Militan Atatürkçülük [5 ed.] 975494976X


104 59 4MB

Turkish Pages 430 [433] Year 2009

Report DMCA / Copyright

DOWNLOAD PDF FILE

Table of contents :
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0001
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0003_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0003_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0004_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0004_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0005_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0005_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0006_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0006_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0007_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0007_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0008_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0008_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0009_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0009_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0010_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0010_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0011_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0011_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0012_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0012_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0013_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0013_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0014_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0014_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0015_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0015_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0016_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0016_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0017_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0017_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0018_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0018_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0019_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0019_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0020_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0020_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0021_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0021_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0022_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0022_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0023_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0023_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0024_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0024_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0025_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0025_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0026_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0026_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0027_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0027_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0028_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0028_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0029_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0029_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0030_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0030_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0031_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0031_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0032_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0032_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0033_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0033_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0034_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0034_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0035_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0035_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0036_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0036_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0037_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0037_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0038_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0038_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0039_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0039_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0040_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0040_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0041_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0041_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0042_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0042_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0043_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0043_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0044_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0044_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0045_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0045_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0046_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0046_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0047_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0047_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0048_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0048_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0049_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0049_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0050_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0050_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0051_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0051_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0052_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0052_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0053_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0053_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0054_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0054_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0055_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0055_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0056_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0056_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0057_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0057_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0058_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0058_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0059_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0059_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0060_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0060_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0061_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0061_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0062_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0062_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0063_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0063_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0064_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0064_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0065_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0065_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0066_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0066_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0067_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0067_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0068_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0068_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0069_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0069_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0070_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0070_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0071_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0071_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0072_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0072_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0073_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0073_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0074_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0074_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0075_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0075_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0076_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0076_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0077_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0077_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0078_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0078_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0079_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0079_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0080_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0080_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0081_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0081_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0082_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0082_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0083_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0083_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0084_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0084_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0085_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0085_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0086_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0086_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0087_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0087_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0088_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0088_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0089_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0089_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0090_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0090_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0091_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0091_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0092_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0092_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0093_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0093_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0094_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0094_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0095_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0095_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0096_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0096_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0097_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0097_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0098_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0098_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0099_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0099_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0100_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0100_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0101_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0101_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0102_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0102_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0103_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0103_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0104_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0104_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0105_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0105_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0106_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0106_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0107_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0107_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0108_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0108_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0109_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0109_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0110_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0110_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0111_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0111_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0112_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0112_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0113_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0113_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0114_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0114_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0115_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0115_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0116_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0116_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0117_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0117_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0118_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0118_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0119_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0119_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0120_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0120_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0121_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0121_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0122_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0122_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0123_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0123_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0124_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0124_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0125_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0125_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0126_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0126_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0127_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0127_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0128_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0128_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0129_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0129_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0130_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0130_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0131_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0131_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0132_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0132_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0133_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0133_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0134_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0134_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0135_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0135_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0136_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0136_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0137_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0137_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0138_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0138_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0139_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0139_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0140_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0140_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0141_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0141_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0142_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0142_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0143_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0143_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0144_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0144_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0145_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0145_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0146_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0146_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0147_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0147_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0148_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0148_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0149_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0149_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0150_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0150_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0151_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0151_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0152_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0152_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0153_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0153_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0154_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0154_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0155_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0155_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0156_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0156_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0157_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0157_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0158_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0158_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0159_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0159_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0160_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0160_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0161_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0161_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0162_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0162_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0163_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0163_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0164_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0164_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0165_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0165_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0166_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0166_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0167_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0167_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0168_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0168_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0169_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0169_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0170_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0170_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0171_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0171_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0172_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0172_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0173_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0173_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0174_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0174_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0175_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0175_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0176_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0176_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0177_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0177_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0178_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0178_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0179_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0179_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0180_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0180_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0181_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0181_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0182_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0182_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0183_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0183_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0184_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0184_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0185_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0185_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0186_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0186_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0187_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0187_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0188_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0188_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0189_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0189_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0190_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0190_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0191_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0191_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0192_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0192_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0193_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0193_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0194_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0194_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0195_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0195_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0196_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0196_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0197_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0197_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0198_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0198_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0199_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0199_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0200_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0200_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0201_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0201_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0202_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0202_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0203_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0203_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0204_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0204_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0205_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0205_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0206_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0206_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0207_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0207_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0208_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0208_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0209_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0209_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0210_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0210_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0211_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0211_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0212_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0212_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0213_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0213_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0214_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0214_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0215_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0215_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0216_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0216_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0217_1L
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0217_2R
Vural Savaş Militan Atatürkçülük Bilgi Yayınevi - 0218_2R
z - 0002
Recommend Papers

Militan Atatürkçülük [5 ed.]
 975494976X

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

Vural Savaş

SERTİFİKA ISBN

975

2009

06

NO 1206-06-005047

494 y

976 0105

X

3778

Birinci Basım Aralık2001 İkinci Basım Aralık2001 Üçüncü Basım Aralık2001 D ördüncü Basım Aralık2001 Beşinci Basım Mayıs2009

BİLGİ YAYINEVİ Merkez: Meşrutiyet Cd., No: 46/A, Yenişehir 06420 / ANKARA Tlf.: (0-312) 434 49 98/ 434 49 99/ 431 81 22 •Faks: (0-312) 431 n 58 Temsllclllk: İstiklal Cd., Beyoğlu İş Mrk., No: 187, Kat: 1/133, Beyoğlu 34433 / İSTANBUL Tlf.: (0-212) 24416 51 - 24416 53 •Faks: (0-212) 244 16 49 BİLGİ KİTABEVİ Sakarya Cd., No: 8/A, Kızılay 06420 / ANKARA Tlf.: (0-312) 434 41 06 •Faks: (0-312) 433 19 36

BİLGİ DAGITIM Merkez: Gülbahar Mh., Gülbağ Cd., No: 27/1, A-B Blok, Gülbağ, Mecidiyeköy / İSTANBUL Tlf.: (0-212) 217 63 40 - 44 • Faks: (0-212) 217 63 45 Şube: Narlıbahçe Sk., No: 17/1, Cağaloğlu 34360 / İSTANBUL Tlf.: (0-212) 522 52 01 - 512 50 59 •Faks: (0-212) 527 41 19 www.bilgiyayinevi.com.tr



[email protected]

VURAL SAVAŞ Militan Atatürkçülük

BİLGİ YAYINEVİ

kapak düzeni: bllgl yaymevl

Bu kitabın yayın hakkı, yazarıyla yapılan sözletme gereği Bilgi Yayınevl'ne aittir. Kaynak gösterilmeden kitaptan alıntı yapılamaz; yayınevlnln yazılı izni olmadan radyo ve televizyona uyarlanamaz; oyun, fllm, elektronik kitap, CD ya da manyetik bant hallna getirilemez; fotokopi ya da herhangi bir yöntemle çoğaltılamaz.

baskı: cıntakln matbaacılık yayıncılık ticaret ltd. ftl. (0.312) 384 34 35 - 384 34 38

İÇİNDEKİLER

Ö NS Ö Z

...........................................................................................

Vural Savaş' ı n "M ilitan Atatürkçülük" Kavram ı na Iş ı k Tutan Konuşma ve Yazıları

..................... . . ....... .......................................................

Vu ral Savaş' ı n Not Defterinden Seçmeler

................... ............. . ..... ..........................................

Vural Savaş' ı n , "Atatü rk'ü En İ yi Anlayan ve Anlatan Yazar" Dediği Ah met Taner Kışlal ı 'dan Seçtiği Yaz ı lar

........................ . .. ... ........................................

5

7

9

49

401

ÖN SÖZ

Eğer, ü l ke m i z i n bütü n l ü ğ ü ve bağ ı ms ı zl ı ğ ı , lai k C u m h u riye­ t i m i z i n ko ru n mas ı ve yo l s u z l u klara karş ı mücade l e söz konusu o l d u ğ u nda, "damarları n ı zdaki as i l kan " hare kete geçiyor ve de­ mokrati k t ü m hakları n ı z ı k u l lanarak, Atat ü rkç ü l e r saf ı nda m üca­ deleye kat ı l ma k a rzu ve h eyecan ı n ı d uyuyo rsa n ı z ; her ye re s ı z­ m ı ş etki aja n l a rı n ı n (yerli m i syonerleri n ) ka ralama kampanyaları ­ n a a ld ı rmaks ı z ı n , içinizden " sözde demokratlar"a karş ı , t ı pkı ta­ n ı d ı ğ ı m en demokrat kiş i l i kl i i nsan olan A h met Taner Kışlal ı gibi " B e n demokrat değ i l i m ! " diye haykı rmak geçiyo rsa; siz de m i l i ­ t a n ( m ücadelec i , a ktif) Atat ü rkçüsü n ü z demektir. T ü rkiye C u m h u riyet i ' n i kuran ve yaşata n l a r ı n hepsi " M i l itan Atat ü rkç ü " i d i l e r . Ancak, bu kitapta ayrı nt ı l arıyla aç ı kl ad ı ğ ı m ne­ d e n l e rl e , m i l itan Atatü rkç ü l e ri n say ı s ı giderek azal ıyor ve onları n sayı ları azald ı ğ ı içind i r ki ekono m i m i z çökt ü ; kiş i l i ksiz, emperya­ l i st devletlerin kı skac ı nda bocalayan ve ne yapt ı ğ ı n ı bilemez b i r ü l ke h a l i n e g e l d i k . B u g i d i şle , ü l ke bütü n l ü ğ ü m üzü bile koruya­ mayacağ ı z . Mil itan Demokrasi ad l ı kitab ı m ı yazd ı ğ ı mdan beri , he rkes benden " M i l itan Demokrat" diye bahsediyor. As l ı nda, ne sebeple o l u rsa o l s u n bir g ü n an ı lacaks a m , " M i l itan Atatü rkç ü " d iye a n ı l­ mak i ste rd i m . Atatü rk v e eseri üzerinde ne zaman yen iden düşün meye 7

baş l a s a m , içi mdeki h i ç sön meyen " vata n seve rlik" ateşi daha faz l a canlan ı yor. i s met İ n ö n ü ' n ü n d e d i ğ i g i b i: " Büyük i nsan Ata­ t ü rk . Vatan sana m i n nettard ı r. "

Vural SAVAŞ Onursal Yarg ıtay Cumhuriyet Başsavc ı s ı Aral ı k 200 1

8

11

VURAL SAVAŞ'IN MİLİTAN ATATÜRKÇÜLÜK KAVRAMINA IŞIK TUTAN KONUŞMA VE YAZILARI

11

VURAL SAVAŞ'IN GÖ ZÜYLE ATATÜ RKÇÜLÜ K*

Yazacaklarıma dört yabancı bilim ve devlet adamının Atatürk ve Atatürkçülük hakkında söyled i kl e riyle başlıyo­ rum . 1 ) Arnold Toynnbee şöyle diyo r : Bir an i ç i n tahayyül ediniz ki : Batı d ünyasındaki röne­ sans , reformasyo n , bilim ve düşünce ihtilal i , Fransız inkıla­ bı ve sanayi devrimi n i , Atatürk, bir insan ömrüne sığdırmış­ tır.

2) Prof. Dr. Herbert Mel z i g 'in görüşleri ise şöyle : Büyük Yunan filozofu Platon'un "Krallar filozof olsa ve filozoflar kralların tahtına otursayd ı" şekl i n d e ki dileği , iki b iny ıl lık tarihte gerçekleşmed i . Halbu ki , 20. yüzyılda ilk de­ fa olarak Atatürk'ün şahsında Platon'un istediği gibi , keli­ me n i n ta m anlamıyla bunu görmekteyiz. O, dahi bir fikir ad a m ı olarak b i r mi llet i n , yani Türk millet i n i n mukadde ratı­ n ı e l e almış ve bu milletiyle at ıld ığı Kurtuluş Savaş ı , bu mil­ letin med e n i d urumunu değ iştirmiş bir inkı lap ve diğer mil­ letlerin hakl arını da ko ruyan barış ile in sanlığa muhteşem bir örnek vermiştir *)

B u yazı, Yarg ıtay dergisinin Ekim/2001, İ leri dergisinin M a rt 2001, Müdafaa-i

Hukuk dergisinin 30 Mart 2001 tarihli sayı ları nda yayı mlanmıştır. 11

3) Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, 21. 1 0.2000 tari­ hinde Cu mhuriyet gazetesinde yeniden yayımlanan Hangi Tarih başlıklı makalesinde şunları yazıyo r : " Ş u sözler daha ç o k yeni . Prof . Justin McCarty'e ait : 'Atatürk olmasayd ı , Türk belki Ö zbe kistan 'da olurdu , ama Tra kya ve Anadolu'da kalmazd ı . 100 yılda tüm civar büyük coğ rafyadan sürülmüş ve katled ilmiş Türkle rin Kon ­ ya ovasından sürül meleri v e atıl maları ne kadar sürerdi sa­ n ıyorsunuz?' Ve Amerikalı tarihçi devam ediyo r : ' N e Türk n e de Türkiye kalırd ı . Mustafa Ke mal sadece ül keyi kurtarmadı; Türk neslini d e kurtard ı . . . . Amerikal ı tarihçinin kan ıtlara dayanarak çizdiği tablo ç o k aç ı k . 1 9. yüzyılın başlarından 2 0 . yüzyılın başlarına kadar , Bal kan lar'dan Kafkaslar'a kadar 5 milyon 60 bin Türk ö ldü­ rülmüş , 5 milyon 38 1 bini de sürgün edil miş , yerinden yur­ dundan o lmuş . Pe ki bu vahşet , ne zaman , ne kadar sürmüş? Yanıtını Pro f . McCarty çok net veriyor: 'Türk bağ ımsızlık savaşında bir şey oldu ve plan a rt ı k yürümedi. Yunanlılar bozguna uğrayınca , kaçarken h e r ya­ nı yaktılar, yıktılar , herkesi ö ld ürdüle r . Amerikan Elç isi ve A m erikan kaynakları bu o layı d o ğ ruluyorlar . Sadece batıda Rumlar tarafından bir milyonun üzerinde Türk öldürüld ü , 1 . 2 milyonu da sürgüne zorland ı . Ve e kliyor : 'Çok kötü bir yüzyıl olmuşt u r . Müslüman ülkesi yok edi h�1 iştir 1800- 1 922 arasında Yunanlı lar 950 bin göç­ m e n , 320 bin ölü verdiler. Ermeniler 91 O bin göçmen ve 580 bin ölü ve rd i . Oysa ayn ı dönemde 5 milyon M üslüman g ö ç etmek zo runda kald ı , 5 milyondan fazlası da öldü . Sonuç? 12

'Bu ibret tablosunun karşısında , kim s u ç l u d iye so rmak gere kiyo r . M ustafa Ke mal' in it ildiği Konya Ovasını gözler önüne getirin . Bi r yüzyılda nereden ne reye geli nmiş . Be n size d iyorum ki , Atatürk olmasayd ı , Türk kalmazd ı . Ve konuşmasını noktalarken şöyle d iyor : 'Yüzyıllık tari hte Türkler hakkındaki yalanların iki kay­ nağı var . M isyonerler ve İng ilizler İ ngilizle r , propaganda büroları arac ı l ı ğ ıyla, bugün bile inanılan yalanlar yayıyo rlar . Ben i m söyled i klerimi bir Türk söylese , kimse inanmaz . İn­ sanlar d ışarıda Türklere karşı önyarg ılılar . "' 4) Robert Kolej M ütevelli H eyeti Ü yesi , Harvard'da ta­ rih öğre n i m i görmüş Nick Ludington , Ke malizm hakkın­ daki düşün celerini şöyle ifade ediyor : " Ü lkeler başarıya birleştirici efsaneler yard ımıyla ulaşır­ lar . A BD'nin Ameri kan Devrimi ve George Washington'u , Fransa'nın Fransız Devrim i ve Fransız Kültür kavramı , İngi­ lizlerin Magna Carta ile Kral iyet Ailesi , Yunanistan'ın 'de­ mo krasin i n d o ğduğu yer' efsaneleri örne klerd i r . Türkiye'yi birleştiren efsane ise , Türkiye Cumhuriye­ t i'nin kuruluşu ve Kemal Atatürk'tür . Bunlarsız Türkiye da­ ğ ılabil ir. Kimileri İslam ı , Ke malizm yerine koyarak birleştirici yapmak istiyor Bu Türkiye'yi nereye g ötürür? Milliyet üstü İslami ümmete ve böylece Türkiye Cumhuriyeti'nin sonuna. Başkaları , özellikle 'İkinci Cumhuriyetçiler' Kemalizm yerine batı kültürünü koymak istiyorlar. Bunu yaptı kları takd irde , o rtaya bir Anadolu İsveç ' i ç ı karmak isterke n , bü­ yük bir olas ı l ı kla Türkiye kargaşa içinde kal ı r . Atatürk'ün Ke malizm prensiplerinin çoğu h a l a geçerlili­ ğini korumaktad ı r . Ke mal i z m ile i l g i l i sorun , daha z iyad e laiklik prensibi ile ilgili görülmekted ir. Bu prensip muhtemelen Türkiye'nin 13

İran ya da Afgani stan g ib i karan l ı k çağ lara g itmesi n i ö n l e r Tüm Ke mal ist p rensiple rden e n ö n e m l isid i r . Kemal ist pren­ sipte , kişinin d i n iyle ilgili kişisel uygulamalarında sınır yok­ tur . Devlet , ülke n i n hakim dini olan İ slam altyapısının mu­ h afazası nda akt if rol oynar . S iyasetçi lerin sadece Anayasa­ n ı n gerekli kıldığı Lai k Cum huriyet esaslarını kabul etmele­ ri gereki r . Aynı sını rlamalar ABD'de kö ktenci H ı rist iyanlara da uygulanmaktad ı r . Türkiye 'de d i n özgürlüğüne karşı e n ağ ır saldırıcılar Kemal istler değild i r . Söz konusu saldırıcı lar, ke ndi kökten dinci görüşlerini hal ka zorla kabul ett irme k is­ teye n siyas i İ slamcılard ır . Sonuç olarak , dünyada çok az ülkenin Atatürk g i b i bir milli kahraman ı var . Bu imaj ı y o k etmek son derece büyü k b i r h ata olur . ( M e hmet A l i Kışlal ı , ABD ve Ke malizm , Ra­ d i kal gazetesi , 2 2.09. 2000) Bat ı l ı bilim ve devlet adamların ın , yukarıda özetlediğim g ö rüşleri , Atatürk'ü nasıl anlad ığ ı m ve yorumladığım konu­ sunda ipuçları vereb i l i r . Be n , bugün daha güncel bir konu­ y u gündeme get irmeye çal ışacağ ı m . Şöyle bir görüş , bugünlerde ısrarla vurgulanıyor : Ata­ türk ve Atatürkçüle r , jakoben bir anlayışla devleti ön p lana ç ı kard ılar . Bire y , ikinci p lana itild i . Halbuki gerçek demok­ rasilerd e birey he rşeyde n önemlid i r . Devletin öncelikli gö­ rev i , bireyin hak ve özgürlüklerini korumakt ı r . Günümüzde Atatürkçüle r , sınırlı ve jakoben özg ürlük anlayışlarıyla, hem ülkemizdeki çağdaş demo krat i k yaşam ın sürdürülmesinde ve hem de Avrupa Bi rliği'ne g i rişimizde e n büyük engeli o luşturuyorlar . Bu g örüşün sah ipleri , Atatürk'ü ve e serini e n az anla­ yan kişilerd i r . Aslında onlar , Cum huriyet imizin kazan ımları­ n ı y o k etmek istiyorlar . Türk toplumunu , "ümmet" t o p lumu olmaktan çı karıp , 14

"ulus" yapan lar; vatandaşları mızı " kul" o l maktan çıkarıp , çağdaş b i reyler yap maya çalışanlar , Atatürk ve Atatürkçü­ lerd i r . N üfusumuzun çoğunluğunu oluşturan "Türkle r" bile , ke ndi yurtlarınd a , yöneti cilerce daimi olarak aşağılan ı p ezil­ mekte n , Atatürk ilke l e rine daya nan Cum huriyet idaresi sa­ yesinde kurtulab ilmişlerd i r . Atatürk'ün daha i y i anlaşılmasında çok büyük ö n e m ta­ şıdığı için , bu hususları açıklığa kavuşturmaya çalışacağım . N üfusu muzun yarısı n ı oluşturan kad ı nlarımız , Cum huri­ yet idaresinden önce bir gün bile sayg ın bireyle r olabilm iş­ ler miydi acaba?

Falih Rıfkı Atay, Çankaya (s . 4 0 9) adlı eserinde , Cumhuriyett e n önceki dönemin Osmanlı kad ı n ı n ı şöyle an­ latıy o r : " O s m a n l ı toplu munda kad ı n , taassuba karşı devletin başlıca tavizi id i . Taassup için ahlak , ırz ; ırz d a bilhassa ka­ d ı n d e m e kt i . İ stanbul'da kad ınların ırzından yalnız kocaları , ana-babaları sorumlu değil idile r . Bütün mahalle halkı , aile halkını kontrol ederdi . . . Sokakta he rkes kad ın kıyafetine karışmak hakkını kendinde g ö rürdü . Yüzler, kollar , bacak­ lar iyice kapa n malı , çarşaflar vücut biçimini hiç sezdi rme­ meli , perçeler bir süs değil , tam bir örtü olmalı id i . . . Harp , pahalılık gibi hadiseler o lduğu veya idare aleyhine dediko­ dular artt ığı vakit , hemen kad ın ·kı lığı günün meselesi hali­ ne g e l i rd i . Kad ı n , erkekle bir arabaya binemezd i . Vapurlar­ d a , tramvaylard a , muhallebici dükkanlarında kad ın yerleri perde veya kafesle erkek yerle rinden ayrılmışt ı . Gezint i , mesire yerle r i n e kadar h e r yerde hare m kısmı vardı . . . 1 9 08 M e şrutiyetinden sonra dahi , mesela kız mekteplerin­ de edebiyat hocası harem ağası id i . . . Birinci Dünya Harbi bozgunu üzerine Enver Paşa , halk arasındaki dedikoduları durdurmak için kad ın tavizine girişti . Çarşafların aya kların 15

h a n g i noktasına kadar inece ğ i n i tespit etmek üzere b i r ko­ misyon bile kurutmuştu . Bir gün bir polis müdürü , Ada ote llerinden birinde bir karı-kocanın beraber oturduklarını duyunca , b izzat otele giderek kadı n ı sokağa atmıştı . . . Müta­ re ke gazeteleri okununca , Osmanlı saltanat ının sanki ka­ d ı n lar yüzünden batmış olduğunu zannede rsiniz . M ond­ ros'ta teslim olmuşu z , kad ına hücum ; düşman donan maları İ stanbul l i manına d e m irlemişle r , kad ına hücum ; hazine dar , o a y maaş ç ı kmam ı ş , kad ına hücum .

Necip Mirkelamoğlu, g e ç e n yılın eylül ayında , her Türk ayd ı n ı n ın okuması gere ktiğine inandığım Atatürkçü D üşünce ve Uygulamada Din ve Laiklik adlı muhteşem eserini yayımlad ı . Bu eserde , Falih Rıfkı Atay'ın yazd ı kla­ rı şöyle değe rlend i ri l iyo r : " İ şte M ustafa Kemal , şeriatın b u 'Osmanlı kad ın ı' n ı , 'Laik Cum huriyeti n Türk kad ı n ı ' haline getirere k , onu e r­ ke kle eşit haklara kavuşturarak ikinci sınıf bir mahl u k , nefis körelten bir esire olmaktan ç ı karıp t oplumun hür , ayd ı n , aktif , onurlu bir üyesi yapaca ktı . Kolağası rütbesindeki ilk ge n çl ik çağlarından itibare n , bu inancı bir iman halinde ru­ hunda saklay ı p , dimağında yaşatt ığı zaten bilinmekted i r . 1925 yılında , geleceği müjdeleyen bir konuşmasında b u hu­ susta şunları söylemişti : ' B i r sosyal toplum , bir millet , erkek ve kad ın d e n i l e n i k i cin s insandan oluşmuştur . Kabi l midir ki , bir kitle n i n bir p a rças ını ileri götürelim , diğerini müsamaha edelim d e kit­ l e n i n bütünü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki , bir toplu­ m u n yarısı topra klara zincirli kaldı kça , diğer kısmı semalara yükselebilsin?' 1 923 yılı nisanında , yapıl aca k seçimlere hazırl ı k ola­ rak , kaç kişili k nüfusa b i r milletve kili düşece k hesabı yapı­ lırke n , nüfus belirle mesi yapıl mış , fa kat Osmanlı'dan int ikal 16

ed e n , kad ı n l a rı insan addetmeyen z i h n iye t , bu sayımda ka­ d ı n l a r ı ' h i ç ' sayarak. nüfus tespitine almam ıştır . M ustafa Kemal , t o p l u m d a k i statüsü bu durumda o l a n kad ı n ı n 'ayak­ larındaki z i n c i r i ' kırmış : 'Hususi H u kuk' alanınd a , M e d e n i Kanunla; K a m u Hukuku ba kım ından da 193 0 'da Beled i ye M e c l islerin e , 1 9 34'te ise TB M M ' ne seçme se çilme hakl a r ı n ı ve re n yasal ve Ana yasal hükümlerle ona L a i k Cumhuriyeti n şerefli vatandaşı o l manın onur ve gururunu kazand ırmıştır

Necip M irkelamoğl u , adı geçen eserinde "Türkle r" i n durumunu şu ş e k i l d e açıklığa kavuşt uruyo r : "Fuat Kö p rülü konferanslarında v e kitabında tar i h i b i r realite o l a ra k , bir Osmanlı İ mparatorluğu bulunmakla berabe r , b i r O s m a n l ı ırkı , hatta bir Osma n l ı kavminin mev­ cut olmadığ ı n ı , Osmanlı kelimesi n i n etnik değil , politik bir terim olduğ u n u , Anadolu'ya M üslüman olarak Selçuklularla berab e r ve o n l a rın b i r parçası o larak g e l d i ğ in i , d i n değişimi şekliyle M üslüman olan H ı ristiyanların abartılacak bir sayı­ da olmadı klarını, Osmanlı halkının Selçuklular gibi As­ ya'dan Oğuz boyundan kopup gelen bir Türk kitlesi olduğu­ nu bilgi , belge ve d e l i l l e riyle ortaya koymuş bulunmaktad ı r B i z i m d e kat ıldığımız gerçek şud ur : O s manlı Devleti'ni kura n , başl a n g ı c ı nd a n so nuna kadar her türlü zahmetini, eziyet i n i ç e ki p , uğrunda can verip kan a kıtara k , her türlü maddi ve manevi fed a karlıklarla asırlarca onu omuzunda ta­ şıya n , zafe rlerin gerçek sahib i , ye n i l g i l i ve hicranlı günlerin masum ve mazlum 'tebaa'sı öz be ö z Türk halkıd ı r . N e va r ki a y n ı sözleri , pad işahların büyük çoğunluğu, sad razamların , ve zir , ümera ve ulemanı n , Saray ve End e ­ run aristo kras isinin, ka p ı kulu taife s i n i n p e k büyük çoğunlu­ ğu için söyl e m e m iz mümkün değildir Bu t a n ı ma giren züm­ rede hiçbir gün ve zaman 'Türklük' ruhu ve mensubiyet duygusu belirm e miş , ifade olunmamışt ı r . Ö zellikle Fat ih'ten 17

s o n ra , 'Ben Türküm' diyen bir padişah sesi duyulmam ıştır B u aristo krat zümre Türk halkı n ı yal n ı z can , ka n ve mal vergileri için hatırlamışlar , onun dışında Türk olmayı hir h a karet , aşağılama ve utanç ve silesi saymı şlard ır Osmanlı idaresinde Türk halkı , bir ' m i llet ruhu ve şuu­ ru' ile beslenmemiş , Arapların imtiyazl ı bulunduğu , b i r 'üm­ met' kişisizliğinde e riyip gitmiştir (s . 1 6 3 , 1 6 4) . Yavuz Sultan Selim'in halifeliği devrald ığı 1 5 1 7 'd e n iti­ baren Arapla r , Osmanlı İ mparatorluğ u'nun gözbebeğ i sayıl­ m ışlard ı r . H z . Peygamber' in A rap olması nedeniyle , İ slam d i n i n e olan derin sayg ı ve bağ lılığın b i r işareti olarak Arap ırkına ' Kavm-i N e c ip' (asil kavi m) , Araplara da 'Nesl-i N e ­ cip' d e n i l m i ştir . Daima , devlet i n h a s v e öz evladı o l a n Türk­ lerin ö n ünde ve baş üstünde taşınm ışlar , aske rlikten ve ver­ g i d e n muaf tutulmuşlard ı r . Bütün Osmanlı hayatı boyunca Arapların bu üstün ve gözde d u rumları devam etmiştir . Abdül hamit , geleneksel Osmanlı zihniyet ve siyasetini daha da belirgin bir hale getire re k , Araplara son derece ya­ kınlık göstere n ve güve n duyan bir tutum göstermiştir Sada­ ret makamına getirdiği Tunuslu H ayreddin Paşa , Arap olma­ makla berabe r , Arap kültürüyle yetiştiği için Türkçe bilmez­ d i . Saraydan kendisine yazılan yazılar Arapça yazılır, Türk­ çeye te rcüme edilird i . Devletin resmi dilinin bile Arapçaya çevrilmesi düşünülmüş , mukave met görülünce vazge çilm işti . Devlet yıllıklarında imparatorluğun vilayetlerinin sıralama­ s ı nda Edirne ilinden başlanılmakta iken , Abdülhamit , H icaz vilayetini başa geçirmiş , arkasından bütün Arap vilayetleri sayıldıktan sonra d iğerlerine geçil mişti . Arap vilayetleri , bi­ rinci sınıf vilayetler sayılmış , buraların valilerine diğerlerin­ den farklı ve daha fazla maaş ve ril miştir" (s . 349 , 3 5 0 ) . Bu konuda Hüsnü Merdanoğlu'nun, Atatürkçü Dü­ şüncenin Evrenselliği adlı eserinde yazdıkları çok ilginç : 18

"Bütün kad ın sultanl ar. bütün pad işah anaları , hep ya ­ bancı ırklard a n al ınan köle kad ı n lardan geldil e r . Hanedan­ da b u kan yaba n c ı l ı ğ ı Osmanlı İ mparatorluğ u ' n u n son pad i­ şahına kad a r devam etti . H e nüz kuruluş d ö nemi olan 1 4 6 6 y ı l ı n d a ya pılan bir derle m e d e , 'Türk iti ş e h re gelince farisice ürür' d e n i l m e kte­ dir Y i n e b i r O s m a n l ı ş a i r i o l a n Nefi i s e 'Tanrı , Türke irfan çeşme s i n i yasaklamıştır' demişti r . Oivan-ı H ü mayun yazarlarından Hafız Ahmet Çelebi 1 4 9 9 yıl ında ya zdığı ş i irinde ' Baban da olsa Türkü öldür' na­ karatını ku llanmakta , üstelik bu sözün H z . Muhammed'e ait olduğunu vurgulamaktadır Sadece bir kıtas ı n ı yineleyelim : 'Sakın Türkü i n san sanma Bir an bile olsa Türkle b i r l i kte olma . Türk e l i n e şeker alsa o şeker zehir olur . Türk'ün başını keserke n sakın gam yeme . Baban d a olsa Türkü öldü r . Fat i h S u l t a n M e hmet b i le , Otlukbeli Savaşı'ndan döner­ ke n , e l i n d e bıç ak olan birisine ne yapt ı ğ ı n ı sorduğunda öl­ dürü l e n Türkm e n l e r i n kulakları n ı keserek küpelerini topla­ d ı ğ ı n ı ö ğ re n m i ş ve ' İş i n e devam et' demişt i r . H ı rvat köke n l i Sad razam Kuyucu M urat Paşa dönemin­ de , 1 5 5 b i n i nsan doğranmış , ya da d i ri d i r i kuyulara dol­ durulmuştur A man d i leyen insanlara Kuyucu'nun yanıtı. Vurun şu p is Türkün baş ı n ı ' olmuştu r . Cel latların bile öl­ dürmeye kıya mad ığı çocuğu atından inerek öldüren Kuyucu Murat , Osmanl ı ' n ı n yetkil isi , öldürülen çocuk da Anado­ lu'nun evlad ı Türktür Osmanlı tarih çisi Naima 'Tarih'inde Türkler iç i n , 'nada n ' , yani kaba Tür k , idraksiz Türk , hilekar Türk ifade leri n i kulla n maktad ır 19

1 9 1 2 yılında Sebilürreşat dergisinde çıkan b i r yazıda 'Türk' ke limesinin kullanılması , d i nsizl i k , kafirlik sayılıyor­ d u . Türk hükümet i ' , 'Türk Ordusu ' , Türk Ü l kesi' deyimle ri­ nin Osmanlı halkı üzerinde rahatsızlık yaratt ığı b i l i n i yord u . 1 9 1 3 tarihli ' M ecmuai Ebuzziya' dergisinin 94 . say ısınd a , ' B izim Türklüğümüz sembol izimden başka b i r şey d e ğ i l d i r . Bizle r , y a n i Tü rkle r M üslüm a n l ı k içinde erimişizd i r . Türk falan değil , sadece M üslüma n ı z , denilme ktedi r . Ü n ive rsite­ de profesörlük de yapmış olan Ahmet Naim , 1 9 1 3 yılında yazd ı ğ ı ' İ slamda Dava i Kavm iye' adlı kitabınd a , Türke karşı savaş açmış ve 'Türkün geçmişini bilmesine ve öğrenmesi­ n e lüzum ve ihtiyaç y o k , gerekli olan şeriati öğre n m e kt ir , ' demişti r . 1 9 1 9- 1 9 2 0 yıllarında Şeyhül islamlık görevine ge­ tirilmiş ve Pad işahla birlikte ü l keden kaçmak zorunda kal­ mış olan M ustafa Sabri Efe n d i ise , Türke Türklük benliğini vermek isteye nlere 'soysuzlar' ya kıştırmasında bulunmuştur . İ stanbul alınd ı ktan sonra , Osmanlı yönetimind e , devle­ t i n en- yükse k yürütme organları Türke kapalı tutulmuş , devlet adamları n ı n yetiştirild iği Enderun o kullarına Türkler alınmam ışlardır" (s . 102 ve devamı) . isterse niz b iraz da görgü tanı klarından dinleyelim : Falih Rıfkı Atay, Bat ı ş Yılları adl ı eserinde şunları yazıyo r : "Kendime i l k defa ne zaman Türk dediğimi p e k hatırla­ mıyorum . Bizim çocukluğumuzda Tür k , kaba ve yabani de­ mekt i . İ slam ümmetinden ve 'Osmanlı' id i k . ilmihallerde baş dersimiz 'Din ile milliyetin bir olduğunu öğrenmekt i . Vatan sözü yasaktı . O n u ben büyüyüp de Namık Ke­ mal'i okuduğum gün lerd e kitapta gördüm . Kulağ ımla ancak M eşrutiyette duydum . Padişah kulları id i k . O kul çı kışlarında sıraya gi re r , 'Padişahım çok yaşa' d iye bağırırd ı k . Beyoğlu'nda bir lstanbullu Türk 'yerliliğini' kolayca his20

sed e r . Dükkan lardan çoğu Türkçeden başka d i lle konuşma­ yan a a n ca k 'tenezzül' eder . Yan sokaklardan bazılarının ad­ ları Fransı zcad ı r ve Fransızca yazı lmışt ı r . ' Büyük Kulüp'ün adı, ' C e rlced O rient'dir . Dili Frans ızcad ır . ' Karşı' Türkleri­ nin de Türkçe konuştukları pek duyulmaz . Bu Tanzimat tipi 'Bat ı l ı ' ile , bugünkü Batılı Türk arasında hiçbir benzerl ik aramay ı n ı z . O, Türklüğünden utanan , Türklüğünü saklayan bir ' A l afran ga'd ı r . Bir göbe k , çoğu iki , ni hayet üç göbek öncesi A n ad olu'nun bir kasaba veya köyünden çıkan bu Türkl e r , Saraya yahut Babıal iye çıkınca ilk işleri soylarını da, soyad l a r ı n ı d a unutmak olur . O kullarda d a Arapa Arap , Arnavuta A r navut , Ruma Rum, fa kat kend imize Osmanlı derd i k .

Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları adl ı eserinde şu bilg ileri veriyo r : " B u milletin yakın zamana kada r ke ndisine mahsus bir adı b i l e yo ktu . Tanzimat çılar o n a , 'Sen yaln ı z Osmanlısın. Sakın başka milletlere bakarak sen de milli bir ad isteme . Mil l i b i r ad isted iğin da kikada Osma n l ı İmparatorluğu'nun yıkılmasına sebep o lursun , demişlerd i. Zavallı Türk , vatanı­ mı kaybederim korkusu ile , 'Vallahi Türk değilim. Osmanlı­ lıktan başka hiçbir içt imai zümreye mensup değilim, deme­ ye m e cbur edilmişti ( s . 34) . O smanlı İmparatorluğu genişledikçe , yüzlerce mil letleri siyasi dairesine aldı kça, idare edenlerle idare olunanlar iki ayrı s ı n ı f haline g i riyorlard ı . İ dare eden bütün kozmopolit­ ler O s ma n l ı s ı n ıfın ı , idare olunan Türkle r de Türk sınıfını teşkil ediyorlard ı . Bu iki sınıf birbiri n i sevmezdi . Osmanlı sınıfı k e n d i n i mil let-i hak ime (egeme n ulus) suretinde görür, idare ettiği Türklere millet-i mahku re (aşağı ulus) nazarı ile bakard ı . Osmanlı Türke, da ima ' Eşek Türk' derdi . Türkler ara s ı n d a Kız ılbaşl ılığın ortaya çıkışı bile bu ayrı lıkla izah 21

o l u n a b i l i r O tarihteki h a l k şeyhle ri , Türkle rin o z a m a n k i e z i l mişl i ğ i n i , va kt iyle E h l - i Beyt' in uğramı ş olduğu e z ilmişli­ ğ e benzetiyorlard ı " (s 2 7 ) .

Şa i r

.

Fuzuli, b i r ş i i r i n i n so n mısrasında şöyle d iyor

:

" Fuzul i , g ö kten yere inse n sa na yer yok Yürü var g e l , ya Arapta n , ya Acemden" A h met Vefik Paşa ( 1 82 5 - 1 89 1 ) Bu rsa valisi iken ( 1 880) ilçeleri teftişe ç ı kıyor Bursa o zaman imparatorlu­ ğun türlü yöre l erinden gelmiş olan göçmenlerin iskan edildi­ ğ i b i r bölged i r . Paşa uğradığı b i r i lçede , halkla sohbet eder­ ken etn ik kökenlerini soruyor; aldığı cevaplar , konuştukları­ nın Çerkez, Arnavut , Boşn a k , Gürcü vb . oldukları n ı gösteri­ yor So rduğu soruya utanara k , cevap verme k istemeyen bir i h t iyara, "hangi mil lette n " olduğunu ısrarla söyletme k iste­ yi nce , o , bir kabahat ifşa edermiş g ibi ürke k , titre k bir ses­ le. " B e n Türküm efend im" d iyor . Bunun üzerine Paşa , " N i­ çi n sıkı lıyor, sakl ıyorsun ? Türk o lma k kabahat mi ? Bak ben d e Türküm" diyor . O titrek i htiyar birden canlanarak, "Sahi sen de Türk müsün? Deme k Türkten paşa da oluyormuş ha" d iye sevinçle karışık hayret ifade edince , Vefik Paşa , " Paşa d a kim oluyormuş , Padişah da Türk, Pad işah" diye haykırı­ yor . Sonra , imparatorluğun iki dertli i htiyarı , sakallarını ıs­ latan yaşlar birbirine karışarak sarılıp , Türkün hazin kaderi i ç i n ağlaşıyorlar . (Türk ve Türklük, Türk Sta ndartları Ensti­ tüsü, s . 2 3 8; Necip M i rke lamo ğ l u , a . g .e . , s . 9 7 ) B i r i n c i Dünya Savaşı sonrası b i r avuç kişi yurt d ışında ö zgürlük a rıyorlard ı . O n l ard a n birisi Yakup Kadri Kara­ osmanoğlu, o günlerin koşulların ı , şu d uygusal satırlarla g ü n ümüze a ktarma ktad ı r : 22

" B i r may ıs sonu ya da bir haziran başı idi . Bağımsız fa­ kat , bütün ka lbiyle İttifak Devletlerinin zafer i n i kutlayan bir Avrupa ş e h r i nd e , başım eği k , gözlerim yaşlı d o laşıyordum. Yüreğim bir derin uçurum , kafam bir cehen nemd i r . Gün geçmiyor ki , bir mağazada , bir l o kantada Türk old uğum an­ laşılınca acı bir alay edilme veya ağır bir hare ketle karşılaş­ mayay ım. Lakabımız 'makak'tı (bir çeşit şempanze maymu­ nu türü) . G ö n ü l verdiğ imiz genç kızlar Türklüğümüzü sezin­ ce bizden iğre n i p kaçıyordu. İ şte , o şehrin bu cehennem atmosferi i ç i nde , bir gün , yılgın ve çekingen dolaşırke n , gözlerim a n s ı z ı n , bir gazete sat ı c ı s ı n ı n sergisinde , bir sürü gazete adı ve başlı kları ara­ sınd a , iri harflerle d i z ilmiş şu satırlara ilişiverd i : ' B i r Türk generali itilaf kuvvetlerine karşı yeniden har­ be hazırl a n ıyo r . " Titreye rek gazeteyi aldım. Yürürke n , o ku­ yorum; "Mustafa Kemal Paşa ismi nde bir Türk generali' " (Yakup Kadri Karaosmanoğ lu, Atatürk, 1 97 1 , s . 2 4 , 2 5 ) Atatür k , b i r hatırası n ı şöyle anlatıyor: " Ş a i r Mehmet Emin Y u r d a kul ' u n i l k defa , M a nastır Askeri İ d a d i s i ' n d e ö ğ re n c i i ke n okuduğum, 'Ben bir Tür­ küm, d i n im , c i n s i m uludur' mısraı ile başlayan man zume­ sinde , b a n a i l k g e n ç l i ğ imin gururunu tatt ı ra n , i l k manayı bulmuşt u m . Fakat ben a s ı l , orduya ilk kat ı l d ı ğ ım g ü n l e rd e , bir Arap b i n b a ş ı n ı n ' Kavm- i N e c i p evlad ı n a s e n nasıl kötü muame l e yapars ı n ' diye tokatlad ı ğ ı bir A n adolu çocuğu­ nu n iki d aml a g özyaş ında Türklük şuur u n a erdim. O nda gö rd üm ve kuvvetle duydum. Ondan s o nra Türklük benim derin kay n a ğ ı m , en d e r i n övü n ç me nbaım o ld u . B e n im ha­ yatta y e g a n e fahrim, se rvet i m , Türkl ü kt e n başka bJ. r şey deği l d i r " (Türk ve Türklü k , Türk Standartları Enstitüs ü , s. 1 9) 23

De utsche We lle (Almanya ' n ı n Sesi) Radyosunda m üd ü r­ l ü k yapan Dietrich Schlegel şöyle diyor : "Atatürk'ün temel i l ke l e r i n d e n biri de , Türklere ke ndi k i m l i kleri n i verme kti . Bu , Türklere , O sman l ı veya değişik e t n i k g ruplardan oluşmuş herhangi bir insan y ı ğ ı n ı ol madık­ l a rın ı , a ksi n e Türk kimliği taşıd ı klarını ve Türk olduklarını te l ki n etmeyi amaçlıyord u . Atatürk , Türklerin nered e n gel­ d i kleri konusunda , belki de biraz kat ı olan birtakım fi kirler g e l iştirmişti . Fakat burada da A l m a n lar i le bir ka rşılaştırma­ d a bulun mak istiyoru m . B i r A l man kültür sosyologu ve filo­ zo fu, l 9 2 0'1 i yıllarda 'Ge c i k m i ş M il let' adlı bir kitap yazm ış­ tı. Bu kitab ı n ad ına dayanara k , Türkleri birçok ke z , 'Avru­ p a ' n ın en g e c i kmiş m i l l e t i ' olarak n itelendird i . O sma n l ı İ m­ pa ratorluğu egeme n l i ğ i altında yaşamış olan Yun a n , Ro­ m e n ve Bulgar m i lletleri eşit haklara sa hip olma süreçlerini ve ye niden m i l l i doğuşl arını 1 9 . yüzyıldan 2 0 . yüzyılın başı­ n a kad ar tamamlamışlard ı . Fa kat Türkler, ancak , Birinci Dünya Savaşı sırası nda ve son rası nda Tü rk' kiml i klerine kavuşmuşlardı r Geçm iş yüzyılda Jö n Türkler' i n kendilerine b i l i n ç l i ola­ rak Tü rk demelerinden önce , Türk be nlik duyg usu yoktu . Atatürk , Birinci Dü nya Savaşı'ndan son ra , ke ndi topra kla­ rında ge ri kalan insanl ara Türk' demeyi amaçlamışt ı . Benim a n l ayı şıma göre , Atatürk bunu e t n i k anlamda söylemem iş­ tir Çü n kü O , Türkiye'de pekçok etnik grubun yaşad ığını bi­ l iyordu . Atatürk. bu konuyu 'yurttaş' kavramı olarak ele a ld ı . Sa n ı rım Atatürk'ün temel fikri , yurttaş v e ulusal yurttaş kav­ ramlarını birleştirmekt i . B u , Türklerde derin izler bırakm ış­ tır Avrupa'da , Türkler kadar büyük milli gururları olan ç o k az sayıda mil let tanıyoru m . (Pro f . D r . Ö zer Ozan kaya, Dün­ ya Düşünürleri Gözüyle Atatürk ve Cumhuriyeti , s . 87 ) Burad a Alfons D e Lamartine' nin, Osmanlı Tari24

hi' n i Türkçeye çeviren "editörler g rubu " n u n konu ile i l g i l i düşünce l e r i n e değinmek istiyorum : "Bü t ü n imparatorluklarda bir ege men millet vard ı r . O tarihlerde Avusturya İ mpa ratorluğu'nda Alman milleti , Rus­ ya'da Doğ u Slav ırkı , İ ngi ltere topluluğunda İ ngiliz milleti ve hatta Ame r i ka B irle şik Devletleri'nde d e Anglo-Sakson unsuru e g e m e n durumdayd ı . İ şte bütün bu devletle rin var­ l ı kları ve g ü çleri bu egemen milletlerin ö nd e rliğind e gelişip sürdü . . . Ü ç kıtaya yayılan bir im paratorlukta egemen bir ırktan g ü ç a l ı n maması, top luluklar aras ı nd a d isiplinden eser bırakmad ı ğ ı g i b i , dayanışma mevhumunu d a yok etmişt i . Böylece devletin yapısı demokrasiye hazırlıklı olmad ı ğ ı için büyüklü kü çüklü politik depremlere karşı d irenemezd i . " (Al­ fons de La martine, Osmanlı Ta rihi, c . 2 , s . 1 0 2 8 . ) Sözlerime İlhan Selçuk'un 2 7 . 1 0.1 9 9 8 tarihli Cum­ huriyet gazetesinde yayımlanan Ge l de Şaşma başlıklı ma­ kalesini okuyarak son vermek istiyorum : "Yıl 1 92 0 . . . Arap , İ n g i lizle birleşmi ş ; Türkü arkadan vurmuş . Erm e n i Rusla b irleşmiş , Doğu A nadolu'yu kana boyamış . Rum Yuna n l a , Yunan İ ngilizle birle ş m i ş , Batı A nado­ lu'yu ele g e ç irmiş . . . Ü l k e n i n mahvolmad ı k , yıkılmad ı k , yan mad ık, kan dökü lmed i k , kül olmadık hiçbir yeri kalma m ı ş . . . Kalan n e ? E l d e avuçta İ stanbul ile İ zmir b i l e yok . . . A nadolu ' nun 6 - 7 milyon nüfuslu e n yo ksul bölümüyle , yüzde 9 5 ' i o kuma yazma bilme z , yorgun, yoksul , bitkin , ezik bir h a l k . . . Nasıl kurtul muşuz? Şaşıp kalıyorum . . . 25

Yunanı n asıl d e n ize d ö küp h i zaya getirmişi z , İ n g i l i z i İ s­ tanbul'dan n ası l çıkarmışız , d ü n y a n ı n süper güçleriyle ma­ saya n a sıl oturmuşuz? İ n a n ı l ı r g ibi d e ğ i l . . . Sakın rüya o l ması n ? Yıl 1 9 2 3 . . . A n adolu'da 1 0 - 1 1 milyon savaş art ı ğ ı insan yaşıyo r , hasta l ı kl ı, a ç biilaç, parası z . Yüzde 9 5 ' i elifi g örse merte k sanacak kad ar alfabesiz . . . N e yapacaksı n ? . . D e m o krasi yap ! N asıl yapacaksın? Ye n i bir binyıla g irerken N urcu tarikatının ard ı n a bu kadar adam takılmışke n , l 9 2 3 ' ü n yanmış yıkılmış A nadolu­ sunda nasıl demo krasi yapacaksı n ? Komşunun komşuyu boğazladığı i ç savaşlardan, Anad olu'yu me zbahaya döndü­ re n d ış savaşlardan ye n i ç ı kmışsı n . Fabri kan yo k, işçin yok, işad a m ı n yok, mühend isin y o k , doktorun yok, uzmanın y o k, tüccarın yok, öğretme n i n yok, mimarın yok, yolun y o k , suyun yok, baraj ı n yok, e l e ktriğin y o k , kad ınların çar­ şafta çuvala g iriyor, erkeğin d ö rt karı alıyo r , yurttaşlık ya­ sas ı yo k , üniversiten yok, banka yok, burjuva yok, proleter­ y a yok, ihracatçı yok, ithalatçı yok , se rmaye n yok . . . Kalkın bakal ım .. . Nasıl kalkınacaks ı n ? Sermayesiz e k o n o m i k kalkınmanın yumurtasız omletten ne farkı var? Mustafa Kemal kuşağ ı n e yapmış? Yöneticiler devletçiliğe neden ve nasıl sarılmış? Tü rkler bankacılığı nasıl öğrenmiş? M e rkez Bankası l 9 3 0'a değin neden açılamamış? Ö zel se ktör nasıl oluşturul muş? Yeni devlet nasıl kurul muş? 26

Ç ağ d aş öğretime nasıl g e ç ilmiş? l 9 2 0 'de 1 0- 1 1 mil­ yon n ü fusun yüzde 9 5 ' i alfabe s i z ke n , savaş artığı bir top­ lumla o kuma yazma seferbe rl i ğ i nasıl açılmış? Kitaplıklarda kitap y o kken U lusal Kütüphane nasıl kurulmuş? O ku l l arda tarih kitabı bile yokken tar i h nasıl yaz ı l mış? Y o k o l m a n ı n kuyusundan çıkıp , var o l m a n ı n d oruğ una nas ı l t ı rmanıl mış? Y u n anlı ile d o stluk nasıl yapılmış? A vrupa'da sayg ı nlı k nasıl kazanılmış? Şaşı p kalıyorum . Ş aş ı p kal ıyorum . Y e n i b i r b i nyıla girerke n , 6 5 m i lyonluk Türkiye ' n i n ha­ line bakıyoru m . H i ç b i r şeyimiz yokken neler yapm ışız ; her şeyimiz var­ ken n e l e r yapam ıyoruz? Bir d e bu ortamda M ustafa Kemal'e saldıran lara bakı­ yorum . . . S i z d e bakın . Atatürk'ü anlamak yetm e z . Cumhu riyeti­ mize s a l d ıranların ne yapmak istediklerini an layamazsa k , Cumhu r iyeti mizi koruyamayız .

Vural SAVAŞ Onursal Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı

27

MÜCADELECİ ATATÜ RKÇÜLÜ K*

İ leri dergisinin , " M ücadeleci Atatürkçülük" özel sayısı hazı rlad ığını duyduğum zaman aklıma şu soru takıldı: Mü­ cade l e c i ol mayan Atatürkçülük olur muydu? Bu so ruya vereceğim cevap "kesinlikle hayır"d ı r . Art ı k şe hirl isi-köylüsüyle ; işçisi , me muru , öğre n c isiyle , bütün Türk vatandaşları ; ülke bütünlüğümüzün , bağımsızlı­ ğı mızın , Cumhuriyetimizin t e h l i kede olduğunu ; e m p e ryal ist d evletleri n , bizi siyasi bir kuşatma altında bulundurdukları­ n ı , tıpkı Osmanlı İmparatorluğu'na yaptıkları gibi , Ata­ türk'ün deyişiyle "bizi ekonomik tutsaklığa mahkum ettikle­ rini" ç o k iyi biliyorlar . Çözüm Atatürkçülükte ve umut Türk gençliğinde . N e demişti Atatürk büyük N UTU K'und a , tekrar hatırla­ yal ı m : " Ey Türk Gen çliği : Bi rinci görevin ; Türk bağımsızlığ ı n ı , Türk Cumhuriyeti n i , sonsuzluğa değin korumak ve savun­ m a ktır . . . Bu nun için sana gereken güç , damarlarındaki soy­ lu kanda vard ı r ! " Türk gençliğin i n , b u görevi bilinçli b i r şe kilde yerine getirebilmesi için , " U lusal Kurtuluş Savaşı"mızın ve "Ata­ türk Devrimi"nin anlamı üzerinde yeniden düşünmeye baş­ laması gerektiğine inanıyorum . *) İ leri dergisinin 10 Kas ım 2001 tarihli sayısı nda yayımlanmıştı r. 28

D üşün meye ö n ce Uğur Mumcu 'nun yazdıklarıyla baş­ layal ı m : "Ulusal Kurtuluş Savaş ı , ant iemperyal i st , anti kapital i st bir başkal d ı rmad ı r Bu savaşın , günümüzde bütün e z i l e n uluslar c a pay laşılan b i r evrensel nitel i ğ i vard ır Empe ryaliz­ m i n b oyunduruğu altında Ulusal Kurtuluş Savaşı veren bü­ tü n s ö mürü l e n ' p roleter' uluslar , Kemal i z m i n bağımsızlık bi­ l i n c i n i b e n i m s e m e ktedirle r . Çağımız b i r bağ ı msı z l ı k çağ ı ise , bunun baş l an g ı ç no ktası Anadolu'daki ' Kuvayı M i l l iye' savaşl a r ı d ı r Emperyalizmin e n büyü k korkusu , baruttan sonra en t e h l i k e l i buluş sayd ı kları m i l l iyetçi uyan ıştır M i l l i petro l ü müze , yurdumuzdaki Amerikan üslerine ve ulusal onurumuza sah i p ç ı ktıkça , e m pe ryal i z m d o ları ile , as keri ile , ajan ları ile safını alacakt ı r . Çün kü ' U l usal Kurtuluş Dev­ rimi' dediğ imiz ' Ke mal ist Devri m' , emperyalizmin bütün il iş­ kileri n i kökünden kaldıracak ulusal b i r tepkid i r . (Uğur M u m c u Suç lular ve Güçlüle r , Te kin Yayı nları , 1 2 . Bası m , s . 77' 137) ,

D oğan Avcıoğlu şöyle yazmıştı: " Ke m a l i z m , h e r şeyden önce bazılar ı n ı n ' Bat ı l ı laşma' ad ı n ı ve rd i kl e r i Tanzi matla birl i kte başlayan uydul aşma ve s ö m ü r g e l eşme süre c i n e karşı m i l l iyetçi b i r tepkidir . Em­ p e ry al izm , sömürgeleşt i rdiği b i r ü l k e n i n medeniyet ithali­ ne , yan i sanayileşme s i n e ve kalkın m a s ı n a e lbette müsaad e e t m e y e c e kti r . M e d e n iyeti getire b i l m e k i ç i n her şeyd e n ö n ­ ce , e m p e rya l i z m i n boyunduruğundan kurtul mak g e reklid i r . B u g ü n i ç i n d e g e ç e r l i o l a n b u gerçe k , i l k k e z Atatürk tara­ fından 'tam b a ğ ı m s ı z l ı k' i l kesiyle ortaya a t ı l m ı şt ı r . Tam ba­ ğ ı m s ı z l ı k , duygusal b i r milliyetçi talep d e ğ i l , ka lkınmanın ve ç ağdaş uyg a rl ı k düzey ine ulaşma n ı n va z g e ç i l m e z ö n şa rt ıd ı r . ( Do ğ a n Avcı oğlu, D e v r i m gazet e s i , 1 1 Kasım 1 9 69) .

29

.

Prof . Dr Çetin Y e t k in ' i n yazd ıklarıyla düşünmeye d e ­ vam ediyoruz : "Ul usal bağımsızlıktan söz eden kişinin 'ulusçu' , yan i ' m i l liyetçi' o l ması gerekir Emperyal i z m , sömürdüğü ü l k e l e r h al k ı n ı n ke ndisine karşı koyab i l m e s i n i n t e k yolun un , onla­ rın u l usal bilince erişme l e rinde n ve ulusal birliklerini sağla­ maktan g e ç t i ğ i n i çok iyi b i l iyordu. Bu nedenle de , bu ü l ke ­ l e rd e açtığı e ğ itim ve propag a nda kuru mları , bu ralard an g e t i r i p kendi ülkesinde eğitip koşulland ırdığı öğre n c i l e r , ya­ z ı n , basın , bugün özellikle televizyo n , beslediği yerli e l i ka­ l e m tutan lar vb. arac ı l ı ğ ı ile ulusçuluğun ne denli kötü , çağ ­ d ı şı b i r şey olduğunu , e m p e ryal ist ü l kelerin değerlerinin uy­ g arl ığı s i m g e le d iğ i n i , an cak bu değerler ben imsenirse o ül­ ke in sanlarının uygar o lacağ ı n ı kafalara kazıyıp durd u , du­ ruyo r . Bu arad a , özellikle e g e m e n l i k ve bağımsız l ı k kavram­ l arının çağdışı kaldığına, insan l ığ ı n evre nsel değerlere sa­ h i p bulunduğuna, ancak bu 'evrensel' değerlerin yalnızca ke ndilerinki olduğuna, küreselleştirildiğ in e , uluslararas ı ser­ best p iyasa e konomisi n i n demo krasinin önkoşulunu o luş­ turduğuna, sö mürdüğü ü l ke i n san l arını koşullandırd ı , koşul­ l a n d ı rıyo r . Emperyal i z m için en sakın cal ı şey , sömürdüğü ü l ke halkların ı n ulusal bilince ulaşmalarıd ı r . Demek ki , antiemperyalist olabilmek için önce 'ulusçu' o l m ak g e re kir Mustafa Kemal ' i n ulusçuluğunun en belirgin yönü de budur Bu yüzdendir ki , Türkler'in düşmanları 'Ata­ türk İ l ke ve Devri mleri'ne savaş aç mış bulunuyorlar Kimileri , 'Artık e m p e rya l i z m öldü , ortadan kal ktı , dün­ kü em p eryal ist devletler bugün art ı k tüm i nsan lığın özgürlü­ ğü ve mutluluğu için çaba gösteriyo rlar İ şte Avrupa devlet­ leri , bu nedenledir ki bizde insan haklarının gözeticisi ve d e n etleyicisi olmuş bulunuyor' diyorlar Böyle d iye nler, şu küreselleşme lafı ortaya at ıldığından beri sözümona o eski e m p e ryalist devletlerin neden b i r kat daha zenginleşt i ğ i n i , 30

dünyan ı n g e r i kal a n halkların ın da yoksulluğunun b i r kat daha artt ı ğ ın ı , zahmet e d i p bir düşünüve rsin l e r ! ,. Ş i md i , k i m i l e r i d e , özellikle kimi sosyalistler, antiem­ peryal ist ulusçuluğa ' Evet' d iyorlar da bunun aşırısına ' H ayır' diyorlar . Yan i , işin dozu kaçıyormuş ! . . N e saç mal ı k ! Ü lke­ mi, ü l ke m i n i n sanlar ı n ı sevmenin , bu in san ların ne d ış ve ne de onların işbirl i kçisi çıkar çevre lerince sö mürülmeden ve bağımsız olarak , özgürce yaşamalarını ist e m e n i n az ı iyi d e , çoğu m u kötü? Evet , b u an lamda aşırı ulusçu ol mak gereki r . Çün kü b u ü l k e n i n i n sanlarının h i ç sömürül mede n , tam ba­ ğımsız olarak , s ı n ırsız mutluluk içinde yaşamaları kişinin ideal i o l mal ı d ı r Çünkü , birazcık sö mürül e re k , e ksik bağım­ sız o l arak , mutlu olmak iste mini sınırlı tutarak yaşamayı is­ te m e k i ç i n insan ı n birazcık tuhaf olmas ı g e re kir . (Prof . D r . Ç e t i n Yetki n , Yo ksa Siz Türk Düşmanı mısı n ı z ? , s . 65) Bu "tu haf" d iye nitelendirilebilecek i n s anlar , başka de­ yişle sözde ayd ı n l ar , e n çok Dış işleri Bakan l ı ğ ı mensupları aras ı ndan ç ı kardı. Şimdi e n çok hukukçular , üniversite ve medya m e n s u p l ar ı arasından çıkıyo r . G e c e - g ündüz yazıp çi­ zere k , televizyonlara ç ıkarak etki alan larını g iderek g e nişle­ tiyorla r . Prof . D r Suna Kili , Siyasal Bil i m Büyük Ö dülü'nü d e kazanan e s e r i n d e kon uya ç o k boyut lu olarak yaklaş ı p , şöy­ le d i yo r : "Atatürkçül ü k , özde ulus-devleti b e n i m se r . Küreselleş­ me kendi amaç larına ulaşmada e n büyük engel olarak ulus­ devleti g ö rü r . Kürese lleşme yandaşları bu nedenle Ata­ türk' e , Atatü rkçülüğe karşıd ırlar . Aslında n e Atatürk ve ne d e Atatürkçü düşünce sistem i uluslararası d i yal oğa, ulus la­ rarası işb i rl i ğ i n e karş ıdır . Bir ulus , b i r devlet , teslim o l ma­ dan da uluslararas ı işbirl iğine gideb i l i r . 31

Küreselleşme, sanki yeni b i r o l g u , ye n i b i r s iyasa g i bi öne sürülüy o r . Gerçekte küresel leşm e , t e m e l i nde 1 9 yüzyıl e m peryal i z m i n i n günümüz koşu l larına uydurul masıd ı r . Küreselleşmenin a m a c ı o l a n devleti n e l i n i tümüyle e ko­ n o m id e n çekmesi , devletin kü çülmesi , g e l işmekte o l a n ül­ kel erdeki işç i n i n , me murun ücret lerini düşürücü, yoksu lluğu p e kiştirici nitelikler taşı m a ktad ır Böyle b i r siyasa , büyük a n a mal (kap ital) ve teknoloji b i r i k i m i olan ülkelerin yararı­ n a işler . Ancak o ü l kelerin işç i s ı n ı f ı n ı n da, halk s ı n ı f ı n ı n da küreselleşmeden olumsuz etkil e n d i ğ i n i g ö rüyo ruz . Küreselleşme , g e l işm iş e k o n o m i l e ri n , gel işmiş teknolo­ j il er in çağrısıdır Ş i mdiki uygu l a m asıyla küresel leşm e n i n ge­ t i rd iğ i s iste m z e n g i n devlet i , 'zengin'i ko ruyor . Atatürkçü d üşünce siste m i zengine karşı de ğ i l ; a n c a k , yalnızca 'zen­ gi n' i sevm iyo r ; tüm insanları , insanlığı seviyo r . Aslında Ata­ türkçülü k , küresel leşme s iyasalarının temelinde yatan ya­ pay bir dünya görüşü değil . Çü n kü , insancıl ve özde 'maz ­ l u m insanı' , 'mazlum ulusu' kucaklayan hüman ist bir g ö rüş. İ çte ve d ı şardaki ç ı kar çevreleri , küre selleşme kılıfı için­ de , ülke mizde yürüt mek istedikleri emperyal ist amaca e n büyük e n g e l olarak Atatürk' ü , Atatürkçü düşünce sist e m i n i g ö rmekted irle r . Çün kü Atatür k , Atatürkçülük , Atatürkçü düşünce sistemi ulus-devletçid i r . Türkiye Cumhuriyet i Dev­ leti'nin köke n indeki Atatürkçü , insancıl , çağdaşlaşt ırıcı ulus­ çuluk, onların oynamak istediği oyuna e n büyük engeldir Küreselleşme yand aşları ve Cum huriyetimizi numarala­ yanlar , Atatürkçü düşünce siste m i nden kurtulmak ist e mek­ tedirle r . Cumhuriyet i m i z i n düşünsel kö kenini , Atatürkçülü­ ğ ü devre d ı şı bırakmanın yolunu , Cumhuriyet imizi n u mara­ layara k gerçekleşt i rmek isteye n leri destekleme k , küresell eş­ meyi tümüyle benimsetmek amacındaki ülkeler i ç i n yeterli b i r girişim değild i r . Çün kü bu guruplar , sayılarını da geçen ö l çüde etkinlik sahibi olmalarına ka rşı n 'tabana' inme konu32

munda d e ğ i l lerdir O nun için ' I l ı m l ı İ slam' olarak tanımla­ nan bazı tarikatlar ve bu tarikatların önde rleri desteklen­ mekte d i r . V e onun için birçok konuda ' I l ı m l ı İ slam' tanımı ve rilen bu s iyasal amaçlı kes im ile ' İ k i n c i Cum huriye t ' sa­ vında olanlar ve küreselleşme yandaşları d i rsek teması için­ dedirle r . D i n i s iyasal amaçla kullananların tabana , halka inmek olasılı kları vard ı r . Bu nedenled i r ki , bu çağdışı g rupları des­ tekleyere k , o nların 'ta kıyye' amacıyla öne sürdüğü bazı söz­ leri öne süre re k lai k , ulusal , çağdaş ve çağdaşlaşt ırıcı Ata­ türkçü düşünce s iste m i n i devre dışı bırakmak amaçlanmak­ tad ı r U lus-devleti beni mseye n , ulus-devlete dayanan Ata­ türkçü düşünce siste m i n i , ulus-devletin varl ığını sorgulama durumuna g e l memiz , ' rej im' tart ışmalarına g i rmemiz amaç­ lanmaktad ı r . Çün kü , s iyasal amaçlı İ slamda ulus bilinci yok­ tur ; cemaat ve ümmet anlayışı egemend i r . İ şte tam bu aşa­ mada , siyasal amaçlı İ slam ile küreselleşme siyasaları , Ye n i Dünya Düzeni savları kesişmekted i r . Çün kü b u s iyasaları güdenlerin bazı ortak görüşleri ve ortak ç ı karları vard ı r . Güttükleri siyasaların gerçekleşmesi i ç i n ulus-devleti n , ulu­ sal kimlik bilincinin o rtadan kalkması gerekmekted i r . İ şte bu temel nedenden ötürü siyasal İ slamcılar , Cumhuriyetimi­ zi numaralamaya kalkışanlar ve denetimsiz küreselleşme yandaşları Atatürk'e , Atatürkçü düşünce sistemine karşıd ı r­ lar . Çünkü A tatürkçü düşünce sistemi ulus-devlet i , çağdaş­ laştırıcı , akılcı ulusçuluğu benimser ve ulusal kimlik b i l inci­ nin güçlenm e s i n i amaçlar . Bu bağlamda üzerinde önemle durulması gere ke n bir başka sorun da, ulusal kimlik bilinci konusunda yaşadığımız çelişkilerd i r . U lusal kimlik bilinci sorununu çözememiş bir toplum çağdaşlaşamaz . Atatürk döneminde tutarl ı , ulusal ve lai k bir e ğ it i m siyasası neden iyle ulusal kimlik bilinci , çağdaşlık d o ğ rultusundayd ı . Yaklaşık e l l i yıldır, öze l l i kle 33

s o n yıllarda ulusal k i m l i k b i l i n c i , Türkiye Cumhuriyeti yurt­ taşı olmak b i l i n c i n i n yerine d i n c i - İ slamcı bilinç , ulusçuluğun yerine ümmetç iliğin konulm a s ı n ı i steyen çevreler güçlen­ m i şt i r . Ö te yandan küreselleşme yandaşları ve İ kinci Cum­ hu riyet ç i l e r , Atatü rk'ün çağdaşlaştırıcı ulusçulu k , ulusal k i m l i k b i l i n c i anlayışını yad sı m a ktadırlar . Atatürk, Yug os lavya'da Tito'nun yaptığının tam a ksin i , 'ayrılıkları' değil , 'benzerlikle ri' kurumsallaşt ırmışt ı r . Ata­ türk, ulusal kimlik bilincini yaşanmış ve yaşanmakta olan ' o rtak tarih' , 'ortak kültür' paydasına dayand ırmışt ı r . Ata­ türk, Türkiye Cum huriyeti Devleti yurttaşlığını 'birleştirici' 'bütünleştirici' bir öğe olarak b e n imsemiş ve benimsetmiş­ t i r . Bu akılc ı , birleştiri c i , çağdaş ulusal kimlik b i l i n c i , tüm karşı-devrim çabalarına karşı n yaşayacaktır . İ şte bu nedenlerle , tüm Atatürkçüle r , la i k , demokrat i k , t o plumsal ve hukuksal Türkiye Cumhuriyeti'ne yönelen b u g e l işme , etkileme ve yönlendirmeler karşısında Atatürk'ün C umhuriyet i n i , Atatürk devri m in i , Atatürkçülüğü , sonsuza değin yaşatmak için savaşı m vermelid i r . Bu he m görevi m i z , hem de devlet olara k , ulus olara k , birey olarak geleceğimi­ z i n , çağdaş uygarl ık düzeyine ulaşmamızın güve n cesid i r . ( Prof . D r . Suna Kil i , Atatürk Devrimi Bir Çağdaşlaşma Mo­ d e l i , 7 Basım , s . 2 94 ve deva m ı ) Cum huriyet imizin içimizdeki v e d ışımızdaki düşmanları­ nın kimlerden oluştuğunu , kimlerin e m peryalizmin amaçla­ rına bilerek veya b i lmeyere k yardımcı olduğunu, başka bir deyişle çok etkili emperyalist güçlerin ülkemizdeki arka bahçesini iy i tanı mada n , bu güçlerle mücadele edemey i z , ü l ke bütünlüğünü koruyamayı z , işs i z l i k , fukara l ı k , onursuz b i r yaşam kade rimiz olur . Kanaatimce söz konusu " arka bahçe"yi oluşturan güçler, beş grupta toplanmaktad ır: 34

1) Yerli İşbirlikçiler (yerli misyonerler) Fra n s ı z M a l iye Bakanlığı M üşaviri ve 1 889 yılında Os­ manlı Devle t i ' n d e n alacağı olan devlet l e r i n H e sap Komis­ yonları Başkanı D aniel Ducoste, yazd ığı bir kitapta şu öneride bulunuyor: "Türkiye , e ko n o m i k bakımdan tam b i r perişa n l ı k man­ zarası arzetme ktedir Türkle rin özvarl ı kla rı, i k i asırdan bu tarafa , sürekli şe kilde i m paratorluğun Türk ol mayan unsur­ larla mes kün bölgelerine akmaktad ı r . Bu büyük b i r avantaj teşkil e d e r Z i ra im paratorluğun çekird e ğ i olan Anadolu , bu suretle her gün daha gayri i kti­ sadi şartlara m a h küm olmaktad ı r . Şi m d i , Türkleri n borçlanmalarının h ı z la gelişmekte ol­ duğu b i r dönem yaşanmaktad ır . Ancak, ortalama yirmi beş yıl sonra , bu borçlanmaların Osmanlı bünyesinde muhalifle­ ri ç ı kacak ve gerek alacakl a r , gere kse borçlar ve fa izleri tehlike i ç i n e düşmüş olacaktı r . O h a ld e , Osmanlı mal iyesi , ekonomisi ve servetleri hakkı ndaki kararlı lığımızı müdafaa edebi lecek Türk yöneti­ cilere i htiyac ı m ı z olacakt ı r . B e n bu 'Yerli M isyoner'lerin , bizlerden ve siyasi ve benzeri baskılardan ç o k daha müsbet sonuçlar vereceği ka­ naatindeyim ! Bunlar , o n l a ra (Osmanlılara) ke ndi d illeri , kend i ikna metotları ile h itap etmek imkanı n ı bulacaklardır ki , hiç de­ ğilse alacaklarım ı z ı n bir veya iki yüzy ı l l ı k temi nat unsurla­ rından birisi meydana gelebilmiş olsun . ( D a n iel Ducoste , Refo rme Prakticable e n Turquie !Türkiye İ ç i n Uygulanab i l i r Reform], s . 1 4 1 v e devam) Daniel Ducoste ' n i n ö nerileri nin üzerinden bir asırdan fa zla geçti . Şun u kes i n l i kle bilelim ki , yal n ı z yöneti cilerimiz arasında d eğ i l , medyad a , hukukçularımız arasında , öze l l i kle ün ive rsite l e r i m i zdeki öğretim görevlileri a rasında , Osmanlı 35

İ mparatorluğu'nda olduğundan yüzlerce defa fazla, söz ko­ nusu "yerli misyonerle r"imizden var . Bun ları ayırt etmenin yolu basit: Bir yöneticiyi , b i r hu­ kukçuyu , bir medya mensubunu , bir yazarı veya b i r sözde b i l i m adam ın ı ; hem yaban c ı d e vlet büyükelçileri , hem bölü­ cülük yandaşları , hem siyasa l İ slamc ılar , hem İ kinci Cum­ h uriyet ç i l e r , hem sözde İ nsan H akları Dernekleri beğen iyor ve övüyorsa , bilin ki o bir "yerli misyoner"dir veya bilere k­ bilmeyerek o n ların amaçlarına h izmet ediyordur. Aynı kişi­ y i siz d e beğe n iyorsan ı z , bilin ki onlar sizi bile etkilemeyi b aşarmışlar . Be lki "Atatürkçüyü m " d iyorsunuz sam imiyetle , an cak Atatürkçülüğü an lamaya b i le başlamanın ne kadar u z ağında olduğunuzu b i r bilseni z ; sizi bu hale getire n ler­ d e n , bizden çok nefret edersi n i z .

2) Küreselleşme Yandaşları Bu yazıyı o kuyanların " küreselleşme " konusunda yete­ rince bilinçli olduğunu sanıyoru m . Onun için sözü fazla uzat mayacağım . Ancak geçen hafta gerçekle şen bir olaya değinme kle yetineceğim . 17 . 10 . 20 0 1 günü , Almanya'n ı n Daimler Benz firması­ nın eski başkanı Edzard Reuter, Sabancı Ünive rsitesi öğ­ rencilerine " kürese lleşme" konusunda bir konferans verd i . B u konferan s , Güngör Uras tarafından şöyle değerlendi­ rildi: " Reuter'e göre: 'Kürese lleşme iyi şey , hoş şey de sade­ ce büyümeyi , sadece güçle n meyi , sadece daha büyü k ka­ zancı hedef alan , her türlü değe r yargısını bir yana iten , toplumsal ihtiyaçlara , ahlaki değerlere önem vermeye n , fa­ kir i le zengin arasındaki uçurumun derinleşmesine yol açan küreselleşme nereye kadar g ider?' Reut e r , küreselleşme hareketi sonucu ekonomik ve pa­ rasal gücün be l l i ellerde toplanmasına , birleşmeler ve sat ı n 36

almalar yoluyla büyüyen az sayıda şirketi n dünya �a hakim olma durumuna karşı şu uyarıyı yapıyo r : 'Son yirmi yılda tüm dünyada üretim ortalama yüzde 8 d o l ayında büyüd ü. 1 Ama aynı dönemde bazı şi rketlerin p iyasa değerinde yüzde 1 . 0 0 0 artış g ö rüldü . Bu artış, dünya nimetlerinin b e l l i şir­ ketlerin ve b u şirketlerin h isse senetlerine sahip olanların eline geçtiğini g ö steriyo r . Bu g e l işme sonucu zengin ile fa­ kir aras ındaki uçurum büyüyor . İ şsiz sayısı bugüne kadar görülmemiş büyüklüğe ulaştı . Yarım mi lyar kad ın ve erkek, günde iki d oların altında bir gelir ile yaşamaya çalışıyor Reuter' e g ö re : ' Kuralsız ve sın ırsız b i r küresell eşme ha­ reketi dünyada fakirl iği, huzursuzluğu artırmakla kal maya­ cak, insani ve kültürel değerleri de yok edecek . . . Ve de böyle gider ise , Kari Marx ile Fried rich Engels'in ' 1 848 Ko­ münist Part i s i M a nifestosu'nda yer alan bekleyişleri bir gün gerçe kleşe ce k . Man ifesto'ya göre, . . . Ekonomideki krizler, sermaye bi­ rikimlerindeki tırmanmanın sonucu ortaya çıkar . Ü retim gücü , az sayıda sermaye sahibinin e l inde toplandığında , bu kesi m ze n g i n leşirke n , emekçi durumundaki tüketiciler fakir­ leş i r . Fakirleşe n tüketicinin satın alma gücü (talebi) küçü­ lünce kriz ç ı ka r . Kriz küçük ve orta üreticiyi de iflasa sürük­ ler . Böylece kriz, büyük sermayen i n d evleşmesinin yolunu aça r . Fakat , e konomik faaliyetlerin az sayıdaki dev şi rketin e l i ne geçmes i , ekonomiye az sayıdaki şirketin hakim o lmas ı kolekt ifleşmeyi kolaylaştıracak bir gelişmedir. Bu şirketlerin sermaye leri n i o l uşturan pay senetlerinin a z sayıdaki kapita­ list burjuva n ı n e l inden a l ınarak m i l lete devredilmesi kolay bir iş olacakt ı r Böylece burjuva toplumunun yeri n i , � her ferd i n i n hür ve eşit g e l işmes inin yolunu açan bir düzen alacaktır . (Güngör U ras, Birleşme n i n Sonu 'Ya Saadet­ Ya Fe laket' , M i l l iyet gazetesi , 1 8. 1 0 . 20 0 1) G e n ç l e r i m i z ve ayd ınlarımız , Atatürkçülüğü ve Atatürk37

ç ü l e r i anlamak için , " kürese l l e ş m e " konusunda hiç o lmazsa D a i m l e r Benz firmas ı n ı n başka n l ı ğ ı n ı ya pmış kişi veya e ko­ n o m i yazarlarının duaye n i kabul edilen, özel sektör yöneti­ cilerine yakınlığı bilinen Güngör U ras kadar bilinçli olmalı­ d ı rlar

3) Avrupa Birliği' ne kolaylıkla girebileceğimize halkı inandırarak, emperya list devletlerin her dedi­ ğini yapmamız gerektiğini savunanlar. Ç e ş itli konuşma ve yazılarımda , Avrupa Birliği' n e , on­ ların d e d i klerini yaparak g i rebileceğimize inananları " a rtist yapılacağı i nancıyla ka nd ırıl m ı ş kızlar"a benzetmiş , bunun n e d e n l e r i n i , Militan Demokrasi adlı eserimde d e l illeriyle açıklamışt ı m . Yazımı fazla uzatmamak için bu konuya bura­ da değin meyeceğ i m .

4 ) " Batılılaşma " nın, ancak Batılı (emperyalist) devletlerin her dediğini ya parak ve onları taklit ede­ rek gerçekleştirilebileceğine inanan ve inandıranlar. Atatürk, Bat ı l ı devletleri çok iyi tanıdığı için , onlarla araya daima mesafe koyulması g e re kt iğ i n i ve onların Türki­ ye üzerind e k i değişmeyen ve değ işmeyecek olan e m p e rya­ list e mellerini en iyi bilen kişiyd i . Bu nedenle Atatürkçülü k , B a t ı l ı (emperyalist) devletlerin koyduğu engelleri aşarak gerçe kleşt i rilebilece k bir kal k ı n m a ve çağdaşlaşma hareketi­ dir Bu konud a , Atatürk'ün Samsun'a ç ı ktığı günde n , ölün­ ceye kad ar söyled iklerine göz atarsa k , görüşümüzde ne ka­ dar haklı olduğumuz kolaylı kla a n laşılacaktır sanıyoru m : . . . Kurtuluş yolu arayanla r , İ ngiltere , Fransa , İ talya gibi büyük devletleri güce ndirmemeyi düşünüyo r . Bu devletler­ den yalnız b i riyle başa çı kılamayacağı tüm kafal arda yer et­ miş : 38

. . . Büyük devletle r , şimd iye kadar bize şu veya bu so­ run larda gösterişli yard ımlarda bulunuyor g ö rünüyorl a r , oy­ sa e ko n o m i k tutsa klıkla bizi felce uğratıyorlard ı . Öteden be­ ri , b i z e bazı şeyleri vermiş gibi , bizim haklarımızı tanımış g i b i bir durum alırlar , ge rçekte , ekonomide e l i m i z i kolumu­ zu b a ğ larlard ı . Bu tutsakl ığa katlanan devlet ileri gelenleri h o ş n u tt u . Çünkü g ö rün üşte azametli bir isti klal sağ lamışlar­ d ı . Fa kat g e rçekte ulusu manen yoksu l l u k ç u kuruna atm ış­ lard ı . Bunla r , e ko n o m i k mahkumiyeti kavrayamamış bed­ h a h l a rd ı . . . . M il l e t i m i z i n temel yararı ile ilgili konularda , yabancı­ ların bizce hiçbir önemi yoktur B i z g i d i ş i m i z i , yabancıların g ö rüşlerine uyd urma güçsüzlüğünü kötü g ö re n lerdeni z . . . . Ulusumuzun kabahat i , efend iler , merke z i hükümetin icraatıyla Avrupa'nın namusuna aşırı güven göstermiş ol­ masıd ı r . İ şte bu kabahatte n dolayı ke ndi kıymet in i , niteliği­ ni , e rdemlerini unutturmak derecesi n e düşmüştür . . . . H a n g i istiklal vard ı r ki , yabancıları n nas ihatk ;le , yabancıların p lanlarıyla yükselebilsin . . . . Tanzimat d ö n e minden sonra , devlet ecnebi sermaye­ si ni n jandarmal ı ğ ı n ı yapmaktan başka bir şey yapmamışt ı r . A r t ı k her u y g a r devlet gibi yeni Türkiye de b u n u kabul ede­ m e z . Burası emir alma ülkesi değildir . . . . Kurtuluş Savaşı i ç i n , i l kbahara kad a r , üç ay içinde gerekli silah ları elde edemezse k , d i p l o masi kanallarıyla bir çözüm yolu aramak zorunda kalacağ ı z . Bunu arzu etmiyo­ rum . Bil iyorum ki Batı ile uyuşma , Türkiye 'nin kaçınılmaz olarak köleleştirilmesi anlamına gelir . . . . Eğer 'yaba n c ı düşman l ı ğ ı ' ndan , o kadar pahal ı elde e d i l e n bağımsızlığa gölge düşürebilecek her şeyden nefret e t m e k a n l a m ı ç ı karıl ırsa , evet bizim yabancı düşmanı oldu­ ğ u m u z söyle nebilir Yabancı g i rişimcile r i n , yabancı amaç­ l a r ı n ı n i ç i m i zd e uyandırdığı kayg ılar , bütünüyle ortadan 39

ka lkm ış değild i r . Eğer bazen i htiyatlı hare ket ediyorsak , aşırı d e recede kuşkulu davra n ıyorsa k , bize ç o k pahalıya mal olan ö zgürlüğümüzü kaybet m e k korkusundand ı r . . . . Devrimler sadece başla r , bitişi d iye b i r ş e y yoktur . . . B u memlekette çalışmak isteye n l e r , bu memle keti yönet­ mek isteye n l e r , ülkenin içine g i rmeli ve milletle aynı şeyi yaşamalı ki ne yap mak gerekt i ğ i n i ciddi o larak a nlayabilsin­ l e r . . . Hiçbir ulus başka b i r ulusun taklitçisi olmamalıd ı r . Ç ü n kü böyle bir ulus , ne taklit ettiği ulusun aynı olabil i r ; n e d e ke nd i ulusu dahilinde kalab i l i r . B u n u n sonucu kuşkusuz ki hüsrand ı r . Temel i l ke , Türk ulusunun onurlu v e şerefl i bir ulus olarak yaşamasıd ı r . Bu ancak tam bağ ı msız olmakla sağla­ n ab i l i r . N e denli zengin ve müreffeh (gönençli) olursa ol­ s u n , bağ ımsızlıktan yoksun b i r ulus , uygar insanlık önünde uşakl ı ktan öte bir gözle görülmeye layık olamaz . Oysa , Türk ulusunun onur ve yetene kleri çok yüksek ve büyüktür . Böyle bir ulus , tutsak yaşamaktansa yok olsun daha iyid i r . Öyleyse y a bağımsızl ı k , y a ölüm . İ şte gerçek kurtuluşu iste­ y e n lerin parolası bu olacakt ı r . Atatürk bunları söylemiş . S i z b u konuda farklı m ı düşü­ nüyorsunuz? Ne olur "Atatürkçü " olduğunuzu iddia etme­ yi n . Gerçek Atatürkçülere e n çok gereksinim duyduğumuz şu günlerde , Atatürkçülüğe gölge düşürmeyin , s izden baş ka i hsan beklem iyoruz .

5 ) Sözde Demokratlar 1 9 Mayıs 2 0 0 0 tarihinde , Samsun'da yapt ığım bir ko­ nuşmada şöyle demiştim : " Eskiden komünistler kend ilerini 'demo krat' olara k nite­ l e ndi rirlerd i . Şimdi cephe gen işled i . Akın Birdal da demok­ rat , Abdullah Ö calan da demo krat , Şevki Yılmaz da d e m o k­ rat , İ kinci Cumhuriyetçiler d e demokrat , yabancı devletle40

rin i ç i m i z d e k i tüm işbirlikçileri de demo krat ve müthiş bir daya n ı ş m a i ç i ndeler O güze l i m 'demo krat' sözcüğü , Ata­ türk ve C u m huriyet düşmanl ı ğ ı n ı n kamuflajı haline getirild i . Ama bunu g e r ç e k Atatürkçülere yutturamazla r . Tanıd ı ğ ı m e n demo krat k i ş i o l a n Ahmet Taner Kışla­ l ı 'yı bile " B e n Demokrat değilim" demek zo runda bıra ktı la r . Kışlal ı , b u h u sustaki gerekçesini şöyle açıklamışt ı : . . . E ğ e r Ç il ler'ler , Birdal' lar , kara kitapların yazarları , numaralı c u mhuriyetç iler 'demokrat' ise . . . B e n d e m o krat değil i m ! Eğer d emokrasinin olanakları n ı , d e m o krasiyi yıkmak için kul l a nanlar demokrat ise . . . Eğer d i n i n s iyasetini ve ti­ caret i n i yapanlar demokrat ise . . . Ben demo krat değilim ! Eğer yalancıları , hırsızları , Türkiye' n i n düşmanlarınca beslene nleri , çete leri koruyan düzenin adı demokrasi ise . . . Eğer demokrasi buysa . . . Ben d e m o krat değil i m ! E ğ e r d e mo kras i adına Cumhuriyet i n temellerine kaz­ mayı vuranlar demokrat ise . . . B e n d e m o krat değilim ! Ve o n ların 'demokrat' yaftasını (eti ketini) taşıdıkları bir yerde , ben d e mo krat olmak istem iyorum . . . Çünkü onlarla aynı s ıfatı taşımaktan utanıyorum ! " Böylece Kışlalı'nın ruhunu d a şad etmiş o ldu k . Bunca e ngele rağmen ke ndisini " mücadeleci Atatürkçü" olarak n i t e l e n d i rebilenlere ve bilinçli olarak öyle kalabilen­ lere benden selam olsun .

Vural SAVAŞ O n ursal Y a rg ıtay C u m h uriyet Başsavcısı

41

ULUSUMUZUN DÜŞMANLARINI BİLELİM *

Atatürk'ün ö n e m l id i r:

1 9 2 3 yılında değindiği şu hususlar ç o k

" Büyük devletler, şimdiye kadar bize şu veya bu sorunlarda gösterişli yardımlarda bulunuyor görü­ n üyorlar, oysa , ekonomik tutsaklıklarla bizi felce uğratıyorlardı . Öteden ber i , b ize bazı şeyleri vermiş g i b i , bizim bazı haklarımızı tammış gibi bir durum alırlar, gerçekte ekonomide elimizi kolumuzu bağ­ larlardı . Bu tutsaklığa katlanan devlet ileri gelenleri hoşnuttu . Çünkü görünüşte azametli bir istiklal sağ­ lamışlardı fakat gerçekte u lusu manen yoksulluk çu­ kuruna atmışlard ı . Bunlar, ekonomik mahkumiyeti kavrayamamış bedhahlardı . " Atatürk sanki bugünleri anlatmış ve Atatürk'ün " düş­ man devletler " olarak nitelend irdiği devlet le r , başka güç­ lü devletleri de arkalarına alarak Lozan'ın öcünü almaya haz ırlanıyorlar Çünkü başa çıkıl amayacak kadar büyük ekonomik güç­ lerin i , siyasi nüfuzla rını kullanara k , ü l kemizin her kesimin­ de ve kuruluşunda yerli işbirl ikçilerini yaratt ılar . Gerektiğinde medyanın çok ö n e m l i bir kesimin i , sö zde *) Onursal Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş'ın 31 Mart 2001 'de Ata­ türkçü Düşünce Kulüpleri Federasyonu'nca düzenlenen Anadolu Kurultayı 'nda yaptığı konuşman ı n metni. Metin , Yeniden Müdafaa-i Hukuk dergisinin 1 Mayıs 2001 tarihli sayısında yayımlanmıştır. 42

a yd ı n ları ve b i l i m adamları n ı , bazı d e r n e k ve meslek kurulu­ şu yöne t i c i l e ri n i , a maçları doğrultusunda kul l a nabiliyorla r . S i nd i re m e d i kleri veya doğruyu düşünemez hale getireme­ d i kleri ayd ı n sayısı g iderek azalıyor Art ı k s iyasal İ slamcılarla bölücüler , İ k i n c i Cumhuriyet­ ç i l e r , Batılılaşmay ı , Batılı büyük devletlerin her dediğini yapma şekl inde yutturmaya çalışa n l a r , C u m huriyetimize karşı e l ele . Bu orta m ı yaratan güçler, bizi kaldı ramayacağımız ka­ dar ağır bir borç yükü altına sokarak İ nsan H a kları Mahke­ mesi'nin yanlı ve amaçlı kara rlarıyla , " Ancak dediklerimi­

z i körü körüne yaparsanız borçlarınızı erteleriz ve ancak o zaman sizi Avrupa Birliği' ne alırız " tehditleri ile hükümet lerimizi kuşatma altına almaya çalışıyorla r . H ükümetleri m i z i n de direnme g ü ç l e ri n i n g iderek zayıf­ ladığı anlaşılıyo r . Bundan sonra olacaklar bellid i r . " Küre­

selleşiyoru z " , " Devleti değil b ireyi ön plana çıkarı­ yoruz " , " Demokrasinin önünü açıyoruz " g ib i parlak ambalajlara sararak hazı rlattı kları yasa ve A nayasa değ işik­ l i kleriyle , yaptırd ı kları ekonomik uygulamalarla ü l kemizde g e l i r d a ğ ı l ı m ı n ı daha d a bozup işs i z l i ğ i artıracakları ndan , köylümüzü perişan hale getireceklerind e n , kalkım:na hızımı­ zı yavaşlat a c a klarınd a n , Cumhuriyet i m i z i şeriatçı ve bölücü akımlara karşı yasal· yollardan savunulamaz hale getirecek­ lerinde n , devletimize sadakatle hizmet eden Atatürk­

çü kişileri görevlerinden uzaklaştırmaya çalışacakla­ rından , o k u l l a r ı m ı z ı ve camilerimizi o l abild iğince tari katla­ rın ko ntrolüne so kmaya çalışacaklarında n ; üniversitelerimi­ zi çağdaş medreseler haline getirme k , Türk ordusunu

Cumhuriyetimizi koruma ve kollama görevini layı­ k ıyla yapamaz hale getirmek , Atatürkçü kişi ve par­ t i leri TBMM ' ne sokturmamak için ellerinden gelen her şeyi ya pacaklarından hiç kuşku n u z o lmas ı n . 43

U nutmayalım ki , b i z Kurtuluş Savaş ımızı Batılı devletle­ re rağ men yaptık ve kazand ı k . Batılı devletler hiçbir zaman bağımsız ve güçlü b i r Türkiye istememişlerd i r . Keban ve Atatürk baraj ları gibi bazı ö n e m l i yatırımlarımızı bile Bat ı l ı devletlerle çekişerek yapabild i k . O n l a r , bizim konumumuz­ d a olan ü l keleri daha bağımlı hale getirebilmek için d a i m a irtica v e bölücülük yanlısı güçleri d e steklerler Onların her d e d i ğ i n i yaparak Avrupa Birl i ğ i ' ne g ireceğimiz şü phelidir a m a ülke bütünlüğünü koruyamayacağımız , kanla ve irfanla kurd uğumuz Cumhuriyetimizin g e l e ceğini te hlikeye sokaca­ ğ ı m ı z gün gibi ortadad ı r . H i çbir zaman unutmamamız g e rekir ki , Avrupa Birli­ ği'ne ancak ve ancak Batılı devletlerin ç ı karacağ ı engelleri aşarak g irebileceği z . Yol haritasını da Atatürk çizmiş zate n . Büyük Söy­ lev ' i nde d iyor ki :

" Milletimizin temel yararı ile ilgili konuda ya­ bancıların bizce hiç önemi yoktur. Biz gidişimizi ya­ bancıların görüşlerine uydurma güçsüzlüğünü kötü görenlerdeniz. " Batılı büyük d evletlerin bizi her geçen gün diğer ülke ­ lerden de daha bağımlı h a l e get irmeye çalışmaların ı n ger­ çek nedenini , değerli yazar Metin Aydoğan , Yeniden Mü­ daf aa-i Hukuk dergisinin geçen sayısında yayımlanan Mali Bunalımlar ve Kemal Derviş Olayı başlıklı makalesinde şöyle vurguluyor : "Türkiye , büyük devletlerin küresel boyutlu politikala­ rında birinci derecede önem verilen ülkelerin başında yer al ıyor . Türkiye , zengin kaynaklara ve jeo-stratej ik değere s a h i p bir ülkedir ama ve rilen bu önem bu özell iklerle sınırlı d e ğ i l d i r . Türkiye'nin gerçek zenginliğ i , antiemperyal ist mü­ cadeleyle kurulan bir ulus-devlete ve bu devlete biçim veren 44

Kemal ist m i rasa sahip olmasıd ır Bu m i ra s , aynı 1 9 1 9'da olduğu gibi bugün de azgelişmiş ülkelere yönelmiş olan kü­ resel baskıya karşı tek seçe nek durumundad ı r ; g e çe rl i l iğ i n i v e güncelliğ i n i korumaktad ı r ; bu durum kişisel bir yarg ı d e ­ ğ i l , nesnel b i r g e rçeklikt i r . Türkiye ' n i n küresel sistem açısından taşıd ığı önemi , Türklerden d a h a çok Batılılar dile getirmekted i r . Değişik eğilim ve kes i m lerden , farklı anlayışlarla yapılan açıklama­ ların birleşt i ğ i n o kta ; Türkiye'nin küreselleşmeye karşı ala­ cağ ı tutumun , dünya için birinci derecede önem taşıyor ol­ masıd ı r . B u , anlaşılabilir bir şeyd i r . Yeniden tek kutuplu hale gelen d ü nya , A merikalı e konom ist Jeffrey T Berger'in saptad ı ğ ı g ib i , ' 2 1 . yüzyıla , hemen hemen 2 0 . yüzyılın ba­ şındaki koşullarla g i rmekted i r . Ve yüzyıl başında ge rçekleş­ tirdiği antie m pe ryalist devrimle dünya s iyasetine büyük etki yapmış olan Türkiye , aynı potansiyel güce sahip olan bir ülke durumundad ı r . Bu gerçe ğ i e n iyi Bat ı l ı lar bilmekted i r . Türkiy e ' n i n taşıdığı ö n e m konusunda yapılan açı klamalar bunun en açık g östergesidir ABD Başkan ı Bili Clinto n , bu konud a , '20 . yüzyı lın ilk elli yılını Türkiye belirled i . 2 1 . yüzyılın i l k e l l i yılı da Türkiye'nin alacağı doğrultuyla şekil­ lenece kt i r' d e r ke n , Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başka n ı Le n i Fischer, 'Avrupa'nın O rtadoğuda çok önemli rol oynayan Türkiye'ye ihtiyacı vard ı r' d iyor . Mart 2 0 0 1'de açıklanan ve ABD Dışişleri Bakanl ığ ı , M e rkezi Haberalma Örgütü (CIA) ve ABD U lusal İstihbarat Konseyi ( N I C ) tara­ fından hazırlanan 'Global Trends 2 0 1 5 ' adlı raporda Türki­ ye için şu saptama yapılıyo r : 'Türkiye'deki her gelişme , glo­ bal oluşumları d irekt olarak etkileyecekt i r . Türkiye 'nin 2 0 1 5 ' e d e k iç istikrarı ile jeopolitik konumdaki gel işmeler; bölge , Batı d ü nyası ve Amerikan menfaatleri üzerinde bü­ yük etki yapacaktır . Bat ı l ılar , Türkiye'nin sahip olduğu gücü bilmekte ve bu 45

gücün 'alacağı doğrultuyla' yakından ilgilenmektedirler De­ neti m altına al ınmayan bir y ö n e l iş i , kesin ve mutlak b i ç i m ­ d e , B a t ı d ü n y a s ı için t e h d i t u n s u r u saymakta , bu n e d e n l e Türkiye üzerindeki baskıyı artırmaktadırlar David C . Corten , Türkiye ' n i n taşıd ığı önemi , kayg ıyla d e ğ i l , umut olarak ele alan bir başka Batılıd ır . Küreselleş­ me konusunda yaptığı araştırmalarla ünlü olan Amerikalı yaza r , 1 9 9 5 y ı l ı nda yayı mlad ığı ' Ş irketler Dünyayı Yönetti­ ğ i Zaman' a d l ı kitabınd a , küreselleşmenin yıkıcı etkilerin­ den kurtulmanın bir yolunun olduğunu açıkl ıyor ve şunları söylüyo r : ' B u yol , küre sel ekonomiden soyutlanmış , insanı esas alan toplumları yeniden kurmaktır N e mutlu ki bu yol vard ı r . Bu yol , Türkiye ' n i n başkenti An kara' nın fa kir gece­ kondu mahallelerinde görülen sosyal bir birlikteliğin gücün­ d e mevcuttur . S o n günlerdeki uygulamala r , b i rbi riyle i l işkilend irilerek ele a l ı n malıdır . Bu yapıldığ ında , toplumun tümünü birinci derecede ilgilend iren ve ulusal varlığı doğrudan tehdit eden uluslararası bir hare ketle karşı karşıya olduğu görülecekt i r . Türkiye , C l i nton v e Daniel C o h n Bendit'in söyled i ğ i g i b i yol ayrımına gel miştir v e bu yol ayrımında yönelebileceği iki ana yön vard ı r . Ya ulus-devlet varlığına sahip çıkılarak küresel tehdide karşı durulacak, yani Kemal ist yol seç ilecek ya d a küresel kaosun karmaşık o rtamında ulus-devlet varlığı yitirilerek ulusal çözülmeye uğranacak , Osmanl ı'ya geri dö­ nülecektir . Türkiye Ke malist yolu seçebilir ve tüm azgeliş­ miş ülkelere küreselleşmeye karşı örnek olabilecek bir mo­ d e l oluşturabilir . Bu potansiyele Türkiye hala sahipt i r . Batı­ n ı n kayg ı ve korkusu , Türkiye'nin bu potansiyele sahip ol­ masıd ı r . Duyulan kayg ı ve korku , Türkiye üzerindeki Batı kaynaklı g l obal baskıyı artıracak ve bu bas kı , Kemalist poli­ ti kalara yönelindiği oranda rad ikalleşecekt i r . 1 9 2 0'deki An­ kara-İstanbul çatışmas ının yerini , gizli ya da açık, yumuşak 46

ya da sert , K e m a l i st-antikemal ist mücad elesi alacak ve bu ifad e n i n somut ifade s i olan kürese l c i l i k-ulus-devlet çat ışma­ s ı derinleşe c e kt i r . Türkiye 'ye y ö n e ltilen ço k yönlü B a t ı baskıs ı , d ı şarıda ve içeride , d i p l o masi nezaketinden uzak açık ve ilke l bir ka­ balı kla sürdürü l m e kte d i r . Dışarıd a , 'Erm e n i soykırı mı' , ' Kürt azınlık hakları' , ' Kıbrıs işgal i ' , ' i nsan hakları i h lalleri' başlık­ larıyla yoğun b i r Türkiye düşmanlığı ya p ı l m a kta ve Batı ka­ muoyu olası bir Türkiye müdahalesine hazırlanmaktad ı r . İ çeride , karar süreçlerinde yetki sahibi p o l itikac ıların b i r bölümü d e ğ i ş i k yöntemlerle ' e l d e edilmiş' , bir bölümü de se­ çeneksiz o l d u kları n a inandırılmışlard ı r . Batı iste klerini bü­ yük bir 'bağlıl ık' ya da 'çares izl ikle' yerine getiren bu politi­ kacılar , tari h i n nesnelliği içinde , Vahidett i n ve Damat Fe­ rit'in sa h i p o l m ad ı ğ ı bir biriki m i , Ke malist mirası yok et­ mekted irle r . Prof . D r . Erol Manisalı , aynı dergide yayımlanan Tek Çıkış Yolu : U lusalcı Birliktelik başl ıklı bildirisinde şöyle d iyor: "Türkiye art ı k 'ulusal pol itika' çevresinde birleşmek zo­ runda . Türkiye'de kend ilerini sol ve sağ çizg ilerde tanı mla­ yan çevre l e r , karş ı larındaki esas düşman ı n kimler olduğunu g örme k z o rundad ırlar . Karşılarındaki esas düşman ; - Türkiye üzerinde hesaplar yapan güç odakları ve - Bunların Türkiye'deki uzantılarıd ı r . Kimd i r b u uzantılar? - Bölücül e r , - Dışarısı ile kade r ortakl ığı kuran b a z ı büyük se rmaye çevreleri , - Türkiye 'ye köktendinci bir düzen getirmek isteyenler, - Atatürkçü düşünceye savaş açan çevre l e r . 47

Türkiye'de ulusal politikayı b e n i msemiş herke s i n b irleş­ mesi , art ı k t e k ç ı kı ş yolud u r . B u ulusallık tanımı , iç d e n g e ­ l e rde u l u s a l l ı k demektir Dış i l i ş kilerde ise , Türkiye 'yi d ı ş dünyaya tek y a n l ı bağlamak d e ğ i l , karşılıklı ç ıkarları , Türki­ y e ' n i n ulusal çıkarları doğrultusunda korumak esast ı r . Son b i r yıl içinde Anadolu'nun d e ğ i ş i k kentle rinde ç o k sayıda konuşma yaptım , konferanslar verd i m . Bu toplantı­ ları düzenleyenler kend ilerini s o l , s osyal demokrat , m i l l iyet­ ç i sağ kimlikle riyle tanımlayan kurumlar ve yandaşları idi . Kendilerini birbirlerine karşıt gören bu çevrelerin 'ulu­ sallık' konusunda birleşti kle ri n i g ördüm . Hepsi de Atatürk ç izgisindeyd i l e r . Ama bu ortak yönleri n i b i r türlü an lamak v e g ö r m e k i s ­ t e m iyorlar Oysa bugün Türkiye ' n i n tek çı kış yolu , bu ulu­ salcı ' o rtak zeminde' birleşme kt i r . Ulusalcı olan , Atatürkçü olan bütün kesimler art ı k e l ele vermek zorundadırl a r . Bu kesimler, birbirle rinin düşmanı değillerd i r . Gerçek düşmanlar; - Türkiye'yi bölmek isteye n l e r , - Türkiye'yi tek y a n l ı bağlamak isteyenler, - Türkiye'ye kökte ndinci b i r düzen getirmek isteyenlerdir. Art ı k bu gerçeği görmek zorundayı z . Ulusalcı olan her kes i m , her taraf , bu o rtak zemind e birleşmek zorundadır . Tarihe bakalım : Ulusal Kurtuluş Savaşı da zaten bu zemin içinde başarılmad ı mı? Yakın tarihimiz bize doğru yolu göstermiyor mu?" Bu bildirideki görüşlere aynen katılıyorum . Hepimiz , el eleyiz . Her geçen gün halkımız ve gençle­ rimiz b i z i daha iyi anlayacak ve büyük bir güç haline gele­ ceğ i z . Vural SAVAŞ On ursal Yargıtay Cum huriyet Başsavc ısı 48

VU RAL SAVAŞ ' I N NOT D EFTERİN D E N S E Ç M ELER

' N ot ' l a r ı m a , Atatürk'le ilgili çok şey kaydetmişim . Bun­ lard a n " M ilitan (mücad e l e c i , aktif) Atatürkçülük" kavra mına ışık tutanları seçerek bu bölüme koyd u m . Alıntı yapılan ki­ tap , makale ve ya belgelerin birbirine karışması n ı ö n l e m e k v e s o n r a k i baskılara yapılacak ilave leri kolaylaştırmak i ç i n , her ' n o t ' a ayrı numara ve rdim .

-

1

-

Amerika Cumhurbaşkanı George W B us h ' u n , Cum hurb a ş kanımız Ahmet N e cdet Sezer'e gön­ derdiği b i r mesajı şöyle değerle ndiriyo r :

Oktay Ekşi,

H ay ı r Başka n ! C u m h u riyet i n 78. yı ldönümü dolay ı s ıyla C u m h u rbaşka­ nı Say ı n Ah met Necdet Sezer'e gönderdiğiniz mesajda "AB D , Tü rkiye'ye m i n nettard ı r" d iyecek kadar zarafet gös­ term i şs i n iz . Keza "M ustafa Kemal Atat ü rk' ü n çağdaş, gönenç için­ de yaşayan ve demokratik değerlere bağ l ı Tü rkiye düşün­ cesi ( ) bugün gerçekleş miş b u l u n maktad ı r" demişsi niz ama, biz s ize söyleyelim: Hay ı r! B u g ü n k ü T ü rkiye, Mustafa Kemal Atatürk'ün hayalleri­ nin g e rçekleşmiş olduğu Tü rkiye değ i l d i r. B u g ü n kü Tü rkiye maalesef, M ustafa Kemal' i seviyo r­ m u ş g i b i yapan, sayıyormuş g i b i görünen ama asl ı nda onu . . .

51

sevmeyen, ona sayg ı d uy mayan , ama bu gerçeği açı klama­ ya cesa ret edemeyen kad roları n bizi 50 yı lda getirdikleri noktan ı n Tü rkiyesidir. Çünkü Tü rkiye son 50 -hatta 5 1 - yı ldan beri (aradaki küçük kes inti ler hariç) hep o zihniyetin elinde kald ı . Bak ı n anlatal ı m : M ustafa Kemal Atatürk' ü n Tü rkiyesinin başkenti Anka­ ra'd ı r. Oysa Türkiye' nin son 50 y ı l ı na damgas ı n ı vuranları n sadece Anayasada yaz ı l ı başkenti Ankara'yd ı . Kafaları n ı n içindeki başkent hep Washington DC oldu . Mustafa Kemal Atatürk'ün Tü rkiyesi, fikri hür, vicdan ı h ü r kuşakların laik Tü rkiyesi olabilird i . Oysa son 5 0 y ı l ı n yetiştirdiği, fi kri v e vicdan ı tutsak C u m h u riyet düşmanları , 50. yaş y ı l ları n ı önceki gün kutlad ı ­ lar. Kutlarken de kendileri gibi diplomal ı Lai k Cumhu riyet düşmanları n ı n sayı s ı n ı n 2 m i lyon u geçtiği n i iftiharla ilan et­ tiler. Mustafa Kemal Atatürk' ü n laik Türkiyesi , kendi vatan­ daş ı n ı n ödediği verg i ile kendi rejimine 2 mi lyon düşman yetişti rmezd i . M ustafa Kemal Atatü rk' ü n Tü rkiyesi , 1 923'te, yoks u l l u ­ ğun en alt kademesinden başlayarak aşama aşama kalkı n­ mak suretiyle 1 950'ye kada r ekonomik kriz bilmeden geldi. Kimseye avuç açı p d i lenmed i . A m a o n u n karşıtları 1 950'den itibaren Türkiye'yi h e r 8 1 O senede b i r ekonomik bunal ı ma sürü kleye sürükleye bizi bugüne sürükled i . En ilginci, onu yapan lar şimdi d e " ku rtarıcı " l ı ğa soyu­ n uyorlar. Tekrar söylüyoruz: Hay ı r Başkan ! Sizin bulunduğunuz ye rden bakı nca, belki de Ankara'dan çok Washi ngton'u benimseyen lerin eli ndeki Tü rkiye, Mustafa Kemal Atatürk'ün Tü rkiyesi gibi 52

görü n e b i l i r. Ama inan ı n ki bu Atatürk' ü n Tü rkiyesi değildir ve hiçbir zaman da olamaz. O T ü rkiye'yi yine biz kuracağ ız. (Oktay Ekşi, M u stafa Kemal ' i n T ü rkiyesi , H ü rriyet gazetesi , 30 E ki m 200 1 )

-2 -

" Batı"yı d o ğ ru değerlendirme k , militan Atatürkçü olma­ nın b i rinci koşulu . Bakın bu konuda Attila İlhan ne d iyo r : B i l me m başkalarında d a böyle olmuş mudur? Avru­ pa'da yaşamış olmak, Tü rkiye'deki 'i lericiler'in çoğunda olan , Batı lehi ndeki baz ı önyarg ı ları n ı n , ne kadar yan l ı ş ol­ d u ğ u n u bana göstermiştir: Batı n ı n 'evrenselliği'ni i lan ettiği i l kelerin ve hakları n hemen heps i , gerçekte münhas ı ran Ba­ tıda, Bat ı l ı lar aras ı nda geçerlidir; 'kendi lerinden' saymad ı k­ ları ü l kelere ve halklara, son derece d uyars ı z ve ac ı mas ı z­ d ı rlar; hatta onları n birbirini kı rması n ı , gizli bir keyifle uzak­ tan seyrede r, engel olmak içi n de parmakları n ı bile oynat­ mazlar. Kolay kolay da, ki mseyi ' kendilerinden' saymazlar ha! H içbi r ü l kenin yöneticileri, Batıya ve Bat ı l ı lara şu son yarı m yüzyı lda Tü rkiye' nin yöneticileri kadar dalkavu kl uk etme­ mişti r; bu bir gerçek, gerçek ya, son uç da ortada: AT dört başka ü l keyi daha 'kabul ed iyo r' , Tü rkiye hala kap ıda bekle­ mekted i r; Amerika'ya geli nce, m uamelesi ' uyd u' m uamele­ si: aksi halde, en hakl ı olduğu muz kon u larda bile, bizi, karş ı taraf ı n tezlerine baş eğ meye zorlar m ı yd ı ? Yapt ı ğ ı hep bu­ d u r! . . . B i ri nci D ü nya Savaş ı , 'şark meselesi 'nin -yani Os­ man l ı İ mparatorl u ğ u ' n u n paylaş ı l ı p, Tü rkleri n Asya'ya sürül­ mesi nin- çöz ü m ü olacakt ı , Sevres Anlaşması da, bunun 53

sened i ; gel gör ki T ü rkün ateşle imtihan ı n ı kazan ı p , Sev­ res'i Lausan ne'la değ işti rmesi hesapları altüst etm i ştir; h e r şeye yen iden baş lamak icap ediyord u , ş u ndan ki M üdafaa-i H u kuk da, Misak- ı M i l l i de, Batıya ve Bat ı l ı lara karş ı i lan ed i l miş ve örgütlenmişlerd i ; Tü rkiye C u m h u riyet i , anti­ emperyal i st bir platfo rm üze ri nde, bir ' maz lum devlet' olarak ku rul muştu . Şunu hiç u n utmayı n ı z : M ustafa Kemal , ölü nceye kada r Bat ı l ı hiçbi r ittifaka g i rmed i . . . . G e rçekte Bat ı y ı 'eski defte rleri karıştı rmaktan', Sov­ yet B loku g i b i muazzam b i r tehdidin meydana ç ı kmas ı al ı ­ koyuyo rd u ; fakat , Sovyet i poteği kalkar kal kmaz, as ı l yüzle­ ri n i göste rip art niyetlerini açı klamaya koyu ldular. T ü rki­ ye ' n i n , Batıya ve 'sistem'e 'sadakatini' g ü nde beş defa tek­ rarlamas ı na rağ men, son zamanlarda yaptı kları ned i r? Av­ rupalı saym ıyorlar, AT'ye a l m ı yo rl ar; aç ı k aç ı k, M isak- ı M i l ­ l i ' n i n i h l a l i n i istiyorlar; K ı b rı s 'ta 'barışçı çözüme kavuşmuş' bir soru n u , ' kaş ı yorlar' ; i nsan hakları n ı bahane ed ip vırt z ı rt ambargo tehdidi savu ruyorlar; kred i notumuzu kı rıyo rlar, R u m Patri khanes i ' n i evrensel say ı yo rlar vs . vs . . . Sizi b i l mem ama, bence bütü n bunlar 'eski defterleri karı ştı rd ı kları n ı n' işaretlerid i r; ve bu gibi bel i rtileri n , T ü rki­ ye'de M üdafaa-i H u ku k ve M isak-ı M i l l i refleksleri doğu rma­ sı kaçı n ı l mazd ı r! (Attila İ lhan, Hangi Lai k l i k, Bilgi Yayı nev i , 2 . Bas ı m , s . 7 1 v e deva m ı )

-

3

-

Dünya tarihini ve çağdaş dünyada olup bitenleri doğru dürüst değe rle ndirmed e n , "Atatürkçü" olmak , hele " m i litan Atatürkçü" olmak mümkün değildir Sadece kend inizi "Ata­ türkçü" sanırsınız . Bunun için , "Atatürk ve devri mlerine" 54

ilişkin 'not'larıma g e çmeden önce , Prof . Dr . Taner Ti­ mur'un yazdıkları üzerinde düşünm e n i z i istiyorum : Tü rkiye' nin kü reselleşme sü reci içindeki yeri ned i r? Ü l­ kem i z b u sü reçte aktif rol oynayabi lecek büyük şi rketlere sahip değildir. Tü rkiye'deki büyük se rmayedarlar hala çeşit­ li tel l e rden çalan aile şi rketleri statüsü nde bulunuyorlar. Tü rkiye ' n i n resm i politikas ı k ü reselleşme akı m ı na AT'ye tam üye olmak s u retiyle kat ı l mak yolundadı r. Bu umut bu­ gün için de gelecek için de tam bir ham hayal d i r. Ö zel l i kle, Sovyetler Birliği ' n i n dağ ı l ması ndan ve Polonya, Macarisan , Çek ve S lovakya C u m h u riyetleri n i n adayl ı ğ ı ndan son ra Tü rkiye'ye AT kap ı ları s ı ms ı k ı kapa n m ı şt ı r. Zaten bu d u ru m baz ı Bat ı l ı devlet adamları tarafı ndan Tü rk devlet adamları m ı za aç ı kça söylenmektedi r. Ö rneğ in Sabah gazetesi n i n ( 1 7 Aral ı k 1 994) yazd ı ğ ı na göre, Avus­ t u rya D ı şişleri Bakan ı Alois M ock, Mesut Y ı l maz'a, "Şimdi sizin tam üyeliği nizi istiyoru m diyen topl u l u k üyesi D ı şişleri Baka n ı ç ı karsa, yalan söylüyor d emektir" demişti r. Bat ı daki bi rkaç m i lyon luk işçi topl u l u ğ umuza tahammül edemeyen ü l kelerin altm ı ş milyo n l u k bir Tü rkiye'yi ente g re etme olanakları yoktur. Bu yüzden AT' n i n tutumunu Tü rkle­ re ve İ slama karş ı önyarg ıyla aç ı klamaya çal ı şmak da yer­ sizdir. AT'ye egemen güçler bugün bölgesel dengesizl ikler yaratan Portekiz, İ rlanda ve özel l i kle Yunan istan gibi ü l kele­ ri bile hazmedememişlerd i r. AT fon ları ndan 20 mi lyar dolar civarı nda s ü bvansiyon alan Yunanistan ağ ı r e leşti ri lerin he­ def tahtas ı h a l i n e gelm işti r. B u d u ruma rağmen devlet adamları m ı z AT üyeliğini bir ku rtuluş yol u şekl i nde gün­ demde tutarak h e m kend i l e ri n i hem de h a l k ı aldat ı yorlarsa, bu onları n g e rçekç i bir pol itika ü retebilme yeteneksizliğin­ den kaynaklanmaktad ı r. Kald ı ki Al manya' n ı n b i rleşmesin­ den s o n ra o rtaya ç ı kan yeni d u ru m AT'n i n motor gücünü 55

o l u şturan Alman-Frans ı z işbirl i ğ i n i de rekabete dönüştür­ müş ve AT ciddi b i r kriz içine g i rmişt i r. Maastricht Anlaşma­ s ı ' na , Frans ı z seçmen leri n i n yüzde sekse n i n i temsil eden l i ­ derlerin "evet" kampanyası yapmalarına rağmen , F ran s ı z hal k ı n ı n yüzde k ı rk dokuzu " hayı r" demişti r . . . . Tü rkiye yetmiş yı l l ı k b i r c u m h u riyetten ve t ü m yeter­ s i z l i klerine rağ men demokrati k b i r dönemden son ra bu de­ ve kuşu pol iti kas ı na nas ı l d ü ş m üştü r? San ı yo ru m b u n unla i l ­ g i l i baz ı ipuçları n ı yak ı n tari h i m izde bul mak mü mkü n d ü r . . . . Yen i düşmanları n a ran d ı ğ ı ve yarat ı l d ı ğ ı b i r d ü nyada Pentagon uzman ları , si lah sanayi i lobi leri n i n de bas k ı s ı yla, ye n i stratej iler ü retmekted i rler. Bill C l i nton'un u l usal g üven­ lik kon u ları ndaki başdan ı şman ı Anthony Lake, yakı n la rda Johns Hopkins Ü n iversitesi ' ndeki nutkunda şun ları söyl ü ­ yo rd u : "G üven l i ğ i m izden soru m l u he rkes içi n , Ameri ka B i r­ leş i k Devletleri ' n i n eylemleri n i n tek yön l ü ya da çok yö n l ü n ite l i ğ i n i tayin edecek t e k v e öncel i k l i b i r unsur vard ı r: Ame­ rikan ç ı karları . U l uslararas ı planda ç ı karları m ı za uyg u n d ü ­ şünce ç o k tarafl ı b i r şekilde, n iyetlerimiz gerektiri nce de tek baş ı m ı za hareket etme l iyiz . " ( P rof. D r. Taner Timu r, K ü re­ sel leşme ve Demokrasi Kri z i , 2 . Bas ı , İ mge K itabevi , s . 1 46 ve deva m ı )

-

4

-

Prof . D r . Erol Manisa h ' n ı n , Teslimiyet Felsefesi Üzerine başl ıklı yazısı üzerinde yeniden düşünmeye başla­ manın tam zama n ı : Tü rkiye sanki b i ri lerine " havale edi l iyor" g i b i . İ çerden yöneti lemiyo r, i nsan ı m ı z , s iyasal yap ı m ı z yetersiz kal m ı ş havas ı yayg ı n laşt ı r ı l ı yor. I M F , A B D , A B , Tü rkiye'nin "kurta56

rıcı ları " o l a rak sunuluyor. Medya m ı z n e redeyse , "Tanrı iyi ki I M F'y i , A B'yi yaratt ı , yoksa h a l i m i z d u mand ı " d iye başl ı k atacak. - E konomik refo rmlar I M F'ye haval e e d i l m iş. - Sosyal ve politik düze n lemeler A B' n i n vesayeti altı na soku l m u ş . - T ü rkiye ' n i n bölgesindeki ç ı karları A m e rikan patentine bağ lan m ı ş . Y ı l l a r önce İ n g i ltere de I M F i le an laşma yapt ı , para al­ d ı . Ama İ n g i lte re bunu yaparke n I M F'yi bir "araç" olarak gö­ rüyo rd u , kendi u lusal önce l i kleri n i I M F'ye b ı rakm ıyord u . B i zd e e s e n hava ç o k farkl ı : An ka ra i n is iyatifi e l i nde tut­ muyor, tuta m ı yo r, medya ve baz ı sermaye çevreleri de bu oluşu m u n altyap ı s ı n ı o l uştu ruyo r. İ şler dışarıya ihale ed i l iyor - B u n u yaptı rsa yaptı rsa I M F yapt ı rı r, - Ş u n l a r şunlar ancak "AB boyu n d u ru ğ u altı nda o l u r" , - B u bölgede Ameri ka ol masa yand ı k gitti , havas ı na soku lan b i r toplu msal ve siyasal anlay ı ş , Tü rkiye üzeri nde , "güçl ü l e ri n gönüllü vesayetini" geti rmiyor m u ? " D ü nya ile işbirliği başka , tes l i miyet başka. B i r ü l ke ken­ d i politik, ekono m i k ve sosyal gelişmes i n i "d ı şarı ya havale ediyors a " , sömü rgeleşmeyi ve uyd u d evlet ol may ı baştan kab u l l e n m i ş o l maz m ı ? Portekiz m i , Yunanistan m ı , No rveç m i , F ransa m ı , hangisi bizim g i b i yap ı yo r? H içbiri. Uygar d ü nyada Tü rkiye gibi davrananı yok. D ü nyada hala her topl u m , her ü l ke ö nce kendi ç ı karı n ı d ü ş ü n üyor. Kendi yapmas ı g e reken işleri "d ı şarıdaki devlet­ l e re havale ede n " bi r ü l ken i n g e rçekten de geliştiği, dü nya tari h inde bugüne kadar olmad ı . B u , demokrasinin de mant ı ­ ğ ı na aykı rı d ı r. AB v e A B D bi r vatandaş ı n ı n işsiz kalmas ı n ı , gel i ri n i n d ü şmes i n i , zarar g ö rmes i n i kab u l lenemez. Demok57

rasi , "hem içerde hem de d ı şarda ü l ken i n , kendi top l u m u ­ nun ç ı karları n ı n korunmas ı n ı " zoru n l u kı lar. Ancak demok­ rasiden uzak toplumlar "kendi i nsanları n ı n geleceğ i n i d ı şa­ rıya havale ede rler" Türkiye' de bu teslim iyet neden? . . - En başta, topl u msal demokrasi çal ı ş m ıyor. Ç iftç i , i ş ­ ç i , memu r, küçük işletme s a h i b i kend i ç ı karları n ı savunam ı ­ yo r, b i l i nçlenme yete rsizliğinden politik örgütlenme zaaf ı na kadar b i rçok neden var. Demokras i n i n işlediği Avrupa'da AB çiftçisi AB bütçesi nden, bugün bile yı lda 50 mi lya r dolar destek alıyor. IMF ise Tü rkiye'ye , " Ç iftçiden desteği tama­ men kald ı r, refo rmu n fatu ras ı n ı düşük g e l i rl iye yükle" d iye­ bil iyor. I M F'ye yap ı lan bu " i hale" de medyada alkışlanab i l i ­ yo r. - Tü rkiye'de e konomik, s iyasal , hukuksal ve b ü rokrati k "güç paylaş ı m ı nda bozu k bir düzen t ı k ı r t ı k ı r işletiliyo r" . Çe­ tel e r yarg ı lanam ı yor, bankaları n içi bazı g üç odakları tara­ f ı ndan göz göre göre boşalt ı l ı p bedeli halka yükletil iyo r. Devlet o rmanları n ı koruyam ı yor, kanunlar uygulan m ı yor. Devlet, öze l l i kle zaaf içinde tutul uyo r. Kamu yararı , top l u m yararı , ul usal yarar kavramları n ı n sahibi yok. - Büyük sermayen i n bir böl ü m ü , bu bulan ı k ortamdan yararlan ı p ülkeyi yönetmeye kal kıyo r. U l uslararas ı güç odakları i le kader birliği yap ı yor. - Tü rkiye'de "entelecensiya zat ı " var. B i r kısm ı , bazı ç ı ka r çevreleri n i n uydusu o l m u ş , entelecensiyayı oynuyor. Bir böl ü m ü de kendi toplu m u n a "yabanc ı laşm ı ş " . Tes l i m iyet anlayı ş ı içi nde " kü resel ente lecensiya" olmuş. B i r top l u mda gerçek entelecensiya, " u l uslararas ı uy­ garl ı k değerleri n i , kendi ulusal gel işme değerleri ile bağdaş­ t ı rabi ldiği ölçüde" entelencesiya olma öze l l i ğ i n i kazanab i l i r. İ ki dayanaktan b i ri yoksa , i ş l e r tes l i m iyet ve havale felsefe58

s i üzerine otu rt u l m u şsa, ortada göstermel i k b i r entelecensi­ ya vard ı r. İ ş l e r havale ve tes l i miyetle yü rütü lecekse 80 yı ld ı r bu çabalara n e gere k vard ı ? Sevr'e de evet derdik, d ı şardaki­ ler bütün işleri yürütü rler, mem l e keti g ü l l ü k g ü l istanl ı k eder­ lerd i . ( P rof. Dr. E rol Man isal ı , M üdafaa- i H u ku k derg i s i , Ey­ lül 200 1 )

-

5

-

İsmail Cem , "dünyada e ko n o m i k bağımlılığın işleyi­ şi"ni şöyle açıklığa kavuşturuyor : Yabanc ı devletlerin ç ı karı nca yü rüyen ve göz göre gö­ re bağ ı m l ı l ı ğ ı zoru n l u kı lan bir ekono m i k d üzen , hemen bü­ tün g e ri kal m ı ş ü l kelerin ortak nite l i ğ id i r. B u düzen i n , kalkı n­ mayı sağlayacak g üçten yoks u n oluşu bi r yana, o bozuk haliyle yaşaması bile d ı şarı n ı n h i m met ve yard ı m ı yla müm­ kündür. Sanayi leşmiş ü l keler, g e ri kal m ı şları ancak ayakta tutacak kadar borç vermekte , onları yaşat ı p , verd i kleri n i n ç o k fazlas ı n ı başka yollardan geri al maktad ı r. Dış Borçlar ve Bağışlar G e ri kal m ı ş ü l keler kon u s u ndaki ü n l ü uzman Mydal ' ı n " B i r ülkenin as l ı nda kend i n e yard ı m ed i p başkaları na yar­ d ı m verme n i n manevi zevk i n i tatmas ı " şeklinde tan ı mlad ı ğ ı borç-bağ ı ş i l işkile ri , ulus lararas ı sömürünün göz kamaşt ı ­ ran paravanas ı d ı r. D ı ş ticaretten v e özel yatı rı mdan sağla­ nan ç ı karları n bu perde n i n ard ı nda g izlen mesine çal ı ş ı l ı r. Yabancı devletle rden gelen ve hatalı b i r al ı şkan l ı kla tü­ mü "yard ı m" şekl i nde tan ı m lanan paralar, as l ı nda, borç ve gerçek anlamdaki yard ı m olan bağ ı ş şeklinde i kiye ayrı l59

maktad ı r. Yard ı m sözcü ğ ü n ü n sadece "bağ ı ş ı " ve çok d ü ­ şük faizli kred i leri bel i rtmesi gerekirken, verilen her çeşit borç da propaganda amac ı yla "yard ı m " ı n içinde göste ri l i r ( s . 4 1 9). Gerçek b i r kal k ı n mayı etkileyecek çaptan uzak, uz­ man lara göre "komi k" denecek kadar az, e ko n o m i n i n tü­ m ü ndeki yeri çok önemsiz olan borç ve bağ ı ş ı n peşinden bütü n politikac ı ları n koş ması ve en ağ ı r şartlarla a l ı nan bo rcun bile meydan savaş ı kazan ı l m ı ş gibi i lan ed i l mesi, geri kal m ı ş ekono m i k yap ı ları n güçsüzlüğünden ötü rüd ü r. Bu yap ı öylesine g üçsüz ki , o çok küçük borç ve bağ ı ş o l ­ masa bu ü l keleri n e konomisi v e düzeni , kendi h a k i m züm­ releriyle beraber yabanc ı ları n çı karları n ı da sürü kleyerek y ı k ı labi l i r. Bağ ışlar ve borçlar "şartl ı " verilmekted i r. Sanayi ü l kele­ ri nin ve rdi kleri paralar, sağlanan büyük ç ı karların yan ı s ı ra, bazı şartları kabullenmeyi de zorunlu kılmaktad ı r. Şartları n i l k amacı , veren ü l keye yan ekonomi k kazançlar sağlamak­ tı r. Diğer amac ı ise geri ü l keye borç verenin ç ı karına uygun değer yarg ı ları n ı n yerleşmesi n i kolaylaştı rmak, onunla işbir­ liği durumundaki zümreleri güçlendi rmektir. Amerikan borç ve bağ ı ş ı n ı n büyük böl ümünü dağ ıtan ü n l ü " l mport- Export Bank" ı n geri ü l kelere kredi verirken öne sürdüğü resmi şartlar, bu konuda örnek bir niteliktir: 1 ) Ve ri len borç, ü l kedeki Amerikan sermayesiyle reka­ bete yol açabi lecek alanlarda kul lan ı l mayacakt ı r. 2) Karş ı l ı ğ ı n ı n dolarla ödeneceğ ine dair normal garanti ve ri l melidir. 3) Borcun geri ülkede yaratacağ ı gel i r Amerikan malla­ rı n ı n ithalinde ku llanı lacaktı r . . . B u tür hesapları n yan ı s ı ra, borç verenler geri kal m ı ş ­ lardaki işbirl i kçileri n i güçle n d i rmek v e kendi ç ı karları na uy­ gun düzeni s ü rd ü rmek amac ıyla da çeşitli kayıtlar koy60

maktad ı rlar. Tü rkiye'ye ve ri l en borçları n önemli b i r bölü­ münde "paran ı n kullanı lacağ ı kuruluşlarda h isselerin yarı­ dan çoğ u n u n özel sektö re ait o l mas ı " gibi siyasal şartlar koş u l maktad ı r. G e ri kal m ı ş ü l keye gelen d ı ş fi nansmanla berabe r, kaç ı n ı l maz olarak, özel sektörcü şartlanma da g i rmektedir. Geri ü l kelerin u luslararas ı işbölümündeki yerleri , on la­ rı n geri kalmaları ile kaimdir. Geleneksel işbölümü , taraflar­ dan biri hammadde ve tarı msal ü rü n satt ı ğ ı sürece yaşaya­ bilir. Geri ü l keleri n kendi kaynakları n ı kendi başlarına işlet­ meleri , sanayi leşmeye başlay ı p "pazar" d u rumu ndan ç ı k­ maları , gerçek bir kal kı nma hamlesine g i rişmeleri "ge lenek­ sel ekonomik işbölümünü" te meli nden yı kacak bir değişime yol açar (s .42 1 ) Borç ve bağ ışlar, sanayileşmeye ve kalkın maya imkan tan ı mayan düzenin deva m ı n ı sağlad ı kları ndan geri ü l kele­ rin " pazar" niteliklerini sürdürmekte; bir yan ı n zararı na öte yan ı n kazanc ı na yol açan uluslararas ı işböl ümünü dolayl ı olarak g üçlendi rmektedi r. ( İ smail Cem, Tü rkiye'de Geri Kal­ m ı şl ı ğ ı n Tari h i , Cem Yayı nevi) .

-6-

Cumhuriyetimizi ve Atatürkçülüğü savunan kişiler "Ja­ kobe n " d iye nitelend irilerek karalanmaya çalışıl ıyor Mili­ tan Demokrasi adlı kitabımda yazd ıklarından alıntılar yaptığım ve Türkiye Cumhuriyeti'nin amansız bir düşmanı olduğu bilinen Suddeunsche Zeitung gazetesi başyazarı Wolfgang Koyd l , Türkiye hakkında yeni bir kitap yazmış , Türkçeye henüz çevrilmemiş bu kitapta benden "Türki­ ye 'nin Roberspierre ' i diye bahsediyormuş . "Jakobe n l i k" bu kadar mı kötü? Bu konuda ayrınt ı l ı 61

araştırmalar yapmış olan Prof . D r Taner Timur , Sürü­ den Ayrılanlar ad l ı eserinde bu konuda şunları yaz ıyor: . . . Bir düşü nce , b i r hare ket , b i r devri m karalamak m ı is­ ten iyor? O n u "Jakobe n i z m " l e nitelemek yeterli (s . 1 35) . . . . Barış ve demokras i abidesi Jean Jau res, te rö r sem­ bol ü haline geti ri l m i ş Roberspie rre'e hayrand ı . S ı k s ı k , "Ja­ koben ku lüplerinde olsayd ı m , Roberspierre'in yan ı nda otu­ rurd u m " derd i . Ona göre " ha l ka olan derin ve ince sayg ı s ı dolayı s ı yla Roberspierre büyüktü" (s. 1 36) . . . . As l ı nda devri m i n başlang ı c ı ndan itibaren tö re r o rta­ m ı n ı yaratan top l u msal nedenler vard ı : Daha 1 79 1 Hazi ra­ n ı nda K ra l ı n kaçarak yabanc ı larla temasa geçmesi Sarayı n i haneti n i serg i lemiş, daha sonra ari stokrasi n i n -bi r k ı s ı m köylü leri d e sürükleyerek- b i r komplo cephesi oluştu rmaları F ran s ı z halkı n ı son derece k ı zd ı rm ı ş ve tahrik etm işti . Bu bağlamda, başta Roberspierre o l mak üzere Konvansiyon'a egemen olan Jakoben l iderl e r, as l ı nda, terörü legalleşt i re­ rek ve rad i kalleşt i re re k çok daha ko rkunç olabilecek b i r h a l k terörünü ö n lemek istiyo rlard ı . Terörün radika ll i ğ i k ı sa sü rmesine yol açacakt ı (s. 1 40) . . . . Jakobenler gidere k demokrati kleşen ve son u nda ak­ tif-pas if vatandaş i ki l e m i n i yadsı yarak "genel oy" i l kesi n i h a l ka m a l etmeye çal ı şan b i r kon u ma g e l mişlerd i r. Jakoben ler, ayd ı n lanma d üşü nces i n i n henüz dar b i r elitin s ı n ı rları n ı aş mad ı ğ ı köylü b i r topl u mda, özg ü rl ü k ve öze l l i kle eşitl i k i l kesi ni geniş kitlelere yaym ışlard ı r. Onlar sayes inde Aristokratik u nvan lar kal km ı ş ve vatandaş söz­ cüğü genel hitap biç i m i hal i n i a l m ı ştı r. Yine onlar sayesi nde rej i m i n ancak c u m h u riyet olabileceği fikri bir u lusal uzlaşma (consensus) hal i n i a l m ı şt ı r. M u hafazakar çevrelerin de kat ı ­ l ı m ıyla -çok küçük b i r monarşist az ı n l ı ğ ı n d ı ş ı nda- Jako­ ben lerin baş s logan ı " C u m h u riyetç i l i k" , bugün F ransı z ki m l i 62

ğ i n i n temel i l keleri ndend i r. Oysa 1 789'da F ransa'da cumhu­ riyetçi yok g i b iyd i . Cami l l e Desmou l i ns " 1 4 Temmuz 1 789'da Pa ris'te belki biz C u m h u riyetçiler on kişi bile değ i l ­ d i k" d iyord u (s . 1 42) . Jakobenizm konusu nda en etk i l i eser olarak b i l i nen Total ite r Demokras i n i n Kökenleri (The O rigins of Total ita ri­ an Democracy) ad l ı eserinde J acob Tal mon , son uçta şöyle d iyo r: "Yine de! Bütün bu m i rastan sadece kolektif bir d ü nyay ı değişti rme i radesi ve bu amaçla b i reysel i radeleri dev bir cö­ me rtlik ve uyu m l u eylem çabas ı na dön üştü rmek a n ı s ı kalsa dah i , J a kobe n l i k , yan ıt .ve remeyeceği bütün beklentilerden soyutla n m ı ş bir halde, yüceltici bir tecrüben i n an ı s ı n ı ko ru­ yor. Ve i nsan , bir zaman lar Jau res ' i n Robe rspierre'in yan ı na otu rmayı d üşled iği Jakoben s ı raları n yan ı nda bize de küçük bir ye r kald ı ğ ı n ı umut etmekten kend i n i a l m ıyor. " (s. 1 47)

Jakobe n i z m i bu şekilde açıklığa kavuşturduktan sonra , o kuyucuları m ı z , Atatürkçüle rin kend ilerine çamur atmaya çalışan kişiler hakkında ne düşündüğünü e lbette merak et­ mişlerd i r . B irkaç örneği 'not' larıma ald ı m . Prof. D r . Erol Manisalı , Küresel Kıskaç a d l ı eserin­ d e söz konusu sözde ayd ınları şöyle anlatıyo r : Objektif ölçülere vu ru n : Hiçbir eks i k bulamazs ı n ı z . " Kü lt ü rl ü " b i r Türk i nsan ı , donan ı m ı ç o k iyi . Ko n u ş uyors u n uz, fikir a l ı şverişinde b u l u n uyo rsunuz, be l ki b u n u b i raz da tatlı taraf ı ndan tart ı ş ı yo rsunuz. B u T ü rk "ayd ı n ı nda" b i r şeyle ri n "eks i k" ve "yan l ı ş" ol­ d u ğ u n u gö rüyo rs u n u z . Rahats ı z eden b i r şey var. Nezaketi ve zarafeti değ i l , b i l g isi deği l , kültürü hiç değil. E ksik olan ne, yan l ı ş ı nerede diye düşünmeye başl ı yo rsunuz. 63

Yan l ı şlar ve eksikler yavaş yavaş ö n ü n üze dökül üyor. Aş ı rı bir " Bat ı " hayran ı . Bu suç m u , hiç de değ i l . Avru­ pa'ya ben de bayı l ı rı m . Lon d ra'y ı , Paris ' i , B rü ksel ' i dolaş­ may ı ben de çok severim. O zaman ters olan ne? Tü rkçe ko nuşu rke n bile İ n g i l izce , F rans ı zca düşündü­ ğ ü n ü anl ıyorsunuz. Kendi n i b u toprakları n b i r insa n ı g i b i de­ ğ i l de beyn i orada kal m ı ş , Boğaz'a da tu rist o larak gelmiş bir "Avrupal ı " gibi görüyor. Peki bunun nesi yanl ı ş ? Çok aç ı k değil mi; Tü rkiye'nin so ru n ları na bakarken , içe rden b i ri gibi değ i l , d ı şardan b i ri gibi düşünüyor; Tü rkiye-Avrupa i l işkileri n i değerlend i ri rken bir İ n g i l izde n , b i r Almandan farks ız değerlend i rmeler yap ı ­ yo r. Ve bunu "Avrupalı l ı k" san ı yor. B i r İ ngi l iz ayd ı n ı n ı n İ n ­ g iltere'de olayları nas ı l alg ı lad ı ğ ı , b i r F ransız d ü ş ü n ü rü n ayakları n ı n Fransa'da nas ı l yere bastı ğ ı n ı anlamam ı ş , göre­ memiş. B i r Frans ı z ayd ı n ı İ n g i liz gibi düşünmeye çaba gös­ te ri rse ne Avrupa l ı b i r ayd ı n , ne de bir F ransız ayd ı n ı ola­ mayacağ ı n ı anlam ı yor. Ayd ı n da o lamayacağ ı n ı anlamıyor. Eksikliğin, yanl ı şl ı ğ ı n bu noktada odakland ı ğ ı n ı a n l ı yo­ rum. Hem de büyük bir yan l ı ş . Tü rkiye'deki olayları değerlendi ri rken bütün bilgisine karş ı n o laylara "ya n l ı ş bakt ı ğ ı n ı " görüyoru m . Nedeni ise çok açı k . Bu topl umun bir i nsan ı olmas ı na rağmen kendi topl umuna "yabancı ve uzak. " Ö m rü n ü n çoğu burada geç­ miş, ailesi akrabaları b u rada, ekmeğ i n i bu radan kaza n m ı ş , a m a hala bir yabancı g i b i . Kend i n i soyutlam ı ş . Kafas ıyla, düşünce yap ı s ıyla d ı ­ şarda. Adeta i stanbu l'da yaşayan b i r yabancı ü l ke vatanda­ ş ı gibi. Ke ndi toplumunu "sadece" eleşti riyor. E leştiri rken de adeta "gizli bir zevk" duya r g i b i . Avrupa'yı her kon uda savunuyor. Ona göre Avrupa tokat atsa, kamçı da vursa hakl ı . 64

B i r Avru pal ı n ı n d uyup da "şaş ı racağ ı " kadar savu nu­ yor. Avrupal ıdan fazla b i r Av rupa l ı olan b i r "ayd ı n " Evet bakıyo rs u n u z , olması gereken her şey var, hem de eks i ks i z . B u nesnel şeyler yetmiyor. Kendi top l u m u n a " kafa olara k yabanc ı " , " kat ı ks ı z Avrupa hayran ı " b i r insanla karş ı laşt ı ğ ı n ı z ı a n l ı yorsunuz. Aynen Osmanl ı ' n ı n çöküş dönemi ndeki b i r çok İ stan­ b u l l u ayd ı n g i b i . Ka rş ı mda d u ran o nazi k, zarif, b i l g i l i i nsan as l ı nda "devş i r i l m i ş ayd ı n tipi n i n " bel i rg i n bi r ö rneğ i . Keşke g idip Avrupa'da " g e rçek b i r ayd ı n " olabilseyd i (s . 1 1 6) .

2 6 Kasım 2 0 0 1 tarihli Cumhuriyet g a zetesinde , And­

rew Mango ile Bizim Şaşkın Ö rdekleri Konuşurken başlıklı makelesinde de Erol Manisalı , sözde ayd ınlar hak­ kındaki a ç ı klamalarına devam ed iyor: "Tü rkiye'de baz ı ayd ı nlar, l i be ral ler öyle şeyler söyl ü­ yo rlar ki şaşı rmamak e lde değ i l . İ nsan hakları , anayasal meseleler vs. yerli yerine otu ru nca Tü rkiye'ye g üven a rta­ cakt ı r. Yabancı yat ı rı m lar, mali yard ı mlar Tü rkiye'ye akma­ ya baş layacakt ı r d iyorlar. " B u sözleri n sahibi Dr. And rew Mango; siyaset b i l i mc i , i ktisatç ı v e Tü rkolog. D a h a doğ ru s u , Tü rkiye'yi en i y i b i len b i r-iki Avrupal ı dan b i risi. Bi rkaç g ü n önce otu rmuş, akşa­ m üstü Fe riye'de çayları m ı z ı yud u mlarke n bana bunları an­ latıyor. Ve ekl iyor: "En fazla Bat ı yat ı rı m ı Çin'e gid iyor, niçin gidiyo r ki? Ç i n 'de i nsan hakları e n üst d ü zeyde olduğu için m i ? Yoksa yabancı se rmaye ko m ü n i z m i çok sevd iği için mi?" "Tü rkiye'deki l i beraller v e baz ı ayd ı nlar b u n u n farkı nda değ i l ler; i nsan hakları i le iş çev releri aras ı nda bağ lantı kur­ maları na şaş ı rıyorum" d iyor Dr. Mango. 65

As l ı nda bizimkile rin derd i "şirin" görü n mek; b u , z i h nen devş i ril miş Türk ayd ı n ı n ı n (!) Tanzimattan beri içi nde b u l u n ­ d u ğ u b i r çel işki; ş i ri n görü n mek, terbiyeli maym u n g i b i söy­ leneni yapmak. Andrew Mango i le geçen y ı l geld iğinde kon uşt u ğ u m u z zaman bana, " B u memleketteki kadar, insanları n b i rb i rleri n i çe kiştirdiği başka b i r ü l ke görmed im" demişti. O n u n l a kon u ­ ş u rken bizim " ayd ı n ı m ı z ı n " koş u l lanmaları n ı düşünd ü m . " Bana i nsan hakları g e rek, b u n u gelişti rmemiz, uyg ula­ mam ı z gerekir" dem iyor. " B u n ları geliştirirsek bizi beğeni rler, bize g üven d uyar­ lar, para gel i r" diyor. Kend i n i aşağ ı l ayan i nsanları n b u l unduğu , kendi topl u ­ m u n a , d i l i ne , d i n i n e , kültü rüne hakareti " Bat ı l ı laşma" olara k göre n b i r topl u ma, o ke nd i l e ri n i beğendi rme k isted i kleri Ba­ t ı l ı lar neden güven d uyup sayg ı göstersinler ki? Kend i n i aşağ ı layarak e leşt i ren, kend i halkı n ı hor gören b i r topl u m , "d ı şardan da aşağ ı lan ı r, hor görü l ü r" ; ka n u n l a rı değişse de ki mse sayg ı d u ymaz. Romanc ı s ı ndan köşe ya­ zarı na, ü n iversite hocas ı na bürokrat ı na . . . kendi hal k ı na ar­ kas ı n ı dönüp onu aşağ ı layanlar, " d ı şardakiler" taraf ı ndan da aşağ ı lanmaya makümd u rlar. Mango' n u n o bizim Ta nzi mat kafas ı "şirin" ayd ı nlar için söylemek isted iği buyd u . Dr.Andrew M a n g o , K ı b r ı s uyuşmazl ı ğ ı n ı en i y i bilenler­ den birisid i r. " Konuştuğum baz ı ları , K ı brıs' ı n Tü rkiye için ta­ ş ı d ı ğ ı önemin fark ı nda bile değ i l ler, havalarda uçuyorlar. Avrupa ne isterse ve rin demeye geti riyorlar. " Bunlar Tü rkiye'de h içbi r i ktidarı n ve askerin K ı b rı s ' ı ve­ remeyeceğini neden görmüyorlar? Bu soruyu Mango bana sormuyor, o kendisi i le ko n uşan " baz ı şaşkı n lara" so ruyo r. Ve ayn ı soruyu be n i m de o şaş k ı nlara yaz ı ları mda sord u ­ ğ u m u ç o k iyi b i l iyor. 66

D r . A n d rew Mango ko nfe ra n s l a r verm eye i sta n b u l 'a g e l d i ğ i n d e beni a rar, oturup ko n u ş u ruz; d ü nyad a n , T ü rki­ ye'den . . . Bizim baz ı ayd ı n l a rı m ı za , baz ı yazarları m ı za çok şaş ı r ı r; o d a neden böyle davrand ı kları n ı a n l a makta zorla­ n ı r. B e n i m de zorland ı ğ ı m ı b i l i r. İ k i m i z de ço k iyi b i l i riz ki b i z i m e l i t i m i z hep "fire" verir. Att i l a İ l h a n ' ı n deyi m i i l e her dönemde bir " kontenjan ı m ız" ol­ m uştu r, aynen b u g ü n olduğu g i b i . B u n u n t ü rl ü çeş itl i sebep­ l e ri vard ı r: - Yabanc ı lardan i m ka nlar elde ed i l i r. - T ü rkiye içinde, "yabanc ı l arla ortak çal ı şa n lardan" i m kan l a r sağlan ı r. - Yabanc ı vakıflarda n , derneklerd e n , "araşt ı rma ku­ rumları n d a n " yararlan ı l ı r. - H atta po l it i kada yüksel m e k için b i le " d ı şa rdan icazet" gere k i r . D o l ay ı s ıyla b u n u n t ü rl ü çeşit l i fayda l a rı b u l u n u r. And­ rew Mango bir Bat ı l ı ve Tü rkolog olara k b u n l a rı en az be­ nim kadar b i l i r. Ama yine de "Çok şaş ı rı yoru m " d e r. Be n de her sefe ri nde And rew' n ü n neden şaş ı rd ı ğ ı na şaş ı rı r d u ru ru m . Ama yine de b u l uşup b i r şeyle r içeriz ve kon u ş u ru z . Ö yles i ne . . . laf o l s u n d iye, dostlar a l ı şve rişte görs ü n d iye . . .

"Sözde Aydınlar"ı bir d e Oktay Akbal'dan din leye l i m : H an i , o eski filmlerde görü rd ü k: Beyazlar giyi n m iş bey­ ler, h a n ı m l a r gölgeli bahçe l e rd e dolaşı rlar. El lerinde viski , şampanya kadeh le ri , şort l u , yak ı ş ı kl ı del i kan l ı lar, b i rb i ri n ­ den g ü z e l kad ı n lar ten is oyn arlar, kocaman köş klerde ya­ şarlar, bol bol sevişi rler. B a m baş ka b i r d ü nya idi bize gösteri l e n ! Böyle yaşant ı ­ l a r da varm ı ş demek, d iye d ü şü n ü rd ü k . Afrika, Asya ü l kele67

rinde egemen u l usları n i n s a n l a rıyd ı b u n lar. Hepsi zen g i n , doyg u n , a m a sömürge h a l k ı n ı n s ı rt ı ndan geçi nen . . . U p u z u n l ü ks taş ıtlarda han ı mlar i p e k l i atk ı ları dalgalanarak uçarak g i d e rler, yanları nda güzel g iysi l i erkekler. .. Gece l e ri özel ku l ü p l e rd e , l rv i n g Berl i n , G e o rge G e rshwi n melod i l e riyle dans ederler. Y ü ksek duvarları n çevreled i ğ i ko k u l u bahçe­ lerde . . . Oysa neler vard ı r o kap ı ları n , d uvarları n ötes i n d e ! B i ze göste ri l meye n ! . . Aç l ı klar, yoks u l l u klar, ezi l m i ş l i kl e r . . . Kendi ü l ke l e rinde köleleşm i ş , b u n u üç-beş kuruş için içle ri ­ ne s i n d i rm i ş insan lar. Ken d i ü l keleri , kendi toprakla r ı n d a s ı ­ ğ ı ntı g i b i d i rler; o n u rsuz, kişi l i ks i z . El açm ı şlard ı r, saba h l a rı erke n kal k ı p özel ko rtlarda z e n g i n dostlarla te nis oynayan Av ru pal ı , Amerika l ı söm ü rg e n lere ! İ kide bir göste riyo rlar sa­ bahları Kemal Dervi ş ' i n ten i s oynamas ı n ı ; H i lto n'da ya da ze n g i n bir dost evinde kahvaltı etmes i n i . . O da yüksek d u ­ va rlarla, parmakl ı kl ı kap ı larla çevri l m iş b i r öze l d ü nyan ı n i n ­ san ı . . . So n ra b i rden kalabal ı klar d i ki l iyor karş ı m ı za ! H a k , i ş , ekmek kavgas ı nda insanlar, i nsanları m ı z . . . İ ste r i stemez, çoc u k l u ğ u mda görd ü ğ ü m H o l ivut filmleri ndeki sahneleri ba­ na yaşatı yor; Afrika'da, H i n d i stan'da, Vietnam'da ne kada r sömürgeleşmiş ü l ke , ne kada r bağ ı ms ı zl ı ğ ı n ı u n utup Avru ­ pal ıya , Ameri kal ı ya kö le ol mayı içi ne s i n d i rmiş y ı ğ ı nlar var­ sa hepsi b i r b i r göz ü m ü n ö n ü ne g e l iyor. Hol ivut f i l m lerinde ten i s raketli şortlu beyaz adam ha­ yal i b i rden güze l l i ğ i n i yiti riyor! Zen g i n g iysiler, mutl u l u k b u ­ l utları içindeki kad ı n l a r da g a ri p b i r ç i rkinl iğe dönüş üyo r . . . Kend i m i z i , b i r Afrika sömürgesi i nsanları , daha doğ rus u kö­ leleri g i b i d u ymaya başl ıyoru z . B i r de, 'M üdafaa-i H u ku k' derg i s i n i n önyaz ı s ı n ı okursa n ı z : "Görülen d e o ki , ac ı m ı z d a h a d a artacak. Ç ü n k ü g aflet ve dala let a rtarak s ü rüp g i d iyor. Şu apaç ı k bir gerçe k , Ata­ t ü rk' ü n ö l ü m ü nden sonra ü l kemizi yönetenler ve o n ları n a r.

68

d ı s ı ra giden ler, ona ve yap ıtı na, U l usal K u rt u l u ş Savaş ı ­ m ı zda şehit düşen l e re , gazi lerimize ihanet etmiş b u l u n uyor­ lar. İ ç i n e d üşürüldüğümüz ş u ac ı d u ruma bakı n . 1 9 May ı s 1 9 1 9'da ' ku rtarı c ı m ı z' M ustafa Kemal Paşa id i , bugün ise Dü nya Bankas ı 'n ı n bir görevl isi olarak Kemal Derviş . . . M utlu b i r az ı n l ı ğ ı n egemen olduğu b i r dü nyan ı n küre­ selleşme ad ı alt ı nda söm ü rg e n l i ğ i n i s ü rdü rmesi ! . . Yüzyı llar­ d ı r sömü rge halklarına uyg u lanan b i r yöntem . . . O renkli Ho­ l ivut f i l m l e ri nde hayranl ı kla izled i ğ i m i z beyaz giysiler içinde sabahları te nis oynayan, akşamüstleri beş çayı n ı , gün ba­ tarke n de viski lerin i n içen mutl u b i r az ı n l ı ğ ı n yaşam ı . . . TV' l e rde, bazı g azetelerde bizlere s u n u lan o renkli yaşa m sah n e l e ri de g e rçek b i r uyutmaca değ i l m i ? (Oktay Akbal, Hol ivut F i l mlerindeki G i b i , Cumhu riyet gazetesi , 7 Haz i ran 200 1 ) "

-

7

-

Kanaatime göre i l k m i l itan Atatürkç ü , Atatürk'ün Ada­ let Baka n ı Mahmut Esat Bozkurt ' u n , 1 9 34 yılının 8 M a rt Perşembe günü , İ stanbul Ü n iversitesi konferans salo­ nunda verd i ğ i i l k i n kılap dersinde söyle d i kleri : Arkadaş lar! Her şeyden önce, acu nun Türk soyu ndan olan en bü­ yük şefi n i , Gazi Mustafa Kemal Hazretleri n i (Atatü rk) ve onun yüksek şahsiyetinde Türk i htilal i n i sonsuz sayg ı larla selamla rı m . B üyü k şefi m , i hti lal i n h u kuk tari h i n i Türk gençl iğine an­ latmam ı tensi p buyurmuşlar. Bu çok ciddi işi Maarif Vekale­ timiz bana b i ldi rd i ğ i zaman, Selçu k'ta çiftleri m i n baş ı nda b u l u n uyord u m . Yap ı p yapamayacağ ı m ı düşünmed i m bile . . . 69

Ka b u l ett i m . Hazı rlan maya başlad ı m . Ç ü n kü şef e m re d i nce başarı l m ayacak bir iş olmad ı ğ ı na i n an ı nı va rd ı r. Gazi M u stafa Kemal , Tü rk m i l leti n i n ö n ü nde i l e rleyen bir zafe r bay ra ğ ı d ı r. Bu bayrak bug ü n de, yarı n da, ö b ü r g ü n de b ü t ü n g ü ç l ü k l e r üst ü n d e yükselecek ve hep yene­ cekti r. Be n , d ü n kü ye n i ş ve ye n i l i şi yaşad ı m . B e n , d ü n kü yen e n i v e yen i l e n i görd ü m . Ye n e n , hep yüce l e n , yücelen . . . v e sonra , yay ı ndan f ı r­ lam ı ş alevden b i r ok g i bi kara n l ı kları yakan şefiyle, T ü rk m i l leti id i . Ye n i le n , o n u n yü rüyü ş ü n e karş ı koymak isteye n bütün b i r dü nya old u ! Yaklaşmakta o l a n ya rı n l a r içinde yenecekleri v e ye n i le­ cekl e ri bugünden gö rüyo ru m . Yenecekler, d ü n kü ye n e n ler; ye n i lecekler, gene büyük y ü rüyüşün önüne ç ı kmak isteyen bahts ı zlar olacakt ı r. Bu kadar i n a n ı yorum. S i z de i n a n ı n ı z . (Mahmut Esat Bozku rt/R ecep Peker/ Yusuf Kemal Ten g i rşe nk, 1 933 yı l ı n ­ da İ stanbul Ü n iversitesi'nde başl ayan i l k İ n k ı lap Tarih i ders notları , Türk D ü nyas ı Araşt ı rmaları Vakf ı Yay ı n ı , s. 2 1 )

-

8

-

' N ot'larımın burasında Cemal Kutay' ın yazd ıklarına y e r vermek istiyoru m . B i rinci D ü nya Savaş ı ' nda emperyal ist Bat ı , ci handa müstakil bir Tü rk devleti b ı rakmama kararı ndad ı r ve M u sta­ fa Kemal , i l . Meş rutiyeti n sadece on yı l l ı k hayat ı nda üç bü­ y ü k savaş ı yiti rm ış, m i lyo n l a rca kilometrekare vatan topra70

ğ ı n ı kaybet m i ş ; yorg u n ve mutlak i mkan s ı z m i l leti n i n baş ı n ­ da istiklal kavgas ı n ı yapmaktad ı r. Sakarya önces id i r. Başku manda n l ı k kan unu i l e M ecl i s i n yasa çı karma ve tatbik etme yetkis i O'na veri l m iştir. Sadece vatan ı n işgal ed i l m e m i ş s ı n ı rl ı alan ı değ i l , d üşman e l i ndeki büyük bölü­ münde m i lyo n l a rca Tü rkü n gözü ve kalbi ona dön ü ktür. Eğer o zafe ri kazan ı rsa, zafe r sah i p l e ri d ü nya egemen l i ğ i n i kaybedeceklerd i r. Esaret alt ı ndaki mağd u r ve maz l u m d ü n ­ yan ı n s o n ü m id i de onun başarı s ı ndad ı r. Ş i m d i l ütfe n , sahip olduğunuz d i kkat ve duygan l ı ğ ı n ı ­ z ı n t ü m üyle ayağa kal karak, O ' n u n meydan okuyuşunu hayra n l ı kla d i n leyi n iz: " H ü rriyet ve istiklal ben i m karakterimd i r. Ben m i lleti min e n büyük ve ecdad ı m ı n en kı ymetli m i rası olan istiklal aşkı ile dolu b i r adam ı m . Çocu kluğu mdan bugüne kadar, ai levi , hususi ve resm i hayatı m ı n her safhas ı n ı yakı ndan bilenlerce bu aşk ı m mal u md u r. Bence b i r m i l lete şerefi n , haysiyet i n , n a m u s u n v e i nsan l ı ğ ı n vücut v e beka bulabil mesi mutlaka o mil letin h ü rriyet ve isti klal i n e sahip olmas ıyla kai mdi r. Ben şahse n , b u sayd ı ğ ı m vas ıflara çok ehemmiyet veri ri m ve bu vas ıfları n kendimde mevcut olduğunu iddia edebilmek için m i l l eti m i n de ayn ı vas ıfları taş ı mas ı n ı esas şart b i l i ri m . B e n , yaşayabilmek i ç i n mutlaka m üstaki l b i r m i l letin evlad ı kal mal ı y ı m . Bu sebeple m i l l i isti klal bence bir hayat mese l es i d i r. M i l let ve mem leketi n menfaatleri icap ettirirse, i nsan l ı ğ ı teşki l eden m i l letlerden h e r b i riyle meden iyet icab ı olan dost l u k ve s iyaset münasebetleri n i büyük b i r hassas i­ yetle takd i r ederi m . Ancak ben i m m i l let i m i esi r etmek iste­ yen herhangi b i r m i l letin , bu arzuları ndan vazgeçinceye ka­ dar a m a n s ı z düşman ıy ı m . " ( H aki miyet-i M i l l iye , 23 N i san 1 92 1 ) O n u n zafe rine ve o n u n g ü n le ri ndeki laik, demokratik 71

T ü rkiye C u m h u riyet i ' n e b u g ü n de bütün d ü nya " m ucize" d i ­ yor. Ama bu sayg ı ve i n anç o n u n devri içi ndir. (Cemal Ku­ tay, Seçmeler 2 , s . 5)

-

9

-

Batılı yazarların bazen Atatürk' ü , bizlerden daha iyi a n ­ l ad ı kları n ı g ö rüyoru m . İ ş t e b u n l a rdan biri olan Benoist M e c h in in yazd ı kları: '

" M u stafa Kemal Atatü rk, " d iyor A rmstrong, " mevs i m d ı ­ ş ı doğmuş b i r i n san , b i r çağ ı n ötesinde yaşayan , step lerin Tatarları na b i r ani dönüş, i l kel canl ı l ı kla donat ı l m ı ş b i r var­ l ı kt ı . Eğer Orta Asya'n ı n h a re ket hali nde olduğu zaman doğmuş olsayd ı , Boz kurt'un bayrağ ı altı nda, kalbi Kurt'un şiddeti ve içgüdüleri ile dolu olarak, at üstünde E rtuğrul ile b i r l i kte g iderd i . Askeri dehası v e gem vurulamaz i radesi ile, vahşi sü­ vari o rdusunun baş ı nda dört nala, kral l ı kları fetheden bir Cengiz Han veya bir Timurl e n k olabi l i rd i . A m a o , küç ük b i r ü l ke çap ı na i n d i rgenmiş olan ölmüş b i r i m paratorluğun varisi i d i . Tal i h i n verd i ğ i i m kanlarla yetin­ mek ve kend i n i geri b ı rakı l m ı ş b i r hal k ı n eğiti mine has ret­ mek zorunda kald ı . E m redici b i r beyne sah i p bu insan, Çan kaya'da küç ü k b i r köy evinde yaşad ı : si lah ı sadece bir tebeş i r ve karatahtadan i baret takı m elbiseli b i r öğretmen olarak. Tanrı onu sonsuz büyü k l ü kler için yarat m ı şt ı . Kad e r o n a dar s ı n ı rlar çizd i . Büyükl ü ğ ü , kaderin bu sonsuzl uğu a l ­ g ı lad ı ğ ı v e kabu l ettiği şekilde çerçevelend i . " ( H . C . Arms­ trong, G rey Wolf , s . 264) 72

B u adam ı n çap ı i l e ü l kes i n i n ki aras ı nda büyük b i r o ran­ s ı zl ı k vard ı . İ şte bu zate n onun kişi l i ğ i n e bel i rg i n l i k kazan­ d ı rıyord u . Çünkü, eseri , s ı n ı rl ı bir alana s ı ğ d ı r ı l m ı ş o l mas ı ­ n a rağ m e n , g e n i ş l i kte kaybett i ğ i n i d e ri n l i kte v e g üçte ka­ zand ı . H a re ket alan ı n ı n darl ı ğ ı , o n u n boş l u kta dağ ı l mas ı na engel o l d u . O n u , hem zaman ve hem zem i n içinde s ı kı b i r şeki lde s ı n ı rlad ı , i nsan icraat ı n ı n örnek b i r değer kazand ı ğ ı d ü zeye d o ğ ru yüceltti . B i rçok büyük devlet ada m ı n ı n , bazen ken d i eseri tara­ f ı ndan geç i l d i ğ i o l m uşt u r. O n l a r, yarattı kları soru n l arı n vüs'at ı alt ı nda veya yönettikleri insan kitl e l e ri n i n ağ ı rl ı ğ ı al­ t ı nda ezi l m iş l e rd i r. M u stafa Ke mal'de h i ç böyle olmam ı şt ı r. Onda, i rade, olaylara yukarıdan bakm ı ş ve güçlü b i r rahat­ l ı kla b u n lara egemen olmas ı n a i m ka n vermişti r. Savaş meyda n l a r ı nda cü r'etkar olduğu kadar, s iyasi sahada da ted b i r l i b i r şeki lde, öyle emin bir hayat yol u taki p etmişt i r ki , baze n , aşm ı ş o l d u ğ u güçlüklerin bize söylenmek isted iği kadar g e rçekte n korkunç olup olmad ı ğ ı n ı i nsan ı n kendi kend i n e sorası g e l m i ştir. Ondan daha az büyük b i ris i n i n bu m ücadelede yüz ke re ye n i l m iş olacağ ı n ı fark etmek için olaylara yak ı ndan bakmak yete rl i d i r. B u nedenle hayat ı nda, ne dalgalan maya b ı rak ı l m ı ş ne de kara rs ı z kal m ı ş bir şey vard ı r. Her şey o rada ateşl i , ama b i l i nç l i b i r tutku n u n m ü h ü r ü n ü taş ı maktad ı r. Her şey o rada , h içbi r karş ı t g ücün a ras ı n ı açamayacağ ı güçlü b i r mantı kla b i rb i ri n e bağla n m ı şt ı r. Bu da eseri n e , b i r ağac ı n büyüme­ s i nde o l d u ğ u gibi "devam l ı l ı k n itel i ğ i " vermekted i r. Fakat b u rada , bu eşi görü lmemiş macerada, ö n ü nde sayg ıyla e ğ i l i n mezse sayg ı s ı zl ı k e d i l m i ş o l u nacak bir başka baş a ktö r daha va rd ı r: Türk halkı . O n u n , M ustafa Kemal ile karş ı laşmas ı ndan çağdaş Tü rkiye doğm uştur. Bütün bu g ü ç l ü k l e ri n o rtası nda, Gaz i , sadece yü rekte n bağ l ı ve sağ­ lam o l d u ğ u için ağ ı r ve kaba den i le n bu haşin Anadolu hal73

kı n ı n g üve n i n i harekete geç i rme ve m u hafaza ede b i l m e i m ­ kan ı na sah ip o l m uştur. B u h a l k asla ne savaşa atı l mayı reddetmiş ne de ac ı ları n ı d i k kate a l m ı şt ı r. As la o n u n la ne kan ı n ı n ne de al ı n teri n i n pazarl ı ğ ı n ı yapm ı şt ı r. O rd u b i rl i k­ lerinde olduğu g i b i , fabrika vard iyaları nda da ona itaat et­ m i ştir. O n u n m ücadeles i , kendi m ücadeles i ; savaş ı da, ken­ d i savaş ı d ı r. Bazen kuşkusuz sab ı rs ı zl ı k ve memnuniyets i z l i k gös­ terd i ğ i o l muştu r. Fakat bu ye rs i z davra n ı şları , M ustafa Ke­ mal ' i n , a rada bir kend i s i ne yapt ı ğ ı haş in muameleden kay­ naklan m ı yord u . B u , Ö nder' i n ke ndisinden isted i ğ i n i n g üc ü ­ n ü n üzerinde o l d u ğ u izlen i m i n i ed i n d i ğ i zaman kap ı l d ı ğ ı ce­ sa rets i z l i k işaretleriyd i . Gaz i ' n i n , onu götürmek isted i ğ i ge­ lecek, görüşleri n i n boyut u n u aş ı yord u ve yükled i ğ i görev ona i m kans ı z g i b i görünüyord u . Ama G azi , isted i ğ i n i n i m ­ kan s ı z o l mad ı ğ ı n ı ona göste rme k i ç i n müdahale ettiğinde, ke ndi yetene kle ri n i ve kaynakları n ı en iyi kendisinin ölçebi ­ leceğ i izlen i m i n i verd i ğ i nde, derhal silah ı n ı veya kazmas ı n ı a l ı yor ve cesaretle yeniden işe koyu l uyord u . İ yi niyeti son­ suzd u . Yeter ki , münaf ı klar uzaklaşt ı r ı l s ı n ve Ö nder konuş­ sundu. Bir gün İ ngi lte re Büyükelçisi, b i r te rcüman arac ı l ı ğ ıyla An kara' n ı n sebze pazarında bir köylü toplu luğuna; " N için Mustafa Kemal ' i bu kadar sayıyo rsunuz?" d i ye sord u . B i r genç çiftçi hiçb i r teredd üt göste rmeden ; "Çünkü o b i z i , bizden daha iyi tan ı yo r ve neye i htiyac ı ­ m ı z olduğunu bizden daha iyi b i l iyo r, " d ed i . Tü rk hal k ı , Gazi ile iftihar etmiştir. Her zaman hakl ı d ı r. Ç ü n kü , onun ellerinde inan ı l maz değişime uğram ış ve on­ dan, bağ ı ş olarak daha önce asla sahip olmad ı ğ ı şeyi al­ m ı şt ı r: Vatan ı . Tü rk halkı , Bat ı l ı ü l kelerin hayat ı n ı uzu n zamandan be74

ri koş u l l and ı ran şeye i l k defa sah i p o l d u : üzerinde kök sala­ cağ ı b i r to p rak, ke ndisine ait bir vata n . B u n l a r Tü rkler için t ü m üyle ye n i bir şey, bugüne kada r h i ssetmed i ğ i bir heye­ can kaynağı i d i . Vaktiyle Su ltan için top rakl a r fethetm işt i ; sonra o n ları yönetmiş, savu n m u ş , işletmişt i , y i n e S u ltan içi n . Ama asla Makedonya ya da Arnavutlu k'ta, Boğdan ya da Bosna'da, Su riye'de ya da F i l istin'de otu rd u ğ u topraklar­ la içte n l i k l i bağlar ku rmam ı şt ı ; asla o n ları n üze rinde vata n ı olarak yaşamam ı ştı . Ş i m d i , ço k zamand ı r kend i s i nden e s i rgenen şeye sa­ h i pt i : üzerinde ocağ ı n ı kurabileceğ i d ü nyan ı n küçük bir par­ ças ı . Osman l ı İ mparato rl u ğ u ' n u n y ı k ı lması ve K u rtuluş Sa­ vaş ı ' n ı n ateşi aras ı nda ona, b i r vatan d o ğ m uştu . M ustafa Kemal , kend i l e ri n i i stanbul'dan Samsun'a gö­ t ü ren vapu rda A rif ve Refet'e ; " İ hti l a l l e r mevcut devletlerin şekl i n i değ iştirir. Tü rkiye henüz mevcut değ i l . Onu d ü nyaya get i rmek lazı m , " demişti . H ayat ı n ı n sonunda Gazi , söz ü n ü tuttu ğ u n u söyleyebi­ l i rd i . M u halefet ku rmak için g i riştiğ i tal i hsiz olgu d ı ş ı nda, kend i s i n e hedef seçtiği bütün hedeflerine u l aş m ı şt ı . Tari hte b u n u söyleye b i l ecek kaç insan va rd ı r? M ustafa Kemal 1 O Kas ı m 1 938'de i stanbu l'da öld ü . İ k­ tidara , s ad ı k arkadaş ı İ smet İ nönü geçt i . Kendisine reva görd ü ğ ü ezici b i r çal ı ş ma, çok zay ıf b i r beslenme (hemen hemen sad ece leblebi yiyord u ) ve çok i h male u ğ ram ı ş b i r ka raciğe r s i rozu , sonunda hayat ı n ı al ı p götü rd ü . Gerçekte , kend i kend i n i harcad ı ğ ı da söylen eb i l i rd i . Ö l ü m döşeğ inde, " M i l leti n g e l ece ğ i n i ve gel işmes i n i gençliğe e manet ed iyo­ ru m , " ded i . B u ndan böyle eseri n i izlemek ona düşüyo rd u . Ç ü n kü b i r m i l letin hayatı asla d u rmaz . . . B ü t ü n ü l ke yasa b ü ründü ve görke m l i b i r cenaze töre n i yap ı l d ı (2 1 Kas ı m 1 938) . Dü nyan ı n h e r tarafı ndan gelen tem s i lci ler, naaş ı ö n ü nde sayg ıyla eğ i l d i l e r. 1 9 1 4- 1 9 1 8 Har75

b i ' n i n galipleri , yen i l m i ş o l m as ı na rağmen , kend i l e ri n i Tü rki­ ye'den kovan kişiye, daha büyük bir sayg ı göste rd i ler. O r­ d u n u n seçme b i rl i kleri , K u rt u l uş Savaş ı ' n ı n gazileri, bayrak de metle riyle çevri l i katafal k ı n üze ri ne kon u l muş olan Baş­ ko mutan' ı n tabutu ö n ü n d e n saatler boyu geçtiler. Son ra top ses l e ri etrafta g ü rü lderke n , tabut, bir top a rabas ı nd a çağ­ daş başkente ve Bayazıt' ı n savaş alan ı na bakan tepeye ge­ tirild i . Gazi ' n i n ö l ü m ü bütü n m i l leti gözyaşlarına boğd u . Ü l ke ­ n i n her yeri nde Eski K u rt u l u ş Ko miteleri ne yapacakla rı n ı b i l emeden topland ı lar. Köyl ü ler, yüz b i n le rce köyl ü , köy meydan l a rı nda ve yollard a topland ı . Tozlar içinde d i z çökü­ yorlar, hataları ndan do lay ı af d i l iyorlar ve gözleri nden yaş a k ı t ı yorlard ı . Savaş ı n ac ı ları , yeniden yap ı lanman ı n sanc ı ları , idam­ lar, hepsi s i l i nmişti . Halk sadece bir şey görüyo rd u : son y i r­ m i y ı lda al ı n m ı ş olan mesafe. Gönülleri doldura n sevg isi ke n d i l e ri nden h iç e ksil meyecek olan Devlet Başkanları n ı n kayb ı , içleri n i n e n deri n l e ri n e işl iyo rd u . Atat ü rk ölmüştü : Onlar g e rçek babaları n ı kaybetmişler­ d i . ( Benoist Mec h i n , Mustafa Kemal " B i r İ mparato rl uğun Ö l ü m ü " , Tü rkçes i : Zeki Ç e l i kko l , B i l g i Yayı nevi , s. 320 ve deva m ı )

-

10

-

Atatürk'ü doğru anlayan ve anlatan kişiler ülkemizde d e va r Bunlardan biri dostluğuyla her zaman övündüğüm Dündar Soyer . Her Türk ayd ınının o kuması gerekt i ğ i n e i n a n d ı ğ ı m Cumhuriyetle Adım Adım Olaylar, Anılar adlı muhteşem eserind e , Atatürk için yazd ı klarını , ke ndisi­ n i n özel izniyle aşağ ıya ayn e n alıyorum: 76

Tari he b i l i msel b i r yaklaş ı m la bakt ı ğ ı m ı z zaman beşe­ riyete damgas ı n ı vurmuş b u l uşları i le olaylar yarata n , ye n i b i r ç a ğ aça n , top l u mları ye n i ufuklara taş ı ya n tari h i şahsi­ yetler görürüz. B u i nsanlar, ya tari h i n a kı ş ı n ı değ işti ri rle r, ya da bu a k ı ş ı h ı zland ı rı p yavaşlatab i l i rler. Atatü rk h i ç şüphe yok ki tari h i n ak ı ş ı n ı değ işti ren m üstesna b i r kişiyd i . B i r dahi idi . İ çinden doğduğu top l u m u n ü rü n üyd ü , ama o top l u m u n ka­ d e ri n i d e ğ i şti rmişti ve o top l u ma damgas ı n ı v u rmuştu . Yal­ n ı z Tü rkiye ' n i n değ i l , Tü rkiye ile b i rl i kte d ü nya tari h i n i n de­ ğ i ş mes i n d e , ina n ı l maz büyü kl ü kte bir ro l oynam ı şt ı . Ü n l ü İ n g i l i z yaza r Lo rd Ki n ross ' u n çok beğend i ğ i m şu sözl e ri n i b u raya al mak istiyorum: "Atat ü rk' ü n gerçek kişi l i ğ i n i ararke n , insan denen son­ suz mucizeyle karş ı laş ı rız. Atat ü rk'ün yaşamöyküsü, baş­ tan başa a k ı l lara hayret veren işlerle, olağanüstü başarılar­ la dolu m i l l i b i r destand ı r. " Tari h i n ender yetişt i rd i ğ i b u büyük i n s a n ı be n , 1 929 y ı ­ l ı nda h e n ü z küçük b i r çocuk o l d u ğ u m s ı rada tan ı ma k bahti­ yarl ı ğ ı na e ri şt i m . Onu tan ı d ı ktan son ra , ö l ü m ü ne kadar ge­ çen yaklaş ı k 1 O y ı l l ı k s ü re içerisinde de y i ne onun çevresin­ de, yak ı n ı nda b u l u nan fikir ve mücadele a rkadaşları n ı n a ra­ s ı nda b u l u n d u m . O n u n askeri , i ktisad i ve top l u msal fikirleri­ n i e n i n e boy u n a ve deri n l i ğ i n e öğrenme f ı rsat ı n ı elde ett i m . As ke ri dehas ı n ı n i l k v e büyü k ö rneğ i n i Çanakkale sa­ vaşları nda ve rm i şti . B i rinci Dü nya Savaş ı s ı ras ı nda Boğaz­ lara göz d i ke n İ n g i ltere , olanca g ücüyle Çanakkale'ye yük­ leniyord u . O s ı ralarda İ n g i ltere Başbaka n ı Lloyd George, Bah riye N az ı rı da W i nston C h u rc h i l l idi. Gelibolu savaş ları nda M ustafa Kemal komutas ı ndaki kuvvet l e ri m iz, İ n g i l izleri tam bir hezi mete u ğ ratt ı . İ ngiliz do­ nanmas ı n ı n k ruvazö rleri , m u h ripleri, d e n izalt ı ları , Boğaz ' ı n deri n l i klerine g öm ü l ü rken İ n g i l iz Parlamentos u nda k ı yamet77

ler kopt u . M i l letvekilleri , " H a n i Boğazlar bizim olaca kt ı ? Ege, Yu nan denizi h a l i n e gelecekt i ? Bat ı Anad o l u İ talya'ya ve ri lecekt i ? Bütün b u n l a r için biz bu kadar alt ı n öded i k . Koskoca İ n g i l i z İ mparato r l u ğ u ' n u n ac ı b i r hezi mete u ğ rama­ s ı na sebep old u n u z . H e p i m i z i rez i l ett i n i z . B u n u n tari h i so­ ru m l u l u ğ u n u nas ı l taş ı yaca ks ı n ı z ? " d iye haykı rıyorlard ı . B u ağ ı r suçlamalara cevap vermek üzere Başbakan Lloyd George söz ald ı ve tek bir cümle söylemeyi yete rl i buldu: "Tü rkiye'de asrı n dehas ı n ı n karş ı m ı za çı kacağ ı n ı nere­ den bileb i l i rd i k . " Büyük kumandan M ustafa Kemal , Anafartalar'da ka­ zand ı ğ ı zafe rle Bah riye Nazı rı C h u rch i l l ' i n siyas i hayat ı n ı d a o rada noktala m ı ş ve İ kinci Dünya Savaş ı ' na kada r ge­ çen uzun y ı llar boyunca, onun önemli bir mevkiye g e leme­ yişine de neden o l m uştu. Bu zafe r, Atat ü rk'ün dehas ı n ı n b i r ö rneğ i d i r. Her tari h i şahsiyet g i b i M u stafa Kemal'in kiş i l i ğ i n i n o l u ­ ş u m u nda da, doğuşundan itibare n i ç i n d e b u l u n d u ğ u toplu­ mun, g ittiği oku lları n ve okuduğu eserleri n büyük rol ü vard ı . Selani k'te doğm uştu ve Selanik, o tari hlerde Osman l ı İ mparatorluğu'nun batı yakas ı ndaki önemli fiki r v e kültü r me rkezlerinden b i riyd i . 1 789 F ran s ı z İ htilal i ' n i n dalga dalga bütün d ü nyaya yay ı lan " h ü rriyet, eşit l i k ve kardeş l i k" kav­ ramları bu me rkezlerdeki T ü rk ayd ı nları n ı da etki lemektey­ d i . Buna rağ men bütü n insan l ı k alemi içi n yen i b i r çağ ı n ka­ p ı s ı n ı açan bu rüzgar, Meclis-i Mebusan' ı kapatarak B i rinci Meş rutiyete son veren Abd ü l hamit' i n istibdat idaresi alt ı n ­ daki Anadolu 'ya ulaşam ıyo r v e orada yaşayanlar a ras ı nda tart ı ş ı la m ı yord u . Osman l ı hükümran l ı ğ ı alt ı nda b u l u nan Arnavut l u k, Y u ­ nanistan , Bulgarista n , S ı rb istan bölgelerinde Meş rutiyetten ço k önce bağ ı ms ı z l ı k cereyanları da geliş meye baş lam ı şt ı . 78

Selan i k , T ü rk d ü nyas ı nda ye n i ve h ü r fiki rlerin me rkezi d u ru m u ndayd ı . Atat ü rk, i l ko ku l u b it i rd i kte n so n ra Manast ı r A s ke ri İ d a d i s i ' n e deva m ederke n , genç T ü rklerin yetiştird i ğ i b ü y ü k h atiplerden Ö mer Naci i l e tan ı şt ı . O n a vatan şai ri N am ı k Ke m a l ' i tan ı mak, elden ele, g i z l ice dolaşan ş i i rleri n i o k u ma k v e h e r b i ri , vatanseve rl i k kasideleri olan tiyatro e s e rleri n i n heyecan ı n ı tatmak i m kanları n ı hep Ö mer Naci s a ğ l ad ı . M a n ast ı r İ dad i s i ' nde ve daha son ra Selan i k Aske ri R ü şt iyes i ' n d e , Mustafa Ke ma l ' i n d ü ş ü nce ufkunda önemli g e n işlemeler olduğu mu hakkakt ı r. O y ı l la rda ü l kes i n i n gele­ ceği i le i l g i le n m eye başlam ı ş , Roberspie rre , Jean Jacq ue R o usseau g i b i F rans ı z İ htilal i ' n i hazı rlayan f i k i r adam ları n ı n e s e rleri n i deri n l iğ i ne i ncelemişti. Sela n i k As keri R ü ştiye­ s i'nde ku rd u ğ u a rkadaşl ı klardan baz ı ları , hayat ı boyu nca d evam ett i . Salih Bozo k, N u ri Cenker ve Fuat Bu lca o arka­ daşları aras ı ndayd ı . B u a rada 1 908 y ı l ı n ı n öncesi v e s o n ras ı "özg ürlük, eşitlik, adalet, kardeş l i k" akı mları n ı n bayrağ ı n ı taş ı yan Jön T ü rkle r i l e İ ttihat ve Te rakki ' n i n M e rkez Kom ites i n i ol uştu­ ran vatanperver su bayları n , Abd ü l h a m it'e karş ı başkald ı rı p 1 876 Anayasas ı n ı yeniden y ü rü rl üğe koyd u rmak isted i kleri­ ni gö rüyo ruz. Düşü nce plan ı ndan ç ı kara k uygulama safha­ s ı na g i re n b u hare ket i n içerisi nde yer alan Rah m i , Talat , Cavit, D r. Nazı m , Bahatti n Şaki r g i b i şahs iyetler, daha son­ raki y ı l larda M u stafa Kemal'e, Anadolu hare kat ı n ı yü rüt­ m e kteyke n b i r s ü re yard ı mc ı olacakla rd ı r. J ö n Tü rkler i le İ tti hat ve Terakki ' n i n , " ü mmet " i " m i l let"e d ö n üştü rmek, yabancı devletleri n müdahaleleri n i ön lemek, yarı söm ü rge d u ru m u ndan kurtulmak ve kapitülasyonlara karş ı savaş açmak yol u nda be n i msed ikleri f i k i rler de, Mus­ tafa Kemal ' i n ru h u n a yerleşen mücadele ateş i n e , hiç şüp­ hesiz b i re r kaynak o l m uştu r. 79

Genç ku rmay M u stafa Ke m a l , İ kinci Meş rutiyet i l a n ı na ka rş ı ç ı kan şeri atç ı ları n neden oldu kları " 3 1 M a rt Vak'as ı n ı " bast ı rmak üzere Hareket O rd u s u nda görev alarak, M a h m ut Şevket Paşa i l e b i rl i kte İ sta n b u l ' a g i rm işti . Meş rutiyet i n i la­ n ı ndan sonra toplanan Mec l is-i Mebusan için 1 47 Tü rk m i l ­ letveki l i n i n yan ı nda Arap as ı l l ı 6 0 , A rnavut as ı l l ı 27, R u m as ı l l ı 2 6 , Slav as ı l l ı 1 O kişiyle, 4 de Yah udi b u l u n maktayd ı ve Halide Edip bu tabloyu "Ahenkten yoks u n b i r Mec l i s " olarak tan ı ml ı yord u . Kı saca söylemek gereki rs e , içinde yaşay ı p büyüd ü ğ ü , h ü rriyet rü zgarları n ı n estiği o rt a m , M ustafa Kema l ' i evvela büyük bir asker, büyük b i r kumandan ve so n ra da tari h i n seyri n i değiştire n , modern C u m h u riyeti kura n , öne m l i i n k ı ­ lapları hayata geç i re re k m i l leti n i çağdaş d ü nyan ı n n i metleri­ ne ortak eden b üyü k bir devlet adamı yapm ı şt ı r. Biz Türkler heyecan ve d uygu pencerem izden bakt ı ğ ı ­ m ı zda, Mustafa Kema l ' i h e r şeyden önce b i r " h is v e heye­ ca n adam ı " olarak görmek i ste riz. Oysa Atatü rk, yaşam ı bo­ yu nca en öne m l i devri m le ri n i gerçekleşti ri rken dahi his ve heyecan adam ı değ i l d i r. Bütün yarg ı larına, kararlarına ve davra n ı şlarına daima sağd uyusu ve mant ı ğ ı hakim olmuş­ tur. Bunda da okud uğu F rans ı z fi lozofları n ı çok iyi anla m ı ş v e hazmetmiş olmas ı n ı n etk i l i olduğu mu hakkakt ı r. B u rada Atat ü rk' ün sah i p old u ğ u geniş b i ri k i m ile i l g i l i olarak C u m h u riyet i m i z i n i l a n ı ndan önceki döneme a i t i l g i nç b i r örnek de ve rme k istiyoru m . 1 922 yı l ı n ı n 1 4 Temmuz g ü n ü . An ka ra'da Tü rkiye B ü ­ yük M i l let Mecl isi H ü kü meti var. F ransa bu h ü kü met nez­ d i nde tems i l ed i l me k üzere Ankara'ya M i ralay M ujen ad l ı b i r zat ı görevlen d i rmiş . B u zat , F ran s ı z M i l l i Bayram ı n ı kutla­ mak üzere An kara'da bir kabu l resm i te rtipl iyor ve Gazi M ustafa Kemal Paşa'dan da toplant ı y ı şereflendi rmesi için ricada b u l u n uyor. 80

Atatü rk o dönemde, T B M M H ü k ü meti n i n Başka n ı ve Başko m utan s ı fatları n ı taş ı makta. Daveti kab u l ederek top­ lant ı ya kat ı l ıyor ve F ra n s ı z Büyük İ htilal i ' n d e n bahseden b i r konuşma yaparak ş u n ları söyl üyo r: " Efen d i ler, ihti lal i n baş l ı ca üç sebebi vard ı : - H a l k , ö nce özg ürlüğüne kavuşmal ı d ı r. B u i htila l i n po­ l itik sebe b i d i r. - H a l k tabakas ı içindeki farkl ı l ı kları , i mtiyaz ı o rtadan kald ı rmak g e rekiyo rd u . Bu i hti lal i n sosyal sebe b i d i r. - Çal ışan ı n ve sonunda elde ed ilen ü rü n ü n mü kafat ı n ı top lamak g e rekiyo rd u . Bu d a i ht i l a l i n eko n o m i k sebebiyd i . V e sonu nda da: Çok ü m it ed iyoru m ki , özg ü rl ü k ve bağ ı ms ı zl ı k için b i n ­ lerce evlad ı n ı toprağa g ö m m ü ş ( h u kuk-i beşer) , i n san hak­ ları beyannames iyle ispat etmeye çal ı şa n ve yüce d üşün­ celeri ilham etm i ş b u l u nan vatansever ve d evrimci F ran­ sa' n ı n b u g ü n kü evlatları , Tü rkiye ' n i n hakl ı davas ı n ı f i i l e n te­ yit edecekt i r . Efe n d i l e r, b i z i m ayağa kal kmam ı z v e u l usal mücadele­ miz d e , F rans ı z u l us u n u hare kete geti ren sebeplerden da­ ha az kuvvet l i , daha az manal ı değ i l d i r . " Başkomutan G a z i M ustafa Kemal Paşa' n ı n i rad ettiği nutuk, 1 9 Tem m u z 1 922 ( 1 338) Çarşamba günü Tevh id-i Efkar g azetes i n i n b i ri nci sah ifesi nde üç sütu n l u k b i r baş l ı k alt ı nda neş red i l m iştir. Gazete n i n s e r m u harriri Ebuzziyaza­ de Ziyad 'd ı r. Arada n 46 y ı l geçiyor ve 1 968 yı l ı nd a b i r g ü n , ayn ı yüzy ı l ı n d i ğ e r b i r büyük l ideri olan De G a u l l e Tü rkiye'ye ge­ l iyo r. Atat ü rk ebed i ist i rahatgah ı ndad ı r. De Gaulle Anıtka­ bi r'e g id e rek, Atatürk'ün manevi huzurunda h ü rmetle eğ i l i ­ y o r v e A n ıtkab i r defte ri ne ş u veci z sözle ri , yaz ı yor: " Pa r m i les renom mes existants , Atat ü rk a atteint au plus rem a rquable nivau d u mende civi l i se . " (Atatü rk, mede81

n i d ü nyan ı n yetişt i rd i ğ i yaşayan l id e rlerin en yüksek m e rte­ bes i n e u laşm ı ş olan ı d ı r. ) Ge neral De G a u l l e ' ü n b u beyan ı , Atatürk' ün b i z i m d ı ş ı ­ m ı zdaki d ü nya taraf ı ndan d a nas ı l değerlend i ri l d i ğ i n i göste­ ren bir baş ka çarp ı c ı ö rnektir. Atatü rk bir mate mat i k ve hesap adam ı d ı r. Askeri , s iya­ si ve sosyal mese leleri e n i ne boyuna, tartarak ve ölçe re k yan ı l ma ihtima l l e ri n i en aza i n d i ren büyük b i r st ratej i u sta­ s ı d ı r. Atatürk' ü n benim gözümdeki ye ri n i tam olara k anlata­ b i l me k içi n , belki konuyu daha sayfalar dolusu uzatmam gere k i r. Ama bahsi b u rada kes iyoru m . Başkaları n ı n gözün­ deki ye ri n i beli rleyen ö rneklerd e n , belki de en çarp ı c ı olara k Y u n a n Başbaka n ı Venizelos'un teşebbüs ünü an latmak sa­ n ı rı m yete rl i olacakt ı r. U n utmayal ı m ki Venizelos, Atatürk taraf ı ndan Anado­ l u 'da ağ ı r ye n i l g iye u ğ rat ı l m ı ş bir devlet adam ı yd ı . Ama onun askeri dehas ı n ı , ka rş ı cephede ye r a l m ı ş da olsa en iyi tan ı yan insanlardan b i riyd i . Daha öneml i s i , isti klal Sava­ ş ı n ı n Tü rk zafe riyle sona e rmesinden son ra, bütün Balkan devletle ri n i n , bir barış ve h uzur bölges i nde elele vermeleri ve ebed iyen dostça yaşamaları için Atatürk tarafı ndan sa­ m i m iyetle sarf ed i len gayretlerin de en yak ı n şahidiyd i . Ya­ şad ı ğ ı ağ ı r mağ l u b iyetin ezikl i ğ i , o n u n , hayat ı n son u n a ka­ dar b i r Atatürk hayra n ı olarak kalmas ı na asla engel ol ma­ m ı şt ı . İ şte b u Ve nizelos , Atatü rk' ü şu sözlerle "Nobel Barış Ö d ü l ü " ne resmen aday gösterd i : "Yaklaş ı k 700 y ı l boyu nca O rtadoğ u v e O rta Avrupa, kan l ı savaş lara sahne olmuş, fakat Tü rkiye C u m h u riyeti'nin ku ru l uşuyla bölgedeki isti kra rs ı z durum, sona ermişti . Barış davas ı na bu değerl i katk ı n ı n sah ibi olan Tü rkiye C u m h u ri ­ yeti Başkan ı Mustafa Kemal Paşa' n ı n , sömürgec i l i k ve em82

pe rya l i z m e ka rş ı savaşan i l k önder, dü nya barı ş ı n ı n öncüsü ve o l a ğ a n ü stü bir devrimci o l mas ı neden iyle Nobel Barı ş Ö d ü l ü ' n e adayl ı ğ ı n ı s u n maktan büyük o n u r d uymaktay ı m . " Sad ece b u tari h i belge b i l e , 2 0 . yüzy ı l d ü nyas ı üzeri n­ de Atat ü rk ' ü n etki s i n i ve katkı s ı n ı kan ıtl amaya tek baş ı na yete rli s ay ı lab i l i r. Ka l d ı k i , d ü nya bas ı n ı o y ı l l ardan g ü n ü m üze kadar her ves i l e ile Atatü rk'e hayranl ı k ifade eden b i n le rce yaz ı yla dold u , taşt ı . i şte o n l a rdan rasgele seçt i ğ i m iki örnek daha: "Atat ü rk' ü n Tü rkiye'de yapt ı kları n ı , h içb i r yerde, h içbir kimse yapamad ı . . . N e C romwe l l , ne Was h i n gton . . . " (Yunan 'Tipos' g azetes i ) "Atat ü rk devri m l e ri o kadar büyük k i , b u n ları n ka rş ı s ı n ­ da d ü nya hala hayretted i r . . . " (Belçi ka ' Le Sai r' gazetes i) ( D ü n d a r Soyer, C u m h u riyetle Ad ı m Ad ı m Olaylar, A n ı lar, B ü ke Yaymları , s.74 ve deva m ı )

-

11

-

A l m a n l a r Enve r Paşa içi n , " H e r meziyeti var. Yal n ı z ta­ l i h i yo k" d e m iş l e rd i r. Bu teş h i s doğ ru d e ğ i ld i r. Atatü rk öldüğü vakit b i r yabancı d ü ş ü n ü r, " B i r eski za­ man atasözüne göre b i r insan ı n , ö l meden önce, tal i h l i oldu­ ğuna h ü kmetmeme l i . Atatürk tal i h l id i r. G ayet ces u rane olan bütün tasavvu rları n ı ve d ü ş ü nceleri n i g e rçekleşti rm iş tek ad a m , i h t i mal k i , od u r. Atat ü rk ' kad e r' i n ken d i s i n e ve rdiği bütün ödevl e ri başard ı ktan s o n ra, o n u r u n doru ğ u nda öl d ü , " demişt i . B u teş h i s de doğru d e ğ i ld i r. Atatü rk ta l i h l i o l d u ğ u i ç i n başarı l ı o l m u ş , E nve r Paşa tal i h l i o l m ad ı ğ ı için başa rı l ı o l mam ı ş değ i l d i r. Tal i h , hesap­ t ı r. "Ta l i h , ayr ı nt ı ya öze nle d i kkatte n i b a rett i r. " Tal i h , yete83

nekle i kizd i r. Ve deva m l ı olara k ancak en yetenekli olana yö nel i r. Atatürk gerçekçi, Enver Paşa hayalseve rd i . 1 9 1 1 ' d e , Bi ngazi Savaş ı ' nda, Enver v e M u stafa Kemal Beyler kat ı nd a b u l u nan bir İ n g i l i z gazetesi m u h a b i ri şöyle yazd ı : " E nve r, büyük düşü ncele rde n , büyük planlardan çab u k heyecanlan ı rd ı . Hayale tutku n d u . Ayrı ntıyla, ra kamla pek uğ raşmazd ı . M u stafa Kemal gerçekçiyd i . Parlak projeler, göz kamaşt ı rı c ı her şey onda g üvensizl i k ol uşturu rd u . Bel i r­ s i z büyük düşünce ler onu bağ la mazd ı . Amaçları s ı n ı rl ı yd ı . İ nce hesap, uzun mu hakemeden sonra kararı n ı ve ri rd i . Yaklaş ı k i l e , genel i l e yeti nmez; sağ lam esas lar, rakam is­ terd i . " Enver Paşa, B i ri nci D ü nya Savaş ı 'nda, yen i l ece ğ i m i z i , ye n i lebi leceğ i m iz i b i r an hat ı rı na geti rme mişt i r. Savaş ı n dördüncü y ı l ı nda, "Bakıyo ru m . Biz daha savaşabi l i riz" de­ m i şt i . Zaval l ı büyük adam ! San ı yordu ki savaşa son verm e k bizim e l i m izde i d i . "Art ı k yet � r. Barı ş yapab i l i riz" ded i ğ i miz zaman barış o l uverecekti . " E nver Paşa hayaller içinde yaşam ı şt ı r ve b i r hayal uğ­ runa öl müştü r. " (Al i Fuad E rd e n , is met İ nön ü , Bilgi Yayı ne­ vi , s . 80)

-

12

-

B i ri nci Dü nya Savaş ı ' n ı n Osman l ı lar aç ı s ı ndan o l u m ­ s u z gel işmeler göste rmesi Pantü rki st düşüncenin çekici l i ğ i ­ n i yit i rmesine y o l açm ı şt ı r. 1 9 1 1 'lerde Ye n i T u ran ad ıyla siyasal roman yazan Ha­ l i d e Edip'in 30 Hazi ran 1 9 1 ?'de Vakit gazetes inde Asya ve Kafkas lar'daki Türklere önderl i k etmekte n vazgeçip, "bu 84

m e m l e keti n " soru n larına eğ i l i n m es i n i istemes i , G öka lp' i n , Türkç ü l ü k ye rine Tü rkiyeci l i ğ i savu n maya başlamas ı , Os­ ma n l ı İ mparatorluğu' nda yeni b i r döne m i n başlang ı c ı n ı ol uşt u rm u ştur. Osman l ı İ mparato rl uğu' n u n 30 E k i m 1 9 1 S'de Bi ri nci D ü nya Savaş ı ' ndan yen i k olarak ayrı l mas ı üzeri ne, i mpara­ torl u k s ı n ı rları içinde yaşayan b i r k ı s ı m ı rkç ı g rupları n ayrı bağ ı m s ı z devletl e ri n i ku rmaya yöne lmeleri , İ t i laf Devletleri­ nin T ü rk topra kla rı n ı işgal etmesi , Osman l ı Devleti ' n i ku rtar­ mak içi n b i r yandan mandac ı l ı k d ü ş ü ncesi n i g ü ndeme geti­ rirke n , ö b ü r yandan da içinde eski İ tti h atç ı ları n bir böl ü mü­ n ü n d e yer ald ı ğ ı u l usları n ken d i kaderi n i tay i n etme i l kesi­ ne dayanan çağdaş u l usalc ı l ı k d ü ş ü nces i n i n g e l işti rilmesi çabas ı n ı baş lat m ı ştı r. O s m a n l ı Devleti'nde, Tü rk o l mayan etn i k öğelerin b i r bö l ü m ü a y r ı b i re r devlet olarak o rtaya ç ı karke n ; çeki rdek öğeyi o l u şt u ran Tü rklerin egeme n l i kten yoks u n kalmas ı na g ö n ü l l e ri raz ı o l mayanlar, Osman l ı İ mparatorl uğu ye rine, Türk u l us u n u k u rtaracak çözüm yolları a ramaya koy u l muş­ lard ı r. " M i l l ic i " olara k n itele n d i ri len bu g rubun öncü l ü ğ ü n ü M ustafa Kemal Paşa yapm ı şt ı r. D a h a okul s ıraları nda i ke n , Frans ı zcas ı n ı n yard ı m ıyla Fran s ı z Devri mi ' n i n get i rd i ğ i " u l u­ sal devlet " , " u lusal vatan" kavramları n ı ben i msemiş olan M ustafa Kemal , doğal s ı n ı rlar içinde bir " u l usal devlet"e ve "vata n " a sahip o l man ı n özle m i n i çekmiştir. Ö zel l i kle S u ri­ ye'deki g ü n leri , Tü rk halkı na, ancak u l usal bir devlet i n daha iyi bir g e l ecek sağ layab i l eceğ i kan ı s ın ı pekiştirmiştir. B u ne­ d e n l e 1 9 1 8 sonras ı nda o rtaya at ı lan Osma n l ı Devlet i ' n i ol­ d u ğ u g i b i yaşatma d ü ş ü nceleri n i n ve öneri l e ri n i n h içbiri n i n yan ı nd a ye r almam ı ş , bunları gerçekçi g ö rmemişti . İ çinde b u l u n u l a n dönemde Osman l ı Devleti ' n i n teme l le r i n i n çöktü­ ğ ü n ü , ö m rü n ü tamamlad ı ğ ı n ı düşün müşt ü r. "Osman l ı Dev­ l eti ( n i ) , o n u n istikla l i ( n i ) , pad i şa h ( ı ) , halife(yi) , h ü kümet(i)" 85

a n l a m ı kalmam ı ş b i rtak ı m boş kurumlar ve söz l e r o l a ra k n i ­ tele n d i rmiştir. Ç ü n kü , s avaş so n ras ı nda " o rtada b i r avuç T ü rkün barı n d ı ğ ı b i r ata yu rd u kal m ı şt ı " İ ti laf Devlet l e ri için son soru n bunun da paylaş ı m ı id i . B u d u ru m karş ı s ı nda te k çözüm yo l u n u n " hakimiyeti m i l l iyeye müstenit, b i lakayd ü ­ ş a rt m üstaki l ye n i b i r Tü rk devleti" ku rmaktan ibaret o l d u ğ u ­ n u tespit etmiş v e bu d ü ş ü nceyi yaşama geç i recek yönte m­ leri a ramaya koy u l m uştu . Samsun'a ayak bast ı ktan son ra, ye n i Tü rk devlet i n i oluşturacak ö rg ütlerle, g üç l e rl e , kişilerle i l i ş k i ku rmaya yö­ n e l m iştir. "Ne kad a r ze n g i n ve gönenç içinde o l u n u rsa o l u n ­ s u n , bağ ı ms ı z l ı ktan yoks u n u l u s u n uygar d ü nyad a u ş a k o l ­ maktan daha yuka rı b i r d ü zeyde" b u l u namayacağ ı n ı savu ­ nan M ustafa Kemal Paşa, T ü rk u l us u n a gerçek k u rt u l u ş yo­ l u n u "Ya İ sti klal , Ya Ö l ü m " parolas ıyla göste rmişti r. Çağdaş düşü nsel teme l le re dayanan u l usal , demokra­ t i k ve tam bağ ı ms ı z yen i bir devletin kurulab i l mesi içi n , Os­ man l ı Devleti ' n i n y ı k ı l mas ı gerekiyord u . Ü l ke n i n içinde bu­ l u n d u ğ u somut koş u l ları ise böyle bi r düşünce n i n aç ı klan­ mas ı n ı i m ka n s ı z k ı l ıyord u . O nede nle M u stafa Kemal Paşa, ye n i T ü rk devleti ku rma yolu ndaki çal ı ş maları n ı , " b i rtakı m safhalara" ay ı rm ı ş , "vakayi ve hadisattan istifade " ederek, " kademe kademe yü rüye rek" hedefe u laşma stratej i s i n i be­ n i msem işti r. Samsun'a ayak bastı ktan so n ra , i l k aşamada, y u rtse­ ve r as ke r-s ivil ayd ı n ö ncü l ü ğ ü nde, yö relerin işgale u ğ rama­ s ı n ı ö n l emek için W i l son i l keleri n i amaç ed inerek ku ru l m u ş b u l u n a n ö rgütleri bi rleşti rmeye ça l ı ş m ı şt ı r. Bu çal ı ş malara paralel olarak, Anado l u İ hti lal i ' n i n i l k b i l d i rgesi nde de ye r a l acak i l keleri tesp it etm i ş ve bu i l ke leri arkad aş larıyla gö­ rüştükten son ra 2 1 -22 Hazi ra n 1 9 1 9 geces i yay ı m l a m ı şt ı r. Amasya Tam i m i ad ı ve ri l e n bu belge ile vata n ı n bütü n ­ l ü ğ ü , u l usun özg ü rl ü ğ ü n ü n te h l i kede old u ğ u , u l u s u n özg ü r86

l üğ ü n ü u l u s u n istem ve kararı n ı n ku rta rabi lece ğ i bel i rt i l d i k­ ten son ra , u l usun hak i steyen ses i n i t ü m d ü n yaya duyura­ b i l me k i ç i n b i r u l usal heyetin ol uştu ru l mas ı n ı n gerektiği vur­ g u lan m ı şt ı r. U l usal heyetin ol uşt u ru l ab i l mesi için, Sivas'ta toplanması bel i rtilen kongreye , her l ivadan üçer kiş i n i n se­ ç i l i p gönderil mesi istenmiştir. Vatan , m i l let ve özg ü rl ü k g i b i çağdaş kavramlarla dolu bu b i l d i r i , ayn ı zamanda u l usalc ı hare keti n amaç ve yöntemini de o rtaya koy m uştur. Vatan , m i l let ve özg ü r l ü k kavramları , Osman l ı döne­ m i ndeki a n lamları n ı n d ı ş ı na ç ı karılara k çağdaş boyutlarla ele al ı n m ı ş ; ye n i T ü rk devlet i n i n bel i rleyici öğeleri olarak halka s u n u l m uştur. S ı k s ı k vu rg u lanan "vatan sözc ü ğ ü , ne Turan ı , ne tüm şe riat ı n egemen o l d u ğ u toprakları , ne de köy meydan ı n ı kaps ıyord u . " 30 Ekim 1 9 1 B'de silahlar sus­ tuğu anda elde kalan topraklarla s ı n ı rlanm ı ş bir mekan ı ifa­ de ediyord u . " M i l let" ise ne Tü rkçü lerin anlad ı ğ ı anlamda t ü m Tü rkle ri , ne İ slamcı bi r boyutta tüm İ slamları kaps ı yor­ d u . Çağdaş an lamda ı rk, d i l , d i n öğelerine ağ ı rl ı k verme­ yen, ayrı m c ı l ı ğ ı yad s ı yan, "Tü rkiye'de yaşayan tüm halkı içine alan" bir kavram olarak gözüküyord u . Ö zg ü rl ü k dü­ şüncesi d e geniş boyut içe riyord u . B u , ancak tam bağ ı ms ı z b i r ü l ke i ç i n geçe rl i olabi l i rd i . Siyasa l , ekonomik, kültüre l , as ke ri bakı mdan bağ ı ms ı z ol mayan b i r ü l keyi Mustafa Ke­ mal Paşa' n ı n bağ ı ms ı z b i r devlet olarak nitelemesi olas ı de­ ğildi. "Tari h , b i r u l us u n , kan ı n ı , hakk ı n ı , va rl ı ğ ı n ı h içbi r za­ man i n ka r edemez" d iyen M ustafa Kemal , u l usal va rl ı ğ ı n ko ru n a b i l mesi için d e u l us u n ö rg ütl e n mes i n i zoru n l u görü­ yord u . " İ şe köyden ve mahal leden ve mahalle hal kı ndan , yan i fe rtte n " başlad ı kları n ı bel i rten M ustafa Kemal , "aşağ ı ­ dan y u ka r ı ya , temelden çat ı ya" doğru y ü kselen b i r ö rgütlen­ me mod e l i nden hareket ederek, " hakimiyeti m i l l iyen i n " sağ­ lan mas ı na çal ı ş ı yo rd u . Ö rg ütlen meye e n küçük b i ri mden 87

baş lan ı ld ı ğ ı g i b i , b u ö rg ütlerin b i r çat ı alt ı na al ı n mas ı i ş i n e de böl gesel bütün leşmelerle g i d i l iyor, Sivas Ko n g res i ' n d e , Anado l u - R u me l i M üdafaa-i H u ku k Cemiyeti ad ı altı nda t ü m bağ ı ms ı zl ı kç ı ö rg ütler b i rleşt i r i l iyord u . Ye n i Tü rk devl eti n i " m i l l i hakimiyet" esas ı na dayand ı r­ may ı d üş ü nen M u stafa Ke m a l , u l usal egemenl ikle ters d ü ­ şecek mandac ı l ı ğa karş ı cephe a l m ı şt ı r. Mustafa Ke mal başta o l mak üzere, u l usal tam bağ ı ms ı z l ı kç ı düşü nceyi sa­ vunanlar, pazarl ı kla elde e d i lecek " istiklal " i şeklen o l masa b i l e " manen" bir "esaret" o l a rak n itelend i rmişlerd i r. S ivas Ko n g res i ' nde M u stafa Ke mal ' i n çok yak ı n arkadaş ları b i l e , Ameri kan mandac ı l ı ğ ı n ı iste r v e bu ko n uda bir karar ç ı kart­ t ı rabilmek için yoğ u n çaba göste ri rlerke n , O, izled i ğ i politika i l e bu d ü ş ü nceye kon g re d uva rları n ı aşma olanağı tan ı ma­ m ı şt ı r. U l usal egemenliğe dayal ı kayıts ı z şarts ı z tam ba­ ğ ı ms ı z u l usal bir devlet ku rma yo l u ndaki somut başa r ı l a r, 1 9 1 9 sonbaharı nda Ameri kan mandac ı l ı ğ ı n ı savu nanları n da b u düşünceden vazgeçe re k, " m i l l i"ci lerin yan ı nda ye r al­ maları n ı sağlamışt ı r. Böylece, 23 N i san 1 920'ye gelindiğin­ de Osman l ı İ mparatorluğu' ndaki halk kitlesi , düşünsel ola­ rak iki ana g ruba ayrı l m ı şt ı r. B u n l ardan b i ri İ n g i ltere ' n i n h i ­ mayes i alt ı nda saltanat ı , h i lafeti ku rtarmaya çal ışan tes l i m i ­ yetçiler, diğeri ise saltanat ve h i l afetle b i rl i kte b i r avuç T ü r­ kü n barı nd ı ğ ı ata yu rd u n u k u rtarmay ı amaçlayan tam ba­ ğ ı ms ı zl ı kç ı lard ı . ( P rof. D r. İ hsan G ü neş, B i rinci TBM M ' n i n D ü ş ü nce Yap ı s ı , Tü rkiye İ ş Ban kas ı Kültür Yay ı nları , s . 1 1 6 ve deva m ı )

-

13

-

Osmanlı İ mparatorluğu'ndaki "bozuk düzen" h a kkında Yunus Emre şöyle demiş: 88

Şol beylerin ett i kleri , Tamu yan l ı ş tuttukları , Kavga üzre g itti kleri , Yakt ı kları can o l muştur. Beyle r elvan gül üstü nde , Zevk- u işreti n mestinde, Ahd-u aman var desti nde, Ses l e ri miz ban o l m uştu r. G itti beyler m ü rüvveti , B i n d i kleri Arap at ı , Yed i kleri i nsan eti , İ çti kl e ri kan o l m uştur. A ş ı k Y u n us der ey beyle r, Toprak i nsans ı z ne eyler, Yağmaland ı yitti köyler, B i r bozuk düzen o l m uştur.

Ancak, Osmanlı İ m paratorluğu'nun paramparça olu­ şundaki asıl etme n , bozuk düzenden ço k , yabancıların dev­ let idaresindeki etkilerid i r . Bu etkilerin ne b oyutta olduğu­ n u , İsmail C e m , ilk baskısı 1 9 7 0 yılında yapılan ve bugün de ö n e m i n i koruyan Türkiye ' d e Geri Kalmışlığın Tarihi ad ı eserinde şöyle açıkl ıyo r : Borçlanman ı n v e d ı şa açı l ma heves l e ri n i n b i r başka s o n u c u , devlet işlerinde yabanc ı ları n zoru n l u tasdi k maka­ m ı ve baskı unsuru d u rumuna gelmelerid i r. 1 9 . yüzy ı l tari h i­ m i z bu yen i dostla r ı n devlet yönet i m i n i adeta ellerine geç i r­ melerine tan ı kt ı r. Yabanc ı l a rı n g ü nden g ü ne a rtan bu etkisi bağ ı m l ı l ı ğ ı n hem sonuc u , h e m de haz ı rlay ı c ı s ı ve h ı zland ı ­ r ı c ı s ı olm uştur. 89

D ı ş etki ko n u s u nda İ n g i lte re başta gel mekted i r. Ü ze ri n ­ de g ü n eş batmayan i mparato rl u ğ u n temsilcileri, tec rübe ve i m ka n aç ı s ı ndan öteki rak i p l e ri nden önded i rler. Ö zel l i kle İ n ­ g i l iz elçisi Lord Statfo rd , u z u n yı l lar Tü rkiye'de kal man ı n ke ndisine verd i ğ i a l ı ş kan l ı klardan yararlanarak devlet i ç i n ­ de d e vlet kurm u şt u r . A l i Paşa, Osman l ı devlet i n i n söm ü rge­ leşmes i n i ke ndi kişi l i ğ i nde ya n s ı tan bu ünlü yabanc ı y ı şöyle an lat ı yor: " . . . H e r şeyde ve her ta rafta h ü k ü m-fe rma olmak a rzuy­ ı şed i d i nde b u l u n mas ı saikiyle kend i n i mülk sah i b i k ı yas ı na kadar i l e ri gitmiş ve bizzat ke ndisi h ü kümet-i me rkeziyede hemen aş i kar bir s u rette vas i l i k mevkiine geçtiği g i b i , vila­ yetlerde val i l e r nezd i nde vas iler ( konsoloslar) kai m etm işti r. Ke n d i l e ri n e ve ri l m iş olan vazifeleri ifa su retiyle b u n ları n ho­ ş u n a g itmemek bedbahtl ı ğ ı nda b u l u nan bir vilayet val i s i mahvolmuş demekti r. Heyet-i H ü kü meti teşkil eden naz ı rl a r d a h a i y i muameleye mazhar değildi r. Vükelas ı n ı n a s p ve azleden art ı k pad işah değ i l d i r. D ı ş mü nasebetlerimiz ayn ı müşkülata d uçar o l makta­ d ı r. Sai r devlet elçi lerinden b i ris i n i n siyah demesi , Lo rd Statford ' u n beyaz demesi için katid i r. Velhas ı l ne d iyey i m ; u m u r- u hariciye , idare-i d a h i l iye , patrikhane, her ş e y b u adam ı n ko ntro l ü n e tab idir. " B u t ü r davra n ı şlarda İ n g i lte re öncü o l makla berabe r, yal n ı z deği l d i r: ı s l ahat ferman ı n ı haz ı rlayanları n aras ı nda A l i Paşa' n ı n ve İ n g i l iz elçis i n i n yan ı s ı ra F ran s ı z elçisi de b u l u n maktad ı r. N üfuzu günden g ü ne artan ve Mah mut Ne­ dim Paşa'yı ku l l anan R usya, Osman l ı devleti n i n iç kara rla­ rı nda göz önü nde tutul mas ı g e re ken bir ağ ı rl ı k me rkez i d i r. Yabanc ı ları n b u n üfuzu karş ı s ı nda Osman l ı paşaları bir devlet i n yan ı na s ı ğ ı n mayı siyasi başarı ları içi n tek ç ı ka r yol görmekted i rl e r. Reşit Paşa İ n g i l i zleri n , A l i Paşa F ran­ sa' n ı n , Mahmut Ned i m Paşa Çar' ı n adam ı d ı r. "Artı k i ktidara 90

geçmek, O s m a n l ı devlet adamları i l e elçiler a ras ı nda b i r pa­ zarl ı k kon u s u hal i ne gelmişti r. " ( E .Z. Karal , Osman l ı Tari hi) Paris konferansı nda tems i l ed i l e n bütün devletler, ka­ r ı ş ma yetki l e ri n i kul lanarak kendi ç ı karları n a uyg u n p rog­ ram l a r hazı rlamakta, bunu savu nacak Osman l ı paşaları ya­ ratmaktad ı r. Paşalar ise tabi o l d u kları devlet i n nüfuzunu ar­ t ı rmak i ç i n u ğ raşmakta , başard ı kları takd i rde i ktidara gel­ mekted i rl e r . Bu d u ru m karş ı s ı nda bir Osman l ı s iyaseti güt­ m e n i n i m ka n ı kal m a m ı şt ı r. Devletin genel pol iti kas ı ye ri n e , " İ n g i lte re'ye mütemayi l Reş it Paşa' n ı n , F ransa'ya taraftar A l i Paşa' n ı n , daha sonrala rı , R u sya'ya taraftar Mahmut Ne­ d i m Paşa' n ı n siyaseti kai m ol maktad ı r. Abd ü l mecid ' i n yirmi i ki yıl s ü re n saltanatı devri nde yirmi i k i defa sad razam de­ ğ iştirmiş o l mas ı n ı n sebeplerinden b i ri ve b e l ki de en m ü h i ­ m i , bu yabancı müdahalesid i r . . . " ( E . Z . Kara l , a . g . e . ) Osma n l ı paşaları n ı n bu a l ı ş kan l ı ğ ı b i r gelenek n itel i ğ i n i kaza nara k i mparatorluğun sonuna dek s ü recekt i r. M ithat Paşa, Kam i l Paşa ve benzerleri İ n g i lte re' n i n vesayetine g i ­ recek, Enver Paşa'ları n Almancı l ı ğ ı A l l a h ü e kbe r dağ ı ndaki tal i h s i z " E rz u ru m Fati h l i ğ i n e " , Yemen sefe rine ve g iderek memleketin kes i n l ikle parçalanmas ı na yol açacakt ı r. Bu a rada Ameri ka B i rleş i k Devletleri ' n i n de i l g i çekici çabaları vard ı r. H ı z l ı b i r geliş meyle kapita l i z m i n gelecekteki önderl i ğ i n e hazı rlanan bu devlet i n gözü n d e , geniş Osman l ı mem leket i , h e r den ize aç ı lan iskeleleri ve sömürü l me im­ kan larıyla hay l i müsait b i r hedefti r. N iteki m 1 829 yı l ı nda im­ zalanan ilk ticaret an laşmas ı n ı n a rd ı nd a n Amerikan konso­ los l u kl a rı p ı t ra k g i bi çoğal m ı şt ı r. H a m d i Atamer' i n belgele­ riyle ve rd i ğ i b i l g iye göre, 1 83 1 'de ilk Ameri kan ko nsoloslu­ ğ u İ z m i r'de aç ı l m ı ş , 1 843'te i l k Amerikan elçisi gelmiş, 1 867'de O s ma n l ı elçisi g itmiştir. A m e ri ka 80 y ı l içinde Osma n l ı m e m leketinde 45 kon­ solos l u k açarak yağma Hasan' ı n bö re ğ i n e ortak ç ı km ı şt ı r. 91

B u l iste , istiklal savaş ı ö nces i ndeki yayg ı n Amerikan man­ das ı savu nucu l u ğ u n u n sadece bi rkaç ayd ı n ı n iyi n iyet l i d ü ­ ş ü ncesi o l may ı p , yerleşmiş b i r meka n i z man ı n b i l i nç l i ü r ü n ü de old u ğ u n u o rtaya koymaktad ı r. . . Alte m u r K ı l ı ç' ı n b i r a raşt ı rmas ı na göre , " 1 9 1 4 y ı l ı nda T ü rkiye ' n i n mu htelif yerlerinde 1 7 Ame rikan dini m i syo n u , 200 ş u besi v e 600 Ameri kan o ku l u b u l u n maktad ı r. ( Lozan Konferans ı nda Ameri ka , M i l l iyet gazete s i , 25.7. 1 969) Yabanc ı ları n Osma n l ı d evletini etki leri n e , hatta avuçla­ rı içine almas ı hemen her alanda ken d i n i göstermi ş , devlet kademeleri yabancı uzman larla d o l m u ştu r. 1 838'de k u ru lan ve büyük önem taş ıyan Zi raat ve Sanayi mecl isin i n m üste­ şarl ı ğ ı n ı b i r İ n g i l iz yapmaktad ı r. E kono m i k d u ru m u yö netip d üzeltmekle yükü m l ü M eclis-i Mal iye'de üç yabancı delege söz ve rey sah i b i d i r , vb. Ancak b u s ı zmaları n en önem l is i n e o rd u hedef ol muştur. N izam- ı Ced i d , Eşkinci Ocakları gibi aske ri düze n i Ba­ t ı laşt ı rma hareketleri , çeş itli yabancı uzman ları n Osman l ı ordusunda görev almaları n ı m ü m kü n k ı l m ı ştı . Ö zel l i kle Al­ manlar b u alanda başa rı l ı olmuş, gidere k bütün o rduyu elle­ rine geç i rmiş, adeta Alman s i l ah l ı kuvvetleri n i n Doğu b i rl i k­ leri d u ru m una geti rm işlerd i r. Ü n l ü Feld M a reşal Von M o ltke 1 836'da gelmiş, orduda ve Anad o l u 'da i ncelemeler yap m ı ştı r. General Von Der Goltz (Golç Paşa) ı s lah heyetiyle beraber 1 883'te gelere k 1 895'e kadar Osman l ı Genelkurmay ı n ı n i l . Başkan ı olarak çal ı ş m ı şt ı r. Daha so n ra tekrar Tü rkiye'ye dönen Golç Paşa, D ü nya Savaş ı nda 1 . ve 6. Osman l ı ord u ları na kumanda et­ mişt i r. Bir başka Alman generali Li man Von Sanders , 71 ki­ şilik Alman Heyet-i As ke riye-i İ slah iyesi ' n i n baş ı nda gel m i ş , u z u n s ü re yurd u m uzda kala rak kom utan l ı k yap m ı ş , Pad i ­ şah 'tan m ü ş i r (mareşal) rütbesi a l m ı ştı r. Bu a rada öteki Av­ rupa devletlerinden de uzman lar gelmişse de ( Donan mayı 92

ı s lah iç i n İ n g i lte re'den A m i ral L i m p u s , jandarma gücü e l i ne tes l i m e d i l e n F rans ı z Generali Bauman vb . ) , Almanlar ord u yönet i m i n e ö nce o rtak, so n ra haki m o l m u ş l a rd ı r. G o lç Paşa' n ı n yazd ı ğ ı mektuplarda, yabanc ı lardan me­ det u m ma hastal ı ğ ı m ı z , safl ı ğa varan iyi n iyetimiz ke n d i n i aç ı kça be l l i etmekted i r. Tü rkiye'ye iki nci g e l i ş i nde ( 1 9 1 3) ke n d i deyişiyle " K u rtarı c ı g i b i " karş ı lanan G o l ç , g ü n ü m üzde de tekrarlanan şatafat l ı karş ı lama töre n l e ri n i şöyle anlat ı ­ yor: "Tü rkiye h u d u d u nda yap ı la n ist i kbal ço k mükemmeld i ; bu ndan ço k müte heyyiç oldum. Tü rkiye topra ğ ı ndaki i l k is­ tasyo nda şarkı söyleyen çocu klar, sonraki istasyo n l arda da i hti ra m bö l ü kl e ri , zabitan heyetleri ve b i rçok halk be n i se­ lamlad ı . " (General Von Der Goltz' u n M e ktu p l a r ı ) Ay n ı Golç Paşa, Tü rkiye'deki i l k görevi s ı rası nda ( 1 883-95) Al man Başveki l i P rens Bismark'a gönderd i ğ i ş if­ rel i mektuplarda , Osman l ı paşaları n ı nas ı l sat ı n ald ı ğ ı n ı şöyle a n l atmaktad ı r. " . . . b i ze pek çok h i zmeti dokunan ( R ) , ( M ) ve ( H ) paşa­ l a rdan etki l i yard ı m gö receğimiz şüphe edil mez. Bu paşala­ rı siz d e tan ı rs ı n ı z ; e m i rleri n i z üze ri ne ş i mdiye değ i n ka ra r­ laşt ı rı lan paraları ken d i lerine iki defa ve rmiş olduğ u m u b i l i ­ yors u n u z . İ şte b u öde meler tekrarland ı ğ ı takd i rde, yukarıda ad ları n ı aç ı klad ı ğ ı m kiş i l e ri n geniş ve önemli yard ı mları n ı göreceğ i m ize e m i n i m . B i r hayli genera l l e r d e bizim dostları ­ m ı zd ı r. M u ntazam su rette kend i l e rine tahsis o l unan paraları almaktad ı rlar. " Golç, Alman Fe ld M a reşa l i Walderze'ye gönderd i ğ i mektu pta ise ü l kesi n i n yard ı m maskes i ard ı nda g i z l e n e n as ı l n iyet i n i aç ı klamaktad ı r: " . . . öte yandan bu as­ ke rler (300 bin kiş i l i k Redif kuvvetleri) üzerinde doğ rudan doğ ruya n üfuzumuzu ku l lanarak Osma n l ı o rd us u n u n idare­ s i n i , evvel k i nden ziyade ve a rt ı k e l i mizden bir daha geri a l ı ­ namayacak biçimde, e l e geç i rebi leceğ i z . " (Hayri M utl uçay , Belgelerle T ü rk Tari h i derg i s i , s . 1 2) 93

i şte , k u rta rı c ı g i b i ka rş ı lanan Alman general i n gerçek d ü ş ü nceleri . İ smet İ nö n ü , y ı l l a r so n ra yazacağ ı hatı rat ı nda b u d u ru m u yoru mlayacak ve " B i ri nci D ü nya Savaş ı ' nda or­ d u m uza hakim olan A l m a n l a r, (eğe r savaş kaza n ı lsayd ı ) b i r d a h a geri d ö n memek üzere g e l m iş l e rd i " d iyece kt i r . . . ( İ smail C e m , Tü rkiye'de G e ri Kal m ı şl ı ğ ı n Tari h i , Cem Yay ı nev i , 3. Bas ı m , s . 244 ve devam ı )

- 14 -

Tü rkiye B üyü k M i l let Mecli s i ' n i n i l k g ü n lNinde, M ustafa Kemal ' i n nas ı l 'aman's ı z , ' i mdat's ı z b i r ya l n ı zl ı k cehenne­ m i nde yard ı ms ı z , yard ı mc ı s ı z , hangi güçlü Klerle u ğ raş ı p , boğ uştuğ u n u n b i r örneğ i n i d a h a göre l i m : "Tü rkiye B ü y ü k M i l let Meclisi aç ı ld ı , h ü k ü met k u ru l d u . Fakat b u h ü kü meti n ne hazi nes i , ne de o rd u s u vard ı . O rta­ da b i r tek M ustafa Kemal vard ı . Karş ı s ı nda b i r Osman l ı i m ­ parato rl u ğ u , b i r de Anado l u 'yu istila etmiş büyük b i r d ü ş ­ m a n ordusu b u l u n uyord u . An kara ise harap b i r şeh i r . . . H içbir şey yokt u . B i r Mec­ lis, bir de M ustafa Kemal ! . . B u olacak i ş değ i l d i . B u işin so­ n u fe lakettir, bir an ö nce baş ı m ı z ı n çaresi n i d ü ş ü ne l i m d i ­ ye n b i r kı s ı m mebu s , b i r evde g i z l i b i r toplantı yapt ı lar. M e ­ buslardan b i ri n i n , 'Anka ra'da M u stafa Ke mal'den baş ka bi r şey yok, b u işin so n u felakett i r, akı betimiz korku nçt u r , ' söz­ leri üzerine zay ı f i rade l i b i r g ru p , hayatları ndan end işeye düşerek, memleketlerine dön meye kara r ve rd i ler. M u stafa Kemal b u d u ru md a n haberdar o l u nca teessü r d u yd u . B u ko rku n u n Mec l i ste b i r pan i k yaratmas ı ndan e n d i ­ şe etti. Bu dönecek olanlara n as ı l mani o lacağ ı n ı n ted b i rle­ ri n i düşün meye baş lad ı . Mecliste b i r gizli celse yapt ı ; kürsü­ ye gelerek şu kon u ş mayı yapt ı : 94

' Efen d i l e r! . . Baz ı arkadaşları n , b u l u nd u ğ u muz yoksul­ l u k şartları içinde, büyük davam ı z ı n başa r ı l amayacağ ı n ı zan nedere k , memleketlerine dönmek a rzusunda oldukları n ı duyd u m . Arkadaşlar! Ben sizleri bu m i l l i davaya s i lah zoru ile davet etmed i m . Görüyo rsunuz ki sizleri b u rada tutmak için herh a n g i bir silaha da mal i k değ i l i m . D i l e d i ğ i n i z gibi memle­ ketlerin ize dönmekte h ü rsünüz. Hatta hepi n i z de b u ka rar­ da olabi l i rs i n iz. Fakat şunu b i l i n i z ki, bütün arkadaşları m be n i yal n ı z b ı rakı p g itseler, ben bu M ec l is-i A l i'de te k baş ı ­ n a kal maya ahdett i m . Düşman , ad ı m ad ı m h e r ta raf ı işgal edere k An ka ra'ya kadar gelecek o l u rsa, be n , bir e l i mde si­ lah ı m , bir e l i mde mu kaddes Türk bayrağ ı , E l ma dağ ı na ç ı ­ kacağ ı m , o rada t e k baş ı ma s o n ku rş u n u ma kadar düşman­ la çarp ı şacağ ı m . Son ra bu m u kaddes bayrağ ı göğsüme sa­ r ı p ş e h it olacağ ı m . Bu bayrak kan ı m ı s i n d i re s i n d i re içe rken be n d e h ayata veda edece ğ i m . Huzurun uzda buna ant içi­ yoru m . Ben öleyim vatan sağ olsu n , ' d iye ateşin bir h itabe­ de b u l u n u nca, ağlamad ı k b i r tek mebus kal mad ı . Ruhu i man dolu bu kah raman ı n sözleri nden h e rkesi n vatansever­ l i k his leri coşt u . Hep b i r ağ ı zdan , ' Paşam yol u ndan dön me­ yeceğiz, s e n i n l e be rabe riz , ' d iye bağ ı rd ı lar. " ( E nver Beh nan Şapolyo , M ustafa Kemal ve B i ri nci TB M M Tarihçes i , s . 1 8 ve deva m ı ; Necip M i rkelamoğ l u , Atatü rkçü Düşünce ve Uy­ gu lamada D i n ve Laiklik, s .465)

- 15 -

Atatürk'ü n , Cum huriyetin i l a n ı ve devrimleri gerçe kleş­ tirmeyi 1 9 M ayıs 1 9 1 9 günü Samsun'a ç ı kmadan önce planladığı n ı , İ smet Solak bir yazısında şöyle dile get iri­ yor : 95

Atatürk Sams u n 'a ç ı ka rke n , u l usal mücadele n i n hedefi C u m h u riyet i d i . B u s ı rrı i l k , 7 - 8 Tem m u z 1 9 1 9 gecesi sabaha ka rş ı , M azhar M üfit Kansu öğ re n iyor. Ama pek i nanamıyor. M us­ tafa Ke mal , " N ot defte ri n i yan ı na ald ı n m ı Mazhar? " d i ye sorunca, "Hay ı r Paşam" d iyor. Kemal Paşa ı s rar ediyor: "Sana zah met olacak, m e rd ive n l e ri ye niden inip ç ı ka­ caks ı n . Al da gel . " Defte ri n i a l ı p gelen s ı rd aş ı na, s ı k ı s ı k ı tem b i h ed iyo r: " Bak, defte rin b u sayfas ı n ı kim seye göste rmeyeceks i n tamam m ı ? Son u na kadar g i z l i ka laca k. B i r b e n bi leceğ i m , b i r de sen ! " B i r d e , o a n odada o l a n , Kal e m - i Mahsusa Sü reyya Bey soh beti d i n l iyo r. Mazhar Bey sayfan ı n baş ı na, "Tari h : 7-8 Te m m uz 1 9 1 9 . Sabaha karş ı " d iye n ot d üşüyor. M ustafa Kemal , " Pe­ kala, yaz" deyi nce de yazmaya baş l ı yor: "Zafe rden sonra h ü k ü met biçimi c u m h u riyet olacakt ı r, bu b i r. Padişah ve Hanedan hakkı nda zama n ı g e l i nce g e re­ ke n işlem yap ı lacakt ı r, b u iki. Ö rtünme kal kacak, üç. Dört, fes kal kacak, med e n i m i l let l e r gibi şapka g iyi lecek. " Mazhar Bey' i n kal e m i e l i nden düş üveriyor. So n ras ı n ı ise şöyle a n lat ı yor: "Yüzüne bakt ı m , o da be n i m yüzüme bakıyord u . B u , gözlerin bir tak ı l ı şta b i rb i ri n e ç o k şey anlatan koş u s uyd u . Paşa i l e bazen se n l i be n l i ko n u ş u rd u m . ' Neden d u raksa­ d ı n ? ' d iye sord u . ' Darı l ma ama Paşam, sizin hayal peşi nde koşan tarafları n ı z va r, ' ded i m . G ü ld ü , 'Bunu zaman göste ri r M üfit, sen yaz , ' ded i . Yazmaya devam ett i m . . . Beş , Latin harfleri n i kab u l etme k . . . " Mazhar Bey, b u n ları n b i raz da " haya l " olduğ u n u düşü­ n üyor: 96

" Paşa m , yeter yete r. C u m h u riyet i n i l an ı n ı başarm ı ş olal ı m d a ü st ta raf ı yete r . . . Sabah old u . S i z otu rmaya de­ vam edeceks i n i z , hoşça kal ı n . " Defte r i n i kapatı yor. Yan ı ndan ayrı l ı rken g ü n ağarıyor. Ama y ı l la r s o n ra , "Olayları n beni nas ı l aldatt ı ğ ı n ı tarih ö n ü nd e aç ı klamal ı y ı m " d iyerek bu m üthiş o layı ve son ras ı n ı tari h e geçi riyor: "Aradan y ı l l a r geçmişti . Çankaya'da akşam ye mekle­ rinde b i rkaç kez, 'Bu Mazhar M üfit yok m u , ken d i s i ne E rzu­ rum'da ö rt ü n m e kal kacak, şapka g iyilecek, Lat i n harfleri ka­ b u l edi lecek, ded i ğ i m ve bunları not etmes i n i söyled i ğ i m za­ man , defte ri n i koltu ğ u n u n alt ı na a l m ı ş ve bana haya l peşin­ de old u ğ u m u söylem işt i ' demekle kal mad ı . Bir g ü n önemli bir d e rs daha verd i . Şapka devri m i n i açı klam ı ş , Kastam o n u 'dan dön üyo r­ d u . A n ka ra'ya geld i ğ i zaman da otomob i l l e eski Meclis b i ­ nas ı ö n ü n d e n geçiyo rd u . M a n za ray ı g ö rü nce göz l e ri me i na n a m ad ı m ! Yan ı nd a ot u ran Diyanet İ ş l e ri Başkan ı ' n ı n d a baş ı nd a b i r şapka vard ı . Kend i s i neyse? Fakat karş ı la­ maya g e l e n l e r a ras ı nda b u l u na n D iyanet İ ş l e ri Baş ka­ n ı ' n a da şapkayı g iyd i rmişti. Ben hayretle bu manzarayı seyrede rke n , oto mobi l i d u rd u rd u . Be n i yan ı na çağ ı rd ı ve sord u : 'Azi z i m Mazhar Bey, kaç ı nc ı maddedeyiz? Notlarına bakıyor m u s u n ? ' " ( İ s met Solak, Bugün Bayra m Yeri ne 1 0 Kas ı m 'da A n ıtkabi r'e , H ü rriyet gazetes i , 29 Ekim 200 1 )

-

16

-

Devri m ya da toplu msal değ işmen i n yaratt ı ğ ı yen i orta­ m ı n koş u l ları , bu koşullara uyum soru n u n u da berabe rinde getirm e kted i r Çünkü değişmelerin birey ya da g ruplarca is.

97

tenere k m i , yoksa onlara zorla kabul ettirilerek m i gerçek­ leştikleri n i aç ı klamak söz kon u s u o l u r. Evri m türü değ işmelerde, uyums uzluktan doğan tepki­ lere demokratik yol larla çözü m get i rilebi l i r. Ancak d evri m n i ­ tel i ğ i ndeki değişmelerde b u m ü m kü n değ i l d i r. Ç ü n kü h e r devri m olayı n ı n kendine özg ü yasaları vard ı r. Devri m , top­ l u m u n genel ya rarı için yap ı ld ı ğ ı ndan uyu msuzl ukları n , dev­ rime karş ı olanlar ta raf ı ndan göste ri l d i ğ i d ü ş ü n ü l ü r. B u ne­ d e n l e , devri m yasaları ge n e l l i kl e devri me karş ı olanlara yö­ n e l i k olur. Bu d u ru m , devri m t ü rü değişme n i n zorlay ı c ı yö­ n ü n ü o rtaya ç ı karı r. "S iyasal b i l i mci Sam u e l H u ngti ngto n , refo rmcular için i ki stratej i n i n olduğunu söylemekted i r. Bun lardan b i rincisi, i l k başta gerçek amaçları n t ü m ü n ü o rtaya koymak ve b u n ­ l a r ı ayn ı a n d a z o r kullanarak gerçekleşti rmek; d i ğe ri ise ka­ p ı y ı aralamak, ayağ ı kap ı n ı n aral ı ğ ı na koyup s ı rayla yap ı la­ b i l i rl i k ölçüsü ne, kab u l o ran ı na ve yetkisine göre , aşama aşama amaçla rı gerçekleşti rmekti r. " Atatü rk ü l ke ve top l u m koş u l ları na ve gereks i n imlerine ve de yap ı labi l i rlik ölçülerine göre b u i ki stratejiyi birlikte kullan m ı ş , seziş ve. zaman lama yeteneğ i n i en iyi şekilde kul lanarak, eylemleri n i uyg u n zaman ve ortamda gerçekleş­ ti rmişti r. Ö nemli kararları n bütü n gerekleri n i ve zoru n l u l u kları n ı i l k g ü nden bel i rtme n i n ve ifade etmen i n isabetli olmayaca­ ğ ı na değinen Atatü rk, uyg u lamaları b i rtakı m evrelere ayı r­ man ı n mevcut olaylardan yararlanarak ulusun duyg u ve d ü ­ şü nceleri n i hazı rlamak, aşama aşama yü rüyerek hedefe varman ı n başarı için pratik ve e m i n b i r yol olduğunu düşün­ m üştür. Atatü rk düşündüğü g i b i de hareket etmişti r. Uygu la­ ma s ı ras ı nda yak ı n çal ışma a rkadaşları n ı n bazı ları i le a ra­ s ı nda, zaman zaman görüş l e rde, yap ı lan işlerde esas l ı ve ufak tefek birtakı m anlaşmaz l ı klar, kı rg ı n l ı klar ve hatta ay98

r ı l malar o l mas ı na rağmen, i l k g ü nden itibare n izled i ğ i genel ist i ka mette n , ilk kararı n ı n çizd i ğ i yo ldan ve yöneldiği hedef­ ten as la sapmam ı şt ı r ( N utuk, s . 1 8) . " E l i me büyük b i r yetki v e ku d ret geçe rs e , ben sosyal hayat ı m ı zda arzu edi len i nk ı labı bir anda 'co u p (darbe)' i le uyg u l ayacağ ı m ı zannederim" (Afet İ na n , Atatü rk' ü n Viyana Karlsbat Hatı raları , s . 32) demes i n e ve i n kı l a b ı "var olan m üesseseleri zo rla değişti rmek" olarak gö rmes ine rağ men Atat ü rk, top l u m u n ve b i reyleri n , gelenekleri n e , d üşünce ve ru hsal yap ı s ı na ayk ı rı olabilecek değişmelerd e n ü rkebilece­ ğ i n i d ü ş ü n e re k her değ i ş i m eyl e m i n i zam a n ı geld i kçe uyg u­ lamaya geçi rmişti r. Böylece , değişmelere ka rş ı ilk anda do­ ğabi lecek tepki leri de en aza i n d i rm işti r. Atat ü rk, i l k siyasal hedefi n i n saltanat ve h i l afeti kald ı r­ mak olduğu halde, Büyük M i l let Meclisi' n i n , h i l afet ve salta­ natı n ü l ke ve u l u s u n kurtarı l mas ı ve bağ ı ms ı z l ı ğ ı ndan ibaret olan amac ı na e rişi nceye kadar toplanacağ ı n ı öngören 5 Ey­ l ü l 1 920 tari h l i , anayasal b i r n ite l i k göste ren N i sab- ı M üza­ kere Kan u n u ' na (Görüşme Çoğunluğu Yasas ı ) karş ı ç ı kma­ m ı ş , saltanat kald ı rı ld ı ğ ı zaman da s iyasal ve d i nsel nitelikli h i lafet ku ru m u n u n b i r süre daha kal mas ı na ses ç ı karmam ış­ t ı r. ( D r. Şe rafetti n Yamaner, Atatü rk Ö ncesi ve Son ras ı Kül­ türel Değ i ş i m , Top l u msal Dönüşüm Yay ı n ları , s . 1 62)

-

17

-

1 Ekim 1 9 2 2 tari h l i Le Figaro (Paris) g a zetesinde , Ric­ hard Eaton'un , Atatürk'le yaptığı bir söyleşi yayımland ı . B u söyleşid e n b i r bölümü aşağıya aynen al ıyorum :

. . . M ustafa · Kemal ' i n ve kurmayları n ı n yerleşt i ğ i , İ z m i r B üyü k Tiyatros u ' n u n ve Fran s ı z Konsolosluğu'nun fazla 99

uzağ ı nda olmaya n , İ talyan sti l i ndeki köşkün kap ı s ı ndayd ı m . Se rt b i r nöbetçi geç i ş i m i engel ledi ama N u redd i n Bey' i n kart ı n ı görü r görmez yol u açt ı . Kend i m i üst rütbel i b i r suba­ ya takd i m ett i m , o da ben i M ustafa Kemal'in bulunduğu odaya götürd ü ve geld i ğ i m i haber ve rd i . B u ras ı , Avru pai tarzda döşenmiş bir salon d u ; herhangi bir ko ru man ı n bu­ l u n mad ı ğ ı salonda, Paşa boydan boya yü rüyo rd u . Ke mal , bana doğru y ü rüdü, dostça a m a b i raz soğuk b i r edayla elini uzatt ı . Onunla bizim General Pers h l i ng a ra­ s ı nda h e rhangi b i r benzerl i k bu lamad ı m . Spor giysiler için­ deyd i . Uzun boyluyd u . As ke ri bir görü n ü m taş ı yord u , yal ı n ifadeliyd i , bakışları deliciyd i , doğ rudand ı . O d a tam b i r sade l i k içinde bana kahve ikram etti; şu­ n u iti raf etmeliyi m ; tebri k sözlerim o n u n üzerinde h e rhangi b i r etki ya ratmam ı ş g ibiyd i . Konuya girmek için vakit kay­ betmedi m . " E kselansları , İ stanbul ' u a l mak istediğiniz, Ü sküdar' ı n üzerine yü rüyeceğiniz söyleniyor. Zaferden son ra aci l p ro­ jelerinizin neler olduğunu sorab i l i r miyim?" Paşa, Fransı zcayı güç kon uştuğu için çok yavaş karş ı ­ l ı k ve riyor. "Bütün Tü rk toprakları kurta rı lmadan d urmayacağ ı m . " " E kselansları Türk top rakları derken neyi kastediyorsu­ nuz?" "Avrupa'da İ stanbul'u ve Meriç'e kadar Trakya'y ı . As­ ya'da Anadol u'yu , M usul bölgesi ni ve Mezopotamya' n ı n ya­ rıs ı n ı . " " İ n g i l izlerle b i r çatışmadan çeki n miyor musunuz?" Kemal güldü: " İ n g i l izlerle değ i l , Yunan l ı larla savaş ıyorum. " " Ö yle diyorsunuz ama, Trakya'yı al mak üze re , İ ng i l i z fi­ losuna ve İ ngiliz b i rl i klerine toslamadan Boğazlardan geç­ mek, i m kans ı z bir harekat değ i l m i ? " 1 00

Bütün m ü lakat s ı ras ı nda Türk kom utan ı n yüzü n ü n ifa­ desi n i n değiştiğ i tek an, işte o an o ld u . Yüzü as ı ld ı . . . "Trakya'yı al mak için Ü sküdar'dan ve Karadeniz'den g eçeceğ i m bayı m . B u ko nuda yap ı l m ı ş kesin anlaşmaları m var. En iyi b i rl i kl e ri m i n Trakya'ya u laşmas ı için yete rli taş ı ­ ma olanaklarına sah i b i m . B u , tek b i r işaretime bakı yo r. " E l i md e o l madan 1 453'te i stan b u l ' u n al ı n ı Ş ı n ı dQşün­ düm. Kemal t ı pkı i l . Meh met g i b i ke'nti te rs i nden fethetmeyi düşünüyord u . " Peki ya pad işa h , " ded i m , "o sizinle ayn ı gö rüşte m i ? " " Padişah h e rhangi bir önem taşı mayan b i r kukla. Kafa­ m ı k u rcalayan tek h usus, Ankara'd�ki Mecl i s ve taş ı d ı ğ ı m g ö revi n s o ru m l u l u ğ u . " Hal ifeyi böyle küçümser b i r biçi mde ele alma tavrı , bu ada m ı n ru h halet i n i gösteriyor. Halkı n çe ktiği ac ı lar ko nu­ s u ndaki d uyg u ları n ı da öğrenmek isted i m . " Peki y a katliam lar" ded i m , " b u n ları s i z i n emretmiş o l ­ man ı z m ümkün m ü ? " " H ayı r, hatta b u n ları engellemek i ç i n e l i mden gelen h e r şeyi yaptı m v e s i z M üttefik b i rl i klerin aras ı ndayd ı n ı z , subay­ l a rı m ı n , d üzensizl i kleri s ı n ı rland ı rmak içi n elleri nden geleni yaptı kları n ı öğre n m i ş o l mal ı s ı n ı z . B u başı bozuklarda n , Amerikan Kolej i ' n i n müdürüne sald ı ranlar idama mahkum ed i ld i . " Benzer neden l e rle cezal an d ı rı lan b i rçok Türk askeri n i n d u ru m u ndan da s ö z etti. " F ransa' n ı n i n isiyatifi i l e yollanan M üttefik mesaj ı hak­ k ı nda ne düşün üyorsunuz?" "Tüm üyle kat ı l ı yoru m . İ mparatorl u k büyük kayı plara uğ rad ı ; savaş bo rçları n ı öded i . Makedonya'yı ve Su riye'yi elden ç ı ka rd ı k, b u raları Türk değ i l d i ; fakat geri kalan bölge­ l e ri istiyo ru z , Tü rk ola n ı istiyo ruz . B u raları kurtaracağ ı m . " 101

( B i lal N . Ş i m ş i r, D ı ş Bas ı nda Lai k C u m h u riyetin Doğ u ş u , B i l g i Yay ı nevi , s . 2 3 v e deva m ı )

-

18

-

M i l l i Kurtuluş Hareketi başlad ı ktan sonra Ankara'yı z i ­ y a r e t e d e n i l k İ n g i l i z kad ı n ı G race Ellison şunları yazıyo r : M ustafa Kemal'e, " Başarı l ı olacağ ı n ı zdan h iç kuşku d uyd u ğ u n uz oldu m u ? " ded i m . " H ay ı r, h içb i r zaman" yan ı t ı n ı ve rd i . " İ l k baştan beri , t ü m plan ı son gerçekleştiği biçi m i i l e ( h iç m ü h i m mat ı m ı z ol­ m ad ı ğ ı zamanlard a b i le) gözümde canland ı rabil iyoru m . Ge­ ci kmelere izin ve rd iyse k; fazla kan dökül mesi n i ve yı kı m ı ön lemek içi n d i . Son b i r ça re olarak Fethi Bey Lond ra'ya g it­ t i , ç ü n kü isteğ i m i z kanla d e ğ i l m ü rekkeple yaz ı l m ı ş b i r and­ laşma i d i . " Barı ş i ç i n sarf ed i len b u s o n çaba, bu büyük adam ı n savaştan başka şey görm e m i ş kuşak uğruna yapt ı ğ ı e n g ü ­ z e l hare ket değ i l m i ? Savaş ı kazan man ı n kend i ne verd i ğ i g üvene dayanarak, kişisel olarak e l d e edeceği ü n ü n b i l i n ­ ci nde i ke n , büyük devletl e ri , Yunan l ı ları barışç ı l biçi mde çe­ kil meye zorlamaları gereğ i n e i kna edebilmek için üç ayrı g i ­ rişi mde bulunmuştur. H az ı rl ı klarda b i r gevşeme yok; hiçbir ayrı ntı u n ut u l m u ş değ i l ; Anadolu köyl ü s ü n ü n o rd u ları hazı r bekl iyorken , barı ş da elde edilemed i ğ i n e göre Yüce Komutan ' ı n neden hala savaş mad ı ğ ı n ı bu ord u lar anlayamamaktad ı r! Generalleri nden b i ri bana sonradan şöyle demişt i : " Pa­ şa hakkı nda, onu o rd u s u n a kom utan l ı k ede rken görmed i k­ çe b i r yarg ı ya varamazs ı n ı z . H içbi r i nsan ke ndisine karş ı b u derece ko rkusuz ve ac ı mas ı z ve e m rindeki erlere karş ı 1 02

b u kada r sevecen olamaz . C i ğerine göğüs kafesi nden b i r kem i k saplan m ı ş i ken ac ı s ı n ı u n utur. E rleri n i n baş ı n a geçti­ ği zaman onlar her şeyin iyi g ideceğ i n d e n e m i n d i rle r. O n u n z i h n i çabucak çal ı ş ı p , sarih kararlara varı r. H e r şeyin üstü n­ de, h i çb i r zaman telaşa kap ı l maz ve yarg ı ları daima doğru­ dur." H e m s u bayları n ı n , h e m erleri n i n b u evrensel, kat ı ks ı z sevg i v e sayg ı s ı ol masayd ı , M u stafa Kemal h içbi r zaman ne M ec l i s i kurab i l i r, ne de yen i bir Tü rkiye yaratabi l i rd i . Y ı l­ larca s ü re n s ü rg ü n , isyan ve gözden düşme o rta m ı nda bile hiç u n utmad ı ğ ı ateşli gençl i ğ i n i n vision (gönül gözü) ile gör­ d ü kleri n i böylece gerçekleştird i kten sonra ; isted iği anda kend i s i n i d i ktatö r ilan edebi lecek halde i ken , u l usun temsi l­ cileri n i n soru m l u l u ğ u n u onlardan çal mam ı şt ı r. " Meclis b i r t e k k i ş i d eğ i l d i r; b e n sadece o n u n Başkan ı y ı m " demiştir. Ke n d i s i n e , yapt ı kları ndan söz ed i l d i ğ i nd e , ya "Görevi­ mi yapt ı m " yan ıtı n ı veriyor ya da tüm o n u ru n Meclise ait ol­ duğunu söylüyor. Ben Avrupa' n ı n pek çok büyük devlet ada m ı ile konuş­ tum, ondan daha alçakgö n ü l lüsüne rastlamad ı m . Halbuki araları nda hangisi o n u n karş ı laşt ı ğ ı kada r olumsuz koşulla­ ra karş ı n , öyles i ne büyük b i r başarı kazanabi l m işti r? Küçük oda n ı n döşemesi doğald ı r ki t ü m üyle yerl i mal ı i d i . Tabak takı m ı Kütahya'dan geliyo r, hal ı ve ki l i mler Ana­ dolu işi . (G race E l l ison , An kara'da Bir İ n g i l i z Kad ı n ı , Tü rk­ çes i : Osman Olcay, B i l g i Yayı n evi , s. 1 88 ve deva m ı )

- 19 -

Atat ü rk, Ocak 1 922'de Vatan gazetesi başyazarı Ah­ met E m i n 'e ve rd i ğ i mülakatta Harbiye döne m i n i şöyle anla­ tıyor: 1 03

" H a rb iye senelerinde, siyaset fiki rle ri başgöste rd i . Va­ ziyet hakkı nda henüz nafiz b i r nazar elde edemiyo rd u k. S u ltan Hamit devri id i . Nam ı k Kemal Bey' i n kitapları n ı oku­ yo rd u k. Takibat s ı kı idi. E kse riyetle ancak koğuşta, yatt ı k­ tan son ra okumak i m kan ı o l uyo rd u . B u g i b i vatanperverane eserleri okuyanlara karş ı takibat yap ı l ması , işlerin içinde b i r be rbatl ı k bulunduğunu i hsas ediyord u . Fakat b u n u n m a h i ­ yeti gözleri m i z i n önünde tamam iyle bel i rm iyord u . " A l i Fuat Cebesoy, a n ı ları nda yazar: " Büyük Vatan Şai ri N a m ı k Kemal ' i , okul idaresi n i n a l ­ d ı ğ ı bütün ted b i rlere rağmen yatakhanede g i z l i g i z l i o k u d u ­ ğ u muzu nas ı l u n utabi l i ri m ? M ustafa Kemal ' i n , b i r gece vak­ ti yan ı ma gelerek, Kema l ' i n ' Vatan Kasides i ' n i n teks i r e d i l ­ m i ş b i r n üshas ı n ı ' F uat kardeş i m , b u n u ezbe rleye l i m ' d iye bana veri rke n yavaş b i r sesle, fakat büyü k b i r heyecan l a okud u ğ u ; ' Felek her t ü r l ü esbabı cefas ı n toplas ı n gelsin Dönersem kahpeyi m m i llet yol u nda b i r azimetten' m ı s raları n ı nas ı l u n utab i l i ri m ? Söz Nam ı k Kemal'den aç ı l m ı şken ufak b i r hatı ra m ı d a b u rada an latmak iste rim . B i r g ü n üç-beş arkadaş, felaketle sonuçlanan 1 877-1 878 Osman l ı Rus Savaşı 'na dai r kon u ­ şuyord u k . Mustafa Kema l , b i rden teessü rle Nam ı k Kema l ' i n beytini oku m uştu : 'Vatan ı n bağrına düşman daya m ı ş hançerini Yok imiş ku rtaracak bahtı ka ra maderi n i ! ' . . . M i l l i Mücadele yı l ları i d i . Heyeti Temsiliye, me rkez i n i An kara'ya taşı mak kararı vermişti . 1 8 Aral ı k 1 9 1 9'da a rka­ daşlarıyla Sivas'tan ayrı lan M u stafa Kemal, 24 Aral ı kta K ı r­ şeh i r'e gelmişti. Burada G e nçler derneğ i nde bir konuşma yapm ı ştı . Geceleyin şerefine fener alayları tertip eden hal­ ka , yukardaki m ı s raları aşağ ı daki şekilde değiştire re k oku­ m u ştu : 1 04

'Vata n ı n bağ rı na düşman dayas ı n hançeri n i B u l u n u r kurtaracak bahtı kara maderi n i ! ' Düş man çoktan İ zmir'e ç ı km ı ş , vatan ı n bağrı na hançe­ rini dayam ı şt ı . Fakat onu kurtaracak T ü rk b u l unmuştu . Bu büyük T ü rk , ben i m aziz arkadaş ı m Atatü rk'tü . " ( E rg u n Sav, Atatürk ve İ ki Büyük Türk Düşü n ü rü Nam ı k Kemal-Ziya Gö­ kalp, B i l g i Yayı nev i , s . 1 5)

- 20 -

S u ltan Vahidetti n'in M ustafa Kemal'in askeri müşavi r (dan ışman) olarak beraberi ndeki Al manya seyahatinde, da­ ha son ra Osman l ı sarayı n ı n başmabeyincisi olan Lütfi Si­ mavi Bey temsil ed iyordu. Devlet i n dış pol itikası üzerinde geleceği n pad işah ı yla Almanya a ras ı ndaki i l işkilere yen i bir yön vermiş bu yolculu­ ğ u n son uçları n ı değerlend i re n "V. S u ltan Mehmed Reşat ve Halefi V I . Meh med Vahidettin'in Sarayı nda Gördüklerim" baş l ı kl ı anı kitab ı nda, M ustafa Kemal Paşa' n ı n Padişah üzerindeki etkisi n i şöyle anlat ı r: "Genç paşa b i r padişahla i l k defa seyahat etmesine rağmen şahs ı na has hususiyetlerle benzerlerinden ilk anda temayüz etmiş (ayrıcal ı ğ ı n ı göstermiş) , yolculuğumuz müd­ detince o n u n düşüncelerine ve tavsiyelerine en çok değer verilen makam sah ibi olmuştu . Sofya ve Viyana merkezle­ rinde d u ran hususi trenimizi ziyaret eden B ulgar ve Avustu r­ ya-Macaristan resmi heyetleriyle Osmanl ı veliahtı n ı n görüş­ mesi gereken mevzuları , Sultan Vahidettin, M ustafa Kemal Paşa'dan düşüncesini öğrenerek tespit ediyordu. O kadar ki Berlin'e gelişimizin i kinci g ü n ü nde Alman İ mparatoru i l . Wil­ helm'le resmi ve hususi görüşmesinde M . Kemal Paşa, ken­ disine, kel i melerin üzerinde d u rarak şunları söylemişti: 1 05

'Zat-ı Şahaneleri , Alman İ mparatorundan kati neticeyi alacak Büyük Taarruzun ne zaman başlayacağ ı n ı soru n uz. Ve cevab ı tatm i n kar bulamazsa n ı z tavzihen (aç ı klayarak) tekrar ed i n i z . ' S u ltan Vah idetti n , Mustafa Kemal Paşa'n ı n bu v e ben­ ze ri i kazları üze ri nde zaman zaman uzu n süren izahat al ı ­ yo r ve başıyla tasd i k ede re k yen i sualler soruyord u . Paşa, biz heyet hal inde i stanbul'a dönerke n , romatizmaları n ı te­ davi için Kissingen kap l ı caları nda kal ma müsaades ini iste­ miş ve ayrı l m ı şt ı . Dönüşümüzde Zat- ı Şahane bana, 'Ord u ­ y u hü mayu nu muzda böyle k ı ymetli kumandanlar varken n e ­ den Çanakkale gibi destanlarla harbi yü rütem iyo ruz? Esef ediyorum' demişti . " (Cemal K utay, Tari h Ayd ı n l ı ğ ı Seçmele r 1 , s . 2 1 ve deva m ı )

-

21

-

Kurtuluş Savaşımıza il işkin bazı belgele r : 1 9 1 9 yı l ı Mayı s ı n ı n 1 9' u ncu g ü n ü Samsun'a ç ı kt ı m . G e n e l d u ru m v e manzara : Osman l ı Devleti' n i n içinde b u ­ l u n d u ğ u g rup, Dü nya Savaş ı ' nda yen i l m iş , Osma n l ı ord usu h e r tarafta zedelenmiş, şartları ağ ı r b i r ateşkes an laşmas ı i mzalam ı ş . Büyük H a rp'in uzun yı l la rı boyunca, m i l let yo r­ g u n ve faki r bir halde. M i l l eti ve memleketi Dü nya Sava­ ş ı ' n a sokanlar, ke ndi hayatları end işesine d üşerek memle­ ketten kaç m ı şlar. Saltanat ve h i l afet makamı nda b u l u nan Vah idett i n , soysuzlaşm ı ş , şahs ı n ı ve yal n ı z tahtı n ı emn iye­ te alab i l eceğ i n i hayal ettiği alçakça tedbi rler araşt ı rmakta . Damat Fe rit Paşa' n ı n başkan l ı ğ ı ndaki h ü kü met aciz , hays i ­ yetsiz, ko rkak, yal n ı z padişah' ı n i radesine tabi v e o n u n l a berabe r şahı sları n ı koruyabi l ecek herhangi bir d u ruma ra1 06

z ı . O rd u n u n e l i nd e n s i lahları ve cephanesi a l ı n m ı ş ve al ı n ­ makta . . İ t i l af Devletl eri, ateşkes anlaşmas ı n ı n h ü kü m l e ri ne uymaya l ü z u m gö rmüyorlar. B i re r ves i leyle İ t i laf donan ma­ ları ve askerle ri İ stanbul'da. Adana v i l ayeti F rans ı zlar, U r­ fa, M a raş, Gaziantep İ n g i l i z l e r taraf ı n d a n işgal ed i l m i ş . An­ talya ve Konya'da İ talyan as ke ri b i rl i kl e ri , M e rzifon ve Sams u n ' d a İ n g i l i z askerleri b u l u n uyor. H e r ta rafta yabancı s u bay ve m e m u rl a r ve ajanlar faal i yette . N i h ayet , başlan­ gıç kab u l ett i ğ i m i z tari hte n dört gün önce, 1 5 M ay ı s 1 9 1 9'da, İ t i l af Devletleri n i n uyg u n görmesiyle Y u n a n O rd u ­ s u İ z m i r'e ç ı ka rt ı l ı yo r. B u ndan başka, m e m l e keti n h e r tara­ f ı nda, H ı ristiyan az ı n l ı klar gizl i , aç ı k m i l l i emel ve maksatla­ rı n ı g e rçekl eşti rmeye , devlet i n bir a n evve l çökmes i ne çal ı ­ ş ı yo rlard ı . " (Gazi M ustafa Ke m a l , 1 5 E k i m 1 92 7 , Büyük N ut u k' u n başlan g ı c ı )

Amasya Genelgesi (22 Haziran 1 91 9) 1 - Vatan ı n bütü nlüğü, m i l leti n isti klali teh l i keded i r. 2- İ sta n b u l H ü kü meti , üzeri ne ald ı ğ ı soru m l u l u ğ u n ge­ rekleri n i ye rine get i rememekted i r. Bu d u ru m , m i l letimizi ad eta yok olmuş g österiyo r. 3- M i l leti n ist i klal i n i , yine m i l leti n azim ve kararı ku rta­ racakt ı r. 4- M i l letin içinde bulunduğu d u ru m ve şartlara göre ha­ rekete geçmek ve hakları n ı yüksek sesle ci hana işitti rmek için her t ü rl ü etki ve denetimden uzak m i l l i bir heyetin varl ı ­ ğ ı gerekl i d i r. 5- Anado l u ' n u n her bakı mdan en güve n l i ye ri olan Si­ vas'ta, m i l l i b i r kon g re n i n ace le toplan mas ı kararlaşt ı rı l m ı ş­ t ı r. 1 07

6- B u n u n için bütün vilayetleri n her sancağ ı ndan m i l le­ tin güve n i n i kazan m ı ş üç temsilcinin m ü m kü n olduğu kadar çab u k yetişmek üzfilre hemen yola ç ı karı lması gerekmekte­ d i r. 7- Her ihtimale karş ı , b u meselen i n b i r m i l l i s ı r hali nde tutul mas ı ve temsilcile ri n , gerekli görülen yerle rde , seyahat­ leri n i ke ndi leri n i tan ıtmadan yapmcrları laz ı md ı r. 8- Doğu vilayetleri ad ı na , 1 O Tem m uzda, Erzuru m'da bir kon g re toplanacakt ı r. B u tarihe kadar diğer vilayetlerin temsilcileri de S ivas'a geleb i l i rlerse, E rzurum Kon g resi'nin üyeleri , S ivas .genel kon g resi ne kat ı l mak üzere hare ket ederler.

Erzurum Kongresi Kararları (2 3 Tem muz 7 ağustos 1 91 9) -

1 - M i l l i s ı n ı rlar içi nde b u l u nan vatan parçaları b i r bü­ tündür. B i rbirinden ayrı lamaz. 2- Her türlü yabancı işgal ve m üdahalesine karş ı ve Osma n l ı H ü kü meti n i n iş yapamaz duruma gel mesi halinde, m i l let topyekun kendisini savunacak ve d i re necektir. 3- Vata n ı koru maya ve istiklali elde etmeye İstan bul H ü kü meti m u kted i r olamad ı ğ ı takdirde bu amaca ulaşmak için geçici bir hükümet ku rulacakt ı r. Bu h ü kü met üyeleri m i l ­ l i kong rece seçilecektir. Kon g re toplanmam ı şsa, b u seç i m i Heyet-i Temsi l iye (Temsilciler Kurulu) yapacakt ı r. 4- Kuva-yı M i l l iye'yi tek kuvvet tan ı mak ve m i l l i i radeyi hakim k ı l mak temel i l ked i r. 5- H ı ristiyan az ı n l ı klara siyasi haki miyet ve sosyal den­ gemizi bozacak ayrıcalı klar verilemez. 6- Manda ve hi maye kab u l olunamaz. 7- M i lletimiz, çağdaş gayeleri n büyükl üğüne i nan ı r ve 1 08

te knik, s ı nai ve i ktisad i d u ru m u m uzu ve i htiyac ı m ı z ı takd i r eder. 8- M il l i Meclis'in derhal toplanmas ı n ı ve h ü k ümet işleri­ nin Mec l i s taraf ı ndan kontrol ed i l mes i n i sağlamak için çal ı ­ ş ı lacakt ı r.

Sivas Kongresi Kararları (4-1 1 Eylü l 1 91 9) 1 - M i l l i s ı n ı rlar içinde bulunan vata n parçaları b i r bü­ tündür, b i rb i rinden ayrı lamaz. 2- Her t ü rl ü işgal ve müdahaleye karş ı , m i l let b i rl i k ola­ rak kend isi n i müdafaa ve mukavemet edecekt i r. 3- İstanbul H ü k ü meti , bir d ı ş baskı karş ı s ı nda memle­ ketimizin h e rhan g i bir parças ı n ı terk mecbu riyeti nde kal ı r­ sa, vatan ı n bağ ı ms ı z l ı ğ ı n ı ve bütü n l ü ğ ü n ü temin edecek her türl ü ted b i r ve karar al ı n m ı şt ı r. 4- Kuva-yı M i l l iye'yi tek kuvvet tan ı mak ve m i l l i i radeyi hakim kı lmak te mel i l kedi r. 5- Manda ve h i maye kabul o l u namaz. 6- M i l l i i radeyi temsil etmek üzere M i l let Meclisi ' n i n derhal toplanması mecburidi r. 7- Devletin bağ ı ms ı zl ı k ve b ütü n l ü ğ ü sakl ı kalmak şar­ t ıyla toprakla rım ı z ı ele geçirmek isteği o l mayan herhangi bir devlet i n e konomik, tekni k ve s ı nai yard ı mları n ı memnu­ n iyetle karş ı ları z . Adaletli ve i nsanc ı l kuralları içeren bir ba­ rışa kavu ş u l mas ı da i nsanl ı ğ ı n selameti ve u m u m u n huzuru ad ı na m i l l i emelleri mizdend i r. 8- Ayn ı a maç ile m i l l i vicdandan doğan cemiyetler (der­ nekler) "Anadol u ve R u meli Müdafaa- i H u ku k Cemiyeti" ad ı alt ı nda b i rleşt i ri l m işti r. 9- M u kaddes maksad ı ve u m u m i teşkilat ı idare için 1 09

ko n g re ta rafı ndan b i r Heyet-i Tem s i l iye (Temsilciler K u r u l u ) seçi l m iştir. Bat ı Cephesi Komutan ı İ s met İ nö n ü ' n ü n M et riste­ pe'den TB M M Başkan ı M ustafa Kemal'e te l g raf ı : " M et ristepe'den görd ü ğ ü m vaziyet : G ü n d üzbey kuze­ y i n d e , sabahtan beri dayanan ve a rtç ı ol ması m u htemel b u ­ l u n a n b i r d üşman müfrezesi , s a ğ kan at g ru b u n u n taarru ­ zuyla d üze nsiz b i r şeki lde çekil iyor. Yakı ndan takip ed i l iyo r. H a m i d iye yönünde temas ve faaliyet yok. Bozüyü k yan ı yor. Düşman, b i n l e rce ö l ü l e riyle dold u rd u ğ u savaş meydan ı n ı s i lahları m ı za te rk etmişti r. " 1 N isan 1 92 1

TB M M Başka n ı M ustafa Kemal ' i n , Batı Cephesi Kom u ­ tan ı na tel g rafla cevabı : "Siz o rada yal n ı z düşma n ı değ i l , m i l leti n tersine dön­ müş tal i h i n i de yend i n i z . i sti la altı ndaki tal i hsiz toprakla rı­ m ı zla be rabe r büt ü n vatan , b u g ü n e n uzak köşelerine ka­ dar zaferi n izi kutl uyo r. Düşman ı n isti l a h ı rs ı , azminizin ve vatanperve rl i ğ i n i z i n yalç ı n kayaları na baş ı n ı çarparak pa­ ramparça oldu . . . " 1 N isan 1 92 1

Başkomutanın Sakarya Savaşı Emri " Savu n ma hattı yoktu r, sav u n ma cephesi vard ı r. O cephe büt ü n vatand ı r. Vatan ı n her karış toprağı , vatanda­ ş ı n kan ıyla ı s lanmad ı kça, d üşmana terk olunamaz. O n u n içi n , küçük-büyü k her birlik b u l u n d u ğ u mevziden at ı labi l i r, fakat küçü k-büyü k her birlik i l k d u rabi ldiği noktada tekra r d üşmana cephe kurup savaşa devam eder. Yan ı ndaki birli1 10

ğ i n çeki l m eye mecb u r olduğu n u gören b i rl i kler ona tabi ola­ maz. B u l u n d u ğ u mevzide son u n a kadar daya n m aya ve kar­ şı koymaya mecburd u r. Başkumandan (Başkomutan) M u stafa Kemal" (26 Ağ ustos 1 92 1 , Saka rya M eydan M u harebesi emrinden) D u m l u p ı nar Zafe ri'nden son ra, 1 Eyl ü l 1 922 tari h inde kendi el yaz ı s ı ve i mzas ı ile Tük O rd u s u n a verd i ğ i ü n l ü e m i r:

"Türkiye Büyük M i l let Meclisi Orduları! Afyo n ka rah isar- D u m l u p ı nar büyü k meydan muharebe­ sinde zal i m ve mağ ru r b i r ord u n u n as ı l muharebe b i rl i kleri n i inan ı l mayacak kadar a z b i r zamanda i mha ett i n i z . Büyük ve necip m i l leti mizin fedakarl ı klarına lay ı k olduğu n uzu ispat ed iyo rsunuz. Sah i b i miz olan büyük Tü rk m i l let i , isti kbal i nden emin o l maya hakl ı d ı r. M uharebe meydanları ndaki maharet ve fedakarl ı kları n ı z ı yakı ndan müşahade ve taki p ediyoru m . M i l leti m i z i n hakkı n ı zdaki takd i rlerine vas ıta olmak görevi m i , d u rmadan v e s ü rekli b i r şekilde yeri ne get i receğ i m . Başku manda n l ı ğa tekliflerde b u l u n u l mas ı n ı cephe ku­ mandan l ı ğ ı na e m rett i m . Bütü n a rkadaşları m ı n Anado lu'da d a h a başka meydan m u harebele ri veri leceğ i n i göz ö n ü n e alarak i l e rlemes i n i ve he rkesi n fi kri g üçleri n i , kah ramanl ı k ve vatanseverl i ğ i n i , b i r­ b i rle riyle ya rı ş ı rcas ı na göste rmeye devam eylemes i n i talep ederi m . O rd u lar! İ l k hedef i n iz Akdeniz'd i r. İ leri ! Tü rkiye Büyük M i l let Meclisi Baş ka n ı Başkumandan ( Başkomutan ) M ustafa Kemal 1 Eyl ü l 1 338 ( 1 922) " 111

Başkomutan Gazi M astafa Kemal ' i n 1 2 Eyl ü l 1 922 tari ­ h i nde i z m i r'den Türk ulusuna yay ı mlad ı ğ ı zafe r mesaj ı :

" Büyük ve Asil Türk M i l leti ! Ord u ları m ı z 9 Eyl ü l 1 338 ( 1 922) sabah ı İ z m i ri m izi ve yine 9 Eyl ü l 1 338 ( 1 922) akşa m ı B u rsa m ı z ı muzaffe re n kur­ tard ı lar. Akdeniz, askerleri m i z i n zafe r te raneleriyle dalgala­ n ı yor. Asya İ mparato rl uğu'na yeltenen küstah bir düşman ı n m u h a rebe meydanları na gelmek cesaretinde buluna n ord u kumandanlarıyla kumanda h eyetleri , g ü n lerden beri Tü rkiye Büyük M i l let Meclisi H ü kü m eti ' n i n savaş es i ri b u l u n uyorlar. Düşman ı n başkumandan tayin ett i ğ i general (Trikopis) , b i rçok gece ve g ü nd ü z ü m itsi zce muharebeyi ve her kurtu­ luş çaresi n i tecrübe ettikten s o n ra n i h ayet maiyeti ndeki ge­ neraller ve ku rmayları ve kumanda ettiği ord u n u n e l inde ka­ labilen leriyle tes l i m oldu. Eğer Yunan kra l ı da bugün esirler meyan ı nd a bulunmuyorsa; b u taç sahipleri n i n , işleri esasen yal n ı z m i l letleri n i n sefaları n a i şt i rak etmek olduğ u ndan , mu­ harebe meydan ları n ı n felaket l i g ü n lerinde onları n sarayla­ rı ndan başka bir şey düşün memek tabiatları ndand ı r. Batı fabrikaları n ı n çel i k z ı rhları ile kaplanan muazzam Yunan ord uları , art ı k Anadol u dağları nda subayları taraf ı n ­ d a n te rk e d i l m iş zava l l ı s ü rü le r, c i n ayetlerinden dehşete d ü ­ şerek kudu rmuş kitleler v e ağaç d i plerinde kal m ı ş derman­ sız yaral ı lardan i baret kald ı . D üşman ord uları n ı n savaş malzemesi hemen üçte i k i itibariyle toprakları m ı zdad ı r. Düşman ı n esi rlerden başka i nsan zayiat ı n ı n yüz binden ne kadar fazla olduğunu tayin etmek müşkildi r. Fakat resm i ağ ızla m i l letim ize m üjdeleri m ki bizim i nsan zayiat ı m ız, dörtte üçü hafif yara l ı o l mak üzere on bin nüfusa bali ğ ol­ maktad ı r. Büyük Türk M i llet i ! O rduları m ı z ı n kabi liyet ve kudreti düşmanları m ı za dehşet, dostları m ı za e m n iyet ve recek b i r 1 12

kemal i l e tezahür ett i . M i llet o rd u ları o n dört g ü n zarf ı nda büyük bir düşman o rdusunu i m ha ettiler. Dört yüz kilomet­ rel i k fas ı l as ı z b i r taki p yapt ı lar. Anadolu 'daki bütü n işgal ed i l m iş top rakları m ı z ı geri aldı lar. Büyük zafe r m ü n h as ı ran sen i n eseri n d i r. Çünkü İzmi ri mizi s iyasi h ı rslar n etices inde adeta memn u nen düşmana tes l i m eden heyetlerle m i l leti n hiçb i r m ü n asebeti yok id i . Bursam ı z ı istila eden Yunan kuv­ vetleri ise ancak imparatorl u ğ u n askeri teşki l atıyla i ş b i rliği yaparak m uvaffak o l muşlard ı . Vatan ı n ku rtuluşu, m i lletin rey ve idaresi , kendi mukadderatı üzerinde kayıts ı z şarts ı z hakim o l d u ğ u zaman başlamış v e ancak m i lleti n vicdan ı n­ dan doğan o rd u larla m üspet ve kati n eticele re e rmişti r. Bü­ yük ve necip Türk m i llet i ! Anadolu'nun kurtuluş zaferi n i teb­ ri k ede rken sana İ z m i r'den, B u rsa'dan, Akdeniz ufukları n­ dan o rduları n ı n selamı n ı da takd i m ediyorum. 1 2 . 9 . 1 338 ( 1 922) Tü rkiye Büyük M i llet Meclisi Başkan ı Başkomutan M ustafa Kemal" (Meh met Özel , M u stafa Kemal Atatü rk, K ü lt ü r Bakan l ı ­ ğ ı Yay ı n ı )

- 22 -

Peki Atatü r k , H alife Sultan hakkında ne düşünüyordu? Willy Sperco'dan d i nleyelim : V I . Meh met, Saray ı n orkestra şefin i çağ ı rı r. Ona, İ ngi­ l iz Kuvvetleri Komutan ı General Harri ngton'dan, filoları nda­ ki bir g e m i ile kend i s i n i Türkiye'den ç ı kartmaları n ı rica et­ mesini söyle r. Eski Sulta n , otu rduğu sarayı ndan ç ı kar ve gizlice yakı n 113

b i r köş ke g ider. Eşyas ı n ı hazı rlamakla meşgul o l u r. Bavu l ­ lara mücevhe rler, kı ymetli taşl a r v e eşya , ze n g i n i ş l i ört ü l e r d o l d u ru l ur. Bu s ı rada, a l t ı yaş ı ndaki genç prens uyurke n , V I . Meh met b i r masa üzerindeki s i lah ı n ı n yan ı baş ı nd a ge­ ceyi geçirir. Sabah saat 6'da, ke nd i s i n e , iki İ n g i l i z ambülans ı n ı n saray ı n kap ı s ı ö n ü nde bekled i ğ i b i l d i r i l i r . Es ki Su lta n ç ı kar. Daha karan l ı kt ı r ve yağ m u r yağ maktad ı r. Eski S u ltan şem­ siyesi n i açar ve g üçl ükle a rabas ı n ı n basamağ ı na ç ı kar, o ğ l u ve saraydan iki önde gelenle berabe r arabaya yerle­ ş i r. B u s ı rada h i zmetka rlar i ki nc i arabaya bavu l ları yerleşt i ­ ri rle r. A m b ü lanslar, O rtaköy ve Beşiktaş üzeri nden İ n g i l i z as­ ke rle ri taraf ı ndan gözetim altı ndaki t ramvay yo l u boyu nca, bir moto ru n bekled iği Dolmabahçe rıhtı m ı na kadar gel i rler. Malaya kruvazö rü , bacas ı n dan d u man ç ı kararak hare­ ket etmeye haz ı r, beklemekted i r. Hal ife gemide, top at ı ş ları hariç, b i r hükü mdara uyg u n s e l a m töreni ile karş ı l an ı r. Tü rkiye'deki İ ngi ltere Aske ri Ataşes i A rmst rong şöyle anlat ı yor: "Aniden Su ltan , bir küç ü k kız gibi ç ı ğ l ı klar ata rak, arka­ s ı ndan gelen haremağas ı na hakaret ede rek merdivene ka­ dar koştu . . . Çantas ı kaybol m uştu ! N e rede i d i ? So n u nda motorda bulund u . Sultan çantayı açt ı ve içindeki l e ri gözden geç i rd i : Çantada i mparato rl u k a rmal ı alt ı n kahve fi ncanla rı , toplayab ildiği baz ı mücevherler vard ı . Rahat b i r i ç geç i rd i kten son ra şeref kab i n i n e ye rleşti . " Saat sekizde Boğaziçi'nden geçen pek çok gemi g i b i , bu İ n g i l iz kruvazörü e s k i Sa rayb u rnu'nu dön üyord u . G üve r­ tes inde, yaş l ı İ stanbul'un kubbeleri n i n , minareleri n i n s i l uet­ leri hayran l ı kla seyred i leb i l i n i rd i . Bununla berabe r, Osma n l ı 1 14

tari h inde i l k defa olarak b i r Pad işah , e n ac ı mas ı z düşman ı ­ n ı n h i mayesi altı nda vatan ı n ı terk ed iyo rd u . M u stafa Kemal şöyle söyler: "Kendi öz halkı n ı n o rtas ı nda h ü rriyeti ve hayat ı n ı teh l i ­ kede te lakki e d e n Vahidetti n g i bi -ol d u kça aşağ ı l ı k b i r yarat ı ­ ğ ı n , b i r a n içi n b i l e olsa m i l let i n baş ı nda o l d u ğ u n u d ü ş ü n ­ mek gerçekten ac ı d ı r. Şükür k i , m i l let bu sefi l i , tevarüs etti­ ğ i taht ı ndan kovmuş ve böylece daha faz la alçakl ı k yap ma­ s ı n ı d u rd u rmuştu r. T ü rk halkı n ı n bu müdahalesi h e r türlü övgüye layı kt ı r. Ac iz, aşağ ı l ı k , ka lpsiz ve akı l s ı z b i r yarat ı k, ke ndis i n i kab u l e d e n h e rhangi b i r yabanc ı n ı n h i mayesine g i rebil i r, ama, ş ü p hesiz böyle b i r kiş i n i n bütün İ slam ı n Hal ifesi s ıfat ı ­ na s a h i p o l d u ğ u n u söyl emek ye rsizdir. Böyle b i r d ü ş ü n ü ş ü n gerçek olabil mesi içi n , evvelemi rde, bütü n İ s l a m toplu mları­ n ı n es i r a l ı n ması gereki rd i . Oysa gerçe kte d ü nyadaki du­ rum bu m u d u r? Biz Tü rkler, ta rih içi ndeki varl ı ğ ı m ı z s ü resi nce, h ü rriyet ve bağ ı ms ı zl ı ğ ı n yeryüzündeki can l ı örneği o l d u k . Keza yi­ n e , aşağ ı l ı k bir mevcud iyet i , bi rkaç gün daha fazla sefil b i r şekilde s ü rd ü rmek içi n h e r türlü alçal maya boyu n e ğ e n hali­ feler taraf ı n d a n oynanan bu g ü l ü nç oyuna bir son ve rmeye m u kted i r o l d u ğ u m uzu göstermiş olduk. Bu şekilde davran makla, ait oldu kları hal kı n ve devle­ tin zararı n a , sadece ke ndi şahsi d u rumları n ı ve hayatları n ı d ü ş ü n m e k i ç i n varolan insanları n , hele öze l l i kl e oldukça d ü ­ ş ü k seviyedeki i n sanları n , m i l letlerin v e d evletlerin karş ı l ı kl ı i l işkileri nde h e rha n g i b i r önemi olamayacağ ı g e rçeğ i n i de böylece doğ ru l am ı ş olduk. U l u s l a ra ras ı i l i ş ki lerde, b ütün meden i alem i n sam i m i teme n n i s i , k u k l a yönet i m leri n siyaseten h ü küm s ü rdüğü dö­ neme b i r son vermek olmal ı d ı r. " (Wi lly Spe rco, M ustafa Ke­ mal Atatü rk 1 88 1 - 1 938, B i l g i Yayı n evi , s . 1 08 ve devam ı ) 115

-

23

-

Atat ü rk' ü n , 1 4 Eyl ü l 1 9 1 9 tari h i nde, S ivas Kon g resi Genel Kurulu ad ı na, Padişaha çektiğ i telg raftan : " İ sta n bu l 'daki yalan yay ı m ı ndan ö nce Avrupa bas ı n ı n­ da yay ı m l an m ı ş ve Fe rit Paşa' n ı n u l usal savaş ı m ı z ı ittihat­ ç ı l ı k o l a rak göste rip Anado l u'ya yabancı ları m üdahale et­ m eye çağ ı rd ı ğ ı bütün d ü nyaca ö ğ re n i l mişti ! Oysa İzmir yö­ res i nd e namus u n u ve kutsal varl ı kları n ı savu n maktan baş­ ka b i r şey yapamayan ve b u n u yaparken de yüksek mer­ hamet l i i stenci n i ze ( i radenize) dayanan vatan evlad ı , izle­ d i kl e ri kutsal amac ı b i rçok kez y ü ksek kat ı n ı za b i ld i rm i ş ve tüm Anadolu'nun u l usal ayaklan mas ı ndaki yasall ı k da, yü­ ce s u ltan l ı ğ ı n ı z ı dört bir yandan karş ı ka rş ı y(:l b u l u n d u ğ u tehl i ke l e rle kan ı tlan m ı ştı . U l usal istenci n i başkenti n izde aç ı klama o lanağ ı n ı b u lamayan u l us u n ac ı ları na tercüman olmak üzere Anadolu'da toplanan Doğu Anadolu illeri E r­ z u ru m Kong resi'ni ve b u kez Sivas'ta toplanm ı ş olan genel kon g re m i z i de yasad ı ş ı ilan eden bug ü n kü Sad razam , yü­ ce Halife l i ğ i nizin b u lunduğu İ stanbul'da toplanan E rmeni ve R u m kong releri kararları n ı n İ stanbul bas ı n ı yla d uyu ru l ­ mas ı nda h içbi r sakı nca görmüyorlar. Ü steli k b i r yandan hakl ı l ı k ve yasaya uyg u n l u k i l kelerine dayan mak isterke n , öte yandan Mebuslar M ecl i s i n i n dağ ı t ı l mas ı ndan beri 7-8 ay geçtiğ i halde Kan u n u Esasi (Anayasa) kuralları n ı uyg u ­ l ayı p seçimlere başlamak zo ru n l u l u ğ u n u da h a l a duymu­ yo rl a r; bu davran ı şları n ı n yan ı nda u l usal g ücümüzü d e ya­ banc ı lar gözü nde yokmuş g i b i göste re r�k onların amaçla­ rı n ı kolaylaşt ı rıyorlar. G üttüğü i hanet amac ı nda başarıya u laşmak içi n , ulusun ruhundan doğan kutsal örgütü dağ ı t­ mak, devleti n yarg ı yetkis i n i yabanc ı l a r ı n amaçlarına oyuncak etmek, o rd u n u n g ü c ü n ü azaltmak için yetenekli yüksek rütbeli askerlerimizi g ö revden alıp düşmana ver116

mek, şifre l i aske ri yaz ı şmaları n ı n çald ı r ı l mas ı na Posta ve Telgraf G e n e l M üd ü r l ü ğ ü ' n ü yetkili k ı l m a k , b i rtakı m düş­ man � ubayları n ı n ü l ke içinde dolaşarak toprak bütü n l üğ ü ­ m üzü bozacak s iyasal k ı şkı rtmalarda b u l u n m alarına des­ tek olmak, ü l keyi karı ş ı kl ı k içinde göste rip yabanc ı ları işe karışmaya çağ ı rmak, o rd u n u n şifre l i yaz ı ş mas ı n ı yasakla­ yarak askeri g i z l e ri n aç ı ğ a vurul mas ı ndan çekin memek gi­ b i her b i ri baş l ı baş ı na u l usal s uç o l u şt u ran yasad ı ş ı g i ri ­ ş i m le rden b i r türlü vazgeçem iyor. Vatan ı bu d u ruma geti­ ren yen i l g iden doğmuş felaket i m izi bu denli genişleten en büyük etke n i n b u g ü nkü h ü kü metçe s ü rd ü rü legelen b u i ha­ netler o l d u ğ u , h e rhalde a rt ı k yüce katı n ı zca da anlaş ı l m ı ş­ t ı r. Bu d u ru m u göz önüne alan k u ru l u m u z , y u rd u ku rtara­ cak çare a ramak üzere h içb i r siyasal partiye bağ l ı olmaya­ cak ve u l usal iste nci tü müyle yansıta rak, ulusa dayanacak bir baka n l a r kuru l u n u n işbaş ı n a getiri l me s i n i diler ve böyle bir kab i ne kurul mazsa, u l u s u n zoru n l u olarak yapacağ ı g i ­ r i ş i m v e savaş ı m ı d u rd u rmaya olanak b u l u nmayacağ ı n ı sayg ıyla b i l d i ri r. Buyruk sevg i l i Padişah ı mı z Efendimiz Hazretl e ri n i ndir. Sivas'ta Toplan m ı ş Genel Kong re Kurulu Ad ı na Musta­ fa Kemal . " (Gazi Mustafa Kemal Atatü rk, Söylev, c.3, 4. Ba­ s ı m , s .83; Atatü rk ve H u kuk, Yarg ı tay Yay ı n ı , s . 1 3)

-

24

-

M ustafa Kemal başkanl ı ğ ı nda temsil heyeti üyeleri ve komutanlar arası nda ileriye yönelik alı n mas ı gerekli ka rar­ lar ve K u rt u l u ş Savaş ı ' n ı n parasal kaynaklarıyla ilgili olarak 1 6-30 . 1 1 . 1 9 1 9 tarihlerinde yap ı lan gizli görüşme tutanakla­ rı ndan (sivil mem u rlar hakkı nda) : Kazım Paşa: O rd u ilan etti ki bütün gücüyle milletin 1 17

e m rinde ve o n u n desteğ i nded i r. Ama h i ç b i r val i böyle yap­ mad ı .

M ustafa Kemal Paşa : Başlan g ı çta b i rçok val i l e r b i ze ka rş ı i d i . Hatta baz ı ları n ı tutu klad ı k bile. Ş i md i böyle b i r za­ manda m i l let, teşki latlan m ı ş olarak ken d i mukadderat ı n ı ko l l ay ı p ko ruyab i l i r. B u g ü n e kadar yapt ı ğ ı g i b i , ordudan yi­ ne teş kilat hususu nda m i l l et i faaliyete sokmas ı n ı rica ede­ l i m . Her köyde ve her nah iyede teş kilat k u ru l mal ı d ı r. Zira her ye rde istenilen çaba göste ri l m iyor. Mesela Sivas şeh­ rinde bile teşkilat ı m ı z ku ru l mam ı ştı r. Mahalli toplant ı ları yo ktur. Hatta bir b ü roları dahi yokt u r. B u gidişle bir ay son­ ra büsbütün eriyip g ider. Sivas'ta mahalle teşki lat ı k u ru l ma­ m ı şt ı r. Bu şeh i rde me rkez h eyeti olsayd ı , bugün gösterd i ğ i d u r u m oluşmazd ı . Sivas h a l k ı b u konuda o rdudan yard ı m rica eder. Kazım Paşa : M i l let, kolord u lara e m reder. Bendeniz m i l let ta raf ı ndan rica kabu l etm i yo ru m . (?) Mustafa Kemal Paşa : B i n aenaleyh kolord u l a r m i l leti b u işe sevk etmeye başlas ı n . Sivil idareye geli nce: İ sta n b u l H ü k ü meti ile e n i n d e so n u nd a y a anlaş ı rız, y a da m u h a l if kal ı rı z . Me rkezi H ü kü met m i l l ete m u halif kalsa bile sivil ida­ re m e m u rları mi lleti n kuvveti karş ı s ı nda d i renme fi kri besle­ mes i n . B u n u n için m i l letin e m e l l e ri ne ayk ı r ı ic raatta b u l u nan b i r h ü kü meti n sözü memu rları nezd inde geçe rli olamas ı n . B u , b i r m i l l i amaç olmal'ı d ı r. Sivil idare a m i rleri ya l n ı z m i l l i emellere baş eğ i l mesi gere kt i ğ i n i b i l m e l id i rler. Buna i n a n ­ mayan memurları görevle ri n d e b ı rakmaktan ancak zara r doğar. Mesela, Ferit Paşa Kab i n esi kan u n v e nizamlara ay­ k ı r ı e m i rler ve rd i . Baz ı idare a m i rleri bu emi rleri yapt ı . İ şte bu ta rzda hareket ede n val i veya m utasarrı flar bizim için za rarl ı d ı r. 1 18

Rauf Bey: Fakat her yerde b u e m i rl e ri doğru l u ğ u na i nanarak yap mad ı lar; geçim derd i n i i leri s ü rd ü ler.

Mustafa Kemal Paşa: Ama hiç kimse, h içb i r vakit ken ­ d i boğaz ı n ı doyu racak d iye m i l l et v e m e m l e kete zara rl ı b i r menfaat i n aleti olamaz. Kaymakamlardan da, köyle rden yu­ karıya doğru teşki lat kurulması yo l u nda çaba h a rcamaları n ı rica edel i m . B u n u yapacakları na şüphemiz yo ktu r. Acaba bize karş ı ç ı kan m e m u r o l u rsa ne yapa l ı m? ( Belgelerle Türk Tari h i dergisi , H az i ran 1 973, s.69; Atatü rk ve H u kuk, Yarg ı tay Yayı n ı , s . 37)

- 25 -

Atatü rk' ü n , 1 6 M a rt 1 920 tari h i nde, İ n g i l iz , F ran s ı z , İ tal­ yan siyasal temsilci lerine, Ameri ka s iyasal temsi lcisine, bü­ tün tarafs ı z d evletler D ı ş işleri Bakan l ı kları na ve Fransa, İ n­ g i ltere, İ talya M i l let Meclislerine veri l me k üzere, İtalyan Tems i l c i l i ğ ine Anadol u ve Rumeli M üdafaa-i H u kuk Temsil­ ciler K u ru l u ad ı na gönderd i ğ i protesto metn inde n : " U l usal bağ ı ms ı zl ı ğ ı m ı zı temsil eden M i l let Meclisi i l e b i rl i kte İ stanbul'da bütün resm i dairelere , Bağlaş ı k Devletle­ rin e rl e ri açı ktan aç ı ğ a ve zorla g i rmişlerd i r. B u arada, u l u ­ s a l amaçlara uyg u n i ş gören b i rçok yu rtsever ki mseleri n tu­ tuklan mas ı na da g i ri ş i l m iştir. Osman l ı u l u s u n u n s iyasal egeme n l i ğ i ne ve özg ü rlüğüne i n d i rilen bu son yumruk; ha­ yat ı m ı z ı ve varl ı ğ ı m ı z ı , ne pahas ı na o l u rsa o l s u n , savun­ maya kararl ı olan biz Osman l ı lardan çok, y i rm i nc i yüzy ı l uy­ garl ı k ve i nsan l ı ğ ı n ı n kutsal sayd ı ğ ı bütün i l kelere ; özg ü r­ l ü k, y u rt ve u l us d uygusu g i b i bugünkü i nsan topl u l u kları n ı n temel i o l a n bütün i l kelere v e b u i l keleri ortaya koyan i nsan­ l ı ğ ı n genel vicdan ı na indirilmiş demekt i r. 119

Biz hakları m ı z ı ve bağ ı ms ı z l ı ğ ı m ı z ı savun mak için g i ­ riştiğimiz savaş ı n kutsall ı ğ ı na v e hiçbir g ü c ü n b i r u l usu ya­ şamak hakk ı ndan yoks u n b ı rakmayacağı na inan ı yo ruz. Ta­ rihin bug ü ne dek yazmad ı ğ ı n itel i kte b i r suikast olan ve W i l ­ son i l kelerine göre düze n l e n m iş b i r ateşkes an laşmas ı i le u l u s u m uzu savu nma araçları ndan yoksun etmek g i b i b i r d ü ­ z e n e daya n ı larak yap ı l d ı ğ ı içi n , i l g i l i u l usları n şeref v e o n u r­ larıyla da bağdaş mayan b u davran ı ş üze ri ne yarg ı ya var­ may ı , res m i Avrupa ve A m e ri ka'n ı n değ i l ; b i l i m , kültür ve uygarl ı k Avrupa ve Ameri kas ı n ı n vicdan ı na b ı rakmakla yeti­ n i r ve bu olaydan doğacak büyük tarihsel soru m l u l uğa son olarak b i r daha dü nyan ı n d i kkat i n i çekeriz. Dava m ı z ı n hu­ kuka uygunluğu ve kutsall ı ğ ı , bu güç zamanlarda, Tan rıdan son ra e n büyük desteği mi zd i r. M u stafa Kemal" (Atatü rk ve H ukuk, Yarg ıtay Yayı n ı , s .49)

-

26

-

Atatürk' ü n , 1 8 Haz i ran 1 922 tari h i nde, C laude Farrere o n u runa veri len çay ziyafetinde yapt ı ğ ı kon uşmadan : "Tü rkiye Büyük M i l let Meclisi H ü kümeti , ul ustan ald ı ğ ı e n meş ru yetkilerle devlet i n varl ı k ve bağ ı ms ı z l ı ğ ı n ı ko ru­ ma ve g üven alt ı na almak için her bağ ı m s ı z ulus ve devlet içi n meşru olan hakları n ı , yetki leri n i korkusuzca kullan­ makta ve kullanacakt ı r. Bat ı n ı n kimi h ü kü metle ri , Tü rkiye i le savaş hali nden ç ı karmak istemed i ğ i ve Tü rkiye'n i n kut­ sal toprakla rı na sald ı rd ı ğ ı d üşman ı desteklemek ve k ı ş k ı rt­ maktan vazgeçmeye yaklaşmad ı ğ ı halde, sözde d ü nyan ı n e n ta rafs ı z h ü kü meti i miş g i b i ü l kemiz içinde subayla rı n ı dolaşt ı ra ra k i nceleme yapmak iste ğ i n i i le ri s ü rüyo r. N e 1 20

üzülecek d u ru m d u r k i , öteki h ü kümetleri n de b u g i ri ş i mde ortak ol maları yo l ları n ı b u l a b i l iyor. D ü nyada b u ndan daha a k ı l a l maz , daha densizce bir davra n ı ş tasa rlaya m ı yo ru m . D ü nyada bağ ı ms ı z b i r devlet d ü ş ü n ü l eb i l i r m i k i , iç işleri ­ n e , h e n ü z d ü ş man s ı fatı n ı taş ıyan ları n değ i l , dostları n ı n b i l e ka r ı ş m as ı n ı hoşgörüyle karş ı las ı n . Eğer o pol iti ka ada mları yüzy ı l la rdan beri bağ ı ms ı z yaşa m ı ş , bağ ı ms ı z l ı ­ ğ ı n s i mgesi o l m uş v e b u g ü n ye n i b i r u l usal uyan ı ş la i nan­ c ı , d i renci ve bağ ı ms ı zl ı k tutkusu yüksel m i ş Tü rkiye hal k ı ­ n ı n , Tü rkiye Devleti' n i n bağ ı ms ı zl ı ğ ı n ı tanı mamak v e tan ıt­ mamak istiyorlarsa, biz b u n lara karş ı hayretlerle karş ı l ı k veri riz, b u adamları n aymazl ı ğ ı na d ü nyan ı n şaşk ı n l ı kla bakmala rı n ı iste riz. Zava l l ı u l u s u m u z köle o l m aya raz ı ol­ mad ı ğ ı i ç i n e n büyük cezaya mahkum e d i l iyor. Hay ı r, efen­ d i le r hayı r! . . Bütün d ü nya b i l s i n ki, b u u l u s öldürü l meye , yok ed i l m eye değil , yaşat ı l maya e n lay ı k olan b i r ul ustur. Tü rkiye Büyük M i l let Mec l i s i üstlendiği bu tari hsel görevi tam başarıyla yü rütüyo r ve onu en yüks e k zafe rlerle bü­ tün leşt i ri p tamamlayacakt ı r. " (Atatürk ve H u kuk, Yarg ıtay Yayı n ı , s . 87)

-

27

-

Atat ü rk'ün, 22 Ocak 1 923 tari h i nde, Bursa'da halka yapt ı ğ ı b i r konuşmada n : " Uygar v e d üze n l i b i r devletin makines i , eski yasalarla işleyemez. Din adamları , çok iyi b i l i rler k i d i n , bel i rl i bir hü­ kümet şekli ifade etmemiştir. D i n , h ükü mete esas olarak adaleti e m retmişti r. Bu hükümler çok aç ı kt ı r. Adaletle işleri yü rütmeyen b i r h ü kü met çok fenad ı r. H ü k ü meti m i z i n , fena ol mamas ı için, d i nce ve uyga rl ı kça çok m ü kemmel olab i l ­ m e s i i ç i n adli yasaları m ı z ı iyi leşti rme k zorunday ı z . Buna 121

h i ç b i r engel yokt u r. B u g ü n mevcut yasaları m ı z ı n kök ü , da­ ha çok Mecelledir. Yen i Tü rkiye , ne za mana, ne de i htiyaca uyan M ece l l e n i n h ü kümlerine bağ l ı kal amaz. En uyg a r u l u sl a r derecesi nde hukuk k u ralları m ı z ı da iyileşti receğiz. Yüz sene, beş yüz sene , b i n sene evvel yaşayan b i r topl u m i ç i n yap ı lan yasalarla, bugü n kü topl umları yönetmeye kal­ k ı ş mak, g afletti r, ce haletti r. B i z b u noktada cah i l l i ğ i mizi ve gafletimizi o kadar i le ri götü rüyo ruz ki Allah ı n da, Peygam­ beri n de e m i rlerine karş ı hare ket ett i ğ i m izi bile u n utuyoruz. (Al k ı şlar) Bu memle kette ad l i kapitü lasyo n l a rı n b u l u n m as ı , b u gafleti mizi n , bu cehalet i m i z i n cezas ı d ı r. B u kadar başarı la­ rı m ı za rağ men yabanc ı lar, " Ad l i kapitülasyon ları kal d ı rama­ yız. Ç ü n kü yasa ları n ı z uygar ve i nsani esaslara dayan m ı ­ yo r. Memleketi n i z içinde yaban c ı karma mahkemeler dava­ ları n ı z ı görsü n . Hakları m ı z ı s i z i n adaletin ize, yarg ı çları n ı za tes l i m edemeyiz ! " d iyorlar. Tab i i d i r ki delegelerimiz, öze l l i k­ le ad l i kon u larda h içb i r müdahale kabu l edemeyeceği mizi ı s rarla ifade etmektedir. Efendiler! B i r hükümet, ancak ada­ lete dayanabi l i r. Bağ ı ms ı z l ı k, gelecek, özg ü rlük, her şey adaletle m ü m kündür. Bu kada r esas l ı bir noktada müdaha­ leleri asla kabul etmeyeceğ i z . Efe ndiler! Ad l i kapitü lasyon­ lar, gayet kuvvetli ve ateşl i b i r z i n c i r halinde boyn u m uzda­ d ı r. B u n u şüphesiz atacağ ı z . Fakat tekrar boynumuza ge­ çi rmeye l i m . Bunu boyn u muza tekrar geçi rmeme n i n çares i de yasaları m ı z ı iyileşti rmekt i r. Herkes bu gerçeği aç ı kça b i l i rse ve b u n u n böyle ol ma­ s ı n ı m utlaka iste rse, el bette seçeceği veki l l e r de başka şe­ kilde hareket edemezle r. Ç ü n kü o zama n , sizin i rade ve a r­ zun uza karş ı hareket etmiş o l u rlar. Hükümeti n amac ı n ı ve kuruluş n itel i ğ i n i baltalam ı ş o l u rlar. O zaman siz de sus­ mazs ı n ı z ! (Alkı şlar) " (Atatürk ve H u kuk, Yarg ıtay Yayı n ı , s . 1 04) 1 22

-

28

-

Atatü rk' ü n , 30 Ağustos 1 924 tari h inde, Başkumandan­ l ı k Savaş ı ' n ı n i kinci y ı ldönümünde D u m l u p ı nar'da yapt ı ğ ı konuşmad a n : " B i l m eye n kal mam ı şt ı r ki : U l usumuz, egemenliğini eli­ ne a ld ı ğ ı g ü n , e n karan l ı k yoksu l l u ğ u n , en deri n uçuru m u n k ı y ı s ı nda i d i . B ütün güçleri yıpran m ı ş , bütü n savunma araç­ ları elinden a l ı n m ı ş , kutsal varl ı kları sald ı rıya u ğ ram ı ş , pek ac ı k l ı b i r d u ru mda idi. Bütün bunları h içe sayarak varl ı ğ ı n ı v e bağ ı ms ı zl ı ğ ı n ı k u rtarmaya karar verd i . B u kara rı n ı başa­ r ı ya u l aşt ı rabil mek için kend ine bir toplu davra n ı ş , bir bel i rl i e re k seçmesi gerekiyord u . U l usun bütün varl ı ğ ı ile, bütü n i n a n ı yla, can ı n ı dişine takarak o yolda birl i kte yürü mesi ve e r geç başarıya u laşmas ı gerekti . İşte bayla r o e rek bu yer­ d i , b u ras ı yd ı . U m u lan ve istenen başarı , işte b u rada kaza­ n ı lan zafe rd i . B i l i rs i n i z ki d ü nyada b i r u l usun varl ı ğ ı , değeri, özgürl ü ­ ğ ü v e b ağ ı ms ı z l ı ğ ı eskiden yapt ı ğ ı ve ilerd e yapacağ ı uygar eserlerle o rantı l ı d ı r. Uygarca başarı lar sağlamak yeteneğin­ den yoks u n u l uslar, özgü rlüklerini ve bağ ı ms ı zl ı kları n ı e r g e ç yit i rm e k d u ru m u ndad ı rlar. İ nsan l ı ğ ı n tari hi , baştan ba­ şa, bu söyled iğimi ispatlamaktad ı r. Uygarl ı k yol u nda yü rü­ mek ve başarıya u laşmak, yaşaman ı n i l k koş u l ud u r. Bu yol üzerinde d u raklayan lar, d u ru p da ileri değil geriye bakı p im­ ren m e k b i l g isizliğinde ve dalg ı n l ı ğ ı nda b u l u n a n lar, genel uygarl ı ğ ı n coşup gelen seli altı nda b i r gün boğ u l acakt ı r. Uy­ g a rl ı k yol u nd a başarı , yen i l i kleri kavray ı p uygulamaya, ye­ n i leşmeye bağ l ı d ı r. Topl u msal yaşay ı şta, e konomik d avra­ n ı şta, b i l g i ve tekn i k alan ı nda başarı l ı olmak için i lerleme ve g e l işme yolu b u d u r. Yaşamayı ve geçin meyi sağlayan hü1 23

kümlerin zamanla olgunlaş ı p değişmes i , yenileşmesi kaç ı ­ n ı lmaz bir gerçektir. Uygarl ı ğ ı n yen i buluşları , olağanüstü teknik başarı ları , d ünyayı değişmeden değişmeye sürü kle­ yip d u rduğu bir evrede, yüzyı l ları n eskittiği davra n ı ş ve dü­ şünüşlerle, geçmişe saplan ı p tapmakla, varl ı ğ ı m ı zı koru­ mak olmaz. Uygarl ı ktan söz ederken şunu da kesinlikle bel i rtmeli­ yim ki, uygarl ı ğ ı n ilkesi ilerlemenin temeli, aile düzeninde­ d i r. B u yaşamda aksakl ı k, ulusça ekonomik ve siyasal ya­ şayışta da başarı s ı zl ı ğ ı n nedenidir. Ai leyi kuran kad ı n la er­ keğin, bu işe yararl ı hakları ve bilgileri edinmiş olmaları , bu ödeve istekli ve yetenekli ol maları gerektir. Gençler! Geleceğe güve n i mizi g üçlend i re n ve sürdüren sizsi­ niz. Siz, almakta olduğunuz eğitimle, bilgi ile, insan l ı ktaki üstün l ü ğ ü n , yurt sevgisi n i n , düşünce özgürl ü ğ ü n ü n e n de­ ğerli örneği olacaksı n ız. Ey yükselen yeni kuşak! Gelecek sizind i r. Cumhu riyeti biz k u rduk, onu yü kseltecek ve yaşa­ tacak olan sizsiniz." (Atatürk ve Hukuk, Yargıtay Yayı n ı , s. 1 25)

-

29

-

Kurtuluş Savaşı sürerken ve hemen sonrasında Türk H ü kümetinin Amerika

Birleşik

Devletleri'ne ve Amerika

Birleşik Devletleri' nin Türk H ükümet i n e tutumunu açıklığa kavuşturacak bazı belgel e r :

1 24

A

Türkler Lozan'da Amerikalıları İstemiyor Tü rkiye başdelegesi i smet Paşa, B i rleşik Amerika Dev­ letleri ' n i hiçbir sorumluluk yüklenmeden kendi çı karları pe­ şinde koşan bir devlet olarak nitelemiş, ayrıca Ameri kal ı la­ rı n Tü rkiye'de d i n i ve kültürel propaganda yaptı kları n ı ve ül­ keye gizlice alkoll ü içkiler soktukları n ı ileri s ü rm üştür. İ smet Paşa' n ı n bu sözleriyle, Ameri ka'daki içki yasağ ı nedeniyle Avrupa'ya kaç ı rı lan büyük viski stoklarına değin­ diğini san ıyoruz. Lozan'daki konferans salonu n u n kap ı s ı nda as ı l ı bulu­ nan bir yaftada i ri harflerle "Ameri kal ı ları istemiyoruz" yazı ­ yord u . Yaftayı okuyan Ameri kal ı gazeteciler gerçek b i r şok geçirdiler. Yaftan ı n altı nda ise İ smet Paşa'n ı n imzas ı na rastlan ı yo rdu. Uluslararası toplantılarda Amerikal ı l arı n hoşuna g itme­ yecek şekilde davranmayı bir adet haline getirmiş olan i s­ met Paşa'nın bu son davranışı , bir anlamda Amerika B i rle­ şik Devletleri'ne karşı duyduğu korku ve çekingenliği n de açı ğa vurul ması d ı r. Amerika Birleşik Devletle ri konfe rans masas ı na göz­ lemci olarak değil de delege olarak otu rmuş olsayd ı , Tü rk­ leri b i r hayli uğraşt ı rabilecekti herhalde. (22-23. 1 1 . 1 922, The New York Times'dan al ı n m ı ştı r. Bilal N. Şimşir, Dış Ba­ sı nda Lai k Cumhuriyetin Doğuşu, Bilgi Yayı nevi , s.68)

1 25

B Türk' ü n Dönüşü Tü rk Avrupa'ya dönmüştü r. Türk' ü n dönüşü s ü rekli b i r barış özlemi içinde o l a n h e rkesi n yeniden ümitsizliğe kap ı l ­ mas ı na yol açm ı şt ı r. Bu tamamen g e reksiz dönüş Tü rklere kabul etti rilecek antlaşmalarla önleneb i l i r ve Türk' ü n Avru ­ pa'dan uzak d u rması sağ lanab i l i rd i . Fakat Bay Lloyd Geor­ ge ve h ü kümeti i l k hatayı E rmenistan C u m h u riyeti'ne gerek­ li yard ı m ı sağ lamamakla yapm ı ş ve bu hata Tü rkle rin Avru ­ pa kuvvetlerine karş ı bir kuvvet y ı ğ ı nağ ı yapmas ı na i m kan vermiştir. İ kinci olarak Yunan l ı ları n tamamen T ü rklere ait olan topraklarda i ki yüz m i l kadar ilerlemeleri teşvi k ed i l m iş fakat Yunan l ı lara kuru nas i h at d ı ş ı nda h içbir maddi destek sağlan mam ı şt ı r. İ n g i ltere H ü kü meti Yak ı ndoğu soru n u ko­ n u s u nda tec rü be sah ibi kişilerin tavsiyelerine de kulakları n ı t ı ka m ı ş ve Kemal' i n yönet i m i ndeki m i l l iyetçi Tü rklerin s i lah­ lan ı r silahlan maz bu kadar g e n iş b i r cepheye yay ı l m ı ş olan Yunan ordusunu hezi mete u ğ ratacağ ı n ı görememişti r. Bugün Tü rk yeniden m uzaffer b i r edayla ayakta d u r­ makta, İ n g i ltere ve Avrupa elverişli barış şartları sağlamak için sanki ona yalvarmaktad ı r. B u arada tüm İ slam alemi Yunan istan' ı n yen i l g i s i n i İ n g i ltere' n i n yen i lgisi olarak gör­ mekte ve bayram etmektedir. Ve İ n g i ltere, kendi yarat m ı ş old uğu felaket i n daha da büyümes i n i engel lemek amacıyla İstanbul ve Doğ u Trakya' n ı n da Türkler e l i ne geçmesine ra­ zı olarak, bu barbar ı rk ı n b i r kez daha Balkanlar' ı n içine doğ ru sarkmas ı n ı sağlam ıştı r. B ritanya siyasi tari h i n i n e n ac ı sayfaları ndan b i ri de böylece kapan mak üzered i r . . . Ame ri ka çok fark l ı amaçlarla Tü rkiye'de bulun maktay­ d ı . Amerika' n ı n baş l ı ca amac ı M üslü manları H ı ristiyan l ı ğa i n a n d ı rmak değ i l d i . Amerika Tü rkleri n bas kı s ı alt ı nda ezi len 1 26

H ı ristiyan halkı eğitmek ve onlara yard ı mcı ol mak için Tür­ kiye'de b u l u n uyord u . Ö rneğ i n Boğaziçi ' nde bir abide gibi yükselen Robert Kolej'de yetişen Bulgar gençleri , daha sonra B u l g a ri stan'a giderek en öne m l i devlet mevki lerine geç m i ş b u l u n maktad ı rlar . . . T ü rkiye'de cereyan eden o laylarda E rmen i lerin yan ı s ı ­ ra, A m e ri kal ı ları n bu ülkede gel işt i rm i ş oldu kları uygarl ı k kuru mları d a ayaklar altına a l ı n m ıştı r . . . Ameri ka'da güçlü örg ütlere sahip b u l u nan kil iseleri n bu olaylar karş ı s ı nda ayaklanarak sesleri n i duyurmuş oldukları n ı san m ıyo ru m . Böyle b i r d av ra n ı şta bulunmuş olsayd ı , İ n g i lte re , Fansa ve Almanya' n ı n kirl i bir gan i met kavgas ı na g i rişti kleri dönemde s ü rd ü rü l e n katliamları n önlenmesi m ü m k ü n olabi l i rd i . . . G üç l ü b i r Ameri ka savaş gemisi 'Tü rkleri Boğaz suları­ na dökeb i l i r, ' hatta böyle b i r eylemin tehdidiyle katliam d u r­ d u rulabi l i rd i . G üçlü Ameri ka'n ı n bu konuda göste receği ka­ rarl ı l ı k s o ru n u kökünden çözebi l i rd i . Her nedense Ameri ka bu rol ü oynamak istememiş ve katl iamlar s ü rüp g itmiştir. B u g ü n R obert Kolej gene Türk top raklarında kal m ı şt ı r. Av­ rupa'ya karş ı daha da bilenmiş yen i b i r T ü rk g ü ruhu, bu kez antlaşm a larla yeniden Avru pa'ya kabul edilecek ve Balkan­ lar' ı n n az i k bir bölge olarak kal mas ı na yol açarak d ü nya ba­ rışı n ı n k u ru l m as ı n ı engel lemiş olacakt ı r . . . (5. 1 . 1 923 tari h l i T h e Atlantic Month ly'den al ı n m ı ştı r. B i l a l N . Şimşir, a . g . e . , s.1 1 O)

c

Kapitülasyonlar Sorunu Lozan 'daki Türk başdelegesi İ s met Paşa kapitülasyon­ ları n i l g a e d i l miş olduğu ve sekiz buçuk y ı ldan beri de ge1 27

çerli bulunmad ı ğ ı yol u ndaki T ü rk görüş ü n ü n " kesi n b i r gö­ rüş" olduğunu ilan etmişti r. Ame ri ka B i rleşik Devletle ri D ı şişleri Bakan ı Bay Hug­ hes adı na görüşmelere katı lan Bay G rew, kapitülasyonlar konusu nda dogmatik bir tutum izlemekten kaç ı nmaktad ı r. Bay G rew, bu konuda baz ı yen i uyarlamaları gözden geçir­ meleri ve hatta değişiklikleri kabul etme eği l i m i nded i r. An­ cak bu antlaşman ı n tek taraflı olarak bozu lmas ı na kes i n l i k­ l e karşı ç ı kmaya kararl ıd ı r. Tü rkler bütün bas k ı l a rı m ı za rağ men kapitülasyon ları kaldı rmakta d i re n i rlerse n e yapabi l i riz? G ü n ümüzün politik o rtam ı nda Türklerle savaşa g i rmemize ya da o n ları abluka altı na alma m ı za i m kan yoktur. Yapabi leceği m i z tek şey, Tü rkle re karş ı i ktisad i bas k ı lar uygulamaktı r. Ö rneğ i n C hester projesin i n gerçekleşmes i n i gecikti rebi l i r v e T ü rk­ leri n kendi istekleri n i geri çevi rebi l i riz. Türkler kredi sağla­ mak i çi n , her şeyden önce, sermaye sah i plerine g üven sağlamak gerektiğini öğrenme l i d i rler. (23.5. 1 923 tari h l i T h e New York Times'dan alı n m ı şt ı r. Bilal N . Şimşir, a . g . e . , s . 1 59)

o

Morgenthau Türk Başansmın Nedenlerini Açıkladı

Bas ı na bir demeç veren eski Türkiye Büyükelçimiz Henry Morgenthau, Avrupa'n ı n halen içinde bulunduğu ka­ rışık d u rumdan yararlanan, Türkiye'deki Kemalistler ve R usya'daki Bolşevikler gibi k üçük g rupların, dünya barı ş ı n ı tehdit ettiklerini söylemiştir. Lozan Konferans ı 'n ı n tam bir fi­ yaskoyla sonuçlanmış olduğunu bel i rten Bay Morgenthau , 1 28

"Tü rkle r kendi g üçleri nden çok İ tilaf Devletleri n i n aralar ı n ­ daki a n laşmaz l ı klardan yararlanarak i l e ri sürdü kleri şartları o n l a ra kab u l etti rmeyi başarm ı şlard ı r. Amerika ise ko nfe­ ransa g e reken ö n e m i vermemekle büyük bir hata yap m ı ş­ t ı r, " d e m i ş ve şöyle devam etmiştir: "Tü rkiye g i b i h uzur bozucu küçük devletleri teke r teke r karş ı m ı za a l a ra k onlarla uğ raşacağ ı m ı za, büyük devletlerle yakı n bir i ş b i rl i ğ i kurarak i l işkilerimizi gel iştirmemiz ve bu iş­ b i rl i ğ i ç e rçevesinde önderl iği kabu l ederek 'tecrit o l ma' poli­ t i kas ı n ı rafa ka l d ı rmam ı z uyg u n olacakt ı r . . . A m e ri ka B i rleşik Devletle ri İ n g i ltere i l e b i rl i kte İ zmir'e aske r ç ı ka rm ı ş olsayd ı , Türklerin Avru pa'dan kovu l mas ı g e rçekleşebi lecekt i . Türkiye'de b i r manda yönet i m i n i üst­ l e n m i ş o l sayd ı k b u g ü n önderl i ğ i miz alt ı nda bir Balkan Ü l ke­ leri Konfe d e rasyo n u kurm u ş ol makla övünebi lecekt i k . . . T ü rk l e r C h este r projesiyle ü l keleri n e m i lyon ları n aka­ cağ ı n ı san ı yorlar. Fakat u n utmas ı nlar ki isti krarl ı b i r Türk H ü kümeti kurulmad ı kça h içbi r Ameri ka l ı işadamı paras ı n ı Tü rkiye'ye yatı rmaya razı ol mayacakt ı r. B u g ü n e dek Yakı ndoğudaki olayları n gelişimine yön veren a n a etken T ü rklerin gücü değ i l , İ tilaf Devletleri n i n güçsüzl ü ğ ü o l muştur. Biz ise Lozan'a i k i gözlemci gönder­ mekle yeti ndik. Tü rkleri etki lemek için gözlemc i lerin yeterli olacağ ı n ı sananlar aldan ı yo rlar. U nutmayal ı m ki zorbal ı ğa ancak z o rbal ı kl a karş ı l ı k veri lebi l i r. Lozan Konfe rans ı ' nda e l i m i z kol u muz bağ l ı y m ı şças ı na Tü rklerin zaferine seyirci kal m a m ı z uta n ı lacak b i r olayd ı r. Amerika niçin Lozan'da ağ ı rl ı ğ ı n ı d uyu rmad ı ? Türkleri n bu başar ı s ı ndan cesaret alacak olan diğer baz ı ü l keler de mevcut antlaşmaları ad i b i re r kağ ıt parças ı sayarak çiğnemeye başlarl arsa, bu va­ h i m olayı n soru m l u l u ğ u n a biz de mi o rtak olacağ ı z ? " (28 . 7 . 1 92 3 tari h l i The N e w Yo rk Ti mes'dan al ı n m ı şt ı r. Bi lal N. Ş i mş i r, a . g . e . , s . 1 90) 1 29

E

9 Ağustos 2 0 0 1 tarihindeki Gözcü gazetesinde Deh­ şet Verici Rapor başlığıyla b i r rapor yayımland ı . İ şte b u ra p o rd a n bir bölüm : Maden ç ı karma izniyle, T ü rk toprakla rı n ı n yüzde 1 4' ü nde istimlak hakkı n ı e l i nde b u l u n d u ran yabancı ku ru­ luşlar, Tü rkiye d üşman ı lobilerin fi nansal desteğiyle kor­ kunç tezgah peşinde . . . Amaç ; oldubittiye get i ri p , Sevr'de ol­ duğu gibi , Türk toprağ ı na ko n mak . . . H az ı rlatt ı kları b roşü r­ lerdeki "Tü rk Federal C u m h u riyet i " yaz ı s ı da bu hai n plan ı ortaya koyuyo r . . . T B M M ' n i n 3 . otu rumu açış ko nuş mas ı , 1 Mart 1 922 .

ABD Lozan' ı Neden Tan ımaz? Y ı l 1 923. Lozan Konferans ı görüşmeleri İ n g i lte re' n i n ç ı kard ı ğ ı zo rl u klar yüzünden t ı kan mak üze re i ken , ABD ani­ den Tü rkiye'ye destek verme kararı al ı r ve İ ng i l iz H ü kü meti antlaşman ı n altı na i mzas ı n ı koyar. Ameri ka' n ı n b i rden Tür­ kiye'yi sevmesinin alt ı ndan, dönemin bakanları ndan Rafet Bey' i n ABD yetki l i le riyle g i z l ice i mzalad ı ğ ı Chester Antlaş­ ması ç ı kar. Antlaşma TBM M tarafı ndan da onaylan ı r. An­ cak, TBM M 'de aceleyle onaylanan anlaş madan şüphelenen Atatürk , yapt ı ğ ı i nceleme sonucunda Cheste r i mtiyaz hakla­ rı n ı n Tü rkiye'n i n aleyh inde o l d u ğ u n u görüp, anlaşmayı y ı r­ t ı p çöpe atar ve tan ı mad ı ğ ı n ı aç ı klar. B u olayı n ard ı ndan ABD de Lozn Antlaşmas ı n ı tan ı mad ı ğ ı n ı d ü nyaya ilan ede r ve 1 8 Ocak 1 927 g ü n ü , Senato'da yap ı lan oylamada Lo­ zan' ı n onaylan mas ı redded i l i r. ABD halen Lozan Antlaşma­ s ı ' n ı tan ı mamaktad ı r.

1 30

Atatürk' ü n Yırttığı Chester İmtiyazı Am i ral C hester' i n ad ı n ı alan i mtiyaza göre , Amerikal ı ­ lar, Tü rkiye s ı n ı rları içi nde döşe nmiş v e döşenecek t ü m de­ m i ryolları boyu nca, rayları n 20 km. sağ ı nda ve 20 km. so­ l u nda ye r alan arazi şerid i nde, b ütün ye ralt ı ve yerüstü zen­ g i n l i kl e ri n tüm hakları n ı n kend i l e ri n e ve ri l mesini istemişler, ku rulan ş i rket i n i s m i n i de Osman l ı -Ameri kan Şi rketi verm iş­ ler. B u ş i rket i n faaliyet sahas ı na da, başta petro l , alt ı n , kö­ m ü r, kro m , bakı r, gümüş, civa, ç i n ko , d e m i r , manganez, an­ timuan g i b i mad e n lerin aran mas ı , ç ı karı l mas ı , işletil mesi ve sat ı l ma s ı gibi maddeleri eklem işler. İ şte Atatürk Tü rkiye ' n i n bağ ı ms ı z l ı ğ ı na te rs düşe n , hatta Sevr'deki g i b i parçalan ma­ s ı na yol açab i l ecek b u i mtiyaz ı y ı rt ı p çöpe atm ı şt ı r.

ABD Atatürk'ten ve Türkiye'den Loza n ' ı n İ ntikam ını mı Alıyor? A B D , Atat ü rk'ün ret ett i ğ i C h este r i mtiyaz ı ndan daha geniş ş a rtları içeren bir maden arama i mtiyaz ı n ı , 1 996 y ı l ı ­ n ı n o rta l a r ı n d a görevde b u l u nan T ü rk H ü kümetinden elde etm işti r. Böylece ABD Lozan'da tuzağa d ü ş ü remed i ğ i Ata­ tü rk'ten ve T ü rk m i l letinden i nti kam ı n ı şu an al m ı ş olarak görü n me kted i r.

F E m p e ryal ist devletler, Tü rkiye'ye yö nelik amaçları n ı gerçe kleşti rmek içi n , misyonerlik çal ı ş maları ndan d a yarar­ lan m ı ş l a rd ı r. M i syon e rl i k; H ı ristiyan kil iseleri n i n , b u d i n i yaymak i ç i n ku rd u kları örg ütün çal ı ş maları d ı r. Ancak ya­ banc ı ları n , Tü rkiye'de yapt ı kları m i syonerl i k çal ı ş maları d i n­ sel o l m a ktan çok, T ü rk devleti n i n ku ru l u olduğu bölge n i n öze l l i klerinden kaynaklanmaktad ı r. Tü rkiye' n i n , coğ rafi yön1 31

den k i l it kon u mda ol mas ı nedeniyle, Osma n l ı ülkes i n i n çe­ şitli yö releri nde Amerikan m i syoner ö rg ütü ad ı na görev ya­ pan ları n say ı s ı SOO'ü geçm işt i r. Ameri kan m isyoner okul la­ rı n ı n 1 879'da mal varl ı ğ ı n ı n , 1 00 m i lyo n Ameri kan doları ol­ duğu tah m i n ed i l mekted i r. Aşağ ıda sayısal d u ru m u n u özetled i ğ i m i z yabancı okul­ ları n görü n ü m ü , hem düşü n d ü rücü h e m de ü rpertici olsa gerek: 1 880'den son ra Osma n l ı kentle ri nde, kültü rle ri n i T ü rk hal k ı n a aş ı layan yabancı okul ları n sayı ları şöyle id i : 37 ke ntte 72 Frans ı z oku l u , 1 9 kentte 27 Amerikan okulu (ki m i kaynaklar, sadece Sivas'ta, 20 Ameri kan o ku l u n u n b u l u n ­ d u ğ u n u b i l d i rmekted i r) , sadece i stan b u l 'da 8 3 İ ngiliz oku l u , 4 4 Rus, 24 İ talyan oku l u . E l az ı ğ 'da b i l e 83 yabanc ı o k u l b u ­ l u n maktayd ı . Öte yanda n , Paris B a r ı ş Konferans ı nda, Yu­ nan Başbakanı Venizelos' u n ve rd i ğ i bilg iye göre , Anado­ lu'da 2 . 228 Rum okulu nda 1 8 . 577 öğ renci öğrenim gö rüyor­ du. Ş u n u da beli rtelim ki, Avrupal ı lar i ç i n "Tü rk" sözcüğü, " M üsl üman" sözcüğü ile eşanlam l ı d ı r. Tü rkler, Avrupal ı ları Avrupa'ya t ı kan b i r düşmand ı r. Öyle ki, istanbu l ' u n Türkle r tarafı ndan al ı n mas ı ndan son ra, Papa' n ı n , "Şimdi gerçekten Avru pa'ya t ı k ı ld ı k" ded i ğ i söylen i r. Ayd ı n lanma dönemi nde b i l e Avrupa'da İslam, İ sa'n ı n karş ı s ı nda bir şiddet hareketi olarak görülmüştür. Avrupa b i rl i kte l i ğ i n i n oluşmas ı nda, Av­ rupa devletleri n i n Tü rklere yöne l i k bu yaklaş ı mları n ı n etkisi yads ı namaz. N i h ayet Avru pa, yan ı na ABD'yi de alarak Türkleri i k i nci ve son yurtları olan Anadol u 'da s ı k ı şt ı rm ı ş , Mondros ve Sevr olarak b i l i nen belge lere yans ı d ı ğ ı üzere Anado l u 'yu paylaş m ı şt ı r. İ şte bu noktada, ta ri h i mizdeki üçüncü tari h i g e rçek gerçekleşmiştir. B u , Anadolu'nun emperyalist g üç­ lerce paylaş ı lmas ı n ı ön leye n , Anadolu'da sürekli ve güçlü 1 32

Tü rk devlet i n i n yaşamı için i l keler bel i rleye n , ye ryüzünde yen i bir u mut ı ş ı ğ ı olarak parlayan M u stafa Kemal gerçeğ i­ d i r. (Hüsnü Merdano ğ l u , Küresel leşme S ü recinde Atatü rkçü Düşü nce, G ü ld i ke n Yay ı n ları , s . 2 3)

G Tü rkiye Bat ı için öne m l i d i r. Bat ı l ı lar, u l usal bağ ı ms ı zl ı k­ tan öd ü n ve rmeyen Kemal ist Tü rkiye'yi etki alt ı na al mak içi n , başarı l ı olamad ı kları s iyasi ve askeri yöntemler ye ri ne ekonomiyi ku l land ı lar. Atat ü rk döneminde bunda da " başa­ rı l ı " olamad ı lar. Ancak öze l l i kle 1 945'ten son ra bu yönde önemli "başarı lar" elde ettiler. 50 y ı l l ı k bir s ü reçten sonra 20. yüzyı l ı n son u n a gel indiğinde Tü rkiye a rt ı k, ekonomik kal kı n ma , savunma, ma_l iye, milli eğiti m , sosyal güve n l i k ko­ nuları nda u l usal politi kalar yü rütemez hale gelmişti . I M F, Dü nya Bankas ı , NATO, GATT, OECD ve Avrupa G ü m rük B i rl i ğ i an laşmaları , zayıf ekonomi k yap ı s ı yl a Tü rkiye'yi , ken­ di baş ı na hareket ede meye n , karar ve uyg ulama i n isiyatifle­ ri nden yoks u n , yarı .bağ ı ms ı z bir ü l ke d u rumuna sokmuştu. Oysa Atatü rk, yaşam ı n ı bu tür gelişmelere karş ı m ücadele­ ye ada m ı şt ı . N utu k'ta söyled i ğ i şu sözle r O'nun temel anla­ yı ş ı n ı açı kça o rtaya koymaktad ı r: " U l us u m uzun kurduğu devlet i n a l ı nyaz ı s ı na, bağ ı ms ı zl ı ğ ı na san ı ne o l u rsa olsun h iç kimseyi karıştı rmay ı z . " " M i l leti mizin temel yararı i l e i l g i l i kon u lard a yabancı la rı n bizce hiç ö n e m i yoktu r. Biz gidişimi­ zi yabanc ı ları n görüşlerine uyd u rma g üçsüzlüğünü kötü gö­ renlerdeniz . " Atatürk' ü n bu sözlerle ifade ettiği anlay ı ş 1 923-1 938 aras ı nda, Tü rkiye Cumhuriyet i ' n i n devlet politikas ı d ı r. An­ cak tam bağ ı msızl ı ğa daya l ı Kemal ist politika, a rt ı k h iç ya­ şan mam ı ş tatl ı b i r düş hal ine geld i . Amerikal ı petrol m i lyar1 33

deri N e lson Rockefel ler, 1 956 y ı l ı nda Başkan Eisen hower'e yazd ı ğ ı ü n l ü mektu b u nda, A B D D ı ş i ş l e ri Bakan l ı ğ ı ' n ı n uy­ g u l ad ı ğ ı politikaya kat ı ld ı ğ ı n ı bel i rterek şöyle d iyor: "Tü rkiye g i b i anti ko m ü n ist h ü kü metle r i n i ktidarda b u l u n d u ğ u ü l ke l e re yap ı lacak yard ı mlar ve aç ı lacak kred i l e r, öncelikle as keri n i ­ teli kte ol mal ı d ı r. Oltaya yaka l an m ı ş bal ı ğ ı n yeme i htiyac ı yo ktur. G e l işti ri l m i ş ekono m i k yard ı m Tü rkiye'de, bazı d u ­ ru mlarda d ü ş ü n ü l e n i n t a m tersi sonuç vere b i l i r, yan i bağ ı m ­ s ı zl ı k e ğ i l i m lerini art ı r ı p mevcut aske ri planları m ı z ı zayıfla­ tab i l i riz. Bu tür ü l ke l e re yap ı l acak yard ı m , bize bağ l ı h ü kü ­ metleri i ktidarda tutacak v e A B D 'ye d üşman unsurl a rı zara r­ s ı z hale get i recek biçim ve m i ktarda olmal ı d ı r. " ( M et i n Ay­ doğ a n , B itmeyen Oyu n -Tü rkiye'yi Bekleyen Te h l i keler, Otopsi Yay ı nları , 7 . Bas ı m , s . 74)

H Bat ı l ı lar, Kürtler ve siyasi İ slam üzerine kurdukları O r­ tadoğu politi kaları n ı , b u g ü n kü tutumları n ı n hemen ayn ı s ıyla M u stafa Kemal'e karş ı da uyg u lam ı şlard ı . İ stan bul 'daki İ n g i ­ l i z Yüksek Komiseri A m i ral S i r A. Calthorpe, 1 9 1 9 sonları n ­ da, D ı şişleri Baka n ı Lord C u rzon'a gönderd i ğ i g i z i l raporda şöyle d iyord u : " B i nbaş ı Noel (Kürtleri k ı ş k ı rtmaya çal ı şan İ n g i l iz ajan ı ) , Kürt şefle riyle görüş b i rl i ğ i n e varı rsa , bundan büyük faydalar sağlayacağ ı n ı söyl üyor. . . Kürtler henüz M ustafa Kemal'e karş ı ayakl a n mad ı la r ama Noel b u n u ba­ şaracağ ı ndan e m i n . " Ancak Mustafa Kemal , N o e l ' i n n e işler çevi rd i ğ i n i ya­ kı ndan izlemekted ir. Sams u n ' a ç ı k ı ş ı ndan 34 gün so n ra , 24 Haziran 1 9 1 9'da Kaz ı m Karabeki r'e çektiği telg rafta ş u n l a rı söyler: "Noel ad ı ndaki b i r İ n g i l i z b i n baş ı , U rfa'dan Siverek yo l uyla V i ranşe h i r'e giderek aş i ret reisleriyle görüşmüş ve 1 34

U rfa'ya d ö n m üştü r. T ü rkiye hakk ı nda çok kötü propaganda­ lar yap m ı şt ı r. Aş i ret reislerinden ald ı ğ ı karş ı l ı klar kend isini pek mem n u n etm e miştir. Kürtler, kayıts ı z koş u lsuz devlet­ ten ve T ü rk kard e ş l e ri nden ayrı l mayacakları n ı ve bu uğur­ da son n efesleri n e kadar mücadeleye ve yaşamları n ı feda etmeye h az ı r o l d u kları n ı söylemişlerd i r. Ad ı geçe n i n ve r­ mek isted i ğ i büyü k m i ktardaki paray ı kabu l etme mişler, böyl e l i kle vatanseve rl i kleri n i ve namus l u l u kları n ı göste rmiş­ lerd i r. " M ustafa Ke mal İ n g i l i z oyu n u n a gel meyen aşi retleri , ulusal bağ ı ms ı zl ı k m ücade lesine kazanmak için yoğ u n ça­ ba harca m ı şt ı r ama çı kabilecek Kürt isyan larına karş ı da, olanaks ı z l ı klara karş ı n önlem al may ı i h mal etmemiştir. 1 7 Hazi ran 1 9 1 9'da y i n e Kaz ı m Karabek i r'e çektiği telg rafta ş u n ları söyler: " Diyarbakı r'daki K ü rt ku l ü b ü , İ n g i l izleri n kış­ kı rtmas ıyla İ n g i lizlerin koru mas ı nda b i r K ü rdistan ku ru l mas ı amac ı n ı g üttüğ ü i ç i n kapat ı l m ı şt ı r. Ü yeleri hakkı nda yasal kovuşt u rma yap ı l ı yo r. Tan ı nm ı ş Kürt beyle rinden ald ı ğ ı m çok say ı daki telg raflarda, dağ ıtı lan Kü rt k u l ü b ü n ü n h içbir Kü rtü tem s i l etm e d i ğ i , bi rkaç serseri n i n g i rişimleri n i n sonu­ cu o l d u ğ u , vatan ve u l usun tam bağ ı ms ı z ve özg ü r yaşa­ ması için her türlü özve ride b u l u n maya haz ı r old u kları ve her konuda b uyrukları m ı z ı bekled i kleri b i l d i ri l mekted i r . . . Ben K ü rt l e ri ve b i r ö z kardeş olarak t ü m u l usu b i r nokta çevres i nd e b i rleşti rmek ve b u n u cihana, M üd afaa-i H u ku ku M i l l iye C e miyet l e ri a rac ı l ı ğ ıyla göste rmek ka rarı nday ı m . " Noel , o g ü n l e rde Kü rtler üzerinde fazla etki l i olamad ı . İ ş i , E l az ı ğ Valisi A l i Galip ile b i rl i kte S ivas Ko n g res i ' n i bas­ maya kadar göt ü rd ü . Ancak bunda da başarı l ı olamad ı . M ustafa Kemal ko n g rede ko nuyla i l g i l i ş u ko nuşmayı yapt ı : " İ n g i l iz l e ri n amac ı , para i l e ü l kemizde p ropaganda yapmak ve K ü rtlere K ü rd istan ku rma sözü ve re re k o n l a rı aleyhim ize ve bize ka rş ı s u i kast d üzenlemeye yöneltmek olduğu anla1 35

ş ı l m ı ş , karş ı önlemler al ı n m ı şt ı r. " Atat ü rk, İ n g i l i z g i z l i belge­ leri n i sanki okumuş g i b i d u ru m u n öze l l i kleri n i i l e ri bir politik öngörüyle sapta m ı ş ve bölgeye yöne l i k dış müdahaleleri ti­ tiz l i kle izleyerek gerekl i ö n l e m leri gecikmeden a l m ı şt ı . O l u m l u ya da o l u msuz hiçb i r gelişmeyi göz ard ı etme m i ş , ko n uyu t a m anlam ı yla u l usçu b i r tutu m , devri mci b i r kara rl ı ­ l ı k v e yarat ı c ı b i r önlemler d üzen iyle e l e a l m ı şt ı r. İ l k K ü rt ayaklanmas ı , İ z m i r' i n işgali nden 4 g ü n , M usta­ fa Kemal ' i n Samsun'a ç ı k ı ş ı ndan b i r hafta önce, 1 1 May ı s 1 9 1 9'da meydana geld i . M idyat' ı n g ü n eyindeki aşi retlerin re isi olan A l i Bat ı , b i r Kürt devleti kurmak amac ı yla, Mard i n , Savur, Ci zre , N usayb i n bölgesinde ayakland ı . An ka ra H ü ­ kü meti n i n kuru l mas ı ndan son ra bu t ü r ayaklanmalar arka arkaya ortaya çı kmaya başlad ı . 6 Mart 1 92 1 g ü n ü başlayan Koçg i ri ayaklan mas ı , Yunan l ı ları n B u rsa'dan sald ı rıya geç­ melerinden iki hafta önce o rtaya ç ı kt ı . 7 Ağustos 1 924'te baş layan Nasturi ayaklan mas ı , İ n g i lte re' n i n M usul soru n u ­ n u n ele al ı n mas ı içi n M i l letler Cemiyeti'ne başvu rmas ı ndan bir gün önce başlam ı şt ı . 1 925'teki Şeyh Sait ayaklan mas ı ­ n ı n zamanlaması d a , M i l letl e r Cemiyeti Araştı rma Komisyo­ n u çal ı şmalarıyla bağlant ı l ı yd ı . 1 925 y ı l ı nda, Bağdat'taki Frans ı z Yüksek Komiserl i ğ i , Paris'e gönderdiği g i z l i raporda ş u n ları yaz ıyord u : " Şeyh Sait ayaklanması ke nd i l iğinden b i rd e n b i re ortaya ç ı kmad ı . Kürdistan dağları yabanc ı ları n kı şkı rtmas ı ve de's teğ i i l e ayakland ı . Bu bölgede o rtaya ç ı kan olaylar, İ n g i l izlerin u ğ ­ rad ı kları yen i l g iden son ra h i ç affetmed i kleri M ustafa Ke­ mal 'e ve Ankara'daki Mecl ise ka rş ı yü rüttükl e ri siyaset i n b i r parças ı d ı r. Kürt ayaklan mas ı b u ndan daha iyi koşul larda patlak ve remezd i . Ayaklan ma, Tü rkl e ri n Musul üzerindeki iddiaları n ı a raştı ran kom isyonda, Tü rklerin kendi toprakla­ rı ndaki K ü rtler a ras ı nda bile h uzuru sağlayamayacağ ı n ı gösterecekti . " ABD' n i n İ sta n b u l Yüksek Komiseri A m i ral 1 36

B ristol ise, Was h i ngton'a gönderd i ğ i 20 Ş u bat 1 922 tari h l i rapo runda ş u n l a rı yaz ı yord u : " . . . Şimdi K ü rd istan, Mezopo­ tamya' n ı n ü n l ü petrol yatakları nedeniyle yabanc ı entrikalar başlad ı ğ ı için kuşkusuz ciddi sorunlar yaratabi lecektir. İ ngi­ lizler h e r halde K ü rd ista n ' ı denetim alt ı na al mak içi n , Kü rtle­ ri Türkl e re karş ı kullanmak isteyecektir. Bat ı daki savaş T ü rklerin l e h i n e b iterse, Türkler yete nekl i komutanları vas ı ­ tas ıyla K ü rt soru n u n a s o n ve rebi l i r. İ n g i lizler kuşkusuz b u d u ru m u b i l mektedi rler. Gene de K ü rt soru n u i l e meşg u l ol­ duğu s ü rece, M ustafa Kemal' i n Musul'a el koyamayacağ ı n ı d ü ş ü n mekted i rl e r. Dolay ı s ı yla Kürtç ü l ü k hare keti n i destek­ lemekted i rler. " Batı l ı devlet l e ri n Kürtleri politi k araç olarak kullan mala­ rı , M u s u l ' u n Tü rkiye'den koparı l mas ı ndan son ra da devam etti. İ kinci D ü nya Savaş ı 'na dek Tü rkiye , Kuzey I rak ve İ ran'da a rt a rda meydana gelen hemen tüm Kürt ayaklan­ maları nda Bat ı l ı ları n ilgi ve desteği vard ı . İ n g i l izler daha o g ü n l e rde 300 km' l i k boru hattı döşemişler, b i r m i lyon litre n i n üzeri ndeki petro l ü her g ü n Basra körfezi n e akıtıyorlard ı . Bu zen gi n l i ğ i n ne pahas ı na olursa olsun elde tutulması gereki­ yo rd u . B u n u n için Tü rkiye'de güçlü bir u l usal devlet istemi­ yo rla r ve manda yöneti m iyle kendileri n e bağ lad ı kları I rak, Su riye ve Lübnan'da Arap m i l l iyetçiliği n i n gel işmesini önle­ meye çal ı ş ı yorlard ı . Bölgedeki ç ı karları içi n , aşi ret ve tari ­ kat yap ı ları içinde son derece geri b i r yaşam süren yö re halkı n ı kullan mak onlara kolay geliyord u . Kuzey I rak ve G ü ­ neydoğu Anadolu'yu kapsayan b i r Kü rt devlet i n i Sevr'de ka­ bul etti rm işler, ancak Tü rk devri mci l e ri bu oyu n u , üstelik Anadol u 'd a yaşayan K ü rtleri de yanları n a alarak Lozan'da bozmuştu. ABD, Şah ' ı n devri l mesi ve Saddam i ktidarı nedeniyle İ ran ve l rak'ta etkisi n i kaybetmiştir. Tü rkiye ' n i n G ü neydoğu olayla rı n ı bastı rma kararl ı l ı ğ ı ndan ve 28 Şubat sürecinden 1 37

rahats ı zd ı r. O rtadoğ u n u n genel denet i m i için yeni b i r üsse gereks i n i m i vard ı r. Kuzey l rak'ta b i r "Kürt devleti " n i n ya da benzer nite l i kte b i r "öze rk yöneti m " i n peş i nde olmas ı n ı n ne­ deni budur. Bu i stek 70 yı l l ı k eski bir İ n g i l iz h i kayes i d i r. En­ ternasyonalin yay ı n organ ı l nternational P ress ' i n Lon d ra m u habi ri, 5 Ağustos 1 930 g ü n l ü gazetede ş u n l a rı yaz ıyor­ d u : " l rak'taki Kürtler, M u s u l petro l bölgesi nde yaşamakta­ d ı rlar. Temki n l i adamlar olan İ n g i l izler, bu böl geleri gere kti­ ğ i nden fazla güçl ü k ç ı kmadan l rak'tan koparmak içi n , b u ra­ larda bir çeşit ' K ü rt Ö zerkl i ğ i ' o l u şturmuşlard ı r. Amaç; Ku­ zey l rak' ı n , yan i bu 'öze rk' K ü rd i stan ' ı n , boyu nduruk alt ı nda­ ki Kürtlerin özle m i n i çekecekleri ve İ n g i l i z propaganda ve istihbarat servisleri n i n Türkiye, S u riye ve İ ran Kürtleri üze­ ri nde çal ı ş ma yapabi lecekle ri b i r merkez ol uştu rmakt ı r. " Bat ı l ı lar, h ı zla güçlenere k bölge ü l keleri üzeri nde yol gösterici bir etki yaratan Tü rkiye ile ul usçu e ğ i l i m l e r içine g i ­ ren A rap ülkelerine karş ı , Kü rtleri kullan maya devam ettiler. Tü rkiye'de 1 9 1 9-1 930 aras ı nda; Ali Bat ı ( 1 9 1 9) , Koç g i ri ( 1 92 1 ) , Nasturi ( 1 924) , Şeyh Sait ( 1 925) , Sasan ( 1 925) , Ağrı ( 1 926 ve 1 930) , Koçuşağ ı ( 1 926) , Zeylan ( 1 930) , O ro­ mar ( 1 930) , Ders i m ( 1 937) ayaklanmaları ile Roçkotan ve Roman ( 1 925) , Biçar ( 1 927) , Tendürük ( 1 929), Savu r ( 1 930) ve P ü l ü m ü r, ted i p (yola geti rme) harekatları meyda­ na geld i . Bat ı l ı devletlerin Kürt pol iti kaları nda bugü n , stratej i k an lamda b i r değişikl i k b u l u n m uyor. Bölgede g ü ç l ü , bağ ı m­ s ı z b i r ü l ke yine istem iyorlar ve sosyal geri l i k içi ndeki yerel u n s u rları bu amaç içi n kullan ı yorlar. Bat ı l ı h ü kümetlerin ağ ı zları ndan düşürmed ikleri " i nsan hakları " , "demokrasi " g i ­ bi kavramları n elbette h içbi r değeri yok. Was h i n gton y a d a Avrupa baş kentlerinden yap ı lan v e inand ı rıcı l ı ğ ı o l mayan bu tür aç ı klamalar, i nsana s ı k ı ntı veren tekrarlar hali nde 80 y ı ld ı r yap ı l ı yor. İ n g i ltere'n i n 1 920'1erdeki Kürt politi kas ı yla 1 38

alay eden 3 . E nternasyonal ' i n yay ı n o rgan ı l nternational P ress gazetesi 5 Ağustos 1 930 tari h l i say ı s ı nda ş u n ları ya­ z ı yord u : " Eğer b u g ü n İ n g i l i z ' b i l g i n le ri ' , d ü nya ta ri h i nde ön­ ce Kürt l e re karş ı 'adalet' sağ lan mas ı g e re kti ğ i nden ve 'ger­ çek K ü rd istan' ı n ku ru l mas ı na yard ı m ı n zoru n l u olduğu ndan dem vu ruyo rsa , doğrusu bu 'adalet' i n fazlas ıyla petrol ve kan kokt u ğ u n u söylemek gere k i r. " B u kon u lar, 2 1 . yüzy ı la g i rd i ğ i m i z ş u g ü n l e rde hala de­ vam ediyor. Ke n d i leri n i "demokratik" ü l ke olarak tan ı m layan Bat ı l ı ü l keler, kon u e konomik ç ı kar ve öze l l i kle petrol o l u n ­ c a "demokrati k nezaketleri n e " k a n bu laştı rmaktan hiç çe­ ki n m iyo rlar. Ü l keleri nde kuru l u d üzene karş ı ç ı kan h içbir harekete hoşgörü göste rmiyo rlar ama bölücü l ü k ve gerici­ l i kle u ğ raşan Tü rkiye'yi sürekli olarak " i nsan hakları " n ı i h lal etmekle s uçl uyorlar. (Metin Aydoğan , Batıyı Doğru Tan ı ­ mak, Yeniden M üdafaa-i Hukuk, 1 Eyl ü l 200 1 )

Bat ı n ı n , i nsan hakları ihlalleri yön ü n den sici l i hiç temiz değ i l d i r. H itler Al manyas ı n ı n Yah u d i , ABD'nin K ı z ı lderi l i soykı rı m l a rı v e sömürgeci l i k döne m i n i n katliam ları b i r kena­ ra b ı rakı lsa b i l e , sadece 20. yüzy ı lda Bat ı kaynakl ı (hem de en ağ ı rı ndan) yüzlerce insan hakları i h l a l i vard ı r. İ n g i l izler 1 930' 1 u y ı l larda, H i n d istan'da bağ ı ms ı zl ı k yan l ı s ı u l usal ön­ derlerin hemen tamam ı n ı hapse atm ı şt ı . A m ristar kentinde İ n g i l i z K u mandan, tüm şeh i r halkı n ı n İ n g i l i z bay rağ ı n ı n önünden d i z üstünde geçmesi n i istemiş v e b u isteğ i n i yap­ t ı rm ı şt ı . Gand i ' n i n barışçı eylemlerinden b i ri olan ü n l ü "de­ n ize y ü rüyüş eylemine" , İ ngiliz aske rleri ateş açm ı ş , yüzler­ ce H i ntliyi öldü rmüştü. Fransız askerleri, 8 May ı s 1 945'te Cezayi r' i n Setif kentinde, İ kinci Dü nya Savaş ı ' n ı n biti m i n i 1 39

kutlayan Setifl i leri n , yeş i l -beyaz Cezayir bayrakları açmas ı neden iyle kitle üzeri ne ateş açt ı . Hal k ı n askerlere sald ı rma­ s ı gere kçe göste ri lerek Frans ı z o rdusu tüm Cezay i r'de katli­ amlara g i rişti ve tam 45 b i n sivil Cezayirl iyi öld ü rd ü . Setif katliam ı n ı gören Cezayirli yazar Katip Yas i n ş u n l a rı yaza­ cakt ı r: "Benim i nsan d uyarl ı l ı ğ ı m i l k kez 1 945'te Setif'de göste rilen vahşetle karş ı ka rş ıya geld i . U l usçu l u ğ u m o rada pekişti . Gözleri m i en fazla açan şey, Bat ı l ı ları n söyled ikleri her şey i , böylesine i n ka r edişleri oldu . " İtalya, 2 8 Eyl ü l 1 9 1 1 g ü n ü Osman l ı İ m paratorl uğu'na b i r ü lti matom vere rek, Trabl usgarp ' ı (Libya) 24 saat içinde terk etmes i n i isted i . Gere kçesi şöyleyd i : "Osman l ı s u bay ve memurları , Trabl usgarp'ta i nsan hakları n ı i h lal ed iyo r, başta İ talyanlar olmak üzere tüm yabanc ı lara ve yerel halka kötü muamele ed iyorlar. İtalya H ükü meti bu d u ru ma çözüm bul­ mak için d u ruma müdahale edecek ve Trabl usgarp' ı askeri işgal alt ı n a alacakt ı r. " Türkleri i nsan hakları n ı ihlal etmekle suçlayan İtalya, işgale tam 20 yıl d i renen Libya hal k ı n a kar­ ş ı , eşine s ı k rastlanmayan b i r vahşet uygulad ı . İtalyan o rd u ­ s u , i ç m e suyu n u n halk için h e r zaman yaşamsal önemde olduğu bu çöl ü l kesinde, su kuyu ları n ı d inamitledi ve kumla doldurd u . Köyleri ateşe verd i , köyl üleri toprakları ndan sü­ rüp, üstü aç ı k toplama kampları nda açl ı ğa mahkum ett i . M ı ­ s ı r-Libya s ı n ı rı na 200 kilometre , aş ı l mas ı güç d i ke n l i tel dö­ şeye rek d i renişçilerle aileleri n i Libya'ya h apsett i . Frans ı zlar, 1 930'1arda Cezay i r'de , " Di n i m İ s l a m , d i l i m Arapça, vatan ı m Cezayir" s loga n ı yla vaazler veren Şeyh Ben Bedis'i tutu kluyor ve cami l e rde vaaz verilmes i n i yasak­ l ı yord u . 1 955'ten sonra Frans ı z birl i kleri ne u lusal ne de u l uslara ras ı anlaşmalara uyuyor, kendi lerini i nsan öld ü rme­ de soru msuz kı lan bir statüyle katliamlara g i rişiyord u . Gö­ zalt ı na a l ı nanlara siste m l i bi r biçi mde işkence uyg u l uyor, d i ­ reniş önderleri n i tutukevlerinde öldürüyorlard ı . Köyl ü lerin 1 40

öze l l i kl e ve ri m l i ovalardaki ü rü n leri ve köyl e ri yakı l ı yo r ve her yaştan Cezayi r köylüsü dağl ı k yörelere s ü rü l üyord u . On b i n l e rce i nsan ı n yarı aç yaşamaya mahkum ed i l d i kleri top­ lama kam pları ol uştu ruluyo rd u . 1 960 başları nda bu kamp­ larda tutu lan Cezayirli lerin say ı s ı 2 m i lyon u b u l muştu. 1 957 sonları nda F ransı zlar, Akden iz'den Büyük Sah ra' n ı n içleri­ ne kadar, y ü ksek voltaj veri l m iş d i ke n l i tel hatt ı çektiler. Ce­ zayi r 1 962 y ı l ı nd a bağ ı ms ı zl ı ğ ı na kavuştuğu zaman 1 . 5 mil­ yon insan ı n ı kaybetmişt i . Bu kay ı p , toplam n üfusun % 1 6 . 5 ' i n e d e n k düşüyo rd u ve o g ü n e dek b i r u l usun gördü­ ğü en yü ksel o ra n l ı i nsan kayb ı yd ı . İ n g i ltere , Ç i n l i lere ucuz H i nt afyo n u n u içi rtmek için ka­ ra rl ı b i r p rog ram uygulad ı ve b u nda da çok başarı l ı old u . Af­ yon tü keti m i n i n gerçek b i r toplu msal yı kı m haline gel mesi nedeniyle Pekin H ü kümeti , 1 839 y ı l ı nda afyon ticareti n i ya­ saklayan b i r yasayı uyg ulamaya soktu ve ele geçi rdiği afyon stokları n ı i mha etti . Bu gelişmeler üzerine İ ngiltere , kantonu bombalad ı ( 1 84 1 ) , Şanghay' ı işgal etti ve Nankin'e yü rüdü . Çin, 1 842 y ı l ı nda yen i lg iyi kabu l etti v e "afyon ticaret i " tekrar serbest b ı rakıld ı ktan başka, beş büyük Ç i n l i ma n ı İ n g i l izlerin denetimine g i rd i . Hong-Kong İ ngiltere'ye b ı rakı ld ı . Alman o rdusu, 1 941 sonbaharında R u sya' n ı n Harkov ke nti ne g i rd i ğ i nde şehi rde 250 b i n kişi kal m ıştı . O rd u Ber­ l i n'e, sadece 1 50 b i n kişiyi besleyebi l ece ğ i n i bild i rd i . B u n u n üzeri n e d u ru m u S S ' l e r e l e ald ı . 1 00 b i n s i v i l topland ı . E l l e ri­ ne kazma ve küre k verilerek, şeh ri n d ı ş ı ndaki bir tepe n i n yamac ı n d a büyük b i r "sipe r" kaz ı lacağ ı söylend i . "Siper" i n kaz ı l ması b i r g ü n s ü rd ü . Akşam o l u nca kazma v e kürekler topland ı . " S i pe r" i kazan 1 00 bin kişi makineli tüfeklerle öl­ d ü rüld ü . Dozerlerle ölüler "siperlere" atı ld ı . İ çlerinde sadece bi rkaç kişi hayatta kal m ı ştı . A B D , Vietnam savaş ı neden iyle stratej ik b i r önem ka­ zanan Endo nezya'daki s iyasi gelişmelerden rahats ı zl ı k du1 41

yuyord u . E ndonezya Kom ü n ist Partisi 3 m i lyon üyesi ve 1 . 5 m i lyon sempati zan ıyla d ü nyan ı n 3 . büyü k komü nist partis iy­ d i . 30 Eyl ü l 1 965 g ü n ü C I A'ya bağ l ı generaller taraf ı ndan C u m h u rbaşka n ı S u ka rno' n u n , u l usçu uyg u lamaları n a ve bağ ı ms ı zl ı kç ı politikaları na karş ı askeri b i r darbe yap ı ld ı . Darbeciler, u l usçular ve ko m ü n i stlere karş ı m uazzam b i r i n ­ s a n av ı başlatt ı lar. Katliamlarda yoğ u n olarak şeriatç ı M üs­ l ü manlar kullan ı ld ı . U lema s ı n ı f ı , ko m ü n istleri n " kafi-i nabir" (savaş hain leri) say ı l maları gere kt i ğ i n e ve bunları n katl-i vac i p olduğuna dair fetva lar yay ı m lad ı lar. "Yarasa" denen özel cinayet birli kleri d u rmadan i n san ö l ü rd ü . Bu c i nayetle­ re " Stori n king uyg u lamaları " (lamba ı ş ı ğ ı ci nayetleri) d e n i l ­ d i . B u ad ı a l maları n ı n nede n i , c i n ayetlerine gece lamba i le ç ı kmalarıyd ı . Beş ay içinde b i r m i lyon Endonezyal ı öld ü rü l ­ d ü . Tutuklanan ları n say ı s ı res m i kayıtlara göre 2 5 0 b i n k i ­ şiyd i . B u n ları n ö n e m l i b i r bö l ü m ü hiç yarg ı lanmadan 1 5 y ı l , son derece ilkel cezaevleri nde tutu l d u . Fransa, Cezayir' i destekleyen Tu nus'u cezalan d ı rmak için 1 958 y ı l ı nda Sakied S i d i köy ü n ü h aber vermed en bom­ balayarak bine yak ı n sivi l i ö l d ü rd ü . 1 96 1 yı l ı nda B u rg iba, Bi rleşmiş M i l letler'e başvu rarak, Fransa' n ı n Tunus'daki bü­ tün askeri üsleri n i , Bizerte d ı ş ı nda boşaltt ı rd ı . Bu üssün bo­ şalt ı l maması nedeniyle halka barışçı bir eylem olarak, üs­ sün çevresi nde toplanmaları n ı isted i . Toplanan kalabal ı ğ ı havadan bombalayan Fransa 3 0 b i n Tun usluyu öld ü rd ü . Kristof Kolomp'un Ameri ka'yı bulmasıyla, Meksika kıyı­ ları ndan Antil Adalarına, O rta Ameri ka'dan Venezüel la'ya kadar bütün yö re İ spanya' n ı n egemen l i ğ i alt ı na g i rmişti . 1 6. yüzy ı l İ spanya'n ı n e n zen g i n dönemiyd i . Ancak bu zeng i n l i k, ü l ke n i n kendi kaynakları n ı değ i l , Yeni Dü nya'n ı n yağmalan­ mas ı yla İ spanya'ya akıtı lan alt ı n lara dayanıyord u . Bu yağ­ ma için i nsan l ı k tari h i n i n e n büyük soykı rı m ı yap ı l ı yor; sade­ ce G ü ney Amerika'da 20 m i lyon K ı z ı lderi l i öldürülüyord u . 1 42

1 6 . yüzy ı lda d ü nya n üfusunun 500 m i lyon olduğu düşünü­ l ü rse, Kuzey Ameri ka'daki K ı z ı lderi l i katliamları hesaba ka­ t ı l masa b i l e ; sadece İ spanyollar d ü nya n üfus u n u n yirm i beş­ te b i ri n i , baz ı kab i leleri son ferd i ne kadar ortadan kald ı rd ı . A B D Hava Kuvvetleri Vietnam'a, sadece 1 965- 1 968 y ı lları aras ı ndaki üç y ı l ve 1 972 y ı l ı ndaki altı aydan ol uşan 3.5 y ı l l ı k zaman d i l i m i içinde , tam bir m i lyon yüz bin ton bomba att ı . Bu m i ktar, 4 y ı l l ı k İ kinci D ü nya Savaş ı ' nda Pa­ sifi k çat ı ş maları n ı n tümünde ku l la n ı lan 650 bin ton bomba­ n ı n i ki kat ı na yak ı nd ı . (Metin Aydoğan , Bat ı y ı Doğ ru Tan ı ­ mak, Ye n i d e n M ü d afaa- i H u kuk, 1 Eyl ü l 200 1 )

-

30

-

H e r d e m o krasi kendisini koru r . " M i litan Demokrasi " ad l ı kitabımd a , terörle karşı karşıya kalan ü l kelerin aldığı tedbirlerin bizden ç o k fazla o lduğunu kanıtladım san ıyo­ rum . Türkiye Cumhuriyeti'ni savunmasız bırakmak için , " i n ­ s a n haklar ı " n ı hep gündemde tutmuşlar , ü l k e m i z i insan hakları n ı en çok ihlal eden ülkelerden biri olara k göstermiş­ ler, yaratılan manevi eziklikten yararlanarak , yasal yollar­ dan irtica ve bölücülükle , özell ikle yolsuzluklarla mücadele edemez hale getirmişlerd i r . Aslında her ü l kede i n s a n hakları ihlalleri olmuştur . Biz­ de ol mad ı iddiasında deği l i z . İddiam ı z , Atatürk devri n i de ka psayan 1 9 2 3 'ten bu yana , tüm dünyada yapılan insan hakkı ihlalle riyle kıyaslandığınd a , bu konuda sicili e n temiz ülke n i n Türkiye Cumuriyeti olduğud u r . B u nedenle , bu ki­ tapta Batılı devletlerin yapt ığı insan hakları ihlallerine ge­ niş yer verd i k . Eks i ğ i m i z Batıyı ve Batılı devletleri az tanı­ mak . ' N ot'larımın burasında , Oxford Ü niversitesi profesör­ lerinden Jonathan David Fa r le y in , 20 Kas ım 2 0 0 1 tari'

1 43

h i nde T h e Guardian gazetesi n d e yayımlanan , Irak Değil Alabama Bombalansın başl ı klı m a k a l e s i n e yer v e r m e k i s ­ t iyorum : Oxfo rd ' u n ş ı k toplantı salo n u b i r s ü rü i nsanla doluyd u . Hepsi Afgan istan'a karş ı aç ı lan savaş ı p rotesto etmek için oradayd ı . .. Neredeyse heps i . Toplantıya g iderke n , kap ı n ı n önünde d u ran b i r g ru p öğ renciyle karş ı laşt ı m ; b i ri b i r Amerika n bayrağ ı n a sarı n ­ m ı ştı . G e l i p a rkamda otu rana kadar onları fazla önemse­ memişt i m . Grupta b i r s ü rü e rkek ve b i rkaç kız va rd ı . Ameri­ kal ı yd ı l ar. Kahvere n g i lüle saçlarıyla g ü l ü mseyen bir kız g ru b u n ilgi oda ğ ı yd ı . Chelsea C l i nton'a ne kadar benziyor d i ye düşündüm, ama emin olamad ı m . Son ra toplantı başla­ d ı . Bir ara Amerikal ı lardan baz ı ları el leri nde bayraklarıyla aç ı kça barı ş ka rş ı t ı bir protesto yaparak odan ı n ö n ü ne i l e r­ led i : İ çlerinden b i ri bağ ı rarak konuşmac ı ları n ses i n i bastı r­ maya çal ı ştı . Toplant ıyı böl m eyi başaramad ı lar, konuşma­ c ı l a rca susturuldular. Chelsea hiç ses i n i ç ı karmad ı . Fakat C N N ve Tal k Magazin'e ve rd i ğ i son röportaj larda sessizliği­ n i bozmuşa benziyor. İ ngi lte re'deki Amerikan ve savaş kar­ ş ı t ı atmosferden rahats ı z olduğu için artı k 'Amerika l ı o l ma­ yan a rkadaşlar' istemed i ğ i n i söylüyor. San ı rı m ABD'nin te­ röre karş ı savaş ı n ı destekleyen l e ri kastediyor. Kendi nden utan mal ı s ı n C helsea. D ü nyada en az sen i n kadar Amerika l ı o l makla b i rl i kte, b u n u n gerçekten b i r 'de­ mokrasi savaş ı , te rö re karş ı savaş' mı yoksa 'Ameri kal ı ları n güve n l i ğ i n i sağ lamak için savaş' m ı olduğunu so rg u layan insanlar var. M i lyonlarca Afrika köke n l i Amerikal ıyı ve bu savaşa karşı olan diğer m i lyonları kastediyoru m . 1 1 Eyl ül s iyah Ameri kal ı ları da sarstı . Senatodaki 38 siyahtan sadece b i ri Bush'a savaş gücü veri lmes i n i n karş ı ­ s ı ndayd ı . Yine d e beyaz vatandaşları m ı zdan daha i htiyat l ı 1 44

y ı z . A B D' n i n gelişmekte olan ü l kelerdeki savaşları n ı büyük h eyecan l a karş ı laya m ı yo ruz. Ç ü n kü bize ' ma rs ı k' d iyen tek b i r I rakl ı yok. Be n i ya n l ı ş a n lamay ı n : b i rçok siyah Amerikal ı hayli mil­ liyetç i . Amerika' n ı n bütün savaşları nda savaşt ı k. Ama, Na­ z i lerin ö l ü m kampları n ı n özgü rleşti rilmes i ne yard ı m etti kten 20 y ı l sonra hala ken d i ü l kemizde oy verme hakkı m ı z yok­ tu. Siyah özg ü rl ü k savaşç ı ları Amerika' n ı n ayrı mc ı l ı k yasa­ ları n ı sorgu lad ı klarında üzerlerine yang ı n bombası at ı l d ı ve dövüld ü . Polis v e F B I bu suçları n soru m l u ları n ı yakalamaya yel­ tenmed i ; hatta onlara yard ı mc ı bile oldu. 1 960' 1arda kanuna karş ı geldi d iye F B l ' ı n B i n Lad i n hakkı nda yan ı ld ı ğ ı n ı söyle­ mek istem iyoru m . Fakat ABD ist i h ba rat b i ri m lerini sorgu la­ maya her türlü hakkı m ı z var. Şu anda B i n Lad i n ' i n peş i nde olan F B I ve CIA bir zamanlar Martin Luther King ve Mal­ col m X'ten de gözleri n i ayı rm ıyord u . ( İ kisi de vurulduğunda yan ları na ilk u laşanlar toplant ıya s ı z m ı ş s ivi l polislerd i . ) Köl e l i k için tazminat ödemeyi reddeden b i r ü l kede F B I s iyah liderl e ri ' e h l i leşti rmek' için 500 mi lyon d o l a r harcad ı . Beyaz ı rkç ı lar ve polisler binlerce s iyah ı n can ı n ı ald ı . En ü n l üsü 1 92 1 Tulsa katli am ı . Hapishanelerde siyahlara karş ı suç işlemiş 1 m i lyon i nsan var. Afri ka köke n l i Ameri ka l ı lar şu anda 1 1 Eyl ül öncesi nde o l d u ğ u ndan daha az g üvende say ı l maz C h e lsea. Şarbo nlu mektupları ki m i n yollad ı ğ ı n ı yar ı n saptasak bile, Los Ange­ les, N ew York ve C i n c i n nati'de masum s iya h lar yine beyaz polislerce at ı lan kurşun lara ölümcü l alerj i k reaksiyonlar ge­ l işti recek. Siyah lardan Tali ban'a karş ı savaş maları mı bekleni­ yor? Ke ndi senatö rlerimizden b i ri (Batı V i rg i n ia' l ı eski Ku Klux Klan'cı Robe rt Byrd) 'yanı nda b i r zenciyle savaşacağ ı ­ na 1 000 ke re öl meyi terc i h ett i ğ i n i ' söyled i kten sonra bunu 1 45

nas ı l yapab i l i riz? Şimdi b i l e , F B l ' ı m ı z ismi Usame'yle kafi­ ye l i olan herkes i tutuklarke n , Klan hala açı k ve yasal biçim­ de 50 eyalette faaliyette. Bir daha Ten nessee'ye geld i ğ i nde Chelsea, Ameri ka' n ı n Kaide'si Ku Klux Klan ' ı n kurucusu Nathan Bedfo rd'un ad ı n ı taş ı yan parkı ziyaret et. Kon g re'deki s iyah lar neden beyazlardan bir hafta son­ ra tedavi edild i . ABD Adalet Baka n ı John Ashcroft 1 000 H ı ­ ristiya n ı gözalt ı na aldı m ı ? Oklahoma bombac ı s ı Ti mothy McVeigh'le bağ lantı l ı he rkes izlen iyor mu? Peki so n ra han­ g i te rörist yuvas ı şeh i r bombalanacak? Alabama m ı ? As ı l soru ş u : Asker ve C I A nas ı l bu kadar yan ı labildi? Sonuçta onlara a) Berl i n D uvarı ' n ı n y ı kı lacağ ı n ı tah m i n et­ meleri b) Kuveyt'in istilas ı n ı tah m i n etmeleri c) Çin'le savaş hal inde değ i l ke n Ç i n e lçi l i kleri n i bombalamamas ı d) Eğer s i lahları m ı z ı son ra bize karş ı kullanacaksa Bin Lad i n ' i eğitip desteklememeleri için yı lda 300 m i lyar dolar ödüyoruz. Bel­ ki de sağ ve sol olarak bu kadar beceri ksiz bir iş yapt ı kları için askere ve CIA'ye bu kadar para ve rd i ğ i m izden ti 'ye al ı n mayı hak ed iyoruz. C helsea, l ütfen bütün Amerikal ı la rı savaş yan l ı s ı i lan etme . A rkadaş ı n ı n s ı rt ı na dolad ı ğ ı y ı l d ı z ve şeritle r b i rçoğu­ muza b i r zamanlar kendi s ı rtları m ı z ı süsleyen kan l ı şeritleri hatı rlatıyor. B i l l Clinton ' ı ku rtaran öze l l i klerden b i risi Ox­ ford'da oku rken ABD' n i n savaş ı na karş ı olmas ıyd ı . Darı s ı baş ı na C helsea. ( P rof. D r . Jonathan David Farley, I rak De­ ğil Alabama Bombalans ı n , The Guardian gazetesi , 20 Ka­ s ı m 200 1 ; Rad i kal gazetes i , 26 Kas ı m 200 1 )

-

31

-

Cumhuriyet imizi ayakta tutan ve çağdaşlaşma yolunda ile rleten güç , sapına kadar " m i l l i " olan "Atatürkçü ru1 46

hu"du r . B u g ü n l e rd e ise , medyada , ün iversitele r i m izde , s iya­ sileri m i z ve çok ö n e m l i mevkilere gelmiş h u ku kçularımız arası n d a ; Atatürkçülükten uzak, "milli ruhsuzluk" egemen . Onun i ç i n , e k o n o m i alanında olsun , siyasi alanda olsun çı­ karla rımızı koruyamıyoruz ve Türkiye i ç i n n iyetleri h i ç de iyi olmayan e mp e ryalist devletlerin adeta oyuncağ ı olmu­ şuz . B u g i d işle ülke bütünlüğünü koruyab i l e c e ğ i m i z bile şüphe l i . Türkiye Cum h uriyet i , içine düşürüldüğü bu o n ur­ suz durumdan , ancak " m i l itan Atatürkçüler" tarafından kur­ tarılab i l i r . İ şte bir gerçek Atatürkçünün , ' n ot' larıma alma­ dan e d e m e d i ğ i m tespitleri : B u g ü n l e rde Kuzey K ı b rıs T ü rk C u m h u riyet i ' n i ayakbağ ı g i b i göre n lerimiz pek çoğald ı . B u n ları n ağ ı zları na bakıyoruz. R u m ağzı g i b i . Yazd ı k­ ları n a bakıyo ruz, Yunan istan'da ç ı kan E l efte ros Ti pos'ta ya­ h u t Vrad i n i 'de yazarl ı k yap ıyorlar san ki . . . T i p i k b i r m ütare ke d ö n e m i ayd ı n ı ru h haliyle bakıyorlar meseleye: U l u sal va rl ı ğ ı m ı z ı İ ngil izleri n , Frans ı z l arı n , İ talyan ları n i n safı n a terk ede n , yahut selameti Amerikan mandas ı nda g ö re n ayd ı n l a r gibi " Bat ı l ı öyle istiyorsa o doğrud u r" diyor­ l a r. B u n lar Tü rkiye'de doğmuş oldu kları için kend ilerini ta­ l i hsiz sayarlar. Türk olmaktan s ı kı l ı rlar. B u n lar için vatan yokt u r. O n u b i r araz i parças ı olarak g ö rü rler. H atta "satal ı m gits i n " d iyecek kadar sorumsuz ve d ü ş ü ncesiz olabi l i rler. Ç ü n kü kendi b i reysel h uzu rları d ü n­ yadaki e n ö n e m l i şeyd i r. Ku zey K ı b rı s Türk C u m h u riyeti ' n i n 1 8' i nci ku ru l u ş yı l­ d ö n ü m ü dün işte böyle bir o rtamda, yan i bir yandan içeride­ ki tes l i m iyetçi lerin "Vere l i m ku rtulal ı m ! " n idaları , öte yandan Y u na n i stan ' ı n başarı l ı d iplomasi oyu n ları sayesinde ko n uyu 1 47

üstlenen Avrupa B i rl i ğ i ' n i n ve Bi rleş miş M i l letler' i n bas k ı ları alt ı nda kutland ı . Şimdi sadece Kuzey K ı brıs Türk C u m h u riyeti' n i n d e ğ i l , Tü rkiye' n i n de kaderi n i tayin edecek b i r noktaya doğ ru iti l i ­ yo r, d a h a doğrusu bir köşede s ı k ı şt ı r ı l ı yoruz. Çünkü Avrupa B i rl i ğ i , K ı brıs soru n u çözü m e kavuşmadan G ü ney K ı b r ı s ' ı üyeliğe kabu l ederse Tü rkiye i l e karş ı karş ı ya gelecek. Bu da kaçı n ı l maz olarak Tü rkiye i l e Avrupa B i rliği i l işkilerini bo­ zacak. Hatta belki de Tü rkiye ' n i n B i rl i ğe üye o l ma s ü reci, il işkile r d üzeli nceye -yan i Tü rkiye, B i rliğin yapt ı ğ ı dayatma­ y ı kabu l edi nceye- kadar askıya alı nacak. Bizim tabans ızları n as ı l korktuğu bu . . . Çünkü san ı yo r­ lar ki Avrupa B i rliği üye olarak bizi kabul etmek için s ı rf bu ko n uda vereceğimiz öd ü n ü bekl iyor. Oysa h iç öyle bir şey yok . . . Biz Kı brıs' ı İ ng i l izlere te rk eden Osman l ı lar gibi eli mizi eteğ i m izi çeksek, "Al ı n ne haliniz varsa görü n " desek bile, b i r şey değişmeyece k. Ç ü n kü karş ı m ı za geçip bu defa, " E ge'de de Yunan l ı larla aran ı zdaki K ıt'a Sahan l ı ğ ı ihtilaf ıyla F I R Hattı soru n u n u çözü n , sonra konuşa l ı m" diyecekler. Ama o arada, Yuna n l ı ları savaşta yen mesine rağ men Bat ı l ı ları n bas k ı s ı yüzünden G i rit'ten vazgeçen Osma n l ı la­ rı n baş ı na gelen gelecek ve -ul u sal g üven liğimiz açı s ı ndan ço k önemli olan- K ı b r ı s da uçup gitmiş olacak. Bitmedi . . . N itekim Ege'de de istediklerini versek bile onu " E rmeni soykı rı m ı n ı tan ı y ı n sonra kon uşal ı m" tezi izle­ yecek. Taa ki ya üye l i kten tamamen vazgeçel i m yah ut yo­ ru lal ı m , ne istiyo rlarsa vere l i m . . . O g ü n e kadar. Avrupa Birliği üyeliğini hepimiz istiyoruz ama u l usal gü­ ve n l i ğ i m izden ve yasal hakları m ı zdan vazgeçme pahas ı na deği l . (Oktay E kş i , Verse k K u rt u l u r m uyuz? H ü rriyet gaze­ tesi , 1 6 Kas ı m 200 1 ) 1 48

-

32

-

Emin Çölaşan ' ı n bir yazısında değindiği konula r , m i l i ­ t a n Atatürkçül e r i çok yakından i l g i lend ird iğ i nd e n aşağ ıya tam met n i n i a l ıyorum : D ü nyan ı n sayg ı n gazetelerinden Wall Street Journal' ı n 1 8 Eyl ü l 200 1 tari h l i nüshas ı nda, Almanya i l e i l g i l i b i r yazı vard ı . Almanya'da üslenmiş İ slamcı ö rg ütlerin terö r odağ ı olarak çal ı şt ı ğ ı , b u n lardan baz ı ları n ı n Usame bin Lad i n 'le bağ lant ı l ı olduğu vurgulanıyo rd u . lan Johnson i mzal ı yaz ıda M i ll i Görüş v e Karases ör­ g ütleri n e d eğ i n i l iyor, bunları n Tü rkiye'de d i n devleti ku rmayı amaçlad ı ğ ı , Almanya' n ı n bu g i b i İslamcı ö rgütler aç ı s ı ndan "terc i h edilen bir ü l ke" olduğu bel i rti l iyord u . Ancak yaz ıda şöyle bir c ü m le vard ı ki, öze l l i kle bizim açı m ı zdan çok öneml iyd i : "Almanya' n ı n bu g ruplara karş ı b i r şey yapmamas ı n ı n neden i , b u n l a rı n Alman hedeflerine karş ı eylem koymama­ ları d ı r. " B u g ö rü ş tamamen doğru . Al manya ve diğer A B ü l ke­ leri " Bana dokunmayan yı lan bin yaşası n " anlay ı ş ıyla, ü l ke­ lerindeki terö r ö rg ütlerine özg ü rl ü k sağ lad ı lar. Yeter ki o ra­ larda eylem koymas ı nlar, kendi kamuoyları n ı rahats ı z et­ mes i n l e r! Alman H ü kümetiyle işbirl i ğ i içinde çal ı şan çeşitli ku ru­ luşlar da b u yol u n yolcusuyd u ! Örneğ i n F riedrich Ebert Vakf ı 'n ı n hazı rlad ı ğ ı "Almanya'da İslamcı Ö rgütler" rapo­ ru nda şöyle denil iyord u : " M i l l i G ö rüş v e Sü leyrtıanc ı larla bağlantı ku rulmal ı d ı r. Müslü man ları n d i n i k i m l i klerine önem veri lerek u l usal kim­ l i klerinden (Tü rklü kten) uzaklaşt ı rı l mal ı d ı r. Böylece bu kişi­ ler hakk ı nda Tü rkiye'n i n söz söylemesi zorlaşacaktı r. M üs1 49

l ü manları n g iysi lerine karı ş ı l mamal ı , şeriatç ı ö rgütlere i m am n i ka h ı k ı yma yetkisi veri l me l i , anayasal hakları ko ru n ­ d u ğ u için sevi n d i ri l mel i , böylece Tü rkiye'den uzak tutu lmal ı ­ d ı r. " Ya Tü rkiye aleyh i ne çal ı şan d i ğ e r te rör örgütleri ! . . Ö r­ neğ i n Almanya , 1 993 yı l ı nda PKK'yı g üya yasaklad ı ! Ama PKK Almanya'da ci rit at ı yor. Al manya' n ı n dört b i r yan ı , PKK'ya bağ l ı derneklerle d o l u p taş ı yo r. Kürtçü lerin Tü rkçe gazetesi de Al manya'da ç ı kıyor. PKK' n ı n Almanya'da tam 1 3 dergi ve gazetes i yay ı mla­ n ı yor. B u nlar h e r g ü n , Tü rkiye C u m h u riyeti'ne kin ve nefret kusuyor. Ayrıca PKK'ya bağ l ı 1 00 d olaylarında dernek, va­ kıf, me rkez ve e nstitü var. Almanya'n ı n her taraf ı nda her gün PKK göste ri leri ya­ p ı l ı yor, Apo poste rle ri açı l ı yor, yine T ü rkiye'ye sövü l üyor. B u kuru l uşları n kapal ı salon toplant ı ları da aç ı kça yap ı ­ l ı yor. Haraç, bağ ı ş , aidat rezaleti yine Al manya'da gerçekle­ ş iyor. Dahas ı , çok sayıda Al man m i lletvekili ve belediye baş­ kan ı , bun larla aç ı ktan işb i rl i ğ i yap ıyor. PKK ve İ slamc ı lar aç ı s ı ndan ayn ı d u ru m Fransa, H o l ­ l a n d a , Dani marka, İ sveç g i b i ü l kelerde geçerl i . Bu örg ütlerin ald ı ğ ı n efes b i l e b u ü l kelerin istihbarat kuruluşları tarafı ndan b i l i n iyor. Yerleri , ad resleri bel l i . A m a gel i n görün ki , h i ç b i r şey yap ı l m ı yor! . . Ç ü n kü onlar Tü rkiye'ye karş ı çal ı ş ı yor! Tü rkiye'ye karş ı bu sinsi politikayı i zleyen Avrupa B i rl i ­ ğ i ülkeleri , elbette d u ru m u n farkı ndalar. Her biri n i n güçlü is­ tihbarat örgütleri var. Her şeyi bil iyo rlar, her şeyi n fark ı ndalar. 1 50

A m a i ş i n üzeri n e g itmiyorlar. B u n u b i l i nç l i olarak yap ı ­ yorlar. Ö rneği n b u terör örgütleri , kara para işi nde Avrupa bankaları n ı kullan ı yor. Uyuştu rucudan, haraç ve bağ ışlardan e lde edi le n m i l yarlarca d o l a r , b u n l arı n bankaları nda k u z u k u z u yatıyor. Avrupa, kara paradan para kaza n ı yor! Şimdi onlara sormak gerek: Bu Avrupa ü l kelerinde, ö rneğ i n İ spanya'ya karşı müca­ dele eden ETA'ya, İ ngi ltere'ye karş ı mücadele eden I RA'ya da ayn ı olanaklar sağlan ı yor m u ? E l bette ki hay ı r? S i z ETA ya da I RA yandaşları n ı n , ö rneğin Almanya'da, F ransa'da, Hollanda veya Belçika'da ö rgütlend i ğ i n i , gösteri­ ler yaptı ğ ı n ı duyd u nuz mu? Y i n e hay ı r! Y u n a n istan'da eylem koyan 1 7 Kas ı m terör ö rg ütünün sesi Avrupa'da h iç ç ı k ı yor mu? H ay ı r, hayı r! Karş ı m ı zdaki acı gerçekleri iyi göre l i m , iyi bileli m . Başta A l ma nya olmak üzere p e k ç o k Avrupa B i rl i ğ i ü l kes i , Tü rkiye'ye karş ı çal ı şan böl ücü v e İslamcı örgütlere göz y u muyor. B u n u bilere k yap ıyorlar . . . Hatta araları nda pazarl ı klar bile ol uyor: " Be n i m ü l kemde eyle m koyma, olay yaratma, Tü rkiye'ye karş ı ne yaparsan yap . " Tü rkiye'de sadece PKK terörü n ü n bi lançosu : 35 b i n can , binlerce sakat, 1 00 m i lyar dolar. Yaşas ı n , yaşas ı n , Avrupa'ya doku nmayan yı lan bin ya­ şas ı n ! ( E m i n Çölaşa n , Onlara Doku n m ayan Y ı lan Bin Yaşa­ s ı n , H ü rriyet gazetesi , 1 O Ekim 200 1 ) 1 51

-

33

-

Tü rkiye C u m h u riyeti ' n i n temelinde "tam bağ ı ms ı zl ı k" b i l i nci yatar. Kurtuluş Savaş ı , tam bağ ı ms ı z Tü rkiye'yi k u r­ mayı amaçlam ı ştı r. O n u n i ç i nd i r k i , Mustafa Kemal ; " B izi mahvetmek isteyen emperyalizme karş ı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karş ı savaş ı yo ruz . . . " demişti r . . . . Atatü rk'ü n , antiemperyalist ve devri mci yan ı , egemen s ı n ıfları n b i l i nçli pol iti kaları yla, gizlenmek ve ö rtü lmek iste­ n iyor. Atatürkçülüğü, geric i l i ğ i n ve tutucu luğun bayrağı yap­ mak isteyenler, ac ıyla ifade ede l i m ki , bu amaçları nda ad ı m ad ı m başarı da sağ l ı yo rlar. Çağ ı m ı z ku rtuluş savaşları çağ ı d ı r. Türk Kurtuluş Sa­ vaş ı , bütü n "mazlum m i l letler" i ç i n örnek olmuştur. Bu sava­ ş ı n , antiemperyat ist n itel i ğ i l e K u rtuluş Savaş ı m ı z ı n devri m ­ ci v e i le rici özü , uluslararas ı kapitalizm i n v e çağd ı ş ı geric i l i ­ ğ i n e l i nde bozuk para g i b i harcan ı yor. ( U ğ u r M u m c u , B i r Putsuz Dilekçe, Teki n Yayı n l a rı , s.444 v e deva m ı )

-

34

-

2 2 Haziran 2 0 0 1 tari h l i C u m huriyet gazetesinde , Öz­

t i n Akgüç 'ün Ekonomik Açıdan

Sevr ve

Günümüz

başlıklı makalesinde yazd ıkları ü z e r i nde hepimizin yeniden düşünmesi gerektiğ ine inandığımdan , aşağıya tam metn i n i alıyorum : Son y ı l larda ü l kemizin d ı ş s iyasal ve ekono mik i l işkile­ ri n i n , giderek Osman l ı Devlet i ' n i n son dönemini an ı msatt ı ğ ı ko nusu ndaki tan ı lar, görüşler; bağ ı ms ı zl ı ğ ı , Atatü rk i l ke ve devri mleri n i pek kavrayamam ı ş , bel ki de Düyun-u U m u m iye İ daresi , M u harrem Kararnamesi , Sevr Anttaşmas ı ' n ı n ya da 1 52

tasa rı s ı n ı n içe ri ğ i konusunda fazla bilgisi o l mayan kişi ve yazarlar ta raf ı ndan 'Sevr fobisi' olarak alays ı lama ile karş ı ­ lan ı r. Sevr fobis i n i n tedavi edi l mes i , bu fobiden ku rt u l u n ma­ sı öneri l i r. M u stafa Kemal ' i n ' N utuk' u n u n b i r böl ü m ü , Sevr Antlaş­ mas ı ya da tasarısı ile ondan son ra yap ı lan Mart 1 92 1 ve Mart 1 922 önerileri ve Lozan Antlaşmas ı ' n ı n kararlaşt ı rı l­ mas ı na ayrı l m ı şt ı r. N utu k'tan al ı ntı yaparak Sevr' i n maliye ve ekonomi i l e i l g i l i h ü kümleri n i bir kez daha a n ı msatal ı m : " İ tilaf d evletleri Tü rkiye'ye yard ı m için İ n g i liz, F rans ı z , İ talyan delegelerinden ol uşan mal iye komisyo n u kuracaklar ve kom isyonda dan ı ş man n ite l i ğ i nde bir T ü rk komiseri bulu­ nacakt ı r. B u kom isyo n u n görev ve yetki leri şöyle o lacakt ı r: a) Tü rkiye ' n i n gel i rleri n i korumak ve art ı rmak için her t ü rl ü önlemi alabilecektir. b) Tü rk Mebuslar Mecl isi'ne s u n u lacak olan bütçe , ön­ ceden maliye kom isyo n u na s u n u lacak ve kabu l ettiği biçim­ de Meclis'e gönderilecektir. Meclis'in yapacağ ı değişiklikler, ancak kom i syonca onan ı rsa uygu l anabi lecekt i r. c) Kom i syo n , doğ rudan doğ ruya kend isine bağl ı ve üyeleri kendi o l u ru i le atanacak olan Tü rk Mal iye Teftiş Ku­ ru l u taraf ı n dan b ütçe n i n ve mali kan u n ve tüzükleri n i n uy­ g u lanmas ı n ı denetleyecektir. d ) Kam u bo rçları yönetimi ve Tü rkiye ' n i n para basma sistemi , Osman l ı Ban kas ı ile anlaşarak düzenlenip iyileşti ri­ lecekt i r. e) Kamu borçları na ayrı lan gel i rler d ı ş ı nda Tü rkiye'nin tüm gel i rleri mal iye kom isyo n u n u n emri n e veri l ecektir. f) H ü kümetçe veri l ecek her türlü i mtiyaz için mal iye ko­ m isyon u n u n onayı şartt ı r. g) Düyun-u U m u m iye tarafı ndan ve rg i lerin doğ rudan doğ ruya al ı nmas ı na i l işkin cari s iste m , ko misyo n u n onayı 1 53

i l e olabildiğince geniş leti lecek ve tüm Tü rkiye'de uyg u lana­ cak şekilde yayg ı n laşt ı rı lacakt ı r. h ) G ü m rükler, mal iye kom isyo n u tarafı ndan atan ı p gö­ revden uzaklaşt ı rı labi lecek ve kend i s i n e karş ı so ru m l u olan b i r genel müd ü r yönetiminde bulu nacakt ı r. i) G ü mrük tarifeleri için B i ri nci D ü nya Savaş ı ' nda kald ı ­ rı l m ı ş olan 1 907 tarifesi (yüzde 8 ) yen iden yürürlüğe kon u ­ lacakt ı r. j) Tü rkiye, itilaf devletleri gemilerine e n az Türk gemile­ ri kadar haklar tan ı yacaktı r. Yabancı postalar yen iden ku ru­ lacakt ı r. " Sevr'de öngörülen mal iye ko misyo n u n u n yetki leri ile g ü n ü m üzde IMF ve D ü n ya Ban kas ı ' n ı n dayatmaları , A B D ' n i n gizli ya da aç ı k ka rışmaları d i kkate al ı nd ı ğ ı nda, Sevr bazı açı la rdan daha ı l ı ml ı h ü kü m l e r taşı yo r. Sevr tasa­ rı s ı yürürl üğe g i rseyd i , bütçemiz sözü ed i le n komisyonca d üzenle necek ya da onaylanacakt ı . G ü n ümüzde daha kap­ samlı olarak tüm kam u harcamaları , kamu işçi lerine yap ı la­ cak ödeme, ü rün taban fiyatla r ı n a değ i n , gizli ve açı k biçim­ de I M F onayı ndan geçiyor. Ayrıca Sevr'de yasa dayatmas ı , özelleşti rme gibi koşullar da yok. D i kkat ed i l i rse, Sevr'de de hep Tü rkiye'ye yard ı mdan, Tü rkiye ' n i n gel i rleri n i koru maktan, artı rmaktan söz edil iyo r. Bat ı l ı lar, geçmişte Fransızlar, İ n g i l izler, zaman zaman Al­ man lar; günümüzde de ABD, bize yard ı m için ç ı rp ı n ı yo r. Bazı ları m ı z bu iyi n iyeti, bu özveriyi , çabayı anl ıyor; bazı la­ rı m ı z ise bu yard ı m ı , desteği kavraya m ı yor. Sevr, I M F , Dü nya Bankas ı d iye yakı n ı yor. Sevr'de kamu mal iyesi n i yönetecek komisyonda yer al­ mas ı ö ngörülen bir Tü rk komiser, g ü n ü müze çağ r ı ş ı mlar yap ı yor; komisyon u n , ku ru m u n , kuru l uşun danı şman l ı ğ ı n ı d a yapacak olsa, b i r Türk kom isere gere ks i n me d uyul uyo r. Sevr, teknoloj i o s ı ralarda fazla gelişmemiş olduğundan, 1 54

Telekem yabanc ı l ara satı ls ı n d iye b i r d üzenleme yapma m ı ş ise d e 'yabancı postaları yen iden ku ru lacakt ı r' h ü kmü ile i le­ tiş i m i n yabancı deneti mi nde olmas ı n ı n ne kadar gerekli ol­ d u ğ u n u aç ı ğa vu rmuştur. Sevr' i n ekonomik ve mali h ü kümleri ile I M F'ye ve rilen n iyet m e ktupları n ı , I M F' n i n koşul ları n ı , d ayatmaları n ı karş ı ­ laşt ı rı n ; e m i n o l u n , bazı yön l e rden Sevr' i g ü n ü m üze göre daha ehve n , daha az zara rl ı bulacaks ı n ı z .

- 35 -

Prof . D r . Şerafettin Turan , her Türk ayd ı n ı n ı n oku ­ m a s ı gerekt i ğ i n e i n a n d ı ğ ı m İsmet İnönü Yaşamı, Döne­ mi ve Kişiliği adl ı , olağanüstü bir emek mahsulü olan ese­ rind e , Lozan Konferan s ı ' n ı n başlangıçtaki havas ı n ı şöyle anlatıyo r : Osman l ı İ mparatorluğu'ndan elde etmiş oldukları ayrı ­ cal ı kları beli rleyen kapitü lasyo nları n geleceği , 3 o rtağ ı n O r­ tadoğudaki ç ı karları ve b i r i m paratorl u ğ u n tari he gömülü­ şünden doğan sorunlar da ele al ı n m ı şt ı . Çağdaş b i r göz­ lemci n i n bel i rtti ğ i g i b i , Türkler konfe ransa galip olarak gel­ mişlerd i . Fakat T ü rk-Yunan soru n u i ki nc i plana iti l m i şt i . Tür­ kiye i l e Avrupa aras ı ndaki soru n l arı n çözül mesi ve i l işkilerin düzelti lmesi öne ç ı kartı l m ı şt ı . Yüzyı l ları n ötesi nden s ü rege­ len Doğu Soru n u ' n u (Şark Meselesi) çözmeye g i ri ş i l mişt i . Tü rkiye' n i n Trakya v e I rak i l e s ı n ı rları n ı saptamak, Boğaz­ lar'da uygulanacak i l keleri kararlaşt ı rmak, kapitülasyonlar soru n u nd a b i r ç ı kı ş yolu bul mak, Osma n l ı genel borçları n ı (düyu n - ı u m u m iye) i mparato rl u ktan ayrı lan ü l keleri d e d i k­ kate alarak paylaşt ı rmak "gerçekten de çözü m ü zor bir so­ run n ite l i ğ i ndeyd i . " 1 55

Konfe ransa egemen o l mak isteyen ve koş u l l a rı d i kte etmeye çal ışan C u rzo n , M o n d ros h ü k ü mleri n e aykı rı o l a rak ateş kesten son ra işgal ett i ğ i M usul yöres i n i elinden ç ı kar­ mamakta kararl ı görün üyord u . İ n g i lte re ' n i n koruyuc u l u ğ u n a s ı ğ ı na n Y u n a n Başbakan ı Ven i zelos da bozguna u ğ rayı p Anadolu 'dan ç ı kartı lan b i r devlet i n değil d e zafer kazan m ı ş b i r ü l ke n i n temsilcisi g i b i hareket ediyord u . Bunlar yetmiyor­ muş g i b i sözde gözlemci olan ABD h eyeti , azı n l ı klar alt ko­ m i syon u başkan l ı ğ ı na sunduğu b i r bild i ride (30 Aral ı k) , Tür­ kiye'de ye rle ri nden göçü rü l m üş E rmeniler içi n " u lusal yurt" olarak b i r bölg e n i n ayrı l m as ı n ı d i l e mişti . Meşrutiyet döne­ m i nde Osman l ı İ mparato rl uğu' nda D ı şişleri Bakan l ı ğ ı yap­ m ı ş olan Gabriel Noradoun g h ian bile, bir E rmeni g rubuyla İ nönü'yü ziyaret ederek ken d i l e rine Anadolu'da bir yer veri l­ mes i n i istemiş ve bunun için m ücadele edecekleri n i b i l d i r­ mişti ! Öte yandan Nasturi le r ve Kato l i k Asu riler de kendileri ­ ne Tü rkiye'n i n koruyuculuğunda özel b i r bölge ayrı lmas ı n ı istemişle rd i . İ ngil iz, F ran s ı z v e İ talyan delegeler de bu baş­ vu ruları desteklemişlerd i . Ancak İ nön ü , E rmeni heyetine is­ tekleri n i n h içbi r şekilde d ü ş ü n ü lemeyeceği n i beli rtm i şti. Dr. R ı za Nur da komisyon görüşmelerinde U lusal Ant' la bağ­ daşt ı rı l mas ı na olanak b u l u n mayan bu istekleri d i nleyeme­ yeceğ i n i beli rtere k toplantı y ı terk edi nce bir karar a l ı nama­ m ı şt ı . Bütün bu olumsuz g i rişimlere e k olarak Lozan'da Araplar da Tü rkiye aleyh ine çal ı şmaya yönelmişlerd i . İ nö­ nü, Tü rkiye ' n i n , i lan ettiği U l usal Ant ile Arap ü l keleri i le olan b i rl i ktel i ğ i n i kesti ğ i n i , b u n u n la bi rl i kte İ m paratorl u ktan ayrı lan yerleri n manda altı n a a l ı nmas ı n ı kabul etmed i ğ i n i aç ı klam ı şt ı . B u n a karş ı l ı k Araplar, bağ ı ms ı z devlet kurmak için M üttefi klere yapt ı kları ö n e ri le r kabul edilmeyince yakı n­ maları n ı , " Bize de Tü rkle r g i b i muamele ediyorlar! " biçi m i n ­ de ifade eder ol muşlard ı . T ü rk delegeleri n i n kararl ı v e gü­ ven l i tutumları çoğu kez m üttefi klerin aş ı rı istekle ri nden 1 56

vazgeçi p g e ri ad ı m atmaları n ı sağlam ı şt ı . Otu ru m lardan bi­ rinde İ talyan delegesi Montagna, b i r konuda anlaşamad ı k­ ları nda İ n ö n ü ' n ü n yan ı na gelip "Sizi protesto ed iyo ru m ! " d i ­ y e b i r ç ı k ı şta b u l u n m uştu . A m a buna beklemed i ğ i b i r yan ı t a l m ı ş , ko n u ş ma şöyle sürmüştü: " M . M o ntag na, bana bak! Ben protesto b i l mem ! " " N e b i l i rs i n ? " " Böyle p rotesto etti n m i , bir saat sonra muharebeye tu­ tuşab i l i riz. " " Ş i m d i m u h a rebe laf ı n ı nereden ç ı ka rd ı n ? " " B e n b ü t ü n ömrümde emi r ald ı m v e e m i r verd i m . Bu­ nun d ı ş ı n d a p rotestoyd u , ci lveyd i , böyle şeyleri b i l m iyo­ ru m . " (HAT, i l , 1 1 4) Böyle s i b i r hava içi nde 2 1 Kas ı m 1 922'de baş layan gö­ rüşmeler, Adalar, M usul, kapitülasyonlar ve Yu nan istan'dan ödemesi istenen savaş tazmi natı gibi bazı temel konularda anlaşma sağlanamayı nca, 4 Şu bat 1 923'te kesintiye uğra­ m ı şt ı . 2 , 5 ayı aş kı n b i r aradan son ra 23 N i san 1 923'te baş­ layan i ki n c i dönem, 24 Temmuz 1 923'te antlaşman ı n imza­ lan mas ıyla sonuçlanmışt ı . G ö rü şmelerin ilk döneminde kapitülasyonlar v e Os­ man l ı borçları (düyu n-ı umu miye) kon uları nda anlaşmazl ı k­ lar s ü rerken b i r akşam Curzon , yan ı nda ABD temsilcisi Chaild d e varken İ nön ü'ye şunları söylemişti : " H içbi r ded i ğ i mizi makul olduğuna, hakl ı olduğuna bak­ maks ı z ı n kab u l etmiyorsunuz; hepsin i redded iyo rsunuz. En n i hayet şu kanaate vard ı k ki, ne reddederseniz hepsini ce­ bimize at ı yo ruz. Memleketi n iz haraptı r; imar etmeyecek mi­ siniz? B u n u n için paraya i htiyac ı n ı z olacak. Parayı nereden bu lacaks ı n ı z ? Para bugün dü nyada bir bende var, bir de yan ı mdakinde. U n utmay ı n ne reddede rseniz hepsi cebi m­ ded i r . . . P a ra ki msede yok. Ancak biz verebili riz . . . İ htiyaç sebebiyle yarı n para istemek için karş ı m ı za gelip diz çöktü1 57

ğünüz zaman, bugün reddettiklerinizi cebi mden b i re r b i re r çı kart ı p s ize göstereceğiz ! " İ nönü ise teh d it kokan b u sözle re şöyle yan ıt ve rmişt i : " Ç o k emekle bu neticeye varm ı ş ı zd ı r. Şartları m ı z m i l le­ tim ize göre hakl ı d ı r. B u n ları behemehal alacağ ı z . Biz bun­ ları alal ı m ; siz ş i md i ve ri n , s o n ra gel i rsek isted i ğ i n izi yap ı n ! " B u yan ıt, onun başbakan ve c u m h u rbaşkanı olarak Tü rki­ ye 'de yö netimin baş ı nda olduğu sürece yabanc ı lara borç­ lan mamaya dayal ı bir ekonomik s iyasa izlemesinde baş l ı ca etkenlerden b i ri olm uştu. N itekim 1 965' 1erde bu ko n uda şun ları söylem işti : " C u rzon ' u n bu sözleri ku lağ ı mda kal m ı ş­ tı r ve sözünün geçtiği h e r yerde hat ı rlam ı ş ı md ı r. Lozan Ko nfe ransı olal ı 45 y ı l geçt i ; b u sözleri h içbir zaman u n ut­ mad ı m . B u 45 yıl içinde para al mak için başvu rduğumuz her ye rde b u i hti mal leri görmüşümdür. " Sözü edi len kon u larda b i r yaklaş ı m sağlanamayı nca 3 M üttefi k devlet temsi lcileri ken d i araları nda hazı rlad ı kları b i r antlaşma metni ile ekleri n i , 3 1 Ocak 1 923'te Tü rk delegas­ yo n u na ve rmişler ve b u n ları n t ü m üyle kabul ya da redded i l ­ mes i n i istemişlerd i . İ nönü ise kesi n karar verebilmek i ç i n ke ndisine 8 g ü n l ü k b i r süre ve ri lmesi n i istemişti. Türklerin An kara'ya dönmek ye ri ne s ü re istemeleri , C u rzon'u taslak met n i n kabu l ed ileceği yol u nda umutland ı rm ı ş ve 4 Şu batta antlaşma n ı n i mzalanacağ ı n ı düşünere k o günün akşam ı Lo n d ra'ya dön meyi kararlaşt ı rm ı şt ı . . . Lozan görüşmeleri n i yakı ndan izleyen M . Kemal bu tas lakla ilgili görüşünü ayn ı gün, "Biz 'barı ş istiyoruz' ded i ğ i ­ m i z zaman 'tam bağ ı ms ı zl ı k istiyo ruz' ded i ğ i m izi he rkes i n b i l mesi laz ı md ı r. Bunu istemeye hakkı m ı z v e kudretimiz va rd ı r" d iye be l i rtmişti. Başbakan Rauf Orbay da TBM M ' d e k i kon uşmas ı nda, " Barı şseve r olan m i l letimiz barı ş ı ma­ sa baş ı nda al mak istiyor. Onu ve rmek istemezlerse g ü nah bu m i l lete değildir" demişti. B u nlar, önerilen tas lak antlaş1 58

m an ı n kab u l edil mesine olanak b u l u n mad ı ğ ı n ı göste riyo r­ d u . Türk delegasyo nu da 4 Şubatta buna i l işkin iti razları n ı aç ı kl a m ı şt ı . O zaman Curzo n , İ nönü'ye dönerek yeni b i r tehd itte b u l u n m uştu : "Tü rkiye ' n i n i mzalayacağ ı en iyi antlaşma bud u r. Eğer i mza etmezse T ü rkiye düşünsün . . . Asya' n ı n görün mez de­ ri n l iğ i nde kaybo l u r ! " İ nönü buna da ayn ı kararl ı l ı kla yan ı t ve rmişti : " M e m l e keti m i esarete mahku m eden b i r belgeye i mza koyamam . " Ot u ru m böyl ece sona e rmişti . Tü rkiye'yi b i r olupbitti karş ı s ı n da b ı rakmak isteye n C u rzon , ü lti matom veri r gibi İ nönü'ye tas l ağ ı kabul etmesi için 2 saat l i k b i r s ü re tan ı m ı ş ve o akşam saat 2 1 'de trenle Lozan'dan ayrı l maya ant iç­ m i şti . M üttefi k ü lke delegeleri saat 1 7 . 30'da C u rzo n'un odas ı nd a toplan ı p b i r değerlendi rme yap m ı şlard ı . İ smet Paşa'n ı n a ntlaşmayı imzalayacağ ı umud uyla da ke ndisini d avet etm i ş l e rd i . A B D delegesi G rew de i mza töreni nde b u l u n m a k için ote l i n holünde diğer delegasyo n üyeleriyle b i rl i kte bekle meye baş lam ı şt ı . G rew bu anları şöyle sapta­ m ı şt ı : " Böylece bekled i k ve her a n antlaşman ı n i mza tö renini görmek için davet ed i l meyi umduk. Ans ı z ı n saat tam 20'de yukarıda bir kap ı n ı n aç ı ld ı ğ ı duyu l d u . H e rkes kal kt ı ve mer­ divene doğ ru i l e rled i . B i r an içinde Paşa ( İ nönü) göründ ü , a rkas ı nda d elege arkadaşları olduğu halde merdivenden in­ m eye başlad ı . Son basamaklara gel ince melon şapkas ı n ı ç ı kard ı , neşeli b i r insan tavrı i l e g ü lere k v e baş ı n ı sağa sola çevi re rek, nezaketle salondaki kalabal ı ğ ı selamlad ı ve otel­ den ç ı k ı p g itti . B u sahneyi ö m rü m oldukça u n utmayacağ ı m . Konferans bitmişt i ! H e m e n C u rzon'un odas ı na g ittik. H erkes d ı şarı ç ı km ı ş­ t ı . B i r anda C u rzon göründ ü , k ı zg ı n b i r boğa gibi odaya hü1 59

c u m etti, bizlere bakt ı , pa rmağ ı n ı havada dalgalandı rarak aşağı yukarı yü rü meye baş lad ı . .. Her şey bitmişti . C u rzon ı st ı rap ve ko rku içinde idi. .. " Yine G rew' i n bel irttiğine göre , F ran s ı z v e İ talyan başde legeleri n i n İ nönü i l e yapacakları konuşmada olumlu b i r gel iş me olabi l i r varsay ı m ıyla tre n i n hareketini kend isi geci kt i re n C u rzon, böyle bi r haber alama­ yı nca o akşam 2 1 . 25'te de Lozan'dan ayrı l m ı ştı . Türk Başdelegesi , "Yapamam, yapamam ! " d iye m ı rı l­ danarak, tutsakl ı k alt ı na g i rmeyi kes i n l i kle reddederke n , Ankara' n ı n , daha doğrusu M . Kemal ' i n görüşünü yan s ı t m ı ş ­ t ı . Ç ü n kü M . Kemal o g ü n l e rde toplanan İ zmir İ ktisat Kong­ resi 'nde barış görüşmeleri nden söz ederken, "Bu memleke­ ti esirler ü l kesi yapamay ı z . Lozan Konfe rans ı ' n ı n son gö­ rüşmeleri bu nokta ile i l g i l i d i r" d iye konuşm uştu . ( P rof. D r. Şerafettin Turan, ismet İ nö n ü Yaşam ı Dönemi ve Kiş i l i ğ i , TC Kültür Bakan l ı ğ ı Kültür Eserleri , s . 47)

-

36

-

1 Kas ı m 1 922'de saltanat da kald ı rı l m ı şt ı r. O rtada sa­ dece Osman l ı hanedan ı ndan gelen bir "hal ife" vard ı r. Ve çatışma bu noktada h ı zlan m ı ş , ulusal Mecl is'te, padişahçı , h i l afetçi kesim ve o n ları n destekçisi İ stanbul'un çoğ u bas ı n organları , devlet başkan l ı ğ ı soru n u n u ortaya atarak, art ı k bel i rgin leşen "cumhu riyet" olgusunu ön leyebi lmenin çabas ı ­ n a koyu l muştur. U l usal Mec l i s ' i n , Meclis Başkan ı n ı n v e h ü ­ kü metin üstünde " halife " n i n kiş i l i ğ inde yeni b i r güç, yüce b i r kat yaratmak istenmekted i r. Mustafa Kemal bu orta m içinde 28 Ekim 1 923 geces i , "A rkadaş lar yarı n cumhu riyeti i l a n edeceğiz" d iyerek soru­ nu temelden çözmek istemiştir. Bal kan savaşları , onu izleyen B i rinci Dü nya Savaşı 1 60

Osmanl ı İ mparatorl uğu'nu devlet olarak yen i k d ü ş ü rmüştür. Yabanc ı la ra ayrıca l ı klar tan ıyan kapitülasyonlar, dış borç­ lar, devleti g üçsüz, yabanc ı lar karş ı s ı nda boynu bükük, devlet o l man ı n gereğ i n i yapamaz d u ruma geti rm işt i r. Tü rk top l u m u ye rleşik, güçlü bir devlet geleneğ ine ka rş ı n Bat ı da­ ki çağdaş gel işme karş ı s ı nda, yönetenlerin ve toplumsal güçlerin bu gelişmeye ters düşen d i renişleri , u m u rsamazl ı k­ ları nedeniyle geleneksel toplum düzeyi nded i r. Devletin ad ı " hasta adam"a ç ı kmıştı r. İ mparato rl uğun gerileme dönemiy­ l e birlikte başlayan yeni leşme çabaları yüzeyse l l i ğ i n , biçim­ sel l i ğ i n ötes i nde kökl ü bir değişime yönelememişti r. Ve ko­ n u , sömü rgeci devletlerin Anadol u 'yu da araları nda payla­ şarak devleti tarih sahnesinden silme bahts ı zl ı ğ ı na gelip daya n m ı ş , bunu belgeleyen Sevr' i imparatorl uğun yönetici­ l e ri kabu l l e n mişlerd i r. Buna ka rş ı ç ı kan g üç Anadolu u lusal eylem i n i başlata n , bu eylemi örg üt leye n , halkı n gücünü ey­ leme, d i re nce, savaş ı ma ite n , u l usal önder Mustafa Ke­ mal'di r. B u , T ü rk devri mi için hem bir u ğ u r, hem de bir kara yazg ı d ı r. U ğ u rd u r; u l usal savaş ı m başarı ile sonuçlanı rsa devri m i n , önde ri n önü aç ı lacak, çağdaşlaş ma s ü reci h ı zlan­ d ı rı lacak, köklü değişmeye yöne l i k devri m başlat ı lacakt ı r. Kara yazg ı d ı r; u l usal savaş ı mdan yen i k ç ı kı l ı rsa, ü l ke par­ çalanaca k , paylaş ı lacak; Tü rk toplumu ne kadar s ü receği b i l i n mez bir kara yaşam ı n içine düşecekt i r. Ama devrimci ler için orta yol yokt u r ve bunu Mustafa Kemal, "Ya bağ ı ms ı z­ l ı k, ya öl ü m " tümcesiyle simgeleşti rmiştir. Bağ ı m s ı z l ı k kavramı hem devlet i n , hem topl u m u n , hem d e k i ş i n i n bağ ı ms ı zl ı ğ ı n ı içe rir. B u n u n ü l ke içindeki yö­ neti m b iç i m i , hal k ı n istenci n i egemen kı l a n , halk egemenli­ ğ i n i ö n g ö re n "cu m h u riyet"tir. M ustafa Ke mal, b i r "pad işa h " , bir " h a l ife " özlemcisi de­ ğ i l d i . Yen i b i r hanedanl ı ğ ı n başlat ı c ı s ı da o l mak istememiş­ t i r. M ustafa Kemal , siyasal tari h i iyi bilen, çağdaş gelişmeyi 161

iyi yoru mlayan b i r önderd i . O n u n için "cum h u riyet" d e m işt i r. C u m h u riyet, Türk Devri m i ' n i n en güçlü ve en yol aç ı c ı i l k büyük ad ı m ı d ı r. Bug ü n ü n Tü rkiyesi n de çoğ ulcu demokrati k düze n i n uygulanmas ı , b u uygu lama içinde zaman zaman o rtaya ç ı kan açmazlara , d i renmelere karş ı n gelişme n i n , çağdaşlaşman ı n d u rd u ru lamamas ı , topl umun d i na m i z m i ye n i Türk Devlet i ' n i n "cu m h u riyet" temeli üzerine otu rt u l ma­ s ı ndan kaynaklanmaktad ı r.

U lusçuluk 20. yüzyı l ı n baş ı nda Tü rkiye'de u l usçuluk kavra m ı he­ n üz bir yen i l i kti. Onun tüm top l u m katları nca ben i msenmesi Atatü rk Devri m i ' n i n bir başarı s ı d ı r. U l usçu l u k anlay ı ş ı geleneksel Türk top l u m u n u n " ü m ­ met" olarak yaşama i nanc ı n ı reddede r v e çağdaşlaşman ı n e n önemli öğeleri olan " u l us" ve "yu rttaş" olarak yaşama gereğ i n i ve gerçeğ i n i ben imse r. Atatü rk " u l us" olarak yaşa­ man ı n , çağdaş topluma dönüşmenin e n önemli ve zoru n l u bir gereği olduğunu biliyord u . Bu kon uyu söylev v e demeç­ lerinde bi rkaç kere işlemiştir. Ö rneğ i n , Bursa'da öğ retmen­ lere 27 Ekim 1 922'de yapt ı ğ ı konuşmada bu kon uya değ i n ­ miş v e Tü rkleri n ancak U l usal Savaş ı m döneminde b i r u l u s olarak yaşamaya başlad ı klarına işaret etmişti r: "Çocukları m ı za ve gençleri mize uygulayacağ ı m ı z öğreti m i n giz'i ne olursa olsun , o n ları : 1 ) U l usuna, 2) Tü rkiye devletine, 3) Tü rkiye Büyük M i l let Meclisi'ne d üşman olanlarla sa­ vaşabi lecek bilgiler ve araçlarl a s i lahland ı racağ ız. Ö zgürlüğünü ve bağ ı ms ı zl ı ğ ı n ı koru mak yo lunda sa­ vaş ve rmeyi b i l meyen uluslar içi n yaşama hakkı yoktur. Bu u ğ u rda savaş gerekir. 1 62

Aç ı kça söyleye l i m ki biz üç b uçuk y ı l önces ine değ i n top l u l u k hali nde ( u l usal bağ ları ol maya n , rast g e l e , başka eğ reti bağlarla bi raraya gelivermiş olan b i r top l u l u k hali nde) yaş ıyord u k . B izi isted i kleri g i b i yönetiyorlard ı . Dü nya bizi , temsi lci m i z ve yönetic i m iz olanlara göre tan ıyor ve değer­ lendiriyo rd u . Ü ç buçuk y ı ld ı r, u l us olarak yaş ıyoruz. O rd u ları m ı z ı n kazand ı ğ ı utku , eğitim ord u ları m ı z ı n ut­ kusuna ye r açt ı , yol haz ı rlad ı . G e rçek utkuyu siz kaza na­ cak, siz koruyup s ü rd ü receks i n iz, b u n u başaracağ ı n ı zdan kuşkum yo k. Sars ı l maz bir i manla ben ve bütün arkadaşla­ rı m sizi gözeteceğiz, sizin karş ı laşt ı ğ ı n ı z bütün engel leri kı­ racağ ı z . " Osma n l ı İ mparato rluğu'nda i ktidarı n kaynağ ı halk de­ ğ i l d i . Atatü rk Osman l ı İ mparato rl u ğ u ' n u n d i nsel yap ı s ı n ı n , " ü m metçi l i ğ i n " v e bun ları yaşatan düşü nce v e ku rumları n yerleri ne, u l us u n varl ı ğ ı n ı , ulusal istenç ve u l usal egeme n l i k i l keleri n i koya rken çağdaş , l a i k , demokrat i k b i r top l u ma dö­ nüşme m i z i n teme lleri n i atm ı ş ol uyo rd u . Atat ü rkç ü l ü kte " b i rlik" ul usal devletle sağlan m ı ş ve u l usçu l u k bu b i rl i ğ i pekişti ren en önemli öğe olarak görül­ m üştür. U l u sçuluk, ulusun tüm b i reyleriyle amaçta, ü l küde, yazg ı d a , i n a nçta , d i lde, ekinde u l usal ki m l i k b i l i ncine var­ mas ı ; "ben Tü rkü m" diyebi lmenin, tasada, k ı vançta, o lanak­ ları n dağ ı l ı m ı nda bi rleşebilmenin m utl u l u ğ u n a u laşmas ı ; ül­ ke ve u l u s bütü n l ü ğ ü için, devlet i n ve u l u s u n geleceği için b i rl i kte çal ı şma, eyleme geçebi l me e rdem i n i , özveri s i n i gös­ termes i ; yöneti mde, ekonomide, s iyasada, e kinde bağ ı m­ s ı zl ı k doğ ru ltusunda gel işmeye , çağdaşlaşmaya katkıda b u l u n m as ı d ı r. U l usçu l u k , ulusal devlet kurma, u l usal b i r siyasa g ütme çağdaşlaş m an ı n temelidir. Bat ı ü l keleri de çağdaşlaşma ça­ baları nda, geleneksel topl u mdan çağdaş top l u ma geçe rken uluslaşma, u l usal devlet ku rma çabası na g i rmişlerd i r. ( P rof. 1 63

D r. Suna K i l i , Atatürk Devri m i Bir Çağdaş laşma M ode l i , T ü rkiye İş Ban kas ı Yayı n ı , 1 98 1 Siyasal B i l i m Büyük Ö dü­ lü'nü alm ı ştı r, 7 . Bas ı m , s . 228)

-

37

-

Turgut Özakman, Vahidettin, M . Kemal ve Milli Mücadele adl ı , çok büyük bir araştırma ürünü ve p e k çok belgeye dayanan eserinde , " h ilafet"in kaldırılmasına karşı ç ı kanların dayand ığı görüşleri şöyle değerlendiriyor : Masalc ı ları n gerekçe leri ş u : İ n g i l izler hilafeti i l l e kald ı rt­ mak istiyorlarm ı ş , bu yüzden M i l l i M ücadele başlamadan önce, M. Kemal'le ilişki ku rup anlaş m ı şlar, Lozan'da da bu işi kesinleştirmişlermiş. İyi ama İ n g i l izleri n bu isteği n i n , ma­ ku l ve ciddi bir gerekçesi o l mas ı gerekmiyor mu? İ ng i l izler, neden h i lafeti n kald ı rı lmas ı n ı istesinler? H i lafet, ne zaman İ ngi lizler için ciddi bir soru n oldu ki? İşin doğ rusu ş u : Asya v e Afrika'daki bütün Müslüman ü l keler v e toplu­ l u klar, başta İ ngiltere olmak üzere , emperyalistlerin ya nü­ fuzu ya işgali ya da yönetimi alt ı ndayd ı . Hangi Halife, b u mazlum top l u l u kları uyand ı rmak için aç ı k ya da g izl i faal iyette bulundu, d i renişe çağ ı rd ı ? Hangi Halife, d i renenleri madden ya d a manen destek­ led i? Hangi Halife, bu top l u l u kları n bağ ı ms ı z l ı ğ ı için müca­ dele açt ı ? Tari h , B i rinci Dünya Savaş ı ' na kadar bu konuda hiçbir so ru n , çekişme, çatışma, anlaşmazl ı k olmad ı ğ ı n ı gösteri­ yor. Tam tersine, bazı Os man l ı Halifeleri , İ n g i l iz ve Al man emperyalizmine omuz vermişti r: 1 64

1 788 yı l ı nda 1 . Abdülhamit, İ n g i l izleri uğ raştı ran May­ sor h ü kü mdarı Tippu Sultana, İ ngilizlerle savaşmaktan vaz­ geçme s i n i öğütleye n b i r mektup yazar. Ayn ı s u ltana 1 1 1 . Se­ lim de b i r mektup yazarak, İ ngilizlerle iyi geçinmesi için öğüt veri r. 1 857'de Hindistan'daki ayaklanmalara M üslü manları n da kat ı l maları üzerine, İ ngi lizler Abdülmecit'e başvu rurlar. Onun e m ri ile Hamdi Efendi başkan l ı ğ ı ndaki bir ulema ku­ ru l u , M üs l ü manları yat ı ştı rmak için H i ndistan'a yollan ı r. i l . Abd ü l h amit, H i ndistan'daki M üslümanları n direnişini kı rmak isteyen İ n g i l izlere, halife olarak destek verm işti r. Bu gerçeği de, Kad i r M ı s ı roğlu aç ı klamaktad ı r: " İ n g i l izler, H i n distan'da çı kmak üze re olan b i r isyan ı , ondan ald ı kları b i r 'süku net ferma n ı ' ile ancak ve güçlükle önleyebilmişlerdir." (Lozan, 1 .c . , s. 1 34) Yani en kudretl i Hal ife bile, emperyalist İ n g i l i zlere yar­ d ı m ediyor! İ n g i l i zler, h ilafete neden karş ı olsunlar? B i ri nci D ünya Savaş ı ' n ı n başı nda, Şeyhül islam Hayri Efend i ' n i n fetvası na dayan ı larak, bütün d ü nya M üslümanla­ rı , M üttefiklere karş ı cihad-ı ekbere davet edili r. Bu davet bütün üyle etkisiz kalmayacak ama ancak baz ı uzak yerler­ de dalgalan malara yol açacakt ı r. (Hindistan , Sudan , kıs­ men d e M ı s ı r) İ ng i ltere , h i l afetin i lgas ı n ı değ i l , Tü rkle rden a l ı narak, kendi n üfuzu alt ı ndaki bir başka topl u ma veri l mesini düşün­ mekted i r. İ n g iltere' nin halife adayı Mekke E m i ri H üseyi n'd i r; kendisine ayda 300.000 İ ngiliz l i rası veri l i r. C i h ada davet, Osmanl ı Devleti'ne bağ l ı ve Anadolu'ya bitiş i k olan Arabi stan'da, l rak'ta ve Suriye'de ise, pratik ve anlam l ı hiçbir sonuç vermemişti r. Öze l l i kl e H icaz'da ve bu­ g ü n kü Ü rd ü n top rakları ndan başlayarak, Anadol u'nun kapı ­ ları n a kadar Filistin , Lübnan v e Suriye'de, d i n kardeşimiz ve Osman l ı Devleti'nin uyruğu olan Arapları n , Türk o rdusu1 65

n u nas ı l arkadan hançerled iğ i , b i l i n e n b i r h us ustu r. C i had ilan ı , H i nd istan l ı ve Kuzey Af ri kalı M ü s l ü manları n , İ n g i l i z ve Fransız kuvvetleri n i n e m ri nde, Çanakkale'de , l rak'ta, Si­ na'da, Fil isti n 'de, Su riye'de ve G ü ney Anadolu 'da Tü rkle re ka rş ı savaşmaları n ı da genel olarak engelleyemeyecekti r. Sözün özü , etkis i n i n dereces i bu düzeyde olan Os­ man l ı hilafeti n i n , B i rinci D ü nya Savaş ı ' nda bile, İ n g i l izler için ciddi ve sürekli b i r sorun ol uştu rmad ı ğ ı n ı görüyoruz. İ ngi ltere' n i n ilk amac ı n ı n , h i lafeti Hüseyi n'e ya da onun gibi İ n g i l izlere bağ l ı b i ri n e akta rmak olduğunu b i l iyo ruz . Ak­ taramayacağı n ı anlad ı ktan son ra politikas ı değ i ş i r, Osman l ı h i l afeti ne döner. Sevres Antlaşmas ı i l e İ stanbul'a ve ri len statü, İ stanbul'da otu rmas ı na izin ve ri len Su ltan-Hal ife' n i n d u ru m u , İ stanbul üzeri ndeki İ ngiliz n üfuzu gibi ö ğ e l e r b i ra­ rada değerlend i rildiğinde, İ n g i ltere'nin geleceğe d ö n ü k he­ sab ı , kolayca anlaş ı l ı r. İ ngiliz belgelerine göre, İ n g i ltere, nüfuzu altı ndaki ü l ke­ lerde, özg ü rl ü k ve bağ ı ms ı zl ı k mücadelelerine yol açacağ ı kuşkusu ile toplumları n d u rumuna ve şartla ra göre, ş u ge­ lişmelerden korkmaktad ı r: a) Sultan , Kral, Hidiv ve E m i r g i b i tek kiş i n i n yönetimi alt ı n daki ü l kelerde, meş rutiyete/c u m h u riyete , dolay ı s ı yla özg ü rlüğe gidiş. İ ngiltere D ı şişleri Baka n ı Edward G ray' i n , İ stanbul'daki elçiye yollad ı ğ ı , 3 1 Tem m u z 1 908 g ü n l ü tal i mattan : "Türki­ ye gerçekten meş rutiyet k u rar ve onu yaşat ı p güçle n d i ri rse, bunun sonuçları ş i mdiden, h içbirimizin kesti remeyeceği öl­ çüde o l u r. Bunun M ı s ı r'daki etki leri m üthiş olur ve ta H i ndis­ tan'da dahi kend i n i d uyu ru r . . . Eğer ş i md i Tü rkiye'de Meclis aç ı l ı rsa, M ı s ı r'da meş rutiyet isteğ i çok kuvvetl enecek ve bi­ zim ona d i renme gücümüz çok azaltacakt ı r . " ( D . Avc ı oğ l u , M i l l i K u rtuluş Ta ri h i , 1 .c . , s . 54) b) Bir T ü rk zafe ri dolay ı s ı yla, m i l l iyetçi d üşünce akı m 1 66

l a rı n ı n ve eylem lerin başlamas ı , dolayıs ıyla bağ ı ms ı zl ı ğa gidiş. Bütün b u ak ı m v e eylemlere karş ı İ ngilte re, t e k kişi/ s u ltan l ı k rej i m i n i desteklemiş, etki l i bir silah olarak da, ge­ n e l l i kle ü m m etç i l i ğ i ve Halifelerin yan ı s ı ra , kendine yak ı n d i n i otorite leri kullanmış, b i rçok yerde de sonuç a l m ı ştı r. B u g ü n e kadar kulland ı ğ ı ve b i r gün yine kendi ç ı karı için yararlanabi leceğ i h i l afet gibi b i r ku ru m u , neden gözden ç ı ­ kars ı n ? Lozan'dan son ra İ ngilizler öze l l i kle i ki önem l i kon uda tav ı r al m ı şlard ı r. İ stanbul ye rine An kara' n ı n başkent olmas ı ­ n a doğrudan tepki gösteri r v e bu kararı n uygulanmamas ı içi n uzun s ü re d i reni rler. İ kincisi ise h i l afet soru n u d u r. Ama bu d uyarl ı konuda aç ı kça tavı r almak işleri n e gelmediği için dolay l ı ö n l e m l e re başvuru rlar: İ ki H i nt as ı l l ı İ ngiliz, E m i r Ali ile Ağa H a n , Tü rkiye Cumhuriyeti Başbaka n ı na, h i l afeti n ko­ ru n mas ı ve g üçlendirilmesi hakkı nda o rtak b i r mektup yazar ama m e kt u b u , gazetelere de yollarlar. Mektup Başbakan ı n e l i n e u laşmadan önce, 5 Aral ı k 1 923 g ü n ü , Tani n v e İ kdam g azete l e ri n d e yayı mlan ı r. Mektubun, m u hatabı n eline ulaş­ madan bas ı na ve ril mesi bile yazan ları n güttüğü amacı bel i r­ ten b i r gösterged i r. Mektup e rtesi günü b i rçok gazetede de yer alacak, tart ı şmalara yol açacakt ı r. (Tu rgut Ö zakman, Vahidetti n , M. Kemal ve Milli M ücadele "Yalanlar, Yanl ı şlar, Yuttu rmacalar" , Bilgi Yayı nevi , s . 597 ve deva m ı )

-

38

-

U l u sal eyl e m i n , 1 92 1 Anayasas ı n ı n doğal sonucu , sal­ tanat ı n kald ı rı l mas ı d ı r. Gerçekten de b u Anayasan ı n Mec­ l isçe kab u l ü nden yirmi bir ay on iki g ü n sonra, Tü rkiye Bü­ yük M il let Meclisi 30 Ekim 1 922'de saltanat ı n kald ı rı lmas ı n ı 1 67

g ü ndemine al m ı şt ı r. B u n u n l a i l g i l i önerge üzeri nde uzun tart ı şmalar olmuş, Pad işa h l ı k yan l ı s ı milletvekilleri önerge­ ye karş ı ç ı km ı şlard ı r. Saltanat ı n kald ı rı lmas ı n ı isteye n öner­ ge M ustafa Kemal ve sekseni aşkı n m i l letvekilince i mzalan­ m ı ştı r. Kon unun o tarihte g ü ndeme gel mesine, M u stafa Ke­ mal 'in saltanatla i l g i l i kararı n ı n aç ı ğa ç ı kmas ı na, i stanbul'da kend isini hala Pad işah ı n Sad raza m ı (başbaka n ı ) göre n Tevfik Paşa' n ı n Lozan Konferans ı 'na Ankara ile i stanbul'un b i rl i kte kat ı l maları yol u ndaki istekle ri neden olmuştu r. B u davra n ı ş i y i değerlendirilmiş, saltanatç ı m i lletvekil l e ri n e kar­ ş ı n saltanat ı n kald ı rı l mas ı oyb i rl i ğ iyle kabul ed ilm işti r. Bu "oyb i rliği" kolay sağ lanama m ı ştı r. Hazı rlanan öner­ ge, konuyla i l g i l i olarak veri len öbür önergeler Anayasa, D i n İ şleri, Adalet yarku rulları n ı n (komisyonları n ı n) ol uştu rduğu karma yarku ru lda görüşülecek, ku ru l u n kararı Meclis Genel Kuru l u na sunulacakt ı r. Fakat karma yarkurulda her düşün­ ceden kişiler vard ı r; tartı ş malar uzad ı kça uzamakta, pad i­ şah l ı ğ ı , halifeliği savunan milletvekilleri, bu iki ku rumun b i r­ b i rinden ayrı lamayacağ ı n ı , verilecek kararı n sakı ncalar ya­ ratacağ ı n ı ileri sü rmektedi r. Sonunda karar gene Mustafa Kemal'in konuşmas ı , yerinde uyarı ve karş ıtları n gözün ü korkutmas ıyla alı nabilmişti r. Mustafa Kemal'in yarku rulda b i r s ı ran ı n üzerine çı karak yapt ı ğ ı uyarı , devrimci , ayn ı zaman­ da i hti lalci bir önderin söyleyeceği sözlerd i r: " Egemen lik, g üçle, erkle ve zorla al ı n ı r. Osmanoğulları , zorla Türk ulusu­ n u n egemenliğine el koymuşlard ı r. O yolsuzlukları n ı altı yüzyı ldan bu yana sürdürmüşlerd i r. Şimdi de Tü rk u l usu bu sald ı rganlara, artık yeter d iyerek ve bunlara karş ı ayaklana­ rak egemenliğini kendi eline a l m ı ş bulunuyor. Bu bir oldubit­ tidir. Söz konusu olan , ulusa egemenliğini bı rakacak m ı y ı z soru n u değ i ld i r. Sorun, o l m u ş bitmiş bir gerçeği yasa i l e saptamaktan başka bir şey değildir. Bu, kesinlikle yapı la­ cakt ı r. Burada toplananlar, Meclis ve herkes soru n u doğal 1 68

b u l u rsa, san ı rı m k i uygun olur. Yoksa, yine gerçek yönetime göre saptanacakt ı r; ama, belki b i rtakı m kafalar kesilecekti r. " Bu kes i n , kararl ı , i nançl ı ç ı k ı ş herkesi sustu rmuş ve sonuca ulaş ı l m ı şt ı r. H oca m i l letvekil lerinden Mustafa Efen­ d i ' n i n ü n l ü (!) "Bağ ı şlayı n ı z efend i m ; biz sorun u başka ba­ k ı mdan ele al m ı şt ı k; aç ı klamaları n ı zdan ayd ı nland ı k" , tüm­ cesi M ustafa Kemal ' i n bu sert ç ı kı ş ı üzerine söylenmiştir. Yarku ru l ö n e rgeyi benimsemiş, ived i l i kl e görüşülmesi iste­ miyle M ecl ise s u n m u ş , ayn ı g ü n 1 Kas ı m 1 922'de Meclisin i kinci otu ru m u nd a kabu l ed il miştir. 307 n u maral ı M eclis kararı şöyled i r: Osma n l ı İ m p a rato rluğu'nun sona e rd i ğ i ne ve Büyük M i llet Meclisi H ü kü meti kuru l d uğuna ve yen i Tü rkiye H ü kü­ meti n i n Osman l ı İ m pa ratorluğu yerine geçip, onun u l usal s ı n ı rlar içinde yen i kal ı tç ı s ı (varisi) olduğuna ve Anayasa ile egeme n l i k hakkı u l usun öz varl ı ğ ı na verildiğinden İstan­ bu l'daki padişahl ı ğ ı n yok olduğuna, tarihe göçtüğüne, İ stan­ bu l'da yasal b i r h ükümet olmay ı p İ stanbul ve çevresi n i n Bü­ y ü k M i l let Mecl isi'ne ait ve dolay ı s ı yla o raları n yönetim işle­ rin i n d e Büyük M i l let Mecl isi memurları na verilmesine ve T ü rk H ü kü meti n i n yasal hakkı olan h i l afet orunu n u n (maka­ m ı n ı n) tutsak b u l u nduğu yabancı ları n elinden ku rtarı lacağ ı ­ n a karar veri l d i . B u n u tamaml ayan bir i kinci kararla d a saltanat ı n yok oluşuna, İ stanbul'a düşmanl a rı n ç ı kt ı ğ ı , 1 6 Mart 1 920 tari h i başlan g ı ç say ı l m ı şt ı r. B u kara r, saltanatı kald ı rm ı ş , fakat ü l ke ve Meclis ko­ ş u l l a rı için h i l afet soru n u n u çözememişti r. Karara göre "Tü r­ kiye Devlet i , h i lafet o ru n u n u n dayanağ ı d ı r" , halifeliğe Mec­ l isçe Osmanl ı soyu ndan b i r kişi seçilecektir. B u karardan son ra Meclis yen i bir halife seçmeden , son Pad işah Vahidetti n "halife" ad ı n ı kul lanarak İ n g i l i zlere s ı ğ ı n m ı ş , 1 7 Kas ı m 1 922'de yurt d ı ş ı n a kaçm ı ştı r. Ertesi 1 69

g ü n M eclis, Vahidetti n'in hal ife olmad ı ğ ı n ı açı klam ı ş , 20 Kas ı mda da Abd ül mecit Efend i'yi halifel iğe seçmiştir. Anadolu u l usal eyle m i n i n bir devrime dönüşmesinde en büyük engel , Tü rkiye B üyük M i l l et Meclisi'nin d ı ş ı nda gücünü d i nden, di nsel ve geleneksel inançlardan alan b i r pad işah l ı k kurumunun i stanbul'da varl ı ğ ı n ı sürdürür o l mas ı ­ d ı r. Çağ lar boyu süren Tü rk devlet yaşam ı nda, altı yüzyı l l ı k Osman l ı la r döneminde hal k, ad ı n e o l u rsa olsu n , seçi msiz, bel l i bir ailenin bireyleri aras ı nda babadan oğula s ü rüp gi­ den devlet başkan l ı ğ ı geleneğ i n i n en doğal , baş kas ı düşü­ n ü l meyen bir d üzen olduğuna i n an m ı şt ı r. Öyle ki ul usal ey­ lemin baş ı ndan beri halife padişah ı n kişi l i ğ i , bu orun özenle ko run muş, ul usal eylemin b i r amac ı n ı n da hal ife pad işah ı ko ru mak, kurtarmak old uğu her kararda yinelenmişti r. B i r pad işah kötü yönetimi nden ötü rü görevinden düşürüleb i l i r, ama onun yeri ne ayn ı aileden b i r başkas ı gelir. Bu çağ lar boyu hep böyle s ü regel mişti r. Hal k ı n i nan ı ş ı n ı n yan ı nda Mecl isteki pek çok m i l l etve ki l i de ayn ı a l ı şkan l ı ğ ı n , inan ı ş ı n içinded i r. Bu bakı mdan saltanat ı n kald ı rı l ı ş ı , pad işah l ı ğ ı n tarih e gömülmesi u l usal eylem i n , başlayan devri m i n e n bü­ yü k engel i n i n aş ı lmas ı d ı r. Saltanat ı n kald ı rı l mas ı b i r büyük engelin aş ı l mas ı oldu­ ğ u kadar, Atatü rk devri m i n i n de ilk büyük ad ı m ı d ı r. Bu ad ı m , siyasal, top l u msal , ekinsel ve ekonomik alanda atı la­ cak ad ı mları n , g i rişilecek atı l ı mları n geçmişin a l ı ş kan l ı kları , inanı şları , düşünüşle ri içinde değ i l , ye ni dönemin çağdaş, u lusçu anlay ı ş ı doğ ru ltusunda gerçekleştirileceğinin i l k bü­ yü k muştusud u r. Mustafa, Kemal , bunu b i ldiğ i , buna inand ı ­ ğ ı için karma yarku ruldaki karş ı ç ı k ı şları önlemek amacı yla, bu büyük engeli aşmak için "birtakı m kafalar kesilecektir" demek zorunda kal m ı ştı r. U l usal eylemleri n , devrimleri n ya­ p ı s ı nda böylesine örnekler o l ağand ı r. Hele inanma m ı ş kişi­ lerin bulunduğu karar organları nda bazen bir ko rkutman ı n , 1 70

b i r gözd ağ ı n ı n , b i r yerinde uyarı ve ç ı kı ş ı n o devri min yaz­ g ı s ı n ı o l u m l u yö nde etki lediği çok görü l müştür. Yan l ı ş b i r davra n ı ş y a d a b i r s avsama v e başlaman ı n tüm bir u l u sal eylem i ilk başta yozlaşt ı rd ı ğ ı , baş lamadan son ra erdirdiği de yine tari h i n yazd ı ğ ı gerçekler aras ı ndad ı r. Saltanat ı n kald ı rı l mas ıyla atı lan b i r büyük ad ı m ı n güç­ l e n d i ri l mes i , geriye d ö n ü l mez bir kara r olarak tüm ü l kede ve d ü nyada kan ıtlan mas ı içi n iki öneml i kararı n daha al ı n­ ması g e rekmekted i r. C u m h u riyet ilan ed i l m e l i , saltanat gibi h i l afet de kal d ı rı l mal ı , onları öbür devri mci atı l ı mlar izlemeli­ d i r. Fakat b u atı l ı m ları n , inanı şları aç ı k seç i k olarak ortaya ç ı kan bu Meclis kad rosuyla gerçekleştiri l m esi olanak d ı ş ı ­ d ı r. H e r ad ı mda " b u böyle olacak a m a gereki rse bazı kafa­ l a r da kesi lecekt i r" demenin oya dayal ı b i r d üzen le, demok­ ratik anlay ı ş l a bağdaşmayacağ ı , s ı kça yinelenecek gözda­ ğ ı n ı n o l u msuz tepki l e re yol açabi leceğ i de bilin mekted ir. Onun için bir yen i siyasal kad ronun oluşturulmas ı , b i r siya­ sal part i n i n k u ru l m as ı , yeni b i r seç i mden geçilerek Mecl ise yeni b i r kad ro n u n getiril mesi kaç ı n ı l maz b i r aşamad ı r. C H P ' n i n Kuruluşu M u stafa Kem a l , devri m i n i n atı l ı m ları n ı gerçekleştir­ mek, top l u mda, devlet yaşam ı nda köklü değişiklikler yap­ mak, b u n l arı yaparken de uyg u lanması y ı llarca sürecek b i r izle nce hazı rlamak, bu izlence n i n g e rçekleşt i ri l mesini amaç edinecek b i r siyasal partiye gere ks i n i m d uyu lduğ u n u , bun­ ları n doğal sonucu olarak b i r siyasal parti kurmak kararı nda o l d u ğ u n u 6 Aral ı k 1 922'de gazetelere ve rd i ğ i b i r demeçle aç ı kl a m ı şt ı r. Kurulacak parti n i n ad ı " H a l k F ı rkas ı " olacak, parti n i n izl encesi " h a l kç ı l ı k" i l kesine dayanacakt ı r. ( P rof. Dr. S u n a K i l i , T ü rk Devri m Tari h i , Tü rkiye İ ş Ban kas ı Kültür Ya­ y ı n ı , T ü rk Dil K u ru m u 1 98 1 B i l i m Dil Ö d ü l ü ' n ü al m ı ştı r, s . 2 7 1 ve deva m ı ) 171

-

39

-

Atatürk devrimlerinin hayata geçirilişinde e n ç o k tartı­ şılan kurumların başında " İ stiklal Mahkemeleri" g e l m e kte­ d i r . Turgut Özakman , konuya açıklık getirirken şöyle di­ yor:

1) Bazı iddialar, masallar * " 1 923- 1 931 y ı l ları aras ı , s ı rf İ slami düşünüş ve yaşa­ yışları ndan dolayı , darağaçları nda salland ı rı lan 1 0 bin lerin üzeri nde (tabi i ki topl uca öld ü rülenler ve ku rşuna dizilenler hariç [?]) . " (H. H . Ceylan, D i n - Devlet İ l işkileri, 3.c . , s . 9)

" H i l afetin i lgası ndan s o n ra, b i rb i ri n i kovalayan i n k ı ­ lapları n a n a hedef i , san ı ld ı ğ ı g i b i yal n ı z resm i hayatı de­ ğ i l , ayn ı zamanda fe rd i ve şahsi davran ı ş , yaşay ı ş ve h is­ s iyat ı d a , d i n d ı ş ı (laik) kı l ma kt ı . Bu g üç i ş , dört sene gibi mahdut bir zamana s ı ğd ı rı l m ı şt ı . Ama nas ı l ? Anadolu da­ h i l i nde, fevkalade selah iyeti h a i z i sti klal Mahkemeleri do­ laşt ı rma k ve . . . bu mahke m e l e ri n sözde haki m l e ri n i n vas ı ­ tas ıyla, masum kel leleri nden e h ramlar yükseltmek s u retiy­ le. I 1 924'te h i lafet i n y ı kı l ı ş ı ile başlay ı p 1 928'de İslam harfleri n i n yasaklanmas ı i l e ikmal olu nan öylesine h ı z l ı b i r İslam d ü ş man l ı ğ ı s iyaseti tak i p e d i l d i v e bu tatbikat, o d e ­ rece ko rkunç b i r devlet terö rü i l e gerçekleştirildi ki b i r kar­ şı hare ket hayal b i l e edi lemezd i . i stiklal Mahkemeleri ad ı yla, çoğu azas ı h u ku kçu o l mayan seyyar b i r m a h keme, Anad o l u ' n u n ş e h i r ve kasabaları nda dolaşt ı rı larak, o n bin­ lerce masum insan, çoğ u h a l ka gözdağ ı vermek maksad ı i l e yoktan yere darağaçl arı nda telef edild i . Bu öyle b i r dev­ let terö rüd ü r ki ku rbanları n ı n hakiki sayı s ı n ı tespit etmek m ü m k ü n değ i l d i r. " (K. M ı s ı ro ğl u , H i lafet, s . 347 , 348/358 , 359) *

1 72

" İ sti klal Mahkemeleri otuz b i n kişi asm ı şt ı r . " (Mehmet Alta n , a ktaran E. Aybars , İ sti klal Mahkemeleri ad l ı yaz ı dizi­ s i , M i l l iyet gazetes i , 29 Ekim 1 996, s . 1 8) * " İ sti klal Mahkemelerince yüz yirmi bin kişi as ı l m ı şt ı r . " ( A . D i l ipak, H ü rriyet gazetesi , 2 Şubat 1 992) * " Kemalist i n k ı lapları ye rleştirebilmek için beş yüz bin­ den z iyade insan telef edi l m iş[tir] . " (K. M ı s ı roğ l u , H i lafet, s. 359/3 1 6 . d i pnot; Lozan, 1 .c . , s . 96) Anadolu'ya giderken M. Kemal'e verildiği iddia edi len para g i b i bu konuda da art ı ran artı rana. Sonu nda yarı m mil­ yo na u laşt ı lar. Yakı nda mi lyonu da, hatta i l e rde o zamanki nüfusu d a aşarlar. Aç ı kças ı , uyd u ruyo rlar! Uyd u rmak g i b i ucuz, h ı zl ı , ko­ lay b i r yöntem varke n , incelemeye , a raşt ı rmaya kim vakit ayı rı r? Zaten araştı rma yapmak işlerine de gelmez, ne ç ı ­ kacağ ı n ı bil iyo rlar. Çünkü bu kon uyu P rof. D r. E rgün Ay­ bars, ciddi ve ayrı ntı l ı bir şekilde inceleyip araşt ı rm ı ş , çal ış­ mas ı n ı d a yayı m la m ı ştı r. Ergün Aybars' ı n saptad ı ğ ı idam say ı s ı ve suç n ite l i kleri , amaçlarına uyg u n düşmüyo r. Onlar da i nceleyip araştı rsalar, ayn ı sonuçlara ulaşacaklar. Ö y­ leyse, d esteksiz atı şa devam! Şimdiye kadarki tutum ları n ı gördük. G e rçeği , amaçları ­ na g ö re s ü rekli değişti riyorlar. Bu konuda da tutumları ayn ı : İdam sayı s ı n ı şişirerek, Müslümanları n s ı rf M üslüman l ı kla­ rı ndan dolayı idam ed i ld i kleri n i , devletin terö r yapt ı ğ ı n ı yay­ mak, z i h i n lere ye rleşti rmek, bu yol la da, M üslüman kitleyi M. Kemal'de n , C u m h u riyetten nefret ett i rmek, Kurtuluş Sa­ vaş ı ' n ı ö rselemek!

Doğrular İ stiklal M a h kemeleri , istiklal Savaş ı dönemi içinde i ki ayrı evrede h iz met görmüşlerd i r: a) 1 1 Eyl ü l 1 920- 1 7 Şubat 1 92 1 (8 mah keme) 1 73

b) 30 Temmuz 1 92 1 - E ki m 1 923 (5 mahkeme) Bu i ki evrede ve ri len toplam idam kararı , 3 . 8 1 1 'di r; b u ­ nun 2 . 827'si teci l edilmiş ( e rtelenmiş), 1 .054 i d a m kararı i s e i nfaz edi l m iştir. P rof . Dr. E rg ü n Aybars , çeşit l i sebepler ve b i l i msel b i r ihtiyatl ı kla, i nfaz edilmiş idam kararları say ı s ı n ı , 1 .450- 1 . 500 olarak tah m i n ediyor. ( İ sti klal Mahkemeleri , 1 . c . , s . 1 55, 1 68 , İ leri K . ) E rg ü n Aybars müeccel idam kara rla­ rı (tec i l ed ilm iş/ertelen miş yani infaz edilmemiş ka rarlar) hakkı nda şöyle yazıyor: " B i ri nci dönem (N isan 1 920-Şubat 1 92 1 ) Konya, Ispar­ ta, Pozant ı , Diyarbakı r ve i ki nci dönem (Te mmuz 1 92 1 Ekim 1 923) Kastamon u , Sam s u n , Yozgat isti klal Mahkeme­ leri n i n müeccel idam kararları belli değildir. Ö zel l i kle aske r kaçakları sorunu ile i l g i l i o l a n bu mahkemeleri n müecce len idam ka rarları , ço k olmal ı d ı r, bu bakı mdan listede gösteri ­ len 2 .827 say ı s ı çok eks i kt i r. Bu sayı tah minen beş b i n i n üzeri nde olmal ı d ı r. Keza g ı yaben (yokluğunda) i d a m karar­ ları da ayn ı şekilde düşükt ü r. İ dam kararları , 1 .450- 1 . 500 olabi l i r. " İ dam edi lenler ı s rarl ı asker kaçakları , as iler, hainler, casuslar, bozg uncular, katiller, ı rz düşmanları , soyg uncular, h ı rs ı z lar, halka eziyet eden görevl iler, işgalcilerle işb i rl i ğ i yapan R u m v e E rmenilerd i r. (a. g . e . , s . 1 43- 1 56) C u m h u riyet döneminin başlang ıcı nda, 1 923- 1 927 y ı l la­ rı a ras ı nda ise, sadece 3 i sti klal Mahkemesi kuru l u r ve 1 927'de tari he intikal ederler: 1 ) İ stanbul i stiklal Mahkemesi (Çal ı ştı ğ ı yer, yal n ı z İ s­ tan b u l ; 8 Aral ı k 1 923-5 Şu bat 1 924) , Emir Ali ve Ağa Han' ı n mektubunu yay ı m l ayan baz ı İ stanbul gazetelerinin yönetici­ leri ile s u i kasttan san ı k İ lyas Sami Kal kavan ve arkadaş ları­ nın davaları na bakt ı . Her iki davan ı n san ı kları ndan çoğ u hakkı nda beraat kararı ve rd i . H içbir idam kararı vermiş de­ ğild i r. (a . g . e . , s.221 -252) 1 74

2 ) İ syan Bölgesi istiklal Mahkemesi (Çal ı şt ı ğ ı yerler: D iyarbak ı r, U rfa, E l az ı ğ ; 7 Mart 1 925-7 Mart 1 927) Bakt ı ğ ı başlca davalar: Şeyh Sait isyan ı , Şeyh Eyüp v e D r. Fuat, Seyyid Abd ü l kadi r, M ü hendis Ali ve arkadaşları , İ stanbul gazetec i l e ri , K ü rt Teal i Cemiyeti , casus N u ri , Pötü rge , Bat­ man ve S i lvan olayları , aske r kaçakları . (a. g . e . , s.293-349) 5 . 0 1 O kişi yarg ı lan m ı ş , yarıdan fazlası beraat etm iştir. İ damlar 350 dolayı ndad ı r. (a. g . e . , s . 348) 3) A n kara İ stiklal Mahkemesi (Çal ı şt ı ğ ı ye rler: An kara, Eskişe h i r, İ z m i r, Gaziantep, Adana, Kayse ri , Sivas , Tokat, E rz u ru m , R ize, G i resu n , İ stanb u l ; 7 Mart 1 925-7 Mart 1 927) . Bakt ı ğ ı baş l ıca davalar: Sal i h Başo ve Resul Hoca, Antalya Va l i s i H i l m i ( U ran), asker kaçakları , H üseyi n Cahit, Ras i m Avn i ve arkadaşları , K ı rşe h i r ci nayeti , İ smail Ham i , telg rafç ı lar, g izli Tari kat- ı Salah iye Cemiyet i , Lütfi Fi kri Bey, kom ü n istler, Eyü p Sab ri - Yenibahçe l i Şü krü - Hüsrev Sami ve a rkadaşları , eşkıya Eğri Ahmet ve çetesi , katil Koko M ustafa , cinayetten suçlanan Maraş m i l l etve ki l i Tahsin Bey ve a rkadaşları , Hanze Mehmet çetesi , Adana cinayeti, " şapkay ı bahane ederek halkı ayaklan maya kışkı rtma olay­ ları " (S ivas , E rzurum, R ize, G i resu n , Maraş olayları , İ skilipli Atı f Efe n d i ) , Fatsa soyg u n u , katil A l i , Adana kül hanbeyleri , Albay Kasap Osma n , Keskinli R ı za, mütegall ibe Çomoğ lu M ustafa Ağa ve Tercanl ı Çad ı rc ı Ali Bey, çeşitli soygunlar ve c i n ayetler, İ z m i r s u i kast ı , eski İ tti hatç ı lar, b i r F rans ı z ca­ susu. (a. g . e . , s . 353-472) 2.436 kişi yarg ı land ı , 1 .343 kişi be raat ett i , 226 idam kararı verildi ve i nfaz edild i . (a. g . e . , s . 474) Bu ikinci dönemde, her i ki mahkemen i n verdiği idam kararl a rı n ı n toplam azami say ı s ı 576'd ı r. 1 923-1 927 y ı l ları a ras ı nda, b i r ' rej i m mahkemesi' ola­ rak çal ı şan üç i stiklal Mahkemesi ' n i n , " şapka olayı n ı vesile ve istism a r ederek halkı isyana kışkı rtmak ve isyana kat ı l1 75

mak" suçundan, Atı f Efendi dah i l , ve rd i ğ i idam kararla rı n ı n toplam sayıs ı , sadece 27'di r ve yu kardaki genel sayı ya da­ h i l d i r. Ergün Aybars , bili msel b i r ihtiyatl ı l ı kla, b i ri nci dönem idam kararları sayı s ı n ı n 1 .450- 1 .500 olabi lece ğ i n i tahm i n ediyord u . Azam i haddi n i kab u l ede l i m : i sti klal Mahkemeleri­ n i n var oldukları 1 920- 1 927 y ı l ları boyunca, i nfaz ed i l m iş t ü m idam say ı s ı ka rarı , 1 . 500+576= 2 . 076'd ı r. Hani 'on bindi', 'otuz bindi', 'yüz y i rm i bindi', 'beş yüz bi nden fazlayd ı ' ? Hani 'masum kel lelerinden e h ramlar yükselti l mişti'? Hani 'Kemalist inkı lapları yerleştirebilmek için beş yüz bi nden ziyade insan telef edi l mişti'? Hani, 'seyyar b i r mahkeme, Anadolu'nun şeh i r ve ka­ sabaları nda dolaşt ı rı larak, on binlerce masum insan , çoğu halka göz dağ ı vermek maksad ı ile yoktan yere darağaçla­ rı nda telef edi l m işti'? H iç kimse, 's ı rf İslami düşünüş ve yaşay ı ş ı ndan dolay ı , darağaçları nda salland ı rı lm ı ş, kurşunlanmı ş , köyleriyle b i r­ l i kte yakı lmış' değildir. H iç kimse şapka giymed i d iye idam edi l memiştir. Zaten 67 1 say ı l ı 'Şapka İ ksas ı Hakkı nda Kanun'da da, başka ka­ nunlarda da, böyle bir m üeyyide bulunmuyor. Şapka g iy­ mek, memurlar için zoru n l u tutulmuş, halk şapka giymeye zorlan m ı şt ı r. Şapka davası d iye adland ı rı lan davaları n , şap­ ka giyip g iymemekle h içbir ilgisi yoktur. O davalarla i l g i l i su­ ç u n vasf ı , "şapka olayı n ı vesile ve istismar ederek, halkı is­ yana kışkı rtmak ve isyana kat ı l mak"t ı r . . . . Her hareket ve rej i m , varl ı ğ ı n ı koruyacak h u kuki dü­ ze n lemeler yapar. B u , istisnas ı ol mayan bir genel olgudu r. i sti klal Mahkemeleri de, i htilal ve C u m h u riyetin sadece i l k dört yı l ı nda çal ı şt ı rı l m ı ş rejim mahkemeleridi r. O n l a r da, olağan mahkemeler gibi, e lbette hata yapm ışlard ı r. Baz ı 1 76

kararları h e r zaman tart ı ş ı lab i l i r. B i r yararı olacaksa , tart ı ş­ maya d a devam e d el i m . Ama İ sti klal Mahkeme leri n i n varl ı ­ ğ ı , b u g ü n ü n a n l ay ı ş ı v e değer ölçüleri y a da soyut hukuk m a nt ı ğ ı ya d a s iyaset gereği ya da önyarg ı ya da cah i l ce­ sareti ile değerlendi rilemez . Değe rlend i rmeye kal kan ları n d üştükleri d u rumu görü­ yors u n u z . M i l l i M ücad e l e , o tarihteki adl iye siste m i v e h u k u k anla­ y ı ş ıyla yü rüt ü l eb i l i r m iydi ve yen i rej i m kendi n i korumasa m ı yd ı ? Türk i ht i l al i , h i ç şüphesiz, d ü nyadaki e n az kan l ı i htilal­ d i r. F ran s ı z , R u s , Çin ve İ ran i htilal leri ve bazı ü l kelerdeki i ktidar savaşları ve temizlik hareketleri karş ı laşt ı rı l ı rsa , Tü rk i htilal i n i n kans ı z olduğu bile söylenebi l i r. (Tu rgut Ö zakman , Vah i d etti n , M . Kemal ve M i l l i M ücadele "Yalanlar, Yanl ı şlar, Yutturmacalar" , B i l g i Yayı nev i , s . 647 ve deva m ı )

-

40

-

Atat ü rk ' ü n N UTU K'ta Takri r-i Sükun Kan u n u ve İstiklal M a h kemeleri i le i l g i l i aç ı klamaları ndan : Pol iti ka d ü nyas ı nda birçok oyunlar g ö rü l ü r. Fakat, kut­ sal b i r ü l k ü n ü n b e l i rtisi olan C u m h u riyet yöneti m i ne karş ı , çağdaş laşmaya karş ı , cah i l l i k, bağnazl ı k v e h e r türlü düş­ man l ı k ayağa kal kt ı ğ ı zaman; öze l l i kle i l e rici ve cumhu riyet­ çi olanları n ye ri , g e rçek ilerici ve c u m h u riyetçi olanları n ya­ n ı d ı r; yoksa g e ricilerin umut ve çal ı şma kaynağ ı olan yer değil . . . N e o l d u baylar? H ü kü met ve Meclis olağanüstü tedbi r­ ler al mayı g e rekli görd ü . Takri r-i Sükun Kan u n u n u ç ı kard ı . i stiklal M a h kemelerini kurd u . Ord u n u n savaşa haz ı r sekiz­ dokuz t ü me n i n i , ayaklananları yola getirmek için uzun süre 1 77

görevlend i rd i . "Terakki perver C u m h u riyet Partis i " denilen zararl ı s iyasal kuru l uşu kapatt ı . Sonunda, doğall ı kla C u m h u riyet başarı kazand ı . Ayak­ lananlar yok ed i l d i . Ama C u m h u riyet düşmanları , büyük ko mplonun bittiğini kab u l etmed i ler. Alçakça , son b i r g i rişim yaptı lar. Bu da İ z m i r'de d üzenlenen cana kıyma g i rişi m id i r. C u m h u riyet mahkemeleri n i n ezici e l i , b u kez de C u m h u riye­ ti cana kıyıc ı ları n e l i nden ku rtarmayı başard ı . Say ı n Baylar, d u ru m u n ağ ı rlaşması üzerine, h ü kü met­ çe olağanüstü önlemler a l ı n mas ı gerektiği yol u ndaki görü­ şüm üzü ilk bel i rttiğ i m iz zaman, bunu iyi karş ı lamayanlar vard ı . Takri r- i Sükun Kan u n u n u ve istiklal Mahkemeleri n i zo rba l ı k aracı olarak kullanacağ ı m ı z düşüncesini ortaya atanlar ve bu düşü nceyi aş ı lamaya çal ışanlar old u . Kuşkusuz, zaman v e olaylar, b u tiksinti verici düşünce­ yi aş ı lamaya çal ı şanları , utanacak duruma düşü rmüştü r. Biz, a l ı nan olağanüstü , ama yasaya uygun önlemleri, hiçbir zaman ve hiçbir biçimde, yasa d ı ş ı na çı kmak için a raç ola­ rak kul lanmad ı k, te rsine, yu rtta d i rl i k ve düzeni kurmak için uyg ulad ı k. Biz, o önlemleri , u l usun uygarlaşmas ı na ve top­ l u msal gelişmesine yararl ı kı l d ı k. Baylar, ald ı ğ ı m ı z olağanüstü önlemlerin uyg u lanmas ı ­ na gerekseme kalmad ı ğ ı görüldükçe, onları n uyg u lanma­ s ı ndan vazgeç i l mekte d u raksanmam ı ştı r. Niteki m i stiklal M a h kemeleri , iş biti nce kald ı rı ld ı ğ ı g i b i , Takri r-i S ü k u n Ka­ n u n u da, yürürl ü k süresi sonunda yeniden Büyük M i l let M eclisi'nin incelemesine s u n u l d u . Meclis yasan ı n b i r süre daha yürü rl ükte kalmas ı n ı gerekli görmüş ise, kuşkusuz bu, ulusun ve C u m h u riyetin yüksek yararları içindir. Yü ksek Mecl isin, b ize zorbal ı k aracı vermek için bu kararı ald ı ğ ı dü­ ş ü n ü lebi l i r m i ? Baylar, Takri r- i Sükun Yasas ı n ı n yürürlükte ve İ stiklal M a h kemeleri n i n çal ışmakta bu lunduğu süre içinde yap ı lan 1 78

işleri göz ö n ü n e get i rece k o l u rsan ı z , Mecl i s i n ve u l u s u n gü­ ve n ve i n a nc ı n ı n tam ye ri nde k u l l a n ı ld ı ğ ı ke n d i l i ğ i nden an­ laş ı l ı r. Y u rtta yap ı lan büyük ayaklan ma ve cana k ı yma d üzen­ leri o rtadan kald ı rı larak sağ lanan d i r l i k ve d üzen l i k , kuşku­ suz, kam uyu sevindi rm işt i r. Bayl ar, tekke ve zaviye lerle t ü rbele ri n kapatı l m as ı ve bütün tari katlarla, şeyh l i k , derviş l i k , m ü ritl i k , çelebi l i k, falc ı ­ l ı k , büyücü l ü k , tü rbe bekç i l i ğ i v b . g i b i bi rtakı m sanları n kal­ d ı rı l mas ı ve yasak ed i l mesi de Takri r-i S ü k u n Yasas ı yürür­ l ü kte iken yap ı l m ı ş i ş l e rd i r. B u n l a rla i l g i l i yü rüt ü m ve uyg u­ lamaları n , halkı m ı z ı n , boş inançlara bağ l ı , i l kel bir top l u l u k olmad ı ğ ı n ı göstermesi bak ı m ı ndan, ne d e n l i gerekl i o l d u ğ u ­ nu ço k i y i b i l i rs i n iz. B i rtakı m şeyh leri n , dede leri n , seyitleri n , çelebileri n , ba­ baları n , e m i rleri n arkası ndan sürüklenen ve a l ı nyaz ı ları n ı ve can ları n ı , falc ı la rı n , büyücüleri n , üfü rükçüleri n , muskac ı ­ lar ı n elleri n e b ı rakan i nsanlardan meydana g e l m i ş b i r toplu­ luğa, uygar b i r ulus gözüyle bakı labi l i r m i ? U l us u m u z u n gerçek n itel i ğ i n i , yan l ı ş b i r yolda göstere b i le n v e yüzy ı l l a rca göste rmiş olan b u g i bi adamları n ve kuramları n , Yen i Türki­ ye Devlet i ' n d e , Tü rk C u m h u riyeti'nde daha d a çal ı ş maları­ na göz yummalı m ı yd ı ? Buna önem ve rmemek, i l e rleme ve yen i leşme ad ı n a, en büyük ve d üzeltilemez b i r yan ı l g ı ol­ maz m ı yd ı ? İ şte biz, Takri r- i Sükun Yasas ı n ı n yü rü rl ü kte oluşu ndan yararlandı ksa, bu tari hsel yan ı l g ıyı işle memek içi n ; u l u s u m u z u n al n ı n ı , olduğu gibi aç ı k ve temiz göste r­ mek iç i n ; u l u s u m u z u n bağnaz ve o rtaçağ a n l ay ı ş ı o l mad ı ğ ı ­ n ı ta n ı tlamak içi n yararland ı k. Baylar, u l usumuzun top l u msal , tutu msal, kı sacas ı , bü­ tün uygarl ı kla i l g i l i i ş ve i l i şki lerinde ve ri m l i sonuçlar sağla­ yan yen i yasaları m ı z da, kad ı n özg ü rl ü ğ ü n ü güven altı na alan ve a i leyi sağlam laşt ı ran Y u rttaş lar Yasas ı da bu sözü1 79

n ü ettiğim zaman içinde yap ı l m ı şt ı r. Ş u n u söylemel iyi m ki biz, her araçtan , yal n ı z ve ancak bir ülkü için yararlan ı rız. O ü l kü şudur: Türk u l usun u , uygar toplumlar içinde yaraşt ı ğ ı kata yükseltmek v e Tü rk C u m h u riyetini sars ı l maz teme l l e ri üzeri nde, her gün daha çok g üçlend i rmek; bunun için d e , zo rba l ı k düşüncesini öldürmek. Say ı n Baylar, sizi , g ü n l e rce işlerin izden al ı koyan uzun ve ayrı ntı l ı sözle ri m , en sonu tarihe mal olmuş b i r çağ ı n öy­ küsüdü r. Bunda, u l usum için ve yarı nki çocu kla rı m ı z için dikkat ve uyan ı kl ı k sağlayabilecek kimi noktaları bel i rtebil ­ m i ş isem kendimi mutlu sayacağ ı m . Baylar, bu söylevimle, u lusal varl ı ğ ı sona ermiş say ı lan büyük bir u l usun bağ ı ms ı z l ı ğ ı n ı nas ı l kazand ı ğ ı n ı ; bilim ve tekni ğ i n en son i l kelerine dayanan u lusal ve çağdaş b i r devleti nas ı l kurduğunu anlatmaya çal ı şt ı m . (Atatü rk v e Hu­ kuk, Yarg ıtay Yayı n ı , s. 1 6 1 ve deva m ı )

-

41

-

Nam ı k Kemal'in şapka l ı fotoğ raf davas ı vard ı r: Vatan şairi, Lond ra'da H ü rriyet gazetes i n i ç ı karı rken , yak ı n dostu M r. Fontain'le birlikte res i m ç ı ka rm ı şt ı . Fotoğ rafta Nam ı k Kemal' i n baş ı nda şapka vard ı . Bab ı a li'ye bağ l ı gazeteler b u resmi yay ı mlad ı la r v e şai­ ri n kafa değişti rd i ğ i n i yazd ı lar! .. Nam ı k Kemal'in cevab ı , ka­ faya giyilenle kafan ı n kendisi a ras ı ndaki benze rl i k bakı m ı n­ dan her devi rde oku nmaya değer . . . Şöyle demiştir: " B u rada şapka herkesin bel i rl i bedel vere re k alacağ ı ve kafas ı na geçi receğ i , eskidikçe veya modeli değiştikçe tebd i l edilen masum b i r nesned i r. As ı l mesele, o şapkan ı n altı ndaki kafadad ı r: B i r memlekette, eski miş kafalar değ işti­ rilebiliyorsa ne saadet! .. Böyle bahtiyarl ı k mümkün olsa idi 1 80

ben b u rada ne yapar yapar, Avrupa' n ı n şu soğuk ve uzak köşesi ndeki iki Ada'dan dü nyan ı n e n kudretl i imparato rluk­ ları ndan b i risini yarat m ı ş olan İ ngiliz devlet adamları n ı n şap kaları n ı yalvarı r, yakarı r al ı r, istan bul'a gönderi r, başta Sad razam Paşa Hazretleri olarak Bab ı a l i e rkan ı n ı n kafas ı ­ n a giyd i ri r, memleketimi ku rtarı rd ı m ! . . Şapka b u l mak kolay: O n u n altı ndaki kafayı nereden bulacağ ı z ? " Ad ları s ütunlar dolduracak kadar bol çeşitli sarı ğ ı ç ı ­ kard ı k, k ü l a h g iydik, onu b ı rakt ı k L e h şaporas ı geçi rd i k ka­ fam ı za, daha sonra s ı ra fese geld i . İ kinci S ultan Mahmut fe­ si g iyd i re b i l me k için b i r s ü rü kafa kesti. Fesi b ı rakmam ız, Enve r Paşa' n ı n E nveriye'sinin Milli M ücadelenin kalpal ı ğ ı na ye ri n i b ı rakmas ı ndan son ra yine kan u n konusu old u : i sti klal Mahkemeleri dosyaları nda dedeleri n i n g iymemek için d i ren­ d ikleri fes i ç ı karmamak içi n hüküm giyen toru n lar bilseler, asl ı Yunan adaları n ı n olan o kı rm ı z ı nesneye s ı ms ı kı sarı l ı r­ lar m ı yd ı ? Neden m i ? Kafam ı z ı n kolayca değişmeyeceğini bilme­ nin şekilciliği . . . Tesellimiz de şu: Kafam ı za geçirdiği mizle avunmuş olmak ve kafamızı olduğu yerde b ı rakmak ! . . (Ce­ mal Kutay, Atatü rk Bugün Olsayd ı , 2 . Bas ı , s . 1 33)

-

42

-

Avrupa Kıyafetlerinin Kabulü'ne il işkin olarak Willy S pe r co ' n u n yazd ı klarına burada yer vermek i stiyo­ rum :

"Yarı n saat beş buçukta Kasta mon u'ya hareket edece­ ğ i m , " der G az i , vekil leri ne . " Uğ u rlamada kimseyi ve hiçbi r me ras i m i stemiyorum . " Kastamon u , Ankara' n ı n kuzeyi nde, Karaden iz'de , İ ne181

bo l u ' n u n gü neyinde küç ü k b i r Anad o l u şehrid i r. D e m i ryolu i l e d iğer şehi rlere bağ l ı d e ğ i l d i r. O raya otomob i l l e g itmek i ç i n çok kötü b i r yo ldan o l d u kça fazla kilometre yapmak ge­ rekt i r. G azi ' n i n her yer değ i şti rmes i n i n u z u n n utu klar söyle­ mes i n e ves i l e teşkil ett i ğ i ve b u s ı rada , tabi ri caizs e , m i lle­ t i n nabz ı n ı tutmak i ç i n hal kla doğrudan temas ett i ğ i b i l i n ­ mekte i d i . B u seyahatte d e ne g i b i b i r yen i l i k yapacağ ı , h a n g i maksatla b u küçük önemsiz şe h i re g itti ğ i suali soru­ l uyo rd u . Hareketi n ertes inde, g ece b i r telg rafta, Kastamonu 'ya i k i k i l o metre kala, yol u n kenarı na d i z i l miş çok kalaba l ı k b i r h a l k kitlesi ta raf ı ndan karş ı land ı ğ ı , arabada, el inde b i r has ı r " Panama" şapka i l e baş ları aç ı k olarak kend i s i n i a l k ı şlayan halkı selamlarken görüldüğü b i ld i ri l iyord u . Fes, M ü s l ü manları n büyük önem ve rd i ğ i , m ü ' m i n leri n , sayg ı işareti olarak başları daima ö rt ü l ü olduğundan, na­ maz k ı l maları na olanak sağlayan k ı rm ı z ı bir başl ı kt ı r. Ayr ı ­ ca K u r'an'da bel i rt i ld i ğ i g i b i , g ü neş l i ksiz b i r baş l ı k, "yüzü g ü ­ n e ş e d ö n ü k " savaşman ı n d a b i r işareti olarak k a b u l ed i l i r. B u d u ru mda, Katamonu'dan gelen haberin çok heyecan ve­ rici b i r n itel iği vard ı . Her şey , bu hariç , bekl e n i rd i , z i ra sade­ ce d i n i değ i l , m i l l i b i r öze l l i ğ i de tems i l eden fes , zaferden b u yana, b i r Türkü bir gav u rdan ay ı rmaya yarıyord u . Hatta M üs l ü manları n yakı n l ı ğ ı n ı kazan mak içi n onu içgüdüsel olarak ben i msemiş olan pek çok levanten Ortodoks R u m , E rm e n i v e Yah u d i va rd ı . (Fes , Tü rkiye'ye Fas'tan g e l m iştir. 1 832'den 1 925'e ka­ dar yurd u m u zda ku llan ı lan fes i , Tan z i m at devrinde sivi l , as­ ke r bütün memu rlarla me rkezdeki bütün e rkekler giymiş, sarı k yal n ı z b i l g i n l e re ve tari kat mensupları na b ı rakı l m ı şt ı r. Fes i n Osman l ı la r ta raf ı ndan kab u l ü , yen i l i kçi Pad işah i l . M a h mut zama n ı nda o l m u ş , l e h i nde ve aleyh inde b i rtak ı m 1 82

görü ş l e r o rtaya ç ı km ı şt ı r. İ slam Ansi klopedisi M E B , İ stanbul 1 988 y ı l ı bas ı m ı iV. Cildin 575. sayfas ı ndaki bilgilerden, fe­ sin İ s l a miyetle i l g i l i bir başl ı k olmad ı ğ ı anlaş ı l maktad ı r. Kal­ dı ki , İ slamiyeti n ç ı kt ı ğ ı Kur'an' ı n nazil olduğu yı l larda ne fes n e de şapka vard ı . Böyle h içbi r şey ifade etmeyen hu­ susları n , K u r'an gibi semavi , kutsal b i r kitapta ye r al mas ı söz ko n u s u olamaz. Başa konan herhangi b i r "serpuş"un d i n ve imanla ve de mill iyetle ilgisi yoktu r. B u , d i n i n siyasal­ l aşt ı r ı l mas ı çabaları d ı r. Asl ı nda din ve i man , sadece i nsa­ n ı n g ö n l ü n ü n deri n l e rinde, inanc ı ndad ı r. Yoksa , başa ko nu­ lan veya sarı lan he rhangi b i r bez veya keçe parças ı nda de­ ğ i l d i r. Zeki Çel ikkol} Çok g eçmeden daha başka haberler de a l ı nd ı . Gece , Gazi ' n i n kald ı ğ ı evin önü nde meş'alelerle b i r yü rüyüş yap ı l ı ­ yord u . G öste ri yapanlar, M u stafa Kemal'i baş ı açı k görün­ ce, neş'e ç ı ğ l ı kları atarak feslerini ve sarı kları n atıyorlard ı . E rtesi g ü n , belediyede, loncalara ve rilen b i r resmi kabulde G az i bir terziye; " E lbiseniz herkesin giyd i ğ i ucuz bir g iysi deği l m i ? " der. Terzi ; " Evet" d iye cevap veri r, "bu uluslararas ı b i r e lbised i r . " M ustafa Kemal ; " G ö rüyo r musunuz," diye devam eder, "bu basit b i r g iy­ s id i r, pahal ı değ il d i r, ü l ke n i n kumaşlarıyla yap ı l m ı şt ı r. Ayn ı kumaşlarla başa da konabilecek şeyle r yap ı labi l i r. Bana fe­ s i n izi g öste ri n i z . " T e rzi fesini ç ı karı r. G az i : " Ş u n a bakı n ı z , b i r gece takkesi , üzerinde bi r fes , fesin üzeri n d e bir sarı k. Bütün bunlar için yabancı ü l kelere para g idiyor. Hem de, d ü nyan ı n diğer i nsanları ndan farkl ı b i r baş l ı k taş ı makla, kıyıda köşede kal ı yoruz. Her hal ü ka rda, medeni insanlar o l mak zorundayız. Tü rk ve Müslüman dün­ yaya bak ı n ı z . Çağdaş hayat ı n gerekli k ı l d ı ğ ı değişikli klere 1 83

kafas ı uyg u n o l mad ı ğ ı içi n ı st ı rap çeke n , ç ı rp ı n ı p d u ra n i n ­ sa n ları göreceks i n i z . B u , gecikmemizi n , baş ı m ı za gelen fe ­ laketlerin sebebidir. Düşüncemiz, anlayı ş ı m ı z çağdaş olma­ l ı d ı r. Bi rkaç y ı l evvel kendi m i z i kurta rd ı i sek b u , an layı ş ı m ı ­ z ı n değişimi sayes inded i r. D u ramay ı z . M utlaka i l e rlememiz gerekir. M i l letin çok iyi b i l m esi laz ı md ı r ki , meden iyet, karş ı ­ s ı nda i lgisiz kalan h e r şeyi yakan v e harap eden b i r g üce sahipt i r. Ait olduğumuz çağdaş m i l letle r ailesi içinde bize ayrı l m ı ş olan yeri alacağ ı z ve onu m u h afaza edeceğiz. H u ­ zu r, saadet ve i nsan sayg ı n l ı ğ ı b u n a bağ l ı d ı r . " Baş ları ndan fesleri n i v e sarı kları n ı ç ı karan kalabal ı k, salonu terk ederke n , Gazi'yi; "Yaşas ı n önderi m iz , " d iye alkı şlad ı lar. E rtesi g ü nden itibare n , Kastamo n u 'daki terzi kend isi n i kasket yapmaya ve ri rke n , G az i , İ nebolu'ya gider, b u rada da, " İ sted i ğ i n iz i söyley i n , yapacağ ı z . Siz bizim kı lavuzu­ muz, kurtarı c ı m ı z , ka h ra m a n ve çal ı ş ka n m i l leti m i z i n önde­ risi niz" ç ı ğ l ı kları aras ı nda karş ı lan ı r. O zaman bütün m i l l ete h it a p eden G a z i : "Cumhuriyet kuran Tü rk m i l leti çağdaş bir m i l letti r. Bu­ nunla beraber, b i r kardeş i n i z , arkadaş ı n ı z, baban ı z olarak d iyorum ki , ke nd i n i meden i kabul eden Tü rk M illeti, bunu is­ patlamal ı , bunu göste rmel idir. Tü rkiye C u m h u riyeti ' n i n hal­ kı, aile yaşant ı s ıyla ve kıyafetiyle de medenı olduğunu gös­ termel idir. Biz m i l l i kı yafet m i g iyiyo ruz?" " Hayı r, hay ı r ! " " K ı yafeti miz, çağdaş m i l letle rin kıyafeti m i d i r? " " Hay ı r, hay ı r ! " " Ben de tamamen sizi n le ayn ı fikirdeyim. Altı kava l , üs­ t ü şiş hane bir kı yafet ne u l usald ı r ne de u l uslararas ı . B i r paçavra y ı ğ ı n ı içinde kıymet l i b i r taş ı saklaman ı n bir a n l a m ı va r m ı d ı r? ' B u rada b i r e l mas gizlenmekted i r . a m a siz göre1 84

mezs i n iz' deme n i n b i r anlamı va r m ı d ı r? K ı ymet l i taş ı gös­ tere b i l m e k iç i n , tabiatiyle onu saran çaputları kal d ı rmak ge­ rektir. Eğer onu m u hafaza etmek istiyorsak bir kutu laz ı m­ d ı r, o n u da altı ndan veya plati nden seçmek g e rektir . . . Şapka giyilmesine iti raz eden kimseler var. O n lara, 'Siz cah i l s i n iz' demek isterd i m . Onlara, ' B i r Y u nan baş l ı ğ ı olan fesi g iymek uyg unsa, n i ç i n şapka giyil mesin k i ? ' Bütün mil lete de so rmak iste rd i m , Yah u d i din adamları n ı n ve Bi­ zans papazları n ı n g iysisi olan kaftan , ne zaman, niçin ve nas ı l kabu l edi l mişti r? Arkadaş lar, size çok iyi b i l i n e n b i r gerçeği kı saca söy­ lemek istiyorum Kültü rü n yakıcı nefesine karş ı d i renmek boşu nad ı r. Kültürü n , dağ ları delip geçe n , havada uçuşan görü l me­ yen atomları y ı l d ı zlara kadar cezbeden, her şeyi açı klayan ve araşt ı ran yü ksek g ücü karş ı s ı nda, O rta Çağ kafas ı ve il­ kel , bat ı l inançlarla yaşamakta i nat eden m i l l etler, yok ol­ maya veya kö le ol maya mahkumdu rlar. Tü rk M i l leti , ebed iy­ yen (sonsuza kadar) uygar ve i l e rici b i r top l u m olarak yaşa­ maya karar ve rmişti r. " G azi her köyde, kasabada ihti lal ve devrimler hakkı nda bilg i vermek su reti ile uluslararas ı kıyafet ve şapkan ı n ka­ b u l ü n ü ö ğütleye re k İ nebol u'da belediye bahçes inde, b i n ka­ dar i nsan ı n önü nde, tekkelerden, derv i ş l e rden ve on ları n tari katları ndan söz eder. " İ nebo l u 'da ve başka yerlerde elbise sorunundan bah­ setti m , " der. " B u , g ü n ü n kon usudur. Ama ben bu kon uya tekrar dönmek is t iyorum. Bütün u l uslar g i b i , bizim de u l usal kı yafetimiz var. B u n u n la beraber, bug ü n taş ı d ı kları m ı z ı n bu kı yafet olduğu söylenemez. ( Parmağ ı i l e g östererek) Kala­ bal ı k aras ı nda b i r bey görüyoru m . Baş ı nda k ı rm ı z ı bir fes ve fesin etrafı nda bir yeşi l türban sarı l ı . Ü zerinde can l ı re n k l i b i r yelek ve b i r ropdöşambrı n üzeri nde d e bir gömlek. ,

.

.

1 85

B u n ları n altı nda ne old u ğ u n u göremiyo r u m . Böyle g ü l ü n ç; b i r kı yafet taş ıyan meden i b i r insan dü nyan ı n alay kon u s u ol u rd u . Memu rlar, bütü n m i l let, e lbisesine b i r çekidüze n vere­ ce ktir. içti mai bakı mdan ve sağ l ı k yönünden, çağdaş d ü n ­ yan ı n kı yafetini g iymek gere ktir. Teredd üte yer yoktur. Çağdaş mil letleri n uluslararas ı kı yafet i , m i l leti mize mü­ ke mmel uymaktad ı r. Tekra r ed iyoru m . Ayakkab ı , poti n , pantolon, yelek, takma yaka , kravat, ceket giyeceğ iz, baş ı ­ m ı za g ü neşlikli b i r başl ı k, daha aç ı k ifadesi i l e b i r şapka ko­ yacağ ı z . Jaketatay, red ingot, s moki n , frak g iyeceğ iz, ama eğer karars ız i nsanlar varsa, o n ları n cah i l , ka ranl ı kç ı olduk­ ları n ı söyleyeceğim. " . . . Şapka leh ine genel g öste ri ler olmas ı na, fesleri n yı r­ t ı lmas ı na rağme n , d i nci çevre l e r homu rdanmakta, karş ı ç ı k­ maktad ı rlar. 25 Kas ı m 1 925'te, bütün Tü rklere şapka giyme mecbu­ riyeti get i ren kan u n Mecl is'te görü ş ü l ü rken , eski bir Kolord u Komutan ı olan N u rett i n Paşa, "Anayasayı i h lal eden Şapka Kan u nu'nun kişisel h ü rriyetlere aykı rı olduğ u n u , z i ra hiçbir vatandaş ı n yeni baş l ı ğ ı taş ı m aya zorlanamayacağ ı n ı " bel i r­ ten b i r önerge su nar. Bir meb'us ona cevap veri r: "Türk Anayasas ı , cüppe giyen ve kafaları n ı n etrafı na yirmi metre bez saran i nsan lar ü l kesin i n ortamı nda doğ ma­ m ı şt ı r. Bu, uymam ız gereken bir meden iyetin sonucud u r. Halk, pantolon u , kravat ı , ce keti kabul etmiştir. N için sadece şap kaya karş ı d i renecekmiş? Yen içeri lerin uzun külah ları Viyana'yı savu nanları yendi mi? Ya İzmir Val isi'nin fesi Yu­ nan ç ı ka rtmas ı na ma n i oldu mu?" (Wi l ly, Sperco, Mustafa Kemal Atatürk 1 88 1 - 1 938, Tü rkçes i : Zeki Çelikko l , Bilgi Ya­ yı nevi , s . 1 41 ve deva m ı )

1 86

- 43 -

Atat ü rk taraf ı ndan Tü rkiye'ye davet ed ilen ve Çan ka­ ya'da, ke ndisine tahsis edilen bahçe l i b i r evde üç kez misa­ fir e d i l e n gazeteci ve yazar Berthe B. Gau l i s ' i n anlat ı m ıyla eşit l i k ve kad ı n hakları konusu ndaki düşünceleri : Arada b i r, başkaca , daha hafif kon u lara d a değin miş­ tik. B i rinden ötekine geçiyor, o s ı ralarda gelen misafi rle ri de ta rt ı şmaya so kuyord u k . Son ra, on larla birlikte sofraya otu­ ruluyord u . Masa, çok ş i rindi, çok sade i d i , orada düzenlen­ mişti . Küçük mermer bir havuzdan f ı ş k ı ran suyun titremesi , k ı ş olmas ı na rağmen bazı çiçekleri can l ı tutuyord u . Nas ı l oldu b i l e m e m , b u h a l , bizi ebed i kon uya çekiverd i : Kad ı n ko nusu . B u derecede değişen Tü rkiye'de kad ı n ı n kaderi na­ s ı l olacakt ı ? O beklenmez nüanslarla dolu ses i l e gözlerin parlama­ s ı , bir anda ş u karş ı l ı ğ ı verd i : "Tam eşitl ik! Bizdeki hakları n heps i n e sah i p olacak. " " Kad ı n ları m ı z kurtu luşları n ı gerçekten hak etmişlerd i r. B i r m i l l et i n yarı s ı n ı n , onun sosyal yaşay ı ş ı d ı ş ı nda tutulma­ sı kab u l e d i l e mez. " Böylece, M ustafa Kema l , ben i m üç kez, tüm Anadol u boyu nca görd ü kleri m i hat ı rlat m ı ş ol uyord u : Kad ı n , e rkeğin yeri n i a l ı p aske rl i k etm i şti ; tarlalarda çal ı ş ı ­ yor, ç ift s ü rüyor, cephaneler taş ı yor, siperlere kadar asker­ lerin savaş ı na o rtak ol uyord u . Yakı nda Türk cepheleri n i yi­ ne ziya ret edecekt i m . O da, Türk köylü kad ı n ı n ı yüceltiyo r, onun Anadol u 'yu k u rtarı ş ı karş ı s ı nda bana şöyle d iyordu: "Gidin bakı n , İ s met Paşa b u konuda neler d üşünüyo r. " (Atatü rk ve H u kuk, Yarg ıtay Yayı n ı , s . 2 1 4)

1 87

-

44

-

Tü rk kad ı n ı na seçme/seçi lme hakkı vere n Anayasa de­ ğ i ş i k l i ğ i 5 Aral ı k 1 934'te kab u l ed i l m iş , 1 935'de yap ı lan se­ ç i m l e rde on sekiz kad ı n m i lletveki l i parlame ntoda ye ri n i a l ­ m ı ş t ı : Mebrure G ö nenç (Afyo n karahisar) , Hatı Ç ı rpan ( A n ­ kara) , Tü rkan Ö rs (Antalya ) , Sabiha Gökç ü l (Bal ı kes i r) , Ş e ­ k i b e İ nsel ( B u rsa) , H atice Ö zgener (Çan k ı r ı ) , H u riye Ö n i z ( D iyarbakı r) , D r. Fatma M e m i k ( E d i rn e ) , Nakiye E lgün ( E r­ z u ru m ) , Faki h e Ö ymen ( İ stanbul) , Benal An man (İ zmir) , Ferru h G üb g ü b ( Kayse ri) . i stis nas ı z hepsini tan ı d ı m . Metin içi nde okud u ğ u n uz karş ı koyma ol masayd ı b u sayı k ı rk olacakt ı : Atatü rk' ü n , parlamenter hayat üzerinde fi­ kir sahibi olmas ı ile baş l a m ı ş gayesi, o günlerde 400 san­ dalye l i parlame ntoya 60 kad ı n m i l letveki l i almakt ı . B u say ı , karş ı ç ı kmalar üzerinde kı rkta kararlaş m ı ş , fakat daha son­ ra ayn ı te redd ütlerle bir oldubitti hali nde on sekizde gerçek­ leşmişti. Meclis tutanakları ortadad ı r. Bugün M i l let Meclisini na­ za r boncuğu misali sekiz kad ı n m i l letvekili ile göstermelik haline getirenler bu tutanakları okusunlar ve de düşünsün­ ler. Bir örnek vermek istiyorum: An kara'dan m i l letvekili se­ ç i l e n Karame h met k ı z ı Hatı Ç ı rpan , o günlerde b i lhassa köylerde nad i r olan m u htarlardan bi riyd i . M u htarı olduğu Kazan köy, Çan kaya'ya yakı nd ı . Atatü rk kendis i n i b i r gez i n ­ t i s ı ra s ı nda tan ı m ı şt ı . As ı l ismi Sat ı 'yd ı . Y ü z hatları , H itit ( Et i , H at ı ) fres k ve rölyef l e ri ndeki çeh relere çok benziyo r­ d u . Ata kend i s i ne Hatı ad ı n ı verd i . Köy yaşantı s ı ve köy kad ı n ı n ı n tüm öze l l i kleri n e sah ipt i . M i l letvekilliğinde en s ı k kürsüye ç ı ka n l a r aras ı ndayd ı . B i r g ü n g ü ndem d ı ş ı söz a l d ı v e d e d i ki: "A rkadaş lar . . . Bizim C u m h u riyeti mizin s ı n ı rları çocu kla1 88

rı m ı z ı n o k u d u kları kitaplarda da va r. Şe h i rlerimizin haritala­ rında da beled iye s ı n ı rları ile köy s ı n ı rları ayrı l m ı ş gösteri l i r. Akköprü'yü hepimiz b i l i riz. Bu köp rü n ü n g i ri ş i şeh i r, ç ı k ı ş ı köy s ı n ı rı d ı r. Köprü n ü n biti m i ndeki topraklarda hayvan ı n ı z ı otlat ı rsan ı z ağnam (say ı m) verg isi ve rmezs i n iz, çünkü bu­ ras ı beled iye s ı n ı rı içinded i r. Ama köprü n ü n biti m i nde hay­ van ı n ı zdan bu vergi al ı n ı r, çünkü köye geç m iş o l u rsunuz. Küçük büyük baş hayvan köylü n ü n temel gel i ri d i r. Ben çok seneler süt ü retti m , satt ı m . Zo r iştir. K ı ş ı n h ayvana yiyecek b u l u n maz. Yazdan ot ku rutul u r. Köyl ü nerede ot bulursa hayvanları n ı o raya sürer. Gelin görün ki b i z i m Kazanköylü­ lerin otlakları n ı Anka ra Belediyesi şeh i r içi say m ı ş . Ankara­ m ı z gelişiyor, büyüyor, sevi niyoruz ama köyl ü hayvan ları n ı bu otlaklara sald ı d iye vergi istiyorlar? Şeh i rde otu rana yok, köyde otu rana var. H ü kü met b i r dert olan bu hayvan vergi­ s i n i kal d ı racaksa köylü/şeh i rl i ayrı m ı ne demek? Şeh i rlerde memurl a r, zab itler, doktorlar, haki m l e r, tüccarlar, esnaflar var. Köylerde sadece köyl üler ve de bi rkaç dönüm tarlas ıy­ la bi rkaç baş hayvan ı . . . Beled iye s ı n ı rları na komşu köyle r­ deki hayvanlarla şeh i r içinde olanlar üzerinden bu verg i sal­ mas ı n ı kald ı rman ı z ı rica ediyo ru m , b i r de önerge veriyo­ rum . " V e olay, mal iye ve içişleri kom isyo n l arı nda ele al ı n ı r, yoru m l a n ı r, verg i kald ı rı l ı r, çünkü yanl ı ş b i r tatbi kt i r. D r. Fatma Memik'in s ı tma savaş ı üze ri ndeki b i r araştı r­ mas ı n ı n sonucu olarak gezici m ücadele ekipleri kuru l muş­ tu. Kad ı n m i l l etveki l lerinden her b i ri n i n alanları ndaki h iz­ metle ri yan ı nda parlamentoya aile havas ı gelmişti . 1 994 Tü rkiyesi ndeki Harem/Selam l ı k ayrı m ı n ı düşünü rseniz, Mustafa Kemal ' i n n isbeti içindeki kad ı n m i l letveki l i n i n taş ı ­ yacağ ı anlam gözler önünde bel i rir. Ama nerede bunları görecek gözle r? (Cemal Kutay , Atatürk B u g ü n Ol sayd ı , 2 . Bası , s . 1 92) 1 89

-

45

-

Kad ı n ı n özg ü rl üğe kavuşması kon us u n u n , bütü n kap­ samı ile s iyasal hakları elde etmek olduğu san ı lmamal ı d ı r. Hay ı r! Atatürk, bu alanda h e n ü z son sözü n ü söylememiştir. 1 935 yı l ı nda, kad ı n lara seçme hakkı vere n yasa , ko­ misyonlarda i ncelend iği s ı rad a , m i l letvekil leri aras ı nda, ka­ d ı n ları n askerl i k görevine al ı n mas ı na i l işkin g üç l ü b i r akı m va rd ı . Bu işe, bas ı n da karı şt ı . Yetki l i yerlerde, aç ı k ve ke ­ s i n b i r ka rş ı çı kışa rastlanmad ı . l l ı m l ı lar, kad ı nları n , askerlik görev i n i cephe gerisinde yapmaları ndan yana oldular. Bir Ameri kal ı gazeteci kad ı n , Atatü rk i le yapt ı ğ ı b i r görüşmede, o n u n görüşünü öğ re n mek üzere bu kon uyu kurcalad ı . Ata­ türk, yan ıt olarak, gereks i n i m olduğunda, cins iyet ayrı m ı gözetmeksizin h e r Tü rk yu rttaş ı n , y u rt savu n mas ı u ğ ru nda görevini yapmas ı gerektiğ i n i söyled i . Fakat, Atatürk' ü n ka­ d ı n ları n askerl i ğ i n e i l işkin görüş ü , kalabal ı k halk kitlesi i l e s ı k s ı k yapmaktan hoşland ı ğ ı söyleş i l e rden b i rinde daha aç ı k olarak tan ı mlan m ı şt ı r. 1 93 1 yı l ı nda İ zmir'de ve ri len bu demeci nde, Atatü rk so n uç olarak şöyle demiştir: " E rkek ve kad ı n için b i reysel ve siyasal haklar nokta­ sı ndan b i r ayrı m olmamal ı d ı r. B u n a karş ı l ı k görevle r nokta­ sı ndan da ayrı m o l mamak g e rektir. O halde kad ı n ı n tam anlamı ile s iyasal haklara s a h i p ol mas ı için her yu rttaş gö­ zünde b i r o n u r ve sayg ı n l ı k hakkı ve bir yurt borcu olan as­ ke rl i k görevini gereğ i nde eyl e m l i olarak yapmas ı gerekir. Demo kras i n i n temel koşu l ları ndan b i ri olan eşit l i k ancak böyle gerçekleşebi l i r. Kad ı n ı n bedensel yap ı s ı , ps i koloj i k d u ru m u buna elverişli değ i l d i r denemez. Türk köyl ü kad ı n ı ­ n ı n e n ağ ı r işleri yapmakta , e rke kle rle olan çal ı şma o rtakl ı ­ ğ ı v e dayan ı k l ı ğ ı ortadad ı r. T ü rk tari h i nde ve yak ı n devri m tari h i nde Türk kad ı n ı n ı n yapt ı ğ ı özveri l i işler doğ rudan doğ­ ruya savaş alan ları nda yapabi leceği işlerin kan ı tları d ı r. Bu1 90

g ü n için kad ı n ı n askerlik yapmas ı söz kon u m uz olmasa bile bütün kızları m ı z ı n yurd u n , ulusun ç ı karları n ı savunacak ve ko ruyacak yete nekte yetişti ri l meleri n i n u l usal eğitimde te­ mel tut u l mas ı ve kız çocukları m ı z ı n buna göre bedensel, d ü ş ü nsel ve d uygusal eğiti me kavuşturulmaları gereki r. " Atatü rk, y u karı daki sözleriyle, ayn ı zamanda hem salt­ ç ı l ı k ( m utlakiyet) , hem şe riat yöneti m i olan rej i m i n neden ol­ duğu çöküş dönemi nden önceki Tü rk kad ı nları n ı n göste r­ d i kleri özve ri leri anlatm ı ş oluyord u . Tü rkç ü l ü k akı m ı n ı n ya­ rat ı c ı s ı olan Ziya Gökalp' i n bu konuda yazd ı kları n ı a n ı msat­ mak yararl ı o l u r. (Tü rkçü l ü ğ ü n Esasları , s . 1 49) " Eski T ü rkler hem demokrat hem d e fem i n ist i d i l e r. Za­ ten demokrat olan toplumlar gene l l i kle fe m i n ist o l u rlar. Türklerin fem i n ist o l mas ı na başka b i r neden de eski Tü rk­ lerce Şama n i z m i n kad ı ndaki kutsal g üce dayan ması i d i . Türk Şamanları büyü gücüyle olağan üst ü l ü kler göste rebil­ mek i ç i n kend i l e ri n i kad ı n lara benzetmek zoru ndayd ı lar. Kad ı n g iysisi g iyerler, saçları n ı uzat ı rlar, sesleri n i i ncelti rler, b ı y ı k ve sakalları n ı keserler, hatta gebe kal ı rlar, çocuk do­ ğ u ru rlard ı . B u n a karş ı l ı k Tötomizm d i n i de e rkeğ i n kutsal g ücünde g e rçekleşiyord u . Tötomizm ile Şaman izmin değer­ ce eşit oluşu h u k u kça erkek ve kad ı n ı n eşit tan ı n mas ı na nede n o l m uştu . Hatta her i ş i n gerek Töto m izm ve gerek Şamanizme dayan mas ı gerektiği nden her işle i l g i l i toplantı ­ da kad ı n ı n e rke kle b i rl i kte bulu n mas ı koş u l d u . Ö rneğ i n ka­ musal e rk h akan i l e hatu n u n her ikisinde o rtaklaşa gerçek­ leştiği içi n , b i r buyrultu yaz ı ld ı ğ ı nda ' H akan buyu ruyo r ki' sözc ü kleri i l e baş larsa geçe rl i ol mazd ı . G eçe rl i ol mas ı için kes i n l i kle " H akan ve Hatun buyu ruyo r ki" sözüyle başlama­ s ı gerekti . Haka n tek baş ı na bir e lçiyi h u z u ru na kabu l ede­ mezd i . Elçiler ancak sağda hakan ve solda hatun otu rd u k­ ları b i r s ı rada ikis i n i n birden h uzuruna ç ı kard ı . Şölen lerde, kekaş larda, ku ru ltaylarda, tap ı n malarda ve d i nsel tö renler1 91

de, savaş ve barış toplantı ları n da hat u n da kesi n l i kle hakan ile birlikte b u l u n u rd u . Kad ı nlar ört ü n meye i l i şki n hiçbi r k ı s ıt­ lama i le bağ l ı değ i l le rd i . " (Tekin a l p , Kemal izm, Top l u msal Dönüşüm Yayı nları , s . 1 35 ve deva m ı )

-

46

-

6 Te mmuz 2 0 0 1 t a r i h l i C u m hur iyet gazetesinde , Hik­ met Çetinkaya' n ı n , Başörtülü Ludin başlıklı makalesin­ de yazd ıkları üzerinde b i r l i kte düşüne l i m : Fe reshta Lud i n , Afganistan köke n l i b i r Alman yu rttaş ı . . . Yaş ı 29, mes leği öğretmen . . . Bayan Ludin, Berlin'de Ö zel İ slam Koleji'nde öğret­ men l i k yap ıyord u . . . Ö ğ retmen Lud i n , Alman a nayasas ı ndaki d i n özg ü rl ü ­ ğ ü nden ya rarlanmak istiyor, b u nede n le derslere başörtü­ süyle g i rmek istiyordu . . . Baden Württemberg Oku llar Dairesi , Bayan Lud i n ' i n bu nedenle devlet oku l ları na öğretmen l i k atamas ı n ı yapmad ı . . . Bayan Lud i n bunun üze rine Stuttgart İ dare Mahkeme­ si'ne başvu rd u . Ye rel mahke me şu kararı verd i : "Başörtüsü normal bir kıyafet d eğ i l , bel i rgin b i r d i n i semboldür v e o k u l a atamas ı yap ı l mas ı doğru değ i l d i r. " Feres hta Ludin'in destekçileri vard ı Almanya'da . Ö zel l i kle Tü rk kökenli S ü leymanc ı lar, N u rcular, Kap­ lancı lar, Alman pol iti kac ı lar, demokrati k kitle örgütleri tem­ silcileri ayağa kal kt ı . Afgan ista n , Cezayir köke n l i ler de öğretmen Lud i n ' i n yan ı nda yer ald ı lar. Bayan Lud i n , Stuttgart İ dare Mahkemesi'nin kararı n 1 92

d a n s o n ra M a n n h e i m'daki Baden W ü rttemberg Eyalet İ dare Mahke mesi ' n e i k i n c i kez başvu ru rke n b i r açı klama yapt ı : " B e n i m amac ı m d i n i propaganda yapmak değ i l , d i n i i nançları m ı n gereğ i n i yeri ne getirmek . . . " Bayan Lud i n , ayn ı sözleri mahkemede yineled i . . . Baden W ü rtte m b e rg Eyalet İ dare Mahkemesi b'i r süre ö n ce , ö ğ retmen Lud i n hakk ı n d a şu kararı verd i : "Başö rtüsü basit b i r kıyafet parçası değ i l , öğrencilerin d e rs boyu nca ka rş ı karş ıya kalacakl arı aç ı k d i n i b i r sembol­ d ü r. Başörtüsüyle baş ı n ı örtmek, devlet m e m u rları n ı n gö­ revleri n i yapa rla rken uygulamaları gereken tarafs ı zl ı k i l ke­ siyle ç e l i ş i r . . . " Eyalet İ dare M a h kemesi Yarg ı c ı G e rhard Died i n g e r ka­ rarı aç ı klarken L u d i n ' i n inanç özg ü rl ü ğ ü n ü n s ı n ı rlan m ı ş ol­ d u ğ u n u kabu l etti a m a şu noktan ı n da alt ı n ı çizmekten ka­ ç ı n m ad ı : " D a h a ö ncel i kl i b i r anayasal hak olan okul ları n d i n ve i nanç aç ı s ı ndan tarafs ı zl ı ğ ı n ı n sağ lan mas ı gere kl i d i r. Bu ta­ rafs ı zl ı k anayasa n ı n öncel ikli temel maddesid i r . " Yarg ı ç Died i n g e r, b u n u n la da yeti n meyi p karara şu no­ tu d üştü : " L u d i n ' i n iddia ettiği g i b i öğrencilere d i n i p ropaganda yapmak amacı o l m ad ı ğ ı kabul edi lse bile öğrenciler üzeri n­ de o l u m s u z etki s i o l acakt ı r. L u d i n ' i n kıyafeti öğrenci lerin ba­ r ı ş içinde yaşam aları n ı sağlamayacakt ı r. " Lud i n v e avu katları şimdi Yarg ıtay'a başvuracaklar. L u d i n olayı A l m anya'da tart ı ş ı l ıyor. Lud i n ' e Al manya'da destek yok mu? Başta be l i rtti k , var! . . Salt T ü rk, İ ran , Afganistan köke n l i M ü s l ü manlar değil destek ve re n l e r! . . 1 93

C D U , F D P , S P D ve Yeş i l l e rden de Ludin'e büyük des­ tek gel iyor! . . C S U ' l u pol itikac ı Pete r Gauwi ller, Berl i n Yaban c ı l a r Soru m l usu C D U ' l u Barbara J o h n , Lud i n ' i n yan ı ndalar. Ludin'e destek olanları n baz ı ları başö rtüs ü n ü i nanç öz­ g ü rl ü ğ ü n ü n bir parçası olara k görü rlerken , baz ı kad ı n hak­ ları savu nucuları bunu cinsel ayrı mc ı l ı k olarak değerlend i ri ­ yo rlar. Baden W ü rttemberg Okullar Dai resi , ya rg ı kararları n­ dan hoşnut. Lud i n ' i n öğretmen l i k atamas ı n ı yapmıyor. Baden W ü rttemberg Eğiti m Bakan ı Anette Schavan ' ı n aç ı klamas ı ise daha i lginç: " Lai k demokrati k Almanya'da başö rtüsü siyasi sem bol olarak kullan ı l ı rsa topl u m u n huzuru bozulur. Siyasi İ slam, kendi düşünceleri n i ve beklenti lerini Almanya'da ö rg ütleyip gelişti remez . . . " Almanya'da yarg ı n ı n verd i ğ i karar laik, demokrati k b i r topl umda yaşayanlara da mesaj veriyor: " D i n ve inanç özg ü rl ü ğ ü s iyasi b i r sembolle elde edi le­ mez ! " Almanya'da yarg ı n ı n verd i ğ i karara bizim sağc ı -solcu siyasi leri miz ne derler bileme m ! . . Ama bild i ğ i m , Merve Kavakç ı olayı var! . . Başörtüsünü b i r kenara b ı ra k ı n kara çarşafla derslere g i ren bayan öğretmenler, kad ı n e l i s ı kmayan val i ler, kay­ makamlar, e rkek eli s ı kmayan siyasetçi eşleri var! . . Hepsi d e bugünlerde l i be ralc i l i k oynuyorlar! . . Yerseniz ! . .

-

47

-

Prof . D r . Özer Ozankaya ' n ı n , Fransa İ çişleri Bakanlı­ ğ ı Ü st Düzey Yöneticisi ve " Atatürk : Batı'nın Yolu" ad l ı 1 94

e s e r i n y a z a r ı A l e x a n re J e v a k o f f ' l a y a p t ı ğ ı s ö y l e ş i d e n b i r b ö ­

lümü aşağıya aynen

a l ıyorum :

Ö O : Say ı n Jevakoff , Atat ü rk refo rmları ndan öze l l i kle l a i k l i k ko n u s u n d a ne d ü ş ü n üyors u n uz? J EVAKO F F : L a i kl i ğ i n , Atat ü rk' ü n e n teme l l i refo rmu o l ­ d u ğ u aç ı kt ı r. Ta rihsel aç ıdan bakı l d ı ğ ı nda l a i k l i k yo l u ndaki at ı l ı mları i l k baş l atan Atatürk ol mam ı şt ı r. Ke n d i s i nden önce Genç T ü rkler, s o ru n u , yan i İ s l am ı n s iyasete egemen d u ­ rumda o ld u ğ u b i r ü l kede d i n i l e s iyaset a ras ı ndaki i l işki ko­ n u s u n u o rtaya koymuşlard ı . Ç ü n kü Osman l ı Pad i şah ı sul­ tan olara k d ü nyevi i ktidarı , hal ife olarak da d i nsel i ktidarı e l i nde b u l u n d u ruyord u . Bana g ö re Atatü rk' ü n yapt ı ğ ı i ş i n te­ mel önemi ve ö n c ü nite l iğ i , ya l n ı z b u i k i s i n i ayı ra ra k d i n i n s iyaset a l an ı n ı n d ı ş ı na çı kmas ı v e h e r b i reyin özel yaşam alan ı nda kal mas ı gerekti ğ i n i söylemek y ü rekl i l i ğ i n i göste r­ mekle kal may ı p , b u d üşü nceyi uyg u lamaya da koymuş ol­ ması d ı r. B u nede n le Atat ü rk' ü n d e ğeri, önemi başka hiç kimseyle karş ı laşt ı rı lamayacak kadar büyüktür. B u açıdan bakı ld ı ğ ı nda Atat ü rk' ün laikliğe kazand ı rd ı ğ ı bu önemli at ı l ı ­ m a karş ı b i rkaç ayaklanma oldu. Ayrıca Atatürk öldüğünde laikl i ğ i n t ü m top l u mda tam olarak kök sald ı ğ ı da söylene­ mez. Çünkü c u m h u riyet öncesi uyg u lamalara bağ l ı l ı k öze l ­ l i kl e k ı rsal a l a n l a rd a ç o k güçlüyd ü . Yine öze l l i kle 1 950' 1er­ den ya da 1 940' 1arı n sonları ndan başlayarak s iyasetle dini birb i ri n e kar ı şt ı rm a eğ i l i mi n i n ortaya ç ı kt ı ğ ı görü l d ü . Bu ge­ riye dönüş ve TV' l e rde d i nsel yay ı n ları n yap ı l maya başlan­ mas ı , o rd uya kimi din görevl ileri n i n a l ı n m as ı , Atatürk önce­ sine d ö n ü ş g i b i görüleb i l i r. Atat ü rk' ü n böyle uyg u lamaları kabu l etmeyeceği aç ı kt ı r. Ö O : Atat ü rk' ü n u l usal egeme n l i k düzeni ve laik c u m h u ­ riyet k u rm u ş o l makla, de mokras i i l e İ s l a m d i n i n i n hiç d e bağd aşmaz şey l e r olmad ı ğ ı n ı göste rd i ğ i n i v e böylece h e m 1 95

demokrasi davas ı na , h e m de İ slam d i n i n i n sayg ı n l ı ğ ı na o l u m l u b i r katkıda b u l u nd u ğ u n u d ü ş ü nenler vard ı r. B u ko­ n uda siz ne d ü ş ü n üyors u n u z ? J E VAKO FF: Fransız politikas ı nda s ı k görü l d ü ğ ü g i b i böyle soru larla karş ı laş ı ld ı ğ ı nda, yan ıt olarak önce teşekkü r ed i l i r. Evet, sorduğu nuz soru olağan üstü karmaş ı k b i r ko­ n uyla i l g i l i d i r. Çünkü u l usal egeme n l i k , demokras i , d i n ve öze l l i kle İ slam d i n i gibi temel kavramlarla ilg i l i . Sorunuzu ya n ıtlamaya çal ı şacağ ı m . Y i n e Tü rkiye ve İ ran ' ı ele alarak bunu yapmak istiyo ru m . Ayn ı kö kte n , yan i İ slam kökünden geldikleri halde biri Sünni öteki Ş i i mezhebi n i n yayg ı n oldu­ ğ u bu i ki ü l kede, d i n ile kişisel yaşam aras ı ndaki i l işkiler ko ­ n u s u nda uygu lamalar b i rb i ri nden farkl ı d ı r. B u n u n g i b i b i rey­ sel yaşamla topl u m u n ku ru m sal düzeni a ras ı ndaki bu i l iş ki ­ leri n a rkas ı nda d i n i n fark ed i le n tutu munun, s iyasetle i l işki­ sini ku rma biçi m i n i n ayn ı o l mad ı ğ ı görülüyor. Atat ü rk' ü n temel önemdeki ro l ü , ulusal egeme n l i k i l ke­ s i n i savu n m as ı , onu s i m g e d üzeyine yükseltmes i d i r. Ata­ tü rk' ü n laik b i r siyaset ada m ı o l d u ğ u n u az önce b e l i rtmiş­ ti m . Bunun yan ı nda M üs l ü man b i r ü l kede hem laik ve de­ mokrat, hem de M üs l ü m a n ol man ı n pekala m ü m k ü n oldu­ ğunu gösteren tari hsel ö rnekler olduğu gibi, bunun te rs i n i a n l atan tari hsel d u rumlar d a vard ı r. Bundan ç ı karacağ ı m sonuç şudur: Ö zel l i kle F ransa'da p e k çok M ü s l ü man ı n bu­ l u nd u ğ u da göz ö n ü ne al ı nd ı ğ ı nda İ slam i l e kil iseyi b i rb i ri ­ ne benzetmek saçma o l u r. B u n a karş ı l ı k İslamda sivil top­ l u m l a yan i b i reylerin d i nsel uyg ulamaları ile ü l ke n i n siyasal terc i h i a ras ı ndaki i l i ş ki n i n n as ı l olduğunu sormak g e rekir. Ç ü n kü , başlang ıçta H ı ristiya n l ı kta olduğu g i b i İ slam d i n in­ d e de siyasal e rk ile d i nsel erk a ras ı nda b i r karı ş ı m , b i r iç içe geç m i ş l i k vard ı . Avru pa'daki H ı ristiyan d ü nyas ı nda bu i ki erk bir evri mden geçti . Başlang ı çta F ransa'da kral kut­ sal b i r krald ı ; b i r tür tanrı sal seç i m i n ü rü n ü say ı l ı yo rd u . 1 7 . 1 96

ve 1 8 . yüzy ı l larda a k ı l yol u n u n aç ı l d ı ğ ı görü l d ü . Böylece bütü n tari hsel gelenekler aş ı ld ı . İ slam d ü nyas ı n ı n da ayn ı evri mden geçemeyeceğ i n i d ü ş ü n mek için hiçbir neden yoktu r. ( P rof. Dr. Ö zer Ozan kaya , D ü nya D ü ş ü n ü rleri Gö­ züyle Atatü rk ve C u m h u riyet , Tü rkiye i ş B a n kas ı Kültür Ya­ y ı n ları , s . 64)

-

48

-

" B i z i yan l ı ş yola sevk eden habisler, d i n perdes i n e b ü ­ rü n müşler, saf ve nezih halkı m ı z ı 'Şe riat' sözle riyle aldata­ gelmişlerd i r. Tari h i mizi okuyunuz, dinleyi niz. Görürsünüz ki, m i l leti mahveden , es i r eden, harap eden fenal ı klar hep d i n kisvesi alt ı ndaki küfür ve köt ü l ü klerden gelmiştir. Onlar her türl ü hareketi d i n l e ka rışt ı rı rlar. Halbuki, elhamd ü l i l lah hepimiz M üs l üman ı z, hepimiz dindarız. Anaları m ı z ı n , babaları m ı z ı n kucakl a rı nda ve rd i kle­ ri dersler bile, bize d i n imizin esasları n ı an latmaya katid i r. " Bu sözleri , 7 8 y ı l önce Tü rkiye C u m h u riyeti'ni ku ran 1 . Cumh u rbaşkan ı Atatürk söyl üyo rd u . A radan geçen bunca zamana rağ men, Atatürk' ü n bah­ settiği yobazlar hala Tü rkiye C u m h u riyeti' n i y ı kmaya çal ı ş ı ­ yor, laf cambaz l ı ğ ıyla saf hal k ı n kafas ı n ı karışt ı rıyor. Şeriat özlemcile ri bazen sinip geri çekilseler de çağd ı ş ı düşünce­ lerinden asla vazgeçmiyor, mücadele devam ediyor. ( Rah­ m i Tura n , 1 . C u m h u rbaşkan ı ndan 9. C u m h u rbaşkan ı na, Gözcü gazetesi , 29 Ekim 200 1 )

1 97

-

Atatürk'ün ,

49

-

Bursa Nutku

i l e i l g i l i o l a r a k b i r g ö rg ü t a ­

n ı ğ ı ş u n l a r ı a n l a t ı yo r :

Y ı l : 1 933 . . Aylardan ş u bat ! G ü n le rden perşembe . . . Bu rsa Ortaokulu'nda öğ renciyi m . Ö ğ l e yemekleri i ç i n b i r b u ç u k saatlik b i r paydos va r; ben bu zaman içinde, okuldan , babam ı n dü kkan ı na b i r ko ­ şu gid iyo r, karn ı m ı doyu rup g e l iyoru m ! O g ü n hava soğ u kt u , mevs i m k ı şt ı ama, s ıcak b i r g ü ­ n e ş vard ı . B i r okul çocuğu i ç i n b u l u n maz bir g ü n ! . . H ü kü met meyda n ı n a geld i m . Karmaka rı ş ı k b i r kalaba­ l ı k, Val i l i k binas ı ö n ü nde bekleş iyor. İ çlerinde baba m ı n çar­ ş ı a rkadaşl arı , cami karde ş l i k l e ri var. İ şte Saatçi S u ru ri Efe nd i . D ü kkan bitişiği komş u m u z . İ şte Ayakkabıcı Ah met Usta. Köfteci Hakkı , Şeke rci Çop u r İ smai l . .. vb. Araları nda babam yok, b u nca konu-komşu , bir o l u p Val iye n e d e n gelmişler; dertleri ne? . . Meraktan çatlayaca­ ğ ı m ! . . S u ru ri Efend i'ye soku l d u m : - Saatçi Amca (öyle derd i k kendisi ne) ne oluyor? . . Beni yan ı nda görünce, kaşları çat ı ld ı : - Sen burada n e arıyors u n ? . . Hemen uzaklaş! Merakı m büsbütün artt ı : - N e ol uyo r Saatçi Amca? . . Vali Bey' i n iye bekl iyorsu­ n uz? . . - Ş i m d i , tokad ı çatlatacağ ı m . . Sen ded i ğ i m i yap , b ü ­ yükleri n işine karı şma . . . B a b a n ş i m d i sen i bekliyord u r! - Peki , deyip ya n ı ndan uzaklaşt ı m ama, merak sarm ı ş b i r ke re . . . Ö beğ i n a z i l e ri s i n d e , e l le ri n i göbeğ ine bitişti rm iş, as ı k s u ratla d u ran Ah met Usta'ya yanaşt ı m : .

1 98

- Ahmet U sta Amca, ne ol uyo r? . . Beni görmesiyle tepes i att ı : - Sen i n bu rada i ş i n ne? . . Doğ ru baban ı n yan ı na marş , marş ! . . Ded i , dedi ama, Vilayet kap ı s ı ndan ç ı kan süng ü l ü jan­ darmalar kalabal ı ğ ı kuşatm ı şt ı bile . . . Hepimizi Vali Kona­ ğ ı ' na sokuyorlard ı ! Benim akl ı m baş ı ma gel mes ine gelmişti ama, iş işten de geçmişt i . Beni de mahzene t ı ktı lar! Bereket vers i n bir Jandarma Teğ men'i mahzene indi, ben i m kalaba l ı ğa ka rı ş ı p yan l ı şl ı kla içe riye al ı nd ı ğ ı m ı fark etti de, can ı m ı babam ı n dükkan ı na att ı m ! M EG E R ! . . Babam anlatt ı : Evkaf M üd ü rü ' n ü n katibi , U l ucami müezzınıne ç ıtlat­ m ı ş : "Bu sabah An kara'dan bir tel g raf geld i ; b Ündan böyle minarede eza n , camide kamet Tü rkçe yapı l acak! " demiş . . . M üezz i n öğle namaz ı nda kamete kal kt ı ğ ı zaman , " Ey ce­ maat ! . . D i n leyeceğ i n i z kamet, son kamett i r! . . Bundan sonra ezan da, kamet de Tü rkçe yapı lacak" d eyi nce cemaat dal­ galan m ı ş . . Her kafadan bir ses ç ı kmaya başlam ı ş .. İ mam, güçl ü kle namazı k ı ld ı racak o rtamı sağ layabi l m i ş . . . N amazdan sonra, cemaatin b i r böl ü m ü i ş i n asl ı n ı öğ­ ' renmeye ka ra r vermişler. Ö nce Vakıflar M üd ü rü'nü görüp konuşm uşlar; O, " E m i r kuluyum, ben i m yapacak bir şeyim yok" deyi nce, Val i ile gö rüşmeye karar vermişler. İ şte , işin as l ı esas ı bu ! . . Ama bütün b u n lar o l u rken , Belediye Başka n ı M u h itti n Bey ( Paşa Ç iftl i ğ i ' n i n sah ibi) , i z m i r'de incelemeler yapan Gazi M ustafa Kemal Paşa'ya bir te l g raf çe kmiş: " B u rada i rtica hortlad ı . U l ucami cemaat ı V i l ayete yü rüyorlar! Ku rta­ rıc ı m ı za d u ru m u d uyu ruyo ru m . " Beled iye Başkan ı : M u h it­ tin. Gazi, tel g rafı izmir'de ald ı ğ ı zaman , Vilayet, Komutan.

·

1 99

l ı k, Beled iye , Parti M e rkezi g i b i p rotokol me rkezleri n i z iya­ ret ed iyord u . Ö ğleden son ra da Eskişe h i r'e g idecek , Ş e ke r Fabrikas ı n ı n temel i n i atacakt ı . P rogra m ı n ı bozmad ı . Tele­ fonla B u rsa'dan ve An kara'dan b i l g i aldı ve ertesi g ü n ü Mustafa Kemal Paşa, Bo rnova'da aç ı lan Zi raat O ku l u ' n u gezd i , öğrencil eri v e öğretmen leri i le g ö rüştü. İ z m i r'deki M i l ­ l i Kütüphaneyi de ziya ret e d i p kitapları görd ü kten v e gerek­ s i n me l e ri n i öğren d i kten son ra yola ç ı kt ı . 5 Şu bat sabah ı B u rsa'da i d i . Val i , Gazi'yi , Vilayet s ı n ı rı nda karş ı lad ı v e olup bite n i a n l att ı . U l ucami çevresi nde esnaf l ı k yapan kişilerd i . M üez­ z i n , bir boşboğazl ı k edip b u ndan böyle ezan ve kametlerin Tü rkçe yapı lacağ ı n ı anons e d i nce, dini b i r hassas iyet ol­ m u ş ; önayak olanlar, zaten zabıtan ı n göz ucu i l e izled iği ki mselermiş ... Yakalanm ı şlar. . . Mahke meye ve rilecekler. .1 . . mış Gazi Paşa, Val i'yi sessizce d i n lemiş ama, avu rtları da oynamaya başlam ı ş : - Siz b u n a küçük b i r şey, b i r zab ıta m ı d iyorsunuz? . . D üped ü z i rtica ı n ayaklanmas ı b u ! . . Sizi n e için gö rmeye ge­ l iyo rla r; h ü kü met kararı n ı değişti rmen ize önayak olman ı z ı sağlamak için . . . Kararı değişti rmeye sizin yetki niz olmad ı ğ ı ­ n ı b i l iyo rlar; s i z önayak olacaks ı n ı z da h ü kümet b u işten vazgeçecek! . . D i kkat ediyo r m u s u n Val i Bey ! . . Sizi kul lana­ b i l ecekleri n i um uyo rlar. O n u n için gelmişler bir cemmigafi r V i l ayete daya n m ı şlar. Siz b u n a " h al k ı n rica başvu rus u " m u d iyorsun uz? Val i , Fatih G üve n d i re n 'd i . Tasavvuf üstü nde geniş b i l ­ g i s i i l e tan ı n ı rd ı . H e rhalde kolt u ğ u n u n kayd ı ğ ı n ı h e m e n fark etm i şti r! Gazi , kendisine telg raf çeke n Beled iye Başkan ı ' n ı , Par­ tiyi , Tümen Kom utan l ı ğ ı ' n ı ziyaret ett i . Vilayet maka m ı na u ğ ramadan , Çeki rge yolu üstü ndeki Köşküne geçt i . O g ü n 200

ç ı kan C u m h u riyet gazetes inde "Yusuf Ziya" i mzal ı bi r yaz ı ­ da şöyle den iyord u : "Yi rm i i k i g ü n d ü r, ad ı mları n ı n izleri i l e yurd u b i r alt ı n haleye saran G azi , Afyon tepeleri n i ayd ı n latı rke n , B u rsa ovas ı na küçük b i r i rtica gölgesi d üştü . B i r anda O'nun , bir tepede n b i r ovaya karanl ı kları y ı rtan b i r y ı l d ı r ı m hızı ile düş­ tüğ ü n ü görd ü k . "

Gazi ve İ ki Bakan Bursa'da G az i Paşa' n ı n Bu rsa'ya geldiği g ü n , A n kara'dan İ çişleri Baka n ı Ş ü krü Kaya ile Adalet Baka n ı Yusuf Kemal Teng i r­ şek erişmişler, gereken tahkikat ı bizzat yü rütmüşlerd i r. Olay, bel l i idi ama, olayı n oluşumu , g e l i ş i m i ; b u oluşum ve gelişi mde hoşgörüs ü , görev ihmali olanlar araşt ı r ı l ı yor­ d u . Ş ü krü Kaya ve Yusuf Kemal Teng i rşek Beyler, yaln ı z Val i i l e d eğ i l , hal kla d a görüştü ler, b i l g i ald ı lar v e sonunda görevinde savsaklad ı ğ ı anlaş ı lan Bursa Savc ı s ı Sak ı p , Bur­ sa S u l h Ceza H aki mi Hasan , B u rsa M üftüsü N u rett i n Efen­ d i 'ye i şte n el çekt i rdiler. Daha son ra bu ki mseler, san ı k ola­ rak da Ç o rlu'da açı lan davaya kat ı l m ı şt ı lar. C u m h u rbaşka n ı ve Bakanlar o n u runa Beled iye Salo­ nunda -yı ld ı rı m h ı z ı ile- bi r balo düzenlend i . İ nsan ları n , canları n ı işlerine koyd ukları zaman neler başarabileceğine b u balo g üzel ö rnekt i r. Böyle bir balo içi n neler düşünülme­ si ve yap ı l mas ı gerektiğini bir gözü n üzü n önüne geti ri n : Bü­ tün b u n la r, bi rkaç saat içinde adeta yoktan var edercesine b ittam a m oluşmuş ! . . Gazi ve Bakanlar baloya geldi kleri za­ man , salonda yap ı lacak protokol kon u şmaları bile daktilo ed i l i p ceplere yerleşmişti ! . . G a z i , b i r konuşma yapt ı : " Olay sade b i r zabı ta olay ı d ı r, h iç d e önemli değ i l . . . Ama, taş ı d ı ğ ı hedef, kavrad ı ğ ı anlam önemlidir. Biz, Türki­ ye' n i n ö l ü msüz temel leri n i atmaya çal ı ş ı yo ruz; onlar bizi, 201

bundan a l ı koymaya çal ı ş ıyorlar. Ö nemli ola n , üç-beş kiş i n i n al ı şt ı kları hayat ı n , a l ı ştı kları b içi mde s ü rmes i n i sağ lamak için Valiye başvu rmaları d e ğ i ld i r; önemli olan bu h a re ket karş ı s ı nda Savc ı n ı n d u raksamas ı ; M üft ü n ü n , bunları önle­ yecek ye rde akı l öğ retmes id i r. B u rada, masumiyet i n a rkas ı ­ na s i n m i ş b i r amaç var! . . " Gazi ' n i n b u mealde yapt ı ğ ı kon uşmaya C H P B u rsa İ l Başka n ı Avu kat H u lusi Köymen cevap verd i . Y i n e kend i s i nden ald ı ğ ı m ı z meale göre: " B u rsa halkı , i n k ı lapç ı d ı r! . . Bursa halkı , ru h u nda C u m h u riyeti taş ıyan b i r halkt ı r! . . Bursa halkı , Tü rkiye C u m h u riyeti' n i n yoktan nas ı l va r o l d u ğ u n u gözleri ile görmüş ve o n u koru maya yem i n etm iş b i r hal ktı r! Ü ç-beş softa n ı n Arapça ezan sevdas ı na yakalan m ı ş o l m as ı n ı Bursa halkı , bütün g eleceklerde uyan ı kl ı ğ ı n meşa­ lesi olarak hatı rlayacakt ı r. Her yan l ı ş ı n a rkas ı nda bir doğru va rd ı r. N as ı l ki, tüken miş Osman l ı Devleti'nin arkas ı nda Tü rkiye Cumhu riyeti var i se ! . . Biz, yan l ı şları m ı z ı doğ ruya çevi recek güçteyiz. Gazi Paşam ı z , önderimiz, ku rtarı cı m ı z, geleceğ i miz! . . Siz bizi mutl u g eleceğe götü rüyo rsunuz, biz de bunun idrakindeyiz G azi Paşa m ! " Gazi , Ö zel Kalemi Hasan R ı za Soyak' ı n kulağ ı na b i r şeyler söyledi v e H ulusi Köymen'e g ü l ü mseye rek bakt ı .

Atatürk Köşkünde Az sonra Şü krü Kaya ile birlikte Belediyeden ayrı l d ı lar ve Çeki rge yol u nda Atatürk Köşkü 'ne g i d i l d i . Burada da sofra hazı rlan m ı ştı . Gaz i , Şü krü Kaya, Tümen Ko mutan ı , Beled iye Başka­ n ı , H asan R ı za Soyak, Atatü rk' ü n M i l l i M ücadele günleri n i n a rkad aşları ndan baz ı ları , M u rat Arı b u rn u , Rüştü Akyürek, Nec i p Kartal kaya ve kimlikl e ri h at ı rlan mayan i ki kişi vard ı . 202

N ec i p Kartal kaya , M i l l i M ücad ele Al bayları ndand ı . Ata­ t ü rk' l e tan ı ş ı yo rd u . Bi raz da çakı r keyif olduğu içi n ko nuştu : - B i z i m çocuklar, s ı kı devri mc i d i rler. Cumhu riyeti Zat ı Devlet l e ri n iz i n gençliğe emanet ettiğ i nizi çok iyi b i l i rler. B i r­ kaç softa bozuntusunu orac ı kta sust u ru rlard ı . Ama, medeni davra n m a k istemişler; bu mem le keti n polisi var, ad liyesi va r, h u ku k u , kan u n ları var, onları n görevlerine m üdahale etmeye l i m demişlerd i r! İ şte o zaman Gazi Mu stafa Kemal Paşa parlad ı :

Türk Genci Nasıl Olma l ı ? "Tü rk genci , i n k ı lapları n v e rej i m i n s a h i b i v e bekçisid i r. B u n l a r ı n l ü z u m u na, doğ ru l u ğ u n a he rkesten fazla inanmış­ tı r. R ej i m i ve i n k ı lapları beni msem işt i r. B u n ları zay ıf düşü­ rece k e n küçük veya en büyü k kı p ı rt ı ve hareket duydu mu; ' B u m e m le ketin polisi vard ı r, jandarması vard ı r, ad liyesi va rd ı r . . . ' de meyecekti r. Hemen müdahale edecekt i r. Elle, taşla, sopa ve silahla . . . Nesi varsa onunla ese ri ni koruyacakt ı r. Polis gelecekt i r; as ı l suçluları b ı rakı p , suçl u diye onu yakalayacakt ı r. Genç, 'Polis, henüz i n k ı lap ve Cumhu riyetin polisi d e ğ i ld i r' d iye düşü necek, fakat asla y ı lmayacaktı r. M a h ke m e , o n u , mahküm edecektir. Yine düşünecek: 'De­ mek adl iyeyi d e ıslah etmek, rej i m e göre düzenlemek ge­ re kl i . ' On u , hapse atacaklar! Kan u n yol u nda itirazları n ı yap­ makla b e raber, bana, İ smet Paşa'ya , Meclis'e tel g rafları yağd ı rı p , haks ı z ve suçsuz o l d u ğ u için tah liyesine çal ı ş ı l ­ mas ı n ı istemeyecek . . . D iyecek ki : 'Ben , kendi kanaat i m i n gereğ i n i yapt ı m . M üd a h a l e hare keti nde hakl ı y ı m . E ğ e r b u raya haks ı z olarak g e l m işse m , b u haks ı z l ı ğ ı meydana get i ren sebep ve amille­ ri d ü zeltmek de benim görevimd i r ! ' 203

İ şte , ben i m anlad ı ğ ı m Tü rk genci ve T ü rk gençl i ğ i . . . " İ ( s met Bozdağ , Kültü r İ hti lali miz B i l i n meden Politi ka Yap ı l ­ maz, Teki n Yayı nev i , s . 227 v e devam ı )

- 50 -

Atatürk'ün , 9 Ekim 1 9 2 5 g ü n ü , Cumhuriyet Savcıları­ n a seslenişind e n : Bütün düşü ncelerin üzerinde olan kamu hukuku v e ka­ mu yararı n ı n ko ru n mas ı n ı n , devlet ve hükümet gücü n ü n mutlaka sağlanmas ı v e korun masıyla m ü m k ü n olabileceği n i önemle hatı rlat ı r ı m . C u m h u riyette devlet v e h ü kü met g üc ü , u l u sal i rade v e ul usal egeme n l i ğ i n en kesin v e en temel ifa­ desi ve görünümüdür. Türk yasaları na dayanan bu yetki ve güce engel olacak en küçü k bir g i rişimin dah i , u l usun ege­ menlik hakkı na aç ı k bir sald ı rı olarak değerlendi rilerek, bu­ na yeltenenleri n mutlaka mahkeme huzuruna ç ı karı l mas ı n ı talep ede ri m . Ö zg ü rl ü ğ ü v e yasaları b i r alet gibi ö n e s ü re­ rek, u l usun en küçük bir yararı n ı bile teh l i keye atmak hakk ı ­ na hiç ki mse sahip değ i l d i r. Devlet hal i nde yaşayan uygar u l uslarda, özg ü rl ü k ulusun e m rinded i r; yüksek yararları n ı n gerektird i ğ i şeki lde genişleti l i r, s ı n ı rlan ı r ve bel i rlenir. Yak ı n tari h i mizde v e eski zamanlarda, d i n lerin zorba hükümdarla­ rı n , rahipler ve ç ı kar sağlayanları n e l i nde bir baskı a rac ı ol­ mas ı g i b i , çağ ı m ı zda kes i n l i kle izin verilemez ve hoş görü­ lemez. Devrime karş ı koyan m u halefetin özg ü rl ü kten ve ya­ sadan yararlan maya hakkı yoktur. Bireyi n değ i l , b i reylerin tamam ı n ı ifade eden topl u m u n ve devletin yararı her dü­ şü nce ve kayg ıdan önce gelmelidir. S ı n ı rs ı z bi reysel özg ü r­ l ü k ve kişisel ç ı kar peşi nde olanlar, kendi emelleri n i , çı kar­ ları n ı ul usun yüksek çı karları ve özg ürlüğünden ü stün tu204

tan la rd ı r. S ı n ı rs ı z kiş isel özg ü rlükler, kişisel ç ı karlar, uygar ve d ü ze n l i topl u m ları , devletleri yı karak anarş iyi ve çoğ un­ l u kl a d a zorbal ı ğ ı yarat ı r. Anarşi ve zorbal ı k , doğru n u n yan­ l ı şa , zay ı f ı n g üçl üye yen i l mesi sonuc u n u doğurur. Uygar u l u s l a rda, yasa ve özg ü rl ü k , yüksek ç ı karla rı n koru n mas ı için d üzenlen i r ve kabul ed i l i r. Çağdaş devlet kurmaya ve b u k u r u l u ştan yararlan maya karar veren toplum larda, bu kes i n b i r şart ve zoru n l u l u ktur. Bi rey yok, top l u m vard ı r. Zo rbal ı k ve m o n a rş iyle yönetilen ü l kelerde, yasa ve özg ü r­ l ü k , b i r kişi n i n veya s ı n ıf ı n emellerini sağlamaya yarayan bir a raç o l u r. Göçebe veya i l kel topl u l u klarda, top l u m değ il kişi­ nin ç ı karları vard ı r. Hal kç ı l ı k esasları na dayanarak yöneti len b i r ü l kede, d ü ze n i n d i ğ e r her yönetim şekl inden daha fazla önem ve ı s ra rl a k u r u l m a s ı ve gelişti ri l mesi gerekir. Bu ku ral ı n , çağ ı ­ m ı z u yg a rl ı ğ ı n ı n başarı s ı rları ndan e n önemlisi olduğunu h at ı rl at ı rı m . H a l k yöneti m i n i n , ancak b u şeki lde başarıya u laşacağ ı ndan ve i nsan hakları n ı n ancak b u yoldan ko ru­ n a b i leceğ inden asla kuşku duyulmamal ı d ı r. Düzen ve işle­ yiş, h a l k c u m h u riyetlerinde, u l usal egemen l i k ve ul usal ç ı ­ karlar g i b i e n yü ksek yetkinin b i r gereğidir. En s o n h u ku k ku ral l a rı na dayanan bu gerçekle ri , Tü rkiye C u m h u riyeti Savc ı ları n ı n , b i r an içi n bile gözden uzak tutacakları na i hti­ mal vermem . Yasaları m ı z ı n uyg u l an mas ı nda, bu yönlerin ö n e m le ve m utlaka di kkate a l ı nmas ı n ı talep ede ri m . Savc ı ları m ı z ı n , kovuşturmak v e açmak zorunda olduk­ ları ceza davaları , mahkeme huzurunda, her türlü delille ay­ d ı n lat ı lacakt ı r. C u mh u riyet Savc ı ları n ı n bu konuda yapacak­ ları açı klamaları , kamu h u kuku ad ı na i stenen ceza, suç ve san ı k hakkı nda kamuoyunun ayd ı n latı l ması için ve ve ri lecek h ü k m ü n nite l i ğ i ne il işkin açı k b i r fiki r ed i n i l mesi ni sağ lamak için g e rekli b u l u ru m . Davaları n Yarg ıtayca i ncelenmesi s ı ra­ s ı nda d a , bu kon u n u n büyük kolayl ı k sağ layacağı aç ı kt ı r. 205

Savc ı l ı k, karar değ i l , dava makam ı d ı r. Yarg ı lama s ı ra­ s ı nda ve d u ruşmada, savc ı la rı m ı z ı n kend ilerini herhangi bir davan ı n tarafları ndan sayarak ı s rarla aç ı klamaları ve gö­ rüş l e ri n i n kabu l ed i l mesi n i ve desteklenmes i n i sağ l a m a k içi n , tüm tari hsel v e yasal araç l a rdan yararlanmay ı i h m a l et­ memeleri gerekir. Kam u H u kuku ad ı na o rtaya koyd uğu b i r tale b i n des­ teklenmes i n i sağ layamama n ı n , bir C u m h u riyet Savc ı s ı için övü n ü lecek b i r kon u olamayaca ğ ı n ı hatı rlatmak iste ri m . Cezaevleri n i n haftada b i r mutl aka denetlenerek, yarg ı ­ lama o l maks ı z ı n tutuklu ka la n l a rı n , kı saca neden leriyle b i r­ l i kte derhal en yak ı n m üfett i ş l i ğ e ve Adalet Bakan l ı ğ ı ' n a b i l ­ d i ri l mesi gerekir. B i r soruşt u rm a n ı n başlat ı l abil mesi v e s ü r­ d ü rülebilmesi için b i r ş i kayet veya zabıtan ı n bildiri m i bekle­ necekti r. Duyuma dayanara k so ruştu rmaya başlanarak, herhan g i bir olayla i l g i l i olarak merc i i nden b i l g i a l ı nara k ger­ çeğ i n ayd ı n l at ı l ması ve kon u n u n i l g i ve d i k katle izlenmesi, kam u huku ku ve kamu güve n l i ğ i n i n esen l i ğ i n i sağlamak ba­ kı m ı ndan çok öneml i d i r. Tü rkiye C u m h u riyeti 'nde ki msesiz b i r b i rey yoktur. C u m h u riyet, böyle b i r kavra m ı asla kabu l edemez. i nsan hakları , yasaları m ı z ı n g üve ncesi altı ndad ı r. En güçsüz ve en kimsesizleri n yard ı mc ı s ı devlet ve o n u n kamu h u ku ku temsilcileri olan Cumhu riyet Savc ı ları d ı r. Kend ileri n i ki mse­ siz görenleri n , yan ları nda her an hakları n ı aramakla görevli C u m h u riyet Savc ı ları b u l u nd u ğ u n u asla u n utmamaları ve bundan e m i n o l maları gerekir. Zay ıf ama hakl ı olanları n en güçlü d u rumda ol maları , ad liye m i z i n en bel i rg i n öze l l i ğ i ve ü l küsüdür. C u m h u riyet Ad liyes i n i n yüksel mes i n i b i r o n u r meselesi sayd ı kları ndan hiç kuşku d uymad ı ğ ı m çal ı ş m a ar­ kadaşları ma, bu o n u rl u görev alan ı nda m utlak ve m u hak­ kak olan başarı ları n ı coşkuyla d i lerim efend i m . (Atatü rk ve H u kuk, Yarg ı tay Yayı n ı , s . 1 29) 206

- 51 -

Dündar Soyer " H arf Devri m i " n i n e güzel anlatıyo r : Ş i m d i b i raz da çocukl u k y ı l ları mda b e n i etki leyen e n b ü y ü k v e e n rahat etti rici olaydan, m i l letçe y i n e Atat ü rk'e borç l u o l d u ğ u m u z harf devri m i n den bahsetmek istiyo ru m . Çoc u k l u k h avsalam içinde olay ı n ö n e m i , h iç ş üphesiz bana da bütü n yaş ı tları m gibi çok daha yüzeysel gelmişt i . Ama b u g ü n baş ı m ı çevi rip o y ı l l ara bakt ı ğ ı mda bu i n k ı labı n , Tür­ kiye' n i n ö n ü n e " ayd ı n l anma dönem i n i " açan i l k ad ı m ı teşkil ett i ğ i n i ç o k iyi takd i r etmekteyi m . İ l kö ğ re n i m i me 1 927'de Dörtyo l'da başlam ı şt ı m . Etraf ı dağlarla çevri l e n ve portakal bahçelerine dayanan g üzel b i r okula g i d iyord u m . Di kdö rtgen biçi mi ndeki bi na, b ü t ü n ayrı n­ t ı l a rıyla hala gözleri m i n önünde. Bir koridor üzerinde b i rbir­ leri n e yap ı ş ı k s ı n ıflarda, usta b i r marangozun e l i nden ç ı kt ı ­ ğ ı b e l l i s ı ralarda, i kişer i kişer otu ru rd u k . S ı ra a rkadaş ı m olarak, b e n i m şan s ı ma m ü badele ile adalardan g e l m i ş sarı saçl ı , mavi gözl ü , g üzel b i r k ı z düş­ m üştü . B u nca yıl sonra onu gözleri m i n ö n ü ne bütün tatl ı l ı ğ ı i l e hala get i re b i l d i ğ i me göre , acaba i l k aşkı m m ı yd ı ? B i l m i ­ yo ru m . . . İ kinci s ı n ıfa geçtiğimiz halde, arap alfabes iyle okuyup yazm a kta b ü y ü k zorl u kları m vard ı . O kulda hocaları m ı n , ev­ de d e babam ı n gayretlerine rağ men A rap harfli kitapları n ve d efte rle ri n karş ı s ı na geçip de yaz ı ları sökme işiyle ka rş ı karş ı ya geld i ğ i mde kafam ı n karı ncaland ı ğ ı n ı , al n ı mda bon­ cuk bonc u k terleri n be l i rd i ğ i n i h i ssederd i m . Bu işi becerebi­ lece ğ i m d e n tam ü mit kesecek g ibiyd i m ki, t ü m ü l kede bü­ yük h eyecan dalgas ı yaşand ı ve A rap a lfabes inden Latin alfabes i n e geçild i ğ i aç ı kland ı . 207

B i r ay geçmeden a rt ı k ye n i harflerle okuyup yazabi l i ­ yo rd u m . Yal n ı z b e n v e okuldaki a rkadaşları m i ç i n d eğ i l , genciyle, yaş l ı s ı yla o zamana kadar tan ı d ı kları m aras ı nda bir türlü oku r-yazar olama m ı ş kimseler iç i n de yepyen i ufuk­ lar doğmuş gibiyd i . Bunun sadece b i r " i nkı lap" değ i l , bir " i h ­ tilal" olduğunu o zamanki çoc u k b i l i ncimle d a h i fa rk edeb i l i ­ yo rd u m . Okuma yeteneğ i m i n iyice gel iştiği yı llarda, harf devri ­ m i n i n ne türlü yol lardan geçe rek v e h a n g i haz ı rl ı klarla ger­ çekleşti ğ i n i , detaylı şekilde ö ğ renebilmek, belki de esas l ı i l k heves l e ri mden b i ri old u . Ç o k geçmeden anlam ı şt ı m ki , Tür­ kiye'yi Arap alfabes i nden doğan kay ı plardan ve zorlu klar­ dan kurta rma fi kri , İ kinci Meşrutiyetin b i l e öncesinden ta rt ı ­ ş ı l maya başlam ı şt ı . Ü n l ü pek ç o k yaza r v e f i k i r adam ı , 1 9 . yüzy ı l boyu nca ko n uyu işl iyo rlar, ama b i r türlü son uca vara­ m ı yo rlard ı . Arap harfleri n i n , Tü rk d i l i için uygun o l mad ı ğ ı n ı i l e ri s ü re n öncüler aras ı nda Nam ı k Ke mal , A l i Suavi , Şi na­ si, Ebuzziya Tevfik gibi isimler vard ı . Son radan bunlara Ar­ navutlar içi n Latin alfabesi d üzen leyen Şemsetti n Sam i de kat ı ld ı . Fethali Ahu ndzad i s i m l i Azeri bir düşünür, 1 863'te harflerin değişmesine il işkin b i r tasarıyı i stanbul'a geti rmiş, ama b i r alaka yaratamam ı şt ı . Konu Meşrutiyetin ilan ı ndan son ra d a g ü ndeme g i rd i . Zaman ı n Harbiye Nazı rı E nver Paşa' n ı n emriyle, o rduda ad ı na " E nver Paşa yaz ı s ı " denen ve Latin alfabes i nde oldu­ ğ u gibi A rap harfleri n i n de b i rb i rine yap ı ş ı k değ i l , ayrı ayrı yaz ı l ması esas ı na dayanan ye n i b i r yazı türü kullan ı l maya başland ı . Daha sonraki y ı l la rda da İsmail Hakkı Baltac ı oğ­ lu, H ü seyi n Cah it Yalç ı n , Celal N u ri gibi isimler, Latin alfa­ bes i n i n kab u l ü n ü isteyen yaz ı lar yazd ı lar. Atatü rk'ü n bu cereyanları ta baştan beri i l g iyle izlediği m u hakkakt ı . N itekim uzun y ı l la r Atatü rk' ü n yan ı nda bul unan Mazhar M üfit Bey, hat ı raları n ı n b i r ye ri nde 1 9 1 9 yı l ı n ı n 7-8 208

Te m m uz gecesi , Atatürk' ü n " İ leride yap ı lacak işler" d iye ba­ zı hedefle ri ke ndisine not etti rirke n , b u n l a r aras ı nda " Lati n h a rf l e ri n i kab u l edeceğ iz" maddes i n i de ekled i ğ i n i yazar. Halide E d i p Ad ıvar' ı n "Tü rk' ü n Ateşle İ mtihan ı " ad l ı eserinde d e , " M ustafa Kemal 1 922 yı l ı nda Latin harfleri n i kab u l etmekten s ö z ederd i " d iye b i r kay ıt b u l u n uyor. 1 860' 1 1 y ı l larda başlay ı p C u m h u riyetin kurul mas ı ndan son ra bile s ü rü p g iden tart ı şmalar, eğer Atatü rk gibi güçlü bir önder tarafı ndan "Gardiyan" d üğ ü m ü n ü n tek bir k ı l ı ç darbesiyle çözül mes i n i and ı rı r tarzda, b i r anda sonuca bağ­ l an m ı ş o l masayd ı , kimbi l i r daha ne zamana kadar Türki­ ye' n i n g ü nd e m i nde kalmaya devam ederd i ! Kara n l ı ktan ayd ı n l ı ğa ç ı kmaya susam ı ş azim ve i nanç d o l u T ü rk i nsan ı n ı n heyecan ı n ı Atatü rk b i r ke re daha ateş­ lemiş ve Büyük M i l let Meclisi 3 Kas ı m 1 928 g ü n ü "Tü rk harf l e ri n i n kab u l ü ve tatbiki hakkı n daki 1 353 say ı l ı kan u n u " b u ateşle t e k b i r otu ru mda kab u l etmişti . O zamana kadar nüfusun topu topu yüzde 3'ü nden ibaret kal m ı ş olan oku r­ yaza r T ü rk vatandaşları için artı k kesi n b i r "Ayd ı n lanma Dö­ ne m i " n i n perdesi açı l m ı ş ol uyord u . B u n u n l a beraber ben i m , Arap a lfabes i n d e n yaka m ı ku rtarı p y e n i h a rfler sayes inde o k u m a yazma zevki n i y u ­ d u m l amaya baş lad ı ğ ı m g ü n lerd e , h e r şeyi n d e rhal v e ta­ m a m e n y o l u n a g i rmiş olmad ı ğ ı n ı ve u z u nca b i r geçiş dev­ res i i ht iyac ı ko n us u nda ı s rar ede n leri n ç ı kt ı ğ ı n ı da, so n ra­ l a r ı o k u d u kları mdan öğreniyo ru m . B u n a g ö re Meclis tara­ f ı ndan g ö revl e n d i ri l e n ve Faz ı l Ah met, Yakup Kad ri , Fal i h R ı fkı , R uş e n E ş ref, Rag ı p H u l u s i , M e h met E m i n , İ b rah i m C evat v e M e h met İ hsan g i b i tan ı n m ı ş e d i p l e r i n işti ra kle riy­ le o l u ştu ru l a n özel encümende başkan ve baz ı üyeler, Arap h a rf l e r i n d e n Latin harflerine i nt i ka l i ç i n beş y ı l l ı k b i r s ü reye i htiyaç o l d u ğ u n u i l e ri s ü rüyorlar v e bu nda d i re n i ­ yorlar. 209

Ama Atatü rk' ü n tavrı kes i n : " B u i ş , ü ç ayda o l u r veya hiç ol maz ! " diye kestirip at ı ­ yor . . . Böylece , azimle ve i nançla, ka ranl ı ktan ayd ı n l ı ğa g i ­ den yolda, i l me susam ı ş T ü rk i nsan ı n ı n heyecan ı ateşlen­ mişt i . Atatürk' ü n öncü l ü ğ ü n d e , bütü n yu rt sath ı n ı kaplayan bir okuma yazma sefe rbe rl i ğ i n e derhal g i rişildi. Atatü rk'ten başka i smet Paşa da dah i l olmak üzere devletle işbirl i ğ i ya­ pan pek çok ayd ı n , Anad o l u ' n u n dört bir köşes i n i dolaş ı yor ve yen i harfleri m i l l ete b i r an önce öğretmek iç i n gayret göste riyorlard ı . B u seferberl i k , sadece okullarda değ i l , halk ders hane­ lerinde ve resm i dai relerde de h ı zla devam etmekteyd i . Sonuç harikayd ı : Ö ngörülen süreden çok önce , 1 Aral ı kta gazeteler ta­ mamen yeni Türk harfleriyle ç ı kmaya başlam ı ş ve o tarih­ ten itibaren Tü rkiye'de Arap harfle riyle herhangi bir şeyin bas ı l ması yasakla n m ı ştı . Şimdi çok iyi hat ı rl ıyoru m : Eski harfleri adeta b i r hattat kada r güzel yazan babam da, devri mci ol man ı n e rdemine e rm iş diğer arkadaş ları g i b i , hemen o günlerden iti ba ren, ölü nceye kadar b i r daha o harfleri kullanmad ı . Hatta steno g i b i kı salt ı l m ı ş bir yaz ı n ite l i ğ i taş ı yan Arapçayla not bile tutmad ı lar. Arap alfabesine kesi n l ikle elleri n i sü rmed i ler. Bugün i mam hatip okullarında, dergahlarda, toplant ı ­ larda b i n lerce kiş i n i n Arapça yazarak, Arapça dünüşere k ve A rapça konuşarak, kendile ri g i b i ol mayanlara savaş açt ı kla­ rı n ı gördükçe, büyü k devri mcilerin aziz hat ı raları ö n ü nde h ü rmetle eğiliyoru m . Ve o büyük i nsanları m i n netle a n ı yo­ ru m . ( D ü ndar Soye r, C u m h u riyetle Ad ı m Ad ı m Olaylar, An ı ­ lar, B ü ke Yay ı n ları , s . 30) 210

52 M ustafa K e ma l ' i n teşviki i l e , as ı rl ı k adetleri değişti rme­ ye m at u f kan u n l a r, 1 934 sonbaharı nda Büyük M i l let Meclisi taraf ı n d a n oyb i r l i ğ i ile kabu l ed i l miştir. B i ri nc i s i , bütün Türk vatandaş ları n ı b i r aile ad ı seçme­ ye m ecbu r etmekted i r. İ k i n c is i , m u h akkak babas ı n ı n ismi o l mayan b i r isi m le bera b e r söyl e ne n , mese l a A l i , M e h met, Vel i , İ b ra h i m g i bi isi m l e r , tabiat ı y la yete rsizdi ve akı l al maz ka rı ş ı kl ı klar yara­ t ı y o rd u . Ş e h i rde var o l a n bi rkaç bin A l i , M e h met ve Veli'yi a n c a k mesleklerinden veya ot u rd u kları evd en ay ı rt etmek m ü m k ü n o l a b i l iyord u . Telefon re hberi , ay n ı ismi taş ı yan pek çok s ayfa içe riyo r, mese l a , b i rahaneci Ali, bakkal A l i , b i r d i ğeri kasap A l i , dokto r A l i , ko misyoncu Al i , p rofesör Al i , kö m ü r taci ri A l i , hepsi b i rb i ri n e karı ş ı yo rd u . B u şart l a r­ d a , k i ş i h a l l e riyle mahker:neyle i l g i l i kay ıtlar kes i n b i r şeki l ­ d e n as ı l tutu l ab i l i rd i , mektu pları n dağ ı t ı l mas ı n da yap ı l acak h atala r n as ı l ö n lenebi l i r ve ayn ı a i l e n i n üyeleri nas ı l ayı rt e d i l e b i l i rd i ? B i r akşam, etrafı nda dostları v e baz ı bakanları olduğu h a l d e M u stafa Kemal; " T ü rkler mutlaka b i r a i l e ad ı almal ı d ı rlar, " der. " Kendi­ m i z i , çağdaş meden iyete uyd u rmal ı y ı z . " S a ğ ı ndaki İ smet Paşa'ya h itap edere k şöyle söyler: " S e n İ s met, senin ad ı n İ n ö n ü olacak" ( İ nön ü , 1 N isan 1 92 1 tari h i n d e İ s met Paşa' n ı n kom utas ı n daki ord u ları n Yu­ nan b i rlikleri n i sarıp yend i ğ i b i r Anadolu köyüdür). Sonra , H a ric iye Veki l i ( D ı ş işleri Bakan ı ) Tevfik R ü ştü 'ye dönerek, " Ba n a öyle gel iyor ki , Aras ismi sana çok uyg u n olacakt ı r" d e r ( A ras , Tü rkiye'yi İ ran'dan ay ı ran ı rmağ ı n ad ı d ı r. Bu ad , D ı ş iş l e ri Baka n ı ta raf ı ndan i mzalan m ı ş olan i l k h u d ut tespiti antlaş m as ı n ı h atı rlatmaktad ı r) . N i h ayet Ticaret Bakan ı , şim21 1

d i C u m h u rbaşka n ı olan M a h m ut Celal'e, Bayar; Meclis Baş­ ka n ı Kaz ı m Paşa'ya da, saf ve ka h raman a n lam ı n a gelen Ö zalp ad ı n ı teklif eder. Öte yanda n , haz ı r b u l unanlar da Mustafa Ke mal'e, "Tü rkleri n Babas ı " anlam ı na gelen "Atatü rk" ad ı n ı ve rmeyi oybirliği ile uyg u n bul uyo rl a rd ı . Kan u n , b i r defada, çok eski b i r kullanı mdan kaynakla­ nan bütün güçlükleri bir tarafa itiyord u . B u n u n ayn ı zaman­ da aile bağları n ı da sağ lamlaştı rmakta yararı vard ı , z i ra , eskiden iki kardeşi n tamamen farkl ı isimleri olab i l i r v e sade­ ce baz ı çok yakı n ları , mesela Doktor Kazı m ' ı n , yazar i zzet M e l i h ' i n kardeşi o l d u ğ u n u b i lebi l i rd i . B i r aile ad ı n ı n nas ı l a l ı nacağ ı b i r Bakanlar Kuru l u kara­ rı ile aç ı klan m ı ştı . Hakkı ol madan ta ri h i isimler veya yaba n ­ c ı isimler almak yasakt ı . Ayrıca, gayrı M ü s l i m ( M ü s l ü man o l m aya n ) , O rtodoks , Erme n i , Yahudi ve Lat i n vatandaşlar, "yan " ile biten (ki bütün Erme n i lerin aile adları "yan"la bit­ mekted i r) veya "of" , "witec h " , "opoulos" veya " ides" (Yunan­ cada "oğlu" anlam ı na gelmekted i r) ile biten aile ad ları ndan vazgeçeceklerd i r. Bir aile ad ı n ı n sonu ndaki ek, kişi n i n d i n i i n a ncı n ı aç ı ğa vurd u ğ u ndan, böylece yen i düzenlemede, bir Türk vatandaş ı n ı n i s m i , eskiden olduğu gibi onun hangi dine mensup olduğunu o rtaya ç ı karmamaktad ı r. Darda kalanlar ve kend i le rine b i r isim seçemeye nler içi n , kan u n u n yayı mland ı ğ ı n ı n e rtes i g ü n ü , gazetel e r saf Tü rkçe kökenden gelen i s i m l i steleri yayı m lad ı lar. Ö te yan­ d a n , keza isimler telkin eden b roşürler de ç ı karı ld ı . Bu ndan başka, radyo spikerleri de her akşam yen i bir liste sun uyor­ d u . Altı ayı n sonunda, bütün Tü rkler b i r aile ad ı na kavuş­ muş oldu lar. Yine oyb i rl i ğ i ile kabu l edilen bir i ki nci kanun da, vatan­ daşlar aras ı nda ayrı l ı k meydana get i rdiğinden, paşa , bey, efen d i ve hacı u nvan ları n ı kald ı rd ı . 212

Paşa u nvan ı n ı general ler, a m i raller ve sultanları n sara­ yı ndaki i l e ri gelenler taş ıyord u . B i r paşa oğ l u , kültürlü veya öne m l i serveti olan b i r şahsiyet " bey" u nvan ı n ı kendisi için ku llan ı yo rd u . Şehirliler rahat l ı kla "efend i " d iye an ı l ıyordu, sade vatandaşlar "ağa " , Mekke'de hacca g itmiş olanlar da " hacı " d iye çağ rı l ı yord u . M ustafa Kem a l , " Laik Cumhu riyet Tü rkiyesi, vatandaş­ ları aras ı nda hiçbir ayı rı m tan ı maz , " demişti . Fazladan, sivi l rütbeler, madalyalar da kald ı rı lm ı şt ı r. Bundan böyle Tü rkler, a rt ı k yabanc ı b i r devlet madalyas ı taş ıyamayacakla rd ı . Sadece, Anadolu'da savaş m ı ş olanla­ r ı n göğüsleri n i , altı ndan İ sti klal Savaş ı madalyas ı süsleye­ bilece kt i . Nezaket gösterisi olarak bu ndan böyle, e rkekler için "bey" i n karş ı l ı ğ ı olarak "bay", kad ı nlar için "bayan" sözcük­ leri ku l lan ı lacakt ı r. "Bay" kelimesi, "bey" kel i mesinde oldu­ ğu g i b i , ismin a rd ı nda değ i l , önü nde olacakt ı r. Burada be­ li rtmek g e reki r ki, Fransızcada "matmazel" (genç kızlar içi n) kel i mesine karş ı l ı k b i r sözcük kon u lmam ı ş , ona da " bayan" demekle yet i n i l miştir. Yine oyb i rl i ğ iyle kabul ed ilen bir üçüncü kan u n , din adamları na, cam i l e ri n , kil iselerin ve manast ı rları n d ı ş ı nda sarı k ve c übbe taş ı maları n ı yasaklamaktad ı r. Bu kan u n , M ü s l ü m a n la ra olduğu kadar gayrı M üs l i m lere de uyg u lan­ makta , Kato l i k misyonerleri ne, Saint Vi ncent H ı ristiyan dokt ri n i papazl arı na ve rah ibelerine de dokunmaktad ı r. 1 3 Haziran 1 935'ten itibaren Tü rkiye sokakları nda a rt ı k ne g e n i ş sarı kl ı u lema, n e O rtodoks d i n adamları n ı n kara g iysi leri, ne E rmeni papazları n ı n garip baş l ı kları veya O rta­ doğu papazları n ı n uzun saçları görü l ü r, ne de artı k iyi l i kse­ ve r rah i belerin beyaz külahları ve Kato l i k d i n adamları n ı n cübbele ri görülecekt i r. N i h ayet b i r başka kan u n , kad ı na seçme ve seçi l me 213

hakkı vermekted i r. Bu kan u n , bütün şehi rlerde miti n g l e r ter­ tip eden kad ı n hakları savu n ucuları tarafı ndan heycan l a ka rş ı lan ı r v e ateş l i n utuklarla G azi'ye bağl ı l ı kları v e m i n net­ tarl ı kları ifade ed i l i r.

Mozai kler, Arkeoloj i k Kazı lar, Heykeller, M üzik M ustafa Kemal Atat ü rk, şeh i rl e r i nşa etmek, ü l keyi gü­ zel leşti rmekle yeti nmemekted i r, sanatkarları n ve tu ristleri n gözünde sah ip ol maktan iftihar ettiği hazineleri değerlen d i r­ mek istemekted i r. Geç m i ş i n şaşaas ı n ı , i l k çağ ları n , B i ­ zans' ı n , Osman l ı İ mparato rl u ğ u ' n u n görkemini uyand ı rmak­ ta te redd üt etmez. Anadolu'da a rkeoloj i k çal ı şmaları teşvi k eder. Efes'te , Bergama'da, Didi m'de, Afrod isias'ta, Boğazköy, Pamu kkale ve daha başka yerlerde, H itit ve Helen dönemine ait kıy­ metli eserler keşfed i l i r. Fran s ı z , İ talya n , Ameri ka n , Avustu r­ yal ı veya Alman olsun, bütü n a rkeo loj i k heyetler, en büyük meden iyetler katmanları n ı n izlerini saklayan b i r toprak üze­ rinde kaz ı yapmak için çok büyük kolayl ı klar elde ederler. Ama bulu nan heykel ler, kal ı nt ı lar, vazolar, bakı r, bronz eş­ ya , m ücevhe rler, silahlar, h eykelcikler, mimart- ve seram i k k ı r ı ntı lar, sultanlar döne m i n d e old uğu g i b i a rt ı k y u rt d ı ş ı na ç ı kart ı l m ıyord u . Onlar Tü rkiye'de kalarak müzeleri zen g i n ­ leşti rece klerd i . İ stanbul G üzel Sanatlar öğ renci leri n i kabul eden M us­ tafa Kemal , bütün sanatl a r lehi nde kon uşur ve şöyle der: " M u kaddes kitapları m ı zda, insan şekl i n i , res m i n i ya­ sa klaya n , resme, yağ l ı boya tabloya, heykele, sanata ka rş ı gelen bir kı s ı m var m ı d ı r? İ şte vakti i l e bana sorulan b i r su­ ald i r bu. O zaman şöyle cevap ve rm i şt i m : Vaktiyle insanlar putlara tap ıyorlard ı . Bu sebepled i r k i , d i n i m i z her türlü elle tutu l u r temsile karş ı ç ı km ı şt ı r. Ama zaman değiş mişti r. Şim­ d i ü l ke m i zde a rt ı k ki mse resme, yağ l ı boyaya , heykele ka rş ı 21 4

koymamaktad ı r. Bu ndan böyle g üzel sanatları i h mal etme­ yeceğiz. " Böylece cetleri , Bizans ki liseleri n i n mozai k resimleri n i badana i le ö rt m üş v e eski heykelle ri k ı r m ı ş o l a n , res imden nefret eden M üs l ü man Tü rkler, res i m l e ri n i çekti rmeye , res­ samları n ö n ü nde poz vermeye ve ku rtarıcı G azi ' n i n heykel­ leri n i d i kmeye özen göste rd i ler. (Willy Sperco, Mustafa Ke­ mal Atat ü rk 1 88 1 - 1 938 , Bilgi Yayı nevi , s . 1 79 ve deva m ı )

-

53

-

İhsan D oğramacı'nın , Türkiye ' d e 1 9 3 3 Reformu ve Sonrası hakkında yazdıkları , üzerinde d urul maya değer nite l i kted i r : Os man l ı İ mparatorl uğu'ndan devral ı nan v e ü l kenin başl ıca y ü kseköğ reti m ku rumu sayı lan İ stanbul Darülfünu­ nu, 1 923'ten 1 932'ye kadarki 9 senelik dönemde bütün i l g i­ ye rağ men, T ü rk topl u m u n u n bekled i ğ i gelişme ve ilerleme­ yi g öste remed i . B u nedenle Atatürk, başlatt ı ğ ı ü n i ve rs ite reformu çer­ çevesi nde, darü lfünunun i ncelenmesi için İsviçre'den Profe­ sör Alfred Malche' ı davet ett i . Prof. Malche, Batı Avrupa'da haki m olan ünive rs ite kavra m ı n a dayanara k hazı rlad ı ğ ı ra­ porda, ü n ivers ite rektörü n ü n öğreti m üyeleri taraf ı ndan se­ çilmes i n i n sakı ncaları na işaret ederek, h ü kü met taraf ı ndan atan mas ı n ı önerd i ve profesö r seç i m i kon usu nda da şu sözleri söyled i : " H içbi r mesele, ün iversite n i n isti kba l i i ç i n profesörleri n seç i m i v e atanması kadar önemli değ ild i r. Halen tatbik ed i­ len sisteme göre , hocayı , alakadar diğer hocalar bulmakta21 5

d ı rlar . . . Alakadarlar, fena hakim lerd i r. On ları n görü ş l e ri al ı n ­ mal ı , fakat karar başka makamlarca ve ri l me l i d i r. " Ü n ive rsitede refo rm u gerekti ren başl ıca sebepler, dö­ nemin M i l l i Eğitim Bakan ı Reşit Galip tarafı ndan dile getiril­ m i ştir: " Darülfü n u n u n fakü lte ve d iğer b i ri mleri aras ı nd a b i l i m ­ s e l işbirl i ğ i n i sağlayacak koo rd i nasyon yoktur. Ö ğ reti m üye­ leri , ü n iversite d ı ş ı ndaki çal ı şmaları dolayıs ıyla eğitim ve öğretimle yete rince i l g i l e n memekte ve kendileri n i yal n ı z be­ l i rl i saatlerdeki derslerden soru m l u sayarak, b i l i msel araşt ı r­ malardan uzak kalmaktad ı r. B u n u n sonucu olarak da, ya­ y ı n lar çok azd ı r. Darülfü n u n ve ona bağ l ı fakü lte lerdeki yö­ netimle i l g l i makamlara seçi mle g e l i n mekted i r. Ö ğ reti m üyeleri aras ı nda ihtiras, sü rtüşme ve anlaşmazl ı klar doğ­ muştur. D ı şardan etkin bir deneti m yoktur. " P rof. Malche tarafı ndan veri len raporu i nceleye re k uy­ g u n b u l an TB M M ' n i n kabu l ettiği 2252 sayı l ı ka n u n ile 3 1 Te mmuz 1 933 g ü n ü İ stanb u l Darülfü nunu kald ı rı ld ı v e yeri­ ne 1 Ağ ustos 1 933 ta ri h i nden itibare n h izmete g i rmek üze­ re " İ stanbul Ü n ivers ites i " ad ı ile yen i bir yükseköğretim ku­ rumu ku ru l d u . Tü rkiye C u m h u riyeti'nin ilk ün ive rs ites i olan İ stanbul Ü nive rs ites i ' n i n yön eti minde köklü değ i ş i k l i kler ön­ gören kanun ve yönetmel i kler, b u tarihten itibare n yürü rl ü ­ ğe g i rd i . Türk mevzuatı nda " ü n ive rsite" sözü , i l k k e z b u ka­ n u n i l e yer ald ı .

Altın Çağ : 1 933-1 94 6 Bu dönemde İ stanbul Ü n i ve rsitesi'nin yö net i m i rektö r­ deyd i . Rektör, M i l l i Eğiti m Bakan ı n ı n önerisi üzeri ne Cum­ h u rbaşka n ı tarafı ndan, dekanlar da re ktörün önerisi üzeri ne M i l l i Eğitim Bakan ı nca ata n ı yo rd u . Rektör üniversiteyi tems i l etmek, ü n iversite teş kilatı n ı d üzenlemek, akademik çal ı ş maları yü rütmek ve denetle21 6

mek, ü n iversite n i n bütün kurumlarla m u habereleri n i yap­ mak, mali kon u larda ita a m i ri olmak g i b i yetkilerl e donat ı l ­ m ı şt ı . B u kan u na göre rektör, fakü lte ku ru l ları n ı ayrı ayrı veya bi rarada toplantıya davet edeb i l d i ğ i g i b i , bunlara baş­ kan l ı k da ede b i l m e kte idi . P rofesörl ü k kad ros una atama da, fakülte ku ru l u ta raf ı ndan göste rilen 2-3 aday aras ı ndan M i l l i E ğ i t i m Baka n ı nca yap ı l maktayd ı . Atat ü rk' ü n gerçekleştird i ğ i devri m le ri n önem l i b i r par­ ças ı n ı o l u ştu ran refo rmu n amac ı , ü n i versitelerdeki eğiti m, öğ reti m ve araşt ı rma çal ışmaları n ı n çağdaş Bat ı ülkelerin­ deki d üzeye ç ı karı l ması ve bu ü l kelerde uygu lanan ü n iver­ site yönet i m düzen i n i n Tü rkiye'ye geti ri l mesiyd i . Reform , " Ü n ive rsite l e ri n , toplumun seçtiği o rgan lar tarafı ndan denet­ lenmes i " i l kesine dayan ıyord u . N iteki m 1 933'ten 1 946'ya kadar geçen dönemde, araş­ tı rmalar h ı zla a rt m ı ş , yükseköğ reti m i n d üzeyi yükselmiş, büyük başa rı lar sağlanm ı ş ve ü n ivers ite alt ı n çağ ı n ı yaşa­ m ı şt ı r. ( İ hsan Doğramac ı , G ü n ü m ü zde Rektör Seçimi ve Atama Krizi-Tü rkiye'de ve D ü nya'da Y ü kseköğretim Yöneti­ mine Bir Bakı ş , s . 1 5)

-

54

-

1 9 3 3 y ı l ı n d a H itler Almanyasından ayrılınca Türkiye'ye davet e d i le n , 1 9 5 2 yılına kadar İ stanbul ve Ankara hukuk fakülte l e r i n d e d e r s l e r vere n , A l manya'ya d ö n ünce Hür Ber­ lin Ü n iversite 'sinde , emekli olduğu 1 N isan 1 9 6 7 tarihine kadar iki dönem re ktörlük yapan Prof . D r . Ernest E. H irsch , 3 0 ' l u yıl larda yapılan "ün iversite reformu" hakkın­ d a şu b i l g i l e r i veriyo r :

217

İ slam h u kukunda " med rese" (bazen iki 's' ile d e yaz ı l ­ maktad ı r) dend iğinde, b i r cami n i n bü nyesi içindeki h u ku k­ ilah iyat yüksekokulu anlaş ı l ı r. Tü rkiye'de bu kavram, başka meslek yü ksekoku l ları na da teş m i l ed i l m işti r. 1 933 yı l ı nda kapat ı lan İ stanb u l Darülfü n u n u çerçevesi içinde 5 med rese b u l u nmaktayd ı . Bir t ı p, bir h u kuk, bir edebiyat, bir i lahiyat ve b i r de fen b i l i m l e ri med reseleri . 1 924'te n bu yana, yan i 1 923 Ekimi nde Tü rkiye C u m h u riyet i ' n i n kurul mas ı ndan son­ ra, tüm eğ iti min laikleşti ri lmes i n i n b i r so n ucu olarak med re­ seler gerçi "fakülte" ad ı n ı a l m ı şlard ı , ama barı nd ı rd ı kları ru h zerrece değişmemişti . İ stanbul Ü n iversitesi ' n i n 1 933 y ı ­ l ı nda ye niden kurulmas ı ndaki amaç, İ slamdan kaynaklanan bu med rese ru h u n u kökünden silip atmak ve yerine Bat ı Avrupa geleneğ i nde b i r ü n iversitenin me rkezi n i ol uştu raca­ ğı b i l i m özgü rl ü ğ ü n ü getirmekt i . H u ku k fakültesinde, buna i l işkin güçlükler, öze l l i kle ke ndini hissetti rmekteydi ; asl ı nda soru n , İ slam ı n damgas ı n ı vu rduğu b i r hukuk medresesi yerine laik b i r hukuk b i l i m le ri fakültesi koymakt ı . B u g üçl ü kl e ri kavrayabilmek için ise, ba­ zı ön bilgi lere sahip o l mak g e re kiyo rd u . Ben de 1 933 son­ baharı sonuna doğ ru İ stanbul'da çal ışmalarıma başlad ı ğ ı m ­ da b u bilgi lere sahip değild i m , oysa bunları b i l mek pek çok şeyi benim için daha anlaş ı l ı r ve daha kol ay kı lacakt ı . İ slam H u kuku (şe riat) , İ slam ı n ayrı l m az b i r parças ı d ı r. İ slam ise, i nsan lar a rası i l işkide d i n i - kutsal ve d i n i ol mayan­ laik olan ayrı m ı tan ı maz. Bunun sonucu olarak, med resede öğretilen h u kuk, insanlar aras ı i l işkileri ve gündel ik hayat ı n işlerini kurallara bağlama v e düzenleme kon u ları nda da, özünde İ slam ı n öğreti lerince beli rlenmişti . Bun lar, yüzy ı l l a r boyunca M ü s l ü m a n h u kuk hocaları taraf ı ndan bir son raki kuşaklara aktarı l m ı ş ve ge lişti ri lmiş olup, hatta devlet yasa­ s ı h a l i nde kod ifiye ed i l m i ş l e rd i r. N iteki m , kapitülasyonlar denen an laşmalar sonucunda, Osma n l ı İ mparatorl uğ u'yla 218

pek çok H ı ristiyan devlet a ras ı nd a a n l aş m aya bağ lanan ko nsolos l u kl a r ı n ya rg ı lama yet ki s i , yabanc ı ları , İ slam öğre­ tisinden kayn a k l a n a n d i n i ya rg ı la m a n ı n d ı ş ı nd a tutmayı amaçl ar. B u düzenleme, daha Osma n l ı İ mparato rl u ğ u s ı ra­ sı nda bile bir d iskri m i n asyon o l a ra k görü l müş ve n i h ayet 1 923 Lozan Barı ş Antlaşmas ı y l a ta m a m iyle o rtadan kald ı ­ rı l m ı ştı r. Ancak b u , Tü rkiye ' n i n zaman geçi rmeksizin b u d i ­ n i yarg ı n ı n ye ri ne İ slam ı n etki leri nden bağ ı ms ı z b i r d ü nyevi yarg ı ö rgütlemesi ve madd i h u ku ku da b u n a uyg u n olarak değişt i rmesi ö n koş u l u na bağlan m ı ş t ı r . Esas ı nda İ slami esas lara daya n m ayan yaba ncı yasaları n çevirileri o l a n , kapsam l ı T ü rk kan u n l a rı ç ı ka rı l arak, o g ü n e kadar İ s l am ı n damgas ı n ı taş ıyan gelenek ve ka n u n h u ku k u n u n saf d ü n ­ yevi kan u n la rla bağdaşmayan t ü m h ü kü m le ri , kes i n l i kle kald ı rı l m ı ş ve ö rn eğ i n İ sviçre'den a l ı n a n Medeni Kanun ve Borçlar Kan u n u , İ cra ve İ flas Kan u n u , H u kuk Usulü M u ha­ ke meleri K a n u n u g i b i , Al manya'dan Deniz Ticareti Kan u n u v e Ceza U s u l Kan u n u , İ talya'dan Ceza Kanunu al ı n m ı ştı . Fakat, kan u n koyu c u n u n eski h u kukun yok edilerek yen i kan u n ları n y ü rü rl ü ğ e g i rmesi yö n ü ndeki b uyru ğ u , başlan­ g ı çta etkis i z kald ı : Yürürl ü kten kald ı rı la n h u kuk da facto olarak varl ı ğ ı n ı s ü rd ü rd ü ; ç ü n kü y ü rü rlüğe konan yen i ka­ n u n l a r da facto o l a rak uyg u l a n m ı yord u k i ! Bu kan u n l a r, i l k başta , i d e a l d ü z e n i ifade ede n sözse l eserlerd i ; gelecekte i nsan l a r a ras ı ndaki i l işkiler ve koş u l ları n g e rçek düze n i , iş­ te b u ideal d üzen doğru ltusunda değişecek ve gelişecekti . Bu ise, ancak b u n l a rı n uyg u la n m as ı i l e , yani h al k ı n ve hu­ ku kçu l a rı n b u kan u n ları ku llanmaları i l e m ü mkünd ü . Türk n üfus u n u n büyük çoğ u n l u ğ u , 1 920' 1erin o rtalarında okuma yazm a b i l e b i l m iyo rd u . Bu olgu b i r ya na, kan u n ları n sadece Res m i G a zetede yayı mlanma yol uyla i l an ı , uygarl ı k bak ı ­ m ı n d a n e n i l e ri g itmiş devletlerde b i l e halkı n "çeki rdeğ i ne" ulaş m azd ı . Bu nedenle, hukuk öğret i m i ve yarg ı arac ı l ı ğ ıyla 21 9

b u ye n i kan u n lara hayatiyet kaza n d ı rmak büsbütü n ö n e m l i o l m uştu . Oysa, y e n i kan u n l a r ı kabul etti rme aç ı s ı ndan öze l­ l i kle h u kuk öğ reti m i n i n ve hukuk öğretisi n i n taş ı d ı ğ ı me rke­ zi önem ya hiç kavranma m ı ş ya da yete ri nce cidd iye al ı n ­ mam ı ştı . İ stanbul H u kuk Fakültesi' n i n 1 933'te yen iden oluşturul­ mas ı nda, esas mese l e n i n n e olduğunu daha iyi anlatab il­ mek içi n , bu konudaki makalemden b i rkaç parag raf ı aşağ ı ­ y a al ıyorum: İ sviçre Medeni Kan u n u n u n Tü rkçeye çeviri s i n i n haz ı r­ lan mas ı s ı rası nda Tü rk Parlamentosu b i r yandan da Adalet Bakan l ı ğ ı ' n ı n An kara'da b i r h u ku k okulu ku rma yol u ndaki başvurusunu i ncelemekteyd i . Tart ı şmalar s ı ras ı nda, ü l ke­ deki ciddi haki m aç ı ğ ı na d i k kat çeki l d i . O y ı l larda T ü rki­ ye' n i n yegane hukuk fakü ltes i n i oluşturan İ stanbul H u ku k Fakü ltesi'nden h e r y ı l l isans d i p lomasıyla mezun olan öğ­ renci say ı s ı n ı n olağanüstü d ü ş ü k olduğu ( 1 925 yı l ı nda 20 ile 30 aras ı nda) , üste l i k bu kişi leri n istedi kleri mesleği seç­ mekte özg ü r old u kları bel i rt i l d i . Bunlar, isterlerse haki m l i k mesleğ ini seçer, isterlerse se rbest çal ı ş ı rlard ı , a m a haki m l i ­ ğ i seçseler b i l e , bu kimse l e r "bizim istediğimiz h u k u k u n ge­ l işmesi açı s ı ndan değersiz"diler (çü nkü, gelenekse l İ slam h u ku ku düşünüşüne göre eğiti l mişlerd i ! ) . Adalet Bakan ı , Tü rkiye ' n i n yen i başkentinde "yeni h u kukun öğ reti l mesi ge­ rektiği n i " vurgulad ı . B i r m i l letveki l i , yen i kurulacak olan hu­ kuk oku l u nda da İ stanbul H u ku k Fakültesi' ndeki m üfredat p rogram ı n ı n benimsenmesi ve ayn ı derslerin okut u l mas ı gerekt i ğ i n i söyled i ğ i nde ise, resm i otu ru m tutanağ ı na şöyle b i r ünlemin geçtiğ i n i gö rüyo ruz: "Yal n ı zca An kara ruh uyla ! " Başlan g ı çta An kara Ad l iye Mektebi denen b u meslek yük­ sekoku lunun 5 . 1 1 . 1 925 tari h l i aç ı l ı ş konuşmas ı nda Atat ü rk, b u g ü n k ü An kara Ü nive rsitesi'ne H u kuk Fakültesi b i n as ı n ı n g i rişinde me rme re yaz ı l ı o l a n ş u sözleri söylem işti r: 220

" C u m h u riyet i n m üeyyidesi olacak bu b üyü k m üessese­ nin küşad ı nda h i ssettiğim saadeti hiçbir teşebbüste d uyma­ dım." B u sözler, ancak v e ancak Avrupa h u ku k d ü ş ü ncesi doğru l t usunda e ğ iti l m iş bir h u k u kç u l a r o rd u s u n u n yetişti ri l ­ m e s i sayes i nde ve b u n ları n yetişmesinden so n ra refo rm la­ rı n o l u ştu rd u ğ u m uazzam ese ri n ebed iyyen g üvence alt ı ­ na a l ı n a b i l ece ğ i n e , yan i l a i k b i r C u m h u riyet çerçeves i için­ de, devlet ve h u ku k hayatı n ı n d i n i n vesayetinden ku rtarı l ­ mas ı , d i n i m a h kemelerde n , İ slam d ü ş ü nces i n e göre eğiti l ­ miş h a k i m l e rd e n , kı saca , yüzy ı l l a r boyu nca Osman l ı İ mpa­ rato rl u ğ u ' n u n haki m l e ri n i n eğ iti l d i ğ i yerler olan ve henüz b i r yıl önce kap ı l arı kapat ı lan İ slam i l a h iyat , h u k u k ve ede­ biyat y ü ksekok u l l a r ı n a hakim olan ruhtan arı nd ı rı l mas ı n ı n ancak b u yo l la m ü mkün olduğuna beslenen i nanc ı n b i r ifa­ des id i r. P rofesör Malche' ı n raporunda, 1 932/33 ders yı l ı nda İ s­ tan b u l 'daki h u kuk öğrenc i l e ri n i n say ı s ı 1 .048 olarak veri l ­ m i ştir. B u n ları n i s e sadece 1 29'u lisans s ı nav ı ndan hemen önceki son s ı n ı fa gel mişlerd i . Malche, es ki ve modas ı geç­ miş ö ğ reti m ve öğrenme yöntemleri n i eleşti rir: Ü n ive rs ite hocas ı , ö nceden hazı rlan m ı ş b i r metni okur, öğrenci ise, bu met n i ezberlemek zorundad ı r. Tü rkçeden başka d i l b i l me­ yen ö ğ renciler, dersler d ı ş ı nda, herha n g i b i r başka kaynak­ tan yararlanma ya da bilgi ed i n me i m kan ı n a sah i p değ i l d i r­ ler, ya da pek ender durumlarda bunu başarabi l i rler. Asl ı n ­ d a pe riyod i k o l a rak yayı mlanan mes lek derg i leri n i b i l e içe r­ meyen kitap l ı klardan kitap ödünç alma d iye b i r eyl e m i n var­ l ı ğ ı d a h i b i l i n mez. İ sta n b u l 'daki eski h u kuk fakültes i n i n pek çok öğretim üyes i n i n yen i kanun lara karş ı , zaten Ankara'da yen i bir h u ­ kuk oku l u açma konusundaki tart ı şmalarda da kend i n i be l l i eden tutu m u , o g ü nkü Eğitim Baka n ı Dr. Reşit Galip'in 221

1 . 8 . 1 933'te yap m ı ş olduğ u , y u karıda da değ i n d i ğ i m i z , res m i aç ı klamada da serg i le n m e kted ir. Bakan , T ü rkiye'de b üyük politik ve sosyal devri m l e r g e rçekleşi rke n İ stanbul Darülfü­ n u n u ' n u n b u n lara ta rafs ı z bir gözle seyi rci kal d ı ğ ı n ı da söy­ lemişti . H u kukta rad i kal d e ğ i ş i kl i kler o l u rke n , İ sta n b u l H u ­ kuk Fakü ltes i , sadece ye n i kan u n ları m üfredat porgra m ı na al makla yetinmişti. Ders cetve l i nde İ slam H u ku ku ağ ı r bas ıyord u . Zaten hoca ları n heps i , genel devlet l e r h u ku ku okutan bir F ra n s ı z profesö r d ı ş ı nd a , eski T ü rk yan i İ s l a m i h u kuk yap ı l arı ve d ü ş ü nce s ü reçleri içinde yet i ş m i ş l e rd i ve bu nede n l e de d e rsleri n i bu ruhta ve riyo rla rd ı . On y ı l ı aşkı n b i r s ü red i r ya da daha uzun b i r zaman d a n beri şe riat h u kuku okutmuş olan b i r p rofesö rü n , med e n i h u kukta ve u s u l h u ku ku nda İ sviçre kanun ları yürü rlüğe ko n d u ktan sonra b i l e b u İ slami d ü ş ü nce d ü nyas ı nda çakı l ı p kal ması kaç ı n ı l mazd ı . Laik­ leşti rmeyi uyg u lamak için e n büyük ölçüde İ slami z i h n iye­ t i n etki s i nde kal m ı ş ve bu z i h n iyet taraf ı ndan be l i rl e n m i ş olan h u ku k alanları n ı n , b u z i h i nsel bağ ı n d ı ş ı nda olan h o ­ c a l a r taraf ı ndan, ya n i i t h a l ed i l e n yabancı kan u n met i n le­ rinde d i l e gelen z i h i nsel ve ö rfsel kavramlarla yaşaya n ya­ banc ı p rofesörler ta raf ı ndan ö ğ renc i l e re öğret i l mesi zorun­ l uyd u . Demek ki , özell ikle b u h u ku k alanları için yabancı p ro­ fesörle ri görevlendi rmek a n l am l ı ve amaca uyg u n d u . Ç ü n kü bu alanlardaki geleneğ i n kı r ı l ması gerekiyo rd u . Öteki alan­ lar için ise, kapat ı lan eski fakü lteden uyg u n profesö rle ri ye­ ni kurulan fakü lteye almak m ü m kü n d ü . P rofesör Malche' ı n rapo ru nda b u yeni ku ru lacak h u ku k fakü ltes i için o n i ki esas kürs ü öngörü l m üşt ü . E ğ i t i m Bakan ı n ı n görüşüne göre , bu kürsü leri n yarı s ı , yabanc ı profesörlere veri l me l iyd i . Ama ü n iversite n i n aç ı l ı ş ı s ı rası nda, ancak ü ç h u k u k kü rsüs ü n ü n yan ı s ı ra dört i ktisat 222

ve sosyal b i l i m kürsüsüne yabancı profesörleri n getirilebildi­ ği, yabanc ı , h atta m ü mkü nse b i r İ sviçreli p rofesör için öngö­ rü l m ü ş olan Roma h u kuku ve Türk mede n i hukuku kü rsüsü­ n ü n h e n ü z boş old uğu görüld ü . Derslerin dağ ı t ı l mas ı ve d e rs p ro g ra m ı n ı n yap ı l ması s ı ras ı nd a ise, öze l l i kle normal b i r h u ku k fakü ltes i n i n hem hukuk, hem i ktisat, hem de sos­ yal b i l i m le r fakü ltes ine dön üştü rü lmesinden kaynaklanan baz ı g ü ç l ü kler ç ı ktı . Fakü lte bü nyesi ndeki hukukçu ol mayan b i l i m ada m ları n ı özel bir İ ktisat ve Sosyal B i l i m l e r Enstitü­ s ü nd e toparlamak ve böylece ke ndi alanları nda seminerler ve d e r i n leşt i rici d e rsler ve rmeleri n i sağlamak akla gelen bir çöz ü m d ü . Başka bir çözü m önerisi ise , bu derslere de hu­ kuk eğ iti m i müfredat ı içinde yer vermek; gene başka bir ö n e ri de, bağ ı ms ı z bir i ktisat ve sosyal b i l i m leri fakültesi ku­ rulana kad a r her iki seçeneği de uygu lamakt ı . Son u nda, hu­ k u kç u ol mayan p rofesö rleri, H u kuk Fakü ltes i çerçeves i için­ d e o l uştu ru lacak bir İ ktisat ve Sosyo loj i Enstitüsü bü nyesin­ d e top l amaya ve bu enstitü, b i r fakü lte mertebesine yüksel­ t i l e n e kadar, b u hocaları n dersleri n i h u ku k m üfredat ı na kat­ maya karar veri l d i . N iteki m söz konusu enstitü, 1 937 y ı l ı nda fak ülte o l m uştur. Böylece , P rofesö r Malche' ı n plan ı nda ön­ g ö rü l m ü ş olan tek b i r kürs ü , tam yed i kü rsüye bö l ü nmüş ol­ d u . A l m a n meslektaşlardan Röpke ve Neumark genel ve özel i ktisat b i l i m i , Kess ler sosyoloj i ve R ü stow da i ktisad i coğ rafya k ü rsülerinin baş ı n a geçtiler. ( P rof . Dr. E rnst E . H i rs c h , A n ı ları m , T Ü B İ TAK Yay ı n ı , s . 225 v e deva m ı )

-

55

-

' H a l kevleri' n i Dündar Soyer'den d i n leyel i m : H a l kevleri, köy enstitüleri , yazı devri m i v e b i rb i ri n i ko223

valayan d iğer b i r dizi devri m , m i l leti n i çağdaş ve g üçl ü b i r düzeye ulaşt ı rmak isteyen Atatü rk' ü n , nas ı l gözü n ü kı rpma­ yan büyük bir devri mci old u ğ u n u gösteri r. K ı rm ı z ı püskü l l ü festen şapkaya, şalvardan mede n i g iys iye , ka ra çarşaftan kad ı n ı kad ı n l ı ğa kavuştu ran ş ı k ve za rif g iysilere uzanan b i r d i z i yen i l i kler, Türk topl u m u n u çağdaş d ü nya kültürüne gö­ türen köklü yen i l i kler old u . Çocukluktan delikan l ı l ı ğa uzanan s ü reçte yaşad ı kla­ rı m , kes i n çizg i lerle b i rb i ri n d e n ayrı şan , adeta günd üzle ge­ ce kadar b i rbirine zıt, önem l i farkl ı l ı klar ol uşturuyo rd u . Bu dönüşüm zaman zaman ken d i m i aynen J u les Vern e ' n i n masal kahraman ları na benzetmeme neden ol uyo rd u . ( B u n ­ lardan t e k baş ı na Lat i n harfleri n i kabu l etmek b i l e , b i z i b i n ­ yı l l ı k al ı ş kan l ı kları m ı zdan koparan büyük b i r cesaret ö rneği­ dir.) Bat ı d ü nyas ı nda yaşan a n Rönesans ve Reform hare­ ket i n i bir türlü gerçekleştiremeyen Doğ u n u n b i nyı l l ı k sosyal ve kü ltü rel yap ı s ı ndan ve de İ slamiyeti n klas i k kat ı ku ra l la­ rı ndan kurtulman ı n tek yo l u , devri mlerin s i h i rl i kan atları na yap ı şmakt ı . . . B i r u l us u n genelde yetişip geleceğe hazı rlan mas ı için klasi k yöntemleri ve kuru m l a rı vard ı r. Bun lar b i l d i ğ i m iz öğ­ ren i m ve eğitim ku ru mları d ı r. Ancak o günün Tü rkiyesi için bu kuru mlar yetersi z kal ma ktayd ı lar. O nedenle giderek aç ı lan b u farkı o rtadan kald ı rman ı n yol u , toplu m u n bütü n ü ­ n ü n e n kısa b i r s ü rede eğitimde, öğretimde , kültürde , sa­ natta ve b i l i mde çağdaş d üzeye kavuştu racak bir başka ku­ ru m i h das etmekti. İ şte h a l kevle ri , bir halk kültür devri m i olarak b u nedenle başlat ı l m ı şt ı r. Tüm çal ı ş maları dokuz dalda yü rütülüyo rd u . 1 - Türk edebiyat tari h i 2 - G üzel sanatlar 3- Tiyatro 224

4- Spor 5- Sosyal ya rd ı m 6 - H a l k dershaneleri ve kurslar 7- Kitap l ı k ve yayı n 8- Köyc ü l ü k 9- M üze ler v e sergiler B i l i n d i ğ i g i b i halkevleri , Balkan Savaş ı ' ndan so n ra Hamd u l lah S u p h i tarafı ndan kurulan eski T ü rk ocakla rı n ı n b i r uzant ı s ı d ı r. K u ru l u ş tari h i olan 1 932'den 1 950'ye kadar hal kevleri n i n say ı s ı 474'e, halkodala rı n ı n say ı s ı ise 4 . 306'ya u l aş m ı ştı . Bu baş dönd ü rücü b i r h ı zd ı r. D ü nyan ı n . h içb i r ye ri nde b u g ü n e kad ar benzeri ol mayan b u ku ru l uşlar, so n raları gelişkin ü l keleri n a kademisyenleri nce i l g iyle i rde­ lenmiş ve yeni b i r i l g i nç kurum olarak ben i msenmişir. H a l kevleri ve halkodaları , bütün b i r topl u m u n kü ltü rel ve sosyal kal k ı n ması n ı n odaklaşt ı rd ı ğ ı , uygarl ı ğ ı ve özg ü r­ lüğü s i mgeleyen b i rer barış yuvas ı o l m uş i d i le r. Halkevle riy­ le kasabalara , şehi rlere, halkodaları ile de köylere ı ş ı k ve kü ltü r g idecekt i . Kafalar ı ş ı yacak, ayd ı n lanacakt ı . Köye sağ l ı k g idecek, bay ı nd ı rl ı k g idecek, eko n o m i g idecekt i . Köyle rde, kentlerde özg ü r i nsan , uygar i n s a n , h o ş görülü insan yetişecekti. H a l kevleri i l e i l k tan ı şmam okul s ı raları nda, lise talebe­ si i ke n spor ve tiyatroya olan i l g i mden kaynaklan m ı şt ı . Spo­ ra ve tiyatroya i l g i d uyan ağabeylerimiz f ı rsat buldukça hal­ kevlerine d evam ederlerd i . Basketbol , voleybol gibi salon sporları , müzik dershaneleri, resi m yarışmaları , tiyatro sah­ neleri i l g i mizi çeke rd i . Bizler de zaman zaman o tari hlerde i l g i odağ ı olan E m i nö n ü ve Beyoğlu halkevlerine koşard ı k. B u g ü n nerede p iyano veya herha n g i b i r başka müzik enstrü man ı kullanan bi risi n i görsem, elinden kitabı düşme­ ye n o k u ma merakl ı s ı ile karş ı laşsa m , tiyatro , s i nema g işe­ leri n d e kuyruğa g i ri p s ı ras ı n ı bekleyen n u r yüzl ü , beyaz 225

saç l ı b i r i nsan görse m , b u n lardan her b i ri n i halkevleri n i n derin heyecan ı n ı n ayd ı n latt ı ğ ı s ı cak, mütevazı fakat inanç l ı kucağ ı ndan yetişen insan lar olarak tan ı m ları m . Okul arkadaşları mdan , ağabeylerimizden b i rçoğ u n u n g üzel sanatlarda, edebiyatta, m ü z i k d ü nyas ı nda, tiyatro ve s i n e mada şöh ret olanları n kabi l iyet ve yetenekleri n i halkev­ lerinde geliştirdikleri n i çok iyi hat ı rl ı yoru m . As l ı nda ben hal­ kevle ri n i ve halkodaları n ı idare hayat ı mda, kaymakaml ı k dönemlerimde daha çok tan ı mak fı rsat ı buld u m . Bol u vila­ yet i n i n Ka radeniz sah i l i nde Akçakoca kaymakam l ı ğ ı m s ı ra­ s ı nda, halkevleri ve halkodaları ile çok daha yakı ndan i l g i ­ l e n me i m ka n ı e l d e etti m . İ l k işlerimden b i risi kasabaya e lektrik getird i kten he­ men sonra halkevi binas ı n ı i nşa etmekti . Halkevleri n i bütün yö nleriyle gerçekleşti rmeye koyul muştum. Bu kült ü r yuvas ı , aç ı l ı ş ı ndan kısa b i r s ü re sonra kütü phanes i , müzik dersha­ neleriyle, genç-i htiyar insan larla dolup taş ıyord u . Konfe­ ranslar verd i riyo rd u m . Ayd ı n lanma çağ ı küçücü k Karadeniz kasabas ı n ı , i nsanları n ı kültür ve medeniyetin n i metleriyle kucaklaşt ı rıyord u . B i rbi ri n i kovalayan devri mlerin a rkas ı n­ daki toplumsal heyecan, cehalet ve taassubun ya rat m ı ş ol.­ duğu boşluktan kurtulman ı n yol u n u açm ı ş oluyord u . Küçü­ ğü, büyü ğ ü , yaşl ı s ı , genci ayn ı frekansta bi rleşerek, "On y ı l ­ da on beş mi lyon genç yaratt ı k her yaştan" marş ı n ı hayk ı r ı ­ yorlard ı . Ne yazı k ki heyecan ı n doruğa vard ı ğ ı o g ü n lerden kısa bir s ü re son ra, takv i m l e r 1 95 1 ' i gösteri rken, 5830 say ı ­ l ı yasa i l e hal kevleri v e h a l kodaları kapat ı ld ı . Halkevle ri ve halkodaları n ı n kapat ı ld ı ğ ı sı rada S ı nd ı r­ g ı 'da kaymakamd ı m . Ayd ı n la n ma dönemine en büyük ı ş ı k ve ren ku rumlardan b i ri olan halkevle ri ve halkodaları n ı n ka­ pat ı l mas ı ka rş ı s ı nda, ı st ı rap d uymamak mümkün değ i l d i . Hele S ı n d ı rg ı kasabas ı n ı n e n g ü z e l yeri nde, İ stanbul- İ zmir g üzerga h ı üzerinde b u l u n a n o güze l i m halkevi binas ı n ı n 226

ö n ü n d e n geçerke n , ca m l ı pence re l e ri n a rkas ı nda üst üste y ı ğ ı l m ı ş koltukları , sandalye l e ri , masala r ı , g e l i ş i güzel tor­ balara dold u ru l m uş kitapları , spor levaz ı mat ı n ı , piyanoları , ke ma n ları , g itarla rı , toz toprak içinde y ı l l a rca tasfiye edile­ meye n b u eşya l a r ı sey retmekten hüzün d uyard ı m . . H a l kevleri n i n çat ı s ı alt ı nda yetişen m eş h u r tiyatro ve s i n e m a s a n atka rl a r ı m ı zdan , ü n l ü ressa m ve heykelt ı raşları ­ m ı zd a n , i l k ş i i rl e ri n i ve öykü l e ri n i h a l kevi derg i lerinde ya­ y ı m l a m ı ş ozan ve yazarları m ı zdan acaba kaç tanesi şimdi hayattad ı rlar? Arad a n ne redeyse yarı m yüzy ı l geçmiş b u l u n uyor. Bu­ gün d ü ş ü n üyo rum da bütün yabanc ı l a rı n hayran l ı kl a i ncele­ d i kleri hal kevleri n i n , m i l l etimizi genciyle, yaş l ı s ı yla cah i l i ve okumuş uyla çağ ı n i leri kültü r seviyes i n e taş ı yan bu büyük devri m i n yol u n u kapayan o zamanki i ktid arı n kapatma kara­ rı n ı bir türlü affed emiyoru m . C u m h u riyetin kuruluşunda, baş ı ndan s o n u n a kadar Atatü rk' ü n bütü n devri mlerinde yan ı nda b u l u nan Celal Ba­ ya r' ı n , Demo krat Parti ' n i n C u m h u rbaşka n ı olarak arkadaş­ ları i le i ktidar oluşları ndan bir y ı l bile geçmeden böyles ine hal ka dönük b i r kültür atı l ı m ı n ı tari h i n deri n l i klerine el leriyle göm meleri , affedi lecek bir davran ı ş değ i l d i . Bunu bel i rti rken c u m h u riyetimizi n felsefesi n i en içte n l i kle, b i l i nçle uygulayan gerçe k devri mcileri ; Necati leri, Hamd u l la h Suphileri, Reşit Galipleri, Recep Pekerleri , Hasan Alileri ve diğer bütün Ata­ türk devri mcileri n i m i n netle a n ı yoru m . Eğer bu kültü r mües­ seseleri b u g ü n le re kadar yaşa m ı ş olsalard ı , şimdi bir türlü çözemed i ğ i m iz ekonomik, sosyal ve siyasal soru n ları m ı z ka rş ı s ı nda aciz kal mazd ı k. V e hatta bu g ü n bizi Avrupa Birli­ ği'ne a l m amakta d i renenlerin ve küçümseyenleri n karş ı s ı n ­ da ezikl i k h i ssetmez v e b u kozu ellerine ve rmezd i k . ( D ü n ­ dar Soye r, C u m h u riyetle Ad ı m Ad ı m O l aylar, Anı lar, B ü ke Yayı n ları , s . 59 ve devam ı ) 227

-

56

-

Atatürk'ün insancıl yönleri ve halkla il işkileri hakkında yazılanlar bana her zaman ilginç gelmişt i r . İ şte bi rkaç ör­ nek:

A Paşa' n ı n yaz ı masas ı üzerinde as ı l ı güze l bir Türk Han ı mefend isinin portresine göz ü m tak ı ld ı . "Ne güzel bir yüz ! " ded i m . Paşa bel i rl i bir g u ru rla, "Annem" yan ıtı n ı verd i . "Benim kendisini görmek büyü k zevkine e rmek olana­ ğ ı m bulunup bulunmad ı ğ ı n ı so rma m , patavats ı zl ı k say ı labi­ l i r m i ? " ded i m . " Ç o k hasta. Dokto rla r gece gündüz yan ı nda. Ne yaz ı k k i a rt ı k iyileşemeyeceğinden korkuyoru m . " Hastan ı n dairesine giden merd ivenden ç ı kı p odas ı na g i ri nce, kend isini yastı klara yasla n m ı ş , geniş b i r d ivanda otu rmuş bulup şaş ı rd ı m. O anda, son u n ne kadar yak ı n ol­ d uğuna inanmak zor geld i . M ustafa Kemal , " N e yaz ı k k i acı ları n ı n kaynağ ı ben i m " ded i , "O, şu anda, b e n s ü rg ü nde i ke n , ben i m i ç i n döktüğü yaşları n ve duyduğu s ı k ı nt ı ları n bedelini ödüyo r. " Fazla ko­ n uşamayacak kadar kalbi k ı rı l m ı ş , sesinde derin b i r üzüntü vard ı . Ben, "Şimdi o n u n utkusunu paylaşabilirs i n iz " ded i m . " O ğ l u n uzla ne kadar iftihar etseniz azd ı r. O baş l ı baş ı na olağanüstü b i r desta n . Ben sadece onunla konuşmuş ol­ maktan ve ese rle ri n i görmekten iftihar ed iyoru m . " Çok duy­ g u l u sözlerle bana teşekkü r ettikten son ra, "Tanrı ' n ı n kendi­ s i n e bu oğ lu anavata n ı k u rtarmak için gönderd i ğ i ne inand ı 228

ğ ı n ı " söyl edi ve "Oğ lum bana h e r za man çok iyi davran ı r" ded i . E n s evd i ğ i parfüm kokulu g üzel i p e k mend i l i b a n a ve­ ri rke n , bundan on y ı l kadar önce , i stanbu l'da, ben i daha ön­ ce görmüş olup o l mad ı ğ ı n ı sord u . "Olağan üstü b i r belleği va rd ı r" d iye m ı rı ldand ı Paşa. B i rkaç gün son ra a rt ı k hiçbirimiz bu sevg i l i Han ı mefen­ diyi görmek f ı rsat ı n ı elde edemeyecektik! Son raları , İ stanbul'da, Paşa'n ı n an nesine göste rdiği bağ l ı l ı ğ a at ı fta b u l u n mak isted i ğ i m bir yerde bi r Tü rk şunları söyled i : " Bu çok doğaldı r. Doğ u l u b i r davra n ı şt ı r. E l leri kanlan­ mış, ru h u ci nayetlerle kararm ı ş olsa da, i nsan annesi önün­ de sayg ı i l e eğ i l i r. G ü neş niçin parl ıyor d iye hayret eder mi­ siniz ki?" ( G race E l l ison , An ka ra'da B i r İ n g i l i z Kad ı n ı , B i l g i Yayı nevi , s . 204 v e devamı)

B Atat ü rk bize şöyle bir hat ı ra nakletti : - i stanbul'da b i r baloda i d i m . Sarı saçl ı b i r del i kan l ı ge­ lip karş ı ma d i k i l d i . Ad ı Ekrem yahut Kenan olacak . . . Bir ba­ lo içi n aş ı rı say ı l acak lauba l i l i klerle etraf ı ndakileri n d i kkatini çekmiş o l acak, b i r aral ı k o rtadan uzaklaştırd ı kları n ı h isset­ tim. Halbuki o n u n l a konuşmak da istiyord u m . Nihayet dön­ dü dolaşt ı bir f ı rsat ı n ı buldu gene karş ı ma ç ı ktı . Bana düpe­ düz, "S ize d i ktatö r d iyo rlar, doğru m u ? " ded i . Ona şu ceva­ bı ve rd i m : " Be n d i ktatör olsaydım s e n bana b u n u soramazd ı n . B i rtakı m i n k ı lap zaru retiyle b i rtakı m yen i l i kleri kabul etti rme­ ye çal ı şan adam d i ktatör değ i ld i r! D i ktatö r, hoşgörüsü olma­ yan adamd ı r. Karş ı s ı nda her fi ki r söylenemeyen adamd ı r. 229

D i ktatö r, kendi düşünce l e r i n e ayk ı rı fikir söyleye n l e re k i n g üden adamd ı r. B u n u n haricinde d i ktatörl ü k , teh l i ke , i n k ı ­ l a p , fevka lade zamanlard a laz ı m b i r demo krasi müessese­ s i d i r . Demokrasi tari h i nde böyle muvakkat d i ktatö rl ü kl e re rastlan ı r. Ben i m , on beş s e n ed i r, baz ı fiki rleri bu memleket hayrı n a kabul ettirmek i ç i n sarf ettiğ i m gayretlerde h içbi r şahsi end işe yoktur. Be n i m , belki demokras i n i n anlad ı ğ ı manada d i ktatö rl üğe benzer h a reketle ri m görü l m ü ştür. Fa­ kat , Ti ran asla olmad ı m . " Bu ves ile i le Atatü rk' ü n çok önemli b i r hat ı ras ı n ı d a nakletmek iste ri m . Rusya'd a n ke nd isine mensup b i r genç: " R usya'da birtakı m i n k ı lap hareketleri n i yü rütmek için terör olduğu b i r haki kattir. Fakat doğrusu buna hak verd i re­ cek sebepler de var. Eğer terör ol masa birçok i n k ı laplar bu s u retle yü rüyemez , " demişt i . Atatürk, karş ı s ı nda söylenen fikirler ne kadar ke ndi d ü ­ ş ü nces ine aykı rı o l u rsa olsun d i n lemeyi seve rd i . Ancak, ana p rensiplere ve esas davala ra aykı rı sözlere asla müsa­ ade etmezd i . B u sefer de ayn ı m üsamahas ı zl ı ğ ı göste rd i . M u h ataban ı n sözünü kesti . - Terör öyle b i r manivelad ı r k i , b i r defa i nsan o n u n kul­ puna elini kapt ı rd ı m ı , b i r daha b ı rakamaz. İ l k hareketle ri ke ndi tan zim edebi l i r. Fakat, ondan son ra kendi bildiği gibi dönecek olan makine n i n kol u kopu ncaya kadar esi ri o l u r . " ( M ü n i r Hayri Egel i , Atatü rk' ü n B i l i n meyen Hatı rala rı , İ stan ­ b u l , 1 954, s . 39 , 40)

c 1 9 3 2 yıl ından ö lümüne d e k Atatürk'ün yanında yaver o larak bulu n a n Cevdet Tolgay' ı n Nazmi Kal ' la yaptığı söyleşid e n b i r bölümü , 'not'larıma almadan edeme d i m : 230

Nazmi Kal : " G ö rev s ü reniz içinde pek çok i l g i nç olaya tan ı k o l m u şs u n u zd u r. Baz ı ları n ı anlat ı r m ı s ı n ı z ? " Cevdet Tolgay: " Efend i m , tabii hatı ra ç o k , fakat bun la­ rın içinden b i rçok h at ı ralar var ki Atatü rk' ü n karakte ri n i ifade eder. Atatü rk ka rakter itibarı ile çok hassas , hususi hayat ı n ­ d a g ü l e r y ü z l ü , neşe l i , ş e n bir i nsand ı . Bazen uzu n uzun kahkahalar ata rd ı . Hala kulaklarımda bu kah kaha sesleri . H a l k içinde doğ m u ş büyümüş bir insand ı . Halktan kopma­ m ı şt ı . H a l k içinde gezmeyi , halkla berabe r g ü l üp oynamayı seve n bir i nsand ı . H a l ktan saklayacak gizli bir taraf ı yokt u . A n ka ra'da v e i sta n b u l ' d a s ı k s ı k, gidilebi lecek lokal lere gi­ d e rd i . i sta n b u l 'd a d a Park Ote l ' i bil hassa severd i . Garden Bar, Tokatl ı yan , Pera Palas gibi lokal l e re g ider, b i l hassa Park Otel'de öğle ve akşam yemekleri ye rd i . "

Harmandalı n ı iyi oynard ı "Atat ü rk bizim dans etmemizi ço k i sterd i , dans ı sever­ d i . Atat ü rk baş ı n ı d ö n d ü rü r 'Kal k ı n dans edin' d iye bize işa­ ret eder. Dans etm e k , çeki ndiğimiz ko rktuğu muz bir şey de­ ğil ama dans edecek d a m ı bulmak mese le o l u rd u . B i r akşam, Park Otel çok kalaba l ı k, pazar akşam ı . Caz çal ıyor ama pist boş, herkes i n gözü Atatü rk'te; o n u n hare­ ketleri n i d i k katl e tetkik ediyorlar. Bir a ral ı k Atatü rk bana d ö n d ü , Atatürk'ten gözümüzü ay ı rmazd ı k, baş ı n ı çevirdiği zaman birimizin gözü i l e karş ı laş ı rd ı . Atat ü rk işaret etti, ya­ n ı na g itti m , 'Buyurun' ded i m . 'Caza söyle b i r harmanda l ı çals ı n , sen de oyna ' ded i . Hayat ı mda h iç zeybek d a n s ı oy­ n a m ı ş , hiç e l i n i kal d ı rm ı ş , i ki ad ı m atm ı ş insan değ i l d i m . H e rkes de bana bakıyor, yave r ç ı ktı o rtaya ki m b i l i r ne mari­ fetler yapacak d iye, halbuki bende bir şey yok. Kal kt ı m , ca­ za söyle d i m , e l i m i ka ld ı rd ı m , becere m iyo ru m bir türl ü , dola­ ş ı p d u ruyo ru m . D e rken Yave r Şü krü Bey kat ı l d ı bana, biraz rahatlad ı m . Sofrad a epey m isafir vard ı , teke r teker hepsi 23 1

kal kt ı . Bun ları n içinde de zeybek oynayan hiç ki mse yo kt u . Arkadan Atatü rk kal kt ı , biz yerleri mize otu rduk. Atat ü rk g ü ­ z e l zeybek oynard ı . Harmandal ı n ı ç o k severd i , kendine mahsus figü rle ri vard ı . H a l k ı n çok hoşuna g itti , kimisi bağ ı ­ rı r 'Yaşa' diye , kimisi a l k ı ş l a r. B i r müddet oynad ı , so n ra ye­ rine otu rd u . "

Çocukları ç o k severd i " B i r akşam yine Park Otel'de i d i k. M üşteriler dağ ı ld ı , biz yal n ı z kald ı k. Karş ı m ı zda b i r genç subay ı n yan ı nda ha­ n ı m ı ve 9- 1 0 yaşları nda bir de çocuğu va rd ı . Onlar kal kma­ d ı lar. Çocuk gözleri n i dikmiş hep Atatü rk'e bakıyord u . B i r a ral ı k Atatürk' ü n de d i kkat i n i çekt i , çağ ı rd ı çocuğ u yan ı na. ' B üyüyü nce sen ne olacaks ı n ?' dedi çocuğa, 'Atat ü rk olaca­ ğ ı m' d iye cevap ve rd i çoc u k. Atatü rk' ü n çok hoşuna g itti ; ye leğ i n i n cebi nde gayet k ı ymetli bir p lati n saati vard ı , 'Al sana hediyem olsun, büyüyünce kullan ı rs ı n' ded i . " (Nazmi Kal , Atatü rk' le Yaşad ı kları n ı An lattı lar, Bilgi Yayı nevi, s. 1 07 ve deva m ı )

-

57

-

Atatürk'ün , terör konusundaki sözleri bana , Uğur M u mcu'nun , 1 9 7 0 ' l i yılların başında silahlı eylem yapan Türk sosyalistleri hakkında yazd ı klarına aşağıda yer vermek gereğ i n i hissettird i : Ü n l ü Bulgar Devri mcisi D i m itrov, 1 933 y ı l ı nda Alman M i l let Meclisi (Reichstag) yang ı n ı ndan sorumlu tutu l u p yar­ g ı la n ı rken şunları söylüyo rd u : " B i reysel terörizmin v e komploculuğun kararl ı b i r d üş232

man ıyı m . Bu d uygusal ve i n sanc ı l düşü nce l e rden i leri gel­ memekted i r . Len i n i st doktri ne bağ l ı olarak, beni ve gerçek bütün M a rks istler için en yüce yasa olan Komü n i st E nter­ nasyonal' i n kararları ve disipl i n i ne göre p roletarya i htilal i n i n v e kom ü n iz m i n ç ı karı i ç i n devri mci düşü nce aç ı s ı ndan b i ­ reyse l teröre, mace rac ı ayaklanmalara karş ı y ı m . " Len i n , b i rçok yaz ı s ı nda, bi reysel terörizmi suçl uyor ve bu yol u n kitlelerle devrimcilerin aras ı ndaki köp rü l e ri yı kt ı ğ ı ­ n ı söylüyo rd u . Len i n , se rüvenleri n , kargaşan ı n , dağ ı n ı k ey­ lemleri n , sosyalist devrime zara r verd i ğ i n i b i rçok kez söyle­ miş ve yaz m ı şt ı r. Sosyal istler içi n tek yol vard ı r. O yo l ; silahla değ i l , nam l u ucuyla değ i l , mermi çe kirdeği i le değ i l , düşü nce ile, inanç i l e aç ı l ı r. Bu yol , düşüncelerle, i nançlarla ı ş ı ldar ve kitlel e re u laş ı r. Sosyalizme i nanmak, işçi s ı n ıf ı na inanmak demekti r. Kaynağ ı n ı işçi s ı n ıf ı nda bul mayan d üşü nce ve eylemler ancak ve ancak "blankizm i n " ve "anarşizm i n " yol ve yönte mleri o l u rlar. Devri mcil i k ad ı na başvu rulan silah l ı eylemler, işçi s ı n ı f ı öğretisi ile bağdaşmaz. Bağdaşmad ı ğ ı g i b i , bu yöntemler işçi s ı n ıf ı n ı n siyasal kavgas ı n ı sapt ı rı r ve de faşist terö re or­ tam ve gerekçe haz ı rlar. Böylece işçi s ı n ıf ı ad ı na, işçi s ı n ıfı öğ retisi ad ı na, b i r "yabanc ı laşma" doğar ve bu yabancı laş­ ma, işçi s ı n ıf ı n ı n hakl ı ve g ü ncel kavgas ı n ı engeller ve ide­ oloj i k sapmalara yol açar. B u n u n içi n d i r ki , terörün en kararl ı d üşmanları sosya­ listlerd i r, M arksi stle rd i r. 1 2 M a rt ö nces i n i n önde gelen gençl i k l iderl e ri , " Bizim önüm üzde ya rarlanacağ ı m ı z b i r ö rnek yoktu" derken çok önem l i b i r g_erçeği vurg u l uyorlar. On ları n ö n ü nde böyle zen ­ g i n b i r deney hazinesi yoktu . Fakat, b u g ü n kü devri mci gençler için 1 2 Mart olayı , başl ı baş ı na bir hazinedir. 1 2 Mart' ı n öncesi ve sonras ı ndan gerekli dersleri ç ı karmas ı n ı 233

bilenler, silah l ı eylem yol l a rı n ı zorlamazlar. Ç ü n kü bu yol ­ l a r , ç ı kmaz sokaklarda s o n b u l d u v e bul uyo r. Devri m , an l ı k bir olay d eğ i l d i r. Devri m , ancak bir s ü reç içinde oluşur. Silah l ı eylemlerin en büyük zararı , kitlele rle devri mciler a rası ndaki güven verici il işkileri yok etmesidir. İ şçi s ı n ıf ı sa­ vaş ı m ı n ı n basit bir vu r-kaç eylemine i n d i rgen mesi , kitleleri , devri mden ve devri mciden soğutmaktad ı r. Gençl ik bir s ı n ıf değ i l d i r. Gençlik b i r "öncü güç" ya da "parti " de değildir. Bu nedenle gençl iği bir devri m i n kal ı c ı "öncü g ü c ü " g i b i görmek yan ı l g ı ları n başlang ı c ı d ı r. Gençlik, topl u m u n en can l ı kes i m i d i r. B u güc ü n , silah l ı eylem pota­ s ı nda e riyip, yok olmas ı , topl u m için onarı l maz yaralara yol aç maktad ı r. ( U ğ u r M u mcu , Ç ı kmaz Sokak, Tekin Yayı nları , s . 1 85 ve deva m ı )

- 58 -

Okay Gönensin , Atatürk'ün bir demeç ve mülakat ına b i r yazısında yer ve rmiş , notlarıma almayı uygun gördüm : "Kap ı da d u ran nöbetçi bile benden korkmaz. Korku üzerine egeme n l i k ku ru l maz. Toplara dayanan egeme n l i k ayakta kal maz. Böyle b i r egemen l i k , hatta d i ktatörl ük, a n ­ cak i htilal old uğu nda geçici b i r süre i ç i n gereki r. " (24.4. 1 930 Vossische Zeitung'a demeç . ) Atatürk'ün cumhu riyet fi kri , "siyas i " fi kri ile ç o k yakı n bağlant ı l ı yd ı , hatta iç içeyd i . Daha 1 9 1 8 y ı l ı nda siyaset ile ilgili olarak kon uşu rken c u m h u riyetin " i le ri topl u m " içe ri ğ i n i anlatıyo rd u : " E n i y i siyaset i n , h e r t ü r l ü anlamıyla ' e n kuvvetli o l ­ mak'ta bulunduğunu kabu l ederi m . E n kuvvetli ol maktan 234

amacı m ı n yal n ı z s i lah kuvveti anlam ı na geldiğ i n i sanmay ı ­ n ı z . A ks i n e , a s k e r o l mama karş ı n , bence bu kuvvet, bi leşke o l uşt u ra n u n s u rları n sonu ncusud u r. Benim demek isted i­ ğim; m a n e n , b i l i msel olarak, ahlak yön ü nden ve fen açı s ı n­ dan kuvvet l i o l makt ı r. Bu sayd ı kları mdan yoksun olan b i r u l u s u n t ü m b i reyle rinin en s o n silah larla donat ı l d ı kları n ı varsaysak b i l e , kuvvetli olduğunu kabul etmek doğ ru değ i l ­ d i r . " ( 1 6 . 1 2 . 1 9 1 8 M i nber gazetes i mu habi riyle m ü lakat.) (Okay G ö n e n s i n , C u m h u riyeti n Değeri , Sabah gazetesi , 29 E k i m 200 1 )

- 59 -

Hasan Pulur'un , Atatürk'ün " Yurtta Sulh , Cihanda Sulh " vecizesiyle i l g i l i olarak yazd ı kl arın ı ' not'larıma alma­ dan edemed i m : Bizi m kuşak, C u m h u riyetin i l k kuşakları ndand ı r. B u kuşak, babaları n ı n savaş a n ı l a rı yla büyü d ü , dede­ l e ri nden s avaş destanları n ı d i n l ed i , Kurtuluş Savaş ı 'yla gu­ rurland ı , lakin hep "barı ş"tan yana o ld u . Ç ü n k ü C u m h u riyeti kuran lar, M ustafa Kemal Atatürk ve a rkadaşları savaş ı n ne olduğu n u , vatan savunması d ı ­ ş ı nd a savaş ı n ci nayet old u ğ u n u söyl üyorlard ı ; bunun için de yen i kuşakla rı n Cumhu riyet bayramları n ı "Yurtta s u l h , ci­ handa s u l h " d iyerek kutl uyo rlard ı . Ç ü n kü o n lar, savaş ı n içinden g e l m i ş l e rd i , savaş ı n de­ ğ i l , barı ş ı n ü l keyi ka lkı ndı racağ ı n ı b i l iyorlard ı . O tari h l e rde savaşa g i ri p , b i r koyu p ü ç alacağ ı n ı sanan mace rac ı la r da yokt u . İ kinci D ü nya Savaş ı ' na Tü rkiye'yi sokmad ı ğ ı için İ s met Paşa'ya " M i lletin e rkekl iğini ö l d ü rd ü n ! " d iyen politikacı d a yoktu. 235

K ı saca, C u m h u riyetin s i m gesi "savaş" değ i l "barış"tı . . . ABD Pri nceton Ü n ivers itesi öğreti m üyes i , ta ri h ç i , P rof. Dr. Bernard Lewis, barış kavram ı n ı n Atatü rk'ü n d ü ş ü nce ve eylemleri ndeki yeri n i soran P rof. Ö zer Ozan kaya'ya şöyle der: " Barı ş , Atatü rk'te yal n ı zca b i r kavram olarak kal mad ı . B u alanda çok şey d e yapt ı . Ö nce 1 923'teki duru m u göz ö n ü n e a l ı n : Karş ı n ı zda büyü k bir zafer kaza n m ı ş , mesleği as ke rl i k olan bir i nsan var. Bat ı l ı söm ü rgeci leri kovmuş, Yu­ nan l ı işgalcileri defetmiş; kendisine çekici gelebilece k çok şey vard ı . " Neyd i Atatü rk'e çekici gelebi lecek çok şey? P rof. Lewis s ı ralar: " H e men g ü neyde, Osman l ı ' n ı n yiti rd i ğ i ve karı ş ı kl ı k içinde bul unan iller vard ı . S u riye'deki Frans ı z , l rak'taki İ n g i ­ liz mandaları i y i işlemiyord u ; b i rçok soru n vard ı . G ü neydeki bu Osman l ı i l leri n i ye niden ü l kesine katmak Atatü rk'e çekici geleb i l i rd i . Doğuda Rusya karı ş ı kl ı k içi ndeyd i ; Rus İ mpara­ torl u ğ u y ı k ı l m ı ş d u ru mdayd ı ; devrim ve iç savaş içindeyd i . Enve r Paşa' n ı n yapt ı ğ ı g i b i doğ uya yönelmek v e Azerbey­ can ' ı , Ö zbekistan'ı vb. içine alan daha büyük bir Türk b i rl i ğ i ku rmaya kal kı şmak da Atatü rk'e çekici geleb i l i rd i . " Peki Atatürk , Batıya, mesela Yunanistan'a dönemez miyd i ? " Batı ya yönelebi l i rd i . B at ı d a ç o k uzaklara değ i l , ke ndi doğ u m yerine, Selanik'e bakabi l i rd i . Yunan istan yen i l m iş, Yunan o rdusu y ı k ı nt ı içindeyd i . B i raz daha i lerlemek ve Bal­ kan Savaş ı ' nda olanlar ters i n e çok çekici görünüyord u . " H ayı r, Atatü rk böyle yapmad ı . . . P rof. Lewis, Atatü rk' ü n , b u davran ı ş ı n ı "olağanüstü" di­ ye n iteler: "Zafe r kazanan askeri n , daha zafe r sü rüyo rken ; hay ı r bu rada du racağ ı z ! M i l l i M isak s ı n ı rları n ı tan ıyo ruz; a rt ı k se236

rüve n l e re y e r y o k , y u rtta yapacakla r ı m ı z var! d e m e s i o l ağa­

bir davran ı şt ı r. " Evet, b i z i m kuşaklar C u m h u riyet bayramları nda, üze­ rinde " Y u rtta s u l h , ci handa sul h ! " yaz ı l ı "tak- ı zafe r" i n alt ı n­ dan geçer, " De m i r a ğ l arla ö rd ü k a n ayu rd u dört başta n " diye haykı rı rken "savaş " ı değ i l , "barı ş " ı vurg u l a rd ı k. (Hasan Pu­ l u r, C u m h u riyet ve Barış, M i l l iyet g azete s i , 29 Ekim 200 1 ) n ü stü

- 60 -

Atatür k , bir a kşam An kara Palas' ın dansing i n e , Ro­ manya Dışişleri Bakanı ve Bayan Victor Antone scu'yu da­ vet edere k , e l i n d e bir şampanya bardağ ı , onlara şöyle hitap ede r : " . . . B u g ü n d ü nyan ı n bütün mil letleri a z çok m ütesanittir (daya n ı ş ma içi nded i r) veya öyle olma yo l u ndad ı r. İ nsan , bu m i l letlerin refah ı n ı ve huzuru n u , kendi öz vatan ı n ı n varl ı ğ ı n ı düşündüğü kadar düşünmeli v e kendi saadetine ve rd i ğ i de­ ğe r ölçüsünde kend i n i bütün m i l letlerin saadetine koşmaya hasretmel i d i r. Sağd uyu sahibi tüm i nsanlar, bu yönde çal ı ş makla h içbi r şey kaybed i l meyeceğ i n i takd i r ederler. Zi ra, m i l letle­ ri n mutl u l u ğ u n u iste mek, bu, d iğer bi r ifade i l e , kendi öz mutl u l u ğ u n u ve süku neti n i istemekti r. Şayet d i ğ e r ü l keler aras ı nda h i ç ahenk yoksa, barış için boş ye re çal ı şan bir ü l ke , bunu elde etmeyi başaramayacakt ı r. İ şte bu sebepl e­ d i r k i , sevg i i l e dolu old u ğ u m he rkes i ç i n b u n u tavsiye ed i­ yoru m . H e r şeyden önce b u , hükü met adamları n ı n yapmak is­ ted i kleri kendi ö z m i l letleri n i n mutl u l u ğ u ve hayat ı d ı r. Ama bundan sonra, baş ka haklar kon usunda da ayn ı d üşü nceyi 237

beslemelid i rler. Dü nya olayları , bize, aç ı kl ı kla şu gerçeği göste ri r (ispat eder) : Bize son derece uzakm ı ş görünen olayı n , b i r g ü n b ize de çok yakı ndan dokun mayacağ ı ndan e m i n olamay ı z . İ şte bu sebeple , bütün i nsanl ı ğ ı b i r vücut ve her m i l leti de bu vücud u n b i r azas ı telakki etmek gere ktir. Vücudun herhangi b i r parças ı n ı rahats ı z eden b i r ac ı , bütün vücudu ra hats ı z etmeyecek midir? Tü rkiye , Roma nya ve dostları güçlüdü r. Bize herhangi b i r şeyin o labi leceğ i n i hiç tasavvur etm iyoru m . Hatta böyle bir şeyi düşünmek bile lüzumsuz. Bütün dü nyay ı s ü ku n etle seyretme i mtiyaz ı na sah ibiz. ' D ü nyan ı n şu bölges i ndeki ra­ hats ı zl ı ktan bana ne?' dememeliyiz. Eğer bir rahats ı zl ı k varsa, onun la, sanki bizde i miş gibi u ğ raşma l ı y ı z . Söz ko­ nusu olay b ize ne kadar uzak görü n ü rse görü n s ü n , hiçbir zaman bu i l keden uzaklaş mamal ı y ı z . Böyle b i r düşü nce, m i l letleri ve hükümetleri benc i l l i kten korur. Şahs i veya u l u ­ sal o l s u n , benci l l i k daima k ı nan ı lacak b i r şeyd ir. Sözlerimiz bizi şu son uca göt ü rebi l i r: Tabiat ı ile, kendi menfat ı m ı za olan her şeyi öngörece­ gız ve nas ı l gere kiyo rsa öyle davranacağ ı z , ama sonra d ü nyan ı n geri kalan ı i l e i l g i leneceğiz. Küçük bir misal: Ben bir askeri m . Dü nya Savaş ı s ı ras ı nda, b i r o rdunun baş ı nda id i m . Tü rkiye'de başka ord u la r ve onları n komutanları vard ı . Ben sadece kendi o rdumla değ i l , ama diğerleri ile d e meş­ g u l d ü m . Bir g ü n , E rz u ru m cephesindeki birl i klerin yer değiş­ ti rmesi ile i l g i l i bir mesele üzerinde takı ld ı ğ ı mda yave rim bana; 'Sizinle i l g i l i olmayan meselelerle niçin i l g i len iyorsu­ nuz?' ded i . Cevap verd i m : ' D i ğerleri n i n d u r u m u n u b i l mezsem kendi ordumu nas ı l idare ederim?' 238

B u ves i l e ile say ı n konuğu muza ş u n u söylemek iste r­ d i m : Sevd i ğ i m kimselere hep düşünd ü kl e ri m i söyleri m . Lü­ zumsuz b i r s ı rrı saklayamam. Z i ra ben b i r halk adam ı y ı m v e daima bu hal k ı n ö n ü nde düşündükleri m i söyle mişimd i r. Şayet b i r hata işlersem, mil let bana işled i ğ i m hatayı göste­ rir. Ama m i l leti m i n , aç ı k sözl ü l ü ğ ü m ü n ters i n i söyled iği şim­ d iye kada r hiç vaki ol mam ı şt ı r. " İ talyanları n Etiyopya'ya sefe rle ri n i n arifesi nde, 1 939 D ü nya Savaş ı ' ndan dört y ı l önce , yakı n b i r gelecekte bir d ü nya savaş ı n ı n mu htemel olduğuna inan ı p i nanmad ı ğ ı ko­ n u s u nda rö portaj yapan Ameri kal ı gazeteci Bayan G ladys Bake r'a şöyle cevap veri r: "Yakı n gel ece kte n söz etmeyi n i z , savaş teh l i kesi g ü n ­ celd i r . " Bayan Baker' ı n , Avrupa'daki d u r u m u bi rkaç a y evveli­ ne g ö re daha gerg i n bulup bulmad ı ğ ı n ı b i l mek için ı s rar et­ mesi üzerine şöyle haykı rı r: " D u ru m kötüd ü r! Çok daha kötü ! Savaş ı n vahamet i n i d ü ş ü n meye n h ü kü met başkanları kend i lerini sald ı rı n ı n gö­ revlisi yapmaktad ı rlar. O nlar, gelenek ve m i l l iyetç i l i ğ i yan l ı ş b i r aç ı dan göste re rek, idare ettikleri m i l l etleri aldat m ı şlard ı r. Bu teh l i ke l i saatlerde felaketi haber verme n i n , kitl elerin ka­ rarları n ı kendi başları na vermes i n i n , i ktidar mesul iyet i n i akl ı baş ı nda, yüksek ahlakl ı kişi lere tevdi etmes i n i n zaman ı d ı r. B u , zaman geçi rmeksizin yap ı lmal ı d ı r. Şayet savaş aniden patlarsa, m i l l etler, mali g üçleri n i v e s i l a h l ı d i re n i ş lerini sald ı rgan ı n karş ı s ı n a topyekun ç ı ka r­ makta tereddüt göstermeme lid i r. En s ü ratl i ve en etki l i çare, bir sald ı rı n ı n suçlusu o l mas ı mu htemel ki mseye, bundan en ufak bir menfaat elde edemeyeceğ i n i kafas ı na sokacak bir u l u s l a ra ras ı teşkilat ı n ku rulması olacakt ı r. " Bölgesel antlaşmaların son uçta , bütün m i l l etleri içine 239

alan genel bir antlaşman ı n yap ı l mas ı yla değer kazanacağ ı ­ n a i nanan Mustafa Kemal şöyle ekleyecekt i r: "Şu anda en acil ihtiyaç , komşu ü l keleri n , soru n ları n ı araları nda tart ı şmaları d ı r. Bölgesel anttaşmalar, barı ş ı n ida­ mesi için değerleri n i ispat etm işlerd i r. " Bayan Baker' ı n , o las ı b i r savaşta Amerika' n ı n b i r taraf­ s ı z l ı k s iyaseti g üdebi lip g üdemeyeceği konusunu sormas ı üzerine Mustafa Kemal; " İ m kans ı z ! İ m kans ı z ! " der. " Şayet savaş patlarsa, Ameri ka' n ı n mil letler top l u l u ğ u nda işgal ettiği seçki n d u ru m , mutlaka bundan etkile nece kt i r. Coğrafi vaziyetleri n e o l u rsa ols u n , mil letler b i rbi rle rine pek çok bağ larla bağ l ı d ı r. " V e O , dü nya m i l letleri n i b i r apartman ı n saki nleri ile m u ­ kayese ediyord u : "Ameri ka B i rleşik Devletleri , binan ı n en l ü ks dairesini işgal etmekted i r, " diyord u . "Şayet apartman sakin lerinden baz ı ları binayı ateşe veri rse, diğerleri n i n bu davra n ı şa kat ı lması i m kans ı zd ı r. Harpte de ayn ı kaide ge­ çerlidir. Amerika B i rleşik Devletleri ' n i n kenarda seyirci kal ­ mas ı i m kansızd ı r. Bütün dünyada menfaatleri bulunan büyük ve güçlü bir devlet ol mas ı dolay ı s ı yla Ameri ka, i ktisaden ve siyaseten i ki nci p lana düşmeyi asla kabu l etmeyecekt i r. " (Wi l ly Sper­ co , M ustafa Kemal Atat ü rk 1 88 1 - 1 938, Bilgi Yay ı nevi , s . 207 ve deva m ı )

-

61

-

1 1 Temmuz 2 0 0 1 tarihli Gözcü gazetesinde Memduh Bayraktaroğlu , Atatürk'le i l g i l i ilginç bir anıyı gündeme getirerek şöyle yazıyor : Sta l i n ' i n , Sovyetler B i rl i ğ i ' n i n baş ı nda olduğu dönem240

ler . . . Sovyetler' i n An kara Büyükelçisi d e ü n l ü d i p l o mat Ka­ rahan . . . 1 9 1 7 E k i m Devri m i ' n i n yı l d ö n ü m lerinden b i r i n i n sabah ı nda Sta l i n , son de rece s ivri , anlams ı z v e o n u r kı rıcı b i r demeç veriyo r. Bu demecinde ayne n ş u n ları söyl üyo r: " H e rkes b i l s i n ki R u s m i l let i ; Boğazlar' la A rdahan' ı ele ge­ çi rme kten asla vazgeçmiş değ i l d i r ve asla vazgeçmeye­ cekt i r. Çok yak ı n b i r zamanda bu daval a rı m ı z ı halletmiş olacağ ı m ı z ı şimdiden müjdel iyo ru m . . . " Ayn ı gece An ka­ ra'da, Sovyet Büyükelçi l i ğ i nde de i htilal i n y ı ldön ü m ü n ü n kutlama tö ren leri yap ı l ıyor. C u m h u rbaşkan ı m ı z v e Türk m i l leti n i n h e r şeyi olan Mustafa Kemal Atatü rk, gece yarı s ı ­ n a d o ğ ru Stal i n ' i n bu densiz demecinden haberdar ol uyor ve maiyet i ne e m red iyor: "Arabaları haz ı rlay ı n , g i d iyo ru m . " " Paşam ı z bu saatte ne reye g idecekler? " " Sovyet Sefareti­ ne . . . " M aiyet i n ete kle ri tutu ş u r ç ü n kü olayı kavra rlar. İ çle­ ri nden b i risi Atat ü rk'e: " Paşa hazretleri nas ı l o l u r? .. P rotokolsüz mü? .. Siz devlet başkan ı s ı n ı z , protokolsüz nas ı l gidersiniz?" " Ben p rotoko l falan d i n lemiyorum çocuk. Stal i n , vatan ı ­ m ı n top rakları na g ö z dikmiş, sen bana p rotokolden söz edi­ yo rs u n . Hazı rlay ı n arabaları . .. " diye cevap ve ri r büyük Ö n­ deri m i z . H iç kimse karş ı ç ı kamaz ve arabalar hazı rlan ı r. Atatürk ve maiyet i , Sovyet Sefaret i n i n kap ı s ı na dayan ı rlar. Ulu Ö nderimiz yüzü as ı k bir şeki lde yukarı ç ı kar ve o s ı rada sefarette büyük b i r balo vard ı r. Atat ü rk ke ndisini karş ı layan Büyükelçi Karahan ' ı görünce, " M e rhaba Karahan" der ve ayn ı sert ifadeyle devam eder " Rahats ı z ettik ama sen be­ n i m şahsi dostu msu n , kus u ru ma bakmazs ı n . B i r hususu esas ı nda anlamaya geld i m . " " E m red i n Say ı n Başkan . " "Ajanstan öğrendiğime göre başbakan ı n ı z Stal i n , Arda­ han'la Boğazlar' ı istemiş. Kararı katiymiş. Pek yakı n b i r ge­ lecekte de bu kararı n ı uygulayacakm ı ş . Tam böyle söyleyi p söylemed i ğ i n i b i l e mem ama buna benzer şeyler söylemiş. 241

Tabi i ki bu nutkun b i r s u reti de sende va rd ı r. G et i r baka l ı m şunu d a işin as l ı n ı , fasl ı n ı iyi an layal ı m . " Stal i n ' i n n utku geti ri l i r. Atatü rk, metn i n o k ı s m ı n ı yan ı n ­ dakile re kel i me kel i me te rc ü m e ett i ri r. Nutuk, ajanstan ge­ çen metin ile ayn ı d ı r. Atatü rk so rar: " Karahan. Sefareti n telsizi nden derhal Stali n ' i b u l d u ra­ caks ı n . Bu beyanat ı ndan vazgeç ip geçmediğini soracaks ı n . Başbakan ı n tükürd ü ğ ü n ü yal ayacak. Yalamazsa, ben n e yapacağ ı m ı b i l i ri m . B u cevap b u gece gelecek ç ü n kü be­ n i m , senin başbakan ı ndan daha ö n e m l i bir kararı m var. i s­ ted i ğ i m cevabı al madan sefaretin izden d ı şarı ad ı m atmam. Eğer cevap istemed i ğ i m şekilde gel i rse b i l ki, buradan ç ı k ı p doğru R u s s ı n ı rı na g idece ğ i m . . . " Karahan , çaresizl i k içi nde telsizin baş ı na koşar ve Ata­ tü rk' ü n söyled ikleri n i aynen nakleder. Stal i n 'den gelen ce­ vap büyük Ö nderi mizi tat m i n eder çünkü cevapta aynen şöyle söylenmekted i r: "Sta l i n s ü rçü l isan eylemişti r. Boğaz­ lar'la Ardahan ' ı almak g i b i bir arzusu katiyetle yoktur . . . " Ata­ türk, cevabı okuduktan sonra Rus Büyükelçisi Karahan'a h i ­ taben : " Karahan, s e n i yarı n g e r i çağ ı rı rlar v e yaşatmazlar. Uzun s ü red i r tan ı ş ı yo ruz, istersen bize i ltica et" . . . Karahan bu tekl ife olu msuz cevap veri r ve cevabi telg raftan hemen son ra gelen b i r te lgrafla g e ri çağrı l d ı ğ ı n ı aç ı klayarak: "Te­ şekkü r ederi m . Sizi tan ı m ı ş o l mam bile katid i r ancak mem­ leketi n izdeki vazifem sona e rm işti r. Yarı n hareket edece­ ğ i m . " Atatü rk fazla ı s rar etmez ve Çan kaya'ya döner. On g ü n sonra şöyle bir haber gel i r: "Sovyetler B i rliğ i ' n i n eski An kara Büyükelçisi Karahan f ı rı nda yak ı l mak suretiyle idam ed i l m i ştir . . . " İ şte böyle . . . Yoru m yapm ı yorum . . . Birileri , "Ca­ n ı m , o günlerle bugünler bir mi? Ş i m d i art ı k globalleşme var" demes i n çünkü büyük Ö nderi miz için globalleşme o g ü n de vard ı . Ol masayd ı " Y u rtta s u l h , ci handa s u l h " der miyd i ? 242

- 62 -

Köy e n stitüleri ü z e ri nde ne k a d a r düşünsek a z olur İş­ te bu konuda H ü s n ü M e rdanoğ lu'nun y a z d ı k l a r ı : Evrensel Ö nder Atatürk, " köye yara rl ı meslek adamla­ rı " yetişt i ri l mesi amac ı n ı gütmekteyd i . U l usun b üyük böl ü ­ m ü n ü o l uştu ran köy h a l k ı sadece aske re çağrı lmak i ç i n a n ı msan m ı ş olduğu içi n , i nsanca yaşama olanakları ndan yo ks u n d u lar. B u g ü n Tü rkiye'de yaşan ı lan ul usal soru n ları n baş ı nda ye r ala n , kimi terör ve bölücülük g i ri ş i m l e ri n i n , çarp ı k kent­ leşme ve çevre soru n u , enflasyo n u n ya ratt ı ğ ı yaşa m güçlü­ ğü gibi temel soru n l arı n çöz ü l memiş o l mas ı , u l usal bekle n ­ tilere yö nel i k olarak kurulmuş o l a n eğiti m kuru m ları n ı n yoz­ laşt ı rı l m ı ş olması g i b i nedenlerden kaynakland ı ğ ı görünen gerçektir. Çok tart ı ş ı lan u l usal kon u ları m ı zdan olan ve Ata­ tü rk'ten son ra Atatü rkçüler taraf ı ndan gerçekleşti rile n , ya­ şat ı lan , Atatü rkçü oldu kları n ı söyleye n söylevsel , siyasal ve ç ı karsal Atat ü rkçüler taraf ı ndan kapat ı lan köy e nstitüleri, baştan beri birçok kez yi neled i ğ i m i z üzere , Atatürk Devri mi için yads ı n maz önem taş ı maktad ı r. Atatü rk Devri m i n i n , ulusal b i r devri m olduğu kadar, b i l i ­ me, tekn iğe, kı saca çağdaşl ı ğa hatta g e leceğe, yan i çağc ı l ­ l ı ğa yön e l i k o l mas ı , b u devri m i n evrensel o l d u ğ u n u n göster­ gesid i r. Ü ste l i k Atatü rk' ün sözleri ve uyg u l a maları evrensel içe rikte olduğ u n u n da göste rgesidir. Atat ü rk' ü n yukarıda değ i n d i ğ i m iz ve aşağ ıda yinelemeyi uyg u n gördüğümüz şu sözleri , g ü ncel l i ğ i n i ve evrense l l i ğ i n i ko rumaktad ı r: " İ nsan l ı ­ ğ ı n heps i n i b i r vücut ve her u l usu b u n u n b i r uzvu saymak gerekt i r. B i r vücudun b i r parmağ ı n ı n ucu ndaki ac ıdan bütün uzuvlar etki l e n i r. " 243

" D ü nyan ı n b i r ye ri n d e b i r rahats ı zl ı k varsa, bana ne? diyemeyiz. Böyle b i r rah ats ı zl ı k varsa, tı pkı ken d i a ra m ı zda olmuş g i b i o n u n l a i l g i len meliyiz . . . İ şte bu düşünüş insanları , ul usları ve h ü kü metleri benci l l i kten k u rtarı r. Benci l l i k kişisel ols u n , ul usal olsun kötü o l a rak d ü ş ü n ülmelidir. " " Eğer sürekli barı ş isten iyo rsa, kitleleri n d u ru m ları n ı iyileştirecek uluslararas ı ö n lemler al ı n mal ı d ı r. İ nsan l ı ğ ı n ge­ nel i n i n gönenci açl ı ğ ı n ve baskı n ı n ye ri ne geçmel id i r. " Bütün bunları n sözde kal mamas ı içi n ; " D ü nya yu rttaşları k ı skançl ı k, azgöçl ü l ü k v e kinden uzaklaşacak biçi mde eğiti l m e l i d i r .. " C u m h u riyet dönem i nde i l k kez yap ı la n , 1 927 y ı l ı n üfus sayı m ı nda oku r-yazar o ra n ı n ı n oldukça düşük olduğu görü l ­ müştü r. Kad ı n larda % 4 , e rke klerde % 1 3, genel n üfusun okur-yazarl ı k o ra n ı % 8. 1 6 i d i . G ü n ey-Doğu i l lerimizin ki m i köylerinde i s e % 1 b i l e değ i ld i . Bu ay ı p ve utanma payı kuş­ kusuz ki, C u m h u riyet yönet i m i ö nces ine aitt i . Ancak bu ay ı ­ b ı n giderilmesi u l usal b i r gö revd i . " . . . önemli v e en bol veri m l i ödevi miz eğiti m v e öğ retim işlerid i r. Eğitim ve öğret i m işlerinde kesi n kes muzaffer ol­ mak gerekir. Bir u l usun gerçek ku rt u l uşu ancak böylelikle o l u r, " diyen devri m i n önderi b u ay ı b ı n o rtadan kald ı rı lacağ ı ­ na kararl ı l ı ğ ı n ı gösteriyo rd u . Bu kararl ı l ı kla önce hal k ı n d i l i ­ ne v e ben l i ğ i n e e n i y i yakışan Lat i n harfleri ben i mse n d i , m i l let mektepleri , halkevle ri v e d a h a sonra da Tü rkiye C u m ­ hu riyeti yu rttaşları n ı kesi n olarak bilgisizl i kten ku rtaracak olan köy enstitüleri ku ru l d u . Çok k ı sa deni lecek bir süre içiıı de Osman l ı ' n ı n "kul" kal ı t ı halk, kararl ı , i nanç l ı ve i nsan­ se ver önde rle r sayesinde bir başka " u lus" ol muştu . Yüce Atatü rk, çok yayg ı n bir söylemi olan "Yaşamda en gerçek yol göste ric i , b i l i md i r fen d i r" demekle , hem eğiti­ min evrensel önemini v u rg u l a m ı ş , hem de Atatü rkç ü l ü ğ ü n hedef i n i özetlemiştir. İ çinde yaşad ı ğ m ı z bilime v e tekniğe 244

daya l ı koş u l l a r Atatürk'ün ne d e n l i hakl ı olduğunu göste ri­ yor. Zaten bugüne değ i n Atatürk' ü n yan ı ld ı ğ ı n ı , yan l ı ş söy­ led i ğ i n i henüz tarih kaydetmed i . Gelecekte de gö rüleceğe benzemiyor. Ç ü n kü çağdaş b i l i me daya l ı i l i m ve tekn iğe her zaman g e reks i n me olacakt ı r. Yan ı lanlar, Atatü rk' ü n göste r­ diği hedeflere u laşmak için g e rekli olan bil ime ve tekn iğe s ı rt çevire n l e r olacakt ı r. Ancak kaybed i l e n g ü n lerin cezas ı n ı d a Türk u l usu çekecektir. B i l i ndiği üzere, yüce Atatürk' ü n yukarıdaki anlaml ı sö­ z ü n ü n , söylendiği g ü n l e rdeki kullan ı lan sözcü klerle söyleni­ ş i , " Hayatta en hakiki m ü rşit, i l i md i r, fend i r" şekl i nded i r. Bu özg ü n söylen işteki i l i m ve fen sözcükleri çoğu kez yan l ı ş anlaş ı lmaktad ı r. Doğ rusu nun anlaş ı lmas ı , o g ü n lerde i l i m v e f e n sözcü kle ri n i n h a n g i anlamlarda kullan ı l d ı ğ ı n ı n bilin­ mesi ile olas ı d ı r. Eskiden, bug ü n temel b i l i mler denilen ve ü n iversitelerin de temelini ku ran iki b i l i m dal ı olan tabiat bi­ l i m le ri (fel sefe , tari h , dil gibi) ayrı m ı i l i m ve fenle karş ı la n ı ­ yo rd u . Liselerde edebiyat v e f e n s ı n ıfları b u n u n ö rneğidir. Yüce Atat ü rk' ü n ilim ve fenden amac ı , pozitif bilimler ve kül­ tür b i l i m l e rd i r. " İ l i m ve fen n i n oluşma yeri de o kuldur. " "Okul genç kafalara, insanl ı ğ ı saymayı , u l u s v e ü l keyi sev­ meyi, bağ ı ms ı z yaşamayı öğreti r; bağ ı ms ı zl ı k teh l i keye düştüğü zaman o n u kurtarmak içi n tut u l mas ı gereken en doğ ru yol u bel leten o kuldur." " U lusumuzun siyasal sosyal yaşam ı nda, u l usu muzun düşü nce eğiti m i nde yol göste rici­ miz i l i m ve fen o lacaktı r. Okulla, oku l u n verd i ğ i i l i m ve fenle Türk ulusu, T ü rk sanat ı , Türk ekonomisi , T ü rk şiir ve edebi­ yat ı bütün i nce güze l l i kleriyle belirip gel işecektir. " Bir ulu­ sun g e rçek ku rtuluşunun ancak eğitim ve ö ğ reti mle olacağ ı ­ n ı n b i l i ncinde o l a n yüce Atatü rk'e göre; "esas l ı bir prog ram üze ri n d e çal ı şmak gere ki r . " "Bu p rog ramlardan beklenen iki şey va rd ı r: 1 . Toplu msal yaşay ı ş ı m ı z ı n gereks i n melerine uyg u n d ü ş mesi, 2 . Çağ ı m ı z ı n geti rdiği g e rçeklere uyg un 245

d üşmes i . " " İ leri ve uygar b i r u l us olarak çağdaş uyg a rl ı k alan ı o rtas ı nda yaşayaca ğ ı z . B u yaşama da ancak i l i m ve fenle o l u r. İ l i m ve fen nerede i se oradan alacağ ı z ve u l u s u n h e r b i r insan ı n ı n kafas ı na koyacağ ı z . İ l i m v e f e n için kayı t ve şart yoktu r. " Yüce Atatü rk' ü n b ütü n isteği v e e reğ i , kültü r o rdusu yarata rak, Türk u l u s u n u bilgisizlerin eli nden ku rtar­ makt ı r. B u n u n iç i n koşu l u da u l usal eğitim ve eğitim b i rl i ğ i ­ d i r. Y ü c e Atatürk' ü n u l u s a l e ğ itimden anlad ı ğ ı i s e , b i l i msel d üş ü nceye daya l ı laik eğiti m d i r. Teokratik bir devlet yap ı s ı ­ na sah i p olan Osman l ı İ mparato rluğu'nda " i l i m " kavra m ı İ s ­ lam i l m i n i (f ı k ı h , hadis, ke lam v b . ) ifade ediyord u . Osman­ l ı ' n ı n Avrupa ile i l i şkileri s ı klaş ı nca, i l . Mah mut'tan sonra müspet i l i mleri ifade etmek üzere "fe n " sözcüğü de ku l lan ı l ­ maya başland ı . Yüce Atatü rk , laik bi r i l i m anlay ı ş ı geti ri r­ ke n , top l u msal b i l i m l e ri de müspet i l i mlerle bi rarada ayn ı kavramla ifade etmişti r. Tari h i n deri n l i klerinde evrensel özel l i kteki konuları işle­ ye n d ü ş ü n ü rler va rd ı r. Atat ü rk gibi düşünürlüğ ü , aske rl i ğ i , devlet adam l ı ğ ı n ı v e evrensel özel l i k içeren devri m i l ke l e ri n i yaşama geçire n , yaşama geçi rmeye yaşa m ı yetmeye nleri de sözlerine yans ıtan b i r devri mci n i n henüz yeryüzüne gel­ med i ğ i n i n bil incine varı l m as ı , ancak Atatürk'ü a n lamakla olas ı d ı r. Tü rkiye'de köy enstitüs ü uyg u lamas ı ; yüzyı lları n ihmali olan e konomik, sosya l , kültüre l ve tüm yaşamsal yo kl u kla­ rı n aş ı l mas ı , kul ol maktan kurtularak yu rttaş olma hakkı n ı kazanan halka b u hakk ı n ı n b i l i nc i n i n ve ri l mes i , ideoloj i s i u l usal eğitime dayanan Atat ü rkç ü l ü ğ ü n eğitime verd i ğ i de­ ğ e rden kayn aklanmaktad ı r. Ke n d i s i n i çok yön l ü ve baş döndürücü bir değişim içinde bulan halk, say ı s ı 40.000'i bu­ lan köyde yaş ıyor, köylü say ı s ı genel nüfusun % 80' i n i oluş­ tu ruyo rd u . Bu d u rumda, bir yandan ülkeyi tekn i k yö nden kal k ı n d ı racak tekn i k elemanları yetişti rmeye çal ı ş ı l ı rke n , bir 246

ya ndan d a köyl üyü ayd ı n latmak gerekiyord u . Oysa köyler­ de oku l , sağ l ı k ocağ ı gibi kuruluşlar yoktu . Köyl ü gelenek­ sel yöntem l e rle tarı m işleri yap ıyor, veri m l i tarı msal çal ı ş­ maları b i l m iyo rd u . As ı l önem l i s i de kal k ı n may ı , gelişmeyi , ye n i leşmeyi başarman ı n anahtarı n ı öğ retecek nite l i k l i öğre­ tici yo kt u . B ütün bu e ksi klikleri g idermen i n ö n koşulu ise ye­ tenekli öğ retici leri n yetiştiri l mesiyd i . Ancak, bütün o l u msuz koşulları ve işin sayısal, ekonomik ve sosyal boyutları n ı göz ö n ü n d e tuta rak. i şte böyle zorl u b i r iş için Köy Enstitü­ leri Tü rkiye'ye özg ü bir buluş, bütün olumsuzluklardan kur­ tuluş, u l u sseverl e r için b i r özleyişti . Atatürk, 1 M a rt 1 922'de TBMM'de: " . . . öyle bir p rogram izlemek zoru nday ı z ki, o p rogram u l u s u m u z u n bug ü n kü durumuna, topl u msal yaşam gerek­ s i n mes i n e , çevre n i n koşu l ları na ve yüzy ı l ı n gereklerine tümden uyg u n ve denk olsun . . . Yüzy ı llardan beri u l usumu­ zu yöneten h ü kü metle r öğretimin ve eğiti m i n genel leşme­ mesi isteğ i n i göste regelmişlerd i r. Ancak b u i steklerine var­ mak i ç i n ( Doğuyu ve Batıyı takl itten kurtu lamad ı kları ndan) , sonuç u l u s u n b i l g i s i z l i kten kurtu lamamas ı na varm ı ştı r. B i r ya ndan b i l g isizliği g idermeye uğraş ı rke n , b i r yandan da ül­ ke çocuklar ı n ı topl u msal ve i ktisadi yaşamda etki l i ve yarar­ l ı k ı labi l m e k için e n gerekli olan i l ksel bilg iyi eylemli b i r bi­ çi mde vermek, eğitim ve öğretim yönte m i m i z i n teme l i n i o l u ştu rmaktad ı r. Yetişecek o çocukları m ı za ve gençlerimi­ ze , görecekleri ö ğ re n i m i n s ı n ı rı ne o l u rsa o ls u n , en önce ve her şeyd e n ö nce Tü rkiye ' n i n bağ ı ms ı zl ı ğ ı na, kendi be n l i ğ i ­ ne v e u l usal gelenekl e rine d üşman o l a n b ü t ü n öğelerle sa­ vaş mak g e reği öğ reti l melidi r. U l uslararas ı d u ru muna göre, böyle b i r savaşman ı n gere kti rd i ğ i ruh öğeleri ile kuşan m ı ş ol maya n b i reyle re v e bu b i reyle rden oluşmuş toplumlara yaşam ve bağ ı ms ı zl ı k yoktu r . " Evrensel içerikteki bu sözlerin sahibi evrensel önder 247

Atatü rk , 27 Ekim 1 922'de B u rsa'da, B u rsa ve İ stanbul öğ­ retmenlerine de şunları söyle m iştir: " D üşünler anlams ız, mant ı ks ı z, boş ve safsatalarla do­ l u o l u rsa, o düşünler hastal ı kl ı d ı r. Ve yine top l u msal yaşam us ve mantı ktan yoks u n , ya rars ı z ve zararl ı ku rallar ve ge­ leneklerle doyg un o l u rsa köt ü rü m olur . . . . Eğitim ve öğretim işlerinde ne yap ı p yap ı p utku l u ol­ mak gerekir. B i r ulusun gerçek k u rtuluşu ancak b u yolla o l u r. Bu utku nun sağlanmas ı için hepimizin tek can ve tek d ü ş ü n olarak temelli bir p rog ra m üzerinde çal ı şmas ı gere­ ki r. Bence bu program ı n te mel l i noktaları i k i d i r: 1 - To plu msal yaşam ı m ı z ı n g e re ks i n mesine uyg u n gel­ mesi , 2- Yüzyı l gereklerine uyg u n düşmes i d i r . . . . Kes i n l i kle bil meliyiz ki iki parça halinde yaşayan uluslar zayıft ı r, hastal ı kl ı d ı r. Çocukl a rı m ı za ve gençleri mize ve receğ imiz öğ renimin s ı n ı rı ne o l u rsa olsu n , onlara teme l l i olarak ş u n ları öğreteceğiz: 1 - U l usal l ı ğa , 2- Tü rkiye Devleti'ne, 3- Tü rkiye Büyük M i l let Meclisi'ne düşman olanlarla savaşma g e reğ i . Bi reyleri bu savaşma neden leri v e araçları ile kuşan­ m ı ş o l mayan u l uslar için kal ı m hakkı yoktu r." Bu gösteri len hedefler d o ğ ru ltusu nda eğitilen bireyle rin oluşturacağı topl u m ları n , yeryüz u n de örnek ü l ke o l maları kaç ı n ı l mazd ı r. Evrensel önder Atatürk' ü n önerdiği böyles i bir eğitim ve öğ retim uyg u lamas ı için özg ün örnek köy ens­ titüleridir. 1 926 yı l ı n da Kayse ri ve D e n i z l i ' d e köy öğretmen okul­ l a r ı aç ı ld ı ise de 1 932 y ı l ı nd a kapat ı l d ı . 1 937-38-39 y ı l l a­ rı nda 3 köy öğ ret men o k u l u daha g e n i ş kuru l uşlar olara k açı l d ı . Atatü rk' ü n sağ l ı ğ ı n d a , 3 2 3 8 say ı l ı " Köy Eğitmen le248

r i " yasas ı y ü r ü rl ü ğ e kon u l d u . Yine Atatü rk' ü n sağl ı ğ ı nda Eskişe h i r , İ z m i r ve K ı rklare l i köy öğretm e n o k u l l arı açı ld ı . Ancak, Atat ü rk' ü n " köye yararl ı meslek adamları " yetiştiril­ mesine yö n e l i k , u l u s a l ve evrensel d ü zeyde köy e nstitüle­ ri n i n başlan g ı c ı , 1 7 N isan 1 940 y ı l ı nda 3803 say ı l ı yasa ile oldu. Köy e nstit ü l e ri yat ı l ı v e beş yı l l ı ktı . Y ı l l ı k öğreti m 1 0 .5 ayd ı . Ö ğ renciler h e r y ı l 1 .5 ay köylerine dön üyo rlar, bu s ü re içerisinde ise b i r i nceleme dosyas ı hazı rl ı yorlard ı . D ü nya tari h i n e , e n özg ü n eğiti m kurumları olarak geç­ miş o l a n köy e n stit ü leri n i n k i m i öze l l i kl e ri şöyle özetlenebi­ l i r; enstit ü l e r i n k u ru l d u ğ u ye rlerde ke n d i l e ri n e yetece k b i n ­ l e rce dön ü m l ü k top rakları vard ı . . . B i n aları , d e rs l i kl e ri , işl i k­ l e ri , kitap l ı kları , l a b o ratuva rları , bes ledi kleri hayva n l a r için a h ı r ve k ü m e s l e ri , a rı l ı kları , h astan e , alet, a raç ve moto r b i n a l a rı n ı , f ı rı n l a r ı , bal ı kha n e l e ri , öğretmen evleri n i . . . ke n­ d i l e ri yap ı yo r; at, s ı ğ ı r, dava r, arı , tavu k, h o roz vb. ke ndi­ l e ri yetişti riyo rl a rd ı . S ı n ı fta kalmak yoktu . D e rs yı l ı sonun­ d a başa rı s ı z olanlar özel kurslara a l ı nara k yetişti ri l i rl e rd i . " B u k u ru m l a rd a t a m anlam ıyla geniş bir iş eğit i m i , ü re­ tici eğiti m , e kono m i k eğiti m , sanat eğ iti m i , düşün eğiti m i , ki­ ş i l i k eğiti m i , beden eğiti m i , demokrati k eğit i m dahas ı , eğ­ lence eğiti m i , g e n i ş tem i z l i k eğiti m i , birbiriyle uyu m l u olarak y ü rütü l ü rd ü . E n stitü n ü n tüm işlerini öğrenciler yaptı kları gi­ b i , yönetime de tam anlamı yla kat ı l ı rlard ı . " B u ku ru l uşları n n e o l d u ğ u n u anlamak içi n , ş u n lar söy­ lenebi l i r: B i r kı s ı m çocuklar atları tı mar ed iyorlar, b i r k ı s ı m çocuklar tari h d e rs i n de İ skitlerin M ı s ı r' ı talan etmeleri n i an­ latıyorlar, bir k ı s m ı tabiat b i lgisi ders i n d e gelinciğin nas ı l b i r bitki olduğu n u , tarlalara zararları n ı a n lat ı yor v e bu ndan ko ru n ma yönte m l e ri n i ö ğ re n iyorlar. B i r k ı s m ı k ı ş ı n yiyecek­ l e ri lahanaları n ya p rakları ndaki kurtları öld ü rmekle uğraş ı ­ yorlar, b i r k ı s m ı yen i yatakhanelerin çat ı s ı n ı yapmakla uğ249

raş ı yo rlar, b i r k ı s m ı da o g ü n yiyecekleri sebzeleri ay ı kl ı ­ yorlard ı . B u kuruluşlar b i r arı kova n ı g i b i , tam b i r aile g ö rü n üş ü i l e kendi gereks i n melerine yan ıt verecek eksen etraf ı nda i ş ­ leyen b i r i nsan fabri kas ı d ı r. Böyle yetişen v e alacakla rı gö­ revleri küçük vücutları ndan beklenmeyen soru m l u l ukla ya­ pan köyl ü çocukları m ı z ı n ya rı n yetişti recekleri nesil lerin ya­ pacakları n ı düşünmek küç ü k b i r şey değild i r. Ancak, bu ku­ ruluşları kapatanları n beklentileri, küçü k denecek d üzeyde­ d i r. Bizim öz gerçeğimiz doğ ru ltusunda kurulan bu kurum la­ rı , henüz emeklemeye ç ı km ı ş bir çocuk taze l i ğ i nde i ken boğdular. Bunlara uzanan e l l e ri n sahipleri Tü rk h a l k ı n a yapt ı kları i hanetin fark ı nda olmayab i l i rler. A m a bu katil leri tarih kara leke olarak yap rakları na yazacakt ı r. Ü l kemize gelen bütün yabancı uzmanları n köy enstitü­ leri yararl ı , hatta bütün dü nya için örnek bir eğitim ve öğre­ tim ocağ ı olarak göste rmeleri n i n nede n i , bu okullarda bilgi­ nin, yaşam , uğraş ve gere ks i n melerinden ç ı karı l mas ı , o rtak ve b i rl i kte bir yaşam gerçekleri n i n koşu lları içinde, sosyal ve ekonomik çerçeveye uyularak canl ı bir eğitim ve ri l mesi idi. Ne bilgi bir süs, ne tavı r ve hareket bir göste riştir. Hepsi yaşam içi ndir. Köyden gelen temiz T ü rk çocukları bu bek­ lentilerin gerçekleşmes i n i sağ l ı yorlard ı . Köyden al ı n ı p , u l usal v e çağdaş eğiti mle eğiti ldikten s o n ra köye gönderilen eğitic i l e ri n yetişt i rildiği köy enstitüle­ ri n i n say ı s ı , 1 944'te 20, ö ğ renci say ı s ı 1 6.400'd ü r. 1 5 . 000 dön ü m yer eki l i p biçi lmiştir. Meyveli meyves iz 250.000 fi­ dan d i ki l m işti r. 9.000 baş hayvana kavuşmuştur. Kimi e nsti ­ tüler, kendi ü retti kleriyle geç i n ebi lecek eğitim işletmeleri du­ ru muna gelm işt i r. (Meh met Başaran, U l usal Eğitim ve Ger­ çe k U l u sçuluk, s.82) Böyle bir eğ iti m s i ste m i , Atatü rk' ü n özlemi n i d u yd u ­ ğ u , u l aşmak i sted i ğ i hedef l e re varmak i ç i n e n uyg u n s i s 250

temd i . Atat ü rk devri m i n i n c u m h u riyetç i l i k , u l usç u l u k , h a l k­ ç ı l ı k , devletç i l i k, l ai k l i k ve devrimc i l i k i l ke l e ri köy e nst itüle­ rinde e n iyi biçimde veri l iyor, Tü rkiye çağdaş i nsan ı yetiş­ t i re re k , çağc ı l hedefe doğru i l e rl i yo rd u . Köy enstit ü l e ri n i n v a rl ı ğ ı işte bu i l e rleyişi iste meye n l e ri h u z u rsuz etti . Ya­ banc ı u z m a n l a r ı n i m re n d i ğ i bu ku ru l uşlar, k i m i ayd ı n la r ı ­ m ı z ve k i m i e ğ i t i mc i l e ri m i z ta raf ı ndan b i r k e z b i l e incelen­ m ed i ğ i , g ö r ü l m e d i ğ i h alde, eksikleri var i s e , on ları d ü zel­ tece k l e ri yerde, b u g ü zel ku ru l uşlar e leşti ri ko n u s u yap ı l­ d ı , yerden yere v u ru l d u . Asl ı nda, sald ı rı l an T ü rk devri m i ­ n i n g e l eceğ i id i . N e yaz ı k ki bu y ı kı m g i ri ş i m l e ri , Tü rkiye i ç i n yap ı l ı yo rd u ( ! ) . Ö nce , köy enstitüleri n i n aleyh ine ifti ra kampanyaları başlad ı . Oysa, bu d e n l i geniş bir ö rgütlen mede, ciddi h içbi r d i s i p l i n suçu b i le işlen memişti . Ç ü n k ü , "suçun suçl u n u n as ı l suçlusu top l u md u r, topl u m d üzen i d i r" Suçu ve suçl uyu ya­ ratan top l u mdaki hasta l ı kları n kökten g ideril mesine yöne l i k çözü m ü ü reten b u enstitüler, eski topl u m düze n i n i n kal ı nt ı ­ l a rı yan i "fı rsat bekl eyenler" taraf ı nd a n , s u ç l u olarak göste­ rilmeye çal ı ş ı ld ı . B u n u yapanlar d a "Atatü rkçü" oldukları n ı söylüyorlard ı . Oysa yüce Atatü rk , " Bi z büyük bir devri m yapt ı k . Memleketi b i r çağdan al ı p , yen i b i r çağa götürd ü k . B i rçok eski kurum­ ları y ı kt ı k. B u n ları n b i n lerce taraftarı vard ı r. F ı rsat bekled i k­ l e ri n i u n utmamak gere k i r . . . " diyerek o l as ı teh l i kelere d i kkat çekmişti . (Atat ü rkç ü l ü k, 3. kitap , s . 50) "Ne yaz ı k ki bu soyl u gelişmeye i l k çel me 1 946 seçi m­ l e ri s o n rası geld i . H asan Ali Yücel g i b i u l usal eğitim sorun­ l a rı n a ' i n sanc ı l ' bir yaklaş ı mla çözüm yol l a rı ü retmiş olan bu yüce i n s a n , e rk d ı ş ı b ı rakı ld ı . Çok geçmede n , köye yöneli­ şin m i marı , üst ü n i n san İ smail Hakkı Tonguç da görevi n d ı ­ ş ı n a itildi . " (Nad i r G ezen , Köy E nstitü leri, s . 1 1 3) E ğ e r, köy enstitü l e ri ayn ı h ı z la ve ka rarl ı l ı kla devam 251

etm i ş o lsayd ı , h iç kuşku d uy u l m as ı n k i , Tü rkiye'de h içbi r yaşa msal sorun kal mayacak, Tü rkiye b i ri n c i s ı n ı f g e l i ş m i ş ü l ke olacakt ı . Ç ü n kü , köy e n stitülerinde yetişen ö ğ retmen­ l e r ald ı kları eğiti m i n b i l i nc i y l e , ü l ke n i n h e r köşes i n e b ü y ü k b i r özve ri i l e g idere k ı ş ı kl a r ya n s ı tmakta, odaları ayd ı n l at­ maktayd ı l ar. "Çağdaş eğiti m d e n geçmiş insanlardan ku ru­ l u top l u m lar, soru n ları n ı çöz meye , g e l i ş meye çok daha ya­ k ı nd ı r. U s u n , b i l i m i n veri l e r i n i kullan ı r. Başkala r ı n a kolay aldanmaz. Sö m ü rü l mez. Teknoloj iyi daha iyi kullan ı r. Ü re­ t i m i en yü ksek d ü zeye u laşt ı r ı r. Topra ğ ı iyi işler, ve ri m i a r­ t ı rı r. H a n g i iş a l a n ı nda o l u rsa ols u n , hakları n ı g ö revleri n i o l u m l u yolda kullan ı r. Çağdaş i nsan ı n b i l g i l e ri i l e donat ı ld ı ­ ğ ı i ç i n uygarl ı ğ ı n n i metleri n i yaşar. Sanatsa l , b i l i mse l , k ü l ­ t ü rel etki n l i kl e rden yararla n ı r. Böyle b i r top l u m geri kal m ı ş­ l ı k çe mberini çok çabu k k ı rar. Yoks u l l u ktan , kara n l ı ktan ku rtu l u r. Uygarl ı k yo l u nda h ı zla yol a l ı r. Tü rkiye ' n i n h e r ke­ s i m ine yay ı l m ı ş köy enstit ü l e r i n i n say ı s ı daha i l k y ı l larda otuza, k ı rka , g iderek yüze , h e l e b u g ü n k ü i mam hatip o k u l ­ l a rı n ı n say ı s ı na, b e ş yüze u l aşsayd ı , e l l i yı ld ı r m i lyon la rca i n san ı m ı z bu eğitimden geçseyd i . .. H e r b i ri okuyan tart ı ­ ş a n , ü l kemizin h e rhan g i b i r ye rinde toprağa kök sal ı p o ra­ ları yaşan ı r hale get i re n m i l yo n l a rca insan, kültü r d üzeyi yü kse k, doğruları yan l ı şları ayı rabi l e n , gerçekten de mok­ rat y u rttaşlar O zaman h ı rs ı z , yalancı d ü zen baz bi rtakı m i nsanlar yö netim yerl e rine geleb i l i r miyd i ? " (Talip Apayd ı n , Köy E nstitüleri n i n Kapat ı l m as ı , s . 1 2 1 ) Böylesi u l ussever, soru m l u l u ğ u n u b i l e n , özve ri l i k i ş i l e r, devletin d i ğ e r kadem­ lerinde de görev al ı rlar ise, d evlet olanakları n ı ke n d i yarar­ l a r ı n a k u l lanma g i ri ş i m i nde b u l u nabi l i rler mi? E l bette ha­ y ı r. Köy Enstitü leri n i n kapat ı lmas ı , g ü n ü m üzün ul usal so­ ru n u olan, Güneydoğudaki te röre , kentlerdeki çarp ı k ve plans ı z kentleşmeye , çevre ki rl i l i ğ i ne, hemen her gün hal. . .

252

k ı n çok ö n e m l i b i r böl ü m ü n ü n şi kayet ett i ğ i enflasyona, mezhepsel ayrı l ı kları n körü klendiği kardeş kavgaları na, ulu­ sal mutsuzluğa, geri kal m ı ş l ı ğa , heps inden önemlisi de devlete g üve nsizliğe neden oldu. Eğer, köy enstitü leri , Atatü rkçü düşüncenin devrimci l i k i l kes i n i n gereği o l a n g ü n ü n koşulları na göre g ü ncel leşti rile­ re k, kurulduğu g ü n le ri n coş kusu i le ve yine o g ü n lerin Ata­ tü rkçü kad roları n ı n yaptı kları g i b i ko ru nsa, yayg ı n laşt ı rı lsa ve sahip ç ı k ı lsa i d i ; b i l i nçli ü ret i m i n ya rd ı m ıyla, ü rettiği para ede n , sağ l ı k ve eğitim h izmeti ayağ ı na gelen köylü , ke nte göçmez, ke ntler oy uğruna gecekond uculuğa özend i ri l mez , ça rp ı k ke ntleşme ol mazd ı . Köyl ü n ü n b i l i msel yöntemlerle ü reteceğ i ü rünler değeri n i bu lacağ ı ve ürün s u n u m u (arz ı ) ç o k olacağ ı içi n , enflasyon azg ı n laşmayacaktı . Öte yandan, ulusal b i l i nçle yetişen köy enstitüsü n ü biti ren ler, yu rd u n her yöres i g i bi G ü neydoğ uya da g ideceği için ulus b i l i nci n i , yurt sevgis i n i , kal k ı n ma mode l i n i aş ı layacak ve o yöredeki in­ sanlar, devleti ne karş ı ç ı kmak için kand ı rı lamayacakt ı . Her şeyden ö nce kand ı rı l maları n ı kolaylaşt ı ran geri kal m ı şl ı k ol­ mayacakt ı . Yine, hal kç ı l ı k anlay ı ş ı ve ayrı m s ı z kayrı ms ı z u l u s b i l i nci i l e eğitilen halk, çağd ı ş ı mezhepsel ayrı l ı klara düşmeyecekt i . Böylece, Çorumlar, Kah raman maraş lar ve de insan olanlar içi n b i r yüzkaras ı utancı vere n , kan l ı S ivas­ lar gerçekleşmezd i . F ı rsat bekleyenlere , f ı rsat ve ril meseyd i , ye ryüzünde evrensel örnekl i kte bir u l u s , T ü rk u l usu yeryü­ zünde tek ö rnek olacakt ı . Ayrıca, u l usal b i r soru n olan ve kökü 1 1 . Abd ü l hamit' i n , Hamid iye Alaylar ı n a d e k dayanan feodal ağal ı k düzeni , aşi­ ret ayrı m ı , köy sahipliği g i b i çağd ı ş ı ku ru mlar, uşak al ı şkan­ l ı ğ ı ndan kurtu lacak köylüler sayesi nde, yandaşs ı z , geçersiz ve işle mez kalacağı için g ü n ü müze dek yaşayamayacakt ı . Köy enstitülerine emeği geçen , önemli i s i m l e rden b i risi bu doğ ru ltudaki gerçeği şöyle d i l e geti rm işti r. " . . . Köy i nsan ı , 253

öylesine canland ı rı l mal ı ve ş u u rland ı rı lmalı ki , onu h içbi r kuvvet, yal n ı z kendi hesab ı na ve insafs ı zca istismar etme­ s i n . Köyün saki nlerine köle ve uşak m uamelesi yapmas ı n . Köyl ü ler, şuursuz ve bedava çal ı şan b i rer i ş hayvan ı haline g e l mesinler . . . " Köy enstitülerinde ve rilen eğitim; unutma olas ı l ı ğ ı yük­ sek olan ezbe rcilikten uzak olan, kal ı c ı ve yaşa m ı n her aşa­ mas ı nda gerekli iş içi nde eğitime, eğitilecek kiş i n i n öğren­ mek iş levi öne ç ı karılarak aktif eğ iti me, kat ı l ı mc ı ve özg ü r eğ iti me, salt kı rsal yö reler için değil toplumun h e r kademe­ s i nde yeterl i bilgi biri ki m i n e dayanmaktayd ı . Bu yön l e ri ile bu kuru l uşlar ulusal olduğu kadar evrensel i l keler içermek­ teyd i . Köy enstitü leri n i n evrensel v e u l usal değerleri ni an lat­ mak, kendi başla rı na ayrı b i r çal ışma konusu olduğundan, ayrıca, bu konuda ço k sayıda kitap yaz ı l m ı ş bulunduğun­ dan şairin söyled i ğ i n i yinelemekle yeti nelim. "Ayi nesi iştir kişi n i n , l afa bak ı lmaz . " Evet, köy enstitüsü mezu n u öğ rtemenleri n ulus sevg i­ si, çok yönlü kültürel bilgisi , görevlerindeki başarı ları ve so­ ru m l u l u k anlayı şları , ü rettikleri onca yap ıtları na tan ı k olun­ d u ktan sonra bu ku ruluşları n kapat ı l mas ı n ı n ne den l i b i r u l usal kay ı p olduğunu an lamamak o l a s ı değildir. ( H ü s n ü M e rdanoğlu, Tarihi Gerçekler ı ş ı ğ ı nda Atatü rkçü Düşü nce­ nin Evrenselliği, 2. Bas ı , s . 1 94 ve devam ı )

- 63 -

Köy enstitüle rin i , bir de Dündar Soyer'den dinleye l i m : Ayd ı n lanma dönemi b i rb i ri n i izleyen devri mlerle de­ vam ediyord u . C u m h u riyetin kurucuları bir ç ı rp ı da m i l leti n 254

okuma yazma oran ı n ı n artmas ı na h ı z kaza n d ı rmak için eğitim seferbe rl i ğ i nde üst safta savaş ıyorlard ı . Atatürk, i s­ met Paşa, i s i m l i ve isimsiz diğerleri karatahtaları n önüne geçe rek kalabal ı k toplulu klara okuma yazma öğretiyo rlar­ d ı . B u büyük seferbe rl i ğ i n başarı ya ulaşmas ı nda, Başöğ­ retmen M ustafa Kema l ' i n heyecan ı ve ü l ke n i n her taraf ı n ­ daki i n a n ç l ı b i n lerce ayd ı n ı m ı z ı n bitmez tüken mez emekle­ ri vard ı r. İ şte bu önemli devri m i n , tab i ri caizse i kinci dalgas ı köy enstitü leridir. İ htiyar d ü nyam ı z , İ ki nci D ü nya Savaş ı ' n a haz ı rlan ıyor. Alman o rduları 1 Eyl ül 1 939 g ü n ü alacakaranl ı kta Leh h is­ tan toprakları n ı işgal ediyor. İ şte bu tarihten yaklaş ı k yed i ay son ra , 1 7 N isan 1 940'ta Büyük M i l let Meclisi'nden Köy Enstitü leri Yasas ı , adeta kan ve barut koka n , ö l ü m rüzgar­ ları n ı n estiğ i b i r d ü nya n ı n o rtas ı nda Anadolu i nsan ı na ü mit­ ler dolu b i r ayd ı nlanma hamles i n i m üjdel iyord u . Savaşa ald ı rmayan İ smet Paşa, devrimleri n h ı z ı n ı kes­ med e n , o zamana kadar yal n ı z jandarman ı n ve tahsi ldarı n g i rd i ğ i köylerin yaşam ı n ı değişte recek olan köy enstitü leri n i , büyük b i r i m a n v e şevkle yaşama geç i rebi l mek için öncü l ü k ediyo rd u . Köyl ü , yal n ı z okuma yazmayı öğre n mekle kalma­ yacak , tari h i n i öğrenecek, matematiği öğrenecek, müspet i l i m l e r i l e i l g i l i tüm bilg ilerle b i rl i kte modern tarı m aletleri n i , maki neleri, marangozluğu da öğre necekt i . Yetenekl i köy çocukları yat ı l ı bölge oku l ları nda beş y ı l l ı k bir eğiti mden so n ra evleri ne dönecekler ve kazand ı kları bilg ileri, t ı pkı Av­ rupa' n ı n Rönesans dönemine öncü l ü k ede n l e r g i b i çevrele­ ri n i ayd ı n l atacaklard ı . Köy eğitme n i yetişti rme ku rsları n ı n fevkalade gel iştiril­ miş b i r aşamas ı say ı lan köy enstitü leri n i , devrimci b i r aile­ nin çoc uğu o l a rak ben de yak ı ndan izl iyo rd u m . O n beş y ı l ­ l ı k düze n l i b i r e ğ i t i m v e öğretim veren köy enstitü leri , yal n ı z 255

okul değ il ayn ı zamanda mode rn b i re r çiftlikti ve ö ğ renciler ke ndi bi naları n ı da bizzat ke n d i l e ri yapmayı , top rağ ı işleme­ yi öğren iyo rla rd ı . Başlan g ı çta l ise derslerinden pek fa r:kı ol­ mayan dersleri de bir yandan izlerke n , bir yandan da p rati k bilgiler ed i n iyorlard ı . Bütü n b u n ları b i rarada öğ retece k öğ­ retmen l e ri n yetişti ri lmeleri için yü ksek köy enstitüleri 1 943'te devreye sokuldu. 1 946'ya kadar her şey çok iyi yü­ rüd ü . Köyl ü n ü n yaşamı na tekn i kle b i rl i kte l ise tahs i l i n i n b i l ­ gileri d e g i rece k v e köyl ü lerimiz toplumu muzun diğer ke­ s i mleri ile birl i kte Bat ı n ı n gelişmişl i k çizgisine yaklaşt ı rı la­ caktı . Bütün b u n ları gönül penceremden heyecan ve mutlu­ l u kla seyrediyord u m . M ü balağa etmek istemiyo rum ama köy enstitüleri " iyi bir Türk vatandaş ı " ya ratmak isteyenler için b i r ülkü ve b i r düştü . C u m h u riyet i n i l k on yı l ı nda başarı ­ lan devri mlerin kilometre taşları na geri dönüp bak ı nca, köy e nstitüleri de daha son raki dönemde en önemli başarı ları ­ m ı zdan b i risi i d i . B i r Tü rk bu luşu olarak Batıda yan kılar uyand ı rd ı ğ ı g i b i Doğuya da ö rnek teşkil e d e n köy enstitü leri , yaşam ı n ı s ü r­ d ü rebildiği on beş y ı l içi nde ne yaz ı k ki haks ı z hücumlara u ğ rad ı . Bu devri me karş ı ç ı ka n lar halkı m ı z ve köyl ülerimiz değ i l , "yarı münevver" dediğimiz, Osma n l ı 'dan Cumhu riyete geçişin sanc ı ları ndan kurtulamayan çevrelerd i . Bu noktada konuyla i l g i l i olarak b i r a n ı mdan da bahset­ mek istiyoru m . A radan y ı l la r geçtikte n sona Amerikan H ü ­ kü met i n i n davetlisi olarak o ü l ke n i n çeşitli yerleri n i bel l i b i r p rogram içinde ziyaret i m kan ı n ı bul muştu m . Bosto n'a g itti ­ ğ i mde ün ive rs ite amfis inde b i r kon u şma yapmaya çağ rı l­ d ı m . Tü rkiye ' n i n kalkı n ması yla o günkü Tü rkiye ' n i n genel yaşam ı hakkı nda bilgiler vermem istendi. Kon uşmamdan sonraki soru-cevap böl ü m ü nde, köy enstitülerimiz hakk ı nda çok övücü görüşler ileri s ü ren Amerika l ı ları n , geri kal m ı ş 256

memleketl e r i ç i n k ı sa sürede bir büyük eğitim ve kültür dev­ rimi yaratarak ö rn e k olabi lecek bu enstitü leri niçin kapatma hatas ı n ı işled i ğ i m ize dair soru ları na muhatap oldum. Ve ce­ vap vermekte g üç l ü k çektim. Bat ı uyga rl ı ğ ı n ı n gerçekleşt i rd i ğ i refo rm lara, rönesans hareketle ri n e k a rş ı koyan tutucuları maalesef içimizden ata­ mam ı şt ı k . İ s l a m iyetin gerici ve muhafazakar kanad ı n ı n da etkisi alt ı nda kalan sözde münevverleri m iz, i mparato rluk döne m i n i n zaafları n ı Cumhu riyet dönemi nde de sürd ü rerek, her yen i at ı l ı m ı alttan alta sessizce ten kit etmekten çeki n­ m iyo rla rd ı . Y ü zy ı lları n alışkan l ı ğ ı , yeni d üzen i n altı nda da s ü re b i l iyo rd u . B e n b u t ü rl ü i nsanları çok iyi tan ı maya başlam ı şt ı m. İ mparato rl u k d ö n e m i nden bug ü n le re kadar uzanan b i rey­ sel hak ve özg ü rl ü klerin s ı n ı rl ı kal mas ı , Bat ı l ı an lamda ger­ çek ayd ı n ı b u l ma m ı z ı güçleşti riyo rd u . U z u n yı llar ü mmet o l m a n ı n y ı l g ı n l ı ğ ı n ı üzeri nden atamayan okumuşları m ı z­ dan , ufku aç ı k, d evrimci mü nevverler yetiştirmemiz müm­ kü n d eğ i l d i . N iteki m b u yarı m ünevverleri n , " B ütün köylüleri okut­ mak g üzel b i r fikir, ama son ra toprakları m ı z ı kim ekecek? " şekl ı nde eleştirileri , gittikçe daha s ı k d uyu l u r oldu. Köy ens­ titüleri n i n kuruluşunu sevinç ve heyecanla karş ı lay ı p des­ tekleyen l e r, top l u m u n davran ışlarına kısa zamanda ege­ men olan b u karamsar havayla karş ı laşmaya başlad ı lar. " Da h a şeh i rlerimizde bile çocu kları doğru d ü rüst okuta­ m ı yo ruz. Kal km ı ş ı z köyl üleri okutmaya . . . Para yo k, öğ ret­ men yok , kitap yok. Haydi köy çocukları n ı okuttuk d iye l i m , o n l a r köyde kalmaya devam m ı edecekle r? " d iye nlerin say ı ­ s ı çoğal ıyord u . " B u i ş böyle yürümez. M i l letin paras ı n ı b u fantezilerle harcamaya h a kk ı m ı z yok. Köylü çoc u kları n ı ş ı mart ı yoruz. ' E nstit üde okudu k' diye yan ları ndan geçi l m iyor. Shakespea257

re' i n , Gogol'ü n , Balzac' ı n ese rle ri n i okuyorlarm ı ş . G ü ler m i ­ s i n , a ğ l a r m ı s ı n ? Ya h u , bu kitapları biz b i l e okud u ğ u muzda an lam ı yo ruz" gibi sözler, önce kulaktan ku lağa, sonra da ko ro hali nde yu rt sath ı na yay ı lmakta ve imanl ı yüreklerdeki pişmiş aşa su katmaktayd ı . Eleşti ri lerin yön ü n ü ideoloj i k konulara kayd ı rı p , köy e nstitüleri n i n sola kaymaları ndan korktukları n ı , i mal ı cümle­ lerle dile getirerek o rta l ı ğ ı buland ı ranlar da az değ i l d i . Bu şekilde hücumları n yoğ u n laşt ı ğ ı günlerden b i rinde, İ smet Paşa, Hasanoğlan Köy Enstitüsü'nü görmek için , ya­ n ı nda zaman ı n Genel ku rmay Başkan ı Abd u rrahman Nafiz G ü rman Paşa ile yola çı kar. Savaştepe'ye yaklaştı kları b i r s ı rada, boyn una torba as ı l ı b i r k ı z ı n yürümekte olduğunu görünce otomobi l i d u rd u rtup, G ü rman Paşa ile birlikte d ı şa­ r ı ç ı kar ve kızla konuşmaya başlar. K ı z , Hasanoğlan Köy E nstitüsü öğrencileri nden b i rid i r v e p rati k olarak öğ retilen marangozl u k dersinin veri leceğ i ye re g itmektedi r. İ s met Paşa, k ı z ı n to rbas ı nda ne olduğunu so rar. Genç öğrenci , "Az ı ğ ı m var, Paşam. Ö ğ leyin yemek için yan ı ma ald ı m" d iye cevap verir. Gerçekten de torbada i ki-üç kuru köfteyle bi raz ekmek ve peyn i r vard ı r. İ nönü'nün gözü yiyece klerin alt ı nda bulunan b i r kitaba i l i ş i r ve "Ned i r bu?" diye sorar. Kız uzat ı p verd i ğ i nde, kita­ b ı n Sofokles'e ait "Antigone" ad l ı eser olduğunu görü nce i s­ met Paşa, çok duygulan ı r. Ve gözleri nden heyecan yaşları dam larken Abd u rrah man Nafiz Paşa'ya döner: " P aşam, " der, "bütü n gençleri mizi, aske rlerimiz dah i l , bütün insanları m ı z ı , b u kitapları o k u r h a l e getirebildiğimiz g ü n , Tü rkiye tüm dertlerinden kurtulmuş o l u r. " Köy enstitüleri d e , t ı p k ı hal kevleri v e halkodaları gibi yarı münevverle ri mizle, kom ü nizm korkus unu "aba altı ndan sopa gösteri rcesi ne" siyaset bezi rgan l ı ğ ı yapanlarca , ayn ı akı bete u ğ rat ı ld ı . 258

Ş i m d i ben bu sat ı rları yaza rke n düşü n üyo rum da: İ s met Paşa' n ı n yı l lar önces inde i l e ri s ü rd ü ğ ü bu d i l e ğ i , bugünlere kadar gerçekleştirmiş o lsayd ı k, ş i m d i h a l a ayd ı n­ ları m ı zla, p rofesörleri m i z l e , genc i m i zle, yaşl ı m ı zl a , siyaset adamları m ı zla, yazarlar ı m ı z ve çizerleri m i z l e , b i r "tü rban" konusu etrafı nda bile ta rt ı ş ı r d u ru r muyd uk? O g ü n l e rden bugün lere ne yaz ı k ki "bir arpa boyu yol " b i l e alabi l m i ş değ i l i z . ( D ü ndar Soye r, C u m h u riyetle Ad ı m Ad ı m O laylar, A n ı lar, BükeYay ı n ları , s . 80 v e deva m ı )

-

64

-

Atatürk , 1 M a rt 1 9 2 2 tarihinde , T B M M ' n i n 3 . D ö n e m toplanma y ı l ı n ı a ç arken ş ö y l e d iyor : D ı şa r ı d a n al ı nan borç paraları , ş i md iye kadar Bab ı a l i ­ n i n yapt ı ğ ı şekilde, öde meye zoru n l u değ i l mişiz g i b i , ü retici bir yat ı rı ma dayanmaks ı z ı n , boşu boş u n a sarf i le tü kete­ rek, devlet borçları n ı n yükünü a rt ı racak ve mali bağ ı ms ı z l ı ­ ğ ı m ı z ı te h l i ke karş ı s ı nda b ı rakacak bir uyg ulamaya kes i n olarak karş ı y ı z . Biz, memle kette hal k ı n refah seviyesi n i yü kseltecek , i marı v e ü retimi a rtı racak v e gel i r kaynakları­ m ı z ı g e l i şti rmeye yararl ı olabi lecek yöndeki dış borçlan ma­ dan yanay ı z .

- 65 -

7 Ekim 2 0 0 1 tari h l i Hürriyet gazetesinde , Atatürk Farkı başl ıklı makalesinde Emin Çölaşan şunları yazıy o r :

259

C u m h u rbaş kan ı Atat ü rk, 1 93 1 y ı l ı nda uzun b i r y u rt ge­ zisine ç ı kıyor. D ü nya eko n o m i k krizi Tü rkiye'yi de vurmuş­ tur. Devlet bütçesi s ı k ı nt ı d a , halk çok zor d u ru mdad ı r. Ata­ tü rk her kesi mde b i re b i r görüşmeler yapar, yaşanan ac ı gerçekleri ve d u ru m u n iyi o l m ad ı ğ ı n ı görü r. Cumhurbaşka n l ı ğ ı Özel Kalem M ü d ü rü Hasan R ı za Soyak' ı n "Atatü rk'ten Hatı ralar" i s i m l i kitab ı n ı n ikinci c i l d i n ­ de, i l g inç bir olay anlatı l ı r: " N i h ayet 3 Mart 1 93 1 g ü n ü Ankara'ya dönüld ü . Bu su­ retle, seyahatin 1 . 5 ay kada r s ü re n ikinci k ı s m ı da tamam­ lan m ı ş oluyo rd u . Atatü rk bu seyahatleri s ı ras ı nda ed i ndiği izle n i m l e re göre , alı nmas ı n ı gerekl i bulduğu tedb i rler aras ı nda, Büyük M i l let Mecl isi'nin derhal kendi kend i n i feshederek yen i se­ çim yap ı l mas ı n ı ve s ı kı b i r tasarruf politikas ı n ı n başlan g ı c ı olmak üzere , mebus ( m i l letveki li) ayl ı kları n ı n 500 l i radan 350 l i raya indiri l mesini uyg u n görmüştü. Binaenaleyh , trenden iner i n mez işe koyul muşt u . i stas­ yo ndan, yan ı na a ld ı ğ ı Başvekil İ smet Paşa i le o n u n köşkü­ ne g iderek, so n ra Büyük M i l let Meclisi Başka n ı Kaz ı m ve Genelk u rmay Başkanı Mareşal Fevzi Paşaları kendi i ka­ metgah ı na (Çan kaya Köşkü'ne) davet ederek onlarla bu ko­ nular üzerinde görüşmelerde bulun muş, akşamüstü de şeh­ re inip F ı rka (parti) binas ı nda toplantı hali nde bulunan Parti G rubunun 3.5 saat s ü re n görüşmelerine kat ı l m ı şt ı . Bütün bu görüşmeler, kendisin i n teklifleri etraf ı nda cereyan eyle­ m işti . E rtesi g ü n yap ı lan F ı rka Mecl is G rubu toplant ı s ı nda Reis Veki l i İ s met Paşa, F ı rka' n ı n U m u m i Reisi (genel baş­ kan ı ) Atatürk' ü n , yen i seçim yap ı l mas ı na ait olan aşağ ıdaki mektubunu okumuş, bu kon uda G ruba gerekli izahat ı ve r­ mişti. Ayn ı zamanda mebus ayl ı kları n ı n i n d i ril mesi hususun260

daki d ü ş ü nceyi de o rtaya atm ı ş ve G rup taraf ı ndan her iki te klif de kabu l ed i l mi şti . "

-

66

-

Atatürk'ün , b i r rüşvet olayına yaklaş ım ı , tüm devlet adamlarına örnek olacak n itelikte . Bu nedenle , İsmet Boz­ dağ ' ı n bir yazısını aşağ ıya aynen a l ıyorum : Ziya Paşa : " M i lyonla çalan mened-ü izzetde şe refraz Ü ç-beş kuruşu m ü rtekibin cay-i küre kt i r" d iyor! . . Tü rkçes i : " M i lyon la çalan zevki nde, safas ı nda; Ü ç­ beş ku ruşa bulaşan cezaevinde." Ziya Paşa, Su ltan Abdülhamit dönemi şai rle rinden . . . O dönem i n b i r başka şairi de "Çald ı msa da mi ri mal ı çald ı m" d iyor . . . Yan i "Ne olmuş Devlet mal ı n ı çal d ı msa" demeye getiriyor! . . G ü n ü m üzde " l e r" , " lar" , eski n i n b i r çeşit s ü rüp g itme­ s i . .. Horzum'lar, Yahya'ları n mant ı ğ ı budur! . . Ne Sovyet Marksizmi, ne Ameri ka kapitali zm i , rüşvet ve yolsuzlu klar­ dan arı nabilmiş değ i l . . . İ talya'daki " Beyaz El ler" telaş ı da bunu göste rmiyor mu?

Atatürk Dönemi Ya Atatü rk dönemi nde rüşvet h i kayes i nas ı l işliyordu acaba? 1 930'1 u y ı l larda U lus'ta Fal i h R ıfkı Atay , isim bel i rleme­ den "Aferistler" d iye bazı mi lletveki lleri n i taş l ı yord u ! . . Ama as l ı nda bel i rlenmiş b i r hedef vard ı . M i l l i M ücadelen i n parlak isimleri nden b i ri olan Çolak İ brah i m ! Çolak İ b rah i m , İ ş Ban­ kas ı ' ndan ald ı ğ ı paralarla Karaköy'de modern bir "un fabri261

kas ı " yapm ı ş , görke m l i b i r köşk i n şa etmişt i . Avrupa'daki baz ı fabrikaları n temsilci l i ğ i n i yapt ı ğ ı için çok göze gel iyo r­ d u . N iteki m , temsilci l i ğ i yapt ı ğ ı fab ri kalardan sağlad ı ğ ı ko­ misyon larla İ ş Ban kas ı ' n a olan borcunu kapat m ı ş , söylenti­ leri susturmuştu . . . B i r baş ka ad ı aç ı klan mayan hedef "Şakir Z ü m re" i d i . Şaki r Zü m re , Atat ü rk' ü n teklifsiz arkadaşları ndan b i ri idi ve M i l l i Savu nma Bakan l ı ğ ı 'na taa h h üt işleri yap ı yo rd u . . . B i r vesile ile Avru pa'ya g i d i p dönd ü kten son ra, Ata­ türk'ü ziyaret etm iş ve kend isine b i r alt ı n tabaka hed iye et­ mişt i . . . Şimdi bu alt ı n tabakan ı n nerelere kadar uzand ı ğ ı n ı n h i kayesi n i görel i m :

Bir Rüşvet H i kayesi Ankara'da e rken gelmiş bir bahar akşam ı . . . Çan kaya'da "sofra" bahçeye kurulmuş. Atatürk'ün o geceki kon u kları N u ri Con ker, Sal i h Bo­ zok, Fal i h R ıfkı , Mahmut Soydan. Mahmut Soydan, Siirt M i l letveki l i , eski gazeteci , hem M i l l iyet gazetesi n i n sah i b i , hem başyazarı .. İ ş Bankas ı ' n ı n Yönetim Kurulu Başkanı id i . B i r ara Atatürk'e; - Bugün Mal iye Veki l i Abd ü l h a l i k Bey ( Renda) Başvekili ziyaret ett i , ded i . Atatü rk a rkadaş ı n ı n yüzüne bakt ı . - Etmişse ne olmuş ! . . - Gaziantep M i l letve ki l i M ithat Bey'den dert yan m ı ş ! . . - Neym iş derd i ? - M i l l i Savu n ma Bakan l ı ğ ı ' n ı n alacağ ı silahlar meselesi. . . - Aç ı k kon uşsana, ned i r? - Efend i m , bil iyors u n u z M i l l i Savunma Bakan l ı ğ ı , ord u yu g üçlend i rmek için baz ı s i lahlar almaya karar ve rd i ; şart­ names i n i yapt ı ve i haleye ç ı kard ı . E ks i ltmeye iki fabri ka ka262

t ı l ıyor ve bu i ki fabri kan ı n da Tü rkiye tems ilcisi Mithat Bey! . . - H ı m m . . . Sonra? - Son ras ı Paşam, Mal iye Bakan ı b u g ü n Başvekile ç ı k ı p d u ru m u anlatm ı ş . Başve kil de önce işin i ncel i ğ i n i fark etmed i ğ inden, " Fabrika tems ilcisinden bize ne? Kim daha ucuz veri rse biz ondan al ı rız" demiş. Son ra Mal iye Bakanı tek temsi lci n i n fabri kalar aras ı nda b i r uyuşma yaparak fiyat­ lara etki l i olabi leceğ i n i hat ı rlat m ı ş . . . Başvekil d u rumu size açacak! - K ı l ıç'a ( K ı l ı ç Ali) eniştes i n i n marifet i n i söyledi n mi? - H ayı r Paşam . . . Zaten bu olayı bug ü n duyd u m . Maliye Bakan ı ' na İ ş Bankas ı ' n ı n bir işi içi n u ğ ramışt ı m , kend isi açt ı . - G üzel. . . Ara m ı zda kal s ı n yine öyleyse . . .

İsmet Paşa'nın Görüşü E rtesi gün öğleden sonra Başvekil İ smet Paşa Çan ka­ ya'ya ç ı kt ı ve Atatürk ile b i r görüşme yapt ı . Görüşme s ı ra­ s ı nda s u n ulan kon ulardan biri de M i l l i Savunma'n ı n alacağ ı silahlarla, bu s i lahları ve rmeye haz ı r iki fab rikan ı n Tü rkiye Temsi lcisi ' n i n G aziantep M illetveki l i M ithat Bey' i n ol uşu i d i . Atat ü rk sord u : - N e d ü ş ü n üyo rsun? - E ksi ltmeyi e rteleyeceğ i m ve daha geniş b i r kat ı lma sağlamaya çal ı şacağ ı m . . . - İ yi eders i n ! D u rd u , bekled i , sonra so rd u : - Başka? - M i l letveki lleri n i n devlet eksiltmelerine müteahhit ya da te msilci olarak kat ı l mamaları içi n , kan u n ları m ı z ı n göz­ den geç i ri l mes i n i istiyorum. - Bu önlem kanun ile olmal ı d ı r bence . . . M i l letvekilleri böyle işlere g i rmenin sakı ncal ı olacağ ı n ı kendileri anlamal ı 263

lar! . . B i r m i l l etveki l i ne , " Sen , devlet eksi ltmeleri ne g i rmeye­ ce ks i n " demek, m i l letin seçt i ğ i i nsan ı n i d rakine g üvenme­ mek demekti r. Bi rkaç arkadaş ı m ı z ı n yapt ı ğ ı yan l ı ş , bütün M i lletvekillerine yay ı l mamal ı . .. B u n ları a ram ı zda çözmeliyiz. İ smet Paşa düşündü ve hemen ka rş ı l ı ğ ı n ı verd i : - Hakl ı s ı n ı z Paşam ! . . N e yapmam ı z ı uyg u n b u l u rsu­ n uz? - B u işleri, özel kon uşmaları m ı zda sön d ü re l i m . Siz, Bakan arkadaşları m ı z ı n sohbetiyle, tutu mları ile bunu başa­ rab i l i riz. Atatürk bir s ü re düşündükten sonra, usul b i r sesle: - B u işte Kılıç Ali'nin parmağ ı var m ı acaba? İ smet Paşa d u rdu . . . Kon u , i nce b i r alana kaym ı şt ı . K ı ­ l ı ç A l i , Atatü rk'ü n sofraları ndan eksik olmayan b i r mil letveki­ l i id i . M ithat, K ı l ı ç Ali'n i n eniştesi i d i . M ustafa Kemal Atatürk rüşvet konusunda ç o k hassas­ t ı r. Yak ı n arkadaşı K ı l ı ç Ali'den bile kuşkulan ı r ve Gazian­ tep M i lletvekili M ithat Bey konusu nda O ' n u n parmağ ı o l u p olmad ı ğ ı n ı Başvekil İ smet Paşa'dan sorar: - Parmağ ı ? . . B i l mem Paşam ! . . E niştesid i r. İşleriyle i l g i ­ lenip i l g i len mediği n i bilemem . . . Ama, ş a h s i kanaatimi soru­ yo rsanız; ummam ! . . Atatü rk gülü mseyerek "Anlarız" ded i . Kon u burada ka­ pand ı . Fakat Atatü rk neşteri vu rmaya hazı rlan ıyord u . E rtesi akşam Atatürk'ün sofras ı n a Maliye Vekil i davet ed i l m i ş , K ı l ı ç Ali de aran m ı şt ı . N itekim Atatürk salona indiği zaman K ı l ıç Ali'ye takı ld ı : - Sen d ü n akşam neredeyd i n bakal ı m? deyi nce , K ı l ı ç A l i , " Evdeyd i m Paşam" d iye karş ı l ı k verd i . Arkadaşları ndan Salih Bozok tak ı lmaktan hoşlan d ı ğ ı için "Aile saadeti va r Paşam" deyince, çevreden kah kahalar yükseldi . Atatü rk; - Enişten nas ı l ? diye so ruve rd i . Epeyd i r görmüyo ru m . - Sayenizde iyidi r Paşam ! . . 264

- Neden beni m sayemde iyi olacakm ı ş . . . Kendi sayes i n d e iyid i r! . . d iye K ı l ı ç Ali'nin konuşmas ı n ı düzeltti , sonra: - Hadi çocu klar, b u akşam M ithat'a b i r baskı n vere l i m . H iç b i r şeyden haberi ol mayan K ı l ı ç Ali: - İ hya etmiş o l u rsunuz Paşam . M üsaade ederseniz habe r verey i m ! - Yok ! . . Bas k ı n dedik, b i raz güleri z ! . .

Köpek Havladı İ ki otomobile dol uştular ve M ithat Bey'in kap ı s ı na da­ yand ı lar. Atatü rk' ü n hiç yan ı ndan ayı rmad ı ğ ı köpeği " Foks " , havlayarak eve dal ı nca M ithat Bey büyük b i r heyecanla koştu ve kon u kları n ı karş ı lad ı . O akşam "oraya niçin gelin­ d i ğ i n i " b i l meyen, yaln ı z M ithat Bey'le Kılıç A l i idi . B u neden­ le ötek i kon u klar d ikkatli davranıyor, daha çok Atatürk'ü n kon u ş m as ı n ı y a da sormas ı n ı bekliyorlard ı . G ü zel döşenmiş bir e v idi b u . . . Oldukça geniş ve kon­ forl u yd u . Atatürk salonda dolaşıyor, g üzel parçalara rastla­ d ı kça " G ü zel zevki n varm ı ş . Evi n i iyi döşemişsin" diye yü­ züne bakarak konuşuyord u . En son ra hazı rlanan sofrayı gözden geç i rd i ; ev sahibi kon u kları n ı ağı rlamak içi n , evi nde o l u p b iteni sofraya dökmüştü . Siyah havyara kadar her şey vard ı . Atatürk berabe ri ndekilere dön üp: - M ithat Bey bi r sofra dökmüş ki, kuşsütü e ks i k ! H ad i otu ral ı m !

İ l k Yudum Alındı H e rkes , sofrada uyg u n bir yer bulup oturd u . İlk yudum­ lar al ı nd ı ve sohbet başlad ı . O g ü n le rde Fal i h R ıfkı , U lus'ta b i r yazı yazmış ve "Afe­ rist l e r"den söz etmişt i . M i l l etvekil leri n i n ticaretle u ğ raşmala­ rı n ı eleşti riyord u . Atatürk bu yazıya temas ederek kon uş­ maya başlad ı : 265

- M i l letveki l i demek, o ü l ke n i n e n yetişkin i n san ı de­ mektir! Onun içi n hareketlerinde s ı n ı rlanmam ı ştı r; o n u n için doku n u l mazl ı ğ ı vard ı r, se rbestçe fikri n i söyles i n , se rbestçe hareket etsi n diye ! . . M i l letve ki l i demek " Beyaz eldive n l i adam" demekt i r. Gerekmed i kçe, gere kmeyen şeylere doku­ namaz! Çü nkü parmakları ki rleneb i l i r. Ne yap ı p yapmaya­ cağ ı n ı takd i r etmek, m i l l etveki l i n i n i d rakine bı rakı l m ı şt ı r! -B u rada Fal i h R ıfkı 'ya döndü- Oysa sen yaz ı nda rahatça "Afe ristler"den söz ediyors u n . . . Ben a rkadaşları m ı n aras ı n ­ da böyle i nsanlar olacağ ı n ı u m m uyoru m ! . .

O Zaman An lad ı Bunu söylerken de M ithat Bey' i n yüzüne bakm ı şt ı . K ı l ı ç Ali, o zaman bu apans ı z gelişin deneni kavrad ı . O da, e n i ştesinin yüzüne bakı yo rd u . G iderek bütün kon u klar M ithat Bey' i n yüzüne bakmaya başlad ı lar. M ithat Bey kı zar­ d ı , hafif terled i , söyleyecek söz bu lam ı yordu . . . Kend isine de b i r şey sorulmuş değildi ama, cevap vermesi gerekiyormuş gibi davranıyordu. Atatürk beklenen işi yaptı ve soruyu doğ­ rulttu: - Sizin ticaret işleri nas ı l gidiyor, M ithat Bey? .. İ smet Bozdağ' ı n anlat ı ş ı ile o zaman neler olmuş, anla­ yal ı m . Atatürk'ün sorusu karş ı s ı nda M ithat e l i ndeki çatalı d ü ş ü rü rken, kıpkı rm ı z ı o ld u . Kekeled i : - M i l letveki l i olu nca, e l i mdeki ufak tefek işleri dağ ı tt ı m , G azi Paşa Hazretleri . . . Ş i m d i ticaretle uğraşmıyoru m . - Ya öyle m i ? . . Demek yan l ı ş b i l iyoru m . Bana senin baz ı temsilci l i kleri n i n old u ğ u n u söylemişlerd i . . . - M ü mess i l l i k, şey tems ilci l i k efend i m ! . . Var b i r- i ki fab­ ri kan ı n ! . . - N e fabrikaları bun lar? - Si lah fab ri kaları G azi Paşa Hazretleri . .. B i ri Çekoslovakya' n ı n , bi ri F ransa'n ı n . . . 266

- B ravooo . . . Demek iki büyük memleketi n e n üstün sa­ nayi i n i Tü rkiye'de temsil ediyo rsu n ! . . "Ticaretle u ğ raş m ı yo­ ru m " ded iğine göre, bunlar fah ri işler anlaş ı lan ! . . .

N e Diyeceğini Şaşırd ı M ithat Bey'i n d i l i dolaş ı yo rd u . Ne diyeceğ i n i iyice şaş ı r­ m ı şt ı : - Fahri değil pek Gazi Paşa Hazretleri . . . İ ş o l u rsa kü­ çük b i r komisyon veri rler . . . - Yani yüzde beş , yüzde on? . . - Hayı r, hay ı r Gazi Paşam ; yüzde yarı m, yüzde bir, baze n iki. Ama bu rakamlar büyük olduğu içi n , iş o l u rsa, doyu rucud u r! . . - Peki, siz b u komisyona karş ı l ı k n e yapars ı n ı z? . . - Fabri kan ı n Türkiye'deki işleri n i gözeti ri m . B i r eksiltme o l u rsa haber ve ri ri m . . . Devletin b i r i htiyac ı o l u rsa, fabri­ kam ad ı na teklifler yaparı m . - Anlaş ı ld ı . Yan i , fab rikan ı n işi ni kovalars ı n ı z Türki­ ye'de! . . M ithat sustu . . . Sofra s ustu . . . E v bile s ustu ! . . Atatü rk, K ı l ı ç Ali 'ye gözle ri n i kayd ı ra rak g ü l meye baş­ lad ı : - Yahu K ı l ı ç . Para kazanacak n e işler var! Görüyor m u s u n ? . . Sen bana hiç b u n lardan bahsetmezsi n ! . .

" Yapandan Hoşlanmam " K ı l ı ç A l i ' n i n bu konuşmalardan üzg ü n olduğu her halin­ den bel l i ol uyord u . Yere bakarak kon uştu : - Paşam, ben böyle şeyi b i l me m v e yapanlardan d a hoşlan mam ! . . - Neden can ı m ? Para kazanmak ayı p m ı ? . . Başkas ı kazanacağ ı na arkadaşları m ı z kaza n ı yor, fena m ı ? . . - Paşam , işte yüzü burda; ben M i that'a kaç defa söyle267

d i m , bu i ş lerle uğraşma diye . . . M i l letveki l i , m i l l etveki l i d i r o kadar! . . Atatü rk K ı l ı ç Ali'nin eniştes i n e karş ı tutu mu ndan hoş­ land ı . Çevresinde olan b i r i nsan ı n eniştesi bile olsa, böyle bir işte arkalamamas ı ndan m e m n u n olm uştu: - Bak bunu iyi söyledin K ı l ıç ! . . M i lletvekili halkı n veki l i ­ d i r! . . M i l leti n derd i i l e uğraşacak! . . B u arada elbet kend isi n i d e düşünecek ama, b u n u n hesab ı n ı d a iyi yapacak ! . . Sonra yine M ithat'a dönd ü : - S i z eskiden be ri bu fabrikaları n temsilcisi misiniz M it­ hat Bey? . . M ithat, suçlu imiş gibi, sandalyesi n e yı ğ ı l m ı ş konuşuyo rd u : - Çekoslavak firmas ı eskid i r G azi Paşa Hazretleri . . . -· va Fransız fi rmas ı ? - O n u n temsi lci l i ğ i n i , Satvet Lütfi (Tozan) yap ı yordu . . . Dört ay önce, "Ben, memlekette fazla bulunamıyoru m , işler­ den habe rim olmuyor. Sen n as ı lsa bu işle ilgilisin; beni m fabrikayı sana devredeyim" ded i . - İyi a rkadaşmış Satvet Lütfi doğ rusu . B u kadarı n ı bil­ mezd i m . . . Son ra , Abd ü l halik Renda'ya dönd ü : - S i z şu silah eks iltmes i n i n e zaman ç ı kard ı n ı z acaba, hat ı rı n ı zda mı Abdülhalik bey? . . - Dört ay önce Paşam ! . . Atatürk işini bitirmiş g i b i etraf ı na bakı nd ı ktan sonra , kadeh i n i kald ı rd ı : - Hadi çocuklar, şunu da içe l i m d e Çiftl i k'e kadar uza­ nal ı m . Tebd i l i mekanda (ye r değişti rmede) ferahl ı k var de­ mişler! . .

" Ku lağını Bük" Kadehini boşalttı ve ayağa kal ktı . Kon u klar davrand ı 268

lar. M ithat'a ki mse , sen de gel demed i ğ i içi n , d ı ş kap ıda kon ukları n ı geçi rmekle yeti nd i . .. K ı l ı ç A l i ç ı ka rke n e n i ştesi ­ ne; - Yarı n sabah bize gel , görüşe l i m . . . ded i . B i r ad ı m önünden g iden Sal i h Bozok, K ı l ı ç A l i ' n i n konuş mas ı n ı d uy­ muşt u . Atatürk'ü n arabas ı na binerke n : - K ı l ı ç Ali barut Paşam . Yarı n sabah eniştes i n i evi ne çağ ı rd ı , haşlayacak anlaş ı lan ! Atat ü rk d u ralad ı : - Bari i leri g itmese . . . Kulağ ı n ı bük! . . Sal i h Bozok, Atatü rk' ün ded i ğ i n i yapt ı . K ı l ı ç Ali ertes i sabah e n i ştesi ile s ı kı bir konuşma yapmakla yetindi. M ithat Bey temsilc i l i kten istifa ett i , olay kapand ı . ( İ smet Bozdağ, Atat ü rk ve Rüşvet, Gözcü gazetesi, 1 0- 1 1 - 1 2 Kas ı m 200 1 )

- 67 -

İlhan Bardakçı'n ı n , İ mparatorluğa Veda adl ı kita­ bından bir belgeyi ve yorumunu a ktarmak istiyoru m : Bat ı n ı n kültürü n ü tek kurtuluş yol u olarak beni mseyen­ ler, e l bette ve elbette Türklerin Bat ı ya borçlanmaları n ı da, bir yen iden doğuş reçetesi o larak kabu l etmekte geci kme­ yeceklerd i . Ve gecikmemişlerd i de. " Düve l i M u azzama ol madan biz beş para etmeyiz" kafas ı n ı n içimize ye rleştiği devir bu­ d u r . Ş i md i isterseniz, u n uttuğumuz bir belgeyi b i rl i kte oku­ yup, daha sonra olayları n s ı ralan ı ş ı na geçe l i m . Eserin ad ı : Reforme P rakticable e n Turquie. Yan i , Tür­ kiye İ ç i n Uygulanab i l i r Reform . Eseri yazan: Daniel Ducoste . . . F ransa Maliye Bakan l ı 269

ğ ı M üşaviri ve 1 889 y ı l ı nda Tü rkiye ile i l g i l i Hesap Ko mis­ yonları Başkan ı . Eseri n i l g i l i sah ifes i : 1 4 1 ve ötesi . . . Eserde yer alan baz ı sat ı rları aynen aktarıyoruz: "Tü rkiye, ekono m i k bak ı mdan tam bir perişan l ı k man­ zaras ı arzetmekted i r. Tü rkle ri n özvarl ı kları i ki as ı rdan b u ta­ rafa s ü rekli şekilde i mparatorl u ğ u n Türk ol mayan unsu rlarla mes ku n bölgelerine akmaktad ı r. Bu büyük b i r avantaj teşki l eder. Zi ra, i mparatorluğun çekirdeği olan Anadolu, bu s u ret­ le her g ü n daha gayri i ktisadi şartlara mahkum olmaktad ı r. Şimdi, Türkle ri n borçlanmaları n ı n h ı zla gelişmekte ol­ d u ğ u bir dönem yaşanmaktad ı r. Ancak ortalama yirmi beş y ı l sonra, bu borçlanmaları n Osman l ı bü nyesi nde mu hal ifle­ ri ç ı kacak ve gerek alacaklar, gerekse borçlar ve faizleri teh l i ke içi ne düşmüş olacakt ı r. O halde Osmanl ı mal iyes i , ekonomisi ve servetleri hakkı ndaki kararl ı l ı ğ ı m ı z ı müdafaa edebi lecek Tü rk yöneti­ ci leri ne i htiyac ı m ı z olacakt ı r. Ben bu 'yerli misyone r'leri n , bizlerden ve siyas i ve ben­ zeri baskı lardan çok daha müsbet sonuçlar vereceği kana­ ati ndeyi m ! B u n la r, onlara kendi d i l leri, kendi i kna metotları i l e h i ­ tap etmek i m kan ı n ı bu lacaklard ı r ki , h i ç değilse alacakları­ mızın b i r veya iki yüzyı l l ı k tem i nat unsurları ndan b i risi mey­ dana gelebi l m iş olsun . "

- 68 -

1 930 y ı l ı nda haz ı rlanan Şaki r Kesebir Raporu ve son­ ra 1 933'te kabu l ed i lecek Birinci Sanayi Plan ı na temel teş­ kil edecek ve Morris Singer taraf ı ndan haz ı rlanan " İ ktisadi 270

P rog ram " bu önce l i klerin l i stesidir. Mustafa Kemal bunu sonradan M edeni B i l g i l e r K itab ı 'na da s ı ralam ı şt ı . " M adde 1 - H a l k ı n geç i m i n i kolaylaşt ı rı p , refah ı n ı temin etmeye ç a l ı ş mak devletin baş l ı ca vazifeleri nden bi ri d i r. Bu­ nun i ç i n zaman ı m ı zda, mil let i ktisadiyat ı n ı d üzen lemek esa­ s ı na d ayanan ve bu amaca yön lendi rmek hükümetleri n bi­ ri nci d e recede önem ve rdi kleri meselelerde n d i r. Madde 2- M i l l i i ktisad iyat içinde i l k şart iç güve n l i ktir. M adde 3- Adalet devletin bütün hayat ve faaliyet şu­ beleri n d e olduğu kadar ve bilhassa i ktisad i hayat ve faali­ yetleri n teme l i d i r. İ yi yasalar ve ad i l h ü k ü m l e r gelişmenin başl ı c a m u h af ı z ı ve özendi ricisid i rler. M adde 4- Hakiki güven l i k ve savunma, vatandaş için yete rli o l mad ı kça herhangi bir geçi m ve i ktisad i faaliyet g i ri­ şimi karars ı z ve dard ı r. Vatandaş ı n dış teh l i ke tehdidi alt ı n­ da maddi ve öze l l i kle manevi araç ve kab i l i yetlerini hareke­ te geçi rmes i n e , huzuru, cesareti ve yarı n ı bekleyecek sab ı r v e bekleyişi kal maz. S ü rekl i , g üvensizlik v e savu nmas ı zl ı k duyg u s u alt ı nda geçim v e i ktisat geçici h a rp devrelerinden daha çok sars ı l ı r ve zarar görü r. " İ şte s ize 7 1 y ı l önce yazı lan ekonom i k reçete. Üste l i k henüz ekonominin e nflasyon ve yolsuzluk bata­ ğ ı na sokul mad ı ğ ı g ü n l e rde yaz ı lan bi r reçete . . .

- 69 -

' N ot ' l a r ı m ı n bura s ı n da M isak-ı İktisadi 'yi Niçin U nuttuk? başlıklı b i r makaleye değinmek istiyorum . M i sak- ı M i l l i Beyan names i , Meclis-i Mebusan ' ı n 28 Ocak 1 920 ta ri h l i g izl i otu rumunda kara rlaşt ı r ı ld ı . Beyan na­ men i n son maddesi bizi M isak- ı İ ktisad i'ye bağlamaktad ı r: 27 1

"Tü rkiye ' n i n siyasi, ad l i ve mali bağ ı ms ı zl ı ğ ı na hiçbir kayıt geti rilemez . " Cumhuriyet tari h i miz i ki yem i n leşme i le baş lar: M isak- ı M i l l i ve M isak- ı İ ktisadi . İ kincis i n i u n uttuğumuz içi n , b i ri nci­ s i n i s ü rdürebilme şans ı m ı z zayıf. Ya bun ları kucaklayan ye­ n i bir m isak yapacağız, yah ut tari h i n iti l i p kakı lan b i r top l u l u ­ ğ u h a l i n e geleceğ iz . . . . M isak- ı İ ktisadi ise c u m h u riyetin ilanı ndan sekiz ay kadar önce, 1 7 Şubat-4 M a rt 1 923 tari h l e ri aras ı nda topla­ nan İ z m i r İ ktisat Kong resi ' nde "çiftç i , tüccar, sanayici ve iş­ çi" g ru pları ndan ol uşan 1 1 35 kişi tarafı ndan kararlaşt ı r ı ld ı : M isak ı n 1 2 maddes i nden ü ç tanesi şunlard ı : Madde 4 : Türk halkı sarf ettiği eşyayı mü mkün merte­ be kendi i mal eder. Çok çal ı ş ı r. Vakitte, se rvette ve ithalat­ ta israftan kaçar. Madde 9 : Türk halkı ecnebi se rmayesine aleyhtar de­ ğ i ld i r. Ancak, kendi yurdunda, kendi lisan ı na ve kan u n una uymayan müesseselerle münasebette bulun maz. Madde 1 0: Türk halkı , aç ı k al ı n i l e serbestçe çal ı ş mayı sever, işlerde i n h isar (tekel) istemez. Bu misak ı n ruh u na uyul mad ı ğ ı içind i r ki , 78 y ı l son ra devlet yetki lileri , ekonomiyi sözümona 'düzeltebi lmek' için d ü nya başkentleri n i kap ı kap ı dolaş ı p para d i le nmekted i r­ ler . . . . Yak ı n i ktisat tari h i m izde güya bir milat gibi göste ri len 24 Ocak 1 980 kararları , teknoloj i ü retmeyen ekonom iyi b i r­ tak ı m mali oyu n ve teşvi kle rle küresel pazara açt ı . Fakat b i r ö nceki dönemde i ç e dön ü k olarak kurulan sanayi işletmele­ rin i d ı şa açmak mü mkün olmad ı . Eğer global pazara açı l ma modern leşmenin bir ölçüsü ise, bugün Tü rkiye'de modern­ leşmeye ayak uyd u rabilmiş sanayi işletmesi göstermek son derece zordur. N iteki m , b u n u n farkı nda olan büyük sanayi iş letmeleri, 1 990 y ı l ı ndan itibaren siste m l i biçimde i malattan 272

kopmuş ve devlete yüksek reel fa izlerle borç ve rmek s u re­ tiyle yaşamaya çal ı ş m ı şlard ı r. B u g ü n , ü l ke n i n 500 büyük şi rket i n i n faaliyet gel i rleri n i n onda dokuzu faiz g e l i ri nden oluşmaktad ı r. Sanayici , tefeci olup ç ı kıve rm işti r. B u g ü n Tü rkiye ' n i n en önde gelen sanayi şi rketlerinden onda dokuz u n u n yaş ı 40' ı n altı ndad ı r; yan i esas olarak plan l ı - l i be ral döne m i n ü rü n ü d ü rler. M isak- ı İ ktisad i ' n i n 1 0 . maddesi h i laf ı na, birçoğu "aç ı k al ı nla çal ı şmaktansa i n h isa­ rı (teke l i ) terc i h " etmektedir. Dörd ü ncü maddesi h i lafı na, h içbiri satt ı ğ ı eşya n ı n teknoloj i s i n i gel işti rmemekte, boyuna lisansla ü reti m yapmaktad ı r. ( M ustafa Ö zel , M isak- ı İ ktisa­ di'yi Niçin U n uttu k? Yeni Şafak gazetes i , 1 8 Kas ı m 200 1 )

- 70 -

Kanaatimce , "Atatürk Devletçiliğ i " n i a n lamada n , "Ata­ türkçü" olunamaz . A n lamak da o kadar kolay değil ; an laya­ bilmiş pek a z kimseye rastlad ım . Prof . D r . Şerafettin Tu­ ran , bence " Atatürk Devletçiliğ i " n i e n iyi anlamış ve anla­ tan kiş i . Bu sebeple , b u konuda yazdı kların ı n tamamını aşa­ ğ ıda bulacaks ı nı z : C u m h u riyet Halk Partis i ' n i n ana niteliklerinden b i ri ola­ rak d ü ş ü n ü len d evletçilik, i l k kez 1 93 1 May ı s ı nda toplanan kurultayda parti p rogram ı na a l ı n m ı ş ve 1 937 Şubat ı nda da Anayasa maddeleri içine sokul m uştu . O g ü n l e rden başlaya­ rak farkl ı biçimlerde tan ı mlanan, alg ı lanan ve büyük tart ış­ mala ra yol açan bu i l ke , asl ı nda Cumhuriyet i n baş ı ndan be­ ri izlenen u l usal ekonomi siyasası n ı n , 1 929-1 930 d ünya ekonomik bunal ı m ı n ı n da etkisiyle adland ı rı l mas ı demekt i . Bir başka anlat ı mla devletç i l i k, g i rilen yoldaki gelişmeler so­ nucunda ortaya ç ı km ı şt ı . İ smet İ nönü b u n u şöyle açı kl ı yor: 273

" Devletç i l i ğ i m i z kend i l i ğ i nden doğd u . Demi ryolu i n şas ı ­ n a başlad ı ktan sonra b u sefer, h e r sene bütçe bağ l a n ı rke n , tabii o l a n devlet h izmetleri d ı ş ı nda büyük i htiyaçlardan yen i olarak hang isini e l e al maya başlayacağ ız, b u n u m üzakere ederdik. B i r yerde behemahal (mutlaka) işleti lmesi laz ı m olan b i r orman var; b i r yerde behemahal su lamak için b i r ova veya bir suyu geçmek üzere yap ı lacak bir köprü var. Böyle enfrastrü ktür (altyap ı ) tes islerden ve n i h ayet A n ka­ ra'da h ü kümet olarak ye rleşeb i l mek için ne gibi i htiyaçlar varsa bunlardan b i ri n i ele a l ı yo rduk. Kültür davas ı için nas ı l ye ni b i r hamle yapmak laz ı md ı r? Bunlar bizim her sene ar­ tan b i r cidd iyet ve nispet (oran) dah i l inde mesele leri m i z ha­ l i ne gel meye baş lad ı . Bu söyled i klerimden devletç i l i ğ i mizin nas ı l kend i l iğinden ve zorla doğduğunu ... anlatm ı ş ol uyo­ ru m . " Yüzy ı l larca i h mal edi l m i ş , sanayi leşmemiş, uzun savaş y ı l ları nda yakı l ı p y ı k ı l m ı ş , altyap ı s ı b u l u nmayan ve se rma­ ye b i ri ki m i nden de yoksun b i r ü l ke n i n onarı l ı p kal k ı n mas ı için devletin her şeyi üstlen mes i , öncü l ü k etmesi ve yönlen­ d i rmesi zoru n l uyd u . Ancak başlang ı çta devletleşti rme diye n ite lendi ri lebi lecek bu ekonom i k pol itikayı ben i msemeyen­ lerin b u l u n mas ı da doğald ı . Daha Meş rutiyet döne m i nde it­ tihat ve Terakki Partis i ' n i n g ütmeye başlad ı ğ ı U lusal E kono­ m iye karş ı , ekonomide serbestliği savunan b i r H ü rriyet ve İ tilaf Partisi kuru l m uştu . İ n ö n ü h ü kü metleri n i n g i rişt i ğ i atı ­ l ı m lara karş ı ç ı kanlar ise Se rbest Cumhu riyet Parti s i ' n i n di­ le getird i ğ i g i b i daha çok, yat ı rı m ları n bütün yükü n ü n tek b i r kuşağa yükletil memes i , kaynak sağlamak için vergilerin ar­ t ı rı l mas ı yerine yabancı sermayeden yararlan ı l mas ı nokta­ ları nda düğümlenmişti. Başbakan İ nönü ise 1 930 Ağusto­ s u nda Sivas'taki konuş mas ı nda bu s uçlamaları n haks ı z ol­ duğunu bel i rtmeye çal ı ş m ı şt ı . Se rbest Parti ' n i n kapan mas ı ndan son ra hal k ı n d u ru 274

m u n u g ö rm e k ve istekleri n i saptamak isteyen Atat ü rk, yan ı ­ n a İ çişleri Baka n ı Şü krü Kaya'y ı , C H P ad ı na Recep Peke r' i , i ktisatç ı olarak tan ı na n Ah met Hamdi Başar' ı v e geniş b i r uzman l a r kad ros u n u alarak uzun b i r y u rt gezis ine ç ı k m ı şt ı . U ğ rad ı ğ ı ye rlerde genell i kle işlerin iyi g itmed i ğ i nden, ü reti­ min azald ı ğ ı ndan , tezgahları n kapand ı ğ ı ndan ya k ı n ı l m ı şt ı . O da ed i n d i ğ i izl e n i m l e ri n etkisiyle yan ı ndakilerle soru n ları n nas ı l çözül mesi gere ktiğini tart ı şmak gereğ i n i d uym uştu . Al ı nacak ö n l e m l e r kö klü olma l ı yd ı . Son u n da izlenen e kono­ mik s iyasan ı n devletçi l i k diye n itelenmes i n i n , ancak bunun boyutla rı n ı n saptanmas ı n ı n da gerekt i ğ i n e karar ve rmişti. Atatürk'e göre devletç i l i k, h e r şeyi "devlet baba"dan bekle­ ye n T ü rk h a l kı n ı n ru h u na ve anlayı ş ı na da uyg u n bir deyi m­ di. N itekim C H P İ z m i r İ l Kong res inde d i l e g etirilen istekler­ den son ra yapt ı ğ ı konuşmada b u n u aç ı klam ı şt ı : " Partimizin izled i ğ i p rog ram, b i r yö n üyle tamamiyle de­ mokratik, halkç ı bir p rogram ol makla b i r l i kte e konomi aç ı ­ s ı ndan devletçid i r. Bu nedenle parti mize dayanan C u m h u ri­ yet h ü kü meti n i n her görüş aç ı s ı ndan vatandaşları n hayat ıy­ la, geleceğiyle ve refa h ı yla i l g i l e n mesi doğald ı r. Halkı m ı z ya rad ı l ı ş ı yla devletçid i r k i , h e r t ü rl ü i htiyac ı devletten iste­ mek için kendisinde bir hak görüyor. Bu nedenle u l u sumu­ zun ya rad ı l ı ş ı i l e partimizin p rogram ı nda tam anlam ıyla bir uyg u n l u k vard ı r. Bu yönde yü rüyeceğiz. Ve başarı l ı olaca­ ğ ı m ı za kuşkum yoktu r. " Ö te yandan bu s ı rada seç i m l e ri n ye n i l enmesine de ka­ ra r ve ri l m işti . Atat ü rk, C H P Genel Başka n ı olarak yayı mla­ d ı ğ ı seçi m b i l d i risinde (2 1 N isan 1 93 1 ) , partis i n i n devletçi old u ğ u n u aç ı kça beli rtm işti . Bütün bu nedenlerl e kapsa m l ı olarak haz ı rlanan p rograma, part i n i n izleyeceği i l keleri be­ l i rten b i r böl ü m de eklenmişti . 1 O May ı s 1 93 1 'de top lanan 1 1 1 . Kuru ltay'da gö rüşü lüp kabul ed ilen p rog ramda, pa rtinin dayanacağ ı esaslar i le ana niteli kleri (vas ıfları) da saptan275

m ı ştı . Ana nite l i kler Cumhu riyetç i l i k , M i l l iyetçilik, Halkç ı l ı k, Laiklik, Devletçilik, Devri mci l i k olarak s ı ralan m ı şt ı . Böylece 6 Ok'la s i mgelenen i l keler tamamlan m ı şt ı . Ayrıca bu i l kele­ ri n tan ı mları da yap ı l m ı şt ı . 1 935 Kurultay ı nda yal ı nlaşt ı rı lan anlat ı m ıyla devletç i l i k şöyle tan ı mlan m ı ştı : " Ö zel faaliyet ve çal ı ş ma esas ol makla beraber, e n az zamanda ulusumuzu gen l iğe (refaha) ve yurdu bay ı nd ı rl ı ğ a kavuştu rmak i ç i n u l usun g e n e l v e yüksek yara rları n ı n ge­ rektirdiği işlerde, hele e konomik alanda devleti fiili (eyl e m l i ) su rette i l g i lend i rmek başl ıca esasları m ı zdand ı r. Devlet doğrudan doğ ruya ekonomi k g i rişimlerde b u l u n ­ makla beraber, özel g i ri ş i m l e re önverir v e yap ı l makta o l a n iş leri düzenler v e kontrol eder. Devlet i n doğrudan doğ ruya hangi ekonomik g i rişimlerde b u l u nacağ ı n ı , ancak u l usal yüksek yararlar gösteri r. B u lüzum üzerine, devletin doğru­ dan doğ ruya kendi yapmaya karar verdiği iş, eğer özel b i r g i rişimci elinde b u l u n uyorsa, o n u n a l ı n mas ı ancak özel b i r yasa ç ı karmaya bağ l ı d ı r. B u yasada özel g i rişimci n i n u ğ ra­ yacağ ı zararı n devlet taraf ı ndan ödeme şekli gösterilecek­ t i r. B u zarar o ranlan ı rke n , gelecekteki kazanç i htimalleri he­ saba kat ı l maz. " Bu tan ı mlama, devletç i l i k i l kes i n i n özel g i rişimcil iğe ye r ve rmekle kal may ı p ona öncel i k de tan ıyan b i r karma eko­ nomi anlay ı ş ı na dayand ı ğ ı n ı n kan ıt ı olmuştu . Devlet g i ri ­ ş i mciliği u l u s u n büyü k yara rları n ı n b u l u nduğu alan larda g e ­ çe rl i olacakt ı . Ayrıca devletleştirmelerin yasalarla yap ı labi­ l eceği ve ilgilileri n zararları n ı n ödeneceğ i hükmü de getirtil­ mişti. Yal n ı z özel g i rişimci l i ğ i n tamamiyle deneti msiz b ı ra­ k ı l mamas ı da öngörülm üştü. Ö zetle Atatü rk' ün 1 93 1 Ku ru l ­ tayı nda tuttuğu notlarda da görüld üğü g i b i CHP'nin, demok­ rat ve laik ekonomide devletçi ve korumac ı (hi mayeci ) oldu­ ğ u bel i rlenmişti . C H P prog ramı nda bel i rtilen 6 i l ke , öğ retime de yans ıtı l 276

m ı şt ı . 1 931 'den başlayarak oku l larda ders kitabı olarak okutu l m as ı na baş lanan Meden i B i l g i l e r ile Tari h IV'de söz konusu i l kelere de yer veri l mişti. Afet İ n an ' ı n imzas ı n ı taş ı ­ yan ancak büyük k ı s m ı Atatürk' ü n yazd ı ğ ı y a da yazd ı rtt ı ğ ı metinlerden oluşan Medeni B i l g i ler'de devletç i l i ğ i n özel g i ri­ şimcil iğe yer vermeyen sosyalist sistemlerdeki dar ve katı bir i l ke o l mad ı ğ ı vurg ulanarak şöyle den i l m işti : " Bizim i zlemeyi uyg un gördüğümüz devletçi l i k p rensibi , bütün ü retim ve dağ ı t ı m araçları n ı kişil e rden alarak, ulusu büsbütün başka esaslar çerçevesinde d üzenlemek gayesini güden, özel ve kişisel girişim ve faal iyetlere meydan b ı rak­ m ı ya n sosyalizm prensibine dayanan kolektivist, komü nizm gibi bir sistem değ i ld i r. Bizim izlediğimiz devletçilik, bi reysel çal ı şma ve faaliyeti esas tutmakla beraber, mümkün olduğu kadar ulusu refaha, memleketi bay ı nd ı rl ı ğa e riştirmek için ulusun genel ve yü ksek yararları n ı n gere ktird iğ i işlerde -özel l i kle e konomik alanda- devleti eylemli olarak ilgilend i r­ mektir. " Ayn ı y ı l hazı rlanan iV. ci lt Tarih kitabı nda ise d evletçi li­ ğin tan ı m ı olarak Medeni Bilgiler'deki anlat ı m ı n i ki nci parag­ rafı al ı n mı şt ı (s . 1 83) . Söz konusu tan ı m ı n Atatü rk'e ait oldu­ ğu anlaş ı lmaktad ı r. Afet İ nan' ı n aktard ı ğ ı na göre , Atatü rk kendisine " D evletç i l i k fazilettir" diye b i r tan ı m yazd ı rm ı ş , a m a h e m e n a rkası ndan, "Can ı m olmadı bu iş. Devletçil i k ile faziletin ilgisi yok, ç i z onu" demişti. Böylece y e n i bir ta­ n ı m üzerinde çal ı ş ı l m ı şt ı . Parti p rog ra m ı nda beli rlenen v e okul kitapları nda yer veril e n d evletç i l i k i l kesi , genelde bu biçimde alg ı lan m ı ştı ama kimi çevrelerd e de değişik biçi mlerde değerlendirilmiş­ ti . İ ktisat Bakan ı M ustafa Şeref Mecliste şu açı klamayı yap­ mıştı : " B u memleket tari hinde mil l i i ktisat n amiyle h içbir mef­ hum (kavram) kavra nmam ışt ı r. Bu memlekette milli iktisat277

tan bahsetmek, b i r vakitler b i r kabahat g i b i , b i r vakitle r de b i r muam madan (g izemden) bahsetmek g i b i b i r şeyd i . Şim­ d i h ü k ü met, ' Devletçiyi m' demekle, kendisinin b i r milli i ktisat mefh u m u n u kavra m ı ş old u ğ u n u beyan etmiş ol uyo r. Bu m i l ­ l i i ktisat mefhumu d a , şu i ba rede h ü lasa ed ileb i l i r: M emle­ ketin dah i l i ndeki i ktisadi menfaatler, kendi kendine ve ala­ b i l d i ğ i n e , anarşik su rette faa l iyette b u l u n mamal ı d ı r . . . H ü kü meti n vazifes i , i ktisadi faal iyet sahas ı nda devleti , ferd i teşebbüs (özel g i riş i mc i l i k) ye ri ne i kame etmek (koy­ mak) değ i l , fakat b i rbirlerinden ayrı ve başka başka olan hususi menfaatleri , b i r u m u m i ve müşterek menfaatin m u h ­ te re m l i ğ i (sayg ı n l ı ğ ı ) koru n mas ı nam ı na uzlaşt ı rmak, te lif etmek, ferd i teşebbüsün e l i nden tutmak, onu kuvvetlendir­ mek olmal ı d ı r. " M u stafa Şe ref g i b i , İ nönü h ü kü metle rinde görev alan T ü rk devri m i n i n ateşin savun ucuları ndan Mahmut E sat Bozku rt da devletç i l i ğ i , C H P p rog ram ı metn iyle çe liş meye­ cek b i r anlat ı m la, " Ö zel m ü l kiyeti tan ıyan, fakat i nsan ı n i n ­ san taraf ı ndan söm ü rü l m es i n i ö n l e m e k v e ul usal kal k ı n ma­ yı başarmak içi n , devlete e konomik işlerde kontrol ve g i ri ­ ş i m h a k v e yetki leri n i kab u l eden b i r sistem" diye tan ı mla­ m ı şt ı (Atatürk İ htila l i , 305) . Ama öte yandan Y . K . Karaos­ manoğ l u , i l keyi a l g ı lama ve uyg u l amada ortaya ç ı kan ayk ı ­ rı l ı k v e çelişkileri şöyle aktarmaktad ı r: " M eclisin % 90' 1 devletç i l i ğ i , 'devlet ta raftarı ' olarak an­ l ı yord u . Yani devletç i l i ğ i n bir ekonomik s istem olduğu kana­ ati nde olan ki mse yoktu. H atta bana derlerd i ki: 'Can ı m bu ne demekti r? Biz hepimiz bir partiyiz, hepimiz devlet taraf­ tarı y ı z . Bütün işleri devlet mi ele alacak? Ol maz böyle şey . . . ' Hatta F ransa'da oku m u ş kimseler, sistem etatisti devlet kapitalizmi veya monopolc ü l ü kle (tekelci l i k) ka rışt ı ra­ rak uyg u l ad ı lar!" B i l g isizlik ya da ilgisizl i kten kaynaklanan bu d u ru mda 278

devletç i l i k konusundaki tart ı şmaları n y ı l larca s ü rmesi kaç ı ­ n ı l mazd ı . H e l e Cumhu riyete yen i b i r ideoloj i bel i rlemeyi amaçlayan Kad ro derg isi yayı mlan ı nca (Ocak 1 932) , dev­ letç i l i kle i l g i l i tart ı ş malar daha da artm ı şt ı . Devletç i l iğ i , i kti­ sad i , sosyalist , m i l l iyetçi d iye 3 t ü re ayı ran Kad ro dergisi yazarları , genel olarak sosyalist b i r devletç i l i ğ i savunmuş­ lard ı . Ö rneğ i n , Ş . S . Aydemi r, dergideki yaz ı ları nda devletçi­ liği yal n ı z e konomik hayatla i l g i l i b i r i l ke olarak değ i l de, topl u m hayat ı n ı n bütün alanları n ı düzenlemeyi içe ren b i r kavram d iye al g ı layarak şu görüşleri ö n e s ü rm üştü : Devletç i l i k , yah ut genel b i r tabi r i l e etatizm, i n h isarcı l ı k demek değ i l d i r. Ayn ı s u retle ve baz ı Bat ı ü l keleri nde uygu­ lanan şeki lde devletin birtakı m işler ve teşebbüsleri , bel i rl i b i r z ü m re veya me nfaat sahipleri hesab ı n a kendi h i mayesi alt ı na alması da değ ildir. Böyle devlet m üdahalesi iktisadi hayata ancak tekn i k bir müdahale o l u r. Halbuki devletçilik halk yararına ve sosyal fayda hesab ı na b i r teşebbüs niza­ m ı d ı r (düzenid i r) . Devletç i l i k , b i r sosyal nizam olarak u l usal hayat ı n bü­ tün alanları n ı kapsayacak, top l u m bünyes i n i n temel daya­ nağ ı o lacakt ı r. Bütün kişisel ya rarları n üzerinde devletçilik düşüncesi b u l unacakt ı r. " Bu ve b u n a benzer yoru mlar ka rş ı s ı nda Başbakan İ nö­ n ü , Kad ro derg i s i nde ç ı kan " F ı rkam ı z ı n (Parti m izin) Devlet­ ç i l i k Vasf ı " baş l ı k l ı yazıda (sayı 22, s. 4-6) , söz konusu ilke­ nin bir doktrin olmad ı ğ ı n ı , bunun sosyalizm ya da komü­ nizm i l e b i r i l g i s i n i n , benzerl i ğ i n i n b u l u n m ad ı ğ ı n ı , u lusal ekonomiyi koruma ve gel iştirme siyasas ı olarak kendiliğin­ den o rtaya ç ı kt ı ğ ı n ı açı klamaya çal ı ş m ı şt ı . " İ ktisatta devletç i l i k siyaseti , bana kendini h e r şeyden evvel bir müdafaa vas ıtas ı olarak gösterd i . As ı rları n (yüzy ı l ­ ları n) i h m a l i n i telafi edecek (giderecek) , haks ı z tah ripleri imar edecek, yen i zaman ı n çetin şartlarına dayanacak sağ279

lam b i r devlet bünyesi ku rab i l m e k için her şeyden evvel devleti , i ktisatta y ı p ratacak a m i l lerden (etkenlerden) ku rtar­ mak laz ı m gel iyord u . Demek ki İ ktisatta Devletçiliği biz, i n ­ kişaf (gelişme) yol u takip edebi lmek i ç i n b i r müdafaa vas ı ­ tas ı ve b u sebeple b i r azimet (hare ket) noktası , b i r temel saymaya mecbur b u l u n uyord u k . " Ancak devletç i l i k i l kes i n i n salt ekonomiyi savunmaya yönel i k bir tutucu anlay ı ş ı n sonucu olmad ı ğ ı n ı , bunun geliş­ meyi de sağlayacak b i r politika olarak algı lanması gere ktiği­ n i de vurg ulayarak, ekonomik savaş ı m ı n s ü rdüğü yüzyı l ı ­ m ı zda devleti n desteği , hatta g i rişimc i liği olmadan gereken sanayi i ku rma olanağ ı n ı n b u l u n mad ı ğ ı n ı öne s ü rmüşt ü : " Demek istiyorum ki , yal n ı z müdafaa gibi muhafazakar (tutucu) bir görüş noktas ı ndan değ i l , i lerlemek ve i n kişaf et­ mek (gelişme k) gibi genişleyici pol itika için de müsbet ve müess i r (olumlu ve etki l i ) politika sayıyoruz. Memleketin m uhtaç olduğu sanayii , vas ıtaları , devletin yard ı mc ı nezare­ ti (gözetimi) ve hatta doğ rudan doğ ruya teşebbüsü olmaks ı ­ z ı n kurabi l meyi , safd i l (saf yürekli) olanlar düşünebi l i r. As ı r, çok amansı zd ı r. " Ö teki ulusları n d a ekono m i lerini koru mak amac ı yla de­ ğişik önlemler aldı kları n ı a n ı msatan İ nönü , CHP'nin çok doğru bir kararla devletçilik i l kesi n i kabul ettiğini ve serbest meslek sayı lan sanat ve ticaret dalları nda gelişmenin b i l e ancak devlet yard ı m ı ile gerçekleşebileceğ i n i , bu dallarda çal ı şan ları n da devlete başv u rmakta oldukları n ı söylemişti . " E n kuvvetli , en zengin devletler, tasavvur olunamaya­ cak devlet tedbirleri ile iktisadiyatları n ı müdafaaya ve kur­ tarmaya çal ı ş ı yorlar. Demek ki bizi m devletçilikte müdafaa kuvvetini görmüş olmamız, Partimiz, Cumhuriyet Halk Parti­ si için, ancak övü n ülecek bir isabet ve doğru bir karar cüm­ lesinden (bağlamı ndan) say ı l mak icap eder . . . E n serbest zan olunan (sa n ı lan) b i r sanat veya ticaret, 280

m ü reffeh olab i l mek için m utlaka devleti n yard ı m ı na ve mü­ dahales i ne i htiyaç göste rmekted i r. Suyun baş ı nda olduğu­ muz içi n , bu i htiyac ı her gün görüyorum ve son ra serbest mesleğ i n devletçiliğe üstü n l ü ğ ü içi n , ayn i mevzuları n delil olarak zikro l u n mas ı na (gösteril mesine) şaş ıyoru m . " Devletçilik sayesi nde " C u m h u riyetin" 1 O . y ı l ı na kadar geçen s ü rede önemli gelişmeler sağland ı ğ ı na d a deği nen Başbakan, gelecek 1 O yı lda da böylesi o l u m l u sonuçlar el­ de ed i l i nce b u başarı n ı n ekonomik devletç i l i k alan ı nda bir başyap ıt gibi övgüyle anı lacağ ı n ı beli rtmişti : " G eçen 1 O sene, i ktisadi hayatta d evletç i l i k siyasetin i bize ke nd i l i ğ i nden yerleştird i . B i z bu 1 O yı lda, i mparatorlu­ ğun çok zamanda yapamad ı ğ ı ndan fazlas ı n ı yaptı k. Gele­ cek 1 O sene, ü m it ederi m ki T ü rk devletçiliği, memleketteki eserl e ri ve m i l l etlera rası tesi rleri ile, en mütekamil (geliş­ miş) i l m i bir şaheser olarak anlat ı lacakt ı r. " Başbakan İ nönü'nün bu yaz ıs ı , Kad rocuları n sosyaliz­ me kaçan devletçilik anlayışlarına olduğu kadar ona benzer yoru m l a rda b u l u nanlara da bir yan ı t n iteli ğ i ndeydi . Ö rneğin 1 932 Eyl ü l ü nde İ ktisat Bakan l ı ğ ı ' na getirilmiş olan Celal Ba­ yar' ı n , daha güdülecek e konomik siyasan ı n bel i rgin leşmedi­ ği 1 92 1 'de, " Biz devlet sosyalistiyiz. Devlet sosyalizmi ya­ pacağ ı z ! " ded iği bilin iyord u . Bu nedenle olacak, gelişmeleri çok yak ı ndan izleyen Atatü rk, İ ktisat Bakan ı olarak devletçi­ liğin uyg ulay ı c ı ları ndan biri d u rumuna gelen Celal Bayar'a, 1 935 İ z m i r Fuarı ' n ı aç ı ş kon uşmas ı nda devletçiliğin ne ol­ d u ğ u n u anlatmas ı için bir metin yaz ı p vermek gereğini d uy­ muştu . Yersiz yoru mları önleyebilme amac ı n ı güden metin­ de, devletçil i ğ i n ne sosyalizm ne de liberalizm olduğu bir kere bel i rtilere k şöyle denilmişti : "Tü rkiye'n i n uygu lad ı ğ ı d evletçi l i k sistemi, 1 9. yüzy ı l ­ dan beri sosyalizm ku ramc ı ları n ı n i leri s ü rdükleri düşünce­ lerden alınarak tercüme ed ilmiş bir sistem değildir. B u , Tür28 1

kiye' n i n i htiyaçları ndan doğ m u ş , Tü rkiye'ye özgü b i r s i stem­ d i r. Devletç i l i ğ i n bizce anlamı ş u d u r: B i reylerin özel g i rişimleri n i ve kişisel faaliyetleri n i esas tutmak; fakat büyük bir ulusun ve geniş bi r memleketin bü­ tün i htiyaçları n ı karş ı lamad ı ğ ı n ı ve b i rçok işlerin yap ı lmad ı ­ ğ ı n ı göz ö n ü nde bulundura rak, memleket ekono m i s i n i dev­ letin e l i ne almak. Tü rkiye , vatan ı nda yüzy ı l lardan bu yana b i reysel ve özel g i rişimle yap ı l ma m ı ş olan şeyleri bir an ön­ ce yapmak istedi ve k ı sa b i r zamanda yapmayı başa rd ı . B i ­ z i m izlediğimiz bu yol , görü l d ü ğ ü g i b i l i beralizmden de baş­ ka bir s i stemd i r . " C. Bayar i le Görüş Ayrı lı kları Atatürk'ün Bayar'a devletç i l i kle i l g i l i bir metni d i kte ett i r­ mes i , bu i l kenin vurg u lanması aç ı s ı ndan öneml i olman ı n yan ı nda, Başbakan ile İ ktisat Baka n ı a ras ı nda uyg ulama­ dan doğan görüş ayrı l ı kları n ı g idermek amac ı na da yönelik olsa gerekti r. Tarı ma ve tarı msal sanayiye öncelik verme görüşü benimseni nce , ulaş ı mda demiryol ları na ağ ı rl ı k veri­ l i rken , yiyecek sanayi inde de şeker fabri kaları ku rmaya yö­ n e l i n mesi uyg u n bulun muşt u . 5 N isan 1 925'te kabu l edilen b i r yasa ile de şeker fabrikala rı n ı n yap ı m ı için gerekli ku ral­ lar beli rlenmişti . İ l ke olarak bu yat ı rı mları n özel sektörce ya­ p ı lmas ı kara rl aşt ı rı lm ı şt ı . Ancak, bunun için gerekl i kred i n i n T . İ ş Bankas ı 'nca karş ı lan ması söz konusu olduğunda Baş­ bakan İ nönü ile ban ka yönet i m i a ras ı nda b i r görüş ayrı l ı ğ ı bel i rm işti . Atatürk'ün parasal desteğ i d e sağlanarak 26 Ağustos 1 924'te bir ano n i m ş i rket olarak kurulan iş Banka­ s ı ' n ı n baş ı na Celal Bayar geti ri l m i şti. Bankan ı n şeker fabri­ kaları ku rmak istemesi baz ı d u raksamalara yol açm ı şt ı . Ki­ m i çevreler hazine gelirini d üşünerekte n , ülkede şeker ü re­ tilecek o l u rsa d ı şarıdan getirti lecek şeker miktarı n ı n azala­ cağ ı n ı , b u n u n da ithalatta a l ı nan g ü m rü k res i m leri n i n azal282

mas ı na yol açacağ ı n ı öne s ü rm üş l e rd i . Başbakan İ nö­ n ü ' n ü n de ayn ı düşü nceyi paylaşt ı ğ ı ya d a en az ı ndan bu eleşt i ri l e ri n etkisi nde kal d ı ğ ı anlaş ı l m ıştı . i ş Bankas ı , i l k aşamada 2 fabrika yap ı m ı na baş lam ı ştı . Uşak fabri kas ı n ı n teme l i 6 Kas ı m 1 925'te, A l p u l l u (Kı rkla re l i) fabrikas ı n ı nki ise 22 A ral ı kta at ı l m ı ştı . Bir y ı l dol madan da her ikisi n i n yap ı m ı tamaml an m ı şt ı . Ancak hükü metin bu g i ri ş i m e gereken des­ teğ i vermed i ğ i görül müşt ü . Ö yle ki Celal Bayar, İ nönü'nün vefat ı ndan so n ra , 1 977'de M i l l iyet gazetesinde yay ı m l anan söyle ş i l e rinde, İ nönü'nün şeker fabri kas ı yap ı m ı n ı destekle­ med i ğ i n i , işlemler geci kti ri l d i ğ i içi n , ken d i s i n i n d u rumu Ata­ tü rk'e aktard ı ğ ı ndan söz etmişti. H ü kü metle İ ş Bankas ı ya da İ n ö n ü i le Bayar aras ı ndaki bu sü rtüşme, Atatü rk' ü n b i r t ü r a rab u l uculuğu i l e giderilebil mişti . 1 930 A ral ı k ay ı nda Al­ pullu fabri kas ı n ı ziyaret eden Atatü rk, g ö rdüğü d üzenden mem n u n kald ı ğ ı n ı bel i rterek, şeke r fab ri kaları sayı s ı n ı n ço­ ğalt ı l m as ı n ı d ilemişti. Yine de yeni fabrika yap ı mları na, Ce­ lal Bayar' ı n İ ktisat Bakan l ı ğ ı 'na getiri l mesinden son ra başla­ nabi l m i şti. C u mhu riyetin 1 O . y ı l ı nda Tu rhal'da ve Eskişe­ h i r'de 2 fabri kan ı n yapı m ı na g i rişilmişti. Böylece Atatürk'ü n C u m h u rbaşkanl ı ğ ı v e İ nönü'nün Başbakanl ı ğ ı döneminde şeker fabrikaları say ı s ı 4'e yükselmişti . Şeker fab ri kas ı ku r­ ma d ı ş ı nda, Başbakan i l e İ ş Bankas ı çevrelerinde başka konularda da görüş ayrı l ı kları bel i rmişti. TC Me rkez Ban ka­ s ı ku rul madan önce, va r olan bankalardan hang i s i n i n resmi devlet ban kas ı olarak kullan ı labi leceği d ü ş ü n ü ld üğünde, Bayar' ı n baş ı nda bul unduğu İ ş Ban kas ı yönetimi bu görevi n kend i l e ri n e veri l mesi n i istemişti . Ancak İ nönü bunu ben im­ sememişti . Kendisi de a n ı ları nda bu konuya değ i n i rken, "Ben b u n u n la m ücadele ettim" d iyor. Başbakan ı n bu tutu­ munda, İ ş Bankas ı çevresi n i n kimi yolsuzl uklar nedeniyle afe ristler (çı karc ı l a r) olarak e leşti ri lmeleri n i n de etkisi olsa gerekt i r. 283

Planlı Sanayiye Geçiş Devletçi l i k i l kesi n i n parti p rogra m ı nda bütün boyutları ile beli rlenmes i nden sonra uyg u lamaya geçi ldiği nde, b u n u n b i r plana bağlanmas ı n ı n gerektiği düşünü lmüştü . Kad ro derg i s i n i çı karanları n da ı s ra rla savunduğu , b i r kalk ı n ma plan ı n ı n yapı l mas ı olmuştu. O y ı l l a rda kalkı nma plan ı uyg u ­ layan devletleri n baş ı nda Sovyet Rusya geld iği i ç i n onları n deneyi mlerinden yararlanmak i ste n mişti . Sovyet yönetici leri d e Tü rkiye'deki son s iyasal ve ekonomik g i rişimler hakkı n ­ da doğ rudan b i l g i edinebilmek içi n , ı s ra rla Tü rk Başbakan ı ­ n ı n ü l keleri n i z iyaret etmes i n i istemişlerd i . Böylece hem Balkan Pakt ı g i rişimleri dolayıs ıyla Sovyet yöneticileri nde başgöste ren kuşkuları giderebilmek, hem de onları n dene­ yimleri nden yararlanabilmek i ç i n Başbakan İ nönü ile D ı şiş­ leri Bakan ı T. R . A ras , ken d i lerine eşli k eden Anka ra'daki Sovyet Elçisi S u riç' l e b i rl i kte R usya'ya g itmişlerd i . 25 N isan 1 932'de gemiyle İ stanbul'dan Odesa'ya hareket eden he­ yet, o radan trenle ayı n 28' i nde M oskova'ya ulaşmışt ı . D ı şiş­ leri Bakan ı Molotov ile Litvi nov kendi lerini büyük b i r töre n l e karş ı lamı şlard ı . Eşi n i n yan ı nda geziye kat ı lan v e o g ü n l e r­ d e safra kesesi i ltihab ı ndan rahatsı z olan B n . Mevhi be İ nö­ n ü 'ye de büyük ilgi ve özen göstermişlerd i . Sovyet Başken­ tinde bir hafta kalan İ nönü gereken temasları yapm ı ş ve li­ der J . Stali n tarafı ndan da kabul edilmişti . 3 N isanda Le­ n i n g rad'a geçen İ nönü ve A ras , 1 O N i sanda yurda dönmüş­ l e rd i . İ nönü, Kremli n'de kend il e ri n i kabu l eden Stali n ' i n b i r a ra kendisi ne, " Be n i m için h e r şeyi söylerler. D i ktatör falan d e rler. Toplantı m ı zda bul u n man mümkün olsayd ı da n e hal­ de çal ı ş ı yoruz, onu gözleri n l e görüp bir fikir edi nseyd i n " de­ d i ğ i n i aktarmaktad ı r. Stali n , heyetler a rası görüşmeler baş­ lad ı ğ ı nda Türkiye Başbaka n ı n ı başka nl ı k koltuğuna otu rt­ muş ve kend isi ayakta dolaşara ktan görüşmelere katı l m ı şt ı . 2 84

Tü rk heyet i , R us Opera ve Bales i ' n i n tems i l lerine götürül­ d ü klerinde yan ları nda bulunmuştu . B u n u n la da yetin meyen Sovyet lideri , Türk heyetini kent d ı ş ı ndaki kendi villas ı na da çağ ı rı p ağ ı rla m ı şt ı . Böylece Stalin'i yakı ndan tan ı yan İ nön ü , o n u n hakkı nda edindiği izlen i m i n i şöyle a n latmaktad ı r: " B i r defa son derece çal ı şkan b i r l ider. Bütün a rkadaş­ ları na yetişmeye , onları tamamlamaya çal ı ş ıyor. Yine son de rece d i kkatli. B i r R us mill iyetçisi n i n ideal olarak gönlü nde yatan ne g i b i arzuları varsa bunları n heps i n i çok iyi bilen ve tahakku k etti ri l mesi (gerçekleştiri l mesi) için bir R us m i l liyet­ çisinden daha çok düşünen bir i nsan i ntiba m ı (izlenimini) veriyo r. " Taraflar aras ı görüşmelerde Tü rkiye aç ı s ı ndan öneml i sonuçlar elde edi l mişti: a) Sovyetler, Tü rkiye'ye 8 mi lyon alt ı n dolar tutarı nda bir kred i vermeyi kabul etmişlerd i . K red i , faizsiz olarak ve 20 y ı l içi nde eşit taksitlerle ödenecekti . Ü stelik bu borç mal olarak karş ı lanacakt ı . Bu bağlamda Tü rkiye'den i h raç edi le­ bilecek malları n listesi bile düzenlenmişti . b) R usları n Balkan Antantı konusu ndaki kuşku ları gi­ derilmişti. c) Sovyet Planlama Dai resi'ni gezen Türk heyeti plan l ı kal k ı n m a hakkı nda bilgiler ed in mişti . Ruslar d a plan yap ı m ı için Tü rkiye'ye tekn i k yard ı m yapmay ı , uzman göndermeyi kabu l etmişlerd i . Ö zetle, İ nönü'nün Rusya gezisi ç o k o l u m l u geçmişti. G ü ç l ü kuzey komşusu ile siyasal alandaki kimi görüş ayrı ­ l ı kları g iderildiği gibi , Tü rkiye'nin kal kı n ması için çok önemli olan kaynak ve plan soru n ları da sağlanan kredi ve tekni k yard ı mla çözü l m üştü . Anka ra'daki İ ngiltere Büyükelçis i , Sovyetlerden 8 m i lyon dolar kredi a l ı nd ı ğ ı n ı öğrendiğinde İ nönü'ye bunun " M üstesna bir şey" olduğunu söylemişti. İ nönü de gezisiyle ilgili olarak C H P Meclis G rubu' nda bilgi 285

ve ri rken Sovyet R usya ile "sars ı l maz sam i m i b i r dost l u k" s i ­ yasas ı izlenebi leceği kan ı s ı nda o l d u ğ u n u söylemişti . Ancak İ kinci Dü nya Savaş ı ' n ı n başlamasıyla Sta l i n ' i n tak ı nd ı ğ ı ya­ y ı l mac ı siyasa ve Tü rkiye'de n toprak istekleri karş ı s ı nda bu tah m i n i nde yan ı ld ı ğ ı n ı anla m ı şt ı . Bu olumlu gelişmeler o l u rken , art ı k s ı n ı rları ve i l keleri de be l i rlenen devletç i l i k doğ rultusunda uygulamaya geçi ldi­ ğ i nde kimi sorun larla karş ı laş ı l m ı ş , b u n u n sonunda da İ nö­ n ü i le pek an laşamayan Celal Bayar daha da öne m l i bir gö­ reve , İ ktisat Bakan l ı ğ ı na get i ri l m işti. 1 932 May ı s ı nda D ı şiş­ leri Bakan ı T . R . Aras'la b i rl i kte res m i bir ziyaret için İ tal­ ya'ya g iden İ nön ü , i ki hafta s ü ren gezisinden hazi ran baş ı n­ da dönmüş ve Atatürk taraf ı ndan karş ı lan m ı şt ı . Bu arada ekonomi ile i l g i l i b i r dizi yasal d ü zenlemeye g i d i l m işti . Bu g i ­ riş i mler ekonom ide devleti n yö nlendi rmesi n i kabu l etmek is­ temeyen çevrelerde tepkiyle karş ı l a n m ı şt ı . Bu yüzden 1 930 Eyl ü l ü nde ku rulan kabi nede İ kti sat Bakan ı olarak yer alan M ustafa Şe ref'e de eleşti ri ler yönelti l mişti. Son unda Bakan istifa etmiş, yerine de İ ş Ban kas ı ' nda başarı ları görülen Ce­ lal Bayar ata n m ı şt ı (9 Eylü l 1 932) . Başbakan İ nön ü ' n ü n bu değ i ş i kliği pek içine sind i remed i ğ i Atat ü rk'ün son y ı l ları nda anlaş ı l m ı şt ı . Ama o s ı rada Şefine d uyduğu sayg ı ve "her dönemde hayata ye niden başlama"ya dayanan anlay ı ş ı ne­ deniyle sessiz kal m ı ştı . Mos kova'da varı lan görüşb i rl i ğ i çe rçevesinde Tü rki­ ye'ye çağ rı lan Porf. O rlov baş kan l ı ğ ı ndaki Sovyet uzman heyet i , o yı l ı n ağustosunda gelm işt i . Heyet, yapt ı kları i nce­ lemeler sonucunda kurulmas ı gerekli görülen sanayi kuru­ luşları na i l işkin raporu nu İ ktisat Baka n ı C . Bayar'a ve rmişt i . Bakan l ı kça gözden geç i rilerek yeniden yaz ı lan raporu n Ba­ ka nlar Kuru l u nca görü ş ü l mes ine 1 6 Aral ı k 1 933'te başlan­ m ı şt ı . 1 7 N isan 1 934'e kadar s ü ren 4 ayl ı k uzun görüşme­ ler sonunda ona son biçimi ve ri l miş, B i ri nci Beş Yı l l ı k Sana286

yi . P l a n ı ad ıyla kabul ed i l m işti . Plan ı n uyg ulanması görevi de bu amaçla ye ni ku rulmuş olan S ü merbank'a veri l m işti . Sü merbank, 3 H az i ran 1 933'te Tü rkiye Sanayi ve Kred i Bankas ı ile Devlet Sa nayi Ofis i ' n i n bi rleşt i ri l mesi ile ku rul­ muştu . 5 y ı l l ı k planda, 1 5 üret i m kol u nda 1 932'ye kadarki veri ­ lere dayanarak 1 93� sonuna kadar kuru l mas ı öneri l mişti . Son k ı s m ı nda da kurul mas ı öngörülen işletmelerin nereler­ de yap ı l ma s ı gerektiğine ve bunları n yat ı r ı m tah min lerine i l işkin ayrı nt ı l ı bilgiler ve ri l m işti . De m i r sanayi i n i n Karadeniz E reğ l i s i ' ne bağ l ı yerlerde ve sahi lden biraz içeride, kağ ı t sa­ nayi i n i n de i zm it'te ku ru l mas ı öneri l m işti . Son kı s ı mda da ku ru l mas ı öngörülen Jeoloj i Enstitüs ü , mesleki öğreti m ve plan ı n uyg u l anabil mesi için gereken kaynakları n nas ı l sağ­ lanacağ ı üzerinde d u rulmuştu . Planda toplam yat ı rı mları n % 5 ' i n i n İ ş Ban kas ı 'nca, % 95 gibi büyük pay ı n ı n ise Sü­ merban k'ça karş ı lan mas ı d ü ş ü n ü l m üştü . Ama yat ı rı mları n dörtte b i ri n i n Sovyetler'den getirti lecek tesisler ve oradan a l ı nacak kred i ile gerçekleşt i ri l mesi d e öngörü lmüştü. (Ay­ rı ntı l ı b i l g i : Devletç i l i k İ lkesi ve Tü rkiye C u m h u riyeti'nin Bi­ rinci Sanayi Plan ı , 1 933, Anka ra, 1 972) B i ri nci Beş Y ı l l ı k Sanayi Plan ı 'n ı n uyg u lan mas ı ve o çerçevede al ı nan önlem ler, Tü rkiye'yi , 1 932'den baş layarak d ü nyadaki ekonomik bunal ı m ı n etki lerinden ku rtarmada bü­ yük etke n ol muştu . D ı şarıdan sat ı n a l ı nacak malları n hacmi daha 1 929'da kotalara bağ lan m ı ş olduğu ndan ticaret bi lan­ çosu 1 932'den başlaya rak 1 938'e kadar artış fazlas ıyla ka­ pan m ı şt ı . Kamu İ ktisadi Kuru l uşları ( K İ T) da ancak al ı nan bu önlemlerle kuru l m uştu . Plan çal ı ş maları s ü rerken ol uştu­ ru lan S ü m e rbank, öngörülen yat ı rı mları n ı üstle n m işti . An­ cak b i r s ü re sonra madenc i l i k ve enerj i kaynakları n ı bul mak ve i ş letmek amac ıyla ye n i bir kurum da gerekli görü l m üşt ü . 1 935 Haziran ı nda kabu l e d i l e n yasalarla da 3 ayrı kurum 287

oluşturulmuşt u : Madenleri a ray ı p bul makla görevlend i ri le n Maden Tetki k v e Arama E n stitüs ü ; madenc i l i k sanayii n i destekleyecek ve gerekl i işletmeleri kuracak olan Etibank ve yurd u n enerj i gereks i n i m i n i ka rş ı lamak amacıyla gerekli i ncele meleri yapacak olan Elektrik İ şleri Etüt İ daresi . B u n la­ rı bir kamu i ktisadi teşkilatı (K İ T) olarak ö rg ütlenen Deniz­ bank izlemişti ( 1 Ocak 1 937). Kal k ı n ma için gerekli örgüt­ lenme böylece tamam lan m ı şt ı . Yap ı lan yat ı rımlar son ucun­ da da ü l kede sabit sermaye oluşumu nda büyük art ı şlar ger­ çekleştiril mişti . Bunun 1 926'da katkı l ı (gayri safi) ulusal geli­ re oran ı % 2 i ken, 1 939'da % 6'ya ç ı km ı şt ı . Sanayi alan ı n ­ daki yatı rı mları n toplam yat ı r ı m içindeki payı d a % 30'a yükselmişti. Cumhu riyetin 1 O . yı l ı nda İ zmir'de 9 Eyl ü l Pana­ yı rı olarak düzenlenmesine başlanan etki n l i k, 1 935'te İ zmir U l u s lararası Fuarı'na dönüştürülmüştü. Böylece Tü rk malla­ rı na ve işadamları na d ı şal ı m ve d ı şsat ı m alan ı nda büyük bir olanak sağlan m ı şt ı . Birinci Beş Y ı l l ı k Plan' ı n süresi henüz dolmamı şken , 1 936'da ikinci b i r plan ı n haz ı rl ı kları na başlanm ı şt ı . Bu amaçla 20 Ocak 1 936'da Anka ra'da bir Sanayi Kon g resi düzenlenmişti. Kon g renin açı l ı ş ı nda kon uşan İ ktisat Bakan ı Celal Bayar, Türkiye'nin b i r hammadde pazarı olmaktan ç ı ­ ka rak sanayi leşmes i n i n zorun l u old u ğ u n u bel i rttikten son ra, bu g i rişimde özel sermayeye de ye r ve rildiğini vurg u layarak şöyle demişti: "Biz hem yap ı c ı , hem yapt ı rıcı b i r kuvvet olarak kal mak istiyoruz. İ ktisat Bakan l ı ğ ı 'n ı n izled i ğ i güdümlü ekonomi po­ litikas ı n ı n dayan d ı ğ ı p rensip, yapmak ve yaptı rmakt ı r. Yap­ t ı rmak kısmı n ı n içerisine özel girişimci l i k ve özel se rmaye gel iyo r. " Ancak İ ktisat Bakan ı , sanayi yat ı rı mları n ı n baz ı dal la­ rı nda devlet ile özel kesimin yapacakları işler aras ı na bir s ı ­ n ı r geti rild iğini söylemişti. Atatürk'ün yazd ı ğ ı ve kend i s i n i n 288

1 935 İ zmi r Fuarı ' n ı n aç ı l ı ş ı nda okud uğu devletç i l i k tan ı m ı n ı yineleyen Bayar, b u s ı n ı rı n önce l i kle dokuma ve şeker sa­ nayi i için öngörü ld ü ğ ü n ü aç ı klam ı şt ı . Kurulması d ü ş ü n ü len dem i r ve çelik sanayii için gerekli yat ı rı m bed e l l e ri n i n ise bakı r ve k u rş u n gibi madenlerle ödenmes i n i n iste n d i ğ i n i sözlerine eklemişt i . Kon g rede İ kinci Beş Y ı l l ı k Sanayi Plan ı ' n ı n esas ları kab u l ed i l mişti . O y ı l ı n son ları na doğ ru ( 1 2 Kas ı m ) da Bi­ rinci Küçük Sanatlar ve El işleri Kong resi toplan m ı şt ı . Ama İ kinci Beş Y ı l l ı k Plan res men yürürlüğe kon u lamam ı şt ı . O n u n yeri ne 1 937'de 3 yı l s ü re l i b i r Maden P rog ram ı ' n ı n uyg ulan mas ı na başla n m ı şt ı . İ nönü' n ü n Başbakan l ı ktan çe­ kilip ye ri n e Celal Bayar' ı n atan mas ı ndan so n ra, 1 6 Eyl ü l 1 938'de b i r Bakan lar Kuru l u kararı i le Dört Y ı l l ı k P l a n yü­ rü rl üğe kon m uştu . Ancak savaş olas ı l ı kları n ı n art m ı ş ol ma­ sı b u n u n uyg u la n mas ı na olanak b ı rakmam ı şt ı . Atatürk' ü n vefat ı ndan sonra İ nönü C u m h u rbaşka n ı o l u nca d a ye n i b i r Bakanlar K u ru l u ka rarı ile (5 Mart 1 939) s ö z konusu plan­ da öngörülen hedefle ri n çoğu ertelenmişti. Bütün bu deği­ şikl i kl e r, d evletç i l i ğ i n özel g i ri ş i mcil iğe d e aç ı k olduğu i l ke­ sinde bi rleşen İ . İ nönü ile C. Bayar a ras ı nda, uyg ulamada görüş ayrı l ı kları n ı n s ü rd ü ğ ü n ü gösterm işt i . Böylece Tü rki­ ye, İ n ö n ü ' n ü n C u m h u rbaşkan l ı ğ ı dönem i n i n sonları nda, 1 950 önces i nde yarı m kalan g i ri ş i m d ı ş ı nda, plan l ı kal kı n­ ma dönemine ancak 27 May ı s 1 960 devri m i nden so n ra gi­ rebi l m işti . Böyle olmas ı na ka rş ı n İ nön ü'nün Başbakanl ı ktan çekil­ diği 1 937 Ekimine kadar, ü l kede çok önemli sanayi ve alt­ yap ı yat ı r ı m ları gerçekleşti ri l m işti . Bun ları n baş l ı caları şöyle s ı ralanabi l i r: Şeke r fabrikaları : Uşak, Alpu l l u , Turhal ve Eskişe h i r'de 4 fab rika tamam lanarak hizmete g i rmişt i . Doku ma: Nazi l l i , E reğli v e Kayse ri b e z fabrikaları hiz289

mete aç ı l m ıştı . Malatya bez fabrikası (25 M ay ı s 1 937) i l e G e m l i k suni i p e k fabri kas ı n ı n temelleri atı l m ı şt ı . Kağ ıt-karto n : İ zmit fabri kas ı n ı n yap ı m ı b i r y ı l içinde, 6 Kas ı m 1 938'de tamamlanarak hizmete g i rmişt i . Demi r-çelik: Karabük fabri kas ı n ı n teme l i 3 N isan 1 937'de at ı l m ıştı . İ şletmeye İ nön ü ' n ü n C u m h u rbaşkan l ı ğ ı dönemi nde 1 939'da başlam ı şt ı . Bakı r: E rgani iş letmesi daha Cumhu riyetin i l k y ı l ı nda, 1 N isan 1 924'te devletleşt i r i l m işti . Çubuk Baraj ı : Başkent An kara'n ı n su gereks i n i m i n i ka rş ı lamak amac ı yla yap ı m ı na başlan m ı ş v e 3 Kas ı m 1 936'da h izmete g i rmişti. ( P rof. D r. Şerafettin Turan, İ s met İ nönü Yaşam ı , Dönemi ve Kişi l i ğ i , TC Kültü r Bakan l ı ğ ı Kül­ t ü r Eserleri , s. 1 03 ve deva m ı )

-

71

-

2 6 M ayıs 2 0 0 1 tari hli Cumhuriyet gazetesinde , Nazmi Kal'ın , Lozan' ın İntikamını mı Alıyorlar? başlıklı maka­ lesinde yazdıkları n ı n , her Türk ayd ı n ınca okunması gerekti­ ğine inandığımda n , aşağıya tam metn i n i alıyorum : Sevr' i imzalayanlar, Osman l ı İ mparatorluğu'nun yaşa­ m ı na son da ve rebi l i rlerdi ama o g ü n le ri n siyasal dengeleri içinde, belki de kendi a ralarında tam anlaşamad ı kları ndan Osma n l ı İ mparatorl u ğ u ' n u n biraz daha yaşamas ı n ı uyg u n buldu lar. Ancak onları n beklemedikleri bir gelişme o l d u . D u ­ man ı n ı n tütmes ine göz yumdukları kü ller aras ı ndan bir "as­ ke r dahi" ç ı kt ı . Osma n l ı İ mparatorl u ğ u ' n u paylaşmak iste­ yen tüm g üçlerin heves i n i kursağ ı nda koydu . M ustafa Kemal , B i ri nci Dü nya Savaş ı boyunca savaş­ maktan bitkin d üşmüş, silah ları e l i nden a l ı n m ı ş , en öneml i 290

kentl e ri işgal ed i l miş b i r ulusu şahland ı rarak kimse n i n bek­ lemed i ğ i aske ri utkuyu gerçekleştird i . Aske ri , ad l i , ekono­ mik ve s iyasal yönden tam bağ ı ms ı z bir Tü rkiye yaratt ı . B at ı l ı la r beklemedi kleri b u başarıy ı , o zamana değ i n s ü rd ü rd ü kl e ri d i p lo matik masa baş ı oyu n larıyla başarı s ı z l ı ­ ğ a d ö n ü şt ü rmeyi d ü ş ü n üyo rl ard ı . Lozan'a b u düşü nce ve ü m itle gitti ler. Ancak o rada da b i r d i p l o masi dehas ıyla ka rş ı laştı lar: İ s met İ nön ü . O s m an l ı İ mparato rluğu'nun y ı k ı nt ı ları üze ri nde f i l izle­ nen T ü rkiye C u m h u riyeti'nin yen i diplomat ı İ smet İ nön ü , Osma n l ı İ mparato rluğu'nun di plomatları na h iç benzemiyo r­ d u . Atat ü rk'ün Lozan'a gönderd i ğ i İ smet İ nönü, " Ben o za­ mana d e ğ i n çizmeden başka ayakkab ı tan ı m ıyord u m . Lo­ zan 'a g i d e rken ne g iyeceğ i m i b i l m iyo rd u m " d iyo r. Görüş me­ lerd e n e g iyeceğ i n i bil meyen İ nön ü , Atat ü rk'ü n önde rliğinde K u rtu l u ş S avaş ı ' n ı utkuya u laştı ran b i r ulusun d ı şişleri ba­ kan ı ve konferans heyeti başkan ı olarak u l u s u n u n o n u runu koru mas ı n ı çok iyi bil iyo rd u . İ nön ü , ko nferans ı n aç ı l ı ş prog­ ram ı nd a sadece İ sviçre Cumhu rbaşkan ı ' n ı n konuş mas ı ol­ mas ı na karş ı n İ n g i l iz delegesi Lo rd C u rzo n ' u n kü rsüye ç ı k ı ­ ş ı üze ri n e , " O n u n kon uştuğu yerde ben de konuş u rum" di­ yerek galip b i r d evletin temsilcisi olarak oldubittilere boyun eğmeyece ğ i n i n işaretini daha ilk g ü nden verecekti. Konfe rans son ras ı nda İ n g i l i z delegesi Lord C u rzon ile İ nönü a ras ı nda i l g i n ç b i r kon uşma geçer. B u g ü n için çok çok ö ğ retici b i r d e rs olan bu ko nuşmayı İ n ö n ü , 1 973 y ı l ı n ­ da ben i m hazı rlad ı ğ ı m televizyon izlences inde şöyle anlat­ m ı şt ı : " L o rd C u rzon v e Amerikan sefiri otu ruyo rduk. Konuşu­ yo rd u k. Lo rd C u rzon , ' M uahededen memnun ayrı l m ı yoruz. H içb i r şeyi mizi kabu l etm iyorsunuz, heps i n i redded iyo rsu­ nuz. H e ps i n i cebimize atıyo ruz. Harap bir memleket a l ı yor­ s u n u z , b u memleketi imar etmeyecek m i s i n i z , bunu neyle, 29 1

nas ı l yapacaks ı n ız?' Ameri kan sef i ri n i işaret ede rek, ' Pa ra b i r bunda var, bir de bende var. G eleceks i n iz diz çökecek­ siniz, para isteyeceksin iz, reddettiklerinizin heps i n i ceb i m ­ den ç ı karı p s ize göste receği m ' ded i . Bunu hiçbi r zaman u n utmam . " " S i z n e yan ıt ve rd i n i z ? " d iye sord u m . İ nönü, " B i z i m bu­ rada isted iklerimiz, takip ettiğ i m iz, müstaki l bi r devlet ola­ rak, medeni bir devlet olarak, onun bütün şartları n ı sağla­ makt ı r. Bunu temin ede l i m , s u l h olsun ondan son ra sizin is­ ted i ğ i n iz şartlar has ı l o l u r, g e l i rsem isted iğinizi yapars ı n ı z d iye cevap verd i m " ded i . Lozan Antlaş mas ı sonras ı nda kurulan Tü rkiye C u m h u ­ riyet i ' n i n i l k başbaka n ı o l a n İ smet İ nönü , bu sözleri h i ç b i r zaman unutmad ı . "Bu sözle r ben i m z i h n i mde daima b i r teh ­ l i ke olarak beli ri r, yaşar, taze b i r halde d u ru r v e b e n o n u n la idareye geçe ri m . . . Böyle b i r plan karş ı s ı nda kalacağ ı m ı bil­ d i ğ i m için ted b i rleri m i ona göre ald ı m. Ben z i h n i mde ilk g ü nden itibaren kararl ı yd ı m . Bütçem zayıf olacak. Ne kadar zayıf olursa olsun ondan b i raz daha zayıf hale get i rip b i r m i ktarı n ı yat ı rı m olarak ayı rmak v e memleketin i le rlemes i n i bu yat ı rı m i l e sağlamak, ağ ı r tec rübelerin ilhamı olarak düş­ man içinde, d üşman karş ı s ı nda, en ağ ı r baskı lar altı nda ed i n i l miş bir kanaatti bende. B u kanaat bana hakim olarak başbaka n l ı ğa başlad ı m ve neticeleri ondan son ra almak m ü m kü n old u . " İ smet İ n ö n ü ' n ü n ald ı ğ ı "sonuçlar" nelerd i ? Bazı ları n ı hatı rlatal ı m. 1 923 yı l ı nda yine İ nön ü ' n ü n ifadesiyle "Osmanl ı 'dan b i r g ram alt ı n almaks ı z ı n " kurulan Tü rkiye Cumhu riyet i ' n i n büt­ çesi 1 1 1 .3 mi lyon l i ra id i . 86 m ilyon alt ı n lira savaş taz mina­ t ı bo rç yüklenmişti. Her y ı l 5 m i lyon alt ı n borç ödeyecekti. Tü rkiye Cumhuriyeti kuru ld u ğ u nda demir, şeker, kağ ıt, çel i k ü ret i m i yoktu. 1 939 y ı l ı nda Tü rkiye şeker, çimento , kauçuk, ke reste, deri ve ü rü n le rinde tam olarak kendi gereks i n i m i n i 292

ka rş ı layacak d u ruma geldi . 2 . 2 1 3 km. yen i d e m i ryol u yap ı l ­ d ı . Dem i ryo l u Samsun'a, Tatvan'a, E rz u rum'a, Kurtalan'a u laştı rı ld ı . 4.01 8 km . demiryol u yabanc ı lardan ücreti ödene­ rek sat ı n a l ı nd ı . Kayse ri , Nazi l l i , E reğ l i , Malatya bez fabri­ kaları , İ z m i r Kağ ı t Fabri kas ı , Karabük Dem i r Çelik Fabrika­ s ı , A n kara, Karta l , Zeyti nburn u , S ivas çi mento fab ri kaları , Alpu l l u , T u rh a l , Uşak, Eskişeh i r şeke r fab ri kaları g i bi pek çok fabri ka işletmeye aç ı ld ı . Yabancı ları n e l i nde bulunan ye raltı maden lerimizin araşt ı r ı l ması ve işletilmesi için MTA ve ard ı ndan Etibank, Den i zbank, İ ş Bankas ı , Sümerbank kuruld u . Tütün idaresi F ran s ı zlardan sat ı n a l ı narak Tekel ku ru l d u . Zong uldak maden köm ü rü havzaları Frans ızlardan sat ı n a l ı narak ul usal­ laşt ı rı l d ı . Daha sayamayacağ ı m ız kadar işletme, bütçe geliri n i n yüzde 20'si n i ol uştu ran aşar ve rg i s i n i n kald ı rı l mas ı na kar­ ş ı n açı ld ı . 1 930- 1 940 yılları aras ı nda bu başarı lar gerçek­ leştirili rken baz ı transferleri n d ı ş ı nda hiç d ı ş borç al ı n mad ı . Ö rneğin Karabük Demi r Ç"el i k Fab rikala rı n ı n yap ı m ı s ı ras ı n­ da İ n g i liz teknisyenleri n ve mühendislerin maaş ı n ı n öden­ mesi için 2.5 m i lyon sterl i n kred i al ı nd ı . B u dönemde yüzde· 9 büyüme sağ land ı . 1 923'ten 1 938'e kadar doları n 1 55 kuruş olan fiyatı hiç artmad ı , hat­ ta b i r ara 1 26 ku ruşa kadar düştü. Yan i e nflasyon yaşan­ mad ı . Devlet hep denk bütçe ile yöneti l d i . Bütçe sadece 1 939'da b i r y ı l aç ı k verd i . Bu rakamlar bile son 40 yı lda "Borçsuz kal kı n ma ol maz, yabancı sermaye ol madan kal k ı ­ namay ı z . Denk bütçe ile kal kı n ı lmaz" diyenleri n yalanları n ı ortaya koymaya yeter. B u sonuçlar devleti n kö r ku ruşu n u n hesabı ve rilerek sağland ı . O y ı l larda Tü rkiye'yi yönetenler elleri ndeki dövizi parfüm , l ü ks iç çamaş ı rı , marka giysiler u ğ ru na harcamad ı ­ lar. E ş , dost, yeğe n , kardeş, akraba zen g i n etmedi ler. Aile •

293

fotoğ rafları çekt i rtip banka hortum latmad ı lar. D ü nyada ben­ zeri b u l u n mayan, ekonom i kitapları nda yaz ı l mayan " Karma Ekonomi Siste m i " n i keşfederek bu kurumları ku rarke n , karl ı b i r şekilde yöneti rke n Tü rkiye'de sadece b i r ü n ive rs ite var­ d ı . Lise mezunu parmakla gösteril iyord u . C u m h u riyet kad ­ ros u n u n ekonomi b i l g i s i de yoktu. Tü rkiye C u m h u riyeti ' n i n başbaka n ı İ smet İ nön ü , " Kamb iyo kel i mesinin anlam ı n ı başbakan old uktan son ra ö ğ rend i m " demiştir. Bugün geli nen noktay ı hepimiz bil iyo ruz. Atatü rkçüle­ r i n , yurtseve rleri n o n u ru n u kanatan olaylar yaş ı yoruz. Yaz­ mak dahi onuruma doku n uyo r. Her şey ortada. Türk i nsan ı n ı n birlik, berabe rl i k ve g üvend iği yönetim­ lerle başaramayacağ ı h içb i r kon u yoktur. Tü rkiye ekonomi­ sinin gereks i n i m i 1 2 m i lyar dolar değ i l , g üven duyacağ ı na­ muslu , d ü rüst , yurtsever, demokrat devlet adamları d ı r. Evet Lord C u rzon 'un Lozan'da cebine att ı kları , bugünlerde b i r b i r ç ı kıyo r. Batı , Lozan'da u ğ rad ı ğ ı yen i l g i n i n i ntikam ı n ı a l ı yo r. Biz de seyred iyo ruz. Daha ne kadar seyredeceğiz.

-

72

-

D i kkat ed i l i rse görülecektir ki; Atatü rk'ü n ve Cumh uri­ yetin e konomik pol iti kas ı 1 92 1 'de başkad ı r, 1 923 İzmir İ kti ­ sat Ko n g res i'nde i s e öneri len "devletçi" y a da tü müyle "özel sektörcü" bir reçete değ i l d i r. Tü rkiye , ü l ke n i n ve d ü nyan ı n değ i ş i m i ne göre ke ndisine özg ü b i r e konomik pol itika ile d ü nyaya el açmadan ak ı l al maz bir ekonomik kal kı nmayı , o g ü nkü zor koşullar altı nda gerçekleşti rmiştir. As l ı nda Tü rkiye'de 1 922- 1 930 y ı l ları aras ı nda l i beral ekonomi uygu lama düşü ncesi vard ı . Ancak savaştan yen i ç ı km ı ş , ü l ke n i n h e r ta raf ı harap o l m u ş , sermayesi kalma­ m ı ş , altyap ı s ı tamam lanma m ı ş , 1 929 y ı l ı na dek g ü m rü kleri294

ne tam sa h i p olamam ı ş b i r ü l kede liberal e konomiyi uygu la­ mak kolay m ı d ı r? Atatü rk, 1 922 y ı l ı n ı n mart ayı n ı n b i ri nci g ü n ü b i r d u ru m mu hakemesi yap ıyor v e şöyle d iyord u : "Tanzimat ı n açt ı ğ ı se rbest ticaret devri Avrupa rekabe­ tine karş ı kend i s i n i koruyamayan i ktisad iyatı m ı za, b i r de i k­ tisadi kapitülasyon zincirleri bağ lad ı . Teş kilat v e bi reysel değer yön ü nden i ktisat alan ı nda bizden çok kuvvetli olanlar memleketi m izde b i r de fazla ola­ rak i mtiyaz l ı kon u m larda b u l u n uyo rla rd ı . .. İ ktisadi pol itika­ m ı z ı n önemli gayelerinden b i ri de; Kamu ç ı karları n ı doğru­ dan doğ ruya i l g i l e n d i recek i ktisad i ku ru m ve g i rişimleri, mali ve tekn i k g üc ü m üzün elve rmes i oran ı nda devletleşti rmek­ tir . . . " Ama C u m h u riyeti n i l k i ktisat ko n g resi nde, 1 923 y ı l ı n­ da İ ktisat Veki l i Mahmut Esat Bozku rt , değişimi vurgu laya­ cak ve ekono m i k sistemin nereye otu rd u ğ u n u n alt ı n ı çize­ cekti. "Ye n i Tü rkiye i ktisadiyatı mevcut i ktisat sistemleri ve s iyaset i n i n hiçbiri n i n ayn ı olamaz. Memleketi mizin i ktisad i i mara ve i htiyac ı na, i ktisat tari h i m izin ruh iyat ı na uyg un baş­ lı baş ı na b i r i ktisat siyaseti takip etmek zorundad ı r. .. Buna ben yen i Tü rkiye' nin İ ktisat Mektebi d iyo ru m . Yukarı daki _ mekteplerden hiçbirine mensup ol mamakla berabe r, mem­ leketi mizin i htiyac ı na göre bunlardan i stifade etmeyi de ih­ mal etmeyeceğ iz." Son ra karma ekonomik s i stem i aç ı kl ı yordu: " İ kti sati teşebbüs kısmen devlet ve k ı s men teşebbüs-Ü şahs i -özel s e ktör- tarafı ndan deru hte edil melidir. C u m h u riyetin ekonomik kriterleri ş u n la rd ı : 1 - Meslek ö rgütleri 2- K redi kurumları 3- Makine devri 4- E kono m i k savaşa topl u katı l ı m 295

5- Kendi kendimize yetmek 6- İ thalat ve i h racat aras ı nda denge sağlamak. " C u m h u riyet devleti bunlara uzun y ı llar bağl ı kald ı ve Tü rkiye y ı l larca enflasyo n u tan ı madan, bağ ı ms ı zl ı ğ ı n ı ya­ banc ı lara devretmede n , paras ı n ı pul etmeden çağdaş bi r yo lda yürüdü ve o günlerden bugüne geldik. İ şte bugün bile geçerl i l i ğ i n i ko ruyan b i r reçete . . . 200 1 y ı l ı n ı n b u 2 9 Ekim g ü n ünde, C u m h u riyetin i lan ı n ­ d a n 7 8 yı l sonra önümüze konan tabloya bak ı n ı z v e hayıf­ lanmay ı n ve görevi ni yapm ı ş Cumhu riyetçiler olarak o n u r d uyabi l i n . . . Tes l i miyet n e C u m h u riyet i n , n e Büyü k Ö nder' i n kabu l edebi leceğ i bir kavramd ı r. Atatü rk derd i ki: "Tesl i miyetin so­ nu esarettir. " Çağdaşları n ı n tari h sayfaları nda u n utulduğu 2000'1i y ı l ­ larda h a l a Atatürk düşüncele ri , i l keleri v e yol gösterici n ite­ l i kleri ile önümüzde d u rmakta ve biz b undan yararlanmas ı ­ n ı b i l miyoruz! Yaz ı k, hem de çok yaz ı k değ i l mi? (Kurtul Altuğ, 78 Y ı l So n ra E konomi v e Atatürk, Gözcü gazetesi, 29. 1 0 . 200 1 )

-

73

-

Bilsay Kuruç'un yazd ı kları , Atatürk döneminde yapı­ l a n i ktisadi uygulamalara daha b i r açıklık getiriyo r : 1 93 1 ' d e İ ktisat Veki l i M ustafa Şe ref Bey anlat ı yor: "Cu m h u riyet Türkiyesi evvel a devleti milli leşt i rd i , m i l l i b i r devlet vücuda get i rdi. B u , gayrı Tü rk olan anas ı rı n (un­ s u rların) memleketten, ayrı l mas ı n ı , icap ettirdi (gerekt i rd i ) . Ö teden beri onları n e l i nd e toplan m ı ş olan menkul kıymet stoku da onlarla beraber gitmiş old u . " 296

C u m h u riyet i n i l k yı lları nda ekono m i n i n tablosu yokluk­ lard a n i b a retti r. Yoklu kları n en ciddisi ise, " m i l l i ellerde" ser­ maye b i ri k i m i yokl uğudur. M . Şe ref Bey' i d i n lemeye devam edel i m : " B u memlekette b i r vakitler şi mendiferler, bankalar, ti­ caret, sanayi, m i l l i ş i rketleri n hisse senetleri , hatta en iyi tarlalar ve şeh i rl e r dah i l i ndeki en iyi emlak Türklerin değil ecneb i lerin e l i nde i d i . Bu memleket tari h i nde m i l l i i ktisat na­ m ı yla h iç b i r mefh u m (kavram) kavrayamam ı şt ı r. M i l l i i ktisat­ tan bahsetmek b i r vakitler b i r kabahat, b i r vakitler de bir muam madan (bil meceden) bahsetmek gibi b i r şeyd i . " M i l l i i ktisat, i l k y ı l larda ekonomide devletle özel kes imi b i rb i ri n e bağ l ı tutan kavramd ı r. İ ktisat pol itikas ı nda esas anlay ı ş , " m i l l i " özel g i rişimci l i ğ i desteklemektir. " M i l l i " l ik, "öze l " l i kten önce gel iyor. Bu, yeni rej i m i n g üvence noktas ı ­ d ı r. Ö zel g i ri ş i m i destekleyen b i r politi kan ı n benimsenmes i , d ı ş d ü nyan ı n çeşitli kuşku ları n ı da törpülemekted i r. " M i l l i " o l a n ö z e l g i ri ş i m i ç i n i s e , m i l l i i ktisat, her şeyden önce eko­ nomide n daha büyük pay al mak demekti r. Se rmaye ka­ zanç ları n ı n m i l l i ol mayan unsu rla rdan m i l l i u n s u rlara aktarı l­ mas ı d ı r. B u n u n s ü rekl i k ı l ı nmas ı ve " m i l l i m üteşebbis"in yoktan var edi l mesid i r.

Sermaye Bizi m kilerin Elinde Biriksin Se rmaye n i n yerli öze l kesim i n e l i nde b i ri kmes i , böyle­ ce b u kes i m i n bir bakı ma yoktan var olmas ı için çok şey ge­ rekl id i r. Yerli özel kes i m i n örgütlenebilmesi, kendini tems i l ede r hale gelmesi i ş i n başlang ıcı d ı r. 1 924'ten başlayarak bu yönde ad ı mlar atı l ı r. Odalar kanu n u ç ı ka rı l ı r. Ancak, da­ ha ö n e m l i ad ı m yerli sermayenin devletçe desteklenmesi­ d i r. S o m ut destekti r. Bunun ki l it taş ı ve imgesi ise 1 927 yı­ l ı ndaki Teşviki Sanayi Kan unudur. Yerl i özel kesimde sermaye b i ri ki m i n i amaçlayan bu 297

yasa, tümüyle C u m h u riyet yönetim i n i n ü rü n ü değ l i d i r. 1 9 1 3 tari h l i Teşvi ki Sanayi Kan u n u n u n b i r deva m ı sayı l ı r. Amaç aşağ ı yukarı ayn ı d ı r, 1 927'de kapsam genişlemekted i r. Ö zel kes i m sanayine çeşit l i bağ ı ş ı kl ı klar veri l i r, veri l m i ş olanlar genişlet i l i r. On beş yı l i ç i n d üzenlenmiş o l a n 1 9 1 3 kan u n u , b i r anlamda s ü res i n i n bitiminde yeni koşullara göre genişletilerek uyg u lanacakt ı r. " Sanayi i m i l l iyemizin (u l usal sanayi mizin) teşvik ve h i ­ mayesi v e memleketi m izde dah i l i i stih lakat ı m ı za (iç tüketi ­ m i m i ze) kifayet ettikten (yett i kten) başka, bel l i başl ı i h racat yapan sanayi müesseseleri ( k u rumları) vücuda geti ri l mesi ve yerl i ve yabanc ı sermaye lerle büyük sanayi teessüs ederken (kuru l u rken) henüz paras ı n ı işletmeye a l ı şmam ı ş olan halkı m ı z ı n d a bi rleşerek toptan veyahut ferden (kişisel olarak) mümkün olan s ı nai teşebbüslere g i rişmesi her su­ retle şayan ı arzudur (her bakı mdan istenmektedi r) . Yeni Teşvi ki Sanayi Kan u n u n u n tanzi minde (düzenle­ n i ş i nde) vaziyeti i ktisad iyeler (ekonomik d u rumları) az çok bize uygu n ve b i l hassa sanayii m i l l iyeleri n i n (ul usal sanayi­ leri n in) çok k ı sa b i r müddet zarfı nda (sü re içi nde) terakki ve i n kişaf etti rmek (ilerletip gelişti rmek) yolları n ı bulab i l m iş olan komşu h ü kü met kan u n ları ve bil hassa (öze l l i kle) Bul­ gar, Romen ve Macar kan u n ları ariz amik (enine boyuna) tetkik o l u n m uştu r (i ncelenmiştir) . " Ö zel kes i m sanayi i n i destekle rken üzerinde d u ru lan önemli şeylerden b i risi mod e rn ü reti mdi r. Bu, sermaye b i ri ­ ki m i n i n can damarı olarak d ü ş ü n ü l üyo r. Cumhuriyet yöneti­ m i , ü retim d ü nyas ı nda başlayacak modernleşme için her türlü destek veri l mel i , d iye d üşün üyor. Eskişehir Mebusu Emin Bey' i n (Sazak) 1 93 1 'deki deyişiyle: " B iz b i r Teşvi ki Sanayi Ka n u n u yapt ı k. E rbabı sanayi i n (sanayicileri n ) , erbabı teşebbüsün ( g i rişimcilerin) nesi var, nesi yoksa heps i n i maki nelere verd i k. Sizi şöyle h i maye 298

edeceğiz, böyle ko ruyacağ ı z , memlekette önayak olacak, n ü m u n e (örnek) olacak sizs i n iz , ded i k . Bu himayeye güve­ nerek, az çok paras ı olan, nesi var, nesi yoksa kred i koya­ rak b i r işe g i rişti . " E m i n Bey' i n d i l e getirdiği o rtam oldukça kısa s ü rede oluştu ru l m uştur; Ö zel sanayi kes i m inden de k ı sa s ü rede bir ca n l ı l ı k, b i r mod e rnleşme misyonerl i ğ i beklen mekted i r. Baş­ ka h içbi r kes ime böylesi veri l memiştir. Yine 1 931 'de Mersin Mebusu Hamdi Bey m i l l i i ktisad ı n bu yön ü n ü aç ı k biçi mde anlat ı yo r: " M e m leketi m izde en fazla h i maye gören b i r s ı n ıf varsa o da sanayic i le rd i r. Teşviki Sanayi Kan u n u yap ı l m ı ş ve bu kan u n mucibince (gereği nce) sanayi müesseseleri müsak­ kafat, (ev, han, d ü kkan . . . ) arazi, kazanç ve rg i l e rinden, kesri m u n zamlardan , vilayet ve belediye ru hsatiye resi mlerinden, eğer eshama m ü n kas ı m ş i rketlerden ise tesi s ve i nşaat malzemesi, eğer mevad ı iptidaiyesi (hammaddesi) hariçten gel iyo rsa g ü m rü k resminden muaft ı r (bağ ı ş ı kt ı r) . Bu ndan başka , alat ı tes i siye ve inşaat malzemeleri n i n nakli nden yüzde 30 tenzilata tabid i r. Bugün memlekette beş altı yüz sanayiciyi koruyacağ ı z d iye , 1 4 m i lyo n l u k bir n üfus üzerine ağ ı r bir g ü m rü k resmi kon muştur . . . "

İ ki Yoldan Hangisi? Yönetim se rmaye n i n " m i l l i " leşmes i n i i ste rken ve yerl i özel kesi m i n oluşmas ı n ı fonlarıyla destekle rken , bunu öte­ ki alanlarda izled i ğ i politikalardan ay ı rmaz. M i l l i i ktisat çiz­ g i s i , d evleti n ye n iden kuru l u ş u n u n parçaları ndan b i ri s i sa­ yı l ı r. Ç ü n k ü , 1 920' 1 i y ı l la rda bu çizg i n i n alte rnatifi se rmaye­ n i n ve e konomideki güç merkezle ri n i n yabancı e l l e rde bu­ l u n mas ı d ı r. O y ı l larda e konomide i ki seçenek söz konusudur. Dü­ şünce l e r, tart ı şmalar bu i ki noktada toplan ı r. Yöneti min çiz299

g i s i , se rmaye n i n ye rl i ellerd e toplanmas ı yla ku rulacak ve iş­ leyecek bir milli i ktisat d üzen i oluştu rmakt ı r. Ye rl i e l l e rde se rmaye b i rikimi işin özüd ü r. B u n u , önce l i kle özel kesi m sa­ nayi i n i n h ı z l ı gelişmesiyle oluşacak bir kapitalist e konomi olarak düş ünebi l i riz. Yöneti min bu çizgisine karş ı olan öteki seçeneğ i n ad ı ise " l iberal" ekonomid i r. O g ü n de l i be ral ekono m i , yaba ncı se rmayeye Osman l ı dönem i ndeki kadar açı k bir çe rçeve demekti r. Bunun i l k ve bel i rg i n örneği 1 340 ( 1 924) sonba­ harı nda yay ı mlan m ı ş olan Terakkiperver ( i lerlemeci) C u m ­ h u riyet F ı rkas ı Beyannames i d i r. Bu beyan namen i n (ya d a bugü nkü deyişle, prog ram ı n) " i ktisadiyat" (ekonomi) başl ı ğ ı ­ n ı taş ıyan böl ümü, önce, Tü rkiye'nin "d ı şarıya hammadde satarak d ı şarıdan sanayi malları alacak bir ekonomi yap ı s ı ­ n a " u laşacağ ı n ı öngörd ü kte n son ra , 3 3 . maddesinde, fı rka­ n ı n ben i msediği l iberal ekonomi görüşün ü n m i l l i i ktisat için çizd i ğ i çerçeveyi gösteri r: " Mesail-i i ktisad iyedeki (ekonomi k sorunlarda) serbest mesleğ i miz sanayi imizin h i mayesine mani (engel) ol maya­ cakt ı r. Fakat bu h i maye alelamya (körü körüne) değ i l , ma­ ku l ve mutedi l tarzda (akı l l ı ve ı l ı ml ı b i r biçi mde) ve b i r p rogram dah i l i nde vuku bulacakt ı r (olacakt ı r) . M üsteid-i i n ­ kişaf olmayan (gelişme yeteneği bulunmayan) her s ı n ıfı h i ­ maye ederek memleket dah i l i nde hayatı pahal ı landı rmak istemeyiz. On senelik b i r devre için tanzim edi lecek (düzen­ lenecek) yeni tarife yal n ı z memleketi n i stidad-ı tab i i s i dahi­ l i nde (doğal yeteneğ i çerçevesinde) bulunan sanayiin h i ma­ yesi ile vücuda geti rilecek ve ziynet (süs) eşyas ı hariç ola­ rak (d ı ş ı nda) diğer mevat ve masnuata (maddeler ve sana­ yi malları na) ait g ü m rü k rüsu m u tenzil olunacakt ı r ( i n d i rile­ cekt i r) . Ecnebi (d ı ş çevrelerin) ticaretine göste rilecek bu müsaadat (kolayl ı k) sayesinde, ye rl i mevaddı iptidaiye ve z i raiyemizin (hammaddeleri m i z ve tarı m ürünlerimizin) Av300

rupa piyasala rı nda şimd i ki nden daha geniş bir revaç ve mah reç ( kabul ve pazar) b u l mas ı na çal ı ş ı l aca k ı r . " K ı sacas ı , bu ekonomi çizg i s i , yen i devletin libe ral uy­ gulamalarda Osman l ı döne m i n i n çerçevesinden pek ayr ı l ­ mayacağ ı n ı , fakat ondan d a h a başarı l ı olacağ ı n ı düşünerek çizil iyo r. Yerli se rmaye de başarı ve gelişme şans ı n ı bu çer­ çevede arayacaktı r. Ü lke e konomisi hammadde ve ta rı m ürünlerinde uzman laşmaya uyg und u r. E ko no m i n i n gelişme­ sinde bu yoldan g i d i lecekt i r. İ ç pazar yabancı lara ne kadar açı l ı rsa, bizim bu ü rü n lerimiz de d ı ş paza rlarda o kadar ge­ niş olanaklara kavuşacaklard ı r. Liberal ekono m i seçeneğ i , Terakkiperver F ı rka p rog ra­ m ı n ı okudukça b i raz daha ayd ı nlan ı r. " İ kti sadiyat" ı izleyen " itibar" ( kred i) böl ü münde şu oku n u r "Serapa (baştan başa) mu htacı i ma r (kalkı nd ı rı l mas ı gereken) b i r memlekette yal n ı z kendi se rvet ve sermayesiy­ le yaşamak fikri n i n (düşüncesi n i n) doğru olmad ı ğ ı na kan i iz ( i nan ıyoruz) . Te m i n i asayişle (güven l i ğ i n sağlanmas ıyla) , teessü s ü sükun ve istikrar i l e (huzuru n ve kararl ı l ı ğ ı n kurul­ mas ı yla) harici (yabanc ı ) se rmayelere gösteri lecek hüsnü kab u l (güler yüz) ile herkese tel ki n i itimat edere k (güven ve­ rerek) bu sayede harap (yı k ı k) memleketim izi se ri ( h ı z l ı ) ad ı mlarla i n kişaf etti rmeye (gel işti rmeye) gayret edeceğiz (çabalayacağ ı z ) . " K ı sacas ı , liberal e konomiyi uygulamak isteyenler her şeyde n önce ş üphesiz ki se rmayeyi destekleyecekt i r. Ama, sermaye n i n yerl i s i n i n önceli kle destekleneceği yol unda bir işaret ve rmezle r. Liberallik, doğas ı gereği , sermaye n i n ye r­ l i -yabanc ı farkı gözetilme ksizin bir bütü n olarak desteklen­ mes i n i g e rekt i ri r. Libe rall i kte " m i l l i i ktisat" d iye ayrı bir çer­ çeve söz ko nusu olamaz . Ü lkenin pazarları yabanc ı mal la­ ra ve se rmayeye açı k olacağ ı na göre, yerl i se rmaye de d ı ş çevre l e rle uyum içinde çal ışarak gelişme olanağ ı na kavu301

şur. Yerli sermaye n i n , yabancı ile bu bağ lantıyı ve uyu m u ku ramamas ı hal i nde zay ıf kalacağ ı n ı bel i rtmeye bile gerek yoktur. Te rakki pe rver F ı rka pro g ra m ı nda açı k seçik dile gelen l i beral ekonomi çizg isi daha sonraları bu somutlukta b i r bel­ geye yans ı maz. 1 930' un Se rbest F ı rka p rogramı da "ser­ bestç i " d i r; ama b i r ölçüde C u m h u riyet yöneti m i n i n geçm iş yed i yı l l ı k düşü nce ve uyg u l amaları ile bağ lantıyı kopartma­ maya da öze n göste rir. Zate n , Se rbest F ı rkan ı n prog ram ı , Terakkiperve rle ri n ki yan ı nda aceleyle yaz ı l m ı ş , b i raz da adet ye ri n i bulsun d iye haz ı rlan m ı ş k ı sa bir taslağa benzer. Hem yabancı se rmayeye , hem de yerl i se rmayeye göz k ı r­ par. Fakat, bir ölçü geti remez. B i r yandan , " param ı z ı n kıy­ meti n i b i r an evvel tespit (saptamak) için tedbir almak ve memleketi mizde iş görmek i steyecek harici (yabanc ı ) ser­ mayeye bu s u retle yol açmak azminde (kara rı nda)" olduğu­ n u ve "vatandaşları n refah ı na mali ve i ktisad i her türlü te­ şebbüslerine engel olan h ü kü met müdahaleleri n i kabu l et­ meyece ğ i n i " söyler. Öte ya ndan, "Teşviki Sanayi Kanunu­ n u n bihakk ı n (gerçekten)" uyg u lanacağ ı n ı belirtir ve "bu tevsi o l unacakt ı r (genişletilecektir) " der. Böylece, yönetimin karş ı s ı ndaki liberal ekonomi çizgi­ s i , ister aç ı k ister örtülü biçimde söylensi n , ekonomi n i n ge­ lişmes i n i ve sermaye biri ki m i n i ancak yabancı sermayenin ve d ı ş çevrelerin katkısı ve payı ile gerçekleşebilecek b i r iş olarak görü r. Yerli ellerde se rmaye n i n b i rikimi , yabancı ser­ maye n i n ekonomiden alacağ ı pay ile b i rl i kte beli rlenecektir. Oysa, yö netimin yerli se rmayeyi destekleyen çizg isi aç ı k seçi ktir. 1 930'a kadar geçen yed i y ı l , kararları , yasala­ rı , uyg u lamaları yla da bunu o rtaya koymuştur. M i l l i i ktisat bud u r. " M i l l i iktisat politikası takip ederken samimi olarak bu pol itikan ı n muhalifi olanlara rast geldim, rast gelebi l i ri m . . . 302

G e re k ecnebi dostları mdan ve gerek yerli a rkadaşları mdan m i l l i i ktisad ı n b u memlekette taki bi müşkül (izlenmesi zor) old u ğ u n u çok d e l i l lerle işitmişimdir. M e m l e keti n sermayesi yoktur, m i l l i i ktisat taki p edilen yo lda ecnebi se rmayeyi ge­ ti rmek g üçtü r. B i n aenaleyh (bu nede n le) biz m i l l i i ktisat pol i ­ tikası takip etmeye l i m , l iberal bir yo l tutarsak memleketi n i n kişafı (geliş mesi) için daha çok se rmaye get i reb i l i riz . . . B i r memle kette m i l l i i ktisat sistemi takip olu nmas ı ec­ nebi sermayes i n i n gelmesine de man i (engel) değildir. Çün­ kü , bizden daha sol olan memleketler hariçten sermaye ge­ ti rmekten ve b u n u memleketlerinde çal ı şt ı rmaktan nevmit değ i l d i rler. " Başvekil İ s met Paşa' n ı n 1 930 sonbaharı nda d i le geti r­ d i ğ i m i l l i i ktisat tablos u, yerli özel se rmaye ile yabanc ı ser­ mayeyi i nce b i r biçi mde birbirinden ay ı rmaktad ı r. Yerli ser­ maye b i ri k i m i n i devletin g üvencesi alt ı nda saymaktad ı r. M i l ­ l i i ktisat y a da yerli özel sermaye n i n biriki m i , her şeyden ön­ ce teşvik demektir. Yerli öze l se rmaye bunu kayıts ı z şarts ı z teşvik olarak anlar. Koş u l lar n e o l u rsa olsun, devletin kaynakları özel ke­ s i m i n gelişmes i n i hep garantilemeli d i r. B u destek, d ı ş bağ­ lant ı ları n yerl i se rmayeye sağlayabileceğ inden hem daha güçlü, hem de daha garantili görü n ü r. Yerli se rmayenin m i l l i i ktisat anlayı ş ı nda ki lit nokta budur.

Devletçilik Ufukta Görününce M i l l i i ktisat tablosu 1 930 yı l ı na g i ri l d i ğ inde değişmeye başlayacakt ı r. D ü nya buhranı Tü rkiye' n i n kap ı s ı n ı çal m ı şt ı r. Ö zel kes i m , yönetimin sağlad ı ğ ı gelişme o rtam ı nda rahat yı l lar geçi rmi şti r. Fakat, Cumhu riyet rej i m i n e sağlam b i r ekonomi temeli ku rama m ı şt ı r. Dü nya b u h ra n ı kap ı da iken, özel kes i m i n buna karş ı yen i bir pol iti ka önerisi de yokt u r. Tek önerisi ken d i b i ri ki m i n i korumak ve g üvenceye al mak303

t ı r. E konomiyi buhran karş ı s ı nda koru mak, her şeyden ön­ ce özel kes i m i koru mak demek ol mal ı d ı r. Kayıts ı z şarts ı z teşvik sürme l id i r. Cumhu riyet yöneti mi 1 930'da m i l l i i ktisada yen i b i r çer­ çeve çizmeyi zoru n l u görü r. İ zl enecek çizg i , o güne kadar izlenen milli i ktisattan daha kapsa m l ı bir polit i kan ı n çizgisi olacakt ı r. E konomi ve rej i m m i l l i i ktisad ı n yete rsiz çerçeve­ sine ve araçları na dayanmakla yet i n i rse, b u h rana karş ı ko­ yamaz . Yeni pol itika, m i l l i i ktisat anlay ı ş ı n ı d ı şlamamal ı , fa­ kat bunu kapsamı na alarak yönlend i rme l i d i r. Yen i pol iti kan ı n ad ı 1 930'da İ s met Paşa'n ı n ağzı ndan duyu l u r ve saman alevi g i b i geçen Se rbest F ı rka deneyi mi­ n i n lideri Fethi Bey (Okyar) i l e tartışma konusu o l u r: Devlet­ çilik. " B iz i ktisatta hakikaten muted i l ( ı l ı ml ı ) devletçiyiz. Bizi bu isti kamete (yöne) sevk eden (götüren) bu memleketin ih­ tiyac ı ve bu m i l leti n fi kri temayü lüdür (d üşü nce eğ i l i m i d i r) . Devletç i l i kten büsbütün vazgeçip, h e r n i meti (mutluluğu) se rmayedarları n faal iyetlerinden beklemeye sevk etmek (yöneltmek) bu mem leketi n an layacağ ı şey m i d i r? " 1 930 yı l ı , m i l l i i ktisat an layı ş ı n ı n devletç i l i ğ i n çizeceği yen i çerçeveye göre yeniden tan ı mlanma g ü n üdür. M i l l i i kti­ sad ı n o tari hte başka b i r tan ı m ı na rastlanmaz. Devletç i l i ğ i n get i rd i ğ i kapsam, m i l l i i ktisad ı n " l i be rallik"le o l a n karşıtl ı ğ ı n ı bi raz daha netleşti recektir. Böylece , devletç i l i k, Cumh u riyet yön eti m i n i n yerli sermaye i l e d ı ş çevreleri bi raz daha b i rbi­ rinden ayrı tutmas ı n ı da sağlar. M i l l i i ktisad ı n devletç i l i ğ i n kapsa m ı na göre yeniden ta­ n ı mlanmas ı , yani , ye rli özel se rmaye n i n ekonomideki yeri ­ n i n beli rlen mesinde 1 930 sonbaharı nda İ ktisat Veki l i olan M ustafa Şe ref Bey'i n payı büyüktü r. M ustafa Şe ref Bey'e göre, ekonomideki egemen noktaları devletin elinde bulun­ du rmas ı , özel kesimin milli olab i l mesi n i ve öyle kalabilmesi304

n i sağlayacakt ı r. İ şin temel i budur. Bu çizgi izlenebildiği öl­ çüde yerli se rmaye ekonomideki piyasa araçları n ı g itgide daha iyi kul lanma olanağ ı na kavuşacakt ı r " İ ktisadiyatta (ekonom ide) muayye n hakim (be l i rl i yük­ sek) noktalar vard ı r. O hakim noktalara ç ı km ı ş olanlar, her­ halde o mem leketin ef rad ı n ı (kişilerini) menfaatlerine alet (araç) olara k kullanab i l i rler. Exploitation de l ' homme po u r l'homme i n san ı n i nsan tarafı ndan ekspl üvate edil mes i (sö m ü rü l mesi) budur. H ü kü met hiçbir vakit i ktisad iyat ı n ha­ kim noktaları yla ferd i menfaatlerin (kişisel ç ı karlar ı n ) hot­ kam l ı ğ ı ndan (benc i l l i ğ i nden) kuvvet ala n , hotkaml ı ğ ı tatbik etmek (uygulamak) için faaliyet sarf eden ( u ğ raşan) ve en con nesan , en aç ı k evantajine, faidesi ne (yara rı na) neticeler ve ren me nfaatler, ona haki m noktalar b ı rakmayacakt ı r. O haki m noktaları tamamen (her zaman ve t ü müyle) kendisi işgal edecek (tutaca k) ve bu sayede memleketi n efrad ı (bi­ reyleri) ta raf ı ndan yap ı lan hususi faal iyetleri (özel işleri) hi­ maye edeb i l m i ş ( ko ruyabil miş) olacakt ı r. Eğer o hakim nok­ taları l ibe ral izmin anarşik vaziyetine terk edecek (bı raka­ cak) o l u rsak, efendi ler, on seneden beri i sti h sal (elde) ed il­ miş olan netice l e ri n hepsi de b i r senede berta raf edi l miş (si­ l i p s ü p ü rü l m üş) olacakt ı r. " M i l l i i ktisad ı n devletçil i ğ i n kapsa m ı na göre b i r yere otu rmas ı içi n , her şeyden önce ekonomide " liberalizm"in d ı şlanmas ı gerekmektedi r. Libe ral izmin özü, e kono m i n i n yüksek ve her şeye egemen noktaları n ı ö z e l ç ı karlara ver­ mektir. Bu olg u , ü retime düzen değ i l anarşi geti ren özellik­ ler taş ı r. M i l l i sermaye bu koşu l la rda gelişmez. Gelişmediği gibi elde etmiş oldukları n ı da yiti rir. C u m h u riyet rej i m i n i n arad ı ğ ı v e oluştu rmaya çal ı ştı ğ ı şeyler de e l d e n gider. Oysa, C u m h u riyet yöneti m i ekonomide de s iyasal or­ tamda d a b i r uyum ve denge aramaktad ı r. B u , devletin dü­ zen l eyici rol ü n ü n genişlemesi ve milli i ktisad ı n , yan i ekono.

-

305

m ideki özel se rmaye alan ı n ı n buna göre çizil mesiyle olu r. Başka türlü de ol maz. 1 927 Teşviki Sanayi Kan u n u ile h ı zland ı rı l m ı ş olan destekler sürecekt i r. 1 92 9 G ü m rü k Tarifesiyle b u n lara ek­ lenmiş olan teşvikler de e s i rgen meyecekti r. Ayrıca, ve rg i l e r­ de bağ ı ş ı kl ı k sağlama çizgisi de izlenecekt i r. icra İ flas Ka­ n u n u g i b i iş ala n ı na dön ü k h u k u k mevzuatı ile sağ lanan ko­ layl ı klarda bir ge riye dönüş de söz konusu değ i ld i r. (Bi lsay K u ruç, Mustafa Kemal Dönem i nde E kono m i , Bilgi Yayı nev i , s . 46 v e deva m ı )

- 74 -

U l usal gelirimizin % 1 5' i n e yakı n ı n ı sağ layan Kamu İ k­ tisadi Teşebbüsleri n i n sadece 1 999 yı l ı ndaki karları 1 .7 kat­ rilyonu bulmuştur. "500 Büyük Sanayi K u ru l u ş u veri le rine göre K İ T'ler: 500 Büyük Sanayi Kuru l u ş u içinde yer alan 41 kam u ku ru­ l u ş u , yarat ı lan toplam katm a değerin % 40' ı na sahiptir. Sa­ bit fiyatlarla kişi baş ı na y ı l l ı k katma değer endeksi 1 982 yı l ı 1 00 kabul edilere k yapı ld ı ğ ı nda; özel sektörde veri m l i l i k endeks raka m ı 1 998'de 2 3 1 . 5 'te kal ı rke n , kamu sektörü n ­ d e 404. 8 rakamıyla iki kata yakı n yükseklikted i r. Ö zel sek­ tö rde 1 998'de ü reti mden sat ı şlar sabit fiyatlarla 1 997'ye göre % 2 oran ı nda gerile rke n , kamu sektöründe bu oran b i r ıde 3'tü r. Dönem karı a rt ı ş ı ise 1 998'de , 1 997'ye göre kamuda % 28.5 oranda o l u rken , özelde % 2 2 . 6 o randa ol­ m uştu r. Net bi lanço karı aç ı s ı ndan a rt ı ş oranları çok daha farkl ı olup, özelde % 3 . 4 , kamuda % 8 1 . 3'tür. N et katma değerde cari fiyatlarla art ı ş yine özelde % 46 . 4 o l mas ı na ka rş ı n , kamu sektö ründe % 54.3 oran ı i le daha yüksekti r. Ö z kaynaklara oranla yaba n c ı kaynak, d iğer deyi şle bo rç306

lanma o ra n ı , 1 998 itibariyle ka muda % 1 35 . 7 o l u rke n , öze l ­ de % 1 57 . 9' d u r. 500 büyü k sanayi k u r u l u ş u ta raf ı ndan öde n e n d o layl ı verg i le r içinde kam u sektörü n ü n pay ı 1 997'de % 75, 1 998'de % 66 . 6 g i b i , sat ı ş hac m i n e göre ol­ d u kça yü ksek o ranlard ı r. Kamu sektörü dış has ı latı n ı n % 20's i n i , özel sektö r de % 5 ' i n i dolayl ı verg i o l a rak ödemek­ ted i r. 500 Büyük Sanayi K u ru l u ş u veri l e ri aç ı kça ortaya ko­ yuyo r k i , 1 998 krizi karş ı s ı nda özel sektör h e r t ü rlü devlet ve h ü kümet deste ğ i ne rağmen çöküş içi nde o l u rke n , kam u sektörü ise ayakta kal m ı ştı r. " ( Pet rol- İ ş Se n d i kas ı 1 9971 999 Y ı l l ı ğ ı n dan)

-

75

-

Ze n g i n l er kulübü T Ü S İ AD ' ı n G e n e l Başkan ı Tu ncay Ö zilhan, "abdal Derviş" misal i d iyar d iya r dolaş ı yor, devletin ne kadar " kötü devlet" oldu ğ u n u an latmak için nefes t ü keti­ yor. "Tü rkiye ' n i n en büyük yap ı sal soru n u devlett i r ! " d iyor. " Devlet, top l u m u n adalet duyg u ları n ı erozyona uğ ratt ı " d iyor. " Devlet dökül üyor! " d iyo r. Ve sonunda o şahane benzetmeyi ve tes piti yap ı yor: " B iz i m devlet, demi rpe rde devletl eri nden de kötü ! " Haa, işte ş i mdi orada d u racaks ı n ı z . . . Hepsi b i r yana, eğer b u devlet demi rpe rde devletleri n ­ den daha kötü olsayd ı , siz, ağz ı n ı z ı zor aça rd ı n ı z , ağ ı z aç­ man ı n bedel i n i de size nas ı l ödetirlerd i ; bilen lere so ru n . . .

Evet, b u devlet kötüdü r. Bu d evlet batan şi rketleri ku rtard ı ğ ı için kötüdü r. 307

Bu devlet, ucuz teşvik kredi leri dağ ıtt ı ğ ı için kötüd ü r. Bu devlet, hayali ihracat yapanlara göz yumduğu için kötüdür. B u devlet, kendi ban kas ı n ı hortumlayanları baş tac ı et­ tiği için kötüdür. Bu devlet, ihaleleri yağmalatt ı ğ ı için kötüdür. Bu devlet, vergi kaç ı ran yüzsüzlerin peşine düşmediği için kötüdür. Bu devlet, SSK primleri n i n üzerine otu ranlara doku n ­ mad ı ğ ı i ç i n kötüdür. (Hasan Pulur, Kötü Devlet İ y i M üşteri , M i l liyet ga_zetesi, 4 Kas ı m 200 1 ) ..

-

76

-

Devletin sorumluluğu, i nsanları n kişisel ç ı karları n ı n ka­ mu ç ı karı n ı zedelemesine mani olmakt ı r. Kamu ç ı karı zara­ ra uğrar ise, kamunun yaratt ı ğ ı değerden kamunun hizme­ tinden yararlanan mi lyonlarca i nsan olumsuz etki leni r. Devlet, aske rd i r, polistir, hakimdir, öğretmend i r, tapu memu rudur. Ben neden askere para vereyim? Ben neden polisi besleyeyim? Tapu memurundan bana ne diyerek her kişi kendi baş ı na "ahkam kese r ise" devlet yok olur. Gelelim ana noktaya: Bizim soru n u muz devleti küçült­ mek değildir. Devlet harcamaları n ı bütün ü ile kısmak değil­ d i r. Devletin yanl ı ş harcamaları n ı azaltı p , kaynakları n ı hal­ kı n i nsanca yaşamas ı n ı n yol u n u açacak biçimde kullanma­ s ı n ı sağlamakt ı r. Devlet, kendi kaynakları n ı emen asalak­ lardan kurtulacak ki, büyüsü n , serpilsin, halkı için daha iyi okul, daha iyi hastane yaps ı n . Mahkemeleri düzeltsin. _(Güngör U ras , Devlet Büyüsün ' Devletten Geçi nenler Kü­ çülsü n , Milliyet gazetesi , 14 Kas ı m 2001 )

308

-

77

-

1 6 Mayıs 2 0 0 1 tari hli M i l l iyet gazetesinde Tuncay Özkan ın Perde Arkası köşesinde yazd ıkları çok ilginç : '

,

Dü nyan ı n en zengi n 200 kişisinin sahip oldukları top­ tan servet, yeryüzü ndeki en yoksul 2 . 5 mi lyar i nsan ı n top­ lam gel i rinden fazla. Bu 200 zengi n i n 1 1 2'si Amerikal ı . Dünya n ı n e n zengin 3 kişisinin (AB D'li) servetlerinin topla­ m ı , en yoksul 48 ü l kenin gayri safi yurt içi has ı las ı ndan yük­ sek. Dünya n ı n en yoksul ülkesine kıyasla, en zengin ül ke­ si nde kişi baş ı na d üşen milli gelir 228 kat daha çok. Dü nya üzerindeki 89 ülke son 1 O y ı l içinde 23 kat yok­ sul laşt ı . Son 1 O yı l ı n verilerine göre refah d üzeyi yükselen ülkeler; ABD, Avrupa Birliği ülke leri ve Japonya u l uslararas ı üretimin yüzde 86's ı n ı , uluslararas ı ticaretin yüzde 82'sini kontrolleri altı nda tutarken bu rakam en yoksul 40 ülke içi n yüzde 1 . . . 1 997- 1 999 y ı lları aras ı nda d ünyada gerçekleştirilen toplam gelir artışı n ı n yüzde 58'i ABD tarafı ndan sağlandı . Başka bir deyişle tüm d ü nyan ı n ü rettiği toplam gelirin yüz­ de 58'i ABD'ye gitti. Dünyan ı n e n yoksul 83 ülkesinin son 7 yıl içinde öde­ dikleri d ı ş borç faizi, anaparan ı n 5 katına u laştı. G-7' 1er diye anı lan en gelişmiş 7 ülke d ünya nüfusunun yüzde 1 1 'ini oluştu ruyor, buna karş ı n dünya toplam G SMH'sinin 3'te 2'sini topluyorlar. Son 20 yıl içinde küresel sermaye işlem­ lerinin dünya ü reti m i ne oran ı 1 'e 1 S'ten 1 'e 78'e yükseld i , bir başka deyişle üretim için harcanan h e r 1 dolara karş ı l ı k 7 8 dolar spekülatif olarak kullanılmakta. U l uslararas ı fon yönetici leri , uluslararas ı spekü latörler tarafından para piyasatarı nda yaklaş ı k 1 .8 trityon dolar alı­ n ı p satılıyor. 309

Her y ı l açl ı k yüzünden d ü nyada 38 m i lyon i nsan öl mek­ te . 800 m i lyon i nsan ise kro n i k yete rsiz beslen meye bağ l ı hasta l ı klarla savaşmaktad ı r. B M İ nsani Gel işme Raporu'na göre d ü nyadaki açl ı ğ ı ve temel sağ l ı k soru n ları n ı asgari dü­ zeyde çözebilmek için gerekli pa ra 1 3 m i lyar dolar . . . New York şeh ri n i n elektri k t ü ket i m i , bütün Afri ka k ı tas ı ­ n ı n toplam elektri k tü keti m i n i n yarı s ı ndan daha fazla.

- 78 -

H a z iran 2 0 0 1 t a r i h l i C u m h uriyet gazetesind e , Erol M a n i s a l ı ' n ı n . Gözboyama Oyunu ; Yanlış Zemindeki Savaş başlıklı makalesinde yazd ı kları üzerinde birlikte dü­ şüne l i m : 15

Tü rkiye bugün " büyük b i r aldatmacan ı n " içinde b u l u n u ­ yo r. O rtaya s ü rülen sahte oyu n ş u d u r: - Bir tarafta değiş i mden yana ol mayanlar, Tü rkiye ' n i n kapal ı kalmas ı n ı savu nanlar, tutucu lar, hantal devlet yap ı ­ s ı ndan yana olan lar, özg ü rl ü kleri n gel işmes i n i istemeyen l e r "varm ı ş g i b i " mesele ortaya kon uyor. - San ki bu nları n karş ı s ı nda da değişi mden yana, de­ mokrati kleşmeden yana olanlar buln uyormuş izlen i m i ve ri l i ­ yo r. Bu göste rmelik, bu sahte oyu n u n arkas ı nda ise " g e r­ çek" b i r oyun oynan ı yor. Sahte, sanal oyu nda değişimden ya na, özg ü rlüklerden yana boy göste renler: - Yabancı güç odakları n ı n Tü rkiye'deki tems i lci l i ğ i n i yapmaktad ı rlar. Küçü k devlet ( kaybolmuş devlet) T ü rki­ ye ' n i n va rı n ı n yoğ u n u n d ı şa r ı ya sat ı l mas ı ve d ı şardan idare ed i l mesi yön ü nde h izmet vermekted i rler. 310

- Tü rkiye ' n i n d ı ş sermaye odakları n a , çokuluslu ş i rket­ lere, I M F'ye, Avrupa B i rliği'ne, G-7'1ere "tek tarafl ı " bağ lan­ mas ı n ı n altyap ı s ı n ı hazı rlamaktad ı rlar. - Tü rkiye ' n i n etn i k olarak, d i l olarak, d i n olarak "çözü l­ mes i n i " , iyice gevşetilmesi n i arzulamaktad ı rlar. Tü rkiye'yi bir mozaik, bir otomize top l u l u k hal ine dön üştürmek iste­ mekted i rler. E konomisiyle, eğitimiyle, d i l iyle, kültü rüyle "Tü rkiye ' n i n yabancı laşt ı rı l mas ı n ı " savunmaktad ı rlar. - D ı ş odaklardan açı ktan aç ı ğa "para alarak" Tü rkiye aleyh i n e araşt ı rmalar, toplant ı lar, yay ı n l a r yapmaktad ı rlar. Derneklere , vakıflara, hatta vakıf ü n ive rsitelerine kadar . . . Ta rafta rları n yüzleri ndeki maskeyi kald ı rı p arkas ı ndaki gerçe kleri görmemiz gerekiyor. 1 ) Değişi m , özg ü rl ü k, demokras i sahteciliği ile yabancı güç odakları n ı n Tü rkiye'de ekonom i k, politik, sosyal, kültü­ rel ve aske ri egemen l i ğ i n i sağlayarak Tü rkiye'yi yavaş ya­ vaş sömü rgeleşti riyorlar. Tü rkiye'yi tek tarafl ı olara k d ı şarı­ ya bağ ı m l ı hale geti rmeye çal ı ş ıyo rlar. Her alanda bağ ı m l ı hale getirilmiş bir ü l kede demokra­ si o l u r m u ? Ö zg ü rl ü k olur m u ? E kono m i k kal k ı n m a o l u r mu? Evet, değ işim olur, a m a bu deği ş i m , d ı şardaki g üç odakları n ı n ç ı karları doğrultus unda o l u r. B u ise sömü rge­ leşmekten başka bir anlam taş ı maz. 2) Kavgan ı n karş ı tarafı nda ise " halkı n yan ı nda" olan cephe b u l u n uyor. - İ şçi n i n , çiftç i n i n , memu ru n , kafas ı ve gönlü Tü rki­ ye'de olan .i ş çevresi n i n yan ı nda olan tarafı ol uştu ranlar cephes i . - B u cephe u l usal cephedi r, sorunlara Tü rkiye'den ba­ kan cephed i r; i l işki leri tek yan l ı deği l " karş ı l ı kl ı ç ı ka rlar doğ­ rultus u nda" gören cephed ir. B u cephe de değişimden yana­ d ı r ama hal k ı n yararı içi n , hal k ı n refah ı içi n , halkı n gerçek özg ü rü ğ ü içi n ; Tü rkiye'yi söm ü rge hal i ne geti rmeden, böl31 1

meden , refahtan, değişimden ve özgürlü klerden yana olan cephedi r. Oysa karş ı taraf ı n s ü rd ü rd ü ğ ü oyun Tü rkiye'yi tek tarafl ı bağlayarak, sömürgeleşti re rek, d ı şardan yön etilmesi­ ni sağ layarak "değişim ve özg ü rl ü k" oyununu oynamakta­ d ı r. Tü rkiye bugün b i r yol ayrı m ı na gelmiştir, herkes artı k hangi tarafta olduğunu bel i rlemelidir. - İ şçi sendi kaları hangi tarafta oldu kları n ı aç ı k olarak o rtaya koyma l ı d ı rlar. İ şçi ler Ç U Ş'lerin esi ri haline m i get i ri­ l eceklerd i r? Tü rkiye'ye d ı şardan dold u rulan mal larla bi r sö­ m ü rge ekonomisi g i b i fab rikaları n ı n kapanmas ı na , işsiz kal ­ maya raz ı m ı olacaklard ı r? - Ç iftçiler ü retimden vazgeçip Türk tan ı m ı n ı n yok ol­ mas ı na destek m i ve recekler, yoksa karş ı m ı koyacaklar? - Sanayici göz göre göre kend i s i n i u l uslararası se rma­ ye n i n tekeline m i te rk edecekti r? - Politikac ı ve bürokrat " d ı şardan emir alan insanlar ol­ m ay ı " içlerine sindirecekl er m i d i r? E ntelecensiya, sat ı l m ı ş ve z i h nen devş i ri l miş bir "sö­ m ü rg e d ü ş ü n ü rü " ol mayı kabullenecek midir? Herkes artı k, oynanan sahte oyu n u n arkas ı ndaki ger­ çekleri görmek ve hangi tarafta olduğunu bel i rlemek zorun­ dad ı r. Aynen bir F rans ı z ı n , b i r Alman ı n yapt ı ğ ı gibi. Kendi ü lkes i n i n m i taraf ı nda olacakt ı r, yoksa karşı tarafta m ı ? G ü n karar günüdür v e herkes kararı n ı ve rmek zoru n ­ dad ı r; 6 5 m i lyonu n tamam ı .

-

79

-

Esfender Korkmaz , ' Manda' Tartışması Niyet Mektubuna Dayanıyor başlığıyla , 2 2 Mayıs 2 0 0 1 tarihli C1 ö z c ü g a z e t e s i n d e

yayımlanan makalesinde şöyle d i yo r : 312

N i yet Mektubu'nun 1 9 n u maralı " M a l i şeffafl ı k ve yöne­ tim" başl ı kl ı k ı s m ı nda ye r alan aşağ ıdaki meti n , manda tar­ tı şmaları n ı maalesef hakl ı çı karmaktad ı r. Meti n aynen şöy­ led i r: " Kamu sektörü nde yönetimi iyileştirmek üzere gerekl i eti k ve yasal tedbirleri tan ı mlamak ve uygu lamak amac ıyla daha siste m l i bir yaklaş ı m ortaya koyacağ ı z . Bu amaçla, Hazine M ü steşarl ı ğ ı , Başbakanl ı k Teftiş Kuru l u , Maliye Ba­ kan l ı ğ ı b ü nyesi ndeki Mali Suçlar Araştı rma Kurulu Başkan­ l ı ğ ı , Adalet Bakanl ı ğ ı ve İçişleri Bakan l ı ğ ı temsi lcilerinden oluşan bir yönlend i rme kom itesini ol uşturmuş bulunuyoruz. Bu komite, D ü nya Bankas ı i le işbi rliği hal i nde, devlet ile sivi l top l u m u n rüşvet ile mücadele ve yöneti mi iyileştirilmesi amac ı yla hangi alanda birlikte çal ı şabileceğini bel i rlemek üzere bir plan oluştu racakt ı r. Bu komitenin söz konusu pla­ n ı , 200 1 y ı l ı eyl ü l ayı sonuna kadar biti rmesini bekliyoruz. Söz kon u s u plan, Kamu Harcamaları ve Kuru msal İ nceleme (PE İ R) çal ı şması bulgularıyla bi rlikte orta vadede yönetim ile i l g i l i yap ı sal h ususları ele alacak bir Kam u Sektörü Uyum Kredi s i (PSAL) için gerekli alt yapıyı o luşturabilecektir. Şimdiye kadar biz ve b i rçok ülke D ünya Bankas ı ' ndan tekni k yard ı m ald ı . Yöneti min iyileştiri l mesi ve idarede re­ form yapmak için mali destek sağlad ı . Ancak herhalde hiç­ bir yöneti m D ünya Bankası 'yla; 1 - Rüşvetle mücadelenin b i rl i kte yap ı lmas ı , 2- Yönetim iyileşti ri lmesi için birl i kte planlama yapı lmaSi,

3- Yürütme organ ı n ı temsi l eden b i r komiteyle birl i kte yönetimde iyileşme çal ı ş mas ı yap ı l ması gibi gafletler içine düşmed i . Anayasan ı n başlan g ı c ı nda kuvvetler ayrı l ı ğ ı prensibi vard ı r . . . Ayrıca yönetimin planlamas ı kavra m ı yine yasama, yürütme ve yargı güçleri n i kapsayacak şekildedir. Bu ne313

denle Dü nya Bankas ı 'yla yolsu z l u ğ u n üzerine o rtak g itmek, egeme n l i k haklarına aykı rı d ı r. B u egemen l i k hakkı n ı n D ü n ­ y a Bankas ı 'yla paylaş ı l mas ı d ı r. Niyet Mektubu' nda bu şekilde b i r met n i n ye r almas ı , Anayasa suçud ur. Tü rkiye manda ol maz . Ancak b u suçu iş­ leyenlerden eni nde sonunda b u n u n hesabı soru l u r. "

-

80

-

M ustafa Kemal Atatü rk' ü n "düşü nce çizgis i " n i n gelişi­ mi, tari h i iyi kavrama ve ders ç ı karma çabas ı n ı n en i l g i nç göste rgesi , okud uğu kitaplar. Ö nceli kle tari h okuyor, yüzy ı ­ l ı n baş ı ndan itibaren ç o k sayıda önemli yayı n ı izl iyo r. Avru ­ pa s iyasi tari hi ile O rtadoğ u tarihine i l işkin dönemin bütün kitapları Mustafa Kemal' i n ilgi alan ı ndad ı r. Ama tari h d ı ş ı n ­ d a g ü ncel siyasete i l işkin kitapları da izliyor; kültüre, eğiti­ me i l işkin kitapları da okuyor, n ot a l ı yor. Raymond Colrat ad l ı b i r F ransız yazarı n 1 926'da ya­ y ı m lanm ı ş olan " M ı s ı r D ram ı " ad l ı i ncelemesi Atatürk'ün e n fazla not alarak okuduğu kitaplardan b i r i . Kitap , İ ngiliz sö­ m ü rgec i l i ğ i n i n M ı s ı r'daki duru m u n u , bölgedeki özg ü rl ü kçü hareketleri an lat ıyor. M ı s ı r'da İ n g i l iz güdümünde bir parla­ mento oluşturulmuş, sahte bir demokrasi g i rişimi yap ı l m ış­ t ı r. M ustafa Kemal bu böl ü m ü işaretler ve kenarı na şöyle yazar: " Parlamentonun etki n l i ğ i n i ve onurunu yiti rdiği bu C u m h u riyet ne anlama geliyord u ? Yaşam ı yabanc ı ları n is­ teğine bağ l ı kalan, İ n g i l iz askerleri n i n Nil kıyı ları nda nöbet tuttuğu bu Cumh u riyet neyd i ? "

Napoleon 'dan " bize ders " Okullarda Frans ı zca öğret i m i n i kon u alan b i r kitap da Atat ü rk'ün i l g iyle okuduğu kitaplardan birid i r. Oku rken ü n i 31 4

ve rs ite eğiti m i n i n nas ı l olmas ı gerekt i ğ i n i düşünerek kitab ı n ke narı na s ü rekli notlar al ı r. D i n devleti n i n demokrati k b i r eğitimle i l işkisini anlatan böl ü m ü n kenarı na y i n e not al ı r: " De mokrat i k b i r eğitim ile d i n devleti düşü n ü lemez . . . " Napoleo n ' u n hayat h i kayesi n i yine Frans ı zca b i r kitap­ tan , daha Halep'te , cephedeyken okumuştu r. Yaza r, N apo­ leo n ' u n bi r söz ü n ü aktarı r: " B üyü k adam lar hiçbir zaman gereksiz ye re zal i m l i k etmezler. " Genç M ustafa Kemal bu sözü işaretler ve sayfan ı n kenarına " B ize ders" d iye yazar. Mustafa Kemal ' i n genç subayl ı k g ü n lerinden başlaya­ rak okud u ğ u kitaplara bakı ld ı ğ ı zaman düşünce çizg i s i n i iz­ lemek m ü m kü n . Bu çizg ide u l usal bağ ı ms ı zl ı k kavramı ana merkezi tutuyor, ama çevres inde bütünleyici kavramlarla b i rl i kte. Ortadoğudaki kargaşal ı klar içinde d u rabilmek için önce u l usal bağ ı ms ı zl ı k şartt ı r; onun ard ı ndan ise bu bağ ı ms ı zl ı ­ ğ ı n kaynağ ı n ı , temel i n i oluşturacak mode rn cumhu riyet gel­ mekted i r. M u stafa Kemal , okud uğu h e r kitapta bu fi kri des­ tekleyen böl ü ml e ri işaretle r, b i rçoğ u n u n yan ı na "öneml i " di­ ye yazar.

Mücadelesinin temel hedefi M ustafa Kemal tek tarafl ı b i r oku r da değild i r. Maks i m Gorki d e o k u r, Len i n de, Montesquieu de. Georges Du ha­ mel ' i n 1 927'de yayı mlad ı ğ ı Moskova'ya yolcul u k kitab ı n ı , hemen hemen bütün sayfaları na işaretle r koyarak oku r. (Okay Gönensi n , Atatürk'ün Kitapları , Sabah gazetes i , 1 0 Kas ı m 200 1 )

-

81

-

Köyl ü l e rle çayı r üzerinde bağdaş kurmuş söyleşi rken . . . 31 5

Dizindeki bir çocuğu okşarken . . . Kat ı l d ı ğ ı baloda bir genç kad ı nla dans ederken . . . Traktörü n üzerindeyken ya da p laj­ da mayoyla hal k ı n aras ı ndayke n fotoğ rafları n ı a n ı msay ı ­ nız... Bunlar, Atat ü rk' ü n kendi insanlarıyla gön ü l harman ı d ı r. G ü rbüz Tüfekç i , Atat ü rk' ü n okuduğu kitaplar için hariku lade bir araştı rma yapm ı şt ı r. Daha önce de değinmiştim . . . " 1 800 dolayları nda kitap okumuş. 200 bin dolayları nda sat ı r altı çizmiş . Binlerce kenar notu ve d ipnot yazm ı ş . B i n le rce çarp ı işa reti koymuş . " Bir o kadar d a , tek kel i me l i k "öne m l i " diye not d üşmüş. Yan i tari h i n akış ı n ı değiştiren bir lider olmak için, pol itikacı ve lider ölçütlerinin çok üstünde kültür düzeyi . . . Atatü rk ve İ s lam boyutuna d a b i r not . . . İngiltere'ye eğitime gönderdiği Behçet Kemal Çağlar'a Kuran ' ı n Tü rkçe tercümesin i şiirsel bir söylemle yeniden yazd ı rmas ı , harikulade h izmetti. Dönemin en sevilen sesleri olan Fah i re ve Refik Fer­ san'a okutmuş ve taş plaklar halinde topl uma sunmuştu. Ne yazı k ki bu çal ı şma, yarı m kald ı . Atatürk'ün laisizme yaklaşı m ı nda L.Caetani'nin yazd ı ğ ı "İslam Tari h i " , katkı yapm ı ş olab i l i r. Şu sat ı rları n alt ı n ı çizmiş: "Çölü n haş i n ve acı mas ı z yaşamı , h içbir değişim kabul etmez . . . Çöl öyle bir damgad ı r ki , yaln ı z bir tür insan mey­ dana ç ı karı r ve yüzyı lları n gelip geçmes ine karş ı n bu türü değişmez biçimde saklar. " Atatürk, devri mleriyle modern Türkiye'yi kurmuş ve lai­ sizm ile değişmez i nsan türü çizgisini , çölün sert kal ı pların ı k ı rm ı ştı r. 31 6

Atatürk, Beyaz Saray' ı n da psikoloj i k dan ı şman l ı ğ ı n ı yap m ı ş olan Vam ı k Volkan'a göre; " Pozitif enerj i yüklüyd ü . " M ut l u l u k v e başarı , s ı k kulland ı ğ ı kel i melerd i . " N e mutlu Türküm diyene" v e "Az zamanda ç o k işler başard ı k" söylemleri , bunun ifadesidir. Ş u sat ı rları n da altları Atatürk'ü n kalemiyle çizi lmiş: " İ nsan başa rı l ı ve mutl u olmayı , t ı pkı keman ve tenis öğre n i r gibi öğre n i r. " Daha 1 930' 1arı n , savaş sonrası bozk ı r ve çarı k Türki­ yesinde, u lusa " keman" ve "tenis" söylem i ! . . ( G ü neri Civa­ oğl u , Ata: Keman ve Tenis, M i l l iyet gazetesi , 1 0 Kas ı m 200 1 )

-

82

-

Cengiz Özakıncı , okuduğum e n önemli araşt ırmalar­ dan biri olan Dünden Bugüne Türklerde D i l ve Din ad­ lı eserinde çok önemli konuları gün ışığına ç ı karıyo r . Yaza­ rından aldığım izinle bu kitaptan g e n iş bir bölümü ' n ot'larıma alıyoru m . İ stiklal M a rş ı m ı z ı n şai ri Mehmet Akif, şun ları söyl üyor: Biz M üs l ü manlar, ben öyle görüyorum , Allah ile pek la­ ubaliyiz! Zan nediyoruz ki , Cenab-ı Hak otu rd uğumuz yer­ den isteyivermekle hat ı r ı m ı z için ilahi kanu n ları n ı değişti rir. Zava l l ı bizler. Sana emeks izce yaşamak, çal ı ş maks ı z ı n amac ı na e rişmek hakkı n ı , böyle bir ü m i d i k i m veriyor? M üs­ l ü ma n l ı k galiba. Belki. Ö yle ya, M üslümanlar Allah' ı n sevgi l i ku l ları d ı r. H a n i M üs lüman l ı k b i r uhuvvet (kardeşlik) husule geti rece kti. Nerede? Bugün M üslümanlar kada r müteferrik (dağ ı n ı k) , müteşeddit (kat ı laşm ı ş) bir m i llet var m ı ? Her ta­ rafta Müslüman l ı k cehalet, M üslümanlar ise sefalet içinde 31 7

mahvol u p gid iyor . . . M üs l ü ma n l ı k bize d ü nya için b i r hayat-ı tayyibe (temiz ve yüksek b i r yaşam d üzeyi) va'd ediyo rd u . Neye vermed i? İ şte h e p biz i m cehaleti miz yüzünde n . M üs­ l ü manları n hepsi cah i l ; Arabı cah i l , Tü rkü cah i l , Kürd ü cah i l , Arnavutu cah i l , hepsi cah i l . H e p i m i z igvaata (kışkı rtmaya) kap ı l ı yo ruz. Han i , m ü m i n l e r kardeş i d i ? O halde ned i r Müs­ lüman ları n bu hal i ? 350 m i lyon mu, 400 mi lyon m u , cihan­ da bu kadar M üsl üman var; şa rkta var, garpta var, ş i malde var, cenupta var; hepsi h i rman içi nde yaş ıyorlar. Biz d iyo­ ruz ki ; " M üslüman ı z o halde Allah bize tevfik (üstü n l ü k , ba­ şarı ) vermelidir" Demek sen M üs l ü man l ı ğ ı nla Allah ' ı m i n ­ net alt ı nda b ı rakmak istiyors u n . Ne kadar cüret . Ne kad a r hamakat (ahmakl ı k} . Doğrus u , d ü nya d ü nya olal ı , gaflet i n , cehaleti n , körl ü ğ ü n , sağ ı rl ı ğ ı n bu mertebesi ne görülmüş n e işitil miştir . . . "Tevekkü l " , Kur'an ' ı n göste rd i ğ i , Hadis'in gös­ terd i ğ i "tevekkü l " , büt ü n esbaba sarı ld ı ktan (tüm yo lları de­ ned i kten ) sonra olan tevekkü l d ü r. Biz cehaleti miz (bilisizliği­ m i z) yüzü nden dini bu hale geti rd i k . D i n de bizi bu hale ge­ t i rd i . İ slam d ini b i r miski n l i k (uyuşukl u k) d i n i old u . Akif' i n s o n sözleri , üzeri nde oldukça düş ü n ü l mesi gere­ ke n somut b i r gerçeğin d i le getirilişidir. Atatürk'ün özle m i , Cemal Kutay' ı n dediği g i b i , Tü rkçe ibadet yo l uyla Ad riyati k'ten Ç i n Sedd i'ne dek Türk bütü n l ü ­ ğ ü ku rmak mıyd ı ? G e l i n Atat ü rk' ü n özle m i n i n ne olduğ u n u 1 928 y ı l ı nda yay ı m lanan İ lah iyat Fakültesi tutanağ ı ndan okuyal ı m :

Dinde Yeniden Yapılanma Tasarısı

1 928 Yen i Tü rkiye d i n alan ı nd a ya l n ı z yen i vicdan uyan ı ş ı ­ n ı n değ i l , tutsak (sömürge, yarı-sö m ü rge) ve geri kal m ı ş d u rumda bulunan bütün İ slam u l usları n ı n bağ ı ms ı zl ı k ve i l e rlemes i n i n de yol göste ricisi olacakt ı r. 1 - Demokrasi alan ı nda görülen Büyük Tü rk Devri m i , 31 8

-

d i l i , e rd e m i , yarg ı ve yasa d üzeni ve bütün topl u msal ku­ ru mlarıyla baş l ıca iki görünüm göste riyo r. a) Bütün to p l u msal kuru m ları n b i l i msel leşmes i . . . b ) Bütün toplu msal ku ru m ları n u l usallaşmas ı . . . Dolay ı s ıyla topl umumuzun yaşa m ı nda b i l i m ve u s yoluyla kavranab i len bütü n ko n u lar usun ve b i l i m i n yetkisi ile yö net i l d i ğ i g i b i , u l usal yaşama i l işkin bütün çal ı şmalar da sapkı n l ı ktan k u rt u l makta ve u l usal daya n ı şmaya kat ı l mak­ tad ı r. Tü rk Devri m i , d i lde, e rdemde, ya rg ı da , geçim işleri nde, sanatta yapt ı ğ ı b ütün dönüşümlerin kaynağ ı n ı b i l i me ve usa uyg u n l u ktan ve u l usal yaşam ı n veri m l i gelişiminden al­ maktad ı r. 2- D i n de toplu msal bir kurumdu r. Bütü n öteki topl um­ sal kurumlar gibi d i n de yaşam ı n gerekl e rine katlanmak, gel işi m i n çizg i s i n i izlemek, i le rlemeye ayak uyd u rmak zo­ rundad ı r. Bu ge l i ş i m , gerçi d i nimizin doğas ı nda var b u l u nan i l ke­ lerin d ı ş ı nda olmayacakt ı r. Ancak, bununla d i n i m izin b i l i m ­ se l , i ktisad i ve estet i k buyru kları n ı n her ne o l u rsa o l s u n b ü ­ tün e s k i biçi m l e re ve e s k i geleneklere bağ l ı ve g e l i ş i m gü­ cünden yoks u n kalacağ ı n ı düşünmek, yanl ı şt ı r. Dolay ı s ıyla, Türk demo krasisinde din de gereks i n d i ğ i g e l i ş i m i ve canl ı l ı ­ ğ ı göste rmel i d i r. 3- Böyle b i r iyileşti rme ( refo rm) olanağ ı b u l u n makla b i r­ l i kte, b u n u g izemcilerin us d ı ş ı ve öfke l i etkilenmeleri nden beklemek, b u g ü n kü topl u m u n koşullarına göre olanaks ı z­ d ı r. D i nsel yaşam da, erdemsel ve g ü n d e l i k geçi msel ya­ şam g i b i ancak b i l i msel düşünce ler ve b i l i msel yöntem lerle düzelti l m e l id i r ki diğer sorunlarla uyu m l u b i r biçimde özel ve kişisel veri m i n i ve gel i ş i m i n i göste rebils i n . Bu d üzeltme için kuru l u m u z u n d ü ş ü ndüğü önlemler şunlard ı r: 31 9

Tapınma biçi m i : Tap ı nakları m ı z temiz, d ü zg ü n , gez i l meye v e görü l me­ ye açı k ve otu ru labi lecek bir biçimde gelişti rilmelid i r. Tap ı ­ naklarda s ı ralar, elbisel ikler yap ı l ma l ı v e temiz ayakkab ı la r­ la tap ı naklara girilmesi deste kle n m e l i d i r. B u d i nsel iyi leşti r­ men in ( refo rmun) tap ı n maya i l işkin sağ l ı k koşuludur.

Tapınman ın d i l i : Tap ı nman ı n d i l i Tü rkçe olmal ı d ı r. Ayetle ri n , d uaları n , h utbelerin Tü rkçe biçi mleri kabul edilmeli ve kullan ı l mal ı d ı r. B u n lar yal n ı zca belleğin se rmayesi olarak deği l , yaz ı l ı ve bas ı l ı olarak da kullan ı labi l me l i d i r ve tap ı naklarda bu teme­ le göre düzenlemeler yap ı lmal ı d ı r.

Tapınmanın görünüşü : Tap ı n maları n son derece güzel, coşturucu biçimde ya­ p ı l mas ı sağ lan mal ı d ı r. B u n u n için yordamı na uygu n olarak söyle meye yetenekli ünleyici l e r, çağrıcı lar (müezzi nler), ta­ p ı m görevlileri (imamlar) yetişti rmek gerekmekted i r. Ayrıca tap ı naklara çalg ı ları n g i rmesi d e gerekmektedir. Tap ı nak­ larda çağdaş , sözsüz, salt çalg ı larla seslendi ri len (enstrü ­ mantal) dinsel ezgilere kes i n l i kle gereksinim vard ı r.

Tapınmanm ideolojisi : D i nsel söylevleri n ( h utbeleri n ) bas ı l ı biçimleri yeterli değ i l d i r. Söylev (h utbe) ve rmek, yaz ıyı seslendi rmekten ay­ rı b i r iştir. Dinsel söylevlerd e önemli olan yön , doğ rudan doğ ruya b i l i msel ya da i ktisad i d üşü nceler değ i l , doğ rudan doğ ruya di nsel olan değerler ve düşünsel (felsefi) içe ri kt i r (M uakaleler=Kurgusal , soyut, m etafiziksel düşünceler) . B u n u ve rebi lecek kimseler, güzel konuşmada yetkin din bilginleridir. Bu düzeyde kon uşmac ı ları m ı z İ lahiyat Fa­ kültesi kanal ı yla yeterince yetişti rilene kadar, d ı şarıda bulu320

nan d i n düş ü n ü rlerinden ve d i n b i l g i n lerinden yararlanmak gereki r. B u n ları n d ı ş ı nda yap ı l acak iş, din yazı n ı n ı n (edebi­ yat ı n ı n ) ve din felsefes i n i n ku ru l mas ı d ı r. B u amac ı , eski biçimiyle ve doğ rudan doğ ruya i l m - i ke­ lam ( K u r'an yoru mu) ve doğrudan doğ ruya tasavvuf sağla­ yamaz. G e rçekte öne m l i olan, ne K u r'an ' ı Ke ri m ' i n Tü rkçe­ si, ne de bu Tü rkçen i n s ı n ıflan m ı ş ve düzenlenmiş biçimi­ d i r. Ö nemli olan , Kur'an' ı n ve İ slam d i n i n i n i nsani ve değiş­ mez içyüzünü göste rir düşü nsel (felsefi) bir araşt ı rmad ı r. Şimdiye dek bu yap ı l mamıştı r. Ku r'a n ' ı Keri m bu gözle gö­ rü l ü p , güçlü b i r kavrayı ş ile anlaş ı l mad ı kça, yal n ı zca us yo­ luyla ve soyut us yü rütmeyle anlaş ı lamaz. Bütün değ i ş i m i n gerçekleşmesi için b i l i msel bir odak taraf ı ndan ol uşt u rulacak olan uyg u lama tasarı s ı n ı n kotarıl­ mas ı gereki r. B u bilim odağ ı İ lahiyat Fakültesi ' d i r. T ü rk Devri m i , bu fakü lteyi ol uştu rmakla bu gereksi n i m i beli rlemiş b u l u n uyor. Fakültemiz ü ç yı l l ı k b i l i msel öğreti m deneyimleri sonucunda Türk topl umu i ç i n i y i v e o n u rl u ola­ cağ ı na inand ı ğ ı bu değişi m anlay ı ş ı na ulaş m ı şt ı r. Ö zet o larak, dinsel törenlerin sağ l ı kl ı bir biçi me kavuş­ turu l mas ı , Tü rkçeleştiri l mesi , güze lleşt i ri lmesi , düşünleşti ril­ mesi (felsefeleştiri l mesi) konu ları ndaki önerilerin uygulama yön ü n ü ve işleyişi n i ayrı ntı ları yla açı klayacağ ız. Böylece ye n i Tü rkiye , din alan ı nda yaln ı z b i r vicdan uyan ı ş ı n ı n değil, bütün bağ ı m l ı (sö m ü rge, yarı -söm ü rge) ve geri d u ru mda b u l unan İ slam topl umları n ı n özgürlük, bağ ı m­ s ı zl ı k ve i l e rlemes i n i n de yol göste ricisi olacakt ı r. İmzalar:

P rof. Köprü lüzade Fuat, P rof. İsmay ı l Hakkı (Baltacı ­ oğlu) , P rof. İ z m i rl i İsmail Hakkı , P rof. H al i l H a l it, P rof. Halil N i metu llah Öztü rk, P rof. Meh met Ali Ayn i , P rof. Şerafetti n 32 1

Yaltkaya , Prof. Arapki rli H üseyin Avn i , P rof. H i l m i Ö mer, P rof . Yusuf Ziya Yörükka n . Görü l üyor ki Atatürk' ü n ö z l e m i d i n d i l i n i Tü rkçe leşti r­ mek yoluyla Ad riyati k'ten Ç i n Sedd i ' ne uzanan b i r Türk bü­ tünlüğü ku rmak değ i l , tersine sömürge, ya rı-sö m ü rge ve geri d u rumda bulunan İ slam ü l kelerine bağ ı ms ı z l ı kları n ı ka­ zan maları doğrultusunda yol göste rmek, onları da usçulu­ ğa, b i l i mselliğe ve u l usçuluğa (laik demokratik u l usal c u m ­ h u riyetçi yönetimler kurmaya) özendi rmektir. Bu amaç, bu tutanağ ı n baş ı na şöyle yaz ı l m ı şt ı r: Yeni Tü rkiye din ala n ı nda yal n ı z yeni vicdan uyan ı ş ı ­ n ı n değ i l , tutsak (sömürge, ya rı-sö m ü rge) ve geri kal m ı ş d u rumda bulunan bütün İ slam u l usları n ı n bağ ı ms ı zl ı k ve ilerlemes i n i n d e yol göstericisi olacakt ı r. Atatü rk' ü n amac ı C u m h u riyeti d i ne dayand ı rarak İ slam ü l keleri n i n dinsel önderi o l mak değ i l ; tersine İ slam ü l keleri ­ ne l a i k , demokrati k, ulusçu , usçu , b i l i mci yönetimler kurup bağ ı ms ı zl ı kları n ı kazanabil meleri için yol göstermekti. B u n u h iç un utmayal ı m . . . . Çarpıt ı l m ı ş İ slam u lusları eritir, " İ slam olan ulusalc ı , kavmiyetçi olamaz," derler. Bu yüzden İ slam Birliği'nde ulu­ sal amaçları n ı z ı ancak İ slam perdesi altı nda yü rütebi l i r; doğ rudan doğ ruya ul usçu olamazs ı n ı z. Araplar İ slam ı öteki Müslüman ulusları Araplaştı rmak için bir araç olarak ku l la­ n ı rlar. Bütün Müslüman ü l kelerde yal n ı zca Arapça kon uşul­ mas ı n ı , h iç deği lse Arap yaz ı s ı kullan ı lmas ı n ı isterler. Sov­ yetler B i rl i ğ i ' nde Ruslar nas ı l Tü rkle ri Rus yazı s ı , Kiril abe­ cesi kullan maya itmişlerse, A raplar da Tü rk diline uymaya­ cağ ı n ı bile bile Tü rklere Arap yaz ı s ı kullanmayı dayat m ı ş­ lard ı r. Ruslar bu işi "Sosyalizm ad ı na" yapmı şke n , A raplar bunu " İ slam ad ı na" gerçekleştirmişlerd i r. Ruslarca yan l ı ş anlaş ı lan sosyal izmde sosyal i st olan ı n Ruslaşmas ı gerekti322

ğ i savu n u l d u ğ u g i b i ; yan l ı ş anlaş ı l m ı ş İ s lamda da M üslü­ man olan ı n Araplaşmas ı gerektiği savu n u l m uştur. Oysa gerçek İ slam öğ retis i , Kur'an : " U l uslar, kavimler yok olsun lar, bütün M üslümanlar Araplaşs ı n lar," demez; " U l usl ar, kavimler var olsunlar; ancak kardeşçe yaşas ı n lar, " der. G e rçek İ s lamda, K u r'an'da: "Arapçadan başka bir d i l i ko n uşan , Arap yaz ı s ı ndan baş ka b i r yaz ı kullanan İ slam olamaz , " d iye bir ku ral yoktur. Ancak, kimi kiş i l e r İ slamda böyle bir ku ral var san m ı şlard ı r. İ slam B i rl i ğ i , ulusları n orta­ dan kald ı rı l mas ı n ı gerektirmez. Ancak bazı kişi ler; M üslü­ man lar eğer b i rl i k olacaklarsa, u l usal başkal ı kları n ortadan kal kmas ı , b i r potada erimesi gerekti ğ i n i savlam ı ş lard ı r. Sovyetler'deki Tü rklerin sosyalizm u ğ ru n a R u s laşt ı rı l mas ı ­ n ı n b i r benzeri , Tü rkleri n , yan l ı ş anlaş ı l m ı ş İ slam uğruna Araplaşt ı r ı l mas ı biçimi nde uygulan m ı şt ı r. Tü rkler, Müslü­ man olabi l mek için ken d i Tü rkçe ad ları n ı b ı rakı p Arapça ad ­ lar alman ı n gere kti ğ i n i san m ı ş lard ı r. Oysa, Ku r'an'dan önce gelmiş g eç m i ş bütü n Tan rı elçi leri de hep M üslü mand ı lar, ancak bunları n ad ları Arap ad ı değ i l d i . Demek ki , Müslü­ man o l man ı n ön koş u l u , kendi yerli ad ı n ı b ı rakıp Arap ad ı almak değildi r. F rans ı z Kom ü nist Partisi k u ramc ı ları ndan Roger G a raudy bir gün tutup Müslüman o l uyor ve Frans ı z ad ı n ı değiştirip A rapça " Raci Carudi" yapıyor. İ n g i l i z şarkıcı Cat Steven s bi r g ü n tutup M ü s l ü man o l uyor; İ n g i l i z ad ı n ı değ iştirip A rapça "Yusuf İ slam" yap ıyo r v e Arap g iysi lerine bürün üyor. Bütün b u n lar M ü s l ü man olmakla A raplaşman ı n b i rbi ri n e karışt ı rı ld ı ğ ı n ı göstermekted ir.

Yazıda Araplaştırma Arap yaz ı s ı n ı n İ slam yaz ı s ı old u ğ u , M ü s l ü man olmak için u l usları n ke ndi yaz ı ları n ı b ı ra k ı p Arap yaz ı s ı na geçme­ leri gere kt i ğ i savu n u l m uştu r. Oysa K u r'an'a göre Tan rı ' n ı n 323

sayg ı n elçisi Muhammed'den önce gönderd i ğ i bütün elçiler de hep Müslü mand ı lar, ancak yazı ları Arap yaz ı s ı değ i l d i ; her b i ri Tanrı 'dan ald ı kları b uyrukları kendi dönemleri nde, kendi toplumları n ı n kulland ı ğ ı yazı ile yazmışlard ı r. Tan­ r ı 'n ı n M u hammed'den önceki elçileri nden M usa' n ı n b i r ' lev­ ha'ya kazıd ı ğ ı Tanrı Buyrukları , Müslü man buyruklarıyd ı , ancak M usa' n ı n kul land ı ğ ı yaz ı Arap yaz ı s ı değ i l d i . Tan rı , elçisi M uhammed'den önce gelmiş geçmiş bütün elçilerine Müslüman l ı ğ ı n i l keleri n i A rapçadan başka d i l lerde, Arap ya­ z ı s ı ndan başka yaz ı la rla yazd ı rm ı şt ı r. Demek ki Tan rı , M üs­ l ü man olabilmek için Arap yaz ı s ı kullan mayı bir ön koş ul olarak dayatm ı ş değ ldi r. Tan rı 'ya göre her ulus, kendi ulu­ sal d i l i nde konuşup, kendi yaz ı s ıyla yazarak Müslüman ola­ b i l i r, olmuştur; Kur'an bunu anlat ı r . . . Bugün Tü rkler aras ı nda "Atatürk Arap köke n l i eski ya­ z ı y ı kal d ı rmakla iyi etmedi ; ataları m ı z ı n geçmişte eski ya­ z ıyla yazd ı kları n ı o kuyamaz olduk; tari h i mizden, kültü rü­ müzden koptuk. Eğer Arap kökenli eski yazı kald ı rı lmam ı ş olsayd ı , ataları m ı zdan kalan yaz ı l ı belgeleri okuyup anlaya­ b i l i rd i k , " diyenler vard ı r. B u n lar bil miyorlar ki Arap kökenli eski yazıyı bilmekle ataları n ı n yazd ı kları n ı ş ı p d iye anlama­ ları olanakl ı değ i ld i r. Bugün eski yazı üzeri nde y ı l larca uz­ man l ı k eğitimi görenler bile ataları m ı z ı n o yaz ıyla yazd ı kla­ rı n ı ş ı p diye okuyup anlamıyo rlar; oku rken saçları n ı başları ­ n ı yol u p yine de anlayamad ı kları sözcükler oluyor. Osman­ l ı 'da toplumun ezici çoğunluğunun bile ayd ı nları n yazd ı kla­ rı n ı ş ı p d i ye okuyup anlayamad ı ğ ı n ı , bilmeyenler ya da bilip de u n utanlar var. Atatü rk' ü n eski yaz ı deni len yazıyı niçin ka ld ı rd ı ğ ı n ı kavrayamam ı ş olan lar çoğ u n l u kta. Bugün kü La­ tin kökenli Türk yaz ı s ı n ı öğrenmek için çocukları n okul ça­ ğ ı na gelmes i n i bile beklemeye gerek yok; çünkü çocuk, evinde oynarken bu yazıyı öğrenmekted i r. Arap köke n l i es­ ki yaz ıyı öğrenme n i n ise, öğrete n i de öğ reneni de uzun y ı l 324

lar çiti led i ğ i apaç ı k b i r gerçektir. B u n u s ı namak isteyen , doğrudan kendi kend i ne Osman l ı yaz ı s ı öğren meye b i r so­ yunsun da baş ı na neler ge leceğ i n i doğ rudan kendisi yaşa­ sın. Sayg ı n d i lcilerimizden M u harrem E rg i n : "Tü rkler tara­ fı ndan çok uzun zaman ve geniş ölçüde ku llan ı l m ı ş olmas ı ­ na rağ men, Arap harfleri Tü rkçe i ç i n hiç d e elverişli b i r yazı vas ıtas ı değild i . B u alfabede Tü rkçe için b i r yandan lüzu­ m u ndan fazla bir ünsüz gösterge (konsonant) kalabal ı ğ ı , öte yandan bi rkaç konsonantı b i r tek işaretle karş ı l amak gi­ bi yetersizl ikler vard ı . Vokal (ünlü) işaretleri ise Tü rkçenin zengin vokal sistem i n i karşı lamaktan çok uzakt ı . Tü rkçenin iki veya dört voka l i içi n bir tek harfi olduğu d ü ş ü n ü l ü rse, bu alfabe n i n Tü rkçe bakı m ı ndan nas ı l yete rsiz olduğu ko layca anlaş ı l ı r. " - "Eski yaz ı n ı n imla geleneği de Tü rkçeye hiçb i r zaman uygun olma m ı şt ı r. Tü rkçeye uygun bir imlan ı n kuru­ lama m ı ş o l mas ı da herhalde A rap harfli yaz ı n ı n lehine kay­ dedi lecek b i r nokta değildi r. Gere k bu kusu rl u , sistemsiz ve gelişig üzel i mla gerek Arap harfleri n i n (Tü rk d i l ine) uygun­ suzluğu ve (Tü rk d i l ine) yetersizl i ğ i , Tü rkçeyi ası rlard ı r yarı ­ s ı yaz ı l ı p yarı s ı yazı lamayan, yaz ı lan k ı s ı mları da tam aç ı k ol mayan b i r dil halinde tutmuştur. B u yüzden Tü rkçe n i n tari ­ h i gelişme yeri n i taki p ede rken büyük güçlüklerle karş ı laş­ maktayız" d iyor. O yazı n ı n uzmanları bile g ü n üm üzde o ya­ zıyla yazı l m ı ş yazı ları okumakta büyük g üçl ü klerle karş ı la­ ş ı yorke n , tutup , "Arap köke n l i yaz ı ne iyiyd i , h iç deği lse leh­ çeler a ras ı ndaki söyleniş başkal ı kları yazıya geçmiyordu ve böylece yaz ıda b i r birlik sağlanıyo rd u , " d iyeb i l mek için yüz ister. Tü rkleri n anlaş ı l ı rl ı ğ ı bulan ı k bir yazıda bi rleşmek ye­ rine, anlaş ı l ı rl ı ğ ı bel l i bir yazıda bi rleşmeleri çok doğ ru ol­ muştur. Demek ki , Arap yaz ı s ı ile Tü rkçe yazmak, bir Tan rı buyruğu o l mad ı ğ ı g i b i , d i l i mizin dayatt ı ğ ı b i r gerekl i l i k de 325

değ i l d i . " Kutsald ı r, d i n i m i z b u n u g e rekti riyor, " d iye bu yaz ı y ı alm ı ş i s e k ; gördük k i Kur'an'a göre yal n ı zca Arap yaz ı s ı de­ ğil bütün yazı lar kutsald ı r. " D i l i m iz bunu gerekti riyo r, " d iye bu yaz ıya yönelm işsek; g ö rd ü k ki d i l i m i z bunu gere ktirmi­ yo r, tersine Arap yaz ı s ı d i l i m ize aykı rı . " Lehçe ayrı l ı kları ya­ z ı d a görü l müyor, Türkler aras ı nda yazıda birl i k sağ l ı yor, " d iye rek b u yaz ı y ı beni mse m işsek, işte görd ü k ki bu yaz ı n ı n lehçe başkal ı kları n ı yazıda göste rmemek gibi b i r niteliği de yok.

-

83

-

Atatürk' ü n g e rçe kleştird i ğ i devrimlerin e n önemlisi o l a n " l a i klik" ve Türkiye'deki " g e ri c i akımlar" konularında Militan De mokrasi adlı eserimd e , son derece ayrı ntılı bil­ g i verilmiş olduğundan ; bu kitabımda "la iklik" konusunda tamamlayıcı n itelikte bazı görüşlere yer vermekle yetind i m . İ şte D r . Şerafettin Yamaner'in yazd ı kları : Yöneti mler g ibi, anayasalar da topl u ma ait ol mak zo­ rundad ı rlar. Diğer bir deyişle, anayasalar, topl umun iste kle­ ri ni ya da toplu msal gere ks i n i m leri karş ı lamal ı d ı rlar. Anaya­ saları n bu öze l l i kleri, onlara u l usal ve halkç ı b i r n itel i k veri r. Olağanüstü koşul lara karş ı hazı rlanan ve amac ı , Ana­ d o l u hareketine hal kı n kat ı l ı m ı n ı sağ l amak olan 1 92 1 Ana­ yasas ı ' n ı n , başlan g ı çta, top l u m özg ü rlüğünü ve u l usal l ı ğ ı önde tuttuğu için bi reysel özg ü rl ü klere yeteri kadar önem ve rmed i ğ i söylenebi l mekted i r . 1 92 1 Anayasas ı , laikliğe de ye r vermed iği i l e ri sürüle­ re k eleşti ri l miştir. Anayasan ı n 7. maddesinin "Ahkam - ı şer'iye n i n tenfizi" sözleriyle baş lamas ı ve "yasalar v e tüzük­ ler d üzen lenirken , halkı n işine en uyg un ve zaman ı n gerek326

lerine en e lve ri ş l i d i n ve hukuk hükümleriyle, töreler ve iş­ lemler temel olarak ele al ı n ı r, " şeklinde devam etmes i bu görüşe dayanak yap ı l m ı şt ı r. 1 924 Anayasas ı da, i ki nci maddes i n i n baş ı ndaki "Tür­ kiye Devlet i ' n i n d i n i , din-i İ slam'd ı r" ifadesi i l e laik b i r Ana­ yasa niteliği göstermiyord u . Ancak yeni Tü rkiye C u m h u riye­ ti'nin, kendine özg ü Anayasaya sahip olması nda ivedi bir zoru n l u l u k olmas ı neden iyle, Anayasaya bu maddenin ko­ nulmas ı na göz yu m u l muştur. Asl ı nda, daha önce halifeli­ ğ i n , d i n ve dünya işlerini koordine eden Şer' iye Veki l l i ğ i ile Evkaf Veki lliği g i b i d i nsel ku rum ları n kald ı rı l m ı ş o l mas ı , bu madde h ü km ü n ü n önemini azaltıyo rd u . Devlet d i n i n i n " İ slam" olarak geçmes i , uygu lamada, yan i devlet ve b i rey aras ı ndaki sosyal i l işkilerde, Müslü­ manlar leh i ne b i r ayrıcal ı k geti rmiyord u . Ayrıca, Anayasa­ n ı n d i ğ e r maddelerinde M üs l ü man ol mayanlar için koruyu­ cu önlemler a l ı n m ı şt ı . 7 5 . madde, hiçbir kimsen in mensup olduğu d i n , mez­ hep, tari kat ve felsefi görüşünden dolayı m u aheze (ceza­ land ı rma, kı nama) edilemeyeceğ i n i , 88. madde ise "din ve ı rk farkı gözetmeden bütün Tü rkiye hal k ı n a vatandaşl ı k" s ı ­ fatı veriyord u . 1 928 v e 1 937'de yap ı lan değişikliklerle 1 924 Anayasa­ s ı ' n ı n laik n iteliği geliştirilm işti r. 1 O N isan 1 928'de, 2. maddedeki "Tü rkiye Devleti' n i n d i n i ; d i n - i İ slam'd ı r" cümlesi v e 26. maddedeki "Ahkam- ı Şer'iye ' n i n Tenfizi" terimi Anayasadan ç ı karı l m ı şt ı r. Ayrıca, 3 Şubat 1 937 yı l ı nda yap ı lan bir baş ka değişiklik ile de 2. maddeye , Tü rkiye Devlet i ' n i n , c u m h u riyetçi , m i l l iyetç i , dev­ letç i , lai k ve i n k ı lapçı n iteli kleri eklen m iştir. Atat ü rk şöyle demişti : " H iç b i r mant ı ki kan ı ta dayanmaks ı z ı n b i rtakı m gele­ neklere ve i nançlara bağ l ı kalmakta ı s rar eden m i l letleri n 327

gel işmesi çok güç o l u r ve belki de hiç gerçekleşmez. G e l i ­ ş i m yol u nda bağları koparamayan v e engel leri aşamayan uluslar, akla uyg u n düşen ve gereksemelere ayak uyd u ra­ bilen bir zi h n iyetle hayata bakamazlar. Bunlar e n g i n hayat felsefelerine sah i p başka m i l letle ri n egemen liği alt ı na g i ri p onların tutsağ ı olmaktan kurtu lamazlar. Biz, büyük bir dev­ ri m yapt ı k . Memleketi bir çağdan al ı p yen i bir çağa götü r­ dük."

Şerafettin Yamaner " l a i k l i k " i n n e d e n gerekli olduğu­ n u şöyle açıklıyo r : Devleti n lai kleşmesi v e mode rn l eşmesi yete rl i değ i l d i r. Top l u m u n da ayn ı şekilde değişmesi gereki r. B i rincisi ko­ layd ı r. G üç ile sağla n ı p , otoriter bir yönetimle devam ettiri ­ leb i l i r. Ancak i kincis inde, yan i top l u m u n çağdaşlaşmas ı nda, ayn ı hareket tarzı söz kon u s u olamaz. Zorlama ile topl um­ da yüzeysel ve şekl i baz ı çağdaş görüntüler elde ed ileb i l i r. Fakat as ı l olan düşü ncelerdeki değişmed i r. Kant'a göre iyi bir gelecek, topl umsal değişmelere de­ ğ i l , düşünce tarzı ndaki değişmelere ve her i nsan ı n manevi bağ ı ms ı zl ı ğ ı n ı kazan mas ı na bağ l ı d ı r. Bu neden le, d üşü nce ufku n u n genişleti lmes i n i n çağdaş kültüre u laşmadaki etkin­ l i ğ i bir ön koşul olarak ileri s ü rülebil i r. Dinsel ve geleneksel kü ltü r kal ı pları ile çevrilmiş kapa l ı b i r top l u mda, yaşa m ı n tek amac ı n ı n varsay ı lan öteki d ünya için olduğu doğrultusunda koşullan d ı rı l m ı ş bulunan Tü rk i n ­ san ı , bağ ı msız düşünce aşamas ı n a u laşamad ı ğ ı ndan , için­ de bulunduğu d u rumu kabul lenerek daha iyi b i r yaşa m ı n özlem i n i duyma m ı şt ı r. Bu isteksizlik, aşağ ı yukarı i k i yüzyı l ­ d ı r s ü regelen yen ileşme v e çağdaşlaşma eylemleri n i n ba­ şarıya u laşmas ı n ı engellemişti r. Çağdaş topl u m olman ı n koşu l ları ndan b i ri de, bi reyde 328

ve topl umda, devletin kendi leri için var olduğu b i l i nci n i n ya­ rat ı l mas ı , b i reyi n devlet yö netimine kat ı l mas ı na ve devletin yapt ı kları n ı gözetmesine olanak sağ lanmas ı d ı r. K ı saca, top l u msal amaç l ı demokratik bir ortam yarat ı lmas ı d ı r. Os­ man l ı İ mparatorluğu' nda birey, toplum ve devlet i l işkileri nde gelenekse l l i k s ı n ı rları aş ı lamad ı ğ ı ndan bu yönde bir çağ­ daşlaşma m ü mkün olmam ı şt ı r. Bu nedenle de, Osman l ı topl u m u , tari h i n hiçb i r döneminde " i leri Batı ü l keleri ndeki g i ­ bi kend i n i yönetmek mutl uluğuna erişememiştir. " (Yaşar Nabi Nay ı r, Tek Yol Atatürk Yol u , 5 . Bas ı , s . 8) Çağdaş top l u m olabilmek için yap ı lması gere ke n , h ü r v e b i l i msel düşü nce gücüne v e g e n i ş b i r d ü nya görüşüne sah i p , i nsan hakları na sayg ı l ı b i reyler yetişti rmektir. Atatürk değ i ş i m eyl e m i n i n genel amacı budur. Bu amaç, "Tan rı buyruğuna dayanmak iddiasıyla . . . yüzy ı l la rdan beri konul­ muş yasaları n kı l kadar d ı ş ı na çı kamayan bir hal k ı , eşit hakl ı özg ü r yurttaşlardan kuru l u bir ulus yapma"d ı r. Kültü r ve uygarl ı k kavramları g ibi " la i k l i k" ve "çağdaş­ l ı k" kavramları da b i ri ol madan diğeri n i n de olamayacağ ı iki olgu gibi görünmektedi r. . . . Lai klik, h u ku k aç ı s ı ndan devletle d i n işleri n i n ayrı l ı ğ ı , devlet i n , d i n v e vicdan özg ü rlüğünün gerçekleşmesi bakı­ m ı ndan yans ı z olmas ı d ı r. Lai kli ğ i n sosyal aç ı dan işlevi ise, d i n i , topl u m u etki leyen bir öğe o l maktan ç ı karıp kişisel n ite­ l i ğe b ü rü n d ü rmesid i r. Laikl i ğ i n bu yan ı toplumu çağdaşl ı k aşamas ı na u laşt ı rı r. B i r d i n , Tanrı i l e insan aras ı ndaki i l i ş kiyi beli rleyen iba­ det ve insanları n kendi araları ndaki sosyal i l işkileri d üzenle­ yen ahlak ku ralları d ı ş ı na taşıyorsa, top l u msal yaşam ı n di­ ğer alanları n ı -s iyasal, h u ku ksal , e konomik- d üzen leyici ku rul ları içeriyo rsa ya da b i rileri taraf ı ndan böyle kuralları içerd i ğ i top l u ma i nand ı rı l ı yorsa, din ve toplumsal yaşam aras ı nda d i nsel b i r bağ kurulmuş demekt i r. 329

Bu tür i l işkiler, tari h i n bütün dönemleri nde görü l m üştü r. Başlan g ı çta salt topl u msal amaç l ı olan d i n l e r ve bu d i n ler taraf ı ndan getiri len düzenleyici kurallar, çok geçmeden si­ yasal amaçlarla, devlet yönet i m kural ları haline dönüşmüş­ tür. Böylece , top l u m lar, dine ve öteki dünyaya dönük dü­ şü nce biçiminin yön lend i rd i ğ i e kono m i k ve sosyal yaşam içine g i rm işlerd i r. Rönesans ve Refo rml a başlay ı p Ayd ı n ­ lanma dönemi ile gelişen , akla ve b i l i me daya l ı düşü nce siste m i , d i n i n get i rd i ğ i peş i n yarg ı lara karş ı ç ı karak devlet ve topl umsal yaşama laikl i k i l kesini getirmiştir. Doğ um anı ndan ölümüne kadar kiş i n i n toplum içindeki yaşantı s ı n ı n her döne m i n i kes i n deneti m altı nda tutan İ s­ lam d i n i n i n , s iyasa l , h u kuksal ve ekonom i k alandaki yönlen­ d i rici ve s ı n ı rlay ı c ı i l keleri ise , akla daya l ı çağdaş i l keler ha­ l i n e getirilememiştir. Rönesans ve Refo rm döne m i , Ayd ı n­ lanma çağ ı İ slam d i n i n i etki l eyememiş ya da etki lemesi is­ tenmemiştir. Lai klik, d i ne akılcı b i r yaklaş ı md ı r. En yayg ı n ve çok kabul gören yo rum u ile de, din ve devlet ya da din ve dün­ ya işleri n i birb i rinden ayrı tutmakt ı r. Lai k l i k, " d i n i n hakkı n ı d i n e , devletin hakkı n ı devlete veren b i r kavramd ı r. " Ancak top l u msal aç ıdan laikl i k , din ve devlet aras ı i l işki n i n ötesin­ de "topl umsal yaşam ı n çeşitl i alanları n ı n en üstün kural ve değer ölçü leri sayı lan din kavramları ndan kurtarı lmas ı d ı r. " Sosyal davran ı şları , "günah-sevap" kavramları ötesi nde, "doğru-ya n l ı ş " ölçütü ile şeki llendirmektir. Kı saca kişisel ve topl u msal yaşayı ş ı n her yön ü nde, b i l i m i ve usu (akl ı ) yol gösterici olarak saymakt ı r. Bu yaklaş ı mlarla laiklik, b i r top­ l u m yap ı s ı prensibi olarak anlam kazanmakta ve bu anlam ı , topl umsal yaşam ı n bütü n kurumları n ı , sosyal yaşam ı n her yö n ü n ü d i n i n etkisinden ku rtararak, insan ı n düşünce yap ı s ı ­ n ı özgü rleştirmek amac ı n a yönelik olmaktad ı r . . . . Ö te yandan, laikl i k i l e eşanlam l ı olan seku larizm 330

(ing: sec u l arism) sözcüğüne, amac ı n ı n " i nsanları ah ret i l e ilgilenmekten al ı koyup, yal n ı zca dünya hayat ı ile i l g i l e n me­ ye yöneltmek olan sosyal bir hareket" olduğu şekl i nde bir anlam yüklenerek, " laik" sözcüğüne dolayl ı yoldan "di nsiz­ l i k" a n l a m ı veri l mek istenmiştir. B u yaklaş ı mda "laicize" sözc ü ğ ü n ü n " d i n l e ilgisini kesmek" anlam ı n ı n i nsana yöne­ lik olarak kullan ı l ması da etki l i olmuş olabi l i r. Asl ı nda ne la­ i kl i k ne de sekularizm sözcüklerin içeriğinde böyle bir an­ lam vard ı r. " Laicize" sözcüğündeki " d i n l e ilgisini kesmek" işlevi n i i nsan ı n d ı ş ı ndaki devlet, kuru m , eğitim . . . gibi unsur­ lara yöne l i k olarak an lamak gerekir. Genell ikle kabu l gören bir yaklaş ı m la laiklik; i nsa n ı a h ret ile i l g i lenmekten, yan i ibadete yöne l i k eylemi nden a l ı koymaz, ancak dinle i l g i len­ men i n d ü nya yaşam ı n ı etki lememes i n i ve yönlend i rmeme­ sini öngörü r. Atat ü rk döneminde, laikl i ğ i n yal n ı zca b e l i rli bir bürokrat kad ro n u n b i r l ü ks ü , bir üstü n l ü k unsuru , kü ltü rl ü , entelektü­ el olman ı n b i r nitel i ğ i şekline g i rmiş ol mas ı da, laikliğe olan tepkiyi kuvvetlend i rmişti r. Lai k olduğ u n u sanan ve bunun için kend i n i " i l e rici" sanan bü rokrat kad ro , d insel bağ ları sı­ kı olan halk kitlelerini "gerici " olarak suçlamış ve onu hor görmek yol u n u tutmuştur. Türk devri m i n i n d i n i n get i rd i ğ i kuru m ları ve topl u msal­ laşmayı kabul etmediği ileri sürülerek, laikl i ğ i n bi raz da d i n düşman l ı ğ ı içerd i ğ i söylenebilmekted i r. Atatürk değişim ey­ lemi n i n , d i n i n get i rdiği toplu msallaşmayı kabul etmed i ğ i doğ rud u r. Ancak b u i l kede, a z da o l s a , b i r d i n d üşman l ı ğ ı bulunduğu d ü ş ü ncesine kat ı l mak mümkün değildir. Türk değişim eylem i , di nsel kurum lara karş ı ol maktan çok, bu ku ru m l a rı n top l u m u yan l ı ş yön lend i ren i şlevine ve bu ku­ ru mları n baş ı ndaki , d i n i ç ı karları na alet eden kişilere karş ı olmuşt u r. Bu nedenle de, d i nsel bir nite l i ğ i ol mayan tekke , zaviye ve t ü rbeler kapat ı l m ı ş , tarikatlar yasaklan m ı şt ı r. İ ba331

dete yönelik baz ı şekl i değişiklikler d ü ş ü n ü l m üştü r ama, ne b i r mescit ne de bir cami kapat ı l m ı ş , ne de hal k ı n ibadeti yasaklan m ı ştı r. Sonuç olarak şunu söylemek m ü m kündür; İslam ı n dev­ letten ayrı , bağ ı ms ı z , kurumlaş m ı ş din ö rgütüne yer ve rme­ yişi laikleşme hareketinin örgüt l ü ve güçlü bir engelle karş ı ­ laşma olas ı l ı ğ ı n ı azaltm ı şt ı r. B u da sosyo-kültürel refo rmla­ rı n uyg ulanmas ı n ı bir ölçüde kolaylaştı rm ı şt ı r . . . . Şu bir gerçektir ki , laiklik i l kesinin egemen o l mad ı ğ ı ye rde herkesin d i n ve inanc ı na karı ş ı l ı r, eşitl i k i l kesi orta­ dan kalkar, özg ü rl ü kler yok o l u r, i nsan hakları na, çağdaş bi­ l i m ve sanatlara, düşünce özg ürlüğüne açı k olması gere­ ke n demokrasinin yol u t ı ka n m ı ş o l u r. ( D r. Şerafettin Yama­ ner, Atatürk Ö ncesi ve Son rası Kültüre l Değişim, Toplum­ sal Dön üşüm Yayı nları , s . 1 80, 2 1 2 ve devam ı )

-

84

-

1 933 yı l ı nda Tü rkiye'ye gelen M ı s ı rl ı politikacı Fi kri Abaza' n ı n , dönüşünde "El Ahram" gazetesi nde yay ı mlanan Tü rkiye izlen imlerinden: "Yabanc ı mağazalar, kap ı ları n ı n üstüne kendi dilleriyle yaz ı l m ı ş tabela asamazlar. İ ngi liz, Frans ı z , İtalyan, Ameri ­ kan , Yunan l ı ları n Türkiye'de d i l leri, yeni harflerle yaz ı l ı Tü rkçed ir. Tü rkler yal n ı z kapitül asyonları değ i l , kapitülasyondan yara rlananları da ezmişler. Ey büyük G azi ! Gözyaşları mla karı ş ı k, gönülden kopan sayg ı la rı m ı yüksek katı na su nuyo ru m . " İşte Atatürk b u n u n için büyüktür. ( Hasan Pulu r, Atatürk B u n u n İçin Büyüktür, M i l l iyet gazetesi , 1 O Kas ı m 200 1 )

332

-

85

-

Bu konuda Prof . D r . Oktay Sinanoğlu'nun yazdıkları üzerinde düşün m e m i z gerekt i ğ i n i san ıyorum : Atat ü rk ö l ü m döşeği ndeyd i , üç g ü n komada kal m ı ştı . Ke ndine geld i , son nefes inde , "A rkadaş lara selam , d i l çal ış­ maları n ı sak ı n gevşetmeyi n" ded i ve kendinden geçt i . Tü rkiye'n i n üzeri ne eğildiği bütün meseleleri aras ı nda, dünyan ı n büyük savaş eşi ğ i nde olduğu bir s ı rada, Ata­ tü rk' ü n son nefesi nde bile üzeri nde d u racağ ı bu mesele ne olab i l i rd i ?

Atatürk' ün İ kinci Kurtuluş Savaşı Atatürk Kurtuluş Savaş ı ' ndan hemen sonra bu sefer de Türk d i l i n i n yabancı boyundu ruktan ku rtarı l mas ı ve nereden gel i rse gelsi n , yabancı boyunduru kları ndan kendini koruya­ bilmesi tedbi rleri işine eğildi. Atatürk özellikle 1 928- 1 938 aras ı on yı lda en büyük enerjisini bu işe verdi. Kendi b i r mektubunda yazd ı ğ ı g i b i geceleri d i l meseleleri ile uğraş ı ­ yo r, g ü nd üzleri i s e kendi baş ı na i ki-üç saatini bu işe ayı rı ­ yo rd u . Neden? Ç ü n k ü , Tü rk demek, dil demektir. Türklüğün en temel taş ı Tü rkçedi r. Tü rk, Tü rkü m d iyen ve her yönüyle, her şey­ den önce Tü rkçe kon uşand ı r. Tü rk d i l i kal mazsa, Türk d i l i parçalan ı rsa Tü rkl ü k kal ı r m ı ? Atat ü rk kendi sözleriyle bunu defalarca ifade ediyord u : " T ü r k d e m e k d i l demekti r. M i l l iyetin en bariz vas ıfları n­ dan biri d i l d i r. Türk her şeyden önce ve mutlaka Tü rkçe ko­ nuşmal ı d ı r. " 2 E y l ü l 1 930'da kendi el yaz ı s ı i l e ; " M i l l i h i s ile dil ara­ s ı ndaki bağ çok kuvvetlidi r. Dilin m i l l i ve zengi n o l mas ı , m i l l i hiss i n gelişmes inde başlıca müessird i r. Türk d i l i , d i l lerin en 333

zen g i n leri ndend ir, yete r ki b u d i l ş u u rla işlens i n . Ü l keleri n i , yüksek isti klal i n i korumas ı n ı bi len Türk m i l leti d i l i n i d e ya­ banc ı d i l le r boyu nduruğundan ku rtarmal ı d ı r, " d iye yazı yor­ du. Atatürk, d i l i m i l l i kuru m ları n en başta geleni sayıyo r, m i l l i d uyg u , düşünce ve yöne l i ş i n , m i l l i be n l i k ve ş u u ru n m i l ­ l i d i l e bağ l ı olduğu üzeri nde ö n e m l e d u ruyo r, u z u n vadeli d üş ü n ü l ü rse milli bağ ı ms ı zl ı ğ ı n ancak Tü rk d i l i var oldukça, dil bağ ı ms ı z old u kça m ü m kü n olacağ ı temeli nden yü rüyo r­ du. Osman l ı Devlet i ' n i n s o n devri nde m i l leti n elinden sade vatan ı alı nmam ı ş , tari h i , d i l i , sanat ı , varl ı ğ ı , hakları , her şe­ yi i n ka r ed i l mişti. Atatürk, Türklüğün her dalda dünya uygar­ l ı ğ ı n ı n en i l e ri düzeyi ne ç ı kmas ı n ı , dünya m i l l etleri aras ı nda şerefli yeri n i almas ı n ı , büyük Türk d i l i n i , koca ve köklü geç­ m i şi n i , Türklük va rl ı ğ ı n ı n bir daha haks ızca çiğnenemeye­ cek şekilde ağ ı rl ı ğ ı n ı o rtaya koymas ı n ı istiyord u . B u da an­ cak Türklüğün kendi şuuruna, kendi be n l i ğ i ne , kendi d i l i n e sarı l mas ı ile olab i l i rd i . E n yakı n tari h v e bug ü n kü d ü nya sahnesi de gösteri­ yo r k i , i ktisadi olsun , siyasi olsu n , kü ltü rel olsun, bağ ı msız­ l ı kları n ı , d ü nyadaki şerefli yerleri n i , ancak kendi ben l i kleri­ ne sah ip, kendilerini aşağ ı görmeye n , kendileri ne g üvenen m i ll etle r koruyabi l iyor, yap ı c ı ilerleyici ruha sah i p olabil iyor­ lar. Yen i Tü rkiye'nin kal kı n mas ı " m i l l i kal kınma", eğiti m i " m i l l i eğ iti m " , d i l i " m i l l i d i l " olacaktı . B i l i m , tekni k bütün d ünyaya, insan l ı ğa aittir. Ama bi r mühendiste Türkl ü k sevgisi , ş u u ru , ateşi olsun ki ed indiği tekniği Türklüğü kal k ı n d ı rmaya kullans ı n . Bu her m i l letin ke ndisi için doğrudur. Ve m i l l iyet ş u u ru bugün ileri her mil­ lette her zaman kinden daha kuvvetlid i r. Gene 1 933'te Atatü rk d iyo rd u ki : " Kati olarak b i l i n meli334

d i r ki Türk m i l leti n i n m i l l i d i l i ve m i l l i ben l i ğ i bütü n hayat ı nda haki m ve esas olacaktı r. " Bütün hayattan kas ıt s iyaset, hu­ kuk, d i n , tekn ik, b i l i m , eğiti m , sanat, kültü r ve edebiyatt ı r, hayat ı n h e r yüzüdür. 1 000 yıl önce, bilim d i l i Arapça olsun diye baş la n m ı ş , fakat Arapça, Farsça oradan baş lay ı p d i l i n her taraf ı n a ya­ y ı l m ı ş , o n u içinden sarm ı ş , 1 920' 1 e re varı ncaya dek yaz ı di­ linde b i rkaç takıdan başka Tü rkçe b ı rakı lmam ı ştı . Ö te yan­ dan 1 000 y ı l önce uyga rl ığa büyük katkıda bulu nan b i rçok büyü k T ü rk b i l g i n i n i , Arapça ve Fa rsça yazd ı kları için Batı dü nyas ı kolayca Arapl ı ğa, Fars l ı ğa atfetmek c ü ret i n i göste­ reb i l iyo r. T ü rk d i l i , Arapça ve Farsça ile Türkün kendi el iyle ezi l m i ş , nefes alamaz hale gelm işt i r. O halde Türk d i l i önce Osman l ı cadan ayı klanacak, uygarl ı k peş i nde iyi fakat sakat niyetle T ü rkün d i l ine 1 000 y ı l önce yapt ı ğ ı hata düzelti le­ cek, T ü rk d i l i temiz g üzel l i k ve kud retine, kendinde var olan kes i n l i k ve açı kl ı ğ ı na kavuşacaktı .

Atatürk'ün İ kinci Kurtu luş Savaşı Başlıyor Tü rkl ü ğ ü n 1 920' 1 e rde ve rdiği İ kinci K u rt u l u ş ve Bağ ı m­ s ı zl ı k Savaş ı i l k alfabe ile başlad ı . Arap h a rfleri , gene iyi niyetle, İ slama d uyu lan sayg ı dolay ı s ı yla a l ı n m ı şt ı . Ama Tü rkçeye uymuyo r, onu köstekliyor, Arapça, Farsça söz­ cükleri n ise kullan ı l mas ı n ı kolaylaşt ı rıyord u . Arap yazı s ı Arapça da öyle olduğu için sessiz harflere dayan ı yor, Tü rk­ çe ise ses l i harflere dayand ı ğ ı ndan bu yaz ı ile yaz ı l mas ı onu boğuyord u : Oysaki İ slam, kal ı b ı , şekli değ i l , manayı , niyet i , ifadeyi temel al ı r. İ fadeyi , manayı kolaylaşt ı racak her değişiklik İ slam ı n ru huna uyg u n d u r. Arap harfleri yeri­ ne Tü rkçeye t ı pat ı p uyan yen i Tü rk harfle ri n i n geti rilişi İ sla­ m ı n hassas iyetine b i r darbe vurup, F re n kçeye sarı l mak için değ i l , Tü rkü n ifades i n i , ru huna dönü ş ü n ü kuvvetlendi­ reb i lmesi içi ndi r. 335

K ı s a zamanda i l k zafer kazan ı l d ı . Türkçe , kend isini mate matik kadar kes i n l i kle tespit edebilen ve başka d i l lerde az görü l ü r derecede kudretli ve ve ri m l i b i r yaz ıya, yeni Türk yaz ı s ı na kavuştu. İ kinci zafe ri n kazan ı l mas ı yaz ı d i l i ile konuşma d i l i n i n bi rleşmes i , yaz ı d i l i n i n Türkçeleşip, serpi lip güzelleşmesi için içinden türeyi p büyümes i , her dal ı , her kon uyu , her b i l i ­ m i , tekniği kapsamas ı ile old u . B u Tü rkçe, Yunus E m re ' n i n Tü rkçesi, Ka racaoğlan ' ı n Tü rkçesi , nerede olu rsa o l s u n T ü rküm d iyen her Türkün kolayca an layabileceği , her mes­ lekte kul lanabi leceğ i bir Tü rkçe id i . Atatürk'ün amac ı Arapçay ı Farsçayı at ı p , yerine F ran­ s ı zca , İ n g i l izce dold u rmak, 1 000 yıl önceki hatayı tekrarla­ yı p , yen i bir Osman l ı ca daha o rtaya ç ı karmak değ i ld i . Türk d i l i n i n K u rtuluş Savaş ı nda, d i l tam yen iden gelişip serpilme­ ye başlarken, onu bu sefer d e batı dilleri nden ko ru mak, Türk d i l i n i yeni boyund u ruklar alt ı na sokmamak gere kiyo r­ d u . Bu da gene Tü rkl ük ve Tü rkçe ş u u ru , Türkçen i n her dalda, her kon uda ve öze l l i kle bilim ve tekni k kon u ları nda gel iştiri l mesi, h ı zla işlenmesi ile o l u rd u . Atatürk, dil savaş ı ­ n ı n baş ı ndan beri , bu kon u üzerinde titizli kle d u rdu. 1 932'de bir bildiride, " Batı d i lleri n i n h içbi rinden aşağ ı ol mamak üzere, onlardaki kavramları anlatacak keski n l i ğ i , aç ı kl ı ğ ı haiz Türk bilim d i l i terimleri tespit edilecektir, " d iyor­ d u . Felsefe , matematik, gök bil imleri , yer bili mleri , fizik, ha­ yat b i l i mleri , kimya, ruh bi l i m , sanatlar, spor ve oyunlar, as­ ke rl i k ve teknik konu ları n da d i l çal ı ş maları h ı zland ı . Tü rkçe terimlerin tespitine geçildi. Bu kol ları n baz ı ları nda Atatürk kendisi çal ı ş ı yor, bug ü n , aske rl i kte ols u n , matematikte ol­ sun, kulland ı ğ ı m ı z birçok teri m le ri Türkçenin deri n l i klerin­ den ç ı karı p bize armağan ediyord u . (Prof. Dr. Oktay Sina­ noğ l u , Bir New York Rüyas ı " Bye-Bye" Tü rkçe, Otopsi Ya­ y ı n ları , 2 . Bas ı m , s.48 ve devam ı ) 336

-

86

-

Ankara ' n ı n başkent oluşunun h i kaye s i ç o k i l g i n ç . Bu konudaki nefis araştırması için Bilal N . Şimşir'e hepimiz teşekkür b o rç l uyuz . İ şte yazdıkları : 27 Kas ı m 1 9 1 9 g ü n ü , İ stanbul 'dan gelen Kara Vas ıf Bey de H eyeti Temsil iye toplant ı ları na kat ı l ı r. istanbul'daki d u ru m la i l g i l i uzun uzun bilgi veri r. Mecl isi M i l l i n i n istan­ bul'da toplanmas ı n ı n gerekli old uğunu söyler. Heyeti Tem­ s i l iyen i n de İ stanbul i le haberleşme kolayl ı ğ ı için S ivas'tan bat ıya kayması gerektiğini bel i rt i r: " H eyeti Tems i l iye mese­ la Eskişe h i r'e ya h ut en iyi Ankara'ya giderse haberleşme daha iyi o l u r, daha kolay olur" der. H eyeti Temsiliye n i n , komutanlarla bi rl i kte S ivas'ta yap­ t ı ğ ı toplant ı , 1 6 Kas ı m 1 9 1 9'dan 29 Kas ı m 1 9 1 9 g ü n ü ne ka­ dar s ü rd ü . Bu görüşmeler sonunda kaleme a l ı nan kara rda, Heyeti Te m s i l iyen i n mebuslarla " Eskişe h i r yakı n ı nda" bulu­ şacağ ı söylendi . Ankara'dan söz edilmeden, şöyle dend i : " . . . Sancaklardan b i rer, illerle bağ ı ms ı z sancaklardan i kişer olmak üze re , milletvekilleri aras ı ndan seçilecek kişiler tüz ü ğ ü n sekiz i nc i maddesi gereğince, Heyeti Temsi l iye üyesi olarak Eskişe h i r yakı n ı nda toplanacaklar; burada du­ rum u n aç ı klanması ve Meclisi Mebusandaki yönte m imizin bel i rt i l mesi ile ilgili görüşmeler yapacaklard ı r. B u n u n için Heyeti Temsiliye de oraya g idecektir . . . " M ustafa Kemal Paşa, Heyeti Temsiliye n i n Sivas'tan Ankara'ya doğru yola ç ı kmak üzere bulunduğu bir anda, 1 7 Ara l ı k 1 9 1 9 g ü n ü bir genelge yay ı mlad ı . Heyeti Temsiliye­ ni n g ideceği yeri yine kapalı tuttu . "Heyeti Tems i l iye yak ı n­ da istanbu l'a yakı n bi r yere taş ı nacakt ı r" dedi. K ı sacas ı , Heyeti Temsi l iyen i n Sivas'tan son ra nereye g ideceği sonuna kadar g izli tutuldu . Ankara'ya gideceği 337

söyle nmed i . Ancak Ankara'ya va rd ı ktan so n ra, Heyeti Tem­ s i l iye n i n a rt ı k burada kalacağ ı aç ı kland ı . Mustafa Kemal Paşa, 27 Ara l ı k 1 9 1 9 günü A n kara'ya g e l i r gelmez, Heyeti Tems i l iye ad ı na şu d uyu ruyu yayı mlad ı : " S ivas'tan Kayseri yol uyla A n ka ra'ya gitmek üzere yola çı kan H eyeti Temsil iye , bütün yol boyunca ve Ankara'da, büyük u l usumuzun s ı cak ve içten yu rtseve rl i k göste ri leri içinde bugün bu raya geld i . U l usumuzun göste rd i ğ i b i rl i k ve dayanç (azi m), ü l kemizin geleceğ i n i g üven alt ı na alma ko­ nusu ndaki i nanc ı sars ı l maz b i r biçi mde destekleyecek n ite­ l i ktedi r. Ş i m d i l i k Heyeti Temsi l iye Me rkezi An kara'dad ı r. Sayg ı ­ ları m ı z ı sunarız efend i m . " M ustafa Ke mal Paşa ile b i rl i kte Sams u n 'dan Ankara'ya gelen Heyeti Temsiliye üyesi Mazhar M üfit Kansu, yukarı­ daki aç ı klama konusunda ş u n la rı yazıyor: "Bu telg rafta 'Şimdilik H eyeti Temsil iye Merkezi Anka­ ra'd ı r' diyorduk; halbuki biz çok evve l , yani Sivas'ta , Anka­ ra'ya g itmeyi ve An kara' n ı n daimi merkez olmas ı n ı karar­ laşt ı rm ı şt ı k. Fakat bu keyfiyeti, yan i merkezi h ü kü met ol ma­ sı n ı mah rem (gizli) tutuyord u k , ç ü n kü ilan zama n ı henüz gelmemişti. Malum a, Mustafa Kemal Paşa, zama n ı gelme­ den h içbi.r şeyi n kuvveden fiile gelmes i n i istemezd i . H e r ka­ rarı n b i r zama n ı tatbiki olduğuna kaildi ve bu b i r prensip idi ki , bizce de bu prensibe ta mamen riayet ed i l mişti r. " Demek ki , Mustafa Kemal Paşa, Ankara'ya geçici ola­ rak değ i l , teme l l i gelmiştir. G e l i ş i , o geliş o l muştur. Bir daha An ka ra'yı terk etmemiştir. Bugün de M u stafa Kemal Atatürk An kara toprağ ı nda yatmaktad ı r. Atatürk ile birl i kte An kara'ya gelen Heyeti Temsiliye üyeleri ş u n la rd ı : Eski Bah riye Naz ı rı H üseyin Rauf (O rbay) Bey, eski Vali Mazhar M üfit (Kansu) Bey, eski M utasarrıf Hakkı Behiç (Bayıç) Bey ve eski Vaş i ngton Büyükelç isi Ah338

met R üstem ( B i l i n s ki ) Bey. Yani Ankara'yı o n u rland ı ran He­ yeti T e m s i l iye heyet i , M ustafa Kemal Paşa i le b i rl i kte , topu top u beş kişiyd i . An kara'dan mebus seçilen A h met R ü stem Bey, Sivas'tan b u yana Mustafa Kemal'in yan ı nda b u l u n ­ m u ş ve toplant ı lara da kat ı l m ı ş olmakla b i rl i kte , Heyeti T e m s i l iye üyesi değild i . M ustafa Kemal Paşa, Ankara' n ı n H eyeti Tems i l iye me rkezi yap ı ld ı ğ ı açı kland ı ktan sonra, görüşmek üze re me­ b u s l a r ı da b u raya çağ ı rd ı . 29 Aral ı k 1 9 1 9 g ü n ü şu genel ge­ yi yay ı m lad ı : " 1 - B i r örneğ i n i n M üdafaai H u kuk K u ru l ları na veri l mesi rica o l u n u r. 2 - An kara- Eskişe h i r demiryo l u n u n işlemekte b u l u n ma­ sı d o l ay ı s ıyla, kolayl ı k bak ı m ı ndan, görüşme yeri olara k An­ kara seç i l m işt i r. Bu d u ru ma göre , Heyeti Tems i l iye üyesi olara k seç i l m i ş b u l u nan sayı n mebusları n , ocak ayı n ı n be­ ş i nden başlayarak, An kara'ya gelmeleri n i beklemekteyiz. Yola ç ı k ı ş ları kon usunda Heyeti Tems iliyeye bilgi verme leri rica o l u n u r. 3- H eyeti Te m s i l iyenin her livadan üye kiml i ğ iyle gele­ cek mebuslarla yapacağı görüş meye, öteki say ı n mebus lar­ d a n olab i l d i ğ i nce çok say ı da kiş i n i n de kat ı lması son dere­ ce a rz u edil mekted i r. B u ko nuda gerekenlere b i l d i rimde bu­ l u n u lması rica o l u n u r . " 27 Aral ı k 1 9 1 9 g ü n ü , Ankara tari h i nde b i r dön ü m nok­ tas ı d ı r; Ankara'n ı n başkent o l ma yo l u nda öneml i bir aşama­ d ı r. O g ü n , M ustafa Kemal Paşa başkan l ı ğ ı ndaki Heyeti Te m s i l iye , An kara'ya gelmiş ve burayı karargah yap m ı şt ı r. O n d an sonra An kara' n ı n yazg ı s ı h ı zla değişmiş ve An kara , ad ı m ad ı m Tü rkiye' n i n başkenti ol maya doğ ru y o l a l m ı şt ı r. Y a n i o g ü n An kara' n ı n baş ı na devlet kuşu kon m uştu r! 27 A ral ı k tari h i , "Atatürk' ü n Ankara'ya gelişi" olara k bu­ gün de töre n l e rle an ı l ı r, kutlan ı r. Her yıl 27 A ral ı kta Ata339

tü rk' ü n Di kmen s ı rtları ndan An kara'ya i n işi ve Ankara'da coşkuyla ka rşı lan ı ş ı can land ı rı l maya çal ı ş ı l ı r. Ankara' n ı n Seymenleri g u ru rla geçit töre n i yaparlar. Ankaralı olarak, o g ü n ne kadar sevinsek, övü nsek ye rid ir. Ancak, bu konuda yaz ı l ı p söylenen lere, ta baş ı ndan beri , epeyce d uygusal l ı k karışt ı rı l m ı şt ı r. O ta rihte Ankara n üfus unun 20-25 bin dolay ı nda olduğu unutularak, 27 Ara­ l ı k 1 9 1 9 g ü n l ü telgraflar, An kara'da, Heyeti Temsil iyeyi ve M ustafa Kemal Paşayı "80 b i n i aşan vatanseveri n" ka rşı la­ d ı ğ ı habe ri ni yaym ışlard ı r. Bir dava uğru na böylesine abart­ ma ve idealize etme belki o g ü n için hoş görülebi l i r. Ama ondan son ra yaz ı l ı p çizilen l e rde bu rakam daha da şişiri le­ rek o g ü n Mustafa Kemal Paşayı 1 00 bin, hatta "yüz binler­ ce" kişin i n karş ı lad ı ğ ı yazı labi lmiş ve bu rakam resmi yay ı n ­ lara da geçirilmişti r. O y ı l i ç i n A n kara'da yüz bin kişiden söz etmek, bugünün ölçüleriyle b i r karş ı lama töreni için ve üste­ l i k kış o rtas ı nda, An kara'ya on mi lyon insan topland ı ğ ı n ı ile­ ri s ü rmek kadar şişirmed i r! Ali Fuat Paşa da "Karş ı c ı gelen­ lerin adedini otuz kı rk bine ç ı karanlar olmuştur" der ki, bu bile büyütülmüş b i r rakam gibi görünüyor. Çevre i l l e rden epeyce i nsan toplanm ı ş olsa bile, An kara nüfusu n u n iki ka­ tı na yak ı n bir kalabal ı ğ ı o g ü n kü şartlarda bi raraya geti rmek kolay değildi. Ali Fuat Paşa komutas ı ndaki 20. Kolordunun 1 9 1 9 ya­ zı nda An kara'ya geldiği zamanki tüm mevcudu n u n 3.400 ki­ şi olduğu gözden uzak tutularak, "700 piyade ve 3.000 atl ı ­ dan ol uşan b i r Seymen alayı n ı n " Ankara'da, Mustafa Kemal Paşa'yı ka rşı lamaya ç ı kt ı ğ ı yaz ı l m ı ştı r. Bu da, An kara Sey­ men alay ı n ı n , o zamanki kolord udan daha büyük olduğunu i l e ri s ü rme kadar ölçüsüzlükt ü r. 1 9 1 9 yı l ı nda, bir boru üfle­ mekle, bir tek şeh i rde, üç dört bin silah l ı kişi bayrak alt ı na toplanabi lseyd i , Tü rk Kurtuluş Savaş ı ta 1 922 y ı l ı eyl ü l üne kadar uzar mıyd ı ? 340

Atat ü rk' ü n Ankara'ya geliş i n i anarken bu gibi şişi rmele­ re hiç g e re k yokt u r. Ankara' n ı n da Atatü rk' ü n de bunlara gereks i n i m i yokt u r. Şuras ı b i r gerçektir: O g ü n ü n ölçüleriy­ le, evet o g ü n ü n ölçü leriyle, Ankara, M ustafa Kemal Paşa heyet i n i olağanüstü bir törenle karş ı lamıştı r. O güne kadar Anadolu'da başka h içbi r şeh i r Mustafa Kemal Paşa'ya bu kadar parlak bir karşı lama tö re n i yapma m ı şt ı . Ankara, Si­ vas , Kayseri g i b i öteki şehirlerin heps i n i bast ı rm ı şt ı . A l i Fuat Paşa, bu konuda şöyle d iyo r: " Heyeti Tem s i l iye n i n Ankara'da yerleşmesi için yapt ı ğ ı ­ m ı z haz ı rl ı klar tamamlan ı r tamamlan maz, S ivas'a bir telg raf çekm iş, hare ketlerine i ntizar ettiğimi b i l d i rmişti m. M ustafa Kemal Paşa ve a rkadaşları , 22 Aral ı kta S ivas'tan ayrı larak 27 Aralı kta An ka ra'ya gelmişlerd i . Uğrad ı kları her ye rde bü­ yük tezah ü ratla karş ı lan m ı şlar ve teşyi edil mişlerd i . Fakat Ankara' n ı n gösterd i ğ i h üsnü kabu l heps i n i n üstünde olmuş­ tur. " Atatürk, An kara halkı n ı kend isini " g e rçekten içten ge­ len parlak ve g üven ve rici duyg ularla karş ı lam ı ş" olduğunu bel i rti r. Ken d i sözleriyle , "Beni cidden samimi ve parlak ve emn iyetbahş hiss iyat ile karş ı la m ı ş olan An kara ahaliyi muhteremesi" d e r. Cemal Bardakçı , karş ı lama hazı rl ı kları n ı şöyle anlat ı ­ yo r: "Aral ı k ay ı n ı n i ki nci yarı s ı başları nda b i r g ü n telefonda Hakan ı n (ya n i A n kara Vali Veki l i Yahya Galip Bey'in) sesi g ü rled i : - M ü d ü r, çabu k yan ı ma g e l , diyord u . G ittim. - M ustafa Kemal Paşa, Heyeti Tems i l iye ile b i rl i kte buraya gel meye ve b u ras ı n ı harekatı mill iye n i n me rkezi yap­ maya karar ve rmi ş , ded i . Ay son una doğ ru gelme le ri ihti­ mal i var. O n ları muazzam tezahü rat i le karş ı lamak gerek. Yal n ı z şeh i r hal k ı n ı n bu tö re ne kat ı l mas ı bir mana ifade et34 1

mez. B u radaki İ n g i l izlerle Fran s ı zlara Kuvayi M i l l iyen i n ku ru g ü rültüden i baret olmad ı ğ ı n ı göstermek, bunun için de m ü m kün oldğu kadar çok say ı d a atl ı tedari k etmek icap eder. Bu atl ı ları nereden bu lacağ ı z? G ö n ü l l ü alayları ku­ mandan ı unvan ı n ı takt ı ğ ı m ı z M üftü A ifat Efend i ' n i n g üya ka ra rgah ı olan şu hükümet avl usu ndaki mah ruti çad ı ra g i ­ ren ç ı kan yok. M üftü Efendi o rada sabahtan akşama kadar sinek avl ı yor. İ smi var, cismi yok bu alaydan faydalanama­ yacağ ı z . Düşün üyor, taş ı n ıyor, baş ka bi r tedbir bulamıyo­ ru m . Bu düşünce, bu çares i z l i k benim için bir dert o l d u . Ba­ na gecel e ri uyku uyutmuyor. Sen ne dersin? Nas ı l ede l i m d e bu derde bir deva bulal ı m ? - Efend im ko layı var, ded i m . Kaza kaymakamlarına emi r buyuru n , her b i ri bulab i l d i ğ i atl ı ları peşine taks ı n , b u ra­ ya getirs i n . Her kaza kı rk-e l l i atl ı ç ı karsa bi r süvari f ı rkas ı meydana gel i r. Hakan bu buluşumu pek beğend i . Hemen mektu pçuyu çağ ı rd ı . E m i r verd i . Kazalara tel g raflar yazı ld ı . Fakat gelen cevaplar bizi hayal kı rı kl ı ğ ı na u ğ ratt ı . Kaymakamlardan ba­ zı ları ald ı kları emri tatbi k m ü m k ü n olamayacağ ı ndan dem vu ruyo r, diğer bazı ları da beş-on kişi ile gelebi lecekleri n i b i l d i riyo rlard ı . Hakana ' M ü saade buyu runuz d a ben kazama, Hayma­ na'ya g ideyim' ded i m . M üsaade ett i . Ben de ertesi sabah 've r e l i n i H aymana' d iye rek yola ç ı kt ı m . H aymana'da emekli Karg ı l ı Kara Mustafa v e emekli jandarma su bayı Halit Beylerin de gayret ve h i mmetiyle iki g ü n içi nde yüz atl ı toplamak m ü m kün old u . " Cemal Bardakçı , üçüncü g ü n , toplad ı ğ ı yüz kadar atl ı y­ la H aymana'dan yola ç ı k m ı ş . An kara'ya yirmi kilometre uzakl ı ktaki Gölbaş ı 'na gelm işler. O rada gecelemişler. B i r bozg uncu, atl ı ları n aras ı na g i ri p , " B udalalar, Kaymakam s i ­ z i karş ı lamak i ç i n değ i l , Ankara'da vagonlara doldurup Ay342

d ı n Cephesine sevk etmek için toplad ı " d iye z i h i n leri karı ş­ t ı rm ı ş . Atl ı lar, tedariksiz yola ç ı ktı kları n ı ve ailelerine veda bile etmed i kleri n i i l e ri sürerek evlerine dön meye kalkışmış­ lar. Cemal Bardakç ı , onlara söz d i n letene kadar akla karayı seçmiş. Sonunda g üç bela atl ı ları An kara'ya geti rmeyi ba­ şarm ı ş . Son ras ı n ı şöyle an latıyor: "A rkadaşları Ankara'daki Samanpazarı'ndaki hanlara misafi r ettik. Hat ı rı mda kal d ı ğ ı na göre , Hakkı Behiç Bey' i n rahats ızlanmas ı yüzünden heyet Kayse ri'de üç g ü n mola ve rmek zorunda kal m ı ş . Biz bu üç gün içinde her sabah at­ ları m ı za b i n e rek i kişerl i dizi hal i nde Ankara sokakları nda geçit resm i yap ı yor, bu arada İ ngiliz, Frans ı z mü messilleri­ nin ka rargahları önünden geçmeyi de i h mal etm iyorduk. Bi­ zim bu gezileri m i zden heveslenen Ankara l ı lar da atlanarak bize kat ı l ı yorlard ı . Bu s u retle dizimiz Samanpazarı'ndan H ükü met M eydan ı na ( U l us'a) kadar uza n ı yo rd u . Hakan p e k memnund u . N i hayet ayı n 27'sinde Paşa' n ı n arkadaşları i l e b i rl i kte An kara'yı teşrif buyuracakları kesin olarak anlaş ı ld ı . O gün öğleden sonra D i kmen s ı rtları nda çok kalaba l ı k b i r heyetle misaf i rl e ri mizi karş ı lad ı k. Şeh re geti rdik." Val i Veki l i Yahya Galip Bey i le Kolord u Komutan ı A l i Fuat Paşa, m isafi rleri Gö lbaş ı 'nda karş ı lam ı şlar. O radan Dikmen s ı rtları -o zaman bomboş tarla olan Yenişe h i r- bu­ günkü Radyoevi-Demiryol u istasyon u ve Ulus M eydan ı yo­ l uyla H ü kü m et Konağ ı önüne gel i n m i ş . Ankara l ı lar, bütün bu uzun yol boyunca dizilip gelenleri selamlam ı ş , alkı şla­ m ı şlar. Ankara l ı lar ad ı na bi r karş ı lama ku ru l u gelenlere, "Hoş geld i n iz" demiş. Kurulda şu kimseler varm ı ş : M üdafa­ ai Hukuk üyelerinden Müftü R ifat Efend i , B i n baş ı Fuat, K ı ­ nac ı zade Şaki r, Toygarzade Ah met, Aktarbaş ı zade Ras i m , Ademzade Ah met, Hatip Ah met , Kütü kçüzade A l i , Han ifza­ de Mehmet ve B u l g u rzade Tevfik Beyler. Ankara, seymen343

leri, dervişleri , esnafı , sanatkarı , eşraf ı , halkı , öğrencisi i le o g ü n topl uca Mustafa Kemal'e karş ı c ı ç ı km ı ş . Aral ı k ay ı n ı n 27'si olduğu için hava soğukmuş, ama g ü neşliymiş. M ustafa Kemal Paşa ile b i rl i kte An kara'ya gelen H eyeti Temsiliye üyesi Mazhar M üfit Bey, o g ü n kü izle n i m le ri n i şöyle an latıyor: "Alkı şlar ve t ü rl ü teza h ü rat ve dualar aras ı nda H ü kü­ met M eyda n ı na geldi. Yahya Galip Bey bir n utu k ile 'Hoş geldin iz' dedi ve ha­ riciye memurları ndan Fah rettin Bey heyecan l ı bir n utuk söylemeye başlad ı . Hava güneşli i d i , fakat ku ru b i r soğ u k şiddetle ortal ı ğ ı dond u ruyordu. Mustafa Kemal Paşa, o rada dizilmiş k ı z ta­ lebelerin üşüdüklerini düşünerek, çocukları n g itmeleri n i Vali Beye söyled i . Yahya Galip Bey, 'Yal n ı z çocuklar değ i l , biz de donduk' d iyerek hatibe , 'Bey b i rader, biraz kısa kes titri­ yo ruz' ded i . Hatip Bey de heyecandan zaten n utkun ilerisi ni geti remeyerek kesmeye mecbu r oldu . . . Sonra Hükümet Ko­ nağ ı na g i rdik. Vali odas ı nda bir müddet isti rahatle çaylar içi l d i . ıs ı nd ı k. Kolordu ziyaret ed i l d i . Otomobillere bi nerek bize tahsis edilen, şe h ri n d ı ş ı ndaki Zi raat Mektebine g itti k . " M ustafa Kemal Paşa, karş ı lama töre n i nden ç o k mem­ nun kal m ı ş . "An karal ı lar ben i misli görü lmemiş bir heyecan­ la karş ı lad ı lar . . . " d iye anlat ı rm ı ş . O g ü n An kara'yı nas ı l bul­ d u ğ u n u soran Ali Fuat Paşa'ya da Atatürk; "Cidden fevkalade" demiş, "tebrik ederi m , Ankara haki­ katen m i l l i bir me rkez haline g e l m iş . " An kara' n ı n b i r "merkez" haline gel mesi, İ stanbul H ü kü ­ meti n i rahats ız etm iş. Ali Fuat Paşa, Heyeti Tems i l iye n i n An kara'ya gelmesinden v e b u rada b ü y ü k sevgi gösteri leriy­ le karş ı lan mas ı ndan İ stanbul H ü k ü meti n i n hiç memnun kal­ mad ı ğ ı n ı yazar. " H ü kümet Anka ra' n ı n milli b i r me rkez ol ma­ s ı n ı da h oş karş ı lamam ı şt ı " der. Sonra ş u n ları ekler: " H içbir 344

sebep göste rmeden beni ku mandan l ı ktan kald ı rmak iste­ m işler ve yerime m i l l i hareketle hiçbir m ü nasebeti bulun ma­ yan b i r kumandanla b i r val i tayin etmeye kalkmı şlard ı . Fa­ kat her i ki teşebbüs de akim kal m ı ş , ne val i , ne de kuman­ dan Ankara'ya gelemem işti . " An kara' n ı n me rkez olarak seçilip mebusları n , İ stan­ bul'a g itmeden ö nce bu raya çağ ı rı l maları , İ stanbul'u büsbü­ tün ted i rg i n etmiştir. İ stanbul H ü kümet i , zaten huzursuzdur. Etkisi g itti kçe azal maktad ı r. M ustafa Ke mal Paşa, S ivas'tan i stanbul'a daha yakı n olan Ankara'ya gelmiştir. B u radan İ s­ tanbul'da o l u p b itenleri daha kolay izleyebi lecek, İ stanbul'u daha kolay etkileyebilecekti r. Gelir gel mez An kara'n ı n He­ yeti Te msil iye merkezi olduğ unu duyurmuştur. Heyeti Tem­ s i l iye, Anadolu'da 'de facto' hükü met demekt i r. Ankara , bu f i i l i hükü metin me rkezi olmaktad ı r. Mustafa Kemal şimdiden bu me rkezi n önemini iyice vurg u lamak i stercesine, m i l letve­ killeri n i bu raya çağ ı rı r. 29 Aral ı k 1 9 1 9 g ü n ü bir genelge ya­ yı mlar. M i l letvekil lerine An kara'da randevu veri r. 5 Ocak 1 920 g ü n ü nden başlayarak on larla Ankara'da görüşeceğ i n i duyurur. İ l k bakışta bu çağ rı doğal d ı r. M u stafa Kemal Paşa, Anado l u ve R u me l i M üdafaai Hukuk Derneğinden olan m i l ­ letveki lleri n i çağ ı rı r öncel i kle. Kend isi bu derneği n başkan ı ­ d ı r. An kara da de rneğ i n yeni me rkezi . B i r dernek başkan ı ­ n ı n , dernek merkezi nde, dernek üyeleriyle görüşmes inden doğal ne olabi l i r? M ustafa Kemal Paşa da bu görüşü savu­ n u r. Ama b u sav, İ stanbul'un kuşku ları n ı g idermeye yet­ mez. M i l letve k i l l e ri n i Ankara'ya çağ ı rı rken M ustafa Ke­ mal' i n baş ka amaçlar g üttü ğ ü sezi l m iş g i bid i r. Mustafa Ke­ mal Paşa' n ı n , Meclisi Mebusan ı n Anadol u'da toplanmas ı n ı istemesi v e b u ko nuda uzun uzun d i ren mesi henüz u n utul­ mam ı şt ı r. O l may ı nca, bu defa m i l letveki l l e ri n i , İ stanbul'a g itmeden önce, A nka ra'ya çağ ı rmaktad ı r. Apaç ı k söylen345

mese de, bu çağ rıyla b i r mesaj veri l mekted ir. Behçet Ke­ mal Çağlar' ı n da bir sat ı rla değindiği g i b i , m i l letveki l l e ri n e , " İ stanbul'a g itseniz de er g e ç d ö n ü p dolaş ı p ge leceğ i n i z y e r An kara'd ı r" denmek iste n i r. H atta i stan bul'dan öte M a l ­ ta'ya da s ü rülseler, e n i nde sonunda gelecekleri y e r yine An kara'd ı r. Ç ü n kü bu ndan böyle Ankara b i r me rkezd i r. Ö y­ l eyse " M ebus Efend i ler" , ş i m d iden ayakla rı n ı An kara'ya a l ı şt ı rmal ı d ı rlar. Yal n ı z bu kadar da d e ğ i l d i r. M i l l etveki l l e ri , sadece ayakları a l ı ştı rı l mak için A n ka ra'ya çağ r ı l ıyor değ i l l e rd i r. An kara'da s iyasal gö rüş meler yapı lacakt ı r. M u stafa Kemal Paşa, istanbu l'da toplanacak Meclisi Mebusan içinde b i r Anadolu v e Rumeli M üdafaai H u ku k grubu ol uştu rmay ı ve ayrıca Mecliste izlenecek pol iti kayı ö nceden saptay ı p m i l ­ l etveki l lerine ben i msetmeyi amaç l ı yo rd u . Yan i , Heyeti Te msil iye ile m i l letvekilleri aras ı nda Anka ra'da yapı lacak görüşmelerde, Türkiye ' n i n u l usal politikas ı ol uştu rulacakt ı . N iteki m sonradan Meclisi M e busan ı n kabu l ettiği M i sakı M i l l i i l keleri n i n i l k karalamaları , o görüşmeler s ı ras ı nda, An kara'da kaleme al ı n m ı şt ı r. U l usal politikalar, normal ola­ rak, h ü kü met merkezlerinde, başkentlerde ol uştu ru l u rlar. Mustafa Kemal Paşa, art ı k merkez Ankara'd ı r der. Tü rk u l u s u n u n ve Tü rk yurd u n u n geleceği ile i l g i l i pol itikan ı n bundan böyle istanbul'da d e ğ i l , An kara'da çizi leceğ i n i dos­ ta d üşmana göstermek iste r. İ stanbul H ü kü meti n i n keyf i kaça r. Anadolu'daki u l usal hareketin gelişmesine bakarak, bi r s ü re önce "Cumhu riyet yapacaklar, C u m h u riyet ! " d iye söy­ lenen Ali R ı za Paşa, bu defa An kara'n ı n Heyeti Tems i liye me rkezi ol mas ı üzeri ne, "An kara'yı başkent yapacaklar, başkent ! " diye kayg ı ları n ı dile getirmiş midir, bilinmez. Ama Ali R ı za Paşa H ü kü meti bunu sezmiş ve milletveki lleri n i n An kara'ya çağrı l maları n ı tepkiyle karş ı lam ı ştı r. M i l letvekille346

ri n i Ankara'ya g itmekte n cayd ı rmaya kal k ı ş m ı şt ı r. Atatürk, N utu k'ta yak ı na yakı na bunu anlat ı r. " B i z m i l l etvekil leri n i An kara'ya çağ ı rı rken , o n lar d a b i rtakı m kişilerin b u çağ rıya g e l m e m e l e ri n i ve tasarlanan toplantı n ı n yap ı l mamas ı n ı sağlamak için önlem a l ı yorlar v e g i rişimde b u l u n uyorlarm ı ş " der. M u stafa Kemal Paşa , hemen harekete geçer. Bir yan­ dan m i l letveki l l e ri n e , çağrı s ı n ı yen i ler, öte yandan da İ stan­ bul ile yaz ı ş maya g i rişir. Ankara-İstanbul kavgas ı başlar. Gerçekte, eski ve yen i merkezler aras ı ndaki kavgad ı r b u . 1 920 y ı l ı na bu kavgayla g i ri l i r. 1 Ocak 1 920 g ü n ü , Harb iye Naz ı rı C e mal Paşa, Mustafa Kemal'e şunları teller: " 1 - M eclisi Mebusan ı n b i r an önce toplanması çok ge­ reklid i r. Şu s ı rada ki m i milletveki lleri n i n An kara'ya çağ rı l ma­ ları , Meclisin tez elden açı l mas ı na engel olacakt ı r. 2- B u d u ru m u n ve yap ı lan çağrı n ı n ortaya ç ı kard ı ğ ı kö­ tü yoru m l a r aras ı nda yabancı ları n en çok d i kkati n i çekecek olan, yasama gücünün başka kuvvetleri n etkis i alt ı nda iş gö rme kte olduğu san ı s ı d ı r . . . 3 - Böyle b i r d u ru m ve davra n ı ş karş ı s ı nda Meclis ken­ d i s i nden beklenen hizmetleri yapamayacakt ı r. 4- D a h a önce de yapı ld ı ğ ı gibi, milletvekil leriyle kon u ş­ mak ve i l i şki kurmak üzere geniş yetkil i b i r kişi n i n , delege n itel i ğ iyle i stanbul'a gönderi lmesi, isten i l e n i n sağlanmas ı na yetecekt i r. 5- Çağrı lan m i l l etveki l l e ri n i n Ankara'ya g idişleri n i n geri b ı rakı l ma s ı ve o rada top lanan ları n da hemen İ stanbul'a gel­ meleri için ye niden ve tez elden bild i ri m yap ı l ması beklen­ mekted i r . " B u tel g raf, M ustafa Kemal Paşa'yı adamakı l l ı k ı zd ı rı r. N utu k'ta b u n u n üzeri nde epeyce d u ru r. Sorular sorar: M i l ­ l etveki l l e ri n i s ı k ı şt ı r ı p şaş ı rtmak v e o n u n g i ri ş i m i n i engel le­ meye kalk ı ş mak doğru muyd u ? Müdafaai H u kuk Derneği 347

üyesi olan mil letvekil leri ke ndi önderleriyle görüşerek b i r p rog rama göre iş görmek zorunda değiller miyd i ? i stan ­ bul 'daki baylar o n u n mil letvekilleriyle görüşmesini istemi­ yo rlar, lstanbu l'a g itmes i n i de uyg u n görmüyorlar ve l stan ­ bul'a b i r delege gönde rmesi n i sal ı k veriyorlard ı . . . M ustafa Kemal Paşa, ka rş ı l ı k olarak, Cemal Paşa ara­ c ı l ı ğ ıyla i stanbu l'daki m i lletve ki l l e ri ne ş u n ları söyle r: " . . . Konu, yurd u n ve ulusun varl ı ğ ı i l e ilgilidir . . . Bu ndan dolayı , b i rtakım vatansız ve d insizlerin p ropagandaları bi­ zim için uyu lacak i l ke olamaz. Amaç, u lusun esenliği ve yu rd u n kurtuluşudur. Bir- i ki g ü n l ü ğüne (An kara'ya) buyu r­ man ı z bize pek önemlidir. Buna göre tutulacak yol u n seçil­ mesi yüksek görüşün üze bağ l ı d ı r ... " istanbul'un engellemek istemesine karş ı n birçok m i l let­ ve ki l i Mustafa Kemal'in çağ rı s ı na uyarak Ankara'ya gelmiş­ t i r. Atatürk, " M i l letveki lleri , hepsi bir g ünde ya da çeşitli g ü n l e rde topl uca (An kara'da) b u l unamad ı lar. Tek tek ya da küçük top l u l u klar olarak gelip g ittiler. Bu kişilerin ya da top­ l u l u kları n hepsine ayrı ayrı hemen ayn ı temel noktaları gün­ lerce ve b i rçok kez an latmak zorunda kald ı k" d iyor. M ustafa Kemal Paşa i l e görüşen m i l l etvekil leri , Meclisi Mebusan içi nde bir " M üdafaai Hukuk Cemiyeti G rubu" ku r­ mayı kabul etmiş görü n ü rler. Ama i stanbu l'a gidince başka etkiler altı nda kal ı rlar ve bu ad la b i r Meclis g rubu kurulmaz. Buna karş ı l ı k " Felahı Vatan G ru b u " ku ru l u r ki , Mustafa Ke­ mal ' i n isted iği bu değildir. Heyeti Tems i l iyen i n Sivas'tan taş ı n mas ı n ı i stanbul'daki İ n g i l izler de d i kkatle izlerler. Ancak, Mustafa Kemal' i n , Si­ vas'tan sonra Ankara'ya g ideceğini son ana kadar gizli tut­ mas ı , İ ngiliz ajan ları n ı b i raz uğraşt ı rm ı ş . Heyeti Temsi l iye­ n i n An kara'ya gel işini i stan bul 'daki İ n g i l izler geç de olsa ha­ ber alabilmişler. 9 Ocak 1 920 g ü n l ü bir İ ngiliz istihbarat ra­ poru , "Heyeti Tems i l iyen i n Sivas'tan Eskişehir'e taş ı nd ı ğ ı n ı " 348

yazıyor. An kara'ya değ i l . Rapor, "Kuvayi M i l l iye karargahı S ivas'tan Eskişe h i r'e taş ı nd ı . .. B u yer değ işt i rme, Mustafa Kemal' i n İ zmir çevresindeki Kuvay ı M i l l iye birlikleriyle bağ­ lantı ku rmas ı için yap ı l m ı ş" d iyor. 1 4 Ocak 1 920 g ü n l ü bir baş ka İ n g i l i z ist i h barat rapo­ runda, Heyeti Tems i l iyenin Sivas'tan Eskişe h i r'e değ i l , An­ kara'ya taş ı n m ı ş olduğu bel i rtil iyor. "Bu yer değiştirmenin İ stanbul bas ı n ı nda epeyce i l g i uyand ı rd ı ğ ı ve Heyeti Temsi­ l iye n i n çal ı ş maları n ı n bol bol eleştirildiği" ileri sürülüyor. O tari h l e rde An kara'da gizli İ ngiliz ajan ları b u l u nduğu anlaş ı l ıyor. N utu k'ta metinleri ve ri len Sait Molla' n ı n Rahip Fru'ya yazd ı ğ ı mektuplarda bu ajanları n kod numaraları var. B i rinci mektupta, "An kara'daki adam ı m ı z N . B . D . 285/3" deniyor. Alt ı nc ı mektupta, Ankara'daki aja n ı n numaras ı " N . B . D . 295/3" olarak geçiyor. Belki ikisi de ayn ı kişidi r. İ n­ g i l iz ajan ı , M ustafa Kemal'in Ankara'ya gelişini de rapor edi­ yor. 3 Ocak 1 920 akşam ı , An kara Belediyes i , Heyeti Tem­ siliye onuruna 1 20 kiş i l i k bir akşam yemeği ve rmiş. Davetli­ ler teker teke r M ustafa Kemal Paşa'ya ve öteki Heyeti Tem­ s i l iye üyelerine tan ı şt ı rı l m ı şlar. Yemekte haz ı r bulunan ve M ustafa Kemal Paşa'ya tan ı şt ı rı lan 1 20 kişiden biri , İ n g i l iz­ ler hesab ı na çal ı şan gizli ajanmış. O yemek hakkı nda da İ ngiliz ist i h barat örg ütüne bir rapor ve rmişti r. İ n g i l iz arş ivle­ rinden b u l u p ç ı kard ı ğ ı m ı z bu raporu n İ n g i lizcesi n i daha ön­ ce yayı mlam ı şt ı k. Raporda yazı ld ı ğ ı na göre, beled iye baş kanı yemekte b i r konuşma yaparak An kara'yı onurland ı rd ı kları ve ülkenin k u rtu luşu u ğ ru ndaki çal ı şmaları için M u stafa Kemal Pa­ şa'ya teşekkürleri n i s u n muş. Paşa, kısa kon uşması nda ulu­ sal birl i k ve barı ş kon u ları na değinmiş. Başkaca konuşan ol mam ı ş . Yemekten sonra lise öğrencileri davetlilere bir oyun sahnelemişler. İ n g i l iz ajan ı , "Oyun İ z m i r'de Yunan iş­ galine karş ı bir propaganda idi" d iyor. 349

i stanbul'daki İ ngiliz Yüksek Komiseri Amiral J . de Ro­ beck, " M i l l iyetçi ler, karargahları n ı Sivas 'tan demiryolu üs­ tündeki Ankara'ya taş ı d ı lar ve İ stanbul ile haberleşmeleri n i yo l u na koyd ular . . . Yurt içinde v e y u rt d ı ş ı nda propaganda­ ları n ı art ı rd ı lar" diye rapor ed iyor. İ n g i l i z belgeleri nden anlaş ı l d ı ğ ı na göre Ankara'y ı mer­ kez yapt ı ktan sonra Heyeti Te msiliye n i n etki n l i ğ i ve İ stan­ bul üzerindeki "baskı s ı " g itti kçe a rt m ı şt ı r. Şubat 1 920 başla­ rı nda, İ n g i l i z Yüksek Komise ri , Şeyh ü l islam ı n Mustafa Ke­ mal'den yak ı n maları n ı Lond ra'ya rapor eder. Şeyhül islam, " H ü kümetin durumu pek tats ı z , " demiş. " İ ki değirmen taş ı aras ı nda s ı k ı ş ı p kal m ı ş g i biyiz. Kuvayi M i l l iye liderleri apa­ ç ı k hükü meti ko ntrol ediyorlar . . . Mustafa Kemal ve arkadaş­ ları , parlamentoyu da denet i m alt ı na al ı p yönlendi rmek isti­ yo rlar, t ı pkı İ ttihatç ı ları n yapt ı kları g i b i . .. " Yü ksek Komiser de Robeck, Şeyh ülislam ı n b u söyled ikleri ne kendi görüşü­ n ü de katı yor: " M i l l iyetçiler üzerinde h içbi r etkisi b u l u n ma­ yan h ü kü met, İ stanbul içinde b i le g üvencede değ i l " d iyo r. Bi rkaç gün sonra da " M i l l iyetçi l e r, h ü kümeti tam denetim al­ t ı na aldı lar" d iye ekl iyor. İ ngiliz Yüksek Komiseri , 1 3 Şubat g ü n l ü raporunda da m i l l iyetç i l e ri n Ankara'yı kararg a h yapa rak İ stanbul ile daha s ı k ı haberleştikleri n i bel i rtti kten sonra , " Mecl isi Mebusan ı n çoğ u n l ukla m i l l iyetçilerce ata n m ı ş üyelerden oluştuğ u n u ve Kuvayi M i l l iyenin İ stanbul'daki s iyasal kanad ı na dönüştüğü­ n ü " ileri s ü re rek " M i l l iyetçilerin e r ya da geç müttefiklerle çat ı ş maları kaç ı n ı l maz" d iyo r. Heyeti Te msil iye me rkez i n i n Ankara'ya taş ı n mas ıyla u l usal hareketin etki nliği art ı yor, buna paralel olarak Ankara ad ı s ı k s ı k duyul maya baş l ı yor. Bundan böyle Anka ra, ad ı n ı çok duyu racak ve g itti kçe ü n kazanacakt ı r. (Bilal N . Şimşir, An kara . . . Ankara " B i r Baş kentin Doğuş u " , Bilgi Yayı nevi , s . 1 59 ve devam ı ) 350

-

87

-

ATAT Ü R K ' Ü N GENÇLİGE H İTABESİ Ey T ü rk Gençl i ğ i ! B i ri nci vazife n , T ü rk istiklal i n i , Türk C u m h u riyet i n i , i le­ lebet m u h afaza ve m üdafaa etmektir. Mevcud iyet i n i n ve isti kbal i n i n yegane teme l i bud u r. Bu temel, se n i n en k ı ymetl i hazinend i r. İ sti kbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dah i l i ve harici bed­ hahları n olacakt ı r. B i r g ü n , istiklal ve cu m h u riyeti m üdafaa mecbu riyetine d üşersen, vazifeye at ı l mak içi n , içinde bulu­ nacağ ı n vaziyet i n i m kan ve şeraitini düşün meyeceks i n ! Bu i m kan ve şerait çok nam üsait bir mahiyette tezah ü r edebi l i r. i stiklal ve c u m h u riyetine kastedecek düşmanlar, bütün dün­ yada emsali görü l memiş bir gali biyetin m ü mess i l i olabi l i rler. Cebren ve h i l e i l e aziz vata n ı n bütü n kaleleri zapted i l m iş , b ü t ü n te rsanelerine g i rilmiş, bütün ord u ları dağ ı t ı l m ı ş ve memleketi n her köşes i bilfiil işgal ed i l miş olabi l i r. Bütü n bu şeraitten daha e l i m ve daha vah i m olmak üzere , memleke­ tin dah i l i nde i ktidara sah ip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta h ıyanet içinde bulu nabi l i rler. Hatta bu i ktidar sahipleri, şah­ s i menfaatleri n i müstevlilerin siyasi emel leriyle tevhid ede­ b i l i rler: M i llet fakr ü zaru ret içinde harap ve b itap düşmüş olabi l i r. Ey T ü rk isti kbal i n i n evlad ı ! İşte b u ahval ve şerait içinde dahi vazifen Tü rk istiklal ve c u m h u riyet i n i ku rtarmaktı r. M u htaç olduğun kudret damarları ndaki as i l kanda m evcuttur. G azi M ustafa Kemal

35 1

ATATÜ R K ' Ü N G E NÇLİGE H İTABESİ (Bugü nkü dile çevire n : i smet Zeki Eyüboğ lu) Ey Türk Gençl i ğ i : B i ri nc i görevi n ; Türk bağ ı ms ı z l ı ğ ı n ı , Türk C u m h u riyetin i , sonsuzluğa değ i n koru mak ve savu n­ maktı r. Varl ı ğ ı n ı n ve geleceği n i n b i ricik temeli budur. Bu te­ mel , senin en değerli güven kaynağ ı nd ı r. Gelece kte de, yurt içi nde ve d ı ş ı nda, seni b u kaynaktan yoksun etmek is­ teyen kötücüller bulunacakt ı r. Bir g ü n , bağ ı msızl ı ğ ı n ı ve c u m h u riyetini savu n mak zo runda kal ı rsan ; ödeve atı l mak içi n , içinde bulunacağ ı n d u ru m u n olanakla rı n ı ve koşu lları n ı düşün meyeceks i n ! Bu olanaklar v e koşu l lar çok elverişsi z bir n itelikte görüneb i l i r. Bağ ı ms ı zl ı ğ ı na v e cumhu riyetine kıymak isteyen düşmanlar, bütün dünyada benzeri görül­ memiş bir yengi n i n (galibiyet i n ) temsilcileri olabilirler. Zorla ve aldatma ile sevgili yurd u n , bütün kaleleri a l ı n m ı ş , bütün tersanelerine g i rilmiş, bütün o rd u ları dağ ıt ı l m ı ş ve yurdun her köşesi eylemsel olarak ele geçi rilmiş o labi l i r. Bütün bu koşullardan daha acı ve daha korkunç olmak üzere, y u rd u n içinde, işbaş ı nda bulunanlar aymazl ı k, sapkı n l ı k v e dahası hay ı n l ı k içinde bulunabi l i rler. Dahas ı bu işbaş ı nda b u lunan­ lar, kişisel çı karları n ı , sald ı rganla r ı n siyasal istekleriyle bir­ leştirebilirler. U l us, yoksul l u k ve s ı k ı nt ı içinde ezgi n ve bit­ ki n düşmüş olabi lir. Ey Türk geleceği n i n gençl i ğ i ! İ şte b u ortam ve koşullar içinde bile, görevi n Türk bağ ı ms ı zl ı k ve cumhuriyetini kur­ tarmakt ı r! Bunun için sana gere ken g üç, damarları ndaki soyl u kanda vard ı r!

352

- 88 -

O N U NCU YIL MARŞI

Ç ı kt ı k aç ı k a l ı n l a on y ı lda her savaştan , On y ı lda o n beş m i lyon genç yaratt ı k h e r yaştan , Başta bütün d ünyan ı n sayd ı ğ ı başku mandan , Demir ağ larla ö rd ü k anayu rd u dört baştan . Türküz: C u m h u riyeti n göğsümüz tunç siperi, Tü rke d u rmak yaraşmaz, Türk önde, Tü rk ileri ! B i r h ı zda kötülüğü, geriliği boğarız, Kara nl ı ğ ı n üstüne güneş gibi doğarız , Türküz, bütü n başlardan üstün o l a n başları z, Tarihten önce vard ı k, tarihten sonra varız. Türküz: C u m h u riyetin göğsümüz tunç siperi, Türke d u rmak yaraşmaz, Türk önde, Türk i le ri ! Çizerek kan ı m ızla öz yurd u n haritası n ı , Dindird i k memleketin y ı l lar süre n yas ı n ı , Bütünled i k h e r yönden istiklal kavgas ı n ı , Bütün d ünya öğrendi Tü rklüğü saymas ı n ı ! Türküz: C u m h u riyetin göğsümüz tunç siperi, Tü rke d u rmak yaraşmaz, Türk önde, Tü rk ileri ! Ö rnekt i r milletlere açt ı ğ ı m ı z yen i iz, İ mtiyazsız, s ı n ıfs ız, kaynaşm ı ş bir kitleyiz, Uyd u k gö rüşte bilgi, gidişte ü l küye biz, Ters i n e dönse d ü nya yol u muzdan dönmeyiz. 353

Tü rküz: C u m h u riyeti n göğsümüz tunç siperi, Tü rke durmak ya raşmaz, T ü rk önde, Tü rk ileri ! Söz

Faruk Nafiz ÇAM L I B E L Behçet Kemal ÇAGLAR M üzi k : Cemal Reşit REY

-

89

-

ONUNCU YIL NUTKU 29 Ekim 1 933 T ü rk m i l leti , K u rtuluş Savaş ı ' na başlad ı ğ ı m ı z ı n 1 5' i nci y ı l ı ndayız. Bugün cumhuriyetimizin onuncu y ı l ı n ı dold u rduğu e n büyük bayramd ı r. Kutlu olsu n ! Bu anda, büyük Tü rk m i l leti n i n b i r ferd i olarak, bu kutl u g ü ne kavuşman ı n en deri n sevinci ve heyecan ı içi ndeyim. Yu rttaşları m ! A z zamanda çok ve büyük işler yapt ı k. B u işleri n e n büyüğü , teme l i , Türk kah ramanl ı ğ ı ve yüksek Türk kü lt ü rü olan Tü rkiye Cumhuriyeti'd i r. Bundaki muvaffakiyeti, Türk m i l letin i n ve onun değerl i o rdusunun, b i r ve berabe r olarak, azi mka rane yü rümesine bo rçluyuz. Fakat yapt ı kları m ı z ı as­ la kati göre meyiz. Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak mecbu riyetinde ve azmi ndeyiz. Yurdumuzu dünya­ n ı n en mamur ve en medeni memleketleri seviyesine ç ı ka­ racağ ı z . M i lletimizi en geniş refah , vas ıta ve kaynaklara sa­ h i p kı lacağ ız. M i l l i kültü rümüzü m uass ı r meden iyet seviye­ s i n i n üzerine ç ı karacağ ız. B u n u n içi n , bizce zaman ölçüs ü , geçmiş as ı rları n gevşetici z i h n iyetine göre değ i l , asrı m ı z ı n s ü rat v e hareket mefh umuna göre düşünülmelid i r. Geçmiş 354

zamana n i s petle daha çok çal ı şacağ ı z . Daha az zamanda, daha büyük i ş l e r başaracağ ı z . B u nda da muvaffak olacağ ı ­ m ı za ş ü p h e m yo ktur. Ç ü n kü Türk m i l leti n i n karakte ri yük­ sekt i r. T ü rk m i l leti çal ı ş kand ı r. Ç ü n kü Tü rk m i l l et i , m i l l i b i rl i k v e berabe rlikle g üç l ü kleri ye nmes i n i b i l miştir. V e çünkü T ü rk m i l leti n i n yü rü m e kte olduğu terakki ve meden iyet yo­ l u nda, e l i nd e ve kafas ı nda tuttuğu meşale, müs bet i l i m d i r. Ş u n u da e h e m m iyetl e tebarüz ettirmel iyi m ki , yüksek b i r i n ­ san cemiyeti olan T ü rk m i l leti n i n tari h i b i r vasfı da, g üzel sanatları sevmek ve onda yüksel mekti r. B u n u n içi n d i r ki , m i l leti m i z i n yüksek ka rakte ri n i , yoru l maz çal ı şkan l ı ğ ı n ı , f ıtri zekas ı n ı , i l me bağ l ı l ı ğ ı n ı , güzel sanatlara sevg i s i n i , m i l l i b i r­ l i k d uygus u n u m ütemadiyen ve her türl ü vas ıta ve ted b i rler­ l e bes leyerek i n ki şaf etti rmek m i l l i ü l kü m üzdür. Türk m i l leti­ ne çok yaraşan bu ü l kü , onu, bütün beşe riyete hakiki huzu­ run tem i n i yol u nda, ke ndine düşen medeni vazifeyi yap­ makta m uvaffa k kı lacakt ı r. B ü y ü k T ü rk m i l leti ! O n beş yı ldan be ri , g i riştiğ i m iz işlerle muvaffakiyet va­ at eden çok sözl erimi i şitti n . Bahtiyarı m k i , bu sözle ri m i n hiçbiri nd e , m i l leti m i n hakkı mdaki iti mad ı n ı sa rsacak bir isa­ betsizliğe u ğ ramad ı m . Bugün ayn ı inan ve katiyetle söylü­ yoru m ki , m i l l i ü l küye tam b i r bütü n l ü kle yü rümekte olan T ü rk m i l l eti n i n , b üyük m i l let olduğu n u , bütün medeni ale m , a z zamanda, b i r kere d a h a tan ıyacakt ı r. As la ş ü p h e m yok­ t u r ki, T ü rkl ü ğ ü n u n utul muş büyük meden i vasf ı ve büyük medeni kaa b i l iyeti, bu ndan sonraki i n kişaf ı ile, ati n i n yük­ sek meden iyet ufku nda, yen i b i r g ü neş g i b i doğacakt ı r. T ü rk m i llet i ! Ebed iyete akı p g i d e n her on senede, bu büyük m i l let bayram ı n ı , daha büyük şereflerle, daha büyük saadetlerle , h u z u r ve refah içinde kutlaman ı gönü lden d i le ri m . N e mutlu T ü rküm d iyene! 355

- 90 -

12

Mustafa Kemal'in m i l letin i yoksun bırakmasından gün evvel ordusuna son seslenişi :

29 Ekim 1 938 Cumhu riyet Bayramı nda Atatü rk hastay­ d ı . Tüm arzu ve kararı na rağ men doktorları Dol mabah­ çe'deki hasta yatağı ndan Ankara'ya dönerek, eseri olan yü­ ce bayramı kurduğu Başşeh i rl i lerle beraber kutlamas ı na izin vermemişlerd i . İ kinci komayı da atlatmış ve sağ l ı ğ ı üze­ rinde her gün bildiriler yay ı m lanıyord u . Büyük bayram i l k defa O'nsuz hipodromda kutlan ı yord u . Nede n , niçin b i l i n ­ m e z kat ı lamad ı ğ ı eseri n i n b u y ı ldön ü m ü nde ordusuna s o n seslenişini aşağ ı daki metinle hazı rlad ı . Ad ı na, Başbakan Celal Bayar' ı n okuduğu metin şudur: "Zaferleri ve mazisi insan l ı k tarih i ile başlayan, her za­ man zaferle be rabe r medeniyet n u rları n ı taşıyan kah raman T ü rk ordusu ! Memleketini en buhran l ı ve zor anlarda zulümden, fe­ laket, s ı k ı ntı ve düşman i sti las ı ndan nas ı l korumuş ve kur­ tarm ış isen , Cumhuriyetin bugünkü i lerleme devrinde de askerlik tekniğinin bütün modern silah ve vas ıtaları ile do­ nat ı l m ı ş olduğun halde vazifen i ayn ı bağ l ı l ı kla yapacağ ı na h iç şüphem yoktur. Bugün Cumhuriyetin on beşi nci yı l ı n ı , aras ı z artan bü­ yük b i r refah ve kud ret içi nd e kutlayan büyük Türk milleti n i n h uz u ru nda kah raman ord u , sana kalbi şü kranları m ı beyan ve ifade ederken büyük u l usumuzun iftihar h islerine de ter­ cü man ol uyoru m . Türk vatan ı n ı n v e Türklük camias ı n ı n şan v e şeref i n i , iç v e d ı ş h e r t ü r l ü tehl i ke le re karş ı ko rumaktan ibaret o lan vazifen i her an ye ri ne geti rmeye haz ı r ve amade olduğuna benim ve büyük u l usumuzun tam b i r inanç ve itimad ı m ı z 356

vard ı r. B ü y ü k u l u s u muzun ord uya bahşettiği e n son sistem fabrikalar ve silahlar i l e bir kat daha kuvvetlenere k büyük bir feragati nefs ve istihkarı hayat ile her türl ü vazifeyi yap­ maya hazı rlan m ı ş olduğunuza e m i n i m . Bu kanaatle kara , deniz, _h ava o rd u ları m ı z ı n kah raman v e tecrübe l i kom utan­ _ ları n ı selamlar ve takd i rleri m i bütün u l u s ö n ü nde beyan ' ederi m . C u m h u riyet Bayra m ı n ı n on beşinci y ı ldönümü hakk ı ­ n ı zda kutlu olsu n . (Atatürk' ü n Söylev ve Demeçleri , c . 2 , s . 282)

-

91

-

Bir "Cum huriyet Kad ını" Atatürk'ün Onuncu Yıl Nut­ k u ' nu d inle rke nki izlen imlerini şöyle anlatıyo r : 1 93 1 -32 ders yı l ı nda, Beyazıt'taki tarihsel Darü lfünun binas ı nda ö ğ renci olarak bulunuyord u m . B i r g ü n öğleye doğru dersten ç ı kt ı ğ ı m ı zda, Atatü rk' ü n b i n am ı zda bulundu­ ğunu, h u ku k fakü ltesinin derslerine g i ri p ç ı kt ı ğ ı n ı ve g itmek üzere old u ğ u n u öğrendi k . S ı n ı f arkadaş ı m R u hsar Samih'le b i rl i kte onu u ğ u rlamak için kapı g i rişinde s ı ralan m ı ş olan hoca ve yönetic i l e ri n aras ı na karışt ı k. Kalabal ı k artt ı ; kal­ bim, fı rlayacak gibi çarp ı yord u . Biz s ı kı ş ı p kal m ı ştı k, ama o , b i z i m titreyen ellerimizi de s ı ktı . M utl u l u ktan şaşk ı n a dön­ müştük. Kara r verdiğimiz halde yüzüne;" gözlerine bakama­ m ı ştık. Bu eşsiz deha m ücevheri , göz kamaştı ran ı ş ı ltı lar saçıyord u . İ b ra h i m Aleattin'in dediği gibi, m ütekasif (yoğun) b i r alevd i . N e var ki , elleri u n utulacak gibi deği ld i . Cephe­ den cepheye koşan, vatan ı ku rtarmak için d i d i nen bir aske­ ri n elleri miydi b u n lar? Yok. B i r m i lleti d i ri lte n , devletimizi kuran, d ünyayı şaşı rtan eserleri yaratan sanatçı eller! 357

29 E k i m 1 933: C u m h u riyetin o n u ncu y ı ldönümü tö ren­ leri n i görmek üzere An kara'day ı m . Ü n l ü marş ı n yaratt ı ğ ı coşku ve mutl u l u k h e r yan ı doldu ruyo r. H ipod romu çevrele­ ye n t ribünler t ı kl ı m t ı kl ı m . Atat ü rk ünlü N utuk'una başl ıyor. O s ı cak, inand ı rı c ı ve kudretli sesi h iç u n utamad ı m : " M i l leti ­ m i z i çağdaş uygarl ı k düzey i n i n üstüne ç ı ka racağ ı z ! " Sevi nç gözyaşları çoğal ıyor. Otomob i l i n içinde yan ı nda Fevzi Çak­ mak, tri b ü n lerin önü nden g eçiyor. G e l m i ş geçmiş tüm des­ tan kah ramanları n ı n en güzel i , en görke m l isi ; her zaman ki gibi o ı ş ı lt ı l ı hale i le donan m ı ş ; d i nç ve sağ l ı kl ı görü n üyo r. Ki m derd i ki onu beş yı l son ra kaybedeceğiz. Meydan daha d ü n çağ lay ı p i n lerd i sesinden / Meydan­ da kalan ru h u m o n u n aks i n e dal d ı / Düşmüş g i b i b i r levha geniş çe rçeves inden / Ayrı ld ı ğ ı gün yeryüzü karş ı mda bo­ şald ı . O n u n 'fani varl ı ğ ı n ı ' yiti rd i k , ama yal n ı z bizi m değ i l , d ü nyan ı n kurtuluş v e uygarl ı k sembo l ü olarak varl ı ğ ı n ı son­ suza dek s ü rd ü recekti r. (Ayşe İ l han, M i n net ve Şükran Sa­ na! C u m h u riyet gazetesi , 9 Kas ı m 200 1 )

-

92

-

1 9 3 3 y ı l ı nda H itler Almanya'sından ayrılınca Türki­ ye'ye d avet edile n , 1 9 5 2 yılına kad ar İ stanbul ve Ankara H u ku k Fa kültelerinde dersler vere n , Almanya'ya dön ünce H ü r Berlin Ü n iversitesi'nde , e m e kl i olduğu 1 N isan 1 9 6 7 tarihine kad a r iki dönem Re ktörlük yapan Prof . Dr . Ernest H . H irsch , Cumhu riyet imizin " i l k" ve " i kinci on y ı l ı " n ı şöy­ le değe rle ndiriyo r : Tü rkiye C u m h u riyeti'nde geçi rm iş olduğum y ı l lara ait a n ı ları m ı , "Atatürk' ü n Ü l kesinde" baş l ı ğ ı altı nda toplad ı m . 358

B u sözlerl e , Tü rkiye'de herhang i b i r zaman d i l i m i nde değ i l d e , T ü rk tari h i n i n özel b i r döneminde, bu yüzy ı l ı n 1 920' 1 i y ı l­ ları başları nda Osma n l ı İ mparato rl uğu'nun y ı k ı lması ve 29 E k i m 1 923'te Tü rkiye C u m h u riyeti ' n i n i l a n ı i le b i rl i kte başla­ yan ve 1 950' 1ere kadar süren dönemi nde yaşad ı ğ ı m ı bel i rt­ m e k i stiyo ru m . B u dönemin s iyasi yön ü , Tü rkçede " Kema­ l i z m " dey i m i ile n itele n i r. " Kemalizm" deyi m i , 1 934 y ı l ı n ı n s o n u nda, özel kan u n l a Atatürk soyad ı n ı ala n , b i r önceki on y ı l i ç i nde de Gazi M ustafa Kemal Paşa ad ı yla, Türk i n k ı la­ b ı n ı n itici ve biçimlend i rici gücü olarak tari he ad ı n ı yazd ı r­ m ı ş olan o i nsan ı n ad ı ndan türetilmişti r. " Kemalizm " , baş­ lang ı çta bel l i b i r rej i m i ifade etmekten ço k b i r siyasi hareke­ ti ifade için kullan ı l ı yo rd u . 1 930' 1arı n baş ı nda, i stanbul 'daki ilk hocal ı k y ı lları mda henüz bir ideoloj i söz konusu değ i l d i . H e r şey h e n ü z b i r akış v e hareket halindeyd i , önceden ha­ z ı rl an m ı ş fikir ya da teo ri ve bun lara göre b i r uyg u lama he­ n ü z yoktu. Fakat hedefi Kemal Paşa büyük bir aç ı kl ı kla göstermişti . Türk topl umunu Bat ı Avrupa' n ı n muas ı r mede­ n iyetl e ri n i n seviyesi n e yükseltmek ve Tü rk devletini İslam d i n i n i n z i n c i rlerinden ve bağları ndan kurtarmak. B u hedefe u l aşmak için yurt d ı ş ı ndan , amaca uyg u n görülen biçi mler, kurum ve kanu n lar al ı n ı yo r; bu medeniyeti ve bu devlet viçi­ m i n i hangi kategoriye sokmak gerektiği sorusuna da " B iz bize benzeriz" slogan ıyla cevap veri l iyord u . C u m h u riyetin O n u ncu y ı l ı n ı kutlama töre n i nde bu slogan ı n yaz ı l ı olduğu bez afişler görd ü m . Ayn ı eklektisizmi ; Bas ı n Yayı n Genel M üd ü rl ü ğ ü taraf ı ndan , yıl beli rti l meden bas ı l m ı ş , ama muh­ temelen 1 937 tari h l i " Resimlerle Tü rkiye" baş l ı kl ı eserin ön­ sözünden aşağ ı ya aktard ı ğ ı m şu cümlelerde d e aç ı kça gör­ mek m ü mkündür: " ' Kemal izm', Tü rkiye C u m hu ı;iyeti'nin ide­ oloj i k inanc ı d ı r. Bu i nanc ı n dü nyevi işleri kavrayı ş ı "Avrupa l ı ­ d ı r, a m a temeli Tü rk'tür. Kemal izm, b i r yandan Türk m i l leti­ n i n ta ri h i nde bir yeniden doğuş, öte yandan da kü ltü r tari h i 359

n i n çağ ı m ı z ve zaman ı m ı z ı n şartları aç ı s ı ndan bir eleştirisi­ dir. Kemal izm yen i doğmuş b i r ü l ke n i n taptaze bir inancı ve taze b i r hayati görev olduğ undan, Avrupa' n ı n hala b i r çözü­ me kavuşmam ı ş olan tart ı ş ma l ı sanayi soru nları na baka­ rak, kendine göre b i r te rcih yap m ı ş ve onu derhal gerçekle­ ti rmeye geçmiştir. " Devlet Bas ı n Yay ı n Genel M üd ü rlüğü taraf ı ndan i ki ay­ da bi r F ransı zca ve bazen de İ n g i li zce olarak yayı mlanan , hariku lade güzel bas ı ml ı , amacı özellikle yu rt d ı ş ı nda Tü rki­ ye C u m h u riyeti gerçeğini yazı ve resimlerle tan ıtmak olan bu derg i , gayet mant ı ki olarak, "La T u rquie Kemaliste" ad ı ­ n ı taş ıyord u . Derg i n i n 1 934 i l e 1 948 y ı lları aras ı nda yay ı m ­ lan m ı ş olan 5 0 nüshas ı , hemen h e m e n eksi ksiz olarak, e l i mde mevcut. B u nüshalar, genel s iyasi başyazı ları n yan ı ­ s ı ra Kemalist Tü rkiye'de kü ltür hakkı nda, sosyal v e ekono­ mik olaylar ve gelişmeler hakkı nda bilgi veren bol resimli makaleler, sanat tarih i ve kültür tarih i kon uları nda yaz ı lar içermektedi r. Bu dergi n üshaları , bir yandan Cumhu riyetin ilan ı ndan bu yana yukarı da ifade ed ilen hedef doğ rultusunda kazan ı ­ lan başarı ları gözler önüne sererken, öte yandan d a çağ­ daş Tü rkiye ' n i n , üzerinde ye r ald ı ğ ı topraklarda i nsanl ı k ta­ ri h i boyunca ye rleşmiş kültü rlerle medeniyetlerin çeşitl iliğini ve zenginliğini anlatmaktalar. B u gelenek ı ş ı ğ ı nda Kemal ist Tü rkiye'ye gelecek için özel bir misyon yüklenmekte , B u r­ han Belge'nin, derginin 1 937 Ağustos tari h l i 20'nci say ı s ı n ­ da ç ı kan başyaz ı s ı nda belirtildiği gibi " b u misyon Anado­ lu'yu yeniden kültür ve meden iyet kalesi yapmaktan ibaret­ ti r" (Cette mission consiste a refai re de l'Anatolie le bastion de la culture et de la civil isation). Kemalist Tü rkiye'nin yu rt d ı ş ı nda propagandas ı n ı yap­ ma yol u nda i l k deneme, san ı rı m 1 934-35 y ı lbaş ı nda yay ı m ­ lanan, " Dix a n s de Republique" adl ı eserdir. B u eserde, Ke360

malist Hareketin temel dayanağ ı olan Cumhu riyet Halk Par­ tisi ' n i n faaliyetl e ri ve çeşitli kamu yönetim alanları hakkı nda bilgiler yer almaktad ı r. Derg i n i n 1 935 N isan ı nda ç ı kan 6 . say ı s ı ndaki başyazı s ı nda i s e , yabancı ü l kelerin şu a l t ı nok­ tayı kavramas ı g e rektiği vurg u lan ı r: 1 . Kemali st Tü rkiye, gözleri n i i le riye, geleceğe çevi r­ miş, özgü r b i r ü l kedi r. 2. Atatü rk, halkı taraf ı ndan en çok sevi l e n , savaş son­ ras ı önderlerden b i ri d i r ve bu niteliğiyle, tari h i rol ü en sağ­ lam temellere dayanan bir önderd i r. 3. Tü rkiye C u m h u riyeti'n i n hedefi, teokratik b i r devlet ol maktan ç ı karak, b u n u n çok ilerisinde b i r d emokrasi ol­ makt ı r, dolay ı s ı yl a T ü rk devri m i , mevcut çağdaş tüm büyük hareketlerin içe risinde en ileri olan ı d ı r. 4. Kurtuluş Savaş ı d ı ş ı nda, Tü rk devri m i , acı s ı z ve kan dökü l meksizin başlat ı l m ı ştı r ve eseri n i , bugüne kadar, me­ deniyet çerçeves i dah i l i nde s ü rd ü rmüştü r. 5 . Tü rk devletç i l i ğ i (etatizm) , hem sosyal açı dan hem de ekonomik aç ı dan ayn ı derecede o rij i nal bir harekettir. Doktri n l e rden öğ re n i l miş, ama doktriner davra n ı şa saplan ı p kal ı n ma m ı şt ı r. 6. Tü rk devrim i sayesinde varı lan laikl i k noktası ve ka­ d ı n ları n emansipasyonu (kad ı n-erkek eşitl i ğ i) noktas ı , pek çok i l e ri toplumlar için bile hala, şu ya da bu ölçüde, uzak hedeflerd i r. Bu say ı lan noktalar, yurt d ı ş ı nda d i kkate al ı n m ı ş olsun olmas ı n , Tü rk ö ğ rencilere Türk Hukuk ders i n i b i l i msel ola­ rak okutmak ve öğ retmekle yükümlü bir yabancı için , faali­ yetinde yol gösterici n itel i k taş ıyorlard ı . Ç ü n kü , ü n iversite reformuna uyg u n tutu m, ancak bu olab i l i rd i . Yakı ndan ba­ kacak o l u rsan ı z , ü n i vers ite reformu asl ı nda b i r reform da deği ldi . Daha çok, Kemalist Tü rkiye' n i n kendisinden bekle­ diği ve talep ettiği ödevleri yerine getirece k d u rumda olma36 1

yan b i r yüksekokul kapatı l m ı ş ve ye rine yen i baştan b i r ü n i ­ ve rs ite , İ stanbul Ü niversitesi ku rulmuştu. Başka b i r deyişle: İ mzalad ı ğ ı m sözleşmen i n temel i nde -en azı ndan beni m gö­ rüş ü me göre- b i l imsel görüşlerimde tamamiyle özg ü r ol­ makla b i rl i kte, Cumhuriyetin i l an ı n ı n ilk on yı l ı içinde yap ı ­ lanlara sayg ı duymam yatmaktayd ı . Ama Tü rkiye'nin o ta­ ri hte aşağ ı yukarı 1 6 mi lyon kadar olan n üfusunun gelenek­ sel hayat şartları , alışkan l ı kları , adet ve görenekleri , tasav­ vu rları ve kurumları açı s ı ndan bu dönüm noktas ı n ı n ne ka­ dar deri n b i r m üdahale olduğunu biz yabanc ı profesörler­ den han g i m i z sezebi l iyord u k acaba? O tari hte % 80' i bu lan oku mas ı z-yazmas ı z nüfus un hangi oranda somut olarak bu olgu larla, kan un larla, postülalarl a haş ı r neşi r olduğunu; b u n ları hangi oranda benimsed i ğ i n i hangimiz kestirebil iyor­ d u k? Ç ü n kü geleneksel sosyal yap ıya yönelen müdahale­ nin deri n l i ğ i n i kavrayabi l mek ve değerlendirebil mek içi n , ev­ vel e m i rde bu yap ıyı tan ı ma k laz ı m geliyo rdu. B i ri nci D ü nya Savaş ı 'n ı n düşman devletleriyle Lozan Barı ş Antlaşma­ s ı ' n ı n yap ı l ması ve 1 923 sonbaharı nda Cumhu riyetin i lan ı , öyle olgu lara yol açm ı ştı ki , b u olg uları n doğ u rduğu son uç­ ları n kapsam ve ağ ı rl ı ğ ı bu s iyas i olgularla dolays ız temas içinde b u l u nan pol itikac ı ları n sezme gücünü bile aşm ı şt ı . T ü m okul ve eğitim siste m i n i n 1 924'te devletleşt i ri l mes i , devletin bu öneml i sektö rü n ü o g ü ne kadar egeme n l i ğ i al­ t ı nda tutan İslam d i n adamları ndan ku rtarmak için gerekli haz ı rl ı ğ ı ol uştu rd u . Ancak sonucun al ı n ması için hal k ı n iş­ b i r l i ğ i gerekiyord u . 1 925 y ı l ı nda tekkeleri n , zaviyeleri n ka­ patı l mas ı , tari katları n yasaklan mas ı devrimci bir önlemd i . Yüzy ı l lard ı r varl ı kları n ı s ü rd ü re n v e halkı n nezdinde d i n l e s ı k ı bağ ları o l a n bu kurumlar, b i rdenbire süpürü l ü p at ı l m ı ş , ye rle ri nde doğan boş l u k kapat ı l ma m ı şt ı . İ çimizden hang i ­ m i z , hal k ı n o güne kadar ku llana geld i ğ i b i n y ı ldan da daha eski takvim hesab ı yeri ne, 1 . 1 . 1 926 tari h i nde H ı ristiyan tak362

v i m i n i n ve u l uslara ras ı saat hesab ı n ı n geçiri l mesinin zorl u k­ ları n ı ve b u n a karş ı tepkileri değerlend i recek d u ru mdayd ı k? Biz yaban c ı lardan hang imiz, Anadolu köylüsüyle eğitim görmüş T ü rk aras ı ndaki derin uçuru m u n b i l i nci ndeyd i k ki? H an g i m i z , b u eğitim görmüş kişilerin ol uştu rd u ğ u tabakan ı n top lam n üfusa o ranla n e denli i nce kald ı ğ ı n ı bilebi l i rd i k? H a n g i m i z T ü rkiye Büyük M i l let Mecl isi denen parlamento­ n u n terki b i n i ve gerçek gücünü yakı ndan tan ı yorduk? 1 926'da ve b u n u izleyen y ı l larda yabancı kan u n ları n Tü rk­ çeye tercü mesi ve T ü rk kan u n ları olarak i l an ı , Türk halkı n ı n -b üyük ölçüde oku ma-yazma bilmeyen l e rden oluşmas ı na rağ men- g ü n l ü k h ayat ı nda bundan böyle al ı ş ı l m ı ş İ slam h u ku k u n a (şe riat) göre değ i l de, bu yepye n i , bambaşka ka­ n u n h ü k ü m leri ne göre hareket edeceğ i beklentisi n i de bera­ be ri nde geti riyord u . Arap rakam ları v e harfleri ye ri n e uluslara ras ı rakamla­ rı n ve Lat i n alfabesi teme l i nde gel işt i ri l m i ş olan bir Türk al­ fabes i n i n konması yol unda 1 928'de ç ı karı lan kanun ları n p rati kte uyg ulanmas ı , ancak zaman içinde aşamal ı biçi mde m ü m k ü n o l m u ştu ve 1 933'e gelindiğinde de hala tamamlan­ m ı ş değ i l d i . Ç ü n kü m i lyonlarca insan ı n o güne kada r uygu­ laya g e l d i kleri ve al ı ş ı k old u kları hayat tarz ı ile tasavvurları , bugünden yarı na, s ı rf kan u n ç ı kararak o rtadan kald ı rı lamaz ve değ işti rilemezd i . Bunun i ç i n , her ferd i n b i l i ncinde derin le­ mesine bir değ i ş i k l i k olması gerektiği kadar, g ü n l ü k hayat ı n doğ u rd u ğ u talepleri karş ı lamak v e güçl ü kleri n üstes inden gelmek için de p ratik b i r yen iden eğiti m zoru n l uyd u . Oku­ ma-yazm a b i l meyenleri n oran ı yüksek bile olsa, Arapça ya­ z ı n ı n ye ri n e T ü rk alfabes i n i n geç i ri l mes i , bu yaz ıyı öğ ren­ mek ve p rati kte de kullanmak zoru n l u ğ u , Arapçayı bu ndan böyle topl u m hayat ı nda -örneğin kitap bas ı m ı nda, gazete­ lerd e , res m i yaz ı ş malarda, ticari yazı şmalarda, m u h asebe­ de- ku l la n man ı n yasaklanmas ı , d ı şarıdan gelen bir yaban363

c ı n ı n akl ı n ı n alamayacağ ı kadar büyük zorl uklarla dolu b i r değişiklik, yeniden uyum demekti .

Kemalist Türkiye'nin Benim Tanığı Olduğum İkinci On Yılı İ stanb u l Ü n iversites i'nde profesörl ü k görevime 1 933 y ı ­ l ı n ı n sonuna doğ ru başlad ı ğ ı m g ü nden itibaren, Ke malist Türkiye'n i n yukarıda anlatt ı ğ ı m yönde değişimini s ü rd ü ren say ı s ı z olay ve reformu n dolays ı z görg ü tan ı ğ ı old u m . Bu gelişmeyi , kendim doğrudan doğ ruya ya da dolayl ı olarak i l ­ g i l i gözlemci d u ru m u nda b u l u nd u ğ u m v e söz kon usu olay­ larla süreçleri , daha önceki böl ü m lerde anahatlarıyla çizme­ ye çal ı şt ı ğ ı m tabloyu tamamlamaya elverişl i oldukları nis­ bette anlatmaya çal ı şacağ ı m . Kişisel i lişkile rde başlang ı çta, peşpeşe tan ı şt ı ğ ı m kişi­ lerin isimleri ve h itap biçimleri bana çok zor geld i . İ şin zorl u ­ ğ u , Türk tan ı d ı kları mdan çoğ u n u n soyad ı n ı n ol mamas ı , sa­ dece küçük ad ı n ı n ol mas ı ve isim sahibinin sosyal kon u m u ­ na göre değişen h itab ı n d a , bu küçük ad ı n arkas ı ndan söy­ len mesiyd i . Bana " Monsieur H i rsch" ya da "Monsieur le P rofesseu r" diye h itap ed ildiği halde, ben i m Türk meslek­ taşları mdan birine böyle hitap etmem, kibarca gülümseme­ lere yol açard ı , olsa olsa. Teokratik s ı n ıf devletinin kal ı nt ı la­ rıyla Avrupa' n ı n eşitli k doktrin i a ras ı nda köp rü kurmak m ü m kü n değildi; eğer Türk toplu m u çağdaş Batı Avrupa meden iyetinin seviyesine ç ı karı l mak isteniyorsa, bu kal ı nt ı ­ ları n süpürü lüp atı lmas ı gerekiyord u . N itekim bu amaçla 2 Temmuz 1 934'te Soyad ı Kanu n u ve 26 Kas ı m 1 934'te de u nvanları n kald ı rı lmas ı na ilişkin kanu n ç ı karı l m ı şt ı r. Soyad ı Kanunu'na göre her Türk, küçük ad ı n ı n yan ı s ı ­ ra b i r de soyad ı almak v e topl u m i l işkilerinde b u n u , küç ü k 364

ad soyad ı n ı n önü nde gelecek biçi mde kullanmakla yükümlü k ı l ı n m ı şt ı . Kuşkusuz, bu kanun ç ı kmada n ö nce de, tek tük soyad ları , daha doğrusu , öze l l i kle Osma n l ı İ mparato rluğu tari h i nde yüzlerce y ı l özel bir s iyasi rol oyna m ı ş ailelerin mensupları n ı n an ı ld ı ğ ı aile adları yok değ i l d i . Ama nüfusun büyük böl ü m ü , küçük ad ıyla b i rbirini çağ ı rıyord u ; 1 9. yüzy ı l içinde, öze l l i kle ş e h i r burj uvazisi nde, bu küçük ad ı n arkas ı ­ na baban ı n küçük a d ı ya da başka b i r lakap ekle n i r olmuş­ tu. B ütün n üfus kayıtları , verg i kayıtları , ad res ve telefon fi h ristleri , kütüphane katalogları ve kişi ismi içeren başka l iste ler, alfabetik olarak küçük ada göre düzenlenmişti. Baş­ ta küçük ad an ı l ı r, bunun arkas ı ndan baba n ı n küçük ad ı ya da varsa; lakap, nam- ı müstear ya da aile ad ı g e l i rd i . B u e s k i siste m i n y e n i kan u n u n öngörd ü ğ ü biçimde de­ ğ işti rilmes i n i n güçlükleri n i ve halk buna a l ı ş ı ncaya kadar ne kada r çok zaman geçmesi gerektiğ i n i , b u rada sadece zi kre­ d i p geçeceğ i m . Ben bile, Tü rkiye'ye gelişimle Soyad ı Kan u­ n u ' n u n ç ı kmas ı aras ı nda geçen kısac ı k s ü re içinde eski sis­ teme öyles i n e a l ı ş m ı şt ı m ki, bugün dahi , o dönemin kişile­ rinden söz edildiğinde, m utlaka küçük adları n ı sorarı m , çünkü son radan ald ı kları soyad ı bana hiçbi r şey söylemez. Kan u n sadece genel olarak soyad ı al ı n ması n ı değ i l , ayn ı zamanda hala soyad ı almamış kimsele rin kendilerine b i r soya d ı seçmeleri n i v e b u n u bel l i bir s ü re içinde n üfus dai re­ s i ne b i ld i rmeleri n i öngörüyord u . " H itap" meseles i n i de 2 6 Kas ı m 1 934 tari h l i b i r kan u n düzenlemişti. Kan u n u n gerekçesinde, Türk demokrasisinin halkı n çeşitl i tabaka ve s ı n ıfları aras ı nda ayrı m gözetilmesi­ ne izin vermedi ğ i , bu ayrı m ı n ne kanunda, ne p ratik hayat­ ta, ne de teşrifat, u nvan ve lakaplarda m ü mkün olabileceği be l i rt i l iyo rd u . Kan u n yap ı c ı , Batı ülkelerinde adet olan ve hem küçük ad ı n , hem de soyad ı n ı n önüne konan h itapları taklit ederek, gayrı resm i ilişkilerde erkeklere " Bay", kad ı n 365

lara da " Bayan" şeklinde h itap edil mesine izin ve rm i şti. Bu­ na gerekçe olarak, bu deyi mlerin öz Tü rkçe olması ve h itap ed ilen kişiye herhang i bir i mtiyazl ı kon u m tan ı mamas ı gös­ teri l iyo rd u . B u ka nuna, sadece belge ve hizmet içi evrak g i ­ bi resmi yaz ışmalarda uyu l m uştur. H a l k ı n g ü n l ü k i l işkilerin­ de, ilk başta, hiçbi r şey değ işmemişti r. " H e rr" ka rş ı l ı ğ ı nda kullan ı lan ağa, efend i , bey (daima ad ı n arkas ı ndan söyle­ n i r) gibi h itap biçimleri , o g ü nden sonra da, ad sah i b i n i n sosyal ko numuna uygun olarak kullan ı lagelmiş; Bay h itabı ise, ancak biris iyle dalga geçmek için söylenmiştir. Bana i l k kez , Türk vatandaşl ı ğ ı na kabu l ed i l memden son ra, 1 943 y ı ­ l ı nda Bay H i rsch diye h itap ettiler. O tari he kadar -ve o ta­ ri hten son ra da- be nimle Tü rkçe b i l e kon uşsalar hep Mon­ sieur H i rsch d iye h itap etmişlerd i r. Yukarıda da değ i ndiğim g i b i 1 Ocak 1 926'da H ı ristiyan takvi m i ve uluslararas ı saat i n ku l lan ı m ı geti rilmiş, ama tatil ve bayram günle rinin düzenine, hal kı n geniş kes i m i n i n d uy­ guları n ı rencide etmemek için doku n u l mamışt ı . Ancak 1 935'te yan i aradan on yıl geçip bas ı nda ve kam uoyunda etrafl ı tart ı ş malar yer ald ı ktan sonrad ı r ki, kanun koyucu cu­ ma g ü n ü n ü res mi tat i l günü olmaktan ç ı karıp, yerin e resmi tatil g ü n ü o larak pazarı koymaya cesaret etti. Oysa cuma g ü n ü , 1 924 tari h l i Hafta Son u Kan u n u i l e on binin üstünde n üfus yaşayan yerlerde kan u n i hafta sonu tati l i olarak i lan edil mişti. Resmi tati l i n pazara al ı n mas ı , laik bir devlette res­ m i d i n le n me g ü n leri n i n dinle h içbir i l iş kis i n i n ola mayacağ ı gerekçesiyle aç ı kland ı . B u n u n d ı ş ı nda, haftal ı k d i n le n me g ü n leri n i n Müslümanlar için cuma, Yah udiler için cumartesi ve H ı ristiyanlar için de pazar günü olması büyük güçl ü kle r doğ u ruyo rdu ve ü l ke ekonomisi aç ı s ı ndan sakı nca l ı yd ı . Ö zel l i kle yurt d ı ş ıyla s ü rdürü l e n resm i i l işkiler ve i ş il işki leri bak ı m ı ndan da o günkü duru m u n s ü rd ü rü l mesi n i savun mak i m kans ı zd ı . Çünkü yurt d ı ş ı nda, hemen hemen hiç istisna366

s ı z olarak pazar g ü n ü genel res mi tatil g ü n ü sayı lyo rd u . Resmi tatil g ü n lerine i l işkin bu kan unla, Müsl ü man ları n i k i bayramı da (Kurban Bayramı=4 g ü n v e Şeke r Bayra m ı =3 gün) devlet i n kabul ettiği bayram gün leri olarak kabul edil­ miş, bun ları n yan ı s ı ra 29 Ekim Cumhu riyet Bayra m ı gibi baz ı tari h i anma g ü n le ri , bu arada 1 Ocak yı lbaş ı gibi, 1 Ma­ yıs Bahar Bayra m ı gibi g ü n ler de tatil g ü n ü say ı l m ı şt ı . Hafta sonu tat i l i n i n cu madan pazara al ı n mas ı , şeh i rle rde yaşayan n üfus için özellikle de memu rlar, büroda çal ışan lar, işçi ler, esnaf ve tac i rl e r için bir hayl i zah metli bi r yeniden uyum an­ lam ı na gelmişti . Ama, neyse ki bu yeniden uyum h ı zla ve olumsuz gelişmeler o rtaya çı kmadan gerçekleşmişti. H içbir m ü m i n Müslüman, o tarihten son ra da cuma gü­ n ü namaz saatinde çal ışma ya da makam odas ı n ı n b i r kö­ şesine seccadesini serme ve d i n i görevini yeri ne geti rmede engellenmiyord u . Köyl üler içi n , pek bir şey değişmed i , onlar için hafta sonu tatili d iye bir kavram yokt u , ileride de olaca­ ğa benzemiyord u . Ayn ı şey, eskiden olduğu g i b i , o g ü n ler­ de her g ü n ç ı kan gazeteler için de geçerl iyd i . Tü rkiye' n i n çağdaş meden iyetle il işkisi bak ı m ı ndan ileriye doğru çok büyük bir ad ı m atı l m ı ştı , çünkü H ı ristiyan takvi m i n i n ve uluslara ras ı saatin kabulüne ek olarak, b i r de hafta sonu ta­ tili Bat ı n ı n kiyle b i rleşti ri lmişti ve 1 Mayı s ı n resm i tatil günü olarak kabu l edi l mes i , düzenlemen i n laik özel l i ğ i n i büsbü­ tün vurgulamaktayd ı . Tüm resmi daireler için pazar günü­ n ü n , cumartesileri saat 1 3'te başlay ı p pazar saat 24'e ka­ dar s ü ren hafta sonu tati l i say ı l mas ı , Bat ı medeniyetine uy­ ma çabaları n ı n b i r deva m ı ndan başka b i r şey değ i l d i . Biz Alman p rofesörler için ise bu yen i düze n leme, öze l l i kle pa­ zar g ü n ü n ü d i n i aç ıdan önemli sayan meslektaşlar bakı m ı n­ dan ö n e m l i o l m uştu. H e r devri m , değerleri altüst eder ve geleneksel değer kavramları na karş ı , yerleri ne yen i lerini koymak üzere, sa367

vaş açar. Kemalist Devri m , o g ü ne kada r Doğ u l u b i r hayat ritmine ve İslama bağ l ı olan Tü rkiye'yi , Batı Avrupa medeni­ yeti seviyes ine yükseltmeyi ve İslam dininin devlet hayatı üzerindeki etkisini bertaraf etmeyi kendine hedef ed i n m işti . Padişahl ı ğ ı n kald ı rı l ması v e yerine görünüşte parlamenter bir C u m h u riyetin konmas ı , hal ifeliğin kald ı rı l mas ı , İslam' ı n Tü rkiye C u m h u riyeti ' n i n devlet d i n i olduğu yol u ndaki mad­ deni n Anayasa'dan ç ı karı l mas ı ve yukarda sayd ı ğ ı m ı z ka­ n unların hepsi de dinin kamu hayat ı üzerindeki etkisini ber­ taraf etmek ve d i n i sadece tek tek b i reylerin özel meselesi kı l mak amac ı n ı gütmekteydi . İ şte bu kararlar ve kanunlar, bir k ı s m ı b i n lerce y ı l l ı k gelene klere dayanan değerleri ve değer kavramları n ı yıkmışt ı . Halk ı n manevi hayatı nda bir çeşit ruhsal ve manevi boşl u k doğmuştu . Bu boşluğu dol­ durmak içi n Batı Avrupa mede niyet i n i n biçimleri ne benze­ meye çal ı ş ma çabaları yetmiyord u . Kolektif bir biri m olarak her halkı n, g u ru rla ya da iç b u rkuntusuyla dönüp bakabile­ ceğ i , bir geleneğe i htiyacı vard ı r. Kemalist Devrim , İslam geleneği ve Osman l ı tarih iyle olan bağları kesip koparmı ş ve bertaraf etmişti , hatta eski geleneksel yaz ı n ı n kul lan ı l­ mas ı n ı yasaklayarak Arap di.line ve kültürüne kaynak olarak dönüşü de yasaklamış oluyord u . Bu f ı rlat ı l ı p atı lan kültür değerleri n i n yerine konacak bir şey a ramak gerekiyord u . İş­ te, Atatü rk tarafı ndan bizzat kurulmuş, fakat adları nda bazı değişiklikler yap ı lm ı ş olan i ki kuru m , bu amaca hizmet et­ miştir. Türk Tarih Kurumu ve T ü rk Dil Kurumu. Her i ki ku­ rum da, çağdaş Türk dilini ve tari h i n i , en eski ve en deri n öz Türk kaynaklarına ve ası lları na dayand ı racakt ı . Türk Dil Ku­ rum u ' n u n bilimsel çal ı şmaları , " G ü neş Dil Teorisi"nde doru­ ğuna erişti : Bu teori , Tü rkçen i n insanl ı ğ ı n ilk dillerinden biri ve böylece bu çok eski zamanlarda var olan Türk halkları­ n ı n bug ü n kü Türk halkı n ı n ataları olduğunu kan ıtlama i m ka­ n ı n ı veriyord u . Kemalist Tü rkiye ' n in gayrı resm i yay ı n orga368

n ı olan U l us gazetesi nde, 1 935 Kas ı m ı nda, b u b i l i msel tez­ leri ve tezlerin son uçları n ı kamuya yaymak amacıyla gayet kapsam l ı b i r ek yay ı mland ı . Kökü eski l e re dayanan b i r öz Tü rkçe d i l i n i n varl ı ğ ı n ı böyle b i l i msel yolla kan ıtlama çaba­ s ı , ayd ı n ları n ko n uşma d i l i n i ve bü rokrasi d i l i n i Arapça ve Fa rsça kel i melerl e terkiplerden arı ndı rma yol u ndaki pratik çabaları n ı meşru k ı l maya yönelikti. Başka b i r yerde "öz Tü rkçe" içerikli yeni bir sözl üğün 1 935 i l kbaharı nda, i l k ola­ rak yukarıda ad ı geçen ya rı resm i organ U l u s gazetesi nde tefri ka ed ildiğini bel i rtmiştim . Gazeten i n , ye n i Tü rkçe söz­ cükleri yayg ı nlaşt ı rma amacıyla tüm res m i makamlara da­ ğ ı t ı l mas ı emred i l m i şti. Bu da yetmeye rek, 1 935 Ekim ayı n­ da tarı m kooperatifleri konusunda ç ı karılan üç kan u n , o gü­ ne kadar al ı ş ı lagelmiş olan bü rokrasi ve kanun d i l i nde de­ ğ i l , tamamiyle yen i Tü rkçe üslubu nda kaleme a l ı n m ı şt ı . Ko­ ope ratifç i l i k hukuku , ben i m araştı rma ve öğretim yükü m l ülü­ ğ ü n ü taş ı d ı ğ ı m ders konuları aras ı na g i rd i ğ i nden , bu ka­ nunları kendim için Almancaya çev i rmem gerekiyo rd u . Hem ana metn i n , hem de Al manca çevirisinin , u l uslararası çev­ reye açı k olmaları içi n , bun ları Roma'daki " l stituto di Stud i Legislativi " taraf ı ndan ç ı karı l an " Legislazione l nternaziona­ le" dergisi nde (Cilt iV [1 937]) yayı mlad ı m . Daha 1 93 1 yı l ı nda kuru lmuş olan T ü rk Tari h Ku ru­ mu'nun ise, Temmuz 1 932'deki i l k genel kon g res i , Türk tari­ h i n i n , Anadolu'ya Selçukl u ları n gelmesi nden çok önce, bin­ lerce yıl önce başlad ı ğ ı tezin i n sunulmas ı na ve tart ı ş ı l mas ı ­ n a sahne ol muştu . Sü merlerin v e öze l l i kle de m i l attan önce i ki nci b i n i n o rtaları nda yaşayan H ititlerin T ü rk halkları oldu­ ğu söylen iyo rd u . Pek çok yabancı bilginin kat ı ld ı ğ ı ve İ sviç­ rel i P rofesör Pittard ' ı n şe ref başkan l ı ğ ı n ı yapt ı ğ ı iki nci b i r kong re ise, 1 937 Eyl ü l ü nde Dolmabahçe Saray ı ' nda toplan­ d ı . Bu kon g re de, yuka rdaki tezi, son beş yıl içinde elde edi l miş olan say ı s ı z a raştı rma sonucuna dayanarak kan ı tla369

ma ve bazı sonuçları n ı n se rg i len mesi i le gözle görü l ü r k ı l ­ m a k amac ı n ı güdüyo rd u . B u kon g ren i n özel ö n e m i şuyd u : Yabanc ı tari hçilerin, preh i sto ryac ı ları n , arkeo log v e eski çağ a raşt ı rmac ı ları n kongreye kat ı l malarıyla, Türk kamuo­ yuna, Türk okul ları nda öğrencilere , Türk halkları n ı n ve özel­ l i kle de Kemal i st Tü rkiye nüfus u n u n menşeine ve d ü nya ta­ ri h i aç ı s ı ndan önem ve ge l i ş mesine dai r öğretilen ye n i tarih imaj ı n ı n , uluslararas ı kabul görd ü ğ ü ve takd i r ed ildiği mesa­ j ı n ı i l etmek. Oysa ne o gün bu genel olarak doğ ruyd u , ne de bugün için doğrudur. Bu kon g reden söz etmek gereği n i duymam , Atatürk' ü n , kendi kopard ı ğ ı İ slam geleneği bağ ları ye ri n e , m i l l i g u ru ru n üze ri nde yükselebi leceği ve d i n i öğreti­ lerle hanedan geleneğ inden arı nd ı rı l m ı ş , kö kle ri i nsan l ı k ta­ ri h i n e dayanan bir temel ya ratmak için, bizzat nas ı l çaba göste rd i ğ i n i kan ıtlamak içi n d i r. Başlang ıçta devri mci bir ha­ reket olarak o rtaya ç ı kan Kemal izm böylece bir ideoloj i ya­ ratmaya çal ı ş ı yord u . Genç kuşağa daha i l kokul birinci s ı n ıf­ tan başlayarak telkin ed ilen bu ideoloj i , en güzel ifades i n i , Atat ü rk' ü n Cumhuriyetin i l an ı n ı n 1 1 . yı ldönümünde (29 . 1 O . 1 934) An kara'da bizzat açt ı ğ ı a n ı t ı n üzerindeki şu sözleri n ­ de b u l u r: "Türk, Ö ğ ü n , Çal ı ş , G üven . " Bu ideoloj i , isterseniz Ke malizm'in s iyasi doktrini de diyeb i l i rsiniz, altı i l kede ifade­ s i n i b u l maktayd ı . Söz kon usu i l keler, öncele ri yal n ı zca ü l ke­ nin tek s iyasi partisi olarak ku ru l mas ı na izin ve rilen ve Gazi Mustafa Kemal Paşa' n ı n önderl i ğ i ndeki C u m h u riyet Halk Partis i ' n i n programı nda dile getiri l mişti . Bu i l keler şunlard ı : C u m h u riyetç i l i k, M i l l iyetç i l i k, H a l kç ı l ı k, Devletçi l i k, Lai kl i k ve İ n k ı lapç ı l ı k. Tü rkiye Büyü k M i l let Meclisi üyeleri sadece tek b i r parti mensubu oldukları halde, H itler dönemi n i n Alman Rayh­ sta g ' ı g i b i , ya da Doğu Berl i n 'deki Vol ks kammer gibi , politik n üfuzu s ı f ı r olan bir "evet efend i m "ciler topluluğu hiç değ i l ­ d i . Tü rkiye Büyük M i l let Meclisi, p e k ç o k değişik, evet hatta 370

bi rb i ri n e z ı t akı m ve menfaatleri n çarp ı şt ı ğ ı , tek b i r parti çerçevesi içi nde e n i n e boyuna tart ı ş ı l d ı ktan sonra bunlar aras ı nda b i r denge ve uzlaşma sağ lanan b i r arenayd ı . Bu niteliğiyle tek parti siste m i , Tü rkiye'deki işleyiş tarz ı yla h iç­ b i r şekilde peşinde maiyeti olan bir " F ü h re r" devletine ben­ zemiyord u . B u siste m , devlet i n üst kademelerinden e m i r veril meye n , y ö n verilen b i r tür parlamenter demokrasi n itel i­ ğ i n deyd i . Ama son karar merc i i Parlamentoyd u . Yasama e rki de, sadece Parlame ntodayd ı . Parti p ro g ram ı n ı n yukarı­ da sayd ı ğ ı m altı i l kes i n i n , önde gelen politikac ı la r ve h ü kü­ met üyele ri için bağlay ı c ı olduğunu ayrıca bel i rtmeye gerek yok. Peki , b u n lar, d evlet memurlarıyla yarg ıçlar için de, hat­ ta -b u g ü n halk demokras isi ad ı veri len yerlerde pek doğal kabu l edildiği g i b i- bütü n hal k için de davran ı ş ı yönlend i ren bir etken olara k g ö rü l üyor muyd u? C u m h u riyet Halk Parti­ si' n i n Genel Sekreteri Recep Peker, Ke malizm'i bir kültü r ve inanç b i rl i ğ i olarak nitelemekteyd i . Dolay ı s ıyla 1 935 Ma­ yıs ayı nda Recep Peke r' i n bu altı i l ke n i n ü l ke n i n tüm okul la­ rı nda öğretil mesi n i istemes i , b u görüş ü n ü n mant ı ki sonu­ cuyd u . 1 936 y ı l ı baş ı nda, An kara'da Hukuk İ l m i n i Yayma K u ru m u'nda " Devletç i l i k ve Ticaret H u kuku" (bkz. Böl ü m 6/ iV) kon u l u i l k konferansı mda , Yarg ıtay' ı n iki G enel Kurul kararı n ı eleşti rmişt i m . Ç ü n kü , söz ko nusu kararlarda mah­ keme, o tari hte yürürlükte olan 1 926 tari h l i Tica ret Kanu­ nu'nun tica ri işlerde faiz oran ı n ı n m i ktarı ve fah iş cezai şar­ t ı n i n d i r i l mesi ko nusu nda sat ı ş özg ü rlüğü i l e i l g i l i iki h ü kmü­ n ü ke l i mesi kel i mesine öyle yorumlam ı şt ı k i , sanki özg ü r­ lük, s ı n ı rs ı zl ı k anlam ı na gel iyord u ve sanki b u özg ü rlüğün kötüye kullan ı lmas ı i m kans ı zd ı . Aynen şu aç ı klamayı yap­ tı m : " H e r iki kararda da yaz ı k ki devletç i l i k ru h u n u n eksik ol­ duğunu görmektey i m ; ya n i konfe ransı mda sözünü ettiğim ve b u özg ü rl ü kleri de s ı n ı rlayan s ı n ı rlar d i kkate al ı n ma m ı ş­ t ı r. " 37 1

O g ünkü anlay ı şa göre , en yüksek mahke me n i n kara r­ ları n ı n eleştirilmes i , mahkemen i n otoritesi n i sarsabi leceği gerekçesiyle, pek yakı ş ı k al ı r say ı l mad ı ğ ı halde; ben i m e leşti rici cümlem, baz ı mil letvekilleri n i n nezdi nde s o n dere­ ce o l u m l u yankı yapt ı . Bana anlat ı ld ı ğ ı na göre , konferans­ tan sonra bu m i l letvekilleri Yarg ıtay üyesi baz ı yarg ıçlarla ko nuşmuş ve ben i m göste rd i ğ i m yol u niçi n izlememiş ol­ d u kları n ı sormuşlar. Yarg ı çları n cevabı ise şöyle olmuş: "Nasyonal Sosyal ist Al manya'da tek i ktidar partisine ait i l ke­ terin devlet organ ları üzerinde de bağ layıcı etkisi olab i l i r. Ama Tü rkiye'de tek parti s istemine rağmen , Anayasa' n ı n 54' ü ncü maddesi nde yarg ı c ı n t ü m davalarda ve kararlarda sadece kanunla bağ l ı olduğ u n u bel i rten hüküm yer almak­ tad ı r. Cumhuriyet Halk Partisi ' n i n altı i l kesi , kan un gücünde değildirler ve dolay ı s ıyla yarg ıçları h içbi r şekilde bağlamaz­ lar." Ben i m konferansı mdan ve bunun ertesinde yarg ıçlarla m i lletvekilleri aras ı nda geçe n tart ı ş madan birkaç hafta son, ra, Recep Peker, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreteri s ıfatıyla, Anayasa'da bir değişiklik yap ı lacağ ı n ı ve altı i l ke­ nin Anayasa metn ine kat ı l acağ ı n ı aç ı klad ı . N itekim 3 Şubat 1 937 tari h l i ve 3 1 1 5 sayı l ı kan u n la b u gerçekleşti rild i . Ana­ yasa' n ı n 2. maddesi şu şekilde değiştiri l mişti : "Tü rk devleti­ n in resm i dili Tü rkçe'd i r; başkenti Ankara'd ı r" cümleleri n i n ö n ü n e şu cümle kon muştu: "Tü rkiye devleti, cum h u riyetçi, m i l liyetçi , halkç ı , devletçi , laik ve i n k ı lapç ıd ı r" Böylece , i kti­ dar partis i n i n altı i l kesi devlet h u kukuna uygun biçi mde Anayasa i l kesi haline gelmiş ve dolayıs ıyla herkes için bağ­ lay ı c ı n itel i k kazanmıştı . Böylece, fark ı na bile varmaks ı z ı n , Türk Anayasa h ukukunun b i r özel l iğ i ne katkıda bulunmuş old u m . Bu özel l i k 1 96 1 Anayasas ı ' nda da korunmuştur. Ya­ n i , devlet hayat ı n ı n yürütül mesinde yol göste rici ve bağlay ı ­ c ı n ite l i k taş ıyan bel l i i l keleri n kon mas ı , söz konusu altı i l ke372

n i n parti p rog ra m ı ndan Anayasa'ya aktarı l ması i le , o güne kadar, bir çeşit slogan g ibi kul lan ı lan " Kemalist" deyimiyle nitelenen d evlet, Anayasa huku kunca Kemalist Tü rkiye ol­ du ve çok partili sisteme geçilmesinden sonra da böyle kal­ d ı . ( P rof. Dr. E rn st E . H i rsch , An ı ları m, T Ü B İTAK Yayı n ı , s .290 v e d evam ı )

- 93 -

Atatürk'ün Vasiyetnamesi Dolmabahçe , 5 Eylü l 938 Pazartesi Malik olduğum bütün nukud ve h isse senetleriyle Çan­ kaya'daki menkul ve gayri menkul emvalimi Cumhuriyet Halk Partisi'ne atideki şartlarla, terk ve vasiyet ediyorum: 1 - N u kud ve h isse senetleri , şimdiki gibi, İ ş Bankas ı ta­ raf ı ndan n e maland ı rı lacakt ı r. 2- H e r seneki nemadan , bana nispetleri şerefi mahfuz kald ı kça, yaşad ı kları müddetçe, Makbule'ye ayda 1 000, Afet'e 800 , Sabiha Gökçen'e 600 , Ü l kü 'ye 200 l i ra ve Ruki­ ye ve Nebile'ye ş i m d i ki gibi 1 OO'er l i ra veril ecektir. 3- Sabiha G ö kçen'e bir ev de alı nabi lecek ayrıca para verilecekt i r. 4- M a kbule' n i n yaşad ı ğ ı m üddetçe Çankaya'da otu rdu­ ğ u ev de e m rinde kalacakt ı r. 5- İ smet İ nö n ü ' n ü n çocukları na yü ksek tahsilleri n i i k­ mal için m uhtaç olacakları yard ı m yapı lacaktı r. Her sene nemadan mütebaki m i ktar, yarı yarıya, Tü rk Tarih ve D i l K u rumlarına tahsis edilecekt i r. (H . R ı za Soyak, Atatü rk'ten H atı ralar, c . 2 . , s.757) 373

-

94

-

O n u rsal Yargıtay Ü yesi Çetin Aşçıoğlu , Atatürk'ün Vasiyet i ' n e ilişkin olarak şunları yazıyo r : M u stafa Kemal ' i n , 1 9 M ay ı s 1 9 1 9'da Anadol u'ya ayak basarke n , y ı l la rca vicdan ı nda b i r s ı r gibi saklad ı ğ ı düş ünce ve i n ançları n ı n özü: G üc ü n ü soydan ve d i nden alan Os­ man l ı ' n ı n egeme n l i k ve ku l l u k (teba) anlay ı ş ı ye rine u l usal ( m i l l i) b i l incin ve özg ü r b i reylerin egemen olduğu çağdaş b i r devlet yaratmakt ı . İ şte b u ned e n l e , ku rtu l u ş u ve kuru l uş u izleye n y ı l l arda g e rçekleşt i rd i ğ i devri m l eri g üç l e n d i recek Halkevleri , Türk D i l Kurumu ve Türk Tari h K u ru m u g ib i örgütlenmelere öna­ yak o l m u şt u r. Atatü rk, düzenlediği vasiyetnameyle, İ ş Ban­ kas ı ' nda b u l u nan payları n ı n k u ru m ü l kiyeti n i C u m h u riyet H a l k Parti s i ' ne, gel i ri n i de yarı ya rı ya Türk D i l Kuru m u i le T ü rk Ta rih K u ru m u ' na b ı rakt ı . C H P' n i n , İ ş Ban kas ı Yö net i m K u r u l u ' n a yüzde 28. 1 pay karş ı l ı ğ ı nda dört yöneti m kuru l u üyesi ataman ı n d ı ş ı nda, akça l ı b i r hakkı s ö z konusu değ i l ­ d i r. Yaz ı m ı z ı n amac ı , kapat ı lan Türk D i l v e Tari h Kurum la­ rı ' n ı n başa rı ları ya da başarı s ı zl ı kları n ı tart ı ş mak değ i l d i r; bu ayrı b i r yaz ı konusu olab i l i r. A ncak Atatü rk' ü n , gerek her iki ku ru m u n kurul mas ı n a önayak o l u rken gerekse mal varl ı ­ ğ ı n ı n gel i r i n i b u ku ru ml ara bağ ı şlarke n amac ı n ı n b i l i n mesi g e re k i r. O , Türk dili ve tari h i n i n , siyasal g üçleri n , kat ı ve ağ ı r bir b ü rokrat i k yap ı n ı n d ı ş ı n da bağ ı ms ı z kurumlarca in­ celen mes ine i nan m ı şt ı . isteseyd i bu kurumları şimdiki gibi kam u k u ru m u olarak devlet içinde yap ı land ı rı rd ı . 1 983 yı l ı ­ n a g e l i nceye kadar b i re r dernek olarak özel tüze l ki şi l i kleri n i s ü rd ü ren v e zaman zaman eleştirilse b i l e yararl ı çal ı ş malar yap m ı ş b u kurum lar; 1 1 Hazi ra n 1 983 gün ve 2876 say ı l ı 374

Atat ü rk Kültür, D i l ve Tari h Yüksek K u ru m u Yasas ı ile ka­ pat ı l d ı lar. Anayasa n ı n 1 34. maddes i n i n buyru ğ uyla ç ı karı lan 2876 say ı l ı yasa; D a n ı şma Meclisi'nde görüş ü l ü rken za­ man zaman sert tart ı şmalara neden olmuşt u r. G eçe nlerde kaybett i ğ i m i z ra h metl i hocam P rof . Dr. Necip Bilge başta o l mak üzere gerçek Atatü rkçü b i r avuç ü l kücü (ideal ist) in­ san , t ü m çabalara karş ı n , hukukun temel i l keleri çiğ nene­ rek Atatü rk'e karş ı yap ı lan sayg ı s ı z l ı ğa engel olamamı şlar­ d ı r. İ ş i n d ü ş ü nd ü rücü b i r yan ı da Atatürk'e , devrimleri n i içi­ n e s i n d i rememiş olan ları n (ve de karş ı devri mcileri n) yapa­ mad ı kları n ı , 1 2 Eyl ü l yöneti m i n i n bir ç ı rp ı d a gerçekleşti r­ mesi d i r. H e m de Atatü rk d iye d iye . . . (Çet i n Aşç ı o ğ l u , Ata­ t ü rk' ü n Vasiyetine Sayg ı s ı z l ı k, C u m h u riyet gazetesi , 9 Ka­ s ı m 200 1 )

-

95

-

Doktor Raporu 1 0 Kas ı m 1 938 Reisic u m h u r Atatürk' ü n u m u m i hallerindeki vahamet, dün gece saat 24. 00'te neş red ilen tebliğden sonra, her an artarak b u g ü n , 1 O İ kinciteş ri n 1 938 g ü n ü , saat dokuzu beş geçe , Büyük Şefi miz derin koma içinde terk-i hayat etmiş­ lerd i r. Müdavi tabipler: P rof. Dr. N eşet Ö mer İ rdelp, P rof. Dr. Mim Kemal Ö ke , D r. N i hat Reşat Belger. M üşavi r tabipler: P rof. Dr. Akil M u htar Özde n , P rof. Dr. Hayrullah D i ker, P rof. D r. S ü reyya H idayet Serter, Dr. M . Kam i l Berk, Dr. Ab ravaya Marmaral ı . 375

- 96 -

İkinci Cumhurbaşkam İsmet İnönü'nün Beyannamesi 2 1 Kas ı m 1 938 Büyük Türk M i l letine! Bütün ömrünü h izmetine vakfettiği sevgili mil leti nin i hti­ ram kol ları üstünde Ulu Atatü rk'ün fan i vücudu istirahat ye­ ri ne tevdi ed i l miştir. Haki katte yatt ı ğ ı yer, Türk milleti n i n onun i ç i n a ş k v e iftiharla dolu o l a n kah raman ve vefal ı göğ­ südü r. Atat ü rk, ta rihte uğrad ı ğ ı m ı z en zal im ve haks ı z ittiham g ü n ü nde meydana atı l m ı ş , T ü rk mil leti nin masum ve hakl ı olduğ u n u iddia ve ilan etmi şti r. İ l könce ehemmiyeti kavran­ mam ı ş olan gür ses i , asla y ı p ran mayan bir kuvvetle n ihayet bütün cihan ı n şuuruna n üfuz etmiştir. E n büyük zaferleri kazandı ktan sonra da Atatü rk, öm­ rün ü , yal n ı z Tü rk mil leti n i n hakları n ı , i nsaniyete ezeli h i z­ metleri n i ve tarihe hak ettiği meziyetlerini ispat etmekle ge­ çirmiştir. M i l leti mizi n büyüklüğüne, kud retine, faziletine, me­ den iyet istidad ı na ve mükellef olduğu i nsaniyet vazifelerine sars ı l maz itikad ı vard ı . " N e mutlu Tü rküm diyene" dediği zaman , kendi engin ruh u n u n h iç sön meyen aşkı n ı , e n manal ı b i r su rette h ü lasa etmiş id i . Fena zihn iyet ve idare i l e geri b ı rakı l m ı ş Türk cemiyeti­ n i , en k ı sa yoldan i nsan l ı ğ ı n en m ütekamil ve en temiz zih­ n iyetleriyle müceh hez modern b i r devlet haline getirmek, onun baş l ı ca kayg ı s ı olmuştur. Teşkilat- ı esasiyemizde ve bugün h i zmet baş ı nda, i rfan m u h itinde ve geniş halk içinde bulunan bütün vatandaşları n vicdanları nda yerleşmiş olan 376

laik, m i l l iyetç i , halkç ı , inkı lapç ı , devletçi c u m h u riyet, bize bütü n evsafiyle Atatü rk' ün en kı ymetli emanetid i r. Ü f u l ü nden beri Atatürk'ün aziz ad ı ve h at ı ras ı , bütün h a l k ı m ı z ı n e n candan duygularıyla sarı l m ı şt ı r. Memleketimi­ zin her köşesinde ve bütün milletçe kend isine gösterdiğimiz samimi bağ l ı l ı k, devlet ve milleti miz içi n kud ret ve vefa n ı n beliğ misalid i r. T ü rk mil leti nin aziz Atatürk'e gösterdiği sevgi ve sayg ı , onun niçin Atatürk gibi bir evlat yetiştirebil i r bir kaynak olduğunu bütün dünyaya göstermiştir. Atatürk'e tazim vazifemizi ifa ettiğimiz bu anda, hal k ı ­ m ı za , kal bimden g e l e n şükran d uyguları m ı ifade etmeyi , öde nmesi laz ı m b i r borç sayd ı m . M i l letle r aras ı nda kardeşçe b i r i nsan l ı k hayatı Ata­ ürk' ü n en kıymetl i ideali idi. Bütün dünyada ölümünün gör­ d ü ğ ü i ht i ram ı insanl ı ğ ı n atisi için ümit verici bir müjde ola­ rak selamları m . Bu sözleri m , yazı larıyla ve toprağı m ı zda şövalye askerleri ve mü mtaz şahsiyetleriyle yas ı m ı za işti­ rak eden büyük milletlere Türk milleti ad ı na şükranları m ı n ifadesidi r. Devleti mizin banisi v e mil letimizin fedakar, sad ı k hadimi, i nsan l ı k ideali n i n aş ı k ve mümtaz s i mas ı , Eşsiz kah raman Atatürk! Vatan sana minnettard ı r. Bütün ömrü n ü hizmeti ne verdiğin Türk mil leti ile bera­ ber senin h uzurunda tazim ile eğiliyoruz. Bütün hayatı nda bize ruh u ndaki ateşten can l ı l ı k verd i n . E m i n ol, aziz hatı ran sönmez b i r meşale olarak ru h ları m ı z ı daima ateşli ve uya­ n ı k tutacakt ı r. Reisicu mhur i smet İ nönü 377

-

97

-

Polis me muru Kazım Polat , Atatürk'ün öldüğü gün o l a n la rı şöyle anlatıyo r : 1 938 senesi 1 O Kas ı m g ü n ü i d i . Büyük Atatü rk' ün mu­ haf ı z ı olarak Dol mabahçe Saray ı ' nda b u l u n uyo rd u m . O gü­ n ü n saba h ı arkadaş ı mla b i rl i kte saat 6'da görev a l m ı şt ı k. Saraydaki hava her gü nkünden daha başka görü n üyo rd u . Bütün saray persone l i üzg ü n v e kede rl i i d i , sanki a z son ra insan alem i n i toptan ağlatacak olan ac ı haberi ş i mdiden sezmiş g i b i b i r halleri vard ı . Atatü rk'e candan bağ l ı b u l u nan b u i nsanlara a z son ra d uyu lacak ölüm haberi san ki daha evvelden bildi ri l miş g i b i idi. Dokto rlar büyük i n san ı n baş ı nda geceli gündüzlü nö­ betleşere k hastal ı ğ ı n seyri n i gayet ciddi olarak takip ed i ­ yorlard ı . B i z l e r de üzeri m ize d üşen g ü n l ü k işleri lay ı k ı ile yapabilmek için sağa sola koşarak vazifeleri mizi yapmaya çal ı ş ı yorduk. O esnada Atat ü rk' ü n isti rahat etmekte b u l u n ­ duğu hususi dai reye bağ l ı b u l u n a n telefon çald ı . Bu tele­ fon l a b i rl i kte yaverl i k odas ı na bağ l ı m u htel if ye rlerde 5 ayrı telefon daha vard ı . Bu telefo n l a ra, b u l u n d u kları zaman ya­ verler cevap veri rlerd i . Yave rle ri n b u l u n mad ı ğ ı s ı ralarda ise nöbetçi bulunan bizler cevapland ı rı rd ı k. Kalbim çarpa­ rak, e l lerim titreye rek ahizeyi e l i m e ald ı ğ ı m zama n , bugün rah meti rahmana kavuşmuş olan Başyave r Celal Bey' i n se­ s i ile karşı laşt ı m . Celal Bey her zamanki cidd i , naz i k ve inand ı rı c ı sesi fle bana şu e m ri verd i . "Şimdi gönderd i ğ i m reçeteyi motorl u b i r vas ıta i l e ç o k acele olarak gönder ve yapt ı r" d iyordu. İ ki dakika son ra Dokto r N i hat Reşat Bey' i n i mzas ı n ı taş ıyan reçete gelm işti . O rada daimi haz ı r b u l u ­ nan nöbetçi moto ru ile reçeteyi ace le olarak eczaneye 378

g ö n d e rd i k, n e yaz ı k ki bu reçete Büyük Atatü rk'e veri len son reçete i d i . Bu s ı rada Atatü rk'ü candan seven yak ı n ları sabah ı n e rken saatleri olmas ı na rağ men b i rer i kişer gelerek yaverl ik odası ndaki koltukları dold u rmuşlar, Büyük Ata'dan s ı h hat habe rleri bekl iyo rla rd ı . Yave rler henüz daireleri ne avdet et­ m e m i ş b u l u n d u kları ndan gelen misaf i rleri bizler karş ı l ıyor ve kend i l e ri n e icap eden malu mat ı ve rmeye çal ı ş ı yorduk. Telefonlar m ütemadiyen işl iyord u . Şimdi hat ı r ı mda kald ı ğ ı ­ n a g ö re b u m isafi rler a ras ı nda General A l i F uat Cebesoy, o zaman ı n H a rp A kademisi Kumandanı Ali Fuat ( E rden) vs . g i b i zevatlar b u l u n uyord u . Saatler d u rmadan ilerliyord u . Telefonlar çald ı kça arka­ d aş ı m ve ben hepsine ayrı ayrı cevap veriyo rd u k . Aradan on beş dakika geçmemişti ki hususi dai re n i n telefonu i ki nci d efa çald ı . Ahizeyi eli me ald ı ğ ı m zaman tekrar Başyaver Celal Bey' i n sesi ile karş ı laşt ı m . Nöbetçi yave rle ri so ruyor­ d u . H at ı rı mda kald ı ğ ı na göre o gün nöbetçi yaver Cevdet Tolgay'd ı . Başyave rin sesi titriyord u , bana şu e m ri ve rd i : " Yave r Cevdet Bey'i acele bu raya gönde ri n , o rada bulu nan­ lara bir şeyler h issetti rmemeye çal ı ş ı n , vaziyeti idare edi n , Atatü rk ö l d ü " d ed i . E l i mdeki ah ize d üştü . E l v e ayakları m ı n s i n i rl e ri koptu sanki . Çok fena old u m . Derhal kend i m i toparlad ı m , ki mse­ n i n yüzüne bakmadan Yaver Cevdet Bey'e başyaveri n em­ ri n i söylemek üzere d ı şarı ç ı kt ı m . Odada bulunanlardan y ü ksek mevki işgal eden bir şah ı s d ı şarıya kada r ç ı karak, b e n i m gayrı tab i i hareketi mden şüphe etmiş olacak ki bu h a l i n sebebini so rd u . Ş i md i l i k odada bulunan diğerlerine bil­ d i rmemesi ricas ı ile kendisine vaziyeti a rz ed ip nöbetçi ar­ kadaşları ma da d u ru m u aç ı klad ı m .

379

Salih Bozok kalbine ateş etti Yaverli k makam ı nda vaziyeti bizler idare etmeye çal ı ­ ş ı yord u k. B u esnada elektrikli hava sarayda h e r yere dağ ı l­ m ı ş , saray ı n içerisi karı ş m ı ş , hemen hemen he rkes şaş ı r­ m ı ş , ne yapacağ ı n ı bil mez d u ru mda idi. Vaziyeti n vahame­ tini takd i r eden bizler her zamankinden daha ziyade d i kkat kes i l m i ş , ald ı ğ ı m ı z emi rlere göre d u rumu idare etmeye çal ı ­ şıyo rduk. Hemen hemen ö m rü n ü n dörtte üçünü Atatürk' ü n yan ı ndan ayr ı l madan geçire n Ata' n ı n yakı nları ndan Bozü­ yük Mebusu Sal i h Bey, Ata' n ı n hastal ı ğ ı esnası nda, eğer b i r g ü n Atatü rk ölürse kendisi de dayanamayarak mutlaka intihar edeceğ ini açı klam ı şt ı . Salih Bey'i n bu fiili yapmas ı na meydan vermemek kasd ı i l e daimi olarak yan ı nda b i r mu­ haf ı z bulunduru luyord u . B u m uh af ı z yan ı ndan bir dakika bi­ le ayrı l m ı yord u . Bizler yave rl i k odası ö n le ri nde etrafı gözet­ le rken gözlerim merhum Sali h Bozok'a i l iş mişti . M u h afaza­ s ı na mem u r adamı ile birl i kte yaverli k odas ı n ı n karş ı s ı na isabet eden muhafız komuta n ı İsmail Hakkı Tekçe'nin oda­ s ı n a g i rdiğini görd ü m . Yan ı ndaki muhaf ı z ı kap ı n ı n ö n ü nde kal m ı şt ı . Sal i h Bozok odaya telefon etmek bahanesi ile g i r­ mişti. Az sonra bir tabanca sesi işitild i . Odaya g i ri nce Sal i h Bozok'u kanlar içerisinde kalbinden yara l ı olarak bulduk. Atat ü rk' ü n baş ı nda nöbet bekleyen doktorlar derhal müda­ hale edere k Sali h Bey'i n hayat ı n ı ku rtard ı lar. Sal i h Bey h e r şeye rağmen sözü n ü ye ri ne getirmiş fakat kader onu mu­ hakkak b i r ölümden ku rtarm ı şt ı . İ şte bu hava içerisinde va­ zifemize devam ederken h u s usi dai re n i n telefonu bugün üçüncü defa çald ı . Bu dai reye bağ l ı telefon nad i ren çalard ı . Karşı mda yine Yaver Celal Bey vard ı . Atatürk' ü n hastal ı ğ ı m üddetince baş ı ndan b i r saniye bile ayrı l mayan, vefakar, sad ı k, vazifeşi nas ve her cephesi ile tam bir i nsan olan bu ada m , yan ı mda kimleri n bulunduğunu sormuştu . Bu s ı rada 380

saatler ilerlemiş, a rkadaşlar vazife lerine başlam ışlard ı . B i r a rkadaş ı m la acele olarak h u s u s i dai reye gelmemizi e m i r buyurd u . G ittik. Atatürk'ün ö l ü m yatağ ı etraf ı nda bul unanlar ağlaş ı yorlard ı . Başyaver içeride bul unanları d ı şa rı ya ç ı kar­ m a m ı z ı e m i r buyu rd u lar. Kend i leri n i münasip şekilde b i rer i kişer d ı şa rıya ç ı kard ı k. N i hayet odada bizden baş ka ki mse kalmam ı şt ı . A rkadaş ı mla birlikte Büyük Ata' n ı n henüz soğu­ mam ı ş e l l e ri n i öpere k o ana kadar içimize akıtt ı ğ ı m ı z göz­ yaşları m ı z ı b ı rakt ı k. (Nazmi Kal , Atatü rk'l e Yaşad ı kları n ı An latt ı lar, B i l g i Yayı nevi, s . 97 ve devamı)

-

98

-

Dol mabahçe Saray ı ' nda hayata gözle ri n i yuman Ata­ türk' ü n , ku rd u ğ u C u m h u riyetin başkenti Anka ra'da toprağa veri lmesi kararlaşt ı rı lm ı şt ı . Ona lay ı k bir an ıt- mezar yap ı l ı n­ caya kadar da tabutunun geçici olarak Etnog rafya M üze­ si'ne gömül mesi uyg u n bulunmuştu . Tü rk bayrağ ı n a sarı l ı tab uta kon ulan n aaş ı 1 6 Kas ı mda Dol mabahçe Sarayı tö­ ren salonu nda hazı rlanan katafal kta 3 g ü n süreyle halkı n ziyaretine aç ı l m ı ştı . 1 9 Kas ı m g ü n ü cenaze namazı Diyanet İ ş leri Başka n ı Şerafettin Yaltkaya tarafı ndan k ı ld ı rı l m ı şt ı . Ayn ı g ü n top arabas ıyla Sarayburnu'na taş ı nan tabutu önce Zafer torpidosuna oradan da Yavuz z ı rh l ı s ı n a aktarı larak Dil İskelesi' nde trene kon u l m uştu. 20 Kas ı m sabah ı Anka­ ra'da TBM M ö n ü nde katafal ka yerleştirilm işti . E rtesi 21 Ka­ s ı m 1 938 g ü n ü çok görkemli bir törenle Etnog rafya M üze­ s i ' nde hazı rlanan geçici kab ri ne kon u l muştu. Atatü rk' ü n ce naze tö renine birçok yabancı ülke yal n ı z temsilcileriyle değ i l askeri b i rlikler göndererekten kat ı l m ı ş­ lard ı . C u m h u rbaşka n ı İ nönü, o gün Türk ulusuna ses lenen bir bild i ri yayı mlayarak hem Atatürk'ün kişiliğini ve Tü rk u l u38 1

su için neler yaptı ğ ı n ı çok özlü ve çarp ı c ı biçi mde d i l e geti r­ m i ş , h e m de ona sayg ı göste re n yabancı u l us lara teşekkü r­ leri n i b i l d i rm işti . Her tü mcesi bi r özdeyiş n iteliğinde olan bil­ d i ri şöyle başlamakta i d i : "Bütün ö m r ü n ü hizmeti ne vakfettiği sevg ili mi lleti n i n i h ­ t i ram kolları üstünde U l u Atat ü rk' ün f a n i vücudu isti rahat ye ri ne tevd i ed i l m iştir (ve ri l m işti r) . Hakikatte yatt ı ğ ı yer, T ü rk m i l leti nin onun için aşk ve iftiharla dolu olan kah raman ve vefal ı göğsüd ü r . . . " B i l d i ri , başlang ı c ı gibi ö rnek a l ı nas ı b i r niteleme ve seslenişle sona eriyord u : " Devleti mizin ban isi (ku rucusu) v e m i l letimizin fedaka r, sad ı k hadimi (h izmet eden i ) , İ nsan l ı k ideal inin aş ı k v e m ü mtaz (seçkin) simas ı , Eşsiz kah raman Atatürk ! Vatan sana minnettard ı r. Bütün ömrünü h izmetine ve rd i ğ i n Türk mil leti i l e bera­ ber sen i n huzurunda tazim ile (sayg ı yla) eğil iyo ruz. Bütün hayat ı nd a bize ru hu ndaki ateşten can l ı l ı k verdin. Emin o l , aziz hatı ran sönmez bir meşale olarak ru hları m ı z ı daima ateşli ve uyan ı k tutacakt ı r . " C u m h u rbaşka n ı İ n ö n ü , cenaze tö re n i n i izlemeye gelen yabancı bas ı n tems ilcilerine verd i ğ i demeçte de, Atatü rk' ü " Ebedi Şef" olarak nitelemiş ve o n u n k u rduğu Kemal ist rej i­ min s ü rekli olduğunu vurgulayark şöyle demişti : "Son gün lerde, bütün bir m i l letin Ebedi Şefinin ce naze­ si ö n ü ndeki mü heyyiç ( heyecanl ı ) kederine şah it oldunuz. Atatürk aşkı ndaki bu birl i k, büyük ölünün ku rduğu rej i m i n remzid i r (si mgesi d i r) . Kemalizmin h u s u s i vasf ı devam l ı l ı ğ ı n­ da m ü ndemiçti r (sakl ı d ı r) . " ( P rof . D r. Şerafettin Tu ra n , İ s met İ nönü Yaşam ı , Dönemi ve Kişi l i ğ i , TC Kültür Bakanl ı ğ ı Kül­ tür Eserleri , s . 1 3 1 ve devam ı ) 382

-

99

-

ATATÜRK DEVR İMLERİ Atatü rk'e göre ; "Türk m i l leti n i son ası rlarda geri b ı rak­ m ı ş olan m üessesele ri kald ı rarak mil let i n en yü ksek mede­ ni icaplara göre i l e rlemes i n i tem i n edecek yeni m üessese­ ler koy m u ş olmak" devri mi ifade etme kted i r. Esas amaç çağdaş , uygar b i r toplum haline gelmekti . Büyük Zafer' i n kaza n ı lması ndan sonra yıkı lan, bozulan e s k i d üzen i n yeri­ ne yen i s i , ye n i d üzen kurul maya baş la n m ı ş ; sosyal h ayat ı n i htiyaçları n a göre top luma v e devlet hayat ı n a şekil v e dü­ zen veri l m iştir. " M eden iyet yol u nda yürümek ve muvaffak ol mak şart- ı hayatid i r" d iyen Atatürk, milletimizi çağdaş uygarl ı k düzeyi­ nin üst ü n e ç ı kararak ileri b i r zihn iyetin yerleş mesi çabas ı içinde i d i . B u amaçla devlet ve topl u m hayat ı nda yap ı lan kökten değişikli kler, devri mler b i rbirini izlem işti r. Atatürk' ün e n önemli devri m l e ri şunlard ı r: 1 ) S iyas i Alanda Yapı lan Devrimler ( İ n k ı laplar) : 1 - Saltanat ı n kald ı rı lması ( 1 Kas ı m 1 922) . 2- C u m h u riyet i n i lan ı (29 Eki m 1 923) . 3- Halife l i ğ i n kald ı rı lmas ı (3 Mart 1 924) .

i l ) Top l u msal Yaşay ı ş ı n Düzenlenmesi: 1 - Şapka İ ktisas ı (giyil mesi) Hakk ı nda Kan u n (25 Ka­ s ı m 1 925) . 2- Tekke ve Zaviyelerle Türbeleri n Sedd i ne (kapat ı l ­ mas ı na) v e Tü rbed arl ı klar ile B i rtak ı m U nvanları n Men ve İ lgas ı na D a i r Kan u n (30 Kas ı m 1 925) . 3 - Beyn e l m i l e l (ulusl ara ras ı ) Saat v e Takvim Hakkı n­ daki Kan u n l a r ı n Kabulü (26 Aral ı k 1 925) . Kabul ed i len bu kan u n l a rla H i c ri ve R u m i Takvim uyg u laması kald ı rı larak 383

ye ri ne M i ladi Takv i m , alatu rka saat ye rine de uluslararas ı saat sistem i uyg ulaması ben i msenmi ştir. 4- Beyne l m i lel (uluslararas ı ) E rka m ı n ( rakam ları n) Ka­ bulü Hakkı nda Kanu n (20 M ay ı s 1 928) . 5- Ö lçüler Kan unu ( 1 N isan 1 93 1 ) Bu kan unla ölçü bi­ ri m i olarak uygar ulusları n kulland ı kları metre, kilog ram ve litre kabul ed i l miştir. .

6- Lakap ve U nvan ları n Kald ı rı l d ı ğ ı na Dair Kan u n (26 Kas ı m 1 934) . 7- Baz ı Kisvelerin G iyilemeyeceğine Dair Kanun (3 Aral ı k 1 934) . Bu kan u n la din adamları n ı n , hangi dine men­ sup o l u rlarsa olsu n , mabet ve ayi nler d ı ş ı nda ru hani kisve (g iysi) taş ı maları yasaklan m ı şt ı r. 8- Soyad ı Kan u n u (21 Haz i ran 1 934) . 9- Kemal Ö z Adl ı Cumhu rreisimize Atatü rk Soyad ı Veri l mesi H a kkı nda Kanun (24 Kas ı m 1 934) . 1 O- Kad ı nları n medeni ve siyasi haklara kavuşmas ı : a ) Medeni Kan un'la sağlanan haklar ( 1 7 Şubat 1 926) . b) Belediye seçimleri nde kad ı n lara seçme ve seç i l me hakkı tan ıyan kan u n u n kab u l ü (3 N isan 1 930) . c) Anayasa'da yapı lan değişi kliklerle kad ı nlara millet­ vekil i seçme ve seç i l me hakk ı n ı n tan ı n mas ı (5 Aral ı k 1 934) .

1 1 1) H u ku k Alan ı nda Yap ı lan Devri mler: 1 - Şeriye Mahkemeleri n i n Kald ı rı l ması ve Yen i Mahkemeler Teşkilat ı n ı n Kurulmas ı Kanunu (8 N isan 1 924) . 2- Türk Medeni ve Borçlar Kan u n u ( 1 7 Şubat 1 926). 3- Ceza Kanunu ( 1 926) . 4- H u kuk M u hakemeleri Usulü Kan unu ( 1 927). 5- Ceza M u h akemeleri Usulü Kan u n u ( 1 929) . 6- icra ve İ flas Kanunu ( 1 932 ) . 7- Kara v e D e n i z Ticareti Kanu n u ( 1 926, 1 929). 384

D i n i h u ku k s i ste m i nden ayrı larak laik çağdaş hukuk s i stem i n i n uyg u lan mas ı na baş lan m ı şt ı r.

iV) Eğitim ve K ü lt ü r Ala n ı nda Yap ı lan Devri m ler: 1 - Tevh id-i Ted risat ( Ö ğ reti m i n B i rleşt i ri l mesi) Ka n u n u (3 M a rt 1 924) . Bu kan u n la Tü rkiye dah i l i ndeki bütün b i l i m v e öğ reti m ku ru m l a rı M i l l i Eğitim Bakan l ı ğ ı ' na bağ lan m ı şt ı r. 2- Yen i T ü rk H a rfleri n i n Kab u l ve Tatbiki Hakkı nda Kan u n (1 Kas ı m 1 928). 3- T ü rk Tari h i Tetkik Cemiyeti' n i n Kuruluşu ( 1 2 N isan 1 931 ) Cemiyet daha sonra Türk Ta rih K u ru m u ad ı n ı a l m ı ş­ t ı r (3 E k i m 1 935) . Kültür alan ı nda ye n i b i r tari h görüş ü n ü ifade eden ku ru m u n kuruluşu ile ümmet ta ri h i anlay ı ş ı ndan m i l let ta ri h i a n l ayı ş ı na geç i l m işt i r. 4- T ü rk D i l i Tetki k Cem iyeti' n i n Kuru l u ş u ( 1 2 Temmuz 1 932) . Cemiyet daha sonra Türk Dil Kurumu ad ı n ı a l m ı şt ı r (24 Ağ ustos 1 936) . Kurumun amac ı , Türk d i l i n i n ö z güze l l i ­ ğ i n i v e zen g i n l i ğ i n i meydana ç ı karmak, o n u d ü nya d i l leri aras ı nda değe ri n e ya raş ı r yüksekliğe erişti rme kti r. 5- İ stanb u l Darülfü n u n u ' n u n kapat ı lmas ı na, M i l l i Eğitim Bakan l ı ğ ı 'nca ye n i bir ü n iversite kurul mas ı na dair kan u n ( 3 1 May ı s 1 933) . İ stanbul Ü niversitesi 1 8 Kas ı m 1 933 g ü n ü öğ retime aç ı l m ı şt ı r. (Meh met Ö ze l , M ustafa Kemal Atatü rk, TC Kültü r Bakan l ı ğ ı Yay ı n ı ) .

-

1 00

-

ATAT Ü R K ' Ü N KENDİ İ FADESİYLE İ L K E LERİNİN TANI M I 1) Temel İ lkeler 1 . C u m h u riyetç i l i k: Tü rk mi leti n i n ka rakte r ve adetlerine e n uyg u n o lan idare, C u m h u riyet idares i d i r ( 1 924) . 385

C u m h u riyet rej i m i demek, demokrasi sistemiyle devlet şekli demekt i r ( 1 933) . C u m h u riyet, yüksek ah laki değer ve nite l i klere daya­ nan b i r idared i r. C u m h u riyet faziletti r ( 1 925) . Bugünkü h ü kümeti m i z , devlet teş kilat ı m ı z doğ rudan doğ ruya mil letin ke ndi ke n d i n e , kend i l iğ i nden yapt ı ğ ı b i r devlet v e h ü kü met teşki lat ı d ı r k i , o n u n ad ı C u m h u riyet'ti r. A rt ı k h ü kü met ile m i l let a ras ı nda geçmişteki ayrı l ı k kalma­ m ı şt ı r. H ü kümet m i l let ve m i l let hükü metti r ( 1 925) . 2 . M i l l iyetçilik: Tü rkiye C u m h u riyeti' n i ku ran Türk hal k ı na Türk M i l leti den i r ( 1 930). D iyarbakı rl ı , Van l ı , E rz u ru m l u , Trabzo n l u , İ stanbu l l u , T rakya l ı v e Makedonyal ı h e p b i r soyun evlatları v e h e p ay­ nı cevherin damarla rı d ı r ( 1 932) . Biz doğ rudan doğ ruya m i l l iyetperveriz ve Tü rk m i l l iyet­ çisiyiz. Cumhu riyeti mizin dayanağ ı Türk topl u m u d u r. Bu topl u m u n fe rtleri ne kadar T ü rk kültürü ile dolu o l u rsa, o topl uma dayanan Cumhu riyet de o kadar kuvvetl i o l u r ( 1 923) . 3. Halkçı l ı k: İ ç siyasetimizde i l kemiz olan halkç ı l ı k, yani m i l leti n biz­ zat kendi geleceğ ine sah i p o l mas ı esas ı Anayasam ı z ile tespit edi l mi ştir ( 1 92 1 ) Halkç ı l ı k, toplum düze n i n i çal ı ş maya , hukuka dayan­ d ı rmak isteyen bir toplum siste m i d i r ( 1 92 1 ) . Tü rkiye C u m h u riyeti hal k ı n ı ayrı ayrı s ı n ıflardan oluş­ muş değ i l fakat kişisel ve sosyal hayat için işbölümü itiba­ riyle çeşitli mesleklere ayrı l m ı ş bir top l u m olarak görmek esas prensipleri mizdend i r ( 1 923) . 4. Devletç i l i k : Devletç i l i ğ i n bizce a n l a m ı şud u r: Kişilerin öze l teşeb­ büsleri n i ve şahsi faaliyetleri n i esas tutmak; fakat büyük b i r .

386

m i l let i n i htiyaçları n ı ve çok şeyleri n yap ı l mad ı ğ ı n ı göz ö n ü nde tutarak, memleket ekono m i s i n i devletin e l i n e al mak ( 1 936 ) . P re n s i p o l a rak, devlet ferd i n ye rine geçmemel i d i r. Fa­ kat ferd i n g e l i ş mesi için genel şartları göz ö n ü n d e b u l u n ­ d u rmal ı d ı r ( 1 930) . Kes i n zaru ret o l mad ı kça, piyasalara karı ş ı lmaz; bu­ n u n l a b e raber, h iç b i r piyasa da baş ı boş deği l d i r ( 1 937) . 5 . La i kl i k : Lai k l i k , yal n ı z d i n ve d ü nya işleri n i n ay rı lması demek d e ğ i l d i r. Bütün yu rttaş ları n vicdan , ibadet ve din h ü rriyeti de demekt i r ( 1 930) . Lai k l i k , asla d i ns i z l i k olmad ı ğ ı g i b i , sahte d i ndarl ı k ve büyüc ü l ü kle m ücadele kap ı s ı n ı açt ı ğ ı içi n , gerçek d i ndarl ı ­ ğ ı n g e l i ş m e s i i m kan ı n ı tem i n etmişt i r ( 1 930) . D i n b i r vicdan meseles i d i r. He rkes vicdan ı n ı n emrine uymakta se rbestt i r. Biz dine sayg ı göste ririz. D ü ş ü n üşe ve d ü ş ü nceye karş ı değ i l i z . Biz sadece d i n işleri n i , m i l let ve devlet işle riyle ka r ı şt ı rmamaya çal ı ş ı yor, kas ı t ve f i i l e daya­ nan tutucu h a re ketlerden sak ı n ıyo ruz ( 1 926) . 6 . Devri mc i l i k: Yaptı ğ ı m ı z ve yapmakta olduğumuz i n k ı lapları n (dev­ ri mlerin) g ayes i Tü rkiye Cumhu riyeti halkı n ı tamamen çağ­ daş ve b ü t ü n a n l a m ve görüşle riyle uygar b i r topl u m haline ulaşt ı rmakt ı r ( 1 925) . Biz b ü y ü k b i r i n k ı lap yapt ı k. Memleketi b i r çağdan a l ı p y e n i b i r çağa göt ü rd ü k ( 1 925) .

i l } Bütün leyici İ l keler: 1 . M i l l i Egeme n l i k: Ye n i T ü rkiye devlet i n i n yap ı s ı n ı n ru h u m i l l i egemen l i k­ ti r. M i l letin kay ı ts ı z şarts ı z e gemen l i ğ i d i r ( 1 923) . Topl u mda e n yüksek h ü rriyeti n , en yüksek eşitl i k ve 387

adaletin sağlanmas ı , isti kra rı ve ko run mas ı ancak ve ancak tam ve kes in anlamıyla m i l l i egeme n l i ğ i sağlamış b u l u n ması i le devaml ı l ı k kazan ı r. Bundan dolayı ; h ü rriyetin de, eşitl i ğ i n de, adaletin d e dayanak noktas ı m i l l i egemenliktir ( 1 923) . 2 . M i l l i Bağ ı ms ı z l ı k : T a m bağ ı ms ı zl ı k deni ldiği zaman , e l bette siyas i , ma l i , i ktisad i , ad l i , askeri , kültürel v e be nze ri h e r hususta tam ba­ ğ ı ms ı zl ı k ve tam sefe rberl i k de mektir. Bu sayd ı kları m ı n her­ hangi b i ri nde bağ ı ms ı zl ı ktan mahrumiyet, mil let ve memle­ keti n gerçek anlam ıyla bütü n bağ ı ms ı zl ı ğ ı ndan mahrum iye­ ti demektir ( 1 92 1 ) . Tü rkiye devletinin bağ ı ms ı zl ı ğ ı m u kaddestir. O , ebed i ­ ye n sağlanmış v e ko runmuş o l m al ı d ı r ( 1 923) . 3. M i l l i Birlik ve Berabe rl i k : M i l let v e biz yok, birl i k h a l i n d e m i l l et var. B i z v e m i l let ayrı ayrı şeyler değ i l i z ( 1 9 1 9) . Biz m i l l i varl ı ğ ı n teme l i n i , m i l l i ş u u rda ve m i l l i birlikte görmekteyiz ( 1 936). Toplu bir mil leti istila etmek, daima dağ ı n ı k bir m i l l eti isti la etmek gibi kolay deği l d i r ( 1 9 1 9) . 4 . Y u rtta Barı ş Dünyada Barı ş : Yu rtta s u l h , ci handa s u l h için çal ı ş ı yoruz ( 1 93 1 ) Tü rkiye C u m h u riyeti ' n i n en esas l ı prensiplerinden b i ri olan yu rtta sul h , ci handa s u l h gayesi , insan iyetin ve mede­ niyetin refah ve terakkisinde en esasl ı amil olsa gerekt i r ( 1 933) . S u l h , m i l letleri refah ve saadete e riştiren en iyi yold u r ( 1 938) . 5 . Çağdaşlaşma: M i l leti mizi en kısa yo ldan medeniyeti n ni metlerine ka­ vuştu rmaya , mes ut ve m ü reffeh k ı l maya çal ı şacağ ız ve bu­ n u yapmaya mecbu ruz ( 1 925) . Biz Batı meden iyetini bir taklitç i l i k yapal ı m diye a l m ı yo.

388

ruz . O n d a iyi o l a rak görd ü kleri mizi, kendi bü nye m i ze uygun b u l d u ğ u m uz içi n , d ü nya meden iyet seviyesi içinde ben i msi­ yoruz ( 1 926) . 6 . B i l i mse l l i k ve Akı lc ı l ı k: a) B i l i mse l l i k : D ü nyada her şey i ç i n , meden iyet içi n , h ayat içi n , başarı için en gerçek yo l göste ric i b i l i md i r, fendir ( 1 924) . T ü rk m i l leti n i n yürümekte olduğu i l e rleme ve meden i ­ y e t yol u nda, e l i n d e v e kafas ı nda tuttuğu meşale, müspet b i ­ l imdi r ( 1 933) . b) A k ı l c ı l ı k: Biz i m , akı l , mant ı k, zeka ile hare ket etmek en bel i rg i n öze l l i ğ i m i zd i r ( 1 925) . B u d ü nyada her şey insan kafas ı ndan ç ı kar ( 1 926) . 7 . İ nsan ve İ nsan l ı k Sevgisi: İ nsanları mesut edeceğim diye onları b i rb i ri n e boğaz­ l atmak i nsan l ı ktan u zak ve son derece üzülü necek b i r sis­ temd i r. İ nsanları mesut edecek yegane vas ıta, onları b i rbir­ l e ri n e yaklaşt ı rarak, onlara b i rbi rleri n i sevd i rerek, karş ı l ı kl ı madd i ve manevi i htiyaçları n ı temine yarayan hare ket ve enerj i s i d i r ( 1 931 ) . B i z kimse n i n düşmanı değ i l i z . Yal n ı z i nsan l ı ğ ı n düş­ man ı olan ları n düşmanıyız ( 1 936) . (Mehmet Ö zel, M ustafa Kemal Atatürk, TC Kültür Bakan l ı ğ ı Yayı n ı , s . 75)

- 1 01 -

ATATÜ R K DİYOR Kİ Kü ltür, Eğitim , Bilim - Tü rkiye C u m h u riyeti' n i n temeli kültü rd ü r ( 1 936) . - Kü ltü r, tabiat ı n yüksek veri mleriyle mesut ol makt ı r. B u ifade içinde çok şey sakl ı d ı r. 389

Te mizl i k , safl ı k, yükse k l i k , i nsa n l ı k vs. b u n ları n hepsi i nsanl ı k vas ıfları ndand ı r ( 1 936) . - M i l l i kültürü m üzü çağdaş uygarl ı k düzeyi n i n üstüne çı ka raca ğ ı z ( 1 933 ) . - M i l l i kültürün her ç ı ğ ı rd a aç ı la rak yükselmes i n i , T ü r­ kiye C u m h u riyeti ' n i n temel d i le ğ i olarak te min edeceğiz ( 1 932 ) . - As ı l uğ raşmaya mec b u r olduğumuz şey yüksek kül­ türde ve yüksek fazil ette dü nya b i ri nci l i ğ i n i tutmakt ı r ( 1 932) . - G ü zel sanatlarda başa rı , bütü n devrimlerin ( i n k ı lapla­ rın) başarı ld ı ğ ı n ı n en kesin kan ı t ı d ı r (del i l i d i r) ( 1 936). - Sanats ı z kalan b i r m i l l etin hayat damarları ndan b i ri kopmuş demekt i r ( 1 923) . - Sanatç ı (sanatkar) to p l u mda uzun çal ı ş ma ve çaba­ lardan son ra al n ı nda ı ş ı ğ ı i l k h isseden i n sand ı r ( 1 932 ) . - B i z hepimiz m i l l etve k i l i o l ab i l i ri z , bakan olab i l i ri z , hat­ ta c u m h u rbaşka n ı olab i l i riz; ama hiçbirimiz sanatç ı (sanat­ ka r) o lamayı z . Böyl e o l u nca sanatç ı (sanatkar) el öpmez, sanatç ı n ı n (sanatka r ı n ) e l i ö p ü l ü r ( 1 930) . - M ü z i ksiz hayat mevcut olamaz. M üz i k hayat ı n neşe­ si, ru h u , sevi nci ve her şeyidi r ( 1 925) . - B i r u l usun değişikl i ğ i nde ö lçü , müzikte değişikliği ala­ b i l mes i , kavrayabilmesi d i r ( 1 934) . - Bizim g e rçek müziğimiz Anadol u halkı nda işitileb i l i r ( 1 930) . - Tiyatro b i r memleket i n kü ltü r seviyes i n i n aynas ı d ı r ( 1 932) . - B i r u l us ki res i m yap maz, b i r ulus ki heykel yapmaz, bir ulus ki tekn i ğ i n gerekt i rd i ğ i şeyle ri yapmaz, iti raf etme l i k i o u l u s u n i lerleme yo l u nda yeri yo ktur ( 1 923) . - Tü rke ev ve bark olan her ye r sağl ı ğ ı n , temizl i ğ i n , güzell i ğ i n , modern kültürü n ö rneği olacakt ı r ( 1 935) . - D i l i n m i l l i ve zeng i n olması m i l l i d uyg u n u n gel işme390

s i nde baş l ı ca etke n d i r. Türk d i l i , d i l lerin en zen g i n lerinden­ d i r, yete r ki b u dil b i l i nçle işlensin ( 1 930). - Tarih yazmak, tari h yapmak kadar öneml i d i r. Yazan, yapana sad ı k kal mazsa değ işmeyen gerçek, i nsan l ı ğ ı şa­ ş ı rtacak b i r nite l i k al ı r ( 1 933) . - T ü rk çocuğu ataları n ı tan ı d ı kça daha büyük işler yapmak için ke ndi nde kuvvet bulacakt ı r ( 1 930) . - C u m h u riyet dönem i n i n kendi z i h n iyet ve ah lakıyla donan m ı ş bas ı n ı n ı yine ancak C u m h u riyet' i n kendisi yetişti­ rir ( 1 925) . - Bas ı n m i l leti n o rtak sesid i r. Baş l ı baş ı na bir kuvvet, bir oku l , b i r öncü d ü r ( 1 922). - E ğ e r c u m h u rbaşka n ı olmasam , Eğitim Bakan l ı ğ ı ' n ı al mak isterd i m ( 1 930) . - E ğ itim işlerinde behemehal muzaffer olmak lazı md ı r. B i r m i l letin hakiki kurtuluşu ancak bu su rette o l u r ( 1 922). - M i l letle ri ku rtaranlar yal n ı z ve ancak öğ retmenlerd i r ( 1 925) . - D ü nyan ı n her taraf ı nda öğ retmenler, insan topluluğu­ n u n e n fedakar ve mu hterem unsurları d ı r ( 1 923) . - Ö ğ retme n ler! C u m h u riyet; fikren, i l m e n , fen nen, be­ denen kuvvetli ve yüksek karakterli m u hafı zlar ister. Yell i nesl i , b u öze l l i k v e kab i l iyette yetişti rm e k s i z i n elinizded i r ( 1 924) . - O k u l u n ve receğ i i l i m ve i rfan sayes inded i r ki Türk m i lleti , Tü rk sanat ı , ekonom i s i , Türk şiir ve edebiyat ı , bütün güze l l i kleriyle g e l i ş i r ( 1 922). - O ku l , genç beyi nlere i nsan l ı ğa sayg ıyı , m i l let ve ül­ keye sevg iyi , bağ ı ms ı zl ı k onurunu öğ reti r ( 1 922). - Ö ğ renci h e r ne yaşta o l u rsa olsu n , on lara geleceğ in büyükleri gözüyle bakı lmal ı ve öyle muamele edil melid i r ( 1 930) . 39 1

- Büyük başarı lar, değerli anaları n yetişti rd i kleri seçki n çocu kları n yard ı m ı yla meydana gel i r ( 1 923) . - Bütü n ü m i d i m gençl i kted i r ( 1 9 1 9 ) . - G e nçl iği yetişt i riniz. O n l a ra b i l i m v e i rfan ı n o l u m l u d ü ş ü nce leri n i veri n i z . Gelece ğ i n ayd ı n l ı ğ ı na onlarla kavuşa­ caks ı n ı z ( 1 927). - Gençl i ğ i n çal ı şkan , hassas ve m i l l iyetçi yetişmesi esas d i leklerim izdend ir. G e n ç l i k her türlü faaliyetlerinde C u m h u riyet kan u n ları na ve C u m h u riyet kuvvetle ri n i n usul ve kural ları na uymaya da d i kkatli olmal ı d ı r ( 1 933) . - Gençler, be n i m gelecekteki emellerimi gerçekleşti r­ meyi üstlenen gençler! B i r g ü n memleketi sizin gibi beni an­ lam ı ş bir gençliğe b ı rakacağ ı mdan dolayı çok memnun ve mesudum ( 1 937) . - Esas olan , bütün her yaştaki Türkler için beden eğiti­ m i sağlamakt ı r. " Sağlam kafa sağlam vücutta b u l u n u r" sö­ zünü ataları m ı z boş una söylememişlerd i r ( 1 937). - C i handa spor hayatı , spor alemi çok öne m l i d i r. Bu kadar önemli olan spor hayatı bizim için çok daha önemli­ d i r; ç ü n kü ı rk meselesid i r, ı rk ı n d üzel mesi ve gelişmesi me­ selesidir ve hatta bi raz da uygarl ı k meseles i d i r ( 1 926) . - Ben sporcunun zeki , çevik ve ayn ı zamanda ah lakl ı ­ s ı n ı severi m ( 1 937). - D ü nyada her şey içi n ; meden iyet içi n , hayat içi n , ba­ şarı için en hakiki m ü rş it b i l i md i r, fend i r ( 1 924) . - Türk m i l leti n i n yürümekte olduğu ilerleme ve uygarl ı k yo l u nda e l i nde ve kafas ı nda tuttuğu meşale müspet b i l i m d i r ( 1 933) . - Biz uygarl ı ktan , bi l i m ve fenden kuvvet alıyoruz ve ona göre yü rüyo ruz ( 1 925) . - Çal ı ş mak demek, boş u n a yo ru l mak, terlemek değ i l ­ d i r. Zaman ı n gereklerine göre b i l i m v e tekn i k v e her türlü 392

uyga r b u l uşlard a n azami derecede istifade etmek zo ru n l u­ d u r ( 1 923) . - B i l i m , çevi ri i le ol maz , araşt ı rmakla o l u r ( 1 932) .

Devrimler - Yaptı ğ ı m ı z ve yapmakta o l d u ğ u m u z devri mleri n amac ı , T ü ri kye C u m h u riyeti hal kı n ı tamamen çağ ı m ı za uy­ g u n ve bütün mana ve biçi mleriyle uygar b i r topl u m h a l i ne değişti rmekti r { 1 925) . - M e m le ket mutlaka modern, uygar (mede n i ) ve yeni olacakt ı r. B i z i m için b u hayat davas ı d ı r ( 1 923) . - Türk u l u s u n u n yeteneği ve kesi n kararı uygarl ı k yo­ l u nd a d u rmad a n , y ı l madan i l e rlemektir { 1 924) . - Biz d ü nya ailesi içinde uygarı z . H e r görüş noktas ı n­ dan uyarl ı ğ ı n gerekleri n i tatbik edeceğiz ( 1 925) . - B i r m i l l ete gideceği yol u göste ri rke n d ü nyan ı n her çeşit b i l i m i n d e n , b u l uşları nda n , yü kselmelerinden faydalan­ mal ı d ı r. Fakat u n utmayal ı m ki , as ı l temeli kendi içimizden ç ı karmak mecbu riyeti ndeyiz ( 1 923) . - G i rişti ğ i m i z büyük işlerde, m i l leti mizin yü ksek kabili­ yet ve yü ksek sağduyusu baş l ı ca rehberimiz ve başarı kay­ nağ ı m ı z o l muştu r ( 1 926) . - B i z Batı meden iyetini takl itç i l i k yapal ı m d iye a l m ı yo­ ruz. Onda iyi olarak görd ü kleri m i z i , kendi bünyemize uyg u n b u ld u ğ u m uz içi n , d ü nya meden iyet seviyesi i ç i n d e ben i msi­ yoruz ( 1 928) . - Memleketle r m u htel ifti r, fakat uygarl ı k b i rd i r ve b i r m i l leti n i l e rlemesi için de bu yegane uygarl ı ğ a i şti rak etmesi lazı md ı r ( 1 923) . - Uygarl ı k öyle kuvvetli b i r ateşti r ki , o n a kayıts ı z olan­ ları yaka r, mahveder. İ çinde b u l u nd u ğ u muz uygarl ı k aile393

s i nde lay ı k olduğumuz yeri bu lacak , o n u koruyacak ve yük­ se lteceğiz ( 1 925) . - Yapt ı ğ ı m ı z muazzam devri m l e rle ( i n k ı laplarla) uygar (medeni) bir m i l let olduğumuzu c i hana ispat ett i k ( 1 928) . - Her fert i sted i ğ i n i d ü ş ü n mek, isted i ğ i n e i nanmak, kend i n e özgü s iyasal bir düşünceye sah i p olmak, seçt i ğ i di­ nin gerekle ri n i yapmak veya yapmamak hak ve hü rriyetleri­ ne mal i kti r. Kimse n i n fi krine ve vicdan ı na haki m ol unamaz ( 1 925) . - D i n bir vicdan meseles id i r. H e rkes vicdan ı n ı n e m rine uymakta serbestt i r. Biz dine sayg ı göste ri ri z. Düşünüşe ve d ü ş ü nceye karş ı değ i l i z . Biz sadece d i n işleri n i , m i let ve devlet işleriyle kar ı ştı rmamaya çal ı ş ıyor, kaste ve fiile daya­ nan taassupkar hareketlerden sakı n ı yo ruz ( 1 925) . - Toplu msal hayatı n baş lan g ı c ı aile hayatı d ı r (1 925) . - Ş u n a inan mak laz ı md ı r ki , ye ryüzünde gördüğümüz h e r şey kad ı n ı n eseri d i r ( 1 923) . - M i l letimiz kuvvetl i b i r m i l let ol maya karar verm işti r. Bugünün gerçeklerinden biri de kad ı nları m ı z ı n her hususta yükselmelerini sağ lamakt ı r. O halde kad ı n ları m ı z bilgin ola­ caklar ve erkeklerin geçt i kl e ri öğretim kademelerinden ge­ çeceklerd i r. So n ra kad ı n lar sosyal hayatta e rke klerle bera­ ber yü rüyerek b i rb i ri n i n yard ı mc ı s ı ve koruyucusu olacak­ lard ı r ( 1 923) . - Top l u mdaki başarı s ı zl ı ğ ı n sebe b i , kad ı nları m ı za kar­ şı gösterd i ğ i miz i h mal ve kus u rdan doğmaktad ı r (1 923) . - Bizce, Tü rkiye C u m h u riyeti anlamı nca kad ı n , bütün Türk tari h inde olduğu g i b i , b u g ü n de en m u hte rem mevki­ de, her şeyin üstünde yüksek ve şerefl i bir varl ı kt ı r ( 1 935) . - Tü rk kad ı n ı n ı n dünya kad ı n l ı ğ ı na e l i n i vererek d ü n ­ yan ı n b a r ı ş v e güve n l i ğ i içi n çal ı şacağ ı na e m i n olabi l i rs i n i z ( 1 935) . 394

- Kad ı n ları m ı z e rkeklerden daha çok ayd ı n , daha çok veri m l i , daha çok b i l g i l i ol mak zoru n dad ı rlar ( 1 923) . - Adalet gücü bağ ı ms ı z ol mayan b i r m i l leti n , devlet ha­ l i nde varl ı ğ ı kab u l olu namaz ( 1 920) . - "Zaman ı n değişmesiyle h ü k ü m l e ri n değişmesi i n kar olu namaz" kaidesi adalet siste m i m i z i n temel taş ı d ı r ( 1 922) . - B u g ü n ü n i htiyaçla rı na uyg u n yasa yapmak ve o n u iyi uyg u lamak refah ve i l e rleme araçları n ı n en önemlilerinden­ dir ( 1 925 ) . - B i z i m a h e n k l i , zen g i n d i l i m iz yen i T ü rk harfleriyle kend i n i göste recekt i r ( 1 928) . - M i l l iyet i n e n be l i rg i n n iteliklerinden b i ri dild ir. Türk m i l l eti n de n i m d iyen i n san her şeyde n önce ve mutlaka Tü rkçe ko n uşmal ı d ı r. Tü rkçe kon uşmayan b i r insan Tü rk kültü rü n e , top l u l u ğu n a bağ l ı l ı ğ ı n ı iddia ederse buna inan­ mak doğ ru ol maz { 1 931 ) . - G üzel sanatlarda başarı , bütün devri mleri n ( i n k ı lapla­ rın) başarı kazand ı ğ ı n ı n e n kes i n kan ı t ı d ı r (de l i l id i r) . B u nda başa rı kazanamayan m i l letlere ne yaz ı kt ı r. Onlar, bütün ba­ şarı ları n a rağ m e n uygarl ı k alan ı nda yüksek i nsan l ı k s ı fatı y­ la tan ı n maktan daima mahrum kalacaklard ı r ( 1 936 ) . - U y g a r ve uluslararas ı k ı yafet, bizim içi n , ç o k cevher­ l i , m i l leti miz için layı k b i r k ı yafetti r. O n u g iyeceğ iz ( 1 925) . - Medeniyim d iyen Tü rkiye' n i n hakikaten mede n i olan halkı başta n aşağ ı ya d ı ş görü n üşüyle dahi medeni ve olgun i nsan l a r old u ğ u n u filen göste rmeye mec b u rd u r ( 1 925) . - Kad ı n ları m ı z da bizim gibi kavray ı ş l ı ve düşünceli i n ­ san lard ı r. O n l a ra ah laka a i t kutsal kavramları te l k i n etmek, m i l l i ahlakı m ı z ı a n latmak ve on ları n d i m ağ ı n ı nur ile, temiz­ l i kle donatmak esas ı üzerinde bulunduktan son ra fazla ben­ c i l l i ğ e l ü z u m kalmaz. Onlar yüzleri n i ci hana göstersinler ve gözle riyle c i h a n ı d i kkatle göreb i l s i n ler. Bunda ko rkacak b i r şey yokt u r ( 1 925) . 395

M i l l i Güvenl i k - Ordumuz, Türk b i rl iğ i n i n , T ü rk kud ret v e kabi l iyet i n i n , T ü rk vatanseve rl i ğ i n i n çel i kleşmiş b i r ifadesi d i r ( 1 937) . - Büyük Türk Ord usu ! D ü nyan ı n h içbir o rdusu nda yü­ reğ i sen i n ki nden daha tem i z ve daha sağlam b i r aske re rast gel i n memiştir ( 1 92 1 ) - i sti kbal göklerded i r ( 1 925) . .

- Ben aske rl i ğ i n her şeyden ziyade sanatkarl ı ğ ı n ı seve ri m ( 1 9 1 2) . - B i r ord u n u n değeri , su bay ve komuta heyet i n i n değeri ile ölç ü l ü r ( 1 923) . - Komutan, yaratı c ı gücü olan kimse demektir ( 1 923) . - M u harebeyi insan yapar ( 1 938) . - Savaş zaru ri ve hayati olmal ı d ı r. M i l leti n hayat ı teh l i keye maruz kal mad ı kça savaş b i r cinayett i r ( 1 924) . - H içbi r zafer amaç değ i l d i r. Zafe r, ancak kend isi nden daha büyük bir amac ı elde etmek için belli baş l ı bir vas ıta­ d ı r ( 1 92 1 ) . - Zafe r, "zafer ben i md i r" d iyebi lenindir. Başarı , " başa­ racağ ı m" diye başlayan ı n ve "başard ı m" diyebilen i n d i r ( 1 925) . - Savaş için düşman ı o rdugah ı m ı zda beklemektense, onu uzaktan karş ı lamak yeğd i r ( 1 9 1 4) . - Yarı m haz ı rl ı kla, ya rı m tedb i rle yap ı lacak taarruz, hiç taarruz etmemekten daha fenad ı r ( 1 922 ) . - Kesi n sonuç her zaman taarruzla al ı n ı r ( 1 924) . - En yüksek askerl i k bud u r; m u htel if i htimalleri çok iyi hesap etme l i , en iyi görüneni cü ret ve katiyetle tatbik etme­ l i d i r ( 1 924) . - D ı ş siyasetimizde; ü l ke n i n doku n u l mazl ı ğ ı n ı , güve n l i ­ ğ i n i , yurttaşları n hakları n ı h e r h a n g i b i r sald ı rıya karş ı bizzat 396

savu nabil mek kud reti de özellikle göz ö n ü nde tuttuğumuz noktad ı r ( 1 928) . - Tayya reci le r, şunu unutmayı n ı z ki, yarı n ı n en büyük teh l i keleri semalardan gelecektir. Bu sebeple sizler ani ge­ lebilecek te h l i ke l e re karş ı koymak için daima haz ı r b u l u n ­ maya v e o şekilde yetiş meye gayret edeceksiniz ( 1 933) . - H ud utları n ı n m ü h i m ve büyük böl ü m ü deniz olan Türk d evleti n i n donan mas ı da m ü h i m ve büyük olmak gere­ kir. O zaman Tü rkiye Cumhuriyeti daha müste ri h ve emin olacakt ı r ( 1 924) . - Polis, kan u n adam ı d ı r. Ona her zaman sayg ı göste r­ meli ve itaat ed i l me l i d i r ( 1 937) . - Polis, asker kadar disi p l i n l i , h u kukçu kadar hukuk adam ı , bir anne kadar şefkatli o l mal ı d ı r ( 1 934) . - H e rkes i n polisi kendi vicdan ı d ı r, fakat po lis vicdan ı ol mayanları n karş ı s ı ndad ı r ( 1 929) .

Politi ka - Ne m ut l u , Türk' ü m d iyene ( 1 933) . - T ü rk! Ö vü n , çal ı ş , güven ( 1 934) . - Y ü ksel T ü rk ! Sen i n için yü ksekl i ğ i n s ı n ı rı yoktu r. İ şte parola b ud u r ( 1 935) . - Tü rkl ük, ben i m en derin g üven kaynağ ı m , en engin övü nç dayanağ ı m old u . Kend imi hiçb i r zaman Osmanl ı l ı ğ ı n tel ki n ett i ğ i başka u l usları öven ve Tü rkl üğü aşağ ı gören ek­ siklik duygusuna kapt ı rmad ı m ( 1 931 ) . - T ü rkiye C u m h u riyeti'ni kuran Tü rkiye halkına Türk ulusu d e n i r ( 1 930) . - B i z T ü rkler, bütün tari h i m i z boyunca, h ü rriyet ve is­ ti klale sembol o l m u ş bir m i l letiz ( 1 927) . - H ü rriyet ve i sti klal ben i m karakte ri md i r ( 1 92 1 ) . 397

- H ü rriyet ol mayan b i r memlekette ö l ü m ve çöküş va r­ d ı r. H e r ilerleyişin ve her k u rtu luşun anası h ü rriyett i r ( 1 906 ) . - Türk milleti n i n tabiat v e adetleri n e en uyg u n o l a n ida­ re c u m h u riyet idares i d i r ( 1 924) . - C u m h u riyet ah laki fazilete dayanan b i r idared i r. C u m h u riyet faz ilettir ( 1 925) . - Egemenlik, kayıts ı z şarts ı z m i l leti n d i r ( 1 923) . - M i l let sevg isi kadar b üyük m ü kafat yoktur ( 1 935 ) . - M i l lete efendi l i k yokt u r . H izmet va rd ı r. Bu m i l lete h i z m e t e d e n onun efendisi o l u r ( 1 92 1 ) .

- Artı k bugün demokrasi d ü ş ü ncesi , daima yükselen bir denizi andı rmaktad ı r. 20. yüzy ı l b i rçok müstebit h ü k ü ­ metleri n , bu denizde boğuld u ğ u n u görm üştü r ( 1 930) . - Bizim mil leti miz esase n demokrattı r. Kültü rü n ü n , ge­ lenekleri n i n en derin maziye ait evreleri bunu doğrular ( 1 938) . - Tari h , b i r m i l leti n kan ı n ı , hakkı n ı , varl ı ğ ı n ı hiçbir za­ man i n kar edemez ( 1 9 1 9) . - Bayrak, bir m i l leti n bağ ı ms ı zl ı k alametidir. Düşman ı n d a o l sa h ü rmet etmek laz ı md ı r ( 1 922) . - Bütün i nsanlar, b i r top l u msal vücud un organları d ı r ve bu sebeple b i rb i ri ne bağ l ı d ı r ( 1 930). - Tü rkler, bütün meden i m i l letleri n dostudu rlar ( 1 923) . - Biz kimse n i n düşma n ı değ i liz. Yal n ı z i nsan l ı ğ ı n düşman ı olanları n düşman ıyız ( 1 932) . - Yurtta barı ş (s u l h ) , ci handa barış ( 1 931 ) . - Eğer devamlı barış iste n iyorsa , kitle lerin d u ru m u n u iyileştirecek uluslararas ı ö n lemler (tedb i rler) a l ı nmal ı d ı r ( 1 935) . - D ü rüst ve aç ı k olan d ı ş politi kam ı z öze l l i kle barış dü­ şü ncesine dayanı r. U l uslara ras ı herhangi bir soru n u muzu 398

barı ş yoluyla h a l l etmeyi aramak bizim menfaat ve z i h n iyeti­ mize uyan bir yo l d u r ( 1 938) . - İ nsanları mutlu edeceğim diye o n ları b i rb i rine boğaz­ latmak i n san l ı ktan uzak ve son de rece ü z ü l ü necek bir sis­ temd i r ( 1 937) .

E konom i

- Tam bağ ı ms ı zl ı k, ancak ekonom i k bağ ı ms ı zl ı kla m ü m k ü n d ü r ( 1 922) . - S iyas i , askeri zafe rle r ne kadar büyük o l u rlarsa ol­ s u n lar, e kono m i k zafelerle taç land ı rı l mazlarsa meydana gelen zafe rler deva m l ı olamaz , az zamanda söner (1 923) . - Ye n i Tü rkiye devleti temel leri n i s ü n g ü ile değ i l , s ü n ­ g ü n ü n de dayand ı ğ ı ekonomi ile ku racakı r. Yen i Tü rkiye devleti c i h a n g i r b i r devlet olmayacakt ı r. Fakat yen i Tü rkiye devleti b i r eko n o m i devleti olacakt ı r ( 1 923) . - İ ktisaden zayıf bi r m i l let sefaletten k u rtu lamaz. Kuv­ vetli b i r meden iyete , refaha ve saadete kavuşamaz, sosyal ve siyasa l i l letlerden yakas ı n ı ku rtaramaz ( 1 924) . - E n d üstrileşmek, en büyük m i l l i davala rı m ı z aras ı nda ye r almaktad ı r ( 1 937) . - H i ç b i r medeni devlet yoktur k i , o rd u ve donanmas ı n­ dan önce e ko n o m i s i n i düşün müş olmas ı n ( 1 923) . - Bu geniş memleketi bayı ndı r b i r hale çevirmek laz ı m­ d ı r. Bu h a l k zen g i n ol maya mecburd u r ( 1 923) . - H iç b i r şeye i htiyac ı m ı z yok, yal n ı z b i r şeye i htiyac ı m ı z va rd ı r: Çal ı ş kan olmak ( 1 923) . - Tü ketici yaşamak iyi değ i l d i r. Ü retici olal ı m ( 1 925) . - M i l l i e ko n o m i n i n temeli tarı md ı r ( 1 937) . - Çiftç i l i k m i l l et i m izi n hayat ı , se rvet i , kuvvetid i r ( 1 923) . 399

- K ı l ı ç ve saba n ; bu i ki fati hten b i rincis i , i k i ncisine dai­ ma mağ l u p oldu ( 1 923) . - Tü rkiye' n i n gerçek efe n d i s i , hakiki ü retici olan köylü­ d ü r. O halde, he rkeste n daha çok refa h , saadet ve se rvete müstehak olan köylüd ü r ( 1 922 ) . - H e r çiftçi ailes i n i n geçi neceği v e çal ı şacağ ı toprağa sahip o l mas ı m utlaka laz ı md ı r. Vatan ı n sağlam te meli ve bay ı nd ı r hale getiril mesi bu esastad ı r ( 1 936) . - Se rveti n meşru yol u , b i l g i i l e ve fedakarlı kla çal ı şmak ve tasarruf etmekt i r ( 1 930) . - Tüccar, m i l letin emeğ i ve ü reti m i kıymetlendiri l mek için eline ve zekas ı na emn iyet ed ilen ve bu emn iyete l iya­ kat göste rmesi gereken adamd ı r ( 1 937) . - C u m h u riyet H ü kü meti ' n i n namus l u , vatansever, cum­ h u riyetçi i ş adam ları na daima yard ı mc ı olacağ ı na şüphe ed i lmeme l i d i r ( 1 926) . - Demi ryolları memleketi n tüfekten , toptan daha önem l i güven l i k s i l ah ı d ı r. Dem i ryo l ları , Türk mil leti nin refah ve uygarl ı k yolları d ı r ( 1 93 1 ) . ( M e h met Ö zel , Mustafa Kemal Atatü rk, TC Kültür Bakan l ı ğ ı Yayı n ı , s . 1 46 ve devamı)

400

VURAL SAVAŞ ' I N , " ATATÜ R K ' Ü E N İYİ ANLAYAN V E A N LATAN YAZAR " D E D İ G İ A H M ET TANER K I Ş LALI ' DAN

S E Ç T İ G İ YAZ I LAR

KALPAKLI KALKI NMA

Ne çabuk d a unutuyoru z ! Şunun şurasında k a ç y ı l o l d u ort a l ı ğ ı n t o z duman e d i l ­ d iğ i n e . . . N u maracı C u m h u r i ye t ç i l e r i n v e o n l a r ı n etkisindeki b i r koronun g ü rü l t ü s ü n d e n a k l ı n s e s i n i n duyulamad ı ğ ı n a . - U l u sa l e k o n o m i d ön e m i b i t m i ş t i r De v le t ç i l i k dön e m i b i t m iş t i r K ü rese l leş m e d ı ş ı n da k i ideo loji le r b i t ­ m iş t i r A l t ı o k 'u n de v l e tç i l i k o k u n u a ta m a ya n la r d i n o­ ?O rd u r Prof . Chossu d ovsky' n i n sözle r i d a h a birkaç hafta ön­ ce Cu m h u r i ye t 'te ma nşetti : "Ul u s a l e k o n o m iye dö n ü ş " Kanadalı ünlü i kt isatç ı , Tü rkiye'ye ş u tavsiyeyi yapıyordu : "Ö n ce l i k le s a n a y i n iz t a m a m ı y l a k o r u m a s ı z d u r u m da . U l u s a l e ko n o m i y i ca n la n d ı r m a k v e ye r l i ü re t i m i teş v i k e t m e k gere k l i . Kü rese l leşm e n i n ö n ü n e geç m e k ge re k i ­ yor. " Şimdi bakıyorsunuz ; Koç g rubu b i l e , ö z e l l e ştirme karşı­ sında tek ki ş i l i k ordu gibi savaşan Mümtaz Soysal'ın ya ­ nında . Ve Rad i ka l ' d e k i köşe s i nde P ro f . Mustafa Aysan , Atat ü r k ün e ko n o m i siyasasını değerlendirdiği yazısını şöy­ l e noktalı yor : "E ko n o m i u yg u la m a la rı n da da O 'n a d ö n m e n i n t a m za m a n ı d ı r! " Yaşar Aksoy' u n değerl i i n c e l e m e s i "ta m za m a n ı n da " ç ı ktı : "A ta t ü r k ' ü n E k o n o m i De v r i m i - Ka lpa k l ı Ka l k ı n m a . Aslında Atatürk'ün d e vr i m i n i n s a d e c e A n adolu Ay d ı n .

'

-

403

l a n m a s ı ' n d a n ibaret o l madığı g e n e l l i k le unutuluyor B i r bütündü K e m a l i st devrim ; t o p l u ms a l ve kültürel dö nüŞüm­ d e n , d e m o krasid e n ve e k o n o m i k k a l k ı n madan oluşan bir s e n t e zd i . V e devrimin "m u c iı e "si , e ko n o m ide d e yaşand ı ! H e m d e d ışa borçlanmad a n ; tam tersine Osma n l ı ' n ı n da borçları ödenerek . . . İ şçi , Batıdaki gibi kuşaklar b o y u s ö ­ mürülmed e n ; t a m tersine , sosyal haklarını savaş mada n , ka n dökmeden elde edere k . Enfl asyo n i st siyasalar sonucu kalkınmanın yükü halk kitlele r i n i n sırt ı n a bind irilmeden . . . Türk paras ı n ı n değe ri koru n a ra k . . . Fiyatlar yükse lme­ den . . . Ve de J a p o nya ve Rusya ile birlikte , dünyada e n hızlı sanayileşen üç ülkeden birisi o la ra k ! ( 1 9 2 9-39 yılları ara­ sında tüm dünyada sanayi üre t i m i artışı yüzde 1 9, Türki­ ye'de ise yüzde 9 6 . . . )

Atatürk'ün haklılığını ve Kemalizmin evrense l l iğ in i , ya­ kın tarih kan ıtlad ı . . . Yaşad ığımız tarih kanıtlad ı . Eski Yugoslavya v e Güneyd oğuda yaşananlar , Ata­ türk'ün "u / u s " ve ulusçuluk anlayışı n ı n d oğruluğunu göster­ d i . Le n i n i z m i n çöküşü , Atatürk'ün "de m o k ras i "yi devrimi­ nin sadece b i r amacı deği l , ayn ı zamanda bir aracı sayması­ nın ö n e m i n i ortaya koydu . İ slam ülkelerinin duru m u ve Türkiye'de şeriatçılığın tırmanması d a , "la i k l iğ i n " çağdaş­ laşmanın "o l m azsa o l m a z " koşulu olduğunun altını bir kez daha çizd i . Ve şimd i yaşanan deneyi m l e r ; Kemalist "de v le t ç i l i k " a n l ayışını , yeniden bizim ve dünyanın gündemine getird i . H a n i birçok yabancı uzmanın d a , "ko m ü n iz m i le k a p i t a ­ l iz m a ras ı n da ü ç ü n c ü yo l " o l a ra k nitelendirdiği "Ke m a l is t de v l e tç i l i ğ i " 404

N iç i n ? T ü m A B ü l ke l erinde işsiz l i k yükseldiğ i , İ spanya'da b i l e yüzde 2 0 'yi aşt ı ğ ı i ç i n . . . Yugoslavya'daki i ç savaş , e t n i k ay­ rılıklardan ç o k e ko n o m i k çöküşün ürünü olduğu içi n . . . Kü­ rese lleşme , d ü nyadaki varl ıklı-yo ksul dengesini daha da bozduğu i ç i n . . . Sefaletle lüks arasındaki uçurumlar , toplum­ larda suçluluğu ve huzursuzluğu , toplumlar arasında da sa­ va�ı daha çok artırd ı ğ ı için . . . Ve yoksulluk s ı n ı r ı n ı n altındakilerin oranı Tunus'ta bile yüzde 6 i ke n , Türkiye 'de yüzde 2 6 'yı bulduğu i ç i n !

Eğer o Türkiye bugün bu noktadaysa . . . d ünya bugün bu n o ktadaysa . . . "A ta t ü rk 'ü n Eko n o m i De v r i m i "n i ye n i baştan gözden geçirmenin e lbette ki t a m zamanıd ı r . Yaşar Aksoy'un incelemesi , b i r süreci özlü b i r biç imde gözler ö n ü n e s e riyo r : Kurtuluş Savaşı e konomisind e n , İ z­ mir İ ktisat Kongresi'ne . . . Atatürk'ün ekonomi devriminde n , Atatürkçü ka l k ı n m a modelinin yorumlarına . . . S ivas Kongresi'nde Kara Vasıf Bey kürsüde n şöyle haykırıyordu : "B ü t ü n de v le t le r b i z i tam bağ ı m s ı z b ı ra k a ca k la rı n ı söy lese l e r b i le, y i n e de des te k s i z yapa m a y ı z . Dö rt y ü z i le b e ş y ü z m i lyo n l i ra a ra s ı n da bo rc u m u z v a r . B iz i m ge­ l i r i m iz b u n u n fa iz i n e b i le ye t m ez ! " Eğer s o n yarım yüzyı l ı n tüm ya n l ışlıklarına , sapma ları­ na , ayma z l ı klarına ve hatta hıyanetlerine karşın . . . Türkiye bugün o ralardan yola çıkıp buralara ulaşm ışsa ; bunu neye borçlu o lduğumuzu unutmama k , her şeyd e n önce ke ndi ya­ rarımızad ı r !

405

D Ü NDEN GELEN IŞIK

Yıl 1 9 2 3 . D a h a sonra İ n g i l i z kral l ı k tahtına oturacak olan E d ­ ward . H indistan'ı veliaht olarak z iyaret etmektedir Top ve trampet sesleri aras ı n d a bir savaş g e m isinden iner Ama ke nd i s i n i karşılayanlar , sadece b i rkaç m i hrace i l e b irkaç yerli g ö revl id i r . A l ı ş ı l m ı ş ı n tersine , h a l k o rtalard a yokt u r . Ü zgün bir b i ç i mde b a b a s ı V . G e o r g e a bir m e k t u p ya­ zar ve sora r : "A c a b a b u d u ru m . Gand i 'n i n d ü z e n led i ğ i b i r a şa ğ ı la ­ m a gös t e r i s i m id i r?" Sorunun yanıtı tarihe g e ç m i şt i r : "Ha y ı r ! B u n u n n ede n i n i Mustafa Kemal 'i n a ç t ı ğ ı Ku rt u l u ş Sa va ş ı n da a ra m a k da h a doğ r u o l u r " Yakup Kadri Karaosmanoğlu , İsviçre'de büyüke l çiy­ d i . H i n d i st a n ' ı n genç e l ç isi de G a nd i ' n i n sağ kolu olan De­ s a i n i n oğluydu . Arkadaş oldular Ve H i ntli d i plomat , ona b i r a n ı s ı n ı anlattı : "O k u lda n e ve h e r dö n ü ş ü m de b a ba m be n i ya n ı n a ça­ ğ ı rı r ve ne öğre n d i ğ i m i s o ra rd ı . Be n de o k u d u ğ u m d e rs­ le r l e i lg i l i o l a ra k k e n d i s i n e b i lg i ve r i rd i m . . . S ı k s ı k şöy le de rd i : 'B i r i n s a n o la ra k b u d e rs l e rd e n ya ra r la n m a k e l­ b e t t e k i ge re k i r Fa ka t b i r H i n t l i o la ra k m u h ta ç o l d u ğ u n e n b ü y ü k de rs , Tü r k i y e 'n i n K u r t u l u ş Sa va ş ı ta r i h i d i r Ş i m d i ya n ı m a o t u r o n u d a sa n a be n a n la t a y ı m ' '

'

406

End onezyalı bir d i plomat da Yakup Kadri Bey'e bir anı­ sını an latmışt ı : "Do k u z - o n y ı l ö n ce , b i r t i ca re t i ş i i ç i n Sa ygo n 'a g i t ­ m iş t i m . Ba k t ı m k i h a l k tap ı n a k la ra top la n m ı ş b i r yas a y i n i yap ı yo r 'Ne o ld u ? Kim ö ld ü ?' d i ye s o rd u m . 'Mu s t a ­ fa Ke m a l so n s u z l uğa göç t ü ' ded i le r . . . " Bir a n ı da Ahmet Emin Yalman'dan . Vatan gazetesi n i n başyazarı , uzun gezilerinden birinde İ ngiliz Güyan ı ' n a uğrar ve orada bir ye rl i ile arasında şu ko­ nuşma geçe r : "S iz h a n g i m i l le t te n s i n i z ?" "Tü rk ü m . "Öy le ise dos t ve h a t ta ka rdeş s a y ı l ı r ı z . " "Neden ? Müs l ü m a n m ı s ı n ı z ?" "Ha y ı r, Hı r is t i ya n ı m . Fa ka t , bağı m s ı z l ı ğ ı n a s u sa m ı ş b i r G ü ya n l ı Hı r i s t i ya n ı m ve b i rç o k y u r t t a ş ı m g i b i , s i z i n k u r t u l u ş m ü cade le n iz i n h a y ra n la rı n da n ı m . G ü n ü n b i ri n ­ de, b iz d e b ü y ü k ö n de r i n iz Mus tafa Ke m a l 'i n a ç t ığı yol­ da n y ü r ü yeceğ iz . . . " Son a n ı d a g e n e rahmetli Karaosmanoğlu'ndan . Brezilyalı b i r d i pl o mat , Atatürk'ün ölümünden sonra bir gün kend isine şöyle d e r : "S ize doğr u s u n u söy leyey i m m i ? Kem a l Paşa s a ğ o l­ d u ğ u s ü rece s i z b a n a e l l i-a l t m ı ş m i lyon l u k b i r A v rupa ü l­ kes i g i b i gö r ü n ü rd ü n ü z . Ş i m d i ü ze r i m de k ü ç ü k b i r Ba l­ ka n de v le t i e t k i s i yap m a ya baş la d ı n ı z . S ize, b u n da n da­ h a s a m i m i b i r i t i rafta b u l u n a cağı m . Biz G ü n ey A m e r i ­ ka 'da Tü r k de n i n ce , b i r za m a n la r ü l k e m ize göç m e n o la ­ ra k ge l m iş v e s o n rad a n z e n g i n o l m u ş baz ı doğ u l u aya k sa t ı c ı l a r ı n d a n b a ş k a k i m s e y i a n l a m a zd ı k . S i z i n u l u s o l a ­ ra k b ü y ü k l üğ ü n ü z i,4 , şe ref ve değe r i n i z i , a n ca k Mus tafa Ke m a l a d ı i ş i t i l d i k te n s o n ra ta kd i r e t m e o l a n ağı b u l a b i l­ d i k . . il .

407

Ve U N ESCO' nun , 1 9 7 9 y ı l ı n d a 1 5 6 ü l k e n i n oybirl iği i l e aldığı Atatürk ile ilg i l i karard a şu satırlar va r : "U l u s la ra ra s ı a n l a y ı ş v e ba r ı ş yo l u n da ç a b a h a rca m ı ş ü s t ü n b i r k iş i , o lağa n ü s t ü b i r de v r i m c i , s ö m ü rgec i l i k ve e m p e rya l iz m e ka rş ı sa vaşa n i l k ö n de r, i n s a n h a k l a rı n a s a yg ı l ı , d ü n ya b a r ı ş ı n ı n ö n c ü s ü , i n sa n la r a ra s ı nda h i ç b i r re n k , d i n , ı r k a y rı m ı göze t m e ye n eşs i z de v le t a da m ı , Tü rk i ye Cu m h u riye t i 'n i n k u r u c u s u . . . " Bugün 1 9 Mayıs 1 9 9 6 . Ü l ke n i n gene d ışta güçlü düşmanları var . . . İ çte g e n e kara n l ı k güçler va r , d ı ş düşmanların uzantıları v a r Eskile­ ri öldü ; a m a yeni mandac ılar , yeni ayrı l ı kç ı l a r , yeni şeriatçı­ lar var Yarım yüzy ı l l ı k "gaflet" ya da " i hanet"in sonucu olarak gündeme gelmiş önemli sorunlar var . . . "A t a t ü rk , Tü r k i ye 'y i k u r t a r m a d ı , e m pe rya l i z m i n aja ­ n ı y d ı " d iy e n l e r bile var . . . Ama Türkiye g e n e de 7 7 yıl ön­ cesinin Türkiyesi değ i l ! İ ç ve d ı ş d üşmanlar d a çok daha zayıf , sorunlar d a ç o k d a h a küçük ! Ve Atatürk'ün devr i m i n i emanet e t t i ğ i g e n çl i k , ç o k d a h a b i l i n ç l i v e ç o k daha güçl ü ! . .

408

CUMHU RİYET VE KİMLİK

"Cu m h u r i y e t , De m o k ras i ve K i m l i k . . . Haziran 1 9 9 6 ' d a İ zm ir'de üç gün süren bir toplantının kon usuydu bu . Ege Ü n iversitesi Edeb iyat Fakülte si , 2 0 . ku­ ruluş yıld önümünü ç o k anlamlı bir biçimde kutl ad ı . İzmir Atatürk Kültür M e rkezi'nin 9 0 0 kişilik salonun.d a , ayakta ka lanların çoğ unluğu gençlerd i . Kemal ist yaklaşıma en büyük deste ğ i de b üyük bir coşkuyla onlar verd i l e r . B a z ı g i z l i ya d a açık "n u m a ra c ı c u m h u r i ye t ç i l e r " i n şaşkın bakışları a l t ı n d a . . . Katıldığım oturu m u n konuşmacıları gazetecilerd i : M il l iyet'ten Taha Akyol , Sabah'tan Cengiz Çandar, Zaman'dan Fehmi Koru ve Cum huriyet'ten b e n . Yö netici d e Prof . Ahmet Arslan'd ı . Akyo l , i l g i n ç ve d üşündürücü bilgiler verd i . Türklerin bozkır göçebesi , Kürtlerin ise dağ g ö çebesi ol d uklarını anlatt ı . B u nedenden dolayı , aralarında bir sür­ tüşme olmam ıştı . . . "A n a do l u 'n u n sa h i b i biz d i k , s iz k o n u k o ld u n u z " yaklaşımı doğru değild i . Türklerin gelmesinden önce , Doğu Anadolu'da Kürt ke ntleri yoktu , Erme n i kentle­ ri vard ı ! Sayın Akyol söylemedi ama ; 1 0 7 1 ' d e Malazgirt'te Al­ p aslan ın karşısına ç ı kanlar d a Kürtler d e ğ i l , Rumlard ı ! . Romen D iyojen 'di Doğu ve Güneyd o ğ u Anadol u'yu , Türkl e r i n ve özellikle d e Cumhuriye t i n "b i le re k " geri bıraktırd ı ğ ı savı da gerçek'

.

.

409

terle bağdaşmıyordu . . . Bu bölge , tari h i n her döneminde da­ h a geriyd i . Ö rneğ i n kerva nsarayla r , t i c a ret i n gel işme düze­ yinin g österge leri sayı l ı rd ı . Ve b ö l g e n i n ke rvan saray sayısı 43 i ke n , İstanbul dışındaki Anadolu'da bu sayı 3 6 3 ' e ulaşı­ yord u ! B u geri ka lmışlığın en önemli n e d e n i ise , coğrafi ko­ şulların olumsuz luğuydu . . . Fe h m i Koru bir çel işkiye d i k kat ç e kt i : Dünya n ı n her ye­ rinde , a z ı n l ı klar hep "çoğ u n l u k h a k k ı " isterlerd i . Oysa Tür­ kiye'd e , çoğunluk hakkından yararl a n a n l arın "a z ı n l ı k h a k ­ k ı " istemeleri söz konusuydu . C e n g i z Çandar d a "u l u s de v l e t i n aşındığı n ı , ama aşı­ lamad ı ğ ı n ı söyled i . Apo hare ke t i n i Kemalizme benzett i . C u mhuriyetin "ye n i den ta n ı m l a n m a s ı " gerektiğini savu n ­ du . Atatürk'ün cum huriye t i n i ye n id e n tanımlamadan ö n ­ ce , "doğ r u ta n ı m la m a k " gere kir Temelinde yatan felsefe­ y i , sapmalardan ve uygulama yanl ışlarından ayırarak tanım­ lamak ve tanımak g e rekir . . . H i ç b i r toplum gösteremezsi n i z ki , uluslaşamadan çağ­ daşlaşab i l m iş ve demokrat ikleşeb ilmiş olsun ! . . Bu gerçek kavra n mada n , Atatürk'ün cumhuriyeti a n laşılama z ! Eğer cumhuriyet "ı rk " ya d a "d i n " üzerine kurulmuş o lsayd ı , ye­ n id e n tanımlanması zorunlu olurd u . Eğer "u l u s " teme l i n i o luşturan ö ğ e ırk olsayd ı , Slav ırkından o l a n v e a y n ı d i l i ko­ n uşan Sırpla r , Boşnaklar ve H ı rvatlar "d ü ş m a n " değil kar­ deş olurlard ı . Ulus kavramının t e m e l i n e "d i n "i yerleşt irirse­ niz ne olacağ ı n ı da gene Bosn a ' n ı n dramı gösteriyo r Ku­ zey İ rlanda' n ı n , aynı ırktan ayn ı d i l i konuşan insanlarının dramı g österiyor Boşnak ile Sırpı düşman yapan neden "d i n " farkı . Or­ todoks Sırp ile Kato l i k Hırvatı düşman yapan nede n ise "m ez hep " farkı . T ı p kı İ rland a l ı Kat o l i kl e r ve Protestanlar gibi . . . "

41 0

Atatü rk'ün ke n d i e l yazısı ile ka l e m e aldığı "Mede n i B i lg i le r " kitab ı , şu tümce ile başlar : "Tü r k i ye Cu m h u r i ye­ t i 'n i k u ra n Tü r k iye h a l k ı n a Tü rk m i l le t i d e n i r " Bu mudur ye n i d e n tanımlanması gereken? Atatürk i ç i n "Tü rk ", bir ırkın ya da bir etnik kesimin ad ı değildir Bu topraklar üzerinde yaşayan insanların hangi e t n i k köke n d e n olurlarsa olsunlar- ortak adıdır 2 0 etnik kim l i ğ i n üzerindeki bir şemsiye d i r ; b i r "o rta k k i m ­ l i k "tir . . . Bu mudur yan l ı ş olan? Ü ste l i k A nadolu'da yaşayan insan lara Türk adını koyan da Atatürk d e ğ ild i r ; daha 1 3 . yüzyıldan başlayarak Avrupa­ lılard ı r ! Cumhuriyetin temelinde yatan felsefe i nsancıld ı r , ileri­ cidir . 2 1 . yüzyıla ışık tutacak nitel i kted i r . Ama o cumhuri­ yet in valisi , kaymaka m ı , polisi ve de "m i l l i "( ! ) eğitimi acaba o felsefe n i n yandaşı mıdır? Cumhuriyeti m i yeniden tanım­ lamalıyı z , yoksa tanımına ters düşenleri m i cumhuriyet in yönetiminde n ayıklamalıyız? İ şte asıl sorun budur! Sorunun sorumluluğu ve utancı d a bize düşme z , cıgeri kediye e ma n e t e d e n l e re düşer ! . . Bunu "ce h a le t "ten m i , "gafle t "ten m i , yo ksa "i h a n e t "ten mi yaptıkları d a ç o k fark etme z ! . . . .

41 1

23

NİSAN, MUSTAFA KEMAL, APO . . .

M e c l i s i n İ stanbul'dan Ankara'ya nakl i n i n geciktiği gün­ lerded i r . Mustafa Kemal s i n i rlidir Yunus Nadi sora r : "Pa ş a m n i ç i n ö n e m s i y o rs u n u z ? S i z o rd u i s t iyord u ­ n u z, o rd u i ş t e b u ra da ! " Yanıt çok kısa ve net olur : "Be n h e r kera m e t i Mec l i s t e n bek leyen b i r i n sa n ı m . O rd u y u a n ca k m i l le t i n i rades i , ya n i Mec l is o l u ş t u ra b i ­ l i r! " M ustafa Kemal , Kurtuluş Savaş ı ' n ı seçilmiş bir M e clisle birlikte yapmak zorunda mıyd ı ? Değ ild i ! O rdu arkası ndayd ı . Halk arkasındayd ı . Birinci Dünya Savaşı'nda zafer kazanmış tek Osmanlı paşasıyd ı . Daha Anafartalar'dan sonra "ya şaya n efsa n e " haline g e l m işt i . Sadece Anadolu h a l kı i ç i n değ i l , ezilen tüm halklar iç i n , ö zellikle de bütün d ünya Müslümanları için bir "u m u t " olmuştu . Ama o nun için Meclis va zgeçilemez bir kurumdu . Çün­ kü d e m o k rasiye inanıyordu . Halkındaki gücü harekete geçi­ reb i l e c e k e n iyi yolun demo kras i olduğuna inanıyordu . Çağı hızla yakalamanın başka bir yolu olduğuna inan­ mıyord u ! O M e c l i ste , "Has ta lı k la r m i k rop la değ i l, A l /a h ı n ta k ­ d i r i i le b u la ş ı r; s ı t m a v e fre n g i i le sa va ş m a k iç i n yasa 41 2

ha z ı r la m a k g ü n a h t ı r " diyenler vard ı . . . M ustafa Kemal'e mil letve k i l l i ğ i n i bile ç o k göre n l e r ; "B u g ü n k ü s ı n ı r la r i ç i n ­ d e doğ m a m ı ş ya d a b i r ye rde beş y ı lda n faz la k a l m a m ı ş h i ç k i m se a d a y o la m a z " d iye yasa önerileri hazırlayanlar bile vardı . . . A m a bunların hiçbiri Atatürk'ün demo krasiye olan inan c ı n ı sarsmad ı . Orduya dayanarak kestirme yol lar­ dan g itmek kolayc ı l ı ğ ı n a sapmadı . Çıkıp kürsüye gerçe kleri dile getird i . İ nandığı doğruları savundu . İ nsa nl arın akl ı n a , sağduyusuna güvendi . 1 9 2 4 A nayasası hazırlan ıyordu . M ustafa Kemal , her "pa r la m e n t e r de m o k ra s i "d e bulu­ nan bazı iste klerini dile getird i . Devlet başkanına , yasaları veto yet kisi t a n ı n masını isted i . Belirli durumlarda M eclisi fesih yetkis i n i n verilmesi gerekt i ğ i n i söyled i . Şiddetle karşı ç ı kanlar oldu . . . Başlarında da Mahmut Esat Bozkurt ile Şükrü Saracoğlu vard ı . . . Ve M e c l i s , Mustafa Ke mal'e d e ğ i l on lara hak verd i ; b ü y ü k önderin önerileri redded ild i ! N e yaptı M ustafa Ke mal? Kızıp d a askerleri i l e M e c l isi mi dağıttı? Elebaşları n ı mı tutuklattı? Hayı r ! . . Kişiliklerini ve birikimlerini ka nıtlamış olan , Bozkurt ve Saracoğlu'na saygı duydu . . Ve onları .ba kan yapt ı . Şu sözler Atatürk'e a itti r : "Boz u k z i h n i ye t l i m i l le t le rde b ü y ü k çoğ u n l u k başka h edefe , ayd ı n de n e n s ı n ıf baş ka z i h n i y e t e sa h ip t i r. Ay­ d ı n te l k i n le, a y d ı n la t m a i le b ü y ü k çoğ u n l uğ u k e n d i a m a­ c ı n a gö re i k n a e t m ey i başa ra m a y ı n ca , b aşka yo l la ra baş­ v u r u r Ha l k a zo rba l ı k e t m eye baş l a r . Başa r ı ya u l a ş m a k i ç i n ayd ı n s ı n ıfla h a l k ı n z i h n i y e t v e h edefi a ra s ı nda t a b i i b i r u y u m o l m a s ı ge re k i r Ya n i aydı n s ı n ıfı n h a l k a te l k i n edeceğ i i l ke l e r, h a l k ı n r u h v e v i cda n ı n d a n a l ı n m ı ş o / m a ­ l ı d ı r B u h a l k , b i r defa k a rş ı s ı n da k i n i n sa m i m i ye t l e k e n 41 3

d i n e ya rd ı m c ı o ld u ğ u n a i n a n ı rs a , h e r t ü r l ü h a re k e t i de r­ h a l k a b u le h a z ı rd ı r B u n u n iç i n ge n ç le r i n h e r şeyde n e v­ ve l m i l le t e g ü ve n ve r m es i gere k l i d i r " Bu sözlerde ne var? Halkına i n a n ç . . . İ n sana sayg ı . . . S e ç k i n c i l iğe ve demok­ rasi d ışı yollara karşıtlık . . . 1 9 9 6 N isanında İ z m ir'de , "D ü n ya ve Tü rk i ye A ç ı s ı n ­ da n A ta t ü r k " konulu ulusl ararası bir konferans vardı . İ z m i r Atatürk Platformunun düze n l e d i ğ i , d ört ü n l ü yaba ncı bilim adam ı n ı n d a kat ıld ığ ı , i k i gün süren -çok yararlı ve etkili­ bir topla ntıydı bu . Konuşmam sırası nda , hazır bulun anlara iki soru yönelttim : "A t a t ü r k , h a l ka d e m o k ras i y i , özg ü r l ü k le r i öğ re t m e k v e b en i m se t m e k i ç i n 'Mede n i B i lg i l e r ' k i ta b ı n ı yaz m ı ş t ı . . . De m o k ra s i n i n a d ı n ı b i le d u y m a m ı ş o la n , de m o k ra s i n i n h i ç b i r koş u l u n a s a h ip b u l u n m a ya n b i r h a l k a . de m o k ra s i ­ y i öğ re t m e k v e be n i m se t m e k i ç i n k i tap yaz m ı ş b i r d i k ta ­ t ö r ta r i h te ta n ı yo r m u s u n u z ? O la b i l i r m i ? A ta t ü rk , Se rbes t Fı rka 'n ı n k u r u l m a s ı i ç i n b ü y ü k ça­ ba gös t e r m i ş t i . . . Ke n d i e l i y le m u h a lefe t ya ra t m a k iç i n ça ba gös t e r m iş b i r d i k ta tö r ta r i h t e ta n ı yo r m u s u n u z ? O I a b i / i r m i ?" S o rularım he rkeseyd i . A m a "Mu s t afa Ke m a l i l e Apo 'n u n yap t ı k la r ı a y n ı şey­ d i r " d iyebilen "ca h i l ", "gafi l ", ya d a "h a i n " olan lara değil­ dir. .

41 4

ETNİKÇİ AYD INLARA SORULAR

Başlığı seçerken çok zorland ım . Kafamdan geçen i l k başl ı k , "Tü rk ve K ü r t Aydı n la rı n a So r u la r " id i . H a ks ı z l ı k olacağını düşündüm . . . Çünkü o soruları yönelttiklerim bir a z ı n l ı ktı . Sesleri da­ ha a z ç ı kan ço klukta kiler ise san ıyorum sorularımı paylaşı­ yorlard ı . Peki ne d e m e k "e t n i kç i aydı n "? Bir tür "ı r k ç ı a y d ı n " demek . . . Yani o laylara hep "e t n i k göz l ü k "lerle bakan ayd ı n demek . . . Ama s i z "B u n la r a y d ı n t a n ı m ı n a t e rs d ü ş ü yo r " derse­ n i z , ona da bir diyeceğim yok!

Ö zel l i kle "K ü r t ç ü " aydınlarımız ve "o r t a k d ü ş m a n "a ka rşı onların yanında yer alan numara c ı cumhuriyetçiler "Te Ce"ye , yani Türkiye Cumhuriyet i'ne kızgınlar İ çle rinde " 7 5 y ı l l ı k z u l ü m "d e n söz edenler bile var . O Cumhuriyetin kurucusunu d a , bugünkü durumların sorumlusu sayıyorlar . Pek de h a ksız sayılmazlar( ! ) . I ra k'ta k i , Suriye'deki , İ ran'daki Kürtlerin tersine . . . Eğer bugün Türkiye'deki Kürtlere , Dışişleri Bakanlığın­ d a n o rdu komutanlığ ına , yükse k yarg ı ç l ı ktan M e c l i s Baş­ kan l ı ğ ı n a kadar bütün makamlar açıksa . . . Elbette ki bunun sorumlusu Atatürk'tü r ! 41 5

l rak'ta k i , Suriye'deki , İran'daki Kürtlerin tersine . . . Eğer "t ü m s ı n ı r la n d ı r m a l a ra k a rş ı n " demokrat i k hak arama yolları sadece Türkiye 'deki Kürtler i ç i n varsa . . . Elbette ki bunun sorumlus u , temelleri n i Atatürk'ün attı­ ğ ı "Te Ce "d i r ! lrak'ta k i , Suriye'deki , İ ra n'daki Kürtlerin tersine . . . Eğ e r sadece Türkiye 'deki Kürtler arasında aydınlar , ya­ zarl a r , sanatçılar ç ı kıyorsa . . . Elbe tte ki bunun sorumlusu , Atatürk'ün önderliğindeki Anadolu Ayd ı nlanması'd ı r Ve o ayd ı n l a n mayı -et n i k kö­ ke nlerine bakıl maksızın- tüm Anadolu halkına taşımak için sava ş m ı ş olan Kemal istlerd i r !

Türkiye'de hiçbir yurttaş , e t n i k köke n inden dolayı kapı­ ların kendine kapand ı ğ ı n ı söyleyebilecek durumda değil . Türkiye Kürtleri toplumsal yaşamın her alanında -hem de a ğ ı r l ı kl ı olarak- varlar Siyasette , iş yaşamınd a , kamuda . . . G e n e l l i kle de to plumdaki oranları n ı n çok üzerinde . . . Peki etnikçi ayd ı nlarımıza g öre sorun n e rede? Kültürel aland a , "e t n i k k i m l i ğ i n " ve kültürel hakların t a n ı n mamasında . Kürtçe konuşma k , şarkı söyle m e k , kaset doldurmak . . . Çocuğuna Kürt ismi koymak . . . Kürtçe d e rg i , gazete çıkar­ m a k . . . Kürtçe öğretmek için özel kurs açmak . . . Elbette ki bunlar serbest olmal ı ! Lazı , Çerke z i , Arnavutu , Arabı , Boşnağı vb . he rkes i ç i n serbest olma l ı ! A m a resmi d i l dışında eğitim v e TV ded i ğ i n i zde , olay farkl ı bir boyut kazan ıyor Ve sormak gerekiyo r : - Kürtlere v e Türkiye 'de konuşulan y e d i kad ar farklı Kürtçeden birisine ayrıcalık mı t a n ıyacaks ı n ı z ? Yoksa yirmi­ y i aşkın etnik kesime ayn ı olanağı sağlaya cak mısınız? 41 6

Kuzey İ rlanda'da bölünme eğilimleri n i n , Protestan ve Kat o l i k o kull a r ı n ı n ayrılmasından sonra şiddetle ndiğ i n i bil­ m iyor musunuz? Türkiye'de imam-hatip o kul larının yayg ın­ laşmasının g e n ç l i ğ i nasıl ikiye böldüğünün ayrımında mısı­ nız? - E ğ e r s o r u n "k i m l i k ça t ı ş m a s ı "nda n kayna klanıyor­ sa . . . Güneydoğuyu terk eden Kürt yurttaşlarımızın , Kuzey I rak yerine İ stanbul'a g itmelerini nasıl açı klıyorsunuz? Ku­ zey l rak'taki "Kü r t k i m l iğt " mi onl ara yabancı , İ stanbul'daki "Tü rk k i m l iğ i "mi onlara daha yakı n ?

Geçenlerd e Pro f . Şerafettin Turan a n l atıyordu . Ç ocukluğu Cum huriyetin ilk döneminde Van'da , Muş'ta . Bitlis'te g e ç m iş . En iyi öğret m e n l e r , e n seçkin yöneticilerle . . . Hemen hemen tüm kamu g ö revlilerinin ü l ke n i n batısında ve doğu­ sunda dönüşümlü olarak görev yaptıkları bir ortamda . . . Demokrat Parti g e lmiş ve bu duruma son vermiş . Doğudaki feodal beyle r , Cumhuriyet tari hinde iki kez Batıda oturmak zorunda bırakıld ılar . Bunlar oradaki feodal ve yarı-feodal yap ı n ı n değişmesi , yöre insanı n ı n özgürleş­ mesi için ö n e m l i ad ımlard ı . İ kisi de sağ cı partilerin o y kaygılarıyla geri alınd ı . . . İşte etnikçi aydı nlarımıza son iki soru : - Tarih i m i b i l miyorsunuz , yo ksa tarihsel gerçe kleri saptırmak çıkarlarınız gereği mi? Ve d e sizin çıkarlarınız , acaba temsil etmek savında olduğunuz ya d a kullan maya çalıştığ ınız etn i k kesim i n çıkarlarıyla bağdaşıyor mu?

41 7

NEDEN KEMALİSTİZ?

Atatürkçülük yerine "Ke m a l i z m " sözcüğünü kul lananlar artıyor Aslında a ra larında bir ayrım o l maması gerekir Ama ben Ke m a l i z m demeyi niçin tercih ett iğimi her fırsatta açık­ lıyoru m . Birinci neden , Kemal izmin -tıpkı Leninizm gibi- evren­ sel bir kavram ol ması . . . İ kinci neden , Atatürkçülük sözcü­ ğünü , M armaris'teki adam ve arkad aşlarının yıpratmış ol­ mas ı . . . Ö n ümde Al manya'dan yollanmış iki bildiri duruyor . Bi­ rincisini Sosyaldemo krat H a l k Dernekleri Federasyonu , ötekisi n i de Türkiye Sosyaldemo kratları Derneğ i yollamış . . . İ kisinin d e başlığı ayn ı : "Ne d e n Ke m a l i s t iz ?" 1 O Kasım 1 9 95 günü , Hürriyet gazetesinde "Ge rda n A ta t ü r k ç ü l ü ğ ü " d iye bir yaz ı ç ı km ışt ı : Yazarın , bindiği uçaktaki d ört h ostesten ikisinin yaka­ sında Atatürk rozeti bulunmaktan rahatsız olduğu anlaşılı­ yord u . Bundan "Ge rda n A ta t ü rk ç ü l üğ ü "nün "a va m laş t ı ğ ı " sonucunu ç ı karmıştı . . . Kendisi de "a ç ı k k a r t " oynad ığını ve "A ta t ü r k ç ü veya Ke m a l is t o l m a d ı ğ ı n ı " açıkl ıyordu . Ç o k hız lı , yetenekleri ve birikimi de çok sınırlı bir "n u ­ m a ra c ı c u m h u r i ye tç i "nin , "Ke m a l i s t o l m a d ı ğ ı " g ibi müthiş b i r a ç ı klama ( ! ) yapmas ı , Aziz N e s i n ' i n bile düş gücünü 41 8

aşan b i r olayd ı .

N ed e n se güldürü ustaları -kıska n ç l ı ktan

olacak- "es " g e ç t i le r . B e n de güldüm g e ç t i m . Ama yazıdaki ilkell iğe yönelik -yurt i ç i ve yurt d ı şı­ t e p k i l e rd e n , b e n i m telefonum , faks ım ve p osta kutum da

"faz la s ı y la " payı n ı ald ı . Ve o yazı -PTT ' n i n yanı s ı ra- en çok da Atatürk rozeti satan lara yarad ı . H e r g e ç e n g ü n , T H Y çalışanların ı n d a h a çoğunun ya­ kasında Atatürk rozeti g örüyorum ! M aked o n , H ı rvat , Bulgar , Rus , A l m a n , Yuna n , İ n g i l i z v e Romen b i l i m ad amlarının oluşturduğu b i r "Ba l k a n B i l i m

De r n eğ i " var . B i rkaç a y önce yapılan g e n e l kurulunu , Bul­ g a r başkan şu sözlerle açm ıştı :

"A ta t ü r k 'ü 2 0 . y üz y ı l ı n e n b ü y ü k da h is i k a b u l ed iyo­ ruz ! . . A m a c ı m ı z , A ta t ü rk 'ü h e m ke n d i ü l k e le r i m izde hem de b ü t ü n d ü n ya d a ta n ı t m a k t ı r. " Derne k , "A ta t ü r k 'ü Dü ş ü m de Görd ü m " isimli b i r film yaptıracakt ı . "A ta t ü rk ue Ba l ka n l a r " kitabı hazırlan ıyord u . H a r f devri m i n i n 70 . y ı l ı n ı n , 1 9 9 8 'd e bütün d ünyada kutlan­ ması sağlanacakt ı . B a l ka n ülkelerinde "A ta t ü rk 'ü Nas ı l Ta ­ n ı yo rs u n u z ?" konulu yarışmalar düze n l e n e c e kt i . . . Ve çeşitli Avrupa ülkelerinde şube leri olan b i r Atatürk Ü n iversite ku­ rulacakt ı . . . B i r 32 G ü n " i z l e n cesinde , Vietnam'da b i r i l ko kul gös­ "

.

terilmişti . Karatahtada "A ta t ü rk " yaz ı l ı id i . çocukları ,

Ho Şi Min ' i n

Musta fa Kemal' in devri m i n i öğren iyorlard ı . . Ve

son habe r : Kırg ı z istan'da Başbakan Yard ı m c ı s ı Prof . Osmanakun İ braimov y ö n e t i m inde "Ul u s l a ra ra s ı A ta t ü rk A ra ş t ı rm a

Va kfı " kuruld u . A z e rbaycan da -Baku v e N a h c ivan'da- bir "A ta t ü rk A ra ş t ı rm a la r Va kfı " kurul m a s ı h a z ı r l ı kları i ç i nde . Özbe kistan ' ı n St ratej i k Araşt ırmalar V a k f ı ise , Kemalizmi ö n cel ikle i n c e l e n e c e k konular arasına ald ı . Kuzey Kıbrıs'ta yapılan ve çok sayıda yaba n c ı bilim 41 9

adam ı n ı n kat ı l d ı ğ ı "3 . U l u s l a ra ra s ı A ta t ü r k Sem pozy u ­ m u "n u n sonuç bildirisi nde şu sat ırlar bulunuyo r . "A t a t ü r k ç ü l ü k Tü rk m i l le t i i ç i n b i r öze dön ü ş h a re­ k e t i d i r A ta t ü rk ç ü d ü ş ü n ce , s a dece A ta t ü r k dö n e m i Tü r­ k i yes i n i n z o r l u k la r ı n ı çöz m e k ve b ü t ü n es i r ve m az l u m m i l l e t l e re ö rn e k o l m a k la ka l m a ya n : a k la , b i l i m e ve fe n ­ n e daya l ı b i r d ü n ya gö r ü ş ü o la ra k , ge lecek y ü zy ı l la ra ı ş ı k t u taca k b i r sistemd i r " B i z i m n i çin Kemalist olduğumuz belli . Türkiye ' de bir din devleti , ya d a etnik farkl ılıklara daya­ lı bir d e v l e t kurmak peşinde o l a n l a r ı n , neden Ke malizme karşı o l d u kl a r ı da be ll i . İ na n ca dayalı o lduğu ö l çüde , her iki tutuma da sayg ı duymak g e r e k i r Ama "gerd a n " d a n yukarıya çıkamayan "ye n i m a n da c ı l a r "a saygı duya b i l m e k çok zor ! . .

420

ATATÜRK VE BATI

Kurtu luş Savaşı yeni bitmiş . Cumh uriyet i n temel taşları konul maya başlamıştı . Daha s o n ra İ n g iltere tahtına oturacak o l a n Pre n s Ed­ ward , ü l ke s i n i n sömürgesi olan H i nd istan ' ı z iyaret ed iyor­ d u . Top ve trampet sesleri aras ında g e m is i nd e n indi . Ve büyük bir düş kırıklığı yaşad ı . Kend i s i n i karşıla maya , sadece birkaç m i h race ile birkaç yerl i görevli g e l m i şt i . Ü zgündü . Babası V George'a bir mektup yazd ı . "Acaba b u durum , Gand i ' n i n düzenled i ğ i b i r aşağ ılama g öste risi m i d i r ? " İ n g i l i z Kra l ı n d a n g e l e n y a n ı t t a r i h e g e ç m i şt i r : " H ay ı r ! B u n u n ned e n i n i Mustafa Kema l ' i n açtığı Kurtu­ luş Savaşında aramak daha doğru olur. . . Bat ı n ı n büyük devletleri , Kemalizmin kendileri için ya­ ratt ığı t e h l iken i n b i l i n c i nde idile r . Bugün O rtadoğunun çağ­ dışı kra l l ı kları n ı , şe y h l i klerini ke n d i çıkarlarına uyg un gö­ re n l e r ; o g ü n l e rde de Vahidett i n ' i deste kliyorlard ı . 1 9 2 2 ' n i n Şubat ınd a , Mustafa Ke mal Avrupa'ya bir ku­ rul göndermeye karar vermişt i . Amaç Roma , Paris ve Londra'ya Türk görüşünü an latmaktı . Pad işa h ın aj anları , kurul üyelerinden Kat i p Kemal Bey' in evi ne g i zlice g i rd iler . G i z l i belgelerin fotoğraflarını çekti l e r . Ve V a h id e t t i n bu belgeleri , 6 Mart 1 9 2 2 tari h i n­ d e , mabey i n c i s i ile İ n g i l i z Yüksek Komise r l i ğ i n e gönderd i . 42 1

O d ö n e m l e i l g i l i olara k , Y üzbaşı A r mstrong'un b i r ra­ porunda şu satırlar yer al maktad ı r : " Padişa h ı n l e h inde bulun m a k b i z e g ö re e n sağ l a m siya­ sett i . H e r e m ri m izi yerine getirmeye h a z ı rd ı . . . V a h i d e tt i n ' i n

güdü mündeki

lslamı

Yüceltme

Derne­

ğ i ' n i n b i l d i rilerinde şöyle den iyordu : " Y u n a n o rdusunun , ki r . . .

Asıl

halife n i n

o rdusu sayı lması gere­

kafaları koparılacak m a h l u klar A n kara'd a d ı r . . .

Kim m i l l iye t ç i l e rle b i r l i kte Y u n a n a karşı g ide rse , şeran ka­ f i rd i r . . . " Vahidett i n ' i n Adl iye N a z ı r ı A l i Rüştü ise , "Yunan ordu­ sunun başarısı için dua edilmes i n i " istiyord u . Ş u s ö z l e r , ü n l ü l n g i l i z tari h ç i s i A rnold Toynbee'ye ait : "Yeryüzünde h i çbir devrim , K e m a l i st Türk Devrimi ka­ dar dünyada şaşkınl ı k yaratmad ı . Toynbee b i rkaç kez Türkiye'ye g e l i p incelemeler yap­ m ı şt ı . Koşulları hazır olmadığı hald e , köklü bir devr i m i n h ızla yükse lme kte olduğunu g ö r m üştü . " M azlum milletler"in ka lbi ve kulağ ı artık Ankara'da idi . Daha şimdiden , "dünün harap kasab a s ı " A n kara , Londra' n ı n önüne g e ç m işt i . Atatürk , h i ç b i r yurt dışı g e z iye ç ı kmadığı halde ; zama­ n ı n ünlü devlet adamları , kral l a r , şahla r , başbakanlar , An­ ka ra 'y,ı z iyaret kuyruğundaydılar . Bal ı , Atatürk'ten sonra devri m i n yaşayabileceğine inan­ m ıyordu . "Te k e n g e l " ortadan k a l k ı n c a devrim çökecek ve Batı " Lozan'da ve rd i kle rini birer b i r e r g e r i alacak" beklenti­ s i yayg ı nd ı . Bat ı n ı n en büyük umudu d a , Türkiye'deki "geri­ c i güçler"d i . Y a n i Atatürk'ü -öl ü m ü n d e n sonra- bizzat ken­ d i ulusunun reddetmesiyd i ! Batı Atatürk'ü istemed i , ç ü n kü ç ı karlarına aykırı id i . A m a büke me d i ğ i e l i öpmek zorunda kald ı . . . Zaman ı n İ n g i l ­ t e re Başbakan ı , ke ndi parlamentosunun önünde , çare s i z b i r iti rafta bulunacakt ı : 422

" Böyle b i r dahi ancak yüzy ılda bir ç ı kar . O da bize rast­ lad ı . . . Atatür k , Bat ı n ı n desteğ i n i alarak Batıl ılaşma yolunda adımlar atmad ı ; ters i n e , Kemalizm bir anlamda Batıya kar­ şın Batılılaşma anlamı taşıdı . Ama bu noktad a , Atatürk'ün " Batılılaşma"dan ne anladığını iyi görmek gere ki r . Daha l 9 2 3'te şöyle diyord u : " B i z Batı uygarlığı n ı , b i r taklit ç i l i k yapalım diye almıyo­ ruz . O nda iyi olarak gördükle rimizi ke ndi bünyemize uygun bulduğumuz i ç i n , dünya uygarl ığı seviyes i içinde benimsiyo­ ruz . . . Ü l keler çeşitlid i r , fakat uygarlık birdir ve ulusun iler­ lemesi için de bu tek uygarlığa kat ılması zorunludur . Os­ manlı İmparatorluğu'nun duraklaması , Batıya karşı elde et­ tiği zaferlerden çok gururlanara k , kend isini Avrupa ulusları­ na bağlayan bağları kestiği gün başlamıştı r . Bu bir hata id i , bunu te krar etmeyeceğiz . . Türkle r bütün uygar ulusların dostlarıdır . . . Peki Türk Devrimi , acaba Fransız Devrim inin bir taklidi midir? Atatürk bunu da şöyle yanıtlıyo r : " Fransa Devrimi bütün dünyada ö zgürlük düşüncesini estirmişt i . Ama o tarihten beri insanlık ilerlemişt i r . Türk dem okrasisi Fransa Devri minin açtığı yolu izlemiş ama ken­ d ine özgü seçkin özelliği ile gelişmiştir . Çünkü her ulus , devri m i n i t o plumsal olan hal ve durumuna , düzenin değ işti­ rilmesi ve devrimin oluş zamanına göre yapar . . . Her ne ka­ dar ulusların ve demokrasilerin işbirliği etme leri gerekli ve olası ise d e , işbirliği ancak bir tek amaçla , yani barışa yö­ nel ikse gerçekleşir ve yararlı olur . Atatürk , Neue Fre ie Presse muhabiri nin b i r sorusunu yanıtlarken de , Avrupa'ya bakış açısını şöyle özetliyord u : " B i z i aşağı ol maya mahkum sayan Avrupa bununla ye­ tinmemiş , yı kılışımızı hı zlandırmak için ne gere kiyorsa onu 423

yapmıştır Batı ve doğu zihinle rinde birbirine karşı iki i l ke söz kon usu olduğun da , bunun e n ö n e m l i kaynağını bulmak i ç i n Avrupa'ya bakmalı . . . İşte Avrupa'da daima mücade l e ett i ğ i m i z bu z i h n iyet vard ır B i z ulusseve r , g ö z l e r i a ç ı k adamlarız . Gözleri m i z i h e r g ü n daha açıyo r , içte v e dışta olup bit e n leri görüyoruz . Ulusumuzun uygar uluslarla ilişki­ lerini kolaylaştırmak yararı mızın gereklerindendir . Asl ında Atatürk'ün kafas ında o l a n ' Batıl ılaşma' değil , "uygarlaşma"dır . Ü ste l i k de , ke n d i ulusal özell iklerimizi ko­ ruya ra k uygarlaşmad ı r . Türk tari h i n i n gün ışığına çı karılması çal ışmala rını Ata­ türk başlatmıştır . Bir yandan Orta Asya'ya , öte yandan H i ­ t itlere , Anadolu'nun tarihsel d e r i n l i klerine kadar gidilmesi­ n i n ö n cüsü Atatürk'tür Taklitçi saray kültüründe n , Anado­ lu'nun binyıllık kültür sentezine dönüş Atatürk'ün eserid ir . Atatürk ne yaba n c ı sermayeye karşı ol muştur , ne d e başka uluslarla işbirl i ğ i n e . Ama -her konuda olduğu g ib i­ bu konul arda d a vazgeçilmez bir ö n koşulu vard ı r : Toplu­ mun ortak yararı ve eşit l i k ! Y a b a n c ı sermayeye evet ; u l u s a l ç ı karların v e bağ ımsız­ l ı ğ ı n zedelenmemesi koşuluyla ! Bir kez daha yinelemekte yarar var : Kemalizm Batı nın d esteğ i ile değil , Batıya karşın bir uyg arlaşma hare ketid i r .

424

BATI CEPHESİNDE YENİ BİR ŞEY YOK! AMA BİZDE VAR !

Bakıyorum da bazı ke simler bir hayl i şaşkı n . - Nas ı l o l u r da A B D Refa h 'ı n kapa t ı l m a s ı n a ka rş ı ç ı ­ k a r ? Na s ı l o l u r d a A v rupa B i r l iğ i b iz i ge lece k t e b i le i ç i n e a la b i leceği işa re t i n i ve r m e k t e n k a ç ı n ı r? He m d e uza k b i r ge lece k te ! . . Şaşkınlara şaşmamak elde değil . Çünkü Batıda değ işen bir şey y o k ! T a a Vahidettin'den b e r i B a t ı temelde değişmed i . Ama biz değiştik ve değişiyoru z .

"CIA İs tasyo n Şefi " Paul Henze'nin -Türkiye i l e ilgi­ l i- 1 9 9 3 raporunda şu "sa v"lar savunuluyo r : - A ta t ü rk i l ke l e r i "Yeni Dünya Düze n i " i le b i r l i k te ö l m ü ş t ü r A yd ı n la rı n i m a m - h a t ip o k u l la rı ko n u s u n da k i e n d i ş e l e r i y e rs iz d i r. İ ra n v e A rap pa ra s ı i le des t e k l e n e n k ö k t e n d i n c i l i k Tü r k iye i ç i n c iddi b i r t e h l i ke değ i ld i r. N u rc u la r i le r i c i d i r, Na k ş i be n d i le r ge riye dö n ü k değ i ld i r C I A güdümündeki bazı A B D ' l i b i l i m adamları buyuru­ yorlar : - Tü rk iye 'n i n " Ye n i Dünya Düzeni" i ç i n de k i ye r i " ı l ım­ lı İ sl a m la b ü t ü n leş m es i n ded i r. "CIA Tü r k i ye ve O r t a doğ u Ma sa s ı " şeflerinden Gra­ IJam Fuller ö neriyor : "

425

- T ü r k iye Kü r t le re öze rk l i k ve r m e l i d i r. Böy lece Tü r­ k i ye 'de k i Kü rt l e r le Ku zey I ra k 'ta k i le r b ü t ü n leşeb i l i r le r . Amerikalı "i r t i b a t s u ba y ı " Albay Preston Bughes, Türk G e n e l kurmay ı ' n a ne tavsiye e t m i ş t i ?

- A ta t ü rk , d e v r i m ta ri h i k i ta p la rı n da n ç ı ka rı l m a l ı ­ d ı r! Amerikalılar tarafından ÇYDD 'ye "te l if ü c re ts iz " ya­ y ı m l a n ması için öne rilen kitab ı n "a n a fi k ri " neyd i ?

- A ta t ü rk o l m asaydı da Tü rk de v ri m i ge n e o l u rd u ! H a y ı rsever ( ! ) bazı A merikan kuruluşları , para yard ı m ı ö n e rd i kleri b a z ı işçi se n d i kalarımıza h a n g i koşulu getirmiş­ lerd i ?

- A t a t ü r k 'ü b ı ra k ı n ,

Özal 'a

sa rı l ı n !

Ö z a l ne yaptı? Ceza yasasından 1 6 3 . madde y i kald ı rı p , şeriat ç ı güçle­ r i n ö n ü n ü açtı . Şeriatçı sermaye n i n güçle nmesini sağl aya­ cak ö n l e mleri ald ı . İslamla barı ş ı l m a s ı n ı ve Atatürk'ün cum­ h u riyet i n i n yerine "2 . c u m h u riye t " i n kurulmasını savund u . Kürt ç ü l e re federasyon umudu ve rd i . Atatürk'Ün hata yaptı­ ğını söyled i . A B D etkis i n i n doruğa ç ı kt ı ğ ı 1 2 Eyl ü l yönetimi n e yaptı? T D K ve TTK'den part i s i ne kada r , Atatürk'ün kurduğu ve ö n e m verd iği hemen tüm kuru m l a r ı kapatt ı . "Tü rk-ls la m

s e n tez i "n i ideoloj i yapt ı . Devle t i n köşe başların ı b u ideolo­ j i n i n yandaşlarına t e s l i m ett i . Dünyada tek örnek olarak

"zo r u n l u d i n de rs i "n i A nayasaya s o ktu . "Ra b ı ta- ü l ls la m "ı devlet e l iyle Türkiye'ye s oktu . Ne 1 2 Eyl ü l ' ün n e de Özal ' ı n yaptıkları b i r rastlantıdır N e de , o ç i z g i y i sürdürmek i ç i n bayra ğ ı e l ine alan

Cem

Boyner'in Time dergisi tarafından "ge lecek vaa t ede n s i 426

ya s e t ada m ı " seçilme s i . (Ve tab i i ne d e Sayın Boyne r'in yüzde yarım oy almas ı ! . . )

Peki A B D "se r u i s " lerinin Atatürk ve Kemalizm ile a l ı p veremed iği nedir? • "I l ı m l ı İs la m " la bütünleşmiş yarı çağdaş b i r Türkiye Batının çıkarlarına -yani "Ye n i D ü n ya D ü ze n i "ne- daha uygundur . • Petrol zengini , Batının uydusu O rtad oğu ülkelerinde­ ki çağdışı rej i mlerin varl ığını koruması açısından , Kemal ist model tehlike l i bir örnekt i r . • Kema l i z m i n temel inde ulusal b i r l i k ve t a m bağımsızlık ilkeleri vardır . Oysa Türkiye'nin ne yıkılması ne de bağım­ sız hareket edebilece k kadar güçlenmesi Batı çıkarları ile bağdaşır . • Türkiye' n i n Kürtlere özerklik verme s i , g iderek fede­ rasyonu peşinden getiri r . Bir adım sonrası , komşu devletle­ rin parçalanması ile bağımsız bir Kürt devletinin oluşması­ d ı r . Böylece hem -petrol bölgesinde- Batıya muhtaç bir "k u k la de v le t " oluşacakt ı r , hem de Türkiye'nin O rtadoğuda büyük bir güç haline gelmesi önlenmiş olacakt ı r . Oysa Ata­ türk'ü yıkmadan Türkiye'nin "ü n i te r " yapıs ını bozma olana­ ğ ı yoktu r . • " Ye n i D ü n ya D ü ze n i "nde , uluslararası se rmaye nin önündeki tek engel " u / u s a / de v le t " ve e konomik devletçilik anlayışıd ı r . Bu e ngel de Türkiye 'de Kemalizm ile bütünleş­ miştir.

Kimseye kızmaya hakkımız yok! ABD'nin ve genel olarak Batının -yan i " Ye n i Dü n ya Düzen i "nin- ç ı karı . . . ulusal bütünlüğünü korumu ş , çağdaş 427

ve -bağ ı m s ı z d avranab ilecek kadar- güçlü b i r Türkiye 'de değildir Yarı çağdaş , yarı b a ğ ı ms ı z , her zaman Batıya muhtaç bir Türkiye'ded i r . Bu nedenle d e Bat ı , Türkiye 'yi ne tamamen i ç i n e al­ mak ister ne d e tamamen d ı ş l a m a k . İ çine alırsa , g i d e re k "eş i t " h a l e g e l i r Dışlarsa art ı k "k u l la n a m a z " olab i l i r U nutmayal ı m ! İ ng i l i z v e Amerikan "g iz l i " belgeleri o rtada . . . 1 9 2 0 ' 1 e r d ü nyasında B a t ı n ı n t e r c i h i Atatürk d e ğ i ld i , Vahidett i n 'd i . Atatürk , Batının isteğiyle d e ğ i l , Batıya karşın çağdaş­ laşma yolunu açtı . . . Ve Batı sonunda bükemediği eli öp­ mek zorunda kald ı ! Peki Atatürk bugün yaşıyor olsaydı n e yapard ı ? A B D ' ye karşı Yekta Güngör Özde n ' i n yaptı ğ ı n ı . . . V e A B 'ye karşı da İsmail Cem'in yaptığ ı n ı . . .

428

ABD ATATÜ RK' E NİÇİN KARŞI?

Ö nceki yazımda bazı so mut bilgiler vard ı . A B D ' l i bazı "se r u i s "leri n , Türkiye 'ye y ö n e l i k çabaları ile i l g i l i b i l g i l e rd i bunlar Atatürk'ü ve Kemaliz mi yıkmak için gösterilen çabalar yan yana geldiğinde , o rtaya yadsı nama­ yacak bir tab l o çıkıyord u . Ama bu tabloya e kle nece k , bir­ kaç fırça darbesi daha kalmışt ı . Varan b i r : "CIA İs t a s y o n Ş efi " Paul Henze , 1 9 9 3 yılında b i r ra­ por hazırlıyo r : "2 1 . Yüzy ı la Doğ ru Tü rk iye " Ve şu "sa u" ları savunuyor : Atatürk ilkeleri soğuk savaş döne m i nde görevi n i yap­ mışt ı r ; ama "ye n i d ü n ya d ü ze n i " ile b i r l i kte gerekl i l i ğ i de kalmamıştı r . "K la s i k A ta t ü r kç ü l ü k " öl müştür . . . Ayd ınların imam-hatip okulları konusundaki endişeleri yersizd i r . İ ran ve Arap parası ile desteklenen köktend i n c i l i k , Türkiye için ciddi bir t e h l i ke değildir . . . Atatürk'e "decca l " d iyen Said-i Nursi ve N urcular i lericid ir N a kşibe ndiler ge riye dönük d e ğ i l l e rd i r ; O rta Asya Türk cumhuriyetleri ile bağlantıyı sağlayab i l i rler . . . Varan iki :

Samuel Huntington gibi "baz ı " A B D ' l i yazarla r , Ke­ malizme karşı "ı l ı m l ı İs la m "a sahip çı kıyorla r . Türkiye 'nin Batı ile bütünleşmes i n i istemiyorlar . Türkiy e ' n i n "ye n i d ü n ­ y a d ü z e n i " i ç i n d e ki yerinin "ı l ı m l ı İs la m " o l ması gerektiği429

n i düşünüyorlar

Bat ı n ı n ç ı ka rı n ı n b u n u gerektird i ğ i n i savu ­

nuyorlar . . . Varan üç : C I A Türk iye ve O rtadoğu M asa Şeflerinden

Graham

Fuller d e , üç yıl önce bir Türkiye raporu h a z ı rl ıyor . . . Ve ö z e l l i kle 'Kü r t s o ru n u 'na el atıyo r : I ra k ' ı n "ü n i te r " ya p ı s ı n ı koruması A B D ç ı karlarına uy­ gun

d e ğ i ld i r .

Türkiye

Kürtle re

ö z e r kl i k

veri rse ,

Kuzey

I rak'taki Kürt lerle bir bütünleşme g e rçekleşeb i l i r . En kötü şey , Türkiye ' n i n l rak'a yakınlaşma s ıd ı r . Ş i m d i g e l e l i m sorunun yanıtına : A B D "se r u i s "l e ri Atatürk'e n i ç i n düşman? Bunun d ö rt temel nedeni var . Birincisi . . . Laik-d e m o kratik Kemalist model , "i h ra ç " etmeye elve­ rişli değild i r . Türkiye'nin toplumsal kültüre l altyapısına sa­ hip bulun mayan İslam ülkeleri bu modeli uygulayamaz lar .

"Il ı m l ı /s la m " ile bütün leşmi ş , yarı çağdaş b i r Türkiye , A B D ç ı karlarına daha uygundur ! Ü stel i k , petrol zengini O rtad o ğ u ü l kelerindeki çağdışı rej i m l e rin varl ı ğ ı n ı koruması a ç ı s ı ndan , Kemal ist model teh­ l i ke l i b i r örnektir

Bu rejimlerin varl ığ ı , Amerikan çıkarları­

n ı n güve n cesid i r ! i ki n c i s i . . . Ke m a l i z m i n temelinde ulusal b i r l i k ve tam bağ ı m s ı z l ı k i l k e l e r i vard ı r . Bu ise , ABD 'nin ve g e n e l o larak Bat ı n ı n ç ı ­ karlarına terst i r . Türkiye ne y ı k ı l ma l ı , a m a ne de bağ ı m s ı z hareket e d e b i l e c e k kadar güçle n me l idi r . Türkiye O rtadoğu­ d a büyük b i r g ü ç olmamalıd ı r ! Ü çüncüsü . . . Türkiye ' n i n Kürt l e re özerkl ik vermesi , giderek federas­ yonu peşinde n getiri r . Bir adım s o n r a s ı ise , komşu devletle­ rin d e parçalanması ile 'bağ ı m s ı z ' b i r Kürt devlet inin o l u ş 430

turulmasıd ı r . H e r zaman ABD'ye muhtaç böyle bir d evlet , Amerikan çı karları i ç i n e n iyi çözümdür . Ama bu formülün uygulanab ilmesi için ilk koşul , Türkiye'de Atatürk'ün ve il­ ke lerinin yıkılmasıd ı r ! Dördüncüsü . . . Ye n i dünya düze n i nde , uluslararası sermayenin karşı­ sında kalan t e k engel "u l u sa l de v le t "t i r . Türkiye'de Atatürk yıkıl madan ulusal devletin yıkı lamayacağı ise bir gerçektir ! 1 9 94 Aral ığında , Yeni Demokrasi Hare keti kurulurken çıkan bir yazım şöyle noktalanıyord u : "Öza l - 1 2 Ey l ü l sa yes i n de- boşa l t ı l m ı ş b i r m eyda n ­ d a i ş e baş la m ı ş t ı . . . 'Dö r t eğ i l i m i ' b i r leş t i rip, A B D 'n i n ç iz­ diği yo lda k a ra r l ı l ı k la y ü rü d ü . A m a b u g ü n a r t ı k n e d ü n ­ y a o g ü n ü n d ü n ya s ı , n e d e Tü rk iye o g ü n ü n Tü rk iyes i . . . Öza l ö l d ü , yaşas ı n Boy n e r!. . Doğru is i m , ya n l ı ş za­ m a n . . . Ve ta r i h i , i s i m ler değ i l 'za m a n 'la r be l i rle r! . . " Suç , bir buçuk yılda tükenen Boyne r'de değil , "za­ man "da ! V e zamanlar hep Atatürk'ü haklı ç ı karıyor!

Not : Yukarıdaki yazıların hepsi de Cumhuriyet gazete­ sinde yayımlanmışt ı r . A hmet Taner Kışlalı çapı nda bir ya­ zarın görüşlerinde n yararlanma olanağını Türk okurlarına sağlad ı kları ve bu yazıları kitabıma almama izin verd i kleri için Cumhuriyet gazetesi yöneticilerine teşekkür ediyorum . Vural SAVAŞ

VURAL SAVAŞ, 2 1 Ağustos 1 938'de Antalya'da doğdu.

Antalya

Lisesi'ni

bitirdi.

Ankara

Üniversitesi

Hukuk

Fakültesi'nden 1 969'da mezun oldu. Ankara Hakim Adayı olarak 1 972'de mesleğe başladı. Sırasıyla, Aralık ve G ülnar Hakimliği ile Yargıtay Ceza G enel Kurulu Tetkik Hakimliği görevlerinde bulundu. 1 987'de Yargıtay Üyeliğine seçildi. Rekor kabul edilen oylarla iki defa Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Üyeliğine seçildi; Seyfi Oktay'ın Adalet Bakanı olduğu dönemde yapılan bazı atamalar ve seçimleri içine sindiremediği için bu görevinden istifa etti. Yargıtay üyelerinin kendi içlerinden gösterdiği 5 aday arasından Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından seçildiği Yargıtay

Cumhuriyet

Başsavcılığı

görevine

2 1 . 1 . 1 997

tarihinde başladı. 200 1 'in Ocak ayında emekli oldu.

Savaş'ın

Bilgi

Demokrasi

Yayınevi'nden

( 2 0 00 ) ,

çıkan

Militan

kitapları:

Atatürkçülük

Militan

( 2 00 1 ) ,

Satılmışların Ekonomisi (2002) , Atatürk'ün Kemiklerini Sızlatan

Parti:

CHP

(2003) ,

Türkiye

Cumhuriyeti

Çökerken (2004) , Emperyalizmin Uşakları (2005), Dip Dalgası

(2006),

"Vatanın

Bağrına D üşman

Dayamış

Hançerini" (2007) , AKP ve CHP'nin G erçek Yüzü (2007), AKP

Çoktan

Kap atılmalıydı

(200 8 ) ,

Hukuk ( ! )

Aldatmak (2008) , Yüce Divan Dosyası (2009) .

ile

Eğer, ülkemizin bütünlüğü ve bağımsızlığı, laik Cumhuriyetimizin korunması ve yolsuzluklara karşı mücadele söz konusu olduğunda, "damarlarınızdaki asil kan" harekete geçiyor ve demokratik tüm haklarınızı kullanarak, Atatürkçüler safında mücadeleye katılmak arzu ve h�yecanı duyuyorsanız; her yere sızmış etki ajanlarının (yerli misyonerlerin) karalama kampanyalarına aldırmaksızın, içinizden "sözde demokratlar"a karşı, tıpkı tanıdığım en demokrat kişilikli insan olan Ahmet Taner Kışlalı gibi "Ben demokrat değilim!" diye haykırmak geçiyorsa; siz de Militan Atatürkçüsünüz demektir.