Hak Dini Kuran Dili Tefsiri 7.Cilt [7]

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

Elmalılı M. Hamdi Yazır •



DiNi '





Dlll

7

KAPAK AYCAN GRAFİK ·

DİZGİ DiZGİEVİ

KAPAK HATTI TALİP MERT

SON OKUR Dr. lllJSEYİN AKKAYA l>r. MlJllAMMED GÜR

MONTAJ GİZ AJANS BASKI UMUT MATBAASI

CİLT MUTLU

YAYINCI ZEHRAYEYN

AZİM OAGITIM MERKEZ: GÖZTEPE MAH. İNÖNÜ CAD. SARAY SOK. NO: 17 34550 MAHMUTBEY/İSTANBUL TEL: +90 (O) 212 445 88 80 (3HAT) FAX: +90 (O) 212 445 88 83 ·

AZİM BAYAZIT: B.REŞİT PAŞA CAD. YÜMNİ İŞMERKEZİ N0:22 VEZNECİLER/SAYAZJT/İSTANBUL TEL: +90 (0) 212 520 13 76- 528 31 87 E-ınail:

hilgi(ii)azinınora.coın

Sadeleştiren/(!.r Prof. Dr.

İsmail

Kara(a111 "

Yrd. Doç. Dt. En1in l�ık Dr. Ntısrettin l�lclli Abciullah Yücel

Cüz: 2'5

42-

ŞÜRA SÜRESi

7

şura Süresi Mekke Döneminde İndi Ayet Sayısı: 53

Şura Suresi Mekki'dir. i: � "Ha, mim, ayn, sin, kaf" veya yalnız �,...; "Ayn, sin, kaf" dahi denilir. Ayetleri : Kfifi'de elli üç, diğerlerinde ellidir. İhtilaf-:;-; �' da, bir de r'i...W dadır. Kelimeleri : Sekiz yüz altmış altıdır. Harfleri : Üç bin seksen sekizdir. Fasılası : r.JJ �.ı.i harfleridir. ,_

42-

ŞÜRA SÜRESi: 1

('üz:

25

Meal-i Şerifi Ha, mim, ayn, sin, kaf. 3- Ey Muhammed! Çok güçlü hüküm ve hikmet sahibi olan Allah sana da senden öncekilere de böylece vahyeder. 4- Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi O'nundur. O çok yücedir, çok büyüktür. 5- Nerde ise gökler O'nun azametinden ta üstlerinden çatlayacak gibi titreşiyorlar. Melekler Rablerini hamd ile tesbih ediyorlar ve yeryüzünde bulunan kimseler için mağfiret d iliyorlar. İyi bilin ki Allah çok baAışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. 6· Allah'tan başka dostlar edinenlere gelince, Allah onların üzerinde devamla bir gözetleyicidir. Ama sen onların üzerinde bir vekil değilsin. 1,2-

42- ŞÜRA SÜRESİ: 3-5

< �üz: 25

7- Böylece biz sana Arapça bir Kur' in indirdik ki, şehirlerin anası

(olan Mekke) halkını ve etrafındakileri uyarasın ve hakkında hiç şüphe ol­ mayan kıyamet gününün dehşetinden onları korkutasın. Bir grup cennette­ dir, bir grup da cehennemdedir. 8- Eğer Allah dileseydi bütün insanları bir tek ümmet yapardı. Fakat, O yalnız dilediğini rahmetinin içine almaktadır. Zalimler için ne bir dost vanlır, ne de bir yardımcı. 9 Yoksa onlar Allab'tan başka dostlar mı edindiler? Oysa asal dost Al­ lah'tır. Ölüleri diriltecek olan da O' dur. O'nun her şeye gücü yeter. ..

·:;--�-;:,:. Bunların iki isim olması gerektir. Onun için araları ayrılmış ve iki ayet sayılmış �� gibi bir i�im olduğuna göre ayırılması, başında diğer �� "Ha-mlm"lere uygun olması için denilmiştir. �$ Böyle, bu vahiy tarzı ile veya ilerde gelecek mana ile �ı)! �;_ vahiy veriyo; ve verir sana �d�) � ��ı J� ve senden önceki peygamberlere. Keşşaf sahibi burada şöyle der: "Yani bu surenin kapsadığı manalar öyle manalardır ki yüce allah onun aynısını hem bu surenin dışında sana vahy etmiştir, hem de senden önceki peygamberlere vah­ yetmiştir. Bu şekilde yüce Allah bu manalan Kur'an'da ve semavi kitapların hepsinde tekrar buyurmuştur. Çünkü bunlarda eninde sonunda kullarına beliğ bir uyarı ve büyük bir lütuf vardır." ��1 "Vahyetti" buyurulmayıp da muzari (şimdiki zaman) lafzı ile �;. "vahyediyor" buyurulması da böyle vahyetme adeti olduğuna delalet içindir. Bundan başka burada bir de şu mana vardır. Yüce Allah'm sana ve senden önceki peygamberlere vahyinin tarzı bu J-:; � vahyi gibi, yani bu surede beyan ve tarif olunduğu gibidir. Çünkü vahyin çeşitleri bu surenin sonunda l:. 4.i.llı,, �� �;._� J..., .� �1�� .[,� �, �1 ç.� �ı, aıı � �1.;'") �lS' C. : � "Bununla birlikte hiçbir beşer için mümkün değildir ki Allah ona başka suretle kelam söylesin, .ancak vahiy ile veya bir perde arkasından veyahut hir elçi gönderip de izniyle ona dilediğini vahyetmesi müstesna. " (Şura, 42/5 1 ) diye beyan olunacaktır. ıı(l) J·-,� m da bu üç tarza rumuz olması muhtemeldir. (Nisli Sfiresi'ndeki !,l..:ı � �G ı.) j! ��1 'l:s- ;.ı)! ��1 �! "Nuh'a, ondan sonraki pt!y­ gamherlere vahyettiğimiz ve ibrahim'e, İsmail'e, ishak'a, Yakuh'a, evlatlclrma, isa'ya, Eyyub'a, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman1a vahyettiğimiz ve Davutl'u Ze­ bur verdiğimiz gibi şüphesiz sana da vahyettik biz. " (Nisa, 4/163) ayetin tefsirine bkz.) ::..+t� � �:;,;:� ��ı ��LS'.:J "Nerde ise gökler üstlerinden çatlayacak gibi tit· reşiyorlar. " Bu ifade yüce Allah'm yüceliğini, eserlerini anlatmaktadtr. Yani Allah öyle yüksek ve öyle büyük ve azametlidir ki cismani yükseklik ve •

,._,,

,,

,

(l) cz-Zcmahşerl, el-Keşşaf, 111, 459.

-

,

,.

-

,

42- ŞÜRA SÜRES1: 5

10

Cüz: 25

---··--·-·--- --- ---

büyüklilğün timsali olan semalar, o yüksek gökler, O'nun celal ve azametinin heybeti altında üstlerinden çatlayıverecek gibi ezilip titremektedir. �� ::,.. "Üstlerinden" denilmesi Allah'ın yüksekliğinin semaların yüksekliğinin üstünde olmasındandır. Zemahşeri'nin dediğine göre; çünkü yüce Alla�'ın celalini ve azametini gösteren ayetlerin en büyükleri semaların üstünde Arş ve Kürsi ve arşın etrafında tesbih ve takdis ile çalkalanan meleklerin safları ve daha nasıl olduğunu Allah'tan başkasının bilemeyeceği büyük saltanat eserleridir.(1 ) '

.,,il�Vı ..; :;.,J ��·;:.: � Ve yeryüzündekiler için mağfiret isterler. Şefaat, il-

ham ve itaate scvkcdcn sebepleri ortaya koyma gibi araçlara koşarlar. Bu mana ise geneli ikle mümini ve kafiri kapsar. Hatta "istiğfar" eksiği örtmek manasına tefsir olunursa hayvam ve cansız varlıkları bile kapsar. Tekabül (karşılık olarak azctirmc) karinesiyle müminlere tahsis olunduğu takdirde ise maksat şefaattır. ,

,.

,

,

( l ) cz-Zcmahşcri, a.g.c., JII, 460.

i De ki bu tebliğ ve müjdelemeye karşı ben sizden bir ücret istemem. �:.,ili ..) i',,;.Jı \ıt Ancak �I � i',,;,. buna üç mana vermişlerdir. Birincisi: Akrabalıkta sevgi, yani hiç olmazsa size akrabalığımdan dolayı haklarıma saygı göstermenizi isterim. Buhart, Müslim, Tirmizi ve daha başkaları ri­ vayet etmişlerdir ki: İbnü Abbas hazretlerine bu �ı � i',,;.Jı \ıı ayeti sorulmuş. Said b. Cübeyr: Al-i Muhammed akrabalığı deyivermiş(! ), bu� un üzerine İbnü Abbas demiştir ki: Acele ettin, Kureyş'ten hiçbir soy yoktur ki Peygamber (s.a.v.)'e akrabalığı olmasın, hiç olmazsa sizinle aramdaki akrabalığa saygı gösterin. Bunun sonucu şöyle demek olur: Peygamberliğim, risaletim, alemlere .

,

f

,

,

.

t

4



'

,

"

,

.......

(1)



.

-·-· -------

Buhfiri, Tdsiru Sureti 42/1, Menakib, 1; Tirmizi, Tefsiru Sureti 42/1; Ahmed b. Hanbel, 1, 286.

< 'üz: 25

42- ŞÜRA SÜRESi: 23-28 ------- ...... . ..

. .

25

_ . .. . _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _

rnhmct olmam dolayısıyla olan hukukumu tanımıyorsanız bari aramızdaki akra­ hulak hukukuna saygı gösterin de söylediklerimi dinleyin, düşmanlık etmeyin. ikincisi: Bana yakınlığı olanları, yani akrabamı sevmenizi isterim diye mana ve­ renler de olmuştur. Nitekim Said b. Cübeyr'in sözü bunu gösteriyordu. Bazılara hu akrabalığı Hz. Ali ve Fatıma çocuklanna özel kılmak istemişlerdir� (Jçüncüsü: Alfisi'nin naklettiği gibi Abd b. Hamid'in Hasen'den rivayet ettiği üzere yakınlıkta sevgi, yani güzel amellerle Allah'a yakınlık hususunda sevgi demektir ki "kurba" nesep, soy yakınlığı değil, "kurbet" yani Allah'a yakmllk manasınadır._ı ;�;�

Bunları böyle yaratıp yayan o Allah, dileyince hepsini top­ layıvermeye de :r.� kadir, tamamıyla kadirdir. Onun için haşir ve neşir

(herkesin dirilip mahşere geleceği kıyamet) gününde tereddüde yer yoktur.

< 'l\z: 25

42- ŞtJRA SÜRESİ:

30

27

· · ·- -· ·--------

Meal-i Şerifi

30- Başınıza gelen herhangi bir musibet kendi ellerinizle ka­ zandıklarınız yüzündendir. Bununla beraber Allah yine de çoğunu affe­ der. 31- Siz yeryüzünde (O'nu) aciz bırakamazsınız. Sizin Allah'tan başka bir dostunuz ve yardımcınız da yoktur. 32- Denizlerde yüce dağlar gibi gemilerin yürümesi de O'nun kudreti­ nin delillerindendir. 33- Eğer O dilerse rüzgarı durdurur da yelkenle giden gemiler denizin üzerinde duruverirler. Şüphesiz ki bunda sabırlı olan ve çok şükreden kim­ seler için nice ibretler vardır. 34- Yahut da Allah kazandıkları günahlar yüzünden onları helak eder ve birçoğunu da bağışlar. 35- Ayetlerimiz hakkında mücadele edenler bilsinler ki kendileri için ka�acak bir yer yoktur. 36- Size verilen herhangi bir şey sadece dünya hayatının geçici bir menfaatidir. Allah katında bulunanlar ise iman edip sadece Rablerlne güvenen kimseler için daha hayırlı ve daha kalıcıdır. 37- O iman edenler, büyük günahlardan ve hayasızlıktan kaçınırlar. Onlar öfkelendikleri zaman da kusurları bağışlarlar. 38- Onlar, Rablerinin davetini kabul ederler ve namazı dosdolru kılarlar. Onların işleri de kendi aralarında bir istişare iledir. Kendilerine verdiğimiz nzıktan onlar Allah yolunda harcarlar. 39- Onlar, bir zulüm ve saldırıya uğradıkları zaman birbirleriyle

28 --------

·

--

··-·

---

42- ŞÜRA SÜRESi: 30-33

..

·------

·-

----

"'··-··

Cüz: 25

· ·-----



yardımlaşırlar. 40- Bir kötülüğün cezası yine onun gibi bir kötülüktür, ama kim affe­ der, bağışlarsa onun mükafatı Allah'a aittir. Şüphesiz ki Allah, zalimleri sevmez. 41- Zulme uğradıktan sonra hakkını alan kimseye gelince, işte onların aleyhinde ceza vermek için herhangi bir yol yoktur. 42- Yol ancak insanlara zulmedenler ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenler aleyhinedir. İşte onlar için acı bir azap vardır. 43- Her kim de sabreder ve kusuru bağışlarsa, işte bu elbette azmedile­ cek işlerdendir.

��1 :-: t '-;J .�� � ;.t;l:-1 (.j '

Başınıza ne musibet geldiyse kendi elle­

rinizin kazanması sebebiyledir. Bu hitap ve sesleniş günahkarlaradır. Çünkü

sabır ile sevaba veya yüksek derecelere ulaştırılmak gibi diğer birtakım sebep­ lerle günahkar olmayanların başlarına gelen musibetler de yok değildir. �� �ı:;.!JG �':it, �(;.�l � .�1j �(, ��I � � ''Andolsun sizi biraz korku, biraz açlık biraz da mallardan, canlardan ve mahsullerden yana eksiltme ile imtihan edeceğiz. Sabredenlere müjdele. " (Bakara, 2/155) ._,.;'5 � ı;;·.z, Halbuki . birçoğundan affediyor da dünyada hesaba çekmiyor. Çünkü (.., ��ı aJı J..� °.JJ ;.:;� :,..- �Al; :fa �) C. ıJ:, $' "Eğer A llah insanları zulümleri yÜı:ünden h�saba , , çekecek olsaydı yer iistünde hiçbir canlı mahluk bırakmazdı." (Nahl, 16/61) c.::, ��VI � �-j:-:ı·� �l Ve siz yeryüzünde Allah'ı aciz bırakacak değilsiniz. Yani siz ne olsanız bu yeryüzündesiniz ve her ne yaparsanız ne kuvvetler kazansanız başınıza gelmesi takdir edilmiş olan musibetlerden yakanızı kurtaramazsınız. ,

� �j :J, ::,.. JJı ,ı:,_,') :,.. ;..tJ (.j Ve sizin için Allah'tan başka ne direkt olarak kurtaracak bir veli, bir koruyucu vardır, ne de yardıµı edip onu savuşturacak bir yardımcı. Onun için Allah'a sığınıp O'nun emirlerine, kanunlarına göre görev yapmaktan başka şekilde korunmanın çaresi yoktur. ,4J�I :,..::, Ve O'nun . ,, , ayetlerindendir r'is.�tr ;Jı � :'�' denizde akan dağlar gibi ğemiler, sizin de yeryüzünde haliniz o gemidekilerin hali gibidir. Allah eı.:,ıı � � �I dilerse o rüzgarı yani o gemileri hareket ettiren, hareket sağlayan"gÜ�ü durd,uruverir, ._Al; � :ıs'f,� Jıl;) o zaman o gemiler denizin sırtı üstünde durakalırlar. � �ı �i şüphe yok ki bunda, gemilerin denizin sırtı üzerinde duraklamasında .;çq , � ,.,� � çok sabırlı, çok şükreden her kimse için birçok ayetler vardır - ,

fo '

,

,

,

'

ki insanların acizliğini ve gerçekte Allah'tan başka ne bir veli', ne de bir yardımcı olmadığını ispat eder. Fakat sabrı olmayanlar bu gemilere binip de bu olayları müşahade ve üzerinde düşünmeye çalışamazlar, şükrü olmayanlar da bu

C

'Oı.:

42- ŞÜRA

15

SÜRESi: 34-37 ·------·

29 -----------·-· -� ..

ve tefekkür nimetinin değerini bilip de neticelerini ortaya Çlkaramazlar omm için demişlerdir ki imanın yarısı sabır, yansı şükürdür. "c\ı.lcın

ı,;.:.r � � �1 Yahut da içindekilerin kazandıkları günahtan sebebiyle veya mallarıyla birlikte o gemileri telef eder, rüzgarı durdurmaz fakat şiddetli fırlıııa vererek batırır, parçalar. � � :;. · z, Bununla birlikte birçoğundan da aalTcder, bağışlar, batırmadan kurtarır. ;

;

,

�çi �

;

��� �.ıJı � Hem bunları bir de şunun için yapar ki Ayetlerimiz hakkında mücadele edenler bilsin anlaşınlar -� � r.fJ (. ken­ dilerine kaçamak, kurtuluş yoktur. Kurtuluş, ancak Allah'ın ayetlerini kabul ..

..

ederek onların gösterdikleri çerçevede çalışmaktadır. Ey Allah'ın ayetleri hakkında mücadele eden kafirler � ::,.. �.�;.,1 l:J bütün bunlardan anlaşılır ki

�hndi size verilmiş bulunan şeyİer h�r �e olursa olsun Q�ı ��ı t_ı-:.:1 hep dünya hayatının geçici metaıdır, geçimidir. �t � � I � (.� Allah yanındaki ise hem daha hayırlı hem daha kalıcıdır. Hem §er karışığı ol­ maksızın katıksız hayır ve menfaattir, hem de devamlıdır, ebedidir. �� ı,;.'ı �.ili �$� � Fakat o kimseler için ki iman etmişlerdir ve yalnız Rahlerine te : ' vekküı ederler. Ancak O'na işlerini bırakırlar ve O'nun kudretine, vaaulcrinc ve .

tehditlerine güvenerek emri dairesinde görevlerini yaparlar ve her vesile ile nzasını ararlar. Hz. Ali'den rivayet olunur ki Hz. Ebu Bekir malının hepsini ta­ sadduk etmiş, birtakım kimseler onu kınamışlardır. Bu ayet o sebeple nazil oJdu.(l) İman ve güven, gerek bir kişinin ve gerek bir topluluğunun ruhunda di­ nin, başarının temeli olan iki temel özelliktir. Bu iki özelJiğin bazı dışa vuran görüntülerini açıklayan aşağıdaki özellikler de bir millet için ne güzel düsturlardır. ��(, r'!1 �Çs- ��:� � .l1G Ve onlar ki günahın " Kebair"ine ve ..

" Fevahiş" e uzak dururlar.

KEBAiR: Üzerine tehdit gerçekleşen veya haddi (şer'i cezayı) gerektiren yahut açıkça yasaklanmış olan günahlar. FEVAHiŞ de onların içinde özellikle çirkinliği açık ve aşırı olan günahlardır. �J� � ıJ:"ı (. (�G Ne zaman da gazaplanırlarsa onlar , bağışlarlar. Suçu onlar örterler, kusuru bağışlarlar. Burada ·�· "onlar" zamiri "kasr" (ancak, sadece, yalnız) anlamı ifade eder. Bu "kasr"ın da yönü, sebebi şudur: Gazab (kızgınhk) halinde kusur ve günah bağışlayabilmek gayet nadit olan yükse� bir ahlaktır. Bu sebeple şöyle denilmiş oluyor ki, işte kızgınlık ha..

(1) Alusi, a.g.e., XIII, 45.

42- �(JRA SlJRESl:

JO

38-39

C �üz: 25

tinde kusur örtmek, kızgmllğı yutmak gibi büyük özellik ancak onlara yakışar ve onlar ona layıktırlar. '-"'ılıı ;s. ��(, 't(;Jı ��(, "Öfkelerini yutanlar, insan­ lar(ın kusurların)dan� af Üe, geçenlerdir. ;,· (Al-i İmran, 3/134) övgüsüne layıktırlar. r+J ı��ı �.l1(, Ve onlar ki Rableri için davete uymakta ;µı ı;.ulj ve namazı dürüst kılmaktadırlar. Allah iman ve itaat için Peygamber tarafından ,,,. ,,

,

,

yapılan davete Ashab-ı Kiram'ın bey'atları ve uymaları gibi bey'at v� dinin direği olan namazı kılmakla cemaat ve toplumu sağlam tutanların ;.4:·.! ..s�;:. �;r, İşleri de aralarında Şura 'dır. İşleri, buyrukları zorbalıkla değil, aralarında danışıkla, görüşlerine başvurma iledir. Kendi işlerine kendileri sahiptir, başkala­ rının elinde esir değil, aralarında dayanışmasız, toplumsuz, darmadağınık ayrı da değil, toplanıp sözü bir etmesini bilirler. Birbirlerinin görüşlerine başvurma!arının şekli de görüş ileri sürmek yeteneği olan, toplumun görüşlerini temsil edebilecek ictihad sahibi "hall il akd" erbabının (meseleleri düşünüp çözüme bağlayacak kimselerin) toplanıp müzakere etmesiyledir. Resulullah (s.a.v.) ;.'i1 � ��='�� 'iş hususunda onlarla müşavere et. " (A.t-i imran, 31159) ayetinin manası uyarınca, savaşla ilgili meselelerde müşavere ederdi. Ondan sonra da ashab gerek onda gerek hükümlere dair meselelerde müşavere ettiler. Hz. Pey­ gamber'in vefatı üzerine halife seçimi, ehli riddetle (dinden dönenlerle) savaş, dedenin mirastan pay alması, şarap içenlere vurulacak "had cezasının" sayısı ve lrak'ta fetholunan arazilerin · ahkamı vs. gibi meseleler hep bu kabildendir. Şüphe yok ki hükümlere dair müşavere, hakkında kesinlik ifade eden bir nass bilinmeyip az çok ictihada elverişli olan veya tatbikatı çalışmaya bağlı hususlar­ dadır. Şura müzakereleri (görüşmeleri) icma meselelerinin aslını teşkil eder. İslam tarihinde ve fıkıh usulünde (metodoloji) malesef bu "Şi'ıra'' düsturu sahabe devrinden sonra Kur'an'ın verdiği bu önem ile uyumlu bir biçimde geliştirilememiştir. Şura aslında "Fütya" gibi "büşra'' ölçüsünde masdar olup "teşavür" yani birbirinin görüşünü almak demektir. Kelimenin aslı arıdan bal al­ mak manası ile ilgilidir. "Zfı şura" (Şura sahibi) manasına da gelir. Nitekim bu mana ile şfıra heyetine de denilir. �)..�� �Glj� �� Ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan infak da ederler. Belli ki bu infak şura ile verilen kararın yerine getirilmesi için gereken masrafı temin manasını anlatmaktadır. O münasebetle hu da gereğine göre şura ile halledilmesi gerekir. Şu ayet de bunu hissettirir: �I �(.,1 nı �.l1 G Ve onlar ki kendilerine "bağy isabet ettiği, yani haklarına ' saldırı olduğu' zaman �J�/�'-�! � yine kendileri yardımlaşır, öclerini alırlar. Haklarını savunur, haksızlığa boyun eğmez, zilletten hoşlanmaz, azgınlık ve ,

il

. '1 c ( llı.: __ ., •

42- �(JRA SÜRESi: 39-40

31

hulunanm cezasını verirler, a�ın gitmeyerek adaletle öclerini al ırlar. Uııının için başka bir milletin himayesine sığınmazlar, kendi toplum ve millct­ lrı inin hağımsızlığı, izzet ve yardımı, birliği ile zalim ve azgının ha_kkından ge­ liıkr. Görülüyor ki burada bağy � "onlar" zamiri ile çoğula gönderilmiştir. Bu i."l' hağyin herkesle ilgili olduğunu ifade eder. Bundan dolayı bazıları bunu , ynlnız uışardan gelen saldırıya özel zannetmişler de bir müşrik bir müslümana ıırnldırdığı takdirde intikammı alanın övgüsüyle tefsir etmişlerdir. Fakat gerek Allah hakkı olsun, gerek kul hakkı olsun mutlak hakkın korunması Allah hakkı, yııni l lukuk-i amme (kamu hakkı)den olduğu ve dolayısıyla her mümin kişinin hnklarınm toplumun taahhüdü altında bulunması açısından ona karşı saldırı fimmcnin (toplumun) hakkına saldırı demek olduğundan gerek dıştan ve gerek i�ıcn genel ve özel olarak yapılan saldırının savuşturulması ve cezanın verilmesi toplumun görevi yani en azından farz-ı kifayedir. İçten olanlarda mahkemelerin adaletini temin, dıştan olanda da siyasi tedbirlerle bu yardımın yapılması ve yapılabilmesi bir milletin yüksekliğini ve yaşama hakkını gösteren en yüce fazi­ lctlerdendir. Onun için diğer tefsir bilginleri demişlerdir ki: :..o:�'J ı � � .t_� J$' � "İleri giden her azgına kar§ı öc alma övülmüştür." İbnü Cerir et-Taberi tefsi· rinde der ki: "Bu ikinci görüş doğruya daha yakındır. Çünkü Cenab-ı Allah, hir manayı tahsis buyurmamış, azgınlık edenden hakkı ile öcünü alan her galibi üvmüştür. Buna karşı birisi şöyle diyebilir: İntikamda övülecek ne var'? Denilir ki zalime hak ettiği ve layık olduğu cezayı vermekte onu hak yoluna doğrultmak, bunda ise en büyük övgü vardır."(1)

Mnhhrıda

Kısacası bu sıfat yukarda � ;)�� ��t, "Bana aranızda adalet yapmam ,,. .. , emrolundu. " (Şura, 42/15) diye beyan buyurulan adalet emrinin tatbiki açısından son derece önemli olan yüksek bir ahlakın, kuvvet!i bir toplumsal ru­ hun ortaya çıkmasını ifade etmektedir ki bunu karşıtı olan �-·� � ı,,;,:..1 (. (�� "Onlar gazablandıkları zaman bağışlarlar. " (Şura, 42/37) nitelemesi ile birlikte düşünmek, gerek kasırların (yalnız, ancak, sadece ifadelerinin) manasını düşünmek ve gerek önemini takdir etmek için daha faydalı olur. Yani af da ederler, intikam da alırlar. Fakat her ikisini de kendi bağımsızlıklarıyla yaparlar, ne bağı§1amalarında ne intikamlarında başka bir miJlet ve cemaatin etkisine mahkum olmazlar. Böyle galibiyet ve intikamın niçin ve nasıl meşru olduğu ve güzel görüldüğüne gelince � ;;�'. 1;�-, : �� .Kötülüğün cezası da aynı dengi bir kötülüktür. Bu düstur (prensip) Fıkıh'ta Ukubat (cezalar) ahkamına büyük _,

(1 ) et-Taberi, a.g.e., XXV, 23-24.

;

-

d

32

42- Ş(JRA SÜRESi: 40-4J

- -- ··· - ··· ····· ·· ·· ..···----·-·· ···

.,..

Cüz: 25

..... . .. . . .__

.. . ....

... ..·-···--

bir temel olan ve genel olarak ceza kanunlarına esas alınması gereken genel bir kanundur. Yani azgmlık zulümdür, kötülüktür, kötülüğe meydan vermeyip ceza vermek de güzel bir iştir. Fakat bunun güzel olması iki şarta bağlıdır. Birincisi: Suça, ceza olabilmesi için onun gibi bir "seyyie" (kötülük) yani suçlunun hoşuna gitmeyecek bir fiil olmalıdır. Yoksa o bir ceza değil, cürüm ve zulme teşvik olur, yerine düşmeyen güzellik ise çirkin olur. İkincisi; ceza suçun dengi ve ona eşit olmalıdır, yoksa adalet olmaz. Bu mana adalet kelimesinin kav­ rammda da dahildir. Onun için azgınlığa karşı öc alınırken haddini aşıp da te­ cavüz etmemelidir. �r., � ::;,.l Her kim de affedip ıslah ederse, kendine kötülük cd� n kimsenin suçunu affedip onunla arasındaki düşmanlık halini düzeltirse J.ıı � �;,.u Onun da ecri Allah'a aittir. Allah'ın nezdindedir. Yani Allah onu çok büyük ecir ihsan eder. Burada � ::,;. "Kim bağışlarsa" diye huAışlumanm lt!kil kipi ile getirilmesi bunun kamu hakkı olan meselelerde değil, •aah•i haklnrda cereyan edeceğine dair bir uyan gibidir. �lla.Jı � � ;jı Muhak,,, .,, ,, , kak ki o (Allah), zulmedenleri sevmez. Yani gerek doğrudan doğruya zulmedenlerin, gerekse cezada ileri gitmek suretiyle zulmedenlerin hiçbirini sevmez. Cezada misil ve eşitliğe uyma zor olan meselelerde zulüm ihtimali fazla olacağı için cezalandırmaya gücü yettiği halde bağışlayarak ıslah yapan kimselere Allah büyük sevap verir. � � ;a::ı .;.r., Zulüm olunduktan sonra öcünü alan kimseler var ya, elbette

.� � ;.,_)';. (. �);

öyleler üzerine yol yoktur.

Bağışlama daha uygun olmakla birlikte bağışlamayıp da misli ile aynen karşılık veren kimselere karış ceza için bir yol yoktur. �l1Jı �� �.i!ı J:;.. J.:,;Jı wı o yol ... , , ancak zulmedenlere, doğrudan doğruya zulmeden veya karşılık vermede ileri giden, cezada haddi aşanlara �ı � ��'11 � ��_J ve yeryüzünde haksızlıkla azgınlık edenlere, tekebbür ve tecebbür yapanlara (kibirlenip azgınlık edenlere)dır. �) İşte onlar, öyle hak.sız yere zulüm ve azgmhk ile nitelenenler � �1 �� için de elemli bir azap vardır. )l� ;;..., ::,:J_, Ve elbette sabredip örten kimseye (gelince, onun yaptığı şey var ya), ;.� �JJ d..�� Hayır hem onların yanlarında bizim Resulleriıniz, l'l�ilcrimiz vardır yazarlar. Hafaza melekleri, Kiramen Katibin vardır. Rurada

Ntin.�nin bitişi olarak maksadını gayesini özetlemek üzere buyuruluyor ki: 4 �� ,. y� "Onun ya Rabb demesi . " � ;.;..;.ı �lS' �ı Ji "De ki: Eğer Rahman 'ın blr ,·ocuğu olursa " Bu vav'ın atfolması da muhtemel ise de kasem (yemin) için olması daha düzgün, daha akıcıdır. Zamir Resulullah'ın yerine gelmiştir. Böyle sesleniş esnasında gaib (üçüncü şahıs) zamiri Peygamber'in şanına bir tazim i l"adc eder. Yani Peygambcr'in ya Rab, ya Rab diye dua etmesi hakkı için silylerim ki �;�ı şunlar, şu hileye kalkışan müşrikler �;.:;,:� ;:,; imana gel­ . .

,

,

,

. .



nıez

kimselerdir: �;J·.� �";_;; r� Jij ;.4�;. �G "Şimdilik se� onlara aldırma ve:

"Size selem olsun " de. Onlar yakında bilecekler. " Şimdi bu Zuhruf SGrcsi'nin

sonu olan bu �� �";_:; "Bilecekler!" uyarısını bir çeşit beyan için Duhan SCıresi başlıyor:

·

44� DlH IAN SÜRESi

64 ··----- ------------

···-···-·--

Duban Sfiresi Mekke Döneminde İndi Ayet Sayısı:

59

Duban Suresi Mekki'dir. Ayetleri : Elli dokuzdur. Kelimeleri: Üçyüz kırktır. Harfleri : Bindörtyüz kırktır. Fasılası : � r harfleridir. ,

Cüz: 25

( 'Oı.: 25

44- DlJl lAN SÜ RESi

65

66

44- DUi IAN SURESi:

1

Cüz: 25

Meal-i Şerifi

1- Ha, mim. 2-3- O apaçık Kitab'a andolsun ki biz onu gerçekten mübarek bir ge­

cede indirdi� Çünkü biz onunla insanları uyarmaktayız. 4-5-6- O gecede her hikmetli iş tarafımızdan bir emirle ayrılır. Gerçekten biz Rabbin tarafından bir rahmet olarak peygamberler göndeririz. Şüphesiz ki O, herşeyi işitir ve bilir. 7- Siz eğer kesin olarak inanıyorsanız, iyi bilin ki Allah göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir. 8- Ondan başka hiçbir ilah yoktur. O hem yaşatır, hem öldürür. O si­ zin de Rabbiniz, sizden önceki babalannızın da Rabbidir. 9- Fakat kafirler bir şüphe içinde oynayıp eğleniyorlar. 10-11- Ey Muhammed! Şimdi sen göğün, insanları bürüyecek açık bir duman getireceği günü gözetle. Bu acı bir azabdır. 12- O gün insanlar: " Ey Rabbimiz! Bizden azabı kaldır. Artık biz inanıyoruz" derler. 13- Onlar için bunu düşünüp öğüt almak nerede? Oysa kendilerine gerçeği açıklayan bir de peygamber gelmişti. 14- Sonra onlar, o peygamberden yüz çevirdiler ve: "Bu öğretilmiş bir delidir. " dediler. 15- Biz o azabı sizden birazcık kaldırırız. Ama siz mutlaka eski hali­ nize dönersiniz. 16- Biz o büyük şiddetle'çarptığımız gün mutlaka intikamımızı alırız. 17- Andolsun ki, biz onlardan önce Firavun kavmini de denemiştik. Onlara çok ktymetli bir peygamber gelmişti.

< 'Uz: 25 ·----------

44- DlJllAN SÜRESi:

---- ---

· -

.

.

2-3

67

- -------

18- O peygamber onlara şöyle demişti: " Esaretiniz altındaki Allah'ın

kulluranı bana teslim edin. Çünkü ben size gönderilmiş güvenilir bir pey­ acunıberim. 19- Allah'a karşı üstünlük taslamayın. Şüphesiz ki ben size apaçık bir delil getiriyorum. 20- Gerçekten ben, beni taşlamanızdan dolayı benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a sığındım. 21- Eğer siz bana iman etmezseniz hemen yanımdan uzaklaşın." 22- Musa: "Şüphesiz ki bunlar suçlu bir kavimdir. 11 diyerek yardım et­ mesi için Rabbine yalvardı. 23- Allah buyurdu ki: 11 Kullarımı geceleyin yürüt. Çünkü siz takib 'dileceksiniz. 24- Karşıya geçince denizi olduğu gibi açık bırak. Çünkü onlar suda boğulacak bir ordudur. " 25- Onlar neler bırakmışlardı, ne bahçeler, ne pınarlar! 26- Ne ekinler, ne güzel kaynaklar, 27- Ve içinde eğlenip durduk.lan nice nimetler ve refah! 28- İşte böylece biz onları başka bir kavme miras bıraktık. 29- Gök ve yer onların üzerine ağlamadı. Onlara mühlet de verilmedi.

� "Ha-mim", Rahman'ın Muhammed'in ruhunda tecelli eden ledünnl, ilahi

rahmetinin icmali bir remzidir. �ı y�(, Hem de o apaçık kitaba and ol­ sun.

MÜBİN beyanı güzel, ifadesi parlak, apaçık kitap bir bakıma levh-i mahfuz olabilirse de Kur'an olması zamir itibarıyla daha açık, daha uygundr. �'9 � � Ki biz onu mübarek bir gecede indirdik. Çoğu tefsir bilginlerinin görüşüne göre, bu mübarek gece, "Kadir" gecesidir. İkrime ve daha bazıları ise Şaban'ın yarısı gecesi demişlerdir. Keşşaf tefsirinde der ki, ayette geçen "Mübarek gece" kadir gecesidir. ( 1 ) Bir de denildi ki, Şaban'ın yarısı gecesidir ki bunun dört adı vardır. "Mübarek gece", "Berae gecesi" "Sakk gecesi", "Rahmet gecesi". Ve de­ nildi ki bununla kadir gecesi arasında kırk gün vardır. Berae ve Sakk gecesi de­ nilmesi hakkında da denilmiştir ki, haraç tamamen alındığı zaman beraetlerini (temize çıkmalarını) dile getiren bir sakk (bir sened) yazıldığı gibi, Allah Teala da bu gece mümin kullarına beraet yazar.(2) Ve denilmiştir ki bu gecede beş .

.

,

( 1 ) ez-Zcmah§eri, a.g.e., ili, 499-500. (2) Bunun için dilimizde Berat gecesi diye meşhur olmuştur ki, hem hcraat'ın muhaffcfidir, hem sakk manasına gelir. (Müellit)

44- DlJllAN

68

SÜRESi: J

Cüz: 25

özellik vardar: 1- Tefrik-i külli emrin hakim (her hikmetli işin aynlması) 2- Bu gecedeki ibadetin fazileti: Resulullah (s.a.v.) buyurmuştur ki, "Her kim bu gece yüz rekat namaz kılarsa yüce Allah ona yüz melek gönderir. Otuzu ona cenneti müjdeler, otuzu ona cehennem azabından teminat verir. Otuzu da ondan dünya afetlerini savarlar, O'nu da ondan şeytanın tuzaklannı hilelerini savarlar." 3- Rahmet iner, Resulullah (s.a.v.) buyurmuştur ki: "Yüce Allah bu gece ümmetine öyle rahmet eder ki Kelb kabilesinin koyunlarının kılları sayısınca.11 Aynı şekilde Resulullah (s.a.v) Yemame halkının efendisi Sümame b. Esal b. Numan el-Hanefi'yi de karşılıksız serbest bırakmıştı ki o sonra güzel bir müslüman oldu. Bir de Buhari'de sabit olduğu üzere şöyle buyurmuştur. Mutim b. Adiy sağ olsa da şu kokanlar, yani Bedir esirleri hakkında bana söyleseydi ben onları hemen bırakıverirdim. Bu hadis de karşılıksız serbest bırakmanın caiz olduğunu gösterir. Çünkü caiz olmasa peygamber "yapardım" demezdi bunlar­ dan başka, İmam Şafii, bir de bu : G,; L.G � � L.u "Sonra da artık ya karşılık.ı.·. ız azad ya fidye'' ayetini de delil getirmiştir. Gerçi bazılarını dediği gibi burada karşıhksız serbest btrakma fidye olmadığı halde öldürmemek manasına yorum­ landığı takdirde gerek kölelik ve gerek zımmi olarak hürriyetiyle bırakmayı içine alacağı gibi, mutlak azad etmek manasına yorumlandığı takdirde de zimmi olarak kalması şıkkını da içine alırsa da bunların hiçbirisi karşılıksız olarnk memleketine iadesi manasına engel olmaz. Bu manayı da öncelikle içerir. Şu '

( 1 ) AlGsi, a.g.c., XIII, 2/41 . (2) Burada karşılıksız salıverilmenin isti�arc

ile, milh.:L hırarıyla yapılmasına da ddil gctirilchilir.

(Mücllil) (3) Ebu Davud, Ciha SÜ R ES 1 : 1 2

I J7

Meal-i Şerifi

12- Şüphesiz ki, Allah iıuan edip salih amel işleyenleri, altlarından

ırmaklar akan cennetlere koyar. İ nkar edenler ise dünyada zevk edip geçinirler. llayvanların yediği gibi yerler. Onların varacakları yer ateştir.• 13- Ey Muhammed! Seni yurdundan çıkaran şehirden daha kuvvetli olan nice şehirler vardı ki biz onları helak ettik de onlara yardım eden çıkmadı. 14- Rabbi tarafından apaçık bir delil üzerinde bulunan kinıse, kötü işleri kendisine gi.izel gösterilmiş de heveslerinin peşine düşınüş kimseler gibi olur nıu? 15- Kötülükten sakınanlara vaad edilen cennetin durumu şöyledir: Oro· da bozulnıayan teıniz sudan ırnıaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenlere lezzet veren şaraptan ırınaklar ve süzıne baldan ırmaklar vardır.

47- M l l l l /\ M M F D

I JH

S(JRESI: 1 2- 1. 1

Cüz: 26

Onlar için cennette her çc�it nıcyve ve Rahlcrindcn hir haJlışlannıa vardır. Hunların durumu, ateşte ebedi olarak kalacak olan ve bağırsaklarını parçalayacak kaynar su içirilen kimsenin durunıu gibi olur mu? 1 6- Ey Muhammed! Onlardan seni dinlemeye gelenler de var. Senin yanından çıktıkları zaman kendilerine ilim verilen kimselere alay yoluyla: "() dcınin ne söyledi? " diye sorarlar. İ şte onlar Allah 'ın kalplerini mühürlediği kimselerdir. Onlar sadece kendi·heva ve heveslerine uyarlar. 17- Doğru yola girenlere gelince, Allah onların hidayetlerini artırmış ve onlara kötülükten sakınnıa çarelerini ilhanı etnıiştir. 18- Artık onlar, kıyanıet saatinin kendilerine ansızın gelivernıesine mi bakıyorlar? Şüphesiz onun alaınetleri gelnıiştir. Artık kıyamet kendilerine gelip çatınca anlamaları neye yarar? 19- Ey l\.'.luhammed! Bil ki, Allah 'tan başka hiçbir ilah yoktur. Henı kendi günahın için, hem de nıünıin erkekler ve ınüınin kadınlar için Al­ lah 'tan bağışlanma dile. Allah, sizin gezip dolaştığınız yeri de duracağınız yeri de bilir.

�w�ı

I

ı

ıµ� ı_,t.ı �.ılı J>� aıı �ı Şüphesiz Allah i11ıan edip salilı anıel

işleyenleri koyacak,

Allah teala'nın, velayetinin ahirette hüküm ve neticesini

beyan ve sebebini izahtır. Yani velayetin, yardımın sebebi zikrolunduğu üzere

ederseniz

f;�;! aıı l.J�,,,�� �! 1

Muhammed'e indirilene iman ve

O da size yardım eder. "

"Eğer siz Allah 'a yardım

ifadesince sal i h amel olduğu gibi imanın

şartında özellikle ahirete iman meselesi de vardır. �Q�1 4--� � � �4 ,,.

,

,

-

A ltlarından ırnıaklar akan cennetlere,

r�'lı

raz sonra t e m s i l i anlatılacaktır.

o ırmakların bi-

JS1G W' �_,lit_J �;�::! ı.,)S' � .ile, O _

küfredenler ise zevklerine bakar, dünyadan birkaç gün nasip almaya çalışır ve hayvanlar gibi yerler. Yani hayatı sırf dünya hayatı ve cismani hayat bilir, ahiretini, mevlasmı düşünmez, sırf karnını şişirmekle meşgul o l u r. Onun için Allah kendilerine vell olmaz.

t4J J;::.. :61�

Ateş de kendilerine yegane bir

ikaınet yeri olur. Onlara göğün kapıları açılmaz. � � �ı � � �ı �_,ll.:,4 'J �Ç;Jı ''Ve deve iğne deliğinden geçinceye kadar cninet� girem�zler. " (A'raf, 7/

-

;

40) ayetinin

manasına muhatap olurlar. Ve Allah'ın azabından kurtaracak hiçbir

sahip ve koruyucu da bulamazlar.

;.(-;).1 �ı �ı·Z,J :,_. i:,J �1 � 0 � :;.tsJ Seni çıkaran şehirden daha kuvvetli ,,,.

,

,,,.

,,. �

,,,.

,

şehirler vardı ki, yani Mekke'dir k i maksat şehir halkıdır. Mekke müşrikleri �.,:_)ı �Ç--� ı_,!.A� "Peygamberi çıkarmağa karar verdiler. " (Tevbe, 9/ 1 3) ayetinin ne

SÜRESi: 32-36

< 'üz: 26 ·

· -- --- --·--

--- · · ·

..

ı 49

.

de O, onların amellerini boşa çıkanr. Yani iyi amellerinin se­ vabına o küfür ve sapıtıp karşı gelmeleri ile mahvedecek, yahut o yoldaki bütiln mesailerini, çalışmalarını hiçe giderecektir. ı.,,f.i �.iJı , 4!1 Ç Ey iman edenler! J;..) ı ı�t, "11 1 1�1 Allah'a itaat edin, Peygamber'e itaat edin ;J:lC.1 ı� ';� , , , de amellerinizi iptal etmeyin. Yani öbürlerinin yaptığı gibi küfür, münafıklık, kendini beğenme, riya, başa kakma, eziyet etme ve bunlara benzer itaatsizlik ve ha�lanmış olan herhangi bir ameli bozup iptal edecek ters bir fiil ve hareket ile � hoşa, gidermeyin, hükümsüz bırakmayın. Çünkü ,JJı ,� , �ı,,. , � ı.J � ıJ)S" �.ılı

;..4J C.1 #ı.:�� �

t--

� J.Jı � ::,U �� �� ı)l:.� "Haberiniz olsun ki küfredip Allah yolundan Sllpan, sonra da kafir oldukları halde ölenleri Allah hiçbir zaman bağışlamaz. '' Yani

amelleri boşa çıkarıldıktan başka bir bağışlanma ihtimali de yoktur. Deniliyor ki bu ayet de Kalib ashabı hakkında nazil olmakla beraber, küfür üzere ölenlerin hepsini kapsamaktadır.

Kalib ashabı: Bedir'de öldürülüp kuyuya atılmış olan müşriklerdir. ı;.; � Öyle ise gevşeklik etmeyin, zayıflık göstermeyin, yani öyle küfür ile öle�lcrin bağışlanmayacağı küfrün, itaatsizliğin amelleri boşa çıkaracağı malumunuz olunca artık amellerinizi iptal etmeyin ve gevşeklik, �ı J_ı ı�J;j alçaklık yap­ mayın. Alçaklık edip de borluk ve miskinlik ile barışa yalvarmayın. �'/'. �rJ Sizler en üstün, en galip olacak iken F :.1.Jı:, ve Allah sizinle beraber iken, yani size yardım ve zafer vaad etmekte iken ·;J:JC.1 rr?. :;� Her iki halde o size amellerinizi noksanına ödemez, zulmetmez. Burad� �ı J! ı;."..0� I.� 'jJ "Gevşeklik etmeyin ve barışa yalvarmayın. " diye barışa yalvarmaktan menedil­ miş olması, düşman tarafından yapılmış olan herhangi bir barış teklifinin reddi­ ni gerektirmez. Nitekim, Enfal Sfıresi'nde � �u µ ı_A. �-G "Eğer onlar, barışa yanaşırlarsa sen de ona yanaş. (Enfal, 8/61) ayetiyle barışa yanaşan düşmanların talebine karşı barışa yanaşmak, emredilmişti. Fetih Sfıresi'nde ge­ leceği üzere Hudeybiye barışı da müslümanların galibiyeti halinde idi. Demek ki maksat herhalde, barışı reddetmek değil gevşeklik edip de zillet ile barışa talip olmamaktır. Bunlar, Muhammed ümmetinin, � J) � ı_,t.r, � w�ı ıµ:, ı,t. ı il

,

"İman edip salih amel işleyenler ve Muhammed'e indirilen� inar.�11/ar





1

"

(Muhammed, 47/2) niteliğini muhafaza etmek şartıyla gelecekte ulaşacakları yüksekliği haber vermekle peygamberine vaaddir. Bu şekilde ileride vaad edil­ miş olan fetihlere hazırlık ve ahiret sevabına teşvik için buyuruluyor ki: �I � � Ç�ı i�ı Dünya hayatı sırf bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Öyl� sebatsız önemsizdir. İlerisi için bir kazanç ve koruma vasıtası olmak üzere isti.

.

47- M l l l IAMMED sfJRESI :

1 50

3h-JH

( ,.. uz: ">( "" )

ı..$� ı;..:; ��

Ve e�cr iman eder ve ahiret için korunursanız ;J:,�1 ;.L� iman ve t�kvanızın sevaplarını Allah size verir. ;J:ıı;.ı ;Jı:· � �� Bütün m�llarınızı da istemez. O korunmak ve cihad etmek için fauc edilmediği tak