Kavimler Göçünden'den XVI. Yüzyıla Kadar Avrupa Tarihi [1 ed.]
 9786257459

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

Kavimler Göçü'nden XVI. Yüzyıla Kadar •



AVRUPA TARiHi

HENRI PIRENNE

HENRI PIRENNE 1862 yılında Belçika'nın Verviers şehrinde doğan Hemi Pire�ne, Liege Üniversitesi'nde doktorasını tamamladı. 24 yaşında Gent Uni­ versitesi'nde profesör oldu ve 1930 yılına kadar aynı üniversitede ders vermeye devam etti. Orta Çağ Tarihi ve Belçika Tarihi konularında uz­ manlaşan Henri Pirenne, Birinci Dünya Savaşı sırasında Almanlar tara­ fından esir edildi. 1916 ve 1918 yıllarını kapsayan esaret hayatı boyunca öğrencilere ders vermeye devam etti. Histoire de l 'Europe: Des invasions au XVIe siecle adlı eserini de büyük ölçüde bu yıllarda tamamladı. 1935 yılında ölen yazar, geride pek çok akademik çalışma bıraktı. En mü­ him eseri 7 ciltlik Histoire de Belgiq u e dir (Belçika Tarihi). Diğer kitapla­ rından bazıları şunlardır: Mahomet et Charlemagne (Hz. Muhammed ve Charlemagne, çev. Mehmet Ali Kılıçbay, İmge), Mediavel City: Their Origins and the Revival of Trade (Orta Çağ Kentleri: Kökenleri ve Ticare­ tin Canlanması, çev. Şadan Karadeniz, İletişim), Histoire economique et sociale du moyen age (Orta Çağ Avrupa'sının Ekonomik ve Sosyal Tarihi, çev. Uğur Kocabaşoğlu, İletişim). '

SİNAN AKBAYTÜRK 1960 doğumlu, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Elektronik Mühendis­ liği mezunu . 25 yıl önce hobi olarak başladığı çeviriyi, mesleki çalışmaya ara verdiği 4 yıl boyunca serbest çevirmen olarak devam ettirdi. Halen serbest çevirmenlik ve danışmanlık yapıyor. Uygarlık Tarihi, Arkeoloji, Etimoloji, Felsefe ve Sinemaya ilgi duyuyor. Okumayı seviyor.

Kavimler Göçü'nden XVI. Yüzyıla Kadar •



AVRUPA TARiHi

HENRI PIRENNE

Çeviren Sinan Akbaytürk

İstanbul,

2022

SELENGE YAYINLARI

No: 212 1 Tarih Serisi: 166 1 Mayıs 2022, 1. Baskı ÖZGÜN ADI

Histoire de l'Europe: Des invasions au XVle siecle YAZAR

Henri Pirenne ÇEVİREN

Sinan Akbaytürk EDİTÖRLER

Murat Çaylı- Doğan Mert Demir SON OKUMA

İnayet Bebek KAPAK GÖRSELİ

Sandro Botticelli'nin Simonetta Vespucci tablosu. KAPAK TASARIMI

Şevket Dönmezoğlu SAYFA DÜZENİ

Hilal Yazlık BASKI-CiLT

Repar Dijital Matbaası ISBN

978-625-7459-62-4 SERTİFİKA NO.

40675 Selenge Yayınları, Rqıar Tasarım Matbaa ve Reklamcılık Ticaret Limited Şirketi'nin tescilli markasıdır.

Mimar Sinan Mah.,

Selami Ali Efendi Cad., Na:

34672 Üsküdar/İstanbul Tel: O (212) 522 48 45

5

www.selenge.com.tr e-posta: selenge®selenge.com.tr

© Bu kitabın tüm hakları saklıdır.

Tanıtım amaçlı, kısa alıntılar dışında metin ya da görseller yayınevinin izni olmadan hiçbir yolla çoğaltılamaz.

İÇİNDEKİLER ÖN SÖZ 11

BİRİNCİ KİTAP BATI'DA ROMA DÜNYASININ SONU (Müslüman Fetihlerine Kadar) BİRİNCİ BÖLÜM 15 ROMA İMPARATORLUGU'NDAKİ BARBAR KRALLIKLAR 15 1 . İmparatorluğun İşgali 15

2. Yeni Devletler 19 İKİNCİ BÖLÜM 25 JUSTINIANUS-LOMBARDLAR 25 1 . Justinianus 25

2. Lombardlar 28 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 30 MÜSLÜMANLARIN FETİHLERİ 30 1 . Fetihler 30

2. Fetihlerin Sonuçları 33

İKİNCİ KİTAP KAROLENJLER DÖNEMİ BİRİNCİ BÖLÜM 37 KİLİSE 37 1 . Beşinci Yüzyıldan Yedinci Yüzyıla Süren Zafiyet 37

2. Keşişler ve Papalık 41 İKİNCİ BÖLÜM 45 FRANK KRALLIGI 45

1. Devletin Altüst Olması 45 2. Saray Nazırları 49 3. Yeni Krallık 51

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 54 BATI'DAKİ İMPARATORLUGUN YENİDEN OLUŞUMU 54

1. Charlemagne (768-814) 54 2. İmparatorluk 58 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM 64 EKONOMİK VE SOSYAL ORGANİZASYON 64

1. Şehirlerin ve Ticaretin Ortadan Kalkması 64 2. Büyük Topraklar 67

ÜÇÜNCÜ KİTAP FEODAL AVRUPA BİRİNCİ BÖLÜM 75 İMPARATORLUGUN ÇÖZÜLMESİ 75

1. İç Nedenler 75 2. Papa ve İmparator 79 3. Dışarıdan Gelen Düşmanlar 84 İKİNCİ BÖLÜM 89 AVRUPA'NIN BÖLÜNMESİ 89

1. Verdun Antlaşması 89 2. Yeni Devletler 93 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 102 FEODALİTE 102

1. Devletin Dağılması 102 2. Soyluluk ve Şövalyelik 108

DÖRDÜNCÜ KİTAP ATAMALAR SAVAŞI VE HAÇLI SEFERLERİ BİRİNCİ BÖLÜM 115 KİLİSE 115

1. Papalık 115 2. Cluny Reformu 117 İKİNCİ BÖLÜM 123 ATAMALAR SAVAŞI 123

1. III. Heinrich'ten İtibaren İmparatorluk ve Papalık (1039) 123 2. Çatışma 128 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 134 HAÇLI SEFERLERİ 134

1. Sebepler ve Koşullar 134 2. Kudüs' ün Fethi 137

BEŞİNCİ KİTAP BURJUVAZİNİN OLUŞMASI BİRİNCİ BÖLÜM 143 TİCARETİN CANLANMASI 143

1. Akdeniz Ticareti 143 2. Kuzey Ticareti 146 3. Tüccarlar 149 İKİNCİ BÖLÜM 153 ŞEHİRLERİN OLUŞUMU 153 1 . Piskoposluk "Şehirleri" ve Kaleler 153

2. Şehirler 157 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 162 ŞEHİRLERİN BÜYÜMESİ VE SONUÇLARI 162

1. Şehirlerin Büyümesi 162 2. Kırsal Nüfusa İlişkin Sonuçlar 165 3. Diğer Sonuçlar 169

ALTINCI KİTAP BATI'DAKİ DEVLETLERİN KURULMASI BİRİNCİ BÖLÜM 175 İNGİLTERE 175 1 . Fetihten Önce 175

2. İstila 179 3. Magna Carta 181 İKİNCİ BÖLÜM 185 FRANSA 185 1 . Kral ve Büyük Yasallar 185

2. Monarşinin Gelişmesi 188 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 194 İMPARATORLUK 194 1 . Friedrich Barbarossa 194

2. Bouvinlerden Önce 201

YEDİNCİ KİTAP ON ÜÇÜNCÜ YÜZYILDA PAPALIGIN VE FRANSA'NIN ÜSTÜNLÜGÜ BİRİNCİ BÖLÜM 207 PAPALIK VE KİLİSE 207 1. XIII. Yüzyılda Papalığın Durumu 207

2. Papalık Politikası 212 İKİNCİ BÖLÜM 217 PAPALIK, İTALYA VE ALMANYA 217

1. İtalya 217 2. il. Friedrich 222 3. Almanya 227

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 237 FRANSA 237 1 . Fransa ve Avrupa Siyaseti 237 2. Fransız Uygarlığı 246 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM 252 YAKIŞIKLI PHILIPPE VE VIII. BONIFACIUS 252 1 . Krizin Nedenleri 252 2. Kriz 261

SEKİZİNCİ KİTAP AVRUPA KRİZİ (1300-1450) AVİGNON PAPALIGI, BÜYÜK BÖLÜNME VE YÜZ YIL SAVAŞLARI BİRİNCİ BÖLÜM 271 DÖNEMİN GENEL ÖZELLİKLERİ 271 1 . Sosyal ve Ekonomik Eğilimler 271 2. Dini Hareketler 284 İKİNCİ BÖLÜM 299 YÜZ YIL SAVAŞLARI 299 1 . III. Edward'ın Ölümüne Kadar Olan Dönem (1377) 299 2. Burgonya Dönemi (1432) 310 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 319 İMPARATORLUK, SLAV DEVLETLERİ VE MACARİSTAN 319 1 . İmparatorluk 319 2. Slav Devletleri ve Macaristan 329 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM 345 İSPANYA, PORTEKİZ VE TÜRKLER 345 1 . İspanya ve Portekiz 345 2. Türkler 351

DOKUZUNCU KİTAP RÖNESANS VE REFORM BİRİNCİ BÖLÜM 360 ON BEŞİNCİ YÜZYILIN ORTALARINDAN İTİBAREN SOSYAL HAYATIN DÖNÜŞÜMÜ 360 1 . İtalya ve İtalyan Etkisi 360 2. Avrupa'nın Diğer Ülkelerinde Rönesans 367 3. Fikirler ve Gelenekler 381 İKİNCİ BÖLÜM 390 REFORM 390 1 . Luthercilik 390 2. Reformun Yayılması, Calvinizm 405 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 416 ON BEŞİNCİ YÜZYILIN ORTALARINDAN ALTINCI YÜZYILIN ORTALARINA KADAR AVRUPA DEVLETLERİ 416 1 . Uluslararası Politika 416 2. İç Politika 431 DİZİN 434

ÖN SÖZ Ben burada düşüncelerimle baş başayım. Eğer onlara hükmedemez­ sem, bunlar gidip kendilerini kederimin, 1 can sıkıntımın ve sevdiklerim için duyduğum endişelerimin kucağına atacak, düşünmekten alıkoyacak ve beni nevrasteniye veya umutsuzluğa sürükleyecekler. Kaderime ke­ sinlikle tepki vermeliydim. "İnsanlar vardır," diye yazıyor sevgili karım bana, "talihsizlik karşısında yenik düşenler, bir de buna karşı çıkanlar . . . Sen, karşı çıkanlardan biri olmayı arzulamak zorundasın." Onun ve ken­ dimin iyiliği için bunu deneyeceğim. Holzminden'de doğaçlama iktisat tarihi dersi verdiğim Rus öğrenciler bununla ilgili arzularını dile getirmişlerdi, bu konuda çok içten oldukla­ rını ve derslerimi yayınlamam gerektiğini anladım. Niçin burada, nasıl bir "Avrupa Tarihi" olacağına dair ana hatlarıyla bir taslak yapmıyordum ki? Yanımda kitapların olmaması problem değildi çünkü sadece geniş bir taslak çıkaracaktım. Bunu daha önce Jena'da düşünmüştüm ve notlar alı­ yordum. Bana öyle geliyor ki giderek daha da detaylanacaktı. Ne şekilde olursa olsun benim için bir meşgale olacağı kesindi. Sanırım artık çok iyi düşünemiyorum, hafızam da kesinlikle zayıfladı. Fakat belki de bu çalış­ ma bana biraz iyi gelecek. Önemli olan zamanı öldürmek ve onun, seni öldürmesine izin vermemek. Çalışmamı sevgili Pierre'in anısına, eşime ve sevgili oğullarıma adı­ yorum. H. PIRENNE KREUZBURG A. D. WERRA GASTHOF ZUM STERN 3 1 Ocak 1917

1

Yazar, Belçika ordusınıa gönüllü yazılan oğlu Pierre'i 3 Kasım 1914 tarihinde kaybet­ mişti. Pierre, Yser Muharebesi'nde öldüğünde henüz on dokuz yaşındaydı. 11

BİRİNCİ KİTAP

BATI'DA ROMA DÜNYASININ SONU (Müslüman Fetihlerine Kadar)

BİRİNCİ BÖLÜM

ROMA İMPARATORLUGU'NDAKİ BARBAR KRALLIKLAR

1.

İmp aratorluğun İş gali

V. yüzyılda imparatorluğa yerleşen Almanların, Tacitus'un tarif ettiği şekilde olduklarını düşünmek büyük hata olur. Çünkü Roma'yla kur­ dukları ilişkiler onlara çok şey öğretmişti. Sınırın diğer tarafına geçtikten sonra daha az ürkütücü görünen imparatorluk onlara artık daha tanı­ dık gelmeye başlamıştı, erişilemez olmadığını gördükçe de günden güne alışmaya başladılar. İmparatorluk da onlara karşı artık eskisi gibi hoyrat­ ça davranmıyor, daha hoşgörülü yaklaşıyordu. 358'de Julianus, askerlik hizmeti karşılığında Frankların Taxandria'ya yerleşmelerine izin verdi. Bu Franklar aracı lığıyla Ren'den karşıya kim bilir ne kadar çok Roma et­ kisi geçmiş olmalı! İmparatorluğun öteki ucunda, Tuna kıyısındaki yakınlaşmaysa daha fazlaydı. Got Ulfilas, Bizans'tan Hristiyanlığı getirmiş ve yurttaşları ara­ sında yayılmasını sağlamıştı. Aslına bakılırsa bu Hristiyanlık, o zamanlar Doğu'da egemen durumdaki Aryusçuların Hristiyanlığıydı. Ancak bunun olumsuz sonuçları daha sonraki dönemlere kadar ortaya çıkmayacaktı. Asıl önemli husus, Germen halklarının en güçlüsü olan Gotl arın, daha Roma dünyasına girmeden önce putperestlikten vazgeçmeleri ve bu yüz­ den ulusal benliklerinin bir parçası olan bu özelliklerini kaybetmeleriydi. Lejyonlar, imparatorun hizmetine girmek için gelen, talihin yüzlerine güldüğü barbarlarla dolup taşıyordu. Bir barbar olan Stilicho ve Aetius, kadim Batı dünyasının son iki büyük savaşçısıydı. Kendi yurttaşların­ dan ne kadarının, bu tür adamların koruması altında sivil ve askeri yö­ netim de kendilerine yer bulduğunu düşünmek zor değil. Hatta Latince öğrenmek ya da Latin uygarlığını tanımak için gelen Kuzey krallarının oğullarına, Roma'da ya da imparatorluk sarayında bile rastlamak müm­ kündü. İmparatorluk, bu şekilde yavaş yavaş barbarlara alışıyordu. Artık birer yabancı sayılmıyorlardı. Tehlike henüz geçmemişti ancak o kadar acil bir durum da yoktu. 15

Avrupa Tarihi

Ancak tehlike, Hunların Avrupa'yı işgal etmesiyle (372) birlikte tüm ağırlığıyla tekrar ortaya çıktı. Dinyester'in iki yakasında yerleşmiş Gotlar (adlarından da anlaşılacağı gibi nehrin doğu yakasındaki Ostrogotlar ve batıdaki Vizigotlar) Hun atlılarına karşı koymaya kalkmadılar. Ostrogot­ lar, onlar gelmeden önce zaten düzensiz bir şekilde geri çekilmeye başla­ mışlar, bu geri çekilmenin baskısı altında kalan Vizigotlar da kendilerini Tuna sınırına doğru sürüklenirken bulmuşlardı. Geçiş izni talep ettiler. Felaket o kadar ani gelmişti ki onunla başa çıkabilecek hiçbir önlem al­ mış durumda değillerdi. Böyle bir şeyi tahmin bile etmiyorlardı aslında. Vizigotların tutumu, talepleri kabul edilmezse zor kullanmaktan çekin­ meyeceklerini açıkça gösteriyordu. Geçmelerine izin verildi. Roma ileri karakollarının şaşkın bakışları altında erkekler, kadınlar, çocuklar ve bü­ yükbaş hayvanlar, sallar ve kayıklarda, bazıları tomruklara, bazıları şişi­ rilmiş hayvan derilerine veya fıçılara tutunmuş vaziyette günlerce sürdü bu geçiş. Bütün bir halk, krallarının önderliğinde göç ediyordu. Fakat asıl problem tam da bu noktada ortaya çıkıyordu. Bu yeni ge­ lenleri ne yapmalıydı? Eyaletlere dağıtılmaları mümkün değildi. Roma­ lılar, kendi topraklarını terk edip bir başka ülkeyi işgal eden bir halkla karşı karşıyaydı. Bu yüzden imparatorluk içinde onlara barınacak bir yurt bulmak gerekiyordu. Kendi geleneklerinden ve krallarından vaz­ geçmeyecek bu halk, imparatorluğa kabul edilmeli ve Roma egemenliği altında yaşamalarına izin verilmeliydi. Böyle bir durum ilk defa ortaya çıkmıştı. Romalılar sorunu ince bir manevrayla aşmaya çalıştılar. Vizi­ gotların kralı Roma ordusunun generali ilan edildi. Böylece halkının ulusal liderliğini bırakmadan imparatorluğun yönetiminde yer alacaktı. Çözümü kolay olmayan fantastik bir duruma, kolay sayılabilecek fan­ tastik bir çözüm bulunmuştu. Bu çözümün doğurduğu ilk sonuç, çok geçmeden (MÖ 378) 2 patlak veren ve rahatsızlığa yol açan Vizigot isyanıydı. Aslında bu, "impara­ torluğun tam kalbinde toprak ve kalıcı yerleşim hakkı isteyen" yabancı bir halkın ayaklanmasıydı. Fakat bu kalkışmaya askeri isyan gözüyle de bakılabilirdi. Bu durum, düşmanla pazarlık yapmak zorunda kalmala­ rına neden oldu. Doğuda hüküm süren İmparator Arcadius, Trakya'nın yağmalanmasını önlemek için Vizigotlara, batıda hüküm süren kardeşi Honorius'un elinde tuttuğunu iddia ettiği İlirya'yı, haklarını hiçe sayarak işgal emri verdi. İsyancıların bu emir" den tek beklentisi, kar elde etmek­ ten başka bir şey değildi elbette. İlirya'yı bu niyetle işgal ettiler. Ancak bu engebeli arazi aradıkları yer değildi. İtalya hemen yakındaydı. Şimdiye kadar imparatorluğun her iki yarısını da aynı anda tehdit eden Germen 11

2

Valens, 9 Ağustos 379'da Andrinople'da yenildi. Theodosius Barışı, Gotların Mesia'da tekrar yerleşmelerini sağladı. 395'te Alarik'in yönetimi altında yeni bir isyan çıktı. 16

Henri Pirenne

tehlikesi, şimdi kesinlikle doğudan uzaklaşmış ve batıya yönelmişti. Grek dünyasının Almanlarla bir daha teması olmayacaktı.3 Batı, tehdit altındaki İtalya'yı korumak için tüm güçlerini en üst dü­ zeyde tek bir noktada topladı. Stilicho, Ren ve Tuna'dan geçişlere neza­ ret eden lejyonları Galya, Noricum ve Raetia'dan geri çağırdı. Pallanza ve Verona'daki iki büyük savaşta barbarları yendi ve onları Friuli'ye kadar attı. Dalkavuklar hemen onu Marius'la kıyaslamaya kalktılar. Ona ithafen yazılan ve günümüze kadar ulaşan bir şiirde, hala Roma'nın görkemin­ den ve imparatorluğun ölümsüzlüğünden bahseden öyle ifadeler vardır ki okuyanlar melankolik bir şaşkınlık içinde kalırlar. Fakat ne yazık ki imparatorluk yıkılmıştı. Tamamen tükenmiş durum­ daki hazine, orduları muzaffer bir şekilde batıya doğru ilerleyen ve önüne çıkan halkları birer birer yıkıp deviren Attila'nın, önüne katıp sürdüğü Almanların baskısını sınırlarda durdurabilecek güçte ordular besleme­ ye artık yetmiyordu. Stilicho, İtalya'yı ancak Alplerin kuzeyindeki tüm eyaletleri savunmasız bırakarak kurtarabilmişti. Fakat acı son gelmekte gecikmeyecekti. Vandallar, Suevi birlikleriyle Ren'i geçip Galya'dan aşağı doğru etrafı yağmalayarak indiler. Pireneleri geçip nihayet Akdeniz kıyı­ larında durdular ve buraya, yani İspanya'nın güneyinde ve Afrika kıyıla­ rına yerleştiler. Burgonyalılar, Rhône Nehri'nin yatağını takip etti ve hav­ zası boyunca Lyon Körfezi' ne kadar yayıldı. Daha az maceracı Alamanlar Alsace'ı, Riparian Frankları Köln'ün Meuse'ye kadar olan kesimini ve Sa­ lic Frankları Schelde ve Lys ovalarını kolonileştirmekle yetindiler. Bu sırada İtalya'ya ikinci bir saldırı daha yapıldı. Noricum ve Rhaeti­ a'dan geçen bazı Alman grupları Radagais'in önderliğinde Alpleri aşarak Cisalpine bölgelerini yakıp yıktı. Ardından toprak talep ederek Roma'ya kadar ilerledi. Stilicho, ikinci kez insan seline maruz kalmıştı. İşgalciler gruplara ayrıldı ve Floransa surlarının dibinde topluca katledildiler (405). Fakat hemen sonra galip gelen komutanın kendisi öldürüldü (408). Bu­ nun üzerine Vizigotlar onun intikamını almaya kalktılar ve katillerini ce­ zalandırma bahanesiyle Roma üzerine yürüyüşlerine devam ettiler. Stili­ cho'nun ordusu hala ayaktaydı ama paralı askerlerden oluşan bir ordudan beklenebileceği gibi liderinin intikamcılarına karşı koymaya kalkmadılar, direnç göstermediler. Alarik Roma'ya girerken Honorius kendini Raven­ na'ya kapattı. Bu, MÖ 380'de Galyalıların işgalinden bu yana barbarların, Ebedi Şehrin kapılarından ilk girişiydi. Barbar olmalarına rağmen Fo­ rum'da ve kamu binalarının alınlıklarında parıldayan altın ve gümüşten süslemeleri söküp çıkarmakla yetindiler. Roma'dan nefret etmiyorlardı, halka da kötü davranmadılar. İstedikleri şey topraktı ve güneye doğru 3

Çeyrek asır sonra Bizans, bir kez daha iki Theodorik'in ve Ostrogotların baskısını his­ setmiş ama dikkatlerini tekrar İ talya'ya çevirmeyi başarmıştı. 17

Avrupa Tarihi

ilerledikçe ülkenin güzelliğine olan hayranlıkları daha da arttı. Campani­ a'nın büyüleyici manzarasında yollarına devam ettiler. Alarik, onları Sicil­ ya'ya götürecekti ama Cosenza yakınlarında aniden öldü

(410). Arkadaş­

ları ona, krallara layık destansı bir cenaze töreni düzenlediler. Savaşçının mezarını, Busento'nun yönünü değiştirip nehrin yatağına kazdılar. Sonra nehir, sular son istirahatgahının üzerinden geçecek şekilde tekrar kendi yatağında akmaya bırakıldı. Ardından, halen el değmemiş durumdaki mezarın yeri sonsuza kadar sır olarak kalsın diye nehrin yatağı değişti­ rildi ve mezarın kazılması işinde çalışan köleler hemen orada katledildi. Vizigotlar, Alarik'in yerine kardeşi Athaulf'u seçtiler. Barbarların git­ tikçe Romalılaşmasını, imparatorluk ailesiyle ittifak kurma arzusu üze­ rinden değerlendirebiliriz. Honorius, ondan kurtulmak için kız kardeşi Galla Placidia'yla evlenmesine razı oldu. Düğünleri, armağanlarını eşle­ rin üzerine yağdırması için Venüs ve Aşk Tanrılarına yakaran o meşhur epitelyum eşliğinde büyük bir ihtişamla kutlandı. Athaulf, Romalıların ve karısının kendi kökenini görmezden gelip gelmeyecekleri konusunda açıkça endişeliydi. Bir şey istemediğini, tek amacının barbarların gücünü imparatorluğun hizmetine sunmak olduğunu söyledi. Kendisinden, onla­ rı kullanarak Galya'nın güneyini işgal etmiş Vandalları buralardan çıkar­ ması istendi. O da onları, İspanya'nın kuzeyinde olduğu gibi kalıcı olarak yerleştikleri Akitanya'ya götürdü. Fakat imparatorluk Almanlara mı kalacaktı? Yoksa Almanlar ve Roma­ lılar aynı kaderi paylaşıp Hun boyunduruğuna mı gireceklerdi? Sarı Tehli­ ke ilk kez tüm Avrupa'yı tehdit ediyordu. Attila ilerlemeye devam ediyor, Germen halklarını fethediyor ya da önü sıra sürüklüyordu. Daha şimdi­ den Ren'i geçmişti, orduları güneybatıya yönelerek Galya'nın kuzeyini işgal etmişlerdi. Antik Çağ'ın son savaşçısı Aetius, sonucu tayin edecek savaş için işte burada, Chalons-sur-Mame yakınlarında meydan okudu. Franklar, Burgonyalılar ve Vizigotlar takviye kuvvet gönderdi. Komuta ettiği ordu, Almanlar tarafından batırılan fakat yok olmaya razı olmayan bu imparatorluğun gerçekten de küçük bir modeliydi. Tamamen yok ol­ madan önce, Hun istilasını püskürtmek gibi insanlığa büyük bir hizmette bulundu. Aetius'un, uğrunda savaştığı uygarlığa borçlu olduğu üstün tak­ tikler, o uygarlığı barbarların istilasından kurtarmıştı. İki günlük savaştan sonra Attila ordugahını terk etti ve Almanya'ya döndü. Bu geri çekilme bir bozgun sayılmazdı. "Tanrı'nın Kırbacı" ertesi yıl Y ukarı İtalya'yı yakıp yıktı. Fakat tekrar geri çekildi ve

453 yılında ani bir şekilde öldü.

Cengiz Han'ın selefinin imparatorluğu, sekiz yüzyıl sonra onun izinden gidenlerinki gibi hızlı bir şekilde çöktü ve dünyada ondan geriye yıkıntılar ve halkın belleğinde yer eden kötü anılar dışında bir şey bırakmadı. Attila'yı durduran Aetius, İmparator III. Valentinianus'un emriyle öl­ dürüldü. "Böylece Batı Devleti'nin kurtuluş fırsatı da onunla birlikte yok 18

Henri Pirenne

oldu" diyor çağdaş bir tarihçi. 455'te Roma, Vandallar tarafından ele geçiri­ lip yağmalandı ve asil Majorianus bu aşağılık saldırının intikamını alamadı. Fakat iktidar giderek Alman komutanlar Ricimer, Orestes ve Odoacer'in eli­ ne geçiyordu. Onlar sırayla, Hun felaketinden bu yana İtalya'ya akın eden Alman askerlerinin ve toprak peşinde koşan maceracıların başına geçtiler. Son imparatorlar görevden alındı, en sonuncusu olan Orestes'in oğlu Romulus Augustulus Campania'ya sürüldü. Kendisine imparator deme cesareti gösteremeyen Barbar Odoacer de kendisi için, Almanların sahip olduğu tek unvanı, kral unvanını kullanmaya başladı. Bu içler acısı karmaşanın ortasında, bir başka kral Teodorik ve ardın­ dan tüm halkı, Alplerden İtalya'ya indi. Onu takip eden ve Attila'nın Dinyester'den Yukarı Tuna'ya kadar sürdüğü ve ardından onun boyun­ duruğu altına giren Ostrogotlar, serbest bırakılmalarından da yararlana­ rak İtalya'dan kendi paylarına düşeni talep ettiler. Bunlarla ve Odoacer'e şans tanıyan dağınık güruh arasındaki denge çok uzun sürmedi. Sonucu baştan belli savaşta (488) bozguna uğrayan bu Herulyalı maceracı Raven­ na'ya sığındı. Şehri kuşattığı halde ele geçiremeyen Teodorik, önce güven­ ce verip onu görüşmeye çağırmasına rağmen verdiği sözden caydı ve onu elleriyle öldürdü (493). Bu tarihten itibaren İtalya onun oldu. Bu, geniş bir alana yayılmış işgal dönemindeki son savaştı. Batı'da, koca imparatorluk onun yönetimi altındayken batmıştı. Britanya'da Ang­ lo-Sakson krallıkları, Galya'nın kuzeyinde bir Frank Krallığı, Provence'te bir Burgonya Krallığı, Akitanya ve İspanya'da bir Vizigot Krallığı, Afri­ ka'da ve Akdeniz adalarında bir Vandal Krallığı ve son olarak İtalya'da bir Ostrogot Krallığı olmak üzere tüm eyaletlerde ortalık krallardan ge­ çilmiyordu. Aslına bakılırsa toprakları bu şekilde parça parça dağılan imparatorluk, işgalcilerine bir karış bile toprak bırakmamıştı. Hukuken, onlar birer işgalciden ibaretti ve krallık unvanları, beraberlerindeki halkın dışında başkasına bir şey ifade etmiyordu. Bu o kadar doğrudur ki bu kralların hiçbiri, sayıca Almanlardan çok daha fazla Romalı nüfus üze­ rinde hükümranlık kursalar da kendilerini Galya kralı veya İtalya kralı sayamıyor, Frankların kralı, Ostrogotların kralı vb. olarak anılıyorlardı. Ancak sonra ne oldu? Artık ortada bir imparator yoktu. Roma hukuku­ nun "mülkiyet açısından işgal, sahip olmakla eş değerdir" kuralı uyarınca imparatorluğun da tamamen ortadan kalktığı söylenebilirdi. 2. Yeni Devletler

Batı Roma İmparatorluğu'nun bir haritasını elimize alıp günümüz Av­ rupa' sındaki dillerin dağılımını gösteren haritayla karşılaştırırsak, tüm im­ paratorluğun Almanların elinde olmasına rağmen Germen dillerinin çok az yayıldığını görürüz. Britanya Adaları dışında, tamamında veya bir bö19

Avrupa Tarihi

lümünde bir Germen dilinin konuşulduğu yalnızca beş sınır bölgesi vardı: Flamancanın konuşulduğu Belçika ve Almanya'da iki bölge (Ren bölgesi, Alsace), Rhaetia ve Noricum (İsviçre, Basel, Württemberg, Güney Bavyera, Avusturya) ki bunlar Almanca konuşurlar. Geri kalan yerlerin tümünde Latince, bu ana dilin aldığı farklı biçimleriyle Fransızca, Provensal, İspan­ yolca, Portekizce, Romence ve İtalyanca olarak günümüze kadar varlığını korudu. Almanların topluca gelip yerleştikleri yerler imparatorluğun en uç sınır bölgeleriydi. Sürekli tehdit altındaki bu bölgelerde yaşayan Latinleş­ miş nüfusu etkileme ihtimalleri çok zayıf olmalıdır. Geri kalan yerlerdey­ se tam tersi bir durum gözlenmişti. İmparatorluğun içlerine kadar nüfuz eden ve oralarda azınlıkta kalan Almanlar bölge halkı tarafından asimile edildi. İki ya da üç kuşak sonra dilleri yok oldu, geri kalanını da kendi ara­ larında yaptıkları evlilikler halletti. Fransızca veya Provensal dillerindeki Almanca kökenli sözcüklerin sayısı beş yüzü geçmez. Günümüzde Pro­ vence, İspanya ve İtalya halkları arasında V. yüzyıldaki bu istilacıların sarı saçları ve mavi gözlerini boşuna ararız. Eğer bulursak da bunu Galyalılara bağlamamız gerekmez mi? Germen örf ve adetleri de fazla direnmedi. Ör­ neğin Vizigot yasalarına dayanan ve günümüze kadar korunmuş anıtlar, imparatorluğun Almanlaşmasının pratikte ne kadar yüzeysel kaldığını göstermektedir. Yani Roma dünyasının Almanlaştığını söylemek doğru değildir. Evet "barbarlaşmıştı" fakat bu da aynı şey demek değildi. Britanya'nın Anglo-Saksonları dışında Germen halkları siyasi gele­ neklerini imparatorluğa ithal etmediler. İstisnalar kaideyi bozmaz: Bri­ tanya'daki halk, istilacılardan önce geri çekildi ve istilacılar yalnız baş­ larına kalınca da doğal olarak eskiden kendi yurtlarında yaptıkları gibi kendilerini yönetmeye devam ettiler. Bu istisna dışındaki başka her yerde Roma nüfusu, hem bulundukları yerde kalmaya hem de işgalden önce­ kiyle hemen hemen aynı koşullarda yaşamaya devam ettiler. Elbette çok fazla yağma ve katliam oldu, bireysel şiddet eylemleri yaşandı. Ancak sistematik bir yağma olmadı ve halktan kimse köleleştirilmedi. Ne bölge halkı (Galya ve Britanya'daki haklı karşı çıkışlar dışında) herhangi bir büyük direniş gösterdi ne de Almanlar onlara düşmanca davrandı. Belki biraz küçümseme, biraz da saygı vardı. Üstelik halk, Almanların impara­ torluğun askerleri olmadığı gerçeğini çok da anlayabilmiş değildi. Ayrıca Almanlar da Romalılar gibi Hristiyan'dı. İmparatorluğa birer fatih gibi girmeleri ne rağmen Romalılar gibi kendileri de otoritesi altında birleştik­ leri Kilise'ye boyun eğmişlerdi. Fethed i len ül kelerdeki halklarla çabucak yakınlaşmalarının nedeni, ke­ sinlikle onlc:ırın da Hristiyan olmalarıydı. Öyle görünüyor ki barbarların ulusal dillerini bu kadar kolay terk etmelerinde Kilise'nin dilinin Latince olmasın ın da etkisi vardı. Yine Almanlar, bu konuda Romalılara üstünlük kurm