Selanik'ten Ankara'ya Mustafa Kemal Atatürk
 9786052198483

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

ALİ KUZU

SElANİKTEN ANKARAYA

MUSTAFA KEMAL ••

ATATORK

�EFTALYA MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ALİ KUZU

© 2019, Eftalya Kitap hakkı, anlaşmalı olarak Eftalya Kitap'a aittir. Kaynak gösterilip alınh yapılabilir. Bu kitabm her türlü basım

İzinsiz hiçbir yolla çoğalhlamaz.

Eftalya Kitap

Tür: Araşhnna

ISBN

978-605-2198-48-3

Yayın Yönetmeni

Baskı

AkifBayrak

Ağustos

2019

Yayın Koordinatörü

Gülseren Bayrak

Yaymevi Sertifika No: 29485

Editör

Tic. Sic. No:893116

Yasemin Gükr Kapak Tasarım

C. Kemal Yürekli İçTasanm

Burhan Maden

Baskı

Altın Kitaplar Yayınevi Matbaa Sertifika

No:44011

Göztep e Mh. Kazım Karabekir Cd.

No:32

Mahmutbey Bağcılar 1 İstanbul

Tel:0212 446 3888

Eftalya Kitap Yediveren Yayınlannın Tescilli Markasıdır. Yediveren Yayınlan Elitim IUz. Tic. Ltd. Şti.

Şenlikköy Mh. Şehit Muammer YUzsüren Sk. No: 17 B Blok D: 2 Florya Bakırköy-İSTANBUL Tel: +90 212 506 13 84/ +90 212 506

13 85/ Fax: +90 212 506

www.eftalya.com.tr 1 [email protected]

13 86

.

ALIKUZU SELANİK'TEN ANKARAYA

MUSTAFA KEMAL • •

ATATORK

�EFTALYA

İçindekiler Başlarken

.........................................................................................................

9

Birinci Bölüm (Mustafa Değil... Mustafa Kemal Atatürk) Atatürk ve Mustafa .. . .. .-....................................... 15 ''Mustafa" Sonsuza Kadar Yaşayacakbr .. .. .. . 18 Bizim Mustafa Kemal'imiz . . .. . . . . .. 23 Atatürk Niçin Halife Olmadı? . . .. . . 25 Yuvalanmış Haydut Çeteleri ............ .................................................. 26 ............... .

...................... ...

.. ......... ..........

..................

.

.............. ....

.............. ......... .. ......... .

.......... ........... .........

....

................ ... ........

İkinci Bölüm (Atatürk'ün Soyu)

Atatürk: Benim Ailem .. . 31 Türk Oğlu Türk ...................................................................................... 34 İstihbaratçı Türk Dervişleri ........................................ ......................... 37 Ali Rıza Efendi'nin Ailesi..................................................................... 40 İşkodyahlar ve Golalar ........................................................................ 42 Atatürk'ün Anne Soyu.......................................................................... 46 Soyumuz Yörüktür ................................................................................ 46 ......................................................

.................... ...

Üçüncü Bölüm (Çanakkale'den Cuınhuriyete) Mustafa Kemal ve Çanakkale .. . .. .. . 53 Düşmandan Kaçılmaz ............................................................... ........... 56 Anatartalar Savaşlan ............................................................................. 62 Mustafa Kemal istifa Ediyor . . .. ;.. 66 Ordu Komutanlığı'na Terfi ......................... ......................................... 69 Çanakkale: Türk'ün Doğduğu Yer . . . .. . . .. . 72 Kurtuluşa Giden Yol ................................................................................. 84 .......

............. .

......

................. ............

......................... ................ ..

. ......... ..... ..

5

...... ... .

.................

........ ..........

Falkenhayn Hadisesi.................................................................................. 88 Suikast Girişimi . . . ... .. . . . . . . . ... . . . . 92 Memleketi Kurtaracak O'dur................................................................... 95 Filistin Cephesi . . . . .. . . . .. .. .. . . . 97 Mondros Ateşkesi ..................................................................................... 101 Geldikleri Gibi Giderler . .. . . . ... . . .. .. . . .. . . ... l02 Direniş Başlıyor . . . . .. . . . .. . . . 106 Şans Kurtaneının Ayağına Geliyor ..................................................... 109 Paşa, Paşa Devleti Kurtarabilirsin . .. .. . . . . ... . . . . . lll Bandırma Gemisini Bahracaklar .. .. . . . . . . . . . .. 115 Kuş Uçtu 118 Rumlar Yunan Donanmasını Beklerken . . . . .. . . 121 Geri Dön Emri ... . . .. . . . . . . . . . . . . .. 123 Mustafa Kemal'in idam Karan ........................................................... 125 Padişah'ın İdam Fermaru . . .. . .. .. . . l28 Zafere Giden Yol ....................................................................................... 130 Kemalpaşa'da Görüşelim........................................................................ 135 Savaş Sonrası .............................................................................................. 138 ... . ...................... ..

.

..... . ...... . .. . ..... ...

. ............. .. ........... ......

.. ....

.... ....

.... . . ...

..... .

............ .... ....... ..... ...

...

..

..........

.. ..... .

..

...

......... ...... . . .

...... .... .. ...

. ... .........

.........

.... .... ............ .......

.. .

....

...

.. .... .. ..

.

....

.. ....... . ..

.

. ... ..... ..

.. .... .. ... ....

..

................................................................................................ ...... . ..

.

..... .. .............

...... ... ..............

............ .. .... .. ...... ...... .

...... . ..

.. ...

... .

..................................

.

......

..... ...

Dördüncü Bölüm (Cumhuriyet) Kemalistan İlan Edecekler ..................................................................... 145 Mustafa Kemal ve Cumhuriyet Fikri.................................................. 150 Arkadaşlan ile Yollarının Ayrılması .................................................. 158 Mustafa Kemal'i Dışlama Girişimleri . .... . . . . 162 Muhteşem Cevap ................................................................................. 164 Neden Cumhuriyet .................................................................................. 165 Yeni Sistemin Adı: Cumhuriyet .......................................................... 168 Cumhuriyet İlan Ediliyor ....................................................................... 172 Dualar Eşliğinde ...................................................................................... 180 Cumhuriyet'ten Rahatsız Olanlar . .. .. . . . . 184 Atatürk ve Türk Dünyası ........................................................................ 189 Türk Milliyetçisi . . . . . . . .. 191 Türk Birliği . . . . . .. . . .. . . . . 194 Türk Dünyasına Açılan Kapı ............................................................ 197 .......... .......

..... ..............

.......... ... .... ..

.... . ....... .. ..... .. ...

............. ........... ........... ............ ... ........ ....... ...

...... ...... .. ...... .... ..

.. .. .

......

.................. . ..... .... ..................

Demokratik Cumhuriyetçilik Türk Modeli . . . .

.................................................. .....

.

.... . .......... ... ...........

..............................

.

... 200 . 203

.. ............. ........

.

. .

Beşinci Bölüm (Atatürk ve Din) Türkçe Kuran'ın 1000 Y ıllık Öyküsü .................................................. 209 Türkçe Kuran Geleneği .. . . . . . . . . . .. 211 Latince Kuran ve Matbaa . . .. . . . . 212 Türkçe Kuran ve Atatürk .................................................................. 213 Atatürk Din Düşmanı Değildi .............................................................. 216 Balıkesir Hutbesi....................................................................................... 222 Hz. Muhammed'i Rüyasında Görmesi ............................................. 226 Mustafa Kemal ve İslam Dünyası ...................................................... 230 Atatürk'ün Yaptırdığı Ciınii .................................................................. 236 Atatürk'te Peygamber Sevgisi ............................................................... 238 Uygar Bir Ulus .. . . . . . . . 241 Göklere Çıktın Mustafa .......................................................................... 242 Allah'ın Mukadderab . . . . .. . .. .. .. .... .. . 245 Makbule, Ramazan Geliyor . . . .. . . 247 Bana, Her Zaman Dua Okusunlar . . . .. 247 En Büyük Türk Kralı ............................................................................... 250 .

.... . .... ...... ........... .. . . ................. . ........

. ..... ..........

... .......... ............... ........ .......

........................ . ... .... ..... .. ............. .... ... ..................

... ....... ....... . ..............

.. ...

...

......

... ............................. ....... ...

....

.

. .

.... .. ........

.. ....................... .....

...............

Altıncı Bölüm (Atatürk'ten Kısa Anılar) Atatürk'ün Öğrebnenleri ........................................................................ 255 Atatürk'e Fahri Profesörlük .................................................................... 259 Einstein, Sığınma İstemiş ....................................................................... 264 Sanatçı Atatürk 265 Yazdığı Kitaplar . . ... . .. .. 266 Atatürk ve Stalin........................................................................................ 269 Tay Hediye Eden Hasta Çocuk ............................................................. 272 Yürüyen Köşk . .. ... . .. .. . . . . .. . ... .. 274 İğde Ağacı 275 İçki Değil, Akademi Sofrası .................................................................. 277 Atatürk'ün Beslenme Alışkanlığı......................................................... 281 ····················································································· .................... ....

.......... .

.

. .

.....

..... ..........

........................

... ..... ......................... ... .

...........

... ..

.

..

..............................................................................................

7

..................................................................................

Sevdiği Yemekler

Atatürk'ten Kısa Kısa . . .. � Bu Millet Zilleti VeEsareti Kabul Etmez!. Türk Milletine Gösterdiği Yol . Son Meclis Konuşması . . Atatürk'ün 3 Vasiyeti . .. Atatürk'ün İlk Vasiyeti ............. .... ......

.

. ........................ .. ...............

.

.

............... ........................

.

. ........................................ ...................

.

.................... ..... ........................................ ........

.

.

................. ..... . .................... .............. ................. ........................................................................

.................................................................................

Saklanan Vasiyeti Bağış Listesi Türk Milleti' ne Canımı Vereceğim

...........................................................................................

Türk Gençliğine Kutsal Annağan

..................................................

.

.

283

....... 288 293 303 306 321

322 323 324 328

. . . 330

............ ...... .................. ........... . .

.

Yedinci Bölüm (O'nu Dünya Seviyor) Atatürk'e Mektuplar . ,................................................................... 335 ........... .

........................................................................

Annesinden Atatürk'e Pierre Loti'nin Yazdığı Mektup Madam Gaulis'in Mektubu Bulgar Generali Boyaciyef'in Mektubu Viyana'dan Müzik Avustralyalı Generalden Mektup Alman Cumhurbaşkaru Hindenburg O'nu Dünya Seviyor ABD - Kaliforniya'dan Mektup Jamaika'dan Mektup Allah'ım, Onu Başanya Ulaşhr Yunanlı Genç Kızdan Mektup Mark Twain Derneğinden Mektup

336

........................................................

339

...............................................................

342

Öğretmeni

..........................................

..........................................................

344

347

....................................................

350

.............................................

351

...........................................................................

355

........................................................

356

...........................................................................

357

........................................................

358

.......................................................... .................................................

360

361

Atatürk ve Dünya Liderleri . .. .. . 363 Atatürk ve Dünya Basını . . . 370 Sonuç. ,.....................................................................'"...... 381 ................................. .......

..........

. ...........

............... ..................................... ... ..............

.............................

Kaynakçalar

................................................................................................

8

385

Başlarken

A ilgili bilgilerin ne kadar eksik verildiğini ortaya çı­ macımız, şimdiye kadar bize ögt'etilen Atatürk ile

karmak. Türk milletine hep magazin Atatürkçülük ögt'e­ tilmeye çalışıldı.

Onu bazı çevreler içkici olarak, ,bazı çevreler din düş­ manı olarak, bazı çevreler kadın düşkünü olarak, bazı çevreler ise diktatör olarak tanıtrnaga çalıştı. Bu tanıhrnla­ rın ne kadar yalan, ne kadar eksik oldugunu size dilimiz döndügü şekilde açıklarnaga çalışacagız...

" Tarih, tabiahn zıddına insaniann esiridir. Böyle olmakla beraber, tarihin inşasındaki esas rol, toplurnlara mı yoksa kah­ ramanlara mı aittir sorusu bilim adamlan arasında tarhşılıyor olsa da bu tarhşmanın hiçbir anlamı yoktur. Çünkü kendi ira­ desi, aklı ve bilgisiyle hareket eden ister kişi olsun ister toplum mutlaka tarihi etkiler." Belgelerle Mustafa Kemal Atatürk (1916-1922) adlı çalışmada eski Devlet Arşivleri Genel Müdürü Doç. Dr. YusufSarınay, yazdıgt önsöze böyle başlamış.Sarınay de­ varnında şunları dile getirmiş;

ALİ KUZU

Bilim ve fikir kahramaniarına sahip olan toplumlar şuurlarur, siyaset kahramaniarına sahip olan toplumlar dünya milletleri arasında şahsiyet kazanır, askeri kahra­ manlara sahip olan toplumlar varlık ve şahsiyetlerini ko­ rumada başarılı olurlar. Ne var ki; böyle kahramanlar da bilgili, kültürlü, şah­ siyetli toplumların eseridir. öyleyse tarihi yapan ne tek başına fert ne de toplumdur. Tarihi yapan irade; bilgi sa­ hibi, şahsiyetli yöneticileriyle bütünleşip harekete geçebi­ len toplumlardır. İşte çöken Osmanlı Devleti'nden modern Türkiye'nin doğuşu, bu tarihi olgunun en iyi örneklerinden biridir. Bu tarihi olgunun hiç şüphesiz baş mimarı da toplumuyla bütünleşen bir lider olan Mustafa Kemal Atatürk' tür. Osmanlı Devleti'nin I. Dünya Savaşı'nda yenilmesin­ den sonra, İtilaf Devletleri tarafından Sevr'in dayabiması üzerine Türk milleti tarihinin belki de en karanlık bir dö­ nemine girmiş bulunuyordu. İşte böyle bir ortamda Mustafa Kemal Paşa'nın liderli­ �de şahlanan Türk milli ruhu, Mondros Mütarekesi'nin boğucu havası ve yalnızlığı içinde Müdafaa-i Hukuk Ha­ reketi' nin kaynağı ve dinamosu olmuştur. Mustafa Kemal Paşa'nın liderli�de yürütülen Milli Mücadele Hareketi ile Türk milleti kendisine biçilmeye çalışılan Sevr kefenini yırtmış, Misak-ı Milli sırurları için­ de bağımsız genç Türkiye Cumhuriyeti'ni kurmuştur.

10

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Mustafa Kemal Paşa, bu mücadele sırasında Türk toplumunu dagılma tehlikesinden kurtararak, Müdafaa-i Hukuk hareketi içindeki da�ınık mahalli güçlerin temsil­ cilerini TBMM bünyesinde Misak-ı Millici bir sentez için­ de kaynaştırmıştır. . . İşin özü olarak şunu söyleyebiliriz; Milli Mücadele, di�er tabirle Kurtuluş Savaşı, Musta­ fa Kemal Atatürk ismiyle özdeşleşen bir direnişin ve mil­ let olarak var olabilme mücadelesinin adıdır. Büyük dev­ letlerin karşısında yalnız kalan Anadolu halkının esaret belgesini kabul etmeyişinin ve öme� az görülen bir karşı koyuşun hikayesidir. Avrupalı devletlerin işgalini sona erdirmek için baş­ latılan bu savaş, ilk önce 'Kuva-yı Milliye' (Milli Kuvvet­ ler) ile tarih sahnesine çıkmış, 19 Mayıs 1919' da Samsun'a hareket eden Mustafa Kemal Paşa'nın önderli�nde 4 yıl

(1919-1922) süren mücadele sonucunda da yeni bir devle­ tin, Cumhuriyet'in temelleri atılmıştır. Mustafa Kemal, insanüstü de�ldi, tam insandı. Şim­ di de size Mustafa Kemal Atatürk'ün di�er yanını, insan Atatürk'ü, yetim kalan, suikastiara u�ayan, espri yapan, çocukları çok seven, a�lamasını bilen, dinine düşkün, kin tutmayan, çevreci, sanatçı, dünya liderlerini kendine hay­ ran bırakan, Türk milleti için canını veren Mustafa Kemal

Atatürk'ü tanıtacagız. ll

ALİ KUZU

Ve sizden tekrar iste�z, bu bölümü muhakkak ço­ cuklannıza da okuyun ve her sahn belgelerle hazırlanan bu araşhrmaya sahip çıkın. Üç kuruş para kazanmak için, bilmem ne Nobel'ini kazanmak uğruna Mustafa Kemal Atatürk'ü kullanmaya kalkaniann yaphgı bazı sözde eserlere! Veya çekilen Film­ Iere ra�bet etmeyin. Haydi, şimdi hep beraber insan Mustafa Kemal Ata­ türk'ü inceleyelim. . .

12

Birinci Bölüm (Mustafa Değil ... Mustafa Kemal Atatürk)

Atatürk ve Mustafa

tatürk'e 11ihanette" ve llhakarette" hızını alamayan­

A lar; sonunda dayısının tarlasında karga kovalayan,

günde üç dört paket sigara içen, içkiden başını alamadı­ ğı için, "ayık" gezemeyen 11Mustafa'ya" kadar kişilik ve karakterlerinde indikleri düzeyi, bütün çıplaklığıyla arhk ortaya koymaya başladılar. Gazete köşelerinde, ekran soytarılıklarında, yüzleri ve kalpleri gibi kararttikları sinema perdelerinde, llmari­ fetlerini" sergiliyor ve ceplerini dolduran ll ağababaların­ dan" büyük llaferin" alıyorlar. Sanırsınız ki, Cumhuriyet yeni ilan edilmiş, bunların halk deyişiyle; "kafalarırun basmadığı" peş peşe devrim­ ler yapılıyor. Cumhuriyette doğanlar bugün 96 yaşında. Bunlar ne padişah görmüş, ne medresede okumuş, ne fes giymiş, ne de çarşafla dolaşmış kişiler. Hepsi Cumhuriyetin okullarında okumuş, Cumhuri­ yetin ailelerinde yetişmiş; Cumhuriyetin devletinin des­ teğiyle adam olmuş; Cumhuriyetin toplumunda yaşa­ mını kazanmış ve şimdi "ihanet" damlayan kalemleriyle 15

ALİ KUZU

çıkarlarını Cumhuriyet'e ve onun kurucusuna saldırmak­ ta bulan "kişilik yoksulları." Bu zavallılara sormak gerekir; Sevr'in imzatanmasın­ dan sonra Anadolu'da yaşasaydınız, acaba ihanet yuvası ve çöplügtine döndürdüğünüz İstanbul'a kim sizi sokar; hangi kültür ve e�itimle o zamanın gazetelerinde yazar; devletinde görev alır "Mebus", "Vezir", "Sadrazam", "Şehremini", vb. olurdunuz? De�il bunları okumak; İstanbul'da bir "zaptiyelik" bile elde edemez; ayrıca Anadolu'dan geldi�z için, İs­ tanbul'a sokulmazdınız bile. Bunun dışında, daha da kötüsü; Milli Mücadele ba­ şarılmayıp, işgaller sürseydi; babanızın kim oldu�u da bilemeyecektiniz. Soya�acıruzın dallarında Rumlar, İngi­ lizler, Fransızlar, vb. oturacakh. Yoksa Atatürk olmasaydı babam İngiliz, Fransız, Yunan olurdu, diye fırsah kaçır­ mış olmaktan üzüntü mü duyuyorsunuz? E�er böyleyse, taşıdı�ruz "insan" kimliklerinizi ba�­ lı oldu�uz Nüfus Müdürlüklerine geri vermeniz çok yerinde olur. Bu Cumhuriyeti kurup, sizi "adam" yapan, gerçekten "Büyük İnsan" Atatürk'e biraz olsun saygı rluy­ ınanız gerekmez mi? Bir "yarahk" olmakta neden "ısrar" ediliyor, anlaşılır gibi de�. Mustafa, Mustafa Kemal Onun Nüfus kütüğünde ya­ zılı adlarıdır. Evet, "Mustafa" karga kovalamıştır, sigara, içki içmiştir. Mustafa Kemal Anafartatar kahramanı bir Osmanlı Paşasıdır. Ancak 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çı­ kan ne "Mustafa" ne de "Mustafa Kemal" dir. 16

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

O, bu ulusun Ona verdigi adla sadece Atatürk'tür ve öyle kalacakhr. Birtakım düzmece filmler yapıp, Onu yeniden "Mustafalaşhrmaya" kimsenin hakkı yoktur, olamaz da. Bu ulus, bu Cumhuriyet bu kadar "hainligi" kaldıramaz; bunun hesabı bir gün mutlaka kendilerinden sorulacakhr.

Bugünkü Türkiye Cumhuriyeti'nin ve ulusunun yara­ hcısı ne Mustafa, ne Mustafa Kemal' dir. Dünyada bir eşi görülmemiş ve görülmeyecek olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk'tür. Onun arkasında kanını döküp, canını veren binlerce şehidin kemiklerini sıziatanların aramızda yeri yoktur, olamaz. (16.11.2008 Eskişehir Sakarya Gazetesi) 17

"Mustafa" Sonsuza Kadar Yaşayacakhr

. . . Birileri milletimizin ve tüm insanlıgın fikri lideri Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün sırbndan büyük paralar kazandı. Biliyoruz ki O'na "Mustafa " şeklinde hitap edebilmek sadece anne ve babasının tekelindedir. Üçüncü şahısların "Mustafa" ismini kullanması abesle iştigaldir. Ben yazıla­ rımda üşenmiyorum ve ısrarla "Gazi Mustafa Kemal Ata­ türk" ibaresini kullaruyorum. Bu şekilde O'na daha yakın oldugumu hissediyorum. Binlerce yıllık Türk tarihinde yer alan Türk kahra­ manlarının ve devlet adamlarının sonuncusu olan Ata­ ttirk, Türklügün albn çagının simgesidir. Bu simge Türk ismini yeniden dünyaya kazımışhr. Bugün Türk milleti ve bütün insanlık alemi O'nun fi­ kir ve düşünceleri ile yaşanhlarına yön vermektedir. ina­ nıyorum ki, bu aydınlanma yarın da devam edecektir. 18

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Son dönemde küresel güçlerin ve içimizdeki salın alınmış uşaklarının özellikle saldırdıkları ve beyinleri­ mizden silmeye çalıştıkları Gazi Mustafa Kemal Atatürk; Türk ve dünya tarihi içinde yeri hiçbir zaman doldurula­ mayacak müstesna bir kişiliktir. Tarihi işlevini bitirmiş bir cihan devletini öz cevherin­ den, Türk milli şuurunu uyandırarak yepyeni bir devlet oluşturmuştur. Öldü denilen Türk milletini yeniden tarih sahnesinin çok saygın bir toplumu haline getirmiştir. Mil­ letimiz bunun bilincindedir. Saldırılar milletimizin O'na olan sevgisini ve sarsılmaz inancını azaltmamakta, bilakis güçlendirmektedir. Atatürk, çok genç denilecek bir ça�da 57 yaşında ara­ mızdan ayrıldı. Fakat geçen yetmiş yıl boyunca O'nun yarath� düşünce sistemi bütün unsurları ile Türk toplu­ munun yaşantısına yön verdi. Türk milleti Ata'sının ilke ve İnkılapları do�ltusunda onun gösterdi� hedeflere ilerleme gayreti içindedir. Günümüzün gelişmiş kitle iletişim sisteminin imkan­ larından yararlanan Atatürkçü Düşünce Sistemi; arhk milli sınırlarımız dışına taşarak evrenselleşmiş ve dünya milletlerine de her alanda ışık tutmaya başlamıştır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile birlikte geçen asra damgasını vuran Hitler, Mussolini, Stalin, Lenin, Mao Che Tung, Tito gibi liderler fikirleri, eserleri ve heykelleri ile birlikte tarihin derinliklerinde yerini almışlardır. Ata­ türk yaşayan ve tarihe damgasını vuran tek liderdir. O'nu bugün yaşatan ve yarınlarda da yaşatacak olan husus; 19

ALİ KUZU

tutarlı, dengeli ve uygulanabilir bir düşünce sistemine sa­ hip bulurunasıdır.

"Atatürkçülük", "Atatürkçü " ve "Atatürkçü Düşünce Sistemi" kavramlarını günlük yaşanhmızda çok sık kul­ lanıyoruz. Bu kavramlar Anayasamızın fikri özünü teşkil etmesinin yanında, toplum hayahmızı yönlendiren birçok önemli yasalarda belirleyici, yönlendirici ve yol gösterici nitelikleriyle kullanılarak kurumsallaşmıştır. İşte bu yüzden birkaç kendini bilmezin yanlış ve eksik değerlendirmesi ile yara almaz ve değerini kaybetmez.

"Atatürkçü Düşünce" kavramı ile Mustafa Kemal Ata­ türk'ün kaynağını ve gücünü Türk Milleti'nden, O'nun binlerce yıllık tarihi geçmişinden ve kültüründen aldığı; günümüz şartlarına, akla, manhğa, Türk Milleti'nin ih­ tiyaçlarına, arzu ve isteklerine, kabiliyet ve becerilerine, çağdaş bilim ve teknolojinin gereklerine uygun şekilde geliştirdiği; Türk insanının ve Türk Toplumu'nun davra­ nış ve faaliyetlerinin Türk milli hedefleri doğrultusunda yönlendirmek ve yönetmek için ortaya koyduğu düşünce ve görüşlerinin tümü akla gelmektedir. Bugün Türk milletinin tamamı Atatürk'li tanımakta, benimsemekte ve O'nu sevmektedir. Bu gerçek ortada iken; devletçe ve milletçe 70 yıl gibi uzun bir sürede; Ata­ türkçü Düşünce açısından yapılması gerekenleri yapabil­ dik mi? O'nu her yönü ile anlayıp, anlatabildik mi? neler yapılabilirdi ve daha neleri yapmamız gerekiyor? "Atatürkçü Düşüncenin Türk Milleti'nin yaşanhsın­ da sonsuza kadar yönlendirici olması için nasıl bir yol izlememiz gerekiyor?" Gibi sorulara bulunacak manhklı 20

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

cevaplar Atatürkçülüğtin ülkemizdeki yerini ve gelecek­ teki geçerliligini belirleyecektir. Anayasaınızın 134'ncü Maddesinde kurulması öngö­ rülen ve 11.8.1983 gün ve 2876 Sayılı Kanun ile faaliyete geçen; "Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu" bünyesindeki "Atatürk Araştırma Merkezi" sorumlu­ luğunda Atatürkçülük faaliyeti koordineli bir şekilde sürdürülmektedir.

10 Kasımlar Türkiye'sinde; ülkesini ve milletini se­ ven her Türk Atatürkçü olmalıdır ve her Türk Atatürk'ü ve Atatürkçü Düşünceyi anlamak için çaba harcama­ lıdır. Milletimiz O'nu tanıdıkça kendini tanıyacaktır.

21

ALİ KUZU

Gelece�e ait güveni artacaktır. Sonunda yarınlarına çok daha iyimser gözle bakacaktır. Ölümünün 70'nci yılında çekilen " Mustafa" filmi gibi daha niceleri de çekiise rnilletimizdeki Atatürk sevgisi­

ni azaltmaya yetmeyecektir. Milletimiz çıkacak her yeni " Mustafa" da Ata'sına daha sıkı sarılacaktır. Türk Milleti'ne kutsal Anadolu toprakları üzerinde ölümsüz eseri Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni armagan eden Atatürk'ü saygı ile anıyor ve eserlerini sonsuza kadar yaşatacak genç nesillerimizin var oldugunun bilinmesini istiyorum. Tahir Tamer Kumkale ( Ulusalses ) - 07.11.2008

22

Bizim Mustafa Kemal'imiz

T

ürkiye

Gazeteciler

Federasyonu

Başkanı

Naz­

mi Bilgin Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili şunları

söyledi." Bizim, saygı duruşunda bulundugtımuz kişi, Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk' tür. Başkalarının gördüğü 'Mustafa', 'Yalnız Mustafa' bi­ zim Mustafa'mız değildir . . . " diyen TGF Başkanı Bilgin, net bir mesaj verdi . . Yani başkalarının Mustafa' sı değil. .

Yani başkalarının gözüyle yalnız bir adam de�il . . . Bir ulusu arkasına almış, onunla birlikte yürümüş, ama hiç yalnız olmamıştır . . . " dedi. " Bir diktatör 'Mustafa' dan değil, ilk arma�an olarak, bu ülkeye, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne Cumhuriyet'i arma�an eden Atatürk'ten bahsediyoruz. Okumayan, yazmayan 'Mustafa' değil . . . Ben yalnızca, Atatürk'ün okudugtı kitapların sergilen­ diği bir kütüphaneyi ziyaret ettim, Anıtkabir içerisinde . . . Onların 'Mustafa'sı cahil, bizim Mustafa'mız, Kurtuluş Savaşı' nda, Afyon' dayken sabaha kadar Fransızca kitap okuyacak kadar bilge, bilgili bir Mustafa Kemal. Bizim

23

ALİ KUZU

Mustafa Kemal'iıniz bu ... Başkalannın gördü� 'Musta­ fa', 'Yanız Mustafa' bizim Mustafa'mız de�il . Bizim bir tane 'Mustafa' mız var . . . Dünya' da ilk kez olarak, daha önce yapılmamış şekliyle bir halk oylamasıy­ la bu güzel topraklan bize arma�an eden Mustafa Kemal, bizim saygıda bulundu�umuz Mustafa Kemal . . . Mesle� gere� Dünya' da hemen, hemen görme­ di�im yer kalmamıştır sanınm. Şunu gördüm . . . Güneş, bizim Anadolu topraklanın aydınlattı� kadar hiçbir yeri aydınlatmıyor. Dünya' mn hiçbir yerinde, Karadeniz' deki yeşilin her tonunu barındıran o zenginlik yoktur. Dün­ ya'run hiçbir yerinde, kilise ve caminin aynı duvan pay­ laşh� bir ülke yoktur. Yalnız bu kadar mı? Hayır . .. Çanakkale Savaşı'nda, Kıbns' ta, Güneydo�u' da yalnızca gazilerin madalyalarını üst üste koysanız, Dünya'nın en büyük aruhnı yaparsınız. Ve içinizden şunu söyleyin. Hiçbir komplekse kapıl­ madan . .. Ne Mutlu Türktim Diyene"

24

Atatürk Niçin Halife Olmadı?

B

azı siyasi partilerin ön bahçelerinde, arka bahçele­ rinde, yan bahçelerinde yetiştirilen gençlere, çocuk­

lara hilafetin ne olduğunu bilmeden

'Hilafet istiyoru z. . . Şeriat istiyoruz' diye gösteri yaptırdılar Fatih Camii'nin

önünde ... Siyaset bahçelerinde yapay biçimde yetiştirilen genç­ lere hatırlatmak istiyorum. Türkiye'de önce saltanat, yani padişahlık kaldırıldı. TBMM Vahdettin'in yerine Veliaht Şehzade Abdülm�it Efendi'yi halife seçti.

Abdülmecit Efendi tantanayı, gösterişi seven, resim ve müzik ile u�aşan sanatsever bir zattır. Devrim aydın­ ları ressam, müzisyen, yazar, sık sık saraya davet edilir. Gidenlerin çoğu Kurtuluş Savaşı'nda saltanah tutan, An­ kara'ya karşı kişilerdir. Ankara endişeye düşer. Devlet henüz kurulmaktadır. İstanbul basınının bir bölümü hem Cumhuriyet'e hem Ankara'ya karşı muhalefet yapmaktadır. Ve bu ünlü ya­ zarlar Dolmabahçe Sarayı'ndan çıkmazlar. 'Yeni halife Mustafa Kemal' dir!'

25

ALİ KUZU

Hindistan'da bir hilafet kornitesi kurulur. Müslüman liderler şaşkınlık içindedirler. Onlar hilafetin hiçbir suret­ te Arapların eline geçmemesini ister. Liderler aralarında birleşir,

"Mustafa Kemal Paşa'nın halife olmasından büyük sevinç duyacak/arını" açıklar. Bu istek Mustafa Kemal Paşa'ya da bildirilir. Müslü­

man liderlerin bildirilerine göre, mademki; halifelik için

güç gerekli, Türkiye'nin kurtarıcısı, kurucusu olan Mus­ tafa Kemal vardır; o halde yeni İslam halifesi Mustafa Kemal'dir.

Yuvalanmış Haydut Çeteleri Sonunda Mustafa Kemal konuşur;

"Halifeliğin devlet reisi demek olduğunu bilirsiniz. Başla­ rında krallan, imparatorlan olan bir halkın, bana ulaştırdığınız tekliflerini ben nasıl kabul edebilirim. Kabul ettim desem buna o halkın başındaki kişiler razı olur mu ? Halifenin emir ve yasaklan yerine getirilir. Beni halife yap­ mak isteyenler emirlerimi yerine getirmeye muktedir midirler? Yapacak işi ve anlamı olmayan gölgemsi bir makama oturmak gülünç olmaz mı ? Efendiler, açık ve kesin söylemeliyim ki, Müslüman halkını bir halife korkuluğu ile hala uğraşhrmayı, kaydırmayı sürdür­ mek çabasında bulunanlar yalnız ve ancak Müslümaniann ve özellikle Türkiye'nin düşmanlandırlar. Böyle bir oyuna kapıl­ mak da ancak cahillik ve gaflet eseri olabilir. Bütün Türkiye düşmanlannın el ele verip bize karşı ateşli olarak çalışıp uğraşmalan din gayretiyle midir? Sınırlanmıza bitişik yerlerde yuvalanarak hala Türkiye'yi mahvetmek için 26

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

mukaddes ittifak namı altında haydut çeteleri, suikast tertip­ leriyle çılgınca aleyhimize çalışmalann amaçlan mukaddes midir? Buna inanmak için cidden kara cahil ve koyu gafil olmak lazımdır. Küstahlığın da bir derecesi vardır. " Müslüman liderlerin "Halife -i Münci, hilafetin kurtarı­ cısı" diye halife ilan etmek istedikleri Mustafa Kemal, 70 küsur yıl önce bugünleri nasıl görmüş hayret. (Yılmaz Çe­

tiner - 2005-09-08 Milliyet Gazetesi)

27

İkinci Bölüm (Atatürk'ün Soyu)

Atatürk: Benim Ailem

M

ustafa Kemal Atatürk'ün soyu ile ilgili yalan yanlış bilgilere son vermek, kesin ve de en doWtı bilgileri

sizlerle paylaşmak amacıyla yaphğımız araşhrmalar ne­ ticesi Atatürk'ün Soyu ile ilgili gerçek ve dowu bilgilerin sadece Araştırmacı- Yazar Tarihçi Doç. Dr. Ali Güler'in yaphğı çalışmalarda oldugıt ortaya çıkh. Ha . .. Bu arada Doç. Dr. Ali Güler'i bilmeyenler için şu açıklamada bulunalım: Hali hazırdaAnıtkabir Deme�'nde Yönetim Kurulu Üyesi ve Hacettepe University'de Öğretim Görevlisi olan Doç. Dr. Ali Güler, daha önce de Harbiye askeri müze ve kültür sitesi komutanlığında müze kısım amiri, Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi'nde komutan ve Kara Harp Oku­ lu'nda Öğretim Görevlisi vazifelerinde bulunmuştur.. . Bu nedenle, Atatürk'ün Soyu ile ilgili bu bilgileri Doç. Dr. Ali Güler'in kaleminden sizlerle paylaşıyoruz .. . Mustafa Kemal Atatürk, 1881 yılında Selanik'te Koca Kasım Paşa Mahallesi Islahhane Caddesi'nde bugün müze olan üç katlı bir evde dünyaya geldi. 31

ALİ KUZU

Babası o sırada kereste ticareti yapan Ali Rıza Efen­ di, Annesi Zübeyde Hanım'dır. Baba tarafından dedesi, ilkokul ö�etmeni olan Kızıl Hafız Ahmet Efendi; anne tarafından dedesi ise, Sofu-zade (Sofi-zade) Feyzullah Efendi'dir. Mustafa Kemal'in hem baba, hem de anne tarafından soyu, Rumeli'nin fethinden sonra buraların Türkleştiril­ mesi için Anadolu'dan göçürülerek, isk� edilen 'Yörük' (Yürük} veya Türkmenlerden gelmektedir.

32

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Bu nedenle, Atatürk'ün soyunun araşhrılabilmesi ve anlaşılabilmesi bakımından önce, Anadolu'nun sonra da Rumeli'nin Türkler tarafından fetbedilmesi ve Türkleşti­ rilmesi konusunun ortaya konulması gerekmektedir. Çünkü hem bu fetih hareketinde hem de fethedilen yerlerin Türkleştirilmesinde, hem Anadolu'da hem de Rumeli'de devletin dayandığı esas unsur, aşağıda işa­ ret edilecek çeşitli sebeplerle, 'Yörük, Yürük, Türkmen' vb. değişik isimlerle anılan 'konar-göçer' Türk unsurları olmuştur. Prof. Dr. Tayyib Gökbilgin'in ifadeleriyle;

" Yürükler, Oruç Bey'in de sarih surette bildirdiği gibi, Oğuzlardandır. Aşiret, taife, cemaat diye gösterilen, mesela, Türkmen aşireti, Yürük taifesi veya hususi ismiyle bilfarz Oğulbeyli cemaatı ola­ rak rastlanan Türk göçebe halk gruplan etnik bakımdan ayrı şeyler olmayıp, tek menşeden çıkan ve sonra tali gruplara ayrı­ larak veya muhtelif grupların birleşmesiyle yeni bir birlik vücu­ da getiren aynı Türk halk parçalarıdır. " " Tarihi kaynaklarımızda da bazen Türkmen bazen Yürük olarak rastlanan, seyahatnamelerde bu suretle zikredilen bu Türk halkının menşei itibariyle katiyen Oğuzlardan bulunduğu XV. Asır müverrihlerinden olup da imparatorluğun kuruluş devri hakkında en eski malumatı verenlerden Oruç Bey'in bir münasebetle, (Bu Oğuz taifesi göçgüncü yürükler idi) şeklinde­ ki ifadesiyle de sabittir." Genel olarak, teorik ve analitik bakımdan Yörükler­ le ilgili en ciddi çalışmalardan birisini yapmış olan Prof. Dr. Mehmet Eröz'e göre 'Yörük' sözü, 'Yörümek' fiilinden

33

ALİ KUZU

yapılma, Anadolu'ya gelip yurt tutan göçebe Oguz boyla­ nnı Türkmenleri ifade eden bir kelimedir . . . Yörük v e Türkmen aynı manaya gelmekte, Anado­ lu'ya gelen göçebe Oguz Türklerini ifade etmektedir. Bü­ tün vesikalar bu göçebelerin Orta Asya' dan geldiklerini göstermektedir. Yörük'le Türkmen'in aynı etnik zümreye alem olan iki kelime oldugunu rahatça söyleyebiliriz.

Türk Oğlu Türk Mustafa Kemal Atatürk'ün baba soyu, Konya/Ka­ raman'dan gelerek Manashr Vilayeti'nin Debre-i Bala Sanca�ı'na ba�lı Kocacık'a yerleşmişlerdir. Aile sonra­ dan (muhtemelen 1830'larda) Selanik' e göç etmiş; Ali Rıza Efendi de (muhtemelen) 1839' da Selanik'te dünyaya gelmiştir. Dedesi Ahmet ve dedesinin kardeşi Hafız Mehmet' in taşıdı�ı 'kızıl' lakabı ve yerleştikleri nahiyenin adı olan 'Kocacık'ın da gösterdi� üzere; Mustafa Kemal'in baba tarafından soyu Anadolu'nun da Türkleşmesinde önem­ li roller oynayan 'Kızıl-O�uz' yahut 'Kocacık Yörükleri', Türkmenlerinden gelmektedir. Atatürk' ün babasının soyu ile ilgili bilinenleri orta­ ya koymadan önce tarihi devamlılı& gösterebilmek için, Kızıl Oguzlar ve Kocacıklar ile ilgili belgelere dayalı bil­ gilerin bilinmesi ve ailenin serüveninin bu temel üzerine oturtutması gerekmektedir. Böylece, Rumeli'nin Türkleşmesi ve Rumeli'nin Os­ manlı Devleti dönemindeki teşkilatlandınlması içinde mesele daha iyi anlaşılmış olacakhr.

34

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Mustafa Kemal AtaWrk'ün anne soyu da Anado­ lu' dan gelerek Rumeli'ye iskan edilen Yörük veya Türk­ ıneniere dayanmaktadır. Anne tarafından dedesi Vodina Sancagı'na baglı 'Sarıgöl' de denilen 'Kayalar' dan göçerek Selanik yakınlanndaki 'Lankaza'ya yerleşen, Safu-zade (Safi-zade) Feyzullah Aga' dır. Yerleştikleri 'Sangöl' bölgesi, 'Sofular' lakabı ve aile­ deki hatıraların gösterdigi üzere, AtaWrk' ün anne soyu Konya/Karaman' dan Rumeli'ye gelen ve bundan dolayı da 'Konyarlar' şeklinde, Rumeli'deki diger Yörük grupla­ rından farklı olarak bu adla anılan Yörüklerdendir. Karaman ve yöresine yerleşen Türk unsurlan içerisin­ de özellikle dikkat çeken bir grup vardır ki, o da 'Kızıl Oguzlar' veya 'Kocacık Yörükleri' dir. Kızıl Oguzlar'ı veya Kızıl oguz Türkmenleri'ni, 'Kı­ zılkocalılar' olarak ifade ederek, Kocacık Yörükleri veya

35

ALİ KUZU

Türkmenleri ile aynı 'Yörük grubu' olarak ele alan Hüse­ yin Şekercio�lu, bunların ' Oğuzlann Kızıl Oğuz boyundan olduğu' düşüncesindedir. Kızıl O�uz Türkmenlerinin büyük bir bölümü, Fatih Sultan Mehmet zamanında Evrenos-O�lu Ali Bey kornu­ tasında Rumeli'de fethedilen Selanik, Manasbr ve Yanya illerine yerleştirildiler. Bilindi� gibi yer adlan, kültür tarihi bakımından çok büyük bir önem taşır. Anadolu'nun ve Rumeli'nin Türk­ leşmesinde de görüldü� gibi Türkler, çeşitli gelenekiere ba�lı olarak yer adı vermektedirler. Bazen milli kültürün bir parçası olarak Orta Asya'daki yer adları, Anadolu ve Rume­ li'deki benzer yerlere verilmiştir. Bazen, bir boy veya oymak yerleşti� yere boyunun veya oyma� adını vermiştir. Bazen, boy beyi veya boyun bir büyü�nün adı veril­ miştir. Arazi şekline, yerleşme esnasındaki bir olaya, eski bir totem olan ve silik izleri habralarda devam eden bir hayvanın adına göre de isim verilir veya alınırdı. Anado­ lu'da dün ve bugün gördü�müz bütün 'Kızıl' sözü ile başlayan yer adlan da bu gelenek çerçevesinde, işte bu Kızıl O�uz Türkmenlerin hatıralarını taşır. Anadolu'nun Türkleşmesinde önemli bir rol oynayan Kızıl O�z Yörükleri, yukarıda ortaya konuldu� gibi baş­ langıçtan itibaren Karaman ve çevresine yerleşmişler veya bu bölgeyi yaylak ve kışlak olarak de�erlendirmişlerdir.

Kızılyaka köyü Kızılyaka, Karaman'da Kızıl O�z Yörüklerinin yer­ leşti� ikinci köydür. Köyün tarihi Türkler Anadolu'ya 36

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

gelmeden çok öncelere dayanmakta, Roma dönemine ka­ dar gitmektedir. Kızıl O�zların yerleşmesi ile köy, Türk yerleşimine açılmışhr. Tarih içinde köyün nüfusunda gayrimüslim nüfusun bulunmaması, Anadolu'nun Türkler tarafından fethinde sıkça görüldüğü gibi, Kızılyaka'nın da Türk yerleşimi ön­ cesinde boşaldı�ı göstermektedir. Kasaba, 1530 tarihli tahrirde Larende (Karaman) Li­ vasına ba�lı 'Kızıllar Yurdu' olarak sayıldı�a göre, bu­ radaki Kızıl O�z, dolayısı ile Türk yerleşiminin çok daha eski tarihlerde gerçekleşmiş olması gerekir. Muhteme­ len, Malazgirt Zaferi'ni takip eden Türkleşme sırasında Kızıl O�z Yörükleri buraya yerleşerek adlarını vermiş olmalıdırlar. Burada üzerinde durmamız gereken bir önemli hu­ sus; Atatürk'e ait olan çiftliklerden birinin Kızıllar-Taşka­ le'ye

41

kilometre uzaklıkta bulunan 'Sarıtay Çiftli�' ol­

masıdır. Adı geçen çiftlik, 1936 yılında düzenlenen Tapu Defterinde 1017 sıra numarası ile "Reis-i Cumhur Kemal Atatürk Hazretlerine" şeklinde kayıtlanmışhr. Bugün ida­

ri bakımdan Küçük Koraş'ın sınırlarında bulunan Sarıtay Çiftli�i, anayola 5100 metre uzaklıkta ve 100 hektarlık bir alana sahiptir.

İstihbaratçı Türk Dervişleri Osmanlı Devleti, 1356'da Gelibolu Yarımadası'ndaki Çimpe Kalesi'nin alınmasından sonra Rumeli'de süratli

bir şekilde yayılmış, aralıksız 1912 yılına kadar sürecek

37

ALİ KUZU

olan yaklaşık 550 yıllık Türk hakimiyeti sırasında Rumeli Türkleşmiştir. Müslüman Anadolu Türklerinin Rumeli'ye gelişleri başlangıçta

'Kolonizatör Türk Dervişleri'

ile başlamış, söz

konusu 'dervişler' askeri fütuhattan önce yerli halkın ve özellikle IX. yüzyılda bölgeye gelip yerleşen Peçenek ve Kurnan Türklerinin gönüllerini kazanarak asıl fetih hare­ ketinin zerninini oluşturmuşlardır.

Ordunun ardından veya onlarla birlikte hareket eden, bir nevi

'psikolojik harp'

veya

' istihbarat'

unsuru olarak da

de�erlendirilebilecek olan tarikat mensubu birçok dervi­ şin, ıssız yerlerde yolların geçti� önemli rnevkilere zavi­ yeler ve tekkeler inşa etmesiyle ilk teşebbüsler başlamış, kurulan bu tekke ve zaviyeler ilk iskan nüvelerini teşkil etmiştir. Rumeli'yi bu şekilde iskaneden Bursa'nın fethinde rol oynayan nek olarak verilebilir.

38

' San Saltuk' ile 'Geyikli Baba' bunlara ör­

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Kuruluş devrinde, konar-göçer Türk aşiretleri yeni alı­ nan yerlerin Türkleştirilmesinde kullanılan en önemli un­ surlar olmuşlardır. Savaşçı vasıfları, bir disiplin ve teşki­ lat içinde olmalan onları daha da önemli hale getirmiştir. Nitekim Rumeli fatihi Süleyman Paşa zamanında sür­ gün metodu ile aşiretlerin Rumeli'ye göçürülüp, iskan edilmelerine başlanmıştır. I. Bayezid devrinde aşiretlerin Rumeli'nin Türkleştirilmesi amacı ile daha büyük ölçüde Rumeli'ye nakledildikleri görülmektedir. Türk topluluklarının Rumeli'ye nakledilmeleri sıra­ sında, devlet tarafından kendilerine zengin topraklar ve­ rilerek, bütün akrabalarıyla geçecek olanlara ise 'yurtluk', 'toprak', 'tımar' gibi imtiyazlar tanınarak muhaceret teş­ vik edilmiştir. Bu durum 'fütuhat'ı teşvik amacı taşıdığı kadar, fet­ hedilen yerlerin Türkleştirilmesi ve memleketin 'şenlen­ dirilmesi' yani ekonomik, sosyal bakımdan kalkındırıl­ ması amacını da güdüyordu. Kaynakların verdiği bilgiler değerlendirildiği zaman görülmektedir ki, Rumeli'ye yerleşen Türk grupları üç önemli isim altında toplanmaktadır: Konyarlar, Yörükler (Yürükler) ve Tatarlar. Atatürk'ün anne tarafından soyunu ilgilendirdiği için aşağıda haklarında ayrıntılı bilgi vereceğimiz ve kendileri de bir Yörük grubu olmalarına rağmen, Anadolu'dan gel­ dikleri yerin (Konya-Karaman) ismiyle anılan 'Konyarlar' dahil bütün Yörükler, çeşitli tarihi, kültürel ve coğrafi ne­ denlerle isimler almışlardır. Belgelere göre, Rumeli'deki Yörüklerin üç şekilde isim aldıkları görülmektedir: İlk olarak başlarındaki reisierinin

39

ALİ KUZU

veya beylerinin adına, ikinci olarak herhangi bir farklı veya mümeyyiz özelliklerine, nihayet üçüncü olarak da en çok bulunduklan mahallin adına göre. İsimlendirmede veya isim almada başlangıçta ilk şekil yaygın olmakla birlikte, daha sonra bir merkez etrafında toplanmalan ve yan yarıya yerleşik hayata geçmeleri so­ nucunda üçüncü şekil yayılmıştır. Mesela; 'Koca Hamza Yörükleri', birinci şekilde isim alanlardandır. Atatürk'ün baba soyunun geldiği 'Kocacık Yörükleri' işte bu Koca Hamza Yörükleridir. Ali

Rıza Efendi'nin Ailesi

Atatürk'ün soyu ile ilgili elimizdeki en sa�lam bilgi­ ler öncelikle kendisinin, annesinin, kardeşi Makbule Ha­ nım'ın anlattıklandır. İkinci olarak, kendisini ve ailesini tanıyan Hacı Mehmet Somer gibi, kimi çocukluk arkadaş­ larının verdi�i bilgilerdir. Mustafa Kemal dahil, aile fertlerinde kuvvetli bir ' Yö­ rük, Türkmen olma' bilinci vardır: Makbule H anım, E. B. Şapolyo'nun sordu�; "babanız nerelidir?" sorusuna şu ce­ vabı vermiştir:

"Babam Ali Rıza Efendi yerli olarak Selaniklidir. Kendileri Yörük sülalesindendir. Annem her zaman Yörük olmakla iftihar ederdi. Bir gün Atatürk'e 'Yörük nedir?' diye sordum. Ağabe­ yim de bana; 'Yürüyen Türkler' dedi." Yine Şapolyo'nun, Ruşen Eşref Ünaydın'dan naklet­ tiğine göre,

"Atatürk, çok kere benim atalanm Anadolu 'dan Rumeli'ye gelmiş Yörük Türkmenlerdendir derlerdi." 40

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Atatürk'ün baba soyu ile ilgili önemli bilgileri veren­ lerden birisi de M. Kemal'in Selanik'te mahalle ve okul arkadaşı, eski milletvekillerinden Hacı Mehmet Somer Bey'dir. Somer'e göre;

"Atatürk'ün atalan hakkında benim bildiğim şunlar: Ata­ türk'ün atalan Anadolu 'dan gelerek Manastır Vilayeti'nin Deb­ re-i Bala Sancağı 'na bağlı Kocacık nahiyesine yerleşmişlerdir. Bunları ben Selanik'in ihtiyarlanndan duymuştum. Koca­ cıklılann hepsi öz Türkçe konuşurlar. İri yapılı adamlardır. Bun­ ların hepsi Yörüktür. Hayvancılıkla geçinirler, sürüleri vardır. Bir kısmı da kerestecilik ederler. Bunlann kıyafetleri Anadolu Türklerine benzer. Yaşayışları, hatta lehçeleri de aynıdır. " Atatürk'ün babasını ve dedesi 'Kızıl Hafız Ahmet'i tanı­

yan Eski Aydın Milletvekili Tahsin San Bey ve Eski Umu­

mi

Müfettiş ve Milletvekili Tahsin Uzer'den Kılıç Ali'nin

ve Tahsin San Bey'den E. B. Şapolyo'nun nakletti� bilgi­

ler de, Atatürk'ün baba soyunun 'Anadolu 'dan

Rumeli'ye

geçmiş olan Yörüklerden ' oldu�nu göstermektedir. Yukarıda da de�nildi� gibi, Atatürk'ün baba soyu, Konya/Karaman'dan gelerek Manastır Vilayeti'nin Deb­

re-i

Bala Sanca�'na baglı Kocacık'a yerleşti. Aile sonra­

dan Selanik'e göç etti. Dedesi Ahmet ve dedesinin kardeşi Hafız Mehmet'in taşıdı� 'kızıl' lakabı ve yerleşlikleri nahiyenin adı olan Kocacık'ın da gösterdi� üzere; Mustafa Kemal'in baba tarafından soyu Anadolu'nun da Türkleşmesinde önem­

li roller oynayan 'Kızıl-O�z' yahut 'Kocacık Yörükleri, Türkmenleri'nden gelmektedir.

41

ALİ KUZU

Atatürk'ün dedesinin köyü İşte Atatürk'ün dedelerinin Anadolu'dan gelerek yer­ leşlikleri Osmanlı Devleti döneminde Manastır Vilaye­ ti'ne baglı dört sancaktan biri olan 'Debre-i Bala'nın mer­ kezi, bugün Bah Makedonya'daki Debre şehridir. Babası Ali Rıza Efendi'nin dogdugu 'Kocacık' nahiye­ si de şimdi Jupa Bölgesi'nde yine aynı isimle anılan bir köydür. Köyde şu anda Jupa bölgesi Türk çocuklarının Türkçe egitim gördükleri Necati Zekeriya Merkez İlkoku­ lu isminde bir okul da bulunmaktadır. Kocacık Türkleri, 1912-1957 yılları arasında Türki­ ye'ye göç ederek, çogunlukla; İzmit, Adapazan, İstanbul, Menemen, Bursa, İnegöl, Tekirdag, Muratlı, İzmir, Ak­ yazı, Manisa gibi il ve ilçeler ile Bursa İnegöl'ün Cerrah, Adapazarı'nın Serdivan, İzmit'in Akmeşe, Akyazı'nın Karabıçak, Muratlı'nın Sırt köylerine yerleşmişlerdir.

İşkodyalılar ve Golalar 1993 yılında gazeteci Altan Araslı, Kocacık Köyü'ne giderek, burada Atatürk'ün dedesinin evini bulmuştur.

"Atatürk'ün Büyükbabasının Evini Bulduk, Atamız Yörük Türkmeni " başlığı ile verilen haberde, Kocacıklılarla yapılan ko­ nuşmalar da göstermektedir ki, Atatürk'ün baba soyu hakkında nakledilen bilgiler doğrudur ve bunlar köydeki yaşlı insanlar tarafından hala canlı bir şekilde hahrlanıp, anlahlmaktadır. Ay­ nca, bugün yaşayan Kocacık Köylülerinde de 'Yörük, Türkmen ve Oğuz olma bilinci' vardır." 42

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

1 993 yılında Gazeteci Altan Araslı'nın Milliyet Gazetesinde Yayınlanan "Atamız Yörük Türkmeni" adlı haber

43

ALİ KUZU

Araslı'nın Üsküp'te görüştüğü Kocacıklı Nurnan Kar­ ta} anlabyor:

"Ali Rıza Efendi, Manashr Vilayeti'nin, Debreibala Sanca­ ğı 'na bağlı Kocacık'ta dünyaya geldi. Kocacık'ın nüfusu tama­ men Türk. Hepsi de Yörük Türkmenleri. Anadolu 'dan geldiler. Bizler, Müslüman Oğuzlann Türkmen boyundanız." Atatürk'ün büyükbabası, İskodyalılar ailesinden, ba­ baannesi ise Golalar ailesinden gelmektedir. İskodyalılar, İskodya'dan, Kocacık'a gelip yerlesen adıdır. Golalar ise

'Akıncı Türklerinin'

'Hudut Gazileri' anlamını taşımaktadır.

Dedesi, Kocacık'ın Taşlı Mahallesi'nden, babaannesi ise Yukarı Mahallesindendir. Ayşe Hanım, Taşlı Mahalle­ si' ne gelin gelmiştir. Kırmızı Hafız Mehmet Efendi, Çınar­ lı Mahallesi'nde İlkokul ögı"etmenligi yapmış. Kocacık'ın Taşlı Mahallesi'nin üst tarafında bir yokuş vardır. Önünde küçücük bir derecik akar. Bu nedenle oraya 'Dere Mahal­ lesi' de denir. İşte Ata'nın büyükbabasının evi oradaydı. Yine Üsküp'te yaşayan Kocacıklılardan Murat Ağa Altan Araslı'ya şu bilgileri vermiştir:

"Atatürk'ün dedesinin adı Kırmızı Hafiz Ahmet Efendi'dir. Lakaplan böyle, ama asıl hafiz olan kardeşi Mehmet Efendi'dir. Babaannesinin adı da Ayşe Hanım 'dır. Daha sonralan Ahmet Efendi'ye fırari' denmeye başlamış. Firari, Rumeli'de gurbetçi, gurbete çıkan anlamına gelmektedir." Mevcut bilgiler göre Atatürk'ün baba soyu, Kon­ ya/Karaman'dan

göçürolerek

Makedonya'ya

gelmiş­

lerdir. Zaten Kocacık'ta yaşayanlar da bu bilgileri ha­ len anlatmakta, kendilerinin Karaman'dan geldiklerini söylemektedirler.

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Manastır Vilayeti'ne baglı Debre-i Bala Sancağı'nın Kocacık

Nahiyesi'ne

(Köyü)

yerleşen

aile

takriben

1830'larda Selanik'e göçmüştür. Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi burada takriben 1839' da dünyaya gelmiştir. Babası Kızıl Hafız Ahmet Efendi' dir. Kızıl Hafız Ah­ met Efendi' nin Kızıl Hafız Mehmet Emin Efendi isminde bir erkek, bir de Nimeti Hanım isminde bayan

iki kardeşi

vardır. Atatürk'ün baba soyu, büyük amcası Kızıl Hafız Mehmet Emin Efendi tarafından devam etmiş ve günü­ müze kadar ulaşmıştır. Bunun oglu Salih Efendi ve ikinci eşi Müberra Harum­ dan devam eden aile, torunlarla yedinci kuşaga ulaşmış bulunuyor. Belgelerden Atatürk'ün Müberra Hanım'a

' Yenge'

şeklinde hitap ettigini biliyoruz.

45

ALİ KUZU

Atatürk'ün Anne Soyu Anadolu' dan Yanınada'ya geçip yerleşen ilk Türk gru­ bu olmak üzere, Türkiye Selçuklulan'nın merkezi Konya' ya mensup olmalanndan dolayı bu suretle ad alan 'Konyarlar' gösterilmektedir. 19. yüzyılda veya 20. yüzyılın başların­ da Rumeli'yi gezen ve buradaki Türklerle bizzat görüşerek onların hatıralarını toplayan veya buradaki Türk varlığı hakkında eser yazan Batılı seyyahlar ile bilim adamlan,

'Konyarlar' hakkında önemli bilgiler vermektedirler. Atatürk'ün soyu ile ilgili bir çalışma yaparak, amcası Kızıl Hafız Mehmet Emin Efendi' nin soyundan gelenle­ rin ellerindeki bazı belgeleri yayınlayan Burhan Göksel, Konyarlar'ın, Konya-Karaman' dan Fatih Sultan Mehmet döneminde, 1466 yılında, Karaman-oğulları ortadan kal­ dmldıktan sonra Rumeli'ye göçtirtilerek, iskan edildikle­

rini belirtmektedir. Osmanlı Devleti'nin Rumeli'deki Yörüklerle ilgili ör­ gütlenmesi içinde kendileri için ayrı isimle bir sayım (tah­ rir) defteri bulunmayan Konyarlar, yerleştikleri bölge­ lerde, başlangıçta özellikle

'Kocacık' ve 'Selanik Yörükleri' içinde, sonradan da ' Vodina' ve 'Sangöller Bölgesi' Yörtik­ leri içinde ' Eviad-ı Fatihan' olarak kaydedilmişlerdir.

Soyumuz Yörüktür Mustafa Kemal'in anne soyundan dedesi Sofu-za­ de Feyzullah Efendi' dir. Feyzullah Efendi, Selanik' e bir saat mesafede bulunan Lankaza' da çiftlik sahibi idi. Ata­ ttirk'ün ve Makbule Hanım'ın çocukluk anılarında bah­ settikleri çiftlik burasıdır.

46

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Annesi

Zübeyde Hanım, Feyzullah Efendi'nin üçün­

cü eşi Ayşe Hanım' dan olan tek kızı idi. Atatürk'ün 5 kardeşi içinde en uzun ömürlüsü olan Makbule Hanım (1885-1956) anne soyları hakkında, " Annemden sık, sık şun­ ları dilemişimdir;" diyerek şu bilgileri vermektedir: "Bizim esas soyumuz Yörüktür. Buralara Konya-Karaman çevrelerinden gelmişiz. Büyükbabam Feyzullah Efendi'nin bü­ yük amcası Konya'ya gitmiş, Mevlevi dergaJıına girmiş, orada kalmış. Yörüklüğü tutmuş olacak... "

Mustafa Kemal Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım'ın babası hakkında, Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi'yi ve babası Kızıl Hafız Ahmet Bey'i de tanıyan ve doksan ya­ şında vefat eden Aydın Milletvekili

Tahsin San,

şu bilgi­

leri vermiştir:

"Atatürk'ün validesi Zübeyde Hanım, Sofu-zade ailesinden Feyzullah Ağa 'nın kızıdır. Bunlar Selanik'te doğmuşlardır. Bu aile bundan 130 sene evvel Sangöl'den Selanik'e gelmişlerdir. Vodina Kazası'nın batısında Sarıgöl Nahiyesi'nde on altı köyden ibaret olan bu nahiye ailesi, Makedonya ve Teselya'nın 47

ALİ KUZU

fethinden sonra Konya civan ahalisinden Osmanlı Hüküme­ ti'nin sevk ve iskdn ettirdiği Türkmenlerdendir. Son zamanlara kadar beş asır müddet içinde hayat tarzlannı, kılık-kıyafetlerini değiştirmemişlerdi. "

H a r p A k a d em i s i 1 904

i sta nb u l

48

-

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Bu konuda Lord Kinross, kaynak göstermeden şu bil­ gileri vermektedir:

"Zübeyde Hanım, Bulgar sınınnın ötesindeki Slavlar kadar sanşındı; düzgün beyaz bir teni, derin, ama berrak, açık mavi gözleri vardı. Ailesi Selanik'in batısında Arnavutluğa doğru, sert ve çıplak dağiann geniş, donuk sulara gömüldüğü göller bölgesinden geliyordu. Burası, Türklerin Makedonya'yı ve Teselya'yı almalann­ dan sonra Anadolu 'nun göbeğinden gelen köylülerin yerleştik­ leri yerdi. Bu yüzden Zübeyde Hanım, damarlanndaki ilk göçebe Türk kabilelerinin torunlan olan ve hala Toros dağlannda öz­ gür yaşayışlannı sürdüren sarışın Yörüklerin kanını taşıdığını düşünmekten hoşlanırdı. " Eldeki mevcut bilgilere göre aile, 1466'larda Kara­ . man' dan gelerek Vodina Sancagı' na baglı Sarıgöl' e yer­ leşmiş; sonra Selanik yakınlarındaki Lankaza'ya göçmüş, Zübeyde Hanım 1857' de burada dünyaya gelmiştir. Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım'ın babası Safu­ zade Feyzullah Efendi, üç defa evlenmiştir. İ simlerini bilemedigirniz diger iki eşi bir tarafa bırakılacak olursa, Zübeyde Hanım'la birlikte Hasan Aga ve Hüseyin Aga, Feyzullah Efendi'nin üçüncü eşi Ayşe (Aişe) Hanım'dan dünyaya gelmişlerdir.

49

Üçüncü Bölüm (Çanakkale' den Cuınhuriyete)

Mustafa Kemal ve Çanakkale

Ç

anakkale muharebelerinde

'Anafartalar Kahramanı'

unvanıyla ünlenen Mustafa Kemal Paşa önderliğin­ deki bu hareket, bağımsızlık mücadelesinin öncüsü olmak suretiyle tarihte hak ettiği seçkin yere oturmuştur. Mustafa Kemal Sofya' da Askeri Ataşe olarak bulunur­ ken Birinci Dünya Savaşı başladı. Savaşın başlamasından kısa bir zaman sonra da İngiltere ve Fransa, Almanya kar­ şısında zor durumda kalan müttefiki Rusya'ya Çanakkale ve İstanbul Bogazları üzerinden yardım etmek, İstanbul' u alarak Osmanlı Devleti'ni savaş dışı bırakmak ve Balkan­ larda h&!! tarafsızlıgını koruyan Yunanistan ve Bulgaris­ tan

gibi

devletleri kendi yanlarında savaşa sokmak için

Çanakkale Cephesi'ni açma kararı verdiler. Bu durum karşısında Osmanlı Harbiye Nezareti Ça­ nakkale'yi savunmak için hazırlıklara başladı. Çanakkale barış zamanında Müstahkem Mevki Komutanlıgı tarafın­ dan savunuluyordu. Yarımadanın kuzeyinde, yani Tekir­ dağ' da da 3. Kolordu bulunuyordu.

53

ALİ KUZU

2 Agtıstos 1914'te Osmanlı Devleti seferberlik ilan

edince 3. Kolordu Gelibolu'ya nakledildL Ancak 3. Ko­ lorduya ba�lı 8. Piyade Tümeni Sina' da görevlendirildi� için onun yerine 19. ihtiyat Tümeni kuruldu.

54

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Birinci Dünya Savaşı başladıktan hemen sonra Yarbay Mustafa Kemal cephede aktif görev almak istedi, ancak

" Sizin için orduda her zaman bir görev vardır. Ancak Sofya Askeri A taşeliğinin önemi dolayısıy­ la orada kalmanızda fayda var" denildi. her defasında kendisine;

" Vatanın mü­ dafaasına ait fiili vazifeden daha önemli bir vazife olamaz. Arka­ daşlanm cephede bulunurken ben Sofya'da Askeri Ataşelik ya­ pamam. Eğer birinci sınıf zabit olma özelliğine sahip değilsem bana açık söyleyin." dedi. Bunun üzerine Yarbay Mustafa Kemal;

İşte bu 19. Tümen Komutanlığına da 20 Ocak 1915 ta­ rihinde Yarbay Mustafa Kemal atandı. İtilaf devletleri Çanakkale'yi önce denizden donanma ile geçmeye karar verdi. Bu amaçla 18 Mart 1915 tarihinde İtilaf devletleri donanınası Çanakkale Boğazı'ru geçmek için büyük bir taarruz başlatb. Ancak bu taarruz Türk ta­ rihine "18 Mart Zaferi" olarak geçerken, İtilaf devletleri için büyük bir bozgun olarak sonuçlandı. 18 Mart 1915'te İ tilaf devletlerinin Çanakkale Boğa­ zı'ru geçme girişimi, Enver Paşa'nın boğazı doğrudan savunacak yeni bir ordu kurma karan vermesine neden oldu. Bu amaçla Enver Paşa Çanakkale' de 5. Orduyu ku­ rarak başına da Liman von Sanders'i atadı. Mustafa Ke­ mal'in başında olduğu 19. Tümen de 5. Orduya bağlı olarak Eceabat-Bigali yakınlannda 3. Kolordu ihtiyabnda tutulmak üzere görevlendirildi. 5. Ordu Komutanı Liman Paşa, İtilaf devletlerinin Ge­ libolu Yarımadası'na çıkarma yapabileceği üç yer tespit

55

ALİ KUZU

etti. Bunlar; Kuzeyde Saros Körfezi, yarımadanın güney ucu Seddülbahir ve Anadolu yakasında Kumkale idi. İtilaf devletlerinin savaş planı ise şöyleydi: Önce Kuzeyde Saros Körfezi ile Anadolu yakasında Kumkale'ye birer şaşırtma çıkarması yapılacaktı . An­ cak esas çıkarma Kabatepe'nin kuzeyine yani Arıbur­ nu bölgesine yapılacaktı ve buraya Anzak birlikleri çıkacaktı. Bu çıkarmanın amacı; Seddülbahir ile Kabatepe ara­ sındaki Türk birliklerini saf dışı bırakmak ve yarımadanın en dar yeri olan Conkbayır-Kocaçimen hattından Kilitba­

hir' e ulaşarak bogazı filoya açmaktı. 25 Nisan 1915 tarihinde İtilaf devletleri Gelibolu ya­ rımadasının altı yerine birden çıkarma yaptılar. 5. Ordu Komutanı Liman Paşa, ilk anda esas çıkarma yerini tespit edemedi. Yukarıda verilen plan dahilinde İtilaf devletlerinin esas çıkarma yeri Kabatepe'nin kuzeyi, yani Anzakların çıktıgı yer olan Arıburnu bölgesi oldu. Bu çıkarma Ça­ nakkale Savaşları'nda sahne ışıklarının Mustafa Kemal'in üzerine çevrildigi bir an oldu. Bigali bölgesinde yedek kuvvet olarak bekletilen Yar­ bay Mustafa Kemal' in komutasındaki 19'ncu Tümen, ordu komutanının emri olmadıkça asla kullanılmayacaktı.

Düşmandan Kaçılmaz Ancak bölgenin önemini sezen Yarbay Mustafa Kemal, hiç vakit kaybetmeden 57'nci Alay ile 1'nci Süvari bölügü

56

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

ve l'nci Da� Sataryası'ndan oluşan müfrezesinin önüne geçerek Conkbayın' na hareket etti. Sanbayır' a ulaşb& za­ man kıyıdan iç bölgeye do� çekilen erlerle karşılaşb.

Mustafa Kemal, bizzat bu askerlerin önüne geçerek; "Niçin kaçıyorsunuz ? " dedi. "Efendim düşman! " dediler. "Nerede ?" dedi. " İşte!" diye 261 rakımlı tepeyi gösterdiler. Gerçekten de düşmanın bir avcı hatb 261 rakımlı tepeye do� rahat­ ça ilerlemekteydi. O zaman bu kaçan askerlere ba&rarak; "Düşmandan kaçılmaz !" dedi. " Cephanemiz kalmadı." dediler. " Cephaneniz yoksa süngünüz var!" dedi. Ve ba�ırarak bunlara süngü taktırdı, yere yatırdı.

57

ALİ KUZU

Aynı zamanda gerideki birliklerin oraya gelmeleri için de yanındaki zabitlere emir verdi. Sonra da hızla ileri gelmesini emrettiği 57'nci Alay ile düşmanın kuzey kana­ dından kuşatıcı bir şekilde taarruza geçti. Bu taarruz sırasında Mustafa Kemal askerlere şu emri verdi:

"Size ben taarruzu emretmiyorum. Ölmeyi emrediyorum! Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde, yerimize başka kuv­ vetler ve komutanlar kaim olabilir. " 5 Alayın başlattığı bu taarruz karşısında şaşkına dö­ nen 15.000 kişilik düşman kumsala döküldü. Bu sırada düşman dananınasından yapılan şiddetli bombardıman nedeniyle Türk birlikleri de önemli kayıplar verdi.

Diger taraftan Yarbay Mustafa Kemal, 27' nci Alayın da Kemalyeri üzerinden taarruz etmesini istedi. 27' nci Alayın bu taarruzu karşısında Anzak birlikleri geri çe­ kilmek zorunda kaldı. Hatta Anzak Komutan General Birdwood bu durum karşısında General Hamilton' a

58

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

birliklerinin hemen çekilerek gemilere alınmasını istediy­ se de Harnilton bu iste@ reddetti. Yukarıdaki başarısından dolayı 1 Haziran 1915 tari­ hirıde Mustafa Kemal yarbaylıktan albaylıga terfi etti. Sonuçta Liman Paşa'nın stratejik önemini daha önce­ den kavrayamadıgı Conkbayır ve Sarıhayır Bölgeleri düş­ man eline geçmekten kurtuldu. Eger burası İngiliz-Anzak birliklerinin eline geçseydi Türk savunma sistemi çökecek ve daha savaşın başında savaşın sonu belli olacaktı. 6 Mayıs'ta ise Türk birlikleri düşmanı bölgeden tama­ men atmak için yeni bir taarruz yaptıysa da bunda başa­ rılı olamadı ve bu tarihten sonra bölgede Agustos ayına kadar sürecek olan mevzi savaşları başladı. 25 Nisan çıkarmasında yaşadıgı başarısızlıktan dola­ yı İtilaf devletleri hem büyük bir hayal kırıklıgı yaşadılar hem de Çanakkale'yi geçerek İstanbul'a ulaşmanın o ka­ dar kolay olmadıgmı anladılar.

Ancak İtilaf devletleri tekrar kara kuvvetlerini güçlen­ direrek Gelibolu harekatına devam kararı aldılar. Fakat bu harekat için Fransa her şeyden önce Almanya karşı­ sında Avrupa' daki kendi topraklarını savunma kaygısına düştügü için müttefiki İngiltere'ye destek veremeyece@ni açıkladı. Bu durumda ikinci Gelibolu çıkarması yalnız İn­ giliz çıkarması olacaktı. Bunun üzerine İngiltere, Mayıs 1915'te Hamilton'un komutasındaki kara ordusunu güçlendirme kararı aldı. Bu amaçla İngiltere 5 Tümen, yani 70.000 kişi tahsis etti. Bu kuvvet 43 parça gemiyle 1 Temmuz 1915'te İngiltere'den 59

ALİ KUZU

yola çıkh, ancak bu çıkarma çok gizli tutuluyordu. Geli­ bolu' da yapılacak bu ikinci çıkarmanın planı şöyleydi; İngiltere' den gelecek yeni kuvvetlerin bir kısmı An­ zakların Kabatepe kuzeyindeki harekahnın genişletilmesi için kullanılacaktı. Di�er bölümü de Suvla Koyu'nda ka­ raya çıkacak ve üç yönde Türk kuvvetlerine karşı saldırı­ ya geçecekti. Esas saldırı Türk sav unma hathnın sa� kanadına ya­ pılacak ve buradan Conkbayırı-Kocaçimen hath alınarak Maydos' a ulaşılacak ve böylece hem Türk kuvvetlerinin yardım için İstanbul ile ilişkisi kesilecek hem de Çanakka­ le Bo�azı donanınaya açılacakh.

Bu saldırı gerçekleşirken Suvla'ya çıkarılan kuvvetle­ rin Türklere karşı saldırısı gerçekleşecekti. Bunun dışında Seddülbahir' e de bir şaşırtma harekah gerçekleştirilecekti.

60

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

İngilizlerin çıkarma hazırlıkları 5'nci Ordu Komutan­ lığı tarafından öğrenildi, ancak 25 Nisan çıkarmasında ol­ dugu gibi çıkarmanın nereye yapılacağı konusunda görüş ayrılığı vardı. Yarbay Mustafa Kemal ise çıkarma yerini daha iki ay önceden sezmişti. Mustafa Kemal 5 Haziran 1915'te 5'nci Ordu Komu­ tanlı�ına yazdığı yazıda; "Düşmanın sahip olacağı ilk fazla kuvvetlerini Sazlıdere ile Azmak arasındaki bölgeye çıkaracak ve Kocaçimen silsilesini tutmaya teşebbüs edecektir." diyerek üst komutanlığın dikkatini çekmek istemişti. Ancak ne Esat Paşa ne de Liman Paşa, Mustafa Ke­ mal'in bu uzak görüşlülüğüne kahldı. Dolayısıyla yapı­ lacak bu yeni çıkarma için gerekli tedbirler de alınmadı. Bu koşullar allında İtilaf devletleri önce 6 Agtıstos 1915'te Seddülbahir Bölgesi'ne bir şaşırtma çıkarması yap­ h, ama aynı anda Suvla Koyu'na da çıkarak hızla Conkba­ yırı'na ilerlemeye başladı. Bu durum Arıburnu Cephesi'nin düşmesiyle sonuçlanacak bir durum ortaya çıkardı. Conkbayır ve Kocaçimen savunması 9'ncu Kolorduya verilmişti. 8 Agtıstos'ta düşmanın denizden ve karadan Conkbayırı'm şiddetli ateş alhna alması genel bir saldırı­ ya geçece�n ilk işaretleriydi. Ne var ki 9'ncu Kolordu­ da çözülmeler başladı. Bu Kolordunun bazı subayları raporlarını ordu ko­ mutanı yerine Mustafa Kemal' e göndererek ondan yar­ dım istemeye başladılar. Bu yazılardan bir tanesinde " Su­ bayla n n çoğu ya şehit ya yaralı. Hatta bulunduğum yerin adını hile bilmiyorum. Bölgeyi iyi bilen bir komu tanın atanmasını ııatanın selameti açısından rica ediyorum." diyordu. 61

ALİ KUZU

Kuzey Grubu'ndan 24'ncü Alay Komutanı Nuri (Con­ ker) de 11 Conkbayın 'na hareket ve oradaki düşmana saldırı emri aldım. Grup Komutanlığı 'ndan açıklayıcı bilgi istedim. Fazla söze lüzum yok cevabını aldım. Oradaki durum hakkında beni aydınlat. Ortada komutan yok." demekteydi. Bunun üzerine Mustafa Kemal eski arkadaşı olan Nuri Bey' e hızla Conkbayın'na gitmesini yazdıktan son­ ra; 11 Olaylar komutanı belli edecektir. " diyordu. Bu yazışmalar Conkbayır- Kocaçİmen bölgesinde komuta sorununun oldu�u göstermekteydi. Bu arada Mustafa Kemal komuta bunalımı nedeniyle kendisine ulaşbnlan yazıları bir üst makama ulaşbrarak onların dik­ katini çekmeye çalışıyordu. Bu durum karşısında S'nci Ordu Komutanı Liman Paşa bu sorunu çözmek için 16'ncı Kolordu Komutanı Al­ bay Fevzi Bey' i Anafartatar Grup Komutanı olarak atadı. Anafartatar

Savaşlan

Agtlstos 1915'te Liman Paşa Conkbayın'nda duru­ mun kötüye gitti� görerek Anafartatar Grup Komutanı Albay Fevzi Bey' den hemen düşmana saidırmasını istedi. Ancak Fevzi Bey askerin yorgunlugtınu bahane ederek bu emri yerine getirmedi. 8

Bu durum karşısında Liman Paşa Mustafa Kemal' e Anafartalar'ın durumunu nasıl gördü�ü sordu? Mus­ tafa Kemal de; "Conkbayın 'nda durum Jevkalade bir hdl al­ mıştır. Bunun düzeltilmesi için henüz birazcık ümit vardır. Bu da kaybolursa felaket beklenebilir." dedi. 62

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Liman Paşa'nın Kurmay Başkanı Albay Kazım (Dirik) aracılıgtyla " Çare Kalmadı mı ? " Sorusuna karşılık Mustafa Kemal; "Bütün komutanlığın kendisine verilmesinden başka çarenin kalmadığını" söyledi.

Bunun üzerine hemen o akşam, yani 9 A�stos 1915'te Liman Paşa büyük sorumluluk isteyen ve bu görevi üst­ lenıneye hazır olan genç Albay Mustafa Kemal'i Anafar­ talar Gı:up Komutanı olarak atadı. Aslında Liman Paşa bu verdiği kararla savaşı kaza­ nacak bir komutanı seçmekle kalmadı aynı zamanda Türk'ün kaderini etkileyecek bir komutanın dünya kamu­ oyu önünde kendisini ispatlamasına da yardımcı oldu. Mustafa Kemal ise savaşın en kritik anında bu görevi al­ makla yükselme hırsını de�il sorumluluk alma duygusu­ nu ön plana çıkarmıştı. Mustafa Kemal kısa sürede birliklerle ba@anh kurup düş­ man hakkında istihbarat bilgisi topladıktan sonra 9 A�tosta

saldırı emri verdi. Saldırı Azmakdere'nin iki yakasında baş­ layarak düşmanı birçok bölgede denize kadar sürdü. Liman

63

ALİ KUZU

Paşa da bu harekat ile düşmanın içerilere kadar ilerleme şebbüsünün kesin olarak durduroldugunu belirtir. Mustafa Kemal,

10

Agustos

1915

te­

tarihinde 8. Tümeni

bizzat kendisi komuta ederek yaphgı saldırıda Kocaçi­ men-Conkbayır'ı hathrun stratejik öneme sahip noktaları­ nı İngilizlerin elinden aldı. Böylece General Hamilton'un büyük ümitlerle hazırladıgt planı suya düşmüş oldu. Bugünkü muharebenin en önemli anısı, İngilizlerin şiddetli ateş albna aldıgt gözetierne yerinden bir an ay­ nlmayan Anafartalar Grup Komutanı Albay Mustafa Ke­ mal' in, İngiliz merrnilerinden saçılan misketlerden birinin sag gögsüne isabetidir.

Türk milletinin talibine ve tarihine yön veren büyük komutanın gögsüne sapianan bu misket, sadece saatini parçalarnış, ona bir zarar vermemişti. Mustafa Kemal ise bu olayı çevresindekilere duyurmadan hareUhn gidişah­ nı gözetlerneye devam etti.

64

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

15 A�stos'ta Kireçtepe üzerinden saldınya geçen İngilizler başlangıçta biraz başarı sagladılarsa da kendi­ lerine karşı koyan Gelibolu Jandarma Alayı tarafından durduruldu. Böylece bütün İngiliz kuvvetleri sahile ınıh­ lanmış oldu. 21 Agustos 1915'te İngilizler bütün güçlerini toplaya­ rak Anafartalar Bölgesi'nde yeni bir saldın gerçekleştirdi­ lerse de agır zayiat vererek geri çekildiler. 22 ve 27 A�s­ tos saldınlan da başarılı olamayınca Çanakkale' de büyük kara savaşlan devri sona ermiş oldu. Anafartalar Savaşlan hakkında Fransız Binbaşı Larşer şunlan anlatır: " Türkiye Ağustos ayında on dört tümenini sa­ vaşa soktu. Kazandığı başan kısmen Albay Mustafa Kemal'in direnme gücü sayesinde oldu. Albay Mustafa Kemal, en tehlikeli karşı saldınlan idare et­ miş ve Türk birlikleri de bu savaşlarda çok büyük başan göster­ miş. Fakat şunu da belirtmek gerekir ki Türk azmi, Türklerin savunmadaki üstün direnişi ve komuta kademesindeki vatanse­ verce hareketleri bu zaferde önemli rol oynamış br. " Çanakkale' de alınan bu agır yenilgiden sonra İtilaf devletleri komutanı General lan Harnilton görevden alı­ rup yerine General Munro atandı. Kasım 1915'te İngiliz Harbiye Nazın Lord Kitchener'in Gelibolu'ya gelerek cephenin son durumu hakkında bilgi almasından sonra İngiliz Hükümeti 12 Aralık 1915 tarihinden itibaren Geli­ bolu yanınadasım boşaltmaya başladı. Bu işlem de 9 Ocak 1916 tarihinde son buldu. Böylece Çanakkale Savaşları Türk Ordusunun kesin zaferiyle son bulmuş oldu.

65

Mustafa Kemal istifa Ediyor

Ç

anakkale Savaşları sona erdikten sonra Mustafa Ke­ mal' in başında oldugu Anafartatar Grup Komutan­ lığı 27 Kasım 1915'te lağvedildi. Bunun üzerine Mustafa Kemal de Edirne' de bulunan 16. Kolordu Komutanı Al­ man General Kannengiesser'in yerine tayin edildi. Bunun üzerine Mustafa Kemal istifasını verdi. Böy­ lece Mustafa Kemal'in askerlik hayatında Çanakkale Sa­ vaşları bölümü sona ermiş oldu. Liman von Sanders ise Mustafa Kemal' in istifasını hava tebdili iznine çevirdi ve O da bu şekilde Gelibolu yarımadasından uzaklaşh. (10 Aralık 1915'te istifa eder.) Uluğ İğdemir, Kazım Orbay'ın arşivinden faydalana­ rak istifa olayının perde arkasını anlatır. İğdemir'in sunu­ şundan faydalanarak belgeleri aktaralım: Enver Paşa'nın Çanakkale cephelerini ziyareti ile Mustafa Kemal'in ayrılması tarihlerinin arasındaki süre­ lere isabet eden belgelerden birincisi, Mustafa Kemal'in ihmal edildiğini ileri sürerek çekilme kararına Ordu Ko­ mutanı Liman von Sanders'in karşı çıkışını ve bu konuda Enver Paşa'yla gelişen diyalogunu ortaya koymaktadır. 66

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Liman von Sanders, Mustafa Kemal'in istifasını Enver Paşa' ya şu telgrafla bildirir:

Ekselans Enver Paşa, Osmanlı İmparatorlugu Ordusu ve Donanınası Baş­ kumandan Vekili, Zat-ı Şahanenin Yaver-i Ekremi,

67

ALİ KUZU

Ekselanslannıza, Albay Mustafa Kemal Bey'in yazılı bir dilekçe ile (hizmetten) aynimasını dilemiş olduğunu bildirmek­ le şeref duyanm. Bu dilekçeyi destekleyemem. Çünkü Mustafa Kemal Bey'i vatanın bu büyük savaşta hizmetlerine muhakkak suretle muh­ taç olduğu, çok müstesna kabiliyetli, yetkili ve cesur bir subay olarak tanımayı ve takdir etmeyi öğrendim. Albay Mustafa Kemal Bey, 5 ay önceki ilk karaya çıkış ha­ reketinden beri 1 9. Tümenin başında parlak şekilde savaşmış ve İngilizlerin Anafarta kanadında son büyük çıkarma harekatlan esnasında müşkül bir anda kumandayı üzerine almak zorunda kalmışhr; çünkü bu hususta görevlendirilmiş olan XVI. Kolor­ du Komu tanı, l'nci ve 12 'nci Tümeniere hücuma geçmesi yo­ lunda verilen mükerrer emri yerine getirmemiştir. Albay Mustafa Kemal Bey burada da görevini büyük bir cesaret, iyi ve açık bir tertibat olarak ifa etmiştir: Öyle ki; kendi­ sine -vazifem icabı olarak- takdirimi ve şükranımı tekrar tekrar ifade ettim. Albay Mustafa Kemal Bey aynimak istiyor; çünkü Ekse­ lanslannın, -İmparatorluk Ordusu 'nun Başkumandan Vekili ve en yüksek mafevkinin- güvenine sahip olamadığı kanısındadır. O, bunu bilhassa Ekselanslannızın son defa burada bulunduk­ lan sırada, o zaman ve halen hasta olduğu halde ve öbür üç gru­ bun şeflerini ziyaretierinizle şereftendirmiş olmanıza rağmen, kendisini aramamış olmanızdan istidldl ettiğine inanmaktadır. Ben Albay Mustafa Kemal Bey'e, ziyaretin sırf zaman ye­ tersizliği yüzünden yapılamadığını ve Ekselanslannızın kendi­ sinin hizmetlerini her halde takdir ettiklerini ifade ettim. 68

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Şimdilik ilişikte takdim etmediğim aynlma dilekçesini, Ek­ selanslannızın güvenini belirtmek suretiyle reddetmek lütfünde bulunmalannı rica ediyorum. Ekselanslannızın daima en derin hürmetkdn. Liman Von Sanders

Ordu Komutanlı�'na Terfi Mustafa Kemal, Anafartalar' da başarı ile büyük bir orduya fiilen komuta etmişti. Ordu Komutanlı� edebil­ mek için en küçük rütbe livahk (tu�generallik) oldu�n­ dan, O' nun bu rütbeye yükseltilmesi do�u olacaktı.

69

ALİ KUZU

Harbiye Nezaretinin Muamelah Zatiye Dairesi, ona göre gereken işlemi yapar ve belgeyi Nazır Enver Pa­ şa'ya sunar (1 Nisan1916) . Padişah iradesi, ancak 3 Ekim 1916' da Mustafa Kemal' e tebli� edilir. Mustafa Kemal, Güney-Do�u Anadolu'ya gitmeden önce, bir ara Harkiye Nazın Halil Menteşe ile yaph� bir görüşmede Enver Paşa ve Erkan-ı Harbiye konusundaki görüşlerini sergiler: Halil Menteşe'nin savaşın lehimizde gitti& görüşüne cevaben, "Ben öyle düşünmüyorum" deyince, Halil Menteşe O'na çıkışır: Ordu Başkumandanlık Vekilietine ve Erkan­ ı Harbiyeye derin güveni oldugunu, bu tenkitlerin ken­ disine de&I, Enver Paşa'ya yapılması gerekti&fli söyler. Mustafa Kemal: " .... Beyefendi, farkında değil misiniz ki, artık memlekette milli bir Erkan-ı Harbiye HeyeH yoktur. Bir Alman Erkan-ı Harbiyesi vardır." der. Özetleyecek olursak; Çanakkale Savaşları Mustafa Kemal'in askerlik hayahnda birçok önemli sonuca sebep olmuştur. Bunlar: 1. Mustafa Kemal'in askeri dehasını gözler önüne sermesidir. Mustafa Kemal Çanakkale'de durumu çabuk kavrayarak süratle karar vermek, verdi& karan cesaretle uygulamak ve gerekti& zaman hiç kimseden çekinmeden sorumluluk ve yetkiyi fizerine almak gibi komutanlık va­ sıfları göstermiş ve böylece savaşın gidişah üzerinde bi­ rinci derecede etkili kişi konumuna gelmiştir. 2. Çanakkale Savaşlan Mustafa Kemal adının ilk defa Türk askeri ve halkı tarafından duyulmasına neden oldu. Birinci Dünya Savaşı sona erip ordu terhis edilince 70

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

memleketlerine dönen askerler, yakınlarına Mustafa Ke­ mal'i düşmana karşı kahramanca savaşan bir komutan olarak anlattılar. Bundan sonra artık Mustafa Kemal Türk milleti için bir kurtarıcı olarak görülmeye başlandı. Yıllarca süren sa­ vaşlar sonucu kendine güvenini kaybeden Türk askeri ve halkı Çanakkale' de Mustafa Kemal sayesinde tekrar eski öz güvenini kazandı. Bu duygu ise daha sonra Milli Mücadele'nin ilk çekir­ de�ni oluşturacakbr. Milli Mücadele başlayıp da Mustafa Kemal halkı tekrar silahaltına davet ettigi zaman bu dave­ te ilk icabet eden yine onu tanıyan subay ve erler olacaktır. 3. Çanakkale Savaşları gelecege dönük olarak Türk İs­ tiklal Savaşı'nın liderinin belirlenmesinde etkili olmuştur. Çünkü daha Çanakkale Savaşları sırasında İstanbul' da yayımlanan bir dergi, Çanakkale' deki başarılanndan do­ layı Mustafa Kemal'in resmini kapak resmi yaparak onun Türk milleti tarafından tanınmasına ve ona güvenilmesi­ ne neden olmuştur.

4. Çanakkale Savaşları Mustafa Kemal'in liderliginde Anadolu' da başiablan Milli Mücadele komutasının şekil­ lenmesine neden oldu. Çünkü başta Mustafa Kemal ol­ mak üzere Fevzi Bey (Çakmak), Kazım Bey (Dirik, İsmet Bey (İnönü) gibi birçok komutan bizzat Çanakkale' de sa­ vaşarak Mustafa Kemal'in askeri dehasına şahit olmuşlar ve çekinmeden Milli Mücadelede onun komutası albnda yer almışlardır.

71

Çanakkale : Türk'ün Doğduğu Yer

edat Laçiner, 16 Mart 2005 tarihinde turkishweekly. netsitesinde kaleme aldığı makalede Çanakkale Sa­ vaşlarıru, Mustafa Kemal' i ve de sonrasını anlatmış. " Ça­ nakkale: Türk'ün Doğduğu Yer" başlıklı bu makalede Sedat Laçiner, nefis bir üslupla şunları yazmış;

S

1915 yılı Türkler için bir kader yılıdır. Büyük bir cihan harbinin ortasında ayakta kalma mücadelesi veren Os­ manlı, her cephede gücünün son zerrelerini kullanmak­ tadır. İktisadi, sosyal ve siyasi, hemen her alanda çökmüş olan bir devletin adı kalmış, içi boşalmıştır. Üstelik her cephede savaşılan güçler dünyanın süper güçleridir: İn­ giltere, Rusya, Fransa ve müttefikleri güçlerinin neredey­ se zirvesindedirler. Dünyanın %75'inden fazlasına sahip olan bu ülkeler, sınırsız denebilecek insan gücü ve do�al kaynakları ile saldırmaktadırlar. Üstelik Osmanlı içeriden de kuşatma altındadır. Ekonomi, kelimenin tam anlamıyla 'sömürge ekonomisi' altındadır. 72

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Doğuda Errneniler, uzun süredir verdikleri rahatsız­ lığı ayaklanmay a dönüştürmüşlerdir. Bu ayaklanma Van şehrinin iş galine kadar varmışhr. Rus ordulanna lojistik destek veren Ermeni çeteleri, çekinmeden do�dan yar­ dım yapar hale gelmişlerdir. Kısacası, 'ölüm' yaklaştıkça havada uçan akbabaların sayısı da çoğalmıştır. ,

Bu ortamda Osmanlı Türkü'nün tek bir duası vardır:

" Düşman Çanakkale'ye saldırmasın ! " Çünkü dört bir cepheye dağılmış Osmanlı Ordu­ su'nun, İstanbul' u ve boğazları koruyacak gücü dahi yok­ tur. Çünkü çöllerde ve dağlarda başarıyla, göğüs göğüse; süngü süngüye çarpışan Osmanlı askerinin bir deniz har­ bine tahammülü kalmamıştır.

İngilizler ve Fransızlar dünyanın en büyük ve en güçlü donanmasına sahiptirler. Savaş gemileri çeliktendir. Ateşli

73

ALİ KUZU

silahları Osmanlı'nınkiler ile kıyaslandıgında cehennem silahlarıdır. Ve Osmanlı'nın insan gücü tükeruniştir. Düşman; bugünkü Hindistan, Pakistan, Bangladeş, Avustralya, Kanada, Yeni Zelanda ve daha birçok ülke­ den taze güçler ile beslenirken, Anadolu köylerinde bıyıgı daha yeni teriemiş gençler dahi tükenmektedir. Hicaz' da, Kafkaslarda ve Filistin' de düşmanın Ça­ nakkale' ye saidırma ihtimali akıllarına gelince, Osmanlı subaylarının gözleri hüzün ve çaresizlik ile dolmaktadır.

Çünkü onlar bilmektedirler ki, Çanakkale en zayıf noktadır . . . Ve onlar bilmektedirler ki, bu dar bogazı düş­ man güçlerinin geçmesi an meselesidir. Ve saldırıdar ve geçerler ise İstanbul düşmüş demektir . . . İstanbul düşmüşse, tüm cepheler düşmüş demektir . . . Yani, Türklin son devleti, Müslüman dünyasının ne­ redeyse tek bagtmsız devleti düşmüş demektir . . . Tüm Osmanlı cografyası ve beraberinde henüz sömürgeleşme­ miş Müslüman cografyası ile birlikte Batı emperyalizmi­ nin emrine arnade demektir.

74

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Çanakkale ölümün göründüğü andır . . . Esaretin . . . Bitmişliğin çaresizliğinin göründüğü yerdir. Osmanlı kötü gidişah görmektedir . . . Zaten en kötüsü de budur, görürsünüz felakete sürüklenişi, ancak bir şey yapamazsınız. 1915, işte öyle bir andır. * * *

Milli şair Mehmet Akif içinde bulunulan tabioyu şöyle özetler:

" Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar, Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddım var" Do�udur . . . Osmanlı'nın Bah'sında ufukları adeta çelik zırhlı duvarlar sarmaktadır. İngiliz ve Fransız çelik zırhlıları boğazın önüne gelmişlerdir ve ateş, kan ve ölüm kusmaktadırlar. Bunun karşısında Osmanlı'nın ise ancak iman dolu göğsüyle koruyabileceği sınırları vardır . . . Bu çelik ve ateşin insan vücudu ile çarpışhğı andır . . . Ve bir benzeri yoktur tarihte . . . Ateş, et ile çarpışmışhr . . . Çelik, gencecik bedenierin üzerinden geçmeye çalış­ mıştır . . . Üstelik bu gencecik vücutlar açtır . . . İngiliz ve Fransız askerlerine sürekli erzaklar yağarken, Türk as­ kerine günde bir öğün yemek dahi verilemediği günler olmuştur. Yani çelik, güçlü ve zinde bir vücutla değil, aç, susuz ve hasta vücutlar ile çarpışmaktadır . . . Şaşırhcıdır, başka bir örneği yoktur . . . İbret vericidir: Çelik ve ateş yenilmiştir . . . İnsan vücudu kazanmışhr . . . 75

ALİ KUZU

Fakat kazanan sadece insan vücudu mudur? Kuru ku­ ruya saldırmak mıdır? Ölüme kendini atmak mıdır? Hayır, hem de koskocaman bir HAYIR. . . Kazanan imandır, hayvan de� . . . Kazanan inançtır, delilik değil . . . * * *

76

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Atatürk'ün de enfes bir şekilde tanımladı& gibi, öle­ ceğini bile bile, bir önceki arkadaşının öldü�nü göre göre şahadet şerbetini içmek için, bu vatana en . son bor­ cunu ödeyebilmek için, Kuran' dan bildigi ne var ise mı­ nldanarak, Kuran bilmeyen bildigi birkaç duayı tekrar tekrar okuyarak çıkmaktadır siperden. Ve bilmektedir ki, bir dakika dahi sürmeyecek yaşaması . . . Fakat tereddüt gösterınemektedir . . . Mustafa Kemal şöyle anlatıyor manzarayı:

" . . . Karşılıklı siperler arasındaki mesafe 8 metre, yani ölüm muhakkak. Birinci siperdekilerin hiçbirisi kurtulmamacasına şehit düşüyor. İkinci siperdekiler yıldınm gibi onlann yerine gidiyor. Fakat ne kadar imrenilecek bir soğukkanlılık ve tevek­ külle biliyor musunuz ? Bomba, şarapnel, kurşun yağmuru altında öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor ve en ufak bir çekinme bile

göstermiyor. Sarsılma yok Okuma bilenler Kuran-ı Kerim oku­ yor ve Cennete gitmeye hazırlanıyor. Bilmeyenler ise, Kelime-i Şahadet getiriyor ve ezan okuyarak yürüyorlar. Sıcak cehennem gibi kaynıyor. 20 düşmana karşı her si­ perde bir nefer süngü ile çarpışıyor. Ölüyor, öldürüyor. İşte bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren, dünyanın hiçbir aske­ rinde bulunmayan, tebrike değer bir örnektir. Emin olmaZısınız ki; Çanakkale muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur. " Mustafa Kemal de onlardan biri oldugu halde onun da içi titrememektedir . . . Böyle bir iman nasıl olabilir, o dahi anlayamamaktadır . . . Yüzlerce kiloluk mermiyi kaldıran Seyit Onbaşı, nasıl o mermiyi kaldırdıgını anlaya­ mamı şsa,

O

da anlayamamaktadır. Yaşamak yetmez, bu

77

ALİ KUZU

imanı anlamak için . . . Bizim gibi bu anı yaşamamış olan­ ların anlaması ise neredeyse imkansızdır . . . Zaten anlama­ ya da çalışmamak gerekir . . . O anları andıkça içlerimizde titreyen bir şeyler var ise, işte 'o' imanın tohumları, bu titremelerdir. * * *

Sanılanın aksine Türkiye Cumhuriyeti Sakarya' da, Dumlupınar'da veya Ankara'da kurulmamıştır. Osmanlı, Türkiye Cumhuriyeti ile yıkılmamıştır. Mustafa Kemal' e yeni bir devlet kurma azmini ve inancını veren sadece Kurtuluş Savaşı da de�dir. Osmanlı, Çanakkale kıyılarında yıkılmıştır . . . Bir koca çınar çatırdayarak devrilmiştir . . . Altında İngiliz'i, Fransız'ı hatta Rus'u bırakarak yıkılmıştır. Ve o çınar yıkıldıgı gün, bir sürgün vermiştir . . . Osman Gazi' nin, Orhan Gazi'nin ve nicelerinin temiz ruhları Ça­ nakkale sırtlarında hayat bulmuştur. Mucizeye İnanma­ yanlar, mucizenin Çanakkale olduguna, gözler ne kelime, kalpleriyle şahit olmuşlardır . . . Ve o ruh, Mustafa Kemal de dahil olmak üzere, genç Türk subaylarına geçmiştir. Türkiye Cumhuriyeti, Çanakkale sırtlarında kurul­ muştur . . . Herkes sur' a üflendigini sanmış, fakat topraga üflenir gibi, çamura can verilir gibi, ölüye hayat verilir gibi, yıkılan çınara can üflenmiştir, kan üflenmiştir, en önemlisi iman üflenmiştir . . . Yıkılan koca çınar bir yana yı­ kılırken, bir yandan da taze ve güçlü bir sürgün vermiştir. 78

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Çanakkale sırtları Mustafa Kemal'in de 'Atatürk' ol­ du�u zamandır . . . Türk' e inandı�, dünyarun ona ihtiyacı oldu�nu an­ ladı� zamandır. Olgunlaştı�, 'Kemal' oldu�, büyüdü�ü 'Atatürk' ol­ du� andır. Yoksa hiç kimse bir Meclis' in kararıyla 'Ata' olmaz, bir di�erinin sözüyle 'Kemal' olmaz. Bir devlet hayaliyle gerçek bir kahraman olamaz . . . 'Yoldaşları', İttihat Terakki'nin köhnemişliği içinde Pan-Türkizm veya Pan-Osmanlıcılık peşinde koşarken, Mustafa Kemal Conkbayırı'nda, Anafartalar' da . . . Kur­ şunların kurşunlara geçti� . . . Cesetlerin üç kez gömüldü­ �ü ve topra�n ceset kustu� . . . Çeli�in insan v ücu dunu durduramadı� bir ortamda pişmiştir . . .

Türk'li Türk yapan de�erlerin sadece Orta Asya steple­ rinde olmadı� görmüştür. Türk'li Türk yaparun yalnızca kanı olmadı� anlamıştır. . . Türk'li Türk yapanın başkası­ na duydu� nefret olmadı� bir kez daha keşfetıniştir . . Ve bu keşif, ateşin keşfinden de, tekerle� bulunmasından da, Ay' a gidilmesinden de, çok daha önemlidir. .

Mustafa Kemal insanlı� keşfetıniştir . . . Ve görmüştür ki insanlıgın şahikası, 11 tertemiz alnından vurulmuş yahyor, bir hilal uğruna Yarab, ne güneşler bahyor. " Savaş sonrasında Mustafa Kemal düşman askerleri­ nin annelerine seslenmiştir ve demiştir ki; 11 Bu memlekette kanlarını döken kahramanlar, burada bir dost ülkenin toprağındasınız. Huzur ve sükUn içinde uyuyu­ nuz. Siz, Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. 79

ALİ KUZU

Uzak diyariarda evlatlannı harbe gönderen analar, göz­ yaşlannızı dindiriniz. Evlatlannız bizim bağnmızdadır; hu­ zur içindedirler ve huzur içinde rahat, rahat uyuyacaklardır. Bu topraklarda canlannı veren onlar, bizim de evlatlanmız olmuşlardır. " Bu sözleri bir ölümlü kendiliğinden söyleyebilir mi? Mustafa Kemal'in dehası bir yana, ona bu sözleri söyle­ ten Çanakkale'dir. O, düşman askerine karşı hayahnı hiçe sayan Türk askerinin esir aldıgı yaralı düşman aske­ rini sırtında taşıdı�ını görmüştür . . . Matarasında çok az su kalmasına ve susuzluktan dili damagına yapışması­ na ra�en, düşmanı ile suyunu paylaşan Türk askerini görmüştür.

Mustafa Kemal' in ö�etmenleri Anadolu köylerinden kopup gelen 16-17 yaşlannda gençlerdir . . . 80

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Mustafa Kemal' e bu sözleri söyleten Balıkesir Lise­ si'nin tüm sıralannı boşaltan ö�encilerdir . . . Ona bu sözleri söyleten arkasında karısını ve beş be­ besini bırakan çiftçilerdir . . . Ona bu sözleri söyleten bir ayagı kopmuşken, onu bir yana bırakıp digeriyle düşmana saldıran, fakat düşmanı esir alınca ona insanlıgtn zirvesinde muamele eden Meh­ met' tir, Ahmet'tir, Hasan'dır . Yani sizlerin dedesidir, . .

babasıdır, akrabasıdır . . . Mustafa Kemal askerligi meslek edinmiş bir kişi olma­ sına ragmen, "zaruret yok ise, savaş bir dnayettir" demiştir. Ona bu sözleri söyleten nedir? Bir asker savaşı 'cinayet' olarak görür mü? Çanakkale' de ümitsizce, ama iman dolu kükreyen Mehmetçigin 'zarureti' ni görmeyen, on binlerce genç fidanın yere yıkılışma şahit olmayan savaşa 'cinayet' diyebilir mi? Savaşı cinayet saymak, düşman çocuklarını kucaklayıp, "artık

onlar bizim de evlatlanmız" diyebilmek . .

Oxford böyle bir filozof çıkarmış mıdır? Harward' dan böyle bir düşünür dogmuş mudur? Sorbonne bu sözleri kıskanmaz mı? Konfüçyüs bu sözleri duysa, gözleri yaşarmaz mı? * * *

Mustafa Kemal Çanakkale' de Mustafa Kemal olmuş­ tur . . . Türkiye Cumhuriyeti tertemiz bir imandan, Çanak­ kale' de dogmuştur. En önemlisi 'Türk' ün tanımı' yeniden, Çanakkale sırtlannda yapılmıştır: 81

ALİ KUZU

Fransız İhtilalı'run kirli, terör dolu, insanlık dışı, giyo­ tinlerle sembolleşen mirasına inat, insanlık için ve tertemiz bir iman üzerine, ırkçılıgı ve dtişmanlıgı reddederek, sos­ yal Darwinizm'i ayaklan altına alarak, gerçek kardeşliği ve fedakarlıgı yücelterek, "ben insanım, digerlerinden farklı degil, ne kanım, ne canım . Tek farkım imanım ve insanlara olan inancım" diye haykırarak tertemiz bir Türk milliyet­ çiliği dogtnuştur. Kısacası insanlıga bir umut dogtnuştur.

Enver Paşa Rus toplanna karşı kılıayla, timitsice, boş ve gerçekleşmesi zor bir hayal peşinde saldınrken, Mustafa Ke­ mal; Turan'ı Mehrnetçigin kalbinde bulmuştur. Yemen'den, Bosna' dan, Adana'dan, Diyarbakır'dan, Erzurum' dan, Gi­ rit'ten ve Konya' dan gelen yüreklerde bulmuştur.

82

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Türk'ün sadece bir ırk olmadığuu, bir millet olduğu­ nu Çanakkale'de kendi gözleriyle görmüştür . . . Ve Orta Asya steplerinden kopup gelen bir ırkın nasıl bu kadar kamilleştiğini, nasıl bir ırk olmaktan çıkıp insanlığın özeti olduğunu burada anlamıştır. Türk'ün bir üst kimlik olduğunu; Türk'ten, Boş­ nak'tan, Kürt'ten, Arnavut'tan, Gürcü'nden, Arap'tan, Rum'dan, Ermeni'den ve Yahudi'den, Çerkez'den, Po­ mak'tan ve daha nice ırktan birer tutarn 'kan' kahlınca na­ sıl bölünmez ve mükemmel bir alaşımın ortaya çıkhğuu insanlık burada görmüştür. Çanakkale bir savaşh, " insanlığın en son centilmenZer savaşı" . . . Fakat aynı zamanda insanlığın kendisiyle banş­ tığı bir andı . . . Selam olsun şehitlere, savaşırken dahi düşmanından nefret etmemeyi öğrenebilen Yüce önder'e ve askerleri­ ne . . . ( Kalemine sağlık Sedat Laçiner üstat)

83

Kurtuluşa Giden Yol

Ç

anakkale ile ilgili eski Devlet Arşivleri Genel Müdü­ rü Doç. Dr. Yusuf Sannay ise

Çanakkale Muharebeleri"

"Osmanlı Belgelerinde

başlıklı araştırmada şu önsözü

yazmış; " Milletlerin tarihinde sonuçları itibarıyla yeni bir ça­ gın açılması, yeni bir dönemin başlaması veya bir kırılma ve çözülmenin yaşanmasına vesile olan savaşlar vardır. Olumlu ya da olumsuz, sonucu ne olursa olsun bu savaş­ lar milletierin hafızasında her zaman canlı ve taze kalırlar. Anadolu'yu Türklere açan Malazgirt Savaşı, yeni bir çagı başlahp Osmanlı Devleti'ni bir dünya devleti haline getiren İstanbul' un fethi ve

1878 Osmanlı-Rus

93 Harbi .olarak bilinen 1877-

savaşı bu cümledendir.

Çanakkale Muharebeleri de hpkı bunlar gibi Türk milletinin hafızasına kazınan, hatırası hep taze kalan, üze­ rinden geçen yıllara ragmen h!l! coşkuyla anılan, hakkın­ da kitaplar yazılıp filmler çekilen büyük bir zafer, kahra­ manlık ve mücadele ömegidir.

84

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Osmanlı Devleti ekonomik ve askeri yönden zayıf ve bitti gözüyle bakılan bir devlet durumunda iken girdii;i

I.

Dünya Savaşı'nın ilk yıllarında umulmayan parlak sonuç­ lar almışsa da uzayan savaşın ai;ır yükünü taşıyamamış­ hr. Savaşta uğranılan yenilgi Osmanlı Devleti'nin fiilen yıkılmasının başlangıcı olmuştur. Ancak yıkılırken bile eski ihtişamlı ve heybetli günle­ rine nazire yapareasma zaferler kazarımaktan da geri kal­ mamıştır. İşte bunlardan birisi, güntimüzde bile bir darb-ı mesel olarak milletimizin dilinde dolaşan

çilmez"

" Çanakkale Ge­

sözünü dost ve düşmana kabul ettiren, hem deniz

hem de karada kazanılan Çanakkale Zaferi' dir. Osmanlı Devleti'nin yerine kurulan Türkiye Cumhu­ riyeti' nin tesisinde maddi ve manevi açıdan Çanakkale Zaferi'nin biiyük katkısı vardır. Çanakkale Muharebeleri,

85

ALİ KUZU

Osmanlı Devleti tarihinde görülmedik derecede milli bir ruhla, yurdu korumak düşüncesiyle yapılmışb. Burada yeşeren yurdu korumak fikri ve oluşan milli ruh, Kurtu­ luş Savaşı'nın zeminini hazırlamışbr. Çanakkale Muharebeleri'ne yarbay rütbesi ile bir tü­ men komutanı olarak kablan ve zamanla üstün komuta yetenegi ve liyakatiyle pariayarak albay rütbesi ile kolor­ du komutanlığına getirilen, Anafartalar ve Conkbayırı muharebeleriyle düşmanın Çanakkale Cephesi'ndeki son ümitlerini de boşa çıkaran Mustafa Kemal,

Kahramanı'

ve

'

İstanbul 'u kurtaran komutan'

'Anafartalar

unvanlarıyla

bütün yurtta tanınmışbr. I.Dünya Savaşı'ndan sonra ülkenin işgale ugt-ama­ sı üzerine başlatılan Milli Mücadele'ye Türk milletinin inanması ve destek vermesinde hiç şüphesiz bu kurtuluş hareketinin başında Çanakkale' den dolayı bir kahraman olarak tanıyıp güvendikleri Mustafa Kemal'in bulunma­ sının etkisi büyük olmuştur. Çanakkale Muharebeleri çeşitli renklerde, farklı mil­ letlerden insanları (İngiliz, Fransız, Cezayirli, Hintli, Ne­ palli Gurkalar, Senegalli, Avustralya ve Yeni Zelandalı, Yeni Zelanda yeriisi Maoriler' i...) aynı cephede buluştu­ ran, kara, deniz ve havada çok çetin mücadelelere sahne olan, birkaç metrelik bir siper hatbnı zapt etme veya bir tepecigi ele geçirmenin savaşın gidişabna tesir edebildigi, dar bir sahada cereyan eden, karşılıklı siperlerin arasında­ ki mesafenin yer yer

8-10 metreye kadar inebildigi, ben­

zeri görülmedik, kendine özgü özellikler taşıyan, sıra dışı bir mücadeledir.

86

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Çanakkale Muharebeleri, üzerinde en fazla araştırma yapılıp kitap yazılan savaşlardan biridir. Savaşa katılan ülkelerden İngiltere, Fransa, Avustralya ve Yeni Zelan­ da' da bu savaşlar üzerine çok ciddi araştırmalar yapılmış, savaşa

katılanlar tespit edilip onlarla görüşülmüş, yazı­ lı, sesli ve görüntülll kayıtlar tutulmuştur. Temennimiz, ülkemizde de bu tür projelerin uygulama alanına konup aksatılmadan sürdürülmesidir. Ülkemizde Çanakkale Muharebeleri, gerek anma faa­ liyetleri

gerekse savasın yaşandığı bölgeyi ziyaret etmek konusunda gittikçe artan bir ilgiye muhatap olmakla be­ raber savaş hakkında Genelkurmay Başkanlığı' nın yayın­ ladığı birkaç çalışma dışında; belgelere dayalı, ilmi, cid­ di ve kapsamlı bir kitabın yazılmamış olması büyük bir eksikliktir. "

87

Falkenhayn Hadisesi anakkale Savaşlannın ardından yeni görev yeri olan Suriye - Irak cephesine giden Mustafa Kemal, 5 emmuz 1917'de Bagdat'ı geri almak üzere örgütlene­ rek, başına da Alman Mareşalı Falkenhayn'ın getirildigi Yıldırım Orduları Grubuna baglı 7. Ordu Komutanlığına atanmışh. Falkenhayn'ın bir sörnürgeci gibi davranması Atatürk' U sinirlendi riyor du .

88

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Falkenhayn'ın sömürgeci zihniyeti askeri alanda da a�lı� korudu. Mustafa Kemal Paşa, Ordu Kumandan­ lı� ait salahiyetlerini tamamıyla muhafaza etmek isti­ yor, hMbuki Falkenhayn, kolordu kumandanianna karşı yapılamayacak surette 7.0rdu işlerine müdahale etmeye kalkışıyordu. Herkesi bir hediye ile kazanma yı düşünen Falken­ hayn,

2

küçük sandık altını kendisine gönderdi. M. Ke­

mal, bunun hediye oldu�u anlayınca bunlan derhal müşarünileyhe iadeyi veeibeden addetti. Mustafa Kemal, yurdun ve ordunun ne kadar kötü bir durumda oldu�nu 20 Eylül

1917' de Enver Paşa'ya bir ra­

porla anlath. Bu raporun birer suretini de Talat Paşa'ya ve Cemal Paşa'ya gönderdi.

Bu meşhur raporu uıug igdemir

şöyle özetlemektedir.

1-Halk ile idare arasındaki bütün ilişkiler sarsılmışhr. Ev­ lerinde kalanlar ya kadınlar ve acizlerden veya asker kaçaklann­ dan ibarettir. Bunlann yetiştirdikleri ürünler ancak kendilerine yetecek kadardır. Hükümetse onlann aç kalmalannı bile düşün­ meden ürünlerini ellerinden almak zorundadır. Ote yandan hükümetin güçsüzlüğü yüzünden memleket bir anarşi içindedir. Kimsenin hakkı korunamamaktadır. Bu da halkın hükümetten yüz çevirmesine sebep olmaktadır. Rüşvet ve vurgunculuk almış yürümüştür. Savaş sürüp giderse çürü­ yen devlet binası günün birinde birden bire çökecektir. 2-Savaşın yakın bir gelecekte biteceğini sanmıyorum. Bizim tarafın karşı tarafı banşa zorlayacağı bahis konusu değildir. Al­ manlann güttüğü yol "geliniz bizi yeniniz " ilkesine dayanıyor. 89

ALİ KUZU

3-0rdumuz savaşın ilk yıllanna oranla çok zayıftır. Ordu­ Iann mevcudu beşte bire düşmüştür. Bana gönderilen 59'uncu Tümenin yüzde eliisi ayakta durmaya yeteneği olmayan insan­ lardan ibarettir. İstanbul 'dan bin kişi ile yola çıkan taburlar Ha­ lep'e 500 kişi ile gelmektedirler. Batı cephelerimizde düşmanın saldınya geçmesi ihtimali vardır. Doğudan Ruslar saldınya geçerse buna karşı koyama­ yız. Irak' ta İngilizler amaçlannı elde etmişlerdir. Sina cephesin­ de düşman saldınya hazırlanmaktadır.

Özetle söylemek gerekirse; Bah 'dan bir saldırıyı beklemek, Suriye cephesinde ise düşman saldınsını geri çevirecek tedbirle­ ri almak lazımdır. Irak'ın geri alınmasını düşünemeyiz. Elimiz­ de bunun için kuvvet de yoktur. 90

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

4-Bu sözlerimle her şeyin bitmiş olduğunu söylemek iste­ miyorum. Kurtuluş çareleri vardır. Ancak isabetli tedbirleri bulmak gerektir. Durumu hayale kapılmadan olduğu gibi gör­ mek lazımdır. Bunun için: a) İçten hükümeti kuvvetlendirmeli, iktisadi hayatı yoluna koyarak açlığı giderecek tedbirler alınmalı, b) Askeri politikamız savunma politikası olmalı ve elimiz­ deki bir tek eri dahi sonuna kadar saklamalıyız. Yurt dışındaki bütün kuvvetleTimizi geri getirmeliyiz. 5-Bü tün Suriye ve Hicaz 'ın sorumluluğu şimdiye kadar ol­ duğu gibi kendi evlatlanmızdan birinin elinde olmalıdır. Sina cephesinde de komuta bizden birisine verilmelidir. Almanları idare etmek gibi bir yol yurdumuzun çıkarianna aykındır. Bu ölüm-kalım savaşırıda kendi kendimize karar veremeyecek kadar güçsüz değiliz. Eğer benim bilmediğim nedenlerden ötürü Falkenhayn 'ın görevde kalması yurdumuzun çıkarlan için zorunlu ise ve Sina cephesinin von Kress 'in 8. Ordusu ile benim 7. Ordum tarafın­ dan savunulması gerekiyor ve bu ordulann Falkanhayn'e bağlı bulunması uygun bulunuyorsa, yurdumuzun çıkarlan için bu görevi üzerime almaktan kaçınmam. Ancak Falkenhayn bir askeri komu tan olarak kalmalı, asıl idare ve geri hizmetler bir yurt çocuğuna bırakılmalıdır. Eğer biz harekete geçmeden önce düşman saldınya geçer ve Yedinci Ordu 'dan gönderilen kuvvetler parça parça Kress 'in komutası­ na verilerek benim karargahım işsiz kalırsa, bu hale seyirci kala­ mam ve derhal bü tün kuvvetleri emrime alınm. Sina cephesi bir komuta alhnda ezilmeğe mecbur olursa, bu komu tan ancak ben olabilirim. Almaniann bu durumdan 91

ALİ KUZU

faydalanarak, yurdumuzun bütün kaynaklannı kendi ellerine almalan na karşıyım. " 24 Eylül 191 7 tarihli ek raporunda, daha çok bölge­ sindeki askeri durumdan, Falkenhayn'la olan anlaşmaz­ lıkların nedenlerinden ve ciddiyetinden bahsetmiş ve an­ laşmazlığın bu durumunun milli menfaatlerimize uygun şekilde giderilmediği takdirde bu görevde kalmaması ge­ rektiğini açıkça ortaya koymuştur.

Bundan sonra, Enver Paşa tavrını gösterecek, Mustafa Kemal görevinden aynimak durumunda kalacaktır.

Suikast Girişimi Mustafa Kemal ile Cemal Paşa Halep'te (191 7) görü­ şürler. Cemal Paşa'nın anlatışıyla, Falkenhayn'ın mem­ leketin başına Allah tarafından son bir bela olmak üzere yaratıldığına karar verirler.

92

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Mustafa Kemal, Enver Paşa' dan da bir şey elde ede­ meyince, kendi deyişiyle, kendi kendini affedecek ve İs­ tanbul'a dönecektir. Cemal Paşa'nın ümidi Kudüs düşün­ ce kesilecektir. Mustafa Kemal İstanbul' a gelince, bir ay izin verildi. Böyle bir komutanın boş durması dedikodulara yol açıp Enver Paşa'yı yıpratabilirdi. Veliaht Vahdettin'in berabe­ rinde Almanya'ya gitmesi sa�lanarak iş hallolundu. Bayur, bu dönemde Mustafa Kemal' e karşı bir suikast düzenlendi� ve bunun Enver Paşa tarafından düzen­ lenmiş olabilece� anlatır. Akşin, bunun bir gözda�ı vermek amacını taşıyabilece�ni söyler. Ancak, Mustafa Kemal' e karşı düzenlenmiş olan bu suikastın -Bayur' a anlahlış biçimiyle de�erlendirilir­ se- gerçekli� üzerinde kuşku duymak mümkündür, en azından Enver Paşa ile ba�lantı kurmak pek mümkün de�ldir. Bu dönel)lde gelişen olaylardan biri de Enver Pa­ şa' nın " gizli kuvveti" ile ilgilidir. Enver Paşa, kendine karşı besledikleri inanç ve ba�lılı�a veyahut her aldıkları emri gözü kapalı yerine getireceklerine güvendi� subay­ ların koroutası alhnda on bin kişilik bir ' gizli kuvvet' kur­ muş olup; bu birlik, savaş ve türlü yı�naklar dolayısıyla İstanbul' dan gelip geçen, şu veya bu düşünce ile orada bulundurulan birlikler dışında, süresiz olarak kadrosu hiç de�iştirilmeden İstanbul' da tutulan ve işi bilmeyenlerce di�er birliklerden sayılan bir kuvvettir. 31 Aralık 1917' de olay çalkalarur. 93

ALİ KUZU

Enver Paşa'nın yakın adamı Levazımat-ı Umumiye Reisi Topal İsmail Hakkı Paşa, Mustafa Kemal'e açıklar. Mustafa Kemal, Fethi Bey aracılıgıyla Tal!t Paşa'ya du­ yurur. Tal!t Paşa-Enver Paşa-Mustafa Kemal yüzleşme­ lerinde, Enver Paşa, Yakup Cemil'inkine benzer hareket­ lere karşı tedbir olsun diye bulundugunu, darbe niyetinin asılsız oldugunu söyler. Bayur'a göre, Mustafa Kemal'in

16

Agustos 1 918 ta­

rihli Padişah buyruguyla Suriye'ye 7. Orduya tekrar gön­ derilmesini de Enver Paşa saglamıştır.

94

Memleketi Kurtaracak O' dur

B

u hadiseden sonra günün birinde yeniden böyle bir durumla karşılaşmamak için Mustafa Kemal'in vü­

cudunu izale etmeyi, başta Talat olmak üzere Merkez­ i Umumi düşündüler. Suikast Enver' e ait oldugu için O'nun da buna teşne olacağuu zannettiler.

95

ALİ KUZU

Fakat bunda çok yanıldılar. Çünkü Enver, vatanın Mustafa Kemal gibi yetiştirdi� emsalsiz bir kumandanı katiyen harcamak istemezdi. Bilakis, O'na daha çok paye vermek isterdi. İşte bu suikash tertip eden, Mustafa Ke­ mal'i Kolordu Kumandanı olarak Kafkas Cephesi'ne gön­ derirken O'nu aynı zamanda Mirliva (Paşa) yapmış ve sonra orada kendisine Ordu Kumandanlıgt payesi vere­ rek 2. Ordu'nun başına dahi geçirmişti. Arkadaşları behemehal M. Kemal'in vücudunun iza­ lesi lüzumuna iddia ederken Enver:

Bilinmez, günün birinde bize ne hal olur. Eğer biz hükü­ metin idaresini terke mecbur kalırsak bu memleketi kurtaracak ancak O'dur." diyordu. 11

Fakat di�er taraftan Mustafa Kemal, hiç boş durmu­ yor, ordu ricalini muhtelif yollarla Enver aleyhine tahrik ediyordu. Nihayet günün birinde 1918 senesi başlarında Enver, M. Kemal'i huzuruna ça&rmış ve kendisini ayakta kabul ederek şu sözleri söylemiştir:

Mustafa Kemal Paşa, orduyu, milleti birbirine kanşhnyor­ sun. Sizin alıp veremeyeceğiniz ben değil miyim ? İşte karşı kar­ şıyayız, vuruşalım. Eğer tabanca yanınızda yoksa, (masanın üze­ rinde duran 2 tabaneayı göstererek) bunlardan birisini beğeniniz, alınız. Ben ötekini alayım. Fakat şahsi gayeler yüzünden orduyu ve milleti birbirine katmayalım. Bundan çok büyük fenalık olur. " 11

Mustafa Kemal, bundan içtinap etmiş, kendisine tar­ ziye vermiş ve Enver'in talebi üzerine bir daha siyasetle meşgul olmayaca�a askeri namusu üzerine söz vermiş­ tir. Bunun üzerine Mustafa Kemal, Filistin Cephesi'ne gönderilmiştir. 96

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Filistin Cephesi Yukanda bahsetti�irniz Filistin Cephesi'ne tayini 1917 idi. Fakat 1918'de Filistin'de Liman Paşa'nın, Yıldırım Or­ dulan Grup Kumandanlı�a tayininden ve Enver'le yu­ kanda bahsi geçen hadiseden sonra tekrar aynı orduya (7. Orduya) kumandan oldu.

Burada, cephede daha henüz mühim vazife görmeye zaman kalmadan, düşman büyük kuvvetlerle sa� cenahı­ mıza (8. Orduya) taarruz etmiş ve bütün orduyu mahv ve perişan ederek 1 günde Ordular Gruhu Kumandanlık KarargAhı olan Nasıre'ye girmiştir. Bunun solundaki 7. Ordu ise, Mustafa Kemal'in dira­ yeti ve metaneti ile Şeria Nehri'ne do� geri çekilmiş ve bu şekilde düşman tehlikesinden kurtulmuşi.u r. Bu hezimet o kadar büyüktti ki Liman Paşa, kararga­ hından birkaç kişi ile güç halde ahna binerek Şam'a do�u kaçabilmiştir. İşte bu esnadadır ki, hakiki vaziyeti gören

97

ALİ KUZU

Yıldırım Ordulan Grup Kumandanı Müşir Liman Von Sanders Paşa verdiği emirde:

" Böyle bir hezimet halinde askeri malumatın değil, ancak ruhiyalın muvaffakiyete amil olacağı, selamete çıkaracağı bir emr-i tabiidir. Ben bir ecnebiyim. Ordunun ahvali ruhiyesini idareden acizim. Bu işi mükemmelen görecek, her veçhile iktida­ n müsellem olan 7. Ordu Kumandanı Mirliva Mustafa Kemal Paşa'yı vekil tayin ederek İstanbul'a hareket ediyorum. " sözle­ riyle kendisini tehlikeli durumdan sıyırabilmişti. Yıldınm Orduları Grubu'nda 8., 7. ve

4. Ordular var­

dı. Maglup olan 8. Ordunun Kumandanı Ferik Cevat Paşa ve 4. Ordu Kumandanı da Ferik Cemal (Mersinli) Paşa idi. Böyle olduğu halde Ferik'in vücuduna rağmen Mirliva olan Mustafa Kemal'in intihabı çok manidardı. Elbette ki Liman, hakikaten memlekete hizmet etmek istemişti. Müşarünileyh hiçbir zaman hoş görünerek iş görmemiş, kanaatinden hiçbir zaman farig olmadan ha­ reket etmiştir. Müşarünileyhe bu son hizmetinden dolayı dahi minnettanz. Bunun isabet ve hakikatini aşagıdaki sa­ brlarda görürüz: Ordumuz Halep civarına geldiği zaman düşmanın şe­ did takip ve hücumlarına maruz kalmıştı. Fakat Mustafa Kemal, orduya aşıladıgı cesaretle maneviyab yükseltmiş ve bozguna uğramış olan bu askerin başına geçerek düş­ mana mukabil bir taarruz yapmışbr. Bu şekilde düşman taarruzlarının devamını önlemiş ve bu suretle ordumuzu vahim vaziyetlerden kurtarmıştır. Mustafa Kemal her cephede kahramanlık göstermiş­

tir. Arıbumu'nda, Anafartalar' da ve hepsinin fevkinde 98

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Conkbayırı'nda avcı hatlarında düşmana hücumları idare ederek muvaffakiyet temin etmiştir. Fakat Halep'teki vaziyet ona benzemez. Çünkü Ça­ nakkale' deki bulunan Umera, zabitan ve askerler, harbe fevkalade hahişker, iyi bakımlı ve her türlü fedakarlıga teşne bulunurken; Kudüs'ü Şerif karşısından Halep'e ka­ dar. olabildigince kaçan, bozguna ugramış, gözü kaçmak­ ta kalmış bir askeri, böyle düşmana hücum ettirmek için cesaret vermek ve onların başında olarak bu harekatı ida­ re etmek, ancak hiçbir kimseye benzemeyen bir kahrama­ na nasip olabilirdi.

Bunun için büyük muzafferiyetler temin eden Çanak­ kale sevk ve idareleri, Halep'te bu bozgun askeri taarruza cesaret ve gayret bakımından küçük kalır. Çünkü atılmaya teşne bir askeri hileuma kaldırınakla gözü miltemadiyen

99

ALİ KUZU

kaçmakta olan ve bundan başka selamet yolu aramayan bir askeri hücuma kaldırmak arasında ne kadar büyük fark oldu� gayet açıkhr. Mustafa Kemal, eğer bu taarru zu yapmamış ve mu­ vaffak olmamış olsaydı akıbet feci idi. Artık o asker büsbü­ tün dağılmış ve ordu tamamen malıvolmuş bulunacakb. İşte ehliyeti sabit olan Mustafa Kemal, hem muzafferi­ yelleri ve hem de mağlubiyet ve ticatları mUkemınelen hüs­ nü idare edebilecek kudrette büyük ve müstesna bir adamdı.

100

Mondros Ateşkesi irinci Dünya Savaşı'nın O�manlılar ve müttefiklerin­ ce kaybedilmesi üzerine, Itilaf Devletlerinin Osman­ lılarla bir ateşkes anlaşması yapmalan beklenmekteydi. Mustafa Kemal bunun bir an önce yapılması için İstanbul Hükümeti'ni uyarmışh.

B

Fakat bu sırada Talat Paşa Hükümetten istifa etmiş­ ti. Yerine Ahmed İzzet Paşa Sadrazam oldu. Yeni sad­ razam, Mustafa Kemal'in eski komutanlarındandi ve iyi niyetliydi. Başkan Wilson' a başvurularak ateşkes anlaşmasının yapılması istendiyse de İngilizler Osmanlı Hükümeti'ne Limni'nin Mondros limanında bulunan Agamenon zırh­ lısına temsilcilerini göndermelerini ve bir anlaşma yapı­ lacagını bildirdi. Yapılan görüşmeler sonunda, 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros ateşkesi imzalandı. Bu ateşkeste özet olarak şu hükümler bulunuyordu: Çanakkale ile İstanbul bo�azlan açılacak ve buralardaki savunma tesisleri İtilaf Devletle­ rince işgal edilecekti. 101

ALİ KUZU

Osmanlı Ordusu terhis edilecek, silah ve cephaneleri yabancılara verilecekti. Donanma teslim edilecek ve be­ lirlenen bir !imanda demirli olarak tutulacaktı. Toros tü­ nelleri yabancı devletlerin işgaline terk edilecekti. Telsiz­ Telgraf, Osmanlıların kontrolünden çıkanlacakh. Aynı durum demiryollan için de geçerli idi. Ateşkes anlaşmasının en önemli ve Osmanlılar için en tehlikeli olan yedinci maddesine göre ise, İtilaf Devletleri güvenliklerini tehdit eden bir durum ortaya çıkhğı zaman stratejik bölgeleri işgal edebileceklerdi. Mondros Ateşkesi, Osmanlı İmparatorlu�'nun tesli­ mi anlamını taşıyordu. Sadrazam Ahmed İzzet Paşa da anlaşmanın şartlannı ağır buluyordu. Tek tesellileri, Bul­ garistan' a daha ağır şartların kabul ettirilmiş olmasıydı. Mebusan Meclisi anlaşmayı hemen onayladı. Kasım 1918 tarihinde ateşkesin hükümleri Osmanlı Ordusu'na duyumlup buna uyulması bildirildi. Anlaşma­ nın 19'uncu maddesine göre, Osmanlı İmparatorlu�u'nda bulunan Alman ve Avusturyalılar bir ay içinde Osman­ lı topraklarını terk edeceklerdi. Buna uyan Liman Von Sandres kumandayı Mustafa Kemal' e bırakarak ayrıldı. 2

Geldikleri Gibi Giderler Ateşkesin yapılması Mustafa Kemal için bir son de�il, yeni bir mücadelenin başlangıcı idi. Manashr' daki askeri okulda iken yakın arkadaşlarına sık sık söyledi� ülkesi­ nin kurtuluşu için yapılması gerekenleri uygulama alanı­ na sokmak için harekete geçme zamanıydı.

1 02

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Anadolu' daki kuvvetlerin dağıhlmamasıru istiyor ve İstanbul' daki yetkililere küçük bir kuvvet olarak kal­ sa bile Yıldırım Orduları grubunun muhafaza edilmesini duyuruyordu. Bu istedi�i kabul edilmeyince mücadelesi­ ni başka bir biçimde sürdürmeye karar verdi ve İstanbul' a gitmek için yola çıkh. Mustafa Kemal'in Adana' dan bindi� tren, 1 Kasım 1918 günü Haydarpaşa istasyonuna gelmiştir. Aynı gün İtilaf Devletlerinin donanmaları da İstanbul'a gelmiş ve adeta şehri kuşatmışh.

Karşıya geçmek için Mustafa Kemal'in Haydarpa­ dan bindi� motor, bu yabancı savaş gemilerinin ara­ sından geçiyordu. Ne var ki, koskoca imparatorluk büyük bir hezimete u�amış, her yönü ile çöküntü içine düşmüş olmasına ra�en, otuz yedi yaşındaki genç general, Herisi için ümit doluydu ve gayet sakin bir şekilde limandaki gemilere bakarak " Geldikleri gibi giderler!" diyebiliyordu. şa

'

O günlerde İstanbul büyük bir kargaşa içindeydi, İtti­ hat ve Terakki'nin liderleri Talat, Cemal ve Enver Paşa'lar

1 03

ALİ KUZU

kaçmışlar, İttihat ve Terakki'nin milletvekilleri ise canlan­ m kurtarabilmek, sorumlulu� yüklemek için Maliye Na­ zın Cavit Bey'i savaşa girmeyi uygun bulan ŞeyhUlislam ile partinin genel sekreterligini yapmış Fethi beyi hedef olarak seçmişlerdi. Padişah, Sadrazam İzzet Paşa'ya bu üç kişinin kabi­ neden çekilmesi gerektiğini bildirmişti. İzzet Paşa bunu kabul etmedi, ama kendisi de daha fazla bu görevde kal­ mayı istemiyordu. Mustafa Kemal İstanbul' a geldiği gün Rauf Bey le bir­ likte hemen İzzet Paşa'ya gittiler. Onun hükümetten isti­ fa etmesine engel olmak istiyorlardı. Osmanlı Hükümeti emin ellerde olmalı ve birlikte mücadele sürdürmeliydi. Ancak bu sırada padişah, sadrazamlı�a Tevfik Paşa'yı atamışh bile. Bu durumda yapılacak iş, Mebusan Mecli­ si'nde etkili olmak ve Tevfik Paşa kabinesine güvenoyu verilmesini engellemekti. Mustafa Kemal bu konuda çalışmaya başladı. Görüş­ me olana� buldu� bütün milletvekillerine düşüncesini açıklıyor ve Tevfik Paşa kabinesine güvenoyu verilmeme­ sini anlahyordu. Fethi Bey'in aracılı� ile Mecliste millet­ vekilleriyle toplu bir konuşma yapma fırsahm dahi bul­ du. Her zaman oldu� gibi son derece etkili konuşmuş, inandıncı olmuştu. Ne var ki, sıra oylamaya gelince yine de Tevfik Paşa kabinesine güvenoyu verdiler. Meclisten istediği sonucu alamayan Mustafa Kemal, veliahtlı� zamarnndan beri ta­ mdı� ve birlikte Almanya'ya seyahat ettiği padişaha baş­ vurmayı düşündü. 104

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Vahd ettin ile görüşmeye gitti� zaman padişah gayet kesin bir şekilde ordudaki subaylarm kendisine ba�lı olup olmadıklannı ö�nmek istemişti. Mustafa Kemal, bunun aksine düşünmesinin mümkün olmadı� söyledi� za­ man da; "Sadece bugünü de�il, yannı da kastediyorum." cevabını aldı. Bu durumda genç generalin düşündüklerini sultana açmasına neden kalmamışh. Padişahın girişece� bazı ha­ reketler vardı, açıkçası Meclisi kapatmaya karar vermişti, 21 Aralık 1918 tarihinde Osmanlı parlamentosu da�ıtıldı. Bu arada İtilaf Devletleri ateşkes anlaşmasına aykın olarak ülkenin pek çok yerini işgal etmeye başlamışlardı. İzmit, Eskişehir, Afyon, Samsun, Batum ve Merzifon' a İn­ gilizler birliklerini çoktan göndermişlerdi. Halbuki Mondros'taki görüşmelerde İngiliz Amirali Calthrope, Rauf Bey' e söz vermiş ve ülkenin işgal edilme­ yece�ini bildirmişti. Ne var ki şimdi 7'inci maddeye daya­ narak güvenliklerinin tehlikeye düştü�nü söylüyorlardı. Özellikle İngiliz Başbakanı Lloyd George, Türklere hayat hakkı tanımak istemiyordu. Yine anlaşma hüküm­ lerine dayanarak İtalyanlar da Konya, Alaşehir ve Af­ yon' a küçük birlikler göndermişlerdi. Böylece demiryol­ larını yönetimleri alhna alıyorlardı. Fransızlar da hemen Adana'ya asker çıkardılar. Yabancı devletlerin ülkenin çeşitli bölgelerine girme­ leri, yerli azınlıkların da devletin çökmesi için el alhndan ya da açıktan çalışmalar yapmalarına neden oluyordu. İstanbul Rum Patri�in yönetimindeki Mavi Mira Deme�'ne Yunan Kızıl Haçı, Göçmenler Komisyonu da lOS

ALİ KUZU

yardımcı olarak illerde çeteler kurup propaganda çalış­ malan yapıyorlar ve Ermeni patrigi Zaven Efendi de bun­ ları destekliyordu. Karadeniz kıyılarında bir Pontus dev­ leti kurmak için de bir demek meydana getirilmişti. Öte yandan İngiliz Muhibleri Cemiyeti, İmparatorlu­ gu güya dünyanın en üstün yapıdaki insanlan olan İngi­ lizlerin himayesi altına sokabilme mücadelesine girişmişti. Üstelik bu cemiyete Hürriyet ve İtilafçılar da kahlıyordu. Ali Kemal gibi bir nazır ve yazar, Sait Molla gibi bir softa da bunlarla birlik olmuştu ve hepsini yöneten de İngiliz Din Adamı Rahip Frew idi. Bunların dışında Kürt Teali Cemiyeti, Teali İslam Cemiyeti gibi ülkeyi bir azın­ tıgın eline geçirme ya da bir din devleti kurma çabalannı sürdürmek isteyenler vardı.

Direniş Başlıyor Osmanlı İmparatorlugu ıçın arbk yapılacak hiçbir şey kalmamışbr. Türk topraklarını parçalara ayıran söz­ de barış antiaşması imzalanmış, İmparatorlugun Başken­ ti İstanbul işgal edilmiştir. Mustafa Kemal'in yıllar önce söyledikleri bir, bir gerçekleşmektedir. Anadolu topraklan parçalanmış, Ermenistan, Kürdis­ tan, Pontus gibi birçok devlet meydana getirilmeye çalı­ şılmaktadır. Ancak, ülkenin çeşitli yerlerinde milis güçle­ ri kurulmaktadır ve bunlar gerilla taktikleriyle işgalcilere karşı harekete geçmeye başlamışlardı. Bu durum işgalcileri telaşlandırmakta ve onların elebaşlıgını yapan İngilizler, İstanbul' daki kukla idare­ ye nota üzerine nota vermekteler, bu gerilla faaliyetlerin 106

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

durdurulmasını istemektedirler. Adı geçen notada ısrarla şu hususlar üzerinde durulmaktadır: Do� Anadolu' da askeri durum iyi de�ldir. Bu se­ beple Ordu Komutanı Yakup Şevki Paşa'nın görevden alınması istenmiştir. Erzurum, Erzincan, Bayburt ve Si­ vas'ta kurulan şuralarca, askeri kontrol altında, devşirme asker toplanmıştır . . .

Bunlar derhal durdurulmalı v e b u durumla ilgili ola­ rak alınacak tedbirler konusunda acele bil gi verilmelidir. Daha önce belirtildiği gibi, Mondros Ateşkesinin 24. Maddesi 6 Do� ilinde kanşıklık çıkması halinde burala­ rın işgalini öngörmekteydi. Paris' e giden Ermeni delegas­ yonu 6 Do� ilinin yanı sıra Maraş'la birlikte Kilikya'yı ve Trabzon ilini içine alacak "Büyük Ermenistan" oluşturul­ masını istemekteydi. 1 07

ALİ KUZU

Di�er taraftan, özellikle Do� Karadeniz Bölgesin­ de, Rize' den inebolu'ya kadar uzanacak bir Pontus-Rum devleti kurmak için yo� faaliyet vardı. Bu maksatla bir taraftan Paris Banş Konferansına heyet gönderiliyor, di�er taraftan bölgede Rum Çeteleri oluştu­ rularak asayişi bozmak, Müttefikle,rin müdahalesini sa�­ lamak, Müslüman halkı kaçırmak amacı güdülüyordu. Bölgede ezici ço�nlu�a sahip olan Müslüman halk, Hıristiyan çetelere karşı can güvenli� sa�lamak için gerilla grupları oluşturuyordu. Rumlar, bölgedeki nüfus dengesini etkilemek için Rusya' dan Kuzey Anadolu'ya Rum göçmenleri getirmekteydiler. Türk tarafı bunu önleme gayretlerine girişince, Rum­ lar bu durumlardan şikAyetçi olmuşlardı. Onl arın şikayeti üzerine, İngilizler, Samsun ve çevresindeki asayişsizli&­ nin önlenmesini, aksi halde kendilerinin önlem almaya mecbur olacaklarını belirtmişlerdi. Nitekim 9 Mart 1919' da Samsun, 200 kişilik bir müfre­ ze ile İngilizlerce kontrol altına alınmıştır. 30 Mart'ta Mer­ zifon işgal edilmişti. İngiliz işgal kuvvetlerinden moral bulan Rum çeteleri saldırılarını daha da artırdılar. öyle ki; olaylardın etkilenen bir Türk te�eni 17 Mart'ta da�a çıkarak direnişe geçti. Yakup Şevki Paşa'nın 9. Ordu Komutanlı�dan alınması da bölgedeki olumsuzlukları artırmı�tı. İtilAf devletlerinin bu olumsuzluklan bahane ederek, bölgede Pontus-Rum Devleti, Do� Anadolu'da Büyük Ermenis­ tan, Güneydo�' da Kürdistan oluşturulmasından endişe ediliyordu . . .

1 08

Şans Kurtaneının Ayağına Geliyor slında her şey 1919 baharının güneşin insanın içini

A ısıtmaya başladıgt günlerinde Samsun' daki İngiliz

işgal kuvvetleri komutanlıgtndan İstanbul' daki karargii­ ha bir telgrafın gönderilmesiyle başlamışh.

Deniyordu ki; " Bölgedeki Rumlar, Pontus devletini diriitme sevdasına kapıldılar ... " Ve de Türklerin bu girişi­ me direnmek için harekete geçebilecekleri, oluk oluk kan akabileceği, Rum köylerinin korunması için ivedi önlem alınma sı gerektiği anlatılıyordu. İstanbul' daki işgal kuvvetleri temsilcilerinden oluşan Yüksek Mütareke Komisyonu bu mesajı Sadrazam Damat Ferit Paşa'ya iletti ve "Önlem almazsanız, biz gereğini ya­ pacagtz!" Ultimatomunu dayadı. Eldeki bilgilere göre İngiliz girişimlerinden telaşianan Sadrazam Damat Ferit Paşa, meseleyi İçişleri Bakanı Meh­ met Ali Bey' e açarak, alınacak tedbir konusunda görüşü­ nü sordu. Bakan şikiiyete konu olan bölgelere muktedir 109

ALİ KUZU

bir generalin, durumu yerinde incelemek ve gerekli ön­ lemleri almak maksadıyla gönderilmesini önerdi. Bu konuda kimi düşündügü sorusuna da Mustafa Kemal Paşa cevabını verdi. Sadrazam, Mustafa Kemal'i tanımak istedi. Bu saglarur. Sadrazarnın Paşa hakkındaki kanaati olumludur. Harbiye Nazırı Şakir Paşa'ya, İngiliz şikayetleri ile ilgili konuyu incelemeye Mustafa Kemal Paşa;yı memur etmesini söyler. Bakan, Mustafa Kemal'in o srralar iyi ilişkiler içinde oldugu Bahriye Nazın Avni Pa­ şa' nın kayınpederidir.

İngiliz şikayetlerine ait dosyayı inceleyen Mustafa Kemal, görevin yapılabilmesi için memuriyetine bir şekil verilmesi, bir makam ve yetki sahibi olması gerektigini belirtir ve Genel Kurmay Başkanı ile temas için izin ister. 110

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Başkan Fevzi Paşa (Çakmak) görevli olarak İstanbul dışındadır. İkinci Başkan Kazım Paşa (İnanç) ile görüşür. Hatta amacını da kısmen açıklamakta sakınca görmez. Gayesi mümkün olduğu kadar geniş yetkilerle Anado­ lu'ya geçmektir. Kazım Paşa, ordu müfettişlikleri kurula­ cağını ve o sıfatla gitmesinin kolay olacağını söyler. Mustafa Kemal önce hükümetçe kendisinden ne bek­ lenildiginin ögt"enilmesini ister. Hükümetin istedikleri özetle şunlardır: 1. Mınbkasındaki asayişsizlik sebeplerini tespit ede­ cek, asayiş ve istikrarın temini için gereken tedbirleri alacaktır. 2. Mınbkasındaki siliih ve cephane toplanacak ve mu­

hafaza altına alınacakbr. 3. Anadolu' da kurulmakta olduğu söylenen milli şu­

ralar dağıblacakbr. Mustafa Kemal, "Hazırlanan talimata ne isterlerse yazın, yalnız birkaç noktayı ben ilave edeyim." der. Paşa yetki ile ilgili bazı hususlan kendi ekler. Fakat hazırlanan talimab, Harbiye Nazın imzalamaktan çekinir. Mührünü verir. Mühür alındıktan sonra talimatname biraz daha ge­ nişletilerek mühürlenir. Talimatnameye göre Mustafa Ke­ mal' in görevi, hem mülki ve hem de askeridir.

Paşa, Paşa Devleti Kurtarabilirsin Talimatnamedeki geniş yetkiler, görev alanının özel­ ligi-nden kaynaklanmaktadır. Daha önce kısaca belirtildi­ gi gibi Dogu Karadeniz Bölgesinde, içeriden ve dışarıdan lll

ALİ KUZU

yo�n destekli bir Rum-Pontus Devleti kurma faaliyeti vardır. Do� Anadolu' da kanşıklık çıkması halinde 6 ilin iş­ gal edilecegi öngörülmüştür. Do�' da çok ciddi bir Erme­ ni tehlikesi mevcuttur. Güney do�' da ise, İngiltere hima­ yesinde " Kürdistan Devleti" oluşturma çalışması vardır. Bundan başka Enver Paşa'run, Kafkaslardan Anado­ lu'ya geçmesinden endişe edilmektedir. Galip devletler ateşkes hükümlerini pervasızca çignernekte, savaş sıra­ sında yapmış oldukları gizli anlaşmalan uygularnaya ko­ yarak istedikleri yerleri işgal etmektedirler. İnönü'nün deyimiyle o dönemlerdeki İstanbul Hükü­ metlerinin ve devlet adarnlarının hiç birinde rnütarekeyi bozarak mücadeleye girrne k fikri yoktur.

Dolayısıyla Padişahın, 21 Nisan tarihli İngiliz nota­ sındaki istekler karşısında, hükümetin olaya rnuktedir, 112

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

duruma hakim olabilecek, İngilizlerce şikayete konu olan hususları önleyebilecek kapasitede bir general gönderme önerisini, bölgenin hassas durumunu da dikkate alarak onayladıgt açıktır. Bu kişinin Mustafa Kemal olmasında sakınca gör­ memiştir. Çünkü Padişahla Mustafa Kemal arasında Al­ manya gezisinden itibaren bir dereceye kadar bir yakınlık oluşmuştur. Padişah, Yaveri Mustafa Kemal'in yeteneklerine gü­ venmektedir. Onun hükümetin politikası istikametinde önlem alarak duruma hakim olacagı ve İngiliz şikayetle­ rini önleyece� inancındadır. Dolayısıyla atamayı onayla­ dıgı anlaşılmaktadır. Di�er taraftan atamanın gerçekleşmesi İstanbul' da her şeyi kontrol eden İngiliz yönetiminin olurunun alın­ masına ba�lıdır. Padişah ve İngiliz taraftarı olan bir hükü­ metin 11Persona Grata" olarak kabul etti� bir kimseyi ha­ liyle İngiliz işgal makamları da olumlu karşılamışlardır. Aslında Padişahın ondan bekledi�, İngiliz şikayetle­ rine yol açan durumları önlemek ve böylece bölgede ya­ bancı işgaline meydan vermemektir. İnönü' nün de�erlen­ dirdi� gibi;

llAtatürk'ün Anadolu 'ya bir vazifeyle gönderilmesi karan, umumi siyasi tehlikeler yüzünden, Karadeniz sahillerinde, İtilaf Devletlerinin Türkiye'yi itharn edemeyecekleri, bir inzibahn, bir idarenin tesis edilmesi ihtiyacından doğmuştur. " Mustafa Kemal'in 9. Ordu Müfettişli�e atama ira­ desi, 30 Nisan 1919'da Padişahça onaylanır. 5 Mayıs'ta Bakanlar Kurulunda tartışılan talimat, 6 Mayıs'ta görev 113

ALİ KUZU

yerine acele hareket etmesi için kendisine, 7 Mayıs' ta da kolordulara duyurulur.

Mustafa Kemal Paşa, müfettişlik karargahının seferi karargah sayılmasını ve personelin 3 aylık maaşlarının önceden verilmesini ister. Hazırlıklar tamamlandıktan sonra sadrazam ve Padişaha veda eder. Veda esnasında Padişahın sözleri anlamlıdır:

"Paşa, paşa, şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin. Bunla­ rın hepsi arhk bu kitaba geçmiştir. Bunlan unutun. Asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden önemlidir. Paşa, Paşa devleti kur­ tarabilirsin." Güven ve ümit ifade eden bu sözlere, Paşa saygı ve teşekkür ifade eden cürnlelerle karşılık verir. Saraydan ayrılırken Mustafa Kemal'e 'zat-ı şahanenin ufak bir hatırası' verilir. Bu, kapağının Uzerine padişahın mührü işlenmiş bir altın saattir.

1 14

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Mustafa Kemal'in Padişah'ın huzuruna çıkmasından bir gün önce İzmir'in işgali haberi gelmiştir. Yunan ordusu 20 bini aşkın kuvvetle karaya çıkmış ve Lord Kinross'un; "Atatürk: Bir Milletin Yeniden Doğu­ şu" adlı nefis kitabında aktardıgı, dönemin İngiltere Balı­ riye Nazırı Churchill'in sevincini güçlükle bastırabildiği cümlesiyle, "Küçük Asya'yı istila ve fetih yolunda, bayrağını

dalgalandıra dalgalandıra demiryolu boyunca Ege içlerine iler­ lemeye başlamıştı. " Osmanlı' nın elinde kalan son birkaç karış topra­ gın yasa gömüldüğü, Sultanahmet Meydanı'nda Halide Edip'in öncülüğünde işgali telin mitingi hazırlıklarının yapıldıgt saatlerde Mustafa Kemal, Harbiye Nezareti'nde Samsun yolcuhı�da kendisine eşlik edecekterin listesi­ ne son biçimini veriyordu. Artık Mustafa Kemal'in önünde ince ve uzun bir yol vardır. Bu yol onu ölümsüzlü�e ve devleti de ebedi ba­ ğımsızlı�a götürecek olan yoldur.

Bandırma Gemisini Babracaldar 15 Mayıs gecesi Mustafa Kemal ve arkadaşları İstan­ bul' dan Samsun' a hareket. etmek için son hazırlıklarını yürütüyordu. Gecenin geç saatlerinde, Mustafa Kemal'in üç yıl önce kiraladıgt ve bugün müze olarak kullanılan Şişli' deki evinin kapısı çalındı.

Gelen kişi, Saadeddin Ferid (Talay)' di. Saadeddin Fe­ rid Bey, Mustafa Kemal'in bir gazete aleyhine açtıgı dava­ ya bakan avukattı. Mustafa Kemal kapıda onu görünce, davayla ilgili bir konuda görüşme yapmak için geldi�ini 115

ALİ KUZU

sandı. Fakat Saadeddin Bey, bambaşka bir haberi bildir­ mek için gelmişti. Getirdigi haber, son derece önemliydi:

"İngilizler, Bandırma Gemisi'ni Karadeniz'de bahracaklar." Mustafa Kemal, bu bilginin dogruluğunu saptayabil­ mek için kaynağını ögı-enmek istedi:

"Kimden öğrendiniz, bu bilgiyi?" diye sordu. Saadeddin Bey, bilginin kaynağına olan güveniyle yanıt verdi:

"Berç Keresteciyan Efendi'den, efendim . . . " Mustafa Kemal yine sordu: " Siz kendisini tanır mısınız?" Saadeddin Bey' in "Şahsen tanımıyorum, fakat ismen biliyorum" yaruhndan sonra Mustafa Kemal bu kez, bu kişi­ nin güvenilir biri olup olmadığını sordu. Saadeddin Bey, bu soruyu ise şöyle yanıtladı:

116

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

11 Kendisi Osmanlı Bankası müdürüdür ve aynı zamanda Hilal-i Ahmer (Kızılay) ikind başkanıdır" dedi. 11 Hiltil-i Ah­ mer Başkanı Harnit Bey'e sordum. Bana, 'kişiliğinin, doğasının ve ahlakının son derece düzgün olduğunu' söyledi. Sizin avu­ kahnız olduğumu duyunca bana geldi ve kaynağını belirtmeden şu bilgileri verdi: 11 Mustafa Kemal Paşa 'nın bindiği vapur boğazdan çıkhk­ tan sonra batınlacak. Bu görevin torpidoya mı denizaltına mı verilmesi bile araşhnldı."

Ben de bunlan duyduktan sonra Hiltil-i Ahmer Başkanı Harnit Bey'e sordum, kendisini nasıl tanıdığını ... " Mustafa Kemal, verdi�i bilgi için kendisine teşekkür eder. Bir bilinmezli�e do� yol alacak olan Mustafa Ke­ mal, İstanbul' daki son gecesini evde annesi ve kız karde­ şiyle beraber geçirir. Zübeyde Harunun hazırladıgı yeme­ & odanın ortasına koydukları sininin çevresinde ba�daş kurup yerler. Mustafa Kemal, kendilerine, nereye oldu�unu bildir­ meden 'çok önemli bir görevle' derhal yola çıkmak üzere oldu�nu söyledi. Haber almaları biraz gecikebilirdi. İşi başarabilmesi için kafasının rahat olması gerekirdi. Ne onlar kendisi için üzülmeli; ne de o, .onların üzüntülerini kendisine tasa etmeliydi. Bankaya gerekli miktarda para bırakmıştı, ihtiyaçları oldu� vakit çekebilirlerdi. Zübeyde Hanım haberi duyunca fenalık geçirdi. Kız kardeşi Makbule ise şaşkındı. A�abeyi eskiden de savaşa giderdi, çarpıştıgıru bilirlerdi. Ancak bu sefer nereye, ne yapmaya gitti&ni, başına neler gelece&ni kestirrnek zordu.

117

ALİ KUZU

Kuş Uçtu 16 Mayıs sabalu erkenden kalkarak, annesi ve kız kar­ deşi ile vedalaşarak evden ayrılan Mustafa Kemal, buluş­ tuğu yol arkadaşlarıyla önce Cuma namazı için camiye gitti. Ardından Beşiktaş Vapur İskelesinden 'Askeri yolla­ ma' run bir motoruna binerek, Kız Kulesi açıklannda bek­ leyen Bandrrma Yapuruna geçti. Ayrılma anı geldi�de Mustafa Kemal, arkadaşlarına şöyle bir bakh, hepsinin yüzlerinde de�şik ifadeler vardı. Bazı yüzlerde endişeli bakışları yakaladı. Oysa kendi içi kıprr kıpırdı. Daha fazla vakit kaybelrnek istemedi. �­

�- .::

...... ..... .... . - - - �� - � � - ... .. ......_ v,... . _, ..._ _ --. ...... � -. � --- ... .. -·- - _ ._ w ..... .... .... .... - - -

AN NESINI ZIYARET ETT I KTEN SON RA

MUSTAFA KEMAL PA$A DÜ SAMSUN'A Gini

=...... � ---

- - -. .... ....... .. ... _ ..,. ..... ........ ... --­ . ........ .... ... _ _ .,.. _ _ .. _ --­ .... ..... -...... . .. .... \t: .... .... ....... .. ....- . -· ...,.. _

Saat 16.30 srralarında Süvari İsmail Hakkı Kaptam ya­ mna çağırıp ve ilk emrini verdi; "Bu andan sonra geminin

118

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

komutanı benim ve siz benim komutam altındasınız!" dedik­ ten sonra geminin rotasını değiştirmesi ve kıyıya olabildi­ ğince yakın yeni bir rota izlemesi buyruğunu verdi. Ardından şimşek gibi bakan mavi gözlerini İ şgal do­ nanmalarına çevirerek seslendi:

- Kaptan derhal ve bütün süratinle denize açıl! Motora tam yol verildi ve Köhne Bandırma Yapuru bilinmez kaderine doğru dalgalara kendini teslim etti. İ stanbul Boğazı' ndan Karadeniz' e çıktıktan sonra ha­ fiften esen rüzgar birden yerini şiddetli bir rüzgara bırak­ mış ve 279 grestonluk gemiye yüklenmeye başlamıştı. Rauf Bey'in rıhtıma kadar gelerek uğurladığı Bandır­ ma gemisinin Boğazdan Karadeniz' e henüz açıldığı saat­ lerde, İşgal Kuvvetleri Yüksek Komisyonunda ataşemili­ ter olarak görev yapan Wyndham Deedes, telaşla Babıa­ li'ye Sadrazam Damat Ferit Paşa'ya koşmuştu. Ancak Ferit Paşa sakin bir şekilde koltuğuna yaslan­ mış, iki parmağını şaklatarak, 11 Çok geç kaldınız ekselans. Kuş uçtu." yanıtını vermişti. Kuş uçtu yanıtıyla çılgına dönen ateşemiliter, derhal İngiliz Donanma Komutanlığı'nı arayarak, Karadeniz'e açılan Bandırma Yapurunun ardından bir destreyer gön­ derilerek, Bandırma vapurunun geri çevirmesini ya da torpilleyerek hatırılmasını istemiştir. İstanbul' dan hareket eden bir destroyer, Karadeniz' e doğru hızla yol alırken, Aynı anda Karadeniz'de bulunan İngiliz Donanmasına ait bir torpidoya da telsizle mesaj geçilmiştir. ll Hedefi bulun ve batınn." 1 19

ALİ KUZU

Fakat Bandırma vapuru İngiliz işgal kuvvetlerinin planladığı rotayı takip etmeyip, Mustafa Kemal'in çizdi� ve kıyıyı takip eden rotayı izledi� için, ne İngiliz destro­ yeri ne de torpidosu saatlerce Karadeniz'in hırçın suların­ da aradıkları vapurun izini dahi bulaınamışlardır. Sanki o hurda denilen Bandırma Yapuru kuş olup uçmuştur. Bandırma vapuru 18 Mayıs 1919 günü saat 12 civarı Sinop timanına girmiştir. Gemide konuk olarak bulunan Sinop Mutasarrıfı (Valisi) Mazhar Tevfik Bey bir sandaHa karaya çıkarken, Mustafa Kemal Paşa bir ara arkadaşları ile birlikte Sinop' a çıkıp oradan da kara yolu ile Samsun' a gitmeyi düşünmüştür. Böylece kendisini takip eden savaş gemisinden de kurtulmuş olacaktır. Fakat kara yokuğunun yol şartları nedeniyle deniz yolculuğundan daha çetin olacağı aniaşı­ lınca bu fikirden vazgeçilerek, vapurla yolculu�a devam kararı alınmıştır. Bandırma Yapuru 19 Mayıs 1919 Pazartesi günü sabah 08.15'de Samsun'a demir atarken, İsmail Hakkı Kaptan, yaşamının en mutlu anının tadıyordu. Bu güç görevi yerine getirebilmenin kıvancı içerisinde Allah' a şükrediyordu. Dil iskelesi açı�a demir atan Bandırma Vapuru'ndan taka aracılığı ile Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşla­ . rı, bugünkü Samsun Büyük Oteli ve Yaşar Doğu Spor Sa­ lonu arasında bulunan ilk adım anıtının olduğu yerdeki Fransızlardan kalma Dil (Reji) İskelesinden karaya ayak basmışlardır. 1 20

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

19 Mayıs 1919 günü Samsun'a çıkan Mustafa Ke­ mal'in, Kurtuluş harekAtını başlataca� kimse bilmiyor­ du. Resmi görevi Samsun ve çevresinde başkaldıran bazı çeteleri yola getirmekti. Resmi unvanı ise ordu müfettiş­ liği idi. Gemide: Atatürk ve kurmayı 22, Er ve erbaşlar 25, Müşavir ve ka.tipler 8, Gemi personeli 21 olmak üzere top­ lam 76 kişi bulunmaktaydı. Bu arada, Ermeni asıllı Berç Keresteciyan İstan­ bul'dan hareket etmeden önce, Mustafa Kemal'in avukah vasıtasıyla kendisine İngilizlerin yapacagı suikash haber vermeseydi, Mustafa Kemal ve arkadaşlarını Samsun'a götüren Bandırma Gemisi, İstanbul Bogazı'ndan çıkıp, Karadeniz'e açıldıktan bir süre sonra, büyük bir olasılıkla torpillenmiş ve bahrılmış olacakh. Mustafa Kemal, 1934 yılında emekli olan Berç Keres­ teciyan'ın kahramanlı� ve hizmetlerini hiçbir zaman unutmadı. Dogum yeri olan Afyonkarahisar dan milletve­ kili adayı gösterdi ve onun, milletvekili olarak TBMM'ne girmesini sagladı.

TBMM' de ilk gayrimüslim (Müslüman olmayan) mil­ letvekili olan Berç Keresteciyan'a Mustafa Kemal, soyadı yasası çıkhgında "Türker" soyadı vererek ona, kendinin ve ulusunun teşekkürlerini bildirmiş oldu.

Rumlar Yunan Donanmasını Belderken Mustafa Kemal ve arkadaşlarının uzun ve tehlikeler­ le dolu yolculugu Samsun'da nihayete ererken, bu ara­ da Yunanistan'ın Pontus hayaliyle Samsun'a yolladıgı

121

ALİ KUZU

subaylarına kurdurttu� 40 kadar çete; Türk köylülerini soyuyor, yaşlı, kadın ve çocuk ayınmı yapmaksızın on binlerce Türkü kendi vatanlarında, kendi topraklarında hunharca katletmeye devam ediyordu. Karadeniz Rum kökenli Araştırmacı yazar Hristos Samuelidis'in, 'Karadeniz' adlı kitabından aldıgımız aşa­ �ıdaki bölümler, Pontus gerçe� Rum çetelerinin giz­ li ve açık faaliyetlerini çok açık bir şekilde gözler önüne seriyor. Rum kökenli Yunanlı yazar kitabında bakın neler yazıyor:

" Pontus'lu gençlerin Türklere karşı savaşmak için Yuna­ nistan 'ın onlara irtibat subayı olarak yolladığı Pontus kökenli Üsteğmen Karaiskos, Yunanistan 'dan acele olarak silah ve cep­ hane gönderilmesini istemişti. Atina 'dan kısa süre sonra gelen gizli bir mesajda bol mik­ tarda silah ve cephanenin bir gemiye yüklendiği ve geminin Samsun'a doğru yola çıkhğı bildiriliyordu. Yunanlı istihbarat subayı Karaiskos, Samsun 'da Kızılhaç temsilcisi örtüsü altında faaliyetlerini gizliyordu. Müttefikler, yenilgiye uğramış Türkiye'yi, en sonunda, parçalamaya ve paylaşmaya karar vermişlerdi. Yunanlılar pay­ Ianna düşen İzmir'i işgal etmek için gerekli emri almışlardı. Yu­ nan askerinin İzmir'e çıktığı duyumlan Samsun 'da yayılmışh. Bu arada, Türkler korku içinde, kirpiler gibi toplaşarak ölümcül darbenin gelmesini bekliyorlardı. Rumlar ise çok sevinç­ liydiler. Kurtuluş zamanlan yaklaşıyor diye düşünüyorlardı. 1 22

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Şehrin ve civar köylerin Rumları, gözleri Kara Deniz 'in açıklanna dikilmiş vaziyette hasretle mavi beyaz bayraktarla donahlmış Yunan savaş gemilerinin gelmelerini bekliyor/ardı. Ancak, boşuna bekliyor/ardı. Samsun limanına gele, gele çirkin bir ticari vapur gelmişti. İçinden ise ülkesinin tarih akışı­ nı değiştirecek sert ve kanlı bir savaşı başiatmayı kendine amaç edinmiş, ırkımız (Rumlar) için ölümcül bir tehlike teşkil eden insan çıkmıştı." İşte 19 Mayıs 1919 tarihinde Mustafa Kemal Paşa Samsun'a ayak bashgtnda, Karadeniz'in hırçın sularında günlerdir mavi beyaz bayraklı Yunan savaş gemilerini bekleyen yerli Rumlar büyük bir hayal kınklıgtna uğradı­ lar. Şok içine düşen Rumiara inat, Mustafa Kemal Paşa'yı coşkulu bir şekilde karşılayan Türk halkının sesi tüm şe­ hirde yankılanıyordu.

Geri Dön Emri Mustafa Kemal' e, Samsun' a çıkmasından sadece iki gün sonra Harbiye Nezareti'nden İstanbul'a dön emri geldi. Sonra yol boyunca her durakta bu çağrıyı tekrarla­ yan bir telgraf uzatıldı kendisine. Havza, Amasya, Tokat, Sivas, Erzurum ... Arhk iş 'dön' çağrısının ötesine geçmiş, tutuklanması, derdest edilerek İstanbul' a gönderilmesi emrine dönüşmüştü. Erzurum'da telgraf makinesi başında Padişah'ın baş­ mabeyincisiyle saatlerce tarhşh. Mabeyinci yalvanyordu:

"Ne olur İstanbul'a dönün. Gelmek istemiyorsanız, izinli olarak Anadolu 'da kalın, ama görevi bırakın . . . " Bunun bir adım son­ rasının azil olacağı anlaşılmıştı. 1 23

ALİ KUZU

Ege gezisi sonrası kendisine kahlan Rauf Bey, Refet Bele ve Kazım Karabekir Paşa, bunu önlemek için istifa etmesini öneriyorlardı. Hatta sadece görevinden de�, or­ dudan da ayrılmalıydı. Mustafa Kemal tereddüt ediyordu. Aslında kendine güveni sarsılmışh ve hızla bir ruhsal çöküntüye sürükleniyordu. Çünkü üniformadan ayrılır­ sa, halkın kendisini desteklemekten vazgeçecegi korkusu­ na kapılmışh. Ama sonunda istemeye, istemeye arkadaşlarının tel­ kinine uydu, Harbiye Nezareti ile Padişah'a hem görevin­ den hem de ordudan ayrıldıgını bildirdi.

124

Mustafa Kemal'in idam Karan ustafa Kemal' in, Padişah Vahdettin ile görüşmesi­

M nin ardından 16 Mayıs 1919 günü, köhnemiş Ban­

dırma Yapuru ile İstanbul'dan hareket edip, 19 Mayıs günü Samsun' a ayak basmasının üzerinden tam 10 ay 20 gün geçmiştir.

1 25

ALİ KUZU

Anadolu'da yapb� çalışmalarla, başta İngilizler olmak üzere İstanbul Hükümeti'ni oldukça rahatsız eden Mustafa Kemal, artık söz dinlemez bir asi olarak görülmektedir. Ya­ pılan geri gel ça�larına cevap vermeyen, bu mavi gözlü adanun etrafına topladı� kalabalıklar çı� gibi büyümekte­ dir ve bundan en çok rahatsızlı� İngilizler duymakta olup ileride başlarına gelebilecekleri tahmin etmektedirler. Mondros Mütarekesi'nden sonra aralarında gizlice daha önceden kararlaşbrdıkları plam uygulamaya baş­ layarak Türkiye'yi yer yer işgal eden� İtilaf Devletleri ve kendi çıkarlan için durumdan yararlanmayı fırsat sayan azınlıklar da isteklerini gerçekleştirme yolunda önemli mesafeler almışken, birden ortaya çıkan Mustafa Kemal bu planları alt üst etmeye başlamışb. Bu yüzden Mustafa Kemal'in derhal ortadan kaldı­ rılması lazımdı. Daha önce kendilerinin de İstanbul' dan çıkmasına vize verdikleri bu adamın görevinden alımp, İstanbul' a geri ça�ılması önemliydi. İngilizler defalarca Padişah' a yapbklan başvuruların neticesiz kaldı�m gö­ rünce bu sefer yönlerini Sadrazam Damat Ferit' e çevirme­ yi uygun gördüler. Sadrazam Damat Ferit, 4. kez sadrazamlık makamına getirilmişti ve Padişah Abdülmecit'in kızlarından Mediha Sultan'la evliydi. Bu sebeple de, Padişah Vahdettin'in eniş­ tesi oluyordu. Yıldız Sarayı'na kapanmış bi çare durumda bulunan Padişah' a tek etki yapacak insan Damat Ferit' ti. Aslında İttihatçıların baş düşmam olan Padişah Vah­ dettin, abiası Mediha Sultan'ın telkinleriyle Damat Ferit' e 126

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

baglanıp inanmış, içine düşülen zor durumdan memleke­ ti ancak enişte paşanın kurtaracağı ümidine kapılmışh. Hele hariciyeci olan ve daha önceden Paris, Berlin, Pe­ tersburg ve Londra elçiliklerinde bul unan Damat Ferit'in İngiltere Kraliyet Ailesi'ne her isterligini yaphracak güçte oldugunun söylenmesi, Padişah'ın kurtuluşu Damat Fe­ rit'te görmesine sebep .oluyordu. Enişte Ferit Paşa, İngilizlerin her istediklerini yerine getirmenin tek kurtuluş yolu olduguna padişahı inandır­ mayı çok kolay başarrnışh. Bu yüzden de Anadolu' da başlayan milli mukavemet hareketlerini basbrır ümidiyle gönderilmesini onayladı­ ğı ve Nişantaşı'ndaki konağında görüştügü Mustafa Ke­ mal'in, Türkiye'nin kurtuluşu için mil lici güçlerin başına geçmesini de içine bir türlü sindiremiyordu. İşte ileri de başıma dert olur. Belki beni indirerek yerime sadrazam olur korkusuyla acele ederek, Bandırma Yapuru ile yolcu ederek, kurtuldugunu zannettigi Mustafa Kemal'in gidişinin ardından geçen tam 10 ay 20 gün sonra yeniden bir fırsat yakalamışh. İngilizlerin istegini tekrarlatmadı. Derhal Dürrizade Abdullah Efendi' den, Anadolu' da­ ki kurtuluş hareketini kötüleyen ve hareketin başındaki ile arkadaşlarının idam edilmelerinin vacip olduğuna dair fetva aldı. Kendisi de bir belge hazırlath, önce büyük bir zevkle kendi imzaladı. Daha sonra da ret edemeyecegini bildigi Padişah Vahdettin' e götürüp bu belgeyi imzalath. Onları fitne ve fesat çıkarmakla, İngiliz dostlarıyla araları­ nı bozmakla suçluyordu. 127

ALİ KUZU

Evet, o belge Mustafa Kemal'in idam fermanıydı. İşte Mustafa Kemal'in idam fermanı;

Padişah'm idam Fermanı Mustafa Kemal Efendi Hakkında Vahdettin Tarafından verilen İdam Fermanı Dosya Tasnifi Harbiye-Divan-ı Harp Dosya No: 70 Harbiye Nezareti Adliye-i Askeriye Dairesi Adet: 705 Padişah buyruğu Mehmet Vahidüddin Onay

"Kuvayı Milliye adı alhnda çıkardıklan fitne ve fesat­ la, anayasaya aykın olarak halktan zorla para toplamak, asker almak, bunun aksine hareket edenlere işkence ve eziyet ederek şehirleri yakıp yıkmaya kalkışmak suretiyle iç güvenliği bozan­ Iann tertipçisi olduklan iddiasıyla haklannda dava açılan, Üçüncü Ordu Müfettişliğinden alınarak askerlik mesleğin­ den çıkarhlmış bulunan Selanikli Mustafa Kemal Efendi, Eski yirmi yedinci firka kumandanı miralaylıktan emekli İstanbullu Kara Vasıf Bey, Eski yirminci kolordu kumandanı Mirliva Sa­ lacaklı Fuat Paşa ile Eski Yaşington elçisi ve Ankara milletve­ kili Midillili Alfred Rüstem ve sıhhiye eski müdürü İstanbullu Doktor Adnan Bey ile Üniversite Bah Edebiyatı eski öğretmeni 1 28

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Halide Edip Hanımın, aynntılan 1 1 Mayıs 1336 (1 920) tarihli ve 20 numaralı karar tutanağında yazılı olduğu üzre, Mülkiye Ceza Kanunu'nun kırk beşind maddesinin birind fık­ rası delaletiyle elli beşind maddesinin dördüncü fıkrası ve elli altıncı maddesi uyannca, sahip olduklan askeri ve mülki rütbe ve nişanlar­ la, her türlü resmi unvanlannın kaldınlmasına ve idamlanna, Halen firarda bulunmalan dolayısıyla kanun hükümleri gereğince mallannın haczedilerek, usulüne göre idare ettiriZme­ sine dair İstanbul bir numaralı sıkıyönetim mahkemesi taraftn­ dan gıyaben verilen hüküm ve karar, ele geçirildiklerinde tekrar yargılanmak üzere tasdik edilmiştir. Bu Padişah Buyruğu 'nu yürütmeye Harbiye Nazın görevlidir. 24 Mayıs 1336 (1920) Sadrazam ve Harbiye Nazırı Vekili Daınad Ferid

129

Zafere Giden Yol

11

arp, yalnız iki ordunun değil, iki milletin bü tün var­

H lıklanyla ve ellerindeki her şeyle, bütün elde tutulur

ve tu tulmaz güçleriyle birbirleriyle karşı karşıya gelmesi ve bir­ biriyle vuruşması demektir.

Bundan dolayı, bütün Türk milletini, cephede bulunan ordu kadar fikren, hissen ve fiilen ilgilendirmeliydim. Milletin her ferdi, yalnız düşman karşısında bulunanlar değil, köyde evinde, tarlasında bulunan herkes, silahla vuruşan savaşçı gibi kendini öden almış hissederek, bü tün varlığını mücadeleye ve­ recekti . . . Gelecekteki savaşiann yegane başan şartı da en ziyade bu söylediğim hususta yer almış olacaktır. " Bu gerçeği yıllarca sonra keşfetrniş olan Churchill, Mustafa Kemal'in elinde yeteri kadar deve ve öküz bu­ lunmadı�ı için, taşıt işlerinde cephedeki erierin kanların­ dan ve kızlanndan nasıl yararlandı�nı anlahr. Kadınların seferber edilmesi milli duygunun geliş­ tirilmesinde büyük bir rol oynamış; asker, sivil herkesin topyekful gayret göstermesi ihtiyacını iyice belirtmiş­ tl. Sivas, Erzurum, Diyarbakır ve Trabzon gibi da�nık . 130

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

merkezlerden toplanan silahlar, saman yı�arının alhna yüktenerek ka�laria taşınıyordu. Şalvarlı, dolaklı köylü kadınları ta Sümerler zama­ nındaki gibi, gıcırtılı sesler çıkaran ka�lannı sürerek saatte beş kilometrelik yolları aşıyor, cepheye doğru iler­ liyoriardı. Ço�, emzikteki çocuklarını, sıkıca sırtiarına baglamışlardı. Top mermilerini, halat kulplu cephane sandıklarını kucaklannda taşıyarak arabalara yükleyip indiriyor, iki omuzlarına birer gülle yüklüyor, çok kez tapalan bozul­ masın ya da ıslanmasın diye, çocuklarını açıkta bırakınayı bile göze alarak, üzerierini örtüyle kapahyorlardı.

Tekerierin kınlıp ka�nın yolda kaldıgı da oluyor­ du. O zaman kadınlar, içindekileri sırtiarına yüklenir ve kilometrelerce taşırlardı. Evlerinde kalanlar at, hay­ van ve araçlan el konmuş olmasına bakmadan, çapa

131

ALİ KUZU

çapalıyor, tohum ekiyor, ekin biçiyor, orduya yiyecek yetiştiriyorlardı. Refet Paşa, Milli Müdafaa Vekilli�e geçmiş, bütün enerjisi ve buluşlanyla çalışmaya başlamışh. Öküz ara­ basıyla yapılan taşımayı, yeni bir menzil sistemi kurarak daha hızlı hale getirdi. Arhk köylülerin alışık oldukları gibi her kasahaya gelince araba de�ştirecek yerde, belirli yerlerde öküz-. ler de�ştiriliyor ve taşıtlar, do�ca savaş alanına kadar gelebiliyordu.

Kilimlerden askerlere kaput, gaz tenekelerinden ilaç kutusu yaptırdı. Un bul unmazsa, köylülere, degirmenleri tamir edilineeye kadar, bugdayı kayncitarak ya da havan­ d a döverek yemelerini s öyled i Çorak yaylada odun bu­ lunmadıgından, ahşap evleri yıktırıp, tahtalarını lokomo­ tiflerde yakıt olarak kullandı. .

Sapan demirlerinden kılıç yapılıyordu. Ankara' da­ ki demiryollan atölyesi süngü ve hançer fabrikası haline 132

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

sokulmuştu. Bir tek bozuk silah kalmaması için her yerde tamir atölyeleri kurulmuştu. Refet Paşa yurdun en ücra köşelerinden bile orduya asker topluyordu. Halk, mina­ relerden askere yazılmaya ça�lıyordu. Orduya kahlmak isteyenler ço� kez haydutların ka­ sıp kavurdu� yerlerden geçerek, yüzlerce kilometre yaya yürümek zorundaydılar. Geldikleri zaman da kendilerine verilecek silah bulunmadı�ı olurdu. Bu erlere, cepheye giderken, düşmandan başka, yaralı ve ölülerin silahlarını da almalan söylenirdi.

Bu arada askerden kaçanlar yakalanıp şiddetli ceza­ lara çarphrılıyor, silahaltına yeni sınıflar alınıyor; Adana bölgesinden, Do� illerinden, Karadeniz' den ve daha başka uzak yerlerden takviyeler getiriliyordu.

1 33

ALİ KUZU

Türklerin, kendilerini bekleyen önemli savaşa hazır­ lanmak için üç hafta kadar vakitleri vardı. Ankara, bu haftaları endişe içinde geçirdi. Sivillerin morali adamakıl­ lı çökmüştü. Varlıklı eşraf ve tüccarlar, yanlarına aileleri­ ni ve servetlerini alarak Kayseri'ye göç ettiler. Daha baş­ ka kimseler de göç hazırlı�a girişti, hatta resmi görevi olanlar bile . (Lord Kinross, Atatürk Bir Milletin Yeniden .

.

Doğuşu, s:323-325)

1 34

Kemalpaşa' da Görüşelim 1/

ath müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O sahh bütün vatandır. Vatanın her kanş toprağı, vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz ...

H

"

Btiytik Taarruz'un miman Atatürk, Büyük Nutku'nda 30 Ağustos' u şöyle anlattı:

" . . . Efendiler, 26(2 7 Ağustos günlerinde, yani iki gün için­ de, düşmanın Karahisar'ın güneyinde 50 ve doğusunda 20,30 kilometre uzunluğundaki müstahkem cephelerini düşürdük. Yenilen düşman ordusunun bütün kuvvetlerini, 30 Ağustos'a 135

ALİ KUZU

kadar Aslıhanlar yöresinde kuşathk. 30 Ağustos'ta yaphğımız savaş sonunda düşmanın ana kuvvetlerini yok ettik ve esir aldık. Düşman ordusunun başkomutanlığını yapan General Tri­ kopis de esirler arasına girdi. Demek ki, tasarladığımız kesin so­ nuç, beş günde alınmış oldu. 31 Ağustos 1922 günü ordulanmız ana kuvvetleriy­ le İzmir'e doğru yol alırken diğer birlikleriyle de düşmanın Eskişehir'in kuzeyinde bulunan kuvvetlerini yenmek üzere ilerliyorlardı.

Doğrudan doğruya bana gönderilen bir telsiz telgrafta da İzmir'deki İtilafDevletleri konsoloslanna benimle görüşmelerde bulunma yetkisinin verildiği bildirilerek, onlarla hangi gün ve nerede buluşabileceğim soruluyordu. Buna verdiğim cevapta da 9 Eylül 1 922 'de Kemalpaşa'da görüşebileceğimizi bildirmiştim. 136

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Gerçekten de söz verdiğim gün, ben Kemalpaşa 'da bulun­ dum. Fakat görüşme isteyenler orada değildi. Çünkü ordulan­ mız, İzmir Rıhhmında ilk verdiğim hedefe, Akdeniz'e ulaşmış bulunuyorlardı. Saygıdeğer efendiler, Afyonkarahisar-Dumlupınar Mey­ dan Muharebesini ve ondan sonra düşman ordusunu tama­ mıyla yok eden veya esir eden ve kılıç arhklannı Akdeniz 'e, . Marmara'ya döken harekatımızı açıklayıcı ve vasıflandıncı söz söylemeyi gereksiz sayanm. Her sajhasıyla düşünülmüş, hazırlanmış, idare edilmiş ve zaferle sonuçlandınlmış olan bu harekat Türk ordusunun, Türk subay ve komuta heyetinin yüksek kudret ve kahramanlığını ta­ rihe bir kere daha geçiren muazzam bir eserdir. Bu eser, Türk milletinin hürriyet ve istiklal düşüncesinin ölümsüz bir abidesidir. Bu eseri yaratan bir milletin evladı, bir ordunun başkomutanı olduğumdan, mutluluk ve bahtiyarlığım sonsuzdur. "

137

Savaş Sonrası urtuluş Savaşı döneminin sona erdi� 1922 yılının son günlerinde ve özellikle Emperyalist Alemde, yenilgi sonrası İngiltere ve Yunanistan' da meydana gelen siyasi gelişmeler bütün Dünyanın dikkatini çekiyordu.

K

Yunanistan' da bir askeri darbe yapıldı. Kral Konstan­ tin 27 Eylül' de genel İstege uyarak tahtını terk etti. Yerine getirilen Il. George 28 Eylül' de ant içti. Eski Başbakan Ve­ nizelos'dan müttefik devletlerle ilişkilerde Yunanistan'ı temsil etmesi istendi. İhtilalciler 19 Ekim 1922' de General Pangalos' un baş­ kanlıgtnda, Anadolu felaketinin sorumlularını incelemek üzere bir araştırma kornitesi kurdular. 23 Ekimde Bakanların özel bir savaş divanı tarafından yargılanacakları basında açıklandı. Savaş Divanı 13 Ka­ sım' da, Parlamento binasında ilk duruşmaya başladı ve 28 Kasım günü sabahın erken saatlerinde kararını açıkla­ dı. Sanıklardan sekizi de vatana ihanetten suçlu bulundu. Başbakan Di.mitrios Gounaris, İçişleri Bakanı Nikola­ os Strotos, Petros Protopapadakis (1922 Mayıs'ında kralcı 138

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

koalisyon hükümetinin son Başbakanı) Georgios Baltaz­ zis (İzmir do�rnlu, 1921-22 yıllarında Dışişleri Bakanı), Nikolaos Theotukis (1921-22 yıllannda Savunma Bakanı) ve General Georgios Hacı Anesti (Anadolu' daki Yunan Kuvvetleri Başkomutanı) ölüme rnahküm edildiler. Xenephon Stratigos (Gounaris hükümetinde Genel­ kurmay Başkan Yardımcılıgı, 1922'de Ulaşbrrna Bakanı) ve Goudas da ömür boyu hapse mahkürn edildiler. Ölüm cezası aynı gün suçluların kurşuna dizilmesiyle yerine ge­ tirildi. Yenizelos şansı sayesinde kurtulmuştu, Yunanlılar için yeniden umut ışıgı oldu ve yıldızı parladı.

İngiltere' de ise 15 Kasım genel seçimlerinde Muhafa­ zakArlar Avarn Karnarasında ço�u� kazandı. Bu se­ çimde Liberallerden W.Churchill de, Dundee seçim böl­ gesinde seçimi kaybetmişti. Koalisyon'un Liberal liderleri arasında yerini koru­ yan bir tek Lloyd George oldu, ama o da bir daha kabine­ ye giremedi. Çanakkale' deki Lord Kitchener ve Winston Churchill gibi o da politik varlıgının Türkler tarafından yıkıldıgını görmüştü. Bütün bu başarısızlıkların nedeni aynı kişi olmuştu; Mustafa Kemal Paşa. Bu konuda Çin Basınının görüşü de şöyledir: 11Atatürk istilalan nasıl bir ruhla ve ne gibi vasıtalarla püskürttüğünü bize göstermek yoluyla ulusal kurtuluşun yöntemini göstermiş­ tir. O'nun düşünüş ve tutumunun kalpZerimizde her an canlı kalacağını, ulusal bağımsızlığımızda bize güç ve destek olacağı­ nı düşünüyoruz. " Bir Macar Gazetesi Pester Lloyd yazdıgı bir başyazı­ sında: 11 Güçlükleri ve zorlukları yenme karan ve aman bilmeyen 1 39

ALİ KUZU

savaş galiplerinin yenilenlere uygulamaya çalışhklan Pranga Siyasetini ilk kıran harp ve banş kahramanı büyük adam Ata­ türk olmuştur." Sözleri ile genel kanısını belirtiyordu. Atatürk'ün sadece Türk insanı için değil, bütün in­ sanlık Alemi için athğı en büyük adımlardan biri bize göre "Kadın Hakları" konusunda yaph�ı reformlar ve atılımlardır.

Günümüzde ne yazık ki dinsel inanışlar bahane edi­ lerek yeniden yok edilme�e çalışılan bu reformlar, o dö­ nemde sadece Türk Kadınlarını de� bütün dünya ka­ dınlığıru tam bir özgürlü�e ulaştırma�a çalışıyordu. Bu konuda birkaç örnek vermek isteriz. 1938 yılında Uluslararası Kadınlar Birliği Romanya delegesi olan Prenses Aleksandrina Cantacuzene "Ata­ türk, dünya üzerinde yeni bir dönem açmış bir insandır. Ben onun Türk Kadınına verdiği haklarla, bir ülkede anayı layık ol­ duğu yüceliğe eriştirip Bahya ders verdiğini nasıl unuturum." 140

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Derken, Tunus Milletvekili ve Kadınlar Birligi Başkanı Radhia Haddad da; "A tatürk'ün anısı yalnız Türk kadınlan­

nın değil, özgürlük ve gelişme aşığı bütün dünya kadınlannın gönlünde sonsuza dek yaşayacaktır. " Sözleri ile Atatürk'ün yaphklarırun kadın dünyası için ne kadar önemli ve örnek bir hareket oldu�u vurguluyordu.

141

Dördüncü Bölüm (Cumhuriyet)

Kemalistan İlan Edecekler nkara' da TBMM'nin kurulması ardından Anado­ lu'nun her bir yerinde Kuva-i Milliye adı altında direnişierin başlaması ve Türk Ordusunun yeniden to­ parlanrnası hem İstanbul'da hem de Avrupa'nın başkent­ lerinde şaşkınlık yaratmıştır.

A

Avrupa basınında ise ardı ardına makaleler yayınlan­ makta, Mustafa Kemal önderliginde yapılan "Kurtuluş Savaşı" hakkında birçok haberler yapılmaktadır. İşte bunlardan en ilginç olanını sizlerle paylaşıyoruz; Osmanlı İmparatorlugu Elçiliği Lahey, 8 Şubat 1921 Nu: 7200/ 24 Ek: 2 Basın Bülteni Harkiye Nazın Safa Bey' e

Sayın Bakan, Nieuwe Rotterdamsche Courant gazetesinin Balkan muha­ biri Van Cruyfun, ülkemizin iç durumu hakkında gazetesine 1 45

ALİ KUZU

gönderdiği iki yazının Fransızca tercümelerini ekli olarak zat-ı alfnize sunmakla şeref duyuyorum. En derin saygılanmın ka­ bulünü rica ederim. (İmza) Nieuwe Rotterdamsche Courant 5 Şubat 1921, Akşam Kemalistan

Balkan muhabiri, bu başlık altında Kemalist Hükü­ met'in durumunu aynntılarıyla inceleyen bir yazı yayın­ lıyor. Milliyetçi hareketin bütün Türkler nezdinde büyük bir halk sevgisi kazandı� ispatı, milliyetçiler tarafın­ dan işgal edilen toprakların Kemalistan olarak adlandınl­ masının oybirliğiyle kabul edilmesidir. İstanbul' daki sansür Türk basınında bunun kullanıl­ masına izin verse, bu Mustafa Kemal ile bir anlaşmaya var­ ınayı isternek arzusunun bir işareti olarak düşünülebilir.

" Bu arada Kemalistan Hükümeti, kararlı ve metodik bir şe­ kilde maliye, adalet, eğitim ve orduyu yapılandırmaya devam ediyor, ülkenin iç yönetimini sağlam temeller üzerine kuruyor ve acil bayındırlık çalışmalannı lfa ediyor. Oysa Bab-ı Ali dur­ maksızın acil para ihtiyacı ile mücadele ederken, milliyetçi hare­ ket zengin bir kaynak elde ediyor. Bu paralar nereden geliyor? Resmen bu bilinmiyor." diye muhabir cevaplandınyor. Moskova'nın yardımı dışında, milliyetçilerin diger güçlerden mali yardım ve malzeme sagladıgt genel olarak kabul görüyor. Örneğin; savaş araç ve gereçleri, hamma dde ve inşaat malzemesi Amerikan kaynagtndan İtalyan gemilerle Ke­ malist limanlara taşınıyor. Ankara ile Moskova arasında­ ki ilişkiler iyi olmasına ragtnen 146

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Bah basınında, milliyetçiler ile Bolşevikler arasında Kafkasya konusunda ciddi bir ihtilMın mevcudiyetiyle il­ gili rivayetler yer alıyor. Savaş bittikten sonra, Ankara ile Moskova arasında bu toprakların durumu ve nüfuz böl­ gelerinin paylaşımı konusunda tam bir mutabakata vanl­ dıgı gözleniyor. Sovyet Rusya' sı; Azerbaycan, Kars ve çevresi gibi tam Müslüman olan topraklan serbestçe Ankara Hükümeti'ne bırakmakta; Bakü petrolleri için özel bir anlaşma yapmak­ ta. Buna mukabil Milliyetçi Türkiye, Kafkasya'nın geri kalan yerlerinde, Ermenistan ve Gürcistan' da Sovyetleri serbest bırakmaktadır. Kemalistan' da her makam ne önemde olursa olsun Moskova'nın bir temsilcisi ile destekleniyor. Yüksek ko­ rniserler bu durumdan endişe duyup BAb-ı Ali'nin dikka­ tini çekmekten geri kalmadılar. Sadrazam Tevfik Paşa, bu vesile ile basmakalıp bir cevapta bulundu: Türk İmparatorluğu'nda ve Doğu'da asayiş ve barışı tekrar tesis etmek için tek yol BAb-ı Ali'ye göre, Ankara Hükümeti'nin şartlarını kabul etmektir. Kendisi ve hükü­ meti başka çare görmemekte, şayet belli başlı müttefikle­ rin kendisine olan güveni kaybolduysa, çekilmeye hazır olduğunu bildirmektedir. Yüksek korniserler, yeni bir ka­ bine beraberinde daha büyük tehlikeler getirece�den, Tevfik Paşa'yı uzaklaştırmaktan çekinmektedirler. Bununla beraber, olayların gidiş şeklinden mem­ nun olmaktan uzak olup, BAb-ı Ali heyetinin Ankara' da uzun süre kalması, endişelerini dagttacak mahiyette de­ �ldi. Özel haberlere inanılırsa, İzzet Paşa heyeti, Ankara 147

ALİ KUZU

Parlamentosu'nun, Anadolu'nun Yunan birliklerinin tah­ liyesi ile ilgili kararını bekliyordu. Böylece muhabir, 'Konstantinist' Yunanistan tara­ fından kabul edilen duruma deginiyor: " Yunanistan, 'Üç Büyüklerin ' Paris toplantısı için tespit edilen tarihten bir hafta önce bir taarruzu başiatmayla ilgili duyguları konusunda İtti­ fak'ı ikna etmek istiyordu.

Yunanlılan otuz kilometre kadar ilerlemeye bırakan milli­ yetçi birlikler, onlara utanç verici bir mağlubiyet tattırdılar ve kaçmakta olan Yunanlıların terk ettikleri topraklan derhal ele geçirip 4.000'in üzerinde esir almışlardır. Kimse askeri operasyonların gerçek veçhesini saklamaya gayret eden Yunan bildirisiyle ikna olmadı. Kaldı ki, bütün bunlar İstanbul yakınında cereyan ettiğinden gerçek çok çabuk ortaya çıkıyor. " " Türk basınında bu durumun sevinci herkesçe paylaşıl­ dığından başkent halkının tamamının milliyetçi olduğunun açıkça ortaya çıktığının dikkat çekici olduğunu" kaydeden muhabir, Yunanistan'ın küçük düşürüldügüne yer veren bu sevinç gösterilerine Yunan komiserlerin şikayetlerine kadar hiçbir sırurlama getirmeyen Müttefik sansürünün bu davranışının da aynı şekilde dikkat çekici oldugunu belirtmektedir. Bollandalı muhabir, yazısını; çok çabuk meydana ge­ len bu başansızlıgtn Yunanistan için ne kadar fizücü ol­ dugunu belirterek ve Yunanistan' ın, başlıca Müttefiklerin isteklerini Yakındogu' daki başkaldıran magluplara kabul ettiremeyecegi hususunun şimdi apaçık bir şekilde ortaya 148

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

çıktıgıru vurgulayarak bitiriyor. Bunlar Yunanistan'ın kuvvet ve iınkAnlarını artırdılar. Böylece bu konuda Sevr ve Neuilly Antlaşmaları'nda Yunanistan' ı bu derece destekleyen Müttefik güçlerin ge­ rekçelerinin artık mevcut olmadıguun ortaya çıktıgı sık, sık duyuluyor. Bogaziçi'ndeki İttifak çevrelerinde Sevr ve Neuilly Antlaşmaları'nın bu dogrultuda degiştirilecegi gözlen­ mektedir. Böylece Ankara' da Bib-ı Ali Heyeti' ne kesin bir cevap verilmeden önce bu durum beklenilmektedir.

149

Mustafa Kemal ve Cumhuriyet Fikri • •

ncelikle; Cumhuriyet ve demokratikleşme hareket-

O leriyle ilgili düşüncenin Mustafa Kemal' de nasıl, ne zaman ortaya çıkhgtna bir göz atalım:

Bunun için de Çanakkale 18 Mart Üniversitesi, Ata­ türk ilke ve İnkılapları Bölümü Okutınanı olan Şakire Polat'ın, Askeri Tarih Araşhrınaları Dergisi Sayı 9 Şubat 2007' de tamamen belgelere dayanarak kaleme aldı� ma­ kalesini detaylı bir şekilde okumamızda fayda var. Şakire Polat makalesinde şu bilgileri veriyor; Mustafa Kemal' de cumhuriyet fikrinin oluşması hak­ kında, birtakım yazarlardan ve o dönemin tanıklannın hatıratarından yararlanarak konuya açıklık getiren Ham­ za Eroglu'nun kitabında yaph� bazı tespitler şöyledir: Fransızcayı bilen, ihtilal bildirilerini okuyup ihtilalın özgürlük fikirlerinden etkilenen Mustafa Kemal' de cum­ huriyet fikrinin oluşmasında hiç şüphesiz, Yakup Kadri Karaosmanoglu'nun, Ulus'ta 1961' de yayımladı� bir ma­ kalesinde söyledigi gibi, Fransız ihtilali son derece etkili olmuştur. ıso

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Ali Fuat Cebesoy "Sınıf Arkadaşım Atatürk" adlı ki­ tabında, Mustafa Kemal'in 1902'de Harp Akademisi'nin birinci sınıfında iken, batılı anlamda bir yönetimden bah­ setti� yazmaktadır. Aynca Ali Fuat Cebesoy, Atatürk'ün Şam'a gitmeden önce (1905) arkadaş çevresinde yaptığı bir toplantıda: " Bu dava yıkılmak üzere olan bir imparatorluktan önce, bir Türk Devleti çıkarmakhr." dedi� yazmaktadır. Münir Hayri Egeli, " Atatürk'ün Bilinmeyen Hahrala­ rı" adlı kitabında Mustafa Kemal'in cumhuriyeti 1906' da, Suriye' de, arkadaşı Halil Bey'le yaptığı bir konuşmada dile getirdi� yazmaktadır. Mustafa Kemal'in ivan Manalof'a, Meşrutiyet'ten önce Selanik'te söyledikleri şöyledir: " Bir gün gelecek, ben hayal zarınettiğiniz bütün inkılapları başaracağım. Mensup oldu�m millet bana inanacakhr. Saltanat yıkıl­ malıdır. Din ve devlet birbirinden ayrılmalı, şarktan ben­ li�imiz sıyrılarak (benliğimizi sıyırarak) batı medeniyeti­ ne aktarmalıyız. " 151

ALİ KUZU

Selanik' te, askeri bir kultipte verilen bir konferanstan etkilenen Mustafa Kemal, kulüp tokantasında arkadaşla­ rına şöyle demektedir; " İnkılabı, ikrnal etmek lazımdır. Biz bunu yapabiliriz. Ben bunu yapacagırn. Evet, inkılap yapacagtz. Bugüne kadar yapılan inkılap kafi sayılmaz. Fazlasını yapacagtz. Daha sorıra arkadaşlarına, devlet hizmetleri veren Mustafa Kemal'e arkadaşları: 'Bütün bu işlerin içinde sen ne olacaksın?'diye sordugunda onlara şu cevabı vermiştir: Ben de bu sözleri o makamlara koya­ bilen olacagırn."

Şükrü Tezer "Atatürk'ün Hatıra Defteri" adlı eserin­ de, Atatürk'ün Birinci Dünya Harbi sırasında, devlet reji­ mi degişikligi üzerine Topal İsmail Paşa ile yaptıgı görüş­ mede ileride Cumhuriyet' in kurulacagtnı; ancak koşulla­ rın o an için elverişli olmadıgıru belirtmiştir. 152

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Mustafa Kemal'in Milli Mücadele öncesinde söyledi­ ği bu sözler Gazi' de bu fikrin Kurtuluş Savaşı öncesinde oluştu�u ortaya koymaktadır. Milli Mücadele Döne­ minde ise meydana gelen bazı gelişmeler ileride cumhu­ riyet rejiminin kurulaca�na işaret etmekteydi, şöyle ki: 1 . Amasya Genelgesi' nin, "Ulusun ba�ızlı� yine ulusun azim ve karan kurtaracaktır." 2. Erzurum Kongresi'nin, "Ulusal güçleri etken; ulu­ sal iradeyi egemen kılmak esastır." maddeleri ile 3. 23 Nisan 1920'de TBMM'nin açılmasıyla, meclisin milli iradenin tek temsilcisi haline getirilmesi ve milli ege­ menlik ilkesinin hayata geçirilmesi, 4. 1921 Anayasası'nda, Egemenliğin kayıtsız şartsız millete verilmesi gibi gelişmeler örtülü de olsa, ileride cumhuriyet rejimine geçileceğinin somut göstergeleriydi.

Ayrıca Mustafa Kemal Erzurum' da 7/8 Temmuz 1919 gecesi sabaha karşı Mazhar Müfit' e: "Hükümet biçimi za­ manı gelince Cumhuriyet olacaktır." demiş ve gizli kalması kaydıyla anı defterine yazdırmıştır. İsmet Paşa ise hatıralarında, Cumhuriyet'in ilanı ön­ cesi düşüncelerini şöyle dile getirmektedir:

"İstanbul 'daki Saltanat idaresinin karşısında Büyük Mil­ let Meclisi idaresi kurulmuştur. Harpten sonra bu idareye son verip memleketi tekrar hükümdann eline teslim etmek aklın almayacağı bir iş. Hiçbir zaman böyle bir şeyi aklımızdan ge­ çirmemişizdir. Cumhuriyet fikri, mütareke esnasında hanedan mensuplannın düştükleri seviye bakımından zaruri bir netice şeklinde tamamıyla malımız olmuştur. 1 53

ALİ KUZU

Nitekim biz, A tatürk ile mahrem konuştuğumuz zaman hep cumhuriyet esası üzerinde dururduk. Fakat içinde bulunduğu­ muz şartlar bu fikrin açığa vurulmasına imkan vermiyordu. Gerçi devam eden sistem cumhuriyetten başka bir mana ifade etmiyordu; ama bunun farkında olmayanlar vardı. Büyük Millet Meclisi memleket, idaresine hakimdi. Ata­ türk, meclis başkanı idi. Kumandanlar hem komutan olarak vazife yapıyor hem de meclis azası bulunuyorlardı. Bu bizim için tabii bir hayat tarzı haline gelmiştir. Bu hayat tarzının cumhuriyet tarzı olduğunu yalnız ilan etmek, açığa vurmak kalıyordu. "

Evet, İsmet Paşa'nın söyledi� gibi Kurtuluş Savaşı, adı konmadan, ama herkes tarafından bilinen bir rejimle yönetiliyordu. Anadolu' daki ihtilalin giderek cumhuriye­ ti kapsadıgını sezenler de vardı. Şöyle ki; Son Osmanlı sadrazamlarından Ali Rıza Paşa' nın, bir söyleşi sırasında Mustafa Kemal'i, Ahmet İzzet Paşa'ya çekiştirirken " Cumhuriyet yapacaklar, cumhuriyet!" diye 154

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

, ba�rmaktan kendisini alamaması; Anadolu' daki gelişme­ leri yakından takip eden ve Milli Mücadele'nin baş düş­ manı İngiltere' nin haber alma örgütlerinin, Sivas kongresi ile bir "Anadolu Cumhuriyeti'nin " kurulmasından, kuşku duyduklarını raporlarında belirtmeleri; 22 Eylül 1919 tarihli The Times gazetesinin Sivas Kongresi'nden, " Sivas 'taki Anadolu Cumhuriyeti" diye bahsetmesi, ileriki günlerde Anadolu'da Cumhuriyet'in kurulaca� İstanbul' daki yöneticilerin ve yabancı ülke­ lerden bazılarının tahmin ettiklerini ortaya koymaktadır. Mustafa Kemal Cumhuriyet'in kurulmasına yönelik, 27 Eylül 1923 tarihinde Neue Freie Presse muhabirine ver­ di� bir demeçte;

" Yeni Türkiye Anayasası 'nın ilk maddesi şöyledir: Hakimi­ yet kayıtsız şartsız milletindir. Yürütme kudreti, kanun yapma gücü milletin tek ve hakiki temsilcisi olan Meclis 'te toplanmışhr. Bu iki kelimeyi bir keli­ mede özetlemek mümkündür: 'Cumhuriyet.' diye düşüncele­ rini dile getirmiştir." Mustafa Kemal' de cumhuriyet fikrinin oluşmasmda Fransız ihtilali fikirleri ile Genç Osmanlılarının etkisi açık­ tır. Bu etkilerin yanında Gazi'nin böylesine çağdaş fikirle­ re sahip olmasında yetişti� coğrafyanın, aldı� e�timin de katkısı vardır. Zira Mustafa Kemal tahsilini Selanik, Manasbr ve İs­ tanbul'da tamamlamıştır. Özellikle Selanik son dönem Osmanlı Devleti'nin özgürlük merkezi ve Avrupa'daki çağdaş düşüncelerin devlete giriş kapısıydı. 1 55

ALİ KUZU

Bunun yanmda askeri okullarda verilen kaliteli ve çok yönlü eğitime Mustafa Kemal'in araştırmacı, ilerici, meraklı kişiligini de katmak gerekir. İstibdat döneminde özgürlük mesajı veren Fransız ihtilali'nden bahseden ede­ biyatla ilgilenmiş, İstibdat idaresinin yasakladıgı inkılapçı edebiyata ilgi duymuştur. Fransız ihtilal bildirilerini okumuş, Namık Kemal' in özgürlükle ilgili şiirlerini ezberlemiş, Ziya Paşa, Namık Kemal, Tevfik Fikret, Mehmet Emin ve Süleyman Nazif gibi şahıslarm eserlerini okumuştur.

1 56

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Ayrıca Rousseau, Voltaire, Montesquieu, Mirabeau, Danton, Robespierre, Napolyon, August Comte, Durk­ heim, Desmoulins gibi yabancı yazarların eserlerinden de etkilenmiş, Montesquieu'nun hükümetler ve politik müesseseleri karşılaşhrdı�ı eseri " Kanuniann Ruhu" ve Rousseau'nun insanların özgürlü�nü ve hakiarım savu­ nan eseri " Sosyal Mukaveleyi" ve kötü kanunları tarhşh�ı Emile'yi okumuştur. Fransızca ve Almanca bildi� için bu dillerden mesle­ �iyle ilgili çeviriler yapmış, okudu� eserlerdeki fikirler­ den faydalanmış ve bunları sentezteyerek kendi düşünce­ lerini oluşturmuştur. Bu düşüncelerin do�al sonucu olarak da Harp Akade­ misini bitirdikten sonra tayin edildi� ilk görev yeri olan Şam'dayken " Vatan ve Hürriyet Cemiyeti" adlı bir örgüt kurmuştur. Yukarıda Mustafa Kemal'in gençlik yıllarında söyle­ dikleri, okudu� eserler, milli mücadeledeki faaliyetleri ile İsmet Paşa'nın verdi�i demeçler, İstanbul hükümeti ve dış basımn bu konudaki görüşleri, Cumhuriyet'in ilam öncesinde şunu açıkça ortaya koymaktadır: İleride halk egemenli�ne geçilece� kesindir; lakin ulusal mücadele yıllarında milli birlik ve bütünlü�ü boz­ mamak amacıyla bu düşüncenin net bir şekilde dile geti­ rilmesi do� bulunmamışhr.

157

Arkadaşlan ile Yollannın Ayniması tatürk'ün Nutuk'u yazarken de, okurken de en çok zorlandıgı bölüm, en yakın silah arkadaşlarıyla yol­ larının ayrıldıg:tru hissettiği bölümdü.

A

158

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Şimdi; Maltepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İn­ kıla.p Tarihi Bölüm Başkanı, Doç. Dr. Orhan Çekiç'in anla­ hmıyla bu olayı dinleyelim: Lozan günleriydi. İsmet Paşa ve Türk Heyeti 17 Kasım 1922 günü Lozan' a hareket etmişti. İlahi adalet o ki: Aynı gün Sultan Vahdettin İngilizlere sı�ş, Malaya zırhlı­ sıyla Malta'ya doğru yola çıkmışh. Sultan kaçıyordu. Aradan birkaç gün geçmişti. Lozan' da müzakereler sürüyor, kıyamet kopuyordu. Bir gün, Vekiller Heyeti Re­ isi (Başbakan) Rauf Bey, Gazi'nin TBMM' deki başkanlık odasına gelerek O'nu, Refet (Bele) Paşa'nın Etlik'teki bağ evine akşam yemeğine davet etti. Rauf Bey, o günlerde Moskova Büyükelçimiz olan ve şimdi Ankara' da bulunan müşterek arkadaşlan Ali Fuat Cebesoy Paşa'nın da (Salacaklı Fuat) bu yemekte bulun­ ması için Gazi'nin onayını aldı. Gazi, Rauf Bey, Refet Paşa, Fuat Paşa, akşam sofra­ da bir araya geldiler. Hatır sormalar henüz bitmiş, yemek bile daha başlamamışh ki, Rauf Bey Gazi'ye döndü; " Ke­ mal," dedi, "davetimi� i kabul edip geldiğin için teşekkür ede­ riz. Yemeğin yanı sıra seninle baş başa konuşmak istediğimiz bir konu var, bugün seninle o konuyu da konuşmak istiyoruz." Hisleri O'nu yanıltmazdı. Bozuntuya vermedi. "Buyurun, konuşalım!" dedi. Rauf Bey eteğindeki taşları dökmeye başladı: " Kemal! Bu Meclis senden korkuyor, o yüzden sana gelemiyor, tüm şika­ ye tler başbakan olarak bana geliyor . . . " Gazi şaşırdı, belli etmemeye çalışh," Neyimden korku­ yorlarmış ? " deyiverdi. Rauf Bey konuya doğrudan girdi: " 1 59

ALİ KUZU

Senin cumhuriyet kuracağından korkuyorlar. Dedikodular gi­ derek yayılıyor. Bazen o kadar abartıyorlar ki, eline bir fırsat ge­ çerse, senin padişahı bile bu ülkeden kovacağını söylüyorlar! . . . "

Şaşıran Gazi Donup kalmışh. So�kkanlılı�nı koru­ maya çalışıyordu. Rauf Bey ise içini dökmeye başladı: 11

Kemal! Bu vatan tehlikeye düştü, işgale uğradı. En çok sen çaba gösterdin, kurtardın, biz de sana yardım ettik. Şimdi vatan kurtuldu. Bize göre 'emaneti sahibine' iade etmenin za­ manı geldi." Gazi yemek davetinin bir bahane oldu�u anlamışh. Peki, Rauf, Sultan Vahdettin için sen ne düşünüyorsun ? ll 11

diye sordu. Rauf Bey' i dinleyelim:

Kemal, benim babam padişahın baş mabeyinliğini yaptı. Boğazında padişahın ekmeği var. Şimdi o ekmek benim gırtla­ ğımda. Ben yediğim ekmeğe ihanet etmem kardeşim. Benim re­ jim sorunum yok. (istelik madem sordun, söyleyeyim. Padişah bir İslam halifesi, ben de Müslüman 'ım. Dini terbiyem nedeniy­ le de padişaha bağlıyım. O makamlar uhrevi makamlar. Senin, benim gibi kişilerin ulaşabileceği makamlar değil. Kaldı ki, bu milletin yüzlerce yıldan bu yana alıştığı yönetim de mutlakiyet yönetimidir, cumhuriyet değil. 11

11

Mustafa Kemal'in Yüz Hatları Gerilmişti. 11

Ev sahibi Refet Paşa'ya döndü; Sen ne düşünüyorsun Refet ? ll diye sordu. ll

Aynen Rauf Bey gibi düşünüyorum, Paşam!. .. deyip kestirip atb Refet Paşa. ll

160

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Gazi, masadaki Fuat Paşa'ya, diye sordu.

"

Senin görüşün Fuat?"

Fuat Paşa Gazi'nin Harbiye' den sınıf, hatta sıra arka­ daşıydı. Hukukları daha derindi. St. Joseph mezunuydu, yani askeri okuldan değil sivil liseden Harbiye'ye biraz da geç katılmıştı. Okul Komutanı Mustafa Kemal' i odasına ça�rtmış ve iki genci birbirine taruştırmıştı: " Selanikli Mustafa Kemal, Salacaklı Fuat. . . " Ve Fuat'ı sınıfının çavuşu Mustafa Ke­ mal' e emanet etmişti. Fuat'ın Fransızcası çok iyiydi, Mus­ tafa Kemal'e bu derste çok yardımı oldu.

Giderek aralarında uzun yıllar sürecek bir dostlu� köprüleri atıldı ve Mustafa Kemal Harbiye yılları boyunca 161

ALİ KUZU

her hafta sonu Fuat' ın Salacak'taki köşküne "evci" çıktı. O nedenle aralarındaki hukuk daha derindi. Fuat; " Paşam," dedi, " Biliyorsunuz uzun süredir Mosko­ va'dayım, duruma muttali değilim, izin verin birkaç gün düşü­ neyim, yanıhmı sonra veririm ! .. " Yani o bile, "Kemal, ben senin arkandayım! .. . " diyemedi. Masada olmayan dördüncü kişi, Kazım Karabekir Paşa ise Erzurum' day dı ve telefonun öbür ucunda, bu toplantıdan çıkacak kararı bekliyordu. Beşinci kişiyse, kendisiydi. Anadolu'ya çıkan ilk 5 komutan işte masa­ daydılar ve henüz devlet kurulamamıştı, ama kozlar paylaşılıyordu.

" Benden ne yapmamı istiyorsunuz ? " diye sordu Gazi. " Yann kürsüye çık, bunlan yapmayacağına söz ver! " diye yamtladı Rauf Bey. " Bana bir kağıt verin . . . " Bag evinde gece yansı kagıt bulamadılar, içtigi sigaranın kapagtm yırttı ve arkasına hırsla yazdı: " Günü geldiğinde Padişahla ilgili kararı en yüce icraf organ olan TBMM verecektir. " Yüksek sesle okudu ve sordu: "Bu sizi ve Meclisi tatmin eder mi ? Bunu yann çıkıp okursam, sizce Meclis tatmin olur mu ?" "Hah, işte bu olur. Bunu çık yann kürsüden oku ! . " dedi Rauf Bey. . .

Mustafa Kemal'i Dışlama Girişimleri Sofra, buz gibi olmuştu. Ayrılırlarken, Etlik sırtların­ dan yeni bir gün ışıyordu. O günden itibaren Gazi yol­ larım da bu arkadaşlarından ayırmak zorunda oldugunu 162

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

görmüştü. Ertesi gün kürsüye çıkb ve yazdıklarını aynen okudu. Meclisle ve komutanlada bir tarbşmaya girmeden bu krizi atlatmahydı.

Öyle de yapb.

1921 Anayasasına göre Meclis her iki yılda bir seçim yapmak zorundaydı. Meclis 23 Nisan 1920' de açıldı�a göre, seçimleri yenilemenin zamanı gelmişti. Doğal olarak da seçimlere gidildi. Gazi, bu Meclis'ten kurtuluyor gibiydi. Komutan­ lar yerıiden endişeye düştüler: " Ya, Kemalist bir Meclis gelirse ! "Bunun üzerine yeni bir plan kurdular. Mustafa Kemal'i Meclis' e sokmamarun yolunu arayacaklardı. Seçim Yasasım degiştirmeye karar verdiler. Erzurum Milletvekili Necati Bey, Samsun Milletvekili Emin Bey, Mersin Milletvekili Albay emeklisi Çolak Selahattin Bey, bir önerge hazırladılar. Buna göre: 1 . . . Bundan böyle milletvekili adayının doğum yeri, Mi­ sak-ı Millf sınırlan içinde olsun! " Selanik dışında kalmışb. .

..

163

ALİ KUZU

2 . . . . Milletvekili adayı adaylığını koyduğu yerde en az beş senedir oturuyor olsun!" Mustafa Kemal o cephe, bu cephe hayalı boyu koşturmaktan ötürü degil beş yıl, hiçbir yer­ de sürekli beş ay oturamamıştı ki.

Muhteşem Cevap Hedef belliydi. Bu yasa özel olarak kendisi için hazır­ lanmaktaydı. Hem de en yakın silah arkadaşları tarafın­ dan. Bu önerge verilince, kürsüye zorla çıkh ve avaz avaz:

" Doğum yerim Selanik Misak-ı Milli sınırlan dışında kalırken, devlet Selanik'i tek kurşun atmadan Yunan'a ve­ rirken, bu millet bilsin ki; ben diğer bir yurt köşesi Deme'de savaşıyordu m . . . Hiçbir yerde beş yıl oturamadım, doğru. Otursaydım, o zaman Bingazi'de, Derne'de, Sina'da, Filistin 'de olamazdım. Çanakkale'de, Kafkaslarda, Sakarya'da olamazdım. Ama ben oralarda olamasaydım, bu efendilerin de doğum yerleri, Allah korusun, Misak-ı Milli sınırlan dışında kalırdı . . . Şimdi millete soruyor ve yanıhnı milletten bekliyorum. Bu önergenin sahibi efendileri buraya gönderen millet onlar gibi mi düşünüyor? . . . " Hayır, millet onlar gibi düşünmüyordu. Çuvallar do­ lusu telgraflarla olayı protesto ettiler, önerge geri çekil­ di. . . Ve Mustafa Kemal, Ankara'nın Bala. ilçesinden mil­ letvekili seçilerek Meclis' e girdi. . . Cumhuriyeti de kurdu. Gazi bu olayı hiç unutmadı. NUTUK'ta da tüm ayrınhsıy­ la yazdı.

1 64

Neden Cumhuriyet

B

üyük zafer kazaruldıktan sonra saltanatın kaldınl­ ması, Halk Fırkası'nın kurulması vb. gibi nedenler meclisteki görüş ayrılıklanru artırmış, Mustafa Kemal' e karşı olan gruplar Saltanatın tekrar kurulmasını gündeme getirmeye başlamışlardır. öyleyse yapılacak devrim ile kişi egemenligine dönülmeyecegi daha kesin bir şekilde gösterilmeliydi.

1 65

ALİ KUZU

23 Nisan 1920' de kurulmuş ve ulusal egemenli� uy­ gulamasına ragmen resmen adı konmamış devletin, ismi­ nin netleştirilmesi gerekliydi. Saltanatm kaldırılmasından sonra devlet başkanlıgı konumunun boşlugu giderek içeride ve dışarıda büyük bir sorun olmaya başlamışh. İsmet Paşa bu durumla il­ gili Avrupalı siyaset adamlarıyla yaphgt bir konuşmayı anlatarak;

" Devletinizin başkanı yoktur. Şimdiki başkanınız, meclis başkanıdır. Demek ki siz ayn bir başkan bekliyorsunuz." di­ yerek Avrupa'nın bu konuda Türkiye'ye nasıl bakhgtnı anlatmaya çalışmıştır. Diger taraftan içerideki birtakım milletvekilleri de halifeyi devlet başkanı olarak görüyorlardı, öyley­ se yapılacak devrim ile devlet başkanının kim oldugu netleştirilmeliydi. İkinci TBMM göreve başladıktan sonra meclisin bü­ tün milletvekilleri, Halk Fırkası'ndan oluşmasına ragmen mecliste hizipleşmeler baş göstermişti. 1 923 Ekim sonla­ rmda bu hizipleşmeler bir hükümet bunalımının patlak vereceginin habercisiydi. Bu durumda Mustafa Kemal, Fethi Okyar'ın başkan­ lıgtnı yaphgt hükümetin istifasını istedi. 26 Ekim 1923'te Fethi Okyar'ın başmda bulundugu hükümet istifa etti. Böylece Gazi, Meclis Hükümeti Sistemi'ne göre hükü­ metin kurulamayacagtnı gösterip köklü bir anayasa de­ �şikli� yapabilecekti. Öyle de oldu Meclis' teki her grup kendi adayını desteklediginden ve hiçbir aday yeterli oyu alamadıgmdan yeni hükümet kurulamadı. 166

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Bu gelişmeler Meclis Hükümeti Sistemi'nin hkandı­ �ıru ve yürütme gücünün zayıfladı� ortaya koydu. Bu konuda Mustafa Kemal Nutuk'ta şunlan söylemektedir:

"Baylar, yeni meclis, daha ilk döneminde, gizliden gizliye karşıcılık yapan küçük bir grupça aldatılma durumuna düştü. Kötülük, hükümetin meclisçe seçilmesinden doğuyordu. Bu gerçeği çoktan görmüştüm. Ben, mecliste gizli ve karşıcıl bir grup bulunduğunu sez­ dikten, meclis çalışmalannda duygulann etkin olduğunu gör­ dükten ve Bakanlar Kurulu çalışmalannın her gün temelsiz birtakım nedenlerle çığınndan çıkanldığı kanısına vardıktan sonra, uygulamak için sırasını beklediğim bir tasannın uygu­ lanma zamanının geldiği yargısına varmıştım. Bunu açıkça söylemeliyim. Buna göre, şimdi vereceğim bil­ gileri ve yapacağım açıklamalan anlamak daha kolay olacaktır. Gerek Bakanlar Kurulu başkanı Fethi Bey'in ve gerek öbür ba­ kanlann çekilmeleri zamanının geldiğini ve bunun gerekli oldu­ ğunu ileri sürdüm. Yeni Bakanlar Kurulu seçiminde, şimdiki bakanlar yeniden seçilirlerse; bunlar yine bakanlıktan çekilecekler ve Bakanlar Kurulu 'na girmeyeceklerdir. Yalnız, o zamanlar, bakanlar gibi seçilen ve Bakanlar Kurulu 'nun bir üyesi olan Genel Kurmay Başkanı Fevzi Paşa bu karar dışında bırakıldı. Baylar, bu davranışın ve alınan karann iç yüzü incelenirse şu sonuç çıkar: Tutkulanna kapılan grubu hükümet kurmakta büsbütün serbest bırakıyoruz."

1 67

Yeni Sistemin Adı: Cumhuriyet Mustafa Kemal'in de Nutuk'ta söylediği gibi arhk Meclis Hükümeti Sistemi tıkanmışh. öyleyse, yapılacak düzenleme ile yürütmeye hız kazandıracak, hükümetin kurulmasını kolaylaştıracak yeni bir sisteme geçilmeliydi. Şöyle ki; yürütmenin başına bir devlet başkanı getiri­ lirse, o da bir milletvekilini başbakan olarak atarsa, baş­ bakan da bakanlan seçerse yani, Meclis Hükümeti Siste­ mi'nden, Kabine Sistemi'ne geçilirse mevcut sorun çözüm bulacakh. Sistemi değiştirmek için Anayasa değişikliği gerekli idi. Bu değişiklik ile ilk önce bir devlet başkanlı& kurul­ malıydı. Bunun için de rejimin isminin konması gerekli idi. Cumhuriyet'in ilan edilmesinde bu nedenlerin yanın­ da kuşkusuz Atatürk'ün, Türkiye'yi modern devlet ve modern toplum olarak görmesinin bu rejim ile mümkün olacağına inanması, bu rejimin Türk milletinin karakteri­ ne uygun olduğunu düşünmesi ve bu rejimi en ileri devlet ve hükümet şekli olarak görmesi de son derece etkilidir. 1 68

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Bu nedenledir ki, Lozan Antlaşması'run imza edilme­ sinden sonra Mustafa Kemal, özel kaleminde memur olan Hasan Rıza Soyak' a birkaç küçük kağıt parçası vermiş ve temize geçirmesini istemiştir. Hasan Rıza Soyak, temize geçirdiği kağıtların 1921 Anayasası'nın devlet şekline ait maddelerini de�iştiren ve Türkiye Devleti'ne, " Cumhuriyet" şeklini kazandıran taslak oldu�nu görmüştür. Bazı kesimlerin saltanab geri getirme isteklerini gün­ deme taşımalan, devlet başkanlı�ı meselesinin sorun ya­ ratması, rejimin belirsizliği gibi nedenlere ileriki günlerde çözülmesi neredeyse imkansız hale gelen hükümet buna­ lımı eklenince; Atatürk, 28 Ekim akşamı; İsmet Paşa, Kazım Özalp, Fethi Okyar, Ruşen Eşref Onay dm, Fuat Bulca, Kemalettin Sami ve Halit Karsıalan gibi bazı bakan ve milletvekilierini

169

ALİ KUZU

Çankaya'daki evine akşam yemeğine davet eder ve ye­ mekte, yarın Cumhuriyet'i ilan edeceğini söyledikten sonra Mazhar Müfit'e dönerek: "Erzurum'dan beri ağzın­ dan çıkarmadığın Cumhuriyet'in işte zamanı geldi, yann iste­ diğin kadar 'Cumhuriyet' diye alenen bahsedebilirsin." der. Mustafa Kemal bahsetmektedir;

bu

konudan

Nutuk'ta

şöyle

"Gece olmuştu. Çankaya 'ya gitmek üzere meclisten aynlır­ ken koridorlarda beni beklemekte olan Kemalettin Sami ve Halit Paşalara rastladım benimle görüşmek için o zamana değin ora­ da beklediklerini anlayınca, akşam yemeğine gelmelerini Milli Savunma Bakanı Kazım Paşa'ya söyletti. İsmet Paşa ile Kazım Paşa 'ya ve Fethi Bey'e de Çankaya'ya benimle birlikte gelmelerini söyledim. Çankaya'ya vannca, ora­ da beni görmek üzere gelmiş olan Rize milletvekili Fuat, Afyon­ karahisar milletvekili Ruşen Eşref Beylere rastladım. Onlan da yemeğe alıkoydum. Yemek yenirken: Yann Cumhuriyet ilan edeceğiz dedim. Orada bulunan arkadaşlar hemen düşüncemi benimsediler. O gece birlikte bulunduğumuz arkadaşlar, erkenden beni terk et­ tiler. Yalnız İsmet Paşa, Çankaya'da misafir idi. Onunla yalnız kaldıktan sonra, bir kanun layihası müsveddesi hazırladık. Bu tasanda 20 Ocak 1921 günlü Anayasa'nın devlet biçimini sap­ tayan maddelerini şöylece değiştirdim: 1 . Birinci maddenin sonuna: "Türkiye Devleti'nin hükü­ met biçimi cumhuriyettir. " türncesini ekledim. 2. Üçüncü maddeyi şöyle değiştirdim: "Türkiye Devleti, Büyük Millet Meclisince yönetilir. Meclis, hükümetin yönetim kollannı bakanlar aracılığı ile yönetir. " 170

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Bundan başka, anayasanın temel maddelerinden olan 8. ve 9. maddeleri de değiştiriZerek ve açıklığa kavuşturularak şu maddeler yazıldı: 1. Madde- "Türkiye Cumhurbaşkanı TBMM Genel Kuru­ lunca ve kendi üyeleri arasından bir seçim dönemi için seçilir. Başkanlık görevi yeni Cumhurbaşkanının seçilmesine değin sü­ rer. Eski başkan yeniden seçilebilir. " 2. Madde- "Türkiye Cumhurbaşkanı, devletin başkanıdır. Bu kimliği ile gerekli gördükçe Meclis'e ve Bakanlar Kuruluna başkanlık eder. " 3. Madde- "Cumhurbaşkanı, başbakanı Meclis üyeleri ara­ sından seçer. Ö bür bakanlan da başbakan yine meclis üyeleri arasından seçer; sonra hepsini Cumhurbaşkanı Meclis 'in ona­ yına sunar. Meclis toplantı halinde değilse, onaylama Meclis'in toplantısına bırakılır. " Yemekten sonra köşkte Mustafa Kemal'le yalnız kalan İs­ met Paşa o geceyle ilgili hatıralannda şunlan söylemektedir: "Gittiler, biz ikimiz oturduk. Nedir, neye müstenit Cum­ huriyet ilan edeceğiz ? Çalışmalarımız beş saat sürdü. Aramızda hiçbir münakaşa konusu olmadı. Mesele hazır bir haldeydi. Va­ kit gelmişti. Yann yapılacaktı. "

171

Cumhuriyet İlan Ediliyor rtesi sabah her şey Atatürk'ün düşündü� çerçevede

E gerçekleşmiştir. Şöyle ki:

29 Ekim sabahı saat 10.00' da toplanan Halk Fırkası Grubu, Bakanların seçilmesinde bir çözüme ulaşılamayın­ ca bir gece önce yemekte bulunan Kemalettin Sami Paşa; meclise, sorunun Genel Başkan Mustafa Kemal tarafından çözülmesini içeren bir önerge vermiştir.

1 72

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Bu önergenin kabul edilmesi üzerine Mustafa Kemal meclisten sorunun çözümü için bir saat süre istemiştir. Bu süre içerisinde meclisteki odasına gerekli birtakım kişileri davet eden Atatürk, bir gece önce hazırlanan yasa tasarı­ sını gösterip karşılıklı görüşmelerde bulunmuştur.

ögleden sonra saat 13.30' da toplanan Halk Fırkası Umumi Heyetinde kürsüye çıkan Mustafa Kemal, hü­ kümet bunalımı ve çözümüne yönelik şu açıklamaları yapmışhr: " Sayın arkadaşlar, çözülmesinde güçlüğe uğradığınız so­ runun nedeninin ve etmeninin, bütün arkadaşlarca anlaşılmış olduğu kanısındayım. Eksiklik ve kötülük, uygulamakta oldu­ ğumuz yöntem ve biçimdedir. Gerçekten yürürlükteki Anayasamız gereğince bir bakan­ lar kurulu kurmaya giriştiğimiz zaman, bütün arkadaşiann her biri bakanlan ve bakanlar kurulunu seçmek zorunda bulunu­ yor. Hepinizin birden bakanlar kurulu seçmek zorunda bulun­ manızdan doğan güçlüğün giderilmesi zamanı gelmiştir. Geçen dönemde de, böyle güçlüklerle karşılaşılıyordu. Görülüyor ki; bu yöntem kimi zaman birçok kanşıklığa yol açıyor. Yüce kurulunuz, bu sorunun çözümlenmesi için beni görevlendirdi. Ben de bilginize sunduğum bu görüşten esinle­ nerek düşündüğüm biçimi saptadım. Onu önereceğim. Önerim kabul olursa güçlü ve tutarlı bir hükümet kurulabilecektir. Devletimizin biçimini ve niteliğini saplayan ve hepimiz için kutsal olan anayasamızın kimi yerlerini açıklığa kavuş­ turmak gereklidir. Önerim şudur: Dedikten sonra, bilinen ta­ sanyı akutmak üzere yazmanlardan birine uzatarak kürsüden ayrıldım. " 1 73

ALİ KUZU

Fırkada okunan teklif, Anayasanın 1, 2, 4, 10, 11, 12. maddelerinin de�ştirilmesini ve hükümet şeklinin Cum­ huriyet oldu�u ve bununla ilgili diger de�şiklikleri öngörüyordu. Mustafa Kemal'in teklifinden sonra mecliste görüş­ meler ve tarhşmalar başlamışb. Şimdi bu tarbşmalardan bazı kesitler verelim: Hazım Bey (Nigde) : "Anayasayı biz yapabilir miyiz ? Sanınm yapamayız. Yetkimiz varsa bu, partide olmaz. Parti­ de görüşüldükten sonra açık oturumda kimse söz söyleyemi­ yor. Ulusun varlığı ile ilgili yasalara burada kesin bir biçim verilmesinden yana değilim. Bu gibi yasalar açık oturumda ve serbestçe görüşülmeli. Her şeyden önce hükümet bunalımını çözümleyelim. " Sabit Bey (Erzincan): "Böylece hükümet kurma yöntemini benimsiyorum. Ancak, anayasanın değiştirilmesi öneresi ile bu­ günkü bunalım giderilemez. Biz şimdi bir bakanlar kurulu baş­ kanı seçelim. Anayasanın değiştirilmesini sonra düşünürüz." Yunus Nadi (İzmir) (Hazım Bey'i yarutlayarak): "Her ülke ilk kez anayasa yaparken bu iş için bir Kurucu Meclis kur­ muştur. Bizde ise bu gibi işlerde ayrıca kurucu meclis kurulaca­ ğı açıkça belirtilmemiştir. Bizde her zaman bu gibi değişiklikler olmuştur. Bizden önceki Türkiye Büyük Millet Meclisi de bu yolda yürümüştür. Buna yetkimiz vardır. Duraksamayalım.

Şimdi biz hükümet bunalımının giderilmesini Başkan Paşa HazretZerine bırakhk. O da bize, bu öneriyi getirdi. Bu öneride gösterilen yöntemi, bütün arkadaşlar ayrı, ayrı düşünmüştür. Şimdi bunu saptamak gereklidir. Önerilen biçim şimdi de yü­ rürlüktedir. Bunu açıklayıp daha belirli olarak saptayacağız. " 1 74

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Vehbi Bey (Balıkesir), Hamdullah Suphi (İstanbul), Ragıp Bey (Kütahya) Abidin Bey (Manisa), Eyüp Sabri Efendi (Konya) gibi milletvekillerinden sonra söz alan İs­ met Paşa konuyla ilgili şöyle demiştir: ll

Parti Başkanının önerisini kabule kesin gerekseme vardır. Bütün dünya bizim bir hükümet biçimi görüştüğümüzü bili­ yor. Bu görüşmelerimizi bir sonuca bağlamamak, güçsüzlüğü ve düzensizliği sürdürmekten başka bir şey değildir. Ulus, ege­ menliğine ve yazgısına kendisi el koymuştur. Öyle ise, bunu yasa ile belirtmekten niye çekiniyoruz ? Cumhurbaşkanı olmadan, başbakan seçme önerisi yasa dışı olur. Bunda kuşkuya yer yoktur. Başbakanı yasal olarak seçebilmek için Gazi Paşa Hazretlerinin önerisinin yasalaşması gerekir." İsmet Paşa' dan sonra söz alan Abdurrahman Şeref Bey ise şöyle demiştir: 11

Hükümet biçimlerini teker, teker saymak gereksizdir. Ege­ menlik sınırsız ve koşulsuz ulusundur. Kime sorarsanız soru­ nuz, bu Cumhuriyet' tir. Doğan çocuğun adıdır. Ama bu ad ki­ milerine hoş gelmezmiş, varsın gelmesin." Bunun ardından Yusuf Kemal Bey, öneriyi kabul et­ menin gerekli olduğunu belirten uzun bir konuşma yap­ tıktan sonra parti toplanhsına son verilip saat 18.00' de Meclis toplanhsına geçilmiştir. Fırkanın toplanhsında öngörülen teklif, Kanuni Esasi Encümeni'nde incelen­ miş teklife sadece dil ve devletin dini ile ilgili hükümler eklenmiştir. Kanuni Esasi Encümeni'nin, Teşkilah Esasiye Kanu­ nu'nun bazı maddelerini de�ştirmeye yönelik kanun tek­ lifi şöyledir: 175

ALİ KUZU

1 . Birinci madde; HAkimiyet, bilAkaydüşart milletin­ dir. İdare usulü halkın mukadderabru bizzat ve bilfiil ida­ re etmesi esasına müstenittir.

(Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur. Yönetim biçi­ mi, halkın yazgısmı do�udan kendisinin eylemli yönet­ mesi esasına dayanır. Türkiye Devletinin yönetim biçimi Cumhuriyettir.) 2. İkinci madde: Türkiye Devleti'nin dini İslam' dır, resınl lisanı Türkçedir.

Şimdi Kanun hakkında mecliste söz alan vekillerin söylediklerinden bazı paragraflar verelim: Yunus Nadi Bey (İzmir) : . . . TBMM, bu kanunun birinci maddesiyle, hakimiyeti kayı tsız şartsız millete vermiştir. Bu hü­ kümet şeklinin adı cumhuriyettir. Eklenen fıkra ile cumhuriyet şeklen ifade edilmiştir. . . "

"

Yunus Nadi'nin ardından Vasıl Bey(Saruhan) ve Yahya Galip Bey (Kırşehir)lerin konuşmalarmdan sonra Eyüp Sabri Efendi söz alarak kanunla ilgili olarak şöyle demiştir:

" .. Arkadaşlar, bizim hükümetimiz bugün cumhuriyet ol­ muyor. Teşekkül ettiği günlerden beri cumhuriyet olmuştur. . . Binaenaleyh b u kanun bizim esasen sureti meşrua ve makulede teşekkül eden ve zaten mevcut olan hükümetimize bir ilmf kis­ ve veriyor, giydiriyar o da "Cumhuriyet" kelimesidir ... Bu ka­ nunun müstacelen kabul buyrulmasını ve kabulünü müteakip Reisicumhur in tihabını ve bunun yanında da yüz bir pare top ahimasını teklif ediyorum " Rasih Efendi (Antalya): " ... Bugün Teşkilah Esasiye ka­ nununun bazı maddelerini tavzih ile hakkın sonsuza kadar bu 1 76

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

milletin kendi eli ile idare edileceğini dünyaya ilandan başka bir şey değildir... Mecliste birçok milletvekilin konuşmasından sonra maddeler teker teker oylamaya tabi tutulur. Ve yasa tasa­ rısı saat 20.30' da yüz elli sekiz milletvekilinin oy birli� ve büyük bir coşku ile kabul edilir. "

20.45'te Cumhurbaşkanı seçimi yapılır ve Meclis'te bulunan 158 kişinin oy birli� ile Ankara Mebusu Musta­ fa Kemal Cumhurbaşkanı seçilir. Bunun üzerine kürsüye gelen Mustafa Kemal Meclise şöyle teşekkür eder:

" Sayın arkadaşlanm, önemli ve dünya çapındaki ola­ ğanüstü olaylar karşısında saygıdeğer ulusumuzun gerçek 1 77

ALİ KUZU

uyanıklığına ve tetikliğine değerli bir belge olan Anayasamızın kimi maddelerini açıklamak için özel yarkurulca yüksek kurulu­ nuza önerilen yasa tasansının kabulü dolayısıyla, Türkiye Dev­ leti'nin öteden beri dünyaca bilinen, bilinmesi gereken niteliği, uluslararası belli adıyla adlandırıldı. Bunun doğal gereği olmak üzere, bugüne değin arkadaşı­ mza yaptırdığınız görevi, Cumhurbaşkanı sanıyla yine bu ar­ kadaşınıza, bana verdiniz. Bu seçim dolayısıyla şimdiye dek be­ nim için gösterdiğiniz sevgiyi, yakınlığı ve güveni bir kez daha göstermekle yüksek değerbilirliğinizi kanıtlamış oluyorsunuz. Bundan dolayı yüce kurulunuza gönlümün bütün içtenliğiyle teşekkürlerimi sunanm . . . "

Atatürk, milli mücadele öncesi ve sonrasında yaph­ ğı ve yapacağı her şeyi halka mal etmeye özen göstermiş, hiçbir zaman milletin üzerinde bir güce sahip oldu�u düşünmemiştir. Mebusan Meclisinin açılması üzerinde ısrarlı bir şekilde durmasında, 1921 Anayasası' nın ilk 1 78

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

maddesi ile Cumhuriyet'in ilan edilmesi olan bu düşün­ cesini sadece yasallaşhrmışhr. Cumhuriyet'in ilanından sonra Atatürk'ün söyledi­ gi: " İdare-i devleti Cumhuriyet'ten bahsetmeksizin, hakimiyeti milliye esasatı dairesinde her an Cumhuriyet'e doğru yürüyen şekilde temerküz ettirmeye çalışıyorduk. " Sözü bu duruma kanıt niteligindedir.

1 79

Dualar Eşliğinde umhurbaşkanı seçimini Afyon Mebusu Kfunil Ho­ nın, Cumhuriyet'in millet ve memlekete mutluluk getirmesini Tanrı' dan dileyen duası izlemiştir. Duadan sonra yukarıda belirtilen, Konya mebusu Eyüp Sabri'nin TBMM'ye sundugıt, Reisicumhur seçilmesine müteakip yüz bir pare top atılmasına dair kanun önerisi TBMM' ce kabul edilmiştir.

C ca'

Mustafa Kemal, Cumhuriyet'in ilk kabinesini kurma görevini İsmet Paşa'ya, Meclis başkanlıgt görevini ise 180

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Fethi Okyar'a vermiştir. Cumhuriyet'in ilanı ile: 23 Nisan 1920'de kurulan İsmet Paşa'nın söyledigi gibi, fesada yer verilmemesi için, Abdurrahman Şeref Bey'in söyledigi gibi adı korunamış çocu� adı, devletin yönetim şekli, Cumhuriyet olarak belirtilmiştir. Mustafa Kemal'in cumhurbaşkanlı�a getirilmesi ile devlet başkanlıgı meselesi çözülmüş, bazı kesimlerin halifeyi devletin başına getirme hayalleri son bulmuştur. Hakimiyetin padişaha degil, aynm gözetmeksizin tüm halka verilmesiyle halk ile devlet ve hükümet arasındaki eşitsizlik son bulmuştur.

Yani Cumhuriyet rejimine geçilerek toplumdaki fert­ ler ile yöneticiler arasındaki fark ortadan kaldırılmış, ay­ rıcalıklı bir yönetici sınıfı kabul edilmemiştir. Atatürk'Un belirttiği gibi, " Cumhuriyet, milletin kendi istek ve arzusu ile oluşmuş, ilanı ile de hükümet ile millet arasında ayrılık kalmamıştır." 181

ALİ KUZU

Meclis Hükümeti Sistemi'nden Kabine Sistemi'ne ge­ çilerek, yürütme gücü hız kazanmı ş, meclis başkanlıgt ile hükümet başkanlıgtna ayrı kişilerin getirilmesi ile yasama ve yürütme güçleri birbirinden ayrılmış, güçler ayrılıgtna bir geçiş başlamış br. Halk, kul olmaktan kurtulup, kendi kendini idare edecekleri seçebilecek efendi durumuna gelmiştir. Kuşkusuz Osmanlı Devleti'nde meydana gelen ge­ lişmeler Mustafa Kemal'in ileriki günlerde Cumhuriyet'i ilan etmesinde etkili olmuştur. Kurtuluş Savaşı, İngiltere başta olmak üzere, İtilaf devletlerinin Yunanlan desteklemesine; Osmanlı Dev­ leti'nin Anlaşma devletlerinin yanında yer alıp kardeş­ kanı döktürmesine; İstanbul Hükümetinin Mustafa Ke­ mal ve arkadaşlarını idama mahkum etmesine ra�en kazanılmıştır. Bagımsız Türkiye devleti Mudanya Ateşkes Anlaş­ ması'nın ardından imzalanan Lozan Antiaşması ile İtilaf devletlerine kabul ettirilmiştir. Evet, bagtmsız, düşman işgalinden kurtulmuş; tarımı, ticareti, sanayisi felç olmuş, hukuk sistemi, siyasi yapısı, e�tim düzeni köhnemiş; ne yapacagını, nasıl yapaca�ını bilemeyen bir Türkiye vardı Mustafa Kemal'in önünde. Fakat Mustafa Kemal kurtuluşun sadece silah gücüyle de� uygarlıktan geçti�e inanıyor, kanla elde edilen öz­ gürlü� kalıcı olmasının yolunun, her anlamda ça�daş Türkiye'den geçti�ni biliyordu. Zira o ça�ın gereklerine ayak uyduramayan Osman­ lı Devleti'nin kendi sonunu kendisinin hazırladıgtna,

182

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

çöküşüne bizzat kendisi tanıklık etmiş ve bu konuyla ilgili olarak şöyle demiştir:

"Osmanlı İmparatorluğu 'nun çöküşü Bah 'ya karşı elde et­ tiği zaferlerden çok mağrur olarak kendisini Avrupa milletine bağlayan ilişkileri kestiği gün başlamıştır. Bu bir hata idi, bunu tekrar etmeyeceğiz. " Bu sebepledir ki, Çanakkale Savaşları ile Milli Müca­ dele döneminde İngiltere' de başbakan olan Lloyd Geor­ ge'un "asnn dtihisi" dedigi Mustafa Kemal' in, Milli Müca­ dele' de hep iki amacı olmuştur: Tam ba�sızlı� ve ulus egemenligini gerçekleştirmek. öncelikli amaç olan tam ba�ızlık kazaruldıktan sonra sıra, en demokratik rejim olarak kabul ettigi ve gençlik yıllarından itibaren tasarladı� ulus egemenli�i­ ne, yani halkın kendi kendisini yönettigi 'Cumhuriyet'e gelmişti. Cumhuriyet'in ilan edilmesi noktasında yakın arka­ daşlanyla fikir ayrılı�na düşmesine ra�en; Atatürk, Türk halkının yönetimi eline alması, daha modem ve adil bir rejime geçmesi noktasında kesin kararlıydı. Amaç her alanda ça�daş Türkiye'ydi; ancak böylelik­ le dünya devletleri içerisinde saygın bir yere sahip olu­ nabilirdi. Medeniyet dünyasının ça�daş yönetim biçimi cumhuriyetti. Ça�daş olan bu sistemi Türkiye' de uygu­ lamak için 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet' i ilan etti. Böylece Türk tarihinde ve yakın co�afyasındaki komşu devletler içerisinde yönetimi halka veren ilk lider oldu. 1 83

ALİ KUZU

Çünkü o Cumhuriyet için: " İrade ve egemenlikten vaz­ geçmeye razı olan bir ulusun sonu elbette felakettir." diyerek korunmasının gere�i;

"Hürriyetin de, eşitliğin de, adaletin de dayanak noktası milli egemenliktir." diyerek de ülkedeki huzur, asayiş ve birli� sağlanmasında ne denli vazgeçilmez bir unsur ol­ duğunu vurgulamaya çalışmışhr.

Cumhuriyet'ten Rahatsız Olanlar Bugün Cumhuriyet rejimine yapılan en büyük eleş­ tiri bu sistemin tepeden gelmiş olması, halkın böylesi 184

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

bir sisteme hazır olmaması yönündedir. Evet, dogru.dur Cumhuriyet, tepeden belli bir aydın sınıf dedi�z askeri sınıf tarafından getirilmiştir, fakat bu eleştiriyle ilgili şu birkaç durumu belirtmekte yarar vardır:

Saltanah kaldırıp da Cumhuriyet' i ilan eden Mustafa Kemal ve arkadaşları bu devrimi yaparken halk için daha yararlı, halkın onur ve haysiyetine daha fazla yak.ışan bir sistem oldu�unu düşündükleri için yapmışlardır. Zira Türkiye'de Cumhuriyet'in ilk yılları, yani ernek­ Ierne dönemlerinde; Rusya' da Stalin, Almanya' da Hitler, İtalya' da Mussolini gibi diktatörlerin halk adına deyip de 185

ALİ KUZU

halklarını felaketiere sürükledikleri, kendi kişisel hırsiarı­ nı halkın istekleri gibi sundukları yıllardır. Bu dönemde emperyalizme karşı başarı kazanmış, sa­ dece kendi ülkesinde de�il dünyada büyük bir üne sahip olan Mustafa Kemal, isteseydi çok rahat diktatörlüğünü ilan edebilirdi, halk arkasındaydı. Fakat o yaph� onur savaşında ve bütün devrimlerin­ de kendisini halktan hiçbir zaman üstün görmemiş, mil­ letine hizmet etmeyi en büyük erdem olarak kabul etmiş, zamanı gelince de yönetimi, asıl sahibi oldugunu düşün­ düğü halka vermiştir. Di�er yandan, Osmanlı padişahları ya da ıslahah ya­ pan aydın sınıh, ıslahatları hayata geçirirken; devlet için­ deki otoritelerini sürdürme, Bab'ya hoş görürone amacıy­ la reformlar uygulamışlardı:i-. Oysa Mustafa Kemal ve ar­ kadaşları, devrimlerini belli bir sınıfın çıkarlarını koruma, Avrupa'nın isteklerini ön planda tutma ya da ola�anüstü bir durumu geçiştirme amacıyla de� de halk için bugü­ nü ve yarını düşünerek, halka benimseterek yapmışlardır. 1923'te Cumhuriyet'in ilan edilmesini kabullene­ meyen bir kısım gericilerin düzenledikleri İzmir Suikas­ h'nda, Şeyh Sait ve Menemen olaylannda eski mutlak! sisteme dönme amaçlan vardır. Bu tarihe kadar sürekli birileri tarafından yönetilen halka; 11 Artık kul değil efendisiniz, kendi kendinizi yönetin, yöneticilerinizi siz tayin edin diyorsunuz.�� ve bunun karşı­ sında; 11Hayır, biz sürüyüz, çobansız yol alamayız." diyen, bir kısım çevrelerce tepkiyle karşılaruyorsunuz. Halk için son 1 86

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

derece yararlı olan böylesi gelişmeleri yeni savaştan çıkan bir halkın özümseyememesi son derece dogaldır. Şöyle ki: Cumhuriyet'in 1923'te ilan edildiği; Şeyh Sait Ayaklanması'nın 1925'te; Menemen Olayı'nın 1930'da çıktıgı göz önüne alınırsa Cumhuriyet' in iki ve yedi yaş­ lan arasında oldugu görülmektedir.

Oysaki bir ülkede demokrasinin oturması için belli bir zaman dilimine, yıllara, yüzyıllara ihtiyaç vardır. Bu İngiltere' de ve Fransız ihtilali sonrasında Fransa' da da

187

ALİ KUZU

böyle olmuştur. Bu zaman dilimleri içerisinde halk, cum­ huriyetin nimetlerini özümser, getirilerini kavrar, içerisi­ ne sindirir ve kendisinden sonraki kuşaklara bu sistemi aktarma egilimi gösterirse, Cumhuriyetin o toplumda oturdugundan benimsendiginden söz edilebilir. Bunun yanında bir toplumun alışkanlıklarını degiş­ tirmek, hele hele uzun süren savaşlar sonrasında okur­ yazar oranı % lO'un altına düşmüş bir toplumda hiç de kolay degildir. İşte yukarıda bahsedilen rejimi degiştirme hareketlerinin nedeni Türkiye' de bu degişim sürecinin ta­ mamlanamamasından kaynaklanmaktadır. Günümüz Türkiye' si bilgiye ulaşma ve onu kullanma açısından bir hayli yol almıştır. Bu nedenledir ki; Türki­ ye'nin de eskiye nazaran okur-yazar oranı, dünyadaki gö­ rüntüsü degişmiş ilerlemiş, gelişmiştir. Bundan dolayı günümüzde önemli olan Cumhuri­ yet'in yaşını kutlamak degi!, nasıl bir yönetim şekli oldu­ gunu, var olan diger rejimlerden farklarını, içerigini, Ata­ türk' ün bu rejim konusunda neden bu kadar ısrar ettigini bilip, yaşatılması geregine inanmaktır.

1 88

Atatürk ve Türk Dünyası • •

te yandan Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün de Türk Dünyası'na olan ilgisi tabi­ ahyla Osmanlı devletif1in son zamanlarında başlamıştır.

O

Yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin, dolayısıyla Mustafa Kemal Atatürk' ün Türk Dünyasına bakış açısıyla ilgili Sa­ karya Üniversitesi Eski Rektörü Prof.Dr. İsmail Çallı, şu degerlendirmelerde bulunmaktadır; Birinci Dünya Harbi'nin acı hatırası sonucunda, Pan­ Turanizm akımının gerçekleşmesinin siyasi yönden im­ kfulsızlıgını ve ortaya çıkardıgı güçlükleri çok iyi gören Mustafa Kemal Atatürk, yukanda bahsedilen fikirlerin­ den ikincisini, yani Türkler arasında kültür birligi saglan­ ması fikrini daha çok arzu etmiştir. Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet döneminde takip et­ miş oldugu politikalar, bu görüşü dogrular nitelikte ol­ muştur. Atatürk, izlemiş oldugu politikalar ve yapmış oldugu icraatla, büyük bir Türk milliyetçisi oldugunu da göstermekten geri kalmamışhr. 1 89

ALİ KUZU

Nitekim 11 Ne Mutlu Türküm Diyene" sözünü söyleyen Atatürk, Benim yaradılışımda fevkalade olan bir şey varsa, Türk olarak dünyaya gelmemdir. " diyecek kadar da büyük bir Türk milliyetçisi idi. Tabii ki, bu sözler sadece Türkiye dahilindeki Türkler için düşünülmemelidir. ll

Yukarıda bahsedildiği gibi, Türk Dünyası'nın kültü­ rel birliği, Mustafa Kemal Paşa' run en büyük amaçların­ dan birisiydi. Bunu, Paşanın Nahçıvan için kullandığı ifa­ delerden de anlayabiliyoruz. Zira Atatürk'e göre, 'Nahçıvan Türk Kapısı' idi. Yani Türkiye' nin Orta Asya' ya kadar uzanan geniş bölge­ nin de kapısı konumundaydı. Bununla bağlantılı olarak Azerbaycan'a özel bir önem atfetmesi, yine bu konuda­ ki düşüncelerini göstermesi açısından ehemmiyet arz etmektedir.

Mustafa Kemal Atatürk'li diğer insanlardan ve li­ derlerden farklı kılan en önemli özelliklerden birisi hiç şüphesiz ki, gerçekçiliği ve akılcılığıdır. 1 Aralık 1921 190

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

tarihinde TBMM'nde yaphğı bir konuşmada, Pan-Tura­ nizm ve Pan-İslamizm konusunda uyanda bulunmuş ve gerçekçi bir devlet adamı olduğunu şu şekildeki ifadele­ riyle göstermiştir:

"Dünya yüzünde mevcut bütün dindaşlanmızın mutlu ve refah içinde yaşamalannı isteriz. Fakat bu toplumun büyük bir imparatorluk halinde, bir noktadan sevk ve idaresini düşünmek istiyorsak, bu hayaldir... Daima hazırda tutunuz ki, bir siyasi varlığın, sınınnı geçemeyeceği bir kuvvet hedefi vardır. " Atatürk, milliyetçilik konusundaki gerçekçiligini 'Bü­ yük Nutuk'ta da dile getirmiş ve "Bizim uygulama imkanı gördüğümüz siyasi ilke 'Milli Siyaset'tir. Dünyanın bugün­ kü şartları karşısında hayald olmak kadar büyük bir yanılgı olamaz ...

Büyük ve hayali şeyleri yapmadan, yapmış gibi görünmek yüzünden, bütün dünyanın düşmanlığını, garazını, kinini bu memleketin ve milletin üzerine topladık. Biz Pan-İsldmizm, Pan-Turanizm yapmadık, belki yapanz, yapıyoruz, yapacağız dedik. Düşmanlar da yapfırmamak için bir an önce öldürelim dediler." şeklinde konuşmuştur. Bu nedenle Misak-ı Millrye ba�lı bir politikanın izlen­ mesine gayret edilmiştir. Ancak hiç şüphe yok ki, Atatürk milliyetçili�deki vatan kavramı ve gerçekçilik ilkesi, milli sınırlarmuz dışında kalan Türklerle ilgilenmemek anlamına gelmez.

Türk Milliyetçisi Türk milliyetçisi dünyada yaşayan bütün Türkle­ ri kardeş sayar, onlann uygar, özgür, mutlu olmalannı, 191

ALİ KUZU

gelişmelerini diler, kültürel degerlerini, milli birliklerini korumalarını ister. Haklı davalanyla, şartların ve imkan­ ların elverdigi ölçüde ilgilenir, ama kendisine siyasi olan olarak, Türk vatanını benimser. Gerçekçi ve akılcı davranarak, anavatanı tehlikeye atacak, Türlüge hiçbir fayda saglamayıp, sadece zarar ge­ tirecek maceracı ütopyalardan uzak kalır. İşte Atatürk'e göre gerçek Türk modeli böyle olmalıdır. Mustafa Kemal Atatürk, bilindigi gibi Türk Kurtuluş Savaşı'nı başarıya ulaştırdıktan sonra, yeni Türk devleti­ nin siyasi rejimini cumhuriyet olarak belirlemişti. Zaten kendisine daha sonra soranlara, "en büyük ese­ rim cumhuriyettir'' diyecek ve hatta alb temel ilkeden bir tanesi yine cumhuriyetçilik olacaktır. Tabii ki bu önemli gelişmelerde, kendisinin büyük bir Türk milliyetçisi ol­ masının da rolü gerçekten çok büyük olmuştur. Zira o, Türk insanının kendisini en iyi gösterebilecegi ve temsil edebilecegi rejim olarak cumhuriyeti görmek­ teydi. Atatürk'ün cumhuriyet ve demokrasi hakkındaki fikirlerinin henüz ögrencilik ve gençlik yıllarında gelişme gösterdigi anlaşılmaktadır. Fakat bu düşünceler Türk Kurtuluş Savaşı ile birlikte uygulama alanına konulmuştur. Nitekim 19 Mayıs 1919 tarihinden itibaren Anadolu' da atbgı her adımı 'irade-i milliye' gayesiyle atan Atatürk, Erzurum !