Avrupa Birliği Tarihi [1 ed.]
 9759789756051900

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

AVRUPA BİRLİ�İ TARİHi

KiTAP YAYINEVI - 173 BAŞVURU KİTAPLl�I Dizisi

-

7

AVRUPA BİALİ�İ TARİHİ/DESMOND DINAN IC> 2004 LYNNE AIENNEA PUBLISHEAS, INC. ESERİN TÜRKÇE BASIMI YAYINCIYLA YAPILAN ANLAŞMA GERE�İNCE GERÇEKLEŞTiRİLMİŞTİR

(O 2008, KİTAP YAYINEVİ LTO. TANITIM iÇİN YAPILACAK KISA ALINTILAA DIŞINDA HİÇBİR YÖNTEMLE ÇOi!ALTILAMAZ ÇEVİRi HALE AKAY YAYINA HAZIALAYAN NERMİN KETENCİ BU KİTABIN ÇEVİRİSİ AÇIK TOPLUM ENSTİTÜSÜ1NÜN DESTEtiYLE YAPILMIŞTIA KİTAP TASARIMI YETKİN BAŞAAIR TASARIM OANIŞMANLıtı

BEK GRAFİK UYGULAMA VE BASK! MAS MATBAACILIK A.Ş. KAeır HANE BİNASI HAMİOİYE MAHALLESİ, sol!UKSU CADDESİ NO. 3

34408 KACITHANE-ISTANBUL SERTiFiKA NO: 0905-34-000415 T: 0212 294 10 00 F: 212 294 90 80

E: [email protected] 1. BASIM NİSAN 2008, İSTANBUl.o.

ISBN 975 978-975·6051·90·0

YAYIN YÖNETMENİ ÇA�ATAY ANADOL KİTAP YAYINEVİ LTD.

KACıT HANE sillilAsı HA.MİDİYE MAHALLESİ, SO�UJ:SU CADDESİ NO. 3/ı·A

34408 ltA�ITHANE İSTANBUL Sertifika no: 1107·34·009175 T: 212 294 65 55 F: 212 294 65 56

E: [email protected]

w: www.kitapyayinevi.com

Birliği Tarihi

Avrupa

DESMOND DINAN

KitapvAYINEVi

Rehberim ve dostum Denis Smyth'e

İÇİNDEKİLER HARİTA VE RESİM LİSTESİ 6 TÜRKÇE BASKI iÇİN ÖNSÖZ 7 ÔNSÖZ I4 GİRİŞ 17 I- NASIL BİR BİRLİK? 3I 2- TOPLULUKLAR AVRUPASI 68 3- ToPLULUGUN iNŞASI 113 4- GERİLEME I6I 5- TOPARLANMA 211 6- DÖNÜŞÜM 255 7- AVRUPA BİRLİGİNİ BAŞARMAK 287 8- AVRUPA BiRLİGİ MÜCADELELERİ 325 SONUÇ 392 EKLER 399 NOTLAR 429 KAYNAKÇA 454 DİZİN 467

HARİTALAR Harita ı. İşgal altındaki almanya 37 Harita 2. Ruhr: Alman endüstrisinin stratejik kalbi 56 72 Harita 3. İlk altı üye devlet Harita 4. Saar: Fransa ve Almanya arasındaki ihtilaf konusu olan bölge 78 Harita 5. Altı üye devlet ve yedi EFTA üyesi 125 187 Harita 6. Dokuz üye devlet Harita 7. On üye devlet 218 Harita 8. On iki üye devlet 240 279 Harita 9. Avrupa ekonomik alanı Harita ıo. On beş üye devlet 331 Harita ıı. Aday ülkeler 341 Harita 12. Yirmi yedi üye devlet 345

RESİMLER Resim ı. Roma Anlaşması'nın imzalanması, 1957 Resim 2. Hallstein Komisyonu toplantısı, 1964 Resim 3- Charles de Gaulle ve Konrad Adenauer, 1958 Resim 4. Edward Heath İngiltere'nin ortak pazara katılımını imzalarken, 1972

Resim 5. Avrupa Komisyonu Başkanı Jacques Delors, 1985-1995

107 rr6 139 178 256

TÜRKÇE BASKI İÇİN ÖNSÖZ

TÜRKİYE VE AVRUPA BİRLİGİ

S

oğuk Savaşın 198o'lerin sonunda bitmesi, o zamana kadar S SCB kontrolü altındaki Orta ve Doğu Avrupa ülkelerine Avrupa Birliği (AB) üyeliğine başvurma imkanı vermişti. H emen hemen aynı tarih-

lerde Soğuk Savaş sırasında sürekli olarak vermiş olan NATO'nun eski üyesi Türkiye de AB'ye katılım başvurusunda bulundu. Bundan neredeyse yirmi yıl sonra, on Orta ve Doğu Avrupa ülkesi artık AB' de; hala zorlu mü­ zakerelerin ilk aşamalarında olan Türkiye ise dışarıda ... Türkiye nasıl oldu da AB üyeliği sırasındaki ülkelerin bu kadar arkasına düştü? Türkiye'nin katılımına ilişkin ne gibi öngörüler bulunmakta? Müzakereler başarısızlık­ la sonuçlanırsa veya başarıyla sonuçlansa bile bundan yıllar sonra Türki­ ye'nin tam üyeliği reddedilirse neler olur? Her müstakbel üye, diğerlerinden bir şekilde farklı ve özgündür. Tür­ kiye'nin özgünlüğü ise çarpıcıdır. Coğrafi olarak Türkiye'nin büyük bölümü güneydedir ve Marmara Denizi ile Karadeniz arasında dar bir geçit oluşturan boğaz, bir tarafı Avrupa diğer tarafı Asya olarak bölmek için uygun bir hat olagelmiştir. Geleneksel olarak Avrupa'nın doğu sınırını, kuzeydoğudaki Ha­ zar Denizinden başlayıp kutuplara uzanan Ural Dağlan oluşturur. Ancak Türkiye'nin büyük bölümü Ural Dağlarının batısında kalır. Yine Uralların batısındaki -tartışmasız bir Avrupa ülkesi olan- "Avrupalı Rusya," Türki­ ye'nin çok daha doğusundadır. AB üyesi bir devlet olan Kıbrıs, Yunanistan'a uzak, Suriye'ye yakındır. Türkiye'nin İzmir'i, Yunanistan'ın Rodosunun ba­ tısında kalır. Kıtanın orta ve güneydoğusunda bulunan bir ülkenin Avrupalı olup olmadığına karar vermek için coğrafya güvenilmez bir rehberdir. Tarih, siyaset ve kültür, bir ülkenin Avrupalı özellikleri açısından da­ ha güvenilir göstergelerdir. Kültürel olarak Türklerin büyük çoğunluğunun Müslüman olması, onları kuzeyde ve batıda bulunan, büyük bölümü Hıristi­ yan

komşularından

ayırır.

Ancak,

tıpkı

Afrikalılar

sayesinde

İber

Yarımadasında olduğu gibi, eski Osmanlı (Türk) imparatorluğunun büyük­ lüğü ve etkisi sayesinde Güneydoğu Avrupa'da da uzun zaman öncesinden

AVRUPA 8İRLİ�İ TARİ H İ

7

gelen bir islami miras bulunmaktadır. Aynca, AB bugün dini, etnik, kültürel ve dilsel çeşitliliği ile övünmektedir. Milyonlarca AB vatandaşı Müslümandır. Türklerin Müslüman oldukları gerçeği, AB'ye üyeliklerini geçersiz kılmak için yeterli bir neden değildir. Osmanlı döneminde komşu ülkelere karşı saldırgan ve işgalci bir politika izleyen Türkiye, tarihsel olarak Avrupa ile genellikle gergin ilişki­ ler içinde olmuştu. Osmanlı İmparatorluğu 19. yüzyılda gerilerken, dünya­ nın büyük bölümünde Asya'nın değil, "Avrupa'nın hasta adamı" olarak bi­ linmekteydi. 20. yüzyıl başlarında, modem Türkiye'nin kurucusu Kemal Atatürk'ün yönetimi altında, ülke batıya eğilimli seküler bir cumhuriyet haline geldi. Yunanistan, Portekiz ve İspanya ile Orta ve Doğu Avrupa ül­ keleri gibi, Türkiye'de de liberal demokrasiyi kurma çabası ile otoriter ida­ re yanlılarına karşı mücadele verildi. Bu ülkelerin tamamı için AB üyeliği­ ni demokrasiyi güçlendirmek için bir fırsattı. Türkiye'nin Avrupalılığı ve AB üyeliğine başvurmak için uygun olup olmadığı nihayetinde siyasi bir konudur. AB, Avrupa Bakanlar Konse­ yinin -devlet ve hükümet başkanlarından oluşan üst düzey karar organı­ Türkiye'ye aday ülke statüsü tanıdığı 1999 yılında bunun cevabını vermiş­ tir. Türkiye'yi AB'ye kabul etmek konusunda pek çok ülkede varolan rahat­ sızlıklara karşın, katılım müzakereleri Ekim 2005'te resmen başlamıştır. Haziran l993'te Kopenhag'da yapılan bir zirvede, AB üyelik için bir dizi kriter belirlemiştir. Avrupalı olmaya ek olarak, bir AB üyesi şunlara sa­ hip olmalıdır: •

Demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan haklan ve azınlık hakları­ na saygı gösterilmesini ve bu hakların korunmasını güvence altı­ na alan kurumlar.



İşleyen bir serbest piyasa ekonomisi, AB içindeki rekabetçi baskı­ lara ve diğer serbest piyasa güçlerine dayanabilme kapasitesi.



Siyasi, ekonomik ve parasal birltğin hedeflerine bağlı kalmak üze­ re üyelik için gerekli yükümlülükleri yerine getirebilme kabiliyeti.

AB'nin aday ülkelere üyelik için gerekli koşullan sağlamakta yardımcı olan programlan dahil, çok kapsamlı bir katılım öncesi stratejisi bulunmaktadır. 8

TÜRKİYE VE AB

Türkiye'nin adaylığına ilişkin rahatsızlıkların büyük bölümünün merkezinde, ülkenin Kopenhag kriterlerine uyum sağlama becerisi veya uyum sağlayamayacağı varsayımı yatmaktadır. Batı Avrupa standartlarına göre zayıf ekonomik kurumlara ve idari kapasiteye sahip Türkiye, geliş­ mekte olan büyük bir pazardır. Türkiye kısa süre önce sadece Birlikten de­ ğil, küresel sistemden de kaynaklanan rekabetçi baskılar ve piyasa güçleri ile başa çıkabilmek amacıyla da, kapsamlı ekonomik reformlar gerçekleş­ tirmiştir. AB'ye katılsa da, katılmasa da, Türkiye etkin bir küresel aktör ha­ line gelmek zorundadır. Bazı liberal ekonomistler AB mevzuatının bazı bö­ lümlerinin bir ülkenin uluslararası rekabet gücünü artırmaktan çok kısıtla­ dığını öne sürseler de, küresel rekabet gücüne sahip bir ülke olabilmek için AB müktesebatına uyum sağlamak Türkiye'nin çıkarlarına uygundur. AB katılımına giden yol, çıkmaza girse bile, Türkiye'ye her halükarda üzerinde ilerlemek isteyeceği bir ekonomik modernizasyon rotası sağlamaktadır. Ekonomik modernizasyon yolunda ne kadar hızlı ve başarılı şekil­ de yol alındığından bağımsız olarak, Türkiye uzun bir zaman daha görece yoksul bir Avrupa ülkesi olmaya devam edecektir. Fakat bu AB'ye girmek için bir engel teşkil etmemelidir. Sonuçta genişleme sürecinin öğrettiği gi­ bi, AB'nin amaçlarından biri de ekonomik güvenlik ve refahı Avrupa'nın tamamına yaymaktır. Tek pazar programıyla kendi üyeleri arasında ekono­ mik büyümeyi teşvik etmenin dışında, AB yapısal fonlar -uyum politikası araçları- vasıtasıyla yoksul bölgelere cömert kalkınma yardımları sağla­ maktadır. Türkiye'nin büyüklüğü ve görece geri kalmışlığı, yapısal fonlar kadar tarımsal teşvikler ve destekler yoluyla da AB bütçesinden büyük mik­ tarda mali transferler elde edeceğini göstermektedir. Bu nedenle bazı lider­ ler AB bütçesinin Türkiye'nin ihtiyaçlarını karşılamak için yeterli olmadığı kaygısıyla rahatsızlık duymaktadırlar. Başta Fransa, İspanya, Portekiz, Yu­ nanistan ve yeni Orta ve Doğu Avrupalı üyeler olmak üzere, AB'nin tanın ve uyum amaçlı harcamalarının büyük bölümünden yararlanan ülkeler, Türkiye'nin katılımının gelir bölüşümü üzerindeki sonuçlarından özellik­ le kaygılanmaktadırlar. Genişlemenin uzun dönemli faydalarına ilişkin ekonomik tezler -pa­ zarın büyümesi, ölçek ekonomileri, rekabetin artması- karşısında, doğu-batı

AVRUPA BİRLİ�İ TAR İ H İ

9

yönündeki işçi göçü, ücretlerin düşmesi yönünde bir baskı ve muhtemel iş kayıpları gibi yaygın endişeler bulunmaktadır. Bu nedenle, üye devletlerin büyük bölümü, Orta ve Doğu Avrupalı işçilerin dolaşımının uzun bir dönem kısıtlanması konusunda ısrarcı olmuşlardır. Yüksek oranda yoksul bir nüfu­ sa sahip bir ülke olarak Türkiye, AB içinde daha da korunmacı bir tepki ya­ ratmakta, bu da ülkenin katılımıyla ilgili hakim hissiyatı güçlendirmektedir. Ekonomik endişeler dışında, AB içindeki egemen görüş, Türki­ ye'nin üyelik için gerekli siyasi kriterleri -demokrasiye, hukukun üstünlü­ ğüne, insan haklarını ve azınlık haklarına saygı gösterilmesi ve bu hakların korunmasını güvence altına alan kurumlara sahip olunması- henüz karşı­ lamadığı ve hiçbir zaman karşılamayabileceği yönündedir. Türkiye dışın­ daki pek çok kişi hükümetin son yıllarda gerçekleştirdiği yasal reformları fark edememekte; eleştirel tavır takınan medyanın beslediği AB kamuoyu, Türkiye'nin liberal bir demokrasi haline gelme iradesi ve becerisinden şüp­ he duymaktadır. Siyasi reformları engellemek için kendilerine has neden­ leri bulunan Türkiye'deki aşırılar ise ülkenin Batının demokrasi standart­ larını asla yakalayamayacağına dair dışarıdaki yaygın görüşü ateşlemekte­ dir. Avrupa'nın çeşitli ülkelerinden pek çok insan, Türkiye'yi siyasi reform yolunda ilerlemeye cesaretlendirmek yerine, ülkede yürütülmekte olan hu­ kukun üstünlüğünü güçlendirme ve insan haklarına saygıya tam uyum sürecindeki mücadeleden sanki zevk alıyor gibi görünmektedirler. Birinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan Ermeni meselesi, AB için­ de Türkiye'nin katılımına karşı çıkanlar için bir paratoner haline gelmiştir. Bu konunun Türkiye'de nasıl derin bir etki bıraktığını anlamak yerine, Türkiye'nin üyeliğine muhalefet edenler buna ülkeyi AB dışında bırakacak bir neden olarak sarılmışlardır. Ekim 2006'da Fransız Ulusal Meclisinde gerçekleşen Ermeni katliamının reddini cezalandırmaya ilişkin oylamanın, Türk hükümetini sıkıntıya sokmak ve zaten duraklamada olan Türkiye'nin katılımı konusunu baltalamak için yapıldığı açıktır. Kıbrıs, Türkiye ile AB'nin çözüme kavuşturması gereken çok daha acil bir sorundur. AB 199o'ların başında, hem Kıbrıs hem Türkiye katılıma istekli olduklarından, naif biçimde adayı birleştirecek nüfuza sahip olduğu­ nu düşünmüştür. Adanın Türk kontrolündeki kuzey bölgesinde yaşayan

10

TÜRKİYE VE AB

Kıbrıslıların çoğu, Nisan 2004'te Birleşmiş Milletlerin yeniden birleşme pla­ nı lehinde oy kullanırken, güneydeki Kıbrıslı Rumların ülkenin birkaç gün sonra AB'ye katılacağından emin olan daha büyük bir çoğunluğu ise sonuca aldırmaksızın aleyhte oy vermiştir. BM planını şiddetle benimseyen AB, bu­ nun sonucunda, sadece bölünmüş bir adayı değil, Türkiye'nin katılımına da­ ha büyük engeller koymaya kararlı bir üye devleti de (Kıbrıs) içine almıştır. Kuzey Kıbrıs'ın BM planı lehinde oy vermesinin ödülü olarak, AB adanın ekonomik izolasyonunu sona erdirme sözü vermiş; ama Kıbrıs (Rum) hükümeti buna yönelik her türlü çabayı baltalamıştır. AB'nin Kuzey Kıbrıs'a verdiği sözü yerine getirememesi, Türkiye'nin Kıbrıs Rum devleti­ ni tanımayı veya limanlarını Kıbrıs Rum bayraklı gemilere açmayı reddet­ mesi için bir bahane olmasa da, konunun siyasi kapsamını genişletmekte­ dir. Bazı üye devletler Türkiye'nin Kıbrıs sorunu ile ilgili ayak diremesini, müzakereleri tamamen sona erdirmek için bir mazeret olarak kullanmak istemişlerdir. AB dışişleri bakanlarının karmaşık katılım müzakerelerinin

35 bölümünün sekizine ilişkin müzakereleri askıya alma kararı aldığı Ara­ lık 2006'da sağduyu galip gelmiştir. Bunun sonucunda müzakereler yapıl­ makta; fakat aksayarak ilerlemektedir. Türkiye'nin AB'ye katılımının en ateşli savunucuları bile kaçınıl­ maz şekilde konuya ilgilerini kaybetmektedir. Türkiye'de siyasi yelpazenin iki ucunu oluşturan ultra milliyetçilerle İslamcı köktendinciler uzun za­ mandır AB üyeliğine karşıdır. İki aşırı uç arasında kalan geniş siyasi alan­ daki kamuoyu, AB'ye dair net yargılara sahip değildir. Başlarda AB'ye me­ yilli Türklerin giderek daha büyük bir bölümü, anlaşılır bir şekilde kendi­ sini üye olarak görmek istemediği aşikar bir kulübe katılmak için Türki­ ye'nin çabalamaya devam edip etmemesi konusunda şüpheye düşmüştür. Türkiye'nin katılımı gerçekten de AB içinde pek popüler bir konu değildir. Kamuoyunun görüşlerine karşı gelmeye ve Türkiye'nin üyeliği le­ hinde kültürel, demografik, ekonomik, siyasi ve stratejik savlar öne sürme­ ye istekli politikacı sayısı çok azdır. Aksine, lehte bir sonuç ihtimalinin ne­ redeyse imkansız olduğunu bilseler de, Avusturya ve Fransız hükümetleri, eğer antlaşma (bir gün) tamamlanırsa, Türkiye'nin katılımı konusunda re­ ferandum yapma sözü vererek kamuoyuna hoş görünmeye çalışmışlardır.

AVRUPA BİRLİ�İ TARİ H İ

il

Türkiye'nin katılımı hakkında referandum yapılacak noktaya ulaş­ mak yerine, müzakerelerin anlaşma sağlanmadan sona erdirilmesi veya belirsiz bir süre için sürüncemede bırakılması olasılığı yüksektir. AB'nin bakış açısına göre, en ideal siyasi sonuç Türkiye'nin tam üyelik yerine "im­ tiyazlı ortaklık" veya başka bir tür özel ilişki istediğini açıklamasıdır. Siyasi gerçekliklerin bu hedefin ulaşılmazlığını işaret etmesi dışında kalan ne­ denlerden dolayı, böyle bir gelişme en azından öngörülebilir bir gelecek için Türkiye açısından da tercih edilebilir. Türkiye AB'ye bu durumu uzat­ ma olanağı vermek yerine, inisiyatif alabilir ve Brüksel ile ilişkileri için ye­ ni bir ajanda belirleyebilir. Bunu yapmak AB yanlısı Türk hükümeti açısın­ dan siyasi açıdan hassas, fakat yine de basiretli bir davranış olacaktır. Müzakerelerde ne olursa olsun, Türkiye bir Avrupa ülkesidir ve öy­ le de kalacaktır. Pek çok AB üyesi ülke ile birlikte NATO müttefikidir ve şimdiden AB ile yakın ekonomik bağları mevcuttur. Devam eden reform­ lar ve modernizasyon, ülkenin ekonomik performansını geliştirecektir. Topluluk müktesebatının bazı kısıtlamaları olmaksızın, Türkiye'nin daha yüksek bir küresel rekabet gücü elde etmesi olasıdır. Görece ucuz ve gide­ rek daha kalifiye hale gelen emeğin hakimiyeti ile elverişli ticari iklim sa­ yesinde, Türkiye yabancı yatırımlar için çekici bir bölgedir. Haklı olarak komşusu lrak'taki istikrarsızlıktan ve Ortadoğu'daki dalgalanmalardan kaygılanan Türkiye'nin AB üyeliğinin bölgesel gelişmelere bağlı olduğu pek söylenemez. Irak krizini çözmekte, İ ran'ın nüfuzunu sınırlamakta ve İsrail-Filistin barış sürecini teşvik etmekte, Türkiye ve AB ortak çıkarlara sahiptir; üyelik statüsünden bağımsız olarak bu konularda tatmin edici adımlar atmak için birlikte çalışmaya devam edeceklerdir. AB önümüzdeki yıllarda büyük değişimlerden geçecektir. Anayasal antlaşmayı rayından çıkaran 2005 yılındaki Fransa ve Hollanda referandum sonuçlan, bu ülkelerle diğer ülkelerdeki kamuoylannın genişleme konu­ sunda rahatsız ve AB'nin şimdiki siyasi yöneliminden mutsuz olduklarını göstermektedir. AB'nin ekonomik güçlüklere ve değişen siyasi koşullara ce­ vap verebilmesi için merkezileşmek ve her konuyu kapsamına almak yeri­ ne, daha esnek hale gelmesi gerekmektedir. AB bu yönde ilerlerken, Türki­ ye'nin üyeliğinin getireceği avantajları daha iyi fark edebilir ve AB yurttaşla-

12

TüRKİYE VE AB

rı bu konudaki içgüdüsel tepkilerinin üstesinden gelebilirler. Türkiye'nin geleceği, belki de AB'ninkinden bile daha parlaktır. Alalcı bir liderlik ile güç­ lenen, yeni bir yöne doğru ilerleyen ve göz korkutucu demografik ve ekono­ mik mücadelelerle karşı karşıya kalan AB'nin, Türkiye'nin üyeliğinin yarar­ larını gerçekten takdir edebileceği bir zaman gelebilir. O zamana kadar, Türkiye'nin çıkarları için en uygun olanı, üyelik müzakereleri yoluyla olma­ sa da, AB ile tam ilişkili konumda kalmaya devam etmektir.

DESMOND DINAN

AVRUPA 8İRLİ�İ TAR İ H İ

ÖN SÖZ

Y

eni bir devri başlatacak bir genişlemenin arifesi olan 2004 bahan,

Avrupa Birliği (AB) tarihini yayınlamak için uygun bir dönem izle­

nimi vermekte. Sekizi Orta ve Doğu Avrupa'daki eski Sovyet bloğu

ülkelerinden oluşan ıo yeni üyenin kahlımı muhakkak ki AB'nin emsal

oluşturduğu türden yüksek ölçüde kurumsallaşmış bir bütünleşmenin gü­ cüne ve cazibesine işaret etmekte. Yeni üye devletlerin kahlımı sadece AB

ile birleşmeleri değil, aynı zamanda Avrupa ile yeniden birleşmeleri anla­ mına gelmekte. Bu sayede AB arhk Avrupa'nın birliğinin -aşırı milliyetçi­

lik, ideolojik bölünme ve emperyalist emeller karşısında egemenlik hakkı­ nın gönüllü paylaşımının kazandığı zaferin- sembolü haline gelecektir.

Gerçek ise bundan daha muğlak ve daha karmaşıktır. Aralık

2003'teki Brüksel zirvesinin sonucunun gösterdiği gibi, üye devletleri (ve

müstakbel üyeleri) teşvik eden, yalnızca Avrupa Birliğinin belirsiz vizyonu değil, ayrıca ulusal kazanımlarla ilgili kesin hesaplardır. Bakanlar Konse­

yinde nitelikli oyçokluğu hakkında yeni bir sistem için anlaşma sağlanama­

ması, teklif edilen anayasal antlaşmayı geçici bir süre için bile olsa zora

sokmuştur. Bu başarısız zirvedeki muhaliflerin müzakereleri Avrupa'nın çıkarına ilişkin idealist varsayımlar yerine, kendi ulusal çıkarlarına ilişkin dar değerlendirmeler üzerinden yürüttükleri ortadadır.

AB tarihi boyunca gidişat hep bu yönde olmuştur. Şu andaki farklı­

lık, ulusal çıkarların arhk sıklıkla açık bir şekilde sergilenmesi ve uzlaşma­

nın genelde daha güç hale gelmesidir. Bugünkü AB 'nin çok sayıda önemli

konudan oluşan bir gündemi, daha yüksek siyasi riskleri, yıllar içinde ev­

rimleşen hantal bir siyaset mekanizması ve ilk başta masaya oturanlardan

4 kat fazla sayıda üyesi bulunmaktadır. AB'nin idaresi ister istemez gide­ rek daha da zorlaşmışhr.

Kuşkusuz AB bir değişim dönemjnden geçmektedir. Küreselleşme­

nin, Avrupalılaşmanın (AB ile ulusal politikaların ve siyasi kararalmanın gi­

derek iç içe geçer hale gelmesi) ve Avrupa septisizminin güçlükleri onu dört koldan mücadeleye zorlamaktadır. Bununla birlikte, AB bunlara uyum sağ­

lamayı ve dayanıklılığını korumayı büyük ölçüde başarmaktadır. Brüksel ÖN SÖZ

zirvesinin belirleyici bir dönüm noktası olması pek olası değildir. Yeni ant­ laşma, anayasal ilerlemelerin yaşandığı tarihsel gelenek açısından radikal bir değişimden çok, önemli bir gelişme olacaktır. Benzer şekilde, son geniş­ leme raundu AB'nin çehresini değiştirecektir; ancak yeni ve farklı üye dev­ letlerin kahlımı kısa bir zaman önce başlamış bir sürecin son aşamasıdır. Eğer bu kitap geleceğe rehberlik edebilecekse, alınması gereken ders, Avru­ pa bütünleşmesinin muhtemelen yoluna devam edeceği ve AB'nin önünde hangi güçlükler olursa olsun bir şekilde bunların üstesinden geleceğidir. Bir süredir AB tarihini yazmak istemekteydim. Ders kitabı olan

Ever Closer Union (Daha Yakın bir Birlik) isimli çalışmam AB tarihi hakkın­ da geniş bir bölüm içerse de, Avrupa Birliği Tarihi hem derinlik hem detay­ lar açısından bu genel özetin oldukça ötesine geçmektedir. Bu kitap sade­ ce AB'yi değil, aynı zamanda ı95o'lerde Avrupa Topluluklarının kurulma­ sını içeren Avrupa Birliği fikrini ele almaktadır. Yayıncılarım Lynne Rien­ ner ve Steven Kennedy'ye bu kitabı yazmam için bana verdikleri destekten dolayı müteşekkirim. Ayrıca son taslak halini okuyarak konuya yabancı bi­ rinin görüşlerini öğrenmemi sağlayan kayınpederim John Moore'a ve AB hakkında oldukça bilgili birinin bakış açısıyla taslağı ele alan eski yüksek li­ sans öğrencilerimden Mary Cleary'e zekice tavsiyelerinden dolayı teşekkür borçluyum. İkisi de önemli tavsiyelerde bulundular. Mary aynca editörlü­ ğü sayesinde haritaları ve resimleri seçmemde ve gerekli izinleri almamda bana yardımcı oldu. AB gibi kısaltmalarla, kısa adlarla, jargonla ve bol büyük harfle dolu bir konu üzerine zarif bir üslupla yazabilmek oldukça güç. Bu yük­ leri asgaride tutarak metnin akışını geliştirmeye çalıştım. Örneğin, üye devletler, ortak dış politika ve güvenlik politikası, adalet ve içişleri, hükümetle­ rarası konferans ve buna benzer terimlerde büyük harf kullanmadım. Kı­ saltmaları bir sayfadan az tutmaya çalıştım ki bu kuşkusuz AB hakkında­ ki bir kitap için büyük başarı. AB'nin en güçlü siyasi organı Avrupa Kon­ seyinin üyelerine atıfta bulunurken, "devlet ve hükümet başkanları" ve "AB liderleri" yerine "lider" veya "ulusal liderleri"i kullandım. Ayrıca İn­

acquis communautaire (Topluluk muktesebatı) terimini kullanmaya katlanama-

gilizceye tam olarak çevrilemeyeceği iddia edilen dehşet verici

AVRUPA BİRLİ�İ TAR İ H İ

dım. Onun yerine "AB kural ve düzenlemeleri kütlesi veya külliyatı" ifa­

desini kullandım.

Son bir not da terminoloji hakkında ... İlk olarak AB üzerine bilgili

olmayanlar istisnasız bir şekilde Avrupa Konseyi ile Bakanlar Konseyini

birbirine karıştırmaktalar. Ulusal liderler ile Komisyon başkanından olu­

şan Avrupa Konseyi, AB'yi yönetmek ve zorlu siyasi problemleri çözüme

kavuşturmak amacıyla yılda yaklaşık 4 kez toplanır. Bakanlar Konseyi hü­

kümetlerin bakanlarından oluşur. Düzenli olarak dışişleri bakanlan, mali­

ye bakanlan ve tarım bakanlan gibi bir dizi değişik form altında, mevzuatı

yürürlüğe sokmak ve AB politikaları geliştirmek amacıyla toplanır. Konsey kelimesi tek başına kullanıldığında Avrupa Konseyine değil, her zaman

için Bakanlar Konseyine gönderme yapar. İkinci olarak, AB ancak Kasım

r993'te resmi olarak kurulmuştur. Bununla birlikte bu tarihten önceki Av­

rupa Topluluğundan (AT) bahsederken bazen AB terimini kullandım. An­

cak genelde r99o'ların başına kadar olan dönem için AT'den ve sonrası için AB'den bahsetmekteydim. Çalışmalarım sırasında, AB hakkında

konuşma yaparken, ders verirken ve yazarken başarması pek kolay olmasa da, doğruluktan ödün vermeden akademik sıkıcılıktan uzak durmaya çalış­ tım.

DESMOND DINAN

..

16

ÔNSÖZ

GİRİŞ

B

irleşik Avrupa fikri, kıtanın uzun ve genelde vahşet dolu tarihinde sık sık gündeme gelmiş bir konudur. Kutsal Roma imparatorları,

Napoleon, Hitler ve diğerleri, bazen dehşet veren yollarla, soylular

ittifakı, etnik birlik vb ideolojik temeller üzerinden, kıtada birliği sağlama­

ya çalışmışlardı. Modern devletin kurulmasından itibaren, filozoflar ve si­

yasi düşünürler de dar ulusal çıkarlar ve bağlılıkların üzerinde bir birleşik Avrupa hayal etmişlerdir. Bugünün Avrupa Birliği (AB), bu birbiriyle yarış

halindeki vizyonlar arasında eşsiz bir yere sahiptir. Avrupa'nın siyasi geli­ şiminin egemen ilkesi haline gelen milliyetçilik etosunu yumuşatarak Av­ rupa Birliğinin temelini oluşturan Avrupa Topluluklarını kuran ülkeler,

ı.ıodern ulus-devletin damgası olan egemenlik haklarını, ortak barış, eko­ nomik bütünleşme ve uluslarüstü yönetim için (ortadan kaldırmasalar da) sınırlandırmayı tercih etmişlerdir.

Bu tercihin kökleri, yirminci yüzyıl başlarındaki korkunç yıllara da­

yanır. Hamasi Avrupa milliyetçiliğinin korkunç mirası -iki dünya savaşı, milyonlarca ölü ve ekonomik çöküş-

il.

Dünya Savaşı sonrasında ekono­

mik ve siyasi bütünleşmeyi savunan Avrupalılar tarafından unutulmamış­

tır. Avrupa federalizmi popüler hale gelmiş, Avrupalı siyasetçiler uluslara­

rası çatışmaları sona erdirmek, toplumsal uyumu güçlendirmek ve ekono­ mik refahı desteklemek çabasına girmişlerdir. Geçmişte ülkelerinin mah­

vına yol açan karşılıklı nefret ve düşmanlıklardan uzak, daha iyi bir dünya için çalışmışlardır. Onların kuşağı için, Avrupa bütünleşmesi barış ve re­ fah demektir.

Ancak Avrupa bütünleşmesinin bugün bize alışıldık gelen şeklini

alması kaçınılmaz bir sonuç olmamıştır. Avrupalı politikacılar, söylem ak­

si yönde gelişmiş olsa da, kendi ulusal egemenlik haklarını paylaşmaktan

içgüdüsel olarak kaçınmışlardır (ve kaçınmaktadırlar). Ulusal liderlerin egemenlik haklarını uluslarüstü örgütlenmelerle paylaşmalarının ana ne­

deni ülke (ve dolayısıyla kendi) çıkarlarının bunu gerektirdiğini düşünme­ leridir. Bunda fikirler, entelektüel yaklaşımlar, şans, fırsat, inançlar, he­

saplar, kişisel eğilimler ve hırs dahil, tüm faktörlerin bir rolü olmuştur.

AVRUPA 8İ RLİ