116 43 12MB
Turkish Pages 742 [749] Year 2016
Genel Yayın: 332
İNCELEME DANJEL YERGIN
PETROL PARA VE GÜÇ ÇATIŞMASININ EPİK ÖYKÜSÜ ÖZGÜN ADI
The Prize 1 The Epic Quest for O il, Money and Power COPYRIGHT© 1991, DANIEL YERGIN KESiM TELiF HAKLARI AJANSI KANALıYLA ALINMIŞTIR. ©TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI, 1995
Sertifika No: 29619
GÖRSEL YÖNETMEN
BİROL BA YRAM GRAFiK TASARIM UYGULAMA
TüRKiYE İŞ BANKASI KÜLTüR YA YlNLARI IV. BASIM: ŞUBAT 2007, İSTANBUL IX. BASIM: EKİM 2016, İSTANBUL
ISBN 978-975-458-063-1
BASKI
MİMOZA MATBAACILIK SANAYİ VE TİCARET ANONiM ŞİRKETİ MERKEZ EFENDi MAH. DAVUTPAŞA CAD. NO: 123 KAT: 1-3 ZEYTİNBURNU 1 İSTANBUL
(0212) 482 99 10 Sertifika No: 33198
TüRKİ YE İŞ BANKASI KÜLTüR YA YlNLARI İSTİKLAL CADDESi, MEŞELİK SOKAK NO: 214 BEYOGLU 34433 İSTANBUL
Tel. (0212) 252 39 91 Faks. (0212) 252 39 95 www
.iskultur .com.tr
İnceleme
petrol PARA VE GÜÇ ÇATlŞMASININ EPİK ÖYKÜSÜ Daniel Yergin Çeviren Kamuran Tuncay
TÜRKIYE
$BANKASI
Kültür Yayınları
Bu eserimi Angela, Alexander ve Rebeka ya ithaf ediyorum.
Içindekiler
Önsöz 9 Birinci Bölüm KURUCULAR 1 . Kafamızdaki Petrol 1 7 2. "Planımız" 33 3. Rekabete Açık Ticaret 54 4. Yeni Bir Yüzyıl 76 5. Ejderin Katli 95 6. Petrol Savaşları 1 1 2 7. Acem Ülkesinde "Zevk-ü Sefa" 1 32 8. Kaderin Çizdiği Tehlikeli Dalış 1 46 İkinci Bölüm GLOBAL MÜCADELE 9. Zaferin Kanı: Birinci Dünya Savaşı 1 63 1 O. Ortadoğu Kapısının Açılması 1 80 l l . Kıtlıktan Bolluğa 202 1 2. Yeni Üretim İçin Savaş 223 1 3 . Petrol Seli 237 1 4 . Dostlar ve Düşmanlar 252 1 5. Arap İmtiyazları 2 70 Üçüncü Bölüm SAVAŞ VE S TRATEJi 1 6. Japonya'yı Savaşa Götüren Yo1 293 1 7. Almanya'nın Savaş Formülü 3 1 4 1 8. Japonya'nın Aşil Topuğu 335 1 9. Müttefikler Savaşı 350
Dördüncü Bölüm HİDROKARBON ÇAGI 20. Yeni Çekim Merkezi 3 73 2 1 . Savaş Sonu Petrol Düzeni 389 22. Yarı Yarıya: Petrolde Yeni Uzlaşma 409 23. "İhtiyar Mossy" ve İran İçin Mücadele 427 24. Süveş Krizi 454 25. Filler 4 73 26. OPEC ve Yeni Bir Dalgalanma 49 1 27. Hidrokarbon Adam 5 1 O Beşinci Bölüm DÜNYADA EGEMENUK SAVAŞI 28. Gerileme Yılları 53 1 29. Petrol Denen Silah 554 30. "Yaşamamız İçin Pazarlık" 5 76 3 1 . OPEC İmparatorluğu 594 32. Uyum Sağlama 6 1 3 33. İkinci Şok: Büyük Panik 632 34. "Gidiyoruz" 655 35. Sıradan Bir Ticari Meta mı? 670 36. Ter Dökülüyor. Daha Ne Kadar inebilir? 697 Sonsöz 720 Kronoloji 73 7 Teşekkür 740
Onsöz
Winston Churchill neredeyse bir gecede fikrini değiştirdi. 1 9 1 1 yazma kadar zamanın İçişleri Ba· kanı olan genç Churchill, "Ekonomistler" diye anılan ve aslında İngiltere-Almanya arasındaki de niz kuvv etleri yarışında önde gelmek uğruna bazı kişilerin körüklediği aşın askeri harcamaları eleş tiren kabine üyelerinden biriydi. Giderek büyüyen bu yarışma, iki ulus arasındaki düşmanlığı pe kiştiren en güçlü etken olmuştur. Ama Churchill Almanya ile bir savaştan kaçınılabileceğinde ıs rar ediyor ve Almanya'nın niyetinin ille de saldırgan olmadığı tezini vurgulayarak savunuyordu. Ona göre para, aşırı sayıda savaş gemisi satın almak için değil, ülkenin sosyal programları için har canmalıydı. Ancak, 1 Temmuz 1 9 1 1 'de Kaiser Wilhelm, Alman donanmasının "Panter" adındaki gemi sini Fas'ın Atiantik kıyısındaki Agadir !imanına gönderiyordu. Kaiser Wilhelm bunu Fransa'nın Af. rika'dak.i nüfuzunu anlamak ve Almanya'nın buradaki konumu için gerekli stratejiyi saptamak ama cıyla yapmıştı. "Panter" küçük bir savaş gemisi, Agadir ise, ikinci derecede önemli bir liman ken tiydi. Yine de geminin buraya gelişi ciddi bir uluslararası bunalıma yol açtı. Alman ordusunun to· parlanması ülkenin Avrupalı komşuları arasında zaten bir hayli huzursuzluk yaratmıştı. Şimdi bir de "Panter"i göndermekle, Almanya'nın "güneşte bir yer kap ma" çabasında olduğunu, Fransa ve İngiltere'nin dünya yüzündeki konuıniarına açıkça meydan okuduğunu düşünüyorlardı. Bu olayı izleyen birkaç hafta Avrupa savaş korkusuyla çalkalandı. Ancak temmuz ayı bitmeden bu korku yenilmiş, gerginlik azaımıştı ve Churchill'in deyimiyle "Zorba artık yukarıya doğru tırmanmıyor, aşağı doğru iniyordu. " Bu sözlerine karşın yaşanan kriz Churchill'in dünya görüşünü değiştirmiş· tir. Almanya'nın niyetleri konusunda ewelce yaptığı değerlendirmenin aksine artık bu ülkenin egemenlik (hegemonya) peşinde olduğuna, bu egemenliği kazanmak için askeri gücünü kullan makta tereddüt etmeyeceğine inanmaya başlamıştı. Artık savaşın gerçekten kaçınılmaz ve başla masının da sadece bir zaman sorunu olduğu kanısına varmıştı. Agadir olayından hemen sonra Donanma Bakanlığı'na atanan Churchill, İngiltere'yi kaçını!· maz gördüğü hesaplaşma günü için askeri yönden hazırlayacağına ve bu uğurda elinden gelen her şeyi yapacağına ant içti. Görevinin İngiltere'nin emperyalist gücünün sembolü ve kendi öz varlı ğı olan kraliyet donanmasını, açık denizlerde kendisine kafa tutan Almanya'yla baş edebilecek gü ce getirmek olduğuna inanıyordu. Karşılaştığı sorunlar içinde en önemli ve en kapsamlı olanlar dan birisi, görünüşte yapı bakımından teknik sayılacak bir konuydu. Yirminci yüzyıl için büyük anlamlar taşıyan bu sorun şuydu: O güne kadar İngiliz donanmasının geleneksel enerji kaynağı olan kömürden acaba petrole dönerek, kömür yerine petrol kullanımına geçilmeli miydi? Birçok kişi böyle bir dönüşün tam anlamıyla çılgınlık olacağı kanısındaydı. Onlara göre donanmanın o güne kadar emniyetle, güvenle kullandığı Galler Bölgesi kömürünün kullanımına devam etmek gerekirdi. Kömür yerine artık "Pers Ülkesi"nden, (İran'ın o zamanki adı) çok uzaklardan gelen, güvenilir olmaktan yoksun petrol rezervleri kullanmak tam bir çılgınlıktı. Churchill'in deyimiyle donanınayı geri dönmernek üzere petrole bağlamak aslında "dertler denizine karşı silahlanmak" 9
(Shakespeare'in Hamlet oyunundan) gibi bir şeydi. Ancak petrolün sağlayacağı, daha fazla sürat ve insan gücünün daha verimli kullanımı gibi stratejik yararlar o denli belirgindi ki, Churchill da ha fazla tereddüt etmedi. İngiltere'nin "deniz kuwetlerindeki üstünlüğünü petrole dayandırma sı" gerektiğine karar verdi ve bu nedenle de kendisini, tüm enerji ve coşkusuyla bu amacın ger çekleşmesine adadı_ Zaten başka bir seçenek de yoktu_ Churchill'in ifade ettiği gibi "Bu riskli işten elde edile cek tek ödül üstünlük sağlamaktı_ " B u görüşüyle Churchill I. Dünya Savaşı'nın arifesinde, çok temel olan bir gerçeği yansıtmış oluyordu_ Bu gerçek sadece o günleri izleyen yangın sürecinde değil, daha sonra da, yıllar boyun ca geçerli olacaktı_ Artık petrol tüm yirminci yüzyıl boyunca üstünlük ve efendiliğin simgesi ola caktı. İşte bu kitabın konusu budur: Üstünlük için yapılan çatışmanın öyküsü. 1 990'lı yılların başında, Churchill'in petrole bağlanışından yaklaşık seksen yıl sonra, iki Dün ya Savaşı ve uzun bir Soğuk Savaş'ın bitiminde, insanların yeni ve daha barışçı bir sürecin başla dığına inandığı bir anda, petrol yeniden bir kez daha tüm dünyada gündeme geliyor ve çekişme lerin odak noktası oluyordu. 2 Ağustos 1 990'da, yirminci yüzyılın bir başka diktatörü, Irak Dev let Başkanı Saddam Hüseyin, komşusu Kuveyt ülkesini işgal ediyordu. Amacı sadece bir kraliyet devletini ele geçirmekle kalmayıp, aynı zamanda ülkenin zenginliklerine de el koymaktı. Bu onun için çok muhteşem bir ödül sayılırdı. Başarılı olması halinde Irak dünyanın en önde gelen petrol gücü olmakla kalmayacak, hem Arap dünyasının hem de gezegenin en büyük petrol rezervine sa hip olan Körfez'in tek hakimi konumuna gelecekti. Irak'ın kazanacağı bu yeni güç, servet ve pet rol konusundaki egemenliği, dünyanın geri kalan tüm ülkelerini Saddam Hüseyin'in doymaz hır sına köle edecekti. "Irak Kuveyt'in kaynaklarını kullanarak kendisini görkemli bir nükleer silah devleti haline getirebilecek, hatta daha da ileri gidip belki de bir süper güç olacaktı. Bu ise, ulus lararası güç dengesinde, kuşkusuz dramatik değişikliklerle sonuçlanırdt" Kısaca, üstünlük ve ha kimiyet bir kez daha ödülün ta kendisi oluyordu. Ancak, ortaya konan ödül anlaşılacağı gibi fazlaca büyüktü. Bu nedenle Saddam Hüseyin'in tahmininin aksine, dünyanın öteki ülkeleri Kuveyt'in bir oldu bittiye getirilerek işgaline kayıtsız kalamazdı. Kuveyt'in işgalinin dünyadaki tepkisi büyük olmuştur. Bu tepki, Hitler'in Rhinland'i silahlandırmasında ya da Mussolini'nin Habeşistan'a saldırmasında görülen pasif tür bir tepki de ğildi. Nitekim, Birleşmiş Milletler derhal Irak'a karşı ambargo koydu ve Batı dünyası ve Arap dün yasının birçok ülkeleri, Irak'ın komşusu Suudi Arabistan'ı savunmak ve Saddam Hüseyin'in ihti raslarına karşı koymak için dramatik bir askeri güç oluşturdular. Bu devletlerden Birleşik Devlet ler ve Sovyetler Birliği arasındaki işbirliği o güne kadar benzerine rastlanmamış türdendi. Ayrıca askeri güçler bölgeye yayılma konusunda görülmemiş bir hız ve kararlılıkla hareket ettiler. Son birkaç yıldan beri, petrolün artık "önemli" olmaktan çıktığını söylemek adeta moda olmuştu. Ni tekim 1 990 ilkbaharında, Irak'ın işgalinden sadece birkaç ay önce, Amerika'nın üst düzey kur may subaylarına petrolün stratejik önemini kaybettiği nutku çekilmişti. Ancak Kuveyt'in işgali bu imajı sildi. "1 99 1 yılı başlarında Irak'ın Kuveyt'ten barış yoluyla çekilmesine yönelik girişimler ba şarısızlıkla sonuçlanınca, Amerika Birleşik Devletleri önderliğinde otuz altı ülke bir koalisyon ya parak beş haftalık bir hava ve yüz saatlik kara savaşı sonunda Irak'ın yıkıcı gücünü yok edip, bu devletin Kuveyt'ten çekilmesini sağladılar. " Yirminci yüzyılın sonunda petrol bir kez daha güven liğin, refahın ve kuşkusuz uygarlığın merkezi olduğunu kanıtladt Petrolün modern anlamdaki tarihi gelişmesi on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında başlama sına karşın, tam anlamıyla etkilediği ve değiştirdiği yüzyıl, yirminci yüzyıl olmuştur. Petrolün öy küsü aslında üç büyük aşamaya dayanmaktadır. Bunlardan birincisi kapitalizm ve modern iş yaşamının doğuşu ve gelişimidir. Petrol giderek dünyanın en büyük ve en yaygın işi konumuna geliyordu. On dokuzuncu yüzyılın son yıllarında türeyen büyük endüstriler içinde petrol, bu endüstrilerin en büyüğü oimuştu. Öyle ki, daha yüz10
yıl bitmeden petrol endüstrisine tümüyle egemen "Standard Oil", dünyanın çokuluslu şirketle ri arasında ilk kurulanlardan birisi ve en büyüğü konumuna geldi. Yirminci yüzyılda petrol kap samının bu derece genişlemesi onun işletmeciliğinin serüven düşkünü petrol arayıcılardan ağzı laf yapan müteşebbislere, büyük işveren! ere, çokuluslu şirket bürokrasilerine ve devlet şirketle rine kadar her alanda yayılmasına yol açmıştır. Bu devrimde, büyük şirket stratejileri, teknik de ğişme ve pazarlamadaki gelişmeler ve kuşkusuz, hem milli hem de uluslararası ekonomiler teker teker ait oldukları yeri buldular. Tüm geçmişi boyunca petrol daima pazariıkiara konu olmuş ve hayati önemde kararlarda merkez teşkil etmiştir. Bazen büyük hesaplarla bazense neredeyse bir rasiantı sonucu büyük anlaşmalar yapılıyordu jinsanlar, şirketler ve uluslar arasında]. Petrol dı şında hiçbir iş "risk" ve "ödül" sözcüklerinin anlamını -ve şans ve yazgının çok büyük etkisini bu denli bütünüyle ve tam anlamıyla tanımlayamaz. Yirmi birinci yüzyıla bakarken üstünlük kavramının bir petrol varilinden olduğu kadar bir bilgisayardan da gelebileceği açıkça görülüyor. Yine de petrol, sanayideki görkemli yerini koru maya devam edecek. Unutmayalım ki "Fortune 500" dergisinin rekortmen olarak gösterdiği yir mi şirketten yedisi petrol şirketleri dir. Enerji kaynağı olarak yerini tutacak başka bir seçenek bu lununcaya kadar, petrol dünya ekonomisi üzerinde erişilmesi çok güç olan etkisini daima koru yacaktır. Büyük fiyat hareketleri iktisadi büyürneyi körükleyebilir veya tam tersi, enflasyon başı nı alıp gider ve durgunluk devri başlayabilir. Bunların hepsi olasıdır. Bugün petrol, sebep oldu ğu olaylar nedeniyle iş hayatıyla ilgili tüm yayınlarda düzenli olarak yer alan, bununla da kalma yıp yayınların en ön sayfasında kendinden söz ettiren tek metadır. Geçmişte olduğu gibi bugün de -kişiler, şirketler ve tüm dünya ulusları için- servet denilen zenginliğin mutlak ve tartışma sız tek jeneratörüdür. Kısaca, çok zengin ve nüfuzlu bir işadamının deyimiyle "Petrol Paradır. " İkinci görüşe göre, petrol, milli stratejilerle ve dünya politikaları ile sıkıca kucaklaşmış bir mal olarak görünüyordu. Birinci Dünya Savaşı sırasında, yurtiçinde kullanılan "içten patlamalı mo torlar", atların ve kömürle çalışan lokomotifin yerini alınca, petrol milli gücün bir simgesi hali ne geldi ve önemi bir kez daha kanıtlandı. Gerek Uzakdoğu'da gerekse Avrupa'da IL Dünya Sa vaşı'nın çıkışı ve gelişmesinde petrol en önemli etken oldu. Nitekim Japonlar Pearl Harbour'a, Do ğu Hint Adaları'ndaki petrol kaynaklarına el koyan ordularını korumak amacıyla saldırmıştır. Hit ler'in Sovyetler Birliği'ni işgal etmesindeki en önemli stratejik hedef, Kafkasya'daki petrol yatak larını ele geçirmekti. Ancak, zamanla Amerika'nın petrol konusundaki üstünlüğü ve kararlılığı or taya çıkacak ve savaş henüz son bulmadan Almanya'nın ve Japonya'nın petrol tankları tamtakır boşalacaktı. Soğuk Savaş yıllarında uluslararası şirketlerle gelişmekte olan ülkeler arasında pet rolün denetimini elde tutmak için yapılan soğuk çatışmalar korkunç bir dramın oluşmasında en büyük etken olmuştur. Bu, sömürgecilikten kurtuluş ve milliyetçilik hareketlerinin getirdiği bir olguydu. 1 956 yılında Süveyş Krizi -ki gerçekte çağdışı emperyalist Avrupalı güçlerin izlediği si yasetin artık sonuna gelindiğinin bir işaretiydi- başka nedenlerle olduğu kadar petrol nedeniyle de meydana gelmiştir. "Petrol gücü"nün nüfuz yönünden en etken ve hissedilir olması ı 970'li yıllara rastlar. Bu yıllarda, o güne kadar uluslararası politika konusuna kayıtsız kalmış devletler bile, büyük servet ve nüfuz simgeleyen petrole doğru birbirleriyle yarış edercesine koşar oldu lar. Bu durum endüstriye ağırlık vermiş ve iktisadi gelişmelerini petrole dayamış ulusların arasın da birbirine karşı "derin bir güvensizlik" yaratmıştı. Sonuç olarak petrol, ı 990'larda, Soğuk Sa vaş sonrası ilk bunalımda, yani Kuveyt'in işgalinde can damarı konumundaydı. Ancak, petrole sadece avantaj sağlayan bir ürün gözüyle bakmak doğru olmaz. Çünkü olay lar petrolün zaman zaman ancak bir çılgın için altın sayılabileceğini de kanıtlamıştır. Örneğin İran Şahı'nı ele alalım. İran Şahı yaşamının en büyük ihtirası olan petrol zenginliğine kavuşmuştu; ne var ki bu onun sonu olmuştur. Meksika için de aynı şey söylenebilir. Gerçi petrol Meksika'nın iktisadi yaşamını kalkındırmıştır, ama yalnızca yeniden yıkmak için . . . Sovyetler Birliği dünyanın en büyük ihracatçı ülkeleri arasında ikinci olmasına karşın, petrolden elde ettiği kazancın hemen ll
tümünü 1 970 ve 1 980'lerde askeri kalkınma için ve işe yaramaz, hatta zaman zaman tehlikeli ve yıkıcı sayılabilecek bir sürü uluslararası serüven uğruna heba etti. Birleşik Devletler ise -bir zamanlar dünyanın en büyük tüketicisi olan ülke- bugün petrol tüketiminin yarısını dışarıdan it hal etmek zorunda kaldığı için, ülkenin genel stratejik konumu giderek zayıflıyor ve zaten dert kaynağı olan bütçe açığı daha da büyüyor_ Bu da kuşkusuz -süper bir güç olan Amerika için bi le- tehlikeli bir durumdur. Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle birlikte uluslararası ve milli alanda yeni bir dünya düzeni şe killenmeye başladı. Bugüne değin daima çatışmaların odak noktasını oluşturan ideoloji öyle an laşılıyor ki yerini ekonomik yarışmalara, bölgesel çatışmalara ve etnik rekabete bırakacak. Bu re kabet ve çatışmalar modern silahianmanın da gelişmesinden cesaret alınarak kışkırtılmıştır_ An cak, uluslararası düzende oluşan bu yeniliğin gelişmesi nasıl olursa olsun petrol stratejik meta olmaya devam edecek ve uluslararası politikalar için tehlikeli olma niteliğini koruyacaktır. Petrolün tarihinin üçüncü tezi de toplumumuzun nasıl olup da bir "Hidrokarbon Toplumu"na dönüştüğünü ve bizlerin antropologlar dilinde nasıl birer "Hidrokarbon Adam" olduğumuzu açık lıyor. İlk geliştiği yıllarda petrolcülük sanayileşmekte olan bir dünyanın doğuşuna neden olmuş tu. Bunun sorumlusu yakıştırma adıyla kerosin, yani gazyağı denen ve "yeni ışık" anlamına gelen, gündüzü uzatıp geceyi geciktiren, bu yüzden de çalışma saatlerini uzatan bir üründü. On doku zuncu yüzyıl sonunda Birleşik Devletler'in en zengin adamı olan John D. Rockefeller bu zengin liğini gazyağı satışına borçluydu. O günlerde benzine yararsız bir yan ürün gözüyle bakılıyor, en der de olsa alıcı bulabildiğinde çok ucuza, galonu sadece iki sente satılıyordu. Hiç sattiamadığı günlerde, yöre halkı geceleri petrolü nehire dökerdi. Elektrik arnpulünün icadı ile birlikte petrol modasının geçtiğine inanılırken, yeni bir çağ açıl dı. İçten patlamalı motor çağı. Böylece petrol endüstrisi yeni bir pazar buluyor ve yeni bir uygar lık doğuyordu. Yirminci yüzyılda petrolün, doğal gaz ile birlikte sanayi dünyasının güç kaynağı olan "Yakıt lar Kralı Kömür"ü tahtından indirdiğini görüyoruz. Daha da ötesi, petrol, savaş sonrası oluşan bü yük kentleşme hareketinde bu hareketin temeli sayılır. Kentleşme hareketinin gerek çağdaş gö rünüm gerekse modern yaşantımız açısından birçok değişmelere neden olduğu biliniyor. Bugün petrole o denli bağlıyız ve petrol yaşantımıza o denli girdi ki, artık onu yaşantımızın doğal bir par çası olarak kabul ediyoruz ve olağanüstü önemi üzerinde durup düşünmüyoruz bile . . . Bize otu racak yer sağlayan, nasıl yaşayacağımız konusunda etken olan, işimize nasıl gideceğimizi, nasıl yolculuk yapacağımızı belirleyen, hatta flört ederken bunu nerede yapacağımıza karar veren sa dece petrol dür. Petrol gerçekten kentsel toplurnların hayat veren kanıdır. Petrol ve doğal gaz, ta rımın dayandığı gübreciliğin en temel bileşimini oluştururlar. Petrol sayesinde dünyanın kendi kendisini besleyemeyecek olan metropollerine gıda taşınabilir. Ayrıca, çağdaş uygarlığın yapıtaş ları olan kimyasal maddeleri sağlar. Unutmamalıyız ki bir gün dünyadaki petrol kuyuları aniden kuruyuverse, çağdaş dediğimiz bu uygarlık bir gün bile yaşayamaz ve çökmeye mahkum olur. Yirminci yüzyılın büyük kesitinde petrole duyulan güven ve bağımlılık hissi giderek artmış tır. Petrol artık tüm dünyada insanın ilerleme sembolü olarak algılanıyor ve itibar görüyor. An cak, bugün durumun değiştiğini görüyoruz. Çevre bilincinin doğmasıyla birlikte endüstriyel top lum prensipleri zaman zaman tartışılabiliyor ve petrol sanayii tüm boyutlarıyla soruşturulan, eleş tirilen ve itiraz gören faaliyet dalları listesinde ilk sırayı alıyor. Bugün dünyanın her yerinde pet rol, kömür ve doğal gaz gibi fosil kaynaklı yakıtların kullanımını azaltına çabaları gözleniyor ve bu çabalar tüm dünyada giderek yoğunlaşıyor. Bu çabalar kuşkusuz geçerli olan nedenlere dayan maktadır; fosil kaynaklı yakıtlar kullanıldığında is ve hava kirliliğinin artması, asitli gazların hava ya karışması, ozon tabakasının ineelmesi ve iklim değişikliğinin oluşturduğu olumsuz etkenler gi bi. Dünya ekonomisinin bu denli odak noktası olarak tanınan petrol, bugün artık çevresel kir! en-
12
meye neden olmakla ve çevreyi olumsuz etkileyip kirletmekle suçlanıyor. Bugüne kadar sahip ol duğu teknolojik üstünlük ve yiğitlikten ve modern dünyayı şekillendirmedeki katkısından ötürü kendisiyle daima gurur duymuş olan petrol artık kendini savunur duruma düştü. Petrol bugün kü kuşak ve gelecek kuşaklar için bir tehdit unsuru olmakla suçlanıyor. Ama günümüzün "Hidrokarbon Adamı", otomobillerini çok seviyor ve vazgeçmeye hiç de niyetli değil; banliyödeki evinden ve yaşamını kolaylaştırmak için şart gördüğü eşyalarından öz veride bulunmayı hiç istemiyor. Öyle anlaşılıyor ki her alanda gelişme gösteren dünya insanları çevresel sorunlar ne olursa olsun, kendilerini petrol gücüyle işleyen bir ekonominin yararların dan yoksun bırakmaya hiç niyetli değiller. Ayrıca, dünyanın petrol tüketimini geriye çekmek için girişilecek herhangi bir hareket, önümüzdeki senelerde beklenen olağanüstü nüfus patlamasın dan olumsuz yönde etki! en ecek ve sonuçta başarısız kalacaktır. 1 990'1ı yıllarda dünya nüfusu nun bir milyar daha artması bekleniyor. Bu, önümüzdeki on yıl içinde, nüfusun 1 990'1ı yılların başına oranla yüzde yirmi daha artacağı anlamına geliyor. Demek ki gelecek on yıl içinde dün yada bugüne oranla yüzde yirmi daha fazla insan yaşayacak ve dünya yüzünde yaşayan bu insan lar "tüketim yapma haklarını" talep edecekler. Endüstriyel dünyanın çevresel sorunlara ait prob lemleri nüfus artışının baskısı ile ölçülerek değerlendirilecek. Bu arada 1 990'1ı yılların korkunç ve çözümsüz çatışmalarından biri için şimdiden gerekli ortam hazırlanmış görünüyor. Çatışacak taraflardan biri, çevresel korunmaya daha fazla önem verilmesini ve çevre koruma tedbirlerinin daha da arttırılınasını savunan grup olacakken, diğeri de ekonomik gelişmeye katkıda bulunul masını isteyen, Hidrokarbon Toplum çıkarlarının korunması ve enerji güvenliğinin gereğine ina nan grup olacaktır. Kitabın ilerleyen sayfalarında anlatılan öykünün üç ayrı kahramanı bu üç tez olacak. Öykü hepimizin hayatını etkilemiş olayları epik bir anlatımla ve oluş tarihlerine göre sırasıyla veriyor. Bu eserde hem ekonomi ve teknolojinin genel yönlerine, hem de işadamlarının ve politikacıla rın strateji ve entrikalarına değinilmiştir. Kitabın sayfalarında petrol dünyasının en zengin ve nü fuzlu kişileriyle tanışacaksınız. Bunlar arasında, örneğin bir Rockefeller'i bulacağınız kuşkusuz. Ayrıca Henri Deterding, Calousto Gülbenkyan, J. Paul Getty, Arınand Hammer, T. Boone Pickens ve daha başka birçok isimlerle karşılaşacaksınız. Bu öyküde en az yukarıda saydıklarımız kadar önemli başka isimler de var. Bunlar arasında Churchill, Adolf Hitler, Joseph Stalin, İbni Suud, Mu hammed Musaddık, Dwight Eisenhower, Anthony Eden, Henry Kissinger, George Bush ve Sad dam Hüseyin sayılabilir. Yirminci yüzyıl haklı olarak "petrol yüzyılı" olarak anılıyor. Petrolün geçmişinde her ne ka dar çeşitli anlaşmazlıklar ve zıt görüşler egemense de, zaman zaman "tek görüş"te de birieşiidi ği oldu. Görüş birliği daha çok karşıt tarafların eskiye dayanan olaylara bugün çağdaş bir yakla şımla bakabilmesi ve bunu yaparken de yeni gelişen olaylarda geçmişten gelen derin yankılar bu labilmesi şeklinde oluştu. Bu kitap aynı zamanda insanları kişisel olarak ele alan, kişilerin öykü sünü anlatan, güçlü ekonomik kuwetlerin, teknolojik değişmenin, politik çatışmaların, uluslara rası anlaşmazlıkların ve bu arada oluşan epik değişimin de hikayesidir. Yazarın umudu, dünyamı zın petrole olan bağımlılığını ekonomik, sosyal, politik ve stratejik sonuçları yönünden araştıran bu belgeselin geçmişe ışık tutarak, bizlerin bugünü daha iyi anlamamızı sağlaması ve gelecek hak kında plan yaparken bizlere yardımcı olmasıdır.
13
BIRINCI BOLUM
KURUCULAR
ı
Kafamızdaki Petrol
Başlangıç Ortadaki sorun 526 dolar 8 sentin ha.la ödenmemiş olmasıydı. 1 850'li yıllarda profesörlere ödenen ücret doyurucu olmaktan uzaktı. Bu yüzden ünlü bir kimyagerin oğlu ve kendisi de Yale Üniversitesi'nde değerli bir kimya profesörü olan Benjamin Silliman Jr. 526,08 dolar ücretle bir araştırma projesinde çalışmak üzere ikinci bir işe girdi. An cak 1 854 yılında bir grup müteşebbis tarafından işe alınan Silliman, proje çalışmasını tamamla mış olmasına karşın kendisine vaat edilen parayı hata alamamıştı. Kızgınlığı giderek artan Silliman sonuçta bu paranın ne olduğunu anlamak istedi. Öfkesi yatırımcı grubun liderlerini hedef alıyor du. Özellikle de New York'lu bir avukat olan George Sisseli ve New Haven'de bir banka müdü rü olan James Townsend, Silliman'ın öfkesinin odak noktalarıydı. Bunlardan Townsend kendi he sabına göre geri planda kalmayı yeğledi; çünkü kanısına göre, müdürü olduğu bankanın müşte rilerinin, bu denli spekülatif bir serüvende parmağı olduğunu öğrenirlerse, bunu hiç de iyi kar şılamayacaklarından korkuyordu. Aslında Bissell, Townsend ve grubun öteki üyeleri o günlerde "kayayağı" adıyla bilinen bir maddenin gelecek günlere ait görkemli hayalini kurmaktaydılar. Bu maddeye "kayayağı" denme sinin nedeni, söz konusu maddeyi bitkisel yağlardan ve katı hayvani yağlardan ayırt etmekti. As lında Bissell, Townsend ve grubun öteki üyeleri kayayağının ırmaklardan püskürüp çıktığını ve ya Pennsylvania'nın kuzeybatısında tecrit edilmiş gibi duran Oil Creek dolaylarındaki tuz kuyu larından sızmış olduğunu ve aranması gereken yerin bunlardan biri olabileceğini bilmekteydiler. Oil Creek bölgesinin arkalarında bir yerde, gayet ilkel yöntemlerle bu koyu renkli ve kokulu mad deden önce sadece birkaç varil çıkarıldı. Bu yöntemler iki taneydi. Biri bu maddeyi ırmaklardan ve kayaların yüzeyinden sıyırarak çıkarma yöntemi, öteki petrol yağı içeren sulara bez parçaları ve battaniye gibi paçavralar atarak bunları ısiatmak ve sonra sıkmak metoduydu. Bu şekilde elde edilen çok az miktarda ürün ilaç yapımında kullanılıyordu. Grup giderek kayayağının çok daha büyük miktarlarda elde edilip işlenebileceği kanısına var dı. Onlara göre böyle büyük miktarlarda elde edilecek kayayağı lambalarda aydınlatıcı olarak kul lanılacak bir çeşit sıvıya dönüştürülebilirdi. Grup, bu yeni aydınlatıcının 1 850 yıllarında yeni pa zarlar kazanmakta olan "kömür yağıyla" etkin bir şekilde yarışabileceğine inanıyordu. Kısaca şu kanıya vardılar: Kayayağı yeterli miktarda elde edilebildiği takdirde, on dokuzuncu yüzyıl ortasın da yaşayan insanın o denli ihtiyaç duyduğu ucuz ve yüksek kaliteli aydınlatıcı nihayet temin edil· miş ve pazara sürülmüş olacaktı. Bu yolu uygulayarak Kuzey Amerika'daki ve Avrupa'daki şehir ve çiftlikleri ışığa kavuşturacakianna tam anlamıyla inanıyorlardı. Grubun, üzerinde nerdeyse ay nı önemle durduğu başka bir konu da şuydu: Yeni gelişmekte olan mekanik-dönemde bu kaya yağı acaba "mekanizmaların hareketli parçaları için" kullanılabilir miydi? Böylece hayal kuran tüm 17
girişimciler gibi, onlar da sonuçta çok zengin olacaklarına inandılar. Bu arada onlara inanmayan· lar ve alay edenler de oluyordu. Ancak bu girişimciler yılınadılar ve sebat ederek insanlık tarihin· de yepyeni bir çağın ilk öncülüğünü yapmayı başardılar. Bu yeni çağ Petrol Çağı'ydı.
"Acılarımızı Dindirmek" İçin Petrol serüveni aslında birbirini izleyen bazı tesadüfler kadar tek bir adamın sebat ve iradesinden de kaynaklanmıştır. Bu adam petrol endüstrisinin yaratılışında herkesten çok payı olan George Sisseli'den başkası değildi. Uzun bir kuleyi andıran yüzü ve geniş alnıyla, Bissell çevresine ente· lektüel güç ifade eden bir anlam sergiliyordu. Yine de açıkgöz ve iş fırsatlarını değerlendiren bi ri olduğu her halinden belliydi. Bu niteliğini de yaşadığı deneyimler sonucu kazanmıştı. Hayatı nı kazanmaya daha on iki yaşında başlayan Bissell, öğretmenlik yaparak ve makaleler yazarak Dart mouth Koleji'nde öğrenim yapmayı başarmıştı. Mezun olduktan sonra bir süre Latince ve Yunan· ca profesörü olarak çalışan Bissell, daha sonra gazetecilik yapmak için Washington DC'ye gitti. Ve bir gün kendisini New Orleans'da buldu. Önce New Orleans'da bir lisede okul müdürü ola rak çalıştı; daha sonra da devlet okulları müfettişliği yaptı. Avukat olmak istediği için boş zaman larında hukuk çalışıyor, bu arada yeni birkaç yabancı dil daha öğrenmek için devamlı çaba göste riyordu. Böylece zamanla Fransızca, ispanyolca ve Portekizce dillerini çok iyi öğrenmişti. İbrani ce ve Sanskritçe, eski ve modern Yunanca, Latince ve Almanca dillerini ise ancak okuyup yaza· bilecek kadar öğrendi. 1 853 yılında sağlık nedenleriyle ülkenin kuzeyine dönmek zorunda kal dı. Bu dönüş yolculuğu sırasında Pennsylvania'dan geçerken bir rasiantı sonucu ilkel yöntemler le "petrol toplandığını" yani yüzeyden petrol sıyrıldığını ve kayayağına bulanmış paçavra yönte minin uygulandığını gördü. Bu olaydan kısa bir süre sonra New Hampshire'ın Hanover kentinde oturan annesini ziyarete gittiğinde, mezun olduğu okul olan Dartmouth Koleji'ne uğradı. Bura· da bir profesörün odasında otururken, şişe içinde durmakta olan bir madde dikkatini çekti. Bu gayet iyi bildiği Pennsylvania kayayağından başka bir şey değildi. Bu örneği oraya birkaç hafta ev vel, o günlerde Batı Pennsylvania'da pratisyen doktorluk yapmakta olan başka bir Dartmouth'lu getirmişti. Bu rasiantı sonucu Bissell, kayayağının ağrı dindiri ci bir ilaç olarak yörenin insanların ca birçok hastalıkta yaygın olarak kullanıldığını öğrendi. Bu hastalıklar arasında baş ağrısı, diş ağ rısı, sağırlık, mide bozuklukları, bağırsak kurtları ve dropsi hastalığı sayılabilir. Kayayağı ayrıca at ve katırların sırtında oluşan yaraların tedavisinde de kullanılıyordu. Bu yörede kayayağına, bölge de yaşayan Kızılderililer'in adına ve Kızılderili şefi iken ilacın yararlarını beyaz insanlara da açık ladığına inanılan Red Jacket onuruna "Seneca yağı" deniliyordu. "Seneca yağı" alım satımıyla meş gul biri, ilacın olağanüstü iyi edici gücünü o günlerde şu şiirle reklam ediyordu. Doğanın gizli pınarından çıkan bu sağlık-kaynağı İnsana sağlığın filizini ve yaşamı getirir. Derinliklerinde akan gizemli su Tüm acıları dindirir, ıstırabımızı yatıştırır. Bissell, bu yapışkan, kara renkli sıvının tutuşur türden olduğunu biliyordu. Bu yüzden ka yayağı örneğini Dartmouth'da gördüğü an, onun ilaç olarak değil, aydınlatıcı olarak kullanılabile ceğini anlamıştı. Bundan kuşku duymuyordu. Kuşku duymadığı başka bir şey de,. bu maddenin en azından "kendi kesesinin" acılarını dindireceğiydi. Artık sefaletle geçen günleri geride bıra· kabilirdi ve bu madde üzerinde çalışarak sonuçta çok zengin olabilirdi. izleyen altı yıl içinde Sis seli daima sezgisine güvendi ve onun yol gösteren ışığından şaşmadı, sezgisi ve yazgısı bu süre içinde zaman zaman acıyla sonuçlanan sınavlar geçirdi. Bu süre içinde sık sık düş kırıklığına uğ radı ve düş kırıklığı devamlı olarak "umudunu" gölgeledi. 18
Kayıplara Karışan Profesör Acaba kayayağı gerçekten aydınlatıcı olarak kullanılabilir miydi? Bissell sözleriyle öteki yatırımcı ların ilgisini uyandırmıştı. Bu yüzden 1 854 yılı sonunda bir grup yatırımcı Ya! e'de profesör olan Silliman'a başvurarak kendisini bu yağın aydınlatıcı ve yağlayıcı olarak niteliklerini incelemekle görevlendirdi. Daha da önemlisi Silliman'dan bu proje için çok değerli sayılacak onayını verme sini ve projeyi desteklemesini istediler. Silliman'ın projeyi resmen onaylaması halinde var olan stoklarını satabileceklerinden ve projenin geliştirilmesi için gereken sermayenin kolayca sağlana cağından emindiler. Amaçlarını gerçekleştirmek için Silliman'dan daha uygun birini seçemezler dL Sonuçta Silliman tüm kararlılığı ve coşkusuyla işe girişti ve "İyi ve neşeli bir yüze sahip olan" bu kişi böylece on dokuzuncu yüzyıl bilim hayatının en büyük ve en şerefli isimleri arasındaki yerini aldı. Bir Amerikan kimya sanayii kurucusunun oğlu olan Silliman, hem zamanın en seçkin bilim adamlarından biriydi, hem de fizik ve kimya konularında en önde gelen okul kitaplarının yazarıydı. On dokuzuncu yüzyıl ortalarının Amerika'daki bilim başkenti sayılan Yale Üniversite si'nde baba oğul Sillimanlar bu başkentin odak noktasını oluşturuyordu. Ancak Silliman soyut kavramlarla ilgilenmeyen, kesin şekilde pratik olan konulara daha çok ilgi duyan bir yapıdaydı. İş hayatına da bu nedenle atılmıştı. Ayrıca itibar ve salt bilim ona çeki ci gelmekle beraber ek bir gelire de ihtiyaç d uyuyordu. Akademik kişilere ödenen ücretin düşük olması ve Silliman ailesinin giderek büyümesi nedenleriyle, işinin dışında danışmanlık görevi al mayı adet edinmişti. Çeşitli mesleklerden birçok müşteriye jeolojik ve kimyasal değerlendirme görevi üstleniyordu. Pratik olana karşı duyduğu eğilim onu zamanla spekülatif iş-serüvenlerine doğrudan katılmaya zorladı. Bu katılımlar onu başarıya götürüyordu. Silliman bu başarılardan, ken di deyimiyle "bilim için gerekli olan imkanı bol bol" kazanacaktı. Ancak, kayınbiraderlerinden bi ri hiç de böyle düşünmüyordu ve bu konuda oldukça kuşkuluydu. Ona göre Benjamin Silliman "sürekli olarak bir şeylerin peşindeydi, ancak bu şey ne yazık ki bilim değildi." Silliman kayayağı analizine girişirken müşterilerine istedikleri türden rapor hazırlayacağına dair güvence verdi. Daha araştırmalarının başında onlara "sonucun beklentilerine cevap verece ğini ve bu maddenin değerini ortaya çıkaracağını" söyledi. Bundan üç ay sonra, araştırmanın bit mesine yakın heyecan ve coşkusu daha da artmış olarak raporunda şu satırları yazdı: "Damıtılmış kayayağı ürününde, bu ürünün kullanımı konusunda beklenmedik büyüklükte başarı sağlandı." Araştırma işine yatırım yapmış olanlar büyük heyecanla son raporun gelmesini beklerneye başla dılar, ancak tam bu sırada karşıianna ciddi bir engel çıktı. Yatırımcılar Silliman'a araştırma çalış ması karşılığında 526,08 dolar (bugünün parasıyla yaklaşık 5000 dolar) ödemeyi kabul etmişler di. Ancak Silliman bu paranın 100 dolarının peşin ödeme olarak derhal ödenmesini ve bu tuta rın avans şeklinde New York City'deki banka hesabına yatırılmasını istiyor ve bu konunda ısrar ediyordu ... Silliman'ın gönderdiği fatura onların tahmininin kat kat üstündeydL Bu gerekçeyle istenen avansı ödemediler. Silliman buna kızmıştı. Kanısına göre projeyi salt entelektüel amaç la üstlenmediğinden ve paraya dehşetli ihtiyacı olduğundan, bu paranın acele ödenmesi gereki yordu. Sonuçta yatırımcılara kesin bir dille, para kendisine ödenineeye kadar araştırmalarına ara vereceğini bildirdi. Dediği gibi de yaptı; şikayetini ileride kanıtlamak amacıyla raporu gizlice mu hafaza etmesi için bir arkadaşına teslim etti. Rapor, kendisine yeterli ödeme yapılıncaya kadar bu arkadaşta kalacaktı. Daha sonra, kendisine kolayca erişemeyecekleri bir yer olarak düşündüğü Gü ney'e doğru geziye çıktı. Projeye yatırım yapmış kişiler bu durum karşısında çaresiz kalmışlardı. Ek sermaye elde ede bilmek için son raporun mutlaka gerektiği kanısındaydılar. Parayı bulmak için sağa sola başvurdu lar, ancak bu çabaları sonuç vermedi. Sonuçta ortaklardan biri "şimdiye kadar rastlanmış en zor günleri yaşıyoruz" demekle beraber, gereken parayı kendi imkanları ile sağladı. Böylece 16 Nisan 1855 tarihinde, son derece gerekli görülen rapor yatırımcıların eline geçiyor ve hiç vakit kaybet19
meden basımcılara ulaştınlıyordu. Sonuçta, Silliman'ın talep ettiği astronornik ücret karşısında şaş kınlıklarını hala koruyan yatırımcılar, her şeye karşın koydukları parayı kat kat fazlasıyla geri almış oluyorlardı. Silliman raporu, tarihçilerden birinin söylediği gibi "petrolcülükte bir dönüm nokta sı" oluşturmuştur. Kayayağının birçok yeni alanda kullanılabileceği ve bunun potansiyel geleceği nin var olduğu konusunda Silliman'ın hiçbir kuşkusu yoktu. Bu arada müşterilerine yeni bir bildi ri gönderip kayayağının gerektiğinde değişik seviyelerde kaynama noktasına getirilebileceğini ve böylece, hepsi de karbon ve hidrojenden oluşmuş değişik birkaç fonksiyon halinde antılabileceği ni duyurdu. Bu fonksiyonlardan biri çok yüksek kaliteli aydınlatıcı yağ olacaktı. Müşterilerine gön derdiği bir yazıda Silliman şunları söylüyordu: "Baylar, anladığıma göre, şirketinizde hammadde· nin öyle bir niteliği var ki, basit ve pahalı olmayan işlemlerle bu hammaddeden son derece kıymet li ürünler imal etmek mümkündür. " Ve, müşterileriyle arasındaki iş ilişkileri nihayet düzelmiş ol duğundan, iç huzuru ile kendisini önünde beklemekte olan yeni projelere adadı. Diğer taraftan Silliman'ın olağanüstü inandırıcı bir reklam yerine geçen bildirisiyle güç bul muş ve yüreklenmiş olan grup üyeleri, hiçbir engelle karşılaşmadan, öteki yatırımcılardan gerek li mali fonu fazlası ile sağladılar. Silliman'ın bizzat kendisi, artık Pennsylvania Kayayağı Şirketi di ye anılan bu şirketten iki yüz hisse alarak bu işkolunun saygınlığını artırdı. Ancak önlerinde bir buçuk yıllık zorluklarla dolu bir dönem onları bekliyordu. Tehlikelerle dolu olan bu birbuçuk yıl dolmadan, yatırımcılar yeni bir adım için hazır olmadıklarını düşünüyorlardı. Silliman'ın araştırmaları sonucu artık en az bir konudaki kuşkuları giderilmiştİ ve kayayağın dan tatmin edici nitelikte bir aydınlatıcı sıvı çıkabileceğine inanır olmuşlardı. Fakat şimdi de baş ka bir konu zihinlerini kurcalamaya başladı. Acaba yeterli miktarda kayayağı var mıydı? Bazıları na göre, mevcut kayayağı, yeraltındaki kömür yataklarından gelen "sızıntılardan" ibaretti. Bu ki şilere göre, kaya parçalarının yüzeyinde birikmiş yağ birikintilerini yüzeyden söküp almakla ve ya kayayağına batırılmış paçavraları elde sıkıp yağ çıkartmak gibi ciddiyetten uzak yöntemlerle bu iş yapılamazdı ve bir sanayi kurulamazdı. Ancak, sonunda, bu kritik konu da çözümlendi. Yeter li miktarda ve elde edilebilir türden kayayağı stokunun varlığı kanıtlanarak, projeyi destekleyici ek ödenek sağlanabildi.
Fiyat ve Yenilik Kayayağının nitelikleri hala bilinmiyar ve bu nedenle yağ esrarını korumakta devam ediyordu. An cak, tüm ümitler bu esrarengiz niteliklerde odaklanmıştı. Bunun nedeni kuşkusuz kayayağına du yulan büyük ihtiyaçtan ileri geliyordu. Dünya nüfusunun giderek çoğalması ve endüstriyel dev rimdeki iktisadi gelişmenin yayılması nedenleriyle yapay aydınlatmaya karşı duyulan talep gün den güne artmaktaydı. Artık basit bir lamba fitilinin hayvani veya nebati yağa daldırılmasıyla el de edilen aydınlatma metodu talebi karşılamaktan çok uzak kalıyordu. İnsanların çoğu yüzyıllar dan beri bu ucuz yöntemin masraflarını bile zorlukla karşılıyordu. Hatta birçokları bunu bile ya pamıyordu. Paralı kişiler, balina balığının kafasında bulunan bir cins yağ (ispermeçet yağı) olan maddeyi aydınlatma aracı olarak kullanmaktaydı. Bu madde, aydınlatma araçları içinde yüzyıllar dan beri en üstün kaliteli standart olarak kabul edilmişti. Ancak, talebin artmasına karşın Atian tik'teki balina sayısı azalmaya başladı. Böylece balina avına çıkmış gemiler karadan giderek çok daha uzaklarda seyretmeye zorlandı. Artık yalnızca Ümit Burnu çevresinde ve Pasifik Okyanusu'nun çok uzak bölgelerinde yeterli av vardı. Fiyatlar her gün biraz daha arttığından balina avcıları için tam bir altın çağı başlamıştı. Ancak, tüketiciler için aynı şey söylenemezdi. Çünkü onlar galon başına 2,50 dolar ödemek zorundaydı ve bu da onlara pahalı geliyordu. Ayrıca gelişmeler bu fi yatın daha da yükseleceğini gösteriyordu. Bu arada daha ucuza mal olan bazı ışıklandırıcı sıvılar bulunmuş ve geliştirilmişti. Ama bunların hepsi de ikinci kalite aydınlatıcılardı. İçlerinde en tu tulanı terebentinden çıkarılan neftyağı ( camphere) idi. Ancak iyi ışık veren neftyağının bu üstün20
lüğüne karşın çok ciddi bir de sakıncası vardı. Neftyağı yüksek derecelerde ateş alma ve tutuş ma özelliğine sahipti. Ayrıca belki bundan daha da ciddi ve sevimsiz olan bir başka özelliği de ev içinde patlama eğilimiydi. Diğer bir aydınlatıcı da kömürden antılarak elde edilmiş "Havagazı" idi. Havagazı, önce kentsel bölgelerde sokak ve caddelere borularla sevk ediliyor, daha sonra, sayıla rı giderek artan orta sınıf ve yüksek sınıf ailelerin evlerine veriliyordu. Ama kent gazı çok paha· hydı ve insanlar artık güvenilir ve nispeten daha ucuz bir aydınlatıcıya şiddetle gereksinim duyu yorlardı. Ayrıca yeni tür bir yağlayıcıya da gereksinim vardı. Endüstriyel gelişim sonucu enerji ile çalışan tezgahlar ve buhar makineleri ortaya çıkmış ve bunların yağlanma gereksinmeleri için do muz yağı iyi bir yağlama aracı olma özelliğini kaybetmişti. 1 840 yılları sonunda ve 1 850 yılları başında işyerleri bu gereksinmelerini iyice hissetmeye başladılar. Nitekim kömürden ve diğer hidrokarbonlardan aydınlatıcı ve yağlayıcı maddeler çıkart· ma işi de bu yıllara rastlar. Hem İngiltere'de hem de Amerika'da birçok kişi ileride petrol endüst· risinin de yararlanacağı arıtma teknolojisini bu yıllarda geliştirdiler. Mareşalliğe kadar yükselmiş bir İngiliz Donanma Amirali olan Thomas Cockrane -Byron'un "Don Juan"' adlı eserinde ondan esinlendiği söylenir- asfalt konusuna aklını o denli kaptırmıştı ki, kendisini projeyi geliştirmeye adadı ve Trinidad'da çok büyük bir katran kuyusu satın aldı. Thomas Cockrane ve Kanadalı Dr. Abraham Gesner asfalt konusunda bir süre işbirliği yaptılar. Gesner gençliğinde Antiller'e at ih· racı işine girmek istemiş fakat bu girişimi sonuçlanmamıştı. Bunun nedeni ise tam iki kez, ihra cat yapan gemilerinin batmış olmasıydı. Bu yüzden ihracat işinden vazgeçerek Londra'ya yerleş ti ve Guy's Hospital'de tıp öğrenimine başladı. Kısa süre sonra Kanada'ya geri döndü ve bir kez daha meslek değiştirerek New Brunswick'te bölge jeologu olarak çalışmaya başladı. Bu arada Ges ner asfalttan veya asfalt benzeri maddelerden yağ çıkarma ve bunu kaliteli bir aydınlatıcı yağ ola rak rafine etme metodunu bulmuştu. Bu yağa Yunanca iki sözcük keros ve elaion'dan oluşan "ke rosene" adını verdi. Keros Yunanca'da "mum", "elaion" ise "yağ" anlamına geliyordu. Gesner "ela ion" sözcüğünü kısaltarak "ene" yaptı ve böylece bulduğu ürünün öteden beri bilinen "camphe ne" (neftyağı) sözcüğüyle aynı sesi çıkarmasını sağladı. 1 854'te Birleşik Devletler' e başvurarak "Kerosene (kerosin) adını vereceği ve aydınlatmada veya yağlamada veya daha başka amaçlarda kullanılacak yeni bir sıvı hidrokarbon imali için" patent istedi. Böylece, Gesner sayesinde New York kentinde gazyağı işletmesi kurulmuştu. İşletme daha 1 859 yılına gelmeden günde beş bin galon gazyağı üretir oldu. Bostan'da da benzer bir işletme kurulmuştu. Ayrıca, İskoçyah kimyager James Young Britanya'da taşkömürünü hammadde olarak kullanan benzer bir rafinerinin öncülüğünü yapıyordu. Bu arada Fransa da boş durmamış ve sha le rock (Şist'li kaya) kullanımıyla işletilen diğer bir rafineri daha kurmuştu. Öyle ki 1 859 yılına gelmeden, Amerika'da yaklaşık otuz dört şirket senede 5 milyon dolar değerinde "kerosin" ve ya yaygın adıyla "coal oils" (kömür yağları) üretir duruma geldi. Ünlü bir ticaret dergisi yazarının sözleriyle, kömür yağı işinin bu denli çabuk büyümesi "bu işin çok hızlı gelişen bir enerji oldu ğunun ve Amerikan zihniyetinin çabuk büyüyen tüm enerjiler gibi bunu da çarçabuk kavrayaca ğının ve ayrıca bunun iyi kazanç getiren bir iş olduğunun kesin kanıtıydı. " Gazyağının çok ufak bir kısmı Pennsylvania'dan geleneksel metotlarla toplanan kayayağından çıkarılıyor ve zaman za man New York rannerilerine gönderiliyordu. Gazyağı artık insanlık için bilinmez olmaktan çıkmıştı. Zaman zaman Ortadoğu'nun çeşitli yerlerinde yaşayan insanlar "bitumen" denen yarı katı ve çamurlu bir maddenin çatlaklar arasın dan sızdığını gözlüyorlardı. Bu çeşit sızmalar daha milattan önce 3000 yıllarında Mezopotamya'da da gözlenmişti. Sızıntı kaynaklarının en ünlüsü Babil şehrinden fazla uzak olmayan Fırat üzerin deki Hit bölgesiydi (Bugünkü Bağdat'ın bulunduğu yer) . Milattan ewel birinci yüzyılda Yunanlı tarihçi Diodor eski bitumen sanayiinden coşkuyla bahsediyor ve şunları söylüyordu: "Babil ülke sinde şimdiye dek oluşmuş birçok inanılmaz mucizeler arasında, burada bulunmuş büyük mik· tarda asfalt olayı kadar ilginç olanına rastlanmamıştır. " Bu asfalt sızıntılarının bir kısmı sızan pet21
rol gazlarıyla birlikte devamlı yandığı için Ortadoğu'da ateşe tapma geleneği yönünden iyi bir or tam oluşturuyordu. Eski Ortadoğu'da, bitumen ticari bir meta sayılıyor ve inşaatlarda harç olarak kullanılıyor du. Filistin'deki Eriha kenti ve Mezopotamya'daki Babil'in duvarları bu harçla örülmüştür. Büyük olasılıkla Nuh'un Gemisi ve Musa Peygamber'in sepeti, zamanın modasına uyarak su geçirmez duruma gelmeleri için bitumenle kalafat edilmişti. Bitumen yol yapımında da kullanılıyordu. Ay dınlatma amacıyla da kullanılmakla beraber, bu alandaki kullanımı kısıtlı kalmış ve genellikle tat min edici olmamıştır. Bitumen zaman zaman ilaç olarak da kullanılmıştır. Milattan sonra birinci yüzyılda yaşamış olan Romalı natüralist Phiny'nin eczacılık açısından bitumenin değerini anlatan tanımlaması 1 850'lerde Birleşik Devletler'deki uygulamalara da uyuyor. Phiny'nin değerlendirme sine göre, bitumen kanı durduruyor, yaraları iyileştiriyor, göz katarağını tedavi ediyor, nikris has talığında cilt üzerinde ilaç olarak kullanılıyor, diş ağrısına iyi geliyor, müzmin öksürüğü yatıştırı yor, nefes darlığını geçiriyor, diareyi durduruyor, gevşemiş adaJeleri derleyip topluyor, romatiz mayı geçiriyor ve yüksek ateşi düşürüyordu. Diğer bir niteliği de "gözler için engel oluşturan kir pikleri düzleştirme" özelliğiydi. Bu yağın diğer önemli bir kullanımı da savaş alanlarında görülüyor. Sızıntılardan elde edi len bu ürün ateşe verildiğinde, savaş alanında zaman zaman sonuca götüren bir rol oynuyordu. İlyada adlı eserinde Homeros, "Truvalılar'ın hızla seyreden gemiye usanmadan ateş açtığını, ateş ten hemen sonra geminin burnunda alevden bir göl oluştuğunu ve ateşi söndürmenin mümkün olmadığını" bildirir. Pers Kralı Sirus, Babil kentini almaya hazırlandığında sokak kavgalarının do ğurabileceği tehlikeye karşı uyarılmıştı. Bu uyanlara Sirus, sokak kavgası halinde kenti ateşleye ceği yanıtını verdi ve şunları söyledi: "Bizim elimizde de yeteri kadar zift var. Zift, alevleri sürat le her yere yayacaktır. Böylece evlerin darnma çıkmış kişiler ya bulundukları yerleri çabucak terk edecek ya da bunu yapmadıklarında ölüp gideceklerdir." Yedinci yüzyıldan itibaren Bizanslılar "Ole um İncendiarum" -yani Yunan Ateşi- dedikleri bir maddeden yararlanmaya başladılar. Petrol ve kireç karışımı olan bu madde nemlendirildiğinde ateş alıyordu. Yunan Ateşi'nin reçetesi bir dev let sırrı gibi gizli tutuldu. Bizanslılar Yunan Ateşi'ni kendilerine saldıran gemilere karşı silah ola rak kullandılar. Okla yaptıkları vuruşlarda okiarının ucuna koydular ve o şekilde kullandılar. Ay rıca, ilkel el bombalarının yapımında uyguladılar. Bu maddeye yüzyıllar boyunca baruttan daha müthiş bir silah gözüyle bakıldı. Petrolün Ortadoğu'da çok eskiye dayanan ve değişik olaylarla dolu bir geçmişi olduğunu gö rüyoruz. Uzun yıllar boyunca Batı, petrolün uygulanışı hakkındaki bilgiden, bilinmeyen neden lerden dolayı yoksun kaldı. Bunun nedeni bir olasılıkla, bitumenin bilinen ana kaynakları ve kul lanımı hakkındaki bilginin Roma İmparatorluğu'nun sınırları dışında kalmasıydı. Ayrıca, bu bilgi yi Batı'ya doğrudan aktaracak bir geçiş yolunun olmaması da başka nedendi. Ortaçağlardan baş layarak Avrupa'nın birçok bölgesinde zaman zaman petrol sızıntıları gözlenmiş ve bu konuda gö rüşler bildirilmişti. Bavyera, Sicilya, Po Vadisi, Alsak, Hanover ve Galiçya bu ülkelerden sadece birkaçıdır. Daha da önemlisi Rafineri Teknolojisi artık Araplar yoluyla Avrupa'ya sızmıştı. Ancak, çoğu zaman petrol sadece her derde deva tıbbi bir ilaç olarak düşünülüyor ve kullanımı tıp ala nıyla kısıtlanıyordu. Petrolün şifa verici nitelikleri bilge papazlarca ve o zamanın hekimlerince bi limsel araştırmalar yoluyla pekiştiriliyordu. Tıp alanıyla kısıtlı olmasına karşın Bissell'in düş kur maya başladığı günden ve Benjamin raporundan çok daha önce, Galiçya'da (ki o zamanlar Caliç ya Polonya'nın, Avusturya'nın ve Rusya'nın birer parçasıydı) ve Romanya'da yaşayan köylüler el leriyle kuyular kazıyor ve ham petrol çıkarmaya çalışıyorlardı. Günün birinde Lvov bölgesinden bir eczacı, bir su tesisatçısının da yardımıyla, gazyağını yakıt olarak kullanabilen elverişli ve ucuz bir lamba icat etti. 1 854 yılında artık petrol Viyana'da, başlıca ticaret metaı konumundaydı; 1 859 yılında Galiçya da gitgide büyüyen bir gazyağı merkezi olmuştu. Bu merkezde petrol işiyle uğra şan 1 50'yi aşkın köy bulunuyordu. Toplam olarak 1 859'da, Avrupa'nın hammadde üretimi otuz 22
altı bin varil tahmin ediliyordu ve bunun da çoğunluğu Galiçya ve Romanya'dan çıkıyordu. Bu dö nemde Doğu Avrupa petrol endüstrisinin yoksun olduğu ve her şeyden çok gereksinim duydu ğu tek bilginin petrol rafineri-teknolojisi olduğu söylenebilir. ı 850'li yıllarda Amerika'da gazyağının yaygınlaşması belli başlı iki engelle karşılaştı. Elde ne yeterli miktarda gazyağı ne de bu gazyağının kullanımına uygun ucuz bir lamba türü vardı. Elde ki mevcut lambalar kısa zamanda isieniyor ve yanan yağın hiç de hoş olmayan bir koku çıkarma sına neden oluyordu. Bir gün New York'lu bir gazyağı satıcısı Viyana'da Galiçya gazyağını yakan bir tür lamba yapıldığını öğrendi. Edindiği bilgiye göre, bir eczacı ve bir su tesisatçısı camdan şi· şesi olan bir lambayı tasariayıp imal ederek is sorununu kökünden çözmüşlerdi. Böylece New York'lu satıcı lamba ithaline başladı ve çok geçmeden yeni bir pazar, yani ithal lamba pazarı oluşmuş ol du. Daha sonra her ne kadar bu lambanın tasarımı tekrar tekrar ele alınıp geliştirilmişse de, Vi yana' da yapılan bu ilk lamba Amerikan gazyağı üretiminin ilk esin kaynağı olmuştur. İleriki yıl larda geliştirilmiş olan Amerikan gazyağı lambaları yeniden dünyanın dört bir yanına ihraç edil meye başlandı. Bu yüzden, Bissell serüveninin başladığı ana kadar, nispeten düşük kaliteli bir yağ olan gaz yağının bazı evlerde zaten kullanılmakta olduğu söylenebilir. Petrolü gazyağma dönüştürerek arıt ma teknikleri kömür yağı kullanarak zaten uygulamyordu ve ticari alana yerleşmişti. Ayrıca gaz yağını istendiği şekilde yakan ucuz bir de lamba vardı. Bissell ve Pennsylvania Kayayağı Şirketi'nde ki yatırımcı arkadaşlarının yapmak istediği, bu hammadde kaynağının yeni bir kullanım yanını keş fetmekti. Bunu halen var olan bir işkolu için kullanmak istiyorlardı. İş dönüp dolaşıp bunun ma liyetine geliyordu. Kanılarına göre, yeteri kadar bol kayayağı buldukları takdirde bunu daha ucu za satarak, ya çok daha pahalı olan veya çok daha az tatminkar ürünlerden aydınlatıcı yağ-pazarı nı ele geçirmeleri mümkün olabilirdi. Bu, petrol için toprağı kazınakla yapılamazdı. Ama belki bunun da bir seçeneği vardı. Amın sadıkiarına göre, Çin'de, bin beş yüz yıl önceden daha eskiye dayanan günlerde, "bir tuz çıkarma" işi için toprağı delme yöntemi geliştirilmiş, üçbin feet derinliğe kadar inen kuyulardan tuz çıkarı!· mıştı. Sonuçta Çin'de geliştirilen bu metot ı 830 yılında Avrupa'ya girdi ve kopya edildi. Belki de bunun gerçekleşmesi Amerika'da tuz kuyularında yapılan tuz-sondajlama işini hızlandırmıştır. Bu arada George Bissell hala işlerini toparlamaya çalışıyordu. İşte bu günlerin birinde, ı 856 yılının sıcak bir yaz sabahı New York'ta, yakıcı güneşten kaçıp Broadway' deki bir eczaneye sığın dığı bir sırada pencereden bakarken, kayayağından yapılan bir ilacın reklamı gözüne çarptı. Rek lam kuyu kazınada kullanılan ve tuz kazılarında uygulanan türden makinelerle çalışan bazı iske leleri gösteriyordu. Bissell o an şunu düşündü. Patentli ilaç yapmada kullanılan kayayağı, tuz çı karma için yapılan kazıda yan ürün oluyordu. Tesadüfen gördüğü ve daha önce de Batı Pennsyl vania ve Darmouth Koleji'nden bildiği bu gerçekle eksik olan şey kafasında ait olduğu yeri bul muştu. Acaba bu kazı tekniği petrol çıkarmada da uygulanamaz mıydı? Bu sorunun yanıtı "evet" olduğu takdirde bu teknik ona büyük bir servet kazandıracaktı. Önce Bissell ve sonra Pennsylvania Kayayağı Şirketi'nin öteki üyeleri hemen, tuz çıkarma tek niğini doğrudan petrol üzerinde denemeye karar verdiler. Kazıyı kayayağı yerine petrol için yapa caklardı. Bu işte yalnız değildiler. Birleşik Devletler' den, Kanada'nın Ontario kentinden daha bir çok kişi bu fikri benimseyip aynı amaç uğuruna denemelere başlamıştı. Bissell ve grubu bu kadar la kalmayıp harekete geçme gereğini duydular. Profesör Silliman'ın raporu onlardaydı ve rapor sa yesinde sermaye de onlarda sayılırdı. Yine de önceleri pek ciddiye alınmadılar. James Townsend adında bir banker sondaj fikrinden söz edip bunun tartışmasını yaptığı zaman, New Haven'deki birçok kişi bu fikre karşı çıktı ve "Pompalayarak su çıkarıldığı gibi, pompalayarak petrol çıkarıla cak öyle mi? Ne saçma bir fikir. Sen gerçekten çıldırmışsın!" dediler. Ancak grup üyeleri işe de vam konusunda kararlıydı ve petrolün mutlaka gerekli olduğuna ve bu tırsatın geldiğine inanıyor lardı. Yine de kendilerine bu çılgın projeyi kime emanet edeceklerini sormaktan alamıyorlardı. 23
"Albay" Bu iş için aday olarak düşündükleri kişi Edwin L Drake isimli biriydi. Adaylığa seçilmesi tamamen bir rasiantı idi. Görünüşünde dikkati çeken hiçbir olağanüstü özellik veya belirgin bir nitelik yok tu. Belirli bir işi olmayan ama her işten biraz anlayan Drake, bir zamanlar tren yollarında kondük tör olarak çalışmış, sonradan sağlık durumunun bozulmasıyla çalışamaz duruma gelerek işten ay rılmıştı_ O sıralar kızıyla beraber New Haven'de eski bir otel olan Tontine Oteli'nde kalıyordu. Tesadüfen New Haven'li banker James Townsend de aynı otelde kalıyordu. Bu otel, salonunda erkek müşterilerin toplanıp günün haberlerini tartıştıkları, havadan sudan konuştukları türden bir oteldi. Bu yüzden de dost canlısı, neşeli, konuşkan bir insan olan ve yapacak başka bir işi de bulunmayan otuz altı yaşındaki Drake için ideal bir atmosfer oluşturuyordu. Drake gecelerini bu otelde arkadaşlarıyla buluşup onlara kendi renkli hayatından hikayeler anlatıp onları eğlendire rek geçirirdi. Çok canlı bir hayal gücüne sahip olan Drake öykülerinde daha çok dramatik, abar tılı konular seçer ve bunların tümünde kendisini hikayenin merkezi ve baş kahramanı olarak gös terirdi. Bu arada sık sık Townsend'le görüşüp kayayağı serüveninden bahsediyorlardı_ Hatta Town send sonunda Drake'i şirketinden bir miktar hisse senedi almaya bile ikna etti. Bir süre sonra bu projede çalışması için Drake'e öneride bulundu. Nasılsa Drake o günlerde boştu ve bu nedenle de her iş için uygundu. Tren kondüktörlüğü hala devam ettiğinden ve demiryollarından izinli sa yıldığından demiryollarında bedava yolculuk etme olanağına sahipti. Mali yönden meteliksiz olan bu serüven meraklısı için bu olanak bile çok büyük bir avantaj sayılırdı. Ayrıca, Drake'in son de rece değerli sayılabilecek başka bir niteliği daha vardı: Takipçiliği. Drake istediği zaman işinde çok sebatlı ve ısrarlı olabiliyordu. Drake'i Pennsylvania'ya yolcu ederken, Townsend ona, ileride çok kıymetli olduğu anlaşı lacak bir de armağan veriyordu. İleride değerli bir armağan olduğu anlaşılan bu şey banker Town send'in Drake daha Pennsylvania'ya varmadan oraya gönderdiği bazı mektuplardı. Orada koşul ların nasıl olduğunu bilmeyen ve bundan kaygı duyan ve oradaki kişileri etkilemek isteyen ban ker, bu mektupları "Albay E.L. Drake" adresine gönderiyordu. Aslında Drake'in albaylıkla uzak tan yakından bir ilişkisi yoktu. Albaylığı uydurulmuştu. Yine de bu strateji tuttu ve 1 85 ?'nin Ara lık ayında, bir çamur deryasından geçerek geldiği yorucu bir yolculuğun bitiminde "Albay" sıcak bir konukseverlikle karşılandı. Haftada iki kez sefer yapan posta vagonunun arka kısmında yol culuk ederek geldiği bu küçük ve fukara Titusville köyünde sadece 1 25 kişi yaşıyordu. Pennsyl vania'nın kuzeybatısındaki tepeler içine sıkışmış bu köyün sakinleri çoğunlukla kerestecilikle uğ raşıyor ve kereste şirketine ait yöredeki düllina sürekli borç yapıyordu. Çevredeki ağaçlar de vamlı kesildiğinden, halk bir gün kesecek ağaç kalmadığında köyün ölüp gideceği ve o zaman tüm yörenin Kızılderililer'in eline geçeceği korkusu içindeydi. Drake'in burada yaptığı ilk iş, geleceğin petrol toprakları saydığı ve bir çiftlik üzerinde ku rulu bu araziye yeni bir isim bulmaktı. Bunu hemen gerçekleştirdi. Daha sonra New Haven'e dön düğünde o zamana kadarki faaliyetlerine göre çok daha yıldırıcı bulduğu ikinci adımı atmaya -ya-:_ ni bu petrol sondajlama işine girmeye- kesin karar vermişti. Bu kararını şu sözlerle ifade etmiş tir: "Kararımı vermiştim. Tuzlu su çıkarmada uygulanan kazı yöntemini petrole de uygulayarak bol miktarda petrol çıkarıtaeağına inanıyordum. Bu arada ikinci bir karar daha almıştım. Bu işi ya pacak kişi ben olacaktım. Arıcak çok geçmeden anladım ki, bu konuyu kendisine açtığım kişiler den hiçbiri fikrime katılmıyor, hepsi birden, mevcut petrol birikiminin çok büyük bir kömür ya tağından gelen akıntılar olduğunda ısrar ediyordu. " Ama Drake bu iddialardan yılınadı ve kararını değiştirmedi. 1 858 ilkbaharında işe devam et mek için Titusville köyüne döndü. Bu arada petrole yatırım yapmış grup üyeleri Seneka Petrol Şirketi adını verdikleri yeni bir şirket kurmuşlar ve başına genel temsilci olarak Drake'i getirmiş ! erdi. Drake ilk çalışmaların yapılacağı yer olarak Titusville köyünden yaklaşık iki mil ötedeki Oil 24
Creek (Petrol Deresi) bölgesinde karar kıldı. Burası, içinde bir petrol kaynağı bulunan bir çiftiik ti ve buradan günde, geleneksel metotlarla üç ila altı varil petrol çıkarılabiliyordu_ Bu aşamadan birkaç ay sonra yeniden Titusville'e dönen Drake, Townsend'e yazdığı bir mektupta şunları söy lüyordu: "Bundan böyle kazıyı el ile yapmaktan vazgeçiyorum, çünkü sondaj yapmanın en ucuz yöntem olduğunu anladım_ " Bu arada New Haven'li bankerden kendisine derhal daha fazla para göndermesini istedi ve bunun için neredeyse yalvardı. "Eğer herhangi bir sonuç almak istiyorsak, mutlaka paraya ihtiyacımız var _ _ . Kararınızı lütfen bana derhal bildirin. Elimizde çok az para kal dı. " Oldukça uzun bir gecikmeden sonra Townsend nihayet beklenen parayı gönderebilmişti. Bin dolar olan bu parayla Drake, işi yürütmek için gerek duyduğu iki adet "tuz çıkarıcıyı" işe angaje etti. Ancak, bu işçilerin kötü bir şöhreti vardı; viskiye karşı aşırı düşkünlükleriyle tanınıyor, sık sık sarhoş oluyorlardı. İşe alacağı adamlar konusunda çok dikkatli olmak isteyen Drake bu işçile re prim vaat etti. Kazılan her "feet" uzunluk için kazı başarıyla son bulduğunda bir dolar prim ödeyecekti. Buna rağmen işe aldığı ilk iki işçi kayıplara karıştılar. Aslında, bu adarnlar yüzüne kar şı söylemeye cesaret etmemekle beraber, Drake'in deli olduğuna inanmışlardı. Titusville'de ge çirdiği ilk bir yıllık sürede Drake'in elinde başarı olarak göstereceği hiçbir şey yoktu. Ayrıca, ka rakış da eşikte bekliyordu_ Sonunda Drake kendisini sondaj-donanımına enerji veren buhar ma kinesinin kurulmasına adadı. New Haven'deki yatırımcılara gelince, onların burada yapabildikle ri tek şey kızmak ve beklemekten ibaretti. Nihayet 1 859 yılı ilkbaharında Drake aradığı kazıcıyı buldu. Bu William A Smith adında, "Bil li Amca" diye anılan ve işe gelirken iki oğlunu da yanında getiren bir demirciydi. Bu adam daha önce tuz çıkarıcılarla çalıştığı ve onlara gereken aletleri imal ettiği için bu işte ne yapılması ge rektiğini biliyordu. Böylece oluşan küçük ekip artık iskele kurup işe girişecek ve gereken dona nımı bağlayabilecekti. Tahminlerine göre toprak içinde birkaç yüz "feet" derinliğe inmeleri ge rekiyordu. Ancak iş yavaş yürüyordu. İlerleme kaydedilmediğini gören New Haven'li yatırımcılar giderek sabırsızlanmaya başladılar. Ancak Drake planından şaşmadı ve kararından vazgeçmedi. Ara dan geçen zaman içinde, girişimcilerin tümü projeye olan inançlarını yitirdiler. Bu kişiler içinde güvencini kaybetmeyen tek kişi Townsend'di. Öyle ki, günün birinde elde tek kuruş kalmadığın da, Townsend gelen faturaları bizzat kendi cebinden ödemeye başladı. Sonunda çaresizlik için de Drake'e son bir para havalesi gönderip işi kapatmasını, operasyona ait faturaları ödeyip der hal New Haven'e dönmesi talimatını verdi. Bu sırada takvimler 1 859 senesi Ağustos ayının son günlerini gösteriyordu. 1 859 yılı Ağustos ayının 27'sinde, bir cumartesi günü öğleden sonrası, altmış dokuz feet derinlikteki bir kuyu da kazı yapıldığı bir sırada, aniden, sondaj aletinin bir çatiağa girdiğini ve he men sonra tekrar bir altı inç daha derinliğe indiğini fark ettiler. Şaşkınlığa uğrayan ekip artık haf ta sonunun geri kalan kısmında çalışmamaya karar verdi. Ertesi gün, ki günlerden pazardı, Bill Amca kuyuyu görmek isteyerek kuyunun bulunduğu yere geldi. Eğilip boru içinden aşağıya bak tı. Gördüğü şey su üzerinde yüzmekte olan koyu renkte bir sıvıydı. Sıvıdan numune almak için kuyu içine teneke bir kova sarkıtıldı. Bill Amca şaşkına dönmüştü; çıkarılan yoğun ağırlıktaki sı vıyı incelerken duyduğu heyecan yüzünden kolayca okunuyordu. Pazartesi sabahı olup da Drake kuyunun bulunduğu yere gelince ilginç bir manzarayla karşılaştı. Bill Amca ve oğulları kuyunun hemen yanında duruyor ve yanı başlarındaki içi petrol dolu çok sayıda fıçı, !eğen ve varil gibi kap ların nöbetini tutuyorlardı. Şaşkınlığını kısa zamanda atan Drake hemen alelade bir el pompası nı kuyuya bağlayarak pompalamaya başladı. Yaptığı şey projeyle alay eden kişilerin alay konusu ettikleri işlemin ta kendisiydi. Sıvının pompalanması, garip bir rastlantıyla Townsend'in gönder diği para ihbarnamesi ve işi kapatma emrinin Drake'e ulaşması ile aynı güne rastlıyordu . . . Bu emir eğer bir hafta evvel gelmiş olsaydı, büyük olasılıkla işyeri bugün kapatılmış durumda olacaktı. Fa kat artık bunu yapamazdı. Kendi kafasının dikine gitmesinin ödülünü görmüş ve tam zamanında petrolü bulmuştu. Oil Creek'te yaşayan tüm çiftçiler vakit kaybetmeden Titusville'e akın etme25
ye başladı. Bir taraftan da durmadan haykırıyorlardı: "Yankee petrol buldu!" Haber büyük bir yan gının etrafa yayılması gibi, yöreye yayıldı ve yer kapıp petrol çıkarmak için söz konusu bölgeye çılgın bir hücum başladı. Ancak, petrol için yapılan kazıda elde edilen başarı parasal alanda aynı oranda olmadı ve pet· rol başarısının, parasal başarıyı garantHemediği anlaşıldı. Bu durum kuşkusuz ileride yeni birta kım sorunlara yol açacaktı. Örneğin akıp giden petrolle Drake ve Billy Amca nasıl baş edecekler di? Önceleri bölgede buldukları tüm viski fıçılarına el koyup her birini teker teker petrolle dol durdular. Dolduracak başka fıçı kalmayınca, bu defa tahtadan bir miktar fıçı yapıp konuyu çöz mek istediler. Ancak büyük bir şanssızlık eseri, bir gece kullandıkları fenerden sıçrayan bir alev aniden petrol gazlarını tutuşturarak petrolün biriktirildiği bölgenin tümüyle havaya uçmasına ve kızgın alevler içinde yanıp kül olmasına neden oldu. Bu arada komşu çevrelere yeni yeni kuyu lar açılıyor, giderek daha çok kayayağı çıkarılıyordu. Bu durum, petrol arzının petrole duyulan ta lebi çok aşması, fiyatın sürekli değişmesiyle sonuçlanıyordu. Petrol çıkarmada uygulanan kazı yön temlerinin gelişmesiyle artık kayayağı sıkıntısı son bulmuştu. Şimdi sıkıntısı çekilen tek şey vis ki fıçısı yokluğuydu. Nitekim çok geçmeden viski fıçılarının maliyeti o denli yükseldi ki, bir vis ki fıçısının fiyatı, içindeki petrol fiyatının yaklaşık iki katına ulaştı.
"Çağın Işığı" Pennsylvania kayayağının rafine edilmiş gazyağı halinde pazara sürülmesi çok vakit almadı. Gaz yağının erdemleri çabuk anlaşılmıştı. Drake'in keşfi üzerinden henüz bir yıl bile geçmeden pet rol konusunda Amerika'nın ilk el kitabını yazmış olan bir yazar, kitabında şunları söylüyordu: "Bir aydınlatıcı olarak petrol şekilsizdir. Şekilden yoksun olan bu madde aslında 'Çağın Işığı'dır. " Ya zar, ayrıca şu tanımlamayı da ekliyordu: "Petrolü yanar halde görmemiş olanlar rahat etsinler. Onun ışığı ay ışığı değildir. Bu ışık olsa olsa gün ışığına benzetilebilir, çünkü gün ışığı kadar temiz, kuv vetli, parlak bir ışıktır. Petrolün saçtığı ışıkta karanlığa yer yoktur . . . Kayayağı çok mükemmel, çok ince bir ışık saçar. Dünyadaki en parlak ve aynı zamanda en ucuz olan bu ışık, ancak Krallara ve Kral ailelerine yaraşan, Cumhuriyetçilere ve Demokratlara ise hiç yaraşmayan bir ışıktır. " İşe ilk teşebbüs etmiş olanlardan George Bissell köye ilk gelenlerden ve en aceleci davra nanlardan biriydi. Oil Creek yöresinde yüz binlerce dolar harcayarak çılgınca alışveriş yapıyor, çift· likler kiralıyor, araziler satın alıyordu. Eşine yazdığı mektupta şunları söylüyordu: "Burada eşine rastlanmayan bir heyecan yaşıyoruz. Yöre sakinlerinin tümü yarı çılgın durumda . . . Hayatımda hiç böyle bir heyecan görmedim. Tüm batı yöresi sakinleri burada toplanıyor. Bu arada, yörenin pet rol vaat eden kesimlerinde toprak satın alabilmek için astronomik fiyatlar teklif ediliyor. " Bu nok· taya gelebilmek için Bissell yaşamının altı yılını vermişti ve yaşadığı serüvende karşılaştığı iniş ve çıkışlar ona şu sözleri söylemek hakkını veriyordu: "Sağlığım oldukça iyi, ancak çok fazla yıpran dım. Yolumuz çok zor engeller le dolu. Ama emin olduğum bir şey var; geleceğimiz çok parlak ve çok güvenli, bundan hiç kuşkum yok . . . Büyük bir servet kazanacağımız anlaşılıyor." Bissell görüşünde haklıydı, nitekim gerçekten de çok zengin oldu. Para bağışı yapan birçok hayırsever arkadaşı gibi o da Dartmouth'da bir jimnastik salonu kurulması için gereken parayı ba ğışladı. Dartmouth'u seçmesinin nedeni, projesinde kendisine ilham vermiş olan kayayağı şişe sini ilk defa burada görmüş olmasıydı. Öğrencilik yıllarında Bissell "bowling" sporuna çok düş kündü. Bu aşırı düşkünlük zaman zaman sorunlar yaratıyor ve Sisseli'in disiplin cezasına çarptı· rılmasına neden oluyordu. Kendi ifadesiyle "bu disiplin sorunlarının anısına" Bissell jimnastikha nede altı adet bowling salonu yapılmasını istedi ve bunda ısrar etti. Hayatının daha ileriki yılla rında Bissell "isminin ve ününün" kıtanın bir ucundan öbür ucuna, yaşayan tüm petrolcülerce tanındığı söylenir. Bu çalışmada, parasal yönden en büyük katkıyı sağlamış olan banker Townsend'e
26
gelince, yazık ki kendisi hakkı olduğuna inandığı şan ve şöhrete kavuşamamıştır. "Bu işin tüm planını ben yaptım, benim önerilerim yürürlüğe kondu" diyor ve buruk bir ifadeyle ekliyordu: "Ge reken para benim tarafıından ortaya kondu ve ait olduğu yere gönderildi. Söyleyeceğim şu söz ler egoist olduğum için değil, gerçeği yansıttığı için söylenmiştir. Petrol çıkarma uğruna yapmış olduklarımı eğer yapmamış olsaydım, bugün petrol kesinlikle çıkarılmamış olacaktı. " Ve sözleri ne şunları da ekliyordu: "Yaşadığım acı ve kaygıları bir servet uğruna dahi bir kez daha yinelemek istemem. " Drake'e gelince onun hesabına işler hiç de iyi gitmedi. Önce petrol alıcılığı yaptı, daha son ra da petrol hisseleri konusunda ihtisas yapan bir Wallstreet firmasına ortak oldu. Tedbirsiz, iyi bir işadamı niteliklerinden uzak ve konu ticaret olduğunda gerçekten kumarbaz gibi hareket eden bir kişiydi. 1866 yılına gelindiğinde tüm servetini kaybetmiş Drake, kısa süre sonra yarı kötürüm oldu ve hayatının geri kalan yıllarını acı çekerek yaşadı ve sefaJet içinde öldü. Bir dostuna yazdı ğı mektupta şunları söylüyordu: "Eğer içinizde hala biraz insanlık kırıntısı kalmışsa ve ben ve ai lem için en ufak bir merhamet duygusu taşıyorsanız, bana para gönderin. Acınacak derecede pa raya ihtiyacım var, ayrıca hastayım. " Sonunda 1873 yılında Pennsylvania Eyaleti kendisine geç miş hizmetleri anısına hayat boyu devam edecek küçük bir maaş bağladı. Bu sayede Drake yaşa mının son yıllarında fiziki acıları değilse bile parasal acılarının dindirilmesi konusunda az da ol sa rahata kavuşmuş oldu. Yaşamının son yıllarına doğru Drake, petrol tarihinde layık olduğu yeri alabilme çabasına girişti. Bu konuda şu sözleri söylemiştir: "İddia ediyorum; petrol çıkarmada kullanılan Petrol Bo rusu'nun mucidi benim. Onu ilk işe uygulayan kişi de benim. Eğer ben bu icadı yapmamış ol saydım, toprak suyla dolu olduğu zamanlarda insanlar derindeki topraklarda kazı yapamayacak lardı. Yine iddia ediyorum ki, Amerika'da petrol çıkarmak için ilk defa kazılan ilk petrol kuyusu kazısını da bizzat ben yaptım, hatta bu kuyuyu sizlere gösterebilirim. " Bu iddiasını pekiştirrnek için şu sözleri ekliyordu: "Eğer ben bunu yapmamış olsaydım, bu iş bugüne dek yapılmamış ola caktı. "
İlk Patlayış Gerçekten de rafine etme işi, gazyağı ile denemeler, uygun olan lambanın seçimi gibi yeni türe yen bir endüstrinin tüm elemanları, bir tanesi dışında, tamamlanmış, yerli yerini bulmuştu. Ek sik olan tek şey, Drake'in kazı sırasında aniayıp ispatladığı gibi, yeni gelişen endüstrinin son ge reksinimi olan el altında yeterli birikim bulundurma işiydi. Bu sağlandığı takdirde artık insanoğ lu, gecenin gelişini geciktirme yeteneğine sahip olacaktı. Drake'in keşfi dünya nüfusuna hareket yeteneği ve güç kazandıracak, ulusların ve imparatorlukların yükseliş ve düşüşlerinde en önem li rolü oynayacak, bununla da kalmayıp insan toplumunun geçirdiği evrimde en etkin unsur du rumuna gelecekti. Kuşkusuz bu gelişmeler henüz yaşanmamıştı, ama yaşanacaktı. Bu gelişimi izleyen günlerde öyle bir şey oldu ki, meydana gelen olay tıpkı altına hücum gün lerini anımsattı. Oil Creek bölgesinin dar vadisinde birdenbire bütün ev!er kapışılırcasına tutul du ve daha 1860 Kasım ayı gelmeden, yani Drake'in keşfi üzerinden on beş ay sonra, yaklaşık yetmiş beş kuyu üretime geçti. Toprak yüzeyinde yara izini andıran kuru çukurlar oluştu. 1860 yılına gelinceye dek bir yazarın dediği gibi "Titusville artık spekülasyona susamış yabancıların ran devu yeri" olmuştu. Aynı yazar şunları da söylüyordu: "Bu insanlar birbiriyle fiyat konusunda id dialaşıyor, hisse senedi alıyor, toprak alıp satıyor, kuyuların derinliği, görünümü veya verim ka pasitesi v.s. gibi konularda birbirleriyle tartışıyorlar. Yöreyi bugün terk eden biri ertesi gün kar şısına ilk çıkan kişiye hemen bu konuyu açıyor, kuyunun günde örneğin 50 varil saf petrol ver diğini söylüyor . . . Bu söylentilerin etkisiyle, ertesi gün yöreye yeni bir insan akımı oluyor ve bun-
27
ların sayısı belki de gidenlerden çok . . . Hareket halindeki bir arı kovanında bile bu denli coşku görülmemiş, bu kadar çok gürültü duyulmamıştır." Oil Creek yöresinin eteklerinde, yörenin Allegheny Nehri'ne uzandığı yerde, adını Seneka lı bir Kızılderili şeften almış Complanter isminde küçük bir kent vardı. Zamanla kentin ismi de ğiştirilmiş ve Oil City (Petrol Kenti) adını almıştı. Petrol Kenti giderek Titusville'le beraber bu gün Petrol Bölgeleri diye anılan araziyi oluşturdu ve bu arazinin en büyük merkezi haline geldi. Ham petrolü gazyağma çeviren rafineriyi kurma işlemi ucuza mal olduğundan, 1 860 yılına gel meden Petrol Bölgeleri'nde en az on beş rafineri faaliyete geçmiş durumdaydı. Ayrıca Pittsburgh bölgesinde beş rafine ri daha kurulmuştu. 1 860 yılında yöreyi gezen bir kömür yağı rafinericisi, süregelen yarışmaları kendi gözüyle görmüş ve şunları söylemişti: "Eger bu işteki başarı devam ederse, bu kömür madenciliğinin sonu demektir. " Gerçekten de zamanla bu sözlerin doğruluğu kanıtlandı. 1 860 yılı sona ermeden kömür yağı rafinericileri ya işi bırakmak zorunda kaldılar ya da süratle meslek değiştirip ham petrol rafinericiliğine yöneldiler. O güne kadar bulunmuş olan kuyular sadece mütevazı miktarda petrol üretebildiği için pom palanması gerekiyordu. Bu durum 1 86 1 yılı Nisan ayına kadar devam etti. Nisan ayında bir gün durum değişti. Yapılan bir kazıda, kazıcılar ilk defa olarak petrol püskürten bir kuyuya rastladı lar. Kuyu inanılmaz bir hızla petrol püskürtüyor ve günde üç bin varil petrol veriyordu. Bir gün kuyudan gelen petrol havayla tutuştu ve büyük bir patlama duyuldu. Sonuçta, oluşan ateş duva rında on dokuz kişi öldü. Bu yangın üç gün devam etti. Bu durum dünyaya bir mesaj veriyor ve yeni türeyen endüstri için bol miktarda hammadde temin edilebileceğini duyuruyordu. Ancak bu arada daha önemli bir haberin ortaya çıkması, yani Güney'in konfederasyon kuvvetlerinin Surn ter Kalesi'ne ateş açıp iç savaşı başlatmaları, bu müthiş haberin en azından bir süre için yeterin ce kişi tarafından duyulmasını engellemişti. Batı Pennsylvania'da petrol üretimi öyle çabuk gelişiyordu ki, 1 860'ta 450.000 varil olan üre tim 1 862'de 3 milyon varili bulmuştu. Ne var ki bu işin pazarlaması yavaş oluşuyordu ve hacim itibariyle çabuk genişleyen petrol karşısında ona yetecek, cevap verecek hıza erişemiyordu. Sonuç ta fiyatlar düşmeye başladı ve örneğin 1 86 1 Ocak ayında varili 1 O dolar olan petrol haziran ayına kadar 50 sente kadar düştü. Sonradan daha da düşerek 1 86 1 yılı bitmeden 1 O sente kadar indi. Bu birçok üretici için mahvolma anlamına geliyordu. Fiyatların bu şekilde ucuzlayışı Pennsylvania petrolüne pazar yerinde çabuk ve kesin zafer sağladı; tüketici kitlelerini arkasından sürükledi ve kömür yağıyla öteki aydınlatıcıları saf dışı etti. Kısa zamanda talep arzla dengelendi ve fiyatlar 1 862 yılı bitiminde varil başına 4 dolara yükseldi. 1 863 Eylülü'nde ise varil başına 7,25 dolara kadar yük selmişti. Fiyatlardaki bu akıl almaz dalgalanmalara karşın "bir günde zengin olunduğu" hikayeleri kitleleri Petrol Bölgeleri'ne çekmeye devam ediyordu. Aradan iki yıl geçmemişti ki, sonradan bü yük ün kazanan bir kuyu, yatırılan her dolar karşılığı 1 5.000 dolar kar sağlar oldu. Amerikan İç Savaşı, Petrol Bölgeleri'ndeki çılgın patlamayı olumsuz yönde etkilemek bir ya na, petrolcülüğün gelişmesinde belli başlı itici güç olmuştur. Bunun nedeni de şöyle açıklanabi lir: Şavaş nedeniyle Güney'den yapılan petrol sevkıyatı durmuştu. Bu da terebentinden çıkarılan ucuz aydınlatıcı yağ "camphene" (neftyağı) gereksinimini şiddetle artırınıştı ve aradaki boşluk çar çabuk Pennsylvania yağından elde edilen gazyağı ile dolduruldu. Böylece Kuzey'de çok çabuk ge lişen yeni pazarlar oluştu. Güney'in federasyondan çekilmesi üzerine Kuzey, Amerika'nın en bü yük ihraç maddelerinden biri olan pamuğun getirdiği gelirden yoksun kaldı. Bu gelir boşluğu da Avrupa'ya yapılan petrol ihracatının hızla artması yoluyla dalduruldu ve böylece yeni bir gelir kay nağı sağlanmış oldu. Savaşın bütün çalkantıları ile birlikte sona erişi yüz binlerce emekli askerin Petrol Bölgele ri'ne akın etmesine neden oldu. Bu askerler kendilerine yeni bir yaşantı kurmak ve yeni gelişen spekülatif ortamda bir servet edinmek amacındaydılar. Bu spekülatif patlama, fiyatların sürekli
28
oynaması ve varil başına I 3, 75 dolara kadar yükselmesi yüzünden giderek kızışıyordu. Bu karma şanın etkileri tüm Doğu Yakası'nda hissediliyor, yeni türemiş yüzlerce petrol şirketi fiyatlardaki iniş çıkışlarla çalkalanıyordu. Öyle bir zaman geldi ki bu yeni şirketler New York'un maliye mer kezi sayılan kesitinde kendilerine çalışacak büro bulamaz oldular. Hisseleri olağanüstü bir hızla satılıyordu. Öyle ki bir gün yeni şirketlerden biri sahip olduğu hisselerin tümünü sadece dört sa at içinde elden çıkardı. Durumdan etkilenen bir İngiliz banker şaşkınlığını şu sözlerle ifade edi yordu: "Yüz binlerce insan görüyorsunuz. Bunların hepsi petrolün sağladığı kazancı bankaların verdiği küçük faiz oranına tercih ediyorlar. " Washington DC'de esen çılgın havadan New York da etkilenmişti. Petrol topraklarına büyük yatırım yapmış olan ve sonradan Amerika Birleşik Dev letleri Başkanı olan James Garfield, petrol arama belgesi satıcısı birine, bu konuyu kendisi gibi Kongre üyesi olan öteki bazı kişilerle konuştuğunu, herkesin "bu işin içinde olduğunu, humma hastalığını andıran bu akımdan Kongre'nin de şiddetle etleilenmiş olduğunu" söyledi. Çılgıncasına süregelen bu spekülasyon belki de en iyi şekilde, Titusville'den on beş mil uzak· taki Pithole Creek mevkiindeki Pithole kasabasına ait öyküyle açıklanabilir. Bu kasabada, ilk ku yu I 865 yılı Ocak ayında, yoğun ormanlık bir arazide açılmıştı. Daha haziran ayı gelmeden dört kuyudan birden, hem de günde iki bin varil petrol fışkırmaya başladı. Petrol Bölgeleri'nin verdi ği tüm randımanın üçte biri kadardı. Artık yolları dolduran insanlar ve petrol yüklü vagonlarla tam bir karmaşa gözleniyordu. O günlerde yöreyi gezen biri aynen şunları söylemiştir: "Tüm çevre bir kıta dolusu askerin diare oldukları zaman duyulan koku gibi kokuyor." Arazi spekülasyonu hiç· bir sınır tanımıyordu. Birkaç ay evvel gerçekten hiçbir değeri olmayan bir çiftliğin, birkaç ay son ra, 1 865 Temmuzu'nda 1 ,3 milyon dolara satıldığı, Eylül ayında tekrar, bu defa iki milyon dola ra yeniden satıldığı oluyordu. Aynı yılın aynı ayında, Pithole Creek çevresinde üretim günde altı bin varili bulmuştu. Bu, Petrol Bölgeleri'nin tüm üretiminin üçte ikisiydi. Ve aynı yılın eylül ayı na kadar balta girmemiş ormanlarda bir vakitler yeri bile bilinmeyen topraklarda artık on beş bin nüfuslu bir kasaba doğmuştu. New York Herald gazetesinin yazdığına göre, Pithole kasabasının en önde gelen işi "içki içmek ve kira" işleriydi. Nation gazetesi ise görüşünü şu sözlerle ifade edi yordu: "Bu kasabada ucuz cins içilen içkinin tüm dünyada aynı büyüklükteki kasabalardan her hangi birinde içilen içkiden daha fazla olduğu rahatça iddia edilebilir." Tüm bunlara karşın Pit hole kasabası sahip olduğu iki banka, iki telgrafhane, bir gazete, bir su şebekesi, itfaiye teşkila tı, düzineler le pansiyon ve iş sahalarıyla, üç tanesi zamanın büyük şehir zarafet standardına uy gun on beşten fazla oteli ve günde beş bini aşkın mektup muamelesi yapan postanesiyle, çoktan . saygın bir kent olmaya yönelmişti. Ancak birkaç ay sonra, birdenbire, tıpkı başladığı zamanki hızıyla, üretim düşmeye başladı. Pithole halkı için bu bir felaket, yani, kutsal kitapta yazılı veba gibi bir şeydi. 1 866 Ocak ayında, petrolün keşfedildiği günden sadece bir yıl sonra, binlerce kasabalı yeni umutlar ve fırsatlar pe şinde kasabadan kaçar oldular. Hemen bir gece içinde vahşi ormanlardan fışkırmış olan kasaba artık tamamen terk edilmişti. Ateş çemberiyle sarılan binalar kül olup gitmiş, geride kalan ahşap iskeletler, ya başka yerlerde kullanmak için parçalanmış, ya da civar tepelerde yaşayan çiftçiler ce çıra yerine kullanılmıştı. Böylece Pithole yeniden sessizlik ve vahşete bürünüyordu. 1 865'te Pithole'de 2 milyon dolara satılan bir parsel arazi, I 887'de 4,37 dolara, hem de müzayede ile sa tılıyordu. Pithole sönerken, spekülatif patlama bu kez başka bir yerde doğuyor, tüm komşu bölgele ri bağrında topluyordu. Petrol Bölgeleri'nin üretimi 1 866'da 3,6 milyon varile sıçradı. Anlaşıldı ğına göre petrol coşkusu hiçbir sınır tanımayacaktı ve giderek petrol salt bir aydınlatma ve yağ lama kaynağı değil, aynı zamanda popüler kültürün bir parçası olacaktı. Artık Amerikalılar "Ame rikan Petrol Polkası" ve "Petrol Humması Dörtnala" melodileri eşliğinde dans ediyor, "Ünlü Pet rol Firmaları" ve "Kafamızdaki Petrol" şarkılarını dillerinden düşürmüyorlardı.
29
Kafamızdaki Petrol Türlü türlü yağlar var Balıkyağı, kast or, ayçiçek gibi "tatlı. " Hastayı ayaklanduan Ve de yapan kanatlı. Bizimki ise garip bir yağ Elde ettiğimiz Kuyu İnsanları coşturmaktır Şarkımızia onun Huyu Kafamızdaki petrol. . . Kafamızdaki petrol . . . Bir komşumuz var Adı Bay Smith. Meteliğe kurşun atardı Yırtık giysilerle yatardı Çabuk topariadı kendini Bu fakir genç . . . Bir de şimdi görün onu Nasıl da değişti sonu Artık çok şık giyiniyar Spor yapıp övünüyor. Elmas, çocuk hepsi onda Başarısı şarkımııda Kafamızdaki petrol. . . Kafamızdaki petrol. . .
Gürültü, Patırtı Petrol bulma yarışını başka bir yarış izliyordu. Petrolü olanak verdiği oranda çabuk ve çok mik tarda üretme yarışı, "Flaş ürün" elde etme çabası genellikle petrol rezervlerini bozuyor, gaz ba sıncının zamanından önce tükenmesine yol açıyor, böylece rezerv!erin onarılınasını güçleştiriyor du. Yine de bu yöntem standart uygulama olarak kabul edilmişti ve bu da bazı gerekçelere daya nıyordu. Bunlardan biri jeolojik bilgi eksikliğiydi. Bir diğeri vaat edilen büyük ve çabuk ödüller, üçüncüsü ise kiralama koşullarının yapısı gereğince üretimi mümkün olduğu kadar çabuk yapa na prim ödenmesiydi. Ancak, Amerikan petrol üretimi meşru içtihadının ve bizzat petrol endüstrisi yapısının şe killendirilmesinde en büyük etken İngiliz örf ve adet hukukuna dayalı bir doktrin olan "ele ge çirme" yasası olmuştur. Bu yasaya göre, eğer bir av hayvanı veya kuş, belirli bir araziden başka bir araziye geçecek olsa, geçmiş olduğu arazinin sahibi av hayvanını kendi toprakları üzerinde öl dürme yetkisine sahip oluyordu. Buna benzer başka bir yasaya göre de, toprak sahipleri kendi top rakları altında bulunan herhangi bir hazineyi, eğer varsa, çekip çıkarmak hakkına sahipti. Bir İn giliz yargıcın yargısına göre, "arzın bu saklı damarları içinden nelerin geçtiğinden hiç kimse emin olamazdı." Petrol üretimine uygulandığında ele geçirme kuralının arazi sahipleri yönünden anlamı ise kendi arazileri içinde petrol çıktığında, alabilecekleri petrolün hepsine kendilerinin sahip olma larıydı. Bu, kuyuyu eş oranda kazmadıkları ve civar kuyuların ve komşu üreticilerin verimini dü şürdükleri zaman da aynen geçerli oluyordu. 30
Bu nedenle kaçınılmaz olarak yakın olan kuyuların sahipleri, mümkün olduğu kadar çok pet rol çıkarmak için birbirleriyle ateşli bir rekabet içindeydi. Amaçları petrolü kendilerinden ewel bir başkasının çıkarmasını engellemektL Ancak hızlı üretime bu şekilde ağırlık verilmesi hem üre timde hem de fiyatlar üzerinde tutarsızlığa yol açtı. Petrol kuşkusuz av hayvanlarıyla bir tutula mazdı. Dolayısıyla ele geçirme kuralı bir hayli zarar ziyana neden olup, belli bir kuyudan çekilen üretimi olumsuz yönde e tkiledi. Buna karşın kapkaç kuralı bazı bakımlardan avantaj da sağlamış tır. Ele geçirme kuralı sayesinde birçok insan bu endüstride kendilerine yer buldu ve kural olma saydı asla öğrenemeyecekleri bazı gerekli becerileri öğrendiler. Kapkaç kuralının başka bir avan tajı da, üretimi daha çabuk sağlama yoluyla, daha geniş alanlı pazarlar kurulmasına yardım etmiş oluşudur. Ele geçirme kuralının -ve servet yarışırun- daha da bilediği bu karmaşada Petrol Bölgeleri'nde içinden çıkılmaz bir manzara oluştu. Üst üste insan yığınları, irili ufaklı kulübeler, gecekondu ti pi ahşap binalar, hepsi bir tek odada dört, beş, altı hatta yedi saman yataktan otel, inşaat iskele leri, stoklama tankları ve hepsi de umut ve söylentilerle enerjilerine enerji katmış insanlar, pet rolün yaydığı keskin koku; hepsi birden bu manzara da yer alıyordu. Ayrıca kaçınılması asla müm kün olmayan ve sürekli olarak varlığını gösteren bir de çamur olgusu vardı. O günlerde yaşamış iki ayrı yazarın gözlemine göre "Oil Creek çamuru" kendine özgü bir ün kazanmıştı. Bu ün, ça muru gören ve çamur içinden geçip kendilerine yol açanların belleğinde her zaman tazeliğini ko ruyacaktı. Derinlere kadar işlemiş, tarif edilmez derecede sıkıntı veren bu çamur yağmurlu ha valarda ana caddeleri tamamen kaplıyor, kasabaların ana sevkıyat merkezi olan yolları çamurdan oluşmuş sıvı bir göl veya çamur alanı görünümüne sokuyordu. Bütün bu gürültü patırtıyı ve çabuk para kazanma hırsıyla gelmiş ''vurguncuları" görüp de, petrol sahneye çıkmadan önceki sakin Pennsylvania tepelerini ve köylerini anımsayanlar, özlemi ni çekenler de yok değildL Bu kişiler insan doğasının nasıl olup da bu denli değişebileceğini ve servete konma hayaliyle onurlarını yitirebileceğini birbirlerine soruyordu. Yörede yaşayan bir ya zar 1 865 yılında şunları yazmıştı: "Petrol ve arazi çoşkusu bu bölgede artık salgın bir hastalık ol du. Bu salgın her sınıftan, her yaştan ve her türlü koşullar altında yaşayan insanları tümüyle sar mış guruıiıda. Bu insanlar altı ay ewelki görünümlerinden çok farklılar. Konuşmaları, bakışları, d