amacıyle, Türk ev eşya ları, mobi lya ları, kumaş ve halı larını toplayan bir mü­ ze açılm ıştı r. c) Laikliğe doğru : Birinci Dünya Savaşı, bir «cihad» olarak i lô n edilmişti . M üttefi k Alma nya , islôm daya nışma­ sında ideolojik bir silôh görmekteyd i. Buna rağmen, güç bir dönemde, sosya l ve ekonom ik gelişmelerden dini uza k tutma k yo l u nda önem l i adımlar atı l m ıştı r. 1 9 1 6 yılı Parti Kongresine, H ü kumet, şeriat ve modern kanunlar i k i liğini ka ldırmak a macıyle, bir kanun tasa rısı getirm iştir. Ayrıca, va kıfların geliriyle yaşayan i l kokul ların yönetimi. Şeyhü i is­ lôm'dan a l ı n ma ktad ır. Kong re, tasarıyı ezici çoğ unlu kla ka bul etmiştir. Şeyh ü l islôm Hayri Efend i'nin istifasına rağmen. 1 91 7 Şubatında tasarı ka n u n laşmıştır. Ya lnızca

277

Senato'da üç kişi muhta l if ka l m ıştı r. Yeni Evlenme Kanu­ n u , bütün Türk vatandaşları için, d i n . farkı olmaksızın. sivil evlcnme esasını geti rmiştir. Çok karı l ı l ı ğ ı n doğrudan doğ­ ruya ka l d ı rı l masına g id i lmemiş, yalnız yen i bir karı a l ­ mak. i l k ka rı n ı n yazılı m uvafa katına bağ la n m ıştı r. Gerici çevrelerden gelen büyük p rotestolara rağ men, Kur'an Tü rkçeye çevrilmiştir. Geleneksel «Cuma h utbeleri » . Türk­ çe yap ı l maya başlanm ıştı r. Bütün gerici yayın l a r s ustu­ ru lmuştur. d) Kadın hakları : Ü niversite ve l i se ler. kadınlara açıl mıştır. Fem i n izm a k ı m ı n ı n öncülüğünü yapan Gök­ a lp, çarşaf ve örtünme a leyh i n e ka mpanya açmıştı r. Ça r­ şaf kal kmasa b i le. yüzler açı l m ı ştır. Savaşta . erkeklerden boşa lan yerlerde kad ı n la rı n çal ıştı rılması düşünülmüşütr. Enver Paşa . kad ı n lara iş bu l m a k için b i r dernek k u rmuş, O rdu atölyelerinde binlerce kad ı n ça l ı �tırm ıştır. Derne k, iş bulduğu kad ı n ların ev len mesi n i zoru n l u k ı lmış, kad ın­ l a ra koca , kocaya iş bulma görev i n i yüklenm işt i r. Bekôr­ lar ceza landırıl mış. evl i ler maddi ya rd ı m l a m ü kôfat landı­ r ı lm ıştır. i l k kadın iş Taburu, bu dernek a rac ı l ı ğ ı i le ku­ ru l muştu r. Tabur. Birinci O rd u h izmetinde. cephe gerisin­ de k u l lanılm ışt ı r. Ta burun s u bayları başta erkek i ken. sonra · kadın subayla r bunla rı n yerini a l m ıştı r. i stanbul Belediyesi, özel b i r üniforma ve pantolon g iyen kad ı n sokak tem izleyici lerinden ya ra rlanm ıştı r. Kad ı n l ı erkek l i sosya l top lantı lara önem veri l m iş, bunlar teşvik ed i l m iş­ tir. Kad ı n i l erkekli i l k sosya l toplantı. Robert Co l lege'de düzen lenm iştir. Bundan başka, Gregoryen ta kv i m i n ka bulü, ağırl ı k v e uzunluk ölçü lerinde birlik, d i l reform u . üye l i ğ i zorun l u kılan ize i l i k Kanunu gibi teş ebbüsleri hatı rlata l ı m . Lat i n harflerinin kabu l ü düşün ü l m ü ş, Enver Paşa, e s k i yazının çeşitli biçim lerde okunmasını engel lemek a macıyle, Arap harflerine bağ lı kalmakla birlikte bir « ha rf inkılôbı» nı O r­ d u 'da uygulanm ıştı r. Ta nin gazetesi, b i r sütu n u n u yen i usule göre dizd i rm işti r. ismet Paşa, hatıra l a rında. savaşta karışı k l ı k ya ratır gere kçesiyle harf inkılô bı n ı d u rd u rttuğ u 278

nu yazma kta d ı r. Atatürk döneminde de. ismet Paşa. Latin harfleri n i n kab u l ü düşüncesini önce tereddütle karşıla­ m ıştı r. Görül üyor ki, Atatürk reform ları, kend i l iğ inden bir­ denbire fışkırmış değ i ld i r. Türk m i l l iyetçiliğinin çağdaş uygarlığa erişmek için gerekli bulduğu bu reformlar, uzun süre gazetelerde, k ita plarda yazı lmış, ta rtışılmış, m i l liyet­ çi lerce benimsenmiş ve hattô kısmen uyg u lama a lanına konmuş b i r birikimin sonucudur. «Ankara» nın yazarı Bischoff'u n sözleriyle, « Hazır o l mayan şeyi, en keskin fi­ kir dahi hayata çağ ı ramaz ve fikrin netesi kendisine değ­ medi kçe, en hazır olan şey da h i hayata kend iliğinden doğamaz.» Ne va r ki, i ttihat ve Tera kki m i l l iyetçiliğ inin g iriştiği bu yen i leşme ' h a reketi, onlardan sonra gelen iti lôfçı h ü kü­ metler tarafından dinimize aykırı d iye kaldırılmıştır. iti­ lôfç ı la r, hem son derece d indar. hem de kozmopol itti rler. K u rtu luş Savaşı'na karşıd ırlar. ingiliz mandasından yana­ dı rlar. ingiliz h i mayesi için bir de d ini gere kçe bul muşlar­ d ı r: « i n g i ltere, uzun zamandan beri söm ü rgelerinde pek çok M üslüman mil letleri yönetmekte olduğundan, bizlere k a rşı nasıl davra nması gere ktiğini bilir ve onun yönetimi b izle re yaba ncı gel mez.» 285 U n utmama k gerekir k i , ittihatçı !iderler, bir savaş ma­ cerası son ucu, Türk devletinin ortadan k a l kması yolunu açarlarken, vata n ı kurtarma çabasında Atatürk, biricik m i l l iyetçi örgüt d u rumunda olan ittihat ve Tera kk i taba­ n ı na daya nmıştır. Escsen Kurtuluş Savaşı'nın l iderleri de itti hat ve Tera kki saflarında n gelmişlerd i r.

279

lll KURTULUŞ SAVAŞI ' N DA M i LLiYETÇiLiK

Atatürk dönemindeki çağdaş uygarlığa erişme çaba­ larını doğ ru değerlendirebi l mek için, Kurtluş Savaşı'nın ne gibi şartlar a ltında ve hangi toplu msa l g üçlere daya­ narak ya pıld ı ğ ı n ı incelemek gere k i r. K U RTULUŞ SAVAŞI'NDA KÖYLÜ Anadolu köy lüsü, bitkin, ü m itsiz ve güvensizd i r. Yüz­ y ı l l a r boyu, asker d iye can ı n ı , vergi d i ye ma l ı n ı vermiş­ t i r. Yeni bir savaşa zerrece hazır değ i ld i r; en büyük derd i askerlikten kurtulma ktır. Hattô bazı köy l ü ler, askerlikten kurtulmak için, yüzyı l ların tepkisiyle, ya kend i lerini sa kat­ lama kta , ya dağlara kacma l> derg is i etrafı nda top­ l a n m ı ş ayd ı n grubu gözü kmekted i r. Çok s ı n ı rlı sayıda b i r i şç i g rubu

i ç i n d e faa l iyet gösteren bu g rup, Anadolu'ya

seslerini i ş itti reb i l mekten

uzaktır.

Esasen

Ma rksıstler,

e n etki l i g ö rüşlerle de ortaya cı ksa l a r, o g ü n ü n top lu msa l

şartları i ç i nde, da r b i r aydın hareketi ola ra k kalmaya ma h­ k u m gözükmektedi rler. Bununla b i rl i kte . . bir a ra i n g i l izler

d a h i . Anadolu ha reketi n i n bolşev i k o l m a s ı ndan ü rkmüş­ ler ve Ahmet i zzet Paşa n ı n ağzı n ı a ra m ı ş l a rd ı r. i zzet Pa ­ ş a n ı n ceva b ı şudur: « B i r g ü n b i rkaç i ng i l iz subayı z iyareti ­

m e g e lerek u z u n uzad ıya sohbet i le s ı yasi f i k i rl e r i m i v e Anadolu i l e

g iz l i münasebeti m b u l u n d u ğ u sa ndı k l a rı i c i n

Anadolu rica l i n i n bolşevi ktera ne derece bağ lı o l u p olma­ d ı k la rı n ı benden öğre n m e k isted i ler.

Büyük

çoğ u n l u ğ u

yü ksek rütbel i askerlerden ve mem leketin eşrafı i le a razi s a h i p leri nden ve ayd ı n l a rd a n m ü rekkep olan heyeti n , ko­ m ü n iz m nazariyelerine e ğ i l i m gösterecekleri u m u la maz.»337 K u rtu l u ş Ha reketi h a k k ı nda bolşevi k l iderlerin i n gö­ rüşleri de Ah met i zzet Paşa n ı n k i ne ya klaşma ktadı r. N ite-

333

k i m Z inoviev ' i n A l i Fuat Paşaya « Siz istese n i z de bolşev i k o lamazs ı n ız» dediğ i i leri s ü r ü l mekted i r.3:;s Len i n Ankara ' ­ d a k i safirine

verd i ğ i

ta l i matta ,

Türkiye'de

sosya l iz m i n

şartla n n ı n henüz teşek k ü l etmed i ğ i fi krinde o l d u ğ u n u d ü ­ şündürmekted i r. «Türkiye, b i r köy l ü , b i r küçük b u rj uva ü l ­ kes i d i r . Sa nay i i ç o k azd ı r. O l a n ı da Av r u pa kapita l isti n i n e l indedir. i şçisi çok azd ı r. B u n u d i kkate a l m a k g e rekmek­ ted i r. » 33n Z i noviev,

1 920 Baku Kongres i ' nde,

Türk iye'de

k u r u l a n ş u ra larla a lay etti kten son ra, Mustafa Kema l ' i ne­ den destekled i k le r i n i şöy le a ç ı k la m a ktad ı r :

« Bi z i m l e he­

nüz bera ber o lmaya n , hattô bazı h a l lerde b ize karşı o i a n grupları s a b ı r l a desteklemekteyiz. M e s e l ô Türkiye' n i n d u ­ r u m u böyled i r. B i l d i ğ i n i z üzere, Sovyet H ü k u meti, Kema l Paşayı destek lemekte d i r . . . d ü ş m a n l a r ı n ı n el inden

Kem a l ' i n

yönett i ğ i

hareket,

H a l ife' n i n kutsa l k i ş i l i ğ i n i kurtar­

m a k istiyor. B u , bir kom ü n ist görüş müdür? H a y ı r . . . Bir daha tekra rlaya l ı m : Türk ha l k h ü kumeti n i n p o l i t i ka s ı , ko­ m ü n ist enternasyona l i n p o l i t i kası değ i ld i r. Fakat biz, i n g i l i z H ü kumetine karşı h e r devrimci m ücadeleyi destek­ lemeye hazı rız, d iyoruz . » 3 ıtı Komün ist Enternasyona l i n

1 922 y ı l ı son l a rı nda

top­

lanan IV. Kongresinde, Radek, Türk komün istlerine, hapse a t ı l d ı kları halde,

Kem a l ist H a reketi deste k lemeler i n i tav­

s iye etmekted ir: «Türk komü n istlerine

ş u n u söyled i ğ i m iz

i ç i n , b i r an b i le pişma n l ı k d u y m a d ı k : Ayrı b i r parti h a l i nd e örgüt lend i kten son ra i l k görev i n iz,

m i l li k urtu l u ş hareke­

t i n i deste k lemek olacaktır. Türk h a l k ı n ı n bütün

geleceğ i

söz konusu d u r. Türk h a l k ı kend i n i k u rtarabi lecek m i , yok­ sa d ünya kap i ta lizm i n i n kölesi mi o la c a kt ı r? Mesele bu­ dur . . . Şimdi Türk komünistlerine d iyoruz k i , ' kovuşturma­ ların kurba n ı o l m a n ıza rağ m e n , bugünün ötes i ndeki yakm g e leceğ i u n utmayı nız.

Büyü k bir dev r i m c i

önem taşıyan

Türkiye ' n i n

bağ ı msız l ı ğ ı n ı savunma g örev i , henüz sona

e rmemişt i r.

Kov uşturmalara

karşı

kend i n iz i sav u n u nuz.

da rbeye da rbe i le m u ka be l e ed i n iz. Ama a y n ı zamanda a n l a rn a l ı s ı n ı z ki, n i hai k u rtu l u ş m ücade lesi

334

saatı henüz

gelmem iştir. Ö n ün üzde b u rj uva devrimci l i kte yürüyeceğ i n i z daha uzu n yol v a r ' » . 1 1 1

u nsurtarl a b i r­

O y ı l l arda Y u n a n Kom ü n ist Partisi sekreteri o l a n ta­ rihçi Ya n i Kordatos'a

i n a n m a k gere k i rse, b i rta kım

m ü n ist ! iderler, Kurtu l u ş Sava ş ı ' n ı n

ko­

T ü rkiye'yi balı ege­

men l i ğ i nden kurtaroca ğ ı n d a n dahi ş ü p h e l i d i rler. Zi noviev, Troç ki ve Ciceri n ' i n i mza l a rı n ı taş ı ya n b i r itimatname i l e Kordatos' u ziyaret eden b i r görev l i ,

1 922 baharında o n a

ş u n l a rı söylem iştir: « M u stafa Kema l h a reketi, b i r kurt u l u ş ha reketid i r ve şu a n a kada r e l i m izden g e l d i ğ i k a d a r des­ tekley i ş i m i z i n sebebi de b u öze l l i ğ i d i r. Ama h a re ket başa­ r ı l d ı ktan ve l�esin sonuca u la ş ı ld ı kta n sonra, Türkyie'deki eski gerici kuvvetlerin, beyt e ri n ve paşa ı a r ı n i ktidarı

yen i ­

den e le geçiremeyece k l e r i n e d a i r h i ç b i r g a ra ntiye sah i p değ i l iz .

1 908 J ö n Türk

ihti l ô l h a re keti ö rneğ i önüm üzde

d u ruyor . . . Şu a nda M ustafa Kema l , m i l leti n i n sayg ısı n ı ve sevg i s i n i kaza n m ı ş d u ru m d a ; a m a b i rkaçı müstesna, o n u destekleyen genera l l e r ve politika c ı l a r gericid i r. Daha ş i m ­ d iden e l i m izde, F ransız kapita l istleri v e emperya l istleri i le i l işki ler b u lu n d u ğ u n a d a i r işa retler değ i l . kesin del i l ler va r; ya r ı n öbürg ü n , eğer b u n l a r harbi kaza n ı r

ve Y u n a n l ı ları

Anadolu'da n ve Tra kya ' d a n kovarlars a . başında M u stafa Kema l b u l u n s u n b u l u n ma s ı n , Tü rkiye, Batı 'ya yönelecek­ t i r. Tü rkiye'deki b u rj uva s ı nıfı, mem leket i n yeniden kuru l u ­ ş u n u ve ka l k ı n ma s ı n ı t e k b a ş ı n a y ü rütarneyecek

kadar zay ı ftı r. Reform lar yapacak, ama b u n u n için Fra n sa i le i n ­ g i l tere'den borç a lm a ktan ve m i nnet a lt ı na g i rmekten k u r­ tulamayaca ktır; borcun, a la n ı boy u n d u ru k a ltına soktu ğ u ­ n u s iz de b i l i rs i n iz. » 3 12 Bütü n b u n l a rd a n , bolşev i k l iderlerin , Türkiye ' n i n a nt i ­ emperya l ist m ücadelesi ne d e stek o l m a k la b i r l i kte, haya l lere kap ı l ma d ı k l a r ı a n la ş ı l makta d ı r.

a ş ı rı

Esasen, Rusy a

i ç i n d e k i m i l letler i n , bu o ra d a Türklerin d a h i , k e n d i güçle­ riyle komün ist olmasından bolşev i k l i d e rleri ü m itleri n i ça­ b u k y i t i receklerd i r. O ra l a rda kom ü n i z m i

yerli p roletarya

değ i l , Rus proleteryası k u racokt ı r. Len i n ' i n Orta Asya'ya gönderd i ğ i tem s i lcisi Safarov. bu d u ru m u şu sözlerle be-

335

l i rtmektedir: «Türkistan 'da Rus i htilô li'nin koloniyelist ol­ ması kaçını lmaz bir şeyd i . Türkista n işçi sınıfı, sayıca çok azd ı . Şeften, partiden ve devri mci gelenekten yoksu ndu. Bu sebeple, kolon iye l ist sömürüye karşı d ura mazdı. Ça r­ l ı k kolon iya l izm inde, sanayi proletaryasına mensup olmak, Ruslara ait b i r imtiyazd ı . Bu yüzden Türk ista n'da pro le­ ta rya d i ktatörlüğü, tipik bir koloniye l ist ka ra kter a l mış­ t ı r. » 3 ı3 Anadolu'da ise, bel l i bir süre esen bolşev i k rüzgôrlar, pek bir iz bıra kmadan d uraca ktı r. i nönü, bu dönem için şunları söylemekted ir: «Ruslarla münasebet teessüs eder­ ken, ya n i ada m larla kon uşurken, i k i taraf da müstevli lere karşı. ihtilôl ha l i nde bulunan m i l letler edebiyatı yapmış­ t ı r.»34 1 Sovyet i htilôli'nin a ntikapital ist fikirleri, Tü rkiye'de beiki bir ölçüde etk i l i olabi l i rd i . Eğer ihtilôl. f i k i rleri n i ha­ yata geçireb i lseyd i . Halbuki R usya , 1 921 - 1928 dönemin­ de kapita l izme doğru b i r dönüş yapma k zorunda ka lmış­ tır. N itek i m Mustafa Kema l , « Komünist i iğ in mem leketimiz­ de değ i l , henüz Rusya'da b i le kabiliyat-i tatbi k iyes i hak­ kında sarih kanaatler hôsıl olmadığı anlaşılmaktadır» de­ mekted ir. O yıllarda Rusya'nın d u rumu kısaca şudur: 1 920 y ı l ı nda tarım ü retimi, 1 9 1 7 ü retiminin yarısı civarındadır. 1 921 büyük b i r kıtl ı k yılıdır. 40 m i lyon kişi açtır. Maksim Gorki. Amerikan Başka n ı H oower'den g ıda yard ı m ı iste­ mekted i r. 1 920 yı l ında sanayi ü ret i m i , harp öncesi üretim seviyesinin ancak yed ide birid i r. Bu d u rumda, bel l i sek­ törlerde kapita l izme dön ülmüştür. Lenin 28 N isan 1 921 'de şöyle konuşma ktadır: «Zayıf ve sersemiz, 'Sosya l izm iyi­ d i r, kapita l izm kötüd ür' deme a lışka n l ı ğ ı n ı ed indik. Fa kat kapita lizm, sosya l izme nazara n kötüdür. Rusya 'nın hôlô içinde boca lad ı ğ ı Ortaçağa nazaran kapita l izm iyid ir» . N i ­ tekim 2 4 Mart 1 921 'de dış tica rette serbestlik ilen ed il­ m iştir. Küçük sanat erba bına ima lotını satma hakkı ta­ n ı nmıştır. Yirmi ve daha az işçi çalıştıran m i l lileştiri l m i ş sanayi teşebbüsleri , yeniden özel teşebbüse bıra kı l mıştır. B i reylere ve şirketlere fabri ka la rını işletme hakkı veri l m iş336

tir. Yaba ncı sermayeye i mtiyazlar sa� lanmıştır. Para eko­ nomisine dönülmüş, köylüler pazarlarda ü rünleri n i sata ­ b i l m işlerd i r. Ta rımda kollektifleştirme ha reketi çok yavaş­ lam ıştır. Ten mda kul.a klar (zeng i n ç iftçi ler) türem iştir. An­ ca k 27 Ara l ı k 1 929'da Sta l i n , a d ı na 'Nep' denen bu politi­ kanın sona erd i ğ i n i i lôn edecektir. Kısaca . Kurtuluş Sava­ şı'ndan sonra , Cumhuriyet'in i l k y ı l larında, yeni Türkiye'­ n i n önünde kapita l izmden başka bir kalkınma örneği yoktur. ATATÜ RKÇÜ TEZ i şte yeni Tü rkiye' n i n kuruluşu, bu güc şartlar içinde başarı lm ıştır. Mustafa Kema l ve b i r avuç m i l liyetçi kadro, bu güç şartlara rağmen, büyük işler yapmıştır. N iyazi Serkes'in deyi m iyle, «Kemalizm devrimi, Mustafa Kemal'in arkasındaki bir avuç ilericiler ile, gene bu savaş içinde bulunan muazzam bir gericiler kitlesi arasında, didlşile didişile santim santim koparılmış bir devrimdir.ıt345 Her şeyden önce b i r noktayı hatırlatm a k gere k i r: Kur­ tuluş Savaşı kaza n ı l masaydı, Türk m i l leti tari hten silinme teh li kesi karşısı ndayd ı . Anadolu'yu da Ba l ka n larda k i g i bi b i r ô k ı bet beklemekteyd i. G ladstone'un «Türkleri d ünya yüzünden kaldırmak» amacı, gerçekleşmek üzereyd i. Rum ve E rmen i le r a racılığı ile yürütü len emperya l ist komplo, Anadolu'nun Türklüğü nden habersiz bıra kı la n 8 - 1 0 mil­ yonluk n üfusunu yozlaştırma. eritme ve yok etme yolun­ dayd ı . * Bug ü n b i r Türk m i l leti olara k va rsa k, bunu, her• Kurtuluş Savaşı'nda karşımıza çıkanlar, Yunanlılar ve Anadolu'dan devşirilmiş Rumlardı. Ama arkalarında milletler­ arası kapitalizmin en güçlü kişileri vardı. Bu güçlü kişilerin başında gelen Muğla doğumlu Slr Basil Zaharof, Vickers harp sanayii tröstünün sahibidir. Cemal Paşa'nın h atıralarında, Os­ manlı Donanmasının güçlendirilmesinde ve tersaneler kurul­ masında, Vickers'in olumlu tutumu safiyetle anlatılır. Lloyd George ve Clemenceau üzerinde büyük nüfuz kuran ve onları Yunan davasına kazanan Zaharof, Yunan Ordusunu sllahlan­ dırmış ve bu yolda yüz milyonlarca dolar harcamıştır. Kurtu­ luş Savaşı'mızın bu unutulan yanını, Nehru, şöyle anlatmakta-

337

kesi n tom bir şaşkınlık içinde bulunduğu b i r orta mda, m i l ­ l i kuvvetleri sabı rla toplayıp seferber eden Atatürk'ün l i ­ derlik gücüne geniş ölçüde borçluyuz. Atatürk, h e r şey­ den önce, Türk milleti n i n yorotıcısıdır. M i l li bağ ı msızlığın kaza n ı lması, saltanat ve hilôfeti n kaldırı l ması da h i , başlıbaşına büyük hareketlerd i r. Birçok eski kurumların tasfiyesi ve !ôiklik, top l umsa l değ işma­ lerin sağlanabil mesi için zoru n l u olan orta m ı hazırlayan önemli reform lard ı r. Atatürk hareketi nde, i k i a na fikir vard ı r: M i l l iyetç i l i k v e çağdaş uygarlık. M i l l iyetç i l i k, politik, ekonomik her a la nda tam bağ ı msızl ı k biçiminde ortaya çı kma kta d ı r. Ba­ ğ ı msız l ı k içinde, çağdaş uygarlığa u laşı lacaktır. Fakat çağdaş uygarlığa ulaşmanın yolu ned i r? Tanzimat'tan be­ ri ta rtışı lan bu soruya i l k doğ ru cevabı getiren, Atatü rk'dır : «Birinci Dünya Savaşı bittiği zaman, < Zaharof ) Avrupa'­ nın, belki de dünyanın en zengin adamıydı, büyük devlet adam­ ları ve hükümetler. ona şeref payeleri vermekten memnunluk duyuyordu. Fransızların olduğu kadar, İngilizlerin yüksek şe­ ref payeleri de kendisine verildi, birçok gazetenin sahibi oldu ve perde arkasından hükümetleri etkileyecek bir duruma geldi. Halk, onun hakkında pek az şey biliyor, o da sahne ışıkların­ dan uzak duruyordu. Zaharof, gerçekten, kendini birçok ülkl.'de evinde hisseden, bir ölçüde bu ülkeleri etkileyen hatta çeşltli demokratik ülkelerde hükümetleri kontrol eden uluslararası ti­ pik ve modern bir bankerd!. Bu ülkeler halkı, çoğu zaman ken­ di kendilerini yönettikleri gibi bir his içindedirler, fakat on­ ların arkasında görülemeyen gerçek kuvvet, uluslararası ser­ maye, durur . . . Bu masal zengini esrarengiz adamla Venizelos, Lloyd George'u Küçük Asya'ya Yunan askerlerinin çıkmasına razı ettiler. Zaharof, teşebbüsün mali yönünü üzerine almak teklifinde bulundu. Bu iş onun karşılıksız kalan yatırımların­ dan biriydi. (Giipsis of history, Meydan, 8 Mart 1966 ) . Zaha­ rof'un dışında, Lever Brothers, Ralli Brothers gibi İngiliz te­ kelleri ile merkezi Londra'da bulunan Ionian Bank Limited gibi firmalar ve hatta Abdülhamit'in ünül sarrafı Zarifi'ler, Yunan davasını mali ve politik bakımdan desteklemişlerdir. İnönü, hatırlarında, Büyük Taarruz dolayısıyle, zaferi bir dar­ bede kazanmamız gerektiğini yazmaktadır. «Çünkü,» diyor lnönü, «bizim arkamızda fabrikalarımız yoktu. :.>

338

tür. Çağdaş uyga rlığa, «Batı'dan ne a l a l ı m . ne o lmaya lım» biçimindeki a n la msız ta rtışmala rla değ i l , i le rde gerçek­ leştiri lecek topl umsa l devri m lerle ulaşı laca ktı r. M i ll iyet­ ç i l iğ i n ifadesi olan bağımsızlık, aynı zama nda toplumsa l devrim iere g i rişebi l me olanağını kazanabilmenin ön şar­ tıdır. Yarı -sömürge bir Türkiye'de. em perya lizm bütün de­ ğerlere ve kurumlara kendi damgasını vururken. «ne ala­ l ı m . ne o lmaya l ı m » tartı şması konı i kt i r. Fakat bağı msız i ı k kaza n ı ld ı ktan sonra , toplumsa l devri m lerle Batılt iaşmaya yönelince, «ne a l a l ı m , ne a l m aya ltm ıı tartışması kendiliğin­ den baş mese la olmaktan çı kaca kt ı r. Baş mesela, toplum­ sa l devrim ierin gerçekleşti rilmesi olacak ve yeni toplum­ sa l yapı, kendis iyle bağ daşan değerleri ve kurumları ( h a r­ sı) geniş ölçüde belirleyece ktir. Yeni top lu msa l ya pının gereklerine aykırı d üşmed iği ölçüde, Ziya Göka lp'ın üze­ rinde titrediği m i l li kü ltür gelişebi lecek, zengin leşebi lecek­ tir. G ü ç l ü k le r, bu devrimci tezin hayata geçiri l mesinde kendini göstermekted i r. Ağası , şeyhi, d erebeyi i le değ iş­ tirHemeyan b i r toplumsa l yap ı üzerine oturtu l ma k zorunda ka lınan üst yapı devri m leri, derin lere n üfuz etmekte g üç­ l ü k lerle karşı laşaca ktır. Bu geri toplumsa l yapıyı değ işti­ rerneden g i rişilen köy kalk ı n ması. eğitim hamlesi ve sa­ nayi leşme hare ketleri, bek le n i lenden fa rklı son uçla r ve­ recekti r. Tarımda 1 937 - 1 945 döneminde uyg ulanmak is­ tenen köklü b i r devrim hare keti, eşrafın ve bürokrasinin tutucu kanad ı n ı n d i renmesiyle, başarısız lı kla son uçlana­ ca ktı r. Fakat bütün bun l a r. «bağımsızlık içinde toplumsal devrim yoluyla çağdaş uygarlığa ulaşma)) d iye özetled i ğ i­ miz Atatürkçü tezin doğ ru l u ğ u n u ve bugün için de geçerli­ l i ğ i n i değ işti rmez. Bu doğ ru ve geçerli tezin. geçmişte nasıl uygu landı­ ğ ı n ı bi lmek ve uyg u lamayı i n safsızca e leşti rmekten çekin­ memek, san ı rız ki, Atatürkç ü lüğün gereğ i d i r. işe, izm i r i ktisat Kong resi ' nden başlam a k yara rlı ola­ caktır.

339

IV KU RTULUŞTAN SON RA

i Z M i R i KTiSAT KONG R ESi izmir iktisat Kongresi, toplumdaki sın ıfların kuvvet dengesini göstermek ba k ı m ı ndan d i kkat çekicidir. Kong ­ re'ye, işçisi, köylüsü, esnafı , tüccarı v b . katı lmıştır. N e va r k i , Kongre' n i n aldığı kara rlar büyük tücca r v e topra k sa h i pleri n i n yara rına ol muştu r. Kongre, Ziya Göka lp'ın et­ k is iyle, o zama n la r ayd ı n la r a rası nda yayg ı n olan «mesieki temsil» in, o günün şartlarında a nca k büyük tücca r ve top­ ra k sa hibinin egemen l i ğ i n i sağ layacağ ı n ı gösterm iştir. Kongre, 17 Şubat 1 923 günü, bütü n i l lerden gelen tüccar, sanayici, çiftçi, işçi vb. temsilc i leri olmak üzere 1 1 35 üye ile açılm ıştır. Kong re'de, isted iklerini iyi bilen; Avrupa l ı la r ile Rum ve Ermenilerin yerini a lmaya iste k l i istanbul tüccarı önem l i rol oyna m ıştı r. Escsen Kongre, bu tücca rların henüz işgal a ltındaki ista nbul'da bir i kt isat kongresi yapmayı kara rlaştı rması üzerine, H ü ku metin ha­ rekete geçmesiyle toplanm ıştır. istanbul tüccarı. Kurtuluş Savaşı kaza n ı l ı r kazan ı lmaz 340

örg ütlen miş ve dışı nda kaldığı savaşın n imetlerinden ya­ rarlanma k için planları n ı hazı rlamaya başla mıştır. istan­ bu l'a ilk gelen kumandan Refet Paşa ' n ı n desteğ i sağlana­ rak, « M i l li Türk Ticaret B i rliği» kurulmuştur. K u rucula r, Kava lalı ibra h i m Paşazôde H üseyin Bey. Hacı H üseyinzô­ de Ali Haydar Bey, Yel kenc izôde Rifat Bey, Hacızôde Me­ sut Bey, B u ldanlı Ah met Bey, i bra him Paşa mahd u m u Ab­ bas H i l m i Bey, Hocazôde Meh met Efend i , Ka lkavanzôde Mehmet Rıza Bey, Sabuncuzôde Meh met Şa kir ve mahdu­ mu beyler vb. g i bi tüccarlard ı r. B i rliğin kuru l uşunda yazar Ahmed Harndi Başar'ın çok e meğ i geçmiştir. Birlik, «Os­ manlı>> ve « islôm» deyim leri yerine, a rt ı k «Türk» ve « M i lli» deyi m lerini k u l lanmaktad ır. Birliğin amacı, Löva ntenler i le Rum ve Ermen i lerin el lerindeki t icari mevk ileri, m i l l iyetci ­ l i kten ya ra rlanara k ele geçirmek ve yabancı sermaye i le orta k l ı k la r kurma ktır. Ahmed Harndi Başa r, bu kon uda şunu söylemekted i r : « M i l li Türk Tica ret Birl i ğ i , gerek it­ halôt ve i hracat tica retinde ve gerekse tapta ncı ve yarı­ tapta ncı tica rette Türk tücca rı nın hôkim olmasını amac ed inm işti. Bu iş icin m utlaka devletin ya rdımı ve enerj i k müdaha lesi lôzı mdı. B i z n izamnamem ize açıkca koydu­ ğ u m uz g i b i devletin Türk tüccarı arası nda şi rketler, tröst­ ler, konsorsiyumlar kurmalarını sağ laya ra k on lara itha lot­ i h racat işlerinde bazı i mtiyazlar ta nı nmasını istiyord uk. Liberal b i r görüş ve serbest rekabet şartları içinde tica­ retin m i l lileştiri l mesi , i ktisadi hôkimiyeti n Türk m i l letin i n e l i n e geçmes ine i m kôn olmadığı i ç i n , başlangıç dönemin­ de devlet gücüne daya nan b i r müdaha lenin zoru n l u oldu­ ğuna inanma ktayd ı k . »3w Görü ldüğü gibi, istanbul'un Müslüman tücca rı , ger­ cekçidir. Derhal « m i l liı� ve « m i l liyetç i» olmuştur. Ayd ı r. la ­ rımızın u z u n y ı l la r tartıştıkları « l i bera lizm m i , devletç i l i k m i?» konusu nda terc i h i n i derha l yapmıştır. Tücca r, l i be­ ra l izme karşıdır, devletçid i r. Devlet gücünü a rkasına ala­ ra k, devletten i mtiyazla r sağlayara k , azı n l ı kların elindeki mavki lere yerleşmek istemekted i r. M i l l i sa nayiden değ i l , itha lôt. i h racat v e toptan t ica retten sözetmektedir. 341

M i l li Türk Ticaret Birl i ğ i N izamnamesi' nde şu amac­ lar yer a lma ktad ı r : «a - Türk tüccarlarının gerek itlıa lôt ve i h racat ti­ caretinde ve gerekse topta ncı ve yarı �opta ncı şek l i ndeki t ica rette hôkim olmas ı n ı tem i n etmek. b - Türk tüccarları n ı n kendi aralarında ihtisas ianna göre, konsorsiyu m la r, tröstler g i b i ticari b i r l i k ler tesisine ça lışmak. c - ithalôt ve ihracat ticaretinde bu birli klerin, hü­ kCı metin mura ka be ve h i mayesi a ltında h ô k i m iyetini tern i ­ ne uğraşmak. d - Memleketin ticari hayatına tesiri doku nacak hôdiseleri ta kip ve tetk i k ederek , çeşitli i ktisadi mese leler­ d e tüccarın ve memleketin menfaatler ine uygun şek i lde hükCı mete yol göstermek. e - Türk ticaret ô lemini ve Türk firma ları n ı hôrice ta nıtmak ve Gerbın i ktisadi, mali ve tica ri hareketlerinden Türk tica ret erbabının süratle haberd a r olmasını sağla­ mak. Bunlardan başka , memleketi n ta bii servetleri n i i ş le­ tecek yabancı sermayeye yol göstermek ve on ları n ku­ raca kları şi rketlerde Türklerin çoğ u n l u ğ u elde etmelerine çalışma k, Türk tüccarı a rasında mesleki dayanışmayı sağ­ lamlaştı rma k ve tücca rın k itle hareketlerinde temsi lcisi olmak g i bi hedefler de, nizam na mede yer almıştı.ıı 3 1 7 ·

A. H a rndi Başar, Birl i ğ i n çalışmaları kon usunda ş u b i l g iyi vermekted ir: « Bi rl i ğ i n kuru l uşu gerek yerli, gerek dış basında u m u lduğundan fazla yan k ı ve i lgi uyandı rd ı . B i z 1 8 kişi l i k mütevazi topla ntı m ı z ı , yayı nladığımız bülte n ­ de, bütün be l l i baş l ı Türk tüccarları n ı n katı ldığ ı n ı , önem l i kara rlar a l ı n d ı ğ ı n ı , ası l hedefin ista n b u l 'da acılan ticari boşluğu süratle Türk tüccarının dold urmasını sağla mak olduğunu, bunun için Avrupa ve Ameri ka'nın büyü k ticari müesseseleriyle doğ rudan doğruya temaslar kuruimasına calışacağ ı m ızı ve onlara Türk o l mayan temsi lc i ler yerine, Türk işada mları tavsiye edeceğ i m izi i lô n etmiştik. Her gün Tü rkçe· ve Fra nsızca bü lten ler yayı nlarno kta ve bunları 342

her tarafa yollama ktayd ı k. Kısa zaman içinde derneğ i n merkezi yaba ncı elçileri, gazete v e a ja ns muhabirleri, b i ­ z i m gazetecilerimiz tarafından ticari haberler i c i n başvu­ rulaca k kaynak d u rumuna g i rd i . Çeşitli mese leler üzeri n ­ de tüccarlar a rasında haftada ayrı ayrı bi rkaç top la ntı d a yapara k, h e m ses i mizi d uyurmkta, hem de bu yolla tüc­ carları saflarımıza a l maya ça lışma ktayd ı k . Hemen bütün firmaların isim ve adresleri n i , nelerle uğ raştı klarını, zaten hazırladığı m ız Tica ret Sa lna mesi dolayısıyle, bilme kteyd ik. B i r i k i ay içinde Birl iğe o za manlar Ticaret Odası'na ka­ yıtlı olan birçok Türk tüccarını üye olarak a l mıştık. Ayrı­ ca , ta hsi l lerini Avrupa'da yapmış, yurda dönmüş ve şimdi işe g i rişrnek isteyen b i rçok genci de, henüz tüccar olma­ malarına rağmen, üye yapa b i l iyord u k . Bunları röpreza n ­ tanları T ü r k olmadıkları, y a d a ecnebl old u k ları icin d e ­ ğ i şti rmek isteyen fabri kalam tavsiye etmekteyd i k . Böyle­ l i kle hayli Türk işadamı Avrupa firmalarıyle a n laştı lar. Bu­ gün büyü k işler yapan Türk firma ları arası nda, doğ ruda n doğruya Birliğin a racılığ ıyle, ya da Birli kçe yaratılan ha­ vadan ya ra rlanmak suretiyle mü mess i l l i k a lm ış olanlar az d eğ i ld ir.» 3 's Açı klama i l g i çekicidir: Ya lnız Kurtuluş Savaşımızı is­ tanbul'dan izleyen tüccar değil, yabancı firmalar da Anka­ ra'daki m i l l iyetçi havaya aya k uyd u rma ktad ı r. Yabancı fir­ malar, h ü kQmetle i l işkileri n i iyi yürütmek ve koiaylık gör­ mek a ma cıyle, mümessi l l i k lerini Rum ve Ermen i lerden Türklere doğ ru kayd ı rma ktadır. istanbu l'da kalan Rum, Ermeni ve Ya hudi kampradarlar da, Türk orta klar ve hat­ tô parava na Türkler bu larak, durumlarını korumayı dene­ mekted ir. Birl i k, b i r ya ndan « m i l li» etiket i ne sarı lırken, öte yandan Avrupa ve Amerika'nın büyük ticari müesseseleri üzeri nde etki l i olduğ u n u belirterek, tücca rı saflarında top­ la maya çalışmaktadır. K u rtuluş Savaşı'na katı lan ve bu sebeple An ka ra'da n ispeten daha nüfuzlu olan Anadolu tüccarı ve tica rete yönelen subay ve memurlar da, tica­ retin «el değ iştirmes i nde» gözönünde tutu l ması gerek l i u nsurlard ı r. B u n l a r da ista nbul tOccarı i le kolayca uzla-

343

·

şacaklar ve tica retten pay a lacaklard ı r. Kurtuluş Savaşı dışında kalan Ista nbul tüccarı, ayrı­ ca , H ü kCı mete ticari konularda yol gösterme iddiası nda d ı r. Bu tutum da, o gün lerin a n layışına uygundur. N itekim Ata ­ türk Konya'da, tüccarla ra ses lenirken, «Yarına a it olan, Türk iye ticaretinin dü nya tica reti ile rekabet edebi l mesi icin d üşünülmesi lôzım gelen şeyleri, bittabi siz tücca rlar benden iyi b i l irsiniz,» demektedir. M i l li Türk Ticaret B i rliği, ya l n ız tüccarları değ i l, esnaf ve işçileri de örgütlendirmiştir. « istanbul Esnaf Birl i ğ i » ve «Türk iye U m u m Arnele Birliğ i >ı n i kurdurm uştur. Esnaf Bir­ liği bir addan ibaret kal mışsa da, Arnele Birliği hayli faa­ l iyet gösterm iştir. Tüccar e l iyle işçi örg ütü k u rmanın ge­ rekces i. bu işe ön aya k olan Ah met Harndi Başar'a göre şöyledir: «Müta reke y ı l larında işçi a rasında fırka lar, der­ nekler kuru l muştu . Bunlar zaferden sonra ve Türk - Sov­ yet dostluğundan ya rarlanara k , yüzleri ne milliyetçi maske ta kmışlar ve işeiye hôkim olmak istemişlerd i . Tücca ra, yerli ve yaba ncı sermaye sa hiplerine, şi rketlere, zeng in­ lere karşı işeide ve fa k i r h a l kta düşma n l ı k duyguları do­ ğ u rtmaya çalışıyorlard ı . Bu a k ı m ı n hedefi sınıf kavgasıydı. işçi ler teşki lôtla naca klar, burj uva sınıf i le savaşaca klard ı . M ütareke yılları nda ç ı ka n gazete v e derg i lerinde bu tema üzerinde propaganda larını yapıyorlard ı . Halbuki s ı n ı f kavgası m i l li dôvôya ihanet demekti. Biz henüz işcisiyle, tücca rıyle, sosya l sınıfla rı teşekkül etme­ miş bir top lum olduğumuz icin. yapacağ ı mız iş, Türk ola­ ra k bu sın ıfları yaratmak ve aynı zamanda bunların birb(r­ lerir:ıe düşma n olmamasına ve elbirl iğ i edere k i ktisat m ey­ dan muharebesini kaza n malarına ca l ışma ktı. i şte bu düşünceyled i r ki, Türkiye Umum Amele Birli­ ği'ni, Milli Türk Ticaret Birliği'nin bulunduğu b inada kur­ duk. Su ltan Mahmut Tü rbesi karşısında eski H i l ô l - i Ahmer b i nasında üc kat işgal ediyordu k . . . Amele Birliği Başkan ı Şa k i r Kasım, Tü rkiye Amele B i r­ liğ i'nin Türk Ticaret Birliği ile aynı gaye ve hedef etrafın­ da elele çal ıştığı n ı açıkca i lôn ederd i. Bizim de Arnele 344

Bi rliği'ne yardımcı olduğ u m uzu ve bütün dôvô larını tüccar derneğ i olarak destekled i ğ i m izi herkes bilird i . Bu durum solculara ta bii hücum vesilesi olmuştu: Tü rkiye Arnele B i r­ l iğ i , tüccarın bir kukla teşki lôtında n , b i r parava nada n iba­ rett i ! »349 izmir i ktisat Kongresi'nin topla nması kararlaşınca, Birlik, derha l faal iyete g i rişmiş, i htisas komisyon ları ca­ l ıştı rmış ve i k i hazırlık kongresi top lamıştır. Türk Arnele Birliği, aynı biçi mde, izm i r Kong res i ' ne hazırla nmıştır. is­ ta nbu l'da k i Ayd ı n l ı k Grubu da i ktisat Kongresi'ne büyük ilgi göstermiştir. Kongreye g idecek işçi ve köylü delegele­ re, bu derg i n i n sayfa larında yol gösteri lmiş ve a k ı l veri l ­ m işti r. Tarım konusunda devlet çiftlikleri v e kooperatif çiftli kler kurulması. topra ksız köy lüye topra k dağıtılması, ziraat komünaları tesisi, küçük ve orta sınıf köylüye yar­ d ı mcı olmak için köy ba nka ları k u rulması istenmiş, endüst­ ri işeilerinin öne sürmeleri gerekli istekler de ayrıntılı bir l iste hal inde düzen len m iştir.3"0 N e va r k i , bu grubun gö­ rüşleri , Kong re'de etk i l i o lmayaca ktır. i stanbul tücca rı, Kongre'yi kolayca egemen l i ğ i a ltına a laca ktı r. M i l li Türk Ticaret Birliği, i ktisat Kong res i'ne şu talep­ lerle g itm işti r : 1 Gümrük h i mayesi ve gümrü k i sti klôli m iz i n kayıt­ sız şa rtsız olması. 2- Ya bancı sermayeye, devletle orta k dahi o lsa, hiçbir şek i l ve surette i n hisar (tekel) ve imtiyaz veri l me­ mesi ve mevcut inhisarın (tütün rej isi) kaldırılması. 3 - Sa h i l lerimizde kabotaj hakkının kulla n ı l ması nda ne devlete, ne de şa h ıs l a ra i mtiyaz tan ı n maması (Sa h i l ie­ rim izde gemi işletmeci l i ğ i n i n Türk a rmatörlerine serbest­ ce açılma sı ) . 4 - M i l li b i r emisyon bankası ( Merkez Ba n kası gibi) kurulması ( Ba n ka , tücca rın katı laca ğ ı b i r anonim şi rket olacaktır. Devlet, sermaye n i n ancak yarısı kodarına katı­ la b ilecektir) . 5 Yaba ncı sermayenin memlekete zararlı olma­ yacak biçimde g i rmes i n i n sağlanması. -

-

345

6 Dış tica retin, devletin de sermayesine katı lacağı büyük Türk anonim şi rketleri e l inde örgütlendirilmesi ve m i l lileştiri lmesi (Yani Türk tüccarları icin, devletten her türlü desteği gören ve bu a n la mda i mtiyazlı ithalôt - i h ra ­ c a t şi rketleri kurulması ) . 7 Verg i lerin ıslahı. -

-

8 i ktisadi ve mali kararlarda meslek ve i htisas te­ şe k k ü l leri n i n görüşleri n i n a l ı n ması. 9 işada m ı ve bürolarda ça l ışaca k elemanlar ye­ tiştirmek a macıyle, çeşitli kademe lerde okullar ve kurslar acılma sı. -

-

Bu progra m la , istanbul tüccarı başları nda B i r l i k Baş­ ka nı i bra h i m Paşazôde Kava la l ı H üseyin Bey ve Genel Sekreter Ahmet Harndi Başar o ! m a k üzere, Esnaf ve Arne­ le Birli k leri tems ilcileri i le birli kte izmir'e hare ket etmiş­ tir. Osma n l ı l ı ğ ı n sembolü fes çı karı lmış, yerine Gazi ' n i n taşıdığı tipte m i l l iyetç i l i ğ i n sembo l ü siya h k a l p a k g iyilmiş­ tir. izmri'e gelince, istanbul tücca rı, öteki i l lerden gelen tüccarlarla ko layca a n laşm ıştır. Kongrede D ivan Kôti b i seçi len Ahmet Harnd i Başa r' ı n sözleriyle, Kongre' nin ağır­ l ı k merkezi . istanbul grubundad ı r : «izm i r Ticaret Odası Reisi Ala iye l izôde Mahmut Bey ve izmi r delegeleriyle de ta m · bir fikir birliğine varmıştı k. Bunlar a rasında Şerifzôde Remzi Bey adı nda ingi ltere'de okum uş, dumanı burnunda bir genç tüccarla b i le an laşmıştı k . Kongre' n i n topla nma­ sından i k i üç gün önce izmir'e g ittiğ i m izde, gelen d iğer i l lerin delege leriyle de temaslar kurmuştuk. Bi lhassa Zon­ g u ldak madencileri, Sa msun tütüncüleri, Kayseri ve Adana delegeleri bizimle bera ber olmu şlard ı . Kongre'ye kimi baş­ kan yapacağımızı, başka n l ı k d iva n ı n ı k i m lerden k u raca ğ ı ­ m ı z ı bile düşünmüş, a ra m ızda kararlaştırmışt ı k . » Tica ret B i rl iğ i'nin başkan adayı Kôzı m Karabekir Paşa'dır. Gazi'­ nin müsaadesiyle, Paşa . Kongre Başka n l ığına seç i lecektir. Kongrede m i l l iyetçi b i r hava esmekted ir, yaba ncı ser­ mayeye karşı bir kuşku ve düşma n l ı k vard ı r, ama e kane­ m i k gelişmenin yabancı sermayesiz mümkün ola mayaca ğ ı 346

kunısı yayg ı n d ı r. N itek i m Kong re gün lerinde, yabancı ba­ sın ve ajanslar, Türkiye'nin yaba ncı sermayeye düşman olduğunu yayınca, yet k i l i ler bunu şiddetle ya la n lamışlar­ d ı r. i ktisat Vek i l i Mahmut Esat Bey, bu idd i a la rı şöyle ce­ va pland ı rm ıştır: « Chester Projesiyle memlekete 400 m i l­ yon l i r a l ı k bir yabancı sermaye g i recekt i r. M i lletimizin h u ­ ku kuna v e mem leketi m iz i n kanun iarına sayg ı l ı herhangi bir yaba ncı sermayeye kat' iyyen düşman olmad ığımıza bundan daha güçlü ka nıt olab i l i r m i ? Düşman kayna kla­ rından çıkan bu iftira la rı n ice ve dışa k a rşı kesi n l i kle ya­ la:ı lanması nı rica ediyoru m » . Tücca r ve sanayici grubu da, ya bancı sermayenin bazı mevki leri n i ele geçi rmeye ça lışm a k l a birli kte, yaba ncı sermaye i l e işbirliğine hazı r­ d ı r. Kon g rede çeşitli sınıf ve zümreler a rasında sert ça­ tışma lar olmam ıştır. Öne m l i ayrı l ı k lardan b i ri ôşa r kon u­ sunda görü lmüştür. Çiftç i lerin ôşarın kaldırı l masını iste­ meleri n e ka rşı l ı k , ticaret ve sanayi grubu, mevcut ôşar usu lünün yerine «ôd i l b i r usul» get i rilmes i n i savunmuşlar­ d ı r. Çiftçiler, ôşarın ka ldırılmas ı n ı n devlet gelirlerinde ya­ ratacağı boşluğun, bütün sınıf ve zümrelere yüklenmes i n i i leri sürmüş lerd i r. Tica ret g rubu, b u n a d i renmiş, · fakat çiftçi görüşü zayıf bir çoğ u n l u k la ben imse n m işti r.* Aşar gibi yerli kömürün h i mayesi ta rtışma konusu ol­ m uştu r. Maden oca k la rı iş leten ler, yü ksek gümrü k verg i ­ leriyle yerl i köm ürün korunmasını istem işlerdir. C ı l ı z sana* Aşarın kaldırılması. büyük toprak sahipleri de dahil. çiftçiye, yeni rejimin bir hediyesidir. Bununla birlikte, ekono­ mik açıdan aşarın kaldırılması. tartışma götürecek bir karr.r­ dır. Aşar. tarımdan alınan alışılmış ve ye!'leşmiş bir cins gelir vergisi idi. Sanayileşme hareketine tarımın, gelir vergisi ödeye­ rek. katılması gerekliydi. Nitekim İkinci Dünya Savaşı'nda ta­ rımdan vergi alma zorunluğu çıkınca, aşara benzer bir vergi koymaya gidilmiştir. Ünlü İngiliz Maliye uzmanı Kaldoı 'un tarım vergisi teklifi, aşardan esinlenmiş müterakki bir vergidir. Cumhuriyetin ilk yıllarında, itl!zam usulü kaldırılıp, aşar, dev­ let memurları eliyle tahsil edilen müterakkl bir vergi haline getirilebilseydi, tarım kazançlarının vergilendirilmesi sorur.u, belki de çoktan çözümlenmiş olurdu.

347

yici grubu, itha l malı köm ü r daha ucuz o lacağından, itha ­ lôtın serbest bıro k ı lmasını savunmuştur. Tica ret grubu n u n desteğ iyle kömürün h i mayesi kararlaştırıl m ıştı r. Chester Projesiyle, d ışarıdan 20 yı l sü reyle gümrüksüz kömü r it­ h ô l i n i n tan ınması e leştir i i m iş ve l ktsiat Vek i l i , bu göruşe hak verm işti r. işçi ve sanayici ler, tütü n , pamuk, palomut üzüm, in­ c i r, yün, tiftik, deri gibi maddelerin işlen maden ihracı n ı n vasa klanmasını istemişler, fakat çiftçi v e tücca r d i renmiş­ lerd i r. Buna k a rş ı l ı k , işçi grubunun bazı i lerici ayd ı n ların etkisiyle yaptı kları önerilere, öte ki gru p l a r şiddetle karşı koymuşla rd ı r. Bu öneri lerin bel l i ba şlıları şunlard ı r: i mti­ yazlı yabancı kurumların devletleştiri l mesi, 10 bin l i rayı aşan sermaye üzerinden mütera k k i serilıaye ve m i ras ver­ g is i a l ı nması, büyük çifti i k ierin paylaşılması. işçilerin kôr­ dan pay a l ması, daimi işç i lerin hafta tatil leri ile resmi bayra m gün lerinde, gündel i k lerini tam a l maları, hasta la­ nan işçi lere üç aya kada r gündeli kleri n i n ta m ödenmesi, şifa bulmaz hasta lara işveren i n mali gücüne uygun ikra­ rn iye vermesi , bir ay ücretli izin ta n ı nması, işbaşında sa­ katlana n işçilerin hayatla rının işveren lerce güven a ltına a l ı n ması. M i l li Türk Ticaret Birl i ğ i , bu tip taleplerin redd i n i , b i r gazete haberine göre, şöyle yoru m la ma ktad ı r : «Verilen ka ra rla r arasında i mtiyazlı yaba ncı kurumların devletleş­ tiri l mesi, büyü k çift i i k ierin paylaşılması, sermayeda rlarla a rnele a rasında kôra iştira k i öngören mu kaveleler ya pıl­ ması gibi müfrit a rnele ta lepleri n i n oybirliği ile reddedil­ mesi . şôyô n ı d i k kat bir olay olara k kayded i lmekted i r. Bu­ nunla birli kte. işçinin hayat ve geleceğ i için Kongrenin kabul ettiği i l ke ler, birçok Avrupa devletlerinin b i l e henüz kabul edemed iği önem l i ta lepler olduğundan bu noktada Kongre Türk işçisi n i fazla düşünmüş sayı labili r.»r.ı Kong rede beni msenen belli başlı işçi h a k l a rı şunlar­ d ı r: Arnele yerine bunda n böyl e işçi deni l mesi, m i l letve k i l i v e beled iye seçim lerinde mesleki tems i l usulünün kabu l ü , Ta rım kesimi dışında g ü n l ü k çal ışma süres i n i n 8 saat ol348

ması, sendi ka hakkının ta n ı nması, Tatil-i Eşgo l (grev) ka­ n u nunun yen iden işçilerin hakkını ta n ı ma k üzere i ncelen­ mesi ve d üzen len mesi , asgari ücretierin sendikolar kuru­ l u ncoyo kadar üç ayda bir işçi temsilcisi h uzurunda Be­ led iye M ec lislerince tespiti , 1 Mayısın işçi Bayra m ı olma­ sı. işçi gündelik ve ay l ı k l a n n ı n muntazomon ve pa rayla ödenmesi, işçi lere haftada bir gün tatil ta nın ması, büyük i şyerlerinde işçilerin kaza ve ihtiya rl ı k d a h i l hayat s igor­ tasına boğ lonmalan, sigorta prim i n i n yarı ya rıya veri l mesi, işyerleri nin sağ l ı k acısından teftişi, işçi oca k la n n ı n şeh i r çocuklan ndan sonra önce l i kl e yatı l ı sa nat oku l la n na pa­ ra sız ka bulü, memlekette acılacak bütün işlerin Türk emek­ ci ve işçisine ayrı lması. esnaf yönetmen l i ğ i n i n ka ldırılma­ sı. ged i k, kabzıma l l ı k ve sırık harnallığına kesin l i kle son verilmesi. Bunla rı n dışında, gü mrük hi moyesi, sanayiin teşviki, tekel lerden sa kı n ı lması. yerli malı g iyi lmesi, büyük serma­ yeli ticaret ve sanayi ba n ko la rı kurulması. anonim şirket kuru l mosının kolaylaştırı lması. çiftçi ile tüccar ve sana­ yiciye kred i sağ lanması, m i l li ürünler icin asgari b i r deniz ve kara taşımc ücreti tespiti, tek n i k eğiti m i n gel iştirilmesi vb. gibi kararlar, · hemen hemen oybirl i ğ i i le a l ı n m ı ştır. Kongre. Karabekir Paşa 'yı hoşnut etmek i ç i n , «Mi­ sak-ı M i l li»den sonra bir « M isôk-ı i ktisadi» kabu l etm iştir. O za monlar bazı ayd ı n çevrelerde hôkim olon i ktisat a n ­ layışı n ı v e özlemleri dile getirmek ba k ı m ından « M isôk-ı i ktisadi» d i kkat çekicid i r. M isô kta yer a io n bazı maddeler şunlardır : - Türkiye halkı ta h ribat yapmaz. i m a r eder. Bütün mesai. i ktisaden mem leketi yükseltmek gayesine · mötuf­ tur. - Türkiye halkı, sa rfettiği eşyoyı , m ü m kü n mertebe kendisi yetişti ri r, çok çalı şır. vo kitte . servette ve itholôtto isrofton kaça r. M i !li i stihso l i tem i n için işin i ca bı nda geeeli g ündüzlü cafışma k şiorıdı r. - Türkiye halkı , servet itibariyle b i r a ltın hazinesi üzerinde otu rduğ una vôkıftır. Orma nları evlôtlorı gibi se349

ver. Bunun için ağaç bayra m la rı yapa r, yen iden orman ye­ t iştirir. Madenierini kend i m i l li i stihsa l i i ç i n işletme ve ser­ vetleri n i herkesten faz:a ta n ımaya çalışı r. - H ı rsızlık, ya lanc ı l ı k, riya ve tembe l l i k en büyü k düşma n ı m ızdır. . . - Türkler. i rfan ve ma rifet ôşığ ıdır. Türk her yerde hayatı n ı kaza nabilecek şe k i lde yetişi r, fakat her şeyde n evvel memleket i n i n malıdır. Maa rife verd i ğ i kuds iyet do­ layısıyle MeviOd-i Şerif Ka n d i l g ü n ü n ü , aynı zama nda bir k itap bayram ı olara k tes'it eder. - Birçok harpler ve zara rlarda n dolayı eksi len n ü fu­ s u m uzun faz la laşması i l e bera ber sıhhatlerimizin ve ha­ yatlorı m ızın koru nması en birinci emel i m izdir. Türk, m i k­ ropta n , pis havada n , sa lgında n ve pislikten çeki n i r ; bol ve saf hava, bol güneş ve tem i z l iğ i sever. Ecdat m i rası olan b i n i c i l i k , n işancı l ı k , ove r l ı k ve denizc i l i k g i b i bedeni terb i ­ yen i n yapılmasına ça l ış ı r. Hayva n ia rı na d i k kat v e himmeti göstermekle berabe r, c insleri n i düzeltir ve m i kta rlarını ço­ ğa ltır. - Türk, d i nine, m i l l iyetine, topra ğ ı n a , hayatı na ve m üessesatma düşman ol maya n m i l letiere daima dosttur. Ecnebi sermayesine a leyhta r değ i ld i r. Ancak kendi yur­ d unda, kendi l isanına ve ka n u n ia rı na uymayan müessese­ l e rle -m üna sebette bulunmaz. Türk, i l i m ve sanat yen i l i k ­ lerini nerede olursa olsu n , doğrudan doğ ruya a l ı r v e her türlü münasebeti nde fazla mutavassıt istemez. - Türkler açık a l ı n la serbestçe ça l ışmayı sever, iş­ lerde i n h isa r istemez. - Tü rkler hangi sanatta ve meslekte o l u rsa olsun­ lar sevişirler. Meslek ve zümre itiba riyle elele b i rleşi rler, memleketini ve birbirlerini ta n ı m a k ve a n laşma k için se­ yahatler ve ha berleşmeler yapa rlar. - Türk kad ı n ı ve koca s ı , çoc u k la rı n ı i ktisadi misaka göre yetiştirirler. i ktisat Kong res i ' n i n ka ra rla rı, tabii k i , hü ku meti bağ­ layıcı değ i l d i . Fakat çeşitli s ı n ıfların isteklerini göstermek­ teydi . Bu ba k ı mdan, topra k reform u n u n redd i ve g rev hak350

_,.

k ı n ı n geçiştiri l işi d i kkat çekicidir. Top l u mdaki sınıflara ra ­ sı kuvvet d u rumu, tücca r v e büyük çiftçi lehine a ğ ı r bas­ ına ktayd ı . · Kongre, bu k uvvet denges i n i , daha doğrusu dengesiz l i ğ i n i tesc i l etmişt i r. Bu dengesizl i k , hü kumet ka­ ra rlarında da kend isini gösterecek ve topra k. reformu söz konusu bile ed i l m eyece kti r. Çiftçi tem�; i lc i leri, boş çiftiik­ Ierin köy l ü ler a rası nda paylaştırı lmasına oybirliği i le ve şiddetle ka rşı ç ı kacaklard ! r. Bu durum, Kongr'edeki çiftçi­ lerin hang i çiftçi leri temsil ettiğ i n i açıkça göstermekted i r. TOPRAK R E FORMU Çağdaş uygarlık yolunda atıl ması gere k l i i l k ve en önem l i adım, topra k d üzen inde preka pita l ist ilişkilerın tas­ fiyesid !r. Batı 'da , Sanoyi i htila l i ' n i n teme l i nde topra k re­ formu yatma ktad ı r. Topra k reformunun i l k ve en ateşli sa­ vunucuları, sosya l i stler değ i l , i n g i ltere ' n i n , büy ü k l i bera l i ktisatçılarıdır. Li bera l i ktisatçılar, kap ita l izmin gel işmes i n i enge l l iyor d iye, toprağın m i l llleştiri l mes i n i isteyecek ka ­ dar i leri g itmişlerd i r. Ne va r k i , C u m h u riyet Tü rkiyesi , çağ­ daş uygarl ı k davasının b u en önem l i meselesine el atama ­ mıştı r. «Biz u l usa l varlığın temel iyiz, köküyüz; Biz yurd u n öz sa hibi. efendisi, köyl üyüz.» d iye Z i raat Marşları yazılm ıştı r. i nönü, «Anadolu ortasın­ da kurulmuş b i r köyl ü hükOmetiyiz» ve « köyl ü aşıkıyızı> dem işti r, fakat topra k reformu gerçekleştirilmem işti r. Sovyet Setiri Ara lov' un hatıra larından Kurtuluş Savaşı g ü n lerinde topra k reformu davasını M ustafa Kema l'le tar­ tıştı kları a n laşı l ma ktad ı r. Sovyet denemes i n i gözönünde tutan A ralov, Kurtu l uş Savaşımızın eşrafa daya nan özel­ liğini u n utarak, ağa ve eşraf egeme n l i ğ i nden k u rtarı l ı p toprağa kavuşturulan köy l ü n ü n empery a l izme karşı yıkıl­ maz kale teşki l edeceğ i n i i leri sürmüştür. Aralov, M ustafa Kema l ' i n bu kon udaki görüşleri için şunları yazma ktadır: «Bir g ü n M u stafa Kemal Paşa'ya, Sa msun'dan Ankara'ya 351

gelirken yolda rastladığım köylü lerden onların a ğ ı r d u ru­ m u ndan sözettim. Mustafa Kema l Paşa : - Evet evet, orası doğru, d ed i . TBM M'nin ödevi, köy­ l üyü ağır ôşa r vergisinden kurtarmak, ona başka kolay. l ı klar sağ lamaktır. Ama şu anda biz bunu yapamayız. B i r­ çok zümre lerin kinini üzerim ize cekmiş oluruz. Onlar biz­ den uza klaşır ve istilôcıları kovmak, halkın kurtu luşunu ve ülkenin bağ ı msızlığını sağ lamak gibi başlıca görevimi­ zi yapmaya engel olurlar. M i l li dôva mızı çözümledikten sonra köylü ile uğraşabil iriz.» Zafer'den sonra da Mustafa Kema l i le Aralov a rasın­ d a şu konuşma geçmiştir: « Konuşmalarımız Tü rkiye'n i n iç meselelerine döküldü. M u stafa Kem a l , yen i Türkiye'n i n sosya l d üzen ini kendine özgü bir görüşle belirtti. - Tü rkiye'de sınıflar yok. dedi. Türkiye'de i şçi s ı nıfı yok. çünkü gelişmiş bir sanayi yok. Bizim burj uvazimizi ise. henüz burj uva sınıfı hal ine getirmek gerekiyor. Ticare­ timiz çok c ı l ız, çünkü sermayemiz yok. Ya ba ncılar bizi ez i­ yor. Ben i m amacım. mi lli tica reti ka lkı ndırmak, fabrika lar açmak. yera ltı zenginli k lerin i meydana çıka rmak, Anadolu tôc i rine ya rd ı m etmek, zen g i n leşmesini sağ lamaktır. Bun­ lar devletin önünde d u ra n işler. Biz bun ları ka nun laştıra ­ cağ ız! . . Ara lov - Ya köylüler? Mustafa Kem a l - On lara yard ı m edeceğiz, ôşarı kal­ d ı racağız. Aralov - Siz köylüye yard ı m edene kadar derebey­ leri , tefeci ler. hoca lar onu bushütün köleleştireceklerd i r. O n la rı n bek lerneye hiç n iyeti yok, bizim d üşüncelerimize göre, sizin daya nağınız köylü lerd i r. Onları ka lkındırınız, o n lara toprak veriniz! .. Onla rı vergi lerden, tefecilerin elin­ den kurta rınız! . . Sizde işçi s ı nıfı henüz çok zayıf, orası öyle. Ama işçilerin iz az olmakla b i rl i kte, güçlü, sağ la m ve bilinçlidirler. Onla r, hem size destek olur. hem köylü lerin kalkınmasına yard ı m ederler. Bizde, Rusya'da, işçilerle köylüler ebedi olara k Rusya'yı derebeyleri nden kurta rmış­ lard ı r. 352

Mustafa Kemal - Rusya'da iş başkadır, diye cevap verd i . Rusya'yı Türkiye ile m u kayese edemezsiniz! Rusya'­ da işçi sı n ıfı daha ihtilôlden önce teşkilôtlanmıştı. Yüksek bir bilinç d üzeyine erişmişti. Sizde dinin, halkın üzerinde bizde olduğu kadar büyük bir etkisi yoktur. Bunu hesaba katmak gerek.» Başka bir yerde de M ustafa Kemal şöyle demektedir: «Sizin Rusya'da mücadeleci, emektar bir işçi sınıfı var. Ona dayanmak mümkündür ve dayanmalıdır. Bizde işçi sınıfı yoktur, köylüye göre ağırlığı çok azdır. Sizde endüs­ tri gelişmiştir; bizde ise yok gibidir. Fabrika larımız par­ ma kle sayılacak kadar azdır.»3�2 Bu sözler, Gazi'nin Türk toplumundaki sınıflarası kuvvet ilişkilerini nasıl değerlend irdiğini göstermek ba kı­ mı ndan d i k kat çekicidir. Köklü bir toprak reformu, güçlü bir halk hareketinin varlığını ve aşağıdan bir baskıyı ge­ rektirir. Türkiye'de böyle bir baskı hissed ilmemekted ir. H issedilen baskı, topra klarını kaybatrnek değil, a ksine ge­ nişletmek isteyen eşrafın baskısıdır. M ustafa Kema l ise, başka bir güç gözükmed iğ inden, Kurtuluş Savaşı'nı bu eş­ rafa dayanara k yürütmüştür'. Zafer'den sonra, topra ksız köylüden gelen bir baskının bulunmadığı bir ortamda, eş­ raf a leyhine bir toprak reformuna kalkışmak, herhalde imkônsıza ya kın bir işti. H ilôfetin ka ldırılması, laiklik, öğretim birliği, tekkele­ rin kapanması, Medeni Kanun vb. gibi devri mler de cesur hareketlerdi. Ama bunlar, toprak reformu gibi toplumsal yapıyı bir çırpıda temelinden değiştirecek niteli kte hare­ ketler değ i ldi. Bu devrimler, eşrafın yeni topraklar e le ge­ çirerek zenginleşmesine ve köylü üzerindeki egemen liğini sürdürmesine engel olmuyordu. Bu nedenle, onların top­ rak reformu kadar mukavemet yaratacağı söylenemez. Fakat eşraf egemenliğini değiştirmeyen o devrimler dahi hayli ciddi direnmelerle karşılaşmıştır. Direnmeyi göğüs­ layebiirnek içih, Mustafa Kemal, H ilôfeti n ve Şer'iye Ba­ kanlığının ka ldırılması teklifin i din adamlarına imzdlatma­ ya dikkat etmiştir. Medeni Kanuna, önce Hoca Mustafa 353

Fevzi Efendiye evet dedirtm iştir. Esasen bun lar, bir ka­ n u n la büyük ölçüde gerçekleşti rilebilecek işlerdi. Orta­ çağ'ı bütün ka l ı ntı larıyle tasfiyeye yöne lmiş bir topra k re­ formunda ise, bir ka nun tek başına pek az şey ifade et­ mektedir. Reformun başanya u laşahi lm esi için, örgütlen­ miş devrimci bir kitle hareketinin, reform u n güçlü egemen sınıfla rda yaratacağı müthiş d i ren meyi yenmesi gereklidir. N itekim 1 945'te Toprak Kan u n u ç ı karılrr. ış. fakat aşağ ıdan gelen güçlü b i r baskı sonucu o l madığı içind i r ki. kanun uyg u lanamamıştır. ·

Öte ya ndan, 1 923 Türk iyesi nde bir topra k reformu ih­ tiyacı duyul muyordu. Topra ğ ı n bol olduğu düşün ülüyord u . 1 927 sayım ına göre, n üfusu n 9.21 6.91 8 kişisini toplayan 1 .751 .209 çiftçi a i lesi vard ı . Ekime e lverişli 231 ,5 m i lyon dönüm a razi n i n ancak 43,6 m i lyon dönümü. ya n i a lt!da b i ri kadarı ekilebil iyordu. Ekilmeyen geniş topra kların va rlığı, toprak ta lebi baskısını fre n l iyordu. Fa kat topra k reform u yapı l mayışında ki asıl engel, eşrafın gücünden i leri gel­ m iştir. Rum ve Ermen i le rden boşa lan a razi, b i rçok halde, bey ve ağaları n eline geçmiştir. Rum ve Ermeni a razisini, Kurtuluş ·savaşı'nda şehit d üşen a skerlerin a i le lerine da­ ğ ıtma teklifi dahi ya nkı bulmam ıştır. Ağa ve beyler, hattô Medeni Ka nun'dan da yararlanara k , topra k larını genişlet­ meye ve duru m larını meşrulaştırmaya devam etmişlerd i r. Bug ü n kü toprak kavgalarında, köylü lere ka rşı i leri sürülen tapu lar, Abdülhamit döneminde değ i lse, gene l l i kl e bu y ı l­ larda ele geçirilm iştir. 1 924 Anayasası, 7. maddesi ile, top­ ra k reformu yolunu f i i len kapam ıştır. Bu madde, «değer pahası peşin verilmeai kçe, hiçbir k imsen i n malı istimvo l ve m ü l kü isti m lô k oluna maz» demektedi r. Ağa ve beylere ma l iyeti sıfır olan bu a raziye, devletin yüz mi lyonlar öde­ yebi l mesine i m kô n yoktu. N itekim 1 937 yılında bir topra k reformuna n iyetlen ince, i l k iş olara k , Anayasa'nın bu h ü k­ münü değiştirmek gerekm iştir: «Ciftçiyi topra k sah ib_i yap­ mak ve orma n l a rı devlet tarafından idare etmek için istim­ l ô k olunaca k a razi ve o rman ların istim l ô k bedelleri ve bu bedelierin tediyesi sureti, mahsus kan u n larla tôyi n olunur.» 354

Doğ udaki Şeyh Sa it i syanı, derebeyliği tasfiye bakı­ mından belki b i r fırsat teş k i l edebi l ird i . 1 505 sayılı ka nun, Birinci U m umi M üfettiş l i k bölgesinde, hüku mete a razi ka­ m u laştı rma ve buraya göçmen leri yerleşti rme hakkını ver­ m i ştir. 500 kada r ağa ve şeyh , Batı i l lerine göç ettiri l m iş­ tir. Fakat geniş çapta b i r kamu laştırma gerçe kleşmemiş­ t i r. 251 0 say ı l ı kanunla, Batı i l lerine a kta rılan ağalar, şeyh­ ler yerlerine dönmüşler, topra klarını da gene l l i kle geri a l ­ mışlard ı r. l rak'a, Suriye'ye kaçan v e ora l a rdan m ü l kleri n i yöneten beyler d e geri gelm işlerd i r. O g ü nlerin topra k reformu a n layışı, derebeyiere ve topra k ağalarına dokunmadan, mu htaç köylüye, boş top­ ra kları dağ ıtma ktır. 1 929 y ı l ı Kası m ' ı nda ismet Pa şa, bu görüşü şöyle açıklama ktad ı r: « işled i k leri a razi kend i mal­ l a rı ol mayan vata ndaşları topra k sa hibi yapma k için bu sene bazı Şa rk vi layetleri m izde işe başla d ı k . Bizim bu işte mesleğ i m iz, topra ksız köyl üye kendi m a l ı yapacağı m ız tarlasında ça lı şma k i m kanı hazırlama ktır. Bunun haricin­ de büyük çiftlik işietmekte olan gayret ve servet sahiple­ rine dokunmak şöyle dursun, aksine olarak bunların da iyi çalıştıklarını ve kazandıklarını görmekten memnun olu­ yoruz.» * 1 932 y ı l ında öğrenim görüp yurda dönen Şevket Reşi t Hatipoğ l u 'na göre, topra k reformu konusunda durum söy­ leyd i : «Ortada topra k reform u h a k kında h içbir düşünce bu lamad ı m . Mec l is'te yer a l a n ve sa hnede görünen ta nın­ mış pol iti kacı ziraatçılar, mesela M u hsin Bey, Tahsin Coş­ k u n (Atatürk çiftlikleri müdürü - mebus ) , Yaşar ve Harndi Bey (mebus - ziraatcil gibi şahsiyetler, bu konu açı l ı nca : - Aman sa k ı n ha!.. d iyorlard ı . Bel k i de bir tarafta n , Atatürk'ün de büyü k çiftçi, çiftli kler sa hibi olmasını düşü nere k , tab i rden bu ba kım-

* B u görüşü en geniş ölçüde uygulayarak, milyonlarca dö­ nüm hazine arazisini ufak parçalar halinde köylüye dağıtan Adnan Menderes olmuştur. Ama toprak reformu sorunu, ağır­ laşarak sürüp gitmiştir.

355

don do kuşkulanmış olobilirlerd i . » « 1 924 - 1 936 arasında po rtinin edebiyatında, sadece çiftçiyi topra klondırmo sözleri yer a ld ı . O do daha ziyade Hazine a razisinden köylüye topra k vermek anla mında . . . Toprak reformu sözleri yok. Yahut d o a ncak Ziraat Ban­ kası yol u i le ne yopı lo b i l i rse.» na Şüphesiz, bu dönemde, tarım olonı nda önemli soyıla­ bi lecek işler ya pılm ıştı r. Eşkıya l ı ğ ı n önlenmesi bi le, yüz­ yı l la r boyu eşkıyo zulmü a ltında yaşoya n Anado l u köylü­ sü için bir n i mettir. Köylünün m ü ltezi m e l i nden kurtarı lmo­ sı, köylünün kooperatifleştirilmesine ve ta rı m k red i leri n i n o rttın lmasına ça lışılması, köylüyü okutma cabası olumlu odımlord ı r. Ama tarımda i l k ve baş mesele olon topra k reformuno, n iyet bile edi lmemiştir. Kanımızca. Kurtu luş Savaşımızın yukarıdan beri a n latmaya çalıştığ ımız özel şartla rı yüzünden. o gün lerde b i r topra k reform una g itmek m ü m kü n değ i l d i . ismet Pa şa , bu konuda, kendisine yö­ nelti len soru l a rı şöyle ceva plandırm ıştı r : «Soru : - Atatürk za manında toprak reformu g ibi, oğaları n ta hakkümü g i b i problemler üzerinde duru l m uş mudur? i nönü : - Hepsi n i n üzeri nde nazari olara k durduk. Ama işte ya pılan işin derecesi n i , hududu n u b i l iyorsunuz . . . Soru : - O devi rlerde a rzu edi len b i r topra k reformu. bugün künden daha kolay gercekleştiri lemez m iydi? i nönü : - Bel l i değ i l . . . Soru : - Neden? i nönü : .....:... Biz buna dokunmod ık. Dekunuldu ktan sonra a n laşı l ı r böyle şeyler . . » 354 .

HALKClLIK VE HALK PARTiS i 1 908 H a re keti'nden sonra, T ü r k düşünce v e politika hayatında, bugün bile en cok işitilen sözlerden biri «ha lk» ve «holkcı lık»tır. Yalnız bu kavra m , çeşitli anlamlarda kul­ lanılma ktadır. Kimine göre, halk ve m i l let, eş a n la mlıdır; derebeyleri ve komprodorlorı ile herkes halkt ı r. Bazen bi356

roz farklı biçimde, mem u rlar ve hottô ayd ı n la r d ışında her­ kese, h a l k denildiği görü lmektedir. H a l kç ı l ı k ise, i lô hi b i r otoriteye, podişohçılığo karşı o l m a k v e i ktidara h a l k adı­ no so h iplenme kten ibarettir. i ktidar f i i le n derebeylerin e l i nde bi lse olsa, halkto n gelme etiketini taşıdığı sürece, bu, h o l kçı l ı ktır. Siyasi pla nda ko lon ve biçimsel b i r «milli i rodec i l i k» a n layışı ndon öteye g itmeyen b u görüşün yanı sıra , holkçı l ı k, sosya l bir mu htevo taşı m a ktadır. Bu çıgırı aça n lardon Göka lp'ın a n latışına göre, holkç ı l ı k, sınıflar­ o rası zıddiyetleri reddeden, fakat herkese fırsat eşitl iği sağ laya n , sosyal ada let ve doyon ışmayı gerçekleştirmeye yönelen bir harekettir. Sosyo l istler ise, sınıf gerçeğ i n i gör­ mezli kten gelen bu tip b i r halkçı l ı k a n layışın ı n boşlu kta kalacağ ı ve sosyal ada leti sağ laya mayacağı inoncındo­ d ı rlor. On lara göre emek ve sermaye sahi pleri , sömüren­ ler ve sömürülenler vard ı r. H a l k, ya ln ızca e meğ i ile haya­ tını kazanan ve boşta i şçi ler olmak üzere emekçi lerden Ibarettir. Halkçılık ise, çoğunluktaki emekçi leri n e liyle, emekçi lerin yara rına bir top lum d üzeni kurma çabasıdır. Kurtu luş Savaşı yıllarında halkçılık, revaeta olon bir görüştür. Aydı n - eşraf karışımı olon ilk Meclis bir «holk­ ç ı l ı k beya nnamesi» hazı rla mıştır. Antikapita l ist ve a ntiem­ perya l ist olduğunu i lô n etmiştir. Olayla r gösterm iştir ki, a ntikapitalist' l i kten murat, emperya l ist Batı kapita l izminin karşısında, fakat m i lli b i r kapita lizmin yo n ı nda olmak de­ mektir. Bu beyan nomede, «halkın öteden beri môruz bu­ lunduğu setalet sebepleri n i ortadan ka ldırmak» , « refa h ve soodeti sağlama k » , « içtimai kordeşl i k ve yard ı m ı hôkim kılo ra k halkın i htiyaçlarına göre tesisler yapmak» görüş­ leri yer o lm a ktad ır. Ama d erebey lerin tahakkümünden, topra k ağaları n ı n zulmü nden, tefeci tücco rın insafsız sö­ mürüsünderi, yan i halkın sefa letinin gerçek neden lerinden söz yoktur. Beyan nameyi oyları i le kab u l eden eşrafton m i l letveki lleri, kendilerini halk o la ra k görmektedir. «Hal­ kın saadet ve refa hını sağ lama» i le «eşrofın refah ve so­ odetini sağ lama» orasında bir çel işiklik olabi leceğ i n i dü357

şünmemekte, her ikisini eş a n lamda saymakta d ı r.* Yen i kurulan rej i me, « H a l k H ü ku meti» adı · ve ri l miştir. H a l k H ü ku meti nasıl olaca ktır? Mec l is'te, Sovyetlerden esin lenen «Şura» siste m i n i savunanlar va rd ı r. Ya l n ız bu şura s istem i , Rusya'daki g i b i p roletaryanın değ i l , eşrafın egemen olduğu, kitleden tepki gel meyen bir orta mda uy­ g u lanaca k ve ya l n ızca b i r biçimden i ba ret ka labi lecektir. N itekim, şura s istemi, Meclis'te bu acıdan e leştirilm iştir: « H i lm i Bey' i n teklifi, şuradan şO raya seçi m usu lüd ü r. Hal­ buki bu teklif, zannederim ki, bugün de uygulanan i k i de­ receli seçi mden daha fazla bir sonuc vermeyecekt i r. Her ne kada r Rusya'da şurada n şOraya seç i m usulü uygulanı­ yor ise de, kendilerine hatı riatırım ki, Rusya'da emekçi ler d iktetörlüğü vard ı r. Emekçiler d iye Türkçeye cevird i ğ i m 'proleta rya' d i ktetörlüğü b i z i m memleketlerde henüz côri değ i ld i r. Rusya'da servet sa h i p le ri n i n , burjuva ların oy kul­ lanma hakkı yoktu r. Bizde seçme hakkı eşitti r. Seçmek, herkesi n hakkıdır. O ha lde burada iki sınıfın d i ktatörl üğü­ n ü vaz'etmed i kce H i l m i Bey'in b ize g et i rebileceğ i Meclis, ancak bir rüesa mec l isi olaca ktır ( Doğ r u sesleri ) . Çünkü v ilôyetlerin dar çerçevesi içinde s�ci lecek olan ağalar üye olara k buraya getiri lecektir ve kend i le r i n i n itiraf ettiği gibi üç - dört derece l i seç i m olaca ktı r . » Kurtu luş Sava şı'na katı lmış aşiret reis leri, topra k ağaları. şeyhler vb. ' n i n söz sa hibi olduğu b i r ortamda, pro letarya d i ktatörl üğünün aracı olan Sovyetlerin biçim* Halk ve halkçılık deyimlerinden kuşkulananlar da oldu­ ğu anlaşılmaktadır. Mesela Ahmet Emin Yalman, Mustafa Ke­ mal'in kuracağı Partiye Halk Fırkası adını vermesini, bir sı­ nıf mücadelesine hazırlık saymıştır. Yalınan'ın sözleri şöyle­ dir : «Mustafa Kemal. Paşa Hazretleri, istikbali hazırlayabilecek en büyük kuvvettir. Bu kuvvet milli mesainin başına geçecek yerde bir (Halk Fırkası ) kurarak sınıf mücadeleleri ihdas et­ mek istidadını gösteriyor. Bu çığır, malıdut milli kuvvetlerimizi milli bir hedefte birleştirecek yerde, bu kuvvetlerin birbirini muattal bırakmasına sebep olmayacak m ı ? » (Milli İstakbal Hazırlıkları, Vakit, 18 Ocak 1923, zikreden İsmail Arar, Ulus, 10 Kasım 1968 ) .

358

sel ta klidinin, topl umsa l açıdan b i r değ iş i k l i k yaratmaya­ cağı açıktır. Bununla b i r l i kte, şura siste m i n i n de belli şart­ larda a ğ a l a r sistemi olabi leceğ i n i söyleyen m i l letveki l leri­ nin buldukla rı çözüm yol u , « mesleki tems i l » d i r. Mesleki temsil, ha l kç ı l ı ğ ı n hayata intika l i n i n tek yolu sayı lma ktadı r. Mesleki temsi lde - Anayasayı i ncelemekle görevli özei kom isyon sözcüsü isma i l Suphi Soysa llı ve Mahmut Esat Bozkurt'a göre -, eski lonca lara benzer biçimde, çiftçi , tücca r, marangoz, avukat. d i n adamları , h e r i l çerçeves in­ de, genel oyla temsilcilerini seçecektir. Ü l keyi yönetecek olan bu kalaba l ı k heyette yalnızca memurlar yer a lmaya­ caktır. Mahmut Esat, bu h a l kç ı l ı k formülünü, şu ateşl i , söz­ lerle savu naca ktı r: « Mem leketimizde şôyet mesleki seçi m esasını kabul etmezsek. emperya list mem leketlerde meş­ rutiyetsever geçinen taba kanın halkı a ldata ra k, a nayasa­ dan h ürriyetten bahsetmesine benzeriz. H a l k buraya gel­ medi kçe, ha l k burada m u kadderatı n ı idare etmed i kçe, h iç­ bir za man hakkına kavuşması i m kônı yoktur ve biz eli­ m izdeki bu kanunlarla, bu a nayasalarla onla rla feci bir su rette a lay ediyoruz. Bendeniz ancak çiftçi tabakasının çarı kları i le, demirc i taba kasının çekiçleri ile ve dabba k tabakasının önlü k leri i l e b u Meclis'e g irdi ğ i zaman mem­ l eketi n kurtulduğuha inanabi l i ri m . Efend i ler, bu taba ka n ı n h ü kumetten atı lması dolayısıyledir ki, bu mem leket üç asır inliyor. Bu tabaka, ya n i memleketin i ktisadi hayatı demek olan o hakiki tabakası. o serveti ve bu mem leketin efen­ disi memle ketin idaresinden cıka rı ldığı içind i r k i yabancı insanlar mem leketin m u kadderatına hôkim olmuş ve bu memleket felôketten felô kete sürüklenm i ştir. Cünkü o ta ­ baka, hiçbir zaman bu memleketi d uyamaz, bütün varlığı i le hissedemezd i . Bu mem leketi hissedebi lecek olan mem­ leketin i ktisadi hayatında meslek sa h ip leridir.» Mahmut Esat Bozkurt, i ktisat Vek i l i i ken, bu görüşle­ rini izm i r i ktisat Kong resi'nde uyg u lamak f ı rsatın ı bu lmuş­ t u r. Ne va r ki, izmir denemesi, hiç de h a l kç ı b i r özel l i k ta­ şımamaktad ı r. Kongrede, çiftçi mes leğ i , carı k l ı la r tarafın­ dan değ i l, büyük çiftl i k sahipleri tarafı ndan tems i l ed il359

m jştir."' A kagündüz ve Alôattin Ti ritoğ l u gibi ayd ı n la r işçi temsi lc i leri a ra sı nda yer a l m a ktaydı. Boş çifti ikierin carık­ lılara dağıtı lması teklifine, çiftçi delegeleri oybirliği ile kar­ şı cıkmışla rdı. Kısaca, Kurtuluş Savaşı gün lerinde gen i ş halkç ı l ı k tartışmaianna yol a ç a n şura sistemi d e , mesleki tems i l de - topl umsa l yapıda b i r değişiklik olmadığı sü­ rece - eşraf egemen liğini çeşitl i biçimlerde sağ la ma ktan başka bir sonuc vermeyecekti . . N itekim halkçı lığın uyg u ­ lama a racı olan halkçı tek parti d e , bütün sınıfları tems i l etme iddiasına rağmen, eşraf egemen l i ğ i n i yansıtaca k, eşraf - memur karması bir parti olara k doğaca k ve geli­ şecektir. Gazi, CHP'nin halk ve h a l kç ı l ı k a n layışını şu sözlerle d i l e getirmekted ir: «Halkımızı gözden gecirelim. Biliyor­ sunuz ki, mem leketimiz çiftçi memleketidir. O halde m i lle­ ti mizin ekseriyet-i azimesi çiftçi ve coba ndır. Bu böyle olunca, buna karşı büyük a razi ve çifti l k sa h i p leri hatıra gelir. Bizde büyük a raziye koc kişi m a l i ktir? Bu arazi n i n m i kta rı ned i r? Tetkik e d i l i rse görül ü r ki, memleketi mizin vüs'ati ne nazara n hiç kimse büyü k a raziye môlik değ i l d i r. Binaenaleyh bu a razi sa hipleri de, h i maye edi lecek insan­ lard ı r. Sonra sanat sa hipleri i l e kasaba larda ticaret eden küçük tücca rlar gelir. Bittabi bunların menfaatlerini, hal ve ôti leri n i temin ve muhafaza mecburiyeti ndeyiz. Çiftçi­ lerin ka rşısında olduğunu fa rzettiğimiz büyük a razi sah ip­ leri gibi, bu tica ret erbabının ka rşısında da büyük serma­ ye sa hibi insa n l a r yoktur. Koc m i lyonerim iz va r? H iç. Bina­ ena leyh biraz parası olanlara da düşman olacak değ i l iz. Bilôkis mem leketimizde birçok m i lyonerlerin, hattô m i l­ yarderierin yetişmesine çalışacağız. Sonra arnele gel i r. Bugün mem leketi mizde fa bri ka, ima lôtha ne vs. gibi mües­ sesat çok ma hd uttur. Mevcut arnelemizin m i ktarı 20 bini geçmez. Halbuki mem leket tea l i eylemek için çok fabri* Bugün dahi. çiftçilerin meslek kuruluşu olan Ziraat Odaları'nın büyük çiftçilerin egemenliğinde bulunduğu P,atır­ lanmalıdır.

360

kalara muhtacız. Bunun icin de a rnele lazımdır. Binaena­ leyh tarlada cal ışan ç ifteiden farklı o lmayan a m eleyi de h i maye ve siyanet etmek icap eder. Bundan sonra mü­ nevveran ve u lema denen zevat gelir. Bu m ünevveran ve u lema kend i kendi lerine top la n ı p halka d üşman olabi lir m i ? Bun lara terettüp eden vazife, halkın içine g i rerek i r­ şat ve i ' la etmek ve onlara tera kki ve temeddünde pişva olmaktır. işte ben m i l lelim izi böyle görüyoru m. Binaen­ a leyh m uhtelif mesleler erbabının menfaatleri yakdiğeri­ ne memzuç olduğundan, o n la rı sınıfiara ayı rma k i m kanı yoktur ve heyet-i umumiyesi halktan ibarettir.» Bu neden lerled i r ki, C H P, bütün halkın partisi o!ara k kurulmuştur. 1 923 Parti N izamna mesi nde, « ha l k mefhu ­ m unun herhangi b i r s ın ıfa münhasır olmadığ ı » belirtil­ mekted ir. Gerçekte ise, CHP, kitlelerin eşraf egemenliğin­ de pasif kaldığı b i r orta mda , eşraf ve aydın memur kar­ ması bir siyasi teşekkül o l muştu r. CH P yönetici lerinden Prof. Tura n Güneş, CHP' n i n topl u msa l ya pısını. şöyle açık­ lama ktadır: « Batılı laşma o m eliyes i ne en yatkın zümreler, CHP'nin kurulduğu senelerde, maha l li eşraf ve memurlar­ d ı . Atatürk, i n k ı lapla rrnı yayma k icin, devlet teşki lôtı ola­ ra k memurları, parti teşki latı olara k da maha l li eşratr kul­ lanm ıştır. Bunun sebepleri ôş!ka rdır. B i r kere, Cumhuri­ yet' i n kuru l uş senelerinde Tü rkiye'nin n isbeten ayd ı n züm­ resi n i bunlar teşkil ediyorlardı. i kincisi, memurla r, dev!et makinasının ça rkları olara k , tabiatıyle devlet icraatına bağ l ıyd ı lar. Eşraf da devletl_e ve binaena leyh i ktida rda bu­ l u na n la rla en s ı kı teması olan ve deviete bağ lı ola n bir zümre teşkil ediyordu. V i layetlerdeki C u m huriyet Balola­ rını hatı rlaya nlar, Vali Bey i n ya n ı nda belde eşrafın ı n da eşleriyle b i rl i kte, şöyle sa lonun b i r kenarına i l iştiğ i n i u n utma mış olaca klard ı r. B i r h ususa da işa ret etmek isterim: Maha lli eşraf. m i l­ li m ücadelede, günün şartla rına uyg u n olarak, h i ç de kö­ tü b i r imtihan vermem iştir. Vurun Kahpeye roman ı n ı n a k­ sine olara k , M üdataa-i H u ku k Gerniyeti 'nin çek i rdeğ ini, u m u m iyetle taşradaki mahal li eşraf teşkil etmiştir. _

361

Zaten bu ba kımdan CHP'yi , M üdafaa- i H u k u k Gerni­ yeti üzerine teşki lôtlandırma k da kolay olm uştur. Maha l li teşki lôt olarak, eşraftan kurulu partn i i n üst kademeleri n i de, Atatü rk' ün etrafı nda M i l li Mücadeleyi başa nya u laştı rmış olan subayla r ve memurlar teşk i l et­ m iştir. Devlet teşkilôtı i le parti teşkilôtını zaman zaman b i rleştirme temayülü bir yana, ya kın bir ta rihe gelinceye kadar, parti üst kadroları i le devlet kadrola rı a rası ndaki oldu kca sıkı transferler de, uzmanlarca üzerinde d i kkatle duru lması gereken bir konudur. . . Netice itiba riyle, tek pa rti devrinin siyasi hayatı, he­ men hemen dar bir zümreye i n h isar etmiş, ha l k top l u l u k­ ları ida reye f i i len iştira k şöyle dursun, bilôkis - ve mühim olan budur - siyasi faa l iyetlerin , hattô genel olarak, top­ l u m hayatın ın dışında ka ldı kları intibaına kapı lmışlard ı r.»3�r. CHP, eşraf - memu r işbirliğine, daha doğrusu uzlaş­ masına dayanan kara kteri n i ya kın zamana kada r sürdür­ m üştür. Eşraf, pa rti l i olma n ı n ava nta j l a rından yararlanmış, buna ka rşı lık i n k ı lôpları ben i mseyerek, rej ime bir toplum­ sal daya nak sağ lam ıştır. CHP'nin başından beri en yü ksek basa maklarında uzun y ı l la r görev a l mış olan H i l m i U ra n , bu konuda şunu yazma kta d ı r : «Vi lôyetlerde parti va rlı­ ğını mutemetler (il başkanları) tems i l ederler, partiye izafe e d i len her hoşnutsuzluğa mutemetler m uhata p ol u rlard ı . Esasında vi ieyetlerde parti faa l iyetin i idare edecek zôt olarak da, mutemet bulmak, pa rti teşki lôtı kurmanın en müşkil tarafı idi ve bütün parti müfettişleri hakiki zorluğu burada bulurlard ı . Çünkü mem leket tek parti ida resinde olduğu için, hadd izatında parti, h ü kumet gölges inde yürü r ve parti mutemetleri, h ü ku met reisieriyle mütesa nit hare­ ket ederlerd i . Bu, mutemetlerin yumuşak başlı, uysal mi­ zaç l ı olmasını lüzumlu kı lard ı . Öte taraftan , h ükumet re­ isleri dôhil olara k bütün memurların su!hareketleri dönü p dolaşıp partiye izafe ed i ldiğ inden, m utemetler bu noktayı d a i ma göz önünde tutarlar ve icabında merkezi i kaz eder­ lerd i . Binaena leyh mutemetler, mahalli h ü kumet rüesası­ nın hem kontro lörü, hem d e onların peyrevi idiler. Bu da 362

m utemetlerin çok i htiyatlı ve çok basiretli olmalarını icap ettirird i . Son ra. mutemetler partiden bir ücret a la mazla r ve tersine çok defa zôti i şleri n i de parti meşg u l iyeti dola­ y ısıyla yüz üstü bıra kırlard ı . Bu itibarla, d ü rüst. nômuslu. popüler olmak gibi lüzu m l u vasıflarla birl i kte, m utemet olacak ki msen i n , geçim bakımından da hal ve va kti yeri n ­ de olması v e partiyi istismar ederek parti s ı rtında yüksel­ rnek hevesine kap ı lmaması gerekird i . B u d u rumda v e b u vasıflarda adam bulma k ise, her va kit icin kolay olmazdı ve mute metteri n - bi lerek, bil­ meyere k - ha reketleriyle ve taşkınlı kla rıyle ha l kı i ncitti k­ leri ve m u hitte hoşnutsuzl u k yarattıkla rı olurdu.» «Vazifem ( ista nbul Parti Başka n lığı) sôkin ve tek par­ ti hayat ı n ı n icabına uyg u n o lara k hare ketsiz geç iyordu. Ocak ve buca k teşkilôtım ızda n iti baren tekmil kademe teşkilôtımızın başında bulunan a rkadaşlar, daha ziyade h ü kumet teşk i lôt kadernelerindeki m ü l ki ô m i rlerle ôhenkli yürümeye ve iyi geçin meye d i kkat etmeyi kend i lerine şi­ ar edin iyorla rd ı . Ve ka rş ı larında m ua rız b i r parti olmadığı için, hiçbir pol itik faa l iyet göstermiyoriard ı . Bu. 18 Hazi­ ran 1 936 tari hine kada r böyle deva m etti. Ve o ta rihte parti işleri de hü ku met reisierine devreri i ld i . » ;rın ·

1 936 yılı ndcı içiş leri Baka n ı , Parti Genel Sek reterl iğ i n e geti rild i . Başba kan esasen Parti Genel Başkan veki l i idi. Va l i ler ise, il başka n ı ya p ı ldı. Böylece pa rt i , ta mamen bü­ rokra s i n i n kontrolü altına a l ı n ma ktayd ı . Memurin Ka n u n u . memurla rı n siyasetle uğraşmasını yasa klama kla birlikte, yü ksek memurlar, parti yönetici leri oluyorlard ı . Gazi, Me­ murin Kanunu'nun değ iştiri l mesine dahi lüzum olmadığı 'ı 35s H i l m i U ran, Toprak Kanunu'nu cıkartan h O kQ mette içişleri Ba kanı idi. 1 947 yılındtı da, inönü'nün Genel Baş366

kanlı kla f i i len u ğ raşmaması ka ra rlaştırı l ı nca, bağ ı msız ola­ ra k genel başka n l ı k görevini ya pmak üzere, CHP Genel Başka n ı Vek i l i seç i l m işti r. En öne m l i dôvôsı. 1 945'te ç ı ­ ka rtı lan Toprak Ka nunu'nu hayata geç i rmeye çalışmak o l ması gereken CHP'nin f i i li lideri n i n topra k reformu hak­ kındaki görüşleri, reform aleyhta rları n ı n k i nden farklı cie­ ğ i ld i r. Geçm işte, ittihat ve Tera k k i zama nında, Kara Ke­ mal'in ya n ı nda esnaf lonca larının kuruluşunda çalışmış olan CHP Genel Sekreteri Memduh Şevket Esendal'ın gö­ rüşleri ni de Şevket Sü reyya Ayd e m i r a n latmaktadır: « Ko­ nuşmam ızda ona, harp sonras ı plan ve prog ra m l a rından da bahsetm iştim . Her memleketin bu işlere yöneld i ğ i n i , hatta kom Ş umuz Sovyetler Birl i ğ i ' n i n d a h a h a rbin ka ra n l ı k g ü n lerinde bu yolda ki hazırlıkla rı n ı a n latm a k isted im. B u a rada Sovyet Hafif Sanayi Komiseri'nin, Türkçeye d e çev­ rilmiş olan kitap hacminde b i r nutkundan bahsettim. Ba­ na ceva bı şu old u : 'Rusya'yı bırak, onu art ı k u n uta l ı m . Bun­ dan sonra Rusya ' n ı n 50 sene, h i ç değ i lse 30 sene adı da­ hi d uyu l mayaca ktır.' Tabii, CHP Genel Sekreteri a ldanı­ yordu ve görüş leri bu kadar da değ i l d i . Ba na, eğer a raş­ tırma lar yapma k istiyorsa m . b u işleri bıra kıp, Ankara 'da a rtık ölmüş olan eski daba khaneler hakkında b i lg i topla­ ma rn ı ve 'verti kal' medeniyete, yani baca lar, fabrika l a r me­ deniyetine önem vermemekliğ i m i tavsiye etti . Bir a ra l ı k, sef i r bulunduğu Afgan ista n'da n Tü rkiye'nin fayda lanabile­ ceğ i n i söy led i, m isa l le r get i rd i ! . . Son tavsiyasi de, şeh i r­ lere boşverip, kı rlarda, b i r derecik boyunda, bacasındon d u ma n tüten bir dam a ltında saadeti a ra m a k oldu.» 3"ıı Bu örnek ler de gösteriyor k i , eşrafa ve büyü k kısmıy­ le tutucu bir bürokrasiye daya nma durumundaki devrimci kad ro mümkün olanın çok ötes i nde büy ü k işleri başar­ m ıştır. Fakat bütün yapı lanlar, değ iştiri lemeyen eski top­ lumsal yapı üzerine oturtul muştu r. Reformlar. devrim yo­ l uyla değiştiril meyen bu toplumsal yapı üzerine bina edil­ diği içindir ki, çağdaş uygarlığa u laşma açısından, bekle­ n i ld i ğ i ölçüde verim l i , olmamı ştır. CHP. yapısı itibariyle, K u rtu luş Savaşı' n ı n devrimci kad rosunu devrimiere iten 366

değ i l . onun devrimci atı lışını frenleyen bir s iyasi kuru l u ş olm uştur. Bu fren leyici çerçeve içinde, Kurtuluş Savaşı'nın büyük l iderleri, prestij lerine ve parti ve bürokrasi içinde azı n l ı kta kalan m i l l iyetçi ve devri mci ayd ı n l a ra dayan a ra k . h e r alanda reform yapmaya çalışmışlard ı r. KA LKl N MA YOLU :

M i LLi i KTiSAT

Kurtu luş Savaşı l iderleri vata n kurtulduktan sonra. a s ı ! savaşın e konom i k a landa veri leceğ i n i b i l iyorla rdı. Ga­ zi. « i ktisadiyat demek, her şey demektir» görüşünü savu­ n uyord u . « H a l k devri, i ktisat devridin> d iyord u . Fa kat nasıl bir i ktisat politikası uyg u lanaca ktı? O günün şartlarında, kapita l izmden başka bir sistem düşünü lem iyord u. Kapita l ist ka l kı n ma yol u , iki biçimde uyg u lana b i l i rd i : Libera l , y a da müdahafeci b i r de11e meye gidilebi l i rd i . Libe­ ra lizm, sonuçları itibarıyle, c ı l ız Türk burj uvazisini kend i hôline b ı ra kma k. daha doğrusu onu yeniden Avrupa kapi­ ta l izmine teslim etmek demekti. Bu, Cavit Bey politikası­ nın tekran a n la m ına gelmekteyd i. Lozan:da Lord Curzon. «Birkaç yıl sonra kapımızı ça laca ksın ız. bugün reddettik­ lerin izi ka bu l edeceksiniz.» derken, bu libe ra l kapita list politika n ı n norma l son ucuna işa ret etmekteydi. Devletçi­ l i ğ i n i l k ham lesi n i teşkil eden demiryol ları Sıvas'a u laştığı g ü n . ismet Paşa da bu gerçeğ i d i l e getirmekteydi: « Ben Loza n'dan dönd üğüm za man, Avrupa , Türk iye'nin mali ta ri h i n i daima bir batağa düşmeye mahkum. içinden ç ı k ı l­ maz bir vaziyette tasavvur etmekte haksız değidli. Ya memleket kendi vesa itiy!e ka laca k , maaşını vermeyen, ya nmış yıkılmış harabeler içinde h içbir imar yapmaya n va ­ ziyette yeis ve nevmidl içinde kendi kendine çöküp gidecek yahut yaşayabilmek için Avrupa'nın karşısında diz çöke­ rek , istiklôl mücadelesinin bütün neticeleri pahasına ek­ mek pa rası a rayaca ktı .» Bu kaderden kurtulmak isteyen m i l l iyetçi Türkiye, müdaha feci o lacak, devlet kendi kay­ na kları n ı seferber etmeye çalışaca ktı. Devlet. özel sana­ y i.c i, çiftçi ve tücca r yetişt i rmek için, gerekli yard ım ları ge367

tirecekti. Asayiş, ada let, savu nma gibi klasik hizmetlerle yetinen «ja nda rma devlet» :ı n loyışı b ı ra kı laca k; devlet, m i l l! tosa rrufun oluşumunda a ktif rol oynayaca k ve bu to­ sarruflorı kısmen müteşebbislere a ktaraca k, kısmen kendi k u l lonocaktı. 1 930 y ı l la rında «devletçilik» a d ı n ı a lacak olan bu müdaha !eci l i k, ekonom i k bağ ı msızlık özleri taşıyan m i l ­ l iyetçiliğin kocı n ı lmaz son ucuyd u . i na n ı lıyord u ki, bu bağım­ sızlık, Löva ntenler i le azı n l ı kları n yeri n i Türk işadamları n ı n a l masıyle gerçekleşecektir. O ha lde devl et, T ü r k işada m­ larının elinden tutma l ı , onları n g üçlenmesine ca l ışma l ıyd ı . N itekim Birinci Dünya Savaşı başında, Ittihat ve Tera kki'­ nin m i l l iyetçi kadrosu. kapitü lasyon zincirlerinden kurtu­ lur kurtulmoz. bugün «devlet e liyle fert zengin etme» diye eleştiri len. fa kat o gün lerde « m i l li i ktisat» adı veri len bu tip politikaya yönelmişti. Yen i Türkiye de. bu politikayı de­ neyecektir. itti hatcı denemen i n haya l kırıklığı yaratmosına rağ­ men. m i l l iyetçi aydın kadron u n e konom i k bağ ımsızlık öz­ lemine cevap veren bu politika, Löva nten lere ve azınlı klara naza ra n i kinci pla nda kalan yer!i i şada m la rı n ı n isteklerine tamamen uyg un düşmekted i r. Kurtuluş Savaşı'na katı lan Anadolu tüccar ve eşrafı, Zafer' i n n imetleri nden , devlet d esteğ iyle ya ra rlanmak istemekted i r. ista nbul'un yerli tüccarı, daha yukarıda görd ü ğ ü m üz üzere, Zafer'den son­ ra «Osma n l ı » etiketi n i derh a l atara k « m i l li» eti ketin i be­ n i msemiş ve devlet ya rd ı mıyle ista nbul iş hayatına egemen o l ma isteğ i n i açıklamıştır. izm i r i ktisat Kong resi, bu isteği d i le getirmiştir. Kong reye egemen olon görüş, « devlet ko­ rışması n , biz yapa lım» değ i l , «devlet, bizi her p ianda des­ teklesimı görüşüdür. I ktisat Kongresi'nin kabul ettiğ i , «özel faa l iyet i nsiyatifinin son bulduğu noktada devletin görev­ leri boşlanı i l kesi, devletin çeşitli müdahalelerle bu insi­ yatifi yaratmasına ve gel işmesine engel sayı lmamaktadı r. libera lizm, ideoloj i k planda savunu lsa dahi, a nca k bazı i ktisat profesörlerin i n sa mimlyetle inandı kları, fa kat iş çevreleri n i n aslında reddettikleri bir a nloyıştır. Gene Cumhuriyet, bu şa rtlarda, bir m i lli i ktisat poli368

t i kası uyg u la maya yönelm iştir. Fakat başlangıçta , devle­ tin olanakları hayli sınırl ı d ı r. Gümrük verg i leri n i a rttırma yetkimiz yoktur. Lozan Antlaşması'yla. g ü m rü k verg i leri­ nin 1 929 y ı l ına kadar, 1 9 1 6 yılı seviyesinde kalması ka bul e d i l miştir. Bu yüzden sanayi i n ciddi bir h imayesi sağlana­ madığı g i bi, çoğ u büyük şehi rlerdeki va r l ı k l ı ların t ü keti m ine g i den aşırı itha lôt, ödeme dengesinde büyük acıklar ya­ ratmaktad ı r. Cumh uriyet Türkiyesi , uzun y ı l l a r döviz kay­ na kları n ı n önem l i bir kısmını, Avrupa sa nayiinin tüketi m m a l iarına yatı raca ktı r. 1 927 yılında tüketi m ma lları, itha­ lCıtın yüzde 70' ine u laşmaktad ı r. Ayrıca, bir kambiyo kon ­ t rolünün yokluğ u ndan, T ü r k parası, borsada bir spekülas­ yon konusu o l ma ktad ır. Tü rkiye'de i ng i liz Lirasına çevri len servetler, dışa rıya a kmaktad ı r. Sıkı bir kam biyo kontrolü ve bir M erkez Bankası, a ncak 1 930'dan son ra kurulabi le­ cekt i r. Y üksek b i lg isinden ya ra rlanmak üzere geti rilen ya­ bancı uzma n M ü l ler, Merkez Ban kası'na ihtiyaç olmadığı tezini savunacaktır. Spekülasyon ve aşırı t ü ketim ma l la rı itha lôtı yüzünden sa l lanan Türk Lirasının değeri n i koru­ mak, büyük bir ga i le teşk i l edecektir. M i l l iyetçi kad ro, para n ı n dış değeri gibi, iç değeri n i korumak ba kımından büy ü k bir titiz l i k gösterecektir. Sağ­ lam pa ra , bağ ı msızlığın v.e m i l liyetç i l i ğ i n gereği sayı lacak­ tır.* i htiyaçlar ve gelirler a rasındaki büyü k ucuruma rağ­ men, bütçede denklik i l kesi, titiz l i kle beni msenecektir. Yetersiz bir bütçe i le çok iş yapma k gerekecekti r. Meselô * Kapalı ekonomiden pazar ekonomisine geçiş süreci için­ de, artan para ihtiyacı dolayısıyle, enflasyona yol açmadan emisyona gitmek mümkün gözükmektedir. Bu açıdan Cumhu­ riyet yönetiminin izlediği ortodoks para politikası eleştirilebi­ lir. Nitekim gerek İş Bankası Grubu, gerek Kadrocular, para basmaktan kaçınılmamasını istemişlerdir. İsmet Paşa, bu yola gitmeyi reddetmiş ve ekonomi bilenler için kahramanca sayı­ labilecek bir ısrarla bütçede ve dış ticarette denklik ve sağlam para politikası izlemiştir. Sanırız ki, bu tutumda «ayağını yor­ ganına göre uzatarak, Lord Curzun'lara yeniden avuç açma du­ rumuna düşmekten kaçınma» biçimindeki milliyetçi tepki rol oynamıştır. 369

1 930 bütçes ine b i r göz ata l ı m : Güçlü b i r Ordu besleme zoru nda olan genç Cumhuriyet'in bütçesi n i n yüzde 28,3'ü m i l li savun maya g itmektedir. Lozan Antlaşmasıyla Osman­ lı borçları n ı n büyük kısmı yü klen i l m iştir. 1 930 y ı l ı borç ta ksidi 32 m i lyon l i ra i l e bütçen i n yüzde 1 4,6'sını götür­ mekted i r. Ağır borç ve savunma yüküne rağmen, gene Cumhu riyet, hayati saydığı demiryol la rı politikasına bütün gücüyle g i rişm i ştir. Bayındırlık işleri , bütçen i n yüzde 1 5,2'­ s i n i a lmaktad ı r. Bu nedenle, tarım ve sanayi yatırımiarına bütcede pek az yer ka lmaktad ı r. Bütcede, i ktisat - Tica ret ve Ziraat ba ka niı kiarına ayrı lan ödenek, yüzde 3,7'den ibarettir. Bu ağır şartlar, borclanma ktan cekinen ve hattô i mtiyazlı yaba ncı şirketleri satın a l mayı a rzu laya n m i l l i ­ yetçi kadroyu , istemeye istemeye borc a l maya zorlamış­ t ı r. Fakat norm a l şartlarda borç bulma k m ü m kü n değ i ld i r. N itekim Osma n l ı Bankası'nın ka pısı calınmıştır. Fakat şartlar cok ağırd ı r. ismet Paşa, bu borc para bulma taşeb­ büsünü şöyle açıklamakta d ı r : « 1 926'da, devletin yakından temasta bulu nduğu bir yaba ncı müesseseden altı ay vade i le 10 m i lyon l i ra borç a lmak isted ik. Cevap olara k 10 m il­ yon lira l ı k reh i n ve her şeyden önce borçlar meselesinin hallini teklif etti ler. i htiya ç zamanında borc şa rtlarını a n !a­ mak Icin bu bir delil değ i l m i?» 36o

Ortodoks para politikasının, dar görüşlü teknisyenierin ese­ ri olduğunu Iddia edenler de vardır. Mesela Ahmet Harndi Ba­ şar, bu konuda şunları yazmaktadır : «İnönü, enflasyon, def­ lasyon, emisyon gibi basit terimleri bile Başbakan oldukLan sonra bir banka müdürünün ağzından işitcrek öğrendiğini iti­ raf eder. Selahattın Çam'ın Merkez Bankası Müdürü olduğu sı­ ralarda bakanlığın bir yatırım için Merkez Bankası'ndan kredi isteğini reddetmesl üzerine, Başbakan bizzat Banka Umum Mü­ dürüne gitmiş ve onun «Paşam, eğer bu kredi verilirse enflas­ yon olurı> demesi üzerine, «Ne demek enflasyon?ı> diye sormuş olduğunu sayın Ecvet Güresin yazısında anlatır. Selahattin Çam'a göre, enflasyon son derece korkunç, memleketi batıra­ cak şeydir! .. O zaman tedavüldeki para, 1 50 milyon lira idi. Karşılığı da sözde altın olarak mevcuttu. Para dediğin böyle olurd u ! � (Barış Dünyası dergisi, sayı: 62 ) .

370

Devlet. bu sınırlı olanakları i le , ta rı m ve sanayi alan­ larında öne m l i yatı rı m la ra g i remeyerek, esas itiba riyle, d e m i ryolu ya p ı m ı i le yeti necek, fakat s ı n ı r l ı olana kların ı n e lverd iğ i ölçüde, devlet kayna kların ı müteşebbis ya ratma k yolu nda k u l la nacaktır. B u görüş, G az i ' n i n i mzası n ı taşıyan M üdataa - i H u k u k Gern iyet i ' n i n 8 N isan 1 923 ta ri h l i « Do­ kuz Umde»si nde belirt i lecektir: « H a ra p olan mem leketimi­ z i n süratle ta m i r ve ihyası hakkında devletçe itti haz olu­ nacak tedbirlerden başka i n şaat ve ta m i rat icin yer yer şi rketler teşekkülü teşv i k ve te m i n ve ferdi teşebbüs leri hi­ mayeye medar olaca k a h kôm vaz'olu naca ktır.» ÖRNEK M Ü TEŞEBBiS : GAZi Bu hare kete bizzat Gazi örnek verecektir. Gazi, örnek çiftçi , örnek ba n kacı ve örnek sanayici olaca ktı r. Gaz i , sonrada n Hazine'ye bağışlayocağ ı birçok örnek çiftlik kuraca ktır. Bu çiftli kler şunlard ı r : Ankara'da Orma n Çift­ l i ğ i (Orman. Yağm urbaba, Balgat, Macun, Güvercinlik, Ta har, Etimesut, Ça kırlar çiftli klerinden kuru l u ) . Ya lova'da M i llet ve Ba ltacı ç iftli kleri, S i lifke'de Tek i r ve Şövalye çift l i kleri, Dörtyol 'da porta kal bahçesi i l e Kara basmak Çiftliğ i , Tarsus'ta Pi !oğ lu Çiftliği. Gazi, bu çiftl i k lerinde traktör üzerıne b i nerek tarım yapmış, çift l i k ürünleri n i çevreye dağıtmı ş ve komşu çift­ l i k lerle b i rleşerek kooperatifler kurulması n ı teşv i k etm iş­ tir. Meselô Tek i r Çiftl i ğ i sa h i b i Kema l Atatürk, Silifke Zi­ raat Ba n kası'na şu d i le kçeyi veriyordu : « Merkezi Tekir Çiftl i ğ i olmak ve Arkarası. Persenti, Avşar. Karadedeli, Tekir, Teki rkoyuncu, Türkmenli, Türkmenuşağı, Tozara köyleri n i de ihtiva etmek üzere m ı ntıka m ızda 2836 soyılı Tarım Kred i Kooperatifleri Kanunu'na uyg u n b i r Tarım Kre­ d i Kooperatifi kurma k istiyoruz. D i leğimiz Ban ka nızca da m uvafı k görüldüğü ta kdirde i mzalanmak üzere, altı nüsha ana m u kavelename n i n itô­ s ı n ı rica eder ve hazı rlanacak ana mukavelenamenin Eko371

nomi Baka n l ığ ınca tasdik ve noterli kçe tesci l muame le le­ rinin ifası için gereğ i n i n yap ı lmasını d ileriz.» inönü, m i l letin h izmetine veri len bu çiftl i kler hakkın­ da Meclis kürsüsünden şu b i l g iy i vermekted ir: «Hazi ne'ye geçmekte olan bu ç ifti i kierin değeri m i lyon ları a n latan bir servet hôlinded i r. Bu çiftl ikleri, Atatürk, yılla rdan beri kişi­ sel birikimi, öze l l i k le kişisel emeğ i i l e k u rmuştur. Atatürk, her türlü k işisel yara rların, kend i kişiliğ ine yönelecek her türlü yara rların daima üstünde kalmış ve daima üstünde ka laca k olan u lusa l var l ıktır. Bu çiftli kleri Atatürk, Cumhuriyet H a l k Partisi'nin ma­ l ı o lara k sa k l ıyord u . Şimdi Hazine'ye terketmesi , bir defa çift i i kierin köy l ü ler için bir okul, özend i rici bir araç hôlin­ de kullanı lması n ı n , Devlet e l i nde uygulanma açısından da­ ha kolay olacağı umudundadı r.»3m Atatü rk, tarı m ı n dışında sanayi a la n ı nda i l k yerl i b i ra fabri kasıyle çeşitli fabri kalar kurduğu g i b i , * sa nay i i n fi­ nansma n ı nda önem l i b i r rol aynaması beklenen iş Ba nka­ s ı ' nın da temelleri n i atmıştır. Atatü rk, önce Osma n l ı Ba n­ kası i le orta k l ı k kura ra k , bu ba n kayı az çok kontrol a ltına almak istemişti r. Osma n l ı Ba nkası'nın olumsuz tutu mu üzeri ned ir k i , bir m i l li banka kurmanın zoru n l uğ u na kanaat getirmiştir. Fa l i h Rıfkı'ya göre, yabancı ba nkalardan biri, «- Acaba s izdeki yüzbin l i ra m ızla ba n ka n ıza orta k oia­ maz m ıyız?' sua l i ne, Türkleri n bu işlerle u ğraşması yersiz olduğu g i b i b i r cevap verince, Mustafa Kema l , yüzbin . l ira­ y ı hemen bankadan çeker, çuva l içinde Kasaboğ l u çarşı­ sı nda bir dü kkôna koya r ve önüne bir de nöbetçi d i ker. * Atatürk'ün sanayi alanındaki teşebbüsleri şöyle sıralana­ bilir : bira fabrikası, malt f3brikası, buz fabrikası, soda ve ga­ zoz fabrikası, deri fabrikası, ziraat aletleri ve demir fabrikası. iki süt fabrikası, iki yoğurt imalathanesi, şarap imalathanesi, iki taşlı elektrikle işler bir değirmen, İst":lnbul'da bulunan bir çelik fabrikasının yüzde 40 payı, iki peynir irnalathanesi. Tarım alanında Atatürk'e ait çiftliklerin toplam genişliği 154 bin 1 29 dönümü bulmaktadır. Bütün bunlar millete kal­ mıştır. 372

Şimdi sermayeleri yüz m i lyonları aşan resmi ve hususi ba n kaların temeli budur. » * 3r;2 i Ş BAN KASI Daha sonra itti hatç ı ların itibar-ı M i l li Ba n kası 'nı da yutaca k olaıi I ş Bankası, 1 924 y ı l ı nda 1 m i lyon l i ra serma­ ye i le kurulm uştur. Fakat ödenmiş sermaye, 250 bin l i ra idi ve bu para, Atatürk ta rafından veri lm işti. Öteki k u rucular, hemen hemen h içbir pa ra ödemeden, büyük bir gel işme * 123 sayılı Geçit dergisine göre, Cela! Bayar İ ş Bankası'­ nın kuruluşunu şöyle anlatmaktadır : «- İ mar Vekili bulunuyordum. İ şlerımiz çoktu. Türk ve Rumlar arasında mübadele muameleleri yapıyorduk. Rumlar, ticaret ve sanayi erbabı olarak, Batı Trakya'yı terkediyorlardı. Bu iki benzemez vasıftaki insanların mübadelesi müşküldü. Bir gün, Atatürk'ün kayınpederi Uş5akizade Muammer Bey ba n a geldi. Gazi'nin V P. kendisinin 250 bin liralarının bulundu­ ğunu, bununla ihracat ve ithalat işleri yapmak istediklerini, fa­ kat Gazi Hazretleri'nin kendisine : - Bir kere Celal Beye sorunuz, ondan fikir alınız, dediğini söyledi. İ thalat ve ihracat işlerinin çok riskli olabilece ğ ini düşün­ düm. Sonra Gazi'nin bu gibi işlere isminin karışmaması gerek­ tiğini düşündüm. Vaktiyle bankada çalışırken, Türk tacirleri­ nin, yabancı bakanlardan faydalandıklarını görür ve bir miİli Türk bankasına daima ihtiyaç duyardım.

Bu 250 bin lira ile 1 milyon sermayeli bir banka kurulma­ sını, bunun aslında bir amme hizmeti olaca ğ ını düşündüm. bu telkini Muammer Beye yaptım.

Atatürk, bu fikri be ğ enmiş, bir akşam bu konuyu sofrada ortaya attı. Üzerinde derinlemesine konuştu ve 'Ama kim idare edecek bunu? Bunu idare etmek için Celal Bey gibi insan la­ zım' dedi. · Atatürk, bu bahsi bir gün bana açtı : 'Böyle bir şeyi kabul eder miydiniz? diye sordu. 'Siz emrettikten sonra . . .' dedim. 'Ama,' dedi Atatürk, 'vekilli ğ i bınkmak gerekirse ?', 'Mümkün­ dür,' dedim. 'Belki mebusluğu da bırakmak gerekir' dedi . Yine 'Mümkündür Paşam' dedim. O anda Atatürk'ün gözleri yaşar­ mış gibiydi. 26 Ağ ustos gününü, Bankanın yıldönümü günü tayin et­ meyi düşündüm.>>

373

gösterecek olan bu ba n ka n ı n orta k ları olmuş la rd ı r. Ata ­ türk, ayrıca iş Bankası'na o gün ler için çok büyü k b i r kaynak teşkil eden b i r parayı, mevd uat biçim inde sağ la­ m ıştı r. Fakat bu, b i r daha geri a l ı n mayacak bir mevdu­ attır, yan i aslında kôrdan h isse dahi istemeyen b i r ser­ mayedir. Mevduat biçimindeki bu sermaye, Atatürk'ün ölü münde. Hasan Rıza Soya k'a göre 1 m i lyon 520 bin li­ rayı, iş Bankası kayıtlarına göre 1 m i lyon 371 bin l i rayı b u l m a ktaydı.»* Atatürk'ün sağ ladığı para i le d ünyaya gelen i ş Ba n­ kası, o gün lerin i ktisat pol iti kasını yansıta n bir kuru luştur. Banka n ı n kurucuları , nüfuzlu pol i t i kacıla r i le tücca r ve eş­ raftır. Ba nkanın kurucu lar listesi şöyled i r : Mah mut Ce­ lôl (Bayar). Si irt M i l letvekı!i Mah mut, H üseyin Beyzôde * Mazhar Leventoğlu'nun verdiği bilgiye göre, Atatürk'ün İş Bankası'nda üç hesabı vardı : Birincisi, emeklilik maaşlarını toplayan emekli hesabıdır ki. burada 20 bin lira birikmiştir. İkincisi 4 numaralı şahsi hesaptır ki, Cumhurbaşkanı sıfatıyle aldığı aylık ve ödeneklerden ölümünde kalan miktardır. Bu da 54 bin lirayı bulmaktadır. Asıl önemli olan, Soyak'a göre ı mil­ yon 447 bin, İş Bankası'na göre ı milyon 297 bin lira olan 2 numaralı hesaptır. Bu hesabın, iki kaynağı vardır. «Birinci kaynak, Milli Mücadele'ye yardım amacıyle, Hindistan'dan Mustafa Kemal'in şahsına gönderilmiş olan paradır. Hindis­ tan'dan gönderilen paranın 500 - 600 bin civarında bulunduğu sanılıyor. Atatürk, bu paranın 500 bin lirasını, Büyük Taarruz' ­ d a n önce, Maliye'nin karşılayamadığı bazı özel giderler için Garp Cephesi Kumandanlığı emrine vermişti. Zafer'den sonra, bu 500 bin liranın 380 bin küsur lirası, bir Bakanlar Kurulu kararı ile kendisine geri verildi. Bu paranın 250 bin lirası, Atatürk' çe, Türkiye İş Bankası na sermaye olarak verilmiştir, yani hisse senedi satın alınmıştır. Yine bu paranın bir kesimiyle çiftlikler satın alındı, kalan ke­ simin 2 sayılı hesaba geçirilmesi muhteınci.dir. Çiftiikierin ge­ lirleri de bu hesapta yer almıştır. İkinci kaynak, Mısır eski Hidivi Abbas Hilmi Paşa'nın Türk uyrukluğuna girmesi münasebetiyle Cumhuriyet Halk Partisine bağışlandığı 900 bin lira civarındaki paradır. 2 numaralı büyük hesap, gerçekte, Atatürk adına açılmış­ tır, ama, O'nun kişiliğiyle ilgisi yoktur. Atatürk, bu hesaptan kişisel hiçbir harcama yapmamıştır. (Mazhar Leventoğlu, Ata­ türk'ün Vasiycti, İstanbul ı968, s. 85 - 88 ) .

374

ibrahim, Mora Yenişeh i rlizade Ethem Hasan, Cebelibere­ ket M i l letvekili ihsan, tücca rdan H a n ifzade Ahmet, Ed i r­ neli E m i n , eşraftan Sükkerizade Tevfi k Paşa, Süreyya E m i r Paşa, man ifatura tücca rı Hatız H a l it, Trabzon M i l let­ vek i l i Hasan ( Saka ) , Kava la l ı ibra h i m Paşazade H üseyin , Attorzade Rasim, Sıvas M i l letve k i l i Rasim, i negöll üzade M ehmet Saffet, Uşa kizade Mahmut M u a mmer, tücca rda n Altıagezade Mustafa, ecza- i tı bbiye tac i ri Necip, Yelken­ cizade Lütfi, izmir M i l letve k i l i Ra h m i , M u hasebecizôde Rıza. Kınacızade Şak i r, Yozgat M i l letve k i l i Sa lih, Nem l iza­ de Sıtkı, Yozgat eşrafından Akif Paşa, Hacı Ebubeki rza­ de Osman, Ali Ra miz ve Şürekası, Remzizade Ferit, E r­ tuğrul M i l letvek i l i Dr. Fikret, R ize M i l letvek i l i Fuot, Ga­ ziantep M i l letveki l i Kılıç Ali. Avundu kzade Mahmut, Ra­ g ı p Paşazade Şak i r. Başı na eskiden i ktisat Ve k i l i olon Cela l Bayar'ın geti­ rildiği ba n kanın yönetim kurulunda ise, Atotürk'e ya k ı n l ı ­ ğ ı i le ta n ı non pol itikacılar çoğ u n l u ktad ı r : Mahmut (Soy­ dan), reis, S i i rt M i l letve k i l i ; Mahmut Celal ( Bayar) aza ve M ü d i r-i U m u mi, izm i r M i l l etve k i l i ; ihsan, aza, Bo hriye Ve­ k i li , Cebeli bereket M i l letvek i l i ; Rasim ( Boşora ) . aza. Sı­ vas M i l letve k i l i ; Rahmi ( Köken ) . azö , Tica ret Vek i l i , izmir M i l letvek i l i ; Salih ( Bozok). aza, Bozüy ü k M i l letvek i l i ; Kı ­ lıç Ali, ôzô , Gazia ntep M i l letve k i l i ; Dr. Fikret, azô, Ertuğ­ ru l M i l letve k i l i ; Fuat ( Bulca ) , ôzô, R ize M i l letve k i l i ; Kına­ cızade Şakir, ôzô, Anka ra M i l letve k i l i . Kurtuluş Savaşı'ndan gelme nüfuz l u politikacı l a r i le sivri lmiş eşraf ve tüccorı biro raya geti ren bu özel ba nka, d ev let g ücüyle, kısa zamanda gel işecek ve bu sayede bir­ çok kapita list imal edecektir. Banka içinde, kend ileri n i iş hayatı n ı n göbeğ i nde bulan Kurtu luş Savaşı temsilci leri . de iş hayatının tad ına kolayca va ra co k lo rd ı r. Celôl Baya r liderliğindeki Mua mmer Eriş, Siirtli M a hmut, Kılıç A l i , Re­ cep Z ü htü, Sa l i h Bozok, N u ri Conker, Cevot Abbas vb. g i ­ b i kişi ler, «iş Bankası Grubu» olara k ta n ı naca k v e b u g rubun adı, «a ffo i risme» tartı şma larında s ı k sık işitile­ cektir. 375

Şevket Süreyya, ihtiyatlı üslubuyla. bu konuda şu yo­ rum u yapmaktadır : « i ş Ba nkası 'nın kuru l uşu sırasında, Gazi'nin de ta kdir ve teşvi klerinde yer o lon iyi niyet ieri n yan ı nda, b i r taraftan da memlekette, Devlete arkası nı ve­ rerek, Devlet nüfuz ve i m kô n ları ndan fayda lanan birta kım affa iriste temayül lerin, yani işadam lığı, çeşitli yol larda n iş tôk i pç i l i ğ i . zayıf ru hlu insa n ların menfaatla rına göre iş­ letilen tesi r cereyanları n ı n d a bel i rd i ğ i b i r gerçektir. He­ men hiçbiri iş ô leminden gelmeyen, hemen hepsi de eski m ücadele günleri n i n asker, idarec i , yahut siyasetçı ele­ man ları a rasından türeyen bazı insanların yen i devrin i k­ tisadi işlerini ve i mkô nları n ı , az çok maskeli şe k i l lerde, fakat daima Devletin nüfuzu na dayana ı a k, kend i menfa ­ atiarına kullanmak çaba ları o l muştu r.ıı «En kısa zamanda a ffa iriste careya n ların ve t i plerin, hattô iş Ba n kası çevresinde de kend i l e ri ne yer ve sığ ına k bu ldukları görü lüyordu. Bel k i de buniarı önlemek icin, Atatürk'ün ya kın çevresi nden b irtakım kişi lerin d e ban ka­ nın ve teşekküllerin yüksek idare mevki lerinde vazife a l ­ mala rına rağmen, usulsüzlü kler ön lenem iyordu . Hattô za­ manla, bunlardan bazılarının bizzat karışık işlere karış­ t ı k la rı göze çarptı.ıı3G3 Fa l i h Rıfkı'nın bu konuda k i yorumu. çok daha serttir: « i ş Bankası'nın b i r nevi pol iti kacılar bankası olara k kuru l­ muş olması, Cumhuriyet ta rihi için, pek a c ı k l ı b i r aferizm salgınının başla ngıcı olmuştur. iş Ban kası'nı kuranlar ve bi lhassa onun U m u m Mü­ d ü rü d ürüst k imselerd i . Fakat bankayı yürüteb i lmek, tu­ ta b i lmek ve işletebi lmek, uzun müddet devlet otoritesi n i kul lan maya bağ l ı ka lmıştır. Kolay kaza ne elde etmeye ça­ lışanlar, yerli yabancı, Ankara'da n üfuz tüccarların ı bul­ ma kta ve onlar vôsıtası i le bankayı kendi teşebbüsleri içine sürüklem ekte idi. Birkaç defa bankayı pek ağır zi ­ ya n la rdan kurta rma k içi n , onu çı kmaz işlere sakmuş olan­ ları kazandırora k kurtarma k lôzım gelmişti r. Bu kurtarı lanlardan biri k i , on parasız bir subay ernek­ Iisi ola ra k i l k Mec l is'e katılmıştı, bir demiryol u m ukave le376

s i nden tam 1 m i lyon 28 b i n l ira komisyon a l mıştı. Bu ko­ m isyon un ehemm iyetli bir kısmı, iş Ba n kası'ndaki hesap­ larını kapatmaya ancak yeteb i l mi şt i . Devlet, b u u z u n müh let l i mu kavele yüzü nden m i lyon­ la rca l i ra z iyana g i receğ i n i a n lamış ve onu sonradan fes­ hedeb ilmek için binbir sıkı n tıya uğramıştı. O rtaya b i r iş atarak iş Ba n kası'nın sermayesin i teh­ l i keye koya bi lmek. para kaza n m a n ı n en kestirme yo l la rın­ dan biri sayı lıyordu. Rej imden hava parası vurma k hırsı, n üfuz satıcı ları n ı o kadar bi.irümüştü k i , b i r gün, Atatü �k'­ ü n kızıp ya n ı na sokmadığı bir şahısla nüfuzlu dostlardan biri a rasında şöyle bir paza rl ı k ya pılm ıştı : Dostu bir kola­ y ı n ı bulup, o şahsı sofraya davet ettirecek ve sofrada bir kolayına getirip Atatü rk'ün elini öptürerek affettirecekt i . BQsenin ücreti on b i n l i ra id i . Meselevi duyan bir a rkada­ şın tôrizli müdaha lesiyle, bu kôrlı iş son dakikasında a kim kalmışt ı . Şöyle b i r sistem kuru l m a k isten iyord u : Devletin yapa­ cağ ı n ı banka yapma l ı id i . Şüphesiz a rada ban ka n ı n ya­ bancı i ş ve yerli n üfuz kom isyoncuları, ası l h i sseyi payla­ şaca klard t . » 3G4 Z i RAAT BAN KASI Ticaret ve sanayi a la n ı n da k red i ihtiya c ı n ı karşı lamak üzere kurulan i ş Bankas ı ' n ı n yan ı s ı ra , önceden mevcut Z i raat Ba n kası'na yeni bir biçim veri l m iştir. Ba nka, ôşôr i le birlikte a l ı na n bir e k verg i i le, yani devlet sermayesi i le kurulm uştu. Şimdi ba nka b i r anonim ş i rket olara k , «çift­ ç i n i n ma l ı » yapılmaktayd ı . Ne va r ki, devlet bankası i ke n a nonim şi rket hôline geti ri len ban kaya Anadol u eşraf v e tüccarı i l e politikacı lardan Konya mebusla rının a ğ ı r bas­ tığı bir idare Meclisi bulmak kolay olm uşsa da, Genel Ku­ rul'un tespitinde başa rı sağ l a nalljlam ıştır. Verd i k leri verg i i l e ba n ka n ı n sermayes i n i sağ layan çiftçiler k i m lerd i , bun­ l a r Genel Kurul'da nasıl temsi l edi lecekti? Meseleye tat­ m i n edici b i r çözüm yol u getiri lememiştir. Fa kat bu nev'i şa hsına mün hasır anonim şi rket i n eşraf ve tüccard a n 377

i da re Meclisi üyeleri, ban ka kredi lerin i tüccara ve büyük topra k sahiplerine kayd ırmavı b i l m işlerd i r. Genel M üdürü isviçreli olan Ziraat Ba n kası 'nın Türk Müdür Yardımcısı Cem � l Hüsnü Taray, bu yüzden istifa etmek zoru nda ka l ­ m ıştı r. Taray, şöyle demekted i r: « Daha Kurtuluş Savaşı yıl­ ları nda Ziraat Ban kası'nı köylüye yöneltmek isted i k . Kre­ di çeşitleri n i ve m i kta rı n ı a rtt ı rdık. Kooperatifler üzerin­ d e durduk. Ben o zaman Ziraat Ba nkası'nın başındayd ı m . B i r de idare Heyeti seçildi. idare Heyeti , isim yapmış, e m ­ n iyet l i ve namuslu insanlard a n kuru l u d iye sevi n iyord u m . Fa kat i ş e başladı klarının d a h a dördüncü g ü n ü , 'filôn ada­ m ı Konya'ya müdür tayi n edelim, köylüyü bıra kıp, tücca­ ra kred i açalım' demeye başla d ı l a r. Ta l epleri nde başarıy.a da u laştılar. Ba na istifa etmek d üştü. Harniyet l i adamla r­ d ı g üya, eşraftandıla r.»365 Ziraat Ba n kası, 1 937 yıl ında, i ktisadi devlet teşekkü­ lü biç i m i nde, yen iden devlet ba n kası hôline geti ri lmiştir. Ban kayı devletleştiren ka nunun gerekçesinde, «Bugünkü k redi memba ları mızı, zira atle, z irai istihsal ile fiili hiçbir a l ô kası ka lmamış bulunanla ra , sadece topra k sahibi ol­ ma kta n başka bir içtimal rolü olmayanlara kaptı rma mak kararı ndayız» deni l mekted ir. '' '' Dr. İ l han Başgöı.. Ziraat Bankası ile ilgili olarak ş unları yaı.maktadır : «Ziraat Bankası, 1924'te Ankara'ya nakledile-ı:-ek kredi i m kci n l a r ı genişlctilir. Köylüye Lohum, a l et vb. için kredi verecel: t i r . Aneak b a n k a c ı l ı ğ ı n ıarureti, aç ı lan krediye sağlam teminat istemektedir. Bu yüzden muteber kef il veya teminat bu­ l a maya n köylü kredi alamaz. Kendisini ziyarete gelen Mustafa Kcmal 'e, l !l2G'd:ı.. Konya'nın .!l,fehmet Ağa·sı şöyle der : 'Paşam, banka kred i vermek için bizden tüccar kefil istiyor. Bana hangi tüccar kefil olur? Beni dinlersen, bankanın idare heyetini çift­ ı:- i lerden yap.' 1 925- 1 935 yılları arasının bu konudaki yayınları, Mehmet Ağa'yı haklı çıkarmaktadır. Krediyi Ziraat Bankaia­ n ndan tüccar ve esnaf yüzde 10 faizle almakta, köylüye normal olarak yüzde 80- 1 20, fevkaladeden de yüzde 500 faizle kendisi vermektedir. Bu boyrat murabahacılık, başvekilin sert ve acı tenkitlerini çekmiştir» 371 Böylece, iş Ba n kası G rubu, bir süre için poli­ t i ka sahnesinden s i l i necekti r. Ama çoğu kudretli işada m­ ları olara k daha do g üçlenecektir. Şeker Krc : ı ' n ı n şeker i şleriyle i l g i l i b i r ya k ı n ı , büyük b i r ba n ka n ı n kurucusu ve başkanı olacaktır. Başka bir 'şekerci ' , büyü kçe bir ba n ka­ nın k u rucusu ve başkanı olaca ktır. Şe ker K ra l ı , Fra nsa'­ n ı n G ü ney kıyı larında büy ü k b i r işada m ı olara k öm rl.m ü s ü rd ü recektir. 32 şi rketin ida re mec l is i üyesi d iye ü n ya ­ pan b i r başkası, dev b i r yaban c ı tekel i l e iş Bankası o•!ak­ lığı olan yağ şi rket i n i n yöneticisi olara k gc�ünece k t i r . 1 950'de i ktidar değ işikliğinden sonra, iş Ba nkası, 'T ü r kiye'­ de kapita lizmin gel işmes inde çok daha önem l i b i r ro! oy­ nayacaktır. Bunun ya n ı nda, olana k l a rı ölçüsünde olmamakla t:: ; r l i kte, iş Bankası'nın bu dönemde, ü lkenin sanayi leşmes i n ­ d e yine de öneml ice b i r rol oynad ı ğ ı n ı kabul etmek ge­ rek i r. ·

Ç i M ENTO SANAYii Şimdi bir de ç imento sa nayiindeki gel işmeyi g ö re l : rn: Türk iye'de ilk çimento fabri kası. 1 9 1 0 y ı l ı nda, Aslan Cs393

m a n l ı Şi rketi tarafından :Jarıca'da kuru l muştur. Bunu Es­ k işeh i r'deki ufa k bir tesi: ; izlem iştir. Bu i k i şirket, 1 920 yı­ l ı nda bi rleşm işti r. Fa kat 1 9 1 0 - 1 920 y ı l larında. Prof. Ahmet Ali Özeken ' i n deyimiyle, «mrı li birtakım oyu n l a r yapma k, dalovereler çev i rmek gayesiyle» fabrika ku rmaya g itme­ yen Ayyıldız. H i lô l , Yerl i Çimento, İzm i r Çimento vb. gibi çimento şirketleri kuru lm uştu r. Meselô yerli Rumların 1 91 ö'da kurdu kları Ayyıldız, Darıca'da geniş a razi a lmış. sonra bı.: a razinin bir kısmını satara k, istanbu l'da emlôk a l ı m - satı mına girişmiştir. Cumhuriyet i lô n ed i ldiğ inde, ortada yalnız 40 bin ton kapasite l i Aslan ve Eskişehi r M üttehit Çimento Fabri kaları T.A.Ş. vardır. 1 926 yılında Ankara Be lediyesi, 18 bin ton kapasitel i ufa k bir ç imento fabrikası kurm uştur. Beled iye fabri kayı kend isi işietmeyip Societe l ndustrielle des Ciments d 'Orient a d l ı b i r yabancı firmanın yarı sermayesine katıldığı Ankara Çi mentoları T.A.Ş.'ne kira l a m ışt ı r. Şi rkete, devlet de orta ktı r. Yabancı sermayeli şirket, bu ufak fabri kayı sürekli işletememiş, onu beş yıl ôtı l tutmuştur. Yine 1 926 y ı l ı nda Ba kı rköy'de 1 4 bin ton kapasite l i ufa k b i r tesis kurul muştur. Fakat Ankara v e Ba kı rköy, bir süre sonra işe yaramayaca k olan i l kel tesislerd i r. Önem l i tek teşebbüs. Aslan'd ı r. Devlet. ç i mento fabrikaları kur­ mayı henüz düşünmed i ğ i icin. ç i mento sanayi i , yabancı ser­ mayenin gelmes iyle gelişecektir. 1 929-1 932 y ı l la rı nda bir Belçika firması Ka rta l'da, Anadolu Çimentoları T.A.Ş. adıy­ l e 75 bin ton kapasiteli bir fa bri ka kuracaktır. Aslan Şir­ keti, bir Fransız firması i le yarı yarıya, Türk Çi mentosu ve Su Kireci A.Ş.'nde bi rleşecek ve 80 bin ton ka pasiteli Zeytinburnu fabrikasını kuracaktır. ikinci beş yıllık planla, d evlet bu a lana giri neeye kada r. ç i mento sanayiinde daha çok yaba ncı sermaye egemen o la ca ktır. Aslan, Anadolu , Türk Çimento ve Ankara , 1 932 y ı l ı n ­

de• b i r kartel kura ra k piyasayı paylaşa ca klar ve · fiyatları y G ksek tutaca k lard ı r. Çi mento f iyatı Yunan istan'da 1 6,

Fo lony'da 1 2 l i ra iken, Türkiye'de 30 l ira olaca ktır. i kti-

394

sat Vekôleti'nin 1 935 y ı l ında yaptığ ı maliyet a ra ştı rma la­ rı 30 l i raya satı lan çim entoların 20 l i raya satı labi lece­ ğ i n i gösterecekt i r. En büyü k müşteri, ü reti m i n yüzde 70' i n i tü keten devlettir. Devlet. f iyat la rın yüksekliğin­ den ve i nşaat mevsimindeki çi mento buhranından şi­ kôyetçidir. Bu neden le, 1 935 yı lından baş laya ra k dev­ let, çi mento f iyatları n ı n tesp itine ve 1 936 y ı l ı ndan baş­ layara k çimento itha l i n e yönelecektir. Daha çok ver­ g i lerin hafifletilmesiyle. ç i mento f iyatlarında yüzde 50'ye yakın b i r indiri m sağ lanaca ktır. Fakat devlet, fiyatları yine de pa h a l ı bulmaktad ır ve inşaat mevs i m inde çi mento buh­ ra n ı deva m etmekted i r. Bunun üzerine devlet. Temmuz 1 938'de çimento sanay i i n i devletleştirme kara rını a l m ı şt ı r. Bu kara r uygu lanamam ıştı r. Artan i htiya ç dolayısıyle ç i ­ mento itha l te kel i veri len Etiba nk, g e n i ş ö lçüde ithalôta g i rişmiş ve bu çimentoyu yerli çi mento satış fiyatından 2 l i ra ucuza piyasaya verm iştir. N e va r k i , çi mento satışı b irkaç büyük firmanın e l i nded i r ve 2 l i ra fark, tüketiciye Devlet. «Memlekette d eğ i l , bu a racılam ya ra m a ktad ı r. toptan çi mento ticareti, sermaye sa hibi ve bu iş lerde öte­ den beri mütevagg i l mahdut bi rkaç şa hsa inh isar etmek­ ted i r. i nşaatçılar, müteahh itler, i k i nc i derecede tüccarla r, münhasıra n birinci derecedeki toptancılardan mal a l m a k mecburivetinde bulunma ktadırlanı gerekçes iyle, bir i k i a racıyı zeng i n eden ucuz fiyatlı satışta n vazgeçm iştir. Görüldüğü g i b i , b i r i ma r hareketi i c i nde bulunan Tür­ k iye'de, yaba ncı sermaye n i n katkısıyle b i r i k i modern te­ sis kurulmakla birlikte, çi mento sa nayi i nde özel teşebbüs­ çülük, beklenen i vermem iştir. ÖZEL TEŞEBBÜSÇÜLÜGÜN B i LANÇOSU Daha genel planda, devlet h i rnayesi ve teşvi k leri i l e m i l li sanayi kurma -eabaları n ı n bi la nçosu ne olm uştur? .Şevket Sü reyya Ayde m i r, bu konuda şu ra ka m la rı ver­ mekted ir: 1 938 yı lında, 1 89'u 1 923'ten önce kuru l m uş, Teşv i k - i Sanayi Kan unu'ndan ya rarlanan 1 098 teşebbüs v a rd ı r. Fakat bu endüstri varl ı ğ ı n ı n yüzde 90'ı , gerçekte 395

fabri ka den i l emeyecek birta k ı m derme çatma tesisier­ d ir.3H Oda lar B i r l i ğ i de yay ı n ladığı bir i n celemede, özel sa nayiin çeşitli neden lerle pek yetersiz ka ld ı ğ ı n ı ka bul et­ mekted i r.''" Oda lar Birliği 'ne göre, ancak devletç i l i k yıl­ l a rı nda öze l sektör n isbi bir gel işme göstermiştir. O yıl l a rda « i kti sadi devletç i l i k » ten yana olan Ah met Harndi Başa r ise, dev let desteği i l e özel teşebbüs yarat­ ma çaba larını şöyle değerlendi rmekted i r : «Fı rsatla rda n y a ra rlanara k birdenbire ze ng i n olanlar arasında kaza n­ d ı kları pa ra la r!a yatı rım ya p ı p ka l k ı n mam ıza h izmet eden­ ler çı ksa b i le, ben bu yo lu sakat ve teh l i keli bulmaktay­ d ı m . Bir kere zeng i n l iğin kaynağı devlet ol uyord u . Güm­ rükleri yü kselten, dem iryolu yapımı için m üteahh itlere bol pa ra veren. dövizsizlik yüzünden mal gelemediği için ka­ raborsa yı ya rata n devletti. Bu g i b i yo l larla ça buk para ka­ zananla r, end üstriye yatırım yapsa lar bile, çok kolay ve çabuk pa ra kaza nmak i ç i n kapkaç sanayi k u raca klard ı . H a n bod ru m la rı nda, ma halle araları nda k i salaşlarda, eski b i na la rda fa brikalar manta r g i bi yerden bitiyor, en e d i cinsten ç ı k a r ı l a n m a l l a r ı p iyasada dünya fiyatla rının b i r i k i m i s l i yü kseğ i ne satı l ıyordu. B u devi rlerde hiçbi r özel te­ şebbüsün modern b i r fabrika kurduğ u , ya da çek i rdekten yetişmiş sanayi erba b ı n ı n i ş i n i modernleştird i ğ i görül me­ m i ştir. Dışarıdan çubuk h c l i nde çelik te ! ler getirip (çünkü sanayi ham maddesi d iye bunların itha l i kontenjan dışıyd ı ) z ı m ba ma k i nasında bunları çivi hôline soka n v e dört misli f iyata sata n açıkgözler çıkm ıştı. B izde böy le gözüaçık in­ san l a r az olduğundan, hottô b u lunmadığı nda n, bunların hemen hepsi d i l i mizi bile konuşmayan vata ndaşlarımız, ya da ecnebi oluyOidu. Tabii heps i n i n parava na olarak kul­ landı kları, çoğ u i ktidara yakın adamları d a vard ı . » ''" Dev letin hayli fedakôrlığı göze a la ra k g i riştiği özel sanayii destekle m e polit;. kası, bu politi k a n ı n taraftarları a rasında hayal kırıklığı ya ratmı ştı r. Celô ! Baya r dahi öze l m üteşebbislerden şi kôyetçi d i r. Bayar, 1 936 y ı l ı nda En­ d ü stri Kong res i ' nde şöyle kon uşmakta d ı r: « Mem lekette i leri sürülm üş iddia lardan bi risi de, devletin bütün kô rlı 396

ve büyük işleri kendi eline olara k husus! sermayeye iş bı­ ra kmamış olaca ğ ı end işesidir. . . Eğer sadece mem leke­ tin sanayi leşmesini ve m i l letin m uhtaç olduğu refah ı , bazı h ususl teşebbüslere ve bu teşebbüslerin dayandığı ser­ mayeye bıra kmak lazı m g e l i rse, laa ka l :ki a s ı r daha int:za r devresi geçirmekl iğ i m iz lazı mdır . . . H ususl sermaye ned i r? H ususl teşebbüse nası l revaç vermek lazım g elecektir? . . Açık söylememe m üsaaden izi rica edeceğ im. Görd ü k k i , bunlar üç kısma ayrı l ıyorlar. Birinci kısım. muayyen sahalarda yerleşmeyi m ü n hasıra n kendi zaviyelerinden karlı gören ya bancı sermayeye parava n l ı k edenle rd i r. Bu­ rada normal şerait içinde ve Türkiye m i l li ekonom i kuru­ luşunun icaplarına uyg u n bir su rette ça lışan ve çal ışaca k olan ecnebi sermayesi n i kastetm iyoru m . i kinci k ı s ı m , hükümet her yerde fa brika tesisini arzu etm iyor. biz bugün müsait görülen bir sa ha için müsaade a lalım. bir sermaye g i b i e l i m izde bulunsun, üzeri nde spe­ k ü lasyon yapa l ı m , düşün�sini g üden lerd i r. Üçüncü kısım ise, memleketin ulusal ekonom i i cap­ larını nazara a l m a ksızın bütün a lakasını ve dev letin yük­ sek h imaye tedbirlerini, kendi şahsi ve g ü ndeli k menfaat­ leri için istismarı düşünenlerd i r. . . » 377 Baya r, sanayici g i bi, madenciden dEı şi kayetçidir. Ba­ yar'a göre, madenc i l i kte ruhsatname a la n ların birçoğ u, m adeni işletmektense. i mtiyazı bi rkaç yüz bin : i ra l ı k ko­ m isyonla devretmek için müşteri bekleyip rrıadenleri atı l b ı ra kmaktad ı r. M denle f i i len i l g i l i ru h�at sa hibi pek az­ d ı r. Özel kişi lerin elindeki maden ler, «memleket menfaat­ lerine, m i l li ekon mi ica plarına muhalif b i r spekülasyon mevzuu olara k tece l l i etm iştir. Türk iye'de maden faaliyeti başlayalı asırlar olduğu halde, teknik ve sermaye kifaye­ t iyle işleyen a nca k bir i k i m üessese va rd ı r. H ususl serma ­ yenin maden işletme kapasitesi çok zayıftır.»3711 Devletçiliği bir iktisat politikası olara k değ i l de b i r sis­ tem olara k savunan « Ka d rocu lanı a göre ise, Cumhuri ­ yet'in on y ı l l ı k denemesi, özel teşebbüsün itlôsı n ı i l a n et-

r

397

m iştir. «Türkiye Cumhu riyet i n i n i l k on y ı l l ı k tecrüt)esi ve özel teşebbüsün en gen iş b i r şeki lde, en müsait şartlario teşviki ne rağmen, gayet yetersiz son uclar elde edi lmesi, Türk i ktisadi kalkı nmasının öze l teşebbüs eliyle yapılama­ yecağını göste rmekted i r. Özel teşebbüs, Türk ekonom isi­ nin her sahası nda iflôs etmiştir. Tarı mda özel teşebbüs, i l kel ve geleneksel bir tekni kten kurtu lamamıştır. . . Tica­ rette, öze l l i kle dış tica rette öze l teşebbüs, müstahsi l i is­ tismar etmekted ir. Dış tica ret gayri m i l il unsurları n elinde olduğu için, ticaret kana l ıyle yap ı la n sermaye tera kümleri memle ketim izde ka lmıyor. Öze l sanayi i se, bütün h i maye ve teşv i k ted birlerine rağmen, bir monta j sanayii olmaktan i leri g idemenı i şt i r. i l kel tek n i k , ş iddet l i rekabetten doğan h i le l i ima lôt, cüz'i yatırı m , yüksek mal iyet, özel sanay i i m i ­ zin öze l i i k leri ndend i r. N eticede özel sanayi, büyü k serma­ yeye dayanan tesisler kurama m ı ş ve Tü rkiye ' n i n sanayileşme temposu çok zayıf ve geri kalmıştır.»3Hıı •

Bu c ı lız sanayi, iddiaya göre, b i r de itha lôtcı ların i na ­ n ı l ması g ü c b i r sabota j ına u ğ ra m ı ştır. i ktisadi buhra n üze­ rine, Batı ü l ke leri nde görü ldüğü gibi, Türkiye'de de, ü re­ t i m i kısmak için 1 933 yılında sürprodüksiyon n izarnname­ s i çıkarı l mı ştı r. Bu nizarnna meye daya n a ra k , i tha l edilen m a l lar için dahi, içeride üreti m fazlası olduğuna hükme­ d i l m iştir. Tabii ki, bundan itha lôtcılar yara rlanm ıştır. Şev­ ket Sü reyya , bu konuda şu b i l g iy i vermektedi r. «Sü rpro­ d ü ksiyon n izamna mesi, b i l hassa tatbi katında b i lg isizl i k , kaba v e sanayi gel işme leri n i durduracak kada r zara rl ı ne­ ticeleri i le, i leride Türk i ktisat tari h i n i yazaca kları çok dü­ şünd ürecektir. Tatbi katın bu şeki lde careya n ı ndan o za ­ man kuvvetle iddia ed i ldiğ i gibi, yerl i sa nayi in gel işmes i n i engel leyip çoğu azı n l ı klardan olan itha lôtcıların cıkarları­ n ı koru mak gibi h i le l i yol la ra bittabi inanm ıyoruz. Fa kat tatbi katta, hattô va hşi birta k ı m makina kıncılı kianna ka ­ dar varan olayla r, kararlar ve tebl i ğ ler, c idden düşündü­ rücüdür. » «Sürprod üksiyon nizmnamesi. . . güya yat ı rı m israfına meydan vermemek ama cıyle, kurulacak özel teşebbüsler 398

ıçın i ktisat Vekô letinden m üsaade a lm a k mecburiyet i n i koyuyordu. Bu m üsaadeyi kopa rmak, ç o k kötü bir bürok­ ra si ci hazı içinde bir mesele teşki l ed iyord u . Ka ldı ki, her­ hangi b i r sanayi kolunda isti hsa l fazla l ı ğ ı olup olmadığını h içbir suretle ta kip edemeyen vekôlet, hemen her müra­ caata, bu i ş kolunda istihsa l faz lalığı olduğu ve yeni te­ sis lere g i d i lemeyeceğ i şeklinde verd i ğ i ceva plarla, hôlô izah ed i lemeyen bir gaflet veya bürokratik a lışka,n l ı k için­ de özel sanayiin gel işmesi n i önl üyord u . Meselô, memle­ kete büyü k ölçüde pam u k l u sanayi i mamulleri itha l i n e deva m edi ldiği ha lde, i ktisat Vekôleti radyolarla 'memle­ kette pa muklu sanayii kolunda sürprodü ksiyon olduğu' gibi garip hareketlerde b u l u n uyord u . » B i r defasında b i r va pur dolusu makina. bir dokuma fabri kası nın hemen bütün tesisatı boşa ltı lacağ ı Mersin ! i ­ m a n ı n ı n kapılarını gün lerce aşındırd ı kta n sonra, küskün ve şaşkın, başka memleketlerin yoluna çekip g itmişti .» 3�0 Yakup Kadri'ye göre, Türkiye'de kuru l m a k üzere limanla­ rımıza kada r taşı n ı p sokulan tekst i l fabrikası makina ları. itha lôtcı larla a n laşara k . i kinci e ld en başka yerlere sattı­ rılmıştı r.38 1 Görüld üğö üzere, Cumhuriyet'in geniş devlet desteğ i i le özel sanayici yarat m,_a politikası, zenginler, hattô Şe­ ker Kra l la rı yaratmış, a ma büyük sanayiciler ya rata ma­ m ıştır. Müteşebbisler daha kolay ve gara nti l i kaza ne yol­ larını seçm işler ve itha lôtçı çı karları, sanayici c ı karların­ dan ağır basm ıştır. B u n u n la birlikte. geleceğ i n büyük iş­ adam ları bu dönemde i m a l edi l m i ştir. Anadolu'da i ş ha­ yatını e l lerinde tutan Rum ve Ermeh i lerin tasfiyesi, m i l li m üteşebbislere geniş olanaklar geti rm i ştir. Meselô oku­ mayı bıra k ı p 1 91 7 yılı nda, cocu k yaşta ba kkallığa başla­ yan Vehbi Koc. zaferden sonra inşaat ma lzemesi işi v e yabancı f i rma mümess i l l i k leri yoluyla, Türkiye'nin 1 n u ­ mara l ı i şadamı o lmaya yönel m i ştir. Aziz Nesin'in Vatan Sağolsun h i kayesine konu teşkil eden Şakir Zümre, Bul­ gar Meclisinde m i l letve k i l l i ğ i yaptı ktan ve Kurtu luş Sava­ şı'na katıldı ktan sonra, devlet desteğ i i le madeni eşya sa399

nayiine g i rm iş ve bu nda ba şarı sağlamıştır. Enver Paşa '­ n ı n kardeşi N u ri Paşa , Ordu siparişleriyle sanayici olmuş­ tur. Bugün. c i rosu itibariyle. ista nbul firmala rı a rasında dokuzuncu sırayı işgal eden Bezmen' lerin Mensucat San­ tra l T.A.Ş., 1 929 yılında kuru l m uş ve büyü k gelişme gös­ term işti r. Ama yine de bu dönemde özel teşebbüs, çok cı­ l ız ka lmış ve sanayiden çok, tica retle i l g i lenm işti r.* ÖZEL TEŞEBBÜSÇÜ TEKELCiLiK Cumhu riyetten hemen sonra k i yılla rda, özel teşebbüs i m a l i n i n bir önemli yo lu. i n h isa rlar olmuştur. Eskiden mev­ cut inh isarların dışında, Cumhu riyet, mali i htiyaclar doia­ yısiyle ya da çeşitli grupla rdan gelen bas k ı l a r a ltında yeni i n h isarlar kurmuştur. Bu i n h isarlar. gene l l i k le. özel ş i r* Kömür dolayısıyle hızlı bir gelişme gösteren Ereğli, Ana ­ dolu burj uvazisinin yükselişi hakkında bir fikir vermeye yeter­ l idir: Ereğli, kömürün işletilmesiyle, nüfusu 1 840'ta 2 bin iken 1 910'da 6 bine çıkan bir kasabadır. 1 923 mübadelesine kadar nüfusun beşte birini teşkil eden Rumlar, ticaret hayatına ha­ kimdir. Kayseri ve Konya dolayiarından gelen Ermeniler de madencilik ve ticarette başarı sağlamışlardır. Konyalı Boyacı­ yan Efendi, ön planda gelen kömür ocağı sahiplerinden bindir. Kayserili Yuvan Ağa ise, Anadolu limaniarına ve Kuzey Afrika'­ ya ihracat yapacak kadar kerestecilik işini geliştirmiştir. Nü­ fuzlu bir iki Türk ailesi de, madencilik ve ticaretle ilgilenmiş­ tir. Bu ailelerin başında, aynı zamanda ayan olan H. İ.'ler ve K . M.'ler gelmektedir. Bu ailelerin köyleri, arazileri, angarya iş gördürme yetkileri ve sonsuz nüfuzları vardır. H. İ.'ler, ayan­ lık dolayısıyle, çok daha nüfuzlu ve kudretlidir. Bu iki aile, kömür Işiyle i!gilenecektlr. K. M. bölgenin en verim�i ve kolay işletilebilen ocaklarını ele geçirecektir. K. M.'­ ler, bir kızlarını Abdülhamit'in seccadecibaşı'sı ile evlendirecek ve ailenin lideri H. P. «fahri mir-i ıniram rütbesi ve paşalık ünvanını sağlayarak güçlenecektir. Kömür'e hakim olma mücadelesinde ikinci plana düşen es­ ki ayan ailesi H. İ.'ler ise. maden direği yapım ve ticaretine yönelecektir. Bu eski ve kudretli a1leler, artık yani şehirli sı­ nai düzenin temsilcileridir. Bu dönemde. ikinci derecede başka aileler de madenciliğe başlamış, ama şehirdeki dükkanlarını, köylerdeki arazilerini ve

ketlere devred i lm iştir. Meselô 14 N isan 1 925 tari h l i Liman­ l a r Ka nunu, Tü rkiye'deki liman ların idare ve ba k ı m zorun ­ l u luğunu, devlete yüklemekted i r. Fa kat devlet, sermayesi­ n i k ısmen bütçeden sağ lamak suretiyle, liman işleri için özel kişilerin katıldığı anon i m şi rketler kurmaya yetki l i ------- ---·· --

köylerle ilgilerini sürdürmüşlerdir. Köylünün, ağanın ocağında çalışıp, aldığı ücreti aynı ağanın dükkanından yaptığı alış-ve­ rişle gene ağaya kaptırması işi, bu dönemde başlamıştır. Bu durum Cumhuriyetin ilanma kadar sürmüştür. Cumhu­ riyetten sonra, Saray'a yakın K. M.'lerin ocaklarına ve emlaki­ ne el konmuş ve aile İstanbul'a göç etmiştir. H. İ.'ler ise, maden direği işini sürdürmüşlerdir. Kasabadaki mülkleri otel, kahve vb. gibi daha çok gelir getiren işletmeler haline gelmiş, ama toprakları kaybolmuştur. Bu ailenin de bir kolu Ereğli'den ay­ rılıp Zonguldak'a yerleşmiştir. Ailenin önemli kişilerinden biri Zonguldak milletvekilidir. Bu eski ayan ve paşa ailelerinin sahneden çekilmesinden ::;onra Ereğli'de yeni zenginler türemiştir. 1 925'ten bu yana kö­ mür üretiminin artması ve kömürün dış ülkelere sevkl, yükle­ me ve boşaltma işlerini ön plana çıkartmıştır. Kayığı ve mav­ nası olan kimseler zenginleşmiştir. Dört tanesi en önemli olan on kadar aile, yükleme ve boşaltmadan servet edinmiştir. 1940'­ ta kömürün devletleştirilmesiyle bu faaliyet son bulacak ve bu aileler ticarete kayacaklardır. Ereğli, kömür işinin yanı sıra, civar tarımsal bölgenin alış:: veriş merkezi olarak kalmıştır. Bu durum, nesilden nesile zen­ ginleşen C.'ler, O.'lar gibi, topraktan büsbütün kopmuş tüccar aileleri ortaya çıkarmıştır. Bunlardan bir kısmı daha sonra, Tür­ kiye'nin birçok yerinde görüldüğü üzere, İstanbul'a yerleşmiş­ lerdir. Mesela C. ailesi yüzyıl kadar önce civar bir köyden Ereğ­ li'ye gelip ticarete başlamıştır. Oğullar, kömür üretim ve nak­ liyeciliğine girmiştir. Birinci Dünya Savaşı sırasında ve savaşı izleyen yıllarda C.'ler işlerini geliştirmiş ve Türkiye ölçüsünde bir servet edinmişlerdir. Aile, 1930'dan önce İstanbul'a yerle­ şip, ülkenin sayılı arınatörleri arasına girmiştir. Kasaba, böl­ genin alış-veriş merkezi rolünü sürdürmektedir. Topraktan büs­ bütün kopmuş tüccarlar, iş hayatına hakimdir. Mübeccel Kı­ ray'ın deyimi ile, «Bugün Ereğli'de köylülerin 'ağa' dediği tüc­ carları, sosyo-ekonomik ilintiler bakımından bir terim ile ayır­ detmek gerekirse, bunları, bütün orijini ve fonksiyon özellik­ leri ile burjuva addetmek gerekir . . . Ereğli bölgesi Türkiye'de burjuvazinin doğup gelişmesine kendi çapında iştirak etmiş Te bu grubun önemli örneklerini vermiştir.� (Mübeccel Kıray, Ereğli, DPT 1964, s. 67) .

401

d i r. N itekim istanbul ve izm ir gibi önem l i limanla rda, dev­ letin parasıyle dönen, fakat n üfuzlu özel kişiler cıkarına işleyen anonim şirketler kuru l m uştur. istanbul Liman in­ h i sa rı'nın hikôyesi, bu konuda b i r fikir vermeye yeterlidir. Liman h izmetlerine. yerli mavnacılar i le yabancı vapur şi rketi a centeleri egemend i r. Acenteler, mal sa hibi tüc­ cardan «d izbarko» adlı fa h i ş ücretler a l maktad ı r. Milli Türk Ticaret Birliği, limanı « m i l lileştirme» dôvôsını ele a lm ıştır. Önce maliye müfettişi, sonra iki yaba ncı vapu r kumpa nyasının dan ışma nı olan B i rl i k Başka nı Kôzım Ziya, acentelik işinin çok kô rlı olduğunu söylemekted i r. Anka­ ra 'nın zaferi nden sonra , bazı yaba ncı vapur kumpa nyala­ rr. Rum acentelerin i «yeni duruma intiba k içim> Türk acen­ teleri ile değ iştirmek niyetindedirler. Kôzım Z iya , a rka­ daşlarına. bir ş i rket kurup acentel i k işine atı lmayı teklif etmiştir. Onlar acenta olu rsa, başka Türkler de bu işe atı­ laca k ve Liman, M i l li Türk Tica ret Birliği'nin istediği bi ­ çimde m i llileşecektir! Bu düşüncelerle, Kôzı m Ziya, Ah­ met Harndi Başa r, Cemal Hüsnü Taray ve ünlü Chester i şindeki a racı l ı ğ ı dolayısıyle «Chester» lôkabını a la n Ches­ ter Emin, 1 0 bin l i ra sermaye ile « Ba h ri Muamelôt T.A.Ş.» n i kurmuşlard ı r. Şirkete Ticaret Vekili Ali Genani Bey'in yak ı n a k ra bası Cevdet Bey'i de ortak etmeyi uyg u n bul­ muşlard ı r. Ahmet Harndi Başa r grubu, bir. yandan şirket işiyle uğraşı rken, öte ya ndan da M i l li Tica ret Birl i ğ i kanalıyle liman işlerinin - tabii vapur acentalığı değ i l - i n h isar a l ­ tına alı nması tezini yü rütmeye çalışm ıştır. G rup, en kes­ ti rme yoldan Jimanın m i l lileştiri lmesinin, gemileri yükleme­ boşaltma işinin tekel a ltına a l ı nmasıyle sağlanabileceği ina ncındadı r. O za ma n la r liman işleri. Ticaret Vekôletine bağlıdır. Ticaret Vekôleti, grubun ısra rl ı teşebbüsleri üze­ rine, b i r Limanlar Kan u n u hazı rlar. Yukarıda sözünü etti­ ğ i m iz bu kanuna konan bir madde i le, H ü kumet, uyg u n gördüğü limanlarda, yü kleme - boşaltma. gemilere su ve kömü r verme, dalgıçlık ve tah l isiye işlerini, k u rulacak şir­ ketlere i mtiyaz ola ra k verecektir. Ka nun. sessiz sedasız -402

Meclis'ten geçer. Bu sayede va pur acentalığı yapmak için p!ônlanan 10 bin l i ra sermayel i «Bahri Muame lôt Şir­ keti » ne yeni ve m ü kemmel bir iş a lanı a ç ı l mıştır. Başar grubu derha l hükumete başvurup, istanbul Liman inhi­ sarı'nın Bahri Muame lôt Şi rketi'ne veri lmesini ister. Ti­ caret Vek i l i A l i Cenani, hem Cema l Hüsnü Toray'ın, hem de Chester Emin'in çok yakın a rkadaşıdır. Durum. ü m it­ l i d i r. N itekim izm i r Liman i n h isarı da i smet Paşa'nın g üven ve arkadaşlığını kaza nmış olup, Dr. H u iOsi Alataş'ın ku­ rucuları a rasında yer a ldığı ı ne veri l m işti r. Mali g üçten yoksun Ta h m i l ve Ta h liye Şirketi'ne, M a l iye, 1 m i lyon l i ra ya rd ı m etmiş, bu sayede bi rkaç kişinin elinde bulunan şatlar yükse k bedellerle so­ tın a l ı nara k izm i r l i manı m i l li leşm iştir. Fakat izm ir liman h izmetleri, i stanbul'a naza ra n basittir. ista nbu l 'da işler çok daha karışı ktır. Ah met Harndi Başar, durumu şöyle on­ latmaktad ır: tır. Bu aza lmada, ya­ bancı para ların d eva lüasyonu kada r. d ı ş borç ödemeleri­ nin payı vardır . Türkiye, bir yandan dış borç öderken, sınır­ l ı ölçüde d ı ş kred i le rden ya rarianmış ve aslı nda sanayi prog ramını kendi olana klarıyle gercekleştirm işti r. Sanayi yatı rımları n ı n kaynağını, verg i ler teşki l etm i ştir. i c istikrarı bozmayaca k ölçüde emisyona başvurulmuştur. 1 933 - 1 939 dönem inde, kısa vôdeli iç borçla rda a rtış. 1 37,7 m i lyon l i ra kadardır. Demek ki devletin sanayi ve bayı ndıriık yatı n m ­ ları n ı n yüzde 30' u, em isyon!a ka rşı lanmışt ı r. "" Devletci uyg u lama ve i l k p:an. bütün yetersiz!ik lerıne rağmen, birçok ba kımdan önem l i bir başarıd ı r : - Özel sanayiin itibur etmed iği Anadolu. devletç i l i k sayesinde, birta kım modern sanayi tes isierine kavuşmuş­ tur. Celôl Bayar, pam u k l u fa brikası kurmak için bakanlığa başvuran özel müteşebbislere Anadolu'da kuru l u ş yerleri gösterd i ğ i n i . fakat bunla rı n h içbiri n i n isten i len yerde ya­ tırı ma yanaşmadığ ını Meclis'te acıkla mı ştır. 10� - Devletçilik, d ı ş ya rdı m ve k redi ler olmaksızın. ka l­ kınmanın mü mkün olabi leceğ i n i ispatla mıştır. Bu dönemde 17 m i lyon l ira borç a l ı ndığı halde, 36 m i lyon l i ra borç öden­ m iştir. - Eğitim ve sağ l ı k g i b i insan yatı rımları n ı sayma k­ sızın, m i l li gelirin yüzde 5'ine yaklaşan yarım mi lyar l i raya 452

ya kın kamu yatırım: gerçek leştiri l m iştir. Özel teşebbüs ya­ tırımla rıyle birl ikte m i l l i g e l i r i n yüzde 1 0'una u laşa n yatı­ rım hacmi. iç ve dış isti krarı bozmadan gerçekleşti rilmiş­ t i r. Bu, o günün elverişsiz şartlarında, önem l i b i r atı l ı m teşkil etmekte v e b i r ü l kenin kend i gücüyle ka lkı n masm ı n v e ekonom i k bağ ımsızlığa u laşmasının mü m kün olduğunu göstermekted ir. Şevket Sü reyya Aydemir'in aşağ ı d a k i sözleri , bu ger­ çeği d i le geti rmekted ir: « Bütün çel işmeli a n lam larına ve a n la msızlığına rağmen, Türkiye' n i n b i r devletçiliğe yöne­ l i ş ve bugünkü a n lamda bir planla ma n iteliğinden uzak olsa da, kend i gücünü seferber etmeye çal ı şara k bir özgür kalkmış çabası devri vard ı r.» « Bu h i kôyeyi, Lozan ruhuna, siyasi ve iktisadi ege­ men l i k h ı rsına. antiemperya l ist bir gayrete bağ lamak ve m i l li ekonomi üstünde, g ere k içten, gerek d ı ştan gelecek sor:.ı msuz her türlü kontrole ka rşı, yiğ itçe bir sava ş say­ malıd ı r. Bu sava şta , hele yöneti m ve kontrolü doğrudan doğruya devlet e l inde olan bu teşebbü�lerde, finansmcn. projeleme. tesis ve işletme işleri nde d i le d üşen s u isti m a l ­ Ierin olmayışını. b u iş lerde görev v e soru m l u l u k ka bul eden devlet ve i ktisadi devlet teşekkülü kadrola rı n ı n . ah­ lak ve kara kter sağ la m lı ğ ı n ı n b i r del i l i olara k övmel i d i r. H u lôsa. Atatürk'ün ölüm ünden önce, hattô biraz ek­ sik ve môsumune sayı lsa bile, b i r doktri n ve derin bir sis­ tem teme l i ne daya nmasa bi le. Türk iye, c i ha n buhra n ı n ı n yarattığ ı a k ı m l a r içinde. ya l n ız fa k i r b i r ham madde ü reti­ cisi değ i l de. aynı zama nda sanayici bir ü l ke olara k ka l ­ kı nma k yolunda gayret gösterm iştir.» 409 YABANCI ŞiRKETLERiN M i LLiLEŞTi R i L M ESi Devletçiligin şeref hônesine bir de imtiyazlı yabancı şi rketlerin m i l lileştirilmesi yaz ı l ma l ıd ı r. M i l lileştirme. 1 933' ­ ten sonra k i yıllarda h ız kaza n m ı ştır. Devletin ağır bir ka l453

kınma yükü a ltına g irdiğ i , p a ra sıkıntısı çektiği ve dış öde­ me güçlüklerinin şiddetlendiği bir dönemde girişilen bu m i l llleşti rme hareketleri. bütün olumsuz şartlara rağmen. K u rtuluş Savaşı'ndaki m i lliyetçi atılışın sönd ü rü l mediğ i n i ortaya koymaktadı r. M i l l ileştirilen yabancı ş i rketlerin l istesini hatı rla mak fayda lı olaca ktı r : 1 Anadolu, Mersin - Tarsus - Adana demiryolları ve Hayda rpaşa Liman Şi rketlerinin satın a l ı nması: 31 . 1 . 1 928 tarih ve 1 375 sayı lı kanun . Devlet, demiryolları için 1 43 m i lyon. bir s ü re ödenmemiş faiz ve temettü için 61 m i lyon l i ra olmak üzere 204 mi lyon isvicre Fra ng ı ödemeyi ka bul etmişt i r. 2 Muda nya Bursa Demiryolu T.A.Ş. 'nin satın a l ı n ması : 30.5. 1 931 tarih ve 1 81 5 say ı l ı ka nun. Zarar eden bu hat. 50 bin Türk Lirası k a rşılığı devlete geçmiştir. 3 ista n b u l Türk Anon i m Su Ş i rketi'nin satın a l ın­ ması: 20.5. 1 933 ta rih ve 2 1 98 sayı l ı kanun. 1 933 y ı l ından başlayarak i mtiyaz süresinin son una kadar yı lda 1 .300. 1 83 Fransız F rangı ödeme şartıyle, i stanbul Belediyes i'ne dev­ red i lm iştir. izmir Rıhtım Şirketi'nin satın a l ı nması: 1 2.6. 1 933 4 ta rih ve 2309 sayı l ı kan u n . izmir rıhtımı ve rıhtımda işle­ tilen tra mvay, 7.827.690 Fra nsız F ra ngı karşılığı devlete geçmiştir. 5 izmir Kasabo ve Temdidi (izmir - Afyon ve Ma­ nisa - Bandırmaj hattının satın a l ı nmas ı : 3 1 .5. 1 934 tarih ve 2487 sayı l ı kanun. Satın a lma bedeli 1 62.468.000 Fra n ­ sız Frangıd ı r. ista nbul R ı htım. Dok ve Antrepo T.A.Ş.'nin sa­ 6 tın a l ı nması: 23. 1 2.1 934 ta rih ve 2659 sayılı kanun. Şirke­ te üç yı lda ödenecek 1 .400.000 Fransız Frangı i le 40 y ı lda yüzde 7,5 faizle ödenecek 3 1 .580 . 1 38 Fransız Frangı veri­ lecektir. 7 Aydın Dem i ryolu Şi rk�tinin satın a l ınması: 30 . 5 . 1 935 tarhi ve 2745 sayı l ı ka n u n . Satın a lma bedeli 1 .825 . 840 ingi l iz l i rası i d i .

·

-

-

-

-

-

-

-

454

-

8 - ista n bul Telefon T.A.Ş.'nin satın alı nması: 1 3. 6 . 1 936 tari h v e 3026 say ı l ı ka nun. 800 b i n Ingiliz lirası be­ del karşı l ı ğ ı a l ı nmıştır. 9 - Ereğ l i Şirketi'nin satın a l ı nmqsı: 31 .3. 1 937 ta­ rih ve 3146 sayılı kanun. Şirkete ait bulunan Ereğ l i limanı. Zonguldak - Cata lağzı dem i ryolu hattı ve kömür madeni işletmeleri 3,5 mi lyon l i ra karşı lığı devlete geçmiştir. 1 0 - Şa rk Demiryolları T .A.Ş.'nin satın alınması: 26.4 . 1 937 ta rih ve 3 1 56 sayı lı ka n u n . Şirket, 20.760.000 is­ vicre Fra ng·ına satın a l ı n m ıştır. 1 1 - izmir Telefon T.A.Ş.'nin satın a l ı n ması : 25.4.1 938 wrih ve 3375 sayı l ı ka n u n . 1 .200.000 l i raya satın a l ı nmış­ tır. 1 2 - Üsküdar ve Kadı köy T.A.Ş. ' n i n satın a l ı nması : 1 1 .4 . 1 938 tarih ve 3359 sayı l ı kanun. Şirket, haklarından 400 bin l i ra karşı lığında vazgeçm işti r. 13 - ista nbul Türk Anonim Elektri k Şi rketi' n i n satın a l ı nması: 22.4. 1 938 tarih ve 3480 sayı l ı kanun. Şirket, 1 .873.000 ingi l iz l i rasına satın a l ı n mıştır. 1 4 - istanbul Tramvay Ş i rketi'nin satın a lınması: 1 2.6.1 939 tarih ve 3642 sayı l ı kanun. Satın a lma bedeli 1 69 bin i n g ı l iz l i rasıdır. 15 - istanbul Türk Anonim Tünel Şi rketi'nin satın a l ınması: 1 2.6. 1 939 tarih ve 3643 sayı lı kanun. Bedel, "175 bin Türk l i rasıdır. 1 6 - Ankara Elektri k, An kara Havagazı ve Ada na Elek­ trik T.A. Şirketleri nin satın a l ı nması : 5.7 . 1 939 tari h ve 3688 sayı l ı kanun. Toplam bedelleri 6.61 6.131 Türk l i ra , sıdır. 1 7 - Bursa ve M ütte h it E le ktri k T.A. Ş irketlerinin sa­ tın a lınması: 5.7.1 939 tarhi ve 3689 sayı lı ka nun. Bedel, 295. 1 1 0 ingiliz l i rasıdır. 1 8 - I l ıca iskele - Pa lomutluk Dem iryolu T.A.Ş.'nin satın a l ı n ması: 22.9. 1 941 tarih ve 4 1 27 sayı lı ka nun. Bedel, 10 bin Türk l irasıdır. 19 izmir Tramvay ve E lektrik T.A.Ş.'nin satın a l ı n­ ması : 1 9.7. 1 943 tarih ve 4483 sayılı kanun. Bedeli, 1 0.223.-

455

800 isvicre F rangıdır. 20 izmi r Suları A.Ş.'nin satı n a l ınması:. 5.6. 1 944 ta­ rih ve_ 4583 sayılı kanun. Bedel , 1 .399. 1 57 isviçre Fra ngı karşılığı Türk l i rası idi:110 Bundan başka, Ergani Bak ı r T.A.Ş. 'ndeki 1 ,5 m i lyen l i ra l ı k yüzde 50 Alman sermayes i , 1 1 .5. 1 936 ta rih ve 3034 sayılı ka n u n la , 850 bin Türk l i rası bedel le satın a l ı n mış­ tır. Siemens firmas ı n ı n i ltizam suretiyle işlettiği Kuvars­ han Ba kır Madeni işletmes i , 1 939 y ı l ı ndu öden meyen ver­ gi borçları dolayısıyle Hazine'ye geçm iştir. Keçiborlu Kü­ kür Madeni i mtiyazı , Kurt u l u ş Savaşı'ndan sonra bir Fra n­ sız şirketine verilmiş, b i r s ü re sonra ita lyan sermayesi de i şe karışm ıştır. ita lyan kü kürtüne pazar a rayan şi rketin maden işletmes inde bir oya lama dönem i ne g i rmes i üze­ rine, i mtiyaz, 1 932 yıl ı nda feshcd i lm i ş t ir. -

26.4.1 940 ta rihinde bira fa brika ları ( Bomonti - Nektar) T.A.Ş. 400 bin Türk l i rası karş ı l ı ğ ı nda satın a l ı n mıştır. 1 5. 1 . 1 930 ve 1 722 sayı l ı kanunla, 10 m i lyon dolar kred i kar­ ş ı l ı ğ ı bir Amerikan şirketi ne ver i len kibrit ve ça kmak im­ tiyazına. 1 m i lyon dolar ödemek suretiyle, 28 . 5 . 1 943 tGrih ve 4426 sayı l ı ka n u n la son veri l m iştir. Ayrıca Türk ban­ kacı l ı ğ ı n ı n gelişmesiyle, yabancı ba n ka ların sayısı azal­ m ıştır. B u n u n la b i rl i kte, Cumhuriyet' in başından beri ya ­ bancı sermayeye ka rşı tutarlı b i r tav ı r ta k ı n ı ld ı ğ ı i leri sü­ rü lemez. Şüphesiz ki, kapitü lasyon ları kald ı ra n yen i rej im, yc t-anc: sermayeye karşı kuşku ludur. Kapitü lasyon şart­ la rıyle gelecek b i r yaba ncı sermayeye kesi n l i kle ka rşıdır. Ama tasa rruf yetersiz liğ i karşısında, yaba ncı sermayeye herha lde i htiyaç olacağı düşünülmekted i r. Bu nede n led i r k i . gerek Atatürk, gerek i nönü, egeme n l i ğ i m ize sayg ı l ı ya­ ba ncı sermayeye karşı o l madı klarını tekrar tekrar açık­ lamışla rd ı r. ismet Paşa ' n ı n , 1 923 yılı Ağustosunda Harici­ ye Vek i l i i ken Mec l is'te söylediği sözler, yeni Türkiye'nin ya ba nc ı sermaye ka rşısındaki tutu munu iyi bel irtmekte­ d i r: « Bizim memleketim ize gelip sermaye dökecek ve ik­ tisadi teşebbüslere g i rişecek teşebbüs erbabına güçlük çıka rma zihniyetinde değ i liz. E lverir ki, buraya gelecekler, 456

bu memleketin hukuk-i istiklôl iyesi tesl i m edilmiş bir m uhit olduğunu bilsinler. M em le ketimiz ka n u n la rı n ı n hu­ d ud u ve gerekleri çercevesinde ka l ma k. . . ve meşru bir surette kaza nmak l üzumunu kend i leri kabul etsin ler, şu veya bu şeki lde hôkiıniyet a l m a k düşün mesinler.» An la­ yış bu olmakla birlikte. Cumhuriyet' i n i l k yıllarında, ma­ ceracı sermayeye b i le ka pının a c ı ld ı ğ ı görü lmekted i r. Ev­ velce sözünü ettiğimiz « Chester Projesı» bunlardan biri­ d i r. Buna göre. Ameri kan sermayedarları. inşa edecekleri demiryo l u n u n iki tarafında. sömürgelerde görü len ti pte maden imtiyazları elde edeceklerd i . Başında Ken nedy ad­ lı bir maceracının bul unduğu b i r grupla, ü l kede ôdeta ta­ rım a raçları itha l ve satış teke l i n i sağlayan bir mukave'e imza l a n m ı ştır. Bu zatı n tems i l ettiği düzmece The Otto­ man - America n Deve lopment Company ile yapılan söz ­ leşmeye göre. bir Türk Anonim Şirketi kuru lacak ve ş i ı ­ ket. ü l kenin her tarafında ta rım a raçları sata ca k. ta m i r a tölyeleri k uracaktı. Anlaşma n ı n amacı. yü ksek kôrla b i r ithalôt teke l i k u rma ktan ibaret t i . Bu i k i teşebbüs. b i r so­ nuca ulaşamam ıştır. Ama Petrol - Benz in i n h isarı, Sta n ­ dard O i l Ş i rketi'ne; Kibrit - C a k m a k i n h isarı . T h e Ame­ rican Turkish l nvestment Corporation 'a veri l m i ştir. Arz u la na n a n lamda yaba ncı sermaye, pek gelmemiş­ tir. Bu neden le Serbest Fı rka. «devletç i l iğ i nizle, m i l li i kti­ sat po l iti ka n ızia ya bancı sermayeyi ürkütüyorsunuz» d iye eleşt i rmeler yapmıştır. isınet Paşa, bu e leştirmeleri « Mem­ leketin sermayesi yoktur. M i l li i ktisat takip olunan yolda ecnebi sermayesi getirmek g üçtü r. B i naena leyh biz m i l l i i ktisat politi kası ta kip etmeye l i m . l i bera l b i r yo l tuta ra k mem leketin i n k işafı icin daha çok sermaye get i reb i l i riz» d iye özetiernekte ve şöyle cevaplandı rma kta d ı r: « M i l li i k­ t isat s iste m i ta kip olu nması, ecnebi sermayen in gelmesi­ ne man i değ i ld i r. . . Bizden çok daha sol olan memleket ler, ha riçten sermaye getirmekten nevmid değ ildirler. » 111 Bu­ n u n la birl i kte. «pa ra m ız yok» d iye başlangıçta demiryol­ larının devletleştirilmesine ka rşı çıkan isınet Paşa. Sıva s nutkund a devletleştirmenin yaba ncı sermayeyi ürk üttüğü n ü 457

kabul etmektedir: «Anadolu demiryo l u n u n satın a l ı n ması­ n a ben, fı rka a rkadaşları m ı n ısra rıyle, hatta i l könce zorla temayül etti m . Bana şimend iter esas pol it i kasının ne ol­ duğunu sord u ktan za man, onlara 'bir karış fazla şimendi­ fer' dem işimd i r. Yeni i nşaa t gibi muazza m b i r masrafa g i rerken, eski ş imend i ferleri devletleşti rmel< g i b i d iğer bir masrafa g i rmek istem iyord u m . Fakat a rkadaşları m ı n ıs­ ra n ben i , n i hayet i kna etti. Fakat bu teşebbüsün, serma­ yedarı evvela ü rkütmüş olduğu m ülahazasına da, bera ber iştira k etmel iyiz.» Beklend i ğ i halde gelmeyen ürkek sermayen i n . hemen d a i m a i mtiyazlı şartlar aradığı da, artık a n taşı l maya baş­ lanmı ştır. ismet Paşa , 1 930 yı l ı nda yabancı sermaye ko­ n usunda hcya lsizdir: «Senelerden beri sermaye propagan­ dası, m i l li po l itikayı çürütmek için ça l ı şmakta d ı r . Şimeli­ y e kadar hiçbir sermayedar, bana şartlarını söylemed i . . . B u geçen senelerde sermaye geti recek adamın düşüne­ b i leceği şartları ka bul edebi lecek a d a m ı n , a kşama yiye­ ceğ i olmaya n , kapısında a laca k l ı l a rı zorla r. gözü ka rar­ mış b iça re bir adam olması laz ı mdır. Ecnebi şi rket i n h i ­ sarından b u memleketin ne çekti ğ i n i birn teyen ter gaflete d üşeb i l i rler. Sermaye, m u htaç ve zayıf bir i k l ime, b izzat vaziyet etmek için ge! i r. » m . .

Ne v a r ki, yaba ncı sermayeye karşı d uyulan g üven­

sizliğe rağmen, yabancı sermaye ü m i d i nden büsbütün de

vazgeçilmiş değ i ld i r. 1 937 y ı l ı nda Fuat Ağ ra l ı , uzun yıl­ l a rd ı r Türkiye i le iş yapmamış b u l u n a n i n g i l iz sermayeda r v e m üteşebbis leri n i n Türkiye'ye yatı r ı m yapaca k ları n ı m ü j d elemiş ve bu müjde, Mecl is'te a l kışlarla karşılan­ m ı şt ı r. 3460 sayı l ı i ktisa di devlet teşekkü l l eri ile i lg i l i ka­ n u n u n 26. maddesi, ş i rket haline getiri lecek devlet teşeb­ büslerine bazı şartlard a , ya ba ncı sermayenin katı labilme­ s i yo l u n u açık tutm uştur. Yaba ncı ş i rketleri n m i l lileştiril­ mes i , onların ka m u h izmeti gören i mtiyaz l ı k u ru l uşlar ol­ masına ve sözleşmelerine aykı rı davra n ı şiarı na bağ lan­ maktad ır. Celal Bayar. « Mü bayaa ettiğ i m iz 'ecnebi' mü­ esseseler, m u kave lelerine riayet etmeyen ve i mtiyaz müd458

d etleri kısalmış müesseselerd i nı demektedi r.113 DEVLETÇiLiK VE ÖZEL TEŞEBBÜS Yabancı sermaye g i bi, özel teşebbüs de, hayal kırık­ l ığ ı yaratmış olmakla birlikte, cievletciHk, özel teşebbüs a leyh ine gelişmiş değ i ld i r. Devletciliğin en koyu y ı l la rında c ı ka rtı lan kanunlarda dahi, özel teşebbüsü koruyucu ve geliştirici h ü küm ler yer a l m ıştır. 1 932 yı l ı nda kuru lan Devlet Sanayi Ofisi ( OSO) i le özel teşebbüse güvensizl i k duyu lduğu, ağırlığın a rtı k devlet teşebbüsüne veri lebileceğ i düşünülebilir. Sanayi ve Ma­ adin Bankası dönem inde göri.i ien, devlet teşebbüsleri n i şi rket ya pıp öze l leştirme görüşü, OSO i!e bıra k ı lmışa ben­ zemekted ir. OSO ka n u n u na göre, devlet, bizzat sınai te­ sisler kurabi lecek ve işletebi lecektir. Devlet ve özel te­ şebbüs orta klığı halinde kurulan karma teşebbüslerde, OSO'nun denetim yetkisi geniş ö lçüde a rttırı lacaktır: Bu teşebbüslerde, deviet sermayesi ne m i ktarda ol ursa ol­ s u n , müdür, mühendis, ima lôt ve fen şube şef ve uzma n­ larını DSO tôyin edecektir. Teşebbüs tes isleri n i n yen i len­ mesi, değ iştiri lmesi ve geni şleti !mesi, OSO'nun onayı i le m ü m kü n olacaktır. Görü l üyor ki, karma orta klıkla ra a rtık pek güveni l memekted i r. Öte yandan teşebbüs serbestfiği kısıtlanmaktad ı r. Sürüm şartları ancak sınırlı sayıda fab­ rika n ı n ku rulmasına cevaz veren olağanüstü h i maye ted­ birleri sayesinde sürümü sağ lanan fabrikaların kurulması, Bakanlar Kuru l u'nun müsaadesi ne bağlanmaktad ı r. Mü­ saade a la n teşebbüsler, devletçe denetlenecektir. Yine aynı tari hte, özel sanayie mak ine ve ma lzeme kred isi ile işletme kred isi vermek üzere Sanayi Kred i Ba n­ kası k u ru lmakla birli kte, Teşvi k-i Sa nayı Ka nunu'nun ma­ kine, ma lzeme, hammadde vb. itha l i nde sağladığı geniş g ü mrü k muafiyeti ka ldırı l ma ktad ı r. Bu ted bir de, OSO ko­ nusu nda olduğu gibi, öze l teşebbüs çevre lerinde hoşn ut­ suz l u k yaratm ı ştır. Öte ya ndan, 1 932 tari h l i başka bir kanu n l a . Türk l i 459

ma n la rı a ras ı ndaki posta sefer!eri, dev!et teke l i ne veril­ m iştir. Oysa daha nöceki dönemde, bir yandan devlet te­ şebbüsü Seyr-i Sefa i n yeni gem i ler a l ıp genişlerken, arma­ törlere gemi a l ma ları için her çeş it muafi yet ve kolay l ı k sağ lanm ışt ı r. i htiyacın hay l i üstünde gemi a l ı nması, D ü n ­ y a Buhranı patla k verince, a rmatörler v e devlet teşebbü­ sü arası nda k ıyasıya bir reka bete yol açmıştı r . Kanun. Seyr-i Sefa i n ' i kurtarmak için, Türk l i manları arasında m u ntoza m posto seferleri yapa ra k , yo lcu, hayva n, eşya na k l i n i devlet teke l i ne vermekted ir. Armatörlere, şi lepçi­ l i k , özel tertibatla hayva n n a k l i , l i man-içi V8 körfez- içi nak l iyat, muntazam vap u r i ş leti lmeyen l i man larda nakli­ yat a la n la rı kalmaktad ı r. Devlet. isteyen a rmatörün ge­ m is i n i rayiç f iyatın üstünde b i r bedelle satın a laca kt ı r. 1 932 y ı l ı nda a rda rda çıkan bu ka n u n l a r ve aynı yön­ de daha bi rkaç ka n u n . devletç i l i ğ i n özel sektör a leyh i nde gel işebi leceğ i izlen i m i n i ya ratmış ve kap ita l ist çevreler, büyük endişeye kapı l m ı şlard ı r. Fa kat b u yöneliş uzu n sü­ reli olmamış, 1 933 y ı l ı nda Celôl Baya r'ın i ktisat Vekôleti­ ne gel mesiyle, devletç i l i k rotası. yine özel teşebbüse doğ­ ru k ı r ı l m ıştır. Devlet Sanayi Of!si ka ldırı lmış, Sümerba n k kurul m uştur. Sü merba n k Karıunu'nun gerekçesi nde, OSO'­ n u n « M i l li sa nayi in i n kişafına ô m i l olma kta n ziyade sa na­ y i erbabımızı endişeye d üşüren bir müessese tesiri» yap� ı ­ ğ ı v e b u yüzden ka ldırıldığı bel irt i lmekted i r. Ası l görE-vi , Beş Y ı l l ı k Ka lkı nma Planı 'nda yer clnn devlet teşebbüs!e­ rini kurmak olan Sümerba n k, k rediye çevri lebi l i r sermaye­ sinin . ya rısından az olmamak üzere, özel sektöre sanayi k redisi açacaktır. N itek i m k u r u l u r k u ru l maz Sü merba n k , 1 933 y ı l ı n ı n son a ltı a y ı içinde özel teşebbüse 1 m i lyon 355 b i n l i ra s ı nai, 384 b i n l i ra ticari k red i verm işti r. H ü ku met tasa rısı, ayrıca. Sü merba nk'ın devra l ocağ ı ve yeniden k u racağ ı fabrika ların, dev i r ve tes is tari h i n ­ d e n başlaya ra k anon i m şi rket h a l i n e getirilmesi v e h isse senetlerin i n yüzde 25' i n i n Türk olan özel kişi lere ait ol­ ması yükü m l ü l üğünü getirmekted i r. Hattô daha da i leri g i ­ derek. Sü merba n k'ın ken d i n e a it fa brikaların hissele ri n i n 460

yüzde 50'den fazlasını Türklere ve Türk teşekkülle re sat­ ması öngörül mekted ir. Meclis'te ya pılan değişikli kle, a n ­ cak devra lınan teşebbüslerin h isse senetleri n i n satı lma­ s ı , yen i tesi s ve iştirakların bu hükmün d ı şında ka l ması kabul ed i l miştir. Sümerban k , her n e kadar devraldığı fab­ r i ka ları ş irket haline geti rmişse de, h isse senetleri satı la­ mam ıştır. Fa kat bu hükümler, devletc i l i ğ i n yönünü göster­ mek bakımı ndan dikkat çekicid i r. Bundan başka, Sümer­ bank, öze l kişi lerle b i rl i kte, b i rçok ononim şirketin sarma­ yesi ne katı lmış ve şi rketlere kred i le r açmıştır. Devlet işletmec i l iğ i n i n temel ka n u n u olan 1 7.6. 1 938 tarih ve 3460 sayı lı i ktisadi dev let teşekkü l le ri n i n yöneti m v e denetlemes i n i düzen leyen ka n u nda d a , ayn ı gö.-üş hô­ i< i m d i r. Ka n u n u n 6. maddesinde, i ktisadi Devlet Taşek­ k ü l leri U m u mi H eyeti'ne, «Teşekküller tarafından kurul­ m u ş müesseselerin hükumetce vuku bu laca k te klif üze­ rine şi rket haline getiri l mesine dair m u ka rrerat ittihaz et­ mek ve bu hususlarda ica p eden ka rarları vermek vazi fe ve selôh iyeti» ta nınmıştır. Ka n u n u n 26. maddesi, devict kuruluşları n ı n nasıl şi rketleştiri leceğ i r ıi açıklamaktad ı r : K u ru lacak ş i rketlerin hisse senetleri nôma muha rrer ve h isseda rları Türk o lacaktır. Bazı h a l lerde yaba ncıların da ş i rketleştirilen devlet kuru m l a rına orta k o l ması yolu acık tutulmuştur. « Lüzum ve zaru ret ıı olmak şartıyle, Ba ka n lar Kurulu kararı i le, şi rket h isseleri n in b i r kısmı veya ta !ll a ­ mı ha m i l i n e ait olabi lecekti r. N ô m a muha rrer olma kta n c ı ka rı l a n h isse senetleri n i n yaba ncı uyr u k l u la rın eline ge­ çebi leceği ve esasen bu maksadın güdü ldüğü açı ktı r. Devletc i l i ğ i n en h ız l ı olduğu 1 935 y ı l ı nda, bir yandon 2818 sayı l ı ka n u n la özel madencile r s ı k ı bir denetim a l ­ tına a l ı n ı rken, 2805 sayı l ı Etiba n k K o n u n u'nda da özel te­ şebbüscü görüş hôkim gözü kmekted i r. Etibank, maden­ c i l i k a l a n ı nda başlıbaşına ve başka ları i le birlikte tica ri teşekkül ler kurabi lecek ve Türkiye'de veya dışa rıda ku­ ru lmuş b u g i b i teşekkül lere katılabi lecekti r. Eti ban k'a bağ­ lı kurumlar, H ük ü metin teklifi ve Banka U m umi H eyet i n i n kara rı i le, h isseda rla rın T ü r k olması v e h isse senetlerin i n 461

nôma m u ha rrer bulunması şartıyle, ş i rket ha l i n e getirile­ b i lecekt i r. Cel ô l Baya r'ın i ş başına gelmesiyle, ayrıca, Sanayi K red i Ba n kası'nın kuru lmasıyle ka :d ı r ı l a n gümrük muafi­ yet i , özel sanayie yeniden ta n ı nmaktad ı r. Makine ith a l i g ü m rükten m u a f olacak v e bazı şartlario hamrr.adde itha­ li de bu muaf iyetten ya ra rla naca ktı r. 1 S33 ta r i h l i Den iz­ yol la rı işletme Kanunu i le, özel a rmatörlcre. yeniden pos­ ta seferleri yapma yo l u açılm ışt ı r. Armatörler. b i r anon im şi rket k u raca k l a r ve Den izyo l ları işletme Müdürlüğü i le b i r l i kte posta seferleri a la n ı nda ça lışabi leceklerd i r. Ne va r k i , b i r Türk Va purc u l u k A.Ş. kuran a rmatörler. ma larında a n iaşama mış ve mesele, onlara a it va p u rların Denizyo l la ­ rı nca satı n a l ı n masıyle son uçlanm ıştır. Görü l üyc r ki, devletç i l i k, özel teşebbüs için hoşa g it­ meyen bi rta'kı m müdahaleler getirmekteyse de, hiçbir za­ man özel teşebbüs a l eyhtarı b i r yön o lmamıştır. Prof. Memduh Yaşa ' n ı n söz leriyle, « Devletç i l i k b i rtakım sınai teşebbüs leri b izzat k u ru p işletmes i , ya n i kapita l tera kü­ mü vetimsinde d i rekt rol a l ması, bir gaye olara k değ i l , i ntikal devresi ne has b i r z o ru ret olarak ben i msenmişt i r. M i l li Ekonom i n i n temeli, prensip itibariyle gene h ususi teşebbüstür.» Devlet, « mümkün olduğu kad a r az zaman içinde, m i l leti refaha ve memleketi memu riyete erişti rmek» hususunda henüz yeterl i olmaya n hususi teşebbüsün, bu yeterl i k sağ l a n : ncoya kadar kısmen yeri n i almış b u l u na­ caktır. M uvakkat! ı k o kada r açıktır ki. bizzat kan u n la rda . yer a l mış ve kurulacak müesseselerin «zamanı gelince» husus! şa hısla ra devri hükO meti n ôdeta görevi say ı l m ı ştır. Devletç i l i k politikas ı n ı n resmen kabul ed i ld i ğ i ve hü­ kQmetçe B i rinci Beş Y ı l l i k Plan hazı rlandığı s ı rada. A l i i ktisat Meclisi' nce ka b u l edilen b i r ra pcrda , «dev letin biz­ zat sanayic i l iğe tevessül etmesi zo ru ret neticesi ve mu­ vakkattin> denmekte. devletçe kurulacok olan tesislerin, « muayyen ve emin kôr etmeye başladığı ve halkın iktisadi refa h ı müsait bulunduğu za man, i l k f ı rsatta hususi mü462

teşebbis lere ve halka m a led i l meleri» l üzumu üzerinde ıs­ rarla d u rulma ktadır. « 1 930' 1ardan itibaren devletç i l i k pol itikası tatbi k ed i l­ d i ğ i halde, husus! yatı r ı m ları teşv i k edici mah iyette devlet ted birleri deva m etmiştir. 1 927'de mer' lyete g i rmiş bulu­ nan Teşv i k - i Sanayi Kanunu 1 942'ye kada r yaşa mış, 1 929'­ dan itiba ren, memlekette imal ed ilen her madde, yüksek gümrük resim leri, kambiyo ve d ı ş tica ret rej i m leriyle h i ­ maye ed i l miş, verg i siste m i daima teşvi k edici b i r karak­ ter taşım ıştır. Uzu n yıllar memleketin sanayi leşmes i n i kösteklemiş olmakla itha rn e d i l m i ş bulunan e s k i muamele verg isi bi le, h usus! sanay iden çok devlet sa nayi i n i tazy i k etmiştir.» « Fa kat daha m ü h i m m i , hususi işletme lerin, kuru l m u ş oldukları saha larda ki devlete a it iş letmelerin mevcud iye­ tinden sağladıkla rı d i rekt ve endirekt faydalard ı r. Bu fay­ da ların başında, söz konusu faa l iyet sa h a ları için isteni­ len h i maye ted birlerinin kolaylıkla e ld e edilmesi, devlet işletmelerinde yetiştiri len tek n i k e lemanların kullanılması. devlet işletmelerinde m a liyetierin yüksek olması sebebiy­ le, piyasada yü ksek m üsta hs i l ra ntı sağ la n ması gelmek­ ted ir. 1930'dan bu yana, Türkiye'nin sanayileşmesi veti­ resi tetkik edildiği takdirde, hususi sermayenin daha ön­ ce devlet tarafından işletme kurulmuş olan sahaları ter­ cih ettiği görülür. Dokuma ve her çeşit toprak sanayiinde bu hal görülmekte, birinir. diğerini tasfiye ettiği de"il, fa­ kat iki tipin bir arada ve gittikçe inkşaf ederek yaşadığı anlaşılmaktadır. Bu durum, b irçok sanayi bronşlarında devletin mevcut olmasın ı n h ususi sermaye için terbiye ve teşvi k edici tesi rler icra ettiğ i n i göstermekted ir.» 41 1 ·

Devletç i l i ğ i n uyg u layıcısı Şevket Sü reyya Aydem i r de, bu pol it i kanın özel teşebbüs ya ra rına işlediğini i leri sür­ mekted i r : «Bu devlet e l iyle inşacılığın. özel teşebbüsü, özel sektörü kayıt a ltına a lıcı, onu a rka plana itici. aşa­ ğ ı tatıcı ve devlet i şletmeleri yan ı nda i mtiyazsız bırakan b i r nizarn olduğu yolunda şimdi bile I leri sürülen suçla463

malar. gerçeğe uymayan köksüz iddialardır. Devlet işlet­ mec i l i ğ i , özel sektör a leyhi n e hiçbri zaman b i r i mtiyaz, bir müdahale s istemi olmadı. Tersine olara k . fiyat kontro lle- . ri, fiyat tespitleri, k ıs ıtlayıcı kôr hadleri, devlet işletmeleri a leyh ine i ş led i . Bugün olduğu g i b i . . . Zaten bu devre, Cihan Buhra n ı ' n ı n zoru n l u lu kl a rı i le g i rişi len şartlar içinde ya n ı 1 933'ten başlayara k. i kinci Dü nya Harbi'nin patladığı 1 939 yıl ına kadar sü ren kı sa bir s ü reden i ba rettir.» 1 1 '• SAVAŞ EKONOMiSi Devletç i l iğin hızlı dönem i n i n 1 939 yıl ına kadar b i le sü rmed iğ i , 1 937'den başlaya rak gevşeme görüldüğü iddia . ed i lebil ir. Bu gevşemen in, d ı ş po l itikamızın ta rafsızlı kta n « Batı ittifa k ı » na kaymaya başladığı b i r sıraya rastlaması d i k kat çekicid ir. «Türkiye'de Devletçi l i k ,ı i n yazarı K . Bo­ ratav'a göre bu «gevşeme, yumuşamaıı süreci, savaş ko­ puncaya kadar. hattô biçim değiştirerek savaş y ı l ları ıcın­ de de deva m edecek, sava şta n son ra iyice belirgin hale gelecekt i r. i k inci Dünya Sava ş ı ' n ı n ya rattığı savaş ekonomisi şa rtla rı. devlet müdaha leleri n i gen i ş ölçüde arttıraca k, fa­ kat bu müdahalelerin, öze l teşebbüsü cidd iyetle sarsaca k biçimde yü rütmekten kaç ı n ı l masına d i k kat edi lecektir. üs­ telik, yok l u k şa rtla rı. enflasyon ve geniş devlet m übaya­ a la rı . özel sermaye biri k i m i n i a rtıracakt ı r. Bu dönem i n temel daya nağ ı olan M i lli Korunma Ka­ n u n u'na bakı l ı rsa. koyu b i r devletç l l iğe yönelindiğ ine h ü k­ med i lebi l i r. Kanuna göre, sanayi ve maden kurumlarının neyi ve ne m i ktarda ü reteceğ i n i hük umet tespit edecek­ t i r. Gere k l i yatı rımlar. hükumet m üsaadesi ve deneti m i a l ­ tı nda yapı lacaktır. H ü kumet ted b i rlerine aya k uyd u rama­ yan k u ru m l a ra , uyg un b i r tazm inat ödeyerek. devlet e l koyacak ve işleteb i lecektir. 1 942 ta rihli b i r tôd i l k a n u n u i le, herhangi b i r şa rta t ô b i olmadan, görü len l ü z u m üze­ rine, sanayi ve maden i şletmelerine devlet el koya bi le464

cekti r. Bütün taşıtlar, devletçe konan ôzami fiyatlarla is­ tenen yerlerde ca lıştırı labi lecekti r. Devlet. gerekirse, bu taşıtları satın olabi lecektir. Tarı m a la n ı nda da, ne eki lebileceğ i n i devlet tôyin ede­ cek ve 500 hektarın üstündeki a raziyi, gerekirse, b i r toz­ m inot ödeyerek bizzat devlet işletebi lecektir. ic ve d ı ş ticarette fiyat kontrol lçrine g i d i l mektedir. Devlet, birçok halde piyasaya, özel likle tarım ü rü n leri pi­ yasasıtıa, fi ilen a lıcı olarak g i rebilecek ve bel l i durumlar­ da bizzat ithalôt yapabi lecekt i r. i htiyac d uyu lan madde­ lere, değeri n i ödemek suretiyle, devlet e l koya bilecek ve kôr a l m a ksızın, i htiyacı olan kurum lara dağ ıtabi lecektir . . Devlet, b u malları toplama, gönderme v e dağ ıtma i şleri ile fii len u ğ raşabi lecekti r. Görü ldüğü gibi, teşebbüs özgüriü­ ğ ü geniş ölçüde kısıtla n m a ktad ı r. Ama, Korkut Boratav'ın sözleriyle, kanun, bundan iba­ ret değ i l d i r. « Kanunun, b i r de özel teşebbüsü besleyici, teşvik ed ici, harbin güç şartları içinde ona da bir pay ayı­ ran ta rafı vard ı r. Ka nun, bu ya n ı i le, devlete özel teşebbü­ sün ca lışmasını ve kaza n mas ı n ı kotayla ştı rıcı görev ier yüklemekted ir.» Şöy le ki. devlet : - Terked i l m iş, kullanı l maya n veya ta mamlanmamış durumdaki iş letmeleri , « m uayyen bir tôviZ>> karşıı'ığ ı işler hale getireb i l i r. - Sah iplerine kes i n l i kle Jüzum lu cimayan makine ve tesisatı, sa hiplerinin işini a ksatmamak şartıyle, değeri pa­ hasına satın a lıp, bunları i htiyacı olan kuru m l a ra teslim edeb i li r. - Uygun gördüğü tica ret mü messi llerini, zorurl mad­ deleri ithale zorlaya b i l i r ve bu kurumları denetleyebi l i r. Bu kurum lar, itha l edecekleri malları, gere k l i görü­ l ü rse, stok etmekle yüküm lüdü rler. Buna ka rş ı l ı k devlet, gere k l i bütün döviz ve k red iyi sağ layacağ ı gibi, teşebbüs­ lerin stok yapma dolayısıyle u ğ rayabi lecekleri za rarı taz­ m i n le yükümlüdür. - Özel kurumların ma m u l leri, norm a l maliyete bel l i b i r kô r eklenerek, devletçe satın alınabilir. Böy lece, ne465

yin, ne m i ktar üreti leceğ i n i tespit eyleme yetkisine sa h i p hükumet, m üteşebbislerin kôr etmesi n i kanunla gara nt i a ltına a l ma ktadır. - Gerekli gördüğü kurumlara , hü kumet, kredi sağia­ yabi l i r. i h racı yasa klanan tarım ürün leri ve sınai mamul­ lerin iç fiyatları düşerse. h ü kumet, ü reticiyi zara ra karş ı korur. - Tevsi ed i l mesi gereken işletmelere, hü ku met, kred i , ma lzeme. işçi ve uzman sağlaya b i l i r. Buna rağ men, bu işletme ler gerekli tevsi işlerini yapmazla rsa, devlet bu kurum lara el koya ra k tevsi i şleri n i kendisi yapa b i l i r. Son­ radan, devletin gerçekleşt i rd i ğ i yat ı rı m ların bede l i n i . te­ şebbüs sa hibi ödemeyi reddederse, devlet, kurumu ya ka­ mulaştı rır ya da eski haliyle sah i b ine geri vereb i l i r.4 1 H iŞÇi HAKLA R I N I N K l SlTLA N MASI Bütün bunların ötes i nde, özel teşebbüse sağ lanan en büyü k avanta j l a rdan biri, işçi haklarının kısıtlanması­ d ı r. «Sınıf» yerine « meslek» kavra m ı n ı ele alan ve mes­ lekler a rasında daya nışmayı öngören yen i yöneti m , daha 1 921 yıl ında Zonguldak köm ü r i şçi leri icin, ça lışma yaşını 1 8, i ş süres i n i 8 saat i le s ı n ı rlayan bir kanun kabul etmiş­ t i r. Ka n u nda ayrıca mecbu ri calışmanın ka l d ı rı l ması, as­ gari ücreti n tespiti ve hasta l ı k, ihtiyarlık, iş kazası g ibi · konularda bir sosya l sigorta tes isi hüküm leri bulunmak­ tadı r. 1 925 y ı l ı nda, sınai ve ticari faal iyetlerde hafta tat i l i ta nınmışt ı r. 1 930 yılı nda U mumi H ıfzıssıhha Ka nunu. kad ı n , cocuk v e g e n ç i şçi lerle yetişkinlerin de ca l ışma şa rtlarını az çok düzen lemişt i r. i ş hayatında i lk şümullü müdahale 1 936 tari h l i iş Ka nunu i l e ya pılm ıştı r. Bu ka nunla, cal ışma s ü re leri prensip itiba riyle günde 8 saat olara k sını rlan­ mış, i şe a l ma ve i şten çı karma bir düzene bağlanm ışt ı r. Asgari ücret tespitine yer verilmiş, işyerierindeki işçi sağ­ lığı ve i ş e m n iyeti i le i lg i l i koruyucu ve ön leyici h ü küm­ ler konmuştur. 1 937 y ı l ı nda 1 80 bin kişi, sosya l mevzu­ atta n yara rlanmaktayd ı . Ka nun, sen d i kacılığa, g rev ve lo466

kavta yer vermemekte, kol l e ktif iş uyuşmazlığı, mecburi uzlaştırma ve ta hkim s iste m iyie yetinmekted ir. Bununla b i r l i kte, işçi - i şveren arasındaki kuvvet i lişkisinin işveren lehine çok a ğ ı r basması sonucu, 1 950 yı l ına kada r pek a z i ş uyuşmazlığı çıkmıştı r. Asga ri ücret mekan izması, 1 950 yı l ı na kada r işleyememişt i r. Prof. Cahit Ta las' ı n sözleriy­ le, « Den i le b i l i r ki, Türkiye'de ücretler, 1 920 y ı l ı ndan beri m uayyen bir anda i şgücüne va ki yekCın f i i li ta lep i le, o a nda çalışmaya ô môde işgücünün hacmi a rasındaki mü­ nasebete tôbi olara k teşekkü! etmekte d i r. Devlet, 1 950 y ı l larına kadar ücretiere müdahale etmekten kacınm ıştır. 1 936 ta ri h l i iş kanunu, içtimal ve i ktisadi zoruretler lüzum gösterd i ğ i ta kd i rde asgari ü c retierin tespit olunabi lece­ ğ i n i derpiş etmi ştir. Fakat ka nunun bu hükmü, h ususiyle i kinci Dünya Harbi'nin ya ratmış olduğu a norma l şa rtla r dolayısıyle 1 950 y ı l larına kadar tatbik olunamam ıştı r.>, m B u şa rtlar a ltında, özel l i kle özel sektörde, ücretierin düşük seviyede kalacağı a ç ı ktır. Şevket Süreyya Ayde­ m i r'e göre, özel sektörde iş şa rtları feci d i r: «Sanayi Tet­ kik Heyeti Reisi bulunduğum yıllarda ve iş bölgeleri ile i ş­ yerlerinde ya ptığı m !ncelemelerde, b i rçok fabrika l a rda iş­ c i bulma işinin, fa bri katörler tarafından e l i bayra klı ve çev­ relerini sindirmiş b irta kım güçlü kabadayı lma ve külhan­ beylerine b ı rakı ldığını, işçi a l ma ve i şç i ç ı karman ı n , bun­ la rı n sözlerine ve ka rarlarına ve a rzularına göre y ü rüdü­ ğünü, çok üzüntü verici m isa l leri i le tespit etm işimd i r. Bu yetki, hele kız ve kad ı n işçi k u l lanan bazı işyerlerinde cid­ den kötüye kullanılıyord u . İ ş ve İşçi Bulma Kurumu kurul­ d u ktan son ra da ortada, i şe i n i n de hakkını ve haysiyet i n i koruyacak sendi k a l a r o l m a d ı ğ ı i c i n , kanu n u n bu maddesi de hiçbir za man c iddi bir uygulama zem i n i bulamadı.» ·11R Liman Ş i rketi Müdürü A h met Harndi Başar ise, 1 930 yıl larında tatlı kô rla r b ı ra ka n b i r i şç i ticaretinden söz et­ mektedir: «Ticaret Vekô letine ve H a l k Fı rkası Genel Sek­ reterliği'ne resmen müracaat ederek, i n sa n ı n insan ta467

rafından sömürülmesinin önlenmesini ve işçi k u l lanma işi­ nin eksi itme i le mütea h h id e veri l mesi usulünün kökün­ den kaldırı lması n ı istedik. Ya l n ız Seyr-i Sefa i n için değ il, her yerde bu prensip b i r devlet politikası olara k kabul ed i l mel iyd i . Oysa ki o zaman l a r H a l k Fırkası'nın kodaman­ ları a rasında, bana i şçi m ütea h h i d i olara k tavsiye edi len­ leri reddettiğim için kızanlar ve işimi bozmaya ça lışaniar bile vard ı . Lima nda yü kleme ve boşa ltma işlerini mütea h­ hidimiz olara k üzerine a l ma teşebbüsüne g i rişmiş büyük­ çe b i r firma da şahsen a rkada ş ı m olan bir parti koda ma­ nıyle üzerime baskı yapmaya bile g i rişnı işti. De:-ı izyo l ların­ da. demiryollarında, devlet i n d iğer daire ve kurumla rı nda hep işç i l i k mütea hh itlere ver i l me kteydi . Bu yolla sağ lanan ucuzluk i leri sürü lerek biz böyle ya pmadığımız için hattô kınannıaktaydık.» Başar. Atatürk ve inönü ile a ra l a rında geçen uzun b i r konuşmada, i k i l idere i şçi d u rumunu a n lattığını açıkıa­ ma ktad ır: «Ameleye ait i k i m isal vereceğim. i stanbul'da l i man o me lesi bile Serbest Fı rka'ya rey veriyor. Çünkü bu amele, H a l k F ı rkası adına söm ü rü lüyor. Anıelenin bir san­ dığı va rd ı r. Bu san d ı k o n l a rı koru mak. hasta larına bak­ mak, muhtacia rına ya rd ı m etmek icin kurulm uştu r. Arne­ lenin yevm iyesinden yüzde 3 kesi l i r. Şi rket de yüzde 3 ve­ rir. Cemiyetin başına H a l k F ı rkası tarafından reis, ida re heyeti ôzôsı ve kôti p d iye birta k ı m adam l a r konm u ştur. Reis. fi lôn vek i l in a kra bası b i r eski şey hti r. Kôtib-i Umu­ mi azied i l m i ş b i r mül kiye ô m i ri , ôzô larından b i ri fa lanın a krabası , d iğeri de fa la n ı n kayırmasıdır. Reis dört yüz l i ra . ôzô l a r i kişer yüz l i ra aylı k a l ı rlar. Sa ndığın g e l irleri ancak masrafları ka rşılar. Ya rd ı m işini mecbu ren liman şi rketi kendi üzerine a lmış. Cem iyet sadece bir yeyinti yeri o l muştur. Cemiyete kayıtlı olmayan ameleye iş veril­ mez. Onun icin çocu ğ u evinde i lôç beklerken amele. Ce­ m iyet ismi verilen bu tufeyli istism a r yuvasını H a l k F ı rka­ sı'nın kendisi olara k görüyor ve ilk f ı rsatta bundan k u rtul­ mak için Serbest Fırka ' n ı n kucağına d üşüyor. Bu vaziyet ya l n ız l iman o melesi için değ i l, bütün o me468

le için aynıdır. Günde l i k leri ve kaza nçları, onlara ve a i le­ lerine en sefil hayat şa rtlarını b i le koru m a ktan uzak olan bu zava l lı ların bugün Halk Fırkası nômma istisma rları acı­ naca k bir hal a l mışt ı r. Şefierin deri n b i r a l ô ka i le d i n lemelerinden yara ria­ nara k söz lerime devam ed iyorum : - Arzettiğ i m , arnelen i n doğ rudan doğ ruya sömürül­ mesidir. Ş i md i de m üsaadenizle a rzedeceğ i m nokta da yine arnelenin sosya l şartlar içinde istisma rlarına b i r m i ­ sôl olacaktır. Devlet Denizyol ları kend i vapurla rının yük­ leme ve boşa ltma işini eksi ltmeye çıkarmaktadır. Bu usul ya lnız Den izyo l ları'na münhasır olmayıp bütün devlet da­ i releri de bu gibi işleri eksi ltmeye tôbi tuta rlar. ilk görüş­ te bundan tabii bir şey olamaz. Fakat b i raz düşünürse k . eksiltmeye konan işin arnele yevmiyesi olduğunu anlarız. Devlet Den izyolla rı , mesela bizim Liman Ş i rketi'nin 40 ku­ ruşa a rnelesine yaptırd ı ğ ı iş için, 20 k u ruşa müna kasa i le talep bu l u r. Bu suretle m esela bizim g ünde i k i l i ra verdi­ ğ i m iz a mele, orada ça l ışırsa ancak b i r l ira a l m ı ş olur. H izmetlerin böyle eksi itmeyle veri lmesi, arnele işin­ den başka hangi işte mevcuttur? Memurluk müna kasaya konuyor mu? Amele, toplumda üzerine verilen vazifeyi görürken devletin kend isine ô d i l ve haklı b i r ücret tôyi n etmesin i bekle r. Arnele işiyle hiç meşg u l olmuyoruz. i nsan ı n insan ta­ rafından istisma r ed i lmesine en açık m isa ller veren bü­ yük sui i stima l ler a rnele sahasında olmaktad ı r. istanbul'­ da bu tarz istisma rla rın ve a rnele sırtından geçinen leri n m i kta rı, hacmi ve tesiri o kadar büyüktür ki, lanca ların ka lkmasına rağ men, şimdi !onca devrinden büyü k istis­ mar yap ı l ma kta ve b i rçok yerlerde a rnele aynı şartlar al­ t ı nda cal ıştırı lmaktad ı r. Ameleye a it h içbir şey yapmıyo­ ruz, h içbir tedbirimiz yoktur. ictimai m uavenet ve yard ı m namına, hayat ve kaza s igortası namına, istismarları ön­ lemek ncmına ya ptığımız hiçbir şey yoktur. Onun icindir k i Serbest Fırka'nın ortaya çı kması , arnelenin toplanmış 469

ve eaşmaya hazırlanmış olan dertlerinden kurtu lmaları ü m i d i n i verdi . Yapılan işlerin hiçbiri nden memnun olmadıkları, bin- . lerce büyü k dôvô lar ka rşısında, bunlardan haberdar bile b u l u n madıkları yüzlerinden belli olan iki büyük şef. ken­ d i lerine bu dertlerin açıkca ifade ed i l mesinden, ôdeta ya­ · raya neşter v u ra ra k temizlerneye başlamış b i r doktor fe­ rah l ı ğ ı duyuyorlard ı . » 41D 1 936 y ı l ında iş Kanunu i le, i şçilerin aşırı sömürü l me­

si önlenmeye çalışılaca ktır. C H P Genel Sekreteri Recep

Peker. bu kan u n hakkında, « i ş Kanu n u b i r rej i m kanunu o laca ktır. Bu kanunla Türkiye'de iş hayatı, yeni rej i m i m i ­ z i n i sted iği ô h e n k ve calışma yoluna g i recektir. . . Yen i iş Konunu sınıfc ı l ı k şuurunun doğ masına ve yaşamasma i m kô n verici hatô yol la rı n ı ortadan s i l i p süpü recektir. Bu kanunla, iş hayatında muvazene kuru ıacaktı r» demekte­ d i r. Ne va r k i , Dünya Savaşı şartları. otorite r b i r görüşle de olsa . işeiyi koruya n b i rçok hükümle r getiren i ş Ka nu­ nu'nun uyg u la nması n ı . M i l li Koru nma Ka nunu i le önleye­ cektir: Devlet, özel işletmelerin beklenen ü retim amacia­ rına u laşabi l mesi icin gere k l i işçi kadrosu n u ve öteki per­ sone l i sağ layaca ktır. Vata ndaşiara ücretli !ş müke l lefiyeti yü klenebi lecekti r. j şçi ve m üstahdemler. işlerini makbul b i r mazeret olmaksızın h abersizce b ı ra ka mayaca klard ı r. B u biçimde zorla ca l ıştırı lanlara, emsa line uygun normal bir ücret ödenecektir. Gerekirse i ş saati günde üç saat a rttı rılabi lecektir. i ş Ka n u n u ' n u n küçükler ve kad ı n larla il­ gili hükümleri, sınai müesseselerde uyg u la nmayaca ktı r. i şçi lerin haftada bir gün izin yapma ları şartıyle, H afta Ta­ tili Ka n u n u uyg u la nmaya ca ktır. Maden oca kları civarı n ­ da yaşaya n köylüler, be lirli b i r süre maden ierde ça l ı şmak­ la yükümlü tutulaca ktır. Korkut Boratav'a göre, «devlet, özel teşebbüs icin k redi, döviz gibi uygun şartları sağ lama kta , za rara u ğra­ masını önlemekte. her an b i r a lıcı olara k kô rını gara r.ti­ l emekte ve üste l i k i şei nin özel teşebbüs tarafından istis­ marını da kanun yol uyla tem i n etmekted ir.ıı 12° 470

Bu h ü küm ler. Dünya Savaşı y ı l la rı içinde daha da kı­ sıtlanaca ktır. M i l li Koru ma Ka n u n u ' n u değ iştiren 3945 sa­ y ı l ı kan u n l a , hafta tati l i hakkının büsbütü n kaldırılabilme­ s i sağ lanaca ktır. 3.4.1 944 ta rih ve 4648 sayı l ı ka n u n la , üc­ retli iş m ü ke l lefiyatine tôbi olan kişi leri işyerlerine sevk icin, zabıta kuvveti kullanıla b i lece ktir. Sevk sırasında ka­ çanları n ya ka la n ı p yen iden sevkleri icin ya pı lan g iderler, bunları çal ıştıroca k kurum taraf ından ödenmakle birlikte, i l g i l i kurum bu g iderleri işç i lerin ücretleri nden taksitle ke­ sebilecektir. Ça l ı şt ığı işi, meşru b i r mazereti olma ksızın b ı ra ka n işçi ler, zabıta kuvvetleriyle ya kalanıp işyerlerine gönderilecek ve sevk g ide rleri işç i n i n ücretindan kesi le­ cektir. Devlet bel l i işler i ç i n bu yetkiyi ticaret veya esnaf odalarına (yô n i işverenierel devredebi lecektiL Bu şartlar a ltında, özel teşebbüsün işçi d iye bir sorunu olmamıştır. SAVAŞ Z EN G i N LERi M i l li Koru nma Kan u n u i le sağ lanan yetki ler d e hayli ö lçü lü k u l la n ı l m ı ştır. E l koyma kara rları ta rım ve sanayi­ de çok sınırl ı maddeler için uyg u lanmışt ı r. Sa nayi mamul­ lerinden dokuma ve cimentoya e l kon u l m u ştur. Bütün fa b­ rikaların ipli k leri Yerli M a l lar Pazarları el iyle dağıtılmış ve bu yüzden genişleyen mağaza lar, «devlet ticaret ya­ pamaz» d iye e leştiri konusu o l muştur. Fakat bu dağıtım sayesinde u fa k üretici lerin dokuma tezgôh ve kooperatif­ leri önem l i ölçüde geliştirilm işti r. M a m u l lerine el kon u lan dokuma fabrika ları na da, bunların bedel leri cömertçe ödenmiştir. Gerçi Tarsuslu bir fabri ka sahibi g i b i bakan­ lığa « ma l larımı serbest bıra kı n . 14 m i lyon l i ra fazla ka­ zanır ve ya rısını devlete veri rim» d iye resmen müracaat edenler görü lm üştür, a ma yine de ödenen bedel ler tat­ m i n edici d üzeyde ka l m ıştır. Ne tuhaftır k i , M i l li Korun­ ma Ka n u n u ve ekieriyle geniş devletleşti rme hüküm leri getiri ldiği halde, 1 943 y ı l ında CHP progra mındaki devlet­ leştirme i l e i lg i l i hüküm ler yumuşatı l m ıştır. 1 935 progra­ mında, «ferd i n yapamıyaca ğ ı n ı devlet yapan> görüşü ye47 1

rine « ka m u yararı» kriteri sağlam bir esas olara k getiril­ mekte ve özel teşebbüs lerin devletleşt i ri lebi leceğ i belirtil­ mekteyd i : « Devletin filiğ (fi i li) olara k ha ngi ekonom i k iş­ leri yapaca ğ ı n ı n belirti lmesi, u l usun genel ve yü ksek asığ· larına (çıka rlarına) bağ l ı d ı r. B u lüzum üzeri ne, devletin filiğ olara k, kend i yapmaya Karar verd i ğ i iş, eğer özel bir g i ri şt (teşebbüs) e l inde b u l u n uyorsa. onun a l ı nması her defası.nda özgü bir kanun cı ka rmaya bağ lıdır. » 1 943 prog­ ram ında ise, kamu yararı kri teri, büsbütün bıra k ı lmamak­ !a birlikte, «ferd in yapamad ı ğ ı n ı devlet yapar» formü lüne bir kayı ş görü l mektedir: « Pa rt i . . . fertleri n ve hü kmi şa­ hısların bütün vasıto ve çalışma larında ve Dev letin bütün kuvvetlerinden aynı zam�nda istifade etmeyi lüzum l u gö­ rür. Parti m izin devletç i l i ğ i b u i htiyaçta n doğmuştur. Par­ ti, şa hı sların bugün hiç veya kôfi derecede yapamadığı i şleri Devlet eli ve sermayes i ile yapmaya ça l ışır. » Bunun d ı şında, 1 935 progra m ı n ı n d evletleşti rme hükmü, 1 943 progra m ı ndan çıkarı l mıştır! Bu a n layışla yürütülen savaş ekonom isi. kıtl ı k ve en­ flasyonla birlikte g iden geniş devlet mübayaa ları dolayı­ s ıyle, büyük çiftç i ve tüccarı n zeng in leşmesine yo l a çmış­ tır. H atta fiyat kontrol leri ve dağıtım usu lüne en fazla ih­ tiyac duyulduğu bir zamanda, Saraçoğ l u H ü ku meti'nin Ticaret Bakanı Behcet Uz, i n g i ltere ' n i n dahi cüret ederne­ yeceğ i bir l ibera l izm şa m piyan iuğu ya pmış ve 1 942 son­ baharı nda fiyatları serbest bırakm ıştı r. Bunun son ucu, tabiatiyle, fiyatların a labildiğiP-e yü kselmesi olm u ştur. Buğday 1 ,5 kuruşta n 1 00 kuruşa, zeytinyağı 85 kuruştan 350 kuruşa fırlamıştır. 85 kuruştan stok edilen 1 6 bin ton zeytinya ğ ı n ı n 350 ku ruşta n satışı. bir kısım tüccar ya ra­ rına işlem iştir. Ordu i htiyacı için el kon u lan büyük m i k­ tarda motorlu araç lôs.ti kleri. belirli !< işi lere tahsis edil­ m işti r. iaşe işleriyle görP.v l i Şevket Süreyya, «A'dan Z'ye değiştireceğ iz» d iyen Ref i k Saydam H ü kumeti'ni izleyen b u mevsimsiz l i beralizmi şöyle a n latma ktadır: «Yen i Ti­ caret Vek i l i Behcet Uz. hattô askeri bir uça kla Ege böl472

gesine uçarak, izmir'de seçmen lerine yen i bir H ürriyet i lô n ı gösterilerinde bulundu. Eski kayıtl a r. mura ka beler kaldırı ldı. Buğday ihracına kara r veri ldi.» «Behçet Uz'un yen iden b i r 1 908 H ü rriyetine g i d i l iyor­ muşcasına gösteri lerle, a rt ı k her türlü kayıt ve kontrol­ lere son veri ldiği hiss i n i havaya ve ha l k efkôrına ya'fışı, şu neticeleri verm iştir: Fiyat kontrolünde ve çok e lverişli fiyatlarla tesis veya tespit ed i len stoklar e lden çıkm ışt ı r. iaşe işleri ve teşk i lôtı h a l k naza rı nda ve bizzat h ü kumet e l iyle itibarsızlaştırı l mış. tasfiye c i hetlerine g i d i l m i ştir. Fi­ yatlar b i rden a labora ol unca, ya n i kontrol a lt ı na a l ınabi.l­ d i kleri seviyelerden b i rden boşa n ı p havaya şa h lanınca . devlet parası d a m ô k u l değerini kaybetmiş, a ltın yüksel­ m iştir. » 42 1 Enf lasyon, savaş zen g in leri yaratmıştır. Gerçi savaş zeng i n leri skandolı, B i rinci Dü nya Savaşı 'ndaki ölçülere u laşmam ışsa do, ücretierin dond u ru lduğu ve kôrların ser­ best koldığı b i r orta mda , zeng inlere karşı b i r öfke dalga­ s ı mem leketi sarm ıştır. Behçet Uz denemesinden sonra, 1 942 Kas ı m ' ı nda, Cumhurbaşka n ı inön ü ' n ü n «Mec l i s Acış Konuşması » , bu öfkeyi d i l e geti rmekted i r : «Şuursuz b i r ticaret dôvası. h a k l ı sebep leri çok aşarı b i r paha l ı l ı k belô­ sı, bugün vata n ı mızı ıstıra p içinde bulundu ruyor . . . Acı ile hatırla malıyız ki mil letin i ş lerini tanzim etmek yolunda Cumhu riyet H ü ku meti nin sa rfettiği gayretlere, iki sene­ den beri cem iyetimiz ta rafından hiç yard ı m edi l mem iştir. i şte bugün h a l lolunaca k i l k mesele, u m u mi itimat hava­ sının iade edilmesidir. Bula n ı k za manı, b i r daha ele geç­ mez fırsat saya n eski bata kcı çiftl i k ağası ve e li nden gel­ se teneffüs ettiğimiz havayı ticaret mctaı yapmaya yel­ tenen gözü doymaz vurguncu tüccar ve bütün bu sıkıntı­ ları politika ihtirasları icin büyük f ı rsat sayan ve hangi yabancı m i l letin hesabına çalıştı ğ ı bel l i ol mayan birkaç pol itikacı, büyük bir m i lletin bütün hayatına küstah bir s u rette kundak koymaya ça l ı �·ma ktad ırla r. ü c beş yüz kişiyi geçmeyen bu insa n la r ı n vatana ka rşı aşikôr olan zara rlarını g idermek yolu e lbette vard ı r. . . Ticareti n ve ik473

t isadi faa liyetlerin serbestliğini bahane ederek, milleti soy­ mak hakkını hiç kimseye, hiçbir zümreye ta nımamalı­ yız . . . » Fakat bütün bu sert sözler, sadece b i r ya kınmadan i baret kalmıştır. Behcet Uz l i bera l iz m inden önce de, tüc­ carın, öze l l i kle itha löteı n ı n tutumu şi kayet konusu olm uş­ tur. 1 940 y ı l ı sonları nda Başbakan Refik Saydam, «Biz tüccarı m i l let hayatında laz ı m bir unsur telö kki ed iyoruz. Bu unsurun kendi norma l ya şa masını kendisi, eğer takdir ve tem i n ederse, devletten ve hükumetten kend isine yar­ d ı m gelir. . . Fakat tüccar bunu böyle telö kki etmezse, ta­ mamen içimizden çıkması lazım gelen bir unsur olduğuna kanaat geti rerek, ona göre ha reket etmek kara rındayız.»• Tüccarı «tamamen içim izden ç ı karr.ıakla» tehdit eden * D ı ş ticaret, bugün olduğu gibi. o günlerde de dışarıdaki alıcıyla anlaşarak ihracat fiyatıarını düşük bildirmek, sahte faturalarla ithalat fiyatlarını şişirmek, ihracat ve ithalat ko­ nusu mallarm cins ve kalitesini farklı göstermek vb. gibi ka­ rışık yollardan büyük kazançlar elde etmenin başlıca kaynakla­ rından birini teşkil etmiştir. Bir örnek vermekle yetinelim : Yıl 1943. İ zmir CHP teşkilatının önemli ki�ilerinden ünlü bir tüccarın deri balyalan arasında yünleri kırpılmamış deriler i h raç ettiği ihbar edilmiştir. Yani tüccar, değersiz deri ihraç ediyormuş gibi göstererek, aslında altın değerindeki yünü kaçak olarak ihraç etmektedir. Bu yoldan sağlanan döviz, dışarıda bırakılmaktadır. İlıbar üzerine harekete geçen müfettiş, olayın doğruluğunu tespit etmiştir. Ayrıca ünl ü tüccann yazıhanesin ­ de bulunan Fransızca bir mektup. bu ihracatçının, yabancı fir­ maya casusluk yaptığını, denilmesi da­ ha isabetli sayılabilir. Bu sistemlerin karşılığı olan sosyo - ekonomik kuruluş­ lar, sömürü temeline daya- . nan prekapitalist kur.uluş­ lar adını alacaktır. Bu ku­ ruluşlar, coğrafi sıfatlarla,. ya da - şehir hayatı ve ti­ caretin rolü de dahil - her­ hangi bir unsurun ağır bas­ belirlenebilecekt.ir.. masıyla (M. Rodinson, Islam et Ca­ pitalisme, Paris 1966, s. 73 81). K . Marx, zikreden : Sencer Divitçioğlu, Asya Üretim Tar­ . ' zı ve Osmanlı Toplumu, İs­ tanbul, 1967, s. 4. Prof. Hasan Reşit Tankut. Köylerimiz, 1939, s. 9. Prof. Ömer Lütfi Barkan,. XVI. Asrın Yarısında Türki­ ye'nin Geçirdiği İktisadi Bulıranın Sosyal Yapı Üze­ rindeki Tesirleri, İktisadi Kalkınmanın Sosyal Mese­ leleri, İstanbul, 1963, s. 20. H. R. Tankut, Köylerimiz,. 1939, s. 12 - 13. Doç. Dr. Cengiz Orhonlu, Osmanlı İmparatorluğunda Derbent Teşkilatı, İstanbul, 1967, s. 1 2 (Bu inceleme, ne

ölçüde mükemmel bir ticaret şebekesinin kurulduğunu or­ taya koymaktadır) . 1 8 y.a.g.e., s. 26. 19 y.a.g.e., s. 28 20 H. R. Tankut, Köylerimiz, 1 939, s. 1 8. 21 y.a.g.e., s. 12 - 13. 22 Hayat Tarih Mecmuası, Mart 1 965, s. 94. 23 H. R. Tankut, Köylerimiz, 1 939, s. 18. 24 W. Heyd, Histoire du Com­ merce de Levant au Moyen­ age, zikreden : Sabri Ülge­ ner, İktisadi İnhitat Tarihi­ mizin Ahlak ve Zihniyet Me­ seleleri, İstanbul 1951, s. 133 25 Prof. Mustafa Akdağ, Tür­ kiye'nin İktisadi ve İçtimai Tarihi, Ankara 1 959, s. 387 ve s. 412. 26 Barkan, İktisadi Kalkınma­ nın Sosyal Meseleleri, İstan­ bul 1 963, s. 31. 27 y.a.g.e., s. 1 7. Tarih Mecmuası. 28 Hayat Mart 1965, s. 92 - 95. 29 Barkan, Osmanlı İmparator­ luğunda Çiftçi Sınıflarının Hukuki Statüsü, zikreden : Divitçioğlu, Asya Üretim Tar­ zı, s. 58. 30 Barkan. «Türk Toprak Hu­ kuku Tarihinde Tanzimat» Tanzimat 1940, s. 328. 31 Hadiye Tuncer, Osmanlı im­ paratorluğunda Toprak Ka­ nunlan, Ankara 1965. 32 İsmail Hüsrev Tökin, Tür­ kiye'de Kiiy İktisadti-atı, is-

"592

tanbul 1 934, s. 160 - 162. 33 Prof. Mustafa Akdağ, Cell­ U İsyanları, Ankara 1963, s. 40 - 43. 34 K. Marx, Kapitalizm Öncesi Ekonomi Şekilleri, Ankara 1 967, s. 1 1 7. 35 Herbert Heaton, Histoire E­ conomique de l'Europe, Paris 1952, s. 134 - 145 36 M. Akdağ, Türkiye'nin İkti­ sadi ve İçtimai Tarihi, cilt : ı . s. 429. 37 y.a.g.e., s. 429. 38 Hadiye Tuncer, Osmanlı Im­ paratorluğunda Toprak Ka­ nunları, Ankara 1965. 39 M. Akdağ, Celali İsyanlan, s. 1 1 5. 40 Yukarıdaki bilgiler şu ince­ lemeden alınmıştır : Ö. L. Barkan, Edirne Askeri Kas­ sarnma Ait Tereke Defterle­ r!, Türk Tarih Kurumu, 1968, s. 83, 84, 132, 161, 282, �J23, 417. 473, 54, 75, 52 ve 57. 41 ö. L. Barkan, İktisadi Kal­ kınmanın Sosyal Meseleleri Konferansı, İstanbul 1 963, s. 27 ve 29. 42 K. Marx, Kapitalizm Önce­ si Ekonomi Şekilleri, Anka­ ra, 196� s. 147. 43 S. Divitçioğlu, Asya Üretim · Tarzı, İstanbul 1967, s. 73. 44 M. Akdağ, Celali İsyanlan, s. 37 - 39. 45 Sabri F. Ülgener, İktisadi İnhitat Tarihimizin Ahllk ve Zihnlyet Meselelep, İstan­ bul 1951, s. 144. .

46 Akdağ, Celili İsyanlan, s. 39. 47 ö. L. Barkan, İktisadi Kal­ kınmanın Sosyal Meseleleri Konferansı, İstanbul 1963, s. 28. 48 Adnan Giz, XVII. Yüzyılda İstanbul Şehrinde Sanayiin Durumu, İstanbul Sanayi O­ dası Dergisi, Temmuz 1967. 49 Sabri Ülgener, İktisadi İnhi­ tat Tarihimizin Ahlak ve Zihniyet Meseleleri, İstan­ bul 1951, s. l l l . 5 0 Zikreden : Yves Lacoste, Ge­ ographie du Sous-developpe­ ment, Paris 1 965. s. 215 - 216. 51 Herbert Heaton, Histoire E­ conomique de l'Europe, Pa­ ris 1 952, s. 71. 52 Mesela bakınız, Yves Lacoste. Geographie du Sous - devc­ loppement, Paris 1 965, s. 229. 53 Toynbee, A Study of History, zikreden : Prof. Mümtaz Tur­ han, Garplı!aşmanın Nere­ slndeyiz? İstanbul 1961, s. 36. 54 Paul Baran, The Polltical E­ conomy or Growth, New York 1 960, s. 1 38. 55 Kapital, cilt : 1, kitap 5. An­ kara 1 967, s. 207 - 224. 56 Niyazi Berkes, Yön dergisi, 21 Ekim 1 966. 57 Paul Baran, The Political E­ conomy of Growth, s. 140. 58 Bernard Lewis, The Emer­ gence of Modern, Turkey, Londra 1965, s. 29. 59 y.a.g.e., s. 28.

60 H. R. Tankut, Köylerimiz, 1 939, s. 22. 61 ö. L. B::ırkan, İktisadi Kal­ kınmanın Sosyal Meseleleri Konferansı, İstanbul 1 963, s. 23. 62 Maurice Dobb, Studies in the Developpement of Capita­ lism, Londra 1 946, s. 120. 63 H. R. Tankut, Köylerimiz, 1939, s. 22. 64 Necdet Tunçbilek, İç Anado­ lu'nun Ekonomisi Hangi İs­ Geliştirilmelidir, tikaınette İstanbul 1962, s. 9. 65 Necdet Tunçbilek, Türkiye İskan Coğrafyası, İstanbul 1 967, s. 20. 66 y.a.g.e .. s. 18. 67 Mustafa Akdağ, Celali isyan­ larından Büyük Kaçgunluk, 1 606. Ankara Üniver­ 1603 sitesi, D.T.C. Fakültesi Ta­ rih Araştırmaları Dergisi, c. II. sayı 2, 3'ten ayrı basım, 1966, s. 2, 4, 12, 18, 20, 21, . 42, 44, 48. 68 Ö. L. Barkan, İktisadi Kal­ kınmanın Sosyal Meseleleri Konferansı, İstanbul 1963, s. 35. 69 Tankut, Köylerimiz, 1 939, s. 22 - 65. 70 Mustafa Akdağ, Genel Çiz­ gileriyle XVII. Yüzyıl Tür­ kiye Tarihi, Ankara Univ. D.T.C. Fakültesi Tarih Araş­ tırmaları Dergisi, cilt IV, sa­ yı 6, 7 ; ayrı baskı 1 968, s. 228. 71 i.. H. Uzunçarşılıoğlu. Alem­ dar Mustafa Paşa, İstanbul -

1942, s. 5 - 7. 72 y.a.g.e., s. 3 - 4. 73 Mustafa Akdağ, Genel Çiz­ gileriyle XVII. Yüzyıl Tür­ kiye Tarihi, 1968, s. 241 242 ve 244. 74 Tirsinikli ve Alemdar Paşa hakkında bilgiler, Prof. U ­ zunçarşılıoğlu'nun yukarıda adı geçen eserinden derlen­ miştir. 75 Cengiz Ulusay, XVIII. n XIX. Yüzyıllarda Saruhan'­ da Eşkıyahk ve }\alk Hare­ ketleri, cilt : II. İstanbul 1 955, s. xv. 76 Niyazi Berkes. Azgelişmişli­ ğin Tarihsel Nedenleri, Yön. 21 Ekim 1966 ve 18 Kasım 1 966. 77 K. Marx, Türkiye Üzerine, istanbul 1966, s. 1 37. 78 y.a.g.e., s. 17. 79 M. Belin. Türkiye İktisadi Tarihi, İstanbul 1931, Çevi­ ren : M. Ziya, s. 1 84. 80 y.a.g.e., s . 254. 81 Enver Ziya Karai, Tanzimat, İstanbul 1940, s. 24. 82 Enver Zly� Karaı, Selim lll'­ ün Hatları, Ankara 1946, s. 144. 83 B. Lewıs, The Emergence of Modern Turkey, Londra 1966, s. 449. 84 Erdoğan Başar. Feodal im­ paratorluktan Bir Yarı - sö­ mürge Haline Geçiş Süreci, Sosyal Adalet Dergisi, Aralık 1 964. 85 Thomas C. Smith, Political Change and lndustrial De594

86 87 88 89

90

91 92 93 94

95

96 97

velopment in .Japon, zlkre.­ den : P. Baran, The Political Economy of Growth, New York 1960, s. 152. W. Ebe rha rd, Uzak Doğu Ta­ rihi, Ankara 1957, s. 166. y.a.g.e., s. 177 - 1 78. E. H. Norman, Japan·s E­ mergence as a Modern �tatc, New York 1 946, s. 17. Ignacy Sachs, Patterns of Puplic Sector in Underde­ vclopcd Economies, Londra, 1964, s. 33. Kohachiro Takahashi, La Place de la Revolution de Melji dans l'histoire agral­ re du .Tapan, Revue Histo­ rique > (J. Robinson, Economi c Philo­ sopby, Londra 1 962, s. 109 ) . Rostow'un görüşlerinin e­ leştirisi için bakınız, Özer Ozankaya, İktisadi Geli�­ menln Safh�ları, S.B.F. Der­ gisi, Haziran 1965. 101 Herbert Heaton, Hlstoire Economique de l'Europe, Paris 1922, s. 41 - 65 ve s. 138 - 143.

102 On Colonialism, Moskova, s. 233. 103 Ahmet Emin Yalman, Tur­ key in the World Ward, Ya­ le University Press, 1930, s. 24. 1 04 Y. K. Tengirşenk, «Harici Ticaret Siyaseti», Tanzimat, 1 940, s. 319. 105 The Humm.elaver memo­ randum. Zikreden : Y. K. Tengirşenk, Tanzimat. 1940, s. 3 14. 106 Prof. Ömer Celal Sarç, «Tanzimat ve Sanayilmizıt, Tanzimat 1940, s. 423 - 440. 107 İsmail Hüsrev, Türkiye Köy İktisadiyatı, Ankara 1934, s. 1 14. 1 08 y.a.g.e., s. 1 15. 1 09 Mehmet Zeki Pakalın, Tan­ zimat'ın Maliye Nazırlan, İstanbul. cilt: 2, s. 144. 1 1 0 Ömer Cel U ı Sarç. «Tjlnzi­ mat ve Sanayiimiz», Tanzi­ mat, İstanbul 1940, s. 428, · 429, 430. 436 ve s. 437. ı l l Ali Rıza Seyfi. imparator­ luk Devrinde Sanayileşme Komcdisl, Cumhuriyet ga­ zetesi. 3 1 Temmuz - 5 A­ ğustos 1 939. ı 12 Canh Tarihler : VIII, Ope­ ratör Cemil Paşa Hatırala­ rı, İstanbul 1 945, s. 161. ı 13 Dr. İ lhami Masar, 4 0 Yıl Önceki Değirmenciliğimlz, Barış Dünyası dergisi, sayı: 68. ı 14 Mısır konusundaki bilg1ler, Maxime Rodlnson. Islam et 595

115

1 16 ll 7

1 18

1 19

120 121 122 123

124

125 126

127

128 129

1 30

Capitalisme, s. 134 - 143 ve Enver Abdülmalik, Egypte, Societe Militaire, Paris 1 962, ı>. 20'den derlenmiştir. Lord Stratrord'un Türkiye Hatıraları, İ ş Bankası yayı­ nı 1 959, s. 102 ve s. 99. y.a.g.e., s. 190. y.a.g.e., s. 196. Joan Haslip. Uilinmeyen Taraflarıyla Abdülhamit. is­ tanbul 1 964. s. 95. Zikreden : Nam ı k Kemal. İbret, sayı : 46. Yeni Os­ ınanlılar, Tanzimat s . 782 . y.a.g.e., s. 78 1 . Zikredeıı : Y. K. Tengir­ şenk, Tanzimat, s. 3 1 2 . Söylcv ve Demeçler, cilt : I . s. 1 99. Lord Stratford'un Tiirkiyc Hatıralan, İş Bankası ya­ yını 1 959, s. 1 1 7. y.a.g.e., s. 1 20. Mehmet Zeki Pakalm, Tan­ zimatın Maliye Nazırları. İstanbul, cilt : I, s. 1 9 . Donald C. Bla!.sdell, Os­ manlı İmparatorluğunda Avrupa Mali Kontrolü, İs­ tanbul 1!'40, s. 50. y.a.g.e., s. 45. Times, 3 0 Ekim 1 889. Zik­ reden : y.a.g.e., s. 56. y.a.g.e., s. 56. Zikreden : Mehmet Zeki Pa­ kalın, Tanzimatın Maliye Nazırları, cilt : II, s. 1 65 1 66.

1 3 1 Peyam-ı Sabah gazete�i. 26 Ekim 1 336, Mehmet Galip ve Ali Rıza, zikreden : Pa-

596

kalın, y.n..g.e., s. 161. 132 Donald C. Blaisdell, Osman­ lı İmparatorluğunda Avru­ pa Mali Kontrolü, İstanbul 1940, s. 56 - 5 7. 133 Prof. R. Ş. Suvla, Tanzi mat, kollektif eser, İstan­ bul 1940, s. 287. 134 Parvus, Türkiye'nin Can Damarı, Istanbul 1 330, s. 17. 1 35 y.a.g.e.. s. 65. 136 y.a.g.e . s . 64. 137 Donald C . Blaisdell, Os­ manlı İnıımratorlugunda AvruıJa Mali Kontrolü, is­ tanbul ı :i40. s. 1 79 - 1 8 1 . 1 38 y.a.g.e., s . 1 80 - 1 8 1 . 1 3 9 y.a.g.e., s. 258. 1 40 y.a.g.e., s . 20. 1 4 1 y.a.g.e. Türkiye'nin Can 142 Parvus. Damarı, İstanbul J 330, s. ­

.

222. 1 4 3 Niyazi 144

Berkes. 200 Yıldır Neden Bocahyoruz, s. 32 . Hayri Mutluçağ, Tiitün Re­ jisi, Belgelerle Türkiye Ta­ rihi dergisi, sayı : 2, s. 32 -

39. 145 Tahsin

Paşa'nın Hatıratı, İstanbui 1959, s. 1 80. 146 Cemal Paşa'nın Hatırıla.rı, İstanbul 1959, s. 58. 147 Ahmed Harndi Başar, Hatı­ ralar, Meşrutiyetten Cum­ Barış Dünyası huriyete, dergisi, sayı: 57. 148 Namık Z€ki Aral, 1863 Yılı ve Etrafında Devletin Kredi Vt' Bankacılık Siyaseti, s. 55 - 56, Yüz Yıllık Teşki­ latlı Zirai Kredi Ziraat ,

Bankası yayını. 149 Ztkreden : Parvus, Türki­ ye'nin Can Damarı, İstan­ bul 1 330, s. 48. 150 Parvus, Türkiye, Avrupa'­ mn Mali Boyunduruğu Al­ . tındadır, Yön , sayı : 122. 151 Pa ul Imbert, Osmanlı İm­ paratorluğunun Teceddüdü, İstanbul 1 329, s. 1 86.

152 Ahmet Bedevi Kuran. İn­ kılap Tarihimiz ve Jön Türkler,

İstanbul 1 9 1 5, s. < Kuran. Yıldız Sa ­ rayı ile sefaretler arasında­ ki yazı;ımaları yayınlamak­ tadır) . 1 53 Cemal P>, Tanzimat, s. 392. Dr . Jaeck, Şarkta Alman­ ya, İstanbul 1331, s. 21 . Kasım Ener, Tarih Boyun­ ca Adana Ovasına Bir Ba­ kış, İstanbul 1964, s. 236. Ö . L. Barkan, «Toprak Hu ­ kuku», Tanzimat, s. 390 -

XX.

1 76

177 178

1 79 180 181 182

183

391. 184 Prof.

Turgut Yazıcıoğlu, Yıl Önceki Zirai Dün­ y emize Bir Bakış, Yüz Yıl­ lık Teşkillth Zirai Kredi

· 100

.

598

Ziraat Bankası yayını, s. 71. 185 Türk Ziraat Tarihine Bir. Bakış, 1938, s. 2 1 1. 1 8 6 Moltke, Türkiye'deki Durum

ve Olaylar Üzerine Mek­ tuplar, İş Bankası yayını, s. 219. 187 A. Du Velay'den naklen Türk Ziraat Tarihi, 1938, s. 69.

1 88 Ahmet Reşit Rey, Gördük­

lerim - Yaptıklarım, İstan­ bul 1945, s. 98 - 99. 1 89 İsmail Hüsrev, Türkiye Köy İktisadiyatı, s. 1 86 - 187. 1 90 Ahmet Şerif, Anadolu'da Tani n ( 1909 } . 1 9 1 Namık Kemal. İ bret, 26 Ka­ sım 1872, nakleden : Türk Ziraat ·rarlhi, s. 229. 192 Yüz Yılhk Teşkilatlı Zirai Kredi Ziraat Bankası ya­ yını. s. 1 1 7. 1 93 1867 tarihinde Abdülaziz'e sunulan layiha, Türk Ziraat Tarih i, s. 233. 1 04 Türk Tarı mında Kapitaliz­ min Gelişmesi, Yön, sayı : 145. 1 95 Moltke, Türkiye Mektupla­ rı, İş Bankası yayını, s. 221 ve 229. 196 Hasan Reşit Tankut, Köy­ lerimiz, 1 939, s. 3 1 . 197 Türk Ticaret Salnamesi ha� ,

zırlamak amacıyla yürütü­ len anket, zikreden : Ahmet Harndi Başar, Barış Dün­ yası dergisi, sayı : 54. 198 A. Harndi Başar, Barış Dün­ yası dergisi, sayı: 50 ve 54.

199 Kinross, Atatürk, İstanbul 1966, s. 501. 200 Enver Ziya Karaı, Selim III. ün Hatları, s. 142. 201 . Belgelerle Türk Tarihi der­ gisi, sayı : 2, s. 25. 202 Türk Ziraat Tarihi, s. 206. 203 Demirtaş Ceyhun, Haçlı Emperyalizm, İ stanbul 1967, s. 107. 204 Genelkurmay Başkanlığı, T. İstiklal Jlarbi, cilt : IV, s. 1 38. 205 .John Hrew'un Hatıraları, İ stanbul 1 966, s. 80. 206 Bakınız, Ahmet Bedevi Ku­ ran, İnkılap Tarihimiz ve .Jön Türkler, İstanbul 1945, s. 3 15. 207 Yakup Kadri Karaosman­ oğlu, Sodom ve Gomore, Ankara 1966, s. 252-254. 208 Z. F. Fındıklıoğlu, «İçtimai Hayat», Tanzimat, İ stanbul 1940, s. 642-643. 209 J. Haslip, Bilinmeyen Ta­ raflarıyla Abdülhamit, İs­ tanbul 1964. s. 261 ve s. 40. 210 Tahir Alangu, Ömer Scyfet­ tin, İ stanbul 1968, s. 334. 2 1 1 Zikreden : Z. F. Fındıkoğlu, s 67. 2 12 Yusuf

53. 215 Selanikli Abraham Benaro­ ya, 1 25-150 bin sendikalı iş­ çi rakamını vermektedir. Bunlar arasında demiryolla­ rı memur ve müstahdemle­ ri, . terziler, maran&ozlar, !onca halinde örgütlenmiş harnmamar vb. de yer al­ maktadır ve üç yıl sonra kaybedeceğimiz Rumeli şe­ kapsamakltadır. hirlerin! Sosyalist Benaraya'nın güç­ lü bir örgütlenmiş işçi hare­ ketinin varlığını ispata ça­ lıştığı anlaşılmaktadır. Be­ naroya ve rakamları için ba­ kınız : Mete Tunçay, Türki­ ye'de Sol Akımlar, Anka­ ra 1967, s. 23, s. 33 - 34'teki dipnotları. 216 Lütfi Erişçi, Türkiye'(\.e İş­ çi Sınıfı Tarihi, İ stanbul 1951. s. 6. 217 Tekinalp, Memleketimizde işbölümü, zikreden : Tahir Alangu. Ömer Seyfettin, İs­ tanbul 1 968, s. 356. 218 Zikreden : Cemi! Bilsel, Ha­ rici Siyaset, Tanzimat, s. 691 . 2 1 9 Tahsin Paşa'nın Hatıratı, İstanbul 1931, s. 68. 220 İhsan Sungu, Tanzimat ve

2 1 3 A. Harndi Başar, Barış Dün­ yası dergisi, sayı : 58, s. 54. 214 Ticaret Odası İ ktisat Ko­ misyonu raporu, zikreden : A. Harndi Başar, Barış Dün­ yası dergisi, sayı : 58, s. 52 -

İstanbul 1940, s. 787-792. . 221 Erol Ulubelen, İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, İstan­ bul 1967, s. 25 ve s. 36. 222 Bakınız : Yön, sayı : 121. 223 Yön, sayı : 121.

«İçtimai Hayat», Tanzimat,

Akçura, Siyaset ,.e İktisat, İ stanbul 1924, s. 54 .

Yeni Osmanlılar, Tanzimat

224 Hüseyin Avni Şanda, Tür ­ kiye'de 54 Yıl Önceki işçi Hareketleri, İstanbul 1 962, s. 7-8. 225 Osman Nuri Ergin'e atfen

232

Hüseyin Avni Şanda, Tür­

'

kiye'de İlk Sermaye Şir­ ketleri, İ stanbul 1 967, s. 7.

226 Joan

Haslip, Bilinmeyen Tararıarıyla Abd ü lhamit , İstanbul 1 964, s. 52 ve s.

233 234

1 63. 227 y.a.g.e.. s. 9 1 ve s. 95. 228 y.a.g.e., s. 303. 229 A. Reşit Rey, Canlı Tarih­ ler, İstanbul 1 945, cilt : III. s. 46. 230 20 Mart 1 968 tarihli Ak ­

şam gazetesinde yayınlanan belge. 231 İsmail Rüştü Aksarın Mec­ lis'teki beyanatı. zikreden :

Kemal Karpat, Türk De­ mokrasi Tarihi, İstanbul 1 967 . s. 24 1 . Bakınız : Doç. Dr. Yaşar Kutıuay, Slyonlzm ve Türki­ ye, 1 967 < He rzl e e ait bilgi­ ler, bu kitaptan özetlenmiş­ tir.) Tahsin Paşa'nın Hatıratı, İstanbul 1 93 1 , s. 80. J. Haslip, Bilinmeyen Ta­ raflarıyla Abdülhamit, İs­ tanbul 1 964. s. 258-259. Yusuf Akçura. Siyaset ve İktisat, İ�tanbul 1 924, s. 64. Niyazi Berkes Batıcıhk U­ lusçuluk ,.e Toplumsal Dev­ rimler, İstanbul 1 965, ş. 1Ş5. Niyazi Berkes, Azgelişmişll­ ğin Tarihsel Nedenleri, Yön sayı : 188.

235 236

237

,

İKİNCİ BÖLÜMÜN NOTLARI 238 Serif Mardin,

Jön Türkle­ rin Siyasi Fikirleri, Ankara. 1 964, s. 40. 239 Faik Reşit Unat, «Yeni Os­ manlılar», Tanzimat, s. 825-

837. 240 İbret. 15 Haziran 1 872, zik­

reden : Şerif Mardin, Tür­ kiye'de İktisadi Dü'iüncenin Gelişmesi , Ankara 1 962, s.

42.

24 1 Faik Reşit Unat. Tanzimat. s. 826. 242 y.a.g.e.. s. 793. 243 y.a.g.e., s. 795.

600

244 245 246 247 248

y.a.g.e.. s. 795 ve 792. y.a.g.e.. s. 802, 808 ve 8 1 l . y.a.g.e.. s.828 ve 793. y.a . g.e.. s. 781 ve 851 . Niyazi Berkes, Batıcılık; U ­

lusçuluk \'e Toplumsal Dev­ rimler, İstanbul 1965, s. 9 1 92.

249 Şerif Mardin, Jön Türkle­ ri n Siyasi Fi kirleri Ankara 1 954, s. 32. 250 y.a.g.e., s. 49. 251 Ahmet Mithat Efendi, Zik­ reden : Türk Ziraat Tarihi, s. 239. ,

Le Monde Oriental et l'ave­ nir de la paix, Paris ı920,

252 E rol Ulubelen, İngiliz Giz­ li Belgelerinde Türkiye. 253 Şerif Mardin, Jön Türkle­ rin Siyasi Fikirleri, Aqkara

1 964, s. 61. 254 y.a.g.e . s. 70. 255 y.a.g . e ., s. ı 73. 256 Ahmet Bedevi, Kuran. Os­

s. 13-14. 268 Ahmet Bedevi Kuran. Os­

manlı İmparatorluğunda ve Türkiye Cumhuriyetinde in­ kılap Hareketleri, İstanbul

,

manlı İmparatorluğunda ve C umhuriy eti n d e Türkiye

İnkılap Hareketleri, İstan ­ bul, ı959, s . 349. Tüten gii. 257 Cavit Orhan Prens Sabahattin, İstanbul 1 954, s. 56. 258 Zikreden : Şerif Mardin, Jön Türklerin

Siyasi

Fikirleri,

Ankara 1 964, s. 85-183, 152 ve ıoo. 259 y.a.g.e., s. 94. 260 Ahmet Bedevi Kuran, Os­ manlı İmparatorluğunda ve Türkiye Cumhuriyetinde İn­ kıl ap Hareketleri, İ stanbul

ı959, s. 349. 261 Cemal Kutay, Prens Saba­ hattin Be y , İ stanbul 1 964. s ı6o. 262 Ahmet Şükrü Esmer, Siyasi Tarih, s. 396-397. 263 Tahir Alangu, Öm�r Seyfet­ tin, İstanbul 1 968. s. 168. 264 İnönü'nün Hatıraları, Ulus gaz etesi ı 9 Mart ı 968 ve 1 2 Şubat ı968. 265 Yusuf Akçura, Siyaset ve İktisat, İstanbul ı924, s. 2425. 266 İnönü'nün Hatıral arı, Ulus g azetesi , 1 9 Mart 1 968. 267 Dugakjin Zadeh Basri Bey, ,

1 959, s. 484. 269 Ahmet Sükrü Esmer, Si yasi Tarih, s. 4 1 4 . 270 Hikmet Bayur, Atatürk Jlayat ve Eseri, Ankara 1 963, s. 59. 271 Cemal Paşa, Hatıralar, İs­ tanbul 1959. s. 1 12. 272 Türk Ziraat Tarihine Bir Bakış, 1938, s . 244. 273 Niyazi Berkes, İkiyüz Yıl­ dır N eden Bocalıyoruz, İs­ tanbul 1 963, s. 63. 274 Tahir Alangu, Öm er Seyfet­ tin, İstanbul 1 968, s. 349 ve 351. 275 Osman Tolga. Zi ya Gökalp ve İktisadi Fikirleri, İstan­ bul 1949, s. 5. 276 Niyazi Berkes, Batıc ı lı k, U­ 277

lusçııluk Ye Toplumsal Dev­ ri mler İ stanbul 1965, s. 98. ,

Cavit Bey'in Hatıra Defte­ rinden, Tanin ı946, zikre­ den : Hasan Amca, Doğma­ yan Hü rri y e t, İstanbul 1958, ı:: . 1 4 1 - 143. 278 Ahmet Cevat Emre. İki Nes­ lin Tari h i, İstanbul 1 960, s. 1 1 5 ve s. 180. 279 Op'eratör Cemil Paşa Ha­ tıraları, İ stanbul 1 945, s. 91 -93. 280 Ahmet Emin Yalman, Tur-

601

281 282 283 284

285 286 287 288 289 290 291 292

293

294

2

key in World War, Yale U­ niversity Press 1930, s.· 147. Tahir Alangu, Ömer Sey­ . fettin, İstanbul 1 968, s. 43 4. Ahmet Emin Yalman, Tur­ key in the World War, Yale University Press 1 930, s. 2 1 1 . '!alat Paşa'nın Hatıralan, Istanbul 1946, s. 32-34. Ahmet Emin Yalman, Tur­ key in the World War, Yale University Press 1 930, s. 245. Hikmet Bayur, Atatürk Hayat ve Eseri, Ankara 1963. s. 204. Sarnet Agaoğlu, Kuvayı Mil­ liye Ruhu, İstanbul 1964, s. 79-81 . İnönü'nün Hatıraları, Ulus gazetesi, 28 Nisan 1968. Nutuk, İstanbul 1961, s. 10 ve 22. Yakup Kadri Karaosinan­ oğlu, Yaban, İstanbul İ968. s. l l ı. 100 ve 1 39. D. Kitsikis, Yunan Propa­ gandası, İstanbul 1964, s. 205-209. Tayyip G ökbilgin, Milli Mü­ cadele Başlarken, Ankara 1959, Birinci Kitap, s. 87. Lord Kinross, Atatürk, İs­ tanbul 1266, s. 486, 493 ve 529. Tayyip Gökbilgin, Milli Mü­ cadele Başlarken, Ankara 1959, Birinci Kitap, s. 137 ve 160. Erol Ulubelen, İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, İ�t�n­ bul 1967, s. 216.

295 Damar Arıkoğlu, Hatırala­ rım, İstanbul 1 961, s. 178179. 296 Kasım Ener, Çukurova'nın İşgali ve Kurtuluş Savaşı, İstanbul 1 963, s. 3 1. 297 Sabahattin Selek, Anadolu ihtilali, İstanbul 1 963, cilt: I, s. 59. 298 Tayyip Gökbilgin, MilU Mü­ cadele Başlarken, Ankara 1965, İkinci Kitap, s. X. 299 Sabahattin Selek, Anadolu ihtilali, cilt : I. s. 58. 300 Kemal Tahir, Yorgun Sa­ vaşçı, İstanbul 1965, s. 223. 232, 239, 242. 265. 301 Nutuk, 1961, s. 5. 302 S. Selek, Anadolu İhtllall, cilt: II, s. 292-293. 303 Cemal Bardakc;ı, Anadolu İsyanları, İstanbul 1 949, s. 1 19. 304 Hikmet Bayur, Atatürk Hayatı \'e Eseri, Ankara 1 963, s. 315. 305 İnönü'nün Hatıraları, Ulus gazetesi, 10 Nisan 1968. 306 İnönü'ntin Hatıraları, Ulus gazetesi, 23 Nisan 1968 ve 17 Mayıs 1 968. 307 Sabahattin Selek, Anadolu ihtilali, cilt: I, s. 53. 308 Damar Arıkoğlu, Hatırala­ rım, İstanbul 1 961, s. 100 101. 309 İnönü'nün Hatıraları, Ulus gazetesi, 28 Nisan 1968 ve 6 Mayıs 1968. 310 Sarnet Ağaoğlu, Kuvayı Milliye Ruhu, İstanbul 1964, s. 123. 3 1 1 y.a.g.e., s. 125.

312 Damar Arıkoğlu, Hatırala­ rım, İstanbul 1961, s. 237 239. 313 İnönü'nün Hatıraları, Ulus gazetesi, 10 Nisan 1968. 314 Sabahattin Selek, Anadolu İhtiliUi, s. 93. 315 Nutuk, 1963, s. 615-616. 316 Tayyip Gökbilgin, Milli Mü­ cadele Başlarken, Birinci Kitap, Ankara 1959, s. 148 149. 317 Sabahattin Selek, Anadolu İhtiliUI, cilt: I, s. 64. 318 Tayyip Gökbilgin, Milli Mü­ cadele Başlarken, Ankara 1959, Birinci Kitap, s. 140. 319 Damar Arıkoğlu, Hatırala­ rım, İstanbul 1961, s." 148. . 320 Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, İstanbul 1 964 cilt: II, s. 28-30. 321 Aralov, Bir Sovyet Diplo­ .

Matının Türkiye Hatıraları,

İstanbul 1967, s. 91. 322 Falih Rıfkı Atay, Çankaya, s. 328. 323 Rıza Nur, Türk Birlik Re­ vüsü, 1 Ocak 1938, Mısır, Zikreden : . Ahmet Bedevi Kuran, Osmanlı İmparator� luğunda ve Türkiye Cum­ huriyetinde bkılap Hare­ ketleri, İstanbul 1959, s.

615 - 616. 324 Yön, sayı : 47. 325 Şevket Süreyya

Aydemir,

Suyu Arayan Adam, İstan­

bul 1965, s. 398. 326 Hilmi Uran, Hatıralanm, Ankara 1959, s. 201-205. 327 Falth Rıfkı Atay, Çankaya,

s. 263-264. 328 y.a.g.e., s. 421. 329 Btlsay Kuruç, İktisat Politi­ kasının

Resmi

Belgeleri,

SBF, 1 963, s. 21.

Cumhu­ riyet gazetesi, 29 Ağustos 1924 ( Aksi belirtilmedikçe, Gökalp'in ekonomik görüş­ �eri, «Osman Tolga, Ziya

330 Ecnebi Sermayesi,

__

Gökalp'In İktisadi Fikirleri,

İstanbul 1949» adlı incele­ meden alınmıştır) . 331 Ziya Gökalp, Yeni Türki­ ye nin Hedefleri, Ankara 1956, s. 50. 332 y.a.g.e., · s. 50. 333 Mete Tunçay, Türkiye'de Sol Akımlar, Ankara 1967, 67. 334 y.a.g.e., s. 136. 335 Aralov, Bir Sovyet Diplo­ '

matının Türkiye Hatıtaları, İstanbul 1 967, s. 1 72. 336 Yakın Tarihimiz, ctlt: I, s.

216.

337 Sabahattin Selek, Anadolu ihtilali, cilt: II, s. 70.

338 y.a.g.e., cilt : II, s. 52. 339 Aralov, Bir Sovyet Diploma­ tının Türkiye Hatıraları, İs­ tanbul 1 967, s. 39. 340 Helene Carrere d'Encausse, Le Marxisme et 1' Asi e, Pa­ ris 1965, s. 230. 341 y.a.g.e., s. 264-265. 342 Dimitri Kitsikis, Yunan pro­ pagandası, İ stanbul 1 964, s. 69. 343 Helene Carrere d'Encausse, Le Man::isme et 1'Asle, Pa603

ris 1 965, s. 50. 344 İnönü, Atatürk'ü Anlatıyor, M1lliyet gazetesi, 20 Kasım 1 967. 345 Niyazi Berkes, İkiyüz Yıldır

346 347 348 349 350 351

352

Neden Bocahyoruz, İstan­ bul 1 964, s. 75. Ahmet Harnd i Başar, Barış Dünyası, sayı : 54. y .a.g.e., sayı: 54. y.a.g.e., s. 54. y.a.g.e., s. 54. Mete Tunçay. Türkiye'de Sol Akımlar, Ankara 1967, s. 1 60. Gündüz Ökçün. Türkiye İk­ Tisat Kongresi, Ankara 1 9 68, s. 375. Kongre hakkında bu değerli incelemede geniş bil­ gi vardır. Aralov, Bir Sovyet Diplo­ Matının Türkiye Hatıraları, İstanbul 1 96 7 ,

92.

s.

130, 324

362 363 364 365 366 367

368 369 370

ve

353 Şevket

Süreyya Aydemir. İkinci Adam, cilt : II, s. 333 -

354 355

335.

Abdi İpekçi, Milliyet gazete­

si, 20 Kasım 1967. Güneş, CHP lfalk­ tan Nasıl Uzaklaştı?, Yön,

371

say ı :

372

T u ra n

356 Hilmi

ı.

Uran,

Hatıralarım,

Ankara 1959, s. 231 -232. 357 y.a.g.e., s. 298. 358 y.a.g.e., s. 422. 359 Şevket Süreyya Aydemir, İkinci Adam, cilt : II, s. 397398. 360 y.a.g.e., cilt : I, s. 359. 361 Mazhar Leventoğlu, Ata-

604

373

türk'ün Vasiyeti, İstanbul 1968, s. 16. y.a.g.e., s. 78. Şevket Süreyya Aydemir, İkinci Adam, s. 446-447. Falih R ıfkı Atay, Çankaya� s. 426. Yön, sayı : 47. Korkut Boratav, Türkiye'­ de Devletçilik, SBF. Ankara 1 962, s. 83. Şevket Sıii·eyya Aydemir, İkinci Adam, cilt : I, s. 452. y . a g . e , cilt : I, s. 453. Yakup Kadri Karaosman­ oğlu. Politikada 45 Yıl, An­ kara 1 968, s. 1 3 1 -1 32. Celal B�yar, Atatürk Ne· Sosyalistti, ne de Liberal, Meydan dergisi, 4 Mayıs 1 965. (Belirtelim ki, sosya­ lizmin karşıtı l ib era l i zm de­ ğil, kapitalizmdir. Kapita­ lizm liberal de olabilir, mü­ dahaleci de olabilir. Sosya­ lizm için dahi, liberal ya da otoriter sosyalizmden söz­ etmek mümkündür) . Yakup Kadri Karaosman­ oğlu, Politikada 45 Yıl, An­ k ara 1 968, s. 1 20-1 22. Falih Rıfkı Atay, Çankaya, s. 351. Şevket Süreyya Ayde_mir,. İkinci Adam, cilt : II, s. 43 .

.

44. 374 y.a.g.e., cil t : II, s. 394. 375 Türkiye'de Özel Sektör ve Kalkınma, 1 966, s. 29. 376 Ahmet Harndi Başar, Hatı­ ralar, Barış Dünyası, sayı �

73 a77 Bilsay Kuruç, İktisat Poli­ tikasının Resmi Belgeleri, SBF, Ankara 1963, s. 41. .378 Korkut Boratav, Türkiye'de Devletçilik, SBF, Ankara 1962, s . 1 02. 379 y.a.g.e., s. 1 14. 380 Şevket Süreyya Aydemir, İkinci Adam, cilt : II, s. 68, cil t : I, 3 . 434 ve Suyu Ara­ yan Adam, s. 490. 381 Yakup Kadri Karaosrpan­ oğlu, Politikada 45 Yıl, An­ kara 1 968, s. 99. 382 Ahmet Harndi Başar. Hatı­ ralar, Barış Dünyası, sayı : 69 (Başar 'a öteki atıflar. bu derginin 59, 60, 61 ve 62. sa­ yılarından çıkan batıralara dayanarak yapılacaktır.) 383 Falih Rıfkı Atay, Çankaya, s. 426-427. 384 T. Güngör Uras, Türkiye'de Sigorta Sorunu, DPT, 1966 s. 58. 385 Korkut Boratav, Türkiye'de Devletçilik, SBF, Ankara 1 962, s. 16-19. 386 Yakup Kadri Karaosman­ oğlu. Politikada 45 Yıl, An­ kara 1 968, s. 86. 387 Falih Rıfkı Atay, Çankaya, s. 424-425. 388 Ahmet Ağaoğlu, Serbest Fırka Hatıraları, s. 26. 389 Falih Rıfkı Atay, Çankaya, s. 425. 390 Sarnet Ağaoğlu, Babamın Arkadaşları, s. 54. 391 Cemal Kutay, Cumhuriyet .

Devrinde S uıiistimaller, İs­ tanbul 1956, s. 85. 392 Ahmet Harndi Başar, Hatı­ ralar, Barış Dünyası, sayı :

62. 393 y.a.g.e., sayı : 56. 394 Falih Rıfkı Atay, Çankaya, s. 427. 395 Yakup Kadri Karaosman­ 396 397 398 399

400 401 402 403 404 405

oğlu, Politikada 45 Yıl, An­ kara 1 968, s. 87. Falih Rıfkı Atay, Pazar Ko­ nuşması, Dünya gazetesi, sayı : 7158. Falih Rıfkı Atay, Çankaya, s. 379-390. Prof. Fehmi Yavuz, İstan­ bul'un İmarı ve Arsa Politi­ kası, SBF. Mart 1958. Mübeccel Kıray, lnterde­ pendencies between agro-e­ conomic development and social change, A case study : Çukurova, s. 56. Yakup Kadri Karaosman­ oğlu, Ankara, İstanbul, 1964, s. 99-102. y.a.g.e., s. l l l . Falih Rıfkı Atay, Çankaya, s. 427-428. Falih Rıfkı Atay, Batıs Yıl­ ları, İstanbul 1963, s. 1 3 3. y.a.g.e., s. 82. Ahmet Harndi Başar, Hatı­ ralar, Barış Dünyası, sayı :

64. 406 Prof. Memduh Yaşa, İkti­

sadi Meselelerimiz, İstanbul 1966, s. 24. 407 y.a.g.e., s. 42-43. 408 Korkut Boratav, Türkiye'de

605

Devletçilik, SBF, Ankara 1 962, s. 144. 409 Şevket Süreyya Aydemir, İkinci Adam, cilt : I, s. 412 413. 410 Bu liste, cDr. Mehmet Se­ lik, Türkiye'de Yabancı Özel Sermaye (1923 - 1960) , SBF, , Ankara 1 961, · S. 3 -10»dan a­ lınmıştır. 4 1 1 Korkut Boratav, Türkiye'de Devletçilik, SBF, Ankara 1962, s. 40. 412 y.a.g.e., s. 4 1 . 4 1 3 y.a.g.e., s . 127. 414 Prof. Memduh Yaşa, İkti­ sadi Meseleleriıniz, İstanbul 1966, s. 22 ve s. 51. 415 Şevket Süreyya Aydemlr. İkinci Adam, cilt: I, s. 413. 416 Korkut Boratav, Türkiye'­ de Devletçilik, SBF, Ankara 1962, s. 1 79, 1�5. 417 Prof. Cahit Talas, Türkiye Cumhuriyetinde Sosyal Po­ litika Meseleleri ( 1 920-1960).

418 Şevket

Süreyya

Aydeınir.

İkinci Adam, cilt : II, s. 360. 419 Ahmet Harndi Başar, Hatı.­ ralar, Barış Dünyası. sayı :

63. 420 Korkut Boratav, Türkiye'de Devletc;ilik, SBF, Ankara 1962, s. !82. 421 Şevket Süreyya Aydemir, İkinci Adam, cilt: n, s. 225 ve 230.

422 Bilsay Kuruç, İktisat Poli­ tikasının Resmi Belgeleri, SBF, Ankara, 1 963, s. 69. 423 Şevket Süreyya Aydemir, İkinci Adam, cilt: II, s. 23». 424 Prof. Memduh Yaşa, İkti­ sadi Meselelerimiz, İstanbul 1966, s. 33. 425 Türkiye 'de Özel Sektör ve Kalkınma, Odalar Birliği, Ankara 1 966, s. 35. 426 Reşat Aktan, Zirai İstıhsal­

427 428 429 430 431

de

Makine

Kullanılması.

de

Makine

Kullanılması.

de

Makine

Kullanılması,

SBF Dergisi. Mart 1 954, s. 37. İsmail Hüsrev, Türkiye'de Köy İktlsadlyatı, 1934, s. 150. y.a.g.e., s. 189. y.a.g.e.. s . 190. y.a.g.e., s. 1 96. Reşat Aktan. Zi rai İstihsal­

SBF Dergisi. Mart 1954, s. 42. 432 Sevket Süreyya Aydemlr, İkinci Adam, cilt : n. s. 326. 433 Reşat Aktan, Zirai İstihsal­ SBF Dergisi, Mart 1954, s. 42. 434 Korkut Boratav, Türkiye'de Devletçilik, SBF, Ankara 1962, s. 184. 435 Sevket Süreyya Aydemlr, İkinci Adam, cilt : I, s. 310. 436 Dr. İlhan Başgöz, Cuaıhu­ riyetln Reform Yıllan� Yön, l&l'l: f'l.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜMÜN NOTLARI 437 Kemal Karpat, Türk De­ mokrasi Tarihi, s. 127. 438 Cumhuriyet gazetesi, 3 Ey­ lül 1946, zikreden : Kemal Karpat, Türk Demokrasi Tarihi, s. 128. 439 y.a.g.e., s. 1 65. 440 y.a.g.e., s. 207. 441 y.a.g.e., s. 254. 442 Bilsay Kuruç, İktisat Poli­ tikasının Resmi Belgeleri, SBF, 1963, s. 113-l l8. 443 Avni Doğan, KU!I'tuluş ve Sonrası, istanbul 1964, s. . 254.

444 Dr. İsmail Beşikçi, Doğu Mi ­ tinglerinin Analizi, Erzurum, 1967, s. 57. 445 Turan Güneş, CHP Halk­ tan Nasıl Uzaklaştı?, Yön,

sayı :

ı.

446 Turan Güneş, D P İktJdarı, Yön, sayı: 24. 447 Kemal Karpat, Türk De­ mokrasi Tarihi, s. 270. 448 Bilsay Kuruç, İktisat Poli ­ tikasının ·Resmi Belgeleri, SBF, 1963, s. 42. 449 y.a.g.e., s. 2. 450 y.a.g.e., s. 101. 451 Hans Kroll, Ankara'da Yedi Yıl, Ulus gazetesi, 6 ve 7 Mayıs 1968. 452 Mehmet Gönlübol - Cem Sar, Atatürk ve Türkiye'­ nin Dış Politikası, İstanbul 1963, s. l l6. 453 Doğan Avcıoğlu, Milli Kur­ tuluş Tarihi, Üçüncü Kitap, ·

s. 1478. 454 Şevket Süreyya Aydemir, İkinci Adam, cilt: II, s. 263. 455 Nihad Erim, Türkiye'nin Dış Politika Sorunları, Yön, sayı : 156. 456 Ahmet Şükrü Esmer, Tür­ kiye'yi Amerika mı Kurtar­ dı? Ulus gazetesi, Mart 1966 457 Hans Kroll, Ankara'da Ye­ di Yıl, Ulus gazetesi, 1 3 Ma­ yıs 1968. 458 Şevket Süreyya Aydemir, İkinci Adam, cilt: II, s. 272. 459 Prof. Mehmet Gönlübol, Batı'nın Hatası, Milliyet ga­ zetesi, 20 Ocak 1968. 460 Prof. Mehmet Gönlübol, Doş Politikada eMiili Men­ faat» Eisanesi, MUliyet ga­ zetesi, 4 Mart 1968. 461 Kim Philby'nin Hatıraları, Milliyet gazetesi, 6 Nisan 1968. 462 M. Fahri. Amerikan Harp Doktrinleri, İstanbul 1966, .•

Önsöz.

463 Orhan Erkanh, Türk OrdUJ­ su Yeniden Düzenlenmeli­ dir, Milliyet gazetesi, 19 Şu­ bat 1968. 464 Richard D. Robinson, The First Turkish Republic, Har­

vard Middle Eastren Ştu­ dies 9, 1 963, s. 243. 465 y.a.g.e., s. 245. 466 Max Veston Thornburg,

Türkiye'nin Bugünkü Eko­ nomik Durumunun Tenld-

607

467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479

di, Ankara 1950, s. 94. y.a.g.e., s. 1 19. y.a.g.e., s. 1 17. y.a.g.e., s. 1 37. y.a.g.e .. s. 92 ve 126. y.a.g.e., s. 137. y.a.g.e., s. 122. y.a.g.e., s. 96. y.a.g.e., s.1 38. Kemal Karpat, Türk Deİstanbul ınokrasi Tarihi, 1967, s. 138 ve 142. y.a.g.e., s. 319 ve 325. y.a.g.e., s. 152. Kalkınm:' Planı 1963 - 19G7, s. 10. Ergin Günce, Early Plaiı­ ning Experiences In Turkey,

Orta Doğu Teknik Üniver­ sitesi, Planning in Turkey, 1 967, s. 23.

608

480 Türkiye'nin Milli Ekonomi Politikası, Ekonomik ve Sos­ yad Etüdler Konferans He­ yeti, İstanbul 1 965, s. 46-47. 481 Kemal Karpat, Türk De­ İstanbul mokrasi Tarihi, 1967, s. 104 ve 269. 482 Halük Ulman, C E N T O Cumhuriyet gazetesi, 21 A­ ğustos 1967. 483 M. Fahri, Amerikan Haı;p Doktrinleri, İ stanbul 1 966, s. 248. 484 Sezai Orkunt, Nükleer Stra.­ teji Çıkmazı, Cumhuriyet gazetesi, 30 Eylül 1 967. 485 Afif Büyüktuğrul, NATO'ya ,

_

Girdiğimizde Askerlerin Gö­ rüşleri, Milliyet gazetesi, 30

Nisan 1968.

Yay ı n evimiz, kiye ' n i n

Doğan Avc ı oğ l u 'nun büyük i l g i

D üzeni yapı t ı n ı n

gören Tür­

cc onuncu bası m , ı n ı , günümüzün

e konom i k , po l it i k v e sosyal olayl arı n ı n ışığı a l t ı n d a gözden geçiri l m i ş ve en yeni istatist i k l e r l e

g e l işti ri l m i ş

kamuoyuna sunar.

o l arak

Doğan Avcıoğ l u , bu yapıt ı y l a , bi rkaç yüzy ı l önce yeryü ­ zünün en

i l eri ü l kesi o l a n Türkiye ' n i n , geri

ler aras ı n a

ponya ,

Ondokuzuncu Yüzyı l ı n

ran l ı k l arı

de,

düşüşünün n e d e n l e r i n i

içinde

Türkiye,

yaşarken

yüze l l i

i l k yarısı nda ortaçağ

b i r s i l k i n i şte

yıllık

ka l m ı ş ü l ke­

araştı rmakta d ı r

k a l k ı n m a ve

:

Ja­

ka­

ka l k ı na b i i m i şt i r

Batı l ı laşma

ça ­

balarına karş ı n , neden h a l a geri ka l m ı ş b i r ü l ke d i r ? Mazlum m i l l etler aras ı n d a i l k kurtu l u ş savaş ı n ı Ata­ türk Türkiye 'si verm i ş ve bağ ı msız l ı k i ç i n d e devr i m l e r yoluyla çağdaş uyga r l ı ğ a u l aşmayı a m a ç e d i n m işti r. kat aradan

çağdaş

e l l i y ı l geçtikten

uygar l ı ğa

tartışma konusu dişle

ka l k mab i l i r

ne

ö l çüde

o l m a ktad ı r . ve

sonra , bağ ı m s ı z l ı ğ ı m ı z yakl aşt ı ğ ı m ı z

Gidiş

nereyed i r

çağdaşlaşabi l i r

d üze:ıi geçmişte ne i d i , bugün ned i r ?

vapland ı r ı l m a s ı , sini

ta r i h i m iz i n

g e rektirm iştir.

Eski Osman l ı

tı c ı l ı ğ ı , ittihat ve Terakki şı

ve Atatürk

yı l l ı k

d e mokrasi

yeni

devr i m l e r i , denemesi

bir

Fa ­ ve

günümüzde ve

bu

gi­

miyiz?

Türkiy e ' n i n

görü ş l e

i nce l e n me­

Bu

düzen i ,

m i l l i yetçi l i ğ i ,

27 Mayıs ve

soru l a r ı n

Tanzi mat

Kurt u l u ş 12

sosyo-e kon o m i k

ce­

Ba­

Sava ­

Mart, otuz

açıdan

de­

ğerlendiri I m iştir. B u tar i h s e l değerlendirme, çağdaş l aşma çaba l a rındaki ba­ şarıs ızl ı ğ ı n neden l e r i n i ortaya koyarken, çağdaşlaşma yol­ ları n ı n araşt ı r ı l m a s ı n a aç ı l mıştır. Türkiye ' n i n Düzeni yap ı t ı ,

dün ve bugün i l e yetinmeyerek

y ar ı n ı n Türkiyes i n i n

bu

t e m e l sorununa sosyo - ekonomik açıdan b i r cevap getir­ meye ç a l ı ş makta d ı r .

35 L i ra