166 97 3MB
Turkish Pages 304 [300] Year 2020
EMRAH SAFA GURKAN BUNU BİLİR TARİHTEKİ YANLIŞ SORULARA DDGRU cevaplar Kron 1 l BUNU HERKES BİLİR Tar htek Yanlış Sorulara Doğru Cevaplar
EMRAH SAFA GÜRKAN
KRONİK KİTAP: 138 Dünya Tar h D z s : 14
KRONİK KİTAP Şakayık!, Sk. N°8, Levent İstanbul - 34330 - Türk ye
Telefon: (0212) 243 13 23 YAYIN YÖNETMENİ AdemKoçal
Faks: (0212) 243 13 28 kron k@kron kk tap.com
EDİTÖR
Kültür Bakanlığı Yayındık Tuğçe lnceoğlu Sert f ka No: 34569
^ARAR TASARIMI
Kutan Ural
.kron kk tap.com
O O 8 kron tap
Mİ^ZANPAJ
Nurel Naycı
1. Baskı, Ocak 2020, İstanbul 3. Baskı, Mart 2020, İstanbul
BASKI VE CİLT
Opt mum Basım Tevf kbey Malı. Dr. Al Dem r Cad. No: 51/1 34295 K. Çekmece / İstanbul
Telefon: (0212) 463 71 25 Matbaa Sert f ka No: 41707 ISBN YAYIN HAKLARI 978-605-7635-402 Bu k tabın tüm yayın hakları saklıdır. Tanıtım amacıyla, kaynak göstermek şartıyla yapılacak kısa alıntılar dışında yayınev nden z n alınmadan çoğaltılamaz, yayımlanamaz ve dağıtılamaz.
Anne ve babama... Doç. Dr. EMRAH SAFA GÜRKAN B lkent Ün vers tes Uluslararası İl şk ler Bölümünde l sans çalışmalarını tamamladıktan (2003) sonra, aynı ün vers tede Hal l İnalcık'ın danışmanlığında Batı Akden z'dek Osmanlı korsanlarını nceled ğ tez le yüksek l sans d plomasını aldı (2006). Ardından Georgetown Ün vers tes Yen çağ Avrupa Tar h kürsüsünde Gabor Agoston le yazdığı “Esp onage n the 1 G'h century Med terranean: Secret D plomacy, Med terranean GoBetweens and the Ottoman-Habsburg R valry" başlıklı tez le doktor oldu (2012). Halen İstanbul 29 Mayıs Ün vers tes S yaset B l m ve Uluslararası İl şk ler Bölümünde öğret m üyes olan Gürkan, TÜBA Genç Akadem üyes d r.
Yen çağ Avrupa ve Akden z tar h üzer ne uzmanlaşan müverr h; st hbarat, korsanlık, kölel k, ht da, Osmanlı - Avrupa l şk ler ve serhad çalışmaları g b konularda araştırma yapmaktadır. Ottoman H story Podcast'ın kurucu ed törler nden b r olmasının yanı sıra, FluTV'de Olmaz Öyle Saçma Tar h programını yapmaktadır. B.!§lıca eserler :
Sultanın Casusları: 16. Yüzyılda, st hbarat, Sabotaj ve Rüşvet Ağları (İstanbul: Kron k, 2017), 9 baskı. Sultanın Korsanları: Osmanlı Akden z ’nde Gaza, Yağma ve Esaret 1500-1700 (İstanbul: Kron k, 2017), 5 baskı. (Fer dun Emecen ve Al Akyıldız le b rl kte) - Osmanlı stanbulu: Uluslararası Osmanlı İstanbulu Sempozyumu B ld r ler (İstanbul, 2014-2018), 6 c lt. Ödüller : 2018 Türk ye B l mler Akadem s (TÜBA), Üstün Başarılı Genç B l m Adamı Ödülü (GEBİP) 2018 14. Kad r Has Ödüller , Gelecek Vadeden B l m İnsanı Ödülü 2018 Türk ye B l mler Akadem s (TÜBA), B l msel Tel f Eser Ödülü, Sultanın Casusları
İÇİNDEKİLER EMRAH SAFA GÜRKAN X İSTANBUL’UN FETHİ VE ETRAFINDA DÖNEN EFSANELER 191 XI BİR TUHAF İDDİA: CERVANTES İSTANBUL’A GELDİ Mİ? 209 XII GELENEĞİN İCADI: UYDURMA TARİHLER VE
TEŞEKKÜR
Hayatını ün vers te, arş v ve müzelerde geç rm ş b r akadem syen n popüler okuyucuya h tap etmes ve bunu k tsch’e müda-na etmeden yapması zor b r ş. Bana bu cesaret veren Flu^V'de yaptığımız Olmaz Öyle Saçma Tar h programının beklenmed k popülar tes oldu. İşte bu yüzden de lk teşekkür
etmem gereken k ş provokat f sorularıyla ben zorlayan ve tepk çekme pahasına da olsa şeytanın avukatlığını yapmaktan çek nmeyen İlker Can kl g l. Yıllardır telev zyonların b r türlü yakalayamadığı b r formatı cat ett ğ ve popüler olanın kal tes z olmaya mahkum olmadığına nandığı ç n kend s ne ve programlarımızda b z yalnız bırakmadığı ç n Mustafa Seven'e şükran borçluyum. K tabın yazılış sürec nde bana yold^lık yapan ve her ş me burunlarını sokan k sabık sınıf arkadaşıma da m nnettarım. Bengü Üçüncü çevres nde ne olup b tt ğ nden b haber b r akadem syen müstehz b r d lle de olsa popüler kültürün me-d ocr tes yle tanıştırmakla kalmadı, aynı zamanda k tabın kon-sept nden kapak tasarımına tüm kr t k kararlarda ona destek oldu. Çevres ndek ler n ney b l p ney b lmed kler ne körleşm ş arkadaşıyla dalga geçmek ç n cat ett ğ lafa k taba s m babalığı yapan Erkan Kaderoğlu se, her kel mes n catenacc o savunmasıyla müdafaa eden b r yazarla d d şmek pahasına da olsa met n üzer ne eleşt r ve notlarını paylamaktan çek nmed . Bu k s olmasaydı, el n zdek çok farklı b r k tap olurdu. EMRAH SAFA GÜRKAN
Gene yorumlarını es rgemeyen Fer dun Emecen, Kemal Bey-d ll , Oğuzhan Göksel, Kenan Yıldız ve El f Ertek n’e teşekkürü, şu ana kadar yazdığım h çb r şey üzer ne tek satır kalem oynatmamış değerl meslektaşlarım Kahraman Şakul, Polat Saf, Murat Önsoy ve Onur İşç 'ye teessüfü borç b l r m. Gene de Sezar’ın hakkını Sezar'a vermek adına Kahramanın bazı kr t k yerlerde yorumlarını olmasa da, b lg ler n paylaştığını bel rtmek ster m. Bas t b r f k r olarak başlayan bu k tabın tecessüm etmes nde daha da öneml b r rol oynayan yayın yönetmen m Adem Koçal. O ve Cüneyt Dalgakıran olmasaydı, hâlâ CVde kar zmat k durur d ye İtalyanca, İspanyolca makaleler yazan ve f ld ş kules nde ayın çatlatan b r akadem syen olarak kalırdım. Gene dünyanın en assol st yazarını memnun etmey başaran ed törüm Tuğçe İnceoğ-lu ve ben mza gününden mza gününe sürükleyen Yüksel Bağcı başta olmak üzere tüm Kron k K tap a les ne müteşekk r m.
Yıllardır b r akadem syen eş olmanın cefasını çeken eş m El f n özver s olmadan bugünkü kar yer m nşa etmem mümkün olmazdı; kend s ne b tmek b lmeyen desteğ ç n can u gönülden m nnettarım. Acımasız şakalarıma ve kandırmacalarıma katlanan prenses m Zeynep Mehveş (d. 2012) ve dört yaşına gelmes ne rağmen hâlâ saklambaç oynamasını öğrenemeyen canım oğlum Uluç Emre’ye (d. 2015) babalarından feragat ett kler ç n özür ve hayatıma neşe kattıkları ç n teşekkür borçluyum. Kayınb rader m ve dostum Ergunla kayınval dem Işık Ertek n’e de hayatımı kolaylaştırdıkları ç n şükranlarımı sunarım. Bugün b r plazada yılmış gözlerle boşluğa bakarak yaklaşan kalp kr z n beklem yorsam, bunu bana tar h ve edeb yat zevk n aşılayan babama borçluyum. Altı yed yaşında ufacık adımlarımla Cağaloğlu yokuşunu çıkmaya çabalarken ya da saatlerce k tapçı dolaşırken pek h ssetmed ğ m b r şükran h ss n bugün ç mde fazlasıyla taşıyorum. K tap okumanın nsanı sadece entelektüel olarak değ l, ruhen de gel şt rd ğ n n hayatımdak lk örneğ olduğu ç n kend s ne b nlerce kez teşekkür eder m. Hayatımın her BUNU HERKES BİLİR
dönem nde bana koşulsuz destek olan ve oğlunun ht yaçlarını her zaman kend s n nk n n önüne koyan annem n de hakkını ödemem mümkün değ l, hele hele bunları d s pl nden h ç tav z vermeden yaptığı düşünülürse. El n zdek akadem k b r k tap değ l ve artık saçlarım da bembeyaz oldu ama y ne de b^ta Hal l İnalcık ve Gabor Agoston olmak üzere hocalarımı da anmadan geçemeyeceğ m: Em l o Sola, James B. Coll ns, John R. McNe ll, Fer dun Emecen, Kemal Beyd ll , Al Akyıldız, Faruk Tabak, İsma l Erünsal ve Oktay Özel'e öğrett kler her şey ç n medyun-ı şükranım. Böyle role modetlarım olduğu ç n kend m çok şanslı h ssed yorum. Son olarak arkadaşlarım: Cenk Erkan, İlker Dem r, Mel s Süzer, Ek n Özb çer, Tal p Y ğ t, Özgür Sezer, Kürşat Karaca-g l, Harun Yen , Nah de Işık Dem rakın, Ham d Akın Ünver, Mehmet Uğur Ek nc , Görkem Ergün, Levent Kaya Ocakaçan, Yavuz Aykan, Gennaro Varr ale, Eren Saf , Barın Kayaoğlu, M chelangelo Gu da, Fab o V c n , Ela Okançay, Serhan Güngör, Can Soyer, Fat h Baha Aydın, Ahmet Uğur, D dem Şah n,
Helen H çbezmez, Ertuğrul Ökten, Chr s Grat en, Melda Süzer, Harun Küçük, Nuray Urkaç, Esra Karayel, Yunus Uğur, Abdülham t Kırmızı, Tonyukuk ve Burçe Tosunlu, Den z Türkmen, Serdal Selçuk, Özgür Er ş, Ata Can Bertay, Ekrem Taha Başer.
25 Aralık 2019 Kozyatağı, İstanbul GİRİŞ
İlerleyen satırlar s ze H tler' n k numarasının nasıl kend kend ne gel n güvey olup b zzat kullandığı b r uçakla tüm bad reler atlatarak İng ltere'ye g tt ğ nden, şaşkın adalıların gözünün ç ne baka baka ateşkes mzalamaya geld ğ n söyled ğ nden ve bu cesaret n n bedel n yarım asrı hap ste geç rerek öded ğ nden bahsetmeyecek. Şu hep kend n dünyanın merkez nde gören Ç nl ler n de Coğraf Keş fler'e yeltend ğ nden, hem de bunu b r Müslüman hadım am ralle yaptığından dem vurmayacak. B z m ç n Leonardo'nun İstanbul'a gelmek stey p stemed ğ n n de b r önem yok, XIV. Lou s'n n "Devlet ben m" ya da Mar e Anto -nette' n "Ekmek bulamayan pasta yes n" cümleler n gerçekten kurup kurmadığının da.1 Z ra, bunları herkes b l r. En azından el n n altında İnternet bağlantısı olanlar. Karşınıza pavyonlarda sürten altıncı Dala Lama, genç kalmak ç n altın çen D ane de Po t ers, tesl m ol çağrısına başparmaklarını şaret ve orta parmaklarının arasına sokup sallamak suret yle cevap veren Vened k garn zonu, erkek kılığına g r p tüm S ena'yı elden geç ren, hatta sevg l ler ç n düello yapmayı b le göze alan çapkın travest Cater na V zzan , sevd ğ kızı vermed ler d ye Osmanlı korsanlarını köyüne musallat eden natçı aşık, Panama d ktatörü Nor ega'yı sığındığı elç l kten çıkarmak ç n dev hoparlörlerle rock müz k çalan Amer kan Delta Force’u, b r köşede hacet n g deren Evl ya'nın üstüne düşüp onu "boklu gaz " yapan düşman asker ya da yanına gelen Kuzey Afr ka yerl ler ne ç nde es r olarak kürek çekt ğ kadırgayı satmayı başaran onaltıncı yüzyılın "Sülün Osman'ı çıkmayacak. Şu enteresanlığını herkes n haf fe aldığı grotesk tar h kortej n n b rb r nden lg nç kahramanlarının yaratacağı haf f b r tebessümden ve sıradışı
anekdotların verd ğ şaşkınlık h ss nden daha fazlasını hedefl yorum bu k tapta: Okuyucuya entelektüel b r der nl k kazandırmak ve yaşadığı çağı daha y yorumlama yet s n ed nmes yle b rl kte kal tel b r yaşam sürmes n sağlamak. El n zdek k taptan tar h n ş freler n , El Dorado'nun yer n , Karındeşen Jack' n k m olduğunu ya da s mya taşının h kmet n öğrenmeyeceks n z. Ancak, şu ana kadar yanlış şek lde formüle ed lm ş ve yüzeysel cevaplarla geç şt r lm ş bazı sorulara kapsamlı cevaplar bulab l rs n z. Avrupa'nın b r anda tüm dünyaya hak m olmasının nasıl çok katmanlı b r kt sad , s yas ve teknoloj k sürec n sonucu olduğunu, Osmanlıların Amer kayı sömürecek b r sosyo-ekonom k altyapılarının olmadığını, İslam dünyasından kaş f çıkmamasının altında b zzat bu meden yet n t caret yolları üstünde gel şmes n n yattığını ve bugünkü eğ t m ve okuma sorunlarının kökenler n n aslında yüzlerce yıl ger lere götürüleb leceğ n okuyacaksınız. Ondokuzuncu yüzyıl önces nde m llet kavramının pek b r şey fade etmed ğ n duyacak, yakın tar h m ze baktığımızda öyle s yasetç ler n ded ğ g b pek de hep yed düvele karşı mücadele vermed ğ m z n farkına varacaksınız. Ve son olarak, her geleneğ n b r cat olduğunu ve ülkem zde bunun nasıl uydurma kuruluş tar hler , yers z kullanılan esk Türkçe kel meler ve rüküş göster lerden öteye g demeyen zayıf temeller üzer ne oturduğunu göreceks n z. El n zdek , kahramanlarla ha nler n, tar h n akışını değ şt ren v zyonerlerle fırsatları tepen bas rets z l derler n k tabı değ l. Küçük Buzul Çağı, F yat ve Sanay devr mler , Aydınlanma, Atlant k Üçgen , Büyük Kırılma, merkezçevre l şk s , Rönesans, Hü-man zma, Skolast s zm, Coğraf Keş fler, "ötek "yle karşılaşma, BUNU HERKES BİLİR
muhayyel cemaatler, Protestan Et ğ , Aydınlar Cumhuru g b b rçok kavramın havada uçuştuğu sayfalarımızda kırılmalar değ l, devamlılıklarla tanışacaksınız; tar h b r anda değ şt ren olayların aslında semptomlarını kaplumbağa hızıyla gösteren süreçler n b rer sonucu olduğunun ayırdına varacaksınız.
Yukarıda saydığım bu kavram ve süreçler tek b r k tapta la-yıkıyla açıklayab lecek yetenekte değ l m. Amacım; bu devamlılıkları, kavramları ve tar h süreçler çselleşt recek okuyucunun hem dünü hem de bugünü daha rahat anlamasını sağlayacak b r anal z kapas tes ne ulaşmasını sağlamak. Yapılan araştırmalar b r şte der nl k kazanan nsanların, d ğer kal tel şler de daha rahat kavradığını göster yor. Her ne kadar denek sıkıntısı çekt ğ mden deney yapamasam da, ben de teor k açılımlar ve kavramsal tartışmalara hak m olmanın ve dün le bugünün s stem, örüntü ve eğ l mler arasında bağ kurmanın, tüm kartların tekrardan dağ l-dığı şu modern dünyayı daha y anlamamıza yardımcı olacağına nanıyorum. O yüzden bu k tabı, proletarya olduğunu b le fark edemeden penceres z of sler nde ömür törpüleyen, V ktoryen ahlakın tasallutunda mantıkdışı hassas yet ve özent ler yle özgürlük çağında kend s n prangalayan tüket m toplumunun çares z b reyler n "k ş sel" gel ş m k taplarının pençes nden kurtarmak ç n yazdım. Sosyoloj , antropoloj , ekonom , demograf ve s yaset b l m le de angaje olab len d s pl nlerarası b r tar h okumasının; nançların, adetler n, değerler n, üret m ve tüket m b ç mler n n ve toplumsal ağların köklü b r değ ş me uğradığı b r çağda ne yapacağını şaşıran beyaz yakalıların yolunu bulmasına yardım edeceğ n umuyorum. D j tal Devr m le b rl kte b lg n n, eğ t m n ve entelektüe-l ten n tanımı da değ şt . Artık malumatı furuş (Fars. furuhten: satmak) etmen n b r manası yok. K taba er ş m n kısıtlı olduğu çağlarda b lg y ezberlemek sadece elzem değ l, aynı zamanda b r zeka gösterges yd ; geleneksel toplumlarda en akıllı çocukların hafız yapılmasının arkasında yatan şte tam da bu kanaatt . Oysa önce k taplar ucuzlayıp çoğaldı ve tar hç ler n "yoğun okuma’' (İng. ntens ve read ng, sayılı k tabı defalarca okuma) ded kler şeyden "yaygın okuma''ya (İng. extens ve read ng, çok sayıda k tabı hızlıca okuma) geç ld . İnternetle dünyanın tüm kütüphaneler n n b r anda ceb m ze sığması (v ve la l brary genes s'!) se b lg depolamayı manasız hale get rd ; artık, öneml olan herkes n ulaşab ld ğ b lg y yorumlayab lmek, değ ş k sahalardak flk rler b rb rler yle harmanlayıp yen çıkarımlar yapab lmek. Bu egzers z n b r kere tadına varan, b lg le dünyayı yen den yorumlamanın hazzını alan okuyucunun, dogmat k f k rler, kırmızı ç zg ler
ve anlamsız tru zmler n sıtma dolu sazlığına ger dönmek stemeyeceğ kes nd r. Bunu Herkes B l r akadem k b r k tap değ l. Cümleye noktayı koyar koymaz ted rg nl ğe kapılmadan edemed m. Az çok başarılı b r akadem k kar yer n ve "hoca' statüsünün verd ğ korunaklı ortamdan çıkmanın get rd ğ teyakkuz h ss her tarafımı sardı. Ancak, Gladyatördek İmparator Commodus'un2 kader n paylaşmak pahasına da olsa apoletler söküp er meydanına nme vakt geld ; z ra tar h n her geçen gün artan popülar tes ne akadem n n ted rg nl ğ de eklen nce çıkan arz sorununun yarattığı sıkıntı el n taşın altına koymadan çözülemez. Ve son olarak okuyucuyu uyarıyoruz: B raz key f kaçıracağız. Neden taat toplumu olmaktan çıkıp sorgulayan b reyler yet şt -remed ğ m z n cevabı Türk toplumsal yapısı ve eğ t m s stem nde; bu saptamayı detaylandırmak ben m ş m değ l. Ancak, Türk ye'n n bu "ahenk" ve "edep" kültüründen s lk nmes , altyapıların çok yavaş değ şt ğ modern te önces n n n zamperestl ğ nden (Fars. perest den: tapmak) ac len vazgeçmes gerekmekte. B reyler n odak, özgünlüğün slogan olduğu AVM'ler çağında b raz arı kovanına çomak sokmak şart. Şeytanın da avukata ht yacı yok mu? F kr eylemden daha tehl kel gören ve " cat çıkarmaktan'’ BUNU HERKES BİLİR
öles ye korkan b r toplumun g decek daha çok yolu var şüphes z; ancak, b r yerden başlamak gerek yor. K tabın sonuna gen ş b r kaynakça koydum. D llere göre tasn f ett ğ m bu k tapların b r kısmı Bunu Herkes B l r n altyapısını oluşturan k taplar, b r kısmı da tavs ye n tel ğ nde okumalar; çünkü okuyucu ve zley c ler mden en sık gelen soru "Ne okuyalım hocam?" Kaynakçada mümkün olduğunca çev r eser kul anmamaya ve eserler or j nal d ller nde vermeye çalıştım, gene sık karşılaştığım sorulardan b r olan "Hocam b z nasıl s z n kadar d l öğren r z?" sual n n cevabı tam da bu: Or j nal d l nde k tap okumak. Günümüzde b r tarafta tüm y okullar İng l zce eğ t me geçm ş ve bütün n tel kl poz syonlara en az " k " (k bunları da hakkını vererek yapab lecekler n sayısı çok az) d l şartı get r lm şken, ötek tarafta gerçekle bağı olmayan rt ca ' b r d l m ll yetç l ğ almış başını g d yor. Oysa etrafta
Fransız, Alman ya da İtalyan l seler nden mezun olup bu d ller konuşamayan b r sürü k ş görünce nsanın ç cız ed yor; henüz Arapça konuşan b r İmam Hat pl ye rastlamadığımı da eklemek ster m. D l öğrenmek ç n en başta okumak gerek yor; kaldı k , ne kadar y olursa olsun her tercüme araya b r üçüncü k ş y sokmak demekt r k , bu da yanlış anlaşılmalara kapı açmaktır. O yüzden k tapları or j nal d ller nde tavs ye ederken Türk ye’dek çev r ler n kal tes zl ğ nden dem vuruyor değ l m, bunu ölçecek kapas tem n olup olmadığı da tartışılır. Yapmak sted ğ m özell kle gençler yabancı d lde okumaya alıştırmak. Bunu başarab lenler Türk ye'n n dışındak l teratürü tak p etme ve dünyaya açılma fırsatını elde etm ş olacaklar. Elde eder etmez de bu satırlarda monşerl k yapmadığımı anlayacaklardır. Ancak, d l n yabancı kel melerle k rlet lmes ne t raz ed leb l r ve böyle b r yargılama yapılırsa, bu k tabın ben darağacına göndereceğ kes n. Gu lty as charged. Ancak, unutmayın Osmanlılar da aslında Arapça ve Farsça terk p, bab ve kel melerle dolu, karman çorman b r d l konuşuyorlardı. Beş d lde b l msel eser ve dünyanın dört b r yanında konferanslar verm ş b r olarak konuştuğum ve düşündüğüm şek lde yazdım. B r yazarın nasıl yazacağına da kend n n karar vermes gerekt ğ kanaat ndey m. Benle aynı f k rde olmayanlara saygı duymakla beraber, Polat Safî'n n babası Mac t Amcanın matrak tab r yle "Gestapo lan ed yorum!" ve en azından kend k tabımda tek adamlığın hazzına varmak st yorum. Ama bundan daha da öneml b r sıkıntı hemen her yerde b rb r m z n ş ne karışıp hayatı dar etmek ç n kullandığımız kırmızı ç zg ler. Türk ye'de k şey hemen göze çarpıyor: B r farklılığa olan alerj (bkz. Nur B lge Ceylanın Türk halkı üzer ne gözlemler ), k nc s de kamusal alanla b reysel alan arasındak farklılık, tam b r k yüzlülük. Kend hayatımızda h çb r yerde uygulamadığımız, uygulamayacağımız kr terler b rb r m ze d kte etmekten vazgeçmed ğ m z ve modern tab rle "duyar kasmak"ta ısrar ett ğ m z sürece, ülkem zdek tüm or j nal te potans yel n yok eden tek t pleşme ve entelektüel çölleşmen n önüne geçmem z mümkün olmayacaktır. İnovasyonun norm olduğu b r çağda da herkes n b rb r ne benzed ğ b r toplumda yaşamayı k m ster b lem yoruz. El m zden bu okuyucularımıza k tabı rafına ger koymalarını tavs ye etmekten başka b r şey de gelm yor.
I OSMANLI NEDEN TARİHİN TOZLU RAFLARINA KALKTI? KADININ FENDİ SULTANI YENDİ Mİ?
C hanşümullük (evrensell k) dd asındak tüm mparatorluklar g b Osmanlılar da devletler n n sonsuza dek süreceğ n düşünmekteyd ler. Eğer İlber Ortaylı başta bazı Osmanlı tar hç ler n n Roma yakıştırması doğruysa, Osmanlıların devlet- ebed müddett le Romalıların mper um &ternumu arasında pek de b r fark yoktur. Gene aynı şek lde, B zanslıların İstanbul merkezl d plomas anlayışıyla, bağımsız ülkelerden gelen elç lerle haraçgüzar (İng. vassal) devletler n tems lc ler arasında b r fark görmeyen ve hak r gördüğü Avrupa'ya onsek z nc yüzyıl sonuna dek da m elç yollamamakta ısrar eden Osmanlıların tutumu b rb r ne benzemekted r. Her ne kadar har talarda kend ler n dünyanın merkez nde gösteren, d ğer memleketler se bu merkez n etrafındak ufak adalar g b lanse eden Ç nl ler kadar benmerkezc olmasalar da, her k mparatorluğun da mesajı açıktır: Evren n merkez İstanbul’dur ve İmparator/Sultanın dostluğunu arzulayan zavallılara kapılar sonuna kadar açıktır. Görüldüğü g b , egosantr zm mparatorlukların olmazsa olmaz şartlarından (Lat. cond c o s ne qua non) b r d r. Ancak, tab k beklenen oldu ve Osmanlılar da tüm mparatorluklar g b tar h n tozlu rafarına kalktı. Pek neden? Osmanlıların ger kalmasına yol açan faktörler nelerd ? Bu, ger dönülemeyecek b r süreç m yd ? Eğer değ lse, kabahat k m nd ? Ülkem z n düştüğü en acıklı durumlardan b r de bu sorulara cevap arandığında ortaya sürülen savların bas tl ğ ve tekdüzel ğ d r. Dünyadak lm gel şmelerden b haber, ant kacılıkla gazetec l k arasında gar p b r yerde duran, malumatfuruşluğu vez r, tetk k rez l eden bu anlayışı Türk ye'n n dünyaya kapalı olduğu yıllarda affedeb l rd k. Ancak, b lg ye er ş m n bu kadar kolay olduğu, yurtdışındak eğ t m olanaklarının her geçen gün daha
da arttığı şu 2019 Türk ye’s nde h çb r b l msel kıstasa dayanmayan bu sebepler n hâlâ papağan g b tekrarlanması kabul ed lemez. "Olmaz Öyle Saçma Tar h'’ d yoruz ve nunchakumuzu alıp teker teker g r ş yoruz. S stemler değ l b reyler konuşmaktan b r türlü vazgeçem yoruz. Amer ka ya da Fransız İht lal 'n n tar h genelde dealler ve kavramlar etrafında yazılırken, ülkem z n maceralı kuruluşunun tek b r kurucuda tecessüm etmes bu l der kültünün en güzel gösterges . Roger Chart er'n n Les or g nes culturelles de la revolut on frança se n n muad l boşu boşuna Şükrü Han oğ-lu’nun Atatürk: An Intellectual B ographys değ l, Osmanlı tar h n n en merak ed len konularının hemen heps n n pad şahların şahs yetler yle lg l olması da. Ülkem zde tar h n geçm şle değ l günümüzle lg l b r uğraş olarak görüldüğü düşünüldüğünde, bu eğ l m tar he s rayet etmeseyd şaşırtıcı olurdu. İy ya da kötü g den her şey n faturasını b r k ş ye çıkarmanın verd ğ dayanılmaz haf fl ğe kapılanlara göre, Osmanlıların yıkılması b r l derl k ve yönet m sorunu. Buna b r de ataerk l b r toplumun ve n zamperest b r devletç l ğ n önyargıları eklen nce, ortaya üç kurban çıkıyor: Kadınlar saltanatı, zayıf sultanlar ve azgın yen çer ler. Bu lk k s n bu bölümde, yen çer ler faslını se b r sonrak bölümde tartışacağız. Kadının Adı Yok Her ne kadar yen nes l tar hç ler arasında b rçok kadın meslektaşımız olsa da, Türk ye’de tar hç l ğ n erkek egemen b r alan olduğu muhakkak. B r stat st k vermek gerek rse, Türk Tar h Kurumu'nun 62 şeref üyes n n sadece 5' kadın. Bu denges zl ğ n tar h yazımına yansımaması muc ze olurdu; ama bu erkek egemen eğ l m güçlend ren b r başka faktör, Osmanlı kaynaklarının da daha nsaflı olmaması. Y rm nc yüzyıl önces toplumlarında kadının k nc sınıfb r nsan olarak görüldüğü aş kar. Pandora'nın kutusunu açıp üm tler etrafa saçan, Hz. Adem' n aklına g r p nsanoğlunu cennetten kovduran, Samson'un saçını kesen hep şu eks k etekl ler değ l m ? Avcı toplayıcılıktan yerleş k toplumlara geç lmes yle b rl kte üret m sürec nden kopan ve kamusal alandan s l nen kadının rekabete pek teşne erkekler üstündek "baştan çıkarma" kapas tes , onun b r ahlak zayıflık olarak görülmes ne ve c nsell ğ n n çeş tl tabu ve ahlak
kurallarıyla sürekl denetlenmes ne yol açmıştır. Bu mantal ten n dönem n kaynaklarına yansımasından ve Roma'dan Osmanlı'ya, B zans'tan M ng Ç n' ne b rçok yerde karşımıza çıkmasından daha doğal b r şey olamaz. Osmanlıların muad ller n n de kadınlara pek y gözle bakmadıkları doğrudur belk ama, "ham le kadınların kayınpederler ne gözükmemeler " gerekt ğ şekl nde nf al yaratan açıklamalardan hareketle bugün b le hâlâ zler n göreb leceğ m z başka b r mantıktan söz etmek gerek: Osmanlı toplumunda "kadının adı yok''tur. Yer geld ğ nde bugün eşc nsell k g b tabu olan konulardan b le rahatlıkla bahseden Osmanlı entelektüeller , enteresan b r şek lde kadınlardan h ç söz etmemekted r. Bu ketumluk yüzünden b rçok Osmanlı pad şahının anneler n n adlarını b le b lm yoruz. Val de sultan aslında Val de- sultan, yan sultanın annes fades n n kısaltılmışı değ l m d r? Pad şahın eşler ve kız kardeşler se ancak doğurdukları şehzadeler veya evlend kler paşanın önem ne göre tar he geçeb leceklerd r. Tam b r paterfam l as düzen ! Eğer vakf ye g b k nc l derecede kaynaklar ya da şu çok geveze Avrupalı seyyah ve d plomatların hükümetler ne yet şt rd kler olmasa, bunların b rçoğunun sm n ve hatta varlıklarını saptayamayacaktık. Bu kaynakların popüler tar h d z ler n n mdadına yet şt ğ n de bel rtel m ve Mah devran le Hürrem' n Haremde saç saça baş başa b rb rler ne g rmeler n b ze aktaran Vened k balyosundan (elç ) graz e'm Z eks k etmeyel m. Hem gelecekten hem de geçm şten gelen bu anlayış, Osmanlıların çekt ğ sıkıntıların b^ müsebb b n n (Ar. "sebeb"den, s-b-b: müsebb b) kadınlar olduğu sonucuna varmakta zorlanmamıştır. Kahramanlık, gaza ve s yaset erkekler n alanıysa; yolsuzluk, h z pç l k ve ayak oyunu da kadınların egemenl ğ nded r. Yıldırım Bayez d' ş u şrete (zevk ü sefa) alıştıran, Kanun 'y efsunlayıp saraya hapseden ve cengâver şehzadem z Mustafa'ya kıyan hep şu kadınlardır. Eller n n hamuruyla erkek ş ne karışıp dareye müdahale ett kler nde devlet zaafa uğramış, stratej ler ufak hesaplara kurban ed lm ş ve yolsuzlukla çürüme almış başını yürümüştür. Ne kadar da açıklayıcı b r tablo! Tüm yüzeysel d kotom ler g b ç rahatlatan, ama tar h gerçekler n kompleks tes n kavramaktan uzak bu görüşün saçma olduğunu anlamak ç n roket b l mc s olmaya gerek yok. Popüler kültürde Kösem ve Hürrem sultanların majında tecessüm eden (Ar.
"c s m"den, c-s-m: teces-süm) bu şeytan kadın mges n n kökünün çok esk lere dayandığını da b l yoruz, bu t p bas t stereot pler n olguları açıklamaktan çok erkekler n c nsel güvens zl ğ ne şaret ett ğ n de. Doğası gereğ kadının erkekten daha aşağı b r konumda olduğunu hâlâ düşünenler varsa, kend ler ne b r tutam muasır meden yet sev yes tavs ye etmekten fazlasını yapamayacağız. Belk ze tge stın (Alın. Ze t. zaman, çağ; Ge st: ruh, çağın ruhu) körleşt rmes d yeb l rs n z ama bugün h çb r lm met nde böyle b yoloj k b r üstünlük ver olarak alınamaz. O zaman soralım: Kadın le erkek, yetenekler nde eş t olduklarına göre, erkekler yönetme hususunda neden kadınlardan daha kal f ye olsun? Şehzadeler n sancağa çıktığı dönemlerde saraya hapsolmuş kadınların gerekl dar ve asker tecrübeye sah p olmadıkları öne sürüleb l r; ancak, 1595'ten sonra sarayda hap s hayatı yaşayan şehzadeler n de artık böyle b r tecrübes yoktur. Bu tar hten sonra tahta çıkan Osmanlı şehzadeler ne b r göz atalım: I. Ahmed daha henüz sünnets z b r çocuktur; onun ardından gelen ve k kere tahta çıkan I. Mustafa se zekâ ger l ğ nden muzdar pt r. Her ne kadar ler de rüştünü spatlayıp darey el ne aldıysa da,
Res m 1. Ç n İmparator çes C x (S'.fıJÂ/n).
1856 le 1908 arasında Ç n' yöneten İmparator çe'n n geleneksel değerlerle modern dünyanın gerçekler arasındak terc h n , 1866 yılında çok gürültü çıkardığı ve mparatorların mezarlarını rahatsız ett ğ ç n dem ryolu yapımını yasaklamasından ve 1877 yılında yasak kalkınca da trenler n atlar tarafından çek lmes n stemes nden anlayab l r z. Batı'ya öğrenc göndermey de gene bu v zyonsuz İmparator çe durdurmuştur.
IV Murad da tahta çıktığında sadece on b r yaşındadır. Kardeş I. İbrah m' n del olduğunu tekrarlamaya gerek yoktur sanırım; oğlu Mehmed' n onun yer ne geçt ğ nde beş yaşında olduğu se muhtemelen daha az b l nen b r şeyd r. Zaten Kösem ya da Turhan g b val de sultanların önem kazanmasının neden şte tam da tecrübes zl k değ l m d r? Çocuk sultanların en azından anneler vardır; pek yıllarca sarayda ah ler n n şüphel bakışları altında sess z sedasız yaşayıp saçları ağardığında tahta çıkanlara ne demel ? Kırk yıllık b r göz haps n n ardından tahta geçen l. Süleyman'ın (1687-1691) ve kend s nden sonra gelen kardeş II. Ahmed' n (1691-5) h çb r devlet tecrübes yoktur. V yana kuşatmasını tak p eden kaot k yıllarda her k sultanın da darede pek b r etk s olmayacaktır zaten. Süleyman'ın, ab s n n öldüğüne b r türlü nanmayıp son b r namaz kılmak ç n z n stemes ve ancak uzun süren uğraşlar sonucunda sultan olduğuna kna ed leb lmes , b ze ş mş rl kte geçen kafes hayatının ps koloj k etk ler n çok güzel göstermekted r. Altmış yıl sonra ell sek z yaşında tahta çıkan III. Osman (1754-7) hakkında se, "pîştahta” adı ver len küçük yazı masaları ve çekmeceler yaptığı dışında fazla b r b lg ye sah p değ l z. O da üç yıllık kısa saltanatında pek b r başarıya mza atmışa benzem yor. Saha prat ğ olmayan bu pad şahların sarayda y b r eğ t m aldıkları dd a ed leb l r, ancak bu da pek doğru değ ld r. Harem n b r okul olduğu dd ası ne kadar abartılıysa; Fat h' polyglot (Gr. nol6ç (polus: çok) + yA&na (glotta: d l): çok d l konuşan), Topkapı Sarayı'nı b r medrese g b gören anlayış da o kadar sakattır. Şehzadeler n sarayı terk etmeden alab lecekler teor k eğ t m n sınırları bell d r; edeb yat, mus k , tar h ve d n g b klas k alanlarda kend ler ne ver len eğ t mle koskoca b r mparatorluğu layıkıyla yönetmeler mkânsızdır. Temk nl geleneğ n hızlı değ ş m karşısında apışıp
kaldığı y rm nc yüzyıl sonunda, Sanay Devr m 'n n ve emperyal zm n altüst ett ğ dengeler Konfüçyüsçü r salelerle anlamlandırmaya ve mparatorluğun kapısında b ten sarışın barbarlarla klas k b r eğ t mle başa çıkmaya çalışan Hanl n3 bürokratları ne kadar eh lse, bu şehzadeler de o kadar eh ld r. Ama zaten o dönem böyle b r ehl yet arayışı da pek kalmamıştır. Z ra özell kle onaltıncı yüzyılın k nc yarısından t baren Osmanlı bürokras s gel şm ş ve darey rasyonal ze etmey b r ölçüde başarmıştır. Yan , artık sultanın hane ya da "kapu" halkından oluşan b r Ortaçağ devlet nden fazlası vardır; standart b r eğ t m alan bürokratların ve gelenekle oluşan teamüller n hükümdarın şahs yet nden bağımsız b r sürekl l k sağlaması o dönem tüm dünyada görülen b r süreçt r. G zl g zl her şey kayıt altına alan, düzenlemeler ve verg memurlarıyla b rçok k ş n n canını sıkan şu modern devlet s ns s ns ortaya çıkmaktadır. B r Devlet n B tmek B lmeyen Dönüşümü Artık sultanın merkezde olmadığı ve mparatorluğun merkez bürokras , ulema ve -Marks st tar hç ler n İstanbul halkını tems l eden demokrat k b r unsur g b lanse etmeye pek bayıldıkları-yen çer ler g b güç gruplarının konsensüsü le yönet ld ğ 15801826 arasındak bu döneme Bak Tezcan "İk nc İmparatorluk'' demekted r. Esk b r s yaset b l mc olarak burada b raz detaya g rmesem olmaz; z ra "devlet" kavramı Türk ye'de anakron zm n en büyük kurbanlarından b r d r. Tar h den nce akla adeta per yod k cetveldek kutular g b b rb r nden kes n ç zg lerle ayrılmış tutarlı bütünler gel yor. Kavramlara, toplumlara, d nlere, ırklara ve devletlere tekabül eden bu kutular üstüne üstlük çok homojen ve yeknesak; x, y, z koord natlarında nerede olurlarsa olsunlar çer kler değ şm yor. Osmanlı Devlet ded ğ m zde de aklımıza hep stat k b r yapı gel yor; tar hç n n ş n n sadece ve sadece dev n m anal z etmek olduğunu ne çabuk unutuyoruz? Kısacası, altı asrı aşan tar h nde devlet n yapısının değ şt ğ n göz ardı etme lüksüne sah p değ l z. Gel n b raz bas tleşt rmek ve, belk de bazen kafa göz yarmak pahasına da olsa b rkaç paragrafta özetlemeye çalışalım: 1453
yılına dek Osmanlı hanedanı aslında sadece eş tler arasında b r nc (Lat. pr mus nter pares) d , yan Osman ve oğullarının mutlak b r hâk m yet söz konusu değ ld . Gücü kend ler yle b rl kte hareket eden Evrenosoğulları, Turhanoğulları ve Malkoçoğulları g b akıncı a leler yle paylaşmaktaydılar ve bunlar Osmanlı a les n n em r er değ l, s lah arkadaşlarıydı. Orta Asya göçebe toplulukların “nöker,” Romalıların com tatus, Almanların druht z ded kler bu s lah arkadaşlarıyla l derler Osman arasında karmaşık b r devlet mekan zmasının dayattığı b r h yerarş den z yade saygıya dayalı k ş sel bağlar vardı ve bu bağların b r nes lden ötek s ne geçmes ancak kar zmat k l derl ğ n sürdürüleb lmes yle mümkün kılınırdı. L der n ölümünün ardından nökerler n k mseye sadakat borcu kalmayacaktı. Bu merkezkaç (Ing. centr fugab elementler n artık kend yollarına g tmemeler n sağlamak kuruluş aşamasında olan ve kurumsal der nl ğ bulunmayan bu t p s yas yapılar ç n en büyük sorundu. Bunu başaranlar mparatorluklar kurmaya muvaffak olacaktı; Hz. Muhammed’ n ölümünün ardından Arap kab leler n n syanının (R dde Savaşları, Ar. “redd” den) bastırılması, Moğolların Ceng z Han’ın ölümünün ardından kurultayda seçt kler yen l derler etrafında b rleşeb lmeler başarılı örneklerken, At lla’ nın anında dağılan ve Şarlman’ ın hemen bölünen mparatorluğu k ş sel bağlarla kalıcı s yas yapılar kurmanın zorluğuna şarett r. Kurumsal altyapının eks kl ğ ve nökerler n sürekl kontrol altında tutulması zorunluluğu lk dönem Osmanlı beyler n n hep at üstünde olması sonucunu get rm şt r; bunların tüm fet hlere katılması b raz da kılıç hakkı nın garant altına alınmasını, yan fethed len toprakların nökerler n el ne geçmes n engellemey amaçlamaktadır. Osmanlılar yanı başlarındak Germ yanoğullarının Izm r çevres n nasıl subaşıları Aydınoğlu Mehmed Bey’ e kaybett kler n gözlemlem ş olmalılar. Sürekl gelen başarılara rağmen, t t zl kle tak p ett kler merkezîleşme stratej s n n aslında yüz ell yıl sonra b le ne kadar kırılgan olduğu Varna Muharebes (1444) esnasında yaşanan kr zde daha da rahat anlaşılacaktır. kt dar boşluğunu fırsat b l p merkezî orduya katılmakta steks z davranan ve II. Murad’ ı Hır st yanlarla baş başa bırakan gaz a leler neredeyse devlet n sonunu get recekt r.
Murad ve merkezî ordusu muharebe meydanından alın-larının akıyla çıkınca, bu ayak sürümen n bedel ağır olmuştur. Fat h Sultan Mehmed İstanbul’un feth n n get rd ğ güç ve prest j kullanarak b r d z reform yapacak ve merkezkaç kuvvetler kontrol altına alıp sultanı odağa koyan b r dare tes s etmey başaracaktır. İlk önce, Çandarlı Hal l Paşayı dam ett rerek vez r azamlık makamını nes llerce bırakmayan bu rak p a ley saf dışı bırakmıştır. Artık vez rler ağırlıklı olarak pad şahın kapu halkından gelen devş rmelerden oluşacaktır. Onyed nc yüzyılın ortalarına kadar göreve gelen 78 Osmanlı sadrazamının sadece 11’ Türk kökenl d r.4 Türk b r ulema a les olan Çandarlıların aks ne, h çb r yerel bağlantısı olmayan ve Enderun’da adeta yen den mal ed len bu nevmüsl m (Fars, nev: yen , nevmüsl m: yen Müslüman olmuş) kulların pad şahlarının sözünden çıkması artık çok daha zordur. Balkanlardak gaz a leler de bu dönemde önem n kaybedecekt r. Ateşl s lahların yaygınlaşması, bu ok kullanan atlıların toplu tüfekl merkezî ordu karşısında ger lemes demekt r; Avrupa ar stokras s yle, yan ağır süvar meslektaşlarıyla aynı kader paylaşmışlardır. Buna b r de söz konusu a leler n fertler n sancakbeyl kten yüksek mevk lere atamamak ve beylerbeyl kler saraydak devş rmelere ayırmak g b dar önlemler de eklen nce, zamanla marj nalleşmeler kaçınılmazdır. Kısacası, Fat h darı bekâya rt hal ett ğ nde, yan öldüğünde, ne İstanbul’da ne de serhadde (uc boyları) muhal f güç odağı kalmıştır. Sultanların her sted ğ n yaptığı o dönem n hayet başlayab lecekt r. Artık öneml olan merkezdek gücün nasıl dağıldığıdır. Ka-nun 'n n ölümünün ardından Sokollu'nun adeta mparatorluğu tek b^ına yönet r duruma gelmes , tek bel rley c n n sultan olmadığının açık b r gösterges d r. Sokollu'nun b r su kasta kurban g d p sahneden çek lmes n n ardından III. Murad'ın vez r azam-lığı kaldırmayı b le düşünmes , güçlü b r sadrazamın sarayda yarattığı sıkıntının en güzel şaret değ l m d r? Bu dönem tak p eden k buçuk yüzyıl ç nde artık merkezde daha dengel b r güç dağılımı kend n gösterecek ve sultan yavaş yavaş sembol k b r konuma t lecekt r. Bunun detaylarını yen çer ler nceled ğ m z b r sonrak bölümde tartışacağız; ş md l k onyed nc yüzyılın ortalarından t baren daren n Topkapı Sarayı'ndan vez r azamın kontrolündek Bâb-ı Al 'ye taşındığını bel rtmekle yet nel m.
Onyed nc ve onsek z nc yüzyıllarda kt dar, kend ç nde bel rl b r d s pl n ve rasyonel b r şley ş olan profesyonel darec ler n olacak; sultanlar se zılhullahı f ’l-alem, yan Allah'ın yeryüzündek gölges n tel ğ nde b r sembole dönüşeceklerd . II. Osman, IV. Murad ve II. Mustafa g b kend n göstermek ve darey d rekt olarak ele almak steyen pad şahlar hep müesses n zamın, yan establ shments tepk s yle karşıl^acaktır. Bu d ren ş yenmen n tek yolu başarılı b r sefer ya da fet hle kend n spatlamak ve güven l r adamlarını öneml mevk lere atayarak güçlenmekt . IV. Murad'ın Bağdad ve Revan'ı (bugünkü Er van) fethederek başardığı bu zorlu görev n altından kalkamayan II. Osman (Hot n) ve II. Mustafa (Zenta), İstanbul'dak güç mücadeles n kaybedecek ve tahtlarından olacaktır. III. Sel m ve II. Mahmud le bulayan modernleşme hareket b raz da Osmanlı sultanlarının gücü kend ler nde temerküz (Ar. "merkez"den, temerküz) etme mücadeleler yd . Reformları an-c en reg me, yan esk n zamın tems lc ler (bürokrat k el t, ulema, yen çer ler) d yeb leceğ m z b r grup tarafından büyük b r muhalefetle karşılınca, III. Sel m N zam-ı Ced d adıyla b r program başlatmak ve kend ne a t b r haz nes (İrad-ı Ced d) ve asker b rl kler (Sekban-ı Ced d) olan adeta paralel b r oluşum kurmak durumunda kalmıştı. Rusya karşısında alınan yen lg ler n sonucunda çıkan Kabakçı Mustafa İsyanı bu lk reform hareket n n tasf yes anlamına gelse de, k nc rauntta II. Mahmud yen çer ler ortadan kaldırıp (1826) ulemayı ehl leşt rmey ve Osmanlı modernleşmes denen şu köklü ve yapıcı olduğu kadar yıkıcı değ ş m n f t l n ateşlemey b^armıştı. Yen çer syanları ve ulema fetvalarıyla gücü kontrol altında tutulmayan sultan ve saray b r kez daha pler el ne almıştı. Gücün merkez ne bürokras , yen çer ve ulemanın oturduğu ve sultanın sembol k b r konuma t ld ğ onyed nc ve onsek z nc yüzyıllarda ne pad şahın ne de saray kadınlarının yönet me karışmasının mparatorluğu yıkacak düzeyde b r etk s olacağı ortadadır. Zaten koskoca b r mparatorluğun çökmes n n neden n sadece yönet msel eks kl klerde aramak da dünya tar h n n parametreler n hesaba katmamak olur. Tar hç ler onyed nc yüzyılın başındak syanları Küçük Buzul Çağı ded kler b r
dönemle açıklamaktadırlar. Buna göre, Fransa'dak Frondedan Osmanlı’dak Celal lere ve M ngler n Ç n'de b^a geçmes ne kadar b rçok karışıklık ortalama sıcaklıkların düşmes yle açıklanab l r. Gene, Üçüncü Bölüm'de nceleyeceğ m z Osmanlıların Sanay Devr m 'n n ye yakalayamadıkları sorunsalı da Batı dünyasının ekonom , s yaset ve toplumunu kökünden değ şt ren b r sürec n ürünüdür. Tüm bunlar, b r k hata le açıklanab lecek şeyler değ ld r. Garbın Kadın Sultatanları Yukarıda yazdıklarımızı b r anlığına unutalım ve b r devlet n kader n n tamamıyla hükümdarın el nde olduğu dd asını b^tan doğru kabul edel m. Pek , bu durumda Avrupa devletler n b^a-rıyla yöneten kral çeler ne yapacağız? Kast lyalılar Granada^ fethett kler nde ve Amer ka'yı kolo-n ze etmeye buladıklarında balarında b r kadın vardır: Isabella. Avrupa'nın b rçok tacını kafasında toplamayı b^armış İmparator Şarlken (V Carlos) Kast lya'da yokken yönet m eş mparator çeye bırakmaktadır; mparatorluğunun en zeng n v layet Alçak Ülkeler de önce kız kardeş , sonra da üvey kızına emanet edecekt r. Herhalde Habsburg prensesler b z m hanım sultanlardan daha akıllıdır! Gene onaltıncı yüzyılda İng ltere'y yönetmek de k güçlü kadına nas p olmuştur. Eğer erken ölmeseyd Protestanlara çok çekt recek Mary ("Bloody Mary"n n çk s n n s m annes olan Mary, esk kafalıların kadınlara atfetmekte çok acele ett ğ "yumuşak huyluluk''tan pek de nas b n almışa benzememekted r) ve doksanların sonunda k tsch Hollpvood f lmler n n sürekl gözümüze soktuğu El zabeth. İng ltere'y Habsburg kontrolüne g rmekten kurtaran ve b r den z mparatorluğunun temeller n atan bu sonuncusudur. Merovenj zamanlarından kalan yasalar (Fr. lo sal que) Fransa'da b r kadının tahta geçmes n engellem ş olab l r; ancak oğullarının hakkını savunmak, hem de yabancısı olduğu b r ülkede, Cather ne de Med c s'ye düşmem ş m d r? Gene onyed nc yüzyılın başlarında M chel Zevaco'nun yerden yere vurmaya doya-madığı Conc no Conc n öldürülene ve artık büyüyen oğlu XIII. Lou s darey ele alana dek Mar e de Med c s'n n gücü
z rves nde-d r. Her k Med d de tam b r Rönesans prenses g b davranmayı b lm ş ve b nb r s yas manevrayla soyadlarını hak ett kler n tüm dünyaya gösterm şlerd r. Her ne kadar S lezya'yı Büyük Fr edr ch'e kaybetse de, on-sek z nc yüzyılda Mar a Iheresa da Avusturya'yı, kend s ne flas etm ş b r devlet m ras bırakan babasından ve ardılı oğullarından çok daha başarılı b r şek lde yönetmey b lm şt r. Yaptığı dar reformlarla ve hukuk düzenlemelerle bölük pörçük Habsburg topraklarını merkez leşt rm ş ve tam takır kuru bakır aldığı haz -nen n gel rler n katbekat artırmıştır. 17379’da Osmanlılara ve 1740-8’de de Prusya'ya mağlup olan orduyu tekrardan esk gücüne kavuşturmanın yanı sıra, köklü eğ t m reformlarıyla devlet n ht yacı olan bürokrat sınıfını yet şt rmey başarmıştır. Rusya'yı b r süper güç yapan ve Osmanlılara kök söktüren Yekater na da b r kadındır. Almanya'dan gelen ve esas sm Soph e Fr eder ke olan bu genç prenses, saray kl kler n n de yardımıyla doğru düzgün Rusça b le konuşamayan Alman hayranı kocası Pyotr'ı kısa sürede ortadan kaldırmış ve gel n geld ğ ülkey tam kırk dört yıl başarıyla yönetm şt r. Kend s ne Vel kaya (Rus. BeJIHKaa: büyük) unvanı layık görülen bu çar çen n hükümdarlığında Rusya b rçok asker zafer elde etm ş ve kapsamlı reformları hayata geç rmes n b lm şt r. Ondokuzuncu yüzyıla damgasını vuran b r kral çe de V ctor a'dır. Dokuz evladıyla b r kadın hükümdarın çocuk da kar yer de yapab leceğ n kanıtlayan V ctor a dönem nde (gene de At a'nın hakkını At a'ya vermek gerekmekted r; bu konuda rekor on altı çocukla Mar a Theresa'ya a tt r) İng ltere, dünya üzer ndek egemenl ğ n pek şt rm şse, bu aslında parlamentonun başarısıdır. Ancak, b r st krar sembolü olarak kral çen n oynadığı rol de kolay kolay azımsanamaz. *** Kısacası, eğer İstanbul'un havasında suyunda b r şey yoksa ya da Avrupa'nın kadınları b z m b lmed ğ m z özel b r eğ t m almıyorlarsa, kadınlar da bugün olduğu g b erkekler kadar yöneteb l-mekted r. Bu sav barış dönemler nde daha da doğru olsa gerek. Belk attan nmeyen Şarlman, I. Osman ya da Ceng z Han g b hükümdarların ş n kadınlar yapamazdı.
Ancak, sarayını terk etmeyen ve adı "evrakçı kral"a (İsp. el rey papelero) çıkan II. Fel pe le büyük anneannes Isabella'nın yönet m arasında temelde b r farklılık yoktur. Y ne XIV. Lou s'n n adı Lou se olsaydı da Apollo kılığına g r p dans edeb l r, Fransa'nın her şehr ne heykeller n yaptırab l r ve şatafatlı sarayından memurlarıyla koca b r krallığı yöneteb l rd [bkz. Renkl Res m 1]. Kadınları duygusal, rrasyonel ve z hnen sınırlı kabul eden; eğ t m, b l m ve kültür olanaklarından mahrum bırakan; özel şartlar altında büyük b^arılara mza atmış tek tük kadın dah y de ancak "c ns n n kısıtlamalarını aşmış" g b yukarıdan bakan cümlelerle takd r edeb len erkek egemen b r anlayışın, Batı tar hç l ğ n n monografarında tekrar tekrar üret lmed ğ n hatırlatalım. Bu konuda daha detaylı b lg ed nmek steyenler toplumsal c ns yet (İng. gender) başlıklı çalışmalara göz atab l r. B z m de Osmanlı kaynaklarının o günün değer yargılarını yansıttığını ve objekt f ver ler g b alınamayacağını d kkate almamız elzemd r; z ra tar hç ler n görev stat k b r dünyayı nsanların kafasına çalmak değ l, en yavaş ve saptanamaz değ ş mler b le saptayıp ortaya koymaktır. II PAYLAŞILAMAYAN İKTİDAR: DARBECİ YENİÇERİLER, ALLAH'IN GÖLGESİ SULTANLAR VE BİR "İKİNCİ İMPARATORLUK" Bu kısımda yen çer lerle lg l bazı yanlış anlaşılmaları nceleyeceğ z. Osmanlı İmparatorluğunun el t kuvvetler olarak başladıkları sergüzeştler ne oyunbozan as ler olarak devam eden ve modernleşme hareket n n en büyük düşmanı kes l veren bu asker b rl k hakkında b ld kler m z n büyük b r çoğunluğu tekz be muhtaç. İlk olarak yen çer ler n Osmanlı Devlet ’n n yıkılışına neden olan faktörler n başında gel p gelmed ğ n nceleyel m k , b r öncek bölümle b r köprü kurab lel m. Savaşamayan Yen çer ler Osmanlı tar hç ler mparatorluğun çökmes n n faturasını yen çer lere çıkarmakta b raz erken davranmışa benzemekted rler. Önce argümanı özetleyel m: B r zamanların d s pl nl el t b rl kler zamanla tal m yapmayı bırakmış ve harp meydanlarındak yen lg ler n baş sorumlusu olmuşlardı.
Savaşamadıkları g b rahat da durmuyorlardı; başkent kasıp kavurmakta ve syanlarla pad şah nd r p pad şah çıkarmaktaydılar. Bu başıbozuklukları da devlet n bekasını ve toplumun n zamını tehl keye atmakta ve mparatorluğu kaçınılmaz sona doğru sürüklemekteyd . Her “too good to be true" olan şeyde olduğu g b , bu argümanda da b rden fazla sorun var. B r nc sorun, Osmanlı ordusunun yen çer lerle eşleşmes nden ve Osmanlı ordularının savaş meydanlarındak başarısızlığının tamamen yen çer ler n sırtına yıkılmasından kaynaklanıyor. Hemen lk şerh m z düşel m: Osmanlılar onsek -z nc yüzyılın k nc yarısına dek, rak pler karşısında bel rg n b r dezavantaja sah p değ llerd . Kanun dönem n n şaşaalı günler ger de kalmış olab l rd ; ancak bu, ne tüm savaşların kaybed lmes demekt ne de mparatorluğun ht şamlı yıllarında da meydandan boynu bükük ayrılındığı. Batı'dak gen şleme daha onaltıncı yüzyılın ortasında yavaşlamaya bulamış ve İran karşısında 1590 yılında elde ed len toprak kazançları onyed nc yüzyılın başlarında Şah Abbas'ın başarılı harekatları sonucunda b r b r kaybed lm şt . Onyed nc yüzyıl boyunca yapılan savalarda bazen başarılı, bazen başarısız olunacaktı; ama doğal sınırlarına ulaşmış b r mparatorluk ç n bundan daha normal b r şey olab l r m yd ? Hot n Sefer ya da 1662-4 Osmanlı-Avusturya Savaşı beklenen vermem ş olab l rd ; ancak, y rm beş yıllık zorlu b r mücadeleden sonra da olsa İstanbul Vened k' n b leğ n bükmey b lm ş ve Doğu Akden z' n k l d konumundak G r t' fethetmey b^armıştı. 1670'lerde fet hler n Ukrayna çler ne kadar t^ıyacak ve ancak rahat duramayıp V yana'yı kuşatınca Batı'dak gen şleme s yaset nden vazgeçmek zorunda kalacaktı. İk nc V yana Kuşatması'nın hemen ardından gelen süreçte Osmanlılar ağır toprak kayıpları y^adıysa da, bunun en öneml neden , karşısında aynı anda Avusturya, Leh stan, Papalık, Vened k ve Rusya g b b rçok Hır st yan devlet n bulmasıydı. Kısacası, Osmanlı loj st k hatlarının uzağında bulunup savunulması zor topraklarda alınan mağlub yetler n çok da abartılmaması lazım; şu hep asker dehasından bahsett ğ m z Avusturya kumandanı Eugene de Savo e da Tuna'yı geç p Bulgar stan çler ne varınca loj st k sıkıntılarla boğuşmak ve ger çek lmek zorunda kalmamış mıydı? Kaldı k , Osmanlılar tek tek yakaladıklarında
rak pler ne d z çöktürmekte hâlâ sıkıntı çekm yorlardı. 1711 ’de Rus ordusunu kıskıvrak yakalamayı başarmışlardı; Mora'yı Vened kl lerden, Belg-rad'ı Avusturyalılardan ger almasını da b leceklerd . Hem V rg n a Aksan'ın hem de G bor Agoston'un çalışmalarının da gösterd ğ g b , bu anlamdak lk kırılma 1768-1774 Osmanlı-Rus Sav^ı'yla olmuştu. Bu şavktan sonra Osmanlıların loj st k ve teknoloj k anlamda Avrupalı devletler n ger s nde kaldığı kes nleşm şt ; araya b r de Sanay Devr m g r nce fark kapanamayacak hale gelecekt . 1683 le 1774 arasında b r koal syona karşı da olsa alınan mağlub yetler b r ger leme dönem n n alamet olarak görülmemel . Osmanlılar en güçlü dönemler nde de sav^ kaybetmekteyd ler. T mur'a karşı Ankara Muharebes 'nde y^anan mağlub yet n neredeyse mparatorluğun sonunu get rd ğ n ve II. Murad'ın ordularının Hunyad Yanoş karşısında defalarca hez mete uğradığını artık herkes b l yor. Gene Fat h' n Belgrad ve Rodos kuşatmalarında b^arısız olduğunu ve Arnavutluk’tak seferler n tamama erd remed ğ n de. Dahası da var: Bayez d dönem nde Memlüklerle yapılan mücadele sonuçsuz kalmış; Kanun dönem nde se V yana, Korfu ve Malta kuşatmaları b^arısız olmuştu. Şüphes z bunlar onyed nc ve onsek z nc yüzyıllardak mağlub yetlerle karşılaştırıldığında b raz daha etk s z gözükeb l rler; ancak, o dönemde yaşayanlara h ç de öyle gelmem ş olsa gerek. Mesela, Osmanlıların Balkanlar'da köşeye sıkıştığı I440'lı yıllarda merkez dare tamamen çökecekt : Oğlunun hakkını garant ye almak ç n tahttan çek len b r II. Murad, çocuk yaşta durumu kontrol altına almakta zorlanan b r II. Mehmed, merkez orduya katılmamak ç n ayak d reyen uc beyler . .. Varna ve İk nc Kosova muharebeler n n zaferle sonuçlanması bu sıkıntılı günler n unutulması anlamına gelmemel . Yen çer ler Osmanlı ordusundak tek b rl k de değ ld . Onbe-ş nc yüzyılın son çeyreğ nde 7.500 c varında olan sayıları, Asker Devr m'le b rl kte ateşl s lahların yaygınlaşmasıyla onyed nc yüzyılda 50-60 b ne kadar çıkacaktı. Kalabalıklaştıkça el t statüsünün y t r lmes aslında doğal; ancak, y ne de Osmanlı ordusunun mağlub yet n n ardında tek başına bunların d s pl ns zl kler yatmıyor. Osmanlılar ç n sonun başlangıcı olan 1768-1774 Sa-v^ı'nda b rçok tımarlı s pah n n orduya gelmed ğ n , p^aların yanında get rd kler leventler n d s pl ns z hırsızlar olduğunu kalem nden ş mşekler çıkan Ahmed Resm sayes nde b l yoruz.
Ayrıca, yen çer ler n h ç tal m yapmadığı da tam anlamıyla doğru değ l. Askerî Devr m sonrasında her geçen gün daha da kompleksleşen savaş tekn kler ne uyum sağlamaya yönel k tal mler n Osmanlı’da uygulanmadığını söyleyeb l r z. Ancak, bu ger kalma daha çok onsek z nc yüzyılın k nc yarısında ortaya çıkan b r durum k , bu dönemde Osmanlı İmparatorluğu, tüm kurumlarıyla Sanay Devr m ’n n kapısını çalan Batı’yı tak p etmekte zorlanıyordu zaten. Devlete Şer k Olunur mu? Ş md de yen çer syanlarının devlet b tap düşürdüğü ve çöküşü hızlandırdığı argümanına gelel m. Özell kle onyed nc yüzyılda İstanbul’dak askerî b rl kler n b rçok kez syan ett ğ ve söz konusu kanlı ayaklanmaların sonunda pad şahların tahtlarını ve hayatlarını kaybett kler doğru. Ancak, bu t p ayaklanmalar her mparatorlukta, her coğrafyada ve her yüzyılda görülen olağan şeyler ve tek başlarına b r şey açıklamıyorlar. Bunların Osmanlı s yaset n n doğal b r parçası olduğunu kabul etmek gerek. Parlamento g b tems lî kurumların olmadığı yerde başkent halkının ve mparatorluğun mt yazlı gruplarının talep ve hoşnutsuzluklarının gündeme get r lmes n n ne yazık k başka yolu yok. S yaset n doğasında olan yönet m zaaflarının, tüm kararların tek b r merkezden ver ld ğ b r monarş de bedel n n ağır olacağına da şekk ü şüphe bulunmamakta. B r çocuk pad şahın yaratacağı otor te boşluğu, savaşlarda alınan mağlub yetler, onyed nc yüzyılın kron kleşm ş mal buhranları g b sebepler s stem k l tled ğ nde, kt darda tekelleşm ş b r k ş ya da grubu alaşağı etmen n kurumsal yöntemler olmadığına göre, ger ye yen çer ve ulema g b grupların n s yat f el ne almasından başka b r şey kalmıyor. Onaltıncı yüzyılın k nc yarısından t baren esnaflaşarak halkla karışan yen çer lere bazı sol tandanslı tar hç ler n yaptığı g b “halkın tems lc s /koruyucusu” muameles yapmak belk b raz abartılı olab l r; ancak, bunların syan ett kler nde İstanbul halkının talepler n yansıtıp desteğ n arkalarına almaya özen gösterd ğ n bel rtmeden geçmeyel m. Bu destek alındığı zaman pad şahın meşru yet n tamamen y t r p tahtını kaybett ğ n de. Günümüz demokras ler nde kabul ed lmez olan bu t p ku-deta’lar (Fr. coup d’etat: darbe)5 6 Osmanlı s yaset s stem n n tam da merkez nde
bulunuyordu. Bak Tezcan'ın "İk nc İmparatorluk" adını verd ğ 1580'den sonrak dönemde ulema ve yen çer "kanun-ı kad m" n koruyucusu olarak pad şaha yetk ler n hatırlatmakta ve sınırsız yetk de b r hükümdarın keyf yönet m n n aşırılıklarını dengelemeye çalışmaktaydılar. Kısacası bu t p syanlar; İng ltere'de parlamentonun, Fransa’da se yerel mecl sler n (bunların da adı parlement olmakla b rl kte, İng l z parlamentosu g b tüm ülkey kapsamazlar) yer ne get rd kler şlev üstlenen b r nev denge mekan zmasıydı. Aslında bu dönemden önce de 1444'tek Buçuktepe İsyanı ya da 1525'te Kanun 'ye karşı g r ş len kalkışma g b b rçok asker syan yaşanmıştı. Gene III. Murad ve III. Mehmed dönem n n buhranlı yılları, askerler n b rçok kez çeş tl taleplerle sarayın kapısına dayanmasına ve hatta mparatorluğun em nence-gr se' ' Kızlar Ağası Gazanfer' n kelles n almasına tanık olacaktı. Ancak, esas dengey değ şt ren, çocuk yaşta tahta geçen I. Ahmed' n kardeş Mustafa'yı hayatta bırakması olmuştu. Hüküm süren pad şahın b r alternat f n n bulunması ve üstüne üstlük bunun k adım ötede, Topkapı Sarayı'nda olması, bu t p syanların etk s n n artmasına yol açmıştı. Artık, syanlar sadece vez r veyahut gözdeler değ l, b zzat sultanların kend s n de hedef alab l rd ; n tek m olan tam da buydu. II. Osman, I. Mustafa, I. İbrah m, IV. Mehmed, II. Mustafa, III. Ahmed g b b rçokları tahtlarını ve bazen de hayatlarını kaybedeceklerd . Aslında bu syanları eleşt renler tam da yukarıda bahsett ğ m z denge mekan zmasını hedefler ne almaktadır. Osmanlı İmparator-luğu'nda tar h yazımının devlet tekel nde kalması ve matbaanın geç gelmes n n b r sonucu olarak Avrupa’dak , g b b r muhal f/ alternat f tar h yazımının bulunmaması, pad şahın mutlak yetk s n n tartışılamaması ve kt darın sorgulanamamasına yol açmıştır. Hemen heps mparatorluk el tler tarafından yazılan tar h k taplarında başkaldıranlar as ya da şak (çoğ. eşkıya) olarak kr m nal -ze ed l rken, değ ş k d n yorumlara meyledenler de "rafız " ya da "mülh d" g b kel melerle heret k, yan zındık lan ed lm şt r. Merkez kt dara ve müesses n zama yapılan eleşt r ler ancak satır aralarında kalab lmekted r; yakınlarda sığınılab lecek başka b r devlet olmadığı ç n farklı görüşler çeren yayın yapılması da mkânsız hale gelm şt r. Hollanda ve İsv çre g b yerlerden Fransa'ya yayılan ve
onsek z nc yüzyıl Aydınlanma'sını ve buna paralel olarak b r kutsallığını y t rme (Fr. desacral sat on) sürec n başlatan, kısacası devlet ve k l sey sorgulayan b r "muzır neşr yat"ın ortaya çıkamaması, bu ez lm ş grupların kend vers yonlarının günümüze gelmes n zorlaştırmıştır. Buna modern tar hç l ğ m zdek sağ tandans da eklen nce, kazanan hep meşru olmuştur; "makbul" (Ar. "kabul"den, k-b-1: makbul; tar h yazacak olanlar da onlardır. 1826 yılındak Vak'a-yı Hayr ye’den sonra yen çer ler savunacak k mse de kalmadığından, başarılı b r merkez leşt rme s yaset güden Osmanlı modernleşmes n n bu t p syanlara hoş gözle bakması pek de beklenemezd zaten. Dolayısıyla, ger ye doğru b r tar h okumasıyla tüm kötülükler n atası bozgunculuk çıkaran ve b rl ğ bozan "şer k'' (Ar. "ş rk," yan ortaktan, ş-rk: şer k) yen çer ler oldu. Yen çer ler n b r kabahat daha vardı; II. Osman ve III. Sel m g b pad şahların rad kal reform f k rler ne karşı müesses n zamın tems lc s olarak ortaya çıkmaktaydılar, yan değ ş m ve lerlemen n önündeyd ler. Cumhur yet dönem n n nkılapçı ruhuna da h tap eden bu yorum, toplumsal grupların kend çıkarlarını savunmasını hoş karşılamayan b r anlayışın ürünüydü. Buna göre, devlet ayakta kalmak ç n reformlar yapmalıydı ve herkes bedel ne olursa olsun buna rıza göstermel yd . III. Sel m n N z^-ı Ced d' ne muhalefet etmen n, yen asker b rl klerden rahatsız olmanın ne alem vardı? Aslında kağıt üzer nde makul gözüken bu argüman tar h n genel mantığına aykırıdır. İnsanların toplumun ya da çeş tl grupların ulv menfaatler uğruna kend çıkarlarını feda etmeler n beklemek safd l b r ütop kl k değ lse b le, kıssadan h sse tarzı b r telk n olarak kalmaya mahkumdur. Aks takd rde total ter rej mlerle b r dansa kalkmışız demekt r. Tar hsel süreçlere baktığımız zaman hang coğrafya ve zaman d l m olursa olsun, nsanların önce kend ler n n, sonra a t oldukları cemaatler n ve en sonunda da çatı vaz fes gören m llet g b grupların çıkarlarını düşündükler n , bunun eşyanın tab atı olduğunu unutmayalım. Tar h, durumu saptamak ç n değ l de deal empoze etmek ç n kullanıldığı, yan toplumla tar h arasındak probleml l şk çözülmed ğ sürece bu durumun anl^ılması zor; ama bu da tar hç n n problem değ l. Yen çer ler n de aynı sultan, ulema, ayanlar, ekab r, loncalar ve halk g b lk önce kend
grup çıkarlarını düşünmes nden normal b r şey olamazdı. Aks takd rde, Avrupa tar h n manalandırmak mkansız olurdu. Tam b r tüzel ve örgütlü cem yet (Fr. corporat on) cennet olan Fransa tar h n n; k l sen n, ar stokras n n, loncaların, şeh rler n çıkar ve öncel kler olmadan anl^ılması mümkün müydü? Hemen her grubun kend mt yaz ve tekel n n olduğu devr m önces Fransız tar h n sadece kralın tems l ett ğ çıkarlarla anal z etmeye çalışan tek b r Batılı tar hç ye rastlayamayız. Osmanlı tar h n kend parad gmaları ç nde, dünya tar hç l ğ ve sosyal b l m metodoloj s nden uzak b r şek lde yorumlama telaşının yan etk ler n b r kez daha görüp, çıkan bu yüklü anal t k faturaya hayıfanmamak mümkün mü? Uzun sürel b r s stem, bu tek l çıkarların başarıyla tek b r potada er t lmes n , tartışmaların m n mum tahr batla yapılmasını sağlamalıdır. Neol beral kap tal zm n ve onun müreffeh tüket m toplumunun deal rej m n n demokras olması da bundan değ l m d r? Pol t k farklılıkları uzlaşmayla çözmek, kt dar değ ş kl kler n kanlı syanlar ya da darbelerle değ l de, "seç m" adı ver len kuralları önceden bel rlenm ş süreçlerle halletmek; şte bütün mesele budur! Tab y rm b r nc yüzyılda, daha önce değ l. Dolayısıyla, Osmanlı Devlet yen çer syanlarından zarar gördüyse, Lu s stem n elast k olmamasından kaynaklanmaktadır; z ra kr z anlarında sert v rajları almak gerekt ğ nde, s yaset değ ş kl ğ ne g d lmes ç n karar alıcıların keyf n beklemek pek de mümkün değ ld r. Hemen müdahale gerekt ğ nde, s steme hayat öpücüğü vermek ç n olağanüstü uygulamalara başvurmak ve normal şley ş n dışına çıkmak gerekmekted r. Bu, parlamenter geleneğ n oturduğu yerlerde b le böyled r. Savaş zamanında Roma Senatosu b le hızlı karar alsın d ye altı aylığına d ktatörler (Lat. d ctö, d ctare: yazdırmak, tavs ye ya da d kte etmek) atamamış mıdır? Kısacası, yen çer syanları sebep değ l, ancak sonuç olab l r. B r kr ze yol açmaktan çok, çözülemeyen b r kr z n tezahürler d r ve Osmanlı t p merkez tarım mparatorluklarında kr zler ç n b r emn yet sübabı yoktur. Eğer suçlu aranacaksa, bu kr zlere yol açan yapısal faktörlere bakılmalıdır; n tek m bunlara b r sonrak bölümümüzde değ neceğ z. Osm^Jı’yı Devş rmeler m Yönett ?
Yen çer lerle lg l b rçok yanlış anl^ılmaya yol açan b r başka husus da devş rme s stem d r. Aslında İslam dünyasında sıkça uygulanan gulam s stem n n yen şartlara göre uyarlanmasından mütevell t bu uygulama modern dünyanın hassas yetler yle değerlend r lm ş ve ortaya b rçok anakron k yorum çıkmıştır. B l nd ğ üzere, İslam devletler nde köle askerler n kullanılması çok esk b r uygulamadır. Meşru yetler genelde asker güce dayanan İslam hükümdarları, gulam adı ver len bu yerel bağlantıları olmayan thal askerlerden kend ler ne sadık b rl kler yaratmak stem şlerd r. İlk yıllarında Kuzeybatı Anadolu'dak gönüllü savaşçılara dayanan Osmanlılar da merkez ve sürekl b r yönet m kurmak sted kler nde benzer şek lde savaşta alınan es rlere yönelecekt r. Ancak, Balkanlardak yayılma yen b r s stem n ortaya çıkmasına yol açmıştır. Artık sayısız Hır st yan tebaası olan Osmanlılar, askerler n bu halk arasından seçme lüksüne sah pt r. Zaten bu lk yayılma yıllarında Hır st yanlar öneml de b r rol oynamıştır. lk gaz ler n arasında Evrenos ve Köse M hal g b Hır st yan asıllı komutanları görmek mümkündür; gene Hal l nalcık’ı n çalışmaları b ze onbeş nc yüzyılda dah b rçok Hır st yan s pah olduğunu gösterm şt r. Dolayısıyla, bu gayr müsl m çocukların İslam’ a devş r l p el t b rl kler olarak s steme entegre ed lmes nde pek de b r sorun görülmed ğ n söyleyeb l r z. Pek nasıl yapılırdı bu devş rme? Kısaca anlatalım: Balkanlardak köylerden devş r len çocuklar önce İstanbul’a get r l r ve aralarından seç lenler saraya alınırdı [bkz. Renkl Res m 2]. Top-kapı, İbrah m Paşa ya da Ed rne Sarayı’nda eğ t len ve eğ t mler sırasında pad şaha Enderun’da h zmet etmekle yükümlü olan bu seç lm ş devş rmeler ler de beylerbey ve vez r olarak mparatorluğu yönetecek ve aralarından Sokollu Mehmed, Rüstem ve Koca S nan Paşa g b öneml k ş ler çıkacaktı. Ger kalanlar se ya saraya a t bahçe ve bostanlarda çalışmak üzere Bostancı Ocağı’ na yazılır ya da Acem Ocağı’ na alınırdı. Bu sonuncular Türk d l ve kültürünü öğrenmek üzere dağıtıldıkları Anadolu’dak köylerde üç la sek z yıl arasında kalır; dönünce de b r kısmı yen çer , b r kısmı se gene merkezî ordunun b r parçası olarak cebec , topçu, top arabacısı, lağımcı ve humbaracı g b ht sas steyen d ğer ocaklara dağıtılırdı. Yen çer ler arasından terf alanlar ve Enderun’dan çıkan bazı devş rmeler de kapıkulu süvar s ya da “altı bölük halkı” denen atlı b rl klere dâh l ed l rd .
Kısacası, onbeş nc ve onaltıncı yüzyıllarda devş rmeler, mparatorluğun el t b rl kler n oluşturmakla kalmayacak; Enderun’da yet şenler vasıtasıyla üst düzey yönet c kadroları da dom ne edecekt . Daha önce de bahsett ğ m z g b , Fat h Sultan Mehmed’ n Çandarlı a les n saf dışı ed p yer ne b r devş rme olan lalası Zağanosu atamasıyla vezaret makamı bunların el ne geçm şt . Bu tar hten sonrak vez r azamların ç nde Türklere rastlasak da, çoğunluğu artık Hır st yan kökenl d r. Onbeş nc yüzyılla onyed nc yüzyıl ortasında kend s ne sadaret mührü emanet ed len 78 sadrazamın sadece 11 tanes Türk'tür; d ğerler se Boşnak, Hırvat, Rum, Macar, İtalyan, Çerkez, Gürcü, Abhaz g b d ğer em k kökenlerden gelmekted r. Taşrada da denge zamanla devş rmeler n leh ne değ şecekt . Met n Kunt'un çalışmalarının da gösterd ğ g b , onaltıncı yüzyılla b rl kte beylerbeyl kler yavaş yavaş saraydan yollanan devş rmelere ver lmeye başlamış ve böylel kle taşradan yükselmen n önü kes lm şt r. Devş rme s stem yle bu "nevmüsl m”ler n s steme entegre olması m ll yetç l k çağında yanlış anrılmış, Osmanlı Devlet 'n n d ğer Türk devletler g b olmadığı ve hatta b r Türk devlet dah olmadığı g b dd aların önünü açmıştır. Ancak, b r k şerh düşmek elzemd r. İlk olarak yen çer ler n de b r parçasını oluşturduğu merkez ordu, yan kapıkulu askerler Osmanlı s lahlı kuvvetler n n ancak b r kısmını oluşturmaktadır; yerel kuvvetler n hâlâ Türklerden müesses olduğu unutulmamalıdır. Gene yen çer ler n heps n n devş rmelerden gelmed ğ de akıldan çıkarılmamalıdır. Onaltıncı yüzyılın k nc yarısından t baren ocağa Müslüman Türkler de alınmaya başlanacaktır; bazı kaynakların bozulma olarak gördüğü bu durum, aslında asker s lahların yaygınlaşması ve merkez bürokras n n güçlenmes yle artan yen çer ht yacından kaynaklanmaktadır. Turaya da gönder lmeye başlanan ve sayıları her gün artan bu b rl kler n artık sadece devş rme s stem le beslenmes mümkün olmadığından yerel Türk halka da yen çer olma fırsatı tanınmıştır. Devş rmeler bunların arasındak ağırlığını yav^ yav^ kaybedecek ve onyed nc yüzyıl ortalarından t baren se bu yola nad ren b^vurulacaktır. İk nc olarak, mparatorluğun yönet m sadece “seyflyüe”den, yan askerlerden oluşmamaktadır. Osmanlı Devlet 'n n temel yönet m b r m n n sancak değ l kaza olduğunu ve hem hukuk hem de dar bakımdan kadıların
oynadığı k l t rolü unutmamak gerek r. "İlm yüe” sınıfını oluşturan ve mparatorluğun seçme medreseler nden mezun bu al m sınıfının tamamı Türk'tür. Ayrıca, onaltıncı yüzyıldan sonra büyüyen merkez bürokras n n ht yaçlarını karşılayan "kalem yye" mensupları da Türkler n arasından seç lmekted r ve bunların oynadığı rol yadsınamayacak kadar öneml d r. Kısacası, bel rl yüzyıllarda üst düzey atamalarda Enderun kökenl ler n öneml b r yer tutması, pad şahı korumakla görevl el t b rl kler olan yen çer ler n savaşlarda k l t b r göreve sah p olması ya da merkez ordunun genelde devş rmelerden oluşması mparatorluğun Türk olmadığı anlamına gelmez. On-dokuzuncu ve y rm nc yüzyılın m ll yetç l k standartlarını tar he uygulayan her tar hç n n nasıl hayal kırıklığına uğrayacağını Yed nc Bölümde anlatacağımızdan, ş md l k bu mevzuyu kısa kes yor ve başka b r konuya geç yoruz. Devş rmen n Dramı Gutenberg’ n Askerler Osmanlı Sömürür mü? Pa&şah baları Roma’yı Alan Çanları Çalar mı? ^çış Denemeler D Cos mo, N cola. "Anc ent Inner As an Nomads: Th Sultanın Casusları Sultanın Korsanları 1
Letat, c'est mo I Qu ls mangent de la br oche. 2
Hak katen de aynı f mdek g b gladyatörlük yapmasına rağmen, Marcus Aurel us'un bu menfur (Ar. "nefret"ten n-f-r: menfar, nefret ed len) var s n n Colosseum'da ölmed ğ n ve b r saray entr kası sonucu boğularak ortadan kaldırıldığını not düşel m. * Türk ye'de b r ara d nle özdeşleşt r len bu kel men n aslında b lg ye, eğ t me ve modern çağa genel b r bakışı s mgeled ğ n ve Türk toplumunun bundan sonrak mücadeles n n la k-d ndar değ l, ler ye bakan-ger ye bakan; çağın gerekler n kavrayan-
kavrayamayan arasında olacağına kân y m. 3
Sek z nc yüzyılda kurulan ve bürokrat yet şt ren akadem n n adı. 4
Osmanlılarda Türkler n aşağılandığı ve yönet mde yer ver lmed ğ dd ası b r mparatorluğun nasıl b r yapı olduğunu anlamamaktan kaynaklanmaktadır. Lütfen pr m vermey n z ve Yed nc Bölüm'ü nceley n z. 5
1987 tar hl k tabıyla bu kel mey Türkçeye sokan Cüneyt Arcayütek't r. İlk oku duğum yet şk n k tabının yazarı olduğu ç n kend s n anmadan geçemed m. 6
Gr haşmetmeap anlamındak Fransızca bu fade perde arkasından yöneten gözdeler ç n kullanılmaktadır. İlk kez M chel Zevaco romanlarından da hatırlayacağınız Pere Joseph ç n kullanılmıştır, çünkü Kard nal R chel eu'nün danışmanı olan bu kapuşen rah b n n kıyafet gr d r.
Devş rmen n Dramı Devş rme s stem n n en tartışmalı konularından b r de çocuklarını devlete vermek wrunda bırakılan a leler n ve ana babalarından kopan çocukların yaşadıkları travmadır. Aslında salgınların, kıtlıkların, savaşların, katl amların kol gezd ğ tar h k taplarının yazarları o kadar da yumuşak kalpl olmak zorunda değ llerd r; aradan geçen ^^^lların yarattığı mesafe b z çalışma objeler m zle empat kurma yükünden kurtarmaktadır. Bağdat'ı yaktı d ye Moğollara kızmak ya da kardeş katl n kınamak; her doğan beş çocuğun b r n n ya doğum anında ya da b rkaç gün ç nde vefat ett ğ , Kara Vebadan ölüm oranlarının Avrupa şeh rler nde %50 ve hatta %60'lara vurduğunun görüldüğü b r dönemde b raz lüks kaçmaktadır, hem de sek z asır sonra. İnsanın hayatının ucuz olduğu b r ortamda, Braveheart ( Cesur Yürek) f lm nde Longshanks Edward'ın "Use up the Ir sh, the dead cost noth ng" demes ne; T mur'un kafatasından kuleler yapmasına; çengele vurmak, dört ayrı ata bağlayıp parçalamak, çarmıha germek, der s n yüzmek g b cezaların varlığına çok da şaşırmamak gerek r. Ş ddet her yerde kol gezmekted r ve Eng z syon * İrlandalıları sonuna kadar kullanın, ölüler n değer yok. g b t t z bürokrat k kurumlar şkencen n b le detaylı b r şek lde kurallarını bel rlemekte sakınca görmem şt r.
Ama madem m ll yetç savların da etk s yle bu soru defalarca sorulmuştur, cevabı beraber arayalım. İlk olarak, Osmanlıların su s-t maller önlemek ç n tek oğlu olanın çocuğunu almamak g b bazı yöntemlere başvurduklarını bel rtel m. Çocuğunu devş rme yazdırmak ç n araya adam sokup rüşvet verenler olduğunu da b l yoruz; topluca Müslüman olmaları sebeb yle b r mükafat olarak saray ç n devş r len Boşnakları da. Demek k en azından bazı a leler ç n İstanbul’da yen çer ya da kapıkulu s pah s ve hatta belk beylerbey ve vez r olab lecek b r akrabanın bulunması öneml b r şeyd . Zaten başarılı kar yerler n n ardından a leler n yanına çağıran b rçok vez r n bunlara kol kanat gerd ğ n b l yoruz. Mesela Sokollu Mehmed Paşa, kardeş (bazı kaynaklara göre yeğen ) Ma-kar je ç n İpek'te (Sır. Pecka, Arn. Pejes) ayrı b r başp skoposluk tes s etm ş ve bu başp skoposluk otuz yıl Sokollu a les n n uhdes nde kalmıştı. Y ne a les n n d ğer fertler n
İstanbul’a get r p babasının Müslüman olmasına ön ayak olmakla kalmayacak, kardeş ve yeğenler n de saraya aldıracaktı. Aslında Sokollu a les n n İstanbul’a get r len lk ferd kend s değ ld ; Kanun ’n n vez r Del Hüsrev Paşa da aynı a ledend . Bosna'ya devş rme yazmak ç n gelen yayabaşı Yeş lce Mehmed Bey’ n husus olarak manastırdak bu genç adamı arayıp bulmasından anladığımız kadarıyla, akrabalık l şk ler üzer nden b r s yas ağ oluşmasının temeller daha o yıllarda atılmaya başlamıştı. On beş yıllık b r ve-zaret dönem n n avantajlarından sonuna kadar yararlanacak olan Mehmed Paşa, akrabalarını en üst makamlara get rerek ş b r üst sev yeye çıkarmakta gec kmeyecekt . Mustafa ve Ferhad paşalar Buda ve Bosna g b öneml serhad v layetler ne yıllarca beylerbeyl ğ yapacak, Kara Al ve S nan se gene aynı bölgelerde K l s ve Hersek sancaklarını yöneteceklerd . A len n b r d ğer ferd Lala Mehmed se b r ara kısa sürel ğ ne b le olsa sadrazamlığa kadar yükselecekt . Son olarak, Sokollu’nun baş düşmanı Lala Mustafa Paşa nın aslında Del Hüsrev Paşa'nın kardeş ve dolayısıyla kurt vez r azamın akrabası olduğunu da ekleyel m. Sokollu a les ne benzer b^ka ağların olduğunu ve bazı a leler n b rden fazla ferd n n saraya devş rme alındığını b l yoruz. Akla gelen lk örnek, muhtemelen Vez r azam Rüstem Paşa le kardeş Kapudan-ı Derya S nan Paşa ya da Ayas Paşa le Koca S nan Paşa olacaktır. Örnekler çoğaltılab l r; ancak, Osmanlı pay tahtının b rçok f rsatçı a le ç n b r caz be merkez olduğunun ve mparatorluğun sağlayacağı mkanların köylü a leler tarafından kolay kolay göz ardı ed lemeyeceğ n n altını ç zmek ç n verd ğ m z bu örnekler n yeterl olacağı kanaat ndey z. Tab b r de madalyonun ötek yüzü var; tar htek nsanlar bugünkünden daha az rasyonel ve çıkarcı ve daha da öneml s daha az b reyc yd ler. Bugün b le b r d n ya da kültürden b r d ğer ne geç ş n oldukça sıkıntılı olduğu düşünülürse, herkes n çocuklarını başka b r d n n mensuplarına göbek ata ata tesl m etmeyeceğ n farz etmek kolaylaşır. Ama tar hç n n ş önce kanıt aramak, sonra tahm n etmekt r. Öyleyse gel n b r bakalım, nsanlar evlatlarını devş rmeye vermek ve devlete kapılanmak ç n her zaman yanıp tutuşmakta mıdır?
Cevabımız b r kez daha negat f.. Devş r lmen n tüm avantajlarına rağmen Hır st yanların ş yokuşa sürdükler ne da r el m zde sayısız del l var. Kuşatılan yerler Osmanlılara tesl m olmaya ten tam da bu çocukları kaptırmak korkusu değ l m d r? Hak katen de Yarıya, Mora, Galata ve Sakız g b b rçok Hır st yan toprağıyla yapılan pazarlıklarda Osmanlılar devş rme free kartını kullanmaktan çek nmeyecekt r. Derbentç l k, madenc l k, köprücülük g b kr t k görevler yer ne get ren b rçok Hır st yan cemaat, çocukları üzer ndek verg lerden muaf tutulurken, taatte kusur eden cemaatler n husus olarak devş rme le cezalandırılması da açıkça göstermekted r k , Osmanlılar da tebaalarının çocuklarını kend ler ne gönüllü tesl m etmed kler n n farkındadır. Uzunçarşılı'nın yayımladığı arş v belgeler , devş r ld kten sonra kaçan b rçok del kanlıdan da bahsed yor, bunlara yardım eden Hır st yan tebaadan da. Gene memurlara rüşvet ver ld ğ , çocuk evl l ğ , Müslüman çocuk satın alıp devş rme d ye verme g b h lelere başvurulduğu ve hatta göç ed ld ğ de olmaktaydı. İşte tam da ebeveynler n bu d ren ş neden yle Osmanlı memurlarına sert önlemlere başvurma yetk s ver lm şt . Ebeveynler n ş s laha sarılıp syan etmeye kadar götürdükler olmaktaydı; bazen de Avrupa'dak d n kardeşler nden yardım steyeceklerd . İspanyol ve İtalyan arş vler ndek belgeler b ze Osmanlı Balkanlarında sürekl syana hazır ve nazır b r "beş nc kol" (İsp. qu nta columna) olduğunu göster yor; ancak, bunların ne dereceye kadar genel halet- ruh yey tems l ett ğ n b lmem z zor gözüküyor. Her halükarda b r d ren ş olduğu kes n. Şüphes z, herkes n tek tek h ssett kler n b lmek mkansız; çocuklarını uzak d yarlara yollamak zorunda kalan a leler n en azından b r kısmının duygu dolu anlar yaşadığını kabul etmek gerek r. Tar hç n n görev acıları ölçmek olmadığından ancak şu kadarını söyleyeb l r z. Dönem n şartlarını bugünün tüket m toplumunun hassas yetler yle okumak sakıncalı olacaktır; o çağın köylü a leler n n açlık, savaş ve salgın g b hayatın b rçok acı gerçeğ yle her gün mücadele etmek zorunda kaldıklarını hesaba katalım. El m zde Danse Maccabre'larî [bkz. Renkl Res m 3] gösteren duvar res mler n n olmaması k msey yanıltmasın; ölümün her yerde kol gezd ğ b r dünyada, b r köylü a les ortalama b r ya da k çocuğunu zaten toprağa verm ş durumda olmalıdır. Bu evladından ayrılmayı ne kadar kolaylaştırır b l nmez, ancak b r etk s n n olacağı da muhakkaktır. Öte yandan, b r köylü a les ç n
dış dünyayla bağlantı kurmak ancak bu t p kopuşlarla mümkündür. Nüfus baskısının b rçok Avrupa köylüsünü paralı askerl ğe, daha da kötüsü korsanlık ve eşkıyalığa tt ğ onaltıncı yüzyılda, en azından bazıları ç n emperyal b r başkent n rant ekonom s nden faydalanmak pek de yabana atılacak b r şey olmasa gerek. * Kara Veba sonrası yaygınlaşan, bu dünyanın manasızlığının vurgulandığı ve toplumdak statüsünden bağımsız olarak herkes n ölüm dansında buluşacağı ana f kr n n şlend ğ alegor k sanat eserler .
Cezay r Yen çer ler B rçok tar hç n n normal yen çer lerle karıştırdığı Cezay r yen çer ler n n ayrı b r yer olduğunu bel rtmem z gerek r. İlk başta sadece başkentte olan yen çer ler, onaltıncı yüzyılın ortalarından t baren taşraya da gönder lmeye başlamıştı. Ancak Cezay r’de-k ler, taşradak d ğer yen çer ler g b merkezden gönder lenlerden değ ld r. Barbaros Hayredd n’ n Cezay r’ lk fethett ğ sırada İstanbul’dan yollanan yen çer ler n lk nüves n oluşturduğu bu ocak, daha sonra Anadolu’dan toplanan askerlerle devam ett r lm şt ett r lmes ne ama, bu askerler Hır st yan kökenl değ l, genelde Müslüman Anadolululardı. Ancak, devş r lenler n Müslüman olması s stem n ana mantığının korunmadığı anlamına gelmemekteyd . Arapların meskun olduğu yabancı b r d yarı yönetmek durumunda olan Doğu Akden zl gaz ler, kend ler ne sadık ve yerel halka yabancı el t b r b rl k oluşturmayı amaçlamışlardı. Bunun ç n de pad şahtan aldıkları özel z nle topladıkları Türkler n yanı sıra, es r düştükten sonra serbest bırakılan ve Müslümanlığı seçen mühted ler de ocağa kabul edeceklerd ; bu sonuncuların arasında onaltıncı yüzyılda kısa b r süre de olsa Yahud l kten dönenler de vardı. Yerel halkın ocağa dah l ed lmemes ne o kadar d kkat ed l yordu k , zamanla yen çer ler n oğullarının ocağa g rmeler de yasaklandı. "Kuloğlu"1 olarak adlandırılan bu yen çer evlatları önler kes ld ğ nde ş syan etmeye kadar götüreceklerd . Tunus ve Trablus’ta da fet h anında bırakılan yen çer bölükler benzer b r şek lde dame ett r lm şt ; ancak, Cezay r’ n aks ne buralarda yerel halkın
ocağa g rmes ne z n ver lm şt . Tal Shuval’ a göre bu k v layette yerel hanedanlar oluşurken Cezay r’ n sonuna kadar b r yen çer cumhur yet olarak kalmasının en öneml neden şte bu farklılıktı; Cezay rl ler sonuna kadar bölükler n Anadolu’dan get rd kler askerlerle beslemey ve reaya olan yerel halkla "asker ," yan yönet c statüsündek kend ler arasındak sınırı kesk n b r şek lde ç zmey başarmışlardı.
f'I ma
la'rr /ecree coııtra !bresı11ntes ı la llın,ı de mucha ııaftr ırıy eleganc a turtofo, m lo quııl el . l utar hııı f-hefle mucha tr4uı;o,y mtparecefoe le dıııı
dar ttan c a pur.rı ımpr mıırlıı,.por tJ muebo frııto qııe a Lı Chr f, tıand,ıdp le h^ de ftgutr. En Mydr d^du'{Jy ochoıh. Olu rede h -enoı, Anton o de Hcırcra,
Res m 3. Onay Sayfası. 1612 Valladol d basımı Topograph a e H stor a General deArgel adlı eser n 1608 tar hl basım zn . Krallık Konsey adına ncelemey yapan Anton o de Herrera, met nde Katol kl ğe ve güzel adetlere aykırı b r şey bulamadığını, b lak s eser n b rçok d n b lg ve lg nç b r zarafet (mucha doctr na, y eleganc a cur osa) çerd ğ n bel rtm ş. Yazarın Bened kten olduğu ç n almak zorunda olduğu tar kat yetk l ler n n onayı b r sonrak sayfadadır.
K l se ve la k kt darların şe uyanmalarına ve sansür mekan zmalarıyla zararlı f k rler n gen ş k tlelere ulaşmasını önlemeye çalışmasına k mse şaşırmamalıdır. Protestanlığın yayılmasının hemen ardından ş sıkı tutmaya karar veren Roma, Index L brorum Proh -b torum adlı b r yasaklı k taplar l stes düzenlemekte gec kmem şt r (1559). Avrupa krallıklarında da k tap basmak ç n merkez hükümetlerden z n almak gerekmekted r; googlebooks ya da arch ve.org g b s telerden de kontrol edeb leceğ n z g b , bu dönemde basılan k tapların başında hep b r z n sayfası olması da bundandır [bkz. Res m 3, s. 68]. Ancak, Avrupa'nın çok merkezl b r yapıda olması neden yle bu sansür faal yet n n pek de şe yaradığı söylenemez. Başta Hollanda g b yerlerde basılan k taplar kolayca ülkeye sokulab lmekte ve b lg n n kt dar tarafından tekelleşmes n n önü alınab lmekted r. Robert Darnton onsek z c nc yüzyıl Fransa'sının b r türlü doyamadığı şu Forb dden Best-Sellerları Neuchatel’dek k tapçıların kayıtlarından ncelemem ş m d r? İster yasak ster meşru olsun, k taplar her geçen gün daha da kal tel leşmekte ve ucuzlamaktaydı. Buna hüman zma akımının eğ t me verd ğ önem sayes nde artan okullaşma da eklen nce, daha matbaanın lk yüzyılından t baren etk ley c okuma yazma oranlarına ulaşılacaktı. Özell kle noter, avukat ve kat p ht yacı çok olan tüccar şeh rler n el tler b rb r ardına okullar açarken, hüman zmanın yen led ğ öğret m tekn kler ve müfredat b r anda öğrenc sayısının anormal b r şek lde artmasına yol açacaktı. B rkaç örnek vermek gerek rse, 1480 Floransa'sında 10-13 yaşlarındak çocukların %23’ü okula g tmekteyd ; onaltıncı yüzyıl sonunda
Vened k'tek her üç çocuktan b r okuyab l yordu k , ondokuzuncu yüzyıl İtalya'sının tamamında bu oranın %31 olduğunu hatırlatalım. Okullaşmada önde g den b r başka yer olan Alçak Ülkelerde de Amwerp’te 150, Ghent’te 40, Breda'da se 14 okul bulunmaktaydı. Onyed nc yüzyıl İng ltere’s nde se tam anlamıyla bu alanda b r devr m yaşanmaktaydı. W K. Jordan’ın nceled ğ 10 lçede her 12 m le b r gramer okulu düştüğünü b l yoruz ya da başka b r dey şle her 4.400 k ş ye 1 adet. Gene aynı dönemlerde 17 yaşına gelm ş erkek nüfusun %2.5’ n n ün vers teye g tt ğ n bel rtel m, ancak bunun p k noktası olduğunu da ekleyerek. İng ltere'n n bu ün vers teye g tme oranlarını b r daha yakalamak ç n B r nc Dünya Savaşı sonrasını beklemek zorunda kalması, b ze tar h n doğrusal ve sürekl b r gel ş m olmadığını b r kez daha tüm çıplaklığıyla göstermekted r. Avrupa'nın hemen her yer nde sayıları artan okullar okuma yazma oranını büyük ölçüde artıracaktı. 1530 yılında İng ltere’ n n York şehr nde gördüğümüz %20-25 oranı yüzyıl sonunda %41’e çıkmıştı. Güney Fransa'dak Languedocda tüm tüccarlar okuma yazma b l yordu; zanaatkarların se üçte k s sözleşme mzalaya-b ld kler ne göre çok yüksek ht malle bu kab l yete sah pt . Alt tabakalarda oranlar düşmekteyd : ç ftç lerde % 1 O, şç lerde %3. B r sonrak yüzyılda da bu yukarı doğru eğ l m devam edecekt . Fransa'nın tamamı ç n 1686-1690 arasında okuma oranı erkeklerde %o29, kadınlarda %o 14 olacak ve tam b r yüzyıl sonra bu oran %47 ve %27'ye çıkacaktır. Bayrağı hep önde taşıyan İng ltere’de de rakamlar oldukça ç açıcı... 16121614 arasında Londra'da ölüme mahkum ed len suçluların %o47's okuyab lmekteyd . Yüzyıl ortasında erkek nüfusun üçte b r mza atab lmekteyd . B r başka tar hç Dav d M tch de benzer bulgulara ulaşacaktı. Eğer 1700 İng ltere's nde erkekler n %40’ı ve kadınların %25’ okuyorsa bu s z şaşırtmasın; çünkü New England ve Amsterdam'dak erkek nüfus ç n ver len rakamlar daha da şok ed c : %50 ve %70. İng ltere’de oranlar onsek z nc yüzyıl boyunca da sürekl artış göstermekted r; 1720’lerde erkeklerde %58 ve kadınlarda %26 olan oran, 1740’larda %70 ve %32'ye er şm şt r.
Matbu k tapların yaygınlaşması el t kes mlerde de kültürel faal yetler artırmış ve onyed nc yüzyılda b r Aydınlar Cumhu-ru’nun (Lat. Respubl ca l terar a, İng. Republ c of Letters) ortaya çıkmasına yol açmıştır. Her geçen gün sayıları artan akadem ler n çatısı altında lm ve fkr faal yetlerde bulunan münevverler n b rb rler yle mektuplaşarak görüş ve bulgularını paylaştığı onyed nc yüzyılda^ salonlar da yaygınlaşmıştı. Ar stokratları ve entelektüeller b r araya get ren bu salonların yarattığı entelektüel ortam, Alman f lozof Jürgen Habermars'ın dey m yle b r kamusal alanın (Alın. Öffentl chke t, İng. publ c sphere) ortaya çıkmasına neden olacak ve b r sonrak yüzyılın Aydınlanmasının (Fr. l’age des lum eres) önünü açacaktı. İkt darın kontrolünden bağımsız b r mecra olarak karşımıza çıkan bu alanda devlet n ve mukted rler n eleşt r s n n yapılab lmes , b r yandan devlet toplumun ht yaçları ve düşünceler konusunda beslerken, öte yandan da geleneksel toplumu temel nden sarsab lecek f k rler n yaygınlaşmasına z n verecekt . Fransız Devr m 'ne g den yolun taşları döşenmeye başlamıştı; esk düzen n ya da daha f yakalı b r fadeyle müesses n zamın, günler olmasa da yılları sayılıydı. Modern Avrupa'yı şek llend ren bu yüzyılda alt tabakaların okuma terc hler se bamb^kaydı. Darnton' ın ncelemeler b ze Fransız halkının h ç de öyle sanıldığı g b Rousseau veya Volta re g b ph losophe'ları okumadığını gösterd . Teveccühler daha çok kralla ve k l seyle dalga geçen ucuz romanlaraydı. Bazıları pornograf k öğeler çeren ( Iherese Ph losophe) ve hatta ütop k b l m kurgu (Merc er'n n L'an 244(Jı) türünde olan bu romanlar sayes nde halkın otor teye olan bakışı değ şm şt . Kralın kt darsızlığı, kral çen n ffets zl ğ ve k l sen n hokkabazlıklarını konu alan ve kaçak yollarla ed n leb len bu pulp f ct onlar tam b r desacral sat on, yan kutsallığını y t rme sürec n tet klem şt . Esk den kralın tek b r dokunuşla sıraca hastalarını (Lat. scrofula) y leşt reb leceğ ne nanan yığınların yer n sorgulayan tepk l b r k tle almıştı; Fransız İht lal şte bu otor te kaybının b r sonucuydu.
Godot’nun Matbaası Avrupa’nın aks ne, 1450-1800 arasında Osmanlı toplumu benzer b r süreç yaşamadı. 1727 yılına kadar Müslümanlar h ç k tap basmadı; Müteferr kanın bu lk denemes de beklenen sonuçları vermekten uzak kaldı. Her ne kadar dd a ed ld ğ g b 1730 yılında çıkan Patrona Hal l İsyanı'ndan zarar görmese de, matbaanın halk tarafından pek de rağbet görmed ğ , y rm yılda sadece on yed eser n (23 c lt) 12.500 kopya basılmasından ve ondoku-zuncu yüzyılda devlet desteğ yle tekrar hya ed len matbaanın yen b r şeym ş g b algılanmasından bell d r. Bu hya ed lme daha gen ş b r reform programının b r parçasıdır. III. Sel m dönem nde başlatılan ve N zam-ı Ced d adı ver len reform programı dah l nde
Batılı usullerde eğ t m yapılab lmes ç n gerekl k taplar çevr l p basılmıştır. Ancak, pek de popüler olmayan reform programının b r parçası olması, zaten ekonom k sıkıntı ç nde olan matbaayı 1807 Kasım'ında Alemdar Mustafa Paşa nın katl yle sonuçlanan yen çer syanının hedefler nden b r hal ne get rm şt r. Matbaanın ger dönüşü olmayan b r şek lde Osmanlı entelektüel hayatına g rmes se 1826 yılını bulacaktır; artık asrın sonunda b rçok v layette bulunmaktadır.
Pek , bu yararlı buluş neden bu kadar geç gelm şt r? Avrupa'dan b rçok yen l ğ almakta h ç de tereddüt etmeyen Osmanlılar, söz konusu matbaa olunca neden bu kadar nazlanmışlardır? Bazı tar hç ler matbaanın geç gel ş n , ekmeğ nden olma kaygısı taşıyan müstens hler n ( st nsah eden, el yazması kopyalayan) d ren ş ne ve d n k taplarının özens z b r şek lde basımından end şelenen d n adamlarının muhalefet ne bağlamıştır. Ancak, bu alanda lk çalışmaları yapan Kemal Beyd ll , b zden çok önce Olmaz Öyle Saçma Tar h dem şt r b le. İlk olarak, sayıları tüm İstanbul adeta st nsahla geç n yormuşçasına abartılan (80.000 g b uçuk rakamlardan bahsed yoruz) bu müstens hler n b r cadın gel ş n yüzlerce yıl önleyecek b r s yas gücü yoktur. Bu meslek grupları Avrupa'da da matbaayı engellemek ç n bazı g r ş mlerde bulunacaklar, ama başarısız olacaklardır. Beyd ll 'ye göre, II. Bayez d ve Yavuz Sultan Sel m dönemler nde Arap harfler yle k tap basılmasının yasaklandığına l şk n dd alar da belgelenemem şt r. Eğer bu k taplara talep olsaydı, ulemanın matbaayı engellemes pek de mümkün olmazdı; z ra ht yaç olduğu takd rde şer hükümler n nasıl b zzat d n adamları el yle esnet leb ld ğ n b l yoruz. Şer hukuk tarafından fa z n açıkça yasaklanmasına rağmen, tek fonks yonu fa zle borç vermek olan para vakıflarını fetvalarıyla meşrulaştıran b zzat Şeyhül slam Ebussuud Efend değ l m d r? Zaten Ebussuud’un ardılları Müteferr ka’nın matbaasını meşrulaştırmak ç n fetva vermekte de tereddüt etmem şlerd r. Ancak, gene de onbeş nc ve onaltıncı yüzyıllarda ulemanın matbaanın get r lmes ne engel olab leceğ n kabul etsek b le, sadece n ye d n eserler n basılmadığını açıklayab l r z, d n olmayan k tapların değ l. Muhal f olmayan yen l k olmadığına göre, b r teknoloj transfer n n gec kmes n engelleme faktörü le açıklamak pek b r şey söylememek
demekt r; hele hele bu yen l kten ekonom k olarak etk lenecek olanların müstens hler g b s yas gücü sınırlı olan gruplar olduğu düşünülürse. Zaten tar hte öneml olanın, cadın kend s değ l, bu cadın gel şt r lmes n ve yaygınlaşmasını mümkün kılacak sosyo-ekonom k şartlar olduğundan yukarıda dem vurmuştuk. Yan , böyle b r muhalefet n başarılı olduğunu kabul etseyd k b le, neden taleb n söz konusu muhalefet aşamadığı sorusunu hâlâ cevaplamamız gerekecekt . İkra! Osmanlı Toplumunda Talep Eks kl ğ İşte esas sorun da tam buradadır. Osmanlı toplumunda basılı k taba pek fazla talep yoktur; zaten 1727'den sonrak matbu k tap pazarı da yukarıda da zah ed ld ğ g b oldukça dar kalmıştır. Gutenberg’ n matbaası da lk başta madd sorunlarla mücadele etm ş olab l r; ancak, b rkaç on yıl ç nde bu problemler çözülecek ve k tap basma kârlı b r sektör hal ne gelecekt r. Mektupla s par ş alıp Neuchatel’de basılan k tapları İsv çre dağlarından aşırıp Fransa'ya sokmak, üstel k bunu yasalara karşı gelerek yapmak başka türlü açıklanamaz. Oysa Osmanlı toplumunda matbaa en baştan ber b r devlet n s yat f olarak kalmış ve s v l b r pazarın oluşması uzun zaman almıştır. Bunun ne zaman gerçekleşt ğ konusunda kes n b r şey söylemek stem yorum; ancak, onsek z nc yüzyıl Fransa'sında benzer canlılıkta b r pazarın ondokuzuncu yüzyılın sonunda b le gözlemlenemed ğ n b r tahm n olarak bel rtmek ster m. Bu talep eks kl ğ n tekn k mkanlarla açıklamak pek mümkün gözükmüyor. II. Mehmed' n k taplara ve Batı'ya olan lg s n b l yoruz; Osmanlı entelektüeller arasında Peçev ve Kat b Çeleb 'n n eserler nde matbaadan söz ed ld ğ n de. Hatta bu sonuncusu, Osmanlılarda matbaanın olmamasının C hannüma adlı eser nde fazla har ta kullanmasını engelled ğ nden dem vuracaktı; Çeleb m z bu har taların yanlış kopyalanması r sk n almamayı terc h etm şt . Zaten Osmanlı başkent nde matbu k tap da yok değ ld . Bazı tüccarlar Avrupa'da basılan Osmanlıca, Arapça ve Farsça k taplar get r p satmayı denem şlerd ; bunların arasında Kur'an-ı Ker m b le bulunmaktaydı. Gene Yahud , Ermen , Ortodoks ve Katol k g b gayr müsl mler de daha onaltıncı yüzyılın k nc yarısında İstanbul'da kend cemaatler ç n matbaalarını kurmuşlardı. Ancak, mevzubah s denemeler n h çb r beklenen ekonom k
sonuçları vermeyecek ve bu matbaalar Avrupa'dak muad ller n n aks ne b r türlü gel şemeyecekt . Kısacası, ster Müslüman ster Hır st yan olsun, Osmanlı toplumunda okuryazarlık bu yen cadı uzun sürel destekleyecek b r sev yeye gelmem şt . Bunun nedenler üzer ne daha n tel kl çalışmalar yapılmasını beklemekten b^ka çarem z yok. Ancak, Avrupa’da matbaanın Reform ve Karşı Reform arasındak d n polem kler sayes nde gel şt ğ ve benzer b r durumun Osmanlılarda olmadığı yolundak argümanın pek de geçerl olmadığını bel rtel m. İlk olarak, özell kle onyed nc yüzyılın k nc yarısında İstanbul'da oldukça etk l olan Kadızadel ler hareket n n başlattığı tartışmaların, onaltıncı yüzyıldak Protestan-Katol k polem kler nden pek de farkı yok. Eğer yeterl sayıda okuryazar olsaydı, gene aynı dönemlerde Sabatay Sev 'n n ortaya çıkması da matbaanın gel şmes n n f t l n ateşleyeb l rd . Onyed nc yüzyılın başında b r anda İstanbul'da b t veren şu Karşı Reform'un asker rah pler C zv tlerle Ortodoks K l ses arasındak mücadele de matbu k taplarla ver leb l rd . Fakat böyle olmadı; z ra toplumun Müslüman ve gayr müsl m kes mler nde akt f b r k tap p yasasını destekleyecek okuryazarlık ne yazık k bulunmamaktaydı. Müslüman cenahta okuryazar konumundak Osmanlı el tler b le matbu k taplara burun kıvırmamış mıydı? Paşa, efend ve çeleb ler t nayla nakşed len renkl m nyatürlerle bezenm ş şık el yazmalarından b r türlü vazgeçemem ş gözüküyor. K tap üret m n n pahalı ve masrafı b r ş olarak bel rl b r zümren n el nde kalması sadece basılan k tap sayısının az olması sonucunu get rmed . Yen formatların ve eserler n ortaya çıkmasını, b lg n n demokrat kleşmes n , yan halka yayılmasını ve okuma oranlarının artmasını da önled . Avrupa'da k tapların ucuzlaması daha önce yazamayan toplumsal sınıfarın bağımsız formatlarda üretmes n n önünü açmıştı. B r yandan gazeteler haberler n daha etk l b r şek lde yayılmasını sağlarken, öte yandan romanlar, günlükler, seyahatnameler, esaretnameler ve t yatro oyunları ardı ardına basılmaya başladı. Osmanlılarda se durum tam ters yd . Ondokuzuncu yüzyılı beklemek zorunda kalan gazetey b r köşeye bıraksak b le, Osmanlılarda yazılan seyahatname, sefaretname ve esaretnameler n sayısı k el n parmaklarını
b le geçmemekteyd . Evl ya Çele-b 'n n Seyahatnames n n b le kısıtlı b r çevre tarafından okunduğunu söylemek mümkündür. Gene yazılan tek tük sefaretname ve esaretnameler n de ancak yen yen su yüzüne çıkmaya başlaması, bunların b r tür olarak gel şmed ğ n n en güzel kanıtı. Zaten İsma l Erünsal'ın araştırmalarından da el tler n kütüphaneler ndek k tapların b le Avrupa'dak lerle kıyaslandığında dar b r yelpazede kaldığını görmek mümkün. Osmanlı toplumundak okuma oranlarıyla lg l net rakamlara sah p değ l z; ancak, nüfusunu b le doğru düzgün hesaplayamadığımız b r toplumla lg l ver eks kl ğ ne çok da hayret etmemek gerek. Yalnız, Erünsal'ın son yıllardak çalışmaları yukarıdak argümanlarımızı destekler n tel kte bazı b lg ler sunuyor. 200300.000 k ş l k İstanbul'da en fazla 400 sıbyan mekteb n n bulunması ve bunların da ortalama 20-40 öğrenc den 8.00016.000 öğrenc ye eğ t m vereb lmes b ze pay tahtta b le okullaşma oranının çok düşük olduğunu göster yor; k sıbyan mektepler nde okuma yazma değ l, Kur'an t lavet ve temel d n b lg ler n öğret ld ğ n de ekleyel m. Demek k daha da azı medreselere g deb lmekte ve burada okuma yazma öğreneb lmekted r. Medreselerde toplamda kaç öğrenc olduğunu b lmek mkansız; sadece buradak talebe sayısının sıbyan mektepler ne g denlerden çok olamayacağını ve Osmanlı medreseler n n Avrupa ün vers teler n n aks ne az sayıda öğrenc aldığını bel rterek yet nel m. Medrese öğrenc ler n n ne okuduğunu gene Osmanlı tar h n n Darton'ı Erünsal'dan öğren yoruz. Daha önce de bahs n geç rd ğ m z g b , müverr h n onyed le y rm nc yüzyıl arasında terekes n tesp t ett ğ 64 medrese öğrenc s n n üstünden sadece 126 adet farklı k tap çıkması, matbaanın eks kl ğ n n Osmanlı entelektüeller n nasıl dar b r sahaya hapsett ğ n n en güzel gösterges . İler de kadı, hoca, müderr s ve müftü olarak öneml görevler üstlenecek bu öğrenc ler n eller n n altında hep aynı k taplar bulunmakta. İş n daha da lg nc , bu 64 taleben n 32's n n ger de bıraktıkları arasında Kur'an-ı Ker m yok; ancak, b^ka açıklamalara sah p olab lecek bu durumu ş md l k kenara bırakmakta yarar var. İmparatorluğun son yüzyılında b le okullaşma ve okuma oranlarının çler acısı olduğu ortadadır. Demek k Batılılaşma b le bu problem çözemem ş. Askerl k çağındak erkek nüfusu saymayı amaçlayan 1830-31 nüfus sayımı
defterler nde çok az k ş n n meslek hanes ne "talebeden'' notu düşülmüştür. Burada hemen, yakın zamanda sosyal medyada yayılan ve yüzyıl sonunda Osmanlı genel nde %66.2 oranını veren tablonun gerçeğ yansıtmadığını ve bunun Karpat'ın Osmanlı Nüfusu k tabındak tablonun ver ler n n hunharca katled lmes nden baret olduğunu bel rtel m. B r sonrak yüzyılda da durum pek parlak değ ld r; gerek B r nc Dünya Savaşı’nda es r düşen askerler gerekse Güney Amer ka'ya göçenlerden kalan stat st k ver ler, b r sonrak yüzyılın başında en düşük oranların Osmanlı topraklarından gelenlere ve bunların arasında da Müslümanlara a t olduğunu göstermekted r. Zaten Cumhur yet’ n lk nüfus sayımı da cedd m zden kalan m rası özetlemekted r: Erkeklerde %12.99 ve kadınlarda %3.67 olmak üzere 1927 Türk ye nüfusunun sadece %8.6l' okuryazardır. Yed yaş üstü ele alındığında ortalama, erkeklerde %17.42 ve kadınlarda %4.63 olmak üzere %10.58'e çıkmaktadır. Kısacası, oranlarımızı okuma çağındak lerle kısıtlarsak, 12 değ l, 10 k ş den l' okumaktadır; ancak, hâlâ bazılarının Abdülham d Osmanlı'sına layık gördüğü noktadan çok uzağız! Osmanlı Kadını Okur mu? Fransa'da kadın okuma oranlarının 1690'da % 14, 1790’da %27 olduğu yıllarda, Osmanlı kadınının hemen h ç k tap okumadığını görüyoruz. Kızların g tt ğ sıbyan mektepler ndek eğ t m n Kur'an ve lm halle sınırlı olup burada okuma yazma öğret lme-d ğ n , daha üst sev yedek eğ t m kurumları olan medreselere kadınların kabulünün söz konusu olmadığını hatırlatalım. Bu şera t ç nde okuma yazma öğrenmek steyen kadınlar ç n ger ye sadece özel ders seçeneğ kalıyor k , bunu da ancak az sayıdak zeng n a len n karşılayab leceğ ortada. Terekes nden Mushaf ve dua k tapları har c nde k tap çıkan kadınların hep yüksek derecel lm ye mensupları, bürokratlar veya servet sah b ağaların kızları ve eşler olması da bu savı doğrular n tel kte. Okumayı b len az sayıdak kadının b r kısmının yazmayı h ç öğrenmed ğ n de eklemek gerek; şer de s c ller ndek terekelerden b r sürü k tap çıkıp buralarda h ç yazı malzemes ne rastlanmaması boşuna değ l. Zaten okuma yazma b lseler b le, bu yetenekler n kullanab lecekler b r mecra da bulunmamakta. Gene terekelerde saptanan k taplar arasında, kadınların sorunlarına, stekler ne ve meraklarına h tap eden spes f k
eserlere rastlayamıyoruz; b r kadın okuyucu pazarının oluşmadığı çok açık. Mesela, onyed nc yüzyıl Galata'sındak kadınların yalnızca %6'sının k tabı vardı ve bunların üçü dışında hemen heps nde sadece Kur'an-ı Ker m bulunmaktaydı. Bu üç k ş den b r n n de dul olduğunu ve k tapların kend s ne saray mamı olan kocasından m ras kaldığını hatırlatalım. Onsek z nc yüzyılda se durum daha da kötüdür. Galata terekeler nde karşımıza k tap sah b olarak çıkan 59 k ş n n sadece b r kadındır. Onyed nc asırdak İstanbul mahkemeler ndek kayıtlara göre kadınların sadece %13'ünün k tabı vardır; b r sonrak yüzyılın k nc yarısında Selan k’te kadınlar k tap sah pler n n sadece %8' n oluşturmaktadır. Bosna'da se durum b raz daha y d r; 1707-1828 arasında tesp t ed len 4.376 tereken n sadece 1.236'sında, yan %28.2's nde k tap bulunmaktadır ve bunların %27.86'sı kadınlara a tt r. Onaltıncı ve onyed nc asırlardak İstanbul'la lg l b rçok kaydı nceleyen Erünsal se, kadınların sadece %9.5' n n k tap sah b olduğunu saptamıştır. Buna Sofya'dak %22.35 ve Şam'dak %3.85 oranı da eklen nce, okuma yazma oranının coğraf b r mantığı olduğu yönünde çek ngen dd alar ortaya atılab l r. Ancak, bu b z m ç n tal öneme sah p b r konu; ş md l k mparatorluğun en gel şm ş şeh rler nde durum buysa, taşrada ve ücra yerlerde k m b l r nasıldır sorusunu sormakla yet nel m. Okumam da Okumam Geçm şle bugün arasında her zaman b r sürekl l k olmadığı muhakkak; ancak, nsan bugünün rakamlarına şöyle b r bakmadan ve acaba bu lg s zl ğ n sürüp sürmed ğ üzer ne spekülasyon yapmadan da duramıyor. Metodoloj k bazı arızaları göze alalım ve bu bölümü günümüzdek rakamları vererek kapatalım k , belk gençler m z kafelerde p neklerken eller ne b r k k tap almaya özen rler ya da k tabın sosyal medya payl^ımlarında arka plan desteğ dışında da kullanılab leceğ n fark ed p sayfalarını da karıştırmaya meylederler. 2017 yılında 126 m lyonluk Japonya'da 42 m lyon, 327 m lyonluk ABD’de günde 300 m lyon gazete satılırken, bu sonuncusunun dörtte b r nüArsa sah p Türk ye’de toplam t raj 3 m lyon c varında seyretmekted r. Türk ye’de basılan gazeteler n büyük kısmının hükümet, s yas part ler ve çıkar grupları tarafından desteklend ğ n ve b r kısmı bedava da dağıtılan
gazeteler m z n 75 kuruş le 1 .5 l ra arasında değ şen f yatlarının Batı’dak muad ller n n yanında kom k kaçtığını da ekleyel m. İş k tap okumaya gel nce de durum daha parlak değ l. Demokrat k Eğ t m ve Stratej k Araştırmalar Merkez ’n n "Türk Halkının K tapla İmt hanı" raporuna göre Türk ye %0. 1 ’l k okuma oranıyla 86. sırada yer alıyor. Gene aynı rapora göre başı %21 le Fransa ve İng ltere’n n çekt ğ n , ardından da %14 le Japonya'nın geld ğ n görüyoruz. Bu oran, b rçok Türk'ün hab re aptallığından dem vurdukları Amer kalılarda se %12. Türkler n k taba yılda 5.5 l ra harcadığını bel rten raporda, kullanılan yöntem ve dayanılan kr terler açıkça bel rt lmed ğ ç n, bu sonuçları sorgulayab l r z. Ancak, el m zde b^ka ver ler de var. Esk b^bakan yardımcısı Mehmet Ş mşek' n hayıfanmasına odaklanalım. Ş mşek'e göre günde İnternet kullanımına sek z dokuz saat harcayan Türk halkı k taba sadece b r dak ka ayırmakta. Norveç’te b r vatandaş k taba yıllık ortalama 137, Almanya'da se 122 dolar harcarken, dünyaya bedel b r Türk se 25 cent g b kom k b r m ktarı k taba ayırmakta. B r başka ver de Türk ye İstat st k Kurumu’ndan (TÜİK) gels n. İl m rfana doyamayan m llet m z n ht yaç l stes nde k tap kaçıncı sırada ders n z? 235, yazıyla k yüzotuzbeş. YÖK ArtıW Ün vers te Kütüphaneler n n İçler Acısı Hal PISA sonuçlarında alt sıralara dem r atmış b r ülkede en büyük sıkıntı olan eğ t m n s yas sloganlar ve manasız kutuplaşmalara kurban ed lmes n n faturasını b ze lerleyen yıllar gösterecek; ne yazık k el m zdek stat st kler yukarıdak kom k oranların ler k nes ller ç n de pek değ şmeyeceğ n göster yor. Gel n Yüksek Öğren m Kurumu'nun ün vers te kütüphaneler ç n verd ğ rakamlara bakalım. Sayıları 2006'da 77 ken sadece beş yıl sonra 165'e çıkan ve bugün de 207'ye ulaşan ün vers teler m z b nadan öteye g tmey başarab lm şler m ? On b nlerce öğrenc yle doldurulan devlet ün vers teler n n kütüphaneler n n b r k st sna dışında haller n n çler acısı durumunu sayılarla göstermek zahmet ne g rm yoruz b le. Her şey devletten beklemeyel m ve bakalım, eğ t m n her geçen gün özelleşt ğ şu dönemde, end şel vel ler n paracıklarına tal p vakıf ün vers teler nde durum ne?
YÖK'ün "VakıfYüksek Öğret m Kurumları 2019" raporuna göre, 70 vakıf ün vers tes nden 5 tanes nde öğrenc başına 1, evet yazıyla sadece b r k tap düşmekte! Bu rakam 9 ün vers tede 2'ye, 13 ün vers tede 3'e, 7 ün vers tede 4'e çıkmış durumda. Bu 70 ün vers ten n sadece 1 O tanes nde ortalama sayılar k haneye ulaşab l yor; lk 3 sırayı İstanbul 29 Mayıs Ün vers tes (51), B lkent (42) ve Koç (32) alıyor. Mensubu olduğum lk ün vers ten n ortalamasının öğrenc sayısının az olmasından st fade ett ğ n de bel rtel m k kayırmacılık suçlamalarını peş nen bertaraf edel m. Toplam k tap sayısında se b r nc her zamank g b 507.596 k tapla B lkent Ün vers tes . Vakıf ün vers teler n n bu değ şmez medar-ı ft harını 257.727 k tapla Koç ve 221.719 k tapla B^-kent Ün vers tes tak p ed yor. Sadece 1 O ün vers ten n 100 b n rakamını geçeb ld ğ l sten n esas d kkat çeken kısmı se küme düşme hattı. 10.000 rakamının altında kalan 14 ün vers te peder m n ger s nde kalma şeref ne na l olmuş! L sten n sonuncusu Antalya Akev Ün vers tes 'n n sadece 500 k tabı var! Lokman Hek m ve Alanya Em n Paşa ün vers teler n n de durumu b raz daha y : 1.231 ve 1.907. İy b r l sans öğrenc s n n k taplığıyla b le rekabet edemeyecek derecede fak r kütüphanelerle nasıl öğrenc yet şt r leceğ ve muasır meden yetler sev yes ne ulaşılacağı meçhuldür. Bölüm kurmak, fakülte ya da enst tü açmak ç n b nb r şart koşan YÖK'ün böyle kurumlara nasıl yükseköğret m yetk s verd ğ n de okuyucunun takd r ne bırakıyoruz. Eğer sığ söylemlerle b rb rler n tel' n (Ar. "la'net"ten, !-‘-n, tel’în: lanetlemek) etmekten ve telev zyon ve nternettek komplo teor ler nden meczub (Ar. "cezb"den, c-zb, meczub: cezbe kapılmış) b r şek lde dünyayı yöneten beş a ley aramaktan vak t bulab l rse, çocuklarını özel okulda okutmak ç n b r servet harcayanların bu sorunun cevabını bulması gerekmekte! Gel n b raz da d ğer ülkelere bakalım ve moral m z bozalım. Harvard Ün vers tes 'n n kütüphanes nde 19 m lyon k tap mevcut; bu rakam Türk ye'dek vakıf ün vers teler ndek tüm k taplardan fazla! En y y en y yle karşılaştıralım; aks takd rde Harvard'ın 38.000 Antalya Akev Ün vers tes ett ğ g b manasız sonuçlara varırız. 6.700 l sans ve 15.250 l sansüstü (yüksek l sans ve doktora) öğrenc s yle (l sansüstü sayısının l sans sayısının k katından fazla olduğu gözümüzden kaçmasın) B lkent Ün vers tes 'n n k katı öğrenc ye sah p bu ün vers ten n
76 kütüphanes nde B lkent' nk nden 38 kat daha fazla k tap bulunmakta! Gene Oxford Ün vers tes 'nde 12, Cambr dge'de se 8 m lyon k tap bulunduğunu bel rtel m ve b raz daha kederlenmek ç n bu kütüphaneler n onl ne er ş m mkânlarının ve nad r k tap koleks yonlarının havsalamızın alamayacağı ölçüde gen ş olduğunun da altını ç zel m. Aradak uçurum b z okuyucuyu rakamlara boğma zahmet nden kurtarıyor. Ün vers teler n k tap okumayı özend rmeyeceğ , hatta pek de öyle b r dertler olmadığı ayan beyan ortada; pek , d ğer kütüphanelerde durum ne? TÜİK' n 2017 ver ler ne göre M ll Kütüphanedek k tap sayısı 1.410.489, ABD’dek Kongre Kütüp-hanes 'nde se bu rakam 16 m lyon. Deutsche Nat onalb bl othekte 15.5, B bl otheque Nat onale ve Br t sh L brary'de 14 m lyon k tap var. Örgün b r halk kütüphanes ağının şu son çabalara rağmen hâlâ kurulamadığı da ortada olduğuna göre, nsanları okumaya alıştıracak b r altyapının mevcut olmadığı da aş kâr. *** Evet, görüldüğü g b durum dün de bugün de fecaat. Bu coğrafyanın nsanları ster Müslüman ster Hır st yan olsun pek okumuyor. El m zde "B zde k tabı b r k ş alır, on k ş okur," g b mesnets z dd alardan b^ka b r şey yok. Doğru düzgün k tap kulübü geleneğ n n b le olmadığı b r memlekette artık bu g b laflarla avunmak ne yazık k mümkün değ l. Türk ye'de k tap paylaşımının Batı'dak nden daha fazla olduğuna da r herhang b r stat st k b lg bulunmadığı g b , şahs gözlemler m zle böyle b r kanıya varmış olsaydık b le aradak fark onlarca ve bazı durumlarda yüzlerce kat olduğu ç n, bu pek b r şey değ şt rmezd . K tap okuma oranlarının düşüklüğünden daha vah m , bunu değ şt rmek ç n h çb r şey yapmamamız. Araba camlarına çek len s yah f lmler n yasaklanmasına tepk göster p hükümete ger adım attıran halkımız, kütüphane eks kl ğ n b r kere b le gündeme get rmey akıl etm yor. Çünkü zaten kend s de okumuyor, okuyorsa da bunu kend mkanlarıyla yapmak zorunda olduğuna çoktan kan olmuş. Belk de, okumayan k tleler n okumayan k tleler n sorunlarına çözüm bulmak ç n gerekl farkındalık ve entelektüel der nl ğe ulaşması mümkün olmuyordur. B r kısır döngünün ç nde adeta ne sudan çeb len ne ağaçtan y yeb len Tantalos g b mahpus kalmış olab l r z. Daha doğrusu olab l rs n z.
OSMANLILAR NEDEN AMERİKA'YA GİTMEDİ?
B r mühend sl k alanında esaslı b r kar yere de sah p olan ve kamusal b r entelektüel olarak adlandırab leceğ m z akadem syenler m zden b r n n sm n kısa b r süre önce gazete başlıklarında görünce b rçoğumuz şaşırmadan edemed k. Provokat f lafar etmey ve şeytanın avukatlığını yapmayı seven hocamıza göre Kanun Sultan Süleyman b r "salak"tı; z ra Coğraf Keş f-ler' n potans yel n kavrayamamış ve P r Re s g b büyük den zc ler desteklemem şt . Klaud os Ptolema os’un Geögraph ke Hypheges s adlı eser n n tıpkıbasımının tanıtımında sarf ett ğ ve fırsatçı medyamızın hemen manşetlere taşıdığı "salak" fades n daha sonra ger aldıysa da, aslında argümanın özü memleket m zde b rçok k ş tarafından paylaşılıyordu. Osmanlılar Coğraf Keş flere şt rak etmem ş ve büyük b r fırsat kaçırmıştı. Pek , bu hak katen doğru muydu? Coğraf Keş fler’ n Değ şt rd ğ Dengeler İlk önce komşuya bakalım. Coğraf Keş fer' n Batı uygarlığının gel şmes nde öneml b r rol oynadığı aş kardır. Bu keş ferden önce Avrupa dünya ekonom s n n merkez nde değ l, çevres n-deyd ; Ç n ve H nd stan g b gel şm ş ekonom k yapılarla ya da burada üret len malların Batı'ya taşındığı İpek ve Baharat yolları üzer nde bulunan merkez İslam topraklarıyla karşılaştırıldığında Ortaçağ Avrupa'sı ger kalmış b r ekonom yd . Her ne kadar Orcaçağ'ın sonlarına doğru tüccar şeh r devletler n n ortaya çıkması ve para ekonom s n n yaygınl^masıyla b r s lk nme yaşa-dıysa da, durumu kend leh ne çev rmes Portek z ve İspanyol gem ler n n Amer ka’yı keşfetmes ve Üm t Burnu'nu dolaşarak H nt Okyanusu'na ulaşmasıyla gerçekleşecekt . Zaten bel rl b r ekonom k altyapıya ve nüfusa kavuşmuş olan Avrupa, bu keş ferle sadece H nd stan ve Ç n' n zeng nl kler ne İslam devletler n n aracılığı olmadan ul^ab lme mkanını elde etmem şt . Aynı zamanda, Amer ka kıtasının bak r kaynaklarını da sömürerek kap tal zm n lk adımlarını atmayı b^armıştı. Potos madenler nden gelen gümüşle nak t sıkıntısını çözmüştü; İspanyolların har vurup harman savurduğu paraların
dünyanın tamamında enflasyon st b r dalga yaratması (k bu süreç Osmanlı ekonom s n de altüst edecekt ) b ze Avrupalıların nasıl da ^yüzyıldan az b r süre ç nde ahtapot g b kollarını dünyanın her köşes ne sardığını göstermekteyd . Ayrıca, Yen Dünyanın bak r topraklarında ve uygun kl m koşullarında kahve, tütün, şeker ve pamuk g b t car ürünler (İng. cash crop, Fr. culture commerc als) üretmek mümkündü. Avrupa, Afr ka ve Amer ka arasında tar hç ler n "Üçgen T caret" (İng. tr angular trade) ded kler b r sömürü s stem ortaya çıkıverm şt b le. Afr ka’dan get rd ğ zenc kölelerle yen bulduğu topraklardak ş gücü problem n çözen Avrupa, buradak plantasyonlarda ürett ğ t car ürünler kend ç tüket m ve sanay altyapısı ç n kullanacak; daha sonra da burada ürett ğ n ha ürünle (İng. fln shed goods) katma değer yaratıp Afr ka’dan daha fazla köle alacaktı. Avrupa’yı kayıran bu s stem sıkılaştıkça sömürü artacak ve fzıbıl b r ekonom k s stem yaratarak kap tal zm n ler k atılımlarının önünü açacaktı. Coğr^ya Kader m d r? Pek , Osmanlılar bu süreçte neden yer almamıştı? Bu steks zl ğ n m , b^arısızlığın mı sonucuydu? Coğraf Keş flere katılmamasının uzun dönemde sonuçları nelerd ? Gel n bu soruları nceleyel m. Alaıı Adası
KUZEY DENİZİ 00 Balt more
İRLANDA İRLANDA DENİZİ Sf. Gwrge
K ııs alt ComualJ B/tnuf Sc Hv Adalar»
İNGİLTERE Br stol
Plymouth Londra
BUNU HERKES BİLİR
FRANSA Tar hte s yas olayları konuşurken lk yapmamız gereken şey yapalım ve b r f z b l te çalışmasına g r şel m; n hayet nde koskoca "ecdadımız" bas t b r şletmeden daha kıymets z değ l. Sorumuz: Osmanlılar Coğraf Keş fler'e şt rak edecek teknoloj ye sah p m yd ? Böyle b r şt rak manalı hale get reb lecek ve yüzlerce yıl besley p nk şaf etmes ne, yan palazlanmasına yol açacak b r ekonom k altyapı bulunmakta mıydı? Osmanlıların H nt Okyanusu'nda faal yet göstermek ç n coğraf olarak herhang b r keş f yapmaya ht yacı olmadığına göre, gözler m z Amer ka kıtasına d kel m. Osmanlı gem ler Amer ka'yı keşfedeb l rler m yd ? Ya da en azından erken zamanlardan t baren buralarda faal yet göster p, okyanus aşırı Osmanlı v layetler kurmaları mümkün müydü? Tüm bu sorulara cevabımız, hayır. İlk olarak, okyanuslara hak m olmak steyen b r s yas gücün okyanus kıyısında olmasının gerekl l ğ n n altını ç zel m k , "Coğraf " Keş flerden bahsederken coğrafyayı göz ardı etm ş olmayalım. Bu keş flerde b^ı çeken devletler n hemen heps n n okyanusta
l manları varken, Osmanlı bahr yes n n merkez konumundak İstanbul b r Akden z l manıydı ve üstüne üstlük bu l manların ç nde Cebel tarık'a en uzak olanıydı. Şüphes z Osmanlıların el nde daha ufak çapta da olsa b^ka l manlar da vardı; ancak, bunların da y ne heps ç den zlerdeyd . Basra ve Kızılden z’dek l manların yeters zl ğ , H nt Okyanusu'nda yapılan az sayıdak seferde de zaten kend s n gösterecekt . Atlas Okyanusu'nda faal yet göstermek steyen Osmanlı den zc ler n n kullanab lecekler elver şl l manlar, Cebel tarık’a en yakın Osmanlı üssü olan Cezay r ve Atlas Okyanusu'na bakan Fas'ın Sela L manı'ydı. Her ne kadar bu sonuncusu d rekt olarak Osmanlıların dares altında değ lse b le, Osmanlı korsanlarının burayı b r üs olarak kullandıklarını ve bu l mandan Kanarya, Faroe ve Azor adaları, Br tanya suları, İrlanda (Balt more, 1631) ve hatta İzlanda'ya (1627) kadar ukyan akınlara kalkıştıklarını b l yoruz. Tüm bu cesur harekatlara rağmen, gene de Müslüman CO
GRÖNLAND İZLANDA NORVEÇ DENİZİ Faroe Adaları Shetland Adalaa
BUNU HERKES BİLİR
ATLAS
İNGİLTERE
OKYANUSU KITA AVRUP ASI korsanların kullandığı l manlar gen ş çaplı operasyonlar ç n elver şl değ ld . Her k s nde de esaslı b r donanma nşasını karşılayab lecek büyük tersaneler yoktu; korsanlığın altın çağında b le buradak korsan yelkenl ler n n büyük b r kısmı yerel üret mden değ l, vurgunlardan gelmekteyd . Üstüne üstlük, hammadde ve yerel sanay anlamında da Müslüman l manları Avrupa'dak muad ller yle boy ölçüşeb lecek kapas tede değ ld . Barselona, Vened k, Mars lya le karşılaştırıldığında Cezay r, Becaye, C cel g b Mağr b l manları ger kalmış ekonom lerd . Kuzey-kuzeybatı doğrultusunda esen rüzgârların ve kıyıları boydan boya kaplayan res f ve topukların seyrüsefer zorlaştırması hâk m t caret yollarının Ispanya, Güney Fransa ve İtalya kıyılarından geçmes ne neden olmuştu. Bu dezavantaja Mağr b’ n ver ms z ve fak r h nterlandı da eklen nce, bu l manlara korsanlıktan başka b r şans kalmıyordu. “Korsanlıktan başka b r şans kalmaması” fades n şaşırtıcı bulanlar olab l r; had ufak b r parantez açalım. Fer dun Fazıl Tülbentç romanlarına ne kadar bayılırsak bayılalım, aslında korsanlığın kaçakçılıkla b rl kte gel şmem ş ekonom ler n başvurduğu alternat f b r t caret yöntem olduğunu unutmamak gerek. S steml b r t carete sadık kalmanın bu k nc l l manlar ç n b r mantığı yoktur; kurallar ancak gal pler n ş ne gelmekted r. B raz konudan uzaklaşma pahasına da olsa, mevzunun daha y
anlaşılab lmes ç n fak r l manların uluslararası t caret n oturmuş kurallarına uymaktak özens zl ğ n , bugün copyr ght kurallarına sadece gel şm ş ekonom lerde sadık kalınmasına benzetmek st yoruz. Amer ka g b ülkeler söz konusu kuralların şlet lmes nde ısrarcıysa bunun neden , yaratılan ad l ortamdan beslenen b r sektörün bulunmasıdır. Oysa Türk ye g b gen ş b r yazılım ya da DVD sektörünün olmadığı b r ülkede, sahte b lg sayar programlarına ya da nternette yayınlanan Amer kan d z ler ne karşı b r şey yapmaya gerek yoktur. Aklımızda tutmamız gereken b r başka öneml nokta da, t caret yollarının uzağında kalmanın sadece fak rl k değ l, aynı BUNU HERKES BİLİR
zamanda açlık anlamına da geld ğ d r. B r nc s ne tahammül ed leb l r, ancak k nc s hemen çözülmes gereken b r problemd r. İşte korsanlık tam da bu eş ts zl ğ çözmek ve "güce denge get rmek'' ç n b^vurulan stratej lerden b r d r. Osmanlı korsanlarının Mağr b'de tutunab lmes n n en öneml nedenler nden b r ele geç rd kler S c lya buğdayıdır. Yerel halkın dört gözle bekled kler bu buğday vurgunları olmasaydı, ne Tunus Sultanı ne de Cezay r halkı yüzlerce k lometre öteden gelen bu ne düğü bel rs z Türkler şeh rler ne davet ed p balarına bela ederlerd . Korsanlık, gel şm ş Avrupa l manlarıyla rekabet edemeyen ve uluslararası t caret yollarından dışlanmış Mağr b l manlarının yardım çığlığından başka b r şey değ ld r. Her halükarda, t caret n korsanlığa terc h ed len b r şey olduğu, onsek z nc yüzyılda Maltalıların ya da Napolyon Savaşları dönem nde Tunus'un eller ne fırsat geçer geçmez korsanlığı bırakıp tüccar pozlarına g rmeler nden bell d r.
Res m 4. Onsek z nc Yüzyılda Cezay r L manı. Held ng, D ssertat o academ ca Maur tan am seu regna Fes, Maroccanum et Alg er, I 699.
Son olarak, Müslüman l manlarının topoğrafyası da büyük f lolara ev sah pl ğ yapacak durumda değ ld . Cezay r l manı, sonbahar ve kışın sertleşen ve Mağr b'de seyrüsefer oldukça tehl kel kılan hak m kuzey rüzgarlarına karşı korumasızdır; 1541 yılında koskoca Habsburg donanmasını b r hallaç pamuğu g b atan ve burayı İmparator Şarlken'e neredeyse mezar eden şu meşhur kuzey boraları değ l m d r? İk nc b r problem se l manın sığ ve res flerle dolu oluşuydu. Az su çeken kadırgalar b le buraya g rememekte ve 1 m l batıda bulunan b r ırmağın ağzındak Babü'l-Vad sah ller n kullanmak zorunda kalmaktaydı k , bu da b r l manın sağlayab leceğ konfordan uzak b r şek lde yükler n elle boşaltılması demekt . T caret gem ler se rüzgarın nsafına kalmak pahasına doğudak
Bab 'Azzun' un dışında bulunan ve Portek zl tanığımız Anton o Sosa'nın "Palma'' ded ğ yerde dem r atmaktaydı. İspanyol kıyılarına yakınlığı neden yle b r anda korsanlarımızın gözdes olan bu elver şs z l manı adam etmek ç n b rçok g r ş mde bulunulacaktı. L manın karşısındak Penon adı ver len adacıkta bulunan İspanyol h sarının 1529'da ele geç r lmes n n hemen ardından, Barbaros Hayredd n b r mend rekle adayı l mana bağlayacaktı; böylece hem kuzeyden esen sert rüzgarlara ve bunların kışkırttığı ha n dalgalara karşı tedb r alınmış hem de l man der nleşt r lm şt . Burayı daha da güvenl hale get rmek ç n Barbaros'tan sonra da eklemeler yapıldıysa da, doğa b r yere kadar adam ed leb l yordu. L mana az su çeken kürekl çekt r ler g reb l rd ; ancak, onyed nc yüzyılın başında yelkenl gem ler hâlâ surların d b nde dem r atmak ve tramontana'ların (yıldız) korkusuyla yükler n boşaltmak durumundaydılar. Allah'tan su berraktı da kıyıya yanaşmak problem olmamaktaydı. Ayrıca mend rek, gem ler kuzey rüzgarlarından b r yere kadar koruyab lmekteyd . 1592'dek fırtına bunun büyük b r kısmını yıkmış ve l mandak b rçok gem y batırmıştı. 1618 Kasım'ın-da, y ne 25 korsan gem s 500 Türk'le beraber den z n d b n boylayacaktı.
Malaga
Cebel tarık Rotan S Tatvan
ATLAS El-Mımure Mehd ye
Sela
OKYANUSU
G-ran Canana El H erro La Gomera
Tenec f*
Har ta 5. Fas Kıyıları. Saf • Agad r El-Muhamrned ve ıTedalaı
BUNU HERKES BİLlR
Fas’ta da durum pek parlak değ ld . Res f ve kaygan kumlarla dolu bu kıyılarda lenger atmak oldukça zordu. B r kez Spartel Burnu'nu geçt kten sonra güneybatıdan esen rüzgarlar, güçlü dalgalar ve bu dalgalar ve gelg tler n der nl ğ sürekl değ şt rmes sonucu l manların ağzında oluşan kumlu çamurlu setler l manlara yanaşmayı zorlaştırmaktaydı. Bu da Avrupa üzer ndek tüm ps koloj k etk s ne rağmen başta Sela olmak üzere Fas kıyılarında konuşlanan korsanlığın hep mütevazı kalması demekt . Her ne kadar Yen ve Esk Dünya arasında g d p gelen gem ler ağına düşüreb lecek stratej k b r noktada olsa da Sela’nın l manı oldukça sığdı. Den z sürekl çek lmekte ve l mana yaklaşmak ç n gerekl der n kanalları bulmayı zorlaştırmaktaydı. Sela gem ler n n d ğer korsanlarınk nden ufak ve haff yapılması boşuna değ ld .
© The Hebrew Un vers ty of Jerusalem & The Jew sh Nat anal & Un rsrs ty L brary
Res m 5. Onalcıncı Yüzyılda Sela. Georg Braun, C v tates Orb s Terrarum, l. c lt (1572). ^IU HERKES BİLİR
El-Mamure, el-Arayeş ve Tatvan g b Fas’tak d ğer l manlar da benzer özell klere sah pt . İstanbul se okyanus kıyılarına çok uzaktı. Buradan çıkacak b r f lonun Cebel tarık’a varması ve okyanusa açılması aylar sürerd ; bu sularda tecrübes olan Cezay r korsanları b le Cebel -tarık'ı ancak 1580’lerde ve
bunu da b rçok d n r tüel eşl ğ nde geçerek aslında Boğaz’ın ters akıntılarından ne kadar korktuklarını açık edeceklerd . Üstüne üstlük, ş Boğaz’ı geçmekle de b tm yordu. Onaltıncı yüzyılın k nc yarısından önce doğru düzgün faal yet göstermeyen Fas l manlarının yeters zl ğ , loj st k problemler n n çözülememes demekt ; kmal ve sığınak noktalarının azlığı Müslüman den zc l ğ n n okyanus serüven n daha başlamadan b t rm şt . Oysa Coğraf Keş fler n başını İspanyollar ve Portek zl ler çekt ler ve bu l derl kler n en azından onaltıncı yüzyıl sonlarına kadar rak ps z sürdürdülerse, bunun en öneml neden Amer ka'ya yakın olmalarıydı. Okyanuslarda keş f yapmak sanıldığı kadar karlı b r ş değ ld ; ufak engellerle artan masrafar ordularına ve saraylarına para yet şt remeyen merkez hükümetler n gözünü korkutmaktaydı. Portek zl ler yıllarca gem ler n Batı Afr ka kıyılarının tehl kel sularında feda ett yse, bunu sanıldığı g b Kaş f (Por. Navegador) Henr que’n n v zyoner pol t kasına değ l, başka şansı olmamasına borçluydu. Okyanus mav s nden sarhoş olan Portek zl ler n eller ndek tek yayılma şansı buydu; oysa d ğer büyük güçler ç n durum h ç de böyle değ ld . Dönem n d ğer büyük kuvvetler n n de Coğraf Keş flere geç katılması b ze Osmanlılardan çok da b r şey beklememem z gerekt ğ n göstermekted r. Akden z’ n en gel şm ş donanmasına ve en agres f t car f losuna sah p Vened k g b b r devlet b le okyanuslara burnunu sokmadıysa, bu b ze İç Den z’den kaş f b r m llet n çıkmayacağını spatlamalıdır. Ancak, Fransa g b okyanusa da kıyısı olan büyük b r devlet b le oyuna çok geç g rm şt r. Z ra yüzyılın lk yarısını masrafı savaşlarla İmparator Şarlken' n artan gücünü dengelemeye çalışmakla; k nc yarısını da şu lanet Col gny'n n, otor te tanımaz ar stokratların ve here-t k Huguenotların (Fransız Kalv n stler ) f t l n ateşled ğ d n savaşlarıyla geç rm şt r. Acaba En Hır st yan Krallar (Lat. Rex Chr st an ss mus, Fr. Le ro tres chret en) da Muhteşem Süleyman g b "salak'' mıdır? Osmanlı Gem ler Ofyanus Sularına Uygun mudur? Okuyucuyu detayla bezd rmek stem yoruz; ancak, bu noktada dönem n asker teknoloj s ne de bakmakta yarar var. Z ra ülkem zde coğraf ve
topoğraf k gerçekler kadar hmal ed len b r başka faktör de, özell kle bahr ye tar h ve hele hele de kadırgalar söz konusu olduğunda teknoloj k mkanlardır. Coğraf Keş fler kara-vela denen yelkenl keş f gem ler yle yapılmış ve okyanuslardak mücadele den zc l k vasfı düşük, ancak daha kuvvetl karaka ve kalyonlarla devam etm şt r. Türler ne göre değ şen sayıda d reğ olan bu gem ler n ambarları büyük olduğundan taşıma kapas teler yüksekt r; böylece hem aylarca l mana yanaşmadan den zde kalab lmekte hem de çok fazla yük taşıyarak yüksek karlar elde edeb lmekted r. Onaltıncı yüzyılın k nc yarısından t baren kalyonların yan tarafına top da konmaya bulanacak ve b r sonrak yüzyılda bunların ucuzlamasıyla onlarca topa sah p güçlü yelkenl ler açık den zler dom ne edecekt r. Oysa b r Akden z gücü olan Osmanlıların ve hatta Vened kl ler n kullandıkları savaş gem ler tamamen farklıdır. Uzun b r kayığı andıran kadırga ve türev çekt r lerde yelken ve kürek beraber bulunmaktadır; çünkü okyanustak n n aks ne Akden z' n rüzgarsız günler ya da bonanzaları boldur ve g rd l çıktılı to-poğrafyası yelkenle manevrayı zorlaştırmaktadır. Kuzeyden gelen yelkenl ler onaltıncı yüzyılın sonunda b r anda Akden z' şgal ett kler nde bunu onlarca yıllık deneme yanılmanın net ces nde yelken donanımlarında ed nd kler gamaya borçludurlar. Bu
Res m 6. 1540'tak Gem Türler . 1538'de Osmanlılara karşı H nt Okyanusuna gönder len Portek z donanmasındak gem t pler n gösteren bu res mde b rçok değ ş k türü b r arada görmek mümkündür. Sol üstte k karakanın hemen karşısında spes f k b r gaga le kend n gösteren kalyon bulunmaktadır. Bu k gem ye göre daha alçak olan karavela se sağ alt köşeded r; Coğraf Keş flerde kullanılan k d rekl karavelaların nasıl gel ş p dört d rekl hale geld ğ ne d kkat edel m. Solda se çekt r lere yer ver lm şt r; bunların büyüğü normal b r kadırga ken, küçüğü fosta ya da pergende olmalıdır. D. Joao de Castro, Tabuas dos Rote ros da fnd a - Rote ro do Mar Roxo, 1540, B bl oteca Geral da Un vers dade de Co mbra, Cod ce 33.
t p deneme yanılma yöntem n n ekonom k b r mantığı olmadığı Akden z'de, savaş f lolarının yelkenl lerden çok kürekl gem lerden oluşması aslında pek de şaşırtıcı değ ld r. Uzun b r kayığı andıran kadırgalar, tayfa ve askerler n yanı sıra 144 adet kürekç ye sah pt r; bu da besleyecek nsan sayısının O\
KASTİLYA FRANSA Palamos Barselona Perp gnan
L an Küfel
Valens va Mars lya LİGV'RYA DENİZİ KORSİKA
SARDİNYA Roma TİREN DENİZİ
SİCİLYA Annaoa Tunus • Susa Mostaganem Lebelıtauk JoğaZ: ALBORAN DENİZİ • Re’sü’l-Esved Melüe (Habs.) Vahran (Habs.)
CEZAYİR BEYLERBEYİLİĞİ
• Isfakıs EMRAH SAFA GÜRKAN
k katına çıkması demekt r. Akden z' n sığ sularında g tmes gereken ve bu yüzden de az su çekmek üzere tasarlanmış bu gem ler n ambar alanı da kısıtlıdır. Bu kısıtlamaların sonucunda bazı tar hç lere göre üç dört, bazılarına göre se k haftada b r su kmal yapması gereken söz konusu gem ler n operasyonel çapı oldukça dardır. Bu çap yüzyıl boyunca artan kürekç sayısıyla daha da azalacaktır; 1550'lerde Batı Akden z sularında, T ren, L gurya ve Balear den zler nde fınk atan Osmanlı donanmasının lerleyen yıllarda Doğu Akden z'e hapsolması bunun en güzel gösterges değ l m d r? Demek k İstanbul'dan çıkan b r kadırga f losunun okyanuslara ulaşması, ulaşsa b le bu sularda uzun süre faal yet göstermes kmal noktaları olmadan mümkün değ ld r. Böyle kmal noktaları olsa dah , Amer ka'ya ulaşmaları mkansızdır. Akden z'de düşman sularında b le kmal yapılab l r; kumlu sah llere az su çeken çekt r lerle yanaşmak, y yecek ve su aramak (İt. fare acqu-ata) ve kadırgaları tam r etmek ç n gerekl kerestey bulmak mümkündür. Ancak okyanusta şler başkadır. Sorun sadece burada sah ller n t^lık olması değ ld r; Amer ka'ya yapılacak olası b r yolculukta, haftalarca kara görmeden g tmek gerekt ğ nde ne yapılacaktır? Kadırgaların b r b^ka problem de alçak güvertel ve üstü açık gem ler olmalarıdır. Bu, bahar ve yaz mevs mler nde Akden z' n sak n sularında b r problem teşk l etmemekted r; ancak, Ek m ve N san ayları arasında buralarda b le büyük f loların den ze çıkması oldukça tehl kel d r. Preveze Zafer 'nden sonra Osmanlı donanmasını darına duman eden kötü havalar değ l m d r? Bu alçak güvertel gem ler n okyanusun azgın sularına dayanması söz konusu b le olamaz. Müslüman den zc ler n çekt r lerle okyanusta yaptığı seferler onaltıncı yüzyılın son çeyreğ nde başlayacak ve ancak Fas kıyılarının karşısında olan Kanarya Adaları le sınırlı kalacaktır. Bırakın Amer ka'yı, Azor g b açıktak topraklara g tmek b le k msen n aklına gelmem şt r. Onyed nc yüzyılda daha uzaklara seferler yapıldığı doğrudur; ancak, bunlar yelkenl lerle ve bu gem ler kullanmasını b len kuzeyl lerle (bu yüzyılda
Osmanlı korsanlarının arasında b r sürü İng l z, Fransız, Hollandalı, Flaman, Leh ve Dan markalı bulunmaktadır) gerçekleşt r lm şt r.
Res m 7. Onaltıncı Yüzyıl Kadırgası.
Aslında Osmanlılar da d ğer Doğu Akden z gem ler g b en başından ber yelkenl gem lerden st fade etm şlerd r. Kadırga dönem nde barçalar sadece t caret ç n kullanılırken, karakalar savaş f lolarında ancak kadırgalarla b rl kte kullanıldığında şe yaramaktadır. Kalyonlar se Cezay r ve d ğer korsan l manlarına onyed nc yüzyılın hemen başında g rse de, Doğu Akden z' e ve Osmanlı donanmasına yüzyılın sonlarında, yan artık ş şten geçt kten sonra g recekt r. Zaten İng l zler n galleon ded kler gem n n Osmanlıcadak karşılığının hurtun olması ve Osmanlıların kalyon ded kler gem n n de aslında sh p of the l nelara (Fr. nav re de l gne, mod. Türk. saffıharb kalyonu) denk gelmes de bu gerçeğ bütün çıplaklığıyla gözler önüne sermekted r. Coğraf Keş fler’e Katılmanın Ekonom k B r Mantığı Var mıdır? Tar h severler m z ve hatta bazen de tar hç ler m z tarafından sıkça kaçırılan b r nokta, b r şey keşfetmen n onu kullanmak ve gel şt rmek anlamına
gelmed ğ d r. Keşfed len şey n uzun sürel b r faydası olmadığı durumlarda en yararlı catlar b le hemen terk ed lmekted r; modern te önces nsanların s stemat k araştırma gel şt rme g b b r kavramdan haberler yoktur. Mesela, daha önce de değ nd ğ m z g b , barut Ç n’de bulunmuş olab l r, ancak top ve tüfek teknoloj s n n gel şmes Avrupa'da gerçekleşm şt r. Bunun neden , Konfüçyüsçü lkeler n ışığında bürokrat k b r el t n yönett ğ ve merkez b r dare kurmayı başarmış Ç n' n aks ne, Avrupa'nın bölünmüş s yas yapısı ve savaşçı ortamının, yüzyıllar boyu asker teknoloj ye yatırım yapılmasını meşrulaştırmış olmasıdır. Ondördüncü yüzyılın ortalarında kullanılmaya başlayan dıştan ateşlemel ve kundaksız lk tüfeklerden (hand cannon) artık muharebeler n sonucunu değ şt reb lecek tet kl arkebüzlere geç lmes k yüzyıl sürecekt r; ekonom k b r mantığı olmadan böyle uzun sürel yatırıma g r ş lmes olacak ş değ ld r. Gene aslında Ç n'de cat olunan matbaa g b b r cadın yaygınlaşması, bunun keşf yle alakalı değ ld r; k tap okumaya tal p b r k tle olmadığı sürece bu cadın nasıl Osmanlılarda yaygınla-şamadığını b r öncek bölümde anlatmıştık. Benzer b r durum b r kıranın keşf ç n de geçerl d r. Aslında Amer ka kıtasına lk g den İspanyollar değ ld r. V k ngler n 1000 c varlarında Grönland'ı da geç p Kanada'ya vardıklarından ve Newfoundland'da kolon ler kurduklarından bahseden sagaları artık arkeoloj k kazılar da desteklemekted r. Ancak, beş yüzyıl önce gerçekleşen bu keşf Kolomb'unk nden ayıran şey, ekonom k f z b l tes n n olmamasıdır. Ateşl s lahlarla mücehhez b r avuç İspanyol b rl ğ yerel müttef kler n de yardımıyla Aztek ve İnka mparatorluklarını kolayca d ze get rm ş ve ekonom k ve teknoloj k üstünlüğü İspanya'nın bölgen n yeraltı, yerüstü ve nsan kaynaklarını umarsızca sömürmes n mümkün kılmıştır.
Res m 8. 14. Yüzyıl Sonlarından Kundaksız B r Tüfek, D ct onna re ra sonne du mob l er frança s de l'ıfpoque carlov ng enne ı la Rena ssance, 6. c lt. Ateşlemes ve hedefalması oldukça zor olan bu kullanışsız s lahların savaş meydanlarında etk s uzun yıllar marj nal kalmıştır.
V k nglerde se benzer b r üstünlük söz konusu değ ld r. Yerel kab lelerle olası b r çek şmede b^arı şansı azdır; zaten Newfoundlands mor nalarının İspanyol ve Portek z mparatorluklarına benzer b r yapıyı beslemeye yetmeyeceğ de ayan beyan ortadadır. En n hayet nde V k ngler burada yerleşmeyecek ve aslında h ç de yeş l olmayan Grönland'ı (tar h n en güzel
PR hamleler nden b r ç n Kızıl Er k'e şapka çıkarmamak elde m !) terc h edeceklerd r. Demek k keşfetmek b^ka, planlı b r şek lde faydalanmak ve gel şt rmek başkadır. Pek , lk bölümde bahsett ğ m z teknoloj k ve topoğraf k engeller aşılsaydı Osmanlılar hak katen Amer ka’yı sömüreb l r m yd ? Bu da pek mümkün gözükmüyor, hele hele Kanun devr nde. Z ra İng l z, Fransız ve Hollandalıların yarışa henüz katılmadıkları bu dönemde, Amer ka'nın önem Avrupalılar tarafından b le yen yen anlaşılıyordu. İspanyolları çeken gümüş, yüzyılın lk yarısında oldukça az m ktarda çıkarılab l yordu ve bu m ktar ancak ayırma şlem nde cıva kullanılmasıyla artacaktı. Kanun ’n n kaçırdığı b r fırsat olmayab l r; ancak, Frenkler n dey m yle ağımızı b raz daha gen ş atalım ve tek b r döneme takılmadan Avrupalıların Amer ka'ya g tmes ne yol açan b r d ğer faktörü mercek altına alalım: Karay pler ve Brez lya g b topraklarda Müslüman plantasyonları kurulab l r ve korunab l r m yd ? Burada yet şt r lecek şeker, pamuk, kahve ve tütün g b t car ürünler Osmanlı ekonom s n besleyemez m yd ? Tab k hayır. İlk olarak, Osmanlıların bunları yet şt reb lecek toprakları zaten vardı. Kahve Et yopya ve Yemen üzer nden önce İstanbul’a ve oradan da Vened k üzer nden Avrupa’ya yayılmıştı. Kısacası, Osmanlıların kahve plantasyonlarına ht yacı olsa, bunun ç n Brez lyaya kadar g tmeler ne gerek yoktu. Gene Osmanlı tar hç ler n n h ç hakkını vermed ğ şu bereketl N l’ n etrafında stend ğ kadar şeker veya pamuk yet şt r leb l rd ; Kavalalı Mehmed Al Paşa, II. Mahmud’u defalarca alt etmes n ve İstanbul’u b le ger de bırakan b r modernleşme programını uygulayab lmes n tam da bu pamuk üret m ne borçlu değ l m yd ? Avrupalı devletler n baskısıyla kaldırılan tekel s stem korunsa ve Amer kan İç Savaşı’nın astronom k şek lde artırdığı f yatlarla gelen paralar H d v İsma l’ n savurganlığına kurban ed lmese, pamuk bu kad m uygarlığın uzaklardak b r adaya kolon olmasını çok rahat önleyeb l rd . Ama bu başka b r h kaye, ş md konuyu dağıtmadan argümanımızı tekrar rayına oturtalım. Demek k Avrupalıların aks ne Osmanlıların eks ğ hammadde değ l, kt sad ve sına altyapıdır. Avrupalılar kend bölgeler nde yet şt remed kler tütün, kahve, pamuk ve şeker g b t car ürünler Amer ka'da yet şt rmekle kalmamış; bunları kompleks b r ekonom de üret m artırmak ç n kullanmış
ve Afr ka ve Amer ka'yı dezavantajlı poz syona sokan b r ekonom k tahakküm s stem yaratarak sömürmüştür. Üstel k bunu kap tal zm n lk ayak sesler olarak adlandırab leceğ m z ve tar hç ler n sonradan "merkant l zm" ded kler b l nçl pol t kalarla gerçekleşt rm şt r. Osmanlılarda se böyle b r ekonom k z hn yet ne yazık k yoktur. Osmanlılar 1500-1800 arasında Avrupa'nın tecrübe ett ğ ne benzer b r z hn yet değ ş m geç rmeyeceklerd . Üçüncü Bölüm'de bahsetm şt k, b r kez daha özetleyel m. Sabr Ülgener' e göre, "ağalık ve efend l k b l nc "n n hak m olduğu Osmanlı toplumu kt sad sa klerle yaşamamaktadır ve parayı b r ht şam aracı olarak gördüğü ç n yatırımdan çok lüks tüket me yönelm şt r. B r başka ağır top Hal l İnalcık da benzer b r ant kap tal st ruha d kkat çekm şt r. Osmanlı toplumunda zeng n olmak takd r ed len b r şey değ ld r ve bu da kap tal st b r sınıfın oluşması ç n gerekl olan sermaye b r k m n önlemekted r. Mehmet Genç se Osmanlı Devlet 'n n ekonom k pol t kasını aşec l k, f skal zm ve gelenekç l k başlıklarına nd rgemekted r; bunların üçü de kap tal zm baskılamayı yeğleyen, düzen kaosa, statükoyu no-vasyona terc h eden eğ l mlerd r. Son olarak, sıklıkla uygulanan müsadere tarzı uygulamalar da b r tüccar sınıfının ön plana çıkmasını engellem şt r. Sonuçta, b r tarafta t caret kumpanyaları kurarak ekonom k olarak daha ver ml olan sınıfarın çıkarlarını korumayı ş ar ed nm ş İng ltere, Hollanda ve Fransa g b ülkeler varken; ötek tarafta zeng nl ğ n ve artı değer n rantçı bürokrat ve yönet c ler n el nde olduğu b r Osmanlı olması tam da bu z hn yet n b r sonucudur. W ll am McNe ll'ın Avrupa'nın asker başarısını dah rantçı feodal el tler n kontrol edemed ğ burjuva sınıfıyla b r tt fağa g rmes yle açıkladığını bel rtel m. Ortaya çıkan bu d nam k şb rl ğ n n Osmanlı'da bulunmadığı ortadadır. Tüm bu engellere rağmen, Müslüman tüccarlar Amer ka'ya yerleşse b le, buradan elde ed lecek zeng nl kler Cebel tarık'tan geç r p İstanbul'a nasıl get recekler de ayrı b r muammadır. Büyük b r sömürge mparatorluğu kuran ve güçlü b r yelkenl f losu olan İspanyolların b le İng l z ve Hollandalı korsanlarla başa çıkamadığı b r ortamda, her tarafı düşmanlarla çevr l b r den zde bu tüccarların yaşama şansı ned r? Avrupalılar Müslüman tüccarların aslında ç ft taraflı olan kap tülasyonların verd ğ mt yazlardan yararlanmasını engellemey büyük ölçüde başardıysa ya da başka b r dey şle Müslümanlar Batı Avrupa l manlarında b le t car b r
varlık gösteremed yse, bunu Amer ka g b at z n n t z ne karıştığı uzak serhad d yarlarında nasıl yapacaklardır? Kısacası, Akden z devletler ç n okyanuslarda elde ed lecek pek b r şey yoktur. Ekonom k ve f nansal altyapısı Osmanlılardan katbekat ler olan Vened k g b devletler b le esas end şelend ren Amer kanın değ l, Üm t Burnunun keşf d r; b rdenb re b rkaç yıl ç nde baharat t caret Vened kl ler n rak ps z olduğu İskender ye’den Portek z'e kayınca San Marka Cumhur yet ’n n senatör ve tüccarlarının uykuları kaçmaya başlamıştır. Baharat t caret ne vurulan lk şok atlatıldıktan sonra dah , Vened kl ler n aklına gem ler n okyanuslara yollamak gelmem şt r. Zaten 1580’lerden sonra artık esas dertler , Akden z’ n her yer nde b ten kuzeyl tüccar ve korsanlara karşı mücadele etmekt r. Kısacası, bu kad m den z mparatorluğu artık Doğu Akden z’ b le dom ne etmekte güçlük çekmekted r; Molly Greene’e göre bunu yapmak ç n İstanbul’la b rl kte çalışmaya b le razı olmuştur. Zaten en azından onaltıncı yüzyılda Amer ka'nın keşf n n önem Avrupalılar tarafından da pek anlaşılmamıştır. 1580’den sonra İspanya ve Portek z tahtlarının b rleşmes yle tüm Amer ka'nın meşru sah b olan II. Fel pe, Potosfden gelen gümüşler Alçak Ülkelerde b r türlü b tmeyen savaşa gömmekte tereddüt etmey nce, Amer ka'dak zeng nl ğ n kaymağını sürekl borç almak wrunda kaldığı Cenovalı bankerler y yecekt r. Avrupa hak m yet ç n ver len bu masraflı mücadele; İspanyanın 1557, 1560, 1575 ve 1596’da dört kere borçlarını ödeyemez duruma düşmes ne yol açmıştır. Başka öneml b r nokta da merkant l zm n bayraktarlığını yapan ülkeler n Kanun dönem nde Coğraf Keş flere katılmamalarıdır. Sömürgeler ne İspanya'yı ne de Portek z’ uzun etapta zeng n müreffeh ülkeler hal ne get reb lm şt r. Ekonom k sömürü le s yas kontrolü karıştırırsak, Hollanda'nın l derl ğ n yaptığı B rleş k Eyaletler g b ufak b r devlet n nasıl tüm dünyada kolon ler kurduğunu, hammadde aldığını ve n ha ürün sattığını anlayamayız. İng ltere, Hollanda ve b r noktaya kadar Fransa başarılı b r kt sad altyapı kurmayı başarırken, kontrolündek kaynakları K l se ve ar stokras g b rantçı aktörlere tesl m eden ve dolayısıyla ver ms z b r şek lde kullanan Portek z ve İspanya, ger kalmış tarım mparatorlukları olarak kalacaktır. Lu s Bunuel’ n
sürreal zm nden sıyrıldığı nad r anlardan b r nde çekt ğ Las Hurdes (Ekmeks z Toprak) zleyenler, durumun 1930’larda dah pek fazla değ şmed ğ n göreceklerd r. El M lagro Espa wl ç n 1960'ları beklemek şarttır.
Osmanlı Sömürür mü? Osmanlı’nın b r sömürü mparatorluğu kuracak altyapıya sah p olmadığını bel rtmek, ülkem zde hak m olan tar h dışı (İng. ah stor c) ve romant k st snacılığı onaylamak değ l. Osmanlı, Türk ya da İslam tar h n dünya tar h n n genel parametreler ç nde okuyamayan ve m llet n fezaya çıktığı yıllarda b raz kom k kalan b r bakış açısı; kend devlet, toplum ve meden yet n nev şahsına münhasır görmekte ve ona üstünlük ve ahlaklılık atfetmekte anlamsız b r ısrar ç nded r. Dolayısıyla, Osmanlı sömüremed demek, sömürmezd demek değ ld r. Her ne kadar kulağa hoş gelse de, tar h koleks yonerl k ya da malumatfuruşluk g b b r hob olarak değ l de, b rey ve toplum olarak daha kal tel yaşamamıza yardımcı olacak akt f b r entelektüel süreç olarak algılayanlar ç n bu boş lafarın manası yoktur. Popülerleşen her şey n kar katür ze olması kaçınılmazdır; ancak b z akadem syenler bu t p sloganvar saçmalıkların katı b r metodoloj s ve d s pl n olan tar h lm n n böğründe tümöre dönüşmes n önleyeb lmel yd k. Bu anlamda esas sorumluluk f ld ş kuleler m zde key f çatan ya da daha da k tsch b r benzetmeyle yanan Roma'ya bakarak l r n çalan b zlere a tt r. Okuyucuya faydalı genellemeler: H çb r mparatorluk, toplum, kültür b r d ğer nden daha y kabul ed lemez; en azından bunu a pr or , yan deneye başlamadan önce, kanıtsız yapmak mkansızdır. İy ya da kötü, merhametl ya da merhamets z g b kavramların anal t k olarak standartları da bell olmadığı sürece, bunları Pl n us Secundus’un dey m yle ağzımıza b r m ktar tuz atıp (orj. add t o grano sal s, mod. Lat. cum grano sal s, İng. w th a gra n ofsal ) kullanalım k zeh rlenmeyel m. Osmanlı toplumu da, B zanslılar da, Safev ler de, Ç nl ler de y ve kötü b rçok şey yapmıştır. Bunların y olanlarını öne çıkarıp övmek de mümkündür, kötülere şaret ed p yermek de. Her k s de gereks z zaman kaybı olmanın ötes nde, nsanı ahmaklaştıran faal yetlerd r. İnsan kelleler nden kuleler yapanlar da, maretlerden aç nsanlara aş da-ğıttıranlar da aynı nsanlardır; değ şen tek şey dönem n şartlarıdır. Sömürmekten kasıt çevres yle dezavantajlı b r ekonom k l şk kurmak ve artı değere el koymak se bu anlamda tüm devletler sömürücüdür. Ancak, Avrupa onaltıncı yüzyılla b rl kte daha etk l b r sömürü metodu bulmuştur;
buna Sanay Devr m de eklen nce ortaya vahş b r kap tal zm ve v cdansız b r emperyal zm çıkmıştır. Yalnız, b r yandan Osmanlıların ger kalmışlığından dem vururken, ötek taraftan da eğer Avrupa'yı yakalasaydı el ndek üstünlüğü bu " ler " ülkelerden farklı şek lde kullanacağını öne sürmek spata muhtaç b r önermeyle hüküm vermek demekt r. Kr stof Kolomb, Pad şahın Huzurunda Gel n hoş b r h kayeyle b t rel m. Osmanlıların, Amer ka'nın keşf n başkalarına kaptırmalarını k yüzyıl sonra nasıl değerlend rd kler hakkında pucu veren bu h kayes nde Evl ya Çeleb , Kolomb’u b r rah p yapıp pad şahın huzuruna çıkarmakta b r sıkıntı görmem ş. H kaye ana hatlarıyla şöyle: 1484 yılında II. Bayez d Akk rman'ı kuşatırken karşısına çıkan Padre ve Kolon (Kr stof Kolomb) adlı k rah p kalen n hang gün fethed leceğ n başarılı b r şek lde tahm n ed nce Pad şah'ın lg s ne mazhar olmuştu ya da Evl yanın anlatımıyla kend ler ne “hayl taz m ü tekrîm ve ht râm hsanlar olundu.” Bayez d’ n feth n tam tar h n nasıl b ld kler sorusunu, “ l m kuvvet yle,” şekl nde cevaplayan Padre ve Kolon gelecekten k haber daha vereceklerd . Bunlardan b r nc s ; o sırada Trabzon’da sancakbey olan Şehzade Sel m’ n babasından sonra tahta geç p Mısır Sultanı ve Mekke Med ne Pad şahı olacağı, yan Memlük Sultanlığı’nı yıkıp Mısır ve H caz’ı fethedeceğ yd . B r k nc müjde se, Sel m’ n oğlu Süleyman’ın Kızıl Elma sah b olacağıydı.* Yüzyılı aşkın b r süred r den zlerde seyahat ett kler n ve dünyanın etrafını yed kere dolaştıklarını bel rten k l ; sularında altın, dağlarında maden, çöller nde ç men olan yen b r kıta bulduklarından bahsetseler de, Bayez d daha önce h çb r kavm n ayak basmadığı bu “Yen Dünya” le pek lg lenm şe benzememekted r. Vel pad şahımız, “B ze Mekke ve Med ne ve bu cezîre- dünyanın feth ü teshîr lâzımdır, eyle deryâ aşırı mesâfeba’îdeye b z m g tmem z lâzım değ ld r,” dem ş; kısacası okyanus ötes nden z yade esk kıtada fet hlere g r şmekle lg lend kler n bel rtm şt r. Umduğunu bulamayan Kolomb le arkadaşı da spanyaya g d p oradan aldıkları on k gem yle Amer ka’yı fethedecekt r. Artık Kolomb’un keşf n n önem n n anlaşıldığı onyed nc yüzyılın son çeyreğ nde yazan Evl ya’ nın bu h kâyeyle dönem n Osmanlılarını nce b r
üslupla eleşt rd ğ farz ed leb l r; ancak aynı şek lde o gün dah hâk m olan b r görüşü ortaya koyuyor olması da mümkündür. Her halükârda Kolomb’un Pad şah’ın huzuruna çıkmadığını da b l yoruz, çıkmasının b r mantığının olmadığını da. Zaten Amer ka’ya yapılacak keş f sefer n n b r den z gücü tarafından gerçekleşt r lmes mümkün olsaydı, Cenovalı kâş f m z n İstanbul’a kadar gelmes ne gerek yoktu; desteğ d rekt kend memleket nden alab l rd . *** Kızıl Elma, Oğuz Türkler ç n b r türlü ulaşılamayan b r hedef s mgeler.
Toparlayacak olursak, İstanbul'un dom ne edeb ld ğ b r ekonom k ün te, ne adam yollayıp Amer ka'yı kolon ze edeb l r ne de buradan gelecek hammaddelere ht yaç duymaktadır. Osmanlı'nın merkant l st pol t kalar zlememes n n nedenler n kaçırılmış fırsatlarda değ l, bel rl kurum ve pol t kaların eks kl ğ nde aramak daha mantıklıdır. Bu anlamda Osmanlı'nın durumu pek de st sna değ ld r, M ng ve Q ng Ç n' veya Safev ler g b d ğer geleneksel mparatorluklarda da buna benzer b r durum görülmekted r. Kap tal zm n ortaya çıkışında esas açıklanmaya muhtaç olan faktör Avrupa’dır, anal z etmem z gereken burada ne olduğudur. Kaldı k , b r k hükümdarın başarısı ya da başarısızlığının yüzyıllar süren b r dezavantaja yol açmış olması ben m tar hç l k anlayışımla pek uyuşmuyor. Tar h sadece takv mc l k olarak gören eğ l mler n hak m yet ne yazık k b z örüntü, kurum ve tekrarlardan çok b reylere odaklanmaya mahkum ed yor. Matbaanın eks kl ğ n n b r sonucu olarak merkez devlet n dışında yazılı b lg üret m n n kısıtlı olduğu b r mparatorluğun propagand st kaynaklarına, bugün dah hak m kalan b r l der kültü de eklen nce (günümüzün s yaset b le part programlarından çok l derler n karşılaştırmasından baret değ l m ?) ortaya her şey sultanın bel rled ğ b r yapı ortaya çıkıyor. On dokuz yaşındak b r sultana mareşal deneb lmes n n ya da P r Re s' n Kanun yer ne Fat h dönem nde yaşaması durumunda her şey n çok farklı olacağının tüm teknoloj k faktörler göz ardı ed lerek, hem de b r mühend sl k profesörü tarafından öne sürüleb lmes n ben b^ka türlü zah edem yorum.
Şüphes z modern te önces n ncelerken rrasyonel te, keyf l k ve şans faktörler n gözden kaçırmamak ve s yaset b l mc ler ve sosyologlar başta olmak üzere b rçok sosyal b l mc n n düştüğü determ n zm tuzağına düşmemek elzemd r. Ancak, gene de el m zde Amer ka'nın keşf n n Osmanlılar ç n b r fırsat teşk l ett ğ ne ve mevzubah s fırsatın değerlend r leb l r olduğuna da r h çb r kanıt yok. VI NEDEN TÜM KAŞİFLER BATI'DAN ÇIKAR?
Osmanlıların neden Coğraf Keş flere katılmadığını açıklamış olab l r z; ancak, hâlâ n ç n tüm kaş fler n Batı dünyasından çıktığını ncelemed k. Hak katen de, onbeş nc yüzyıldan t baren sadece Atlas Okyanusu'nda değ l, Pas f k ve H nt okyanuslarında da; sadece Amer ka ve Afr ka kıyılarında değ l, Ural dağlarından Kamçatka'ya kadar uzanan bölgede, Endonezya'dan H nd stan'a, Japonya'dan Avustralya'ya her yerde karşımıza Avrupalı kâş fler, tüccarlar, paralı askerler ve seyyahlar çıkıyor. Pek , neden keşfed lmem ş topraklar (Lat. terra ncogn ta) peş nde koşturan kâş fler arasında Müslümanlara, Ç nl lere ya da H ntlere rastlamıyoruz? Neden bunların heps Avrupa'nın den zc halklarından ya da S b rya örneğ n ele alırsak Ruslardan çıkıyor? N ç n bazı halklar d ğer toplumların kültürler ne lg duyarken, bazıları çe kapanmayı terc h ed yor? Gel n cevapları beraber arayalım. Doğu’nun Zeng nl ğ Avrupa nın Esk Dünya'dak t caret genelde doğudan batıya doğru akmaktaydı. Tar hç ler n ondokuzuncu yüzyılda İpek Yolu1 adına layık gördükler b r güzergâhlar s ls les , zahmetl üret m EMRAH SAFA GÜRKAN
Har ta 7. İpek ve Baharat Yollan.
yüzyıllarca b r sır olarak saklanmış pekten yapılma lüks kumaşlar b^ta olmak üzere, b rçok t car ürünün Ç n'den Orta Asya ve İran'a ve en n hayet Sur ye ve Anadolu üzer nden Akden z havzasına ulamasını mümkün kılmaktadır. Baharat Yolu adı ver len ve H nt Okyanusu ve Kızılden z üzer nden Mısır'a ukyan b r başka rotada da tüccarlar özell kle tıpta, d n r tüellerde, bes nler korumak ç n ve kozmet k amaçlarla kullanılan H nt baharatlarını (k sm H nd stan'ın B har eyalet nden gelmekted r) tomaktadır. Haçlı Seferler sonrası Doğu Akden z l manlarına yerleşen İtalyan şeh r devletler n n tüccar kolon ler tarafından Avrupa'ya ulaştırılan bu mallar dönem n en değerl t car ürünler d r. Avrupalıların bu ürünlere d rekt ulaşması H nd stan ve Ç n'e g den t caret yollarının Müslüman devletler n el nde olması neden yle mümkün bulunmamaktadır. Ceng z Han ve ardıllarının yaptığı g b tek b r devlet n yolları emn yetl hale get rmes durumunda, Marco Polo ve a les g b maceraperest tüccarların yabancı topraklarda zahmetl b r yolculuğa katlanmayı göze almaları ve Ç n'e er şmeler mümkündür. Polo'ların b rçok kez İtalya le Ç n arasında mek k dokumaları ve aynı dönemde Katol k d n adamlarının da Moğol başkent nde bel rmes b ze bu yolculukların pek de st sna olmadıklarını göstermekted r; sıradışı olan, Pax: Mongol ca ded ğ m z ve lk duyduğumuzda oks moron k2 b r fade g b duran şu meşhur "Moğol Barışı"dır. Onüçüncü yüzyılı st sna tutarsak Avrupa'yı Ç n'e bağlayan topraklar h ç tek b r dare altında toplanmamıştır ve bu s yas parçalılık Batılıları hem İpek hem de Baharat Yolu'ndan koparacaktır. Doğu Akden z l manlarına ulaştığında o kadar çok el değ şt rm şlerd r k , zaten lüks addedeb leceğ m z bu metalar artık el yakmaktadır. Oysa bu topraklara başka b r yoldan ukyma mkânı olsa, hem taşıma masrafları azalacak hem de tüccarlarır, rotalarındak Müslüman devletlere öded ğ verg lerden kurtu-lunacaktır. İşte hem Portek zl ler Afr ka'nın en güney ucunu EMRAH SAFA GÜRKAN
bulmaya ten hem de Kr stofKolomb'u Küba sah ller ne götüren hesap budur; Dünya yuvarlak olduğuna göre (sanılanın aks ne k mse onun düz
olduğunu düşünmemekted r) sürekl Batı'ya g d l rse H nd stan'a ulaşmak mümkün değ l m d r? Sürpr z: Kolomb Mübadeles Görüldüğü g b , dünyayı baştan sona kateden t caret yollarının uzağında kalmış Ortaçağ Avrupa'sı dezavantajlı b r konumdadır. Bu zolasyonu kırmak ç n Haçlı Seferler ne g r şm ş, Doğu Akden z'de t caret kolon ler kurmuş, B zans ve daha sonra Osmanlılarla t caret anlaşmaları yapmış, bunları yaparken de daha etk l t caret örgütler ve f nans aygıtları gel şt rmey b lm şt r. Ancak, y ne de H nd stan, Ç n ve Akden z dünyasını b rb r ne bağlayan İslam dünyasının aks ne, bu köşeye sıkışmış coğrafyanın b r gün dünya t caret n şek llend receğ , onbeş nc yüzyılda k msen n aklına gelmezd . Lak n tar h en kıt p yoz hesapları bozacak, en detaylı stratej ler boş çıkaracak gar p sürpr zlerle doludur! Kolomb'un H nd stan'ı ararken koskoca b r kıta bulması oyunun kurallarını değ şt rm ş ve yepyen mkan ve zorluklar yaratmıştır. Artık Avrupalıların hem nüfus fazlasını boşaltab lecekler hem de yerel sanay ler ç n gerekl şeker, pamuk ve kahve g b (k bu sonuncusu İstanbul'a ancak onaltıncı yüzyılın sonunda gelm şt r ve oradan İtalyanlar tarafından Avrupa'ya götürülecekt r) t car tarım ürünler n ekeb lecekler bak r topraklar vardır. Buradak Aztek ve İnka g b s yas yapılar, Avrupalıların ateşl s lahlarına ve organ ze olma becer ler ne karşı koyma gücüne sah p değ llerd r; bu dezavantaja İspanyol conqu stador'lar n (fat hler n) get rd kler v rüsler de eklen nce koskoca mparatorluklar b rkaç on yıl ç nde har tadan s l nm şt r. Avrupa, Asya ve Afr ka kıtaları arasında b nlerce yıldır gerçekleşen nüfus hareketl l ğ n n yarattığı bakter çeş tl l ğ ve bağışıklık, görece az ve seyrek nüfuslu Amer ka kıtasının halklarının bağışıklık s stem n altüst etm şt r. Zaten bu salgın hastalıklar olmasaydı, teknoloj k avantajları ne olursa olsun, Cortes ve b rkaç yüz tüfekl asker n koskoca Aztek İmparatorluğu'nu kısa b r zaman d l m nde d ze get rmes söz konusu b le olamazdı. Aynı Avrupalılar ondokuzuncu yüzyılın k nc yarısına kadar Afr ka'nın kıyılarına sıkışıp kalmayacaklar mıydı?
Avrupalıların gel ş nden sonrak yüz-yüz ell yıllık b r zaman zarfı ç nde ölüm oranları %80-95' bulmuştu. Bu çapta kayıplar, savaşacak nsan gücünü tüketmen n yanı sıra, toplumun l derler n de vurmuştu. Mesela, Moctezuma'nın selef kısa b r sürede ölecekt . İnkalarda se durum daha da fec yd . İmparatorları Huayna Capac’ ın yanı sıra, b rçok üst düzey general ve hanedan mensubu kısa b r süre ç nde vefat etm ş ve Franc sco P zarro’nun önünü açmıştı.
•aı bhrun Sc NORTH AMERICA SOUTH AMERICA y
Har ta 8. Kolomb Mübadeles .
Har tada da görüldüğü g b Amer ka'nın keşf Esk ve Yen Dünya arasında b tk , hayvan ve hastalık mübadeles ne yol açmıştır. Bugün mutfağımızın olmazsa olmazları olan patates, domates, fasulye, mısır, kabak, b ber g b sebzeler n ve kakaonun Amer ka kökenl oluşuna d kkat çekmek ster z. Esk kıta se nek, şeker, soğan, kahve, narenc ye, üzüm, muz ve turp g b sebzeler ve hububat çeş tler n n yanı sıra, sıtma, ç çek, t füs, gr p g b hastalıklarla bu mübadeleye katkıda bulunmuştur. EMRAH SAFA GÜRKAN
Yen ve Esk dünyaların bu lk karşılaşmasının daha olumlu yönler de vardı tab ; bugün mutfağımızda görmeye alışık olduğumuz patates, domates, mısır ve b rçoğumuzun olmazsa olmazı tütün Amer ka menşel d r; kısacası onaltıncı yüzyıldan önce bunları tüketemezd n z. Patates dey p geçmey n, Rusya^ b r dünya gücü yapan bu karbonh drat zeng n b tk d r; yokluğunda neler olab leceğ n en y İrlandalılar b l r! Lamadan büyük b nek hayvanı olmayan Amer ka da atla tanışmasını bu Kolomb Mübadele-s 'ne (İng. Colomb an Exchange) borçluydu. Esk Dünya’dan Yen Dünya'ya gelen hayvanlar eşek, nek, ked , tavuk, keç , kaz, tavşan, domuz, bal arısı ve manda g b kr t k önem ha z olanlardan oluşurken; tam ters yönde göç edenler, h nd , papağan, Moskova ördeğ ve Alpakadan oluşan daha mütevazı b r l ste yaratmaktaydı. Lafı uzatmayalım; keşfed len bu yen kıta, Avrupa ekonom s ne b rçok açıdan kazanç sağlamıştır. El Dorado fantez ler ne yol açan Mex ca altınlarının ekonom n n genel ne pek b r etk s olmayacaktır; ancak, Potosı madenler nden çıkarılan gümüş özell kle onaltıncı yüzyılın k nc yarısından t baren cıvayla madenc l k yapılmaya başlanmasıyla büyük b r nak t g r ş sağlamış ve üret m kapas tes düşük ama harcama eğ l m yüksek İspanyollar sağ olsun; önce Avrupa’yı, ardından Osmanlı İmparatorluğunu, İran'ı ve hatta Ç n' etk s altına alan enflasyon st b r dalga yaratmıştır. Yüz ell yıllık b r süre çer s nde altı kat artan f yatlar modern okuyucuya fazla gelmeyeb l r; ancak, burada söz konusu olanın t bar değere sah p banknot değ l, reel b r değer olan gümüş ve daha az m ktarda altın olduğunu unutmayalım. Enflasyon st baskılar Avrasya’nın tamamında sab t gel rlere sah p nsanların alım gücünün düşmes ne yol açmakla kalmamış, aynı zamanda Osmanlı topraklarını kasıp kavuran Celal lerden Fransa’nın Fronde’una b rçok syana sebeb yet verm ş ve Ç n’de M ng Hanedanı'nın sonunu get rm şt r.
Bu değerl maden, yan b r nev nak t para sel nden daha da öneml s , tar hç ler n yıllar sonra ''Atlant k Üçgen " adını vereceğ b r düzeneğ n oluşmuş olmasıdır. Coğraf Keş fer'den önce Avrupa ekonom s kap tal st bazı prat kler zaten bel rl b r noktaya get rm ş durumdaydı. Kal f ye zanaatkarların üret m kapas tes ne, bankacılık ve s gorta g b f nans kuramlarının gel şmes de eklen nce, kend s n merkeze koyan b r sömürü s stem n daha da gel şt reb lmes ç n ger ye hammadde ve üret len malın satılacağı pazarlar bulmak kalmıştı. Coğraf Keş fler bu problem de çözdü. B r kez daha y nelemek gerek rse; Atlant k Üçgen çerçeves nde Avrupa’da üret len yüksek katma değerl mallar Afr ka’ya satılıyor, buradan alınan köleler de çalıştırılmak üzere Amer ka’dak büyük ç ftl klere gönder l yordu. Söz konusu ç ftl klerde üret len kahve, şeker, tütün ve pamuk g b hracata yönel k ürünler n Avrupada ek lmes hem kl m açısından mümkün değ ld hem de bu t p ürünler n gel şm ş topraklarda üret lmes n n b r mantığı yoktu. Aynı günümüzde stenmeyen sanay kollarının üçüncü dünya ülkes ne atılması g b , çevreye tahr batı büyük3 ve kal f ye ş gücüne ht yacı olmayan bu t p monokültürler n (tek b r ürüne dayalı tarım) kolon lerde yapılması zaten deald ; bunlar pahada ağır yükte haf f olduğu ç n kolaylıkla merkezlere taşınab l yordu. Zaten Amer ka bulunmadan önce de bu t p ürünler y ne ya Kıbrıs g b adalarda ya da N l Nehr kıyılarında yet şt r lmekteyd . Amer ka’nın bak r topraklarının tek problem ş gücüydü; ancak, Afr ka’yı Avrupa karşısında dezavantajlı b r t car ortaklığa sokacak Atlant k Üçgen ’n n de katkısıyla bu problem de çözülmüştü. Gel şmem ş ekonom s yle dünya t caret s stem ne köleden ve altından başka katacak b r şey olmayan Afr ka’dan get r len köleler ucuz ama kal tes z ş gücünü sağlayacaktı. Bu ş gücü sayes nde plantasyonlarda üret len şeker, kahve, tütün ve pamuk g b ürünler Avrupa'ya götürülecek ve
Columbus
G. Cabolo S. Caboto Cart er —♦ Cabral
de Gama
Magellan Balboa Portugal and posess ons
Har ta 9. Coğraf Keş fler n Rotaları ve Ispanya le Portek z Kolon ler . EMRAH SAFA GÜRKAN
burada şlenecekt . Örneğ n Karay pler'de üret len şeker roma dönüştürülecek ve bu romların satışından elde ed len parayla da kal f ye ş
gücüyle üret lm ş elb se, s lah ve merm g b n ha ürünler satın alınacaktı. Söz konusu ürünler sonra tekrardan Afr ka'ya götürülüp bunlarla köle alınacak ve ateşl s lahların yaygınlaşmasıyla artık daha rahat es r ed len ve dolayısıyla f yatları azalan bu köleler tekrar Amer ka'ya taşınacaktı. Kısacası, döngü tekrardan başlıyordu. Coğraf Keş fler' başlatanlar ve hatta 1494 tar hl Torde-s llas Antlaşması'yla okyanusları aralarında paylaşanlar İspan-yollar ve Portek zl ler olmuştu. Ancak, k krallığın 1580’de II. Fel pe hükümdarlığında b rleşmes b le İng l z, Fransız ve Hollandalıların, yan kuzey m lletler n n de oyuna g rmes n engelleyemeyecekt . Her üç devlet de onyed nc yüzyılda hem Karay pler’de hem de H nd stan'da karşımıza çıkacaktı. İlk k s aynı zamanda Kuzey Amer ka’yı kolon ze etmekle meşgulken, İspanyollara karşı ayaklanan Hollandalılar Brez lya’da topraklar ed nmey başarmıştı. İmparatorlukları Güney Amer ka, Java ve Endonezya’ya kadar uzanan Portakallar, b r ara dünya t caret n n hak m olmak ç n İng ltere'ye b le meydan okuyacak, ancak başarısız olacaklardı. Kap tal zm n temel kurumlarını gel şt renler, zayıf üret m kapas teler , aşırı devlet harcamaları ve daha stat k toplumlarıyla Katol k İspanyollar değ l, merkant l st pol t kaları ve gel şm ş f-nansal altyapılarıyla t carete daha yatkın İng l z ve Hollandalılar olacaktı; Weber' yüzyıllar sonra kap tal zm n köken n Protestanlıkta aramaya ten de şte tam bu başarıydı. Kolon lerle t caret yapma tekel n el nde bulunduran East Ind a Company, Levant Company ya da Vereen gde Oost nd sche Compagn e g b kumpanyalar, sermaye toplamayı kolaylaştıran borsalar ve tüm ülke çapında b r para pol t kasını mümkün kılan lk merkez bankalar hep bu k ülkede karşımıza çıkacaktı. Haçlılar, D plomatlar ve Polo’lar Avrupa'nın Doğu'yu Batı'ya bağlayan t caret yollarından zole olduğu b rçok kez tekrar ed lm şt r; hatta y rm nc yüzyılın büyük tar hç ler nden Henr P renne, İslam’ın doğuşuyla nak t ekonom s n n çöküşünü ve feodal ten n ortaya çıkışını b rb r ne bağlamakta tereddüt etmem şt r. Akden z'de İslam'ın yayılmasıyla Doğu pazarlarından dışlanan Avrupa ç ne dönmek zorunda kalmışsa bunu söylemen n daha şa rane b r yolu da Şarlman'ı Hz. Muhammed' n yarattığıdır.
Her ne kadar P renne’ n n Ortaçağ Avrupa’sının ekonom k ger lemes n d rekt İslam'ın çıkışına bağlaması defalarca eleşt r lm şse de, burasının Doğu t caret yollarından uzak kaldığı tartışılmaz b r gerçekt r. Bu zol^yonu b r dereceye kadar kırmak Haçlı Seferler le mümkün olacaktır. 1095 yılından t baren Güneydoğu Anadolu ve Sur ye'n n zeng n topraklarına akın eden Haçlılar burada kontluklar kurmuş ve Doğu'nun mallarından gelen kardan paylarını almışlardır. 1204'te b zzat d n kardeşler ne saldırmaktan ve İstanbul'u fethetmekten ger kalmamaları sadece gözler n ne kadar kararttıklarının b r şaret değ ld r; sefer yöneten Vened k doçu Enr co Dandolo'nun Doğu-Batı t caret ne sulandığı ortadadır. Bu Haçlı devletler yıkıldıktan sonra dah , Doğu Akden z l manlarında başta Cenev zl ler ve Vened kl ler olmak üzere İtalyan tüccarlar faal yetler ne devam etm şt r. Müslüman devletlerle anlaşarak buralarda kurdukları tüccar kolon ler sayes nde Doğu'nun malları önce İtalya’ya, sonra da Avrupa’ya ulaşacaktır. İşte Avrupa’nın lk kaş fler de bu İtalyan m lletlerden çıkmıştır. Aşağıda bahsedeceğ m z V vald kardeşler ve Kr stof Ko-lomb Cenovalı, Polo a les se Vened kl d r. Doğuya ulaşmak ç n Haçlılar ve pazarlık etmes n b len d plomatlar yeterl olmuştur; ancak, Batı'dak mkanları zorlamak steyenler coğrafya le mücadele etmek zorunda kalacaktır. Ortaçağ'da aşılması en zor engellerden b r ters akıntılarıyla kürekl kadırgalara zor anlar yaşatan Cebel tarık Boğazı'dır. Aslında Roma dönem n n büyük kürekl gem ler Boğaz'ın akıntılarını rahatça yeneb lmekteyd ; ancak, Ortaçağ boyunca g tt kçe ufalan çekt r t p kürekl gem ler artık bunu başarama-maktadır. İlk başarılı deneme, 1291 yılında Cenova'dan yapılmıştır. İk kadırgayla yola çıkan V vald kardeşler Fas kıyılarında 28. paralele kadar nmey başarsalar da, kend ler nden b r daha haber alınamayacaktır. D rekt olarak H nd stan'a g tmey amaçlayan bu lk Avrupalı kaş fler n cesaretler n n ödülü muhtemelen yaratıcılarına kavuşmak olmuştur. Ancak, bu acı gerçeğ kabul etmekte zorlananlar da yok değ ld r. Kaybolan kardeşler n z nde b r başka Cenovalı Lancelotto Malocello da 1312 yılında Boğaz'ı geçecek ve Kanarya Adaları'na varmayı başaracaktır. Y ne aynı sıralarda k kardeşten b r n n oğlu olan Sorleone de Somal kıyılarındak Mogad şu'ya varmayı başarmıştır.
Aynı yıllarda Vened kl Polo a les de, Moğolların Anadolu’dan Ç n'e kadar tek b r dar s stem yaratmasının verd ğ avantajı kullanmakta gec kmeyecekt . N ccolo ve Maffeo b raderler 1260 yılında Vened k'ten ayrılacak ve Moğolların başkent Hanbalık'a kadar (bugünkü Pek n) ulaşarak 1266’da Kub lay Han le görüşmey başaracaktı. Hır st yanlarla tt fak kurmaya ve bu meden yet tanımaya stekl gözüken Han, Polo'ları soru yağmuruna tutmakla kalmamış; papaya letmeler ç n kend ler ne b r de mektup verm şt . 1268 ya da 1269’da Ç n'den ayrılan Polo kardeşler n k nc yolculuğu bu sefer genç Marco'nun da katılımıyla 1271 yılında gerçekleşecekt ; baba, oğul ve amcanın zorluklarla geçen seyahat tam üç buçuk sene sürmüştü. Marco, Ç n'de y rm dört yıl kalacaktı; eğer anlattıkları doğruysa hem Moğol Hanı'nın gözdeler nden b r olmuştu hem de b r devlet memuru. N hayet 1292’de Kub lay Han’dan z n koparıp İlhanlı Sarayı'na gönder len b r prensese eşl k etmek ç n İran'a geçecek ve oradan da vatanına ulaşacaktı. B r yıl sonra o sırada Vened kl lerle savaşta olan Cenovalılara es r düşüp hapsed lmes se hem Avrupa kaş fer hem de tar hç ler ç n oldukça "va-ka-yı hayr ^e” b r durumdu. Z ra bu y rm dört yıl zarfında Marco Polo’nun başından geçenler , tam da bu mahpus damlarında Rust chello s ml hücre arkadaşına yazdırdığı seyahatnames nden (İt. IlM l one) öğren yoruz. B rçok hataya ve Marco’nun muhtemelen sürekl kend önem n abartmasına rağmen oldukça zeng n detaylara sah p olan bu seyahatname, matbaanın cadından b r buçuk asır önce aşırı lg görecek ve lerleyen yüzyıllardak kaş flere lham verecekt . Zaten Marco Polo’nun seyahat nden çok seyahatnames öneml d yeb l r z. Kend s nden önce de Ç n’e g den Avrupalı gezg nler bulunmaktaydı; ancak, lk kez o, gördükler n kamuoyuyla paylaşmış ve büyük lg gören eser nes lden nes le aktarılarak kaş fler n el k tabı hal ne gelm şt r. Coğraf Keş fler n k l t s mler nden Kr stof Kolomb’un terekes nden bu seyahatnamen n, hem de üstü b r sürü el yazısı notla dolu olarak çıkmasının b r tesadüf olmadığı ortadadır.
Marco Polo’nun seyahat n n b r başka katkısı da kartograf alanında olacaktır. Aslında Il M l one'ye herhang b r har ta eşl k etmemekted r; ancak, Polo a les hem yaptıkları yolculukları hem de Ç n, Japonya, S b rya, Kamçatka, Ber ng Boğazı ve hatta Alaska’ya (Amer ka’nın hâlâ keşfed lmed ğ n unutmayalım) g den den z yollarını çeren har talar ç zd rm şlerd r. Daha sonra bu har talar onbeş nc yüzyıl Avrupalı kartografları tarafından da kullanılacaktır; eğer bunlar olmasaydı, Coğraf Keş fler n gerçekleş p gerçekleşmeyeceğ şüphel d r. Gem Teknoloj s ndek Gel şmeler ve Otyanus’t^ lk Denemeler
Ortaçağda Avrupalılar etraflarındak dünyadan pek de haberdar değ llerd r. N tek m coğraf ı b lg ler Akden z havzası le kısıtlı kalmaktaydı; Sahraaltı Afr kası, Kızılden z, Batı Afr ka ve H nt Okyanusu kıyıları hakkında b l nenler hep bölük pörçük ve
Res m 9. Karravela.
yanlıştı. Onbeş nc yüzyılın başında Ptolemalos'un Geögraph ke adlı eser n n İstanbul'dan İtalya'ya get r lmes yle bu sorun b r yere kadar aşılacaktır; ancak, onbeş nc yüzyılın sonuna kadar H nt Okyanusu'nun karayla çevr l olduğuna nanmalarına bakılacak olursa, hâlâ g d lecek çok yol vardır. Bu yolu g den, tam b r kıyı devlet olan Portek z olacaktır. Bu den zc m llet n keş fer n mümkün kılan pusula, usturlab ve rub'u tahtası (İng. quadrant) g b gem ler n artık kıyıyı tak p etmeden kapalı havalarda da seyrüsefer etmes n n önünü açan aletler n yaygınlaşması ve onbeş nc
yüzyılla b rl kte karavela g b rüzgâra karşı da g deb len çev k gem ler n gel şt r lmes d r. Bu süreçtek k l t s mlerden b r kend s ne "den zc " (Por. Navegador) lakabı ver len Portek z kralı Henr que'd r. İlk hedef genelde sanıldığı g b H nd stan değ l, Batı Afr ka’dır. Köle ve altın membaı olan bu bölgen n zeng nl ğ , Mal kralı Mansa Musa'nın 1324-5'te Hacca g tt ğ zaman etrafına saçtığı zeng nl kten bell d r; 1375 tar hl b r Karalan har tasında el nde b r altınla resmed lmes h ç de boşuna değ ld r [bkz. Renkl Res m 6]. Sahra Çölü üzer nden Kuzey Afr ka'ya g den ve Müslümanların el nde olan t caret yollarına alternat f b r yol bulmak ç n yapılan seferlerde önce Mader a (1419) ve Azor adaları (1427) keşfed lm ş, ardından da Fas'ın güney ndek Cabo de Nao aşılmıştır k , daha önce burayı geçen gem ler n ger dönemeyeceğ ne nanılmaktadır. Portek zl ler n s steml çabaları sayes nde bu burnun (Por. Cabo de Nao: Hayır Burnu) ve ardındak den z n sm n n (Karanlık Den z, Lat. Mare Tenebrarum, Mare Tenebrosum; Ar. Bahrü l-Zulumet) pek de haklı gerekçelerle konmadığı ortaya çıkmıştır. Yüzyılın ortalarından t baren karavelaların kullanılmaya başlanması keş f sürec n daha da hızlandırmıştır. Portek z den zc ler 1456'da Cabo Yerde, 1460'ta S erra Leone ve l482’de Kongo Nehr 'n keşfedecek ve n hayet 1488’de Afr ka'nın en güney noktası geç lecekt . Bartolomeu D as'ın "Fırtınalar Burnu" (Por. Cabo das Tormentas) ded ğ , ancak sm daha sonra Kral
Har ta 11. Portek z Keş fler . BUNU HERKES BİLİR
II. Joao tarafından "Üm t Burnu" (Por. Cabo da Boa Esperança) olarak değ şt r len bu noktanın aşılmasıyla H nd stan'a g den yol artık bulunmuş sayılırdı. H nd stan'a ayak basmak ve kend s ne n ye buraya geld kler n soran nsanlara, "Hır st yan ve baharat aramak ç n," (Por. "V mos buscar chr stdos e espec ar a") cevabını vermek se 1498 yılında Vasco da Gama'ya nas p olacaktı. H nd stan'ın emt asının d rekt olarak Avrupa'ya t^ınması b^-ta İskender ye olmak üzere Doğu l manlarında büyük b r t caret düşüşüne yol açmakla kalmayacak, aynı zamanda burada b r Portek z kolon mparatorluğu doğuracaktı. Bu sadece askerler n ve val ler n değ l, aynı zamanda tüccarların da gelmes demekt ; yıllardır Müslümanların hükmett ğ t carete ş md b r ortak çıkmıştı. Portek zl ler n top, tüfek ve yelkenl ler yle b^a çıkamayacaklarını anlayan bölge Müslümanlarının yüzler n Batı'ya dönüp Osmanlılardan yardım stemeler çok sürmeyecekt . Ukrayna'dan İran'a, Batı Akden z'den Macar stan'a, Habeş stan'dan Gürc stan'a b rçok cephede adeta b r dünya savaşı veren Osmanlılar, hak katen de konjonktürün ve mkanların el verd ğ ölçüde bu çağrılara karşılık vermeye çalıştı. Ancak, teknoloj k ve loj st k zorluklar bu seferler n b r sonuca varmasına man olacaktır. Detaylarına g rmeden sadece bu seferlerden b r n n meşhur den zc ve kartograf P r Re s' n başını yed ğ n , b r d ğer nde se Seyd Al Re s' n artık tam r ed lemeyecek durumda olan gem ler satıp karadan İstanbul'a döndüğünü lg nç detaylar olarak ekleyel m. Bu sonuncusu paçayı kurtarmak ç n yolu üzer ndek tüm hükümdarlardan nameler toplamak ve kararlarını savunduğu ve g tt ğ her yerde kend s ne ş tekl fler yapıldığının altını maharetle ç zd ğ meşhur eser M /âtÜl-Me-mal k' kaleme almak zorunda kalmıştı; gözden düştüyse de en azından yekpare olarak düşmüştü. Tar h yazmanın yapmaktan daha öneml olduğuna bundan daha güzel b r örnek olab l r m ? Zavallı P r belk de meşhur K tâb-ı Bahr yye s n b r otuz yıl sonra yazmalıydı! Atlas Okyanusundak keş fler se yüzyılın sonlarına doğru gerçekleşecekt . Portek zl ler n aks ne İspanyollar H nd stan'a batıya doğru g derek
ulaşmaya çalışacaklardı. 1492 yılında Kr stof Kolomb lk sefer nde ummadığı b r şek lde Amer ka’yı keşfed nce, ortaya çıkan k ülke arasında okyanusların nasıl paylaşılacağı problem se, 1494 tar hl Tordes llas Antlaşması le çözülmüştü. Bu antlaşmaya göre, Cabo Yerde Adaları'nın 370 fersah batısından geçen hayal b r ç zg n n doğusundak tüm topraklar Portek zl lere bırakılmaktaydı k , bu H nd stan yolunun ve Batı Afr ka'nın L zbon'un payına düşmes demekt . Aslında Portek zl lere Amer ka'da herhang b r toprak kalmıyordu; ancak, şans faktörü b r kez daha devreye g rmeye ve hesapları altüst etmeye yett . Kolomb'un anakarayı değ l de sadece Karay p Adaları'nı keşfetmes , Tordes llas Antlaşması'ndan altı yıl sonra, 1500 yılında bulunan Brez lyanın Portek zl lere kalmasına neden oldu. Bazıları Portek zl ler n antky-madan önce de Brez lya'nın varlığından haber olduğunu ve anlaşmayı buna göre man püle ett kler n dd a etse de, bu yöndek savların tar hsel b r dayanağı hâlâ bulunamamıştır. Muhtemelen de böyle b r dayanak yoktur. Şu oyunbozan tal h n her devreye g r ş nde komplo teor ler de peş nden koşturmakta değ l m d r? Kend n kader n c lves ne tesl m etmekten ölümüne korkan modern nsan, bu çaptak hata paylarını kabul edememekted r. Konumuza dönel m. Kolomb keşf n yapmıştı yapmasına ama hâlâ yen b r kıta bulduğunun farkında değ ld ; Asya'nın doğu kıyılarına vardığını zanned yordu. Bugün Kolomb ya b r ülke adı olarak kalmışken, kıtaya Amer ka denmes n n sebeb se burasının yen b r kıta olduğunu dünyaya öğreten n Amer go Vespucc adında b r Floransalı olmasıydı. Sev lla'dak Med d bankası ç n çalışan Vespucc , daha önce k kez Guyanalar'a g tm ş ve bu keş flerde ed nd ğ b lg ler 1502 ve 1504 yıllarında yazdığı k k tapta neşretm şt . Bu toprakların H nd stan değ l de yen b r dünya, b r mundus novus olduğunu söyleyen Floransalı'nın sm n 1507 yılında bu kıcaya veren se Mart n Waldseemüller ve Matth as R gnmann adındak k har tacı olacaktı. bu
CTx
Har ta 12. Tordes llas ve Zaragoza Antlaşmalarına Göre Dünyanın İspanya le Portek z Arasında Taks m . EMRAH SAFA GÜRKAN
Batıya yapılan bu seferlerde n ha hedef olan Asya'ya ulamak se Ferd nand Macellan’a (Por. Ferndo de Magalhâes) nas p olacaktı. Kralı le anlaşamayınca soluğu İspanya sarayında alan bu Portek zl kaş f, Tordes llas Antlaşmasıyla Asya'dan dışlanan İspanyollara alternat f b r plan sunacaktı. Amer ka'nın güney nde daha sonraları Macellan Boğazı denecek b r geç t bulmayı başaran Ferd nand, ne yazık k sanıldığı g b dünyanın etrafını dolaşan lk den zc olamayacaktı; z ra F l p nler'de b r çatışmada ölünce bu şeref Juan Sebast an Elcano’ya kalacaktı. Artık İspanyollar da Asya'ya ukymışlardı.
Har ta 13. Macellan Boğazı. Boğaz lafı s z yanıltmasın, T erra Fuegonun güney ndek bu geç t tam 600 km. uzunluğundadır.
İspanyolların Pas f k Okyanusuna açılması b^ka b r sıkıntı doğurmuştu, z ra böyle b r durumu öngörmeyen Tordes llas Antlaşmasında İspanya ve Portek z nüfuz alanları arasında doğu sınırı ç z lmem şt . 1524 le 1529 arasında astronom, har tacı, re s ve matemat kç ler n de katılımıyla gerçekleşen uzun pazarlıklar sonunda Zaragoza Antlaşması'yla bu problem de çözülmüş; Maluku Adaları Portek zl lere, F l p nler se İspanyollara bırakılmıştı. Den zlerde hummalı b r keş f faal yet gerçekleşt r l rken, b r grup İspanyol conqu stador da altın dolu topraklar bulma umuduyla kıtanın çler ne akınlar düzenlemeye başladılar. İspanyol fat hler tüfekler n ve yerel halkın d renemed ğ bakter ler n de yardımıyla az sayıdak kuvvetler yle mukted r mparatorlukları tar h sahnes nden s leceklerd . B r avuç çapulcu ç n büyük b r cüret! Hernan Cortes 1519’da Aztek mparatoru Moctezuma'yı es r alıp Tenocht dan'ı yağmalayı başarmıştı b le. Bundan on dört yıl sonra Frans sco
P zarro, Cuco'yu ele geç r p Peru'dak İnka İmparatorluğu'nu yıkacak ve Güney Amer ka’yı bütünüyle İspanyol kolon zasyonuna açacaktı. Yüzyılın k nc yarısında kuzeyl m lletler n de keş flere katılmaya başlamasıyla Tordes llas’ın öngörmed ğ b r durum ortaya çıktı. İspanyanın Avrupa’dak en büyük rak b Fransa, El zabeth le b rl kte ht raslı pol t kalar zlemeye ant çm ş b r İng ltere ve 1560'larda İspanyollara syan bayrağı açan Hollanda, İberyalıla-rın okyanuslardak egemenl ğ n tanımayacaklar ve kend kolon mparatorluklarını kuracaklardı. Artık oyunun tüm aktörler poz syonlarını almıştı. Den zlerdek keş fer, bu yen aktörler n de katılımlarıyla onyed nc ve onsek z nc yüzyıllarda da devam edecekt ; ancak, okuyucuyu sıkmamak ve k tabı coğraf detaylarla doldurmamak adına bunlara daha fazla değ nmemey terc h ed yoruz. Eklenmes gereken b r nokta, onaltıncı yüzyılın ortalarında Kazan ve Astrahan hanlıklarını egemenl ğ altına alan Rusya'nın Uralları aşmasıdır. Straganov a les n n l derl ğ n yaptığı yayılmacı b r pol t kanın sonucu önce yüzyılın sonlarında S h r Hanlığı ortadan kaldırılacak, b r sonrak yüzyılla b rl kte de S b rya kolon zasyona açılacaktı. 1639 yılında Pas f k sah ller ne ulaşmayı başaran Ruslar, dokuz sene sonra Ber ng Boğazı'na dayanmışlardı b le; ancak, Alaska’yı fethetmek ç n b r yüzyıl daha beklemeler gerekecekt .
Mrncwy tW> Muscovy 1462 fxp*mıon 1442-1531 fapom tx 1513-1590 J 5W-IO09 İrfZHMV14U X OWUN
Har ca 14. Rus Keş Her .
İç ne Kapanık B r İslam Dünyası: Müslümanlar Neden T caret Yapmaz?
Görüldüğü g b , yen topraklar keşfetme çabası Avrupalıların tekel nde kalmıştır. Pek , Fas'tan Ç n'e, H nd stan'dan Kazana gen ş b r coğrafyada hak m yet kurmuş Müslüman devletler neden keş fere şt rak etmem şt r? Neden tar hte Müslüman Ko-lomb'lara rast gelm yoruz? Bu sorunun cevabı söz konusu gen ş coğrafyanın b zzat kend s d r. Avrupalı m lletler n aks ne, Doğu-Batı t caret yollarının tam merkez nde bulunan İslam devletler yle Avrasya'nın b r köşes nde sıkışmış Avrupalıların öncel kler aynı değ ld r. Anadolu ve Sur ye l manlarında, H nt Okyanusu'nda ve Orta Asya'da Müslüman tüccarlar rahatlıkla t caret yapab lmekted r. Avrupa'nın Doğu tüccarlarına önereb leceğ herhang b r t car emt a da bulunmamaktadır • Doğudan sürekl alıp h ç satamayan Avrupalılar, t caret açığını İng l zler Ç n'e afyonu sokana kadar b r türlü kapatamayacaklardır. Kısacası, Müslüman tüccarların İng ltere'ye ya da Alçak Ülkelere kadar g tmeler ne ve daha öteye geç p Vasco da Gama'laşmalarına pek de ht yaç yoktur. Ayaklarına kadar gelen Avrupalılara rağmen bu ülkelere de g tm şlerd r aslında. Osmanlı’da Müslüman tebaanın t caret yapmadığı şekl ndek argümanın h çb r temel yoktur. Sürekl fak rl ğ ve dünyadan kopmayı öven Hır st yanlığın aks ne İslam'ın tam b r t caret d n olduğunu Üçüncü Bölüm’de bel rtm şt k; Peygamber Efend m z n b zzat t caret yaptığını, H cr takv m n tarım toplumlarındak g b güneş değ l, ay üzer ne kurulduğunu ve İslam’da m st s zm n b le Hır st yanlıktak n n aks ne dünyadan tam anlamıyla kopma anlamına gelmed ğ n b r kez daha hatırlatalım. D n m z dünyev faal yetler ve t caret öven b r d nd r, yayıldığı topraklar da t caret yollarının üstünded r. Kısacası, bugünden ger ye doğru şlet lm ş argümanların heyecanına kapılıp teleoloj tanrıçasına b r adak da b z m adamamızın b r manası yok. Müslümanların t caret yapmadığı g b saçma b r önyargı oluşmuşsa bunun neden özell kle onsek z nc yüzyıldan sonra Doğu Akden z'de taşımacılığın tamamen Batılıların el ne geçmes d r. Ancak, İstanbul'dan Selan k’e g tmek ç n b le Fransız gem ler ne b n lmes gerek yorsa, bunun neden Müslümanların t caretten anlamaması ya da bundan kaçınması değ l, Coğraf Keş fler ve merkant l zm n kazandırdığı tecrübelerle Avrupalıların teknoloj k ve ekonom k olarak ecdadımızı saf dışı bırakmasıdır.
Batı’yla olan t carette Rum ve Ermen azınlıkların kend n daha çok göstermes kültürel olduğu kadar s yas d r de. Kend tüccarlarını gözeten pol t kalar tak p etmeye teşne merkant l st Avrupalı devletler, en başından ber l manlarında Müslüman tüccarlara zorluk çıkarmakta ve bunu da karşılıklı anlaşmaların kurallarını şletmeme pahasına yapmaktadır. Cezay r ve Tunusluları korsanlığa ten, tam da çıkarılan bu engellerd r; onsek z nc yüzyıldan t baren bunlar artık mallarını tamamen Fransız gem ler yle taşımak durumunda kalmışlardır. Normal t caret yapmasına z n ver lmeyen Mağr bl lere uluslararası t caret n n metler nden yararlanmak ve her geçen gün zeng nleşen Avrupa pazarlarından pay kapmak ç n s laha sarılmaktan b^ka b r çare bırakmamışlardır. D gress on un sultanları olarak, burada b r not düşmekte fayda var: Bu korsanların yağmaları onların kudret nden çok acz -yet ne şaret olarak algılanmalıdır; z ra tüm ps koloj k etk s ne rağmen korsanlık kaçakçılıkla beraber daha az sof st ke b r t caret yöntem d r ve fak r aktörler tarafından terc h ed l r. Aynı gel şm ş ülkelerde l sanssız yazılımın olmaması g b , h le yapmanın pahalıya mal olduğu durumlarda korsanlık g b düzen bozan faal yetlere tahammül ed lemez. Müslümanların rekabet nden rahatsız olan Avrupalı tüccarların da etk s yle, Müslüman tüccarların Batı l manlarında t caret yapması zorlaşınca, onların yer n Hır st yan oldukları ç n daha zor engelleneb lecek Rum ve Ermen ler almış; onsek z nc yüzyıldan t baren t caret denges n n tamamen bozulmasıyla da bunların Batı t caret ndek başat konumunun Osmanlı toplumundak yansımaları daha yadsınamaz olmuştur. Her ne kadar Batı'nın kend ler ne vereb leceğ fazla b r şey yoksa da, Müslüman tüccarlar Mars lya ve Vened k g b dost l manlara uğramaktadır. Canal GrandeAe zerafetle salınan Fondaco de’ Turch bunun en güzel kanıtıdır. Batı d ller nde b rden fazla anlama gelen Türk fades burada Müslümanlara şaret etmekted r; Vened k’e g den Osmanlı ve hatta İranlı tüccarların kaldığı bu kervansaray, Müslüman tüccarların Avrupa'da nasıl kısıtlandıklarına da güzel b r örnekt r. Aslında bunlar lk başlarda şehr n ç nde çeş tl yerlerde dağınık b r şek lde yaşamaktadır; ancak, Vened k otor teler bu düzens zl kten rahatsız olmuş ve heps n n b r arada yaşaması ç n 1621’de bunlara özel b r b na tahs s etmey uygun
görmüştür. Şehre gelen Müslüman tüccarlar mallarını buraya boşaltacaklar ve bel rl b r saatten sonra kapıları k l tlenen fondaco'da (Ar.f mduk) kalacaklardı; böylece şeh rdek hareketler ve yerel halkla münasebetler yakından kontrol ed leb lecekt r. Bu önlem, Vened k g b görece hoşgörülü b r yer n b le İslam l manlarının aks ne pek de m saf rperver olmadığını tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermekte değ l m d r? Batılıları d ğer toplumlardan ayıran en öneml şeylerden b r de yabancı d yarlara karşı gösterd kler lg yd . Keşfett kler topraklarda karşılaştıkları yen toplumları ve kültürler der nlemes ne ncelemekle kalmayıp bunlar üzer ne sayısız k tap ve nceleme üreten Batılıların sadece açgözlü fırsatçılar olmadığını, matbaanın da etk s yle keş fler n Avrupa kamuoyunda egzot ğe karşı büyük b r lg yarattığını da bel rtel m. Oysa kaş flerden z yade tüccarların ve seyyahların boy gösterd ğ İslam toplumlarında İb-n Battuta'ların yazdıklarının h çb r zaman Avrupa'dak ne benzer dış dünyaya meraklı b r kamuoyu yaratmadığını bel rtel m. Avrupa kütüphaneler n n kataloglarında Osmanlı, İran, H nt, Ç n ve Japon kültürü ve d l üzer ne b nlerce k taba rastlamak mümkün; oysa b z m el yazmalarımız arasında bu yabancı kültür ve d ller üzer ne ancak tek tük ve oldukça bas t eserlerden başka b r şey bulunmamakta. Evl ya Çeleb 'y b le b r köşede unutmuş b r toplumdan bahsed yoruz. Yıllardır esk kıranın köşes nde kalan Avrupalıların keşfe duyduğu bu lg y zeng n olmak steyen toplumun alt katmanlarına benzet rsek, yüzyıllardır t caret yollarının merkez nde olmanın verd ğ rahatlıkla b r uyuşukluk gel şt ren İslam dünyasını da m rasyed b r zeng n çocuğuna benzeteb l r z belk de. Her halükarda İslam ekümen kend ç nde tutarlı b r t car bütün oluşturduğu ç n Müslümanlar, Avrupalılar g b yüzyıllar sürecek ve ağır kayıplara mal olacak b r deneme yanılmadan geçmem şlerd ; böyle b r deney m n ortaya çıkardığı egzot s zmden de hal yle mahrum kalmışlardı. Ancak y ne de İslam'ı ç ne kapanık, zolasyoncu b r d n olarak resmetmek doğru değ l. Kend parad gması ç nde değerlend r ld ğ nde b r Ç n, H nd stan ya da Ortaçağ Avrupa'sından çok daha dışa dönük ve kozmopol t olduğu kes n. Zaten Doğu le Batı arasında köprü vaz fes gören b r meden yetten başka türlüsü de beklenemez. Fas’tan Kuzey H nd stan'a,
Balkanlar'dan Ç n'e kadar hemen her yerde Müslüman tüccarları, seyyahları, al mler ve sanatçıları görmek mümkün. Zaten şte tam da bu merkez konum, bu meden yetler b rb r ne bağlama görev Müslümanların gözler n karartıp b r b l nmez uğruna hayatlarını keş ferde r ske atmalarının önüne geçm ş olmalıdır. Ancak, bunu b r hata değ l, tar h gerçekler n d kte ett ğ b r hak kat olarak görmek daha doğru olur. Zaten Avrupa da yaptığını b raz mecbur yetten yapmıştır. Eğer tesadüfen Amer ka’yı bulmasalardı, bugün acaba hayıfanır mıydık? Bu sorunun cevabını aramak naf led r, asıl yapılması gereken tar h n bazen c lvel olduğunu kabul etmekt r. Müslümanlar Neden .Amer ka’ya G tmed ? Müslümanların t caretten ger kalmadıklarını ve Avrupa'da faal t caret yapmamalarının b r n s yat f eks kl ğ nden kaynaklanmadığını gösterd kten sonra, k nc sorumuzu soralım. Müslümanlar t caret yollarının peş nde kend ler n harap etmem ş, yüzlerce gem y ç ndek zavallı den zc lerle b rl kte okyanusun ha n sularına kurban vermem ş ve dolayısıyla H nd stan'ı ararken kazara Amer ka’yı bulmamış olab l r. Pek , neden b r kez keşfed ld ğ nde Amer ka'ya sırnaşmamıştır? İspanyol ve Portek zl ler n yaptıkları keş flerden Fransız, Hollandalı ve İng l zler paylarını almayı b lm şlerd r; demek k ne sömürmek ç n keşfetmek olmazsa olmazdır (Lat. s ne qua non) ne de Tordes llas, maddeler ne herkes n r ayet ett ğ Allah kelamı b r antlaşmadır. Bunun aslında b rden fazla neden vardır. İlk sebep, Müslümanların gem teknoloj s nde ger kalmalarıdır. Elver şl l manlar az olduğundan Atlas Okyanusu'na kıyısı olan Müslüman ülkelerde de den zc l k gel şmem şt r. Coğraf Keş flere şt rak etmemeler , onbeş nc yüzyıldan t baren başlayan ve okyanusun azgın sularında mücadele edeb lecek tam armalı (üç ya da dört d reğ n her b r n n üzer nde b rden fazla yelken n çeş tl komb nezonları) karavel, karaka ve kalyon t p gem ler n gel şmes yle sonuçlanan teknoloj k süreçte Müslüman devletler n öncülük etmes n n önünü tıkamıştır. Yelkenl gem lere tam anlamıyla ancak onyed nc yüzyılın k nc yarısında geçmeler n , Osmanlıların b r Akden z kuvvet olmasıyla açıklamak mümkündür; ancak, okyanustak gem lere gözünü d ken Cezay rl ler n b le ger kaldıkları açıktır. Bunlar ancak İspanya-Hollanda ateşkes yle şs z kalan kuzeyl Protestan korsanlara kapılarını açarak
yelkenl gem teknoloj s ne adapte olab lecek ve en azından onyed nc yüzyılın lk yarısında tersaneler nde yelkenl gem üret m yapamayacaklardır. Yüzyılın k nc yarısında bunu başardıklarında da, ebat olarak Hır st yan gem ler n yakalayamayacaklardır.
Res m 10. Karaka.
1. M.V. Lou s, Apollo kılığında bale yaparken. Barok akımının ruhunu çok güzel yansıtan bu durum okuyuculara lk başta gar p geleb l r; ama Güneş Kral’ın (Fr. le ro sole l) b rçok resm nde kend s n Güneş Tanrısı kılığında ç zd rd ğ n ve tam b r bale tutkunu olduğunu unutmayalım.
g* * t |L[]yr|| 4
•a
1
~ ’V.
>
A
3$
-
1
2. Bu m nyatürde Hır st yan gençler n devşİrİİmesİ nakşed lm ş. Kırmızı kıyafetler yle çok yakında İstanbul’ un yolunu tutacak devş rmelere ve evlatlarını yetk l lere tesl m etmek İstemeyen annelere d kkat.
3. Danse
Mazcabrt. Kara Veba sonrası yaygınlaşan bu alegor k eserlerde, bu dünyanın manasızlığı
vurgulanırdı. Üst sınıftan nsanlar skeletlerle beraber resmed lerek, toplumdak statüsünden bağımsız olaıak herkes n ölüm dansında buluşacağı ana f kr şlenmekteyd .
4. Sur ye'de b r d k l ra;;ın tepes ne çıkıp otuz yed yıl burada med tasyon yapan münzev A, , S mon (İng. S meon the Styl te, Ar. S man el-'amud ).
5. Japonların gözünden Amer kalı Am ral Perry n n gem ler . S yah gem ler n n toplan sağ olsun Am ral, Japonlardan konsolosluk açma w t caret yapma hakkını koparacaktı-
' tııCİM K» •v
rmıî fr
f>
u «ftı.uı l