En Kısa Dünya Tarihi [2 ed.]
 9786059218054

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

(") :::z:: :::ıo

en -ı o "'tJ :::z:: rn :::ıo r­ > (1) (") rn r­ r­ rn (1)

A z

-

7' � l>



�:

1



1 1 L�dflll '

tutikitap

CHRISTOPHER LASCELLES Çeviren: İlke Gencer

" tutikitap

'tutikitap EN KISA DÜNYA TARİHİ CHRISTOPHER LASCELLES ISBN: 978-605-9218-05-4 1. Baskı: Şubat 2016 2. Baskı: Aralık 2018 Özgün İsmi: A Short History of the World

© Christopher Lascelles Bu kitabın Türkçe yayın hakları Nurcihan Kesim Ajansı aracılığıyla Crux Publishing Ltd. adlı yayınevini temsilen Lorella Agency'den alınmıştır. Türkçe Yayın Hakları:

© Nefes Yayıncılık A.Ş. © İlke Gencer Sertifika No: 15747 Tuti Kitap, Nefes Yayıncılık markasıdır. Tüm hakları saklıdır. Bu kitabın tümünün veya içeriğinin herhangi bir bölümünün yayıncının yazılı izni olmadan, fotokopi dahil, elektronik ya da mekanik herhangi bir yolla çoğaltılması yasaktır. ÇEVİRİ: İlke Gencer EDİTÖR: Muvaffak Erman Yılmaz KAPAK TASARIM: Özle Çetinkaya SAYFA DÜZENİ: Melik Uyar İÇ BASKI/CİLT: İnkılap Kitabevi Yayın Sanayi ve Ticaret AŞ. Çobançeşme Malı. Sanayi Cad. Altay Sk. No:8 Yenibosna / İstanbul Tel: (212) 496 11 11 Matbaa Sertifika No: 10614

TUTİ KİTAP Bağdat Cad. No:167/2 Çatırlı Apt. B Blok D :4 Göztepe / Kadıköy / İstanbul Tel: (216) 359 10 20 Faks: (216) 359 40 92 www.tuti.com.tr

iSi [email protected]

f /tutikitap ># /tutikitap @ /tutikitap

Tarih, isim: Çoğu sahtekar olan yöneticiler ile çoğu aptal

olan askerler tarafından gerçekleştirilen çoğunlukla önemsiz olayların, çoğunlukla yanlış aktarımı. A M B ROSE BIERCE, Şeytanın Sözlüğü

'Doğmadan evvel ne olup bittiğini bilmemek, müte­ madiyen çocuk kalmaktır.' M A RCUS TULLIUS CICERO, Romail Hatip

'Geçmişe hakim olan, geleceğe de hakim olur; bugüne hakim olan, geçmişe de hakim olur.' GEORGE ORWELL, Yazar

'Tarihin, neredeyse bir mezbaha kadar öğretici olduğu düşüncesini bastırmak bazen zordur.' SEAMUS H EAN EY, Şair

.

.

.

ICINDEKILER "

Önsöz

........................................................................................................

13

1.

Tarih Öncesi.............................................................................. 17

il.

Eski Dünya ................................................................................ 25

111.

Erken Ortaçağ

iV.

Geç Ortaçağ .

V.

Batı'nın Yükselişi . . .. .

VI.

Modern Dönem . .

Vll.

20. Yüzyıl .

..

.......

..

.......

.

.

.

.

. . ..

.

.. ... .... .. .... ....... . ...

.

. .. . 7 1

....... .... ..

.

...

... .................................................................... ......

. ... ...

.. ..

. .....

Sırada Ne Var?

..

.

.

.... .... ........ ..................................

......

.

.

..

.

. .. . ..

.

Önerilen Okumalar . . ... .. .. .. . . .. . . ..

.

.. .

.. . .

.......... .............. ...............................

... ..

.

119

.. ...................... ... ...... ................ 17 9

...... ................... ....... . ......... ......... .

.

93

. .. .

.

. .. . 217

...... .

..

.... . 265

. ... ..........

...

.

. .... ..... ........................... ....

269

.

.

.

HARiTA LiSTESi

1.

Homo Sapiens'in Göçü .

2.

Bereketli Hilal.

3.

Erken Nehir Vadisi Uygarlıkları .

4.

Deniz Kavimleri, MÖ -1 200

5.

İsrail, İbraniler ve Filistin, MÖ - 900 ............................ 37

6.

Fenike Ticaret Rotası, MÖ - 600 ..................................... 39

7.

Asur İmparatorluğu, MÖ -700......................................... 41

8.

Pers (Ahameniş) İmparatorluğu, MÖ -500 ...............43

9.

Antik Yunan, MÖ -450 ........................................................44

10.

İskender'in İmparatorluğu ve Kendinden Sonraki

. ........... ................... ........ ...............

.

.

21

.........................................................................

26

.

.

.

...

. ..... .... .........

.

.

....... .....

29

.. . ... . . . . 34

................. ....

. ..

.. .. ... ... .

Krallıklar, MÖ -280 ..............................................................50 11.

Kartaca İmparatorluğu ve Hannibal'ın İtalya Rotası, MÖ Erken 3. Yüzyıl

12.

.

.

.. 54

.............. ...... .........

.

Roma İmparatorluğu, -117 ............................................... 60

13.

Kavimler Göçü, 376- 476......................................................67

14.

Jüstinyen Öldüğünde Bizans İmparatorluğu, -565 ............................................................ 74

15.

Abbasi İslam İmparatorluğu, -750................................82

16.

Şarlman'ın Frenk İmparatorluğu, -800 ..................... 85

17.

Kutsal Roma İmparatorluğu, -1250 .............................87

18.

Viking İstilaları, 8. - 12. Yüzyıllar

19.

İlk Haçlı Seferi, 1096-1099 ................................................. 97

20.

13. Yüzyıl Moğol İstila Rotaları

..................................

ve İmparatorlukları

89

...........................................................

103

...................................................................

123

21.

Baharat Adaları

22.

Hint Okyanusu Ticareti, 15. Yüzyıl ............................. 128

23.

Tordesillas Antlaşması, 1494 ........................................ 130

24.

Kaşif Rotaları, 1487-1497 ................................................ 133

25.

Habsburg Hanedanı, -1516............................................ 13 9

26.

Aztek ve İnka İmparatorlukları, -1515 .................... 141

27.

Osmanlı İmparatorluğu, -1670 .................................... 144

28.

Üçgen Ticaret Rotası, 17. - 19. Yüzyıllar

29.

Rusya'nın Genişlemesi, 1462-17 96.............................. 168

30.

Britanya Toprakları, 1750 ve 1763 ............................. 170

31.

Güney Amerika'da Bağımsızlık..................................... 195

3 2.

Amerika İç Savaşı, 1861-1865 ....................................... 204

33.

Amerika'nın Genişlemesi, 1783-1867 ........................ 207

3 4.

Afrika'nın Kolonizasyonu, 1914 ................................... 21 2

35.

Japon Genişlemesi, 1931-1945 ....................................... 237

36.

Komünist Dünya, 1946-1989 ......................................... 252

....................

158

Bu kitabın oluşmasında emeği geçen Susie Arnott, Adrian Bignell, ]ames Cranmer ve Bart Kuyper'e ve çok sabırlı davranan eşim Ewa'ya...

. .

. .

ONSOZ

Tarih bilgisi; gelişen olaylara bağlı olarak bölümlere ayrılıp parça parça öğretilirken, öğrencilerine genellikle bütün ile ilişkisini kaybederek ulaşır. Büyük Londra Yangın ı, Kristof Kolomb ve İkinci Dünya Savaşı hakkında bilgiler ediniriz; an­ cak hepsinin büyük resmi oluşturan küçük parçalar oldukla­ rını nadiren fark ederiz. Genç yaşlarımda, tarih öğrenimini bırakmak, bir süre ertele­ mek için sağlam bir karar aldığımı hatırlıyorum. Çünkü kötü bir eğitim alıyordu m ve önümde, asla hatırlamayı istemedi­ ğim şekilde günbegün çoğalan koca bir tarih vardı. Benzer şekilde, olayların cereyan ettiği yerlerin nerelerde olduğunu gözümde canlandıramadığım için de hayal kırıklığına uğra­ mıştım. Örneğin; Napolyon Waterloo'da yenilgiye uğramıştı, peki ama Waterloo dünyanın tam olarak neresindeydi? Dünya tarihi ile ilgili daha derin bir genel bilgi birikimine sahip olmak isteyenler, kendilerini, sıklıkla aşırı bilgi yükünün altın­ da kalmış bir zaman fakiri halinde bulurlar. Sonuçta, herkesin uzun bir tarih kitabını okumak için aynı süreyi vermesi ya da eşit derecede bir konsantrasyon göstermesi mümkün değildir. 13

İşte bu kitap tüm bu sorunlara bir çözüm olma niteliğindedir. İnsanoğlunun tarihindeki kilit gelişmeler ve olaylar hakkında -aydınlatıcı ve ilginç olduğunu umduğum bir yolla- kısa, öz ve yeterli bir kuş bakışı sunmayı hedefleyen bu kitap; içerdiği 3 6 farklı harita ile de, olayların hangi coğrafyalarda yaşandığını ve birbirleriyle nasıl bağlantıları olduğunu, okuyucuların gözlerinde canlandırmalarına yardımcı olacaktır. Yeni bir içgörü kazandırmak ya da toprağı kazarak yeni bir bilgi ortaya çıkarmak iddiasında değilim; eminim bunu benim yerime yapacak çok daha derin bilgilere sahip birçok tarih­ çi mevcuttur. Ben sadece, genel olarak kabul görmüş hakim bir bakış açısını, doğrusal bir bütünlük içinde sadeleştirerek, sıkıştırılmış bir şekilde size sunmak niyetindeyim. Her ülke, her anahtar karakter, her akım ve her keşif başlı başına kendi kitabını -hiç değilse kendi kütüphanesini- hak ediyorken, bil­ ginin geniş bir insan yelpazesine ulaşabilmesi için, bu kitabı elimden geldiğince kısa ve öz tutmaya çalıştım. Umarım hoşunuza gider ve boşluklarınızı doldurur.

Christopher Lascelles Londra 2012

14

1 .

. .

.

TARiH ONCESI (Büyük Patlama MÖ 3500) -



�-�

Başlangıç Bilim dünyasında, içinde yaşadığımız evrenin, 1 3,7 milyar yıl önce gerçekleşen dehşet verici büyük bir patlamanın (Big Bang) ardından var olmaya başladığı konusunda genel bir fi­ kir birliği vardır. Büyük Patlama sonucu helezonik bir şekilde dönen madde ve enerj i yığınları elektrostatik güçler yardımı ile birbirine çekilerek; galaksileri, yıldızları ve içinde bulun­ duğumuz Dünya da dahil bütün gezegenleri şekillendirmiştir. Galaksiler arasında inanılmaz mesafeler vardı r. Dünya, Sa­ manyolu adı verilen galakside bulunan küçük bir gezegendir. Samanyolu'nda tam olarak kaç tane yıldız olduğu bilinmiyor olsa da, sayılarının 1 0 0 ila 400 milyar arasında olduğu tah­ min ediliyor. Dahası, evrende en az 100 milyar kadar başka galaksi bulunduğu varsayılıyor. Çok fazla yıldızın olduğu ve iki yıldız arasında yaklaşık 30 trilyon mil mesafe bulunduğu düşünülecek olursa, bu inanılmaz boyutta büyük bir boşluğa (uzaya) tekabül ediyor. Yaklaşık 4, 5 milyar yıl önce, gaz ve katı haldeki maddeler, di­ ğer maddelerle birlikte Yerküreyi şekillendirdiler. Tahminlere 17



EN KISA DÜNYA TA R İ H İ

göre b u olaydan birkaç milyon y ı l sonra da, dev bir cismin ya da gezegenin Dünya'ya çarpması ve patlaması sonrası ortaya çıkan maddeler uydumuz olan Ay'ı meydana getirdi. Oldukça sarsıcı olan bu patlamanın ardından, Dünya'nın soğuması mil­ yonlarca yıl aldı. Bir meteor bombardımanı Dünya'ya suyu, buz halinde ge­ tirmiş olabilir. Gezegenin kabuğunun soğumasıyla birlikte volkanlardan yayılan su buharı birikip yoğunlaşarak, yeni oluşan atmosferden yağan ve gezegen yüzeyinin artık sıcak olmamasından dolayı buharlaşamayan yağmurların ardın­ dan okyanusları meydana getirdi.

Yaşam Yaklaşık üç buçuk milyar yıl önce, karalar hala volkanların hakimiyeti altındaki yabani yerlerken, yeni oluşan okyanus­ ların derinliklerinde kompleks organik moleküllerden müte­ vellit tek hücreli organizmalar ortaya çıktı. Bu organizmalar üç milyar yıl boyunca gezegendeki en gelişmiş yaşam for­ muydular. Ta ki, tahminen birkaç milyon yıl süresi zarfında sudaki bakteriler aniden karbondioksit, su ve güneş ışığını işleyerek oksijen üretene kadar. Bu durum, sudaki tek hücre­ li mikropların birbirine yapışıp hayvanları oluşturacak çok hücreli organizmaları meydana getirmelerine yardımcı oldu. Bu hayvanlar, çoğalmaya, evrimleşmeye ve en nihayetinde, atmosferde güneşin radyasyonundan korunmak için yeterli oksij en oluştuğunda, karaya çıkmaya başladılar. Sonraki bir­ kaç yüz milyon yılı aşkın süre boyunca, amfibiler, böcekler, sürüngenler, memeliler ve kuşlar, yaklaşık olarak bu sırayla, karaya çıktılar. Olayların genel olarak kabul görmüş hali bu­ dur. Fakat yaratılışçılar bu teoriyi, bir kurbağanın zaman içe­ risinde bir insana dönüşebilme imkanı olmadığı gerekçesiyle ciddiye almazlar. 18

C H RI STOPH E R LASCELL E S

Yaşam bir kez başladıktan sonra zaman zaman şekil değişik­ l iğine uğramıştır. B u değişimlerin başlıca sebebi, birçoğunu asla tam olarak bilemeyeceğimiz ve jeologların gezegenimi­ zin tarihinde en az beş bölüm olarak kabul ettiği, ansızın geli­ şen ve kapsamlı kitlesel yok oluşlardır. Bu yok oluşlara neyin sebep olduğu ile ilgili net bir bilgimiz yok. Meteor çarpmaları, güneş patlamaları ve volkanik kabarmalar sonucunda ger­ çekleşen ani küresel ısınmaların, küresel soğumaların, deniz seviyesi değişimlerinin veya salgınların bu tahribatlara yol açmış olabileceği, ileri sürülen fikirler arasındadır. Gerçekleşen en büyük iki yok oluş, Permiyen Kitlesel Yok oluşu ve K-T Yok Oluşu'dur.1 2 5 0 milyon yıl önce gerçekleşen Permiyen Kitlesel Yok Oluşu, oksijen seviyelerindeki sert dü­ şüşe bağlı olarak, canlı türlerinin %96'sını tamamen ortadan kaldırmıştır. 65 milyon yıl önce gerçekleşen K-T Yok Oluşu ise gezegenimizde yaklaşık 150 milyon yıl boyunca dolaşmış di­ nozorları yok etmiştir. Bu görüş, gerçek insan uygarlığının ortaya çıkışından itibaren altı ya da yedi bin yılı kapsar. Gezegenimizin başlangıcı nokta­ sında, var olduğumuz sürenin uzunluğu göz önünde tutulur­ sa, insan yaşamının da, yukarıdaki sebeplerden birinden veya başka bir sebepten ötürü -belki de sandığımızdan çok daha çabuk- yok olacağını düşünmek hiç de mantıksız değildir.

İ nsanoğlunun Doğuşu ve Dünya'nın Keşfi Sahip olduğumuz pek az kanıttan yola çıkarak2, maymun benzeri primatların ilk olarak, yaklaşık 20-30 milyon yıl önce Doğu Afrika ormanlarında ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. İk1

K ve T ha rfleri, Kretase ve Tersiyer adındaki j eoloj i k dönemlerden gel ir.

2

İnsanın evrimine d a i r sahip olduğumuz az miktardaki kan ıt, dün­ yan ı n fa rklı yerlerinde bulunmuş birkaç kafatası ve iskelet parçası etra fı nda dönmekte d i r. 19





EN K I SA D Ü N YA TA Rİ H İ

lim değişikliği doğal yaşam alanlarına zarar vererek, onları yırtıcı hayvanlara karşı tetikte olma yeteneklerini geliştir­ dikleri kuraklığa dayanıklı açık bozkırlara gitmeye zorladı. İki ayak üstünde yürüyebilme avantaj ları, gelişmelerinde kayda değer bir aşama olarak, yiyeceklerini ve yavrularını taşımak için ellerinin serbest kalmasına imkan verdi. Primat kalıntılarında bulunan materyallerin de kanıtladığı gibi, iki buçuk milyon yıl önce bu primat türlerinden biri alet kullanmaya başladı. Bunun sonucu olarak, bu tür Homo Ha­ bilis ya da "Handy Man" (Becerikli Adam) olarak isimlendi­ rildi ve yaygın olarak Homo Sapiens'in veya modern insanın ilk atası olduğu düşünüldü. Homo Ergaster, Homo Erectus, Homo Heidelbergensis ve meşhur Homo Neanderthalensis ya da Neandertal insanı; Homo Habilis ile günümüz arasında, gün geçtikçe artan beyin kapasitesi ile yaşadığına inanılan ilk akrabalarımızın fosillerini tanımlamak ve isimlendirmek üzere belirlenen hominid kategorileridir. Fosil artıklarının keşfi, milyonlarca yıl önce tam anlamıyla dik yürüyen ilk atalarımızdan Homo Erectus'un (Dik Adam), Doğu Afrika'nın dışına göç ederek dünyaya yayılmasının tarihini be­ lirlemiştir. 3 Bu hususta iki düşünce ekolü vardır: Biri, insanla­ rın yerleştikleri bölgelerde münferit olarak evrim geçirdikleri­ ni söyleyen Çok Bölgeli Evrim Teorisi'dir. Diğeri ve daha genel kabul göreni ise yaklaşık 60-80 bin yıl önce başlayan -büyük ihtimalle bir önceki göç hareketleriyle aynı rota boyunca iler­ leyen- Homo Sapiens (Bilge Adam) türünün gitgide diğer ho­ minid çeşitlerine dönüştüğü, yine Afrika dışına doğru yayılan ikinci büyük göç hareketidir.4 'Afrika'dan Çıkış Teorisi'nin var­ sayımları, günümüz dünyasında yaşayan insanların genetik kodlarındaki farklılıklar üzerine yapılan ve kökenimizin ortak Afrikalı atalara dayandığını gösteren araştırmanın neticesidir.

20

3

B u n a 'A frika'd a n Çıkış Teorisi' a d ı verilmiştir.

4

Büyü k ihtimalle iki göç arasında başkaları da old u .

Q

� z

":­ en

z

111

-



o z o

:c

1J

EN KISA DÜNYA TA R İ H İ

Homo Sapiens türü ve Neandertaller dünyanın farklı bölge­ lerinden çıkmalarına rağmen5 birbirleriyle temasa geçmiş­ lerdir. Bugüne kadar, bu iki türün birbirine ne kadar yakın olabileceklerine ve melezleşip melezleşmediklerine dair bir­ çok tartışma vardır.6 Her halükarda, Neandertaller'in düzenli gruplar halinde avlanmayı öğrendiklerine, alet kullandıkla­ rına, ateş yaktıklarına ve hatta ölülerini gömdüklerine dair kuvvetli kanıtlar bulunmaktadır. İlk insanlar için ateş yak­ mak; yemeklerini pişirmeleri ve böylelikle yiyeceklerini daha sindirilebilir hale getirerek kendileri için uygun gıda kaynak­ larını arttırmaları açısından önemliydi. Bu durum, insanın evrimleşmesine önemli ölçüde yardımcı olmuştur. Neandertaller'in izleri, MÖ 30.000 civarında, birkaç istisna hariç, kaybolmuş ve Homo Sapiens'e dair kanıtlar hızla art­ mıştır. Homo Sapiens türünün Neandertaller'e üstün gelmesi veya onları öldürmesi, Neandertaller'in bağışıklıkları olma­ yan bir hastalıkla karşılaşmaları, baş edemedikleri bir iklim değişikliği veya kesin kanıt olmadığı için ancak tahminde bulunabileceğimiz bir sürü başka nedeni de içeren birtakım farklı faktörler bu duruma sebebiyet vermiş olabilir. Yaklaşık olarak M Ö 30.000'e kadar geri gidilmesine rağmen başka bir hominid fosilinin keşfedilmemiş olması ile birlikte bugüne kadar edindiğimiz bilgiler ışığında söyleyebiliriz ki; Homo Sapiens türü, hakimiyeti en yüksek olan türdür. İnsan göçlerine, kaynaklar için rekabet mi, iklim değişikleri mi yoksa sadece keşfetme arzusu mu sebep oldu, halen bi­ linmiyor. Ancak tüm bu sebeplerden bağımsız olarak; yakla­ şık 5 0 . 0 0 0 yıl önce Avustralya'ya ulaşıldığı tahmin ediliyor. Takriben MÖ 1 5 .000'de Homo Sapiens türü, muhtemelen o

22

5

Homo Sapiensler A frika kökenli iken, Neandertaller Avrupa'da ortaya çıkmıştı r.

6

DNA'm ız ile Nea ndertal DNA's ı arasında %99.S'luk bir benzerlik bulunmaktadır.

C H RISTO P H E R LASCELL E S

zamanlar kurak bir bölge olan veya donan, bugünkü adıyla Bering Boğazı'nı aşarak günümüz Alaska'sına geçti. Sonra­ ki birkaç bin yıl içinde, Güney Amerika'nın en güney ucuna ulaştılar ve Pasifik'teki birkaç ada hariç, dünyanın büyük bir bölümü bu dönemde insanlar tarafından kolonileştirildi.7 O zamandan 149 2 'de başlayan Avrupa kolonizasyonuna kadar, hatta MS 1000 civarında Vikinglerin kısa bir ziyaretine rağ­ men, Amerikalılar dünyanın geri kalanından tamamen izole bir şekilde geliştiler.

Avcı Toplayıcılıktan Tarıma İnsanlar önceleri, bir bölgeden diğerine gitmek, hayvanları avlamak ve bulabildikleri kuru yemişler, etli ve zarlı kabuk­ suz meyveler, sindirimi kolay bitki, kuru yemiş ve meyveleri yemek suretiyle, göçebe ve 'avcı-toplayıcı' bir yaşam sürdür­ düler. Daha sonraları ise her yıl aynı verimli topraklara geri dönmeye başladılar. Yaklaşık 10,000 yıl önce insanlar, avcılık ve toplayıcılıktan tarıma geçişlerine imkan veren ekip biçme­ yi keşfettiler ve bu keş i f, insanlığın bir sonraki gelişim aşa­ ması olan ve 'Neolitik Devrim' olarak da adlandırılan sürecin temelini oluşturdu.8 İnsanların birbirlerine yakın yaşamaya başlamasıyla artan iletişim, daha fazla işbirliğine ve bilgi alışverişine imkan ver­ di. Yine de insanoğlunun gelişiminin temeli, daha fazla yiye­ ceğin ulaşılabilirliği ile ilgiliydi: daha fazla yiyecek daha fazla insan, daha fazla insan daha fazla yerleşim sonucunu doğuru­ yordu. Yiyeceklerin üretilip depolanabilmesi, en nihayetinde toplumların siyasi l iderlerin yanı sıra sanatkarlar, din adam7

Dünya'nın tarihi, u z u n buzul çağla rının geliş gidişleri ile karakteri­ ze edilmekted ir. Bering Boğazı, insanların iki kıta arasında yolcu­ luk yapmasına imka n verecek şeki lde, son buzul çağı n ı n MÖ 1 2 .000 civarında sonla nmasından hemen önce donmuş olabilir.

8

Neol itik, 'Yeni Ta ş Devri' demektir. 23

4'

q

EN K I SA D Ü N YA TARİ H İ

ları, bürokratlar ve askerler gibi gıda ü retim sürecine dahil olmayan uzmanları da yetiştirebilmesi anlamına geldi. Bitkisel ürünler, giyim için iplik sağlamakta kullanışlı iken, insanoğlunun zamanla evcilleştirdiği, koyun, keçi, inek ve do­ muz gibi hayvanların derilerinden de giysiler elde ediliyordu. Bu hayvanların başka türlü faydaları da vardı; gübreleri tarım üretiminin artışına yardımcı olurken, kendileri de toprağı sü­ rerek daha fazla bölgeyi tarım için elverişli hale getiriyordu. İşleyen verimli bir döngü tesis edilmişti fakat kalıcı hanelerde birlikte yaşamak bir dezavantaj ı da beraberinde getirmişti: Bu insanlar şimdi kendi çöplerinin ve atıklarının yakınında yaşıyorlardı. İnsanların temizliğin önemini ve mikropların varlığını bilmediği bir dönemde elbette bu durum hijyen için hiç elverişli değildi. Hayvanlar ile yakın bölgelerde yaşamak, hayvanlarda gelişen ve insanların henüz bağışıklık kazanma­ dığı hastalıkların, insanlara geçmesi ve onları hasta etmesi anlamına da geliyordu. Çiçek, grip, tüberküloz, sıtma, kıza­ mık, veba, kolera ve A I DS gibi yüzyıllar boyunca insanlığı öl­ düren büyük hastalıkların, başlangıçta hayvanlarda geliştiği ve daha sonra pireler veya d iğer taşıyıcılar yoluyla insanlara geçtiği düşünülmektedir. Bir an için zamanı ileri sararsak, 14. yüzyıldaki Kara Ölüm, Amerika yerlilerinin Kolomb zamanında yıkıma uğramaları ve 20 milyon kişiyi öldürdüğü söylenen 19 18 grip salgını gibi hastalıklar-yüzyıllar boyunca görülen d iğer vebalar ile bera­ ber- bu şekilde ortaya çıkmış olabilir. Hayvanları birbirlerine çok yakın ortamlarda -ve insafsızca- yetiştirmenin bizim için hala olumsuz sonuçlar doğurabileceğinin tatsız hatırlatıcıları olan Domuz Gribi ve Kuş Gribi ile birlikte 2 1 . yüzyıl da maale­ sef bu hususta bir istisna değildir.

24

il ESKİ DÜNYA (MÖ 3500 MS 500) -

��f ��=:� ::::= � İ lk Uygarlıklar Kompleks yapıda olan toplumların bulunduğuna dair en er­ ken kanıt, MÖ 3 5 0 0 civarında Mezopotamya'dan, yani günü­ müz Irak ve Suriye bölgesinden gelmektedir. Bölgenin, kışın ılık ve yağışlı, yazın uzun, kuru ve sıcak olan iklimi, ekip biçmek için idealdi ve bitkiler ilk olarak burada evcilleştiril­ di. Arazinin, Dicle ve Fırat gibi iki büyük nehir arasında yer alması, suya ve böylece sulamaya erişimin kolay olması açı­ sından önemliydi.9 Toprağının verimliliği ile birlikte harita üzerinde bakıldığı zaman hilal şeklinde olmasından dolayı bu bölge, ' Bereketli H ilal' olarak adlandırılmıştır. Mezopotamya; Afrika, Avrupa ve Asya arasındaki kavşak noktasında yer aldığından, insanların ticaret yapmaları ve fikir paylaşımında bulunmaları açısından elverişli bir bölgeydi . Kendisini korunakl ı kılacak engebeli bir tabiat­ tan mahrum olduğu için de, savunulması zor bir yerdi. So­ nuç olarak bölgenin M Ö 3500 ve MS 400 arasındaki tarihi, 9

İki ırmağın arasındaki bölge anlamına gelen ' M ezopotamya' kel i­ mesi, Yunanca 'mesos' (a ra, orta) ve 'potamos' (ı rmak) sözcükle­ rinden gel ir. 25

w >­

·52

o:: ::::> 1-

ıı...

Q)



-

:::::J c:

ıı...

Q) "'O o



CH RI STO P H E R LASCELL ES

krallıkların yükselişi ve düşüşü ile bölgede devam eden savaşlardan oluşuyordu. Zaman içinde sayısız kez değişen güç dengelerine ve o döneme dair bilginin genel olarak ye­ tersizliğine bağlı olarak, bölgeni n tarihini kavramak kolay değildir. Dünyanın en eski uygarlıklarından biri -yani Sümerler- Me­ zopotamya'nın güneyinde, yaklaşık MÖ 3 3 0 0 -M Ö 2000 ara­ sında hakimiyet kurmuşlardır. Nüfusu 50.000'e varan gerçek anlamda ilk şehirleri Sümerlerin kurduğuna inanılmaktadır. Sümerlerin başlıca şehri Uruk, bir zamanlar dünya üzerinde­ ki en büyük kent olabilir ve o dönemden kalan bazı tapınaklar bugün hala lrak'ta durmaktadır. Tapınak memurları tarafın­ dan, bitkilerle ilgili temel bilgileri ve vergileri kaydetmek için kullanılan ve insanlık için en önemli gelişmelerden biri olan piktogram şeklindeki yazının ilk örnekleri de Sümerlerde görülür. Arkeoloj i ve j eoloji aracılığıyla tahminlerde bulun­ duğumuz dünya tarihi haricinde, tarih öncesini ve tarihi bir­ birinden ayı ran yazının ortaya çıkışına kadar gerçekte neler olduğunun çok azını bil mekteyiz.

Eski Mısır: Firavun Toprakları (M Ö 3 100) Hemen hemen aynı zamanda Mısır'da, yıllık taşkınları ile ekinleri sulamak için gereken suyu sağlayan Nil Nehri'nin çevresinde, başka bir medeniyet filiz veriyordu. Nil'in etrafın­ daki toprakların verimliliği, Mısırlıların Akdeniz'in diğer böl­ gelerine ve Orta Doğu'ya gıda tedarik ederek zenginleşmesini sağladığından, güçlerinin artmasına önemli ölçüde katkıda bulundu. Çöl bir savunma bariyeri görevi gördü ve istilacıla­ rın buraya uğramaması siyasal istikrarı sağladı. M Ö 3 100 dolaylarında dağınık bir halde bulunan farklı kral­ lıklar, Mısır hanedanlarının binlerce yıl boyunca hüküm sür27

4'

4J

EN K I SA D Ü N YA TA R İ H İ

düğü başkent Memphis'i inşa eden Nemes adındaki güçlü bir kral (firavun) tarafından birleştirildi. Sonraki 2500 yılı aşkın süre boyunca Mısır, 30 farklı hanedan tarafından yönetilen, hükümdarlığa tabi bir milyon kadar vatandaşı ile dünyadaki en büyük krallık haline geldi. Firavunlar halk tarafından tan­ rı olarak kabul ediliyordu. MÖ 2700 ile 2 2 0 0 arasında firavunların ölüme hazırlanmak için harcadıkları zaman, kendilerini, büyük piramitlerin, daha doğrusu dev mezar taşlarının, inşasına ne kadar ada­ dıklarını bir ölçüde açıklıyor. Akıl almaz bir şekilde bugün bile kimse piramitlerin gerçek­ ten nasıl inşa edildiklerini bilmiyor. Tek bildiğimiz, dönem­ lerine göre son derece yüksek yapılar olduklarıdır. Dahası, 4500 yıl önce inşa edilmiş Gize'deki Büyük Piramit Khufu, 3 0 0 0 yılı aşkın bir süre sonra MS 1 3 1 1'de, İngiltere'deki Lin­ coln Katedrali (ahşap kulesini de sayarsak) tamamlanana ka­ dar, Dünya'daki en uzun yapı olarak kalmıştır.

Doğu Uygarlıkları Mısır ve Mezopotamya'ya ilaveten, suyolları boyunca iki bü­ yük bağımsız medeniyet daha yükselmişti. Bunlardan biri Kuzeybatı Hindistan'da bugünkü Pakistan ve Çin'deki Sarı Irmak boyunca uzanan medeniyetti. Üçüncü milenyum başlangıcında -başlıca şehri Harrapa'dan sonra çoğunlukla Harrapa Uygarlığı olarak ifade edilen- İ ndus Vadisi Uygarlığı, neredeyse Batı Avrupa kadar büyük bir ala­ nı kaplıyordu. Yazı dillerinin çözülememiş olmasının da etki­ siyle bu toplum hakkında halen birçok cevaplanamayan soru olmasına rağmen, Harrapa ve kardeş şehri Mohenco-Daro, sahip oldukları 30.000'i aşkın nüfusları ve Mezopotamya'nın 28

� � ,�IG&ü

ERKEN NEHİR VADİSİ UYGARLIKLARI

Aral

Denizi

� Gölü lnduı V•dlıl Uyg•rtı§ı / H•r•ppaı Uyg•rtıO ı

\..

["--J

AFRİKA



EN KISA DÜNYA TA R İ H İ

yanı sıra birbirleriyle yaptıkları ticaretle, şehirleşmiş iki bü­ yük bölgeydi. Tuğladan ve taştan yapılmış evlerde oturma­ ları, buğday ve arpa ekmeleri ve toprakları sulamalarından halkının çok gelişmiş olduğu açık bir şekilde anlaşılıyordu. Ayrıca her iki şehrin de ızgara planlı tasarımı ve benzer şe­ kilde inşa edilmiş olması, birleşik bir idare tarafından yöne­ tildiklerini düşündürmektedir. Bu uygarlık, MÖ 2600 ve 2000 yılları arasında serpilirken, MÖ 170 0 -1600 arasında başlıca şehirleri birdenbire terk edil­ di ve M Ö 1 3 0 0 civarında varlığı son buldu. Her ne kadar kim­ se bunun sebebinin tam olarak ne olduğundan emin olamasa da tahminler; iklim değişikliği, insanları daha doğuya iten toprak erozyonu ve kuzeybatıdan gelen Hint-Avrupa halkla­ rının 1 0 istilası arasında değişmektedir. Daha doğuda ise yazılı kayıtlarda geçen ilk hanedanlık, MÖ 1700 civarında Sarı Irmak kıyılarında bir krallık kurmuş olan Şang Hanedanı'dır. Şang Hanedanı, bugünkü Çin'in yak­ laşık olarak onda birlik bölümünü kapl ıyordu ve Çin'i Demir Çağı'na taşıyan Chou (Zhou) Hanedanı tarafından yıkılana kadar neredeyse 700 yıl hüküm sürdü. Birkaç barbar istilasına karşın Choular da hemen hemen aynı süre gücünü muhafaza etti. Ancak bu zamanın çoğun­ da bölge, Choular'ın içlerinde en güçlüsü olduğu yüzü aşkın yarı bağımsız beylikten oluş uyordu. Bununla birlikte, Hindis­ tan'daki aniden yok olan Harrapa Uygarlığı'nın aksine, erken Çin hanedanlarının inançları ve kanunları, 20. yüzyıla kadar bölgede birbirinin ardı sıra hüküm süren hanedanlıkların te­ mellerini şekillendirdi.

10 30

H i nt-Avrupalıların kökleri, Karadeniz ile H a z ar Denizi arasındaki bölgeden kaynak al ır.

C H RI STO P H E R LASCELL ES

Hititler: Erken Demir Devri (M Ö 1400-1200) Demir, MÖ ikinci m ilenyumda bir başka önemli imparatorluk olan Hititlerin doğuşunda büyük rol oynadı. MÖ 14. yüzyıl ortalarında, bugünkü Türkiye ile Lübnan ve lrak'ın bazı bö­ lümlerini kapsayan bir imparatorluk kurdular. H ititler, demir cevherinden demir elde etmeyi keşfeden ilk uygarlıktır. Bu durum, demirden yapılmış daha güçlü silahlara sahip ordu­ ların, bronzdan yapılmış silahlarla savaşanları mağlubiyete uğratması açısından çok önemliydi. Hititler her ne kadar de­ mirden yaptıkları araçları diğer ülkelere satmış olsalar da, onları nasıl yaptıkları ile ilgili bilgileri paylaşmamayı tercih ettiler ve bu onları, yaklaşık olarak MÖ 1400'den 1 2 0 0 'e ka­ dar Batı Asya'nın başlıca gücü yaptı .

Taş Devri, Tunç ve Demir Devirleri MÖ 5000 öncesi, alet ve silahların ağırlıklı olarak taş, ağaç ve kemikten yapılmasından dolayı 'Taş Devri' olarak isimlendirilmiştir. İnsanlar, yüksek sıcaklıklarda cevher­ den metal çıkarılabileceğini keşfettiğinde, bakır, sınırlı düzeyde de olsa, alet yapımında kullanılmaya başlandı.11 Bununla birlikte MÖ 3300 civarında, bakır ve kalay cev­ herinin, 9: 1 oranındaki karışımını ısıtmanın, çok daha dayanıklı başka bir madde olan tuncu oluşturduğu keşfe­ dildi. Bu da şimdi 'Tunç Devri' olarak bahsettiğimiz dö­ neme tekabül eder. 11

M ısırlılar ilk piram itlerini, büyük ihtimalle sadece bakır ve taş aletler kullanarak yaptılar. Bu durum, süreçte yer alan işçilerin anlatılmayan sefaletiyle beraber, piramitleri düşü ndüğümüzden daha kıymetli bir eser haline getirir. 31



4'

EN K I SA D Ü N YA TA R İ H İ

Farklı çağlar, her yerde eş zamanlı olarak ortaya çıkıp sona ermedi. Örneğin; Britanya Adaları, Tunç Devri'ne yaklaşık olarak MÔ 800 civarında girerken, 20. yüzyıla gelindiğinde bile birçok Taş Devri medeniyeti henüz yeni keşfediliyordu. Orta Doğu ve güney-doğu Avrupa' da MÔ 13. yüzyıl civarında, insanlar kayalardan demir cevheri elde etmek için gereken ısıyı nasıl üreteceklerini keşfettikten hemen sonra, kayda değer miktarda demir kullanılmaya başlandı. Bakır ve kalaydan daha güçlü olan ve daha yaygın olan demir, metalden sonra gitgide en çok aranan madde olarak tuncu geride bıraktı. Kuzey Avrupa'ya ancak MÔ 600 civarlarında ulaşan Demir Devri, tıpkı Tunç Devri gibi dünya çevresinde farklı zamanlarda başladı.

Orta Amerika Olmekleri (MÖ 1400 - 400) Orta Amerika'da, yani dünyanın diğer tarafında, kendi başına bir uygarlık gelişti: Olmekler. Olmekler, MÖ 400'lerde, muhtemelen çevre değişikliklerine bağlı olarak, tüm izleri silinene kadar çok az sayıda yazılı kaynak bıraktıkları için haklarında, Asya'da gelişen büyük uygarlıklara nazaran daha az bilgiye sahibiz. Bir takvimleri olduğu, taştan dev kafalar oydukları, piramit benzeri büyük yapılar inşa ettikleri ve yaygın olarak ticaret yaptıkları bildiklerimiz arasında yer almakta. Kan dökme ve insan kurban etme Olmekler'in dini yaşamının bir parçasıydı ve bu uygulamalar, Mayalar ve Aztekler de dahil kendilerinden sonra bölgede yaşayacak uygarlıkların inanç ve ritüellerinin temellerini oluşturdu. 32

C H RI STO P H E R LASCELLES

Deniz Kavimleri'nin İ stilaları (M Ö 1200) MÖ 1200 civarında, kuzeyden ve batıdan doğuya göç eden ve Girit'in yönetimini ele alan, ağırlıklı olarak denizden geçinen akıncılar birliği, Mısır'ı istila etmeye teşebbüs edip, sonrasın­ da, Kenan Diyarı'na yani günümüzdeki İsrail, Filistin, Lübnan ve Güney Suriye hattına yerleşince, Eski Akdeniz Uygarlığı ta­ rihinde önemli bir dönüm noktası ortaya çıktı. Mısır belgeleri onlardan "Deniz Kavimleri" olarak bahseder. İstilacıların kuzey grubu, Yunanlı ların sonraları 'Fenike' olarak adlandırdıkları, bugünkü Lübnan kıyılarına yerleş­ tiler. Sonradan Filistinliler olarak bilinen istilacıların güney grubunun ( Peleste) M ı s ı r'a girmeleri önlendi ve soluğu Ke­ nan Diyarı'nda aldılar. B ölgedeki diğer halklar gibi Filistin­ liler de etraflarındaki büyük güçlerin baskılarından zarar gördüler ve M Ö 7. yüzyılda ortadan kayboldular. Onlardan geriye sadece, işgal ettikleri toprakları belirten, Filistin ismi kaldı . Günümüzde, Deniz Kavimleri'nin k i m oldukları, köken olarak nereden geldikleri12 ve hatta neden geldikleri gibi sorula­ rın cevapları hala belirsizdir. Dramatik bir iklim değişikliği, depremler veya kıtlık ya da kuzeyden gelen diğer kavimlerin istilaları ile kovulmaları göçlerine sebep olmuş olabilir. Aynı şekilde, birbiri ardına toprak arayan istilacı dalgaların bir parçası da olabilirler. Kesin olarak bildiğimiz şey; Akdeniz'in doğu yakasında tahribata ve yıkıma yol açtıkları ve şehirleri yakıp kül ettikleridir. B u dönemde bölgede aniden yok olan bir dizi uygarlı ktan biri de Hititlerdi ve bu yüzden bir daha asla komşuları için tehdit oluşturmadılar. Bu dönemden iti­ baren, Eski Mısır tarihi yavaş yavaş geriledi. 12

Nereden geld iklerine d a i r yapılan tahminler arasında; Yu nan istan, Girit ve hatta İtalya bile bulunmaktadır. 33



Karadeniz

iç satdm rota

HiTiT İMP.



eTarsus

���r�ugarit

KIBRIS

Akr:Jeniz

�'---

� 1

�.�

DENiZ KAViMLERi, MÖ -1200





�)j

·o� Biblos

,119,'



,

� JI/ �

Sayda

h

0

KENAN ÜLKESİ ,.(FiLiSTiN)

� � Kudus � Gazze _

r



a

ı

C H RISTOPH E R LASCELL ES

İ braniler Mısır esaretinden kurtulduktan sonra Kenan Diyarı'na yerle­ şen İbraniler, kendi krallıklarını kurmanın yollarını aradılar. Filistinlilerin saldırıları altında birbirleriyle olan kavgalarını bir kenara bırakarak, M Ö 10. yüzyıl civarında kendi bölgeleri olan İsrail'in ilk kralı olarak Saul'u belirlediler. İncil'de geçen Samson, Samuel, Saul ve Davud ve Calut (Golyat) hikayeleri­ nin tümü, Filistin-İbrani çatışmaları ile ilgilidir. Kendilerini bitmeyen bir savaşın içinde bulan İbraniler, kül­ türlerinin yok olacağı endişesiyle tarihlerini kaydetmeye başladılar. Bu yazılar yüzyıllar boyunca devam etti ve İ bra­ nilerin Kutsal Kitabı Tanah olarak bilinegeldi. H ristiyanlar -biraz farklı bir sıralamayla da olsa- bu kitapları Eski Ahit olarak kabul ederler ve H ristiyan ve Müslümanların dini inançlarının temelinin çoğu, Tanah'ta yazılanlara dayanır. Tanah'ın ilk beş kitabı olan Tevrat'ta, yaklaşık 4000 yıl önce, İbrahim ve halkının -o zamandan 1000 yıl önce- Güney Me­ zopotamya'dan istilacı kavimler tarafından kovulduğunu okuyoruz. Bir noktada muhtemelen bir kıtlıktan kaçarken Mı­ sırlıların kölesi olmak pahasına Mısır'a sığındılar. MÖ 1 2 0 0 ci­ varlarında -Deniz Kavimleri ile hemen hemen aynı zamanda ve Mısır'dan Çıkış (Exodus) kitabında bahsedildiği şekilde- İbra­ nilerin lideri Hz. Musa, kavmini topladı ve Mısır'dan çıkarken onlara liderlik etti. Tevrat'a göre, Tanrı, Hz. Musa'ya Sina Da­ ğı'nda On Emir'i verdi; İ branilerin bu emirlere uymaları halin­ de onları seçilmiş kavim olarak kollayacağına ve vadedilmiş topraklar olan Kenan Diyarı'na taşıyacağına dair de söz verdi. İ branilere, Saul13 ve damadı Davud ve Davud'un en küçük oğlu Süleyman'ın liderlik ettiği MÖ 10. yüzyılda, İ brani dev­ leti en parlak dönemini yaşadı, bu dönemde İsrail zenginleş­ ti ve refah seviyesi yükseldi. Süleyman'ın ölümünden sonra, 13

Kitab-ı Mukaddes'e ait Sa muel Kitabı'nda anlatı ldığı gibi. 35

q

.,

EN K I SA D Ü N YA TA R İ H İ

İbranilerin kendi aralarındaki çekişmeler yeniden başladı ve b ölge iki krallığa ayrıldı: kuzeyde, başkenti Samiriye olan daha varlıklı İsrail Krallığı ve güneyde, daha küçük bir alana yerleşmiş, başkenti Kudüs olan Yahuda Krallığı. İstilacılara karşı koymak hususunda oldukça zayıf kalan İsrail, sonunda doğudan gelen Asurlular tarafından işgal edildi.

Fenikeliler Akdeniz'i Keşfediyor (M Ö 1000 - 500) Doğu Akdeniz bölgesi, madenler bakımından pek zengin de­ ğildi. Bu durum bölge sakinlerinin yeni kaynaklar bulmak için batıya doğru gitmelerini gerektirdi. M ilenyum başlangıcı ve MÖ 5 0 0 yılları arasında, bugünkü Lübnan'a yerleşen kuzeyli Deniz Kavimleri'nden Fenikeliler ve denizden geçinen Yunan­ lılar, Akdeniz'deki ticaret yolları boyunca var olan stratej ik noktalarda yerleşimler kurdular. Fenike yerleşimlerinden biri olan Kartaca, Roma tarihinden önemli bir rol oynayacaktı.

Büyük Asur İ mparatorluğu Mezopotamya'da Sümer Uygarlığı MÖ 2 . milenyum başlarında yavaş yavaş sonlanırken, Babil ve Asur Krallıkları ile birlikte bugünün İran'ından birçok kabile ve bugünün Türkiyesi'nden H ititler, hakimiyet savaşına girdiler. M Ö 9 10 civarında güç Asurlulara geçene kadar, M Ö 2. milenyumun büyük kısmında Babil Krallığı egemendi. Bu dönemden MÖ 625 civarına ka­ dar, son derece acımasız ordusu ile bilinen Asur İmparatorlu­ ğu, Güneybatı Asya'daki en güçlü ve büyük imparatorluk oldu. Fetih savaşları veren Asurlular, Babil'i ele geçirip İsrail ve Fenike şehirlerini tahrip ederek, Mısır'a saldırdılar. Ancak fazlaca genişlemiş tüm imparatorluklar gibi, onların da talihi nihayetinde tükendi. MÖ 630 dolaylarında, hanedanlık içi bir çekişme, imparatorluğu, doğuda Medler (şimdiki İran) adı ve­ rilen, kuzey ve güneydeki diğer kavimlerden destek alan bir 36

İSRAİL İBRANİLER VE FİLİSTİN, MÖ -900

� il�



�l

1...1/, . c.

� ...,�"'� :-.:.:. "'enli

Akdeniz

İsrail Kralb§ı İbrani Kralll§ı



_A___

Arap Çölü Sina Çölü Al



EN K I SA D Ü N YA TA R İ H İ

kavmin saldırısına açık hale getirdi. Asur İ mparatorluğu'nun büyük bir kısmını fethetmeyi başaran ve imparatorluğu MÖ 6 0 5 yılında tamamen bozguna uğratan Medler, başkent Ninova'yı yakıp kül etti. Bu savaş boyunca Kudüs harap oldu ve sakinlerinin birçoğu Babil'de tutsak edildi. Fakat Babil Uygarlığı, MÖ 6. yüzyılda Persler tarafından ele geçirilip tarihe karışmadan evvel, kral­ ları Nabopolassar ve Babil'in Asma Bahçeleri ile bilinen oğlu 2. Nebukadnezar döneminde kısa da olsa bir canlanma yaşadı.

Eski Pers İ mparatorluğu (M Ö 550 - 330) MÖ 559 yılında il. Kiros kral olana kadar Persler, Medlerin te­ baası altındaydılar. il. Kiros, Medlere karşı ayaklanarak kral­ larını esir aldı ve o zamana kadar dünyada görülmüş en büyük imparatorluk olan Pers İmparatorluğu (Ahameniş)'i kurdu. Mısır'dan günümüz Afganistan'ına kadar yayılan imparator­ luk, daha önce hiç görülmemiş bir hızda ve ölçekte inşa edildi. Kiros ve ordusu MÖ 539 yılında Babil'i işgal ettiğinde, İbra­ nileri kölelikten azat etti ve onların atalarına ait topraklara dönmelerine izin verdi. Bundan dolayı Yeşaya kitabında bir kurtarıcı olarak övüldü. İyiliksever ve hoşgörülü olarak bili­ nen Kiros, bilinen ilk İnsan Hakları Bildirgesi'ni ilan etti. Bil­ dirgenin yazılı olduğu pişmiş kilden yapılmış 'Kiros Silindiri', günümüzde Londra'daki British Museum'da saklanmaktadır. Kiros ve oğlunun ölümünün ardından ortaya çıkan güç boşluğunu, Kiros'un bir atasının soyundan geldiğini iddia eden Darius adındaki bir soylu, kansız bir darbe ile doldurdu. Darius kendini 'Krallar Kralı' olarak adlandırdı ve Perslerin başkenti olan Persepolis şehrini inşa etti. Darius'un mücadeleleri ve oğlu Serhas'ın (Kserkses) isyancı Yunanlıları bastırma arayışı, o döneme dair haklarında en fazla yazı yazılan olaylardandır ve bu da bizi Antik Yunan tarihine götürür. 38

FENİKE TİCARET ROTASI, MÖ

İSPANYA



Fenikelilerin yerleşim alanı

-600



EN K I SA DÜNYA TA R İ H İ

Antik Yunan Medeniyeti ve Yunan Şehir Devletleri (M Ö 1000-330) Antik Yunan tarihçi Herodot'un, tahminen MÖ 450'de, yazdığı kitaba kadar, gerçek anlamda bir tarih kitabı bulunmamak­ tadır. B u da, Antik Yunan ve hatta öncesindeki antik dünya ile ilgili çok az şey bildiğimiz anlamına gelmektedir. Antik Yunan'la ilgili bildiklerimizin birçoğu, Yunanlı ozan Home­ ros'un MÖ 9. yüzyılda yazmış olduğu ' İlyada' ve 'Odysseia' adlı eserler aracılığıyladır. Ancak bu yazıların büyük bir bölümü mitlerden oluştuğu için tarihsel bir metin olarak okunamaz. İlyada, Agememnon l iderliğinde Truva'ya (günümüz Türkiye­ si'nin batısı) yapılan Miken14 saldırısını anlatır. Odysseia ise Truva'nın düşmesinden sonra kahraman Odysseus'un -Latin­ ce Ulysses-, 10 yıl süren eve dönüşünü anlatır. Şehre, ahşap bir atın içinde küçük bir ordunun gizlice sokulmasıyla Yunanlıla­ rın Truvalılara karşı kazandığı zafere nasıl yardım ettiğinin hikayesi de Odysseia'dadır. İlyada ve O dysseia, hala günümü­ ze kadar anlatılagelen en ünlü ve en çok okunan hikayelerdir. MÖ 8 . yüzyılın Yunanlılar için barış ve refah dönemi oldu­ ğunu biliyoruz. Adalarla çevrili dağlı k bir bölgede yaşıyor olmalarından dolayı ekilebilir arazi arayışına girdiler ve Ege Denizi'ndeki adalarda ve Anadolu (bugünkü Türkiye) ile Ka­ radeniz kıyılarında yerleşimler oluşturdular. Bu dönemde birleşik bir Yunan Medeniyeti yoktu. Aioller, Dorlar, İyonyalılar ve Atina gibi, küçük ve oldukça yurtsever şehir- devlet modelleri vardı. Genellikle birbirleriyle ticaret yapar ancak sadece, konuşurken çıkardıkları anlaşılmaz 'bar-bar' şeklindeki seslerden dolayı 'barbarlar' olarak ta­ nımladıkları, Yunanlı olmayanlara karşı girdikleri savunma savaşlarında bir araya gelirlerdi. 14

40

M i ken Uygarlığı, bugünkü Yunanista n'da kurulmuş v e M Ö 1 2 0 0 civarında D e n i z Kavim leri döneminde yok olmuş b i r erken uygar­ lıktır.

',,J

1 1

(J

1

1

/

1 1

:

1 1 1 ı

r----'

I

/

/

o ı: 1

1

,/

1 --·

/

I

q

EN K I SA D Ü N YA TA Rİ H İ

Yunanlılar, MÖ 776 yılından itibaren, Güneybatı Yunanis­ tan'daki Olimpiya kentinde 4 yılda bir toplanarak oyunlarda yarışmaya başladılar.15 Oyunlar esnasında bütün savaşlar du­ ruyordu. Atina, MÖ SOO'e gelindiğinde ittifak ve ticaret yoluy­ la, Antik Yunan Medeniyeti'nin kültürel, siyasi ve ekonomik merkezi haline geldi ve bu, diğer şehir devletler tarafından da böyle kabul edildi. Günümüz Türkiye'sinin sahillerinde yaşayan İyon Yunanlıları MÖ 500 civarında, kendilerini yönetmeye kalkışan Perslere karşı ayaklandılar. Atinalıların İyonyalılara destek verme­ siyle öfkelenen Darius yönetimi altındaki Persler, Atina'nın kuzeyindeki Maraton ovalarını istila ettiler. Atinalılar, asker­ lerinin kahramanlığı ve gücüyle bilinen Sparta'ya bir koşucu göndererek yardım istediler.16 Spartalılar bu isteği kabul etti fakat onlar bölgeye vardığında savaş bitmişti. Buna rağmen, İyon Yunanlıları MÖ 490'da sayıca üstün olan Pers ordusunu bozguna uğratmayı başardı ve Darius'un ordusu Anadolu'ya geri dönmek zorunda kaldı. Darius, yeni bir akın başlatamadan öldü fakat onun mağlubi­ yeti Persler tarafından unutulmadı. 10 yıl sonra oğlu Serhas (Kserkses), Maraton kayıplarının intikamını almak için Yu­ nanistan'ı ikinci kez istila etti. Persler bu kez Yunanistan'ın doğu kıyısı ndaki Termopylae Vadisi'nde dar bir geçide ulaş­ tılar. Efsaneye göre buraya kralları Leonidas yönetimindeki 300 Spartalı tarafından yaklaştırılmadılar ve ancak bir Yu­ n�nlı hainin yardımıyla yollarını bulabildiler. Başarılarının verdiği cesaretle Persler Atina'ya girip orayı talan ettiler ve Atina halkı, komşu ada Salamis'e kaçtı. Tarihe

42

15

Olimpiyat Oyunları

16

Bu tarihten itibaren 'ma raton' sözcüğü, u z u n bir koşu dahil, uzun ve zahmetli girişim leri ifade etmek üzere d i l e yerleşmiştir.

AVRUPA

PERS (AHAMENİ$) İMPARATORLUtiU, MÖ -500



AFRİ KA HİN DİSTAN Umman Denizi

AHAM E N İ ŞLER (İRAN}

Yunan Yerleşim Alanları Akdeniz

ANTiK YUNAN, MÖ -450

c;1

KiBRi

Şam

C H RI STOPH E R LASCE LLES

ilk büyük deniz çatışması olarak geçen Salamis Deniz S ava­ şı'nda Pers donanması sayıca üstün olmasına rağmen yenildi ve Antik Yunan Medeniyeti'ni bir daha asla tehdit etmedi. M Ö 330'da öldürülen son Pers (Ahameniş) hükümdarı I I I . Darius gibi Serhas da öldürüldü. Fakat Antik Yunanlıların Perslere karşı kazandığı zaferin bir başka önemi daha vardı: Akdeniz'deki eğitimli sınıfı n dili Latince ile birlikte Yunanca oluyordu ve bu da, Antik Yunan kültürünün Fars kültürünün yerine dünyanın daha geniş bir kesimine miras olarak kalma­ sı demekti. Pers tehdidi bertaraf olunca Antik Yunan Medeniyeti ken­ d i klasik dönemine girdi ve Yunanlılar dünyanın sorgulan­ masıyla kültürün, mimarinin ve felsefenin canlandığına ta­ nıklık ettiler. B u bilgi arayışı; Antik Yunan'ın felsefenin ve demokrasinin doğum yeri olarak tanınmasına ile sonuçlan­ dı. Felsefe, Antik Yunanca (Grekçe) 'phileo' ve 'sophia' yani 'sevgi' ve ' bilgelik' kelimelerinden, demokrasi ise 'demos' ve ' kratos' yani 'halk' ve 'egemen lik' kelimelerinden kökenini almaktadı r. Tarihin en ünlü filozoflarından bazıları bu dönemde yaşamış­ tır: Şehrin tanrılarına inanmadığı için ve gençliği kötü yola sürüklediği gerekçesiyle ölüme mahkum edilen Sokrates; onun en meşhur öğrencisi olan, yazdıklarıyla Sokrates'i öğ­ renmemize vesile olan ve Akademi adını verdiği ilk öğretim kurumunu kuran Platon (Eflatun); ve Akademi'nin en bilinen öğrencisi Aristoteles. Aristoteles'in babası, Makedonya kralı Philip'in özel hekimiydi ve Aristoteles'in kendisi, en azından bir süreliğine, Büyük İskender'in özel hocalığını yapmıştı ona astronomi, fizik, mantık, siyaset, ahlakbilim, müzik, dra­ ma, şiir ve başka birçok konuda dersler vermişti. 45



q

EN K I SA DÜNYA TA Rİ H İ

İ ntikamlarını almak ve Antik Yunan topraklarını gelecekteki Pers saldırılarından korumak için Atinalılar, diğer Antik Yu­ nan şehir devletlerinden bazılarını bir Denizci Birliği oluş­ turmaya ikna ettiler. Ancak Birlik, Antik Yunan şehir dev­ letlerinin kendi aralarında 20 yıldan fazla süren savaşları sırasında çöktü. Bu savaşlar çoğunlukla Spartalılar ve Atina­ lıların arasında gerçekleşmiş olmasına rağmen, Spartalılara destek olan Persler de dahil, tüm bölgeyi olumsuz anlamda etkiledi. Akıllıca bir kararla savaşın dışında kalan komşu ülke Make­ donya'nın kralı il. Philip, Antik Yunan devletlerinin birbirle­ riyle kavga halinde olmasını fırsat bilip, Makedonya'yı sadece Antik Yunan devletleri ittifakına değil, aynı zamanda Persle­ re karşı da savaş açacak özgüvene sahip bir ülke haline getir­ di. Philip, planlarının gerçekleştiğini göremeden bir suikasta kurban gitti. Fakat oğlu İskender, gelmiş geçmiş en büyük orduyu kurup Yunan topraklarından çıkarak şaşalı günler görmelerini sağladı .

Büyük İ skender (M Ö 356-323) Makedonyalı I I I . Aleksander, daha çok bilinen adıyla Büyük İskender henüz 3 3 yaşına gelmeden, çatışma halindeki Yunan şehir devletlerini birleştirdi, Mısır'ı fethetti, Persleri bozguna uğrattı ve dünyanın gördüğü en büyük imparatorluğa, Avru­ pa ve Asya'nın geniş bölgelerini ekledi. Böylece antik çağın en çok hayranlık uyandıran lideri haline geldi . Ordularının hiçbir savaşı kaybetmemesinden dolayı İ skender, askeri bir deha olarak tanındı. Doğu ve Batı'yı tek bir imparatorluk haline getirmeyi arzu­ layan İskender, Perslilerin giyim tarzını benimseyerek, ordu­ ya kaydolmaları emrini verdi ve askerlerini Persli kadınlarla 46

C H RI STO P H E R LASCELLES

evlenmeye teşvik etti. Ayrıca kendisine sadık kalmaları ko­ ş uluyla, fethettiği yerlerde insanların kendi ülkelerini ken­ dilerinin yönetmesine izin verdi . Fakat savaşmaya yönelik bitmeyen arzusu en sonunda durumunu kötüleştirdi. Ordusu MÖ 326'da Hindistan'a ulaştığında, yıllardır süren savaşlar­ dan bitkin hale gelmiş birlikleri, daha fazla ilerlemeyi reddet­ ti ve İskender geri dönmek zorunda kald ı. Bundan üç yıl sonra Babil'de hayatını kaybetti.

Antik Hint Maurya İ mparatorluğu (M Ö 321-185) İ skender Hindistan'dan döndüğünde, büyük bir i ktidar boş­ luğu oluşmuştu. Bu boşluğu, Antik H i nt Maurya İ mpa rator­ luğu'nun ilk imparatoru Çandragupta doldurdu. Çandra­ gupta, Kuzey Hindistan'ın tartışmasız hakimi haline geld i v e Antik H int tarihinde ilk defa bölge siyasi bir birl i k içine girdi. Çeşitli kaynaklara göre, yaklaşık 2 5 yıllık bir iktidardan son­ ra Çandragupta Maurya, münzevi bir hayat sürmeye başladı ve kendisini açlığa mahkum ederek intihar etti. Oğlu Bindu­ sara, imparatorluğun sınırlarını genişletti. Fakat Bindusa­ ra'nın, yayılma uğruna düşmanlarıyla acımasız savaşlar ya­ pan oğlu Ashoka, MÖ 6. yüzyılda ortaya çıkışından itibaren çok sayıda destekçi kazanmış bir yaşam biçimi olan Budizm'e geçerek Hindistan'da büyük ün sahibi oldu. Büyük bir sava­ şın ardından sarsılan Ashoka, her türlü şiddetten vazgeçerek, kendi krallığına ve dış ülkelere Budizm'i ve barışı tavsiye etmeye başladı. MÖ 2 3 2 yılındaki ölümü sonrasındaki 50 yıl süresince, son Mauryan hükümdarı da öldürülüp Hindistan tekrar bölünene kadar, ailesi gücü elinde tutmayı başardı. Periyodik olarak istila edilen Kuzey Hindistan, ancak M S 4. yüzyıldaki Gupta İmparatorluğu döneminde refaha erdi ve istikrarlı hale geldi. 47



'

EN K I SA DÜNYA TAR i H İ

İ skender'den Sonra Gelen Krallıklar iskender, bir varis ya da halef tayin etmemişti. Bıraktığı im­ paratorluk tek kişiye ihtiyaç duyuyor olsa da, imparatorlu­ ğun toprakları önde gelen generallerce hızla bölündü. Bunun sonucunda da, birbirlerine sık sık savaş açan ayrı ayrı krallık­ lar ortaya çıktı. Kalan iki büyük imparatorluktan biri, İsken­ der'in generallerinden Selevkos tarafından kurulan ve Ana­ dolu'nun büyük bölümü ile Mezopotamya ve İran'ı kapsayan Selevkos İmparatorluğu'ydu.