Kapitalizm Öncesi Ekonomi Çeşitleri [1 ed.]

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

Kapitaliznı

Öncesi Ekononıi Sekiileri -



ASYA URETiM TARZI. ANTiK ÇAÖ, FEODALiYE

ı SQJ

YAYlNLARI

.

.

.

�IRINCI

BASKI

KAPiTALiZM-ÖNCESi EKONOMi

ŞEKiLLERi

ASYA Ü.RETiM T.A;RZI, ANTiK ÇAG, FEODALiTE KARL MARX: ÇEVIREN MIHRI! BIELL'I

Iiarl

Marx'ı n Formen die der Karıitalistisclıen Production vorhergehen [ =Pre - capitalist Economic Formations] adlı eserinin İngilizce çevirisini esas alarak (ve Fransızca çevirisi ile karşılaştırarak) ve Eric J. Hobsbawm'ın Pre - capitalist Economic Formations'a yazdı�ı İntroduction'ı İngilizce as­ lından, Mihri Belli dilimize çevirmiş, ve kitap, Sol Yayınları tarafından, Kapitalizm-Öncesi Ekonomi 5-ekiÜeri -Asya tl"retim Tarzı, Antik Çağ, Feo­ dalite--, adı ile Aralık 19S7 tarihinde Ankara'da Başnur il'latbaası'nda dizdirilip, bastırılmıştır.

İÇİNDEKİLER '7 71

73 ıos 131 133

152 162

ÖNSÖZ, ·Eric J. Hobsbawm KAPİTALİZM-ÖNCESi EKONOMİ SEKİLLERİ [Bir] [İki] MARX VE ENGELS'İN TARiHI DÖNEMLER İLGİLİ .TAMAMLAYICI METiNLERİ "Alman İdeolojisi"nden , Mektuplar "Manifesto"dan

MESELELERiYLE

K A RL

M A RX

Karl Marx, Alma.nya'da Trier şehrinde, 5 Mayıs 1818'de dog-du. 14 Mart 1883'te Londra'da öldü. Bilimsel sosyalizmin kurucusudur. Marksist eko­ nomi-politik ve felsefenin ana meselesi, kapitalist sistemin iç gelişme ka­ nunlarının saptanması ve sosyalist düzene geçişin kacınılmazlıg-ının belgit­ lenmesidir. Marx, diyalektik metodu, yalnız kapitalizmin deg-il, insanlık tarihinin bütün dönemlerinin tahlilinde uygulainıştır ve Kapitalizm-Öncesi Ekonomi Şekilleri, bu alandaki en önemli tahlilidir.

Kapitalizm-Öncesi Ekonomi Şekilleri, Formen die Ka.pitalistischen Production vorhergehen (über den Prozess der der Bildnng des Kapitalverhaltnisses oder der Urspriinglichen Akkumulation vorhergeht), başlıg-ını taşıyan notlardır.

Bu notlara, tamamlayıcı nitelikte olmak üzere, İngilizce baskısında oldug-ıı gibi, Marx ve Engels'in Alınan İdeolojisi adlı kitabından ve Mektuplar'dan bazı pasajlar ile, ayrıca Türkçe çevirisine Marx ve Engels'in Manifesto'sun, 614, 615, 317-19, 328-31, . 333, 335.

82

·

liler göç edince bu öz değişir. Köleliğin bulunduğu her yerde, özgürlüğünü elde etmiş olan adam geçimini

bu

yollardan sağlar ve çok kere servet biriktirir: işte bu­ nun için Antik çağda bu gibi işler, onların elindeydi ve bu yüzden vatandaşıara layık işler sayılmıyordu: işte bu yüzden, zanaatçıların tam vatandaşlığa kabulü

görüşü,

tehlikeli bir görüştü . . (Yunanlılar, kural olarak, onları vatandaşlığın dışında tutuyorlardı. ) . "Bir Romalının kü­ çük bir tacir ya da zanaatçı hayatı sürmesine izin veril­ mezdi." Ortaçağ şehir tarihinde olduğu gibi, kadim çağ­ da, lonca gurur ve vekarı kavramı yoktu; ama burada bile löncalar, aile örgütlerinin üstesinden gelince, aske­ ri ruh zayıfladı ve en sonunda şehirlerin özgürlüğünün dıştan takdiri ile birlikte tamamen söndü.] [ Kadim devletlerin kabileleri .( Staemme ) iki biçim­ de kurulurlar, ya

kan, ya da yer birliğiyle, kan birliğine dayanan kabileler, tarihi bakımdan, yer. birliğine daya­

nan kabilelerden önce gelirler ve hemen hemen her yer­ de meydanı onlara terkederler. Bunların en aşırı ve en sert biçimi, birbirinden ayrı tutulan, aralarınd� evlene­

meyen, toplumda her birinin yeri ayrı olan; her birinin başkalarına yasaklanmış, kendi öz, değişmeyen meşga­ lesi bulunan kastların kuruluşudur. Yer birliğine daya­ nanan kabileler, başlangıçta, bölgenin bucaklara ( Gaue ) v e köylere bölünmesine karşılık meydana gelmişlerdi, öyle ki, Attika'da Kreystenos zamanında bir köye yerle• şen bir adam, o köyün Demotes'i ( köylüsü) olarak

ve

köyün bağlı bulunduğu bölgenin Phyle'sinin

( kabilesi­

bir üyesi olarak kaydedilirdi. Bununla

birlikte,

nin)

kural olarak onun soyundan gelenler, meskenleri nere­ de olursa olsun, aynı

Phyle'de ve aynı Deme'de kahyar­

ıardı ve b öylelikle bölünmeye, atalardan gelme görünü­ şü verilmiş oluyordu. Roma'nın

kan toplulukları

( gen­

tes ) kan bağlarıyla birbirine bağlı yakınlardan meyda-

83

na gelmiyordu: Ciceron, bunların soy adlarını zikreder­ ken özgür

insanlardan geldiklerini belirtiyor.

Roma

genslerinin üyelerinin ortak tapınakları ( sacra) vardı, ama bu daha Ciceron zamanında kaybolmuştu. Vasiyet­ siz ölen ve yakın akrabaları bulunmayan kabile üyesi­ nin varlığına ortakça tevarüs etme hakkı en çok devam ettirilen bir hak olmuştur. En kadim zamanlarda gens'­

in üyeleri olağanüstü bir yükün altına girmiş olup yar­ dıma muhtaç bulunan kendi kabileleri üyelerinin yar­ dımına koşmak zorundaydılar. ( Bu, Germenlerde evren­ sel olarak böyledir ve bu töre, en çok Dithmarschen'ler­

de kalmıştır.) Gentes bir çeşit lonca idi. ·Kadim dünya­ da kan topluluklarından daha genel bir örgütlenme yok­ tu. Böylece Galler arasında . aristokrat Campbell'lerle on:� lara bağımlılığı kabul edenler aym klanı teşkil ediyor­ lardL ] Patrisyen komünü daha yüksek ölçüde temsil et­

tiğine göre, ager publicus'a tasarruf eden odur, ve top­ rağı Cliens'lerinin vb. aracılığıyla kullanır, ( ve zamanla onu kendi mülkiyetine alır) . Germen komünü, tarımsal hayatın merkezi

olan,

toprak emekçisinin ikamet ?ttiği yer, ve aynı zamanda harbin yönetildiği merkez olan şehirde temerküz etme­ miştir. Şehir1de temerküz, komüne, kendi birey üyeleri­ nin dışında ve onlarınkinden ayrı bir varlık sağlar. Ka­ dim klasik tarih, bir siteler tarihi, toprak mülkiyetine ve tarıma dayanan siteler tarihidir; Asya tarihi, şehir ile köyün farklılaşmamış bir çeşit birliğidir. ( Burada, bü­ yük şehre, gerçek ekonomik yapının üzerine kondurul­ muş olan bir hükümdar karargahı gözüyle bakılmalıdır. ) ; Ortaçağ ( Germen Dönemi) köyün tarihin merkezi olma- . sıyla başlar ve sonra şehir ve köy arasındaki çelişkinin içinden geçerek geıtşir; çağdaş ( tarih) kadim zam8nıar­ da olduğu gibi şehrin köyleşmesi değil, köyün şehirleş­ mesidir.

84

*3 Şehir içinde birlik, Komüne bir iktisadi sağlar; şehrin sadece bu sıfatla

varlık

varlığı, ayrı ayrı evler

kalabalığından farklı bir varlıktır. Burada bütün, ayrı parçalarmdan meydana gelmez. O, bağımsız bir orga­ nizma biçimi- teşkil eder. Tek aile reislerinin, uzun me­ safelerle birbirinden ayrılan Cermenlerde, komün,

ormanlarda yerleştikleri

dış görünüşü bakımından olsa bi­

le, komün üyelerinin zaman zaman bir araya gelmele­ rinden meydana gelmektedir. Her ne kadar bu

birlik,

özünde, soydan,. dilden, ortak geçmiş ve tarihten

vb.

ileri gelmekteyse de. Bu durumda komün, bir birlik ola­ rak değil, bir şirket olarak, toprak sahipleri olan özerk üyeler arasında yapılmış bir antlaşma ( einigung) ola­ rak gözükmektedir. Nitekim burada kadimlerde oldu­ ğu gibi komünün bir devlet olarak, bir siyasi

bütün

olarak varlığı yoktur. Çünkü komün, şehir olarak var­ lığım sürdürmemektedir. Burada komün gerçekten va­ rolacaksa bir

toplantı yapmalıdır, oysa örneğin Roma'­

da komün bu toplantıların dışında, şehrin kendisinin ve başına yerleştirilen yetkilinin vb. bulunması dolayısıy­ la vardır. Şüphesiz ki cermenlerde · de kamu toprağı ya halkın · toprağı olarak

da

ager publicus'u birey mülkiyetin­

den ayrı olarak bulmaktayız. Bu avianma alanları, or­ tak meralar ya da ormanlar vb.den ibarettir. Çünkü top­ rağın bu kısmı, kendi özel biçiminde, üretim aracı gö­ revini yerine getirecekse b ölünmemelidir. Bununla bir­ likte Roma'dakinden değişik olarak her ne kadar özel

mülkiyet sahipleri, pleb !er gibi, kamu toprağının kulla­ nımından yoksun bırakıldıkları ölçüde mülk sahibi ise­ ler de

ager publicus, devletin

iktisadi

varlığını özel

' ' Mar.,:: ' ı n elyazılı metninin yeni bir defteri b�lıyor, ba§­ "Defter V. Sermaye Bölümünün devamı". Tarihi : Aralık 1858, (22 Aralık'ta b�lanmı§). 3 Burada

lığı :

85

·

mülkiyet sahiplerinin varlığından ayrı olarak temsil et­

mez. Cermenlerde ager publicus sadece bireysel mülki­ yetin bir eki gibi görünmekte ve ancak kabUelerin sal­ dırılarına karşı, kabilenin ortak mülkiyeti olarak savu­ nulduğu zaman, mülkiyet görünüşüne bürünmektedir. Burada bireyin mülkiyeti, komünün aracılığıyla gerçek­ leşir gözükmemektedİr, tam tersine, komünün ve komün mülkiyetinin varlığı, bağımsız süjeler arasındaki ilişkiler ve dayanışma aracılığıyla gerçekleşmektedir. Özünde ayrı ayrı her ev, bağımsız bir üretim mer­ kezi olarak bütün ekonomiyi ihtiva eder ( imalat, sade­ ce kadınların ev içindeki

tamamlayıcı çalışmaları, vb.'­

den ibarettir) . Klasik Antik çağda, site, ona bağlı olan



topraklarla birlikte bir iktisadi b tünü teşkil ediyordu, Cermen dünyasında, kendisine ait olan toprak üzerinde sadece bir nokta gibi görünen bireyin aile yuvası; bir­ çok mülk sahibinin yoğunlaşması diye bir şey yok, sa­ dece bağımsız bir birim olarak aile. Asya biçiminde (ya da en çok rastlanılan Asya biçiminde) mülkiyet yok, sa­ dece bireyin toprağa tasarrufu durumu; gerçek

mülk

sahibi komündür. Kollektif mülkiyet dışında başka bir toprak mülkiyeti yok. Anti çağda (ki bunun en klasik ör­ neğini, en saf ve tam biçimde Romalılar sunmaktadır) devlet toprak mülkiyeti ile özel toprak mülkiyeti gibi, çelişen iki biçim var. Öyle ki, ikincisi, birincisinin ara­ cılığıyla varlığına kavuşmaktadır, ya da birincisi ancak bu iki biçimin biri olarak vardır. Onun için özel toprak sahibi, aynı zamanda şehrin bir vatandaşıdır.

İktisadi

bakımdan vatandaşlık, daha basit olarak, tarımemın şe• hirde oturmasının

bir biçimi olarak

ifade edilebilir.

Cetınen biçiminde tarımla uğraşan şehirli değildir, ya­ ni tarımcı sitede oturmaz ve onun temeli, aynı kabile­ nin insanları tarafından kurulmuş

ve yerleşmiş, ara sı­

ra savaş, din ve hukuki anlaşmazlıkların çözüme bağfı'

lanması vb .

ıçın toplanan ve böylelikle aralarındaki

dayanışmayı

gerçekleştiren ve güvenliği sağlayan tec­

rit olunmuş bağımsız ailedir. Bireysel toprak mülkiye­ ti burada, komünal toprak mülkiyetinin karşıt bir biçi­ mi olarak, ya da komün aracılığıyla meydana bir biçim olarak görünmemektedir, bunun tam

gelmiş tersi,

komün, ancak bireysel toprak sahibinin bu sıfatıyla kar­ şılıklı ilişkisinde meydana gelmektedir. Komün mülki­ yeti, sadece bireysel aile yerleşmelerine ve toprak edin­ melerine bir komünal eklenti gibi görünmektedir. Ko- · mün ne bireyin sadece arıza gibi gözüktüğü özdür, ne de insanların kafasında, ve şehr



�erçeğinde ve

şehir ge·

�arlıklarındari

reklerinde, üyelerinin özel - lttisa olarak

ayrı

var olan ve varlığı bıtlunan geneldir. Komün da­

ha çok, bireysel mülk sahiplerinin kollektü

amaçlarla

yaptıkları fiili toplantıların temeli olan dil, kan vb . bir­ liğidir. Şüphesiz ki, ortak avianma alanlarında, meralar­ da vb. komünün kendi öz iktisadi varlığı da

vardır,

ama buraları her bireysel toprak sahibi Roms.'da duğu gibi devletin temsilcisi sıfatıyla değil

ol­

bağımsız

olarak kullanır: bu, birey olarak mülk sahiplerinin ger­ çekten ortak mülkiyetidir, şehirde birey olarak üyeleri­ nin varlığından ayrı bir varlığı olan mülk sahi:ı;:.lerinin birliğinin mülkiyeti değil. *

Burada önemli olan nokta şudur: toprak mülki­

yetinin ve tarımın, iktisadi düzenin temeli olduğu

·

ve

bunun sonucu olarak ekonominin hedefinin kullanım­ değerleri üretimi yani bireyin temelini teşkil ettiği ko­ münüyle bazı belirli ilişkiler içinde, yeniden-üretimi ol­ duğu bütün bu biçimlerde şu unsurlan bulmaktayız:

ı . Çalışmanın doğal koşullarının, hem ilkel çalış­ ma aracı, hem çalışma yeri, hem de · ilkel maddeler de­ posu olan

toprağın mülk edinilmesi; ama çalışarak de­

ğil, çalışmanın ilk şartı olarak mülk edinilmesi. Birey 87

sadece objektif çalışma şartlarına kendisininmiş gibi, bunların aracılığıyla gerçekleşen kendi sübjektifliğinin inorganik niteliğiymiş gibi davranmaktadır.

Emeğin

kendisinin başlıca objektif şartı, emeğin ürünü olarak görünmemektedir, doğa olarak vaki olmaktadır. Bir yan­ da canlı birey var, öte yanda onun yeniden-üretiminin objektif şartı olarak toprak var.

2 . Çalışan bireyin, mülkü olarak, toprağa

karşı

davranışı, insanın, başlangıçta "çalışan birey" gibi

bir

soyutlamadan fazla bir şeymiş gibi göründüğü anlamını taşır, o eyleminden önce gelen ve bir sonuç gibi gözük­ meyen ve derisi kadar, duyulan ,kadar eyleminin ön-şartı olan toprak mülkiyetinde

bir

varlığının objektif

tarzını bulmaktadır; onun derisi de, duyularını sağla­ yan organıari da hayat süreci içinde geliştirilmekte, ye­ niden üretümektedir vb . . Bu davranışı doğrudan doğ­ ruya meydana getiren şey, bireyin komünün üyesi ola­

rak az çok doğal ve tarih,! evrime uğramış ve böylelikle değişmiş olan varlığıdır - bir kabilenin parçası

ola­

rak ilkel varlığı vb .. Tecrit olunmuş bir birey nasıl konuşamazsa, topra­ ğa da sahip olamaz. Olsa olsa o, hayvanlar gibi ' geçimini topraktan elde edebilir. Toprağın mülkiyet olarak iliş­ kisi, o toprağın her zaman az veya çok ilkel biçimde, ya da tarihi bakımdan gelişmiş biçimde, kabile ya da ko­ mün tarafından, savaşla ya da savaşsız, işgalinden mey­ dana gelir. Birey burada hiç bir zaman özgür emekçinin tam tecridi durumunda. gözükmez. Onun emeğinin ob­ jektif şartları eğer kendisine

ait sayılırsa, kendisinin

de, emeğin objektif şartlarıyla ilişkisini kuran bir ko­ müne sübjektif olarak ait olduğu kabul edilir. öte yan­ dan, komünün gerçek varlığını tayüı eden, onun, çalış­

manın objektif şartlarına sahip oluşunun özel biçimi­ dir. Komü..rı içinde varlığı yüzünden bu mülkiyet, bire-

88

ye yalnız tasarruf durumunu sağlayan ama

toprağın

özel mülkiyetini vermeyen bir komün mülkiyeti

ola­

rak görünebilir, ya da yan yana var olan, ama devlet mülkiyetini özel mülkiyetın bir ön-şartı durumuna ge­ tiren, devlet ve özel mülkiyet çifte biçiminde de gözüke­ bilir, öyle ki, yalnız vatandaş bir özel mükiyet sahibi olabilir, ama öte yandan onun mülkiyetinin, vatandaşın yokluğunda da, ayrı bir varlığı vardır. Son olarak, ko­ mün mülkiyeti, sadece

bu durumda temeli teşkil eden

özel mülkiyetın bir tamamla-s�,olarak gözükebilir; bu durumda üyelerin

1

topUintısı

'

dışında ve onların or-

tak amaçlar için işbirliğinin dışında komünün bir varlı­ ğı yoktur. Komünal kabile

üyelerinin, kabile

topraklarıyla

-üzerinde yerleştikleri toprakla- ilişkilerinin bu de­ ğişik biçimleri,

kısmen kabilenin doğal

karakterine

( Naturanlagen) , kısmen de kabilenin toprak mülkiyeti­ ni gerçekte uyguladığı yani toprağın ürünlerini çalışma yoluyla elde ettiği iktisadi şartlara bağlıdır. Ve bu da ik­ lime, topra.ğın fizik niteliklerine, fizik bakımdan şart­ landırılmış kullanılış tarzına, düşman ya da komşu ka­ bilelerle olan ilişkilere, ve göçler, tarihi olaylar vb. yü­ zünden meydana gelen değişikliklere bağlıdır. Eğer ko· mün eski biçiminde varlığım

sürdürecekse, üyelerinin

daha önceki objektif koşullar altında kei1dilerini yeni­ den üretmeleri gerekir. Üretimin kendisi, nüfusun ar­ tışı ( ki bunu da bir üretim konusu olarak düşünmek ge­ rekir) , zamanla zorunlu olarak bu şartları ortadan

kal­

dırır ve bunları yeniden üreteceğine, tahrib eder vb. ve bu olurken komün, üzerine kurulu bulunduğu mülkiyet ilişkileriyle birlikte yıkılır ve yokolur. Asya biÇimi zorunlu olarak en çok direnen ve sağ kalabilen biçimdir. Bu, üzerine kurulu bulunduğu te­ mel ilkeden ötürüdür, yani bireyin koroünden

89

bağım-

sız olamaması; üretim döngüsünün kendi kendine · ye­ ter oluşu, tarımın ve zanaat imalatının birliği vb. eğer birey komünle

ilişkilerini

değiştirirse o komünü ve

onun iktisadi temellerini değiştirmiş ve baltalamış olur. Öte yandan iktisadi temallerin biçim değiştirmesi diya­ lektiği gereği yoksulluğa vb. vardırır. Örneğin Roma'da koroünün . başlıca ekonomik temellerinden biri olan sa­ vaşların ve fetibierin etkisini de belirtmek yerinde olur. Koroünün temel ilişkileri işte böyle zayıflayıp kopmak­

tadır. BÜtün bu biçimlerle evrimin temeli, bireyle komün arasındaki ( az çok ilkel, az çok tarihin sonucu, ama ge­ lenek tarafından perçinlenmiş ) eski ilişkilerin yeniden üretimi, ve bireyin hem kendi çalışma şartlarına, hem de öteki emekçilere ve kabile üyelerine karşı davranışına dayanan

objektif ve belirli varlığıdır. Onun için böyle sınırlıdır, ama sınırlar aşılın­

bir evrim daha başından

ca çürüme ve dağılma gelip çatar. Köleliğin evrimi, top­ rak mülkiyetinin temerküzü, değişim, bir para ekono­ misi, fetihler vb ., tıpkı Romalılarda olduğu gibi. Bütün bunlar

başlangıçta belli bir noktaya kadar .temel

ile

bağdaşahilen şeyler, temelin iyi niyetle genişlemesi, ya da, sadece temelden gelme kötü kullanımlar, aşırılıklar gibi göründü. Böylece belirli bir alan içinde önemli ge­ lişmeler mümküri olabilmektedir. Bireyler belirli ölçü­ de yüceliğe ulaşabiliyorlar. Ama bireyin ya da toplumun özgür ve tam gelişmesi burada düşünülemez,

çünkü

böyle bir evrim, sosyal temelin ilkel seviyesiyle çelişki halindedir. *

Kadim çağ insanları arasında hangi biçim

toprak

mülkiyetinin vb . en verimli olduğu, hangisinin en çok servet yarattığı konusunda bir araştırmaya rastlarmyo­ ruz. Caton, tarlaların en verimli olarak nasıl işlenebile­

ceğini araştırıyorsa da, ya da giderek Brütüs en yüksek

90

faiz oranıyla ödünç para veriyorsa da, servet, üretimin amacı gibi görün..rnemektedir. Araştırma her zaman han­

gi cinsten mülkiyetin en iyi vatandaşları yarattığı konu­ su üzerinedir. Kendi başına bir hedef olarak servet, yal­

nız · birkaç tüccar kavim arasında görünmektedir, Orta­ çağın Yahudileri gibi, kadim dünyanın mesamatı ara­

sında yaşayan nakliye mesleğinin tekelcileri gibi.. Ser­ vet, bir . yandan eşya içinde gerçekleştirilen bir şey, süj e olarak insana karşı bir maddi üründür; öte yandan

�arın

servet, değer olarak, başk

�k

üzerinde egemenlik ku



·

emeğine, onların

için değil, özel olarak hoş

vakit geçirmek için v . kumanda etme hakkıdır.

Eşya

biçiminde olsun ya da\ eşya dolayısıyla sağlanan ilişki­ lerde olsun servet, bireyin dışında kalan ve iğreti olarak onun yanında yer alan maddi bir nitelik biçiminde gö­ rünmektedir. Böylece ( ne kadar dar milli, dini ya da siyasi bir ta- . nımlama içinde olursa olsun) insanın üretimin amacı olarak göründüğü kadim kavram, modern

dünyadaki

üretimi insanın amacı ve serveti de üretimin amacı kı­ lan kavramın yanında ne kadar daha yüce görünmek­ tedir. Ama gerçekte dar burjuva biçim soyulup da çıkarıldığı zaman,

öz

servet, bireylerin ihtiyaçlarının, ye­

teneklerinin, tatminlerinin, üretici güçlerinin vb. sel değişirnde yaratılmış evrenselliği değil

evren­

de nedir?

( Ne kadar dar ulusal, dinsel ya da siyasi bir ta­ nımlamaya tabi tutarsak tutalım)

insanın her zaman

üretimin amacı olarak göründüğü eski toplum, üretimin insanın amacı ve servetin de üretimin amacı bulundu­ ğu modern dünyadan çok daha öğülmeye değer görün­ mektedir. Ama gerçekte dar burjuva biçim soyulup atıl­ drktan sonra servet, bireylerin evrensel değişim şartları içinde ürettikleri ihtiyaçlar, yetenekler, tatminler, üre­ tim güçleri vb.lerinden başka · nedir ki? Servet, insanın

91

doğa güçlerini denetlemesinin - sadece kendi tabiatının değil, genel olarak "doğa" denen şeyin denetlenmesinin tam gelişmesini ifade etmez mi? Servet, evrimin tümünü -yani daha önce tesbit edilen bir ölçüyle henüz ölçüi­ memiş olan tüm insan güçlerinin evrimini- kendili­ ğinde bir amaç haline getiren, bir önceki tarihsel evrim­ den gayri hiç bir ön-koşula bağlı bulunmayan, kendi ya­ ratıcı yeteneklerinin mutlak verimi değil de nedir? Bu, insanın, herhangi bir belirli biçimde, kendisini değil de, kendi bütünlüğünü ürettiği bir durum değildir de, ne­ dir? İnsanın, geÇmiş tarafından şekiilendirilmiş bir şey olarak · kalınakla yetinmediği, ama mutlak· bir oluş ha­ reketi içinde bulunduğu bir durum değildir de, nedir? Burjuva ekonomi-politiğinde -ve bunun karşılığı olan üretim döneminde-,- insanın içinde gizli bu şeyin işle­ nerek meyve vermesi tam bir yabancılaşma gibi, belli, tek taraflı arnaçıann tümÜnün tahtibi gibi, bir dış zor­ lamaya hedefin kendisinin feda edilmesi gibi görünmek­ tedir. Böylece bir bakıma kadim insaniann çocuksu dün­ yası daha yüksek gibi görünüyor; ve kapalı biçimler ve tesbit edilmiş sınırlamalar aradığımız sürece bu böyle­ dir. Kadim insanlar dar bir tatmin sağlamaktadırlar, modern dünya ise hizi tatminsizlik içinde bırakrnakta� dır, ya da kendi kendisiyle tatmin olunmuş göründüğü zaman bayağılaşmaktadır. * Bay Proudhon'un mülkiyetın ekonomi . üstü kökeni dediği şey ( ki o bununla topra;k mülkiyetini kasdetmek­ tedir) bireyin objektif çalışma şartlarıyla, ve ilk önce doğal objektif çalışma şartlanyla burjuva-öncesi ilişki­ sidir. Çünkü çalışan süj e nasıl bir doğal bireyse, bir do­ ğal varlıksa, aynı biçimde onun çalışmasının ilk objek­ tif şartı da doğal olarak, toprak olarak, inorganik bir nitelik olarak görünmektedir. O kendisi sadece organik ·

92

bir varlık değildir, aynı zamanda süje olarak

organik

olmayan doğadır da. Birey bu şartı kendisi yaratmaz, onu daha önce varolan kendi dışında doğal bir gerçek · olarak hazır bulur. Tahlilimize devam etmeden önce bir noktayı daha belirtelim: zavallı Proudhon biçimleri olarak)

(mülkiyet

sermayeyi de, ücretli emeği de ekono­

mi-üstü kökenli şeyler olarak nitelendirebilirdi, giderek nitelendirmeliydi. Çünkü emekçi, önünde, objektif çalış­ ma şartlanın

sermaye biçiminde kendisinden ayrı bir emekçiyi her tür­

şey olarak buluyor��pitalist de

lü mülkiyetten yoksun olark, soyut emekçi olarak kar­ şısında buluyorsa, bu, değe

meydana gelen değişimin,

� ve

canlı emek arasındaki

bir tarihi süreci

varsaymasın­

dan ötürüdür. Her ne kadar sermaye ve ücretli emeğin kendileri bu ilişkiyi üretiyorlar ve onu bütün objektif yaygınlığıyla ve bütün deriı"lliğiyle geliştiriyorlarsa

da

gene de bu ikisi, (yukarda da gördüğÜmüz gibi) bir ta­ rihi süreci, sermayenin ve ücretli emeğin doğuşunu var­ saymaktadır. Başka bir deyişle, mülkiyetin

ekonomi-üs­ tü kökeni sadece burjuva ekonomisinin, ekonomi-poli­

tiğin kategorilerinin teorik . ya da. ideal olarak ifadelen­ dirdiği üretim biçimlerinin tarihi kökeni anlamına gel­ mektedir. Ama burjuva öncesi tarihin ve aşamasının kendi öz

o tarihin her

ekonomisi4 ve hareketinin iktisadi

temeli olduğunu söylemek, özünde sadece insan yaşan­ tısımn her zaman bir üretime ( sosyal-üretime)

dayan­

dığı ve bti üretimin ilişkilerinin iktisadi ilişkiler dediği­ miz şeyin kendisi olduğu yolundaki herkesin bildiği şey­ leri tekrarlamaktan öteye bir değer taşımaz. * İlk üretim şartlan, başlangıçta üretilemez - bun­

lar üretimin sonuçlan değildir. ( Başlangıçtaki

üretim

şartlan yerine şunu da söyleyebiliriz: eğer bu yeniden·

• Marx bu paragrafta Ökonoinie kelimesini kullanıyor. ' "iktisat limi"nden mi, yoksa ' "Ekonomi"den mi söz etti� anla§llı+uYor.

93

bi­

üretim, bir yandan maddenin süje tarafından mülk edi­ nilmesi biçiminde görünüyorsa da, bu aynı zamanda öte yandan maddenin sübjektif bir amaca uygun biçime so­ kulması, tabi kılınması olarak, maddenin sübjektif eyle­ min sonuçları olarak da görünür. ) Açıklanması

gere­ ken şey, canlı, eylem içinde insanların kendi metaboliz­ malarının doğal, inorganik şartlarıyla,

doğayla birliği,

ve bundan ötürü onların doğayı mülk edinmeleriyle

bir­ liği değildir; bu bir tarihi sürecin sonucu . da değildir. Bizim burada açıklamamız

gereken şey, insan varlığı­

nın bu inorganik şartlarının faal varlıktan

ayrılmasıdır,

o ayrılma ki, ancak ücretli ernekle sermaye arasındaki ilişkide en tamamlanmış seviyesine varmaktadır. Kölelikle serilik arasındaki ilişkide böyle bir ayrıl­ ma yoktur; burada olan toplumun bir parçasının öteki parçası tarafından sadece onun yeniden-üretimini

inor­ ganik ve doğal şartı sayılması ve ona öyle davranılma­ sı, kölenin kendi emeğinin objektif şartları ile herhangi bir ilişkisi yoktur. Köle daha çok

emeğin kendisidir,

sığır hayvanı yanında toprağın bir tamamlayıcısı _ ola­ rak öteki canlı şeylerle birlikte (Naturwesen) üretimin

inorganik şartı olarak kabul edilen köle için de,

serf

için de bu b öyledir. Başka bir deyişle : üretimin ilk şar­ tı, her ne kadar kendisi tarafından yeniden-üretilmiş ve geliştirilmiş olursa olsun, kendisi tarafından başlangıçta yaratılmış olmayan ama kendisinin

ön-şartı gibi görü­

nen kendi canlı vücudu gibi doğal bir ön-şart, üretici­ nin varlığının doğal şartları olarak görünmektedir; (fi­ zik) varlığı kendisi tarafından yaratılmamış doğal bir ön-şart. Kendisinin, inorganik bir vücutla olduğu gibi, ilişkili bulunduğu bu taş�r : bunlar

varlığının doğal şartları iki nitelik

1 ) sübj ektiftir ve 2 ) objektiftir .

Üretici,

başkalarıyla karışma ve çatışmaların sonucu, tarihi ba­ kımdan değişik biçimlere bürünen bir ailenin, bir kabi94

lenin insanlarının herhangi bir gruplaşmasımn bir par­ çası olarak görünmektedir . O, bu sıfatıyla, doğaya karşı (burada da toprak diyelim) , kendi üretiminin ve yeni­ den-üretiminin şartımn, kendi inorgaıük varlığımn kar­ bir

şısındaymış gibi davranm�ktadır. K0münün doğal

l:il�katılmakta ve

parçası olarak komünal m ·

onun

ayrı bir hissesine tasarruf etmektedir; doğuştan vatan­ daş olan Romalı gibi, onun "hiç değilse"

ager publicus

üzerinde resmi olarak bir hakkı ve şu kadar

juggera

(birim ) toprak üzerinde de gerçek hakkı vardır. Onun

mülkiyeti, yanl üretiımnin doğal ön-şartıarıyla kendi malı gibi ilişkisi, kornündeki doğal üyeliğinin aracılı­ ğıyla sağlanmaktadır. ( Üyelerinin aralarında dil dışın­ da ortak hiç bir şeyleri bulunmayan bir soyutlama dü­ zeyine varmış olan bir komünün, daha sonraki tarihi şartıarın ürünü olduğu besbellidir.) Açıktır ki, özel bir birey, ancak bir insan topluluğunun üyesi olduğu tak­ dirde konuştuğu dili kendi öz dili sayabilir. Tek

bir

bireyin ürünü olan bir dil abestir. Mülkiyet için de ay­ nı şeyi söyleyebiliriz. * Dil, bir komünün ürünü olduğu kadar, bir bakıma o komünün varlığıdır da: komünün sözle kendi kendi­ ni ifade ternesidir de. Örneğin Peru'da görülen komü­ nal üretim ve komünal mülkiyet, besbelli ki, Hindistan'­ da ve Slavlarda olduğu gibi ortak mülkiyetin ve komü­ nal üretimin daha eski ve daha basit biçimini aralarında5 uygulayan fatih kabileler tarafından oraya

sokulmuş

ikincil bir biçimdir. Aynı biçimde örneğin Keltler

ve Galler arasında görülen biçimde belirtilere göre, daha ilerlemiş fatihler tarafından kabul ettirildiğİnden gene ikincil sayılmalıdır. Bu sistemlerin yüksek, bir en yük­ sek yetkili altında ( ve onun yönetimi altında) kurulan bu sistemlerin mükemmellikleri ve sistemli düzenlenme5 bei

isich selbst, aynı zamanda "ilk yurtlarında" anlamına da gelir.

95

leri bunların kökenierinin çok uzak bir tarihte olmadı­ ğİnı gösterir. Aynı biçimde İngiltere'ye kabul ettirilen feodalizm, biçimsel olarak Fransa'da doğal olarak geliş. miş olan feodalizmden daha tamdı. Göçebe çoban kabileler arasında -ve bütün çoban kabileler başlangıçta

göçebedirler:_ toprak, doğanın

öteki .şartları gibi, ilkel sınırsızlığı içinde görülmekte­ dir. Örneğin Asya steplerinde ve Asya yüksek platosun­ çla olduğu gibi. Toprak, sürülerin atlağıdır ve sürüler, bü­ tün çoban halkların geçim kaynağıdır. Bu halklar, top­ rağı kendi mülkiyeti sayar ama hiç bir zaman bu mül­ kiyetın sınırlarını tesbit etmez. Amerika'daki vahşi Kı­ zılderili kabilelerinin avianma alanları işte böyledir: ka­ bile belirli bir bölgeyi kendi avianma alanı sayar

ve

onu öteki kabHelere karşı savunur, ya da üzerinde hak iddia ettiği topraklardan öteki kabileleri sürüp çıkar­ ma yollarını arar. Göçebe çoban kabilelerde komün tam bir birlik halindedir. Göçebelik koşulları, kervan, sürü ve daha yüksek ve daha alçak rütbe biçimleri, bu yaşa­ ma tarzının şartları içinde gelişir. Burada ve

mülk edinilen·

yeniden üretilen toprak değil sürüdür, toprak

kanaklanıldığında ortakça

�ullanılır.

Yerleşmiş . olan halkların

durumunu inceleyelim.

Burada koroünün ( toprakla) kendi doğal üretim şartlarıyla

her

öz mülkiyeti olarak

ilişkisinde

karşılaşabileceği

biricik engel, bu topr�k üzerinde kendi inorganik mad­ desi olarak hak iddia etmiş olan

öteki komündür. Onun

için savaş, bu cinsten her ilkel toplumun, mülkiyetinin savunulması için olsun, ya da mülkiyet edinmek için ol­ sun, ilk görevlerinden biri olmuştur. ( Çoban

halklar

arasında, örneğin koyun aynı zamanda otladığı meralar üzerinde mülkiyet hakkını da ifade eden bir mülkiyet olduğu için, toprağın ilkel mülkiyetinin sözünü edebi- r liriz. Genel olarak toprak mülkiyeti o toprağın organik

96

t

ürünleri üzerinde mülkiye i de kapsar. ) İnsanın rakla birlikte ve toprağın

top­

t�rnuımla§ıcı organik eki ola­

rak ele geçirildiğinde, o üretim şartlarından biri olarak esir edilmektedir, ve bu, bütün komün biçimlerlur melden yoksun bırakan ve onları değiştirerek

te­

kendisi

temel olan köleİik ve serfliğin kökenidir. Bunun sonu­

cu olarak basit yapı, böylelikle olumsuz biçimde tayin ediliyor. * Böylece

mülkiyet �ökeninde insanın kendisine ait kendi öz varlığının

olan doğal üretim şartlarına karşı

ön-şartı biçimindeki davranışı anlamım veriyor; insan bunlara karşı

,'

gibi kendisinin

sanki kendi vücudunun bir devamıymış

doğal ön-şartı imiş gibi davranmaktadır.

Gerçekte .insanın kendi üretim şartlanyla ilişkisi yok­ tur, ama o, çift varlığa sahiptir, sübjektif olarak kendi varlığına ve objektif olarak varlığının bu doğal inorga­ nik şartlarına.

üretimin bu doğal şartlarının iki karak­

teri vardır: ( 1 ) İlk biçiminde az çok değişmiş bir kabi­ le komünü olan bir komünün parçası olarak

varlığı;

C 2 ) Komünün aracılığıyla kendi mülkiyeti olan toprakla ilişkisi; bu

bireysel tasarruf durumuyla birlikte topra­

ğın ortak mülkiyetidir, ya da toprak ve onun işlenmesi kollektif olmak şartıyla sadece ürünlerinin paylaşılma­ sıdır. ( Bununla birlikte

mesken vb., bunlar Scythian'­

lann arabalan bile olsa, her zaman bireylerin tasarru­ funda şeylerdir. )

Doğal olarak gelişmiş bir toplumun,

bir kabilenin vb. üyeliği, yaşayan birey için doğal

bir

üretim şartıdır. Bu üyelik de örneğin konuştuğu dilin bir şartı olmaktadır. Onun üretici olarak varlığı ancak bu şart altında mümkündür. İnsan başlangıçta sübjek­ tif varlığı, bu komün üyeliğiyle ne ölçüde şartlandınl­ mışsa, bu üyelik de onun çalışma yeri olarak toprakla ilişkisi tarafından şartlandırılır. ( Hayvanlar ve özellikle ehlileştirilebilen hayvanlar dahil toprağın hazır meyve-

97

lerine sahip çıktığı için mülkiyetin kökeninde nakledile­ bilir nitelik taşıdığı doğrudur. Bununla birlikte bu du­ :rum bile -avcılık, balıkçılık, çobanlık, ağaçlardan mey­ va toplayarak geçimin sağlanması vb.-, sabit bir yer­ leşme yeri olarak olsun, ya da göçe'J?e olarak dalaşma yeri, hayvanlar için mera vb. olsun, her zaman toprağın mülk edinilmesi anlamını taşır. ) * Onun için mülkiyet bir kabileye ( komüne) ait ol­ mak demektir, ( onun içinde sübjektüjobjektif varlığı olmak demektir) , ve bu komünün toprakla, onun inor­ ganik maddesi toprakla, ilişkisi aracılığıyla, bireyin top­ rakla ilişkisi, üretimin ilk dış şartıyla ilişkisi vaki ol­ maktadır. Çünkü toprak aynı zamanda hem hammad­ de, hem araç, hem de üründür - onun bireyliğine bağ­ lı ön-şartlar olarak, varlığının tarzları olarak, toprakla ilişkisi gerçekleşmektedir. Biz bu mülkiyeti, üretim şart­ larıyla ilişkiye indirgiyoruz. Başlangıçta bireyin üretimi, doğa tarafından tüketilrnek üzere meydana getirilmiş hazır ş eylerin edinilmesiyle bireyin kendi vücudunun yeniden-üretimi olarak kaldığına göre, tüketimin şart­ larına niye indirgemiyoruz? Ama bu tüketilen şeylerin sadece bulunduğu ve keşfedildiği yerlerde bile, ,_avcılık­ ta, balıkçılıkta, sürü hayvancılığında olduğu gibi- çalış­ ma ve insamn bazı yetenekleri edinınesi kısa zamanda gerekli oluyor. üstelik insanın hiç bir araca başvurma­ dan, ( yani üretim amacı güden emek ürünleri olmaksı­ zın) doğada hazır olan şeyleri sadece elini uzatarak edinebileceği şartlar, olağanüstü şartlardır ve bunları hiç bir yerde normal sayamayız; en ilkel devletlerde bi­ le bu böyledir. üstelik üretimin ilkel şartları otomatik olarak meyvalar gibi, hayvanlar vb. gibi emek sarfedil­ meksizin doğrudan doğruya tüketilebilen şeyleri ihtiva eder; bunun sonucu olarak tüketim . fonunun kendisi bu­ rada ilk üretim fonunun bir parçası gibi görünmekte-

\

dir.

* ( İlkten :komünden meydana gelmiş olan6 ) kabile­ ciliğe dayanan inülkiyetin temel şartı, kabilenin üyesi olmaktır. Bunun sonucu olarak başka bir kabile tara­ fından fethe uğrayan ve boyunduruk altına alınan bir kabile, mülksüz duruma düşer ve fatih kabilenin kendi öz mülkü saydığı yeniden-üretiminin inorganik şartları­ nın bir parçası olur. Bu bakımdan kölelik ve serflik, kabileciliğe dayanan mülkiyetin ileriye doğrU: gelişme­ sinden başka bir şey değildir. Kölelik ve . serilik zo­ runlu olarak komünün . bütün biçimlerini değiştirir. Bunu en az Asya biçiminde başarabilmektedirler. Bu biçimin dayandığı imalat ile tarımın kendi kendine yeten birliği şartlarında, toprak mülkiyetinin, tarımın tek başlarıp.a egemen bulundukları şartlarda olduğu kadar fetih gerekli değildir. öte yandan, bu biçimde bi­ rey, hiç bir zaman toprağın sahibi olamayıp ancak onu tasarrufunda bulunduran durumunda olduğuna . göre: işin özünde kendisi de bir mülkiyettir, koniünün birİiği­ ni temsil eden şeyin kölesidir. Burada kölelik ne çalış­ ma şartlarını sona erdirir, ne de temel ilişkiyi değiştirir. * Onun için şimdi artık� besbellidir ki; şartları * Mülkiyet sadece kendinin sayılan üretim karşısında bilinçli bir davranış olduğuna göre üreticinin varlığı kendisine ait olan objektif şartlar . içinde . bir varlık gibi göründüğü ölçüde, birey için komün tarafın� dan tespit edilen ve kanunla güvenlik altına alınan bir davranış olduğuna ı;zöre, bu ancak üretim yoluyla ger­ çekleştirilebilir. Fiilen mülk edinme, düşüncede ifadesi� ni bulan bu şartlarla ilişki yüzünden değil, insanın süb· jektif eyleminin şartıarını gerçekten temsil eden üreti­ min objektif şartlarıyla gerçek ve aktif bir ilişki kurarak ·

·

• Anlamı pek anlaşılınayan bu ibarenin Alınaneası şöyleÇ!ir : auf dem Stammwesen (worein sich das Gemeinwesen ursprünglich auflöst. .

99

·

olur. * Ama bu da açıkça

bu şartların değiştikleri anlamı­

m taşır. Toprak küresinin bir bölgesini avianma alanı

yapan şey, kabilelerin orada avlanmasıdır; toprağı bi­ reyin vücudunun bir uzatması halil).e getiren şey tarım­ dır.

Roma şehri

kurulunca ve çevresindeki

topraklar

üzerinde vatandaşlar tarafından tarım yapılmaya baş­ lanınca, koroünün şartları eskisinden farklı olmaya baş­ ladı. Bütün bu komünlerin hedefi varlıklarını korumadır,

yani mülk sahipleri olarak komünü teşkil eden bireyle­ rin üretimidir, yani komünü teşkil eden üyeler arasın- · daki karşılıklı ilişkilere dayanan objektif yaşama tar­ zının sürdürülmesidir. Ama bu yeniden-üretim, aynı zamanda, ve zorunlu olarak yeni üretimdir ve eski biçi­ min tahribidir.

örneğin

her bireyin şu kadar hektar toprağa sahip

olması gerektiği bir yerde, sadece nüfusun artışı bir en­ gel meydana getirir. Eğer bu engel aşılacaksa başka top­ rakların ele geçirilmesi, yani savaşlar ve fetih gereke­ cektir. Bu, köleliğe vb. götürür, aynı zamanda örneğin

ager publicus'un genişlemesine ve komünü vb.

temsil

eden Patrisyenlerin yükselmesine sebep olur.7 Böylece eski koroünün korunması, onun dayandığı şartıann yı­ kılmasım, onun kendi karşıtma

çevirmesini gerektir­

mektedir. Varsayalım ki, örneğin

toprağın verimliliği,

toprağın alanını artırmadan üretim güçlerini

geliştir­

me yoluyla ( ki tarım en geleneksel iktisadi �lem olarak bu bakımdan en yavaş ilerliyenidir) sağkfuabiliyor. Bu

nlanmn uygulan­ �anma ayrılma­ dah'a:-komünün es-

yem metotların ve çalışma kombinezo ması,

günün

daha büyük bir kısmırtın

sını vb. gerektirecektir. Ve bir kere 7

Darnit

Aşırı

ölçüde özetlenmiş olan Marx'ın bu cümlesi aslında şöyledir :

Sklaven,

ete.

darnit die Patrizier,

Vergrösserung die das

des

ager

publicus

z.

Gemeinwesen repraesentieren,

100

B. ete.

auch,

und

·

ki iktisadi şartları i.şleyemez duruma gelecektir. Yeni­ den-üretim fiilinin kendisi sadece objektif şartlan değiş­ tirmekle kalmaz -yani köyü şehir haline getirmekle, yabani tarım alanı haline getirmekle vb. yetinmez-- ama aynı zamanda onunla birlikte yeni yetenekierin meyda­ na ·gelmesiyle, üretirnde kendi kendilerini değiştirip ge­ liştirmekle, yeni güçler ve yeni kavramlar, yeni ilişki tarz­ ları, yeni ihtiyaçlar ve yeni bir dil meydana getirmekle üreticilerin kendileri de değişir. Üretim tarzının kendisi ne kadar geleneksel ise, yani mülk edinmenin gerçek süreci ne kadar ayru olarak kalırsa, eski mülkiyet biçimleri, ve dolayısıyla toplumun tümü, o ölçüde değişmeden kalacaktır. Kay­ detrnek gerekir ki, geleneksel tarz, tarımda uzun zaman direnmektedir. (Ve tarımın imalatla bileştiği doğu top­ lumunda daha da direnmektedir.) Komün üyelerinin şe- . hir topraklarına sahip . bir şehir komünü olarak kollek­ tif hayatlarından ayrı olan bir özel mülkiyet sahibi var­ lığına kavuştukları yerlerde bireyin mülkiyetini kaybe­ debileceği, yani onu bir mülk sahibi olarak hem eşit haklı bir vatandaş, hem de komün üyesi yapalı ikili iliş­ kisini kaybedebileceği şartlar meydana gelmiş oluyor. Doğu biçiminde tamamen dış nitelikteki etkiler dışın­ da, bu biçimde bir kayıp hemen hemen imkansızdır, çünkü komünün bireysel üyesi, komünle ( objektif, eko­ nomik) bağını yitirebilecek kadar bağımsız. bir ilişkiyi hiç bir zaman kurmaz. O, derin köklerle yerine bağlıdır. Bu aynı zamanda imalatla tarımın birliğinin, kasabay­ la, (burada kasaba köydür) köyün birliğinin bir yönü­ dür. Kadim çağ insanlarında imalat daha o zaman ( öz­ gürlüğe kavuşan kölelerin, cliens'lerin ve yabancıların harcı) aşağılık bir meslek olarak görünmektedir vb .. Üretici emek, sadece çiftçiliğin ve savaşın ya da evlerin yol ve tapınakların yapısı gibi amaçlar için özgür ki·

-

tn t

',

şiierin ev içi emeği olduğundan tarıma salt bağımlılığından kurtulmuştur . . Yabancılarla temaslardan, köleler­ den zorunlu olarak doğan bu gelişme, artı-ürünleri vb . değiştirme isteği komünün dayandığı üretim tarzım ve onunla birlikte objektif olarak bireysel insanı

-yani

bir Yunanlı olarak, bir Romalı olarak vb. saptanmış bi­ reyi- dağılıp yokolmağa sevkeder. Değişimin, ve borç­ luluğun da aynı etkisi olur. *

İlkten Komünün özel bir biçimi olan kabileyle ona

bağlı bulunan doğanın özelliği arasında bir birlik, baş­ ka bir deyişle, doğal biçimlerinde üretimin objektif şart­ ları karşısında davramşla, komün tarafından sağlanan bireyin objektif varlığı arasında bir birlik vardır. Müllti­ yetin özel biçimi olarak ifadesini bulan bu birlik canlı gerçeğini belirli bir üretim tarzında bp.lmaktadır, ve bu tarz da hem bireylerin birbirleriyle ilişkisi olarak, hem de onların inorganik doğa karşısında her günkü

özel

davranışları olarak (her z aman ailece çalışma olan ve sık sık da komünal çalışma olan) özel çalışma tarzları olarak belirmektedir. Komünün kendisi, ilk büyük üre­

e�'\ ( örneğin hayvancılık ve

tim gücü olarak görülm

tarım gibi) üretim şartlarının çeşitleri özel bir üretim tarzının ve özel üretim güçleriılın ikincisi bireyin yete­

b)

nekleri olarak beliren hem o ektif, hem sübjektif özel üretim güçlerinin evrimine y l açar. ·



*

Son tahlilde komün, ve onun dayandığı mülkiyet, ça­

Ş

lışan · süjelerin üretim güçlerinin geli mesinde belirli bir aşamaya indirgenebilir - süjelerin birbirleriyle ve doğayla özel ilişkileri buna uyar. Bir noktaya kadar ye­ niden-üretim vardır, ondan sonra bu, çözülmeye varır. * Demek ki, mülkiyet -ve bu, Asya, Slav, Kadim

k�asik ve Germen biçimlerini de kapsar- başlangıçta çalışan {üretimde bulunan) insanın (ya da kendi ken­ dini yeniden üreten süjenin) kendi üretii:?iyle ya da ye·

1 2

niden-üretimiyle kurduğu bir ilişkiyi ifade etmektedir. Demek ki, üretimin şartlarına göre mülkiyet değişik bi­ çimlere bürünecektir. Üretimin kendinin amacı, üretici­ yi bu objektif varlık şartları içinde ve onunla birlikte yeniden-üretmektir. Bu mülk sahibi olarak davranış -çalışmanın yani üretimin sonucu değil, ön-şartı olan bu davranış- (belirli bir noktaya kadar kendisinin de bir mülkiyeti bulunduğu) kabile ya da komün bütünü­ nün bir parçası olarak bireyin özel varlığını varsayar. Kölelikte, serflikte vb. emekçinin kendisi başka bir bi­ reyin ya da koroünün doğal üretim şartlarının bir parçasını teşkil eder; -mülkiyet, burada, kendisi

çalışan

bireyin çalışmanın objektif şartları karşısında davranı­

Ş

şı olmaktan çıkmı tır- emekçi burada her ne kadar ko­ mün üzerinde� ve koroünün emeği üzerinde

kurulmuş

olan mülkiyetın gerekli ve mantiki sonucu ise de daima ikinci durumdadır ve başa geçmez. ( Köleliğin bu özelli­ ği, doğunun genelleşmiş köleliğine uygulanamaz, sadece Avrupa'nın şartıarı için bu böyledir.) Fizik bakımdan üstün bir insanın, ilk defa olarak hayvanları yakalaması, sonra da kendisi için hayvan­ ları yakalasın diy� insanları yakalaması; kısaca her han­ gi canlı bir doğal şey gibi insanı kendi yeniden-üretimi için kUllanması; ve kendisinin,

emeğini, egemenliğini

kurma işinde tüketmesini hayalde canlandırmak elbet­ te ki kolaydır. Ama böyle bir görüş, belirli bir kabile ya da komün bütünü için doğru olabilse bile saçmadır. Çünkü başlangıç noktası olarak

tecrit edilmiş insanı ele

almaktadır. Ama insan ancak tarih süreci içinden ge­ çerek bireyleşebilir. O, başlangıçta -siyasi "siyasi bir hayvan�' olarak değilse bile-

anlamda

generik varlık; bir kabile varlığı, bir sürü hayvanı olarak

bir

gö­ rünmektedir. Bu bireyleşmenin başlıca etkeni, değişi­ min kendisidir. Değişim, sürü hayvanını gereksiz kıl-

103

·

Durum

insanın

tecrit . edilmiş bir kişi olarak yalnİz kendisiyle

ilişkisi

makta ve onu ortadan- kaldırmaktadır.

olabileceği bir düzeye varınca, kendisini bağımsız

bir

birey olarak kayabilmesi için başvurduğu araçlar

ona

karakterini veren , şeyler

olmaktadır.8

bireyin mülk sahibi

olarak, diye­

genel

komünal

Böyle

bir komünde

lim ki, toprak sahibi olarak objektif varlığı, onun, ken­ disini komüne zincirle bağlayan, ya da su zincirde bir halkayı da, mülkiyet

teşkil

eden

olmasına rağmen

sahibi

Burjuva toplumunda, örneğin işçi,

daha

doğru­

bazı Şartlar altın­

objesi

kabul

edilir.

olmayan bir

süjedir; ama burada onun karşısına dikilen gerçek top­ lumun tümüdür; işçi, onu parçalayıp yutmaya çalışır, ama kendisi parçalanıp yutulur. * Komünün insanlara üretim şartlarıyla özgül objek­ tif bir birlik sağladığı, ya da objektif ve belirli varlığın, üretim şartları arasında komünün kendisinin bulunma­ sım gerektirdiği bütün biçimler, fiilen ve ilkede sınırlı



olan üretim güçlerine zorunlu o arak tekabül ederler.

CBu biçimler, tabii az çok doğal evrime uğramışlardır,



ama. ayni zamanda tarihi sürec

sonuçlarıdırlar . da.)

mf;mm:lan yıkar; dağıtır ve bu da­

Üretim güçlerinin evri

ğılışları da kendiliklerinde insanın üretim güçlerinin bir evrimidir. Çalışma, başlangıçta belirli bir temel üzerin­ de ge!'çekleşir -İlkten ilkel- sonra da tarihi.9 Ama son­ raları bu temelin kendisi ortadan kalkar, ya da ilerici insa.'1 yığımnın gelişmesi için artık çok dar bir hale gel­ diği için yokolmaya doğru eğilim gösterir. * Klasik Antik çağın toprak mülkiyeti, parsellenmiş modern mülkiyet olarak yeniden karşımıza çıktığı için, bu, ekonomi-politiğin bir konusudur ve bunu 8 sein

toprak

Sich-Allgemein-ıınd-Gemeinmachen. Es lv.::rt .e:rst gea.rbeitet von gewisser Gru.ndlage aus ..erst natur­ wüchsig- dann lıistorische Voraussetzung. Bu cümle de�şlk yorumlara müsaittir. 9

1 04

mülkiyeti bölümünde inceleyeceğiz.

* (Bütün bunlar ayrıntılı olarak ve daha

derinden

ilerde yeniden tahlil edilecektir.) * Bizim burada üzerinde durduğumuz konu şudur.­

Emeğin sermaye ile ilişkisi ya da emeğin sermaye biçi­ mindeki objektif çalışma şartlarıyla ilişkisi, emekçinin mülk sahibi olduğu ve mülk sahibinin de çalıştığı de­ ğişik biçimleri yıkıp dağıtan bir tarihi süreci gerektir­ mektedir. Bu her şeyden önce şu anlama gelir:

(1 ) İnsanın kendi öz inorganik varlığı,

güçlerini

sarfettiği çalışma yeri iradesinin alam olarak saydığı do­ ğal üretim şartı olarak toprakla ilişkisinin koparılma­

sı. Bu mülkiyetın bulunduğu bütün biçimler, araların­ daki farklar ne olursa olsun, üyelerinin komün

üyesi

nitelikleri yüzünden Mülk Sahibi bulundukları bir ko­

münün varlığım kabul eder. Demek ki, bu mülkiyetin ilk biçimi doğrudan doğruya komün mülkiyetidir. (Slav­ ların değişikliğe uğrattığı, klasik Antik çağda ve

Cer­

men mülkiyetinde gizli temel bu olduğu halde, iç çeliş­ kiye kadar varan doğu biçimi) .

( 2 ) İnsanın üretim araçlarının sahibi olarak

gö­

ründüğü ilişkilerin yokoluşu. Yukardaki toprak mülki� yeti gerçek bir komünün varlığını gerektirdiği gibi, emek­ çinin üretim aracına sahip oluşu da imalatın özel bir gelişme biçimini -el zanaatı emeği biçiminde gelişme­ yi- gerektirmektedir. Loncalar ve benzeri kurumların bu gelişmede yeri vardır. (Kadim Doğu'nun imalat ey­ lemleri yukarda ( ı ) başlığı altında zikredilebilir. ) Bu­ rada emek hala yarı artistik yaratmamu bir ifadesi yarı

da kendi ödülü vb'dir.ıo " Usta zanaatçı" kurumu. Bura­ da kapitalistin kendisi hala bir usta zanaatçıdır. Özel zanaat yetenekleri, araçların vb, vb. mülkiyetini güven­ liğe alır. Bir anlamda çalışma tarzı, çalışmanın örgütlen10 Hier

die Arbeit

selbst

noch halb künstlerisch, halb

1 05

Selbstzweck.

mesi ve araçlarla birlikte tevarus edilir. Ortaçağ kasa­ ba · haya.tı. Emek lıa.la. insanın kendine aittir. Uzmanlaş­ mış ( einseitige) yetenekierin vb. kendi kendine yeten belirli bir gelişmesi.

, ( 3 ) Her ikisine de dahil olan gerçek insanın üretim­

den ·önce tüketim araçlarına sahip bulunuşu dir. Üretici olarak

sağ kalabilmesi

- yam üretıim sırasında,

gerçeği- ·

için bu gereklidir

üretimin bitirilmesinden önce

sağ kalabilmesi için. Toprak sahibi olarak o, doğrudan doğruya, bir tüketim fonuna da sahip görünmektedir. Usta bir zanaatçı olarak bu fonu, miras yoluyla edinmiş­ tir, kazanmıştır ya da biriktirmjştir, genç . yaşında o he­ nüz bir çıraktır, kelimenin tam anlamıyla henüz, bağım­ sız bir emekçi olarak görünmemektedir, ve patriarkal bir tarzda ustasının yiyeceğini

onunla bölüşmektedir.

(Gerçek) lonca kalfa ya da Çu:ağı olamk ustanın elin�

y

deki tüketim fonundan birlik-t-e" ararlanma imkanı var­ dır.

Bu fon,

mn-mitikiyetinde bir şey olmamakla

z anaatçı

birlikte, lancanın kanunları, gelenekleri vb . onu, bu tüke­ tim fonunda ortak haline getirmektedir . (Bu noktanın derinleştirilmesi gerekir. )

( 4 ) Öte . yandan, emekçilerin kendilerinin, iş-gücü­ nün canlı birimleri olarak hala üretimin objektif şart­ larının doğrudan doğruya bir parçası oldukları ve bu sıfatla mülkiyet teşkil ettikleri - ve böylelikle köle ya da serf oldukları her iki ilişkinin de ortadan kaldırılma­ sı. Sermaye için işçi, üretimin bir şartı değildir, sadece emek, üretimin şartıdır. Bu emek, makine ile, ya da gi­ derek su ile, ya da hava ile sağlanabiliyorsa ne ala. Ser­ mayenin mülk edindiği şey, emekçinin kendisi değil, onun emeğidir. Ve bunu doğrudan doğruya yapmaz, de­ ğişim yoluyla yapar.

* Emekçinin özgür bir emekçi olabilmesi için amaç­

sız sadece sübjektif bir iş-gücü olarak üretimin objeko

şartlarının karşısında bulunabilmesi için, kendisinin olmayan başkasının olan mülkiyet haline gelmesi için, kendisi için varolan değer, sermaye olabilmesi için ger­ çekleşmesi gereken tarihi şartlar işte bunlardır. Şimdi de emekçinin karşısında ser.mayeyi bulabilmesi için han­ gi şartlarm gerçekleşmesi gerektiği sorusunu sormalı­ yız. tif

107

[İKİ]

CANLI emeği, hammaddeye, araçlara ve üre1ıim sü­

resinde geçim araçlarına

olumsuz bir mülkiyetsizlik

ilişkisinde bulunduran "sermaye" formülü, her şeyden önce, toprak mülkiyetsizliğini üade eder; yani .

çalışan

bireyin toprağa kendi mülkü olarak baktığı ve toprağın . üstünde mülk sahibi olarak çalıştığı bir durumun yok­ luğunu ifade eder. En elverişli durumda çalışan insan sıfatıyla toprakla emekçi ilişkisi ve kendisiyle

toprak

sahibi ilişkisindedir. Potansiyel olarak toprak mülkiye­ tine, hem hammadde ve ilk çalışma araçlan ve toprak mülkiyeti, hem de toprağın kendiliğinden yetişen ürün­

leri üzerinde mülkiyet girer. Kökendeki biçiminde, bu 108

bireylıı toprakta, kendi malı saydığı, ve onda emek ta­ rafından yaratılmayan ama toprakta kendiliğinden m�y­ araçlarını dana gelen hammaddeyi, araçları ve geçim bulduğu anlamına gelir. Bu ilişki yeniden üretilir üretil­ mez, doğrudan doğruya emek tarafından üretilen topra­ ğın ikincil araç ve ürünleri, hemen ilkel toprak mülki­ yeti biçimi içinde görünür. işçinin, sermaye olarak ça­ lışma şartlanndaF.i daha tam mülkiyet ilişkilerinin

ilk

iş olarak reddettiği, işte bu tarihi durumdur. Yeni iliş­ kide reddedilen, ya da tarih tarafından kaldırıldığı var­ sayılan bir numaralı tarihi durum işte budur. Bir . ikin­ ci tarihi adım aracın mülkiyeti olarak nitelendirilir, ya�

ni emekçinin kendisinin olan üretim aracına karşı "iliş­ kisi, aracın sahibi olarak çalıştığı ilişki (bu durumda alet bireysel emeğe tabidir, ve bu da emeğin üretim gü­ cünün pek sınırlı bir gelişmesini temsil eder ) . Bu du­ rumda emekçi, sadece üretim araçlarına sahip olmakla kalmaz. Bu durumda toprak sahibi olarak emekçi ya da

çalışan mülk sahibi, toprak mülkiyetinden ayrı bir şey­ dir. Birinci durumda olduğu

gibi toprak mülkiyetine

bağımlı bir sonuç olmaktan çıkmıştır: başka bir deyiş-

_

le zanaat ve emeğin şehir koşullarında gelişmesi. · Bura­ da zanaatçımn mülkiyeti olarak hammadde ve maddelerinin, mülkiyetinin

zanaatın ve üretim araçlan aracılığıyla sağlanmış

geçim

üzerindeki

olduğunu görüyo­

ruz. Bu ikinci tarihi adım, şimdi artık birinciS:inden ay­ rı olarak varolmaktadır, ve bu da bu ikinci tip mülkiye­ tin ya da çalışan mülk sahibinin bağımsız hayatını kur­ muş olması yüzünden geniş ölçüde değişikliğe uğraya­ caktır. üretim aracı daha şimdiden emek ürünü olduğuna göre, yani mülkiyeti teşkil eden unsur emek tarafından ·

yaratıldığına göre, komün, birinci d'!lrumda olduğu .gibi ilkel biçimiyle artık ayakta duramaz. Bu mülkiyet biçi--

109

ınının dayandığı komün, şimdiden üretilmiş, ikincil bir şey olarak, yoktan varedilmiş bir şey olarak, emekçinin kendisi tarafından meydana getirilmiş bir şey olarak · gö. rünmektedir. Besbellidir ki,

alet üzerinde

mülkiyet,

mülkiyet olarak çalışma şartıarıyla ilişki olduğu yerde, fiili çahşmada alet, sadece bireysel emeğin bir

aracı

olarak görünür ve aleti gerçekten mülk edinme de, onu bir çaiışma aracı olarak kullanma sanatı da, emekçiyi kendi aletlerinin sahibi kılan özel yeteneği olarak gö­ rünür. Kısaca, loncanın ya da korporatif sistemlerin te­ mel karakteri ( süjesi ve tasarrufunsuru olarak zanaat­

)

çı emeği) ll üretim araçlarıyla bir ilişki olarak edilebilir: mülkiyet olarak alet.

Bli,

tahlil

toprakla ilişkiden,

-arı