Dinin İktidarı İktidarın Dini: Hilafet, Siyaset ve İslam (750 - 833) [1 ed.]
 9789750531774

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

NAGlHAN DOGAN

Dinin lktidan lktidann Dini

NAGİHAN DOCAN 1980 Ankara doğumlu. Lisans, yüksek lisans ve doktorasını Hacettepe Üniversitesi, Tarih Bölümü'nde tamamladı. Aynı bölümde Ortaçağ lslam tarih ve kültürü üzerine dersler veriyor.

lletişim Yayınları 3066 • Araştırma-İnceleme Dizisi 502 ISBN-13: 978-975-05-3177-4

© 2021 lletişim Yayıncılık A.Ş. / 1. BASIM 1. Baskı 2021, İstanbul

EDITÔR Tanı! Bora DlZl KAPAK TASARIMI Ümit Kıvanç KAPAK Cihangir Aytuğ KAPAKTAKi ÇlZIM El-Memun haritası UYGULAMA Hüsnü Abbas DÜZEL T1 Remzi Abbas DlZIN Berkay Üzüm BASKI Ayhan Matbaası. SERTiFiKA Nü. 44871 Mahmutbey Mahallesi, 2622. Sokak, No: 6/31 Bağcılar 34218 İstanbul Tel: 212.445 32 38 •Faks: 212.445 05 63

ClLT Güven Mücellit. SERTiFiKA Nü. 45003 Mahmutbey Mahallesi, Devekaldırımı Caddesi, Gelincik Sokak, Güven İş Merkezi, No: 6, Bağcılar, İstanbul, Tel: 212.445 00 04

tletişim Yayınlan. SERTiFiKA Nü. 40387

Cumhuriyet Caddesi, No. 36, Daire 3, Seyhan Apartmanı, Harbiye Mahallesi, Elmadağ, Şişli 34367 İstanbul

Tel: 212.516 22 60-61-62 •Faks: 212.516 12 58 e-mail: [email protected] • web: www.iletisim.com.tr

NAGlHAN DOGAN

Dinin iktidarı iktidarın Dini Hilafet, Siyaset ve İslam (750-833)

�\•lı

-

.

,

ileti�im

İÇİNDEKİLER

TEŞEKKÜR...

.

KISALTMALAR...

NOT....

KRONOLOJi

.

.

.

... ..

.

.

.

...... .... .

....

. .. . ................ ....... ..... ................................ 7

.. ................... ...... ............................................ 9

.. . . .. . .

.

................................................ .....................

...... .................. .........................................................................................................

ŞECERE

..

GİRİŞ...

. .

. . . ....... .. ............................................

10 11 14

. . .................... ................................................. 17

BİRİNCİ BÖLÜM ED-DA'VETÜ'L-'ABBASİYYE:

EHL-İ BEYTİN İMAMETİNE ÇAGRL

......

.

. . .

.

... .. ... ...... ...........

23

İKİNCİ BÖLÜM

İHTİLAL SONRASI Şii MUHALEFET

VE MEŞRUİYET TARTIŞMALARI

..

..............

. . ... . . . . . . . . . . . . . . . . . ..

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

EMEVİ GEÇMİŞİNE VAKLAŞIMLAR

.

.

..

.

........ .. .

.

. ........ ......................

.

................................... ..... ................... .....

43

83

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Şii İMAM ALİ ER-RIZA'NIN VELİAHTLIGI

VE BAGDAT MUHALEFETİ......

.

. ..... ....................................... ............ ..........105

BEŞİNCİ BÖLÜM

HALİFE VE HİLAFET...

. ...................................................... 139

ALTINCI BÖLÜM

HİLAFETİN DİNSELLİGİ BAGLAMINDA

EMEVİLERDEN ABBASİLERE GEÇİŞ....

..... ................. .. ... .. .. .................. 177

YEDİNCİ BÖLÜM

KAFİRLER, ZİMMİLER VE ZINDIKLAR..

..

...... . . ... . ... ......................193

SEKİZİNCİ BÖLÜM

"YASAMA" VE YARGL

. . . .. .... . .. ....... ... .......... .......... . .... . . .......... 217

DOKUZUNCU BÖLÜM

ULEMA İLE İLİŞKİLER ..

......... .................................. 249

ONUNCU BÖLÜM MiHNE: EHL-İ HADİSİN BÜYÜK İMTİHAN! DEGERLENDİRME VE SONUÇ

KAYNAKÇA... DiZiN....

..................................... 275

.....................................................................................

305

..........311 �

..

.. no .

TEŞEKKÜR

Elinizdeki kitap Hacettepe Üniversitesi Tarih Bölümü'nde Ah­ met Yaşar Ocak'ın danışmanlığında tamamlanmış doktora tezi­ nin çeşitli eklemelerle genişletilmiş halidir. Çalışmanın şekille­ nişinde en önemli katkı kıymetli hocama aittir. Sunduğu ve bu­ gün de devam eden teşvik ve desteği, doktora danışmanlığın­ dan çok daha geriye dayanmaktadır. Nitekim kendisi beni, baş­ langıçta akademik bir çalışma alam olarak karmaşık ve kendi­ me uzak bulduğum, ama bugün içinde gezinmekten çok keyif aldığım ve "iyi ki" dediğim bir tarihsel süreçle tanıştırdı. Belki de her şeyden çok bunun için kendisine müteşekkirim. Hocalarım Mehmet Öz, Rüya Kılıç , Nahide Bozkurt, M. Hu­ lusi Lekesiz, bu çalışmayı kaleme alırken karşılaştığım sorun­ larla yakından alakadar oldular, metni büyük bir titizlikle oku­ yup değerlendirdiler ve çeşitli katkılarda bulundular. Bu zor ve uzun süreçte nezaket, ilgi ve rehberlikleri için kendilerine ne kadar teşekkür etsem azdır. Çiğdem Balım Harding, John Walbridge , Asma Afsarud­ din ve Zeynep Istrabadi'ye misafir araştırmacı olarak bulun­ duğum Indiana Üniversitesi, Yakın Doğu Dilleri ve Kültürle­ ri Bölümü'ndeki nazik davetleri, yardımları ve yönlendiricilik­ leri için çok şey borçluyum. lyaz el-Kütübi, bir doktora öğren7

cisi ve eğitimci olarak yapacak onca işi olmasına rağmen soru­ larıma saatlerce zaman ayırdı, ulaşamadığım kaynakları temin etti. Kahire Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Atiyye el­ Küsi, Mısır'da bulunduğum süre zarfında bana gönüllü olarak akademik danışmanlık yaptı. Aynı zaman dilimi içinde Hamza Nassar ve Zehra Behzad Musa değerli vakitlerini ayırarak çalış­ mayla ilgili çok sayıda problemin üstesinden gelmeme yardım­ cı oldular. Hale el-Hamad, Ömer Ukaşe ve Velid es-Sayed birer Arapça eğitmeni olarak yazarı bu konuyu çalışmaya hazır hale getirdiler. Her birine çok teşekkür ederim. Dostlarım lclal Ars­ lan, Mervejendi, Emel Gourou, Filiz Yaşar Keskin, Emine Tu­ ba Yıldırım ve Ayşe Elmalı'ya, sevgili kardeşim lhsan'a, rica­ larımı geri çevirmedikleri, yardım ve ilgilerini esirgemedikle­ ri için müteşekkirim. Beni dil bursiyeri olarak ağırlayan Qalam wa Lawh Center for Arabic Studies'in müdür ve eğitmenleri­ ne çok teşekkür ediyorum. Hocam Oktay Özel'e tezin kitaplaş­ ması konusunda beni cesaretlendirdiği için, meslektaşım Fuat Dündar'a değerli katkıları ve rehberliği için teşekkürü borç bi­ liyorum. Ve elbette sevgili annem Çimen ve sevgili babam Yılmaz . . . Tüm bu süreçte tam bir sabır, fedakarlık v e anlayış örneği ser­ gilediler. Sevgi ve ilgileri hep üzerimde oldu. Her ikisine de sonsuz teşekkürler.

8

KISALTMALAR

a.g.e.

adı geçen eser

bkz.

bakınız

byy.

basım yeri yok

ç.

çoğulu

çev.

çeviren

dn.

dipnot

hd.

hükümdarlık dönemi

lng.

lngilizce/lngilizceye

nşr.

neşreden

örn.

örneğin

özl.

özellikle

t.

tekili

ty.

tarih yok

vd.

ve devamı

9

NOT

Kaynakçada, birincil kaynaklar bölümünde yer alan bazı mü­ elliflerin isimlerinin önünde yer alan Arapça "el" takısı, metin ve dipnotlarda gösterilmemiştir. Ali, Ömer, Musa, Abdullah gi­ bi Türkçede yaygın olarak bilinen ve kullanılan Arapça isimler­ de ve yine Türkçede yaygın şekilde kullanılan Arapça köken­ li kelimelerde okuma kolaylığı açısından transliterasyon kural­ larına uyulmamıştır. Bunların dışındaki Arapça özel isim, eser adları ve terimlerde sadece ayn harfi ve uzun sesliler gösteril­ miştir. Kur'an ayetlerinin tercümesi verilirken başta Diyanet İş­ leri Başkanlığı'nınki olmak üzere bazı meallerden istifade edil­ miştir.

10

KRONOLOJ11

100/718-719

Emevilere karşı Haşimiyye propagandasının başlaması.

120/738

Nasr b. Seyyar'ın Horasan valisi tayin edilmesi.

122/740

Ali b. Ehi Talib'in torunu Zeyd b. Ali'nin Emevilere karşı ayaklanması ve öldürülmesi.

125/743

Yahya b. Zeyd b. Ali'nin Emeviler tarafından öldürülmesi; Muhammed b. Ali'nin ölmesi ve Abbasi ailesinde liderliğin oğlu lbrahim'e geçmesi.

127/744

Son Emevi halifesi Mervan b. Muhammed'in iktidara gelmesi.

128/745

İbrahim b. Muhammed'in Ebü Müslim'i Horasan'a göndermesi.

1291747

Abbasi ihtilal hareketinde açık propaganda döneminin başlaması.

132/749

lbrahim b. Muhammed'in Mervan b. Muhammed tarafından tutuklanması ve öldürülmesi; Abbasi hareketinde liderliğin lbrahim'den sonra kardeşi Ebü'l-Abbas es-Seffah'a geçmesi; Ebü'l-Abbas'ın halife oluşu ve Abbasi hilafetinin kuruluşu .

Türkiye Diyanet Vakfı Islam Ansiklopedisi ve H. U. Rahman, A Chronology of lslamic History 570-1000 CE. , G . K. Hall&:Co . , Boston, 1989. 11

132/750

Zap (Zab) savaşında Emevi ordusunun yenilmesi ve Emevi hilafetinin yıkılması; Mervan b. Muhammed'in Abbasilerce öldürülmesi.

136/754

Seffah'ın ölümü ve Ebü Ca'fer el-Mansür'un halife olması; Mansür'un amcası Abdullah b. Ali'nin isyan etmesi.

137/755

Mansür'un Ebü Müslim'i öldürtmesi.

141/759

Ravendiyye'nin cezalandınlması.

145/762

Muhammed b. Abdullah'ın (en-Nefsü'z-Zekiyye) isyan etmesi ve öldürülmesi; Bağdat şehrinin kuruluşu.

147/764

Mansür'un lsa b. Musa'yı veliahtlıktan uzaklaştınp oğlu Muhammed el-Mehdi'yi veliaht tayin etmesi.

158/775 160/777

Mansür'un ölümü ve Mehdi'nin halife olması. lsa b. Musa'nın ikinci kez veliahtlıktan uzaklaştınlması ve Musa el-Hadi'nin veliaht tayin edilmesi.

169/785

Mehdi'nin ölümü ve oğlu Hadi'nin halife olması.

169/786

Hüseyin b. Ali b. Hasan (Sahibu'l-Fah) isyanı.

170/786

Hadi'nin ölümü ve kardeşi Harün er-Reşid'in halife olması.

175/792

Harün'un, oğlu Muhammed el-Emin'i veliaht tayin etmesi.

176/792-793

Yahya b. Abdullah b. Hasan isyanı.

182/798-799

Harün'un, diğer oğlu Abdullah el-Me'mün'u Emin'den sonra ikinci veliaht tayin etmesi.

186/802

Harün'un, veliahtlık silsilesine dair sözleşme hazırlatıp Kabe duvarına astırması ve iki oğlundan sözleşmeye sadık kalacaklarına dair söz alması.

187/803

Harün'un Bermekileri devlet işlerinden uzaklaştınp cezalandırması.

193/809

Harün'un ölümü ve Emin'in halife olması.

195/810

Emin'in kardeşi ile olan muahedesini bozması ve kendi oğlunu veliaht tayin etmesi.

12

195-197/811-813 198/813

Emin ile Me'mün arasındaki iç savaş. Tahir b. Hüseyin'in Bağdat şehrini kuşatması; Emin'in öldürülmesi ve Me'mün'un halife olması; Hasan b. Sehl'in Irak valisi tayin edilmesi.

199/815:

lbn Tabataba isyanı.

200/815-816

Bağdat halkının Hasan b. Sehl'e karşı ayaklanmaları.

201/816

Mansur b. Mehdi'nin Bağdat'ta emirlik görevine getirilmesi.

201/817

Me'mün'un Ali er-Rıza'yı veliaht tayin etmesi.

202/817

Bağdat halkının Me'mün'un halifeliğini tanımadığını duyurarak amcası lbrahim b. Mehdi'ye biat etmesi.

202/818

Me'mün'un Bağdat'a dönme kararı alması; Me'mün'un veziri Fazl b. Sehl'in öldürülmesi.

203/819

Ali er-Rıza'nın ölümü.

204/819

Me'mün'un Bağdat'a girmesi.

212/827

Me'mün'un Kur'an'ın yaratılmışlığı doktrinini ve Ali b. Ebi Talib'in Peygamber'den sonraki en üstün ve en faziletli kişi olduğunu ilan etmesi.

218/833

Mihnenin ilan edilişi ve Me'mün'un ölümü .

13

ŞECERE

Abdüşşems

1

Ümeyye

Ebü'l-'As El-Hakem

'Affan

1 Mervan!

1 Osman

(4.Emevi Halifesi)

(3. HaLife)

Harb

1 1

Ebü Süfyan

v

(l E��;i �:li�esi) Muhammed

Abdülaziz

1

Abdülmelik

(S. Emevi Halifesi)

Yezid 1 (2. Emevi Halifesi)

1

Muaviye il (3. Emevi Halifesi)

Ömer (8. Emevi Halifesi)

Mervan il (14. Emevi Halifesi)

14

Velidl (6. Emevi Halifesi)

Yezid 111 (12. Emevi Halifesi)

Süleyman (7. Emevi Halifesi)

.

lbrahim (13. Emevi Halifesi)

r

Yezid il

(9. Emevi Hal

i)

Velid li (11. Emevi Halifesi)

Kureyı

1

1

Abdülmenat Haşim

1

Abdülmuttalib

EbOTalib

Abdullah

Ebu Leheb

Hamza

Abbas

1

/ Ca'fer

Muhammed lbnü'l-Hanefıyye

Abdullah

Muhammed (Peygamber)

1

Ali

1

.Ali

Muhammed

Hasan (2. İmam)

1

Hüseyin (3. İmam)

Ebu Ca'fer Ebu'IAbbas es-Seffah el-Mansur (1. Abbasi Halifesi) (2. Abbasi Halifesi)

L,

1

ı

Hasan

Ali Ze',!nelabidin (4.lmam)

Muhammed el-Mehdi

Abdullah Ebu Haıim Muhammed İbrahim (en-Nefsü'z-Zekiyye)

1

Muhammed el-Bakır (5. imam)

1

Zeyd

ZeydiŞITTik

Ca'fer es-Sadık (6.İmam) Müsa.el-Kazım (7.lmam)

1

Ali �r-Rıza (8.lmam) Muha

1 1 )Cevad � �a� 1

İbrahim



lsmail

1

Mısır Fatımi Halifeliği

1

(4.

(� 1

H

�g�!� fı�M�si) ıs !bi��,fı�Trl�si) Muhammed el-Emin (6. Abbasi Halifesi)

Abdullah el-Me'mCın (7.Abbasi Halifesi)

Ebu İshak el-Mu'tasım (8. Abbasi Halifesi)

Cafer el-Mütevekkil (10.Abbasi Halifesi)

Harün el-Vasık

(9. Abbasi Halifesi)

İsmaili Şffiik

Ali el-Hadi (10.lmam)

1

Hasan.et-Askeri (11.lmam)

1

ffi"i�.",�;r"hdi

Muha

15

GİRİŞ

Tarih boyunca bürokr:atik ve siyasi örgütlenmeye sahip hemen her toplumda din ile siyaset çeşitli şekillerde ilişkilendirilmiş­ tir. Bunun en önemli nedeni, dinin insan yaşamını düzenleme ve yönlendirme özelliğiyle siyasi cemaat ve hizipler için oluş­ turduğu çekiciliktir. Bu olgu bilhassa lslam dünyası için geçer­ lidir; zira Müslüman toplumlar, dini alan ile siyasi alan arasın­ da ayrım yapma konusunda daha az istekli görünürler. Seküler toplumlarla kıyaslandığında, bugün lslam dünyasında geçmiş­ te olduğu gibi dine siyasi anlamlar yüklenmesi, siyasi argüman­ lara sahip dini cemaatlerin ya da dini argümanlara sahip siyasi cemaatlerin oluşması, sosyo-politik hareketlerin dini bir hüvi­ yetle tezahür etmesi, siyasi mücadelelerin din adına yapılan sa­ vaşlar görünümünde cereyan etmesi çok daha olağan şeylerdir. lslam siyaset kültür ve düşüncesi görece yavaş sayılabilecek bir evrim süreci geçirmiş ve bu alandaki tarihsel miras canlılığı­ nı şaşırtıcı şekilde muhafaza etmiştir. Yapılan siyasi tartışmala­ rın ve mevcut sorunları çözüme kavuşturmaya yönelik proj ele­ rin, geleneksel kavramlardan -devlet yerine hilafet, millet yeri­ ne ümmet, savaş yerine cihat, hukuk yerine şeriat- vazgeçme­ diğini müşahede etmek zor değildir. lslam toplumlarındaki güçlü kültürel ve düşünsel devamlı17

lık, pek çok durumda tarihçi ve araştırmacıları İslam tarihinin erken yüzyıllarına kadar geri götürür. Özellikle bugün hararetli tartışmalara sebep olan cihat, siyasi liderlik ve mezhep çatışma­ ları gibi konular, İslam tarihinin en erken dönemlerine yöne­ lik entelektüel bir merak gerektirir. Örneğin İslam toplumunda Sünni-Şii bölünmesinin kökenleri, Peygamber'in vefatı ile bir­ likte ortaya çıkan meşru liderlik/hali[elik tartışmalarına kadar geri gider. Tarih boyunca İslam toplumlarında din ve siyasetin neden bu kadar iç içe olduğu ya da savaşa neden bu kadar kut­ sal anlamlar atfedildiği sorularına cevap vermek için de o dö­ nemlere, hatta çok daha geriye dönmek gerekir. İslam tarihinin ilk yüzyılları üzerine çalışmayı gerekli ve an­ lamlı kılan başka bir unsur, Müslüman devletlerin demokrasi, laiklik, ulusçuluk gibi modern siyasi ideolojilere uyum sorunu­ nu tarihsel ve sosyolojik olgulardan çok bir inanç sistemi ola­ rak İslam'ın doğası ile ilişkilendirme hatasına düşülmesidir. M. Arkoun'un deyimiyle, lslam'ı öğretisel ve tarihsel açıdan kabul edilemez bir özgüllük içine hapsetme eğilimi kendini fazlaca hissettirmektedir. Bu­ nun yanında tüm İslami düşüncenin

tarihselleştirilmesi gere­

kirken, lslam'ın "değerleri" tözleştirilmekte, kutsallaştmlmak­ ta, dolayısıyla tarihsel ve sosyolojik koşullanmalardan kopa­ rılmaktadır. 1

Gerçekten de bugün üzerine yaygın şekilde din etiketi ya­ pıştırılan birçok düşünce, gelenek ve teori, öğretiyle değil an­ cak tarihsel olgularla izah edilebilir. Örneğin klasik İslam ya­ zınında din ve devlet ikiz kardeşler olarak betimlenmiş, hila­ fet temeli Kur'an ve sünnete dayanan dini bir kurum olarak ta­ nıtılmış, adil olmasa bile yöneticiye itaat dini bir vazife adde­ dilmiştir. Burada hem temel İslami kaynakların nasıl algılandı­ ğı ve yorumlandığından çok gerçekte ne söylediği -ya da aslın­ da ne söylemediği- üzerinde durulmalı hem de teori ile uygu­ lama arasındaki zıtlığa dikkat çekilmelidir. Din ve devletin ikiz Muhammad Arkoun, lsliim Üzerine Düşünceler, çev. Hakan Yücel, Metis Yay. , lstanbul 1999, s. 1 34.

18

kardeşler olması ne Kur'ani bir tasvir ne de var olan gerçekliğin izahıdır. Bu, gerçek hayatta karşılığı olmayan ya da sınırlı bir karşılığı olan bir temenniden ibarettir. Ama N. Ayubi'nin söz­ leriyle, "kurgu . . . tekrarlandıkça daha sonraki kuşaklara sadece arzulanması gereken bir ideali değil, var olduğuna inanılan bir gerçekliği ifade etmeye," başlamıştır.2 Benzer şekilde, geçerlili­ ğini ve kutsiyetini temel İslami kaynaklardan alan ideal devlet şekli olarak gösterilen hilafet aslında beşeri ve tarihsel bir mü­ esseseden fazlası değildir. Ne temel İslami kaynaklar yeryüzün­ de tanrısal düzenin garantörü olarak hilafetten söz etmiş ne de din ile siyaset klasik İslam yazınında sunulduğu kadar iç içe ol­ muştur. Siyasetin; Kur'an ve sünnetin, hakkında açık ve bağla­ yıcı kurallar (nass) koymadığı ve bu yüzden Müslümanların iç­ tihadına terk edilmiş bir alan olduğu çok açıktır. Bu bakımdan, İslam toplumlarında din-siyaset ya da din-iktidar ilişkisi, sade­ ce teoloj inin değil aynı zamanda ve hatta daha çok tarihin ko­ nusudur. Elbette İslam toplumlarını konu alan tarihsel araştır­ malarda bir din olarak İslam'ın iyi analiz edilmesi şarttır. Çün­ kü araştırmacı, sadece siyaset değil Müslüman toplumların ta­ rihsel serüvenini incelerken nereye odaklanırsa odaklansın orada muhakkak İslam'dan bir şeyler görür. Dolayısıyla İslam üzerine okumalar yapmadan bu coğrafyaya dair sağlıklı tespit ve tasvirler yapmak imkansızdır. Ancak tarihsel koşullar siya­ setin işleyişinde dini ilke ve düsturlardan çok daha belirleyici olmuş, Müslüman yöneticiler kutsal metinlerden gelen talimat­ lardan ziyade pratik ihtiyaçlar doğrultusunda hareket etmişler­ dir. Bu yüzden, klasik İslam yazınında ideal devlet ve hüküm­ dara dair karşımıza çıkan kimi tasvir ve düşüncelerin -hilafe­ tin dini bir kurum olduğu, halifenin/yöneticinin otoritesini Al­ lah'tan aldığı, yöneticilere itaatin ilahi bir emir olduğu- köken­ lerini vahiy ve sünnetten çok tarihsel koşul ve zaruretlerde ara­ mak icap eder. 132-218/750-833 yılları ile sınırlandırdığımız erken Abba­ si dönemi, böyle bir araştırma için özel bir öneme sahiptir. Bu2

Nazih Ayubi, Arap Dünyasında Din ve Siyaset, çev. Yavuz Alogan, Cep Kitap­ ları, İstanbul, 1993, s. 28.

19

nun nedeni, kökenleri daha geriye gitmekle birlikte Sünni hila­ fet doktrinine ait birçok düsturun bu dönemde şekillenmesidir. Abbasiler, 41/661 yılından bu yana iktidarı elinde tutan Eme­ vi hanedanını devirmek için sadece silaha değil aynı zaman­ da dinsel argümanlarla dolu ideoloj ik bir propagandaya baş­ vurmuş, sonrasında aynı yöntemi Şiileri hedef alarak sürdür­ müştür. Böylece erken Abbasi dönemi, İslam tarihinin en yo­ ğun dini-ideolojik çatışmalarının yaşandığı dönemlerden biri olmuştur. İktidar, başta Şia olmak üzere varlığı için tehdit oluş­ turan her hiziple, birçoğu sonradan Sünni siyaset düşüncesinin bir rüknü haline gelen ve meşruiyetini dinden aldığı varsayılan tezler ileri sürerek mücadele etmiştir. 3 Öte yandan bu dönem, hukuk okullarının ortaya çıktığı, şeri hukukun tedvin edildi­ ği, hadis biliminin doğduğu, ulemanın belirgin bir sosyal sınıf haline geldiği, başkadılık, hisbe teşkilatı, mezalim mahkemeleri gibi dini-siyasi kurumların zuhur ettiği dönemdir. Bu durum, İslam dünyasındaki düşünsel, kültürel ve kurumsal devamlılı­ ğın gücü dikkate alındığında, seçtiğimiz tarihsel süreci üzerin­ de titizlikle durulmayı hak eden müstesna bir dönem yapar. Er­ ken Abbasi pratiği, İslam tarihinin geri kalanı üzerindeki etki ve belirleyiciliğiyle, sonraki Sünni devletlerin ideoloj ik duruş ve yönetim felsefesini anlamaya yardımcı olacak pek çok unsur içerir. Nitekim elinizdeki çalışma, İslam siyaset düşüncesinde normatif hale gelen, hatta bazen dini bir düstur olarak takdim edilen yorum ve çıkarımların tarihsel kökenlerine geri dönme­ yi hedeflemiş ve bunun için, tercihten ziyade zaruret olarak er­ ken Abbasi hilafeti üzerine odaklanmıştır. Başlıktan anlaşılaca­ ğı üzere amaç, hem din, yani İslam'ın dönemin siyaset ve siya­ setçileri üzerindeki etki ve yönlendiriciliğini hem de siyasetçi­ lerin dini nasıl algıladıkları ve yorumladıklarını irdelemektir. Kitap on bölümden oluşmaktadır; çalışma konusu yer yer kronolojik yer yer tematik bir anlatı sunmayı gerektirmiştir. Birinci Bölüm'de ilk İslam imparatorluğunun gerçek kurucula­ rı olan Emevileri yerinden edip Abbasileri iktidara getiren ihti­ lal sürecinden bahsedilmiş, bunun için önce kökeni ilk dört ha3 20

Bu konunun ayrıntılı bir tahlili için bkz. Ayubi, a.g.e. , s. 1 -46.

life dönemine kadar uzanan dini-siyasi hizipleşmelere dair kı­ sa bir okuma sunulmuştur. lkinci Bölüm'de Abbasilerin, uzun­ ca bir süre yaşadıkları acıları paylaşıp Emevi hükümetini de­ virmek için iş birliği yaptıkları ve ama ihtilalden sonra ilişki­ lerinin bozulduğu Şiilere karşı nasıl bir politika takip ettiği ve Şii imamet doktrinine nasıl karşılık verdikleri ele alınmaktadır. Üçüncü Bölüm'deyse Şiiliğin gitgide daha marjinal ve tehlike­ li hale geldiğini düşünen ehl-i sünnetin bir refleks ve savunma olarak Emevi geçmişini nasıl Sünni gelenek içine yerleştirdi­ ği anlatılmış, ihtilalden sonra Sünni çizgiye daha da kayan Ab­ basilerin benzer bir gerekçeyle istemeden ve kısmen de olsa bu teşebbüsü onayladıkları sonucuna ulaşılmıştır. Dördüncü Bö­ lüm'de halife Me'mün'un kendi oğlu ve akrabaları dururken Şii bir imamı veliaht tayin etmesi ve bu kararın arkasındaki olası sebepler tartışılmıştır. Okuyucu, Abbasilerin kendi yönetimle­ rini meşrulaştıracak şekilde halife ve hilafet kavramlarına na­ sıl bir yorum getirdiklerini ele alan Beşinci Bölüm' de, Sünni hi­ lafet doktrinine dair çok iyi bilinen bazı düşünce ve varsayım­ ların tarihsel kökenlerine dair izahlar bulacaktır. Altıncı Bö­ lüm'de cevabı aranan soru, Abbasilerin lslami bir yönetim kur­ ma ve hilafeti özüne döndürme konusunda vaat ettikleri stan­ dartları yakalamada ne ölçüde başarılı olduklarıdır. Çalışmada müstakil bir başlık altında, Abbasi hilafetinin, hakimiyet alanı içindeki ve dışındaki gayrimüslim topluluklarla ilgili politika­ sı, bu dönemde lslam misyonerliğinin devletle ilgili olup olma­ dığı, zimmi statüsündeki gayrimüslimlerin durumu ve bunla­ rın hangi durumlarda tehdit olarak algılandığı, devleti yıkıma götürecek bir tehlike olarak algılanan zendeka ile neden ve na­ sıl mücadele edildiği konuları ele alınmıştır. Yedinci, Sekizinci, Dokuzuncu ve Onuncu Bölümler, hükümetle din alimleri ara­ sındaki ilişkilere ve halifenin dini otoritesinin sınırlarına dair­ dir. Bu konu sırasıyla, şeri hukuku tedvin ve tatbik yetkisi, din alimlerinin siyasete, siyasetçilere ve hükümet için çalışma fikri­ ne bakışı ve Me'mün'un bir başka sıra dışı kararla dini bir dok­ trin üzerinden bir kısım ehl-i sünnet alimini hedef alarak baş­ lattığı kovuşturma (mihne) üzerinden değerlendirilmiştir. 21

Erken İslam tarihi araştırmalarında, çoğu bugüne ulaşmadığı için resmi dokümanlar ve belge niteliğindeki materyaller kul­ lanma imkanı son derece kısıtlıdır. Fakat Ortaçağ İslam dün­ yasında tarihçiler, edipler, katipler, şairler, fakihler, kelamcı­ lar ve başkaları, arkalarında çok zengin bir yazın bırakmışlar­ dır. Buradaki asıl sorun, başta tiirih ya da ahbiir adı verilen kro­ nikler ve tabakil.t adı verilen biyografik sözlükler olmak üzere bazı kaynak türlerinde anlatının, kaynağından ve güvenilirli­ ğinden emin olmanın her zaman mümkün olmadığı rivayetler üzerine kurulu olmasıdır. Dönemin müellif ve tarihçileri, bu ri­ vayetlere kendi yorumlarını genellikle eklememişlerdir. Bu ter­ cih, müelliflerin nesnellik konusunda tavizsiz oldukları izleni­ mi yaratsa da, rivayetlerin sahihliğini test etme ve olayların iç­ yüzü ve sebeplerini keşfetme işini bütünüyle okuyucuya yık­ mak gibi bir sorun oluşturur. Öte yandan, kaynakların belir­ li bir kişi, durum ya da olayla ilgili birbiriyle çelişen ya da ya­ zar ve ravilerin insanları belirli şekilde düşünmeye sevk etmek üzere kurguladıkları rivayetler içermesi sıkça rastlanan bir du­ rumdur. Bu nedenle araştırmacının, olup bitenlere ve bunların gerçek sebep ve sonuçlarına dair anlamlı ve tutarlı bir açıklama getirmeye çalışırken kaygan bir zeminde hareket ettiği hissine kapılması ve kendine rahatsız edici bir sıklıkta "acaba" sorusu­ nu sorması kaçınılmazdır. Onun, yazıp çizdiği şeylerin belir­ li bir kısmının varsayımlardan ibaret olduğunu bilmesi ve bu­ nu itiraf etmesi gerekir. Şüphesiz başka araştırmacılar elinizde­ ki kitabın eksik yönlerini tamamlayacak, yazarın olası hataları­ nı düzelteceklerdir; ama yazar, okuyucuya Müslüman toplum­ ların tarihindeki en tartışmalı konulardan biri olan din-siyaset ya da din-iktidar ilişkisi hakkında birtakım tatmin edici izahlar sunabilir ve yeni sorular sordurmayı başarırsa kendini amacı­ na ulaşmış sayacaktır.

22

B İ Rİ NCİ B Ö L Ü M

ED-DA'VETÜ'L-'ABBASİYYE: EHL-İ BEYTİN İ MAMETİNE ÇAGRI

Yezld'e sözün en hayırlısını ulaştır, ben doğru söylüyorum. Yalanda hayır olmadığını bilmekteyim. Horasan'da bir yumurta görmüştüm. Ondan yavru çıksa buna çok şaşılırdı. Yavru [şimdi] iki yaşında; ama büyüdü. Henüz uçmuyor, ama tüylendi. Eğer uçar ve ona karşı tedbir alınmazsa, Harb ateşini tutuşturacak, hem de ne ateş! 1

- İBN K EsiR, el-Bidaye ve'n-Nihdye, IX-X, 446

Hz. Muhammed 11/632 yılında geride siyasi liderlik pozisyo­ nunu dolduracak bir isme işaret etmeden vefat etti. Siyasi lider­ lik meselesine değinmeyen Kur'an da Müslümanlara yeni ce­ maat liderinin nasıl seçileceği konusunda yardımcı olmamak­ taydı. Bu durumda Müslümanlar kaçınılmaz olarak geleneksel kriterlere geri döndüler. Ebu Bekir (ö. 13/634) Peygamber'in yakın ashabından biri olarak en uygun adaylar arasındaydı, ama o kabile adetlerinin de göz önünde bulundurulduğu bir "seçim" neticesinde cemaatin başına geçti ki Peygamber'in bir halef tayin etmemesi bile kabilevi siyaset anlayışı ile uyum için­ deydi.2 Bu erken safhada yeni cemaat liderinin, yarımadada lsEmevilerin son Horasan valisi Nasr b . Seyyar tarafından Irak valisi Yezid b. Ömer'e gönderildiği söylenen bir mektupta geçen ve Emevileri düşürmek üzere Horasan'da başlayan hareketin taşıdığı tehlikeden bahseden bir şiir.

2

Ayrıntılı bilgi için bkz. Khalil Athamina, "The Pre-Jslamic Roots of the Ear­ ly Muslim Caliphate: The Emergence of Abü Bakr" , Der Islam, 76/l ( 1999), s.

23

lam öncesinden beri süregelen üstün konum ve prestiji gerek­ çe gösterilerek Peygamber'in de ait olduğu Kureyş kabilesinden çıkması gerektiği yaygın kabul gördü . O döneme kadar tabiat koşullarının sertliği ve ulaşımın zor­ luğu, Arapları yarımadayı kucaklayan bir siyasi örgütlenmeye gitmekten alıkoymuştu. Peygamber'in dinsel karizması, devlete ve devlet kontrolünde olma fikrine yabancı, bağımsızlıklarına düşkün Arap kabilelerini Medine otoritesine tabi kılmaya yet­ mişti. Ama o vefat ettikten sonra bu kabilelerden aynı sadakati görmek zor olacaktı. Nitekim ilk halife, Ridde adı verilen savaş­ larda Medine'nin siyasi otoritesini tanımayan, hatta lslam'dan dönen bazı kabilelerle mücadele etmek zorunda kaldı. Sonun­ da bu kabilelerin hepsi yeniden itaat altına alındılar. Onlara ya­ rımada dışında kazançlı fetih olanakları sunuldu ve -geçici- bir uzlaşma sağlandı. İkinci halife Ömer b. el-Hattab (ö. 23/644) döneminde ilişkiler bir kez daha gerildi. Sebep, savaşçıların fet­ hedilen toprakların kendilerine dağıtılmasını talep etmeleri, ancak yönetimin buna yanaşmamasıydı. Savaşçıların yerli halk­ la kaynaşmasını ve sivil mesleklere yönelmesini engellemek, böylece fetihlerin devamını garanti altına almak isteyen halife, onları fethedilen topraklar üzerinde herhangi bir mülkiyet hak­ kı talep etmemeye ve devletten aldıkları maaş ve paylarına dü­ şen ganimetle yetinmeye ikna etti. Ne var ki birçok Müslüma­ nın gözünde lslam'a olan bağlılıkları şüpheli olan eski Mekke aristokrasisinin bazı üyelerine siyasi teşkilat içinde önemli va­ zifeler verilmesi, ama asıl önemlisi bu kişilerin yeni fethedilen bölgelerde kazançlı ticari faaliyetlerde bulunup daha da zen­ ginleşmeleri yeni bir gerilimin habercisiydi. Üçüncü halife Os­ man b. Affan (ö. 35/656) döneminde fetihlerde bir duraksama oldu ve böylece öteden beri merkezi otoritenin kontrolünden rahatsızlık duyan kabileler için ertelenen şikayetleri alenen dil­ lendirme fırsatı doğdu. Osman'ın muhtemelen idare etmesi gi­ derek zorlaşan eyaletler üzerinde daha etkili bir kontrol sağla­ mak için seleflerinin atama politikasında değişikliğe gidip vali­ liklere kendi akrabalarını tayin etmesi hoşnutsuz unsurları kış1-32. 24

kırtmaktan başka bir işe yaramadı. Halife, aile çıkarları uğruna Peygamber'in bıraktığı mirasa ihanet etmekle suçlandı ve kat­ ledildi. Muhaliflerin büyük bölümünün Ali b. Ebi Talib'in (ö. 40/661) etrafında toplanması ve ona halife olarak biat etmele­ ri, cinayetle ilgisi olmasa da kendisini Osman'ın akraba ve ta­ raftarlarıyla karşı karşıya getirdi. O esnada Suriye valisi olan Ümeyyeoğullarından Muaviye b. Ebi Süfyan (ö. 60/680) akra­ bası Osman'ın intikamını alacağını duyurdu ve yeni halife Ali b. Ebi Talib'i katilleri korumakla itham etti. lki taraf arasında­ ki restleşme savaşla (Sıffin) sonuçlandı. Muaviye nihai bir zafer elde edememekle birlikte Ali b. Ebi Talib'i halife olmaktan hi­ lafette hak iddia eden biri konumuna düşürdü . Ali bir suikasta kurban gidince uzun süredir Suriye valisi olması hasebiyle bü­ yük bir askeri gücü elinde tutan ve Osman'ın meşru halefi ol­ duğunu iddia eden Muaviye liderliği ele geçirmeyi başardı ve Emevi hilafetini kurdu . Emeviler daha baştan ortada bir meşruiyet problemi oldu­ ğunu düşünen geniş bir muhalefetle karşı karşıya kaldılar. Zi­ ra Muaviye'nin iktidara Osman'ın kanının intikamcısı olarak gelmiş olması, hiçbir dini temeli olmayan, sadece kan dava­ sında intikam alan kişinin ölenin varisi olması şeklindeki Arap düşüncesine dayalı bir girişimdi. 3 Üstelik Muaviye hem sele­ fin sünnetine hem de Arap düşüncesine aykırı bir kararla oğlu Yezid'i halef tayin ederek yeni rej imin meşruiyeti ile ilgili kuş­ kuları daha da arttırdı. Bu karar, Emevilerin hilafeti ilga edip seküler ve beşeri bir yönetim (mülk ya da saltanat) ihdas ettik­ leri suçlamasının temelini oluşturdu. Onlar Peygamber ve ya­ kın haleflerinin hatırasına saygısızlık olarak telakki edilen baş­ ka yenilikler de getirdiler. Emevi hilafeti eski bir Bizans eyale­ ti olan Şam'da tesis edildi. Haliyle birçok açıdan Bizans örnek alınıyordu . Halifenin görkemli saray hayatı, ona doğrudan doğ­ ruya ulaşmayı engelleyen muhafızlar ve sıkı protokol kuralları daha önce görülmemiş şeylerdi. Muaviye ve ardılları; lüks, is3

W. Montgomery Watt, "God's Caliph: Qur'anic Interpretations and Umay­ yad Claims", Iran and Islam, ed. C. E. Bosworth, Edinburgh University Press, 197 1 , s. 572. 25

raf, ihtişam ve dünyevi zevk ile karakterize olan yaşam tarzla­ rından dolayı kınandılar. Geçmişe duyulan özlem, onların bu yeni yaşam tarzı ile yönetilenlerle aralarına hiçbir mesafe koy­ mayan ilk dört halifenin tevazu dolu sıradan hayatları arasında bir kıyaslamayı zorunlu kıldı.4 Ama Emevi rej iminin istikbali­ ni tehlikeye atan asıl hadise, Peygamber'in torunu Hüseyin b. Ali'nin ailesiyle birlikte Küfe yakınlarındaki Kerbela'da Emevi­ lerce katledilmesi oldu (611680). Bu trajik olay, Ali b. Ehi Ta­ lib'i düşmanlarına, özellikle de Emevilere karşı Sıffin savaşın­ da destekleyen bir grup olarak ortaya çıkan Şia'yı daha sıkı ve daha örgütlü bir cemaate dönüştürdü. Emevilerin Kabe'yi tah­ rip etme pahasına Mekke'ye -daha doğrusu Mekkeli isyancıla­ ra- saldırmak gibi onlar için leke olarak telakki edilen başka gi­ rişimleri de oldu. Eğer Ebu Hüreyre size Peygamberinizden sonra onun toru­ nunun katili olacağınızı, Rabbinizin beytini yakacağınızı ha­ ber verseydi, "Ebu Hüreyre'den daha yalancı biri yoktur; biz hiç Peygamber'in evladım öldürür, Kabe'yi yakar mıyız" derdi­ niz. Fakat şimdi siz bunlann hepsini yaptınız . . . . Şimdi size Al­ lah'tan bir ceza gelmesini bekleyin.5

Bu sözler 64/683 yılındaki Mekke kuşatmasına şahit olan bi­ rine atfedilir. Rivayetin sahihliğinden emin olamayız; ama sa­ dece Şiilerle sınırlandırılamayacak kadar çok insanın bu sözler­ de ifade bulan üzüntü ve öfkeye ortak olduğunu tahmin edebi­ liriz. Bu insanların önemli bir bölümü Emevi yönetimi karşısın­ daki memnuniyetsizliklerini silahlı bir eyleme dönüştürme ko­ nusunda istekli davranmadılar, çünkü iç savaşın yıkıcı sonuçla4

Örnekler için bkz. Abdullah b. el-Mübarek, Kitilbü'z-Zühd ve Yelihi Kitilbü'r­ Rehil'ik, nşr. Habibürrahman el-A'zami, Darü'l-Kütübi'l-'llmiyye, Beyrut, ty. , s. 202-203 (no. 576) ; lbn Tıktaka, el-Fahrifi'l-Adilbi's-Sultilniyye ve'd-Düveli'l­ lslilmiyye, Darü Sadır, Beyrut, ty. , s. 1 56, 1 58. Emevilerin başkenti Şam da bu kıyaslamadan nasibini aldı. Ezraki, İslam öncesi dönemde yaşadığı farz edilen bir kahinenin ağzından şu sözleri kayda geçirmişti: "Kim şarap ve şarap ma­ yası, mülk ve sulta istiyor, ipek kıyafetler giyinmeyi arzuluyorsa [ Şam bölge­ sindeki] Busra ve Guveyr'e gitsin": Ahbilru Mekhe ve mil Cii'e fihil mine'l-Asilr, nşr. Abdülmelik b . Abdullah b. Duheyş, Mektebetü'l-Esedi, byy. , 2003, s. 1 59.

5 26

Ezraki, a.g.e. , s. 289-290.

rını rejimden daha tehlikeli buluyorlardı. Ancak fetihlerin ikti­ darı elinde tutan güçlü ve zengin bir azınlığın çıkarlarına hizmet ettiğini düşünen, bu yetmezmiş gibi bu küçük grubun Müslü­ manları Bizanslılar ve Sasanilere ait metotlarla yönetmesine fena halde içerleyen başkaları aktif mücadeleden yanaydı.6 Bilhassa Şiiler Emevi dönemi boyunca muhalif tutumlarını sürdürdüler ve iktidarı hedef alan bir dizi isyan çıkardılar. Kufe'deki Muh­ tar es-Sekafi isyanı bunlardan en önemlisiydi. Muhtar bu isyan­ da insanları Kerbela'nın intikamını almaya ve Ali b. Ehi Talib'in oğullarından Muhammed b. el-Hanefiyye'nin imametine davet etti. Kufe'de Keysaniyye olarak isimlendirilen başka bir Şii mu­ halif parti, Muhtar isyanına katıldı ve imam olarak Muhammed b. el-Hanefiyye'ye bağlandı. Muhtar'ın 67/687 ve Muhammed b. el-Hanefiyye'nin 81/700 yılındaki ölümünden sonra, Muhtariy­ ye ve Keysaniyye, Muhammed b. el-Hanefiyye'nin oğlu Ebu Ha­ şim'e bağlandılar. Bundan sonra Ebu Haşim'in taraftarlarını ifa­ de etmek üzere kullanılan Haşimiyye tabiri, Muhtariyye ve Key­ saniyye isimlerinin yerini aldı.7 Emevilerin, Peygamber'in am­ caoğulları Abbasoğullarının da dahil olduğu Haşimiyye koalis­ yonundan haberdar olmaları ya da bu koalisyonun oluşturdu­ ğu tehlikenin farkına varmaları Hişam b. Abdülmelik (hd. 105125/724-743) döneminde oldu.8 Bir grup rivayete göre, Ebu Haşim'in beklenmeyen ölümün­ den sonra Haşimiyye hareketinin liderliği Peygamber'in amca­ sı Abbas'ın soyundan gelen Muhammed b. Ali'ye9 geçti; çünkü Ebu Haşim ölmeden önce imamet ile ilgili bütün haklarını ona devretmişti. 1 0 Bu hikaye, imameti Peygamber ailesinden birine 6

Fetihlerle birlikte lslam toplumunun geçirdiği dönüşüm ve bunun sebep oldu­ gu sosyal, siyasi ve dini çalkantılar hakkında bkz. Bemard Lewis, "On the Revo­ lutions in Early Islam" , Studia lslamica, 32 ( 1970) , s. 21 5-23 1 (alıntı: s. 2 1 6).

7

Roberto Marin-Guzman, "The 'Abbasid Revolution in Central Asia and Khurasan: An Analytical Study of the Role of Taxation, Conversion and Reli­ gious Groups in Its Genesis", lslamic Studies, 33/2-3 ( 1994) , s. 238.

8

Ya'kübi, el-Büldiin, nşr. Muhammed Emin Dannavi, Daıii' l-Kütübi'l-'llmiyye, Beyrut, 2002, s. 135; lbn Tıktaka, a.g. e. , s. 133.

9 10

Muhammed b. Ali b. Abdullah b. Abbas. B u konu b i r sonraki bölümde tartışılacak v e rivayetin geçtiği kaynaklar orada verilecektir.

27

teslim etme çağrısıyla başlayan ve insanlarda Şii bir imamın ba­ şa geçeceği beklentisi oluşturan Haşimiyye hareketinin bir an­ da Benü'l-Abbas davasına dönüşmesini açıklamak ve meşru­ laştırmak için sonradan uyduruldu . Ebü Haşim geride bir er­ kek evlat bırakmadan vefat etse de Emevilerin olası düşüşün­ den sonra imamın Alioğullarından (Talibiler) çıkacağı beklen­ tisi hala yüksekti. Şüphesiz şimdi en önemli adaylar, Ca'fer b. Ehi Talib'in torunlarından Abdullah b. Muaviye 1 1 ve Hasani­ lerden Abdullah b. Hasan 12 ile oğlu Muhammed idi . 1 3 Abdul­ lah b. Muaviye'nin son Emevi halifesi Mervan b. Muhammed'e (hd. 127-132/744-750) karşı Küfe'de başlatıp lran'da sürdür­ düğü isyana Abbasoğulları da destek vermişti. Abdullah, Mer­ van'ın üzerine gönderdiği orduya mağlup olunca yardım göre­ ceği ümidiyle Abbasiler tarafından ihtilal hareketinin Horasan sorumlusu olarak tayin edilen Ebü Müslim'e sığınmış, ama ne tuhaftır ki ölümü onun elinden olmuştu . 1 4 Abdullah'ın akıbeti, Abbasoğullarının Emevilerin olası düşüşünden sonra imameti Şii bir imama değil de kendilerine geçirme niyetlerinin açık bir tezahürüdür. Haşimiyye koalisyonunun bir parçası olan Abba­ siler, muhtemelen Muhammed b. Ali zamanından itibaren bu yönde planlar yapmaya başladılar. Ama onların şimdilik Haşi­ miyye koalisyonundan ayrılmaya ve niyetlerini ifşa etmeye hiç de niyetleri yoktu . Çünkü Şii desteği olmaksızın Emevileri dü­ şürmek mümkün görünmemekteydi . Ebü Haşim , Irak'ta ve özellikle de imparatorluğun doğu vilayetlerinde geniş bir taraf11 12 13

Abdullah b. Muaviye b. Abdullah b. Ca'fer b. Ehi Talib.

14

Ethem Ruhi Fığlalı, "Abdullah b. Muaviye", TDV Islam Ansiklopedisi, İstan­ bul, 1988, cilt 1, s. 118-119. Aynca bkz. lbn Tıktaka, a.g.e., 138- 139; lbn Sa'd, et-Tabakatü'l-Kübra, nşr. Muhammed Abdülkadir 'Ata, Darü'l-Kütübi'l-'llmiy­ ye, Beyrut, 1997, cilt V, s. 392.

28

Abdullah b . Hasan b . Hasan b. Ali b. Ehi Talib. (Anonim) , el-'UyCın ve'l-Hada'ih fi Ahbdri'l-Hahd'ih, nşr. M. ] . de Goeje, Brill, Leiden, 1871, s. 1 59. Şii fırkalardan Muğlriyye'ye adını veren Muğlre b. Sa'ld el-Beceli, daha Hişam b. Abdülmelik döneminde Muhammed b. Abdullah'ın mehdi olduğunu iddia ederek Emevi yönetimine karşı ayaklanmış ve bu yüz­ den vali Halid b. Abdullah el-Kasrı tarafından idam edilmişti (l l 9n37): lbn Habib, el-Muhabber, nşr. 1. Lichtenstaedter, Darü'l-Efaki'l-Cedlde, Beyrut, ty. , s. 484.

tar kitlesine ve imamet iddialarım yayan gizli bir organizasyo­ na sahipti. Üstelik Şillerin kendilerine bolca taraftar kazandıran bir şehitlik dili kullanma avantajları vardı. Zeyd b. Ali 1 5 ve oğ­ lu Yahya'nın, dedeleri gibi Emevi otoriteleri tarafından öldürül­ meleri yeni bir muhalefet dalgası yaratmışken Abbasiler, için­ de Şia'nın olmadığı bir ihtilal propagandası düşünemezlerdi. Nitekim Yahya'nın intikamı Ebü Müslim tarafından alınacak­ tı. 1 6 Benü'l-Abbas bu safhada ortak bir düşmana karşı savaşan bir müttefikten ziyade Alioğulları için duyarlılık ve fedakarlık gösteren hizmetkarlar olarak gözükmeyi tercih etti. lbn Hal­ dün'a bakılırsa Abbasilerin bayrak rengi olarak siyahı seçmele­ rinin nedeni, Şii şehitler için duydukları üzüntü ve tuttukları yastı . 1 7 Bununla beraber eğer Emevilerin yerini almak istiyor­ larsa Şiilik adına yürütülen davayı sahiplenme konusunda öl­ çülü davranmaları gerektiğinin de farkındaydılar. Bu yüzden zamanı geldiğinde Şia'yı devre dışı bırakacak bir plan hazırla­ dılar. Muhammed b. Ali Horasanlılara haber göndererek kasıt­ lı olarak bir lider adı belirtmeden onları sadece Peygamber ai­ lesine itaate davet etti . 1 8 Abbasileri iktidara taşıyan hareket iki safhadan geçti. llk ve daha uzun olan safha, yeraltı faaliyetleri dönemiydi. lkinci saf­ ha, kısa ama belirleyici oldu . 1 9 130/748'de başlayan bu safha si­ lahlı direnişle geçen açık faaliyet dönemiydi. Her iki aşamada da da'vetin20 merkez üssü Horasan'dı. Bu seçimin bazı nedenle­ ri vardı. İmparatorluğun doğu sınırlarına yakın olan bu bölge, Türklerle devamlı savaş halinde olan Arap savaşçılar (mukati15 16 17

Zeyd b . Ali b . Hüseyin b . Ali b . Ehi Talib. Ya'kübi, el-Buldan, s. 136. l b n Haldün, Mukaddime, haz. Süleyman Uludağ, Dergah Yayınları, lstanbul, 2013, cilt 1, s. 5 1 1 .

18

(Anonim) , Ahbaru'd-Devleti'l-'Abbasiyye ve fihi Ahbaru'l-'Abbas v e Veledihi, nşr. A. Dürt ve A. Muttalibi, Darü't-Tali'a, Beyrut, 197 1 , s. 167; Belazüri, En­ sabu'l-Eşraf, III. kısım, nşr. Abdülaziz Dürt, el-Matba'atü'l-Katolikiyye, Bey­ rut, 1978, s. 1 1 5.

19

Bu safhalar hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Nahide Bozkurt, Oluşum Sürecin­ de Abbasi lhtilali, Ankara Okulu Yayınları, Ankara, 2000, s. 41 vd.

20

Haşimiyye koalisyonunun Emevileri devirmek için başlattıkları harekete ver­ dikleri isim.

29

le) ile doluydu .21 Bunlar arasında muhtemelen Emevi yöneti­ minden hoşnutsuz unsurlar da bulunuyordu. Çünkü Emevile­ rin şehirlerde hoşnutsuzluğa neden olabilecek grupları -örne­ ğin Küfeliler- fayda sağlayan askerlere dönüştürmek üzere ak­ tif savaş bölgelerine nakletmek gibi bir politikası vardı.22 Bu ha­ liyle Horasan, Emevilerle savaşacak ordu için gerekli olan asker ihtiyacını karşılayacak en uygun bölgeydi. Üstelik burası, Şam, Küfe, Basra gibi şehirlerin aksine dini-siyasi hiziplerin ideoloj ik propagandalarından fazla etkilenmemiş durumdaydı. Bir riva­ yete göre Muhammed b. Ali, da'vet için neden Horasan'ın seçil­ diğini şöyle izah etmişti: "Küfe Ali'nin, Basra Osman'ın şiasıdır. Şam, Ebu Süfyan ailesinden başkasını bilmez. Mekke ve Medi­ ne'ye Ebu Bekir ve Ömer hakimdir. En iyi yer, Horasan'dır. "23 Haşimiyye davasının sempatizanları belirli bir isme bağlan­ mış değillerdi. Horasan'daki Haşimiyye propagandacıları, in­ sanları isim vermeden "Peygamber ailesinden üzerinde anlaşı­ lan/rıza gösterilen kişiye" (er-nza min ali Muhammed) biat et­ meye çağırıyorlardı.24 llk Abbasi halifesi Ebü'l-Abbas es-Seffah (hd. 132-136/749-754) göreve gelene kadar ihtilal için oluştu­ rulan koalisyonun büyük bölümü imamın kimliğinden haber­ sizdi . Horasanlılar adını bilmedikleri er-Rızd'ya biat etmekte hiçbir sakınca görmediler. Rivayete göre Horasan'da da'vete ica­ bet edenlerin sayısı yetmişi bulunca Muhammed b. Ali içlerin­ den on iki tanesini nakfb (vekil, temsilci) yaptı25 ve bu kişiler 21

Richard N . Frye, Islamic Iran and Central Asia (7th-1 2th c.) , Variorum Rep­ rints, Londra, 1979, s. 1 3 .

22

Khalid Yahya Blankinship, The End of the]ihad State: The Reign of Hishiim lbn 'Abd Al-Malik and the Collapse of the Umayyads, State University of New York Press, 1 994, s. 65.

23

Makdisi (el-Mutahhar b. Tahir) , Kitdbu'l-Bed' ve't-Tarih, Mektebetü's-Sekafe­ ti'd-Diniyye, byy. ty. , cilt VI, s. 59. Ayrıca bkz. lbn Tıktaka, a.g.e., s. 1 44; Boz­ kurt, Oluşum Sürecinde, s. 36-37.

24

Ahbar, s. 200, 287, 29 1 ; Beliizüri, Ensdb, s. 82, 1 1 5 , 1 30; el-'Uyun ve'l-Hada'ik,

25

Belazüri, Ensab, s. 82. Ayrıntılı bilgi için bkz. Bozkurt, Oluşum Sürecinde, s. 4 1 -43. Naktblerin sayısının on iki olması anlamlıdır. Peygamber'in lslam dini­ nin Medine'deki tebliği için seçtiği naktblerin sayısının on iki olduğu söylenir. lbn Habib'in "Peygamber'in Kureyşli Havarileri" başlığı altında isimlerini zik­ rettiği sahabilerin sayısı da on ikidir: lbn Habib, a.g.e., s. 268, 474. Dolayısıy-

s. 192.

30

bile imamın kim olduğunu bilmemekteydiler.26 Muhammed b. Ali onlara, kendilerine er-Rıza'nın kim olduğu sorulursa şu ce­ vabı vermelerini emretti: "Biz takıyye içindeyiz. Bize imamımı­ zın adını gizli tutmamız emredildi. " 27 Muhammed b. Ali kendisinden sonra oğlu tbrahim'in yerine geçmesini vasiyet etti.28 lbrahim'in de aynı şekilde kimliğini sak­ lamayı tercih ettiği söylenir.29 Büyük bölümü Abbasilerin iktida­ ra geliş sürecine ayrılmış olan Ahbaru'd-Devleti'l-'Abbasiyye isim­ li anonim kitap, imamın kimliğinin neden gizli tutulduğuna dair bir basit bir izah verir ve okuyucunun bunun sıradan bir tedbir olduğunu düşünmesini ister. Buna göre Muhammed b. Ali sım­ m ifşa etmek için da'vetin tamamlanmasını beklemiştir.30 9. veya 10. yüzyıla ait olduğu tahmin edilen Ahbar'ın yazılış amacı, Ab­ basilerin hilafetteki hak iddialarının meşruiyetini göstermektir, dolayısıyla adı bilinmeyen yazarın bu kararın arkasındaki strate­ jik gerekçeleri ifşa etmemesi doğaldır. İmamın kimliğinin neden gizli tutulduğu sorusunun cevabı açıktır. Abbasileri iktidara taşı­ yan hareketin başarısı imamın kimliğinin gizli tutulmasına bağlı olmuştur. Bu tedbir Abbasi ailesini Emevilerden gelebilecek sal­ dırılardan korumak dışında, Benü Haşim içinde da'veti bir an­ da altüst edecek olası erken bir bölünmeyi önlemiş, aynı zaman­ da Abbasilerin Emevileri düşürmek için mümkün olan en geniş desteği toplamalarına yardımcı olmuştur. 31 Başarıya ulaştıktan sonra Abbasi ailesinin gerçek niyet ve misyonlarını duyurmama­ ları için hiçbir neden kalmamıştır.32 Son Emevi halifesi Mervan la Muhammed b. Ali'nin nakiblerinin sayısının on iki olmasında, tıpkı ihtilal faaliyetleri için da'vet sözcüğünün seçilmesinde olduğu gibi (ki bu isim Pey­ gamber'in lslam dinini tebliğ görevini çağnştınyordu) , hareketin dinsel meş­ ruiyetini ispat etmeye yönelik bilinçli bir tercih söz konusudur.

26 27 28 29 30 31

Belazürt, Ensab, s. 1 1 6. Ahbdr, s. 204. Belazüri, Ensdb, s. 1 18. Ahbar, s. 39 1 ; lbn Tıkıaka, a.g.e., s. 144- 145. Ahbar, s . 1 66.

32

Patricia Crone b u konuda farklı düşünür. Ona göre er-Rıza adının kullanıl­ ması ihtiyati ya da Makyavelci bir tedbir değildi. Kelime "hoşnut kalınan ki-

Nahide Bozkurt, "Abbasilerde iktidarın Meşruiyeti Üzerine Bir Analiz" , lsld­ miydt, 313 (2000), s. 1 48- 1 49 .

31

b. Muhammed'in katibi Abdülhamid b. Yahya, efendisine yazdığı bir mektupta kimliklerini tam olarak bilmediği Horasan'daki da­ vetçilerin savaş stratejisini çok iyi tasvir eder. Abdülhamid, giz­ li imamı, usul usul ilerleyen ve sahip olduğu güç istediği şeyi el­ de etmeye imkan verene kadar gerçek niyetini gizleyen akıllı bi­ ri olarak betimler: O, Horasan'daki durumu yakından izledi. Araplann birbirleri­ ne karşı düşmanlıkla meşgul olduklannı gördüğünde hareke­ te geçti ve niyetini belli etti. Bunu çok dikkatli yaptı, gücü sağ­ lamlaşana, taraftarları çoğalana kadar bekledi.33

Haşimiyye da.ileri, etkili bir propagandayla Horasan'da ge­ niş katılımlı bir isyan çıkarmayı başardılar. Silahlı mücadele, Ebu Müslim tarafından idare edildi. Gizli propaganda safhasın­ da da'vete icabet eden ve sahip olduğu yeteneklerle ihtilal kad­ rosu içinde sivrilmeyi başaran Ebu Müslim, Abbasiler tarafın­ dan Horasan'daki misyonerlik çalışmalarının başına getirilmiş­ ti. Görevi, Horasan'daki yerli halkı ve Arap kabilelerini Abbasi davasına kazandırmaktı. Ebu Müslim, bu konuda çok başarılı oldu ve kısa süre içinde bilhassa senkretik inançlara sahip İran­ lılar için karizmatik bir lidere dönüştü.34 Ebu Müslim'in iyi bir Müslüman olmadığını gösteren işaretler olmamakla birlikte,35 o muhtemelen Horasan'da Müslüman olmayan ya da hetero­ doks inançlara bağlı insanlara hitap eden özel bir söylem ge­ liştirdi. Öyle ki bu insanlar Ebu Müslim'e sarsılmaz bir bağlılık şi, nza gösterilen kişi" anlamına geldiğinden er-Rıza olduğunu ileri süren ki­ şi, bu isimle konumunu müşterek bir seçime dayandırmış olmaktaydı. Dola­ yısıyla davetçiler er-Rızil'ya çağrıda bulunurken aslında seçilmiş, dolayısıyla kimliği gizli olmayan bir kişiden söz etmekteydiler: "On the Meaning of the 'Abbasid Cali to al-Ric;la " , The Islamic World from Classical to Modern Times: Essays in Honor of Bernard Lewis, ed. C. H. Boswôrth, C. lssawi, R. Savory ve A. L. Udovitch, The Darwin Press, 199 1 , s. 95 vd. 33

Wadad Al-QadI, "The Earliest Nabita and the Paradigmatic Nawabit", Studia Islamica, 78 ( 1 993), s. 32.

34

Al-QadI, "The Earliest Nabita " , s. 34.

35

Richard N . Frye , "The Role of Abü Muslim in the 'Abbasid Revolt" , Muslim World, 3 7 ( 1 947) , s. 29-30. Ayrıca bkz. lbnü'l-Esir, el-Kilmil fi't-Tarih, nşr. Ebu Suheyb el-Kermi, Beytü'l-Efkari'd-Düveliyye, byy. ty. , s. 796.

32

·

duymaya ve onu mehdi, peygamber ve hatta ilah olarak görme­ ye başladılar. Abbasiler için önemli olan şey, Emevi karşıtı bü­ tün hizipleri büyük bir koalisyon oluşturacak şekilde bir ara­ ya getirmekti ve şimdilik bu koalisyona heterodoks grupların dahil olmasında hiçbir sakınca yoktu . Abbasiler, insanları "Al­ lah'ın Kitabı ve Peygamber'in sünneti"ne (kitiibullah ve sünne­ tü resülihi) çağırmakla birlikte , taraftarlarının inançlarıyla ve savundukları fikirlerle ilgilenmiyor ve Emevilere muhalefet eden herkesin yardımını kabul ediyorlardı. Katip Abdülhamid b. Yahya'nın bu konudaki tanıklığı da kayda değerdir. O, Hora­ san' da halkı Emevilere karşı savaşmaya teşvik eden propagan­ dacıların çok geniş bir taraftar kitlesi kazandıklarından ve onla­ rı başarılı bir şekilde ortak bir davada bir araya getirdiklerinden söz etmekte, harekete destek veren kitlelerin "dinde gevşek ol­ malarına, hatta ateşe ve putlara tapmalarına" rağmen İslam di­ ni adına savaşmalarını kınamaktaydı.36 Bununla birlikte Ebü Müslim'in kırsal yerleşim yerlerinde başarılı şekilde uyguladığı bu kabileler-üstü ideolojik propaganda Horasan'daki Arap sa­ vaşçıları kazanmak için yeterli değildi. Ebü Müslim 1 28/746'da Horasan'a geldiğinde buradaki Arap kabilelerinin birbirleriyle savaşmakta olduklarını görmüştü . Ezd ve Rebi'a kabileleri (Ye­ men mukatilesi) , Emevi hükümetine muhalif olup,37 onu des­ tekleyen kuzey kabileleriyle (Mudar/Kays 'Aylan) anlaşmaz­ lık içindeydiler. Ebü Müslim, Yemen mukatilesini kendi safına katmak için harekete geçti ve onlara ortak düşmana karşı bir­ likte savaşma çağrısında bulundu .38 Öte yandan Ezd kabilesi­ nin lideri Ali b. el-Kirmanı:'ye yakın bir gelecekte onu Horasan valisi olarak kabul edeceğini bildirdi.39 Tüm bunlar gösteriyor ki Ebü Müslim da'veti Horasan'daki dini ve siyasi konjonktüre uyarlamış, bu sayede binlerce kıdemli savaşçı kazanabilmişti.40 36 37 38 39 40

Al-Qadl, "The Earlie5t Nabi ta" , 5. 33-34. Mes'üdi, et-Tenbih ve'l-lşrilf, Darü ve Mekıebetü'l-Hilal, Beyrut, 198 1 , 5. 299-300. Ahbar, 5_ 280. Ahbilr, 5. 301 -302. Mo5he Sharon, "The 'Abba5id Da'wa Re-examined on ıhe Ba5İ5 of the Di5co­ very of a New Source", Arabic and Islamic Studies, ed. jacob Man5our, Ban-Han University, Ramat Gan, 1973, s. 1 3- 1 4.

33

lbrahim'in babası Muhammed b. Ali tarafından vasi tayin edilmesinden sonra Abbasi ailesinin planları Emeviler tara­ fından keşfedildi. lbrahim'in Emevi hapishanesinde yaşamını yitirmesi,41 ailenin tüm bu süreçte yaşadığı tek ciddi talihsiz­ likti. lbrahim'in yerine geçen kişi kardeşi Ebü'l-Abbas es-Sef­ fah oldu .42 Kardeşinin ölümünden sonra Ebü'l-Abbas daha gü­ venli bulduğu Küfe'ye kaçtı. Bu aşamada artık er-Rıza'nın Ab­ basoğullarından çıkacağı netleşti. Ebü'l-Abbas, 132/749 yılın­ da Küfe'de ilk Abbasi halifesi olarak biat aldı. Amcası Abdul­ lah b. Ali'nin Zap (Zab) savaşında Emevi ordusunu yenme­ si (132/750) üzerine doksan yıllık Emevi rej imi nihayete erdi. Emevi hükümetinin başta Şiiler, Hariciler43 ve Kaderiler44 41

lbn Kuteybe, el-imame ve's-Siyilse, Darü'l-Kütübi'l-'llmiyye, Beyrut, 2006, s . 290; lbn Tıktaka, a.g.e. , s. 144- 146.

42

Belazüri, Ensilb, s. 1 23 - 1 24.

43

Ali b. Ebi Talib zamanında dini-siyasi bir fırka olarak zuhur eden ve anarşist bir yapıya sahip olan Haricilik, hem itikat hem de imamet konusundaki fikir­ leriyle Sünnilik ve Şiilik'ten ayrılır. Hariciler, Sünnilerden farklı olarak halife adayında Kureyş kabilesinden olma şartı aramamışlardır. Harici imamet dok­ trinine göre takvalı olmak şartıyla herkes halife olabilir. Halife Allah'ın emir­ lerine uygun davrandığı sürece Müslümanlardan itaat bekleyebilir. Günah iş­ leyen halife derhal görevden alınmalı ve cezalandırılmalıdır, bu bakımdan Os­ man b. 'Affan'ı öldürenler haklıdır. Halifenin onu diğer Müslümanlardan fark­ lı ve üstün kılan bir dinsel otoritesi yoktur ki bu inanış Haricilik ile Şiilik ara­ sında tam bir tezatlık oluşturur.

44

ltikadi bir mezhep olan Kaderiyye'nin Emevi karşıtı duygulan çok güçlüydü. Çünkü Emeviler (Yezid b. Velid hariç), insanın Allah'ın iradesi doğrultusun­ da hareket ettiğini savunan Cebriyye doktrinini benimsemiş, buradan zalim bir yöneticinin fiilleri ya da günahlanndan dolayı insanlar tarafından suçla­ namayacağı sonucunu çıkarmışlardı: Katli Abdülcebbar, "Fazlü'l-l'tizal ve Ta­ bakatü'l-Mu'tezile'' , Fazlü'l-l'tizal ve Tabakiltü'l-Mu'tezile, nşr. Fu'ad Seyyid, ed-Darü't-Tunisiyye li'n-Neşr ve el-Müessesetü'l-Vataniyye li'l-Kitab, Tunus ve Cezayir, 1 986, 11. kitap, s. 143; Ahbar, s. 1 7 7- 1 78; lbn Kuteybe, el-Ma'ilrif, nşr. Muhammed Ali Beyzün, Darü'l-Kütübi'l-'llmiyye, Beyrut, 2003, s. 25 1 ; Steven C . Judd, "Medieval Explanations for the Fail o f the Umayyads", Umay­ yad Legacies: Medieval Memories from Syria to Spain, ed. Antoine Borrut ve Pa­ ul M. Cobb, Brill, Leiden-Boston, 2010, s. 9 1 -92. Kaderiyye ise insanı hür ira­ desi olan ve amellerinden sorumlu bir varlık olarak görüyor, dolayısıyla zalim bir yöneticinin işlediği günahtan Allah'ın takdiri diye mazur gösteremeyece­ ğini savunuyordu. Ezraki, sahih olsun ya da olmasın Emevi yönetimi ile Ka­ deriyye'nin neden karşı karşıya geldiklerini anlatan çok anlamlı bir kayıt tut­ muştur. Burada kader konusunun ilk kez Emevi ordusunun Mekkeli isyancı­ lara müdahalesi sırasında Kabe'nin yanması üzerine gündeme geldiği söyle­ nir. Buna göre [ Emevi yanlısı] bir adam çıkıp "bir kıvılcım gelip Kabe'nin ör-

34

olmak üzere çok sayıda düşmanı vardı . Şii ve Harici imamet nazariyeleri, birbirine taban tabana zıttı; ama her iki fırka da Emevi halifelerinin meşru idareciler olmadıkları fikrini yay­ makla meşguldüler; bu yüzden Emevi rej imine son verecek bir savaş sürecinde ortak hareket etmeye hazırdılar. Mevali (Arap olmayan Müslümanlar) , bu koalisyonda geniş yer tutan baş­ ka bir gruptu . Suriye ve Mısır'da yenilgiye uğramış ve mal var­ lıklarına el konmuş Bizanslıların başka Bizans eyaletlerine göç etme imkanı varken, Müslüman fetihçiler tarafından tamamen ortadan kaldırılan Sasani İmparatorluğu'nda yaşayanlar için böyle bir kaçış mümkün değildi. Onlar bulundukları yerde ya­ şamlarını sürdürmek ve yeni duruma alışmak ya da katlanmak zorundaydılar. Bazı İranlılar, Arap-İslam yönetimi altında gö­ rev ve ayrıcalıklarını sürdürdüler, fakat Arap kabilelerin İran'a yerleşmesi, şehirlerin kalabalıklaşması , Müslümanların ken­ di "yerli" bürokratik kadrolarını oluşturmaya başlaması onla­ rı gitgide daha da rahatsız etti .45 Zenginleşen fetih aristokra­ sisi, ganimetlerin ve fethedilen toprakların adilce paylaştırıl­ madığını düşünen Araplar kadar onlar arasında da huzursuz­ luğa sebep oldu . Toplum içindeki en mağdur sınıfsa ihtida et­ melerine rağmen Arap Müslümanların sahip oldukları sosyal ve ekonomik ayrıcalıklardan mahrum bırakılan, çoğunluğunu İranlıların oluşturduğu mevali idi. İslam hukukuna göre ciz­ ye sadece Müslüman olmayanlardan alınabilirdi ve ihtida et­ mek, cizye ödeme mükellefiyetini iptal etmekteydi. Muhteme­ len pek çok İranlı Müslüman olmayı cizye ödemekten kurtultüsünü tutuşturduysa bu Allah'ın takdiridir," demiş, [ Emevi aleyhtarı ] baş­ ka biriyse buna itiraz ederek Allah'ın bu olaya bir dahli olmadığını savunmuş­ tur: A.g. ı:. , s. 290. Kadertler, Emevi rejimini devirmeyi planlayan Haşimiyye koalisyonuna muhtemelen tereddütsüz şekilde dahil oldular: Marin-Guzman, a.g.ı:. , s. 242-243. Abbasilerin iktidara gelir gelmez bazı Kaderilere resmi gö­ revler vermeleri [ Ahmed Bedr, "Fukahatu'ş-Şam fi'l-'Asri'l-'Abbasiyyi'l-Evvel ve 'Alakatuhüm bi'l-Hilafeti'l-'Abbasiyyin" , Bilad al-Sham during thı: Abbasid

Pı:riod, Procı:ı:ding of thı: Fifth Intı:mational Confı:rı:ncı: on thı: History of Bilad al-Sham, Arabic Sı:ction, ed. Muhammed Adnan al-Bakhit ve Muhammed Yu­ nis Abbadi, 1 990, s. 95] Kaderiyye'nin Haşimiyye hareketine verdiği desteğin bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. 45

Lewis, "On the Revolutions" , s. 2 2 1 -222.

35

manın yolu olarak gördü ve bundan dolayı Horasan ve başka vilayetlerde ihtida oranı hızla arttı . Bu durum, devletin ciddi bir mali krizle yüz yüze gelmesine sebep oldu . Halife Ömer b. el-Hattab , fethedilen toprakların fethe iştirak edenler arasın­ da paylaştırılmamasına ve yerli halkın toprağı işlemeye devam etmesine karar vermişti.46 Fethedilen arazilerin mülkiyetinin Arap kabilelerine verilmemesi, vergilerin büyük ölçüde gayri­ müslimlerden tahsil edilmesine yol açtı. lslam'ı kabul edenle­ rin sayısı arttıkça devletin vergi geliri azalıyordu.47 Üstelik ye­ ni mühtedilerin orduya yazılması, adam başına düşen ganimet miktarının küçülmesi demekti . Ordu divanlarına kaydolmayı bekleyen başkaları da vardı. Müslümanların toprak mülkiye­ ti edinmelerine getirilen kısıtlamalar, askerliği en cazip mes­ lek haline getirmişti ve garnizon şehirlere doğru göç devam ediyordu . Bu durum, özellikle fetihlerin durduğu dönemlerde ciddi sorunlar yarattı. Bütün bunlara Arapların haraç arazile­ rini gasbedip veya satın alıp özel mülkiyete dönüştürmeleri48 ve yönetimin yandaşlarına hibe ettiği topraklardan dolayı dev­ let arazilerinin küçülmesi de eklenince ekonomik kriz daha da derinleşti. İhtida edenler başta cizye ve belki de haraç ödemek­ ten muaf tutuldular. Ama bu kalıcı bir uygulama olmadı. Vergi gelirlerinin giderek azaldığını gören Emevi yöneticileri, ihtida edenlerin samimi Müslümanlar olup olmadıklarını anlamak için tahkikat yapmayı denedilerse de49 sonunda çareyi mühte46

BelazürI, el-Büldiln ve Fütühuhil ve Ahkilmuhil, nşr. Süheyl Zekkar, Darü'l­ Fikr, Beyrut, 1 992; s. 308-309; Yahya b. Adem, Kitdbu'l-Harilc, nşr. Ahmed Muhammed Şakir, el-Matba'atü's-Selefiyye, Kahire , 1 964, s. 27; Kudame b. Ca'fer, el-Harilc ve Sınil'atü'l-Kitilbe, nşr. Muhammed Hüseyin ez-Zebidi, Da­ rü'r-Reşid li'n-Neşr, Bağdat, 1 98 1 , s. 362.

47

lslam'ın yayılmasının vergi gelirlerinde sebep olduğu düşüşü gösteren bazı ra­ kamlar için bkz. lbn Hurdazbih, el-Mesillik ve'l-Memillik, nşr. M. J. de Goeje, Brill, Leiden, 1 889, s. 1 4- 1 5 , 83-84; Ya'kübi, el-Büldiln, s. 1 77- 1 78.

48

Savaş yoluyla fe thedilen araziler, Müslü manların ortak malı kabul edili­ yor, bunların alınıp satılması genellikle mekruh görülüyordu: Ebü 'Ubeyd , Kitilbu'l-Emvill, nşr. Ebü Enes Seyyid b. Receb, Darü'l-Hedyi'n-Nebevi, Man­ sura, 2007 , cilt 1, s. 1 58- 1 59, 1 64, 262; Yahya b. Adem, a.g.e. , s. 20. Bu neden­ le dindarlığı ile tanınan Emevi halifesi Ömer b. Abdülaziz, bu tür arazileri iş­ leyenleri toprağı satmaktan menetmişti: Ebü 'Ubeyd, a.g.e., cilt 1, s. 1 79.

49

Marin-Guzman, a.g.e. , s. 234.

36

dilerin cizye ödeme muafiyetini tanımamakta buldular. Dahası Irak valisi Haccac b. Yusuf, ağır ve adil olmayan vergi yükün­ den dolayı topraklarını terk edip şehirlere göç eden köylülere kaçak muamelesinde bulunup onları köylerine geri dönmeye zorlamaktaydı . Ömer b. Abdülaziz (hd. 99-101/717-720) ha­ life olduğunda mühtedilerden cizye alınmasını lslam'a aykırı bir uygulama olduğu için yasakladı . 5° Fakat Emevi döneminin sonuna kadar imparatorluğun değişik bölgelerinde mühtedi­ ler cizye ödemeye mecbur bırakıldılar. Muafiyet getirildiğinde bile bu durumdan kaynaklanan gelir kaybını telafi edecek baş­ ka formüller bulundu . Emeviler, Horasan'da vergi tahsilatını İran kökenli dihkanlara bırakmışlardı. Topladıkları vergilerin bir kısmını hizmetlerinin karşılığı olarak kendilerine ayıran dihkanlar, vergi gelirindeki düşüşten etkilenmemek için Müs­ lüman olsun ya da olmasın kişinin ödemekle yükümlü oldu­ ğu diğer vergileri arttırma yoluna gittiler. 5 1 Mervan b. Muham­ med dönemine gelindiğinde vergi sorunu hala çözüme kavuş­ turulmuş değildi. Horasan'ın son Emevi valisi Nasr b. Seyyar, müfettişler tayin ederek Müslümanlardan cizye ve ağır vergiler alınmasını önlemeye çalışıyordu . 52 Bu çaba , son ana kadar ver­ gi sahasındaki sıkıntıların devam ettiğini gösterir. 53 Bu yüzden Abbasi propagandasının , temel sosyal haklardan mahrum ve köle yerine konan54 mevali sınıfından, özellikle de İranlı müh­ tedilerden geniş destek bulması şaşırtıcı değildir. Aşağıdaki 50

Ebü Yusuf, Kitilbu'l-Harilc , nşr. Taha Abdurra'üf Sa'd ve Sa'd Hasan Mu­ hammed, el-Mektebetü'l-Ezheriyye li't-Türas, Kahire, 1 999, s. 1 44- 145; Ebü 'Ubeyd, a.g.e. , cilt 1 , s. 107.

51

Marin-Guzman, a.g.e. , s . 234. Kudame b . Ca'fer, Hişam b . Abdülmelik tara­ fından Horasan valisi tayin edilen Eşres b. Abdullah'ın başta dihkanları ciddi­ ye almadığını, Müslüman olanlardan cizyeyi kaldırdığını, ancak halk lslam'a koşunca vergi gelirinin azaldığını görüp dihkanlarla iş birliği yapmaya mec­ bur kaldığını, kısa süre sonra da Benü Haşim dailerinin vilayette durumlarını güçlendirdiklerini söyler: A.g.e. , s. 4 1 1 .

52

Taberi, Tilrihu't-Taberi (Tilrihu'l-Ümem ve'l-Mülük) , nşr. Ebü Suheyb el-Ker­ mi, Beytü'l-Efkari'd-Düveliyye, byy. ty. , s. 1 3 73-1 374.

53

Bu konu hakkında bkz. Marin-Guzman, a.g.e., s. 232-236.

54

Bir kölenin Müslüman olması, ödemekle yükümlü olduğu vergiyi kaldırına­ maktaydı; bu sebeple Emeviler cizyeyi kölelere konan vergilerden saydılar: Ebü 'Ubeyd, a.g.e. , cilt 1, s. 1 08.

37

kayıt anakronik olmakla birlikte Arap olmayan Müslümanla­ rın Emevilerin devrilip Abbasilerin iktidara gelmesinde oyna­ dıkları büyük rolle ilgili farkındalığı yansıtır: Selman 55 oturuyordu . Nebi onun omuzlarına vurarak şöyle buyurdu : . . . Onlardan Oranlılar) bir şehidin sevabı yetmiş şe­ hit sevabı kadardır . . . . [ Allah] onlarla hilafetini sabit kılar. En­ biyanın öldürülmesi Şam'da olmuştur. Orada Resuller yalan­ lanmıştır. Depremler ve fitneler oradadır. Allah'ın düşmanla­ rının eliyle orada Allah'ın dininin yıkımı başlayacaktır. Maş­ rık ehlinin eliyle; Allah, N ebisinin ve Ehli-i beyt'inin intika­ 56

mını alacaktır.

Emevilerin mevaliye yönelik vergi politikasının yarattığı ra­ hatsızlık, Arap Müslümanlar da dahil geniş kitlelere yayılmış durumdaydı. Mısır'da Hıristiyan keşişler vergiden muaf tutu­ lurken İslam'ı kabul edenlerin cizye ödemeye zorlanmaları şaş­ kınlık yaratmıştı. Bu uygulamanın Osman'ın şehit edilmesi ve Kabe'nin yakılması ile birlikte Peygamber'in vefatından sonra Müslümanların işlediği en büyük üç günahı oluşturduğu düşü­ nüldü . 57 Bazı din alimleri , Emevilere isyan etmeyi sırf bu yüz­ den meşru görmekteydi. 58 İhtilal propagandacıları , Emevile­ rin düşüşünü ve er-Rıza'ya yapılan biati İslam dininin mümin­ lere vaat ettiği adalet ve eşitliğin getirilmesi için bir fırsat ola­ rak sundular. Emevilerin dini değer ve kuralları hafife alma it­ hamıyla karşı karşıya kalması yeni bir şey değildi, ama onlar mevali sorununu çözüme kavuşturamamış olmakla bu kritik dönemde düşmanlarına yeni bir koz vermiş oldular. Üstelik vergi konusundaki sıkıntı cizyeyle sınırlı değildi. Ekilip ekil55

Peygamber'in İran asıllı sahabisi Selman-ı Farisi.

56

Dırar b. Amr, Kitilbu't-Tahriş (ilk Dönem Siyasi ve ltikildi ihtilaflarda Hadis Kullanımı) , nşr. Hüseyin Hansu, çev. Mehmet Keskin, Litera Yayıncılık, İstan­ bul , 20 1 4 , s. 1 1 4.

57

Ebu 'Ubeyd, a.g.e. , cilt ! , s. 1 08. Peygamber'e atfedilen bir hadiste Müslüman­ lardan cizye almaya devam edenler şu sözlerle kınanıyordu: "Her kim, Allah bir kişiyi haraç (cizye) ödemekten kurtardığı halde ondan haraç almaya de­ vam ederse, Allah'ın, meleklerin ve tüm insanların laneti onun üzerine ol­ sun. " : Yahya b. Adem, a.g.e. , s. 5 1 .

58

Ebu 'Ubeyd, a.g.e. , cilt ! , s. 1 08.

38

mediğine ya da mahsul miktarına bakmaksızın araziye sabit bir vergi konuyor, Arap olsun ya da olmasın başlangıçtaki statü­ sü haraç arazisi olan topraklan işleyen Müslümanlar öşür yeri­ ne haraç ödemeye zorlanıyorlardı. Öte yandan sulama sistemi­ nin inşa ve ihyası ile ilgili halka çeşitli angaryalar yüklenmişti. Davud b. Ali yeğeni Seffah halife olduktan sonra Küfe mesci­ dinde insanlara "hilafete servet biriktirmek veya nehir kazdır­ mak için gelmedik," diye seslenirken Emevilerin sebep olduğu bütün bu mağduriyetlere göndermede bulunuyordu .59 Da'vet İranlılardan geniş destek ve katılım elde etmişti. Ama Haşimiyye hareketi ya da Abbasi ihtilali, Arap hakimiyetini hedef alan bir mevali hareketi değildi.60 Ortada ister Arap is­ ter mevla olsun toplumun çok geniş bir kesimini içine alan bir memnuniyetsizlik vardı. Ayrıca İranlıların önderi durumunda­ ki Ebü Müslim, ölene kadar Abbasi davasına sadık kalmıştı. 61 En önemlisi de ihtilal orduları, Horasanlı Araplar tarafından idare ediliyordu . Abbasiler için Horasan'daki Arap askeri gü­ cünü davaya kazandırmak çok önemliydi. Ebü Müslim, Mer­ van b. Muhammed'in tecrübeli ve teçhizatlı ordusu ile savaş­ mak için çok sayıda kalifiye askere ihtiyaç duymuştu . Bu as­ kerler, savaş konusunda eğitimsiz ve idmansız İranlı köylüler­ den değil, savaş deneyimi olan Arap mukatile arasında buluna­ bilirdi.62 Bu yüzden ihtilal propagandası, hem mevaliye hem de Araplara hitap şekilde geliştirildi. Emeviler de kendilerine kar­ şı başlatılan hareketi hiçbir zaman belirli bir hizip ya da etnik grupla ilişkilendirmediler ve bütün muhalif unsurların kendi­ lerine karşı iş birliği içinde olduklarının farkındaydılar.63 M . 59

Cahız'ın el-Beyan ve t-Tebyin 'inden iktibas eden: Cengiz Kallek, 1slilm lhtisat Düşüncesi Tarihi: Harac ve Emval Kitaplan, Klasik Yay . , lstanbul, 2004, s. 53.

60

Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Amikam Elad, "Aspects of Transition from the Umayyad to the 'Abbasid Caliphate" , ]erusalem Studies in Arabic and Is lam, 19 ( 1 995) ; aynı yazar, "The Ethnic Composition of the 'Abbasid Revolution: A Reevaluation of Some Recent Research" , ]erusalem Studies in Arabic and Is­ lam, 24 ( 2000).

'

61

Frye, ''The Role of Abü Muslim", s. 29.

62

Sharon, "The 'Abbasid Da'wa'' , s. 1 3 - 1 5 .

63

lbn 'Abdirabbih, e:l-'Ikdu'l-Fertd, nşr. Abdülmecid et-Terhin!, Darü'l-Kütübi'l­ 'llmiyye, Beyrut, 1 983, cilt V, s. 2 1 8 .

39

Q. Zaman'ın deyimiyle, "bu bir duygu koalisyonuydu" .64 lhti­ lalciler faaliyetlerini etnik değil dini bir hareket olarak tanıttı­ lar. Her fırsatta, "Kur'an ve sünneti ihya etmek, hak ve adalet­ le amel etmek için ayaklandıklarını"65 bunun dinsiz gaspçılar olan Emevilere karşı Peygamber ailesini destekleyen gerçek bir İslami hareket olduğunu iddia ettiler. İhtilal hareketinin Küfe sorumlusu Ebu Seleme'ye vezirü ali Muhammed (Peygamber'in ailesinin veziri) ,66 Ebu Müslim'e ise emirü (ya da eminü) ali Mu­ hammed67 (Peygamber ailesinin emiri) ismi verilmişti. Bunlar, şüphesiz üzerinde düşünülerek seçilmiş isimlerdi. Amaç insan­ lara Peygamber ailesinin imamet hakları için savaşıldığını ha­ tırlatmaktı. Belki de yine bu maksatla Ebu Müslim komutasın­ daki Horasanlı isyancılar siyah kıyafet ve bayraklar kullanıyor­ lar ve el-müsevvide (siyahlılar) olarak tanınıyorlardı; zira bazı kayıtlara göre Mekke'nin fethedildiği gün Peygamber siyah bir bayrak taşımış, bundan sonra da siyah bayrak kullanmaya de­ vam etmişti. 68 Eğer gerçekten de buradan ilham alınmışsa bu renk tercihi, sünnete dönüşü ve Peygamber'in bıraktığı mirasın gerçek sahiplerine kavuşmasını sembolize ediyordu .69 64

Muhammad Qasim Zaman, "The Relevance of Rcligion and the Response to it: A Study of Religious Perceptions in Early Islam" , ]oumal of the Royal Asia­ tic Society, 2 ( 1 988) , s. 284. Aynca bkz. Farouk Omar, Buhüs fi't-Tarihi'l-'Ab­ basi, Darü'l-Kalem ve Mektebetü'l-Nahda, Beyrut ve Bağdat, 1977, s. 1 68- 1 69.

65

Belazüri, Ensiib, s. 87.

66

Dineveri, el-Ahbarn't-Tıval, nşr. 'Assam Muhammed el-Hac Ali, Darü'l-Kütü­ bi'l-'llmiyye, Beyrut, 200 1 , s. 537.

67

Taberi, a.g.e. , s. 1 498.

68

Tirmizi, el-Ciimi'u's-Sahih Sünenü't-Tirmizi, nşr. Ahmed Muhammed Şakir, Mektebetü ve Matba'atü Mustafa el-Babi el-Halebi, Kahire, 1 937, cilt iV, s. 1 9 5 - 1 9 7 ; Ebu Yusuf, a.g.e. , s. 2 1 0 ; lbnü'l-Cevzi, el-Muntaza;•ı, cilt VIII, s. 18; Şeybani ve Serahsi, Şerhu Kitiibi's-Siyeri'l-Kebir, thk. Muhammed Hasan Mu­ hammed Hasan lsma'il eş-Şafi', Darü'l-Kütübi'l-'llmiyye, Beyrut, 1 997, cilt 1, s. 52-53.

69

Bundan sonraki süreçte siyah, Abbasilerin bayrak ve resmi kıyafet rengi ola­ rak kaldı. Khalil Athamina Abbasilerin iktidarı ele geçirmelerine meşru bir zemin oluşturacak ve politik çıkarlarına uygun düşecek şekilde Peygamber'in siretini yeniden yazma çabasına girdiklerini , Peygamber'in bayrağının ren­ ginin siyah olduğu rivayetinin bu çabanın ürünü olduğunu iddia etmiştir: 'The Black Banners and the Socio-Political Significance of Flags and Slogans in Medieval Islam", Studies in Early Islamic History: Socio-Political and Religi­ ous Aspects in Medieval lslamic Society, Mediterranean Studies Unit, Palestine,

40

=

Propagandacılar, Kur'an'ı yardıma çağırmayı da ihmal etme­ mekteydi. Bazı doğu vilayetlerinde Ebu Müslim adına basılan paraların ön yüzünde şu Kur'an ayetine ( 42/23) yer verildi : "De ki, ben buna karşılık sizden akrabalıktan doğan sevgiden baş­ ka bir ücret istemiyorum. "70 Müslümanları Peygamber'in akra­ balarını sevmeye teşvik eden bu sözler, da'vetin amacına uygun mükemmel bir slogandı ki Seffah halife olduğunda Küfe mes­ cidinde yaptığı meşhur konuşmada bu sözleri tekrarlayacak­ tı. 71 Paranın arka yüzünde bulunan "Peygamber ailesinin emi­ ri Ebu Müslim'in emriyle" sözleri de aynı şekilde da'vet politi­ kasına uygun olacak şekilde seçildi. Kur'an ayetlerine yapılan göndermeler, Horasan'daki heterodoks unsurlardan yardım ka­ bul eden davetçilerin lslam'a olan bağlılıkları ile ilgili kuşkuları ortadan kaldırmanın en iyi yoluydu .72 Hareketin da'vet olarak adlandırılmasında da aynı maksat vardı . Kelime dini bir çağrı­ şıma sahip olup73 daha önce Peygamber'in İslam dinine yaptı­ ğı çağrıyı nitelemek için kullanılmıştı. Kur'an (33/46) Peygam­ ber'den, Allah'ın birliğine ve ona itaat etmeye çağıran kişi an­ lamında del'f ilallah (Allah'a çağıran kişi) olarak söz ediyordu . Şimdi Abbasiler, onları iktidara getiren hareketi da'vet, hareke1998b, s. 224. Helmer Ringgren de aynı varsayımda bulunmuştur; ona göre Abbasiler siyahı dini bir saik olmaksızın tercih etmiş, sonradan Peygamber'in bayrağının (ya da sarığının ] siyah olduğuna dair hadis ve rivayetler uydur­ muşlardır: "Some Religious Aspects of the Caliphate" , Studies in the History of Religions: The Sacral Kingship, Brill , Leiden, 1 959, s. 743-744. 70

R. Guest, "A Coin of Abu Muslim", ]ou rn al of the Royal Asiatic Society, ( 1 93 2 ) , s. 5 5 5 - 5 5 6 ; George C. Miles, "Al-Mahdi Al-l:laqq, Amir al-Mu'minTn, Revue Numismatique, 1 965, s. 333-33 5 ; Michael Broome, The Handbook of Islamic Coins, Seaby, Londra, 1985, s. 2 1 ; İbrahim Artuk, "Abbasiler Devrinde Sik­ ke" , Belleten, XXIV/93 ( 1 960) , s. 25. Ayet seçimi, da'vetin Şii karakterini gös­ termesi açısından önemlidir. Şii isyancıların karakteristik sloganlarından biri olan bu ayet, ilk defa 127/745 yılında Abbasi ailesiyle yakın ilişkileri olan Şii isyancı Abdullah b. Muaviye adına Reyy'de basılan paralarda kullanılmıştır. Daha sonraki tarihlerde yine Şii liderler adına basılan bazı paralarda bu ayete yer verilecekti�: Miles, a.g.e., s. 333-335.

71

lbnü'l-Esir, a.g.e. , s. 776; Artuk, a.g.e. , s. 25.

72

Ayrıntılı bilgi ve örnekler için bkz. Muhammad Qasim Zaman, "Some Consi­ derations on References to the Qur'an During the 'Abbasid Movement" , lsla­ mic Studies, 29/1 ( 1 990) .

73

Bu konuda bkz. Sharon, "The 'Abbasid Da'wa", s. 1 -4.

41

tin propagandacılarını du'at74 olarak isimlendirerek75 Emevile­ rin Peygamber'in öğretileri ve sünnetinden bir sapmaya neden olduklarını ima ediyorlardı: Onlar, İslam cemaati içindeki her türlü fitne ve kötülüğün kaynağıydılar. Peygamber döneminde olduğu gibi da'vete icabet etmek, bu fitne ve kötülükleri yok et­ menin yegane yoluydu. Abbasiler, bir anlamda Peygamber'in­ kiyle benzer bir misyona sahip olduklarını ileri sürmekteydiler. Ebü Ca'fer'e76 göre kardeşi Seffah, "Rabbinden kendisine ulaşan bir beyyine üzerine insanları Allah'a davet etmişti. "77

74 75

Da'f kelimesinin çoğulu. Ahbar, s. 22 1 .

76

Sonradan Mansur lakabıyla göreve gelecek olan ikinci Abbasi halifesi.

77

lbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, nşr. Abdurrahman Ll.duki ve Muhammed Gazi Beyzün, Darü'l-Ma'rife, Beyrut, 1 999, cilt IX-X, s. 485 .

42

İKİNCİ BÖLÜM

İ HTİ LAL SON RASi Şii MUHALEFET VE MEŞRU İYET TARTIŞMALARI

fv1uhammed'in {bıraktığı] miras size aittir. Sizin adaletiniz sayesinde zulüm defedilir. Kızların soyundan gelenler [imamet] mirasında hak talep ediyorlar. [Oysa] onların bu mirasta kesilmiş tırnak kadar hakları yok. Damat varis değildir. Kızın da imamette hakkı yoktur. Size ait olan mirasta hak talep edenlerin Ellerine pişmanlıktan başka bir şey geçmez. 1 - T A B E Rİ, Tii rlh, 1924

Haşimilerin2 iktidarı Emevi ailesinin elinden almaları, sadece askeri değil aynı zamanda ideoloj ik bir zaferdi. Peygamber ai­ lesinin maruz kaldığı haksızlıklar üzerine bina edilen ideolojik propagandaya askeri başarı da eklenince kaçınılmaz son ger­ çekleşti. Ama Haşimiler için hiçbir şey bitmiş değildi. Şimdi yi­ ne biri askeri diğeri ideolojik iki cephede devam eden "aile içi" yeni bir savaş başladı. Sebep, imamın Talibi ailesinden çıkaca­ ğını ümit edenlerin Abbasileri ihtilalin amacına ihanet etmek­ le suçlamalarıydı. Emeviler bertaraf edilmiş, o zamana mükem­ mel bir dayanışma örneği sergileyen Alioğulları ve AbbasoğulSaray şairi Mervan b . Ebi'l-Cenüb'un halife Mütevekkil için kaleme aldığı methiye. 2

Bu isim, Kureyş kabilesinin Haşim klanını oluşturan Alioğulları ve Abbaso­ ğullarına işaret etmekte olup Ali b. Ebı Talib'in torunu Ebu Haşim'in adına bi­ naen ihtilal koalisyonu için kullanılan "Haşimiyye" tabirinden farklıdır.

43

lan şimdi yeni bir hilafet çatışmasının tarafları olarak baş başa kalmışlardı. Şia tıpkı Emeviler ve Abbasiler gibi imameti bir ai­ le kurumu olarak görüyordu , dolayısıyla onu akraba dahi ol­ salar başkalarıyla paylaşmak gibi bir niyetleri yoktu . Daha ev­ velki Şii isyanlardan karakter olarak pek de farklı olmayan Ha­ şimiyye hareketinin Emeviler karşısında başarı kazanması du­ rumunda hilafet makamına geçecek kişinin kuşku ve tartışma­ ya yer bırakmayacak şekilde Şii bir imam olacağından emindi­ ler. er-Rıza min ali Muhammed sloganı, belirli bir kişiyi kastet­ meden Peygamber ailesinden razı olunan, üzerinde ittifak edi­ len kişiye göndermede bulunuyordu . Bu bakımdan er-Rıza' pekala Abbasoğullarından da çıkabilirdi. Ne var ki terim hem Haşimiyye hareketinden önce hem de ihtilalden sonra sade­ ce Şii çevrelerde kullanıldı.3 lhtilal sloganı, bariz şekilde Şii bir imamı çağrıştırıyordu .4 Ama beklenenin aksine halife Abbaso­ ğullarından çıktı. Bu durum, Emevileri hedef alan birleşik Ha­ şimi mücadelesinde bir bölünmeye neden oldu . Bu andan itiba­ ren Haşimi klanını oluşturan Alioğulları ve Abbasoğulları, bir­ birine muhalif iki kampa dönüştüler. Şia'nın en güçlü adayları, Hüseynilerden Ca'fer es-Sadık5 ve Hasanilerden en-Nefsü'z-Ze3

Sonraki birçok Şii isyanda yine bu terime müracaat edilecekti. Örnekler için bkz. lsfahani, Mekı'itilü't-Tillibiyyin, nşr. es-Seyyid Ahmed Sakr, Müessese­ tü'l-A'lemi li'l-Matbü'at, Beyrut, 1998, s. 428; Taberi, a.g.e. , s. 1 773; lbn Kesir, a.g.e., cik IX-X, s. 682, 700; lbnü'l-Verdi, Tetimmetü'l-Muhtasar fr Ahbaıi'l-Be­ şer (Tilr!hu lbni'l-Verdi) , el-Matba'atü'l-Haydaıiyye, Muhammed Mehdi es-Sey­ yid Hasan el-Harsan, Necef, 1 969, cilt ! , s. 289. er-Rıza ile aynı kökten türeyen el-Murtaza (kendisinden razı olunan) ismine de bilhassa Şii çevrelerde rastla­ nır. Örneğin Hasanilerden Sahibu'l-Fah Hüseyin b. Ali (ö. 169/786) isyanında insanlar Peygamber ailesinden el-Murtaza'ya tabi olmaya çağrılacaklardı: Ta­ beri, a.g. e. , s. 1 64 1 ; lbnü'l-Esir, a.g.e. , s. 855; lbnü'l-Verdi, a.g.e. , cilt !, s. 275.

4

Abbasileri i ktidara getiren hareketin Şii karakteristikler taşıdığını gösteren başka şeyler de vardır. Daha önce belirtildiği gibi Haşimiyye ihtilal koalisyo­ nunun Küfe sorumlusu Ebü Seleme, vez!rü ali Muhammed (Peygamber ailesi­ nin yardımcısı) adıyla biliniyordu ki Peygamber'in ailesine yardım etme dü­ şüncesi, Tevvabün (Tövbekarlar) hareketinin çıkış noktasıydı ve Kerbela'da Hüseyin b. Ali'nin intikamını almak üzere ayaklanan Muhtar, bu ismi kulla­ nan ilk kişi olmuştu: S. D . Goitein, "On the Oıigin of the Term Vizier" , j ou r­ nal of the Ameıican Oriental Society, 8 1/4 ( 1 96 1 ) , s. 426. Haşimiyye hareketi­ nin Şii karakteristliği hakkında bkz. Ron P. Buckley, "On the Origins of Shl'i Hadlth" , The Muslim World, 88/2 ( 1 998) , s. 169- 1 70.

5

Ca'fer b. Muhammed b. Ali b. Hüseyin b. Ali b. Ebi Talib.

44

kiyye adıyla tanınan Muhammed b. Abdullah'dı.6 Ca'fer, ima­ meti ele geçirmeye yönelik silahlı eylemlerden uzak durma­ yı tercih etti. Ama Muhammed b. Abdullah kardeşi İbrahim ile birlikte Abbasilere biat etmeyi reddedip ikinci Abbasi halifesi Mansür (hd. 136- 1 58/754-775) döneminde ayaklandı.7 Mansur, isyan başlamadan olacakları öngördü ve vakit kay­ betmeden harekete geçti . Önce geniş bir casus ağı kurdu ve Abbasi devletine olan bağlılıklarını test etmek üzere Muham­ med'in ağzından pek çok kişiye biat çağrısı yapan mektup­ lar gönderdi. Başta Muhammed'in babası Abdullah b . Hasan olmak üzere aile fertlerini Muhammed ve kardeşinin yerleri­ ni söylemeleri için sıkıştırdı; buradan netice alamayınca onla­ rı tutuklatmaya karar verdi . Aralarında baba Abdullah b. Ha­ san'ın da olduğu birçok Şii hapiste ölecek veya öldürülecekti.8 Muhammed, aile fertleri tutuklanınca açıktan isyan safhasına geçti. Çok geçmeden Medine'yi ele geçirdi ve kardeşi lbrahim'i Basra'ya göndererek isyanı Medine dışına çıkardı. Ama Mansür isyanı bastırmayı başardı ve iki kardeş de öldürüldü . Şiiler, bundan sonra da hükümete meydan okumaya devam ettiler. Emevi döneminde olduğu gibi imamlarının Peygam­ ber'in oğulları olduklarını hatırlatmayı ve insanları "Allah'ın Kitabı ve Peygamber'in sünneti"ne davet etmeyi sürdürdüler; ehl-i beytin katlinden ve imamet haklarının gaspından söz edip durdular.9 Bu durum hükümeti Şiilere karşı Emevilerinkinden 6

Muhammed b. Abdullah b. Hasan b. Hasan b. Ali b. Ehi Talib.

7

Ayaklanma hakkında bkz. Amikam Elad, "The Rebellion of Muhammad b. 'Abd Allah b. al-Hasan (Known as al-Nafs al-Zakiya) in 1 45/762" , 'Abbasid Studies: Occasional Papers of the School of 'Abbasid Studies, ed. James E. Mont­ gomery, Peeters Publishers, Leuven, 2002.

8

Mansür'un Hasanilere uyguladığı baskı ve şiddet politikası hakkında bkz . Is­ fahan\, Mehatil, s. 192- 1 93 ; lbn Kesir, a.g.e. , cilt IX-X, s. 498-499; lbnü'l-Cev­ zi, el-Muntazam, cilt VIII , s. 44-48.

9

Muhammed b. Abdullah'ın Medine'de verdiği bir hutbede şu konuşmayı yaptığı rivayet edilir: "Buradaki mesele, sapkın ve Allah düşmanı olan Ebü Ca'fer'dir . . . . Şimdi, bu din için ayağa kalkmaya insanlar içinde en layık olan­ lar, Mekke'den hicret edenlerin ve onlara yardım eden Ensar'ın torunlarıdır. Allahım! Onlar (Abbasiler) senin yasakladığın şeye izin vermişler, senin izin verdiğin şeyi yasaklamışlardır; senin korku saldığın kişilere eman vermişler ve senin eman verdiğin kişileri korkutmuşlardır": Taberi, a.g.e. , s. 1 527. Me'mün

45

pek de farklı olmayan bir politika izlemeye zorladı. Abbasi hi­ lafetinin kuruluş yıllarına tanıklık eden katip Abdullah b. el­ Mukaffa', devlet yönetimi konusunda çeşitli ıslahat önerilerin­ de bulunduğu Risale fi's-Sahabe adlı eserinde Alioğulları içinde eğer kendilerine görev verilirse büyük başarı gösterecek kişi­ ler olduğunu söylerken 10 muhtemelen iki taraf arasında bir uz­ laşma hayal etmişti, ancak bu teklif ne Mansur ne de halefleri 1 1 üzerinde herhangi bir etki yarattı. Rejime sadakatinden şüphe duyulan kişiler için en olağan ithamlardan biri, Şia ile bağlan­ tılı olmak veya Şii imamlara sempati duymaktı. Bu yönde şüp­ he toplayan herkes, zamanın halifesine hesap vermek zorunda kaldı . 1 2 Bu şüpheci yaklaşımdan Abbasi otoriteleriyle silahlı bir çatışmada karşı karşıya gelmeyen Şii imamlar da nasiplerini al­ dılar. 1 3 Dördüncü imam Ali Zeynelabidin'den (ö. 97/7 1 2) itidöneminin başlannda Küfe'de Ali b. Ehi Talib'in soyundan gelen Muhammed b. lbrahim adına ayaklanan Ebü's-Scraya, Küfe'ye ilerlerken Kerbela'da Hüse­ yin b. Ali'nin kabrini ziyaret edip insanlara şu konuşmayı yapar: "O (Muham­ med b. lbrahim) yarın isyan ediyor. Hüseyin'in intikamını ve haklarını, baba­ lannın mirasını, Allah'ın dininin ikamesini, dinin müdafaa edilmesini ve ehl-i beytine yardım edilmesini talep ediyor. Kimin bunlara niyeti varsa bana katıl­ sın ! " : lsfahani, Mekiltil, s. 427. Muhammed b. lbrahim'in de aynı şekilde isyan sırasında insanlan Peygamber ailesinden er-Rızil'ya biat etmeye, Allah'ın Kita­ bı ve Peygamber'in sünnetine uymaya davet ettiği söylenir: lsfahani, Mekatil, s. 428; Taberi, a.g.e. , s. 1 773. Başka bir örnek için bkz. Taberi, a.g.e. , s. 1 643. 10

lbnü'l-Mukaffa', Asilru lbni'l-Mukaffa', Darü'l-Kütübi'l-'llmiyye, Beyrut, 1 989, s. 3 2 1 .

11

Me'mün bu konuda bir ölçüde farklı bir politika takip etmiştir. Onun Şia ile uzlaşma planları Dördüncü Bölüm'de ele alınmıştır.

12

Çeşitli soruşturma örnekleri için bkz. Yeki', Ahbilru'l-Kudilt, nşr. Sa'id Muham­ med el-Lehham, 'Alemü'l-Kütüb, Beyrut, 200 1 , s. 589; lbn Hallikan, Vefeyiltü'l­ Ayiln, nşr. Ihsan Abbas, Darü Sadır, Beyrut, ty. , cilt il, s. 466-467; cilt VII, s. 2324; Cehşiyari, Kitabu'l-Vüzeril' ve'l-Küttilb, nşr. Mustafa es-Sekka, lbrahim el­ Ebyari ve Abdülhafiz Şelebi, Şirketü Mektebeti ve Matba'ati Mustafa el-Babi el­ Halebi, Kahire, 1 980, s. 160 vd. ; Mes'üdi, Mürücu'z-Zeheb ve Me'ildinü'l-Cevher, nşr. Yusuf el-Bika'i, Darü lhya'i't-Türasi'l-'Arabi, Beyrut, ty. , cilt III-IV, s. 226; el­ 'Uyün ve'l-Hadil'ik, s. 302, aynca bkz. 294; (Anonim), Kitabu'l-Mekil'id, nşr. Ha­ lid Ahmed el-Molla es-Süveydi, Darü Kenan, Dımaşk, 20 10, s. 1 2 1 - 1 22.

13

Mansür'un, hiçbir silahlı direnişte yer almamasına rağmen Ca'fer es-Sadık'ı öl­ dürme planları yaptığı söylenir: Meclisi, Bihilrü'l-Envilri'l-Cilmi'a li-Düreri Ah­ bilri'l-Eimmeti 'l-Ethilr, Müessesetü'l-Vefa, Beyrut, 1983, cilt XLVII, s. 162. Ay­ rıca bkz. Elad, "The Rebellion of Muhammad" , s. 180- 1 8 1 . Ca'fer es-Sadık'ın oğlu yedinci imam Musa el-Kazım da, Mehdi ve Harun er-Reşid tarafından sü­ rekli gözetim altında tutulmuş ve hapishanede vefat etmiştir: Mes'üdi, Mürüc,

46

haren lsnaaşeriyye (lmamiyye) imamları iktidarı ele geçirmek için aktif olarak çalışmayı bırakmış, Abbasi hükümetini hedef alan bir isyana önderlik etme planlarını ertelemişlerdi. Örneğin altıncı imam Ca'fer es-Sadık'a (ö. 1 48/765) göre imamın silah­ lı mücadele vermesi şart değildi; imam, Allah'ın kendisine za­ fer bahşettiği güne kadar sabredip dini liderlik vazifesini ifa et­ meliydi. Üstelik Şii kaynaklara göre Ca'fer, taraftarlarına iktida­ rın ancak el-ka'im, yani beklenen kurtarıcının gelişinden son­ ra kendi ailesine geçeceğini söylemekteydi. 1 4 Böylece pek çok Şii, mehdinin gelişini beklemeye ve Şii takıyye doktrinine uy­ gun şekilde yaşamaya başladı. Ancak bu haliyle bile doktrin ik­ tidar tarafından kışkırtıcı ve rahatsız edici bulundu , zira yaşa­ yan bir imam olduğu sürece bu pasif tutum her an terk edilebi­ lirdi . 1 5 Üstelik Şii bir imamın silahlı direniş yolunu seçmemesi, karizmatik-dini bir lider olarak ona bağlananları her zaman bu pasif tutum içinde tutmaya yetmiyordu . Siyasetten uzak dur­ masına rağmen Ca'fer es-Sadık'ın adı çok sayıda dini-siyasi ha­ reketin içinde oldu. Tasvip etmediği halde bazı topluluklar ona uluhiyet atfetti ve adını kullanarak rejime meydan okudu . Ör­ neğin bir zamanlar Ca'fer es-Sadık'ın müritlerinden olan Ebü'l­ Hattab, imamının itirazlarına rağmen onun ilah olduğunu pro­ paganda etti. Ca'fer'in Ebü'l-Hattab'ı lanetlemesi, 1 6 onun çok sayıda taraftar toplayıp isyan çıkarmasını engelleyemedi. Ca'fer cilt III-IV, s. 207; Şehristanl, Milel ve Nihal, çev. Mustafa Öz, Litera Yayıncı­ lık, lstanbul, 2008, s. 1 53 ; Nevbahtl, Şii Fırkalar (Kitabu'l-Makillilt ve'l-Fırak) , çev. Hasan Onat, Sabri Hizmetli ve Sönmez Kutlu , Ankara Okulu Yayınları, Ankara, 2004, s. 2 1 8 . Oysa Musa, babası gibi aktif olarak politikayla ilgilen­ memişti: lsfahani, Mekiltil, s. 375-376. Öte yandan Harun er-Reşid'in eman verip yıllık ödenek tahsis ettiği Şii/Hasan! isyancı Yahya b. Abdullah'ı emanı bozacak bir neden olmamasına rağmen bir süre sonra öldürttüğü söylenir: ls­ fahani, Mekiltil, s. 393 vd. 14

Farouk Omar, "Some Aspects of the 'Abbasid-Husaynid Relations during the Early 'Abbasid Period 132-193 A.H./750-809 A.D. " , Arabica, 22/2 ( 1 975), s. 1 75-1 76.

15

lmamiyye Şiası'ndaki b u pasif tutumu temsil eden fraksiyon hakkında bkz . Denis McEoin, "Aspects of Militancy and Quietism in lmami Shi'ism", British Society for Middle Eastern Studies, 1 111 ( 1 984) , 1 8 vd.

16

Bağdadi (Ebu Mansur) , Mezhepler Arasındaki Farklar (el-Fark Beyne'l-Fırak) , çev. Ethem Ruhi Fığlalı, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 1 99 1 , s. 1 9 1 .

47

hakkında benzer iddialar ortaya atan başka aşırı gruplar da var­ dı. 1 7 Asıl ilginç olan nokta, Şii imamlara uluhiyet atfeden bazı grupların, imamdan imama geçen ilahi kudret ve sıfatların bir noktada Talibi ailesine mensup olmayan birine de geçebilece­ ğine inanmalarıydı. Böylece Talibi bir imamın fiziksel varlığı ve aktif desteği a>;anmaksızın sadece onun ismi etrafında kristalize olan dini-siyası hareketler ortaya çıkabiliyordu . 1 8 Özetle, Eme­ vi dönemi boyunca imamet. konusunda Ali ve torunlarına veri­ len destek, erken Abbasi döneminde imamın otoritesini ve ay­ rıcalıklarını dini argümanlara dayandıran mezheplere dönüş­ me eğilimine girdi . 1 9 Abbasi iktidarı, siyası ve ekonomik bek­ lenti ve şikayetlerini dini terimlerle ifade eden bu gruplara do­ ğal olarak dine dayalı bir meşruiyet söylemiyle cevap verme­ ye çalıştı. Muhammed b. Abdullah isyanı , Abbasileri yeni propagan­ da yarışına hazırlayan en önemli gelişmeydi. Şia'yı sadece savaş meydanlarında hezimete uğratmak yetmeyecekti. İsyan Abba­ silere, imametin hala gasıpların elinde olduğunu düşünen çok 17

Şehristani, Milel, s. 1 50- 1 5 l ; Omar, "Some Aspects" , s. 1 7 7 .

18

Bunun örneklerinden biri , adını kurucusu Beyan b. Sem'an'dan alan Beyaniy­ ye fırkasıdır. Beyan, Allah'ın ruhunun nebiler ve imamlar kanalıyla Ebü Ha­ şim'e, ondan da kendisine geçtiğini, böylece halife olmaya hak kazandığı­ nı iddia etmiştir. Harbiyye fırkası da benzer bir inanışa sahipti. Bu fırka, Al­ lah'ın ruhunun Ebü Haşim'den Abdullah b. 'Amr b. Harb'e geçtiğine ve onun Ebü Haşim tarafından imam tayin edildiğine inanıyordu. Mansüriyye fırkası­ nın kurucusu Ebü Mansur el-'lcli, benzer şekilde önce beşinci imam Muham­ med el-Bakır'ın halifesi olduğunu iddia etmiş, sonra bu iddiasından vazgeçe­ rek göğe çıkarıldığını ve Allah'la konuştuğunu ileri sürmüştür. Hattabiyye fır­ kasının kurucusu Ebü'l-Hattab ise önceleri sadece Ca'fer es-Sadık'ın ilah ol­ duğunu söylemiş, sonradan kendi ilahlığını ilan etmiştir: Bağdadi (Ebü Man­ sur) , a.g. e, , s. 1 80 , 1 86- 1 9 1 ; Şehristani, Milel, s. 1 39-140, 1 6 1 - 1 64; Eş'ari, ilk Dönem lslam Mezhepleri (Maka l atü' l- lslam iyyfn ve lhtilafu ' l-Mu s a l lfiı) , çev. Mehmet Dalkılıç ve Ömer Aydın, Kabalcı Yayınevi, lstanbul, 2005, s. 35-42. Ebü'l-Hattab ve el-Hattabiyye hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Ron P. Buck­ ley, "The imam Ja'far al-Şadiq, Abü'l-Khattab and the Abbasids" , Der Is lam , 79/1 (2002).

19

Marshall G . S. Hodgson'a göre bunun birkaç nedeni vardı: Keysaniyye Şia­ sı'nın iktidarı ele geçirme konusundaki başarısızlığı, Mansür'un Muhammed b. Abdullah isyanından dolayı pek çok Hasaniyi öldürmesi ve Ca'fer'in Sün­ ni çevrelerde de kabul gören dini faziletleri : "How Did the Early Shfa Become Sectarian? '' , journal of the American Oriental Society, 75 ( 1 955), s. 3 , 9-10. Ay­ rıca bkz. Buckley, "On the Origins" , öz!. s. 1 80- 1 84.

48

sayıda kişi olduğunu gösterdi.20 Muhammed'in taraftarları, bir yandan Abbasilerin Şia'nın imamet hakkını gasp ettiklerini, di­ ğer yandan da imamlarının beklenen mehdi olduğunu ileri sür­ düler; muhtemelen Muhammed de kendisini insanlara bu şe­ kilde takdim etti.21 Ebü'l-Ferec el-lsfahani (ö. 356/967) öldü­ rülen Şii imam ve büyüklerin hal tercümelerini verdiği Meka­ tilü't-Talibiyyin'de Muhammed b. Abdullah'ın mehdinin tüm özelliklerini taşıdığını ve insanların onun mehdi olduğuyla il­ gili en ufak bir şüphe duymadıklarını tekrarlayan rivayetler nakleder.22 Ona göre Muhammed öteden beri insanları ken­ di imametine davet etmekteydi. Bu düşünce onun yeni bir ha­ reket başlatmadığı anlamına geliyordu . Tek fark, iktidar gasıp­ ları olarak şimdi Emevilerin yerini sabık müttefik Abbasilerin almış olmasıydı. Hatta Abbasoğulları da onun mehdiliğini ön­ ceden tasdik etmiş ve imam olarak ona biat etmişlerdi. Rivaye­ te göre, Abbasiler iktidara gelmeden önce aralarında İbrahim b. Muhammed, Ebü'l-Abbas (Seffah) , Ebu Ca'fer (Mansür) , Sa­ lih b. Ali,23 Abdullah b. Hasan ve iki oğlu Muhammed ve lbra­ him'in olduğu Benü Haşim'den bir grup , el-Ebva denilen yer­ de bir toplantı tertip ederler. Toplantıda Salih b. Ali, diğerleri­ ni aralarından birine imam olarak biat etmeye çağırır. Abdul­ lah b. Hasan, oradakilere hemen oğlunun mehdi olduğunu ha­ tırlatır ve biat edilmesi gereken kişinin o olduğunu söyler. Bu­ nun üzerine toplantıya iştirak edenler tereddütsüz şekilde Mu­ hammed b. Abdullah'a biat ederler.24 el-Ebva'daki toplantıdan 20

Öyle ki Mansur, Şii nüfusun yoğunlukta olduğu Küfe yakınlarında inşa ettir­ diği Haşimiyye şehrinde kendini giderek daha az güvende hissetmiş ve Mu­ hammed b. Abdullah isyanının çıktığı yıl Küfe'ye daha uzak yeni bir şehir (Bağdat) inşa ettirmek mecburiyetinde kalmıştı: Taberi , a.g.e. , s. 1 547; lbn Tıktaka, a.g.e. , s. 1 6 1 . Üstelik tehlike arz eden tek yer Küfe değildi. Hasani is­ yanlarına katılım oldukça geniş oldu . Muhammed b. Abdullah'ın Mısır'a gi­ den oğlu Ali, babası ve amcası gibi çok sayıda kişinin biatini almıştı : Kindi , Vulatu Mısr, nşr. Hüseyin Nassar, Darıl Sadır, Beyrut, ty. , s. 133.

21

Mes'üdi, et-Tenbih, s. 3 1 1 .

22

lsfahani, Mehatil, s. 1 84- 185, 207, 2 1 1 -2 1 2 , 2 1 4-2 1 6 .

23

Seffah ve Mansür'un amcalarından biri.

24

lsfahani, Mehatil, s. 18 5 , 226-227; lbn Tıktaka, a.g. e. , s. 1 64- 1 6 5 . Rivayetin tahlili için bkz. Elad, "The Rebellion of Muhammad" , s. 165-167.

49

söz etmeksizin, Emeviler düşürülmeden evvel Mansur'un Mu­ hammed'e iki defa biat ettiğini, ona büyük hürmet gösterdiği­ ni ve onun kim olduğunu soranlara "o bizim, yani ehl-i beytin mehdisidir," diye cevap verdiğini anlatan başka rivayetler de vardır.25 Bu rivayetler doğruysa, Emevileri iktidardan indiren ihtilal belirli bir aşamadan sonra, tüm Hil.şimoğullarının mehdi olduğuna inandıkları Muhammed b. Abdullah adına yürütül­ müş, ancak Abbasoğulları müttefiklerine ihanet ederek hareke­ ti bir anda Benu'l-Abbiis davasına dönüştürmüşlerdir; neticede hilafetin başına geçenler, boyunlarında Muhammed'e yaptıkla­ rı biati taşıyan Abbasiler olmuştur.26 Muhammed b. Abdullah'ın Mansür ve Abbasi ailesinin di­ ğer üyelerinden biat aldığını söyleyen rivayetler, Şia'nın pozis­ yonunu güçlendirmek için belki de sonradan uyduruldu . Ama onun mehdi olduğunu iddia ettiğine ve taraftarlarınca meh­ di telakki edildiğine şüphe yoktur.27 Nitekim Mansur misille­ me olarak oğlu ve veliahdı Muhammed'e Mehdi lakabını ver­ miş, bu sayede rakibinin mehdiliğine gölge düşürmeyi ummuş­ tur. Mekatil'deki birkaç rivayette bu konu işlenir. Bunlardan bi­ ri şöyledir: Mansur birini Muhammed b. Abdullah'ın minberde 25

lsfahani, Mekatil, s. 1 88, 2 1 2, 259. Ayrıca bkz. Taberi, a.g.e. , s. 1 5 1 2; lbn Ke­ sir, a.g.e. , cilt IX-X, s. 498. lsfahani tarafından kayda geçirilen bu minvalde­ ki iki rivayet şöyledir: Emeviler iktidardayken Ebu Ca'fer (Mansur) , şu sözle­ ri söyledikten sonra Muhammed'e biat eder: "Peygamber'in ailesinde (illi Mu­ hammed) Muhammed b. Abdullah'tan hilafete daha layık ve Allah'ın dininde daha bilgili biri yoktur": Mekatil, s. 224. Bir gün Mansür'un amcası Davüd b. Ali, Abdullah b. Hasan'a artık oğlunun zuhur etme vaktinin geldiğini söyler; ama Abdullah bunun için henüz erken olduğunu düşünmektedir: Mehatil, s. 2 1 9 . Taberi tarafından nakledilen bir rivayete göreyse Mansur, Osman b. Mu­ hammed ez-Zübeyri'yi kendisine karşı gelip isyan etmekle suçlayınca ondan şu cevabı alır: "Sen ve ben Mekke'de birine biat ettik. Ben yeminime bağlı kal­ dım, sen ise yeminini bozdun" : A.g.e. , s. 1 545; rivayetin başka bir versiyonu için bkz. Ezdi, Tarihu'l-Mevsıl, nşr. Ahmed Abdullah Mahmud, Darü'l-Kütü­ bi'l-'llmiyye, Beyrut, 2006, cilt !, s. 396.

26

lsfahani, Mekatil, s. 207, 227-228.

27

bkz. Taberi, a.g.e. , s. 1 5 16. Muhammed'in mehdi olarak gelişini müjdeleyen bir hadis bile dolaşıma sokulmuştu : "Dünyanın bir günden fazla ömrü kalma­ sa yine de Allah o günü uzatır, benden (ehl-i beytimden) olup da ismi ismim­ le, babasının ismi de babamın ismiyle aynı olan bir adamı (yani Muhammed b. Abdullah) o gün içinde mehdi olarak gönderir": lbn Haldun, a.g.e. , cilt ! , s. 582.

50

neler anlattığını öğrenmesi için görevlendirir. Adam Mansür'a gelip Muhammed'in insanlara kendisinin mehdi olduğundan şüphe duymamalarını telkin ettiğini aktarır. Halife şöyle diye­ cektir: "Allah'ın düşmanı yalan söylüyor. Aksine o (mehdi) , be­ nim oğlumdur. "28 Belli ki Mansur oğluna Mehdi adını vererek bu sıfatın rakibinin tekelinde olmadığını göstermek istiyordu . Ama Muhammed'in savaş meydanında aldığı yenilgi propagan­ dadan daha etkileyiciydi. Bu yenilgi , onun yeryüzünü adalet­ le doldurması beklenen mehdi olmadığını gösterdi ve taraftar­ larını mehdi ile ilgili umutlarını ertelemeye mecbur bıraktı.29 Abbasiler iktidara geldikten sonra meşruiyet söylemlerini Şia ile olan mücadele üzerinden şekillendirdiler. Bu iki aşama­ lı bir süreçti. tık aşamada Abbasiler, Şia ile olan dava ortaklığı­ nı inkar etmediler. Nitekim Seffah'ın halife ilan edilmesi üzeri­ ne amca Davud b. Ali Küfe mescidinde yaptığı konuşmada , Ali b. Ehi Talib' den sonra yeğeni halife olana kadar ümmetin imam görmediğini30 söylemişti. Abbasiler Şia'yı çağrıştıran meşruiyet argümanlarını bü tünüyle yadsımamakla birlikte, Mansür'un oğluna Mehdi adını vermesi örneğinde olduğu gibi bir yolu­ nu bulup bunları kendilerine mal etmeyi tercih ettiler. Bu po­ litikanın daha açık bir tezahürü , imamet hakkının kendileri­ ne Şia'dan vasiyetle geçen bir miras olduğunu iddia etmeleriy­ di. Haşimiyye hareketi ile ilgili hafıza hala çok canlıydı ve Şiilik ile tam bir kopuş bu safhada göze alınamazdı. Öyle ki mezhep 28

lsfahani, Mekatil, s. 2 1 2 ; aynca 2 1 8 . Abbasi yanlısı çevreler aynca, günün bi­ rinde Peygamber'in ehl-i beytinden birinin mehdi olarak gelip ümmetin başı­ na geçeceğini söyleyen Şii çevrelerde yaygın bazı hadisleri revize ederek bek­ lenen mehdiyi bir Abbasi'ye dönüştürdüler. Örnekler aşağıda metin içinde ve­ rilmiştir.

29

Muhammed b. Abdullah ile birlikte savaşan Muğiriyye fırkası, o öldürülün­ ce iki gruba ayrılmıştır. Bunlardan biri Muhammed'in mehdi olduğuna inan­ maya devam etmiş, onun ölmediğini, ortaya çıkması emredilene kadar sakla­ nacağını savunmuştur. Ancak diğer grup, yeryüzüne hakim olamadan öldü­ rüldüğü için Muhammed'in mehdi olamayacağına kanaat getirmiştir: Bağdadi (Ebü Mansur) , a.g.e., s. 1 84.

30

Mes'Odi, Mürüc, cilt III-IV, s. 1 72, 185; Ya'kübi, Tarihu Ya'kabı, nşr. Abdüle­ mir Muhenna, Müessesetü'l-A'lemi li'l-Matbü'at, Beyrut, 1 993, cilt il, s. 284; Halife b. Hayyat, Tarihu Halife b. Hayyaı, nşr. Süheyl Zekkar, Darü'l-Fikr, Bey­ rut, 1993, s. 33 1 .

51

kitaplarında vasiyet iddiasını öne sürenler, bir ŞiI fırkası olan Keysaniyye'nin3 1 alt gruplarından biri (R.avendiyye) olarak gös­ terildiler. Hatta Harizm! (ö. 337/997) , diğer mezhep yazarların­ dan farklı olarak Ravendiyye'nin de dahil olduğu el-Abbasiyye isimli müstakil bir fırkadan bahsetmiş ve onu bir Şii: fırkası ola­ rak tanımlamıştı. 32 Vasiyet iddiasına göre, Ali b. Ehi Talib'in torunlarından Ebü Haşim, vefat etmeden önce imametle ilgili bütün haklarını Ab­ basi ailesinden Muhammed b. Ali'ye33 devretmiş ve davetin na­ sıl yapılacağına dair bildiği bütün sırları ona anlatmıştı. Bu ha­ disenin nasıl gerçekleştiği konusunda ayrıntılarda farklıla­ şan bir grup rivayet vardır. Belazüri , olayla ilgili şu ayrıntıla­ rı verir: Şia'nın imamı, Muhammed b. el-Hanefiyye idi. O ve­ fat edince, oğlu Ebü Haşim'e imam olarak biat edildi. Ebü Ha­ şim, [ Şam'dan ] Hicaz'a giderken yolda zehirlendi ve öleceğini anladı. Bu yüzden yolunu değiştirip Muhammed b. Ali'nin ya­ nına geldi. Ölmeden evvel onu vasi tayin etti. Sonra Şia'dan bir topluluğun önünde ona şöyle seslendi: "Bizler imametin bizde olduğunu sanıyorduk. Şüphe ortadan kalkmış ve imametin se­ nin çocuklarına geçeceği netliğe kavuşmuştur. "34 Ahbar'da va31

Ali b . Ehi Tiilib'ten sonra imametin oğlu Muhammed b. el-Hanefiyye'ye geçti­ ğine inanan Şii fırka. Keysaniyye mensupları, lbnü'l-Hanefiyye'den sonra oğ­ lu Ebü Haşim'in imametine inanmış, ancak Ebü Haşim ölünce çeşitli fırkala­ ra ayrılmışlardır. Bunlardan biri olan Riivendiyye, önce Ebü Haşim'in imameti Muhammed b. Ali'ye bıraktığını, daha sonra ise Peygamber'in nass ile amcası Abbas b. Abdülmuttalib'i imam tayin ettiğini ileri sürmüştür. Keysaniyye'nin diğer kolları ise imametin Muhammed b. el-Hanefiyye'nin soyundan hiç çık­ madığını savunmuşlardır: Şehristan!, Milel, s. 1 38; Eş'ar!, a.g.e., s. 53.

32

Harizm!, Kitabu Mefdtihi'l-'Ulüm, nşr. G. Van Vloten, Şirketü'd-Düveliyye li't­ Tıba'a, Kahire, 2004, s. 30.

33

Mes'üd!'ye bakılırsa, Ebü Haşim'in imameti devrettiği kişinin Muhammed b. Ali değil , babası Ali b. Abdullah olduğuna inanan bir topluluk vardı ve bu topluluk Ebü Müslim el-Horasan!'nin ashabındandı: Mürüc, cilt III-IV, s. 1 73 . Ayrıca bkz. Sem'anı , el-Ensab, nşr. Abdullah Ömer el-Barüd!, Darü'l-Cenan, Beyrut, 1 988, cilt III, s. 59.

34

Beliizür!, Ensab, s. 80. Beliizür!'nin kaydettiği diğer bir rivayete göre Ali b. Ebı Tiilib'in soyundan gelen biri , Horasanlıları "içimizdeki en üstün kişi" dediği Muhammed b. Ali'ye biat etmeye çağırır. Onlar da Muhammed'in emrine gi­ rerler: Ensab, s. 8 1 . Vasiyet hadisesi hakkında başka kaynaklarda da benzer kayıtlar bulunur. Bu kayıtlarda Ebü Haşim'i zehirleten kişi olarak birkaç Eme­ vi halifesinin adı geçer. Bu kayıtlardan birine göre Ebü Haşim, Emevi halifesi

52

siyet hadisesi hakkında benzer bir hikaye anlatılır: Ebü Haşim, Emevi halifesi Velid b. Abdülmelik'ten kötü muamele görür ve buna çok üzülüp hastalanır. Şam'dan ayrılıp Muhammed b. Ali'nin ikamet ettiği Şerat'a gelir. Hayatının son günlerini Mu­ hammed'in evinde geçirirken ona imametle ilgili vasiyetini bil­ dirir.35 Bundan sonra Muhammed, lmam olarak isimlendirilir ve Horasan halkını Peygamber'in ailesine itaat etmeye çağırır.36 Aynı kaynaktaki diğer bir rivayete göreyse Ebü Haşim, onu kısa süre sonra öldürecek bir hastalığa yakalanır. Horasan halkın­ dan onu sık sık ziyaret eden bir kavim, imamlarına onun vefa­ tından sonra kimin emrine gireceklerini sorar. Ebü Haşim, o sı­ rada yanında bulunan Muhammed b. Ali'nin adını verir ve on­ dan daha bilgili ve hayırlı birini tanımadığını ifade eder. 37 Vasiyet argümanını tamamlayan başka bir haber daha vardır. Bu haber, Ebü Haşim'in Muhammed b. Ali'ye imamet hakkı ile birlikte imametin geleceği ile ilgili sırları içeren ve adı "sarı say­ fa" (es-sahifetü's-safra') olan bir vesikayı teslim ettiğinden bah­ seder. Rivayetin kaynağı, lsnaaşeriyye'nin beşinci imamı Mu­ hammed el-Bakır olarak gösterilir. Ona "Abbas ailesinde ilim­ den bir şey var mıdır? " diye sorulur. Muhammed, "evet, onlar­ da Ali b. Ehi Talib'e ait olan sarı sayfa vardır," der. Muhammed bundan sonra sarı sayfanın Abbasoğullarına nasıl intikal ettiği­ ni anlatır. Buna göre bir gün Muhammed b. el-Hanefiyye kar­ deşleri Hasan ve Hüseyin'e şöyle der: "Babamın varisleri ben Hişam b. Abdülmelik'i ziyaret etmek üzere Şam'a gider. Hişam, fesahat, riya­ set ve ilmini görünce Ebü Haşim'i kıskanır. Şam'ı terk edip Medine'ye doğru yola koyulan Ebü Haşim'in peşine adamlarını takarak onu zehirletir: lbn Tık­ taka, a.g.e., s. 143. Başka bir kayıtta Ebü Haşim'in ölümüne neden olan Eme­ vi halifesinin Süleyman b. Abdülmelik olduğu söylenir. Buna göre Süleyman, taraftarlarından halife olarak biat aldığını öğrendiği Ebü Haşim'i öldürtmeye karar verir. Sarayını ziyaret eden Ebü Haşim'i uğurlar ve arkasından adamları­ nı göndererek onu zehirletir: lbn Kuteybe, el-lmame, s. 284; Mes'üdi, et-Ten­ bih, s. 308; lbn 'Abdirabbih, a.g.e. , cilt V, s. 218; lbn Sa'd , a.g.e., cilt V, s. 252, 382. Her iki rivayete göre de Ebü Haşim zehirlendiğini anlar anlamaz yolu­ nu değiştirip o sırada Abbasi ailesinin yaşadığı yere gider ve imamet haklarını Muhammed b. Ali'ye miras bırakır.

35 36 37

Ahbar, s. 183. Ahbar, s. 1 67. Ahbilr, s. 1 73. 53

değil sizlersiniz. Peygamber'in torunu değilsem bile babanızın oğluyum . . . . Bana babamdan kalan bir şey verin. " Bunun üze­ rine Hasan ve Hüseyin kardeşleri Muhammed'e "sarı sayfa"yı verirler. Burada, Horasan bayraklarının ne zaman ve nasıl or­ taya çıkacağı, bu olayın alametleri, Araplardan kimlerin Şiile­ re yardım edeceği ve onlarla birlikte ayaklanacağı anlatılmak­ tadır. Bu sayfa ölene kadar Muhammed b. el-Hanefiyye'de ka­ lır. Öldükten sonra oğlu Ebü Haşim'in eline geçer. Velid b. Ab­ dülmelik'in yanından ayrılırken sarı sayfa Ebü Haşim'in yanın­ dadır. O, yolculuğunu yarım bırakıp Muhammed b. Ali'ye uğ­ rar. İmamet hakkından feragat edip vesikayı ona teslim eder ve ölür. Sarı sayfa, ölene kadar Muhammed'de kalır ve sonra lb­ rahim'e geçer.3 8 Abbasiler vasiyet hikayesinde imamet hakkını Muhammed b. Ali'ye devreden imam olarak Ebü Haşim ismini seçtiklerine göre, belli ki Şiiler o sırada imamda Peygamber'in kızının so­ yundan gelme şartı aramıyor, Ali'nin soyundan gelen herhan­ gi birinin imam olabileceğini düşünüyorlardı.39 Şayet Şia en ba­ şından beri imamet hakkını Ali-Fatıma evliliğinden doğan ço­ cuklar ve onların soyundan gelenlerle sınırlandırsaydı, Abbasi­ ler belki de vasiyet argümanından hiç söz etmeyeceklerdi. Ab­ basiler için böyle bir argümanı gündeme getirmeyi mümkün kılan faktörlerden biri de, Ebü Haşim'in geride erkek çocuk bı­ rakmadan vefat etmesiydi. Çocuksuz bir imam, vasiyet argü­ manı için seçilebilecek en uygun kişiydi. Bununla beraber bu argüman Abbasilerin beklediği etkiyi yaratmadı, zira birtakım sorunlar içeriyordu . Şia'nın Keysaniyye kolu içinde, Ebü Ha­ şim'in ölümünden sonra imametin kardeşi veya kardeşinin oğ­ luna geçtiğini, böylece imametin Ali b. Ehi Talib'in evlatların­ dan çıkmadığını ileri sürenler vardı.40 Öte yandan son ana ka­ dar davet, adı belirtilmeyen, sadece Peygamber'in hane halkın­ dan olan biri adına yapılmıştı ve bu kişinin Alioğullarından çı­ kacağı beklentisi yüksekti. Abbasilerle birlikte Emevilere kar38 39 40 54

Ahbar, s. 184- 185. Bkz. Hodgson, a.g.e., s. 1 . Şehristanl, Milel, s. 138; Nevbahtı, a.g.e., s. 1 23.

şı savaşan Bisam b. İbrahim, Ebu'l-Abbas'a biat edildikten, ya­ ni davetin aslında kimin adına yapıldığı netleştikten sonra yeni hükümet ile savaşmayı göze alıp insanları Ali b. Ehi Talib'in so­ yundan gelenlerin imametine çağırmış,41 yine ihtilalin hemen akabinde Buhara halkı Abbasoğullarından kurtulmak ve hila­ feti Peygamber'in çocuklarına iade etmek üzere ayaklanmış­ lardı. 42 140/757 yılına gelindiğinde Horasan'da bazı komutan­ lar, hala hilafetin Alioğullarına geçmesi için propaganda yap­ maktaydılar.43 Mansur, Muhammed b. Abdullah ve kardeşi tb­ rahim'in yakalanması konusunda isteksiz ve ağır davrandıkla­ rı için art arda tayin ettiği iki Medine valisini görevden almak zorunda kalmıştı.44 Ebu'l-Abbas'ı halife oluncaya kadar Kufe'de saklayan Ebu Seleme'nin ihtilalden sonra ortadan kaldırılması­ nın nedeni, son ana kadar imametin Fatıma'nın torunlarına ge­ çeceğini ummuş olmasıydı.45 O muhtemelen Abbasi ailesinin gerçek niyetinin ve başarılı olma ihtimalinin farkına vardığın­ da büyük bir hayal kırıklığı yaşadı. Onun yine de Şii bir imamı başa geçirme planından vazgeçmediği ve zaman kazanmak için Ebü'l-Abbas'ın imam olarak ortaya çıkışını geciktirmeye çalış­ tığı söylenir.46 Eğer vasiyet hadisesi gerçek olsaydı, Ebu Sele­ me Ebu Haşim'in kararını ve Abbasilerin planlarını muhteme­ len sorgulamayacaktı. Aynı şey diğer hoşnutsuzlar için de ge­ çerliydi. Ebu Seleme ve onun gibiler nasıp olup da vasiyet ola­ yından haberdar olamamış, haberdar olsalar bile neden Şii bir imamı başa geçirmekte ısrar etmişlerdi? Cevap bekleyen başka bir soru daha vardı. Madem Muhammed b. Ali, Ebu Haşim ta­ rafından vasi tayin edilmişti, davet neden adı belirtilmeyen biri adına yapıldı? Rivayetlerde bizzat Muhammed b. Ali'nin imam tayin edildikten sonra adamlarına davetin kimin adına yapıldı41

Ezdi, a.g. e. , cilt 1, s. 335.

42

Nerşahi, Tarihu Buhara, nşr. Emin Abdülmecid Bedevi ve Nasrullah Mübeş­ şir et-Tırazi, Darü'l-Me'arif, Kahire, ty. , s. 9 1 -93. Ayrıca bkz. Belazüri, Ensab, s. 1 7 1 .

43

lbn Kesir, a.g.e., cilt IX-X, s. 492; lbnü'l-Esir, a.g.e. , s. 80 1 .

44

lbn Sa d a.g. e. , cilt V, s. 387, 439.

45

Ya'kübi, Tarih, cilt il, s. 282-283.

46

Belazuri, Ensab, s. 139; Makdisi (el-Mutahhar) , a.g.e. , cilt Vl, s. 66-67.

'

,

55

ğı hakkında açıklama yapmamalarını, sadece insanları Peygam­ ber ailesinden üzerinde ittifak edilen kişinin imametine davet etmelerini emrettiği, on iki nakibin dahi insanları kime davet ettiklerini bilmedikleri söylenir.47 Abbasilerin Şia ile olan bağlarını koparmadıkları bu erken safha çok uzun sürmedi. Bunun nedeni, görüldüğü üzere va­ siyet argümanının inandırıcılık ve tutarlılıktan uzak olmasıy­ dı. Üstelik Şia, Peygamber'in ehl-i beyti ile ilgili daha net bir tanımlama yaparak bir kez daha vasiyet argümanının gerçek­ liğini kuşkulu hale getirdi. Muhammed b. el-Hanefiyye, Ali b. Ehi Talib'in Fatıma'dan olmayan oğluydu ; dolayısıyla Peygam­ ber'in torunu değildi. Şia -daha doğrusu Şia'nın sonradan ls­ naaşeriyye/lmamiyye olarak tanınacak olan kolu- bu noktada Fatıma'nın soyundan gelmeyenleri ehl-i beytin dışında tuttu . Bu yeni durum, Ebü Haşim'in imamet üzerinde hak iddiasında bulunamayacağı , dolayısıyla imameti hiç kimseye vasiyet ede­ meyeceği anlamına geliyordu . Şia'nın bu atağı, Abbasileri vasi­ yet iddiası üzerine temellenen meşruiyet söylemini gözden ge­ çirmeye zorladı. Onlar Şia ile olan ideolojik mücadelede yeni bir safha başlatmaya mecbur kaldılar. Bu yeni safhada öncelik­ le davet esnasında imamın kimliği hakkında uzun süre belirsiz­ lik yaşandığı gerçeği bazı uydurma rivayetlerle gizlenmeye ça­ lışıldı. Bu rivayetlerde, davet sloganının Şii bir imamı çağrıştır­ dığı göz ardı edilerek Emevilerin öteden beri Şiileri değil Abba­ sileri rakip olarak gördükleri, hilafetin el değiştirmesi ihtimali­ nin sadece Abbasileri çağrıştırdığı ve Abbasilerin hilafeti ele ge­ çirmek için gizlice değil, alenen Emevilere meydan okudukları anlatıldı.48 Bu rivayetlerden biri Ca'fer es-Sadık'ın da durumu 47 48

56

Belazüri, Ensilb,

s.

1 1 5-1 16.

Abbasi yanlısı çevreler tarafından dolaşıma sokulduğu anlaşılan bir rivayette, Emevi halifesi Hişam b. Abdülmelik, Muhammed b. Ali ve çocuklarını hapset­ meye niyetlenir; çünkü onların hilafetin kendilerine geçeceğini iddia etmele­ rine kızmıştır: Belazüri, Ensilb, s. 85. Diğer bir rivayete göre son Emevi halifesi Mervan b. Muhammed, Hasani Muhammed b. Abdullah'tan hiç korkmamak­ ta ve "o bize karşı başkaldıracağından endişe ettiğim kişi değil ," demektey­ di: el-'Uyün ve'l-Hadil'ik, s. 231 -232. lbn Sa'd'ın Muhammed b. Ali hakkında­ ki biyografik notlarında ise Şia'nın ilk önce Ebü Haşim'e geldiği, fakat onun­ la anlaşamadığı için Muhammed b. Ali'ye yöneldiğini söyleyen bir rivayet bu-

böyle gördüğünü söylemekte ve Ebu Seleme'nin katlini meşru­ laştırmaktaydı.49 Rivayete göre Ebu Seleme, Ca'fer es-Sadık ve Abdullah b. Hasan'a mektup göndererek onları Horasan halkı­ nın biatini almak ve imameti ele geçirmek üzere harekete geç­ meye davet eder. Mektup, Ebu Seleme'nin emri üzerine önce Ca'fer'e ulaştırılır. Ca'fer, Ebu Seleme'nin davetine icabet etme­ yip mektubu okumadan yakar. Bu defa Ebu Seleme'nin adamı , mektubun diğer bir nüshasını Abdullah b. Hasan'a teslim eder. Ebu Seleme'nin davetine sevinen Abdullah, durumu haber ver­ mek üzere Ca'fer'in yanına gider. Ca'fer akrabasını şu sözler­ le uyarır: "Horasan halkı ne zaman senin taraftarın oldu? Ebu Müslim'i Horasan'a sen mi gönderdin? Ona siyah giymeyi sen mi emrettin? . . . Sen onlardan kimi tanıyorsun?" Bu sözler üze­ rine Abdullah oğlunun mehdi olduğunu hatırlatır. Ama Ca'fer, Muhammed b. Abdullah'ın mehdiliğini inkar eder. Abdullah tarafından kıskançlıkla suçlanınca kendisine de aynı mektubun geldiğini, ama onu okumadan yok ettiğini söyler.50 Vasiyet argümanı terk edildikten sonra, ihtilalin tamamen bir Abbasi organizasyonu olduğu iddiası dışında Peygamber'in gerçek ehl-i beytinin Benu'l-Abbas olduğu , dolayısıyla imamet hakkının amca Abbas kanalıyla Muhammed b. Ali ve çocukla­ rına ulaştığı düşüncesi gündeme getirildi. Bu yeni söylem en açık haliyle, Ahbaru'd-Devleti'l-'Abbiisiyye'ye ve Taberi Tiirih'in­ de birer nüshasını gördüğümüz Muhammed b. Abdullah'a hi­ taben Mansür tarafından kaleme alındığı söylenen mektuplara Iunur: A.g.e. , cilt V, s. 382. Başka örnekler için bkz. Makdisi (el-Mutahhar) , a.g.e. , cilt Vl, s. 57, 58; lbn 'Abdirabbih, a.g.e. , cilt V, s. 360-36 1 . Muhteme­ len tam da bu sırada Haşimiyye tabirinin anlamı, Ebü Haşim taraftarlarından Abbasoğullarını da kapsayan Benü Hiişim'e kaydırıldı: W. Montgomery Watt, lslam Düşüncesinin Teşekkül Devri , çev. Ethem Ruhi Fığlalı, Şa-to Yay . , İstan­ bul 200 1 , s. 192.

49 50

Elad, "The Rebellion of Muhammad" , s. 169- 1 70. Mes'udi, Mürüc, cilt Ill-IV, s. 1 84- 1 85; Cehşiyari, Kitabu'l-Vüzerd', s. 86. Ri­ vayetin farklı versiyonları için bkz. Ya'kübi, Tdrih, cilt il, s. 282-283; lbn Tık­ takii, a.g. e. , s. 1 54- 1 5 5; Makdisi (el-Mutahhar) , a.g.e. , cilt Vl, s. 67. Ayrıca bkz. el-'Uyün ve'l-Hadd'ik, s. 22 1 . Başka bir rivayette imametin Şia'ya geçmesi için Ca'fer'le bağlantı kuran ve aynı şekilde Ca'fer'den olumsuz yanıt alan kişi, Ebü Müslim olarak gösterilir: Omar, "Some Aspects", s. 1 73. Buradaki amaç, benzer şekilde Ebü Müslim'in katlini meşrulaştırmaktır.

57

yansımıştır. Ahbar'ın, Abbasilerin iktidara gelişinden uzun sü­ re sonra yazılmış olması, onların Şia yerine neden iktidarda ol­ duklarını sorgulayan çevrelerin hiç eksilmediğini düşündürür. Aynı şey, Muhammed b. Abdullah ile Mansur'un birbirlerine hitaben kaleme aldıkları mektuplar için de geçerlidir. Mektup­ ların orijinalliği şüphelidir, zira Mansur dönemine aitmiş gibi gözükse de mektuplarda Abbasilerin vasiyet argümanından hiç bahsedilmez ve Mansur'a atfedilen sözler, Abbasilerin meşrui­ yet söyleminin yeni, yani ikinci safhasına işaret eder. Bu me­ tinler, muhtemelen Abbasilerin Şia'ya karşı geliştirdiği meşru­ iyet söyleminin iyice şekillenmesinden sonra hazırlanıp Man­ sur'a atfedildiler. Yine de mektupların analizi, Abbasilerin yö­ netimlerini nasıl meşrulaştırdıklarını göstermesi bakımından son derece önemlidir. Mektuplaşmayı başlatan kişinin Mansur olduğu söylenir. Oldukça kısa olan ilk mektup, bir Kur'an aye­ ti (5/33-34) ile başlar: Allah'a ve Resulüne savaş açanların ve yeryüzünde bozguncu­ luk çıkarmaya çalışanların cezası, ancak öldürülmeleri yahut asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi yahut o yerden sürülmeleridir. Bu cezalar onlar için dünyada­ ki bir rezilliktir. Ahirette de onlara büyük bir azap vardır. An­ cak onları ele geçirmenizden önce tövbe edenler bunun dışın­ dadırlar. Artık Allah'ın çok bağışlayıcı, çok merhamet edici ol­ duğunu bilin. 5 1

Mansur'un seçtiği bu ayetle vermek istediği mesaj son de­ rece açıktır: Muhammed kendisine karşı isyan etmekle aslın­ da Allah'a başkaldırmış olmaktadır; bu nedenle eğer pişman olup tövbe etmezse, Allah halifesi aracılığıyla böyle "bozgun­ cular" için uygun gördüğü şiddetli cezayı gönderecektir. Mek­ tupta bu ayet dışında başka hiçbir dini argüman kullanılmaz ve Abbasilerin neden iktidarda olması gerektiğine ilişkin her­ hangi bir izah verilmez. Mektubun devamında sadece isyandan vazgeçmesi durumunda Muhammed'e, onun tüm yakınlarına ve destekçilerine eman verileceği söylenir. Muhammed, Man51 58

Taberi, a.g.e. , s . 1 530.

sür'a kendisinin neden hilafete daha layık olduğunu açıklayan bir mektupla karşılık verir: Bana teklif ettiğin emanın aynısını ben de sana teklif ediyorum. Şüphesiz [ hilafette] hak bizimdir. Sizler hilafeti bizim adımıza talep ettiniz. Hilafet için bizim şiamızla birlikte ayaklandınız ve bizim sayemizde hilafeti ele geçirdiniz. Şüphesiz babamız Ali, vasi ve imamdı. Onun çocuklan hayattayken sizler nasıl onun velayetine mirasçı olursunuz? Biliyorsun ki hiç kimse, sahip ol­ duğumuz nesep, şeref, konum ve babalarımızın sahip olduğu şerefe denk olup hilafette hak iddia edemez. Bizler lanetlenmiş,

kovulmuş ve tulekanın52 çocuklan değiliz. Benü Haşim'den hiç kimse, [Peygamber'e] akrabalık, [lslam'a girmede ] öncelik ve fazilet bakımından Peygamber'le kurduğumuz yakınlığın bir benzerini kuramamıştır. Bizler cahiliyyede Resülullah'ın baba­ annesi Fatıma binti 'Amr'ın, lslam'da Peygamber'in kızı Fatı­

ma'nın çocuklarıyız. Allah, bizi ve bizim için [bazı hasletleri] seçmiştir. Babamız , nebilerden Muhammed'dir. [ Bizler] selef­ ten lslam'ı ilk kabul eden Ali'den, eşlerin en faziletlisi ve kıble­ ye dönüp ilk namazı kılan Hatice et-Tahire'den, kızların en ha­ yırlısı ve cennet kadınlarının efendisi Fatıma'dan, lslam'da doğ­ muş, cennet gençlerinin efendileri Hasan ve Hüseyin'den [gel­ meyiz] . . . . Şüphesiz Resülullah, hem Hasan hem de Hüseyin ta­ rafından benim dedemdir. Ben, nesep bakımından Benü Ha­ şim'in en ortasındaki ve baba tarafından [ Peygamber'e ] en ya­ kın olan kişiyim. [ Bana] Acemlik bulaşmamıştır ve

ledler (cariyeler)

ümmü'l-ve­

hususunda itiraz edilmemiştir. Allah cahiliyye

ve lslam'da bana hep [ iyi] baba ve anneler seçti ve hatta benim için cehennemdeki kişiyi (Ebü Talib) bile seçti. Ben, cennette derece bakımından en yüksek kişinin ve cehennemde en hafif azabı görecek olan kişinin, . . . cennet ehlinin en hayırlısı ve ce­ hennem ehlinin en hayırlısının oğluyum. . . . Ben, hilafete sen­

den daha layığım ve senden daha iyi söz tutarım. 53

52

Mekke'nin fethi üzerine mecbur kaldıkları için Müslüman olan Kureyşliler için kullanılan isim.

53

Taberi, a.g.e. , s. 1 530.

59

Mektubun ilk satırları, Abbasi ihtilali ve sonrasında yaşanan­ ların gerçek bir özetidir: lhtilal propagandası Şiilerin yaşadıkla­ rı haksızlıklar üzerine bina edilmiş ve Şii bir imamı başa getir­ me vaadinde bulunmuş, ama hilafetin başına geçen kişi, Alio­ ğullarından değil Abbasoğullarından çıkmıştır. Muhammed'in hilafetteki hak iddiası, onun ve ailesinin Peygamber'in en yakın akrabaları (ehl-i beyt) oldukları, dolayısıyla ümmeti idare etme hakkının kendilerine verilmesi gerektiği düşüncesine dayanır; bu durumda Abbasiler, Emevilerden farksız şekilde gasıptırlar. Daha önce belirtildiği gibi bu suçlama, Abbasileri yönetimdeki hak iddialarının hangi dini argümanlara dayandırılması gerekti­ ğini yeniden düşünmeye sevk etmişti. Yapılması gereken şey, Şii imamların Peygamber'in torunu ve en yakın akrabaları olmaları nedeniyle hilafete daha layık olduğu iddiasını çürütmekti. Ab­ basiler bunu yaparken Şia'nın kullandığı meşruiyet söyleminin ana ekseninden (Peygamber'in en yakın akrabası olma durumu) çıkmadılar. Zaten isteseler de bunu yapamazlardı. Onları iktida­ ra taşıyan ihtilal propagandası, bu düşünceyi işleyip durmuştu ; bu yüzden Abbasiler, akrabalıktaki öncelik sırasını değiştirdiler. Bu durumda onlar, Peygamber'in en yakın akraba ve varisleri­ nin hilafetin başında olmaları gerektiği hususunda rakipleri ile hemfikirdiler; ama onlara göre bu kişiler, Hasaniler ya da Şia'nın diğer kolları değil, Peygamber'in amcası Abbas'ın soyundan ge­ lenlerdi. Mansür'a atfedilen cevap niteliğindeki ikinci mektup­ ta anne tarafından gelen akrabalığın önemini büyütmemesi için rakip uyarılmaktaydı. Mektuba göre Peygamber'in kızı olmak, onun amcası olmaktan daha değerli değildi: Eğer kadınların akrabalığı ile fazla övünürsen, avamı ve sıra­ dan insanları yoldan çıkarırsın. Allah, kadınları ne amcalar ve babalar ne de baba tarafından akrabalar ve yakınlar gibi kıl­ mıştır. Çünkü O, amcayı baba mertebesine koymuş, kitabın­ da onu annenin önüne geçirmiştir. Eğer Allah kadınları [ Pey­ gamber ile olan] akrabalıklarına göre seçseydi, [annesi ] Amine akrabalık yönünden onlar içinde [ Peygamber'e ] en yakın kişi, 54

en büyük hak sahibi ve yarın cennete girecek ilk kişi olurdu . 54

60

Taberi, a.g.e. ,

s.

1 530.

Mansür -ya da mektubun gerçek yazarı- daha sonraki satır­ larda Peygamber ile akraba olmaktan doğan imamet hakkının, onun Fatıma'dan doğma torunlarına ait olamayacağını savu­ nur, Muhammed b. Abdullah'ın Ebü Talib gibi Müslümanlığı seçmemiş birinin torunu olmakla övünmesini yadırgar. Man­ sOr'a göre Ebu Talib Peygamber'in diğer amcası Abbas'ın aksi­ ne lslam'ı kabul etmediği için Allah onunla yeğeni arasındaki velayet ve miras ilişkisini ortadan kaldırmıştır: Ebu Talib'in annesi Fatıma [ binli 'Amr ] ve onun doğurdu­ ğu kişiler hakkında söylediklerine gelince; şüphesiz Allah, is­ ter kız ister erkek olsun onun çocuklarından birine lslam'ı bahşetmedi . Eğer [ onlardan] birine akrabalık nedeniyle ls­ lam'ı nasip edecek olsaydı, dünyada ve ahirette tüm hayırlar­ da onların en önde geleni olan [ Peygamber'in babası] Abdul­ lah'a ihsan ederdi. N e var ki Allah için mesele , dini için di­ lediği kişiyi seçmesidir. Allah şöyle buyurmuştur: "Şüphe­ siz sen sevdiğin kimseyi doğru yola iletemezsin . Fakat Allah , dilediği kimseyi doğru yola eriştirir. O, doğru yola gelecek­

leri daha iyi bilir. " 55 Allah Peygamber'i gönderdiğinde onun dört amcası vardı ve şu ayeti indirdi : " [ Önce ] en yakın akra­ 56 Peygamber onları uyardı ve İslam dinine davet

banı uyar . "

etti. Onlardan iki tanesi bu davete icabet etti ki bunlardan bi­ ri benim dedemdir. Onlardan iki tanesi [ daveti ] geri çevir­ di ki bunlardan biri senin dedendir. Allah, [ daveti reddeden] o ikisinin velayetini Peygamber'den kaldırmıştır. Peygamber ile o ikisi arasında ne zimmeti ne de mirası geçerli kılmıştır. Sen cehennem ehlinden en hafif azap görecek ve kötülerin en hayırlısı olan kişinin oğlu olduğunu iddia etmektesin . Al­ lah'a küfrün küçüğü , O'nun azabının hafifi ve önemsizi, şer­ rin makbul olanı yoktur. Allah'a iman eden bir mümin ce­ hennemle iftihar edemez . . . . Sizlerin Allah'ın Peygamberi'nin çocukları olduğunuz sözüne gelince; şüphesiz Allah kitabın­ da şöyle buyurur: "Muhammed sizin erkeklerinizden hiçbiri55 56

28/56. 26/2 14. 61

nin babası değildir. " 57 Ancak siz onun kızının çocuklarısınız. Şüphesiz Fatıma, çok yakın bir akrabadır. Ancak miras hak­ kını haiz olmadığı gibi velayet [ hakkını da ] miras almamıştır. Onun için imamet caiz değildir. Onun aracılığıyla nasıl [ ima­ mete ] varis olunur? . . . Müslümanlar arasında hakkında ihti­ laf olmayan bir sünnet gelmiştir ki buna göre anne tarafından dede ile dayı ve teyze mirasçı olamaz. 58

Fatıma'nın çocukları olmanın imamet konusunda kişiye hiç­ bir ayrıcalık sağlamadığı gösterildikten sonra sıra Ali b. Ebi Ta­ lib'e gelir. Mektupta, vefatı yaklaşan Peygamber'in Ali'ye değil Ebu Bekir'e kendisinin yerine namaz kıldırmasını emrettiği, Pey­ gamber'in vefatı üzerine insanlann Ali'ye değil, önce Ebu Bekir sonra da Ömer'e biat ettikleri, Ömer'in yeni halifeyi belirlemek üzere görevlendirdiği şuranın Osman üzerinde anlaştığı, Ali'nin tahkimden59 çıkan sonuca razı olacağını beyan ettiği ve tahkim sonucunda Ali'nin imametten uzaklaştınldığı hatırlatılır. Daha­ sı Hasan b. Ali, hilafeti para karşılığında Muaviye'ye satmakla it­ ham edilir.60 Mektubun yazanna göre Şia'nın bundan sonraki ta­ rihinde de imametin onlara geçmesini gerektiren hiçbir şey yok­ tur. Şia, Emevi döneminde maruz kaldığı zulmün intikamını al­ maktan aciz kalmış, bu iş Abbasoğullanna düşmüştür: Sonra siz Ümeyyeoğullarına karşı isyan ettiniz. Onlar, sizi kat­ lettiler ve hurma dallarına astılar. Sizi ateşlerde yaktılar ve yurtlarınızdan sürdüler. . . . Erkeklerinizi öldürdüler, çocuk ve kadınlarınızı esir aldılar ve esirler gibi döşeksiz sedyeler üze­ rinde Şam'a taşıdılar. Sonunda biz, onlara karşı ayaklandık ve sizin intikamınızı talep ettik. Kanlarınızın intikamını aldık ve onların topraklarına ve evlerine sizleri varis kıldık. Biz ecdadı­ nızı yücelttik ve üstün tuttuk. Sen ise bunları bize karşı delil olarak kullandın . . . . Ümeyyeoğulları dedeni farz namazlarda 57 58 59

Tabeıi, a.g.e. , s. 1 53 1 .

60

Taberi, a.g.e. , s. 1 53 1 .

62

33/40. Sıffin savaşında Muaviye'nin Ali'ye, savaşı durdurmayı ve hangi tarafın haklı olduğuna karar vermek üzere hakemler tayin etmeyi teklif etmesi.

küfre düşeni lanetler gibi lanetlediler. Biz ise onu destekledik ve onlara dedenin faziletlerini hatırlattık. Onlara babana yap­ 61 tıklarından dolayı sert davrandık ve zulmettik.

Mansür'un , Muhammed ve İbrahim kardeşlerin ölümün­ den sonra bu pasajda anlatılmaya çalışılan düşünceye uygun şekilde Ali b. Ehi Tii l ib'in soyundan gelen kişilere gönderdi­ ği bir mektupta, Abbasiler Emevilere saldırana ve Alioğulları için intikam peşinde koşana kadar Şiilerin Emevilerden öç al­ ma hususunda etkisiz ve zayıf kaldıklarını yazdığı söylenir.62 Mes'üdi'nin (ö. 345/956) kayıtlarına göre Mansur, Muhammed b. Abdullah isyanı çıktığında minberden yaptığı bir konuşma­ da, Şiiler için çok daha ağır sözler sarf etmiştir. Buna göre Ab­ basoğulları aslında imameti Ebü Talib'in çocuklarına terk et­ miş, ama onlar imamete sahip çıkamamışlardır: Ali'nin suçu tahkime razı olmak, Hasan'ın suçu Muaviye'ye imametini para karşılığında satmak olmuştur. Hüseyin ve torunu Zeyd ise Kü­ felilerin oyununa gelmiş, imameti ele geçirme konusunda tam bir başarısızlık örneği sergilemişlerdir. Oysa Abbasiler Emevi­ lerden gördükleri zulmün intikamını başarıyla almış, Peygam­ ber'in bıraktığı mirasa sahip çıkmış ve sonuç olarak Allah'ın da inayetiyle imamet onlara nasip olmuştur.63 Bu tür pasaj lar, Ab­ basilerin intikamcı olma rolleri için meşru bir zemin arayışına girmek zorunda kaldıklarını gösteriyor. Sorun şuydu ki onla­ rın geçmişinde Hüseyin'in Kerbela'da katledilmesi gibi bir şe­ hitlik hikayesi yoktu . Bu nedenle bazen acziyet içindeki Alio­ ğullarının intikamını aldıklarını söyleme, bazen de kendi çek­ tikleri acıları konu alan yeni bir tarih icat etme yoluna gittiler.64 61

Tabeıi, a.g.e., s. 1 53 1 . Mansür'un benzer sözler sarf ettiği başka bir pasaj için bkz. tbnü'l-Esir, a.g.e. , s. 816. Aynı düşüncenin işlendiği başka bir konuşma Harun er-Reşid'e atfedilir. Burada halife, Şiilerin durmadan fesat çıkarmalann­ dan yakınmakta, Emevi döneminde gördükleri zulmün intikamını alan aile ola­ rak Abbasoğullannın onlardan sadece minnet ve itaat beklediklerini belirtmek­ tedir: Süyüti, Tarihu'l-Hulefa', Daıü'l-Kütübi'l-'llmiyye, Beynıt, 2005, s. 235.

62 Tabeıi, a.g.e. , s. 1 60 1 . 63 Mes'üd!, Mürüc, cilt III-IV, s. 2 1 7-218. 64 j a c o b Lassner, "Propaganda in Early Islam: T h e 'Abbasid in the Post-Revo­ lutionary Age" , The lsrael Oriental Studies X: Religion and Govemment in the 63

Mansür'a atfedilen ikinci mektubun son satırlarında Pey­ gamber'in amcası Abbas'ın faziletleri sıralanır. Mektupta da­ ha evvel imamete neden kız evlat Fatıma veya kuzen-damat Ali'nin değil de, amca Abbas'ın varis olabileceği izah edilmişti. Mektubun yazarına göre, Abbas'ın Peygamber'in amcası olmak dışındaki özellikleri de onun çocuklarının neden imamete Ali­ oğullarından daha layık olduğunu anlamaya yarar: Cahiliyyede bizim şerefli vazifemizin büyük hacı kafilelerine su dağıtmak ve zemzem işini idare etmek olduğunu biliyor­ sun. Bu iş, kardeşleri arasındaı:ı Abbas'a verilmişti. 65 Deden bu konuda bizimle tartıştı. Ömer ona karşı bizim lehimizde ka­ rar verdi. Biz bu işi hem cahiliyye döneminde hem de lslam'ın gelişinden sonra yürüttük. Medine halkı kıtlıkla karşılaştığın­ da, Ömer Rabbine sadece dedemizle tevessül etti ve yakınlaştı. Sonunda Allah onları hayata döndürdü ve üzerlerine yağmur yağdırdı. Baban da orada hazır bulunmuştu ; ama Ömer, onun­ la tevessül etmedi. Peygamber' den sonra Abdülmuttaliboğulla­ rından Abbas'tan başka kimsenin kalmadığını biliyorsun. [Ab­ bas ] Peygamber'in amcası olmasından dolayı onun mirasçısı oldu . Sonra Haşimoğullarından pek çok kimse hilafette hak id­ dia etti. Ama sadece Abbas'ın çocukları onu elde ettiler. Hacı­ lara su dağıtma işi onundur (Abbas) ve bu Peygamber'den ona kalan bir mirastır. Hilafet onun torunlarına aittir. Cahiliyyede ve lslam'da, dünya ve ahirette şeref ve faziletin tek mirasçısı ve 66 miras bırakanı Abbas'tır.

Tarihçi Ezraki (ö. 250/864? ) aynı konunun işlendiği başka bir rivayet verir; buna göre hacılara su dağıtma görevi Peygam­ ber tarafından amca Abbas'a verilmiş, o vefat edince bu işi oğ­ lu Abdullah üstlenmiş, fakat Muhammed b. el-Hanefiyye buna World of Islam, ed. joel L. Kraemer ve Ilai Alon, 1 980, s. 79. Örnek rivayet­ ler için bkz. Ya'kubı, Tarih, cilt i l , s. 29 1 -292; Makdisl (el-Mutahhar) , a.g.e. , cilt VI, s. 57. 65

Burada Peygamber'in Mekke'nin fethedildiği gün hacılara su dağıtma görevi­ ni (sikaye) amcası Abbas'a vermesine [ lbn Kuıeybe, el-Ma'arif, s. 721 gönder­ me yapılır.

66

Taberi, a.g. e. , s. 1 5 3 1 .

64

itiraz etmiştir. Rivayetin devamında Abdullah b. Abbas, lbnü'l­ Hanefiyye'yi şu sözlerle susturur: Sen kim, sikiiye67 kim? Cahiliyyede olduğu gibi İslam geldik­ ten sonra da biz bu işe senden daha layığız. Baban da bu ko­ nuda itirazda bulunmuş, ben de birtakım deliller getirerek [ onun iddiasını çürütmüş ] Talha b. 'Ubeydullah'ı . . . şahit gös­ tererek Abdülmuttalib'den sonra babam Abbas'ın bu işi üst­ lendiğini ispatlamıştım. O sırada senin deden Ebü Talib çölde . . . deve üstündeydi. Mekke fethedildiğinde Peygamber bu gö­ revi Abdülmuttalib'in diğer oğullarını dışarıda bırakıp sadece 68

Abbas'a verdi.

Bu rivayet, Abbas ve oğlunun Ali ve oğlu karşısındaki üstün­ lükleri düşüncesini işlediğinden Mansür'a atfedilen mektup­ lar gibi vasiyet argümanından vazgeçilmesinden sonra dolaşı­ ma sokulmuş olmalı. Peygamber'in son hastalığında cemaate na­ maz kıldırması için Ebü Bekir'i görevlendirdiğini söyleyen riva­ yet, Sünni çevrelerde Ebü Bekir'in Peygamber tarafından halife tayin edildiğinin bir işareti olarak yorumlanmıştı. Sikaye görevi için Abbas ile Ali ya da oğulları Abdullah ile Muhammed arasın­ daki münakaşayı konu alan kayıtlar da imamet tartışması ile ilgi­ liydi. Burada Peygamber'in sikaye gibi önemli bir vazife için am­ caoğullarını Alioğullarına tercih ettiği vurgulanırken, eğer Pey­ gamber imameti birine emanet etmişse bu kişinin Abbasoğulla­ rı dururken Alioğullarından biri olamayacağı ima edilmekteydi. Peygamber'in yakın çevresi ve özellikle akrabalarını konu alan bu tür efdaliyet tartışmalarının ortak özelliği, çeşitli siyasi mesaj­ lar veriyor olmalarıydı.69 Peygamber'in akrabaları yakınlık dere­ cesine göre sıralandığında bunun anlamı, önce gelen dururken sonra gelenin imamet üzerinde hiçbir hak iddia edemeyeceğiydi. Harun er-Reşid'in (hd. 1 70- 193/786-809) başkadısı Ebu Yusuf da 67 68 69

Mekkelerin ve Kabe'yi ziyaret edenlerin su ihtiyacının karşılanması görevi . Ezraki, a.g. e. , s. 183- 184. Bu konu hakkında bkz. Sabri Hizmetli , "Kitabu'l-Osmaniyye'ye Göre Cahız'ın imamet Anlayışı", Ankara Üniversitesi ilahiyat Fakültes Dergisi, 26/1 ( 1 984) , s. 68 1 - 7 1 6 .

65

(ö. 182/798) buradan yola çıkarak, halifenin (hd. 1 70- 193/786809) isteği üzerine kaleme aldığı Kitabu'l-Harac isimli kitabında Peygamber'in en yakın akrabasının Abbas olduğunu, Ali'nin Pey­ gamber'e akrabalıkta Abbas'tan sonra geldiğini ima eden rivayet­ lere yer vermişti.70 Benzer şekilde Abbasi sarayı ile yakın ilişkile­ ri olan Cahız da (ö. 255/869) Abbas'tan "Haşimoğullannın kralı, Peygamber'in varisi ve babası olarak" söz ediyordu.71 Abbasiler, Peygamber ile yakın akraba olmanın imamette hak ve öncelik doğurduğu şeklindeki Şii orijinli düşünceye itiraz et­ mediler; tersine, Peygamber ile olan akrabalık bağı üzerinden bir dini-siyasi kimlik oluştururken muhtemelen bu düşünceden ilham aldılar. Asıl sorun, Peygamber'in Ali-Fatıma evliliğinden olma torunlarının durumunun nasıl tanımlanacağıydı. Man­ sür'a atfedilen mektupta ya da yukarıda bahsi geçen diğer kayıt­ larda olduğu gibi bazen onların Peygamber ile olan akrabalık­ larını küçümseme yoluna gidildi . Ahbar'ın yazan ise tamamen farklı bir değerlendirme yaptı. Buna göre Ali ve onun çocukla­ rının Peygamber ile olan akrabalıkları değersiz değildi. Haşimo­ ğullarına mensup olmaları bakımından onlar da Peygamber'in akrabalanndandı . Ne var ki Haşimoğullarının liderliği, Ali ve oğlu Hasan'ın ölümünden sonra Abdullah b. Abbas'a geçmişti.72 70

Bunlardan biri şöyledir: Ömer b. el-Hattab hazinede biriken parayı Müslü­ manlar arasında dağıtmaya karar verdiğinde, ona halife olarak önce kendisin­ den başlaması gerektiği söylenir. Ama Ömer, önceliğin Peygamber'in en yakın akrabalarına ait olduğunu düşünmektedir. Böylece önce Abbas'a, daha sonra ise Ali'ye hissesi teslim edilir: s. 55. Ömer'in maaş dağıtma işini ve ödenecek meblağları lslam'daki öncelik sırasına göre tanzim ettiği bilinmektedir. Dola­ yısıyla bu rivayet Abbas'ın Ali'den daha üstün bir sahabi olduğu iması içerir. Diğer rivayet, Peygamber'in Mekke'nin fethedildiği gün amcası Abbas'tan "ba­ bam" diye söz etmesini konu alır: s. 232.

71

Cahız, "el-Evtan ve'l-Büldan" , Rescfilü'l-Cdhız, nşr. Muhammed Basil 'Uyün es-Süd, Darü'l-Kütübi'l-'tlmiyye, Beyrut, 2000, cilt lV, s. 90.

72

lbn lshak'ın Siret'inde geçen bir rivayete göre, " [ önce] en yakın akrabaları­ nı uyar" ayeti (26/2 14) indiğinde, Peygamber Ali'den tüm Abdülmuttalib kla­ nını toplamasını ister. Ali'nin topladığı kişiler içinde Abbas da dahil Peygam­ ber'in tüm amcaları bulunmaktadır: es-Siretü'n-Nebeviyye, nşr. Ahmed Ferid el-Mezidi, Darü'l-Kütübi'l-'tlmiyye, Beyrut, 2004, cilt 1-II, s. 1 88. Bu rivayet, Peygamber'in ehl-i beytini Abbasilerin ihtiyaçlarına göre yeniden tanımlama gayretinin bir ürünü olabilir. Çünkü rivayette Abdülmuttalib (Peygamber'in dedesi) klanının tamamı Peygamber'in en yakın akrabaları olarak gösterilir.

66

Bilhassa Muaviye ve Abdullah b. Abbas arasında geçtiği söyle­ nen konuşmalarda bu düşünce ustalıkla işlendi. Bu konuşmalar okuyucu üzerinde Muaviye'nin -bilhassa Hasan'ın vefatından sonra- Haşimoğulları ve ehl-i beyti temsil ettiğini düşündüğü tek kişi Abdullah'mış gibi bir izlenim oluşturmaya çalışır. Örne­ ğin Muaviye'nin Hasan'ın vefatı hakkında Abdullah ile yaptığı bir konuşmada ona "şimdi ehl-i beytin efendisi sen oldun," de­ diği söylenir.73 Bu düşünceyi yerleştirmek için Muaviye'ye Ab­ dullah hakkında başka övücü sözler de atfedilir. 74 Öte yandan Ahbar'da Abdullah'ın Muaviye'nin karşısında Ali'nin imamet hakkını hararetle savunduğunu anlatan rivayetler de vardır. Bu kayıtlara göre Ali'nin haklarını savunmak, onun ölümünden sonra tamamen Abdullah'a düşmüştür. Abdullah, Ali b. Ehi Ta­ lib ve oğlu Hasan'ın ölümünden sonra derin bir elemle yas tut­ maktadır. Muaviye ile yaptığı ateşli tartışmalarda , muhatabı­ nın imametteki hak iddialarını çürütmeye çalışmakta ve Ali'ye arka çıkıp onun faziletlerinden veya ona yapılan haksızlıklar­ dan bahsetmektedir. Ona göre Muaviye Osman'ın öldürülüşü­ nü bahane edip Ali'nin imamet hakkını gasp etmiştir. Eğer ha­ lifenin kanının intikamcısı olmak imamet hakkı doğuruyorsa , Ömer b. el-Hattab'ın oğlu hilafeti ondan daha çok hak etmekte­ dir. Muaviye Osman'ın amcaoğlu ise, Ali de Peygamber'in am­ caoğludur ve Osman ile akraba olmak Peygamber ile akraba ol­ maktan daha değerli değildir.75Abdullah b. Abbas ayrıca Mua­ viye'yi Ali'nin faziletlerini ve Peygamber ile olan akrabalığını bildiği halde minberlerden ona sövülmesine izin vermekle suç73 74

75

Ahbdr, s. 42-43. " [ Abdullah b. Abbas'a hitaben: ] Seni şu dört özelliğinden dolayı seviyorum: Birinci olarak, Peygamber'in akrabasısın. lkinci olarak, Benli Abdülmenaf do­ layısıyla benim ehl-i beytim ve ailemdensin. Üçüncü olarak, Kureyş'in önde­ ri ve dilisin. Dördüncü olarak, baban babamın samimi arkadaşıydı": Ahbar, s. 62-63. Başka bir rivayette Abdullah, onu Peygamber'in akrabası olduğu için sevdiğini söyleyen Muaviye'ye şöyle demektedir: "Sen beni Peygamber ile olan akrabalığımdan dolayı sevdiğini söylüyorsun. Bu , sana ve Allah'ın Pey­ gamberi'ne iman eden herkese vaciptir. De ki, ben buna (yaptığım tebliğ göre­

vine karşılık) sizden akrabalıktan doğan sevgiden başka bir ücret istemiyorum" : Ahbar, s . 64-65 (Ayet: 42/23) . Ahbar, s. 46-52, 73- 76. 67

lamakta ve ondan bu uygulamayı bir an evvel durdurmasını is­ temektedir. 76 E. L. Daniel , böyle rivayetlerin vasiyet argümanının sonra­ dan terk edildiği düşüncesiyle çeliştiğini düşünür. Ona göre bu rivayetler, Ebü Haşim ve Muhammed b. Ali zamanına ka­ dar Alioğulları ile Abbasoğulları arasındaki ilişkilerin gerçek­ ten de çok iyi olduğunu ve Abbasilerin vasiyet iddiasının doğ­ ru olabileceğini gösterir.77 Ancak Abbasiler, bir yerden sonra bu argümanı dillendirmekten vazgeçip Şia'nın karşısına yeni iddialarla çıktıklarına göre , Ahbar'ın yazarının Alioğulları ile Abbasoğulları arasındaki ilişkileri iyi göstermeye çabalaması daha makul bir izah gerektirir. llk bakışta eserin yazılış amacı­ na aykırı gözükse de bu çabanın arkasındaki motivasyon, as­ lında yaşanmamış olan vasiyet hadisesine gerçekçilik kazan­ dırmak dışında , Alioğullarının da Haşimi ailesinden olduğu gerçeği yadsınamayacağı için hiç olmazsa ailenin liderliğinin Abdullah b. Abbas'a ait olduğunu kanıtlamaktı. Abbasiler bu ve başka yollarla Şia'ya Peygamber'in başka akrabaları da ol­ duğu gerçeğini hatırlatıyorlardı . Zamanında Emeviler de aynı şeyi yapmış, ehl-i beyti tüm Abdülmenaf klanını içerecek şe­ kilde genişletmişlerdi.78 Şüphesiz Şia için Emevi ailesinin Pey­ gamber ile olan akrabalığını vurgulama çabasının ciddiye alı­ nacak bir tarafı yoktu , zira ehl-i beytten anlaşılan şey Peygam76

Ahbiir, s. 45. Abdullah b. Abbas'ın Ali'yi savunmak adına hedef aldığı başka bir isim, Basra'da Ali ile savaşmış olan Ayşe binti Ebi Bekir'dir. Rivayette Ab­ dullah kendisi ile görüşmeyi reddetmesine rağmen izinsiz şekilde Ayşe'nin yanına girer. Ayşe bu davranışından dolayı onu sünnete muhalefet etmek­ le suçlar. Abdullah bu ithama şöyle cevap verir: "Sen kim, sünnet kim? Sana ve babana sünneti biz öğrettik. Sünnette senden önce geliriz . . . . Sen Peygamber'in sana bıraktığı evden nefsin için zalim biri olarak çıktın . . . . Eğer Peygamber'in bıraktığı evde olsaydın, izinsiz girmezdik": Ahbiir, s. 125.

77

Elton L. Daniel, 'The Anonymous 'History of the Abbasid Family' and lts Pla­ ce in lslamic Historiography " , Intemational ]oumal of Middle East Studies, 14 ( 1 982), s. 430.

78

Belazüri, Ensiib, s. 1 59- 160; Moshe Sharon, "The Development of the Debate Around the Legitimacy of Authority in Early lslam" , ]erusalem Studies in Ara­ bic and Islam, 5 ( 1 984) , s. 135-136; Moshe Sharon, "The Umayyads as Ahi al­ Bayt", je ru salem Studies in Arabic and Islam, 14 ( 199 1 ) , s. 139- 142; W. Mont­ gomery Watt, lsliim'da Siyasal Düşüncenin Oluşumu, çev. Ulvi Murat Kılavuz, Birey Yayınları , İstanbul, 200 1 , s. 67.

68

ber'in en yakın akrabalarıydı . Ne var ki Peygamber'in amcao­ ğulları olarak Abbasiler, Şia'nın ehl-i beyt üzerinden inşa ettiği bütün meşruiyet söylemini alt üst ettiler. Bu durumda Şia ye­ ni bir argümanla durumunu güçlendirmeye çalıştı: Hilafet Şii imamların hakkıydı, çünkü Peygamber ümmeti yönetme hak­ kını Ali ve onun soyundan gelenlere tahsis etmişti .79 Abbasi­ ler bu noktada da Şiilere karşılık vermekte zorlanmadılar, zi­ ra bu yeni argüman, Peygamber'in vasiyetini görmezden gelip ümmetin başına geçen ilk üç halifeyi gasıp yapıyor, ama Ali'yi de buna itiraz etmeyen ve imamet hakkının peşine düşmeyen biri konumuna düşürüyordu .80 Kaynaklarda Abbasilerin Şia'nın bu argümanına cevap verir­ ken imametin emanet edildiği kişi olarak Ali'nin yerine Abbas'ı geçirdiklerini söyleyen bazı kayıtlar bulunur. Örneğin Ahbar'da bir yerde Ömer b. el-Hattab, Haşimoğullarının imamet hakkı­ nı gasp eden biri olarak takdim edilir; buna göre Ömer bir gün Abdullah b. Abbas'a Kureyş'in imameti neden Haşimoğullarına vermediğini açıklamak ister. Ona göre Haşimoğulları , kendile­ riyle gereğinden fazla iftihar etmektedir. Ömer daha da ileri gi­ derek ona "kalplerinizde bize karşı bitmeyen bir kin ve yok ol­ mayan bir ihanet var," der. Abdullah bu ithamlara cevap verir­ ken önce şu Kur'an ayetini ( 4719) zikreder: "Allah'ın indirdiği­ ni beğenmediler ve bu yüzden Allah onların amellerini boşa çı­ kardı. " Daha sonra Ömer'e şöyle seslenir: Ağır ol Müminlerin Emiri ! Haşimoğullarının kalplerine iha­ neti yakıştırma. O kalpler, Allah'ın Peygamberi'nin kalbin­ dendir. Onlar, Allah'ın kirden arındırdığı ve temizlediği bir kavimdir. Yok olmayan kinden söz edişine gelince; bir şeyi 79 80

Bu düşünceyi işleyen hadisler için bkz. Mes'üdi, et-Tenbih, s. 214. Şia, bilhassa imamet konusunda yaşadığı talihsizlikleri Allah'ın belirli bir şekilde vuku bulacağını haber verdiği bir olayın daha sonra başka bir şekil­ de gerçekleşmesi [Avni ilhan, "Beda " , TDV /sliim Ansik lopedisi , cilt V, lstan­ bul, 1 992, s. 290] anlamına gelen bedii kavramı ile izah etmeye çalıştı. Bu­ na göre örneğin hilafet Ali b. Ehi Talib ve onun soyundan gelenlere veril­ miş, fakat bedii ile Emevilere geçmişti : Hayyat, el-/ntisiir ve'r-Red 'ala lbni 'r­ Riivendı el-Mülhid, nşr. Muhammed Hicazi , Mektebetü's-Sekafeti'd-Diniyye, Kahire, ty. , s. 94.

69

gasp edilen ve onu başkasının ellerinde gören kişi nasıl kin 81

duymaz ?

Burada imamet hakkı gasp edilen kişinin Abbas olduğu söy­ lenmez, ama böyle bir ima olduğu kesindir. Aynı kaynağın baş­ ka bir yerinde Abbas'ın imametiyle ilgili açık bir vurgu var­ dır. Burada Abbasi davasının temellerinin önceleri Muhammed b. el-Hanefiyye'ye dayandığı , bu düşüncenin Mehdi (hd. 1 581 69/775-785) dönemine kadar devam ettiği, Mehdi'nin dedesi Abbas b. Abdülmuttalib'in imametinden söz ederek bir değişik­ liğe gittiği söylenir ve ona şu sözler atfedilir: İmamet, Peygamber'in amcası Abbas'ındı. O, insanların en ön­ de geleni, Peygamber'e en yakın kişidir. Ondan sonra sırasıy­ la Abdullah b. Abbas, Ali b. Abdullah, Muhammed b. Ali, İbra­ him b. Muhammed, Ebü'l-Abbas, Ebü Ca'fer, Mehdi ve Meh­ 82

di'nin çocukları gelir.

Şii yazar Nevbahti: de (ö. 3 1 0/922?) Mehdi'yi dedesinin ima­ met hakkından söz eden birisi olarak gösterir. Ona göre Meh­ di , ilk dört halifenin gasıp olduklarını , imametin Peygamber'in amcası, en yakın akrabası ve mirasçısı olması hasebiyle, aynı zamanda bizzat Peygamber tarafından tayin edildiği için Abbas b. Abdülmuttalib'e -ve onun soyundan gelenlere- ait olduğu­ nu , ümmetin başka imamlar seçerek hataya düştüğünü propa­ ganda etmiştir.83 Abbasi halifelerinin, ilk dört halifeyi Abbas'ın imamet hakkını elinden alan gasıplar olarak gördüklerini söy­ leyebilmek için bu kayıtlardan daha fazlasına ihtiyacımız var. Bu düşünce, sadece Keysaniyye'ye mensup Ravendiyye olarak bilinen fırka tarafından savunulmuş olabilir. Nitekim Mes'üdi Ravendiyye'yi Horasan halkından ve başka topluluklardan Ab­ bas b . Abdülmu ttalib'in çocuklarının şiası olarak tanımlar. Mes'üdi'ye bakılırsa bu fırka , Peygamber'in amcasının imamet hakkının gasp edildiğini ve ona bu konuda zulmedildiğini ile81 82 83

70

Ahbar, s . 3 3 . Ömer v e Abdullah arasında geçen benzer türde iki tarttşma için bkz. Ahbar, s. 1 29. Ahbar, s. 165. Nevbahti, a.g.e., s. 1 7 1 - 1 72.

ri sürmüş, bu imamet hakkım bir Kur'an ayetine (8175) dayan­ dırmışlardır: "Allah'ın kitabına göre kan akrabaları birbirlerine [ varis olmaya ] daha layıktırlar."84 Abbasi ailesi muhtemelen bu konuda Ravendiyye'ninkinden farklı bir pozisyon aldı ve Pey­ gamber'in Ali değil de, Abbas'ı imam tayin ettiğini, fakat bu va­ siyetin Ebü Bekir ve ardıllarınca askıya alındığını söylemekten imtina etti. Bunun sebebi Abbas'ın böyle bir ayrıcalık için pek de uygun bir isim olmamasıydı . N itekim onun görece geç bir tarihte lslam'ı kabul ettiği , hatta Bedir savaşında müşriklerle birlikte hareket ettiği söylenir.85 Sünni çevrelerde halife tayini konusunda Ali'nin karşısına çıkarılabilecek en makul isim ha­ liyle Ebü Bekir'di ki Sünni yazın, Peygamber'in, hastalığından dolayı namaz kıldıramayacak duruma geldiğinde bu iş için Ebü Bekir'i görevlendirmesinin bir atama işareti olduğu düşüncesi­ ni işleyip durdu . Abbasiler bu düşünceyi sorgulamadılar; zira iktidara geldikten sonra uyum sağlamaya çalıştıkları Sünni çiz­ gi , Abbas'ı imamet hakkı gasp edilen biri yapmayı engelliyordu . Nitekim Ahbar'ın yazarı, yukarıdaki örnekte de görüldüğü üze­ re ilk üç halifenin imameti Haşimoğullarımn elinden zorla al­ dığını ima eden bazı rivayetlerden söz etmekle birlikte Abdul­ lah b. Abbas'ın ağzından onlar hakkında güzel sözler de aktarır. Bir rivayette Muaviye, Abdullah'a ilk dört halife hakkında neler düşündüğünü sorar. Abdullah, Ali'yi tafdil etmekle birlikte ilk üç halifeyi övgü dolu sözlerle yad eder. Abdullah'ın methiyele­ rinden Ali b. Ebi Talib'e isyan etmiş olan Talha ve Zübeyr'in bi­ le nasiplerini aldıkları görülür. 86 Böylece eserin yazarı, sahabe ve Raşid halifelerin hepsinin de değerli olduğu şeklindeki Sün­ ni uzlaşmayı paylaştığım gösterir. Bununla birlikte Abbasiler gitgide daha güçlü şekilde dahil oldukları bu Sünni uzlaşmay­ la çelişmeyecek şekilde şu sorunun cevabını da vermek zorun­ daydılar: Madem Peygamber ile akraba olmak imametin başı­ na geçmek için ayrıcalık doğuruyordu , o halde neden Peygam­ ber'in amcası dururken Ebü Bekir halife olmuştu? Benzer bir 84 85 86

Mürüc, cilt III-JV, s. 1 72. s. 162. Ahbar, s. 70-72. lbn Habib, a.g.e.,

71

sorunla karşı karşıya kalan Şia çözümü ilk üç ha lif enin Ali'nin imamet hakkını gasp ettiği varsayımında buldu. Ancak Abbasi­ ler için ilk üç halife hakkında böyle bir betimleme yapmak ya­ kışıksız olacağından, onlar Peygamber'in hadis formundaki bir grup [ p ost-eventum] kehanette sadece Abbas'ın değil onun so­ yundan gelenlerin de faziletlerinden söz ettiğini ve amcasına günün birinde hilafetin onlara geçeceği sözünü verdiğini sa­ vundular. Bu hadislere göre, Abbasilerin iktidara gelişi tesadüf değildi ve Peygamber'in on yıllar öncesinden müjdesini verdiği adil hükümdarlar onlardı: Benden sonra ehl-i beytim felakete uğrayacak, sürülecek, ko­ vulacak. Derken doğu tarafından bayrakları siyah olan bir ka­ vim çıkacak, hayır isteyecek. Fakat istedikleri şey kendilerine verilmeyecek. Bunun üzerine harp edecek ve zafere ulaşacak­ lar. O vakit istedikleri hayır kendilerine verilecek, ama bu se­ fer de onlar bunu kabul etmeyecekler. En sonunda bunu ehl-i beytimden bir kişinin üzerine atacaklar. O da öncekilerin hak­ sızlıkla doldurdukları dünyayı adalet ve eşitlikle dolduracak. Sizden biriniz o zamana yetişecek olursa, karlar üzerinde yü­ 87

rümek pahasına bile olsa onlara katılsın.

Definenizin (hilafetin) bulunduğu yerde üç kişi mukatele ya­ par. Bunların hepsi de bir halifenin (Ali) çocuklarıdır. Fakat hiçbiri onu elde edemez . Sonra doğu cihetinden siyah bay­ raklar görülür. Bu kavim onları (ehl-i beyt muhalifleri) hiçbir kavmin diğer bir kavmi katliam etmesine benzemeyen bir şe­ kilde katleder. Onu gördüğünüz zaman kar üzerinde sürüne­ rek bile olsa kendisine (siyah bayraklılara) biat ediniz. Çünkü 88 Allah'ın halifesi olan mehdi odur. Zaman kesintiye uğradığında ve fitneler çıktıktan sonra ehl-i beytimden es-Seffah diye çağrılan bir adam çıkacak ve [ insan­ lara ] para saçacak. 89 87 88 89 72

lbn Haldun, a.g.e. , cilt ! , s. 588. lbn Haldun, a.g. e. , cilt ! , s. 59 1-592. Süyutt, Tanhu'l-Hulefa', s. 206. "Abbas benim vasim ve varisimdir." "Abbas b. Abdülmu ttalib benim babam, amcam , vasim ve varisimdir." "Allah, amcam

Bu türden kehanetlere Ahbar'da da yer verildi . Burada geçen bir rivayete göre Muaviye Haşimoğullarına Peygamber ile akra­ ba olmanın tek başına kişiye imamet hakkı vermediğini, eğer öyle olsaydı amca Abbas'ın halife olması gerektiğini, ama onun bu konuda hiçbir çaba sarf etmediğini hatırlatır. Abdullah b. Abbas'ın bu sözler karşısındaki savunması şöyle olacaktır: Bizleri Peygamber'den sonra hilafeti talep etmekten alıkoyan şey, onun bize vermiş olduğu sözdür. Hilafeti [ zamanı gelene kadar] bize yasaklamasına rağmen eğer onu isteseydik alırdık . . . . Hiç kimse hakkım aramayı terk etmekle ayıplanmaz. Kişi,

hakkı olmayan bir şeyi istemekle ayıplanır. 90

Muaviye ile Benü Haşim'i temsilen Abdullah arasında geçtiği söylenen başka bir tartışmada imametin günün birinde Abba­ silere geçeceği iddiası, Peygamber'e atfedilen bir söz ya da keAbbas ve çocuklarının bedenine cehennem ateşini haram kılmıştır. " "Allah beni dost edinmiştir. Kıyamet gününde benim yerim ve lbrahim'in yeri cen­ nette karşı karşıya durur. iki hali! arasında bir mümin , Abbas durur. O ara­ mızdadır. " "Peygamber lbnü'l-Abbas'a dedi ki: Eğer ailen Sevad'a yerleşir, si­ yah giyinir ve onların şiası ehl-i Horasan olursa, bu iş (imamet) onlarda kala­ caktır; ta ki onlar imameti lsa b. Meryem'e ulaştırana kadar. " "Peygamber am­ casına baktı ve dedi ki: Bu, amcam ve kırk halifenin babasıdır. Kureyş'in e n iyisidir. O n u n soyundan gelen es-Seffah, el-Mansur v e el-Mehdi, Kureyş'in en giizelleridir. Ey amcam! Allah, bu işin (imamet) başını benimle açtı, senin so­ yundan gelen biriyle kapayacak. " " Cebrail yanıma indi. Üzerinde siyah bir el­ bise ve siyah bir sarık vardı. Ona 'daha önce yanıma geldiğinde sen de hiç gör­ mediğim bu şeyler nedir' diye sordum . Dedi ki , 'amcan Abbas'ın soyundan ge­ len hükümdarlar böyle görüneceklerdir.' 'Onlar haklı mıdırlar?' diye sordum. Cebrail 'evet' dedi. Ben de 'Allahım! Abbas ve çocuklarını nerede olurlarsa ol­ sunlar bağışla' dedim. Cebrail, 'ümmetine Allah'ın lslam'ı bu siyah ile güçlen­ direceği bir zaman gelecek' dedi. Ona 'ümmetin riyaseti kimin elinde olacak' diye sordum . 'Abbas'ın soyundan gelenlerin' dedi. 'Onların taraftarları kim­ lerden olacak' diye sordum . 'Horasan halkından' diye cevap verdi": Bu ha­ disler için bkz. lbnü'l-Cevzi, Kitilbu'l-Mevzü'ilt mine'l-Ehildisi'l-Merfü'ilt, Darü lbni Hazın, Beyrut, 2008, s. 3 1 8-323. Başka örnekler için bkz. Dırar b. Amr, a.g.e. , s. 1 1 5, lbn Tıktaka, a.g.e., s. 143; lbn Kesir, a.g.e. , cilt lX-X, s. 74 1 ; Sü­ yiiti, Tilrihu'l-Hulefil', s. 209; Makdisi (el-Mutahhar), a.g.e. , cilt VI, s. 56; Asma Afsaruddin, "in Praise of the Caliphs: Re-creating History from the Manaqib Literature " , International journal of Middle East Studies, 3113 ( 1 999) , s. 335; Moshe Sharon, "Notes on the Question of the Legitimacy of Government in Islam " , The Israel Oıiental Studies, X: Religion and Government in the World of Islam, ed. Joel L. Kraemer ve Ilai Alon, 1980, s. l l 8; Bedr, a.g.e. , s. 1 0 1 .

90

Ahbilr, s. 74-76. 73

hanet ile değil de, doğrudan Kur'an ve nübüvvet ile ilişkilendi­ rilir. Rivayet gelecekte imamete sahip olacak grubu bütün Ha­ şimoğullarını içerecek şekilde genişletir. Ama neticede Muavi­ ye'nin muhatabı, Abdullah'tır ve o gelecekte iktidara Haşimo­ ğullarının geçeceğini haber verirken aslında Benü'l-Abbas'ı kas­ tetmektir: Muaviye: Sizler (Haşimoğulları) hilafetin sizin hakkınız oldu­

ğunu iddia ediyor, Peygamber'in ehl-i beyti olduğunuzu söy­ lüyor ve "hilafet nasıl bizden başkasında olabilir" diyorsunuz. Hilafet Kureyş'te ammenin rızası ve hassanın şurası ile inti­ kal etmiştir. İnsanlar "keşke [ imametin başında] Benü Haşim olsaydı, bu din ve dünyamız için daha hayırlı olurdu" deme­ mişlerdir. Onlar, sizin üzerinizde ittifak etmemişlerdir. Siz­ ler, [içinizden] bir mehdi, bir ka'im [ çıkacağını ] ve Haşimi bir mülk olacağını iddia ediyorsunuz . Mehdi, lsa b. Meryem'dir. Abdullah: Şayet biz nübüvvet ile hilafeti hak etmiyorsak, ne

ile hak ediyoruz ? Nübüvvet ve hilafetin bir araya gelemeye­ ceği sözüne gelince; Allah'ın şu sözüne ne dersin? : "Şüphesiz biz İbrahim'in ailesine kitap ve hikmet verdik. Onlara büyük bir hükümranlık bahşettik. " 91 Biz, İbrahim peygamberin aile­ siyiz . Allah'ın onlar ve bizim hakkımızdaki emri birdir. Sünnet bizim için ve onlar için komşudur. İnsanların bizim yanımız­ da toplanmadıkları sözüne gelince; onların bizi yoksun bırak­ tıkları şey, bizim onları yoksun bıraktığımız şeyden daha bü­ yüktür. Bizim mehdi, ka'im ve Haşimi bir mülke sahip olaca­ ğımızı iddia etmemiz sözüne gelince; iddia etmek Allah'ın ki­ tabında şüphe etmek demektir. Fakat biz mülk sahibi olacağı­ mıza ve yeryüzünü adaletle dolduracak bir mehdi çıkaracağı­ mıza şehadet ederiz. 92

Son örnek bir hadistir. Abdullah b. Abbas'ın vefat etmeden önce oğlu Ali'ye vasiyette bulunurken Peygamber'den şu hadi­ si nakleder: 91 92 74

4/54. Ahbilr, s . 5 1 -52.

Peygamber'in dedene şunu dediğini duydum: "Bu iş (imamet) , Ümeyyeoğulları onun başından ayrıldıklarında senin çocukla­ rına geçecek. Onlardan her kim idarenin başına geçerse, üm­ metin başı olacak, Allah'tan korkacak, adaletle amel işleyecek ve Peygamber'i kendine rehber edinecek. Yolu takip edilme­ yi en çok hak eden kişi, ona (Peygamber) akrabalıkta en ya­ kın olan kişidir. "93

Peygamber'in imametin Abbasoğullanna geçeceğini öngör­ düğü bazı rivayetlerde Ali b. Ehi Talib'in de adı geçer. Buna göre bizzat Ali Peygamber'den bu kehaneti işitmiştir. Bura­ da amaç Şia'ya Ali'nin de Benü'l-Abbas için takdir edilen gele­ ceği bildiğini ve onayladığını göstermektir. Böyle bir rivayet­ te Ebü Haşim, Muhammed b. Ali'ye imamet hakkını devreder­ ken bunun aslında dedesi Ali'nin vasiyeti olduğunu söyler ve Ali'nin, oğlu Muhammed b. el-Hanefiyye'ye şunları söylediği­ ni rivayet eder: Ya oğtıl ! Benden sonra güç yetirilemeyecek, size takdir edil­ memiş olan şey (imamet) için kanlarınızı dökmeyin . Bu iş, siz­ den sonra Abdullah b. Abbas'ın soyundan gelen amcanıza ve onun ailesine aittir. 94

Diğer bir örnekte, Ebü Haşim, Muhammed b. Ali'ye , babasının Ali'den şu sözleri işittiğini anlatır: Abbas, bir gün Allah'ın Resülü'ne uğradı . [O sırada ] . . . Pey­ gamber'in yanındaydım. Bir döşeğe uzanmıştı. Abbas'a da bir döşek uzattı ve oturmasını söyledi . Ona yaklaştı ve gizlice bir şeyler söyledi. Ne söylediğini duymadım . Sonra Abbas kal­ kıp gitti. Gözden kaybolduğunda Peygamber bana şöyle dedi: "Ya Ali ! Üzerindeki ağırlığı gider. Benden sonra senin imamet­ te nasibin yoktur. İmamet onun (Abbas) ve çocuklarınındır. " 93

Ahbilr, s. 1 3 0 . Abdullah'ın aynı kehanette bulundugu başka b i r rivayet için bkz. Mes'üdi, Mürı1c, cilt III-IV, s . 1 70. Ali b . Abdullah ve Muhammed b. Ali'nin tıpkı baba/dedeleri gibi iktidarın nasıl kendi çocuklarına geçecegini anlattıkları haberler için bkz. Ahbilr, s. 1 38, 1 39- 140, 168- 1 69; Belazuri, En­ silb, s. 8 1 -82; lbn Kuıeybe, el-lmilme, s. 284.

94

Ahbilr, s. 1 86. 75

Ebü Haşim sözlerini şöyle sürdürür: Babam bana [ dedem] Ali'nin Peygamber'in verdiği ahdi rüyasın­ da gördüğünü haber verdi. [ Dedem] Ali, rüyayı şöyle anlatmış: "Mescitte büyük bir sofra ve sofranın üzerinde koyun kellele­ ri vardı. Önce Ebu Bekir geldi, sofraya oturdu, az bir şey yedi ve kalktı. Sonra Ömer geldi, oturdu ve uzun süre kellelerden yedi. Sonra Osman geldi ve aynı şeyleri yaptı. Sonra Ümeyyeoğulları geldiler. Uzun süre kellelerden yediler. Sonra Abdullah b. Abbas, oğlu ve torunu geldiler. Sofranın üzerindeki her şeyi yediler. Ben onlarla birlikte yemedim. " [ Dedem] Ali, bu rüyayı Peygamber'e anlatmış ve o şöyle buyurmuş: "lslam'ı bize açan ve onu bizim­ le kapayan Allah'a hamdolsun. Bu kavim yönetimi ele alacak ve İslam Abdullah b. Abbas'ın çocukları ile mühürlenecek." Sonra Allah'ın Resulü şu ayeti okumuş: "Allah, içinizden iman edip de salih amel işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıl­ dığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, on­ lar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, ya­ şadıkları korkuların ardından kendilerini mutlaka emniyete ka­ vuşturacağına dair vaatte bulunmuştur. Onlar Bana kulluk eder ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkar ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir. " 95 O halde ima­ met senindir. Onu sana emanet ettim.

Muhammed b. Ali vasiyeti aldıktan sonra Ebu Haşim'in is­ tediği kişileri içeri alır. Ebü Haşim onlara şöyle diyecektir: "Bu (Muhammed b. Ali) , sizin efendinizdir. Onu imam kabul edin ve ona itaat edin. Vasiyet ona ulaşmıştır. " 96 Diğer bir rivayete göre, Muhammed b. Ali ile Ebü Haşim, yanlarında o sırada dört yaşında olan Muhammed'in oğlu İbrahim varken şöyle bir ko­ nuşma yaparlar: Muhammed: Ya amcaoğlu ! Biz Abbasoğullarının, Haşimoğulla­

rının bayrakları hakkında söylenen şeylerde bir nasibi var mıdır? 95 96

76

24/55 . Ahbar, s. 1 86- 188. Diğer bir rivayette Ali b. Ehi Tii. lib'in Abdullah b . Abbas'a "halirelerin babası" diye hitap ettiği söylenir: Makdisi (el-Mutahhar) , a.g.e. , cilt VI, s. 56-57; Ahbar, s. 134- 135; lbn 'Abdirabbih, a.g.e. , cilt V, s. 360.

Ebu Haşim : Bu iş (imamet) Peygamberinizin ehl-i beytinden

sadece size aittir. Muhammed: Bu nasıl olacak? Ebu Haşim: Şu çocuğu görüyor musun? Yani lbrahim'i. O sa­

hibu'l-emrdir (ileride imam olacaktır) . imamete ulaşmak üze­ reyken Beni Ümeyye ona karşı tetikte olacak ve onu öldüre­ cek. Senin Abdullah ve Ubeydullah adında iki oğlun daha ola­ cak. Onlar hükmedecek ve mülk, o ikisinin evlatlarında de­ 97 vam edecek.

Emevi aile üyelerinin de Abbasilerin gelişi ile ilgili kehanet­ lerden haberdar olup bunlara inandıklarından söz eden, böyle­ ce Emevilerin neden Şiileri değil de Abbasileri rakip olarak gör­ düklerini açıklamış olan rivayetler bulunur. Böyle bir rivayet­ te Emevi emiri Halid b. Yezid, halife Abdülmelik b. Mervan'a kendisine ulaşan bilgilere göre Muhammed b. Ali'nin çocuk­ larının hilafetin başına geçeceklerini ve Mesih gelene kadar bu makamın başında kalacaklarını söyler. 98 Abbasoğullarının ik­ tidara geçeceklerini haber veren diğer bir Emevi , halife Velid b. Yezid'dir. Rivayete göre bir gün Muhammed b. Ali oğulla­ rı Ebü'l-Abbas ve Ebu Ca'fer ile birlikte Velid'i ziyaret eder. Sa­ raydan ayrıldıklarında Velid, onların Emevi hilafetini sona erdi­ ren kişiler olacağını haber verir ve bu konuda teferruata da gi­ rer: "Onlardan yirmi dört adam hükmedecek. Bunlardan sekizi­ nin adı Abdullah, sekizinin adı Muhammed olacak. Diğer sekizi de başka isimler taşıyacak. " Velid, bunları nereden bildiğini so­ ranlara, Mağrip valisinin Danyal ın99 (Daniel) kitabından kendi­ sine mektupla gönderdiği pasajlara işaret eder. 1 00 İmametin Ab­ basoğullarına geçeceğini haber veren başka bir rivayette keha­ netin söylettirildiği kişi bu defa Abdülmelik b. Mervan' dır: Ali b. '

97

Ahbilr, s. 185. Makdisl (el-Mutahhar) tarafından kaydedilen diğer bir rivayet­ te, Muhammed b. Ali'ye hilafetin onun çocuklarına geçeceği müjdesini veren kişi Muhammed b. el-Hanefiyye olarak gözükür: A.g.e. , cilt VI, s. 59.

98 99

Belazürl, Ensilb, s. 85-86; Ahbilr, s. 1 68. Kitab-ı Mukaddes'e göre Beni lsrail peygamberlerinden biri: Ömer Faruk Har­ man, "Danyal", TDV fslilm Ansiklopedisi, cilt VIII, s. 480.

100 Ahbilr, s. 1 69-1 70. 77

Abdullah'a zulmedip ona söven Velid b. Abdülmelik, rüyasında babasını görür: Abdülmelik oğluna şu sözlerle seslenmektedir: "Ali b. Abdullah'tan ne istiyorsun? Ona zulmettin. Vallahi o de­ ğil, onun çocukları sizden imameti alacaktır . " 1 01 Son Emevi ha­ lifesi Mervan b. Muhammed'in de bu kehanetten haberi olduğu söylenir. Rivayete göre Mervan, katibine, kitaplarda imametin Emevilerden çıkacağı bilgisinin yer aldığını söyler ve ona böyle bir durumda Abbasilere katılmasını nasihat eder.102 Hilafetin Abbasoğullarına geçeceği kehanetinde bulunan ha­ berler, Emevilerden ziyade Alioğullarını hedef almaktaydı. Bu haberler, Emevi iktidarı düştükten ve Abbasi rej imi tesis edil­ dikten sonra dolaşıma sokuldu . Dolayısıyla mesaj doğrudan Şia'ya gidiyor, hilafetin başına Şii bir imamın geçmesinin Pey­ gamber'in Abbasoğullarına verdiği sözden ötürü imkansız ol­ duğu ima ediliyordu . Bazı haberler, hilafetin Abbasoğullarına geçeceğini söylemekle kalmıyor, açıkça Alioğullarının bu ko­ nuda hiçbir nasiplerinin olmadığını ifade ediyordu . Böyle bir örnekte , yine Halid b. Yezid, Ebu Haşim'in Emevi hilafeti için tehlikeli biri olduğunu düşünen ve onu hapsetmek isteyen ha­ life Velid'e, onun korkulacak biri olmadığını, asıl Ali b. Abdul­ lah b. Abbas'ın oğullarının gelecekte tehlike oluşturacağını söy­ ler. Velid, bunun ne zaman olacağını merak eder. Halid'e gö­ re henüz korkmak için erkendir; ne var ki ileride Emevi aile­ si içinde kargaşa çıkacak, doğudan siyah bayraklılar (Horasan­ lı isyancılar) çıkıp hilafeti onların elinden alacaklardır. 1 03 Bir grup rivayete göre, Mervan b. Muhammed de Emevi hilafetinin sonunu getirecek kişinin Muhammed b. Abdullah (en-Nefsü'z­ Zekiyye) olmayacağını, imametin onun amcaoğullarına, yani Abbasilere geçeceğini bilmekteydi; bu yüzden Muhammed ve onun faaliyetleri hakkında en ufak bir endişesi yoktu. 104 Daha önce Abbasilerin meşruiyet söylemlerini büyük ölçü­ de Şia'nın hilafetteki hak iddialarına verdikleri cevaplarla şekil101 102 103 1 04 78

BelazürI, Ensiib,

s.

88.

CehşiyarI, Kitiibu'l-Vüzerii', s. 79.

Ahbilr,

s.

1 78- 1 79.

lsfahani, Mehiltil, s. 2 1 8-2 19, 227-228.

lendirdikleri söylenmişti. Onlar otoritenin kaynağını Şiilikten il­ ham alarak Peygamber ile olan akrabalık bağında ve onun sün­ netinde aradılar. Dönemin dini-siyasi partileri, şifahi geleneğe dayandığından tahrife açık olan sünneti zorlanmadan anakronik bir malzemeye dönüştürebiliyor, böylece onda kendilerinden bir şeyler bulabiliyorlardı. Ancak Şia daha da ileri gitti ve zamanla Ali ve onun soyundan gelenlerin imamet hakkını daha aşkın bir kaynakta aramaya başladı. Buna göre imam nass 105 ile tayin edil­ mişti, yani onun yöneticilik hakkı Kitap [ve sünnetin] hücciye­ ti ile sabitti. Bu düşüncenin tam olarak ne zaman ortaya çıktığı belirsizdir. Muhammed b. Abdullah tarafından Mansür'a gönde­ rildiği söylenen mektupta, imamın nass ile tayin olunduğu dü­ şüncesi yoktur. Mansür ile Muhammed arasındaki mektuplaş­ manın tarihsel gerçekliği kuşkulu olduğundan mektup bu argü­ manın ortaya çıkış zamanı hakkında ipucu vermez. 1 ./7. yüzyı­ lın sonlarına doğru Şii şair Kümeyt b. Zeyd'in (ö. 1 26/744) , şiir­ lerinde nass ile tayin düşüncesini savunduğu görülür. 1 06 Ancak ihtilalin hazırlık sürecinde nass ile tayin düşüncesine atıf yapıl­ madığı ve insanlar sadece Peygamber'in ailesinden er-Rıza'nın imametine davet edildiğinden, bu düşünce muhtemelen Abbasi­ ler iktidara geldikten, özellikle de Muhammed b. Abdullah isya­ nının başarısız olmasından sonra olgunlaşmaya başladı. İmameti Şii im(]mlara ait tanrısal bir hak olarak gören anlayış, Ali'nin Pey­ gamber' den, onu Kur'an'ın hatmi manasına vakıf kılan özel bir bilgi ('ilm) aldığı ve bu bilginin kalıtsal olarak bir imamdan diğe­ rine geçtiği düşüncesiyle daha da pekiştirildi. Şiiliği basit bir siyasi partizanlık olmaktan çıkarıp dini bir fır­ kaya dönüştüren bu iddialar, Abbasi hükümdarlarının kendile­ rini Allah'ın halifesi olarak takdim etme çabalarına ilham ver­ miş olmalı. Onların, Şii imamlarda görmeye alışık olduğumuz bazı özellikleri başta Abdullah b. Abbas olmak üzere kendi ata­ larında arama teşebbüsünde de aynı motivasyon görülüyor. Ah­ ba ru l -Abbas 'ın ilk sayfaları Abdullah'ın üstün faziletleri ve dini niteliklerini anlatan rivayetlerle doludur. Söz gelimi Peygam'

105 Kur'an ve sünnetle sabit, tevil gerektirmeyen dini hüküm. 106 Sharon , 'The Development of the Debate " , s. 137. 79

ber'in, amcaoğlu Abdullah için şöyle dua ettiği aktarılır: "Al­ lah'ım ! Onu dinde fakih yap ve ona tevil öğret. " 1 07 Bu dua, Şii imamlara atfedilen ayrıcalıklı tefsir otoritesinin onlara özgü ol­ madığını ima eder. Abdullah'ın Ali b. Ehi Talib'in akıbetini ön­ ceden haber verdiğini anlatan rivayet ise, onun Şii bir imam gi­ bi gaybı bilen biri olduğunu göstermek üzere kurgulanmıştır. Bu rivayete göre , durumu günden güne kötüleşen Ali, Abdul­ lah'ın söylediklerinin doğru çıkması üzerine amcaoğlu için, "o ince bir örtüden gaybı görmüştür," diyecektir. 1 08 Konusu Ab­ dullah'ın üstün tevil yeteneği olan başka bir rivayet de şöyledir: Bizans hükümdarı, ancak hikmet ve ilim sahiplerinin cevapla­ yabileceği çok sayıda sır ve soruyu bir mektupla Muaviye'ye ile­ tir. Muaviye , sorulara cevap bulmakta aciz kalır ve imparatorun kendisini küçük düşürmesine izin vermemek için Abdullah'a başvurur. Abdullah, bütün soruları büyük bir maharetle ce­ vaplar. İmparatora gönderilen bu cevaplar, ona şunları söyletir: "Bir nebi veya nebinin ailesinden biri dışında kimse bu soru­ ları bilemez . " 1 09 Başka bir rivayette Muaviye, bu kez kimsenin tevil edemediği iki ayet için Abdullah'a müracaat eder. Abdul­ lah, verdiği cevaplarla bir kez daha ilmini konuşturur ve Mua­ viye'nin takdirini kazanır. 1 1 0 Abdullah'ın ilminin methedildi­ ği başka bir rivayete göre, Muaviye bir defasında emrindekilere işin içinden çıkamadıkları meseleleri Abdullah'a havale etmele­ rini emreder. Çünkü ona göre, Peygamber' den sonra tevil ilmi­ ni Abdullah'tan daha iyi bilen biri olmamıştır. 1 1 1 Ahbar'ın yaza­ rının, Abdullah'ın biyografisine ayırdığı bölümde bu anekdot­ ları dikkatlice ve belirli bir amaca hizmet edecek şekilde seçtiği çok açıktır. Bu anekdotların vazifesi, ehl-i beytin Allah tarafın­ dan günah ve kirden arındırıldığını söyleyen Kur'an ayetine1 1 2 107 Ahbar, s. 25-27. Ayrıca bkz. Buhari, Sahihu 'l-Buharf, Darü't-Ta'sil, Beyru t, 20 1 2 , cilt V, s. 66. 108 Ahbar, s. 37-38. 109 Ahbar, s . 66-67. 1 10 Ahbar, s. 68. 1 1 1 Ahbar, s. 69. 1 1 2 33/33: ... Ey Peygam�ıer'in ev halkı ! Allah sizden kiri gidermek ve sizi terte­ "

miz yapmak istiyor. "

80

uygun şekilde, Abbasoğullarının özel ve kusursuz birer fazilet ve dindarlık örneği oluşturduklarını göstermektir. 1 1 3 Kaynaklarda ara ara Abbasi halifelerinin her şeye rağmen Şii imamlara saygı duyduklarına , vefat etmeleri veya öldürülme­ leri durumunda arkalarından yas tuttuklarına ya da kendileri­ ni onlarla akraba gördüklerine dair anekdotlar yer alır. Böyle bir örnekte Sahibu'l-Fah Hüseyin b. Ali , 1 14 halife Hadi'nin (hd. 1 69- 1 70-785-786) onunla savaşmak üzere görevlendirdiği Mu­ sa b. Isa tarafından mağlup edilip öldürülür. Oysa halife , Mu­ sa'ya Hüseyin'i sağa salim kendisine getirmesini emretmiştir. Hadi, emrini çiğnediği için Musa'nın mallarına el koyar. Hüse­ yin'in kafasını başkente getirenler, mutlu ve keyifli bir şekilde Hadi'nin huzuruna çıkarlar. Ama Hadi son derece üzgündür; ağlayarak onları şu sözlerle azarlar: Sanki bir Türk ya da bir Deylemlinin kafasını getirmiş gibi gü­ lerek yanıma geliyorsunuz. Ancak bu , Allah'ın elçisinin toru­ nunun kafasıdır. Allah adına sizden alabileceğim en hafif inti­ kam, size herhangi bir ödül vermemektir. 1 1 5

Bu rivayet şüphesiz Hüseyin'in trajik ölümünden halifenin so­ rumlu olmadığını, isyan halinde olsalar dahi Peygamber'in so­ yundan gelenlerin Abbasi sarayında hürmet gördüğünü anlat­ maya çalışır. Amaç, Kerbela'da Hüseyin b. Ali'nin başına gelen­ lerden dolayı kınanan Emevilerle aynı kefeye konmamaktır. Bu türden rivayetlere Şii kaynaklarda da rastlamak oldukça ilginç­ tir. Mekatilu't-Talibiyyin'de geçen çarpıcı bir örnek, Mansür'un Şii isyancı Ibrahim b. Muhammed'in öldürülmesinden dolayı ya­ şadığı üzüntüyü konu alır. Rivayete göre Ibrahim'in başı Man­ sür'a getirildiğinde, o derin bir üzüntü ile ağlar, öyle ki orada­ kiler halifenin gözyaşlarını Ibrahim'in yanaklarında görürler. 1 1 6 1 1 3 Daniel, a.g. e. , s . 427. 1 14 Hüseyin b . Ali b. Hasan b. Hasan b. Ali b. Ebi Talib. 1 1 5 Mes'üdi, Mürüc, cilt Ill-IV, s. 237. Rivayetin değişik versiyonları için bkz. lbn Tıktaka, a.g.e. , s. 1 9 1 ; lbnü'l-Verdi, a.g.e., cilt ! , s. 276. Benzer bir örnek için bkz. Kummi, 'Uyünu Ahbari 'r-Rıza, Müessesetü'l-Ensariyan li't-Tıba'a ve'n­ Neşr, Kumm, 2006, s. 448-449. 1 1 6 lsfahani, Mehaıil, s. 302; lbn Kesir, a.g.e., cilt IX-X, s. 5 1 3 . 81

Taberi de aynı rivayetten söz eder ve başka ayrıntılar ekler. Buna göre lbrahim'in başı getirildiğinde Mansur bir huzura kabul gü­ nü tertip eder. Halifenin huzuruna çıkanlar onu memnun etmek için lbrahim'e hakaret ederler. Bunun üzerine Mansur'un ren­ gi değişir. O sırada bir kişi halifeye kuzenini kaybettiği için baş­ sağlığı diler ve halifenin morali düzelir. Dışarıda sıra bekleyen kişiler bunu öğrenir ve içeri girince aynı şeyi yaparlar. 1 1 7 Ben­ zer bir rivayette İbrahim b. Abdullah'ın başı Mansur'un önüne konduğunda cellatlardan biri eğilip onun yüzüne tükürür. Man­ sur, hemen celladın burnunun kırılmasını emreder ve muhafız­ lar onun üzerine saldırırlar. 1 18 Mansur'un vefatına çok üzüldüğü Şii imamlardan bir diğerinin Ca'fer es-Sadık olduğu söylenir. Ri­ vayete bakılırsa Mansur, bu ölüm karşısında gözyaşlarına boğul­ muş ve amcaoğlunu saygıyla anmıştır. 1 1 9 Başka bir rivayette bu kez Mehdi, kendisine karşı ayaklanan ve Ali b. Ebi Talib hakkın­ da kötü konuşan Abdüsselam b. Haşim'e gönderdiği bir mektup­ ta, bir hadisle düşmanına Ali b. Ebi Talib'in Peygamber'in yanın­ daki üstün konumunu hatırlatmaktadır: "Ben kimin mevlasıy­ sam, Ali de onun mevlasıdır. " 1 20 Bu rivayetler, askeri ve ideolojik rekabete rağmen Abbasile­ rin Şia ile uzlaşma ihtimalinden kolay kolay vazgeçmediklerini hissettiriyor. Asıl ilginç olan şey, iki parti arasındaki ipler tüm uzlaşma ihtimallerini ortadan kaldıracak şekilde koptuğunda, Abbasilerin gitgide fanatikleştiğini düşündükleri Şia karşısında Emevilerin bıraktığı mirasla barışmayı tercih eden ehl-i sünne­ tin etkisinde kalarak "Emevilerin dinsizliği" nden daha az söz eder hale gelecek olmalarıdır.

1 1 7 Taberi, a.g.e. , s. 1 560; Rivayetin farklı bir versiyonu için bkz. Ya'kübi, TiMh , cilt il, s. 3 1 8 . 1 18 Taberi, a.g.e. , s. 1 596. Benzer rivayetler için bkz. Cii.hız , Kitilbu't-Tilc f1 Ahlil­ ki'l-Müliık, nşr. Ömer et-Tabba', Darü'l-Erkam, Beyrut, ty. , s. 190- 1 9 1 ; Se'alibı, Adilbu'l-Müliık, nşr. Celil el-'Atıyye, Darü'l-Garbi'l-lslami, Beyrut, 2005, s. 220. 1 19 Ya'kübi, Tilrih, cilt il, s. 323. 1 20 Halife b. Hayyat, a.g.e., s. 36 1 . Başka bir örnek için bkz. lbnü'l-Esir, a.g.e. , s. 854. 82

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

EMEVİ G EÇMİŞİ N E YAKLAŞIMLAR

Allah onların da/aletinden sonra insanları bizimle hidayete er­ dirdi. . . . Bizimle hakkı ortaya çıkardı, batılı yok etti. . . . Allah bun­ ları lütuf ve ihsan olarak Peygamber'e de nasip etmişti. Allah onu yanına alınca, imamet işini ashabı üstlendi. Onlar kendi aralarında istişare ederek işlerini gördüler. Ümmetin mirasını bir araya getirdiler, bu mirası adaletli şekilde idare ettiler, kullan1/­ ması gereken yerde kullandılar, hak edenlere bağışladı/ar. . . . Son­ ra Benu Harb ve Benu Mervan 1 ortaya atıldılar, imameti gasp edip elden ele değiştirdi/er. İmamet konusunda zulmetti/er, onu tekellerine aldılar. . . . Sonunda Allah onlara ölüm yazdı, . . . bizim ellerimizle onlardan intikam aldı. Hakkımızı bize teslim etti. 2

- İBNÜ'L-EsiR, e/-Kdmilji't-Tdrlh, 776

Abbasiler iktidara geliş başarılarını Emevilerin "dinsizliğini" konu ahın uzun soluklu bir propagandaya borçluydular. Onla­ ra göre Emeviler; gasıp, günahkar, sefih ve hatta lslam'ı yok et­ meyi ve cahiliyye dönemine geri dönmeyi arzu eden insanlar­ dı; bu yüzden Müslümanların yönetim işini bu "gasıp" ailenin elinden almak dini bir vecibeydi. Seffah, Küfe minberinde hali­ fe olarak verdiği ilk hutbeyi Emevilerin "kötü amelleri"ne ayır­ mış, ondan sonra söz alan Davud b. Ali yeğeninin sözlerini tas­ diklemişti. Her iki konuşmacı da bir kez daha Emevileri Al­ lah'ın dinini hafife almakla, haramları helal kılmakla , PeygamEmevi ailesinin iki kolu.

2

Seffah'ın halife olarak biat aldığı gün Küfe minberinde yaptığı rivayet edilen konuşmadan bir pasaj .

83

ber ve ashabının iyi ve adil yönetiminden uzaklaşmakla ve bi­ datler çıkarmakla itham etti.3 Abbasiler, bir süre daha bu söy­ lemi canlı tutmaya dikkat ettiler; Kur'an ve sünneti ihya etmek, zulüm ve fesadı ortadan kaldırmak için ayaklandıklarını hatır­ latmayı sürdürdüler.4 Oğlu Yezid'i halef tayin etmekle Mua­ viye'nin selefin sünnetinden saptığı ve hilafeti krallığa (mülk) dönüştürdüğü düşüncesini yaydılar. Bu düşünce ehl-i sünnet içinde de yaygın şekilde kabul görmüş ve Peygamber'e atfedi­ len bir hadisle desteklenmişti: "Benden sonra hilafet otuz yıl sürecek, sonra mülke dönüşecek. " 5 Bu sözler, Emevilerin ilk dört halifenin sahip olduğu meşruiyetten yoksun oldukları an­ lamına geliyordu; zira mülk, Allah'ın emirleriyle uyumlu olma­ yan ve yönetim işinin babadan oğula geçmesi suretiyle tek bir ailenin elinde bulunduğu yönetim biçimi demekti. Müslüman­ ların en büyük düşmanı Bizans İmparatorluğu bir mülk ve Bi­ zans kralı da bir melikti. Aynı şey Sasani hükümdarı (kisra) için de geçerliydi ki Cahız , Muaviye iktidarı ele geçirdiğinde imametin kisra krallığına (mülk kisreviyy) dönüştüğünü söy­ lüyordu. 6 Mülk yakıştırması, Emevilerin hilafeti babadan oğula geçir­ me kuralını ihdas etmelerinden başka ilk dört halifeninkinden çok farklı bir imaj ve yaşam biçimi benimsedikleri suçlaması­ nı içerir. Bilhassa Emevi hilafetinin kurucusu Muaviye, bir kral gibi davranmaya başladığı için kınanır.7 Bu söylemde o ve ar­ dılları, lüks ve dünyevi zevk peşinde koşan idarecilerdir ve bu özellikleri, Allah'ın Müslümanların yönetim işini onların elle­ rinden almasına sebep olmuştur. Uydurma olsun ya da olma3

Ya'kubi, Tarih, cilt i l , s. 284, aynca bkz. s. 29 1 ; Dineveri, a.g.e. , s. 536; Bela­ zuri, Ensab, s. 141- 143; lbn Kesir, a.g.e., cilt IX-X, s. 455-456.

4 5

Belazüri, Ensab, s. 87.

6

Cahız, "Risale fi Nabite" , Resa'ilü'l-Cahız, nşr. Muhammed Basil 'Uyün es-Sud Darü'l-Kütübi'l-'llmiyye , Beyrut, 2000, cilt i l , s. 8. Aynca bkz. lbn Haldun, a.g.e. , cilt 1 , s. 5 1 0, 553; Bernard Lewis, lslam'ın Siyasal Söylemi, çev. Ünsal Oskay, Cep Kitapları, s. 67-68.

7

Ya'kubi, Tarih, cilt i l , s. 1 24.

84

Zehebi, Siyerü A'lami'n-Nübela', nşr. Hassan Abdulmennan, Beytü'l-Efkari'd­ Duveliyye, Lübnan, 2004, cilt 1, s. 403; cilt III, s. 3890.

sın aşağıdaki pasaj , Abbasiler ve Abbasi yanlısı çevrelerin Eme­ vi yönetiminin "dünyeviliği" ile ilgili algılarını çok iyi yansı­ tır. Rivayete göre Mansur, son Emevi halifesi Mervan'ın Nüb­ ye'ye kaçan, ama daha sonra yakalanarak hapse atılan oğlu Ab­ dullah'ı çağırtır ve ondan kaçak halde yaşadığı Nübye'de başın­ dan geçenleri anlatmasını ister. Abdullah, Nübye kralının ora­ da kendisini ziyaret ettiğini söyler ve aralarında geçen şu diya­ loğu aktarır: Kral beni görmeye geldiğinde üç gündür Nübye'deydim. Önü­ ne değerli bir halı serilmesine rağmen yere oturdu. Ona neden halımızın üstüne oturmadığını sordum. " Çünkü ben bir kra­ lım ve kralın görevi, kendini yücelten Allah'ın gücü karşısında alçakgönüllü olmaktır" dedi. . . . Daha sonra "kitabınızın yasak­ lamasına rağmen neden şarap içiyorsunuz" diye sordu . "Köle­ lerimiz ve taraftarlarımız bunu yapma cüretine sahipler" de­ dim . . . . Kral, "kitabınızın ve dininizin yasaklarına rağmen ne­ den sırmalı kumaş, ipek ve altın kullanıyorsunuz" diye sordu . "iktidar bizden gidince dinimize giren Acemlerden destek is­ tedik ve bu kıyafetleri onlardan aldık" dedim . . . . Kral dedi ki ; "Hayır ! Sizin halkınız, Allah'ın yasakladığı şeyleri kendilerine helal kıldılar. Siz Allah'ın emirlerini çiğnediniz ve yönettiğiniz insanlara zulmettiniz. Sonra Allah iktidarı sizden aldı ve sizi suçlarınızın rezilliği ile kuşandırdı. Allah'ın intikamının sınırı bilinmez. Verdiği ceza, benim ülkemdeyken size isabet edebi­ lir ve sizinle birlikte beni de vurabilir. Misafirin hakkı üç gün­ dür. ihtiyaç duyduğunuz şeyleri alın ve ülkemden ayrılın. " 8

Abbasilere göre Emevilerin gayri lslami tutum ve kararları, Nübye kralına atfedilen bu sözlerde olduğu gibi iktidarın ne­ den başka bir hanedana geçtiği sorusunun cevabıydı. Başka bir ifadeyle "Emevilerin dinsizliği" , Abbasilere en az Peygamber'in ehl-i beyti olmak kadar iktidarı onların elinden alma hakkı ve­ riyordu . Çok erken bir dönemden itibaren siyasi rakiplerin dinsizlik ya da dini hafife almakla suçladığı bir siyasi kültürde Abbasilerin de aynı yönteme başvurmaları şaşırtıcı değildi. Bu 8

Mes'üdi, Mürilc, cilt ili-iV, s. 206-207; lbn 'Abdirabbih, a.g.e., cilt V, s. 2 1 7-218.

85

söylem, Peygamber'in ehl-i beyti olmak tek başına imameti ele geçirme hususunda Abbasilere ruhsat vermediği için daha da önem kazandı. Talibi ailesinin rakip bir ehl-i beyt tanımı yap­ tığı , hatta zamanında Emevilerin bile kendilerini Peygamber'in akrabaları olarak tanıttıkları9 düşünüldüğünde, Abbasilerin ne­ den iktidara gelişlerini haklılaştıracak başka gerekçeler aradı­ ğı anlaşılabilir. Yürüttükleri ve işe yarayacağını tahmin ettikle­ ri mantık şuydu : Emevileri devirmiş olmak başlı başına Abba­ si yönetimin meşruiyetini ispatlar. Sabık yönetim dini değer ve ilkeleri hiçe saymıştır; bunun intikamını almak ve İslam dinini ihya etmek Abbasilere nasip olmuş, çünkü Allah bu iş için on­ ları seçmiştir. Emevilerin kötülenmesi, hem Abbasi ailesinin iktidara gelişi­ nin haklılığını gösterme hem de Emevi ailesi ve bilhassa taraf­ tarlarının yeni rejim için tehlike olmaktan çıkması için elzem­ di . Emevi rej iminin düşüşünden memnuniyet duymayanlar olacaktı şüphesiz. Nitekim 133/75 1 yılında Musul valisi Yah­ ya b. Muhammed, Emevilere meylettikleri için şehir halkın­ dan binlerce kişinin ölümüyle sonuçlanan askeri bir müdaha­ lede bulunmuştu . 1 0 Abbasilerin iktidara gelişinden yarım asır­ dan fazla bir zaman geçtiği halde, Harun er-Reşid Reyy şehri­ ne yaptığı bir ziyareti sonlandırdığında Em evi taraftarlarından çekindiği için yazlık başkent olarak kullandığı Rakka'ya de­ ğil Bağdat'a dönmeyi tercih etmişti. 1 1 Maveraünnehir gibi uzak bir coğrafyada bile Emevi yönetimine sadık kalan yerleşim yer­ leri bulunuyordu . 1 2 Emevi hatırasına olan bağlılığın, Suriye'yi Irak'tan daha üstün ve fethedilmeye daha layık bir bölge olarak tasvir eden bazı fetih anlatılarında bölgesel bir duyarlılık şek­ linde kendini gösterdiğini de not etmek gerekiyor. 1 3 9 10 11 12 13

86

Belazürl, Ensab, s . 1 59 - 1 60; Sharon, "The Umayyads" , özl. s . 1 3 9 vd. Ezdı, a.g.e. , cilt 1, s. 34 1 vd. ; Ya'kübi, Tarih, cilt il, s. 292. lbnü'l-Verdi, a.g.e. , cilt 1, s. 284. Frye, Islamic Iran, s. 1 4 . Ayrıntılı bilgi için bkz. Boaz Shoshan, The Arabic Histoıical Tradition and the Early Islamic Conquests: Folklore, Tıibal Lore, Holy War, Routledge , 20 16, s. 1 70- 1 72. Şam'ın faziletlerini konu alan hadisler için bkz. Dırar b. Amr, a.g.e. , s. 1 1 2- 1 1 3 . Aynca bkz. judd, "Medieval Explanation" , s. 96 vd.

Emevi taraftarları Abbasiler' için Şia'dan daha büyük bir teh­ dit oluşturmamaktaydı, ancak Şia ile daha etkin bir mücadele için bertaraf edilmeleri şarttı. Bunun için her zaman olduğu gi­ bi askeri müdahalelere ideolojik propaganda eşlik etti. Da'vetin Abbasilerin hilafeti sabık rejimden daha çok hak ettiğine ikna edemediği kitleleri kazanmak için Emevileri gözden düşürmeye hizmet edeceği umulan sayısız hadis dolaşıma sokuldu , 14 ayrı­ ca Emevi tarafgirliğinden doğan haberlere müdahale edildi. Ör­ neğin [Muaviye'nin babası) Ebu Süfyan'ın soyundan gelen biri­ nin, hilafetin başına geçeceğini söyleyen haberler yeniden kur­ gulandı. Bu haberler, 64/684 yılında hilafetin idaresi Emevi ai­ lesinin Mervan! koluna geçince Süfyan! ailesinin tekrar başa ge­ çeceğine dair bir beklenti oluşturma maksadıyla üretilmişti1 5 ve Ebu Süfyan'ın soyundan gelen birinin (Süfyiinf ya da Süfyiinf el­ Muntazır) günün birinde hilafeti tekrar Emevi hanedanının Süf­ yan! koluna iade edeceğini söylüyordu . Mes'udi 3 24/935-936 yılında Taberiyye şehrinde bazı Emevi taraftarlarının ellerinde

el-Beriihfn fi lmiimeti'l-Emeviyyfn (Emevi Hilafetinin [Doğruluğu­ na) Dair Deliller) isimli bir kitap gördüğünü , kitapta Emevile­ rin faziletlerinden başka gelecekte Şam'da bir Süfyani'nin orta­ ya çıkacağından ve Em evi hilafetinin yeniden kurulacağından söz edildiğini anlatır. 1 6 Kitabın ne zaman kaleme alındığı bel­ li değildir. Ama uzun bir süre önce ortaya çıkmış olan bu bek­ lentinin, Mes'udi'nin yaşadığı dönemde Emevi yanlısı çevreler­ de hala canlı olduğu anlaşılıyor. Mehdinin beklenişini hatırlatan Süfyan! söylentisi, erken Abbasi döneminde bir dizi isyanı teş­ vik bile etti. tık örnekler Seffah dönemine aitti. Önce Ebu'l-Verd adında biri, Ebu Süfyan ailesine davette bulundu . 1 7 Bir yıl son14 15

16 17

Çeşitli örnekler için bkz. lbn Kesir, a.g.e. , cilt IX-X, s. 463-467. Bu kehaneti ortaya atan ilk kişinin ikinci Emevi halifesi Yezid b. Muaviye'nin oğlu Halid olduğu söylenir. Rivayet o ki Halid, yönetim işi kendisinin de men­ sup olduğu Süfyani ailesinden çıkınca böyle bir kehanet ortaya atmak suretiy­ le insanlarda Mervanilerin günün birinde hilafeti kendi ailesine teslim edece­ ği yönünde bir beklenti yaratmak istemiştir: Wilferd Madelung, "The Sufyanl Between Tradition and History", Studia Islamica, 63 ( 1 986) , s. 5-7. Mes'üdi, et-Tenbih, s. 307-308. Ezdi, a.g.e. , cilt 1 , s . 335.

87

ra, 133/75 1 yılında Suriye'de Muaviye'nin soyundan gelen Ebü Muhammed'in önderlik ettiği Abbasi karşıtı bir isyan çıktığında, onun beklenen Süfyan! olduğuna inanıldı. 18 İsyan başarısızlıkla sonuçlandı ve Ebü Muhammed öldürüldü. Ama onun ölümün­ den sonra Suriyeliler yeni bir Süfyanfnin ortaya çıkışını bek­ ler vaziyette kaldılar. Me'mün (hd. 1 98-2 1 8/8 1 3-833) dönemi­ ne gelindiğinde Suriye Arapları hala Süfyani'nin gelişini bekli­ yorlardı ve halife bu durumdan şikayetçiydi. 1 9 Nitekim 1 95/8 1 1 yılında yine Şam'da bir başka Süfyan! isyanı daha çıkacak, yine Muaviye'nin soyundan gelen isyan lideri Ali b. Abdullah, bek­ lenen Süfyan! olarak görülecekti.20 Mesiyanik Süfyan! karakte­ ri, artık Mervaniler değil Abbasiler için sorun teşkil ediyor, zira onunla ilgili kehanetlerde açıkça Abbasiler düşman olarak gös­ teriliyordu: Süfyani'ye rüyasında "kalk ve dışarı çık" denecek. O da kalka­ cak ve [ kapıda ] kimseyi bulamayacak. Sonra ikinci kez ona ay­ nı şey söylenecek ve o yine kapıda kimseyi bulamayacak. Son­ ra üçüncü defa "kalk ve evinin kapısında duranlara bak" dene­ cek. Süfyani, üçüncü kez evinin önüne çıkacak ve yanlarında bayrak taşıyan yedi veya dokuz kişi bulacak. Onlar, "biz senin ashabınız" diyecekler. Süfyani onlarla birlikte çıkacak. Köyler­ den ve Yabis vadisinden insanlar ona tabi olacaklar. Şam vali­ si onunla karşılaşmak ve onu öldürmek üzere harekete geçe­ cek. Onun bayrağına baktığında hezimete uğrayacak. O sıra­ da Şam, Benü'l-Abbas'ın bir valisi tarafından idare ediliyor ola­ 21 cak. 18

lbnü'l-Esir, a.g.e. , s. 782-783; Belazüri, Ensiib, s . 1 70; lbn Kesir, a.g.e. , cilt IX­ X, s. 468; lbn Hazın, Cemheretü Ensiibi'l-'Arab, nşr. Abdüsselam Muhammed Harün, Darü'l-Me'arif, Kahire, 1 999, s. 1 1 2.

19

Taberi, a.g. e. , s. 1827; l b n Tayfür, Kitiibu Bağdiid, nşr. Muhammed Zahid b. el-Hasan el-Kevseri, Mektebetü'l-Hanci, Kahire, 2002, s. 144- 145; lbnü'l-Esir, a.g.e. , s. 945; Ezdi, a.g.e. , cilt 1, s. 653.

20 21

Taberi, a.g.e. , s. 1 733; lbnü'l-Esir, a.g.e., s. 897.

88

N u'aym b . Hammad, el-Fiten , nşr. Mahmüd Halebi, Darü'l-Ma'rife , Beyru t, 2005, s. 1 58. Nu'aym, aynı çalışmada Süfyani'nin Benü'l-Abbas ile savaşacağı­ nı ve onları yeneceğini söyleyen başka haberler de kaydetmiştir. Bunların bir kısmı hadis formundadır. Böyle bir örnekte, Peygamber'in yanında Benü'l-Ab­ bas ve onların devletlerinden bahsedilir. Bunun üzerine Peygamber, o sırada

Abbasi yanlısı çevreler, bu ve buna benzer kehanetlerin oluş­ turabileceği tehlikenin farkındaydılar ki adeta Suriye'nin "ulu­ sal" kahramanı olarak lanse edilen bu Süfyani figürünü , cina­ yet, Müslümanları esir etme, kadınların karınlarını deşme, din alimlerini katletme gibi kötü fiiller işleyecek, yeryüzüne adalet doldurmak üzere geleceği umut edilen mehdiye karşı savaşa­ cak decciile dönüştürdüler. Başka deyişle apokaliptik gelenek­ te Süfyani, Emevi ailesinin Süfyani kolunun mehdisi iken ger­ çek mehdiye karşı savaşacak dinsiz bir düşman haline geldi.22 Abbasilerin Emeviler aleyhine yürü ttüğü propagandanın başka unsurlarını Cahız tarafından kaleme alınan "Risale fi Na­ bite" isimli çalışmada görmek mümkündür. Cahız burada tek tek Emevi aile mensuplarının onları küfre götürdüğüne inan­ dığı kötü fiillerini sıralamıştır: Hüseyin b. Ali'nin katledilmesi, feye23 el konulması, valilerin keyfice seçilmesi, akrabalık ve ri­ ca üzerine·hadlerin askıya alınması, yazılı ahkamın, yaygın ku­ ral ve sünnetin inkar edilmesi, Mekke ve Kabe'ye saldırılması, kıblenin yönü ve Cuma namazının vaktinin değiştirilmesi vs.24 Cahız'a göre Emeviler, halifenin Peygamber'den daha ulu ol­ duğunu iddia ediyor, hicret eden Müslümanları köylerine geyanında bulunan hanımı Ümmü Habtbe'ye (Muaviye b. Ebi Süfyan'ın kız kar­ deşi) bakışlannı çevirerek, "onların helak olması işte bunun soyundan gelen­ lerin ellerinden olacak," der: A.g.e. , s. 164. Başka bir örnek için bkz. lbnü'l­ Cevzi, Kitiibu'l-Mevzii'ilt, s. 34 2.

22

"Yüzü-gözü kaymış, lanetlenmiş kişi . . . kırmızı bir devenin üstüne binmiş halde zuhur edecek. Onun başında bir taç olacak. Cemaati iki kez hezime­ te uğratacak ve sonra helak olacak. O , hürriyeti yok edecek, [ Müslümanla­ rın ] çocuklarını köleleştirecek ve kadınların karınlarını deşecek" : Nu'aym b. Hammad, a.g.e. , s. 165- 166. Peygamber dedi ki: "Ebü. Süfyan'ın soyundan ge­ len bir adam lslam'da hiçbir şeyin kapayamayacağı bir gedik açacak." Pey­ gamber dedi ki: "Benü. Haşim'den bir adam hükümdar olacak ve Beni Ümey­ ye'yi katledecek. Küçük bir grup dışında onlardan kimse kalmayacak. . . . Son­ ra Beni Ümeyye'den bir adam ortaya çıkacak. Kadınlar dışında kimse kalma­ yana kadar bir kişiye karşı iki kişiyi öldürecek. Sonra mehdi ortaya çıkacak " : Nu'aym b. Hammad , a.g.e., s. 1 57- 1 58. H e m Sünni hem Şii gelenekte Süf­ yani'nin karakter ve misyonunun geçirdiği dönüşüm hakkında bkz. Made­ lung, "The SufyanT" ; aynı yazar, "al-SufyanT", Encyclopaedia of Is!am, cilt XII -supplement-, ed. P . J . Bearman, Th. Bianquis, C. E. Bosworth, E. van Donzel ve W. P. Hainrichs, Brill, Leiden, 2004, s. 754-756.

23 24

Müslümanların ortak malı kabul edilen toprak ve gelirler. Cahız, "Risale fi Nabite", s. 9- 1 1 , 13-14.

89

ri gönderiyor, fakihleri öldürüyor, Peygamber'in ehl-i beytine düşmanlık gösteriyor, Cuma namazı da dahil üç namazı cem ediyor, onları eleştiren ve günahkarlıkla suçlayanları katledi­ yorlardı.25 Daha geç bir dönemde Mısırlı tarihçi Makrizi ( ö . 845/144 2) tarafından ağırlıklı olarak Emevilerin "kötü fiilleri­ ni" konu alan başka bir risale daha yazılmıştır. Burada dile ge­ tirilen düşünce ve anekdotlar, yüzyıllar öncesine kadar geri gi­ den uzun bir tarihsel mirası devralması bakımından son derece önemlidir. 26 Risalede Makrizi, "pek çok üyesi zamanında Pey­ gamber'e en sert muhalefeti göstermiş , Müslümanlara eziyet edip onları hicret etmeye mecbur bırakmış, Peygamber tarafın­ dan lanetlenmiş ve ancak Mekke'nin fethinden sonra gönülsüz şekilde Müslüman olmuş bir ailenin nasıl olup da hilafeti ele geçirme cüreti gösterdiklerini" sorgulamaktadır. Cahız'ın Eme­ vilerin hilafette hak iddia etmeye engel oluşturduğuna inandığı pek çok kötü fiil, Makrizi tarafından da ayrıntılı şekilde zikre­ dilir. 27 Makrizi'nin benzer şeylerden söz ettiği başka bir risalesi (Kitabun fi Zikri ma Verede fi Benf Ümeyye ve Beni'l-'Abbas) da­ ha vardır.28 "Eğer Ümeyyeoğullarının kusur ve günahkar dav­ ranışlarını anlatırken kalemimin dizginlerini çözmek zorunda kalsaydım kalın bir kitap ortaya çıkardı," diyen Makrizi, bu ri­ salede de Kur'an ve hadislerin Emevilerin küfrünü tasdik ettik­ lerini iddia eder.29 Burada önemli olan husus, Cahız ile Makrizi'nin Emeviler hakkındaki düşüncelerinin Sünni toplumda ne ölçüde karşılık bulduğudur. Fikir ayrılıkları ve bilhassa siyasi anlaşmazlıkların lehte veya aleyhte olacak şekilde rivayet ve hadislere yansıdığı 25 26

Ciihız, "Risale fı Nabite " , s. 14. C. E. Bosworth, "Al-Maqrfzfs Epistle Concerning What Has Come Down to Us About the Banü Umayya and the Banü !-'Abbas", Studia Arabica and Islami­ ca Festschrift for Ihsan 'Abbas, ed. Wadad al-Qadl, American University of Be­ irut, Beyrut, 1 98 1 , s. 43.

27

Makrizl, en-Nizii' ve't-Tehiisum f!mii beyne Ben! Ümeyye ve Ben! Hiişim, nşr. Mahmud 'Arnüs, Darü ve'l-Mektebetü'l-Blblüs, Biblos, ty. , s. 1 1 -44.

28

Yazma halindeki risale , Bosworth tarafından incelenmiş ve tanıtılmıştır: "Al­ Maqrfzfs Epistle" , s. 39-45.

29

Bosworth, "Al-Maqrfzfs Epistle " , s. 4 1 -42.

90

iyi bilinir. Emevi idarecilerini kötülemek maksadıyla yazıya ge­ çirilen pek çok rivayette de bu durum söz konusudur. Bu yüz­ den bu rivayetlere ihtiyatla yaklaşmak ve onların ideoloj ik bir amaca hizmet etmek üzere dolaşıma sokulmuş olma ihtimalini hesaba katmak gerekir. Saraya çok yakın bir isim olarak Abba­ siler adına konuşma sorumluluğu hissediyor olmasının dışın­ da bir Mu'tezili olan Cahız'ı "Risale fi Nabite"yi yazmaya iten sebep, döneme damgasını vuran Mu'tezile30 - ashabu'l-hadts31 çatışmasıydı. 32 Birazdan temas edileceği üzere Cahız, Emeviler üzerinden aslında muarızı olduğu hadisçilere saldırmaktaydı ; zira onlar Emeviler hakkında oldukça ılımlı sayılabilecek bir yaklaşıma sahiptiler. Makrizt'ye gelince; o, en-Niza' ve't-Teha­ süm'de kişisel düşüncelerini dile getirmenin ötesinde yaşadığı dönemde Emevilerin toplum tarafından nasıl algılandığına iliş­ kin tek bir cümle bile yazmamıştır. C. E. Bosworth'un yazma halindeki risaleyi tanıttığı çalışmaya bakılırsa, Makrizi burada da sadece kişisel düşüncelerini aktarır. Üstelik risalede Abbasi yönetimi de Makrizt'nin eleştirilerinden nasibini alır. Makrizi, risalenin ithaf edildiği adı bilinmeyen kişinin meclisinde Eme­ vilerin mi yoksa Abbasilerin mi daha üstün oldukları hakkında bir tartışma çıktığını ve risaleyi bu yüzden kaleme aldığını kay­ detmiştir. 33 Bu bilgi, o dönemde Emevilerin Abbasilerden efdal olduğunu savunan birilerinin olduğu anlamına gelir. Makrizi 1 5 . yüzyıl gibi geç bir tarihte yaşadığından bu çıkarım önemsiz görünebilir. Ancak bu dönemdeki Emevileri savunma tutumu30

2./8. yüzyılın başlarında ortaya çıkan ve itikadi meseleleri ele alırken akla ve tevile ağırlık veren kelam ekolü. Ayrıntılı bilgi için bkz. llyas Çelebi, "Mu'te­ zile", TDV Is lam Ansiklopedisi, cilt XXXI, s. 39 1 -392.

31

Hadis öğrenim v e öğretimiyle uğraşan, ravileri araştıran, hadis ilmiyle ilgili konularda söz sahibi olan kimseler. En belirgin özelliklerinden biri, hadisle­ ri mümkün olduğunca yoruma tabi tutmadan ve kıyasa başvurmadan naklet­ meleridir: Ayrıntılı bilgi için bkz. Abdullah Aydınlı, "Ehl-i Hadis" , TDV lslam Ansiklopedisi, cilt X, s. 507-508. Mu'tezile, bu grup için nabite, haşviyye, mü­ cebbire, müşebbihe gibi isimler kullanmıştır. Harizmi ashabu'l-hadisi dört fır­ ka olarak göstermiştir: Malik b. Enes'in ashabı Malikiyye, Şafi'i'nin ashabı Şa­ fi'iyye, Ahmed b. Hanbel'in ashabı Hanbeliyye ve Davüd b. Ali el-lsfahani'nin ashabı Davüdiyye: A.g.e. , s. 26.

32 33

Bu konu Onuncu Bölüm'de tartışılmıştır. Bosworth, "Al-Maqrlzfs Epistle" , s. 4 1 .

91

nun kökenlerini çok daha gerilerde aramak gerekir. Kaynaklar, erken Abbasi döneminde, iktidarı temsil eden çevreler, Şiiler ve Hariciler bir kenara bırakılacak olursa, halk içinde yaygın bir Emevi düşmanlığı olduğuna dair bir intiba uyandırmamakta­ dır. Abbasilerin bile iktidara tırmanış sürecinde çok işe yarayan Emevi aleyhtarı sert söylemden zamanla uzaklaştıkları görülür. Emevilerin "dinsizliğini" yeniden hatırlatma girişimi, yıllar sonra yedinci Abbasi halifesi Me'mün'dan gelir. O, hiçbir selefi­ nin başvurmadığı bir yöntemle Emevi yönetimin "gayrimeşru­ luğunu" yeniden gündeme getirmek ister. 2 1 1/826-827 yılında Muaviye hakkında müspet konuşanların ve onu Peygamber'in sahabilerinden birine tafdil edenlerin korumasız kalacağını du­ yurur ve Muaviye'nin minberlerden lanetlenmesini emreder.34 Mes'üdi'nin naklettiği bir rivayette35 bu kararın arkasındaki ne­ den, Me'mün'un Muaviye'nin lslam'a karşı olan saygısız tutu­ muna olan kızgınlığıdır: Bir gün sohbet arkadaşları Me'mün'a, Muaviye ile Küfe valisi Muği:re b. Şu'be arasında geçen bir ko­ nuşmayı aktarırlar. Buna göre Muğire Muaviye'ye şöyle hitap etmiştir: "İstediğinizi elde ettiniz . Şimdi adalet gösteriniz ve iyi­ liği yayınız. Artık yaşlandınız. Benü Haşim'den olan kardeşleri­ nizi gözetir ve onlarla akrabalık ilişkisi kurarsanız, bugün on­ lar hakkında korkmanızı gerektirecek bir şey kalmaz. " Bu söz­ ler karşısında Muaviye, kendisinden önce Ebü Bekir, Ömer ve Osman'ın adalet gösterdiklerini ve yapılması lazım gelen şeyle­ ri yaptıklarını, ama sahip oldukları şöhretin onlarla birlikte yok olup gittiğini, Peygamber'in adının bile günde ancak beş defa zikredildiğini, hepsinden de geriye mezardan başka bir şey kal­ madığını söyler. Bu hikayeyi duyan Me'mün, Muaviye'nin tüm minberlerden lanetlenmesi için resmi bir vesika hazırlatır. Da­ ha sonraları bir başka Abbasi halifesi benzer bir girişimde bulu­ nacaktır. Mu'tazıd'ın (hd. 279-289/892-902) Muaviye'nin tüm minberlerden lanetlenmesini emrettiği bir vesika hazırlattığı ve burada hadislerden örnek vererek Allah'ın Emevi ailesini lanet" lediğini , Muaviye'nin Allah'ın dinini inkar eden, Peygamber'in 34

Taberi, a.g.e. , s. 1 8 1 2 ; lbn Tayfür, a.g. e. , s. 54; lbnü'l-Verdi, a.g.e. , cilt 1, s. 297.

35

Mes'üdi, Mürüc, cilt IIl-IV, s. 327-328.

92

etrafındaki salih insanların kanını döken , ahlaksız ve inançsız olduğunu bile bile oğlunu veliaht tayin eden biri olduğunu be­ yan ettiği söylenir.36 Neden Me'mün'dan önce hiçbir Abbasi halifesinin Muavi­ ye'nin minberlerden lanetlenmesi yönünde bir emir vermediği sorulabilir. Muaviye hutbelerde politik rakibi (Emevi dönemin­ de Ali b. Ebi Talib) lanetlettirme uygulamasını başlatmışken , Abbasi döneminde hiç de sıra dışı olmayacak böyle bir teşebbü­ sün hanedanın yedinci halifesi Me'mün'dan gelmesi bir izah ge­ rektirir. Evvela erken dönem Abbasi halifelerinin Emevi aleyh­ tarı söylemden hiçbir zaman vazgeçmemekle birlikte uzun va­ dede bu söylemi canlı tutmak için özel ve yoğun bir çaba har­ camadıkları görülür. Bunun sebeplerinden biri, iktidara geldik­ ten sonra Abbasileri meşgul eden en ciddi sorunun Şia'dan ge­ len yoğun tepkiler nedeniyle imametin Talibi ailesine geçme­ yişine nasıl bir izah getirileceğiydi. Böylece Şiilik aleyhtarı söy­ lem, önem sıralamasında Emevi aleyhtarı söylemin yerini aldı. Öte yandan Emevi döneminden beri süregelen Şii muhalefet, Sünni çevrelerde Şia'nın toplumun birlik ve düzeni için gide­ rek daha büyük bir tehdit olarak algılanmasına neden oldu. Da­ ha da önemlisi Şiilerin hilafetteki hak iddialarını dogmatik bir hakikat olarak takdim etmeleri, Sünniler için dinin tahrif edil­ mesinden başka bir şey değildi. tık üç halifenin Ali'nin imamet hakkını gasp etmeleri, imamın peygamberlerde bile olmayan insanüstü vasıflara sahip olması gibi ehl-i sünneti rencide eden Şii düşünceler, hilafetin tüm geçmişini meşrulaştıran bir reaksi­ yon doğurdu . 9. yüzyılda Şii akımları hedef alan Sünni -bilhassa Hanbeli- propaganda, Şia'nın hilafetteki hak iddialarını çürüt­ menin yollarından birinin Emevilerin iktidara gelişini haklılaş­ tırmai