İdeolojinin Sonu: Ellilerdeki Siyasi Fikirlerin Tükenişine Dair [1 ed.]
 9786055790523

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

a ,.

SENTEZ

z

-

DANIEL BELL

lll rm lll ... r-·

c.

tD o o

-

-.... -·

:s :s







LOJININ SONU



uı o :s c

Ellilerdeki Siyasi Fikirlerin Tükenişine Dair

Çeviren: Volkan Hacıoğlu Mehmet Altan'ın Sunuş yazısıyla

Yazarın "Yeni Yüzyılda Tarihin Yeniden Başlaması" adlı yeni makalesiyle birlikte

,,

ideolojinin Sonu Ellilerdeki Siyasi Fikir/erin Tükenişine Dair © Daniel Beli Sentez Yayıncılık 20 1 2

Yayın Editörü: Uğur Dolgun [email protected]

Bu kitabın yayın hakları Sentez Yayıncılık Ltd. Şti.'ne aittir. Yayınevinin yazılı izni olmaksızın, kısmen veya tamamen alıntı yapılamaz, hiçbir şekilde kopya edilemez, çoğaltılamaz, yayınlanamaz ..

I SBN 978-605-5790-52-3 1 . Basım Sentez Yayınc ı l ı k Ankara Nisan 20 1 3 Kapak ve Iç Düzen

Sentez Baski

TARCAN MATBAACILIK YAYINCILIK SANAYi TiC. LTD. ŞTi. Zübeyde Hanım Mah.Samyeli Sokak No: l 5 iSKiTLER-ANKARA Tel: 031 2 384 34 35 Faks: 031 2 384 34 37 Sertifika No: 25744

SENTEZ YAYlN VE DAn bireysel dolar-ve-sent karalarının genel toplamı, Bent­ h.ım'ın düşündüğü gibi, sosyal bir karar yani genel bir konsensüs ol uştu rmaktadır. Böylece piyasa a racılığıyla kaynakların dağılımı­ na ilişkin bir karar alındığ ında, ne üretileceğ ine ideoloji değil dolarlar karar vermekted ir. Bu anlamda i ktisat sosyal iktidarın anahta rıd ır, siyaset ise onun solgun bir ya nsı masıd ır. Fakat devlet aracılığ ıyla ya pılan siyaset, sosyal ve iktisadi ka­ rarların alı nmasında giderek a rta n bir öneme sahiptir. Burada piyasadaki gibi bağı msız hareket etmekten ziyade, bireyler kendi isteklerini gerçekleştirebii rnek için belirli topluluklarla ortak ha­ reket etmek zorundadırlar. Yönetilen bir ekonomide başlıca ü re­ timi dolarlar değil, "siyaset" belirlemekted ir. Devlet müdaha lesi baskı grupları nın tanımlarını keski nleştirmekle kalmaz, fakat her birini kendi talepleri ni haklı çıka racak ve belirli bir "milli menfaat" kavra m ıyla bağdaşacak bir ideoloji ben i msemeye zorlar.

Karar Türleri Sonuç olara k, eğer iktidar tartışılmak isteniyorsa, bu konuyu el it­ lerden ziyade karar türleri bakı m ı ndan tartışmak daha faydal ı olacaktır. Ve ilginç bir şekilde kitabın özünün Birleşik Devletler'de kararların demokratik olarak al ındığını söyleyeniere karşı bir po­ lemik olduğu konusunda Mil ls'le hemfikir olduğumu bel i rtebili­ rim: Temel meseleler giderek artan bir şekilde Kongre nezdinde karar aşamasına gel memektedir. . . seçmenler nezd inde ise durum daha nadirdir [s. 255] iktidar eliderinin kilit taşı siyasi sisteme bağ lı olduğu sü rece, bu kilit taşı alternatif kararların gerçek ve kamusal tartışmaları olarak siyasetin çöküşüne neden olmaktadır . . . Amerika bu­ gün büyük ölçüde daha çok resmi bir siyasi bir demokrasidir [s. 224]. Bugün bu bir bakıma doğru olmakla birlikte, bana göre, M ilis'in vardığı haksız yargıyla bağdaşmamaktadır. Birçok d urumda "ilgili halk" bile olaylara müdahil alamamak­ tan dolayı kendini, deyim yeri ndeyse "kapana kısı lmış" hisset-

AMERIKA'DA YÖNETiCi BiR SINIF VAR Ml?

95

mektedir. Bunların birçoğu, sorunların güvenlik doğasından kay­ naklanmaktadır ki bu nedenle meseleler genellikle bürokratik bir labirentte halledilmektedir. H-bombası kararı bu meselelerden biridir. Burada askeri bir kesimin karşısında, özellikle SAC, bir grup bilim adamı durmaktadır. Karar alma sürecine dahil olan herkesin iktidar elitleri grubu üyesi -ki bu döngüseldir- oldu­ ğu varsayılmadığı sürece, iktidar sosyo/ojisi sorunlarmm merkezini oluşturduk/art için bu tür karaiann kaynaklartm belirlemek zorun­ daytz.

Olaylara müdahil olarnamanın bir diğer ve bir o kadar da önemli nedeni, kabaca "teknik karar alma" diyebileceğimiz kav­ ramın ortaya çıkmasıdır: bir defa bir politika kararı alındığında veya teknolojik bir değişim ön plana çıktığında veya uzun za­ manda gelişen bir değişim meydana geldiğinde, "fonksiyonel olarak rasyonel" düşünen biri kaçınılmaz olarak bunların birçok sonucu olduğunu görecektir. Bu nedenle iktidardaki değişiklikler bu tür "kararlar"ın "teknik" tamamlayıcılarıdır. Ve iktidar sosyalo­ jisi farklı türlerdeki kararların ardından gelecek çeşitli sonuçları belirlemelidir. Üç kısa örnek duruma açıklık getirecektir: (1) Ekonomik denge çarkt olarak federal bütçe. 1931'den 1935'e kadarki depresyon yıllarında, federal bütçedeki her tür­ den toplam harcamalar ortalama 5,2 milyar dolardı. 1936'dan 1940'a kadar, bu rakam 8 milyar dolara ulaştı. (Bu dönemdeki gelirler, harcamaların yüzde 60'ı kadardı.). Dört yıl sonra, federal hükümet, şaşırtıcı bir şekilde yıllık toplam 95 milyar doların üze­ rinde bir harcama yapıyordu ve bir önceki on yılın beş katından daha fazla milli borç birikmişti. Bu rakamlar sabit dolar üzerin­ dendir. Daha önemlisi, bu harcamalar bir yıl içerisinde üretilen mal ve hizmet toplamı olan gayri safi milli hasılayla (g.s.m.h.) karşılaştı­ rılmalıdır. On yıllık depresyon döneminde, o zamanki göreceli olarak yüksek devlet harcamalarına karşın, federal bütçe g.s.m.h.'nın yüzde S ila 1O'u civarında bir tüketim yapmış ve bunu ekonomiye geri pompalamıştır. Savaş sırasında, bu rakam yüzde 40'lara tırmanmıştır. Fakat bu "anormal" olarak yüksek bir rakamı ifade etse de, savaş sonrası on beş yıllık bir dönemde devlet, toplam g.s.m.h.'nın yaklaşık dörtte birinin "tüketici"si haline gel­ miştir. Federal bütçenin (257 milyar dolarlık g.s.m.h.'sına göre) 33

96

IDEOLOJININ SONU

milyar dolarlık düşük bir düzeye indiği savaş sonrası tarihinin tek "ba rış dönemi" olan 1 948 yı lı dışı nda, Kore seferi harcamaları ve soğuk savaş silahianmasını sürdürmek için yapılan harca maların toplamı federa l bütçeyi rekor düzeylere taşımıştır. 1 950'deki on yıllık dönemin son yarısında federa l bütçe 70 milyar dolara ulaş­ m ış, g.s.m.h. ise 325 milyar dolar olmuştur. 1 960'da federal bütçe (tahmi ni) 80 milyar doların üstü ne çıka rken, g.s.m.h. 400 mi lyar dolardan fazla olacaktır. 1 950'1erde 7,2 m i lyar doların üstündeki sırf ka mu borçları n ı n yıllık fa izi, federal hükümetin depresyon boyunca yıllık harca malarının top/am 'ından daha fazladır. Federal devlet harcamalarındaki bu devasa artışın herhangi birinin veya bir g rubun "isteği" üzerine olmadığı, fakat kaçınılmaz olarak savaşın ve onun etkilerinin sonucu olduğu bir gerçektir. Ve federal devletin ülkenin ekonomik denge çarkı olarak kalıcı rolü bu gerçeğe daya lıdır. (2) 7 950-SS'in ikili ekonomisi. 1 950'de Kore savaşı çıktığı nda, devlet mevcut fa brika üreti mini savaş malzemelerine çevirmek veya yeni fabrikalar ku rmak konusunda acil bir seçim ya pmak durumunda kal mıştır. Karar ne tür bir savaş olacağı ta hminine daya n maktad ır. Eğer Kore savaşı genel bir savaşa dönüşebilecek gibi görün üyorsa o zaman sivil tesislerin büyük mühi mmat depo­ larına dönüştürülmesi emri veri l melidir. Siyasi-askeri ta hminlere daya l ı bu karar "ikili ekonomi"dir. Ekonomik an lamda başl ıca sonuç, sermaye akışını h ızlandırmak için firmaların normalde yirmi beş yıl değil de beş yıl içinde yeni tesis masraflarının silin­ mesi kararıdır. (Böylece firmalar yeni mal iyetleri nin yüzde 20'sini kardan düşebi lecekler ve bir hayli vergi geliri sağlayaca klardı r.) Bu, beş yı l l ı k vergi a mortismanı planı olağan üstü yüksek oranda sermaye yatırımına yol açmıştır. Bu şü phesiz ki elli lerin ortasın­ daki refah patlamasını teşvik etmiş ve 1 958-59 resesyonuna etki eden aşırı kapasite kulla nımına neden olmuştur. (3) Silah teknolojisi. Yeni silahların hızla ortaya çı kması, askeri­ ye ve askeriyenin her bir kuweti ile farklı kol ları içerisindeki göre­ li gücün ve etki nin ağırlığını kesi nlikle etki lemektedi r. Böylece, füzelerin ku llanıl maya başlanması, bir zamanlar deniz kuwetleri­ nin ve ordunun demirbaşı olan savaş gemi lerinin önemini azalt­ m ıştır. Yeni teknolojide, örneğ in füze yü klü denizaltılar temel vurucu güç olu rken, uzun menzilli füzeler de insanlı uçakları kul­ lanı lmaz d u ruma getirmiştir. Silahlı kuwetlerin yapılanmasındaki

AMERIKA'DA YÖNETICI BIR SINIF VAR Ml?

97

bu değişiklikler, teknisyenlerden ve teknoloji uzmanlarından oluşan yeni yetenek gruplarına duyulan gereksinim, askeri gücün profilinde bir değişim anlamına gelmektedir. Araştırma ve Geliş­ tirme, Operasyonlar'dan daha önemli olmakta ve bilim adamı, mühendis, teknoloji uzmanlarının önemi bu nedenle artmakta­ dır. Bütün bu sonuçlar, Mills'in sözünü ettiği "büyük kararlar"dan çıkmaktadır. Fakat Mills'in bahsettiği temel politika meseleleri, daha önce işaret ettiğim gibi, temel olarak savaşa girmek veya girmernek veya daha genel anlamda dış politika sorunlarıdır. Ve Mills'in tamamen gözardı ettiği bu sorunu tartışmaksızın soğuk savaşı ve duruşumuzun Ruslar tarafmdan ne kadar şekiilendirildiği­ ni nasıl tartışabiliriz! Birleşik Devletler'in dış politikası, 1946'dan beri -veya daha kesin olarak Byrnes'in zayıflayan Almanya'daki konumumuzu tersine çeviren Stuttgart konuşmasından beri­ Birleşik Devletler'deki dôhili sosyal bölünmelerin veya sınıf mese­ lelerinin bir yansıması değildir; Rusya'nın niyetlerinin tahminine dayalt olmuştur. Bu tahmin, baştan "iktidar elitleri" tarafından da yapılmış de­ ğildir. Bu, en başta George Kennan ve Dışişleri Bakanlığı'nın poli­ tika-planlama kurmayları ile Amerikan bilimsel uzmanları tarafın­ dan yapılmıştır. Bu tahmin, ideolojik bir fenomen olarak Stalinci­ lik ile jeopolitik bir güç olarak Rusya'nın agresif şekilde askeri ve ideolojik anlamda yayılmacı olduğu yargısına dayanmaktadır. Bu nedenle hızlı bir askeri yapılanmayı içeren bir engelleme politika­ sı gerekmektedir. Truman'ın Grek-Türk politikasının, Marshall Planı'nın ve Avrupa'nın yeniden yapılanmasına destek verme isteğinin özünde bu vardır. Bu politikalar Birleşik Devletler için­ deki güç burçlarının bir yansıması değildir. Milli menfaat ve milli idame hesaplarıdır. ilk kararın ardından başka birçok karar geldi: havadan uzun menzilli vurucu silahlar, Batı Avrupa Savunma Birliği'nin (ve bu­ nun başarısız olmasının ardından NATO'nun) kurulması. Bu her stratejik adımın değişmez bir şekilde ilk kararın ardından atıldığı anlamına gelmez (Fransa, Batı Avrupa Savunma Birliği'ni reddet­ tiğinde, askeri destek için Almanya'ya daha çok güvenmek zo­ runda kalınmıştır), fakat genel şartlar ortadadtr. Bu genel hatlar bir kere ortaya konulduğunda, menfaat grup­ ları etkilenmiş ve Kongre -genellikle korkunç bir şekilde- baskı

98

IDEOLOJININ SONU

gruplarına büyük para ya rd ı mları ayıran yasalar geçirmek için (örneğin, hem sendikaların hem denizci lik sanayisinin baskısıyla geçiri len Marshall Planı yard ı m ı n ı n yüzde SO'sinin Amerika'nın alt tabakasına g itmesini sağlayan Bland Ka nunu) veya Dışişleri Ba­ kan l ığı'nın esnekliğini engellemek için (örneğin, Sovyet blokuyla ticareti yasaklayan ve aslında müttefı ki miz olan Seylan'a, Çin'e ka uçuk satması halinde yard ı m ı keseceğ i tehdidinde bul unarak zara r veren Savaş Kanu nu) kullanılm ıştır. Bu tür "zorunlu" karar alma sorunlarını gözardı etmek, bana öyle gel iyor ki, siyasetin özünü ve çağdaş toplumda iktidarın yeni doğasını gözardı etmektir. i ktidar el itleri teorisi elitler a rasında, ispat edilmemiş veya ortaya konulmamış bir hedef birliğini ve menfaat ortakl ığını belirtir. Bu sadece bir iddiad ı r.

Koda Mills'in eseri nin büyük bir böl ümünün a rkasındaki motivasyon, hayatın a rtan bürokrati kleşmesine -ki bu onun tarih teorisidir­ ve onun suç orta kla rına karşı duyd uğu müthiş öfkedi r. Bu, kitaba çekici lik ve dokunaklılık kazandı rmaktadır. Birçok kişi kend isini çaresiz, bilgisiz hisseder ve buna karşı öfkeyle hareket eder. Fa­ kat, sanırım Mills'in yaptığı g ibi, modern hayata karşı "romantik protesto"larla kimseni n uğraşmaması için çaresizliğin nedenleri­ nin açıkça belirtil mesi gerekir. (Şiddet olarak iktidarın Sorel'ci an layışı ve iktidarı g izli bir komplo olarak hayal eden popülist görüş, Mi lls'in kita bında rahatsız edici bir yan kı bulmaktadı r.) Bilginin çoğalması sırasında ka rmaşıklık ve uzmanlaşma, üre­ timin organizasyonu, siyasi toplumun geniş kesiminin koordi­ nasyonu kaçınıl mazd ır. Bunla rın, özellikle eğiti m ve geli r d üzeyi artan, beğenileri çoğalan bir topl umda hayatın "bü rokratikleş­ mesine" kaç ı n ı l maz olarak yol açması zorunlu değildir. Daha da önemlisi, bürokratikleşme ve i ktidar elitleri gibi kavramların böy­ le belirsiz kulla n ı mları, çoğunl ukla çaresizl ik duygusunu körükler ve özg ür bir topl umun kaynaklarını maskeler: muhtelif menfaat mücadeleleri, kamusal sorumluluğun artması, geleneksel özgür­ lüklerin ağırlığı (bkz. Yüce Divan, Mills'in tartışmayı ihmal ettiği bir kurum), gönüllülerin ve cemaat g ruplarının rolü, vs. vs. Ko­ m ü nistlerin otuzlarda rastgele kullandıkları "burjuva demokrasi-

AMERIKA'DA YÖNETICI BIR SINIF VAR Ml?

99

si" kavramı gibi veya Bumham'ın kırklardaki "idari toplum"u gibi veya ellilerdeki "totaliteryanizm" kavramı gibi toplumlar arasın­ daki özel ve önemli farklar karanlıkta kalmıştır. iktidar Elitleri'ndeki (The Power Elite) gibi, "büyük" kararlara vurgu yapan bu arnort olma hali, iktidarı tartışan fakat siyasete nadiren değinen bir ki­ tap ortaya koymaktadır. Ve bu gerçekten çok tuhaftır.

4.

BÖLÜM

Amerikan Kapitalizmininin Geleceği: Keynes, Schumpeter ve Galbraith Üzerine

Özel likle otuzları hatırlayan herhangi biri için, Amerikan kapita­ l izminin kıskanı lacak bir itibar ve özellikle bir za manlar muhalif olan Keynes'ci eleştirilerden yeni bir teorik ta n ı m kaza nması çar­ pıcı bir kültürel fenomend ir. "Amerikan kapitalizmi" kavra mı, yeterli entelektüel sözcü lerden asla mahrum kal mayan neo­ klasik i ktisat için, genel olarak ka pita lizm i n temel kurallarına sınır­ lar çizen zorun l u bir ayrıma işa ret eder. Günümüzde Frank Knight ta rafı ndan keskin bir şekilde ileri sürülen serbest piyasa an layışı -rekabetçi toplumun, kaynakların hem etkin dağıl ımı hem tüke­ tici terci hi özgürlüğünün kaza n ı l ması bakı mından vazgeçilmez bir model olduğu önermesi- kendisini sağ lam bir şekilde ispat­ lam ıştır. Bu, yal n ızca sosyal ist bir topl umun büyük kurumsal eko­ nomi lere özgü yapısal katıl ıkları ortadan kaldıra rak serbest piya­ sayı kuracağını ileri süren Oscar Lange ve A. P. Lerner gibi sosya­ list teorisyen ler tarafı ndan bile kabul ed il miştir. Ancak belirgin ya nı (açı kça) felç edici kurumsal bir hantallık olan Amerikan kapitalist realitesini ki m haklı çıkartmaya çalışmış­ tır? 1 940'1a birlikte genç i ktisatçıların büyük bir böl ümü ekono­ mi mizin sürekli (uzun vadeli veya kal ıcı anlamda) bir stagflasyon aşamasına girdiğine ikna olm uşlardı. Bu yeni inancın peygambe­ ri, Harvard'dan Alvin Ha nsen'di. Ancak bunun ana kaynağı açı kça John Maynard Keynes'di. Marksist bir i ktisatçılar korosunun yaş­ lanan kapitalist sisteme on yıl larca ağıtlar yakmasına karşın, Key­ nes daha az apoka l ipti k bir tarzda bunun nedenlerini dejeneras-

AMERIKAN KAPITALIZMINININ GELECEGi

101

yana bağladı. Sistem işlemiyor, diyordu, çünkü tasarruflar (genel olarak karlar anlamında) kolaylıkla yatırıma (özellikle üretici mal­ larındal dönüşmüyordu. Bu nedenle mal ve hizmetlere ait top­ lam talep, ekonominin üretim kapasitesinin altında kalıyordu. Sonuç işsizlikti. Klasik iktisat, anımsanacak olursa, kapitalizmde krizleri kabul etmiyordu. Her üretim miktarının tam olarak aynı tüketim mikta­ rına, yani nihai tüketim malların üretimi için harcanan paraya denk geldiğini, bu nedenle ne bir "aşırı üretim" ne de "eksik tüke­ tim" olabileceğini söyleyen Say Kanunu'nu tekrarlıyordu. işsizlik, bundan dolayı, üretim ile tüketim dengeleninceye kadar geçici bir durumdu. (Fiyatlar tüketicileri satın almaya sevk ederek dü­ şerse dengesizlikler düzelir, işsizlikse ücretler işverenleri istihda­ ma sevk ederek düşerse azalır. Bu tamamen bir serbest piyasa ve zaman meselesidir.) Sismondi ve Marx'dan Hobsob'a kadar Ortodoks olmayan ikti­ sadın hemen hemen her kolu, Say Kanunu'nun reddine dayan­ maktadır. Fakat bu reddiye, daha önce hiç bu kadar zarif bir şe­ kilde ifade edilmemiştir. Marx hiçbir zaman tam bir kriz teorisi ortaya koymadı, fakat analizlerinde birçok teori iç içe geçmiştir. Malthus ve diğerlerinin eksik tüketim tezini geliştirirken Marx, gelirin emek ve sermaye payları ("artık değer") arasındaki eşitsiz dağılımına işaret etmiştir. Ancak böylesi bir eşitsizlik, bir yandan eksik tüketime neden olurken, sadece kaba ve kısmi bir açıklama olabilirdi. Genişlernek isteyen herhangi bir ekonomi, sosyalist ekonomi dahil, yatırım sermayesi olarak "artık değer"e gerek duyar. Marx, özellikle kapitalizmin genişleme aşamasında üreti­ min farklı kolları arasındaki orantısız gelişmeye ikinci bir açıklama getirdi; böylece, sermaye malları ile tüketim malları arasındaki eşitsiz talep oranları ortaya çıktı. Ama bu bile, sistemdeki uzun vadeli veya sürekli gerilemenin nedenini zorunlu olarak göster­ memektedir. Marx, kendi zamanında bile geleneksel olan bu düşüncelerin ötesine geçti ve diğer iki düşüncesini ileri sürdü. Gayrişahsi piyasanın doğası gereği, kapitalizmin tüketime bak­ maksızın genişlernek zorunda kaldığını, bu nedenle aşırı üretim dönemlerinin ortaya çıktığını ve bu dönemlerde üretimle tüke­ tim dengeleninceye kadar sermaye mallarının eritilmesi gerekti­ ğini söylemiştir. Sonuç olarak, Marx kapitalist ekonominin "hare­ ket kanunu" olduğunu sandığı azalan kar oranları kanununu ileri

1 02

IDEOLOJININ SONU

sürm üştür. Rekabet veya düşük emek mal iyetleri a rzusundan dolayı kapita list, fa brikasına teknoloj i k araçlar kurar ve böylece her işçi için daha çok sermaye yatırımı yapmış ol ur. Bunun karşı­ lığında, üretimde daha az emek ku llanıldıkça birim ka rlar azalır (artık değer çıkarıldıktan sonra karların hesa plandığı varsayı lmak­ tad ı r), böylece kapitalist karını koru mak için giderek daha geniş alanlara yayılmak zorunda kal ı r. Marx bu genişleme baskısı nı, kapitalistin uzun dönemdeki en önemli problemi olarak görmek­ tedir. Ancak, Marx'ın metin lerinin hiçbir yerinde, kapitalist iktisa­ di üreti min çökeceğine dair bir öngörü bulunmadığ ı n ı bel irtmek önemlidir. Bundan ziyade, kapitalizm için anahtar olan sermaye birikim ora nı yavaşlad ıkça krizierin daha sert olacağının genel bir ifadesi bulun maktadır. Bir iktisatçı olarak Ma rx, eği l i m olarak tan ı m ladıkları n ı demir kanunlar olarak yorumlayan öğrenci lerinin çoğ undan daha az kesindi. Keynes, 1 9 1 9'da yazdığı ünlü eseri Barışın iktisadi Sonuçla­ ri'nda (Economic Consequences of the Peace), modern ekonomik durgunluk teorisinin ana hatları nı önceden göstermiştir. O za­ man için yeni olan tartışma bugün bilin mekted ir. Keynes metafo­ rik bir ifadeyle, topl umu bir arada tutan zorlayıcı sosyal mitin, "pastan ı n tüketi lmemesi" olduğunu söylemiştir. işçiler, on doku­ zuncu yüzyı lın artan üretim inden az bir pay al mayı kabul etmele­ ri için "alışka n l ı kla, gelenekle, otoriteyle kandırılmaktadı r." Bunu tüketmekte serbest olan kapita list ise, "erdemi n onda birini 'birik­ ti rmeyi' görev bilip, pastanın büyü mesi ni gerçek dinin hedefi yapmaktad ı r." Böylece üretimden büyük bir pay yatırıma ayrıl­ maktad ır. Bu, on dokuzuncu yüzyı l ı n gerçeğiyle bağdaşmaktad ır: yiyecek, giyecek ve barınma i htiyacıyla artan nüfus; söm ürü ge­ rektiren yeni gıda ve hammadde kaynakları; yeni end üstrilere izin veren teknolojinin gelişmesi. Bu şartlar altında g i rişi mci, pastayı yememek için pasta yapmaya devam etmiştir. Ancak yine de bu, der Keynes, iktisat tari hinde sadece sürekli­ liği ol mayan olağandışı bir dönemdir. 1 920'1erle birlikte nüfus artışı yavaşlam ış, yatırım fırsatları ortadan ka lkmış, girişimcilik ruhu gevşemeye başlamıştı. Ve belki de hepsinden önemlisi, tasarruflar sosyal fonksiyonunu yitirmişti. Büyük meblağların tüketimden kaçı nması artık üreti m i arttırıcı faydalı bir etki yap­ mamakta, daha çok ekonomik kriziere ve durgunluğa yol açmak­ taydı. (Keynes bu nedenle yatı rımın üretkenlik arttırıcı ya nlarıyla

AMERIKAN KAPITALIZMiNINiN GELECEGi

103

ilgilenmemişti: bu konu onun ardından gelenler tarafından ele alınmıştır. Keynes'in teşhisi ekonominin doygunluk noktasına yaklaştığıydı ve bu mesele ancak devletin harcamalar yoluyla efektif taleb'i uyarması sayesinde halledilebilirdi.) Keynes'in sonraki on beş yıl içinde yazdıkları, analizini ayrıntılı bir şekilde ispatlama çabalarıydı. Esas musibet, burjuvanın tu­ tumluluk "erdem"iydi ("Giadston'cu finansın ufak hesapları") ve o neslin zorunlu entelektüel görevi hayaleti avlamaktı. Keynes'in istihdam, Faiz ve Paramn Genel Teorisi üzerine büyük eseri, sadece iktisadi bir sistem değil, "üretim tarzlarının yanı sıra eğlence tarz­ larını da gözardı eden püritanizme . . . " karşı acımasız bir sosyolo­ jik polemikti. Keynes'in hedefi, kısmen sabit bir cemiyette serbest ve engel tanımayan bir tüketimin keyfini çıkaran "rantiye'yi ötenazi" et­ mekti. Çünkü bu sınıf, büyüme isteği ya da büyüme gereği duy­ muyor, tasarrufları pek az değerlendiriyordu. Fakat tasarruflara karşı bu psikolojik devrimin etkili olması güç olduğu için, yığılmış ve kullanılmayan sermayeyi iktisadi faaliyeti canlandıracak kanal­ lara yönlendirmek, sadece bir tek etkili gücün elindeydi ki o da devletti. Cesur bir hamleyle Keynes, organize bir konsensüs (sos­ yal fayda) tarafından bilinçli bir şekilde tanımlanan insani hedef­ leri ifade ettiğini düşündüğü siyasal iktisat sahasını, bireysel ka­ rarların toplamıyla piyasa tarafından belirlenen "pür iktisat" veya bölüşümün "tabii kanunları"na karşı yeniden tanımladı. Bizim için bürokratikleşme ve iktidar gibi zorlu sorunlar ortaya çıkaran bir konsensüse nasıl ulaşılacağı ve burada alınan kararların nasıl uygulanacağı yönündeki siyasi meseleler Keynes için dert değil­ di. ingiliz siyasi düşüncesinin kesintisiz geleneği içerisinde, ho­ mojenlik anlayışı ve "Devlet politikasına ortak çıkarların dahil edileceği" hayaliyle yazan Keynes, bu tür meselelerin kolaylıkla ve akıl yoluyla halledileceğini sanmıştı. "içerikte ılımlı muhafa­ zakar" olarak ifade ettiği programı, üretim araçlarının mülkiyeti meselesini tamamen dışarıda bırakmıştır. Tam istihdamı sağla­ mak için gereken tek şey, diye yazar ağırbaşlılıkla, yatırımın kap­ samlı bir sosyalizasyonudur: 1930'1ardaki sosyalistlerin Keynes'den daha dogmatik olduklarını belirt­ mek gerekir. Sosyalist iktisat doktrininin "ya-hep-ya-hiç" anlayışından do­ layı, sosyalist partiler kapitalizmi "kurcalayabileceklerini" ve iktisadi faali-

1 04

IDEOLOJININ SONU

Keynes'i n depresyonun nedeni olarak formüle ettiği "aşırı ta­ sarruf teorisi", genç Amerikan iktisatçıla rı tarafı ndan şevkle geliş­ tiriidi ve Geçici Milli iktisat Komitesi'nin araştırmalarına ve otuzla­ rın i ncelemelerine kılavuzl uk eden bir a n layış haline geldi. Key­ nes'in Genel Teori'si analitik kal m ı ştı, Amerikan ekolü ya klaşan "sürekli durgunl uk" için daha çok kanıt getirmek adına teoriye tari hsel bir boyut eklerneye çal ıştı. Öncü lüğü en başta Alvin Han­ sen ve Hansen'in 1 941 'deki temel eseri Fiscal Policies and Business Cyc/es'da özetlenen konular yapm ıştı. Ha nsen'in, genel olarak Alman i ktisatçısı Spiethoff ile Rus Kond ratieff'in istatistiksel araştı rmalarına dayanan teorisi, birta­ kım faktörlerin rastlantısal birleşi mi sonucunda yaşanan sanayi patlaması nın on dokuzuncu yüzyıl ı ayrıcalıklı bir çağ durumuna getird iğini bel irtmekteydi. Biz, diyordu Hansen, g ücü tükenme­ yen "uzu n dalgalar" tarafı ndan kıyıya fı rlatı ldık. On dokuzuncu yüzyıl ortalarındaki Amerika'nın (1 840'da n 1 870'e) itici g ücü de­ miryolu olmuştur. Yirmi nci yüzyıl ı n i l k yarısı ( 1 890'dan 1 930'a) elektrik ve otomobil çağ ıdır. Fakat Hansen "hızla ortaya çıkan yeni sanayileri zengin yatırım fırsatları olarak kabul edemeyiz," diye yazmıştır. Ayn ı zamanda diğer fa ktörler de durgunluğa ne­ den olmaktad ı r: bun lardan en önemlileri nüfus artış oranındaki yavaşla ma, yeni a razilerin ortadan kal kması, fıyat koru macı lığı yoluyla rekabetçi sürecin destekleyeceği yeni araçların kullanıl­ masını engel leyen monopol ün ve eksik rekabetin artmasıdır. Kapitalist sistemin kendi işleme mekanizması içerisi nde bazı dahili güçler toplumu kireçlendirmektedir. Keynes endüstriyel

yetine istikrar kazandırabileceklerini asla düşünmemişlerdir. Bu nedenle Almanya ve ingiltere'deki sosyalistler siyasal nedenlerden dolayı iktidara gelmek zorunda kaldıklarında iktisat politikaları tamamen Ortodokstu. işçi Partili başbakan Ramsay Macdonald 1 93 1 iktisadi bunalımının altında ezildi, çünkü bütçeyi dengeleyerek yurtdışına sermaye akışını durdur­ manın işsizlik yardımla rını artırmaktan daha önemli olduğuna ingiltere Bankası tarafından inandırılmıştı. Almanya'da, sosyalist iktisat politikası altın standardına sıkı sıkıya bağlıydı. Fakat 1 933'de, Almanya'da Hjalamar Schacht, Hitler'e kam u i şleri ve borç finansmanı yoluyla devletin ekono­ miye müdahalesinin işsizliği nasıl ortadan kaldırdığını gösterirken, Frank­ lin D. Roosevelt Birleşik Devletler'i altın standardından çıkardı ve sermaye kaçışına ambargo koydu. (Bu meselenin bir tartışması için bkz. Adolf Sturmthal'un The Tragedy ofEuropean Labor, New York, 1 943).

AMERIKAN KAPITALIZMINININ GELECE�I

1 05

orga nizasyonla ilgilenmemişti. Hansen ilg ilenmişti. Hansen, "bü­ yüklük" bir depresyon nedenidir, diye bel irtmiştir. Çünkü büyük şirketler, fabrika ve ekipman yeni lernesi için kullanıl mayan ve d ı ş fi nansmanı gereksiz kılan büyük a mortisman rezervleri yığmak­ tayd ı la r. Buna ek olarak, "emek-tasarrufu" yeri ne "sermaye­ tasarrufu" sağlayan ve uzun dönemde sermaye üretim oranını azaltan makinelerin a rtışı, ku l l a n ı lmayan sermayenin yığılmasına katkıda bulunmuştur. Hansen'in ulaştığı sonuçlar, New Deal poli­ tikaları için mantıksal bir temel oluşturmaktaydı: ku llanılmayan sermayeyi harekete geçirmek için devlet müdaha lesi, "monopol­ leri" parçalama çabaları ve yüksek-tü ketim, yavaş-büyü me eko­ nomisine geçiş. Kırkların başlarındaki kapitalizm i majı buydu: pinti bir ihtiyar olan kapitalist, ekonomiyi batıran steril külçe yığınlarının başında oturmaktadır. Kapitalist, parayı i htiyaç d uyulan ekonomiye sok­ mayı i m kansız buld uğundan, (eğer bu ekonomi üretim kapasite­ sinin teknolojik olarak elverdiği ölçüde iş ve hayat standardı sağ­ layacak bir ekonomiyse) o zaman devlet kapitalistin elinden pa­ rayı zorla veya vergi yoluyla almalı ve faydal ı projelere harcama­ lıdır.

ll Ekonomiyi "politize etmek" kon usunda, bir de karşı atak ortaya çıktı. Başı çeken, Hayek'in The Road to Serfdom adlı kitabıyd ı . Ha­ yek laissez-faire ekonomi lerinin dengeye uyarianma eğ iliminde olduklarını, fakat devletin keyfi m üdahalelerinden dolayı krizierin meydana geldiğini ileri sü rüyordu. Hayek, h ü kü metlerin ve ban­ kaların borçları ucuza kapatmak ve para kaza nmak arzusuyla enflasyonist eğilim iere sahip olduğunu belirtmiştir. Sonuç, tasar­ rufların yatırıma veya tüketime ayrılmasını sağlayan faiz oranla rı­ nın gerçek hedefi nden sapması ve kredilerin aşırı artması olm uş­ tur. Devlet, Hayek'e göre, yönetici sınıfın bir icra komitesi değil­ dir. Fakat (Schmol ler ve Max Weber'den alınan bir görüşe göre) kendi Leviathan doğasıyla, zorlayıcı ve özg ürlüğe karşı bağ ı msız bir bürokratik güçtür. Devletin rol ünü g üçlendiren her politika l i beralizmi reddeder. iş çevreleri Hayek'in kitabını heyecanla karşıladı. Fa kat kitaba

1 06

IDEOLOJININ SONU

verilen değer, sunduğu reçetelerden çok, bir slogan olan adın­ dan kaynaklanmaktayd ı. Sonuçta işada mlarının beklediği, güm­ rük vergilerinin tamamen ortadan kalkması, "adil-ticaret" fiyat­ landırması, fiyat şemsiyeleri ve rekabeti ortadan kaldıran benzeri a raçlar değil miydi? Diğer ya ndan li beraller, özde "devletçiliğin" tehlikelerine karşı duyarlı ka lmakla birlikte, Hayek'te bayat Öz­ gürlük klişeleri görmüş ve iktidarın tekel leşmesinin tehlikelerine karşı devletin "refa h" önlemlerine meydan okumayı reddetmiş­ lerdir. Kitabının ideolojik duruşundan dolayı, Hayek'in h içbir za­ man Keynes'ci düşüncenin inandırıcı bir ra kibi ola mayacağı orta­ ya çıkmıştı. Kısacası, ideoloji dışında, hiç kimse "iktisad i libera­ lizm"i istemiyord u. Keynes'i n ve hatta muhtemelen Marx'ın aya rında muhafa­ zakar bir teorisyen varsa, o da Joseph Schu mpeter'd i. Sch umpe­ ter'in 1 942'de yayı m lanan Kapitalizm, Sosyalizm ve Demokrasi'si (Capitalism, Socialism and Democracy) dar bir çevrenin dikkatini çekmişti. Ancak 1 946'da yeni bir bası mla ve dört yı l ı n eleştirel değerlendirmeleriyle kitap daha geniş bir kesimin ilgisini kazan­ dı. 1 950'deki ölümüyle bir dizi yorum yazısı yazılmaya başlandı ve Schum peter'in ilk eserlerinden bazıla rıyla toplu makaleleri kitap halinde yayı m landı. Schumpeter'in temel teorik an latım ları, 1 9 1 2'de -27 gibi genç bir yaşta- yazd ığı iktisadi Kalkmma Teorisi'nde (The Theory of Economic Development) zaten sağ lam bir şekilde yer al mak­ tayd ı. Otuz yıl sonra bu fi kirlerin ka bul görme zamanı gelmişti. Bir ya ndan, savaş boyunca süren büyük üretim çabalarının bir sonu­ cu olarak, Birleşik Devletler tica reti müthiş bir kendine güven hali içerisindeydi. Peter Orueker gibi yaza rlar ve Fortune editörleri sayesinde, önce sosyal sorumluluk an layışına dayalı bir mantık kazan ıyor ve sonrasında da büyük Avru palı akranlarının aksine Amerikan kapita lizmi nin ku llanılmamış bir dinamizmini ve itici gücünü keşfediyordu. Diğer yandan, bir zamanlar eleştirmeksizin kabul ettikleri devletçi l i k anlayışından artık korkar hale gelen ve her Keynes'ci iktisatçının kendinden emin bir halde öngördüğü savaş sonrası resesyonu n { 1 947'de "altmış milyon iş"e ulaşılmıştı) olma masından etki lenen entelektüeller g iderek daha çok sessiz ve aklı ka rışmış bir duru mdayd ı lar. Sch umpeter, entelektüel bir kutup yıldızı olarak önem liydi; çünkü görüşleri ni, Amerika n Keynes'cilerinin {ve Ma rksistleri nin)

AMERIKAN KAPITALIZMINININ GELECEGI

1 07

ta rtışmanın şartları olarak bel irled ikleri temellere dayandırmıştı: klasik iktisad ı n ta m rekabet denge şartları altında maksimum üretim soru nundan deği l, tarihsel zamanda işleyen somut sosyal bir kurum olan kapitalizmden söz ediyordu. Amacı kapitalist sosyal organ izma nın ortaya çıkış, büyüme ve çöküş koşullarını sosyolojik ve tarihsel olarak inceleyerek anla maktı. Bu nedenle, diğerleriyle birlikte, eseri nin tüm radikal içeriğine karşın temel olarak somut tarihten soyutlanmış statik iktisat çerçevesi içeri­ sinde kalan Keynes'i reddediyordu. Keynes, "üretim tekni klerinin değişmediği varsayı mı ile sınırlı bir fenomen"le ilgi lenmişti. An­ cak kapitalizmde üretim tekniklerinin hızla değiştiği gerçeği Schu mpeter için belirleyici olm uştur. Schu mpeter'in kapitalizm savu n ması, en önemli başlangıç noktası olarak, kapitalist topl umun kesinti li fakat yüksek bir üre­ tim a rtışıyla tan ı mlan mış olmasıydı. Üretken liğin çağdaş yeniden keşfi (ve son uçta bu kavramın "Amerikan" kapita lizmini statik "Avrupalı" kapita lizmi nden ayıran unsur olarak kullanımı), Schum peter'in kitabında veri ml iliğe verilen temel önemde ken­ dini göstermekted ir. "Kapitalist başarı genel likle kraliçelere daha çok ipek çorap sağlamakta değil, bunları sürekli azalan bir çaba karşı lığında fabrika kızlarının a l ı m gücüne sunmakta yatar." Kaba hesa plamalar kullanarak, Bi rleşik Devletler milli gelirinin yı l l ı k birleşik yüzde 2 oranında artış gösterd iğini bel irtmiştir. Fakat veri mlilik a rtışı, ancak girişimci lerin ve sosyal değişim mühendis­ lerinin faaliyeti sayesinde mümkünd ür. Maliyetleri azaltarak, yeni pazarlar açarak, yeni üretim tarzları yaratarak, kısacası teknolojik gelişme sayesinde girişi mci kendi karının kaynağı olan geçici bir monopol kon umuna ulaşabil ir. Kapitalizm, kitlelerin hayat stan­ dartlarının uzun vadeli a rtışı için ödemek zorunda oldukları bir bedel ve "kısa-vadeli eşitsizl iğin" kaynağı olan g irişi mcinin ödü­ lünü almasını sağlaya bildiği sü rece devam edebilir. Schum peter'in put kırıcı lığı, aynı zamanda "büyüklük" sa­ vunmasına kadar uzanır. Büyüklük bir üstünlüktür, çünkü sadece büyük şi rketler teknik değişim için gerekli olan araştırmalara muazzam ve bazen verimsiz harca malar yapabili rler. Büyüklük, bu anlamda, teknik değişi min sosyal fiyatını temsil etmekted ir. Peki, Büyük Bunalı m'da durum ned i r? Sch umpeter, kendi an­ latı mına göre, 1 929- 1 932 döneminin, kapitalist üretim mekaniz-

1 08

IDEOLOJININ SONU

masının itici g ücünde bel irleyici bir kı n lmayı temsil ettiğ ini ka bul etmemektedir. Klasik veya Keynes'ci birçok i ktisatçının görüşleri­ nin tersine depresyonların doğal, kaçın ılmaz ve hatta i ktisadi büyüme için tedavi edici olduklarını seri n kan l ı l ıkla kabul etmek­ tedir. Teknolojik devri mler mevcut sanayi yapısını periyodik ola­ rak yeniden şekil lendirmekted ir. "Kapitalist süreç, bir tesadüf olarak değil, kendi mekanizması sayesinde kitlelerin hayat stan­ dard ı n ı sürekl i olarak artırır. Bunu bir dizi iniş Çikişfar yoluyla yapar ki bu iniş ç1k1şfann şiddeti ilerlemenin hlZiyla orant1fld1r." Her deği­ şim süreci kesinti yaratır. Depresyon, yeniden düzenlemeni n ve yerleştirmeni n normal bir süreci; eski, marjinal ve kullanılmaz olanın si lkelenip atıl masıd ı r. Onun için 1 929 bunalımı (otuzların "ilerleme hızı"ndan ve iktisadi büyü menin "uzu n dalga"sı nı gel iş­ ti rmesinden dolayı}, sadece 1 873-79 bunal ı m ıyla karşılaştı rılabi­ lecek özel bir durum olarak kalmıştır. Birleşik Devletler'de topar­ lanma, diyelim ki, Fransa'dakinden daha yavaş olmuştur. Çünkü otuzlarda yen i bir sosyal atmosfer ve yeni mali politikalar özel yatırı m ı aşağı çekmiştir. i ktisat politikasının geliri yeniden dağ ıt­ ma ve tüketimi artı rma çabaları, Sch umpeter'e göre sadece i ler­ lemeyi engel lemiştir. Genişleyen bir ekonominin olanakları bakı m ı ndan Hansen ve Keynes'in kötümserl iğine karşın, Schu mpeter yeni ufuklar açmış­ tır. "Teknolojik i m kanlar keşfed ilmemiş bir deniz gibid ir" diye yazar; bir yatırım kaynağı olarak elektriğin a rdından gelecek yeni bir "kimyasal maddeler" çağ ında büyük buluşlar şeklinde olabi lir veya tek başına hiçbir etki yapmayacak ancak bir araya geldi kle­ rinde otomobil gibi yeni bir gelişmeye yol açacak birçok yeni ürünün çokl u bir bi leşkesi şekli nde olabil ir. Gelecek, girişimcinin omuzlarındadır. Sch umpeter, kendi giri­ şimcilik teorisinde; Marx'a ve Keynes'e -asl ında bütün klasi k iktisat okuluna- karşı çıkmıştır. Marx'a göre, iktisadi büyüme, sürekli yeni pazarlar arayan sermaye birikiminin bir sonucudur. Keynes, tasarruf a rzusunun aşırı bir hale geldiğini ve devlet mü­ dahalesinin olmaması durumunda efektif talebin azaldığ ı n ı gör­ müştür. Schu mpeter, kron ik aşırı tasa rrufun teorik temellerini reddetmiştir. Marx'a ve Keynes'e verd iği cevap, tarihsel temel lere dayanmaktad ı r. Oria göre, sanayi büyümesi sermayenin "itmesiy­ le" değil, girişimcinin "çekmesiyle" ortaya çıkar. Sch umpeter'e göre sanayi, genell ikle bankalar ve kredi a rtışı tarafı ndan finanse

AMERIKAN KAPITALIZMINININ GELECE�I

1 09

edilmektedi r. Girişimci, "başkalarının parası"yla iş yapar. Eski ve verimsiz kanal lardan para toplamak ve kaynakları yönetmek için fa iz öder. Ödülü kardır. iktisadi gelişme, bu nedenle, aşırı tasarruf veya tasarruf eksikliğinden ve hatta g irişimcinin tasarrufları top­ lama beceriksizliğinden dolayı yavaşlamaz, yal n ızca g irişimcinin ortaya çıkma ve kar a macıyla yen i bir iş kurma fırsatı bulamama­ sından kaynaklanır. Bu nedenle devletin görevi, Keynes'in görü­ şüne göre yatırımları yönlendi rmek değil, gi rişimeiyi teşvik et­ mektir. Yine de, der Sch umpeter, Marx'ın vizyon'u doğruydu. Marx'ı n ileri sürdüğü nedenlerden dolayı olmasa da, kapitalizmin kaderi gerçekten karayd ı. Kapitalizm parçalanmaktadı r; çünkü zihniyeti, kendisine düşman bir sosyal atmosfer yaratmaktadır ve aynı zamanda ticaretin bürokratikleşmesi de, itici g ücünü -yani g i ri­ şimcinin işlevini- köreltmektedir. Paradoksal olara k, kapitalizm kendi başarısı tarafından yıkıl­ maktadır. Açık bir toplumun ortaya çıkması, kapitalizmin bile gerçekleşti remeyeceğ i daha büyü k istekler ve beklentiler ortaya çıkarmıştır. Son uçta, Amerika'nın ideal şartlarında dahi, veri mli liği yı l l ı k yüzde 2 ila 3'ten daha fazla a rtırmak mümkün değildir. Eğer kapitalizm için durum uzun vadeli başaniarına bağlıysa, kısa va­ dede karlar ve veri msizli kler resmi kaplamaktadır ki bu da eleştiri­ lere sürekl i olarak cephane taş ı maktad ı r. Kapita lizm, kendini tehdit eden eleştiriyi teşvik etmektedir. "Kapitalist süreç," diye yazar Schu mpeter, "davra nışları ve fikirleri rasyonalize eder ve böyle yaparak her türden metafizik inançlar, m isti k ve romantik fikirler boyunca aklı m ızı kovalar." Böylesi bir rasyona liten i n yarat­ tığı eleştirel düşünce tarzı hiçbir sınır tanı maz ve bütün kurumla­ rı, bütün kabul edilmiş gelenek ve görenekleri, bütün otoriteyi karşısına a l ı r. Mantıksal olarak, "entelektüel"in ortaya çıkmasıyla en son noktaya ulaşır. Entelektüel hem bir eleştirmen hem bir ütopyacı d ı r: ona bir kah raman gerekir. Ka pitalist, kumar oyna­ makta n çok ka hrama nca olmayan bir şekilde tahmin yapar, hare­ ket etmekten çok değer biçer. Schumpeter'in ironik bir şekilde bel irttiği g i bi, "Menkul Kıymetler Borsası, Kutsal Kase'nin kötü bir kopyasıdır." Benzer biçimde, kapitalist rasyonalizmin ü rünü olan entelektüel de, sisteme sırtı n ı döner ve toplumun geri kalanına hayal kırıkilkiarını aşılar. Aynı şekilde topl umun antikapitalist tavrına karşı duya rlı kalan devlet de, girişimci ruhunu sını rlayan

1 10

IDEOLOJININ SONU

kanunlar çıka rır. Kapitalist sistem, sadece içeriden değil aynı za manda dışarı­ dan da tehdit altındadır. "Gelenek pastası"nı bölen g i rişimcinin yerine "yönetici" geçmiştir ve teknoloji birtakım uzmanların işi haline gelince yen i l i k rutinleşm iştir. Bu nedenle, i ktisadi süreç, insansıziaşma ve otomatikleşme yolundadır ve hemen ol masa da "kaçınıl maz" olarak yıkılacaktır. Kapitalizmin bürokratikleşmesi baskın çıkmaktadı r. Sch umpeter'in eski "sol" entelektüeli ne olan ilgisi anlaşılabilir. Burada nadiren de olsa trajik bir hayat görüşüne sa hip bir i ktisat­ çı şeklinde karşı m ıza çıkmaktad ı r. Dahası, Sch umpeter'in doktri ni, kapita l izm eleşti rmenlerinin pastadan pay a l masına ve hatta yemesine i m kan tanımaktadır: kapital izm iyi d i r fakat artık i nsan­ sıziaşmış ve bürokrati kleşmiştir. Bun lar, sistemin kendi kend ine yüklediği cezalard ı r. Fakat gelecekteki bazı sorunları açık ve basit bir şekilde anlamak için Sch umpeter'in görüşleri sınırlı kalmakta­ dır. Schu mpeter, muhteşem eserinde, Keynes g i bi "ekonomi­ ler"den değ i l daha çok "kapitalizm"den söz etmekted ir. Bununla birlikte, somut kapitalist toplumlardan söz etmemektedir. Bu ne­ denle, analizinde, Amerikan sanayisinin i ktisadını ve Avrupa top­ lumunun sosyolojisini seçtiğini fa rk etmek kolay değildir ve kapi­ ta l izmi meşrulaştıran görüşlerini birincisinden, kapitalizm i n kade­ ri ne dair kıyamet kehanetleri ni ise i kincisi nden a l mıştır. Sch umpeter, kapita lizmi ilginç bi r biçimde "aile kapita l izmi" ile ta nım lamaktadır ve itici gücünü yeni sın ıfın i ktidar kazanmak ve topl umda bir yer edin mek çabalarının bir parçası olarak gör­ mektedir. Aynı şekilde, Amerikan kapitalizmini on dokuzuncu yüzyı l ı n "yeni insanla r"ıyla özdeşleştirmiştir. Böylece, ilk olarak, modern şi rketlerin büyürnek için kendi teşvi klerini sağlad ıkianna ve i kinci olarak da devletin çeşitli nedenlerden dolayı (örneğin savun ma, sosyal soru mlul uk, vs.) i ktisadi büyürneyi mecburen gara nti altına alacağ ına inan mayı reddetmiştir. Sch umpeter daha çok, devletin yard ı mcı veya a racı bir birim olduğuna inanan bir Avru palıyd ı . Ona göre devlet, kendi bürokratik hareketleri için toplumu yönlendiren otonam bir güçtü. Bu bağlamda, "kapita­ lizm"in çöküşüne ilişkin öngörü leri, kullandığı tanımiara bağ lıdır. Sch umpeter, demokrasiyi ve Avrupa felsefi geleneğinin çerçevesi içerisinde entelektüel leri n ve işçilerin mu halefetlerin i aynı şekilde kavra mıştır. Jefferson'cu felsefi kökenieri ve çoklu grup topl u mu'

AMERIKAN KAPITALIZMINININ GELECEGI

111

na geçmesiyle, Amerikan demokrasisinde kapitalizm için Avrupa demokrasisinde olduğundan daha farklı sonuçlar olabi l i r. Ancak Sch umpeter bunu görernemiştir veya görecek di kkati göster­ memiştir.

lll Kapita list topluma n e olduğuna dair gerçekçi bir portre elde etmek istiyorsak, Keynes ve Sch umpeter arasındaki köklü çel işki­ lerin çözü l mesi gerekmektedir. Her ikisinin de geleneksel kapita­ l izmin çözüldüğü konusunda aynı görüşü paylaşmaianna karşın, değişimin nedenlerine ilişkin teorileri o kadar fa rklıd ır ki kapita­ l izmi kurtaracak politika önerileri birbiri ne doğrudan ters d üş­ mektedir. G. K. Galbraith'i n Amerikan Kapitalizmi'n in (American Capitalism) en önem l i özelliklerinden biri, Schumpeter ve Key­ nes'deki ortak soru nları daha basit ve bir o kadar da anlaşılır bir şeki lde ortaya koym uş ve dalaylı olarak uzlaşma g i rişiminde bu­ lunmuş olmasıd ır: Gal braith'in başlangıç noktası, üretim araçlarının Birleşik Dev­ letler tarihinde geçm işteki herhangi bir dönem kadar hızlı geli­ şim gösterd iği bir zama nda, kapitalizmin geleceğ ine i l işkin Ame­ rikan toplumunun tüm katmanlarında görülen d ikkate değer "sinir bozukluğu"dur. iş çevreleri, kapitalizmi n özünde isti kra rsız olduğuna inanmak için, Marx tarafından hipnotize edi l m iş gibi görünüyordu. Endüstri yöneticileri, en az libera l i ktisatçılar kadar, V-J (Victory over Japan/ Japonlara karşı zafer günü) günü nde ve ondan sonraki her yıl şiddetli bir i ktisadi çöküş ve buna bağ lı olarak düşük stok pol itikası, kısıtlı kar payı, büyü k fi na nsal kaynak yığılımı bekliyorlardı. Galbraith, bunların hepsi nin, "rekor gelir ve

Keynes'ci iktisat modeli temel olarak statik ve Schumpeter'ci iktisat mo­ deli tarihçi olduğu için tam bir uzlaşma sağlamak son derece zordur. Schumpeter, Keynes'ci "aşırı tasarruf" fikrini, kendi sistemi içerisinde "özel bir durum" olarak değerlendirmektedir. Son yıllarda, bazı ingiliz ik­ tisatçıları, özellikle J. R. Hicks ve Roy Harrod, Keynes'ci düşünce temelin­ den yola çıkarak dinamik bir sistem oluşturmaya çalışmışlardır. Bu iki sis­ temin sentezi; Keynes'ci gelir, üretim ve istihdam problemleri ile Schum­ peter'in girişimcilik, yenilik ve denge konularına verdiği önemi birleştir­ mek durumundadır. Tam bir sentez halen yapılmayı beklemektedir.

1 12

IDEOLOJININ SONU

kar ora nlarına rağmen" olduğunu söylemiştir. Çiftçiler ve Kong re, benzer görüşler beli rtmiştir. Bunlar, çoklarının hayal bile edeme­ diği bol luk yıllarıd ı r. Yine de savaşın a rdından gelen on yılda Kong re, fiyat destekleri ve hasat garantisi düzenlemeleri yapı­ yordu. Bu sırada li beraller, iktisadi iktidarın sözde iki nci Dü nya Savaşı'nın hızlandırdığı a rtan tekel leşmesinden yakı n ırken; mu­ hafazaka rlar, kendi özg ürlükleri ni azaltacak ve baskıcı bürokrasiyi yerleştirecek Kadiri mutlak Devlet'in dehşetli görüntüsünü haya l ediyorla rdı. Gal braith'in gözlemlediği bütün bu korkunç öngörü­ ler doğru olsaydı, mu hafazaka rlar yirmi beş yı llık Demokratik yönetimin ard ı ndan çoktan tahl iye edil miş, liberal lerse iş çevrele­ ri nin "sırf bir kukla"sı haline gelmiş ol urlardı. Bu her iki resmin de, günümüzün realitesinin ya kı nından bile geçmediği bir gerçektir. Peki bu şiddetl i sap/anti/ar, bu yüksek dozda illüzyon ve güvensizl ik neden? Gal braith, her iki kampın da, "dünyayı şüphe ve telaşta görmelerine neden olan fikir/erin esiri" oldukları cevabını veriyor. Bu fikirler, klasik iktisat sistemi nden ve onun iktida r teorisinden türemektedi r. Klasik iktisatçıların sistem leri nin kökeninde, konsantre iktidar korkusu bulunmaktad ı r. Bu nedenle, li beral bir toplum, dağınık iktida r toplumudur. iktisadi alanda hiçbir bi rey veya grup ki min neyi üreteceği ni belirleyemez. Fiyatların arz ve talebe göre ko­ layca dalga landığı, üreticilerin piyasaya giriş ve çıkışları nın ser­ best olduğu, vs. bir piyasa topl umu tasarlamışlardır. i ktisadi de­ terminist öncüllerden ha reket eden nihai varsayım, serbest piya­ sa n ı n serbest insanlar doğurduğudur. Fakat iktisadi iktidar pa rça­ lara ayrıl mışsa, o zaman siyasi iktidarın da atomize olması gerekir. Ü retimin başlıca sanayi kolları nda, topl umdaki yayg ı n özelli­ ğin, azınlığın egemenliği anlamına gelen oligopol ler olduğu el bette ki bir gerçektir. Fiyatlar, piyasada oluşmaktan ziyade "ta­ yin" edil mekte ve diğer fi rma lar bu "fiyat liderliği"ni takip etmek­ te, piyasaya giriş çıkışlar son derece zor ol maktad ı r. i ktisadi i kti­ darın konsantre old uğunu gören libera l ler, bunun tehlikeli oldu­ ğuna inanmakta ve bunu parçalamanın yollarını aramaktadırlar. Schumpeter'in liderl iğinde Gal braith'in işa ret ettiği tek nokta oligopolün var olmasına karşın, li bera l lerin korktu kları sonuçlar­ dan birkaçı gerçekten de ortaya çıkmıştır. Oligopol düzeni, doğal ve yüksek yatırım ekonom isinde neredeyse kaçın ı lmazdı r; önceki

AMERIKAN KAPITALIZMINININ GELECE�I

113

Money Trust ve sonraki Pecora ile TNEC araştırmaları nın düşün­ dürdüğü gibi bir suikast planı değil, piyasanın kendi işleyişid ir. Bir sanayi gelişirken hali hazırda faa liyette olan firmalar, büyük ölçek­ li üretimden kazandıkları teknik verimliliklerden yaralanarak bü­ yürler. Yerleşik fi rmalar, aynı zamanda "deneyim ekonomisi"nden de faydalanırlar. Sermaye ha reketliliğine sahip yeni bir firma, personel yokl uğu ve deneyi msiz yöneticiler gibi ek zorluklarla karşı laşır. Bu nedenle yeni rekabet zordur. M. A. Adelman'ın en­ düstri konsantrasyonu üzerine çal ışmasında ortaya koyduğu gibi, herhangi bir sanayi kolunda ol igopol birkaç yıl gibi kısa bir za­ manda kuru lur ve bir defa dengeye ulaşı ldığında konsa ntrasyo­ nun derecesi di kkate değer bir biçimde sabit ka lır (Review of Eco­ nomic Statistics, Kası m 1 95 1 ). "imalatta daha büyük bir konsant­ rasyona dair g üçlü ve devamlı bir eğilim olsaydı . . . bu istatistikler onu göstermezd i." Pür fiyat teorisinin mukayese standard ı na rağmen, son uçta kaynakların dağılı mında birtakım çarpı klıklar ve verimsizlikler olabilir. Fakat bunun telafisi, büyük şi rketler tarafından teşvik edilen teknolojik ilerlemede yatmaktad ı r. "Büyük şirketler tekno­ lojik gelişmeyi finanse edecek harika bir donanıma sahiptir. Bun­ ların organizasyonu gelişim göstermek ve bunu kullanıma sun­ mak konusunda güçlü teşvi kler sağ lamaktad ı r . . . Şirkete, fiyatlar üzerinde birtakım etkilere sa hip olma i mka nı sağlayan güç, so­ nuçta elde edi lecek kaza nçların masraflar telafi edi l meden (araş­ tı rma-geliştirme maliyetlerinde hiç payı ol mayan) taklitçiler tara­ fı ndan kam uya mal edilerneyeceği g üvencesini vermektedir. Bu

sayede teknik gelişme teşvik tedbirleri, piyasa güçleri tarafmdan korunmaktad1r." Rekabetçi modelin hal ihazırda geçerli olduğu ziraat sahasında çiftçi kendi adına neredeyse hiçbir a raştırma yapmaz. Bu tür işler, devletin deney merkezlerine ve Birleşik Dev­ letler Ziraat Dairesi'ne bırakılmıştır. işte bu, performans kriterine dayalı büyüklüğün sağlam ve so­ fistike bir müdafaasıdır. Fakat Gal braith'in, işadamlarının ve l i be­ rallerin neden eski hayaletlerin esiri olduklarını açıklamaya çal ış­ tığı nokta buradadır: işadamları muazzam bir güç ku llandıklarını kabul edememekted ir. "Bu kısmen bir gelenek meselesidi r ve ayn ı zamanda kamuyu ve Adalet Baka n l ığı'nın anti-tröst şubesini dikkate davet etmektir. Bundan dolayı, federa l düzenlemeyi ka­ bul etmekteki isteksizliğini haklı çıkartmak için işadamı, iktisadi

1 14

IDEOLOJININ SONU

iktidar kullanımını ta mamen i nkar etmek ve rekabet ideolojisini koru mak zorundad ı r." Madalyonun diğer yüzü libera llerin hayalidir: "i ktisad ı n hakim tepelerinde" sağlam bir şekilde duran serbest şi rket gücünün hayaleti. Gal braith'in geliştirdiği ve birtakım gözlemcilerin top­ l u m hakkındaki h islerini, hayali basitliği içerisinde billurlaştıran bir ifade olan "telafi edici güçler" teorisi, aslında li beral görüşe karşıdır. Genelde bu fi ki r, birbi rleriyle karşı karşıya gelen ve bi rbirlerini kısıtlayan sanayi, emek, çiftçiler vb. "fonksiyonel bloklar" imajın­ da özetlenmektedir. Gal braith'in görüşü, nitelend irme bakımın­ dan daha zekicedir. "Dogmatik olarak ifade edildiği nde . . . şahsi iktisadi iktidar ona ta bi olan telafi edici g üçler tarafından kontrol altında tutul maktad ı r. i l ki, ikincisine yol açar. Endüstriyel teşeb­ büsün nispi olarak birkaç şirketin elinde konsantrasyona yönelik uzun trendi, iktisatçıların varsayd ıkları gibi sadece güçlü bayileri değil, aynı za manda yine onların görmekte yetersiz kald ıkları güçlü müşterileri de mevcut hale getirmiştir." Bug ün Amerika'da piyasa nın kendi düzenleyici mekanizması, oligopolün hakim olduğu üretici rekabeti tarafı ndan değil, bayilerin ve müşterilerin kendi lerinden kaynaklanan telafi ed ici güçleri tarafı ndan kurul­ maktadır. Teori, ücretierin tayininde şi rketlerin gücünü kontrol etmek için güçlü sendi ka ların ortaya çıktığı işçi-işveren il işkileri sahasın­ da daha bir açıkl ı k kaza nmaktad ı r. Fakat diğer sahalarda da faali­ yet göstermektedir: Sears Roebuck gibi büyük satınalma zinci rle­ ri, toptan a l ı m la rı sayesi nde kauçuk fiyatlarının oligopolcü haki­ miyetinden kaçınabil mektedir. A&B, imalat faal iyetine başlama tehdidinde bulunarak, g ıda fiyatlarını düşürebil mektedir. Gal bra­ ith, "Birleşik Devletler'de herhangi bir öneme sahip tüketici koo­ peratifleri bulunmamaktad ı r, çünkü mağaza zincirleri her şeyden önce telafi edici gücün kazanı mlarını boşa çıkarttı." diye bel irtir. Otomobil şi rketleri nin g ücü çeliği frenledi. (Anayasa Mahkemesi tarafı ndan faa liyet yasadışı ilan ed ilene kadar Detroit, Birleşik Devletler'deki farkl ılaştıncı çel ik ta ban fiyatlarına tabi tek şehirdi.) Bazı du rum larda, örneği n i nşaat sektöründe, birbirine karşı ol ma­ sı gereken g üçler netice itibariyle iktisadi veri mliliği kaybetme pahasına g izli bir anlaşmaya va rabilirler. Bu i ktisadi birleşme değerleri, al ıcıların satıcılara karşı birleşti-

AMERIKAN KAPITALIZMINININ GELECEGI

115

ğ i yirmilerde gelişmiştir. Bu tür dengeleri kuramayan çiftçi lerden ve işçilerden ol uşan g ruplarda devlet yardı m eli uzatmaya zor­ lanmıştır. Çiftçi lerin du rumunda, hamle Federal Çiftçi Dairesi'n in milli kooperatifler sistemine spansor olmayı üstlendiği Hoover tarafı ndan başlatılmıştır. Fakat genelde dezavantajlı g ru pların telafi edici gücünü New Deal ol uşturmuştur. Galbra ith, şahsi iktisadi i ktidarın düzenleyicisi olara k rekabetin yerine telafi edici gücü i kame etme teorisinden, -düzenleyici ve hatta "güven yıkıcı" değil de, bu g ücü gereken yerde geliştirici devlet müdaha­ lesine göre- bir mu kayese sta ndardı ol uşturmaya çalışmıştır. Tüm bunlarla Gal braith, ustal ıkla iktisad i devierin eski reka­ betçi dünyasından daha uygun, realist bir siyasal iktisat teorisi geliştirmiştir. Ve Gal braith, bunun yine de yeterli olmadığını bile­ cek kadar yeterli bir Keynes'ciydi. "Ekonomi içerisi nde uygun performansı sağlamak için otonam olarak hareket edecek bir rnekanizmaya sahip değiliz. Amerika n ekonomisinin barış za manı kurallarının mutlaka yüksek bir üretim ve isti hdam düzeyi nde bir istikrar sağla mayacağı, hem pratik hem teorik bakımdan maale­ sef bel lidi r." Bu neden le mallara a it topla m talebi vergi veya dev­ let harcamaları yoluyla etkileyecek bir tür merkezi devlet kararı­ na, ya ni maliye politikasına gerek vardır. "Eğer Keynes'ci formül uygulanabilirse, o zaman Amerika n kapita lizmini tehdit eden başl ıca nedenlerden sonuncusu ortadan kal kmaktad ı r." Ancak Gal braith'in kitabı, çok önemli sosyolojik bir durumda başarısız ka lmaktad ı r. Kendi sorusuna asla cevap vermez: neden iş çevreleri ve bir realite tan ı mına tutsak sol artık mevcut değildir; neden, m itoloji realiteden daha çok merak uya ndı rmaktadır? Rea litenin daha hakiki bir portresini, Gal braith'in yaptığı gibi ceva p olarak sunmak, nevrotik birine korku larının sırf yersiz ol­ duğunu söylemeye benzer. Belki öyledi r, fakat bu gerçek, korku­ larının kaynağını açığa çıka rmadıkça nevrotik birini ikna etmeye­ cektir. Belki de bugün Amerikan iş çevreleri hakkındaki sosyoloj i k olarak e n önemli gerçek, yönetici sı nıfın güvensizliği'dir. Şirket kendi nden emin bir devamlılık gösterirken, yönetici leri bu güve­ ni gösteremeyebi lir. Bu, "aile kapita lizmi"ndeki değişiklik ile d i k­ kate değer parçalanmanın ve şirket kapitalizmine dönüşü mün bir sonucudu r. Orta sı nıf hayatının piyango torbasından çekilip alınmış yeni yönetici sınıf, eski sı nıf kökenli sistemin sağladığı

1 16

IDEOLOJININ SONU

kendinden emin meşru luk hissine sahip değildir. Sistemde m ü l­ kiyet payları yoktur. Kendi iktidarlarını, mirasçılarına geçiremez­ ler. Bir başarı işareti olarak kazanma i htiyacının ve meşru kılma yolu olara k ideolojinin önemi a rtmaktadı r. ideoloji, işveren sınıfı­ nı birbirine bağlayan sosyal bir harç görevi görmektedir. Yeni yöneticiler, kendi durumları kon usunda g üvensiz ve sa­ vunmacı old ukları için, kapita l izmin eski -özel mül kiyete daya­ lı- meşrulaştırma şeki l lerini koruma ihtiyacı artmıştır. Bunlar, bir anlamda yöneticilerin bi ldikleri tek meşrulaştırma yol la rıdır. An­ cak son zamanlarda üretkenl iğe ve performa nsa veri len önemle birlikte yeni meşrulaştırma yolla rı ortaya çıkmaktad ı r. iş organi­ zasyonunda "sahip olmak"tan "kontrol etme"ye doğru geçişe paralel olarak, formülize etmede de "mülkiyet"ten "şi rket"e doğ­ ru bir değişim olmuştur. Aynı zamanda iktidarın iktisadi sahadan siyasi sahaya geçişi de, bağımsız g üçler sistemini ön plana çıka­ ran ve müdaha leci devletin rolü n ü aza ltan bir meşru laştırma sistemini -kapita lizmin rekabetçi model ini- koruma i htiyacı nı a rtırmaktadır. Çünkü eğer devlet refa h veya savu nma nedenle­ rinden dolayı topl umda kendi rol ü n ü ön plana çıkarırsa, o za man şi rketleri n sosyal ayrıca lık talepleri (vergi muafiyeti, sübvansiyon­ lar vs.) ikinci planda kalacaktır. Bu nedenler özellikle müdürler için geçerlidir. Orta ölçekli iş­ letmeler içinde -çoğu ağırlıklı olarak aile işletmesi olan- diğer fa ktörler işin içine gi rmekted ir. Toplumun d üzensiz hali, yeni ve tehditkar menfaat g ruplarının, sosyal hareketlerin ve ideoloji lerin ortaya çıkışı; kendi küçük göletleri içinde bir za manlar i ktidar sa hibi olan ve şimdi kendi lerini hızla değişen akıntıya kapı lmış halde bulan insanları n endişeleri ni artırmaktadır. Kızgın Taft par­ tiza nları, aksi "küçük-kasaba" zi h niyeti bu g ruplar içi nden çıkar. Toplumun d üzensizliği l i beral ler için de bir sorun çıkarır. Ge­ çen on yıl boyunca veya daha kesin olarak savaş ekonomisinden beri, liberaller de en azından New Deal'ın ilk zama nlarındaki gibi iktidarı paylaşmad ılar. Savaş ha reketliliğinin rüzgarına ka pılan ve sağa sola ya lpa laya n siyaset, Calder'in dengede asılı ha reket dü­ zenekleri gibi bir hal aldı. Devlet anlaşmalarının dağılımı ve ma­ denlerin böl üşümü g i bi önemli kararlar, mevcut kaynakları en çabuk bir şekilde yönetmek i htiyacı ndan dolayı g iderek daha çok teknik kara rlar olmak durumundadır. Fakat teknik kararların arka-

AMERIKAN KAPITALIZMINININ GELECE�I

117

sı ndaki fi kir genel l i kle bilinmemekted ir ve bu kararların a rkasında gizli bir neden veya bir iktidar kaynağı görmek veya yakalamak mümkündür. Bu nedenle farklı g ruplar arasında "telafi edici güç" yeni ger­ çeğini yadsıma sosyal baskısı olmaktad ı r. Fakat modern toplumun hem siyasi hem iktisadi taraftan telafi ed ici sistemi, bizzat enflasyon ve savaş dolayısıyla parça­ lanma süreci ndedir. Dengeleyici güç, talebin göreli kitlik çerçevesi içerisinde faaliyet gösterir -yan i müşteri nin emri nded i r. Satıcılar piyasasının hakim olduğu enflasyon durumunda, müşteri çare­ sizd ir ve piyasada satıcının fiyatı geçerlidir. Enflasyon tehdidi, temel olarak savaş nedeniyle ortaya çıka r. Ve bu ikisinin birleşi­ minden, dağ ınık i ktisadi kara rlar sistemi olarak tan ı mlanan ve meşru laştırılan bugünkü kapitalizmin en büyük teh l i kesi ortaya çıkmaktadır. Toplumdaki dengeleyici g ücün ortadan kaybolma­ sını telafi etmek için, enflasyon ve savaş, iktidarı devlet'te toplar. "Cüzdana bağlı" olmaktan çok, devlet veya büyük şi rket tarafın­ dan alınan yönetici kararlar, kaynakların dağı l ı m ı ile ekonomideki üretim ve tüketim kararlarının alınmasında başlıca yol haline gelir. Sürekli savaş ekonomisinin ortaya çıkardığı sorunlar, Galbra­ ith tarafı ndan tuhaf bir şekilde göz ardı edilmiştir. Cumhuriyetçi­ leri n o kadar acı bir şekilde şi kayet ettikleri "sinsi sosyalizm", i ra­ deli ideolojik bir planın sonucu değil, toplumun savaşa karşı ne­ redeyse bili nçsizce bir cevabıd ı r. Son on yılda Amerikan ekono­ misindeki en önemli değişim, federal bütçenin büyümesi olmuş­ tur. ı 953'de Bi rleşik Devletler hü kü meti tarafından harcanan her bir doların seksen sekiz senti, savu nma ve bitmiş savaş harcama­ larına gitmiştir. Sosyal güven l i k, sağlık -refa h, eğiti m ve hane halkı harcamaları ise bütçenin yüzde 4'ünü oluşturmaktad ı r. Cumhuriyetçi bir yönetim, harca maların toplam büyüklüğüne kayda değer bir etki yapamamaktadır. Sadece vergi politikası aracı lığıyla, kü lfetin dağılımını etki leyebi lir. Böylece en önemli iktisadi karar -bütçenin büyükl üğ ü,- soğ uk savaş ekonomisin­ de iş çevreleri nin veya ülkedeki diğer herhangi bir grubun erişi­ minden uzak kalmaktad ı r. Kapitalist bir ekonomide özgürlük derecesi ve dengeleyici gücün başanya ulaşması, savaş i htiyaçlarını karşılamak için ge­ rekli olan hareketl ilik derecesine bağlıdır. Tek tek şi rketler ve

118

IDEOLOJININ SONU

güçlü g ruplar özel avantaj sağlama i mkanına sahi pken, sistemin temel organize ed ici özellikleri öyle teknik bir mantık dayatmak­ tad ı r ki a ncak göz ardı edil mesi çok zordur. Topyekun bir savaş ekonomisi, ancak el koyma yoluyla ger­ çekleştirilebi lecek, farklı parçaların ayrıntıl ı koord inasyonundan oluşmaktad ır. Bu, örneğin sadece temel madenierin böl üşümünü değil, aynı zamanda şi rketin günlük faal iyetlerini kontrol eden ayrıntıl ı programlamayı da ifade etmektedir. Modern sanayi i kti­ sadında bütün toplum, çocuk tekerlemesi ndeki gibi, "bir çivi i htiyacı" ["want of a nail"] etrafında dön mektedir. Kore savaşı boyunca en önemli ihtiyaçlardan biri olan n i kel konusunda oldu­ ğu gibi, doğrudan pla nlamanın tekn i k gerekl i likleri son derece ayrıntı lıdır; N PA, imalatçı nın ürettiği her bir külçe için, nikel mik­ tarını kesin olarak beli rlemek zorunda kalmıştır. "Topyekun" savaş, bizati hi bir mitoloji olabilir. Örneğin, Alman savaş ekonomisinin ne kadar verimsiz ve plansız olduğunu bili­ yoruz. Kendi planlamamız da, muazzam bir zarara neden oldu. Fakat savu nma ekonomisi, önemli derecede üstü ka pa lı planla­ ma ve yönetim gerektirmektedir. Ve artık toplumun temel özelli­ ği olan "hazırl ıklılık ekonomisi," liberalleri yıllarca rahatsız eden soruyu tartışma kon usu yapmaktadır: Amerika n ekonomisinin olağanüstü ü retken liği, savaş emi rleri olmadan tam olarak kul la­ n ı labilir mi? Gerçek şudur ki öngörülebil i r gelecekte "savunma" ve onun büyük bütçeleri g ü ndemimizde olacaktır. Fakat savu nma temeli bir ya na, ikinci Dünya Savaşı'n ı n so­ nundan bugüne kadar yaşa nanlar, ekonominin şoklara karşı di­ renci nin arttığını göstermiştir. Hükümet harca maları, 1 944'te 1 35 milyar dolarlık yüksek bir raka mdan, 1 946'da 25 mi lyar dolara düşmüştür. Talepteki bu büyü k dara l maya ka rşın, ekonomideki topla m üretim sadece yüzde l S azalmıştır. Tüketici ta lebindeki büyük birikim, tükenen stokların sürekli olarak yeniden a rtması ve yeni fabrikaların ku rulması gevşekliği gidermiştir. 1 947'ni n başında tüketi m mal larında (tekstil, ayakka bı, giyim) durgunluk başladığı nda, iktisatçılar tekrar kötümser olmuşlardı. Duran ihra­ cat piyasası tekrar hareketlenmeye başlad ı. Fakat Marshall Planı ve konut inşaatları karşı baskı yarattı. Bu direncin kaynakları old ukça açıktır. Çiftçi fiyat destekleri ve (emekli ödemeleri, sosyal g üvenl i k vb. aracı lıyla) gelirin sınırlı olarak yeniden dağılımı için küçük bir dayanak noktası sağlamış-

AMERIKAN KAPITALIZMINININ GELECEGI

119

tır. Şi rketlerdeki yapısal değişimler çok önemlidir. 1 929'da yüzde 3 1 ve savaş öncesindeki üç yılda yüzde 41 ora n larıyla karşılaştı­ rıldığında, 1 946-48 boyunca şi rketler vergi sonrası karla rının yüz­ de 62'si ni yeniden yatırıma dönüştürmüşlerd ir. Demografların üm itsiz tahmi nlerinin tersine, Amerika'daki doğum oranları dur­ madan artmaya başlamıştı ve geç on dokuzuncu yüzyıl iktisad ı­ n ı n sürekli genişlemesinin arkası ndaki temel nedenlerden biri de yeniden ortaya çı kmıştı. (Aivin Hansen, sürekli durgunluk teorisi­ ni, aza lan doğum oranları üzerine kurmuştur.) Bunlar defterikebirin artı hanesindeki ya pısal gerçeklerdi r. Ek­ si hanesinde ise çoğunlukla siyasi dengeleyici güçler tarafı ndan ekonomiye dayatı lan yeni istikrarsızl ı klar bulunmaktad ı r. Kuzey tekstili gibi eskimiş sanayiler, eski ve harap ha ldeki fa brikaları koru mak için siyasi baskı g rupları n ı ku llanmaktayd ı . Ücret oranla­ rı "yapışkan" olma eği limi ndeydi. Bu nedenle, fiyatlar düşmüyor veya kolayl ıkla yeniden uya rlanam ıyordu. Ve işveren son uçta üreti mi kısmak yoluna gidiyordu. Harcama baskısı, topl umun kayda değer maaş alan kısmı ile rantiye kesimlerini zor durumda bırakan uzun vadeli enflasyonist genişleme yaratıyordu. Fakat denge, kaçı nıl maz olarak devlet tarafından korunacaktı. Gayri safi milli hasılanın yaklaşık yüzde yirmisi nin devlet tarafın­ dan emildiği ve harcandığı bir noktaya yaklaşmakta olduğu muz görünmekted ir. Son derece basit mali ödemeler (örneğ in, vergi ve sübvansiyon) yoluyla devlet ekonomiye para pompalaya n ve (siyasi anlamda daha zor olsa da) fazla parayı ekonomiden mas­ sedecek doğrudan bir rnekan izmaya sah iptir. Uluslararası denge­ lerin doğasından ve geçmişteki borçlardan dolayı öngörülebi l i r bir gelecekte- federal bütçe sabittir. Herhangi bir yöneti min, bütçeyi sürekli ha reketlilik gerektiren yüzde yi rmilik sınırın altına nasıl çekeceğ ini görmek gerçekten zordur. iktisadi a nlayışı m ıza, Keynes ve Sch um peter'le gelen çarpıcı ilerleme ve Galbra ith'in yaptığı kısmi sentez, bize çağdaş toplu­ mun daha bütü nlüklü bir portresi ni sunmaktad ı r. Fakat bu başa­ rılar, entelektüel anlamda olağanüstü ol malarının yanısıra sağ­ lam bir iktisadi mantıktan geliyor olmakla birlikte, iktisadi değiş­ kenierin (örneğ in yatırım ve tüketi m varsayı mlarını n) belirli anali­ tik çerçevesi içerisinde sınırlıdırlar ve (pratik farkı ndalıkta olmasa da) teori nin bir parçası olara k ekonominin siyasi yanını göz a rdı etmeye zorlanmışlard ı r. Fakat bu siyasi meseleler bugün en

1 20

IDEOLOJININ SONU

önemli meselelerdir. Geriye kalan önemli tek sorun siyasi iktisat ile alaka l ı d ı r. Ü re­ ti m orga nizasyonu, enflasyon kontrolü, tam isti hdamın sürdü­ rül mesi, vs. kon u lardaki iktisadi çözümler teknik düzeyde mev­ cuttur. Bizi mki gibi menfaat grupları toplumunda, siyasi çözüm­ ler bulmak kolay deği ldir. Fakat uzun vadede, külfetlerin dağılımı ve kontrollerin gerekl iliği konularından kaçı nıla maz. Tekn ik araç­ larıyla "devletçi"nin yarı savaş ekonomisi isteği, şirket müdü rleri­ nin anti-devletçi ya klaşımlarıyla çarpışma içindedi r. ilk Cumh uri­ yetçi yönetim, anti-devletçi şirket müdürleri ni temsil etmesine karşın, yirmi yıl içinde hükü met harca malarını etkili bir şekilde değiştiremedi. Uluslararası d u rum, Cumhu riyetçiler'e olduğu kadar Demokratlar'a da aynı engelleri koymaktadı r. Zorunlu hale gelen yarı savaş hali, devlete kaçınılmaz olarak, ekonom inin kontrolörü ve selefi rolünü vermektedir. içişlerindeki meselelerde gerçek siyasi sorun, ek külfetlerin mal iyetini hangi grubun üstle­ neceğ idir. Amerikan kapita l izminin entelektüel rehabilitasyonu, realite­ n i n kendisi hızla değişirken ta mamlanmaktad ı r. En yeni ideoloji­ ler bi le, demade hale gelebilir ve geniş kesimler tarafından ania­ şılıp kabul edilmeden çok önce yeni revizyonlara uğrarnaları gerekebilir.

s.

BÖLÜM

Amerikan Geçmişindeki K1rllmalar: Milli Karakter Sorunu Üzerine

Amerika kendine özgü bir nedenden dolayı keşfed il işinden son­ raki yüzyı l larda Avrupa'nı n hayal gücünü ateşlemiştir. Bir zaman­ lar sadece bir rüya sanılan ve şimdi bir gerçekl ik olarak gözler önüne serilen bakir kıtada "el değmemişlik" göze çarpmaktadır. Montaigne ("Yamyam lara Dair-Of the Cannibals)" denemesi nde) milletler topluluğu manzarası taslağı çizer ("Doğada bulunan her şey zorlan madan veya zahmetsizce . . . saf insanları m ı besieyecek kadar bol luk ve bereketle kendi türünü üretir") ki Shakespeare Flftına'da (The Tempest) (Gonza lo'nun konuşmasında) neredeyse harfi harfine bunları tekrarlar. Rousseau iktidar tarafı ndan bo­ zulmamış bir topl um tanımı yapmıştır. Ve bütün bu cennet mekanlar bugün Amerika'nın düzlükleri üzerinde yükselebilir. Örneğin, Haziran 1 794'de Coleridge, Oxford'da Southey'le ta nışır ve ikisi Coleridge'in icat ettiği "pantisokrasi" fi kri ni geliştirirler. Bu, Amerika'nın cömert atmosferinde ütopyacı bir yerleşim için soylu ve felsefi bir projed i r, on i ki genç adam ve eşleri "i nsan mükem­ mel l iğinin deneyi mi ni" yaşayacaklard ı r. Amerika her zaman böylesi u mutlar vaat etmiştir ve her za­ man bu umutları bir şekilde boşa çıkarmıştır. Amerikan macera­ sının başlang ıcından bu yana gezgi nler, tarihçiler ve felsefeci ler, bu deneyi mi anlamlı bir bütün içerisinde asimile etme çabası içerisinde olmuşlard ı r. Fakat Kaptan Ahab'ın balinası g ibi, elle tutulur sebepler bulunmamaktad ı r. Amerikan deneyiminden bir anlam çıkarma çabalarının en

1 22

IDEOLOJININ SONU

sonuncusu, Max Lerner'in Bir Uygarlık Olarak Amerika'sıdır (Ame­ rica as a Civilization). Ka psamı ve alanı bakı mından bu kesi nlikle en iddialı alanıdır. Bu nedenle Bay Lerner'ın çabaları, kendi bağ­ lamında değil -çü nkü birçok farklı alana yayı l masından dolayı bir denemed için bunu yapmak çok zor olurdu,- benzer a lanla­ ra giren diğerleri ne göre değerlendiril melidir. Bay Lerner'ın kitabını ele almanın belki de en veri mli yolu, bir­ çok eleşti rmeni n yaptığı g ibi, onu Tocq ueville veya Bryce karşıtı olarak okumak yerine -bilinçli olsun ya da olmasın, Lerner'ın kitabından tam on yıl sonra yayı mlanan- Harold Laski'n i n Ame­ rikan Demokrasisi (The American Democracy) kita bına karşı oku­ maktır. Yüzeysel benzerli kler ça rpıcıdır: her ikisi de büyük kitaplard ı r. Lerner'ın kitabı 1 036 sayfayken, Laski'nin kitabı daha küçük pun­ tolarla 783 sayfadır. Konu larda olağanüstü bir çakışma vard ı r: Laski, Amerika'nın geleneklerinden başlar, eğiti mle, kültürle, iş hayatıyla, siyasi sistemle, bir dü nya g ücü olarak Amerika'yla ilgi­ lenir ve bir uygarl ık prensibi olarak Amerikanizm'le bitirir. Lerner da aynı şeki lde gelenekle başlar, bir uygarlık olarak Amerika fik­ riyle devam eder, Laski gibi ayn ı alan lara g i rer fakat yeni ilgi alan­ larına uyarak ebeveyn-çocuk ilişkileri ve Amerikan karakteri üze­ rine iki bölüm ekler ve Laski g ibi, bir dü nya gücü olara k Ameri­ ka'yla bitirir. Siyasi ve m izaç olarak her ikisinin de birçok ortak yan ı bulun­ maktadır. Her ikisi de, temel olarak otuzların ve kırkların libera l orta sınıf entelijensiyası için fomüle ed ilmiş ifadelerden ol uşan ka lemlerd ir ("zamanımızın devrimi," "fikirler silahlardır"). Ler­ ner'in g iderek şiddetli bir şekilde a nti-Stalinist olmasına karşın, her ikisi de "popüler cephe" ideolojisinin sesidir. Her ikisi de, an­ gaje olmakla birlikte; açık, g i rişken ve kaygısızdır. Her ikisi de, akademik olarak gençleri etki lemek ve siyasi kültürü şeki llendir­ rnek istemekte fakat görevden ve örg ütsel adanmışlıkta n kaçın­ maktadırlar. Laski kolaylıkla bir işçi Partisi üyesi olabilirdi; Lerner da A.D.A.'da bir görev a lmaktan kaçınmıştır. Her ikisi de, Yahudi olarak, toplumun yerleşik idol lerine olan mesafelerinin farkındayd ı . Her ikisi de, kendi farkl ı a rzula rının ve rollerinin bir hayli bilinci ndeyd iler (Holmes'e yazd ığı mektuplar­ daki tavırları ndan anladığım ız üzere, Laski durumun daha fazla fa rkındaydı). Her i kisi de, bir kuşağı değerlendirmekte olduklarını

AMERIKAN GEÇMIŞINDEKI KIRILMALAR

1 23

an lamışlard ı . Her i ki kitap da, on yıl içerisinde yazılmış ve on yıl cırayla yayımlanm ıştır. Aralarındaki farkı işaret eden, işte bu on yıldır. Laski, Amerika'nın Marksist bir analizini yazmaya çalışıyordu. Amerikan geçmişinin karmaşıklıkları n ı n bütün fa rkı ndalığına karşın, çizdiği çağdaş hayatın portresi dar bir çerçeve içerisinde sunulmuştur: Amerika, sadece "servetin sultasını varsayan fakat dile getirmeyen" orta sınıfa a it siyasi bir demokrasidir ve "mülk sahiplerinin demokrasinin ötesine geçmemesi gereken değişmez sınırlar olarak çizdikleri hakları teh likeye" atma maya di kkat et­ mektedi rler. Mahkemeler "yasama meclisinin demokrati k adetle­ rini fren leme görevi yaparken," siyasi demokrasi nin "[türlerinin] oligarşik bir karakterde gelişen iktisadi temeller üzerine kuruldu­ ğu gerçeği de gizlenemez." Vard ığı sonuç kara n l ı ktır. "Antisemi­ tizmin gelişmesiyle ve Zenci hareketi ne karşı şiddetli düşma n l ı kla birlikte, bin dokuz yüz kırklarda Amerika'nın ruhu d ü rüst bir göz­ lemciyi sonuç itiba riyle teredd ütte bırakacaktır." Bu, New Deal ve Fair Deal'dan on dört yıl sonra 1 947'deki Las­ ki'dir. "Birleşik Devletler'in ta rihi, her şeye karşm, Avrupa'daki ka­ pitalist demokrasi modelini izlemektedi r," şeklindeki Marksist sosyal evrim görüşüne i nanmasından dolayı, Birleşik Devlet­ ler'deki hayatın ayrıntıları hakkında bilgi ve pratik sahibi olarak bu görüşleri beni mseyebilir. Koşulsuz "her şeye karşın" ifadesi ne kadar düşüncesizd ir. Fa­ kat bu ina nç, otuzların ve kırkların birçok solcu entelijensiyası tarafı ndan sarsılmaz bir şekilde ka bul edil miştir. Ve bu, solun Amerikan siyasi gelişmelerini ısrarla yan l ış yorum la ması nın ne­ denlerinden biridir. Lerner'ı okurken, anahta r kavra mlardaki farklar hemen göze çarpar: dil artık Marx'ın dili değildir, bir Jung'cının ağzından kül­ türel antropolojik ve gergin sosyolojik deyimlerdir. Burada, Laski için Bi rleşik Devletler, yal nızca sosyo-ekonomik güçler, menfaat gruplan ve iktidar kavram larıyla belirli bir perspektif kaza nır. Ler­ ner'da efsane, normlar, karakter, kültür ve kişilik vard ı r. Laski'nin Avrupa'nın kaderini tekra rladığı mızı düşündüğü yerde, Lerner'a göre (The Golden Bough'ya refera nsla) "babanın sembol ik katlin­ den" kaynaklanan "Avrupa'yı reddetmek için ruhsal bir gereklilik" bulun maktadır. Laski için hayal kırı klığı sosyo-politik bir prob­ lemdir, çünkü "Birleşik Devletler'in yönetici sın ıfı geleneksel

1 24

IDEOLOJININ SONU

Amerikan ruhunu Amerikan hayatının karşılaşılan gerçekiere uyumunu engellemek için kulla n mıştır." (ya ni, iktisadi sorunlara sosyalist bir çözüm arayışıdır). Lerner'a göre hayal kı rıkl ığı, başa­ rının neden olduğu sosyo-psikolojik bir d ramdır. Değerlerdeki çatışmalar ve statüleri yükselen bireylerin yeni hayat tarzlarını öğrenmede gösterdikleri yetersizliktir. Amerika nizm i majındaki tezatlar daha fazladır. Amerika'da Henry Ja mes'i n "Avrupalı kaçış," Willa Cather'ın "dini kaçış," Tate ve Ra nsom'un (ya ni, Gü neyli çiftçi lerin) "provakatif muhalefet" fikrinden sorumlu bir rahatsızl ık bulunmaktad ır, der Laski. Bu rahatsızlığın, "eşitlikçi bir topluma doğru tarihi akışın [Ameri­ ka'daki] başarısızlığını g izlemek için" endüstriyel oligarşi tarafın­ dan teşvik edi len şovenist bir doktrin olan Amerikanizm'den kay­ naklandığı görüşü ndedi r. Lerner, bir paragrafta kendi nden geçmişçesine, Amerika l ı mükemmel, huzursuz, hareketli, enerjik, üstün v e iktidar sahibi bir insa nd ı r, der. O, özellikle duvarların kendisi için yıkıldığı kişi­ dir. "Biri eski uygarlığın engellerini aşan başıboş bir barbar gibi gezen, diğeri ruhunu satmak pahasına olsa bile bilg iye ve dene­ yime karşı tabuları yıkan Marlowe of Tamerlane'daki ve Dr. Fa­ ustus'daki çifte fig ürdür . . . böylece Rönesans'ın ve Reformas­ yon'un büyük temaları arketipik modern bir insan olarak Ameri­ ka l ı'da gerçekleşmiştir: yeni yerlerin keşfedil mesi, gökyüzünün haritasının çıkarıl ması, iktidarın cazibesi, kişinin kendini işinde gerçekleştirmesi, bi limin büyüsü, bireyin bilinçliliği, tarihi birlik duygusu." Bu vaatler, der Lerner (Wyndham Lewis'i takiben), kendi coğrafyasının ve tarihinin "ma ntığıyla" beraber Amerika'yı "tüm topl umların si mgesi" yapacaktır. Bu i majlar sadece bir on yıl kadar uzaktadır. Peki gerçekl ik ne­ rededir? Laski'nin çizdiği portre bugün açıkça bulanık kalmaktad ı r. iş hayatı daha fazla manipülatif ve güven lik bilincinde olmasına karşın daha az maddi ve açgözlüdür; bel irli bir sosyal düşüncel ilik düzeyine ulaşmış ve en azından "m uaf" personeline karşı daha hoşgörü lü olmuştur (Taft-Hartley ka nununa göre sendikalardan m uaf tutu lanları veya Walsh-Healey kanununun geçerli olmadığı fazla mesai h üküm leri ni bel i rtmek için kullanılan tuhaf bir yasal terim). Son on yıldaki sosyal geri l i m, mül kiyet üzerine değil statü üzerine olm uştur: geleneksel muhafazakarlar, McCarthy'ye karşı

AMERIKAN GEÇMIŞINDEKI KIRILMALAR

1 25

\ağlam bir siper alırken, McCarthy büyük şirketler tarafından değil, entelektüelizmden nefret ederek bir a raya gelen yen i ve zengi n etnik grupların tuhaf bir karışımı tarafından desteklenmiş­ tir. Geçmişte sosyal kanu nları lağveden mahkemeler, bu defa demokratik kanunlara karşı a nayasa ruhunu savu nmuşlard ı r. Fakat Birleşik Devletler'in, Lerner'ın ditiramb'ına· göre, tüm diğer toplu mları temsil edi p ederneyeceği tartışmalı bir kon ud ur. Doğru ve açıklanması gereken önemli gerçek şudur ki Birleşi k Devletler mu htemelen kültür içerisinde değişimi ve yaratıcılığı i nşa eden ilk büyük çaplı toplumd ur. Bu değişmeyen "yaratıcı yıkı m," yeni sosyal grupların sosyal düzende bi r yer edinme ta­ leplerine yol açarak, toplumun topografisini sürekli olarak yeni­ den işlemekted ir. Bu değişim süreci ne çok sonra dahil olan daha eski toplumlar, geleneksel ya pıları n yıkılmasıyla neredeyse a ltüst olmuşlard ı r. Ve kitle toplumunun başlıca teorisyenleri -Karl Mannheim, Emil Lederer, Hannah Arendt- Avru palı olarak kendi kavra mlarını Avrupa yaşantısından alm ışlard ı r. Şaşı rtıcı olan şey şudur ki bir sonraki yarım yüzyı lda insanlık tarihinde i l k defa bütün kültürlerin altında ortak bir teknolojik temel olacaktır. Yine de bu, bütün topl umların birbirine benze­ yeceği anlamına gel mez. Sanayileşme gerçeğini takip eden kesin bir mantığa ka rşı n (teknik eğ itim, yeni profesyonel sınıflar, beyaz yakalı mesleklerin artması), bu i l kelerin profillerinin birbirinden belirgin bir şekilde farklı olması nedeniyle, her topl um kültürel gelenekleri nde yeteri kadar tekil kalmaktad ır. Ve Laski'nin karan­ lık öngörülerini boşa çıkartan, aslında bu kültürel "üstya pı"d ı r. Adı Amerika olan bu çeşitl iliği kapsamaya çal ışaca k herhangi bir girişim, sadece bu değişimleri tan ı mlamakla ka lmamalı, bu akıcı­ lığa ve değişime neden olan itici güçleri bir bütün haline geti re­ cek bir şema veya metot da bulmal ıdır. Bir topluma veya bir çağa bakarken bir eseri büyük yapan şey, ya (Tocq uevi lle'in eserindeki gibi) yeni bir görüş ya (Henri Adams'ın Eğitim'i ndeki gibi) bir trajedi duygusu ya da bütün bunlar ol maksızın (Montesq uieu tarafı ndan ortaya atılan önemli bir soruya cevap olarak) bir uygarl ığın manevi birlikteliğinin yeni bir görü ntüsüdür: tüm bunlar nasıl bir a raya gelebilir? Eski a h lak· Abartılı heyecanla okunan yazı veya dionysos şerefine yazılmış ilahi. (ç.n.)

1 26

IDEOLOJININ SONU

çılar, Tanrı'nın veya şansın dünyayı yönettiğini düşün üyorlardı. (lsaiah Berlin'in bize hatı rlattığı gi bi, Desca rtes tarihten söz eder­ ken "boşboğaz bir dedikodu veya sadece vakit geçirmeye yara­ ya n bir gezg in hi kayesi" demektedir.) Fakat ilk sosyolog olan Montesquieu'ya göre, toplumlar heterojen unsurlardan veya yapay düzenlerden oluşan tesadüfi yığınlar değil, "iklimin, dinin, ka nunların, devlet düsturlarının, geçmiş şeylerin örnekleri nin, gelenek ve görenekieri n, örf ve adetleri n ve genel bir ruhun do­ ğurduğu etkilerin bileşi miyle ta nı mlanabi lir bir kara ktere sahip doğal oluşumlard ı r." Fakat her toplum bu faktörleri farklı yollardan bir araya getirir. Her toplumun kendine özgü bir iç yapısı ve "genel ruhu" vard ı r. Amerika'n ınki ned ir? Laski, bütün diğer davranışların temelinde kitlelerin eşitlik istekleri ile end üstriyel oligarşi a rası ndaki geri li­ min bulunduğu fi kri nde ısrar ederek, soru nu daraltmakta ve "üstya pı" tepesine yıkılmaktadır. Diğerleri -ki Lerner ciddi çaba­ lar ortaya koyan yi rmi kişilik bir liste çıkarır- gelişi mimizin bazı ayırt edici yanla rından Amerika'nın "eşsizliğini" yakalamaya ça­ l ışmışlard ı r: örneğ in, feodal geçmişin ol mayışı, otoriteyi reddet­ mek, etnik grupların çeşitl iliği, vs. Bu, sonsuz bir araştı rmad ı r. Hepimiz gi bi, Lerner da sıkı bir analizde dağılıp gitmeyecek bir tanımlama yapamamanın ka panına kısılmıştı. Yıldan yıla bu sorun üzerinde uzun uzadıya düşünd üğü, önceki tüm çözümleri okud uğu ve bunların eksiklerin i ortaya çıka rdığı görülmekted ir. Yine de, kaygan bir kayaya ayağını koyma kta zorlanan bir dağcı gibi birdenbire çekil mekte ve "Amerikan uygarlığının gizini çöze­ cek bir tek tılsım yoktur, bir tek düzenleyici prensip bulunma­ maktad ı r," demektedir. Tezini savunurken, Lerner sosyal bilimiere başvurur. "Nedensellik," der, en yeni metodolojilerinde "ilişki ve karşılıklı etki leşime yol açmaktadı r." Her evet için bir hayır vard ı r. Ve başarısızl ı k, i ncelenmesi gereken bir sorun olmaktadı r. "Ame­ rikan uyga rl ığının incelenmesi nedenselliği çözecek tek bir anah­ tarın bulun ması değil, bizzat zıt kutupların i ncelenmesi anla mına gelmektedi r," der Lerner. Sonuçta, çözüm değil sü reç bulun maktad ı r. Lerner, analizin sadece "maddi dü nya ile ahlaki-psikolojik dünyanın karş ı l ı klı bir oyu nu"ndan i ba ret olduğunu söylemek zorunda kalmıştır. Hem Ameri ka'da n bir "uygarl ık" olarak cesu rca söz ederken hem de bu kavram ı "tari hsel olarak şeki l lenmiş ve birey ile diğerleri tarafın-

AMERIKAN GEÇMIŞINDEKI KIRILMALAR

1 27

d;ın yeni bir yaşam tasarımı olarak kabul edilerek bel i rg i n bir

'.>L'ki lde yer etmiş bir hayat tarzı" olarak tanımlarken, son uçta "karşılıklı etkileşim" bütünlüğü çözer ve ortada birleştirici bir qörünüş kalmaz. Geriye ka lan şey tartışmal ıdır: çağdaş sosyal bilim lerden a l ı­ nan yeni bir dizi etiket. Kendi öncelleri nin -ve özellikle Las­ ki'n in- determinist çabalarına karşılık olarak, Amerika'daki haya­ t ı n çeşitliliğine ve ka rmaşıklığına vurgu yapmak istemiştir. Fakat �on uçta, teoriyi ve metodu, tan ı m adına feda eder. Kültürel a nt­ ropolojinin dilini çağdaş ta rihe uyg ulama umudu içerisinde Ler­ ner, sanırım sosyal bilimler ta rafı ndan baştan çıkarılmıştır. Antro­ polojinin kavram ları "bütünsel"dir, yani bütün bir kültürü kavra­ maya çalışır. Fakat modern toplum bir yana, ilkel bir toplumu anla maya yönelik en başarılı çabalar bile tanım sorununu çöze­ memiş ve (Ruth Benedict'in kültürleri Apollon'cu veya Diony­ sos'cu olarak ta nımla ması g ibi) metaforlara başvurmak zorunda kalmıştı r. Fakat metaforlar, en iyi anlamda fikir vericidirler ve en kötü anlamda ise bütün tarihi sisli bir soyutlamaya gömerler. Sanırım topl um yumağını çözmek için ta rihe ve -her zaman kısmi olmakla birl i kte- nedensellik zincirini bulma çabalarına geri dön mek, bize belki de "maddi ve ahlaki-psikoloj i k dünyaların karşı lıklı etkileşimi"ndeki nedensel liğin çözülmesinden daha faydalı olacaktır. Sadece bu deneyimin ve belgelenen malzemelerinin bir tek kişinin baş ederneyeceği kadar geniş olmasından değil, başl ığın kend isinin hatalı olduğunun anlaşılmasından ve bel i rsizliğin gerçekten birçok anlama gelen Amerika kavramının kendisinde olmasından dolayı, Lerner'ınki Amerikan deneyi mini tüm genişli­ ğiyle kapsamak için konuyu aynı yönden ele alan çaba ların so­ nu ncusu olabi lir. Amerika'nın sı rrı nedir? diye sormak, a macı ideolojik veya efsane yaratmak olan metafizik bir soru ortaya atmaktır. Ve ne yazık ki Amerika'yı bu şekilde görme isteği, savaş sonrasında ortaya çıkan, dünya n ı n geri kalanına Amerika'nın da bir kültürü olduğunu "kan ıtlamaya" çabalayan ve kendi meşrui­ yeti ni böylesi bir metaforik veya sahte, Hegel'ci deyi mle "Ameri­ kan Çalışmaları" prog ramlarıyla desteklemekted ir. Fakat Birleşik Devletler'de belirli karakter ve ya pı oluşumları­ nın nasıl ve neden ortaya çıktığ ını sormak, Robert Merton'un adland ı rdığı g i bi orta ölçekli, a mpirik sınamalarda ve kontrollü

1 28

IDEOLOJININ SONU

genelleştirmelerde şüpheli sorular sormak demektir. Gelecek yıllarda önemi artacak olan alan, karşı laştırma lı konu­ lard ı r. Örneğin McCarthy'cilik neden Britanya'da değil de Birleşik Devletler'de başarılı olm uştur? Edward Shils, Torment of Sec­ recy'de bazı cevaplar vermiştir: fa rkl ı elitist yapılar ile Birleşik Dev­ letler'deki ısrarla açığa vurmaya ve eşitlerneye dayal ı popül izmin aksi ne, mahremiyete ve sosyal mesafeye verd iği önemle Britan­ ya'daki uygarlık geleneği. Amerika'nın imajının dünyadaki diğer i nsanlara yansıdığı bir çağda Amerikan karakterine yönelik hiçbir araştırma, ka rşılaştırmalı konuları göz a rd ı edemez. i kinci bir alan, "karşı lıklı etki leşi m" yerine kurumlar a rası ndaki "fonksiyonel" ilişkid ir veya bir yerdeki davranışı n diğer yerlerdeki davranışlar tarafından nasıl şekillendiği ve ortaya çıktığ ıdır. ör­ neğin Eric Erikson, Childhood and Society'de ai leyi siyasal yapıyla i l işkilendirmeye çalışmaktad ır. Avrupa ailesi nin aksine Amerikan ai lesi eşit ol mayan partneriere böl ünmemiştir (çocuklardan önce yetişkin ler; karılarından önce kocalar; kardeşlerden önce abiler ablalar) fakat bunun yerine herkes eşit haklara sahip olduğunu ve kimsenin ayrıca lık kazanmadığını söyler. Amerikan ai lesi, böy­ lece farklı menfaatlerin toleransında bir eğiti m alanıdır ve Erikson burada siyasi sistemle bir bağlantı görür: "içinde uzlaşmayan kesinl iklerin boğuld uğu, engellerin ve dengelerin dalga lı denizi." Dahası iyi bir yasanın ka bul edil memesi nin sebebi, (çoğunluk tarafından menfaatlerine aykırı olduğu için belirgin bir şeki lde kabul edilemez olan bazı kanunların geçmesinden daha az önemli olduğu Kongre'ye paralel olarak) aileye verilen önemden dolayı, herkesin yapılmasını isted iği şeye karşın, herhangi bir üye için en az kabul edilebi lir olanın yapılmasıd ı r. Üçüncü bir alan olan "kontrollü araştırma," kuru mlardaki veya zaman içinde karakter yapıları ndaki bel irli değişimleri takip et­ mek ve sadece nasıl değişti klerin i değil, diğer kurumların nasıl ve neden değişmediğini de görmektir. Son zamanlardaki değişim teorileri -"içeriden-yönlendiril miş" olandan "d ışarıdan-yönlen­ diril miş" olana veya "protestan ahlakı"ndan "sosyal ahlak"a- bu değişimieri n nasıl, ne za man ve nerede olduklarını belirtmedikle­ ri için son derece basittir. Dörd üncü bir a lan, tarihi krizleri, diğer alternatifiere karşı ül­ ken in ve onun l iderleri nin yaptıkları terci hleri a raştırmaktır. Ka­ rakterin kendini tercihte tan ım la ması herkesin bildiği varoluşsal

AMERIKAN GEÇMIŞINDEKI KIRILMALAR

1 29

bir gerçektir. Öyleyse Amerikan ta rihi ndeki önemli dönüm nokta­ larını belirleyip aldığı mız veya almakta başarısız kaldığımız karar­ lara (örneğin Kore savaşına m üdahale kararı, McCarthy'den ön­ ceki korkaklık, ikinci Dünya Savaşı'nda N isei tutuklamaları, vs.) neyin yol açtığını aniayabilir miyiz? Bu araştırma alan ları, Amerika'yı metaforik ve metafizik kav­ ramlarla görmekte ısrar edenleri nki nden daha az edebi bir ilgi uyand ı ra bilir. Fakat sadece bunlar geçmişe bağlı kal makla birlikte bazı özel durumlara daha geniş bir bakış açısı sağlayarak Ameri­ kan yaşantısının parçalarını sun maktadır.

6.

BÖLÜM

Statü Siyaseti ve Yeni Kayg•lar: "Radikal Sol, ve Ellilerin ideolojileri Uzerine

Yüzyıl ı n ortasında Amerika her bakı mdan kargaşa içinde bir ül­ kedir. Ne tuhaftır ki bu kargaşa depresyondan değil zenginlikten kayna klanmaktad ı r. Zenginliğin bütün sosyal soru nları çözeceği­ ne il işkin basit görüşün aksi ne, Amerikan deneyim i zeng inliğin yeni kayg ılar, yeni gerili mler ve yeni zorunlul uklar uyandırdığını göstermektedir. Genellikle on sekizinci ve on dokuzuncu yüzyıl Amerikan deneyim inden al ınan geleneksel siyasi anal iz, bu yeni durum karşısında sanki kayıp bir şey haline gelmiştir. McCar­ thy'cilik olayı ndan önceki şaşkı n l ı k ve aldanmann nedeni budur. Birleşik Devletler'deki siyaset genel likle üç noktada kil itlen­ miştir: ( 1 ) seçmen yapısının rolü, (2) demokratik geleneğ in rolü, (3) bölge veya sınıf olarak menfaat gruplarının rolü. Belki de Amerikan siyasi yapısın ı n bel irleyici gerçeği iki parti sistemidir. Her parti, yüzlerce işportacının di kkat çekmek için gürültü yaptığı büyük bir pazaryeri gibidir. Pazar içi ndeki hayat, serbestçe akmakta ve giriş izni kolay a l ı n maktad ı r. Fakat tüm alışverişler çad ı rların altında ya pılmalıdır. Seyya r satıcılık yapanlar az satış ya pmak d u ru mundad ı r. Bu durum, Amerikan hayatının çarpıcı gerçeklerinden biri olarak düşünüldüğünde anlam kaza­ n ı r: Amerika'da sayısız sosyal hareket meydana gelmiş, a nca k (Avrupa'nı n siyasi hayatının aksine) birkaç sosyal hareketin ka lıcı siyasi partilere dönüşmesinden dolayı, göreceli olarak az sayıda siyasi parti uzu n ömürlü olabi l miştir. Amerikan hayatının hem statik hem hareketli olmasının nedenleri nden biri budur. Bu re-

STATÜ SIYASETI VE YENI KAYGlLAR

131

form grupları Esperantistlerden vejetaryenlere, gümüş para yan­ l ı larından yeşilcilere, kuyruk taşıyıcılardan sosya listlere elli yedi çeşittir. Bu yoğun ve ideolojik olarak ka ra rlı gruplar, sayısız üçün­ cü partiler kurm uşlardır -Greenback partisi, Anti-Monopal par­ tisi, Eşit Haklar partisi, Yasak partisi, Sosya list işçi partisi, Sendika işçi partisi, Çiftçi-işçi partisi, Sosya list Parti. Hiçbiri başa rılı ola­ mam ış, çok azı uzun süreli olmuştur. Önemli bir neden, seçim sisteminin kısıtlayıcı rolüdür. Bi rleşik Devletler ve Kanada'nın Orta Batı'sındaki tuhaf durumu ele ala­ lım. Kuzey'de merkezi düzlüklerdeki buğday çiftçileri, homojen bir kültürel görün üşe ve milli sınırlarla bölünemeyen ortak iktisa­ di sorunlara sahiptir. Yine de Kuzey Dakota'daki kardeşleri, Sosya­ list Pa rti'nin yapamayacağını anladıktan sonra Cumhu riyetçi Parti içerisinde Partizan Olmayanlar Cemiyeti'ni kurarken, Kanada'da buğday çiftçileri "parti yapısı" dışındaki ha reketler olarak Al ber­ ta'da Sosyal Kredi Parti'sini ve Saskatchewan'da Kooperatif Eyalet Federasyonu'nu kurmuşlard ı r. Sıkı seçim ya pısına ait bu faktörler, Amerikan hayatında sol ve sağ protesto hareketleri ne kesin sınırlar çizmiştir. (Bir Amerikalı siyasetçi "Ben işime bakarım, ideal leri kim yaparsa ya psın," de­ miştir.) 1 936'da sağ-kanat Lemke-Coughlin Hareketi'nin ve 1 948'de sol-kanat Wallace-Prograssive Partisi'nin başarısız ol ma­ sında bunların büyük payı vard ır. Bunlar sendikalar ve Demokra­ tik Parti a rası ndaki yeni temel ittifaktan soru mludur. Birleşik Dev­ letler'de işçi partisi için sendikaların uzun süredir besledikleri umut ne olursa olsun, Kasım 1 954'de E.O.M. (Endüstri Organizas­ yonu Meclisi) kongresinde taşı macı l ı k lideri Mike Quill'e cevaben Birleşik Devletler seçim sistemi nde üçüncü bir pa rtinin i mkansız­ lığına işaret eden Walter Reuther tarafı ndan defed i l m iştir. Bu, her sosyal hareketin aldığı bir derstir. Ve Bi rleşik Devletler'de sosyal değişimi etki lerneyi veya sosyal değişime diren meyi umut eden herhangi bir sosyal hareket, bu her iki partinin bir veya diğerinde faa l iyet göstermeye zorla nmaktad ı r. Geleneksel kategorilerin ikincisi olan demokratik gelenek, Amerikan siyasi ya pılarının şeki llenmesinde önemli rol oynamış­ tır. Bi rleşi k Devletler'deki siyasi geleneği n ayıt edici yanı, siyasetin ayaktakımının arenası olduğudur. "Sıradan insan" otorite deği lse de son başvuru kaynağıdır. Başla ngıçta bu böyle değildi. "Kurucu babalar" Roma Cumhuriyeti'ni düşünerek, Konfederasyon Mad-

1 32

IDEOLOJININ SONU

deleri bir yana, fa kir ve mülksüz sınıfların mülk sahiplerine karşı ayaklandığı "demokratik aşırı l ı klar"da n korkm uşlard ı r. Ameri ka n tarihinin Beard'ci yoru munun gerçek yetersizli kleri h e r ne olursa olsun, 1 787'deki mülkiyet bilincinin ve insanların seçi m rolleri nin sı nırlandırılması nın Anayasa'yı ol uşturanların en başta düşündük­ leri şey olduğu apaçıktır. Ve bu, eyaletler tarafından seçilen po­ püler ol mayan Senato, ömür boyunca görevde kalan ve tayi nle gelen yargıçlar, dolaylı ve hantal bir seçmen heyeti tarafı ndan seçilen bir başkan vs. gibi kurumların oluşması nda kendini gös­ termekted i r. Ancak engeller çok geçmeden yıkıldı. Jefferson'cuların zaferi, Amerikan demokrasisinin popül ist karakterinin kurulmasına gi­ den ilk ad ı mdı. Jefferson'cu ların metotları nın başarısını gören Federalistler "popüler, şenlikli, hayırsever" teknikleri taklit etme­ nin gerekliliğini fa rk etti ler. 1 802 gibi erken bir tarihte Bayard'a yazd ığı bir mektu pta Hamilton, "Washington 'kült'ü ve onun cömert davranışları yoluyla" kitlelere hitabeden "Hı ristiyan Ana­ yasal Toplumu"nun bir planını yapm ıştır. Washington Hayı rsever Cemiyeti 1 808'de kurul muştur. Fakat çok geçtir. Federalistler çoktan kaybetm işlerdir. Bununla birlikte, otuz yıl sonra onların ma nevi torunları Whig'ler, Demokratlara kendi oyunlarıyla ağır bir darbe indirmişlerd ir. Hami lton'cu görüşleri aşırı iyi yerleşmiş olan Henry Clay'i bir kenara atarak, Whig'ler Andrew Jackson'ın halefi Martin Van Buren'e karşı Tippecanoe savaşı ka hramanı General Wi lliam Henry Harrison'u göreve geti rmişlerd ir. ilginç bir biçimde, modern olan kampanya taktikleri, eski Merkez Bankası başkan ı ve Jackson'ın muhal ifi Nicholas Biddle tarafından beli rlenmiştir. "Eğer General Ha rrison aday olarak çıkacaksa geçmişten dolayı olacaktır. . . prensipleri veya i nancı konusunda tek kelime etmesin -hiç konuşmasın- hiç vaat vermesi n. Ne düşündüğüne ve hiçbir Komite, hiçbir kongre, hiç­ bir kasaba mecl isi, ağzından bundan sonra ne yapacağına i l işkin tek kelime duymasın. Kalem in ve mürekkebin kullanı lması ta­ mamen yasakla nsı n," dem iştir. 1 840'daki "elma şarabı seçimi," Amerikan siyasi hayatında bir dönüm noktasıdır. Ha rrison, tepesinde bir kulübe ve kalaba l ı klar için bir fıçı sert elma şarabı taşıyan büyük bir yük a rabasıyla ora­ dan oraya gezmiştir. Daniel Webster, a ba rtılı bir demagog diliyle büyük kardeşleri nin hayata barakalarda başlad ıklarını söylemesi-

STATO SIYASETI VE YENI KAYGILAR

1 33

ne karşın onun kulübede doğmamış old uğuna hayıflanm ıştır. Utanmaz bir biçimde Whig hatipleri, Van Buren'i Lord gibi yaşa­ dığı için azarlamışlar ve bıyıklarına kolonya sürdüğü, a ltın ta bak­ tan yemek yed iği, "şehirdeki kadınlar gibi korse giydiği ve onların en incesinden daha ince göründüğü" için suçlam ışlard ı r. Harrison kaza ndı ve bundan alınan ders açıktı. Kitleleri mani­ püle etme yeteneğ i olarak siyaset, siyasi hayatın yerleşik bir özel­ liği haline gel m işti. Ve, bazen paralı menfaat g rupları n ı n piyonu olan bazen de kendi adına bir manipü latör olan siyasetçi ön pla­ na çıktı. Yüksek sınıflar, siyasete doğrudan katılımdan giderek çeki ld iler. Avukatlar, gazeteciler, başıboş gezenler, aşağı orta sınıftan gelenler siyaseti bir i lerleme basa mağı olarak gördüler. Eşitlik geleneği yerleşti. Siyasetçi, insanlara demokratik yollarla hitap etmeliyd i. Siyasetçi, i nsanlara h itap ettiğinde "menfaatler" için hareket etmiş ol ur. Siyasetin menfaat g rupları temelinin farkı ndaliğı geleneksel kategorilerin üçüncüsü- Cumhuriyet'in ilk günlerine kadar dayanır. Madison, sıklıkla alıntılanan Federalist Belgelerin On Nu maral ı olanı nda, "gruplaşmaların en genel ve kalıcı kayna­ ğı, mülkiyetin değişik ve eşitsiz dağılımı olmuştur. Mülk sahibi olanlar ve ol mayanlar, topl umda her zaman farklı menfaatler ol uşturmuşlardır," diye yazar. James Harrington'ın "iktidar m ü l ki­ yetin a rd ı ndan gelir" deyi mi, za manın dikkat çeken muhafazakarı John Adams tarafı ndan "mekanikteki etki tepki ka nunları kadar yıkılmaz bir siyaset deyi mi" olarak değerlendirilm iştir. Küçük çiftçiler ve topraksızlar tarafından mül kiyete yöneltilen tehdit, Amerikan siyaseti ndeki ilk h uzursuzl uğun temelini ol uş­ turmuştur. General Henry Knox'un George Washington'a yaptığı şikayette, "Massachusetts'deki Shay isya n ı'nın ve d iğer ayaklan­ maların destekçi leri, Bi rleşik Devletler mülkünün ortak çabalar sonucunda Britanya'nın istimlakı ndan korunduğuna inan makta­ d ı r," den mektedir. Geleceğe bakan Madison, "insanların büyük çoğunluğunun sadece topraksız olmakla kal mayıp herhangi bir mülk sahibi de olamayacaklarını" tahmin etmiştir. Bu olduğunda mül kiyetsiz kitleler, "ya genel d u ru mları nın etkisi altında bir a raya gelecekler ki bu durumda mülkiyet hakları ve kamu özg ürlüğü g üvence altında olmayacaktır; ya da daha büyük bir olas ı l ı kla," diye devam eder Romalı demagoglardan a l ı nan dersleri düşüne­ rek "her i ki taraf için de eşit teh like a rz eden bir zeng inlik ve h ı rs

1 34

IDEOLOJININ SONU

a racı olacaktı r." Amerikan siyasi hayatındaki i l k grup m ücadeleleri, nüfusun ağırlıklı olarak çiftçilerden oluşmasından dolayı kırsalda olmuş ve çok geçmeden bölgesel hale gelmiştir. Farklı bölgelerin farkl ı menfaatleri olmasından dolayı bu kaçı nıl mazdı: Güneyde pirinç, tütün ve pamuk; New Engla nd'da bal ı kçı l ı k, kerestecilik ve tica­ ret. Federa listler ilk defa yukarı ve aşağı Gü ney kesiminin büyük çiftlik sahipleriyle birlikte Kuzey Atiantik bölgesinin ticari menfa­ atleriyle mücadelede başanya ulaştıklarında ve Jefferson Kuzeyli ve Gü neyli tohum üreticileri ile diğer küçük çiftçileri rakip bir partide toplayıp bu birlikteliğe meydan okud uklarında milli parti­ ler ortaya çı kmaya başlad ı. O zamandan beri, milli partiler heterojen bölgesel g rupların tuhaf ittifaklarından ol uşmaktad ı r: Orta Batı çiftçileriyle Doğ ulu fi nansörler; Kuzeyli şeh ir göçmenleriyle Gü neydeki ı rkçılar ve yerliciler. Etnik ve fonksiyonel g ruplar genel likle tarihi tesadüfler­ le iki partiden birine yönelmişlerdir: Zenciler iç savaştan dolayı altmış yıl kadar Cumhu riyetçi lere oy verm işlerd i r; irlandalılar Tam ma ny Derneği'yle olan kökensel bağ larından dolayı Demok­ rat olmuşlard ı r; Almanlar Orta Batı'ya yerleşerek Cumhuriyetçi olmuşlardır; şehirli italyanlar, irlandalılar tarafından şeh ir siyase­ tinden d ışlanma ianna tepki olarak başta Cumhuriyetçi olm uşlar­ dır. Amerika n siyasi hayatının bölgeselliği içinde belirli partilerin dışında duran, hiçbirine bağ lı ol mayan, sadece bir mesele etra­ fı nda destek gören veya destek veren baskı g rupları nın daha dar ve daha esnek taktikleri ortaya çıkmaktadır. Bu beceri kli taktikie­ rin yaratıcılarından biri Robert Owen'ın meslektaşı, 1 830'1arın ve 40'1arın bir dönem başı çeken figürü George Henry Eva ns'd ı r. Evans, 1 829'da ortalama bir başarıyla başlayan fakat ideoloj i k farklar hizipçi l iği ateşlediğinde v e Demokratlar onların a c i l istek­ lerini ben i mseyerek "şimşeklerin i çald ığında" sönüp giden bir New York partisi olan Worki ngman partisinin liderlerinden biri olmuştur. Serbest toprağın sınıf gerili mlerini ve mülksüz işçilerin soru nlarını çözeceğine inanan Evans, 1 840'da bir Çifti Derneği kurmuştur. Bir azınlık partisinin, kendi oylarıyla kaza namayacağı­ nı ve "ideallere değil, işine bakan" siyasetçilerin bir g rup tarafın­ dan iktidar dengesi ni sağlayacak önlemleri destekleyeceğini kendi deneyim lerinden öğren mişti. Evans bu nedenle bütün

STATO SIYASETI VE YENI KAYGlLAR

1 35

adaylardan "hareketli önlemler"ini desteklemelerini istemişti. Böylesi bir söz karşılığında adaylar onun a rkasındaki işçilerin oyları n ı kazanacaklard ı. Çiftçi Derneği ortalama bir başarı sağlar­ ken, tahrik ve taktikleri sonraki Çifl i k Kanunları'nın geçmesinde etki li olm uştur. ı 933'de yeni bir çağ ı n açıldığına dair bir anlayışın oluştuğu, New Deal tarafından haber olarak duyurul m uştur. Harva rd'lı Profesör Arthur N. Halcom be, yaygı n a l ı ntı ya pılan kitabı The New Party Po/itics'de, "Eski parti siyaseti gözle görünür bir biçimde ortadan ka lkmaktadır. Yen i parti siyaseti nin özelliği, temel olara k şeh ir nüfusunun menfaatleri ve tavırları ta rafı ndan belirlenecek­ tir . . . daha az bölgesel siyaset ve daha fazla sınıf siyaseti olacak­ tı r," diye yazmaktadır. Fonksiyonel g rupların, özellikle işçi g ruplarının ortaya çıkışı ve etnik g rupları n artan bildiri leri değişi mi vurgular görünmektedir. Franklin Roosevelt'in, bazıları Cumhu riyetçiler'den ol uşan ve çiftçilerle ittifak halinde olan bu grupları bir a raya getirebi ldiği gerçeği, bi rta kım tarihi gruplaşmaların olduğunu göstermekte­ dir. Fakat bazı yeni gruplaşmalar önceden düşünü ldüğü kadar etki leyici olmamıştır. i l k defa siyasi olarak ifade bulan send i ka hareketi açıkça Demokratiktir ve işçi sın ıfı oyları da genell ikle Demokrat olmuştur. Öne çıkan etnik g ruplar genellikle Demokra­ tik partiye olan bağ l ı l ı klarını koru muşlardır. Artan zenginlik ve yükselen sosyal statünün sonucunda, bu milli g ruplar ile azı nlık grupların büyük bir bölümünün bağlılıklarını değişti rdiklerine dair bi rçok gösterge bulun maktadır. New Deal tarafından sağla­ nan büyük fi nansal yard ı ma rağmen, çiftçiler Cumhu riyetçi ta rafa geri döndüler. Ancak bölgesel siyaset bir şekilde aza l ı rken sınıf siyaseti kendi yerini almadı. Bunun yerine, baskı g ruplarında ve I abi lerde kıs­ men bölgesel kısmen sın ıfsal kısmen de ideolojik olağanüstü bir artış oldu. Bu baskı g rubu taktiğ inin en çarpıcı ku llanımı, ı 895'de kurulan Anti-Bar Derneğ i'nin on beş yıldan daha kısa bir süre içerisinde Bi rleşik Devletler'de likör üretimi ve satışını yasaklayan Anayasal düzenlemeyi geçirmeyi başarması olmuştur. O zaman­ dan beri, federal tıbbi progra m lara karşı ta rife reformu muhalefe­ tinde olsun veya israil devleti ne siyasi ya rd ı m meselesinde olsun, baskı g rubu aygıtı binlerce orga nizasyon tarafı ndan ben imsen­ miştir. ı 949'da Ticaret Baka n l ığı milli tica ret, profesyonel ve diğer

1 36

IDEOLOJININ SONU

dernekleri n sayısının 4.000 olduğunu tahmin etmiştir. Bayiler dahil olmak üzere siyasi faaliyet yürüten 1 6.000 yerel iş kuruluşu, 70.000 mahalli işçi sendikası, 1 00.000 kad ı n kulübü ve 1 5.000 sivil g rup bulun maktadır. Bu tür g rupların olağanüstü a rtışı, şu veya bu menfaatlere karşı olan adayiara yönelik tehditleri ortadan kaldırmaktadır. Fakat ayn ı zamanda küçük menfaat g rupları nın büyük siyasi çıkış yapma faal iyetlerini mümkün kılmaktad ı r. Böy­ lece 1 95 5'de fıstık çiftçilik sübva nsiyon programından çıka rıldı­ ğ ı nda, Georgia fıstı klarının çiftçi gelirlerinin yüzde birinden daha azı nı sağlamasına karşın, yüzden fazla Güneyli kongre üyesi süb­ vansiyon geri alını ncaya kadar hububat destek yasasını savun­ muştur. (Geçen on yılda fıstık sübvansiyonu Birleşik Devletler hükümetine yüz mi lyon dolardan daha fazlaya mal olmuştur.) Eski aile kapitalizmi nin parçalanması ve şirketlerde yeni yöne­ tici sınıfların i ktidara gel mesiyle aynı anda gerçekleşen menfaat­ lerin a rtması ve g rupların böl ün mesi, Birleşik Devletler'de siyasi iktidarın kaynaklarını bel irlemeyi zorlaştı rmaktadır. Birleşik Dev­ letler'de h ükü met, John Chamberlai n'ın eski deyimiyle, her za­ manki nden daha fazla "simsar devlet" olmuştur. Simsar devlet demek, menfaat g ruplarının hepsi nin eşit g üce sahip old ukları anlamına gel mez. Bu bir iş dünyasıdır. Fa kat sendikalar tarafı n­ dan düzenlenen ve devlet kontrol ünde olan şirket kapita l izmi nin genel kabul üyle a nlaşmalar ve menfaat g ruplarının ticareti iler­ lemektedir. Siyasi analizin bu geleneksel hatlarına hayatiyet veren sosyal hareketleri ve sosyal çatışmaları sınırlayan iki parti siste­ minin rolü, insanların görüşlerine doğrudan başvuran siyasi ge­ lenek, yasama politikasının şeki llenmesinde ve düzenlenmesinde menfaat g rupları nın gücü- hepsi birden, 1 9SO'Ierdeki on yıllık siyaseti yönlendiren meseleleri anlamamız için yetersiz kalmak­ tad ır. Bu tarz düşünce şekli, örneğin Komünist sorunu, Senatör Srieker ve Knowland'in yeni mill iyetçiliğin ardındaki güçleri ve a n l ı k destekleri ve Senatör McCarthy tarafından yaratı lan yoğu n duyg usal harareti anlamamıza yard ı mcı olmamaktad ır. Kısaca, geleneksel olarak adlandırılan menfaat grupları siyaseti, S. M. Li pset tarafı ndan "radikal sağ" -radi kal çünkü birey haklarına duyduğu sayg ıdan dolayı geleneksel mu hafazakarlığa muhalefet etmektedir ve Amerika n hayatına yeni tarzlar dayatmaktad ı r­ olarak adland ı rılan yeni Amerikan sağ ka nadının ortaya çıkışını

STATÜ SIYASETI VE YENI KAYGlLAR

1 37

açıkla maya yard ı mcı olmamaktadır. Tüm bunlar, McCarthy ve Komün istler sorunu nda özetlen mektedir. Özellikle Avrupalılar için Komü nist sorunu bir bulmaca gibidir. Sonuçta Birleşik Devletler'de, Fransa ve italya'daki gibi bir Komü­ nist Parti bulunmamaktad ı r. Bi rleşik Devletler'deki komünist pa rtinin h içbir za man 1 OO.OOO'den fazla üyesi olmamıştır. Son beş yılda komün ist soru nu milli sahneye çıktığında, komünistler zaten bir zamanlar sahip oldukları siyasi etki nin büyük bir bölü­ münü kaybetmişlerdi. Komünist sendikalar E.O.M.'den· çıkarıl­ mışlard ı . Henry Wal lace tarafı ndan reddedi len i lerici Parti başarı­ sızlığa uğramıştı. Ve entelektüel ca miada hızla güç kaybetmek­ teyd iler. Liberallerin Komün ist sorununu hafife alma eği l i minde olduk­ ları doğrud ur. Truman yöneti minin karşıt duruşu, bu karışıklıklar­ la birleşmiş ve telaşı a rtırmıştır: bir ya ndan Truman'ın kendisi dahil yönetimin ileri gelenleri eski Komünist nüfuzu en aza i n­ dirmeye çalışmış; d iğer yandan yönetim kişisel özg ürlüklere ve haklara çok az önem veren güven lik düzen lemeleri ni yayl ı m ate­ şine tutmuştur.32 Gü ney Kore'n i n işgal i ile Çi nli ve Rus Komünist­ lere karşı gösteri len ve ülke içindeki Komünistlere kadar varan duygusal tepki, Komün istlerin yüksek devlet görevlerine n üfuz etmeleri nin özellikle Wh ittaker Chambers ta rafı ndan ifşası ve casusluk devrelerinin varlığı ve son olarak Britanya'daki Allan Nun n May davası ile Kanada'daki casusluk araştırmaları nın yan ısı­ ra Rosenberg olayında Sovyetlerin, Birleşik Devletler'i n atom sırlarını çaldığının ortaya çıkması hepsi birden milli gerilimi a r­ tırmada rol oynamıştır. Fakat tüm bunların doğal etkileri hesaba katı ldığında dahi, Senatör McCarthy'nin hiçbir di renç görmeden bu kadar uzun süre görevde kalmasını açıklamak zordur. McCarthy ve diğerleri­ nin yol açtıkları komünist sorununun demokratik dokuya verdiği büyük zararı ve soruna karşı orantısız kalan düşüncesizce yön­ temleri hesaba katmakta hala yetersizd ir: kam püslerdeki bağlılık yem in leri, bir izci Kız El Kitabı üslubuyla ülkeye karşı tehlikeler gören mecburi Amerikanizm, Amerika'nın Sesi'nin {Avrupa'da 1 952'de McCarthy'ciliğin zirvesinde, 1 944'deki yüzde yirmilik sendika üyeliğiyle karşılaştırıldığında Komünistler, Birleşik Devletler işçi üyeleri­ nin yüzde beşinden daha az bir üyelikle sendikaları kontrol etmişlerdir.

1 38

IDEOLOJININ SONU

entelektüel propaganda yürüten Bertram D. Wolfe gibi anti Ko­ mün istlerin liderliğindel şiddetli çıkışları, sert ha ber başl ıkları ve Fort Monmouth'daki Signal Corps radar araştırma programına anlamsızca zarar verilmesi -kısacası Amerikan siyasetinde bü­ yük bir rol oynayan şüphe ve korku dolu ki rli hava. Geleneksel siyasi analiz, ona veya onun destekçilerine bir açıklama geti re­ mez. Onu bir demagog olarak adland ı rmak çok az şey ifade eder. Onun kime veya neye karşı demagoj i k olduğu sorusu ortaya çıka r. McCarthy'nin hedefleri gerçekten tuhaftı . Son büyük de­ magog Huey Long zenginlere bel i rsiz bir şeki lde saldırmış ve "serveti paylaştırmaya" çalışm ıştır. McCarthy'nin hedefi entelek­ tüeller, özellikle Harvard'lılar, Anglofil ler, enternasyonalistler ve Ordu'ydu. Fa kat bu hedefler; sağ kanat, onun a rd ındaki "radikal sağ" desteği ve bu desteği n nedenleri için önem l i i puçları vermekte­ dir. Bu gruplar tuhaf bir ka rışıklık içermektedir: Theodore Roose­ velt'in dekadan bir Avrupa'yı reddeden, a rtık ortadan kaybolan maskülen Amerika l ı i majı ndan ol uşan duygusal karakteriyle ha­ yatta ka lan son oğlu Archibald Roosevelt gibi kokuşmuş i nce bir asi lzade katmanı; servetlerini (gerçekte olduğu gibi) devlet yar­ d ı m ıyla değ il de ataları gibi kendi lerinin kazandıkianna dair psi­ kolojik g üvence ihtiyacı içinde olan ve vergilerin kendi zenginlik­ lerini soyacağına inanan yeni zengi n ler -otomobil tacirleri, em­ lak manipülatörleri, petrol kaşifleri;- çeşitli etnik g rupların yük­ selen orta sınıf katmanı, özellikle kendi Amerikanizmleri ni ispat­ lamaya çalışan irlanda lılar ve Almanlar (ikinci Dünya Savaşı bo­ yunca üstü kapalı sadakatsizlik kusurları ndan dolayı özellikle Alma nlar); ve nihayet Bi rleşik Devletler'in eşsiz kültürel tarihi, bazı ları McCartthy'nin etrafında dolaşan mahvolmuş eski Komü­ n istler'den oluşa n ve genelde li beralizme savaş açan küçük bir entelektüel grup. "Lord'un ve Gideon'un kılıcı nı taşıyan" bu tuhaf koa lisyon, Amerikan siyasetine uygulanan geleneksel kavramlarla açı kla­ namazsa neyle açıklanabil ir? Richard Hofstadter tarafından eski aristokrasinin statü kayg ı larını ve S. M. Lipset tarafı ndan da yeni zenginlerin statü korkularını incelemek için kullanılan önemli bir kavram "statü siyaseti" fikridir.33 Statü siyaseti kavramının temel fi kri, refah düzeyi ve sosyal konumu yükselen g rupların, genellikle declasse olan g ruplar ka-

STATO SIYASETI VE YENI KAYGlLAR

1 39

dar kayg ılı ve siyasi olarak ateşli ol malarıdır. Birçok gözlemci, sosyal konumlarını kaybeden g rupların, kendilerinin bir zamanlar temsil etti kleri topl umun eski değerleri ni bütün gruplara daha şiddetle dayattıkla rını belirtmiştir. Lipset, yükselen g rupların kendileri ni kabul ettirmek için benzer bir konformizmde ısrarlı olabilecekleri ni göstermiştir. Bu çıkış, sınıf veya menfaat g rubu çatışmalarının g üçleri nin çoğ unu kaybettikleri bol luk dönem le­ rinde gerçekleşir. Hofstadter, iktisad i meselelerin sadece depres­ yon dönemlerinde Amerikan siyasi tarihinde önem arz ettiğini ileri sürmüştür; refah dönem lerinde ise, statü meseleleri ortaya çıkmaktadır. Fakat genellikle kara kter olarak "vata nperver" olan bu mesel eler, amorf ve ideolojiktir. Bu siyasi güçler doğaları gereği istikrarsızdır. McCarthy bizzat kendi siyasi konumunun ma ntığ ıyla ve kendi kişiliğinin doğasıyla uç noktaya kadar gitmek durumundaydı. Ve sonunda Eisen­ hower'a meydan okudu. Bu McCarthy'n in büyük kumarıyd ı. Cumhuriyetçi bir azınlığın Cumhuriyetçi bir başkana meyda n okuması sadece partiyi böleceğ inden dolayı McCarthy kaybetti. Bu tehditle karşı karşıya ka lan parti, Eisenhower'ın a rkasına sığın­ dı ve McCarthy ya ln ız kaldı. Bu anlamda, Walter Lippmann'ın ve Alsop'ların 1 952'de Fair Deal tarafından başlatılan ve sürdürülen iç ve dış politikanın sürekliliğini sadece Cumhuriyetçi bir başka­ n ı n sağlayacağı tezinin sağ lamlığını ortaya koymaktad ır. Demok­ ratik bir başkan, partileri kutuplaştı rabilir, aşırı Cumhuriyetçi ka­ nada sa ldırıda bulunma izni verebilirdi. l l ı m l ı bir Cumhuriyetçi yönetim, aşırı sağda tam pon görevi görmekted ir. Kore'deki uzlaşmadan sonra ul uslararası geri l i mi n aza l ması McCarhthy'nin yeni lgisini doğrulamıştır. Yine de McCarthy, a rka­ sındaki insanlar ve bu g rupların ortaya koyduğu değişen siyasi ortam bağlamında anlaşılmalıdır. O patlayıcı bir güç değil, bir kata lizördü. Bu güçler halen yerli yerindedir. Bunlar Amerikan hayatındaki değişen siyasi ortam ı n birçok sonucud ur. En öneml isi "büyük çaplı" a hlaki meselelerin siyasi tartışmaya dahil edil mesidir. Genel olarak bu yen id i r. Tarihleri boyunca Amerikalılar siyasette olağan üstü bir uzlaşma yeteneği­ ne ve ahlakta aşıncı l ığa sahip olmuşlardır. Amerikan siyaseti nin, deyim yerindeyse, mazur görülecek ya­ nı her türlü g rubun tolere edil mesi, a n laşma sisteminin toleran-

1 40

IDEOLOJININ SONU

sın felsefi prensibinin pragmatik bir karşılığı haline gelmiş olma­ sıdır. Fakat tavır, a h lak ve yönetim kon ularında -özell i kle küçük kasa ba larda- diğer ülkelerde rastlanmayan sofu tavırlara daya lı bir vahşet yaşan m ıştır. Bu a hlakçı lığın kaynakları değişiktir. Bu bir orta sınıf kültürü haline gelmiş ve Max Scheler'in ah laki öfkeni n, bastırılmış kıs­ ka nçlığın gizli bir şekl i ve orta sınıf psikolojisinin tuhaf bir gerçeği olduğu genellemesinde çok fazla gerçek payı bulunan d u ru m­ dur. Aristokrat kültü rlerde, onların rahat hallerinde, zevk a rayışla­ rında ve estetizme odaklanmalarında kendi huylarının bir özel liği olarak ah laki öfke bulunmaz. Bazı Katalik kültürlerde, sahip ol­ dukları akıl ve insan zaaflarına gösterdi kleri tolerans sayesinde, kumara, içkiye ve hatta sekse korkuyla bakı lmamaktadır. Kınama günahın kaçı nılmaz olduğu duygusuyla uyum l u hale geti ril mek­ tedir. Ve kurtuluş bu dünyaya değil, öbür dünyaya a ittir. H ı rs ızlık yine de affedilebilir bir suçtur. Fakat gurur ölümlü günahın leke­ sini taşır. Ahlaki öfke ve a h lakçılık, ahretl ik meşgaleleri bir kenara bıra­ kıp bu dünyadaki işlere odaklanan dinlerin özelliğidir. Protestan­ l ı kta böylesi bir yer değişimi dindarlığın ahlakçılığa, teolojinin de etiğe dönüşmesi ne neden olur. Saygıdeğer olmak "ahlaki" i ler­ lemeyi temsil eder ve idareyi düzenlemek, ya ni o konuda "ahlaki" olmak Amerika'nın Protestan ki liseleri için büyük endişe ol uş­ turm uştur. Bu ah lakçılık, bizzat Amerika için eşsiz değil, fakat eşsiz olan bir evanjelizmle ilgilidir. Amerika'nın püriten bir kültür olduğuna dair edebiyatçılar tarafı ndan desteklenen ve sosyologlar tarafın­ dan karıştı rılan uzun bir efsane bulun maktadır. Sosyologlar için bu, Protestan etiğinin Püriten kodlarla özdeşleştiril mesi yanl ışlı­ ğından kaynaklanmaktad ı r. Püritenlik ve "New England düşü nce­ si" Amerikan hayatında büyük bir entelektüel rol oynamıştır. Fakat kitlelerin al ışkan l ı klarında ve törelerinde, yüksek duyg usal­ lığıyla, coşkunluğuyla, hevesiyle, heyecanıyla, dini uya nışıyla, aşırı günah işlemesi ve yüksek gerilimli iti rafıyla Metod izmin ve Bap­ tism'in tuhaf evanjelizmi daha önemli bir rol oynamıştır. Meto­ dizm ve Baptism, tercih ed ilen Amerikan dini mezheplerindendi r. Çünkü bunlar kırsal ve sınır d i nleriydi. Alexis de Tocqueville, "Ameri kalılar Neden Bir Tür Fanatik Spiritüalizm Sergi lemektedir" başlıkl ı yazısında gözlemlerini şöyle aktarır: "Birliğin tüm eyaletle-

STATÜ SIYASETI VE YENI KAYGlLAR

1 41

rinde ve özellikle Uzak Batı'nın yarı yerleşik kesimi nde gezgin vaizler, Tanrı kelamını diyardan diyara taşıyanlarla karşı laştırılabi­ l ir. Bütün a ileler, yaşlı adamlar, kad ınlar ve çocuklar bu vaazları din led i kleri dini toplantı lara katı lmak için zorl u yollardan geçerek uzak mesafelerden gelip günlerce ve gecelerce iş sorunlarını ve hatta vücutlarının en acil i htiyaçları n ı tamamen unuturlard ı." Daha saygıdeğer Protestan kuruluşlar, vaizlerinin gelişen alanlara geçerek onların ruhunu ya nsıtmalarından dolayı değiş­ meden d u rurken, Baptist ve Metodist kil iseler gelişmiştir. H. Ric­ hard N iebuhr'un gözlemlerine göre: "Di ni toplantılarda ve siyasi meclislerde 'heyecanın dili' coşkulu bir cevap beklerken, mantık­ sal söylem hiçbir işe yaramazdı." Dini toplantıların ruhu eşitlikçi ve a nti entelektüeldi. Cüppe­ lerden ve resmi ayi nlerden sıyrı l m ı ş, onun yerine m üjde ve hara­ retli ilahiler vaaz ederdi. Bu eva njelizm, Batı'nın hem dini hem iktisadi savun ucusu William Jennings Bryan'ın a hlakçı l ığ ı na ve onun müjde coşkun luğundan ortaya çıkan Dwight Moody ile Y.M.C.A. hareketine yansımıştır. Liberaller kurumlarda reform ya pmak isterken, evanjel i k kil iseler i nsanı geliştirmek istemiştir. Evanjelik ki liseler yasaklayıcı kanunların ve Sabbath törenlerinin savu nucusu olmuştur. Onların diliyle reform, refah kanunlarmda değil, günaha kurban gidenlerin kurtarı/masmda yatmaktadir; gü­ nah içki, hafıfmeşrep kadınlar ve kumar demektir. Amerikan mizacının karakteristiğ i olan bu ahlakçı l ı k, tuhaf bir şizoid özel liğe sahiptir: Kültür ve idare ala n ları ile özel al ışkanl ı k­ lara şiddetle dayatı lmaktad ı r; kitapların sansür ed ilmesi, "ahlaksız sanat"a saldırı lar, vs. Fakat işyerlerinin yağ malanması ve siyasetin çürümesi konuları nda sesi pek duyul maz. Bu konularda ki liseler genellikle suskun kalır. Ahlakçılık mizacının bir diğer sonucu daha va rdır. Amerikan topl umunun "popülist" karakterinin g üçlend irilmesi. Uzun za­ man önce bu kıyı lara seya hat edenler, Amerikan gelenek ve gö­ renekleri nin aşırı eşitl ikçi liğini gözlem lemiş ve sırad ışı insanlar­ dan çok, sıradan insanların yüceltil mesi nin "genelleştirici" son uç­ larına dikkat çekm işlerdi r: eğer herkesin en az bir diğeri kadar iyi olduğunu söylersek, o zaman kimseni n kimseden daha iyi ol ma­ ya hakkı yoktur, demek çok kolay olacaktır. Fakat maalesef iyi ve daha iyinin ta nımı asla yapıla mamıştır. Hiç kimseni n doğuştan bir statü sahibi olduğuna dair hak iddia ederneyeceği anlaşılabilir bir

1 42

IDEOLOJININ SONU

şeyd ir. Bu a nlamda herkes en az bir diğeri kadar iyidir. Fakat po­ pülizm daha ileri gider: bazı ları nın fi ki r beyan etmek konusunda diğerlerinden daha ka lifiye oldukları iddiası şiddetle reddedilmiştir. Amerikan hayatın ı n popü list izlenimin in, negatif tarafları ol­ duğu kadar pozitif tarafları da vardır. "insanların bilme hakkı" fikri; özg ür bası nın, sınırsız a raştı rmanın ve serbest tartışmanın güvencelerini desteklemektedir. Fakat bu hak, popülist bir çerçe­ vede sınır tanımadan faaliyet göstermekte ve insanların mahre­ miyeti ni ihlal etmektedi r. "insan lar'ın bilme hakkı vardır," ile kas­ tedilen nedir? Birinin ahlak kurallarını ve alışkanl ıklarını mı bil­ mek? Birinin siyasi görüşlerini mi bilmek? Ahlak kurallarının ken­ dinden menkul gardiyan ları olan eski reformcular, kamu ahlakı adına özel hayatın incelenmesi noktasında ısrar etmişlerdir. Daha sonraki Kongre m üfettişleri, a raştırma hakkı nın kanuni maksatlar­ la kısıtlanmadığı nda, "halk bekçi liği" yapma sürecinin doğal yan­ larından biri olduğu nda ısrar etmişlerdir. Bütün bunlar, demokrasinin a hlakçılık ve popülist kavramları, aynı za manda sosyal kontrolün -idare kontrolü, yaptırımların ka nunlardan ziyade "kamuoyu" yoluyla faal iyet göstermesi­ farklı bir tarafı na bağ lı ol masaydı, mahremiyete ve özgü rl üğe daha az zarar verebi lirdi. Hukuk, en azından geçmişte, geleneğe bağ lı ve kısıtlayıcı olduğu için değişimi engelleyicidir; ve i nsanla­ rın yaşantıları ve i htiyaçlarıyla bağdaşmamaktadı r. Fakat insanın adaletsizli k karşısında zor bir kazanımı olarak kanıtların kabul edil mesinde ve suçun beli rlenmesi nde, sıkı bir prosed ür ve kura l­ lar bütünü ortaya koymaktadır. Sabırsız insanlar olan Amerika l ı­ lar, hukuka karşı da sabırsız olmuşlard ı r. Bu nedenle, süratli yasa­ dışı cezalandırmalar ve kanaate dayalı kınamalar ağır basmakta­ d ı r. Dahası, Amerikan mizacının küçük kasaba karakteri, gücünü fısıldanan dedikodulardan ve kanundan ziyade kamuoyu yoluyla idareni n düzen len mesinden al maktadır. Sindair Lewis tarafı ndan Main Street'de vahşice sald ırılan, bu konformizm faal iyetidir. Amerikan küçük kasabasına sald ı rmak, sosyal eleştirinin ve yirmi­ lerin edebiyatının temel motiflerindendi. Küçük kasaba Amerikan kültüründe "mağlup" olurken (popü­ ler kültürde Hol lywood'un sımaşık havasıyla birleşmekle birlikte), Amerikan siyasetinde hala egemendir. Kırsal kesimin egemenli­ ği ndeki mecl is üyelerinin seçim bölgelerinde hile yapmalarından dolayı, Kongrenin orantısız bir yüzdesi küçü k kasabalardan gel-

STATÜ SIYASETI VE YENI KAYGlLAR

1 43

mektedir. Bu insanlar genell ikle daha uzun görev sürelerine ve kıdeme sahiptir. Ve bir ideoloji olarak Kongre'nin terkibi küçük kasaban ı n sözde eşitlikçi tutumlarını ya nsıtmaktad ı r. Dü nyevi deneyi mler küçük kasaba alg ısı içerisinde özümsendiği sürece, yan i, bütü n sorunlar küçük kasaba bakış açısından değerlendiril­ diği sürece, siyaset ve ahlakç ı l ı k ayrı mı sürüp gidecektir. iş hayatı iş hayatıydı, kilise de kil iseydi ve siyaset de bir işti. Fakat uluslara­ ras ı ideolojilerin gel işmesi, piyasa mekanizması nın bozu lması, iktisadi kararların şaşırtıcı karmaşıklığı, g izli g rupların artmasıyla, karar alma endişeleri yoğun bir hale gelmiştir. Amerikan siyaseti nin Çin'e karşı ta kındığı tavır ve Chiang Kai­ shek'in mağlu biyeti muhtemelen konuyu en iyi açıklayan du­ rumdur. Denis Brogan'ın bel i rttiği gi bi, olağanüstü iyimserlikle­ riyle, mağlup olmak Amerika l l la ra zor gelmektedir. Sıktı rıcı bir sınırsız güç duyg usu, bilinçsiz bir öz-imaj olarak Amerikan g ücü­ nün temel ini ol uşturmaktad ı r. Bu nedenle, eğer Chiang Kai-shek rejimi devrildiyse, sebebi ni 1 9 1 1 'deki Cumhuriyetten beri Çin kurumlarının yıkılmasını anlamak için bi linmesi gereken ka rmaş ı k olaylarda v e Çin'deki iç savaş ile işgalden dolayı güçlü b i r siyasi yapının kurulamamasında aramak yerine, Dışişleri Bakanl ığı'nın veya entelektüel lerin ihanetine bağlamak kolaydır. ihanet feryatları ve komplo suçlaması, Amerikan siyaseti nde eskidir. Bunun temel köklerinden biri; end üstriyel sisteme karşı ihtilafı nda, para ve kredi sistemini sembolize edenler a rasında kendi şeytanlarını bulan siyasi Popülist ha rekettir. Popülizm, iç Savaş'tan sonra Güney'in ve Batı'nın fa kir çiftçileri arasında orta­ ya çıktı. Tariteleri serbestçe manipüle ederek çiftçileri adaletsizce "verg ilendiren" demiryol larına ve para-kredi hacm ini daraltıp faiz oranlarını artırarak çiftçi nin tohum almasını ya da ipoteklerini ödemesini zorlaştıran bankeriere karşı bir protesto hareketiydi. Şikayetler gerçek ve genel likle haklı olmakla birlikte, Popülistleri n an lamadıkları şey, suçlu ola nın bi reyler değil si stem olduğuydu. Georgia'lı Tom Watson'ın durumu, bu konuya örnektir. 1 896'da Popül ist Parti aday listesinde başkan yardımcılığına oynayan Watson, çıka rdığı "Watson'ın, Jefferson'cu Hafta l ı k Gazetesi" ile kira sisteminin, kredi manipülasyonun ve Amerikan hayatındaki d iğer kötü lüklerin keskin bir analizini yaparak, haksızlıkları ortaya çıkaran bir öncüydü. Fakat yüzyı lın bitmesinin ardından popülist hareket bölünm üş, büyük bölümü Brya n'ı takip ederek Demokrat

1 44

IDEOLOJININ SONU

partiye geçmiş, diğerleri de sosyalistlere katılmıştır. Watson gide­ rek daha kindar olmuştur. Wal l Street'e, uluslararası bankeriere ve n ihayet Yahudilere saldırmıştır. Yahudilerin parasal güçle öz­ deşleştirilmeleri eski bir şeyd ir. Orta Batı popülizminin sözcüsü lg natius Donnel ley, bu konuyu yıllar önceki Caesar's Column adlı romanının ana teması yapmıştır. Donnelley, Yahudi leri, ortaçağ­ da borç para vermenin onlara tanınan bi rkaç işten biri olmasın­ dan dolayı, kurban olarak görmekted ir. Watson ise, Yahudileri, d ünyayı yöneten gizli bir komplonun aktif aktörleri haline getir­ mişti. Watson, 1 920'de Georgia'dan B irleşik Devletler senatosuna seçi lmiştir. Alabama'lı Tom Heflin, Mississi ppi'l i Theodore Bilbo ve Georg ia'lı Eugene Talmadge'den ol uşan Gü neyli demagogla­ rın yeni bir tohumunun prototipi olmuştur. Ve öldüğünde Euge­ ne Debs yine de hayatı boyunca insanlar için mücadele etmiş biri olarak onun yasını tutmuştur. Popül üzmin34 karmaşık ağı nda, yüzeyde metamortoz olarak görünen fakat d i pte popül ist mizacın temelindeki çalışma şeklini gösteren başka tuhaf hikayeler de bulunmaktadır. William Lem ke ve Gerald Nye, -kendi lerini i ki parti sisteminin dışında faaliyet gösteremez halde bularak eya letin Cumhuriyetçi Parti'sini ele geçi ren- bağımsız bir radikal çiftçi g rubu olan Kuzey Dakota Partizan Olmayanlar Cemiyeti'nden gelmektedirler. Kuzey Da ko­ ta i lerici liği, yirmileri n ve otuzların reform ve sosyal yasama öncü­ leri nden birid ir; halk i ktidarı, a nti i htar kanun ları, çocuk işçi dü­ zenlemeleri, vs. Nye, otuzlar boyunca savaş malzemesi imalatçıla­ rıyla yaptığı ünlü a raştı rmasında, savaş sebeplerini "ölüm tacirle­ ri"nin kar açlığıyla basit bir şekilde özdeşleştirerek tarihçileri ke­ derlend irmiştir. Bu i nsanlar, "berbat basitleştiriciler"d i. Siyasetin tamamı bir komploydu ve bu ağın merkezinde "uluslara rası bankerler" ve "para değiş tokuşu yapanlar" bulunmaktaydı. Böylece savaş otuz­ ların sonlarına kadar geldiğinde, anti-popülist zihn iyetin kökeni olan bankerlerden duyulan şüphe Yahudi lere odakla ndı. Ve tu haf bir şekilde, 1 936'da Peder Coug hlin ve onun Sosyal Adalet hare­ keti tarafı ndan düzen lenen parti aday listesinde, Wi llim Lemke'yi Bi rleşik Devletler başkanlığına oynarken görüyoruz. (Otuzların ortasında, radyo konuşmaları ndan dolayı milli bir figür olan Pe­ der Coughlin "Silver Charlie" laka bıyla para reformcusu olarak işe koyulurken, adaylığı; i leri yaş tasarısı, para dolaşımını artıran bir

STATÜ SIYASETI VE YENI KAYGlLAR

1 45

araç olarak sunulan Dr. Francis Townsend tarafından desteklen­ miştir.) Bugün bir şekilde azalmış olan bu basitleştirmeler, daha yeni olaylar için halen bir zemin oluşturmaktadır. Fakat diğer güçler de faa liyet göstermekted ir. Tedirgin bir toplum daima endişelidir. Ve bu durum Birleşik Devletler'de daha da geçerl idir. Statünün sabit olmadığı -ve insanların doğuştan ya da giyim kuşa mdan, kon uşmalarından ya da hal ve hareketlerinden derhal tanı narak fa rk ed ilmediği­ eşitlikçi bir toplumda, statünün elde edi l mesi hayati önem taşı­ maktadır ve birinin statüsüne yönelik tehditler endişe uyandırıcı olmaktad ır. Gunnar Myrdal, Amerika'daki Zenci sorunuyla ilgili araştırmasında, sınıf düşmanlığının en alt sınıflarla en üst sınıfla r arasındakilerden çok, "komşu" sı nıflar a rasında daha g ü ç l ü oldu­ ğunu belirtmiştir. Bu nedenle Gü ney'de Zencilere yönelik olan en deri n öfke, faki r beyazlar ile özel l i kle bir za manlar fakir olup son­ radan zeng inleşen ve kend ileri nin altında kilerle olan mesafeye daha bir önem veren kesim lerden gelmektedi r. Bir za manlar kraldan daha çok kralcı olanlar gibi, yerleşik a ilelerden bile daha gelenekçi ol maktadırlar ve milliyetçi g ru plarda olduğu gibi, eski ai lelerden daha tutkulu Amerikalılar haline gelmektedi rler. Myrdal'ın Güney'de farkına vard ığı sosyo-psikolojik tavır, Amerikan hayatı nın göçmen karakterinde de aynıdır. Art a rda göç eden i nsanlar gruplaşarak bir a raya gelmekte ve bir sonraki gruba düşmanlık ve korkuyla bakmaktadırlar. On dokuzuncu yüzyı lda yabancı düşma n l ığı gerilimi, Amerikan hayatının en derin a kı m larından biri olmuştur. iç Savaş'tan önce, Katalikler başlıca hedefti. 1 820'1erde Bostan'da ayaklanmalar, li nçler ve manastır yakma olayları yaşanmaktaydı. 1 832'de Sam uel F. B. Morse'un Foreign Conspiracy against the Liberties of the United States kitabının yayı mlanmasıyla, anti-Katalik ha reket teşvik edil miştir. Morse, popüler ders kitapları nda, sadece öncü bir portre ressamı ve telgrafın kaşifi olarak tanıtıl maktadır. Metter­ nich'in Avrupa'sı nda papalığın etkisinin yayı l masından korkan Morse, Kilise'yle mücadele etmek için Anti-Papalık Birliği'ni kur­ muştur. Bu birliğin ajitasyonları ndan, bütün yabancı ları dışlama­ ya ve vatandaşlığa ka bul süresini yirmi yıla çıkarmaya çalışan, Yerli Amerika l ılar adlı siyasi bir parti doğmuştur. Yerellik anlayışı, 1 843'de Ja mes Harper'ı New York belediye başkanı olarak seçmiş ve 1 850'de başka n Taylor'ın ölümünün ard ı ndan başkan olan

1 46

IDEOLOJININ SONU

M i l lard Fill more'un 1 856'da tekrar başka n l ı k için Know-Nothing partisi aday listesinden aday gösteri lmesin i sağlamıştır. Anti­ Katalik kışkırtması, iç Savaş'ın a rkasına saklanmış fakat geri lim bugüne kadar sürmüştür. Doğu'da Katolik siyasi iktidarı Bostan, New York, Jersey City ve Ch icago gibi şehirlerde öne çıkmıştır. Orta Batı'da Amerikan Korumacı Derneğ i'nin ve fu ndamental ist Protestan kiliselerinin kışkırtmaları sayesinde, on dokuzu ncu yüz­ yı l ı n ikinci yarısının sonlarında siyasi bir mesele olarak ka lm ıştır. Ancak dini ayrı mcılık olarak başlayan şey, iç Savaş'ı takip eden on yıllarda sosyal ayrı mcılığa dönüşm üştür. Bu olaylar, yeni sos­ yal sınıfla rın statü sın ırları ol uştu rmaya başladıkları bir za manda ortaya çı kmıştır. 1 870'1erin ve 1 880'1erin gelişme ve bol luk yılla­ rında Oscar Handlin şöyle demektedir: "Birçok kişi, hatta en sıra­ danlar bile, bir servet yaptı kta n sonra kendilerini karmaşık kayg ı­ ların yükü altı nda bulmuştur. Başa rının, doğası gereği geçici ol­ duğunu biliyorlardı. Servet sadece kaybetmek için yapılır. Bir nesilde kazanıla n, bir sonraki nesilde kaybolur gider. Bu nedenle, böyle bir kişi, sadece kazandıklarını eli nde tutmak değil, aynı za manda sahip olduklarının keyfini çı kartmasını sağ layacak sos­ yal itibar kazanmak ister. Ve zaman içinde bunu ai lesine de ak­ tarmaya çalışır. . . on dokuzuncu yüzyı lın son on yılları seçkin g rupları işaret eden ayrıca lıklı alanlar ol uşturma gi rişimlerine ve bunları dışa rıdakilerle aşırı i rtibattan koruma çabalarına tanıkl ı k etmiştir. ingiliz modelini taklit ederek kendi protokolü ve gele­ nekleriyle, ayrıcal ıklı kulü pleri ve eğlence medyasıyla zengin ailelerin refahını gösterecek ve koruyacak bir "yüksek sosyete" yaratma çabaları vardı." Genel l i kle 1 890'1ardaki refahla ilgili statü sınırlama ları süreci, son yıllarda Amerikan hayatı nda kendi yeni kon umlarının tanın­ masını isteyen yükselen etni k gruplar için de bir sorun olmakta­ dır. Fakat böylesi bir ayrımın eski yöntemleri kaybolm uştur. Çün­ kü kitle tüketim ekonomisinde, bütün gruplar dışarıdan bir statü n işanı a labil mekte ve gözle görü nür ayrım ları sil mektedir. Bu ne­ den le, yükselen etnik g rupların kendi yeni iktidarları nı ve sosyal kon umlarını bel irtmeleri, genellikle siyaset yoluyla olmaktadır. Bu ah lakçılık, popülizm, Amerikanizm ve statü kayg ı larından oluşan unsurlar, Amerika siyaseti nin değişen doğasından dolayı ell ilerde garip bir şeki lde çakışmıştır: siyasetin başlıca soru nu olarak dış politi ka nın ortaya çıkması. 1 930'1arın siyaseti neredey-

STATO SIYASETI VE YENI KAYGlLAR

1 47

se tamamen içe kapa lıydı ve bu on yılın keskin siyasi çatışmaları iktisad i meseleler ile menfaat g ruplarındaki böl ünmeler etrafı nda oluyordu. Savaşa g i rmek veya g i rmernek konusundaki tartışma, şiddetli olmasına karşın son derece kısaydı ve savaş yılları yüksek derecede milli birlikle belirgi nleşmişti . Fakat savaş sonrasında Avrupa kıtasında egemen bir güç olarak Sovyet Rusya'n ı n ortaya çı kmasıyla, eski kolani impa ratorl uklarının yıkıl ması, Çi n'de ve Güneybatı Asya'da Komünist meydan okumaların patlak vermesi ve Kore'deki savaşla, aniden Pearl Harbour tarafından kesilen 1 930-41 arasındaki savaş ta rtışmaları kıl ı k değişti rmiş bir şeki lde geri gelmiştir. Demokratlara vatan hainliği suçlaması, Srieker'ın ve Knowland'in yeni mil liyetçiliği ve McCarthy'nin pervasız ha re­ ketleri, en son kertede bu ilk tartışmanın ya nlarını göstermekte­ dir. Bu nedenle, yeni meseleler artık eski menfaat g ruplarını veya iç iktidar bölünmeleri ni temsil etmemekte, fakat eski geri limler ile kaygıların bittiğini göstermekted ir. Birkaç "sembol," bu değişimi Dean Acheson'un rolünden da­ ha fazla temsil eder. New Deal'ın ilk günlerinde genç bir avukat olan Acheson, dolarla aynanmasın ı ve Ortodoks uyg ulamaların­ dan uza klaşılmasını protesto etmek için, Hazine'nin Asistan Sek­ reterliği'nden istifa etti. Acheson, New Deal'a karşı muhafazakar protestonun sem bollerinden bi riydi. Bir on beş yıl kadar sonra, Truman'ın Dışişleri Bakanı olarak Fair Deal'ın rad ikal politikaları­ nın sembolü oldu. Bu şartlarda kavra msaliaştırma el bette ki an­ lamsızd ı. Fakat siyaset arenasında a rtık a hlaki geril imlerin ön plana geçmesine izin veren dış politika vardı. Amerika n siyasetinin eşsiz yanlarından biri, iç meseleler uzlaşma yoluna dayanarak gerçekçi ve pratik şartlarda tartışı lı rken, dış pol itika daima a h lakçı terimler­ le ifade edil miştir. Belki de bağımsız bir ülke olarak ortaya çıkmış almamızın doğası, bizi dünya n ı n geri ka lanına karşı ah laki bir d u­ ruş sergilerneye zorlamıştır. Belki de menfaat çatışmaları nın ger­ çek merkezinden uzak kalışı mız, bizi gerçeklerle yüzleşmekten çok d indarlığa zorlamıştır. Fakat dış politika genell ikle pragmatik söylemden çok, a hlaki çerçeve içinde kaldığı için, ellilerdeki tar­ tışmalar ahla ki kavramlar etrafında olmuştur. Ve Komünist soru­ nu hakkı ndaki tek gerçek, Amerikan siyasi hayatında ender rast­ lanan bir çapta, a hlaki bir meseleyle bir tutulan ideolojik bir me­ sele olmasıd ır ve komünizme yapılan saldı rı ların zorlayıcı bir öf-

1 48

IDEOLOJININ SONU

keyle yapılmasının sebebi komü nizmin g ü nahla bir tutulmasıd ı r. Bu durum kendi içinde Amerikan hayatındaki ilginç bir deği­ şimi ya nsıtmaktadı r. Özel a h laki kurallara karşı daha rahat bir tavır sergilerken, kamu hayatında daha aşırı olmaya başlad ık. Siyasetin "ideoloji haline geti ril mesi," Amerikan hayatı nda "sembolik g ruplar" olarak adland ırılabi lecek bir diğer bağı msız eğilimin ortaya çıkmasıyl a güç kazanmıştır. Bunlar genell ikle büyük harflerle "Emek," "iş," "Çiftçiler" vd. olarak bilinen ve ge­ lişme aşamasında olan oluşumlard ı r. Bu oluşumların bütünsel bir felsefesi, tan ı m lanmış bir amacı olduğu ve somut güçleri temsil ettiği varsayı lmaktad ı r. Bu eğilimin farklı kaynakları vardı r. Fakat en büyük itici güç, modern toplumda iktisadi karar-a lmanın de­ ğişen doğasından ve d üşünce oluşturman ı n değişen tarzından kaynaklanmaktad ır. Başlıca iktisadi karar-alma mekanizmasının gayrişahsi piyasaya yayılmak yerine Washington'ın dar kokpitin­ de odaklandığı gerçeği; Milli i malatçılar Derneği, Tarım Bürosu, Amerikan işçi Federasyonu vs. grupları, "iş Dünyası," "Emek" ve "Çiftçiler" adına söz a l maya sevk etmektedi r. Aynı zamanda (be­ l i rli menfaatlere sahip belirli bir bi rey ol mayan) "Vatandaş"a, "iş Dünyası," "Emek" ve "Çiftçiler" hakkında sorular soran kamuoyu yoklamaları sayesinde yükselişe geçen "Kamuoyu"na karşı da artan bir hassasiyet bulunmaktadır. Asl ında bu g ruplar genellikle tek bir ki mlik edinmeye ve normalde old uklarından daha büyük bir tutarlılık içinde ol maya zorlanmaktadırlar. Siyasi tartışma, bu nedenle, meselelerin tanımlanabildiği ve uzlaşmanın sağlanabildiği bel irli menfaat çatışmalarından, deği­ şik g rupları kutuplaştıran ve topl umu bölen ideolojik çatışmalara kaymaktad ı r. Somut meseleleri ideolojik sorunlara dön üştürme eğilimi, bunlara ahlaki ve aşırı duyg usal bir hava vermek, topl uma zarar verecek çatışmalara davetiye çıkarmaktır. Walter Lippma nn yıllar önce "Her parti nin kend ini bembeyaz ve diğerlerini simsiyah gördüğü, 'prensipte' uzlaşmaz bir şeki lde böl ü nmüş bir mil let kendini yönetemez," diye yazmıştır. Siyasetin dai ma, ölümüne savaşlar silsi lesinden çok, pragma­ tik uzlaşma yoluyla ya pıl ması, Bi rleşik Devletler'in g urur kaynak­ ları ndan biri ol muştur. Sonuçta Theodore Roosevelt'in "pratik siyaset"ine ve onun pratik çözüm yol larını reddederek reformla-

STATO SIYASETI VE YENI KAYGlLAR

1 49

rını asla gerçekleştiremeyen Gadkin ve Vi i iard gibi i htilafçıla rı kü­ çümsemesine hayran olmamak elde değildir. Ed mund Wilson'un, T.R.'in tavrı nı ta nımladığı gibi, "siyaset lekesiz bir bayrağın düş­ manı yere serdiği ah laki bir haçlı seferi değil, kişinin kendini her türden insana ve duruma uyd urması, oyunun kuralları n ı kabul ederek ve rakipleri ni ta nıyara k ilerleme kaydetme meselesidir." Demokratik siyaset, meşru g ru plarla pazarlık yapmak ve uz­ laşma a ramak demektir. Bu d urum, l i bera lizmi n tari hi katkısının hukuku ahlaktan ayırmak olmasından dolayı böyledir. Bu ikisinin ayrı ol ması gerektiği düşüncesi genellikle bir şok yaratır. "iki kı lıç" doktri ni tarafından yönetilen Eski Katalik toplumla rda, devlet Kilise'nin seküler bir koluydu ve halka Kilise'ni n a hlaki buyrukla­ rını dayatmaktayd ı. Bu, pratikte ol masa da siyaset teorisinde doğruydu, çünkü topl um homojendi ve herkes aynı dini değerle­ ri kabul etmişti. Fakat Reformasyon'un a rdından gelen d i n savaş­ ları, çoğ ul bir toplumun tolerans prensiplerini d ikkate aldığı sü­ rece varlığını sürdürebileceğ ini kan ıtlamıştır. Katalik olsun Pro­ testan olsun hiçbir g rup, ahlaki değerleri ni bütün insanlara da­ yatmak için Devlet'i kullanamaz. Politiques partisinin belirttiği gi bi, "sivil toplu m inanç uğruna yok olup gitmemelidir." Modern li beral toplumun bu teorik temelleri, kanun ve ahlakı birbirinden ayıran ve i lki ni, deyim yerindeyse, "oyunun kuralı" olarak ta nım layan Kant tarafı ndan tamamlanmıştır. Hukuk asli meselelerle değil, yarg ılama yöntemlerine ait meselelerle ilgile­ nir. Asli meseleler, temel olarak Devlet'in müdahale etmemesi gereken vicdan i meselelerdir. Bu ayrı m, Amerikan demokrasisinin köken ini ol uşturmuştur. Madison'a göre gruplaşmalar (veya menfaatlerin farkl ı laşması) özg ürlüğe kök sal mıştır, kaçınıl mazd ır ve Cumhuriyet'in görevi, gruplaşmaların kaynaklarını, yan i özgürlüğü ve "özgür i nsa nın, 'farklı' insanın, hata ya pabi len, heterojen, heterodoks, dik kafa l ı, tartışmacı insanın gruplaşmaların ham maddesi olmasından do­ layı insanların yetenekleri nin farkl ıl ıklarını" korumaktadır. Gruplaşmalar kaçınılmaz olduğu için, sebepleri ni ortadan kal­ d ı rmak yerine sonuçlarıyla ilgilenmek gerekir. Federal sistem tarafı ndan kullanılan bir yol, devletin güçlerini ayırmaktır. Böyle­ ce hiçbir grup, g ücü kolaylıkla tekeli nde toplayamaz. Fakat Madi­ son bunun yeterli olmadığını bil iyordu. Özgürlüğe yönelik teh­ ditler, temsili h ü kü met tarafı ndan azaltı labilir ve bu geniş cumhu-

1 50

IDEOLOJININ SONU

riyet'te a rtan menfaatler "özel hakların g üvensizl iği"ni aza ltabilir. Fa kat John Stuart Mill'in ikna edici bir şeki lde beli rttiği g i bi, tem­ sili hükü met bütün menfaatleri temsil etmelidir, "çü nkü d ışlanan­ ların menfaati daima göz a rd ı edilme tehlikesi altındad ır." Ve göz a rd ı ed il meleri, diye ekler Calhoun, toplum düzenine karşı bir tehlike ol uşturur. Ancak temsili hükümet bütün temsili menfaatleri dahil ede­ rek, "sürekli ilerlemenin gerçek g üvencesi olan zıtların etkisi"ni ca nlı tuta bi lir. Calhoun'un bel i rttiği gibi bu, "uzlaşan çoğunlukla­ rı" güvence altına almanın ve "popüler" çoğunluğun tiranlığını kontrol altında tutmanın tek yoludu r. Çünkü bir konsensüse, bir uzlaşmaya varmak sadece temsili hükümet sayesinde mümkündür. Bu, Komünist "menfaat"in toplumdaki diğer menfaat g rupla­ rını nkine benzer bir meşruluğu olduğunu veya Kom ünist mese­ lenin tamamen önemsiz olduğunu söylemek değildir. Meşru muhalif bir g rup olmaktan çok, bir komplo olarak komünist hare­ ket, demokratik topluma karşı bir tehdit olarak durmaktad ı r. Demokratik topl um, "bariz ve hazır" tehlike kriteri ne daya narak, zaman za man bu komploya karşı ha rekete geçmekted ir. Fakat bunlar hukuki ala nda ele alı nması gereken konulard ı r. Komü nist meseleyi diğer partilere veya g ruplara karşı siyasi bir çomak ola­ rak kullanma eğilimi veya hukuki sorunla rı a hlaki meselelere dön üştürme (ve böylece yargı yol larını mahkemelerden ve ka­ nuni otoritelerden özel şahıslara kayd ı rma) eği limi, li beral bir toplumda sadece geri lim yaratır. Kuruluşundan bu ya na geçen 1 70 yıl içerisinde, Amerikan demokrasisi sadece bir defa -iç Savaş sırasında- bölünmüştür. O za mandan beri "dışlanan menfaatleri," işçileri ve küçük çiftçileri dahil etmeyi kolay ol masa da öğrendik. Bunlar Amerika n siyasi dengesinde meşru bir yer ed inmişlerdir. New Deal'ın ilk yıl larında topl umu neredeyse parçalamakla tehdit eden ideolojik çatışma­ lar yatışmıştır. Yeni orta sınıf grupları n ı n statü kaygılarından dolayı ortaya çı­ kan yeni bölü n meler yeni bir tehdit ortaya koymuştur. McCar­ thy'ciliğin öfkesi en çirkin aşırılıkianna varmıştır. Fakat bir tek siyasi liderin veya g rubun şimdiye dek hakimiyet kuramayacağı kadar büyük ve ka rmaşık olan Bi rleşik Devletler, şü phesiz ki bu bölü nmeleri de za manında azaltacaktır. Bu, açık bir toplumdur ve bu kaygılar açık topl umun bedelinin bir parçasıdır.

ll. Ameri ka: Hayat1n Karmaş1kh klar1

7.

BÖLÜM

Bir Amerikan Hayat Tarz• Olarak Suç: Sosyal Hareketliliğin Sahte Basamakları

1 890'1arda Peder Dr. Cha rles Parkhurst New York'un genelevleri­ ne verilen polis koru masından şok olmuş bir halde h ü kü met soruşturması talebinde bulundu. Ard ı ndan yapılan Lexow soruş­ turmasında, genç ve cesur William Travers Jerome sansasyon üstüne sansasyon uyandıran halka açık bir dizi duruşmaya çıktı. Kendi maaşını kat kat aşan bir refah ve zenginliğin hesabını sor­ mak için Emniyet Müdürlüğü'nün Birinci Müfettişi, "Ciu bber" Williams'ın yakasına yapıştı. Clu bber, serveti ni "Japonya'daki" bir arazi spekülasyonuyla kazandığını kısaca açıkladı. "Tenderloin bölgesi''nin -Broadway'in otellerle, tiyatrolarla, restora nlarla, kumarha nelerle ve barlarla dolu ünlü merkezi- "tahsilatçı"sı tıknaz polis şefi Schmittberger, koruma paralarının emniyet g üç­ leri tarafı ndan nasıl bölüşüldüğünü ayrı ntı larıyla anlattı. Dolandı­ rıcılar, polis memurları, kamu görevlileri, iş adam ları hep beraber mahkemenin karşısında gösteri yaparak her biri iğrenç çürüme ve suç hikayelerine kendi böl ümlerini kattılar. Ortaya çıkan bütün bu şeylerin sonucu, güvenilir iş adamı William L. Strong'un bele­ diye başkanı ve Theodore Roosevelt'in polis komiseri olara k se­ çildiği reformlar olm uştur. Kal ıcı olmayan önceki reform zaferleri g ibi, elbette ki bu da kalıcı olmadı. Yine de ritüel drama tekrar sahneye kon uldu. Otuz yıl önce New York'daki Seabury soruşturması 'teneke kutu eki­ bi'ni ve 'otuz üç küçük McQuade'i ortaya çıkarm ıştı. Jimmy Wla­ ker belediye başkanlığından atı ldı ve yerine Fiorello LaGuardia

1 54

IDEOLOJININ SONU

getirildi. Tom Dewey bölge avukatı oldu; end üstri haraçlarının önünü kesti, Şanslı Luciano'yu hapse gönderdi ve Al bany'de hü kümet koltuğuna oturd u. Ondan sonra reform 1 950'de Ketau­ ver ve onun komisyon dan ışmanı Rudolph Hal ley d i psiz görünen kuyuya yeni bir taş atana kadar çürümenin pisboğazına otu rdu. Tekrarlanıp duran bu döngü nasıl açıklanır? Açıkçası reform is­ teğ inin derin köklerinde yatan "iyi adamlar" ile "kötü adamlar" a rasındaki basit ahlaki ayrımın, Amerika n topl umu ndaki organize suçların rolüyle çok az ilgisi vard ı r. Peki o za man neyle ilgilidir?

Sahte Basamaklar Amerikalıların siyasette uzlaşmak ve a h lakçı l ıkta aşı rıya kaçma k konusunda olağanüstü bir yetenekleri vardır. En utanmaz siyasi an laşmalar (ve "kaçakçılıklar"), acil bir çözüm yolu ve gerçekten gerekli olduğu ileri sürü lerek rasyonel leştirilm iştir. Yine de hiçbir ülkede i nsanların iştahını gem iemek ve bun ları yasadışı olarak yafta lamak gibi mu hteşem gi rişimiere ve böylesine parlak başarı­ sıziıkiara rastlanmaz. Başlangıçtan beri Amerika her şeyin yolun­ da olduğu öncü bir topl um ve içki yasaklayan kanunlarla adil bir ülke olmuştur. Yüzyı l ı n sonunda, büyükşeh ir ve küçük kasaba töreleri arası ndaki ayrı m genişlemiştir. Suç, gelişen bir iş sahası ola rak sonuna kadar açık, şehirli toplumun cesaretlendirdiği ve orta sı nıf Protestan ahlakı n ı n başka herhangi bir uygar ülkede görül meyen bir şiddetle bastı rmaya çalıştığı fahişelik, a l kol ve kumar gelirleriyle beslenmiştir. Katalik kültü rler, nadiren böylesi kısıtlamalar getirmiş ve böylesi aşırı i l kiara nadiren maruz ka lm ış­ tır. Aşırı resmi ve düzg ün Angl ikan ingi ltere'de bile, fahi şel ik Pic­ cadi l ly gece hayatında yaygındır. Kumar da, en büyük ve en po­ püler endüstrilerden biridir. Amerika'da kamu ahlak kura l larının dayatı lması, tarihi mizin devam eden bir özel liği olm uştur. Max Scheler'in, ah laki öfkenin orta sınıf psikolojisinin tuhaf bir gerçeği olduğu ve bastırılmış bir kıskançlığı gösterdiği genelle­ mesinde gerçek payı olabil ir. Belki de en büyük gerçek, Amerikan gelişiminin kavgacı doğasında ve suçun sosyal karakterinde yat­ maktad ır. Suç birçok açıdan, a h laki değerler ile topl umun gele­ nek ve göreneklerini karikatürleşti ren sihirli bir aynadı r. Amerikan iş çevrelerinin va hşi hayat tarzı, özellikle yüzyılın sonunda kaba

BIR AMERIKAN HAYAT TARZI OLARAK SUÇ

1 55

gangster unsurların "iş" yapma tarzı na yansımıştır. Bunların bir­ çoğu, Horatio Alger'in i leri sürmüş olduğu gibi, "i leri gelen" yeni göçmen ailelerden gelmekted ir. Eskiden Protestan geleneğinde, Daniel Drew'inki gibi yoğun bir açgözlülük, zorlayıcı ah laki öfkey­ le rasyonalize edilmişti. Fakat iş dü nyasında acı masız iş adamları­ nın ki liseye giden Sabbath dindarianna yaptıkları resmi reveransı gangsterler yapamazlar. Dahası, kalaba lık şehirlerin asfalt orma­ n ı nda avianan genç suçlu için Amerikan kahramanı, ka labalıkları kurnazca manipüle eden işadamı yerine, "si lahlı adam"d ır. Bir defasında Teddy Roosevelt, "Hiçbir ticari zenginlik kahrama nca erdemierin yerini tutamaz," diye yazmıştır. Amerikalı "avcıdır, kovboyd ur, sınırda oturan kimsedir, askerdir, deniz ka hramanı­ dır" ve kalabalık varoşlarda gangsterd i r. Ta bakalaşmış toplumun ka rmaşı k sistemlerinde kendisinden esirgenen kişisel değeri, silahla elde etmeye çalışan bir adamd ır o. Ve kanunla ya pılan düel lo, mükemmel likle boy ölçüşen bir ahlak oyu nud ur: yasadışı arzuları m ızı taşıyan gangster ve nihai hükmü temsil eden savcı ve hukukun g ücü. Yine de bütün bunlar daha geniş bir bağlamda ortaya çık­ maktadır. Ka nunlardan ayrı bir tarzda tatmin edilen a rzular, gele­ neksel ahlak kuralları nın "yasak meyve"sine duyulan açlıkta n daha fazla bir şeydi r. Bunlar aynı zamanda -kend ine ait bir iş yoluyla elde edilen bağımsızlı k, sosyal ilerleme ve sosyal prestij arzusu olara k "ahlaki" istekler g i bi- Amerika'nın "açık" toplu­ munun çarpı klığı ile dokusunu ol uşturan karmaşık ve sirkülasyon halindeki grup, sınıf, etn ik katman laşma yapı larına da g i rmekte­ dir. Sosyologların dili nde, suçun toplumda "fonksiyonel" bir rolü olduğu için, şehir haraçç ı l ı kları -bireysel yasadışı faaliyetlerden çok, ka rların devam etmesi için orga nize edilen yasadışı faaliyet­ ler- Amerikan hayatında sosyal hareketl iliğin sahte basa ma kla­ rından biridir. ( 1 ) kitle tüketim ekonomisinin bir fonksiyonu ola­ rak organ ize kumarın ayırt edici rolü; (2) birbiri ardına marjinal işlere ve suçlara bulaşan göçmen g rupları n ı n rol ü; (3) suçun şe­ hirli siyasetin mekanizması n ı n değişen karakteriyle ilişkisi değer­ lendiril meden, Ameri ka'da organ ize suç soru nunun a n iaşılama­ yacağ ı n ı söylemek abartılı ol mayacaktır.

1 56

IDEOLOJININ SONU

Gatsby Modeli Bir toplum değişti kçe gecikmeli bir şekilde suç türleri de değişir. Amerikan toplumu daha düzen li oldukça, Amerikalı iş adamları daha çok "medeni" ve "daha az "korsan" oldukça, Amerikan ha­ raççıları da duruma ayak uydurmaktadır. iş kuruluşlarının yapı­ sında önemli değişi klikler olması gibi, "kuru msa llaşm ış" suç ör­ gütleri de değişime uğramıştır. Amerika'da son elli yılda toplumun temel yönel i mi; sanayi nin rasyonal izasyonuna, sanayinin kendi kendini yetiştirmiş kaba liderlerinin yol yordam bilen saygıdeğer kişilere dönüşmesine ve kitle tüketim toplumunun ortaya çı kmasına doğru olmuştur. 1 940'1arda "ku rumsallaşmış" suç alanı ndaki en önemli değişim, diğer yasadışı faaliyetler karşısında kumarın a rtan önemidir. Mil­ yarla rca dolarl ı k bir iş alanı olarak kumar, Amerikan şirketlerinde yaşanan genel değişi me paralel bir dönüşüm geçirmiştir. Bu pa­ ra lel lik için birçok örnek verilebi l i r: kumar oyunların ı n end üstriyel organizasyonu bakı m ından (yani milli ya rışlar ve bahislerde riskin azaltı lması gibi) karmaşık teknoloji lerin gelişmesi; itibar bakı mın­ dan, tatil köylerinde büyük ve popüler kumar gazi noları nın açıl­ ması ve metropol bölgeleri ne uydu konul ması; kitle tüketim ekonom isindeki fonksiyonel rolü bakı m ından (yüklü m i ktarda para ta mamen el değiştirdiği için elli milyon yetişkin Amerikalı­ n ı n bu heyeca nını hiçbir şey asla bastıramamaktadı r); spor ve eğlence dü nyasında, yani "kafe sosyetesi nde," önemli kon umlar­ daki kuma rbazların sosyal olarak kabul edilmiş olması bakımın­ dan. Asl ı nda kendini meşrulaştırma çabası içerisinde kumar, daha eski ve teh likeli yasadışı faaliyetlere karşı bir güç haline gelm iştir. Örneğin 1 946'da, bir Chicago gangsteri olan Pat Man no, Accar­ do-Guzik şebekesi adına kumarhaneleri ele geçirmek için Dallas, Texas'a gittiğinde Şerif'e şu şekilde g üvence vermiştir: "Uyuştu­ rucu kaça kçı la rı na, yan kesicilere, kiralık kati liere karşıyım. Bu hazmedemed iğim bir şeydir. Ve oradaki ahbapları m, ekip böyle bir şeye katlanamamaktadır. Onları korkutuyarlar ve hatta mer­ keze gidip bu kon uda neden bir şey ya pmadıklarını soruyorlar." Jimmy Cannon bir defasında, Chicago'da kumarhane baskın­ ları başladığında "şebeke"n in mevcut sağlam ilişkileri bozarak, sırf olay çıkartmaları için pol isin genç pankçılar ile serserilere göz

BIR AMERIKAN HAYATTARZI OLARAK SUÇ

1 57

yumasını protesto ettiğini bel irtmiştir. Bugün Bi rleşik Devlet­ ler'de, yirmi veya kırk yıl önce olduğu kadar büyük organize çap­ ta fuhuş yoktur. Örf ve adetler ile ahlak kurallarının değişmiş olduğu gerçeği bir yana, bir endüstri olarak fuhuş, kumar kadar kazanç sağ lamamaktadı r. Bunun ya nısıra, fuhuşun varlığı, Ameri­ kan hayatında kumarbazların ve kumarı n kazandığı üstü kapalı ahlaki kabulü ve kısmi itibarı tehdit etmektedi r. Herhangi bir kumarhane işletmedsinin ifadesiyle, fuhuş "kumarhane işi için kötüdür." 1 940'1arın suç dü nyasının ku mar endüstrisinin şefleri tarafı n­ dan belirlenen tarzı, on yıl öncesinin şartlarına göre tam bir tezat ol uşturmaktadır. Eğer o za manlar bir Kefauver raporu hazırlanmış olsaydı, başlıca isim ler Lepke ve Gurrah, Dutch Schultz, Jack "Legs" Diamond, Şanslı Luciano ve biraz geriye g iderek yeraltı dünyasının çarı Arnold Rothstein olurdu. Bu adamlar (narkotik ve fuhuşla iştigal eden Luciano dışında) başlıca "endüstri haraççıla­ rı"d ı r. F. Scott Fitzgerald'ın Great Gatsby'deki kumarbaz Wolf­ sheim karakterine model olan Rothstein'ın daha büyük bir görevi vard ı: o, daha sonradan Fra n k Castelio'nun olduğu gibi, yeraltı dünyasının finansörü, koord inasyon mantığını anlaya n, düzen li bir gelir kaynağı olarak organize suç peşinde koşan ve mesleği suç olan öncü, büyük bir işadamıyd ı . Bu yöndeki temel ilgi alanı endüstri haraççılığ ıyd ı. iş anlaşmazlıkları yoluyla bu alana g iriş ya pmıştır. Bir seferinde hazır giyim sektöründeki işverenler Legs Diamond'u ve adamlarını g revleri kırmak için tutm uşlardı. O za­ manlar palto imalatçı ları sendikasını kontrol eden Komün istler, g rev gözcü leri ni korumak ve g rev kırıcıları dövmek için Little Orgie'yi kiralamı şlard ı . Ancak çok sonra her iki taraf da, Legs Di­ amond ile Little Orgie'nin aynı adam, (Rothstei n) için çalıştıklarını anlamıştı. Rothstein'ın başl ıca taki pçileri Lepke Sucha lter ve Gurrah Shapiro, otuzların başlarında erkek ve kad ı n g iyi m sanayileri ne, boya, kü rk, un taşımacılığı ve diğer alanla ra hakimdi. Giyim sek­ törü gibi son derece kaotik ve acımasız bir endüstride haraççılar, paradoksal olarak rekabeti düzenleyerek ve fiyatları sabitleyerek istikrar sağlayıcı bir rol oynamışlard ı r. N RA geldiğinde ve bu gö­ revi üstlendiğinde işadamları bir zama nlar kısmen iktisadi bir hizmet olan şeyin şimdi tam bir zorba l ı k haline geldiğini fark etmiş ve polis müdahalesi ni istemişlerdir. Diğer haraççılık türle-

1 58

IDEOLOJININ SONU

rinde, haraççıların kend ilerini aracı olarak gördükleri -ne gemi­ cilerin ne de kamyoncuların üstlenmek istediği bir görevi ala­ rak- kolay bozulan g ıda maddeleri taşı macı lığında ve liman yüklemelerinde iyi kötü bir tür uzlaşma sağlanmış ve haraççı lar kısmen meşru bir maskeye bürünmüşlerdi. Eskiden liman bölge­ sinde haraççılar gerekli yükleme görevini fahiş bir fiyatla yerine geti rirlerd i. Bu tekel, hem send ikalar hem nakliyeciler hem de üstü kapa lı olarak devlet tarafından tan ınmıştı. Fakat son on beş yılda endüstri haraççılığı fazla bir imkan ta­ nımadı. Amerikan kapitalizminin kendisi gibi, suçun önemi üretim­ den tüketime doğru kaydt. Suç vatandaşın, genelde kumar yoluy­ la, bir tüketici olarak doğrudan söm ürül mesine odaklandı. Ve bu büyük gelirlerin koru nması siyasetin ayrıl maz bir parçası olduğu halde, kumar ve çeteler a rasındaki ilişki giderek daha ka rmaşık bir hal al mıştır.

Büyük iş Bahisçileri Gayri safi milli hasılada asla görünmediği ha lde, geçen son on yılda kumar Birleşik Devletler'de en büyük end üstrilerden bi riydi. Kefauver Komitesi 20 mi lyar dolarl ı k bir iş hacmi tahmininde bulun muştur. Bu rakam rastgele bulunmuş ve yayg ın bir şekilde kullanıl mıştır, fakat asl ında kumar "ci ro"sunun ve "gel ir"inin ne kadar olduğunu, ne kadarının meşru (at ya rışı bah isleri, vs.) ne kadarının gayrimeşru olduğunu kimse bil memekted ir. Asl ı nda komite tarafından bel irtilen rakam rastgeled ir ve old ukça uydu­ ruk bir şekilde hesaplanmıştır. Komite üyelerinden birinin dediği gibi: "Harca nan para hakkında hiçbir fikrimiz yok. . . Cal ifornia suç komisyonu 1 2 milyar dolar dedi. Chicago'dan Virg il Paterson otuz milya r olarak tahmin etti. Biz de her ikisinin orta laması olan 20 mi lyar doları aldık." Eli mizde kapsamlı bir veri olmasa da, bazı örneklerden birçok faaliyetin büyükl üğünü çıkarabili riz. Aşağıdaki rastgele seçi lmiş örnekler bir gösterge olabilir: James Carroll ve M&G şebekesi, St. Louis'de yıllık 20 mi lyon dolarl ı k iş ya pmıştı. Bu, şehi rdeki en büyük iki kumarhaneden biriydi. Miami'deki S&G şebekesi nin yıllık 26 milyon dolarlık bir iş

BIR AMERIKAN HAYAT TARZI OLARAK SUÇ

1 59

hacmi vard ı. Florida'daki toplam rezervasyonlar 40 milyon dolara ulaşmıştı. 1 95 1 'de 69.786 müessesede kumar makinesi vardı (her biri Milli Geli r Bürosu'na 1 00$ lisans ücreti ödemişti); genel orta lama, bir lisans için üç makinedir ki bu da Birleşik Devletler'de toplam 2 1 0.000 ku mar maki nesi çalışıyor demekti. Bahislerin az veya çok düzen l i olduğu yasal alanla rda, her bir makine için orta lama brüt "kazanç" haftal ı k 50$'dı. Chicago'daki en büyük şans çarkı "Black Beit" 1 946'dan 1 949'a kadar olan dört yıllık dönemde, old ukça büyük "genel giderler" indiriminden sonra verg ilend i rilebilir net karını 3.656.968$ olarak bildirmiştir. 1 947'de büyük "beyaz" şans çarklarından biri 2.1 37.000$ brüt gelir ve 205.000$ net kar beyan etmiştir. Bir E.O.M görevlisi, kendi send ikasın ı n alt kademedeki görevlilerinden belki yüzde 1 5'inin şans oyunla rına karıştığını belirtmiştir (bir işletmede serbestçe dolaşan bir h izmetli bahisleri organize etmek için mükemmel bir kon umdadır). Spor alanındaki bahislere harca nan dolarlar düşünüldüğünde -beysbol için tahmini altı mi lyar, futbol için bir mi lyar, basketbol için bir mi lyar, at yarışı için altı mi lyar- Elmo Roper'in "sadece g ıda, çel i k, otomobil, kimya, makine sanayi leri nin büyük iş hac­ mine sahip olduğu" yönündeki yargısı o kadar da inanılmaz gö­ rünmemektedir. Birleşik Devletler'de kumar uzun za mandır gelişmiş olmasına karşın, büyük matyan ı n endüstriye girişi -ve yayı l ması- Yasak­ lama'nın yürürlükten kaldırı l masının onları yeni alanlar a ramaya zorladığı otuzlarda başla mıştır. (Bu değişimin, kabaca kuma rın "demokratikleşti ril mesi" olduğu söylenebilir. 1 860'ların, 1 870'leri n ve 1 880'lerin New York'unda şehrin zengi n lerinin, bankerlerinin ve sporcu larının kumar oynadığı zarif mekanlar bulun maktayd ı. Meyhane, işçi nin eviyd i. O zamanların orta sınıfı kumar oynamazdı. Amerika'nın değişen gelenek ve görenekleriy­ le 1 930'larda ve 1 940'larda kumarın yükselişe geçişi, orta sın ıfın bir hayat tarzı olarak gazi nalarda kumar oynamaya başlaması anlamına gelmektedir.) Artan gelirlerle beslenerek gelişen kumar oynama alışkan l ığı görünürde en kazançlı alandı. içki kaça kçı l ı­ ğından kumara geçiş, büyü k ölçüde iş faaliyetlerinin transferiydi. Doğu'da, Fra n k Costello, kumar makineleri ve bir dizi gösterişli gazina işletmedl iğine başladı. Aynı zamanda diğer bahisçiler için ba his "dağıtan" Erickson, "bahisçi"si için "ba n ker"lik yaptı. Benzer

1 60

IDEOLOJININ SONU

şekilde Joe Adonis, özel likle New Jersey'de birçok gazino açtı. Baştan sona bütün ülkede birçok gangster bahisçil iğe başladı . Diğer haraççılık türleri azalırken, kumar ve özel likle a t yarışı kırk­ larda gelişti ve yarış bilgilerini kontrol konusunda bir m ücadele ortaya çıktı. At yarışı bahisleri, belirli bir endüstriyel organizasyon gerekti­ rir. Temel bileşen zamandır. Bir bahisçi eğer yarış başlamadan en son dakikada bahis oranları ile ilgili bilgi alabili rse iş ya pabili r. Böylece bahisleri "riskten korur" veya "gara ntiye a l ı r." Yarışların ülke genelinde aynı anda birçok yerde yapılmasından dolayı, bu bilginin hızla ve doğru bir şekilde toplanması gerekir. Bu nedenle ya rış ağı, yarış bahislerinin sinir düğümüdür. Yarış ağı haberleri, yirmi lerdeki vahşi ve şiddetli Chicago ga­ zete savaşlarında -Hearst'ın ti raj m üdürü olarak kendisine kor­ kunç bir ün sağlayan- merhum Moe Annenberg'in dehası saye­ sinde başlamıştır. Annenberg, hipodromlardan bilgi toplayan ve bunları derhal yarış listelerine, bahisçilere dağıtan telgraf ha ber­ leri fikrini keşfetmiştir. Bazı durumlarda hi podrom sahi pleri, An­ nenberg'e hipodromlardan haber gönderme hakkını verm işlerd i. Bu haberler genellikle, hipodromlarda veya hipodrom yakı nla­ rında ça lışan elema nlar tarafından "ça l ı n maktayd ı ." Bu haber dağıtma sistemi o kadar veri mli olmuştu ki 1 942'de kumarbazla­ rın yanısıra Hava Kuwetleri'ne de hizmet veren önemli bir telgraf devresine uçak çarptığ ında, Continental Press kumarbazlar için yarış haberleri ağı hizmetini on beş dakikada onarırken, bu iş bütü n Batı Sahili'nin savunmasından sorumlu Dördüncü Or­ du'nun yaklaşık üç saatin i a l mıştır. Annenberg, sadece telg raf haberlerini dağıtmanın yanısıra alt kaynakları da kontrol altında tutan, ülke genelinde bir yarış en­ formasyonu zinciri kurmuştur. 1 939'da Milli Gel i r Bürosu'nun gelir vergisi tarafından baltaianmış ve telgraf hizmeti üzerinde monopal kontrolü kurmakta n yakalanmış olarak işi bıraktı. Ne hissesini sattı, ne bir kar kurtarmaya çalıştı. Sadece işi bıraktı. Yine de yerleşik ve başarıl ı herhangi bir kuru luş gibi, dağılmış bir hal­ de de olsa şirket devam etti. Annenberg'in operasyon müdürü ve aynı za manda eski Chicago ti raj savaşları gazisi James Ragen, milli telgraf hizmeti ni sahte bir a rkadaş a racı lığıyla üzerine aldı ve Continental Press Service adını verdi. Birçok şubesinin faal iyetleri gibi resmen yasadışı olan (yani

BIR AMERIKAN HAYAT TARZI OLARAK SUÇ

1 61

haber çalan, bahisçilere enformasyon tedarik eden, vs.) Annen­ berg ve Ragen telgraf hizmetinin faaliyetindeki en önem li nokta, gangsterlerin hiçbir payı olmamasıd ı r. Gerçekten yasadışı bir işti, fakat her şeyden önce bir işti. Kumarbazlar ile gangsterler arasın­ daki fark, göreceğimiz gibi konuyla ilgili bir ayrımdır. 1 946'da temel ilgi alanı gazinalarda kumar oynatmaktan çok bahisçilik yapmak olan Chicago çetesi, telgraf monopolüne doğ­ ru geçmeye başlad ı . Yasakların yürürl ükten kaldırılmasının a r­ dından Capone'n in yardımcıları, Lepke gibi işçi şantajcı l ığ ı na başladı. ("Deve") Murray Humphries kamyonculuk, işletim mü­ hend isliği, yıkama-kurula ma, çamaşırhane, keten bezi end üstrile­ rini zorladı. Önemsiz bir serserilikten gelen Willie Bioff ve sendi ka görevlisi George Browne, Capone'nin başlıca takipçileri ("Ki ra l ı k Katil") Frank N itti ile Paul Ricca si nema filmleri sendikas ı n ı n kont­ rolünü ele geçird i ler ve "grevleri önlemek" için aldıkları büyük parala rla si nema end üstrisini haraca bağlad ı la r. 1 943'de devlet müdahale ederek endüstri haraçiarına kuvvetli bir darbe indirdi­ ğinde, geriye kalan kodamanlar Charley Fischetti, Jake Guzik ve Tony Accardo kumara yoğ unlaşmaya karar verdiler ve özellikle yarış haberleri ni ele geçi rmeye başladılar. Chicago'da yarış haberleri servisinin bir a lt bayisi ni kontrol eden Guzi k-Accardo çetesi, Continenta l'ın telgraflarını g izlice din lemeye başlad ı. Los Angeles'da Continental'ın yerel dağıtım acentesi başkanı, Mickey Cohen ve Joe Sica hesabına ça l ışan serseriler tarafından dövüldü. Kavgadan sonra, ülke ça pında Tra ns-Amerikan Publishing olarak bili nen yeni ve rekabetçi bir telg raf enformasyon-dağ ıtım hizmeti kuruldu. Bunun için gerekli olan para, Chicago çeteleri ile o zaman Las Vegas'da bahisçi lik ve telg raf haber servisi monopolü olan Bugsy Siegel tarafı ndan sağlanmıştır. Birçok bahis Continental'dan çekilmiş ve yeni kuru­ lan işletmeden bilgi satın almıştır; birçok ba his de her ikisinden satın alınan bilgi lerle riskten koru nm uştur. Yi ne de, yıl sonunda Capone'nin çetesinin haber ağı yaklaşık 200.000$ kaybetmiştir. Ragen şiddetli olaylar çıkacağını hissederek, Cook bölge avukatı­ na gitmiş ve rakipleri nin kendisini öld ürmekle tehdit ettiğini söylemiştir. Ragen raki pleri ni tanıyormuş. Haziran 1 946'da av tüfeğiyle vurularak öldürüldü. Bundan sonra, Capone çetesi Trans-Ameri kan'ı bıraktı ve Con­ tinental'ın bir "parça"sını ele geçirdi. Milli yarış haberleri ağı üze-

1 62

IDEOLOJININ SONU

rinde kurdu kları yeni kontrol sayesinde Capone çetesi, sözde S & G şebekesi tarafından işletilen ka rlı Miami kumar işini zorlamaya başladı. Uzun bir zaman S & G'nin bahisçi lik üzerindeki monopal etkisi o kadar eksiksiz olmuştur ki New York kumarbazı Frank Erickson pahalı Roney Plaza Otel i'nde 45.000$'a üç ayl ı k bir bahis imtiyazı satın aldığ ında, yerel polis bir hayli rekla m ı ya pılan bir baskı nla üstüne çullan mıştır. Bir sonraki yılda Roney Plaza yine yerel yetenekleri kullanm ıştır. Anca k Capone g rubu daha sı kıydı . M i a m i bah isçi liği üzerinde hisse ta lep ettiler v e reddedildiklerin­ de de büyük otel lerdeki bazı bahisçi leri kendi lerine katıl maya ikna ederek kendi şebekeleri ni kurmaya başladı lar. Florida Va lisi Warren'in -Valinin kampanya fonuna 1 00.000$ katkıda bulunan eski Ch icago köpek yarışları işletmecisi William Johnston'ın bir a rkadaşı gibi görünen- suç müfettişi ortaya çıktı ve sadece S & G ile bağı bulunan bahisçilere baskı nlar düzenlemeye başladı. Bunun üzerine yarış haberlerini Continental Press'in yerel bayi­ si nden al makta olan S & G kendi haber servisinin birdenbire ke­ sildiğini görd ü. Bi rkaç gün için şebeke New Orleans'dan bilgi sızdı rmaya çalıştı fakat işlerin aksad ığını fark etti. On günlük yıp­ ratıcı bir savaş sonrasında S & G'nin beş ortağı, ya nlarına bir yılda toplam 26.000.000$ kazandıran Miami işine 20.000$ göstermelik yatırım ya pan altıncı bir ortak buldular.

Kumarbazlar ve Beyler Amerikal ılar kumarı yasadışı ilan ettikleri ha lde, onun ahlaksız bir şey olduğuna yürekten inanmad ı lar; kiliseler bile bingo ve piyan­ go çılgınlıkları ndan faydalandı. Böylece, kumar oynadılar ve ku­ mar gelişti. Bu açık tablo karşısı nda, Kefauver soruşturması sıra­ sında Senatör Wiley'nin öfkeli ses tonuyla, Senatör Tobey'in sar­ sılmış dürüstl üğü tuhaf bir şeki lde d u rmaktad ı r. Yine de muhte­ melen Kefauver Komitesi'nin faal iyetlerine etkileyici bir nitelik kazandıra n, bu şaşkı nlık havası olmuştur. işte birçok Amerika l ı nın bildiği hayatın gerçeklerini görü nürde bilmeyen birtakım sena­ törler. işte Senatör Tobey'in şahsında eski New England Püriten ina ncı, kendi kurd uğu fakat asla görmed iği bir dü nya olan en­ düstriyel Amerika'da el yordam ıyla dolaşmaktad ı r. işte kinizmin kamu hayatında yaygın hale geldiği bir za manda eski moda ah-

BIR AMERIKAN HAYAT TARZI OLARAK SUÇ

1 63

laki öfke. Böylesi bir a hlaki coşku övgüye değer olduğu kadar, gerçekle­ rin zekice bir ayrı mını yapmamıştır. Kefauver dava ları sırası nda, örneğin bütün kumarbazla rın her zaman gangster oldukları sanı­ sı egemend i r. Bu, geçmişte birçok türde gangsterlik olayında parmağı olan, Chicago'n un Accardo-Guzik şebekesi için geçerl iy­ se de; Amerika'daki birçok büyük kumarbaz için geçerli değild ir. Bunların birçoğu, temel bir Amerikan oyun ihtiyacını karşıladıkla­ rını düşün mekte ve içki kaça kçıları gibi nasıl anıldıklarına bakarak bir suçl uluk duygusuna ka pılmamaktadır. Sonuçta, Sherman Billingsley, Klüp "2 ı "deki Kriendlers g ibi, g izlice içki satan bir işletmed olarak işe başlam ıştır. Bugün Stark Club ile eski Jack ve Charlie'ni n yeri, Amerika'daki en gözde gece kulü pleri ve resto­ ra nlarıdır (Stark Clup'ın önem li bir patronu: J. Edgar Hoover). Miami'deki (Harold Salvey, J ules Levitt, Charles Fried man, Sam Cohen ve Edward [Eddie Luckey] Rosenbaum tarafı ndan yönetilen) S & G şebekesi; örneğin telefon hizmeti veren, "koru­ ma" sağ laya n, zor bahislerde nakit ihtiyacı olanlara bankerli k yapan, kısacası tekstil alan ındaki büyü k imalatçı şi rketlere veya otomobil end üstrisindeki kredi şi rketlerine benzer bir şeki lde faa l iyet gösteren iki yüz kadar bahisçiden oluşan bir uzman ekip­ tir. Yine de Kefauver'e göre, S & G'nin adamları "kaypak ve küstah karakterlerdir. . . . Salvey, örneğin yirmi yıldır bahisçi likten veya diğer bahisçi leri fi nanse etmekten başka bir şey ya pmadığını söyleyen eski bir bahisçidi r." Komite açıklamaları ve Miami poli­ si ndeki yeni temizlik operasyonları sonucunda S & G şebekesinin işi bı rakma nedeni, birliğin avukatının Kefauver'e söyled iğine göre, "elemanların" dünyadaki en kötü canavarlar olarak göste­ ril mekten bıkmalarıyd ı . Cohen,"kanunları çiğnedikleri doğru" diye onayla mıştır. Fakat kumardan başka kötü bir şey ya pmam ış­ Iardı ve bunun için "dünyayla savaşmaya değ mez." Hepsi nden çok merak uyandıran, -yı llarca Kentucky Derbisi kış bahisleri ile beysbol şampiyonluk ya rışlarında bahis oranlarını belirleyerek, ülkeni n spor gazetelerinin sayfalarında kendinden en çok a l ı ntı yapıla n- St. Louis "bahis komisyoncusu" Ja mes J. Caroll'dı. Senatör Wiley, Camus'nün Yabancı (The Stranger) roma­ n ı ndaki savcı gi bi konuşmaktadır: SENATÖR WILEY: Çocuğunuz var mı?

1 64

IDEOLOJININ SONU

BAY CARROLL: Evet, bir oğlum var. SENATÖR WILEY: Kaç yaşında? BAY CARROLL: Otuz üç. SENATÖR WILEY: Kumar oynuyor mu? BAY CARROLL: Hayır. SENATÖR WILEY: Onun büyüdüğünde profesyonel veya a matör bir kumarbaz olduğunu görmek ister misiniz? BAY CARROLL: Hayır. SENATÖR WILEY: Peki. Oğlunuz sizin işinizle ilgileniyor mu? BAY CARROLL: Hayır. O bir imalatçı. SENATÖR WILEY: Neden onu işe sokmuyorsunuz? BAY CARROLL: Şey, pek çok insan psikolojik olarak kumara uyg un deği ldir. Senatör bu satrançta geri hamle yaparak, Carroll'un siyasi kampa nyalara yaptığı katkıları tespit etmeye çalışm ıştır: SENATÖR WILEY: Şimdi bu sabah size siyasi adayiara veya par­ tilere para ya rdımında bulunup bulunmad ığı nızı sordum ve siz de bir seferinde 200$'dan fazla yard ı m yapmadığınızı söyled iniz. Bu raka m ı n herhangi bir ka mpanyaya yaptığ ınız katkı ların top­ lamını göstermed iğini sanıyorum, doğru mu? BAY CARROLL: Şey, doğru olabilir de ol mayabilir de, Senatör. Birçok du rumda "muhalif" old um. Elli yıldır, The Nation okuru­ yum. Farklı adayiara farkl ı nedenlerle katkı ya pma çağrısında bulunan reklamlar veriyorlar. . . . George Norris için bir reklam kampanyası yürüttüler. Sanırım ona ve büyük LaFol lette'ye kat­ kıda bulundum. 1 899'dan beri bahisçi lik işinde olduğunu itiraf eden Carroll, ahla kçı Wiley'nin safıstike -fakat ahlaksız değil!- bir karşıt ka­ rakteriydi. işte yeraltı dünyasının veya yeraltı nın damgası n ı taşı­ mayan bir adam. O dü nyeviyd i, resmi retoriğe karşı a laycıyd ı, insanların d ü rtülerine karşı önya rgıl ıydı, "bütü n kumar ka nu nla­ rı nın kendisinden özel menfaat sağ lamak isteyen birtakım g rup­ lardan veya insanlardan kaynaklandığını" düşünen bir "muha­ lif"ti. insanların neden kumar oynad ığı sorulduğunda, Carrol l'ın elli yı llık deneyi mini özetiediği açıklama, Amerikan topl umsal tari-

BIR AMERIKAN HAYAT TARZI OLARAK SUÇ

1 65

h inde önemli bir yeri hak etmektedir: "Soruyu nasıl cevaplayaca­ ğımı gerçekten bil miyorum. San ırı m ku mar bazı tipler için biyolo­ jik bir ihtiyaç. Sanırım kumarın insanların haya llerini gerçekleş­ tirmelerine yarayan bir özelliği var," demiştir. Bir anlamda bütün Kefauver belgeleri, farkında olmadan bu açıklamayı ortaya koyma ktad ı r. Komitenin zaman zaman yaptığı açıklamalar, kumarı Amerikan hayatının serbestçe gel işen ve yaygı n bir şekilde kabul edi len temel bir kurumu olarak göster­ mektedi r. Küçük kasabaların birçoğu nda kumarhaneler, meyha­ neler kadar alenidir. ill inois Maison'daki Havana bölgesi, Vali Adlai Stevenson'un yerel kumarhanelere yaptığı müdaha leye karşı tepki göstermiştir. 1 950'de kasaba 50.000$'1 ı k bütçesinin 1 5.000$'1ık kısmını, her ay kumarhanelere yapılan dostane bas­ kınlarla ve mekan sahiplerine kesilen cezalarla karşıla mıştır. Bele­ diye Başkanı Clarence Chester, "Kumar ceza ları ol mazsa gelecek yıl zor geçecek," d iye şi kayet etmiştir. Kumarbazlardan ayrı olarak bir de gangsterler vardı. Fakat Senatör Kefauver'in ve adamlarının anla madığı şey, gangsterlerin -ku marbazlar ve genel olarak bütün gangster dünyası g i bi­ kısmen itibar kaza nmaya ve Amerikan hayatında kendilerine bir yer açmaya çalışmış olmalarıd ı r. Gangsterler genellikle göçmen köken liydi ve suç, (örneklerden görüld üğü g ibi) sosyal yüksel işin ve Amerikan hayatında yer edinmenin bir yoluydu.

Mafya Efsanesi Gangsterler, kumar işine isted ikleri za man zorla girebilmekteyd i. Çü nkü yerleşik kumarbazlar, ta mamen savun masızd ı ve koruma için kanuna başvuramamaktayd ı . Bununla birlikte, ülke çapında yasadışı unsurların komplosundan söz etmek, bir kumarbaz i le bir gangsteri bi rbirinden ayırmayı reddeden senatörlerin kolayı­ na gelm iştir. Senatör Kefauver şu iddiada bulunm uştur: "Çeşitli suçlu ya kınlarının protestoları na, bağı msız siyasetçi lere, gözü nün önündeki ni görmeyen a ptal lara ve böyle bir şebekenin olmadı­ ğına dair yanlış yön lendirilen diğerlerine rağmen, Bi rleşik Devlet­ ler'de ülke çapında bir suç örgütü va rd ı r." Senato komite raporu, durumu daha dra matik olarak bel i rtmektedir: "Ülke ça pında Mat­ ya olarak bilinen bir suç örgütü vardı r. . . Bu örgütün !iderleri,

1 66

IDEOLOJININ SONU

kendi şehirleri ndeki en karlı haraççı l ı kları kontrol leri altında tut­ maktadırlar. Bu haraççılıkların kontrolünün merkezi bir yerden idare edildiğine dair i puçları bulun maktadır. . . Mafya, New York'un Costello-Adonis-Lansky şebekesi ile Ch icago'nun Accar­ do-Guzik-Fischetti şebekesi ni birleştirmektedir. . . Bu g ruplar ülkeden sürüldüğünden beri Luciano ile irtibat halindedi rler." Maalesef bu kadar iyi bir hi kayeye ve bu hikayedeki balina olan Mafya'ya rağmen, ne Senato Suç Komitesi'nin ifadesinde ne de Kefauver'in kayıtlarında fonksiyonel bir örgüt olarak Mafya'nın varlığına dair herhangi bir gerçek ka nıt ortaya konulabi l miştir. Polis mem urlarının, Kefauver komitesinin önü nde, Mafya'nın varlığına inandtkfannt belirttikleri bilin mekted ir. Narkotik Büro, iddialara göre Luciano tarafından yöneti len dünya çapında bir uyuşturucu şebekesi nin, Mafya'nın bir parçası olduğunu düşün­ mektedir. Fa kat ortaya konulan diğer tek kan ıt -neredeyse bü­ tün italyan gangsterleri Mafya hakkında bir şey bilmediklerini bel irttiklerinde, Senatör Kefa uver ve Rudolph Hal ley'in şüpheli cevapları bir yana- birtakım suçların "Mafya'nın işaretleri ni" taşıdığıdı r. Mafya, son yı llarda, genellikle Jack La id ve Lee Mortimer'in dedektif öyküleri yazan ekibi tarafından efsane haline geti ril miş­ tir. Chicago Confidentia/'da, örgütü Amos ve Andy Kingfısh çevre­ sinin bir rakibi olarak gösteren, bir dizi isim ve unvan sayıp dök­ tüler. Fakat çok az ciddi muhabir bunlara itimat etti. "Ci nayet A.Ş." zincirini kıran Brooklyn savcısı Surton Turkus, Mafya'n ı n varlığını reddetmiştir. Senatör Kefauver de, ulusal çapta s u ç ör­ gütü portresine uygun bir şey bulamam ıştır. "Bugün bu örgüt var olmakla birlikte yakalan ması zor ve şü pheli olsa da, örg ütün ve entri kalarının kolayl ıkla ortaya çıkarı lamayacağını" itiraf etmek zorunda kal mıştır.* Kefauver'in, birçok gangsterin yı l ı n belirli Kasım 1 957'de New York Apalachin'de, italyanların- çoğu yeraltı ve polis kayıtlarından oluşan- bir görüşmesinin poli s tarafından tesadüfen o rtaya çıkarılması, Mafya söylentilerini yeniden canlandırdı. Time dergisi, Serrell Hillman adlı muhabirini konuyu araştırması için görevlendirdi ve muhabirin bildirdikleri şöyleydi: "Sözde Mafya i le ilgili bulabildiğim her ipucunun peşinden koşarak New York, Washington ve Chicago'da birkaç hafta geçirdim. Federal, eyalet ve yerel kanun uygulayıcılarıyla, polisle, muhabirlerle, avukatlarla, dedektiflerle ve Chicago Suç Komisyonu gibi kar amacı gütmeyen sivil toplum kuruluşlarıyla görüştüm. F.B.I., Adalet

BIR AMERIKAN HAYAT TARZI OLARAK SUÇ

1 67

zamanları nda Hat Springs veya Arkansas gibi yerlerde topland ı k­ Iarına dair "kan ıt"ı fazla bir şey ifade etmez, "meslek"teki insanlar genelli kle böyle yaparlar, New Jersey'li geveze, merhum Willie Moretti'nin, merhum Al Capone'yle bir hipodromda nasıl tanıştı­ ğını anlatı rken söyled iği gibi: "Bak, iyi huylu insanlarla ta nıştırıl­ mana gerek yok, onlarla kend iliğinden ka rşılaşırsın." Senato Suç Komitesi, neden bir Mafya ve milli suç örgütü teo­ risi nin üstüne atlad ı? Kısmen kendi dedikoduları onları ya nlış yönlendirdi. Senato komitesi özg ün bir araştırma yapaca k ko­ numda değildi. Yasa l kadro ile araştırmacı kadrosu inanı lmaz bir şekilde dardı. Senatör Kefauver, bu kadar duman çıka n yerde korkunç bir yangın olması gerekir ya klaşı mıyla araştırmaya baş­ lamıştı. Fakat duman aynı zamanda bir sis perdesi demekti. Çete faal iyetleri, yoğ un dedikodu ve aba rtı nın, radikal siyasi bir g rup­ ta kinden daha çabuk geliştiği bir alandır. Amerika n mizacında, "biri leri nin" bu d üzensiz d ü nyayı dans Bakanlığı ve Narkotik Büro yetkililerinden alt düzey görevlilere kadar­ Mafya i le sıradan bir bar kavgası arasında her zaman ilişki kurmaya hazır olarak bir sokak satıcısından şüphelenen-Hearst'ın birkaç adli muhabiri hariç hiç kimse böyle bir Mafya'nın varlığına inanmıyordu. Uyuşturucu trafiğindeki büyük sorunlarla mücadele etmesi gereken Narkotik Büro, italya ve Sicilya'daki organize bir Mafya ile Birleşik Devletler'deki Mafya arasında işbirliği olduğunu iddia ediyordu. Fakat Büro hiçbir zaman bunu kanıtlayamadı ve F.B.I. da bu konuda şüpheciydi. Edinilen genel kanı, sıkı l;ıağlara sahip bir örgütün olmadığıydı. Bunun yerine, çeşitli şehirler ve bölgelerdeki kendi alanlarında kendi işlerini yürüten, fakat (Appalac­ hin'liler toplantısındaki gibi) karşılıklı menfaatler söz konusu olduğunda ortak çalışmaya başlayan serbest "ticaret birlikleri" bulunmaktaydı. Her ne olursa olsun, hiç kimse bir Mafya'nın faaliyetlerine dair belirli bir kanıt ortaya koyamamıştır." 1 959'un başında, Reader's Digest'in editörlerinden biri olan Fredric Son­ dem, Mafia üzerine çok satan Şeytamn Kardeşliği kitabını yayımladı. Fakat Sondem'in metninin dikkatli bir oku ması, kaynaklarının genellikle Narko­ tik Büro dosyaları ndan alındığını ve kendi bulduklarının daha önceden açıklanan belgelerin yeniden ortaya konulmasından başka bir şey olma­ dığını göstermektedir. (Kitabın çarpıcı bir eleştirisi için bkz. Times Literary Supplement, Londra, 1 2 Haziran 1 959, s. 35 1 .) Ne ilginçtir ki; Mayıs 1 959'da New York'da eski bölge avukatı asistanı olan ve haraççı Johnny Dio'yu yargılayan Alvin Goldstein, Vali Pat Brown için Califomia ile ilgili bir suç araştırması yürütmüş ve Califomia'da Mafya'nın varlığına ilişkin hiçbir delil bulamadığını bildirmiştir.

1 68

IDEOLOJININ SONU

etti ren karmaşık i plerle "bir yerlerde" oynadığı duygusu da vard ır. Siyasette emek imajı "Wa l l Street" veya "Dev Şirketler"dir. iş dün­ yasının klişesi "Yeniden Yapı laşmacılar"dır ["New Dealers"]. Suç alanında ise, herkesin dil inde dolanan a lçak, "Costel lo"ydu. Kefa uver Komitesi'nin kendi yarattığı, her şeye g ücü yeten Mafya ve zorba Costello efsanesine kapı l ması nın belirgin bir ne­ deni, kurumsal laşmış suçun Amerika'daki büyük şehir cemaatle­ riyle olan ilişkisi ha kkındaki sosyolojik gerçeklerden üçünü özümsemekteki ve a nlamaktaki başarısızlığıdır. Bunlar sırasıyla ( 1 ) Büyük oranda italyan seçmen ierin ikamet ettiği bölgelere sah i p New York, Chicago, Kansas City, Los Angeles gibi birçok şehirde, bağ ımsız fakat eşzamanlı bir süreç olan önem li siyasal kon umlara gelmek için birbirini takip eden kaçı nılmaz etnik ha­ reketli l iğin bir parçası olarak Amerika n italyan ortaklığının ortaya çıkması; (2) Bugün kumarhanelerde ve çetelerde önem li ve ge­ nellikle lider roller üstlenen italyanların olduğu gerçeği; (3) ital­ ya n kumarbazların ve ga ngsterlerin genellikle italyan toplumun­ da "statü" ve şehir siyasetinde "nüfuz" sahibi oldukları gerçeği.35 Aslında bu üç gerçek birbiriyle bağ lantı l ıdır fakat bir "komplo" kuracak kadar değil.

Yahudiler. . . irlandahlar. . . italyanlar italyan toplumu, önceki göçmen g ruplardan çok sonra ve daha zor bir yoldan zeng inlik ile siyasi n üfuza sahip olmuştur. Yahudi­ ler (on dokuzuncu yüzyı lın Alman Yahudi leri) ilk servetleri ni ge­ nellikle bankacı lık ve ticaretten elde etmişlerdir. Buna göre, Ya­ hudi topl um undaki egemen g ruplar şehirli siyasi mekan izmaların d ışında ve bun lardan bağımsız ka lmışlardır. Sonraki Yahudi ser­ veti, Doğu Avru palı göçmenler a rasında tipik endüstri haraççıları olan (Arnold Rothstein, Lepke ve Gurrah, vs.) birtakım Yahudi gangsterlerin de katı l masıyla konfeksiyon alan ından elde edil­ miştir. Küçük bir azınlık olan Yahudi avukatlar a rasında (Sam Ornitz'in Haunch, Paunch and Jow/'dakine benzer bir kah raman olan) ''Tammany avukatı" gibi siyaset sayesinde yükselenler ve suçun kıyısından geçenler bulun maktad ı r. Genelli kle toplumsal liderler olan Yahudi avukatlarının birçoğu, yerleşik ve meşru Ya­ hudi serveti nin sağladığı fırsatla rla h ızlı bir tırmanışa geçmiştir.

BIR AMERIKAN HAYAT TARZI OLARAK SUÇ

1 69

Kuzey şehir merkezlerindeki iriandalı göçmenlerin serveti, genel­ li kle inşaat, taşı macılık ve liman bölgelerinde yoğu nlaşan ve önemli ölçüde siyasi birlik (örneğin şeh i r sözleşmelerinde adam kayı rma) yoluyla biri kmiştir.36 Böylece şehir siyaseti nin kontrolü, iriandalı siyasal servetin deva m ı için önemli olm uştur. iriandalı göçmen serveti ve siyaseti arasındaki bu ortaklık karşılıklı olm uştur. iriandalı işadamları ser­ vetlerin i iriandalı siyasetçilere kariyerlerinde ilerlemeleri için ödünç verirken, birçok ünlü i riandalı siyasi figür de kendi isimle­ rini şirketler için önemli bir vitrin süsü olarak ödünç vermişlerd i r (Örneğin, yöneticiliğini yıllarca N e w York l i m a n bölgesindeki sözde "Mr. Big" William J. McCormack'ın yaptığı Bi rleşik Devletler Taşı macıl ı k Şirketi'nin kurulmasına ya rd ı m eden Al Smith). irian­ dalı gangsterler, irianda toplumunda nadiren statü sahibi olmuş­ larsa da, seçi m zamanında siyasetçilerin sağ kolu olarak görev yapmışla rd ır. ita lya n lar, en belirgin büyük şehir yollarının sonradan görme zengi nler tarafından kapatıldığını gördüler. Bu kısmen eski ital­ yan göçmenlerinin karakterlerinden kaynaklanmaktayd ı. Bunla­ rın birçoğu vasıfsız ve köy kökenliydi. Jacop Riis, doksa nlarda "italyanlar en d i pten geli rler ve orada kalırlar," demiştir. Malsız mülksüz bu tarım işçileri ka nallarda, demiryollarında, doklarda, hizmet sektöründe, ayakkabıcı, berber, konfeksiyoncu olara k iş bulmuşlar ve orada kal mışlardır. Birçoğ u "patron" sistemi tarafın­ dan kırkı l mıştır. Sadece birkaçı bostancılık, şarap i malatçı l ığı, pazarlama işlerinden zengin olmuş, ama bu marjinal servet tutar­ lı ve dengeli bir siyasi iktidarın kaynağı olamamıştır. Di kkate değer bir şekilde, Birleşik Devletler'deki italya n la rın sayısı irlandal ıların sayısından üç kat daha fazladır. Otuz mi lyon­ luk Katolik cemaati nin yaklaşık yarısı nın irianda kökenli ve altıda birinin italyan olmasına rağ men, bu ülkede yüzlerce Katol i k pis­ kopos arasında bir tane bile italyan piskopos ve 21 başpiskopos arasında bir tane bile italyan başpiskopos bulunmamaktad ı r. i rlandalılar tam bir tekel kurm uşlardır. Amerikan kilisesi nin siya­ setiyle ilgili bir faktörd ür bu. italyan Amerika l ı lar a rasında önemli veya yeterli zenginliğe sahip bir güç bulunmamaktadır. Göçmenlerin çocukla rı, i ki nci veya üçü ncü nesil, şehrin varoş­ larında tecrübe kazanm ışlardı r. Siyasi basa maklardan dışianmış bir halde -otuzların başlarında şehirlerdeki en iyi işlerde çalışan

1 70

IDEOLOJININ SONU

hiçbir italyan yoktu, bu dönemin kayıtlarında italyan siyasi lider­ lerinin tartışmaianna rastlamak da mümkün deği ldir- zenginli­ ğe g iden birçok yolun kapanmış olduğunu görüp yasadışı yollar aramaya başlamışlardır. 1 930'1arın çocuk mahkemelerine ait ista­ tistiklerde en büyük suçlu grubunu ita lyanlar ol uşturmaktadır. Bu sorunlarla baş edecek herhangi bir italyan Derneği de bul unma­ maktadır. Yine de, garip bir şekilde, şeh irli siyasi mekanizmanın iktidar yapısında italyanlara en büyük siyasi desteği veren, itibar a rayan sabıkalı gangsterlerdir. italyan siyasi bloğunun bu yükselişi, en azından Kuzeyin başl ı­ ca şehir merkezlerinde, siyasetçiler ile koru nan veya göz yumula n yasadışı vurgu ncular a rasındaki geleneksel ilişkinin geçmişte olduğundan daha ya kın bir duruma gel mesiyle ilgilidir. Bir za­ manlar büyük iş sahiplerinin ağırlıklı olarak belediye siyasetine akan ya rdı m ları bugün iktidar konumunun kaymasıyla büyük oranda milli meselelere gittiği için, şehirli siyasi mekanizma yen i fon sağlama yolları bul mak zoru nda ka lm ıştır. (Son Kongre soruş­ turmalarının gösterdiği gibi milli siyasetteki yozlaşma küçük bir mesele deği ldir. işadamları n ı n vicdanı kumarbazları ndakinden daha üstün görünmemektedir.) Şehirli siyasi mekanizmaların fon sağ lama yolu, a rtık Wa ll Street'e bağ lı olmaya n büyük şi rketlerin­ kine benzemekted ir: otofina nsman, ya ni Beled iye ile ücret artışı için toplu pazarl ı k yapan büyük sayıdaki belediye işçi leri ni "vergi­ lendirmek" yoluyla. Böylece itfaiyecilerin send ikası O'Dwyer'ın seçim kampanyasına para ya rdımı yapmıştır. ikinci bir yöntem, kumarbazları vergilendi rmektir. Life'ı n be­ l i rttiği gibi, klasi k örnek, Jersey City'de Hague siyaset çarkının en üst başkanının tüm mesaisini gayri resmi bahisçi lik lisansı başvu­ rularını a raştırmaya ayırmasıd ı r. Eğer ka bul edilebi lir bulunursa, başvuru sahibine genelli kle zorla alınan rantın büyük bir bölü­ münü kasaya aktaran sadık bir seçim bölgesi çalışanının evi veya dükka nı olan bir "yer" verilmekteyd i. Jersey City'de bin kadar bahisçi ve onların ev sahipleri, Hague için kan ter içinde oy topla­ yan siyasi çarkın çekirdek kadrosunu kurmuşlard ı . Bu siyasi çarkları fi nanse etmenin üçüncü bir yolu yeni v e ge­ nellikle yasad ışı yol la rdan kazanılan italyan servetiyd i. Bunun en iyi örneği, Castelio'nun kariyeri ve onun New York'ta siyasi bir iktidar olarak ortaya çı kmasıdır. Buradaki başlıca neden kişinin kendisi ve etn i k g rubu için, egemen büyük şeh ir çevrelerine bir

BIR AMERIKAN HAYAT TARZI OLARAK SUÇ

1 71

giriş yolu aramak olmuştur. Frank Costello aslen içki kaçakçı lığından para kazanmıştır. Ka­ nu nların yürü rlükten kaldırılmasından sonra eski siyasi çarklarla mücadele etmek için nakit para i htiyacı içerisinde olan Huey Long, Costello'yu Lousiana'ya kumar makineleri kurmaya davet ettiğ inde büyük bir fırsat yakalamıştır. Costello bunu yapmış ve başarılı olmuştur. "Züppe" Phil Kastel'le, birlikte ayn ı zamanda New Orleans'ın hemen dışında Amerika'daki en gözde eğlence merkezlerinin bulunduğu şık bir kumarhane olan Beverly Club'ı açm ıştır. Ardından, parasını New York'taki {daha sonradan sattığı 79 Wa l l Street dahil olmak üzere) gayrimenkul lere, Copacabana gece kulübü ne ve lider bir ma rka olan iskoç viskisine yatırmıştır. Roosevelt ve LaGua rdia'nın himayesinden yoksun kalarak pa­ ra açlığı içi ndeki bir Ta mma ny'nin* finansal destek için ona baş­ vurmasıyla Castelio'nun karşısına siyasi bir fırsat çıkmıştır. New York'taki italyan cemaati, yı llarca siyasi iktidarı tekellerinde tutan irlandalılar ile {daha az bir düzeyde) Yahudi siyasi g ruplara karşı bir ki n beslemiştir. Adli işlere girememekten, italyan kongre üye­ lerinin sayısının az -genell ikle bir kişi- olmasından ve eyalet seçim listelerinde temsil edi lmemekten şi kayet etmişlerd ir. Fakat italyanlar kendi isteklerini gerçekleşti recek araçlara sahip değil­ lerdi. Geniş bir oy bloğu ol uşturmalarına karşın, siyasi ku lüpleri finanse edecek yeterli servete nadi ren sahiplerdi. Genellikle Gü­ ney italya'dan ve Sicilya'dan gelen fa ki r köyl üler olan italyan göç­ menler, Yahudilerin ticari tecrü beleri nden ve iriandalı göçmenle­ rin yetmiş beş yılda ed indi kleri siyasi deneyimden yoksundula r. Yasaklama yı lları boyunca italyan gangsterler, koruma sağla­ mak için birtakım siyasi temaslarda bulun muşlard ı r. Her za man kaba kuvvet ku llanmak yerine, a rabul ucu ve iş bitirici bir yöntem izleyen Costello, Tamma ny Derneği'nde Batı Yakası'nın g üçlü lideri J i mmy Hines'la irtibat kuran ilk kişiydi. Fakat irlandalılardan şüphe duyan ve daha doğrudan bir iktidar arayışı içerisinde olan rakibi Şanslı Luciano, Al Marinell i'yi destekiemiş ve onu Aşağı Batı Yakası'nın bölge lideri olarak seçmiştir. Marinelli, 1 932'de Tam­ many Derneği'ndeki tek italyan liderd i . Büyük ve meşru bir içki Reform hareketinin 1 970'1erde başanya ulaşmasından önce Demokrat Parti'nin New York Kenti Yürütme Kurulu'na verilen takma ad. Siyasal yozlaşmayla eşanlamlı olarak kullanılmaktadır. (Ç.N.)

1 72

IDEOLOJININ SONU

şirketinde gangster Johnny Tarrio'nu n ortağı olan Dr. Paul Sa­ rubbi, sonradan ona katı l mıştır. Elbette, Costello ve Luciano i kti­ dar bakı m ından "ortak" bir hareketle, italyanları bir bütün olarak temsil etmemektedi r. italyan cemaati içerisinde, herhangi bir grupta olduğu kadar böl ünmeler bulu nmaktadı r. Önemli olan, farklı italyanla rı n, farklı nedenlerle ve çeşitli şekil lerde, i l k defa nüfuz sahibi olmalarıydı. Marinel li, New York'un yerel yönetim bölgesi müd ürü ve Tammany'de lider bir güç olm uştur. Marinelli, 1 93 7'de Tom Dewey tarafından hezi mete uğratı ldıktan sonra, "hırsızların . . . ve büyük gangsterlerin siyasi bir dostu" ola rak bölge avukatiiğı yaparken, Val i Lehman tarafından görevden a l ı nmıştır. Luciano ve Hines'ın sonradan Dewey tarafından suç­ lanması ve LaGuardia'nın seçil mesi, Tam ma ny ku lüpleri nin bir­ çoğunu fi nansal olarak zayıf ve iflas etmiş bir halde bırakmıştır. Costello, tam bu za manda haml�sini yapmıştı. Birkaç yıl içinde, akıllı finansman yoluyla, Dernek'teki italyan liderleri nin bir blo­ ğunu -bunun ya nısıra yukarı Batı Yakas.ı'ndaki bazı irla ndalı ları ve Doğu Yakası'ndaki bazı Ya hudileri- kontrol a ltına aldı ve birta kım italyan yargıçlarının seçi l mesini sağ ladı. Castelio'nun telefonunun d i nlemesi sayesinde ortaya çıkan en önemli olay, adaylığı için Costel lo'ya tamamen g üvenen Anayasa Mahkemesi yargıç adayı Thomas Aurelio'nun 1 943'deki "Teşekkür ederim Francisco," şekl indeki konuşmasıydı. Bazılarının içki kaçakçılığı ve kumar yoluyla "zengin olmaları­ na" karşın, yeni zengin italyanlardan yard ı m ka bul etmeye istekli olan sadece Tam many değildi. Eritme potası siyasetinin ürettiği en cin fi kir kafa olan Fiorello LaGuardia, otuzların başlarında üstü kapa lı desteğ in çoğunun nereden geld iğini anlamıştı. (Aynı şe­ kilde, ustanın zeki çırağı Vito Marcantonio da d u rumu kavram ıştı: Marcantonio, Ta m many Derneği'ndeki italyan liderlerle sürekli a nlaşmalar yapmaktayd ı . 1 943'de Aurelio'yu destekledi ve De­ mokratik Parti onu resmen reddettiğinde bile bunu kabul etme­ d i .) Yirmi lerin son larında gizli içki satan bir barda işletmedl i k yaparken siyasi bir taraftar kitlesi toplamış olan Joe Adonis, 1 933'de LaGuardia'ya hatırı sayı lır miktarda fi nansal yard ı m yap­ mıştır. Adonis bir a rkadaşına "Demokratlar italya nları tan ı mad ı," demiştir. "italyanlar için LaGuardia'dan başkası n ı desteklemenin hiçbir anlamı yok. Yahudiler Demokratlarla oynadılar ve el lerine bir şey geçmedi. Şimdi bunun fa rkındalar. LaGuardia'ya oy vere-

BIR AMERIKAN HAYATTARZI OLARAK SUÇ

1 73

cekler. italyanlar da öyle yapacak." Adonis kartlarını kurnazca oynadı. LaGuard ia'ya destek verdi. Fakat aynı zamanda mahalli ve adli görevler için birtakım De­ mokratları da destekledi ve Brooklyn bölgesinde bir güç ol uştur­ du. Coney Isiand Demokrat l ideri Kenny Sutherland, Alba ny'deki Demokrat azınlık l ideri l rwing Steing ut, sonradan kongre üyesi olan Anthony DiGiovanni, Wi lliam O'Dwyer ve Jim Moran onun restoranına s ı k sık giderlerdi. Fakat 1 937'de Adonis, Royal Cope­ land'i LaGuardia'ya karşı destekleme hatasına düştü. Ve öfkeli Fiorel lo sonunda Adonis'i New York'tan sürdü.37 LaGuardia sonradan öfkesini eastella'ya karşı da yöneltti. Yine de Costello hayatta kal mayı başardı ve 1 942'de Tam many Der­ neği lideri Michael Kennedy'nin seçil mesine aracı olduğunda nüfuzunun zi rvesine ulaşm ıştı. eastel la'ya kötü ün getiren Au re­ lio fiyaskosuna ka rşın, halen Dernek'te Hugo Rogers'a Tam many lideri olarak oy toplayacak kadar yeterl i bir g üce sahipti. O yıllar­ da birçok Ta m many lideri şa pkaları el lerinde Castelio'nun apart­ manına gelmiş veya adli bir göreve aday olmak için golf sahala­ rında onu a ra mıştır. Bu dönemde d iğer italyan siyasi liderleri de ön plana çıkmaya başlamıştı. Siyasi temasları sayesi nde -Colonial Sand ve Stone adlı- şirketleri zenginleşen Generoso Pope, özellikle ona şehrin italyanca kanalları üzerinde bir fi ki r tekeli kurması nı sağlayan, (sonradan da bi rleşen) iki büyük italyan gazetesi ile bir radyo istasyonunu satın alarak önem l i bir siyasi fıgür haline gelmişti. Generoso Pope ve Costello sayesinde halyanlar New York'da temel bir siyasi güç haline gelm işlerdi. Genellikle Demokrat olan şehirli siyasi çarkların, ağır seçim mal iyetlerinin fi nansmanını "paral ı menfaatler"e başvurmakta n ziyade bu yoldan sağ lamaları, parasal kaynaklarını iş çevrelerin­ den sağlamış olmala rı halinde bu çarkların maruz kalacakları baskılar ol madan New ve Fair Deal'a neden destek verebildikleri­ ni açıklamaktad ır.* Siyasi görüşlerini halka hiçbir zaman açıkla-

Amerikan siyasetinde bu eski bir hikayedir. Şık bir gazi no ve genelev olan American Mabille'nin sahibi kumarbaz ve bar işletmecisi Theadar Alien (bir defasında bir Kongre soruşturma komitesine New York'taki en berbat adam olduğunu söylemiştir) 1 864'de Abraham Lincol n'ün yeniden se­ çilmesi için Cumhuriyetçi Patran Thurlow Weed'e kampanya yardımı ola-

1 74

IDEOLOJININ SONU

madığı halde, Frank Costello'nun, Franklin D. Roosevelt'in ve onun sıradan insanlara yardım etme çabalarının ateşli bir hayranı olduğu muhtemeldir. Bugün birçok Amerikalının kamu yararı adına görüş birliği nde olduğu New Deal'in temel maddeleri, "yozlaşmış" büyükşehir çarkları olmadan mümkün ola mazd ı.

"Yeni" Para ve Eski Para Yirmi yı l önce Doğ u Avru pa lı Yahudilerin çocuklarının ve ondan önce de irianda kökenl ilerin organize suçlarda başkah raman olmaları gibi, kumar ve çete olaylarında başrollerde çoğunlukla italyan kökenli lerin olduğuna dair çok az şüphe vard ı r. Bir ölçüde istatistiksel rastlantılar ile gazetelerin bi rkaç sansasyonel si maya di kkat çekmesi, gerçek olamayacak kadar çok yasadışı faal iyetle­ rin ağırl ı kl ı olarak bir tek etn ik g rup tarafı ndan yapıldığı yan ı lsa­ masına yol açmaktad ı r. Birçok şeh i rdeki (özel likle Gü ney ve Batı Kıyıları nda) çete ve kumar orta klığı, birçok başka g rubu ve ağırl ı k­ lı olarak da bu bölgelerin yeriisi olan beyaz Protesta nları içermek­ tedir. Ancak Kuzey'deki başl ıca şehir merkezleri ile buralardaki yasadışı servet elde etme tarzlarında, beli rgin bir etnik sıra lama va rd ır. Son italyan unsurların durumunda, eski içki kaçakçıları ve kumarbazlar, siyasi nüfuzun gelişimi için önemli bir ka ldıraç gö­ revi görmüşlerdir. Bugün New York kürsüsünde oturan italyan yargıçları n ı n önemli bir böl ümü, şu veya bu şeki lde bunu Castel­ lo'ya borçlud ur. Birçok italyan bölge l ideri de -bazı Yahudi ve i riandal ı siyasetçiler dahil- aynı şeki lded i r. New York'taki ita l­ ya nların siyasi prestij oluşturma nedeni, şahsi menfaat sağ lamak­ ta n çok daha fazla bir anlam içermekted ir. Costello için bu, ta­ ma men etnik gurur meselesidir. Amerika'nın eski dönem leri nde­ ki gi bi, organize yasad ışılık sosyal yükselmenin bir basa mağı hal ine gelmiştir. Örneğin, Frank Si natra'nın eski italyan gangsterleriyle sıkı fıkı olduğuna yönel ik ha berler ve resimler, dünya genelinde şok etkisi yapmıştır. Yine de Sinatra ile birçok italyan'a göre, bu adamlar kendi çevrelerinde büyümüşler ve birçok durumda yar­ dı mseverl ikleri ve iyili kleriyle ta nınır olm uşlard ı r. Eski italyan rak 25.000$ vermiştir.

BIR AMERIKAN HAYAT TARZI OLARAK SUÇ

1 75

gangsterleri, kaba ve okuma yazma bil meyen genç serserilerdi (Al Capone, g ücünün zirvesindeyken sadece yi rmi dokuz yaşın­ daydı). Hayatta kalanlar, uyu m sağlamayı öğrendiler. Artık orta yaşlı veya daha yaşl ıyd ıla r. Muhafazakar bir şekilde g iyi nmeyi öğ rendiler. Evleri, sayg ı n banl iyölerded i r. Çocuklarını iyi okullara gönderip, kendileri ortalıkta görünmemeye özen göstermekte­ dirler: Costello, kendisine karşı alınan tavı rlardan dolayı keder veren bir aşağ ı l ı k duygusundan kurtu lmak için psi kiyatriste bile gitmişti. Amerikan topl umunda bütün "yeni" para larda olduğu gibi, kaba ve işini bilen müteahh itler, i nşaatçılar, taşımacı girişimciler, gangsterlerle birlikte durumları n ı düzeltip kendi etn ik ve genel toplumlarında tan ı nmışlık ve itibar kazanmaya çalışmışlardır. "Şantiye"deki iriandalı "dantel perde" kullanır olmuş ve daha büyük bir itibar kazanmak için açılmıştı r.38 Yerleşik "Amerikan" toplumunda kabul görmek bazen önce gelir ve bu sonradan etn i k cemaat tarafı ndan tanınmak için bir belgedir. Önde gelen popüler şovmenlerin yanısıra Sugar Ray Robi nson ve Joe Luis gibi kişilerin yerleşik zenci toplumuna geç kabul edilmeleri bu sü rece iyi bir örnektir. Yine de, nihai süreçte, birçok seçkin Amerikan serveti, şiddet içeren ve a h laki olarak kınanması gereken faaliyetlerle elde edil­ miştir. Amerikan kapitalizmi nin öncüleri, Harvard Üniversitesi'nin iş idaresi böl ümünden mezun deği ldir. Eski yerleşirnciler ile kuru­ cu baba ların ya nısıra, "Batı'yı ele geçiren" ve hayvancıl ık, maden­ cilik ve diğer faaliyetlerden zengin olanlar, servetleri ni genellikle önemsiz olmayan şiddet olaylarıyla ve kara n l ı k spekülasyonlarla yapmışlard ı r. Amerika'nın ve kendilerinin yoluna çıktığında ka­ nunu görmezden gelmişler, atiatm ışiar veya esnetmişlerd i r veya kendi amaçlarına hizmet ettiğinde kendi leri kanun olmuş­ lard ı r. Kalabalık şeh ir nüfusunun değişen şartları altı nda, kendile­ rinden sonra gelenlerin ayn ı acımasız taktikler kullanmalarına 1 949'da Yuletide'da bahçesindeki 12 metrelik bir ağaçla ve hemen altına yerleştirilmiş ahşap bir Noel baba ve ren geyiğiyle dekore edilen ve ho­ parlörden yüksek sesle söylenen Noel şarkıları duyulurken bahçeni n etra­ fında elektrikle çalışan kayakçı figürlerinin neşeyle dolaştığı zarif Nehir Orman evinde komşularıyla zaman zaman aşırı içli dışlı olan Tony Accar­ do gibileri istisnadır. Bir sonraki Noel'de Accardo'nun bahçesi karanlıktı. Tony, Kefauver'den kaçmıştı.

1 76

IDEOLOJININ SONU

karşı ahlaki bir öfke duymuşlard ı r.

Suçun Burjuvalaşması ironik olarak, siyasi n üfuzun artmasını mü mkün kılan sosyal ge­ lişme, italyan gangsterleri nin ölümünü ilan etmiştir. Mesleki eği­ tim almış ve meşru işlerde başarı kazanmış ita lyanların sayı larının artması, italyan g rupları n ı n siyasi nüfuz sağlamasına yol açmış ve izin vermiştir. Bugün sayıları a rtan profesyoneller ve işadamları, italyan gençl iğine örnek olmaktad ı r. Bu örnekler yirmi yıl önce çok nadi rdi. ironik olarak, italyan "gangsterlerinin" işlediği "suç" haberleri ve skandalları, olaylardan çok sonra ortaya çıkmıştır. En büyük suç figü rlerinin birçoğu yı llarca önce şiddeti bırakmaya yem i n etmiş kişilerdir. Gelirlerinin büyük bir böl ümünü yasal yatırımlardan (Costello örneğ inde emlak, Adonis örneğ inde mo­ torlu taşı macı lık ve otomobil alım satı mı) veya kumarhane ve gazi nalar gibi kısmen yasal olmasına karşın toplum tarafı ndan itibar gören kaynaklardan sağlamaktad ı rlar. Castelio'nun ve Adonis'in hapis kararına karşı toplumun "misi llemesi," toplumsal ikiyüzl ülüğü gizleyen uydurma bir ah lakçılıktan biraz fazlasıydı. Bu düşüncelerin yanısıra, suçun ve Amerikan hayat tarzı nın genel bağ iarnı nedir? Fair Deal'in ortadan ka lkması, tuhaf bir şekilde yasadışı faal iyetlerin eski tarzlarının ortadan kalkmasının sinyalini vermiştir. Geçen on beş yılın kumar heyecanı, a rtan ge­ l i rlerin bolluk ve coşkusunun bir parçasıydı; genel li kle yen i üst orta sınıf zengi nlerinin gösteriş tüketi mine de ilk g irişim leriydi. Bu g rup, Amerikan yaşam tarzı nda önemli bir yeni tabakalaşmayı ol uşturmaktaydı. Bunlar, (on dokuzuncu yüzyı ldakiler kadar mu­ azzam servetiere sahip olmasa lar da, genellikle çok u l uslu şirket­ lerin yöneticilerinden daha fazla miktarlarda gelir elde eden) cömert kumarhane ve gazinaların baş patronlarıyd ılar. Seya hatin zor olduğu on yı l l ı k savaş döneminde kumarhaneler ve içki li lüks mekan lar, bu toplumsal sı nıf için önemli satış noktaları olm uştur. Bugün yerleşik hayata geçip Avrupayı ve Avrupa kültürünü öğ­ renmekted irler. Küçük kasaba hayatının can sı kıntısı n ı g ideren iddia ve bingo gibi küçük kumar oyunları ya da kenar mahalle sakin leri nin "şa nslı numara" veya "şa nslı at"tan büyük bir kaza nç beklentisi devam etmektedir. Bernard Baruch'ın dediği gibi: "in-

BIR AMERIKAN HAYAT TARZI OLARAK SUÇ

1 77

sanları at yarışı oynamaktan alıkoyamazsınız. Neden bir insanın kendi yargısının a rkasında d u rmasın ı yasaklıyorsunuz ki? Bu kişi­ sel girişimin başka bir şeklidir." Fakat koordinasyon maliyetleri arttıkça, kumardan elde edilen büyük karlar azalmaktadır. Ve gelecekte kumar, fu huş g i bi zoru nlu bir gerçeklik olarak ve üstü kapal ı bir kabul görerek, dağınık şekilde ve küçü k işletmeler ba­ zında devam edecektir. Suçla olan karşı l ı klı il işkilerinde "hi maye" sağlayan ve gelir el­ de eden "patronlar"ın siyasi sistemi de, siyasi bir düzen olarak ortadan kalkmaktadır. "Patron" sisteminin çökmesi, Roosevelt döneminin bir sonucud ur. Yirmi yıl önce Jim Farley'nin görevi basitti, sadece bazı önemli eyalet patronlarıyla ça lışmak zorun­ dayd ı. Şimdi a rtık bu türün nesli tükenmiştir. New Jersey Demok­ rasi'si, bir za manlar Frank Hauge tarafı ndan yönetil mekteyd i; bugün şu anda eyalette onun tarafını tutan veya parti g rubunda yer alan, her biri "büyük patron" olan beş veya altı adam vard ı r. Şeh i r merkezlerinde New York, Bostan, Newark ve Ch icago'da eski i rlandalı ların egemenliğindeki siyasi çarklar bölünmüştür. Büyükşehir merkezlerin dağılması, kenar mahal leler ile uydu kentlerin ortaya çıkması, eski kenar mahalle ve geçiş bölgesi ekoloj i k ka lıpları n ı n kırıl ması, fonksiyonel g rupların artışı ve Ame­ rikan hayatının artan orta sı nıf karakteri bu çöküşe katkı yapm ış­ tır. Bazı yasadışı faa l iyetleri n ekonominin yapısı içerisinde rasyo­ nel leştirilmesi ve özümsenmesi, suç üzerinde hegemonya kuran yerleşik eski bir nesl in sona ermesi,39 azı n l ı k g ruplarının genel sosyal kon umlarındaki yükselişi ve şehirli patran sisteminin par­ çalanmasıyla, tartıştığımız suç şeki lleri de sona ermekted ir. Elde etme tutkusu ve a rzusu devam ettiği sürece, elbette ki suç da devam edecektir. Fakat geçen yetmiş beş yıllık dönemden aşina olduğumuz büyük organize şehir suçlarının, bu evrensel neden­ lerden daha geniş bir temeli vard ı r. Bu suçlar Amerikan ekonomi­ sinin, Amerika n etni k g rupları nın ve Amerikan siyasetinin birta­ kım özelliklerine bağlıdır. Bütün bu alanlardaki değişimler, bildi­ ği miz suç şekilleri nin de değiştiği anlamına gelmektedi r.

8.

B Ö LÜ M

Suç Dalgalar• Efsanesi: BirleJik Devletler'de Suçlardaki Gerçek Azalma

Gazetelere ve suç istatistiklerine ina nacak olursak, Birleşik Devlet­ ler'de her yıl yeni ve daha ciddi bir suç dalgası görülmekted ir. Dönemsel ola rak, büyükşehirlerdeki gazeteler sokaklardaki aleni saldırıları göstermekte ve geceleri g üven l i ol mayan yerlerle ilgili uyarılarda bulunmaktad ır. Çocuklarda, suç işlemeni n sürekli a rt­ tığı görülmektedir. Bu öyle sert bir artıştı r ki, California'da Eyalet Gençlik Müdürlüğü'nün 1 958'deki raporuna göre, on yedi yaşın­ daki her dört gençten biri o yıl eyalette tutuklanmıştır. Ketau­ ver'den McCiella n'a Kongre soruşturmaları; rüşvet, yolsuzl uk ve haraççılıkla ilgili sansasyonel hikayeler ortaya çıka rmıştır. Yine de, soruna ciddi bir bakış, bugün Birleşik Devletler'de yüzyıl veya elli yıl ve hatta yirmi beş yıl önce olduğundan daha az suç işlendiğini ve günümüzde Birleşik Devletler'in kamuoyu nun sandığından daha yasal ve güvenl i bir ülke olduğunu göstermek­ tedir. Ka nıt ned i r? Bir kere, halkın gözündeki imajın tek kaynağı olan gazete ha­ berlerin i çok di kkate almamak gerekir. Uzu n zaman önce, kaleme aldığı Otobiyografi'sinde Lincoln Steffens, gazetecilerin a raların­ daki rekabetten dolayı polis kayıtlarından aldıkları sıradan hırsız­ lık olaylarından nasıl "suç dalgası" yarattı klarının ve bunları koyu harflerle manşetten verdi kleri nin h i kayesini anlatmıştır. O zaman­ lar polis komiseri olan Theodore Roosevelt, bu rekabete bir son verdiğinde "suç dalgası" da sona ermiştir. ("Sabah gazeteleri," diye anımsatı r Steffens "aylık dergiler ve üç aylık bilimsel dergiler kanu nsuzluğun dönemselliğine il işkin birtakım geci kmiş ağır

SUÇ DALGALARI EFSANESI

1 79

[metinde aynen böyle] yanlış ana lizler yaparken 'kararsız' halkı suçtan bıkmış bir halde buld u.") Suç h i kayeleri elbette ki tiraj a rttı rıcıd ır: panik yaratır, korku uyandırı r, ön lem alınması için uyarıcı olur -klişeleştirildiği nde Aristoteles'in dramaturj i k katarsis ta nımına uygu n bir örnek. Fakat bu h i kayelerin doğruluk payı şüphelidir. Genelde Doğu Pakistan ve Gü ney Vietnam hakkı ndaki hikayeler okurlara b ı kkın­ lık verdiğinde suç manşetleri atı lmaya başlandığı için, böylesi haçl ı seferleri nin zama nlaması 'suç gerçekten a rtı mı, yoksa sade­ ce suç hakkında heyecanlı hikayeler mi çoğaldı' sorusunu akıl lara getirmekted ir. Peki, o za man istatistiklere ne demel i? Örneğin 1 954'te, J. Edgar Hoover bir yıl içinde temel suçlarda yüzde sekiz ora n ı nda bir a rtış olduğunu duyurdu; eğer bu trend önlenemezse, Ameri­ ka'da kanu nsuzluğun yeni bir saltanatı hüküm sürüyor demekti. Sonuç son derece retorik olmakla birlikte, rakam oldukça kesin­ dir. Fakat, maalesef, "gerçek" yaşını söylemekte bir kad ı na ne kadar güvenilirse, suç istatistiklerine de o kadar güvenilir. FBI tarafı ndan bildirilen yıllık rakamlar, 6.595 polis şefi ile ajanların raporlarına dayanmaktadır. Fakat suçun sabit bir tanımı yoktur -çünkü bunlar eyaletler tarafı ndan belirlenmektedi r'- ve daha da önemlisi sabit bir ra porlama sta ndardı bulunmamaktad ı r. Philedelphia'daki korkutucu durumu ele alalım: City of Brotherly Love 1 95 1 'deki 1 6.773 rakamına kıyasla, 1 953'de 28.560 temel suç rapor etmiştir -yüzde yetmişten daha çok ve beklenmedik bir artış. Fakat suçlu istilası baş göstermemiştir. Beled iye başkan ı Clark'ın reform yöneti minin b i r parçası olarak 1 952'de göreve gelen polis komiseri Thomas J. Gibbons, şehi rdeki suç oranlarını en aza indirmek için suç kayıtlarında sahtekarlık yapı ldığını fark etmişti. Bir şehir merkezi kayıtlarına geçenden 5.000 kadar daha çok şi kayetle uğraşmıştı. Yen i bir merkezi raporlama sistemi ku­ ruldu ve sonuç olarak "suç" rakamla rı a rttı. Hatta New York'ta olağan üstü bir olay meydana geldi. FBI suç rakamları n ı n dikkate değer bir şekilde düşük olduğunu düşündü. Kontrol sırasında, örneğin 1 950'de polis tarafından bildi rilen mülk suçu raka m la rı­ nın, sigorta şirketlerinin özel raporları ndakilerin yarısı kadar olRoscoe Pound'un beli rttiği gibi, Rodos Adası'nda dava açılabilecek suç sayısı elli yılda ikiye katlanmış ve 1 00 yılda sekiz kat artmıştır.

1 80

IDEOLOJININ SONU

duğu ortaya çıktı. Dedektifler, çözüm lenememiş çok sayıdaki h ı rsızlık olayları nın provokasyon yaratmasından korktukları için, yerel polis bölgeleri şikayetlerin üstünü kapatmıştı. Dedektifler, h ı rsızlı kla ilgili raporları "hasır altı" etmişler ve -bir hırsız yakala­ n ı p "çözümlenmemiş" diğer h ı rsızlık olayla rın ı iti raf edene ka­ dar- beklemişlerdir. Uzman polis Bruce Smith tarafı ndan yapı­ lan bir araştırmanın ard ından, yeni bir merkezi kayıt sistemi ku­ ruldu. Örneğin, bütün polis bölgesi n umaraları New York telefon rehberinden çıkarıldı ve bir suç olayını bildi rmek isteyenler her­ hangi bir merkezi karakolu a ramak zorundayd ı : Spring 7-3 1 00. Değ işimi izleyen bir yılda, 1 948 rakamlarına göre; sald ı rılar yüzde 200, soygun lar yüzde 400 ve hırsızl ık olayları da yüzde 1 .300 arttı. Smith'in sonuç olarak bel irttiği gibi, "bu korkunç a rtışlar . . . bizzat suç a rtışlarını değil, daha ziyade suçların bild i ril mesindeki a rtışları göstermektedi r." Sadece istatistiksel açıdan, orta Atiantik eyaletlerinde bütü n temel suçlarda 1 950-1 954 arasında korkunç bir a rtış yaşanmıştır. Fakat New York ve Philadelphia, (nüfusu 1 00.000'den fazla olan şehirlerde) nüfusun yüzde 25'ini oluşturmaktadır. O za man bir suç dalgasından mı söz etmeliyiz, yoksa bir "suç bildirimi" dalga­ sından mı?' Şaşırtıcı bir gerçek şudur ki, Birleşik Devletler'de her on yılda bir suç sayısında "otomatik olarak" bir düşüş yaşanmaktad ı r. Yani on yıl boyunca her yıl suç ora nla rı h ızla artmakta fakat onu ncu yılda düşmektedir. Bu durum g üneş lekeleri veya diğer bir dön­ g üsel teoriden ileri gelmemekted i r, fakat basit bir istatistiksel tuzaktı r.40 Suç oranları ile ilgili bir rapor el bette ki kaba bir en­ dekstir çünkü suçlardaki a rtış nüfustaki değişime göre beli rlen­ melidir. FBI rakamları suç oranlarını 1 00.000 kişilik nüfusla ra bağ­ lamaktad ı r. Fakat nüfus sayı mı yılları arasında nüfus artışı bilin­ memektedi r. Bu nedenle oranlar, on yıllık bir dönemin en düşük nüfusunu yansıtmaktadır. Ancak daha önem lisi, büyük iç göçleri hesaba katmamaktadır. Böylece 1 949'da California'da cinayet

Bildirilen suçlardaki artışlara yönelik zıt bir anlam da belirtilebilir: küçük yankesicili kler, rüşvet, fuhuş, kumar vs. birçok suç, polis tarafından bilin­ mesine rağmen sadece ara sıra bildirilmektedir. Bildirilen suç sayısı ndaki artış, kanunun daha iyi uygunlandığı anlamında paradoksal bir sonuca da götürebilir.

SUÇ DALGALARI EFSANESI

1 81

oranla rı her ı 00.000 kişide 4,97; soyg un ı 36, ı ; hırsızl ı k 2. ı 4 ı ,6 vs. olmuştur. ı 940'ta n ı 9SO'ye kadar, California'ya üç milyon yeni i nsan geldi ve nüfus yüzde SO a rtmış oldu. N üfus sayımı yılları arasında resmi ra kamlar olmadığından, ı 940 ile ı 949 yılları (bu­ nu pay olarak kabul edel im) a rasında işlenen bütün suçlar, daha küçük bir sayı olan ı 940 paydasına dayanmaktadı r. ı 9SO'de yeni nüfus sayımı yapıldığında suç oranları ayarlanmış ve suç ilg inç bir biçi mde "düşmüştür." ı 940-50 a rasındaki on yıl boyunca, üç Pasi­ fik kıyı eyaletinin nüfusu yaklaşık olarak yüzde 40 a rtmıştır. Ancak ı 949 yılındaki suç oranları, halen ı 940 yı lındaki (daha az) nüfusa göre hesaplanmıştır. Aslında ı 949'daki daha büyük suç rakamla­ rı, nüfusun sadece yüzde 60'ına göre hesaplanmıştır. Bu nedenle suçl uluk miktarı büyük ölçüde abartı lmıştır. Aksine, nüfus kaybı­ na uğrayan eyaletlerdeki suçl uluk da, olduğundan daha az gös­ teri lmiştir. Belirli suç oran larının yeterli olduğu varsayılsa bile, bir "suç dalgası"nın veya "gerçek suçluluk" miktarının kriterleri nedir? ı 957'de, örneğin ı .070.794 tutu klama olmuştur. Bunların 800.000'i içkili olmaktan, 200.000'i ise topl um h uzurunu kaçıran davranışlardan dolayıd ır. Fakat bu rakamlar ne ifade eder? H ı rsız­ lık, saldırı ve soyg unculuk son yıllarda artmış, a ncak cinayet ve adam öldürme olayları azalmıştır. Halkın huzurunu en çok kaçı­ ra n adam öldürme olayları nın sayısı, g ü nümüzde yirmi beş yıl öncesine göre daha azdır. Cinayetler ı 930'da her ı 00.000 kişide 8,9 iken, ı 9S S'te 4,6 olmuştur. Gelişmiş hastane h izmetleri ve tıbbi tekniklerin daha önce olduğundan çok daha fazla sayıda insanın hayatını kurtard ığı varsayıldığı nda, düşüş neredeyse yüzde 48 oranındadır. Otuzların başları nın korkulu rüyası adam kaçırma, neredeyse ortadan kal kmıştır. Bu durumlar nasıl değer­ lendiri lmel idir? Genel kanu nsuzl uğu -hırsızlıkları (soygunculuk, araba çal­ ma) ve şahsa yönelik suçları (gasp, saldırı, cinayet, tecavüz)- ve suçla sıradan bir şekilde ilişki lendirdiğimiz faaliyet türleri ni (i sta­ tistiksel özellikler de dahil olmak üzere) hesaba katacak olu rsak, suç a rtmış mıdır? Genel bir bakış açısı, bize bu konuda pek çok şey söyler: (2.500 ila ı 0.000 kişi lik) çok küçük kasabalardaki suç portresi, adam öldürme dışında, ı 940'dan ı 953'e kadar daha karanlık bir hal almıştır. Fakat ı 00.000 ila 250.000 nüfuslu şehirlerde suç

1 82

IDEOLOJININ SONU

azalmıştır. En büyük artışlarsa, büyükşehi rlerde kaydedilm iştir. Örneğin, soygun oranlarındaki en yüksek a rtışların neredeyse ta mamı, nüfusu 2SO.OOO'den fazla olan şehirlerde yaşanmıştır. Hal böyle iken, şeh irlerde şaşırtıcı değişimler olmuştur. San Fra n­ cisco'da saldırı dışında hiçbir artış yaşanmamıştır. Los Angeles'da bütün suçlar a rtmıştır. Portland ve Seattle'da, yüzde 21 'lik nüfus a rtışına karşın suçlarda azalma görülm üştür. Miami'de, yan kesici­ lik ile araba hırsızl ığının başı çektiği suçlar fırlamıştır. Cleveland ve Ch icago'da, (Chicago'da araba h ı rsızlığının a rtmasına karşın) çok az bir değişim olmuştur. Detroit'te, suç oranları t ı rmanışa geçmiştir. Omaha ve Nebraska'da azal mış, Nebraska'da (yetki li le­ rin raka mların geçerl iliğine i lişkin şü pheci olmalarına karşın) beş yılda yüzde SO'Iik bir düşüş gerçekleşmiştir. Boston, Birmingham ve Memphis'de çok az değişim olmuştur. Houston ve Dal las'da büyü k a rtışlar görü lmüş, New Orleans'da a raba hırsızl ığındaki a rtışla birlikte birtakım küçük artışlar olmuştur. Analistler, bu tabloya anlamlı bir nedensellik açıklaması ge­ ti rmek için zorlanmıştır. Arta n a raba h ırsızlığını açıklamak kolay­ dır: etrafta çalı nacak çok fazla a raba va rdır ve a ra ba h ı rsızlı kları­ nın yüzde BO'i gençler tarafından genellikle düşüncesizce ya pıl­ maktadır ki bugün gençlerin sayısı da a rtmıştır. Aynı za manda, ça lınan a rabaların hemen hemen hepsi hasar görmeden çabucak kurtarıl maktadır. Fakat kimi lerine göre, "artan kanunsuzl uğun" bir göstergesi olan saldırı suçları hızla yükselmiştir. Ancak cinayet ve kazara öld ürme olayları tutarlı bir şekilde düşük ka lm ıştır. At­ lanta gibi şehirler, suç artışını sırf nüfus artışına bağlamıştır. Fakat nüfusun 1 949'dan beri yüzde 1 2 arttığı Los Angeles gibi bir şehir, birinci sınıf suçlarda (hırsızl ık, soyg unculuk vs.) yüzde 34 a rtış yaşa mıştır. Dallas ve Houston'daki suçlar, nüfus a rtışını fazlasıyla geçmiştir. Los Angeles polis şefi Wi lliam Parker tarafı ndan da yapılan genel bir açıklama, "bir tür ahlaki dejenerasyonun başla­ dığı" şekl indedir. iyi günlerde, kötü gün lerde olduğundan daha çok suç işlendiğini ve artan boş za manların da bu gerçeği açıkla­ dığını beli rtmiştir (fakat Los Angeles polis istatistiklerinde ağırlıklı olarak yer a lan, temel sosyal haklardan mahrum zenci g rupları gerçeği nasıl açıklanabili r?) Los Angeles'daki ve diğer birkaç yerdeki suç a rtışına i lişkin en anlamlı açıklama, belki de nüfus yapısının doğasında bulunmak­ tad ı r. Los Angeles büyük bir geçici nüfusa sahiptir; yıl boyunca

SUÇ DALGALARI EFSANESI

1 83

çok para çeken ve bu paranın da peşi ndekilerle birlikte istenme­ yen birçok şeyi de bera berinde getirdiği bir konaklama köyüd ü r. Houston ve Dallas g i bi büyük a rtışlar yaşanan diğer şeh i rlerde de suç, daha çok yeni gelenlerle ve geçici ziyaretçilerle mantar gibi artmaktadır. Bu farkl ılıkların basit bir açıklaması da, suç oranla­ rındaki artışın polis kuvvetinin kalitesiyle doğrudan bağlantılı ol masıdır. iyi bir polis kuvveti olan yerde, daha çok tutuklama olur (ve insanların kendilerini güvende hissetmeleri, hırsızl ık ve soygunculuk gibi küçük suçların daha çok bildirilmesini sağlar) ve daha çok vaka bildirildiği ve kaydedildiği için, başlangıçta daha çok suç olur. Fakat bir süre sonra katı yaptırım, suçluları şehirden uzaklaştıracağı için suç da aza lır. Ancak bu açıklamalar, önemli olma kla birlikte, suçun kaynak­ larına ve doğasına ilişkin çok az şey söyler. Bu nedenle genellikle göz ardı edilen iki faktöre bakmamız gerekir: gençlerin ve azı nlık gruplarının (özellikle de zencileri n) rolü. Tutuklamalar göz önüne alınacak olursa, bütün suçların nere­ deyse ya rısı yi rmi beş yaşın altındaki gençler ta rafı ndan işlen­ mektedir. Gençlerin tecrübesiz oldukları için daha kolay yakalan­ dıkları fikri bir kenara bırakı laca k olursa, tüm soygunculuk va kala­ rının yüzde 1 9,4'ü, yankesici likleri n yüzde 36,9'u, hırsızlıkların yüzde 47,8'i ve araba hırsızl ı kları nın yüzde 52,6'sı on sekiz yaşın altındaki g ruplar tarafından işlen miştir. 1 953'de suçlu bulunan 1 . 1 1 0.000 kişinin yüzde 44'ü yirmi beş yaşın altındadır. Son on beş yılda suçlardaki dalgalanmaları açıklama n ı n bir yolu, savaş yılla rı boyunca suç oran larında bir azalış olduğud u r. Bu, milyonlarca gencin denizaşırı ülkelerde askerli k yaptığı 1 94647 ile Kore Savaşı yıllarının ardından milyonlarca gencin sivil hayata geri dön mesiyle suç piyasasının tekrar aktif hale geldiği basit gerçeğinden hareketle yapılabilir. iki nci bir gerçek de, a rtan ve değişen nüfusla daha çok suça rastla nacağı ve -savaş döne­ mi bebekleri büyüdükçe ve savaş dönemi gençleri n üfusun daha büyük bir bölümünü oluşturdukça- suçun artacağıdır. Gençli k sorunu dışı nda, zenci ihla lci lerin büyük rolü bulun­ maktadır. Cleveland'de bütün büyük suçların dörtte üçünden fazlası nüfusun yüzde 1 6,2'sini ol uşturan zenciler tarafından iş­ lenmektedir. Chicago'da suçların daha büyük bir bölümü, (Gü ney Yakası'nın aşağısını hançer gibi oyan dar ve boğuk) zenci gettosu "Bronzeville"de işlen mekted ir. Atlanta'da suç unsuru taşıyan

1 84

IDEOLOJININ SONU

saldırıların yüzde yetmiş beşi, nüfusun üçte birini oluştura n zen­ ciler tarafı ndan işlenmektedi r. Zencilerin nüfusun yüzde 1 7'sin i oluşturduğu Detroit'te, silahlı soygun nedeniyle tutuklanan zen­ cilerin sayısı, beyazlarındakinden iki buçuk kat daha fazladır. Philadelphia'da nüfusun dörtte birini oluştura n zenciler suçların üçte ikisinden sorumludu r. Bostan ve New Orleans'ta da benzer durumlar bildirilmiştir. Şeh ir pol isin in, zenci saldırganlara karşı daha sert davranma eğiliminde olduğu ve bir zenciye bir beyazda n daha fazla suçlu gözüyle bakıldığı di kkate alınmalıdır. Ve birinin diğerine sadece sözlü sataşma yaptığı durumlarda, zenci olan dezava ntaj lı ko­ numdadır.41 Fakat bütün bu durumlar hesaba katıldığında bi le, istatistiksel ve sosyolojik anlamda, zencilerin oransal olarak be­ yazlardan daha çok suç işlediği gerçeği değişmemektedir. Bir a nlamda, bu a nlaşılabilir. Bu türden suçlar, "dağı nık sınıf m ücadelesi"nin bir şeklini temsil eder.42 Ve kaba bir tabirle, trendi ta kip eder. Suç bir tür hı nçtır, elde etme hırsıdı r, daha fazlasına sa hip olan kişiye karşı bir şiddet hareketidir. Bunlar a lt sınıf suçla­ ndır. Ve zenciler a lt sınıfın esas kısmını ol uşturmaktadır. Bu ı rki bir gerçek değildir. Yüzyıl ı n son unda bu türden suçların büyük bir böl ümü, ağırlıklı olarak iriandalı lar, sonra ita lyanlar ve daha sonra da Slavlar tarafından işlenmiştir. Bugün marjinal konu mda olan zenciler ve daha az bir düzeyde Porta Ri kol ular bu rolü oynamak­ tad ı r. Birbirini izleyen bu g ruplar arası nda, 1 954'de Min neapolis Hintli lerle sorunlar yaşamıştır. Devlet, Hintii iere ayrı lan bölgeler­ den giderek çekilmeye başladıkça, g iderek daha çok Hi ntli şehi r­ lere akın etti. Sarhoşluk ve saldırılar a rtmaya başlad ı. Hintlilerin, Minneapolis nüfusunun sadece 0,9'unu ol uşturmalarına karşın, erkekler hapishanesi ndeki tutu kluların yüzde 1 O'n undan fazlasını ve kadınlar hapishanesindeki tutu kluların yüzde 69'unu oluştur­ maktadır. Genel teori her ne ileri sürerse sürsün -ahlaki karakter veya sınıf karakteri- suç oran larındaki değişi mlere il işkin açıklamalar belirli suçlardaki dalgalanma larla ve n üfus değişimleriyle ilgili olduğu sürece anlamlıdır. Elimizdeki istatistikierin zaman a ral ığı­ nın yirmi beş yıldan az olduğu gerçeği ( 1 930'dan önce sta ndart suç raporları bulunma maktayd ı) ve elimizdeki veriler bile, yukarıda tartışıldığı üzere- tamamen g üvenilir değildir. Sırf bu nedenle, bir ahlakçı n ı n tahmini maalesef en az bir sosyaloğun

SUÇ DALGALARI EFSANESI

1 85

ta hmini kadar iyid ir.

Gençliğin Haykırışı Suç oranlarının izlediği yol çok açık değilse de, genç suçluların durumu biraz daha iyid ir. Genç suçları hakkında bi linenler, yetiş­ kin lerin kinden biraz daha azdır. "Yetişkin suç" oranları, "polisin bildiği" (ya ni şi kayet yoluyla bildirilen) suçlara dayan maktadır. Ancak gerçekten genç suçları olduğunu söylemek için öncel ikle suçlu gençlerin yakalan ması gerektiği nden, gençler için "tutuk­ lama" rakam la rı kullanılmalıdır. Fakat tutuklama rakamlarının ku llanımı birtakım sorunlar içerir. Profesör Sellin'in beli rttiği gibi, "Polisin sırf şüphe üzerine gençleri tutuklaması ve sorgulamak için gözaltında tutması, yetişkinlere oranla daha mu htemeld ir. Aynı zamanda, belirli bir yılda tutukla nan gençlerin sayısı, aynı kişinin tekrarlanan tutuklamalarını da içerir. Bir gençl ik çetesinin tanınan bir üyesi, defalarca tutuklanarak toplamı a rtırmış olabi­ lir." Bu böl ümün başında Cal ifornia Gençlik Müdürlüğü'nden alı­ nan, 1 957'de California'da tutuklanan on yedi yaşındaki gençler­ den dörtte biri şekli ndeki rakam anla msızd ır. Daha kötüsü, Cali­ fornia'da bir polis memuru tarafı ndan du rd urulan bir yeniyetme­ nin her seferinde isminin a l ı na rak California'daki Suç istatistikleri Bürosu'ndaki kayıtlara yeni bir "tutuklama" olarak geçmesid ir. California Gençl ik Müdürlüğü'nün di kkatsiz istatisti klerini açıkla­ masının bir nedeni, halkı şaşı rtarak bir sonraki yasama mecl isi topla ntısında ödenekierin a rtması kon usunda baskı oluşturmayı ummasıdı r. Böylesi bir suç "enflasyonu", bugün Bi rleşik Devlet­ ler'deki hukuki uygulamanın ender görünen bir şekli değildir. Tutu klama rakamları yetmezse, (Birleşik Devletler Çocuk Bü­ rosu tarafı ndan sağ lanan kaba bir rakam olan) mahkemelere çıkan çocuk sayısı kullanılabi lir. 1 940'ta 235.000 genç, milli çocuk mahkemelerine çıkarılmıştır. 1 953'te, 1 0- 1 7 yaşları arasındaki yaklaşık olarak aynı sayıdaki gençlerden (yaklaşık 1 9 mi lyon), yüzde 85'1ik bir artışla 435.000 vaka mahkemelere gel miştir:

Oğlanlar kızları yaklaşık olara k sekiz buçuk kat geçmektedir. Oğlanlar genellikle hırsızlık ve kötü niyetli zarar verme suçlarından, kızlar ise cinsel

1 86

IDEOLOJININ SONU

Ancak büyük sorun çocu k suçla rının halen belirsiz ta nımında yatmaktad ı r. Yasal tanımlamalar sadece eya letler a rasında de­ ğişmemekte (New York'ta 1 6 ile 2 1 yaşları arasındaki çocuklar asi azı nlıklar olarak sınıflandırı larak mahkeme önüne çıka rı l mamak­ tad ı r), fakat duygusal uyumsuzl ukta n ebeveyn lerin çocuklarının başı boş ve huzursuz ha reketleri ni kontrol edememelerine kadar bi rçok davranış sorunu suç olarak mahkemelere taşınmaktad ı r. (Bir yılda bir milyondan daha fazla çocuk; küçük hırsızl ıklardan, cam kırmakta n veya okuldan kaçmakta n dolayı pol is tarafı ndan toplanmaktadı r.) Bi rleşik Devletler'deki çocuk suçları ha kkı nda Birleşmiş Milletler'e bir rapor hazırlayan önde gelen sosyolog lar­ dan olan Paul Tappan, bütün çocuk mahkemesi davalarının yak­ laşık ya rısın ı n ted birsizlik, okuldan kaçma, evden kaçma, d isipl in­ sizl i k suçları ile cinsel suçlardan kaynaklandığını beli rtmektedir: "Çocuk mahkemelerinin baktığı davranış sorunlarının büyü k bir böl ümü, başka yerlerde mahkemeye başvurmaksızın özel sosyal kurumlar veya bizzat ebeveynler tarafı ndan çözü lmektedir. Bu tip 'gayri resmi davalar'ın h ızlı artışı, geleneksel olarak ortaya çı kmayan veya dünyanın diğer ü l keleri nde görül meyen mahke­ me idaresine yönel ik bu trendi destekled iği çok açıktır" dem iştir. Britanya tamamen fa rklı bir prosed ür izlemiştir. Hakim karşısı­ na çıka rılan suçlu bir genç için ilk sorun, öncelikle suçun beli r­ len mesi konusundaki h u kuki olgudur. Eğer genç suçlu bulunur­ sa, o za man ıslah etmeye yönel ik adımlar atı l ı r. Bi rleşi k Devlet­ ler'de sadece iflah ol maz mahkemenin ilgili kuruma göndermeye karar verdiği kişiler dışında sorun, suç sorunu olmaktan öte "başı belada" olma durumudur. Ve başı belada olma genel deyimi suçla bir tutulmaktad ı r.

Kaslı Suçlular Çocuk suçları nın "nedenleri" eski bir sorud ur. Tanımlar beli rsiz olsa da birta kım trendler bel lidir. Çocuk suçları savaş sırasında h ızla a rtmıştır. 1 940'dan 1 943'e çocuk mahkemeleri davalarının suiistimal ve benzeri suçlardan dolayı çocuk mahkemelerine getirilmek­ tedir. Aradaki bu büyük farkın nedenlerinden biri polisin genellikle eve dönen veya sosyal bir kuruma gönderilen kızları yakalamakta isteksiz davranmasıdır.

SUÇ DALGALARI EFSANESI

1 87

sayısı neredeyse ikiye katlan mıştır. ı 945'te zirve yapmış, fakat davaların sayısı savaş son unda azalmıştır. Ayn ı şekilde, suçlar Kore savaşın ı n çıkması n ı n a rd ı ndan h ızla a rtmış ve ı 953'te ( ı 945'teki kadar yüksek olmamakla birlikte) zirve yapmış, daha sonra d üşmeye başlamıştır. Birtakım genel faktörler bellid ir: savaş boyunca evler yıkılmış veya nakledil miştiL Aile ve pol is gözetimi zayıflamıştır. Temelde çocuk suçları, organize hal iyle, varoşların ve büyük­ şehi rlerdeki sanayisi gelişmemiş bölgelerin bir sorunudu r. Orta sı nıf çocukları arasında suç, genel likle psikolojik bozukluğun bir yansı masıdır. "Varoş" çocukları arasında {özellikle de a ilevi kültü­ rel parçalanmalarda n kaynaklanan çatışmalar yaşayanlardal suç, fa rkl ı değerlerin ve normların bir ifadesi olarak toplumsal başka l­ dırının bir şeklidir. "Gruplar" ol uşturmak, ı 0- ı 8 yaşları arasındaki bütün çocu kların doğal bir sürecid i r. Kişi nin kend ini ai leden ayı rması, akran ları ile kendisi nden biraz büyükleri arasında duy­ gusal destek bularak büyümesi için gerekli bir adımdır. "izci Ço­ cuklar" gibi birta kım g rupların neden verili kod lar kulland ı kları sorusu ve diğerleri ni nse kabadayılık ve şiddet yoluyla itibar ka­ za nma çabaları, bel irli g ruplara ait kültürel ve çevresel faktörler araştırılarak cevaplanabilir. Bu "eğ ilim ler" göz önüne a l ı ndığı nda, suç faal iyetlerini tetik­ leyen şey ned i r? Revaçta olan teori, suç artış ı n ı savaş yılları ndaki şiddeti n ve bu şiddetin medyadaki farkl ı ya nsımaları n ı n bir sonucu olarak gör­ mektedir: Ekranlarda vahşetin gösteri l mesi, Mickey Spillane'in popüla ritesi, televizyondaki korku fi lmleri, vs gibi. Bunların hep­ sinin, suça sevk eden sadist güdüleri uyardığı iddia edilmektedi r. Soru n, büyük "çizgi roman" çekişmesinde odaklanmıştır. New York Eyaleti Çizgi Roman Yayı nlarını Araştırma Bi rleşik Yasama Komitesi, varsayılan şu sonuçları duyurmuştur: Suç olgusu kon u alan çizgi romanların çocuk suçlarına yol açan faktörlerde payı vardır. . . Çizgi romanlar suç, şiddet ve korku unsurlarını resmet­ mekted ir ve ırk düşmanlığı yarata rak çocukları n etnik gelişimini engellemekted ir." Bu bakış açısı, psikiyatrist Fred ric Wertham'ın Seduction of the Innocent kitabında ateşli bir şekilde tartışılmaktadı r. Çizgi roman-

1 88

IDEOLOJININ SONU

ların· i nkar ed ilemez korkunç içeriğine atfen, Wertham şu sonuca varır: "geçen on yılda çocuk suçlarıyla ilgili bir hayli tecrübesi olan herhangi biri, çocuk oyunla rı ndaki vahşetin ve suç faa l iyet­ lerindeki şiddetin büyük ölçüde arttığını görecektir." Bir yılda doksan mi lyon çizgi roman basıldığını, 1 954'te 6- 1 1 yaş g rubu çocukların yüzde doksan beşi nin bir ayda on beş ve 1 2- 1 8 yaş g ru bu ndaki on çocuktan sekizi nin43 bir ayda bir d üzine çizgi roman okuduğunu d üşünecek olursak, tahminler eğer doğ­ ruysa ortada ciddi bir tehlike var demektir. Ancak ta hmi nler tartışmalıdı r. New York Üniversitesi'nden Dr. Marie Jahoda'nın Amerikan Kitap Yayıncıları Kurulu için yaptığı bir çalışmada beli rttiği gibi, l iteratürün etkisine dair teoriyi des­ tekleyecek yeterli kanıt bulunmamakta d ı r. Okumak, başl ı başına kişinin dürtülerini "ha rekete geçirmek" demek deği ldir. Çizgi romanlar, genell i kle çocukların gerçeklerden kurtu lmalarını sağ­ lar ve dünyadaki vahşete ilişkin duygularını köreltir. Bununla birlikte, çizgi romanlar veya korku fi lmleri gibi şeyler, rastlantısal suç unsurları deği ldir. En kötü ihtimalle, birtakım g izli dürtüleri tetikler. Diğer birtakım fa ktörler faaliyete geçmektedir. Daimi çocuk suçlular ile yasayla başı hiç derde girmemiş çocuklar arasındaki farkı ortaya çıkaran en kapsa m l ı girişim, Harva rd Hu­ kuk Fakü ltesi'nden Sheldon ve Eleanor Glueck'in Unraveling Ju­ veni/e Delinquency adlı kitabıdır. Glueck'ler, SOO suçlu ile SOO "suçsuzu"; yaşlarını, zekalarını, uyruklarını, eğiti m düzeylerini vs. temel ala rak "karşılaştırm ış"tır. Daha sonra her iki gruba da a nt­ ropometri (bünye ve büyüme), zeka ve Rorschach testleri ve psi kiyatrik a n ketler ya pılmıştır. Gl ueck'ler kültür çatışması (örneğin, göçmen altyapı ve farklı kültürel değerler), büyük aileler, bozuk sağ l ı k durumu, ebeveyn­ ler a rasındaki yaş farkları, ailede annenin baskınlığı, aşırı rekabet­ çilik ve kenar mahallede yaşıyor olmak g i bi, sosyologların üze­ rinde önemle durdu kları birtakım unsurları, psikolojiye ve karak­ tere ait fa ktörleri ortaya çıka rtmak için sabit olarak ka bul etmiştir.

Bazı ön kapaklar şöyledir: Kapağın üzerinde sinsi bir surat, yüzleri "silin­ dikten" sonra hiç kimsenin "cesetleri tanıyamayacağı" için sevinirken, bir otomobil iki kişiyi ölümüne sürüklemektedir. Diğer resimlerde ise; bir gö­ zünü çiviyle çıkarmış bir kadın, bir adamın suratına vuran çivili bir bot ve­ ya bir kız kor bir şişle tecavüze uğrarken görül mektedir.

SUÇ DALGALARI EFSANESI

1 89

Glueck'ler, çocuk suçluların, sevgi bağları zayıf olan ailelerden geldiklerin i belirtmiştir. Ebeveynlerin, çocuklarının kendilerini entelektüel olarak doğrudan ve somut bir şekilde ifade edebil­ melerine veya semboller ile soyutlamaların kullanımında daha hünerli olmalarına yard ı m edecek etkil i birer rol modeli olama­ dıklarını göstermiştir. Suçluların, mizaç olarak huzu rsuz, enerjik ve yı kıcı -Giueck'lerin düzensiz gelişim veya biyolojik olgunlaş­ ma şekillerine bağladıkları faktörler- oldukları n ı bulmuştur. Bünye veya vücut tipi üzerinde d u rmak, sosyologların şimdiye kadar hafife ald ıkları bir şeydi r. Çeşitli nedenlerden dolayı sosyo­ loglar, çevresel faktörlere önem vermeyi tercih etmişlerdir. Bu, kısmen "doğal" grup faktörleri araştı rmasından, kısmen de "libe­ ra l" siyasi eği lim lerden kaynaklan maktadır. Bünyesel özellikler veya ka htım fa ktörleri, değişmeyen özelli klere vurgu yaptıkları için, genellikle siyasi muhafazakarlıkla ilişkilendirilmiştir. S heldon tarafı ndan tanımlanan bünyesel tipleri (ektomorf ve­ ya zayıf, endomorf veya şişman, mesomorf veya kaslı) kullanan Gl ueck'ler, suçsuzların vücut ya pısında ektomorfik (ince, zayıf) özellikler baskı nken, suçl uların vücut ya pısında mesomorfik (kas­ l ı, ka l ı n) özelliklerin baskın olduğunu çarpıcı bir şekilde göster­ miştir. Suçlular arasında geci kmiş büyüme sıçrayışiarını beli rtir­ ken, psikoloj i k gerilimlerin birikmesi nin iddia lı, fevri tavırlara yol açtığını ileri sürmüşlerdi r. Suçluluğun 1 0- 1 9 yaşlarında sürekli olarak a rttığı nı, 27-28 yaşiarına kadar sabit ka ldığını ve daha son­ ra azaldığ ı n ı bel irtmişlerdi r. Bunun "gecikmiş genel olgu nlaşma" ile ilgili olduğunu ve a rtan olgun laşmayla birlikte suç işlerneyi bırakma eği liminin başladığını ileri sürmektedirler. Bunların hiçbiri, bizzat suç "oluştu ra n" faktörler değildir. Hep­ si, çıkış yolunu çevrede bulan kabiliyet eğili mlerid ir. Suçla ilgili faktörlerin birçoğ una bakı lacak olursa (yüksek mesomorfik ya pı, güçlü agresif dürtüler, soyut ve semboli k olandan çok, doğrudan ve somut olanın tercih edilmesi), bunların işadamı i maj ına uyg un olduğu söylenebi lir. Böylece sorun, dürtülerin nasıl yönlendiril­ di kleridir. Burada, psikolojik unsur (a nne baba imajının içselleşti­ rilme yolu) ve sosyolojik unsur (çocuğun ait olduğu alt kültür grubunun normları ve değerleri) önemli olmaktad ır. Gl ueck'ler, gelecekteki suçlular için, bugün New York'ta uzun za mandı r test edilen bir tanıma tekniği geliştirm işlerd ir. Bronx'ta­ ki iki okulun biri nci sınıf öğrencilerine yapılan beş faktör testi: bir

1 90

IDEOLOJININ SONU

çocuğa babası tarafı ndan verilen disiplin, annenin gözetimi, ba­ ban ı n çocuğa gösterdiği sevgi, annenin sevg isi ve ailenin birlik beraberl iği. Gl ueck'ler başı belaya g i recek bir çocuğ u n bu işlere genellikle 8 yaşında başladığını bulmuşlard ı r. Bir çocuğun suçlu olma ihtimali yüzde elli oranı nda olduğu nda, çocuğun ve ai lesi­ n i n psikiyatrik tedavi a l maları sağlanmaktad ı r. Test, üç dört yıl boyunca devam etmektedir.

Kontrollü Suç Suçun genel veya uzun dönem li nedenleri her ne olursa olsun, bir şehirdeki "kanu nsuzl uğun" ölçüsü, her şeyden önce hukuki yaptırırnın ve bizzat polis kuvvetlerinin kalitesinin bir fonksiyo­ nudur. 1 954'de, en azı ndan bu araştırma yapıldığı dönemde, suç dalgası n ı n -eğer vuku bulm uşsa- suçlular a rasında değil poli­ sin kendi içinde olduğu görülmektedir. Bununla ilgili bazı örnek­ ler vermek gerekirse: New Orleans'da pol is müfettişi ve dedektif şefi, bir eczaneyi soymakla suçlanan iki memurun davasında uygunsuz davra narak görevi suistimal etmekle suçlanmıştır; bir düzine veya daha çok polis, "harici" gel irleri konusunda ya lancı şahitlik yaptıkları için za n altında kalmıştır. Ve Mart 1 954'te, büyü k jü ri, "New Orlea ns şehri ndeki ka nunların yaptırımında bir boşluk olduğu yönünde­ ki" "kaçını lmaz ya rg ı"ya varmıştır. Miami Beach'te pol is şefi, i hmalkarlıkta n dolayı işten atılm ıştır: Bir soygunu araştıran iki polis memuru hırsızl ı k yaparken yaka­ lanmış, bir dedektif ise eski bir mahkum olan otel kati bini soygu­ na karşı diren memesi için uya rd ıktan sonra i ki silahlı soyg uncuyu oteli soymaları için gönderirken tutuklanmıştır. Ditroit'te on sekiz polis memuru, rüşvet aldıkları gerekçesiyle zan altında kal mıştır. Chicago'da (savaştan sonra Berl in polisini yeniden örgütle­ yen) üniformalı polis şefi Başkomiser Redmond Gibbons, Sun­ Times'ın -kendi el yazısıyla yazı ldığı varsayı lan ve içinde "koru­ ma" karşılığ ı nda haftal ı k ödeme yapan birtakım gece kulüpleri ile barların listesi bulu nan- "küçük kırmızı bir kitap" yayınlamasın­ dan sonra görevden alınmıştır. Birmingham'da, 2-3 yıllık bir döneme yayı lan ve bir polis şe-

SUÇ DALGALARI EFSANESI

1 91

bekesi tarafından organize edilen bir dizi hırsızlık olayı ortaya çıkmıştır. Brooklyn bahisçisi Harry Gross'un koruma için polis mem urla­ rına yılda 1 .000.000$ öded iğinin ve bu ödemelerin başkamiser­ den devriye polisine kadar i nen bir zincir dahilinde yapı ldığının ortaya çı kmasıyla, New York da polis skandalları serisine katı lmış­ tır. Durum o kadar vahimdi ki, 1 95 1 'de Brooklyn Büyü k J ürisi, geçen on yılda bölge amiri olan bütü n polis memurlarının bahisçileri korud ukları için- işten çıkarılmasını istemiştir. ( 1 959'da, New York'ta, bahisçileri koru makla ilgili bir diğer polis skandalı yaşandı.) Yolsuzl uk olayiarına karışan polislerin, diğer şirket veya sendi­ ka kuruşlarındakinden az veya çok olduğunu söylemek kolay değildir. New York'ta 1 8.000 polis memuru arasında, düzenli ko­ ruma parası alanların oranı yüzde S'i geçmemektedir. Ancak bun­ lar arasında, 400 önemli şef ve sivil polis bulunmaktad ı r. Bu bağ­ lamda iki şey beli rti l melidir: En ciddi yolsuzl uk örnekleri; genellik­ le kumar, fuhuş ve uyuşturucuyla mücadele eden ya da istih barat gerektiren benzeri olaylarda g izli görev yapan eki pler a rasında bulunmaktad ı r. i kinci ola rak, bu ihmalkarl ı k, geriye ka lan tüm emn iyet g üçlerinin moralini kaçınılmaz şekilde bozmaktadır. Bazı şehi rlerdeki emniyet müdürl ükleri kin izm veya ataletten dolayı, "kontrollü suç" teorisini ka bul etmekted irler. Hem birta­ kım fuhuş, uyuşturucu, kumar vs. suçlarını bastırmak daha mali­ yetli olacağından hem de daha çok suç ve polis yolsuzluğu yara­ tacağından, belli oranda suç tolere edil mekted ir. Birçok büyü k­ şehir, metropol merkezi ni serbest bırakma ve kumar, fu huş, uyuşturucu suçları n ı "uydu" kentlere "boşaltma" teorisini benim­ semektedir. Bu nedenle, Cincinnati yıllarca sıkı denetim a ltında tutu lan bir şehirken; Newport, Kentucky nehir boyunca a labildi­ ğine serbestti. Emniyet g üçleri nin, -dürüstlük bir yana- veri mlilik sorunu­ nun odak noktası, polisin başına buyruk memurlara dava açmak veya disiplin cezası vermek konusunda isteksiz davra nmasıd ır. Pek çok du rumda siyasi baskılar şahısları koru maktadır. Bruce Smith, "New York polisinin şahsi ra porla rı, kamusal hayatlarının önemli bir bölümünü zan altında geçiren suçlu polis memurları­ nın görevlerine tekrar ve tekrar iade ed il mesi örnekleriyle dolu­ dur. . . . belirli bir şehirde gerçek rakamlar büyü k ol masa bi le, bu

1 92

IDEOLOJININ SONU

uygulamanın d iğer polis memurlarının morallerine ve disiplinle­ rine verdiği zarar ne kadar abartılsa azdır," diye yazar. Yirmi yı llık bir dönemde New York'ta pol islere ait disiplin davalarını incele­ yen Smith, ha kkında dava açılanların yüzde 88'inin suçlu bulun­ makla birlikte, bu polis memurlarının sadece yüzde SS'inin ceza aldığını ve sadece yüzde 2'sinin pol is kuvvetleri nden ihraç edil­ diğini veya istifa ettiğini ortaya koymuştur. Moral ve disiplin uzun zamandır süregelen polis sorunlarının bir ya nıysa, mu htelif polis faa liyetleri arasında kesin i lişki bağ ları kurmak diğer bir yanıdır. Dünyanın hiçbir ülkesinde, yerel oto­ nomi bu kadar aşırı uçlara taşınmamıştır. Hemen hemen her ye­ rel hükü met, kendi polis kuvvetini kulla nmaktad ı r ve köy polisi, kasaba polisi, taşra şerifi, şehir polisi, eya let devriyesi ve federa l ajanlar (ile federal hü kümet içinde de göçmen ve sınır kontrol polisi, gümrük karakolu, hazi ne memuru, narkotik, gizli servis, posta kontrolörleri ve F B I) karışıkl ı k, karmaşa ve yıkıcı rekabet yaratmaktadır. Bu örnekler ve üst üste binen parçalar, elbette ki hükümetin çok katman l ı yapısını yansıtmakta ve sırf bu nedenle büyü mek­ tedir. Yerel yönetimlerin çoğalmasından kaynaklanan yüksek mal iyetler ile vergiler sorunu bir yana, bu tür çekişmeler haraççı­ ların burunlarını kanuna sakmalarını sağ layan rekabetçi bir "hi­ maye" sistemi ne yol açmaktadır. Bir önceki on yılda "uydu kent­ ler"in a rtmasının temel nedeni "hi maye"nin taşra şeriflerinden ve siyasi baskıya ile paraya (şehir polislerinden) daha açık olan bölge pol islerinden kolaylı kla sağ lanmasıdır. Genel likle varoşların h ızla büyümesiyle ortaya çıkan "yatak­ hane şehirler"in gen işlemesi yeni sorunlar yaratmaktad ır. Örne­ ğin Bostan'da tam 800.000 kişi oturmaktad ı r. Massachussetts nüfusunun ise, yüzde SS'i (yaklaşık 2.500.000 kişi) şehrin yirmi mil uzağında yaşamaktadır; bunların da çoğu, şehre günübirlik gel­ mekte ve bil inen trafik sorunla rı yan ı nda birçok d u rumda suç sorunlarına da neden olmaktadı r. Bostan'da suç nedeniyle tutuk­ lanan bütün şahısların yaklaşık üçte bi ri, bu şeh i rde oturmayan kişilerdir. Bölgenin yoğunluğundan dolayı, bu oran hiç şüphesiz ülkenin diğer şehi rlerinden daha yüksektir. Vergi yükünün dağı­ lımı ve şehir, i lçe ve kasaba polisinin iç içe geçmiş olması akıl al maz idari sorunlar yaratmaktadır. Birçok büyükşehirdeki köhneleşmiş ve geleneksel yapısı ndan

SUÇ DALGALARI EFSANESI

1 93

dolayı yürümeyen emniyet teşkilatı, veri mliğin temel olduğu iş dünyasında yayg ı n olan basit organ izasyonel prensipleri benim­ semekte başarısız olmuştur. Emniyet teşkilatı, polis kuvvetlerini elden geçirmek yerine, -yeni sorun larla baş edebi lmek için­ genellikle sayısı hızla artan bel irli hizmetler ile uzmanlaşmalara yönelmektedi r. New York'ta, örneğin Smith'in idare a raştırma­ sında beli rttiği gi bi, "em niyet ya pısı genel personel prensiplerin­ den gerçek bir yard ı m al maksızın, tekn ik hizmetler teşkilat planı­ na sıkı sı kıya bağ lı kalmıştır." Özerk yönetim aşırı uçlara varırken, çok az gözlemci ul usal bir pol is kuvveti taraftarı olmuştur. Bu arada belirtilmesi gerekir ki, FBI adam kaçırma konusunda temel sorumluluğu üstlendiğinde, suç neredeyse tamamen ortadan ka lkmıştır. Fakat J. Edgar Hoo­ ver'in i l k defa beli rttiği gibi, ne herhangi bir milli emniyet teşkilatı on bin lerce cemaatin mu htelif sorunla rıyla, ne de fazlasıyla bü­ rokrati kleşmiş bir ul usal emn iyet teşkilatı bölgesel şartlarda orta­ ya çıka n yüz binlerce sorunla baş edebi lir. Ancak, metropoliten ve mahalli hatlarda, emniyet teşki latı nın yeniden planlanması gerekmektedir. Bu iş kend iliği nden hal ledilemez, eyaletlerin kendi siyasi-idari ya pılarının yeniden planla nması nın bir parçası ve böl ümüdür.

Haraçlardaki Azalma Buraya kadar, "organize olmayan" bir suç olarak yasadışı kazanç­ ları tartıştık. Taciz, hırsızl ı k, soygun vb. suçlar, genel likle şahıslar tarafından seyrek ve çeteler tarafından ara l ı klı olarak işlenen "serbest" vaka lard ı r. Fakat suçta -Amerikan hayatını etkileyen­ "büyük para," halkın yasadışı ve yasak istekleri için organize edi­ len bir hizmet sayesinde düzenli kazanç sağlama teşebbüsü nde­ dir: fuhuş, içki kaçakçılığı, ku mar ve hatta end üstriyel haraççılık. Bu, bir "Amerikan Hayat Tarzı" olarak suçtur. Bu neden böyle olm uştur? Kırk elli yıl kadar önce ticari fuhuş, hem yasad ışı servetin hem pol isin yolsuzlukla rı nın temel kaynağıyd ı . Kötü şöhret salmış şatafatlı evler New York'un meşh ur Tenderloin bölgesinde ve Chicago Çevre Yol u'nun transit hattında bulunmaktaydı. Yirminci yüzyılın meşhur skandalları, Peder Parkh urst'ün New York'un

1 94

IDEOLOJININ SONU

batakhaneleri boyunca yaptığı geziden ve Tom Dewey'in New York'un kötü efendisi Şanslı Lucia no'yu tutuklamasına kadar, fu huşla alakal ıydı. Bugün, Bi rleşik Devletler'de düzen li olarak faaliyet gösteren fu huş yuvaları sadece birkaç büyükşehirde bulun maktadır. San Francisco'nun meşhur Barbary Sahili kapanmıştır. 1 938'de, polis ta hmin lerine göre, ya klaşık 1 .600 hayat kadını çalışmaktayd ı . 1 950'ye gelindiğinde, S a n Francisco'da aleni faal iyet gösteren birta kım müesseseler bulunmaktayd ı. Fakat California Suç Ko­ misyonu ayrı ntı ları açıkladı ve fu huş son nefesini verdi. Organize fu huşun çöküşü birçok nedene bağ lanabilir. Fuhuş yuvaları teşhirden kaçmak için sürekli taşı n mak zorundayd ı ve savaş boyunca (konut kıtlığ ından dolayı) bu müesseseleri devam etti rmek daha zor bir hale gelmişti. Özellikle kız çocuklarını vah­ şice istismar eden Luciano davasındaki açıklamalardan sonra, fu huşun koru nmasına karşı duyulan tepki, işletmecilerin polis koruması sağlamasını daha da zorlaştırmıştır. Ve sırf bir iş olara k fu huştan elde ed ilen kazanç, kumar ve diğer haraççılık işlerindeki riskler ile para kazanma imkanlarına göre, haraççılara cazip gel­ memiştir. Fuhuş bir süre için metropoliten merkezlerinden çekilmiş ve polis korumasının daha kolay olduğu "uydu kentler"de gelişmiş­ tir. Cincinnati'de nehir boyunca Newport ve Covington, Chica­ go'da gü neyde Calu met City, Detroit'de nehir boyundaki Fair­ mount yoluna yakın Mt. Celemens, St. Louis matelleri va rd ı . Bu mekanların birkaçı bugün faa liyet göstermekted ir. Mt. Clemens ve Miami bölgesindeki ler gibi, birçoğu savaş sırasında temizlen­ di. New Port ve New Orleans'daki mahalleler, Kefauver soruştur­ masının ardından kapandı. Alabama'daki Phoenix City, eyalet polisi tarafı ndan kapatı ldı. Ch icago'da, son döneme kadar, idari bölge hakimi Gutknecht'e göre, asıl şehir sı nırları dışında kumar ve fu huşun halen arttığı yetmiş sekiz mekan bulunmaktayd ı, fakat Chicago Üniversitesi'nde eskiden bir sosyolog olan Joseph Lah man'ın yeni şerif olarak seçi lmesi kapa nmalarına yol açtı. Ahlak anlayışındaki değişmeler, gençler arasında daha serbest cinsel ilişkiye izin vermekted ir. Ve evlenme yaşının düşmesi, ticari sekse duyulan talebi azaltmıştır. Fakat hayat kadınlığı ta mamen ortadan kalkma mıştır. Birçok şehi rde müşterilerin refera nsla partner bulduğu "randevu evleri" çalıştı rı lmaktadır. Büyükşehir-

SUÇ DALGALARI EFSANESI

1 95

lerdeki barlarda, müşterilerden içki ısmarlamalarını isteyen "kon­ somatrisler" vard ı r. Bug ün derme çatma moteller, genelev olarak hizmet vermektedi r. Kuzey Batı'da bazı bölgelerde, büyük federal baraj ve inşaat projeleri nin yakın ları nda, karava n larla ticari fuhuş faa liyetlerine rastlan maktad ı r. Fakat ü l ke genelinde pol is koru­ ması altında zincirleme faal iyet gösteren organize bir iş olara k fuhuş, Amerikan hayatı ndan çıkmıştır. Kı rklarda yasad ışı kazancın temel kaynağı olan kumar, hatırı sayı lır bir şeki lde azalm ıştır. Yıllar önce Miami Beach'in okya nus tarafı ndaki beş millik hat boyunca neredeyse her lü ks otelde, at yarışı sonuçları n ı n sokaktan duyulacak kadar yüksek sesle söy­ lendiği bir hoparlör sistemi vard ı. Mayolu turistler havuzun kena­ rına oturup kendilerine içki getiren garsonlara bahisleri ni verir­ lerd i. Kumar oynamak istedikleri nde li muzinlerle birtakım göste­ rişli gazinalara g iderlerdi. Miami Beach'deki belediye görevlerine düzen li olarak bir "belediye bahisçisi" getirildi. Miami çevresinde köşe başlarında, bilardo sa lonları nda, sigara tezgahlarında ve ga nyan bayilerinde bah isçil i k alabildiğine serbestti. Bugün bu mekanlar tamamen kapanmıştır. Hoparlörler sessizdi r. Kumar oynanan yerler kepenkleri indi rmiştir. lşı ltı lı bir gece kulübü olarak Miami ile ayn ı seviyede olan New Orleans, özellikle Huey Long'un kumar maki neleri ni ve kumar "i mtiyazlarını" Fra n k Costello'ya verd ikten sonra daha bir sönük kalmıştır. Şovlarının ihtişamı ve ku mar hisselerinin büyüklüğü bakı m ı ndan ü l kenin önde gelen gece kulübü olan Costello­ Kastel Beverly Cl u b 1 95 1 'de ışıkları n ı söndürmüştür. On yıl önce şehir merkezi boyunca caddelerde yürüd üğünüzde at yarışı so­ nuçlarının ilan ed ildiği hoparlörlerden asla kurtulamadığınız halde, bug ün bahisçi lik hemen hemen önemsiz bir iştir. Bugün New Orleans'da veya Jefferson ile St. Bernard mahallelerinde, ku mar maki neleri artı k eskisi kadar kolay bulunma maktad ı r. Brooklyn bahisçisi Harry Gross'un bir za manlar polise koruma parası olarak 1 .000.000$ öded iği ve Frank Erickson'un ülkedeki en büyük ganyan bayiini yönettiği New York'ta halen kaçak bir bahisçi bulunabilir, fakat d üzenli büyük at yarışçı ları büyük bahis­ lerin sığındığı Montreal'i a ramak zoru ndad ı r. Kumar, savaş boyunca gelişti; çünkü sıcak paranın ve karabor­ sa geli rlerinin uygu n bir pazara i htiyacı vardı. Fakat daha genel olarak kumar, seyahatin yerine geçen bir heyecand ı. Tüketici

1 96

IDEOLOJININ SONU

a l ışkanlıklarındaki değişiklik, bu dönüşümün itici bir g ücü olm uş­ tur. Kefauver soruşturmasının ardından, Federal faal iyet de bir faktördü r. 1 952'de Kongre, kumarbazları tescile ve gelir beyanına zorlamıştır. Federal aja nların da devreye girmesiyle bölgesel koruma yetersiz kalmıştır. Federal aja n lar, bölgesel polis karakol­ Iarına haber vermeden bahisçi baskıniarına başlamıştır. Bu bas­ kınlar, korumanın temeli olan uyarı sistemini çökertmiştir. Bahis­ çiliğin halen yapıldığı yerler bölgesel, küçük ölçekli ve bağı msız kişiler tarafı ndan yönetilen yerlerd ir.

Emeğin Ahlaki Düşüşü 1 957-58'deki McCiellan Komitesi soruşturmaları, işçi hareketin­ deki olağan üstü suistimal dalgasını ortaya çıkardı. Fakat zorunlu bir ayrım açıkça bel irtilmelidir. Ortaya çıkan olaylar -kamyon şoförleri ve restoranlarda ça lışa n kesim dışı nda- haraççılık değil yolsuzl uk olayla rıyd ı. Düzinelerce send ikada işçi !iderleri, sendi­ kaya kendi mal ıymış gibi davranm ıştı. Kişisel amaçlar için para savurm uşlar veya send ika fonlarını a rkadaşlarının ya da kendi le­ ri nin kişisel yatırımları için ku llanm ışlard ı r. Ancak 25-30 yıl önce­ siyle karşı laştırıldığında, end üstriyel haraççılık azalmıştır. Bir dö­ nem çeteler bay bayan giyim sanayisi ni, temizleme ve boyama işlerini, mal piyasalarını ve gıda sanayisini ele geçirm işti. George Browne ve Willie Bioff, tiyatro ve Hol lywood sendi kalarını yö­ netmiş, nüfuzlu stüdyo sahi plerinden düzenli olarak para sızd ı r­ mıştı. Joey Fay, Batı'da i nşaat sektörüne hakimdi. George Sca lise, inşaat Hizmetleri send ikasını kontrol ediyordu. Yasaklama'nın ard ından yeni gelir kaynakları a rayan haraççı ların sendika alanına bir giriş yolu bulmala rıyla emek alanına h ücum başlamıştır. Fakat önemli bir nokta belirti lmelid i r: haraççı lar, kaotik rekabetin sür­ düğü küçü k, birim ölçekli end üstrilere girebilmişlerdir. Çünkü haraççı lar, hiçbir firma ya da firma grubu end üstriyi organize veya rasyonalize edemediğinde girebil mektedir. Sevkiyatları kontrol etmedeki stratejik kon umundan ve şah ıs­ ların küçük hakimiyetler kurmalarına imkan sağlayan adem-i merkeziyetçi kontrolü nden dolayı, haraççılık için en büyük po­ ta nsiyel Kamyon Şoförleri Sendikasıdır. Kamyon Şoförlerinde, istikrar ve haraççı lık a rası nda i nce bir çizgi vardır. Bu, en iyi şekil-

SUÇ DALGALARI EFSANESI

1 97

de, otomatik satış maki neleri ve parayla çalışan otomatik müzik kutusu endüstrilerinde görül mekted i r. Cleveland'de, örneği n endüstri Gramofon Tücca rları Birl iği, Otomatik Satış Ma kineleri Hizmetleri işçileri ve Kamyon Şoförleri Lokali 41 O tarafı ndan kontrol edil mekted ir. Tek kişi lik bir işin başı nda, birtakım otoma­ tik müzi k kutularını kiraya veren, i mtiyazla r kaza nan ve makinele­ ri kendisi servis eden bir kişi, derneğe ve sendikaya üye olmak ve her ikisine de a idat ödemek zoru ndad ı r. Otomatik müzik kutusu tapta ncıları ve dağıtımcıları, mallarını sadece dernek üyelerine satmak veya kiralamak zorundad ı r. Aksi halde sendika tarafı ndan boykot edili rler. Asl ında bu, sendika tarafından yönetilen bir te­ keldir. Sendika başka nı, 1 949-SO'de işverenler cemiyetini yöne­ ten Wi l liam Presser'dı r. 1 95 1 'de send i ka başkanı olmuştur. Böl­ gede bir güç olan Presser, Cleveland Kamyon Şoförleri Bölge Konseyi ve Ohio Kamyon Şoförleri Konseyi başkanıd ır. Taşımacıl ı k endüstrisi nin, Beck ve Hoffa yönetimi nde "rasyo­ nal izasyon"uyla birlikte, haraççı l ı k ilginç bir şeki lde endüstri nin yakasından düşmüştür. Rasyonal izasyon sürecinde anlaşmalar, artık bölgesel değil yaklaşık 1 1 -1 2 eyalet genelinde standart ola­ rak yapılmaktad ı r. Böylece, işveren in ve rakipleri nin maliyetleri sabitlenmekted ir. "Kenar bölgeler" oldukça karlı olabilir. Bir eya­ lette, örneğin bir barda veya dükkanda bulunan ve mekan sahi­ bine ayl ık elli sente satılan her otomatik müzik makinesinin üze­ rinde Teamster etiketi taşıması gerekmekted ir. Bu bölgedeki ı 0.000 makine, maaşları na ve masrafiarına ilaveten Kamyon Şo­ förü bayilerine ayl ık 5.000$ gelir bırakmaktadır. Korunacak böyle­ sine kolay bir yatırımı olan destekçiler üzerine siyasi bir meka­ nizma kuru lduğunda, küçük haraççıları yerinden çıkartmak kolay değildir. Bazı bölgelerde bir zamanlar haraççılık olan şey kurumsal laş­ mıştır. Bu, özellikle asl ı nda müteahhidin "kukla patronu" olan işyeri temsilcilerine genellikle hizmet karşılığı düzen li tazminatlar ödend iği inşaat sektöründe geçerlidir. Benzer bir d üzen, yükleme haraçlarının bir hayat tarzı olarak kabul edildiği ve mal iyetierin kamuya ya nsıtıldığı liman bölgesinde bulunmaktadı r. Daha önem lisi, "iş" yaşamına otuz yıl veya daha önceleri baş­ lamış birçok eski tarz haraççı, doğal olara k yerleşmek ve (dövül­ mekten öldürülmeye kadar) hayatın risk unsurlarından uzak durmak istemektedir. Bu şa hıslar, genellikle sendikalardan özel

1 98

IDEOLOJININ SONU

koruma veya imtiyaz kaza nan "meşru" işlere yatırım yapmışlardır. Hazır giyim, taşımacı lık, biracılık, madeni para satıcı lığı ve resto­ ran sektörü nde du rum böyle olm uştur. Burada artı k sorun meşru ve gayrimeşru arası ndaki çizgi değil, a h laki ve gayriahlaki a rasın­ daki çizgid ir. Ciddi endişe kaynağı olan şey, işçi hareketindeki bu kadar çok haraççılıkla birlikte, ahlaki tavrın keskin d üşüşü ve yolsuzl uğun yükselişi değildir. Bu, bi rçok fa rkl ı şekil alabilir. Şaşırtıcı sayıda send ika lideri, bir yandan ticari faa l iyetlerde bulun maktadır. Bun­ lar, yasal kuruluşlard ı r. Fakat etik bir çizgi çekmek zordur. A.i.F. (Amerikan işçi Federasyonu) yerel et doğrayıcıları n ı n patronu, New York'ta meşhur bir et lokantası işletmektedi r. Bir Orta Batı B.O.i-E.O.M. (Birleşik Otomotiv işçileri-Endüstriyel Organizasyon Meclisi) görevlisi, sendi kayla sözleşmesi olan şi rketlere dikim için spor ma lzemeleri satan bir mağaza yönetmekted i r. Kamyon Şo­ förleri sendikasının i ki önem li görevlisi olan Hoffa ve Bren nan'ın eşleri, büyük bir nakliyeci ta rafı ndan kurulan sahte bir nakl iye şi rketinden 60.000$ kar payı a l mışlard ı r. Birtakım işçi liderleri ağır bir "merdiven altı faal iyeti" ile bir "işçi gazetesi" çıkartarak ü l kenin her tarafı ndaki işverenlerden reklam alan bir yayı ncılık şi rketi nin hisselerine sahip olmuştur. At ya rışlarındaki skandallar, çeşitli işçi liderlerinin işçi danışmanı olarak ücret bordrolarında göründük­ lerini ortaya çıka rmıştır. Refah fonu ifşaları, yüzlerce sendika gö­ revlisinin nasıl yüksek ayl ı klar aldıklarını veya vakıf fon larından komisyon paralarını nasıl cebe indirdikleri ni göstermiştir. Bu tür davranışlar, işçi liderleri nin çoğ unlukla sonradan gör­ me olduklarını ve tek tabancaymış gibi davrandıkları n ı göster­ mektedir. işçi lideri, Amerika'da "kendinden menkul" son insan­ lardan biridir. Çok az sayıda sendika başkan ı avukat veya uzman olarak "dışarıdan" gelmiştir. Hemen hemen hepsi aşağıdan gel­ miş ve birçok send ikada -herhangi bir Jersey ha pishanesindeki kadar şiddetl i- kıra n kı ra na bir iktida r mücadelesi yaşanmıştır. Bu insanlar genellikle, köşeleri n tutu lduğu ve "kolay para" kazanı­ lan ya da sendika liderinin benzer bir tavır almasını sağ layan kinizmin hakim olduğu endüstrilerde bulun maktadır. Haraççı lık devam ediyorsa, müşterinin hizmet ihtiyacından veya g izli bir an laşmayla biraz kazanç sağlama gücü nden dolayı­ dır. Aslında bir haraççı, ister sendika derneği ister siyasi bir pat-

SUÇ DALGALARI EFSANESI

1 99

ronun koruması olsun, ancak siyasi bir korumayla varlığını sürdü­ rebili r. Kumarbaz Joe Adonis ve ortağı Willie Moretti, Fiorello LaGuardia ta rafı ndan New York'tan sürüldüklerinde nehrin karşı­ sı ndaki Jersey'e taşınd ı la r. 1 953'teki özel bir soruşturma, Moret­ ti'nin "koruma" için Va li Driscoll'ün bir yard ı mcısına 286.000$ ödediğini göstermiştir. Longy Zwi l l man'ı n* bir ortağı olan Joseph Bozzo, Cumhuriyetçi eya let komitesine 25.000$ "borç" vermiştir. Bu koruma geri çekilmeden haraççılık ortadan kaldı rı lamaz. Amerika lılar, tipik olarak, haraççı sorununa ahlaki bakı mdan ya klaşmıştır. Ve reform hareketleri, siyasi hayat aracı lığıyla ritmik olarak yol larını kapatmıştır. Fakat haraççı l ı k, topl umun birtakım ihtiyaçlarını karşılayan bir "marjinal iş" şekl id ir. Ve genell ikle par­ ya mesleklerinde olduğu gi bi, toplumdaki marjinal g ruplar tara­ fı ndan ve marjinal bir iş olarak ya pılmaktad ı r. Bu nedenle haraççı­ lar, daha çok yabancı doğumlu ve iki nci nesil Amerikal ılar a rasın­ dan çıkmaktadır. Yasadışı istekler her zaman var olabil ir. Fakat meşru veya gay­ rimeşru tanımları, ahlaki anlayışa ve topl um adetlerine göre de­ ğişir. Suç sorunu, insan doğası hakkındaki basmakalıp bilgilere değil, kaza nç sağlama yöntem leri nin organize ed ilme yollarına dayanmaktadır.

Şiddet Gösterisi Kanıtlar, her ne kadar yetersiz olsa da, bugün Birleşik Devletler tari hinde önceki dönemlerde olduğundan daha az suç işlendiği­ ni gösteriyorsa, günümüzde hayatın her za mankinden daha şid­ detli olduğu görüşü'ne bir açıklama getirmek nihai meseledir. Modern hayatın -topl umsal bağ ları koparmasından ve her ge­ çen gün daha fazla gerilime yol açmasından dolayı- artan oran­ da şiddet gösterileri ile sadizme neden ol ması, stres düzeyi ni arttırması ve daha çok parça lanmalara yol açması, a h lakçının sta ndart klişesidir. Yüz veya elli yıl önceki hayata bakarak bug ünün şartlarını kar-

New Jersey'de otomatik satış makinesi işine hakim "saygıdeğer" bir işadam ı olan yasak içki kaçakçısı Zwillman, gelir vergisi kaçakçılığından federal suçlama altındayken 26 Şubat 1 959'da intihar etmiştir.

200

IDEOLOJININ SONU

şılaştı rmak ıçın endeksler ol uşturmak zordur. Goldhamer ve Marshall tarafı ndan ya pılan Psikozlar ve Uygarlik adlı bir Rand araştırması, yüzyıl önceki delilik miktarının bugünküyle aynı ol­ duğu şaşırtıcı sonucuna ulaşmıştır. 1 840'larda Massachusetts hastanelerine kabul edilen lerin oranları günümüzdeki lerle karşı­ laştırıl mıştır. ("Mania," "mela nkol i" ve "şüphe saplantısı" olara k bilinen bozuklukların ayrıntılı ta nımları, bunların günü müzdeki manik-depresif ve şizofrenik psi kozla rla benzer olduğunu gös­ termekted i r; bu neden le denkl ikler kurulabilir.) Yazarlar, yaş kar­ şı laştı rmaları yaparak, elli yaşına kadar akıl hastalıkları nedeniyle hastaneye kabul edilenlerin oranlarının genelli kle şimdikiyle aynı olduğunu belirtmekted ir. Elli yaş üstü grupla ilgili temel fark, yüzyıl önce yaşlıların bakımının bug ünkü gibi akıl hastanelerinde değil, ai lelerinin yanında yapılmış ol masıdır. Diğer bir deyişle, stres, akıl sağlığı, vs. hakkındaki görüşler del i liğin değ i l ona olan ilgi'nin a rttığını göstermekted ir. Şiddet soru nu farklı bir şeyd ir. Amerikalıların kişisel yaşamla­ rmda, edebiyatta, sinemada, tiyatroda vs. daha çok şiddet "göste­ risi" bulunurken (ve yirminci yüzyıl hayatı nın korkunç gerçekle­ rinden biri olarak toplama kamplarında, savaşlarda vs. "şiddetin bürokratikleştiril mesi" yaşa nırken), şehrin g ündelik ruti ninde yüz veya yüz elli ve hatta yirmi beş yıl öncesine göre daha az şiddet olayları yaşanmaktad ı r. Bu yargıyı ispatlamak için, New York ve San Francisco'daki hayatın güncel kayıtlarına bakmak yeterlidir. 1 850'lerde, Broadway'den "bir taş atımı" mesafede bulunan en berbat yerlerden biri New York'taki Five Poi nts'ti. Polisler bu­ raya ikişerli g ruplar halinde ve daima silahlı olarak girerlerdi. Saygıdeğer New Yorkl ular, g ündüz bile bu bölgeden uzak d u rur­ lardı . . . Kati llerin, hırsızların, hayat kad ı nlarının ve çalı ntı mal al ıcılarının buluşma yeriydi." Five Points'in hükümdarı, (büyük bir haydut çetesini harekete geçirerek seçi mler süresince seçim böl­ gelerinde terör estiren ve kendisine batakhane, kumarhane vb. faal iyetleri için yasal dokunul mazlık sağ layan) Fernando Wood'u Val i yapan "Şef" lsaiah Nynders'd ı. 1 835'ten 1 870'e kadar tuttuğu günl ükleri on dokuzuncu yüz­ yıl topl umsal tarihinin büyük kaynak kitaplarından biri olan önemli bir New York avukatı George Templeton Strong, 1 869 yılı için günlüğüne şöyle yazar: " 1 2 Şubat . . . Şiddet suçları -hı rsız­ l ı klar, yol kesmeler, soygunlar, ci nayetler- son zamanlarda eşi

SUÇ DALGALARI EFSANESI

201

benzeri görülmemiş şekilde a rtmıştır . . . bu geeeki Post 'saygıde­ ğer vatandaşların g izli toplantıları'ndan ve bu bölgede ve diğer bölgelerde harekete geçmeye hazır ve çoktan organize olmuş ihtiyat Komiteleri'nden bahsetmekted i r. Fena halde bir Vehmge­ sich('e ihtiyacımız var." Bir yı l sonra Strong, h iddetle bir kazayı kaydetmektedi r: "25 Ocak, Salı. Geçen akşam saat on buçukta [Franklin Huges] Dela­ no, John Astar'un verdiği bir akşam yemeğinden evine dönerken Beşinci Cadde'yle On Birinci Sokağın birleştiği köşede üç kişi tarafı ndan saldırıya uğradı ve soyu ldu. Tabii ki hiç tutuklanan olmad ı. Suç hiç bu kış olduğu kadar cüretkar, olağan ve pervasız olmamıştı. Çok az suçlu ya kalandı ve çok azı cezalandırıldı. New York'ta belediye ka nunu bir başarısızlıktır ve çok geçmeden he­ pimiz nefs i müdafaa kan ununa geri dönmek zorunda kalacağız." Ü l kenin diğer tarafı nda, San Francisco'da olaylar aynı şeki lde şiddetl iyd i. Herald, 1 855'de şöyle şikayet ediyordu: "Şehrimizde bazı noktalar en başıboş erkek ve kadı nların isti lasına uğramıştır... Hava karard ı ktan sonra Pasifik Caddesi'nin üst kısmı hırsızlarla, kumarbazlarla, aşağ ılık kadı nlarla, sarhoş gemicilerle dolud ur." Bunlar Barbary Sahili'nin binlerce barında, kumarhanelerinde ve batakhanelerinde toplanmaktad ı r. 1 860'1arın çağdaş kayıtlarının bir derlernesi olan San Francisco vakayinameleri, şeh ir merkezi­ nin rıhtım bölgelerinde "hava karardı ktan sonra sokakta yürüyen hiçbir düzg ün insanın güvende olmadığı nı; diğer yandan, gece gü ndüz fa rk etmeksizin günün her saatinde malının ve mülkü­ nün kundakçılık ve soygunculuk tehlikesi altında old uğunu," bildiriyordu. 1 860'dan 1 880'e kadar Barbary Sahili'nde en az bir cinayet işlenmediği veya sayısız soyg un yapılmadığı bir gece yoktu. Barbary Sahili'nin "şöhreti" ile genelevleri nin ve "baraka la­ rının" ünü her tarafa yayı lmıştı. Ve a ltmış yıl boyunca, şehir Birinci Dünya Savaşı'nın hemen öncesinde temizlenene kadar, ticari fuhuş ve suç, kısmi bir kanunsuzluk statüsünün keyfini sürd ü. Fuhuşun korun ması nın ya nı sıra yozlaşmış siyasetçiler ile polis arasındaki bağlantılar, yetmiş beş yı ldan fazla bir za manda suçun temel özelli klerinden ve şeh ir merkezlerinin sokaklarındaki şid­ detin asıl kaynaklarından biriydi. New York'ta, sayısız reform soVehme on altıncı yüzyılda suçlar konusunda "insan lara adalet" dağıtan gizli Alman mahkemeleriydi. Bunlar ihtiyat komiteleri için bir modeldi.

202

IDEOLOJININ SONU

ruşturmasının gösterd iği gibi; Ta m ma ny Derneği, emn iyet ve yeraltı dünyası aleni bir ittifak halindeydi. Ta mma ny, seçim böl­ gelerini yönetmek için çeteleri kullan ıyordu ve yera ltı dü nyası da polis tarafı ndan korunuyordu. 1 9 1 O' larda New York'taki en ünlü iki çete, (gerçek adı Paul Vaccarel l i olan) Paul Kelly ile Monk Eastman tarafı ndan yöneti lmekteyd i. Kelly'nin çetesinin, bin beş yüz üyesi olduğu söylenmekteyd i. Eastman'in listesinde ise, bin iki yüz kişi va rd ı. iki çete birbi riyle bozuştuğunda öyle korkunç bir kan davası oldu ki, iki yıllık bir geri lla savaşının a rd ı ndan, iki nci Cadde ile Rivington Sokağı'nda bir gece yüzlerce gangsterin katı ldığı bir meydan savaşı yaşandı. Batı Ha rlem'deki genç çete savaşları, Bronzevi lle'deki aralıklı şiddet olayları veya Kuzey Sahili'ndeki sokak kavga ları ne kadar korkunç olsa da, bugünkü şiddet olaylarının sayısı 30-40 yıl önce­ sinin ilkel sokak kavgalarına asla yaklaşamaz. Modern hayatın kişisel boyutta daha çok şiddet barı ndırdığı idd iası, genelde edebi bir kurgu olabi lir. Edebiyat derg ilerinde geniş yankı uyand ıran ünlü bir makalesinde George Orwell; suç romanlarındaki sta ndart karakterin, beyefendi bir hırsız olan Raff­ les'den Faulkner'i n Kutsal S1ğmak'ı ndaki (Sanctuary) Popeye ka­ rakterine ya da Ja mes Hadly Chase'nin Bayan 8/andish için Hiç Orkide Yok'undaki (No Orchids for Miss 8/andish) haydutlara doğru kaydığını belirtmiştir. Orwell, roman kurgusundaki bu değişimin, toplu mdaki bir değişimi ya nsıttığını düşün müştür. Ancak bu daha çok tarihsel gerçeklikteki veya bir an lamda edebiyatın "de­ mokratikleşmesindeki" bir değ işim değil midir? Belki de asıl me­ sele, toplumun değişmiş olması değil edebiyatın hayatı yakala­ mış olmasıd ı r. Yüz elli yı l önce sınıflar a rasındaki sınırlar sosyal ve ekolojik olarak çizil mişti. Eski dönem lere ait, şehrin ağaç gölgeleri a ltın­ daki huzurlu yerleri nin "nostaljik" hatıraları, za manda olduğu kadar mekanda da o kadar çok bozulmamıştır. Çünkü şehrin sınırları birbirine komşu semtlerle öyle bir çizi lmişti r ki, birbirini farkında olmaya n her bölgedeki veya sınıftaki insanların yan ı sıra suç ve asayiş bir arada var olabil mektedir. Sınıfların ahlak kural ları ve hayat tarzları, g üçlü biçi mde birbi­ rine zıttır. Şiddet, genel li kle Defoe'nun Londra'sındaki veya Ge­ orge Templeton Strong'un New York'u ndaki gibi, aşağı sınıf ha­ yatının coğrafik sınırlarıyla kısıtlanmış temel bir aşağı sı nıf fena-

SUÇ DALGALARI EFSANESI

203

men id ir. Son kırk yı lda, sınıf hatlarında kültürel ve ekolojik bir bula n ı k­ lık olm uştur. Ve bu bulanıklık ile sın ıfların bu karmaşasında, şid­ detin değil şiddet içeren yaşam boyutlarının farkı ndaliğı a rtmış­ tır. Sinemaların ve diğer araçların çoğal masıyla, seyirci kitleleri nin de artması sayesi nde, orta sı nıfı n büyük kesi minin mahrum ka l­ dığı hayatın bütün alanlarına açı lan "pencereler" genişlemiştir. Bu "pencerelerin" genişlemesiyle, şiddet gösterilerine yansıyan hayali deneyimlerden zevk alma durumu da ortaya çıkmıştır. Bu nedenle, bir zama nlar eli kolu bağlanan şiddet duvarlardan atla­ mışsa, şiddet olaylarının a rttığı doğru değildir. Tealog ların söyledikleri gibi, suç bizzat insan kusurunun bir işaretidir. insan lar, daima birbirlerinin zayıfl ı kianna hayıflanırlar. Ve her çağ, görünen manzara ka rşısında korkuyla haykırır. Fakat "mutlak" olandan nispi olana gidilirse, (sosyologların sorması gerektiği gi bi) bugün herhangi bir yerde daha çok veya daha az suç olup ol mad ığı, suç şeki llerinin değişip değişmediği ve değiş­ tiyse neden değiştiği g ündeme geldiği nde, cevaplar efsanelerde değ il gerçeklerde a ranmalıdır.

9.

BÖLÜM

Haraca Boğulan Liman i şçileri: iktisat ve Siyaset Ağ1

Yirminci yüzyı lın düzenli ticari faa l iyetlerinden çok on dokuzuncu yüzyı lın kavgacı paragözl üğünü hatırlatan eskilerden kalma bir dü nya olan New York limanı, çelik bir bariyerle ve gemi bölmele­ ri nden bir duvarla şehrin geri kalan kısmından ayrı l mıştır. Gölge hattı nı geçtiğinizde, boğa gibi "işveren patron ların" hakim iyetin­ deki, haraca boğulmuş sınır bölgesine adım atarsınız. Burada, karmakarışık bir italyan göçmen g rubuyla, Slav ve zenci işçiler, h uzursuz ve ted irgin i riandalı g ruplar a rası ndaki disiplini sağla­ mak için, gerektiğ i zaman yük kancası ve bıçak yardı m ıyla kaba kuvvet ku llanıl maktad ır. Burada rüşvet, tefecilik, ufak tefek gasp, h ı rsızlık, araklama ve cinayet, liman hayatının sıradan olaylarıd ı r. Pek çok dok, doğrudan ya da dalaylı olara k yerel l i ma n send ika­ sına egemen olan iş alanlarını parselleyen ve haraçiarı yöneten gangsterler tarafından kontrol edil mektedir. Sendika başkanl ığı­ nın yaptığı herhangi bir anlaşmaya alaycı lıkla bakan alt tabaka, bazen bildiği tek şey olan gayri resmi g revi yapar, yan i "ayaklarıy­ la oy verir" ve ard ı ndan (bu olayı, yerleşik çetelere meydan oku­ mak için kullanan) muhalif haraç liderleri nin desteğine sığın ır. Savaş sonrasındaki on yılda, nakl iye şi rketleriyle liman sendikası a rasındaki bütün önemli toplu pazarlık a n laşmaları, işçiler tara­ fı ndan reddedilmiştir. Bu maka lenin konusu, haraççıların hakim iyeti nin neden de­ vam ettiğidir. Genel olarak cevap; bu endüstrinin iktisadi işleyişi­ ni, liman şehirlerine hakim sendika ile kent soylu Demokratik

HARACA BOOULAN LIMAN IŞÇILERI

205

Parti mekanizması arasındaki tuhaf siyasi ilişkiyi, l i ma n işçi g rup­ ları arasındaki etni k köken leri, izole olmuş bir kitle olara k etrafia­ rındaki şehir toplumundan şüphe d uya n liman işçi leri nin psikolo­ jisini ve bizzat sendikanın "Çi n l i diktatör" yapısı nı an lamakla i lgi­ lid ir. Fakat bu unsurlar, sadece bir çerçeve sağlar. Ayırt edici olan şey, başlangıçta kısmen-meşru i ktisadi bir fon ksiyonu olan ve böylece yapıyı bir arada tutan toplumsal bir yapıtaşı görevi gö­ ren endüstri haraççı larının rolüdür. Yolsuzluk ve end üstriyel haraççı lık a rasında gerekli ayrım ı ya­ pıyoru m. Yolsuzluk; sendi ka fonlarının, ödeneklerin, rüşvetlerin, haraçların, vs. ta lan edil mesidir. Görevin suistimal edil mesinin veya suçl unun şahsi kazanç için diğerleri ni gasp etmesinin bir şeklidir. Eğer mal iyet çok yüksek ol mazsa veya bu mal iyet inşaat sektöründe olduğu gibi başkalarına kolaylıkla yansıtı labi lirse, o za man bu durum iş yapmanın kabul edilen bir yolu hal i ne gelir. Maliyetin aşırı yüksek olması d u rumunda ise, devlet müdahalesi talebine neden olabilir. Halbuki endüstriyel haraççılık -ağ ı r bir bedelle- diğer a racıların yapamadığı, kaotik bir piyasayı istikrara kavuşturma görevi görür ve endüstriye bell i bir düzen i le yapı sağlar. Endüstriyel haraççıl ı k, sadece belirli bir tür iktisadi piyasa­ da var olabil ir. Oligopolcü bir tarzda faaliyet gösteren birkaç dev şi rketin, end üstride düzen li bir fiyat sistemi kurduğu çelik, oto­ mobil, kimya, kauçuk, vs. alanlarda var ola maz. Endüstriyel ha­ raççıdan başka salt hiçbir kuvvetin endüstriye istikrar sağ layacak kadar güçlü ol mad ığı taşı macıl ı k, hazır g iyi m, g ıda, temizli k, bo­ ya, vs. g i bi küçük ölçekli ve fazlasıyla rekabetçi yerel mal piyasala­ rında va rlı k gösterebi lir. Bu durum özel likle endüstriyel haraççı lı­ ğın gel iştiği 1 920'1er için geçerlidir. 1 930'1arın başlarında N RA yoluyla New Deal tarafı ndan yasallaştı rılan fıyat sabitlemesi, en­ düstriyel haraççı lığın rolünü azalttı. Bugüne kadar kısmen i ktisadi fakat zoru n l u bir fonksiyon olan şey, gün üm üzde tamamen ge­ reksiz bir zorbal ı k halini a l mıştır. Lepke ve Gurrah'ın hakimiyetin­ deki hazır g iyim alanında, restoran sektöründe ve endüstriyel haraççıların isti lasına uğrayan benzeri end üstrilerde, işverenler ve send ika devletin yardı mına başvu rmuşlardır. Bu durum, otuz­ ların ortasında New York bölge avukatı olan Tom Dewey'ni n bir savcı olarak ilk defa nasıl önem kazandığını göstermektedir. N RA'nı n ortadan kalkmasının a rdı ndan, bu alanların birçoğ unda­ ki send ikalar, endüstriye istikrar ve kontrol sağlama rol ünü üstle-

206

IDEOLOJININ SONU

necek kadar g üçlü lerdi. New York limanında haraççı lık düzeni devam etti. Neden? Bu makalenin tezi, li manların ayrıcal ıklı iktisadi matrisi nin, nakliyeciler ile haraççılar arasında bir uzlaştırma düzeni oluştur­ duğu ve sistemin devamını sağ ladığıdır. Bu ekonomik gereklilik­ ler olmaksızın sistem çöker. Günümüzde iktidarın ve manipü las­ yonun büyüsüne kapılarak, genellikle bunların a ltında yatan iktisadi dayanak noktasını gözden kaçı rıyoruz. 1 95 3'de ve sonra­ sında New York limanının durumuna devletin, federal ajanların ve A.i.F.'nin siyasi müdahaleleri, liman sendikasında değişen i ktida r il işkileri ile haraççı lığa yol açan koşulların ortadan kaldırı­ lacağı i na ncına dayanmaktayd ı . Bu elbette ki Eisenhower ve Dewey hükümetlerinin, Cumhuriyetçi lerin devletin işçi-işveren anlaşmalarından elini çekmesini beli rtmeleri ne karşın, 1 955 ve 1 956'daki liman g revierine olağan üstü müdahalelerini meşrulaş­ tırılma yoluydu. Siyasi çaba başarısız oldu. Başarılı olsaydı bile, haraççı l ı k düzeninin bozulması şüpheliydi. "Teknolojik" çevrenin (keli meyi ekolojik, mekanize yükleme boşaltma teknikleri ve faal iyetlerin ekonomik yön leri ni kapsayacak şekilde en geniş anlamıyla kullanarak) yeniden şeki llendirilmesi ve rasyonalizas­ yonu ya pılmaksızın haraççı lığa neden olan koşullar devam eder. işte bu makalenin göstermeye ça lıştığı şey tam da bud ur. Eğer bundan sonra anlatılacaklar büyük ölçüde tari hse, o za man, bu sosyoloj i k bir perspektiften yazı lan bir tarihtir: haraççı lığın sendi­ kaların nasıl ayrılmaz bir parçası olduğunu açıklamak ve karmaşık bir toplu msal ilişkiler kümesini şeki l lendirmede özel bir tür piyasa rolü oynad ığını göstermektir.

iktisadi Dayanak New York'un, Birleşik Devletler'deki en büyük şehir olarak, hakim kon umunu olağan üstü !imanına borçlu olduğu okul çocuklarının bile bildiği bir şeydi r. Ü l kenin gel işen ticaretinde, hiçbir şehir onun özellikleri ni taşımaz: geniş ve deri n kanallar ile buzdan arınd ırılmış sular ve nadiren sisli hava; büyük yük gemicilerinin karaya birkaç mil sokularak bir dizi geniş doğal limana, -koylara kıvrılan- korumal ı haliçiere ve ulaşımı kolay sayısız rıhtımlar barı nd ı ra n, seyrüsefere müsait nehi rlere ulaşabilmelerin i sağla-

HARACA BO