Jane Austen [1 ed.]
 9786053322795

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

Genel Yayın: 3145

Bİ Y O GRAFİ C laire Tornalin JANEAUSTEN ÖZGÜN ADI JANE AUSTEN A LIFE ÇEViREN

MİNE ZEY BEKOCULLARI COPYRIGHT©CLAIRE TOMALlN YAZARLA YAPILAN SÖZLEŞMEYE İSTiNADEN YAYlMLANMIŞTIR ©TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYlNLARI,

2.012.

Sertifika No: 29619 EDİTÖR

LEVEN T CİNEMRE GÖRSEL YÖNETMEN

BİR OL BAYRAM DÜZELTUDiZiN

BURCU ÇAPANOCLU GRAFİK TASARlM UYGULAMA

TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYlNLARI I. BASlM: KASIM

2.014,

İSTANBUL

ISBN 978-605-332-279-5 BASKI LİTROS

YAYLACIK MATBAACILIK YOLU FATİH SANAYİ SİTESİ NO: 12./ı97-2.03 TOPKAPI İSTANBUL

(02.12.) 612. 58 6o 11931

SERTİFİKA NO:

B u kitabın tüm yayın hakları saklıdır. Tanıtım amacıyla, kaynak göstermek şartıyla yapılacak kısa alıntılar dışında gerek metin, gerek görsel malzeme yayınevinden izin alınmadan hiçbir yolla çoğaltılamaz, yayımlanamaz ve dağıtılamaz . TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYlNLARI 2./4 BEYOÖLU 34433 İSTANBUL Tel. (0212) 252 39 91 Fax. (0212) 252 39 95 www .iskultur.com .tr

ISTIKLAL CADDESi, MEŞELİK SOKAK NO:

Claire Tornalin

Jane Austen Çeviren: Mine Zeybekoğulları

TORKIYE

$BANKASI

KOitOr Yayınları

İyi komşularını

Sue ve David Gentleman'a

İÇİNDEKİLER

Sunuş ve Teşekkür_ .. .. .. _ . . XI Steventon ve Austen'ların Hampshire'daki Komşulan________ . __ . _______ . ..XIV .

1 . Bölüm 1775 .

......... ................................... •·

·

. .

.

.

.

·-··-··-··-·-·-··-··-·-·-··-·-··

...............

·-·····-·-·-·-

.... .............. .

- ···················· · ······································································································· ··················································· ·······························

2. Bölüm Meritokratl ar . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

... ... ................ 1 1

······································· ······-··· · · ·-· · · · · ·····

3. Bölüm Erkek Çoc uklar . .

4. Bölüm Okul

...........................................................................................................................................

5. Bölüm Fransız Tanıdık_

-···················-

6. Bölüm Olumsuz Davranışlar..... . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . ....... ... . ..... .... ..... .. . ..... . ....

. ..... . 67

.

7. Bölüm Düğünler ve Cenazeler ...................... . ... ........ . . . ....... 8. Bölüm Kom şular

9. Bölüm

37

. ............................................................................................................ .

.

················ · ·

····· · ····· ·

. .

.

......

...... .......... ...... ...... .... .

····-··-·-·-·-·-·-·-·-·-·-·-·-·-·-·-·-··-·-·-·-·-··-··-·-·-·-·-·····-·····-·-·-··-··-··-··-·-·-·-··-·-··-·-·-·-·-·-·-·-·-·-·-·--·-·-·-·--·-·-·-·-·-·-

10. Bölüm Bebek ve Maşa_

..............................................................................

.

.

... . ................. ............................................................................................................

83 97

123

ll. Bölüm

Bir Mektup

·· ·-·-·-··-·-··-··-·-·-·-··--·-·-·--·-·-·-·-·-··-·-·-·-··-·-

__________

...... 129

12. Bölüm

Savunma Mekanizması

.

13. Bölüm

-··-·- ·-·-·-·-· -·-·-·-·-·-··-· - ·-- ·-··-··- ·

East Kent'teki Arkadaşlar

14. Bölüm

Annemle Seyahat . . . . .

15. Bölüm

Üç Kitap

Yirmi Beş Yaş . Manydown

18. Bölüm

.

_

19. Bölüm

Chawton'da

··-··-··- · - · - -·-·- -·-·-·-·--·"·-·-·-··-··-··-··

-· ··

··

··-·· · · - · · ·· ·· ··

·- ·-·····

_ ___ ___ _

··-----··-·· -··-··-··- ·- ·-·- -

...... ...... ... .......

· -··-··

_________ _ __ _ _ _ .

.

··- · -· · ·"·--

Büyücü

______ __ _ __ ___ ______

...

-··-

- ·-

.

. .

.. . .. . . .

· · - · · ·· · · ·

.



.

_ .

.

..

.

- · -· -·-·-·-

Son Söz Yerine. . . . .

. ..... . .

· · - · - ··-·-··-··-·· - ·-··-··

.

.

· · - · -··-· -··-··- · - · -·-··-·-·-·-·-·-·- -·--·-·-

. ..

.

.. .

-

-

- -

- -

··-···-··-··-··-··-·-··-··-··-··-··-··-··-··-··-··-··-··-···-··-

___ _ ___ ____ ______ ______ __ ________ _

· ······ ··-·-·-·-··-··-··-··-·-··-···-·-··-·-·-··-···-··-···

·· ·····

.

151

_

. . .161

.

.

_

-

175

____

. .191 . . .. . . . ....... . . .

. ...201

.. ·· --------··-·· -··-··-

.. .. ... ..... .. ...... ..

_

·-·

. _

··-··--·-··

_

_

·-···-·········-·-··-······-·-

- -·····

__________

· · ·-···-·---·-· ··-······---·--------

-

· · · ··

· - ···-·- ·---·--

·-· ·· ··-· - · · ·-·-· ·-·-·-···-·····

··-

--··-

- ·· ·

· ·-·

·····-·--·-·-··--

··-······-·-·--····--·-

·· · · · · · · ·-······ · · ··········-······-· ··-·-··-·

237

25

···-··-···-·-··-··-·-·-··-·-·-·-·-·-··-·-·-··-·-·-·-·-·-·----

·- - -

217

231

_ _________ _

___

.

-

·········-- ·-·-·-·--·-·-·-··-·-··-··-··-··-··-·-··-··-·-·-·-··-·-·-·-·-··-··-·-·-··-·-··-·-··-··-··-·-··---·-· ··-

23. Bölüm

College Street

·

135

_ _ _ _ _ ___ _ __ _ _ _____

_

. . . . . . . . . . . . . ...... . . . ...... . ...... ...... . . .

---···-· ·-··-··-··-··-··-··-··-·-··-··-·

.

ithaL. . .

25. Bölüm

... .. ......· · - · ·

__ _ _______ __ _ _ _ _ ___

22. Bölüm

-·-··

.. ... ... ... .. ... ..... ...··-··-··

Mansfield Park'ın İçinden . . . . .

24. Bölüm

· -

.- - - - - - -·- - - - -·-·-·-··- ·-·- ·-··-·-··-·-·-··-· -··-··-··-

Ailede Bir Ölüm.

21. Bölüm

- ·

···-·- ····-····· ··· · ··

-·· - · -·- ·-··-·-·

Kardeş Sevgisi.

20. Bölüm

· - · -··- · - ·-

....

16. Bölüm

17. Bölüm

·

1

269 2 85

299

0

.3 7

Ekler . .....321 Ek 1: Jane Austen'ın Son Hastalığına Dair Bir Not. ... ..... ... . .. Ek II: Fanny Austen'ın 1 809 Tarihli Cep Günlüğünden "An African Story" ve Köleliğe Bakış Açısına Dair Bir Not .323 Ek III: Soyağacı . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 326 .

. ..... ........ .... .. . .... .. ...... ....... ................... ........ .. ... .............. ... ...... ...

Notlar Kısa Kaynakça. .. . . .. . . . . . . Dizin.... ........ ................................................................................................................ ......... ..

.................................................................................................................................

. . . .... . .

.. .

....

. . ..... .

. .. . .... ...... ... . .. .......... .. ...... .... ...... .. ... ..... . . . . ..

329 .......... . . ..... . .. . .. .............. 363 365

............................ ....... ... ...................................... .

..

.

···································

........

.

.

Sunuş ve Teşekkür

avsiye ve yardım aldığım birçok kurum ve kişiye içten teşekkürle­

Trimi sunmak isterim. Jane Austen Society, Kent Kontluk Arşivleri,

Hampshire Arşiv Bürosu ve özellikle Claire Skinner, Winchester Kated­ rali ve arşiv görevlisi John Hardacre, Winchester College ve müdürü J. P. Sabben-Clare ile sayınanı Bill Organ, National Trust ve özellikle Charles O'Brien, London Library, British Library, Hoare's Bank ve arşiv görevlisi Mrs Hutchings ve College of Arms bunlar arasında yer alıyor. Bu baskıda bazı düzeltmeler ile Robin Vick'in bana verdiği ve çok cö­ mertçe benimle paylaştığı titiz ve geniş kapsamlı çalışmalarından alınan Philadelphia Austen hakkında önemli yeni malzemeler bulunuyor. Bath'teki Theatre Royal'da Mrs Jordan'la ilgili konuştuğumu duy­ duktan sonra Jane Austen'ın hayatını ele alabileceğim düşüncesini aklı­ ma sokan kişinin Jane Tapley olduğunu da not düşmeliy im. Eğer onun cesaret verici önerisi olmasaydı bunu yapma konusunda yeterince cesur olabileceğimden şüpheliyim ve bunun için kendisine çok müteşekkirim. Tom Carpenter, Jean Bowden ve Chawton'daki kulübedeki herkes, Mrs Matilda Taylor, Lord ve Lady Fitzwalter, Mr ve Mrs Nigel Havers, Eric Beck, Anthony Storr, Irvine Loudon, Wendy Cope, Brian Southam, Anthony Neville, Paul McQuail, Nicholas Monck, Leslie Mitchell, 01wen Hufton, Eric Koro, Gr:iinne Kelly, Donna Poppy, Julian Litten, Sir Jonathan ve Lady Porta!, Portsmouth Kontu, Christine Jackson, muhte­ rem papaz Profesör Owen Chadwick, Valerie Fildes, Charles Elliott ve Tony Lacey minnettar olduğum diğer kişiler. Kızım Jo Tornalin'le yıllarca bir Jane Austen aşkı paylaştım; onunla yaptığımız tartışmalar faydalı ve keyifliydi. Fransa'da teşekkürler, önemli yardımları için babam Emile Delave­ nay ve kız kardeşim Marguerite Smith'e, ayrıca Archives du Minİstere des Affaires Etrangeres'den Mme Odette Bigeon, M. Jean Ducourneau,

Xİİ

JANEAUSTEN

Abbe Michel Devert, Chateau de Jourdan'dan M. Yves de Coincy, M. Michel A. Rateau ve M. Gad Henaff'a gidiyor. Sorularımı yanıtlarkenki içtenliği ve paha biçilmez kitabı jane Aus­ ten: A Family Record un yanı sıra Leonora Austen'ın ölüm tarihini bul­ duğu için Deirdre Le Faye'e özel bir teşekkürü borç bilirim. Clive Caplan, Henry Austen'ın askeri kariyeriyle ilgili takdire değer araştırmasını benimle paylaştı, Susan Ferrier'ın Marriage romanının bir kopyasını verdi ve coşkusuyla beni cesaretlendirdi. Jane Austen'ın ağa­ beyi Francis'in torun çocuğu Alwyn Austen cesaret verici ve cömert bir başka arkadaştı; Kent'te ona yaptığım ziyaretleri ve birlikte yaptığımız gezileri hususi bir keyif ve şükranla hatırlıyorum. Kocam Michael Frayn, Austen'ların izinde Hampshire çevresinin yanı sıra Bath ve Lyme Regis'te, ayrıca kuzen Eliza'nın izinde Fransa Gers'te benimle birlikte kilometrelerce yol kat etti. Çalışma alışkanlık­ larıma karşı sabırlı ve hoşgörülüydü ve kitabı geliştirmek için değerli önerilerde bulundu. '

Jane Austen (1775-1817)

c-



Steventon ve ;?.) Austen�lann Hampshire�dakı d Komşuları



'··

.

k?,

� -=-==t""""- f ı ===--ıı. O/çek

O

Mil

Bütün m�saıe € Msaphımalannda Basm . gs tok< haz alınııııııır

1 . Bölüm

1775

1775 kışı çetin geçecekti. Doğabilimci Gilbert White,

ll Kasım günü

Hampshire'ın Selborne köyünde ağaçların neredeyse tüm yaprak­ larını döktüklerini gördü. Günlüğüne "Ağaçlar çıplak kalmaya başlı­ yor" diye yazdı. Son yapraklar dökülürken; daha yukarıda kalan, 24 kilometre mesafedeki Steventon köyüne bağlı Downs'ta papazın karısı yedinci çocuğunun doğumunu bekliyordu. 36 yaşındaydı ve ll yıllık evliydi. Dört küçük gürbüz oğlan, papaz eviyle içinde avlu ile müşte­ milatın bulunduğu, ilerideki tarlalara ve ormana dek uzanan arkadaki büyük bahçede oradan oraya koşuşuyordu. En büyükleri James, babası gibi kitaplara olan düşkünlüğüyle öğrenci olarak umut vaat ediyordu; evin tek kızı Cassy ise hiç durmayan çenesiyle, evin içinde olduğu kadar tavuklara, kazlara ve mandıraya bakmak için dışarıda dolaşırken de pe­ şinden ayrılmadığı annesinin eğlence kaynağıydı. Cassy ocakta üç yaşı­ na basacaktı. Mr Austen'ın çalışma odası dışında evin tamamen sessiz olduğu pek nadirdi. Kasım ayı geçti ve oğlanları eve bağlayan yağmurlar bastırdı; ayın sonuna gelindiğinde artık öğleden sonra üçte evin içi karanlık oluyor ve eğer mum yakılmayacaksa yemeğİn gecikmeden yenmesi gerekiyordu. Bebek hala ortada yoktu. Aralık ayı beraberinde soğuk algınlığı salgını ve ateşli hastalıklada gelip çattı. Göletleri oğlanların kaymaya gidebile­ ceği kadar donduran keskin bir ayaz vardı ve nihayet ayın 1 6 'sında Mr White günlüğüne " Sis, güneş, mis gibi bir gün" notunu düştü. 1 6 Aralık, Jane Austen'ın doğduğu gündü. Doğacağı aydaki gecik­ me, kendisinin ve karısının "yaşlanıp nasıl da beceriksiz hesapçılara döndükleri"ne dair babasının yaptığı ufak şakanın da ilham kaynağı oldu; adam 44 yaşındaydı. 1 Çocuğun akşamleyin, çok da belli etmeden geldiğini söyledi. Doktora hacet yoktu; doğum gibi sıradan bir şey için

2

JANEAUSTEN

doktor çağınldığı naclirdi ve en yakın doktor, bozuk yollarla 1 1 kilomet­ re mesafedeki Basingstoke'taydı. Ama öyle ama böyle, "çok geçmeden her şey mutlululukla sona erdi. " "Kız kardeşi Cassy için şimdi bir oyun­ cak, ilerideyse bir arkadaş. İsmi Jenny olacak" ikinci bir kızları olmasın­ dan memnundular. George Austen'ın mektubu kendisinin de ilgilendiği, hava iyi olursa Kent'li çiftçilerle Hampshire'lı çiftçiler arasında düzen­ lenecek olan, sığır butu ödüllü bir çiftçilik müsabakasına dair beklenti­ lerden bahsederek devam ediyordu. Ücra bir köy kilisesinde görevli bir papaz, manevi önder olduğu kadar gerçek bir çiftçiydi de. Austen ailesinin tüm çocukları gibi bu bebek de babası tarafından hemen vaftiz edildi. Daha sonra kilise töreni de yapılacaktı. Kış artık iyi­ den İyiye bastırmıştı. Durmaksızın, inatçı ve yoğun bir şekilde yağıp tam da geçitierin üzerine doğru savrulan kar yüzünden Mr Austen'ın çiftçilik müsabakası yapılamadı. Çok geçmeden patikalar doldu ve neredeyse geçilemez hale geldi. Kümes hayvanları kümesten dışarı kımıldayamaz­ ken, mutfak kapısında ekmek kırıntısı arayan yabani kuşlar belirdi. Mr White "esaslı Sibirya soğuğu" diye yazdığı günlüğünde, yağmaya devam eden ve arkasından donan karın romantik ve grotesk şekiller yarattığını da belirtti. Yeni doğmuş kuzular dondular, yaban tavşanlarıysa yiyecek aramak için balıçelere indiler. Mrs Austen papaz evinin üst katındaki sayvanlı karyolada, kuştüyü yatağının içinde sıcak sıcak sarmalanmış yatıyordu, bebekse yanındaki beşikteydi; yeni anne olmuş biri için çok sayıda küçük çocukla birlik­ te yıkanacak fazladan çamaşırın olduğu evde gerekli tüm temizlik ve yemek işleri bu esnada bir başkasının -büyük ihtimalle görürncesi Phi­ ladelphia Hancock'un- kontrolündeydi. 2 Hizmetçiler ateşe odun atıp çamaşır kazanları kaynattılar; çamaşırcı kadın bir günlüğüne çalışmak üzere köye gelebildiğinde, çamaşırlar daha o kurutmadan donmuş, evin içi havalandırılan çarşaflar ve bebek kıyafetleriyle dolmuştu. Mr Austen saat üçteki yemeğİn ardından çocuklara kitap okuyordu fakat oğlanlar koşturup merdivende bir aşağı bir yukarı kaymaktan hoşlanıyorlardı ve aksi ki gürültüyü azaltacak hiçbir halı yoktu. Mrs Austen'ın en az iki hafta ayağa kalkması beklenmiyordu. At sırtında gelerek eşlerinin tebrik mesajlarını ve hediyelerini getiren birkaç dinç bey dışında komşular kolay kolay ziyarete gelemedi. Noel arifesinde çocuklar pencere önündeki çıkıntılara geleneksel çobanpüs-

1 775

3

külü dallarını serdiler; Noel sabahıysa Mr Austen sıkı sıkı giyinip gün ışığının, kendisini dinlemek için toplanan çiftçilerle köylülere vaazını vermesine elvermesini umarak tepeye, ısıtınası olmayan ufak taş kilisesi St. Nicholas'a doğru yola çıktı. Uzun zamandır kilisenin yanındaki eski tuğla köşkün kiracıları olan Digweed ailesi güvenilir insanlardı; Hugh Digweed, Steventon çevresindeki çoğu araziyi ekip biçiyordu, toprak sa­ hibiydi. Mr Austen sonra karların ve sessizliğin arasından geçerek tepe­ den döndü. Steventon'da, papaz evine biraz uzaklıktaki tek sıra halinde dizili kulübelerde yaşayan aile sayısı otuzu aşmıyordu; ne bir dükkan ne de han vardı. Eğer Philadelphia Hala gerçekten iş başındaysa, bu, kuzen Betsy'nin de orada olması demekti: Babasının halen yaşadığı ve Philadelphia Hala'nın bazen onu alıp geri götürmekten bahsettiği Hindistan'da do­ ğan, ağırbaşlı, esmer, ince bir güzelliğe sahip Betsy. 14 yaşındaki Betsy neredeyse bir yetişkindi; Steventon'daki çocukların hepsinden büyük­ tü ve onların gözünde son derece bilgiliydi. Ekseriyetle şehirde, yani Londra'da yaşıyordu. Orada kendine ait bir atı vardı ki bu Austen'ların erkek evlatlarından hiçbirinin henüz nail olamadığı bir şeydi, at bin­ mediği zamanlardaysa büyük ihtimalle yürümektense annesinin at ara­ basıyla geziyordu. Fransızca öğreniyordu; daha on yaşındayken diğer bazı çocuklarla birlikte bir oyunda rol almıştı; bir klavseni ve babasının yeni gönderdiği bir hediye olan dört sıra ineisi vardı. 3 James, Edward ve hatta dört yaşındaki büyümüş de küçülmüş Henry bile kuzenlerini hayranlıkla izliyor ve dinliyordu. Çocukların annelerinin odasına girmesine izin çıktığında, yeni bebe­ ğin yuvarlak yüzlü, tombul yanaklı ve parlak koyu saçlı olduğunu gördü­ ler. En çok o ana kadar doğan tüm bebekler içinde en uzunu ve en güzeli olan Henry'ye benzediğine karar kılındı, demek ki Jane'in de uzun ve iri olduğunu söylemek yerinde olur. Mrs Austen tüm çocukları gibi onu da emzirerek besledi. Hava nasıl olursa olsun doğumdan sonra en az bir ay evden çıkmayı aklından dahi geçiremeyecekti.4 Devam eden Sibirya kışı da teşvik edici değildi, şubatta karlar erimeye başladığındaysa onu yine eve kapatan seller yaşandı. Böylece bebek sürekli üzerinde olan ilginin ve birinci kattaki yatak odasında geçen üç rahat ayın keyfini çıkardı. Ardından kış bitti, Philadelphia Hala ile Betsy oradan ayrıldılar ve Mrs Austen ev, mandıra ve kümesteki vazifelerini yeniden eline aldı. 5

4

JANEAUSTEN

Nisan'da, sert ve karanlık bir sabahın ardından güneş yüzünü gösterdi. Minik Jane sıkıca şaHara sarılıydı, annesi içi kürklü mantasunu giyip üzerine kendisi için fazladan bir iki şal atmıştı; aile, patikadan, anahta­ rının tutulduğu mezarlık bölümünde büyük bir porsuk ağacının, tarihi çanların ve girişteki sivri kemerin kenarlarına oyulmuş biri erkek, biri kadın iki taştan büstün olduğu kiliseye doğru yola koyuldu. Bu onun gelenekiere uygun şekilde halka açık düzenlenen vaftiz töreniydi. Biri babasının Kent'li teyzesi, diğeri annesinin Oxfordshire'lı kuzeni olan iki Jane, vaftiz anneleri oldu. Bu önemli günde hazır bulunmak için zorlu yolculuklar yapmaları ya da vaftiz babası olan Mrs Austen'ın Surrey'de yaşayan bir başka kuzeniyle evli diğer rahibin orada olması beklenmese de vaftiz kızlarının töreninde adiarına bazı sözler verilmesi olağandı. 5 Törenden sonra hiçbirisi vaftiz kızları için bir şey yapmadı ancak güney ilçelere yayılmış olan ve çoğunlukla ruhban sınıfından olan kuzenleri birbirine bağlayan büyük ağın kolları olarak Jane Austen'ın hikayesinin önemli bir parçasıdırlar. Bu, incelemesi kolay bir hikaye değil. Jane Austen tarafından yazılan hiçbir otobiyografik not yok, herhangi bir günlük tuttuysa bile ondan geriye bir şey kalmamış. Kız kardeşi elindeki mektupların büyük kısmı­ nı imha ederken, bir yeğeni de ağabeylerinden birisinin muhafaza ettik­ leri için aynısını yaptı ve sadece bir avuç mektup diğer kaynaklardan temin edildi. Hepitopu yüz altmış mektup var ve hiçbiri çocukluğun­ dan kalma değil; bilinen en eski mektup yirmi yaşına ait. Sadece birkaç sayfadan oluşan ilk biyografik not ölümü sonrasında yazıldı ve notun yazarı olan ağabeyi Henry, Jane'in hayatının, " hiç de olaylı bir yaşam" olmadığını açıkladı. Yeğeni James-Edward Austen-Leigh tarafından ka­ leme alınan biyografisi ortaya çıkana kadar, elli yıl daha bundan fazlası yayımlanmadı. Biyografi, Henry'nin görüşünü teyit eder nitelikteydi. "Garip bir biçimde yavan geçen bir hayatı vardı: Az sayıda değişiklikle ve hayatının sakin akışını bozacak hiçbir büyük kriz olmaksızın. " Jane Austen'ın olaysız yaşamı genel kabul gören bir görüştü. Dickens ya da çağdaşı Mary Wollstonecraft gibi yazarlada kıyaslandığında, yaşamı­ nın fazlasıyla sessiz sakin geçmişe benzediği kesindi. Jane, babasının annesini dövdüğüne şahit olmadı veyahut on iki yaşındayken ayakkabı boyası fabrikasında çalışmaya gönderilmedi; yine de çocukluğuna bi­ raz uzaktan bakmaya başladığınızda, papaz evinde günler hepten sakin

1 775

5

geçmiyordu. Aslına bakılırsa, orada da bir ayakkabı boyası fabrika­ sındakiler kadar kalıcı izler bırakan hayli olaylı, üzücü ve hatta sarsıcı günler yaşanmıştı. Bunların onda kalıcı izler bıraktığı da, üstesinden geldiği bu izleri amacına hizmet eder hale getirdiği de hikayesi boyunca anlaşılacak. Mr ve Mrs Austen bunun son çocukları olacağını düşünmüş olmalıy­ dılar. Mrs Austen, görümeelerinden birine yazdığı mektupta sadece iki çocuğu olan abiası Jane Cooper için ilginç bir şekilde "o zamandan beri doğurmadı, belki de bıktı" gözleminde bulundu; 6 sağ salim doğurmak kıskanılacak bir şeydi. O zamanlar Austen'ların mali durumu da iyi de­ ğildi. George'un çok borcu vardı, her yerden borç alıyordu, borçlu ol­ dukları arasında Jane Cooper'ın kocası da vardı. Mrs Austen'ın ağabeyi James Leigh-Perrot'tan, kendi abiası Philadelphia Hancock'tan ve ayrıca onun kocasından da borç almıştı. Steventon ile komşu köy Deane'nin kiliseye ödediği vergilerden gelen 2 1 O poundluk küçük bir yıllık geliri vardı. Tarlasındaki mahsulün satışı buna önemli bir katkı sağlıyorsa da borçlarını sıfırlamasına yetmiyordu. Öğrenci kabul etmeye Jane doğma­ dan üç yıl önce başlamıştı; yedi yatak odası ve üç çatı katı odası bulu­ nan papaz evi küçük bir okula çevirmek için yeterli büyüklükteydi. Bu esnada kalan az miktardaki parasını da tüketti. Jane'in vaftizinin hemen öncesinde Philadelphia'nın arabuluculuğuyla Londralı bir avukattan 300 pound daha borç almak zorunda kaldı. 7 Banka hesapları, karısının tamamını bilse ziyadesiyle endişeleneceği muhakkak olan borç ödeme­ leri ve yeni borçlar arasında sonu gelmeyen bir hakkabazlık gösterisine dönmüştü. Yalın gerçek, çocukların dünyaya gelmelerinin para gerektir­ diğiydi ve Austen'lar bunu James, George, Edward, Henry, Cassandra, Francis ve Jane'le birlikte yeterince tecrübe etmişlerdi. Alışılagelmiş do­ ğum kontrol yöntemi yatak odalarını ayırınaktı fakat Austen'lar bunu hayata geçirmediler; Austen'ların bir bebeği daha olacaktı. Mrs Austen'ın çocuk yetiştirme düzeni pek alışıldık değildi. Tertip­ li bir kadındı, iyi bir başlangıç olarak her bebeğini birkaç ay boyunca emzirir -kendi notlarından Cassandra'yı üç ay boyunca emzirdiğini bi­ liyoruz- ve arkasından evde kolayca idare edilebilecek kadar büyüyene dek çocuğu bir yıl veya on sekiz ay boyunca bakılmak üzere köydeki bir kadına emanet ederdi. 8 Bu emanet, Jane için büyük ihtimalle vaftizinin arkasından gerçekleşmişti. Annesine kesinkes bağlı olacak on dört haf-

6

JANEAUSTEN

talık bir bebeğin bir yabancıya ve yabancı bir ortama gönderilmesi sade­ ce acı verici bir tecrübe olabilir. Mrs Austen'ın aklına bunun bir sürgün ya da terk ediş olduğu düşüncesi gelmeyecekti; anneyle kızın birbirlerine bağlı olması fazlasıyla modern bir aniayıştı ve bebekler bedavadan da­ ğıtılıyor gibiydi. Ancak bu, gidiş dönüşlerde acı çekmedikleri anlamına gelmiyor. Cobbett uygulamayı şikayet ederek soruyordu: " Bu sürgün çocukların getirilip annelerinin koliarına konulduğunda onlardan kur­ tulmak için çığlık attıklarını ve bakıcının koliarına dönmek için minik ellerini uzattıklarını görmeyen mi var?" 9 Köyün yoksul anneleri üst ta­ bakanın çocuklarına bakarak elde ettikleri ek gelirden elbette memnun­ dular; köydeki bir sütanne haftada yaklaşık iki buçuk şilin * kazanabi­ liyor, böylece kendi ailesine destek olabiliyordu. Mrs Austen köyde her çocuğunu emzirmeye hazır bir sütanne mi bulmuştu yoksa ilk birkaç ay emzirildikten sonra artık kaşıkla beslenebilirler diye mi düşünmüştü bilmiyoruz ama son kızı Jane'i de akla getirecek şekilde Cassandra için üç aylıkken "sütten kesme" kelimesini kullandığı kesin. Ne olursa olsun bu düzenin sıcaklık hissi vermeyen bir tarafı vardı; sütannenin isminden hiç bahsedilmiyordu. 10 Yani Austen bebekleri köyde bakıldılar, bir kulübede beslenip yıkan­ dılar ve emeklerneleri için yüreklendirildiler, ilk adımlarını orada attılar ve ilk kelimelerini bakıcı ailelerinden öğrendiler. Akıl çağına yaklaşıp toplumda kabul görecek hale geldiklerinde asıl evlerine döndüler. Düzen pratikte çok iyi işliyordu. Birkaç ailenin birden fazla çocuğu belli bir yaşa gelip ölürken, Austen'lar tek bir çocuklarını dahi kaybetmediler; Londra'da o zaman çocukların yarısı beş yaşına gelmeden ölüyordu, köyde durum daha iyi olmasına rağmen ölüm oranı yine de korkutucu şekilde yüksekti. 1 1 Austen kardeşler sağlıklı şekilde büyüdüler. Buna karşın, Mrs Austen'ın davranışının onlar üzerindeki etkisini merak etmiş almalısınız. Jane açısından, çocukla anne arasındaki duy­ gusal uzaklık yaşamı boyunca sürdü ve bu uzaklık sadece çocukla anne arasında da değildi. Jane'in yetişkinken yazdığı mektupların en çarpıcı tarafı savunmacı üsluplarıydı. Annesine karşı hassasiyet içermiyorlar­ dı. Birisinin özünde son derece duyarlı ve hassas olduğunu bilir ancak çoğunlukla dışındaki sert kabukla karşı karşıya kalırsınız, bazen de tır*

Half-crown (yarım kron) adı verilen eski İngiliz parasına denk geliyor-ç. n.

1 775

7

naklarını çıkarır ve onu inciten her kimse sert bir tırmık atar. Bunlar kalbini açmayan birinin mektuplarıdır ve onda yakınlık kurmaktan kaçınan yetişkinin içindeki, kimden sevgi bekleyeceğinden ya da kime güveneceğinden emin olmayan ve reddedilmeye karşı zırha bürünmüş çocuğu hissedersiniz. Mrs Austen'ın düzeni papaz evinin daha tertipli ve kolay idare edil­ mesi üzerine kuruluydu, kendini zalimce ve alışılmadık bir şey yapar gibi hissetmiyordu. Diğer pek çokları gibi, çocukların akılları erene kadar makul şekilde temiz ve sıcak tutulup iyi beslenmelerinin ötesinde gerek­ sinimleri olmadığına inanıyordu. Onun gibi çok çocuklu akranlarından biri üvey anne olmayı anneliğe tercih edeceğini yazmıştı: " Sonradan ka­ tıksız hayvanlara dönüşmeden, katıksız sebzeler halindelerken onlarla uğraşmaktan kurtulma yı düşünüyorum. " 12 Bir torunlarının söylediğine göre, anne-baba Austen'lar yanlarında olmayan bebeklerini, iki aileleri ve iki evleri olduğunu hissetmelerini teşvik eder şekilde her gün, bu ol­ mazsa da mümkün olduğunda ziyaret ediyor ve düzenli olarak papaz evine getiriyorlardı. Bu düzen, ziyaret ederneyecek kadar uzağa gönder­ dikleri için çocukları kendilerine tamamen yabancılaşan anne babaların­ kinden kesinlikle daha iyiydi. " Oğlunu bakılması için dört yıldan uzun süreliğine, anne babasından hiçbir iz taşımamakla şeref duyan komşu çiftçinin dinç karısına yolladı, ara sıra sağlıklı olup olmadığını öğren­ mek için öylesine mesajlar gönderdi" cümlesi, Henry Brooke'un 1 760'lı yılların sonunda yayımlanan ve tamamen inandırıcı bir hikaye olarak kabul edilen The Foo/ of Quality [Asalet Budalasıl adlı kitabındaki kah­ ramanının bebeklik döneminin özetiydi. 1 3 Austen kardeşlerden biri köydeki bakıcısından eve dönmedi. Bu, Jane'den yaklaşık on yaş büyük olan ikinci çocukları George'tu; sara nöbetleri geçiriyordu ve gelişim bozukluğu vardı. Bu, Mrs Austen için kardeşi Thomas'ta yaşadığının üzücü bir tekrarıydı. Thomas doğduğun­ da, Mrs Austen, tam da bir erkek bebek kardeşin tadını çıkaracağı sekiz yaşındaydı ancak kardeşinin gelişimdeki gerilik ortaya çıkınca bakılmak üzere uzağa gönderilmişti. George küçük bir çocuk olarak arada sırada papaz evine gelse de aynı kaderi paylaşıyordu. 1 4 1 776'da muhtemelen hala Steventon köyündeyken, Jane'in belki de ilk farkına vardığı kardeşi olmuştu. Yürüyebiliyordu, Down Sendromlu bir çocuk da değildi, yok-

8

JANEAUSTEN

sa modern ilaç tedavilerinin yokluğunda o kadar uzun yaşamazdı. Jane bir yetişkin olarak sağır ve dilsizlerin işaret dilini bildiği için - 1 8 08 yılı­ na ait bir mektupta "parmaklarıyla" konuşmaktan bahsetmişti- George konuşmasa da olur diye düşünülmüş olabilirdi ama bu onun köydeki çocukların oyunlarına katılmasına engel olmayacaktı. Babası George, insanı duygulandıran bir Hıristiyan teslimiyeti içinde, "Kötü veya ahlaksız bir çocuk olamaz, en azından bu rahatlığımız var" diye yazmıştı. 15 Austen'lar erdemli olmayı önemsemekle birlikte onlar için başarı son derece önemliydi; çocuk yetiştirme düzenleri de kısmen George dışında herkes için kayda değer şekilde iyi işliyordu ki hepsi güçlü yetişmişti, kendilerine acıma heveslisi değillerdi, karşılıklı ilgi ve desteği de önemli sayıyorlardı. Hampshire'ın başka bir köyü olan Monk Sherborne'da yaşayan Thomas Dayı'nın yanında bakılan George bile çok uzun yaşadı; adı nadiren geçse de ağabeyinden ve kardeşi Jane'den daha uzun yaşadı ve bakırnma katkı sağlayan diğerleri tarafından da unutulmadı. 1 8 3 8 tarihli ölüm belgesinde bir " beyefendi" olarak nite­ lendirildi. 16 Jane altı aylık olmadan, anne ve babası Haziran 1 776'da Londra'ya yapacakları bir ziyaret için Steventon'dan ayrıldılar. Bakıcının evinden kendi evlerine dönmelerinin üzerinden uzun süre geçmemiş olan iki ya­ şındaki Frank ile üç yaşındaki Cass, muhtemelen bebek yaştaki kız kar­ deşlerine arkadaşlık etmeleri için tekrar oraya gönderilmişlerdi; baba evine ve kulübelerde yaşayan minik Bet, Bob ve Nan'lerle uzun yaz günlerinde aynadıkları oyunlara döndükleri için yeterince mutluydular. Cass'in artık kendisini bebeğin küçük annesi olarak görmesi ve bebeğin de kollarını Cass'e uzatması, kız kardeşler arasındaki derin ve hayat boyu süren bağın ilk evresiydi. Mr ve Mrs Austen'ın Londra'da olma sebepleri, en azından kısmen, Mr Austen'ın ablası Philadelphia ile yeğeni Betsy'yi ziyaret etmekti. Hindistan'dan Phila'nın kocası Tysoe Saul Hancock'un ölüm haberi de onlarla birlikteyken gelmişti. Aslında aylar önce, Kasım 1 77 S'te, Jane'in doğumundan bile önce ölmüştü ancak Hindistan'dan mektupların gel­ mesi altı ay ya da daha fazla sürüyordu ve bu yüzden haber geç gelmişti. Kocasının ölümünü duyan Mrs Hancock elbette sarsılmıştı. Daha kötü­ sü, Hancock beş parasız ölmüş görünüyordu. Eşi Phila'nın avukatlığını yürüten ve George Austen'a borç veren avukatın ta kendisi olan Mr

1 775

9

Woodman, " Kişisel varlığı anca buradaki borçlarını temizlerneye yeter" diye yazmıştı. 17 Maalesef Hancock minik George'un da vaftiz babasıy­ dı ve bundan sonra bakım masrafıarına katkıda bulunabilmesi umudu yoktu; Austen'ların artan çocuk sayısı ve ailenin nasıl geçineceği konusu onu endişelendiriyordu. Gelgelelim kendi karısıyla kızının durumu baş­ ta göründüğü kadar kötü değildi. Mr Hancock'un Hindistan'daki velinimeti olan, Doğu Hindistan Kumpanyası'nın • meşhur yöneticisi ve sonrasında Bengal Valisi olan Warren Hastings, üç yıl önce vaftiz kızı Betsy Hancock'a hediye olarak 5 .000 pound yollamış, 1 77 5 yılında da Betsy'yi çok büyük olmasa da bir koca bulmasını garantileyecek oranda mirasçısı yaparak bu mikta­ rı ikiye katlamıştı. Hancock'lar bu konuda hiçbir şekilde konuşmamak üzere gizlilik yemini etmişlerdi, gelin görün ki Betsy'nin tenfiz memuru [vasiyeti yerine getirmekle görevlendirilen kişi-e.], avukat Mr Woodman -Warren Hastings'in eniştesi- ile kuşkusuz bir bakıma tenfiz memurluğu­ nun gereklerini yerine getirmek üzere Londra'da olan Mrs Hancock'un kardeşi George Austen'dı. Ortaya çıktı ki Philadelphia açısından da fazla endişeye mahal yoktu. Bunu, kızının parasından tamamen ayrı olarak birkaç ay sonra açtığı ve üzerinde Mr Woodman'dan gelen 3.500 pound ile " Ind. Co. hesa­ bından" ibaresiyle yaklaşık 5.000 poundluk bir başka ödeme gözüken banka hesabından anlayabiliyoruz. 1 8 Hesabın açılışı hali vakti yerinde bir dul olarak bağımsızlığının da bir emaresiydi. Rahmetli kocası bunu yapmasını çok daha önce tavsiye etmiş ama o bu tavsiyeye uymamıştı; şimdiyse onun vaktiyle önerdiğinden başka bir bankayı seçmiş, parasını erkek kardeşlerinin bankası olan Messrs Hoare & Co. 'ya yatırmıştı. Tek ebeveyn ve tek çocuk olarak birbirlerine kenetlenen ana-kız Hancock'lar diledikleri gibi yaşamaya başlamakta özgürdüler; Phila­ delphia erkek kardeşine, Betsy de dayısına düşkün olmasına rağmen, İngiliz kırsalma gömülüp kalmayı düşünmüyorlardı. Güçlükle hatırladı­ ğı bir babayı kaybedip hatırı sayılır bir servete konan Betsy, artık Betsy olarak tanınmak istemediğini duyurdu. Bundan böyle adı Eliza olacaktı. Kimsenin aklına isteklerine karşı çıkmak gelmedi. •

1600 yılnun son günü İngiliz kraliyet fermaru yla Doğu Hint Adaları'yla ticaret yapıl­ ması amaayla kurulan, zaman içinde güçlenerek bölgede siyasi ve askeri güce ulaşan şirket-ç.n.

ro

JANE AUSTEN

Eliza Hancock pek çok nedenden ötürü Jane Austen'ın hayatındaki ana figürlerden biridir. Halasının kızıydı ve birbirlerine samimi bir sev­ giyle bağlıydılar. Eliza on dört yaş büyük olmasına karşın ikisi de olduk­ ça genç yaşta hayatını kaybetti, Jane ömürlerini denk getirecek şekilde ondan sadece dört yıl fazla yaşadı. Aralarındaki fark, Eliza'nın her daim egzotik, parlak tüylü bir kuş olarak Jane'in alaya almaktan hoşlandığı romanslardan birinden çıkması mümkün hikayesiydi. Kıvrak kalemiyle, tiyatro, müzik ve danstan keyif almasıyla gerçek bir Austen'dı, kulağı da keskindi; ama diğer yönlerden Austen kuzenlerden önemli ölçüde farklıydı. Evlenmeyi umursamıyordu, duygularını ya uçarıca kağıda dö­ küyor ya da duygudan yoksun bir şekilde yazabiliyordu. Buna rağmen her zaman en sevilen kız çocuğuydu, şefkatli ve özenli de bir anne oldu. Hem Philadelphia Hancock'un hem de kızının hayatına dair bazı ce­ vaplanmamış sorular vardır ki önde gelenlerinden biri daha sonra ele alınacak olan Eliza'nın soyudur. 1 776 yazında, George Austen'a içine düştükleri durumla ilgili şimdilik güvence verilmişti; abiasından borç aldığı parayı ödemeyi sürdürdü. Karısıyla birlikte Hampshire'a döndü ve hayat olağan seyrinde devam etti. Bu onun açısından çiftlik işlerinin idaresi, buğday, arpa ve şerbetçiotlarının satışı, büyük oğullarının eğiti­ mi, vaftiz, cenaze törenleri ve Pazar ayinlerindeki papazlık görevleri ve cemaatten bir ihtiyacı ya da derdi olanlara içtenlikle göz kulak olunma­ sı anlamına geliyordu. Kışın tek istisnai olayı küçük kızının ilk doğum gününden üç gün önce, 1 3 Aralık Cuma günü Steventon Kilisesi'nde, ülkedeki tüm rahiplerin yaptığı gibi Amerikalı isyancılara karşı düzen­ lediği ilave ayindi. 1 9 Mr Austen ayinden sonra tepeden aşağı indi ve görenlerden birine "İnsanı mest eden İsviçre vadilerindeki farklı ailelere hakim olan özgürlük, yalınlık, misafirperverlik ve lezzeti" hatırlatan ne­ şeli evine döndü. 20

2. Bölüm

Meritokratlar

ane Austen'ın romanlarında konu dağılmaz. Sıkı sıkıya kurgulanmış, kısa bir zaman dilimini kapsayan hikayelerdir. Romanlarda atalarına zlaca önem verip onlarla övünen sadece Lady Catherine de Bourgh [ Gurur ve Önyargı-e.] ve Sir Walter Elliot [ikna-e.] vardır ancak ikisi de bu kaygının olumlu aktanldığı karakterler değildir. Ayrıca Jane Austen küçük aileleri yazmayı tercih eder; yakından incelediği en geniş aile, beş kızları olan Bennet'lardı [ Gurur ve Önyargı-e.] . Oysa kendi hayat tec­ rübesi farklıydı. Sadece sekiz çocuktan biri değildi; birçok ilçeye, hatta İngiltere'nin dışına yayılan akrabalarının daima farkındaydı. Aile geç­ mişi ve tanıdıklar her iki tarafça da önemli görülürdü. Erkek kardeş, kuzen, dayı, amca, hala ve teyze sayısının çokluğu, tekrar eden isimler, aile ağaçlarının kıvrımları dışardan bakanları dehşete düşürse de onun evdeki dünyasını mesken edinmeyi amaçlayan birinin bunlara en azın­ dan kısaca ışık tutması gerekiyor. Annesiyle başlayalım: Mrs Austen, Leigh ailesinin bir mensubuydu; gerçekçi ve pratik biri olduğu kadar ailesinin geçmişi ve soylulada olan bağlarıyla da gurur duyardı. Leigh'ler, Elizabeth'in.. kraliçe oluşunu ilan eden Londra Belediye Başkanı'nın soyundan geldiklerini biliyorlardı. O tarihten itibaren bazıları soylular sınıfına geçip Warwickshire'daki Sto­ neleigh Manastırı'nın sahipleri oldular, diğerleriyse aristokratlada evlen­ diler. Birçok kuzeniyle paylaştığı tuhaf Cassandra ismini, Chandos'un ilk dükü olan büyük dayılanndan birinin karısının isminin Cassandra Willoughby olmasına borçluydu; bir dükle olan bağ gururla hatırlanma-

J

..

I. Elizabeth (s. 1533-1603). V111. Henry ile Anne Boleyn'in kızı ve Tudor hanedanına bağlı son hükümdardır. Çekişıneli ve savaştı bir sürecin ardından tahta çıktı. Ülke­ sinin Protestan kalmasını sağladı. İ spanyol arınadasının yok edilmesiyle İ ngiltere'yi denizde hakim konuma getirmiştir-e.n.

12

JANE AUSTEN

sı ve dikkat çekilmesi gereken bir şeydi. 1 Ailede zeki kimseler de vardı: Amcası Theophilus Leigh elli yıldır Balliol'un [Oxford'a bağlı en eski üniversitelerden biri-ç.] müdürüydü. Babası Thomas Leigh, kendisinin bakılıp büyütüldüğü Henley-on-Thames yakınındaki Harpsden'de daha kendi halinde yaşayan bir kilise papazıydı. Cassandra şiirler yazıp bun­ larla Theophilus Amcası'nı etkileyen akıllı bir çocuktu; zaman içinde soyadı Leigh'in yanına Perrot'u ekleyerek bir başka büyük amcanın ser­ vetine konansa ağabeyi James'ti. Cassandra'ya kalan bir servet değil, sadece 2.000 poundun altında küçük bir mirastı. Babası görevli olduğu kiliseden emekli olunca, o zamanlar yirmili yaşların ortalarında olan Cassandra ve ablası Jane yaşlı çiftler ve kocası olmayan genç kadınlar için en uygun yer sayılan, şehirli zevklerle sağlığı bir arada sunan [kaplıcalarıyla ünlü kasaba-e.] Bath'e götürüldüler. Bu­ radaki zevkler maalesef muhterem papaz Leigh'i esaslı şekilde tüketti. Cassandra onun ölümünden kısa süre sonra George Austen'la evlenmeyi seçti. Bir köy papazının eşinin zorlu hayatından, zinde ve inançlı olma becerisinden ve entelektüel canlılıktan hoşlandı, ailesinin geçmişiyle de iftihar etti. Austen'ların hiç aristokrat tanıdıkları olmadı. Yine de yaşananları kaleme alanlar için önemli bir aileydiler. 1 70 8 yılında George'un büyü­ kannesi "Ben ve çocuklarımın okuması için 1 706, 1 707 yıllarındaki me­ selelerimize dair düşüncelerimden oluşan notlar" başlıklı uzun bir belge kaleme almıştı. Bu "müsveddeyi inzivaya çekildiği bir vakitte" kendi hafızasına yardımı olsun diye, "kişisel tatmini" için hazırladığını açık­ ladı. Bu ayrıca, çocuklarını aklın ve düşüncelerini açıkça ifade edebilme becerisinin, miras kalan bir servetten daha önemli olabildiği inancına yönlendirmek içindi. 2 Elizabeth Austen, II. Charles dönemine denk gelen bir zamanda Eli­ zabeth Weller olarak dünyaya geldi; bir Tonbridge beyefendisinin kı­ zıydı ve 1 693 senesinde zengin bir kumaş imalatçısının tek oğlu olan John Austen'la evlendi. Her iki tarafın da parasıyla Horsmonden'da bir malikaneye yerleşen ailenin, takip eden on yıl içerisinde, bir kızın ar­ dından altı oğlan olmak üzere yedi çocuğu oldu. Bu mutlu ve huzurlu kır hayatıyla ilgili sorun, kocasının günden güne sağlığını kaybetmesi ve aynı zamanda evlenmeden önce aldığı borçların yığılmasıydı. John Austen, bunun sonuçlarıyla yüz yüze gelmek zorunda kalmadı çünkü

Meritokratlar

I3

en küçük oğlu henüz bebekken öldü. Ölürken çocukların eğitimini ka­ rısına emanet eden bir vasiyetname hazırladı ama vasiyetnamenin ten­ fiz memuru olarak iki kız kardeşinin kocalarını tayin etti. Ayrıca ölüm döşeğinde babasından çocuklarına göz kulak olmasını istedi. Yaşlı Mr Austen bunu yapacağına ve ayrıca oğlunun borçlarının kapatılması için evdeki eşyaların satılması gerekmediğine dair söz verdi ancak daha ce­ naze töreni bile yapılmadan baba, gelini ve vasiyetnamenin tenfiz me­ murlarının arasındaki ilişkiler bozuldu. Vasiyetnameler, para hırsı ve diğer zamanlarda normal olan insanlarda vasiyetnarnelerin tetiklediği olumsuz davranışlar, komedinin daimi temalarından biridir; bazı kara mizalı sahneleri şimdi oynanıyordu. Yaşlı Mr Austen evdeki eşyaların satılması gerekmediğine dair sözü­ nü "unuttu ". Elizabeth ona hatırlatmak zorunda kalınca, baskı altında kalıp eşyaları kurtarması için 200 pound vereceğini söyledi. Para tam aktanlmak üzereyken o da aniden öldü. Sıra onun vasiyetinin okunma­ sına geldiğinde, gelinine olan açık düşmanlığı da ortaya çıktı. Diğer altı çocuk neredeyse beş kuruşsuz bırakılırken, en büyük oğlu mal varlığının mirasçısı olmuştu. Mrs Austen kayınbiraderlerinden kayınpederinin ağ­ zından çıkan sözü unutmamalarını rica etti ancak onlar bu sözü çiğne­ me konusunda kendilerini kolayca ikna ettiler. "Babamın ve kocamın ölümlerinde ben ve çocuklarıma teveccüh göstermek için bana vermiş oldukları sözü yerine getirmediklerini düşündüğümden bunları hoş kar­ şılamadım. " Öyleydi ama yapabileceği bir şey yoktu. B u konuyla ilgili bir yere başvuramayacak kadar yoksuldu: " Hiç param yoktu ki size Adalet Bakanı'nın görüşünü sunayım. " Bu yüzden sonraki beş yılda gümüş­ lerini, perdeleriyle birlikte yatağını, masa örtüleriyle çarşaflarının ço­ ğunu sattı. Evin geçimini devam ettirmek için borç almak zorundaydı fakat bu arada kocasının borçlarını kapatabilmişti. Ardından çocuk­ lar büyüdüğünde, eğitimleri konusunda endişelenmeye başladı çünkü Horsmonden'da okul yoktu. Elizabeth sıradışı tabiatını şimdi gösteriyordu. Sordu soruşturdu ve kendisine çocukları "Sen'nock"taki (Sevenoaks) bir okula sakabileceği söylendi. Başvuran kişinin yatılı kalmaya, okul müdürünün bakımını üstlenmeye ve bazı öğrencilere yatılı olarak bakmaya razı olması gereki­ yordu: Gerçi okul müdürü bir kahya ve müdire arıyordu. Başvurdu ve

JANE AUSTEN

başarılı oldu; çalışmasının karşılığı olarak bütün oğullarının parasız eği­ tim alması gerektiği yönünde müdürle bir anlaşma da yaptı. Bu sosyal açıdan bir aşağı hasarnağa geçmekti ancak neyse ki o tarz düşünceleri aşmıştı: "Evlatlarımın iyiliği için daha iyi bir şey yapamazmışım gibi geldi, onların eğitimine aşırı önem veriyorum . . . çünkü hep eğitim alır­ Iarsa hayatta daha iyi bir konuma gelebileceklerini düşündüm. " Bu bir meritokratın sesidir ve kendisi en mantıklı meritokratlardandı. Haziran 1 708'de Sevenoaks'ta çalışmaya başladı. On bir yıl boyun­ ca hesabını kitabını dikkatlice yaptı ve kızının evlendiğini, oğullarının da meslek hayatiarına başladıklarını gördü. En büyük oğlu halaları ve amcaları tarafından ayrıcalıklı yetiştirildi, Cambridge'e gönderildi ve miras olarak büyükbabasının mal varlıklarına kondu ama daha az şanslı olan erkek kardeşlerine yardım etmekten yana tavır göstermedi. Elizabeth Austen 1 72 1 yılında Sevenoaks'ta öldü ve doğduğu yer olan Tonbridge'de toprağa verildi. 3 Ellinin üstünü görememişti. Zor ama kahramanca bir hayatı oldu; babası, kocası, kayınpederi ve kayınbira­ derlerinin hepsi onu ve çocuklarını yüzüstü bıraktı ama o metanet ve maharetinin birleşimi sayesinde tek başına onları korudu. Jane Austen'ın büyük büyükannesiydi. Oğlu Francis avukat olup Sevenoaks'a yerleşti, durmadan çalıştı, pa­ rasını zekice mülke yatırdı ve çok zengin oldu; yaptığı iki akıllıca evlilik onu daha da zenginleştirdi. Dördüncü oğlu William stajını bitirdiğinde Tonbridge'de hekimliğe başladı ve 1 727'de William Walter adında bir oğlu olan, başka bir hekimin dul karısıyla evlendi. 4 Ölen ilk kızlarının ardından 1 730'da doğan ikinci kızları Philadelphia, 1 73 1 'de doğan oğul­ ları George -Jane Austen'ın babası- ve bir yıl sonra doğan diğer kızları Leonora olmak üzere dört çocukları daha oldu; anne sonuncu doğumda öldü. William daha yaşlı olan ikinci karısıyla 1 736 yılında evlendi, ken­ disi ancak bir yıl daha yaşayacaktı. Dul karısı onun çocuklarına karşı ne sevgi ne de sorumluluk hissetti; üvey anneleri, babalarının evinde kalır­ ken, onlar kendilerini bu konuda istekli olmayan Londra'daki Stephen Amca'nın gözetimine verilmek üzere dışarı atılmış buldular. Öksüz kalıp yuvadan atıldılar ve zor bir dönem geçirdiler. Elizabeth isimli bir karısı ve tek oğlu olan Stephen Austen, St Paul Kilisesi'nin avlusunda kitapçılık yapıyordu. Minik Leonora'ya bakma konusunda anlaşmalarına rağmen hiç geniş bir aileleri olsun istememiş-

Meritokratlar

ıs

lerdi; Philadelphia teyzelerden birine, George ise babasının kız kardeşi­ ne, Tonbridge'deki Hooper Hala'ya teslim edildi. Oradaki durumu iyiy­ di; 17 41 'den itibaren altı yıllık bir okula yazılmıştı, standart eğitimin kapsamı Yunanca ve Latince metinlerden oluştuğundan bazı matematik dersleri dışında en çok klasik dersleri alıyordu. Çalışkan bir çocuktu ve on altı yaşındayken, Oxford Üniversitesi'ne bağlı St John's College'a git­ mesini sağlayan, Tonbridge School'un burslu öğrencilerine özel olarak verilen bir üniversite bursu kazandı. Oxford'da mutlu ve başarılıydı, mezun olmakta zorlanmadı ve 1 75 1 yılında bu yönde yeni bir burs daha kazanarak ilahiyat eğitimini devam ettirmeye karar verdi. Bu esnada ablası Philadelphia daha zor bir dönem geçiriyordu. Ma­ yıs 1 745'te on beş yaşına basar basmaz Covent Garden'da Hester Cole adlı bir kadın şapkacısının yanına çırak olarak verildi. İngiliz Devlet Ar­ şivi'ndeki çıraklık kayıtları, şapkaların nasıl yapılacağını ve nasıl satıla­ cağını öğrettiği beş yıl karşılığında Christopher Cole'un kadın şapkacısı dul karısı Mrs Cole'a toplam 45 poundluk bir ödeme yapıldığını gös­ teriyor. Yani George Oxford'da bir beyefendi olma yolunda ilerlerken, o Londra'nın göbeğinde saygınlığın sınırında olan bir meslekte çırak­ lık ediyordu. 5 Küçük kadın şapkacısı olarak tanımlanmak hepten daha müphem bir çağrışıma sebebiyet verdi. John Cleland, ünlü pornografik romanı Fanny Hill'de, kadın kahramanı Fanny'yi Covent Garden'da " orta yaşlı ketum bir kadın"ın, görünüşte kadın şapkacısı ama esasın­ da randevuevi patroniçesi olan Mrs Cole'un gözetimine verdiğinde, bu müphem durumu çok güzel anlatır: "Dıştaki kabul salonunda, isterse­ niz dükkan diyelim, daha kıymetli malların ticaretinin paravanı olan üç genç kadın oturmuş, ağırbaşlı bir şekilde kadın şapkaları üzerinde çalı­ şırken daha güzel olan üç kadın ortalıkta pek görünmüyordu . . . Aslın­ da, tüm Londra'da kendimi emanet edebileeeğim daha kötü ya da daha iyi bir yer bulamazdım. " İsimlerin ve mesleklerin çakışmasının hepten daha şaşırtıcı olan kısmı Fanny Hill'in, tam da Philadelphia'nın, Hester Cole'un yanında çalıştığı dönem olan 1 748-1749 yıllarında yayırolan­ mış olmasıydı. Bu konuda iki şey söylenebilir. Birincisi, Cleland'ın Mrs Cole'un gerçekteki durumunun farkında olmaması olası gözükmüyor -Covent Garden çok büyük bir yer değildi- ve eğerki onun işine yaptığı göndermeyle niyeti yalnızca bir espriyse, bu Philadelphia ve çırak arka­ daşları Saralı ve Rose için utanç verici anlara sebep olmuş olmalı. Fakat

r6

]ANEAUSTEN

İngiliz Devlet Arşivi'ndeki dört bölüme ayrılmış çıraklık kaydı sayfası, Philadelphia'nın isminin yaygın bir farklı yazım olan "Philadelphia Austinn şeklinde yazıldığını, öksüz olması nedeniyle anne-baba adı hanesinin boş olduğunu gösteriyor. Çıraklığa 9 Mayıs 1 745'te neredeyse tam on beşinci doğum gününde -15 Mayıs 1 730'da vaftiz edilmişti-, Covent Garden'da kadın şapkacısı olan Hester Cole'un yanında başlamış.

ikincisi, bu bir espri değilse ve Hester Cole salıiden tek bir işle iştigal etmiyorsa bile, Cleland'in kurgusundan yola çıkarak Philadelphia hak­ kında herhangi bir karara varmaya hakkımız yok. Covent Garden'daki iki Mrs Cole çarpıcı bir tesadüf olmaktan öteye geçmez. Philadelphia, Hester Cole'un yanındaki çıraklık süresi biter bitmez, büyükannesininkine benzer bir girişimle, kadın şapkacısı olma fikrinden tamamen vazgeçip Hindistan'a gideceğini duyurdu. Erkekler Hindistan'a meşru ya da gayri meşru yoldan ticaret yaparak servet elde etmek için giderken, her ne kadar kimse bu şekilde dile getirmese de kadınlar da az çok benzer bir amaçla giderdi. Onların işi de orada çalışan İngilizler arasından, daha zengini daha makbul olmak üzere bir koca bulmaktı ve şansları yüksekti çünkü oradaki İngiliz kadınların sayısı çok azdı. Ailede tanındığı ismiyle Phila zeki ve hoş biriydi fakat bunlardan hiçbiri, er­ keklerin paralı olduğu kadar alımlı da olan eşler aradığı İngiltere'de ona evlilik teklifi getirmediği gibi küçük kadın şapkacıları, koca kapmak için

Meritokratlar

17

ll' 1

ll

'1 ('

1

··-

s

f



iyi bir konumda değillerdi. Hindistan'da daha fazla umut vardı. Bu ku­ lağa nahoş bir yol gibi gelse de on yıllar boyunca genç kadınların bu şekilde İngiliz sömürge topraklarına gitmeleri oldukça alışılagelmiş bir usuldü. 6 Hatta Phila için bütün süreç Doğu Hindistan Kumpanyası'nda çalışan ve kendisine eş arayan bir müşteriyi temsil eden avukat amcası Francis tarafından başlatılmıştı. Yine de Phila'nın bu çok riskli ve belir­ siz maceraya girişınesi için biraz coşku, fazlaca şevk ve kadın şapkacı­ lığına karşı büyük bir nefret duyması gerekiyordu. Şirket yöneticilerine izin başvurusu yapmak, Hindistan'daki arkadaşlarının ve İngiltere'deki kefillerinin yani "garantörlerinin" isimlerini vermek durumundaydı. İzin çıktı ve Philadelphia'nın macerası başladı. Bir kadın şapkacı­ sında çırak olarak geçirdiği yıllar: saklandı ve görünüşe göre aile için­ de bundan bir daha hiç bahsedilmedi. Afrika'nın çevresinden Hint Okyanusu'na yolculuk altı ay sürdü. Bombay Castle'a [Doğu Hindistan Kumpanyası'na ait şirket gemisinin adı-ç.] adımını attığı andan itibaren sorumluluğu tamamen kendisindeydi. Ondan iki yıl önce aynı yolcu­ luk Westminster'lı on sekiz yaşındaki akıllı bir genç tarafından yapıl­ mıştı; okul müdürü üniversiteye gitmesine izin verilmemesinden büyük üzüntü duymuş ancak velileri Doğu Hindistan Kumpanyası'nda katip olursa hayatta daha fazla şansı olacağına kanaat getirmişlerdi. İsmi

ıS

JANE AUSTEN

Warren Hastings'ti. Daha birkaç yıl tanışmayacak olsalar da ikisi de zavallı birer öksüz, ikisi de statüsünü yükseltıneye kararlı Warren ve Philadelphia'nın halihazırda birçok ortak noktası vardı. Warren kuzey­ deki Kalküta'ya giderken, Philadelphia Ağustos 1 752'de ayak bastığı ilk yer olan Madras'ta kaldı. Hindistan kargaşa içindeydi, şiddet olayları giderek yayılıyordu, şirket hükümet rolü üstlenme teşebbüsleri ile ticari girişimlerine yoğunlaşma arasındaki dengeyi zorlukla sağlıyor ve bunla­ rın yanında, çoğu resmi görevlerini yapmak yerine şahsi servet biriktir­ meyi yeğleyen çalışanları tarafından sık sık dolandırılıyordu. Bu çalışanlardan biri Philadelphia'nın kocası oldu. Madras'a gelişin­ den altı ay sonra, Şubat 1 753'te Tysoe Saul Hancock adlı biriyle ev­ lendi. Adam otuz yaşındaydı, Doğu Hindistan Kumpanyası'nın sözde hekimi olarak beş yıldır Hindistan'daydı, aslında gözü ticaret yaparak kendine bir servet edinmekteydi. Bunu bir dereceye kadar yapmıştı ve genç bir kadının hayallerini pek süsleyebilecek cinsten bir koca değildi. Özel olarak kabiliyetli, eğlenceli ya da çekici biri olmamasına rağmen İngiltere' deki avukatı Francis Austen olduğu için bu anlaşmanın belki de önceden yapılmış olduğu söylenebilir. Hancock, güzel ve genç bir karısı olmasından çok memnundu ve ona iyi davranma konusunda istekliydi. Evlilik haberi Oxford'daki George'a 1 753 yazında ulaşmış olmalıdır. Leonora'yı bekleyen bir evlilik yoktu. Stephen Amca ve Elizabeth Austen Hala'yla kaldı; amcanın durumu Islington'da bir ev alacak ka­ dar iyiydi ve Leonora orada işe yarayan biriydi. Kitapçıdaki işlere yar­ dım ettiği düşünülebilirse de herhangi bir mesleğe çıraklık etmesi için kendisine para veren olmadı. Kanımca o ve kız kardeşi, Phila'nın Co­ vent Garden'da çalıştığı yıllarda görüştüler ancak Stephen Austen tam da Phila'nın Hindistan'a gitmek üzere ülkeden ayrıldığı zaman öldü ve sonrasında Leonora'yı başka isteyen ya da ona bir şey öneren olmadığı için o da amcasının dul karısıyla kalmaya devam etti. Elizabeth Austen çok geçmeden yine bir kitapçı olan ve Leonora'yı evdeki sıradan bir de­ mirbaş olarak kabul eden Mr Hinton'la evlendi. 7 Leonora'nın ağabeyi George'la ablası Philadelphia düzenli olarak ya­ zıştılar. Yıllar geçti; ikisi de otuzlarına yaklaştı ama Hindistan'dan kü­ çük Hancock'lara dair tek kelime gelmedi, görünüşe göre George'un da evlenmesi beklenmiyordu. Ardından 1 759 yılında Hancock'lar kuzeyde Bengal'e taşınıp orada Warren Hastings'le yakın bir arkadaşlık kurduk-

Meritokratlar

19

!arında, Philadelphia'nın Hindistan'daki hayatı göz alıcı şekilde değişti. Hastings aralarındaki en büyük meritokrattı, kendisini önce Bengal'in ve arkasından da Hindistan'ın valisi yapacak olan parlak yolda ilerli­ yordu. Kendini çalışmaya adamıştı ve şirkette Hintlilerin yaşamını ve edebiyatını onun kadar sevip anlayan başka kimse yoktu. Aynı zamanda küstah ve kibirli bir adamdı, bir İngiliz devlet memurundan ziyade Hint­ li bir zorba gibi davrandığı söylenirdi; iyi bir yönetici ama kötü bir çalış­ ma arkadaşıydı. Buna karşın, karısının 1 759 yılında ölmesinin ardından yalnız kalmıştı ve mutsuzdu. Yeni doğan kızları sadece birkaç hafta ya­ şamıştı, küçük oğulları George ise sağlığı ve eğitimi için İngiltere'ye geri gönderilmek üzereydi. Hastings Kalküta'da merkezde bir ev ve Alipur'a bağlı Belvedere'de bahçeli bir ev daha aldı; havadar ve görkemli yerierdi ancak kendilerini son derece boş hissetmiş olmalıydılar. 8 Philadelphia onun karısını Bombay Castle'dan tanıyordu, bu durumda iki kat arka­ daşça karşıianmış olmalıydı. 9 Bu iki adamın, henüz yirmili yaşlarında olan ve yükselen bir başarı dal­ gası üzerindeki Hastings ile kırklı yaşlarında silik biri olan Hancock'un, " Madras pazarına tuz, kereste, halı, Bihar afyonu ve pirinç satmak üze­ re" bir dizi ticari girişimden oluşan özel bir iş ortaklığına giriştikleri an­ laşılıyor. 1 0 Para kazandılar ve Hancock değerli bir arkadaşı ve velinimeti olduğunu hissetti. Çocuksuz geçen sekiz yılın ardından Phila bir bebek beklediğini kendisine söylediğinde nasıl bir tepki verdiğini bilmiyoruz ama Aralık 1 76 1 'de dünyaya gelen kız bebeği memnuniyetle karşıladı ve ondan sonra özverili bir baba olarak davrandı. Bebek Elizabeth ismiyle vaftiz edildi ve hayatının ilk yıllarında Betsy veya Bessy olarak tanındı; daha sonra Eliza oldu. Hastings onun vaftiz babası olmayı kabul etti; vaftiz ismi elbette onun ölen kızının ismiyle aynıydı. Betsy, Hancock'un mu yoksa Hastings'in mi kızıydı? Lord Clive ka­ rısına, Mrs Hancock'la olan arkadaşlığını kesmesi uyarısında buluna­ rak kendinden emin bir şekilde onun "Mr Hastings'e kapıldığını" iddia etmişti; bu durumda kesin bir cevabı olmasa da bu sorunun sorulması abes değildir. 1 1 Bu iddianın bir tarafında Phila'nın evliliğinin ilk sekiz yı­ lında çocuksuz olması durumu var. Sonra genç, yalnız, zengin, yakışıklı ve dul bir erkeğin kendi yaşındaki hoş ve eğlenceli, kocası ona çok da uygun olmayan evli bir kadının aşığı olması ihtimali de pekala vardır. iddianın diğer tarafıysa Hancock'un her zaman sevgi dolu bir koca ve

20

JANE AUSTEN

baba olmasıdır. Yanlış bir durum olduğundan şüphelense o şekilde dav­ ranır mıydı? Ben bunun mümkün olduğuna inanıyorum. Konu üzerinde çok derinlemesine düşünmeme kararı vermiş olabilir; dırdırcı olmasına karşın sevgisini gösteren bir adamdı ve kendisinin olduğunu iddia ede­ bileceği bir kızı olmasından memnundu. Gururu da durumu geçiştirme kararı vermesine yol açmış olabilir. Durum ne olursa olsun, konuyla ilgili herkes dışarıya karşı edebe uygun davranmıştı. Philadelphia'nın Oxford'daki kardeşi George'un şahsi olarak bu durumu merak etmiş olabileceği ihtimaline karşın kula­ ğına herhangi bir dedikodu gitmiş olması mümkün görünmüyor. 1 764 yılında Hastings ve Hancock afyon alım satım faaliyetlerini beraberce sona erdirdiler; Hastings o ana kadar göz alıcı bir şahsi servet edinmişti, Hancock ise tatminkar bir meblağ biriktirmiş gözüküyordu. 12 Hastings, dört yaşındaki Betsy, Hancock'lar ve Hintli hizmetkarları olmak üzere bütün ekip beraberce gemiyle İngiltere'ye gitmeye hazırlanıyorlardı; yol­ culuk Hancock'a 1 500 pounda mal olacaktı. Bu esnada George'un iledeyişi düzgün şekilde devam etti. Yirmi dör­ dünde Rochester Katedrali'ne papaz olarak atandı. Şimdi Sir Thomas Bertram'ın [Mansfield Park 'taki yardımcı karakterlerden biri-e.] genç bir adam için evlenıneye en uygun bulduğu yaştaydı ancak onun için ev­ lilik henüz söz konusu değildi. Kız kardeşlerininki kadar küçük bir ser­ vet sahibiydi ve evi yoktu; üvey anneleri hala Tonbridge'de babalarının evinde yaşıyordu. Sonunda döndüğü yer Kent oldu. Yıldan yıla zenginli­ ği artan Francis Amca'nın yanı sıra diğer amcaları ve halası da oradaydı; George da eski okulunda müdür yardımcısı olarak iş buldu. Ona bir ev verdiler; büyükannesi gibi o da bazı erkek çocuklarını evinde misafir ederek ek gelir elde edebiliyordu ancak bu tam anlamıyla bağımsız bir hayata başlaması için yeterli değildi. Okul tatilleri esnasında akıllıca bir şekilde ilişkilerini sürdürmek için Oxford'a gidiyordu. Eğitim gördüğü bu üniversite tarafından üç yıl sonra okulun papaz yardımcısı olmak üzere davet edildiğinde memnuniyetle oraya döndü. ilahiyat eğitiminde bir üst kaderneyi daha tamamladı. Oldukça sevildi ve çok geçmeden üniversitenin disiplin görevlisi olarak atandı; parlayan gözleri ve güzel bakışları sebebiyle "yakışıklı disiplin görevlisi" olarak tanındı. Şüphesiz Balliol'un müdürünün yeğeni olan Miss Cassandra Leigh'le o zamana

Meritokratlar

2. 1

dek tanışmış ve ihtimaldir ki bekir bir Oxford'lu, her ne kadar rahat bir hayat sürüyorsa da bunun da kendine göre zorlukları vardır diye düşünmeye başlamıştı. Kent'te ve Hampshire'da mülkleri olan bir arazi sahibiyle evli olan bir kardeş torununun dostane girişimiyle 1 76 1 'de Steventon'da iş bu­ lan George'un evlenebilmesi için henüz biraz daha zaman vardı. Cas­ sandra Leigh'in babası böyle mütevazı ve uzak bir kilisenin, kızı için yeterince iyi olmadığını düşünmüş olabilir. Her halükarda üç yıl daha geçti. Cassandra, babasının, her biri beklentisi dahilinde olan küçük mi­ raslar bırakarak ölmesinin ardından, birlikte bir yaşam kurmaları için yeterince güçlü bir zemin oluşunca George'un evlenme teklifini kabul etti. 13 Bir evlilik akdi hazırlanıp imzalandı ve 26 Nisan 1 764'te Bath'e bağlı Walcot'taki eski St Swithin Kilisesi'nde tören gerçekleşti. George otuz iki, Cassandra yirmi dört yaşındaydı. Törende George'dan başka Austen yoktu. Cassandra'nın annesi oradaydı, şahitlerse ağabeyi James Leigh-Perrot ve ablası Jane oldu. Cassandra törende Somerset, Wiltshire ve Hampshire boyunca yapacakları seyahate uygun kırmızı bir binici kıyafeti giymişti. Hemen yola çıktılar, geceyi Devizes'de geçirdikten son­ ra, ertesi gün sonradan çekidüzen verilecek olan Steventon'daki harap papaz konutundan önceki ilk evlerine, Deane'deki papaz evine vardılar. Philadelphia erkek kardeşinin evlilik haberini o sonbahar aldı; Ocak 1 765'te Hindistan'dan ayrılmasından altı ay sonra, 16 Haziran'da İngiltere'ye vardı. 1 4 Hancock'lar Norfolk Street'te bir ev alırken, Hastings'ler buraya yakın Essex Street'e yerleştiler. Hastings'ler İngiltere'ye vardıklarında, Warren Hastings'e dört yaşından beri görme­ diği oğlu George'un geçen sonbahar, onlar gemiyle yolculuğa çıkmadan önce difteriden öldüğü haberi verildi. Bu ölüm Mrs Hancock açısından hem üzücü hem de utanç vericiydi çünkü o sırada çocuğun bakımından kardeşi George ile yeni evlendiği karısı sorumluydu ve çocuk onlarla altı ay kalabilmişti. Phila, oğluna şefkatle babalık edeceği ve gelirden yarar­ lanacağı düşüncesiyle, Hastings'e evli ve kırsal bölgede uygun bir evi olan deneyimli bir öğretmen olarak kardeşi George'u önermiş gibi görü­ nüyor. Planda sorun yoktu; yalnız zaten annesini kaybetmiş, babasından ayrılmış ve tanımadığı kişiler tarafından bakılmak üzere dünyanın diğer ucuna gönderilmiş olan çocuğun başından daha iyi şeyler geçebilir, faz­ la sıkıntı çekmeyebilirdi. Hatta hastalığa daha dirençli olabilirdi; Betsy

2.2.

JANE AUSTEN

Hancock'un sonradan söylediği gibi, "ruhsal ve bedensel acılar daima birbiriyle yakından alakalıdır" . 1 5 Aile geleneği, Mrs Austen'ın çocuğu sevdiğini ve ilk çocuğuna hamile olduğu sırada, kendi gözetimleri al­ tındayken ölmesinin hem onu hem de kocasını dehşete düşürdüğünü varsayıyor. 16 George ve Philadelphia'nın birbirlerine olan düşkünlükleri devam etti. 1 766 yazında o ve kocası Austen'ları Hampshire'da ziyaret ettiler; Philadelphia ikinci oğullarının, bir başka George'un doğumunda onlara yardımcı olmak üzere, Mr Hancock ise vaftiz baba olarak oradaydı. Mr Hancock Londra'dayken halen Hinton'larla Islington'da yaşamak­ ta olan Leonora'yla da tanıştırılmış ve onunla içtenlikle ilgilenmiş gibi gözüküyor. Sonraki iki yıl içinde Mr Austen, bir seferinde 228 pound gibi azımsanmayacak bir miktar olmak üzere arada sırada Hancock'tan borç aldı. Daha sonra Hancock, servetini önemli oranda artırmadan ka­ rısını ve çocuğunu hayal ettiği tarzda geçindirmeyi bekleyemeyeceğinin farkına vararak Hindistan'a dönmesi gerektiğine karar verdi. Onları Londra'da bırakarak 1 768'de bir kez daha yola koyuldu. Yokluğunda Hastings, Philadelphia'ya kocasının da minnetini ifa­ de ettiği birtakım mali desteklerde bulundu; ayrıca, yine mektuplarını kimi zaman ileten kişi olan Hancock'un bilgisi dahilinde, onunla ya­ zıştı. Hastings'in Philadelphia'ya yazdıklarından tek geriye kalan tama­ men münasip bir mektuptur, bir aşk mektubu değildir ancak samimi ve duygu doludur. Ona "sevgili ve her daim kıymetli arkadaşım" şeklin­ de hitap eder ve kızına söylemesini rica ederek " Sevgili Bessy'mi benim için öp ve en içten duygularımı ilet. Tanrı ikinizi de korusun! " diye ya­ zar. 17 Bu mektubun yazılmasından birkaç ay sonra Hancock karısına, Hastings'in bir Almanla evli olan Mrs Imhoff isminde, hayat dolu ve gü­ zel yeni bir "gözdesi" olduğunu anlatan bir mektup yazdı. Nitekim bu hanım kocasından boşandıktan sonra Hastings'in ikinci karısı olacaktı. Mrs Imhoff'u duyan Philadelphia'nın yanıtı, kendisinin artık on yaşın­ da olan Betsy'le beraber Hindistan'a dönmesi gerektiği yönünde ani bir plan oldu. Ancak kocasından gelen ve anne veya babasından herhangi birinin ölümüyle zor durumda kalmaktan, Kalküta'da genç adamlar ta­ rafından baştan çıkarılmasına ya da en basitinden erken bir evlilik yap­ masına kadar Betsy'nin başına gelebilecek muhtemel felaketierin sıra­ landığı uzun cevap böyle bir şey yapmayı düşünmesine engel oldu: " Sen

Meritokratlar

de çok iyi biliyorsun ki on dört yaşına basan hiçbir kız, geçtiği yerdeki züppeler tarafından fark edilmeden Hindistan'a ulaşamaz ki Kalküta'da çok iyi insanlarla birlikte bu züppelerden de gani gani var ve buranın fazla bir olumlu özelliği de yok." Babası, kızının, " büyük ihtimalle çok romantik olan yanlış mutluluk heveslerine" kapılabileceğini de yazarak bir diğer korkusunu belirtiyordu. 1 8 Birkaç hafta sonra, Mr Hastings'in kendisine, vaftiz kızına gönderilmek üzere 5 .000 pound ayarlamakta olduğunu bildirdiğini söylemek için Phila'ya yeniden bir mektup yazdı. Bu mektupların altmetinleri açıkça gözükür: Philadelphia, Mr Hastings'in onlara olan düşkünlüğü açısından kendisinin ya da kızı­ nın sahip olduğu yeri kaybetmek istememiş ve bunu korumak adına Hindistan'a gitmeye hazırlanmıştı. Hancock ise böylesi bir hareketin abesliğini görmüş ve böyle bir şey yapmanın risklerine dikkat çekmişti. Phila, Hastings'e bir mektup yazıp artık onun ilgilendiği yeni biri oldu­ ğundan, unutulmadığını göstermek adına Betsy için somut bir şey yap­ masını istemiş olabilir. Haysiyet, her durumda korunuyordu, özellikle de Hancock'unki. Hancock her zaman sağduyulu ve duyarlı biri olmuştu, tıpkı Philadelphia'ya erkek kardeşinin durumu hakkındaki fikrini söylerken hatırlattığı gibi: "Austen kardeşlerimin iyi olmasına içtenlikle seviniyo­ rum fakat ailelerinin aşırı hızlı büyümesine ilişkin haberlerin bana çok fazla keyif verdiğini söyleyemem; bilhassa da kendi kendini geçindir­ mesine dair en ufak umudun olmadığı hesaba katılması gereken vaf­ tiz oğlumun durumunu düşündüğümde." 19 Austen'ların hızlı üredikleri doğruydu. ilk üç oğulları birbirini izleyen üç yıl içinde, dört çocuktan oluşan sonraki grupsa Deane'den kısa mesafedeki Steventon'a taşınma­ larını takip eden dört yıl içinde doğmuştu. Mr Hancock haklıydı fakat fazla endişelenmesine de gerek yoktu. Bakımını üstlendikleri George Hastings'in ölümüne, ikinci oğullarının hastalığına, tuhaf bebek yetiş­ tirme düzenlerine rağmen George Austen ve Cassandra Leigh, akıllı ve hırslı çocuklardan oluşan bir aile inşa ediyorlardı. Austen kardeşler Londra'da yaşayan Leonora isminde bir halaları dışında baş döndürücü bir Philadelphia Hala'ları olduğunu biliyorlar mıydı? Leonora'ya fiilen annelik etmiş olan Elizabeth Hinton, onu Mr Hinton'un ellerine bırakarak 1 769 yılında vefat etti. Bunun üzerinden çok geçmeden Hancock'tan gelen bir mektup "zavallı Leonora"dan,

JANE AUSTEN

Hinton'un asil davranışından ve merhum karısından kendisine hiç miras kalmadığından bahseder; Hancock baldızı için maddi anlamda üzerine düşen sorumluluğu almayı önerir.20 Leonora'nın erkek kardeşinin yanı­ na gitmesinin söz konusu olmadığı aşikardı. Buna niye uygun bulunma­ dığıysa varsayımiara kalıyor: "Zavallı Leonora", alt seviyedeki zekasını gizleyemeyeceği gibi Londra'da başında annesi olmayan bir kızın ko­ layca düşebileceği ahlaki hataların da üstünü örtemezdi. Hancock'un ondan açtığı bahisten sonra bir daha ona dair bir şey işitilmedi. Geriye kalan mektuplardan hiçbirinde ölümü bile geçmiyor. 1 784 yılında elli yaşında öldü ve 4 Şubat'ta Islington'da gömüldü. Abiası Philadelphia Fransa'da olduğundan cenazede yoktu, o zamana kadar sekiz çocuğu olan ağabeyi George'unsa ailesiyle ilgilenmesi gerekiyordu. Leonora'nın en büyük yeğeni James halen Oxford'daydı, diğer bir yeğeni Jane ise daha sekiz yaşındaydı.2 1 Ne var ki iyi bir yer edinebilmek ve onu koru­ mak için sıkı mücadele isteyen bir ailede başarısız olanın gözden kaybol­ ması kolaydı; o ya da bu şekilde, sade, silik ve zavallı Leonora, önemse­ nen biri olmaktan çıkmıştı.

3. Bölüm

Erkek Çocuklar

usten ailesi erkek çocukların eğitim gördüğü bir okul da işletiyor­

A du. Yerleri çamur kaplı kulübe ve asfaltsız köy mahallesi yaşamı­

nın katılaştırdığı Jane, papaz evine geri getirildiğinde kendini erkek kardeşlerle öğrencilerin karışımından oluşan, en büyükleri on dört-on beş yaşlarındaki erkek çocukların gürültüsüyle dolu, daha da kalabalık bir yerde buldu. Kalıvaltı ve öğle yemeklerinde masada ağır basan şey, erkek çocukların konuşmaları ve ilgi alanları oluyordu; evin içindeki ve dışındaki konuşmalarını ve yaptıkları çocukça hareketlerin sesleri­ ni çocuk odasından bile duyabiliyordunuz. Çocuklardan dördü, bütün yıl boyunca evde kalan ve haliyle kendini daha yakın hissettiği erkek kardeşleri, diğerleriyse öğrenci olarak gelip giden yabancı çocuklardı. Bu koca malıluklar şubatta ve ağustosun sonunda olmak üzere yılda iki kez gelir ve Noel dönemiyle haziran ayında olmak üzere iki kez de oradan ayrılırlardı; Mr Austen'ın okulunda eğitim dönemi, tıpkı büyük özel okullardaki gibi iki yarıyıldan oluşuyordu. 1 Bazıları yerel toprak sahiplerinin oğullarıydı. Uzaktan gelen diğer çocuklar papaz evine ilk seferinde anne babaları tarafından getirili­ yor, yolu bir kez öğrendikten sonraysa ana yol üzerindeki Deane Gate Inn'de• duran at arabasından adeta atılıp tepeden aşağı sekiz yüz metre yürüyorlardı. İçinde kıyafetler, belki sevilen bir kitap ve evde yapılmış bir kek bulunan ağır sandıkları ayrıca aracın yük bölümünde kapıya ka­ dar getirilir, sonra da iki kat merdivenden güçlükle evin en üst katına ta­ şınırlardı. Bütün bunlar Jenny'in izleyeceği, Cass'in anlatacağı olaylardı. Bir ev dolusu delikanlı demek, evin içinde ve dışında gürültü patırtı, merdivenlerden bir aşağı bir yukarı inip çıkan ayakkabı sesleri, uyu• Steventon'da Deane Gate yakınlarındaki bu han, 1 8 . yüzyı lın sonları ve 19. yüzyılda arabaların güzergahı üzerindeki önemli duraklardan biriydi-e.n.

2.6

JANE AUSTEN

dukları çatı katındaki odalardan gelen bağınş ve kahkahalar, bazen de ders yaptıkları odadan gelen inierneler ve kıkırdarnalar dernekti. Mr Austen'ın çalışma odasındaki rnikroskoba bakrnalarına, dünya küresin­ den bir şeyler öğrenmelerine müsaade ediliyordu ama çoğunlukla Latin­ ce dilbilgisini, okurnayı ve çeviri yapmayı öğreniyor, Jernrny gibi akıllı­ larsa bununla birlikte bir parça Yunanca görüyorlardı. Ned ve Henry derslere katılıyordu fakat Frank henüz çok küçüktü ve Cass'le birlikte, anneleri eşliğinde geçerliliği kabul edilmiş olan fişlerden ve kartlardan harfleri öğreniyorlardı. Küçük annesi rolündeki Cass dışında kimsenin pek ilgi gösterrnediği Jenny ise küçük kardeşleri gibi, kendininkileri ko­ layca öğrenebiliyordu. Mrs Austen'a gelince, onun her zaman işi başından aşkındı. Bostan, kürnes ve mandıranın işlerinin yanı sıra yetişme çağındaki çok sayıda erkek çocuk için yemek hazırlıklarını kontrol etmek, kullandıkları ör­ tülerin makul ölçüde terniz kalmasını sağlamak zorundaydı. Buradaki oğlanların Oxford'lu akranlarından beklenen eşya listesi, dokuz tişört, yedi çift çorap, iki jokey pantolonu, yedi mendil, iki yatak takkesi ve sadece tek havludan oluşuyordu; listede iç çamaşırı ve pijarna yer alını­ yordu, oğlanlar pekala bunlar olmadan yapabilir, çıplak ya da tişörtle­ riyle yatabilirlerdi.2 Evin en üst katında kontrol altına alınması gereken epeyce itiş kakış yaşanıyor olmalıydı. Öğrenci sayısı, Austen'ların okulu bir kururndan ziyade geniş bir aile gibi işletebilecekleri kadar azdı. Çocuklar derste olmadıkları zamanlar­ da daha çok kızların yedek ağabeyleri gibiydiler, kuşkusuz onları el üs­ tünde tutup beraber oyunlar da oynuyorlardı. Kızların rnerdivenin ba­ şında uygun kalınlıkta bir masa örtüsünün üzerine oturdukları, sonra erkeklerin köşelerinden tuttukları örtüyü aşağıya kadar çektikleri oyun, zamanın köy evlerinde oynanan en sevilen oyunlarından biriydi; bunun nasıl eğlenceli olduğunu ve herkes üst üste yığıldığında gülrnekten nasıl katıldıklarını hayal edebilirsiniz. 3 Apple-pie bed oyunu• körebe kadar popülerdi, bazen de Steventon'da en küçüklerin bile katılma teşebbü­ sünde bulunabildikleri danslar düzenleniyordu.4 Yazın yarıyıl tatillerin• İngiltere'de bu adla bilinen, yaygın ismi "short-sheeting" (kısa çarşaf) olan ve daha

çok yatılı okullarda çocukların birbirine yaptığı bir eşek şakası ya da oyun. Oyunda, seçilen kurbanın çarşaf ya da nevresimi yatağın baş tarafına doğru ikiye katlanılıyor ve böylece yattığında ayaklarını sadece yatağın yarısına kadar sokabiliyor-ç.n.

Erkek Çocuklar

2. 7

de kriket oynanıyor, kışınsa erkek çocuklar av buluşmasını görmek için dışarı çıkıp onlarla birlikte 2-3 kilometre boyunca koşabiliyorlardı; Ja­ mes bazen avcılar için av köpeklerinin dikkatini tilki kokusundan başka yere çeken bir sansarın izini bulmak için ağaca tırmanıyordu. 5 Çocuklardan bazıları Austen kardeşlerle ömür boyunca arkadaş oldu, bunların arasında dördü Berkshire'a bağlı Kintbury'de yaşayan, Mr Austen'ın Oxford'dan bir okul arkadaşının oğulları olan ve Aus­ ten'ların oğullarıyla aynı yaştaki Fowle biraderlerdi: Fulwar-Craven, Tom, William ve Charles. Mrs Austen'ın yazıp Berkshire'lı bir baronetİn oğlu olan ve Noel sonrası evde düzenlenen dansların keyfini çıkardığı için okuldan gereğinden fazla uzak kalan Gilbert East adlı öğrenciye gönderdiği bir şiirden yola çıkarak okulun neşeli bir yer olduğunu söy­ leyebilirsiniz. Mrs Austen onu "hep ders var gün boyunca 1 oyun oyna­ dığımız anlar dışında" diye yazdığı "Bilgi Yuvası"na dönmesi yönünde uyarıyordu: Okuma yapıyoruz Üstat Virgil'den Her gün iki derste şiirlerinden, Aniatı da eğlendiriyor epeyce; Kaçırdın en iyi kısmını, Ama gel sen, sıkma canını, Altısı bitti, altı kitap daha var elde... Ne de güzel dans eder, Her seyreden öyle der. Figürler kolayca akar ayaklarından; Bunca keyif hak mıdır? Bütün dünya haz mıdır? i hmal etme, çalışsın biraz da katan. Bu mektup bizden gelen Karşılık bulsun senden, Kulak ver burada söylediklerimize: Uzaklaşma bizden asla Geri dön arkadaşlarına, Fowle, Stewart, Deane, Henry ve Ned'e.6

2.8

JANE AUSTEN

Sözcüklerle büyüleyebilen bir anne tüm çocukların dikkatini çekmiş olmalıydı. Mrs Austen'ın güçlü kalemiyle geri gelen Gilbert, eğitimine Oxford'da devam etti ve Mrs Austen'ın yazdığı şiiri özenle sakladı. Bu bize sadece onun ne kadar zeki bir yazar olduğunu değil, okulun tüm işlerinin üzerine nasıl derinlemesine eğildiğini de gösteriyor. Jenny daha üç yaşına basmamış, annesi de otuz dokuz yaşındayken, Mrs Austen bir baktı ki yine hamile; o ve kocası bu durumdan hoşnut olmasalar da Tanrı'nın takdirine ve en hayırlısını vereceğine teslim ol� muş bir ruh hali içindeydiler. 1 779 yılının haziran ayı sonunda altıncı ve son oğulları dünyaya geldi; en azından etrafta sadece ağabey ve ab� laların olduğu yaz tatili esnasında doğma lütfunda bulunmuştu. Onun doğumundan iki hafta sonra Mr Austen, eski okulu Oxford'a bağlı St John's College'da üniversiteye kayıt ettirmek üzere James'le birlikte yola çıktı. James 14 yaşında, Mr Austen'ın üniversiteye başladığı yaştan iki yaş gençtİ ama babasının yaptığı gibi zeki ve bilgisini ispat ederek burs kazanmak zorunda değildi. Bunu annesinin aile ilişkileri vasıtasıyla ta� lep edebilecek durumdaydı. St John's "kurucunun akrabası" olduğunu kanıtiayabilenlere burslu eğitim veriyordu ve James, uzaktan da olsa üniversitenin varlığını borçlu olduğu Sir Thomas White'la • akrabaydı. Leigh'ler ailelerinin geçmişi� nin hevesli bekçileri olduklarından, James şeceresini zorlanmadan temin edebilmişti. 7 Mrs Austen'ın seksen altısında hala Balliol'un müdürü olan ve her zamanki gibi keskin bakışiara sahip ürkütücü amcasıyla akşam yemeği yediler: James masada yere kadar inen yeni edindiği cüppesini kibarca çıkarırken, şunu duydu: " Genç adam, üstündekini çıkarınana gerek yok, dövüşmeyeceğiz. " 8 James kayıt olduktan sonra eve döndü ancak ekimden itibaren üniversitedeki kısa yarıyıl dönemlerinin gerek� tirdiği gibi Steventon ve Oxford arasında gidip gelecekti. Annesi gibi şiir yazmaya başlıyordu. 1 779 yazında Edward da uzaktaydı. Mayıs ayında Austen'lar uzaktan kuzenleri olan, başka bir ülkede yaşayan Steventon'lu toprak sahibi Tho� mas Knight ve yeni evlendiği karısı Catherine tarafından ziyaret edildiler. Balayı seyahatindeydiler ve on iki yaşındaki Edward'a o kadar kanları •

Tüccar terziler loncası başkanı, Londra Belediye Başkanı, zengin kumaş tüccarı Sir Thomas White ( 1492-1567). Oxford St. John's College için 1555'te kraliyet beratı aldı. Yoksul öğrencilere burs verilmesini sağlayacak maddi imkanlar hazırladı-e.n.

Erkek Çocuklar

kaynadı ki yolculuğun geri kalanında onu yanlarına alıp alamayacakla­ rını sordular. Mrs Austen'ın mesuliyeti altında birçok çocuk olduğundan bunu kabul edebileceğini düşünmüş olabilirlerdi. On iki yaşındaki bir erkek çocuğunu balayı arkadaşı olarak davet etme fikri alışılmadık bir şeydi fakat Edward her zaman neşeli ve sorunsuz bir çocuktu, Knight'lar ona derinden bağlandıklarına göre plan çok iyi işlemiş olmalıydı. Anne babasının yanına döndükten sonra Kngiht'lar ona karşı hususi alakala­ rını devam ettirdiler ve Kent'te kendilerini ziyarete gelip gelemeyeceğini sordular; hiç çocuk sahibi olma emaresi göstermdiklerinden, Edward'ı neredeyse kendi çocuklarıymış gibi düşünmeye başlamışlardı. Bu sıralarda George'un evden başka bir yere yerleştirilmesiyle ilgi­ li hazırlıkların da yapılması gerekiyordu. Austen'lar, özürlü kardeşleri Thomas'ın bakımı hakkında Mrs Austen'ın ağabeyiyle şimdi Bath'te Edward Cooper adında başka bir papazla evli olan kız kardeşi Jane'e danışmışlardı. Basingstoke'un diğer tarafında sakin bir köy olan Monk Sherborne'da hem Thomas Leigh'e hem de George Austen'a bakacak olan Culham Ailesi bulundu. Crabbe'nin şiirlerinde hızla giden at araba­ larının güzergahlarında gezinerek kendilerini tehlikeye atan aptalları ve kuyuya düşenlerinden bahseden diğer köy hikayelerini okumuşsunuz­ dur, bu yüzden güvenilir insanlar bulmak önemliydi; besbelli Austen'lar ve Leigh'ler de bunu yaptı. Özürlü kardeşlerini ve oğullarını ziyaret et­ tiklerine dair bir kayıt yok ancak sırf Culham'lara ödeme yapmak için de olsa oraya geldikleri varsayımı akla yatıyor. Çocuk odasında geçen hayata dair tek işaret Jane Austen'ın kendi­ sinden geliyor. Bu, utangaç olduğunu söylemesi dışında, onun erken ço­ cukluk dönemine dair bahsettiği tek dolaysız anıdır ama size odada o ve ağabeyi Francis'le [Frank] birlikte olduğunuzu hissettirip çocukların ba­ kıcılarıyla konuştuğu Hampshire lehçesini duymanızı sağlayacak kadar etkilidir. Bu işaret, otuz yıl sonra, 1 809 yılında ilk oğlu doğan Francis için yazılan bir şiirin içinde gelir. Bebeğin ona benzemesi yönündeki dile­ ğini ifade ettikten sonra, yaşına göre ufak ve atik, "küstah kelimelere ve galeyana getirİcİ davranışlara" meraklı olan Frank'in çocuk gruplarının lideri olduğu geçmişe döner; bir seferinde, muhtemelen hepsi yatırıldık­ tan sonra, söz dinlemeyerek kapıdan etrafı dikizlediğini ve yakalandı­ ğında derdini bakıcısına, kadının yumuşak konuşmasını taklit eden ke­ limelerle anlattığını anımsar: "Ne işler çeviriyarsun bakayım burada? "

30

JANE AUSTEN

Kıymetli Frank, gözün aydın olsun ki Mary'yle oğlanm yerindaymiş sıhhati. . . Dileriz her haliyle sana benzesin, Dünyaya yeni bir Francis William gelsin! Senin o ateşli ve cüretkar ruhun Onun da en büyük mirası olsun . . . O da yapar m ı senin çocuk odasmdaki haylazlığın ı , Nasıl d a dikizlemişlin o g ü n korkusuzca dışarıyı. O da yakalanır mı hemen kıvırcık saçlarıyla? "Ne işler çeviriyarsun bakayım burada?" laflarıyla.

Şiirde bahsedilen manzarada Francis'in arkasında yarı şaşkın yarı hayranlıkla duran küçük kız kardeşini görebilirsiniz; beş yaşındaki biri­ nin dört yaşındaki birinin kahramanı olması gibi bir şey olmadığı gibi, Frank ailede söz dinlemezliğiyle tanınıyordu: "Tehlike nedir bilmeyen, acıya cesaret gösteren/Ve çoğu kez boş yere tehdit edilen." Erkek okulunda büyüyen bir kız muhtemelen erkek çocuklarının oyunlarına karışmıştır. Bu, Jane'in Narthanger Manastırı ' ndaki "erkek çocukların oyunlarına bayılan" ve oyuncaklarla oynamak veya evde bir fındık faresi ya da kanarya beslemek yerine kriket ve beyzbol" oynamayı tercih eden Catherine Morland karakterini kısmen kendi üzerinden ya­ rattığına inanmak için en iyi sebeptir. Kuşkusuz Steventon'daki papaz evinin arkasında da Morland'lerinkinde olduğu gibi yuvadanmak için yeşil bir bayır vardı ve birkaç yıl boyunca "gürültücü ve vahşi" olması, kısıtlanmaktan ve temizlikten nefret etmesi, hatta köyde oradan ora­ ya koşuşturup at binmesi, Frank'in yedi yaşındayken kendisine Squirrel isimli bir midilli almayı becermesi ve ilk fırsatta avlanmaya gitmesiyle cuk oturuyor. Annesi gelinlik kıyafetlerinden ona bir ceket dikmişti ve günün ilk kahvaltısını mutfaktan aşırdığı yiyeceklerle yapıyordu; ondan fırsat bulduğunda altı yaşındaki Jane'in de bacaklarını iki yana açıp Squirrel'e bindiğini anlamak zor değil. Köyde erkek kardeşleriyle birlikte koşuşturmak bazen kulübelerden her birinin tümüyle bildik ve her yüzün tanıdık olduğu köy boyunca ilerlemek anlamına geliyordu; ne heyecan yaratacak bir yabancı, ne tu..

Bu, 1 8 60'lı yıllarda Amerika'da resmi olarak keşfedilişinden önce beyzbola atıfta bulunan az sayıdaki eski İngiliz kaynaktan biridir.9

Erkek Çocuklar

haf bir seyyar satıcı ne de köyden geçerek evine doğru giden bir denizci vardı. Çocuklar patikadan yukarı doğru diğer yönde babalarının kili­ sesine ve Digweed'lerin ağaçların arasındaki evine yürüyebiliyorlardı. Burası çok eski zamanlardan kalma üç kat yüksekliğindeki verandasıyla papaz evinden çok daha büyük ve harap bir yerdi ve burada da yine at binmeye hevesli ve av hayranı olan, hepsi Austen biraderlerle yaşıt dört erkek çocuk vardı. Yağmurlu havalarda, çocuklar için büyük bir olanak olan kendi bü­ yük ambarlarında oynayabiliyorlardı. Tepeden yukarıya, oradaki herke­ sin babaları için çalıştığı köyün ilerisindeki Cheesedown Çiftliği'ne yü­ rüyebiliyorlardı, onun da ilerisinde at arabalarının isimleri giderek tanı­ dık hale gelen hayal edilemez mesafelerdeki yerlere gidip geldikleri ana yol vardı: Winchester, Southampton, Portsmouth, Andover, Reading, Newbury, Bath ve Londra. At arabaları sadece insanları değil, çocuk­ ların bırakıldıkları yer olan Deane Gate Inn'den alıp eve getirebildikleri mektupları da taşıyorlardı. İçinde halalara, teyzelere, dayılara, arncalara ve kuzenlere dair haberler bulunan bu mektuplara anne babaları tara­ fından çokça kıyınet verilir, okunur, tekrar okunur ve salonda üzerleri­ ne konuşulurdu: Kasabadaki Hancock Hala ve kuzen Eliza; Bath'deki Cooper Teyze ve Enişte ile çocukları Jane ve Edward; Berkshire, Scar­ lets'teki Leigh-Perrot Dayı ve Yenge; Tonbridge'deki yaşlı Francis Amca ve daha birçokları. Kitaplıklardan sadece birinin duvarda 6 metrekarelik yer kapladı­ ğı çalışma odasında babalarının sıra sıra kitapları dururdu; Mr Aus­ ten sadece klasikleri değil yeniler dahil içlerinden sesli okumalar yaptığı birçok kitap biriktiriyordu. 10 Mikroskobunun ortaya çıkardığı min­ yatür dünyaları, samanla süslü bir yağmur damlasının içinde yaşayan "mikroskobik hayvanları" veya bir kelebeğin dilinin ince işçiliğini, bir böcek yumurtasını ya da bir balık pulunu onlara gösterebilecek kadar fen bilgisine de sahipti. Bunlar heyecan verici manzaralardı ve kutsal düzenleyicinin kainattaki her şeye şeklini verip planladığının kanıtıydı­ lar. 1 1 Fakat Mr Austen'ın hayatı, çalışma odası olduğu kadar çifdikti de. Çocuklar sık sık atma atlayıp çiftliğin kahyası John Bond'la görüşmeye gittiğini görürlerdi. Buğday, arpa, koyun ve domuz fiyatlarını dert edin­ mek, ırgatları işe almak ve işten çıkarmak, hangi ekinierin ekileceğine ve ne zaman hasat edileceklerine karar vermek zorundaydı. Sonra bir

32

JANE AUSTEN

papazlık görevi ve Pazar ayinleri vardı. Bu konuda idareli davransa da en azından bazı vaazlarını kendisi yazmıştı; bu vaazlardan birisine ait elyazması, vaazı Deane'de yedi, Steventon'da sekiz kere verdiğini gös­ teriyor. 12 Meşgul ama yumuşak başlı bir adamdı, bir öksüz olmasından dolayı kuşkusuz ev hayatına daha çok değer veriyordu. Köy papazını geleneksel olarak ayakta tutan şeyler olan içmekten ve tıkınınaktan da hoşlanmıyor, oğullarının arkadaşlıklarını kaybetmeden öğretmenleri ol­ mayı beceriyordu. Çocuklarının farklı mizaçlarının onları farklı yollara çıkardığı kabullenmişti: James ve Henry iyi birer öğrenciydiler, Edward klasik derslere uygun değildi ama daha pratik bir düşünce tarzı vardı, Francis ise aksiyon adamı olmak için yaratılmıştı. Hepsi şefkat ve ala­ kasından nasibini aldı. Gerçekçi de olabiliyordu. ilk deniz yolculuğu­ na çıkan genç bir adam olarak Francis'e öğüt verirken sadece dualarını ederken değil, düzenli olarak dişlerini fırçalayıp yıkanırken de coşkulu olması hatırlatmasında bulundu. 13 Mr Austen'ın iyi fırçalanmış dişlerle ilgili endişesinde yeni ve hoş bir şey vardır. Her hafta, Mr Austen'ın siyah cüppesiyle dönüşüm geçirip kilisedeki ayini yönettiği pazar günleriyle bir tür doruk noktasına ulaşırdı. Mrs Austen'ın yetki alanıysa birbirini takip eden bir dizi değişmez olayın geç­ tiği yemek salonu, mutfak, kümes, mandıra ve bostandı. Ekmek ve bira evde yapılır ve aşağıdaki mahzende depolanırdı; papaz evinin sağılacak inekleri ve tereyağı yapmak için mandırada çalışan sütçü kız tarafından yayıkta çalkalanan kaymağı vardı. Çamaşırcı kadın yığınlarca kirli örtü ve çarşafın çaresine bakmak için ayda bir gelir, buhar ve köpükle her şeyi birbirine katardı. Haziranda çocuklara küçük saman tırmıklarının verildiği saman hasadı olur, temmuzda reçel ve pelteler kaynatılır, ağus­ tosta hasat yapılır, eylülde av sesleri duyulurdu. Yıl dönüp mumlarla sa­ lon ve yemek odasındaki şömineler erkenden yakıldığından ve çocuklar, buz gibi soğuk olsa da evden dışarı özgürce çıkmalarına imkan veren ay­ dınlık günlerin hasretini çektiğinden, iyi geçen yaz havasının balışettiği özgürlük ve uzun saatler süren gün ışığı kıymetliydi. James Austen, "ka­ dın ayağı"nın çamur, kar ve su dolu patİkalardan geçemediğini, erkekler ve erkek çocuklarınsa neredeyse her zaman at sırtında yollarını bulduk­ larını yazmıştı; bu herkesin kabul ettiği cinsiyet ayrımlarından biriydi ve kötü havayı kadınlar ve kızlar için bir tür mahpusluk haline getiriyordu. El ve ayak parmaklarında soğuktan oluşan ve kaşınan şişlikler, neredey-

Erkek Çocuklar

33

se herkesin başına belaydı ve Mrs Austen herkesten daha kötü üşütürdü. Enerjik oluşu onu bazen yatağa sokabiliyordu. Fakat salgın hastalıklar yaşanmadı ve George Hastings trajedisinin tekran olmadı. Bir okulda büyümek, Jane'in erkeklerden ne beklernesi gerektiğini tümüyle bilmesi anlamına geliyordu ve onlarla birlikteyken her zaman rahattı; erkek çocukları onun doğal çevresiydi. İlk öğrendiği şeyler, er­ kek çocuklarının şakaları ve ilgi alanlarıydı. Bu, ilk yazdıklarından geri­ ye kalanlardan bellidir; on iki yaşından öncesine ait herhangi bir yazısı bulunmasa da üzerindeki etki açıktır. Adar ve araçlar, yolculuklar ve kazalara dair sohbetlerden başlayarak, bugünkü erkek çocukların mo­ tosiklet ve arabalada bozduğu gibi genç adamların o zaman kafayı boz­ dukları tüm konular erkeklere özgü esprilerle doludur. Ayyaşlıkla ilgili de çokça espri vardır, erkek çocuklar arasında her zaman gülmeye yarar. Sarhoş kafayla kavgalar yapılır, karakterler "zilzurna sarhoş" olurlar ya da hakikaten içkiden ölürler. Yemek bir başka şaka kaynağıdır; erkek öğrenciler arasında rağbet görmemesi muhtemel olan " kokmuş" balık ve av eti, tuzsuz bibersiz içi pişmemiş dana eti ve köri ile diğer yemekler, kızarmış inek paçası ve soğan, işkembe, tütsülenmiş ringa balığı, ciğer ve "tavuğun iç organları" ( diğer bir deyişle, tavuk sakatatı). Meyhanedeki bir adam kendisinin ve hizmetkarlarının akşam yemeği olarak haşlanmış " bir bütün yumurta" sipariş eder. Yemek kendi içinde ve çağrışımsal olarak komiktir. Bir kızın yüzü müstakbel kocası öldürüldüğünde "çırpılmış sy llabub [eski bir İn­ giliz tatlısı ve bu tatlıyı hazırlamakta kullanılan krema-ç.] gibi beyaza" döner; -Cassandra adında- bir başkası bir pastacı dükkanında altı don­ durmayı siler süpürür, üçüncü kızsa kışkırtmalar karşısında " krem pey­ nir kadar serin" kalır. İki kız kardeşten birisi resim çizmeyi, diğeri piliç temizlerneyi sever: Okul çocuklarının yaptığı kelime oyunu ... Erkek ço­ cukların, evlilik tarihi avın ilk gününe denk geldiği için evleneceği kişiyle ilişkisini aniden bitiren bir adamla ilgili yaptıkları iyi bir şaka da vardır. Çirkin ve deforme olmuş kızlarsa başka bir espri kaynağıdır: Birisi "kısa, şişman ve aksi"dir, bir başkasının "korkutucu bir şaşılığı", "yağlı ve hırpani bukleleri" ve "kabarık bir sırtı" vardır. Kadınların kırmızı ve ..

Bahsedilen kelime oyunu, hem resim çizmek hem de "pullet" kelimesiyle kullanıldı­ ğında piliç temizlemek anlamını veren "drawing" kelimesiyle yapılıyor-ç.n.

34

JANE AUSTEN

beyaz kozmetik boyalada görüntülerini iyileştirme çabaları da gülmeye yarar. Eğlence cinayetleri denilebilecek çeşitli hadiseler içeren çok mik­ tarda güler yüzlü şiddet vardır. Asmak vardır. Bir kızı hacağından yaka­ layan çelik bir tuzak vardır. Açlık nedeniyle kendi parmaklarını ısırıp koparanlar vardır. Kaba, anarşik tasavvurlara ve pis şakalara yakın olan Jane Austen, sert ve duygularıyla hareket etmeyen bir çocuktu. Bu gaddar espri tarzı­ na, anne ve babasının çocukluktan çıkıp genç adamlığa geçiş yapmakta olan öğrencilerinin arasındayken işittiği ve şüphesiz bazen de katıldığı sohbetler iyi bir kaynak bulmuştu. Bazen dinlerken şok olduysa da bu esnada kendisi de bir şeyleri kağıda dökerken nasıl şok edileceğini öğ­ reniyordu. Jane'in yedi yaşında olduğu 1 782 Noel'inde, dinleyeceği yeni bir şey vardı. Erkek kardeşleri bir oyun sahneledi. Bu Mati/da adlı bir trajediydi ve belki de Jane'in birkaç yıl sonra başka bir oyunu zekice reddetme­ sinin sorumlusuydu: "Bu bir trajedi, bu yüzden okumaya değmez." 1 4

Matilda, Surrey'li bir papazın ilk temsili Garrick tarafından henüz yedi yıl önce gerçekleştirilmiş bir eseri olduğu ve sadece beş baş aktör gerek­ tirdiği için seçilmiş olabilirdi ama Jane'in değerlendirmesi Garrick'in­ kinden iyiydi. Hikaye, Mercia Kontu Morcar ve kardeşi Edwin'in iki­ sinin birden Norman bir lordun kızı olan Matilda'ya aşık olduğu Fatih William • döneminde başlar. Matilda Edwin'e aşıktır ancak kardeşinin öldürmesine karar veren Morcar tarafından hapsedilirler. Yapılan bir oyun bu kirli arneli önler, Morcar pişman olur ve aşıklar evlenir. Eser, çok tanıdık bir Şekspiryen tarza sahiptir: Şaşkınlık! Korku! Istırap! Yüce Tanrı ! Böyle anlaşılması güç bir günahkarlığı, Böyle benzersiz bir hıyaneti görüp de Mümkün mü almamak intikamını? Bırak yıldırımların Kavursun aşağılık hain i! Ah Matilda! Yalancı, .. Duzenbaz, z aı·ım kadın ı.... 15 •

Normandiya Dükü ( 1035-1087) ve İngiltere'nin ilk Norman Kralı ( 1 066-1087). 1 066'daki Hastings Muharebesi'ndeki zaferi sonucu İngiltere'yi fetheden I. William­ ç.n.

Erkek Çocuklar

35

İki biraderler takımı Austen'lar ve Fowle'lar, James'in Tom Fowle tarafından oynanan kapanış bölümünü (epilog) yazdığı bu kardeş katli oyununda rol almışa benziyorlar. Matilda ve hizmetçisine gelince; o sı­ rada on ve yedi yaşlarında olan Cassandra ve Jane'in bu roller için çok küçük olmaları, on bir yaşındaki Henry'nin bu etkinlik için annesinin elbiselerinden birini giyip giymediğine dair merak uyandırıyor. Ben daha çok böyle olmasını umardım ancak yine on bir yaşında olan kuzenleri Jane Cooper'ın oyunda rol almak üzere Bath'ten gelmesine izin verilmiş de olabilir. James oyunun sahnelerini çok ciddiye aldı ve epiloğa olduğu kadar, eski zamanlardan kalma sahnede modern unsurlada zıtlık sağlayarak ve Mati/da'da gerekli olan özel hava durumu efektleri hakkındaki bilgisini göstererek giriş bölümüne (prolog) de katkı sağladı: Thespis ilk kez icra ettiğinde taklit sanatını Aktörleri kaba, sahnesi bir at arabasıydı. Göze hoş gelen renkli bir manzara yoktu; Boş ormanda bayraklar sallanıyordu. Ne izleyenler için çadırdan bir saray vardı, Ne çatal ışıklı yıldırım aydınlattı etrafı. Ne yeri sallayan gök gürültüsü ve şimşekler, Ne hışırdayan ağaçlar fırtınayı verdi haber . . .

Ve daha birçok beyide böylece devam eder: Araştırmasını yapmış­ tır ancak annesinin şiirle yaptığı yumuşak dokunuşa pek benzetemez. İnsan kasıtsızca yapılan güldürünün en azından akşama renk kattığını umuyor; Matilda'nın, oğulları oyunda mızrak taşıyıcı ve hizmetkar ola­ rak yer alsa da Austen arnbarındaki gösteriye davet edilen o arkadaş canlısı komşuların ilgisini çekmesi için hayli baskı yapılmış olmalıydı. James'in girişimleriyle ilgili bazı şüpheleri de epiloğun başında ortaya çı­ kar: "Merhabaaa uslu soylulari Ne, hiçbiriniz uyumadı mı?" O esnada seyirciler arasında bulunan yedi yaşındaki kızın herkesten fazla uyanık olduğundan emin olabilirsiniz. 1 6

4. Bölüm

Okul

'' İnsan sekiz yaşındaki kederli bir gönül için ıstırap duyuyor" diye yazdı Jane Austen, otuz iki yaşındayken iki küçük yeğeninin istemedik­ leri halde yatılı okul için başka bir yere gönderiliyor olduklarını duydu­ ğunda. Neden bahsettiğini biliyordu çünkü kendisi de yedi yaşındayken başka bir yere gönderilmişti. Austen'ların erkek çocukları en az on iki yaşına kadar evde tutulurken, iki kız daha zorlu bir muameleye maruz bırakılmıştı. Anne babaları onların odalarını erkek öğrenciler için kulla­ narak kızların okul masrafını karşılamaktan daha fazlasını yapabilecek­ leri sonucuna vardıklarından, bu ani kararın mali bir gerekçesi olmuş olabilir. Ayrıca Mrs Austen'ın, kızı Jane'i okula göndermeye karar veren ve orada ona eşlik edecek arkadaşlar isteyen ablası Cooper'a olan bağ­ lılığının etkisi altında olduğu da muhakkaktı. Cooper'ların kararını et­ kileyen bir başka husus daha vardı: Okul Mr Cooper'ın dul kız kardeşi Mrs Cawley tarafından kurulmuştu ve öğrencilerini oraya göndermek de ailevi desteğin bir parçasıydı. Jane Cooper'ın on bir yaşında olmasına karşı Jane Austen'ın yedi yaşında olmasından dolayı kimse endişelenme­ miş gibi görünüyor. Kızlarının arkadaşlık etmesini isteyen Cooper'lar, okul planının ta­ sarlanmasının öncesinde Cassandra'yı Bath'te kalması için çağırma­ yı huy edinmişlerdi. Jane abiasının yokluğunu hissediyordu; bunun sinyalini, bir seferinde babası Bath dönüşü onu Andover'dan almak üzere gittiğinde onları yolda karşılamak için Charles'la birlikte yola çıkarak, iki çocuğun evden o kadar uzak mesafe boyunca güçlükle yü­ rüdüklerini gören Mr Austen'ı hayli şaşırttığında vermişti. Cassandra tarafından terk edilmeye ilişkin bu güçlü hoşnutsuzluk, belki de onsuz evde kalmaktansa onunla okula gitmeyi tercih etmeyi düşünmesi için yeterliydi.

JANE AUSTEN

Mrs Cawley, Jane Cooper'ın halası olması bir tarafa, Brasenose'un [Oxford'a bağlı üniversitelerden biri-ç.] müdürlerinden birisinin dul ka­ rısı olarak son derece saygıdeğer bir kadın olması dışında okulu anne ve baba Austen'lardan ikisinin de aşİna olduğu bir bölge olan Oxford'day­ dı. James artık St John's'taydı, Mrs Austen'ın amcasıysa halen Balliol'un müdürüydü; belki iki küçük kız açısından çok rahat bir durum değildi ancak olan biteni gözleyebileceklerdi. Esasen Mrs Austen abiasının seçi­ mine güvenebileceğine karar vermiş ve Jane gibi küçük bir çocuğu uzak bir yere göndermekle ilgili her türlü kaygıyı bir kenara itmiş olmalıydı. Bununla beraber, on yıllar sonra, gitmekte ısrar edenin Jane olduğu şek­ lindeki açıklamasında bir savunma belirtisi vardır: "Okula gönderilmesi gerekmeyecek kadar küçüktü ama bunu kendisi istedi; Cassandra'yla gidecekti; 'Cassandra'nın kellesi uçurulacak olsa, Jane kendi kellesini de ortaya koyar."' 1 Hikayenin kaynağı olan Mrs Austen'ın torun u Anna'ya göre, bu hikaye, asıl dokuz yaşındayken bir başka okul için evden bir sonraki ayrılışında gerçekleşmişti; eğer böyleyse, evvelki kararın anlaşıl­ ması daha da zorlaşıyor. Bu, Cassandra'nın Bath'te olduğu zamanlardaki yoksunluğunun ar­ dından Jane'in onu tekrar kaybetme ihtimaline katlanamayacağını, ya­ tak odasının ve sırlarının ortağı abiasının ona annesinde bulamadığı bir şey ifade ettiğini hissettiği izlenimini sonuna kadar veriyor. Fakat evden uzak olmanın ve yabancıların bakırnma verilmenin gerçekten ne anlama geldiğini kavrayamayacak kadar küçüktü. Elbette diğer çocuklar hiçbir yere gitmiyordu; Mrs Austen bu kadar çok oğlan arasında Jane'in asi ve ele avuca sığmaz bir kız hale gelmesinden de korkmuş olabilir. Yengesi Jane Leigh-Perrot'un altı yaşındayken İngiltere'deki yatılı bir okula gön­ derilmek üzere Batı Hint Adaları'ndan,. postalandığını ve bu tecrübeyi yeterince iyi atiattığını anımsamış da olabilir. Her halükarda bakılması gereken bir sürü erkek çocuğuyla dolu bir evi vardı ve kendisini bunun herkes için en iyisi olacağına ikna etti. Bu, Jane'in evden ikinci sürgün edilişiydi. "

Kristof Kolomb'un, günümüzde Karayipler olan bölgeyi Hindistan sanmasından kaynaklanan bir karışıklık nedeniyle yanlışlıkla Batı Hint Adaları denilen Karayip Adaları. Jane Austen'in yaşadığı dönemde İngiliz kolonisi olan İngiliz Batı Hint Ada­ ları, Bahama, Belize, Antigua, Bermuda, Virgin Adaları, Saint Kitts ve Nevis, Barba­ dos, Grenada, Cayman Adaları, Jamaika, Guyana gibi adalardan oluşuyordu. Doğu Hint Adaları Hindistan civarındaki adaları ifade ediyordu-e.n.

Okul

39

Mrs Austen'ın Mrs Cawley'yle tanışıp tanışmadığına dair bir kayıt olmasa da tahminen anne baba Austen'lardan biri 1 78 3 ilkbaharında kızlarını Oxford'a götürdü. Onu teslim eder etmez beraber tatile çık­ tılar. Bu, bir süre için ulaşılamaz oldukları anlamına geliyordu. Mrs Cawley tıpkı Austen'lar gibi öğrencilerini kendi evine alıyordu; kırsala alışkın bir çocuk Steventon'daki hayatla kasabadaki ev hayatı arasında­ ki başa çıkılınası zor tezatı anlamış olmalıydı. Ayrıca, daha önce bunun üzerinde hiç düşünmemiş yedi yaşındaki bir çocuğun önünde uzanan uçsuz bucaksız bir çöle benzeyen bir tabir olan zaman ve kendini evden, anne babadan, erkek kardeşlerden, tanıdık yüzlerden ve tanıdık yerler­ den mahrum bulmanın getirdiği kayıp ve güçsüzlük duygusu, dünyayı salıiden kasvetli bir yere çevirebilir. 1 780'lerde yatılı kız okulu bulmak güç değildi; bu bilhassa da bir ka­ dının saygıdeğer bir yaşam elde etmeyi umabileceği çok az sayıdaki yol­ lardan birinin, böyle bir okuldan geçmesindendi. Fakat içlerinde olup bi­ tenlere dair hikayeler üzücü, kimi zaman da korkutucuydu. Austen'ların kızları Oxford'a gönderilmişti. West Country'de [resmi olmayan adıyla kuzeybatı İngiltere-ç.] ise hali vakti yerinde bir anne babanın kızı olan yedi yaşındaki Elizabeth Ham, kendini öğrencilerin "Ekmeği ye, peyniri kokla" prensibiyle beslendikleri ve hepsinin salonda yatmaya zorlandık­ ları Weymouth'taki "Madam Tucker Kız Okulu"nda buldu. Elizabeth bir seferinde gündüzleyin tahta bir kanepenin üzerinde bedeni ve gözleri bitap düşene dek havasız bir odada saatlerce dikiş dikti. Mrs Tucker ara ara The Pilgrim's Progress'ten * yüksek sesle okumalar yaparak ortalığı hareketlendiriyordu. Uyuz kaptığı anlaşılınca oradan alındı ama iyileşir iyileşmez Tiverton'da iki soylu kız kardeş tarafından işletilen çok daha beter bir okula gönderildi. Burada, ikisi de Weymouth'tan geldikleri için uygun görülen, kendinden beş yaş büyük bir kızla bir yatağı paylaşmak zorunda bırakıldı fakat büyük kız yatağın kendisine kalabilmesi için şa­ fak sökmeden önce küçüğü yataktan dışarı atıyor, Elizabeth sabahın kör sağuğunda titreyerek yere oturuyordu. 2 Yatak paylaşmak, paylaşmamaktan daha yaygındı; Arthur Young'ın çok sevdiği kızı Bobbin, " adi" bir küçük yatağı, yatağın sadece tek ta*

Çarmıh Yolcusu; John Bunyan'ın 1 678'de yayımlanan ve en büyük edebiyat klasiklerinden biri kabul edilen eseri-ç.n.

40

JANE AUSTEN

rafında yatarak kendisini dayanılmaz bir sıkıntıya sokan sağır bir kızla paylaştığı Londra'daki lüks yatılı okulunda hasta düştü. Jane gibi açık havada koşuşturmaya alışık bir köy çocuğuydu ve okuldayken artık bunu yapmasına müsaade yoktu: Koşmak yasaktı, açık havada çok az vakit geçiriliyordu, yemekler de kötü ve kısıtlıydı. Erken ölümünün ar­ dından babası, " Okuldan tiksiniyordu" diye yazdı, "Ah! Onu oraya bı­ raktığıma nasıl da pişmanım. " 3 Çocuklar öğretmenleri tarafından sık sık yarı aç halde bırakılıyor­ du çünkü kendileri de yoksullukla mücadele ediyorlardı. Elizabeth Ham'in, kahvaltının sıcak su -kızlar çaylarını kendileri temin edebili­ yorlardı-, bir yudum süt ve beş para etmez küçük bir ekmek; öğle ye­ meğinin haşlanmış koyun eti veya içyağdan yapılmış muhallebi olduğu Tiverton'daki okulunda vaziyet buydu. Çay saatinde yaşlı bir kadın üçü yarım peni olan bisküvilerden satmak üzere uğrar, sıcak su da aynı şekilde temin edilirdi. Akşam yemeğiyse ekmek, peynir ve elma şıra­ sıydı. Derslerine gelince; sözlükten, dilbilgisi ve coğrafya kitaplarından ezberleyerek öğreniyorlardı; hiç soru sormak yoktu. Sabah İncil'den bölümler, öğleden sonra İngiltere veya Roma tarihi okuyorlardı. Sa­ bahları on birden on ikiye kadar yazı ve aritmetik öğretmek için bir hoca geliyor, dans hocası ise haftada iki kez geliyordu. Arada bir kız­ ların yakındaki çiftlikleri ziyaret etmelerine izin verilen, midelerini taze ekmek ve kaymakla tıka basa doldurabildikleri yarım günlük tatiller oluyordu. Eve gönderdikleri mektuplarda şikayet de edemezlerdi çün­ kü mektuplar öğretmenlerce "düzeltiliyor" ve mühürleniyordu; hepsi içinde en kötüsü, Elizabeth'in bazı kızlada birlikte okulda bırakıldığı ve hem donmaya hem de açlığa dayanmak zorunda kaldıkları Noel ta­ tiliydi. Bir gece öğretmenler bir davette eğlenirken cesurca bir girişimle yerde ernekleyecek gidip kızarmış bir kaz budu çalmıştı; insanın içinden bu küçük hırsızı alkışlamak geliyor.4 Bütün kızlar bunun gibi dehşetler yaşamıyordu; insan en azından Mrs Cawley'nin vazifelerini daha iyi yerine getirdiğini umuyor. Aynı şekilde yedi yaşındayken, annesinin ölümü ve babasının yeniden evlenmesinin ardından Derby'de okula gönderilen ve orada eve gitmeksizin en az bir yıl kalan Maria Edgeworth, bütün bunlara rağmen okulu olumsuz duy­ gulada anmıyordu. Orada Fransızca, İtalyanca, dans, nakış, ince elyazısı öğrendi ve geceleri yataklarındayken hikayeler anlatarak hem kendisini

Okul

hem de diğer kızları eğlendirdi. Londra'daki yatılı bir yetenek okuluna gönderilmesi kararlaştırıldığında mutlu olmak şöyle dursun, çok daha mutsuz oldu çünkü orada duruşunu düzeltmek için kendisine arkalık ve demir boyun halkası giydiriliyordu. 5 Kızların zengin ve görünürde aydın anne babalar tarafından tercih edilen okullarının sefilliğine dair birçok başka örnek bulunuyor. Dr. Johnson'ın [Dr. Samuel Johnson; İngiliz yazar-ç.] arkadaşı Mrs Thrale dört ve beş yaşlarındaki kızları Harriet ve Cecilia'yı 1 78 3 yılında yatılı okula göndermişti; kızamık salgını vardı, Harriet öldü, Cecilia ise an­ nesinin müdahalesiyle zor kurtarıldı; arkasından on yaşındayken başka bir yatılı okula gönderildi. Sonradan yazar Mrs Sherwood olan, Jane Austen'la aynı yaştaki Mary Butt da anne babasının bakımını yaşaya­ mayan küçük bir kızın odasında öldüğü yatılı okulunda kızamık salgını­ na yakalandı; muhtemelen iyileşene kadar hastalığını bile öğrenmediler. Mrs Cawley'nin okulu aynı şeyin olmasını kıl payı engelledi. ilk aldı­ ğı karar, duyduklarında anne baba Austen'ların bir emrivaki olarak ka­ bul ettikleri ya da Southampton eve daha yakın olduğundan hoş karşı­ ladıkları, küçük öğrenci grubunu Oxford'dan Southampton'a taşımaktı. Ne yazık ki burası aynı zamanda dış ülkelerden dönen askerlerin sürüler halinde ayak bastığı bir limandı ve 1 783 yazında bütün kasahaya yayı­ lan bulaşıcı humma hastalığını da beraberlerinde getirdiler. Austen'ların kızları ve bütün kuzenleri hasta oldu. Mrs Cawley ya kendi başına hal­ ledebileceğine kanaat getirdiğinden ve onları rahatsız etmek istemedi­ ğinden ya da işin ehli olmayışından ve vurdumduymazlığından, anne babalarını haberdar etmenin gereksiz olduğunu düşünmüştü. Büyük bir şans eseri Jane Cooper eve mektup yazılmaması talimatına kulak asma­ dı ve Bath'teki annesine bir mektup göndermeyi başardı. Mektup, Mrs Cooper ve Mrs Austen'ın ikisini birden Southampton'a getirecek kadar endişe vericiydi. O esnada Jane Austen'ın hayatı tehlikedeydi. Sağlığına kavuşana kadar annesi tarafından bakıldı ve eve getirildi. Cassandra ve Jane Cooper da iyileştiler ancak Mrs Cooper Bath'e dön­ düğünde mikrobu kapınıştı ve ekimde bu sebepten öldü. Kederli kocası bunun üstesinden çok zor gelebildi. Bundan sonra, Jane Cooper ailenin bir parçası ve en sevilen kuzen haline gelerek Steventon'da daha fazla vakit geçirdi.

JANE AUSTEN

Yetişkin Jane Austen, öğretmenleri hakkında hem kırıcı hem de mer­ hametli şeyler yazacaktı. " Mantıklı olmak her zaman büyük nimet, bilhassa da cahil öğretmenler sınıfı hakkında. " "Hoşlanmadığım bir adamla evleneceğime bir okulda öğretmen (daha kötüsünü düşünemi­ yorum) olmayı tercih ederim. " Kız kardeşinin "Bir okulda öğretmen ol­ mak dışında her şeyi tercih ederim" sözüne karşı, " Ben okuldaydım . . . ve nasıl bir hayat olduğunu biliyorum: Sen ise hiç orada bulunmadın." Fakat Cassandra'ya " Gülmekten ölebilirdim . . . okulda hep söyledikleri gibi" diye yazdığı bir mektupta geçen tek ifadenin ötesinde kendisinin okulda geçirdiği zamana ilişkin bir kaynak bulunmuyor. 6 Gülrnekten ölmek hiç değilse bulaşıcı hummadan ölmekten daha iyidir; bunun öte­ sinde okul günlerini amınsamayı tercih etmemişti. Öte yandan, feci sefilliklerle geçen bu günler ona fayda sağlamış da olabilir. Kendini utangaç bir çocuk olarak tanımlamıştı ve utangaç ço­ cuklar mutsuz olduklarında kendi içlerine çekilirler; yedi yaşındaki bir çocuğun sığınabileceği tek şeyse eline geçen her kitabı okumaktır. Başka insanların dünyaları bir kaçış sunar. Ayrıca kendi hayal gücü de Maria Edgeworth'ünkinin yaptığı gibi ona başka bir kaçış güzergahı sunmuş olabilir. Yani korkunç Mrs Cawley, Jane Austen'ın zihinsel ve hayal gücü gelişiminden ötürü dolaylı bir övgü talep edebilir. Akıl ve Tutku'da Charlotte Palmer'ın "şehirdeki büyük bir okulda yedi yıl * " geçirdiği söylenir -mevzu, boyalı soylulardan oluşan bir çev­ renin ürünü olmak ve aptallığını gerçeküstü diyarlara taşımak şeklinde toplumsal bir dayatmadır. Emma'daki anaç Mrs Goddard'ın düzenin­ deyse, bu statülerin aksine, " Geniş bir evi ve bahçesi vardı, çocuklara bol miktarda besleyici yemekler yediriyor, yazın bol bol koştuemaları­ na izin veriyor, kışınsa soğuktan oluşan şişlik ve kızankiarına kendi el­ leriyle pansurnan yapıyordu. " Jane Austen'ın tasvip ettiği budur; Mrs Goddard ile heyecanlı yardımcıları iyi kalpli kadınlardır, belli ki Mrs Cawley'den model alınmamışlardır; oraya terkedilen gayrimeşru Harri­ et Smith'in anne babasıysa, özenli ve saygıdeğer anne ve babaların bir­ çoğundan daha şanslıdır. Fakat Mrs Goddard'ın okulu da "uzayıp giden zarif cümlelerden oluşan zırvalarla, özgürlükçü kazanımları ve mükem..

Jane Austen, Akıl ve Tutku, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Şubat 2008, çev. Harndi Koç, s. 1 66-e.n.

Okul

43

mel ahlakı yeni prensip ve sistemler doğrultusunda bir arada sunduğu iddia edilen ve çok fazla ücret almak için genç kadınların sağlıklarından edilip gösterişli hale sokuldukları" okullara saldırmak için bir bahane haline gelir. 7 Jane hayatı boyunca kız okullarını öğrenciler ve benzer şe­ kilde öğretmenler için eziyet veren yerler olmaktan başka bir şey olarak görmekte zorlanmıştır. Kızlar şimdilik yine evdeydi. Edward artık geri dönmernek üzere evden ayrılmış, Mr ve Mrs Knight tarafından resmen evlat edinilmişti. Henry, annesinin bunu Edward'ın iyiliği için istediğini, bunun dışında babasının evlat edinme planına o kadar hevesli olmadığını söylüyordu. Kızları okul için başka bir yere gönderme kararında olduğu gibi burada da baskın çıkan ses annesininki olmuşa benziyor. Bu durumda, olaylar onu haklı çıkarttı. Taşınma ad1m adım gerçekleştirildi. Edward neler olduğunu aniayıp bundan memnun olacak ve Steventon'daki ilişkilerini devam ettirecek kadar büyüktü, Knight'ların dünyasına da mükemmel uyum sağladı. Zenginlerdi, iyi kalplilerdi fakat özellikle zeki değillerdi; Edward da bilgili ve hayal gücü kuvvetli bir çocuk olmamasına rağmen iyi bir kalbi ve oturmuş bir yapısı vardı. Bir gün soyadını Knight olarak değiştirmek zorunda kaldıysa da o süre zarfında bir Austen olarak kaldı, biyolojik ailesine bağlılığını ve alakasını sürdürdü; ne Avrupa'yı dolaş­ tığı yılların ne bir baronetİn kızıyla yaptığı evliliğin ne de Knight'lardan ona kalan çok sayıda mülkten ve yüksek miktarlardaki paradan oluşan mirasın sarsamadığı bir bağlılık . Edward'ın evlat edinilmesi, kızların hastalığı ve James'in Oxford'dan mezun olması aynı zamana rastladı. Öğretmen olarak okulunda kal­ dı ancak sık sık eve geliyor ve amatör oyunlar hazırlıyordu. Bu yönde beklemiş olabileceği destek, muhterem papaz George Lefroy'un karısı Anne ve üç küçük çocuğuyla papaz konutuna taşındığı Deane yakın­ larındaki Ashe köyündeki yeni komşuları tarafından sonuna kadar ve­ rilecekti. Karısı, etrafa egzotik gelen bir tarafının olmasının yanı sıra, kocasının Huguenot * olmasına hürmeten " Madam Lefroy" olarak ta..

Fransa'daki Reform Hareketi'nin liderlerinden Jean Calvin'in görüşlerini benimse­ dikleri için Kalvenciler olarak da adlandırılan ve 17. yüzyılın sonunda Fransa'dan sürülen cemaat üyeleri, Fransız Protestanlar-ç.n.

44

JANE AUSTEN

nınıyordu; Kent'ten Milton, Pope, Collins, Gray'i "ve Shakespeare'in manzum parçalarını" bilen, harika bir şiir okuyucusu ve yazarı namıyla gelmişti. Güzel ve esprili bir kadındı; akıllı, atik, hazırcevaptı ve herkes­ çe seviliyordu, bölgenin avcı beylerinin hantal eşlerinden farklı biriydi. Eğlenmekten hoşlanıyordu, "gittiği her davetİn ilgi odağıydı. " Bu erkek kardeşinin görüşüdür ve diğerlerince de tasdik edilir. Şık giyiniyordu, saçları güzelce yapılı ve pudralıydı, tatlı bir edası vardı; çocukların ya da ev işleriyle ilgili yükümlülüklerinin, bir arkadaşıyla oturup bir şiir ya da bir kitap üzerine konuşmasına engel olmasına izin vermiyordu. Çok geçmeden Jane Austen'ın en sevdiği ve hayran olduğu akıl hocası, tavsi­ ye ve destek almak için yanına koştuğu, ona her zaman vakit ayıran kişi ve kendisininkine tercih edilecek ideal anne oldu. Jane'in sekiz yaşında olduğu 1 784 senesi de yine evde geçirilmiş gibi gözüküyor. O ana dek babasının raflarında hoşuna giden İngilizce ne varsa okuyabilir hale gelmişti. Aralık 1 78 3 tarihinde adına kaydedilen tek ciltlik Fables Choisies (La Fontaine'den Masallar) kitabına sahip olduğundan, muhtemelen Mrs Cawley'nin okulunda öğrendikleriyle, biraz Fransızca da okuyabiliyordu. Kitabın tanıtım sayfasında ağabe­ yi Francis çeşitli süslemelerle ismini yazma denemeleri yapmış, yorgun düşmüş bir öğrenci de -bu bizzat Jane olabilir- kargacık burgacık "Uma­ rım yapmışımdır" diye yazmıştı, minik harflerle yazılan "Annem sinirli, babam dışarı çıkmış" kelimeleriyse papaz evinde ters geçen bir öğleden sonraya dair bir işaret olabilir. 8 Mrs Lefroy, anne ve babasının önerile­ rine ilaveten, onu kitap seçimleri konusunda da teşvik etmiş olabilir. Dr. Johnson'ın 1 784 senesinde gerçekleşen ölümüyse, Jane Austen'a onun Ramb/er'daki [Dr. Johnson'ın 1 75 0- 1 752 yılları arasında haftada iki kez yayımladığı makaleler dizisi-ç.] ince işlenmiş düzyazı formatında, kısa ve etkileyici hayat dersleri içeren makalelerini okumaya başlaması konusunda ilham vermiş olabilir: Servet avcısı, on beş yaşındaki zapt edilemez hafifmeşrep genç kız, ihanete uğrayıp terkedilen ve fahişe olan evlatlık yeğen ve akıllı çocukların yetişkinler dünyasına açılan bir pence­ re olarak değerlendirebileceği kıssadan hisselerle anlatılan daha birçok hikaye. Jane daha sonra Anne Lefroy'a atfettiği bir anma şiirinde, dokunak­ lı biçimde Lefroy'un arkadaşları arasındaki üstünlüğünün yanı sıra Dr. Johnson'ın yüceliğinden "erkeklerin hası" şeklinde bahsederek ikisinin

Okul

1

45

��� � ·--�� �aw





FRBNCB.�ICTIONAl\Y l K •T W O ""'' t"t• ITo

• · � · Ö�

iLI F A ı. N ctt ,. ... U I H Y' . 1

t

l'�tl!ICWo

· · � · · ··

E N Ci t.IVI .... ••ıı-t' 4f "' • • ı.

�.:;::.:ı:.u- '1 -

la. ��+�·!�-���

JU 1\ıl Dnllut tl tıCH••. A ••ııt•lıı.. ... r..•llı• •ıı. ...ıi ..Oıı•rtı•• I'JI•t -�(UJII IY,Tiııı lu�t•t.ı�ti'llU4*-t,uı1!�.rft.u�•. ı\ F ll.

9 ll. AM ! A ll., ··••l"" lıa f­

N C H'

"",t..•ft'.ıllfi A•t lliLI:i•ır't