Aristoteles Metafizik Büyük Şerhi II [2]
 9786052023068

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

Litera — 190 İslam Felsefesi Klasikleri — 30 Metafizik Büyük Şerhi, İbn Rüşd Ö zgün adı: Tefsîru mâ-ba‘de’t-tabîa‘

Çeviri: Prof. Dr. Muhittin Macit

İç düzen: Litera Yayıncılık Kapak Tasarım: Litera Yayıncılık Kapaktaki Yazma: Topkapı III. Ahm ed 3206 numaralı M uhtaru’l-Hikem yazmasından alınmıştır.

Baskı: Ofis Matbaa Ofis Matbaa Yayın Kağıt San. Tic. Ltd. Şti. Maltepe Mah. Gümüşsüyü Cad. Işık Sanayi Sitesi No: 19 B Blok Z-I Topkapı Zeytinburnu İstanbul CopyrightO K adem Yapım Medya İletişim ve Piyasa Araştırma Org. San. ve T ic. Ltd. Şti. 2017 İstanbul-2017 Bu eserin Türkçe çeviri haklan Kadem Yapım Medya İletişim ve Piyasa Araş. Org. San. ve T ic. Ltd. Şd .’ne aittir. Yayıncının izni olmaksızın tümüyle veya kısmen yayınlanamaz, kısmen de olsa fotokopi, film vb. tekniklerle çoğaltılamaz ve elektronik ortamlarda yayınlanamaz.

Kalenderhane Mah. Cemal Yener Tosyalı Cad. Şehzade Cami Sk. No: 3 3 4 I34Fatih-İstanbul Tel - Faks: 0(212) 522 86 90 web: www.literakitap.com e-mail: [email protected] KÜTÜPHANE BİLGİ KARTI Library of Congress Cataloging in Publication Data

İbn Rüşd, Metafizik Büyük Şerhi I. Felsefe 2. İbn Rüşd 3 * Metafizik 4 * Büyük Şerh ISBN 978 -6 0 5-2 0 23 -0 6-8

metafizik BÜYÜK ŞERHİ

TEFSÎRU MÂ-BA‘DET-TABÎA‘

2. CİLT

(METİN - ÇEVİRİ)

İBN RÜŞD

ÇEVİRİ MUHİTTİN MACİT

İÇİNDEKİLER

METAFİZİĞİN ALTINCI MAKALESİ He/Epsilon

[Epsilon / ”EvpıX6v]

8

M e t a f îz îğ în Y e d în c î M a k a lesi Zay/Zeta

[Zeta / ZfjTa]

82

METAFİZİĞİN SEKİZİNCİ MAKALESİ Ha/Eta

[Eta / T-Ito ]

536

M e t a f İZİ ğ İ n D o k u z u n c u M a k a l e s î Ta/Theta

D İZ İN

[Theta / OfjTa]

666

853

METAFİZİK BÜYÜK ŞERHİ

İBN RÜ ŞD

2. CÎLT

Metafiziğin Altinci Makalesi h e / epsîlon

[EPSİLON/" EvpıÂöv]

Aristoteles der ki; [1025b]

A çıktır ki soruşturulan/talep edilen, m evcutların ilkeleri ve illetleridir [ne ki] m utlak olarak/künhüyle mevcutların. Zira sıhhatin ve iyiliğin bir çeşit illeti vardır. M atem atiksel nesnele­ rin de ilkeleri, unsurları ve illetleri vardır. Genel olarak söylersek her fikri ilm in veya fikri olan bir şeyi elde etm enin son derece

ıo

araştırmaya dayalı veya daha az araştırmaya dayalı illetleri ve ilkeleri vardır. Bunlardan [ilimlerden] her biri herhangi bir mevcudu ve herhangi bir cinsi ihtiva ettiğinden [sadece] bu şeyi ele alırlar. Fakat onların ele alışı ve talep edişi külli ve mev­ cut olmak bakım ından mevcudu ele almak değildir. H içbir

15

20

şey kesinlikle mahiyeti üzere de araştırılmaz aksine bazısı, bu anlamı sadece duyuyla ispat eder bazısı da vaz‘ [hipotez] olarak ispat edilmiş olarak alır ve bu şekilde burhan getirirler ki cinsin kuşatmış olduğu şeyler, [böylece] ya zorunlulukla veya bundan daha az kesinlikle açıklık kazanır. Bu nedenle bu sözden açıkça ortaya çıkm ıştır ki ne cevher hakkında ne de mahiyet hakkında burhan olur. Aksine buna başka türlü bir delalet var­ dır. Yine aynı şekilde [söz konusu ilim ler] ele aldıkları cinsin varlığı ve yokluğu hakkında kesinlikle bir haber vermez. Şöyle ki m ahiyet ve varlığın açıklanm ası tek bir ilim/fikir içindir.

10

| M etafizik Büyük Şerhi

5

ıo

HE /EPSÎLON (E)

Zira tabiat ilmi de mevcut cinslerinden bir cinse sahip olduğun­ dan, içinde hareketin ve sükûnun ilkesi olan cevheri ele alır/ihata eder. Buna göre açıktır ki o, ne fıilî/pratik ne de sınaî/productive bir ilimdir. Zira fiilî1 şeylerin ilkesi fiilin failinde bulunur ki bu ya akıl ya zanaat veya bir tür kuvvedir. Sınaî/yapılan şeylerin ilkesi ise sanide/yapanda yani ihtiyarda/tercihte bulunur. Zira yapılan ve tercih edilen aynı şeydir. Her failî, sınaî fikir ki bu bir tür görüş sahibi bir nazar ile oldu­ ğundan o [tabiat ilmi], hareket etmesi mümkün olmayan bir mevcudu ve bundan daha çok olan bir cevheri araştırır ki bu tıpkı ayrık olmayan bir kelime/muarrif (tanım) gibidir. Tefsir

15

[1] Bu makaledeki amacı, bilaraz mevcut türlerini araştırmak ol­ duğundan ki mevcudun ilk kısımları bizzat mevcut ve bilaraz mevcuttur, Cim makalesinde ortaya konulmuş olan şeyleri zikretmeye başladı ve bu ilmin, mevcut olmak bakımından bütün mevcutları incelediğini te’kit ederek bu hususla ilgili apaçık gözlemler/şevahid sunmaktadır. [2] Bu minvalde söze başladı ve [dedi ki:] “Açıktır ki soruşturu-

20

25

30

lan/talep edilen, mevcutların ilkeleri ve illetleridir [ne ki] mutlak olarak/künhüyle mevcutların.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Şurası açıktır ki veya apaçık ortaya konulmuştur ki mevcut olmak bakı­ mından mevcutların mutlak ilkelerini ve illetlerini araştıran bir ilim vardır ve bu ilim mevcudu bütün künhüyle yani herhangi bir sıfattaki mevcut olması bakımından değil, mevcut olması bakımından soruşturur. Şöyle ki ortada çeşitli sıfatlarda mevcutlar bulunuyorsa, bu durumda açıktır ki onlar hakkındaki inceleme iki türde olacaktır. Birin­ cisi onlardan her biri hakkında, kendisine özgü olan sıfadar yönünden inceleme yapmaktır, ikinci tür inceleme ise onları müşterek oldukları yönden ki bu da mevcut olmalarıdır, incelememizdir. Onların illetleri hakkındaki soruşturma da işte bu yönden olacaktır. 1

İbn Rüşd’ün nakletmiş olduğu Aristoteles’in asıl metninde sınaî/productive yerine pratik/amelî kavramları yer değiştirmiştir. Bu yüzden bu günkü metinlerdekinin aksine akıl, zanaat ve bir tür kuvveye dayalı olan sınai şeyler bu bağlam­ da fiilî yani amelî şeylere nispet edilmektedir. Diğer taraftan iradeye dayalı amelî şeyler ise yanlışlıkla sınaî şeylere nispet edilmektedir.

12

HE/EPSİLON (E)

| M etafizik Büyük Şerhi

[3] Mutlak mevcudun mutlak illetleri olmasının zorunlu oldu­ ğunu vazettikten sonra bunu şöyle açıkladı; onların durumu bazı mevcutları inceleyen cüzî/tikel ilimlerdeki durum gibi olmak zorun­ dadır. [Aristoteles daha sonra der ki:] “Zira sıhhatin ve iyiliğin bir 5

10

15

20

25

çeşit illeti vardır. Matematiksel nesnelerin de ilkeleri, unsurları ve illetleri vardır. Genel olarak söylersek her fikri ilmin veya fikri olan bir şeyi elde etmenin son derece araştırmaya dayalı veya daha az araştırmaya dayalı illetleri ve ilkeleri vardır.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] İlimlerin istikrası/tümevarımı ve bizde tabii olarak mevcut bulunan eşyanın ve inançlarımızın illetle­ rini öncelikli bir arzu ile sorgulamamız sonucunda bir şeyi bilme­ nin ancak ve ancak o şeyin illetleri bakımından olabileceği düşün­ cesini ortaya koymaktadır. Buna göre her ilmin ve sanatın araştır­ dığı sebepleri ve illetleri bulunduğu ortaya çıkmaktadır. Bu bilgiye ortada bir de mutlak mevcudu araştıran bir ilmin bulunduğu ilave edilince, söz konusu ilmin araştırmasının da onun mutlak sebepleri hakkında olması gerektiği anlaşılır. “Matematiksel” sözüyle kastetti­ ği şey matematiksel ilimlerdir. “Fikri ilim” sözüyle kastettiği şey nazarî/teorik ilimdir. “Fikri olan bir şeyi elde etmenin” sözüyle kastettiği şey, kıyası kullanan ameli/pratik ilimler veya ikisi sınıfı da kapsayan şeydir. “Daha az araştırmaya dayalı” sözüyle kastettiği şey güvenirliğin son noktasında olmayan araştırmadır. Bunları söylemesinin nedeni, ilimlerin bu hususta mevzularının tabiatların­ daki farklılıklar bakımından farklılaşmalarıdır. Muhtemelen burada anlatmak istediği şey bazı ilimlerin, sebepleri bir şeye izafetle araş­ tırmaları bazısının ise sebepleri mutlak olarak araştırmasıdır. Bağ­ lama en uygun olan anlam da budur. [4] Bu iki mukaddimeyle/öncülle mutlak mevcudu inceleyen ilmin

30

kendi

mutlak

illetlerini

incelemesi

gerektiğini

ortaya

koyduktan sonra, yine ortada mutlak mevcudu inceleyen bir ilmin olması

gereğini

önceki

kıyasta

daha

sonra

de ilk

der

belirlemeğe olarak ki:]

başlamıştır.

Çünkü

vaz‘ettiği

şeylerdendir.

“Bunlardan

[ilimlerden]

bu

daha

[Aristoteles

her

biri

herhangi bir mevcudu ve herhangi bir cinsi ihtiva ettiğinden

14

HE/EPSİLON (E)

| M etafizik Büyük Şerhi

[sadece] bu şeyi ele alırlar. Fakat onların ele alışı ve talep edişi küllî

ve

mevcut

olmak

bakımından

mevcudu

ele

almak

değildir. Hiçbir şey kesinlikle mahiyeti üzere de araştırılm az” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Cüzî ilimlerden yani hususi olarak her5

hangi bir cins hakkında inceleme yapan ilimlerden hiçbir ilmin, mevcut olmak bakımından mevcudu incelemeyeceği ve her ilmin sadece kendisine özgü bir mevcudu inceleyebileceği açıkça görülün­ ce ortada mutlak mevcudu inceleyen bir ilmin bulunması zorunlu­ luğu apaçık bir hal alır. Aksi takdirde eşyanın bilgisi bütünüyle elde

10

edilememiş olur. [5] Cüzî ilimlerin ancak belirli ve mukayyet mevcutları araştırabileceğini zikrettikten sonra bunu tarif etmeğe başladı ve [dedi ki:]

“Aksine bazısı, bu anlamı sadece duyuyla ispat eder bazısı da vaze [hipotez] olarak ispat edilmiş olarak alır.” [Bu sözüyle 15

şunu kasteder:] Aksine bazı ilimler kendilerine özgü mevcudu incelerken, onu duyu bakımından mevcut olan şey mesabesinde inceler. Bazı ilimler de şeyin mevcut olduğunu doğru kabul ederek bunu hipotezleştirir ve böylece inceler. Örneğin aritmetik ilminde inceleme yapanın durumu gibi, zira o birliği, mevcut olarak hipo-

20

tezleştirir. [6] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ve bu şekilde burhan geti­

rirler ki cinsin kuşatmış olduğu şeyler [böylece] ya zorunlulukla veya bundan daha az kesinlikle açıklık kazanır . ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Onların her bir ilim/sanat dalında kullanmış olduk25

lan burhan, kendisine özgü oldukları ve tümünü kuşatan bu cinste zâtî olarak mevcut olan şeyler/nitelikler içindir. Bu gibi ilim dalla­ rındaki burhan ya zorunlu öncüllerden oluşur veya çoğunlukla meydana gelen öncüllerden oluşur ki “daha az kesinlikle” sözüyle buna delalet etmiştir.

16

HE/EPSİLON (E)

| M etafizik Büyük Şerhi

[7] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bu nedenle bu sözden açık­

ça ortaya çıkmıştır ki ne cevher hakkında ne de mahiyet hakkın­ da burhan olur.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Burhanların söz konu­ su ilim dalının incelediği cins için mevcut olan zâti şeyler üzerine 5

olması nedeniyle ki bu inceleme ne ilim dalının kendi cinsi üzerine­ dir ne de türlerinden bir türü üzerinedir, cevher için burhan olmadı­ ğı açığa çıkmaktadır. Çünkü burhan cevherlerden hareketle arazlar üzerinedir, cevher için ise bir cevher burhan değildir. Bu nedenle cevherlerin tanımları bulunmaz.

10

Binaenaleyh cevherler üzerine,

konumda değişken tanımlar olan burhanlar bulunmaz. Aksine bu ancak arazlarda bulunur. İşte bu, “ne cevher hakkında ne de mahi­

yet hakkında burhan olur” sözünden anlaşılması gereken şeydir. Burada sözü edilen burhan mutlak burhandır ki varlık ve sebebi birlikte veren burhandır. 15

[8] “Aksine buna başka türlü bir delalet vardır” [sözüyle ise şu­ nu kasteder:] Aksine cevher için mahiyet ve varlık üzerine istidlal olarak kullanılan burhan türleri dışında başka bir delalet kullanılır ki muhtemelen bu türlü bir delalet ile müteahhir şeylere işaret etmek­ tedir. Zira tabii ilimlerde eşyanın cevherlerine müteahhir/sonra gelen

20

şeylerden yani arazlardan vakıf olunur. İşte bu tür burhanlara deliller diye isim verilir. Muhtemelen başka türlü delil ile burada taksim/bölme yöntemini, terkip yöntemini veya bunların tümünü kastetmektedir. Zira cevherlerin tanımlarının pek çoğuna, bu üç yöntemle vakıf olunur.

25

[9] [Aristoteles daha sonra der ki:] “(Bu nedenle) yine aynı şekil­

de [söz konusu ilimler] ele aldıkları cinsin varlığı ve yokluğu hak­ kında kesinlikle bir haber vermez. Şöyle ki mahiyet ve varlığın açıklanması tek bir ilim/fikir içindir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bu nedenle hiçbir ilim hakkında inceleme yaptığı cinsin türlerinden 30

bir şeyin mevcut veya gayr-ı mevcut oluşuna dair burhan getirmeğe güç yetiremez. Çünkü bir ilim, sadece şeyin varlığının ve mahiyeti­ nin bilgisine sahiptir ki o da mutlak burhandır.

18

| M etafizik Büyük Şerhi

HE/EPSİLON (E)

[10] Cüzî ilimlerin mutlak mevcudu incelemediği ve mutlak mev­ cudu inceleyen bir ilmin bulunmasının zorunlu olduğu karar kılınca tabiat ilminin bu ilim olmadığını belirtmeğe başladı ve bundan önce de tabiat ilminin amelî bir ilim olmadığını açıklamaya koyuldu. 5

[Aristoteles daha sonra der ki:] “Zira tabiat ilmi de mevcut cinsle­

rinden bir cinse sahip olduğundan içinde hareketin ve sükûnun ilkesi olan cevheri ele alırlihata eder. Buna göre açıktır ki o, ne fiili/pratik ne de sınai/productive bir ilimdir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Tabiat ilmi doğasıyla hareketli ve sakin olan şeylerin tümü 10

hakkında olunca açıktır ki tabiat ilmi ne bir sınai bir ilimdir ne de yapılan bir şeyin/amelî ilmidir. [11] Sonra bunun illetini getirerek [dedi ki:] “Zira fiili şeylerin

ilkesi fiilin failinde bulunur ki bu ya akıl ya zanaat veya bir tür kuvvettir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bizim mefulümüz olan 15

şeylerin ilkesi faildedir. Şöyle ki bu ya akıldadır ya zanaattadır veya zanaata benzeyen başka bir kuvvetedir. Demek istiyor ki tabii şey­ lerin yapıcı kuvvesinin ilkesi bizde değildir. [12] Sonra bu anlamı şerh etmeğe ve açıklamaları genişletmeğe başladı ve [dedi ki:] “Sınai/yapılan şeylerin ilkesi ise sanide/yapanda

20

yani ihtiyar daltercihte bulunur. Zira yapılan ve tercih edilen aynı şeydir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Açıkça görülmektedir ki yapıl­ mış şeylerin bizdeki yani sanideki ilk ilkesi ihtiyar/seçmedir. Zira yapılan ve seçilen suret bakımından birdir. Bütün bunlardan murâd ettiği şey ilkesi ihtiyar olan şeylerin ilkesi tabiat olan şeylerden başka

25

olduğu ve bu iki ilmin farklı ilimler olduğudur. [13] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Her failî, sınaî fikir ki bu bir

tür görüş sahibi bir nazar ile olduğundan” [sözüyle şunu kasteder:] Fail ve yapıcı olan ve kıyası kullanan her fikir mutlak kıyaslı değil bir tür kıyaslıdır. Çünkü ondaki bilgi ancak amel/eylem dolayısıyladır.

20

| M etafizik Büyük Şerhi

HE/EPSİLON (E)

Her ne kadar tabiat ilmiyle temsil edilmiş olsa da bu söz ile kastedi­ len sanki amelî/sınaî ve nazarî/teorik ilimler arasındaki mutlak farkı tarif etmektir. [14] “O [tabiat ilmi], hareket etmesi mümkün olmayan bir

10

15

mevcudu ve bundan daha çok olan bir cevheri araştırır ki bu tıpkı ayrık olmayan bir kelime/muarrif (tanım) gibidir” [sözüyle de şunu kasteder:] Burada açık olarak görülen şey bu ilmin tabiat ilmi olduğudur. “Hareket etmesi mümkün olmayan bir mevcud” ile de sûret ve nefs kastedilmiştir. Şöyle ki bunlar bizzat hareketsiz şeylerdir. Parçalarının pek çoğu, dediği gibi tanım bakımından ayrıklaşamazlar. “Bundan daha çok” ifadesini akıl bakımından söy­ lemiştir. Şayet “hareket etmemesi mümkün olmayan cevherden” şeklinde bir olumsuzluk edatı (la) eklenerek okunursa bundan tabiat ilminde incelenen her şeyin anlaşılması mümkün olur. Ne var ki daha önce yazdığımız gibi bu nüshanın kendisiyle tashih edildiği nüsha böyle vaki olmuştur. Aristoteles der ki; M ahiyet ve kelime/tanım bakımından şeyin neliğine delalet edenin

20

cahili olmamak gerekir ki bu

olmaksızın

soruştur­

ma/talep etmek bir şey olmayan bir fiildir. Buna göre tanım la­ nan ve neliğine delalet eden şeylerin bir kısmı basık burun gibi­ dir bir kısmı da derinlik gibidir. Bunlar arasındaki fasıl/ayrım ise bazısının unsuruyla birlikte alınmış olması, derinliğin ise [unsuruyla/maddesiyle] alınmamış olm asıdır. Zira basık burun,

25

burundaki

derinliktir.

D erinlik

ise

maddesiz

hissedilirdir.

Bütün tabii şeyler, basık burunun söylenm esi gibi söylenirler. [1026a] Ö rneğin

burun,

göz, yüz,

et,

kem ik ve bütün

hayvanlar;

yaprak, kabuk, kök ve bütün bitkiler gibi. Zira bunlardan h içb i­ rinin hareketsiz bir tanım ı yoktur. Buna göre açıktır ki tabii 30

şeylerde maddenin neliği sorulur ve tanım yapılır yine niçini de

[sorulur].

Zira tabiat bilgini bu ilimde bir çeşit nefsi

inceler ki bu nefis maddesiz olamaz. Buna göre tabiat ilm inin

M etafizik Büyük Şerhi

HE/EPSİLON (E)

nazarî ilimlerden bir ilim olduğu açıktır. Yine m atem atik ilmi de nazarî ilim lerdendir. Ancak bazen, hareketsiz şeylerin ilm i­ nin, ayrık olup olmadığı açık değildir. H er ne kadar hareketsiz bazı matematiksel şeylerin ayrık olduğu açık olsa da ve ortada 5

ezeli, hareketsiz ve ayrık olan bir şey bulunsa da açıktır ki onun bilgisi, tabiat ilm i hareketli şeylerin ilm i olduğu için, tabiat ilm inin değil nazarî ilm in bilgisidir. M atem atiğin bilgisi de değildir aksine bu bütün bunlardan önce olan ilm in bilgisidir. Zira tabiat ilm i, ayrık olmayan fakat hareketsiz de olmayan

10

şeyler içindir. M atem atiksel ilim lerin bir kısmı hareketli olm a­ yan şeyler içindir fakat bunların ayrık olmaması aksine bir mad­ dede olan şeyler gibi olması uygundur. İlk İlm e gelince, o, ayrık olan şeylerin ilm idir ve hareketsiz olan şeylerin tümünün ebedi olması zorunludur, onlardan daha çok bunların [ebedi olması

15

zorunludur]. Çünkü bunlar, bize zahir olan şeylerin m etafıziksel/İlâhî illetleridir. Şu halde nazarî/teorik felsefenin türleri üçtür; m atematik, tabiat ve ilahiyat. Zira ilahi olan bir şey var ise buna benzer bir tabiat ta olacağından cahil kalınamaz. Bu şerefli/üstün ilm in, şerefli [varlık] cinsinin ilm i olması gerekir.

20

Zira diğer nazarî ilim ler, oldukça yeğlenir olsa da bu ilim bütün nazarî ilimlere yeğlenir.

Tefsir [15] Sanatların/ilim dallarının farklılığı, tanımları kullanma tarz­ larındaki farklılık bakımından olunca bunu açıklamaya başladı ve 25

[dedi ki:] “Mahiyet ve kelime/tanım bakımından şeyin neliğine

delalet edenin cahili olmamak gerekir ki bu olmaksızın soruşturma/talep etmek bir şey olmayan bir fiildir. ” [Bu sözüyle şunu kaste­ der:] Mahiyet olarak şeyin neliğine delalet eden tanımların, her bir ilim dalında ve bu ilim dalında kullanım cihetini ihmal etmemeliyiz. Zira bu 30

anlamı elde etmeksizin bu anlamın talep etmek/soruşturmak bir şey talep etmemek demektir ki bu bütün ilim dallarında böyledir.

24

| M etafizik Büyük Şerhi

HE/EPSİLON (E)

[16] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Buna göre tanımlanan

ve neliğine delalet eden şeylerin bir kısmı basık burun gibidir bir kısmı da derinlik gibidir . ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bunun elde edilmesinin yöntemi, tanımların iki tarzda olduğunu bilmekle 5

olur. Birincisi basık burunun tanımı gibidir, İkincisi ise derinliğin tanımı gibidir. [17] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bunlar arasındaki fa-

sıl/ayrım ise bazısının unsuruyla birlikte alınmış olması, derinli­ ğin ise [unsuruyla!maddesiyle] alınmamış olmasıdır. Zira basık ıo

burun, burundaki derinliktir. Derinlik ise maddesiz hissedilir­ dir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bu iki tanım yani basık burun tanımıyla derinliğin tanımı arasındaki ayrım; basık burun tanımı­ nın hissedilir maddeyle birlikte olmasıdır, derinliğin tanımının ise hissedilir maddesiz olmasıdır. Zira biz basık burun tanımında ‘o

15

burundaki derinliktir’ deriz ve hissedilir bir şey olan burnu, onun tanımında alırız. Derinlik hakkında ise ‘yüzeydeki çökmedir’ deriz ki bunun tanımında hissedilir bir madde bulunmaz. Aksine bu makul bir şeydir. [18] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bütün tabii şeyler, basık bu-

20

runun söylenmesi gibi söylenirler. Örneğin burun, göz, yüz, et, kemik ve bütün hayvanlar; yaprak, kabuk, kök ve bütün bitkiler gibi. Zira bunlardan hiçbirinin hareketsiz bir tanımı yoktur.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bütün tabii şeylerin tanımlarında madde açıkça görülür. Tıpkı basık burun tanımındaki durum gibi. Şöyle ki

25

bu durum, hayvanın bütün organlarında böyledir, örneğin burun, göz, yüz, et, kemik özetle buna benzeyen ve benzemeyen bütün hayvani şeyler böyledir. Aynı şekilde bütün bitki parçaları da böyle­ dir. Örneğin yaprak, kabuk ve bütün diğer parçalar böyledir. Zira söz konusu şeyde, hareketli yani değişken olarak alınmaksızın, bun-

30

lardan hiçbirinin bir tanımı olamaz.

26

| M etafizik Büyük Şerhi

HE/EPSİLON (E)

[19] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Buna göre açıktır ki tabii

şeylerde maddenin neliği sorulur ve tanım yapılır yine niçini de [sorulur].” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Tabii şeylerin tanımları ancak ve ancak madde ve sûrede birlikte olunca açıktır ki tabiat ilmi 5

bilginlerinin tabii şeylerin maddesini talep etmesi gerekir. Bu da onu neliğini tarif ederek tanımlamak ve niçin olduğunu yani kendisi bakımından maddenin mevcut olduğu şeyin ne olduğunu ki o sûrettir, tarif etmek şeklinde olur. [20] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Zira tabiat bilgini, bu ilimde

ıo

bir çeşit nefsi inceler ki bu nefis maddesiz o l a m a z [Bu sözüyle şunu kasteder:] Zira tabiat ilminin bilgini, bir tür sûreti incelemeli­ dir ki bunun maddeden hali olarak mevcut olması mümkün değildir. Demek istemiştir ki tabiat ilminin bilgini, iki durum hakkında da yani maddedeki sûret hakkında ve madde hakkında bunlardan bile-

15

şik olanı incelemek bakımından birlikte inceleme yapar. Ancak onun maddi sûretlerdeki incelemesi, birincil amaçlıyken maddedeki ince­ lemesi sûretten dolayıdır. [21] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Buna göre tabiat ilminin

nazarî ilimlerden bir ilim olduğu açıktır.” [Bu sözüyle şunu 20

kasteder:]

Buradan açıkça orta çıkmıştır ki tabiat ilmi, amelî

ilimlerden değil nazarî ilimlerdendir. Çünkü tabii şeyler tabii tanım­ larında zahir olurlar tıpkı iradi şeylerin tanımlarında iradenin zahir olması gibi. [22] [Aristoteles daha sonra der ki:] Yine matematik ilmi de na25

zarî ilimlerdendir. Ancak bazen, hareketsiz şeylerin ilminin, ayrık olup olmadığı açık değildir. [Bu sözüyle şunu kasteder:] Yine açıktır ki matematik ilmi nazarî ilimlerdendir ve o hareketsiz şeylerin ilmi­ dir. Ancak hareketsiz şeylerin yani matematik bilgininin hakkında inceleme yaptığı hareketsiz şeylerin, maddeden ayrık olup olmadığı

30

veya maddede olup olmadığı kendiliğinden apaçık değildir.

28

| M etafizik Büyük Şerhi

HE/EPSİLON (E)

[23] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Her ne kadar hareketsiz ka­

zı matematiksel şeylerin ayrık olduğu açık olsa da ve ortada ezeli, hareketsiz ve ayrık olan bir şey bulunsa da açıktır ki onun bilgisi, tabiat ilmi hareketli şeylerin ilmi olduğu için, tabiat ilminin değil 5

nazarî ilmin bilgisidir. Matematiğin bilgisi de değildir aksine bu bütün bunlardan önce olan ilmin bilgisidir.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Aynı şekilde bazı matematiksel şeylerin tanım ve varlık bakımından ayrık olduğu veya başka bir tabiatın ayrık olduğu apaçık olsa da bunlar hakkındaki inceleme ne tabiat ilmi ne de matematik

10

ilmi içindir. Çünkü tabiat ilmi, hareketli şeyler hakkında inceleme yapar, matematik ilimler ise varlık bakımından değil tanım bakı­ mından ayrık şeyler hakkında inceleme yapar. Dahası ayrık tabiatlar hakkındaki inceleme, bu ikisinde daha üst bir ilim içindir ki buna şu sözleriyle işaret etmiştir: “Zira tabiat ilmi, ayrık olmayan fakat

15

hareketsiz de olmayan şeyler içindir. Matematiksel ilimlerin bir kısmı, hareketli olmayan şeyler içindir fakat bunların ayrık olma­ ması aksine bir maddede olan şeyler gibi olması uygundur.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Ayrık şeylerin ilmi, tabiat ilminden ve matematiksel ilimlerden başkadır. Çünkü tabiat ilmi, ayrıklaşmayan

20

ve bununla birlikte hareketsiz de olmayan şeyler hakkında inceleme yapar. Matematiksel ilime gelince, bazısı örneğim aritmetik ve geo­ metri gibi, hareketsiz şeyler hakkında inceleme yapsa da hakkında inceleme yaptıkları şeylerin, maddeden ayrık olmayan şeyler olması uygundur. Dahası onlar tanımlarında madde açıkça görülmese de

25

maddede mevcut olan şeyler gibidir. [24] [Aristoteles daha sonra der ki:] “ilk ilme gelince, o ayrık

olan şeylerin ilmidir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Ayrık şeyler varlıkta ayrık olmayan şeylerden daha önce olunca bu durumda varlıkta İlk İlmin bulunması ve ayrık şeylerin ilminin öncelikli olma30

sı zorunlu olur.

30

| M etafizik Büyük Şerhi

HE/EPSİLON (E)

[25] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ve hareketsiz olan şeylerin tümünün ebedi olması zorunludur, onlardan daha çok bunların [ebedi olması zorunludur]. Çünkü bunlar, bize zahir olan şeylerin metafiziksel/îlâhî illetleridir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Hareket5

siz olan şeylerin ebedi olması zorunludur, hareketlilerin yani semavi cirimlerin ebediliğinden daha çok, ilahi olanların ebedi olması zo­ runludur. Çünkü bunlar, onların illetleridir yani ayrık cevherler semavi cisimlerin illetidir.

[26] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Şu halde nazarî/teorik felseıo

fenin türleri üçtür; matematik, tabiat ve ilahiyat.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Şu halde bu sözlerden açıkça ortaya çıkmıştır ki nazarî felsefenin üç türü vardır: M atematiksel nesnelerin ilmi, tabii şeylerin ilmi ve ilahi şeylerin ilmi. Yani tanımında el-İlâh geçen şeylerin ilmi. Burada demek istediği şudur; tıpkı tabii şeylerin tanımında, tabiatın

15

alınmış olması gibi aynı şekilde İlâhi şeylerin tanım ında da el-İlâh ve İlâhi sebepler alınır. Tanım ında irade ve iradi sebepler alınan iradi şeyler de aynı şekildedir.

[27] “Zira ilahi olan bir şey var ise buna benzer bir tabiat ta ola­ cağından cahil kalınamaz” [sözüyle ise şunu kasteder:] Zira ortada bu 20

tabiatta bir İlm -i İlâhi varsa bu hiçbir kimse için gizli kalamaz.

[28] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bu şerefli/üstün ilmin şe­ refli [varlık] cinsinin ilmi olması gerekir. Zira diğer nazarî ilimler oldukça yeğlenir olsa da bu ilim bütün nazarî ilimlere yeğlenir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] En üstün ve en tercih edilen 25

ilmin, en üstün ve çok yeğlenen cinsin ilmi olduğu kendiliğinden bilinince, İlm -i İlâhi de en üstün ve en çok yeğlenen ilim olur. Bu yüzden o, en üstün ve en çok yeğlenen cinsin ilmidir. Zira bütün ilimler üstün ve yeğlenen ilimler olsa da İlm -i İlâhi, onların en şeref­ lisi/üstünü ve en çok tercih edilenidir. Çünkü onun mevzusu, bütün

30

mevzuların en üstünüdür.

M etafizik Büyük Şerhi

HE/EPSİLON (E)

Aristoteles der ki; Bir kimse, İlk Felsefenin külli olup olmadığını veya onun her hangi bir cins için veya tek bir tabiat için olup olmadığını sora­ bilir. Zira o tek bir tür olmadığı gibi matematiksel ilimlerden de değildir. Ancak yüzölçümü/geometri ilmi ve astronomi bir tür tabiat içindir. Külli ilim ise tümü için müşterektir. Eğer tabii olarak kaim olan cevherlerden başka bir cevher olmasaydı bu durumda İlk İlim tabiat ilmi olurdu. Eğer bir tür hareketsiz cevher var ise işte bu ilk olandır ve onun ilmi de külli olan İlk Felsefedir. İşte o, bu türden ilktir. Tefsir [29] “Bir kimse, İlk Felsefenin külli olup olmadığını veya onun

her hangi bir cins için veya tek bir tabiat için olup olmadığını sora­ bilir” [sözüyle şunu kasteder:] Bu nitelikte bir ilmin bulunduğu apaçık ortaya çıktıktan sonra, bir kimse ilk felsefe için şu soruyu sorabilir; İlk felsefe olan bu ilim, pek çok cinsin küllisi midir yoksa aynıyla tek bir cinsin ve tek bir tabiatın küllisi midir? [30] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Zira o tek bir tür olmadığı

gibi matematiksel ilimlerden de değildir. Ancak yüzölçümü/geometri ilmi ve astronomi bir tür tabiat içindir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Zira matematiksel ilimlerin tek bir cins için olmadığı aksine onun örneğin geometri gibi m uhtelif cinsler için olduğu açıkça görülmek­ tedir. Zira bu, astronom inin sahip olduğu tabiattan başka bir tabiat içindir ki bütün bunlar matematiksel ilimlerdir. [31] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Külli ilim ise tümü için

müşterektir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Fakat bu ilim külli ise bu durumda onun bütün mevcutlar için müşterek olması en uygunudur.

34

| M etafizik Büyük Şerhi

HE/EPSİLON (E)

[32] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Eğer tabii olarak kaim

olan cevherlerden ilk

başka bir cevher olmasaydı bu durumda

ilim tabiat ilmi

olurdu.” [Bu

sözüyle

Açıktır ki şayet ortada hissedilir cevherden 5

şunu

kasteder:]

başka bir cevher

olmasaydı, tabiat ilminden önce gelen her hangi bir ilim de olmazdı. [33] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Eğer bir tür hareketsiz

cevher var ise işte bu ilk olandır ve onun ilmi de külli olan İlk Felsefedir, 10

işte

o bu

türden

ilktir.” [Bu

kasteder:] Yine apaçıktır ki ortada hareketsiz

sözüyle

şunu

cevherden başka

bir cevher varsa işte bu mevcut olan cevher ilktir ve bu cevherin ilmi de külli ilim ve îlk Felsefedir, “işte o bu türden ilktir” sözüyle de bilgide ilk olanı değil, varlıkta ilk olanı kastetmektedir. Şöyle 15

ki

onun

talimdeki/öğretimdeki

mertebesi

sonradır.

Bu

nedenle o, ma ba’det-tabia/metafızik diye isimlendirilmiştir.

Aristoteles der ki; Ve m evcut olm ak bakım ından m evcudu incelem ek ona ait olduğundan, onun neliğini ve [m evcut olm ak] bakım ından ona ait olanları [incelem ek de ona a ittir]. A ncak m evcut, 20

yaygın bir şekilde söylendiğinden pek çok türde söylenir. Bunlardan b irin in araz türünden söylendiğini, b irinin doğru/hakikat gibi ki bu yanlış/batıl gibi m evcut değildir, söy­ lendiğini ve bunlardan başka türlerde yani kategorilerin (şekilleri) tü rlerince söylendiğini b elirtm iştik. Ö rneğin bu

25

şey, bu nicelikler, yer, zaman ve bu türlü delalet eden şeyler­

den bir şey gibi. Yine bütün bunların dışında, bilkuvve ve bilfiil [1026b] denilenler vardır. M evcut pek çok türde söylendiği için şimdi önce araz türünden söylenen hakkında konuşa­ 30

lım . Z ira nazarî (re’y) ilim lerden h içb iri, bu türden [mevcudu] ele almaz. Bunun delili, ne fiilî ne sınaî, h iç ­ bir ilm in onu araştırm ıyor olm asıdır. Ç ünkü evi yapan kişi,

HE/EPSİLON (E)

M etafizik Büyük Şerhi

evin yapımına arız olan bütün şeyleri ki bunlar sonsuzdur, yap­ maz. Zira evin bazıları için faydalı bazıları için zararlı ve bazıları için de arzulanan olmasını yapıyor değildir. Kısaca mimarın hiçbir şekilde yapmadığı, başka türlü olabilecek şeyler yapıla­ 5

maz. Ve yine benzer türden olarak, yüzölçümü/geometri yapan da ne buna benzer arazlardan, şekillere arız olan şeyler hakkında inceleme yapar, ve ne de kelimede/tanımda ortak olsalar da üç açısı olanın, iki dik açısı üç açısına [eşit] olan [üçgenden] farklı olup olmadığı hakkında inceleme yapar. Zira araz, sadece bir

10

çeşit isim gibidir. Bu nedenle Platon sofistliğin var olmayan hakkında olduğunu belirlerken, sofistin

sözleri

daha

çok

kötü

de yapmamıştır.

arazla uyum

içindedir.

Zira

‘Örneğin

odur/vardır denilen şey, her şeyi ve başkasını kabul eder. Çünkü müzisyen ve gramerci aynıdır, kayıkçı müzisyen ile kayıkçı da 15

aynıdır, var olan her şey üzerine ebediyen; ‘O müzisyendir ve gramerci haline gelm iştir, gramerci olan müzisyen haline gelmiş­ tir’ denilemez. Ve buna benzer bütün diğer sözleri/düşünceleri [de böyledir]. Zira araz bir şekilde var olmayana yakın görülür. Şöyle ki bu, temsil edici şu sözlerinden apaçık ortaya çıkm ıştır:

20

‘Zira başka türlü olan şeylerin, oluş ve bozuluşu vardır. Araz türünden olanlar ise bunlara sahip değildir’.

Tefsir [34] “Ve mevcut olmak bakımından mevcudu incelemek ona ait

olduğundan onun neliğini ve mevcut olmak bakımından ona ait 25

olanları [incelemek de ona aittir]” [sözüyle şunu kasteder:] M evcut olmak bakımından mevcudu bu ilmin incelediği açıkça ortaya çıktığı için bu inceleme onun neliği hakkında ve mevcut olmak bakımından onun için var olan şeyler hakkında yapılır. İşte “[mevcut olmak]

bakımından ona ait olanları” sözüyle demek istediği şey budur. Yani 30

mevcut olmak bakım ından onun için olan şeyi. D em ek istiyor ki durum böyle olunca, bu ilmin bilgininin mevcudun bilgisi hakkında incelemeye koyulması gerekir.

38

HE/EPSİLON (E)

| M etafizik Büyük Şerhi

[35] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ancak mevcut yaygın bir

şekilde

söylendiğinden

pek

çok

türde

söylenir.

Bunlardan

birinin araz türünden söylendiğini, birinin doğru/hakikat gibi ki bu yanlış/batıl gibi mevcut değildir, söylendiğini ve bunlar­ 5

dan

başka

türlerde yani

kategorilerin

(şekilleri)

türlerince

söylendiğini belirtmiştik.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Ancak daha önce açıkça ortaya çıkmıştır ki mutlak mevcut türlü türlü söylenir. Kısımlarından ilki, bilaraz mevcut ve bizzat mevcuttur. Şöyle ki bölümlemenin ilki, mevcut ve mevcut olmayan şeklinde 10

olursa bu batıl bir bölümleme olur. Bu durumda mevcut bilaraz ve bizzat olmak üzere ikiye ayrılır. Bizzat olan da on kategoriye bölümlenir. [36] Sonra kategori cinslerini saymaya başladı ve [dedi ki:]

“Örneğin bu şey, bu nicelikler, yer, zaman ve bu türlü delalet 15

eden

şeylerden

Örneğin goriler şey

cevher, üzerine

şudur;

durumda 20

bir

gibi.”

[Bu

sözüyle

nicelik,

nitelik,

yer,

söylenen

mevcut

gibi.

mevcut

bu

şey

ilmin

ismi,

bütün

ehline

gereken,

zaman

şunu ve

Burada

bunlara tümü

kasteder:]

diğer

kate­

murâd

ettiği

söylendiğinden

bu

hakkında inceleme

yapmak ve onları bütün mevcutların illeti olan İlk Mevcud’a nispet etmektir. [37] [Aristoteles

dışında

bilkuvve

daha sonra der ki:]

“Yine bütün bunların

ve

vardır.”

bilfiil

denilenler

[Bu

sözüyle

şunu kasteder:] Mevcut bu bölümlemenin dışında yine kuvve ve 25

fiile bölünür. [38] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Mevcut pek çok türde

söylendiği için, şimdi, önce araz türünden söylenen hakkında konuşalım. ”

40

HE /EPSÎLON (E)

| M etafizik Büyük Şerhi

[39] Sonra bilaraz mevcut hakkında incelemeye yol açan sebebi gösterdi ve

[dedi ki:]

“Zira nazarî (re’y ) ilimlerden hiçbiri,

bu türden [mevcudu] ele almaz.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Konuşmamızı 5

bu

mevcut hakkında incelemeyle

başlatmamızın

nedeni, bu ilmin onlar hakkında inceleme yapmasının, bizzat mevcudun bilgisi hakkında yanılmamayı sağlamak için olduğunu tarif etmektir.

Bu

özellikten

dolayı

da

korunma

cihetinden,

onun bilgisinin öncelenmesi zorunludur. [40] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bunun delili, ne fiilî ne

ıo

sınaî,

hiçbir

ilmin

onu

araştırmıyor

olmasıdır.

Çünkü

evi

yapan kişi, evin yapımına arız olan bütün şeyleri ki bunlar sonsuzdur, yapmaz.

Zira evin bazıları için faydalı bazıları

için zararlı ve bazıları için de arzulanan olmasını yapıyor d e ğ i l d i r [Bu sözleriyle şunu kasteder:] 15

Bu

ilmin

bilgininin,

bilaraz mevcudu inceleme görevi olmadığının delili, bilaraz olan şeyi ne nazarî ne amelî bir ilim dalının incelemesidir. Zira evi yapan kişi eve arız olan sonsuz şeyleri yapmak hakkında bir inceleme de bulunmaz. Örneğin evin sakini için mutlu bir ev olması ve ona fayda sağlaması

20

gibi.

Çünkü

bunlar,

ona

arız

olan

tesadüflerdir.

Evin zararlı ve uğursuz olmaması da böyledir. Çünkü bu evin saki­ nine

arız

olan,

şanssızlıklardan

kötü

bir

şanssızlıktır.

Buna

benzer sonsuz şeyler de bunun gibidir. Sonsuz olan şey ise bilinemez ve tanımlanamaz. [41] “Kısaca mimarın hiçbir şekilde yapmadığı, başka türlü 25

olabilecek şeyler yapılamaz ” [sözüyle de şunu kasteder:] Kısaca mimar, evi ne zararlı ne faydalı ne de eve arız olacak diğer türlü bir şey yapar.

42

HE/EPSİLON (E)

| M etafizik Büyük Şerhi

[42] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ve yine benzer türden ola­

rak, yüzölçümü/geometri yapan da ne buna benzer arazlardan, şekillere arız olan şeyler hakkında inceleme yapar, ve ne de tanım­ da ortak olsalar da üç açısı olanın, iki dik açısı üç açısına 5

[eşit] olan [üçgenden] farklı olup olmadığı hakkında inceleme yapar.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Aynı şekilde geometrici de şekiller için bilaraz mevcut olan şeyler hakkında inceleme yapmaz. Örneğin o, üç açıya sahip olan şekillere, başka üç açının arız olup olmayacağı hakkında inceleme yapmaz. Yine onlar hakkında iki

10

dik açıya eşit üç açı dışında açılar yani iki dik açıya eşit olan açılardan başka açılar arız olup olmayacağını da incelemez. Bu durum üçgenlere, ancak ahşap/kereste, bronz ve bunun dışındaki maddelerin mahiyeti yönünden arız olur. [43] “Kelimede!tanımda ortak olsalar

15

da” sözüyle kastettiği

muhtemelen şudur: Bir üçgene arız olan açılar, iki dik açıya eşit oluşları

hususunda,

üçgen

için

zatî

olarak mevcut olan

açılarla tanımda ortak olsalar bile. Demek istiyor ki bilaraz olan şey, bizzat olan şeye lafızda ortak olsa bile (bu sadece lafızda ortaklık­ tır). Bu nedenle bundan sonra demiştir ki; “Zira araz sadece 20

bir çeşit isim gibidir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Zira bilaraz olan şey, hakikatte sadece, hiç bir anlama delalet etmeyen bir isimdir/sıfırdır. [44] “Bu nedenle Platon sofistliğin var olmayan hakkında oldu­

ğunu belirlerken kötü de yapmamıştır. Zira sofistin sözleri daha 25

çok arazla uyum içindedir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bu nedenle Platon

sofistin

sözlerini,

mevcut

olmayan

şey

hakkındaki

sözler olarak kabul ettiği zaman, kötü olmayan bir şey yapmıştır ve onu

mevcuda

dâhil

etmemiştir.

Bunun

sebebi,

çok sözünün bilaraz olan şey hakkında olmasıdır.

sofistin

pek

44

| M etafizik Büyük Şerhi

HE/EPSİLON (E)

[45] “Örneğin odur/vardır denilen şey, her şeyi ve başkasını ka­ bul eder ” [sözüyle şunu kasteder:] Hakkında ‘bilaraz olanla aynıdır’ denilen şey, ne denk gelirse gelsin her şeyi ve süreçte bu şeyden başka bir şeyi kabul eder. Örneğin insanın beyazlığı, müzik sanatını, deniz5

cilik zanaatını ve benzer sonsuz şeyleri kabul etmenin arız olması gibi. Zira bu gibi şeyler, ‘bilaraz olanla aynıdır’ denilen şeylerdir. Örneğin ‘müzisyen beyaz olandır ve kayıkçı olandır’ dememiz gibi. İşte bu, şu sözüyle kastettiği şeydir: “Çünkü müzisyen ve gramerci

aynıdır, kayıkçı müzisyen ile kayıkçı da aynıdır” [Bu sözüyle şunu ıo

kasteder:] Bunun örneği, tek bir insan kabul ettiğinde ‘müzisyen’ ve ‘gramerci’dir. Zira ‘müzisyen, gramerci ile aynıdır’ denilir fakat bilaraz olarak. Aynı şekilde kayıkçılık ve müzik sanatı da bunları tek bir insan kabul ettiğinde denilir ki; ‘kayıkçı ve müzisyen aynıdır fakat bilaraz olarak’. Yine bu şekilde hangi tür kayık olursa olsun

15

kayıkçılık zanaatını kabul eden insan hakkında ‘o kayıkçıyla aynıdır fakat bilaraz’ denilir.

[46] “Var olan her şey üzerine ebediyen; ‘o müzisyendir ve gra­ merci haline gelmiştir, gramerci olan müzisyen haline gelmiştir’ d e n ile m e z [Bu sözüyle şunu kasteder:] Kendisi hakkında ‘o bilaraz 20

aynıdır’ denilen şeylerin tümün, daima ve çoğunlukla; ‘o müzisyen­ dir ve gramerci haline gelmiştir, gramerci olan müzisyen haline gelmiştir’ denildiği gibi denilmez.

[47] “Ve buna benzer bütün diğer sözleri!düşünceleri [de böyledir]” [sözüyle ise şunu kasteder:] Aynı şekilde arazî yüklemlerden bir 25

yüklem olan her şeyi, Platon mevcut olmayan şeylere dâhil etmiştir.

46

| M etafizik Büyük Şerhi

HE/EPSİLON (E)

Çünkü araz olan şey, azlıkla mevcut olan, mevcut olmayana yakın olduğundan, mevcut olmayan şeye yakın kabul edilir. İşte “zira araz

bir şekilde var olmayana yakın görülür ” sözüyle bunu murâd etmiştir. [Bu sözüyle şunu kasteder:] Mevcut olmayan şey, türlerden 5

bir türdür.

“Şöyle ki bu, temsil edici şu sözlerinden apaçık ortaya çı

[48]

mıştır: Zira başka türlü olan şeylerin, oluş ve bozuluşu vardır. Araz türünden olanlar ise bunlara sahip değildir” [sözüyle de şunu kasteder:] Bilaraz mevcut olan şeylerin mevcut olmayanlardan addeıo

dilmiş olması karar kılmış şeylerden görülmektedir. Zira bizzat mevcut olan şeyler herhangi bir türde olan şeylerdir ve onlarda yani türlerin fertlerinde oluş ve bozuluş söz konusudur. Bilaraz mevcut olan şeylerin ise herhangi bir türü yoktur. Bu nedenle onlarda oluş ve bozuluş yoktur. Kastettiği şey sadece bilaraz mevcut olan hiçbir

15

türün bulunmadığıdır.

Aristoteles der ki; Ancak bu durumda, tabiatının imkân verdiği ölçüde, araz hakkında

ve

onun

hangi

illet

dolayısıyla

mevcut

olduğu

hakkında konuşalım. Bu sözle birlikte, onun neden sabit bir 20

bilgisi/ilmi olm adığının

açıkça ortaya konulması da uygun

olur. Buna göre sürekli/ebedi ne ise o olarak aynı hal üzere var olan şeyler bulunduğundan, bunlar zorunludur. Zorlama ile olan zorunluluk değil aksine başka türlü olması mümkün olmayan şeylere söylenen zorunluluk. Bir kısım şeyler ise ne 25

zorunludur ne de süreklidir. Aksine çoğunlukladır/ekseridir. O ilkedir, bunlar ise arazî varlığın illetidir. Zira ne sürekli ne ço­ ğunlukla olanı araz diye isimlendiririz. Ö rneğin Akyıldız/Sirius doğduğu

zaman

yağan

yağmur

gibi.

Zira

bu

araz

olur

48

HE/EPSİLON (E)

| M etafizik Büyük Şerhi

ve ne süreklidir ne de ekseridir. İnsanın beyaz olması da arazdır ancak ne sürekli ne ekseridir. M im ar tabip, mimar olm ası bakım ından tedavi etmez aksine tabip olm ası, m im ara [1027a] arız 5

olmuştur

Aşçının

ve

tabip

olması

bakım ından

tedavi

eder.

[da tabip] olması ve faydalı bir yemek hazırlaması

mümkündür

fakat

Bu

‘bu

nedenle

bu arız

aşçılık

bilgisinden

olm uştur’

denilir.

dolayı Bu

değildir.

duruma

göre

bazen fail kuvveler başka olur ve bu şeylerin ne bir zanaatı ne de belirli bir kuvvesi vardır. Zira mevcut olan ve araz türün-

ıo

den olan şeylerin illeti de araz türündendir. Bütün şeyler, zorunlu ve sürekli/ebedi var olmayıp

aksine

pek

çok

şey

ekseri olduğundan araz türünden şeylerin olması zorunludur. Örneğin beyaz gibi. Zira o, ne sürekli müzisyendir ne de çoğunlukla. Herhangi bir vakitte olduğundan o, araz türünden15

dir. Aksi takdirde bütün her şey zorunlu olarak var olacak ve arazın bu imkândan daha çok, ayrı bir türden başka bir illeti olacaktır. Ondan başka bir şey olmaz ise bunun öncelik olarak

alınması

gerekir.2...

Ebedi

olan

başlangıcını

daha

sonra araştıracağız.

20

Tefsir [49]

[Diyor ki;] her ne kadar bilaraz olan şeyin bilgisi kuşat

mazsa da tabiatının imkân verdiği ölçüde hakkında konuşalım ve kendisinden dolayı var olduğu illeti tarif edelim. Zira bilgisi kuşatılamayanın ve hiçbir ilim dalının illetini araştırmadığı şeyin, neden 25

oluştuğunu açıkça ortaya koymak uygun olur.

2

Grekçe eksik: “Madde, bilarazın ekseriden başka mümkün illeti olduğundan şu soruyu başlangıç noktamız yapmamız gerekir: Şu halde bunlardan başka m üm ­ kün ve arazî olan bir şeyler varsa şu soru ortaya çıkar; ekseri ve sürekli olarak vu­ ku bulan şey mevcut değil midir yoksa ezeli olan bir şey mi vardır? Bu sorular daha sonra incelenecektir.”

50

| M etafizik Büyük Şerhi

HE/EPSİLON (E)

[50] Sonra onun hakkında konuşmaya başladı ve [dedi ki:] “Buna

göre sürekli/ebedi ne ise o olarak aynı hal üzere var olan şeyler bulunduğundan, bunlar zorunludur. Zorlama ile olan zorunluluk değil aksine başka türlü olması mümkün olmayan 5

şeylere söylenen zorunluluk.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Eşyada bazen ne ise öylece aynı hal üzere sürekli var olan şeyler bulunduğu­ na göre, bunlar zorunlu olarak var olanlardır. Burada zorunlu olanla kastettiğimiz, zorlama yoluyla söylenen zorunluluk değil aksine olduğundan başka türlü mevcut olması m üm kün olmayan şeylere

ıo

söylenen zorunluluktur. [51] [Aristoteles daha sonra der ki:] “B ir kısım şeyler ise ne zo­

runludur ne de süreklidir. Aksine çoğunlukladır/ekseridir. O ilke­ dir, bunlar ise arazî varlığın illetidir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Şeylerden bir kısm ının varlığı zorunlu, bir kısm ının varlığı ise za15

mansal çoğunlukla olduğundan işte bu varlık cinsi bilaraz var olanın illetidir. Şöyle ki çoğunlukla meydana gelme özelliği bulunan şeyin, ekseriyetle/çoğunlukla

meydana

gelmemesi

durumunda

bilaraz

mevcut olan şey meydana gelir. Bu nedenle şayet şeylerin tümü zorunlu olacak olsa ortada bilaraz olan bir şey bulunmaz. 20

[52] Bilaraz olan şeyin illetinin ekseri olan şeyler olduğunu çünkü ekseri/çoğunlukla olan var olunca azınlıkla olanın varlığının da zorunlu olması gerektiğini haber verince [dedi ki:] “Zira ne sürekli

ne çoğunlukla olanı araz diye isimlendiririz.

Örneğin Akyıl-

dız/Sirius doğduğu zaman yağan yağmur gibi. Zira bu araz olur ve 25

ne süreklidir ne de ekseridir.” Bu sözleri sarf etmesinin nedeni şudur; Akyıldızın bizzat doğuşundan, yağmurun kesilmesi zorunlu olarak gerekseydi az da olsa onun doğduğu zamanlarda yağmurun yağması vuku bulmazdı. Bu nedenle kim bilaraz olan şeyin varlığım teslim etmez ise meydana gelen şeylerin tüm ünün zorunlu bir şekilde

30

meydana gelişi onu ilzam eder.

52

| M etafizik Büyük Şerhi

HE/EPSİLON (E)

[53] [Aristoteles daha sonra der ki:] “İnsanın beyaz olması da

arazdır ancak ne sürekli ne ekseridir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bu tabiat bakımından insana; beyaz olmak, olmamak ve beyazın sonsuz pek çok şey olması arız olmuştur. Örneğin müzisyen olmak, 5

mimar olmak ve sonsuz diğer şeyler gibi. [54] “M imar tabip, mimar olması bakımından tedavi etmez

aksine tabip olması mimara arız olmuştur ve tabip olması bakı­ mından tedavi eder... (Aşçının [da tabip] olması ve faydalı bir yemek hazırlaması mümkündür fakat bu aşçılık bilgisinden dolaıo

yı değildir. Bu nedenle ebu arız olmuştur’ denilir)” [sözleriyle ise şunu kasteder:] Bunun örneği mimara tabip olmanın arız olmasıdır. Aynı şekilde aşçının da faydalı bir yemek yapması mümkündür. Ancak bunun, aşçının aşçılık bilgisinden olması sadece arazî olarak mümkündür. Faydalı olması bakımından faydalı yemeği yapan

15

tabiptir. Aşçıya gelince, o ancak lezzetli olması bakımından lezzetliyi yapar ve yaptığı bazı lezzetli şeylerde, faydalı bir şey yapmış olması da bazen tesadüf eder. [55] “Bu duruma göre bazen fail kuvveler başka olur” [sözüyle de şunu kasteder:] Bu cihetten bazen fail kuvveler ve zanaatlar için,

20

oluşmasına neden olan şeylerden başka fiiller de var olabilir. [56] “Ve bu şeylerin ne bir zanaatı ne de belirli bir kuvvesi var­

dır. Zira mevcut olan ve araz türünden olan şeylerin illeti de araz türündendir” [sözüyle ise şunu kasteder:] Bilaraz olan bu şeylerin, bir fail sanatı ve belirli bir kuvvesi yani bu şeylerin kendisinden sâdır 25

olacağı bir tabiatı yoktur. Zira bilaraz meydana gelen şeylerin illetleri de yani hangi illet denk gelirse gelsin bilarazdır. Dahası sonsuz illet­ leri vardır.

54

| M etafizik Büyük Şerhi

[57] “Bütün

şeyler

HE/EPSİLON (E)

zorunlu

ve

sürekli/ebedî

var

olmayıp

aksine pek çok şey ekseri olduğundan araz türünden şeylerin olması zorunludur.

Örneğin beyaz gibi.

Zira o, ne sürekli

müzisyendir ne de çoğunlukla” [sözleriyle ise şunu kasteder:] 5

Her şeyin zorunlu olarak mevcut olmadığı aksine pek çok şeyin çoğunlukla olduğu açıkça görüldüğünden bu durumda bilaraz ola­ nın, çoğunlukla olanın kendisi bakımından zorunlu olmayan hale geldiği pek az şey olması zorunludur. Aksi takdirde şeylerin tümü zorunlu hale gelir. Bu durum beyaz olanın müzisyen olması yani

ıo

beyaz veya siyah olan şeye, müzisyen olmanın ârız olması gibidir. Zira bu durum, ne zorunlu olan bir durumdur ne de çoğunlukla olan bir durumdur.

[58] “Herhangi bir vakitte olduğundan o, araz türündendir. Aksi takdirde bütün her şey zorunlu olarak var olacak ve araz15

ın bu imkândan daha çok, ayrı bir türden başka bir illeti ola­ caktır” [sözüyle de şunu kasteder:] Eğer bilaraz olan şey mevcut olmasaydı bu durumda her şey zorunlu olarak mevcut olacaktı ve bilaraz olanın, ekseri mümkünün illetinden başka bir illeti olacaktı. Bunu söylemesinin nedeni şudur; bilaraz olanın illetinden ki bu

20

ekseri mümkünün illetidir, tabii olarak kendisinin olan fiili, mevcut olmayacak aksine F izik K itabı nâz açıkça ortaya çıktığı gibi başka bir fiili olacaktır.

[59] “Ondan başka bir şey olmaz ise bunun öncelik olarak alın­ ması gerekir” [sözüyle ise şunu kasteder:] Bilaraz olanın illetinin, 25

çoğunlukla olan şeylerin illetleri olarak alınması gerekir. Çünkü ortada onlardan başka bilaraz olan şeyin illeti olarak alınabilecek başka bir illet yoktur.

56

| M etafizik Büyük Şerhi

HE/EPSİLON (E)

Aristoteles d er ki; Ama eğer arazın, sabit bir bilgisi yoksa bu durumda açıktır ki sabit olan her bir bilgi ya sürekli/ebedi var olan şeyin veya ekse­ riyetle olan şeyin bilgisidir/ilmidir. Zira böyle olmayan şeyi 5

öğrenmek ve öğretmek nasıl mümkün olur? Bir şey, ya ‘ebedi olan5 veya ‘ekseri olan’ şeklinde tahdit edilmelidir. Örneğin şu sıcak şerbet, hummalılar için çoğunlukla faydalıdır. Örneğin ayın yenilenmesi gibi, herhangi bir vakitte bundan başka bir şey söylemek mümkün değildir. Zira o sürekli veya ekseridir. Ayın

ıo

yenilenmesi dolayısıyla olan şey böyle değildir. Araz ise bundan başka bir şeydir. Tefsir [60] Bilaraz olan şeyin belirli bir illeti olmadığı için, onun tanımlı/sınırlı bir tabiatı olmadığını açıkça ortaya koyunca, bilaraz olanın

15

hiçbir ilmi olmadığını ve onu hiçbir ilim dalının araştırmadığını açıklamaya başladı ve [dedi ki:] “Ama eğer arazın, sabit bir bilgisi

yoksa bu durumda açıktır ki sabit olan her bir bilgi ya sürekli/ebedi var olan şeyin veya ekseriyetle olan şeyin bilgisidir/ilm idir Bu sözlerine ‘sabit bir bilgi’ ifadesini eklemesinin nedeni, bilaraz olanın 20

vuku bulunca bilinmesi fakat sabit bir bilgisinin olmamasıdır. Çün­ kü bilgi, illeti bakımından malum olan için sabittir. Sabit olmanın manası ise, ‘illet mevcut olduğu zaman malül de mevcut olur’ şek­ lindeki yargımızdır. Bu da ya zorunludur veya ekseri/çoğunlukladır. Bu nedenle bu varlık cinsinde tesadüfen arız olan şeyler açısından

25

kendisiyle meydana gelebilen ve vuku bulabilen şeyler ile bizim bilgimizin oluşması mümkün değildir.

58

| M etafizik Büyük Şerhi

[6 1 ]

HE/EPSİLON (E)

‘Sabit bilgi ancak zorunlu şeyler için veya ekseri şeyler için

olur’ sözü kendiliğinden bilinen bir durumdur. Zira tıpkı dediği gibi, bir tanımla tanımlanan veya bir sıfatla vasıflanan her şey için bu sıfat, ya zorunlu olur veya çoğunlukla olur. Örneğin sirkeli bal şerbe­ ti hakkında ‘o hummalılar için faydalıdır’ dememiz gibi. Çünkü şerbetin onlara faydası ekseri/çoğunlukladır. Şayet faydalı olursa bu eşit oranda olmaz veya azlıkla/nadiren faydalı olur ki bu durumda onun faydası veya zararı hakkında bir bilgimiz olmaz ve kimseye bu hususta işaret edemeyiz.

10

[62] “Örneğin ayın yenilenmesi gibi herhangi bir vakitte bundan

başka bir şey söylemek mümkün değildir. Zira o sürekli veya ekse­ ridir. Ayın yenilenmesi dolayısıyla olan şey böyle değildir. Araz ise bundan başka bir şeydir” sözleri bu şekilde vaki olmuştur ve manası şudur: Ayın tahdidi yani tamamlanması zorunlu olup ekseri değildir. 15

Bilaraz olan şey ise ne zorunludur ne de ekseridir.

Aristoteles der ki; Buna göre arazın ne olduğu, onun illetinin ne olduğu ve onun sabit bir bilgisi olmadığı söylenmiştir. Açıktır ki oluş ve bozuluşa uğramaksızın oluşan ve bozulan ilkeler ve illetler vardır. Zira

20

böyle olmaz ise bütün her şey zorunlu olacaktır. Çünkü oluş ve bozuluşa uğrayan bir şeyin, araz türünden bir illeti olmaz ise bu durumda zorunlu olacaktır. Tıpkı ‘şu olacak mı olmayacak mı’ dememiz gibi. Zira eğer bu olursa şu da olacaktır aksi takdirde olmayacaktır. Başka bir şey olursa da bu hal üzere olacaktır. Açıktır

25

ki sonlu zamanlardan bir zaman sürekli eksilecek ve bu şekilde

[1027b] şimdiki anda son bulacaktır. [1027b] Tıpkı şöyle dememiz gibi; ‘falanca kişi dışarı çıkarsa ya hastalıktan veya kahırdan ölecektir

60

| M etafizik Büyük Şerhi

HE/EPSİLON (E)

ve bu da başka bir şey olduğunda o lu r.’ Bu böylece şu anda olan şeye kadar [devam ederek] veya daha önce olan bir şeyde son bulur. Ö rneğin şu, yemiş olursa susayacaktır bu da acı şeyler yerse olacaktır ve bu da ya olacaktır veya olm ayacaktır. 5

Şu halde zorunlu olarak ölecektir [veya ölm eyecektir]. Aynı şekilde bir kimse [geçmişe] zıplar da olmuş şeyleri hatırlarsa, bu husustaki söz de aynı bunun gibi olur ki bu da onun kadim bir varlığı/mahiyeti olduğudur. D iyorum ki olmuş olan şeylerin m ahiyetleri, onların oluşlarıdır. Bu durumda oluşa

ıo

konu olan şeylerin tüm ü, zorunlu olarak olacaktır. Ö rneğin dirinin ölmesi gibi. Z ira tek bir şey olarak geçmiş ve oluşmuş­ tur. Ö rneğin zıtların tek bir şeyde bulunuşu gibi. Zira onlar tek bir şey içindir fakat böyle oluşu, hastalık ve zorlama olm aksızın değildir. Buna göre açıktır ki onlar herhangi bir

15

ilkeye/başlangıca kadar götürülür ve bu başka bir şeye kadar da değildir. Şans bakım ından algılanan şeye götürülm esine gelin­ ce, [o, böyle] bir hareketin kesinlikle illeti olmaz. Ancak bunun gibi olacak sonlanm a, nitelik sahibi bir ilkeye ve nitelik sahibi bir illete kadar gider.

20

Tefsir [6 3 ]

" ... (Buna göre arazın ne olduğu, onun illetinin ne olduğu ve

onun sabit bir bilgisi olmadığı söylenmiştir.) Açıktır ki oluş ve bozuluşa uğramaksızın oluşan ve bozulan ilkeler ve illetler vardır” [sözüyle de şunu kasteder:] Bunlardan açıkça görülmektedir ki önce 25

oluşan, sonra bozulan illetler vardır ve bunların başkasını oluşturmaksızın ve başkasını bozmaksızın böyle olduğu apaçıktır.

[64] Sonra bunun nedenini ortaya koydu ve [dedi ki:] “Zira böyle

olmaz ise bütün her şey zorunlu olacaktır. ” [Bu sözüyle şunu kaste­ der:] Zira oluşan her illetin oluşturucu veya bozucu olması zorunlu 30

olursa bu durumda bütün eşyanın da zorunlu olması gerekir.

62

| M etafizik Büyük Şerhi

HE/EPSİLON (E)

[65] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Çünkü oluş ve bozuluşa uğ­

rayan bir şeyin, araz türünden bir illeti olmaz ise bu durumda zorunlu olacaktır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Zira oluşması bekle­ nen şeyin, bir arazî illeti olmaz ise aksine her illetin malulü zorunlu 5

olarak onu takip ederse bu durumda oluşması mümkün olan her şey zorunlu olarak oluşacaktır ve imkânın tabiatı ortadan kalkacaktır. [66] Sonra bunun örneğini vererek [dedi ki:] “Tıpkı ‘şu olacak mı

olmayacak mı’ dememiz gibi. Zira eğer bu olursa şu da olacaktır aksi takdirde olmayacaktır. Başka bir şey olursa da bu hal üzere 10

olacaktır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Eğer şeylerin tümü zorunlu olursa bu durumda lazım gelecek olan şudur; gelecekteki şu şey olacak mı olmayacak mı denildiğinde birisi zorunlu olarak gerekecek diğeri ise imkânsız olacaktır. Yine oluşan bu şeyin illeti zorunlu olarak oluşa konu olacak ve oluştuğunda da malulü zorunlu olacak-

15

tır. “Zira eğer bu olursa şu da olacaktır aksi takdirde olmayacaktır” sözüyle işaret ettiği işte budur. “Başka bir şey olursa da bu hal üzere

olacaktır” [sözüyle de şunu kasteder:] Yine illetinin illeti için de malulünün zorunlu olması gerekecek, oluşa konu olursa, bu hal üzere olması gerekecektir. Yani illetinden zorunlu olarak oluşmuş 20

olması ve illetinin de başka bir illetten öyle olması ve varlığı zorunlu olan başka bir illete kadar böyle giderek son bulması gerekecektir. Çünkü bu illet gibi illetler, sonsuza kadar gitmez. [67] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Açıktır ki sonlu zamanlar­

dan bir zaman sürekli eksilecek ve bu şekilde şimdiki anda son 25

bulacaktır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Gelecekte belirli bir zaman­ da hadis olan şeyin illetinin, içinde meydana geldiği zaman, söz konusu bu zamandan eksilir ve yine geriye kalan zamandan da illetin illetinin meydana geldiği zaman eksilir ki bu durum da hüdusunun gerçekleşmesi beklenen şeyin/hadisin ilk illetinin içinde bulunduğu

30

şimdiki ana kadar gider.

64

| M etafizik Büyük Şerhi

HE/EPSİLON (E)

[68] Sonra bu anlamın örneğini vererek [dedi ki:] “Tıpkı şöyle

dememiz gibi; ‘falanca kişi dışarı çıkarsa ya hastalıktan veya ka­ hırdan ölecektir ve bu da başka bir şey olduğunda olur. ’ Bu böylece şu anda olan şeye kadar [devam ederek] veya daha önce olan bir 5

şeyde son bulur.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Bunun örneği şudur ki dışarı çıktığı zaman Zeyd’in ölmesi zorunlu olursa, hastalanırsa ölmesi de zorunlu olur ve bu durum şimdiki zamanda mevcut olan bir illete varıncaya kadar devam eder. Örneğin eğer susarsa onu hararet basar ve hararet basarsa da hummaya tutulması gerekir ve

10

nihayet hummaya tutulursa ölmesi gerekir. Şu anda dışarı çıkarsa susayacak ve yine gerekli olacak... [69] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Örneğin şu, yemiş olursa su-

sayacaktır bu da acı şeyler yerse olacaktır ve bu da ya olacaktır veya olmayacaktır. ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Örneğin o, hasta15

lık yoluyla ölürse mesela zorunlu olarak ona tabiatı dışında bir hararetin/sıcaklığın isabet etmesi gerekecektir ve eğer ona sıcaklık isabet ederse bunun daha önceden olmuş olması gerekir. Hararetin sebeplerinden birinin de sanki senin söylediğin gibi susuzluk olması gerekir ve ona susuzluk isabet ettiğinde de daha öncesinde acılı

20

şeyleri yemiş olması gerekecektir. Demek istiyor ki bu durumda onun acı şeyleri yemesi zorunlu ve gerekli olur. Bu nedenle onları yemesini takip eden şeyler zorunlu ve gerekli olur. Şöyle ki gelecek­ te oluşacak şeylerin vazedilmesinden, zorunlu olarak oluşacak şeyler yani birbirinin mukabili olan şeylerden biri lazım gelir.

25

Onların sebepleri de zorunlu olarak oluşan şeylerden ise birbirlerini gerektirmeleri de zorunlu bir durum olacaktır. “Bu da ya olacaktır

veya olmayacaktır” sözüyle de sebep ve sonuca yani her ikisinin de zorunlu oluşuna işaret etmektedir. [70] “Şu halde zorunlu olarak ölecektir [veya ölmeyecektir] ” [sö30

züyle ise şunu kasteder:] Eğer bu sebepler bu halde olurlarsa, bu durumda zorunlu olarak dışarı çıkması ve ölmesi lazım gelir.

66

| M etafizik Büyük Şerhi

HE/EPSİLON (E)

[71] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Aynı şekilde bir kimse

[geçmişeJ zıplar da olmuş şeyleri hatırlarsa bu husustaki söz de aynı bunun gibi olur ki bu da onun kadim bir varlığı/mahiyeti olduğudur .” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Aynı şekilde oluşmuş olan 5

her şeyin, oluşmasından önce zorunlu olması lazım gelir ki gelecek ve geçmiş şeylerin bu hususta aynı biçimde zorunlulukla oluşmaları söz konusu olursa, akledilen ve hissedilenin aksine bir durum oluşur.

“Bu da onun kadim bir varlığı/mahiyeti olduğudur” [sözüyle de şunu kasteder:] Oluşan şeyler için kaim olan kadim bir varlı10

ğın/mahiyetin bulunması gerekir ki onların bu mahiyetlerden zorun­ lu olarak fiile çıkması lazım gelir. Örneğin şer’î temsilde söylenildiği gibi; şeyler Levh-i Mahfuz’da yazılmıştır ve bu levhada yazılmış olanlar fiile çıkar. [72] Bu nedenle söz konusu anlamı şu sözüyle yorumlayarak [dedi

15

ki:] “Diyorum ki olmuş olan şeylerin mahiyetleri onların oluşları­ dır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Şeylerin tabiatının ve mahiyetleri­ nin, zorunlu olarak onların oluşmasını iktiza etmesi gerekir. Tıpkı oluşmuş olanın tabiatının, onun bozulmasını gerektirmesi gibi. [73] Bu yüzden [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bu durumda olu-

20

25

şa konu olan şeylerin tümü, zorunlu olarak olacaktır. Örneğin dirinin ölmesi gibi.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bu vaz‘edişe göre, oluşa konu olan şeylerin kendisinden oluştuğu şeyler, onların cevher­ lerinin zorunlu olarak kendilerinden oluşmasını gerektirmelidir. Tıpkı oluştuğunda zorunlu olarak bozulması gerektiği gibi ki bunun örneği dirinin bozuluşu/ölümüdür. [74] “Zira tek bir şey olarak geçmiş ve oluşmuştur. Örneğin zıt-

30

ların tek bir şeyde bulunuşu gibi. Zira onlar tek bir şey içindir” [sözüyle ise şunu kasteder:] Oluşmuş olanın, zorunlu olarak bozul­ ması gerekir. Çünkü bozulmadan önce, terekküp ederek, zıtlardan bir şey olması zorunlu olmuştur. Tek bir şey oluşunun nedeni, zıtların tek bir şey için onda mevcut oluşudur ki o da surettir. İşte bu yüzden onun bozulması gerekir.

68

| M etafizik Büyük Şerhi

HE /EPSİLON (E)

[75] “Fakat böyle oluşu, hastalık ve zorlama olmaksızın değildir” [sözüyle de şunu kasteder:] Ne var ki bozulan, hastalık ve zorlama olmaksızın bozulmaz. Aksine ortada bir hastalık veya bir zorlama bulunursa bozulur. Ne ki bunlardan biri, onun için tabiidir ve zo­ 5

runlu bir durumdur ki bu hastalıktır. Öteki ise bilarazdır ki bu da zorlamadır. Söylemek istediği şey şudur ki; oluşan ve bozulan her şey, bir ilk ilkeye varmak ve onda son bulmak bakımından aynıdır­ lar. Bu nedenle [demiştir ki:] “Buna göre açıktır ki onlar herhangi

bir ilkeye/başlangıca kadar götürülür ve bu başka bir şeye kadar da 10

değildir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Buna göre açıkça ortaya çık­ mıştır ki oluşan ve bozulan bir şeyin sebepleri vardır ve bu sebepler, bir ilk sebebe kadar geri gider ondan kaynaklanır ve onda son bulur. Çünkü oluşan ve bozulan sebeplerin, sonsuza kadar geri gitmesi müm­ kün değildir. Ancak bu ikisi arasındaki fark, bozuluşun zorunlu olarak

15

gerçekleşen bir şey olması, oluşun ise zorunlu olarak gerçekleşen bir şey olmamasıdır. Şayet o da böyle olsaydı bütün her şeyin, zorunlu olarak mevcut olması gerekirdi. Şayet durum böyle olsaydı tıpkı bozuluşun cevherlerinde mevcut oluşu gibi oluş ta kendisinde bulunduğu şeylerin cevherinde mevcut bir şey olarak bulunurdu.

20

[76] “Şans bakımından algılanan şeye götürülmesine gelince, [o, böyle] bir hareketin kesinlikle illeti olmaz” [sözüyle ise şunu kaste­ der:] Bu illetlerden şanstan oluşan şeyde son bulan illete, yani şans eseri meydana gelen herhangi bir şeye gelince, böyle bir şey, asla tabii hareke­ te illet olamaz. Demek istiyor ki şans eseri meydana gelen bir şey, hiçbir

25

mevcut türü için bir illet değildir. Yani o, tabii olarak meydana gelen bir şey için tabii olarak illet olan bir şey gibi olamaz.

30

[77] “Ancak bunun gibi olacak sonlanma, nitelik sahibi bir ilkeye ve nitelik sahibi bir illete kadar gider” [sözüyle de şunu kasteder:] Ancak şans eseri meydana gelen şey, ancak ve ancak belirli bir tabiata sahip olan bir ilkeden ve belirli bir illetten oluşabilir. Şöyle ki bilaraz olan şey, sadece bizzat olan bir şeye arız olur. Bu nedenle bizzat olan şey, bilaraz olan şeyden önce gelir.

70

| M etafizik Büyük Şerhi

HE/EPSİLON (E)

Aristoteles der ki; Bundan daha çok onun ne gibi bir şeyde sonlandığını; mad­ dede mi yoksa kendisi sebebiyle var olduğu şeyde mi veya onu hareket ettiren şeyde mi sonlandığını araştırmamız gerekir. Buna 5

göre araz türünden olan mevcudu zikretmeyi bırakıp ki biz onun hakkında yeterince tanım yaptık, yanlış gibi olmayan hakiki mevcut hakkında konuşalım. Şöyle ki bunlar (doğru ve yanlış anlamında varlık), terkip/bileştirme ve tafsil/ayrıştırma hakkın­ dadır. Kısaca çelişiğin bölümlemesindedir. Zira bileşik olmak

ıo

bakım ından onlardan olumlu/mucibe, doğru olur veya ayrışık olmak bakımından olumsuz/salibe, yanlış olur. Ayrışık olmak bakımından da olumsuzu doğru olur. Buna göre bu bölüm lem e­ nin çelişiği olan, yanlış olur. Birlikte ve önce olanın anlaşılması­ nın, nasıl arız olacağına gelince, bununla ilgili başka bir söz

15

vardır. Ancak birlikte ve önce olan deyişim, sadece şeylerin art arda olmaması aksine tek bir şey olması içindir. Zira yanlışlık ve doğruluk; iyilik ve kötülük gibi şeylerin içinde değildir ki doğ­ ruluk iyilik gibi olsun, yanlışlık da kötülük gibi olsun. Aksine o ikisi, düşüncededir. Düşüncedeki hiçbir şey ise, basit/mutlak bir

20

tarzda ve olduğu üzere değildir. Buna göre araştırılması gereken bu halde olan ve olmayan bütün varlıkları daha sonra zikredeceğiz. Birleşme veya ayrışma şeylerde değil düşüncede bulunduğundan ve bu türdeki mevcud, hakikaten [mevcut olan] şeylerden başka oldu­ ğundan, o [düşüncede mevcut olan] ya şeyin mahiyetine ya niteli-

25

ğine ya niceliğine veya başka bir şeyle birleşik olmasına ya da dü­ şüncenin onu ayrıştırmasına delalet eder, buna göre araz gibi olan mevcudu ve doğru/sadık gibi olan mevcudu bir kenara bırakalım. Şöyle ki birinin illetinin bir sınırı/tanımı yoktur, ötekinin illeti ise düşüncedir. Ve her ikisi de mevcut cinslerinden eksik/nakıs

[1028a]

olan cinsteki varlıktır ve somut mevcuda [1028a] delalet eden şeylerden değildir. Bu nedenle [bunları araştırmayı] terk edelim

72

HE/EPSİLON (E)

| M etafizik Büyük Şerhi

ve [mevcut olarak mevcudun ilkelerini] araştıralım.3 Her bir şeyin pek çok türde söylendiğini zikrettiğimiz yerde, mevcudun da pek çok türde söylendiğini tafsilatlandırdık. Zira bazısı şeyin mahiyetine delalet eder.4 Tefsir

5

[7 8 ]

Bilaraz olanın tabiatını tarif edince ve onu bizzat olan şeyin

tabiatından ayrıştırınca her ne kadar bir sebebi olsa da onun bizzat olan sebeplerden birine kadar gittiğini haber verip kendisine kadar gittiği sebebi araştırmak gerektiğini bildirdi ve [dedi ki:] “Bundan

ıo

daha çok onun ne gibi bir şeyde sonlandığını; maddede mi yoksa kendisi sebebiyle var olduğu şeyde mi veya onu hareket ettiren şeyde mi sonlandığını araştırmamız g e r e k i r [Bu sözleriyle şunu kasteder:]

Bundan

daha çok,

bilaraz olanın

durumunu

araştırmamız gerekir. Acaba o, maddi sebebe kadar mı yoksa gai 15

sebebe kadar mı veya fail sebebe kadar mı gitmektedir? Aristoteles ‘Fizik K ita b ın ın üçüncü makalesinde, bunun fail sebebe kadar gittiğini açıkça ortaya koymuştur. Bu yüzden sanki burada onu zikretmek istememiş gibidir. Muhtemelen bu makaleden sakıt olmuş olan bu hususları daha önce incelemiştir fakat burada zikret-

20

tiği ilgili şeyler bilarazın durumu hakkındaki bu anlamı, tekiden araştırmak içindir. [79] Bilaraz olan bu mevcut hakkında bu ilim dalının inceleme yapmadığı açıkça ortaya çıkınca [dedi ki:] “Buna göre araz türünden

olan mevcudu zikretmeyi bırakıp ki biz onun hakkında yeterince 25

tanım yaptık.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Buna göre onun tabiatı hakkında yeterli olacak kadarını tarif ettik.

3 4

Grekçesi eksik: Eksik olan kısım ‘mevcut olarak mevcudun ilkeleri’ ifadesidir. Grekçesi eksik: Bu bağlamdaki eksikliğin bugünkü neşirlerde karşılığı bulun­ mamaktadır.

74

| M etafizik Büyük Şerhi

HE/EPSİLON (E)

[80] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Yanlış gibi olmayan hakiki

mevcut hakkında konuşalım. Şöyle ki bunlar (doğru ve yanlış anlamında varlık), terkip/bileştirme ve tafsil/ayrıştırma hakkın­ dadır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bilaraz mevcut hakkında ko5

nuşmuş olduğumuz için şimdi doğru olması bakımından ‘doğru mevcud’ hakkında konuşalım. İşte bu tür mevcut, nefste/zihinde bulunan mevcuttur. Yine nefsteki bu mevcudu konuşalım ki bu mevcutların bir kısmı doğru bir kısmı ise yanlıştır. Şöyle ki bu mev­ cutlar, varlıkları birbirinden ayrıştırırken veya birbirleriyle birleşti-

ıo

rirken, aklın yapmış olduğu bir şeydir. İşte bu mevcut, varlık cinsle­ rinden bir cinstir. [81] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Kısaca çelişiğin bölümleme-

sindedir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Kısaca işte bu mevcut, ancak olumlama ve olumsuzlamada var olabilir. 15

[82] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Zira bileşik olmak bakımın­

dan onlardan olumlu/mucibe, doğru olur veya ayrışık olmak bakı­ mından olumsuz/salibe, yanlış olur. Ayrışık olmak bakımından da olumsuzu doğru olur. Buna göre bu bölümlemenin çelişiği olan, yanlış olur.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Gerçek olumlu mevcut20

lardaki terkibe/bileşime delalet eder ve gerçek olumsuz ise onlardaki ayrışıma delalet eder. Tek bir varlığın, hem bileşik hem ayrışık olma­ sı mümkün olmadığına göre olumlu/mucibe, doğru olduğunda olumsuz/salibe, yanlış olur ve bileşime delalet eden her doğru olum­ lu için, ayrışmaya delalet eden bir yanlış olumsuz bulunur. Buna

25

göre sanki şöyle demektedir; Olumluya gelince, o, doğru olması bakımından bileşikte/terkipte mevcuttur ve bu yüzden onun bir olumsuzu olur ki bu da şeyde bulunan ayrışmada bulunur. İşte bu da iki çelişiğin doğru ve yanlışa bölümlenmesidir. Şöyle ki olumlu, bileşim bakımından doğru olunca olumsuz da ayrışma bakımından

30

yanlış olur. Aynı şekilde olumsuz, ayrışma bakımından doğru olunca olumlu da bileşim bakımından yanlış olur.

M etafizik Büyük Şerhi

H E /E P SİLO N (E)

[83] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Birlikte ve önce olanın an­

laşılmasının, nasıl arız olacağına gelince, bununla ilgili başka bir söz vardır. Ancak birlikte ve önce olan deyişim, sadece şeyle­ rin art arda olmaması aksine tek bir şey olması içindir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bu sözüyle murâd ettiği şey, iki çeşit mevcudun yani nefsteki mevcudun ve nefsin dışındaki mevcudun arasındaki farkı tarif etmektir. Şöyle ki nefsteki mevcuda, müteka­ bil olan iki şeyi birlikte kabul etmek arız olurken, nefsin/zihnin dışındaki varlığa ise bunun arız olmamasıdır. Bu yüzden sanki o demektedir ki; nefsin birbirine mütekabil/karşılıklı olan iki sebebi birlikte anlama tarzı, o ikisinin nefsin dışındaki varlıklarından farklıdır yani madde zıtları ancak ve ancak art arda kabul eder. Bu yüzden demiştir ki bunun illeti hakkında başka bağlamda yani N efs kitabın da, konuşulmuştur. Zira orada bu husustaki sebepleri sun­ muştur. “Ancak birlikte ve önce olan deyişim, sadece şeylerin art

arda olmaması aksine tek bir şey olması içindir” [sözüyle ise şunu kasteder:] Kastım sadece şudur ki akıl iki mütekabili birlikte anlar­ ken onları, tıpkı varlıktaki halleri gibi, biri birinden sonra gelecek şekilde anlıyor değildir. Aksine sanki onlar varlıkta içtima etmişler gibi, ikisini birlikte anlar. [84] Sonra bunun sebebini ortaya koydu ve [dedi ki:] “Zira yan­

lışlık ve doğruluk; iyilik ve kötülük gibi şeylerin içinde değildir ki doğruluk iyilik gibi olsun yanlışlık da kötülük gibi olsun. Aksine o ikisi düşüncededir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Aklın iki müteka­ bili birlikte idrak etmesinin sebebi, akıldaki ilk iki mütekabilin ki bunlar doğruluk ve yanlışlıktır, tabiatının, nefsin dışındaki ilk iki mütekabilin ki bunlar da iyilik ve kötülüktür, tabiatının aynı ol­ mamasıdır. Çünkü doğruluk ve yanlışlık düşüncede iken iyilik ve kötülük maddededir.

M etafizik Büyük Şerhi

HE/EPSİLON (E)

[85] “Düşüncedeki hiçbir şey ise basit/mutlak bir tarzda ve oldu­ ğu üzere değildir” [sözüyle ise şunu kasteder:] Düşüncede mevcut olan şeylerin hiçbiri hakkında ‘o mutlak olarak nefsin dışında ne ise o şekilde mevcuttur’ denilemez.

[86] “Buna göre araştırılması gereken, bu halde olan ve olma­ yan bütün varlıkları daha sonra zikredeceğiz ” [sözüyle ise şunu kasteder:] Araştırılması gereken bütün her şeyin, durumu böyle olan, yani düşüncede bulunan mevcutlardan mı olduğu yoksa düşüncede olmayıp aksine nefsin dışında bulunan mevcutlardan mı olduğu? hususunda bütün her şeyi araştıracağız. Demek istiyor ki küllileri, sayıları ve buna benzer diğer şeyleri araştıracağımız zaman bunu da araştıracağız.

[87] “Birleşme veya ayrışma şeylerde değil düşüncede bulundu­ ğundan ve bu türdeki mevcut, hakikaten [mevcut olan] şeylerden başka olduğundan, o [düşüncede mevcut olan] ya şeyin mahiyetine ya niteliğine ya niceliğine veya başka bir şeyle birleşik olmasına ya da düşüncenin onu ayrıştırmasına delalet eder.” [Bu sözleriyle de şunu kasteder:] Düşüncede bulunan bu mevcut, nefsin dışında mevcut olan şeylerde bulunmaksızın sadece ya birleşme veya ayrışma olduğundan, bu durumda söz konusu bu mevcut, hakiki şeyler olan mevcutlardan başkadır ve, ya cevhere ya niteliğe ya niceliğe veya başkasına bitişik olana -ki bunlar, cinsi nispet/izafet olan, on katego­ rinin geriye kalanlarıdır- delalet eder. “Düşüncenin onu ayrıştırma­

sına” sözüyle muhtemelen cevher kategorisinin dışındakileri kastet­ mektedir. Yine muhtemelen bununla nispetin kapsadığı kategorileri kastetmektedir. Çünkü bazen, ‘şayet nefs olmasaydı bunlar mevcut olmazdı’ diye zannedilir.

80

| M etafizik Büyük Şerhi

[88] [Aristoteles daha sonra der ki:]

HE /EPSÎLON (E)

“Buna göre araz gibi

olan mevcudu ve doğru/sadık gibi olan mevcudu bir kenara bıra­ kalım. Şöyle ki birinin illetinin bir sınırı/tanımı yoktur, ötekinin illeti ise düşüncedir. Ve her ikisi de mevcut cinslerinden ek5

sik/nakıs olan cinsteki varlıktır ve somut mevcuda delalet eden şeylerden değildir. Bu nedenle [bunları araştırmayı] terk edelim ve [mevcut olarak mevcudun ilkelerini] araştıralım . ” [Bu sözleriy­ le şunu kasteder:] Buna göre bilaraz olan mevcudu ve doğru anla­ mındaki mevcudu yani nefsteki/zihindeki mevcudu araştırmayı bir

ıo

kenara bırakalım. Şöyle ki bilaraz olan mevcudun belirli bir illeti yoktur. Doğru anlamındaki mevcudun ise yine nefsten başka illeti yoktur. Bu nedenle her ikisi de eksik mevcut cinsinde sayılırlar. İşte bu yüzden bazen bu iki mevcudun araştırılmasını terk etmemiz ve tam olan mevcudu ki bu nefs dışında var olan mevcuttur, araştır-

15

mamız gerekir. [89] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Her bir şeyin pek çok türde

söylendiğini zikrettiğimiz yerde mevcudun da pek çok türde söylen­ diğini tafsilatlandırdık. Zira bazısı şeyin mahiyetine delalet eder.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Her biri pek çok türe delalet eden isim20

leri zikrettiğimiz yerde mevcudun pek çok şekilde söylendiğini söy­ lemiştik. “Zira bazısı şeyin mahiyetine delalet eder” yani cevhere delalet eder. Bazısı cevherin niteliğine, bazısı niceliğe ve bazısı da bitişmelerde olur ki bu sonuncular diğerlerinden başkadır. [90] Bu makalede bulunan şeyler burada sona ermiştir ve sanki o,

25

bu makaleye dair amaçladıklarını tamamlamış olup eksik bir şey bırakmamıştır.

Metafiziğin Yedinci Makalesi

Zay/Zeia [ZETA / Z fjx a ]

[91]

Bu ilimde öncelikli olarak araştırılması amaçlanan mevcut

türlerinin, kendisinde araştırıldığı ilk makale bu makaledir. Şöyle ki bu ilim (metafizik) öncelikle üç büyük parçaya ayrılır. Birincisi mevcudun cevher ve araza bölünmesi hakkındadır. İkincisi mevcu­ dun kuvve ve fiile ayrılması hakkındadır. Üçüncüsü ise mevcudun bir’e ve çokluğa ayrılması hakkındadır. İşte bu makale, kendisinde cevherin araştırılmaya başlandığı ilk makaledir. Cevherlerin bir kısmı ayrık/mufarık bir kısmı da ayrık olmayan/gayr-ı mufarık cevher olunca, cevher hakkındaki inceleme de iki kısma bölünmüş­ tür. Bu yüzden bu makalede ve bunu izleyen makalede ayrık olma­ yan cevheri ve sayılarını araştırmış sonra da dokuzuncu makalede kuvve ve fiili araştırmıştır. Bundan sonra ise onuncu makalede bir ve çokluğu araştırmıştır. Lam makalesinde ise mufarık/ayrık cevher­ leri, bunların varlığının hangi varlık olduğunu ve sayılarının ne kadar olduğunu araştırmıştır. Sonra on ikinci ve on üçüncü maka­ lelerde kadim filozofların ayrık cevherlerin tabiatları hakkında söylediklerini araştırmıştır.

Bu makaleden önce olana gelince,

onda burada söylemek istediği şeylere bir takdim ve öncüller mesa­ besinde olacak şeyleri araştırmıştır. Buna göre sanki o, bu ilmi

84

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

öncelikle iki bölüme ayırmıştır. Bir bölümde öncülleri ve bu ilimde incelenmesi amaçlanan bölüme kendisiyle ulaşılacak şeyleri zikretmiş­ tir ki bunlar söylediğimiz üç bölümdür. Buna göre, bu makaleye başlayarak,

5

Aristoteles der ki; Daha önce şey’in kaç türde söyleneceğini zikrettiğimiz maka­ lede tafsil ettiğimiz üzere, mevcut pek çok türde söylenir. Bunlardan biri,

şeyin neliğine ve bu şey oluşuna delalet

edendir. Diğeri de onun nitelik veya nicelik veya da bu türde ıo

olduğu gibi sözle yüklenen şeylerden başka bir şey olduğuna delalet edendir. Tefsir [92]

[Diyor ki;] açıkça ortaya çıkmıştır ki bu ilimde kullanıl

isimlerin kaç türde söylendiğini açıkladığımız makalede zikrettiği15

miz üzere, hüviyet ve mevcut ismi pek çok türde söylenir. Şöyle ki daha önce tafsilatlandırmış ve demiştik ki mevcut ismi iki türlü­ dür ve biri somut şeyin cevherinin mahiyetine ve somut şeyin kendisine delalet eder. Diğeri ise bizatihi kaim olan bu somut şeydeki herhangi bir araza delalet eder. Mevcut isminin bu cevher-

20

deki araza delalet edeni ya niteliğe ya niceliğe veya cevherlere yük­ lenen şeylerden başka bir şeye yüklenir ki bu yüklenme onların zatlarını tarif edici olmadığı gibi somut şey için “o nedir”in cevabı olarak da yüklenme değildir. İşte; “diğeri de onun nitelik veya

nicelik veya da bu türde olduğu gibi sözle yüklenen şeylerden başka 25

bir şey olduğuna delalet edendir” sözüyle buna delalet etmiştir.

86

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[Bu sözüyle şunu kasteder:] Cevherdeki şeye delalet eden mevcut ismi, niteliğe veya niceliğe yahut da cevhere yüklenen arazlardan başka bir şeye delalet eder. Bu yükleme, cevherinin bilgisi olması bakımından değil sadece onun niteliği veya niceliği veya mekânı veya zamanı yahut 5

da diğer kategorilerin yükleme tarzlarından başka bir tarzda yüklen­ mesi yoluyladır.

Aristoteles der ki; Mevcut bu türlerde söylendiği için açıktır ki bunlardan ilk mevcut, şeyin neliğine delalet edendir ki işte bu cevher üzerine ıo

delalet eder. Zira bir şey hakkında, onun nasıl olduğunu söyle­ diğimizde ya ‘iyidir’ veya ‘kötüdür’ deriz. Yoksa ‘bir insandır’ demeyiz. Onun ne olduğunu sorduğumuz da ise ‘o beyazdır, sıcaktır ve üç ziradır/dirsektir demeyiz. Aitsine ‘o bir insandır’ veya ‘bir ilahtır’ deriz. Diğer şeylere gelince, bunlara ‘mevcutlar’

15

denilir. Çünkü onlar, bu halde olan mevcut içindir. Buna göre bazısı niceliklerdir, bazısı niteliklerdir, bazısı infıaller/edilginliklerdir ve bazısı da buna benzer başka şeylerdir. Tefsir [93]

20

Mevcut ve hüviyet isminin her birinin cevher kategorisine

dokuz kategori olan diğer araz kategorilerine delalet ettiğini açıkça ortaya koyduktan sonra şimdi de bu ismin öncelikle, mutlak olarak ve takdimle cevher kategorisine delalet ettiğini ve tehir ile tek tek araz kategorilerine delalet ettiğini açıklamak istemektedir. Bu araz kategorilerine ‘mevcuttur’ denilmesi, onların bizatihi mevcut olan

25

cevherin arazları olması nedeniyledir.

88

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[94] “Mevcut bu türlerde söylendiği için açıktır ki bunlardan ilk

mevcut, şeyin neliğine delalet edendir ki işte bu cevher üzerine delalet eder” [sözüyle şunu kasteder:] Mevcut isminin kategori cinsle­ rine söylendiği açıkça ortaya çıktığına göre açıktır ki mevcut veya hüvi5

yet isminin üzerine söylendiği şeylerin ilki ve mutlak olanı ‘o nedir?’ sorusuna cevap olarak verilen, bizatihi kaim olan şu somut ferttir. İşte bu soru, cevher hakkındaki sorudur ve cevhere delalet eder.

[95] Daha sonra soru ve cevap cihetinden bu mana üzerine delil getirmeye başladı ve [dedi ki:] “Zira bir şey hakkında, onun nasıl 10

olduğunu söylediğimizde ya ‘iyidir’ veya ‘kötüdür’ deriz. Yoksa ‘bir insandır’ demeyiz. Onun ne olduğunu sorduğumuz da ise ‘o beyaz­ dır, sıcaktır ve üç ziradır/dirsektir demeyiz. Aksine ‘o bir insandır’ veya ‘bir ilahtır’ deriz... (Diğer şeylere gelince, bunlara ‘mevcutlar’ denilir. Çünkü onlar, bu halde olan mevcut içindir. Buna göre

15

bazısı

niceliklerdir,

bazısı

niteliklerdir,

bazısı

infial­

ler/edilgenliklerdir ve bazısı da buna benzer başka şeylerdir).” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Cevherin fertlerinde kendisine ‘nedir’ sorusu sorulan şeyin, mevcut ismini en çok hak eden olduğunun delili; ferdî cevhere diğer soru türleriyle/harfleriyle soru sorulduğun20

da, onun hakkında mahiyeti tanımlayan bir şeyle cevap verilmemesi­ dir. Bunun örneği şudur: Şu somut şey nasıldır ve hangi şeydir?, diye sorduğumuzda ‘o iyi veya kötü veya sıcak yahut da soğuk olarak mevcuttur’ deriz. Ancak ‘o bir insandır veya felektir’ diye cevap vermeyiz. İşte “bir ilahtır” sözüyle buna delalet etmiştir. ‘Cevher

25

diye isimlendirilen, bu bizatihi kaim fert nedir?’ diye sorduğumuzda bu noktada, onun zatının dışındaki bir şeyle cevap vermeyiz. Örne­ ğin ‘o beyazdır veya sıcaktır’ dememiz gibi. Fakat örneğin ‘o şu kadar zira’ niceliktir demeyiz. Aksine ‘o bir insandır ve bir felektir’ deriz. Bununla murâd ettiği şey, somut ferdî cevherin mahiyetini tanımla-

30

yan yüklemlerin, diğer arazların yüklemelerinden ‘mevcut’ ismini daha çok hak ettiğidir. Çünkü bunlar, ferdî cevherin mahiyetini tarif etmezler. Bu nedenle ferdî cevherin mahiyetini tarif eden şey,

90

ZAY/ZETA (Z)

| M etafizik Büyük Şerhi

cevherdir. Buna göre bu fasılda amaçladığı şey, ferdî cevherin mahiye­ tinin, varlık bakımından arazların mahiyetinden önce olduğunu açıkça ortaya koymaktır. Çünkü ferdî cevherin varlıktaki diğer araz fertlerinden önce gelmesi, kendiliğinden apaçıktır. 5

[96] Bilmelisin ki bu delil, mantıksal bir delildir ve bu ilmin pek çok burhanı, mantıksal burhanlardır. Mantıksal ile burada kastetti­ ğim, mantık sanatından alınmış öncüllerdir. Şöyle ki mantık sanatı, alet ve kanun olması bakımından iki biçimde kullanılır. Başkasında kullanılır ve yine onda açıklananlar, başka bir ilimde kullanılır. Bu

10

da nazarî ilimde açıklanan şeyin, başka bir ilimde kullanılması cihe­ tinden olur. Bu ilimde kullanıldığında bu öncüller, uygun öncüller mesabesindedir. Çünkü bu ilim, mutlak mevcut ve mutlak mevcut için var olan mantıksal öncüller hakkında inceleme yapar. Örneğin tanımlar, resimler ve orada söylenilen başka şeyler gibi.

15

Aristoteles der ki; Bu nedenle bir kimsenin yürüme, iyilik ve oturmadan her birinin bir mevcuda mı yoksa mevcut olmayana mı delalet ettiğini sorması uygundur. Aynı şekilde buna benzer diğer şeylerden her biri hakkında da durum böyledir. Bunun nedeni

20

onlardan hiçbirinin bizatihi kaim olmaması ve cevherden ayrılmalarının mümkün olmamasıdır. Aksine eğer yürüyen, oturan ve iyi olan mevcutlardan olur ise bu durumda böyle olanların, görülenler içinde mevcutlar olması daha uygundur. Bunun

25

nedeni,

onların

mevzusunun/taşıyıcısının

sınır-

lı/tanımlı bir şey olmasıdır. İşte bu, her bir cüzî/tikel için olan cevherlerdendir, bunun gibi kategoriler, ona delalet eder.

92

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

Zira bu (cevher) olmaksızın ayakta duran ve oturan söylenemez. Buna göre açıktır ki bu (cevher) onlardan her birinin varlığının illetidir ve onlar bu (cevher) sebebiyle vardır.

[97] Hakiki/gerçek mevcudun cevher olduğunu ve bu durumun

5

bütün kadim filozoflar tarafından icma ile kabul edildiğini; onlar­ dan pek çoğunun, hakiki mevcudun cevher olduğuna inandığı ancak arazların mevcut olup olmadığı hususunda kuşku duydukla­ rını vaz‘edince [dedi ki:] “Bu nedenle bir kimsenin yürüme, iyilik

10

ve oturmadan her birinin bir mevcuda mı yoksa mevcut olmayana mı

delalet ettiğini sorması uygundur...

(Aynı şekilde buna

benzer diğer şeylerden her biri hakkında da durum böyledir).” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bu nedenle cevherin bu anlamına inanan bir kimsenin, bütün arazlar hakkında kuşku duyması uygundur. 15

Örneğin yürüme, iyilik ve oturma’ya mevcut ismi verilir mi veril­ mez mi?, gibi. [98] Sonra bu kuşkuya dair sebebi gösterdi ve [dedi ki:] “Bunun

nedeni,

onlardan

hiçbirinin

bizatihi

kaim

olmaması

ve

cevherden ayrılmalarının mümkün olmamasıdır.” [Bu sözüyle

20

şunu kasteder:] Bir kuşkucu, mevcut isminin onlara delalet edip etmeyeceği hususunda kuşkulanabilir, çünkü onların hiçbiri kendi başına kaim değildir ve onlar bizatihi kaim olan mevcut cevherler­ den ayrılamazlar. [99] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Aksine eğer yürüyen, oturan

25

ve iyi olan mevcutlardan olur ise bu durumda böyle olanların, görülenler içinde mevcutlar olması daha uygundur.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Ancak mevcut isminin, bunlara delalet ettiğini kabul edersek bu durumda mevcut isminin, duyulara zahir olan şeyler içinde cevher üzerine delalet etmesi daha müstehak olur yani cevher,

30

duyu nezdinde en çok bilinendir.

94

ZAY /ZETA (Z)

| M etafizik Büyük Şerhi

[100] Sonra bunun sebebini gösterdi ve [dedi ki:] “Bunun nedeni,

onların mevzusunun/taşıyıcısının sınırlı/tanımlı bir şey olmasıdır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bunun nedeni, cevherlerin mahiyetle­ rinin ve küllilerinin mevzusu ferdî cevherlerdir ki onlar bizatihi 5

tanımlı/sınırlı olan şeylerdir. Yani demek istiyorum ki onlar mekânlar ve yüzeylerle sınırlanmıştır ve onlar, cüzîlerin cevherleri­ nin ferdi olan bu cevherin parçalarıdır. “Bunun nedeni, onların

mevzusu” [sözündeki] ‘onların’ lafzıyla cevherlerin mahiyetini ve küllilerini [kasteder]. “Sınırlı/tanımlı bir şey olmasıdır” [sözüyle de] 10

ferdî cevherleri [kasteder]. Ferdî cevherler hakkında ‘sınırlıdır’ demesinin nedeni onların bizatihi kaim olan cisimler olmasıdır. Cismin tanımında bazen, ‘o sınır veya sınırlarla kuşatılan şeydir’ denilmiştir.

[101] “İşte bu, her bir cüzı/tikel için olan cevherlerdendir” 15

sözüyle mahiyetlere işaret etmektedir. Buna göre sanki o demiştir ki, ancak bunlar cevherlerdir, çünkü bunlar hakiki cevherler olan cevherlerdir ki onlar da cüzîlerdir. “Bunun gibi kategoriler ona

delalet eder” [sözüyle de şunu kasteder:] Ve cevherler olan bu küllilere, cevher kategorisi delalet eder. 20

[102] [Aristoteles daha sonra der ki:]

“Zira bu (cevher) ol­

maksızın ayakta duran ve oturan söylenemez.” [Bu sözüyle şunu

kasteder:]

Bunun

sebebi,

ayakta duran ve oturan

gibi

arazların o şey olmadan mevcut olduğu söylenemez. Buradaki söz konu meselede türemiş ismi, sadece araza delalet edici olmaklı25

ğıyla almıştır. [103] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Buna göre açıktır ki bu

(cevher) onlardan her birinin varlığının illetidir ve onlar bu (cev­ her) sebebiyle vardır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Cevherlerin duru­ mu hakkında, bütün bunlar açıkça ortaya çıkınca açıktır ki cevherler 30

arazların varlığının illetidir ve arazlar, ancak cevherlerden dolayı

96

j

ZAY/ZETA (Z)

M etafizik Büyük Şerhi

var olabilir. Bunun zorunlu olm asının nedeni şudur: mevcut is­ m inin on kategori üzerine söylendiği ve cevherin bu ismi en çok hak eden olduğu açıkça ortaya çıkınca yine açıkça ortaya çıkm ıştı ki pek çok şey, tek bir isimde müşterek olduğunda bazısı, bu ismi, 5

bazısından daha çok hak eder. Buna göre bu ismi tümünden daha çok hak eden şey, bütün hepsinin sebebidir ve bazısının bazısı nezdindeki sebeplilik durumu,

tıpkı isimdeki durumu gibidir.

Bütün bu öncüllere göre şu sonuç çıkar ki cevher diğer kategorile­ rin illetidir ve bu bağlamdaki açıklam alarının amacı da budur. 10

Aristoteles der ki; Bu na göre ilk türdeki m evcut, herhangi bir m evcut değildir aksine

m utlak anlam daki m evcuttur ve bu da cevherdir.

İlk, pek çok türde söylenir. Ne var ki cevher; tanım , bilgi ve zaman bakım ından her şeyin ilkid ir. Z ira diğer yüklem ler­ 15

den h içb iri ayrık değilken, bu tek başına ayrıktır. Y ine o, tanım bakım ından da ilk tir, zira cevherin tan ım ının her bir şeyin tanım ında bulunm ası zorunludur. Yine m ahiyetini b il­ diğim iz zaman, her bir şeyi daha çok bildiğim iz görüşündeyiz.

[1028b] Ö rneğin insan gibi. Ç ünkü şeyi n ite lik veya n icelik veya 20

nerede ğunu

olduğuna

dair

bildiğim izde

bilgim izden

biliriz.

Yine

daha

çok,

bunlardan

ateş her

oldu­ b irin i,

ancak aynıyla ya niteliğin veya n iceliğin ne olduğunu b ild iğ i­ mizde biliriz.

Tefsir 25

[104] [Dem ek istiyor ki;] arazların m ahiyetinin, sonuçların sebep­ lerinden sonra gelmesi gibi, cevherlerin mahiyetinden sonra geldiği

98

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

kesinleşmiştir. İlk türden mevcut, yani önce gelen mevcut ve salt mevcut, yani mutlak mevcut cevherdir ve bu herhangi bir mevcut, yani salt olmayan ve ilk olmayan mevcut değildir. İşte bu duruma işaret etmek üzere [demiştir ki.] “Buna göre ilk türdeki mevcut, 5

herhangi bir mevcut değildir aksine mutlak anlamdaki mevcuttur ve bu da cevherdir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] İlk türden ve mutlak mevcut, cevher olup ne ilk türden ne mutlak olan herhangi bir mev­ cut olmayınca bu husustaki sözü takdim/önceleme ve tehir/sona bırakma olmuştur.

ıo

[105] Cevherin diğer kategorilerden önce geldiğini ve ilk olanla kastedildiğini ve ilk’in de pek çok şekilde söylendiğini haber verin­ ce, cevherin arazlar üzerine hangi yönlerden öncelikli olduğunu tarif etmeğe başladı ve [dedi ki:] “ilk, pek çok türde söylenir. Ne

var ki cevher; tanım, bilgi ve zaman bakımından her şeyin 15

i l k i d i r [Bu sözüyle şunu kasteder:] Mütekaddim olan ‘ilk’ pek çok şekilde söylenir ve cevher tanım, bilgi ve zaman bakımından bütün her şeyin ilkidir. [106]

Cevherin tanım, bilgi ve zaman bakımından her şeyin il

olduğunu zikrettikten sonra bunun genel sebebini gösterdi ve [dedi 20

ki:]

“Zira diğer yüklemlerden hiçbiri ayrık değilken, bu tek

başına a y r ı k t ı r [Bu sözüyle şunu kasteder:] Cevher bu üç yönden önceliklidir, çünkü arazlardan hiçbiri ayrık/mufarık değildir ve fakat cevher tek başına ayrıktır. İşte buna işaret etmek üzere;

“diğer yüklemlerden hiçbiri ayrık değildir” demiştir. Yani onun 25

üzerine yüklenenlerden hiçbir mufarık değildir. Bunu söylemesinin nedeni, külli arazların bir mevzuya yüklem olduklarının açıkça ortaya çıkmış olmasıdır.

100

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY /ZETA (Z)

[107] Onun tanım bakımından ilk olduğunu zikredince, tanım bakımından kendisiyle ilk olduğu ciheti tarif etti ve [dedi ki:] “Yine

o, tanım bakımından da ilktir, zira cevherin tanımının herbir şeyin tanımında bulunması zorunludur.” [Bu sözüyle şunu 5

kasteder:] ‘Cevher tanım bakımından arazlardan önce gelir’ dedik çünkü arazlardan her birinin tanımında cevherin alınması zorunlu­ dur. Bunun böyle olmasının nedeni, tanımların parçalarının, şeyin kuruluşunun kendisiyle meydana geldiği şeyler olmasıdır. Arazların kuruluşu da cevherlerle olunca, onların tanımında cevherlerin alın-

10

ması zorunlu olmuştur. Cevherlerin tanımında ise tabiatlarından başka bir şey alınmaz. Çünkü onların tanımlarında sebepleri alınır ki bunlar cevherdirler. [108] Yine cevherin tanım bakımından diğer arazlardan önce gel­ diğini bildirince bilgi bakımından öncelik cihetini tarif etmeğe

15

20

25

30

başladı ve [dedi ki:] “Yine mahiyetini bildiğimiz zaman, her bir şeyi

daha çok bildiğimiz görüşündeyiz. Örneğin insan gibi. Çünkü şeyi nitelik veya nicelik veya nerede olduğuna dair bilgimizden daha çok, ateş olduğunu bildiğimizde biliriz.” [Bu sözleriyle şunu kaste­ der:] Cevherin bizim nezdimizde arazlardan, yani küllilerinin, arazların küllilerinden daha bilinir olmasının delili, somut ferdî cevhere dair külli cevhersellikle olan bilgimizin, ona dair külli arazlarla olan bilgimizden daha tam olmasıdır. Örneğin insanı tarif etmek istedi­ ğimizde ve mesela ‘o cevhersel herhangi bir tabiattır’ şeklinde tarif ettiğimizde sanki sen, ‘ateştir’ demiş olursun. Ona dair söz konusu cevhersel yüklem bakımından olan bilgimiz, onun nicelik, nitelik, yer veya kendisiyle vasıflandığı diğer arazî yüklemlere sahip olması bakımından olan bilgimizden daha çoktur. Burada kastetmiş olduğu şey, arazların bizatihi soruşturulmadığı/matlup olmadığı ve onların sadece somut cevherin sıfatları ve halleri olması bakımından matlup olduğudur. İlk soruşturulan/talep edilen somut cevherdir. Buna göre, bu cevhere dair cevhersel sıfatlarla olan bilgimiz, arazî sıfatlarla olan bilgimizden daha tam olunca cevhersel sıfatların, arazî sıfatlar­ dan daha bilinir olması zorunlu olur.

102

| M etafizik Büyük Şerhi

[109]

ZAY/ZETA (Z)

Daha sonra başka bir açıklama ciheti ortaya koydu ve

mut bir şeyin mahiyetiyle olan bilgimizin, ister cevher ister araz olsun eklentilerinden herhangi biriyle olan bilgimizden daha bilinir olduğunu göstermek üzere [dedi ki:] “Yine bunlardan her birini, 5

ancak aynıyla ya niteliğin veya niceliğin ne olduğunu bildiğimizde biliriz.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Ferdî cevherin mahiyetinin bilgisinin, onun nasıl ve nice olduğunun bilgisinden daha bilinir olduğunun delili şudur; şeyin arazlarından hiç birini, bu arazın mahiyetini, onun bir nitelik mi nicelik mi olduğunu bilmeksizin tarif

10

edemeyiz. Cevherin zaman bakımından mukaddem olmasının nedeni şudur; arazın meydana gelişi, içinde bulunduğu cisimden daha sonra geliyor ise bu durumda apaçıktır ki söz konusu cisim, zamanda ondan öncedir. Eğer bu içinde meydana geldiği şeyden ayrık olmayan arazlar­ dan olur ise bu durumda o şeyi oluşturan mevzu cevher, şeyden ve

15

lazım arazlarından önce gelir. Örneğin ateşin kendisinden oluştuğu mevzu, ateşin sûretinden ve sıcaklığından önce gelir.

Aristoteles der ki; Yine çok zamandan beri sorun olmaya/soruşturulmaya de­ vam eden şey -ki şimdi de sürekli sorundur ve hakkında hayret 20

edilmiştir- mevcudun mahiyetidir. İşte bu, cevherin ne oldu­ ğudur. Bazı insanlar onun bir olduğunu, bazıları birden çok olduğunu, bazıları sonlu/sınırlı olduğunu ve bazıları da sonsuz olduğunu söylemiştir. Bu nedenle biz de bu hal üzere olan, dahası ilk ve bir olan hakkında incelemeyi önceliyoruz ve onun

25

ne olduğunu söylüyoruz. Buna göre bazen cevherin varlığının cisimlerde

apaçık

olduğu

zannedilir.

Bu yüzden

hayvan,

bitki ve onların cüzleri cevherlerdir deriz. Yine ateş, su,

104

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

toprak, hava ve buna benzer şeylerden her biri ile bunların tüm parçalan, bunlardan oluşan, bunların parçalarından ya da tü­ münden oluşan şeyler gibi tabii cisim ler de cevherdir. Örneğin sema ve parçaları, yıldızların cisim leri, Ay ve Güneş gibi. Buna 5

göre sadece bunlar mı cevherdir; yoksa bunlardan başka cevher­ ler de var mıdır; yahut bunların bazısı ve başka bazı şeyler mi cevherdir; veya bunların hiçbiri değil aksine başka şeyler mi cevherdir?, bunların araştırılması gerekir. Bazı insanlar yüzey, çizgi, nokta ve bir gibi cismin sonlarının/sınırlarının cirim ve

ıo

cisimden daha çok cevher olduğunu zannetmişlerdir. Yine bazı­ ları da hissedilirlerden daha çok cevher olduğunu zannederler. Bazı insanlar da kesinlikle bunun gibi şeyleri [cevher olarak] görmezler/düşünmezler. O nların bir kısmı da ebedi olan pek çok mevcudun olduğunu düşünür. Örneğin Platon’un suretlerin ve

15

matematiksel nesnelerin iki [tür] cevher olduğunu ve hissedilir cisimlerin ise üçüncü cevher olduğunu söylemesi gibi. Speusippus ise bir ile başlayarak pek çok cevher olduğunu söyledi ve her bir cevher için birçok ilkeler kabul etti; sayıların ilkesi başkadır, bü­ yüklüklerin ki başka, sonra nefsin ki başkadır. Ve bu türe benzer

20

şekilde cevherler çoğalır. Bazı insanlar suretin ve sayıların tek bir aynı tabiatı olduğunu, sema cevherine varıncaya kadar, örneğin çizgiler ve yüzeyler gibi başka şeylerin ise bunu izlediğini kabul ettiler. Aynı şekilde [onlara göre] hissedilirler de böyledir.

25

[110] Cevherlerin mahiyetlerinin diğer mevcutlardan önce geldi­ ğini ve onların illeti olduğunu açıkça ortaya koyunca, hissedilir cevherlerin mahiyetlerinin ne olduğunu soruşturmaya başladı ve öncelikle bu hususta, kadim filozofların görüşlerini zikretmeye baş­ ladı. Kadim filozofların araştırmış oldukları bu sorunun, önceden de

30

şimdi de sorun olduğunu ve kendi zamanına kadar hiçbir kimsenin bu soruna burhan getirmediğini belirtti.

106

J

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[111] Sonra başladı ve [dedi ki:] “Yine çok zamandan beri sorun

olmaya/soruşturulmaya devam eden şey -ki şimdi de sürekli sorun­ dur ve hakkında hayret edilmiştir- mevcudun mahiyetidir. îşte bu, cevherin ne olduğudur. ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Cevherin diğer 5

arazlardan önce olması durumu, ittifakla karar kılınca geriye cevherle ilgili sorun olarak cevherin mahiyeti olan şeyin ne olduğu kalmıştır ki bu cevher uzun zamandan beri sorun olmuştur ve şimdi de bir sorun olup hiçbir kimsenin hakkında burhani bir şey söylemediği, hayret verici bir sorundur/soruşturmadır. Bunu söylemesinin ve bu

10

sorunu/soruşturmayı büyütmesinin nedeni, bu cevherin mahiyeti bilindiği zaman, bütün mevcutların ilk illetinin, kesin olarak biline­ cek olmasıdır. Bu sorunun, tabii olarak bütün insanlar tarafından ilgi duyulan bir sorun olması ve sorunun kendisinin zor bir so­ run/soruşturma. olması nedeniyle, dediği gibi eskiden ve şimdilerde

15

bu, bir sorun olmaya devam etmiş ve zamanımıza kadar kimse haki­ katine ulaşamamıştır. [112] Bu sorunun/soruşturmanın önemi ve insanların bu husus­ taki hayretinin şiddetine dair bu anlamı zikredince soruna dair kadim öğretileri ve pek çok ihtilafı tarif etmeye başlayarak [dedi ki:]

20

“Bazı insanlar onun bir olduğunu, bazıları birden çok olduğunu, bazıları sonlu/sınırlı olduğunu ve bazıları da sonsuz olduğunu söylemiştir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bu görüşler, hareketli yani tabii cevherin ilkelerini araştırdığı zaman, kadim filozoflardan zikretmiş olduğu görüşlerin aynıdır. Ancak onları burada araştırma-

25

sı, es-Simâu’t-tabii (Fizik) kitabındaki araştırma yönünden başka bir yönde araştırmadır. Şöyle ki orada, cismin ilkelerini, sadece tabii olması bakımından yani sakin ve hareketli mevcut olması bakımından araştırmıştır. Burada ise, salt cevherin mahiyeti yani bizatihi kaim olması bakımından araştırmıştır. Şöyle ki şeyin cev-

30

her ve araz olması, mevcut olması bakımından mevcudun ken­ disine bölündüğü ilk bölümlemedir. Buradaki soruşturma/sorun ile

108

| M etafizik Büyük Şerhi

TAY /ZETA (Z)

tabiat ilmindeki soruşturma/sorun arasındaki fark şudur: Burada sorun, bütün mevcutların ilk sûreti ve son gayesinin bilgisine ulaşma sorunu iken tabiat ilminde ortaya koyduğu sorun ilk madde, tabii suret ve ilk muharrike ulaşma sorunudur. 5

[113] “Bazı insanlar onun bir olduğunu söylemiştir” sözüyle, muhtemelen mevcudun bir olduğunu söyleyen Parmenides ve Melissos’a işaret etmektedir. Şöyle ki bu grup, cevherin dışındaki şeylerin bir şey olmadığı görüşündeydiler. Yine onlar, cevherin mürekkep değil basit olduğunu düşünüyorlardı. Muhtemelen bununla, terkibi

10

kabul edip dört unsurdan bir unsuru vaz‘eden veya onlar arasında bir mutavassıt olarak vaz‘eden kimselerin görüşünü kastetmektedir. Şöyle ki onlar, terkip bakımından çokluğu itiraf etmekte ve tek bir ilkenin dışındaki şeyleri de arazlar olarak vazetmektedirler. [114] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bazıları birden çok oldu­

15

ğunu söylemiştir” sözüyle cevherin ilkelerinin, parçalanamayan cüzler (atomlar) olduğunu söyleyenlere ve Anaksagoras gibi bu ilkelerin, parçaları benzeşen ve kısım kısım kümeleşen ilkeler oldu­ ğunu kabul edenlere ve Empedokles gibi dört unsurdan, birden fazla unsurun ilke olduğunu kabule edenlere işaret etmektedir.

20

[115] Kendi nezdinde cevher olan ilkenin bir veya birden çok ol­ duğunu kabul edenlerin bir kısmı, bu cevherin sonlu olduğunu bir kısmı da sonsuz olduğunu söylemektedir. [Bazıları sonlu/sınırlı

olduğunu ve bazıları da sonsuz olduğunu söylemiştir.] Zannediyo­ rum ki cevher hakkında bu görüşlerin kendilerinden aktarıldığı 25

bütün insanlar, dört sebebin farkında değillerdi ve ancak sadece maddi ilkeleri biliyorlardı.

110

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[116] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bu nedenle biz de bu hal

üzere olan dahası ilk ve bir olan hakkında incelemeyi önceliyoruz ve onun ne olduğunu s ö y lü y o ru z [Bu sözüyle şunu kasteder:] Ka­ dim filozoflar arasında vaki olan bütün bu ihtilaf nedeniyle, incele5

menin ilkesini, insanların itiraf ettiği cevherin ilkesi hakkında öncelemeliyiz ki o, cevher ismine en evla olan, ilk olan ve bir olandır. Ve yine onun ne olduğu hakkında konuşmalıyız. [117] Kendisine işaret etmiş olduğu bu ilk, ferdî cevherin ilkesi­ dir. Bu nedenle [dedi ki:] “Buna göre bazen cevherin varlığının

ıo

cisimlerde apaçık olduğu zannedilir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] İncelemenin ilkesini, ferdî cevherin ilkesi hakkında kabul ettik çün­ kü insanlar, bizatihi kaim olan ferdî cisimlerin, cevherler olduğu ve onlarda bir ilke bulunduğu hususunda icma etmişlerdir. İşte “bazen

cevherin varlığının cisimlerde apaçık olduğu zannedilir” sözüyle 15

delalet ettiği şey budur. Yani bazen herkes, cevher tabiatının somut cisimlerde apaçık olduğu görüşünde birleşir. Zikrettiği bu cevher, öncelikle araştırmak istediği cevherdir ki o, daha sonra bunun sûret olduğunu açıklamaktadır. [118] Burada onun hakkında ‘ilktir’ demiştir çünkü o somut cev-

20

herin sebebidir ve somut cevherler ancak onunla cevher olurlar. Yine onun hakkında ‘birdir’ demiştir çünkü somut cevher ancak bu cev­ herle bir olur. İşte bu tabiatlar sûret diye isimlendirilir. [119] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bu yüzden hayvan, bitki ve

onların cüzleri cevherlerdir deriz. Yine ateş, su, toprak, hava ve 25

buna benzer şeylerden her biri ile bunların tüm parçaları, bunlar­ dan oluşan, bunların parçalarından ya da tümünden oluşan şeyler gibi tabii cisimler de cevherdir. Örneğin sema ve parçaları, yıldız­ ların cisimleri, ay ve güneş gibi.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:]

ZAY/ZETA (Z)

M etafizik Büyük Şerhi

Onun tabiatı, bizatihi kaim olan fertlerde kendiliğinden bilinir olduğu için herkes somut hayvanların, bitkilerin ve onların parçalarının kısaca bütün bileşiklerin, cevherler olduğunu itiraf eder. Ateş, su, toprak ve hava gibi bileşiklerin kendilerinden oluştuğu basit tabii cisimler ile bu somut cevherlerden sayılan her şey ya kendilerini kuşatıldık­ ları cüzlerden meydana gelirler veya sema gibi kuşatıcı küllilerden meydana gelirler veya da yıldızlar, Güneş ve Ay gibi bunun cüzle­ rinden meydana gelirler. Bunlardan, öncelikle tevellüt eden her şeyin, parçaları benzeşir ki “buna benzer şeylerden her biri” sözüyle buna delalet etmiştir. [120] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Buna göre sadece bunlar

mı cevherdir; yoksa bunlardan başka cevherler de var mıdır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Buna göre şimdi şunu araştıralım: Sadece bunlar mı yani ferdî cevherlerin sıfatları mı cevherdir, yoksa cevherlerin bunlardan başka sıfatları var mıdır? Veya kendileriyle o nedir’in cevabı verilen bu sıfatların, bazısı cevher bazısı ise cevher değil midir? Veya bu sıfatlardan hiçbiri cevher değil midir? Zira onların durumlarında gizli olan şey budur. Ferdî cevherlerin cevher oluşuna gelince, bu hususta hiç kimse kuşku duymaz ki “yahut bunların bazısı ve başka bazı şeyler

mi cevherdir” sözüyle buna delalet etmiştir. [121] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Veya bunların hiçbiri değil

aksine başka şeyler mi cevherdir?” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Veya mahsus fertlerde mevcut olan sıfatlardan hiçbiri cevher değil­ dir, aksine bunların cevherleri başkadır. Örneğin sûretleri ve sayıları kabul edenler gibi. [122] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bazı insanlar yüzey,

çizgi, nokta ve bir gibi cismin sonlarının/sınırlarının cirim ve

cisimden

daha

çok

cevher

olduğunu

zannetmişlerdir”

114

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[sözüyle şunu kasteder:]

Bazı insanlar yüzey, çizgi, nokta gibi

cismin sınırları ile bir’in, ilke olmaları nedeniyle, cismin cevher olma­ sından daha fazla cevher olduklarını zannetmişlerdir. Bu nedenle bunların somut mahsus/hissedilir cevherlerden daha çok cevher 5

olması gerekir. Bunu söylemesinin nedeni, bir grubun noktanın çizgilere, çizginin yüzeylere, yüzeylerin de cisimlere öncelikli olduğuna inanmasıdır.

Buna göre

onlar,

bu şeylerin fertlerinin,

mahsus

cismin fertlerinden öncelikli olduğunu ve küllilerinin de onların küllilerinden öncelikli olduğunu düşünüyorlardı. Bu yüzden [dedi ki:]

ıo

“Yine bazıları da hissedilirlerden daha çok cevher olduğunu zannederler. ” [123] “Cirim ve cisimden daha çok” demesinin nedeni, onların cisim hakkında iki öğretisinin bulunmasıdır. Bir öğreti, üç boyutun cevhersel

15

cismin

sureti

olduğunu

düşünenlerin

öğretisidir

ki

‘ilk misal’ olarak isimlendirilmesi daha uygun olan budur ve o ci­ simdir

demektedir.

‘Cisim,

yüzeylerin

birbirine

eklenmesiyle

doğar’ görüşünde olanlara gelince, bunun da cisimleşmiş olarak onlardan doğan diye isimlendirilmesi daha uygundur. Her iki kabule göre de yüzeylerin, çizgilerin ve noktaların cirim ve cisimden 20

daha çok cevher olması ve onlardan önce olması gerekir. Ama birinci kabule göre suret, madde ve suretten mürekkep olana önceliklidir, ikinci kabule göre ise mürekkebin cüzleri mürekkepten önceliklidir. [124] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bazı insanlar da kesinlikle

25

bunun

gibi

şeyleri

[cevher

olarak]

görmezler/düşünmezler.”

[Bu sözüyle şunu kasteder:] Bazı insanlar da çizgiler, yüzeyler ve noktalardan oluşan bir şeyin ve sayısal bir’in cevher olduğuna inanmamaktadırlar.

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[125] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Onların bir kısmı da ebe­

di olan pek çok mevcudun olduğunu düşünür. Örneğin Platon’un sûretlerin ve matematiksel nesnelerin iki [tür] cevher olduğunu ve hissedilir cisimlerin ise üçüncü cevher olduğunu söylemesi gibi.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Bu kişilerden bir kısmı, sadece matematiksel olan büyüklüklerin ve sayıların cevher olduğuna inan­ mamaktadır, dahası bununla birlikte eşyanın sûretlerinin de ayrık/mufarık cevherler olduğuna inanmaktadır. Onlar, bunun yanın­ da üçüncü bir cevhere de inanıyorlardı ki bu da hissedilir cevherin fertleridir. Matematiksel nesnelerin cevherler olduğuna inananların bir kısmı, onları suretlerden başka şeyler olarak vazederler bir kısmı ise sayıları ve sûretleri daha sonra zikredeceğimiz üzere tek bir/aynı tabiat olarak vazederler. İşte bunlar hususi surî sebebin bilincindeydiler ve bu yüzden genel sûretler bakımından özel şeylerin cevherle­ rini verme arzusundaydılar. Yani onlar, bunları mahsus cevherlerin ilkeleri kılmışlardır. [126] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Speusippus ise bir ile baş­

layarak pek çok cevher olduğunu söyledi ve her bir cevher için birçok ilkeler kabul etti; sayıların ilkesi başkadır, büyüklük­ lerin ki başka, sonra nefsin ki başkadır. Ve bu türe benzer şekil­ de cevherler çoğalır.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Speusippus ise cevherlerin pek çok ve farklı olduğunu söylemiştir ki bu şu ba­ kımdandır: cevherler, sayı büyüklük ve nefs gibi muhtelif olunca, onların ilkeleri de muhtelif cevherler olur. Zira sayının ilki olan ‘bir’, büyüklüklerin ilkinden ve nefsin ilkinden başkadır. Türler de buna göre çoğalır çünkü onlar muhtelif sebepleri bakımından farklı tabiat­ ların sayısı kadar olur. Kanaatimce “bir ile başlayarak” demesinin nedeni sayıların, cevherde başkalarından öncelikli olduğunu düşün­ mesidir. Çünkü onların ilkesi olan ‘bir’, muhtelif cevherlerin ilkele­ rinden önceliklidir.

118

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[127] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bazı insanlar sûr etin ve

sayıların tek bir aynı tabiatı olduğunu, sema cevherine varınca­ ya kadar örneğin çizgiler ve yüzeyler gibi başka şeylerin ise bunu izlediğini kabul ettiler. Aynı şekilde [onlara göre] hissedi5

lirler de böyledir.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Bazı insanlar sayılar ile suretlerin iki tabiat olduğunu söylememişlerdir. Fakat sûretlerin ve sayıların tek bir tabiat olduğunu ve bunların çizgilerle yüzeylerin illeti olduğunu çizgiler ve yüzeylerin de semanın cisimle­ rinin ve bunların dışındaki diğer hissedilirlerin cisimlerinin illeti

ıo

olduğunu söylemişlerdir.

Aristoteles der ki; Şimdi bunlarla ilgili olarak araştırmalıyız ki; bunlardan hangi sözler iyidir, hangi sözler bunun hilafınadır. Cevherlerin mahi­ yeti nedir? Hissedilir cevherden başka cevher var mıdır yok 15

mudur? Bunların mevcudiyeti nasıldır? Ayrık bir cevher var mıdır; niçin ve nasıl vardır? Veya yok mudur ve hissedilirlerin dışında hiçbir cevher yok mudur? Tefsir [128] Kadim filozofların cevherler hakkındaki görüşlerini sayıp bi-

20

tirdikten sonra araştırmacının, cevherin durumu hakkında inceleme yapması için kendisine gerekli olan soruları/sorunları sayıp dökmeye başladı ve [dedi ki:] “Şimdi bunlarla ilgili olarak araştırmalıyız ki;

bunlardan hangi sözler iyidir hangi sözler bunun hilafınadır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Şimdi bütün bu görüşleri araştıralım ve onlar25

dan hangi sözlerin derinliğine araştırmadan sonra mükemmel bir söz olarak söylendiğini -ki buna ‘iyidir’ sözüyle delalet etmiştir- ve “hangi

sözler bunun hilafınadır” sözü(ne göre) hangilerinin, derinliğine araştırmadan sonra söylenmemiş sözler olduğunu açıkça ortaya koya­ lım. Sanki o, demek istiyor ki; varsa eğer doğrusu, onlardan hangisi

120

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

doğru söylenmiştir hangisi doğru söylenmemiştir veya hepsi mi doğru söylenmemiştir. Çünkü tümünün doğru söylenmiş olması mümkün değildir. [129] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Cevherlerin mahiyeti ne5

dir?” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bizatihi kaim fertler olan ve kendi durumlarından cevher oldukları bilinen cevherlerin mahiyelerini araştırmamız gerekmektedir. [130] “Hissedilir cevherden başka cevher var mıdır yok mudur?

Bunların mevcudiyeti nasıldır?” [sözüyle şunu kasteder:] Ortada 10

tıpkı matematiksel suretleri savunanların sözleri gibi, mahsus cevher­ lerden başka, onların illeti olan mufarık/ayrık cevherler var mıdır?. Yoksa bu sıfatta bir şey yok mudur? Eğer var ise bu durumda onlar nasıl mahsus cevherlerin cevheridirler. [131] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ayrık bir cevher var mıdır;

15

niçin ve nasıl vardır? Veya yok mudur ve hissedilirlerin dışında hiçbir cevher yok mudur?” [Bu sözüyle de şunu kasteder:] Buna göre kısaca, ortada hissedilirlerden ayrık olan bir cevher var mıdır?, eğer var ise neden var olmuştur ve onun varlığı nasıldır yoksa ortada mahsus cevherlerden başka asla bir cevher yok mudur?, bunların

20

araştırılması gerekir.

Aristoteles der ki; Bundan

önce

cevherin

ne

olduğunu

betimlem emiz

gerekmektedir. Zira cevher her ne kadar pek çok türde söylense de daha çok dört şeye söylenir. Çünkü mahiyetin, küllinin ve de 25

cinsin her bir şeyin cevheri olduğu zannedilir. Bunların dördüncü­ sü ilk mevzudur/taşıyıcıdır. Mevzu, başkasının kendi üzerine söy­ lendiği şeydir. Ama bunun kendisi başkasına yüklenmez. Bu nedenle

[1029a] öncelikle

bunu

araştırmamız

gerekir.

Zira

ilk

mevzunun,

122

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

başkasından daha çok cevher olduğu zannedilir. Bir şekilde maddeye, başka bir şekilde ise sûrete ve üçüncü bir şekilde ise bu ikisinden olan şeye bunun gibi (mevzu) denilir. Maddeyle örneğin tuncu, sûret ile büstün şeklini ve ikisinden olanla da 5

heykelin bütününü söylüyorum. Şu halde eğer suret, maddeden önce ve daha çok mevcut olursa bu sözün kendisinden dolayı o, her ikisinden oluşan şeyden de önce olur. Bu sözle, şimdiye kadar cevherin ne olduğunu betimlemiş olduk. Zira o bir mevzuya yüklenmeyen, aksine başkasının kendi üzerine yük-

10

lendiği şeydir. Tefsir

[132] [Demek istiyor ki;] bundan önce cevherin kaç yönden söy­ lendiğini detaylandırmamız ve bunlardan hangisinin soruşturulan (talep edilen) cevherin illeti olduğunu incelememiz gerekmektedir. 15

[133] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Zira cevher her ne kadar pek çok türde söylense de daha çok dört şeye söylenir.” [Bu sözüyle

şunu kasteder:] Zira cevher her ne kadar pek çok türde söylense de meşhur dört türe münhasırdır. [134] Sonra bu türleri zikretti [ve dedi ki:] “Çünkü mahiyetin, 20

küllinin ve de cinsin her bir şeyin cevheri olduğu zannedilir.” [Bu

sözüyle şunu kasteder:] Zira cevher ismi, şeyin mahiyetine verilir. Bazen “o nedir” yoluyla şeyin üzerine yüklem olan külliye söylenir. Aynı şekilde şeye yüklenen yakın cinsin cevher olduğu zannedilir. Bunu söylemesinin nedeni sanki şudur: Kadim filozoflar bu anlam 25

hakkında ihtilaf ediyorlardı. Buna göre bazıları, genel küllinin cevherlik ismini, yakın özel külliden daha fazla hak etiğini düşünüyordu ki işte bu Platon’un öğretisidir.

124

| M etafizik Büyük Şerhi

5

ZAY/ZETA (Z)

[135] Sonra “bunların dördüncüsü ilk mevzudur/taşıyıcıdır” dedi ki bununla ferdî cevheri kastetmektedir. Bu nedenle Kategoriler Kitabında yapmış olduğu tanımı burada da ortaya koydu [ve dedi ki:] “Mevzu, başkasının kendi üzerine söylendiği şeydir. Ama bunun kendisi başkasına yüklenmez." [Bu sözüyle şunu kasteder:] İşte bu, diğer şeylerin kendi üzerine yüklendiği şeydir ve o, asla bir şey üzeri­ ne yüklenmez. [136] [Sonra dedi ki:] “Bu nedenle öncelikle bunu araştırmamız gerekir .” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bu nedenle öncelikle mev-

10

zu/taşıyıcı olan bu cevheri yani onun illetini araştırmamız gerekir. [137] Sonra bunun sebebini belirtti [ve dedi ki:] “Zira ilk mevzunun başkasından daha çok cevher olduğu zannedilir.” Zira diğer şeylerin mevzusunun, başkalarından daha fazla cevher olduğu bilinir.

15

20

25

[138] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bir şekilde maddeye, başka bir şekilde ise sûrete ve üçüncü bir şekilde ise bu ikisinden olan şeye bunun gibi (mevzu) denilir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Cevher bir yönden maddeye söylenir ve yine başka bir yönden de sûrete söylenir. Üçüncü bir yönden ise bu ikisinin toplamına söyle­ nir. “Bir şekilde maddeye, başka bir şekilde ise sûrete” demiştir çünkü madde, sûretin mevzusu olması bakımından bir cevherdir sûret de mevzunun kurucusu olması bakımından bir cevherdir. Bu ikisinden bileşik olan ise onlardan mürekkep olması bakımından bir cevherdir. [139] [Aristoteles daha sonra der ki:]

“Maddeyle

örneğin

tuncu, sûret ile büstün şeklini ve ikisinden olanla da heykelin bütününü söylüyorum.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Maddeyle

örneğin büstün mevzusu olan tuncu, sûret ile ise büstün şeklini, ikisinden mürekkep olanla da örneğin tunç ve şeklin toplamı olan 30

heykeli kastediyorum.

126

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[140] [Aristoteles daha sonra der ki:] aŞu halde eğer sûr et, mad­ deden önce ve daha çok mevcut olursa bu sözün kendisinden dolayı o, her ikisinden oluşan şeyden de önce olur.” [Bu sözüyle şunu

kasteder:] Buna göre eğer sûret, varlıkta maddeden önce olur ise ve 5

maddenin bilkuvve mevcut olması, sûretin de bilfiil mevcut olması nedeniyle mevcudiyeti daha çok olursa bu durumda o, ikisinden mürekkep/bileşik olandan da önce olur. Çünkü ikisinden mürekkep olan, ancak sûret bakımından bilfiil mevcut olur ki “bu sözün kendi­ sinden dolayı” sözüyle buna delalet etmiştir. Yani sûretin kendisiyle

ıo

maddeden önce olduğu cihet, ‘her ikisinden mürekkep olan’dan önce olması cihetinin aynıdır. Demek istiyor ki sûret, madde ve sûretten mürekkep/bileşik olandan önce olur ve mürekkep te cevher olur ise bu durumda sûret, cevherlik ismini mürekkepten daha çok hak eder.

15

[141 ] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bu sözle, şimdiye kadar cevherin ne olduğunu betimlemiş olduk. Zira o bir mevzuya yük­ lenmeyen aksine başkasının kendi üzerine yüklendiği şeydir.” [Bu

sözüyle şunu kasteder:] Hakkında konuşulan ilk cevheri; asla bir şeye yüklenmeyen ve diğer şeylerin kendisine yüklendiği şey şeklinde 20

resmetmiştik. Aristoteles der ki; Tafsilatlandırma sadece bu hal üzere olmamalıdır. Şöyle ki bu yeterli değildir. Zira bunun kendisi apaçık değildir. Yine madde, cevher olur zira o, cevher olmaz ise bu durumda ondan başka

25

cevher nedir. Aksi takdirde cevher yok olur ve ortadan kalkar. Zira diğer şeyler bir kenara çıkarıldığında kalıcı hiçbir şey göremeyiz. Cisimlerin

öteki

infıalleri/etkilenimleri,

fiilleri,

kuvveleri

ve

yine uzunluk, genişlik ve derinlik cevherler değil niceliklerdir.

128

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

Çünkü nicelik cevher değildir aksine diğer şeylerin aynıyla bi­ rincil olarak ait olduğu şey cevherdir. Fakat uzunluk, genişlik ve derinlik bir kenara çıkarıldığında geriye bunların tanımladığı herhangi bir şey dışında kalıcı bir şey göremeyiz. Şu halde bu 5

araştırmayı yapanların, maddeyi tek başına cevher olarak dü­ şünmeleri zorunludur. Madde dediğim, niteliğe (hangi şeye) de niceliğe de mevcudun kendisiyle tanımlandığı başka şeylere de kesinlikle bizatihi söylenmeyendir. Zira bu şeylerden her birinin üzerine söylendiği herhangi bir şey vardır ve bu şeyin varlığı ile

ıo

kategorilerden her birinin varlığı başkadır. Zira diğer şeyler, cevher üzerine söylenirken o madde üzerine söylenir. Şu halde bizatihi en son olan, ne hangi şey (nitelik) ne nicelik ne kesin­ likle başka bir şey ne de olumsuzların söylendiği şeydir. Zira bunlar, araz türünden olur. Buna göre bu görüşlere, maddenin

15

cevher olması arız olur. Fakat bu mümkün değildir. Zira ayrık olan (mufarık) ve varlığa/mahiyete delalet edenin bu şeyden daha çok cevhere ait olduğu zannedilir. Bu nedenle sûret ve her ikisinden oluşanın, maddeden daha çok cevher olduğu zanne­ dilmiştir.

20

Tefsir [142] “Tafsilatlandırma sadece bu hal üzere olmamalıdır” [sö­ züyle] muhtemelen şunu kastetmektedir: Cevherin madde ve sûrete bölünmesine dair bir araştırma olmaksızın cevher hakkındakİ bu tafsilatlandırma ile yetinmememiz gerekir. Zira bu yeterli değildir ve

25

kendiliğinden apaçık değildir ki sûretin cevher olmasını kastediyorum. Bunu söylemesinin nedeni, işin başında maddenin cevherlikte sûretten daha bilinir olmasıdır. Bu nedenle bundan sonra maddenin tek başına cevher olduğunu ve onun somut şeyin cevher olmasının illeti olduğunu gerekli kılan görüşleri ortaya koydu ve [dedi ki]

“Yine madde,

130

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

cevher olur zira o, cevher olmaz ise bu durumda ondan başka cevher nedir. Aksi takdirde cevher yok olur ve ortadan k a l k a r [Bu sözüyle şunu kasteder:] Maddeye gelince, onun durumu, geriye kalan diğerlerinden daha çok cevher olduğunu göstermektedir. Çünkü onun 5

için denilebilir ki eğer maddeyi cevher olarak vazetmezsek ortada cevher diye isimlendirilecek bir şey olmaz veya cevher yok olan bir şey olur ki “aksi takdirde cevher yok olur ve ortadan kalkar” sözüyle buna işaret etmiştir.

[143] “Tafsilahlandırma sadece bu hal üzere olmamalıdır. Şöyle ıo

ki bu yeterli değildir” sözüyle muhtemelen cevherin meşhur olan resmine/betimine işaret etmek istemektedir ki bu da şudur: ‘Cevher, kendisine diğer şeyler yüklenen fakat kendisi asla hiçbir şeye yüklenme­ yen şeydir’. Bunun böyle olacağını söylemiştir çünkü bu resim, madde­ nin, cevher ismini sûretten daha çok hak etmesini zorunlu kılar. Bu

15

nedenle bundan sonra maddenin tek başına somut cevherin illeti olma­ sını zorunlu kılan delilleri ortaya koymaya başladı ve dedi ki “Yine

madde, cevher olur zira o cevher olmaz ise bu durumda ondan başka cevher nedir. Aksi takdirde cevher yok olur ve ortadan kalkar. ” [144] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Zira diğer şeyler bir kena20

ra çıkarıldığında kalıcı hiçbir şey göremeyiz. ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] M addenin sadece mahsus ferdî cevherin illeti olduğunun delili şudur ki zihinden somut fertte mevcut olan madde dışındaki şeyleri çekip çıkardığımız zaman geriye sabit bir şey olarak sadece madde kalır. Yani madde, bunların kaldırılmasıyla ortadan kalkmaz

25

Fakat onun kaldırılmasıyla, bunlar ortadan kalkar. “Cisimlerin öteki

infialleri/etkilenimleri, fiilleri, kuvveleri” [sözüyle de şunu kasteder:] Münfail/edilgin kuvveler ve fail kuvveler ile bunlardan sadır olan fiillerin durumlarına bakıldığında görülür ki bunlar ortadan kalkınca geriye madde kalır. Bunu söylemesinin nedeni, suretlerin bu duruma 30

arazlarla birlikte iştirak ettiğini açıklamaktır. Buradan hareketle de pek çok insan, suretlerin arazlar olduğunu zannetmiştir.

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[145] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ve yine uzunluk, genişlik ve derinlik cevherler değil niceliklerdir. Çünkü nicelik cevher değil­ dir.” [Bu sözüyle de şunu kasteder:] Ve yine cismin cevheri olduğu

zannedilen uzunluk, genişlik ve derinliğin durumlarına bakıldığında görülür ki bunlar niceliktir ve nicelik de cevher değildir. O sadece şunu kastetmiştir: Cisimlerin cevherler olduğunu ve cismin kendile­ riyle tanımlandığı uzunluk, genişlik ve derinliğin cevher değil nicelik olduğunu itiraf ettiğimizde, cisimde maddeden başka cevher diye isimlendirilecek bir şey kalmaz. Zira başka şeylerden daha fazla cevher olduğu zannedilen üç boyutla cevher olmayınca ki bunlar cisimden kalktıklarında geriye kalanlar da ortadan kalkar, bu du­ rumda zorunlu olarak o, madde ile cevherdir. Zira ferdî cevherin içinde bulunduğu bir şeyle cevher olması gerekir ki içinde bulundu­ ğu şey bütün cüzleriyle olmasa da cevherdir. [146] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Aksine diğer şeylerin aynıyla birincil olarak ait olduğu şey cevherdir.” [Bu sözüyle

şunu kasteder:] Maddede mevcut olan bu şeyler, cevherler olmadı­ ğında bu şeylerin mutavassıt olmaksızın öncelikli bir varoluşla içinde bulundukları şeyin, cevher olması zorunlu olur ki işte bu da maddedir. [147] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Fakat uzunluk, genişlik ve derinlik bir kenara çıkarıldığında geriye bunların tanımladığı herhangi bir şey dışında kalıcı bir şey göremeyiz.” [Bu sözüyle ise

şunu kasteder:] Fakat uzunluk, genişlik ve derinlik tanımında alın­ mış oldukları cisimlerden bir kenara çıkarıldığında, cisimden geriye bir şey kalmaz ancak sadece uzunluk, genişlik ve derinliğin tanımla­ dığı şey kalır ki işte bu da maddedir. Ve bu daha önce geçmiş olanın dışında başka bir delildir.

134

M etafizik Büyük Şerhi

5

10

15

ZAY/ZETA (Z)

[148] Maddenin cevher olmasını gerektiren delilleri ortaya koydu ki bu deliller şunlardır: Madde, diğer şeyler kaldırıldığında kendisi ortadan kalkmayan fakat kendisi kaldırılınca diğer şeylerin ortadan kalktığı şey olması bakımından cevherdir. Ve ikinci delil; cisim cevher olunca ve üç boyut ile maddeden başka bir şey olmayınca ve boyutlar da cevherler olmayınca bu durumda cismin madde ile cevher haline gelmesi zorunludur. Zira cevherin, kendisiyle cevher haline geldiği şey de cevherdir. Buna göre söylediğimiz gibi bu iki delili ortaya koyunca, son derece ikna edici bir şekilde [dedi ki:] “Şu halde hu araştırmayı yapanların, maddeyi tek başına cevher olarak düşünmeleri zorunludur. ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Durum böyle olunca bu araştırmayı yapan kimsenin, bu gibi öncülleri doğru kabul ederek, maddenin tek başına somut ferdî cevherin cevheri olduğunu kabul etmesi zorunludur. [149] Sonra, cevher olduğuna inanılması gereken ve bu sözlerin üzerine tasdik edildiği bu maddenin hangi madde olduğunu açıkla­ maya başladı ve [dedi ki:] “Madde dediğim, niteliğe (hangi şeye) de niceliğe de mevcudun kendisiyle tanımlandığı başka şeylere de kesinlikle bizatihi söylenmeyendir.” [Bu sözüyle de şunu kasteder:]

20

Madde ile kastettiğim; nitelik, nicelik ve bunların dışındaki kategori­ lerin öteki mevcutları olmaksızın bizatihi mevcut olan şeydir. Bunu, Fizik Kitabında, açıklanmış olan, ‘maddenin bütün bu şeylerin yani on kategorinin bilkuvve mevcudu olduğu’ şeklindeki sözüne bedel olarak söylemiştir.

25

[150] “Zira bu şeylerden her birinin üzerine söylendiği herhangi bir şey vardır ve bu şeyin varlığı ile kategorilerden her birinin varlığı başkadır. Zira diğer şeyler, cevher üzerine söylenirken o madde üzerine söylenir. ” [sözleriyle şunu kasteder:] Zira açıkça ortaya

çıkmıştır ki on kategorinin tümü için, bir mevzu bulunmaktadır ve 30

onun mevcudiyeti, bunların her birinin mevcudiyetinden başkadır.

136

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

Zira araz kategorileri, cevher kategorisi üzerine söylenirken cevher kategorisi madde olan bu şey üzerine söylenir.

5

ıo

15

20

25

30

[151] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Şu halde bizatihi en son olan, ne hangi şey (nitelik) ne nicelik ne kesinlikle başka bir şey ne de olumsuzların söylendiği şeydir. Zira bunlar araz türün­ den olur... (buna göre bu görüşlere maddenin cevher olması arız olur).” [Bu sözüyle de şunu kasteder:] Şu halde bizatihi mevzu/taşıyıcı ve ilk olan son mevzu/konu, kendisi hakkında ne hangi şey olduğu ne kategorilerden başka bir şey olduğu ne de bu mevcutların olumsuzlarının söylendiği şeydir. Zira bunlar, onun için araz türündendir. Demek istiyor ki şu halde son mevzu, cevheriyle her bir kategoriden başka ve bunların yokluklarından da başkadır. Çünkü bunların tümü, onun için bilaraz mevcutlardır. Bunun böyle olmasının nedeni şudur ki şayet bizzat madde için sûretlerden ve yokluklarından bir şey bulunsaydı, bu durumda bütün sûretleri kabul edemezdi. [152] Maddenin cevherlik ismini en fazla hak eden şey olmasını, görünürde zorunlu kılan bu delilleri ortaya koyunca [dedi ki:] “Fa­ kat bu mümkün değildir. Zira ayrık olan (mufarık) ve varlığa/mahiyete delalet edenin, bu şeyden daha çok cevhere ait olduğu zannedilir. Bu nedenle sûret ve her ikisinden oluşanın, maddeden daha çok cevher olduğu zannedilmiştir.” [Bu sözleriyle de şunu kasteder:] Fakat sadece maddenin tek başına cevher olması müm­ kün değildir. Çünkü anlamadaki mufarık manalar yani başkasına kıyasla anlaşılamayan aksine tıpkı maddenin hali gibi, bizatihi anlaşılan manalar cevher ismine daha fazla müstahaktır. Bu mana, söz konusu somut şeyin varlığını veren ve tanımın kendisine delalet ettiği manadır. Bu nedenle sûretin de cevher olduğu zannedilir çünkü tanımın kendisine delalet ettiği mahiyettir. Yine madde ve sûretin toplamı da cevherdir zira bu ikisi, cevherlik ismini madde­ den daha fazla hak eder.

138

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[153] Burada ortaya koymuş olduğu sözler/düşünceler cedelî meşhur sözlerdir ve bunları, suret hakkındaki burhânî araştırmasının yanında takdim etmiştir. Bu nedenle bunların bazısını, sûretin cev­ her olmasını iptal edici olarak bazısını da onu ispat edici olarak 5

ortaya koymuştur. Sonra o, bunun peşine onları, burhânî bir araş­ tırmayla araştırmıştır. Aristoteles der ki; Şimdilik her ikisinden yani madde ve misalden/ideal-modelden oluşan cevherin zikrini bir kenara bırakalım. Zira o, son

ıo

cevherdir ve de apaçıktır. Yine madde de bir şekilde böyledir. Şimdi üçüncü (cevheri) araştıralım. Zira onun hakkında pek çok şaşkınlık bulunmaktadır.

Bir tür hissedilir/mahsus cevherin

bulunduğu hususunda karar kılınmıştır. Bu yüzden ilk soruşturmamız/talebimiz bu olmalıdır. 15

20

25

Tefsir

[154] “Şimdilik her ikisinden yani madde ve misalden/ideal-modelden oluşan cevherin zikrini bir kenara bırakalım” [sözüyle şunu kasteder:] Şimdi madde ve misal lafzıyla delalet ettiği sûretten mü­ rekkep olan cevherin araştırılmasını terk edelim. “Zira o son cevherdir ve de apaçıktır” [sözüyle de şunu kasteder:] Mürekkep/bileşik olanın araştırılmasını terk etmemiz gerekir çünkü o kendisinden bileştiği her iki cevherden de sonra gelen bir cevherdir. Oysa araş­ tırma, malulleri değil şeylerin illetlerini araştırmaktır. Çünkü şeyler kendileri ile bilinirlerken illetleri meçhuldür. Yine onun (bileşiğin) cevher olduğu da apaçıktır. [155] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Yine madde de bir şekilde böyledir.” [Bu sözüyle de şunu kasteder:] Yine maddenin cevher

olduğu da bütün herkes tarafından itiraf edilmiştir. “Bir şekilde”

140

| M etafizik Büyük Şerhi

5

10

15

ZAY/ZETA (Z)

demiş olmasının nedeni, maddenin durumu hakkında ihtilaf etmiş olmalarıdır. Buna göre onlardan bir kısmı, onun parçalanamayan parçacıklar (el-cüz la yetecezza) olduğu görüşündedir. Bir kısmı ise onun parçaları benzer olan olduğu görüşündedir. Yine tabiat ilimlerinde tadat edilmiş olan diğer gruplar da zikredilebilir. Ama madde hakkında, onun bilkuvve olduğu görüşünü benimseyenlere gelince, bütün kadim filozofların, maddeyi itiraf etmiş olmaları ve çeşitli ihtilaflarının da bulunması durumuna göre aşırı olanları ortaya koy­ muştur. Bunun nedeni, onların cins olarak maddenin varlığı hakkında ittifak ettikleri ve fakat bu konuda mutlak bir ittifak içinde olmadıkla­ rını göstermektir. Muhtemelen bu aşırı görüşleri ortaya koymasının nedeni, bilkuvve olması bakımından maddenin eksik bir cevher olma­ sıdır ki bu aşikârdır. [156] “Şimdi üçüncü (cevheri) araştıralım. Zira onun hakkında pek çok şaşkınlık bulunmaktadır” [sözüyle ise] sûreti [kasteder:] [157] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bir tür hissedilir/mahsus cevherin bulunduğu hususunda karar kılınmıştır.

Bu yüzden

ilk soruşturmamız/talebimiz bu olmalıdır.” [Bu sözüyle de şunu

kasteder:] Ferdî cevherlerin mevcut ve cevher oldukları kendiliğin20

den bilinince bu durumda bu cevherlerin ilk cevheri ve onların vasıtasız illeti olan cevheri, soruşturma/talep konusu yapmamız gerekmektedir. [158] Buradaki madde ve sûret araştırmasıyla, Fiziğin başlangı­ cında yapılmış olan araştırma arasındaki şu farkı bilmen gerekir.

25

Fiziğin başlangıcındaki araştırma, tabiata dair bir araştırma olması açısından, bu yolla cevher olması bakımından değil sadece madde olması bakımından maddenin açıklanmasına ulaşılır. Yine bu yolla, ne bütün hissedilir şeylerin ilk suretine ne de cevher olması bakı­ mından sûrete ulaşılabilir, sadece ve sadece tabii sûretlere ulaşılır. Bu

30

nedenle tabii olması bakımından tabii sûretler hakkındaki inceleme,

142

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

ilk sûrete varamaz. Şöyle ki kendisiyle ilk sûrete ulaşılabilen ince­ leme, cevher olması bakımından onlar hakkında yapılan inceleme­ dir. Tabiat ilmi, cevherler olması bakımından şeyler hakkında inceleme yapmaz. İlk maddeye gelince, her iki ilmin âlimi de 5

onun hakkında inceleme yapar fakat tabiat âlimi, değişimin ilkesi olması bakımından onun hakkında inceleme yaparken metafizik ilminin âlimi, bilkuvve cevher olması bakımından onun hakkında inceleme yapar. Aristoteles tabiat ilminde onun hakkında inceleme yaptığı zaman, bu ilimdeki inceleme ile değil o ilimdeki inceleme

10

tarzıyla yetindi. Çünkü meçhul şeylerin bilgisine ulaştıracak özel bir yöntem vardı ki o da onlara özgü fiillerdir. Maddenin fiili sadece değişimdir. Sûrete gelince, bunlar pek çok olup tek bir müşterek fiile sahip olmadıklarından tabiat ilminde ilk suretin, fiillerinden açıklanması mümkün olmamıştır. Bu konuda yapılmış

15

olan açıklamalar şu ölçüdedir ki, sûretlerin fiilleri, maddede bulunmayan ilk sûretin fiilinde son bulur. Ki bu ilk suret de İlk Muharrik’tir (el-Muharriku’l-Evvel). Bu sûretin fiilinden, onun cevher olup olmadığı açıkça ortaya konulmamıştır. İlk cevherin ilkesi, bu ilmin meselesidir (bu ilimde talep edilir). Bu nedenle

20

araştırmanın başlangıcını, hissedilir cevherlerin ilkeleri oluşturmuş­ tur. Hissedilir cevherlerin ilkelerinin, yani sûretlerin, cevherler olduğu açıkça ortaya çıktığından ve tabiat ilminde diğer hissedilir cevherlerde sebep olan ve onlardan önce olan, hissedilir bir cisim olduğu açıkça ortaya konulduğundan, bu cismin sûretinin

25

diğer cevherlerden önce olan en uzak cevherin ilkesi olduğu ve bunun oluşan-bozulan diğer cevherlerin cevherliğini veren olduğu açıkça ortaya çıkmıştır.

144

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

Aristoteles der ki;

Başlangıçta cevheri kaç türde tanımladığımızı tafsil ettiğimizden ve bunlardan birinin, şeyin varlığına delalet eden olduğu zannedildiğinden bu durumda başkasından önce, onun hakkın5

da inceleme yapmamız gerekir. Zira amellerin/işlerin ilklerinden,

[1029b] daha apaçık olana intikal edilir. Her şeyle ilgili talim/öğretim de aynı şekilde tabiat nezdinde daha az bilgi (bilinir) olandan daha çok bilgi (bilinir) olana doğru olur. Yine fiilde de aynı şekilde­ dir. Zira amellerde de bir tür iyi olan ve şeylerin her biri için iyi ıo

olandan, külli iyi ve her bir kişi için iyi olana doğru fiil yapılır. Aynı şekilde şeylerin, her bir kişi için bilinir olanından, tabiat bakımından bilinir olan küllilere doğru gidilir ve böylece her şey için bilinir olur. Her bir kişi için bilinir olan ve daha öncelikli olan bu (ilk cüzî bilgiler) da az veya küçük bilgi olur. Veya onda

15

mevcudun bilgisinden hiçbir şey bulunmaz. Fakat bu durumda en düşük düzeydeki bilgiden ne ki bunların bilgisi cüzîdir, ay­ nıyla söylendiği üzere külli türdeki bilgiye doğru intikal ederek bilmeyi arzu etmeliyiz. Tefsir

20

[159] “Başlangıçta cevheri kaç türde tanımladığımızı tafsil etti­ ğimizden ve bunlardan birinin, şeyin varlığına delalet eden olduğu zannedildiğinden bu durumda başkasından önce, onun hakkında inceleme yapmamız gerekir.” [sözleriyle şunu kasteder:] Bundan önce cevherin kaç tür üzerine söylendiğini tafsil etmiş ve demiştik ki

25

onlardan biri, şu somut ferdî cevherin hakkında o nedir sorusunun cevabında kendisiyle icabet edilendir. Buna göre mahiyetin tanım ı­ nın, kendisine delalet ettiği bu cevheri inceleyelim.

146

| M etafizik Büyük Şerhi

5

10

1$

ZAY/ZETA (Z)

[160] Sonra bu hissedilir cevherlerin ilkesi olan söz konusu cevhe­ ri, kendisi bakımından incelemeye başladığı illeti ortaya koydu ve [dedi ki:] “Bu durumda ondan başkasından önce, onun hakkında inceleme yapmamız gerekir. Zira amellerin/işlerin ilklerinden, daha apaçık olana intikal edilir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bu şeyler hakkındaki nazarî/teorik bilginin durumu, ameli/pratik bilgi­ lerin durumu gibidir. Şöyle ki nasıl ki ilk olarak yapılmış olan şey­ lerden, sanat içinde daha apaçık olarak yapılan şeylere intikal ediliyor ise ki onlar (ilk yapılanlar) bizim nezdimizde daha açıktır aynı şekilde nazarî bilgideki durum da böyledir. İşte bu, şu sözüyle delalet ettiği şeydir: “Her şeyle ilgili talim/öğretim de aynı şekilde tabiat nezdinde daha az bilgi (bilinir) olandan daha çok bilgi (bilinir) olana doğru olur.” [Bu sözüyle ise şunu kasteder:] Matematiksel ilimler dışındaki bütün ilimlerde, talim/öğretim süreci de bu şekilde olur. Demek istiyorum ki onlarda süreç bizim nezdimizde daha çok ve fakat tabiat nezdinde daha az bilgiden başlar ve tabiat nezdinde daha çok olan bilgiye doğru gidilir ki işte bu Fizik Kitabının ilk makalesinin girişinde söylemiş olduğu şeydir. [161] “Yine fiilde de aynı şekildedir. Zira amellerde de bir tür iyi

20

olan ve şeylerin her biri için iyi olandan, külli iyi ve her bir kişi için iyi olana doğru fiil yapılır” [sözüyle şunu kasteder:] İnsani fiillerde

yani temeddün/şehirleşme sanatı ve tıp sanatı gibi fail/yapıcı sanat­ larda da durum aynı şekildedir. İnsanlar için küllî iyilik, tek tek her bir insan için iyi olan şeylerden çıkarılır. Çünkü bunlar (yani cüzî 25

olanlar) bizim nezdimizde daha çok bilinirdir. [162] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Aynı şekilde şeylerin her bir kişi için bilinir olanından, tabiat bakımından bilinir olan küllilere doğru gidilir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Aynı şekilde

şeylerin her birinin yani nezdimizde daha bilinir olmaları nedeniyle 30

cüzîlerden, tabiat nezdinde daha bilinir olan küllilere doğru intikal

148

| M etafizik Büyük Şerhi

TAY / ZETA (Z)

edilir. “Ve böylece her şey için bilinir olur” [sözüyle ise şunu kaste­ der:] Sonuçta külliler her bir kişi için bilinir hale gelir. Bunun böyle olmasının nedeni cüzîlerin her bir kişi için bilinir olmasıdır. [163] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Her bir kişi için bilinir 5

olan ve daha öncelikli olan bu (ilk cüzî bilgiler) da az veya küçük bilgi olur. ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Her bir kişi için bilinir olan

şeyler, bizim bilgimizde daha önceliklidir. Bunlar, tabiat nezdinde bilinir olan ve bizim, nihayetinde bunlardan hareket edip kendile­ rinde durduğumuz şeylere göre, daha az ve daha küçük bilgidir, ıo

“Veya onda mevcudun bilgisinden hiçbir şey bulunmaz” [sözüyle de şunu kasteder:] Bizdeki ilk bilgilerde ya mevcudun bilgisinden hiçbir şey bulunmaz veya bulunsa bile az bir şeydir. Fakat biz onlardan hareketle, tam/yetkin mevcudun bilgisine ulaşırız. [164] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Fakat bu durumda en dü-

15

şük düzeydeki bilgiden ne ki bunların bilgisi cüzîdir, aynıyla söy­ lendiği üzere küllî türdeki bilgiye doğru intikal ederek bilmeyi arzu etmeliyiz.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Fakat bundan başka bir

imkânımız olmadığı için bu durumda daha düşük bilgiden zira bu cüzî bilgidir, hareket edip küllî bir bilgiyle bilinene doğru giderek 20

bilmeyi arzu etmeliyiz. Şöyle ki bu hissedilir cevherlerin tabiatlarının bilgisinden küllî bir şekilde bilinen yani bütün cevherleri kuşatıcı olarak bilinen mutlak cevherin bilgisine intikal ederek olur. Aristoteles der ki; Başlangıçta bu hususta bazı mantıksal sözler söylemiş ve de-

25

miştik ki şeyin varlığı olması bakımından kendisine (cevhere) delalet

edilen

şeydir

bir mekânda olması,

ki

bu

onun

bizatihi

söylenir.

Zira

bir müzisyen olması

şeyin

değildir.

150

ZAY/ZETA (Z)

M etafizik Büyük Şerhi

Şöyle ki müzisyen ve yer, bizatihi aynı değildir. Bu ne küllidir ne de bu hale göre bizatihidir. Örneğin yüzey için beyaz gibi. Zira yüzeyin varlığı/mahiyeti beyazlığın mahiyeti değildir. Yine her ikisinden oluşan şey de yani beyaz yüzey de (bir) değildir. 5

Şöyle ki bu, tanımındaki bir ziyade nedeniyledir. Buna göre ‘o nedir’i

söyleyen

ve

içinde

mevcudun

bulunmadığı

keli-

me/tanım, her bir şeyde varlığının nedenini veren kelimedir/muarriftir. Şu halde beyaz yüzeyin varlığı/mahiyeti, pürüz­ süz yüzeyin varlığı/mahiyeti olursa beyazlık ve pürüzsüzlük tek 10

ve aynı şey olurdu. Tefsir

[165]

Söylediğimiz gibi bu ilimde araştırılan şeylerin çoğu, man­

tıksal öncüllerden oluştuğundan ve mantıksal öncüllerden biri de mantık sanatında söylendiği üzere; ‘şeyin cevheri, bu şey yani ferdî 15

cevher nedir?, sorusunun cevabında kendisiyle cevap verilen şeydir’ olduğundan [dedi ki:] “Başlangıçta bu hususta bazı mantıksal sözler söylemiş ve demiştik ki şeyin varlığı olması bakımından kendisine (cevhere) delalet edilen ş e y d i r [Bu sözüyle şunu

kasteder:] Bazı sözlerimizde bu cevheri mantıksal bir betim20

le/resimle şöyle betimlemiştik: ‘O, şeyin mahiyetini ki bu tanımdır, veren sözün delalet ettiği şeydir’. “Ki bu bizatihi söylenir” [sözü] yani bu bizzat yüklenen şey ile, muhtemelen zatî yüklemelerin ilk sınıfına işaret etmiştir ki bu da mevcudun cevherinde mevcut olan yüklemdir ve onun içindedir. İşte bu tanımdır. Zira açıkça ortaya

25

çıkmıştır ki bu (zâtî) yüklemeler üçtür; cins, fasıl ve bunları topla­ yan tanım. Bu tanımın delalet ettiği şey, şeyin cevheridir ki bu ve şey aynıyla tektir. Kısaca zâtî yüklemler yani cevhersel yüklemeler mevzu ile birleşen ve birbirleriyle birleşen yüklemelerdir ki arazlar bunun hilafınadır.

152

| M etafizik Büyük Şerhi

[166]

ZAY/ZETA (Z)

Bu cevherin durumunu tarif ederken; onun, tanımların

tanım cüzlerinin delalet ettiği şey olduğunu, tanımların, kendile­ rinden müellef olduğu yüklemlerin ise tanımlananla ve birbirleriyle birleştiğini belirttiğinden; somut şeye delalet eden bu sözlerin, 5

kendisiyle ‘o nedir’ sorusuna cevap verilen zatının dışındaki bir şeyle olmamasının illetini haber vermeye başladı. Öyle ki bu harici şeyler, ne tanımdır ne de tanımların parçalarıdır. [Bunun üzerine dedi ki:] “Zira şeyin bir mekânda olması, onun bir müzisyen olması değildir.

10

Şöyle ki müzisyen ve yer,

bizatihi aynı değildir

[Bu sözüyle şunu kasteder:] Zatın dışındaki bir şeyle, yani kendile­ riyle vasıflanılan arazlardan bir arazla şeye delalet edenin, tanımlar olmaması gerekir. Zira şayet bu böyle olsaydı şeyin üzerine yükle­ nen arazların, tek bir tabiatta olması lazım gelirdi. Çünkü biz, aynıyla tek bir şeyin, pek çok arazla vasıflandığını ve onlardan

15

toplanmış bu şeyin de ancak bilaraz ‘bir’ olduğunu görürüz. Tanım hakkında ise denilmiştir ki o, şeyin cevherini tarif eder ve ikisinden toplanmış olan da bizzat ‘bir’dir. Eğer muhtelif şeyler için mevcut olan arazlar, tek bir şeyin cevherini tarif ederse, onlar tek bir tabiat­ ta olur ki şu sözüyle buna delalet etmiştir. “Zira şeyin bir mekânda

20

olması, onun bir müzisyen olması değildir. Şöyle ki müzisyen ve yer bizatihi aynı değildir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Şayet somut

şeyin cevheri, bir mekânda olursa yani örneğin bir kimse; ‘bu so­ mut şey nedir?’ diye sorar ve bir kimse de ona o şeyin tanımı ola­ rak; ‘o mekânda bulunan bir insandır’ diye cevap verirse, bu du25

rumda bir başka kimsenin, ona yine o şeyin tanımı olarak; ‘o mü­ zisyendir’ diye cevap verme imkânı olur. Kısaca bu vaz'edişe göre, bütün dokuz kategorinin aynı tabiatta olması lazım gelir ki bu cevherin tabiatıdır. Çünkü onlar cevhersel fasıllar olur. Bu nedenle [demiştir ki:] “Zira şeyin bir mekânda olması onun bir müzisyen

30

olması değildir. ”

154

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[167] “Bu ne küllidir” [sözüyle şunu kasteder:] Bu yüklemelerin benzerleri, cevher üzerine yüklendiğinde Burhan Kitabında, betimle­ nen külli yüklemelerden olmazlar. Veya demek istiyor ki onlar, Kategoriler Kitabı nda betimlendiği üzere cevhersel küllilerden ol5

mazlar. [168] Arazlardan müellef olan sözler birbirleriyle bilaraz ve bizzat kayıtlanmış bir telif şeklinde müelleftir. Burada kastettiğim Burhan Kitabında sayılmış olan zâti yüklemlerin ikinci türüdür. Yani yük­ lemin cevherinde mevzunun alındığı türü kastediyorum. Yine bilaraz

ıo

olanın cevherin delalet ettiği şey olmadığını tarif etmişti ve şimdi de zâti arazlarla kayıtlı olan sözlerin hissedilir cevherin mahiyeti olan bu şey üzerine delalet etmediğini tarif etmeye başlayarak [dedi ki:] “Ne de bu hale göre bizatihidir. Örneğin yüzey için beyaz gibi.” [Bu

sözüyle şunu kasteder:] Ne de cevherin tanımının delalet ettiği şey 15

bizatihi mevcuttur. Bunun örneği beyaz yüzey sözümüzün delalet ettiği şeydir. [169] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Zira yüzeyin varlığı/mahiyeti beyazlığın varlığı/mahiyeti değildir.” [Bu sözüyle şunu

kasteder:] Zira ‘beyaz yüzey’ sözümüzde, tıpkı ‘nâtık/düşünen haya20

van/canlı’ sözümüzde düşünmenin, hayvanın mahiyeti olması gibi beyazlık, yüzeyin mahiyeti değildir. [170] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Yine her ikisinden oluşan şey de yani beyaz yüzey de (bir) değildir.” [Bu sözüyle ise şunu

kasteder:] Bu sözün delalet ettiği şey de tıpkı ‘düşünen canlı’ sözü25

müzün delalet ettiği şeyin, ikisinden mürekkep tek bir şey olması gibi ki bu insandır, ikisinden mürekkep tek bir şey değildir.

156

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[171] “Şöyle ki bu, tanımındaki bir ziyade nedeniyledir” [sözüyle ise şunu kasteder:] İki şeyden mürekkep/bileşik olanın tanımı, bu iki şeyin, iki tanımının telifinden oluşunca beyazın tanımının beyazlık tanımı ve beyazlığın mevzusunun tanımından müellef/bir5

leştirilmiş olması lazım gelir. Beyazlığın tanımında, mevzusunun tanımı alınınca beyazın tanımında, mevzusunun tanımının iki kez zikredilmesi gerekir. İşte bu beyazın tanımında alınmış olan ziya­ dedir. Cevherlerden mürekkep olanlarda bu durum arız olmaz. Bunun örneği şudur; insan canlılık ve düşünmeden mürekkeptir ve

10

tanımı ikisinin tanımından mürekkeptir. Cevher ve arazdan mü­ rekkep olana arız olan tekrarlama, buna arız olmaz. [172] “Buna göre ‘o nedir’i söyleyen ve içinde mevcudun bulun­ madığı

kelime/tanım,

her

bir

şeyde

mahiyetinin

nedenini

veren kelimedir/muarriftir.” [sözüyle şunu kasteder:] Tam tanım, 15

20

bir kimse eksiksiz yerine getirdiğinde, içinde ‘o nedir’ sorusuyla sorulabilecek bilfiil bir mevcut bulunmayan sözdür. Çünkü onun içinde, bu şeyin varlığının kendisi olan mahiyet bulunur ve içinde varlığına ilave bir mevcut olmaz. İşte bu, cevherlerin tanımı ile arazların tanımı arasındaki farktır. Sanki o şöyle demektedir: içinde ‘o nedir’ sorusuyla sorulabilecek bilfiil bir mevcut bulunma­ yan söz, şeylerin her birinde, şeyin mahiyeti olan sebebini veren tam tanımdır. [173] Bundan varlığı/mahiyeti,

25

sonra

söylediği;

pürüzsüz yüzeyin

“şu

halde

mahiyeti

beyaz yüzeyin olursa

beyazlık

ve pürüzsüzlük tek ve aynı şey olurdu” sözüyle [şunu kasteder:]

Şayet bir kimse bunu; ‘yüzeyin mahiyeti beyazlıktır veya beyazlı­ ğın mahiyetidir’ mesabesine indirseydi ve yüzey de muhtelif pek

çok vasıfla

tavsif edilseydi,

bu

durumda

bütün

bu

vasıfların tek bir şey olması ve onların toplamı olanın da 30

tek bir şey olması gerekirdi. Buna göre beyazlık, pürüzsüzlük

158

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

ve yüzeyi kendisiyle nitelediğimiz diğer vasıfların tek bir şey olması gerekirdi ki bu, cevhersel yüklemelerin durumunun tersidir. Zira nutk/düşünme, nâtık hayvanın (düşünen canlının) mahiyetinde mevcut olan, cevhersel bir fasıldır. 5

Aristoteles der ki;

Yine diğer kategorilerden mürekkep olanlar da bulunduğun­ dan, zira örneğin nicelik, nitelik, zaman, yer ve hareket gibi her biri için mevzu olan bir şey vardır, bu durumda her birinin, varlığının bir tanımı olup olmadığını ve bu yüzden de yine ıo bunların, şeyin varlığına delalet eden bir şeyleri olup olmadığını araştırmalıyız. Örneğin beyaz insan gibi. Buna göre bu (beyaz insanın) ismi, elbise olsun. ‘O nedir?’, denildiğinde ‘o elbise­ dir’ denilsin. Fakat o, ne bizatihi söylenen şeylerdendir ne de bizatihi olan bir şeydendir. Aksine mutlak/yalın türdendir 15 ve bunların bazısı ilave/ziyade ile bazısı da (ilave ile) değildir. Zira bazısı, başkasının tanımıyla tanımlanır. Örneğin birisi, beyazlığı tanımlarken, ‘beyaz insan’ tanımını/kelimesini söyler. Bazısı da başka bir tanımla tanımlanır. Örneğin beyaz insana delalet ettiği zaman elbise gibi ki o, beyaz gibi tanımlanır. 20 Zira ‘beyaz insan’ beyazdır fakat onun tanımı, beyazlığın tanımı [1030a] değildir. Elbise olması bakımından onun mahiyetine delalet eden bir tanımı vardır. Tanımı olan şeyin küllîliği, şeyin mahi­ yetinin ne olduğuna delalet eder. Başka bir şey, başka bir şeye söylendiğinde o bu (belirli) şeyin neliği değildir. Örneğin 25 beyaz insan gibi. Zira o, bu şey değildir. Çünkü bu, sadece cevherler için olur. Tefsir

30

[174] Bu bölümdeki amacı, arazlardan ve cevherlerden mürek­ kep olanların, sûret ve maddeden mürekkep olanların tanımlarının delalet ettiği şeye delalet eden bir tanımları olmadığını açıkça ortaya koymaktır. Zira arazlar, bu durum nedeniyle cevhersel sıfat­ lar değildir.

160

| M etafizik Büyük Şerhi

5

10

ı$

20

25

30

ZAY/ZETA (Z)

[175] “Yine diğer kategorilerden mürekkep olanlar da bulundu­ ğundan, zira örneğin nicelik, nitelik, zaman, yer ve hareket gibi her biri için mevzu olan bir şey vardır, bu durumda her birinin, varlı­ ğının bir tanımı olup olmadığını ve bu yüzden de yine bunların, şeyin varlığına delalet eden bir şeyleri olup olmadığını araştırmalı­ y ı z ” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Ortada diğer kategoriler ve cev­ herden mürekkep olan şeyler bulunduğundan ve cevher de arazlar­ dan her birinin mevzusu olduğundan bu durumda bu mürekkeple­ rin, tıpkı mürekkep cevherlerin tanımları gibi, tanımları olup olmadığını araştırmalıyız. Yine böylece bunlar için, şeyin zatını tarif eden tanımın delalet ettiği bir cevher bulunacaktır. Bunu söylemesinin nedeni şudur; mürekkep cevherlerin durumlarına bakıldığında açık­ ça görülür ki onların tanımları vardır, bu tanımlara eşit isimleri vardır ve ister bu tanımlar ister bu tanımlara eşit isimler olsun, bu mürekkep cevherler ‘o nedir’ yoluyla ferdî cevherlere yüklenirler. Tanımlara eşit olan isimlerden kastım, tanımların mufassal/detaylı olarak delalet ettiği şeye mücmel/genel olarak delalet eden şeylerdir. Bu bölümde o, cevherlerden ve arazlardan mürekkep/bileşik olan şeylerde, bu tanımların benzerinin olup olmadığını ve böylelikle arazların cevherlere fasıllar olup olmayacağını veya onların asla tanımının bulunmadığını ya da onların cevherlerin tanımlarıyla birlikte tehir yoluyla söylenen tanımlarının olduğunu araştırmayı arzu etmektedir. [Bu yüzden dedi ki:] “Örneğin beyaz insan gibi.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bu mürekkeplerden herhangi birinin bir tanımı olursa, bu durumda ‘beyaz insan’ sözümüz, tıpkı insanın bir tanımı olması gibi, onun tanımı olsun. [176] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Buna göre bu (beyaz in­ sanın) ismi, elbise olsun. {0 nedir?’, denildiğinde eo elbisedir’ denilsin.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Eğer ‘beyaz insan’ sözümüz onun tanımı olursa bu durumda delalet hususunda, onun için tanı­ ma eşit olan bir isim olması gerekir. Yani tanımın detaylı şekildeki delalet ettiği şeye, genel olarak delalet eden bir ismi olması gerekir ki böylece insan ve beyazın toplamı bilfiil tek bir anlam, bilkuvve ise iki anlam olur ve insan cins, beyaz da fasıl olmuş olur. Diyelim ki bu

162

| M etafizik Büyük Şerhi

5

ıo

15

20

25

30

ZAY/ZETA (Z)

isim, elbise ismi olsun. Bu durumda cevher ve arazdan mürekkep olan örneğin ‘beyaz insan’ gibi şeylerden herhangi biri hakkında ‘o nedir’ sorusu sorulduğunda genel/mücmel cevapta ‘o elbisedir’ denilmesi detaylı cevapta ise onun mahiyetini veren tanımla cevap verilmesi gerekir. Örneğin canlılık ve düşünmeden/nutuktan mü­ rekkep olan insan gibi iki cevherden mürekkep bir şeyin mahiyeti hakkında, nedir sorusu sorulduğunda, buna cevap olarak insanı tarif eden ve onun varlığı ile zatının kendisiyle meydana geldiği şey olan tanımla cevap veririz. [177] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Fakat o ne bizatihi söyle­ nen şeylerdendir ne de bizatihi olan bir şeydendir. Aksine mutlak/yalın türde (söylenir)” [Bu sözüyle ise şunu kasteder:] Fakat burada elbise isminin delalet ettiği şey yani beyaz insan bizatihi var olan şeylerden değildir ve yine o, bizatihi var olan bir şeyden de değildir. Aksine o, salt mevcut olan şeylerdendir ki bu “aksine mutlak/yalın türdendir” sözüyle buna delalet etmiştir. Yani beyaz insan ki onun beyazlık vasfını kastediyorum, bizatihi mevcut değildir aksine o sadece mevcut olup bizatihi mevcut değildir. Yine o, ferdî cevher olan bizatihi mevcudun bir parçası olan bir şey de değildir. [178] Bu mürekkep sözün tanım olmadığını, öyle ki onun tıpkı tanımların delalet ettiği şey gibi bilfiil yalın tek bir şeyin cevherinden anlaşılan zâtı yüklemelerden mürekkep olmadığını aksine insan ve beyazlık olan iki şeyden mürekkep bir şeye delalet ettiğini bildirince yine haber verdi ki bu iki şey, bu sözde iki farklı tabiattandır ve bu sözün iki tanım olan parçaları, tek bir tabiattandır ki burada tanım olan sözü kastediyorum. [Buna göre dedi ki:] “Ve bunların bazısı ilave/ziyade ile bazısı da (ilave ile) değildir” [Bu sözüyle şunu kas­ teder:] Bu sözün iki cüzü muhteliftir. Çünkü araz olması bakımın­ dan beyazlığın tanımında mevzusu ziyade olur. Bu sözde alman insan ise cins gibidir ve onun tanımında dışarıdan bir şey ziyade/ilave olmaz. Çünkü o beyazlık gibi bir mevzuda mevcut değildir.

164

| M etafizik Büyük Şerhi

5

10

15

ZAY/ZETA (Z)

[179] Sonra kendisinin temsil edildiği bu sözün cüzlerinden bi­ rinde bu ilavenin nasıl bulunduğunu ve diğer cüzün tanımında bulunmadığını tarif etmeğe başladı ve [dedi ki:] “Zira bazısı, başka­ sının tanımıyla tanımlanır. Örneğin birisi, beyazlığı tanımlarken ‘beyaz insan’ tanımınıfkelimesini söyler.” [Bu sözüyle ise şunu kasteder:] Örneğin insanda mevcut olan beyazlığın mahiyetini ta­ nımlamak isteyen gibi. Zira onun tanımında beyaz insanın tanımı alınır. Çünkü insanda mevcut olan beyazlığın kaim oluşu ancak beyaz insan sebebiyledir. [180] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bazısı da başka bir tanımla tanımlanır. Örneğin beyaz insana delalet ettiği zaman, elbise gibi.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Elbise isminin delalet ettiği şey iki ta­ nımla tanımlanır. Birisi beyazlığın tanımı diğeri de insanın tanımı­ dır. Çünkü elbise ismi her iki duruma da delalet eder yani insan ve beyazlığa birlikte delalet eder. [181] “Ki o, beyaz gibi tanımlanır” [sözüyle şu kastedilir:] Elbise­ nin tanımının, iki şeyin iki tanımından mürekkep olması gerekir. Tıpkı beyaz şeyin tanımının, beyazlığın tanımı ve mevzusunun tanımı olmak üzere iki şeyin iki tanımından mürekkep olması gibi.

20

25

30

[182] “Zira ‘beyaz insan’ beyazdır fakat onun tanımı beyazlığın tanımı değildir” [sözüyle şunu kasteder:] Beyazlığın tanımının, ‘insan beyazdır’ denilecek şekilde insan üzerine yüklenmesi doğru değildir yani tıpkı Kategoriler Kitabında söylediği gibi, tanımının dışında, ancak onun ismi yüklenir. İşte bu yüzden de onun tanımı yoktur. [183] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Elbise olması bakımından onun mahiyetine delalet eden bir tanımı vardır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Fakat elbisenin, beyaz insan için bir isim olduğunu vazettiğimize göre, kendisi için bir isim bulunan her şeyin, zatının mahiyetine delalet eden bir söz vardır çünkü isimlerin delalet ettiği şey kuşatılmış/hasredilmiştir.

166

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[184] “Tanımı olan şeyin küllîliği, şeyin mahiyetinin ne olduğuna delalet eder” [sözüyle de şunu kasteder:] Fakat tanımlanan bu şeyin, bir küllîliği yoktur yani o tabii olarak küllî değildir ve birdir. Şeyin mahiyetini tarif eden tanım, küllî ve bir olan şeyler içindir. Yani 5

beyaz olan, ne küllidir ne de birdir o ancak insan ve beyazlığın top­ lamıdır.

[185] “Başka bir şey, başka bir şeye söylendiğinde o bu (belirli) şeyin neliği değildir. Örneğin beyaz insan gibi. Zira o, bu şey değildir. Çünkü bu, sadece cevherler için olur.” [sözleriyle ise şunu ıo

kasteder:] Genel bir anlam, özel bir anlamla kayıtlandığında veya biri diğeri üzerine yüklendiğinde, birincinin tabiatı İkincinin tabiatı olur ve ikisinin toplamı olan şey de küllî olur. Çünkü bu cevhersel vasıflarda mevcut olur ki bu durum mantık ilminde açıkça ortaya çıkmıştır.

Aristoteles der ki;

15

Şu halde mahiyet, kelimesi/muarrifl tanım olan her şey için­ dir. Tanım ise ismi ve kelimesi aynı şeylere delalet eden şey için değildir. Aksi takdirde bu durumda bütün kelimeler, tanımlar olacaktır. Zira her kelime için bir isim vardır. O halde îliad5 20

denilen her şiir tanım olacaktır. AJcsine (isim) bir şey için, ilk olduğunda (tanım olur). Bunun gibi şeylerin tümü söylenirken, başkasına söylenen şey gibi söylenmez. Şu halde mahiyet, cinsi olmayan suretlerden hiç biri için değildir aksine salt bu şeyler içindir. Zira onların ortaklık ve infial türünden söylenmediği ve

25

araz gibi olmadığı zannedilir/düşünülür.

5

Tahkikte insan lafzı geçmektedir, fakat m aruf olduğu düşünülen ‘îliad’ ismi tercih edilmiştir.

168

| M etafizik Büyük Şerhi

TAY I ZETA (Z)

Tefsir

[186]

“Şu halde mahiyet, kelimesi/rıuarrifi tanım olan her şey

içindir.” [sözüyle şunu kasteder:] Şu halde şeyin varlığını veren

mahiyet, kendisine delalet eden sözü, tanımı olan her şey içindir. 5

[187] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Tanım ise ismi ve kelimesi aynı şeylere delalet eden şey için değildir. Aksi takdirde hu durumda

bütün

kelimeler

tanımlar

olacaktır.”

[Bu sözüyle

şunu kasteder:] Şeyin isminin delalet ettiği şeye delalet eden her söz, tanım değildir. Aksine sözün, isim ile muvafakat ederek ondan, ıo

kıvamının kendisiyle olduğu cevhersel yüklemelere delalet etmesi zorunludur. [188] Daha sonra, tanımın resminde, delaleti söz konusu şeyin isminin delaletine eşit olan mürekkep bir sözün bulunmasının, yeterli olduğunu vazedenlere lazım gelen imkânsızlığı ortaya koydu

15

ve [dedi ki:] “Aksi takdirde hu durumda bütün kelimeler tanımlar olacaktır. Zira her kelime için bir isim vardır.” [Bu sözüyle ise

şunu kasteder:] Bunu kim vaz‘ederse, isimleri bulunan bütün mü­ rekkep sözlerin tanımlar olması durumu, onu ilzam eder. Zira bütün mürekkep sözlerin isimleri vardır veya onlar için isim 20

vaz‘etmek mümkündür. [189] [Aristoteles daha sonra der ki:] “O halde îliad denilen her şiir tanım olacaktır. ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Eğer durum böyle

olursa isimleri olan bütün sözlerin, tanımlar olması lazım gelir. Bunu söylemesinin nedeni, şiirlerinde mevcut olan pek çok kasidenin her 25

birinin kendine özgü bir ismi bulunmasıdır.

170

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY /ZETA (Z)

[190] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Aksine (isim) bir şey için ilk olduğunda (tanım olur)” [Bu sözüyle ise şunu kasteder:] Aksine

isimler, şeye, ilk delalet ile yani zatı üzerine delalet ile delalet eden sözlerin delaletine eşit olduğunda (tanım olur). 5

[191] Sonra ilk delaletin hangi anlama geldiğini şerh etti ve [dedi ki:] “Bunun gibi şeylerin tümü, söylenirken, başkasına söylenen şey gibi söylenmez.” [Bu sözüyle de şunu kasteder:] Şeyler buna benzer

isimlerle isimlendirilirken, arazlarla isimlendirilen şeyler gibi, zatları­ nın dışındaki şeyler yönünden isimlendirilmez. Zira bunların (arazî 10

olanların) isimleri, zatları üzerine ilk delaletle delalet etmez. Aksine eğer delalet varsa o arazların vasıtasıyla delalet ederler. Bu nedenle delaletleri, bu isimlerin delaletine eşit olan sözlerin, tanımlar olma­ ması gerekir. [192] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Şu halde mahiyet, cinsi 61­

15

mayan sûr etler den hiç biri için değildir, aksine salt bu şeyler için­ dir .” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Şu halde şeylerin mahiyetine dela­

let eden tanımlar, cinsi olmayan yani mevzusu kendisinin cinsi olmayan hiçbir suret için değildir. Bunu söylemesinin nedeni, arazla­ rın mevzusunun tabiatlarından başka bir tabiatta olmasıdır. Bu 20

nedenle onların cinsi olmamışlardır. [193] “Zira onların ortaklık ve infial türünden söylenmediği ve araz gibi olmadığı zannedilir/düşünülür” [sözüyle de şunu kaste­

der:] Ancak sadece cevhersel sûretlerin, bir cinsi yani aynı tabiatta bir mevzusu bulunur. Şöyle ki onların, arazlar gibi başkalarıyla ortak 25

olarak mevcut olmadıkları düşünülür/zannedilir. Onlar başka şeyle­ rin yani içinde bulundukları şeylerin infialleri de değildir. Kısaca onlar, varlığı başkasında bulunan arazlar tabiatında değildir.

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

Aristoteles der ki;

Şu halde diğer şeylerden her birinin, mahiyete delalet eden bir kelimesi/muarrifi vardır veya eğer var ise şu, şunun içindir diye delaleti olan bir ismi vardır ya da mutlak bir kelime (muarrif/tanım) yerine, daha çok belirleyici bir kelimesi/muarrifi vardır. Ama onların, ne bir tanımı ne bir mahiyeti olur. Çünkü tanım da mahiyetin söylendiği şeye göre, pek çok türde söylenir. Zira mahiyet bir anlamda/türde cevhere ve ‘bu şeye’ delalet eder. Başka bir türde/anlamda ise kategorilerden her birine (delalet eder). Örneğin nicelik, nitelik ve buna benzer diğer (kategoriler) gibi. Buna göre biz, cevher hakkında mutlak türde/anlamda soru sorup ‘o nedir?’, dediğimiz gibi, aynı şekilde nicelik hakkında da herhangi bir türde ‘o nedir?’, sorusunu sorarız. Şu halde nicelik ve nitelik, mahiyetin yüklendiği şeylerdendir fakat bu, mutlak anlamda değildir aksine tıpkı bazı insanların mevcut olmayan hakkında mantıksal türde dediği gibi, mevcut olmayan mutlak anlamda değildir aksine bu şekilde mevcut olmayandır. Yine nitelik de böyledir. Tefsir [194] Yine m utlak olarak tanım ın, ancak cevher için var olduğu­ nu ve cevher ile arazdan mürekkep olduğu için, arazların tanım ının mevcut olmadığını açıkça ortaya koyduğundan, tanım ın anlamları­ nın, arazlar için ne ölçüde var olacağını açıklamak istedi ve [dedi ki:]

“Şu halde diğer şeylerden her birinin, mahiyete delalet eden bir kelimesi/muarrifi v a r d ı r [Bu sözüyle şunu kasteder:] Cevher keli­ mesinin, yani tanım ının, diğer kategoriler için bulunmadığı karar kılınca bu durumda deriz ki; cevher olmayan şeylerden her biri için bir kelime yani kendileri ne ise ona delalet eden bir söz vardır ama bu mutlak kelime yani tanım değildir.

174

| M etafizik Büyük Şerhi

5

ıo

ZAY/ZETA (Z)

[195] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Veya eğer var ise şu, şunun içindir diye delaleti olan bir ismi vardır .” [Bu sözüyle ise şunu kasteder:] Aynı şekilde eğer onlar için, bir isim vazedilirse bu isim, ‘şu şey, şu şey için mevcuttur’ anlamına delalet eder. Yani iki anlamdan mürekkep olan bir söze delalet eder ki bunlar mevzu ve yüklem­ dir. Bunu söylemesinin nedeni şudur; eğer ‘beyaz insan’ sözümüzün bir ismi olursa bu isim, kendisi için mevcut olan insana veya içindeki beyazlığa delalet eder. [196] “Ya da mutlak bir kelime (tanım) yerine, daha çok belirleyici bir kelimesi vardır” [sözüyle ise şunu kasteder:] Veya mutlak tanım olan sözün yerine, isim olan, daha çok beyan edici bir sözü, ad olarak veririz. Şöyle ki eğer onun bir söz ya da tanımı olursa bu, mutlak tanım değil sadece onu, daha çok açıklayıcı olan bir isimdir. [197] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ama onların, ne bir tanımı

15

ne bir mahiyeti olur.” [Bu sözüyle de şunu kasteder:] Onların mut­

lak tanımı olmadığı gibi, mutlak mahiyeti yani varlık veren mahiyeti de yoktur. Sanki o şunu söylemiştir; onların mutlak tanımı bulun­ maz çünkü mutlak mahiyetleri yoktur.

20

25

[198] Tanımın, ortak isimle değil de takdim ve tehir yoluyla pek çok şeye söylenmesi bakımından, onlar için uygun bulunan bu isimlendirmenin bilinmesine göre, onların tanımlarının oldu­ ğunu tarif edince [dedi ki:] “Çünkü tanım da mahiyetin söylendiği şeye göre, pek çok türde söylenir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Zira tanım da mahiyetin söylendiği şey üzerine, pek çok türde söylenir. [199] Sonra mahiyetleri muhtelif olan bu türleri saymaya başladı ve [dedi ki:] “Zira mahiyet bir anlamdaltürde cevhere ve bu şeye delalet eder.” [Bu sözüyle ise şunu kasteder:] Mahiyetin delalet ettiği

şey, öncelikli bir şekilde cevherin ve bu somut şeyin, yani bizatihi 30

kaim olan şeyin tanımıdır.

176

| M etafizik Büyük Şerhi

5

10

15

20

25

30

ZAY/ZETA (Z)

[200] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Başka bir türde/anlamda ise kategorilerden her birine (delalet eder).” [Bu sözüyle şunu kas­ teder:] Kategorilerden her birinin mahiyetine delalet eden şey, başka bir tür üzerine delalet eder. Bunun sebebi şudur; cevherdeki mahiyet, diğer kategorilerde bulunma şeklinden başka bir yönde bulun­ duğundan ki o cevherde mutlak olarak bulunur, diğer kategorilerde ise mukayyet olarak bulunur, bu durum iki mahiyet üzerine delalet eden tanımların hali olmuştur. Şöyle ki tanımın, tanıma nispetinin, mahiyetin, mahiyete nispeti gibi olması gerekir. [201] Onların bir tür tanımı ve bir tür mahiyeti olduğunu zikre­ dince, bunlar için delil getirmeye başladı. Çünkü kadim filozofların pek çoğu, bunların mahiyetlerinin olmasını ve bunların mevcut olmasını inkâr ediyorlardı. [Buna göre dedi ki:] “Örneğin nicelik, nitelik ve buna benzer diğer (kategoriler) gibi. Buna göre biz, cevher hakkında mutlak tür de!anlamda soru sorup co nedir?’, dediği­ miz gibi aynı şekilde nicelik hakkında da herhangi bir türde ‘o nedir?’, sorusunu sorarız... (Şu halde nicelik ve nitelik, mahiyetin yüklendiği şeylerdendir fakat bu mutlak anlamda değildir).” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Diğer arazların da mahiyetleri olduğunun delili şudur: Tıpkı mutlak olarak cevherlerin mahiyetlerini, ‘nedir’ ve ‘o nedir’ sorusuyla sorduğumuz gibi, aynı şekilde ‘o nedir’ sorusuyla, bir şekilde diğer kategorileri de sorarız. Örneğin ‘nitelik nedir?’ ve ‘nicelik nedir?’ diye sormamız gibi. [202] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Aksine tıpkı bazı insanların mevcut olmayan hakkında mantıksal türde dediği gibi; mevcut olmayan mutlak anlamda değildir aksine bu şekilde mevcut olma­ yandır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Onların tanım ismi, onlar için mutlak anlamda söylenmez. Aksine tanım onlar için, yok olanın (madum) söylendiği tarzdadır; yani ‘o şöyle veya şöyle mevut değildir’ yani mutlak yokluk değil, şöyle/belirli bir yokluktur. Bunu böyle söylemiştir çünkü ortada ‘mutlak olarak mevcut olmayan bir şey’ yoktur. Zira tıpkı mutlak varlığın bulunması gibi, bir mutlak yokluk mevcut değildir aksine izafi/göreli bir yokluk vardır. Çünkü yokluk bir şeyin yokluğudur.

178

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[203] “Yine nitelik te böyledir” [sözüyle şunu kasteder:] Nitelik kategorisinin bu anlamdaki durumu, diğer kategorilerin durumu gibidir. Kanaatimce, niteliği özel olarak almasının nedeni, bazen nitelik sorusunun/harfinin cevhere delalet ettiğinin zannedilmesidir. 5

Çünkü bu soru, türler hakkında sorulduğunda cevherlere delalet eder. Fertler hakkında sorulduğu zaman ise nitelik diye isimlendiri­ len ve arazlardan sayılan kategoriye delalet eder. Aristoteles der ki;

Her bir şeye arz edilen söz, onun üzerine söylenmesi gerektiği ıo gibi söylenmeli ve bu sözde, kendinde olandan fazlası bulun­ mamalıdır. Bu nedenle, buradaki sözümüz apaçık olur ise bu durumda mahiyet hakkındaki de benzer şekilde cevher için ilk türden ve mutlak olur. Sonra diğerleri için de mahiyeti mutlak türde olmayanlar gibi olur. Buna göre aynı mevcutların, artma15 eksilme üzerine isim ortaklığı türünden söylenmemesi gerekir. Örneğin bilinmeyen de bilinendir gibi. Zira doğru söz, isim ortaklığı (iştirâkü’l-isim) türüyle değildir. Aksine nispet (etme) yoluyladır. Örneğin aynı ve bir olması bakımından bir şeye izafe edilen tıbbî (tıbba dair) gibi. Yoksa bu onunla aynı ve bir ol20 duğu için değil veya yine isim ortaklığı türünden değildir. Zira [1030b] tıbbî cisim ve tıbbî eylem, ne isim ortaklığı türünden ne de aynı olma türünden söylenir. Aksine bir/aynı şeye izafetle söylenir. Bunu söylemek isteyen nasıl söylerse öyle söyleyelim. Zira bu sözde, onlar arasında bir fasıl yoktur. 25

Tefsir

[204] “Her bir şeye arz edilen söz, onun üzerine söylen­ mesi

gerektiği

gibi

söylenmeli

ve

bu

sözde,

kendinde

olandan fazlası bulunmamalıdır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:]

180

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

Her bir şey hakkındaki sözün, bu şeyin tabiatının gerektirdiği şekilde olması gerekir ki “onun üzerine söylenmesi gerektiği gibi” sözüyle murâd ettiği budur. Yine bu şey hakkındaki söz, tabiatının üzerine zait olan bir durumu veya ondan daha eksiğini tazammun etmemeli5

dir. İşte “bu sözde kendinde olandan fazlası bulunmamalıdır” sözüyle bunu demek istemiştir. Yani şeyin tabiatında eksiklik bu­ lunmamalıdır. İşte bunlar dengeli/adil sözlerdir. Bunu bu şekilde söylemiştir, çünkü arazların, tanımları olduğunu kabul edenler, onlarda olması gerekenden daha fazlasını kabul etmişlerdir. Aynı

ıo

şekilde onlara, mevcut isminin verilmeyeceğini ve tanımları olma­ dığını kabul edenler de tabiatında bulunandan daha azını kabul etmişlerdir. [205] Kanaatimce, bunu söylemiş olmasının nedeni, kadim filo­ zofların bu hususta bu iki öğretiye sahip olmalarıdır ve bu yüzden

15

ikisinin arasındaki öğretiyi vazetmiştir ki doğru olan da budur. Bu yüzden ardından [dedi ki:] “Bu nedenle, buradaki sözümüz apaçık olur ise bu durumda mahiyet hakkındaki de benzer şekilde. ”

Bu sözüyle şunu kasteder:] Bu nedenle, eğer tanımlar hakkındaki sözümüz adil/dengeli bir söz olursa, tanımların delalet ettiği tabiat20

1ar hakkındaki sözümüzün de bunun gibi olması gerekir. Bunu söylemesinin nedeni, bu tabiatlar hususundaki araştırmanın baş­ langıcının tanımlar olacağını kabul etmesidir. [206] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Cevher için ilk türden ve mutlak olur. Sonra diğerleri için de mahiyeti mutlak türde olma-

25

yanlar gibi olur.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Eğer tanımlar hakkın-

daki sözümüz doğru olursa, bu durumda tanımlar iki türlü olur. Birincisi, ilk ve mutlak olandır ki bu cevherin tanımıdır. “Cevher için ilk türden ve mutlak olur” sözüyle bunu kastetmiştir. İkincisi ise

ilk ve mutlak türde olmayıp aksine tanımı olduğu şeyin tabiatına 30

mutabakat türünde olandır ki şu sözüyle de bunu işaret etmiştir:

182

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

“Sonra diğerleri için de mahiyeti mutlak türde olmayanlar gibi.”

[Bu sözüyle şunu kasteder:] Buna göre tanım cevher için ilk türden ve mutlak olur çünkü o basit/mutlak mevcuttur. Sonra araz için de mutlak türde olan şey gibi değil, varlığında araz olan şey gibi olur. 5

Çünkü o mutlak türde bir mevcut olmayıp aksine mukayyettir. [207] “Buna göre aynı mevcutların artma-eksilme üzerine isim ortaklığı türünden söylenmemesi gerekir. Örneğin bilinmeyen bili­ nendir gibi” [sözüyle şunu kasteder:] Mutlak mevcudun ancak cev­

her için olduğu ve bunlar için ise, herhangi bir mevcut olduğu açıkça 10

ortaya çıkınca mevcut isminin onlar üzerine salt ortaklık yoluyla söylenmemesi gerekir. Örneğin olumlu/mucibe ve olumsuz/salibe üzerine, kısaca mütekabiller üzerine söylenen isimler gibi ki “artmaeksilme üzerine” sözüyle buna işaret etmiştir. Şöyle ki olumlunun

artırdığı şeyi, olumsuz eksiltir. Bu nedenle [dedi ki:] “Örneğin bi15

linmeyen de bilinendir gibi” [bu sözüyle şunu kasteder:] Bilinen

isminin, bilinene/maluma ve bilinmeyene/meçhule verilmesi gibi. İşte “bilinmeyen de bilinendir” sözüyle bunu murâd etmiştir yani tıpkı bilinenin, bilinen diye isimlendirilmesi gibi malum olmayan da bilinen diye isimlendirilir. Muhtemelen bununla demek istediği, 20

bilinen/malum isimin, hakiki bilgiyle bilinene ve sofistçe bilinene söylenmesidir. Bu tür isim ortaklığı, ortak isimler sınıflamasında önce gelir ki bu Arap dilinde pek çoktur. Örneğin ışığa ve karalığa delalet eden ‘sarim’ ile küçüğe ve büyüğe delalet eden ‘çelil’ gibi. [208] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Zira doğru söz, isim ortak-

25

lığı (iştirâkü’l-isim) türüyle değildir. Aksine nispet (etme) yoluyla­ dır... (örneğin aynı ve bir olması bakımından bir şeye izafe edilen tıbbî (tıbba dair) gibi.)” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Burada doğru

söz şudur: Mevcut ismi, cevher ve diğer kategoriler üzerine, şeydeki delalet edilen anlamlar ortak olmaksızın, sadece ortak isim türünden 30

söylenmez. Aksine aynı şeye nispet edilen şeyler üzerine delalet eden

184

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

isim türünden söylenir. Örneğin pek çok şey hakkındaki ‘tıbbî’ sözü­ müz gibi. Zira o aynı/tek bir şeye izafet edilir ki o da tiptir ve bu kendisine nispet edilen şeylerde aynı değildir. İşte “yoksa bu onunla aynı ve bir olduğu için değil” sözüyle bunu kastetmiştir. Yani bu

5

şeyler aynı şeye nispet edilir ve bu tek şey içinde, bütün yönlerden aynı/tek anlam bulunmayıp bu aynı anlam ancak nispet yoluyla böyledir. Bunun örneği, tıbbî neşter ve tıbbî ilaç sözümüzdür. Zira bu ikisi tek bir şeye nispet edilirler ki o da tiptir. Neşterdeki tıbbî’nin anlamı, ilaçtaki tıbbî’nin anlamı değildir. Zira durum böyle olsaydı,

10

onlar hakkındaki sözümüz ‘o ikisi tıbbîdir’ şeklinde olurdu. Tıpkı canlı pek çok şeydeki ‘canlı’ sözümüz gibi. [209] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Veya yine isim ortaklığı türünden değil.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Durum böyle olunca

mevcut veya hüviyet ismi, mütevatı isim (eşit anlamlı isim) türünden 15

değil müşterek/ortak isim türünden kategoriler üzerine delalet eder.

[210] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Zira tıbbı cisim ve tıbbî ey­ lem, ne isim ortaklığı türünden ne de aynı olma türünden söylenir. Aksine bir/aynı şeye izafetle söylenir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:]

Mevcut ismi, onların üzerine isim ortaklığı (müşterek isim) ve tevatu 20

yoluyla (eşit/aynı anlamlı olarak) söylenmemiştir. Zira mevcut ismi, arazların üzerine tıbbî cisim ve tıbbî eylemin söylendiği gibi söylenir ki bu da isim ortaklığı ve tevatu yoluyla değildir. İşte “ne de aynı olma türünden” sözüyle buna işaret etmiştir. [Demek istemiştir ki:]

Onların üzerine, aynı şey olması anlamına delalet etmez. Aksine 25

muhtelif anlamlarda o, tek bir şeye izafet edilmiştir. Bunu söyleme­ sinin nedeni şudur: Kategorilerin her biri hakkında ‘o mevcuttur’ sözümüz, tek bir şeyden türemiştir ki o da varlıktır/vücuttur. Varlı­ ğın onların her birindeki anlamı, aynı anlam değildir. Tıpkı

186

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

ilaç, neşter ve buna benzer şeyler hakkında tıbbî sözümüz gibi. Bunlar tek bir şeye nispet edilirler fakat bu tek şeye dair onlarda bulunan şey, bütün yönlerden aynı değildir. Aksine aynı olurlarsa aynı gayeye ulaştırmaları bakımından ve aynı failden sadır olmaları bakımından 5

aynı olurlar ki bu da tiptir.

[211] “Bunu söylemek isteyen nasıl söylerse öyle söyleyelim. Zira hu sözde onlar arasında bir fasıl yoktur” [sözüyle de şunu kasteder:] Mevcut isminin onlar üzerine bu anlamdaki delaleti anlaşıldığında insanlar onların tabiatına delalet eden bu sözleri, nasıl isterse öyle

10

isimlendirsin. İster onları tanımlar diye isimlendirsin ister ise tanım ismini cevher kategorisine özgü kılarak onun dışındakileri resimler/betimler diye isimlendirsin. Bu nedenle akabinde demiştir ki

“açıktır ki tanım ve de mahiyet ilk türde ve mutlak olarak cevher içindir. ” 15

Aristoteles d er k i; Fakat açıktır ki tanım ve de m ahiyet, ilk türde ve m utlak olarak cevherler içindir. D iğer şeyler için de yine bu şekildedir fakat ilk türden değildir. Zira bunu herhangi bir mevzu olarak vaz‘edersek, onun tanım ının, kelim enin delaleti gibi delalet

20

ediyor olması zorunlu değildir aksine her hangi bir kelim e gibi delalet edebilir. Yine aynı/bir, ‘İliad ’ın k itab ı’ ve kendisi­ ni bir araya toplayan bir bağla bitişen bütün her şey gibi b itişik olması bakım ından değil de aksine b ir’in söylendiği türlere göre aynı/bir olduğu zaman bu böyledir. Mevcuda

25

gelince, bazısı ‘bu cevher’e delalet ederken, bazısı niceliğe ve bazısı da niteliğe delalet eder. Bu nedenle ‘beyaz insan’ın yine bir kelim esi ve tanım ı olur fakat bu başka türlüdür, cevhe­ rin ki başka türlü.

188

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

Tefsir [212] İnsanların, kategorilerden her birinin mahiyetine delalet eden sözleri tanımlar diye isimlendirmeleri veya onlardan her birin­ deki varlığın tabiatı anlaşıldığında tanımlar diye isimlendirmemeleri 5

arasında bir fark olmadığını zikredince, [dedi ki:] “Fakat açıktır ki

tanım ve de mahiyet, ilk türde ve mutlak olarak cevherler içindir. Diğer şeyler için de yine hu şekildedir fakat ilk türden değildir. ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bu sözden açıkça ortaya çıkmıştır ki ilk türden ve mutlak olarak tanım ile bu tanımın delalet ettiği mutlak 10

mahiyet cevherler içindir. Yine açıkça ortaya çıkmıştır ki geriye kalan diğer şeyler için de tanımlar vardır fakat bunlar ilk türden ve mutlak değildir. Aksine bunlar ikincil türde ve ilkinden müteahhirdir. [213] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Zira bunu herhangi bir

mevzu olarak vazedersek, onun tanımının, kelimenin delaleti gibi 15

delalet ediyor olması zorunlu değildir aksine her hangi bir kelime gibi delalet edebilir.” [Bu sözüyle ise şunu kasteder:] Zira herhangi bir şeyi, mevcut olarak vaz'edersek, onun kendisine mutlak tanımın delaleti gibi bir delaletle delalet eden bir tanımının olması zorunlu değildir. Aksine mutlak bir tanımı yoksa herhangi bir tanımı olması

20

gerekir. Bunu söylemesinin nedeni, hiç kimsenin ‘tanım bütün şeyler için aynıdır’ dememesi içindir. [214] Tanımları olan şeyler hakkında, onların tanımlarının aynı olması şartını getirince bunlar arasından, bağ ve iltimas yoluyla haklarında

25

aynıdır

denilen

şeyleri

istisna

yapmıştır.

Çünkü

bunlar için ne mutlak ne de mukayyet bir/aynı tanım vardır. [Bu yüzden dedi ki:] “Yine aynılbir, “Iliad’ın kitabı” ve kendisini

bir araya toplayan bir bağla bitişen bütün her şey gibi bitişik olması bakımından değil de aksine bir’in söylendiği türlere göre aynılbir olduğu zaman bu böyledir. ” [Bu sözleriyle şunu kaste­ 30

der:] Şeyin bir tanımının bulunması, ancak üzerine bir/aynı isminin

190

ZAY/ZETA (Z)

M etafizik Büyük Şerhi

söylendiği zaman zorunlu olur. Ama bu ismin; bir kitap hakkında, bağ edatlarıyla bitişmesi veya aynı amaçta olması bakımından örneğin, İliad’ın kitaplarından biri olduğu iddia edilen kitap hakkında, aynıdır diye söylenmesi gibi söylenmemelidir. Veya bağ edatlarının bir araya 5

toplaması bakımından, her şey hakkında ‘birdir/aynıdır’ denilmesi tarzında da olmamalıdır. Aksine, ‘bir’ ismi, üzerine gerçek türlerden bir türde söylendiği zaman, bu ismin tanımı zorunlu olur ki gerçek türler, şeyler üzerine bir/aynı isminin söylendiği türlerdir. [215] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Mevcuda gelince, bazısı ‘bu

10

cevher’e delalet ederken, bazısı niceliğe ve bazısı da niteliğe delalet eder.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Mevcut ve hüviyet isminin bazısı ‘bu cevher’e bazısı ‘bu niteliğe’ ve bazısı da niceliğe delalet edince bu durumda açıktır ki onların tanımı ve ismi aynı anlamda olmaz. [216] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bu nedenle ‘beyaz insan’ın

15

yine bir kelimesi ve tanımı olur fakat bu başka türlüdür, cevherin ki başka türlü.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bu nedenle ‘beyaz insan’ için de bir isim ve tanım bulunur. Aynı şekilde diğer kategorilerden her biri içinde böyledir ancak onların tanımı ve ismi bir türlü cevhe­ rin ki de başka bir türlü olur.

20

Aristoteles d er k i;

Eğer bir kimse ilaveyi kabul eden kelime/muarrif tanım de­ ğildir derse bu hususta bir şaşkınlık vardır. Zira basit/mutlak olmayan

aksine birlikte toplu

(bileşik)

olanın tanımı

olmaz ise bu durumda onların ilaveyi kabul edici olduğuna 25

delalet edilmesi zorunludur. Örneğin burun, basıklık/derinlik ve bu ikisiyle söylenen ‘basık burun’ sözümüz gibi. Zira bu, onun içindedir ve basıklık, burnun ve basık burnun

192

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

araz türünden değil aksine zâti infialidir. Ne de bu tıpkı Kallias veya insan için ‘o beyaz Kallias’tır demek gibidir. Zira Kallias’a insan olmak arız olmuştur. Aksine tıpkı erkekliğin canlı için, eşitliğin de nicelik için olması ve tüm bizatihi olduğu söylenen­ 5

lerin şeyler için olması gibi. İşte bütün bunların içinde ya keli­ me veya bu infialin kendisi için olduğu isim bulunur. ‘İnsan’ olmaksızın beyaz olanın mümkün olması gibi, bunlara, öteki olmaksızın delalet edilmesi mümkün değildir. Fakat canlı ol­ maksızın dişinin bulunması mümkün değildir. Şu halde ya

10

bunlar kesinlikle mahiyete ve de tanıma sahip olmamalıdır veya olurlarsa da dediğimiz gibi başka türden olmalıdır. Tefsir

[217] “Eğer bir kimse ilaveyi kabul eden kelime/muarrif tanım değildir derse bu hususta bir şaşkınlık vardır” [sözüyle şunu kaste­ 15

der:] Eğer bir kimse tanımlanması amaçlanan tanımlananın tabiatın­ dan başka, içinde bir tabiat ilavesi bulunan tanımların, esasen tanım olmadığını söylerse işte bunda bir kuşku vardır.

[218] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Zira basit/mutlak olmayan aksine birlikte toplu (bileşik) olanın tanımı olmaz ise” sözüyle kastı 20

şudur: Bu vaz‘edişten saçma bir durum lazım gelir ki o da cevher ve arazdan mürekkep olanların dışında basitlerin tanımlarının, örneğin beyaz insan gibi arazî bir terkiple değil zâtı bir terkiple mürekkep olmalarıdır. Bu nedenle [dedi ki:] “Bu durumda onların ilaveyi

kabul edici olduğuna delalet edilmesi zorunludur.” [Bu sözüyle şunu 25

kasteder:] Bu durumda bizzat araz ve cevherden mürekkep olan şeylere delalet eden tanımlar hakkında ‘ilaveyi kabul edicidirler’ denilmesi zorunludur.

30

[219] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Örneğin burun, basıklık/derinlik ve bu ikisiyle söylenen ‘basık burun’ sözümüz gibi.” [Bu sözüyle ise şunu kasteder:] Örneğin burun ve basıklık/derinlik ile burun ve basıklığa delalet eden ‘basık burun’ sözümüz gibi.

194

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[220] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Zira bu onun içindedir ve

basıklık, burnun ve basık burnun araz türünden değil aksine zatî infialidir.” [Bu sözüyle de şunu kasteder:] Basık burun’un tanımının ikisinden olması zorunludur çünkü basık burun, burun ve basıklığa

5

delalet eder. Basıklık ise araz türünden mevcut olan bir infial değil­ dir aksine bizzat bir infialdir. [221] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ne de bu tıpkı Kallias veya

insan için (o beyaz Kallias’tır demek gibidir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Basık burunun varlığının burun için olması, beyazlığın

10

varlığının örneğin Zeyd veya Amr ya da bu insan şeklinde herhangi bir insan için olması gibi değildir. Burada söylemek istediği şey şudur: Burun için basık bir şekilde olmak, zâti arazlardandır. İnsan için beyazlık ise zâtı olmayan arazlardandır. Bu nedenle beyazlığın tanımlanması amaçlandığında, onun tanımında insanın alınması

15

gerekmez. Oysa basık burunun tanımında, burunun alınması gerek­ lidir. Zira bu isim, iki şeye yani basıklık ve buruna birlikte delalet eder. “Zira Kallias’a insan olmak arız olmuştur” [sözüyle şunu kasteder:] Zira o eğer Kallias yani Zeyd veya Amr ya da insan olursa beyaz için bir arazdır.

20

[222] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Aksine tıpkı erkekliğin can­

lı için eşitliğin de nicelik için olması.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Aksine basıklığın burundaki varlığı, erkekliğin canlıdaki varlığı ve eşitliğin nicelikteki varlığı gibidir. Yani burun, basık burun ve basık olmayan burun diye ayrılır. Tıpkı canlının, erkek ve dişiye ayrılması, 25

niceliğin de eşit ve eşitsize ayrılması gibi. [223] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ve tüm bizatihi olduğu

söylenenlerin şeyler için olması gibi.” [Bu sözüyle ise şunu kasteder:] Bizzat mevcut olduğu söylenen arazların tümü, içinde bu sıfatın bulunduğu şeyler içindir. Demek istiyor ki onlar bunların tanımla30

rında bulunurlar fakat bu, cinslerin fasıllarla birlikte olması gibi değildir.

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[224] [Aristoteles daha sonra der ki:] “İşte bütün bunların içinde

ya kelime veya bu infialin kendisi için olduğu isim bulunur. ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] işte bu arazlar, şeylerin tanımlarına dâhil olan arazlar ve infiallerdir ki bunlar söz konusu infialin kendisi için mevcut olduğu şeyin ya tanımı veya ismidir. [225] [Bu sözüyle şunu kasteder:] “ ‘İnsan9 olmaksızın beyaz ola­

nın mümkün olması gibi bunlara öteki olmaksızın delalet edilmesi mümkün değildir. Fakat canlı olmaksızın dişinin bulunması müm­ kün değildir.” [Bu sözüyle de şunu kasteder:] Bu infialin isminin ve tanımının, onun mevzusuna delalet etmeksizin ona delalet etmesi mümkün değildir. Fakat nasıl ki canlı kavramı olmaksızın, dişilik ismi ve tanımının, dişilik anlamına delalet etmesi mümkün değil ise aynı şekilde burun olmaksızın basık burun ismi ve tanımının, basık buruna delalet etmesi de mümkün değildir. [226] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Şu halde ya bunlar kesin­

likle mahiyete ve de tanıma sahip olmamalıdır veya olurlarsa da dediğimiz gibi başka türden olmalıdır.” [Bu sözüyle ise şunu kasteder:] Şu halde ya bunlar için sahip oldukları gerçek bir mahi­ yet ve gerçek bir tanım mevcut olmayacaktır veya olursa da sonra­ dan mevcut olacaktır. Durum bu şekildedir çünkü bu gibi arazların mevzuları, fasılların cinsleri gibi değildir. Ne de fasıl ve cinsin bir araya gelmesi gibi bunlardan ve mevzudan bir araya toplanmış bilfiil tek bir şey bulunur. Bu nedenle cevherler, tanım isimlerine ve mahiyetlere daha fazla müstahaktır. İster cevherin dışında her­ hangi bir mahiyet ve cevher vaz‘etmiş olalım ister onlar için mahi­ yetler ve tanımlar vaz‘etmemiş olalım böyledir. Buna göre sözleri­ nin delalet ettiği şeylere, mahiyetler ve tanımlar denilmesini caiz görmedik.

198

ZAY/ZETA (Z)

M etafizik Büyük Şerhi

Aristoteles d er ki;

Yine bu şeylerde, başka bir şaşkınlık daha vardır. Zira basık burun ile derin burun aynı olursa bu durumda basıklık ve derinlik de bir/aynı olur. Aksi takdirde infiali olduğu bir 5

şey bulunmaksızın basıklık bizatihi söylenemediğinden, zira basıklık burundaki derinliktir, ya basık burnun söylenmesi mümkün olmayacaktır veya aynı şey iki defa söylenmiş olacak­ tır ya da burun ya burun ya basıklık olacaktır. Bu nedenle buna benzer şeylerin, bir mahiyetinin olması doğru değildir,

ıo

Aksi takdirde burnun burnu şeklinde sonsuza kadar gider ve böylece kendisinden sonra başka bir şey olmayan bulunmaz.

[1031a] Buna göre açıktır ki tanım, sadece ve sadece cevher içindir. Tefsir [227] Şimdiye kadar şu hususları tarif etmiştir: Gerçek tanım, 15

cinsleri ve fasılları olması bakımından, cevherler içindir. Cevherle­ rin tanımlarında ilave/ziyade olmaz. Tanımlarına, kendi cinsleri olmayan

ancak

mevzularının

mevzuları

tanımlarının

kendilerinden dâhil olması

başka

tabiatlar

bakımından,

olan

arazların

tanımları yoktur. Arazlar mevzularıyla birlikte iki sınıftır, bunlar

20

ya örneğin insan için beyazlık gibi, mevzularında bilaraz bulunan arazlar veya örneğin burundaki basıklık ve canlıdaki erkeklik gibi, mevzularında bizzat bulunan arazlardır. Söz konusu birinci sınıf arazların yani mevzularında belirsiz (gayr-ı muhassal) arazların asla ne mütekaddim ne müteahhir bir tanımı yoktur. Çünkü

25

tanım, ancak tanımlananın belirli/muhassal durumlarına delalet eder. Kim, başkasını değil de buna benzer arazları inceler ise

200

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

esasen arazlardan tanımları nefyetmelidir. Yine kim, zatî mevzulara sahip olan arzları inceler ise mutlak tanımlarının bulunduğunu kabul etmelidir. İşte bütün bunlar nedeniyle söze başlayarak şunları tarif etti: Yine tanımın, cevherler için olduğu apaçıktır ve arazlar 5

için, kaçınılmaz olarak, tanımın anlamından herhangi bir şey bulu­ nur. Bu hususta, mevzularında bilaraz bulunan arazlar bakımından ortaya çıkan kuşku, ancak zatî mevzularında alındıkları zaman, çözümlenecektir çünkü onlar basıklık gibi iki duruma da delalet eden isimlere sahiptir.

10

[228] Bir kimse, buna benzer arazlar hakkında ‘cevherin tanımı, onlar için bulunur ve onlar, mevzuları için fasıllar mesabesindedir. Mevzuları ise cinsler mesabesindedir’ deyince yine bu vaz‘ediş nedeniyle arız olan muhalleri açıklamaya başladı ve [dedi ki:] “Yine

bu şeylerde başka bir şaşkınlık daha vardır. Zira basık burun 15

ile derin burun aynı olursa bu durumda basıklık ve derinlik de biriaynı olur.” [Bu sözüyle ise şunu kasteder:] Buradaki şaşkınlık bir kimsenin ‘basıklık, burun için cevhersel bir fasıldır zira ikisinin toplamı, tıpkı faslın cinsi ile birlikte olan durumu gibi aynı du­ rumdur’ demesidir. Zira bu sözü söyleyeni, basık burun ile derin

20

burunun aynıyla tek bir şey olması durumu ilzam eder. Çünkü derinlik, burunda zatî bir fasıl olur ve buna göre derin burun, aynıyla basık burun olur. Ne var ki durum böyle olursa iki derinlik ve basık burun aynıyla tek bir şey yani tek bir tür olur. Çünkü derinliğin mevzusu, derinliğin cinsi mesabesindedir ve derinlik

25

fasıl mesabesindedir. Buna göre tıpkı fasılla kurulan her şeyin bir tür olması gibi, içinde derinlik bulunan her şey de bir tür olur. İşte

“bu durumda basıklık ve derinlik de bir/aynı olur” sözüyle buna işaret etmiştir.

202

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[229] “Aksi takdirde, infiali olduğu bir şey bulunmaksızın basık­

lık bizatihi söylenemediğinden” [sözüyle ise şunu kasteder:] Bu sözü söyleyeni, bu durum ilzam eder. Çünkü onun, basıklığın bir mevzu olmaksızın bizatihi kaim olan bir şey olduğunu iddia etmesi müm5

kün değildir. [230] “Zira basıklık, burundaki derinliktir, ya basık burnun söy­

lenmesi mümkün olmayacaktır veya aynı şey iki defa söylenmiş olacaktır ya da burun ya burun ya basıklık olacaktır” [sözüyle de şunu kasteder:] Basıklık, burundaki derinliğe delalet eder ise o ikisi10

nin toplamında tek bir türe delalet eder. Yani ismin delaletinin, fasıl ve cinsin toplamı üzerine delalet etmesini kastediyorum. Örneğin insanın düşünen canlıya delaleti gibi. Zira burnun basıklıkla vasıf­ lanmaması ve ‘basık burun’ denilmemesi gerekir. Çünkü vasıflanır ise bu durumda ya aynı şeyin iki defa zikredilmesi lazım gelir ve bu

15

durumda basık burun sözümüz, burnun burnu sözümüz ya da canlı insan sözümüz mesabesinde olur. Ve ya da basıklık burundan başka bizatihi kaim olan bir anlam olursa, burnun delalet ettiği şeyin mukabili olana delalet eder ki işte “ya da burun ya burun ya basık­

lık olacaktır” sözüyle delalet ettiği şey budur. 20

[231] Derinlik, cevhersel fasıl olunca bu durum lazım gelir. Çünkü burun, onun için cins mesabesinde olur ve bu durumda da tıpkı cinsin, cins ve fasıldan mürekkep olan türün ismini alması gibi ‘basık’ ismi onu kendi kalıbında alır. Burun onunla vasıflandı­ ğı zaman tekrar lazım gelir ki derinlik burunda bir araz olduğu

25

zaman, bu durum söz konusu olmaz. Çünkü ‘basık’ ismi, burun ismini lüzum ve tazammun yoluyla alır. Onunla açıklandığında ona muhal gerekmez. Yani basık burun denildiğinde ve basıklık buruna delalet ettiğinde, muhal gerekmez. Derinlik ondaki bir araz olunca bilkuvve olur. Bilfiil açıklandığında ise muhal lazım gelmez.

30

Ama derinlik, burunda cevhersel olursa bu durumda basık ismi,

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

burnu bilfiil olarak alır. Buna göre şayet onunla vasıflanır ise basık burun sözümüz, ‘burnun burnu’ sözümüz gibi olur. Bu nedenle [dedi ki:] “Bu nedenle buna benzer şeylerin bir mahiyetinin olması doğru

değildir. Aksi takdirde burnun burnu şeklinde sonsuza kadar gider 5

ve böylece kendisinden sonra başka bir şey olmayan bulunmaz [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Eğer bunun için doğru bir tanım olursa bu durumda sonsuza kadar gidecek şekilde, burun için bir burun olma­ sı, bu burun içinde başka bir burun olması lazım gelecektir. Böylece kendisinden sonra başka bir burun bulunmayan bir burnun var olması

10

mümkün olmayacaktır. İşte “böylece kendisinden sonra başka bir şey

olmayan bulunmaz” sözüyle buna işaret etmiştir. [232] Bu sözlerden, buna benzer hezeyanların lazım geleceğini açıkça ortaya koyunca [dedi ki:] “Buna göre açıktır ki tanım sadece 15

ve sadece cevher içindir.” [Yani] zikrettiğimiz muhal nedeniyle bu böyledir. Aristoteles d er k i; Eğer diğer kategoriler için de (tanım) olursa bu durumda ilavenin/ziyadenin olması zorunludur. Örneğin niceliğin tanım ı ve tek sayı gibi, zira o, sayı olmaksızın mevcut değildir ve canlı

20

olmaksızın dişiliğin tanım ı da olamaz. O nlara ilavenin arız olduğu söz, bunlarda (örneklerde) mevcut olduğu gibi, aynı şeyin iki defa söylenmesidir. Eğer bu doğru olur ise bir araya toplanmış olan hiçbir şeyin tanım ı olmaz. Ö rneğin ‘tek sayı’ gibi. Fakat kelim elerin derinliğine incelem e yoluyla söylenmedi­

25

ği gizli kalmaktadır. Eğer bu şeylerin tanım ları olursa, denildiği gibi bu başka bir türden olur. Buna göre diyelim ki tanım ve mahiyet pek çok türde söylenir. Şu halde bir türe göre, cevherler dışında hiçbir şeyin kesinlikle ne tanım ı ne de mahiyeti vardır. Bir türe göre ise olur. T anım ın, m ahiyetin kelimesi olduğu ve

30

m ahiyetin ya sadece cevher için veya daha çok, ilk türden ve m utlak olarak cevherler için olduğu yine apaçıktır.

206

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

Tefsir [233] “Eğer diğer kategoriler için de (tanım) olursa bu durumda

ilaveniniziyadenin olması z o r u n l u d u r [sözüyle şunu kasteder:] Eğer diğer kategorilerin de bir tanımı olursa bu durumda onların 5

tanım larının, kendisinde ilave bulunan yani tanım lananın tabiatında ek/fazla bir tabiatın bulunduğu tanımlar olması zorunludur.

[234] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Örneğin niceliğin tanımı ve

tek sayı gibi zira o, sayı olmaksızın mevcut değildir ve canlı olmak­ sızın dişiliğin tanımı da o l a m a z [Bu sözüyle ise şunu kasteder:] 10

Örneğin niceliğin tanımı ve tek (sayı) gibi, zira tek sayı, sayı olmak­ sızın tanımlanamaz. Sayı ise nicelik olmaksızın tanımlanamaz. Aynı şekilde tanımından canlı alınmaksızın, dişiliğin tanımlanması da mümkün değildir. Bu şeyler mevzuları ve tanımları üzerine mevzu­ larda bir ilave olan şeylerdir.

15

[235] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Onlara ilavenin arız oldu­

ğu söz, bunlarda (örneklerde) mevcut olduğu gibi, aynı şeyin iki defa söylenmesidir. Eğer bu doğru olur ise bir araya toplanmış olan hiçbir şeyin tanımı olmaz. Örneğin ‘tek sayı’ gibi.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] 20

Kendisinde bir ilave/ziyade bulunan

tanım, arazların tanımıdır ve ona; araz ve mevzusunun toplamı tanımlanmak istendiğinde tanımda mevzu olan şeyin, iki defa zikredilmesi durumu ilişir. Çünkü araz ve cevherin toplamının tanımı arzulandığında, mevzunun ve arazın birkaç kez tanımlanma­ sı gerekir. Çünkü araz birkaç kez tanımlandığında, onun tanımında

25

mevzu alınır ve bu yüzden mevzunun, tanımda iki defa zikredilme­ si zorunlu olur. “Eğer bu doğru olur ise bir araya toplanmış

olan hiçbir şeyin tanımı olmaz. Örneğin ‘tek sayı’ gibi” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Eğer bu doğru olur ise bunların tanımları bir ilave ile olur ve ilave de toplamın tanımında, tanımdaki aynı şeyin

208

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

iki defa tekrarını gerektirir. Buna göre iki şeyden bir araya toplanmış şeylerde, bir tanım olmaz. Örneğin tek sayı gibi. Fakat cevherlerden mürekkep olan sözler hakkında, onların toplanmış olma anlamında bir oldukları söylenemez. Çünkü onlar bilfiil bir, bilkuvve çoktur ve 5

bu durum cevherler ve arazlardan mürekkep olan şeylerdeki durumun hilafınadır. [236] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Fakat kelimelerin derinli­

ğine inceleme yoluyla söylenmediği gizli kalmaktadır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Fakat tanımların tek bir mertebede söylenmediği ve 10

onlarda tek bir tarzda derinliğine inceleme talep edilmediği gizli kalmıştır. [237] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Eğer bu şeylerin tanımları

olursa, denildiği gibi bu başka bir türden olur.” [Bu sözüyle ise şunu kasteder:] Bu nedenle bu şeylerin tanımları olursa denildiği gibi bu 15

başka bir türden olur. Kastettiği, arazların tanımları ile arazlar ve cevherlerin toplamının tanımlarıdır. [238] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Buna göre diyelim ki tanım

ve mahiyet pek çok türde söylenir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Buna göre bu sözün vardığı şeye göre, tanımın pek çok türde söylen20

diğini vaz‘etmeliyiz. [239] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Şu halde bir türe göre,

cevherler dışında hiçbir şeyin kesinlikle ne tanımı ne de mahiyeti vardır. Bir türe göre ise olur.” [Bu sözüyle de şunu kasteder:] Şu halde herhangi bir türde şunu söylemeliyiz ki cevherler dışında 25

hiçbir şeyin tanımı yoktur. Yine başka bir türe göre de her şeyin bir tanımının olduğunu söylemeliyiz ki işte “bir türe göre ise

olur” sözüyle buna işaret etmiştir. Bunu söylemesinin nedeni, bu araştırmadaki cedeli kuşkuların

bununla çözümlenmesidir.

Şöyle ki tanımdan, şeye kendine özgü mahiyeti veren, ismine 30

m utabık ve içinde ne tekrar ne de ilave bulunan şey anlaşıldığı zaman cevheri dışındaki şeyler için tanım lar olmaması lazım gelir.

210

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

Cevherin dışındaki şeyler, mevcut şeyler olarak alındığında onların tanımlarının olması lazım gelir. Tanımın, pek çok anlam üzerine söylenmesi vazedildiği zaman kuşku çözümlenir ki işte bu, cedeli sözlerle birlikte olan burhanın durumudur. Yani bu durum, onlarda 5

bulunan doğru parçanın, yanlış parçadan ayırt edilmesini sağlar. Şöyle ki arazlar hakkında ‘arazların tanımları vardır’ sözümüzün içinde, yanlış bir parça vardır ki bu cevherin tanımlarının onlar için olmama­ sıdır. Onların içinde bir de doğru parça vardır ki bu da onların bir tür tanımı bulunmasıdır. Onlar hakkında ki ‘onların tanımları yoktur’

10

sözümüzde de yine doğru bir parça ve yanlış bir parça bulunur ki onların cevhersel tanımlarının olmayışı doğru, fakat onların bir tür tanımlarının olmaması da yanlıştır. [240] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Tanımın, mahiyetin keli­

mesi olduğu ve mahiyetin ya sadece cevher için veya daha çok, ilk 15

türden ve mutlak olarak cevherler için olduğu yine a p a ç ık t ır [Bu sözüyle ise şunu kasteder:] Bu sözden açıkça ortaya çıkmıştır ki mutlak tanım, şeyin mahiyetine delalet eden sözdür. Mahiyet ise ya sadece cevher için mevcuttur veya onun varlığı daha çok, öncelikli şekilde ve mutlak olarak cevher içindir. İşte açıklamayı amaçladığı-

20

mız şey budur. Aristoteles d er k i;

Fakat şimdi cevherin araştırılmasından önce, mahiyetin ve ferdî şeyin aynı olup olmadığını araştırmamız gerekir. Çünkü müfredin/tekilin, kendisi için olan cevherden başka bir şey 25

olmadığı zannedilir ve mahiyet de müfret cevherdir denilir. Araz türünden söylenen şeye gelince, onun başka bir şey oldu­ ğunu düşünmek/zannetmek uygundur, örneğin beyaz insanın, başka bir

şey,

beyaz insanın

mahiyetinin,

başka bir şey

olması gibi. Zira aynı olur ise bu durumda insanın mahiyeti

212

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

ve beyaz insan da aynı olur. Zira tıpkı dedikleri gibi, bu insan ve beyaz insan aynıdır ki şu halde beyaz insan ve bu insan da aynı­ dır. Ama araz türünden her şeyin aynı olması zorunlu olmaz. Zira uçları aynı olmaz. Fakat uçlar, araz türünden aynı olduğu için 5

ona bunun arız olduğu zannedilebilir Örneğin beyazın ve müzisye­ nin varlığı/mahiyeti gibi. Ancak böyle görülmez. Bizatihi söylenen­ lere gelince, bunların zorunlu olarak aynı olması uygundur. Ö rne­ ğin ‘ilk olan cevherler var ise ve başka şeyler nedeniyle ve başka tabiatlar nedeniyle cevherler değiller ise’ sözümüz gibi. Tıpkı bazı

ıo

insanların suretleri zikretmeleri gibi. Zira eğer iyilik olan bir iyilik varsa bu durumda iyiliğin mahiyeti de olacaktır; canlı ve canlının

[1031b] mahiyeti olacak;

mevcudun mahiyeti ve mevcut olacak ve

söylenenlerden başka cevherler, tabiatlar ve sûretler olacaktır. M ahiyet cevher olur ise bu cevherler öncelikli olacaktır. Eğer 15

birbirlerinden ayrık (mutlaka) olurlar ise bu durumda bazısı, ilim bakım ından bilinm eyecektir bazısı, m evcutlar olm ayacak­ tır. O nların ayrıklığını söylememiz ancak bizatihi iyilik olan için, iyilik m ahiyetinin olmaması durumundadır. Yoksa bu iyiliğin m ahiyetidir denilen için değil. Z ira şeylerden her biri-

20

nin bilgisi, şeyin m ahiyetini bilm ekle olur. Aynı şekilde iyilik ve buna benzer diğer şeyler de böyledir. Eğer iyiliğin, iyilik m ahiyeti olmaz ise bu durumda mevcudun bir mevcudu ve b ir’in b ir’i olmaz. Aynı şekilde şeylerin tüm ünün ya (aynı olan) bir m ahiyeti olur veya olmaz. Şu halde mevcut için olmaz ise

25

bu durumda başka hiçbir şey için kesinlikle olmaz. Yine m ahi­ yeti olmayan iyilik, iyilik değildir. Şu halde iyilik ve iyiliğin m ahiyetinin

aynı

olması,

mükemmel/güzel

ve

mükemmel-

lik/güzellik m ahiyetinin aynı olması zorunludur. Başkalarına söylenmeyen fakat ilk ve bizatihi olarak söylenenler de böyledir. 30

Zira eğer sûretler/idealar olsa da olmasa da bunlar yeterlidir. Dahası sûretler olsa da bu uygundur, eğer birlikte olurlar ise bu açıkça ortaya çıkmış değildir.

214

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

Tefsir [241] Zira mutlak mahiyetlerin sadece cevherler için mevcut ol­ duğunu ve bunların, onlarla cevher haline geldiğini açıklayınca şimdi burada, şunları araştırmak istemektedir: Mahiyet olan bu cevher, 5

müfret cevher yani ferdî cevherle aynı mıdır?, böylece onların cevheri olan bu mahiyet ferdin mahiyeti olur mu?, ve bu fert/müfret ancak ve ancak bu mahiyetle mi cevher olur?, yoksa şeyin mahiyeti bilfiil şeyden başka mıdır?. Bu meseleyi talep etmesinin/soruşturmasının nedeni Platon’un kabul etmiş olduğu sûretlerdir. Çünkü sûretleri

10

kabul edenlere göre, ilk cevherlerin mahiyetleri, ilk cevherlerden başkadır. Çünkü onlar da kendi başına kaim olan ilk cevherlerdir. Bu yüzden söze başladı ve [dedi ki:] “Fakat şimdi cevherin araştı­

rılmasından önce, mahiyetin ve ferdî şeyin aynı olup olmadığını araştırmamız gerekir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Mahiyetlerin, 15

ancak müfret/tekil cevherler için olduğu açıkça ortaya çıkmış oldu­ ğundan şimdi, mahiyet cevherine delalet eden tanımı araştırmaya başlamadan önce, mahiyet olan cevherin ve müfret cevherin aynıyla tek bir şey olup olmadığını araştırmamız gerekir. [242] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Çünkü müfredin/tekilin,

20

kendisi için olan cevherden başka bir şey olmadığı zannedilir ve mahiyet de müfret cevherdir denilir.” [Bu sözüyle ise şunu kaste­ der:] Biz deriz ki; ferdin, kendisi için olan cevherden yani mahiye­ tinden başka bir şey olmadığı açıkça görülmektedir. Yine bunun aksi de açıkça görülmektedir ki o da mahiyet olan cevherin, müfret cev-

25

her olmasıdır. Örneğin ‘Zeyd düşünen canlıdır’ sözümüz gibi. Zira Zeyd, mahiyeti olan canlılık ve düşünmeden başka bir şey değildir. Canlılık ve düşünme/nutuk hiçbir şeyin mahiyeti değildir ancak Zeyd, Amr ve Halid’in mahiyetidir.

216

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[243] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Araz türünden söylenen

şeye gelince, onun başka bir şey olduğunu düşünmek/zannetmek uygundur.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Cevherler ve arazlardan mürekkep/bileşik olan ve bilaraz aynı olanlara gelince, bunların 5

yüklemelerine göre şeylere yüklenen mahiyetlerle aynı olmadığı zannedilebilir. [244] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Örneğin beyaz insanın,

başka bir şey, beyaz insanın mahiyetinin, başka bir şey olması gibi. ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Örneğin ‘beyaz insan’ sözümüz gibi.

10

Zira o mutlak insandan başkadır. [245] Sonra bunun sebebini ortaya koydu ve [dedi ki:] “Zira aynı

olur ise bu durumda insanın mahiyeti ve beyaz insan da aynı olur. ” [Bu sözüyle ise şunu kasteder:] Zira mutlak insan ve ‘beyaz insan’ aynı şey olursa bu durumda insanın mahiyeti ile beyaz insanın mahi15

yeti aynı olur. [246] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Zira tıpkı dedikleri gibi, bu

insan ve beyaz insan aynıdır.” [Bu sözüyle de şunu kasteder:] Bu vaz‘ı ortaya koyanların, salt insan sözümüz ve beyaz insan sözümüz aynı şeydir demeleri lazım gelir. 20

[247] İnsanın ve beyaz insanın aynı olması durumunun, onları ilzam ettiğini söyleyince yine bunun aksinin de onları ilzam edeceği­ ni tarif etmeğe başladı ve [dedi ki:] “Şu halde beyaz insan ve bu

insan da aynıdır.” [Bu sözüyle de şunu kasteder:] Beyaz insan, salt insan olur. 25

[248] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ama araz türünden her

şeyin aynı olması zorunlu olmaz.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Ama arazî yüklemlerde, yüklem ve mevzunun aynı şey olması mümkün değildir. İki uç olan yüklem ve mevzunun bizatihi aynı şey olmadığı açıkça görülür. Örneğin ‘müzisyen beyazdır’ sözümüz gibi.

218

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[249] Bu tarz arazla örnek vermiştir çünkü bundaki apaçıktır. Oy­ sa ‘beyaz insan’ sözümüzdeki gibi bir tarzda örnek vermemiştir ki detaylandırıldığı üzere, bu araz türünden aynıdır. İşte buna “zira

uçları aynı olmaz” sözüyle işaret etmiştir. [Bu sözüyle de şunu kas­ 5

teder:] Örneğin tek bir insan hakkında ‘o müzisyen ve beyazdır’ dediğimiz gibi, tek bir şey üzerine iki araz yüklediğimiz zaman mü­ zisyenin, beyazın aynı olması gerekmez. Buna göre uçlar/taraflar ile kastettiği müzisyen ve beyazdır. Çünkü ikisi de ‘müzisyen beyazdır’ diyen kimsenin önermesinin bir tarafıdır.

10

[250] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Fakat uçlar araz türünden

aynı olduğu için, ona bunun arız olduğu zannedilebilir. Örneğin beyazın ve müzisyenin varlığı/mahiyeti gibi. Ancak böyle görül­ mez.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Fakat aynı şeyde toplanmış olma­ ları nedeniyle, bilaraz aynı olması bakımından bu arazların ve üzeri­ 15

ne yüklendikleri şeyin, bizzat aynı olduğu zannedilebilir. Örneğin beyaz, herhangi bir şey üzerine yüklendiğinde ve müzisyen de aynı şey üzerine yüklendiğinde bu durumda bazen aynı şeyde toplanmış olmaları bakımından, beyaz ve müzisyenin mahiyetlerinin, aynı şey olduğu vehmedilebilir. Ancak durum böyle değildir.

20

[251] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bizatihi söylenenlere gelin­

ce, bunların zorunlu olarak aynı olması uygundur.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bizatihi aynı olan şeylere gelince, bunlar ve mahiyet­ lerinin zorunlu olarak aynı yani bir olması uygundur. [252] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Örneğin ‘ilk olan cevherler 25

var ise ve başka şeyler nedeniyle ve başka tabiatlar nedeniyle cev­ herler değiller ise’ sözümüz gibi. Tıpkı bazı insanların sûretleri zik­ retmeleri gibi.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bunun örneği şudur: Bu hissedilir cevherler, ilk cevherler olursa bu durumda onlar ve mahiyetle­ rinin yani tanımlarının, aynıyla tek şey olduğu açıktır. Aksi takdirde

220

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

ilk cevherler olmaz, bilakis cevherler başkaları nedeniyle olur. Tıpkı onların mahiyetlerinin, onların ayrık cevherleri olduğunu vazedenleri, bunun ilzam etmesi gibi. Bu nedenle [dedi ki:] “Ve başka şeyler

nedeniyle ve başka tabiatlar nedeniyle cevherler değiller ise... tıpkı 5

bazı insanların suretleri zikretmeleri gibi. ” [Bu sözüyle şunu kaste­ der:] Hissedilir cevherleri, ilksel yani bigayrihi değil, bizatihi bir var­ lıkla mevcut olan cevherler olarak vazettiğimiz zaman onların ve mahiyetlerinin bir/aynı şey olması zorunlu olur. [253] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Zira eğer iyilik olan bir

ıo

iyilik varsa bu durumda iyiliğin mahiyeti de olacaktır; canlı ve canlının mahiyeti olacak; mevcudun mahiyeti ve mevcut olacak ve söylenenlerden başka cevherler, tabiatlar ve sûretler olacaktır. Mahiyet cevher olur ise bu cevherler öncelikli olacaktır. ” [Bu sözle­ riyle şunu kasteder:] Zira iyilik, mahiyetinden başka bir iyilik olur

15

ise bu durumda iyilik, bir şey, mahiyeti de başka bir şey olacaktır. Canlı, bir şey, mahiyeti ise başka bir şey olacaktır. Aynı şekilde mevcut ve mevcudun mahiyeti de böyle olacaktır ve ortada ilk cev­ herlerden, tabiatlardan ve sûretlerden başka olan cevherler buluna­ caktır. Bu durumda bu cevherler ve sûretler, ilk cevherlerden yani

20

ferdî cevherlerden önce olacaktır. [254] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Eğer birbirlerinden ayrık

(mutlaka) olurlar ise bu durumda bazısı, ilim bakımından bilinmeyecektir bazısı, mevcutlar olmayacaktır.” [Bu sözüyle şunu kaste­ der:] Eğer şeylerin mahiyeti, şeylerin kendisiyle bizatihi aynı olmaz 25

ise bu durumda onlar, birbirlerinden ayrık olurlar yani bazısı bazısı nedeniyle mevcut olmayıp bizatihi mevcut olurlar. Buna göre bazı cevherlerin bilinemez olarak kalması lazım gelir ki bunlar ilk cev­ herlerdir. Çünkü bunlar, kendileriyle aynı şey olan mahiyetleriyle bilinirler. Yine bazısı da gayr-ı mevcut olur ki bunlar da ayrık mahi-

30

yetleridir. Çünkü şeylerin mahiyeti, ancak mahiyetlere sahip olan şeylerin varlığıyla mevcut olur. İşte buna işaret etmek üzere [dedi ki:]

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

“Onların ayrıklığını söylememiz ancak bizatihi iyilik olan için, iyilik mahiyetinin olmaması durumundadır. Yoksa bu iyiliğin mahi­ yetidir, denilen için değil. ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Birbirlerinden ayrık olmalarından kastım, bizatihi mevcut olan iyiliğin, sûretler öğretisi taraftarlarının dediği gibi, başkasının mahiyeti olmasıdır. Somut şeylerin mahiyeti hakkındaki durum da aynı şekildedir. Şöyle ki şeylerin mahiyetinin, kendileri için oldukları şeylerden ayrık olması, cevherlerin birbirlerinden ayrık olmasıdır. [255] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Zira şeylerden her birinin

bilgisi, şeyin mahiyetini bilmekle olur. Aynı şekilde iyilik ve buna benzer diğer şeyler de böyledir.” [Bu sözüyle ise şunu kasteder:] İlk cevherlerin bilinmez olmasının lazım geldiğini söylemiştik çünkü eşya, ancak mahiyetiyle bilinir. Mahiyetleri onlardan başka olunca, bilinmeleri de mümkün olmaz. [256] Sonra, nasıl her şeyin kendileriyle alınan mahiyetlerinin olması gerektiğini zikretmeğe başladı ve [dedi ki:] “Eğer iyiliğin,

iyilik mahiyeti olmaz ise bu durumda mevcudun bir mevcudu ve bir’in bir’i olmaz.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bizatihi mevcut olan iyiliğin ki genel cinsi kastediyorum, bir iyilik mahiyeti olmaz ise bu durumda genel mevcut için, mevcudiyet mahiyeti olmayacağı gibi genel bir’in de birlik mahiyeti olmayacaktır. [257] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Aynı şekilde şeylerin tü­

münün ya (aynı olan) bir mahiyeti olur veya olmaz.” [Bu sözüyle de şunu kasteder:] Tüm eşya hakkındaki sözün, bu anlamda aynı olması gerekir yani ya onlarla birleşmiş olan mahiyetleri olur veya onların hiç birisinin birleşmiş bir mahiyeti olmaz.

224

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[258] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Şu halde mevcut için olmaz

ise bu durumda başka hiçbir şey için kesinlikle olmaz.” [Bu sözüyle de şunu kasteder:] Zira mevcut ve mahiyeti aynı şey olmadığında hiçbir şey ile mahiyeti aynı şey olmaz. 5

[259] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Yine mahiyeti olmayan iyi­

lik, iyilik değildir. ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Eğer iyi olan şeylerin iyilik mahiyeti olmaz ise bu durumda o iyilik değildir. Çünkü iyi olan şeyin iyilik mahiyeti vardır. [260] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Şu halde iyilik ve iyiliğin

ıo

mahiyetinin aynı olması, mükemmel/güzel ve mükemmellik/güzellik mahiyetinin aynı olması zorunludur.” [Bu sözüyle de şunu kaste­ der:] Zira bu şekilde olmaz ise iyiliğin, iyilik olmaması lazım gelir. [261] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Başkalarına söylenmeyen

fakat ilk ve bizatihi olarak söylenenler de böyledir.” [Bu sözüyle] ilk 15

cevherleri kasteder. Yani bu anlamda ilk cevherlere lazım olan ‘bir’ olmaktır ki bu da mahiyetin ve mahiyete sahip olanın aynı şey olma­ sıdır. [262] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Zira eğer sûretler/idealar

olsa da olmasa da bunlar yeterlidir. ” [Bu sözüyle ise şunu kasteder:] 20

Şeyleri bilme hususunda, şeylerle aynı olan ‘şeylerin mahiyeti’ yeter­ lidir. Platon’un söylediği/kabul ettiği gibi ayrık sûretleri/ideaları vaz‘etsek de vaz‘etmesek de durum değişmez. [263] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Dahası sûretler olsa da bu

uygundur, eğer birlikte olurlar ise bu açıkça ortaya çıkmış değil25

dir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Eğer ortada, kabul edenlerin söyle­ diği gibi, sûretler/idealar bulunur ise eşyanın bilgisi hakkında, onlara ihtiyaç kalmaması uygundur. Yine suretleri kabul edenlerin iddia ettiği gibi, onların hissedilir suretlerle birlikte mevcut olduğu, zorun­ lu bilgi yönünden açıkça ortaya çıkmamıştır.

226

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

Aristoteles d er k i; Eğer sûretler/idealar, bazı insanların zikrettiği gibi olur ise bu durumda mevzu cevher olmaz. Çünkü onların, cevherler olması ve bir mevzu üzerine yüklenmemesi zorunludur. Bu, onların 5

iştirak türünden olmaması içindir. Bu sözlerden mevcut olan her şeyin ve m ahiyetinin bir ve aynı olduğu, bunun da araz türün­ den olmadığı ortaya çıkar. Zira şeylerden her birinin bilgisi, (o) şeyin m ahiyetini bilm ekle olur. Bu vazcedişe göre her ikisinin de bir/aynı olması zorunludur. Müzisyen ve beyaz gibi araz türün-

ıo

den söylenene gelince, iki şey üzerine delalet ettiği için, onun ve m ahiyetinin, aynıyla tek bir şey olduğunu söylemek doğru ol­ maz. Zira kendisine arız olduğu şey, beyazdır. Yine araza gelince o ve m ahiyeti, bir yönden aynıdır, bir yönden değildir. İnsan için olması ve insanın beyaz olması bakım ından aynı değildir

15

ama infialler olması bakımından aynıdır. Eğer bir kimse, isim ­ lerden her birinin mahiyeti olduğunu zanneder ise bunun tersi/hilafi açıkça görülecektir. Zira onun nezdinde yine başka bir mahiyet olacaktır, örneğin başka bir at ve atın başka bir mahiye­ ti gibi. Eğer mahiyet, cevher olur ise bazı şeylerin, zaten şu anda

20

varlığıyla mahiyetinin aynı olmasını engelleyen nedir? Yine sadece onlar bir/aynı değildir aksine kelimeleri de aynıdır ki denildiği gibi

[1032a] bu apaçık bir durumdur. Zira b ir’in mahiyeti ile bir, araz türünden aynı değildir. Yine başka olurlarsa sonsuza kadar geri gider. Zira bazısı bir/aynı olması bakım ından mahiyet olur, 25

bazısı da bizatihi bir olur. Şu halde bu söz, onların üzerine de söylenir. Buna göre açıktır ki bizatihi söylenen ilk şeylerde, ferdî şeylerin her birinin mahiyeti ile ferdî olan her şey, aynı ve yine tek bir şeydir. A çıktır ki bu bağlamda sofistlerin kınamaları da

228

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

aynı çözümle çözümlenir. Sokrates ile Sokrates’in mahiyeti aynıdır ve aralarında bir ayrım/fasıl yoktur. Zira bir kimsenin (soru) sorabilmesini uygun kılan şeylerden ve çözümü güç olan şeylerden değildir. Buna göre mahiyet ile ferdî olanın, nasıl aynı 5

olduğu ve nasıl aynı olmadığı söylenmiştir. Tefsir [264] “Eğer sûretler/idealar, bazı insanların zikrettiği gibi olur

ise bu durumda mevzu cevher olmaz. Çünkü onların, cevherler olması ve bir mevzu üzerine yüklenmemesi zorunludur. Bu, onların ıo

iştirak türünden olmaması içindir.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Eğer sûretler, bunları kabul edenlerin zikrettiği gibi mevcut olur ise bu durumda ferdî cevherlerin, cevherler olmaması zorunlu olur. Çünkü bunlar, ancak kendilerine söylenen sûretlerle cevher olurlar. Ayrık sûretler, bir mevzu üzerine söylenmezler. Çünkü onlar, mev-

15

zunun gayr-ı mufarıkıdır (ayrık olmayanı) ve müşârikidir (iştirak edicisidir). Şayet durum böyle olsaydı, oluşan ve bozula şeyler olurlardı ki bütün bunlar suretleri kabul edenlerin hipotezlerinin karşıtı şeylerdir. [265] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bu sözlerden mevcut olan

20

her şeyin ve mahiyetinin bir ve aynı olduğu bunun da araz türün­ den olmadığı ortaya çıkar.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Söylemiş olduğumuz bu sözlerden açıkça görülmektedir ki şey ve mahiyeti tek bir şeydir ve onlar, araz yoluyla aynı/tek bir şey değildir. Bunun örneği şudur: İnsan ve ‘düşünen canlı/nâtık hayvan’ şeklindeki mahiyeti, farklı

25

olmayan ve aynıyla tek bir şey değildir. Aynı şekilde onun içindeki düşünme ve canlılık, bilfiil tek bilkuvve ise iki şeydir. “Zira şeylerden

her birinin bilgisi, (o) şeyin mahiyetini bilmekle olur” [sözüyle de şunu kasteder:] Yine bu sözümüzden açıkça ortaya çıkmıştır ki her

230

ZAY/ZETA (Z)

M etafizik Büyük Şerhi

bir şeyin bilgisi, şey ile mahiyeti aynı/tek şey olduğundan, ancak mahiyeti bakımından bilinir. Şöyle ki şayet tanımların parçalarının delalet ettiği şey ve tanımlar, tanımlananlardan ayrık durumlar olsaydı onlardan başka olurdu. Şayet onlardan başka olsaydı, tanımlananların 5

bilgisi, onlar bakımından yani tanım bakımından olmazdı. [266] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bu vaz‘edişe göre her ikisi­

nin de hir/aynı olması zorunludur. ” Muhtemelen demek istiyor ki bu vaz‘ hakkında hasımlarımızla olan ittifakımız bakımından; şeylerin ancak ve ancak tanımları bakımından bilinir olması 10

şeklindeki vaz‘ımız, onların şunu itiraf etmelerini ilzam eder: T a ­ nımların ve parçalarının delalet ettiği şeyler, tanımlananlardan ayrık değildir ve onlar bizzat aynıdır/özdeştir. Muhtemelen demek istiyor ki vazettiğimiz bu öncüllere göre bunları inceleyenin, mahi­ yet ve mahiyete sahip olanın bir/aynı şey olduğunu kabul etmesi

15

zorunludur. [267] “Müzisyen ve beyaz gibi araz türünden söylenene gelince,

iki şey üzerine delalet ettiği için onun ve mahiyetinin aynıyla tek bir şey olduğunu söylemek doğru olmaz” [sözüyle de şunu kasteder:] ‘Beyaz insan’ ve ‘müzisyen insan’ sözümüz gibi bilaraz bir/aynı olan 20

şeye gelince, bu söz muhtelif iki tabiata delalet edince ki bunlar beyazlık ve müzisyenliktir, ikisinden mürekkep olan söz, bir/aynı şey olmamıştır. Onlardan mürekkep olan söz, bir/aynı şey olmayınca onların tek bir tanımı da olmamıştır. [268] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Zira kendisine arız olduğu

25

şey beyazdır.” [Bu sözüyle ise şunu kasteder:] Beyazlığın kendisine

arız olduğu şey, beyazlıktan başka bir şeydir. [269] [Aristoteles

o ve

mahiyeti,

daha sonra der ki:]

bir yönden

aynıdır,

[Bu sözüyle şunu kasteder:] Araz,

“Yine araza gelince bir yönden

değildir. ”

infiali olması bakımından

232

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

mevzusuna yüklenmesinin tasdik edilmesi cihetinden mahiyetiyle aynıdır. Tabiatının, mevzusunun tabiatı olmaması bakımından ise mahiyetiyle aynı değildir. İşte buna işaret etmek üzere [demiştir ki:]

“İnsan için olması ve insanın beyaz olması bakımından aynı

5

değildir, ama infialler olması bakımından aynıdır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Arazların mevzular içinde olması yönünden, onlar mevzularıyla aynı değildir. Ama mevzuların infialleri ve vasıfları olma­ sı yönünden, onlarla aynıdırlar. Örneğin beyaz insan sözümüz gibi. Demek istiyor ki onların cevherlerin infialleri olmaları yönünden,

10

tanımları değil de bazen isimleri cevherlere yüklenir. Tanımları yö­ nünden ise cevherler üzerine yüklenmezler. İşte Kategoriler K itab ın d a söylediği şey budur. [270] “Eğer bir kimse, isimlerden her birinin mahiyeti olduğunu

zanneder ise bunun tersi/hilafı açıkça görülecektir.” [Bu sözüyle 15

şunu kasteder:] Eğer bir kimse, bir isme sahip olan her şeyin, bir tanımı olduğunu zannederse bunun tersi/hilafı açıkça görülecektir. [271] Sonra bunun hilafının, kendisi için hangi yönden açıkça görüldüğünü zikretti ve [dedi ki:] “Zira onun nezdinde yine başka

bir mahiyet olacaktır, örneğin başka bir at ve atın başka bir mahi20

yeti gibi.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Şayet her ismin bir tanımı olsaydı, şeyin mahiyetinin de yani sûretinin de bir tanımı olurdu. Şayet durum böyle olsaydı, atın mahiyetinin tanım bakımından attan başka olması lazım gelirdi. [272] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Eğer mahiyet cevher olur

25

ise bazı şeylerin, zaten şu anda varlığıyla mahiyetinin aynı olmasını engelleyen nedir?” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Tanımları­ nın delalet ettiği şeyi, cevherler olarak vazettiğimizde cevherlerin, kendilerine delalet eden tanımlarla aynı olmasını ve başka olmama­ sını engelleyen şey nedir?

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[273] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Yine sadece onlar bir/aynı

değildir aksine kelimeleri de aynıdır ki denildiği gibi bu apaçık bir durumdur...

(Zira bifin mahiyeti ile bir, araz türünden aynı

değildir).” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Sadece tanımlanan bir/aynı olmaz aksine daha önce açıkça ortaya konulduğu gibi tanımlanan ve tanım da bir/aynı olur. Örneğin sadece insan bir değildir aksine insan ve tanımı tek bir şeydir. [274] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Yine başka olurlarsa son­

suza kadar geri gider.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Eğer tanımın delalet ettiği şeyin tabiatı, tanımlananın tabiatından yani bilfiil mevcut olan tabiattan başka olursa, tanımın delalet ettiği tabiat için, ikinci bir tanım gerekir ki bu da ikinci tabiattan başka üçüncü bir tabiata delalet eder ve üçüncü de dördüncüye delalet eder ve bu durum sonsuza kadar devam eder. [275] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Zira bazısı, bir/aynı olması

bakımından mahiyet olur bazısı da bizatihi bir olur.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Zira tek bir şey, iki kısma parçalanır ve bunlardan her biri, yani onun sûreti ve sûrete sahip olan şeyden her biri, aynı olur. Demek istiyor ki sûret için bir tanım ve madde için bir tanım olursa bu durumda bir kısmı mahiyet ve aynı şey olurken bir kısmı da mahiyete sahip olan başka bir aynı şey olur ki bunun için de başka bir tanım olur. “Şu halde bu söz onların üzerine de söylenir” [sözüyle de şunu kasteder:] Yine sûret ve maddenin tanımları olursa bunlardan her birinin aynı olması ve tanım ile tanımlanana bölüne­ rek ikisinin toplamı olan ile de aynı olması lazım gelir. “Buna göre

açıktır ki bizatihi söylenen ilk şeylerde, ferdî şeylerin her birinin mahiyeti ile ferdî olan her şey aynı ve yine tek bir şeydir” [sözüyle de şunu kasteder:] Buna göre açıktır ki ilk cevherlerden her biri, mahiyetiyle tek bir aynı şeydir.

236

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[276] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Açıktır ki bu bağlamda so­

fistlerin kınamaları da aynı çözümle çözümlenir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Sofistlerin kınamaları, bu bağlamda cevap vereni kına­ dıkları kuşkulardır. Örneğin ‘insan bir/aynı değil midir?’ diye 5

sorduklarında, bunun üzerine cevap veren ‘birdir’ diye cevap verdi­ ğinde, ona dediler ki: ‘İnsan canlı ve düşünen değil midir?’. Şu halde onlara, ‘evet o aynıdır ve aynı değildir’ diye cevap vermiştir. Bu yüzden demiştir ki bu kuşku, aynı türden bir çözümle çözümle­ nir ki o da ‘insan ve tanımı, bilfiil birdir, bilkuvve ise çoktur’ diye

ıo

onları cevaplamak demektir. İşte bu “Sokrates ile Sokrates’in mahi­

yeti aynıdır ve aralarında bir ayrım/fasıl yoktur” sözüyle buna delalet etmiştir. Muhtemelen sofistlerin kuşkusu, işte şudur. Bu insanın mahiyeti ya ‘bu insan’la aynı olur veya ondan başka olur. Eğer ondan başka olur ise ‘bu insan’ın bilgisi olmaz ve o, mahiyete 15

nispet edilmez. Eğer ‘bu insan’ onunla aynı olur ise bu durumda bu insanın mahiyeti bir insan olur ve bu insan için de bir mahiyet olur. Buna göre mahiyet için, başka bir mahiyet olur ve bu sonsuza kadar gider. İnsanın mahiyeti, bir yönden insanın aynıdır, bir yönden değildir. Yani o, insanın sûretidir ve sûret ile maddenin

20

toplamı olan insanın aynı değildir. İşte “zira bir kimsenin (soru)

sorabilmesini uygun kılan şeylerden ve çözümü güç olan şeylerden değildir” sözüyle buna işaret etmiştir. Demek istiyor ki bu söz ile bu anlamda sorulması mümkün olan bütün kuşkular çözümlenir. İster çözümü kolay olan kuşkulardan olsun ister çözümü zor olan 25

kuşlardan olsun. [277] Sonra, bu fasılda açıkça ortaya çıkan şeyi zikretmeye başladı ve [dedi ki:] “Buna göre mahiyet ile ferdî olanın, nasıl aynı olduğu

ve nasıl aynı olmadığı söylenmiştir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bu

238

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

sözden açıkça ortaya çıkmıştır ki kendisi bakımından tanımın ve tanımlananın aynı olduğu cihet, aynıyla tek şey olmadığı cihet değil­ dir. Demek istiyor ki o, fiil cihetinden aynıdır kuvve cihetinden aynı değildir, yani fiilin tabiatı ve kuvvenin tabiatı aynı değildir. Sofistlerin 5

kınamaları şu açıdan idi; onlar, tanım ve tanımlananı aynı olarak kabul ediyorlardı. Onlar, bir cihetten aynı bir cihetten aynı olmayan şeklinde kabul etmiyorlardı. Aristoteles d er k i; Oluşan şeylerin, bir kısmı tabii olarak, bir kısmı sanatsal ola-

ıo

rak, bir kısm ı ise bizatihi oluşur. O luşanların tümü bir şeydir, bir şeydendir ve bir şeyledir. Şey dediğim, kategorilerden her biridir. Ya bu şeydir ya niceliktir ya n iteliktir veya yerdir/mekândır. Oluşanlara gelince, bunların bazısı tabiidir ki bunların oluşları tabiattandır. Bunlardan bir kısm ı, şeyin ken-

15

dişinden oluştuğu şeydir ve biz ona, madde deriz. Bir kısm ı, herhangi bir şeyin tabii olarak kendisiyle oluştuğu şeydir. Bu şey veya bir insan veya bir bitki ya da buna benzer başka bir şey, bizim cevherler dediğimiz şeylerdir. T ab iat ile ve sanat ile oluşan her şeyin, bir maddesi vardır. Şöyle ki onlardan her

20

birinin, oluşmak ve oluşmamak kuvvesi vardır ki bu, her birin­ deki maddedir. Kendisinden oluştukları şey, her birinin tabiatı­ dır ve yine tabiata sahip olan da böyledir. Zira bitki6 ve hayvan gibi ‘oluşan’ şeyin bir tabiatı vardır. Kendisi ile (oluştukları şey) sûret veya surete benzer denilen, tabiattır ki bu başka

25

şeydedir. Zira insan, bir insan doğurur. Buna göre tabiatın hali ile oluşan şeyler, bu şekilde oluşur. Ama diğer ‘oluşanlar’a fıiller/efail denilir ve bütün fiiller; ya zanaattandır/hünerdendir ya kuvvedendir ya da fikirdendir. Bazısı bizatihi olandan ve yine şanstan oluşur.

Metindeki beyt/ev lafzı yerine dipnottaki nebat/bitki lafzını tercih ettik.

240

| M etafizik Büyük Şerhi

TAY I ZETA (Z)

Tefsir [278] Bu fasıldaki amacı, Platon’un söylemiş olduğu suretlere, oluşta ihtiyaç duyulmadığını açıkça ortaya koymaktır. Şöyle ki Platon, onlara, oluşta ihtiyaç bulunduğunu vazetmiştir. Bu öyle 5

bir

ihtiyaçtır

ki

örneğin

yapıcının/saniin

nezdinde

yapılanın

misali/ideal-modeli gibidir. Şöyle ki onların mevcut olduğunu teslim etsek de ilimde, onlara duyulan ihtiyacı iptal edince yine bu fasılda da mevcudiyetlerini kabul etsek bile, onlara oluşta ihtiyaç duyulma­ sını iptal etmek istemektedir. 10

[279] “Oluşan şeylerin, bir kısmı tabii olarak, bir kısmı sanatsal

olarak, bir kısmı ise bizatihi oluşur” [sözüyle şunu kasteder:] Açıktır ki oluşan her şey, üç şeyden birinden oluşur: Ya tabiattan ya sanattan veya da kendiliğinden oluşur ki bu sonuncusuna rastlantı denilir. [280] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Oluşanların tümü bir şey­ 15

dir, bir şeydendir ve bir şeyledir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Oluşan şeylerin tümü, on kategoriden herhangi bir şeydir ve herhan­ gi bir şeyden oluşur ki bu, maddedir (unsur). Yine herhangi bir şey ile oluşur ki bu da faildir. [281] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Şey dediğim, kategoriler­

20

den her biridir. Ya bu şeydir ya niceliktir ya niteliktir veya y er­ dir/mekândır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Oluşanların bir şey olmasından kastımız, onların ya cevher veya diğer kategorilerden biri olmasıdır. Bunu söylemesinin nedeni, oluşan her şeyin, on katego­ riden biri olmasıdır.

25

[282] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Oluşanlara gelince, bunla­

rın bazısı tabiidir ki bunların oluşları tabiattandır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Oluşanlara gelince, bunların bazısı tabiidir ki bunlar tabiattan oluşurlar.

242

| M etafizik Büyük Şerhi

TAY f ZETA (Z)

[283] Tabiat bakımından oluşanları zikredince onların her birinin maddi sebebinin, kendi cinsinden olduğunu bildirmeye başladı ve [dedi ki:] “Bunlardan bir kısmı, şeyin kendisinden oluştuğu şeydir

ve biz ona madde deriz. Bir kısmı, herhangi bir şeyin, tabii olarak 5

kendisiyle oluştuğu şeydir. Bu şey veya bir insan veya bir bitki.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Tabiatı ile oluşan şeylerin, maddi sebebi ve fail sebebi mevcuttur. Örneğin bitki ve buna benzer diğer oluşan­ lar gibi. “Ya da buna benzer başka bir şey bizim cevherler dediğimiz

şeylerdir” [sözüyle de] şuna işaret etmiştir: ‘Oluşan’ ismi ancak 10

cevher kategorisindeki ‘oluşanlar’a özgüdür ama geriye kalan katego­ rilerdeki ‘oluşanlar’ için ise tabii oluşanlar isminden daha çok ‘fiiller’ ismi daha özeldir. [284] Tabii oluşanların, kendi cinslerinden olan, yani tabiat ba­ kımından oluşanlardan bir madde ve bir failden oluştuğunu açıkça

15

ortaya koyunca, sanatsal şeylerin, bu üç durum hususunda tabii şeylerle müşterek olduğunu haber vermeye başladı. Yani onların bir maddeden, bir şey ile ve bir şeyden olduğunu bildirdi ve maddeyle başlayarak [dedi ki:] “Tabiat ile ve sanat ile oluşan her şeyin bir

maddesi vardır. ” 20

[283] Sonra onlardan her birinin, kendisinden dolayı bir maddesi olmasını gerektiren sebebi gösterdi ve [dedi ki:] “Şöyle ki onlardan

her birinin, oluşmak ve oluşmamak kuvvesi vardır ki bu her birin­ deki maddedir. Kendisinden oluştukları şey her birinin tabiatıdır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Şöyle ki onlardan her biri için, tabii ve 25

sınai sûreti kabul etmeyi veya kabul etmemeyi mümkün kılan bir şey bulunur ki işte bu sıfattaki şeye, unsur ve madde denilir. İşte her şeyin tabiatı bundandır.

244

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[286] “Ve yine tabiata sahip olan da böyledir. Zira bitki ve hay­

van gibi ‘oluşan’ şeyin bir tabiatı vardır” [sözüyle ise şunu kasteder:] Yine surete sahip olan ‘oluşan’ da tabiatla müşterektir. Zira oluşan’ın bir tabiatı ve bir sureti vardır. Örneğin tabii şeyler hususunda insan 5

ve sınai şeyler hususunda da ev7 (bitki) gibi. Onu oluşturan şey, sûret ve tabiattır ki şu sözüyle buna işaret etmiştir: “Kendisi ile (oluştukla­

rı şey) sûret veya sûrete benzer denilen tabiattır ki bu başka şeyde­ dir. Zira insan, bir insan doğurur... (Buna göre tabiatın hali ile oluşan şeyler bu şekilde oluşur.)” Farklı iki sûretin ortak tabiatından ıo

tevellüt eden şeyleri muhafaza için “sûrete benzer” sözünü söylemiş­ tir. Örneğin eşek ve attan tevellüt eden katır gibi. “Ama diğer ‘olu-

şanlar’a fiiller/efail denilir” [sözüyle de şunu kasteder:] Cevherlerde oluşanların dışındaki öteki ‘oluşanlar’ için, bu isimden çok ‘fiiller/efail’ ismi daha özel isimdir. [287] Bunları zikredince bunların fail sebeplerini de zikretti ve

15

[dedi ki:] “Ve bütün fiiller; ya zanaattandır/hüner ya kuvvedendir

ya da fikirdendir. Bazısı bizatihi olandan ve yine şanstan oluşur.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Buradaki el hüneri, sanattır. Kuvveden kasıt, nefsini ve tabii kuvvedir. Fikir ile de insanın düşünüp taşınarak 20

ve tercih ederek yaptığı şeyi kasteder. Bizatihi olan ile kastı ise tabiat ve nefis bakımından oluşan rastlantıdır. Şans ile de F izik K itabı nm ikinci makalesinde açıkça ortaya çıktığı gibi, seçmeden/ihtiyardan oluşan şansı kastetmektedir. Tabii olarak oluşanlar yani cevherde oluşanlar hakkında, ‘onlar bizatihi olandan oluşur’ dememiştir. Çünkü rast-

25

lantıdan meydana gelmiş hiçbir tür mevcut değildir ki rastlantıdan oluşması bakımından kendisinde benzer bir şey bulunmasın. Bu türler, benzeri ve kendisi gibi olan şeyden değil de zatından meydana gelen türlerdir ki daha sonra bunu söyleyecektir. 7

Şerh bağlamında ise hem beyt/ev lafzı hem nebat/bitki lafzını kullandık.

246

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

Aristoteles d er k i; [1032b-5]

Sıhhate/iyiliğe8 gelince,

bu nefsteki ve bilgideki kelime-

dir/muarriftir. Sıhhat/iyilik, bu türde hasta olan içindir. Bu sıhhat olduğunda eğer sıhhatli ise zorunlu olarak onun farklı bir 5

tabiata sahip olmuş olması gerekir. Eğer bu olur ise buna göre sıcaklık olmuş olur. Bu duruma göre kendisinden sonra başka bir şey bulunması mümkün olmayan şeyin aynında son bulacak şekilde ebediyyen bir şeyden sonra bir şey zikredilir. Sonra bun­ dan olan hareket, sıhhate götüren fiil diye isim lendirilir. Böylece

ıo

bir anlamda sıhhat sıhhatten, ev evden ve maddeye sahip olan maddesiz olandan oluşur. Zira tıp sanatı ve yapı/mimari sanatı, sıhhatin sureti ve evin suretidirler. Maddesiz cevher demem9... işte bu şöyledir. O bunun için bilkuvvedir ve bu onu yapan illettir ki hareketin başlangıcının kendisinden olduğu şeydir.

15

Eğer sıhhat zanaattan olur ise, nefsteki surettir. Eğer bizatihi olandan olur ise bu durumda bundan olan şeydir. Failin fiilinin başlangıcı örneğin tıbbi bakımdan ilaç gibi zanaattan olduğun­ da, başlangıcın ısıtma olması uygundur. Ki bu da ovma ile olur. Buna göre cisimdeki sıcaklık ya sıhhatin bir parçası olur veya

20

sıhhatin bir parçası olan bu gibi bir şey onu izler ya da pek çok şeyle olur ki birisi de (onun) failidir. O da bu türden sıhhatin bir parçasıdır. Ve evin (taşlar)...

8

9

Buradan önce eksik olan pasaj: “Şimdi sanat ile üretilen bu şeylerin sûreti zihinde [ 1032 b] mevcuttur ve ben sûret ile her bir şeyin mahiyetini ve ilk cev­ herini kastediyorum. Zira zıtlar bile bir anlamda aynı surete sahiptir. Zira bir yoksunluğun cevheri mukabilinin cevheriyle aynıdır. Tıpkı sıhhatin hastalığın cevheri olması gibi. Zira hastalık, sağlığın bulunmayışıyla ortaya çıkar.” Grekçe eksik: Maddesiz cevherden mahiyeti kastediyorum. Oluşanların ve hareketlerin bir kısmına düşünme denilir diğer kısmına da fiil denilir. İlkeden ve suretten ortaya çıkan düşünmedir ve düşünmenin nihayetinde ise fiil ortaya çı­ kar. Ortadaki ötekilerin her biri de aynı şekilde meydana gelir. Dem ek istiyorum ki eğer sıhhat elde edilmiş ise bir itidale erişmiş olmak gerekir. Şu halde itidal nedir? işte bu şudur.

248

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

Tefsir [288] Görüldüğü gibi bu söz, önceki sözle bitişik değildir. Aynı şekilde asıl tercümede boşluk/beyazlık bulunmaktadır ve tercümede onun eksik olduğu yazılmaktadır. 5

Meşşai N icholausun bu ilme dair muhtasarında!özetinde bu bağ­ lamda şu metni bulmaktayız: Geriye kalan fiiller ya sanattan olur

veya kuvveden olur. Oluşanların fertleri kendi başına olanlardan ve şanstan olur. Yine tıpkı tabii şeylerdeki gibi bir kısmı tohum­ lardan oluşur bir kısmı da tohumsuz oluşur. 10

[289] Buna göre şu sözüyle bitişik olarak okunması gerekir: Bir

kısmı bizatihi olandan ve yine şanstan oluşur. Tıpkı yine tabii şeylerde olduğu gibi bir kısmı tohumdan oluşur bir kısmı da tohum­ suz oluşur. [Bu sözüyle şunu kasteder:] Tohumsuz olarak oluşan türler, rastlantıdan oluşan fiillere benzer. 15

Sonra Nicholaus’un kitabında bu sözü şu metnin takip ettiğini görüyoruz: Sanattan oluşan şeyler, sureti ve mahiyeti nefste yani ilk

cevherde mevcut olan şeylerdir ve bu sûretler aynıyla tek bir sûret tarzında olur. Şöyle ki çoğunlukla sûreti ademle/yoksunlukla, ademi de sûretle tanır ve buna vakıf oluruz ki bu da onların var­ 20

lıklarının sıhhat/sağlık ve hastalık mesabesinde birlikte olmamala­ rı bakımındandır. Fakat onlardan birinin bozuluşu, diğerinin oluşudur. Sıhhat/sağlık iki şekilde söylenir. Birisi nefsteki sûret ve bedenin melekesidir ki tümü tek bir şeydir. İkinci anlamdaki sıhhat ise birinci anlamdakinden mevcut olur. Durum bu şekilde

25

olunca bundan sonraki veya bu, sıhhattir.

250

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[290] Sonra bu söze, bu bağlamda Hakîm’in sözlerinden yazılı olarak bulduğumuz anlam bitişmektedir: [291] [Nicholaus’tan naklen der ki;] “Sanattan oluşan şeyler, sûreti ve mahiyeti nefste yani ilk cevherde mevcut olan şeylerdir”

5

[Bu sözüyle şunu kasteder:] Sanattan dolayı mevcut olan şeyler, sûretleri ve mahiyetleri nefste olan şeylerdir. [292] [Nicholaus’tan naklen daha sonra der ki:] “Ve hu sûretler aynıyla tek bir sûr et tarzında olur.” [Bu sözüyle şunu kasteder:]

Nefste mevcut olan birbirine zıt sûretler, tek bir sûret tarzındadır. 10

Bu nedenle nefs, zıt sûretleri kabul etmiştir. [293] Sonra bu husustaki illeti ortaya koydu ve [dedi ki:] “Şöyle ki çoğunlukla sûreti ademlelyoksunlukla, ademi de sûretle tanır ve buna vakıf oluruz ki bu da onların varlıklarının sıhhat/sağlık ve hastalık mesabesinde birlikte olmamaları bakımındandır. Fakat

15

onlardan birinin bozuluşu, diğerinin oluşudur.” [Bu sözleriyle de

şunu kasteder:] Bunun delili şudur: Biz çoğu zaman sûretleri, zıtları bakımından tanırız/biliriz ve zıtlarını da onlar bakımından tanırız. Şöyle ki bu, daha bilinir olana göredir. Yoksa nefiste birbirine zıt iki sûretin bir araya toplanması şeklinde değildir. Tıpkı nefsin dışında 20

toplanmamaları gibi. Çünkü birinin varlığı, diğerinin bozuluşudur ve birinin bozuluşu, diğerinin var oluşudur. [294] [Nicholaus’tan naklen daha sonra der ki:] “Sıhhat iki şekil­ de söylenir. Birisi nefsteki sûret ve bedenin melekesidir ki tümü tek bir şeydir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Durum böyle olunca sanatın

25

sûretinin iki şekilde söylendiği açıkça ortaya çıkmıştır: Birincisi nefste bulunan sûrettir, diğeri ise nefsin dışındaki sûrettir ki bu ikisi tek bir şeydir. Nefsin dışında bulunan, nefsin içinde bulunandandır.

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

Bunun örneği şudur: Sıhhat/sağlık iki şekilde söylenir, birisi nefsteki sıhhatin makulü/aklediliri üzerinedir (söylenir) diğeri ise bedende mevcut olan sıhhat üzerinedir. Bu ikisi tek bir şeydir ve bedendeki sıhhat, nefsteki sıhhattendir (ondan oluşur). İşte böylelikle bu fasılda; sanatın bu hususta tabiata benzediği ve şeyin sanatta meydana gelişi­ nin, sûret bakımından mislinden yani benzerinden olduğunu ve sanatın bu yönden tabiata benzediğini açıkça ortaya koymayı amaçla­ mıştır. Bu nedenle demiştir ki nefsteki sıhhat ilk anlamda sıhhattir. “Durum bu şekilde olunca bundan sonraki veya bu, sıhhattir”

[sözüyle ise şunu kasteder:] Buna göre nefsin dışındaki sıhhat, nefsteki sıhhatten sonradır. Veya nefsteki sıhhat, mutlak olarak sıhhattir, nefsin dışındaki sıhhat ise tehir ile söylenir. [295] Bundan sonra nefsin dışındaki sıhhatin, nefsteki sıhhatten nasıl oluştuğunu zikretmeğe başladı ki bu faslın başındaki Aristoteles kelamında mevcuttur. [296] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Sıhhate/iyiliğe gelince, bu nefsteki ve bilgideki kelimedir/muarriftir.” [Bu sözüyle şunu kaste­

der:] Gerçek sıhhate gelince, tanımı nefste ve bilgisinde bulunandır ve nefsin dışındaki sıhhat değildir. [297] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Hastalık olan sıhhat, bu türe göre oluşur.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Nefsin/zihnin dışın­

daki sıhhat, söylediğim gibi nefsteki sıhhatten oluşur. [298] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bu sıhhat olduğunda eğer sıhhatli ise zorunlu olarak onun, farklı bir tabiata sahip olmuş olması gerekir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Şöyle ki eğer bu hasta

sıhhatli olur ise bu durumda tabiatının rahat ve serbest olması zo­ runludur. Eğer serbestliği olur ise sıcaklık oluşmuştur ki sıcaklık oluşunca müshil ilacı içmiştir. İşte “eğer bu olur ise buna göre sıcak­ lık olmuş olur” sözüyle buna delalet etmiştir.

254

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[299] “Bu duruma göre kendisinden sonra başka bir şey bulun­ ması mümkün olmayan şeyin aynında son bulacak şekilde ebediyyen bir şeyden sonra bir şey zikredilir” [sözüyle şunu kasteder:] Böyle­

likle tahlil/analiz yöntemiyle bir şeyden sonra bir şey zikredilir ki bu 5

sıhhat hususunda farkına varılan fiildir yani sıhhat ancak onunla tamam olur. Şöyle ki bu gayeden başlayıp düşüncede son olana kadar gider. [300] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Sonra bundan olan hare­ ket, sıhhate götüren fiil diye isimlendirilir. Böylece bir anlamda

10

sıhhat sıhhatten, ev evden ve maddeye sahip olan maddesiz olandan oluşur.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Sonra, tahlilde sonda

olandan ki bu terkiptir, başlayan hareket, sıhhate götüren fiil diye isimlendirilir. Hatta böylece nefsin/zihnin dışındaki sıhhatin, nefsteki sıhhatten oluşması durumu arız olur. Burada sadece, 15

nefsteki sıhhatin oluş ilkesinin, nefsin dışındaki sıhhatin oluş ilkesinin mukabili olmasını murat etmiştir. İşte bu, ‘işin başlangıcı düşüncenin sonudur, düşüncenin başlangıcı işin sonudur’ sözünün anlamıdır. “Maddeye sahip olan maddesiz olandan” [sözüyle de şunu kasteder:] O, nefste/zihinde bulunan evden oluşur.

20

“Maddeye sahip olan” sözüyle ise nefsin dışında maddede bulunan

evi kastetmiştir. [301] “Zira tıp sanatı ve yapı/mimari sanatı, sıhhatin sûreti ve evin süretidirler” [sözüyle ise şunu kasteder:] Bunun sebebi, nefste-

ki/zihindeki tıp sanatının, aynıyla nefsin dışındaki sıhhatin sûreti 25

olmasıdır. Yapı sanatı ve yapıların sûretlerindeki durum da aynı şekildedir.

256

| M etafizik Büyük Şerhi

5

ıo

ZAY/ZETA (Z)

[302] [Aristoteles daha sonra der ki:] “M addesiz cevher de­ m em ...” tercümede söz burada kopmaktadır. Muhtemelen kastettiği şudur; demek istediğim cevher yani maddesi olmayan surettir ki bu suret nefsteki surettir. Maddedeki sûret ise nefsin dışındaki sûrettir. Kopukluk şu sözüyle bitişmektedir: “İşte bu şöyledir. O bunun için bilkuvvedir ve bu onu yapan illettir ki hareketin başlangıcının kendisinden olduğu şeydir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Sıhhatin üç hali vardır ki bu haller, bütün oluşanlarda bulunur. Şöyle ki o her­ hangi bir şey olmakla oluşur, bilkuvve bir şeyden oluşur ve bilfiil bir şeyden oluşur ki bu hareketin kendisinden başladığı şeydir. [303] Sonra fail illetlerin türlerini zikretmeye başladı ve [dedi ki:] “Eğer sıhhat zanaattan olur ise, nefisteki sûrettir. Eğer bizatihi olandan olur ise bu durumda bundan olan şeydir. ” [Bu sözüyle şunu

kasteder:] Zira sıhhat/sağlık eğer tıp sanatından olur ise bu durumda 15

sıhhatin ilk faili, sıhhatin nefsteki suretidir. Eğer sanattan başkası olur ise bu durumda da onun faili, sıhhatli bedendeki sıhhat olur. Ne var ki o eksiktir. Bu nedenle sanata ihtiyaç duyar. Ancak bunu söylemesinin nedeni, tabii üreme kuvvelerinin, sanatsal kuvvelere benzemesidir.

20

[304] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Failin fiilinin başlangıcı, örneğin tıbbi bakımdan ilaç gibi zanaattan olduğunda, başlangıcın ısıtma olması uygundur. Ki bu da ovma ile olur. Buna göre cisimde­ ki sıcaklık ya sıhhatin bir parçası olur veya sıhhatin bir parçası olan bu gibi bir şey onu izler ya da pek çok şeyle olur ki birisi

25

de (onun) failidir. O da bu türden sıhhatin bir parçasıdır. Ve evin (taşlar)...” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Bunun örneği sanattan

meydana gelen sıhhattir. Öyle ki sıhhat, sanattan dolayı olduğunda ısıtmadan sıhhatin oluşması ve ısıtmanın failinin de ya ovma veya içki içme ve benzeri şeyler olması uygundur. Durum böyle 30

olunca bedende/cisimde ovma veya içki ile meydana çıkan sıcaklık,

ZAY/ZETA (Z)

M etafizik Büyük Şerhi

ya sıhhatin bir parçası olur veya ona tabi olan şey, sıhhatin bir parçası olur ki bu da ya tektir veya çoktur. Buna göre bütün bunlar sıhhatin parçaları olur ki bunlardan biri sıhhatin, ilk faili olan sıcaklıktır. Yine o, bir yönden sıhhatin bir parçasıdır. Burada murâd ettiği şey, zanaat­ tan başka şeyden oluşan sıhhat de yine bir tür sıhhat veya bir tür sıhhatin bir parçasındandır yani o sıhhatli olanda bulunan bir şeydir. Sonra burada da söz kopukluğa uğradı. Nicholaus’un Kitabında bu anlama bitişik olabilecek şu metni buluyoruz: Buna göre ev, sıhhat ve tunç küre’nin bir kısmının

varlığı maddeyle birliktedir. Zira maddeyle birlikte olmayan cüzü yine cins olan bu şeye de sahiptir. Zira bu genel bir şeydir. Madde ve şeyin kendisinden olduğu şeye gelince, bu sürekli olarak,

kendisinden

yapılmış

olan

şeyle,

isimde

ortaklık

yoluyla söylenmez ki bu dairenin ya tunçtan veya taştan oluşması mesabesindedir. Zira daire, bu ikisinden bir şeyle isimlendirilmez.

[305] [Bu sözüyle şunu kasteder:] Ev ve sıhhate gelince, madde­ de bulunan bir kısım parçaları, nefsin/zihnin dışındaki sûretlerdir ve bu parçaya genel suret isminin ve zihindeki tanımının yüklen­ mesi doğru olur. İşte bu sûret, cins bakımından bilinir. Ev ve küre­ deki madde olan parçaya gelince, bunun ne isminin ne de tanımı­ nın, mürekkep üzerine yüklenmesi doğru olur. Zira somut tunç küreye ‘o küredir’ denilmesi doğrudur fakat ‘o tunçtur’ denilmesi doğru değildir. Aksine doğru olsa bile türemiş bir isimledir. Örne­ ğin ‘tunçsal veya tunçtan’ denilmesi gibi.

260

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[306] Bu fasıl ‘oluş’un tabiatını tarif etmeyi amaçladığı fasıldır ve bu anlam bitişik olan fa sıld a k i A ristoteles’in kelam ında mevcuttur.

5

[Aristoteles daha sonra der ki:] “Kelimede iki türde söylenir.” Yine sadece madde ve suret arasındaki farkın açıklamasını vermektedir. Açıkça ortaya koymak istediği şeyin mukaddimesi şöyledir: Sûretin, oluşan ve bozulan olması ancak ve ancak bilaraz olur. Maddenin durumu da aynı şekildedir. Zira gerçekten oluşan ve bozulan, sûret ve maddeden mürekkep olan ferttir. Aristoteles der ki;

[1033a]

15

20

Pek10 çok [tunç] dairenin bulunduğu, kelimede/muarrifte, iki türde söylenir. Deriz ki madde/unsur tunçtur. Deriz ki sûret, şunun gibi bir şekildir ki o, içindeki cinstir veya mevzu vazedilmez. Tunçsal olana gelince, kelimesinde/muarrifınde madde bulunur. Tıpkı maddeden oluşan şey gibi bir şeyden olana gelince, bazısı oluştuğunda ‘bu maddedendir’ denilmeyip aksine ona nispetle söylenir. Örneğin heykele, ‘taştır’ denilmez aksine taşsal denilir. Sıhhatli insana gelince, ‘o, kendisinden dönüştüğü o şeydir’ denilmez.

[307] “Pek çok [tunç] dairenin bulunduğu, kelimede/muarrifte, iki türde söylenir” sözü öncesiyle kesintiye uğramış bir sözdür. Burada kelime ile tanım kastedilmektedir ve iki tür lafzıyla da mad­ de/unsur ve sûret kastedilmektedir. Demek istiyor ki mürekkebin tanımı, madde ve sûret olan iki türü kapsamaktadır. Örneğin tunç daire gibi. Bu nedenle tanım, bir yönden pek çok daireyi kapsayan bir hale gelir. 10 Eksik Kısım: [Bu yüzden denildiği gibi, kendisinden önce hiçbir şey mevcut olmaksızın bir şeyin oluşması mümkün değildir. Bu nedenle bazı cüzlerin zorun­ lu olarak önceden mevcut olacağı açıktır. Zira madde bir cüzdür çünkü o şeyde mevcut olur ve bir şey haline gelir. Bu yüzden o, bir şeyin makul kelimesinde bulunan şeylerden biridir.] Eksik olan kısmın, İbn Rüşd tarafından tahkik yoluy­ la nasıl tamamlanmış olduğu, yukarıdaki eklemelerden kolayca görülebilir.

262

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[308] “Deriz ki madde/unsur tunçtur. Deriz ki sûret, şunun gibi bir şekildir ki o, içindeki cinstir veya mevzu vazedilmez” [sözüyle

şunu kasteder:] Madde ve sûret arasındaki söylediğimiz farktan dolayı, somut kürenin maddesi hakkında deriz ki; ‘o tunçtur’. Küre 5

hakkında yani onun sureti yönünden deriz ki; ‘o şu sıfattaki şekildir’. Bununla kastetmiş olduğu şey, sadece madde, sûret ve bunlardan mürekkep olan şeyler arasındaki farkı ortaya koymak ve mürekkebin tanımının ikisinden oluştuğunu göstermektir. “Şunun gibi” [sözüyle de] daire, kare veya benzer başka şekilleri [kasteder:]. “O içindeki

ıo

cinstir veya mevzu vazedilmez” [sözüyle ise şunu kasteder:] ‘O

nedir’ cihetinden sûretin üzerine yüklenen şey, ondan daha geneldir ki tür onun içinde vaz'edilir ve cins diye .isimlendirilir. Burada murâd ettiği şey sadece, madde ile cinsi bununla tefrik etmektir. [309] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Tunçsal olana gelince, ke15

limesinde/muarrifinde madde bulunur.” [Bu sözüyle şunu kasteder:]

Tunç ve şekilden oluşan şeye gelince, tanımında tuncun şekliyle birlikte alındığı için ‘tunçtan daire ve tunçtan heykel’ denilir. [310] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Tıpkı maddeden oluşan şey gibi bir şeyden olana gelince, bazısı oluştuğunda ‘bu madde20

dendir’ denilmeyip aksine ona nispetle söylenir. Örneğin heykele, taştır denilmez aksine taşsal denilir.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:]

Herhangi bir şeyden yani maddeden meydana gelen ‘oluşanlar’a yani mürekkeplere gelince, bunların bazısı kendisinden oluştukları şeyin yani maddenin ismi ile isimlendirilmezler. Aksine ondan türemiş 25

bir isimle isimlendirilirler. Örneğin taştan oluşan heykel gibi. Zira onun hakkında ‘o taştır’ denilmez. Ancak onun hakkında, taşsaldır denilir. Tabii şeylerde bu durum daha açıktır ki bunun örneği in­ sandır. Zira biz, insan hakkında ‘o kanlı ve etlidir/etseldir’ deriz ama ‘o ettir ve kandır’ demeyiz.

M etafizik Büyük Şerhi

5

ZAY /ZETA (Z)

[311] “Sıhhatli insana gelince, ‘o kendisinden dönüştüğü o şeydir’ denilmez” [sözüyle ise şunu kasteder:] Sıhhatli gibi bazılarının ise değişimin kendisinden oluştuğu şeyden türemiş bir isimleri yoktur ki burada o hasta’dır. Bun göre sıhhatli hastalıklıdır denilmez. Demek istiyor ki her ne kadar ikisi de tek bir şey üzerine doğrulanmasa bile zıt, maddeden oluşan tabiatın en uzağı olandır.

Aristoteles der ki;

10

15

20

25

30

Bunun illeti şudur; o adem/yoksunluk ve madde diye isimlendir­ diğimiz mevzudan oluşur. Örneğin ‘insan ve de hasta sıhhatli hale gelir’ sözümüz gibi. Oluşanın, daha çok ademden/yoksunluktan meydana geldiği söylenir. Örneğin sıhhatlinin, hastadan veya insan­ dan oluşması gibi. Bu nedenle ‘sıhhatli insan hastadır’ denilmez. Aksine ‘insan ve sıhhatli insan’ denilir. Örneğin tunçtaki herhangi bir şekil, kerpiç ve ahşapta/kerestede bir evin durumu gibi, yok­ sunluğu apaçık olmayan ve bir ismi olmayan şeye gelince, orada ‘hastadandır’ denildiği gibi onun, bu şeylerden oluştuğu zannedilir. Bu nedenle tıpkı orada şeye, kendisinden oluştuğu şeyin ismi söylenmediği gibi aynı şekilde burada da ‘heykel ahşaptır’ denil­ mez. Aksine nispet türünden ahşapsal denilir fakat ahşaptır denil­ mez; tunçsal [denilir] tunç [denilmez]; taşsal [denilir] taş [denil­ mez]; kerpiçsel [denilir] kerpiç [denilmez].

[312] Bazı ‘oluşanların/mütekevvinâtın’ kendisinden oluştukları şeyden türetilmiş isimleri olduğunu ve bazısının ise türemiş isimleri olmadığını bildirince; oluşan’ın kendisinden oluştuğu maddenin ismiyle isimlendirilmemesinin illetini bildirmeye başladı ve [dedi ki:]

“Bunun illeti şudur; o adem/yoksunluk ve madde diye isimlendirdi­ ğimiz mevzudan oluşur. Örneğin ‘insan ve de hasta sıhhatli hale gelir’ sözümüz gibi.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bunun illeti şudur; ‘oluşan’ sadece maddeden oluşmaz aksine madde ve maddedeki ademden/yokluktan oluşur. Şöyle ki ‘insan sıhhatli hale geldir’ sö­ zümüzün anlamı, ‘hasta insan, sıhhatli hale geldi’ demektir.

266

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY /ZETA (Z)

[313] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Oluşanın, daha çok ademden/yoksurıluktan meydana geldiği söylenir. Örneğin sıhhatlinin, hastadan veya insandan oluşması gibi.” [Bu sözüyle şunu kasteder:]

Oluşanın, yoksunluktan olmaya nispeti, yoksunluğun, mevzusuna 5

olan nispetinden daha çoktur. Çünkü oluşma, varlıktan değil yokluktan olur. Bu nedenle ‘insandan sıhhatli oldu’ demekten daha çok, ‘hastadan sıhhatli oldu’ denilir. İşte “örneğin sıhhatlinin, hastadan veya insandan” sözüyle buna delalet etmiştir.

[Bu

sözüyle şunu kasteder:] Örneğin sıhhatin, oluşta hastalığa nispeti 10

veya hastalığın mevzusuna nispeti gibi. Demek istiyor ki sıhhatin oluşumunun hastalığa nispeti, onun oluşumunun hasta insana nispe­ tinden daha haktır. [314] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bu nedenle ‘sıhhatli insan hastadır’ denilmez. Aksine ‘insan ve sıhhatli insan’ denilir.”

15

[Bu sözüyle şunu kasteder:] Bu nedenle ‘oluşan’, kendisinden olduğu zıdda isimde ortak olmaz. Buna göre ‘sıhhatli olan hastadır’ denilmediği gibi ‘hastalıklıdır’ da denilmez. Aksine ‘insan, sıhhatli insan oldu yani sıhhatli olmayan insan, sıhhatli oldu/hale geldi’ denilir.

20

[315] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Örneğin tunçtaki herhangi bir şekil, kerpiç ve ahşapta/kerestede bir evin durumu gibi, yoksun­ luğu apaçık olmayan ve bir ismi olmayan şeye gelince, orada ‘hastadandır’ denildiği gibi onun bu şeylerden oluştuğu zannedilir.”

[Bu sözleriyle şunu kasteder:] Bir mevzudan oluşan ‘oluşanlar’a 25

gelince, bunların mevzudaki yokluğu apaçık olmadığı gibi, onun bir ismi de yoktur. Zira onun hakkındaki ‘mevzudan oluşur’ sözü­ müz, ‘hastadan sıhhatli olur’ sözümüz gibidir. Yani ‘ev, kerpiçten oluşur, sandalye ahşaptan oluşur’ sözümüz, ‘hastadan sıhhatli olur’ sözümüz gibidir.

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[316] [Aristoteles daha sonra der ki:] "Bu nedenle tıpkı orada, şe­

ye kendisinden oluştuğu şeyin ismi söylenmediği gibi aynı şekilde burada da ‘heykel ahşaptır’ denilmez. Aksine nispet türünden ahşapsal denilir fakat ahşaptır denilmez; tunçsal [denilir] tunç [de­ nilmez]; taşsal [denilir] taş [denilmez]; kerpiçsel [denilir] kerpiç [denilmez].” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Madde/unsur ve zıddı arasındaki benzerlik nedeniyle ‘oluşan’ın, maddesinin ismiyle isimlendirilmemesi gerekir. Tıpkı zıddının ismiyle isimlendirilmediği gibi. Buna göre nasıl ki sıhhatli hakkında ‘o hastadır’ denilmiyor ise aynı şekilde heykel hakkında da ‘o tunçtur’ denilmez. Ev hakkında da ‘o kerpiçtir, taştır ve ahşaptır’ denilmez. Aksine nispet bakımın­ dan ‘tunçsal heykel, kerpiçsel, taşsal ve ahşapsal ev’ denilir.

Aristoteles der ki; Heykelin ahşaptan/keresteden veya evin kerpiçten oluşması gibi olduğundan, bir kimse dikkatli bir şekilde incelediğinde, onun mutlak olarak/basitçe ‘bir’ olduğunu söyleyemez. Şöyle ki bunun nedeni, bir şeyden oluşan şeyin, kendi durumu üzere kalıcı olan şeyden değil, değişen bir şeyden oluşması gerekme­ sidir. Bu nedenle bu türlü söylenir. ‘Oluşan’ bir şeyle oluştu­ ğundan ‘bu, oluşun kendisinden başladığı şeydir’ denilir. Yine o, bir şeyden meydana gelir ki bunu, yokluk değil aksine mad­ de olarak kabul edelim ki biz bunun, hangi tür bakımından söylendiğini daha önce tafsil etmiştik. Oluşan şey, bu şeydir ki ya küredir, ya dairedir veya idrak edilen öteki şeylerden başka bir şeydir. Zira nasıl ki [yapan] tuncu/mevzuyu, yapmaz ise aynı şekilde küreyi de yapmaz. Bunu sadece araz türünden yapar. Çünkü tunç küre, bir küredir. Bu nedenle (yapan) onu yapar. Buna göre ben derim ki ‘bu şey/yapıcı’, külli mevzudan şu şeyi yapar yani o, tuncu dairesel veya küre yapar. Bu başka bir şey değildir. Örneğin başka şeydeki bu suret gibi. Zira eğer

270

I

ZAY/ZETA (Z)

M etafizik Büyük Şerhi

yapar

ise

bu

[1033b] bu vazedilmişti.

durumda

başka

bir

şeyden

yapar

Örneğin tunç kürenin yapımı gibi.

ki Bu,

şu türdendir ki; tunç olan bu şeyden, küre olan bu şeyi yapar. 5

Buna göre bu şeyi yapar ise açıktır ki bunu da

aynı şekilde yapar ve ‘oluşanlar’ bu minval üzere sonsuza kadar gider.

ıo

15

[317] “Heykelin ahşaptan/keresteden veya evin kerpiçten oluşması gibi olduğundan, bir kimse dikkatli bir şekilde incelediğinde, onun mutlak olarak/basitçe ‘bir’ olduğunu söyleyemez” [sözüyle şunu kasteder:] Oluşan her şey, cevherde olmuş olduğun­ dan, onun hakkında ‘şundan oluşmuştur’ denilir. Bunun söylenme ciheti; ‘heykel ahşaptandır ve ev kerpiçtendir’ denilmesindeki cihet­ tir. Buna göre açıktır ve görülmektedir ki bir kimse bu hususta dikkatli bir inceleme yaptığında, oluşan şeyin, basit tek bir şey oldu­ ğunu yani salt sûret olduğunu söyleyemez. Bilakis oluşan şey madde, sûret ve mevzuda öncelenmiş olan ademden/yoksunluktan birlikte meydana gelir/müelleftir. [318] Bunun zikredince, sebebini ortaya koydu ve [dedi ki:] “Şöy-

20

le ki bunun nedeni, bir şeyden oluşan şeyin, kendi durumu üzere kalıcı olan şeyden değil, değişen bir şeyden oluşması gerekme­ sidir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Ancak oluşan’ın, basit bir anlam

olmaması zorunludur. Çünkü tekvin/oluşturma, unsurun içinde suretin işlevsel olacağı şekilde oluşturanın, değiştirmesi bakımından 25

meydana gelir. “Kendi durumu üzere kalıcı olan şeyden değil” demiştir, çünkü şayet madde/unsur oluşturanın oluşturması sırasın­ da, kendi hali üzere kalıcı olsaydı oluşturan, sadece sûreti yapmış olurdu. “Bu nedenle bu türlü söylenir” [sözüyle de şunu kasteder:] Oluş, ancak şu somut şey için, bu türden söylenir yoksa somut sûret

30

için söylenmez.

272

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[319] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Oluşan, bir şeyle oluştu­ ğundan ‘bu, oluşun kendisinden başladığı şeydir’ denilir. Yine o, bir şeyden meydana gelir ki bunu, yokluk değil aksine madde olarak kabul edelim.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Oluşan, ancak bir şeyle

5

yani bir şeyden oluştuğu için ki bu oluşun kendisinden başladığı şeydir, bu durumda açıktır ki oluşan, ancak madde olan bir şeyden oluşur, yoksa maddeye arız olan ademden değil. [320] Bu hususu Tabiat İlminde tafsil etmiş olduğundan [dedi ki:] “Ki biz bunun, hangi tür bakımından söylendiğini daha önce

ıo

tafsil etmiştik.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Orada, maddenin ilke

olduğu söylenir, ademin/yoksunluğun ilke olduğu söylenir ve yine maddenin kaç türlü yüklendiği de söylenir. [321] “Oluşan şey, bu şeydir ki ya küredir, ya dairedir veya id­ rak edilen öteki şeylerden başka bir şeydir” [sözüyle ise şunu kaste-

15

der:] Oluşan şeyin madde ve sûretten mürekkep olduğu ve bu iki­ sinden başka bir şey olduğu açıkça ortaya çıktığı için bu durumda oluşan şey, ancak bilfiil somut bir şeydir. Örneğin şu somut küre, şu somut tunçtandır veya somut daire, somut maddedendir veya geriye kalan his bakımından idrak edilen öteki şeylerdendir.

20

[322] Sonra, bunun hakkında delil getirdi ve [dedi ki:] “Zira na­ sıl ki [yapan] tuncu/mevzuyu, yapmaz ise aynı şekilde küreyi de yapmaz. Bunu sadece araz türünden yapar ” [Bu sözüyle şunu

kasteder:] Fail, sûretli bir şeyi, ancak maddeden yapar ki bu onun sadece sûreti yapması değildir. Tıpkı onun maddeyi yapmaması gibi. 25

İşte şu sözüyle murâd ettiği şey budur: “Nasıl ki mevzuyu yapmaz ise aynı şekilde tunç küreyi de yapmaz.” Yani sûreti yapmaz ki bunu

ancak araz türünden yapar. “Araz türünden” demiştir çünkü surete sahip olan bir şeyi yaptığında, sûreti bilaraz yapmış olur.

[

2 74

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY /ZETA (Z)

[323] “Çünkü tunç küre, bir küredir. Bu nedenle (yapan) onu yapar” [sözüyle şunu kasteder:] Çünkü tunç küre, tunçsal bir küre­

dir yoksa sadece bir küre değildir. Bu nedenle saniin/yapıcının yaptı­ ğı şey odur. 5

[324] “Buna göre ben derim ki ‘bu şey/yapıcı’, küllî mevzudan şu şeyi yapar yani o, tuncu dairesel veya küre yapar” [sözüyle ise şunu

kasteder:] Bu karar kılınca somut bir şey olan yapıcının, somut bir şeyi yapması zorunlu olur. Yani tunç dairesel bir hale gelir, kan ise bir insan ve bir at haline gelir. 10

[323] “Bu başka bir şey değildir. Örneğin başka şeydeki bu sûret gibi” [sözüyle de şunu kasteder:] Tek bir şeyde, tek bir şey yapıyor

değildir örneğin bir mevzuda, bir sûret yapması gibi. [326] “Zira eğer yapar ise bu durumda başka bir şeyden yapar ki bu vazedilmişti. Örneğin tunç kürenin yapımı gibi” [sözüyle 15

şunu kasteder:] Zira açıktır ki eğer o yapıyor olur ise başka bir şeyden yapar, yoksa başka bir şeyde başka bir şey yapıyor değildir. Şöyle ki o, maddeden musavver bir şey yapar, yoksa o maddede bir sûret yapmaz. [327] “Bu, şu türdendir ki; tunç olan bu şeyden, küre olan bu şe­

20

yi yapar” [sözüyle de şunu kasteder:] Örneğin ‘yapıcı, somut olan şu

şeyden, somut olan küreyi yani küreleşmiş şeyi yapar’ sözümüz gibi. Yoksa o, küreyi yapıyor değildir. “Buna göre bu şeyi yapar ise açık­ tır ki bunu da aynı şekilde yapar ve ‘oluşanlar’ bu minval üzere sonsuzu kadar gider.” Eğer sûreti yapar ise bu durumda sûreti bir 25

madde ve sûretten yapacaktır ve bu sûreti de yine bir sûret ve mad­ deden yapacaktır ki bu durum sonsuza kadar devam edecektir. Mad­ dedeki durum da aynı şekildedir. Buna göre ‘oluşan’, zorunlu olarak sûret ve maddenin birlikte toplamıdır/bileşimidir. Yoksa sadece sûret ve sadece madde değildir.

276

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

Aristoteles der ki; Buna göre açıkça ortaya çıkmıştır ki suret ve hissedilirlerde misal/ideal-model diye isimlendirilmesi gereken, bilmediğimiz herhangi bir şey ‘oluşmaz’, onun bir oluşu ve mahiyeti yoktur. 5

Çünkü işte bu, ya sanatla ya tabiatla ya da kuvve ile başkasında oluşan şeydir. O, tunç küreyi yapar çünkü o, tunçtan bir küre yapmaktadır. O şu sureti şu şeyde yapmaktadır ki işte bu tunç küredir. Ama eğer kürenin mahiyeti için, külli türden bir oluş bulunur ise bu durumda bir şey olmayandan oluşan bir şey

10

olacaktır ki bu durumda da bölünür olması ve bazısının şöyle bazısının ise şöyle olması gerekir. Diyorum ki bazısı suret, bazısı madde/unsur olur. Eğer oluşur ise küre olan suret, vasattan olan şekildir. Onda bazısı bulunur ki bu, ondan yapılmıştır, bazısı ise bunun içindedir ve bazısı tunç küre gibi, oluşanın tümüdür.

15

Buna göre söylenenlerden açıkça ortaya çıkmıştır ki sûret gibi söylenen cevher, ‘oluşan’ değildir. Ama onunla söylenen toplam/bütün ise oluşandır. Zira her oluşan’ın içinde bir madde bulunur ve onun bir kısmı da budur/sûrettir.

20

[328] “Buna göre açıkça ortaya çıkmıştır ki sûret ve hissedilir­ lerde misal/ideal-model diye isimlendirilmesi gereken, bilmediğimiz herhangi bir şey ‘o lu şm a z o n u n bir oluşu ve mahiyeti yoktur” [sözüyle şunu kasteder:] Yine bu sözden açıkça ortaya çıkmıştır ki eğer var ise sûretleri/ideaları ve misalleri/ideal-modelleri misal diye

25

isimlendirmek gerekir. Çünkü hissedilirlerde hiçbir şey, oluşmayan bir misal olarak açıkça görülmemektedir. Kısaca onların bir mahiyeti de bulunmamaktadır.

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[329] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Çünkü işte bu, ya sanatla

ya tabiatla ya da kuvve ile başkasında oluşan şeydir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Yapılmış ve oluşmuş olan, ancak failin fii­ linden bir şeyden ki buna sûret denilir ve bir şeyde ki buna da mad­ de denilir, kurulur. Şayet sûret, yapılmış olsaydı failin fiilinden, şeydeki bir şey kaynaşırdı ve sûretin de bir sureti olurdu. Bu durum sonsuza kadar böyle devam ederdi. Aynı şekilde mahiyet de bir şey içindir. Şayet sûret için bir mahiyet bulunsaydı o, bir şeyde bir şeyden kurulmuş olurdu. [330] [Aristoteles daha sonra der ki:] “O, tunç küreyi yapar çün­

kü o, tunçtan bir küre yapmaktadır. O şu sureti şu şeyde yapmak­ tadır ki işte bu tunç küredir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Sani/yapan hakkında ‘o, tunç küreyi yaptı’ denildiğinde hakkında söylenen bu söz, şu somut tuncu, küre yapması bakımından söylen­ miştir. Şöyle ki yine şu somut sûreti de şu somut tunçtan yapması bakımındandır. [331] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ama eğer kürenin mahiyeti

için küllî türden bir oluş bulunur ise bu durumda bir şey olmayan­ dan oluşan bir şey olacaktır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Şayet fail, küllî/tümel küreyi oluştursaydı bu durumda oluş, bir şey olmayan­ dan, yani sûret olmayandan olacaktı. [332] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ki bu durumda da bölünür

olması ve bazısının şöyle, bazısının ise şöyle olması gerekir. Diyo­ rum ki bazısı sûret, bazısı madde/unsur olur.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Mutlak sûret için bir oluşmanın ve madde için bir oluşun söz konusu olmadığı açıkça ortaya çıkınca bu durumda her oluşanın, bilfiil değil ancak bilkuvve iki parçaya bölünmesi zorunlu olur. Birisi madde diğeri de sûret diye isimlendirilir.

280

ZAY/ZETA (Z)

M etafizik Büyük Şerhi

[333] “Eğer oluşur ise hüre olan suret, vasattan olan şekildir. Onda

bazısı

bulunur

ki

bu

ondan yapılmıştır,

bazısı

ise

bunun içindedir ve bazısı tunç küre gibi, oluşanın tümüdür” [sözleriyle de şunu kasteder:] Küre olan sûret, örneğin oluşur ise 5

mutavassıt olan şekildeki şey yönünden oluşmuş olur, yani madde ve sûretin toplamı/bileşimi olan şekil yönünden ki “vasattan olan

şekildir” sözüyle murâd ettiği budur. O, madde ve sûretin bir araya toplanmasıyla meydana gelir ki bu tabiatta üç anlam bulunur: Sûret, madde ve madde ile sûret arasında mutavassıt gibi olan bir ıo

şey. Yani mutavassıt olan mümteziç/karışım gibi ki bu mutavassıt gibidir. Bu nedenle “vasattan olan şekildir” [demiştir:] Bu üç anlam üzerine bir anlam daha vardır ki buna şu sözüyle işaret etmiştir:

“Onda

bazısı

bulunur

ki

bu

ondan yapılmıştır,

bazısı

ise

bunun içindedir ve bazısı tunç küre gibi, oluşanın tümüdür.” 15

“Onda bazısı bulunur ki bu ondan yapılmıştır” sözüyle murâd ettiği, oluşan sûretin kabul edici mevzusudur. Çünkü o, somut/işaret edilen sûreti kabul eder ki o, bu şeyden yani maddeden yapılır.

“Bazısı ise bunun içindedir” sözüyle ise mevzusundaki sûreti, yani örneğin nefsi murâd etmiştir. “Bazısı oluşanın tümüdür” sözüy20

le de madde ve sûretin toplamı/bileşimi olanı kastetmiştir. Örneğin küre ve tunçtan mürekkep olan tunç küre ve nefs ile bedenden mürekkep olan insan gibi. Bunu açıkça beyan etmesinin nedeni, üreyen şeylerdeki türleri oluşturan tabiatın, mutavassıt bir şey yani madde ve sûretten mürekkep bir şey olduğunu ve bunun gibi bir şeyi

25

yaptığını açık etmektir.

[334] “Buna göre söylenenlerden açıkça ortaya çıkmıştır ki sûret gibi söylenen cevher, ‘oluşan’ değildir” [sözüyle de şunu kasteder:] Sûret, oluşan bir şey değildir.

282

ZAY/ZETA (Z)

M etafizik Büyük Şerhi

[335] “Ama onunla söylenen toplam/bütün ise oluşandır” [sözüy­ le ise şunu kasteder:] Sûret ve maddeden meydana gelen toplam ki onunla bir mevcut hakkında mevcuttur denilir, oluşan bir şeydir. [336] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Zira her oluşan’ın içinde hir madde bulunur ve onun bir kısmı da budur/sûr ettir.” [Bu sözüy­

le şunu kasteder:] Açıktır ki her ‘oluşan’ şeyin bir kısmı madde, bir kısmı ise sûrettir ki bu sûret ile kendisine işaret edilen şey olur. Aristoteles d er k i; Buna göre sorulan soru/sorun şudur; bu küreden başka 10

herhangi bir küre var m ıdır veya kerpiçten başka/kerpiçsiz bir ev var mıdır? Şayet durum böyle olur ise ebediyyen bir oluş olmaz. Z ira bu şey, bu türden olsaydı oluşturm a olmazdı. Aksine ‘şu’nun gibi ‘bir şey’ üzerine delalet eder. Bu şey, tanım lı/sınırlı şey değildir aksine bundan, şu gibi şey yapılır

15

ve oluşturulur. Oluşturulduğunda ise bu, şu gibi olur ve bütün ‘bu ’ olanlar ki Sokrates ve Kallias’tır, ‘bu tunç küre’ gibi olur. İnsan ve hayvan ise tıpkı külli türden tunç küre gibidir. Buna göre açıktır ki bazı filozoflar ‘suretler, sûretlerin illetlerid ir’ demeyi alışkanlık haline getirm işlerdir. Eğer bunlar (suretler)

20

cüzîlerden başka olur ise bu durumda oluşturulm alarında ke­ sinlikle onlara faydaları olmaz. Yine cevherler de bunların hali bakım ından bizatihi cevherler olmazlar. Zira bazı şeylerde açıktır ki doğuran, doğurulan ile benzedir fakat aynı değildir. Sayı bakım ından da bir/aynı değildir. Aksine sûret bakım ından

25

birdir/aynıdır. Ö rneğin tabii şeylerde olduğu gibi. Zira tabiatın dışında bir şey olmaz ise insan,

insan

doğurur.

Ö rneğin

kısrağın katır doğurması gibi. Bunlar da yine benzerdir zira cins bakım ından yakın olduklarından at ve eşek için ortak olan

[1034a] şeyle 30

katır

isim lendirilm iştir gibi

her

ikisinin

ki de

bu eşit

durumda olm ası

örneğin uygundur.

284

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

Buna göre açıktır ki herhangi bir sûretin, misal/ideal-model gibi olması gerekmez. Aksi takdirde daha çok ‘bu şeyler’de talep edilmiş olacaktır. Çünkü ‘bunlar’ daha çok cevherdir. Aksine doğuranın, fiile güç yetirir olması ve maddede sûretin illeti 5

olması gerekir yani bu tür suretlerin ‘bu etler’de ve ‘bu kem ikler’de olması ve Sokrates ve Kallias olması ve başka olduğu için madde sebebiyle başka bir şey olması ve suret ayrışmadığından sûret bakımından aynı olması (gerekir). Tefsir

10

[337] “Buna göre sorulan soru/sorun şudur; bu küreden başka

herhangi bir küre var mıdır veya kerpiçten başka/kerpiçsiz bir ev var mıdır?” sözüyle şunu kastetmektedir: Şu soruyu sorana gelince, “maddesel cüzî küreden başka, nefsin dışında mevcut olan, madde­ den mufarık bir küre var mıdır?, veya kerpiç olmaksızın mufarık olan 15

bir ev var mıdır? kısaca mürekkep kürenin ve oluşan evin sûreti olan, cüzî şeylerin sûretinden başka maddeden mufarık bir sûret var mı­ dır?” İşte bu soru müstahil/imkansız bir sorudur. [338] Sonra bunun sebebini ortaya koydu ve [dedi ki:] “Şayet du­

rum böyle olur ise ebediyyen bir oluş olmaz. Zira bu şey, bu türden 20

olsaydı oluşturma olmazdı.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Şayet oluşan şeylerin sûretleri, sayı bakımından bir/aynı sûret olsaydı yani oluşturanın ve oluşanın sûreti bir olsaydı asla ortada meydana gelen bir şey bulunmazdı. Çünkü oluşturan ve oluşan sayı bakımından ikidir, küllî mana bakımından ise birdir.

25

[339] “Aksine ‘şu’nun gibi ‘bir şey’ üzerine delalet eder. Bu

şey tanımlı/sınırlı şey değildir aksine bundan şu gibi şey yapılır ve oluşturulur. Oluşturulduğunda ise bu, şu gibi olur” [sözleriyle ise şunu kasteder:] Aksine oluşan, oluşturan gibi olan bir şeye delalet eder. O ve oluşturan sayı bakımından bir değildir. Oluşan 30

da tanımlı/sınırlı mana değildir aksine tanımlı mana, oluşturanı ve oluşanı kapsayan şeydir.

ZAY/ZETA (Z)

M etafizik Büyük Şerhi

[340] “Ve bütün ‘bu’ olanlar ki Sokrates ve Kallias’tır, ‘bu tunç küre’ gibi olur” [sözüyle de şunu kasteder:] Küllî anlam, fertlerin küllisidir. İnsan gibi zira o, tıpkı Sokrates ve Kallias gibi insan fertle­ rinin küllisidir. Yine küllî tunçsal küre de cbu tunçsal kürenin’ küllisidir. ‘Bu tunçsal kürenin’ demek cüzîlerin demektir. “însan ve

hayvan ise tıpkı küllî türden tunç küre gibidir” [sözüyle ise şunu kasteder:] İnsan ve hayvan yani küllî olan insan ve hayvan, tıpkı küllî küre gibi oluşmaz ve oluşturulmaz.

[341] Maddeden ayrı müfret sûretin, oluşmayan ve oluşturulma­ yan olduğu kendisi için karar kılınca [dedi ki:] “Buna göre açıktır ki

bazı filozoflar ‘sûretler, sûretlerin illetleridir’ demeyi alışkanlık haline getirmişlerdir. Eğer bunlar (sûretler) cüzîlerden başka olur ise bu durumda oluşturulmalarında kesinlikle onlara faydaları olmaz. Yine cevherler de.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Bu karar kılınca bu durumda açıktır ki bazı filozoflar ‘suretler, sûretlerin illetleridir’ demeyi alışkanlık haline getirmişlerdir. Zira onlar, bu­ nunla sûretlerin cüzîlerden başka olduğunu kastetmişler ise onların; oluşta, cevherlerin oluşunda ve arazların oluşunda faydası bulunmaz. Yani eğer onlar; küllî sûretlerin, cüzî sûretlerin fail illetleri olduğunu veya onların misalleri/ideal-modelleri olduğunu kastediyorlarsa bu durumda iki oluşta da yani cevherlerin oluşunda ve arazların oluşun­ da, bunların faydası olmaz. Çünkü açıktır ki her oluş ancak madde­ nin değişimiyle olur ve değişen, oluşanın kendisidir. Bunu söyleme­ sinin nedeni, ayrık sûretlerde maddenin değiştirilmesinin mümkün olmayışıdır. Maddeyi değiştiren, maddede bulunandır. Bu nedenle kim ‘alem oluşmuştur’ derse, onu, değiştirenin fertlerden bir fert yani cüzî bir cisim olması durumu ilzam eder.

[342] “Bunların hali bakımından, bizatihi cevherler olmazlar” [sözüyle

şunu

kasteder:]

Cüzî

cevherlerin

tekvini/oluşturması

nedeniyle bizatihi kaim olan mufarık cevherlerin olması mümkün değildir.

288

ZAY/ZETA (Z)

M etafizik Büyük Şerhi

[343] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Zira bazı şeylerde açıktır

ki doğuran, doğurulan ile benzedir fakat aynı değildir. Sayı bakı­ mından

da bir/aynı değildir.

Aksine sûret bakımından bir­

dir/aynıdır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Zira üreyici şeylerin pek 5

çoğunda, doğuranın, doğrulanla sûret bakımından benzer olduğu apaçıktır. Ancak eğer doğuran, doğrulan gibi olsa da aynı değildir yani örneğin Zeyd hakkında ‘o insandır’ dediğimizde küllinin cüzî üzerine doğru olması gibi, ‘doğuran doğrulandır’ demek doğru olmaz. Yine doğuran ve doğrulan sayı bakımından bir değildir aksine

ıo

sûret bakımından birdir. “Örneğin tabii şeylerde olduğu gibi” [sö­ züyle de şunu kasteder:] Üremesi, tabii mecrada cereyan eden üreyici türlerde mevcut olan durum gibi. Örneğin bir insandan doğan, insan ve bir attan doğan, at gibi. [344] [Aristoteles daha sonra der ki:]

15

“Zira tabiatın dışında

bir şey olmaz ise insan, insan doğurur.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Zira her tür, kendi benzeri olan türü doğurur, örneğin gayr-ı tabii ve arazî bir şekilde doğurma söz konusu olmaz ise insan, insan doğu­ rur.

Örneğin

at ve eşekten doğan katır

gibi

ki şu sözüyle

bunu murâd etmiştir: “Örneğin kısrağın, katır doğurması gibi.” 20

Bunu örnek vermesinin nedeni, ‘şey sûret bakımından benzerinden doğar’ şeklindeki küllî önermeyi doğrulamaktır. Şöyle ki bazen bu önerme hakkında, birleşmelerinden başka türden bir hayvanın doğduğu,

yakın

türdeki

hayvanlar yönünden

şüphe

duyulur.

Örneğin kendilerinden katırın doğduğu, at ve eşek gibi. Bu önerme25

yi doğrulayan şart, şöyle denilmesidir; ‘her doğuran, tabii bir doğumla yani kesintisiz bir doğurmayla doğurur’. Zira o, ancak benzerinden doğar.

ZAY/ZETA (Z)

M etafizik Büyük Şerhi

[345] Bazen buna daha benzer olan bir şeyle cevap verilir ki o da şu sözüdür: “Bunlar da yine benzerdir zira cins bakımından yakın

olduklarından at ve eşek için ortak olan şeyle isimlendirilmiştir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bu, ‘şey suret bakımından benzerinden doğar’ şeklindeki külli önermeyi dışlayan şeylerden değildir. Zira katır, benzer bir tabiattan doğar ki o da türlerinin yakınlığı nedeniyle at ve eşek arasında müşterektir. Sonra, bu hususta yaygın bir şahitli­ ği/gözlemi delil gösterdi ki o da katır isminin, onların nezdinde müşterek bir tabiata delalet etmesidir. [346] “Ki bu durumda örneğin katır gibi her ikisinin de eşit

olması uygundur” [sözüyle de şunu kasteder:] Buna göre ikisinin tohumlarından, eşit bir tabiatın yani bir ve mutedil bir tabiatın doğması

uygudur.

Bununla

K ü tâbu ’l -hayevan’&ii açıkça

ortaya

konulan şu hususa işaret etmiştir: ‘Eşeğin spermi soğuk, atın spermi ise sıcaktır ve ikisi karışım sırasında mutedil bir hal alır/dengelenir, sonuçta eşek ile at arasında mutavassıt bir tabiat meydana gelir.’ [347] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Buna göre açıktır ki her­

hangi

bir

suretin,

misal/ideal-model gibi

olması gerekmez.”

[Bu sözüyle şunu kasteder:] İki tür arasında doğan şeyler ile çürüme­ den doğan şeyler için misal olması gerekmez. [348] Sonra bunun delilini getirdi ve [dedi ki:] “Aksi takdirde

daha çok ‘bu şeyler’de talep edilmiş olacaktır. Çünkü ‘bunlar’ daha çok cevherdir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Şayet tabiat, daimi olarak doğmayan şeylerin oluşunda yaptığı şeylerin benzerine ihtiyaç

duysaydı,

üreyenlerin

ona

olan

ihtiyacı

daha

fazla

olurdu. Çünkü onlar, cevher anlamını daha çok hak eden ve daha çok benzeyendir.

292

TAY I ZETA (Z)

| M etafizik Büyük Şerhi

[349] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Aksine doğuranın, fiile güç

yetirir olması ve maddede sûretin illeti olması gerekir yani bu tür sûr etlerin ‘bu etler’de ve ‘bu kemikler’de olması.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Aksine oluşta; doğuranda bilkuvve olan maddede, sûretine 5

benzer olanı oluşturma kuvvesi bulunması yeterlidir; yani onun fiili, maddede kendi suretinden bilkuvve olanı, fiile çıkarmaktan başka bir şey değildir. Böylece tek bir oluşturandan oluşanların, sayıca çokluğunun illeti, fiilini kendisinde icra ettiği maddenin sayıca çokluğu olur. Kısaca onun başkasında fail olması ve bunla birlikte

10

oluşan ve oluşturanın suret bakımından bir olması ki işte şu sözüyle bunun murâd etmiştir: “Ve Sokrates ve Kallias olması ve başka

olduğu için madde sebebiyle, başka bir şey olması ve sûret ayrışma­ dığından sûret bakımından aynı olması (gerekir).” Demek istiyor ki şayet oluş, mufarık suretlerden meydana gelseydi, bu suretlerin 15

illetler olması mümkün olmazdı. Oluşturan ve oluşanın sayı bakı­ mından iki sûret bakımından bir olduğu açığa çıkınca, bu, her oluş­ turan için lazım olan bir şeydir ki bunu anlamalısın. Aristoteles d er k i; Bir kim senin hayretle şunu sorması uygundur; niçin sağlık

20

gibi bazı şeyler, zanaatla ve kendiliğinden olur, ev gibi bazı şeyler ise olmaz. Bunun nedeni şudur; bazı şeylerin m addesinin ki bu madde, kendisinden sanatla varlığa gelen şeyin yapılm a­ sında veya oluşmasında, oluşun ilkesidir ve şeyin bir parçasıdır, bir

25

kısm ının

bunun

gibi

kendiliğinden

hareket

etme

kuvvesi vardır, bir kısm ının ise böyle değildir. Bazısı buna gerektiği gibi güç yetirir, bazısı da güç yetiremez. Buna göre pek çok şeyin, bizatihi hareket etm e kuvvesi vardır fakat

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

dans gibi gerektiği şekilde değil. O halde maddesi bunun gibi olan, örneğin taş gibi şeylerin tümü, gerektiği gibi hareket etmeye ancak başkasıyla ve hareketli türden güç yetirebilir. Bu nedenle, ateş gibi, bazı şeyler, zanaata sahip olan dışında mev­ cut olamaz, bazısı ise olur. Zira onlar, zanaata sahip olm ayan­ lardan hareket edecektir, ne ki onlar hareket etmeye güç yeti­ rirler veya zanaata sahip olmayan ancak cüzî olandan harekete güç yetirirler. Tefsir

[350] Orada vazedildiği gibi, bir kimsenin, katırın, at ile eşekten oluşması gibi, tabii mecranın dışında olmadıkça, oluşanın ancak isimde kendisine mütevatı/eşit anlamlı olandan meydana geleceğine dair kuşku duyabileceği hususunda ortaya konulanlardan sonra, burada da onun bir şekilde mütevatı olduğu söylenilmiştir. Bununla başka bir kuşkuyu halletmeyi kastetmiş ve şunu murâd etmiştir. Bazı şeylerde oluş, birlikte hem tabiattan hem de sanattan kaynaklanır. Bazıları da sadece sanattan oluşur. Şöyle ki bunların sanatsal ve tabii olmak üzere iki suretten oluştuğu zannedilir ki oluşan ve oluşturanın suret bakımından bir/aynı olmasının zorunlu olduğu hususunda kuşku duyulur. [351] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bir kimsenin hayretle şunu sorması uygundur; niçin sağlık gibi bazı şeyler, zanaatla ve kendili­ ğinden olur, ev gibi bazı şeyler ise olmaz.” [Bu sözüyle şunu kaste­

der:] Söylediğimiz bu hususta, bir kimsenin hayret ve kuşku içinde bir soru sorup şöyle demesi uygundur: Neden sıhhat gibi bazı şeyler sanattan ve tabiattan meydana gelir? Zira bu, tıp sanatından ve tabiattan meydana gelir. Ev gibi bazı şeyler ise sadece sanattan mey­ dana gelir. Zira bu da ancak sanattan meydana gelir.

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[352] Bunu zikrettikten sonra sebebini ileri sürdü ve [dedi ki:] “Bunun nedeni şudur; bazı şeylerin maddesinin ki bu madde kendi­ sinden, sanatla varlığa gelen şeyin yapılmasında veya oluşmasında, oluşun ilkesidir ve şeyin bir parçasıdır, bir kısmının bunun gibi kendiliğinden hareket etme kuvvesi vardır, bir kısmının ise böyle değildir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bunun nedeni şudur; zanaat­

tan oluşan bazı şeylerin maddesinde, zanaat bakımından benzer olan tabii kuvvenin bir parçası bulunur. Bazısının maddesinde ise zanaat bakımından benzer olan tabii kuvvenin bir parçası bulunmaz ki bunlar sadece sanattan oluşan şeylerdir. Kendisinde zanaat bakımın­ dan benzer olan tabii kuvvenin bir parçası bulunan şeyler ise her ikisinden birlikte oluşur. Şöyle ki oluşanlardaki durum, hareketliler­ deki duruma benzer. Buna göre, nasıl ki mekândaki hareketlilerde, zatında hareket eden ve başkasından hareket edenler var ise oluşan­ lardaki durum da aynı şekildedir. “Bazısı buna gerektiği gibi güç yetirir, bazısı da güç yetiremez” [sözüyle ise şunu kasteder:] Kendi­

sinde, zanaat bakımından benzer olan tabii bir parça bulunan bazı şeyler, oluşu gerektiği gibi tamamlanacak şekilde, zatından dolayı değişmeye güç yetirir. Bazıları ise sanat onu belirleyinceye dek buna güç yetiremez. [353] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Buna göre pek çok şeyin bizatihi hareket etme kuvvesi vardır fakat dans gibi gerektiği şekil­ de değil.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Tabiatta bunun gibi mevcut olan şeyler, sanatta da mevcuttur. Şöyle ki bazı sanatlar, fiillerini, ancak dans sanatı mesabesindeki başka bir sanatın yardımıyla yapa­ bilme gücüne sahip olurlar. Zira onun fiili, ancak ritim sanatıyla birlikte olur. [354] “O halde maddesi bunun gibi olan, örneğin taş gibi şeylerin tümü, gerektiği gibi hareket etmeye ancak başkasıyla ve hareketli türden güç yetirebilir” [sözüyle de şunu kasteder:] Örneğin taş gibi,

298

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

kendisinde bizatihi hareket etme gücü/kuvvesi bulunmayan bütün şeyler, sadece sanattan hareket eden şeylerdir. Bu yüzden onlar, tamlığa doğru zatından hareket etmez ve ancak başkasıyla hareket eder. İşte bunlar, kendisinde, sanatın amaçladığı gayeye doğru, tam ve noksan 5

bir şekilde bizatihi hareket etmeye sebep olacak tabii bir ilke bu­ lunmayan ve ancak bu, sanat bakım ından m üm kün olan tüm mad­ di sanatlardır. Kendisinde sanatın kullandığı tabii bir ilke bulunan­ lara gelince, bunlar tıp sanatı, çiftçilik sanatı ve üzüm damıtma, hurma aşılama ve ağaç sanatı gibi sanatlardır. Kısaca sanatın, kendi-

ıo

sinde tabiatın tamamlayıcısı ve belirleyicisi olarak bulunduğu tüm sanatlardır.

[355] “Bu nedenle, ateş gibi, bazı şeyler zanaata sahip olan dı­ şında mevcut olamaz, bazısı ise olur” [sözüyle ise şunu kasteder:] Bu sebeple bazı şeylerin zanaatlar olmaksızın oluşmadığını ve zatından 15

başka şeyler olabildiğini görüyoruz, örneğin ateş gibi. Zira o, ancak bir zanaatla ileriye doğru gidebilir veya sakin olabilir ama kendili­ ğinden başka bir ateş olabilir.

[356] “Zira onlar, zanaata sahip olmayanlardan hareket edecek­ tir, ne ki onlar hareket etmeye güç yetirirler veya zanaata sahip 20

olmayan ancak cüzî olandan harekete güç yetirirler” [sözüyle de şunu kasteder:] Durum böyle olunca bazı şeylere, asla bir zanaata ihtiyaç duymaksızın zatından hareket etme arız olur ki bu şeyler, ne cüzî ne küllî olarak bir zanaata ihtiyaç duyar. Bazı şeyler ise kendisini belirleyen cüzî bir zanaata ihtiyaç duyar, örneğin bazı illetler-

25

de/hastalıklarda tıpla oluşan sağlık gibi.

300

ZAY/ZETA (Z)

M etafizik Büyük Şerhi

Aristoteles d er k i; Bu söylenenlerden açıkça ortaya çıkm aktadır ki bir şekil­ de her şey, isimde müşterek olandan oluşur. Tabiat bakı­ mından 5

(benzer)

olan

gibi.

Veya

isimde

müşterek

olanın

cüz’ünden/parçasından (oluşur). Örneğin evden olan ev gibi. Veya fiil ile oluşur zira zanaat surettir. Veya oluş, araz türünden değil ise, cüz’ü olan bir cüzden oluşur. Zira fail, bundan önce bizatihi cüzdür. Zira hareket ile (oluşan) sıcaklık, bedende sıcak­ lık oluşturur ki bu sıhhattir veya cüz’üdür. Zira bizatihi sıhhatin

10

cüzlerinden bir cüz, onu izler. Bu nedenle ‘o -sıhhati- yapar’ denilir. Çünkü o, izleyen şey ile sıhhati yapar ve ona sıcak­ lık arız olur.

[357] Bu söz ile daha önce açıklaması yapılmış olan şeyi zikrede­ 15

rek ve cem ederek [demiştir ki:] “Bu söylenenlerden açıkça ortaya çıkmaktadır ki bir şekilde her şey, isimde müşterek olandan oluşur.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bu söylenenlerden

açıkça ortaya çıkmaktadır ki her şey, isimde ve anlamda kendisine mütevatı/eşit anlamlı olan şeyden oluşur. “Tabiat bakımından 20

(benzer) olan gibi” [sözüyle de şunu kasteder:] Bu, insandan

olan insan gibidir. [358] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Veya isimde müşterek ola­ nın

cüz’ünden/parçasından

(oluşur).

Örneğin

evden

olan

ev gibi. Veya fiil ile oluşur zira zanaat sûrettir. Veya oluş, 25

araz

türünden

Burada

“isimde

değil

ise,

müşterek

cüz’ü olanın”

olan

bir

sözüyle

cüzden

oluşur.”

sanattan

oluşanı

kastetmektedir. Bu bağlamda “bir cüzden” demesinin nedeni yapılmış olanın (masnu’) madde ve suretten meydana gelmesidir.

302

ZAY/ZETA (Z)

M etafizik Büyük Şerhi

Yapıcının zihninde oluşan şeye dair, sadece sûret bulunur ki o da oluşanın bir cüzüdür. Bu nedenle “zira zanaat surettir” demiştir. Yani demek istiyor ki zanaat, ancak oluşanın sûretidir. Yoksa o, tabii olarak oluşanların durumundaki gibi madde ve suretin topla5

mı/bileşimi olduğu için değil. Bu nedenle burada, ‘küll/bütün, külden/bütünden oluşur’ dememiştir. “Örneğin evden olan ev gibi” [sözüyle de şunu kasteder:] Kerpiç ve taştan oluşan ev,

sani’in/yapıcının zihnindeki evden oluşur. “Veya fiil ile” [sözüyle de şunu kasteder:] Veya zanaat fiillerinden tek bir fiil ile yoksa ıo

bu fiillerin tümüyle değil. “Veya oluş araz türünden değil ise, cüz’ü olan bir

cüzden

oluşur” [sözüyle ise şunu kasteder:]

Veya mevzu hakkındaki sanat, bu cüzlerden bir cüz ile -ki bu mev­ zulara sahiptir- fiil yapar. Yani tabiatın cüzlerinden bir cüze de sahip olan şey ile fiil yapar. İşte bunlar, fiilleri sanat ve tabiattan 15

birlikte meydana gelenlerdir. Bu nedenle cüzün/parçanın sanatı, onun fiillerinden biriyle buna benzer olanlarda fiilini yapar, sonra tabiatın fiili yönünden gaye olanın varlığını bekler. İşte bunların durumu tıp sanatının ve çiftçilik sanatının; hayvan bedenindeki, tohumlardaki, fidanlardaki, tenasül organlarındaki ve döllemedeki

20

tabii kuvvelerle birlikte olan hali gibidir. “Oluş araz türünden değil ise” [sözüyle de şunu kasteder:] Eğer cüzlerden biri, diğeriyle

araz türünden oluşmuyor ise. Bunu istisna etmesinin nedeni, bir­ birlerinden araz türünden doğan şeylerin mütevatı/eşit anlamlı olmamasıdır. 25

[359] “Zira fail, bundan önce bizatihi cüzdür” [sözüyle ise şunu kasteder:] Sanat bakımından olan ilk fail, tabiat bakımından olan failin cüzünden önce mevcuttur.

304

M etafizik Büyük Şerhi

5

10

ZAY/ZETA (Z)

[360] “Zira hareket ile (oluşan) sıcaklık, bedende sıcaklık oluştu­ rur ki bu sıhhattir veya cüz’üdür. Zira bizatihi sıhhatin cüzlerinden bir cüz, onu izler ” [sözüyle ise şunu kasteder:] Örneğin bedenin hareketini izleyen sıcaklık gibi. Zira o, bir tür sıhhattir. Çünkü bedende bir çeşit sıcaklık doğurur ve bu sıcaklık da sıhhattir veya onu sıhhat izler. Kısaca bedendeki sıcaklık ya sıhhatin bir cüzü olur veya bilkuvve sıhhat olur. Çünkü onu, son kemali mesabesindeki sıhhatin bir cüzü izler. [361] “Bu nedenle ‘o -sıhhati- yapar’ denilir. Çünkü o, izleyen şey ile sıhhati yapar ve ona sıcaklık arız olur” [sözüyle de şunu kasteder:] Bu nedenle ovma veya spor hakkında; ‘o sıhhat verir/yapar’ denilir. Çünkü o, bizatihi sıhhatin kendisini izlediği şeyi yapar, şu yönden ki sıcaklığın arız olduğu bu şeyi tabip yapar. Aristoteles d er k i;

13

O halde11 nasıl ki camilerde/kıyaslarda her şeyin ilkesi olan, cevher ise ki camiler ancak ondan oluşur, burada da oluşlar aynı şekildedir. Tabiattan kurulmuş olan şeyler de bunun gibidir. Zira tohumun oluşturması/yapması, [1034b] tıpkı zanaattan olanlar gibidir. Şöyle ki onda bilkuvve suret 20 bulunur ve tohumun kendisinden oluştuğu şey, bir şekilde isim bakımından müşterektir. Zira her şeyin, insanın insandan olması durumu gibi olmasını talep etmek gerekmez. Zira kadın da erkektendir. Bu nedenle bir tür kusur1 12 olmadıkça, katır, katır­ dan olmaz. Kendiliğinden olanların tümüne gelince, bunlar 23 tıpkı maddesinin, kendiliğinden hareket etme kuvvesi bulunan­ lar gibi olur ki bu (hareket kuvvesi) tohumun hareket ettirdiği hareket (kuvvesi) gibidir. Maddesinde bu kuvve bulunmayanla­ rın tümü ise, bir tür başkasından olur, bunlardan değil. 11 Arapça metinde geçen ‘kîle/denildi’ ifadesi muhakkik tarafından tercih edilmiş olsa da metnin akışında bir yeri bulunmamaktadır. Bu yüzden çeviri de tercih edilmemiştir. 12 Arapça metindeki ‘ba'zu ma’ ifadesi yerine ‘naksün ma’ ifadesi tercih edilmiştir.

306

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY /ZETA (Z)

Tefsir

[362] “O halde nasıl ki camilerde/kıyaslarda her şeyin ilkesi olan, cevher ise” camiler/cevami sözüyle kıyasları kastetmektedir.

Cevher ile de yapılmış şeyin mahiyetini kastetmektedir ki o kıyastır. 5

O diyor ki; nasıl ki yapılmış her şeyin ilkesi, kıyas olan mahiyet ise aynı şekilde tabii bir şekilde oluşan şeylerin tümünde de durum böyledir. Yani o, kendisini önceleyen mahiyetten oluşur ki buna; “ki camiler ancak ondan oluşur, burada da oluşlar aynı şekildedir”

sözüyle buna delalet etmiştir. [Şunu kasteder:] Şöyle ki masnua10

tın/yapılmış şeylerin kendisinden doğduğu camiler yani kıyaslar, ancak masnuatın mahiyetleridir. İşte aynı şekilde oluşan şeyler de ister bu sanatta ister tabiatta olsun, mahiyetlerinden tevellüt ederler/doğarlar. Bu duruma şu sözüyle delalet etmiştir: “Tabiattan kurulmuş olan şeyler de bunun gibidir.” [Şunu kasteder:] Tabiattan var olan şeyler,

15

sanattan var olan şeyler gibidir. [363] “Zira tohumun oluşturması/yapması, tıpkı zanaattan olan­ lar gibidir” [sözüyle de şunu kasteder:] Zira tohum, içindeki kuvve

ile oluşanı, sanata benzer şekilde yapar, yani o, yapılmış olanın mahiyetidir ki bu, Kitabu’l-hayvan’m on altıncı bölümünde açıkla20

mış olduğu bir şeydir. [364] “Şöyle ki onda bilkuvve sûret bulunur” [sözüyle ise şunu kasteder:] Şöyle ki oluşanın, tohumda bilkuvve olan sûreti, tıpkı sanideki, masnua/yapılana dair bilkuvve sûret gibidir. [363] “Ve tohumun kendisinden oluştuğu şey, bir şekilde isim ba-

25

kımından müşterektir” [sözüyle de şunu kasteder:] Tohumun kendi­

sinden oluştuğu şey, isim ve anlam bakımından tohumdan oluşanla, bir şekilde müşterektir.

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[366] Burada bütün doğuran ve doğan şeylerdeki müşterekliğin/ortaklığın mutlak olmadığını aksine üreme ile olduğunu bildi­ rince bunun sebebini açıkladı ve [dedi ki:] “Zira her şeyin, insanın insandan olması durumu gibi, olmasını talep etmek gerekmez. Zira kadın da erkektendir. Bu nedenle bir tür kusur olmadıkça, katır, katırdan olmaz.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Demiştik ki doğan, bir

türde doğuran gibidir. Çünkü doğan bütün şeylerde, bütün yönler­ den ve mutlak olarak doğuranın misli/benzeri bulunmaz. Şöyle ki erkek bir insandan, erkek bir insanın olmaması gibi. Çünkü bazen dişi erkekten mevcut olur ve daha da fazlası katır, katır olmayandan mevcut olur fakat bu, bir tür katırdandır. İşte “bir tür kusur olma­ dıkça” bunu murâd etmiştir. [Bu sözüyle şunu kasteder:] Ne var ki

bir tür kusurdan katırın olmaması durumu gibi. [367] “Kendiliğinden olanların tümüne gelince, bunlar tıpkı maddesinin, kendiliğinden hareket etme kuvvesi bulunanlar gibi olur ki bu (hareket kuvvesi) tohumun hareket ettirdiği hareket (kuvvesi) gibidir” [sözleriyle ise şunu kasteder:] Kendilerine benzer

olandan değil de kendiliğinden oluşan şeylerin tümüne gelince, bunlar, tohumda bilkuvve olana benzer şekilde, maddesinde kuvve bulunan şeylerin oluşuna benzer tarzda oluşurlar. Demek istiyor ki arazların oluşumu, cinsinden başkasıyla meydana gelen cevherlerin oluşuna benzer bir tarzdadır. Bu ikisi arasındaki benzerlik ciheti, tür bakımından benzer olmayandan oluşmalarıdır. [368] “Maddesinde bu kuvve bulunmayanların tümü ise bir tür başkasından olur, bunlardan değil” [sözüne gelince,] bununla,

cinsinden başkasından doğan ve doğurmayan hayvanları kastetmek­ tedir. Zira bunların maddesinde, benzerini doğurma kuvvesi bulun­ maz. Yine bunlar, arazların doğumundan, kendiliğinden doğanların doğumundan ve tohumlar ile çekirdeklerden doğanların doğum türünden başka türde doğarlar.

310

M etafizik Büyük Şerhi

[369]

ZAY/ZETA (Z)

Aristoteles’in bu bağlamda söylediklerinin özeti/cümlesi işte

şudur: “Eğer ortada, mufarık sûretler bulunur ise bunlar, oluşta ihtiyacı karşılamazlar. Zira oluş, ancak suret bakımından müttefik olan, sayı bakımından ise muhtelif olan şeylerden olur.” Bu söyledik­ 5

lerinde kolayca çözülemeyecek kuşkular ve şiddetli muğlaklıklar/güçlükler bulunmaktadır. Şöyle ki bilkuvve olanın, ancak kendi cinsinden ve türünden bilfiil olan bir şeyden dolayı, bilfiil olduğu kabul edildiği zaman ve ortada, kuvveden fiile çıkıp tohumsuz olarak sûret bakımından benzerinden doğan, pek çok hayvan ve bitki görü­

10

lebildiği zaman, bu durumda bazen ortada, oluşan bu hayvanlara ve bitkilere kendileriyle hayvan ve bitki oldukları sûretleri veren cevher­ ler ve sûretlerin bulunması gerektiği zannedilir. İşte bu Platon’un Aristoteles’e karşı getirebileceği en güçlü delildir. Yine bazen denilir ki, her bir mevcuttaki cevhersel sûretler; imtizaç etmiş şeylerdeki

15

mizaçsal sûretler ve dört unsurdaki ilk nitelikler üzerine zait/ilave olan bir şeydir. Örneğin ateşteki hafiflik, topraktaki ağırlık ve özel­ likle de nefisler gibi. Zira durumlarından açıkça ortaya çıkmaktadır ki bunlar, mizaçsal sûretler üzerine zait olan şeylerdir. İşte bu şeyler­ de mevcut olan nitelikler üzerine zait/ilave olan sûretler, kaçınılmaz

20

olarak ya kendiliğinden tevellüt eder (doğar) ve oluşları, oluşturan olmaksızın meydana gelir veya dışardan bir şeyle oluşurlar. Dışardan olan şey ise kaçınılmaz olarak bu türün ya da cinsin fertlerinden bir fert olur veya mufarık/ayrık bir sûret olur. Fakat üreyici olmayan şeylerin, sûretlerinin cinsinden ve türünden başka olandan doğdu­

25

ğunu gördüğümüzden, bu durumda ortada, onların sûretlerini veren sûretlerin bulunması zorunlu olur. Bu durumun sadece üreyici olmayanlar hakkında olduğu düşünülmez aksine üreyici olanlarda da olduğu düşünülür. Zira tohumda, bilfiil nefs bulunmaz, nefs onda ancak bilkuvvedir. Ve bilkuvve olan her şey, bilfiil olan bir

30

şeye ihtiyaç duyar. Tohumlara sahip olanlardaki durum da aynı şekildedir. Zira tohumda bilfiil nefs bulunmaz ki nefs bilfiil olsun.

312

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY /ZETA (Z)

Nefslerin mizaçtan mütevellit bir şey olduğu da iddia edilemez. Bu sadece, nefsin mizaç olduğu görüşüne sahip olanlara göre böyle olur. Bütün bu şeylerden dolayı bazen, mufarık sûretlerin bulunmasını kabul etmenin zorunlu olduğu zannedilir ki işte bu, Aristoteles felsefe­ 5

si çizgisinde felsefe yapan son dönem felsefecilerin nezdinde, faal akıl diye isimlendirilir. Bazen onun, sadece nefsani sûretleri ve benzer cüzleri olan cevhersel sûretleri vermediği, aksine unsurların cevhersel sûretlerini de verdiği zannedilir. Zira unsurların cevhersel sûretleriyle fiil yapan ve niteliklerinden infiali olan şeyler olduğu açıkça görülür.

10

Kısaca bazen ortada, dört nitelikten başka fail kuvvenin bulunmadığı açıkça görülür ki bunlar da cevhersel sûretler değildir. Bu nedenle hafiflik ve ağırlığın, fail ve münfail kuvveler olduğunu söylüyor deği­ liz. Kısaca bu kuşku öncüller üzerine dayanmaktadır ki bunlardan birincisi şudur; bilkuvve olan şey, ancak türünden veya cinsinden olan

15

bir çıkarıcı şey ile fiile çıkar. Ve yine maddi cevhersel sûretler, ne bizzat fail sûretlerdir ne de bizzat münfail sûretlerdir. Çünkü fail ve münfail olanlar, ancak ilk niteliklerdir. Bu öncüller vazedilince, bu durumda söz konusu sûretlerin failinin maddi olmayan ilkeler olması lazım gelir. Bu nedenle İbn Sînâ, bu öncüllere boyun eğince

20

bütün sûretlerin faal akıldan olduğuna inandı ve onu, Vâhibus-suver {Sûretleri Veren) diye isimlendirdi. Themistius’un da bu görüşe boyun eğdiği zannedilir, ama bu, tohumsuz oluşan mevcutlar hususundadır. Bu durum kendiliğinden açıktır ve o, bu hususu Metafiziğin Lambda makalesine yazmış olduğu telhisinde (özet yorumunda) tasrih etmiştir.

25

Sûretlerin tümüne gelince, Nefi Kitabı için yazmış olduğu telhisin, altıncı makalesinin son kısmında dediğine göre, nefste sadece makul ve mahsus bütün sûretler bulunmaz aksine maddedeki bütün sûretler onda temerküz eder ve o sûretleri yaratır. Onun bu sözleri,

314

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

bu nefs ile mufarık/ayrık sûretleri kastettiğinin delilidir. İskender Afrodisias’ın durumuna gelince, Kitabu ’/- hayvan m on altıncı makale­ sinde söylediklerinden, onun görüşlerinin bu bağlamda Aristoteles’e uygun olduğu görülmektedir. Zira orada, tohumda şeylerin kendili­ 5

ğinden oluşması hususunda, burada söylenenlere benzer şeyler söy­ lenmiştir. Bir kimse diyebilir ki unsurların sûretleri, ancak Vâhibussuverdtn feyezan eder/taşar. Buna delil olarak ise şunu ileri sürer: “Biz hareketten dolayı, bilkuvve olan ateşin bilfiil doğduğunu görüyoruz ancak hareket ateşin cevhersel sûretini doğurur diyemeyiz. Buna göre,

10

hareketten oluşan ateşin sürerinin, sadece Vâhibü’s-suver’d.&n varlığa gelmesi zorunlu olur.” İşte bu, söz konusu öğretinin delil olarak getir­ diği şeyin özetidir ki şimdi bu konuyu inceleyelim: [370]

Biz deriz ki: Aristoteles’in bu bağlamda ‘maddi sûretleri,

maddi sûretler doğurur’ şeklindeki burhanı teemmül edildiğinde şu 15

görülür; tohumlardan doğan şeylerin sûretlerini veren tohumlardır ve bu, onları doğuran tohumlayanın verdiği sûretlerle olur. Kendili­ ğinden oluşan şeylere gelince, bunlara tohum yerine geçeni ve to­ humdaki ve tohumdan doğandaki kuvveyi veren semavi cisimlerdir. Zira bunların tümü tabii kuvveler olarak, sanatsal zanaatların mas-

20

nuatlarım/yaptıklarmı nasıl oluşturduklarına benzer şekilde, benzer­ lerini oluştururlar. Bu nedenle Aristoteles’in K itab u ’l-hayvan da bu kuvveler hakkında söylediği ‘onlar akla benzer’ sözüyle kastedilen, onların aklın fiilini yaptığıdır. Şöyle ki bu kuvveler, cismani bir aletle fiil yapmamaları yönünden akla benzerler. Oluşturucu kuvve­

25

ler, bu anlamda ayrılırlar ve tabipler onları hayvan bedenindeki tabii kuvvelerin musavviresi olarak tarif ederler. Şöyle ki bunlar amelî aklın fiilini yaparlar. Ne ki bunlar belirli aletlerle ve özel organlarla fiil yaparken, musavvire kuvvesi özel bir organla fiil yap­ maz. Bu nedenle, Galen kuşku duyarak diyor ki, bu kuvvenin

316

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

yaratıcı olup olmadığını bilmiyorum fakat kısaca o, ancak tohumdaki sıcaklık ile fiil yapar. Yoksa o, ğarîzî sıcaklıktaki nefs gibi onda bulu­ nan bir suret olması bakımından değil. Aksine o, nefsin semavi cisim­ lere münhasır olmasına benzer bir şekilde ona münhasır olması bakı­ 5

mından fiil yapar. Bu nedenle Aristoteles bu kuvvenin durumunu çok büyütmüş ve onu tabii ilkelere değil ilahi ilkelere nispet etmiştir. Bu kuvvenin ayrık olmanın ötesinde zatını akledici oluşuna geline, doğru bir şey değildir. [371]

10

Aristoteles’in bu konuda dayanmış olduğu burhan, suretle­

rin bizatihi oluşmamalarıdır. Çünkü eğer durum böyle olsaydı, oluş, maddeyi verenin maddesi olmaksızın meydana gelirdi ki böyle olun­ ca da bu durumda oluşan, sûret verici olurdu. Durum böyle olur ise buna göre oluşturucu şey, sureti kabul edinceye dek maddeyi hareket ettiren yani onları kuvveden fiile çıkaran olacaktır. Maddenin mu-

15

harriki/hareket ettiricisi ise zorunlu olarak ya nitelik sahibi fail ci­ simdir veya nitelik sahibi fail cismi yapan cevherin kuvvesidir. Şayet suretin mevzusunu oluşturan, sûreti oluşturandan başka olur ise bu durumda da mevzu ve onun sûreti bilfiil iki şey olacaktır ki bu imkânsızdır. Bu nedenle mevzu, sûret olmaksızın mevcut olamaz

20

ancak isim ortaklığı ile (iştirâkü’l-isim)

söylendiğinde olabilir.

Bu yüzden sûretin mevzusunun varlığı, ancak sûret bakımından olacağı için, failin fiili, ancak sûrete taalluku yönünden ona taalluk eder. Çünkü failin fiili, sadece sûrete taalluk etmez ve sûret olmaksı­ zın da mevzuya taalluk etmez. Durum böyle olunca açıktır ki 25

failin fiili, ancak sûrete taalluku bakımından mevzuya taalluk eder. Sûretin mevzusunu oluşturan, sûret için oluşturucudur dahası o ancak sûreti oluşturması ve birlikte ikisini oluşturması bakımından mevzuyu oluşturur. Şayet sûretin mevzusu bir failden oluşursa

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

ve sûret de başka bir failden oluşursa bu durumda tek olması bakı­ mından, tek bir mefiılün iki failden oluşması söz konusu olacaktır ki bu imkânsızdır. Zira tek bir fiile, ancak tek bir failin fiili taalluk eder. Buna göre bu konuda Aristoteles’in dayanmış/itimat etmiş olduğu şeye dayanmak gerekir. [372] Bir grup, Aristoteles’in bu konudaki burhanını anlamadık­ ları için aleyhte bulundular ve bu noktada hakikate vakıf olmadılar. Sadece Ibn Sînâ’ya değil Fârâbî’ye de şaşırmak gerekir. Zira onun Felsefeteyn isimli kitabında, bu anlam hususunda kuşku duyduğu görülmektedir. Ancak bu grup Platon öğretisine meyletti. Çünkü dinimize mensup kelamcıların bu anlamda inandığı şüpheli şeylere yakın görüşleri benimsediler. Şöyle ki şeylerin faili bütünüyle aynıdır ve şeyler birbirlerini etkilemezler. Onların görüşüne göre fail sebep­ lerin birbirlerini yaratmada sonsuza kadar gidişi ilzam edicidir ve bu yüzden cisim olmayan bir failin varlığını kabul etmişlerdir. [373] Oysa ona, bu cihetten ulaşılmaz. Zira ortada cisim olmayan bir şey mevcut olur ise bu durumda onda maddeyi değiştirme imkânı, ancak değişmeyen başka bir cismin vasıtasıyla mümkün olur ki bunlar da semavi cisimlerdir. Bu nedenle mufarık akılların, mad­ deyle karışık suretlerden bir sûreti vermesi müstahil olmaz. [374] Aristoteles maddeden mufarık/ayrık bir faal aklın varlığını, sadece akli kuvvelerin meydana gelmesinde kabul etmiştir. Çünkü akli kuvveler, onun nezdinde maddeyle karışık değildir. Buna göre zorunlu olarak, maddeyle bir şekilde karışık olmayan şeyin, mad­ deyle mutlak olarak karışık olmayan şeyden doğması gerekir. Tıpkı maddeyle karışık olan her şeyin, maddeyle karışık olandan oluşması gibi.

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

Aristoteles d er k i; Suretin oluşmadığına (dair) bu söz, sadece cevher üzerine de­ lil değildir, aksine nicelik, nitelik ve bunların dışındaki diğer kategoriler gibi, bütün ilk şeyler için m üşterektir. Zira tunçsal kürenin olması gibidir, fakat ne küre ne tunç gibidir. Eğer tu nç­ tan olur ise bu durumda maddenin varlık ve de sûret bakım ın­ dan, daima önce olması gerekir. Aynı şekilde mevcut olan ve nitelik yine nicelik ve diğer kategoriler de bunun gibidir. Zira nitelik oluşmaz, aksine bir tür niteliğe sahip olan ahşap oluşur ve nicelik oluşmaz, aksine nicelik sahibi ahşap oluşur veya hay­ van da oluşmaz. Fakat bunlardan cevherin bir özelliğinin bulun­ duğu algılanır13 yani daima öncesinde bilfiil olan ve onu yapan bir cevherin olması zorunludur. Örneğin eğer bir hayvan oluş­ muş olur ise hayvan gibi. Ama nitelik veya nicelik zorunlu de­ ğildir sadece bilkuvve olur. Tefsir

[375] “Sûretin oluşmadığına (dair) bu söz, sadece cevher üzerine delil değildir, aksine nicelik, nitelik ve bunların dışındaki diğer kategoriler gibi, bütün ilk şeyler için müşterektir” [sözleriyle şunu

kasteder:] ‘Sûret oluşmaz ve bozulmaz’ sözümüz, cevhere özgü bir durum değildir aksine o cevher kategorisi ve diğer kategoriler için müşterektir. [376] “Zira tunçsal kürenin olması gibidir, fakat ne küre ne tunç gibidir” [sözüyle de şunu kasteder:] Zira somut tunçsal küre oluşur,

oysa küre yani şekil ve tunç oluşmaz. 13

Tahkikteki ‘yu cedü şeklindeki ifade yerine dipnotta belirtilen ‘yuhezu’ tercih edilmiştir.

322

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[377] “Eğer tunçtan olur ise bu durumda maddenin varlık ve de

sûret bakımından, daima önce olması gerekir” [sözüyle ise şunu kasteder:] Eğer küre, madde ve sûretten oluşur ise bu durumda sûret ve maddenin, kendilerinden mürekkep olandan ki bu oluşandır, 5

önce olmaları gerekir. [378] “Aynı şekilde mevcut olan ve nitelik yine nicelik ve diğer kategoriler de bunun gibidir” [sözüyle şunu kasteder:] Aynı şekilde nitelik kategorisi ve diğer oluşan kategorilerde de mürekkep, ancak cevher ve arazdan oluşur.

10

[379] “Zira nitelik oluşmaz, aksine bir tür niteliğe sahip olan ah­

şap oluşur ve nicelik oluşmaz, aksine nicelik sahibi ahşap oluşur veya hayvan da oluşmaz” [sözüyle ise şunu kasteder:] Zira sûret gibi olan nitelik oluşmaz, aksine bir tür niteliğe sahip olan cisim oluşur. Örneğin kendisinde bir tür beyazlık bulunan şu somut ahşap gibi. 15

Aynı şekilde cevherde de sûret oluşmaz, örneğin hayvan gibi. İşte

“veya hayvan” sözüyle buna işaret etmiştir. [380] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Fakat bunlardan cevherin

20

25

bir özelliğinin bulunduğu algılanır, yani daima öncesinde bilfiil olan ve onu yapan bir cevherin olması zorunludur. Örneğin eğer bir hayvan oluşmuş olur ise hayvan gibi.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Diğer kategoriler arasında cevhere özgü olan şudur ki kendisinden önce bilfiil ve onun faili olan, yaptığı şeyin türünden başka bir cev­ herin bulunmasıdır. Örneğin kendisine benzeyen bir hayvanı oluştu­ ran hayvan gibi. [381] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ama nitelik veya nicelik zorunlu değildir sadece bilkuvve olur” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Ama oluşan nitelikten önce, kendisinin faili olan başka bir niteliğin bulunması ise zorunlu değildir. Aksine oluşan nitelikten önce, bu­ lunması gereken şey bilkuvve nitelik olan şeydir ki bu da madde-

30

dir/unsurdur. Bunun söylemesinin nedeni, niteliklerin bir kısmının kendisine benzeyen niteliklerden doğması, bir kısmının ise tevellü­ dünün, ilk niteliklerin karışımının sûretine tabi olmasıdır.

324

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

Aristoteles d er k i; T anım bir kelime/muarrif olunca ve her kelim enin cüzleri bulununca ve tıpkı kelim enin şeye nispeti ne ise, kelim enin cüz’ünün şeyin cüz’üne nispeti de aynı şekilde olunca şu hususta 5

hayrete düşülür: Cüzlerin kelimesi, bütünün kelimesine dâhil m idir yoksa değil midir? Biz bazısının dâhil olduğunu, bazısının dâhil olm adığını görürüz. Zira dairenin kelimesinde, cüzlerininki bulunmaz. Ama hecede (sûlabî) harflerin kelimesi bulunur. H er ne kadar daire, tıpkı hecenin harflere ayrışması gibi cüzleri-

ıo

ne ayrışsa da (cüzlerinin ki bulunmaz). Yine eğer cüz/parça, külden/bütünden önce olur ise ve dar açı dik açının cüz’ü, par­ mak da hayvanın cüz’ü olur ise bu durumda dar açı dik açıdan, parmak da insandan önce olacaktır. Fakat bunların önce olduğu düşünülür. Çünkü onlar (bunların) kelimesiyle söylenir. O nlar

15

da bunlardandır ve bunlar olmaksızın da onlardan öncedirler. Veya biz deriz ki; cüz, pek çok türde söylenir. Bu türlerden biri, nicelik bakım ından sayandır. Tefsir

[382] Tanımın, şeyin mahiyetine delalet eden şey olduğunu 20

ve onun sadece cevher için mevcut olduğunu, eğer diğer kate­ goriler için mevcut olur ise tehir ile olabileceğini, zira tanım ve tanımlananın bilfiil tek bir şey olup onun parçalarındaki çokluğun bilkuvve olduğunu açıkça ortaya koyunca bu durumda şunlar ortaya çıkmış olur: Eğer eşyanın, bizatihi kaim olan mahi-

25

yetleri ve sûretleri olur ise bunlar ve kendilerinin sûretleri oldukları şeyler, tek bir şey/aynı olmazlar. Zira böyle bir durumda sûretleri oldukları

şeylerin bilgisinde,

bunlara ihtiyaç duyulmaz.

Ve

yine misaller/ideal-modeller mevcut olur ise bu durumda da

326

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

her cevherin ancak kendisine benzer olan bir cevherden oluşabilmesi bakımından, hissedilir cevherler olan şeylerin oluşunda, onlara ihtiyaç duyulmaz. Çünkü oluş, sûret ve madde için olmayıp, sadece somut şey olan, bunların ikisinin toplamı/bileşimi için olduğundan kalanları 5

tamamlamak için tanımlar hakkındaki söze geriye döndü ve [dedi ki:]

“Tanım bir kelime/muarrif olunca ve her kelimenin cüzleri bulu­ nunca ve tıpkı kelimenin şeye nispeti ne ise, kelimenin cüz’ünün şeyin cüz’üne nispeti de aynı şekilde olunca şu hususta hayrete d ü ş ü l ü r [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Peri Hermerıeias 12, (.İbare 10

K itabı nda) sözün tanımında söylenildiği üzere, tanım, bir söz olunca ve her sözün, şeyin cüzlerine/parçalarına delalet eden cüzleri olunca; kelimenin yani tanımın şeye nispeti, aynı şekilde kelimenin cüz’ünün, şeyin cüz’üne nispetini gerektirince —tıpkı kelimenin şeyin mahiyetini tarif etmesi gibi aynı şekilde kelimenin cüz’ünün de şeyin mahiyetinin

15

cüz’ünü tarif etmesi gibi- bu durumda söz konusu meseleye şaşkınlık verici bir kuşku ilişir. [383] Sonra bu kuşkuyu zikretti ve [dedi ki:] “Cüzlerin kelimesi,

bütünün kelimesine dâhil midir yoksa değil midir?” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Kuşku şudur; şeyin cüzlerinin bütün tanımları şey ve 20

tanımdan önce olacak şekilde, tanımın cüzleri midir?, ki burada cüzlerin tanımlarının, tamamıyla tanımın kendisi olmasını ve ondan önce olmasını kastediyorum. Yoksa tanımlananın cüzlerinin tanımla­ rının tümü tanımların cüzleri değil aksine bunlar şeyden ve tanım­ dan sonra gelen durumlar mıdır? Bu araştırmayla kastettiği şey sade-

25

ce, tanımın hangi cüzlerinin, maddesinin cüzlerine değil, şeyin mahiyetinin cüzlerine delalet eden şeyler olduğunu ve hangisinin olmadığını tarif etmektir.

328

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[384] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Biz bazısının dâhil olduğu­

nu, bazısının dâhil olmadığını görürüz. Zira dairenin kelimesinde cüzlerinin ki bulunmaz. Ama hecede (sûlabî) harflerin kelimesi bulunur. ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bu hususta kuşkuya yol açan, 5

bizim bazı şeylerin tanımının cüzlerinin, tanımlarına dâhil olmadı­ ğını görmemizdir. Örneğin dairenin cüzlerinin tanımı gibi. Zira bunlar dairenin tanımında kuşatılmış değildir. Şöyle ki dairenin üçte biri veya dörtte biri, dairenin tanımına dâhil değildir ve de dairenin tanımı, bunların tanımlarına çözümlenmez. Aksine daire,

10

cüz’ün tanımında alınır. Hecelerin (mekâtı’/sûlabî) tanımına gelin­ ce, bunlarda, kendilerinden mürekkep oldukları harflerin kelimesi bulunur. Şöyle ki harflerin bir kısmı seslidir, bir kısmı ise sessizdir. Sesli olanların bir kısmı memdud/uzatmalı, bir kısmı ise maksurdur/uzatmasızdır. Hece sesli ve sessiz iki harften oluşur. Eğer hece,

15

maksur olur ise tanımında, ‘o sesli ve sessiz iki harften oluşur’ denilir ve bu durumda sesli ve sessiz harfin tanımı münhasır olur. Aynı şekilde memdud hecenin tanımında da sesli ve sessiz memdud harflerin tanımı münhasır olur. Dairenin tanımında ise yarısının ve dörtte birinin tanımı münhasır değildir. Bu kendiliğinden bilinir

20

değildir, aksine biz, dairenin tanımında deriz ki; ‘kendisini bir çizginin kuşattığı ve ortasında, kendisinden çıkan bütün çizgilerin çevreye uzaklığı eşit olan bir nokta bulunandır.’ Yarım daire için ise, ‘merkezden geçen çap denilen çizginin, daireyi ortadan kestiği kavistir’ deriz. Bu durumda daire, yarım dairenin tanımında

25

alınmış olur. Oysa yarım dairenin tanımı, dairenin tanımında alınmış değildir. Durum aksinedir yani daire, dairenin cüz’ünün tanımında alınmıştır.

330

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY /ZETA (Z)

[385] “Her ne kadar daire, tıpkı hecenin harflere ayrışması gibi cüzlerine ayrışsa da (cüzlerinin ki bulunmaz) ” [sözüyle de şunu kasteder:] Bu cüzlerin durumundan açığa çıkan ihtilafla birlikte, bu iki sınıftan her birinde, bütünün tek bir halde parçalarına bölündü5

ğünü görürüz. Şöyle ki, tıpkı dairenin cüzlerine bölünmesi gibi, heceler de harflere bölünür.

[386] “Yine eğer cüzjparça, külden/bütünden önce olur ise ve dar açı dik açının cüz’ü, parmak da hayvanın cüz’ü olur ise bu durum­ da dar açı dik açıdan, parmak da insandan önce olacaktır” [sözle10

riyle de şunu kasteder:] Yine bu sınıf yani daire gibi olanlar hakkındaki sözümüzden, cüz’ün/parçanın külle/bütüne mütekaddim olması ve dar açının dik açıdan önce olması lazım gelir ki durum bunun aksinedir. Yani dik açının tanımı, dar açının tanımına girer. Geniş açının tanımında da durum aynı şekildedir. Aynı şekilde dairenin

15

tanımı cüzlerinden, hayvanın tanımı da parmaktan önce gelir.

[387] “Fakat bunların önce olduğu düşünülür. Çünkü onlar, (bunların) kelimesiyle söylenir. Onlar da bunlardandır ve bunlar olmaksızın da onlardan öncedirler” [sözleriyle ise şunu kasteder:]

Fakat dik açının, dar açıdan önce olduğu zannedilir, çünkü bu dik 20

açıyı tanımlar. Dar açının da dik açıdan önce olduğu zannedilir, çünkü bu bazen dik açı var olmaksızın var olur. Kastettiği, cüzlerin oluşta bütünden önce gelmesi cihetidir.

[388] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Veya biz deriz ki; cüz pek çok türde söylenir. Bu türlerden biri nicelik bakımından sayandır.” 25

[Bu sözüyle şunu kasteder:] Veya yine bazen bu kuşku şöyle denile­ rek çözülür: Cüzler/parçalar niteliğin cüzleri ve niceliğin cüzleri şeklinde iki türde söylenir. Niceliğin cüzleri olan cüzlere/parçalara gelince, bunların tanımları, bütünün tanımından ve bütünden sonra gelir. Niteliğin cüzlerine gelince, bunların tanımları bütünün tanı-

30

mından ve bütünden önce gelir.

332

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

Aristoteles d er k i; Fakat bunu bir kenara bırakalım ve cevherin kendisinden olduğu şeyi araştıralım ki bunlar cüzler gibidir. Eğer bazısı madde, bazısı sûret [1035a] ve bazısı da bunlardan oluşanlar ise cevher de [sûret], madde/unsur 5

ve bunlardan oluşanlar ise bu durumda bazen madde şeyin cüz’üdür denilir, bazen denilmez aksine sûretin kelimesi onlardandır (denilir). Örneğin et, derinliğin cüz’ü değildir. Zira o, içinde derinliğin bulunduğu maddedir ve basık burunun cüz’üdür. Ve tunç heykelin bütünlüğünün cüz’üdür, yoksa o, sûret gibi söyle-

ıo

nen, heykelin cüz’ü değildir. Buna göre, sûrete sahip her bir şey üzerine, sûreti söylensin ama madde kesinlikle bizatihi söylen­ mez. Bu nedenle dairenin kelimesinde/muarrifinde, cüzlerin kelimeleri söylenmez. H ecenin kelimesinde ise harflerin kelim e­ leri bulunur. Zira harfler, sûretin kelim esinin cüzleridir, madde-

15

si değil. Ama dairenin cüzleri, daire tunçta oluştuğu zaman, sûrete tunçtan daha yakın olsa da kendisinde sûretin oluştuğu madde

gibidir.

Bazen

hecenin

bütün

harflerinin,

kelim e-

de/muarrifte bulunmaması mümkündür. Ö rneğin şu balm um u14 veya havadaki (heceler) gibi. Zira bunlar da hecenin cüzleridir. 20

Çünkü

bunlar,

madde

bakımından

mahsustur/hissedilirdir.

Zira çizgi, daima yarıya parçalandığından bozuluşa uğramaz. Veya insan kemiklere, sinirlere ve ete parçalanır. Bu nedenle onlar, bu hal üzere tıpkı cevherin cüzleri gibi bunlardandır. Aksine sanki onlar maddedendir. Bütünün cüzleridir ama keli25

mesi olan sûretin (cüzleri) değildir. Bu nedenle15 kelimelerde de değildirler. Ama bazı kelimelerde, bunun gibi olan kelime cüzlerinin hiçbirisi bulunmaz, bazılarında ise toplamı/bileşik

30

olmadıkça tek bulunması gerekmez. Zira bazı şeyler bu sebeple, bunlar ilkeler olduklarından bunlardan oluşur ve bunlara bozulurlar/fesad. Bazıları ise böyle değildir. Buna göre 14 Metinde geçen ‘semiyye’ kelimesi yerine dipnotlardaki ‘şemiyye’ ibaresi tercih edilmiştir. 15 Metinde geçen ‘kezalike’ kelimesi yerine dipnotlardaki ‘lizalike’ ibaresi tercih edilmiştir.

334

ZAY/ZETA (Z)

| M etafizik Büyük Şerhi

basık burun ve tunç daire gibi, sureti ve maddesi bir araya toplanmış olan her şey, bunlara bozulurlar ve madde onların bir cüz’üdür. Madde ile birleşmemiş her şey dahası tanımı maddesiz olan suretin kelimesi ya kesinlikle bozuluşa/fesada uğramaz veya 5

bunların bozulması gibi bozulmaz. Şu halde bunların altına girenler, ilkelerdir ve bunların cüzleridir. Surete gelince, bunlar, onun ne cüzleridir ne ilkeleridir. Bu sebeple toprak heykel top­ rağa, küre tunca, Kallias ete ve kemiklere ve yine daire cüzlerine

[1035b] bozulur. 10

Buna

göre

maddeyle

birlikte

toplanan/birleşen

herhangi bir şey (bozuluşa uğrar). Basit/mutlak türde söylenen daire ile cüzî olarak söylenen, iştirakü’l-isimle (isimde ortaklık ile) söylenir. Şöyle ki cüzîler için özel bir isim yoktur. Tefsir

[389] “Fakat bunu bir kenara bırakalım ve cevherin kendisinden 15

olduğu şeyi araştıralım ki bunlar cüzler gibidir” [sözüyle şunu

kasteder:] Fakat isimdeki ortaklık hususundaki kuşkunun çözümünü bir kenara bırakalım ve araştırmamızı cevherin isminde bulunan ortaklık konusunda yapalım. [390] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Eğer bazısı madde, bazısı 20

sûret ve bazısı da bunlardan oluşanlar ise cevher de [suret], madde/unsur ve bunlardan oluşanlar ise bu durumda bazen madde şeyin cüz’üdür denilir, bazen denilmez aksine sûretin kelimesi onlardandır (denilir). Örneğin et, derinliğin cüz’ü değildir. Zira o, içinde derinliğin bulunduğu maddedir ve basık burunun cüz’üdür.

25

Ve tunç heykelin bütünlüğünün cüz’üdür, yoksa o, sûret gibi söylenen, heykelin cüz’ü değildir.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:]

Cevher ismi, bir defa madde ve sûretten mürekkep olan cevherin maddesine, sûretine ve madde ile suretten mürekkep olana verilirse

336

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

bu durumda cevherin sureti hakkında ‘o şeyin cevheridir’ denilir. Çünkü

o,

zatından

dolayı

bilgidir.

Maddeye

gelince,

bazen

madde ve sûretin toplamı olan cevher bakımından, onun hakkında da ‘cevherin cüz’üdür’ denilir. Şeyin zatını tarif eden cevher itiba5

rıyla ise onun cevherin cüz’ü olduğu söylenemez. Aksine onun hakkında ‘o sûreti ve tanımı kabul edicidir’ denilir. Bunun örneği, tanımında ‘o burundaki basıklıktır’ veya ‘o burnun etindedir’ denilen basık burundur. Zira burun, burun ve derinliğin toplamı olan basık burun isminin delalet ettiği şey için, cevherin cüz’üdür.

ıo

Yoksa o, derinliğin tanımının cüzü değil sadece onun mevzusudur. Söylemiş olduğu bu şey, bizatihi mevcut olan bir şey üzerinde değil, ancak bir mevzuda olan bir şey üzerine delalet eden isimleri olan şeylere arız olur. Tunç da aynı şekilde tunçtan yapılmış olan heykelin tanımının bir cüz’üdür. Yoksa o, heykelin sûretinin

15

cüzü değildir. [391] Tanım ın madde olan cüzüyle, sûret olan cüzü arasındaki farkı gösterince, sûret ve madde arasındaki farkı tarif etme gereği duydu ve [dedi ki:] “Buna göre, sûrete sahip her bir şey üzerine

sûreti söylensin ama madde kesinlikle bizatihi söylenmez.” [Bu 20

sözüyle şunu kasteder:] Sûret ile madde arasındaki fark şudur: Sûret, sûrete sahip olan şeye ‘o nedir’ yoluyla bizatihi yüklenen ve cevherliğin mahiyetini tarif eden şeydir. Madde ise maddeye sahip olan şey üzerine, doğru bir şekilde yüklenmez. Nerede kaldı onun üzerine bizatihi yüklenebilmek. Şöyle ki ne heykelin üzerine tunç

25

olduğu yüklenir ne insanın üzerine et olduğu yüklenir ve ne de basık burun üzerine burun olduğu yüklenir.

338

| M etafizik Büyük Şerhi

5

10

15

20

ZAY/ZETA (Z)

[392] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bu nedenle dairenin kelimesinde/muarrifinde cüzlerin kelimeleri söylenmez. Hecenin keli­ mesinde ise harflerin kelimeleri bulunur. Zira harfler suretin keli­ mesinin cüzleridir, maddesi değil Ama dairenin cüzleri, daire tunçta oluştuğu zaman, surete tunçtan daha yakın olsa da kendisin­ de sûr etin oluştuğu madde gibidir.” [Bu sözleriyle de şunu kasteder:] Bazı şeylerin tanımlarında madde açıkça görülür ki bunlar bilfiil maddeden ve sûretten mürekkeptir. İşte bunların bütün cüzlerinin tanımları, tanımın cüzleri olmaz. Bazı şeylerin tanımlarında ise bilfiil madde açıkça görülmez ki bu şeyler basit şeylerdir, işte bunların tanımlarının cüzleri, suretin cüzleridir ve bu gibi şeylerde bütün cüzlerin tanımlarının hepsinin tanımın cüzleri olması gerekmiştir. Hecelerin tanımları da bu cinsten olduğundan harflerin tanımları­ nın, hecenin tanımının cüzleri olması gerekir. Cüzleriyle birlikte dairenin durumu da sûretiyle birlikte şeyin maddesinin durumu gibi olduğundan dairenin cüzleri, dairenin tanımında alınmaz. Çünkü dairenin tanımı, kendisinde maddenin açıkça görüldüğü tanımlar­ dan değildir. İşte bunlar, kendisiyle bu bağlamdaki söz konusu kuşkuyu çözülmeyi amaçladığı şeylerdir. [393] Dairenin cüzleri, dairenin tanımında, madde sahibi şeylerin tanımında maddenin görülmesi gibi, açıkça görülmediğinden ki burada tunç dairenin tanımında, tuncun görülmesi gibi bir görülme­ yi kastediyorum ve yine bazen kuşkunun çözümünde söylemiş oldu­ ğu şeylerle itiraz edildiğinden [dedi ki:] “Ama dairenin cüzleri, daire

25

30

tunçta oluştuğu zaman, sûrete tunçtan daha yakın olsa da kendisin­ de sûretin oluştuğu madde gibidir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Her ne kadar dairenin tanımında madde görülmese de dairenin cüzleri, şeylerin tanımlarında görülen maddeye benzerdir ve tunçtan oluşan dairenin tanımından açıkça görülen, maddeden çok sûrete yakındır. Burada, onun tanımında tuncun açıkça görülmesini kastediyorum. İşte buna göre dairenin cüzleri, madde sahibi şeylerin tanımlarında görülen maddeye benzeyince cüzlerinin tanımları, harflerin tanımla­ rının, hecelerin tanımlarının cüzleri olması gibi, dairenin tanımının cüzleri olmamıştır.

340

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[394] “Bazen hecenin bütün harflerinin, helimede/muarrifle bu­

lunmaması mümkündür. Örneğin şu balmumu veya havadaki (hece­ ler) gibi. Zira bunlar da hecenin cüzleridir. Çünkü bunlar madde bakımından mahsustur/hissedilirdir” [sözleriyle ise şunu kasteder:] 5

Bunu söylemesinin nedeni, iki hareketten müellef bir hareket olma­ sına göre, hece hakkında inceleme yapıldığında, tanımlarında mad­ denin açıkça görüldüğü şeylerden olması ve cüzlerinden her birinin tanımının, bütünün tanımının bir parçası olmamasıdır. İki sesten mürekkep/bileşik bir ses olmasına göre, hakkında inceleme yapıldı-

10

ğında ise tanımında maddenin görülmediği şeylerden olur ve her bir cüz’ünün tanımı da tanımın bir cüz’ü olur. [395] Daha sonra şu sözlerin bitiştiğini görürüz: “Zira çizgi, dai­

ma yarıya parçalandığından bozuluşa uğramaz. Veya insan kemik­ lere, sinirlere ve ete parçalanır.” Burada sözün bitişikliğinin iki fasıl 15

arasında koptuğu açıkça görülmektedir. Şöyle ki buradaki söz, örneğin çizgi ve yüzey gibi, maddenin tanımlarına dâhil olmadığı ve örneğin daima ette, sinirde ve kemikte mevcut olan insan gibi, tanımına mad­ denin dâhil olduğu şeylerin tanımlarının tafsili hakkındadır. Tanımına maddenin dâhil olması yönünden alman şeyler ve tanımına maddenin

20

dâhil olmaması yönünden alman şeylerin tafsili hakkındadır. Örneğin tunçtan daire olmasına göre alındığında, dairenin tanımına madde dâhil olur. Daire olmasına göre alındığında ise tanımına madde dâhil olmaz.

Bazı insanlar bu hususta kuşku duymuş

olduklarından

bu sözün peşine demiştir ki: “Bu nedenle onlar, bu hal üzere tıpkı 25

cevherin cüzleri gibi bunlardandır. Aksine sanki onlar maddeden­ dir.

Bütünün cüzleridir ama kelimesi olan sûretin

(cüzleri)

değildir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bu nedenle tanımlarında maddenin mevcut olduğu şeylerin maddî cüzleri, cevherin cüz’ü olmaları yönünden ve cevherin cüz’ü olmamaları yönünden oluşurlar.

342

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

Şöyle ki madde ve sûretin toplamı/bileşimi olmalarına kıyasla bir cevherin cüz’üdürler ama gerçek bir tanıma sahip olan şeye kıyasla ise ki bu sûrettir, onlar bir cevherin cüz’ü değildir. [396] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bu nedenle kelimelerde de 5

değildirler. Ama bazı kelimelerde bunun gibi olan kelime cüzlerinin hiçbirisi bulunmaz, bazılarında ise toplam/bileşik olmadıkça tek bulunması gerekmez.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Mevcutların bu iki hal üzere bulunuyor olmaları nedeniyle, yani maddesiz sûret ile maddedeki sûreti kastediyorum, bazısının tanımlarına, madde olan

10

şeylerin tanımlarından hiçbir şey dâhil olmaz. Bunlar cüzleri, sûretsel cüzler olan şeylerdir. Bunlar başkalarında ancak bilaraz bulunabilir. Bazılarının ise tanımında maddenin bulunması gerekir ki bunların her biri, zorunlu olarak ve bizzat bir şeyin içinde bulunarak var olan şeylerdir.

15

[397] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Zira bazı şeyler bu sebeple,

bunlar ilkeler olduklarından bunlardan oluşur ve bunlara bozulur­ lar/fesad. Bazıları ise böyle değildir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Tanımlarına bilfiil maddenin dâhil olduğu şeyler, bunlardan başka bazı mevcutlar ki bu, bilfiil maddedir, onları oluşturduğu ve onların 20

ilkesi olduğu için, madde bozuluşa uğradığı zaman, bu şeyler de bozulur. [398] [Aristoteles daha sonra der ki:] (“Buna göre basık burun ve

tunç daire gibi sûreti ve maddesi bir araya toplanmış olan her şey, bunlara bozulurlar ve madde onların bir cüz’ü dür...) Madde ile 25

birleşmemiş her şey dahası tanımı maddesiz olan sûretin kelimesi, ya kesinlikle bozuluşa/fesada uğramaz veya bunların bozulması gibi bozulmaz.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Tanımlarında mahsus maddenin açıkça görülmediği şeylere gelince, onların tanımlarında ancak sûretin cüzleri görülür. Bu cüzler ya asla bozuluşa uğramaz

30

veya sadece bilaraz bozuluşa uğrar.

344

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[399] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Şu halde bunların altına

girenler, ilkelerdir ve bunların cüzleridir. Surete gelince, bunlar onun ne cüzleridir ne ilkeleridir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bu nedenle varlığı ancak başkasında olan şeylerde, söz konusu başka5

sı, onun ilkeleri ve cüzleridir. Tabiatı ile başkasında mevcut olma­ yanlar ise sûreti tabiatında olduğundan, başkası onun ne cüzleridir ne de ilkeleridir. [400] [Bu sözüyle şunu kasteder:] “Bu sebeple toprak heykel top­

rağa, küre tunca, Kallias ete ve kemiklere ve yine daire cüzlerine 10

bozulur.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Örneğin topraktaki toprak heykel, tunçtaki tunç küre, etteki Zeyd, cüzlerindeki kemikler ve cüzlerindeki daire gibi bazı mevcutların varlığı başkasında olduğun­ dan demek istiyor ki bu örneklerdeki şeylerin cüzleri, hissedilir olmayan madde olsa da madde mesabesindedir. Dahası hissedilir

15

olmayan madde, daha sonra söyleyeceği üzere akdedilirdir. Buna göre matematiksel daire, cüzlerine kıyaslandığında başkasında bulunan mevcutlara benzer. [401] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Buna göre maddeyle birlik­

te toplananfbirleşen herhangi bir şey 20

(bozuluşa uğrar).

Ba-

sit/mutlak türde söylenen daire ile cüzî olarak söylenen, iştirakü’lisimle (isimde ortaklık ile) söylenir. Şöyle ki cüzîler için özel bir isim yoktur.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Durum böyle olunca daire ismi, bir kez mutlak daireye ve başka bir kez de bundan daha özel bir daireye ki bu tunçta ve toprakta oluşu nedeniyle onlara izafe

25

edilmesi bakımından cüz’î gibidir, verildiğinde bu durumda daire ismi onların üzerine isim ortaklığı ile söylenir. Şöyle ki bu sıfattaki pek çok şeyin kendisine özgü bir ismi yoktur yani tunçtan veya taştan daire üzerine delalet eden hiçbir isim yoktur ki tanımında madde açıkça görülmesin.

346

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

Aristoteles der ki; Şimdiye kadar sözü örtülü söyledik, fakat şimdi tekrar edip daha açık bir şey söyleyelim; kelim enin cüzleri/parçaları kaç tanedir ve nelere parçalanır. Zira bunların ya tümü veya bazıları 5

kelimeden öncedir. Ama dik açının kelimesi/muarrifı, dar açının kelimesine parçalanmaz. Aksine dar açınınki dik açıya parçala­ nır. Zira dar açıyı tanımlayan şey, dik açıyı kullanır. Şöyle ki dar açı, dik açıdan daha azdır. Daire ve yarım daire, bunlar benzer. Zira yarım daire, daire ile tanım lanır; parmak bütün ile. Zira

ıo

parmak insanın cüzlerinden şu cüzdür. Madde gibi olan bütün cüzler ve maddedeki gibi kendisinde bölündüğü şeyler, son maddedeki şeyler gibidir. Ve kelime için ve kelimeye delalet eden cevher için ya tümü veya bazısı [öncedir]. Yine hayvan nefsi, zira bu m üteneffıs hayvanların cevheridir, kelime gibi olan

15

cevher, sûret ve şu cüz’ün mahiyetidir. Evet, buna göre cüzler­ den her biri, eğer güzelce tanım lanır ise bu durumda cinssiz oluşmayacak fiil dışında tanımlanamaz. Şu halde onun (nefsin) cüzleri, ya bütünü veya bir kısmı, toplam/bileşik hayvanın cüz­ lerinden ve aynı şekilde tüm cüzlerinden öncedir. Ama beden ve

20

cüzleri, bu cevherden sonradır. Bunun maddesine bölünen şey gibi bölünmesi, cevher olması bakım ından değil aksine bileşik bütün olması bakım ındandır. İşte bu (cüzler) bütünden öncedir ve bazen de ayrışık olmaya güç yetirem ediklerinden önce değil­ dir. Başka bir türden olan, hayvanın parmağının durumu üzere

25

olmaz. Bu ancak iştirakü’l-isimle (isimde ortaklık ile) olur. Örne­ ğin ölü(nün parmağı) gibi. Hakikat bakımından olan ve kendisin­ de kelime ve cevherin ilk olarak bulunduğu, örneğin kalp ve beyin gibi olanlar veya bunlardan olanlar mütemasildir/birbirinin aynıdır. Buna göre hangisi olursa olsun bunlarda ihtilaf yoktur.

30

İnsan, at ve cüzîlerde hali böyle olanlar, küllî türde değildir

348

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

aksine bu kelim enin ve maddenin toplamı olan bütün bir şeydir. T ıp kı son külli olan cüzî gibidir ki bu Sokrates’tir ve diğer şeylerde de aynı şekildedir. Ve yine sûretin, mahiyet olan sûret dediğim bir cüzü, bileşik küll/bütün içinde aynıyla sûret ve 5

madde bulunur. Fakat kelimenin cüzleri ise sadece sûret için olan şeylerdir. Kelimeye gelince, o külli içindir. Zira dairenin mahiyeti

[1036a] ve

daire,

nefsin

mahiyeti ve nefs

aynıdır.

Şu

daire veya

cüzîlerden herhangi bir şey gibi bileşik olan külli şeylere gelince, bunlar ya mahsus/hissedilir olur veya makul/akledilir olur. M a10

tematikseller gibi olanlara makulat diyorum, tunçsal ve ahşapsal gibi olanlara ise mahsusat diyorum. Zira bunların tanım ı yok­ tur, aksine düşünce veya his ile birlikte ta rif edilirler. Buna göre akıldan gittiklerinde, onların mevcut olup olmadıkları apaçık değildir. ‘B ir’, külli sözle bilinmez ve söylenmez. Madde/unsur

15

ise bizatihi bilinmez. Bazı maddeler mahsustur (hissedilirdir) bazıları ise makuldür (akledilirdir). Buna göre mahsus olanlar, örneğin tunç, ahşap ve maddeyi hareket ettirenlerin tümü gibi­ dir. M akul olanlar ise mahsuslar olmamaları bakım ından m ah­ suslardır, örneğin matematiksel nesneler gibi.

20

Tefsir [402] “Şimdiye kadar sözü örtülü söyledik, fakat şimdi tekrar

edip daha açık bir şey söyleyelim; kelimenin cüzleri/parçaları kaç tanedir ve nelere parçalanır. Zira bunların ya tümü veya bazıları kelimeden öncedir” [sözleriyle şunu kasteder:] Bunu söyle25

meşinin nedeni, daha önce söylenenlerden şunun açığa çıkmış olmasıdır: Tanımlar iki sınıftır, ilki cüzlerinden/parçalarından biri madde olan sınıftır. İkincisi ise tanımında maddenin asla zahir olmadığı sınıftır. Tanımında maddenin görüldüğü şeyde, bu cüz’ün tanımı küllün tanımının cüz’ü değildir. Tanımlarında maddenin

30

görülmediği şeylerde ise her cüz’ün tanımı, küllün/bütünün tanı­ mının bir cüz’üdür. İşte ondan açıkça ortaya çıkan gaye şudur;

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

neden tanımların cüzlerinin bazısı tanımın bir cüz’ü olur bazısı böyle olmaz? Varsayılan şu kuşkunun çözümü ise ondan ortaya çıkmamıştır: Nicelik bakımından olan cüzün tanımında, neden küll alınmaz ve neden küllün tanımında cüz alınır. Ondan zahir olan, sadece onun kendisinde maddenin zahir olduğu tanımlardan olduğu veya madde gibi olan bir şey olduğudur. Bütün bunlar nedeniyle [dedi ki:] “Sözü

örtülü söyledik, fakat şimdi tekrar edip daha açık hir şey söyleye­ lim” ve yine [dedi ki:] “Kelimenin cüzleri/parçaları kaç tanedir ve nelere parçalanır. Zira bunların ya tümü ya da bazıları kelimeden öncedir. ” Çünkü işte bu, çözmeyi arzuladığı kuşkunun çözümüne dair araştırmanın ilkesidir. [403] “Zira bunların ya tümü veya bazıları kelimeden öncedir” [sözüyle de şunu kasteder:] Zira bunların ya tümü ya da bazıları tanımdan öncedir. Şöyle ki eğer tümü, sûretin cüzleri olur ise tümü önce olur. Eğer bazısı sûretin cüzleri olur, bazısı maddenin cüzleri olur ise bu durumda, bazısı bütünün tanımından önce olur, bazısı ise böyle olmaz. [404] [Aristoteles daha sonra der ki] “Ama dik açının kelime-

si/muarrifi, dar açının kelimesine parçalanmaz... (Aksine dar açınınki dik açıya parçalanır. Zira dar açıyı tanımlayan şey, dik açıyı kullanır. Şöyle ki dar açı, dik açıdan daha azdır. Daire ve yarım daire, bunlar benzer. Zira yarım daire, daire ile tanımlanır; parmak bütün ile)... Zira parmak insanın cüzlerinden şu cüzdür.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Dar açının tanımı, dik açının tanımı­ nın bir parçası değildir aksine durum bunun tersinedir yani dik açı, dar açının tanımının bir parçasıdır. Daire ile dairenin cüz’ünün tanımında da durum bu şekildedir. Yine insan ile örneğin onun bir parçası olan parmak veya onun herhangi bir parçası hakkında da böyledir. Yani insan, cüz’ün tanımında alınırken cüz, insanın tanı­ mında alınmaz. Cüz’ün/parçanın tanımının, küllün/bütünün tanı­ mında alındığı bu tanımlar, kendisinde maddenin zahir olduğu tanımlar cinsindendir. Bunlar sadece sûretin cüz’ünün alındığı ta­ nımlardan değildir.

352

| M etafizik Büyük Şerhi

TAY / ZETA (Z)

5

[405] Bundan sonra söylediği: “(Madde gibi olan bütün cüzler ve maddedeki gibi kendisinde bölündüğü şeyler, son maddedeki şeyler gibidir)... Ve kelime için ve kelimeye delalet eden cevher için ya tümü veya bazısı [öncedir] ” [sözüyle de şunu kasteder:] Tanımların bir kısmında maddenin zahir olduğu/görüldüğü bir kısmında ise zahir olmadığı/görülmediği açıkça ortaya çıkınca buna göre tanımla­ rın bütün cüzleri ve onların delalet ettiği şeyin bütün cüzleri, tanım­ lananın cüzleridir. Bazısı ise kendisinde maddenin zahir olduğu tanımlardır.

10

[406] Hangi şeylerde sadece suretin ve onun cüzlerinin zahir ol­ duğunu ve yine hangi şeylerde her iki şeyin de zahir olduğunu tarif etmek isteyince, bu durumu hayvanla örneklendirdi. Çünkü bu iki sınıf tanımın varlığı, hayvanda açıkça görülmektedir. Buna göre

15

20

25

[dedi ki:] “Yine hayvan nefsi, zira bu müteneffis hayvanların cevheridir, kelime gibi olan cevher, sûr et ve şu cüz’ün mahiyetidir. Evet/’ [Bu sözüyle şunu kasteder:] Nefs, kendisini kabul edici olan cisimde mevcut olan bir cevherdir. Hayvan ismi ise bu ikisinin toplamına/bileşimine delalet eden şeydir. Tümüyle sûretin cüz’ü olan tanım­ lar, cevherin cüz’ü olan nefs gibi şeylerdir. Bu benzetmeyle kastettiği şey şudur; nefsin durumundan açıkça görülmektedir ki onun mahi­ yetini veren tanım, varlığının kendisidir ve onun tanımından madde asla zahir değildir. Tanımında maddenin zahir olduğu şeylere gelin­ ce, bunlar tanımlarında başkalarının zahir olduğu şeylerdir. Tanım ise, bu makalenin başında açıkça ortaya çıktığı üzere, onlar için takdim/öne alma ile söylenirken bunlar için tehir/sonraya bırakma ile söylenir. [407] Bundan sonra söylediği; “buna göre cüzlerden her biri,

30

eğer güzelce tanımlanır ise bu durumda cinssiz oluşmayacak fiil dışında tanımlanamaz” [sözüyle ise şunu kasteder:] İster kendisinde tanımlanandan başkasının zahir olduğu tanımlardan olsun ister kendisinde sadece tanımlananın zahir olduğu tanımlardan olsun, ta­ nımların cüzlerinden her biri, tanımında cins ve fasıl zahir olmaksızın tanımlanamaz. Bununla, bütün tanımlar için ve tanımı olan her şey için söz konusu durumun gerekli olduğunu tarif etmek istemiştir.

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[408] Bundan sonra söylediği; “şu halde onun (nefsin) cüzleri, ya

bütünü veya bir kısmı, toplam/bileşik hayvanın cüzlerinden ve aynı şekilde tüm cüzlerinden öncedir” [sözüyle de şunu kasteder:] Bu durum karar kılınca buna göre, her tanımın tanımlanandan önce olan cüzleri, tanımlananın nicelik bakımından cüzü olmasından daha çok, cüzleri oldukları küllden/bütünden öncedir. Eğer tanımın cüzlerinde madde zahir olmaz ise, onların tümü böyledir, eğer tanı­ mın cüzlerinde madde zahir olur ise, onların bazısı böyledir. Bunu söylemesinin nedeni şudur: Daha önceki kuşku, ‘neden bütünün tanımında cüzler/parçalar yani nicelik bakımından olan cüzler, alınmazken cüzlerin tanımında bütün/küll alınır?, şeklindeydi. Bu­ nun üzerine demiştir ki, tanımın cüzleri/parçaları bu cüzlerden, yani nicelik bakımından olan cüzlerden önce gelir. Ama tanımın cüzleri sûretsel/formel olduğunda onların tümü böyledir, bazısı sûretsel bazısı ise maddesel olduğunda ise onların bazısı böyledir. Bütün bunlarla murâd ettiği şey şudur: Şeyin önceliği daha şiddetli oldu­ ğunda, sonra gelen şeylerin tanımında alınması gerekir. Bu yüzden bütün olan dik açı, zorunlu olarak cüz’ün/parçanın tanımında alınır, onun tanımında ise cüz/parça, yani nicelik bakımından olan cüz alınmaz. Çünkü bütünün parçaya önceliği, parçanın bütüne önceli­ ğinden daha şiddetli bir önceliktir. Çünkü bütünün parçaya önceliği, sûretin maddeye önceliği babındandır, parçanın bütüne önceliği ise maddenin sûrete önceliği babındandır. Yani zamansal ve bireysel bir önceliktir. Bu nedenle dairenin cüzleri, ancak ferdî daireyi önceler yoksa külli daireyi öncelemez. Tanım ancak türe göre öncelikli cüzler içindir. İşte bu, daha önce geçen ve ‘parça, bütüne öncelikli olduğu halde neden parça/cüz, bütünün/küllün tanımında alınmaz’ şeklindeki kuşkunun, kendisiyle çözümlendiği şeylerden birisidir. Çünkü onun, kendi başına müstakil bir varlığı bulunur ve fakat bütünün/küllün varlığı ancak parçalarla birlikte bulunur yani onun kuruluşu parçalarladır.

ZAY/ZETA (Z)

M etafizik Büyük Şerhi

[409] “Ve aynı şekilde tüm cüzlerinden öncedir” [sözüyle ise şunu kasteder:] Altındaki cüzîlerle birlikte olan, tüm küllilerdeki durum da aynı şekildedir. Yani küllün/bütünün cüzleri, tanımda cüzîlerden/tikellerden önce gelir. Yoksa cüzîlerin tanımı, küllün/bütünün tanımını öncelemez. Örneğin altındaki türlerle birlikte olan cinsin durumu gibi. Bütün bunları söylemesinin nedeni sadece, dik açının dar açıyla birlikte olan durumunu ve dairenin cüzleriyle olan duru­ munu, kısaca cinslerin nicelik bakımından olan cüzleriyle birlikteki durumunu göstermektir. Buna göre sanki o, bu hususta, niteliğin önceliğinin sûretin önceliği gibi olması, cüzlerin önceliğinin de maddenin önceliği gibi olması ve bütünün parçaya önceliğinin de sûretin önceliği babından olması nedeniyle, şeyin nitelik bakımından olan cüzleriyle nicelik bakımından olan cüzlerini tesviye etmiştir/eşitlemiştir. Bu nedenle [dedi ki:] “Ama beden ve cüzleri bu

cevherden sonradır.” Yani sûretten sonradır. [410] “Bunun maddesine bölünen şey gibi bölünmesi, cevher ol­

ması bakımından değil aksine bileşik bütün olması bakımındandır” [sözüyle ise şunu kasteder:] Bütün her şey, nicelik yoluyla cüzlerine bölünür, tıpkı maddeleri yönünden şeyler için olan bölünme gibi, yani türün ferde bölünmesi gibi. [411] Sonra cüzlerin, nicelik yoluyla olan bütüne önceliğinin, maddi öncelik olması hususunu çoğaltmaya başladı ve [dedi ki:]

“İşte bu (cüzler), bütünden öncedir ve bazen de ayrışık olmaya güç

yetir emediklerinden

kasteder:]

Nicelik

önce

bakımından

değildir.” olan

[Bu

cüzlerin

sözüyle önceliği,

şunu zaman

yönündendir. Bununla birlikte oluşta tümünün böyle bir önceliği bulunmaz

ki

bunlar

kendilerinde

sûretten

ayrık

olması

mümkün olmayan ve varlık bakımından onlardan önce ve sonra olmayan cüzlerdir.

Örneğin hayvan ile hayvanın cüzleri gibi.

358

ZAY/ZETA (Z)

M etafizik Büyük Şerhi

Zira nefs ayrıklaştığında hakiki hayvan ismi verilemez, bu isim ancak isim ortaklığı ile verilir. Örneğin parmak ismi gibi. Zira parmağın ölü için mevcudiyeti, diri için varlığından başkadır. Bu nedenle ölüdeki parmağa parmak denilse de bu isim ortaklığı iledir. Aynı şekilde onda 5

his bulunmadan önce de böyledir. İşte buna şu sözüyle delalet etmiş­ tir: “Başka bir türden olan, hayvanın parmağının durumu üzere

olmaz. Bu ancak iştirakü’l-isimle (isimde ortaklık ile) olur. Örneğin ölü (nün parmağı) gibi.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Zira bu cüzlerin sûretten ayrışması ve başka bir varlık türüne ki bu aynı cinsin altına 10

dâhil olan ilk türdür, dönüşmesi mümkün değildir. Ne var ki ilk türden olması ve kendisine dönüştüğü diğer türden olması ancak iştirakü’l-isimle olur. Örneğin canlı el üzerine söylenen el ismi ile ölü ele söylenen el ismi gibi. [412] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Hakikat bakımından olan

15

ve kendisinde kelime ve cevherin ilk olarak bulunduğu örneğin kalp ve

beyin

gibi

olanlar

veya

bunlardan

olanlar

mütemasil-

dir[birbirinin aynıdır. Buna göre hangisi olursa olsun bunlarda ihtilaf yoktur.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Hayvanın bütün cüzleri bu anlamdadır, örneğin kendisinde nefsin ilkesi bulunan gerçek cüz 20

gibi. Bir grubun düşündüğü üzere kalbe ve başkalarının düşündüğü üzere beyine gelince, bu husustaki ihtilaf, canlılık ayrıklaştığında ismin ilk cüze isim ortaklığıyla (iştirâkü’l-isimle) söylendiği ve hangi­ si olur ise olsun kendisindeki canlılıkla bu ismin ortak verildiği hususundaki inanca zarar verici değildir. Bu hususta hiç kimse,

25

kendisinde suret bulunmadığında isim ortaklığıyla verildiğinden kuşku duymaz. Ve onun, kalp mi yoksa beyin mi olduğuna dair vaki olan kuşkuya da zarar vermez.

360

ZAY/ZETA (Z)

| M etafizik Büyük Şerhi

[413] [Aristoteles daha sonra der ki:] “İnsan, at ve cüzilerde

hali böyle olanlar külli türde değildir, aksine bu kelimenin ve maddenin toplamı olan bütün bir şeydir. Tıpkı son külli olan cüzi gibidir 5

ki

bu

Sokrates’tir ve

diğer

ş e k i l d e d i r [Bu sözleriyle şunu kasteder:]

şeylerde Somut

de aynı

olan

insan

ve ata gelince, cüzîlerden olan hiç bir şey, tek bir cüzîden daha fazla bir şeye küllî türden yükleniyor değildir. Aksine o, somut bütündür ve somut suret ile somut maddenin

toplamıdır/bi-

leşimidir. Zira o, örneğin Sokrates’in insan türünde olması gibi 10

son türdedir. Diğer cüzîler de her ne kadar Sokrates ve Platon gibi isimleri olmasa da türünde aynı şekildedir. Burada vurgulamak istediği,

bir

kısmının

tür

isimlerinin

ferde,

iştirak

yoluyla

söylenmesidir. [414] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ve yine sûr etin, mahiyet 15

olan sûret dediğim bir cüzü, bileşik küll/bütün içinde aynıyla sûret ve madde bulunur. ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Surete gelince, o bir cüzdür, fakat sûret ismi, türün mahiyetini tarif eden genel sûrete ve somut maddenin sûreti olan cüzî sûrete söylenir. [413] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Fakat kelimenin cüzleri

20

ise sadece sûret için olan şeylerdir. Kelimeye gelince, o külli içindir. Zira dairenin mahiyeti ve daire, nefsin mahiyeti ve nefs aynıdır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Fakat gerçek tanımın cüzleri, genel sûretin cüzleriyken tanım, küllinin tanımıdır. Yani ferdin değil türün tanımıdır. Zira dairenin mahiyeti ve daire,

25

akılda aynıyla tek bir şeydir. Küllî olan nefis ve nefsin mahiyeti de aynı şekildedir.

362

ZAY/ZETA (Z)

M etafizik Büyük Şerhi

[416] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Şu daire veya cüzîlerden

herhangi hir şey gibi bileşik olan küllî şeylere gelince, bunlar ya mahsus/hissedilir olur veya makul/akledilir olur. Matematikseller gibi olanlara, makulat diyorum tunçsal ve ahşapsal gibi olanlara ise 5

mahsusat diyorum. Zira bunların tanımı yoktur aksine düşünce veya his ile birlikte tarif edilirler.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Somut madde ve suretin toplamı/bileşimi olan fert, örneğin şu daire veya cüzîlerden şu şey gibi, somut bir maddede olan şeylerdir. Bun­ lar ya hissedilirdir veya varlığı mahsusta olan akılda idrak edilen

10

şeylerdir. Örneğin matematiksel nesnelerin fertleri gibi. Zira bunla­ rın tanımları yoktur. [417] Sonra bunun sebebini gösterdi ve [dedi ki:] “Zira bunların

tanımı yoktur, aksine düşünce veya his ile birlikte tarif edilirler.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Tanımla bilinenin, bilgisinin değişmemesi 15

bakımından, cevheri değişmez. Bu yüzden o fertlerden başkadır.

[418] “(Buna göre akıldan gittiklerinde, onların mevcut olup ol­ madıkları apaçık değildir)... ‘Bir’ küllî sözle bilinmez ve söylenmez. Madde/unsur ise bizatihi bilinmez.” [sözüyle de şunu kasteder:] Sayı bakımından ‘bir’, asla tanımla bilinmez. Ancak hisle bilinir. Demek 20

istiyor ki bu nedenle tanımı yoktur. “Madde/unsur ise bizatihi

bilinmez” [sözüyle ise şunu kasteder:] Aksine ancak suret bakımın­ dan bilinir. [419] “Bazı

maddeler

(hissedilirdir),

bazıları ise makuldür

(akledilirdir). Buna göre mahsus olanlar, örneğin tunç, ahşap 25

ve maddeyi hareket ettirenlerin tümü gibidir. Makul olanlar ise

mahsuslar

matematiksel

olmamaları nesneler

bakımından

gibi”

[sözleriyle

mahsuslardır ise

şunu

örneğin kasteder:]

Makul/akledilir, mahsusatta/hissedilirlerde idrak edilen ve aklın, mahsusat olması bakımından mahsusatta olmadığına hükmettiği 30

şeydir. Örneğin somut çizgi, yüzey ve cisim gibi. Zira bunlar açılı veya açısız şekillerin maddesidir.

364

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

Aristoteles der ki; Buna göre bütünde, parçada, önce ve sonrada durumun nasıl olduğu söylenmiştir fakat bir kimse ‘dik açı, daire ve hayvan mı yoksa kendilerine parçalandıkları ve kendilerinden oluştukla­ 5

rı parçalar/cüzler mi öncedir’ diye sorduğunda, cevabın bu soruya göre verilmesi zorunludur. Zira ne dik açının mahiyeti basit/mutlak türdedir, ne nefs basit olarak hayvan veya m üteneffîstir/nefislidir, ne dairelerden her biri ile daire olması bakım ın­ dan dairelerin her biri için olan (aynıdır), ne dik açı ve dik açı

10

olması bakım ından dik açının mahiyeti ve dik açının cevheri (aynıdır). Sonra denilene gelince, sonra, kelimedekine benzer değildir ve hangi dik açı sonradır? Zira tunçsal maddeyle birlikte olan dik açı, bir dik açıdır ve cüzî çizgilerdeki bir dik açıdır. Maddesiz olana gelince, kelimedeki cüzlerden sonradır, cüzîler­

15

deki cüzlerden öncedir. Eğer bunlardan biri olur ise, örneğin nefsin hayvan olması gibi değilse basit türde söylenmez. Buna göre, tıpkı daha öce denildiği gibi, bazı şeyler söylenir bazısı ise söylenmez.

20

[420] “Buna göre bütünde, parçada, önce ve sonrada durumun

nasıl olduğu söylenmiştir” [sözüyle de şunu kasteder:] Bütünün, öncelik ve sonralık hususunda, parça nezdindeki durumunun nasıl olduğu söylenmiştir. [421] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Fakat bir kimse ‘dik açı, 25

daire ve hayvan mı yoksa kendilerine parçalandıkları ve kendile­ rinden oluştukları parçalar/cüzler mi öncedir’ diye sorduğunda cevabın bu soruya göre verilmesi zorunludur.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Fakat iştirak ile söylenen isimler hakkındaki sorula­ rın cevabının, bu meseledeki müşterek isimlerin tafsil edilmesinden

ZAY/ZETA (Z)

M etafizik Büyük Şerhi

sonra olması ve bunlardan her birinin kendine özgü cevapla cevap­ landırılması zorunludur.

Bunun

örneği,

bir kimsenin

‘dik açı

veya daire veya hayvan mı cüzlerinden öncedir yoksa cüzleri mi öncedir?’ şeklindeki soruyu sormasıdır. Buna göre dik açının veya hayvanın veya dairenin kaç şekilde söylendiğinin ve cüz, küll/bütün,

önce ve sonranın

kaç yönden

söylendiğinin

tafsil

edilmesi gerekir. [422] Daha sonra bu isimlerin müşterek isimler olduğunu bildir­ meye başladı ve [dedi ki:] “Zira ne dik açının mahiyeti basit/mut-

lak

türdedir,

ne

nefifiistirtnefiislidir

nefis ne

basit

dairelerden

olarak her

hayvan biri

ile

veya

müte-

daire

olması

bakımından dairelerin her biri için olan (aynıdır).” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Zira dik açı isminin delalet ettiği anlam, tek bir anlam değildir ve de nefsin hayvan veya müteneffise nispeti tek bir nispet değildir. Şunu kastetmektedir ki nefs, hayvana muhtelif nispetlerle nispet edilir. bazısı ise yanlıştır.

Bu nispetlerin bazısı doğru,

Örneğin ‘insan veya müteneffis hayvandır’

denilmesi gibi. [423] “Ne dik açı ve dik açı olması bakımından dik açının

mahiyeti ve dik açının cevheri

(aynıdır)” [sözüyle ise şunu

kasteder:] Bütün bunlar müşterek/ortak isimle ve nispetle söylenir. Şöyle ki genel dik açının mahiyeti ki bu sûrettir, dik açıya özdeşlik yoluyla nispet edilir. Zira biz deriz ki; dik açının mahiyeti dik açıdır. Bazen de ‘dik açının mahiyeti, yani sûreti dik açıda mevcuttur’ deriz ki bu durumda dik açının sûreti dik açı olmaz. Tıpkı nefsin hayvan olmaması gibi.

368

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[424] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Sonra denilene gelince,

sonra, kelimedekine benzer değildir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bu şeyler hakkında söylenen ‘önce’ ve ‘sonra’ da aynı şekildedir. Zira sonra lafzı birçok anlamda söylenir. Şöyle ki bir yönden sonra olan 5

başka bir yönden sonra değildir. Örneğin tanımlayıcı cüzleriyle ve nicelik bakımından cüzleriyle birlikte mahdud/tanımlanan gibi.

[425] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Hangi dik açı sonradır? Zi­

ra tunçsal maddeyle birlikte olan dik açı bir dik açıdır ve cüzî çizgilerdeki bir dik açıdır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Dik açının 10

cüzleri hakkında ‘onlar dik açıdan sonradır’ dediğimizde hangi dik açıyı ve hangi cüzleri kastettiğimizi belirginleştirmemiz gerekir. [426] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Zira tunçsal maddeyle

birlikte olan dik açı bir dik açıdır ve cüzî çizgilerdeki bir dik açıdır. 15

Maddesiz olan gelince,

kelimedeki cüzlerden sonradır

cüzîlerdeki, cüzlerden öncedir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Dik açı maddedeki şeye söylenir ki bu da cüzîdir. Maddesiz olan şeye de söylenir ki bu da küllidir. Aynı şekilde daire hakkındaki durumda da iki anlama birlikte söylenir. Bunlardan küllî olan, tanımının cüzle­ rinden sonradır ki onlar aynıyla cüzîlerdeki cüzlerinden öncedir

20

ve cüzîlerden öncedir.

[427] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Eğer bunlardan biri olur

ise örneğin nefsin hayvan olması gibi değilse basit türde söylenmez.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Hangi türden nispet denk gelirse gelsin onlardan biri diğerine doğru nispetle nispet edilmez. Örneğin nefsin 25

hayvan nispeti gibi. Zira eğer ‘hayvan nefstir’ denilirse bu yanlış olur. Eğer ‘o müteneffıstir/nefsi olandır’ denilirse bu doğru olur. [428] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Buna göre, tıpkı daha öce

denildiği gibi, bazı şeyler söylenir bazısı ise s ö y le n m e z [Bu sözüyle şunu kasteder:] Buna göre doğruluk/sûretler, tanımında maddenin 30

zahir olduğu şeylerin tanımında bulunan şeylere nispet edilir.

370

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[429] “Tıpkı daha öce denildiği gibi” sözüyle, daha önce şu sözü söylediği fasıldaki ifadelere işaret etmiştir: “Buna göre tanım sahibi

cevherlerin tanımlarının cüzleri ya tümü ya da bazısı” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Ama tanımlanan üzerine mutlak olarak yüklenmesi 5

doğru olan, cevhersel tanımlardır. Bazısı ise doğru olmayan, yani bir şekilde doğru başka bir şekilde doğru olmayan ise, daha önceki bağlamın tefsirinde açıkça görülendir, yoksa az önce yorumladığımız şey değil. Aristoteles d er k i;

ıo

Bir kimse şaşkınlık duyarak şunu sorabilir; hangi cüzler suretindir ve hangileri onun cüzleri değildir aksine toplamın/bileşiğin cüzleri­ dir. Eğer bu apaçık olmaz ise bu durumda her birinin tanımını yapmak mümkün olmaz. Zira tanım külli ve suret içindir. Buna göre hangi madde cüzlerindir, hangi şeyler bulunduğunda bir şey

15

oluşmaz. Bu yüzden yine şeyin kelimesi/muarrifi de apaçık olmaz. Örneğin tunçta, ahşapta ve taştaki daire gibi, sûret olarak başka bir şeyde olduğu görülen her şeyin o, olduğu zannedilir. Şöyle ki tunç, dairenin cevherinden bir şey değildir ve taş da değildir. Çünkü o,

[1036b] onlardan ayrıklaşır. Ayrık olduğu görülmeyen her şeyin ise 20

bunlara benzer olm asını engelleyen bir şey yoktur. T ıp kı bütün dairelerin, faraza tunçsal olarak görülmesi gibi. Zira durum böyle olsaydı buna göre tunç, sûretin dışında kesinlikle var olamazdı. Fakat vehim bakımından, bunun ayrık olması zordur. Örneğin daima etler, kemikler ve bunlar gibi olan cüzlerde

25

görülen insan sûreti gibi. Yine bunlar da sûretin ve kelim enin cüzleri m idir yoksa böyle olmayıp madde midir? Fakat başka bir şeyde ayrık olamadığından yine onları tarif etm ekte aciz kalırız. Zira bunun mümkün olduğu zannedilir fakat herhangi bir vakit­ te açıkça ortaya çıkmaz.

372

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

T efiir [430] Hangi cüzlerin tanımlarının, bütünün tanımından önce ol­ duğunu ve hangilerinin bütünün tanımından değil de sadece tanım­ lanandan önce olduğunu ve yine bütünün hangi cüzlerinin ki bunlar 5

nicelik kabilinden olan cüzlerdir, bütünden önce olduğunu açıkça ortaya koyunca şimdi de hangilerinin sûretin cüzleri olduğunu ve hangilerinin olmadığını incelemek istemektedir. [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bir kimse şaşkınlık duyarak şunu sorabilir; hangi

cüzler sûretindir ve hangileri onun cüzleri değildir aksine toplaıo

mın/bileşiğin cüzleridir. ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bununla maddeyi kastetmektedir ki söylediği gibi, tanımlananların durumu bilinmediği zaman tanımlar da bilinmez. İşte şu sözüyle bunu murâd etmiştir: “Eğer bu apaçık olmaz ise bu durumda her birinin tanımı­

nı yapmak mümkün olmaz.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Zira sûre15

tin cüzleri bizim nezdimizde madde ve sûretin bileşiminin cüzlerin­ den ayırt edilir olmadıkça tanımlar da bizim nezdimizde bilinir olmaz ve nezdimizde bu sıfatta olan şeyi, sûretsel cüzleri, madde ve sûretin bileşiminin cüzlerinden açıkça ayrışıncaya dek tanımlamamız da mümkün olmaz.

20

[431] Daha sonra sûreti ve cüzlerini bilmeyenin, neden şeyin ta­ nımını yapamayacağını da ortaya koydu ve [dedi ki:] “Zira tanım

külli ve sûret içindir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bunun sebebi şudur; tanım, külli anlam ve genel-özel sûret içindir. Yoksa madde ve sûretin bileşiminin anlamı için değildir. Şöyle ki bu durum 25

Kitâbu ’l-burhan da açıkça ortaya çıkmıştır. [432] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Buna göre hangi madde

cüzlerindir, hangi şeyler bulunduğunda bir şey oluşmaz.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Buna göre ‘hangisi, madde ve sûretin bileşi­ minin cüzlerinin kendisi bakımından mevcut olduğu maddedir ve 30

şeyin hangi cüzü mevcut olduğunda, şeyin oluşması gerekmez ki işte bu maddedir’ bu husus açıklanmalıdır. Bunu söylemesinin nedeni,

374

ZAY/ZETA (Z)

M etafizik Büyük Şerhi

madde olan cüz ile sûret olan cüz arasında fark bulunmasıdır. Zira sûret bulunduğu zaman şey oluşur. Madde bulunduğunda ise şeyin oluşması zorunlu değildir. “Bu yüzden yine şeyin kelimesi/muarriji

de apaçık olmaz” [sözüyle de şunu kasteder:] Şeyin bu durumu bi5

linmediğinde onun tanımı da bilinmez. [433] Daha sonra bu durumu araştırmaya başladı ve [dedi ki:]

“Örneğin tunçta, ahşapta ve taştaki daire gibi, sûret olarak başka bir şeyde olduğu görülen her şeyin o olduğu zannedilir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Açıktır ki pek çok mevzuda suretlerinin durumuyla 10

mevcut olduğu görülen şeylerin tümünde, sûretlerin maddelerden başka olduğu kendiliğinden bilinen bir şeydir. Örneğin bir kez tunçta, başka bir kez taşta ve diğer maddelerde oluşan daire gibi. Bu nedenle [dedi ki:] “O olduğu zannedilir. Şöyle ki tunç dairenin

cevherindeki bir şey değildir ve taş da değildir. Çünkü o, onlardan 15

ayrıklaşırlar.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Şöyle ki tuncun ve ahşa­ bın dairenin cevherinin bir parçası olmadığı kendiliğinden bilinmek­ tedir. Çünkü daire onlardan ayrıklaşır. Zira bazen tunçta bazen de ahşapta mevcut olur. Şayet bunlardan biri dairenin cüzlerinden olsaydı daire ancak onunla daire olurdu.

20

[434] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ayrık olduğu görülmeyen

her

şeyin

yoktur.

ise

bunlara

benzer

olmasını

engelleyen

bir

şey

Tıpkı bütün dairelerin, faraza tunçsal olarak görül­

mesi gibi.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] T ek maddeden fazlasında mevcut olamayan, aksine tek maddede bulunan sûretlerin tümü 25

ise ondan ayrıklaşamaz. Zira bu durum, onda madde mesabesinde bir şey ve sûret mesabesinde bir şey olduğunu, zihnin anlamasını engelleyen bir durum değildir. Tıpkı şunun gibi ki; şayet daire daima sadece tunçta bulunsaydı bu durum tuncun, dairenin sûreti ve onun sûretinin bir cüz’ü olmadığını anlamayı engelleyecek bir

30

durum olmayacaktı.

376

ZAY/ZETA (Z)

M etafizik Büyük Şerhi

[435] “Zira durum böyle olsaydı buna göre tunç, sûretin dışında kesinlikle var olamazdı” [sözüyle ise şunu kasteder:] Zira tabii şeylerin maddelerinin sûretleriyle birlikte olan durumlarına göre, dairenin sûreti tunca, tunç ta daireye özgü olsaydı tuncun, sûretin 5

dışında

mevcut

olması

mümkün

olmazdı.

Ancak

müşterek

isimle tunç diye isimlendirilirdi. Tıpkı his ve hareketin dışında, etin mevcut olmasının mümkün olmaması ve ancak müşterek isimle isimlendirilmesi gibi.

[436] “Fakat vehim bakımından bunun ayrık olması zordur. Ör­ 10

neğin daima etler, kemikler ve bunlar gibi olan cüzlerde görülen insan sûreti gibi” [sözüyle de şunu kasteder:] Fakat kendilerine özel maddeleri olmayan matematiksel sûretler ile örneğin daima ve ancak et ile kemikte olan insan sûreti gibi, kendilerine özel maddeleri bulunan, özel bir mevzuya sahip tabii sûretler arasındaki fark; bu

15

tabii

sûretlerin

vehim

ve

tasavvur

ile

maddelerinden

tecridi-

nin/soyutlanmasının güç olmasıdır. Çünkü etsiz ve kemiksiz bir insanın tasavvuru mümkün değildir. Birden çok unsurda bulunan matematiksel sûretler ise maddeden mücerret olarak tasavvur edilir. Sadece şunu kastetmektedir ki akıl, sûret ve madde arasındaki farklı­ 20

lığı idrak eder. Matematiksel sûretlere gelince, maddeden mücerret olmaları nedeniyle bu kolaylıkla olur. Tabii sûretlerde ise maddeyle tasavvur edildiği sırada tecridine güç yetirilemez olduğundan zorluk­ la olur. Bu nedenle buna benzer şeylerde, madde bakımından olan cüzlerle, sûret bakımından olan cüzler arasında kuşku vaki olur. Bu

25

yüzden [dedi ki:] “Yine bunlar da sûretin ve kelimenin cüzleri midir

yoksa böyle olmayıp madde midir?” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bu nedenle hayvan ve insan gibi söz konusu tabii mevcutlar hakkında şu kuşkuya düşülür: Bunların tümü madde midir veya ortada bunların dışında sûretler var mıdır? Yoksa bunlar kemik ve et gibi madde ve 30

sûretten mi mürekkeptir? Bunlar hayvanda, sûretin mi bir parçasıdır yoksa maddenin mi bir parçasıdır?

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[437] Sonra bu kuşkunun sebebini ortaya koydu ve [dedi ki:]

“Fakat başka bir şeyde ayrık olamadığından yine onları tarif etmekte aciz kalırız. Zira bunun mümkün olduğu zannedilir, fakat herhangi bir vakitte açıkça ortaya çıkmaz.” [Bu sözüyle şunu kaste­ der:] Bu şeylerde, onlarla suret arasındaki farkın bilgisine erişmedeki acziyetimizin sebebi, sûretin başka maddelerde bulunmayıp aksine aynıyla tek bir maddede bulunmasıdır. “Zira bunun mümkün olduğu

zannedilir, fakat herhangi bir vakitte açıkça ortaya çıkmaz” [sözüyle ise şunu kasteder:] Sûretin maddeden ayırt edilmesi her ne kadar belirli bir vakitte açıkça ortaya çıkmasa da tüm şeylerde vakıf olunabilecek bir şeydir ve bu hikmeti inşa eden ilk şeydir. İşte bu, Aristoteles’in sûretlerin ve sayıların gündeme getirilmesi bağlamında söylediği şeydir.

Aristoteles der ki; Bazı insanlar daire ve üçgen hakkında şaşkınlığa düşmüştür. Sanki onların çizgiler ve bitişik olarak tamlanması gerekmemek­ tedir aksine bütün bunlar, tıpkı insanın eti ve kemiği, dairenin tunç ve taşı, tıpkı dairenin organları gibi olduğunu söylemek gerekir. O nlar, bütün her şeyi sayılara nispet ettiler. Derler ki çizginin kelimesi/muarrifi, ikinin kelimesidir. Suretleri kabul eden bazıları da onun çizgi olduğunu söylerler. Çünkü çizgi önce ve sonradır ve iki, ikiye dair önce ve sonradır. Bazıları da onun, çizginin sûreti olduğunu söyler. Z ira bazı şeylerde suret ve sûrete sahip olan aynıdır. Örneğin iki ve ikinin sûreti gibi. Bu çizgide böyle değildir. Buna göre sûreti başka olarak görülen pek çok şey için, tek bir sûretin olması arız olur. Bu durum Pythagorasçılara da arız olmuştur. Zira onun, her şeyin sûreti olması ve diğerlerinin bir sûreti olmaması mümkündür. Bu duruma göre de bütün her şey, tek bir şey olur.

380

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[438] “Bazı insanlar daire ve üçgen hakkında şaşkınlığa düşmüş­

tür. Sanki onların çizgiler ve bitişik olarak tamlanması gerekme­ mektedir” [sözüyle şunu kasteder:] Bazı insanlar daire, üçgen ve 5

diğer şekiller hakkında şaşkınlığa düşmüştür. Çünkü onların çizgiler olması ve bitişik tabiattan olması bakımından tanımlanamayacağı görüşündedirler. Aksine matematiksel nesnelerin maddeler mesabe­ sinde olduğunu düşünürler. Zira bunların cevherlerini tarif eden suretleri vardır ve bunların mevcutlar içindeki yeri kemikler ve

10

etlerin yeri gibidir. İşte buna delalet ederek [dedi ki:] “Aksine bütün

bunlar tıpkı insanın eti ve kemiği, dairenin tunç ve taşı tıpkı daire­ nin organları gibi olduğunu söylemek gerekir. ” [439] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Onlar, bütün her şeyi sayı­

lara nispet ettiler.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Onlar bu inanç 15

yüzden, bütün eşyanın suretlerini sayılar olarak kabul ettiler ve bütün eşyaya maddenin/unsurun eklendiğini benimsediler. [440] Daha sonra onların hikâyelerini aktardı ve [dedi ki:] “Der­

ler ki çizginin kelimesi/muarrifi, ikinin kelimesidir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Sayıları, şekillerin suretleri olarak kabul eden bu 20

kimseler çizginin tanımının, ikinin tanımı olduğunu söyler. [441] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Sûretleri kabul eden bazı­

ları da onun çizgi olduğunu söylerler. Çünkü çizgi önce ve sonradır ve iki, ikiye dair önce ve sonradır. Bazıları da onun, çizginin sûreti olduğunu söyler.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Sûretleri kabul eden­ 25

lerin bazısı, çizginin tanımının ikinin tanımı olduğunu kabul etmez, aksine çizginin tanımının çizgi olduğunu ve onda önce ve sonranın iki cüz olduğunu kabul ederler. Tıpkı tanımlananlarla birlikte ta­ nımlar hakkında dediğimiz gibi. Aynı şekilde ikilik hakkında da ‘ikiliğin bir öncesi, bir sonrası bulunur’ derler. Yani bu şeylerde de

30

sûret ve madde mecrasında olanlar söz konusudur. İşte “bazıları da

onun, çizginin sûreti olduğunu söyler” sözüyle buna işaret etmiştir.

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[442] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Zira bazı şeylerde sûret ve

surete sahip olan aynıdır. Örneğin iki ve ikinin sûreti gibi. Bu çizgide böyle değildir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Onlardan bazıla­ rı der ki; örneğin somut iki ve ikiliğin sûreti gibi bir kısım şeyler, sayısal sûrete ve bu surete sahip olan şeye bölünür. Bir kısmı ise örneğin çizgi gibi sadece maddedir. İşte “bu çizgide böyle değildir” sözüyle buna işaret etmiştir. [443] Bu grubun bütün eşyayı madde mesabesinde görerek suret­ leri ve sayıları kabul ettiklerini tarif edince [dedi ki:] “Buna göre

sûreti başka olarak görülen pek çok şey için, tek bir sûretin olması arız olur.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Buna göre, onları, sûret ve tanım bakımından diğerinden başka olarak gördüğümüz pek çok şeyin tek bir sûretinin olması, gördüğümüz bu şeyin batıl olması ve bütün türlerin sûret bakımından aynı olması durumunu ilzam eder. Bunun örneği şudur; insanda ve cansız varlıkta (cemâd) bulunan ikilik, aynıyla bir olursa bu durumda insanın ve cemâdın sûretinin aynı olması gerekir. Birlerde de durum aynı şekildedir. Buna göre bir ismi tenasüp/uygunluk ve ortaklık ile söylenmez aksine tevatu/eşit anlamlılık ile söylenir. [444] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bu durum Pythagoraşçıla­

ra da arız olmuştur.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bunu söylemesi­ nin nedeni, Pythagorasçıların da sayıların, mevcutların ilkesi oldu­ ğuna inanıyor olmasıdır. Fakat onlar, sayıların sûretler olması yö­ nünden ilkeler olduğuna inanmıyorlardı, aksine mevcutların unsur­ ları olması yönünden ilkeler olduğuna inanıyorlardı. Her iki gruba da tek bir şey lazım gelir ki o da sayısal sûretlerden tek bir sûrette ortak olan şeylerin sûretlerinin, tek bir sûret olmasıdır. Buna göre,

TAY I ZETA (Z)

M etafizik Büyük Şerhi

ayrışık ve bitişik nicelikte, taşta, hayvanda ve semavatta mevcut olan üçlüğün tabiatı tek bir tabiat olur. Böylece ortada mevcutlar arasında

hiç

bir

fark

kalmamış

olur.

İşte

bu

duruma

şu

[sözüyle] delalet etmiştir: “Zira onun her şeyin sûreti olması ve

diğerlerinin

bir

sûreti

olmaması

mümkündür. ”

[Bu

sözüyle

şunu kasteder:] Buna göre, sayının bütün eşyanın sûreti olması ve kendisinde sûret bulunduğunu söylediğimi diğer şeylerin de asla bir sûretinin olmaması lazım gelir. [445] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bu duruma göre de bütün

her şey, tek bir şey olur.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bütün şeyler sayı olur ve ortada sayının tabiatının dışında asla bir şey mevcut olmaz.

Aristoteles der ki; Buna göre tanım lar hakkında bir tür şaşkınlık bulunduğu ve bunun hangi nedenle olduğu söylenmiş oldu. Bunun nedeni, bütün şeylerin bu hal üzere olmaması ve maddenin fiil türünden olmasıdır. Bu yüzden bazısının şu şeyde şunun gibi olması veya daima olması gerektiği gibi olması uygundur. Çünkü genç Sokrates’in hayvan hakkında zikretmeyi alışkanlık edindiği örnekler çok iyi değildir. Zira hakikatten uzaklaşıp onlarda cüzleri ol­ maksızın insanın olabileceğini zannediyor. T ıp kı tunç olm aksı­ zın daire gibi. Oysa bu benzememektedir. Zira hayvanın his sahibi bir şey olması uygundur ve o, hareketsiz tanımlanamaz. Bu nedenle o cüzleri olmaksızın olmaz ve oluşu bir şekildedir. Zira el, her durumda insanın cüz’ü değildir aksine fiili tam am ­ lamaya güç yetirdiğinde böyledir. Şu halde müteneffıs/nefsli olduğunda böyledir, müteneffıs olmadığında ise cüz değildir. M atem atiksel nesnelere gelince, neden cüzlerinin kelimesi (bü­ tünün) kelimesi değildir. Örneğin yarım dairelerin, dairelerin cüzleri (olmaması) gibi. Çünkü bunlar hissedilir değildir veya

386

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

bunlarda bir fasıl yoktur. Şu halde hissedilir olmayan bazı şeylerde de [1037a] madde

olacaktır

ve mahiyeti

maddesi olacaktır.

olmayanların

her

birinin

de

Külli daire için ise cüzler olmayacaktır.

Cüzîler için ise tıpkı daha önce söylendiği gibi, bunlar cüzler 5

olacaktır. Çünkü bir kısım madde hissedilirdir, bir kısım madde ise akledilirdir. Buna göre açıktır ki nefs ilk cevherdir, beden maddedir, insan ve hayvan ikisinin bütünü olan şeydir, Sokrates ve M uhaddef eğer nefs olur ise bu durumda katlanmış olur. Zira bazısı nefs gibidir ve bazısı ise bütün ve toplam gibidir. Eğer bu

10

nefs ve bu beden şeklinde yalın/mutlak türden olur ise bu du­ rumda külli ve cüzî gibidir. Maddi cevherlerden başka, bunun gibi bir tür cevher olup olmadığını ve sayılar ya da herhangi bir şey gibi başka tür cevherler talep etmemiz gerekip gerekme­ diğini daha sonra araştıralım. Zira biz bu sebeple hissedilir

15

cevherler hakkında

tafsilatlandırma yapmayı

arzu

ediyoruz.

Zira bir şekilde hissedilir cevherleri araştırmak ve onlar hakkın­ da inceleme yapmak

ikinci

felsefe

olan

tabiat

felsefesinin

işidir. Zira tabiat filozofunun sadece maddenin bilgisine değil kelime/muarrif bakım ından olan bilgiye de sahip olması gerekir.

20

H atta bu daha çok olm alıdır.

[446]

“Buna göre tanımlar hakkında bir tür şaşkınlık bulundu

ve bunun hangi nedenle olduğu söylenmiş oldu” [sözüyle şunu kaste­ der:] Tanımlar hakkında bir tür kuşku bulunduğu söylenmiştir. Ve 25

bu kuşkunun çözümü hakkında da konuşulmuştur.

“Bunun nedeni bütün şeylerin bu hal üzere olmaması” [sö­ züyle de şunu kasteder:] Söz konusu olan kuşkunun şu şekilde çö­ [447]

zümlendiği görülmektedir; eşyanın tanımları sûretler/idealar görüşü­ nü benimseyenlerin inandığı gibi değildir.

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[448] “Ve maddenin fiil türünden olmasıdır. Bu yüzden bazısının

şu şeyde şunun gibi olması veya daima olması gerektiği gibi olması uygundur” [sözüyle ise şunu kasteder:] Maddenin durumundan, sûretten hali kalamayacağı açıkça ortaya çıktığı için açıktır ki tabii sûretlerin ya bir kısmı veya tümü maddeden hali kalamaz. [449] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Çünkü genç Sokrates’in

hayvan hakkında zikretmeyi alışkanlık edindiği örnekler çok iyi değildir. Zira hakikatten uzaklaşıp onlarda cüzleri olmaksızın insanın olabileceğini zannediyor.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Maddenin sûretsiz olması mümkün olmadığı için suretin de maddesiz olamayacağı açıkça ortaya çıkınca, Sokrates’in ki bununla Pla­ ton’u kastetmektedir, ortada mufarık/ayrık hayvan, mufarık insan bulunduğuna dair inancı, kıyasın dışına çıkan batıl bir durum olur. Zira durum böyle olsaydı insan bedeni olmaksızın bir insanın mev­ cut olması mümkün olurdu. İşte buna, “cüzleri olmaksızın insanın

olabileceğini zannediyor” sözüyle işaret etmiştir. Bunun söylemesi­ nin nedeni, mufarık insanın mevcut olabileceği bir durumda, bedensiz insanın mevcudiyetinin mümkün olmasıdır. Oysa bunun imkân­ sızlığı kendiliğinden bilinen bir durumdur. Bu nedenle [dedi ki:]

“Tıpkı tunç olmaksızın daire gibi. ” Yani Sokrates’in dediği söz, tıpkı dairenin maddesinin dairenin tanımında zahir olması gerekmediği gibi, insanın maddesinin insanın tanımında zahir olmasının da gerekmediğini vehmettirmektedir. Örneğin tunç, taş ve benzerleri gibi. Bunu söylemesinin nedeni şudur; söz bakımından ayrık/mufarık olan şeyin, varlık bakımından da mufarık olacağı düşünülür, söz bakımından ayık/mufarık olmayan şeyin ise varlık bakımından mufarık olmadığını düşünmek daha uygun bir durumdur. Bu ne­ denle Sokrates’i bu görüşünde eleştirmiştir.

390

ZAY/ZETA (Z)

| M etafizik Büyük Şerhi

[450] “Oysa bu benzememektedir. Zira hayvanın his sahibi bir

şey olması uygundur ve o, hareketsiz tanımlanamaz” [sözüyle de şunu kasteder:] Tabii şeyler bu hususta matematiksel şeylerden farklıdır. Şöyle ki tabii şeylerin mahiyetinin hareket dışında ve his 5

olmadan, matematiksel şeylerin anlaşılabileceği gibi anlaşılması mümkün değildir. [451] His ve hareket olmaksızın hayvanın hayvan olmasının mümkün olmadığını bildirince [dedi ki:] “Bu nedenle o cüzleri

olmaksızın olmaz-” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Hayvanın suretinin 10

maddedeki varlığını gerektiren bu sebep nedeniyle maddi cüzleri bulunmaksızın hayvanın mevcut olması mümkün değildir. [452] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ve oluşu bir şekildedir. Zi­

ra el, her durumda insanın cüz’ü değildir aksine fiili tamamlamaya güç yetirdiğinde böyledir. ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] His ayrıklaş15

tığı zaman cüzlerin oluşu, hissin olduğu durumdaki mevcudiyet türünden başka bir türde olur. Zira örneğin el, var olduğu her du­ rumda insanın bir cüz’ü değildir, aksine fiilini yaptığı zaman bir cüz olur, yoksa hayvandan ayrılarak değiştiğinde değil. [453] “Şu halde müteneffisinefisli olduğunda böyledir müteneffis

20

olmadığında ise cüz değildir” [sözüyle de şunu kasteder:] Hayvanın el ve bunun gibi organları müteneffis olduğunda, hayvanın bir cüz’ü olur. Müteneffis olmadığında ise onun bir cüz’ü olmaz. [454] Demişti ki bu tabii durumlar, nicelik bakımından ve ancak madde/unsur ile birlikte anlaşılması bakımından cüzlere sahip

25

olabilir. Matematiksel nesneler ise bazen hissedilir madde olmak­ sızın

anlaşılır,

bazen

de matematiksellerin,

bütünün

tanımın­

dan sonra gelen cüzlerinin olmaması gerektiği düşünülür. Fakat

392

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

bu sıfatta cüzleri bulununca bu hususta kuşku arız olmuştur. İşte bu söyledikleriyle söz konusu durumun nasıl olduğunu açıkça ortaya koymayı murâd ederek [dedi ki:] “Matematiksel nesnelere gelince,

neden cüzlerinin kelimesi (bütünün) kelimesi değildir. Örneğin 5

yarım dairelerin, dairelerin cüzleri (olmaması) gibi. Çünkü bunlar hissedilir değildir.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Şöyle ki bir kimse kuşku yöntemiyle şunu söyleyebilir; bütün cüzlerin tanımları, bu sıfattaki şeylerin hissedilir maddeleri olması yönünden, bütünün tanımından önce olmaz, buna göre matematiksel nesnelerin durumu

10

nedir ki onlardaki cüzlerin tanımları da bütünün tanımından önce olmasın. Örneğin yarım dairelerin tanımı gibi. Çünkü bunların hisse­ dilir maddeleri yoktur. [435] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Veya bunlarda bir fasıl

yoktur. Şu halde hissedilir olmayan bazı şeylerde de madde olacak­ 15

tır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bunun cevabı şöyle demektir; bunların da onların olduğu gibi bir maddesi vardır. Zira aralarında bu hususta bir fasıl bulunmaz. Ne var ki bazı şeylerin hissedilir maddesi vardır ki bunlar tabii şeylerdir, bazısının ise akledilir bir maddesi/unsur vardır ki bunlar da daha önce geçtiği gibi matematik­

20

sel nesnelerdir. [456] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ve mahiyeti olmayanların her birinin de maddesi olacaktır” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Cüzle­ rin iki sınıfının, yani iki cinste nicelik bakımından olan matematik­

25

sel ve tabii tüm cüzlerin bir tanımı yoktur. İşte “mahiyeti olmayan­ ların” sözüyle bunu kastetmiştir. [457] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Küllî daire için ise cüzler

30

olmayacaktır. Cüzîler için ise tıpkı daha önce söylendiği gibi, bun­ lar cüzler olacaktır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Madde bakımın­ dan olan cüzler ki bunlar tanımda bütünün tanımından sonra gelir, daire ve benzerlerinin akledilir türü için mevcut değildir, aksine onlar ancak cüzîler için mevcuttur yani mevhum fertler için mevcut­ tur. Bu da tabii şeylerdeki durum gibidir.

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[458] “Çünkü bir kısım madde hissedilirdir, bir kısım madde ise

akledilirdir” [sözüyle de şunu kasteder:] Çünkü her ikisi de ancak maddede olması nedeniyle teşahhus eder. Bu nedenle bunun sonucu olarak dedi ki: “Buna göre açıktır ki nefis ilk cevherdir, beden mad­

dedir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bu nedenle söz konusu bu hay­ vanda durum apaçıktır. Yani onun suretinin maddede olmasını kastediyorum. Şöyle ki hayvandaki nefsin ilk sûret olduğu ve bede­ nin madde olduğu kendiliğinden açık bir durumdur. [459] “însan ve hayvan ikisinin bütünü olan şeydir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] İnsan ve hayvana gelince, bunlar nefs ve bedenin bileşimi olan bütündür. [460] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Sokrates ve Muhaddefi eğer

nefis olur ise bu durumda katlanmış olur.” [Bu sözüyle şunu kaste­ der:] Ama fertlerin isimleriyle nefs ve bedene delalet edilince kat­ lanmış cevhere yani beden ve nefse delalet edilir. Bu nedenle [dedi ki:] “Zira bazısı nefis gibidir ve bazısı ise bütün ve toplam gibidir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] İsimle bazen nefse, bazen de nefs ve bedene delalet edilir. [461] “Eğer bu nefis ve bu beden şeklinde yalın/mutlak türden

olur ise bu durumda külli ve cüzî gibidir” [sözüyle de şunu kaste­ der:] Cüzlerin toplamından olan bütün üzerine delalet eden şey, sınırlı sayıdadır ve cüzlere delalet eden de sınırlı sayıdadır. Yani ferdin cüzlerine bileşik değil basit anlamda delalet edildiğinde ‘bu nefs’ ve ‘bu beden’ denilir. Tıpkı ikisinin toplamına yine işaretle delalet edildiğinde, örneğin ‘bu hayvan’ ve ‘bu insan’ denilmesi gibi. “Küllî ve cüzî gibidir” [sözüyle ise şunu kasteder:] Bu iki delaletten birincisi, toplam/bileşim üzerine delalettir ki bu Korikos sözümüzdür. Bu delalet birden fazla şeyin toplamı olan bütün üzerine vaz‘edilmiş delalete benzerdir. İkincisi ise bütünün kendisinden terekküp ettiği cüzler üzerine delalettir ki bu da ‘bu nefs, bu beden’ sözümüzdür. Burada murâd ettiği iki varlığın, yani bütünün varlığı ile cüzlerinin varlığının aynı türden olmasıdır.

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[462] Bütün bu cevherlerin maddelerde olduğu açıkça ortaya çık­ tığı için bazı cüzlerinin tanımları bütünün tanımından sonra gelir nicelik bakımından olan cüzlerinin ise tanımları yoktur çünkü onla­ rın bütüne olan önceliği tanımın önceliği değildir aksine maddenin surete önceliğidir. [Dedi ki:] “Maddi cevherlerden haşka bunun gibi

bir tür cevher olup olmadığını ve sayılar ya da herhangi bir şey gibi başka tür cevherler talep etmemiz gerekip gerekmediğini daha sonra a r a ş t ır a lım [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Bu sözden zahir olan şudur ki tanımın delalet ettiği cevher maddededir. Ortada maddede olan bu cevherlere benzer, maddesiz bir şeyin bulunup bulunmadığı veya bunlar için sayılar hakkında söylediklerimiz gibi hissedilir cevherlerden başka cevherlerin olup olmadığı ise daha sonra araştıracağımız bir şeydir. [463] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Zira biz bu sebeple hissedi­

lir cevherler hakkında tafsilatlandırma yapmayı arzu ediyoruz [Bu sözüyle şunu kasteder:] Zira biz bu sözlerde hissedilir cevherleri araştırdık ve onların türlerini bu şekilde tafsil ettik; böylece hissedilir olmayan cevherin araştırılmasını amaçlayarak söz konusu durumu derinliğine sorguladık. İşte bu sebeple demiştir ki bu ilmin ehli, hissedilir cevherleri hissedilir olmaları bakımından değil aksine ancak cevherler olmaları bakımından inceler oysa tabiat ilminin ehli bunla­ rı, hissedilir cevherler olmaları bakımından inceler. Bu nedenle [dedi ki:] “Zira bir şekilde hissedilir cevherleri araştırmak ve onlar

hakkında inceleme yapmak ikinci felsefe olan tabiat felsefesinin işidir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Tabiat felsefesi, cevheri, bu ilmin yaptığı gibi cevher olması bakımından araştırmaz ancak o, cevherleri hissedilir olmaları bakımından araştırır. Tabiat felsefesi hakkında ‘o

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

ilk felsefenin İkincisidir ve onun işidir’ demesinin nedeni, ilk felsefenin/metafıziğin özel mevzusu olan mufarık şeylerin, tabiat ilminin mevzusunun ilkesi olmasıdır. Buna göre, tabiat ilmi, mertebe olarak onun İkincisidir ve mevzusu da İlahî şeyler olan İlk felsefe’nin mevzu­ sunun amellerinden bir ameldir. Mâ-ba‘de’t-tabîa7metafızik diye isimlendirilmesi ise sadece talimdeki/öğretimdeki mertebesi bakımın­ dandır, yoksa varlıktaki mertebesi bakımından değil.

[464]

“Zira tabiat filozofunun, sadece maddenin bilgisine değil

kelime/muarrif bakımından olan bilgiye de sahip olması gerekir. Hatta bu daha çok olmalıdır’’ [sözleriyle ise şunu kasteder:] Zira tabiat ilminin ehlinin, tabii mevcutların özel maddesi olması nede­ niyle sadece madde olan cevheri araştırması gerekmez, aksine suret olan cevheri de araştırır. Fakat bu bir ölçüde olmalı ve bu cevheri araştırması, madde kabilinden olan cevherden daha çok olmalıdır ki bu F izik K ita b ın ın ikinci makalesinde açıkladığı bir şeydir.

Aristoteles der ki; Kelimedeki cüzler bir şekilde tanımların da cüzleri olduğu için tanım sadece tek bir kelimedir/muarriftir. Çünkü şey tektir. Bu apaçıktır. Şeye gelince, cüzleri olduğu halde hangi şey sebe­ biyle o tektir?, bunu daha sonra araştıracağız. Mahiyetin ne olduğu ve nasıl bizatihi olduğu, bütün üzerine küllî olduğu ve neden bazı şeylerin kelimesinde ki o mahiyettir, tanımlananın cüzleri bulunurken, bazılarında bulunmadığı söylenmişti. Madde gibi olan cüzlerin, cevherin kelimesinde bulunmadığı da (söylen­ mişti). Çünkü bu cevherin cüzleri yoktur, aksine cüzler, bileşik cevher içindir. Bunlar için de bir şekilde kelime bulunurken,

400

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

bir şekilde de bulunmaz. Zira madde ile birlikte olduğunda bulunmaz. Şöyle ki o, ilk cevher ile tanımlanmamıştır. Örneğin insan nefsinin kelimesi gibi. Zira cevher, içinde olunan surettir ve ondan maddeyle bileşene de cevher denilir. Örneğin derin5

lik/basıklık gibi. Zira ondan ve burundan, basık burun ve basık burunluluk oluşur. Ve burun bunlarda iki kez bulunur.

Tefsir [465] “Kelimedeki cüzler bir şekilde tanımların da cüzleri olduğu

için tanım sadece tek bir kelimedir/muarriftir. Çünkü şey tektir. Bu ıo

apaçıktır. Şeye gelince, cüzleri olduğu halde hangi şey sebebiyle o tektir?, bunu daha sonra a ra ş tıra ca ğ ız [sözleriyle şunu kasteder:] Tanımın cüzlerinin bir şekilde tanımlananın cüzleri olduğu ve ta­ nımlanan şey, bizzat tek olduğu için tanımın tek bir söz olduğu açıkça ortaya çıkınca, bu durumda biz tanımın cüzlere sahip olduğu

15

halde nasıl bir olduğunu söyleyeceğiz. “Bir şekilde” demesinin nede­ ni, tanımın ve tanımlananın ancak yükleme yoluyla bir olmasıdır, yoksa sûret olan tanımın kendisinin tanımlananın kendisi olması bakımından değil. Kastedilen şey, sûrete sahip olmasıdır. [466] Bu bağlama ulaşınca talep edilenlerin/soruşturulanların na-

20

sil açıklandığını zikretmeye ve onları saymaya başlayarak [dedi ki:]

“Mahiyetin ne olduğu ve nasıl bizatihi olduğu, bütün üzerine külli olduğu ve neden bazı şeylerin kelimesinde ki o mahiyettir, tanımla­ nanın cüzleri bulunurken bazılarında bulunmadığı söylenmişti.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Şeyin mahiyeti olan cevherin ne oldu25

ğu, bizatihi cevher olan şeyin üzerine, bu cevherin nasıl yüklendiği ve bunun, onun için yani bütün için külli bir yolla yani mevcut olanın ne olduğu yöntemiyle yüklendiği açıkça ortaya çıkmıştır. Yine açıkça ortaya çıkmıştır ki bazı tanımların cüzleri, bütünüyle tanım­ lananın cüzleridir ve bazı tanımların ise bütün cüzleri tanımların

30

cüzleri değildir, aksine tanımlananın kendisinindir.

402

M etafizik Büyük Şerhi

TAY I ZETA (Z)

[467] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Madde gibi olan cüzlerin,

cevherin kelimesinde bulunmadığı da (söylenmişti). Çünkü bu cevherin cüzleri yoktur aksine cüzler, bileşik cevher içindir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Yine açıkça ortaya çıkmıştır ki şeyin 5

madde bakımından olan cüzleri ki bunlar nicelik bakımından olan cüzlerdir, sûret olan cevherin tanımında alınmazlar. Çünkü bu cevherlerin, niceliksel cüzleri yoktur. Aksine bu cüzler, madde ve sûretin toplamı/bileşimi olan cevherin cüzleridir ki bu da somut şeydir. Burada, dairenin cüzleri gibi olan ve dik açının kendileriyle

ıo

temsil olunduğu cüzleri kastetmektedir. [468] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bunlar için de bir şekilde

kelime bulunurken, bir şekilde de bulunmaz. Zira madde ile birlikte olduğunda bulunmaz. Şöyle ki o, ilk cevher ile tanımlanmamıştır.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Yine açıkça ortaya çıkmıştır ki sûret 15

olan cevherin, bir türlü tanımı bulunur ancak bu onun için gerçek tanım değildir. Şöyle ki bu cevherin tanımında mevcut olan başkası zahir olur ama gerçek tanımda başkası zahir olmaz. Buna göre o, bu tür tanımlananlar için değildir. [469] Sonra bunun nedenini ortay koydu ve [dedi ki:] “Zira

20

madde ile birlikte olduğunda bulunmaz. Şöyle ki o, ilk cevher ile tanımlanmamıştır. Örneğin insan nefsinin kelimesi gibi.” [Bu sözüy­ le şunu kasteder:] Şöyle ki bunun nedeni, başkasında bulunan şeyle­ rin, başkasında bulunmayan ilk cevherlerin tanımlarıyla tanımlan­ mamış olmasıdır. Zira nefs, başkasında mevcut olduğunda onun tam

25

tanımı olmaz.

404

TAY I ZETA (Z)

M etafizik Büyük Şerhi

“Zira cevher, içinde olunan sûr ettir ve ondan madde

[470]

bileşene

de

cevher

denilir.

Örneğin

derinlik/b asıklık

gibi.

Zira ondan ve burundan, basık burun ve basık burunluluk oluşur. Ve burun bunlarda iki kez bulunur” [sözleriyle ise şunu kasteder:] 5

Zira bu şeylerdeki suret olan cevherden ve onun içinde olduğu şey­ den ki bu da maddedir, bileşik olanın tanımı meydana gelir. Örneğin basık burunluluk gibi. Zira onun tanımı, ancak bu cevher­ de suret mesabesinde olan derinlik/basıklık ve onun mevzusu olan burundan oluşur. Bu nedenle bu gibi tanımlara, maddenin iki

ıo

kez zikredilmesi arız olur. Şöyle ki bunlardan bileşik olanın tanımı­ nın, iki cüz’ün tanımından müellef olması gerekir. Bu yüzden onda maddeyi iki kez zikretmemiz gerekir ki bunlardan biri sûretin tanımında alındığı sıradadır, İkincisi ise kendi tanımında alındığı sıradadır.

15

Bu

durum

bu makalenin

baş

tarafında apaçık bir

şekilde beyan edilmiştir.

Aristoteles der ki; Ö rneğin burun (ve K allias)16 gibi, bileşik cevhere gelin­ ce, bunlarda madde b u lu n u r.17 Z ira bazı şeylerde, m ahiyet ve m ünferit şey aynıdır. Ö rneğin ilk cevherde olan şey gibi, [1037b] mesela eğrilik ve eğriliğin m ahiyeti gibi. Eğer ilk ise. İlk dediğim şey, kendisi, başkası için, başkasında ve bir mevzuda söylenmeyendir. M adde gibi olan şeylerin ve madde ile bileşik şeylerin tümü ise aynı değildir. Bunlar araz türünden de aynı değildir. Ö rneğin Sokrates ve müzisyen gibi. Zira bunların 25

tümü araz türündendir. 16 Eksik kısım: ‘ve Kallias’. 17 Tahkikteki olumsuzluk yapılmıştır.

edatı

‘leyse’

tercih

edilmemiş

ve

anlam

olumlu

406

ZAY/ZETA (Z)

M etafizik Büyük Şerhi

Tefsir [471] “Örneğin burun (ve Kallias) gibi, bileşik cevhere gelince,

bunlarda madde bulunur” [sözüyle şunu kasteder:] Örneğin burun ile basıklık denilen derinlikten bileşik olan gibi, bilfiil madde ve 5

suretten mürekkep olan şeylerde, onlardan oluşan cevher madde üzerine şeyin mahiyeti olacak tarzda yüklenen sûret gibi değildir ki bu sûret yüklemede şeyin kendisidir ve bu şeyler de bizatihi başka­ sında mevcut olan şeylerdir. [472] Daha sonra bu anlamı tefsir etti ve [dedi ki:] “Zira bazı

10

şeylerde mahiyet ve münferit şey aynıdır. Örneğin ilk cevherde olan şey gibi mesela eğrilik ve eğriliğin mahiyeti gibi.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Tanımlanan şeylerin bir kısmında mahiyet­ ler, zatlarıyla aynıdır yani ‘o nedir’ yoluyla zatlarını tarif eden mahiyetleri,

15

‘yüklem

mevzunun

cevheridir’

denilen

şeylerdir.

Tıpkı ilk cevher için var olan şey gibi. Mesela eğrilik ve eğriliğin mahiyeti gibi. [473] Eğrilik ancak başkasında var olduğundan, hakikatte ilk cevherlerden değildir fakat akıl onu, mevzudan mücerret olarak aldığında mahiyetine olan nispeti ilk cevherlerin mahiyetlerine olan

20

nispeti gibi olur. “Eğer ilk ise” [dedi:] ve ilk olanın neliğini şerh etme ihtiyacı duyarak [dedi ki:] “İlk dediğim şey, kendisi, başkası

için, başkasında ve bir mevzuda söylenmeyendir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] İlk cevherle kastettiğim, bir mevzuda söylenmeyendir ki bunlar Kategoriler K itabın da, açıkça ortaya konulduğu üzere külli 25

cevherlerdir.

408

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[474] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Madde gibi olan şeylerin ve

madde ile bileşik şeylerin tümü ise aynı değildir. Bunlar araz tü­ ründen de aynı değildir. Örneğin Sokrates ve müzisyen gibi. Zira bunların tümü araz türündendir.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Bir 5

suret ve bir maddeden mürekkep olanlara gelince, bunlar bizzat başkasında mevcut olan şeylerdir. Zira ilk cevherlerin mahiyetlerinin onların zatlarını tarif etmesi yönünden, onların mahiyetleri zatları­ nın bilgisi olmasa da iki cüzden bileşik olan şey bilaraz bir olan şeylerdeki durum gibi, bilaraz bir değildir. Örneğin müzisyen insan

10

ve beyaz insan gibi. Burada müzisyen insan ile basık burun denilen derinleşmiş burun arasındaki farkı göstermek istemektedir. Zira basık burun zat bakımından birdir ve basıklık onun lazımıdır. Beyaz insanın ise beyazlık lazımı değildir. Bu nedenle beyaz insanın bilaraz bir olması, bunların toplamının bir olmasıdır. Bunun anlamı şudur;

15

burun, cinsin zâti fasıllarına bölünmesine benzer şekilde basık olan ve basık olmayana bölünür. Beyaz insan ise beyaz olan ve beyaz olmayana ancak bilaraz bölünür. Çünkü beyazlık, insandan başka pek çok türde bulunur. Burnun kendisiyle farklılaştığı fasıllar ise ancak şekillerde bulunur. Bu nedenle nitelik kategorisinde olan

20

şeyin, cevher kategorisinde olan şeyin tanımında alınması uzak görülemez. Aristoteles bu meseleyi, bundan sonra gelen makalede ele alıp araştıracaktır. Aristoteles d er k i;

Buna göre şimdi öncelikle analitiklerde tanım hakkında söy­ 25

lenmeyenleri konuşmamız gerekir. Zira oradaki şeyler hakkında söylenmiş olan şaşkınlık verici mesele, cevher hakkında söy­ lenen söz için de bir öncüldür. ‘Bu mesele’ dediğim, şudur: Kelimesinin tanım olduğunu söylediğimiz ne sebeple bir’dir?

410

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

Örneğin insanın ‘iki ayaklı hayvan’ şeklindeki kelimesi gibi. D iyelim ki onun kelimesi bu olsun, buna göre o, neden çok değildir yani hayvan ve iki ayaklı olarak, birdir? Zira insan ve beyaza gelince, biri diğeri için olmadığı zaman çokturlar. 5

(Biri diğeri için olup)18 insan mevzu olduğunda bu durumda bir olur ki o da beyaz insandır. Ama burada biri diğerinde değil­ dir. Zira cinsin, fasılları topladığı düşünülmez. Aksi takdirde tek/aynı şey, zıtları bir araya toplamış olacaktır. Zira cinsin kendileriyle ayrıştığı fasıllar/ayrımlar birbirine zıttırlar. Yine tek

10

bir kelime, fasılları toplar ise ve fasıllar örneğin ‘iki ayaklı yürü­ yen’ ve ‘tüysüz’ gibi pek çok olur ise neden bu çok değil de bir olur. Buna göre o, tek bir şeyde olduğu için bir değildir. Zira bu duruma göre, bütün eşya bir olacaktır. Ancak sayı bakım ın­ dan bir olan her şeyin, bir olması gerekecektir çünkü tanım ,

15

bir ve cevher olan bir tür kelimedir. Şu halde kelim enin tek bir şey için olması gerekir. Zira cevher tektir ve dediğimiz gibi şeye delalet eder.

Tefsir [475] 20

Buna göre şimdi, öncelikle tanımın cüzlere sahip olduğu

halde hangi sebepten dolayı tek bir şeye delalet ettiği hakkında konuşalım. “Analitiklerde söylenmeyenleri” [sözüyle şunu kasteder:] Tanımın bu anlamdaki durumu K itâb u ’l-bu rharida zikredilmemiştir. Çünkü orada bunu bir şekilde vaz'ederken sebebini söylememiş­ tir. K itâbu l-bu rharida bu mesele hakkında konuşmayı terk etmiş

25

olması onu burada konuşmak içindir. Çünkü tanımlar hakkındaki incelemede bu bilimin ehli ile mantık ilminin ehli ortaktır. Fakat bu

18

Grekçe Eksik: ‘Biri diğeri için olup’.

412

M etafizik Büyük Şerhi

TAY /ZETA (Z)

iki farklı yöndendir. Şöyle ki mantık âlimi, tanımlar hakkındaki incelemesini, eşyanın mahiyetini tasavvurunda zihni tesdid eden (doğrultan) bir alet olması bakımından yaparken bu ilmin âlimi/metafızik ehli, eşyanın tabiatlarına delalet etmesi bakımından 5

tanımları inceler. Bu nedenle burada, bu meselenin sebebini vermesi bu ilme özgü olmuştur. Çünkü bunun nedeni, tanımlarda verilen son faslın, mevcudun kendisiyle bilfiil bir ve mevcut olduğu sûreti tazammun eden fasıl olmasıdır. Şöyle ki son fasıldan önce gelen fasıllar, tanımlananlarda bilkuvve mevcuttur ve bu yüzden tanımlanan, tanı­

10

mın cüzlerinin çoğalmasıyla çoğalmaz. [476] Şimdiki maksadının, tanım hakkında konuşmak ve Anali­ tiklerde yani K itâbu l-bu rhan olan ikinci analitikler ve K itâbul-kıyas olan birinci analitiklerde zikredilmemiş olan bu meseleyi burada zikretmek olduğunu hatırlatınca, bu meseledeki incelemenin, cevher

15

hakkındaki incelemeden önce ele alınmasının sebebini belirterek [dedi ki:] “Zira oradaki şeyler hakkında söylenmiş olan şaşkınlık

verici mesele, cevher hakkında söylenen söz için de hir öncüldür.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Zira orada söylenmiş olan şaşkınlık verici bu mesele, talep edilen cevherde bulunan cevherin bilgisinin 20

kendisine dayandırıldığı meselelerden biridir. Tıpkı tanım hakkındaki ve tanımların zikredilen cüzleri hakkındaki bütün konuşmala­ rın, onların öncülü olması gibi. [477] Daha sonra bu meselenin ne olduğunu zikretti ve [dedi ki:]

“Bu mesele dediğim şudur: Kelimesinin tanım olduğunu söylediğimiz 25

ne sebeple bir’dir? Örneğin insanın ciki ayaklı hayvan’ şeklindeki kelimesi gibi.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Örneğin insan hakkında ‘o, iki ayaklı hayvandır’ sözümüz gibi, ‘kendisine delalet eden kelime tanımdır’ dediğimiz şey hakkında ‘o birdir’ deyişimiz hangi sebepledir?

414

ZAY/ZETA (Z)

M etafizik Büyük Şerhi

[478] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Diyelim ki onun kelimesi

bu olsun, buna göre o, neden çok değildir yani hayvan ve iki ayaklı olarak, birdir ?” [Bu sözüyle şunu kasteder:] İnsanın tanımı, iki ayaklı hayvan sözümüz gibi olunca bu durumda mesele şu olsun: 5

Nasıl olur da insan hakkında ‘o birdir’ deriz de ‘o çoktur’ demeyiz? Oysa onun tanımında iki anlam aldık ki birisi onun hayvan olması öteki ise iki ayaklı olmasıdır. [479] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Zira insan ve beyaza gelin­

ce, biri diğeri için olmadığı zaman çokturlar.” [Bu sözüyle 10

şunu kasteder:] Beyaz insan sözümüze gelince, bu tek bir anlam üzerine delalet ediyor değildir.

Çünkü biri bizzat diğeri için

değildir. Bu nedenle insan ve beyazlık ancak bilaraz olarak tek bir anlam olabilir. [480] [Aristoteles daha sonra der ki:] “(Biri diğeri için olup) insan 15

mevzu olduğunda bu durumda bir olur ki o da beyaz insandır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Beyaz insan sözümüz, beyazlığın kendi­ sine arız olduğu mevzu eğer insan olur ise ancak bu durumda bilaraz bir olur. [481] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ama burada biri diğerinde

20

değildir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] İki ayaklı sözünün hayvanda bulunması, beyazın insanda bulunması gibi değildir. Tanım hakkın­ da ‘o, bu yönden birdir’ denilemez. [482] Sonra bunun sebebini ortaya koydu ve [dedi ki:] “Zira

cinsin, fasılları topladığı düşünülmez. Aksi takdirde tek/aynı 25

şey, zıtları bir araya toplamış olacaktır. Zira cinsin kendileriyle ayrıştığı fasıllar/ayrımlar

birbirine

zıttırlar.”

[Bu

sözleriyle

şunu kasteder:] Zira tek bir türde veya cinste birbirine zıt fasılların bulunacağı düşünülemez. Örneğin beyazlık ve siyahlığın insanda bulunması gibi.

416

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[483] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Yine tek bir kelime fasılları

toplar ise ve fasıllar örneğin iki ayaklı yürüyen ve tüysüz gibi pek çok olur ise neden bu çok değil de bir olur.” [Bu sözüyle şunu kaste­ der:] Yine bazen bir kimse soru sorarak diyebilir ki tanım olan tek 5

bir söz, fasılları toplar ise ve fasıllar da çok olur ise hangi yönden bunun hakkında ‘o birdir ve çok değildir’ denilebilir. Örneğin insa­ nın tanımında bulunan ‘yürüyen iki ayaklı tüysüz’ sözümüz gibi. Burada kastettiğim onun hakkındaki ‘o yürüyen, iki ayaklı hayvandır veya iki ayaklı, tüysüz hayvandır’ sözümüz gibi.

10

15

[484] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Buna göre o, tek bir şeyde olduğu için bir değildir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Zira bu fasıllar hakkında, yani tek bir şeyde bulunmaları bakımından bilaraz birdir denilmez. [483] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Zira bu duruma göre, bü­ tün eşya bir olacaktır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Tek bir şeyde bulunan şeylerin bizzat bir olduğunu doğru kabul etseydik, bütün âlemin bizzat tek bir şey olması lazım gelirdi. Çünkü semada buluna bütün şeyler aynıdır. [486] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ancak sayı bakımından bir

20

25

30

olan her şeyin bir olması gerekecektir çünkü tanım, bir ve cevher olan bir tür kelimedir. Şu halde kelimenin tek bir şey için olması gerekir. Zira cevher tektir ve dediğimiz gibi şeye delalet eder.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Ancak tanım bakımından bir olan şeylerin, sayı bakımından da bir olması zorunludur. Çünkü tanım, tek bir şeye delalet eden tek bir kelimedir/muarriftir. Yani tanımın kendisine delalet ettiği şey, tek bir cevher olduğu için bu zorunludur. Şu halde tanımın tek bir şey için olması gerekir. Çünkü o, şeylerden tek bir cevher üzerine delalet eder. Bunu söylemesinin nedeni şudur: Daha önce geçmiş ve demişti ki tek bir şey için olduğu halde tanım nasıl çok olur? Buna göre bunun aksini yani olamayaca­ ğını söylemekte ve demektedir ki; ‘tek bir tanımı olması yönünden şey ancak bir olabilir’. Bunu söyleyerek tanımın bir olduğunu açıkça ortaya koymak istemiştir.

418

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

Aristoteles d er k i; Fakat araştırmanın öncelikle bölme miktarınca oluşan tanımlar hakkında olması gerekir. Zira tanımda, ilk olduğu söylenen cinsin ve faslın dışında başka bir şey bulunmaz. Ötekine gelince, kendi5

sinde bulunan fasıllarla birlikte, ilk gibi cinslerdir. Örneğin iki ayaklı hayvanı kabul eden, ilk hayvan gibi. Yine iki ayaklı tüysüz hayvan gibi. Pek çok şeyle söylense de yine aynı şekildedir. Kısaca

[1038a] pek çok şeyle veya az şeyle söylense de yine aynı şekildedir. Şu halde az şeyle söylenen ile iki şey ile söylenen arasında fark

ıo

yoktur. İki şeyle söylendiğinde örneğin hayvan için söylendiğin­ de hayvan cinstir öteki ise fasıldır. (Şu halde)19 cins cinsin sûretleri/türleri gibi olan sûretler olmaksızın mutlak olarak var ola­ maz veya olursa da ancak madde gibi olur. Zira ses, cins ve maddedir ama fasıllar, sûretleri/türleri oluşturur ki bunlar sesin

15

harfleridir.

Bu durumda açıktır ki tanım , fasıllardan olan

kelim edir. Fakat faslın faslını bölm em iz gerekir. Ö rneğin iki ayaklı gibi. Zira o, hayvanın faslıdır. Yine iki ayaklı olan hay­ vanın faslının, iki ayaklı olması gerekir. Şu halde sözün m ü­ kem m eli söylenmek isteniyor ise bazı iki ayaklıların tüylü 20

olduğunu ve bazı iki ayaklıların ise tüysüz olduğunu söylemek gerekmez. Aksine bu fiil, ancak bölm e acizliğinden dolayı olan bir fiildir. İki ayaklıda bölm enin çift tırnaklı olan ve çift tır­ naklı olmayan şeklinde olması gerekir. Z ira bunlar ayağın fasıllarıdır. Çünkü ayağın tırnaklara/toynaklara yarılması bir

25

çeşit haslettir/zinettir. M u h telif olanlarda son buluncaya kadar daima bu hal üzere devam edilir. Zira bu durumda ayağın sûretleri fasılların sayısı m iktarınca olur ve iki ayaklı olan hayvanlar 19

Grekçe Eksik: ‘Şu halde’.

420

ZAY/ZETA (Z)

| M etafizik Büyük Şerhi

sayı bakımından fasıllara eşit olur. Eğer durum böyle olur ise buna göre açıktır ki bu sözlerin tanımlarda pek çok kez söylen­ mesi gerekmese de son fasıl, tek başına şeyin cevheri olacaktır. Zira bu fuzuli bir iştir. Bu arız olur zira iki ayak yüklenerek ‘iki 5

ayaklı hayvan’ denildiğinde, iki ayağa sahip olan hayvan dışında başka bir hayvan söylenmiş olmaz. Eğer kendisine özgü bir bölme ile bölüm lenir ise bu durumda fasılların sayısı m iktarınca pek çok kez söylenecektir. Eğer faslın da bir faslı olur ise bu durumda son birisi, sûret ve cevher olacaktır. Örneğin iki ayaklı

ıo

şeklinde bölüm lendiğinde bir kısm ının beyaz bir kısm ının siyah olması gibi araz türünden bölüm lenir ise bu durumda bölüm lerin sayısının m iktarına göre olacaktır. Şu halde tan ı­ m ın fasıllardan, dahası onların sonuncusundan oluşan kelim e olduğu açıkça ortaya çıkm ıştır. D aha doğru söylenirse, eğer bu

15

gibi tanım lardan biri, örneğin insanın tanım ı söylenirse ve iki ayak yüklenerek ‘iki ayaklı hayvan’ denilirse iki ayağı yükleye­ rek ‘iki ayağı olan iki ayaklı’ dem enin fazladan olduğu açıkça görülecektir. Zira o, cevherde bulunan bir düzen değildir. Zira bazısının

20

önce,

bazısının

sonra olduğunu

nasıl anlamamız

gerekir. İşte bu sözler, bölüm lerine göre tanım ların neler ol­ duklarına dair ilk sözlerdir.

[487] Pek çok cüz’ü olduğu halde tanımın nasıl bir olduğu ve kendisine delalet eden tanım pek çok cüz’e sahip olduğu halde ta25

nımlananın nasıl bir olduğu sorulunca ve kuşku duyulunca bunu, araştırmasının başlangıcı kılmak istemektedir. Söz konusu kuşkunun çözümlerinin açıkça görülmesi için araştırmaya, bölmenin oluştur­ duğu tanımlardan başlamak istedi ve [dedi ki:] “Fakat araştırmanın

30

öncelikle bölme miktarınca oluşan tanımlar hakkında olması gerekir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Fakat araştırmanın öncelikle, böl­ me ölçüşünce olan tanımlar hakkında olması gerekir.

422

ZAY/ZETA (Z)

| M etafizik Büyük Şerhi

[488] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Zira tanımda, ilk olduğu

söylenen cinsin ve faslın dışında başka bir şey bulunmaz.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Zira doğru bölmenin oluşturduğu ta­ nımların bu durumundan açığa çıkmaktadır ki onlar ancak iki şeyi 5

tazammun eder. Birincisi yakın cinstir, diğeri ise bu cinsin zatî faslıdır. Ancak öncelikle yakın cinsi isimlendirmiştir çünkü o, ta­ nımda ilk vaz‘edilen şeydir. [489] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ötekine gelince, kendisinde

bulunan fasıllarla birlikte, ilk gibi cinslerdir. ” [Bu sözüyle şunu 10

kasteder:] Cinslerden ve bu cinslerin fasıllarından ilk cinsten sonra gelen ise tanımlanana eşit olan faslın dışındaki, varlığında ilk cinsin delalet ettiği şeyin tabiatı bulunanlardır. [490] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Örneğin iki ayaklı hayvanı

kabul eden, ilk hayvan gibi. Yine iki ayaklı tüysüz hayvan gibi.” [Bu 15

sözüyle şunu kasteder:] Örneğin öncelikle iki ayaklı hayvana ve çok ayaklı hayvana bölünen hayvan gibi ki daha sonra iki ayaklı tüylü ve tüysüze bölünür. Zira bütün bunlar cins yerine geçer. [491] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Pek çok şeyle söylense de

yine aynı şekildedir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Benzer şekilde 20

pek çok faslı tazammun eden tanımlarda da bu lazım gelir. Zira cins yerine geçiyor oluşunda, fasılların çokluğu ve azlığı arasında fark yoktur. İşte şu sözüyle murâd ettiği budur:

“Kısaca pek çok

şeyle veya az şeyle söylense de yine aynı şekildedir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] İlk cinsin yerine geçme hususunda tanımlar 25

arasında farklılık yoktur. Buna göre tanımlar, kaçınılmaz olarak cins ve fasıl olmak üzere iki tabiattan müellef olacaktır ki tanımda ya pek çok fasıl veya sadece bir cins ve bir fasıl olur. Çünkü ilk cins ile son fasıl arasında olan şey, cins yerine geçer. İşte buna işaret etmek üzere [demiştir ki:] “Şu halde az şeyle söylenen ile iki şey

30

ile söylenen arasında fark yoktur.” Yani sadece bir cins ve bir fasıl demek istiyor.

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[492] “İki şeyle söylendiğinde örneğin hayvan için söylendiğinde

hayvan cinstir öteki ise fasıldır. ” [sözüyle de şunu kasteder:] Buna göre durum, bütün tanımların cins ve fasıl olmak üzere iki tabiattan müellef olmasına rücu etmektedir. [493] Bundan sonraki sözü yani burada mevcut olan boşluktan sonraki; “(şu halde) cins cinsin sûr etleri/türleri gibi olan sûr etler

olmaksızın mutlak olarak var olamaz veya olursa da ancak madde gibi olur” [sözüyle ise şunu kasteder:] Her tanımın bir cins ve bir fasıldan oluştuğu ve cinsin de bir sûret ve bir maddeden oluş­ tuğu açıkça ortaya çıkınca bu durumda mutlak cins olduğu söylenen cinsin, sûretin mevzusunun türünden başka bir şey olmaması veya sûret ve mevzu nasıl olursa olsun maddeye benzer olması gerekir. Muhtemelen demek istiyor ki cins, sûret ve maddeden oluşan tek şey olunca ister sûret yönünden bu isimle isimlendirilsin ister madde yönünden bu isimle isimlendirilsin, nasıl olursa olsun bu durumda o maddeye benzerdir. Bununla kastettiği sadece şeydeki cinsin tıpkı maddedeki durum gibi bilfiil mevcut olmadığı, bilfiil olan şeyin son fasıl olduğudur. [494] Cinsler farklı farklı olunca bu durumda bazısında sûrete benzerlik baskın olur, bazısında ise maddeye benzerlik baskın olur. Bunun örneğini vererek [dedi ki:] “Zira ses, cins ve maddedir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bütün olan cins; ki o bir yönden cinstir, ses yönünden ise maddedir, örneğin harfin tanımındaki ‘o sestir’ sözümüzdür. Zira ses, bir yönden maddeye benzer ki harfin maddesine yakındır. Başka bir yönden ise sûrete benzer ki ‘o nedir’ yoluyla harf üzerine yüklenir. Madde daha önce açıklandığı üzere ilk ismiyle şey üzerine yüklenmez.

426

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[495] “Ama fasıllar, sûr etler i/türleri oluşturur ki bunlar sesin harfleridir” [sözüyle] muhtemelen demek istiyor ki vuruşların fasılları, harflerin suretlerini yapandır. Harfler ise sestendir. Çünkü burada sanki harflerin sûretleriyle onlara uyan heceleri ve harflerle 5

de üç hareketi kastetmektedir. Bize göre harf ismine özgü olan ise alfabe harfleridir. Her ne kadar pek çok ümmet onları harfler diye isimlendirse de bize göre böyledir. Muhtemelen demek istiyor ki harflerin tanımlarında alınan fasıllar, harflerin sûretleri olan fasıllardır ve harfler seslerdendir. Yani sesin tabiatından türerler,

ıo

Ancak burada cinsin kendisi bakımından madde olduğu ciheti tarif etmek istemiştir. Sanki harflerin maddesi oluşundaki sesler ile heykelin maddesi oluşundaki tunç arasındaki fark; sesin vuran bakımından yani uzun ve kısa heceye benzer bir şeyden oluşması bakımından sûretten ari/sıyrılmış kakmaması, tuncun ise esasen

15

şekilden ari kalabilmesidir. Bu nedenle tunç mahza/salt maddedir, harfler ise sesin mahza maddesi değil ama harfleri kabul etmesi yönünden madde gibidir, ses türlerinden ayrılamaması yönünden ise o cins gibidir.

[496] Bunu bitirdikten sonra [dedi ki:] “Bu durumda açıktır ki 20

tanım, fasıllardan olan kelimedir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Tanımların nelerden mürekkep olduğu açıkça ortaya çıkınca tanı­ mın fasıllardan mürekkep bir söz olduğu da açık bir durumdur. Fasıl ve cinstendir dememiş olması şu bakımdandır: Ona göre cins ve fasıl arasındaki fark, cinsin genel suret olması, faslın da özel

25

sûret olmasıdır.

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[497] Tanımların nelerden müellef olduğunu ve söz konusu ta­ nımları bize verenin, bilinen cinsin kendisinden oldukları için, bölme olduğunu bildirince, bu gibi sözleri verenin hangi bölme olduğunu -ki bu sözler cinsten ve bu türe özgü bütün fasıllardan terekküp eder-, tarif etmeye başladı ve [dedi ki:] “Fakat faslın faslını

bölmemiz gerekir. Örneğin iki ayaklı gibi. Zira o hayvanın faslıdır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Fakat bölümlenen cinsin bölmesinin zâti ve ilk olması gerekir ki cins öncelikle ilk faslına ve mukabiline bölünsün, sonra bu fasıl ilk fasla bölünsün. Yoksa cins, öncelikle faslın faslına bölünmemelidir. Bunun örneği iki ayaklı hayvandır. Zira onun öncelikle örneğin iki ayaklı ve çok ayaklı şeklinde ilk faslına bölünmesi gerekir, sonra hayvanın iki ayaklı şeklindeki bu faslı zatî fasıllara bölünür ki bunlar kendileriyle bu faslın ilk bö­ lünmeyle bölündüğü fasıllardır. Tıpkı cinsin ilk faslıyla bölünmesi gibi. Bu fiil tanımlanana eşit olan fasıllarının toplamına varıncaya kadar devam eder. [498] “Yine iki ayaklı olan hayvanın faslının iki ayaklı olması ge­

rekir” [sözüyle de şunu kasteder:] Bu nedenle hayvanın iki ayaklı olmaması cihetinden değil iki ayaklı olması cihetinden tafsil edilmesi gerekir. Örneğin iki ayaklı’yı tüylü ve tüysüze bölmemiz gibi. İşte şu söyle buna delalet etti ve [dedi ki:] “Şu halde sözün mükemmeli

söylenmek isteniyor ise bazı iki ayaklıların tüylü olduğunu ve bazı iki ayaklıların ise tüysüz olduğunu söylemek gerekmez. Aksine bu fiil ancak bölme acizliğinden dolayı olan bir fiildir.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Faslı arazî bir bölmeyle değil de bu fasıl olması cihetinden bölümlememiz gerektiği karar kılınca bu durumda açıktır

430

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

ki bölme mükemmel yapılmak isteniyor ise, iki ayaklı lafzının tüylü ve tüysüze bölünmesi gerekmez. Şöyle ki kim bölmeyi bu şekilde yapar ise bunu ancak, bizzat tanımı veren zâti bölmeyi yapmaktan aciz olduğu için yapar. 5

[499] İki ayaklı lafzının bölmesinin, iki ayaklı olması yönünden yapılması gerektiğini zikredince bu fasıl için hangi bölmenin zatî bölme olduğunu zikretti ve [dedi ki:] “İki ayaklıda bölmenin çift

tırnaklı olan ve çift tırnaklı olmayan şeklinde olması gerekir. Zira bunlar ayağın fasıllarıdır. Çünkü ayağın tırnaklara/toynaklara ıo

yarılması bir çeşit haslettir/zinettir.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Burada çift tırnaklı ile insanı ve çift tırnaklı olmayanlarla da kuşu kastetmiştir. Çünkü iki ayaklı hayvanlar içerisinde beş parmağa sahip olan sadece insandır. “Çünkü ayağın tırnaklara/toynaklara yarıl­

ması bir çeşit haslettir/zinettir” [sözüyle ise şunu kasteder:] O, ayak 15

için bir tür surettir. Çünkü bazı hayvanlarda fiilin kendisiyle tamam­ landığı şeylerden biri ayaktır ki o da bu yarılmadır. [500] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Muhtelif olanlarda son bu­

luncaya kadar daima bu hal üzere devam e d i l i r [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bilmeyi yapanın, fert bakımından muhtelif olanda son 20

buluncaya kadar fasılları bu şekilde bölmeye devam etmesi istenir ki bunlar da son türlerdir. [501] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Zira bu durumda ayağın

sûr etleri fasılların sayısı miktarınca olur ve iki ayaklı olan hayvan­ lar sayı bakımından fasıllara eşit olur.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] 25

Fert bakımından bölünmüş olana dek bölmenin devam etmesi ge­ rektiğinde, bu bölmede iki ayaklı türlerinin sayısı, bölmenin kendi­ sinde son bulduğu son fasılların sayısı kadar olur.

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[502] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Eğer durum böyle olur ise

buna göre açıktır ki bu sözlerin tanımlarda pek çok kez söylenmesi gerekmese de son fasıl, tek başına şeyin cevheri olacaktır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bölme, sayıları iki ayaklıların türlerinin sayısınca olan fasıllarda son bulunca açıktır ki her bir türün son faslı tek başına bu türün cevheridir. Zira ondan önce ona özgü bir cevher yoktur ve de o, bilfiil nefsin dışında mevcut olan bir şey değildir. Demek istiyor ki kendisi bakımından türün bilfiil mevcut olduğu şey tek bir şeydir. Buna göre açıktır ki tanımın delalet ettiği şey de tektir tanım da tektir. Çünkü onda bilfiil bulunan sadece tek bir şeydir. Ondaki çokluk ise bilkuvvedir. Durum böyle olunca kuşku çözüm­ lenir ve durum açıklık kazanır. [503] Bu bölmeyi yapanın, tanımlananın cevherinden bir şey sa­ kıt etmediğini zira bu tertipte hata edenin tanımlananın cevherini bölmüş olmayacağını zikredince yine belirtti ki tek bir faslın aynıyla tekrarlanması durumunda bu saçmalamak ve hata etmektir. Zira bu hususta, ziyade/artma noksanlık/eksilme mesabesindedir. [Bunun üzerine dedi ki:] “Bu sözlerin tanımlarda pek çok kez söylenmesi

gerekmese de zira bu fuzuli bir iştir.” İşte bu tanımlayan için bir tavsiyedir. [504] Daha sonra bu bağlamda kendi dillerinde tanım yapan için arız olan durumun örneklerini zikretti ve [dedi ki:] “Bu arız olur

zira iki ayak yüklenerek ‘iki ayaklı hayvan’ denildiğinde iki ayağa sahip olan hayvan dışında başka bir hayvan söylenmiş olmaz.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] İnsanın tanımında iki ayak yükleyerek ‘o iki ayaklı hayvandır’ dediğimizde iki ayaklı sözümüzün delaleti, aynıyla ‘iki ayak yüklenmiştir’ sözümüzün delaleti olur. Bu nedenle [dedi ki:] “İki ayağa sahip olan hayvan dışında başka bir hayvan söylen­

miş olmaz.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] İnsanın tanımında tekraren ‘o iki ayağa sahip olan, iki ayağa sahip olan hayvandır’ gibi bir sözü söyleyenin söylediğinden başka bir şey söylenmemiştir.

434

M etafizik Büyük Şerhi

[505] [Aristoteles daha sonra der ki:]

ZAY/ZETA (Z)

“Eğer kendisine özgü

bir bölme ile bölümlenir ise bu durumda fasılların sayısı miktarınca pek çok kez söylenecektir. ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Eğer bölen, şeyi özel faslıyla böler ve bu fazlalığı kullanır ise bu 5

durumda tek bir şeyi aynıyla tekrar etme sayısı, bu tanıma getirmiş olduğu fasılların sayısınca olur ki bu tekrarın kullanılması bizim dilimizde adet olmamıştır. [506] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Eğer faslın da bir faslı olur

ise bu durumda son birisi, sûret ve cevher olacaktır.” [Bu sözüyle 10

şunu kasteder:] Fasıl zâtî bir fasla bölündüğünde ki bu fasıl bir fasılla tekrar bölünmez ve sakıt olmaz, bu durumda son fasıl zorunlu ola­ rak, tanımı amaçlanan tür için sûret ve cevher olacaktır. Yine zorun­ lu olarak bu tek olacaktır. [507] Sonra bölmedeki üçüncü bir unsuru zikretti ve [dedi ki:]

15

“Örneğin iki ayaklı şeklinde bölümlendiğinde bir kısmının beyaz bir kısmının siyah olması gibi araz türünden bölümlenir ise bu durumda bölümlerin sayısının miktarına göre olacaktır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Eğer fasıl örneği iki ayaklının beyaz ve siyah olana ve siyahın da diğer arazî fasıllara ve devam ederek bölünmesi

20

gibi arazî bir şekilde bölümlenir ise bu durumda bu fasılların sayısına göre kendisine ulaşılan şeyler sonsuz şeyler olacaktır ki sonsuz olan da hiçbir bilgi vermez. [508] [Aristoteles daha sonra der ki:] “5u halde tanımın fasıllar­

dan, dahası onların sonuncusundan oluşan kelime olduğu açıkça 25

ortaya çıkmıştır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Açıkça ortaya çıkmış­ tır ki tanım, fasıllardan müellef/telif edilen olan bir sözdür ve tanım­ lananlar ancak son fasıl ile mevcut olabilir. Demek istiyor ki doğru bir bölme yapıldığında bu açıkça görülür.

436

ZAY/ZETA (Z)

M etafizik Büyük Şerhi

[509] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Daha doğru söylenirse,

eğer bu gibi tanımlardan biri, örneğin insanın tanımı söylenirse ve iki ayak yüklenerek ‘iki ayaklı hayvan’ denilirse iki ayağı yükleye­ rek iki ayağı olan iki ayaklı demenin fazladan olduğu açıkça görü5

lecektir. ” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Tanımsal sözlerin doğru olarak ve doğruluğun saçmalıktan salim kılmasıyla yapılması gerektiğini vazettiğimizde, tanımlara başka bir lafızla herhangi bir mükerrer fasıl ilave eden kimsenin saçma ve fuzuli bir söz söylemiş olacağı açıkça ortaya çıkacaktır. Örneğin insanın tanımında; o, iki ayağı olan, iki

ıo

ayaklı hayvandır’ denilmesi gibi. Zira £iki ayağı olan’ sözü fuzulidir. [510] Daha sonra bu yanlışın sebebini ortaya koydu ve [dedi ki:]

“Zira o, cevherde bulunan bir düzen değildir. Zira bazısının önce bazısının sonra olduğunu nasıl anlamamız gerekir .” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bu hatanın sebebi şudur; iki ayaklı lafzının delalet ettiği 15

cevher, üzerine iki ayaklı yüklenen cevhere benzer değildir ki böylece tanımın cüzlerinin vaz‘edilme şekline göre mertebe olarak bazısı diğerle­ rinden önce gelsin. Çünkü bu iki söz, tek bir anlama delalet eder. [511] [Aristoteles daha sonra der ki:] “İşte bu sözler, bölümlerine

göre tanımların neler olduklarına dair ilk sözlerdir.” [Bu sözüyle 20

şunu kasteder:] Bölmenin sonucunda ortaya çıkan tanımlar hakkın­ da söylenmesi gereken ilk söz, işte budur. Bu tanımların tabiatının bilgisiyle daha önce geçmiş olan kuşku çözümlenir. Aristoteles d er k i;

[1038b] 25

Araştırma

cevher

hakkında

olduğundan

şimdi yine

ona

dönelim , zira nasıl ki mevzunun cevher ve mahiyet olduğu söylenir ise bu ikisinden oluşan şey ve külli de aynı şekildedir. İkisi hakkında söz edilm işti, zira m ahiyetin ne olduğu söylen­ mişti ve mevzu hakkında ‘o iki türlü mevzudur’ denilm işti. Ya tıpkı infiallerin mevzusu olan şu hayvan gibi bu şeydir veya

30

madde gibidir.

438

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

Tefsir [512] Bu araştırmada ancak bir mevzuda olamayan ve bir mevzuya yüklenemeyen ilk cevherlerin yani madde ve sûretten bile­ şik/mürekkep olan cevherlerin ilkeleri talep edilir olunca ve madde5

nin durumundan cevher olduğu açık olunca, sûretin cevher olup olmadığını araştırmaya başladı ve tanımların kendisine delalet ettiği şeylerden olan bu hususu, araştırmanın başlangıcı yaptı. Buna göre tanımın delalet ettiği şeyin, şeylerin cevherleri olduğunu ve tanımla­ rın cüzîlere yüklenen külliler olduğunu açıklayınca küllilerin, tıpkı

10

delalet ettikleri cüzîlerin cevherler olması gibi, şeylerin cevheri mi olduğunu yoksa küllilerin cevherler olmayıp sadece bu küllilerin yani cevherin küllilerinin kendisine yüklendiği cüzîlerin mi cevherler olduğunu araştırmaya başladı. İşte bütün bunlar, cevherin fertlerinin suretlerinin cevher olduğunu ve fertte sadece kendilerinden mürek-

15

kep olduğu cüzî sûret ve maddenin cevher olduğunu açıklama husu­ sunda zorunlu şeylerdir. [513] “Araştırma cevher hakkında olduğundan” [sözüyle de şunu kasteder:] Burada söylenmek istenen sûrettir, yani araştırma cevher­ lerin sûretleri hakkında olduğundan, onların cevher olup olmadığı

20

araştırılmalıdır. “Şimdi yine ona dönelim, zira nasıl ki mevzunun

cevher ve mahiyet olduğu söylenir ise bu ikisinden oluşan şey ve kûllî de aynı şekildedir” [sözüyle de şunu kasteder:] Araştırma sûre­ tin cevher olup olmadığı hakkındadır ve biz daha önce cevher is­ minin yaygın olarak dört cihetten söylendiğini ifade etmiştik. Bunla25

rın ilki, mevzu üzerine söylenendir ki bu da iki türdür. Birisi madde öteki de madde ve sûretin toplamı/bileşimi olandır. Üçüncüsü, şeylerin mahiyetini veren tanımlara delalet eden şeye söylenir. Dördün­ cüsü ise külli üzerine söylenendir. Yine maddenin durumundan, onun cevher olduğu açıkça görülebilir. Ayrıca şeylerin mahiyetinin de cevher-

30

1er olduğunu açıklamıştık. İşte bütün bunlardan dolayı şimdi, külli­ lerin cevherler olup olmadığı hakkında konuşmamız gerekmektedir.

440

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

Bunu söylemesinin nedeni şudur; bu şeyleri araştırdıktan sonra tanımın delalet ettiği cevherin, cüzî şeylerin sûreti olduğu açıkça ortaya çıkacaktır.

[514] “İkisi hakkında söz edilmişti... (zira mahiyetin ne olduğu 5

söylenmişti ve mevzu hakkında ‘o iki türlü mevzudur* denilmişti).” [sözüyle de şunu kasteder:] Bunu söylemesinin nedeni, mahiyet olan cevherin bu makalede, bazen mevzu olduğunun söylemiş olması, bazen de cevher olduğunun söylenmiş olmasıdır.

[515] “Ya tıpkı infiallerin mevzusu olan şu hayvan gibi bu şeydir ıo

veya madde gibidir” [sözüyle de şunu kasteder:] Bu mevzu, ferdî cevherdir, infialler ile arazlar ve unsur ile madde kastedilir ki madde de bilkuvve ve bilfiil olmak üzere iki sınıftır. Aristoteles d er k i;

Küllinin yine şeylerin ilkesi olduğu ve bundan daha fazlası 15

olduğu zannedilir. Zira külliler/tümeller daha çok şeylerin ilk illetidir. O yüzden tekrar bunu zikretmeye dönelim: Buna göre sanki külli denilen şeylerden bir şeyin, cevher olması mümkün değil gibidir. Zira her bir şey için olan ilk cevher, başka bir şey için değil her bir şeyin (kendine) özgüdür. Külli ise müşterektir.

20

Zira ancak tabiatında pek çok şey için olmak bulunan şeye külli denilir. Buna göre bu cevher, hangi şeylerin cevheridir. Zira ya tüm şeylerin cevheri olacaktır veya hiçbir şeyin cevheri olmaya­ caktır. Tüm şeylerin cevheri olması mümkün değildir. Eğer tek bir şeyin cevheri olur ise bu durumda diğer şeyler de bu şey için

25

olurdu. Zira cevheri bir olanların, cevher bakımından bir olduk­ larından20 mahiyetleri de bir/aynı olur. Cevher bir mevzuya söylenmeyendir. 20

Bu ifadeden sonrası Grekçe’de eksiktir diye ifade edilmiştir ancak bu bağlamda bir eksiklik günümüz metinlerinde yer almamaktadır.

442

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

Tefsir [516] “Küllinin yine şeylerin ilkesi olduğu ve bundan daha fazla­ sı olduğu zannedilir. Zira küllîler/tümeller daha çok şeylerin ilk illetidir. O yüzden tekrar bunu zikretmeye dönelim” [sözüyle şunu 5

kasteder:] Küllinin, cüzî illetlerden daha çok şeylerin illeti olduğu ve cüzî illetlerin ilk illeti olduğu, cevherin illetlerinin ise cevherler olduğu zannedilince bu durumda küllilerin cevherler olup olmadığı­ nı araştıralım. “O yüzden tekrar bunu zikretmeye dönelim” [demiş­ tir] çünkü daha önce geçtiği üzere, küllilerin, cüzî durumların fail

10

illeti olmadığı hakkında konuşmuştu. Burada onların, sûretsel illetler olup olmadığını soruşturmaktadır. Bu araştırmayla sûretlerin araştı­ rılması arasındaki fark şudur; külliyi şeyin cevheri olarak vazedenler, onun mufarık olduğunu da vaz‘etmek zorundadır zira onların sayısı cevherlerin türleri kadardır.

15

[517] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Buna göre sanki külli deni­

len şeylerden bir şeyin, cevher olması mümkün değil gibidir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Buna göre biz deriz ki külli diye isimlendiri­ len şeylerden hiç birinin, bizatihi kaim olan şeylerin cevherinin bilgisi olsa da hiçbir şeyin cevheri olması mümkün değildir. 20

[518] Daha sonra küllinin, mevcutlardan hiçbir şeyin cevherinin cüz’ü olmadığının kıyasını ortaya koydu ve [dedi ki:] “Zira her bir

şey için olan ilk cevher, başka bir şey için değil her bir şeyin (ken­ dine) özgüdür. Külli ise müşterektir... (zira ancak tabiatında pek çok şey için olmak bulunan şeye külli denilir).” [Bu sözüyle şunu 25

kasteder:] Külli, bizatihi kaim olan cevherlerden hiçbir şeyin cevhe­ rinin cüz’ü olmamıştır. Çünkü somut şeylerden her birinin cevheri ona/kendisine özgüdür, külli ise birden fazla şey için müşterektir. Buna göre kıyas şöyle oluşur: Her bir ferdin ilk cevherinin, tek tek cevherin fertlerine özgü olması gerekir; külli ise bir şeye özgü değil­

30

dir; bu durumda ikinci şekle göre netice; küllinin özel bir cevher olmadığı şeklindedir.

444

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[519] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Buna göre bu cevher, hangi

şeylerin cevheridir. Zira ya tüm şeylerin cevheri olacaktır veya hiçbir şeyin cevheri olmayacaktır. Tüm şeylerin cevheri olması mümkün değildir. Eğer tek bir şeyin cevheri olur ise bu durumda 5

diğer şeyler de bu şey için olurdu.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Tüm şeylerin cevheri olur ise bu durumda tek tek her birinin cevheri olurdu. Buna göre herhangi birinin cevheri kabul edersen geriye kalanların da onun cevheri olması lazım gelir. [520] Daha sonra bunun illetini ortaya koydu ve [dedi ki:] “Zira

10

cevheri bir olanların, cevher bakımından bir olduğundan, mahiyet­ leri de bir/aynı olur... (cevher bir mevzuya söylenmeyendir).” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bütün fertler sayısal olarak tek bir cevherde müşterek olunca bu durumda onlar, sayısal olarak birdir. Muhteme­ len demek istiyor ki bütün eşya tür bakımından birdir. Ortada örne­

15

ğin mevcut gibi her şeyi kapsayan külli bir söz bulunduğunu kabul ettiğimizde şeylerin tümü, tanım bakımından bir olacaktır. Tanım bakımından bir olan da tür bakımından birdir. Aristoteles’in sözü, veciz olma hususundaki âdeti üzere, muhtemelen iki delili birlikte tazammun etmektedir.

20

Aristoteles der ki; Külliye gelince, o herhangi bir mevzuya söylenir. Böyle olsa bile, mahiyet gibi olması mümkün değildir. Aksine o, bunda, hayvanın insanda ve atta bulunması gibidir. Şu halde açıktır ki onun bir tür kelimesi vardır. Her ne kadar cevherdeki

25

tüm şeylerin kelimesi olmasa da bunda kesinlikle bir ihtilaf yoktur. Zira olmasa da bunun için de dışında olmayan bir cevher bulunacaktır. Örneğin insanın, içinde olduğu insan için olması gibi. Şu halde bu yine aynıyla arız olacak ve o da örne­

30

ğin hayvan gibi, içinde kendisine özgü olarak bulunduğu şeyin cevheri olacaktır.

446

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

Tefsir [521] “Külliye gelince, o herhangi bir mevzuya söylenir. Böyle

olsa bile mahiyet gibi olması mümkün değildir. Aksine o, bunda, hayvanın insanda ve atta bulunması gibidir” [Bu sözleriyle şunu 5

kasteder:] Cevhersel külliye gelince, onun tanımında denilir ki ‘o nedir yoluyla şey üzerine söylenen şeydir’. Hakiki cevher ise, bir şey üzerine asla yüklenmeyen şeydir. Bu böyle olunca külli, ancak cüz’ün kendisine delalet ettiği cevhere delalet eder. Örneğin at ve insan cevherinin kendisine delalet ettiği hayvan gibi. Kastettiğim müşterek

ıo

özel tabiat değil müşterek tabiattır. [522] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Şu halde açıktır ki onun

bir tür kelimesi vardır. Her ne kadar cevherdeki tüm şeylerin kelimesi olmasa da bunda kesinlikle bir ihtilaf yoktur. Zira olmasa da bunun için de dışında olmayan bir cevher bulunacaktır. Örneğin 15

insanın, içinde olduğu insan için olması gibi.” [Bu sözleriyle de şunu kasteder:] Şu halde açıktır ki küllinin delalet ettiği cevherin, bir tür tanımı vardır. Durum böyle olunca açıktır ki küllilerden müellef/telif edilen tanımlar hissedilir cevherlerin bir cüz’ü değildir. Çünkü hissedilir cevherler tanımlandığında cevherlerinde farklılaş-

20

mazlar. Tanımlanmadıklarında yani cevher olmaları bakımından cevherlerin mahiyetinin dışında değildirler. Tanımlandıklarında, görülen şeylerdeki durum oluşur çünkü onlar, kendi başlarına görü­ lür değildir. Bu durumda çok azı bile görülmez. [523] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Şu halde bu yine aynıyla

25

arız olacak ve o da örneğin hayvan gibi içinde kendisine özgü olarak bulunduğu şeyin cevheri olacaktır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Şu halde tanımlar ve külliler, nefsin dışında mevcut olan hallerden bir hal ve onlara arız olan bir niteliktir. Örneğin genel olan hayvanın, özel olan hayvan için olması gibi, yani somut olan hay-

30

vandaki hayvan gibi.

448

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

Aristoteles der ki; Yine şeylerden oluşmuş ise cevherin, cevherlerden ve (belirli) ‘bu şey’den olmaması aksine bir nitelikten olması, mümkün olmayan ve hoş görülmeyen şeylerdendir. Zira bu durumda, 5

cevher olmayan ve nitelik, cevherden ve ‘bu şey’den önce olacak­ tır ki bu imkânsız şeylerdendir. Zira infiallerin ne kelime ne zaman ne de oluş bakımından cevherden önce olması mümkün­ dür. Aksi takdirde bu durumda mufarık/ayrık olacaklardır.

10

[524] “Yine şeylerden oluşmuş ise cevherin, cevherlerden ve

(belirli)

‘bu şey’den

olmaması

aksine

bir

nitelikten olması,

mümkün olmayan ve hoş görülmeyen şeylerdendir” [sözleriyle şunu kasteder:] Akledilir/makul küllilerin, cevherlerin hallerinden bir hal olduğu açıkça ortaya çıkınca bu durumda onların bizatihi 15

kaim olan cevherlerin cüzlerinden bir cüz olması imkânsızdır. Şöyle ki mürekkep/bileşik bir cevher farz ettiğimizde bunun cevherlerden mürekkep olmayıp aksine niteliklerden mürekkep olması imkânsız çirkin bir şeydir. [525] Daha sonra buna lazım gelen imkansızlığı gösterdi ve [dedi

20

ki:] “Zira bu durumda, cevher olmayan ve nitelik, cevherden ve ‘bu

şey’den önce olacaktır ki bu imkânsız şeylerdendir. Zira infiallerin ne kelime ne zaman ne de oluş bakımından cevherden önce olması mümkündür. .. (Aksi takdirde bu durumda mufarık/ayrık olacak­ lardır).” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Zira bu vaz‘a pek çok imkân­ 25

sızlık lazım gelir. Bunlardan biri, cevherden olmayan bir mürekkep cevherin bulunması ve niteliğin cevherden önce gelmesidir ki bu mümkün değildir. Zira hiçbir şekilde niteliğin cevherden önce gel­ mesi mümkün değildir. Ne tanım bakımından ne zaman bakımın­ dan ne de oluş bakımından, bu mümkündür. Kısaca cevherde mev­

30

cut olan infiallerin, cevherden önce gelmesi mümkün değildir.

450

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

Aristoteles der ki; Yine cevher olduğu için Sokrates’te bir cevher bulunur ve bu durumda iki şeyin cevheri olacaktır. Külli bir sözle (söylersek) eğer21 insan ve bu türden söylenen tüm şeyler cevher olur ise keli­ 5

medeki hiçbir şey, ne cevher gibi bir şey olacak ve ne de onlardan hiçbir şey mufarık başka bir şeyde olacaktır. Söylediğimin örneği, ne cüzîlerden başka herhangi bir hayvan olabilir ne de küllîlerdekinden başka kesinlikle bir şey olabilir. Bakıp inceleyen için, bu şeylerden açıkça ortaya çıkmaktadır ki külli olan şeylerden hiç-biri

10

cevher değildir. Çünkü müşterek/ortak bir şekilde söylenen hiç­ bir şey, (belirli) ‘bu şey’e delalet etmez. Aksine ‘şunun benzerine’

[1039a] (delalet eder). Aksi takdirde pek çok şey ve üçüncü adam arız olur.

Tefsir [526] “Yine cevher olduğu için Sokrates’te bir cevher bulunur ve 15

bu durumda iki şeyin cevheri olacaktır” [sözüyle şunu kasteder:] Eğer külli, somut ferdî cevherde mevcut olan cevher olur ise bunun böyle olması durumunda ferdî cevherde iki cevher bulunacaktır ki nasıl olur da cevherlenen bir olduğu halde cevherler iki olur? [527] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Kûllî bir sözle (söylersek)

20

eğer” burada söz kopmaktadır ve bundan sonra şu tespit edilmiştir: “İnsan ve bu türden söylenen tüm şeyler cevher olur ise kelime­ deki hiçbir şey, ne cevher gibi bir şey olacak ve ne de onlar­ dan hiçbir şey mufarık başka bir şeyde olacaktır. Söylediğimin örneği, ne cüzilerden başka herhangi bir hayvan olabilir ne de 21

Bu ifadeden sonrası Grekçe de eksiktir diye ifade edilmiştir ancak bu bağlamda eksiklik sadece ‘eğer olursa/in kane’ lafzıdır.

ZAY/ZETA (Z)

M etafizik Büyük Şerhi

külliler dekinden başka kesinlikle bir şey olabilir. ” Muhtemelen sakıt olmuş olan anlam şudur; cevher kendi başına kaim olunca ve külli de göreli babından olunca bu durumda külli, esasen mufarık bir cevher değildir. Zira mufarık olma, bizatihi kaim olan şeylerin cinsindendir yoksa muzaf/göreli olan şeylerin cinsinden değildir. Buna göre ortada bizatihi kaim olan cüzî cevherlerden başka bir cevher yoktur ki bu da ya maddede olur ya da madden başkasında olur. “Ne de küllîlerde-

kinden başka kesinlikle bir şey olabilir” [sözüyle de şunu kasteder:] En genel olan külli ne hissedilir şeyler için olur ne de söz konusu küllinin altına dâhil olan cinslerden biri içindir ki bunların nispeti, cüzîlerin özel külliye nispeti gibi tek bir cinste mevcuttur. [528] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bakıp inceleyen için, bu

şeylerden açıkça ortaya çıkmaktadır ki külli olan şeylerden hiçbiri cevher

değildir.

Çünkü

müşterek/ortak

bir

şekilde

söylenen

hiçbir şey, (belirli) ‘bu şey’e delalet etmez. Aksine ‘şunun benzerine’ (delalet eder).” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Şöyle ki ‘o nedir’ yoluyla somut şey üzerine söylenen küllilerden hiç biri, ona, somut olması bakımından ve herhangi bir fert olması bakımından delalet etmez. Aksine onda, söz konusu bu cinsin altına dâhil olan fertlerden her birinde bulunan tabiata benzer/denk olan, yani onlardan her birine özgü olan tabiatın dışında, ortak bir tabiat bulunması bakı­ mından ona delalet eder. [529] “Aksi takdirde pek çok şey ve üçüncü adam arız olur” [sö­ züyle ise şunu kasteder:] Zira bu söze, zikrettiklerimiz dışında pek çok imkânsızlık lazım gelir. Bunlardan biri, ortada üçüncü bir insa­ nın bulunması gereğidir. Çünkü akledilir insan ve hissedilir insan­ dan bir toplam/bileşik oluşur ise bu durumda onların toplamının üçüncü bir insan olması lazım gelir. Tıpkı iki cevherin toplamından üçüncü bir cevherin lazım gelmesi gibi. Kısaca ortak iki tabiatın toplamından oluşan her tabiatın, zorunlu olarak kendilerinden bileştiği tabiattan bir şey olması gerekir.

454

ZAY/ZETA (Z)

| M etafizik Büyük Şerhi

Aristoteles der ki; Yine bu, şu türlü de açıktır: Zira bilfiil olan gibi ‘bir’ olduğu için, cevherin, cevherlerden olması imkânsızdır. Zira bilfiil olan iki, bu duruma göre, herhangi bir vakitte bilfiil ‘bir’ olmaz. 5

Aksine eğer bilkuvve iki olur ise ‘bir’ olacaktır. Örneğin bilkuvve

iki

yarımdan,

bir

katı

olması

gibi.

Zira

fiil

tafsil

eder/ayrıştırır. Şu halde cevher, bilfiil aynı olan cevherlerden oluşmaz. Bu türden olarak Demokritos doğru bir söz söylemiş­ tir. Zira demiştir ki ‘ikiden birin olması, birden ikinin olması ıo

imkânsızdır’. Zira o, cevherleri parçalanamayan/tecezzi etmeyen büyüklükler olarak kabul ediyordu. Açıktır ki sayılarda da bu­ nun gibi olur. Eğer bazılarının söylediği gibi bunlar, birimler olursa. ‘İki veya kendisinde bilfiil birliğin olmadığı şey’.

Tefsir 15

[530] “Yine bu, şu türlü de açıktır: Zira bilfiil olan gibi ‘bir’ ol­ duğu için, cevherin, cevherlerden olması imkânsızdır” [sözüyle şunu kasteder:] Yine bir tür açıklamayla da ortaya çıkmaktadır ki bilfiil tek bir cevherin, bilfiil iki cevherden oluşması mümkün değildir. Burada şunu kastetmektedir bu durum ancak külli cevher, somut

20

ferdî cevherin kendine özgü cevherinin dışında, cevherin bir cüz’ü olursa lazım gelir. [531] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Zira bilfiil olan iki, bu duruma göre, herhangi bir vakitte bilfiil ‘bir’ olmaz.” [Bu sözüy­ le şunu kasteder:] Bunun sebebi şudur; hiçbir zaman kendisinden

25

bilfiil tek bir şeyin oluştuğu ve onda bilfiil iki olan, bilfiil iki şey mevcut olamaz.

ZAY/ZETA (Z)

M etafizik Büyük Şerhi

[532] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Aksine eğer bilkuvve iki

olur ise bir olacaktır. Örneğin bilkuvve iki yarımdan bir katı olması gibi. Zira fiil tafsil eder/ayrıştırır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Aksine mümkün olan, kendisinde bilkuvve mevcut olan iki şeyden mürekkep bilfiil tek bir şeyin olmasıdır. Örneğin bilfiil tek olan çizginin, bilkuvve olan yarıya katlanması gibi ki bu yarım onda bilfiil değildir. “Zira fiil tafsil eder/ayrıştırır” [sözüyle de şunu kasteder:] Bunun sebebi, fiilin, bir olanı ayrışmış veya iki kılmasıdır. Bu neden­ le b irin bilfiil ikiden olması mümkün değildir. Zira bir bitişiktir, fiil ise ayrıştırır. [533] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Şu halde cevher, bilfiil aynı

olan cevherlerden o l u ş m a z [Bu sözüyle şunu kasteder:] Açıkça ortaya çıkmıştır ki cevher, her biri bilfiil mevcut olan cevherlerden mürekkep haldeyken bir olamaz. [534] Sonra bu sözü için, Demokritos’un söylediklerini şahit tut­ tu ve bu yüzden onu methederek [dedi ki:] “Bu türden olarak

Demokritos doğru bir söz söylemiştir. Zira demiştir ki ‘ikiden birin olması birden ikinin olması imkânsızdır’... (Zira o, cevher­ leri

parçalanamayan/tecezzi

etmeyen

büyüklükler

olarak

kabul ediyordu).” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Demokritos bir cevherin iki cevherden mürekkep olmasının imkânsız olduğunu itiraf etmiştir. [535] Daha sonra onun sözünün, hangi yönden doğru olduğunun sebebini gösterdi ki o da şudur: O, mevcut mürekkep/bileşik şeyle­ rin, bölünmeyen cisimlerden oluştuğuna inanmaktaydı. Bu yüzden kendisi sebebiyle tek bir cevherin pek çok cevherden oluşmasını mümkün gördüğümüz ihtilatı/karışımı kabul etmiyordu. Bu yüzden de o, tabii cevherlerin akılda değil histe bir olduğuna inanıyor ve bitişik tabiatı inkâr ediyordu.

458

ZAY/ZETA (Z)

M etafizik Büyük Şerhi

[536]

Mevcutların sayılardan mürekkep olmasından bu gibi

şeyin lazım gelince, [dedi ki:] “Açıktır ki sayılarda da bunun gibi

olur. Eğer bazılarının söylediği gibi bunlar, birimler olursa. ‘İki veya kendisinde bilfiil birliğin olmadığı şey’.” [Bu sözleriyle şunu 5

kasteder:] Açıktır ki somut cevherlerin sayılardan mürekkep olduğu­ nu yani bitişerek bir olduklarını kabul edenlere bu söz lazım gelir.

“Bunlar, birimler olursa” sözüyle mevcutlara işaret etmektedir. Yani tıpkı bazılarının dediği gibi, bu mevcutlar birimlerden mürekkep midir? Sonra mevcutların kendilerinden mürekkep olduğunu iddia ıo

ettikleri sayıların en azını zikretti ve [dedi ki:] “Bazılarının söylediği

gibi, ‘iki veya kendisinde bilfiil birliğin olmadığı şey’.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Tıpkı bazılarının iddia ettiği gibi, kendisinde bilfiil birlik bulunmayan mevcutların tabiatının başlangıcı iki ve daha yukarı sayılardır. Bununla işaret etmek istediği şey sadece, bu grubun 15

ya duyu/his bakımından olan mevcutların bilfiil bir olmadığını veya terkibi oluşturan birimlerin, bilfiil birimler olmadığını kabul etmek zorunda olmalarıdır. Buna göre sayıların karışımını benimsemek zorundadırlar ki bu durumda da ondan tek bir bilfiil mevcut doğar ve bu da muhaldir.

20

Aristoteles der ki; Ve bunlara arız olan bir şaşkınlık vardır. Zira bilfiil cevher­ lerden bir cevherin oluşması kesinlikle mümkün değilse bu durumda ne terkip/bileşim olur ne de hiçbir cevherin [tanımı]22 olur. Fakat onların hepsi zannetmişlerdir ki ve daha önce de

25

söylendiği gibi, tanım ya sadece cevher için olur veya daha çok onun için olacaktır. Şimdi söylendiği üzere ne cevherin ne de kesinlikle başka bir şeyin bir tanımı vardır. Ancak bir şekilde bir tanım olacak, başka bir şekilde ise olmayacaktır. Şu halde bu söz daha sonra söylenecek sözlerden olacaktır. 22 Tanım lafzını metnin gereği olarak gördüğümüz için, ilgili dipnotta derkenar notu olduğu belirtilen ifadeden metnin içine aldık.

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

Tefsir [537] [Aristoteles demektedir ki:] Ne var ki bazen söylenen şu şey hakkında kuşku arız olur: Bilfiil birden çok cevherden, bir cevherin oluşması mümkün değildir. Zira durum böyle olursa bazen cevherle­ rin basit olduğu ve mürekkep bir cevherin bulunmadığı zannedilir. İşte şu sözleriyle buna delalet etmiştir: “Ve bunlara arız olan bir

şaşkınlık vardır. Zira bilfiil cevherlerden bir cevherin oluşması kesinlikle mümkün değilse bu durumda ne terkip/bileşim olur ne de hiçbir cevherin [tanımı] olur.” [538] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Fakat onların hepsi zan­

netmişlerdir ki ve daha önce de söylendiği gibi, tanım ya sadece cevher için olur veya daha çok onun için olacaktır.” [Bu sözüyle şunu kaste­ der:] Fakat zannetmişlerdir ki cevherler mürekkeptir. Çünkü şunu itiraf etmişlerdir: Tanımlar terkibe/bileşime delalet eder ve tanımlar ya sadece cevherler için olur veya onlardan daha çok olanlar için olur. [539] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Şimdi söylendiği üzere ne

cevherin ne de kesinlikle başka bir şeyin bir tanımı vardır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Daha önce söylenmiş olan ‘cevherler terek­ küp etmezler/bileşik olmazlar’ sözünün gerektirdiği üzere, cevherler­ den hiçbirinin bir tanımı olmaz. “Ancak bir şekilde bir tanım ola­

cak, başka bir şekilde ise olmayacaktır” [sözüyle de şunu kasteder:] Ne var ki deriz ki tanımlar bir şekilde mürekkeplerden olur bir şekilde ise olmaz. [540] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Şu halde bu söz daha sonra söylenecek sözlerden olacaktır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Hangi tür mürekkeplerin/bileşiklerin tanımları bulunduğu ve hangilerinin bulunmadığı daha sonra açıklanacaktır. Demek istiyor ki tanımlar bilkuvve çok, ama bilfiil bir olan cevherlere delalet eder ki bunu daha önce açıklamıştı. Fakat bunun araştırılmasını derinleştirmeyi vadetmiştir ki onlar mürekkeplerde bilkuvve olan cüzlerden mürekkeptir yoksa nicelik yönünden olan cüzlerden mürekkep değildir.

462

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

Aristoteles der ki; Bütün bunlardan, sûretleri/ideaları yani misalleri/ideal-modelleri23, cevherler ve mufarıklar/ayrıklar olarak kabul eden, bununla birlikte suretin; cins ve fasıldan olduğunu söyleyenlere 5 arız olan şey açıkça görülür. Zira eğer sûret varsa ve hayvan, insan ve atta bulunur ise bu durumda o ya sayısal olarak aynı tek bir şey olur veya başka başka olur. Açıktır ki kelime bakımından ikisi de birdir. Eğer bir şey, insan olur ve bizatihi ‘bu’ olur ise yine o mufarık olur ise bu durumda zorunlu olarak hayvan gibi ıo kendisinden olduğu şeyler ‘bu şey’e ve cevher bakımından mufarık/ayrık olana delalet eder. Şu halde hayvan da, atta ve insan­ da bir ve aynı olarak bulunur ise tıpkı bir şekilde aynı olma­ ması gibi, bu durumda onu mufarık ve bir olarak kabul etmeleri [1039b] nasıl mümkün olacaktır? Niçin hayvan, aynıyla ondan mufarık 15 olmayacaktır.

Tefsir [541] “Bütün bunlardan, sûretleri/ideaları yani misalleri/ideal-

20

25

modelleri, cevherler ve mufarıklar/ayrıhlar olarak kabul eden, bunun­ la birlikte sûr etin; cins ve fasıldan olduğunu söyleyenlere arız olan şey açıkça görülür” [sözleriyle şunu kasteder:] Daha önce geçenlerden ve söylediklerimden, türleri; misaller ve ayrık cevherler olarak kabul eden ve bununla birlikte türlerin cinslerden ve fasıllardan doğduğunu söyle­ yenlere arız olan muhaller açıkça görülür. [542] Daha sonra onlara arız olan muhali zikretti ve [dedi ki:] “Zira eğer sûret varsa ve hayvan, insan ve atta bulunur ise bu durumda o ya sayısal olarak aynı tek bir şey olur veya başka başka olur. Açıktır ki kelime bakımından ikisi de 23 Aristoteles metninde geçen bu ifadeler, bizlere ana metin çevirilerinde ve şerhler­ de sûret ve misalin aynı anlamda kullanıldığını ve bunlarla ‘idealar’ kastedildiğini göstermektedir. Bu yüzden Ibn Rüşd’ün şerhindeki bütün ‘misal/ideal-model’ geçen bağlamlarda ‘idea’ anlamı kastedilmiştir. Bununla birlikte idealar bağla­ mında kullanılan ‘sûret/idea’ lafzını bu bağlamların dışında form anlamındaki ‘sûret’ lafzından ayırt etmek üzere ‘sûret/idea’ biçiminde kullandık.

464

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

birdir. ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Örneğin insanda ve atta bulunan hayvan gibi, cinsin sûreti türlerde bulunur ise, bu durumda ya ikisinde bulunan hayvanlık sayı bakımından bir olacaktır veya atta bulunan, insanda bulunandan mutlak olarak başka olacaktır. Her iki durum da 5

imkânsız olduğu için suretin ikisinde de sûret ve mahiyet bakımından bir olması zorunludur. [543] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Eğer bir şey, insan olu r ve bizatihi ‘bu ’ olur ise y in e o m u farık olur ise bu durum da zorunlu o la ra k hayvan gibi kendisinden olduğu şey ler ‘bu şey ’e ve cevher

10

bakım ından m u farık/ay rık olan a d elalet e d e r .” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Eğer ortada mufarık, sayı bakımından bir ve somut olup, oluşan ve bozulan insanın misali olan bir insan bulunur ise bu du­ rumda zorunlu olarak, buradaki hayvanın misali olan mufarık in­ sanın cüz’ü, kendisinin misali olan hayvan üzerine yüklenir ve yine

15

kendisinin misali olan şeyden cevher bakımından mufarık ve sayı bakımından bir olur. [544] [Aristoteles daha sonra der ki:] "Şu halde hayvan da, atta ve insanda bir ve aynı o la ra k bulunur ise tıpkı bir şekilde aynı olm am ası gibi, bu durum da onu m u farık ve bir o la r a k kabul etm e­

20

leri nasıl mümkün olacaktır? Niçin hayvan, aynıyla ondan m u farık o lm a y aca ktır.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Onlar insan ve attaki hayvan’ın bir şekilde ‘bir’ ve cins bakımından ‘bir’; diğer taraftan bir şekilde ‘bir’ değil ama sayı bakımından ‘bir’ olduğunu doğru kabul ettiklerinde veya ilzam edildiklerinde, cins bakımından ‘bir’, mufarık

25

ve sayı bakımından ‘bir’ olan şeyi kabul etmeleri nasıl mümkün olacak­ tır. Neden mufarık olan hayvan aynıyla, hissedilirde aynıyla hayvan olan misal olmasın? Buna göre onun misali olmaz aksine hissedilirler­ deki sûreder mufarık olurlar. Bunu söylemesinin nedeni, bu sözün misalleri/ideal-modelleri düşünmeyi mümkün kılmasıdır ki o da fiilleri

30

maddelerde tezahür eden sûretlerin mufarık olmasıdır. O, bu hususu kısmen nefsin özelliğini ve nefsteki aklı ele aldığı ilimde araştırmaktadır. Tıpkı Aristoteles’in başka bağlamlarda söylediği gibi.

M etafizik Büyük Şerhi

TAY /ZETA (Z)

Aristoteles d er k i; Yine eğer iki ayaklı ve çok ayaklının müşareketi/iştiraki ile olur ise bu durumda zorunlu olarak tek bir şeyde -ki o, yine ‘bu şey’dir- zıtların birlikte bulunması durumu arız olur. Aksi takdirde bir kimse ‘yürüyen veya iki ayaklı’ dediğinde bu hangi türlü olacaktır? M ürekkep veya temas eden veya karışmış olabi­ lirler fakat tümü ayrışmayan fertlerdir. N e var ki onlardan her biri için başka biri vardır. Şu halde tıpkı ‘cevheri hayvan olan şeyler sonsuzdur’ diyenin söylediği gibi olacaktır. Zira insanın hayvanda olması, araz türünde değildir. Yine hayvan aynıyla pek çok şey olacaktır. Zira cevher her bir şeydeki hay­ vandır ve başka bir şeyden dolayı söylenmez. Aksi takdirde bu durumda insan bundan olurdu ve bu da onun cinsi olurdu. Yine insanın kendisinden oluştuğu bütün şeyler bu durumda misaller/ideal-modeller olur. Şu halde misal/ideal-model başkası üzerine, o başkası cevher iken söylenmez. Çünkü bu mümkün değildir. Şu halde bu durumda hayvan olan, hayvanlarda bulu­ nanlardan her biri olacaktır. Yine hangi şeyden bu olacaktır ve hayvan olandan nasıl olacaktır? Veya aynıyla bu şeyin cevheri olan hayvan, hayvan olandan nasıl başka olacaktır? Yine hissedi­ lirlerde de bu şeyler ve daha saçma olan şeyler arız olur. Bu hal üzere olması mümkün olmaz ise bu durumda onların, bazı in ­ sanların zikrettiği şekilde onların misalleri/ideal-modelleri ol­ madığı açıkça ortaya çıkar. Tefsir [545] “Yine eğer iki ay aklı ve çok ayaklının m ü şareketi/iştiraki ile olur ise bu durum da zorunlu o la ra k tek b ir şeyde -ki o, yin e ‘bu şey ’dir- zıtların birlikte bulunm ası durum u a r ız o lu r” [sözüyle

468

ZAY/ZETA (Z)

M etafizik Büyük Şerhi

şunu kasteder:] Eğer sayı bakımından bir olan bir şeyde müşterek/ortak olur ise ki o, iki ayaklı ve çok ayaklı hayvan ile, ayak faslı yönünden ayrışan türlerin tümüdür, bu durumda bu tek şeyde zıtların bir araya toplanması zorunlu olur. 5

[546] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Aksi takdirde bir kim se ‘yürüyen veya iki ayaklı' dediğinde bu hangi türlü o la c a k tır T [Bu sözüyle şunu kasteder:] Aksi takdirde bir kimse, örneğin hayvan gibi sayı bakımından bir olan şeyde iki ayakla yürüyen hayvan türü ve çok ayakla yürüyen hayvan türü bulunduğunu nasıl vehmeder.

10

[547] [Aristoteles daha sonra der ki:] “M ürekkep veya tem as eden veya karışm ış ola b ilirler fa k a t tümü ayrışm ayan fer tle r d ir. Ne v ar ki on lardan h er biri için b aşk a biri v a r d ır .” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Fakat eğer sayı bakımından bir olan şeyde pek çok şey vehmedilirse ve bu şey nicelik bakımından bölünmeyi kabul edici

15

olursa, bu şeylerin tek bir şeyde mürekkep veya temas eden şeylerden olması veya karışmış/muhtelit olması uygundur. Fakat bununla birlikte birbirlerinden ayrışık olmazlar ve onlardan her birinin, ötekinin tabiatından başka bir tabiatı olur. [548] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Şu halde tıpkı ‘cevheri

20

hayvan olan şeyler sonsuzdur’ diyenin söylediği gibi olacaktır. Z ira insanın hayvan da olm ası a r a z hayvan

aynıyla p e k

şeydeki

hayvandır

çok ve

şey

b aşk a

türünde d eğ ild ir...

olacaktır. bir

şeyden

Z ira

cevher

dolayı

h er

(Yine bir

söylenm ez) . ”

[Bu sözüyle şunu kasteder:] Şu halde tek olan mufarık hayvanın, 25

aynıyla sonsuz şeylerin cevheri olması ve sonsuz şeylerin, onunla kaim olan türler olmaları lazım gelir. Zira o, insan, at ve diğer hay­ van türlerinin araz türünden olmayan cevheridir ki maddeye/unsura benzerdir. Bu nedenle [dedi ki:] “Z ira insanın hayvanda olm ası, a r a z türünde değildir. ”

ZAY/ZETA (Z)

M etafizik Büyük Şerhi

[549] [Aristoteles daha sonra der ki:] *Aksi takdirde bu durum da insan bundan olurdu ve bu da onun cinsi olurdu. Yine insanın kendisinden oluştuğu bütün şeyler bu durum da m isaller/id ealm odeller o lu r.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Yine mufarık/ayrık insan, bu mufarık hayvandan olacaktır ve bu mufarık onun cinsi olacaktır. Aynı şekilde insanın kendisinde oluştuğu diğer şeylerde de bu lazım gelir ve başka hiçbir şey zatının kendisiyle kurulduğu cins­ lerden başka değildir. [550] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Şu h ald e m isal/ideal-m odel b aşkası ü zerin e, o b aşkası cevher iken söylen m ez. Çünkü bu m üm ­ kün değildir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Buna göre hayvan ve insanın kendilerinden oluştuğu bunun dışındaki cinsler ‘o nedir’ yoluyla pek çok şey üzerine yüklem olur. Oysa kendi başına kaim olan misalde/ideal-modelde yani sayı bakımından bir olan cevherde pek çok şeye yüklenmek mümkün değildir. “5u halde bu durum da hayvan

olan, h ay v an lard a

bulunanlardan

her

biri

o la c a k tır”

[sözüyle de şunu kasteder:] Ne var ki hayvan olan sayısal bir’in birleşmesi mümkün olur ise bu durumda onda mevcut olan hayvan türlerinin tümü aynıyla tek bir şey olacak şekilde birleşir ki imkân­ sızlığın son noktasıdır. [551] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Yine hangi şeyden bu o la ­ caktır ve hayvan olan dan nasıl olacaktır? Veya aynıyla bu şeyin cevheri olan hayvan, hayvan olandan nasıl b a şk a olacaktır?” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Tek bir tür aynıyla hangi şeyden olur, sayı bakımından bir olan ve bölünmeyen somut hayvandan mı? Ve hay­ vandan olan şeyin, aynıyla tek bir türün cevheri olması ve tamamıyla hayvandan başka olması nasıl mümkün olur? Demek istiyor ki hay­ vanda niceliksel bölmenin bulunması mümkün değildir aksine bölü­ nür ise bu durumda kül ve cüz’ün tanımı bir olur.

472

ZAY /ZETA (Z)

M etafizik Büyük Şerhi

[552] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Yine hissedilirlerde de hu

şeyler ve daha saçma olan şeyler arız olur.” [Bu sözüyle şunu kas­ teder:] Hissedilirlerdeki bu muhallerin bazısı vazedildiğinde onların misallerine uygun olur. 5

[553] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bu hal üzere olması müm­

kün olmaz ise bu durumda onların, bazı insanların zikrettiği şekil­ de onların misalleri/ideal-modelleri olmadığı açıkça ortaya çıkar.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Eğer mahsusatın bu hal üzere olması mümkün olmaz ise yani birbirlerinden ayrışık cevherlerden mürek­ 10

kep ve sayısal olarak tek bir cevherde mevcut olması mümkün olmaz ise bu durumda açıktır ki onların, bazı insanların zikrettiği tarzda misalleri/ideal-modelleri

bulunmaz.

Zikretmiş

olduğu

‘bu tarz’

ifadesiyle kastettiği şey, ortada misallerin bulunması ve cevherlerin külliler olmasıdır. 15

Aristoteles d er k i; Külli cevher ve kelim e başka başka olduğundan yani bazısı kelim enin maddeyle bir araya toplandığı türden cevher, bazısı da külli kelim e olduğundan, bu durumda birleşm iş halde söy­ lenenlerin tümü için bozuluş ve de oluş vardır. Ama bu türden

20

olan ‘kelim e’ için bozuluş yoktur. Zira bunun için oluş m üm ­ kün

değildir.

Z ira

evin

m ahiyeti

oluşmaz

aksine

(belirli)

‘bu ev’in m ahiyeti olur. İşte bu şeyler oluş ve bozuluşu bulun­ maksızın vardır ve var değildir. A çıkça ortaya çıkm ıştır ki bu şeyler doğmamış ve yapılm amışlardır. Bu nedenle hissedilir 25

cüzî cevherlerin ne tanım ı ne de burhanı vardır. Şöyle ki bun­ ların, oluşma ve oluşmamayı mümkün kılan bir tabiata sahip olan maddesi vardır. Bu nedenle bu şeylerin bütün cüzî­ leri bozulur. Eğer burhan zorunlu şeylerden olur ise ve doğru tanım da böyle olur ise bu durumda nasıl ki böyle olm a­

30

yan şeylerin ne ilm i ne cehli/bilgisizliği bulunur ise aksine o,

474

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

zan ile ise, aynı şeklide başka türlü olması mümkün olan şey için ne burhan olur ne de tanım olur. Aksine o (başka türlü olabilen şey), zan iledir. Bu durumda açıkça ortaya çıkm ıştır ki onların [1040a] 5

hiçbir tanım ı ve burhanı [1040a] bulunmaz. Zira bozuluşa uğra­ yan şey histen/duyudan çıkıp gittiğinde bilgisi olanların nezdinde apaçık değildir ve kelime nefste muhafaza edilmiş olsa da onların ne bir tanım ı ne bir burhanı olur. Bu nedenle tanım ehli, bir kimse cüzîlerden bir şeyi tanım ladığında şeyi daimi olarak kalıcı kılması gerektiğini bilm elidir. Bu nedenle tanım ­

10

lanmaları mümkün değildir. Misallerden bir misali/ideal-modeli de tanım lam ak mümkün değildir.

Çünkü söyledikleri gibi,

misal/ideal-model cüzîlerdendir ve mufarıktır/ayrıktır. Tefsir [554] “Küllî cevher ve kelime başka başka olduğundan” [sözüyle 15

şunu kasteder:] Burada cevher ile bütün olan yani madde ve ferdî suretin toplamından oluşan külliyi kastetmektedir ki bu somut ferttir. Kelime ile ise tanımın delalet ettiği cevheri kastetmektedir ki bu da sûrettir. Sanki o, şöyle demektedir: Somut şey üzerine söyle­ nen cevher, somut cevherin sûreti üzerine söylenen cevherden

20

başkadır. [555] Daha sonra bu iki anlamı şerh etti ve [dedi ki:] “Yani bazısı

kelimenin maddeyle bir araya toplandığı türden cevher, bazısı da külli kelime olduğundan” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Yani birisi hakkında ‘o cevherdir’ denilirken bu, kelime ve maddenin 25

toplamı yani madde ve maddedeki somut sûretin toplamı/bileşimi cihetinden söylenir. İkincisi ise tanımın kendisine delalet ettiği küllî sûrettir.

476

ZAY/ZETA (Z)

M etafizik Büyük Şerhi

[556] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bu durum da birleşm iş h a l­ de söylenenlerin tümü için bozuluş ve de oluş v a rd ır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Buna göre madde ve sûretin toplamı/bileşimi ki bu ikisinin toplamıdır, üzerine söylenen cevher, kendisi için oluş ve 5

bozuluş bulunan cevherdir. Ama tanımın delalet ettiği cevher için oluş ve bozuluş yoktur. [557] [Aristoteles daha sonra der ki:] “A m a bu türden olan ‘kelim e’ için bozuluş yoktu r. Z ira bunun için oluş m üm kün değil­ d ir .” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bu türden mevcut üzerine ki o

10

sûrettir, delalet eden tanımın ise bozuluşu yoktur. Şöyle ki onun oluşu da yoktur. [558] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Z ira evin m ahiyeti oluşm az aksin e (belirli) *bu ev ’in m ahiyeti o lu r.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Evin mutlak mahiyetinin bir oluşu yoktur, aksine bu somut ev için

15

oluş mevcuttur. [559] [Aristoteles daha sonra der ki:] “İşte bu şeyler oluş ve bozu ­ luşu bulunm aksızın v ard ır ve var değildir. ” [Bu sözüyle şunu kaste­ der:] Cüzî cevherler oluş ve bozuluş bulunmaksızın mevcuttur ve mevcut değildir. “A çıkça orta y a çıkm ıştır ki bu şeyler doğm am ış

20

ve

y ap ılm a m ışla rd ır”

[sözüyle

de]

küllileri

[kasteder:]

“Bu

nedenle hissedilir cüzî cevherlerin ne tanım ı ne de burhanı v a r d ır ” [sözüyle de şunu kasteder:] Onların oluş ve bozuluşu bakımından tanımı yoktur. [560] Sonra onlara oluş ve bozuluşun eklenmesine neden olan il25

leti ortaya koydu ve [dedi ki:] “Şöyle ki bunların, oluşm a ve oluşm am ayı m ümkün kılan bir tabiata sahip olan m addesi vardır. Bu nedenle bu şeylerin bütün cüzîleri b ozu lu r.” [Bu sözüyle şunu

kasteder:]

Burada,

somut

şeylerin

herhangi

bir vakitte

sureti kabul etmelerini ve başka bir vakitte de ondan sıyrılmalarını 30

mümkün kılan maddeye sahip olmaları bakımından bozuluşa uğra­ maları zorunludur.

478

ZAY/ZETA (Z)

M etafizik Büyük Şerhi

[561] “Eğer bu rhan zorunlu şeylerden olu r ise ve doğru tanım da böyle olur ise bu durum da nasıl ki böyle olm ayan şeylerin ne ilm i ne cehlilbilgisizliği bulunur ise aksin e o, zan ile ise, aynı şeklide b a şk a türlü olm ası m üm kün olan şey için ne burhan olur ne 5

de tanım olur. A ksine o (başka türlü olabilen şey), zan ile d ir.” [Bu sözleriyle ise şunu kasteder:] Eğer burhan ve doğru tanımın, daima zorunlu olan şeylerden oluşması gerekiyor ise bu durumda açıktır ki nasıl ki zorunlu olmayan şeyler için ne bir bilgi ne de bir bilgisizlik olması mümkün ise aksine zann mümkün oluyor ise aynı

10

şekilde bir halde olması ve bunun hilafına bir durumda da olması mümkün olan şeyler için de bilginin bulunması mümkün değildir. [562] İlimlerin zorunlu şeylerde bulunduğunu vaz‘edince, değişen şeylerde zorunlu bilginin mevcut olmadığını açıklamaya başladı ve [dedi ki:] “Bu durum da açıkça orta y a çıkm ıştır ki onların hiçbir

15

tanım ı ve burhanı bulunm az." [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bununla oluşan ve bozulan değişken şeyleri kastetmektedir. [563] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Z ira bozuluşa uğrayan şey histen!duyudan çıkıp gittiğinde bilgisi olan ların nezdinde a p açık değ ild ir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:]

20

Cüzîlerin bilgisi, hisle-

re/duyulara muhatap oldukları sürece vaki olabilecek bilgidir. H is­ lerden kaybolduklarında bozulmaları mümkündür. Bu yüzden onları mevcut olarak duyumsayanların nezdinde onların varlıklarının bilgisi kalıcı değildir, aksine sadece bir zan kalır. [564] “Ve kelim e nefste m u hafaza edilm iş olsa da onların ne

25

b ir

tanım ı ne b ir bu rhan ı olu r” [sözüyle de şunu kasteder:]

Hissedilir duyudan kaybolduğu/gaip olduğu zaman nefste onun tasavvuru kalır, ancak duyudan gaip olması halinde onun varlığının mevsuk olması söz konusu değildir. Bu nedenle gaipliklerindeki zanna dayalı varlıkları nedeniyle hissedilirler için, ne bir tanım ne de 30

bir burhan bulunur.

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[565] “Bu nedenle tanım ehli, hir kimse cüzîlerden bir şeyi ta­ nımladığında şeyi daimi olarak kalıcı kılması gerektiğini bilmelidir” [sözüyle de şunu kasteder:] Bu nedenle tanım yapanların şundan cahil kalmamaları gerekir; şayet cüzîlerin tanımı olsaydı cüzînin baki olması zorunlu olurdu. “Bu nedenle tanımlanmaları mümkün değil­ dir” [sözüyle ise şunu kasteder:] Eğer cüzî olması bakımından cüzî ezeli olur ise bu durumda tanımını yapmak bu sebeple mümkün olmaz. [Aristoteles daha sonra der ki:] “Misallerden bir misali/idealmodeli de tanımlamak mümkün değildir. Çünkü söyledikleri gibi, misal/ideal-model cüzîlerdendir ve mufarıktır/ayrıktır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Cüzîler olması bakımından cüzîlerin tanımları olma­ dığından ve cüzîleri kabul edenlerin söylemekte olduğu ‘misaller/ideal-modeller’ nefsin dışında mevcut olmaları yönünden bulu­ nunca bu durumda onların tanımlarının da bulunmaması lazım gelir. Bunu söylemiştir çünkü onlar, misalleri/ideal-modelleri tanımları bakımından ortaya koymuşlardır. Şöyle ki onlar dediler ki ‘tanımlar baki şeyler içindir, cüzîler ise baki değildir. Bu yüzden ortada baki olan şeylerin bulunması gerekir ki bunlar misaller ve sûretlerdir/idealardır’. Buna göre o, onlara şunu tarif etmektedir; tanımlar cüzîler değil külliler olmaları yönünden baki şeyler içindir. Küllileri mufarık olarak vazettiklerinde cüzîlerin tanımda fayda sağlamaması lazım gelir. Aristoteles d er k i; Kelimenin/tanımın isimlerden olması zorunludur. T an ım ­ lanmayan şey ise bir isim olarak vaz‘edilmez. Çünkü yapılır ise bilinir olmaz. Vaz‘edilmiş isimler ise bütün eşya için m üşterek­ tir. Şu halde bu şeyin başka olması da zorunludur. Eğer bir kimse bir şeyi tanımlar ise ‘o hayvandır veya zayıftır veya beyazdır veya başka bir şey için olan başka bir şeydir’ demektedir. Eğer bir kimse derse ki; bütün bunların pek çok şey için ayrı ayrı olmasını ve tek başına ‘bu şey’ için ise birlikte olmasını engelleyen bir şey yoktur. Şu halde öncelikle (deriz ki;) bunlar, örneğin iki ayaklı hayva­ nın, hayvan ve iki ayaklı için olması gibi iki şey için olur. Bu

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

önceden var olan ebedi şeylerde zorunludur ki onlar mürekkebin cüzleridir. Ve eğer insan mufarık olur ise yine onlar mufarık/ayrık olmalıdırlar. Buna göre ya hiçbiri olmayacak veya her ikisi de olacaktır. Hiçbiri olmaz ise sûretlerden başka cins ol­ maz, eğer olur ise bu durumda fasıl/ayrım mahiyet bakımından önce olur ve bunlar birbirlerini yok etmez.

[566] “Kelimenin/tanımın isimlerden olması zorunludur. Tanım­

lanmayan şey ise bir isim olarak vazedilmez. Çünkü yapılır ise bilinir olmaz” [sözüyle şunu kasteder:] Tanımların isimlerden mürekkep olması zorunludur ve şeyi tarif etmeyen şey için ise bir isim vazedilmez. Çünkü tanınmayan şey için bir isim vaz‘etmek mümkün değildir. [567] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Vazedilmiş isimler ise bü­

tün eşya için müşterektir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Tanımlarda alman isimler, tanımlanan bütün şeyler için genel isimlerdir. [Aristo­ teles daha sonra der ki:] “Şu halde bu şeyin başka olması da zorun­

ludur.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Ortada mevcutların genel du­ rumlarından, ancak tek bir şeyin genel durumuna delalet eden isim­ ler bulununca bu şeyin kendisinden başka bir şeyle tavsif edilmesi zorunludur. Demek istiyor ki bir cevherin bir cevhere yüklenmesi bu yönden mümkün olur. [568] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Eğer bir kimse bir şeyi ta­

nımlar ise ‘o hayvandır veya zayıftır veya beyazdır veya başka bir şey için olan başka bir şeydir’ demektedir.” [Bu sözüyle şunu kaste­ der:] İşte bu cihetten eğer bir kimse bir şeyi tanımlarsa onun tanı­ mında genel vasıfları alır. Örneğin herhangi bir şeyin tanımında, ‘o beyaz hayvandır veya çok zayıftır veya başka herhangi bir sıfattadır’ denilmesi gibi. Bu sıfatların toplamı ve bunlarla vasıflanan tür bakı­ mından tek bir şey ve tek bir tabiat olur. Demek istiyor ki bunun gibi varlıklar, misallerde bulunmaz.

484

ZAY/ZETA (Z)

M etafizik Büyük Şerhi

[569] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Eğer bir kimse derse

ki; bütün bunların pek çok şey için ayrı ayrı olmasını ve tek başına ‘bu şey’ için ise birlikte olmasını engelleyen bir şey yoktur.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Eğer bir kimse derse ki; buna benzer 5

yüklemlerin

birbirlerinden

ayrı

olması,

sayısal

olarak m uhtelif

olması ve tümünün sayısal olarak tek bir şey için mevcut olması imkânsız değildir.

[570] Daha sonra bu vaz‘edişe lazım gelen muhali ortaya koydu ve [dedi ki:] “Şu halde öncelikle (deriz ki;) bunlar, örneğin iki ayak-

ıo

lı hayvanın, hayvan ve iki ayaklı için olması gibi iki şey için olur.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bu vaz‘ için lazım gelen muhal, öncelikle şudur: Onlardan iki veya daha çok vasıf iki vasıflanan veya daha çoğu için mevcut olur, oysa vasıflananlar sayısal olarak tek bir vasıf­ lanan için mevcuttur.

15

[571] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bu önceden var olan ebedi

şeylerde zorunludur ki onlar mürekkebin cüzleridir. Ve eğer insan mufarık olur ise yine onlar mufarık/ayrık olmalıdırlar.” [Bu sözüy­ le şunu kasteder:] Hissedilir şeyler hakkındaki bu vazc onların ezeli misallerinde zorunlu bir durumdur. Kastettiğim şudur; onlardan sayı 20

bakımından tek bir misalde, misalin cüzleri olan şeylerin birden fazlası bulunmalıdır. Örneğin mufarık bir insanda, mufarık bir hayvan ve iki ayaklı yürüyen bulunması gibi. Kısaca insanın varlığı­ nın kendi toplamlarından oluştuğu bütün sûretler ki buna delalet etmek üzere [dedi ki:] “Ve eğer insan mufarık olur ise yine onlar

25

mufarık/ayrık olmalıdırlar.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Mufarık insanın cüzleri olan bu cevherlerin de mufarık olması lazım gelir.

486

| M etafizik Büyük Şerhi

TAY I ZETA (Z)

[572] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Buna göre ya hiçbiri olma­

yacak veya her ikisi de olacaktır... (Hiçbiri olmaz ise sûr etler den başka cins olmaz eğer olur ise bu durumda fasıl/ayrım mahiyet bakımından önce olur).” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Buna göre tek 5

bir vasıflananın kendisiyle vasıflandığı bu vasıflar iki ve daha yukarı olan değişenlerden başka olacaktır veya değişen olacaktır. Bunun örneği şudur; tanımlanan iki vasıfla vasıflanır ki bunlardan biri cinstir diğeri ise fasıldır. Eğer bu iki vasıf birleşmiş olur ise cins fasıldan başka olmayacaktır. Eğer tek bir şeyin vasıfları olan bu iki

10

vasıf muhtelif/farklı olur ise bu durumda faslın durumundan varlıkta cinsten önce geldiği açıkça görülür. [573] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ve bunlar birbirlerini yok

etmez.” Eğer bu lafız tashif (yazılışta noktalama yanlışlığı) değil ise anlamı şudur; tanımdaki bu suretler ve toplanmış vasıflar birbirle15

rinden ayrı şeyler değildir ki bunların tümü bilfiildir. Aksine bun­ lar, bir kısmı bir kısmının kemali olan vasıflardır. Bu nedenle birbirlerine yüklenmeleri ve onların toplamı/bileşimi olan şeyin, tek bir şey olması mümkündür. Oysa bu, ne misaller hakkında ne de misalleri olan şeyler hakkında mümkündür. Bu ancak nefsin

20

dışında varlığı bulunan şeylerin varlığı gibi varlığa sahip olmayan ve yine madum olamayan külliler hakkında mümkündür. Bana göre en iyi ihtimalle bunun tashif olmasıdır ki ifade şöyle olmalıdır:

“Bunlar birbirlerini açıklamazlar.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Misallerdeki varlığı birbirinden ayrı olan sûretlerin özel olanı, faslın 25

cins ile birlikte olan durumundaki gibi, genel olanın tabiatını açık­ lamaz. Zira eğer mufarık olan insanda hayvanlık ve nutuk şeklinde mufarık iki cüz bulunur ise nutk, tıpkı tanımlarda zannedildiği gibi, insanın

hayvanlığını

mutlak hayvanlıktan

özelleştirmez.

Bütün

bunlara göre açıktır ki küllîlerin/tümellerin ne misaller ne de hissedi30

lirler için cevherler olması mümkündür. Ve onlar ölçümsel şeyler de değildir, çünkü ne bir ilmi vardır ne de onlarda bulunan mevcutlar­ da benzerlik ve tekabül vardır.

488

TAY / ZETA (Z)

M etafizik Büyük Şerhi

Aristoteles d er k i; Yine

misaller/ideal-modeller,

misallerdendir.

Zira

onlardan

mürekkep olan (bileştiklerinden) daha çok mürekkeptir/bileşiktir. Yine onlardan oluşan misal/ideal-model, onlar söylenerek pek çok 5

şey üzerine yüklenir. Örneğin hayvan ve iki ayaklı gibi. Aksi takdirde nasıl olur da pek çok şeye yüklenmesi mümkün olm a­ yan aksine tek bir şeye yüklenen bir misal şu halde bilinir ola­ caktır. Oysa bu zannedilmez, aksine her m isalin iktibas edildiği

ıo

zannedilir. T ıpkı denildiği gibi, ebedi olan şeylerin özellikle de bunlardan biricik olan Güneş ve Ay gibi şeylerin tanım ının mümkün olmadığı gizli kalır. Zira onlar sadece bununla hata etmiyorlar yani onlar buna benzer şeyleri arzu ederler: Güneş uzaklaştığında geceleyin arzdan gizli kalması gibi olur. Zira eğer durur veya zahir olur ise Güneş olur, fakat bu hissedilmez. Zira

15

Güneş cevherine delalet eder. Yine başkasında olması mümkün olan

şeylerin tümü de böyledir. Örneğin başka bir şey bunun gibi olur ise [1040b] açıktır ki o Güneş olacaktır. Şu halde Güneş müşterektir fakat o Kleon ve Sokrates gibi cüzî şeylerden olmuştur. Aksi takdirde niçin hiçbir misalin tanımı zahir olmamıştır. Zira eğer şimdi söyle20

nen apaçık olsaydı bunu arzu edenler haklı olurdu. Tefsir [574]

25

30

“Yine misaller/ideal-modeller, misallerdendir. Zira onl

dan mürekkep olan (bileştiklerinden) daha çok mürekkep­ tir/bileşiktir” [sözüyle şunu kasteder:] Bunları, misallerin yine misallerden mürekkep olması durumu ilzam eder. Şöyle ki ortada eğer bir mufarık insan bulunur ise yine mufarık bir hayvan bulunacaktır. “Zira onlardan mürekkep olan (bileşiklerinden) daha çok mürekkep­ tir/bileşiktir” [sözüyle şunu kasteder:] Zira bir şeyden mürekkep olan kendisinden mürekkep olduğu şeyden daha çok terkibe/bileşime sahiptir. Bunu söylemesinin nedeni şudur: Daha fazla terkiple mürekkep olan şey, mufarık ve misal olarak mevcut olur ise ondan daha az terkibe sahip olanın mufarık ve misal olması daha evladır.

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[575] “Yine onlardan oluşan misal/ideal-model, onlar söylene­

rek pek çok şey üzerine y ü k l e n i r [Bu sözüyle şunu kasteder:] Misalleri kabul edenlerin şöyle demesi gerekir: Misallerin kendisin­ den mürekkep olduğu mufarık tabiatlar, sayı bakımından bir olan hakkında doğru olmayan külliler olacaktır. Aksi takdirde bu durum­ da cüzîyi bilmek nasıl mümkün olur. “Örneğin hayvan ve iki ayaklı

gibi” [sözüyle de şunu kasteder:] Örneğin iki ayaklı hayvan gibi. Zira eğer bunun nefsin dışında bir misali bulunur ve bilinir olur ise bu durumda bu misaldeki ‘hayvanın’ ve ‘iki ayaklının’ pek çok şeye yüklenmesi gerekir ki sayı bakımından bir olan, çok şey üzerine yüklenmez. [576] “Aksi takdirde nasıl olur da pek çok şeye yüklenmesi müm­

kün olmayan aksine tek bir şeye yüklenen bir misal şu halde bilinir olacaktır” [sözüyle de şunu kasteder:] Bu durumda külli bir anlam ile olmayan şeyin, tanım ile bilinmesi lazım gelecektir. [577] “Oysa bu zannedilmez, aksine her misalin iktibas edildiği

zannedilir” [sözüyle ise şunu kasteder:] Tanımın ve misalin, cüzî için olduğunu hiç kimse zannetmez. Aksine her misalden, misali olduğu bütün şeylerde bir anlam iktibas edilir. Yani misal, misallerin genel sıfatı olan misallikte toplanmaları nedeniyle misal olur. [578] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Tıpkı denildiği gibi, ebedi

olan şeylerin özellikle de bunlardan biricik olan Güneş ve Ay gibi şeylerin tanımının mümkün olmadığı gizli kalır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Fakat bir grup eşyanın tanımları hakkında ‘onlar tek bir ferdî mevcut olan ezeli cüzîlerdir’ demeyi arzuladılar. Çünkü Güneş ve Ay gibi sadece tek bir ferdî mevcut olan şeylerin bir tanımı bulunmasının imkânsız olduğu bazen gizli kalır. Zira kim bu fertle­ rin misalleri için bir tanım yapmayı tekellüf ederse hata etmiş olduğu açıkça görülür.

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[579] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Zira onlar sadece bununla

hata etmiyorlar yani onlar buna benzer şeyleri arzu ederler: Güneş uzaklaştığında geceleyin arzdan gizli kalması gibi olur. Zira eğer durur veya zahir olur ise Güneş olur fakat bu hissedilmez [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Zira kim Güneş ve Ay’ın tanımını yapmayı arzular ise onlar, Güneş’i ortadan kalktığında kendisinin ortadan kalkmadığı şeylerle tanımlamaları yönünden hatalı değildir­ ler. Şöyle ki onlar ‘o bir gezegendir geceleyin gizli kalır’ diyordu. İşte buna işaret etti ve [dedi ki:] “Zira eğer durur veya zahir olur ise

Güneş olur fakat bu hissedilmez. Zira Güneş cevherine delalet eder.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Zira o, gizli kaldığında veya açıkça görüldüğünde o Güneştir ve Güneş ismi cevherin delalet ettiği şeye delalet eder. Bu nedenle onu tanımlarsalar, ismine mutabık bir tanımla tanımlamaları gerekir. [580] “Yine başkasında olması mümkün olan şeylerin tümü de

böyledir. Örneğin başka bir şey bunun gibi olur ise açıktır ki o Güneş olacaktır” [sözüyle de şunu kasteder:] Yine şayet onun bir tanımı olursa bu tanım öyle sıfatlardan oluşur ki başka somut bir şeyde bu sıfatlar bulunduğunda bu başka şeyin Güneş olması zorun­ lu olur. Buna göre Güneş ismi pek çok Güneşe delalet edici olur. Ne ki bu isim ancak Kleon ve Sokrates gibi cüzî bir şeyin ismidir ki işte buna delalet etti ve [dedi ki:] “Şu halde Güneş müşterektir fakat o

Kleon ve Sokrates gibi cüzî şeylerden olmuştur.” [581] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Aksi takdirde niçin hiçbir

misalin tanımı zahir olmamıştır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Şayet bu isim, bir türün ismi olsaydı ona benzer pek çok fert mevcut olurdu.

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[582] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Zira eğer şimdi söylenen

apaçık olsaydı bunu arzu edenler haklı o l u r d u [Bu sözüyle şunu kasteder:] Şayet onun benzeri başka bir fert zahir olsaydı onu tanım­ lamak isteyenlerin sözü doğru olurdu. Aristoteles d er k i; A çıktır ki cevher olduğu zannedilenlerin çoğu da kuvvelerdir. Hayvanın cüzleri de aynı şekildedir. Zira onlardan hiçbir şey ayrı­ şık ‘bir’ değildir, aksine onlar sanki toplanmadan/kaynaşmadan önce oluşmuş haldedirler ve (toplanarak) onlardan ‘bir’ haline gelirler. Bir kimse müteneffis/nefsli şeylerin cüzlerinin ve nefsin cüzlerinin hüviyet, fiil ve kuvve bakım ından başkalarından daha çok birbirlerine yakınlaştığını zannedebilir. Şöyle ki onların, çelişiklerdeki bir şeyden hareketin ilkeleri vardır. Bu nedenle hayvanın bir kısmı ayrıştıktan sonra yaşar, fakat şu haldeki bir olduğunda ve zorlama ve telkin ile değil de tabii olarak bitişik olduğunda tümü kuvve olacaktır. Zira bunun gibi olan şey, ancak tabiattan bir eksikliktir. Tefsir [583] Misalleri kabul edenlerin sözü, hissedilir sûretlerin mufarık şeyler olduğunu kabul edenlerin sözüne yakın olunca, bu fasılda cevher oldukları zannedilen pek çok şeyin maddeden mufarık olma­ dıklarının durumlarından açıkça görüldüğünü haber vererek [dedi ki:] “Açıktır ki cevher olduğu zannedilenlerin çoğu da kuvvelerdir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Açıktır ki cevher oldukları zannedilen şeylerin çoğu, öncelikle bilkuvve mevcuttur. Bundan sonra bilfiil olur ki bu sıfattaki bir şey de maddededir.

496

ZAY /ZETA (Z)

| M etafizik Büyük Şerhi

[584] “Hayvanın cüzleri de aynı şekildedir. Zira onlardan hiçbir

şey

ayrışık

‘bir’

değildir,

aksine

onlar

sanki

toplanma-

dan/kaynaşmadan önce oluşmuş haldedirler ve (toplanarak) onlar­ dan ‘bir’ haline gelirler” [sözleriyle de şunu kasteder:] Bu nedenle 5

hayvanın cüzleri için, hayvandan ayrışık oldukları haldeyken, kendi­ siyle cevher olduğu ‘bir’, mevcut değildir. Aksine onlar ayrışma halinde oluşta bulunan cüzlere benzerler. Yani varlıkları, birbirleriyle toplaşıp kaynaşana dek tamamlanmazlar ve onlardan tek bir cevher oluşur ve isim ile tanım bu cevhere delalet eder. Bu söyledikleri

10

açıktır. Şöyle ki tanımlar bakımından olan isimlerin cevhere delalet ettiğini, aynı şekilde bu isimler bakımından olan tanımların da böyle olduğunu vaz‘edince yine hayvanın cüzleri ayrıştığında isimlerinin onlara delaletinin, birbirleriyle bitişik oldukları haldeki delalet gibi bir delalet olmadığını, ancak isim ortaklığı ile delalet ettiğini

15

vaz‘edince bu durumda açıktır ki isimlerin delalet ettiği bu bitişik şeyler, maddi cevherlerdir. [585] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bir kimse müteneffis/nefsli

şeylerin cüzlerinin ve nefsin cüzlerinin hüviyet, fiil ve kuvve bakı­ mından başkalarından daha çok birbirlerine yakınlaştığını zanne­ 20

debilir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bunun sebebinin, hayvanların organlarının cüzlerinin ve nefsin cüzlerinin kuvve ve fiilde birbirle­ rine yakın olmaları olduğunu zannedebilir. Yani organlarının her cüz’ü nefsin kuvvelerinin tümünü kabul eder ve nefsin kuvvele­ ri, cüzlerden herhangi birine özgü olmaz. Böylece nefsin kuvvele­

25

rinde ve organların kuvvelerinde, bütünün dışında bir illet mevcut olmaz.

Bu

durumda

cüzlerine

bölündüğünde yaşama imkânı

‘bu hayvan’a arız olur ve bütün kuvveleri onun her bir cüz’ünde zahir olur. İşte bu söyledikleri Bitkiler K itabın da, daha açıkça görü­ lür. Sanki onun öğretmek istediği şey şuydu: Hayvan cinsine arız 30

olan bu durumun sebebi, ondaki nefsin maddede olmaması değil,

498

ZAY/ZETA (Z)

| M etafizik Büyük Şerhi

aksine nefsin kuvvelerinin birbirine yakın olmasıdır. Zira burada, bu hayvandaki nefsin yetkin hayvanda bulunan nefsten daha üstün olma­ sı mümkün değildir. Hatta bu nefsin mufarık olduğu zannedilir, yetkin hayvandaki nefsin ise mufarık olmadığı zannedilir. 5

[586] “Şöyle ki onların,

çelişiklerdeki bir şeyden hareketin

ilkeleri vardır” [sözüyle de şunu kasteden] Bu hayvanda nefsin kuvvelerinin yakınlaşmış olmasının nedeni, hayvanın kendisiyle birbirine zıt ve muhtelif hareketler yaptığı ilkenin onda az, yani zayıf olmasıdır. 10

[587] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bu nedenle hayvanın bir

kısmı ayrıştıktan sonra yaşar, fakat şu haldeki bir olduğunda ve zorlama ve telkin ile değil de tabii olarak bitişik olduğunda tümü kuvve olacaktır. Zira bunun gibi olan şey, ancak tabiattan bir eksikliktir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Onun nefsinin maddede 15

bulunduğunun delili, zorlama ve telkin/emir ile değil de tabii olarak bir olduğunda fiilinin daha tam ve daha kalıcı olmasıdır. Kısaca ona arız olan bu şey, ancak tabii fiillerinden bir fiilin eksik olması yani eksik olarak mevcut olması yönündendir. Aristoteles d er k i;

20

cB ir’ tıpkı mevcudun söylendiği gibi söylendiğinden ve bir’in cevheri ‘bir’ olduğundan ve mevcudun cevheri, sayısal olarak ‘bir’ olduğundan bu durumda açıktır ki ne bir’in ne de mevcudun şeylerin cevheri olması mümkündür. Tıpkı ilke­ nin,

25

unsurların

mahiyeti

olmasının

kesinlikle

imkânsız

olması gibi. Fakat bilgisi daha açık olan bir şeye ulaşmak için ilkeyi talep ederiz. Bu yüzden bunların cevherinin, mevcut, bir,

500

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

ilke, unsur ve illet gibi başkalarından daha çok olduğu (zannedi­ lir). Fakat müşterek başka hiçbir şey, cevher olmadığından bun­ ları cevherler diye göremezsin. Zira cevher başka bir şey için değil, ancak zatı için ve ona sahip olan ve onun cevheri olduğu 5

şey içindir. Yine o pek çok şeyde birlikte olmaz, oysa müşterek olan pek çok şey için olur. Şu halde açıktır ki küllilerden hiçbiri, kesinlikle cüzîlerden mufarık olmaz. Tefsir [588] Küllilerin cevherler olduğuna inananlar, daha çok külli ola-

10

nın bu anlamı daha çok hak ettiğine inanınca, bu yüzden kadim filozoflardan pek çoğu bütün eşyanın ilkesinin külli ‘bir’ olduğuna inanmışlardı. Bu öğretiyle muanedeye başladı ve [dedi ki:] “Bir,

15

20

25

30

tıpkı mevcudun söylendiği gibi söylendiğinden ve bir’in cevheri ‘bir’ olduğundan ve mevcudun cevheri sayısal olarak ‘bir’ olduğundan bu durumda açıktır ki şeylerin cevherinin bir olmaması da mevcut olmaması da mümkün değildir.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] ‘Bir’ ismi mevcut isminin kendisine söylendiği her şeye söylenince ve mevcut isminin durumundan, takdim/öne alma ve tehir/sona bırakma ile söylendiği açıkça görülünce, bir’in kendisine delalet ettiği şeyin tek bir anlam olup onlar için müşterek olması bakımından, bütün mevcutların ilkesi olmasının mümkün olmadı­ ğını açıkladı. Tıpkı ilke isminin, tek bir anlam olup unsurlar için müşterek olmasının mümkün olmaması gibi. Aksine soruşturulması gerekli olan şey, ‘bir’ isminin kendisine delalet ettiği mevcutlardan birliği en çok hak edenin hangisi olduğu ve ilke isminin delalet ettiği mevcutlardan ilke olmaklığı en çok hak edenin hangisi olduğudur. Şöyle ki o, kendisi bakımından bu anlamın, bu isme sahip olanların her biri için mevcut olduğu şeydir. Bunu söylemesinin nedeni şudur: Bu isimlerden açıkça zahir olan, onların takdim ve tehir ile söylendiğidir. Bu duruma delalet etmek üzere [dedi ki:] “Açıktır ki ne bir’in ne de mevcudun, şeylerin cevheri olması mümkündür.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Açıktır ki bir’in ve mevcudun pek çok şeyin cevheri olması mümkün değildir.

502

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY /ZETA (Z)

[589] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Tıpkı ilkenin, unsurların

mahiyeti olmasının kesinlikle imkânsız olması gibi.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Tıpkı müşterek unsurların üzerine söylenen ilkenin, ilkelerin ilk cevheri olmasının mümkün olmaması gibi. “Fakat bilgisi 5

daha açık olan bir şeye ulaşmak için ilkeyi talep ederiz. ” Bu cevher­ lerin ilkesinin ne olduğunu talep ederiz/soruştururuz. “Bilgisi daha

açık olan bir şeye ulaşmak için” [sözüyle de şunu kasteder:] Şu halde cevherlik hakkında, tabiat nezdinde daha açık olan bilgiye bizi yük­ seltecek şeyin ne olduğunu anlamış olduk. 10

[590] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bu yüzden bunların cevhe­

rinin, mevcut, bir, ilke, unsur ve illet gibi başkalarından daha çok olduğu (zannedilir).” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bazen cevher olduğu itiraf edilen bu şeylerden, cevherlik ismini daha çok hak edenin kendisine mutlak mevcut, mutlak bir, ilke, unsur ve illet 15

isminin verildiği bu anlam olduğu zannedilir ki bununla kastettiğim, bu isimlerin kendisine delalet ettiği küllilerdir. Yani bazen bu küllile­ rin, kendilerine küllilerin mahiyeti cihetinden yüklenen eşyanın ilkeleri olduğu ve onların diğer küllilerden daha genel olmaları nedeniyle buna müstehak oldukları zannedilir.

20

[591] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Fakat müşterek başka hiç­

bir şey, cevher olmadığından bunları cevherler diye göremezsin.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Fakat bu küllilerin, küllileri oldukları ve onları kuşattıkları şeylerin cevherleri olması mümkün değildir. Şu bakımdan ki külliler müşterektir/ortaktır ve müşterek olanın cevher 25

olması mümkün değildir. [592] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Zira cevher başka bir şey

için değil ancak zatı için ve ona sahip olan ve onun cevheri olduğu şey içindir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Müşterek olanın cevherler olmamasının nedeni, cevherin pek çok şeyin cevheri ol­ 30

mamasıdır. Onun cevher olması ancak ya zatı için/nedeniyle veya cevheri olduğu şey içindir.

504

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[593] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Yine o pek çok şeyde birlik­

te olmaz, oysa müşterek olan pek çok şey için olur.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Zira yine cevher, pek çok şeyde aynı anda mevcut olmaz ve külli ise müşterektir. Oysa müşterek olan, pek çok şeyde aynı anda mevcut olur. [594] “Şu halde açıktır ki küllilerden hiçbiri, kesinlikle cüziler­

den mufarık olmaz” [sözüyle de şunu kasteder:] Bu duruma lazım gelen muhaller yönünden ve şu yönden mufarık olmazlar: Külli ve cüzî muzaf olan şeylerdendir ve ilke, ilkeye sahip olan şeyin ilkesidir. 10

İlke olmanın şartlarından biri, varlığında ilkeye sahip olan şeye muhtaç olmamaktır. Aristoteles d er k i; Fakat sûretleri/ideaları kabul edenler onları mufarık kıldıkların­ da, cevher olduklarından bir şekilde sözleri doğru olur. Bir şekilde

15

ise doğru olmaz. Şöyle ki onlar, tek bir suretin pek çok şeyde oldu­ ğunu söylemektedirler. Bunun nedeni ise, bu tür cevherlerin ne olduğu ve hissedilir cüzî cevherlerden başka bozulmayan cevherler olup olmadığını bildirmelerinin mümkün olmamasıdır. Yine onlar (bu sûretleri) bozulan suretle aynı kılmakta ve biz biliyoruz ki

20

‘bu (insanlar külli) insandır’ demektedirler ve hissedilirlerde o olduğu söylenen (m ahiyet) kelim esini eklem ektedirler. Eğer biz

[1041a] yıldızları görmüyor olsak da onların m ahiyetlerinde bir eksik­ lik olm adığından bildiğim iz cevherlerden başka ebedi cevher­ ler olmuş olacaktır. Şu halde şimdi bizim nezdimizde m ahiyet­ 25

lerinin bilgisi bulunm asa da şeylerin zorunlu olarak bulun­ ması uygundur. Buna göre açıktır ki külli denilen şeyler­ den hiçbiri kesinlikle cevher değildir ve herhangi bir cevher, cevherlerden oluşmaz.

506

ZAY/ZETA (Z)

M etafizik Büyük Şerhi

Tefsir [595] Bu söz ile kastetmiş olduğu şey, sûretleri/idealan kabul edenlerin sözleri hakkındaki doğru ve yanlış olanı tarif etmektir. [Buna göre dedi ki:] “F a k a t s û r e tle r i/ id e a la r ı k a b u l e d e n le r o n la rı 5

m u fa r ık

k ıld ık la r ın d a ,

ce v h e r

o ld u k la r ın d a n

b ir

şe k ild e

s ö z le r i

d oğru o lu r .” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Onların mufarık cevher

olduğuna dair sözleri doğrudur. Zira cevherin mufarık olması gere­ kir, yani bilfiil bir mevzuda olamaz. [596] [Aristoteles daha sonra der ki:] “B ir ş e k ild e ise d oğru ıo

61-

m a z. Ş ö y le ki o n la r, tek b ir sû r etin p e k çok şey d e old u ğ u n u s ö y le ­ m e k te d ir le r .” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Onların mufarık oldukla­

rını vazetmekle birlikte pek çok şeyde ki bunlar cüzîlerdir, bulun­ duklarını da vazetmektedirler. [597] Onları hataya düşüren sebebi de gösterdi ve [dedi ki:] 15

“B u n u n n ed en i ise bu tü r c e v h e r le r in n e o ld u ğ u v e h isse d ilir c ü z î c e v h e r le r d e n

b a şk a

b ild ir m e le r in in

b o zu lm a y a n

m üm kün

c e v h e r le r

o lm a m a sıd ır.

olu p

Y in e o n la r

o lm a d ığ ın ı

(bu s û r e tle r i)

b o z u la n s û r e tle a y n ı k ılm a k ta ... (ve b iz b iliy o r u z ki ‘bu (in sa n la r k ü llî)

20

in sa n d ır ’

d e m e k te d ir le r ) ..”

[Bu sözleriyle şunu kasteder:]

Onların hatalarının nedeni şudur: Ortada bozuluşa uğramayan bilgiler/ilimler olunca bu bilgilerin mahalli olan tabiat ile cevher olan tabiat arasında bir ayrım yapmayı takdir edemediler ve bu yüzden ortada bozulmayan cevherler olduğuna ve bunlarla bozulan cevherlerin, bozulmayan sûret bakımından bir olduğuna inandılar ki

25

yanlışın son noktasıdır. [598] [Aristoteles daha sonra der ki:] “ V e h iss e d ilir le r d e o old uğu sö y len en

(m ahiyet)

k e lim e sin i

e k le m e k t e d ir le r .”

[Bu

sözüyle

şunu kasteder:] Tanımın delalet ettiği şeyi, hissedilir cevherlerin bir cüzü yapınca, 30

onları

şu durum

ilzam

eder:

‘Mahsusatın

akledilir olması, onların varlıklarının bir cüzü olur, hatta öyle ki

TAY /ZETA (Z)

M etafizik Büyük Şerhi

bu hissedilirler akledilir olmaz ise mevcut olmazlar. Oysa kimse onları akletmese de hissedilirlerin mevcut olduğu açıkça görülmektedir. Tıpkı hissedilirlerin durumu gibi yani kimse onları hissetmese de onlar mevcutturlar.’ Bu nedenle [dedi ki:] “E ğ er b iz y ıld ız la r ı g ö r ­ m ü y o r o lsa k da o n la r ın m a h iy e tle r in d e b ir e k sik lik o lm a d ığ ın d a n b ild iğ im iz ce v h e r le r d e n b a şk a ebed i c e v h e r le r o lm u ş o la ca k tır. ” [Bu

sözüyle şunu kasteder:] Mahsusattan akdedilen şeylerin tabiatlarının, biz onları akletmesek bile mevcut olması zorunludur. Demek istiyor ki, nasıl ki hissedilirler, biz onları hissetmedikçe bilfiil mahsus olmu­ yor ise akdedilirlerdeki durum da aynı şekildedir. İşte bu cihetten Aristoteles’in öğretisine göre, akdedilirin hadis olması lazım gelirken, sûretleri/ideaları kabul edenlerin öğretisine göre de akledilirin ezeli olması lazım gelir. Fakat ezeli cevherin, bozulan cevherin bir cüz’ü olması nasıl olabilir? Veya bozulan cevher sayı bakımından bir iken bunlar nasıl aynı olabilir? [599] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ş u h a ld e şim d i b iz im n e z d im iz d e m a h iy e tle r in in b ilg isi b u lu n m a sa d a ş e y ler in z o r u n lu o la ­ ra k b u lu n m a sı u y g u n d u r [Bu sözüyle şunu kasteder:]

Sûretle-

ri/ideaları kabul edenleri, biz ne olduklarını bilmesek ve akdetmesek bile ortada zorunlu olarak bilfiil olan makullerin bulunması duru­ munun ilzam etmesi uygundur. Buna göre, bizde henüz hâsıl olan bilgiyi eğer öğrenme ile bilmiyor isek bu ancak hatırlamadır. [600] [Aristoteles daha sonra der ki:] “B u n a g ö re a ç ık tır ki k ü llî d en ile n şey ler d e n h içb ir i k e s in lik le c e v h e r d eğ ild ir v e h erh a n g i b ir cev h er,

c e v h e r le r d e n

o lu ş m a z .” [Bu sözüyle ise şunu kasteder:]

Küllî, mufarık cevherleri kabul edenlere bütün bu muhaller lazım gelince, açıktır ki bu küllilerden hiçbiri cevher değildir ve cevherler­ den bir cevher de küllî değildir.

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

Aristoteles der ki; Yine başka bir başlangıçla/ilkeyi e başlayarak cevherin ne ve hangi şey olduğunu söylememiz gerekir. Buna göre bu sözlerden yine cevher üzerine söylenen; ‘hissedilir cevherlerden m ufarık olduğu’ sözünü açıkça ortaya koymamız uygundur. Cevher bir ilke ve bir tür illet olduğundan buradan yol alalım. Biz sadece; o niçin daima bu hal üzeredir, niçin bir şey başka bir şey içindir?, diye sorarız/soruştururuz. Zira ‘müzisyen niçin insandır?’ sorusu ya ‘insan niçin müzisyendir’ diye sorulan sorudur veya başka olur. Zira ‘o niçin aynıdır?’ şeklindeki soru bir şey olmayan bir soruşturmadır. Çünkü varlığın ve m ahiyetin açıkça ortaya çık­ ması gerekir tıpkı ‘Ay tutulm aktadır’ sözümüz gibi. Zira buna benzer şeyler hakkındaki söz birdir ve hepsindeki illet birdir. İnsan niçin insandır ve müzisyen niçin müzisyendir? Ne ki denilebilir ki bunların her biri, zatından parçalanamaz ki bu ‘b ir’ olm anın m ahiyetidir. Fakat bu m üşterektir ve bütün eşya üzerine doğru bir sözle söylenir. Bir kim senin ‘niçin insan hayvandır?, diyerek bu şekilde soruşturm ası uygundur. Zira açıktır ki insan olanın, niçin insan olduğu soruşturulmaz. Soruşturulan/talep edilen şey, bazılarının sözü gibi açık olm a­ lıdır. Zira soru bu hal üzere olmaz ise h içb ir şey gerektiği gibi soruşturulamaz. Ö rneğin ‘gök gürültüsü niçin olur?’ çünkü bulutlarda ses çıkar’ demek gibi. Z ira bu duruma göre soruştu­ rulan/talep edilen bir şey üzerine yüklenen başka bir şey olur. N için bu taş ve kerpiç gibi şeyler evdir?, sorusunda illetin talep edildiği açık olduğundan bunlar evin m ahiyetidir. Bu m antık­ sal türde olan (mahiyet) gibidir. Zira bazı şeylerde, hangi şey sebebiyle mevcut olduğu bulunabilir. Bunun, örneğin ev ve divanda mevcut olması uygundur. Bazı şeylerde ise ilk m u­ harrik bulunabilir. Zira bu, illettir fakat buna benzer illet,

512

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

oluş ve bozuluş sırasında talep edilir/soruşturulur. Bunlar varlıktaki gizli

bir

kalanı,

hey’ettir/yapıdır. başka

bir

şey

Soruşturulanların

üzerine

en

çok

yüklenmeyenlerdeki-

dir. Örneğin ‘insan nedir?’ şeklindeki soru gibi. Bunun nedeni, [1041b]

onun basit türde olup ‘şu ve şu şundadır’ gibi tafsil edilme­ mesidir.

Tefsir [601] “Yine b a şk a b ir b a şla n g ıçla /ilk ey le b a şla y a ra k c e v h e rin n e ve hangi şey o ld u ğ u n u sö y le m em iz g e r e k ir ” [sözüyle de şunu kaste­ 10

der:] Küllinin cevher olmadığı ve tanımın delalet ettiği cevher oldu­ ğu açıkça ortaya çıkınca şimdi bu cevheri başka bir cihetten araştır­ maya başlayalım. Bu nedenle [dedi ki:] “B a şk a b ir b a şla n g ıçla ” Çünkü tek bir şeyin araştırma ciheti farklılaştığından ona ulaşma yöntemi ve ilkesi de farklılaşır. Tam bir ihtilaf olmayınca [dedi ki:]

15

“B a şk a b ir b a şla n g ıçla ” oysa başka bir mebde/ilke ile dememiştir. “ C ev h er in ne ve hangi şey o ld u ğ u n u s ö y le m e m iz g e r e k ir ” [sözüyle

de şunu kasteder:] Cevherin mahiyetini tarif etmemiz ve onu örnek­ lememiz gerekir. [602] [Aristoteles daha sonra der ki:] “B u n a g ö re bu s ö z le r d e n y i ­ 20

n e ce v h e r ü z e r in e söylen en ; ‘h isse d ilir ce v h e r le r d e n m u fa r ık o ld u ğ u ’ sö z ü n ü

a çık ça

o rta y a

k o y m a m ız

u y g u n d u r .”

[Bu sözüyle şunu

kasteder:] Buna göre, hissedilir cevherin bilgisinden, soruşturulan cevheri, yani ezeli mufarık cevheri açıklamamız uygun olacaktır. [603] Bunu takdim edince, amaçlamış olduğu şeyi araştırmaya 25

koyuldu ve [dedi ki:] “ C e v h e r b ir ilk e ve b ir tü r ille t o ld u ğ u n d a n b u ra d a n y o l a la lım .” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Buna göre biz

deriz ki; bu cevherlerin illetleri olduğu ve cevherin illetinin cevher olduğu kendiliğinden bilinen bir şey olunca bu durumda bu şeylerin cevherleri hakkındaki araştırmayı, onların illetleri bakımından yap­ 30

mamız gerekmektedir.

514

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[604] Hissedilir şeylerin illetleri hakkındaki araştırmanın yolu on­ ların tek tek sayılması şeklinde değil ancak mantık sanatında söylen­ diği üzere, sebepler hakkında sorular şeklinde vazedilmiş olan harf­ ler bakımından olan tabii soruları tek tek sayarak olunca, sebepler 5

hakkında sorulan bu harflerin en meşhuru olduğundan, burada niçin/lime harfiyle sorulan bağlamları takdir etmeye başladı ve [dedi ki:] “B iz sa d ece, o n için d a im a bu hal ü z e r e d ir , n için b ir şey b a şk a b ir şey için d ir?, d iy e so r a r ız ! s o r u ş t u r u r u z ” [Bu sözüyle şunu kaste­

der:] Niçin/lime harfiyle, eşyanın illetlerinin soruşturulduğu kendili10

ğinden bilinir olduğu için bu durumda açıktır ki, o, mürekkep olanların dışındaki basitlerde kullanılmaz. Bu ancak mürekkep şeylerde kullanılır ki onda şu şekilde vaz'edilir: £Bir şey bir şeyde mevcuttur’, ‘bir şey bir şeye yüklenmiştir’ veya ‘bir şey mevcuttur veya mevcut değildir’. Buna göre bizim için bir şeyin bir şeydeki

15

varlığı doğru olduğunda şöyle diyerek sorarız; ‘niçin bu şey, bu şeyde mevcuttur ve niçin bu şey mevcuttur?’. [605] Bir şeyin bir şeye yüklenmesi ya tabii mecrada yükleme veya bunun aksi olmak üzere iki şekildedir. Bu bağlamda soruştur­ manın bir veya iki bağlamda olmasını önemsememektedir. [Aristo-

20

teles daha sonra der ki:] “ Z i r a ‘ m ü z is y e n n iç in in s a n d ır ? ’ s o r u s u ya

‘in sa n

n iç in

b a şk a o lu r ...

m ü z is y e n d ir ’

(Z ir a

‘o n iç in

d iy e

s o r u la n

soru d u r

a y n ıd ır ?’ ş e k lin d e k i s o r u

veya

b ir şey

o lm a y a n b ir s o r u ş tu r m a d ır ) . ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Tek bir

önerme ile aksi hakkında, talep edilen/soruşturulan illet ya tek olur 25

veya iki olur fakat bu talep nasıl olursa olsun mevzunun basit değil mürekkep bir şey olduğuna delalet eder. Eğer basit şeyde niçin mevcuttur?, sorusu sorulur ise bu fazlalık olur. Bu yüzden şayet insan basit bir anlam olsaydı, ‘insan niçin müzisyendir?’ sözümüz,

516

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

‘insan niçin insandır?’ sözümüz gibi olurdu. Bu nedenle [dedi ki:] “ Ç ü n k ü v a rlığ ın ve m a h iy etin a çık ça o rta y a çık m a sı g e r e k ir tıp k ı ‘ay tu tu lm a k ta d ır ’ s ö z ü m ü z g ib i.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Soru­

dan önce bizim bilmemiz gerekir ki, ortada değişken iki şey vardır ve 5

bunlardan biri diğeri için mevcuttur. Örneğin Ay’ın tutulduğunu bildiğimizde ‘ay niçin tutulur?’ diye sormamız gibi. [606] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Z ir a b u n a b e n z e r ş e y ler h a k k ın d a k i s ö z b ir d ir ve h ep sin d ek i ille t b ird ir. İnsan n için in sa n d ır ve m ü zisy en n için m ü z is y e n d ir ? ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Aynıy-

10

la tek bir şey hakkında niçin sorusunun imkânsızlığı açıkça görülür. Örneğin ‘insan niçin insandır?’ diye sorulması gibi. [607] [Aristoteles daha sonra der ki:] “N e ki d e n ile b ilir ki b u n la ­ rın h e r b iri, z a tın d a n p a r ç a la n a m a z ki bu ‘b ir ’ o lm a n ın m a h iy e ti­ d ir .” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Ne ki denilebilir ki şeylerin tümü

15

basittir. Çünkü onlardan her biri bizatihi birdir. Bir ise ne sıfat ve mevsufa ne de mahmul/yüklem ve mevzuya bölünür. Buna göre onlar, niçin harfiyle sorulmaz çünkü bir’in mahiyeti hem nitelik hem de nicelik bakımından bölünmezliktir. [608] Daha sonra bu kuşkuya cevap olmak üzere [dedi ki:] “F a k a t

20

bu m ü şte r e k tir ve b ü tü n eşya ü z e r in e d oğ ru b ir s ö z le s ö y le n ir .”

[Bu sözüyle şunu kasteder:] Fakat burada mevcut olan şeylerin, doğru bir şekilde tümüne yüklenebilen genel sıfatları vardır. Buna göre onların mürekkep olduğu ve onlarda terkibin illetinin soruşturulduğu açıkça görülmez. 25

[609] “B ir k im sen in ‘n için insan h a y v a n d ır?, d iy e r e k bu ş e k ild e so ru ştu rm a sı u yg u n d u r. Z ir a a ç ık tır ki in sa n ola n ın , n için in sa n old uğu s o r u ştu r u lm a z .

S o r u ş tu r u la n lta le p

e d ilen şey b a z ıla r ın ın

s ö z ü g ibi a çık o lm a lıd ır ” [sözleriyle de şunu kasteder:] Doğru bir

soruşturmanın ‘niçin insan hayvandır?, vb. sözümüz gibi olması 30

uygundur, yoksa ‘insan niçin insandır?’ sözümüz gibi değil.

518

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY /ZETA (Z)

[610] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Z ir a s o r u bu h a l ü z e r e o l­ m az

ise

h içb ir

şey

g erek tiğ i

g ibi

s o r u ştu r ü la m a z .

Ö rn eğ in

‘gö k g ü r ü ltü sü n için o lu r ? ’ çü n k ü b u lu tla r d a s e s ç ık a r ’ d em ek gibi. Z ir a bu d u ru m a g ö r e so ru ştu ru la n /ta lep e d ile n b ir şey ü z e r in e 5

y ü k le n e n ba şk a b ir şey o lu r .” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bulutta

niçin gök gürültüsü olur?, diye sorulur ise denilir ki çünkü bulutta şiddetli ses vardır. [611] “N iç in bu taş ve k e r p iç g ibi şe y le r e v d ir ? ” [sözüyle de şunu kasteder:] Bu başka bir örnektir ki niçin bu ev olmuştur?, diye so­ lo

rulması gibidir. Buna cevap olarak denilir ki çünkü o taştan ve ker­ piçten mürekkeptir. [612] [Aristoteles daha sonra der ki:] “İlle tin ta lep ed ild iğ i a çık o ld u ğ u n d a n ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Zikredilen bu soruların

benzeri sorulur ise, “so ru su n d a ille tin ta lep ed ild iğ i a çık o ld u ğ u n d a n 15

b u n la r

ev in

m a h iy e tid ir ...

(bu m a n tık sa l

tü r d e

o la n

“m a h iy e t”

g ib id ir .) ” [sözüyle de şunu kasteder:] Bütün bunlar vasfettiğimiz gibi

olunca bu durumda açıktır ki buna benzer yerlerde niçin sorusuyla şeyin mahiyeti olan sebep soruşturulur ki daha önce mantıksal bir terimle bunu betimlemiştik. Demek istiyor ki o tanımın delalet ettiği 20

şeydir ki suret olan bu sebebin varlığını, orada, mantıksal iki açıkla­ mayla açıkça ortaya koymuştur. Bunlardan biri tanım, diğeri ise niçin/lime harfiyle sorulan sorudur. [613] Niçin ile mahiyet yoluyla olan sebebin talep edildiğini zik­ redince, bu harf ile bazen de dört sebepten diğer bir sebebin sorul-

25

duğunu belirtmektedir. [Aristoteles daha sonra der ki:] “Z ir a b a z ı ş e y ler d e hangi şey

s e b e b iy le m ev cu t old u ğ u

b u lu n a b ilir.

Bunun

ö rn eğ in ev ve d iv a n d a m ev cu t olm ası u yg u n d u r. B a z ı ş e y ler d e ise ilk m u h a r r ik b u lu n a b ilir. Z ir a bu, ille t tir ” [Bu sözüyle şunu kasteder:]

Bazı şeylerde, mahiyet yoluyla olan bazı sebepleri soruşturmamız 30

mümkündür, bazısında ise ilk muharriki.

520

ZAY/ZETA (Z)

M etafizik Büyük Şerhi

[614] Sonra bu illetin talep edildiği yeri zikretti ve [dedi ki:] “F a ­ kat

buna

ben zer

lir / s o r u ş tu r u lu r ...

illet,

olu ş

ve

b o z u lu ş

sır a sın d a

ta lep

e d i­

(B u n la r v a r lık ta k i b ir h e y ’e ttir ly a p ıd ır ) .” [Bu

sözüyle şunu kasteder:] Fail olan illet, bundan daha çok oluşan ve 5

bozulan şeylerde talep edilir. [615] “S o r u ş tu r u la n la r ın en çok g iz li k a la n ı, b a şk a b ir şey ü z e ­ rin e y ü k le n m e y e n le r d ek id ir. Ö rn eğ in ‘in sa n n e d ir ? ’ ş e k lin d e k i so ru g ib i” [sözüyle de şunu kasteder:] Başka bir şey üzerine yüklenmeyen

şeylerde ki bunlar cevherlerdir, şeyin mahiyeti ve sûreti olan sebep 10

sorulduğunda, bu en fazla gizli kalan şeydir. Şöyle ki bu, ne/ma harfiyle yapılan örneğin ‘insan nedir?’ şeklindeki sorudur. [616] Daha sonra bunun nedenini ortaya koydu ve [dedi ki:] “ B u n u n n ed en i, o n u n b a sit tü rd e olu p ‘şu ve şu ş u n d a d ır ’ g ibi ta fsil e d ilm e m e sid ir .”

15

[Bu

sözüyle

şunu

kasteder:]

Bu

sorunda-

ki/soruşturmadaki zorluk, onun mürekkep değil basit bir soruşturma olmasıdır. Şöyle ki ‘insan nedir?, diye sorulduğunda biz, ‘niçin insan bu sıfatta olmuştur?’ demeyiz. Demek istiyor ki cevherlerin mahiye­ tine vukûfiyet, arazların sebebine vukûfîyetten daha çoktur. Bunun sebebi, cevherdeki basitlik ve arazlardaki terkiptir. Bu nedenle haki­

20

katte basit bir anlam olan şeyin tanımı yoktur ve onun hakkında niçin sorusu sorulmaz.

Aristoteles der ki; Onun bir mahiyete sahip olması ve mahiyetin de bulunması gerektiğinden 25

açıktır

ki

niçin

sorusuyla,

madde

soruştu-

rulmalıdır. Örneğin ‘bu niçin evdir?’ denilmesi gibi. Çünkü evin

varlığı/mahiyeti

bulunduğundan,

‘o

şöyle

şöyledir’.

‘Bu niçin insandır?’ (diye sorulduğunda) çünkü o şuna şuna sahiptir ki o da bendendir (denilir). Buna göre açıktır ki

522

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

madde için olan illet talep edilir ki bu da surettir ve bunun için bir şey bulunur ki o da cevherdir. Buna göre onun basitlerde talep edilmediği ve incelenmediği açıktır. Aksine başka türden buna benzer olan soruşturulur/talep edilir. Şu halde mürek5

kep/bileşik, bütünün bir olacağı tarzda bu hal üzere mevcut olan şeydir. Yoksa küme olacak tarzda değildir. Aksine tıpkı hece gibi. Hece harfler değildir ve B ve A da değildir; yine et; ateş ve toprağın aynı değildir. Zira bunların bazısı çözüldüklerinde et ve hece gibi olmaz. Ama harfler, ateş ve toprak gibidir. Yine bu

ıo

durumda hece başka bir şey olarak vardır. O harfler yani sesli ve sessiz harfler değildir aksine başka bir şeydir. Yine et de sadece ateş veya toprak veya sıcak veya soğuk değil, aksine yine başka bir şeydir. Eğer bunun da unsurlar veya unsurlardan oluşan olması zorunlu olur ise unsurlar olması durumunda söylenecek

15

söz, aynıyla birdir denilmesidir. Zira et, bu şey için, ateş ile toprak için ve yine başka bir şey için olur ve böylece sonsuza kadar gider. Eğer unsurlardan oluşan olur ise bu durumda açık­ tır ki b ir’den değil aksine çok’tan oluşur. Aksi takdirde bu ay­ nıyla bir olacaktır ve biz yine aynıyla et ve hece hakkında söyle-

20

diğimiz bu söze döneriz. Bunun unsurdan oluşan bir şey olduğu ve varlık/mahiyet bakım ından bir tür illet olduğu ve onun bir şey için et, bir şey için ise hece olduğu açıkça görülecektir. B en­ zer diğer şeylerde de böyledir. Bu her bir şeyin cevheridir çünkü varlığın/mahiyetin ilk illetidir. Bazı şeyler şeylerin cevherleri

25

değil aksine birlikte kurulan cevherler ve tabiatlar olduklarından bu durumda bu tabiatların, bir şeyin, unsur olmayan fakat ilke olan cevheri olduğu açıkça görülebilir. Zira unsur/ustukus, şeyin kendisine bölündüğü şeydir ki o şeyde örneğin hecedeki A ve B gibi madde/unsur gibidir.

524

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

Tefsir [6

1 7

] “ O n u n b ir m a h iy e te sa h ip olm a sı v e m a h iy etin de b u lu n ­

m a sı g erek tiğ in d en a ç ık tır ki n için s o ru su y la , m a d d e s o r u ştu r u lm a lld ır ” [sözüyle şunu kasteder:] Bu şeylerin bir mahiyeti olması gerek5

tiğinden ve mahiyet de maddede olduğundan bu durumda açıktır ki bu şeylerde sebep, bazen madde yoluyla niçin sorusuyla soruşturulur. Tıpkı sûret yoluyla olan sebebin soruşturulduğu gibi. Demek istiyor ki mevcutlarda sûret olan bu tabiatlar bulunmasaydı dahası sadece madde bulunsaydı, maddi sebep ‘niçin’ sorusuyla sorulmazdı. Çün-

ıo

kü bu, şeyi kendisinden sormak olurdu. [618] Sonra bunun örneğini verdi ve [dedi ki:] “ Ö rn eğ in ‘bu n için e v d ir ? ' d en ilm esi g ibi. Ç ü n k ü evin v a rlığ ı/m a h iy eti b u lu n d u ğ u n d a n , ‘o şöy le ş ö y le d ir ’. ‘B u n için in sa n d ır ?* (diye so ru ld u ğ u n d a ) ç ü n k ü o şu n a şu n a sa h ip tir ki o d a b en d en d ir ( d e n ilir ).” [Bu sözüyle şunu

15

kasteder:] Bunun örneği şudur; ‘bu niçin evdir?’ diye sorulduğunda ‘çünkü o, şundan şundan oluşmuştur yani kerpiç ve taştan oluşmuş­ tur’ denilir. Çünkü evin mahiyeti ‘şundan’ oluşmayı gerektirir. Yine örneğin ‘bu niçin insandır?’ diye sorulduğunda ‘çünkü o, şundan şundan oluşur’ yani o, insan özel bedenin kendisiyle kurulduğu

20

şeylerden oluşur denilmesi gibi. Bu örneğin şöyle demek gibidir; ‘o şu şu niteliklerdeki organik uzuvlardan ve şu şu niteliklerdeki basit uzuvlardan mürekkeptir. [619] [Aristoteles daha sonra der ki:] “B u n a g ö re a ç ık tır ki m a d d e için o la n ille t ta lep e d ilir ki bu da s û r e ttir v e b u n u n için b ir şey

25

b u lu n u r ki o da c e v h e r d ir .” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Durum

böyle olunca açıktır ki bazen niçin sorusuyla madde için olan illet talep edilir ki o da maddenin kendisinden dolayı şeyin cevheri oldu­ ğu sûrettir. Bu tabiat, mahiyeti ve sûreti başkasını -ki bu sûrettirkabul edici olan bir tabiattır.

526

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[620] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Buna göre onun basitlerde

talep edilmediği ve incelenmediği açıktır. Aksine başka türden buna benzer olan soruşturulur/talep edilir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bütün bunlar karar kılınca bu durumda açıktır ki mürekkep olma5

yan basit şeylerde o niçindir ve o nedir sorularıyla soruşturma yapıl­ maz. Aksine bunlarda yapılan soruşturma başka bir türden olur. [621] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Şu halde mürekkep/bileşik,

bütünün bir olacağı tarzda bu hal üzere mevcut olan şeydir. Yoksa küme olacak tarzda değildir. Aksine tıpkı hece gibi. ıo

Hece harfler değildir ve B ve A da değildir; yine et; ateş ve toprağın aynı değildir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Şu halde karar kılmıştır ki burada mürekkep durumlardan, tıpkı kendisiyle ancak temas ile tek bir şeyin oluştuğu şeylerden mürekkep olan gibi, bilfiil tek bir şey toplanmaz. Örneğin pek çok buğday tanesinden toplanan yığın

15

gibi. Aksine o şeylerden toplanmış olan, toplananlar kendi başına olmaksızın toplananlardan başka ilave/zait bir şeyin meydana gelmesi bakımından toplanır. Örneğin sesli ve sessiz harflerin toplanmasın­ dan meydana gelen hece gibi. Zira hece, kendilerinden tevellüt ettiği harflerin toplanması değildir. Aksine harflerin üzerine zait/ilave

20

bir şeydir. Örneğin ‘baün’ ve ‘lamün’ sözümüz gibi. Et isminin delalet ettiği şey de aynı şekildedir. Et kendilerinden mürekkep olduğu su ve ateş değildir o, ancak onların toplamı üzerine eklenmiş olan ve su ve et olmayan bir anlama delalet eder. “Zira bunların

bazısı çözüldüklerinde et ve hece gibi olmaz” [sözüyle de şunu 25

kasteder:] Ortada unsurlara ilave bir anlamın bulunduğunun delili şudur: Bunlar çözülüp bozulduğunda, kendisinden toplandığı şeylere çözülebilen şeyler gibi olmadığından hece hecelere, et ise etlere çözülmez. Burada kastettiğim söz konusu toplananlardan kendile­ rinde ilave bir şey meydana gelmeyen şeylerdir. “Ama harfler, ateş

528

M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

ve toprak gibidir” [sözüyle ise şunu kasteder:] Harflerin ‘mukatıa’ yani hecelere nispeti ateş ve toprağın ete nispeti gibidir. “Yine bu

durumda hece başka bir şey olarak vardır. O harfler yani sesli ve sessiz harfler değildir aksine başka bir şeydir... (Yine et de sadece 5

ateş veya toprak veya sıcak veya soğuk değil aksine yine başka bir şeydir).” [sözüyle de şunu kasteder:] Şu halde hece, kendisinden bileştiği/terekküp ettiği sesli ve sessiz harfler değildir.

[622] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Eğer bunun da unsurlar veya unsurlardan oluşan olması zorunlu olur ise.” [Bu sözüyle şunu 10

kasteder:] Eğer et, unsurlardan başka bir anlam olmaz ise bu durum­ da zorunlu olarak ya bir unsur olacak veya ilk unsurların dışındaki unsurlardan mürekkep olacaktır.

[623] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Unsurlar olması duru­ munda söylenecek söz, aynıyla birdir denilmesidir. Zira et bu 15

şey için, ateş ve toprak da yine başka bir şey için olur ve böylece sonsuza kadar gider.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Unsurlar üzerine ilave olan bu anlam başka bir unsur olursa, bu unsur, ateş ve toprak için de ilave bir anlam gerekecektir, buna göre eğer bu anlam da bir unsur olur ise yine Önceki unsurların bu unsurla birlikte

20

toplamına da bir ilave anlam gerekecektir. Eğer bu da unsur kabul edilirse, bunun hakkında da önceki hakkında ilave bir anlam bu­ lunması hususunda gerekli olan lazım gelecek ki bu da unsur kabul edildiğinde bu durum sonsuza kadar devam edecektir. Bu yüzden bu ilave anlamın ateş, toprak ve bu unsur için mevcut olan bir unsur

25

olması doğru olmaz çünkü et unsurların toplamı için bir isimdir. İşte buna delalet etmek üzere [dedi ki:] “Zira et, bu şey için, ateş

ile toprak için ve yine başka bir şey için olur” [Yani] Etin sûreti, bu ilave unsur için ve ateş ile toprak için sûret olur.

ZAY/ZETA (Z)

M etafizik Büyük Şerhi

Yine bu üçüncü anlamın da unsur olduğunu söylersek bütün bunların toplamı için de unsurların toplamına ilave bir anlam daha lazım gelecektir. Bu durum aynı şekilde dördüncü bir anlam hakkında, üçüncüsü için gerekli olana benzer bir anlam gerekecektir ki bu ya sonsuza kadar böyle gidecek veya ortada unsurların üzerine ilave/zait unsur olmayan bir anlamın bulunduğu kabul edilecektir. İşte buna delalet ederek [dedi ki:] “Yine b a şk a b ir şey için o lu r v e b ö y lece s o n su za k a d a r g id er. ”

[624] Etin kendisiyle et haline geldiği anlamın, unsur olmasını iptal edince yine unsurlardan mürekkep olmasını da iptal etti ve [dedi ki:] “E ğ er u n su r la r d a n o lu şa n o lu r ise bu d u ru m d a a ç ık tır ki b ir ’d en d eğ il a k sin e ç o k ’ tan o l u ş u r [Bu sözüyle şunu

kasteder:] Unsurlara ilave olan bu anlam unsurlardan mürekkep olur ise unsurlardan bir anlam meydana gelmediği için unsurlarının toplamı bir olmaz aksine bu toplam çok olur ve de ondan hiçbir anlam meydana gelmez. [625] [Aristoteles daha sonra der ki:] “A k s i ta k d ir d e bu a y n ıy la b ir

o la ca k tır

d iğ im iz

bu

ve söze

b iz y in e

a y n ıyla

d ö n e r i z [Bu

et

ve

hece

h a k k ın d a

sözüyle şunu kasteder:]

s ö y le ­

Eğer

onda ilave bir anlam bulunursa bu durumda, et ve hece hakkında sormuş olduğumuz bu soru onun hakkında da geri döner. Demek istiyor ki eğer unsurlardan olur ise onda onlara ilave bir anlam olur ve eğer bu bir unsur olur ise onun için ve onun dışındaki unsurlar için ilave bir anlam lazım gelir ki o da sûrettir. Aksi takdir­ de ortada meydana gelen bir şey olmaz. Kastettiği bu anlamın unsurlardan bir unsur olup olmadığıdır ki bu durumda bunlar son­ suza kadar gider.

532

| M etafizik Büyük Şerhi

ZAY/ZETA (Z)

[626] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bunun unsurdan oluşan bir şey olduğu ve varlık/mahiyet bakımından bir tür illet olduğu ve onun bir şey için et, bir şey için ise hece olduğu açıkça görü­ lecektir. Benzer diğer şeylerde de böyledir. Bu her bir şeyin cevhe5

ridir çünkü varlığın/mahiyetin ilk illetidir. ” [Bu sözüyle şunu kaste­ der:] Bu anlam hakkında bu tarz bir araştırma yapıldığında açıkça görülür ki ortada maddi unsurlardan başka bir cevher bulunur ki o da unsurdur ve şeyin varlığının illetidir. Kastettiğim ilk illettir ve suret olan illettir. O bir şey için ettir, diğer bir şey için kemiktir,

10

başka bir şey için ise hecedir. Cevherleri farklı olan her şey için de aynı şekildedir. “Çünkü mahiyetin ilk illetidir” [Yani] bu cevher, cevher olan illettir.

[627] “Bazı şeyler şeylerin cevherleri

değil aksine birlikte

kurulan cevherler ve tabiatlar olduklarından bu durumda bu 15

tabiatların, bir şeyin, unsur olmayan fakat ilke olan cevheri olduğu açıkça görülebilir” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Cev­ herler üzerine yüklenen bazı şeyler cevher olmayıp aksine cevherlerle ve tabiatlarla birlikte

mevcut olan

arazlar olduğundan,

suret

diye isimlendirilen bu tabiatların, unsur üzerine ilave bir şey, yani 20

bir cevher olduğu açıkça görülebilir. Çünkü o, ne unsurdur ne un­ surdandır. Ancak o, cevherlerle birlikte mevcut olan şeylerden de değildir yani o arazlardan başkadır. Aksine o, unsurun dışındaki mevcudun başka bir ilk illetidir. Zira unsur, şeyin kendisine bölün­ düğü ve çözüldüğü şeydir ve o, şeyde örneğin hecedeki A ve B

25

gibi madde gibidir. İşte şu sözüyle buna delalet etmiştir: “Zira

unsur/ustukus,

şeyin kendisine bölündüğü şeydir ki o şeyde

örneğin hecedeki A ve B gibi madde/unsur gibidir” [sözüyle de şunu kasteder:] Ama bu, unsur/ustukus olduğundan şey çözüldü­ ğünde ona çözülmez.

M etafizik Büyük Şerhi

[628]

ZAY/ZETA (Z)

Bu makale burada sona ermiştir. Vâhibü’l-akla (Aklı Bahşe-

den’e) sonsuz şükürler olsun. Uzun bir yorgunluk döneminden sonra ve eriştiğimiz inayetle tefsirimizde gayretimizi en ücra ufuklara taşıdık. Bu kitaba yaptığımız tefsire vakıf olan kimseye, Aristoteles’in Sofistik D eliller K itabı m n sonunda söylemiş olduğu şu sözleri söyle­ rim: “Vazettiğim iz şeylerde kusurlarımıza vakıf olan, bizi mazur görsün zira biz, bu kanunlar hususunda önceki filozoflarda, yardım alabileceğimiz hiçbir şey bulamadık. Onlardan kusurlu olmayanlar için ise bize şükran duyulmalıdır. Çünkü bu hususta ilk konuşan bizleriz.” İşte bu durum bu kitabın tefsirinde bize arız olan bir durumdur. Çünkü bu kitabın tefsirinde öncekilerden bize bir şey ulaşmamıştır. Yalnızca İskender Afrodisias’ın Lambda makalesinin bir kısmına dair tefsirinde ve Themistius’un telhisinde bulunanlar bize ulaşmıştır.

Metafiziğin Sekizinci Makalesi ha/eta

[E T A /l-ira ]

[629] 5

Bu makaledeki amacı, bundan önceki makalede cevhe

ilkeleri hakkında geçmiş olanları özet olarak hatırlatmak ve bu ko­ nuyu, yani suret denilen cevher konusunu tamamlamaktır. Zira bundan önceki makalede cevher türleriyle ilgili yapmış olduğu bütün araştırmalar, sûret denilen cevherden dolayı olduğundan bu cevher­ den dolayı daha önce ortaya koymuş olduğu araştırmaları hatırlatıp

10

sonra bu konudaki sözlerini tamamlamaktadır.

Aristoteles der ki; [1042a]

Söylenmiş

olanları

toparlayarak

sözün

neticelerini

tahsil

etmemiz ve bunu tamamlamamız gerekir. Buna göre, cevherlerin illetlerinin, ilkelerinin ve unsurlarının soruşturulduğu/talep edildi15

ği söylenmişti. Zira bazı cevherleri herkes kabul etmiştir, bazıları hakkında ise bazı kimseler özel sözler söylemişlerdir, bunlardan kabul edilmiş/onaylanmış olanlar tabii cevherlerdir. Örneğin ateş, toprak, su, hava ve diğer basit cisim ler sonra bitkiler ve cüzleri, hayvanlar ve hayvanların cüzleri, sema ve semanın cüzle-

20

ri gibi. Bazı kimseler de kendilerine özgü olarak sûretler ve matematiksel nesneleri cevherler kabul etmişlerdir.

538

| M etafizik Büyük Şerhi

HA/ETA (H)

Tefsir [630] Diyor ki; daha önceki makalede cevher isminin üzerine söy­ lendiği türler hakkında ve bunlara taalluk eden şeylerin tümü hak­ kında konuştuğumuz için, şimdi daha önce geçen bütün her şeyi 5

özetlememiz ve soruşturulan cevher hakkında sözü tamamlamamız gerekmektedir. [631] Bunu söyledikten sonra bu makalede araştırmayı amaçladığı sorunu tarif etmeye başladı. Çünkü bu makalede ele alman şeylerin durumunu tasavvur ederken gerekli olan ilk şey budur. [Buna göre

ıo

dedi ki:] “(S ö y len m iş o la n la r ı to p a rla y a ra k s ö z ü n n e tic e le r in i ta h sil e tm e m iz ve b u n u ta m a m la m a m ız g e r e k ir ) ... B u n a g ö re, c e v h e r le r in ille tle r in in , ilk e le r in in ve u n su r la r ın ın so ru ştu ru ld u ğ u / ta lep ed ild iğ i sö y le n m işti . ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Daha önceki makalede

demiştik ki amacımız somut cevherlerin illetlerini, ilkelerini ve 15

unsurlarını soruşturmaktır. İlkeler ve unsurlar arasındaki fark, ilke isminin şeyde ve şeyin dışında mevcut olana verilmesi, illet isminin ise daha çok fail ve gayeye verilmesi bazen de dört illete verilmesidir. Unsur ismi ise sadece şeyde mevcut olan illetlere verilir ki unsurlar mürekkebin kendisine çözüldüğü şeylerdir. Tanımdaki bu üç anla-

20

mın farklılığı nedeniyle bu üç lafzı, müteradif/eşanlamlı olarak değil aksine cevherin ilkeleri hakkında talep edilen anlamların izahı yö­ nünden ortaya koymuştur. [632] Amacını zikredip bundan önceki makaledeki hedeflerini belirttikten sonra o makalede sunmuş olduğu şeyleri cümle cümle

25

zikretmeye başladı ve [dedi ki:] “Z ir a b a z ı c e v h e r le r i h e rk e s k a b u l etm iştir, b a z ıla r ı h a k k ın d a ise b a zı k im se le r ö z e l s ö z le r sö y le m iş­ le r d ir .” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Daha önceki makalede önceleye-

rek söylemiş olduğumuz gibi, cevherler iki sınıftır. İlki herkes tara­ fından itiraf edilmiş cevherlerdir, İkincisi ise bazı gruplar tarafından 30

yani sadece bazılarına özgü olarak itiraf edilmiş cevherlerdir.

540

M etafizik Büyük Şerhi

HA/ETA (H)

[633] Daha sonra üzerinde ittifak edilen cevherleri zikretti ve [de­ di ki:] “Bunlardan kabul edilmiş/onaylanmış olanlar tabii cevher­

5

ıo

lerdir. Örneğin ateş, toprak, su, hava ve diğer basit cisimler sonra bitkiler ve cüzleri, hayvanlar ve hayvanların cüzleri, sema ve semanın cüzleri gibi. Bazı kimseler de kendilerine özgü olarak sûr etler ve matematiksel nesneleri cevherler kabul etmişlerdir. ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Burada ğarusdan/bitkilerden kastı nebattır/bitkilerdir. Diğer cisimlerden kastı ise cüzleri benzer olanlardır ki organ sahibi olanlara nispetle onları basitler diye isimlendirmiştir, Ne var ki hakikatte basitler dört unsurdur. [634] Ortak olarak kabul edilmiş cevherleri zikredince yine o ma­ kalede kendisine cevher ismi verilen şeyleri de zikretmiştir. Aristoteles d er k i;

15

20

25

Söylenenlerden, mahiyet ve mevzu bakımından var olan şeyin de cevher olması arız olur. Yine cinsin suretlerden ve küllinin de cüzîden daha çok cevher olması arız olur. Yine misaller/idealmodeller, cins bakımından küllilerle bir araya gelir. Zira onların tek bir kelimeyi kabul etmesi nedeniyle cevher oldukları zannedilir. Şu halde mahiyet bir cevherdir ve onun kelimesi, tanımdır. Bu nedenle tanım ve bizatihi olan hakkında söylenen söylenmiştir. Tanım bir kelime/muarrif olduğundan ve her kelimenin cüzleri olduğundan bu durumda cüz hakkındaki inceleme zorunludur ve neyin cevherin cüz’ü olduğu neyin olmadığının bilgisi de zorunlu­ dur. Eğer onlar tanımın cüzleri olur ise bu durumda cevher ne küllidir ne de cinstir. Misaller ve matematiksel nesnelere gelince, bunları daha sonra araştıralım. Zira bazı insanlar, onların hissedilir olan bu cevherlerden başka cevherler olduğunu kabul etmektedir. Tefsir [635] “Söylenenlerden, mahiyet ve mevzu bakımından var olan

30

şeyin de cevher olması arız olur. Yine cinsin sûretlerden ve küllinin de cüzîden daha çok cevher olması arız olur. Yine misaller/idealmodeller, cins bakımından küllilerle bir araya gelir. Zira onların tek bir kelimeyi kabul etmesi nedeniyle cevher oldukları zannedi­ lir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Daha önceki makalede cevherin

M etafizik Büyük Şerhi

HA/ETA (H)

yaygın olarak dört anlamda kullanıldığını söylemiştik ki bunlar; tanı­ mın delalet ettiği şey olan suret, sûretin mevzusu, türden fazla cevher olan cins, cüzîden fazla cevher olan küllidir. Bunlar insanların söyle­ miş oldukları bakımından arız olmuştu. Yine misaller de kabul edenle­ rin nezdinde küllilere dâhildir. Çünkü bazen küllilerin misaller/idealmodeller olduğu zannedilmiştir. [636] “Şu halde mahiyet hir cevherdir ve onun kelimesi tanımdır.

Bu nedenle tanım ve bizatihi olan hakkında söylenen söylenmiştir” [sözüyle de şunu kasteder:] Şeyin mahiyeti olan şey cevher olunca ve ona delalet eden söz de tanım diye isimlendirilince zorunlu olarak cevher hakkındaki incelemenin ilkesini, tanım hakkındaki inceleme­ nin ilkesi kıldık. [637] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Tanım bir kelime/muarrif

olduğundan ve her kelimenin cüzleri olduğundan bu durumda cüz hakkındaki inceleme zorunludur ve neyin cevherin cüz’ü olduğu neyin olmadığının bilgisi de zorunludur. ” [Bu sözleriyle şunu kaste­ der:] Sûret olan cevher hakkındaki inceleme tanımın incelemesiyle başlayınca ve tanım da mürekkep bir söz olması nedeniyle cüzlere sahip olunca bu durumda inceleme, tanımın cüzlerinin hangisinin cevher olduğu, hangisinin cevher olmadığı hakkında olmuştur. Bu fasılda hatırlatmak istediği şey, cevherin durumu hakkında açıkça ortaya çıkan şeylerdir ve tanımlarla, onların cüzlerinin durumu hakkında konuşmasını gerektiren sebep ise bu hususlardaki konuş­ masının mantık sanatından olduğunun zannedilmemesidir. [638] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Eğer onlar tanımın cüzleri olur ise bu durumda cevher ne küllidir ne de cinstir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Sûret ve onun cüzlerinin cevher olduğu açıklanmakla birlikte, külli ne cevherdir ne de cinstir. Çünkü o bir tür küllidir. [639] “Misaller ve matematiksel nesnelere gelince, bunları daha sonra araştıralım. Zira bazı insanlar, onların hissedilir olan bu cevherlerden başka cevherler olduğunu kabul etmektedir” [sözleriyle ise şunu kasteder:] Önceki makalede bunu araştırmamıştır ama bunu daha sonra araştıracaktır. Çünkü bazı insanlar onların hissedilir cevherlerden başka mufarık cevherler olduğu görüşündedirler.

M etafizik Büyük Şerhi

HA/ETA (H)

Aristoteles d er k i;

Bütün hissedilir cevherlerin bir maddesi vardır ve cevher ise mevzudur. Başka bir şekilde ise o, maddedir. Ben, madde ile bilfiil olmayan bilkuvve olan cbu şey’i kastediyorum. Başka bir türde o, kelimedir ve ‘bu şey’ olan köküdür/sûretidir ki o kelime bakımından mufarıktır. Üçüncüsü ise oluş ve bozuluş tek başına kendisine ait olandır. O, mutlak olarak mufarık olandır. Zira kelime bakımından cevher olan cevherlerin bazısı böyledir, bazısı ise değildir.

[640] “Bütün hissedilir cevherlerin bir maddesi vardır” [sözüne gelince:] Bu tabiat ilminde söylemiş olduğu bir şeydir. [641] “Ve cevher ise mevzudur. Başka bir şekilde ise o, madde­

dir” [sözüyle de şunu kasteder:] Cevher ilk türde kendi başına kaim olan ve diğer kategorilerin mevzusu olana söylenir ki o, madde ve suretten mürekkeptir. Başka bir türde ise bu cevherin madde­ sine söylenir. [642] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ben, madde ile bilfiil olma­

yan bilkuvve olan ‘bu şey'i kastediyorum.” [Bu sözüyle şunu kaste­ der:] Ben bilfiil somut bir şey olmayan şeye madde diyorum kİ o bilkuvve ‘bu şey’dir. [643] Kendisine cevher denilen şeylerden birinin madde olduğu­ nu zikredince [dedi ki:] “Başka bir türde o, kelimedir ve ‘bu şey’

olan köküdür/sûretidir” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Cevher ikinci türde tanımın delalet ettiği şeye denilir bu da sûrettir. Kelime ile tanımı, asıl/kök ile de ‘bu şey’in kendisiyle bilfiil mevcut olduğu sûreti murâd etmiştir.

546

| M etafizik Büyük Şerhi

HA/ETA (H)

[644] “Ki o kelime bakımından mufarıktır” [sözüyle de şunu kas­ teder:] Asıl/kök ve sûret olan cevher, varlık bakımından değil, tanım bakımından maddeden mufarıktır. Çünkü sûrette, maddeden mufarık olma imkânı bulunmaz. 5

[645] “Üçüncüsü ise oluş ve bozuluş tek başına kendisine ait

olandır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Üçüncü cevher madde ve sûretin toplamı olan cevherdir ki oluş ve bozuluşun sadece kendisin­ de ait olduğu, durumundan açıkça ortaya çıkmıştır. [646] “O, mutlak olarak mufarık olandır.” [sözüyle ise şunu kas10

teder:] O, tanım ve varlık bakımından mufarık/ayrıktır, bu yüzden basit olarak yani mutlak olarak demiştir. [647] “Zira kelime bakımından cevher olan cevherlerin bazısı

böyledir, bazısı ise değildir.” [sözüyle de şunu kasteder:] Tanımın delalet ettiği cevher bir yönden cevherdir çünkü müstakil olan cev15

her onunla müstakil olmuştur. Bir yönden ise müstakil cevher değil­ dir çünkü o bir mevzudadır. Muhtemelen demek istiyor ki tanımın delalet ettiği cevherin bazı cüzleri sûret olur, bazı cüzleri ise madde olur ki bu durum daha önce açıkça ortaya çıkmıştır. Aristoteles d er k i;

20

Buna göre açıktır ki madde de bir cevherdir. Şöyle ki m üteka­ billerin konumdaki bütün değişikliklerinin sabit bir mevzusu vardır. Örneğin, mekândaki (değişim) gibi. Zira şu an bura­ da olan yine başka bir mekân olur. Yine büyümedeki (nicelik­ sel değişim gibi), şu an, şu kadar olan yine daha küçük veya

25

daha büyük olur. (Niteliksel değişim gibi), şu an sağlıklı olan yine

[1042b] hastalıklı

olur.

Ve

cevherdeki

(değişim

g ib i),

şu

an

548

| M etafizik Büyük Şerhi

HA /ETA (H)

oluşta bulunan yine bozuluşta olur ve şu an ‘bu şey’ gibi mevzu olan, yine yokluk gibi olana benzer. Diğer değişimler buna tabidir, bu ise diğerlerinden bir veya ikisine tabi değildir. Zira mekânsal bir maddeye sahip olanın, oluşan ve bozulan bir 5

maddesi olması zorunlu değildir. Tabiat ilimlerinde mutlak türde bir oluşla, mutlak olmayan oluş arasındaki ayrımın ne olduğu söylenmiştir. Tefsir [648] Kendisine cevher isminin söylendiği şeylerden birinin mad-

ıo

de/heyula olduğunu vaz‘edince gerçek açıklaması tabiat ilminde olan bu anlamı yani maddenin mevzu olmasını açıklamaya başladı ki onun cevher olmasının açıklaması bu ilimdedir. [Buna göre dedi ki:]

“Buna göre açıktır ki madde de bir cevherdir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Onun, sûretin mevzusu olması durumu bunun açıkça 15

görüldüğü cihettir. [649] Sonra tıpkı F izik K ita b ın ın birinci makalesinin sonunda yaptığı gibi, bunu tümevarımla açıklamaya başladı. Fakat bunu bu bağlamda açıklaması hatırlatma cihetindendir, yoksa hipotez bu ilmin bir cüz’ü değildir. [Buna göre dedi ki:] “Şöyle ki mütekabil-

20

lerin vardır.

konumdaki

bütün

değişikliklerinin

Örneğin, mekândaki

(değişim)

sabit

bir

mevzusu

gibi.”

[Bu

sözüyle

şunu kasteder:] Şöyle ki teemmül ve istikra ile açıkça görülür ki tabiatları bakımından mütekabil değişimlerin tümünün ki bunlar mütekabillere benzer tarzda karşılıklı olurlar, sabit bir mevzusu

25

vardır. Örneğin mekânda değişenlerin durumu gibi. “Konumdaki” demesinin nedeni, öncelikli ve bizzat tekabülün mekândaki müte­ kabiliyet olması ve diğer mütekabillerin buna benzer bir tarzda

550

| M etafizik Büyük Şerhi

HA/ETA (H)

mütekabil/karşılıklı olmasıdır. Buradaki mütekabillerle kastı dört zıtlıktır. Yine gerçek zıtlığın öncelikle ve ancak mekânda olanın zıtlığı olması, bunu söylemesinin nedenidir. Bu zıtların tanımında uzaklığı alarak demiştir ki; özel olarak söylenen zıtlar, aralarında son derece 5

uzaklık bulunanlardır. Ama burada mütekabillerle, nitelikte, cevherde, büyümede ve mekânda bulunan zıtlığı kastetmektedir. [650]

Değişimlerin durumlarından bir mevzuya olan ihtiyaçla

ittifak ettiklerinin açık olduğunu zikrettikten sora bunun onlardan zahir olma cihetini bildirmeye başladı ve [dedi ki:] “Zira şu an

ıo

burada olan yine başka bir mekân olur. Yine büyümedeki (nicelik­ sel değişim gibi), şu an, şu kadar olan yine daha küçük veya daha büyük olur. (Niteliksel değişim gibi), şu an sağlıklı olan yine hastalıklı olur. Ve cevherdeki (değişim gibi), şu an oluşta bulunan yine bozuluşta olur.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Açıkça

15

görülmektedir ki tıpkı şu anda bir mekânda olan tek bir şeyin başka bir mekâna intikal etmesi gibi, yine beyaz olan tek bir şeyin de daha sonra dönüşüm/istihale ile siyahlaşması aynı şekildedir. Yine tek bir şeyin büyümede büyük ve küçük olması da böyledir. Aynı şekilde tek bir şeyin bir kez oluşan bir kez de bozulan olması da böyledir. Ancak

20

bunlar arasında ki fark, cevherdeki değişimde mevzunun bilkuvve olması, diğer değişimlerde ise bilfiil olmasıdır. Onun varlığı bilfiil olan ile yokluk arasında bir vasattır. Şöyle ki o, bir yönden varlığa benzerken bir yönden yokluğa benzer. İşte buna delalet etmek üzere [dedi ki:] “Ve şu an ‘bu şey’ gibi mevzu olan, yine yokluk gibi olana

25

benzer.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bu mevzu, sûreti kabul ettiğin­ de bilfiil şeye benzer. Ondan soyunduğunda ise yokluğa benzer. Bütün bunlar tabiat ilminden hükme bağlanmıştır. Burada zikretme­ si ise sadece bir hatırlatmadır.

552

HA/ETA (H)

| M etafizik Büyük Şerhi

[651] Daha sonra bu dört değişimin birbirlerine gerekli olanı ve olmayanı zikretti ve [dedi ki:] “Diğer değişimler buna tabidir, bu

ise diğerlerinden bir veya ikisine tabi değildir... (Zira mekânsal bir 5

maddeye

sahip

olanın

oluşan

ve bozulan

bir

maddesi

olması zorunlu değildir).” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Diğer deği­ şimler cevherdeki değişime bağlıdır, yani cevherdeki değişime sahip olan şey diğer değişimlere de sahip olur. Mekândaki değişime gelin­ ce, diğer değişimlerden biri veya daha çoğunun onu izlemesi gerekli değildir. Bu nedenle mekânsal maddeye sahip olan her şeyin, oluşan

10

ve bozulan maddeye sahip olması lazım gelmez. Buna işaret etmesi sadece tabiat ilminde açıkça ortaya çıkan şu hususa işarettir: Sema­ nın mekânsal maddesi vardır ve o, oluşan ve bozulan maddeye sahip değildir. Bu nedenle semanın, oluş ve bozuluş âlemindeki gibi bilkuvve olan madde ve bilfiil olan sûretten mürekkep olmadı-

15

ğını görürüz. [652] Bütün bunları tabiat ilminde bitirmiş olduğundan [dedi ki:]

“Tabiat ilimlerinde mutlak türde bir oluşla, mutlak ol­

mayan oluş arasındaki ayrımın ne olduğu söylenmiştir. ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Mutlak oluş ile mutlak olmayan oluş ki bu 20

cevherdeki oluş ve bozuluştur, arasındaki fark ile oluş ve mutlak olarak söylenmeyen diğer değişimlerdeki oluş arasındaki fark, orada açıkça ortaya çıkmıştır. Aristoteles d er k i;

Mevzu ve madde gibi bazı cevherler ittifakla kabul edilmiş 25

olduğundan yine bu da bilkuvve olduğundan bu durumda geriye bilfiil olan hissedilir cevherin ne olduğunu söylemek kalmıştır. Demokritos’a gelince, o sanki onların üç faslının/ayrımının bulunduğunu zannetmiş gibidir. Mevzunun cevheri olan madde,

30

aynıyla bir’dir ve ayrışması/fasıllaşması ya şekil olan düzen ile veya konum olan değişim ile veya tertip olan temas ile olur.

554

M etafizik Büyük Şerhi

HA /ETA (H)

Oysa pek çok fasıl görülmektedir. Örneğin bazı şeyler maddenin terkibi/bileşimi ile söylenir tıpkı bütün karışmış şeyler gibi ki bal ve su gibi. Bazı şeyler irtibat ile söylenir örneğin hurma yaprağı bağı gibi. Bazı şeyler ise tutkal ile söylenir örneğin mus5

haf/kitap gibi. Bazı şeyler çivi ile söylenir örneğin sandık gibi. Bazı şeyler bunların pek çoğuyla söylenir. Bazı şeyler konum ile söylenir örneğin yol ve eşik gibi. Zira bunlar yerleştirme türle­ rinden bir türle ayrışırlar. Bazı şeyler zaman ile söylenir örneğin kahvaltı ve akşam yemeği gibi. Bazı şeyler mekân ile söylenir

ıo

örneğin rüzgâr gibi. Bazı şeyler hissedilirler/mahsusat için olan infialler ile söylenir örneğin sertlik, yumuşaklık, yoğunluk, seyreklik, kuruluk ve yaşlık gibi. Bazı şeyler bunlardan bir kısmı ile bazıları, bunların tümüyle ve külli bir şekilde, bazı şeyler fazlalık ve noksanlık ile söylenir. Bu nedenle eşik yukarıya nak-

15

ledildiğinde artık eşik olmaz. Şu halde açıktır ki varlık-dır/eys bu türlerin sayısı miktarınca söylenir. Zira yol bu yerleştirmeye göre olduğundan yol/dur denilir. Yine şu şey de bu yerleştir­ meye delalet ettiğinden şudur. Yine buz da bu hal üzere yoğun­ laşmaya delalet ettiğinden buzdur. Bazı şeylerin varlığı, bunla-

20

rın tümüyle tanımlanır. Zira bazısı karılmış, bazısı karışmış, bazısı irtibatlı, bazısı örülmüş ve bazısı da öteki fasıllarla kullanılmıştır örneğin el ve ayak gibi. Buna göre fasılların cinsleri alınmalıdır. Çünkü bunlar varlığın ilkeleridir. Örneğin daha çok, daha az, yoğun, seyrek ve benzerleri gibi. Zira bütün

25

bunlar fazlalık/artma ve noksanlık/eksilme hakkındadır. Eğer herhangi bir şekil için veya düzlük ve pürüzlülük için olur ise

[1043a] bunların tümü de doğru ve eğri hakkında olur. Bir kısım şeylerin

varlığı karılım olur ve mukabil türe göre ise varlığı olmayan konum olur. Buna göre açıktır ki eğer cevher her birinin varlığının illeti 30

olur ise bunlarda her birinin varlığının illeti talep edilir/soruşturulur. Zira bunlardan hiçbiri kesinlikle cevher değildir ve ötekiyle bir araya toplandığında da cevher olmaz. Ne ki bu duruma göre onlardan her biri uygun olana ihtiyaç duyar.

HA/ETA (H)

M etafizik Büyük Şerhi

Tefsir [653] Daha önceki makalede tanımın kendisine delalet ettiği şe­ yin cevher olması ve tanımın surete delalet etmesi bakımından ve ‘niçin’ sorusunun, bazen suret hakkında olması bakımından, suretin cevher olduğunu açıklayınca şimdi burada genel sûretlerin kendile­ riyle ayrıştıkları ilk cevherlerin fasılları hakkında araştırma yapmak istemektedir. [Buna göre dedi ki:] “Mevzu ve madde gibi bazı cev­

herler ittifakla kabul edilmiş olduğundan yine bu da bilkuvve oldu­ ğundan bu durumda geriye bilfiil olan hissedilir cevherin ne oldu­ ğunu söylemek kalmıştır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Kadim filo­ zoflar maddenin bilkuvve mevcut olan cevher olduğu hususunda icma ettiklerinden ve suretin de bilfiil cevher olduğu açık olduğun­ dan geriye bileşikteki bu bilfiil cevherin fasıllarının ne olduğunu söylemek kalır. Kastettiği, mevcutlar olmaları bakımından mevcutla­ rın sûretlerinin kendileriyle ayrıştığı ilk fasıllardır. [654] Daha sonra bu konuda Demokritos’un söylemiş olduklarını hikâye etti çünkü ondan başka bir kimse bu hususta bir şey söylememiş­ ti. Buna göre [dedi ki:] “Demokritos’a gelince, o sanki onların üç

faslının/ayrımının

bulunduğunu

zannetmiş

gibidir.

Mevzunun

cevheri olan madde, aynıyla bir’dir ve ayrışması/fasıllaşması ya şekil olan düzen ile veya konum olan değişim ile veya tertip olan temas ile olur.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Demokritos’un görüşü ise şöyleydi: Madde/unsur, bütün mevcutlar için tür bakımından tek bir tabiattır ki bu da parçalanamayan parçadır/atomdur. Bu madde, öncelikle mevcutların kendisiyle farklılaştığı yani fiillerinin farklılaştığı sadece üç büyük fasla ayrışır. Birinci fasıl parçalanamayan parçaların (elcüz ellezi la yetecezza) şekillerinin farklılığı bakımından olan fasıldır ki o, bunu düzen/nazm diye isimlendirmiştir, ikinci fasıl/ayrım ise her bir mevcuttaki parçaların konumunun farklılığı bakımından olan fasıldır.

558

| M etafizik Büyük Şerhi

HA /ETA (H)

Üçüncü fasıl ise parçaların tertibindeki farklılıklar bakımdan olan fasıldır ki bunu da dokunma/temas diye isimlendirir. O, mevcutların birbirlerinden ancak bu üç durumdan biriyle veya birden fazlasıyla farklılaşabileceğine inanmaktaydı. 5

[6551 Eğer bunlar cevherlerin tabiatından ise ortada bu zikrettik­ lerinden başka fasılların da bulunduğu açıkça görülmektedir. [Dedi ki:] “Oysa pek çok fasıl görülmektedir. ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bu sınırlı fasıllarla yetinmesi şaşılacak bir şeydir. Öyle ki bu fasılların tabiatından mevcutların kendisiyle birbirlerinden ayrıştığı başka pek

10

çok fasıl gördüğü halde bunlarla sınırlamıştır. [656] Sonra bu fasılları saymaya başladı ve [dedi ki:] “Örneğin

bazı şeyler maddenin terkibi/bileşimi ile söylenir tıpkı bütün karış­ mış şeyler gibi ki bal ve su gibi.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Örne­ ğin az veya çok kendisinden bileştikleri maddelerinin terkibindeki 15

farklılık bakımından farklılaşan şeyler gibi ki bunlar mizaç/karışım bakımından farklı olan şeylerdir. İşte bu, cüzleri birbirine benzer olan bütün cisimlerin ve pek çok sanatsal şeyin durumudur. Örneğin bal ve sudan bileşik olan şeylerin farklılığı gibi. [657] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bazı şeyler irtibat ile söy-

20

lenir örneğin hurma yaprağı bağı gibi. Bazı şeyler ise tutkal ile söylenir örneğin mushaf/kitap gibi. Bazı şeyler çivi ile söylenir örneğin sandık gibi. ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Şeylerden bir kısmı­ nın fasılları bitişme türünde olur, yani bitişik şeylerin isimleri ve fiilleri, bitişmelerinin farklılaşmasıyla farklılaşır. Bunlardan bir kısmının bitiş-

25

mesi bir bağ iledir, bir kısmının bitişmesi tutkalladır ve bir kısmının bitişmesi ise çivilerledir. Ancak kastettiği, onların isimlerinin cüzlerinin/parçalarının farklılığı bakımından olmasıdır. Örneğin merdiven gibi. Zira merdiven, parçalarının tutkal ile bitişmesi bakımından tabut­ tan farklılaşır. Tabutun cüzlerinin bitişmesi ise mısmarlar24 iledir. 24

Tahkikli metinde ‘desatir’ diye geçen kelimeyi ‘mesamir’ olarak değiştirdik.

560

HA/ETA (H)

| M etafizik Büyük Şerhi

[658] “Bazı şeyler bunların pek çoğuyla söylenir” [sözüyle de şunu kasteder:] Bazıları bu fasılların birden fazlasıyla farklılaşır. Örneğin onlardan bir kısmının bazı cüzlerinin tutkal ile bazı cüzleri­ nin ise bağ ile bitişmesi gibi. Zira bunlar, bütün cüzleri sadece çivi5

lerle bitişik olan şeyden her iki durumla da farklılaşırlar. Sanki o, terkipte Demokritos’un zikrettiklerinden başka pek çok faslın bu­ lunduğunu tarif etmeyi amaçlamıştır. Zira onlar fasıllar olur ise bunlar da fasıllar olur. [659] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bazı şeyler konum ile söy-

ıo

lenir örneğin yol ve eşik gibi. Zira bunlar yerleştirme türlerinden bir türle a y r ı ş ı r l a r [Bu sözüyle şunu kasteder:] Yollar da isimleri, konumlarının farklılığı bakımından hak ederler. Örneğin yukarıya doğru giden yol, aşağıya doğru giden yoldan; sağda olan yol, solda olan yoldan bu şekilde farklılaşır. Yine örneğin eşik gibi. Çünkü

15

eşik, üst eşikten konum bakımından farklılaşır. Zira kapının alt kısmında olursa eşik diye isimlendirilir, üst kısmında olursa üst eşik diye isimlendirilir. [660] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bazı şeyler zaman ile söy­

lenir örneğin kahvaltı ve akşam yemeği gibi.” [Bu sözüyle şunu 20

kasteder:] Kahvaltının, akşam yemeğinden isim olarak farklı olması sadece vaktinin farklı olması bakımındandır. [661] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bazı şeyler mekân ile söy­

lenir örneğin rüzgâr gibi.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Rüzgârların farklılığı, kaynaklandığı yerin farklılığı bakımından olur. Örneğin 25

dört tür rüzgârın isimleri gibi; saba rüzgârı, batı rüzgârı, güney rüzgârı ve kuzey rüzgârı.

[662] [Aristoteles

dilirler /mahsusat 30

daha sonra der ki:]

için

olan

infialler

“Bazı şeyler hisse­ ile

söylenir

örneğin

sertlik, yumuşaklık, yoğunluk, seyreklik, kuruluk ve yaşlık gibi.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Yine bazı şeyler, isimleri ve tanımları, hissedilir infialler bakımından hak ederler.

562

| M etafizik Büyük Şerhi

HA/ETA (H)

Bunlar daha çok tabii şeylerdir ve özellikle cüzleri birbirine benzeyen cisimlerle basit cisimlerdir. Burada zikredilen dokunulan niteliklerle birlikte Asârul-ulviyye nin dördüncü makalesinde sayılıp dökülen diğer nitelikleri ve infialleri anlamak gerekir. 5

[663] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bazı şeyler bunlardan bir

kısmı ile bazıları bunların tümüyle.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bazı mevcutlar, diğerlerinden bu infiallerin bazılarıyla ayrışırken bazıları da bunların tümüyle ayrışır. Örneğin suyun topraktan ay­ rışması gibi. Zira o, sertlik, yumuşaklık, yoğunluk, seyreklik, kuru10

luk ve yaşlık ile ayrışır. [664] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ve küllî bir şekilde bazı

şeyler fazlalık ve noksanlık ile söylenir. Bu nedenle eşik yukarıya nakledildiğinde artık eşik olmaz-” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Fazla­ lık ve noksanlık ile nitelik bakımından olan ve nicelik bakımından 15

olan genel farklılığı murâd eder. [665] Demokritos’un zikretmiş olduğu üç fasla ilave yaptığı bu fasılların cinslerini açıkça ortaya koyunca [dedi ki:] “Şu halde açıktır

ki varlık-dır/ey s bu türlerin sayısı miktarınca söylenir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Şeyler isimleri ve tanımları bu fasıllar bakımından 20

hak edince ve bu fasıllar mevcutların cevhersel suretlerine tabi olunca bu durumda açıktır ki cevhersel suretler bu fasılların sayısı kadardır. Bunu söylemesinin nedeni, saymış olduğu bu fasılların cevherler değil arazlar olmasıdır. Ancak bunlar tanımlarda cevhersel fasılların gizliliği nedeniyle cevhersel fasılların yerine geçer. Yine

25

bunların isimleri ve tanımlayanı olmadığı için denildiği gibi isimle­ ri vazedilmez.

564

| M etafizik Büyük Şerhi

HA/ETA (H)

[666] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Zira yol bu yerleştirmeye

göre olduğundan yol/dur denilir... “(Yine şu şey de bu yerleştirme­ ye delalet ettiğinden şudur).” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Zira yol­ dur denilmesi, ancak ona özgü olan konumu bakımındandır. 5

[667] “Yine buz da bu hal üzere yoğunlaşmaya delalet ettiğinden

buzdur [sözüyle de şunu kasteder:] Buz ismi özel bir yoğunlaşmaya delalet eder. [668] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bazı şeylerin varlığı bunla­

rın tümüyle tanımlanır. Zira bazısı karılmış, bazısı karışmış, ıo

bazısı irtibatlı, bazısı örülmüş ve bazısı da öteki fasıllarla kullanıl­ mıştır örneğin el ve ayak gibi.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bazı şeylerin tanımı bunların tümüyle yapılırken bazısı bunların bir kısmıyla yapılır. Zira bazısı karılma ile bazısı karışım ile bazısı irtibat ile ve bazısı örülme ile tanımlanır. Sanki karılma ile karışım-

15

dan daha genel olan şeyi kastetmektedir. Zira karışım ile vasıflan­ mayan bazen karılma ile vasıflanır. Örneğin buğday tanelerinin birbirleriyle karılması gibi. Kısaca bölünmeyen cüzleri kabul eden­ lerin nezdinde olduğu gibi. “Bazısı da öteki fasıllarla kullanılmıştır

örneğin el ve ayak gibi” [sözüyle ise şunu kasteder:] Bunlar birbirle20

rinden fiilleriyle ayrışır. [669] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Buna göre fasılların cinsle­

ri alınmalıdır. Zir bunlar varlığın ilkeleridir. Örneğin daha çok, daha az, yoğun, seyrek ve benzerleri gibi. Zira bütün bunlar fazla­ lık ve noksanlık hakkındadır.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Bunlar 25

mevcutların fasıllarına bağlı olduğundan mevcudun ilkelerini tarif emek isteyen kimsenin, fasılların ilk cinslerini araştırması gerekir. Zira bunlar mevcutlardaki farklılığın sebebi olan mahiyetin ilkeleri­ dir. Örneğin bir grubun kabul ettiği gibi, ilk fasıllar daha az ve daha çok ile farklılaşır. Diğer bir grup ise seyrek, yoğun ve kadim fılozof-

30

ların ilk zıtlar olarak kabul ettikleri bu fasıllara benzeyen öteki ilk zıtlardan diğerleri ile farklılaştığını kabul eder.

566

| M etafizik Büyük Şerhi

HA/ETA (H)

[670] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Zira bütün bunlar fazla.-

lik/artma ve noksanlık/eksilme hakkındadır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Zira bütün bunların ilk iki fasla raci olduklarını görürüz ki bunlar da artma ve eksilmedir. 5

[671] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Eğer herhangi bir şekil için

veya düzlük ve pürüzlülük için olur ise bunların tümü de doğru ve eğri hakkında olur.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Şekil, pürüzlü­ lük ve düzlük bakımından olan fasıllar, doğrunun ve eğrinin altına girer ki bunlar nicelik olması bakımından nicelikte bulunan nitelik10

lerdir. Sanki o, infiali niteliklerin ilk fasıllarının artma ve eksilme olduğunu ve nicelik olması bakımından nicelikte bulunan nitelikle­ rin ilk fasıllarının ise doğruluk ve eğrilik olduğunu tarif etmek istemektedir. [672] “Bir kısım şeylerin varlığı karılım olur” [sözüyle de şunu

15

kasteder:] Onlardan bir kısmının varlığı ise karılımda bulunur. [673] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ve mukabil türe göre ise

varlığı olmayan konum olur.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Zannedi­ yorum ki, onlardan bir kısmının varlığı, konum bakımından yok­ sunluk olan mevcudun mukabili olan şeyde bulunur. Bunu söyleme20

sinin nedeni, bazı şeylerin fasıllarının yoksunluktan olmasıdır. [674] Bu ilk fasılların cinslerini zikredince [dedi ki:] “Buna göre

açıktır ki eğer cevher her birinin varlığının illeti olur ise bunlarda her birinin varlığının illeti talep edilir/soruştur ulur.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Fakat açıktır ki eğer cevhersel sûretler, somut tabii 25

mevcutlardan her birinin varlığının illeti olur ise bu fasıllardan hiçbiri onlardan birinin illeti olmaz. Zira onlardan her biri hakkın­ da, bu fasıllardan bir faslı gerektiren cevhersel illetin ne olduğunun soruşturulması zorunlu olur.

HA/ETA (H)

M etafizik Büyük Şerhi

[675] Daha sonra bunun sebebini ortaya koydu ve [dedi ki:]

“Zira bunlardan hiçbiri kesinlikle cevher değildir ve ötekiyle bir araya toplandığında da cevher olmaz.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Zira bu fasıllardan hiçbiri ne zatında ne de başkasına izafetle cevherdir. [676] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ne ki bu duruma göre on­

lardan her biri uygun olana ihtiyaç duyar.” [Bu sözüyle de şunu kasteder:] Ne var ki bu fasıllardan her biri uygun cevhere tabidir. Bu nedenle tanımlarda isimleri bulunmadığından bu cevherlerin yerine ikame edilmişlerdir. [677] Bu kuşkuda kolay olmayan bir husus bulunmaktadır. Zira bazı infıalî/edilgenliğe dair niteliklerin, bazı mevcutların bazen fasılları oldukları zannedilir. Örneğin ateşin sıcaklığı, havanın ve suyun yaşlığı ve toprağın kuruluğu gibi. Şöyle ki bu niteliklerden biri vehmedildiğinde söz konusu mevcut ortadan kalkar. Zira ateşten sıcaklığı kaldırdığımız zaman onun ateş olma durumu ortadan kal­ kar. İşte bunun cevherin ölçütü olduğu zannedilir. Bu nedenle müfessirleri, çoğu zaman bu cevhersel unsurların fasıllarının, bu nitelik­ lerden olduğunu tasrih eder görmekteyiz. Fakat bu saçma bir duru­ mu gerektirir ki o da bir şeyin kendinde nitelik olması ama başkasına izafetle cevher olmasıdır. Oysa cevher bir şeye kıyasla söylenen şey­ lerden değildir. [678] Biz deriz ki, buna vakıf olmanın yolu Aristoteles’in ba­ sitler ve mürekkepler hakkında izlemiş olduğu yoldur. Şöyle ki eğer ateşteki sıcaklık cevhersel bir fasıl olur ise bu durumda mürekkeplerin/bileşiklerin

tanımları

olacaktır.

Şöyle

ki

sıcak

olan bir cevher ve bir nitelikten mürekkeptir. Veya cevherlerden

M etafizik Büyük Şerhi

570

HA/ETA (H)

ve arazlardan mürekkep olanlar bilfiil bir, bilkuvve ise iki olacaktır. Buradan da açıkça görülmektedir ki sıcaklığın cevhersel bir fasıl olma­ sı mümkün değildir. Yine sıcaklığın ortadan kalkmasıyla ateşin orta­ dan kalkması, ne öncelikli ne de bizzattır. Aksine ateşin suretinin 5

ortadan kalkması vasıtasıyladır. Tıpkı gülmenin ortadan kalkmasıyla insanın ortadan kalkmasının, ne öncelikli ne de bizzat olması aksine nutkun ortadan kalkması vasıtasıyla olması gibi. Şayet sıcaklık bir şeyde cevher, bir şeyde araz olursa kategori isim ortaklığıyla (iştirâkü’lisim) olurdu. Kastettiğim şu cihettir: Mevcut ismi cevher ve araza

10

söylenir ancak aynıyla tek bir araz için herhangi bir mevcutta ona özgü olarak bulunmak arız olur. Buna göre onun tanımında sûretin yerine ikame edilir ve başka bir mevcutta, onun sûretine özgü olmak­ sızın bulunur ve bu yüzden de sûrete karışmaz. Örneğin ateşteki ve müteneffis şeylerdeki sıcaklık gibi. Bilinmelidir ki ateşin sûretinin, son

15

derecedeki sıcaklığın gerektirdiği fiili yukarı doğru harekettir. Ateşin sıcaklığı sükûnu/durağanlığı kesme mesabesindedir. Elin fiili ise beyaz olanın beyazlığı mesabesinde değildir. Aristoteles d er k i; Nasıl ki cevherde madde üzerine yüklenen aynıyla fiil ise

20

aynı şekilde diğer tanım larda bu daha çok doğrudur. Ö rneğin eğer bir yolu veya ahşabı veya taşı tanım lam ak istersek, deriz ki; o şöyle şöyle yerleştirilm iştir. Ev şöyle şöyle yerleştirilm iş ahşap ve kerpiç olan şeydir. Yine bazı tanım larda kendisi nede­ niyle olunanı ararız. Ö rneğin buz, donuk su’dur veya bir tür

25

yoğunlukla yoğunlaşandır (denilir). Sesin mahreçteki iştiraki, tiz ses ile pes sesin bir şekilde karışımıdır. Diğer şeylerde de bu

572

HA/ETA (H)

| M etafizik Büyük Şerhi

türden olarak (söylenir). Bu şeylerden açıkça görülm ektedir ki her maddenin fiili, diğer maddenin fiilinden başkadır. Kelim e de aynı şekildedir. Zira bazısının fiili terkip/bileşim, bazısının karışım ve bazısının ise söylenenlerden diğer bir şeydir. Bu 5

nedenle tanım yaparak; ‘ev taştır, kerpiçtir ve ahşaptır’ diyen­ ler, bilkuvve evi söylem ektedirler. Çünkü bu şeyler maddedir. ‘Ev, m alları ve cisim leri barındıran bir kaptır’ diyenler veya buna başka şeyler ilave edenler sadece fiili söylem ektedirler. Ama bütün bunları toplayıp terkip edenler ise bunlardan olu-

ıo

şan üçüncü bir cevheri söylem ektedirler. Zira sanki fasılların kelim esi suret ve fiilde gibidir. O nlardaki bu şeylerden oluşan ise daha çok madde için olur. Sanki bu tanım lar, Arkhytas’ın kabul ettiği tanım lardır. Zira onlar ikisinin toplam ıdır. Ö rn e­ ğin durgunluk nedir?, denildiğinde ‘büyük hava birikim indeki

15

durağanlıktır’ denilir.

Buna göre hava unsurdur,

durağan-

lık/sükûn ise fiil ve cevherdir. D enizin açıklığı ne dem ektir?, denildiğinde ‘denizin düz olm asıdır’ denilir. Bunlardan madde gibi olan mevzu, denizdir. Ama fiil ve asıl/kök olan düzlüktür. Buna göre söylenenlerden hissedilir cevherin ne olduğu ve nasıl 20

olduğu açıkça ortaya çıkm ıştır. Z ira bazısı madde gibidir bir kısmı ise bilfiil olduğu için asıl/sûret gibidir. Üçüncüsü ise bunlardandır. Tefsir [679]

25

Bu bölümdeki amacı mürekkebin cüzlerinin/parçaları

tanımın parçaları olduğunu ve tam tanımların, mürekkebi/bileşiği oluşturan bütün parçaları ki bunlar sûret ve mevcutlardan madde yerine geçen şeylerdir, kuşattığını tarif etmektir.

574

| M etafizik Büyük Şerhi

HA/ETA (H)

[680] “Nasıl ki cevherde madde üzerine yüklenen aynıyla fiil ise

aynı şekilde diğer tanımlarda bu daha çok doğrudur” [sözüyle şunu kasteder:] Nasıl ki cevherlerde bilfiil mevcut olan bir şey bulunur -ki bu maddeye yüklenen surettir- ve bilkuvve mevcut olan madde 5

bulunur ise aynı şekilde bu tanımlardaki son fasıl da böyledir ki bu fasıl tanımlananın tabiatına en fazla malik olan ve tanımda tanımla­ nana delalet edici fasıllardan en çok alınan fasıldır. Çünkü tanımla­ nan ancak son fasılla bilfiil mevcut olur, ondan önceki diğer fasıllar ise madde mesabesindedir.

10

[681] Sonra bu sıfattaki tanımların örneğini verdi ve [dedi ki:]

“Örneğin eğer bir yolu veya ahşabı veya taşı tanımlamak istersek, deriz ki; o şöyle şöyle yerleştirilmiştir. Ev şöyle şöyle yerleştirilmiş ahşap ve kerpiç olan şeydir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bunun örneği şudur; eğer bir yolu veya ahşabı tanımlamak istersek bu du15

rumda onun tanımında madde yerine geçen bir şey -ki o da cinstirve onda suret yerine geçen şeyi getiririz. İşte tanımlanan, bu iki şeyle kurulur. Örneğin yol hakkında ‘o kendisine sülük edilen yerdir/konumdur’ dememiz gibi. Şöyle ki yolun bir kısmı konum bir kısmı ise konumda kendisi bakımından hedeflenen gayeye sülük

20

edilen haldir. Ahşaptaki durum da aynı şekildedir. Bir kısmı cisim, bir kısmı ise cisme ilave olan sûrettir ve bununla ahşap zait olan bir isim alır. Buna göre denilir ki ‘o hazane veya sandıktır’. Taştaki durum da aynı şekildedir. Bir kısmı cisimdir bir kısmı ise kendisiyle ilave bir isim aldığı bir şeydir. Kastettiği, taştan yapılmış olan şeyle-

25

rin tanımlarıdır. Aynı şekilde ahşap ve kerpiçten mürekkep olan ev de iki kısma ayrılır. Bunlardan biri, onun maddesidir ki bu ahşap ve kerpiçtir diğeri ise kendisiyle ev olarak isimlendirildiği anlamdır ki bu da onun sûretidir.

HA/ETA (H)

M etafizik Büyük Şerhi

[682] “Yine bazı tanımlarda kendisi nedeniyle olunanı ararız.

Örneğin buz, donuk sudur veya bir tür yoğunlukla yoğunlaşandır (denilir)” [sözüyle ise] muhtemelen şunu kastetmektedir: Bazı ta­ nımlarda tanımlanan şeyin kendisinden dolayı sûret olan ismi, mad­ deyle birlikte olacak şekilde, hak edeceği şeyi ararız. Örneğin buzun tanımında ‘o bulutun derinliğinde soğukluğun sıcaklıktan kaçtığı konum nedeniyle donmuş ya da yoğunlaşmış sudur’ dememiz gibi. İşte bu tam tanımdır. Kanaatimce bunu söylemiş olması bazı şeylerin sûretleri bakımından bir isim almayıp aksine kendisine özgü arazlar bakımından alması nedeniyledir. Bu şey isimleri vaz‘eden bakımın­ dan arız olan bir şeydir. Muhtemelen “yine bazı tanımlarda kendisi

nedeniyle olunanı ararız ” demesinin nedeni sadece şudur: Bazı şeylerin fasılları maddeleri bakımından olur. Demek istiyorum ki oluşun kendisi nedeniyle meydana geldiği şey, madde değil, son fasıllar ve sûrettir. [683] “Sesin mahreçteki iştiraki, tiz ses ile pes sesin bir şekilde

karışımıdır.

Diğer şeylerde de bu türden olarak

(söylenir)”

[sözüyle de şunu kasteder:] Nameleri/notaları tiz ses ile pes ses ara­ sındaki bir karılım olarak yani sınırlı bir nispet olarak tanımlamak­ tadırlar. “Diğer şeylerde de bu türden olarak” [sözüyle ise şunu kasteder:] Onlar diğer şeylerin tanımlarında cins ve fasıl yerine geçen bütün cüzleri almaktadırlar. [684] Şöyle ki bizatihi kaim olan tanımların, cinsin madde yerine faslın da sûret yerine geçtiği tanımlar olduğunu bilmen gerekir. Cevherlerden ve arazlardan mürekkep olan tanımlar veya bir mevzu­ da bulunan

şeylerin

tanımları,

bundan

farklı

bir

durumdur.

Şunu kastediyorum ki onlarda cins yerine geçen sûrettir, fasıl yerine geçen ise maddedir ki bu yedinci makalede açıkça ortaya konulmuştur.

578

| M etafizik Büyük Şerhi

HA/ETA (H)

[685] Dokuzuncu makalede söylenmiş olan; ‘maddenin/unsurun ismi ve tanımı şey üzerine yüklenmez’ şeklindeki söz seni kuşkulan­ dırmaz. Orada denilmişti ki, tabii tanımlar, sûretler ve maddelerden kurulur. Zira cevher ve arazlardan mürekkep/bileşik olan tanımlar ile 5

bir mevzuda bulunan şeylerin tanımlarında madde fasıl yerine geçer, suret ise cins yerine geçer. Durum böyle olunca, o ancak nispet harflerinden bir harf ile nispet edilir. Örneğin basık burun hakkında ‘o burundaki derinliktir/basıklıktır’ denilmesi ve toprak heykel hakkında ise ‘topraktan bir heykeldir’ denilmesi gibi. Bizatihi mev-

10

cutların tanımlarına gelince, onlarda cins madde mesabesindedir, fasıl ise suret mesabesindedir. Durum böyle olunca söz konusu madde, cinsi olması bakımından tanımlanan üzerine tasdik edilir. Şöyle ki cins ismi bilkuvve maddeye sahip olması bakımından maddeye delalet eder. Bu yüzden onun, maddeye sahip olana yük-

15

lenmesi doğru olur. Madde ismi ise maddeye sahip olan şeyin bilfiil cüz’ü olan şeye delalet eder. Bu yüzden onun üzerine yüklenmesi doğru olur. Çünkü bilfiil olan, bilfiil olan şey üzerine tavsif edici bir şekilde yüklenmez. Aksine yüklense bile nispet harflerinden bir harf ile yüklenir.

20

[686] Tanımların, mürekkep/bileşik olanın kendisiyle kurulduğu maddeleri ve sûretleri kapsaması gerektiği açıkça ortaya çıkınca bu durumda onların, tanımlananlara mutabık olmasını ve onların cins­ lerden ve fasıllardan kurulan cevherlerini tam bir şekilde anlaşılır kılmasını murâd ederek [dedi ki:] “Bu şeylerden açıkça görülmekte-

25

dır ki her maddenin fiili diğer maddenin fiilinden başkadır. Kelime de aynı şekildedir. Zira bazısının fiili terkip/bileşim bazısının karı­ şım ve bazısının ise söylenenlerden diğer bir şeydir.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Bu şeylerden açıkça görülmektedir ki her bir madde­ de bilfiil olan şey, onun sûretidir ve başka bir maddede bilfiil olan

30

şeyden başkadır.

580

| M etafizik Büyük Şerhi

HA/ETA (H)

[687] Tanımlar ve tanımlananlar hakkında bütün bunları açıkça ortaya koyunca

taştır,

[dedi ki:]

“Bu nedenle tanım yaparak;

kerpiçtir ve ahşaptır’ diyenler,

bilkuvve

‘ev

evi söyle­

mektedirler. Çünkü bu şeyler maddedir.” [Bu sözüyle şunu 5

kasteder:] Söylediğimiz bu şeyler nedeniyle, tanımlarda sadece maddelerle yetinenler, bilfiil olan şeyi değil sadece bilkuvve olan şeyi tanımlamaktadırlar. Örneğin evi taş ve kerpiçten mürekkep olarak tanımlayanlar gibi. Zira onlar bilfiil evi değil bilkuvve evi tanımlamaktadırlar. Çünkü bu şeyler evin içindeki fiilin ötesinde

ıo

sadece maddesidir. [688] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ev, malları ve cisimleri

barındıran bir kaptır, diyenler veya buna başka şeyler ilave edenler sadece fiili söylemektedirler.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Şeyleri, içindeki şeylerin ötesinde sûretlerle tanımlayanların tanımı tam da 15

değildir. Zira fiil ve sûret maddelerin dışında bulunmaz. Örneğin evi

“malları ve cisimleri barındıran bir kaptır” diye veya evin barındı­ racağı sayılacak öteki şeylerle tanımlayanlar, maddeden başka şeydeki evi tanımlamaktadırlar. [689] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ama bütün bunları topla-

20

yıp terkip edenler ise bunlardan oluşan üçüncü bir cevheri söyle­ mektedirler.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Şeyi sûretiyle ve sûretinin müşterek mevzusuyla tanımlayanlar, bu ikisinin toplamı olan şeyle tanımlamaktadır ki bu da tanım yapmasının maksadıdır. Bu ev hakkında şöyle demek gibidir; ‘o, kerpiç ve taştan oluşan bir kap

25

olup malları ve bedenleri sıcaktan ve soğuktan korur.

582

HA/ETA (H)

M etafizik Büyük Şerhi

[690] [Bu sözüyle şunu kasteder:] “Zira sanki fasılların kelimesi

sûret ve fiilde gibidir. Onlardaki bu şeylerden oluşan ise daha çok madde için olur.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Zira sanki fasılları ve maddi şeylerden birini kapsayan söz, tam tanımlar gibidir. 5

[691] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Sanki bu tanımlar, Arkhy-

tas’ın kabul ettiği tanımlardır. Zira onlar ikisinin toplamıdır. Örneğin

durgunluk

nedir?,

denildiğinde

‘büyük

hava biriki­

mindeki durağanlıktır’ denilir.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Sanki bu tanımlar, falancanın yani onların nezdinde tanımın mü­

10

kemmelini yapan meşhur bir adamın kabul ettiği tanımlar gibidir. Bununla kastettiğim, tam tanımları yani sûret ve maddeyi bir araya toplayan tanımları tercih etmiş olmasıdır. Örneğin durgunluk nedir?,

denildiğinde

‘büyük

hava

birikimindeki

durağanlıktır’

denilmesi gibi. 15

[692] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Buna göre hava unsurdur

durağanlık/sükûn ise fiil ve cevherdir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Durağanlık/sükûn durgunluğun sûreti ve cinsidir, hava ise onun maddesi ve faslıdır. Cevherlerin tanımlarından farklı olarak bu ta­ nımdaki fasıl maddedir, sûret ise cinstir. 20

[693] Sonra arazların tanımlarına başka bir örnek verdi ve [dedi ki:] “Denizin açıklığı ne demektir?, denildiğinde ‘denizin düz olma­

sıdır’ denilir. Bunlardan madde gibi olan mevzu denizdir. Ama fiil ve asılfkök olan düzlüktür.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Sinh ile sûreti kastetmektedir ve bu tanım önceki gibidir. Yani o arazlardan 25

bir arazın tanımıdır ve söylediği gibi ondaki düzlük sûrettir. Deniz ise maddedir ki buna delalet etmek üzere [dedi ki:] “Bunlardan

madde gibi olan mevzu denizdir. Ama fiil ve asıl/kök olan düzlük­ tür.” Yani buna göre madde gibi olan mevzu, bu tanımda denizdir. Sûret gibi olan fiil ise düzlüktür.

584

| M etafizik Büyük Şerhi

HA/ETA (H)

[694] Açıklamak istediği şeyi ortaya koyunca bunu zikretmeye başladı ve [dedi ki.] “Buna göre söylenenlerden hissedilir cevherin

ne olduğu ve nasıl olduğu açıkça ortaya çıkmıştır. Zira bazısı mad­ de gibidir bir kısmı ise bilfiil olduğu için köklcevher gibidir. Üçün5

cüsü ise bunlardandır.” [Bu sözleriyle ise şunu kasteder:] Buna göre hissedilir cevherin ne olduğu yani ne ile kurulduğu açıkça ortaya çıkmıştır. Zira açıkça ortaya çıkmıştır ki bazısı madde, bazısı sûret ve bazısı ise bu ikisinin toplamıdır/bileşimidir. Yine ondaki madde mevzudur ve sûret ise yüklemdir ki buna işaret etmek üzere “nasıl

ıo

olduğu” demiştir. Aristoteles d er k i; D ikkatten kaçmaması gerekir ki ismin delalet ettiği şeyin ne olduğu bazen gizli kalabilir; o mürekkep cevhere mi delalet eder, yoksa fiil ve surete mi delalet eder? Ö rneğin ev gibi; o bir şekil-

15

de vaz‘edilmiş kerpiç ve taştan oluşan bir barınak olarak ortak olana mı delalet eder, yoksa fiil ve barınak olma suretine mi delalet eder? Çizgi iki işarete mi yoksa içinde iki işaret bulunan şeye mi delalet eder? Hayvan, bedendeki bir nefse mi yoksa nefse mi delalet eder? Zira bu bir cevherdir ve bedensel bir

20

fiildir. Bazen hayvan her ikisi üzerine söylenir ki bu tek bir kelime/muarrif ile söylenen şey gibi değil tek bir şeye nispet edilen şey gibidir. Tefsir [695] Bu bölümdeki amacı sûret veya mürekkep isminin delaleti-

25

ne madde ve sûretten hangisinin daha müstehak olduğunu ve ismin, bu ikisine yüklenmesinin hangi türden bir delalet oldu­ ğunu açıklamaktır.

M etafizik Büyük Şerhi

HA/ETA (H)

[696] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Dikkatten kaçmaması ge­

rekir ki ismin delalet ettiği şeyin ne olduğu bazen gizli kalabilir; o mürekkep cevhere mi delalet eder, yoksa fiil ve sûrete mi delalet eder?” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Dikkatten kaçırmamamız gere­ ken şey, şeylerin isimlerinin madde ve suretten mürekkep olan şeylerin cevherlerine mi delalet edeceği yoksa sadece sûrete mi delalet edeceğinin bazen gizli kalabileceğidir. Bu durum, şeylerdeki arazlara delalet eden isimlerde değil, sadece şeylerin zatlarına delalet eden isimlerde olur. [697] Bunu söyleyince örneğini verdi ve [dedi ki:] “Örneğin ev

gibi; o bir şekilde vazedilmiş kerpiç ve taştan oluşan bir barınak olarak ortak olana mı delalet eder, yoksa fiil ve barınak olma sûretine mi delalet eder?” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bunun örne­ ği, ev isminin, ‘ortak’ lafzıyla kastetmiş olduğu; ‘sûret ve maddenin toplamı olan genele’ delalet edip etmemesidir. Örneğin ‘o bir şekilde vaz‘edilmiş bir kerpiç ve taştan oluşan bir barınaktır’ genel toplama delalet etmesi gibi. Zira onun hakkındaki ‘barınaktır’ sözümüz sûret mesabesindedir, ‘kerpiç ve taştan oluşan’ sözümüz madde mesabe­ sindedir. Buna göre ev ismi, sûret ve maddenin toplamına mı delalet eder yoksa tıpkı sadece ‘barınaktır’ lafzına delalet emesi gibi, sadece sûret ve bilfiil sûrete mi delalet eder. [698] Daha sonra başka bir örnek verdi ve [dedi ki:] “Çizgi iki

işarete mi yoksa içinde iki işaret bulunan şeye mi delalet eder?” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Çizgi isimi iki nokta ile iki nokta ara­ sındaki şeye mi delalet eder yoksa sadece iki noktanın kendisine mi delalet eder? Bununla işaret ettiği şey, çizginin tanımında ‘ken­ disiyle iki noktanın arası birleştirilen şeydir veya iki nokta arasında olan şeyin birleştirildiği şeydir’ denilmesidir. Buna göre ‘iki nokta’ lafzı burada sûret mesabesindedir, ‘arasındaki şey’ lafzı ise madde mesabesindedir.

588

HA/ETA (H)

| M etafizik Büyük Şerhi

[699] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Hayvan, bedendeki bir

nefse mi yoksa nefse mi delalet eder? Zira bu bir cevherdir ve bedensel bir f i i l d i r [Bu sözüyle şunu kasteder:] Zira nefs cevherdir ve bedensel yani beden için bir kemaldir/yetkinliktir. Bu 5

soruyu sorunca cevabını verdi ve [dedi ki:] “Bazen hayvan her ikisi

üzerine söylenir ki bu tek bir kelime/muarrif ile söylenen şey gibi değil tek bir şeye nispet edilen şey gibidir. ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Her ikisine söylendiğinde bazen bu isimle her ikisine de delalet edilir. Örneğin madde ve sûrete hayvan denilmesi 10

veya sadece sûrete hayvan denilmesi gibi. Ama tanımı aynı olan mütevatı/eşit anlamlı isimlere söylendiği gibi değil aksine ikisi üzerine sadece takdim ve tehir ile söylenir. Yani tek bir şeye nispet edilen ve nispette bazısı bazısından önce olan şeyler mesabesinde­ dir.

15

Şunu

kastetmiştir

ki

hayvan

ismi,

suret

üzerine

tak-

dim/önceleme ile söylenir, sûret ve maddenin toplamına ise sûrete söylenmesine göre tehir ile söylenir. Şöyle ki ismin şeye delaleti ancak onun bilfiil olması bakımındandır ve mürekkepte bulunan fiilin sebebi de sûrettir. isimde müşterek iken, iki şeyden biri, İkincinin varlığının sebebi olduğunda sebep olan, bu isimi daha

20

çok hak eder. Şöyle ki bu isim, ikinci için ancak birinci bakımın­ dan olur. Örneğin sıcak şeyler gibi. Zira onlar sıcaklık ismini, son noktada bulunan ateşin sıcaklığı için vaz‘edilen bu isim bakımın­ dan hak ederler. Bu nedenle pek çok şey tek bir isme, başkası ba­ kımından ehil olduklarında onların illeti olan bu başkası, bu ismi

25

daha çok hak eder.

590

HA/ETA (H)

| M etafizik Büyük Şerhi

Aristoteles d er k i; Fakat bu şeyler ya başka bir şeyde bulunur ve bu yüzden farklılaşır veya hissedilir cevherin sorusunda bulunur ki bu [1043b] 5

durumda kesinlikle farklılaşmaz. [1043b] Zira mahiyet, suret ve fiil bakım ından vardır. Çünkü nefs ve nefsin (mahiyeti) aynı şeydir ama insan ve insanın (mahiyeti) aynı değildir. Ne ki ‘nefs insandır’ denilm esi istisna. Aynı şekilde bir şeyde aynıdır bir şeyde aynı değildir. Soruşturanlar için açıkça görülür ki ne hece harflerden ve terkipten oluşur ne de ev, kerpiç ve terkip­

10

ten

oluşur.

Bu

doğrudur.

Çünkü

terkip/bileşim

ve

karı-

lım /ihtilat onlar içindir, bu haldeki başka bir şey için değildir. Ö rneğin yol gibi. Zira ne yol konum dan ne de konum yoldan oluşur. Aksine bu ondan oluşur. Ne de insan iki ayaklı hayvan­ dan oluşur. Aksine çok şeylerden başka bir şeyin olması gere­ 15

kir. Yine madde ne unsurdur ne de unsurdan oluşur. Aksine o, maddeyi nefyedenlerin kabul ettikleri cevherdir. Eğer bu, varlı­ ğın illeti olursa cevherdir. Şu halde onlar aynıyla cevheri kabul ediyor değildir. Buna göre o, zorunlu olarak ya ebedidir veya bozuluşa uğramadan bozulan ve oluşa uğramadan olandır.

20

Başka bir yerde h içb ir şeyin sûreti yapmadığı ve doğurmadığı aksine ‘bu şey’in yaptığı ve ‘bu şey’den oluştuğu açıkça ortaya konulmuş ve kanıtlanm ıştır. Henüz bozuluşa uğrayan şeylerin cevherlerinin mufarık/ayrık olup olmadığı açıkça ortaya çık ­ m am ıştır. Ne var ki açıktır ki bazı şeylerde bu mümkün değil­

25

dir ki bu da örneğin ev ve kap gibi şeylerden başka olması mümkün olm ayanların tümüdür.

HA /ETA (H)

M etafizik Büyük Şerhi

Tefsir [700] “Fakat bu şeyler ya başka bir şeyde bulunur ve bu yüz­

den farklılaşır veya hissedilir cevherin sorusunda olur ki bu durumda

kesinlikle

farklılaşmaz”

[sözüyle

şunu

kasteder:]

Sûrete gelince, akıl onu maddeden ayrıştırdığında onu, mevzudan başka, mürekkepten başka ve mevzudan oluşandan başka bulursun. Ama ikisinin toplamı/bileşimi olarak akledildiğinde o hissedilirdir. Zira bu durumda onu, tanım bakımından farklılaşmayan tek bir şey olarak bulursun. [701] Sonra bunun örneğini verdi ve [dedi ki:] “Zira mahiyet,

sûret ve fiil bakımından vardır. Çünkü nefs ve nefsin (mahiyeti) aynı şeydir ama insan ve insanın (mahiyeti) aynı değildir. Ne ki ‘nefs insandır’ denilmesi istisna. Aynı şekilde bir şeyde aynıdır bir şeyde aynı değildir.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Nefse ve nefse sahip olan şeye delalet eden şey, aynıyla tek bir şeydir. Ama insana ve insan için sûret olan şeye delalet eden şey ise aynıyla tek bir şey değildir. Ne var ki ‘nefs insandır’ denilmesi doğru olacaksa bu istisna olur. Aynı şekilde cüzleriyle birlikte tanımlanan her şeyin bir yönden aynı olduğu görülür bir yönden de aynı olduğu görülmez. [702] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Soruşturanlar için açıkça

görülür ki ne hece harflerden ve terkipten oluşur ne de ev, kerpiç ve terkipten oluşur. Bu doğrudur. Çünkü terkip/bileşim ve karılım/ihtilat onlar içindir, bu haldeki başka bir şey için değildir.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:]

Onların harflerden mürekkep olduğu

tasdik edilir. Çünkü harflerin terkibi ve karılımı heceden (sülabi) yani hecelerden (mekati’) başkası için mevcut değildir.

594

M etafizik Büyük Şerhi

HA /ETA (H)

[703] “Örneğin yol gibi. Zira ne yol konumdan ne de konum yol­

dan oluşur. Aksine bu ondan oluşur” [sözüyle de şunu kasteder:] Örneğin yol gibi zira o, ne konumun kendisidir ne de konum odur. Çünkü yol ancak konumla kurulur. 5

[704] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ne de insan iki ayaklı hay­

vandan oluşur. Aksine çok şeylerden başka bir şeyin olması gere­ kir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] İnsan hayvanlığın kendisi değildir ve çok ayaklılık da hayvanlıkla vasfedilen ve başkasında mevcut olmayan bir şeydir. 10

[705] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Yine madde ne unsurdur

ne de unsurdan oluşur. Aksine o maddeyi nefyedenlerin kabul ettikleri cevherdir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Suret olan cevherin madde olmadığının delili daha önce açıkça ortaya çıkmış olan şu husustur: O, unsur değildir ve unsurdan da oluşmamıştır. Aksine o 15

maddeyi nefyeden ve mufarık sûretleri/ideaları kabul edenler nezdinde hakiki cevherdir. Sûretin maddelere yüklenmesini delil kılarak ‘sûretler ve madde tek bir şeydir’ diyenlerin itiraz etmemesi için bütün bunlara sevk etmiştir. [706] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Eğer bu mahiyetin illeti

20

olursa cevherdir. Şu halde onlar aynıyla cevheri kabul ediyor değil­ dir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Eğer mahiyetin illeti, hissedilir cevherden başka bir cevher yani sûret olursa bu durumda o, hissedi­ lir cevherin aynı değildir. Bu durum böyle olunca sûretler olan cevherler, zorunlu olarak ya ezeli ve asla bozuluşa uğramayan cevher­

25

ler olacak veya bizzat değil bilaraz bozulan olacaktır. İşte buna dela­ let etmek üzere [dedi ki:] Buna göre o, zorunlu olarak ya ebedidir

veya bozuluşa uğramadan bozulan ve oluşa uğramadan olandır. [Bu sözüyle şunu kasteder:] Yani bizzat oluşa uğramadan.

596

M etafizik Büyük Şerhi

HA/ETA (H)

[707] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Başka bir yerde hiçbir şe­

5

10

15

yin sûreti yapmadığı ve doğurmadığı aksine ‘bu şey’in yaptığı ve ‘bu şey’den oluştuğu açıkça ortaya konulmuş ve k a n ıtla n m ıştır [Bu sözüyle şunu kasteder:] Söylenenlerden açıkça ortaya çıkmıştır ki sûretler bu sıfatta olduklarında ne oluşur ne bozulurlar; ne oluşa ne de bozuluşa uğrarlar. Aksine oluşturulan ve yapılan somut cevherdir ki oluş da bundan meydana gelir. Henüz bu oluşan ve bozulan cevherlerin bütün sûretlerinin, mufarık olup olmadığı veya bu hu­ susta durumun nasıl olduğu ortaya çıkmamıştır. Ne var ki örneğin sanatsal şeyler gibi bazılarının sûretlerinin mufarık/ayrık olmasının mümkün olmadığı açıklanmıştır. İşte buna şu sözleriyle delalet etmiştir: “Henüz bozuluşa uğrayan şeylerin cevherlerinin mufarık/ayrık olup olmadığı açıkça ortaya çıkmamıştır. Ne var ki açıktır ki bazı şeylerde bu mümkün değildir ki bu da örneğin ev ve kap gibi şeylerden başka olması mümkün olmayanların tümüdür. ” Aristoteles d er k i; Ne bunların cevherler olması uygundur ne de ‘bu şey’lerden birinin ve tabiatlarla kurulmamış cüzlerden hiçbirinin böyle olması uygundur. Buna göre bir kim senin bozulan şeylerde

20

sadece tabiatın cevher olduğunu vaz‘etmesi uygundur. A ntisthenesçilerin bir vakitte edebe uygun olmayan tarzda [eğitimsiz olarak] sormuş oldukları zor bir mesele şudur: Herhangi bir şeyin ne olduğunu tanım lamak mümkün değildir çünkü tanım uzun bir kelimedir. Fakat bazen şeyin hangi şey olduğunu ta­

25

nımlamak veya nitelikle bilm ek mümkündür. Ö rneğin bardak gibi. Zira onun ne olduğunu bilm ek mümkün değildir. Aksine o bir kap gibidir. Şu halde cevherlerden birinin tanım ı ve kelimesi olması mümkündür. Ö rneğin ister mahsus/hissedilir ister makul/akledilir olsun mürekkep cevher gibi. Bu cevherin öncelikle

30

kendilerinden oluştuğu şeylerde ise bu mümkün değildir. Çünkü tanım ın kelimesi bir şeye bir şey ile delalet eder ki bazısının madde gibi, bazısının ise suret gibi olması gerekir.

HA/ETA (H)

M etafizik Büyük Şerhi

Tefsir [708] Sûretler ve maddeler hakkında sanatsal şeyleri misal geti­ rince, sanatsal sûretlerden hiçbirinin cevher olmadığını tarif etmek istemektedir. Nerede kaldı onların mufarık olduğu vehmedilsin. [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ne bunların cevherler olması

uygundur ne de ebu şeylerden birinin ve tabiatlarla kurul­ mamış cüzlerden hiçbirinin böyle olması uygundur.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Sanatsal suretlerin cevherler olmaması uygundur. Yine bu somut şeylerin de tıpkı tabii cevherlerdeki gibi aynıyla bir olmaları uygun değildir. “Tabiatlarla kurulmamış cüzlerden hiçbi­

rinin” [sözüyle ise şunu kasteder:] Tabii sûretlerin de mufarık ol­ maması uygundur ki şu sözüyle buna delalet etmiştir: “Buna göre bir

kimsenin

bozulan

şeylerde

sadece

tabiatın

cevher

olduğunu

vazetmesi uygundur. ” [709] İncelemeyi cevherlerdeki tanımlarla başlatınca kadim filo­ zofların nezdinde meşhur olan bir adamın sorduğu meseleyi kuşku cihetinden zikretmeye başladı ve [dedi ki:] “Antisthenesçilerin bir

vakitte edebe uygun olmayan tarzda [eğitimsiz olarak] sormuş oldukları zor bir mesele şudur:” Burada edebe uygun olmayan tarzda demesinin nedeni, onların tanımın her şey için olmadığını bilmemeleridir. Bu nedenle onları edep yoksunluğuna nispet etmiş­ tir. Şöyle ki burada edep ile kastettiği mantık ilmidir. [710] Onların kuşkularını zikredince ki kendi zamanında meş­ hurdu, detayları hazfederek kuşkularını çözen cevabı verdi ve [dedi ki:]

“Herhangi bir şeyin ne olduğunu tanımlamak mümkün

değildir çünkü tanım uzun bir kelimedir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Kuşku duvdukları şey birinin şöyle demesiydi: Eğer şeyle­ rin tanımları olursa, tanımın da bir tanımı olacaktır ve bu durum

M etafizik Büyük Şerhi

HA /ETA (H)

sonsuza kadar devam edecektir. Bu yüzden bu kuşkunun çözümü hakkında onlara diyor ki; “Herhangi bir şeyin ne olduğunu tanımla­

mak mümkün değildir çünkü tanım uzun bir kelimedir. Fakat bazen şeyin hangi şey olduğunu tanımlamak veya nitelikle bilmek müm­ kündür. Örneğin bardak gibi. Zira onun ne olduğunu bilmek müm­ kün değildir. Aksine o bir kap gibidir.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Tanımların kendisinden oluştuğu son sûretlerin bir tanımı olması mümkün değildir. Çünkü son sûretler basittir ve tanımlar ancak mürekkepler içindir. Zira tanımlar, örneğin bardak gibi maddelerden ve suretlerden oluşan şeyler içindir. Çünkü o, ‘şu nitelikte yani şu sûrette bir kaptır’ diye tanımlanır.

[711] “Şu halde cevherlerden birinin tanımı ve kelimesi ol­ ması mümkündür. Örneğin ister mahsus/hissedilir ister makul/akledilir olsun mürekkep cevher gibi” [sözüyle de şunu kaste­ der:] Mahsus olan madde ve sûretten meydana gelendir, makul ise matematiksel olandır. [712] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bu cevherin öncelikle ken­

dilerinden oluştuğu şeylerde ise bu mümkün değildir. Çünkü tanı­ mın kelimesi bir şeye bir şey ile delalet eder.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Cevherin öncelikle kendilerinden oluştuğu şeyler madde ve surettir. Yani ne sûret için ne madde için bir tanımın olması mümkündür. Çünkü tanım, kendisinde bir şeyin bir şeyle tavsif edildiği ve bir şeyin bir şeyle kayıtlandığı sözdür. Sûret ve maddeden her biri ise ancak tek bir şeye delalet eder ve onlardan hiçbir sıfat ve mevsufa bölünmez.

[713] “Ki bazısının madde gibi bazısının ise sûret gibi olması ge­ rekir” [sözüyle ise] tanımın kelimesini [kasteder:] Yani tanımda sûrete delalet eden şeyin ve madde yerine geçen şeye delalet eden şeyin bulunması zorunludur.

602

| M etafizik Büyük Şerhi

HA/ETA (H)

Aristoteles d er k i; Yine açıktır ki eğer sayılar olan cevherler bu hal üzere olursa bu durumda bazı insanların dediği gibi, onlar b ir’ler değildir. 5

Zira tanım bir tür sayısıdır. Çünkü o, parçalanamayan şeylere parçalanır. Zira kelimeler/muarrifler sonsuz değildir. Sayı da bu­ nun gibi bir şeydir. Nasıl ki bir sayıdan bir şey/sayı eksiltildiğinde

[1044a] veya sayının kendisinden oluştuğu şeylerden bir şey/sayı ona

eklendiğinde eksilen veya eklenen az da olsa önceki sayı aynıyla kalıcı olmaz aksine başka bir sayı olur ise aynı şekilde tanımdan

ıo

bir şey eksildikten sonra da ne tanım kalır ne de mahiyet. Sayı­ nın bir şey olması gerekir sanki o böyle olduğunda eğer bir olursa onun ne ile bir olduğunu söylemeleri mümkün değildir. Zira ya bir olmaz aksine yığın gibi olur veya olur ise bu durum­ da çok’tan bir’i yapanın ne olduğu söylenmelidir. Yine tanım da

15

eğer bir olur ise bu durumda onun hakkında da söylenenlere benzer şeyler söylenmesi gerekir. Fakat onların, onun hakkında bunu söylemeleri mümkün değildir. H aklı olarak bu arız olur. Zira bir, cevher bakım ından bir olması bakımından tek bir kelime içindir. Bu yüzden cevher, bu türden bir’dir. Ve o bazı

20

insanların söylediği, ‘sanki o bir tür birlik veya noktadır’ şeklinde ‘bir’ değildir. Aksine o bir fiildir ve münferit bir tabiattır. Nasıl ki sayıda daha çok ve daha az bulunmaz ise aynı şekilde sûret gibi olan cevherde de bulunmaz. Ne ki maddeyle birlikte olan cevher istisna. Buna göre bu tafsilatlandırma, söylenen cevherlerin oluş

25

ve bozuluşu, bunun nasıl mümkün olduğu, nasıl mümkün olmadığı ve onların sayıya nispet edilmesi hakkında olsun.

Tefsir [714] “Yine açıktır ki eğer sayılar olan cevherler hu hal üzere olursa” [sözüyle şunu kasteder:] A çıktır ki cevherler bazı insanların 30

dediği gibi sayılardan müellef/birleşik olursa kendisinden bileştikleri sayının cins ve fasıl olması gerekir. Yine onlar hakkındaki ‘sayılardan mürekkeptirler’ sözümüzün anlamı da bu anlam olmalıdır.

HA/ETA (H)

M etafizik Büyük Şerhi

[715] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bu d u ru m d a b a z ı in sa n la ­ rın dediği g ib i , o n la r b i r l e r d e ğ i l d i r [Bu sözüyle şunu kasteder:]

Bu sayıdan bu manayı anlamak gerekince, mevcutların kendisinde mürekkep olduğu bu sayı hakkında “o bir’lerden mürekkeptir” dememiz gerekmez. Tıpkı cevherlerin tabiatının, sayılar olduğunu iddia edenlerin dediği gibi. Aksine bu sayının cins ve fasıldan mü­ rekkep olması zorunludur. [716] Mevcutların ilkesinin sayılar olduğu söylendiği zaman, bir’lerden mürekkep olan sayıyı değil tanımdaki bir’i anlamamız gerektiğini bildirince sayı ve tanım arasındaki benzerliği zikretmeye başladı ve [dedi ki:] “Z ir a ta n ım b ir tü r sa y ısıd ır. Ç ü n k ü o, p a r ç a la n a m a y a n ş e y ler e p a r ç a la n ır .” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Tanım

şu bakımdan sayıya benzer: Tanım tıpkı sayının bölünmeyen şeyle­ re bölünmesi gibi, bölünmeyen şeylere bölünür. Bunlar arasındaki fark, sayılarda bölünmeyenin bir’ler olması tanımda ise madde ve sûret olmasıdır. “Z ir a k e lim e le r / m u a r r ifle r s o n s u z d e ğ ild ir ” [sözüyle de şunu kasteder:] Tanım bölündüğünde sonsuza kadar bölünmez aksine bölme, bölünmeyen şeylerde son bulur ki bunlar tanımın son cüzleridir/parçalarıdır. Bu sözleriyle şunu açıklamayı murâd etmiştir: Tanım daima bölünene bölünen bitişik tabiattan daha çok, sayının tabiatına benzer. “S a y ı d a b u n u n g ibi b ir ş e y d ir ” [sö­ züyle de şunu kasteder:] Sayının bölünmesi bölünmeyende son bulur ki onlar da bir’lerdir. [717] Sayı ve sûret arasındaki bu benzerliğin cihetini zikredince yine onların arasındaki başka bir benzerlik cihetini zikretmeğe başladı ve [dedi ki:] “N a s ıl k i b ir sa y ıd a n b ir şey/sa y ı e k s ilt ild iğ in d e v e y a sa y ın ın k e n d is in d e n o lu ştu ğ u ş e y le r d e n b ir şey /sa y ı ona

e k le n d iğ in d e

sa y ı

a y n ıy la

e k s ile n

k a lıc ı

o lm a z

veya

e k le n e n

a k sin e

b a şk a

az b ir

da

o ls a

sa y ı

ön ceki

o lu r

ise

M etafizik Büyük Şerhi

HA/ETA (H)

a y n ı şe k ild e ta n ım d a n b ir şey ek sild ik te n so n r a da n e ta nım k a lır n e d e m a h iy e t . ” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Nasıl ki sayıya bir eklendi­

ğinde veya bir eksiltildiğinde, başka bir sayının tabiatına intikal ederse aynı şekilde ilk cins ve pek çok fasıldan mürekkep olan tanımlarda da bir fasıl eksiltildiğinde tanım, başka bir tabiatın tanımına intikal eder. Aynı şekilde ona bir fasıl eklendiğinde de böyle olur. Örneğin, hayva­ nın tanımında ‘beslenen, hisseden bir cisimdir’ denildiğinde bu ta­ nımda son faslı eksiltirsek geriye bitkilerin tanımı kalır. Ona başka bir fasıl eklendiğinde ki o da ‘nâtıktır/düşünendir’ insanın tanımı haline gelir. Tıpkı dört sayısı gibi ki ona bir ilave edildiğinde beş olur, bir çıkarıldığında üç olur. [718] Sayı ve tanım arasındaki benzerliği zikredince, birinin diğe­ rinden ayrıştığı ciheti hatırlatmaya başladı ve [dedi ki:] “S a y ın ın b ir şey o lm a sı g e r e k ir sa n k i o b ö y le old u ğ u n d a eğ er b ir o lu rsa on u n ne ile b ir o ld u ğ u n u sö y le m e le r i m ü m k ü n d e ğ ild ir .” [Bu sözüyle şunu

kasteder:] Ne ki eğer mevcutlar sayılardan mürekkep olursa bu durumda bunu kabul edenlerin sayılardan tek bir şeyin nasıl oluştu­ ğunu ve ne ile oluştuğunu söylemeleri gerekir. Ne var ki sayının ayrışık bir’lerden mürekkep olması bakımından ne ile bir olduğunu söylemeleri mümkün değildir. [719] [Aristoteles daha sonra der ki:] “E ğer b ir o lu rsa , z ir a y a b ir o lm a z a k sin e y ığ ın g ibi o lu r veya o lu r ise b u d u ru m d a ç o k ’ tan b ir ’i y a p a n ın ne o ld u ğ u s ö y le n m e lid ir .” [Bu sözüyle şunu kasteder:]

Zira mevcutlardan her biri tıpkı toplanmış bir yığın gibi bir olmadı­ ğında hangi şeyle bir olduğunu yani bir’lerin toplamı olanın hangi yönden birleşik olacağını söylemeleri zorunlu olur. Zira onlar buna güç yetiremezler.

M etafizik Büyük Şerhi

HA/ETA (H)

[720] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Y in e ta n ım da eğer b ir o lu r ise bu d u ru m d a o n u n h a k k ın d a da s ö y le n e n le r e b e n z e r ş e y ler sö y ­ len m esi g e r e k ir ... (F a ka t o n la rın , o n u n h a k k ın d a b u n u sö y le m ele r i m ü m k ü n d eğ ild ir. H a k lı o la ra k bu a r ız o lu r ) .” [Bu sözüyle şunu

kasteder:] Zannediyorum ki tanım da mürekkep ve bir olursa bu durumda hangi yönden bir olduğunu söylemeleri gerekir zira burada lazım gelen bir’dir. [721] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Z ir a bir, ce v h e r b a k ım ın ­ dan b ir o lm a sı b a k ım ın d a n tek b ir k e lim e iç in d ir .” [Bu sözüyle şunu

kasteder:] Bize gelince, deriz ki tek bir tanımın delalet ettiği bir, sûret olan cevherle bir’dir yani son sûret ve son fasıl ile bir’dir. [722] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bu y ü z d e n cev h er bu tü r ­ d en b ird ir. V e o b a z ı in sa n la rın sö y led iğ i, ‘sa n k i o b ir tü r b ir lik v eya n o k ta d ır ’ şe k lin d e b ir d eğ ild ir. A k s in e o b ir f i ild i r ve m ü n fe r it b ir ta b ia ttır .” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Somut olan tanımlanan­

lar hakkında, sayının ilkesi olan sayısal bir hakkında denildiği gibi veya bölünemez olması dışında bir varlığa sahip olmayan nokta hakkında denildiği gibi ‘o birdir’ denilmez. Aksine somut olan şeyin bir olması, kendindeki fiilin bir olması ve tabiatın bir olması bakı­ mındandır. Yani sûret bakımından bir olması bakımındandır. [723] Tanımlar ve sayılar arasındaki benzerliği zikredince, üçüncü bir benzerliği zikretmeye başladı ve [dedi ki:] “N a sıl ki sa y ıd a d a h a çok ve d a h a a z b u lu n m a z ise aynı şe k ild e s û r e t g ibi o la n cev h e r d e de b u lu n m a z. N e ki m a d d ey le b ir lik te o la n ce v h e r istis n a .” [Bu

sözüyle şunu kasteder:] Nasıl ki üçlük ve dörtlük gibi sayının sûreti daha az ve daha çoğu kabul etmiyor ise yani üçlükten daha çok bir üçlük ve ikilikten daha çok bir ikilik mevcut değilse aynı şekilde cevhersel sûret de daha az ve daha çoğu kabul etmez. Zira sûreti bakımından bir insandan insanlığı daha çok bir insan olmaz. Aksine eğer bu olur ise sûretin maddede bulunması bakımındandır.

HA/ETA (H)

M etafizik Büyük Şerhi

610

[724] [Aristoteles daha sonra der ki:] “B u n a g ö re b u ta fsila tla n d ırm a , sö y len en c e v h e r le r in olu ş ve b o z u lu ş u , b u n u n n a sıl m ü m k ü n o ld u ğ u , n a sıl m ü m k ü n olm a d ığ ı ve o n la r ın sa y ıy a n isp et ed ilm esi h a k k ın d a o ls u n .” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Cevherlerin ilkeleri

5

hakkında, oluşları hakkında, bunlardan mümkün olan ve mümkün olmayanlar hakkında ve bunların sayıya benzerlik ciheti ile farklılık ciheti hakkında bilgi sahibi olmak için gerekli olan, bu ölçüde bir tafsilatlandırmadır. Aristoteles d er k i;

10

Maddi cevhere gelince, unutmamamız gerekir ki tümü tek bir şeyden oluşsa da her birine özgü olan bir şeyden meydana gelir­ ler. Ö rneğin balgam ve safra gibi. Zira balgam için öncelikle tatlı ve yağlı şeyler vardır. Safra için de acı veya bunun gibi başka şeyler vardır. Bunların tek bir şeyden meydana gelmesi

15

uygundur. T ek bir madde/unsur, başka bir maddeden meydana geldiğinde pek çok madde, tek bir şeyden oluşur. Ö rneğin bal­ gamın maddesi/unsuru yağlıdan, yağlının tatlıdan olması gibi. Eğer yağlı tatlıdan olursa. Ama safradan da olur zira safra ilk maddeye çözülür. Çünkü bu şey, bu şeyden iki türde oluşur; ya

20

ona doğru sülük eder veya ilk ilkeye çözülür ve ona dönüşür. Maddenin/unsurun

bir

olması

ve

farklı

şeylerin

muhar-

rik/hareket ettirici illet nedeniyle oluşması da mümkündür. Ö rneğin sandık ve divanın ahşaptan oluşması gibi. Bazı şeylerde madde/unsur farklıdır ve onların da farklı olması zorunludur. 25

Ö rneğin bıçkı gibi. Zira o ahşaptan oluşmaz ve bu muharrik illet nedeniyle değildir. Çünkü onun yünden ve ahşaptan bunu yapması mümkün değildir. Onun için mümkün olan, oluşacağı başka bir unsurla bunu yapmasıdır.

612

| M etafizik Büyük Şerhi

HA /ETA (H)

Tefsir [725]

“M a d d i c e v h e r e g elin ce, u n u tm a m a m ız g e r e k ir ki tü m ü

b ir şey d en o lu şsa d a h e r b ir in e ö zg ü o la n b ir şey d en m ey d a n a g e lir le r ” [sözüyle şunu kasteder:] M uhtelif maddi/unsurî cevherlere

5

gelince, unutmamamız gerekir ki her ne kadar bunların tümü işin sonunda tek bir unsura çözülse de bunlardan her birinin yakın maddesi/unsuru sadece kendisine özgü bir şey olur. Bunun örneği, bal­ gam ve acı safradır. Zira bunlar, farklı maddelerdir ve her birinin yakın maddesi, diğerinin maddesinden başkadır. Zira balgamın

10

maddesi yağlı ve tatlı besinlerdir. Safranın unsuru/maddesi ise acı ve keskin besinlerdir. İşte buna delalet etmek üzere [dedi ki:] “Ö rn eğ in balgam ve sa fra gibi. Z ir a ba lg a m için ö n c e lik le ta tlı ve y a ğ lı ş e y ler v a rd ır. S a fr a için d e acı v eya b u n u n g ibi b a şk a şe y ler v a r d ır .” [Bu

sözüyle şunu kasteder:] Balgamın unsuru/maddesi tatlı ve yağlı 15

şeylerdir. Acı safranın unsuru/maddesi ise acı veya buna benzer başka şeylerdir ki keskin ve tuzlu şeylerdir. “B u n la r ın tek b ir şeyd en m e y ­ d a n a g elm esi u y g u n d u r ” [sözüyle de şunu kasteder:] Bu muhtelif

besinler, bir unsura yani bir unsurun galebesine nispet edilmiştir. “ T e k b ir m a d d e/u n su r, b a şk a b ir m a d d ed en m ey d a n a g eld iğ in d e p e k 20

ço k m a d d e, tek b ir şey d en o lu ş u r ” [sözüyle ise şunu kasteder:] Pek

çok unsur da başka bir yönden tek bir unsurdan oluşur ki bu da ilk unsurdan başka bir unsurun, bundan da başka bir unsurun oluşması ve son unsura/maddeye varıncaya kadar bunun devam etmesidir. Sanki o şöyle demiştir: Tek bir unsurdan iki yönden pek çok un25

sur/madde oluşur. Birincisi aynı mertebede olan ancak daha az ve daha çokluk bakımında farklılaşanlardır. Örneğin ‘sıvıların unsu­ ru/maddesi sudur’ denilmesi gibi. İkincisi ise birbirlerinin maddesi olmaları bakımından farklı mertebelerde maddeler olmasıdır; yani birinci müteakip olanın unsuru/maddesi, ikinci üçüncünün ve

30

üçüncü de dördüncünün unsuru/maddesi gibi.

614

HA/ETA (H)

| M etafizik Büyük Şerhi

[ 7 2 6 ] “ Ö rn eğ in

b a lg a m ın

m a d d esi/u n su ru

y a ğ lıd a n ,

y a ğ lın ın

ta tlıd a n o lm a sı gibi. E ğer y a ğ lı ta tlıd a n o lu r s a ” [sözüyle de şunu

kasteder:] Unsurların birbirlerinden oluşması tıpkı balgamın yağlı besinlerden oluşması ve yağlı yiyeceklerin de tatlı yiyeceklerden 5

oluşması gibidir. Tabii eğer yağlı tatlıdan olur ise. Bunu söylemesi­ nin nedeni, bu hususun yani yağlının tatlıdan olmasının bu bağlam­ da apaçık olmayışıdır. [ 7 2 7 ] “A m a sa fra d a n da o lu r z ir a sa fra ilk m a d d ey e ç ö z ü lü r ”

[sözüyle de şunu kasteder:] Ama acı safranın maddesi/unsuru 10

acı şeyler olduğundan ve acı şeyler de yanıcı topraksal ilk unsur­ dan olduğundan acı ancak buna özgü olur. Çünkü bazen tatlının ilk unsurdan başka bir unsur vasıtasıyla ilk unsura çözüldüğü düşünülür. Bu nedenle acı, ilk unsura çözülmesi bakımından safra­ ya özgüdür.

15

[ 7 2 8 ] “ Ç ü n k ü bu şey, bu şey d en ik i tü rd e olu şu r; y a ona d oğ ru s ü lü k ed er veya ilk ilk e y e ç ö z ü lü r ve ona d ö n ü ş ü r ” [sözüyle de şunu

kasteder:] Unsur ve unsurdan oluşanlardan her biri arkadaşından oluşur ki ya son olan, ilkinden oluşur ve bu durumda ilk’in, ona değişmesiyledir veya ilk sondan oluşur ki bu durumda son olan ona 20

çözülür. Bunun örneği, ahşabın ateş, su, toprak ve havadan oluşma­ sıdır ki bu unsurların ahşaba doğru değişimiyle olur. Ve bu ahşap bozulma sırasında söz konusu unsurlara çözülür. [ 7 2 9 ] “ M a d d en in /u n su ru n b ir o lm a sı ve f a r k l ı şe y ler in m u h a rrik /h a rek et

25

(Ö rn eğ in

e ttir ic i

sa n d ık

ve

ille t

n e d e n iy le

d iv a n ın

o lu şm a sı

a h şa p ta n

da

m ü m k ü n d ü r ...

o lu şm a sı g ib i) ”

[sözüyle

de şunu kasteder:] Unsurun bir olması ve farklı pek çok şeyin madde bakımından olmaksızın oluşması mümkündür. Çünkü unsur bir olduğunda oluşan da zorunlu olarak bir olur. Tıpkı unsur

616

HA/ETA (H)

| M etafizik Büyük Şerhi

ve muharrik farklı olduğunda oluşanların da farklı olması gibi. Ama unsur bir olduğunda muharriklerin farklılığı nedeniyle oluşan şeylerin de farklı olması mümkündür. Şöyle ki örneğin sandık ve geminin varlığı gibi sanatsal şeylerde, sanatların farklılığı nedeniyle ahşap 5

maddesinden yapılmış olanlar tıpkı söylediği gibi sandık ve divanda olduğu gibi farklılaşır. [730] Mevcutların farklılığının muharrikin yani failin farklılığı nedeniyle ortaya çıktığını ve aynıyla tek bir unsurun muhtelif suret­ leri kabul ettiğini haber verince bunun sabit/genel olmadığını ve bazı

10

sûretlerin sadece tek bir maddeyi kabul ettiğini bildirdi ve [dedi ki:] “B a z ı ş e y ler d e m a d d e/u n su r fa r k lıd ır v e o n la r ın d a f a r k l ı o lm a sı z o r u n lu d u r . ” [Bu sözüyle şunu kasteder:]

Bazı muhtelif şeylerde

sûretlerin farklılığı nedeniyle unsur zorunlu olarak farklılaşır. [731] Daha sonra bunun örneğini verdi ve [dedi ki:] “ Ö rn eğ in 15

b ıçk ı gibi. Z ir a o a h şa p ta n o l u ş m a z [Bu sözüyle şunu kasteder:]

Aksine o, demirden oluşur ve mutlaka böyle olmalıdır aksi takdirde bıçkının fiilini yapamaz. [732] [Aristoteles daha sonra der ki:] “ V e bu m u h a r r ik ille t n e d e ­ n iy le d eğ ild ir.

20

Çünkü

onun yü n d en

ve

a h şa p ta n b u n u y a p m a sı

m ü m k ü n d e ğ ild ir .” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Muharrikin veya

failin tabiatında yapma kudreti bulunan bir sûreti, rastgele herhan­ gi bir maddede yapabilme gücü yoktur. Aksine bu sûrete özgü olan maddede bunu yapabilir ki işte; “o n u n için m ü m k ü n olan, olu şa ca ğ ı b a şk a b ir u n su r la b u n u y a p m a s ıd ır ” sözüyle bunu kastetmiştir.

25

Yani onun için mümkün olan sadece bıçkının kendisiyle bıçkı olacağı başka bir maddeden onu yapmasıdır ki o da demirdir. ‘Bazı maddeler m uhtelif sûretleri kabul eder ve bazı suretler sadece tek bir maddeyi kabul eder’ şeklinde zikretmiş olduğu bu husus, sanat­ sal mevcutlarda doğru olan bir husustur. Tabii mevcutlarda ise her

30

bir sûretin, özel bir maddesi vardır. Buradaki konuşma genel olun­ ca bu bölmeyle yetinmiştir.

618

| M etafizik Büyük Şerhi

HA/ETA (H)

Aristoteles d er k i; Buna göre açıktır ki zanaat hareket ettiren şeyin ilkesidir. Zira madde/unsur başka olursa m uharrik ve masnu/yapılan da başka olur. Bir kimse illetin ne olduğunu soruşturduğunda, illet 5

pek çok türde söylendiğinden, illet olması mümkün olanların tümü söylenir. Ö rneğin insanın madde gibi olan illeti gibi ki o da hayız kanıdır. Muharrik gibi olan illet ise spermdir. Suret gi­ bi olan illet mahiyettir. Gaye gibi olan illet ise tamlık/yetkinliktir.

[1044b] Bu ikisinin tek bir şey olması uygundur. Ancak yakın yani

ıo

maddi illetleri, ‘onlar ateş veya toprak olmayandır’ şeklinde değil aksine ‘özel maddedir’ şeklinde söylemek gerekir. Buna göre oluşan bozulan tabii cevherlere gelince, bir kimse sağlıklı bir yöntem isterse bu yolu izlemesi zorunludur ve bu illetler bu sayıda olduğundan bu illetleri bilmesi gerekir. Ebedi olan tabii

15

cevherlere gelince, bu başka bir sözdür. Buna göre bazılarının maddesi olmaması uygundur. Buna benzer (maddesi) olmaz, aksine sadece mekânında hareketli olabilir. Tabiatlarıyla olan şeylerin herhangi bir maddesi yoktur. Aksine cevherleri, mevzu­ dur. Örneğin ay tutulm asının illeti gibi. Zira onun bir maddesi

20

yoktur aksine m ünfail olan aydır ve o hareketin illeti gibi bir illettir ve yeryüzünün ışığının gitm esinin illetidir. Tefsir [733] “B u n a g ö re a ç ık tır k i z a n a a t h a r e k e t e ttir e n şey in i l­ k e s id ir ” [sözüyle şunu kasteder:] Açıktır ki sanat, muharrik yani

25

fail

ilkedir.

“Z ir a

m a d d e/u n su r

b a şk a

o lu r sa

m u h a r r ik

ve

m a sn u /y a p ıla n d a b a şk a o lu r ” [sözüyle de şunu kasteder:] Açıktır

ki eğer madde zanaattan başka olursa bu durumda muharrik/fail maddeden başka olur. Aynı şekilde masnu/yapılan da unsurdan ve muharrikten başka olur.

620

| M etafizik Büyük Şerhi

HA/ETA (H)

[734] Bu üçünün ayrı ayrı olduğunu zikredince illetlilerde kaç tür illetin soruşturulması gerektiğini zikretmeye başladı ve [dedi ki.]

“Bir kimse ille tin n e o ld u ğ u n u s o r u ştu r d u ğ u n d a , ille t p e k çok tü rd e sö y len d iğ in d en ille t o lm a sı m ü m k ü n o la n la r ın tü m ü sö y len ir. ”

5

[Bu sözüyle şunu kasteder:] İlletler pek çok yönden söylendiğinden, bu durumda bir şeyi illetiyle tarif etmek istediğimizde bu şey için mevcut olan bütün illetleri bilmemiz gerekir ki ancak o zaman bu şeyin bilgisi tam olur. [733] Sonra bunun örneğini verdi ve [dedi ki:] “ Ö rn eğ in in sa n ın

10

m a d d e g ibi o la n ille ti g ibi k i o da h a y ız k a n ıd ır. M u h a r r ik g ibi o la n ille t ise sp erm d ir. S û r e t g ibi o la n ille t m a h iy ettir. G a y e gibi o la n ille t ise ta m lık / y e tk in lik tir .” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Bunun

örneği, insanın dört illetinin bulunmasıdır. Maddi illet, hayız kanı­ dır, muharrik/fail illet, erkeğin spermidir, sûret gibi olan illet, şeyin 15

kendisiyle mevcut olduğu mahiyeti veren illettir. Dördüncüsü ise oluşun

kendisi

için

olduğu

illettir

ki

bu

gaye

ve

tamlık-

tır/yetkinliktir. Buna göre insanı gerçek bir bilgiyle bilmek istediği­ mizde bu dört illeti bilmemiz gerekir.

20

[736] “B u ik is in in tek b ir şey o lm a sı u y g u n d u r ” [sözüyle de kastettiği] sûret olan illet ve kendisinden dolayı oluşun meydana geldiği illettir. Zira oluştaki son sûret, mevcut oluşun kendisinden dolayı meydana geldiği illettir ki bu illet mevzu bakımından bir cihet bakı­ mından ikidir. Onlar hakkında ‘o ikisi tek şeydir’ sözüyle kastettiği cihet ve tanım bakımından değil mevzu bakımından bir olmaktır.

25

[737] [Aristoteles daha sonra der ki:] “A n c a k y a k ın y a n i m a d d i ille tle r i, ‘o n la r ateş v eya to p ra k o lm a y a n d ır ’ şe k lin d e d eğ il a k sin e ‘ö z e l m a d d e d ir ’ şe k lin d e sö y lem ek g e r e k ir .” [Bu sözüyle şunu kaste­

30

der:] Şeyde öncelikle soruşturmamız gereken şey, uzak illetlerinin bilgisi değil, yakın illetlerinin bilgisidir. Örneğin, insanın maddi illetini soruşturduğumuzda, örneğin uzak maddi illetleri olan dört unsuru soruşturmamız gibi, uzak illeti soruşturmamız gerekmez. Aksine örneğin hayız kanı gibi, ona özgü olan maddeyi/unsuru soruşturmamız gerekir.

622

| M etafizik Büyük Şerhi

HA/ETA (H)

[738] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Buna göre oluşan bozulan

tabii cevherlere gelince, bir kimse sağlıklı bir yöntem isterse bu yolu izlemesi zorunludur ve bu illetler bu sayıda olduğundan bu illetleri bilmesi gerekir . ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Açıkça görülmektedir 5

ki insan doğru bir yöntemle onların bilgisini elde etmek istediğinde oluşan ve bozulan tabii cevherlerde bu illetlerin tümünü soruşturma­ sı gerekir. Çünkü bu dört illet, bütün oluşan ve bozulan şeylerin illetidir ve sayıları bu sayıdadır. Bilgisi soruşturulan şeyde, mevcut olan bütün illetlerin soruşturulması da zorunludur. Aksi takdirde

ıo

onun bilg isi eksik olur. [739] “Ebedi olan tabii cevherlere gelince, bu başka bir sözdür.

Buna göre bazılarının maddesi olmaması uygundur. Buna benzer (maddesi) olmaz, aksine sadece mekânında hareketli olabilir” [sözleriyle de şunu kasteder:] Bunlar ebedi semavi cisimlerin tabii 15

cevherleridir. “Buna göre bazılarının maddesi olmaması uygundur” [sözüyle] bazı semavi cisimleri kastetmemiştir. Çünkü bunların tümünün bir maddesi yoktur. Ancak kanaatimce bununla kastettiği, unsurlardır. Şöyle ki bunlar küllîliği bakımından ebedidir, cüzîliği bakımından ise oluşan ve bozulandır. İşte bu söylemiş olduğu şey,

20

tabiat ilminde açıkça ortaya konulmuş bir şeydir. Çünkü varlığı kuvvede bulunan gerçek madde, sadece oluşan ve bozulan cevherler içindir. Ebedi cevherlere gelince, bunlarda bozulma kuvvesi bulun­ madığından heyûlâ da bulunmaz. Ancak onların heyûlâsı bilfiil mevcut bir şeydir ki o da cisimdir. Bu nedenle mevzu ismi bunu

25

heyûlâ isminden daha çok hak eder.

624

| M etafizik Büyük Şerhi

HA /ETA (H)

[740] Ezeli tabii cevherlerin oluş ve bozuluş hareketi bulunmadı­ ğından onların bilkuvve bir unsuru da bulunmadığını bildirince, bunların hangi yönden bir unsurlarının olabileceğini haber vermeye başladı ve [dedi ki:] “Buna benzer (maddesi) olmaz, aksine sadece 5

mekânında hareketli olabilir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Ancak bir kimse mekânda kendilerinde bulunan kuvveden dolayı onların bir maddesi olduğunu söyleyebilir. Çünkü mekândaki her hareketli, Fiziğin

altıncı

makalesinde

açıkça

ortaya

konulduğu

üzere,

mekânda/yerde bulunan kuvveye sahip bir cisimdir. Şöyle ki cevher10

deki değişimi, ilk maddenin varlığına dayandırdığımız gibi aynı şekilde mekândaki değişimi de yer kuvvesine sahip olan semavi cisimlere dayandırırız. [741] Bu semavi cisimlerin bir unsuru olmadığını yani cisimleri­ nin madde ve sûretten mürekkep olmadığını ancak cisim ve nefsâni

15

aklî sûretten mürekkep olduğunu haber verdi. Söz konusu nefsâni suret, bu nefsin, müteneffis bir nefs olmasına göre değildir. Orada nefs ile müteneffis olan bir şey ve hayat ile canlı olan bir şey yoktur aksine onlar bizatihi müteneffis ve canlıdır. Çünkü hayat ile canlı olan her şey oluşan ve bozulan bir şeydir. Bu nedenle Themistius’un

20

Güneş, Ay ve yıldızlar hakkında söylediği şey; ya onların maddesiz sûretler olması veya maddeleri olduğunda bunun tıpkı aklın madde­ sinde olduğu gibi ortak isimle olması şeklinde olur. Semavi cisimle­ rin heyûlâsı hakkında bu anlamı bildirince yine bunlarda zahir olan arazların da infiali nitelikler olmadığını haber verdi ki bu infiali

25

nitelikler, mevzularının değişimini kendilerinde bir zıttan diğer bir zıtta doğru dönüşümünü gerektirir. Örneğin cismin sıcaklıktan soğukluğa doğru dönüşümü gibi. Şöyle ki bu dönüşümün sebebi

M etafizik Büyük Şerhi

HA/ETA (H)

bilkuvve olan heyûlâdır. [Aristoteles daha sonra der ki:] “Tabiatlarıy­

la olan şeylerin herhangi bir maddesi yoktur. Aksine cevherleri, mevzudur. Örneğin ay tutulmasının illeti gibi. Zira onun bir mad­ desi yoktur aksine münfail olan aydır ve o hareketin illeti gibi bir illettir.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Bilkuvve bir unsuru olmayan bu cisimlerde tabii olarak meydana gelen arazların da bu sıfatta bir unsura ihtiyacı yoktur. Aksine sadece mevzu olan yani bilfiil bir unsu­ ra ihtiyaç duyarlar. Örneğin Ay tutulmasının maddi illeti gibi. Zira ay tutulması, meydana gelişinde bilkuvve unsura ihtiyaç duymaz ki şu sözündeki tahsisle buna delalet etmiştir: “Örneğin ay tutulmasının

illeti gibi. Zira onun bir maddesi yoktur aksine münfail olan aydır. ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Örneğin ay tutulmasının maddi illeti gibi, zira o bilkuvve madde değildir. Aksine maddi illet Ay’dır. Bu da Ay’ın tıpkı infiali niteliklerde arız olan durum gibi, cevherinde münfail olması bakımından değildir. Aksine sadece mekânda değişimi bakı­ mındandır. İşte “o hareketin illeti gibi bir illettir” sözüyle buna delalet etmiştir. [Bu sözüyle şunu kasteder:] Aksine Ay, Ay tutulması­ nın maddi illetidir tıpkı cismin mekândaki hareketin maddi illeti olması gibi. Şöyle ki bu unsurun özelliği mekândaki değişimiyle ken­ dinde bir değişim olmamasıdır. [742]

Bu değişim ay ışığının bizden kesilmesi olunca bu durumun

fail sebebini haber verdi ve [dedi ki:] “Ve yeryüzünün ışığının gitme­

sinin illetidir.” [Bu sözüyle kastettiği] yeryüzünün Ay tutulması sırasında, onunla Güneş arasına girmesidir. Şöyle ki Ay, yeryüzünün gölgesinde kalacak şekilde mekânda değiştiği zaman ışığı bizden kesilir. Çünkü o ışığını Güneş’ten alır. Bütün bunlar cevherinde infiali niteliklerle değişmesinden başka şeylerdir.

HA /ETA (H)

M etafizik Büyük Şerhi

628

Aristoteles d er k i;

Gaî illetin olmaması uygundur ve sûreti gibi olan illet keli­ medir. Fakat kelime illetle birlikte olmaz ise bu durumda apa­ çık olmaz. Örneğin ‘Ay tutulması ışığın yokluğudur’ sözümüz 5

gibi. Eğer buna ‘yeryüzündendir çünkü o ortadadır’ ifadesi ilave edilir ise işte bu kelimenin illetidir. Uykuda da aynı şe­ kildedir. Zira ilk münfail/edilgin açık değildir. Aksine onun hayvan olduğu açıktır. Fakat bu niçindir? Ve ilk olan nedir? Kalp mi başka bir şey mi? Sonra hangi şeyledir? Sonra ona arız

10

olan infial nedir? O bütün için değildir zira uyku, bunun gibi bir sükûndur/durağanlıktır. Fakat bu öncelikle, herhangi bir şeydeki bir infial olur. Tefsir [743] “Gaî illetin olmaması uygundur ve sûreti gibi olan illet ke­

15

limedir” [sözüyle şunu kasteder:] Sûret olan illetin ve sûretin kendi­ si bakımından oluştuğu illetin bir olmaması uygundur. Her ne kadar kendisinden dolayı sûretin olduğu illet, çoğu zaman burhan denilen tam tanımlarda bulunursa da konumda değişkendirler. Bu husustaki tembihi illetlerin karıştırılmaması içindir. [744] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Fakat kelime illetle birlikte

20

olmaz ise bu durumda apaçık olmaz.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Fakat tanım, kendisi bakımından sûretin mevcut olduğu illeti kaplamaz ise tanım ne apaçık olur ne de tam olur. [745] Sonra bunun örneğini verdi ve [dedi ki:] 25

‘Ay

tutulması

ışığın

yokluğudur’

sözümüz

“Örneğin

gibi.”

[Bu

sözüyle şunu kasteder:] Buna benzer bir tanım, her ne kadar ışığın

yokluğu

masının

olan

bilgisinde

sûreti

bununla

tazammun yetinince

etse bu

de

bilgi

Ay

tutul­

eksik

kalır.

630

M etafizik Büyük Şerhi

HA/ETA (H)

Şöyle ki ışığın yokluğu kendine eklenmiş bir durumdan veya Güneşe izafet bakımından eklenmiş bir durumdan dolayı olabilir. O tanıma ‘yeryüzünün onunla Güneşin arasına girmesi’ ifadesi eklenirse Ay tutulmasının bilgisi tamam olur. İşte şu sözüyle buna delalet etmiştir: 5

“E ğer b u n a ‘y e r y ü z ü n d e n d ir çü n k ü o o r ta d a d ır ’ ifa d esi ila v e e d ilir ise işte bu k e lim e n in ille t id ir .” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Eğer bu

tanıma ‘ışığın yokluğu, yeryüzünün onunla Güneş arasında ortada durması bakımından yeryüzü nedeniyledir’ ifadesi eklenirse Ay tutul­ masının fail illetini ve sûreti kapsayan bir tanım getirilmiş olur ki artık ıo

onda kuşkuya yer kalmaz. [746] Daha sonra başka bir örnek olarak uykuyu verdi ve [dedi ki:] “U y k u d a da a y n ı şe k ild e d ir. Z ir a ilk m ü n fa il/ed ilg in açık d eğ il­ dir. A k s in e o n u n h a y v a n old u ğ u a ç ık t ır .” [Bu sözüyle şunu kaste­

der:] Aynı şekilde uykunun tanımında da ‘hayvanın sükûnu’ ifade15

siyle yetinilir ise uyku olan bu sükûnu kabul eden ilk münfailin ne olduğu, kalp veya beyin olup olmadığı açık olmaz. Buna göre bu cihetten eksik tanım olur. [747] Daha sonra bu tanımda getirilmesi gereken her şeyi ve aksi takdirde eksik olacağını zikretmeye başladı ve [dedi ki:] “F a k a t bu

20

n için d ir ? V e ilk o la n n e d ir? K a lp m i b a şk a b ir şey m i? S o n ra hangi ş e y led ir ? S o n ra o n a a r ız o la n in fia l n e d ir? O b ü tü n için d e ğ ild ir .”

[Bu sözüyle şunu kasteder:] Fakat bu tanımın yapılmasından sonra şunlar müphem kalır: Hayvanın hislerine bu sükûn niçin arız olmuş­ tur?, (örneğin rahatlık sebebiyle denilmesi gibi). Yine bu sebebin arız 25

olduğu organ hangisidir?, (örneğin kalp denilmesi gibi), hangi şey bakımından bu arız olmuştur?, (örneğin besin bakımından denilmesi gibi), hangi infial bakımından arız olmuştur?, (soğukluk denilmesi gibi). “ O b ü tü n için d e ğ ild ir ” [sözüyle ise şunu kasteder:] Uykunun niçin her hayvan için ve her nefisli için olmadığı gibi durumların

30

tarif edilmesi gerekir.

632

HA/ETA (H)

M etafizik Büyük Şerhi

[748]

“Zira

uyku,

bunun

gibi

bir

sükûndur/durağanlıktı

[sözüyle de şunu kasteder:] Zira uykunun tam tanımını ifa eden şey, bütün bu hallere göre olan sükûndur. “Fakat bu öncelikle, herhangi

bir şeydeki bir infial olur” [sözüyle ise şunu kasteder:] Şöyle ki bu 5

özel bir organda özel bir failden ve özel bir illetten olan, özel bir infialden arız olan özel bir sükûndur. Aristoteles d er k i; Çünkü bazı şeyler oluş ve bozuluş bulunmaksızın mevcuttur ve mevcut değildir, örneğin eğer varsa nokta gibi ve külli türde

ıo

suret (gibi). Zira her oluşan bir şeyden oluşur ve bir şey olur ise beyaz olmaz aksine beyaz ahşap olur. Buna göre bütün zıtlar birbirlerinden oluşmaz. Aksine başka bir türde olur. Örneğin beyaz insanın siyah insandan oluşması ve beyazın siyahtan oluş­ ması gibi. Şeylerden her birinin bir maddesi yoktur, ancak oluşa

15

uğrayan ve birbirlerine değişen şeylerin bir maddesi vardır. Ama değişmeksizin mevcut olan her şeyi burada zikretmiyoruz. Ne var ki zıt şeylerden her birinin maddesinin zıttı için olması hakkında şaşkınlık vardır. Örneğin şöyle dememiz gibi: Bilkuvve beden, sıhhatli olur ise ve hastalık sıhhatin zıddı ise bu durumda

20

o, her ikisi için de bilkuvve midir? Yine bilkuvve su, sirke ve şarap mıdır? Madde bazıları için sahiplik türünden ve sûret bakımından olup yine bazıları için de yoksunluk ve tabii bozuluş bakımından mıdır? Şaşkınlık ise hangi şey nedeniyle var olduğu ve sirke ondan oluştuğu halde niçin şarabın sirkenin maddesi olmadı-

25

ğı ve onun bilkuvve sirke olmadığı hususundadır. Canlı, bilkuvve ölü müdür yoksa değil midir? Aksine bozuluş araz türünden olur.

[1045a] Hayvanın maddesine gelince, o bozuluş türünden ölünün kuvvesi ve maddesidir. Aynı şekilde şarap da sirkenin. Zira bu ondan olur.

634

M etafizik Büyük Şerhi

HA/ETA (H)

Tıpkı gecenin gündüzden oluşması gibi. Birbirlerine bu türlü değişen şeylerin tümünün maddeye dönmesi gerekir. Örneğin ölüden canlıya değişim gibi. Buna göre öncelikle maddeye dön­ mesi, sonra canlıya değişimi gerekir. Yine sirke de öncelikle suya 5

değişir, sonra aynı şekilde şarap olur. Tefsir [749] " ... Çünkü bazı şeyler oluş ve bozuluş bulunmaksızın mev­

cuttur ve mevcut değildir, örneğin eğer varsa nokta gibi ve külli türde sûret (gibi). Zira her oluşan bir şeyden oluşur ve bir şey olur ıo

ise beyaz olmaz aksine beyaz ahşap olur... ” [750] [Diyor ki:] Bazı şeyler bilaraz oluşan ve bozulan değil de gerçek bir oluşla mevcut olan ve gerçek bir bozuluşla madum olan şeylerdir, örneğin nokta gibi kısaca sûretler/idealar ve külliler gibi. Zira beyaz olan yani külli oluşmaz aksine somut beyaz ahşap veya

15

beyaz taş oluşur. Durum böyle olunca bizzat oluşan her şeyin cevher olması zorunlu olur. Buna göre o, ancak bir şeyden yani bir unsur­ dan oluşur ve yine o, kendinde bir şey olur ki bütün bunlar bundan önceki makalede açıkça ortaya çıkmıştır. [751] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Buna göre bütün zıtlar

20

birbirlerinden oluşmaz. Aksine başka bir türde olur. Örneğin beyaz insanın siyah insandan oluşması ve beyazın siyahtan oluşma­ sı gibi.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Ortada bizzat oluş bulununca ve oluş da zıtlardan meydana gelince, bu durumda açıkça görülür ki bütün zıtlar birbirlerinden oluşmaz. Aksine belirli zıtlardan oluşur.

25

Örneğin beyaz insan siyahtan oluşur. Kısaca farklı cinslerde bulu­ nanlar değil tek bir cinste bulunanlar birbirlerinden oluşur. Şöyle ki beyaz olan, ne sıcak ne soğuk ne yaş ne de kurudan oluşur fakat ancak siyah olandan oluşur.

636

M etafizik Büyük Şerhi

HA/ETA (H)

[752] “Şeylerden her birinin bir maddesi yoktur, ancak oluşa

uğrayan ve birbirlerine değişen şeylerin bir maddesi vardır” [sözüyle de şunu kasteder:] Tabii şeylerden her biri için müşterek tek bir unsur yoktur ancak oluş ve bozuluşa uğrayan ve birbirlerine 5

değişen şeylerin müşterek bir unsuru vardır. Söylemiş olduğu bu şey, tabiat ilminde açıkça ortaya konulmuştur. Oradan da oluşan ve bozulan şeylerin ilk maddesinin aynıyla bir olduğu yani bütün olu­ şan bozulan şeylerin birbirlerine dönüşmesi bakımından bunun doğru olduğu görülür.

10

[753] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ama değişmeksizin mevcut

olan her şeyi burada zikretmiyoruz.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bunlar semavi cisimlerdir. Değişimle kastettiği ise cevherdeki ve dönüşümsel nitelikteki değişimdir. Şöyle ki bu iki değişim semavi cisimler için mümtenidir. 15

[754] Zıtlardan her biri için bir madde/unsur bulunduğunu zik­ redince bu husustaki kuşkuyu ortaya koyarak tek bir vetirede olup olmadıklarını soruşturmaya başladı: Zıtlardan biri bilfiil olduğunda diğer zıt bilkuvve olunca bu durumda bu kitabın ilk makalesinde söylemiş olduğu gibi, her zıddın eşit olarak birbirine değişmesi

20

lazım gelir mi? [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ne var ki zıt şey­

lerden her birinin maddesinin zıttı için olması hakkında şaşkınlık vardır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Ne var ki bunların müşterek maddeden oluşması hususunda şu kuşku vardır. Her madde/unsur, kuvvesi olduğu her iki zıddı, birisi kendinde bilfiil mevcut oldu­ 25

ğunda diğeri bilkuvve olacak şekilde eşit olarak kabul edici midir? Örneğin şu sözümüz gibi; sıhhati kabul edici olan beden, hastalığı da kabul edicidir. Yani sıhhatli, hastaya dönüşür ve hasta, sıhhatliye dönüşür. Şöyle ki onlardan biri bilfiil olunca İkincisi bilkuvve olur. Şu sözüyle buna delalet etmiştir: “Örneğin şöyle dememiz gibi:

30

Bilkuvve beden, sıhhatli olur ise ve hastalık sıhhatin zıddı ise bu durumda o, her ikisi için de bilkuvve midir? Yine bilkuvve

M etafizik Büyük Şerhi

638

HA /ETA (H)

su, sirke ve şarap mıdır?” [sözüyle şunu kasteder:] Örneğin şöyle kabul edersek; herhangi bir şey, bilkuvve başka bir şey olursa bu başka şeyin bir zıddı yani mukabili olursa bu durumda bu şeyin bilkuvve her ikisinin zıddı olması gerekir. Bunlardan biri bilfiil 5

olursa öteki zıt bilkuvve olur. Örneğin şöyle kabul edersek; hayva­ nın bedeni hastalık ve sağlığı kabul edici olursa onlardan birisi bilfiil olduğunda diğeri bilkuvve olur. Aynı şekilde şunu kabul edersek; su, bilkuvve şarap ve sirke olursa sirkeyi de şarabın muka­ bili kabul edersek, bu durumda suyun aynı süreçte bilkuvve sirke ve

10

şarap olması gerekir. Buna göre tıpkı hastanın sağlıklıya dönmesi gibi sirkenin şaraba dönüşmesi lazım gelir ki bu mevcut olmayan bir şeydir. Şöyle ki bu ancak gerçek zıtlarda doğru olur. Oysa bü­ tün mütekabil sûretlerde ki bunlar birbirlerine bilaraz yoldur, doğru değildir. Örneğin şarabın sûretinin, sirkenin suretine bozul­

15

ması gibi. Zira bu iki sûret biri diğerinin bozuluşu olduğu için mütekabil iki surettir. Bu nedenle [dedi ki:] “Madde bazıları için

sahiplik türünden ve sûret bakımından olup yine bazıları için de yoksunluk ve tabii bozuluş bakımından mıdır?” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Madde bazıları için sûretli olması bakımındandır, örne­ 20

ğin su gibi. Zira o, ancak şarap suretine sahip olduğunda sirkenin unsuru haline gelir. Madde, bazıları için ise sûretli olması bakımın­ dan değildir, örneğin zıtlarla birlikte olan ilk madde gibi. Aksine sûrete kuvveli olması bakımındandır, yani ona başka bir sûret vasıtasıyla kuvveli değildir. Örneğin su gibi. Bu nedenle su bilfiil

25

şarap olduğunda bilkuvve sirkedir ama bilfiil sirke olduğunda, dört unsurun birbirlerinden meydana gelmesinin aksine unsurlarına çözülünceye kadar şaraba dönüşmez. Zira ilk madde tek bir tanıma göre iki zıddın bilkuvvesidir, yani onlardan biri bilfiil olduğunda diğer zıt, bilkuvve olur.

M etafizik Büyük Şerhi

HA/ETA (H)

[755] Bu iki tür oluşu tarif edince bu hususta kuşkunun kendisi bakımından arız olduğu ciheti haber vermeye başladı ve [dedi ki:]

“Şaşkınlık ise hangi şey nedeniyle var olduğu ve sirke ondan oluştu­ ğu halde niçin şarabın sirkenin maddesi olmadığı ve onun bilkuvve sirke olmadığı hususundadır. ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Kuşku şu şekildedir; sirkeden şarap olmuyorken şaraptan sirke nasıl olur? Çünkü ikisi için eşit derecede bilkuvve olan müşterek bir madde vardır ki örneğin bu su’dur. [756] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Canlı, bilkuvve ölü müdür

yoksa değil midir? Aksine bozuluş araz türünden olur.” [Bu sö­ züyle şunu kasteder:] Canlı bilkuvve ve bizzat ölü müdür yoksa ölü, canlıdan bizzat değil ancak araz türünden mi olur. Şöyle ki canlı bilkuvve ölü olursa bu durumda ölü bilkuvve canlı olur buna göre tıpkı canlıdan ölünün meydana gelmesi gibi, ölüden canlı meydana gelmiş olur. [757] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Hayvanın maddesine gelin­

ce, o bozuluş türünden ölünün kuvvesi ve maddesidir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Canlılığı kabul eden maddeye gelince, onda canlılı­ ğın bozuluşuna kuvvesi bulunması yönünden ölüme bilaraz kuvveli olur. Yoksa o, canlılık mahiyetinde olması yönünden ölümü kabul edici olduğu için değil. Çünkü şayet durum böyle olsaydı ölü, canlı­ lık mahiyeti cihetinden canlılığı kabul edici olurdu. [758] “Aym şekilde şarap da sirkenin. Zira bu ondan olur. Tıpkı

gecenin gündüzden oluşması gibi” [sözüyle de şunu kasteder:] Sirke şaraptan, ölü de canlıdan olur ki bu şöyle dememiz gibidir. Gece gündüzden oluşur, yani gündüzden sonra gelir. Yoksa bizatihi şeyin maddesi olan gerçek maddeden oluşmaz.

642

| M etafizik Büyük Şerhi

HA/ETA (H)

[759] [Aristoteles daha sonra der ki:] Birbirlerine bu türlü deği­

şen şeylerin tümünün maddeye dönmesi gerekir. Örneğin ölüden canlıya değişim gibi. Buna göre öncelikle maddeye dönmesi sonra canlıya değişimi gerekir. Yine sirke de öncelikle suya değişir sonra 5

aynı şekilde şarap olur. [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Bu tür bir değişimle birbirlerine değişen her şeyde, oluş, vasıtasız bir şekilde devridaim yapıyor değildir. Aksine onlardaki oluş, sonuncunun ilkine çözülmesi, sonra ilkin ortadakine intikal etmesi ve daha sonra da ortadakinin veya aracının sonuncuya intikal etmesi şeklinde rücu

ıo

eder. Örneğin, canlıdan ölü oluştuğunda, ölü dört unsura çözülüp dört unsur ile canlılık arasındaki sûretler doğup zorunlu olarak hayat oluşuncaya kadar ölüden canlı oluşmaz. Aristoteles d er k i; Tanım lar ve sayılar hakkında söylenmiş olan yani bir olm anın

15

illetinin ne olduğu hususundaki şaşkınlığa gelince, pek çok cüz’e/parçaya sahip olan ve bütünü küme gibi olmayıp aksine parçalara sahip olan herhangi bir şey gibi olan şeylerin tümünün bir illeti vardır. Zira bazı cisim lerin varlığının illeti dokunmadır, bazılarının ise yapışkanlık veya bunun gibi başka bir infialdir.

20

T anım a gelince, o tek bir kelimedir ve H om eros’un kitabı İlyada gibi bağlanma bakım ından bir değil, aksine tek bir şey için olm a bakım ından birdir. Buna göre insanı bir yapan nedir? V e o niçin örneğin canlı gibi, iki ayaklı gibi çok şey değil de birdir? Yine başka bir şekilde bazı insanların dediği gibi, eğer

25

herhangi bir şey, hayvan olarak mevcut olan ve iki ayaklı olarak mevcut olan ise bu durumda niçin o tek bir insandan değildir ve insanlar iktibas/iştirak türünden tek bir insandan değil de bu ikisinden olur? Aynı şekilde bu iki ayaklı hayvandan o­ luşur. Şu halde insan, külli türden tek bir insan olm ayacak

644

| M etafizik Büyük Şerhi

HA/ETA (H)

aksine çok olacaktır yani hayvan ve iki ayaklı. Buna göre açıktır ki onların tanımlar ve kabuller hakkındaki âdeti üzere bu yola girilirse bu şaşkınlık ve güç meselenin, çözüme kavuşturulması mümkün değildir. Ama eğer bizim söylediğimiz gibi ‘bazısı 5

maddedir, bazısı ise surettir zira bazısı bilkuvvedir, bazısı ise bilfiildir’ şeklinde olursa bu durumda soruşturmada şaşkınlığa düşülmemesi mümkün olacaktır. Zira bu şaşkınlık, aynı şaşkın­ lık olurdu, şayet kürenin tanımı, ‘yuvarlak bronz’ şeklinde ol­ saydı, bu durumda bu isim kelimenin işareti olurdu. Şu halde

ıo

soru ‘yuvarlak ve bronzun bir olmasının illet nedir?, şeklinde olur. Zira o durumda şaşkınlık ortaya çıkmayacaktır. Çünkü onlardan biri sûrettir/asıldır diğeri de maddedir. Bunun illeti bilkuvve ola­ nın, kendisinde oluş bulunan bütün şeylerde failden dolayı bilfiil olmasıdır. Zira kesinlikle başka bir malül/illetli yoktur aksine

15

bilkuvve olan küre bilfiil olur. Fakat bu her birinin mahiyetidir ki tıpkı daire için ‘o yüzeyli bir şekildir’ (denilmesi) gibi. Tefsir [760] “Tanımlar ve sayılar hakkında söylenmiş olan yani bir ol­

20

25

30

manın illetinin ne olduğu hususundaki şaşkınlığa gelince,” [sözüyle şunu kasteder:] Tanımlar ve sayılar hakkında zikri geçmiş olan kuş­ kuyla ilgili söze gelince, o söz şöyledir; tanımlananlar bir ve tanımlar pek çok parçaya sahipken tanım tanımlanan üzerine nasıl delalet eder? Tanımın kendisiyle bir olduğu sebebin ne olduğu, önceki makalede söylenmişti. [761] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Pek çok cüz’e/parçaya sa­

hip olan ve bütünü küme gibi olmayıp aksine parçalara sahip olan herhangi bir şey gibi olan şeylerin tümünün bir illeti vardır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Ancak tanımın, kendisi bakımından bir olduğu illetin soruşturulması gerekir. Çünkü pek çok cüz’ü olan şeylerin tümü, küllîlikleriyle birdir, yoksa kum yığını hakkında ‘o birdir’ dediğimiz cihetten değil. Zira onlarda, çokluğun kendisiyle bir’ olduğu bir illet bulunur.

646

| M etafizik Büyük Şerhi

HA/ETA (H)

[762] Daha sonra bu öncülle kesinliğin vaki olmasını sağlayacak örneği verdi ve [dedi ki:] “Zira bazı cisimlerin varlığının illeti do­

kunmadır, bazılarının ise yapışkanlık veya bunun gibi başka bir infialdir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Zira pek çok şeyden mürek­ 5

kep olan cisimlerde mürekkep cismin kendisiyle ‘bir’ olduğu bir illet bulunur. Örneğin bazısı temas ile birdir, bazısı yapışkan şeylerin birbirine yapışmasıyla birdir veya çivi veya mısmar gibi buna benzer bağlarla birdir ki “varlığının illeti dokunmadır” sözüyle bunu murâd etmiştir. Yani bazılarının birliğinin ve mevcudiyetinin illetinin tabia­

10

tı dokunmadır. [763] “Tanıma gelince, o tek bir kelimedir ve Homeros’un ki­

tabı îlyada gibi bağlanma bakımından bir değil aksine tek bir şey için

olma

bakımından

birdir” [sözüyle

de

şunu

kasteder:]

Tanım a gelince, o tek bir söz olduğu için örneğin Homeros’un 15

kitabı İlyada’daki şiirler gibi bağ harfleriyle bir değildir. Zira bu şiir bağlarla birdir. Aksine tanım tek bir şey için olduğundan ki o insandır, bir olur. [764] insanın bir olmasının gerektiğini haber verince bu hususta kuşku vaz‘etmeye başladı ve [dedi ki:] “Buna göre insanı bir

20

yapan nedir? Ve o niçin örneğin canlı gibi, iki ayaklı gibi çok şey değil de birdir?” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Eğer onun bir olduğunu doğru kabul edersek şunu sormak gerekir: İnsanı bir yapan şey nedir ve bunun illeti nedir? Yani mesela insan birden fazla, örneğin hayvan ve iki ayaklı gibi pek çok şeyden mürekkep

25

olduğu halde niçin ona ‘birdir’ denilir? Zira bunun insanın tanımı olduğu zannedilir.

M etafizik Büyük Şerhi

HA /ETA (H)

[765] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Yine başka bir şekilde

bazı insanların dediği gibi, eğer herhangi bir şey, hayvan olarak mevcut olan ve iki ayaklı olarak mevcut olan ise bu durumda niçin o tek bir insandan değildir ve insanlar iktibas/iştirak tü­ ründen tek bir insandan değil de bu ikisinden olur? Aynı şekilde bu iki ayaklı hayvandan oluşur” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Yine bazı insanların dediği gibi, insan, hayvan ve İki ayaklının toplamın­ dan fazla bir şey değil ise bu durumda ortada bu iki anlamın yani ‘hayvan’ ve ‘çok ayaklılık’ anlamlarının müşterek olduğu ve insan isminin ortak olarak delalet edeceği bir anlam yoktur. Aksine insan ismi bizatihi hayvana ve bizatihi iki ayaklıya delalet eder olur. Bu durumda insan niçin iki insan olmaz. [766] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Aynı şekilde bu iki ayaklı

hayvandan oluşur. ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Aynı şekilde, ister ‘o dur’ harfiyle bu iki anlamla vasfedilsin ister ona ‘den’ harfiyle nispet edilsinler, insanın yine hayvan olacağını kabul etmedikçe hayvandan ve iki ayaklıdan oluşması onları ilzam eder. [Aristoteles daha sonra der ki:] “Şu halde insan küllî türden tek bir insan olmayacak

aksine çok olacaktır yani hayvan ve iki ayaklı. ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bu durumda insan küllî türden tek bir insan olmaması aksine birden çok olması lazım gelecektir ki o da onun ‘hayvan’ ve ‘iki ayaklı’ olmasıdır. Eğer tanım derinleştirilir ve ona tüysüz özelliği eklenirse üç olacaktır. [767] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Buna göre açıktır ki onla­

rın tanımlar ve kabuller hakkındaki âdeti üzere bu yola girilirse bu şaşkınlık ve güç meselenin, çözüme kavuşturulması mümkün değil­ dir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Buna göre açıktır ki tanımda ne zaman bu yola girilirse ve onun pek çok şeyden mürekkep olduğu doğru kabul edilirse ve yine bilkuvve çokluk, bilfiil çokluktan ayrıştı­ rılmaz ise bu kuşkunun çözümlenmesi mümkün olmaz.

M etafizik Büyük Şerhi

HA/ETA (H)

[768] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ama eğer bizim söylediği­

miz gibi ‘bazısı maddedir bazısı ise sûrettir zira bazısı bilkuvvedir bazısı ise bilfiildir’ şeklinde olursa bu durumda soruşturmada şaşkınlığa düşülmemesi mümkün olacaktır.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Ama eğer tanımdaki ikiliği ayrıştırır ve ‘onun bir kısmı maddedir bir kısmı sûrettir ve bir kısmı mürekkepte bilkuvve mev­ cuttur ki bu maddedir, bir kısmı ise bilfiil mevcuttur ki o da surettir’ dersek bu kuşku çözülür. “Zira bu şaşkınlık, aynı şaşkınlık olurdu” [sözüyle de şunu kasteder:] Zira bu kuşku, bu yol izlenerek çözüm­ lenmedikçe aynıyla kalıcı olur çünkü çözümü mümkün olmaz. [769] Tanımın cüzlerinden birinin madde olduğu ve bundan da söz konusu mananın anlaşıldığı, diğer cüz’ün ise sûret olduğu vazedilince kuşkunun arız olmayacağını zikredince, bunun nasıl zahir olacağını bir örnekle göstermeye başladı ve [dedi ki:] “Şayet

kürenin tanımı, ‘yuvarlak bronz’ şeklinde olsaydı, bu durumda bu isim kelimenin işareti olurdu.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bunun örneği şudur; kürenin tanımını ‘o yuvarlak bronzdur’ şeklinde vasfettiğimizde bu isimle bu tanım birbirine eşit olur. [770] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Şu halde soru ‘yuvarlak ve

bronzun bir olmasının illet nedir?, şeklinde olur.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Kürenin tanımının, yuvarlak bronz şeklindeki isme eşit olduğunu vazettiğimiz ve bu soruyu yani pek çok cüz’ü olduğu halde tanımı nasıl bir olur sorusunu sorduğumuzda, bu durumda bronzun ve yuvarlağın nasıl bir olduğu soruşturulur. [771] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Zira o durumda şaşkınlık

ortaya çıkmayacaktır. Çünkü onlardan biri sûr ettirfasıldır diğeri de maddedir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Küreyi yuvarlak bronz şeklinde tanımladığımızda ve bronzu madde olarak yuvarlağı da bu maddedeki sûret olarak anladığımızda bu kuşku arız olmaz. Çünkü onun kuvvesi, bronz ve yuvarlak niçin bir olmuştur sorusunu soranın kuvvesi olur. Zira kendiliğinden malumdur ki o ikisinin toplamının bir olması birinin madde, diğerinin ise sûret olması bakımındandır.

M etafizik Büyük Şerhi

HA/ETA (H)

[772] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bunun illeti bilkuvve ola­

nın, kendisinde oluş bulunan bütün şeylerde failden dolayı bilfiil olmasıdır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bu birliğin illeti, bilkuvve olanın fail tarafından, yani onu kuvveden fiile çıkaran tarafından bilfiil hale değiştirilmesidir. Şu halde ortada önce bilkuv­ ve olan ve sonra kuvveden fiile intikal eden tek bir şey vardır. Zira onun intikali ona çokluk vermez. Ancak ona verdiği varlıkta bir kemaldir ki o bütün bunlarda aynıyla birdir. İşte şu sözüyle buna delalet etmiştir: “Zira kesinlikle başka bir malül/illetli yoktur

aksine bilkuvve olan küre bilfiil olur. ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Zira fail için ortada, kendisinde bir fiilin bulunduğu malûlden başka bir malül/illetli bulunmaz. Aksine tek bir şey vardır ki o da bilkuvve olan kürenin, failinin kendisini kuvveden fiile çıkarmasıyla bilfiil hale gelmiş küredir. [773] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Fakat bu her birinin mahi­

yetidir ki tıpkı daire için ‘o yüzeyli bir şekildir’ (denilmesi) gibi.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bu iki şey, madde ve surete sahip olan bütün şeylerde, tanımın delalet ettiği şeye varlığını veren şeylerdir. Örneğin, dairenin tanımında ‘o yüzeyli bir şekildir’ dememiz gibi. Zira onun hakkındaki şekildir sözümüz, madde yerine geçer, yüzeyli sözümüz ise suret yerine geçer. Bu örnekle sadece şunu murâd etmiş­ tir, matematiksel nesnelerin tanımlarında durum böyle olunca ma­ tematiksel olmayan şeylerin tanımlarında böyle olması daha evladır. Bu da ona bir kimsenin, ‘her tanım madde ve sûretten müelleftir’ dememesi içindir. Zira matematiksel nesneler bir maddede değildir fakat bundan önce onların hissedilir olmayan bir unsurunun bulun­ duğu açıkça ortaya çıkmıştır.

654

| M etafizik Büyük Şerhi

HA/ETA (H)

Aristoteles d er k i;

Ne makul/akledilir ne de mahsus/hissedilir bir maddeye sahip olan şeylerin tümüne gelince, bunların her biri kendiliğinden ve mahiyet bakımından birdir. Tıpkı şu an nasılsa o olarak mevcut olan şey gibi. [1045b] Bu nedenle tanımlarda ne mevcut, ne ‘bir’ bulunur. Mahiyet olarak mevcut olan şey yine tıpkı herhangi bir mevcut gibi bir’dir. Bu nedenle bunlardan hiçbirinin ne bir olmasının ne de mevcut olmasının başka bir illeti vardır. Zira bunlardan her biri kendiliğinden bir mevcut ve bir ‘bir’dir. Yoksa ne bir cinste olan 10

Şey gibi mevcutta ve bir’de bulundukları için ne de cüzîlerden başka olan mufarıklar/ayrıklar gibi oldukları için değil. Bu şaş­ kınlık sebebiyle bazıları iktibası/iştiraki kabul etmişler ve iktiba­ sın illeti ve ne olduğu hususunda şaşkınlığa düşmüşlerdir. Bazı­ ları da nefsin toplanmasını/bileşimini kabul etmiştir. Örneğin

15

Lycophron’un kabul ettiği gibi. Zira o demiştir ki doğru bir bilgiyle oluşan bilgi/marifet nefs iledir. Onlardan bir kısmı da terkip ile olduğunu ve nefsin bedenle irtibatının hayat ile oldu­ ğunu kabul etmiştir. Fakat bütün bunlar hakkındaki söz aynıdır. Zira sıhhat tümünde aynıdır; ya toplanmadır, ya irtibattır veya

20

nefs ve sıhhatin terkibidir. Yine bronz, üç açı ile bronzun terkibi sebebiyle üç açılı olur, beyazın varlığı/mahiyeti yüzey ve beyazlığın terkibidir. Bunun illeti, onların kuvve ve fiil için olan bir’i tıpkı farklı olan gibi soruşturmalarıdır. Tıpkı denil­ diği gibi, o, son maddenin ve suretin aynı olması gibi tek bir

25

şeydir. Şu halde bir şekilde kuvveden fiile çıkaran muharriki dışında, onun kesinlikle başka bir illeti yoktur. Mutlak türde maddesi olmayan şeylerin tümünün kendileriyle mevcut olduk­ ları mahiyetleri bazı şeylere yüklenmez.

656

M etafizik Büyük Şerhi

HA /ETA (H)

T efiir [774] “Ne makul/akledilir ne de mahsus/hissedilir bir maddeye

sahip olan şeylerin tümüne gelince, bunların her biri kendiliğinden ve mahiyet bakımından birdir” [sözüyle şunu kasteder:] Ne ma­ 5

kul/akledilir ne de mahsus/hissedilir matematiksel nesnelerin unsuru gibi bir unsura/maddeye sahip olan şeylerin tümüne gelince, onlar­ dan her biri ve ona varlığını veren şey aynıyla birdir. Yani onda mahiyet ve varlık aynıyla tek bir şeydir. [775] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Tıpkı şu an nasılsa o ola­

10

rak mevcut olan şey gibi.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Örneğin bir tür mevcudiyete sahip olan şey hakkında şöyle dememiz gibi; onda mevcut üzerine ilave hiçbir şey yoktur yani mevcut onun cinsi değil­ dir ki şeddeli ‘ma’ harfiyle buna delalet etmiştir. [776] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bu nedenle tanımlarda ne

15

mevcut, ne ‘bir’ bulunur.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bunu söyle­ mesinin nedeni, bu yüksek cinslerin basitler olmasıdır. Çünkü onla­ rın cinsleri yoktur ve tanımlar ancak mürekkepler için olur. [777] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Mahiyet olarak mevcut

olan şey yine tıpkı herhangi bir mevcut gibi bir’dir.” [Bu sözüyle 20

şunu kasteder:] Aynı şekilde tanımın delalet ettiği şeyin ki o surettir, bir tanımı yoktur. Tıpkı herhangi bir mevcudiyete sahip olan şey gibi, yani mevcudun kendisi için cins olmadığı şey gibi. [778] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bu nedenle bunlardan hiç­

birinin ne bir olmasının ne de mevcut olmasının başka bir illeti 25

vardır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bu nedenle maddelerde olanla­ rın aksine maddeleri olmayan şeylerin bir oluşunda ve bir mevcut oluşunda zatından başka bir illeti yoktur. Zira suret, kendisiyle madde ve sûretten mürekkep olanın bir olduğu ve herhangi bir hüviyyet yani mevcut olduğu şeydir.

M etafizik Büyük Şerhi

HA / ETA (H)

[779] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Zira bunlardan her biri

kendiliğinden bir mevcut ve bir ‘bir’dir. ” [Bu sözüyle şunu kaste­ der:] Çünkü bunlardan her biri zatından dolayı bir tür mevcuttur ve birdir. Yani başkası bakımından bir ve mevcut değildir. İşte,

“kendiliğinden” sözüyle istiare yoluyla buna delalet etmiştir. Şöyle ki şu an illetleriyle anlaşılan mürekkep şeyler, kendi başlarına ol­ dukları anda anlaşıldığından başkadır. Ama basitlerde her iki anla­ yış aynı anda olur. [780] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Yoksa ne bir cinste olan şey

gibi mevcutta ve bir’de bulundukları için.” [Bu sözüyle şunu kaste­ der:] Yoksa birlik ve mevcudun onların cinsi olmasına göre, onlar birlik ve mevcutla vasfedilmezler. Aksine mevcut kendisine özgü bir zattır. “Ne de cüzîlerden başka olan mufarıklar/ayrıklar gibi olduk­

ları için değil” [sözüyle de şunu kasteder:] Onların varlıkları, bilfiil olmalarına göre, cüz’i şey ile suretinin iki başka şey olacağı şekilde cüzî şeylerden başka basitin sûretinin varlığı değildir ki mufarık ile bunu kastetmiştir. “Bu şaşkınlık sebebiyle bazıları iktibası/iştiraki

kabul etmişler” [sözüyle de şunu kasteder:] Bununla da daha önce geçen kuşkuya işaret etmektedir ki o da şudur: İnsan, her ikisi de bilfiil iki şey olan nefis ve bedenden mürekkep olduğu halde nasıl bir olur? Bu durumda nefs ve bedenin irtibatının illetini söylemek lazım gelir. Nefsin bedenin istikmali/yetkinliği olduğunu ve bedenin nefs olmadan mevcut olamayacağını söyleyene gelince, ona göre bunlar iki başka şey değildir ve bu kuşku onu ilzam etmez. İktibas ile müşareketi/iştiraki kastetmektedir. Demek istiyor ki bu kuşku bakımın­ dan bazıları cevap olarak demiştir ki nefs ve beden arasındaki müşa­ reket bakımından tek bir şey oluşur.

M etafizik Büyük Şerhi

HA/ETA (H)

[781] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ve iktibasın illeti ve ne ol­

duğu hususunda şaşkınlığa düşmüşlerdir.” [Bu sözüyle şunu kaste­ der:] Onlar nefs ve bedenin müşareketinin/karşılıklı ortaklığının illeti konusunda ve bu müşareketin mahiyeti, yani hangi türden bir müşareket olduğu hakkında şaşkınlığa düşmüşler. [782] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bazıları da nefsin toplan-

masınıfbileşimini kabul etmiştir. Örneğin Lycophron’un kabul ettiği gibi. Zira o demiştir ki doğru bir bilgiyle oluşan bilgi/marifet nefs iledir.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Kanaatimce bazıları diyorlar­ dı ki nefs ve beden arasındaki müşareket, ikisinden tek bir fiilin ancak bir araya toplanmalarıyla tamamlandığı şeydir. Örneğin bazı kadim filozofların dediği gibi, bilgi nefs ve beden bakımından oluşur fakat onun doğruluğunun sebebi nefstir. Onda vaki olan hatanın sebebi ise bedendir. [783] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Onlardan bir kısmı da ter­

kip ile olduğunu ve nefsin bedenle irtibatının hayat ile olduğunu kabul etmiştir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Onlardan bir kısmı demiştir ki bu müşareket, nefsin bedenle bileşimidir/terkibidir ve terkibin kendisiyle oluştuğu bağ ise hayat diye isimlendirilir. Bu nedenle ne zaman bu bağ çözülürse asla hayat olmaz. [784] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Fakat bütün bunlar hak-

kındaki söz aynıdır. Zira sıhhat tümünde aynıdır.; ya toplanmadır, ya irtibattır veya nefs ve sıhhatin terkibidir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Fakat kadim filozofların nefs ve bedenin ittisali/bitişmesi hakkında sunmuş oldukları illetlerin tümü tek bir türdendir. Zira bazıları, bu bitişmenin sıhhatinin toplanmanın kendisi yani nefsin bedenle toplanması sebebiyle olduğu görüşündedir. Bazıları ise aralarındaki bağ ile olduğunu düşünür. Bazısı ise nefs ve bedenin terkibinin fesat değil sıhhat terkibi olduğunu düşünür.

662

| M etafizik Büyük Şerhi

HA/ETA (H)

[785] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Yine bronz, üç açı ile bron­

zun terkibi sebebiyle üç açılı olur, beyazın varlığı/mdhiyeti yüzey ve beyazlığın terkibidir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Nefs ve bedenin terkibi ile bronzun üç açıyla terkibi arsında bir fark yoktur. Yani ‘üç 5

açıya sahip bronz’ sözümüz, ‘müteneffıs cisim’ sözümüz gibidir. Aynı şekilde ‘beyaz yüzey’ sözümüz de bu şekildedir. Demek istiyor ki ikisi hakkındaki sözümüz birdir. Kastettiği şudur; nasıl ki onlar şekil ve bronzun terkibi hakkında kuşku duymuyorlar ise aynı şekilde nefs ve bedenin terkibi hakkında da kuşku duymamalıdırlar. Zira nefsin

10

bedene nispeti, şeklin bronza nispeti ve beyazın yüzeye nispetiyle aynıdır. Şöyle ki bütün bunların ortak olduğu husus, mevzunun yetkinlikleri ve sûretleri olmalarıdır. [786] Daha sonra bu anlam hususunda, hepsinin şaşkınlık ve kuşkuya düşmelerini gerektiren illeti ortaya koydu ve [dedi ki:]

15

“Bunun illeti, onların kuvve ve fiil için olan bir’i tıpkı farklı olan gibi soruşturmalarıdır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Yanlışlarının sebebi, onların, aynıyla bir olduğu halde, tek bir şeyi bir kez bilkuvve bir kez bilfiil olduğu zaman farklı ve müteaddit kabul etmeleridir. Çünkü bilkuvve olan şey, aynıyla bilfiil hale gelen şeydir ve ortada

20

birbirinden başka iki anlam yoktur. [787] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Tıpkı denildiği gibi, o, son

maddenin ve sûr etin aynı olması gibi tek bir şeydir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Tıpkı ‘ilk unsur ve sûret tek bir şeydir’ dediğimiz gibi, beden ile nefs de tek bir şeydir. 25

[788] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Şu halde bir şekilde kuv­

veden fiile çıkaran muharriki dışında, onun kesinlikle başka bir illeti yoktur.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Nefs, ancak bilkuvve müteneffıs/nefısli olanın, bilfiil müteneffis olan varlığı olunca bu durumda onun kuvveden fiile çıkışının illeti ancak muharriktir, yani 30

kuvveden fiile çıkarandır.

664

| M etafizik Büyük Şerhi

HA /ETA (H)

[789] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Mutlak türde maddesi ol­

mayan şeylerin tümünün kendileriyle mevcut oldukları mahiyetleri bazı şeylere yüklenmez.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Ne mahsus ne makul mutlak bir unsuru bulunmayan tüm şeylere gelince, bunların 5

kendileriyle mevcutlar haline geldikleri mahiyetleri, varlıklarında bazı şeylere nispet edilmez yani asla bir maddenin kemali olmazlar ama bazılarına nispet edilirler. Bununla kastettiği şey, zannediyorum ki nefsin bedene nispet edildiği şekilde, semavi cisimlere nispet edilen mufarık akıllardır.

10

[790] Allah’a çok şükür bu makale burada sona ermiştir.

Metafiziğin D okuzuncu Makalesi ta/ theta

[THETA / O f)T a]

Aristoteles der ki; 5

Cevher

hakkında

konuşulduğu

zaman,

mevcudun

diğer

kategorilerinin mevcuda nispet edildiği söylenmiştir. Zira cevher kelimesini kabul etmesi bakımından, pek çok şeye mevcutlar deni­ lir. Örneğin nicelik, nitelik ve bu türde söylenen başka şeyler gibi. Zira önceki sözlerimizde demiş olduğumuz gibi, tümünün bir ıo

cevher kelimesi vardır. Mevcut, (bir yandan) ya ‘bu şey’ veya nice­ lik veya nitelik olarak ama (diğer yandan) bilkuvve, bilfıil/bittamam ve fiil olarak söylendiğinden, şimdi tafsil ederek kuvve hakkında ve yine tamlık hakkında konuşalım. Öncelikle kuvve hakkında ve daha çok hakikat bakımından söylenen hakkında (konuşalım)

15

ne ki o, şimdi burada istediğimiz şey hakkında faydalı değil­ dir. Zira kuvve ve fiil, sadece hareket türünden söylenen şeylerden

[1046a] daha çok türde söylenir. Fakat fiilde yaptığımız fasıllar hakkında konuştuğumuzda o zaman diğerleri açığa çıkacaktır.

668

M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (0)

Tefsir [791] Mevcut olması bakımından mevcut bizzat kuvve ve fiile bö­ lününce ve bu sanat mevcut olması bakımından mevcudu ve bizzat bölündüğü cinsler ile fasılları inceleyince, bu makalede de cevherle5

rini tarif etmek ve kendilerindeki ilkelere nispet etmek için kuvve ve fiilin türleri hakkında konuşmaya koyuldu ve bunlardan arkadaşına öncelikli olanı açıklayarak mevcutlardaki kuvvenin varlığını inkâr edenlerle muanedeye başladı [ve dedi ki:] “ C e v h e r h a k k ın d a k o n u ­ şu ld u ğ u za m a n , m ev cu d u n d iğ er k a teg o r ile r in in m ev cu d a n isp et

ıo

ed ild iğ i s ö y le n m iş tir .” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bu kitabın altıncı

ve yedinci makalelerinde mevcutların mahiyeti cihetinden, diğer kategorilerin kendisine nispet edildiği cevher kategorisi hakkında konuşulmuştur. “M e v c u d u n ” [sözüyle de şunu kasteder:] Mevcuda nispet edilenler, yani mevcut isminde cevher kategorisine ortaklığı 15

olanlar. “ C e v h e r h a k k ın d a k o n u şu ld u ğ u z a m a n ” [sözüyle ise şunu kasteder:] Hissedilir cevherin ilkeleri hakkında konuşulduğu zaman. “Z ir a

ce v h e r k e lim e sin i k a b u l etm esi b a k ım ın d a n p e k

çok şey e

m e v c u tla r d e n ilir ... (Ö rn eğ in n icelik , n ite lik v e bu tü rd e sö y len en b a şk a şe y le r g ib i).” [sözüyle de şunu kasteder:] Yani onların tanımla-

20

rında cevher zahir olur. [792] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Z ir a ö n cek i s ö z le r im iz d e d em iş o ld u ğ u m u z g ibi, tü m ü n ü n b ir c e v h e r k e lim e si v a rd ır. M e v cu t, (bir y a n d a n ) y a ‘bu ş e y * v ey a n ice lik v ey a n ite lik o la ra k a m a (diğer y a n d a n ) b ilk u v v e, b ilfiil/b itta m a m

25

ve f i i l o la r a k söy len d iğ in d en ,

şim d i ta fsil e d e r e k k u v v e h a k k ın d a ve y in e ta m lık h a k k ın d a k o n u şa ­ lım .” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Mevcudun cevher ve diğer kate­

30

gorilere bölündüğü ve yine kuvve ve fiile bölündüğü açıkça ortaya çıkmıştır. Şöyle ki mevcudun bir kısmı bilkuvve olandır ve bir kısmı da tamlık ve fiil ile olandır ki biz zaten cevher hakkında konuşmuştuk. Buna göre şimdi yine kuvve ve fiil hakkında konuşmamız gere­ kir çünkü bu, mevcut olması bakımından mevcudun kendisine bölündüğü şeylerdendir.

TA/THETA (©)

M etafizik Büyük Şerhi

670

[793] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ö n c e lik le k u v v e h a k k ın d a v e d a h a çok h a k ik a t b a k ım ın d a n sö y len en h a k k ın d a ( k o n u ş a l ı m ) n e ki

o,

şim d i

b u ra d a

iste d iğ im iz şey

h a k k ın d a fa y d a lı

d eğ ild ir

[Bu sözüyle şunu kasteder:] Öncelikle kuvve ve fiilin kaç yönden 5

söylendiğini tafsil edelim ve onlardan hakikat bakımından söyleneni ve hakiki olarak değil aksine mecaz yoluyla söyleneni tarif edelim. [794] Daha sonra bunun sebebini açıkladı ve [dedi ki:] “Z ir a k u v v e ve f i i l , sa d ece h a r e k e t tü rü n d en sö y len en şe y ler d e n d a h a çok tü rd e s ö y l e n i r [Bu sözüyle şunu kasteder:] Zira kuvve ismi, değiş­

10

ken şeylerde kuvve ve fiil isminin söylendiği anlamlardan daha çok anlamda söylenir. [795] [Aristoteles daha sonra der ki:] “F a k a t f i ild e y a p tığ ım ız fa s ılla r h a k k ın d a k o n u ştu ğ u m u zd a o z a m a n d iğ erleri açığa ç ık a c a k ­ t ır .” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Fakat bundan maksadımız şudur;

15

fiilde mevcut olan şeylerin fasılları hakkında ve bu anlamdaki tertip­ lerinin nasıl olduğu hakkında konuştuğumuzda kendisini araştırmayı amaçladığımız diğer faslın tabiatı açıkça ortaya çıkacaktır.

Aristoteles der ki; Kuvve ve bilkuvve amel ise pek çok türde söylenir ki bunu 20

başka yerlerde tafsil ettik. Bu kuvvelerden isim terkibi türünden söylenenleri bir kenara bırakalım. Zira bazısı benzerlik/müşabehe ile söylenir. Tıpkı yüzölçümünde/geometride bir türden olmala­ rı bakımından veya bir sebep bakımından kuvveli ve kuvvesiz denildiği gibi. Tek bir sûrete nispetleri bakımından söylenenlerin

25

tümü ise bir tür ilkelerdir ve bilkuvve tek bir başlangıca ve başkası olması bakımından başkasındaki değişimin ilkesi olana nispet edilirler. Zira infial kuvvesi, başkası olması bakımından başka bir şeyden münfail/edilgin olanın değişiminin aynıyla ilkesidir.

M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (0)

Sahiplik ise kuvve olduğundan daha düşük olana veya bozuluşa, başka olması bakım ından başka bir şeyden, bir ilk değişim ile infiale uğramaz. Zira bütün bu tanım lar için ilk kuvvenin keli­ mesi vardır. Yine bu kuvveler ya sadece fiil yaptığı için veya infiale uğradığı için söylenir. M ükem m el tür bakımından ise bunların kelimelerinde de her hangi bir türde ilk kuvvelerin kelim eleri bulunacak şekildedir. Buna göre açıktır ki bazen de fiil ve infialin tek bir kuvve gibi olması mümkündür. Zira kuv­ ve, infial kuvvesine sahip olan için ve başkasıyla münfail olan için söylenir. Bazen de başka gibi olurlar. Zira bazısı münfailde bulunur ve münfail bir tür ilkeye sahip olduğu için ve madde de ilke olduğu için infiale uğrar. Bu nedenle her biri başkasından infiale uğrar. Zira yağlı olan yanıcıdır veya esneyen bir şekilde kırılabilir ve buna benzer diğer şeyler. O nların bir kısmı da faildedir. Ö rneğin marangoz ve mimar gibi. Zira bazısı ağacı rendelemek için bazısı ise bina içindir. Bu nedenle ikisi birlikte­ dir ve hiçbir şey bizatihi infiale uğramaz. Çünkü o tektir ve başka bir şey değildir. Zira kuvveli olmama ve kuvveye sahip olmama bu kuvvenin zıddıdır ki o yoksunluktur. Şu halde kuvve tek bir şey içindir ve tek bir şey, kuvveli değildir.

[79 6 ]

" K u v v e v e b ilk u v v e am el ise p e k ço k tü rd e sö y le n ir ki b u ­

n u n b a şk a y e r le r d e ta fsil e tt ik .” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Şey

hakkında ‘bir şeyi kabul etme kuvvesindedir’ ve ‘o bir şeyi yapma kuvvesindedir’ sözümüze gelince, bunlardan her biri pek çok türde söylenir ki biz bunu münfail kuvvelerin ve fail kuvvelerin kaç türde söylendiğini tafsil ettiğimiz zaman tafsilatlandırmıştık. Söz konusu durum bu kitabın beşinci makalesinde mevcuttur.

M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (0)

[797] “B u k u v v e le r d e n isim terk ib i tü r ü n d e n sö y le n e n le r i b ir k e ­ n a r a b ıra k a lım . Z ir a b a z ıs ı b e n ze r lik / m ü şa b e h e ile sö y len ir. T ıp k ı y ü z ö lç ü m ü n d e lg e o m e tr id e b ir tü rd en o lm a la r ı b a k ım ın d a n veya b ir seb ep b a k ım ın d a n k u v v e li v e k u v v e s iz d en ild iğ i g ib i ” Burada isim

terkibiyle murâd ettiği şey istiâredir/mecazdır (eğreti). Şöyle ki istiarede ödünç alman, şeye isim olarak bileştirilir daha önce buna sahip olmamıştır. Buna göre sanki o, şöyle demektedir: İstiare yoluy­ la kuvve isminin kendisine söylendiği şeylerin bazısı, teşbih yoluyla söylenir. Örneğin geometri sanatında ‘şöyle bir çizgi, şöyle bir yüze­ ye kuvvelidir’ denilmesi gibi. Yine onların ‘çap çizgisi, karenin iki kenarına kuvvelidir’ sözleri gibi. Hakkında bunun söylenmiş olması­ nın nedeni, çizginin bilkuvve kare olmasıdır fakat onun kuvveden fiile çıkışı, ne değişim iledir ne de bir muharrik bakımındandır. Bu nedenle teşbih yönünden onda kuvve vardır denilmiştir. B ir tü r d e n o lm a la rı b a k ım ın d a n ” sözüyle bunu murâd etmiştir. Yani çizgiler ve

yüzeyler hakkında bir tür kuvveye benzediği için ‘onlarda kuvveler vardır’ veya ‘kuvveler yoktur’ denilmiştir. “B ir sebep b a k ım ın d a n ” [sözüyle de şunu kasteder:] Bu isim şeyler için ancak müstear ile kendisinden müstear olan arasındaki benzerlik nedeniyle olur veya herhangi bir sebeple olur. [798] Kuvve isminin istiare yoluyla söylenme tarzını zikredince, hakikat bakımından söylenme tarzım da zikretti ve [dedi ki:] “ T ek b ir sü r e te n isp e tle r i b a k ım ın d a n sö y le n e n le r in

tü m ü ise b ir tü r

ilk e le r d ir ve b ilk u v v e tek b ir b a şla n g ıca n isp et e d ilir le r .” [Bu sözüy­

le şunu kasteder:] Kendisine kuvve isminin, diğerlerinde sebep olan tek bir kuvveye nispetle söylendiği şeylerin tümü, ilkelerdir ve oluşan bozulan mevcutlardaki başlangıçlardır ki hepsinin ilkesi olan tek bir kuvveye nispet edilirler.

676

| M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (0)

[799] Kuvve isminin kendisine tahkik bakımından söylendiği şey­ leri zikredip onları kendilerine istiare ile söylenen şeylerden ayrıştırdı ve fiil ve infial kuvvesini resmetti. [Aristoteles daha sonra der ki:] “ V e b a şk a sı o lm a sı b a k ım ın d a n b a şk a sın d a k i d eğ işim in ilk e si o la n a 5

n isp et e d ilir le r .” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Fail kuvve, kendinde

değil, başkası olması bakımından başka bir şeydeki değişimin ilkesi olan kuvvedir. Çünkü onun kendinde bir şey yapmadığı, kendiliğin­ den bilinen bir husustur. [800] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Z ir a in fia l k u v v esi, b a şk a sı ıo

o lm a sı b a k ım ın d a n b a şk a b ir şeyd en m ü n fa il/ed ilg in o la n ın d eğ işi­ m in in a y n ıy la ilk e s id ir . ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bu nedenle

münfail kuvve, başkası olması bakımından başkasından kendindeki değişimi kabul eden kuvvedir. Çünkü yine şeyin kendisinden mün­ fail olmadığı da kendiliğinden bilinen bir husustur. 15

[801] Sûret bakımından olan fail kuvveyi ve madde bakımından olan münfail/edilgin kuvveyi resmedince/betimleyince [dedi ki:] “S a h ip lik ise k u v v e o ld u ğ u n d a n d a h a d ü şü k o la n a v eya b o zu lu şa , b a şk a olm a sı b a k ım ın d a n b a şk a b ir şey d en , b ir ilk d eğ işim ile in fia ­ le u ğ r a m a z .” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Burada kuvve ile kastettiği

20

sûrettir. Demek istiyor ki, sûret olması bakımından sûret, bir deği­ şim ilkesinden bizzat infiale uğramaz. Sadece bilaraz değişebilir. Bu nedenle onun değişimi, öncelikli bir değişim olmaz. Aksine madde olan münfailde sûret olması yönünden değişir. Bu nedenle maddede bulunmayan sûretler, asla infiale uğramaz; ne bizzat ne bilaraz.

25

“D a h a d ü şü k o la n a veya b o z u lu ş a ” demesinin nedeni, her münfailin/edilginin, ancak daha düşük olana veya bozuluşa münfail olabile­ ceğidir. Tıpkı, “b o z u lu şa b a şk a o lm a sı b a k ım ın d a n b a şk a b ir ş e y ­ d e n ” dediği gibi. Yani hiçbir şey zatından infiale uğramaz.

678

| M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (0)

[802] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Zira bütün bu tanımlar

için ilk kuvvenin kelimesi vardırfi [Bu sözüyle şunu kasteder:] Ancak bu kuvveler isim ortaklığı ile söylenmezler. Çünkü tümünde ilk kuvvenin tanımı bulunur. Demek istiyor ki her iki cinsteki bu 5

kuvvelerin durumları iyice düşünüldüğünde ilk kuvveye nispet edildikleri görülür. Şöyle ki her münfail kuvvede, ilk kuvvenin tanımı alınır ki bu da ilk maddedir. Aynı şekilde her fail kuvvenin tanımında da ilk kuvvenin tanımı, ilk sûretin fiili olarak alınır ki bu maddeden beridir.

10

[803] Fail ve münfail kuvveleri tanımlayınca [dedi ki:] “Yine bu

kuvveler ya sadece fiil yaptığı için veya infiale uğradığı için söylenir. Mükemmel tür bakımından ise bunların kelimelerinde de her hangi bir türde ilk kuvvelerin kelimeleri bulunacak şekil­ dedir.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Yine kuvve ismi, fail kuvveler 15

üzerine ve münfail kuvveler üzerine söylenir ve fiili mükemmel olan faile söylendiği gibi aynı şekilde infiali mükemmel olan münfaillere de söylenir. Yine bunların tanımlarında da ilk kuvvenin tanımı alınır. Şöyle ki mutlak mükemmel kuvve bu kuvvelerin ilkesi olan kuvvedir.

20

[804] “Buna göre açıktır ki bazen de fiil ve infialin tek bir kuvve

gibi olması mümkündür. Zira kuvve, infial kuvvesine sahip olan için ve başkasıyla münfail olan için söylenir” [sözüyle de şunu kasteder:] Bazen fail ve münfail kuvvelerin tek bir şeyde olması mümkün olabilir. Zira başkası için olan kuvvenin ki bu failde olan kuvvedir, 25

infial kuvvesine sahip olan şeydeki kuvve olduğu düşünülür. Örne­ ğin mekânda bizatihi hareketli olan gibi. Ama dönüşüm/istihale ve oluşa gelince, onlardaki fiilin ilkesinin, münfail kuvvenin mevzusun­ dan başka bir mevzuda olmasının gerektiği düşünülür.

680

M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (0)

[805] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bazen de başka gibi olur­

lar. Zira bazısı mürıfailde bulunur.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bazen de fail kuvve, infial kuvvesinin bulunduğu şeyden başka bir şeyde bulunur. Zira bazı şeylerdeki fail kuvve, münfail kuvvenin 5

kendisi olur bazılarında ise başkası olur.

[806] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ve münfail bir tür ilkeye

sahip olduğu için infiale uğrar.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] M ün­ fail, kendisini kuvveden fiile çıkaran bir değişim ilkesine sahip olma­ sı bakımından infiale uğrar. Demek istiyor ki bu ilkenin, kendisinde 10

infial kuvvesi bulunan mevzudan mekân bakımından başka bir mevzuda bulunması şart değildir. [807] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ve madde de ilke olduğu

için infiale uğrar. Bu nedenle her biri başkasından infiale uğrar. Zira yağlı olan yanıcıdır veya esneyen bir şekilde kırılabilir ve buna 15

benzer diğer şeyler.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Yine madde/unsur, infialin ilkesi olduğu için bir şeyin bir şeyden olması zorunludur. Örneğin yağ ve yağlılardan ateşin oluşması ve şeyin cüzlerinin çözüldükleri şeye çözülmesi gibi. [808] “Onların bir kısmı da faildedir. Örneğin marangoz ve mi-

20

mar gibi” [sözüyle ise şunu kasteder:] Fail kuvvelerin bir kısmı, münfailin kendisindedir, bir kısmı ise faildedir. Örneğin marangoz­ luk marangozdadır, mimari sanatı da mimardadır. [809] “Zira bazısı ağacı rendelemek için bazısı ise bina içindir” [sözüyle de şunu kasteder:] Zira marangozluk sanatının fiili, ağacı

25

rendelemektedir, mimari sanatının fiili de inşa etmektedir.

682

| M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (©)

[810] "Bu nedenle ikisi birliktedir ” [sözüyle de şunu kaste­ der:] Fail kuvvelerin bazısının failde olması nedeniyle failin, münfail ile birlikte yani aynı mekânda oluncaya dek hiçbir şey yap­ maması gerekir.

5

[811] "Ve hiçbir şey bizatihi infiale uğramaz. Çünkü o tektir ve

başka bir şey değildir” [sözüyle şunu kasteder:] Ortada kendisi bakımından değişeceği başka bir şey bulunmadıkça, tek bir şey olması yönünden, hiçbir şey zatından infiale uğramaz. Çünkü şayet böyle olsaydı bilfiil olması bakımından şey bilkuvve olurdu. Bununla 10

basitte, asla bir kuvvenin bulunmadığını ve kendisinde kuvve bulu­ nanın mürekkep olduğunu tarif etmek istemiştir. [812] “Zira kuvveli olmama ve kuvveye sahip olmama bu kuvve­

nin zıddıdır ki o yoksunluktur” [sözüyle de şunu kasteder:] Kuvveli olmama, sözümüz basit değildir ancak bir şeyin kuvveli olmaması bu 15

kuvveden yoksunluktur ki kuvvenin zıddı yoksunluktur. [813] “Şu halde kuvve tek bir şey içindir ve tek bir şey, kuvveli

değildir” [sözüyle ise şunu kasteder:] Şu halde kuvve ve kuvve ol­ mama mürekkep bir şey içindir. Aristoteles d er k i; 20

Yoksunluk ise pek çok türde söylenir. Zira (ilk olarak) tabiatında bir şeye sahip olmak bulunurken ona sahip olmayana denilir ki (bu yoksunluk) ya külli bir şekilde olur veya ona sahip olduğu vakitte olur. Gerekli olmasına göre (yoksunluk) örneğin kesinlikle olma­ ması veya bir türlü olması bakımındandır. Zira tabiatında bir şeye

25

sahip olmak bulunan bazı şeylerde, ona sahip olmaz ise deriz ki, ‘bunlar zorlamayla yoksun olmuştur’. Fakat bu ilkelerden bazısı nefse sahip olmayan şeylerde bulunduğundan bazısı ise müteneffiste

[1046b] bulunduğundan ki nefs, nefs kelimesine sahip olandadır, bu durum­

da açıktır ki yine bazı kuvveler kelimeye/tanıma sahip olmayan olur,

684

M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (©)

bazıları ise kelimeyle birliktedir. Bu nedenle bütün zanaatlar ve ilimler kuvvelerdir. Çünkü onlar başkası olması bakımından başkasında değiştirici ilkelerdir. Kelime ile birlikte olan şeylerin tümü yine zıtlar içindir. Fakat ilki gibi olmayanlar tek bir şey 5

içindir. Örneğin sıcaklığın ısıtan için olması gibi. Ama tıp, hastalık ve sağlık içindir. Bunun illeti kelimeye sahip olmasıdır. Ilimde/bilgide ise tek bir kelime aynı türden olmasa da şeye ve yoksunluğa delalet eder. Bazen ikisi için olması mümkündür bazen de daha çok için. Şu halde bunun gibi olanların zıtlar için

ıo

olması zorunludur. Bazısı için bizatihi olması bazısı için ise bizatihi olmaması. Zira kelime, bazıları için bizatihidir ve bazı­ ları için ise herhangi bir (araz) türdendir. Araz türünden o, zıdda olumsuzluk ve uzaklaştırma iledir. Zira ilk yoksunluk, zıt olandır ve bu da birinin uzaklaşmasıdır. Çünkü zıtlar tek

15

bir/aynı şeye yaklaşmazlar. Tefsir [814] Kuvve olmama sözümüz, yokluk sınıflarından bir sınıfa de­ lalet edince yine bir şey hakkında ‘onda şu şey için bir kuvve vardır’ sözümüzü şeyin üzerine kuvveli olduğu şeyden yoksun olması bakı-

20

mından söyleyince; bu ilmin ehli de yoluk sınıflarını inceleyince ve bunları zikretmenin en uygun yeri burası olunca, kuvveyi zikrettiği yerde yokluk/yoksunluk çeşitlerini de zikretmeye başladı ve [dedi ki:] “Yoksunluk ise pek çok türde söylenir. Zira (ilk olarak) tabia­

tında bir şeye sahip olmak bulunurken ona sahip olmayana denilir. ” 25

[Bu sözüyle şunu kasteder:] Kendisiyle başlamış olduğu bu bölümleme, yoksunluğun bölündüğü ilk bölümlemedir. Şöyle ki herhangi bir şey­ den yoksun olmayla vasfedilmiş her şey, ya kendisinde bulunma özelliği olmayan aksine başkasında bulunan şeyden yoksun olur veya kendisin­ de bulunma özelliği olan şeyden yoksun olur. İşte “tabiatında bir şeye

30

sahip olmak bulunurken” sözüyle buna delalet etmiştir. Birinci sınıfa delalet etmek üzere “ona sahip olmayana” demiştir.

M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (©)

[815] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ki (bu yoksunluk) ya külli

bir şekilde olur veya ona sahip olduğu vakitte olur.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Tabiatında bulunma özelliği olandan yok­ sunluk; ya bulunma özelliği olandan mutlak olarak yoksunluk şek­ linde olur veya bulunma özelliği olandan belli bir vakitte yoksunluk şeklinde olur. Örneğin sakala sahip olma özelliği bulunan bir vakitte, sakalsız olma gibi.

[816] “Gerekli olmasına göre (yoksunluk) örneğin kesinlikle ol­ maması veya bir türlü olması bakımındandır” [sözüyle de şunu kasteder:] Gerekli olmasına göre yani takdim ile söylenen (birinci bölümlemeye göre) ya kesinlikle kendisinde bulunmayandan yoksunluk şeklindedir veya azınlıkla kendisinde bulunandan yoksunluk şeklindedir ki bu sonuncusunu kastederek “bir türlü olması” demiştir. [817] Başka bir tercümede bunun yerine şu ifadeler yer almıştır:

“Yoksunluk pek çok yönden söylenir. Şöyle ki o, sahip olma özelliği varken sahip olmayandır. Eğer sahip olmaz ise bu ya külli olarak olur veya bu özelliğin bulunduğu herhangi bir vakitte olur. Veya asla bulunmayan veya sahip olma özelliği olsa da fertlerindeki meblağ kadar bulunan şeklindedir. Çünkü ona sahip olmadığı za­ man zorla yoksun kalmıştır deriz.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Şey, kendisinde bulunma özelliği olan şeyden bu özelliğin bulunduğu bir vakitte yoksun olduğunda ‘o zorlama ile yoksundur’ denilir. Bu anlam ilk tercümedeki şu sözleriyle delalet ettiği anlamdır: “Zira tabiatında bir şeye sahip olmak bulunan bazı şeylerde ona sahip olmaz ise deriz ki, ‘bunlar zorlamayla yoksun olmuştur\” [818] “Fakat bu ilkelerden bazısı nefse sahip olmayan şeylerde bulunduğundan bazısı ise müteneffiste bulunduğundan” [sözüyle ise şunu kasteder:] Burada zikredilen ilkeler, fail kuvvelerdir. Şöyle ki bu kuvvelerin bazısı bir nefse sahip olan şeylerdedir bazısı ise dediği gibi, bir nefse sahip olmayan şeylerdedir. Örneğin sıcak cisimdeki ısıtma ve soğuk cisimdeki soğutma gibi. “Ki nefs, nefs kelimesine sahip olandadır” [sözüyle de şunu kasteder:] Nefs tanımı ve kelimesi bulunan ki o da nutuk ve idraktir, şeyde mevcuttur.

688

M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (©)

[819] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bu durumda açıktır ki yine

bazı kuvveler kelimeyeltanıma sahip olmayan olur, bazıları ise kelimeyle birliktedir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Fail kuvvelerin durumuyla ilgili olarak; bir kısmının müteneffis olmayan şeylerde 5

bulunduğunu bir kısmının ise idrak ve nutuk sahibi olan müteneffis şeylerde bulunduğunu açıklamıştık. Buna göre kuvvelerin bir kısmı­ nın tanım ve nutuk ile birlikte var olan şeylerde, bir kısmının ise tanım ve nutku/aklı, düşünmesi ve konuşması olmayan şeylerde bulunduğu açıktır.

10

[820] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bu nedenle bütün zanaat­

lar ve ilimler kuvvelerdir. Çünkü onlar başkası olması bakımından başkasında değiştirici ilkelerdir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Fail kuvvelerin nâtık olması nedeniyle bütün sanatlar ve amelî ilimler kuvveler olmuştur. Çünkü onlar başkası olması bakımından başka­ 15

sında faildir. Bunu söylemesinin nedeni, bunun mutlak fail kuv­ velerin tanımı olmasıdır. [821] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Kelime ile birlikte olan

şeylerin tümü yine zıtlar içindir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Nu­ tuk ile birlikte olan kuvvelerin tümü iki zıddı da yapar. 20

[822] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Fakat ilki gibi olmayanlar

tek bir şey içindir. Örneğin sıcaklığın ısıtan için olması gibi. Ama tıp, hastalık ve sağlık içindir.” [Bu sözüyle ise şunu kasteder:] Nutka sahip olan bu kuvveler, nutka sahip olmayanlar gibi sadece zıtlardan birini yapıyor değildir. Zira sıcaklık sadece ısıtma yapar ve soğutma 25

olan öteki zıddı yapmaz. Nutkî kuvveler ise her iki zıddı birlikte yaparlar. Örneğin tıp sanatı gibi, zira onun kuvvelerinde sağlığı ve hastalığı yapmak bulunur.

690

[

M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (0)

[823] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bunun illeti kelimeye sahip

olmasıdır, llimde/bilgide ise tek bir kelime aynı türden olmasa da şeye ve yoksunluğa delalet eder.” [Bu sözüyle de şunu kasteder:] Bunun illeti, bu kuvvelerin bilgiyi yapması, bilginin de tek tasavvur5

dan iki zıddın bilgisi olmasıdır. Tanım ise zıtlardan biri içindir ancak öteki zıdda izafetle anlaşılır. Fakat bu durum ikisi için aynı süreçte olan şeyler değildir. [824] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bazen ikisi için olması

mümkündür bazen de daha çok için.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] 10

Çünkü bazen, bazı kuvvelerin iki zıddı yapması mümkün olur, bazen de onların fiili çoğunlukla olan zıtlardan biridir. [823] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Şu halde bunun gibi olan­

ların zıtlar için olması zorunludur.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bu kuvveler ancak bir tasavvur ve bir bilgiden dolayı fiil yaptıklarından 15

ve bilgi de birlikte iki zıt için olduğundan bu durumda zıtları yapı­ yor olması zorunludur.

[826] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bazısı için bizatihi olması

bazısı için ise bizatihi olmaması... (Zira kelime, bazıları için bizatihidir ve bazıları için ise herhangi bir (araz) türdendir).” [Bu 20

sözüyle şunu kasteder:] Zıtların fiilinin, bazısı için bizzat, bazısı için ise tek bir zıtta bizzat diğerine bilaraz olması gerekir. [827] “Araz türünden o, zıdda olumsuzluk ve uzaklaştırma

iledir. Zira ilk yoksunluk zıt olandır ve bu da birinin uzaklaşma­ sıdır” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bu ilmin ehli, yokluktan sadece 25

olumsuzlamayı anlarsa ki bu, zıtlardan birini bilaraz kabilinden tasavvur etmektir, bu yüzden durumu bu olan gerçek zıddı tasavvur etmez. Zira gerçek zıt, yokluktur ki buna “ilk yoksunluk zıt olan­

dır... (Çünkü zıtlar tek birlaynı şeye yaklaşmazlar).” sözüyle delalet etmiştir.

692

| M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (0)

Aristoteles d er k i;

Bilgi bir kelimeye sahip olmak bakımından bir kuvvedir. Yine hareketin/ilkesi nefs içindir. Zira iyileştirici sadece iyi/sağlıklı yapar, ısıtan sıcaklık yapar ve soğutan soğukluk yapar. Alim ise 5

her iki (zıddı) da yapar. Çünkü her ikisinin de bir kelimesi vardır fakat bu aynı türden değildir ve nefste hareketin başlangıcı/ilkesi bulunur. Şu halde her ikisini de aynı ilkeden hareket ettirir ve onları tek bir şeyde toplar. Çünkü o, kelimesi olmayan mümkünleri, kelimesi olan mümkünler yaparak zıt fiiller yapar.

10

Zira bir/aynı ilke kelimeye özgüdür. Yine açıktır ki mükemmel kuvve salt fiil için olan kuvveye veya infial için olan kuvveye bağlıdır. Ama bunlar her zaman onlara bağlı değildir. Buna göre mükemmel fiili (yapan) fail olur ama sadece fail olan zorunlu olarak fiili mükemmel olan değildir.

15

Tefsir

[828] “Bilgi bir kelimeye sahip olmak bakımından bir kuvvedir” [sözüyle de şunu kasteder:] Bilgi tanımı olması yani sureti olması yö­ nünden kuvvedir. Başka bir tercümede bunun yerine şu ifade yer alır:

“Bilgi kesin bir kelimesi olması bakımından kuvvedir.” 20

[829] “Yine hareketin/ilkesi nefs içindir. Zira iyileştirici sadece iyi/sağlıklı yapar, ısıtan sıcaklık yapar ve soğutan soğukluk yapar” [sözüyle de şunu kasteder:] Yine bilgiden olan hareketin dışında nefste hareketlerin bir ilkesi vardır. Bu ilke sadece zıtlardan birini yapar. Bunun örneği, nefsâni iyileştirici kuvvenin sadece sağlığı

25

yapmasıdır. Tıpkı sıcaklığın sıcaklığı, soğukluğun da soğukluğu yapması gibi. Başka bir tercümede bunun yerine şu ifade yer alır:

“Yine hareketin/ilkesi nefs içindir. Zira sağlık sağlığı yapar, sıcaklık sıcaklığı, soğukluk da soğukluğu yapar. ”

694

| M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (0)

[830] “Âlim ise her iki (zıddı) da yapar. Çünkü her ikisinin de

bir kelimesi vardır fakat bu aynı türden değildir ve nefste hare­ ketin başlangıcı/ilkesi bulunur ” [sözleriyle ise şunu kasteder:] Âlim her ikisini de yapar. Çünkü iki zıt onun nezdinde zan bakımından 5

makul anlamlardır. Bu nedenle nefste bilfiil tasavvurdan hareket ettiğinde ve nutkun aynı tarzda hareket ettirmesiyle hareket etti­ ğinde nefste hareket ettirme ilkesi bulunmaz. Demek istiyor ki nutuktan hareket ettiğinde iki zıddı da yapar, nutuk kuvvesinden olmayan hareketinde ise zıtlardan sadece birini yapar. Başka bir

ıo

tercümede bu, daha açıktır: “Aynı misal üzere ikisinin hareketi

bulunmaz” [831] “Şu halde her ikisini de anı ilkeden hareket ettirir ve on­

ları tek bir şeyde toplar” [sözüyle de şunu kasteder:] Şu halde nefs, nutuktan iki zıttı hareket ettirdiğinde onları aynı ilkeden hareket 15

ettirir. Çünkü tasavvurda iki zıt, tek bir şeyde toplanır yani onların bilgileri birdir. Başka bir tercümede bunun yerine şu ifade yer alır:

“Bu nedenle her ikisini de aynıyla tek bir ilkeden hareket ettirir ve toplar.” [832] Daha sonra ilk tercümede [dedi ki:] “Çünkü o, kelimesi ol20

mayan mümkünleri, kelimesi olan mümkünler yaparak zıt fiiller yapar. Zira bir/aynı ilke kelimeye özgüdür” [sözüyle de şunu kaste­ der:] Âlim zıtları yapar çünkü nutuk olmaksızın mümkün olan şeyleri, nutuk bakımından varlığı müm kün olan şeyler haline getirir. Örneğin tabiatından mümkün olan sağlığı tıp sanatındaki nutuk-

25

tan/düşünceden varlığı mümkün hale getirir, ikinci bir tercümede bunun yerine şu ifade yer alır: “Bu nedenle kelimesiz zıtları yapması

kelime vasıtasıyla mümkün olur.”

696

M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (0)

[833] “Zira bir/aynı ilke kelimeye özgüdür” [sözüyle ise şunu kas­ teder:] Zira âlim, yapmak istediği zıddı kendisine özgü kelime olan özel ilkeyle hareket ettirir. Başka bir tercümede bunun yerine şu ifade yer alır: “Bu kelimenin ilkesini kapsayan birdir. ” [834] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Yine açıktır ki mükemmel

kuvve salt fiil için olan kuvveye veya infial için olan kuvveye bağlı­ dır. Ama bunlar her zaman onlara bağlı değildir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Açıktır ki mükemmel fiil ve mükemmel infial, fiil ve infiale bağlıdır yani her mükemmel fiil failindir ve her mükemmel

10

infial münfailindir oysa bunun aksi her failin mükemmel fiili olması ve her münfailin mükemmel infiali olması doğru değildir. İşte buna delalet etmek üzere [demiştir ki:]

“Buna göre mükemmel fiili

(yapan) fail olur ama sadece fail olan zorunlu olarak fiili mükem­ mel olan değildir. ” 15

Aristoteles d er k i;

Megaralılar gibi bazı kimseler de kuvvenin sadece fiil sırasın­ da mevcut olduğunu söylerler. Örneğin mimar gibi. Zira bina inşa etmeyen (mimar) inşa kuvvesine sahip değildir. Aksine o binayı inşa ettiği vakitte kuvveye sahiptir. Diğer şeylerde de aynı 20

şekildedir. Bu kimselere ilişen muhalleri bilmek zor değildir. Zira bu durumda açıktır ki inşa edici olmadığı zaman o, mimar olmaz. Zira mimar olmak bina inşa etme imkânının olmasıdır. Diğer zanaatlarda da bu şekildedir. Zira bu zanaatın herhan­ gi bir vakitte ya unutma ya bir afet veya zaman ile kendisinde

[1047a]

kaybolmadığı bir kimsede bulunması mümkün olmadıkça şeyin yok oluşu sırasında batıl olduğunda da bu zanaat kaybolmaz. Aksine onda bir şekilde kendiliğinden olarak alınır ise o daimidir.

M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (©)

Bu söz gayr-ı müteneffıs (nefsi olmayan) şeylerde de benzer olur. Zira hisse/duyuya sahip olmadıkça ne sıcak ne soğuk ne tatlı ne de bir hissedilir şey var olur. Şu halde onlara Protagoras’ın sözünü söylemeleri arız olur ve yine hissetmedikçe ve yapmadıkça hiçbir şeyin kesinlikle bir hissi/duyusu olmayacaktır. Eğer kör, tabia­ tında görme özelliği bulunduğu bir vakitte görmeye sahip olma­ yan kişi ise ve o yine bir tabiat ve mevcudiyete sahip ise bu durumda onlar, gözleriyle aynı günde pek çok defa kör ve sağır olacaklardır. Çünkü ‘kuvveye sahip olmayan’ lafzının delaleti budur. Şu halde bu sözler, hareketi ve de oluşu nefyeder.

[835] Kuvvelerin kaç türde söylendiği ve onların fail ve münfail üzerine söylendiği hakkında konuşunca onları resmederek fail kuv­ velerin sınıflarını tadat etti ve bunlar arşındaki farkı açıkça ortaya koydu. Yine bunlardan nâtık olan ve nâtık olmayanları açıkladı. Şimdi de kuvvelerin varlığını inkâr edenleri konu etmek istemektedir ki bunlar mümkünü inkâr edenlerdir. Şöyle ki onlarla bu konuyu tartışacak olan bu ilmin âlimidir çünkü bu görüş sofistlerin görüşle­ rinin cinsindendir. [836] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Megaralılar gibi bazı kim­

seler de kuvvenin sadece fiil sırasında mevcut olduğunu söylerler. ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bazı insanlar kuvvenin, kuvveye sahip olan şeye zaman bakımından önce olan varlığını inkâr etmekte ve kuvvenin ve kuvvenin kendisinde bulunduğu şeyin birlikte mevcut olduğunu söylemektedirler ki işte bu asla bir kuvvenin olmamasını gerektirmektedir. Çünkü kuvve fiilin mukabilidir ve onunla birlikte bulunması mümkün değildir. Bu görüşü milletimizin ehlinden olan Eşâriler intihal edip benimsemektedirler ki bu itikatlarında ve amel­ lerinde insan tabiatlarına aykırı bir görüştür.

700

M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (©)

[837] Daha sonra bunun örneğini verdi ve [dedi ki:] “Örneğin

mimar gibi. Zira bina inşa etmeyen (mimar) inşa kuvvesine sahip değildir. Aksine o binayı inşa ettiği vakitte kuvveye sahip­ tir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Onlar inşa etme kuvvesinin inşa ile 5

birlikte olduğunu ve mimar inşa etmediği zaman inşa kuvvesine sahip olmadığına inanıyorlardı. Çünkü o, bina yapma kuvvesine inşa vaktinde sahiptir. [838] “Diğer şeylerde de aynı şekildedir” [sözüyle de şunu kaste­ der:] Onlar diğer kuvveler hakkında da aynı şeyi yani kuvvenin

10

bulunduğu şeyden onların, zaman bakımından önce olmadığını kabul ediyorlardı. [839] Bu görüşü zikredince [dedi ki:] “Bu kimselere ilişen muhal­

leri bilmek zor değildir. ” [840] Sonra onlara lazım gelen muhalleri zikretmeye başladı ve 15

[dedi ki:] “Zira bu durumda açıktır ki inşa edici olmadığı zaman

o, mimar olmaz.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bu durumda onları ilzam eden şey, mimar olan kimseye inşa edici olmadığı zaman ‘o mimardır’ denilmesinin doğru olmamasıdır ki bu saçmalığın son noktasıdır. 20

[841] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Zira mimar olmak bina in­

şa etme imkânının olmasıdır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Mimar inşa edici olmadığında onda inşa etme imkânı bulunmaz ise inşa sanatı olan mimarın sûreti, inşa imkânının yokluğu olacağından yani mimar, kendisinde inşa imkânının bulunmaması bakımından 25

mimar diye isimlendirileceğinden, bu durumda inşa etmediği zaman kendisinde mimarlık sanatı bulunan kimse ile bulunmayan kimse arasında fark kalmayacaktır. “Diğer zanaatlarda da bu şekil­

dedir” [sözüyle ise şunu kasteder:] Diğer zanaatlarda da sanatın cevherinin, fiilinin yokluğu olması lazım gelecektir ki bu son derece 30

muhal olan bir şeydir.

702

| M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (0)

[842] Sonra bu anlama dair bir açıklama daha ilave etti ve [dedi ki:] “Zira bu zanaatın herhangi bir vakitte ya unutma ya bir afet

5

ıo

15

veya zaman ile kendisinde kaybolmadığı bir kimsede bulunması mümkün olmadıkça şeyin yok oluşu sırasında batıl olduğunda da bu zanaat kaybolmaz. .. (Aksine onda bir şekilde kendiliğinden olarak alınır ise o daimidir).” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Zira bu zanaat kendisine sahip olan kimselerde, bu zanaatı ifsat edecek bir şey başlarına gelmeksizin fiil yapmadıkları bir vakitte mevcut olmadıkça -ki bu bir afetten dolayı oluşacak unutma veya uzun bir hastalık nedeniyle olabilir ve bunlar da bu fiilden fariğ olduklarında zorunlu olarak bozuluşa uğrayacaklardır- bu durumda açıktır ki zanaat kay­ bolmayacaktır ve zanaata dair bu şeyden fariğ olununca zanaat fesada uğramayacaktır. Ne var ki burada ardbitişen/talî hazfedilmiş ve onun mukabili getirilmiştir. “Şeyin yok oluşu sırasında” [sözüyle de] ondan fariğ olmayı kasteder. [843] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bu söz gayr-ı müteneffis

20

25

(nefsi olmayan) şeylerde de benzer olur. Zira hisse/duyuya sahip olmadıkça ne sıcak ne soğuk ne tatlı ne de bir hissedilir şey var olur.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Fiili yapmadan önce kendisinde kuvvenin olmadığını vazettiğimizde, müteneffis olmayan şeylerde de bunun benzeri lazım gelir. Yani ortada dokunma hissiyle/duyusuyla hissetmeden önce ne sıcak ne soğuk bir şey kısaca dokunulur bir şey bulunacaktır. Yine ortada tadılmadan önce ne tatlı ne de acı bir yiyecek bulunacaktır. Kısaca hissedilmeden önce ortada hissedilir bir şey bulunmayacak ve bu yüzden de bilkuvve ve bilfiil bir hayvan bulunmadıkça bütün bu şeylerin hiçbirisi mevcut olmayacaktır. [844] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Şu halde onlara Protagoras’ın sözünü söylemeleri arız olur.” [Bu sözüyle] meşhur sofisti [kasteder:].

30

[843] Daha sonra onlara lazım gelen, önceki muhallerden başka bir muhali ortaya koydu ve [dedi ki:] “Ve yine hissetmedikçe ve

yapmadıkça hiçbir şeyin kesinlikle bir hissi/duyusu olmayacaktır.” Bunu söylemesinin nedeni, hissedenin hissetmediği zaman bilkuvve hisseden olmasıdır. Şu halde kuvve nefyedildiğinde hayvanın, ancak hissettiği zaman hayvan olması lazım gelecektir.

704

| M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (0)

[846] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Eğer kör, tabiatında gör­

me özelliği bulunduğu bir vakitte görmeye sahip olmayan kişi ise ve o yine bir tabiat ve mevcudiyete sahip ise bu durumda onlar, gözleriyle aynı günde pek çok defa kör ve sağır olacaklar5

dl.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Eğer kör, tabiatında görme özelliği bulunduğu bir vakitte görmeye sahip olmayan kişi ise ve şeye bak­ mayan kişi, tabiatında görme özelliği bulunduğu bir vakitte, kendi­ sinde bulunma özelliği olan şeyin yok olmuş olması bakımından görmeye sahip olmayan kişi olunca bu durumda tek bir adamın tek

10

bir günde defalarca aynıyla hem kör hem de gören olması söz konu­ su olacaktır. “Ve o yine bir tabiat ve mevcudiyete sahip ise” [sözüyle de şunu kasteder:] Görmeyenin nezdinde, görmediği vakitte tabii olarak sahip olduğu şey yok olmuştur. Bu yokluk/yoksunluk, tıpkı kördeki durum gibi onda mevcuttur. Zira kendisinde bulunma

15

özelliği olan bir vakitte tabii olarak sahip olduğu şey yok olmuştur. Ancak kör ile görmediği anda görmeyen kişi arasındaki fark, körde görme kuvvesinin bulunmaması gözü yerinde olan veya bir şeye bakmayanda ise görme kuvvesinin bulunmasıdır. Bu nedenle gör­ mediği zaman görmeyenden kuvveyi kaldırdığımız zaman söz konu-

20

su bu durumda kör olması lazım gelir. Aristoteles d er ki;

Yine eğer kuvveden yoksun olan, kuvveye sahip olmayan olursa bu durumda oluşmamış olan, oluşma kuvvesine sahip olmayan olur. Ve oluşma kuvvesine sahip olmayanın olduğunu veya olaca25

ğım söyleyen de yanlışlanır. Çünkü ‘kuvveye sahip olmayan’ lafzının delaleti budur. Şu halde bu sözler, hareketi ve de oluşu nefyeder. Bu durumda ayakta duran daima ayakta duracak otu­ ran da daima oturacaktır. Çünkü eğer oturan ayağa kalkmaz ise bu, ayağa kalkma kuvvesine sahip olmaması nedeniyledir.

706

| M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (©)

Eğer bu sözleri söylemek mümkün değil ise bu durumda açıktır ki kuvve fiilden başkadır. Bu sözler ise kuvveyi fiilin aynı kıl­ maktadır. Bu sebeple çok küçük olmayan bir şeyi nefyetmek istemektedirler. 5

Tefsir [847] “Yine eğer kuvveden yoksun olan, kuvveye sahip olmayan

olursa bu durumda oluşmamış olan, oluşma kuvvesine sahip olma­ yan olur” [sözüyle şunu kasteder:] Kuvveden yoksun olma, kuvvesi olmama olursa buna göre oluşanın kuvvesi olmayacak ve açıktır ki 10

oluşmayanın da kuvvesi olmayacaktır. Bu yüzden de oluşmuş olan şeyin de oluşmaması gerekecektir. [848] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ve oluşma kuvvesine sahip

olmayanın olduğunu veya olacağını söyleyen de yanlışlanır. Çünkü ‘kuvveye sahip olmayan’ lafzının delaleti budur.” [Bu sözleriyle 15

şunu kasteder:] Oluşma kuvvesine sahip olmayan şey hakkında ‘olmuştur veya olacaktır’ diyen kimseler zorunlu olarak tekzip edilir. Çünkü ‘kuvveye sahip olmayan’ sözümüzün anlamı bu anlamdır yani o, oluşma kuvvesine sahip değildir. [849] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Şu halde bu sözler, hare-

20

keti ve de oluşu nefyeder.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bunu söy­ lemesinin nedeni, hareketin, bilkuvve olan şeyin kemali/yetkinliği olmasıdır. Şu halde ortada bir kuvve olmayınca hiçbir hareket de olmayacaktır. [850] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bu durumda ayakta du-

25

ran daima ayakta duracak oturan da daima oturacaktır. Çünkü eğer oturan ayağa kalkmaz ise bu, ayağa kalkma kuvvesine sahip olmaması nedeniyledir.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Bu kendili­ ğinden anlaşılan bir şeydir. Çünkü bir şeye kuvvesi olmayan kendi­ sinde ona kuvveli olmama durumu devam ettiği müddetçe bu şey

30

ondan meydana gelmez.

708

M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (©)

[851] Daha sonra bu muhallerin tümünü önbitişen/mukaddem mesabesinde kabul etti ve iptal etmeyi amaçladığı bu vaz‘ı da ardbitişen/tâli mesabesine koydu ve sonra önbitişeni müstesna yaptı ki buna göre ardbitişen lazım geldi ki bu, çoğu zaman muhaliflerine 5

karşı delillendirmesini kendisiyle sonlandırdığı bir yöntemdir. [Aristoteles daha sonra der ki:] “Eğer bu sözleri söylemek mümkün

değil ise bu durumda açıktır ki kuvve fiilden başkadır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Eğer kuvvenin fiilden önce oluşunu inkâr edenleri ilzam eden bütün bu muhallerin olması mümkün değil ise 10

bu durumda açıktır ki kuvve fiilden önce mevcut olan bir şeydir ve fiilden başkadır. [852] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bu sözler ise kuvveyi fiilin

aynı kılmaktadır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bunu söylemesinin nedeni şudur: Şey fiile çıktığı zaman, fiile çıkmadan önce bilkuvve 15

haldedir ki buna göre bir kimse kuvvenin zaman bakımından önce olduğunu inkâr ettiğinde, kuvve ve fiil birbirinin zıddı olduğu için kuvvenin fiil ile birlikte var olması mümkün olmamıştır ki o kişi­ nin kuvve ve fiili aynı şey yapması lazım gelir. Onun kuvve ve fiilin birlikte olması sözü, anlamı olmayan boş bir sözdür. Ancak

20

“bu sebeple çok küçük olmayan bir şeyi nefyetmek istemektedir­ ler” demiş olmasının nedeni, bilkuvve olan bu varlığın, mutlak mevcudun yarısı gibi olmasıdır. Bu yüzden kuvveyi nefyedenler, ilk maddeyi, bütün hareketleri, oluş-bozuluşu, defi mazarrat ve celbi menfaat için düşünme ve seçme ile yapılan bütün sanatları

25

nefyetmiş olurlar. Aristoteles d er ki; Şu halde var olma kuvvesine sahip olan ancak mevcut olm a­ yan bir şeyin olması ve var olma kuvvesine sahip olmaya­ nın olmaması mümkündür. Diğer kategorilerde de bu aynı

30

şekildedir. Ö rneğin yürüme kuvvesine sahip olmayanın yürü­ memesi ve yürüyenin de yürüme kuvvesine sahip olması gibi.

710

M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (©)

Zira kuvveli olan, kuvvesine sahip olduğu söylenen şeyin fiiline sahip olandır ve kuvvesine sahip olmadığı hiçbir şey oluşmaz. Tıpkı şu sözüm gibi; oturmaya kuvvesi olur ise oturması müm­ kün olur; bu oturma meydana gelir ise kuvvesi olmayan bir şey 5

oluşmuş olmaz. Yine hareket eme veya hareket ettirme veya ayakta durma veya ayağa kaldırma veya mevcut olma veya oluş­ ma veya mevcut olmama veya oluşmama da bunun gibidir. Tamlık/yetkinlik ile ve başka şeyler ile terekküp eden/bileşen fiil ismi, daha çok hareketlerden gelir. Zira fiilin daha çok hareket olduğu

ıo

zannedilir. Bu nedenle hareketi mevcut olmayana nispet etmiyorlar aksine diğer kategorilere nispet ediyorlar. Örneğin mevcut de­ ğildir denilen şeyler fikrîdir ve şehvanîdir ama hareketli değildir. Bu bilfiil olmadıkları içindir. Çünkü onlar bilfiil mevcut değil­ dir. Zira bazı mevcut olmayanlar bilkuvvedir, mevcut olmaması

[1047b]

ancak tamlık bakımından mevcut olmaması nedeniyledir.

[853] “Şu halde var olma kuvvesine sahip olan ancak mevcut

olmayan bir şeyin olması mümkündür ” [sözüyle şunu kasteder:] Buna göre somut bir şekilde mevcut olma kuvvesine sahip olan 20

ancak bu kuvveye sahip olduğu bir vakitte mevcut olmayan bir şeyin bulunabilmesi gerekir. “Ve var olma kuvvesine sahip olmayanın

olmaması mümkündür” [sözüyle de şunu kasteder:] Bu kuvveye sahip olmayanın oluşmaması mümkündür. Başka bir tercümede bunun yerine şu ifade yer alır: “Bu nedenle bir şeyin mevcut olma­

dığı zaman oluşması mümkündür ve oluşmaması mümkün olma­ yanın olması” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Şu halde madum olan şeyin mevcut olmadığında, oluşması mümkündür ve henüz oluşmuş olanın, oluşmaması mümkün değildir.

M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (©)

[854] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Diğer kategorilerde de bu

aynı şekildedir. Örneğin yürüme kuvvesine sahip olmayanın yürü­ memesi ve yürüyenin de yürüme kuvvesine sahip olması gibi.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Kategorilerin her birinin durumu da aynı şekildedir. Onlardan herhangi biri bir şeye kuvveli olmadığında kuvvesine sahip olmadığı bu şeyle vasfedilerek mevcut olamaz. Bu­ nun örneği fiil kategorisinin durumudur. Zira yürümesi mümkün olmayan şeyin, herhangi bir vakitte yürüyen olarak var olmadan yürümesi mümkün değildir. [855] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Yürüyenin de yürüme kuv­

vesine sahip olması” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bir şey olarak mevcut olan her şey, bu şey üzerine bir kuvveye sahiptir. [856] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Zira kuvveli olan, kuvve­

sine sahip olduğu söylenen şeyin fiiline sahip olandır ve kuvvesi­ ne sahip olmadığı hiçbir şey oluşmaz." [Bu sözüyle şunu kasteder:] Şu halde açıktır ki şeyin fiile kuvvesi olmadığında, şeyden kesinlikle bir fiil oluşmaz. [857] Sonra bunun örneğini verdi ve [dedi ki:] “Tıpkı şu sözüm

gibi; oturmaya kuvvesi olur ise oturması mümkün olur; bu otur­ ma meydana gelir ise kuvvesi olmayan bir şey oluşmuş olmaz.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bunun örneği şudur; herhangi bir şeyin oturma kuvvesi varsa o kendisinden oturmanın mümkün olacağı şeydir. Bu şey oturduğunda ise kuvvesine sahip olmadığı bir fiil yapmış olmaz aksine ancak kuvvesine sahip olduğu şeyi yapar. Bura­ da asıl kastettiği şey şudur: Şey bir fiil yaptığında bu durumda inkârcıya sorulması gereken şey, kuvvenin önceliği meselesidir. Ona şöyle sorulacaktır; ‘bunun fiili, fiilden önce kuvvesine sahip olduğu fiil midir yoksa kuvvesine sahip olmadığı fiil midir?’ eğer kuvvesine sahip olmadığı fiildir derse kendisi için mümteni olan bir fiili yapmış olur. Eğer kuvvesine sahip olduğu fiildir derse fiilden önce olan kuvveyi ikrar etmiş olur.

M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (0)

[858] Zamanımızın ehline gelince, onlar bütün mevcutların fiille­ ri için vasıtasız tek bir fail vaz'ederler ki o da İlâh Sübhanehu’dur. Ne ki mevcutlardan hiçbir mevcudun Allah Teâlâ’nın tabiatlandırdığı özel bir fiili olmaması durumu onları ilzam eder. Mevcutların kendilerine özgü fiilleri bulunmadığında, kendilerine özgü bir zatları da olmayacaktır. Çünkü fiiller, ancak zatların farklılaşması bakımın­ dan farklılaşır. Zatlar ortadan kalktığı zaman isimler ve tanımlar da ortadan kalkar ve mevcut aynı/tek bir şey olur ki bu görüş insan tabiatlarından oldukça uzak bir görüştür. Bu söze/kabule onları yönlendiren şey, nazar kapısını kapatmış olmalarıdır. Oysa onlar nazarı iddia etmekte fakat onun ilkelerini inkâr etmektedirler. Bütün bunlara onları yönlendiren şey, şeriate dair itikatlarının ancak bu ve benzeri vazdarla sahih olacağını vehmetmeleridir. Bütün bunlar, şeriatin cahili olmaları ve dâhili nutuk olmaksızın hârici nutuklarıyla kibirlen­ meleri nedeniyledir. Bunun istisnası, tabiatlarında temerküz etmiş olana kulak vererek alıştığı şeye, inkiyad kuvvesi galebe çalan kimsedir. Zira bu, pek çok yaratılışa arız olur. Onların muduluğu, buna benzer cüzîle­ re kulak verme alışkanlıklarının bulunmamasındadır. Bu nedenle onlara nispet edilen sanatların, hakkı kabul etmeye müstaid olan pek çok yaratılışı iptal ettiğini görmekteyiz, oysa kendilerinin yaratılışlarında hakkı kabul istidadı ileri düzeyde değildir. Üzerinde olduğumuz yoldan oldukça uzaklaştık şimdi kaldığımız yere dönemlim. [859] “Yine hareket eme veya hareket ettirme veya ayakta dur­

ma veya ayağa kaldırma veya mevcut olma veya oluşma veya mevcut olmama veya oluşmama da bunun gibidir” [sözleriyle ise şunu kasteder:] Bir şeyin hareket etmesi veya hareket ettirmesi veya ayakta durması veya başkasını ayağa kaldırması veya oluşması veya oluşuyor olmasının durumlarından her biri kuvveye sahip olma şeklinde vasfedilir. Kastettiğimiz şudur ki bir şey hakkında ‘o hareket ettiricidir veya hareket eder’ dememiz ancak bu şeyin kuvvesine sahip olduğu zaman söz konusu olur. Yine aynı şekilde, o şey hak­ kında ‘o ayağa kalktı veya başkasını ayağa kaldırdı’ denildiğinde de ayağa kalkma veya ayağa kaldırma kuvvesine göre doğrulanır. Bu durum var olma veya var etme bakımından da aynı şekildedir.

TA/THETA (©)

M etafizik Büyük Şerhi

[860] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Mevcut olmama veya

oluşmama da bunun gibidir” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Aynı şekil­ de bir şey hakkında ‘o mevcut değildir veya başkasını var ediyor değildir’ denildiğinde de bunu söylememiz ancak bu şey üzerine kuvve sahibi olmaması nedeniyledir. [861] teTamlık/yetkinlik

ile

ve

başka

şeyler

ile

terekküp

eden/bileşen fiil ismi daha çok hareketlerden gelir. Zira fiilin daha çok hareket olduğu zannedilir” [sözleriyle de şunu kasteder:] Tamlık ve kuvveden mürekkep olan şeyler hakkında ‘onlar fiildir’ denilmesi ancak hareketli olduklarında söz konusudur. Zira bilfiil olanın hareketli olduğu ve hareketin de fiil olduğu düşünülür. Hare­ ketli olmayan şeyler hakkında ise ‘o fiildir’ denilmesi ancak örneğin mâkulâta/akledilirler ve murâdâta/irade edilirlere söylenir. Zira onlar hakkında ‘mutlak mevcutlardır’ denilmez. Fakat onlar hakkında ‘nefste ve fikirde mevcutturlar’ denilir. İşte buna delalet etmek üzere [dedi ki:] “Bu nedenle hareketi mevcut olmayana nispet etmiyorlar

aksine diğer kategorilere nispet ediyorlar. Örneğin mevcut değildir denilen şeyler fikrîdir ve şehvanîdir ama hareketli değildir.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Bunu örneği şudur: Nefsin dışında olma­ yan mevcutlar hakkında ‘o mutlak olarak mevcuttur’ denilmez. Onlar hakkında ancak ‘düşünen nefste veya şehvanî nefste mevcut­ turlar’ denilebilir. Onlar hakkında, tıpkı hareketli şey hakkında ‘mevcuttur’ denilmesi gibi mevcuttur denilmez. [862] “Bu bilfiil olmadıkları içindir. Çünkü onlar bilfiil mevcut

değildir.

Zira bazı mevcut olmayanlar bilkuvvedir,

mevcut

olmaması ancak tamlık bakımından mevcut olmaması nede­ niyledir” [sözleriyle ise şunu kasteder:] Onlar bilkuvve olan hak­ kında ‘o, başlangıçta bilfiil hareketli olan mevcut bakımından mevcuttur’ dememişlerdir. Ne ki bütün bunları ortaya koyma­ sının nedeni, mevcut isminin, her ne kadar nefste bilfiil olsa da bilkuvve şeyi de içine alacak şekilde bütün her şeye verildiğinin gizliliğini açıklamaktır.

718

TA/THETA (0)

M etafizik Büyük Şerhi

Aristoteles d er ki;

Buna göre eğer mümkün veya gerekli olduğu söylenen şey bu olur ise bu durumda açıktır ki ‘bu şeyin olması mümkündür ne ki olmaz’ sözünün, mümkün olmayan şeylerin oluşmasını gerek5

li kılacak şekilde doğru olması mümkün olmaz. Şu sözüm gibi, eğer bir kimse köşegenin ölçülmesi mümkün olmadığı halde ölçüleceğini söyler ise bu, mümkün olmadığını düşünmemesi nedeniyledir. Zira bir şeyin olması veya oluşması mümkün oldu­ ğunda, olmaması veya oluşmaması bakımından engel olacak hiçbir

ıo

şey yoktur. Fakat bu, vaz'edilmiş olanlardan zorunlu olarak çıkar. Ve eğer mevcut olmayanın ancak olması mümkün olanın, oldu­ ğunu vaz‘edersek (başka). Onun ölçmeye kuvvesi olmadığı sö­ zünden kuvveye sahip olmayan bir şeyin olma durumu arız olur. Çünkü yanlış ve kuvveye sahip olmama aynı şey değildir. Zira

15

‘sen şu an ayaktasın’ diyenin sözü yanlıştır ne ki mümkün oldu­ ğundan kuvveye sahip olmama (yanlış) değildir. Tefsir [863]

“Buna göre eğer mümkün veya gerekli olduğu söylenen

bu olur ise bu durumda açıktır ki ‘bu şeyin olması mümkündür ne 20

ki olmaz’ sözünün, mümkün olmayan şeylerin oluşmasını gerekli kılacak şekilde doğru olması mümkün olmaz.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Eğer mümkün ve gerekli olduğu söylenen şey, fiile önceli­ ği nedeniyle kuvve ve imkân olursa bu durumda açıktır ki mümkün olan bir şeyin ebediyyen fiile çıkmaması mümkün değildir.

25

[864] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Sözünün, mümkün olma­

yan şeylerin oluşmasını gerekli kılacak şekilde” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Mümkün bir şeyin oluşmayacağı vazedildiğinde ki bu Platon’un öğretisidir, onların vaz‘ına göre mümkün olmayan lazım gelir ki o da var olması mümkün olmayanın var olmasıdır.

M etafizik Büyük Şerhi

720

TA/THETA (©)

[865] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Şu sözüm gibi, eğer bir

kimse köşegenin ölçülmesi mümkün olmadığı halde ölçüleceğini söyler ise” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bunun örneği, bir kimsenin köşegenin, kenar çizgisine müşarik olduğu halde ona müşarik olma­ 5

sının mümkün olmadığını vazetmesidir. Burada ölçülme lafzı, müşarik olma yerine söylenmiştir. Çünkü müşarik her ikisini de sayan aynı ölçüde müşterek/ortak olan şeye denilir. Şeyi sayan ise onun ölçenidir. [866] “Bu, mümkün olmadığını düşünmemesi nedeniyledir” [sö­

10

züyle de şunu kasteder:] Bu iki inanç, tek bir düşüncede bir araya toplanmaz. Şöyle ki köşegenin ölçülmesinin mümkün olmadığına inanan kimse, onun ölçülebilir olduğuna dair burhanı düşünemez. [867] “Zira bir şeyin olması veya oluşması mümkün olduğunda,

olmaması veya oluşmaması bakımından engel olacak hiçbir şey 15

yoktur” [sözüyle de şunu kasteder:] Bir şeyin olması mümkün oldu­ ğunda bazen olur ve bazen olmaz. [868] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Fakat bu, vazedilmiş olan­

lardan zorunlu olarak çıkar. Ve eğer mevcut olmayanın ancak olması mümkün olanın olduğunu vazedersek (başka).” [Bu sözüyle 20

şunu kasteder:] Mümkün olması ve olmaması mümkün olan şey olduğunda bu tarz bir vaz‘a lazım gelen, şeyin, oluş öncesinde ola­ bilmesi mümkün olmasıdır. Burada yapmak istediği, bu karşılıklı gerekliliğin zorunlu olarak doğru olduğunu tarif etmektir bu da mümkünün tabiatını nefyedenlerin vaz‘ettiği şeyin aksidir. Şöyle ki

25

mümkün olmayanın oluşacağını vazedenleri ilzam eden şey, müm­ kün olanın asla oluşmamasıdır.

| M etafizik Büyük Şerhi

İT İ

TA/THETA (©)

[869] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Onun ölçmeye kuvvesi ol­

madığı sözünden kuvveye sahip olmayan bir şeyin olma durumu arız olur.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bu vazcedişe, kuvve sahibi olmayanın oluşması gerektiği lazım gelir. Örneğin ölçme kuvvesi 5

bulunmayan kenar çizgisinin olması gibi.

[870] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Çünkü yanlış ve kuvveye

sahip olmama aynı şey değildir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Müm­ kün yanlış ile mümkün olmayan yanlışın aynıyla tek bir şey olması, onların sözünün gerektireceği bir imkânsızlıktır. Zira bu iki mümkün ıo

arasındaki fark, birinin doğruluğu kabul etmesinin mümkün olması, diğerinin ise mümkün olmamasıdır. Çünkü ortada şeyin varlığını önceleyen bir imkân bulunmadığında var olmadan önce bulunmasını kabul etmek mümkün bir yanlış değil, müstahil bir yanlıştır. [871] Daha sonra bunun örneğini verdi ve [dedi ki:] “Zira ‘sen şu

15

an ayaktasın1 diyenin sözü yanlıştır ne ki mümkün olduğundan kuvveye sahip olmama (yanlış) değildir.” [Bu sözüyle şunu kaste­ der:] Müstahil olan ve olmayan yanlış arasındaki fark, müstahil olmayanda doğru olma kuvvesinin bulunması, müstahil olanda ise bu kuvvenin bulunmamasıdır. Örneğin oturuyor olduğun zaman

20

birisi ‘sen ayaktasın’ derse yanlış söylemiş olur ancak bunun doğru­ luk imkânı bulunur. Çünkü başka bir vakitte bu doğru olabilir. Köşegen kenar çizgisine müşariktir dediği zaman bu hiçbir vakitte doğru olmayacak bir yanlıştır. Aristoteles d er k i;

25

Bununla birlikte açıktır ki eğer A olduğunda B ’nin olması zo­ runlu ise aynı şekilde A’nın olması mümkün olduğunda B ’nin mümkün olması da zorunludur. Zira mümkün olması zorunlu olmaz ise bu durumda mümkün olmamasını engelleyen hiçbir şey olmaz. Buna göre A mümkün olsun, mümkün olduğunda A

30

vazedilirse mümkün olmayan bir şey için olması arız olacaktır. Eğer

724

| M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (©)

A vaz‘edilir ise bu durumda B ’nin olması zorunludur fakat mümkün değildir. Şu halde A mümkün olduğunda B de müm­ kün olur. Çünkü bu hal üzere B ’nin de tıpkı A’nın mevcut olması gibi mevcut olması zorunludur. Ama eğer A bu hal üzere 5

B olursa ve B de bu hal üzere mümkün olmaz ise bu durumda A vazedildiği gibi olmaz. Eğer A mümkün olursa B ’nin müm­ kün olması da zorunlu olur. Eğer A mevcut olursa yine B ’nin mevcut olması da zorunlu olur. Zira B ’nin varlığının imkânı (A’nın varlığının

ıo

imkânı bakımından)

zorunludur.

Çünkü

imkânsız olduğu zaman şu anlama gelir; eğer A mevcut olduğu zaman ve olması mümkün olduğu tarzda mevcut olursa şu halde A olduğunda onun (B ’nin de) olması ve bu hal üzere olması zorunludur. Tefsir

15

[872] Olması mümkün olmayanın oluştuğunu söyleyenleri -ki bunlar kuvvenin fiilden önceliğini inkâr edenlerdir-, olması müm­ kün olanın asla olmaması ilzam edince, mümkün olan bir şeyin asla fiile çıkmayacağını söyleyenin vaz‘ını iptal etmek için bunu iptal etmeye başladı ve bu bölümde bu vaz‘ın iptali için gerekli olan tak-

20

dimi yapmaya koyuldu: “Müstahil/imkânsız olan yanlış, mümkün olan yanlıştan lazım gelmez.” Buna göre bu bölümde açıklamayı amaçladığı mukaddimeyi takdim etti ki o da şudur; kendisinde bozul­ ma kuvvesi bulunan bir şey, esasen bozulmaksızın var olmaz veya oluş kuvvesi bulunan, esasen oluşmadıkça var olamaz. Yine kendisinde

25

oluş kuvvesi bulunmayan hiçbir şey oluşamaz veya kendisinde bozulma kuvvesi bulunmayan bozulamaz. Şunu vazetmek için bu açıklamayı yapmaktadır; A’da bozulma kuvvesi bulunur ve asla bozulmaz; sonra, A bozulmuştur; buna göre vazettiğimiz şey müstahil bir yanlış değil mümkün bir yanlış olur. Çünkü kendisinde bir şeye kuvve bulunanı

30

bilfiil vaz‘etmesi, müstahil olmayan bir yanlıştır. Zira müstahil yanlış,

TA/THETA (0)

M etafizik Büyük Şerhi

kendisinde hiçbir kuvve bulunmayandır. Örneğin, A bozulmuştur ve A bozulmaz diye vaz‘edersek üçüncü şekle göre, ‘bazı bozulmayanlar bozulmuştur’ sonucu lazım gelir. Bu müstahil yanlışın, mümkün bir önermeden lazım gelemeyeceği vaz‘edilir ise kendisinden imkânsızlığın/istihalenin lazım geldiği önermenin; ‘kendisinde bozulma kuvvesi bulunan şey asla bozulmaz’ şeklinde olduğu bilinir. Bunu açıklamak üzere de mümkünden müstahilin lazım gelmediği önermesini ortaya koymuştur ki bunu Kıyas K ita b ın d a yapmış ayrıca Semâ ve Alem K ita b ın d a da ezeli olarak kalıcı olan hadis bir şeyin bulunduğunu reddetmek üzere de bunu yapmıştır. [873] “Bununla birlikte açıktır ki eğer A olduğunda B’nin olması

zorunlu ise aynı şekilde A ’nın olması mümkün olduğunda B’nin mümkün olması da zorunludur ” [sözleriyle şunu kasteder:] Bilinmek­ tedir ki örneğin A’nın B ’yi gerektirmesi gibi, iki şeyden biri, İkincisini gerektirdiğinde A zorunlu olduğunda B de zorunlu olur. A mümkün olduğu zaman ise B de mümkün olur. A mevcut olduğu zaman B de mevcut olur. Bu,

bütün birbirini gerektirenlerde/mütelazımlarda

doğru olunca, kıyas ve netice de mütelazım olduğundan, bu durum kıyas ve netice için de doğru olur. Yani kıyas, zorunlu öncüllerden oluştuğu zaman netice de zorunlu olur; mümkün öncüllerden oluş­ tuğunda ise netice mümkün olur. [874] Daha sonra bunu açıklamaya başladı ve [dedi ki:] “Zira

mümkün olması zorunlu olmaz ise bu durumda mümkün olmama­ sını engelleyen hiçbir şey olmaz.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] ‘B mümkün olmaz’ şeklindeki netice, bir mümkünün kıyasının yani A harfiyle işaret ettiğimiz şeyin kıyasının neticesi olunca bu durumda B ’yi mümkün olmayan mesabesinde kabul ederiz, yani müstahil bir yanlış mesabesinde. [875] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Buna göre A mümkün ol­

sun.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Buna göre A’yı mümkün B ’yi de müstahil mesabesinde kabul edelim.

728

| M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (0)

[876] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Mümkün olduğunda A

vazedilirse mümkün olmayan bir şey için olması arız olacaktır. Eğer A vazedilir ise bu durumda B’nin olması zorunludur fakat mümkün değildir.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] A mümkün olarak 5

vazedildiğinde ve bilfiil mevcut mesabesinde kabul edildiğinde, ondan gerekli olacak netice müstahil olur. A mümkün değil müstahil olduğunda ise biz onu mümkün farz etmiştik ki bu mümkün olma­ yan bir çelişkidir. Çünkü B mevcut olmadığında A da mevcut olmaz zira A’yı mevcut olarak farz ettiğimizde B mevcut olmuştu.

ıo

[877] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Şu halde A mümkün oldu-

ğunda B de mümkün olur. Çünkü bu hal üzere B’nin de tıpkı A ’nın mevcut olması gibi mevcut olması zorunludur.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Buna göre A mümkün olduğunda B ’nin de mümkün olması zorunludur. Çünkü bu hal üzere olduğunda yani B, A’dan lazım gelirse 15

A ve B iki mümkün olur. Kastettiğim kıyas ve neticenin bu hal üzere vazedilmesidir, yani B ’nin A’dan lazım gelmesidir.

20

[878] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ama eğer A bu hal üzere B olursa ve B de bu hal üzere mümkün olmaz ise bu durumda A vazedildiği gibi olmaz.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Ama A ve B varlıkta karşılıklı gerektirme üzere farz edildiğinde ve B de müm­ kün olmadığında, bu durumda A da vazedildiği gibi yani mümkün olmayacaktır. [879] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Eğer A mümkün olursa

25

30

B’nin mümkün olması da zorunlu olur. Eğer A mevcut olursa yine B’nin mevcut olması da zorunlu olur.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bunlardan açığa çıkmıştır ki A mümkün olduğu zaman B zorunlu olarak mümkün olur. A mevcut olduğu zaman B de zo­ runlu olarak mevcut olur. [880] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Zira B’nin varlığının imkânı (A’nın varlığının imkânı bakımından) zorunludur.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Zira B ’nin varlığının imkânı, zorunlu olarak A’nın varlığının imkânı bakımından olur.

730

TA/THETA (©)

M etafizik Büyük Şerhi

[881] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Çünkü imkânsız olduğu

zaman şu anlama gelir; eğer A mevcut olduğu zaman ve olması mümkün olduğu tarzda mevcut olursa.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] İmkânsız olduğu zaman şu anlama gelir; A olursa B olmaz veya A 5

olmaz ise B olur. Aynı şekilde A herhangi bir şekilde kısaca olması mümkün herhangi bir şekilde olursa böyledir. Zira B ancak bu hal üzere olur veya mahiyetinden başka bir şey olarak olur. [882] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Şu halde A olduğunda onun

(B’nin de) olması ve hu hal üzere olması zorunludur.” [Bu sözüyle 10

şunu kasteder:] Şu halde A olduğunda B ’nin olması ve A’nın delalet ettiği varlık tarzında olması zorunludur. Aristoteles d er k i; Bütün

kuvveler

(çeşit

çeşit)

olunca,

bazısının

örneğin

hisler/duyular gibi tek bir cinsi olur; bazısı örneğin zemir25 çalma 15

gibi âdet ile olur; bazısı örneğin zanaatlar gibi talimle olur. Bu durumda bazısının daha önce fiilini yapanlarda olması zorunludur ki bunlar âdet ile ve kelam ile olanların tümüdür. Bunun gibi olmayanlar ve infial ile olanların ise böyle olması zorunlu değildir. Çünkü mümkün, bir vakitte, bir türde ve zorunlu olarak gereken

20

bütün fasıllarla bir imkândır. Nutuk/düşünme yoluyla hare­ ket üzerine kuvvesi bulunan şeylerin kuvvesi de düşünme iledir.

[1048a] N utku olmayan şeylerin kuvveleri ise nutuk sahibi değildir. Ö ncekiler zorunlu olarak m üteneffis/nefsli olanda bulunur, oysa bunlar her ikisinde bulunur. Ama bu sonuncular gibi 25

olan kuvveler, mümkün olduğu ölçüde mefule/yapılana ve münfaile/edilgine yaklaştığında bazısının fiil yapması, bazı­ sının ise m ünfail olması zorunludur. Ama ötekilerde bu zo­ runlu değildir. Çünkü bunlardan her biri, diğerinin failidir. 25

Bir tür nefesli çalgı.

M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (0)

Ama ötekiler zıtların failidir. Zıtları birlikte yapacak oldukların­ da bu mümkün değildir, bu durumda gerçek hükm edicinin, başka bir şey olması zorunludur. Ben diyorum ki bu arzu/şevk ve seçmedir/ihtiyardır. Zira arzu edileni gerçekten yapması, kuvvesi ölçüsünde ve münfaile/yapılana yakın olduğu zaman olur. Şu halde nutk/düşünme yoluyla bir kuvvesi bulunan bütün şeyler, kuvvesine sahip olduğu şeyi arzuladığında, bunu sahip olduğu arzu ölçüsünde yapmak zorundadır. Bunu ancak münfail yakın olduğu zaman ve fiil de bu hal üzere olduğu zaman yapar. Fiil olduğunda buna güç yetirecektir. Dışarıdan bir engel olm a­ dıkça, sözü artırma ihtiyacı yoktur. Çünkü ondaki kuvve, sanki fiilin kuvvesinde ilavedir. Bu her durumda değildir. Ne var ki belli bir türden olanlardadır. Bunda fasıllandırm a ve ilave dışar­ dan engelleyici şeylerle olur. Çünkü bunlar, fasıllardaki bazı şeyleri eksiltir. Bu sebeple o, zıtları birlikte yapmayı ister ve arzularsa yapamaz. Çünkü bu hal üzere onun kuvvesine sahip değildir. Yine bu türden fiil yapmayı mümkün kılacak birlikte fiil yapma kuvvesine de sahip değildir.

[883] “Bütün kuvveler (çeşit çeşit) olunca, bazısının örneğin hisler/du yu lar gibi tek b ir cinsi olur; bazısı örneğin zem ir çalm a gibi adet ile olur; bazısı örneğin z a n a a tla r gibi talim le olu r” [sözleriyle şunu kasteder:] Kuvvelerin muhtelif sınıfları olunca bu durumda bazısı tabiat bakımından meydana gelir ve tek bir cins altına girer ki o da tabiattır. Yani tabiatla meydana gelmeleri bakımından onları altında toplar, örneğin hisler gibi. Bazısı ise alışkanlık edinmeyledir, bazısı ise talim/öğretim ile meydana gelir.

Örneğin pek çok

fail/yapıcı zanaat gibi ki bu tıpkı tıp sanatı ve kıyası kullanan diğer amelî sanatlar gibidir. Bunu söylemesinin nedeni, amelî sanatların bir kısmının alışkanlıkla meydana gelmesi bir kısmının ise fiillerinin huy edinmekle/zihnî alışkanlıkla meydana gelmesidir.

M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (0)

[884] Kuvvelerin sınıflarını sayınca [dedi ki:] “Bu durumda bazı­

sının daha önce fiilini yapanlarda olması zorunludur ki bunlar adet ile ve kelam ile olanların tümüdür.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Buna göre bu kuvvelerin ve melekelerin fiillerinin, kuvve ve meleke­ lerden önce gelmesi zorunludur. Şöyle ki ud çalan için çalma mele­ kesinin meydana gelmesi, bu kuvvenin kemali meydana gelinceye kadar ud çalmakla oluşur. [885] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bunun gibi olmayanlar

ve infial ile olanların ise böyle olması zorunlu değildir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Tabii kuvvelere gelince, bunlar oluşta fiillerinden önce gelmezler. Şöyle ki görülme kuvvesine sahip olan şeyde kuvvenin önce gelmesi, görmenin meydana gelmesi için zorunlu değildir.

[886] “Çünkü mümkün, bir vakitte, bir türde ve zorunlu olarak gereken bütün fasıllarla bir imkândır” [sözüyle de şunu kasteder:] Çünkü mümkün, herhangi bir vakitte ve herhangi bir tür imkân ile mümkün olur, kısaca her bir mümkünde zorunlu olarak fasıllandırılması gereken bütün hallerle mümkün olur. [887] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Nutuk/düşünme yoluyla

hareket üzerine kuvvesi bulunan şeylerin kuvvesi de düşünme ile­ dir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Nâtık olarak fiil yapma kuvvesi bulunan şeylerin fail kuvveleri nutuk ile birlikte bulunur. Demek istiyor ki nutuk onlardaki ilk muharriktir. [888] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Nutku olmayan şeylerin

kuvveleri ise nutuk sahibi değildir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Fiilleri nutuktan sadır olmayan bütün kuvveler, nutuktan aridir.

736

M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (0)

[889] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Öncekiler zorunlu ola­

rak müteneffis/nefsli olanda bulunur,

oysa bunlar her iki­

sinde bulunur . ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Nutuk ile birlikte olanların müteneffıste bulunması, nutuk ile birlikte olmayanların ise 5

her ikisinde yani hem müteneffıs hem müteneffıs olmayanda bu­ lunması zorunludur.

[890] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ama bu sonuncular gibi

olan kuvveler, mümkün olduğu ölçüde mefule/yapılana ve münfaile/edilgine yaklaştığında bazısının fiil yapması, bazısının ise münfail ıo

olması zorunludur. ” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Gayr-ı nâtık olan kuvvelere gelince, fail mefule yaklaştığında ve ortada dışardan engel­ leyen bir durum bulunmadığında failin fiil yapması, münfailin de infiale uğraması zorunludur. Örneğin ateş yanıcı bir şeye yaklaştı­ ğında, eğer ortada yanmayı engelleyecek bir şey bulunmaz ise yanıcı

15

olan zorunlu olarak yanar.

[891] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ama ötekilerde bu zorunlu

değildir. Çünkü bunlardan her biri diğerinin failidir. Ama ötekiler Zitların failidir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Nutuk ile birlikte bulunan kuvveler ise mehillerine yakınlaştığında kaçınılmaz olarak 20

fiil yapmaları gerekmez. Çünkü onlardan her biri ancak zıtlardan birini yapar. Nutuk ile birlikte bulunanların zıtları yapmaları bilgi bakımındandır ki bu da zıtların bilgisidir. [892] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Zıtları birlikte yapacak ol­

duklarında bu mümkün değildir. ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Ne 25

var ki onlar zıtları bizatihi ve öncelikli yaparlar ise bu durumda zıtları birlikte yapmaları lazım gelir ki bu müstahildir.

738

| M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (©)

[893] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bu durumda gerçek hük-

medicinin, başka bir şey olması zorunludur.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bu bakımdan bunlarda, belli bir vakitte iki zıttan birini yapmanın sebebi olan muharrik kuvveyi önceleyen bir ilke bulun5

ması gerekir. Kısaca bu durumda ortada belirli bir vakitte iki zıttan birinin, diğerine tercihen yapılmasını sağlayan bir şey bulunmalıdır ki işte bu muharrik kuvveyi önceleyen gerçek ilkedir. İşte buna işaret etmek üzere [dedi ki:] “Bu durumda gerçek hükmedicinin,

başka bir şey olması zorunludur.” [Şunu kasteder:] Zıtlardan birinin 10

herhangi bir vakitte değil belirli bir vakitte yapılmasını diğerine göre tercih ettiren şey. [894] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ben diyorum ki bu ar-

Zu/şevk ve seçmedir/ihtiyar dır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Zıtlar­ dan birinin yapılmasını tercih ettiren bu ilke, arzu ve akıldan oluşan 15

seçmedir. Şöyle ki arzu, zıtlardan sadece biri için olduğunda, failin fiilini ona taalluk ettirir. Aynı şekilde zıtlardan biri için olduğunda, seçme de böyledir. [893] “Zira arzu edileni gerçekten yapması, kuvvesi ölçüsünde ve

münfaile/yapılana yakın olduğu zaman olur” [sözüyle ise şunu 20

kasteder:] Ancak bu kuvveler, zıtlardan, daha baskın olarak arzuladı­ ğını, ya aklın arzusu bakımından veya tahayyül arzusu bakımından yapar. “Kuvvesi ölçüsünde” ifadesini eklemesinin nedeni, bazen güç yetirilemeyenin arzulanmasıdır. Yakınlığı şart koşmuş olmasına gelince, yine açıktır ki bu her iki kuvve için yani nâtık kuvve ve gayrı

25

nâtık kuvve için müşterektir.

740

M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (©)

[896] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Şu halde nutk/'düşünme yo­

luyla hır kuvvesi bulunan bütün şeyler, kuvvesine sahip olduğu şeyi arzuladığında bunu sahip olduğu arzu ölçüsünde yapmak zorunda­ dır . ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Şu halde nâtık olan, yapma kudre5

tine sahip olduğu şeyi şiddetle arzuladığında, onu arzusu ve kuvvesi ölçüsünde yapması zorunludur.

[897] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bunu ancak münfail yakın

olduğu zaman ve fiil de bu hal üzere olduğu zaman yapar.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Münfaildeki fiilini, ancak münfail ona yakın 10

olduğu zaman ve fiil vaktinde söylediğimiz baskın arzu ve fiili yapma kuvvesi bulunduğu bir halde yapar.

[898] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Fiil olduğunda buna güç

yetirecektir. Dışardan bir engel olmadıkça sözü artırma ihtiyacı yoktur. Çünkü ondaki kuvve, sanki fiilin kuvvesi ilavedir.” [Bu 15

sözleriyle şunu kasteder:] Kuvvede, fiile güç yetirme şartına ilave olarak ‘dışardan bir engel bulunmadıkça’ şartını eklemeye ihtiyaç duymayız. Çünkü kuvvenin güç yetirmesi vaz‘ımız, bu şarta ihtiyaç bırakmıyor. Zira ortada bir engel bulunduğunda, bu onun kuvvesi­ nin varlığını nefyeden şeylerden değildir. İşte “çünkü ondaki kuvve”

20

sözüyle kastettiği şey budur. Bu sebeple bazı kuvveler için engellerin varlığı ârızî bir durumdur. “Sanki fiilin kuvvesi ilavedir” [sözüyle de şunu kasteder:] kuvve hakkında ‘fiil üzerine’ ifadesini şart koşmak ilave ve fazlalıktır. [899] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bu her durumda değildir.

25

Ne var ki belli bir türden olanlardadır. Bunda fasıllandırma ve ilave dışardan engelleyici şeylerle olur.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Dışardan olan engellerin kaldırılması her kuvvede şart değildir. Aksine herhangi bir mümkün türünde böyledir ki bunlarda fiilin kuvvesi fasıllandırıldığında denilir ki; ‘fiilin kuvvesi, failin mefulü

30

istilasıyla ve dışardan engellerin kaldırılmasıyla olur’.

742

M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (0)

[900] “Çünkü bunlar fasıllardaki bazı şeyleri eksiltir” [sözüyle de şunu kasteder:] Çünkü bunlarda failin kuvvesi ve onun istilası bu iki tarza tafsil edilmediğinde mefhum nakıs olur. [901] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bu sebeple o, zıtları birlik­ 5

te yapmayı ister ve arzularsa yapamaz. Çünkü bu hal üzere onun kuvvesine sahip değildir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Ondan olan fiilin varlığına dair arzuya ilave olarak failin meful üzerine kuvvesini şart koşmuştur. Çünkü zıtları birlikte yapmayı arzularsa bu mümkün olmaz. Çünkü her iki fiil üzerine kuvveye sahip değildir.

10

[902] “Yine bu türden fiil yapmayı mümkün kılacak birlikte fiil

yapma kuvvesine de sahip değildir” [sözüyle ise şunu kasteder:] Bu sebeple kendisiyle bu tarz fiili yapmasını mümkün kılacak bir kuvveye sahip değildir, yani şeyi ve zıddını birlikte yapacağı bir kuvveye sahip değildir. 15

Aristoteles d er k i;

Hareket türünden olan kuvve hakkında konuşulduğundan, şimdi de fiilin fasıllarını tafsil edelim. Şaşkınlık fiilin ne olduğu ve hangi şeyin fiil olduğu hususundadır. Zira yine onun tafsiliyle de ‘mümkün5, apaçık olacaktır. Şöyle ki biz sadece, başka bir şeyi 20

hareket ettiren veya başka bir şeyden hareket eden bu şeye mutlak olarak veya bir türde mümkün demiyoruz aksine başka yönden de diyoruz. Bu nedenle bunu zikretmeyi talep ettiğimizde de aynı şekildedir. Zira bilfiil olan; şeyin, ‘o bilkuvvedir5 dediğimiz şeyin hali üzere olmamasıdır. Söylemek istediğimiz şey, ferdî şeyleri izleyen

25

söz ile açıkça ortaya çıkar. Her durumda tanımı talep etmemiz ge­ rekmez. Aksine inceleme, uygunluk ile söylenen şeyler hakkındadır.

744

I

M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (0)

[1048b] Zira o, mimarın binaya, uyanık olanın uyuyana, görenin gözü olup da kapalı olana, maddeden mücerret olanın maddeye ve yapanın/sani yapılana/masnua nispeti gibidir. Bu tafsilin iki cüz’ünden biri münferit fiil olsun diğeri de kuvve olsun. Bilkuvve 5 [ve bilfiil] denilenlerin tümü, benzer tek bir türde söylenmez. Aksine uygunluk türünden söylenir örneğin şöyledir veya şuna göredir, yine şundadır veya şuna göredir gibi. Zira bazıları kuvveye göre hareket gibidir, bazıları da herhangi bir maddeye göre cevher gibidir. Başka bir türde, sonsuza ve boşluğa denilir. Ve yine mevıo cutların pek çoğundan buna benzer bütün şeylere bilfiil ve bilkuvve denilir. Örneğin görme, bina ve kendisine bakılana/görülene söy­ lendiği gibi. Zira bunlarda fiilin belli bir vakitte ve yine mutlak olarak doğru olması mümkündür. Kendisine bakılana/görülene gelince, görüldüğü için diğer seferde de kendisine bakılma kuvvesi 15 bulunduğu içindir. Sonsuza gelince, o, bilfiil mufarık olacak şeyin hali üzere bilkuvve değildir, aksine bilgi bakımından bilkuvvedir. Zira bu fiilin bilkuvve olmasını veren şey, bölmenin sona ermemesi ve onun mufarık olmamasıdır.

20

[903] “Hareket türünden olan kuvve hakkında konuşulduğundan,

şimdi de fiilin fasıllarını tafsil edelim” [sözüyle şunu kasteder:] Hareketlilerdeki kuvve hakkında konuşmuş olduğumuzdan şimdi de fiil isminin delalet ettiği şeyi tafsil edelim ki soruşturma öncelikle fiilin ne olduğuna yöneltilir. 25

[904] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Şaşkınlık fiilin ne olduğu

ve hangi şeyin fiil olduğu hususundadır. Zira yine onun tafsiliyle de ‘mümkün’, apaçık olacaktır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Önce­ likle hakkında şaşkınlık bulunan soruşturma, ilk olarak fiilin ne olduğunu ve fasıllarının hangileri olduğunu bilmektir. Zira bunların, 30

tanımı fasıllandırması bakımından mümkünün apaçık bir tafsili, yani tanım bakımından bilgisi de oluşacaktır. Çünkü mümkün de ancak fiile izafetle anlaşılır.

M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (0)

[905] [Aristoteles daha sonra der ki:] *Şöyle ki biz sadece, başka

bir şeyi hareket ettiren veya başka bir şeyden hareket eden bu şeye mutlak olarak veya bir türde mümkün demiyoruz aksine başka yönden de diyoruz... (Bu nedenle bunu zikretmeyi talep ettiğimizde de aynı şekildedir).” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Mümkünün bilgisinde bulunan fiili tanımlamaya ihtiyaç doğuran sebep, şudur. ‘Bir şey bir şeyi hareket ettirme ve bir şeyden hareket etme kuvvesine sahiptir’ dediğimizde bunu mutlak olarak söylüyor değiliz, aksine izafetle söyleriz. Zira bu kuvvelerden her biri, ancak fiile izafetle anlaşılır. [906] Bütün bunlar karar kılınca öncelikle fiilin tanımına koyul­ du ve [dedi ki:] “Zira bilfiil olan; şeyin, ‘o bilkuvvedir’ değimiz şeyin

hali üzere olmamasıdır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bu söz kendi­ liğinden anlaşılmaktadır. [907] Fiili bununla tanımlayınca kendisiyle bu tanım için yakîn gerçekleşecek cihete yönlendirdi ve [dedi ki:] “Söylemek istediğimiz

şey, ferd î şeyleri izleyen söz ile (tümevarım ile) açıkça ortaya çıkar.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Fiilin resminde/betiminde söy­ lemiş olduğumuz söz istikra ile açıkça ortaya çıkar. “İzleyen söz ile” bunu murâd etmiştir. Demek istiyor ki, hakkında bilfiil dediğimiz şeylerin tek tek her birindeki ‘bilfıilin’ anlamının ne olduğuna dair istikra yaptığımızda, fiilin bu resmi veya tanımı zahir olur. Zira ‘o bilfıildir’ dediğimizde sadece, onlardan her biri hakkında bilkuvve olduğu zaman içinde bulunduğu hal üzere olmadığını anlamaktayız. Aynı şekilde bir şey için ‘o bilkuvvedir’ dediğimizde ancak bilfiil olduğu zaman içinde bulunduğu halin mukabili olan bir halde oldu­ ğunu anlamaktayız. [908] Kuvve ve fiil birbirine zıt iki görelidir ve görelilerden her biri, tanıma bir boşluk ilişmeksizin arkadaşının tanımında bulunur ki bu, göreli olmayan şeylerin tanımına arız olan şeyin hilafınadır.

748

M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (©)

Kastım şu ki onların tanımında alman şeylerin tanımlananlarında onlar bulunamaz. [Aristoteles daha sonra der ki:] “Her durumda

tanımı talep etmemiz gerekm ez.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Her şeyin tanımını aynı vetirede talep etmemiz gerekmez. Şöyle ki 5

göreli olmayan şeylerin tanımları, göreli olan şeylerin tanımlarından başka bir niteliktedir. [909] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Aksine inceleme, uygunluk

ile söylenen şeyler hakkındadır. ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Aksine burada yapmayı dilediğimiz tanımlama başka bir cihettendir. Çünkü 10

buradaki incelememiz, birbirine mukayeseli olarak söylenen şeyler hakkındadır ki onlar da göreli şeylerdir. [910] Daha sonra göreli şeylerin örneğini verdi ve [dedi ki:] “Zira

o, mimarın binaya, uyanık olanın uyuyana, görenin gözü olup ta kapalı olana, maddeden mücerret olanın maddeye ve yapanın/sani 15

yapılana/masnu nispeti g i b i d i r [Bu sözüyle şunu kasteder:] Zira nasıl ki mimar ismi binaya, bina da mimara kıyasla; uyanık olan uyuyana, uyuyan da uyanığa kıyasla; bakan gözü kapalı olana, gözü kapalı olan da bakana kıyasla; sûret maddeye, madde de sûrete kıyas­ la ve yapılan yapana, yapan da yapılana kıyasla söyleniyor ise onların

20

tanımlarında da durum aynı şekildedir. Çünkü tanımların delaleti­ nin, isimlerin delaletine eşit olması gerekir. [911] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bu tafsilin iki cüz’ünden

biri münferit fiil olsun diğeri de kuvve olsun. Bilkuvve [ve bilfiil] denilenlerin tümü, benzer tek bir türde söylenmez.” [Bu sözüyle 25

şunu kasteder:] Bu iki tanım, genel fiil ve genel kuvve için olsun, ama bu ikisinden her birinin, bu iki ismin delalet ettiği her bir türde delalet ettiği şeyi, benzer olmayan muhtelif anlamda olur.

M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (©)

[912] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Aksine uygunluk türünden

söylenir örneğin şöyledir veya şuna göredir yine şundadır veya şuna göredir gibi. Zira bazıları kuvveye göre hareket gibidir bazıla­ rı da herhangi bir maddeye göre cevher gibidir. ” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Bazı şeyler üzerine bunlar, tenasüp ve uygunluk bakımın­ dan söylenir. Örneğin kuvve isminin iki şey üzerine mütenasip olmaları bakımından söylenmesi gibi ki işte buna delalet etmek üzere “örneğin şöyledir” demiştir. Yani kuvve isminin iki şey üzerine, birincisinin kendisine izafe edildikleri şeye nispeti, İkincisinin başka bir şeye nispeti gibi olduğu bir tarzda söylenmesi gibi ki bu nispet £göre/ila’ veya benzeri diğer nispet harfleriyle yapılır. İşte, “şuna

göredir yine şundadır” sözüyle buna delalet etmiştir. [913] Daha sonra bunun örneğini verdi ve [dedi ki:] “Zira bazı-

ları kuvveye göre hareket gibidir bazıları da herhangi bir maddeye göre cevher gibidir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Tenasüp ile söyle­ nen şeyin örneği, şunun gibi sözlerimizdir; ‘harekete göre kuvve’ ve ‘sûretin oluşması için, maddede olan üzerine kuvve’. Zira hareket­ lide bulunan kuvvenin harekete nispeti, maddedeki kuvvenin sûrete nispeti gibidir. [914] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Başka bir türde, sonsuza

ve boşluğa denilir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Kuvve, tena­ süp/uygunluk yönünden olan türden başka bir türde de söylenir ki o da ‘sonsuz bilkuvve mevcuttur’ sözümüzdür. Demek istiyor ki burada kuvveden, fiile izafetle söylenen kuvve anlaşılmaz. Çünkü bu sonludur. Sonsuz sözümüzden anlaşılan ancak, onun bilkuvve mevcut olmasıdır, yani F izik K itabı nda açıkça ortaya çıktığı üzere, kuvveyle birlikteli­ ğinin devamlı olmasıdır. “Boşluğa” ifadesine gelince, zannediyorum bununla cisimlerde bilfiil değil bilkuvve boşluğu kabul edenlerin ve maddede sonsuz sûretleri kabul etme kuvvesini kabul edenlerin görüşünü kastetmiştir ki boşluk ta bu cinstendir.

M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (0)

[915] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ve yine mevcutların pek

çoğundan buna benzer bütün şeylere bilfiil ve bilkuvve denilir. Örneğin görme, bina ve kendisine bakılana/görülene söylendiği gibi.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Uygunluk türünden söylenen bütün kuvve ve fiiller mevcutlardan pek çok tür için bulunur. Örne­ ğin gören, bina yapan ve kendisine bakılana yani görülene söylendiği gibi. Demek istiyor ki görmenin bir kısmı bilkuvve bir kısmı ise bilfıildir. Aynı şekilde görülenin de bir kısmı bilkuvve bir kısmı bilfîildir ki bu da kendisine bakıldığı anda olur. Mimar ve bina hususunda da durum bu şekildedir. [916] Bu iki tür kuvveyi yani uygunluk türünden olan ve olma­ yanları zikredince bunların arasını tefrik etmeye başladı ve [dedi ki:]

“Zira bunlarda fiilin belli bir vakitte ve yine mutlak olarak doğ­ ru olması mümkündür.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Hakiki an­ lamda söylenen kuvveye gelince, onun, belirli bir vakitte kendisin­ de asla bir kuvve kalmayacak şekilde fiile çıkması mümkündür ve buna göre söz konusu vakitte onun tam olmayan fiile değil mutlak olan fiile çıkması tasdik edilir. İşte buna delalet etmek üzere “mut­

lak olarak” demiştir. [917] Daha sonra önceki örneği verdi ve [dedi ki:] “Kendisine ba­

kılana/görülene gelince, görüldüğü için diğer seferde de kendisine bakılma kuvvesi bulunduğu içindir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bilkuvve görülene gelince, bir kimse kendisine baktığında görülür olduğunda fiile çıkması mümkün olur. İşte bu vakitte bilfiil görülen olur. Bilkuvve bakanın da aynı şekilde ona bilfiil bakması mümkün olur. Çünkü ona bakma kuvvesine sahiptir.

754

| M etafizik Büyük Şerhi

[918]

TA/THETA (0)

Sonra ikinci türü zikretti ve [dedi ki:] “S o n su z a g elin ce,

b ilfiil m u fa rık o la ca k şey in ha li ü z e r e b ilk u v v e d eğ ild ir a k sin e bilgi b a k ım ın d a n

b ilk u v v e d ir .”

[Bu sözüyle şunu kasteder:] Sonsuzun

bilkuvve olduğuna dair sözümüze gelince, bu sözde bilkuvve ile 5

kendisinde asla bir kuvve bulunmayacak şekilde fiile çıkan kuvveyi kastetmiyoruz. Aksine kuvvenin onunla birlikte olduğu anlamı kastediyoruz. es-Simâu ’t-ta b îîde (Fizik K itabı) onu açıkladığında demiştir ki şayet bu kuvve fiile çıkarsa ‘sonsuz’, bilfiil mevcut olur. Bu kitapta bunun imkânsız olduğu ve bu kuvvenin anlamı açıklan-

10

mıştır. Şöyle ki bu kuvve, kuvveye sahip olan şeyden kopmaz ve ayrılmaz. Bu kuvveye sahip olan şey, fiile çıkışı sonsuz olandan fiile çıkanların tek tek cüzlerinin kuvvesine sahiptir. Hareketin tanımında alman kuvve ise bu cinsten bir kuvvedir. Çünkü bu kuvve fiile çıktı­ ğı zaman, hareket iptal olur. Ancak bu hareketin mufarık olmasının

15

mümkün olmadığını, aksine bilgi bakımından olduğunu söylemiş olmasının nedeni, kuvveden ayrık olan şeyin, zihinde bilfiil tasavvur edilen şey olmasıdır. İşte bu anlamdaki kuvve tıpkı es-Simâu tt a b îıd e açıkça ortaya çıktığı gibi, zamanda, harekette ve ölçülerin bölümlemesinde bulunur. [ 9 1 9 ] “Z ir a bu f i i l i n b ilk u v v e o lm a s ın ı v e r e n şey , b ö lm e n in s o ­

20

na

e r m e m e s i v e o n u n m u fa r ık

o lm a m a s ıd ır ” [sözüyle de şunu

kasteder:] Sonsuz mevcudun zorunlu olarak sonlu mevcuda dönüş­ memesi için, bu şeylerdeki söz konusu kuvvenin, ayrık olmayan ve sona ermeyen olması zorunludur. Örneğin şunun gibi; kendisiyle 25

ölçünün bölündüğü kuvve şayet sona erecek olsa bu durumda onun bölünmesi biter ve sona erer, oysaki onun bölünmesinin sona erme­ diği açıkça ortaya çıkmıştı.

756

| M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (©)

Aristoteles der ki; Bu26 sözlerden ve benzerlerinden fiilin ne olduğu ve hangilerinin fiil olduğu açıkça ortaya çıkmıştır. Buna göre cüzîlerden her birinin [1049a] ne zaman bilkuvve olduğunu 5

ne zaman

olmadığını tafsil

etmeliyiz. Zira o, ne daimi olur ne de benzerdir. Zira bilkuvve insan, kendisinden oluştuğu şey değil, aksine oluşu tamamlandı­ ğında spermdir yoksa böyle olmamıştır. Nasıl ki tıptaki şeylerin tümü şans ile değil, bunun gibi kuvveye sahip olan bir şeyin oluşuyla ise (diğer şeylerde de böyledir) ki işte bu iyileştirici

ıo

kuvvedir. Bunun (iyileştiricinin) tanımı, ‘bilkuvve olandan, akıl ve tamlık ile oluşan ve oluşması istendiğinde, dışardan hiçbir şeyin engellemediği’ (şeklindedir). İyileşene gelince, o, kendi­ sindeki şeylerden bir engel olmadığında sağlığın fiil yaptığıdır. Yine kendisinden oluştuğu şeylerden biri, ev olmasını engelle-

15

mez ise bilkuvve ev de bunun gibidir. Zira kendisinde bir şeyle­ rin artması, eksilmesi ve değişmesi mümkün olan şey; işte o, bilkuvve evdir. Oluşunun ilkesi/başlangıcı dışardan olan diğer şeyler de aynı şekildedir. Yine oluşunun ilkesi kendisinde bulu­ nan bütün şeyler, hiçbir şey [dışardan] kendisini engellemiyor

20

ise böyledir. Örneğin sperm gibi. Zira o, başkasında olduğunda değişmez. Aksine sahip olduğu bir ilkeyle böyle olduğunda bu bilkuvve olur. Diğerine gelince, o, başka bir ilkeye ihtiyaç du­ yar. Örneğin henüz bilkuvve heykel olmayan ne ki değişirse tunç olacak toprak gibi. Sanki söylediğimiz şey şu değildir. Aksine o, şu

25

ötekidir örneğin sandık gibi. Zira sandık ahşap değildir, aksine ahşapsaldır. Ahşap ise toprak değildir, aksine topraksaldır. Yine toprak da bu hal üzere söylenirse başka bir şeye dair değildir, aksine şu ötekidir ki o daima mutlak türde bilkuvve şu ötekidir. Örneğin 26 Metafiziğin bazı nüshalarında 1048b, 18-35 satırlar arasında yer alan pasaj yer almamaktadır ki İbn Rüşd’ün esas aldığı metinde de bu pasajın yer almadığı gö­ rülmektedir. Genelde bizim de İngilizce neşrini kullandığımız Tom as Aquinas’ın metninde de bu pasaj yer almamaktadır. Bu sebeple bu kısmın çevirisini tamam­ lamayı tercih etmedik.

758

TA/THETA (©)

M etafizik Büyük Şerhi

sandık gibi ki o ne topraksal ne de topraktır, aksine ahşapsaldır. Bu nedenle bu (toprak) bilkuvve sandık, bu (ahşap) da sandığın unsurudur. Ama mutlak türde olan mutlak türde olan içindir ki bunun için olan (mutlak ise) bu ahşaptır. Tek başına başka bir 5

şey üzerine yüklenmeyen ilk olan bir şey varsa işte bu ilk unsurdur/maddedir. Örneğin toprak havasal olursa.ve hava da ateş değil fakat ateşsel olursa bu durumda ateş ilk unsur olur. Çünkü o, bu şey değildir. Zira külli ile infiallerin mevzusu arasında bir fasıl/ayrım bulunur. Örneğin, insan, beden ve nefs ile müzisye­

10

nin ve beyaz olanın infiali gibi. Zira kendisinde müzik bulunan şeye müzik denilmez, aksine o müzisyendir. Yine ‘insan beyaz­ lıktır’ denilmez, aksine ‘beyazdır’ denilir. Yürüme ve hareket denilmez, aksine yürüyen ve hareketli denilir tıpkı şu öteki denildiği gibi. Buna göre bu türden olan şeylerin tümünün sonu

15

cevherdir. Böyle olmayan aksine bir tür suret olan ki bu yükle­ nen şeydir, şeylerin tümünün sonu ise maddedir ve maddesel cevherdir. ‘Şu öteki’ sözü madde ve infialler olarak söylendiğinde

[1049b] buna ilave arız olur çünkü her ikisi de belirsizdir.

[920] “Bu s ö z le r d e n ve b e n z e r le r in d e n f i i l i n n e old uğu ve h a n g i­

20

le r in in f i i l old uğu a çık ça o rta y a ç ık m ış tır ” [sözüyle de şunu kaste­

der:] Zikretmiş olduğumuz bu sözlerden, fiilin ne olduğu, faslının hangi fasıl olduğu, kuvvenin ne olduğu ve faslının hangi fasıl olduğu açıkça ortaya çıkmıştır. Yine bunlardan başka benzer şeylerle de 25

açıklama yapmak mümkündür. [921] [Aristoteles daha sonra der ki:] “B u n a g ö r e c ü z île r d e n her

b ir in in

d ığ ın ı

ta fsil

ne

za m a n

e tm e liy iz .

b ilk u v v e Z ir a

o,

ne

o ld u ğ u n u d a im i

ne

o lu r

zam an ne

de

o lm a ­ benzer­

d i r . ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Şimdi de cüzîlerden her birinin 30

ne zaman bilkuvve olduğunu ne zaman olmadığını zikredelim. Yani

TA/THETA (0)

M etafizik Büyük Şerhi

şey üzerine kuvveli olan yakın mevzuyu zikredelim ve onu başkaların­ dan ayırt eden resmi betimleyelim. “Z ir a o, n e d a im i o lu r n e d e b e n z e r d ir ” [sözüyle de şunu kasteder:] Bilkuvve mevzu ne daimi

olur ne de kabul edilmiş gibidir aksine bu, rastgele bir vakitte ve rastgele bir mevzuda olmayıp ancak belirli bir vakitte ve belirli bir mevzu içindir. [922] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Z i r a b ilk u v v e in sa n , k e n ­ d is in d e n ğ ın d a

o lu ştu ğ u

s p e r m d ir

şey

yoksa

d eğ il, b ö y le

a k s in e

o lu şu

o lm a m ış t ır .”

ta m a m la n d ı­

[Bu sözüyle şunu

kasteder:] Bilkuvve insan, örneğin baba veya dört unsur gibi kendi­ sinden oluştuğu şeyde mevcut değildir. Aksine o, oluşu tamamlan­ dığında spermdedir. “Y ok sa b öy le o lm a m ış tır ” [sözüyle de şunu kasteder:] O eksik bir sıfatla böyle olmaz, aksine kendisinden doğa­ cağı bir sıfatla olur. [923] Bu anlam başka bir tercümede daha vazıh olarak geçmekte­ dir:

“İn sa n

o la r a k

b u lu n m a d ığ ı

d e ğ ild ir f a k a t ö z e l b ir sp e r m

zam an

b ilk u v v e

o ld u ğ u n d a o la b ilir ,

in sa n

o an o lm a ­

d ık ç a d eğ ild ir . ”

[924] [Aristoteles daha sonra der ki:] “N a s ıl k i tıp ta k i ş e y le r in tü m ü şa n s ile d eğ il, b u n u n g ib i k u v v e y e sa h ip o la n b ir şe y in o lu ş u y la ise

(d iğ er ş e y le r d e d e b ö y le d ir )

k i iş te bu iy ile ş tir ic i

k u v v e d ir .” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Nasıl ki şans, tıp sanatında

mevcut olan şeylerin tümünün faili olmayıp ki burada sıhhati kas­ tetmektedir, aksine sıhhati bizzat yapma kuvvesine sahip olan bir şey fail ise ki o da iyileştirici kuvvedir, bütün mehillerdeki durum da aynı şekildedir. Yani onların faili şans değildir. Onların faili, ancak tıptaki iyileştirici kuvve mesabesinde olan kuvvedir.

762

TA/THETA (©)

M etafizik Büyük Şerhi

[925] [Aristoteles daha sonra der ki:] “B u n u n (iy ileştiricin in ) ta­ n ım ı, ‘bilk u v v e o la n d a n , akıl ve tam lık ile o lu şa n ve oluşm ası isten ­ d iğ in d e,

d ış a rd a n

h iç b ir şey in e n g e lle m e d iğ i’ (ş e k lin d e d ir ).” [Bu

sözüyle şunu kasteder:] İyileşmeni/sıhhatin tanımı, ‘nutuktan dolayı 5

bilfiil olan ve tamamlanan yakın kuvvedir’ şeklindedir. Yani bilkuvve olan şeyin nutkî/düşünceye dair iyileşme suretinden meydana gelme­ sidir. Şöyle ki sâni‘ olmasını istediğinde dışardan hiçbir şey bunu engellememiştir. İşte bu tanım, her ne kadar kendisiyle sağlık hak­ kında temsil verilmiş olsa da esasen sanatlardan yapılmış şeylerin

10

tümü için genel bir tanımdır. [926] [Aristoteles daha sonra der ki:] “îy ile ş e n e g e lin c e , o, k e n d i­ sin d ek i ş e y le rd e n b ir en g el o lm a d ığ ın d a sa ğlığın fiil y a p t ığ ıd ır .”

[Bu sözüyle şunu kasteder:] Sağlığı kabul eden adam ise dışardan bir şey ve kendisindeki bir şey bunu engellemediği zaman, sağaltıcı 15

onda sağlığı yapar. Yani sağlığı kabul etmeyi engelleyen bir şey bulunmadığında. [927] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Y in e k en d is in d e n o lu ştu ğu ş e y le r d e n b iri, ev o lm a sın ı e n g e lle m e z ise b ilk u v v e ev d e b u n u n g i b i d i r .” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Yine evin kendisiyle bilkuvve ev

20

olduğu şeyleri, sâni‘ hazırladığında ve evi yapmak istediğinde, onlar­ dan evin oluşmasını engelleyen bir şeyin bulunmaması gibi. [928] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Z ir a k en d isin d e b ir ş e y le ­ r in a rtm a sı, ek silm esi v e d eğişm esi m ü m k ü n o la n ş e y ” [Bu sözüyle

şunu kasteder:] Bilkuvve olan şey, artma, eksilme ve değişmeyi kabul 25

eden şeydir. Bunu söylemesinin nedeni, oluşun bu üç durumla tamamlanır olmasıdır. Şöyle ki oluşanın, oluştuğu sırada sureti kabul edici olması uygun olmayan maddesinden kendisiyle ayırt edildiği bir fasla sahip olması gerekir. Yine onun oluşta artmaya/ilaveye sahip olması gerekir ki bu da onun hakkında ‘kendisiyle oluşmuştur’

30

denilen sûrettir. Artma ve eksilme ise ancak değişimle olur.

764

| M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (©)

[929] [Aristoteles daha sonra der ki:] “İşte o, b ilk u v v e ev d ir. O lu ­ ş u n u n ilk esifb a şla n gıcı d ış a rd a n o la n d iğ e r ş e y le r d e a y n ı ş e k ild e ­ d ir. ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bilkuvve ev olan şey, kendisinde bu

üç durumun mümkün olduğu şeydir. Bu, dışardan oluşturucusu 5

bulunan bütün şeylerde mevcuttur. [930] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Yine o lu ş u n u n ilkesi k e n d i­ sin d e b u lu n a n b ü tü n ş e y le r , h iç b ir şey [d ış a rd a n ] k en d isin i e n g e lle ­ m iy o r ise b ö y le d ir .” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Zatından oluşan

şeylere gelince ki bunlardan bilkuvve olunur, bunlar kendisinde 10

bilkuvve bu şey olmak için dışardan bir muharrik ilkeye ihtiyaç duyan bir şeyin bulunmadığı şeylerin tümüdür. [931] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ö r n e ğ in s p e r m g ib i. Z i r a o

b a ş k a s ın d a

ilk e y le

15

b ö y le

o ld u ğ u n d a o ld u ğ u n d a

d e ğ iş m e z . bu

b ilk u v v e

A k s in e

s a h ip

o ld u ğ u

b ir

o l u r . ” [Bu sözüyle şunu

kasteder:] Örneğin sperm gibi, zira o başka bir şeyde mevcut oldu­ ğunda kendisini değiştirecek bir değiştiriciye ihtiyaç duyar ki işte o zaman sperm olur. Zira o anda onun için bilkuvvedir denilir. Örneğin onun damarlarda kan olması gibi. Dahası bilfiil sperm olduğunda ve kendisinde sperm olacağı kuvve meydana geldiği

20

durum gibi. [932] [Aristoteles daha sonra der ki:] “D iğ e rin e g elin ce, o, başka b ir ilkeye ihtiyaç d u y a r. Ö rn eğ in h e n ü z bilkuvve heykel olm ayan n e ki değişirse tunç olacak toprak g ib i.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Uzak

maddeye gelince, o, bilkuvve unsuru/maddesi olduğu şey değildir. 25

Çünkü o, fiile çıkışında bilkuvve olan bu şeyi oluşturucu muharrikten başka bir muharrike ihtiyaç duyar. Bunun örneği şudur; toprak bilkuv­ ve heykel değildir, o ancak bilkuvve tunçtur. Çünkü semavi cisimden dolayı değiştiğinde tunç olur ve tunç da bilkuvve heykel olan şeydir.

766

| M etafizik Büyük Şerhi

TA /THETA (0)

Çünkü o, heykel haline gelecek şekilde tek bir muharrikten/failden hareket eden şeydir ki bu muharrik de heykelin yapıcısıdır. Burada sadece şunu tarif etmek istemiştir: Mutlak kuvveli olan maddenin özelliği, kendisi hakkında ‘o mutlak kuvvelidir’ denilmeyen, aksine 5

uzak kuvve olan maddeden farklı olarak, ilk fiile çıkışında tek bir muharrike ihtiyaç duymasıdır. Zira diğer madde birden çok muharrik ile fiile çıkar. Bu durum uzaklık ve yakınlık bakımındandır. [933] [Aristoteles daha sonra der ki:] “S a n k i sö y led iğ im iz şey şu d eğ ild ir. A k s in e o, şu ö te k id ir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:]

10

Sanki yakın kuvvenin taşıyıcısı, bu mevzuya kuvvesi bulunan şeyin kendisinin ilk misal olan ismiyle vasfedilmediği bir şeydir. Dahası bu mevzunun isminden türemiş olan bir isimle vasfedilir. Bunun örneği şudur; heykel hakkında ‘o tunçtur’ denilmez. Aksine ‘tunçsaldır’ denilir. Yine heykele ve tunca işaret edildiğinde ‘o

15

şudur’ denilmez aksine ‘o şu ötekidir’ denilir. Bu durum onların diline özgü bir şeydir, yani onlar ‘şu’ isminden ‘şu öteki’ ismini türetmişlerdir ki bizim nezdimizde bu işaret isimlerinde değil alâmet isimlerinde bulunur. [934] Daha sonra başka bir örnek verdi ve [dedi ki:] “Ö rn e ğ in

20

sa n d ık gibi. Z ira sa n d ık a h şa p d e ğ ild ir, a k sin e a h şa p sa ld ır. A h şa p ise to p ra k d eğ ild ir, a k sin e t o p ra k s a ld ır.” [Bu sözüyle şunu kaste­

der:] Söylemiş olduğu bu şey, bizim dilimizde tabii şeylerde açıktır ama sanatsal şeylerde açık değildir. [933] [Bu sözüyle şunu kasteder:] “Y in e to p ra k d a b u hal ü z e r e 25

sö y le n irs e ba şk a b ir ş ey e d a ir d e ğ ild ir a k sin e şu ö te k id ir.” [Bu

sözüyle şunu kasteder:] Yine toprak da kendisine söylenen bir mad­ deye sahip olursa onun hakkında ‘maddesi olan şu şeydir’ denilmez, aksine şu ötekidir denilir.

TA/THETA (©)

M etafizik Büyük Şerhi

[936] [Aristoteles daha sonra der ki:] “K i o d a im a m u tla k t ü rd e b ilk u v v e şu ö te k id ir . ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Oluşanın isminin

kendisinden türediği şey, mutlak olarak kuvvesine sahip olduğu bilkuvve şu şeydir. [937] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ö rn e ğ in sa n d ık gibi ki o n e to p ra k sa l n e d e to p ra k tır, a k sin e a h ş a p sa ld ır. B u n e d e n le b u (top­ ra k ) bilk u v v e sa n d ık , b u (a h şa p ) d a s a n d ığ ın u n s u r u d u r .” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Örneğin sandık gibi. Zira onun, örneğin

toprak gibi uzak maddesinin özelliği, ne ilk misal olan bir isimle ne de ondan türemiş bir isimle, sandık üzerine tasdik edilmesidir (yani onun üzerine söylenmesi doğru olmaz). Zira sandık hakkında ‘o topraktır’ denilmediği gibi co topraksaldır’ da denilmez. Ahşaba gelince, sandık türemiş bir isimle onunla vasfedilir ve denilir ki; ‘o ahşapsaldır’. Bu nedenle ahşap bilkuvve sandıktır ve sandığın mad­ desidir. “A m a m u tla k t ü rd e olan m u tla k t ü r d e olan iç in d ir ki b u n u n için olan

(m u tla k ise) b u a h ş a p t ır .” [sözüyle de şunu kasteder:]

Mutlak türde bilkuvve olan şey, maddesi mutlak türde olan şeydir ki bu yakın maddedir. Uzak maddeye gelince, o mutlak türde madde değildir. Onun hakkında ‘mutlak bilkuvvedir’ denilmez. Aksine ‘uzak bilkuvvedir’ denilir. [938] [Aristoteles daha sonra der ki:] “T ek b a şın a b a şk a b ir şey ü z e r in e

y ü k le n m e y e n

ilk

olan

b ir

şey

v a rs a

işte

bu

ilk

un­

s u r d u r /m a d d e d i r .” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Eğer ortada başka bir

şey üzerine yüklenmeyen ilk madde olan bir şey varsa işte bu tek başına ilk maddedir. [939] Daha sonra bunu örneğini verdi ve [dedi ki:] “Ö r n e ğ in to p ra k h a v a sa l o lu r s a v e h a v a d a a teş d e ğ il f a k a t a teşsel o l u r ­ sa b u d u r u m d a a teş ilk u n s u r o lu r. Ç ü n k ü o, b u şey d e ğ i l d i r .”

[Bu sözüyle şunu kasteder:] Bunun örneği şudur; eğer toprak üze­ rine ‘o havadır’ sözü tasdik edilmez aksine havasaldır denilirse bu durumda hava toprağın maddesi/unsuru olur. Aynı şekilde havanın üzerine ‘o ateştir’ sözü tasdik edilmez aksine onun için ‘o ateşseldir’ sözü doğru olursa bu durumda ateş havanın maddesi olur.

770

| M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (0)

Eğer ateşin başka bir şeyden türemiş bir ismi olmazsa bu durumda ateş ilk maddedir. “Ç ü n k ü o, b u şey d e ğ ild ir ” [sözüyle de şunu kasteder:] Çünkü başka bir şey üzerine yüklenmez. [940] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Z ir a küllî ile in fia lle rin 5

m e v z u s u a ra s ın d a b ir fa s il/a y r ım b u lu n u r . Ö rn e ğ in , in sa n , b e d e n v e n efs ile m ü z is y e n in v e b e y a z o la n ın infiali g i b i ... (Z ira k en d is in ­ d e m ü z ik b u lu n a n ş e y e m ü z ik d e n ilm e z , a k sin e o m ü z is y e n d ir. Y in e ‘in sa n b e y a z lık tır ’ d e n ilm e z , a k sin e ‘b e y a z d ır ’ d en ilir. Y ü r ü m e v e h a re k e t d e n ilm e z , a k sin e y ü r ü y e n v e h a re k e tli d e n ilir tıpkı şu öteki

10

d en ild iği g i b i ) .” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Zira küll/tüm ile infial­

lerin mevzusu arasında bir fark bulunur. Burada küll/tüm, suret ve maddenin toplamı olan bütündür. Örneğin nefs ve bedenin toplamı olan insan gibi. Nefs ve bedenin toplamı olan ile Örneğin beyaz ve müzisyen gibi infiallerin mevzusu arasında fark bulunur. Zira insan 15

hakkında ‘ o beyazlıktır’ denilmez ama ‘o beyazdır’ denilir. Aynı şekilde ses sanatçısı insan hakkında ‘o şarkıdır’ denilmez fakat ‘o şarkıcıdır’ denilir. Tıpkı şeyde maddesiyle birlikte olan durum gibi. Şunu kastediyorum ki, madde onun üzerine bir isimle yüklenmez fakat kendisinden türemiş bir isimle yüklenir. Tıpkı madde hakkın-

20

da co şudur’ denilmeyip; ‘şu ötekidir’ denildiği gibi. Külliye gelince, onunla aynı olması bakımından şey üzerine söylenir. Bunun örneği, İnsan hakkında ‘hayvandır’ denilmesidir. [941] [Aristoteles daha sonra der ki:] “B u n a g ö r e b u t ü rd e n olan ş e y le rin tü m ü n ü n so n u c e v h e rd ir. B öyle o lm a y a n a k sin e b ir tü r

25

s u r e t o la n ki bu y ü k le n e n şey d ir, ş e y ler in tü m ü n ü n son u ise m a d d e ­ d ir ve m a d d esel c e v h e r d ir .” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Arazlar­

dan mürekkep olan bütün şeylerin sonu onları taşıyan cevherdir. Sûretlerden mürekkep olan şeylerin sonu ise maddedir.

30

[942] “‘Ş u ö tek i ’ sö zü m a d d e ve in fia lle r o la ra k sö y len d iğ in d e b u n a ila v e a r ız o lu r ç ü n k ü h e r ikisi d e b e lir s iz d ir ” [sözüyle de şunu kasteder:] Türemiş ve nispet edilen isimlerle söylenen şeylerin tanım­ larında ilave/artış arız olur. Çünkü cevher makalesinde söylendiği gibi, her ikisinin de gerçek bir sonu yoktur.

772

| M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (0)

Aristoteles d er k i;

Buna göre ne zaman bilkuvve denilmesi gerektiği, ne zaman gerekmediği söylenmiş oldu. Öncenin kaç türde söylendiği tafsil edilmiş olduğundan buna göre açıktır ki fiil kuvveden 5

öncedir. Kuvve dediğim sadece başkası olması bakımından başkasındaki değişimin ilkesi olduğu söylenen belirli kuvve değildir, aksine kısaca her hareket ve sükûnun ilkesi olandır. Zira tabiat da kuvveyle aynı cinstedir. Çünkü o, hareketin ilke­ sidir. Fakat başkasında değil, aksine zatı olması bakımından

ıo

zatındadır. Buna göre fiil, kelime/muarrif ve cevher bakımından buna benzer olanların (kuvvelerin) tümünden öncedir. Zaman bakımından ise bazen olur bazen de olmaz. Buna göre açıktır ki o, dediğimiz gibi öncedir. Zira kuvve bakımından ilk olan, fiil imkânında kuvveye sahip olandır. Örneğin mimar gibi. Zira o,

15

bina yapma kuvvesine sahip olandır, gören ise görme kuvvesine sahip olandır, görülen ise görülme kuvvesine sahip olandır. Bu söz yine diğerleri için de aynıdır. Şu halde kelimenin yoksun­ luktan önce olması zorunludur. Ve şeyi yapan, varlığıyla zaman bakımından (kuvveden) öncedir. Ama sayı bakımından değil-

20

dir. Demek istediğim, unsur, tohum ve görülen, zaman bakı­ mından bilfiil olmuş bu insan, buğday ve görenden öncedir. Bilkuvve insan, buğday ve gören öncedir ama bilfiil önce de­ ğildir. Fakat bunların zaman bakımından önceliği, kendilerin­ den oluştukları başka bir fiil sebebiyledir. Zira bilkuvve olan-

25

dan bilfiil olanın meydana gelmesi daima mevcut bir fiil iledir. Örneğin insanın insandan, müzisyenin müzisyenden meydana gelmesi, ilk hareket ettirici bir şeydendir ve hareket ettirici daha önce bilfiil olandır.

774

| M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (0)

Tefsir [943] “B u n a g ö r e n e z a m a n b ilk u v v e d e n ilm esi g e re k tiğ i, n e z a ­ m a n g e re k m e d iğ i sö y len m iş o ld u ” [sözüyle şunu kasteder:] Söylenen­

5

lerden, şeyin ne zaman bilkuvve şey olacağı ve ne zaman olmayacağı açıkça ortaya çıkmıştır. [944] Bu makaleye başladığında kuvve ve fiilin kaç yönden söy­ lendiğini zikrederek bunlardan gerçek olanı ve mecaz/müstear olanı tarif etti. Daha sonra fail ve münfail kuvveleri tanımlayıp fail kuv­ velerin türlerini ve özelliklerini zikretti. Sonra kuvvenin zaman

ıo

bakımından fiile önceliğini inkâr eden grupla konuşmaya başladı ve fiilin mahiyeti ile mutlak kuvveyi tanımlayarak bunların türlerini açıkladı. Daha sonra da cüzîlerden her birinin ne zaman bilkuvve olup ne zaman olmadığını zikretti. Bütün bunlardan sonra şimdi ise bunlardan hangilerinin arkadaşlarından önce olduğunu soruşturmak

15

istemektedir. [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ö n cen in kaç t ü r d e sö y len d iği tafsil ed ilm iş o ld u ğ u n d a n b u n a g ö r e a çık tır ki fiil k u v v e ­ d e n ö n c e d ir .” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Beşinci makalede önce ve

sonranın kaç türde söylendiğini tafsil etmiş ve onlardan birinin cevher ve tanım bakımından önce olduğunu söylemiş olduğundan 20

açıktır ki fiil bu anlamda kuvveden öncedir. [945] Kuvveler tabii ve sanatsal olana söylenince bu tür önceliğin her iki sınıfta birlikte bulunduğunu zikretmeye başladı ve [dedi ki:] “K u v v e d ed iğ im

s a d e c e ba şk a sı olm ası b a k ım ın d a n b a şk a sın d a k i

d eğ işim in ilkesi o ld u ğu s ö y len en b e lirli k u v v e d e ğ ild ir, a k sin e k ısa ca 25

30

35

h e r h a re k e t ve s ü k û n u n ilkesi o la n d ır .” [Bu sözüyle şunu kasteder:]

Burada kuvve ile bu makalenin baş tarafında tanımladığımız kuvveyi kastetmiyoruz. Şöyle ki orada fail kuvvenin tanımı hakkında denil­ mişti ki ‘o başkası olması bakımından başkasında, değişimin ilkesi­ dir’. Münfail kuvvenin tanımı hakkında ise ‘o başkası olması bakımından başkasında, değişimin zâtî olmayan ilkesidir’. Orada bilkuv­ ve ile kastedilen her hareketli için hareketin ilkesi olan ve her sâkin/durağan için sükûnun ilkesi olan kuvvedir. Orada söz konusu edilen hareketten kısaca değişimin anlaşılması sükûndan ise değişi­ min yokluğunun anlaşılması gerekir. Tıpkı es-Sim âu’t-tabii (Fizik) kitabında tabiatın tanımı hakkında söylenen gibi.

776

TA/THETA (©)

| M etafizik Büyük Şerhi

[946] “Z ira tabiat da kuvveyle aynı cinstedir. Ç ü n k ü o, h a rek etin ilkesidir. Fa k a t başkasında değil, aksine zatı olm ası bak ım ın d a n zatınd a d ir” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Zira tabiat kuvve olan cinstedir.

Çünkü tabiat ilkedir ve her ilke bir kuvvedir. Kuvvenin onun cinsi 5

olmasının nedeni onun sanatsal ve tabii şeyleri kapsıyor olmasıdır. [947] [Aristoteles daha sonra der ki:] “F a k a t b a şk a sın d a değil, a k ­ sin e za tı olm ası b a k ım ın d a n z a t ın d a d ır ” [Bu sözüyle şunu kasteder:]

ıo

Fakat tabiat başkasında buluna ilke değildir. Aksine bu şeyin zatı olması bakımından şeyin zatındaki ilkedir ki bu da sanatsal şeylerin durumundan farklı bir durumdur. [948] [Aristoteles daha sonra der ki:]

“B u n a

g ö r e fiil,

keli-

m e /m u a r r if ve c e v h e r b a k ım ın d a n b u n a b e n z e r ola n la rın (kuvvelerin) tü m ü n d en ö n ced ir. Z a m a n b a k ım ın d a n ise b a z e n o lu r b a z en d e ol­ m a z [Bu sözüyle şunu kasteder:] Tabii olan ve tabii olmayan bütün

15

şeylerde bulunan fiil, tanım ve cevher bakımından yani suret bakı­ mından kuvveden öncedir. Zaman bakımından ise bazen fiil bazı şeylerde kuvveden önce olur, bazılarında da önce olmaz. [949] [Aristoteles daha sonra der ki:] “B u n a g ö r e a çık tır ki o, d e ­ d iğ im iz g ib i ö n c e d ir. Z ir a k u v v e b a k ım ın d a n ilk olan, fiil im k â n ın d a

20

k u v v ey e sa h ip o la n d ır. Ö rn e ğ in m im a r gibi. Z ir a o, b in a y a p m a k u v v esin e sahip o la n d ır, g ö r e n ise g ö r m e k u v v esin e sa h ip o la n d ır, g ö r ü le n ise g ö r ü lm e k u v v esin e sa h ip o l a n d ı r ... (B u söz y in e d iğ e r le ­ ri için d e a y n ıd ır. Ş u h a ld e k e lim e n in y o k s u n lu k ta n ö n ce olm ası z o r u n lu d u r . V e şeyi y a p a n , v a rlığıy la z a m a n b a k ım ın d a n (k u v v e-

25

d e n ) ö n c e d i r ) .” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Açıktır ki fiil tanım ve

cevher bakımından kuvveden öncedir. Daha önce kuvvenin tanımından

30

açıkça ortaya çıktığı üzere, bilkuvve ilke olanın özelliği, fiil haline gel­ mesinin ancak bilfiil olan bir şeyden olmasıdır. Şu halde fiil, ister tabiat nezdinde olsun ister sanat nezdinde olsun, varlık bakımından kuvveden öncedir. Zira inşa etme kuvvesine sahip olan, binanın sûretine sahip olan kimsedir. Aynı şekilde gören de kendisinde, görüleni kabul etme istidadı bulunan kimsedir. Kısaca kuvve yok/sun/luk, fiil ise varlık olunca varlığın yokluktan önce olması zorunludur. Yine fiili yapanın, zaman bakımından mefulden önce gelmesi zorunludur.

778

| M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (©)

[950] “Ama sayı bakımından değildir. Demek istediğim, unsur,

tohum ve görülen, zaman bakımından bilfiil olmuş bu insan, buğday ve görenden öncedir... Bilkuvve insan, buğday ve gören öncedir” [sözüyle de şunu kasteder:] Örneğin bu somut insan gibi, sayı olarak 5

bir olan oluşan, oluşmadan önce mevcut değildir aksine o sonradır. O zaman bakımından maddesinden/unsurundan sonradır. Şeyin faili de zaman bakımından mefulünden öncedir. Meful ise zaman bakı­ mından ne maddeden ne de failden öncedir. Aksine fail zaman bakımından mefulden öncedir. Maddenin de böyle oluşu, kendin-

10

den önceki maddeden kendisine benzer başka bir şeyin yapılmasına imkân verir. Zira oluşan şey, ancak kendisinden önce bilkuvve olan bir şeyden ve türsel olarak benzer bir failden oluşur. Zira insan, ancak bilkuvve insan olandan ve bilfiil insan olandan oluşur. Şöyle ki her oluşan, hareketlidir ve hareketli olan da ancak kendisinden önce

15

bilfiil olan bir muharrikten dolayı hareket eder. “Ama bilfiil önce

değildir” [sözüyle de şunu kasteder:] Ama bu somut şeyde fiil zaman bakımından kuvveden önce değildir. [951] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Fakat bunların zaman ba­

kımından önceliği, kendilerinden oluştukları başka bir fiil sebebiy­ im

ledir. Zira bilkuvve olandan bilfiil olanın meydana gelmesi daima mevcut bir fiil iledir. Örneğin insanın insandan, müzisyenin müzis­ yenden meydana gelmesi ilk hareket ettirici bir şeydendir ve hare­ ket ettirici daha önce bilfiil olandır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Zira bilkuvve olan şey, ancak bu türden bilfiil olan başka bir şey

25

bakımından bilfiil hale gelir. Örneğin insan insandan, müzisyen de müzisyenden meydana gelir. Şöyle ki her oluşan, kendisinden önceki bilfiil bir muharrikten dolayı hareketlidir.

780

| M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (0)

Aristoteles d er k i;

Cevher hakkındaki sözlerde denilmişti ki oluşan her şey ancak bir şeyden ve suret bakımından aynı olan bir şeyle oluşur. Bu ne­ denle kesinlikle bina yapmayan bir mimarın olmasının ve kesinlik5

le ud çalmayan bir udinin olmasının mümkün olmadığı zannedi­ lir. Buna göre ud çalmayı öğrenen, ud çalarak ud çalmayı öğrenir. Diğerleri de aynı şekildedir. İşte Sofistlerin, ‘bilgisi bulunmayan bir kimsenin, bilgi sahibinin yaptığını yapması mümkündür. Zira öğrenen kimse ona sahip değildir’ sözünün sebebi budur.

ıo

Ancak bir şeyin oluşmuş bir şeyden olması ve bir hareketin külli türde muharrik olan bir şeyden hareket ediyor olması gerekir ki

[1050a] bu, hareket hakkındaki sözlerden açıkça ortaya çıkmıştır, bunlar

için ve bir şey öğrenen için zorunludur. Tefsir 15

[952] “Cevher hakkındaki sözlerde” [sözüyle] bu kitabın yedinci makalesini kastetmektedir ki orada hissedilir cevherlerin ilkeleri hakkında konuşmuştur. “Bir şeyden” [sözüyle de] unsuru/maddeyi kastetmektedir. “Bir şeyle” [sözüyle de] faili kastetmektedir. “Sûret

bakımından aynı olan” [sözüyle de şunu kasteder:] Fail ve meful 20

sûret bakımından aynıdır. Şöyle ki bunların tümü o makalede açıkça ortaya konulmuştur. Bunlardan, fiilin zaman ve cevher bakımından kuvveden önce gelmesi gerektiğini murâd etmiştir. [953] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bu nedenle kesinlikle bina

yapmayan bir mimarın olmasının ve kesinlikle ud çalmayan bir 25

udinin olmasının mümkün olmadığı zannedilir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Fiilin zaman bakımından kuvveden önce olması nedeniyle, asla bina inşa etmemiş kimse için mimari sanatının hâsıl olmasının

TA/THETA (0)

M etafizik Büyük Şerhi

ve asla ud çalmamış biri için de ud çalma sanatının hâsıl olmasının mümkün olmadığı zannedilir. Burada kastetmiş olduğu şey, herhangi bir sanatın öğrenilmesinin, ancak bu sanatın fiillerine kendini adamak yoluyla gerçekleşeceğidir. Bütün bunlar, fiilin zaman bakımından kuvveden önce olduğuna şahitlik eden şeylerdir. [954] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Buna göre ud çalmayı

öğrenen, ud çalarak ud çalmayı öğrenir. Diğerleri de aynı şekil­ dedir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Ud çalmayı öğrenen kimse, çalmayı öğrenmek için onu çalar ve bu yüzden ud çalma sanatı, onun için hâsıl olur. Diğer sanatlar da aynı şekilde pratiklerine kendini adamakla öğrenilir. [955] [Aristoteles daha sonra der ki:] “İşte Sofistlerin, ‘bilgisi

bulunmayan

bir

kimsenin,

ması mümkündür.

bilgi

sahibinin

yaptığını

yap­

Zira öğrenen kimse ona sahip değildir’

sözünün sebebi budur. Ancak bir şeyin oluşmuş bir şeyden olması.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Fiilin varlığının kuvveden önce oluşu meşhur kuşkusunun sebebidir ki bu bilgiyi ve öğrenmeyi iptal etmeyi arzulayan M enon’a nispet edilmiştir. Şöyle ki onlar diyordu ki herhangi bir şeyi öğrenmenin bir yolu yoktur. Zira öğrenme kaçınılmaz olarak ya öğrenmeden meydana gelen bu bilginin fiille­ rinden başka bir fiille oluşur ki başka bir fiille olursa ortada asla bir öğrenme yoktur veya bu bilginin fiilleriyle olur ki bu durumda da öğrenen zaten biliyor olduğundan asla bir öğrenmeye ihtiyaç duy­ maz. Bunun örneği şudur; ud çalmayı ancak ud çalarak öğreniyor ise udu çalan da sadece ud çalmayı bilen ise bu durumda ud çalmayı öğrenmenin bir yolu yoktur. Çünkü bu kuşkunun ilzam ettiği şey, ud çalmayı bilmeyenin, ud çalanın yaptığı işi yapmasıdır ki şu sözüy­ le

buna

delalet

etmiştir:

“Bilgi sahibinin yaptığını yapması”

M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (0)

[Bu sözüyle şunu kasteder:] Onlar öğrenen kimsenin, bilenin yaptığı şeyi yapmasını ve onun bilgisini bilmesini ilzam ediyorlardı/gerekli kılıyorlardı ve öğrenme hakkındaki kuşkuyu bunun üzerine inşa ediyorlardı. Bu yüzden onlar diyordu ki; eğer ancak kendisinde bilgi bulunan öğrenebiliyor ise bilgisi olan zaten bilendir ve sonuç­ ta bilen öğrenmek isteyen olur. Burada mugalatanın ciheti, kendi­ sinde bilgi bulunanın bilen olması gerekmediğidir. Yine ud çalanın ud çalmayı bilmesi de gerekli değildir. “A n c a k b ir şey in o lu şm u ş b ir ş e y d e n o lm a sı ” [sözüyle şunu kasteder:] Oluşan her şey, bir şey

haline gelir. Buna göre ondaki bu durumun mümkün olması ancak başkası sebebiyle kendisi için tabii olan bir şeyin bulunmasıyladır. Yani ud çalmayı öğrenmesi ancak onda ud çalmaya dair bir şeyin bulunmasıyla mümkündür. Bu nedenle merkep ud çalmayı öğre­ nemez ve yine ud çalma özelliği olmayan insan da öğrenemez. İşte şu sözüyle buna delalet etmiştir: “V e b ir h a re k e tin külli tü rd e m u ­ h a r r ik olan b ir ş e y d e n h a re k e t e d iy o r olm ası g e r e k i r [Bu sözüyle

şunu kasteder:] Belirli bir tür hareketle hareket eden her şey, bir mu­ harrikten hareket edebilmesi için muharrikten bir şeye sahip olması gerekir ki bu muharrikte bulunduğu tarzda bulunmayabilir. “K i bu , h a re k e t h a k k ın d a k i s ö z le rd e n a çık ça o rta y a çık m ıştır, b u n la r için

ve b ir şey ö ğ r e n e n için z o r u n l u d u r ”.

Aristoteles d er k i;

Yine açıktır ki bu türden fiil, oluş, zaman ve de cevher bakı­ mından kuvveden öncedir. Ama öncelikle şu nedenle; oluşta sonra olan, suret ve cevher bakımından öncedir. Örneğin adamın çocuktan önce olması ve insanın her ikisinden önce olması gibi. Zira bazısı için sûret öncelenmişken bazısı için değildir. Yine şu nedenle; oluşan her şey kendisi sebebiyle oluştuğu bir ilkeye ve tamlığa/gayeye doğru yol tutar ki oluş tamlık sebebiyledir.

M etafizik Büyük Şerhi

786

5

ıo

TA/THETA (©)

Fiil ise bir yoldur ve kuvve onun sebebiyle mevcut olur. Zira hayvan, görmeye sahip olmak için görmez, aksine ona sahip olmayan nasıl görsün. Aynı şekilde mimarın bilgisi, bina yap­ mak içindir ve nazarî bilgi, teorik inceleme/temaşa içindir fakat onlar istişare ettiklerinin dışındakilere sahip olmak için nazarî inceleme/temaşa yapmazlar. Onlar nazarî inceleme yapıyor oldukları için değil, aksine oluşu, bu şekilde olması bakımından incelerler, çünkü onlar kesinlikle bir şeyi nazarî olarak inceleme ihtiyacı duymazlar. Tefsir [956] [Diyor ki:] Yine fiilin sadece zaman ve oluş bakımından de­ ğil cevher bakımından da kuvveden önce olduğu, söylediğimiz tarzda açıkça görülebilmektedir. [957] [Aristoteles daha sonra der ki:] “A m a ö n celik le şu n e d e n le ;

15

oluşta s o n ra olan, s u r e t v e c e v h e r b a k ım ın d a n ö n c e d ir. Ö rn e ğ in a d a m ın ço cu k ta n ö n c e olm ası ve in sa n ın h e r ik isin d en ö n ce olm ası g ib i . ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Öncelikle oluşta sonra gelen her

şey, sûrette ve cevherde zaman bakımından öncedir. Örneğin adam 20

gibi. Zira o sûrette çocuktan önce gelir ve oluş (sürecinde ilerlemiş olarak) ondan sonra gelir. İnsan ise her ikisinden de önce gelir. [958] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Z ir a b azısı için s u re t ö n c e len m işk en bazısı için d e ğ ild ir .” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bunun sebebi, oluşta sonra gelenin sûrete sahip olması, oluşta önce gelenin ise gaye/tamlık olan sûretinin olmamasıdır.

25

[959] Bu anlam, başka bir tercümede şu ifadeyle daha açık olarak geçmektedir: “Ş ö y le ki o n la r için s û r e t m e v c u tk e n b u n u n için d e ğ il­ d i r .” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Şöyle ki adam için tam sûret mev­ cut iken çocuk için mevcut değildir. Bu nedenle sûret bakımından

30

ondan önce gelmiştir. “İn sa n ın h e r ik isin d en ö n c e o lm a sı” ifadesi yerine başka bir tercümede “in sa n s p e r m d e n ö n c e d ir ” ifadesi bulu­ nur. [Bu sözüyle şunu kasteder:] Çünkü insanın sûreti mevcuttur, spermin sûreti mevcut değildir.

M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (0)

[960] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Yine şu nedenle; oluşan her

şey kendisi sebebiyle oluştuğu bir ilkeye ve tamlığalgayeye doğru yol tutar ki oluş tamlık sebebiyledir. ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Yine gayenin, gaye bakımından olana önceliğinin görülmesi cihetin­ den, fiilin, varlık bakımından da kuvveden önce olduğu açıkça gö­ rülmektedir. Şöyle ki oluşan her şey, oluşu bakımından gaye­ ye/tamlığa doğru yol alır. [961] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Fiil ise bir yoldur.” [Bu sö­ züyle şunu kasteder:] Fiil ise oluşanın kendisine doğru yol aldığı bir yol ve gayedir. Başka bir tercümede bunun yerine daha açık olan şu ifade yer alır: “Gayeye gelince, o fiildir.” [962] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ve kuvve onun sebebiyle

mevcut olur.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Fiilden dolayı, fiil üzerine kuvve mevcut olur. [963] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Zira hayvan, görmeye sa­

hip olmak için görmez, aksine ona sahip olmayan nasıl görsün.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Zira hayvan görme kuvvesine sahip olmak için görmez, aksine ancak görmesi için görme kuvvesine sahiptir aksi takdirde ona sahip olmaz ise nasıl görecektir. [964] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Aynı şekilde mimarın bilgisi,

bina yapmak içindir ve nazarî bilgi, teorik inceleme!temaşa içindir. ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Aynı şekilde mimarın bilgisi, bina yapmak­ tan dolayıdır, teorik bilgi de teorik inceleme yapmaktan dolayıdır, yoksa ne teorik bilgiden dolayı teorik inceleme yapmak olduğu içindir ne de mimari bilgiden dolayı bina yapmak olduğu içindir. [963] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Fakat onlar istişare ettikle­

rinin dışındakilere sahip olmak için nazarî inceleme!temaşa yapmaz­ lar.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Fakat onlar, kendileri için teorinin oluşması halinde, teorik/nazarî inceleme yapmazlar aksine ancak teorik bilgi kendileri için tamamlandığında teorik inceleme yaparlar.

790

| M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (©)

[966] [Aristoteles daha sonra der ki:] “İstişa re ettik lerin in d ışın ­ d a k ile r e ” ifadesi başka bir tercümede “n a z a r ı in c e le m e y a p a n ve istişa re e d e n l e r ” şeklinde geçmektedir. [Bu sözüyle şunu kasteder:]

5

ıo

Onlar nazarın kendisiyle oluştuğu şeyin meydana gelmesi için nazarî/teorik inceleme yaparlar. Kısaca kendisiyle fiilin oluştuğu şeyin meydana gelmesi için bunu yaparlar. Fakat onlardan, ilimden dolayı oluşan gerçek nazar/teori var olmaz. Zira nazar/teori sahibi olanlar, kendileri için nazarın meydana gelmesi için yani nazarın kendisiyle oluştuğu şeyin meydana gelmesi için nazarî inceleme yapmazlar. İşte buna delalet etmek üzere [şunu söylemiştir.] “O n la r n a z a r î in c e le m e y a p ıy o r o ld u k la rı için d eğfi, a k sin e o luşu, b u şek ild e olm ası b a k ı­ m ın d a n in c e le r le r , ç ü n k ü o n la r k esin lik le b ir şeyi n a z a r î o la ra k in c e le m e ihtiyacı d u y m a z la r .” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Öğrenme

15

ve araştırma yapmak için nazarî inceleme yapanlar, bunu nazar ehli olmaları bakımından yapmazlar aksine onlar kesinlikle hiçbir şeyi nazarî olarak inceleme ihtiyacı duymayacakları bir hale gelmek için bu incele­ meyi yaparlar. Başka bir tercümede bunu yerine şu ifade bulunur: “O n la r s a d e c e b ir şeyi n a z a r î o la ra k in c e le m e ihtiyacı d u y m a d ık la rı b u d u r u m a a rız olan b u s e b e p le n a z a r î in c e le m e y a p a r l a r .” [Bu

20

sözüyle şunu kasteder:] Onlar nazar ehli değillerdir. Ne var ki bu fiilin onlara arız olması böylesi bir incelemeye asla ihtiyaç duymaya­ cak bir hale gelmek içindir. Çünkü onlar için nazar hâsıl olmuştur. Aristoteles d er k i;

25

30

35

Yine bilkuvve maddenin sûret haline gelmesi mümkün değildir. Bilfiil olduğunda işte o zaman surette bulunur hale gelir. Diğer şeylerde ve tamlığı/gayesi hareket olanda da yine aynı şekildedir. Bu nedenle nasıl ki onlar öğretir olduklarında ve fail olarak öğrenciye ulaştırdıklarında, kendilerinin gayeye eriştiklerini düşünüyorlarsa tabiat da aynı şekildedir. Zira eğer bu hal üzere olmazsa, bu durumda Pauson’un Hermes’i gibi olacaktır ve bilginin içerde mi dışarda mı olduğu apaçık olmayacaktır. Tıpkı bu Kermes figürü gibi. Zira amel/'iş tamlıktır/gayedir; fiil ise ameldir/iştir. Bu nedenle fiil ismi de Grekçe’de amel/iş üzerine söylenir ve gaye yoluna girilir. Şu halde bu, ancak özel olan şeyler için kullanılarak olur,

792

TA/THETA (0)

M etafizik Büyük Şerhi

örneğin görme için bakma/temaşa gibi. Görmenin bundan başka kesinlikle bir ameli/eylemi olmaz. Bazı şeylerin ameli/işi belirli bir şey olur. Tıpkı mimari sanatından evin olması gibi ki bu mimari sanatından başkadır. Ne ki o (fiil) kuvve içindir ki ister 5

bir şeyde gaye olma durumuna göre olsun ister bir şeyde gaye olmama durumuna göre olsun böyledir. Zira mimari/bina etme, bina edilen binada olur, dokuma ise dokunanda olur. Yine başka şeylerde de aynı şekildedir. Kısaca hareket hareketlidedir. Fiil dışında başka bir ameli/işi olmayan bütün şeylere gelince, fiil

ıo

onların

kendilerindedir.

Örneğin

bakandaki

bakma,

nazarî

inceleme yapandaki görüş ve nefsteki hayat gibi. Bu nedenle mutluluk da nefstedir çünkü o hayatın bir niteliğidir. Tefsir

[967] “Yine bilkuvve maddenin sûret haline gelmesi mümkün de15

ğildir. Bilfiil olduğunda işte o zaman sûr ette bulunur hale gelir” [sözüyle şunu kasteder:] Yine madde, bilkuvve mevcut olmaya da­ vam ettikçe, sûret bakımından yetkinleşmiş değildir ve sûret için olan varlığa sahip değildir. Ama fiil haline geldiği zaman sûret bakı­ mından yetkinleşmiş olur ve sûret için olan varlığa sahip olur. Bu

20

açıklamanın gücü şu şekildedir: Sûret, cevher ve varlık bakımından maddeden önce olunca ve madde de en tam ve en yetkin haline ancak fiil cihetinden gelince, bu durumda fiilin kuvveden daha yetkin olması ve varlıkta ondan önce gelmesi zorunlu olur. “Diğer

şeylerde aynı şekildedir” [sözüyle de şunu kasteder:] İlk maddede25

ki/unsurdaki kuvvenin dışındaki diğer kuvvelerde de durum aynı şekildedir. “Ve tamlığıigayesi hareket olanda da yine aynı şekilde­

dir” [sözüyle ise şunu kasteder:] Yetkinliği ancak harekette olan yani yetkinliği kuvve bakımından değil de sadece fiil bakımından meyda­ na gelen şeylerde de durum aynı şekildedir. Kendisinden dolayı 30

yetkinliğin meydana geldiği şey, kendisinden dolayı yetkinliğin meydana gelmediği şeylerden daha yetkindir.

794

[

TA/THETA (©)

M etafizik Büyük Şerhi

[968] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bu nedenle nasıl ki onlar

öğretir olduklarında ve fail olarak öğrenciye ulaştırdıklarında kendilerinin

gayeye

eriştiklerini

düşünüyorlarsa

tabiat

da

aynı şekildedir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Nasıl ki öğretmenler, 5

öğrenciyi öğrenen ve bilen bir hale getirdiklerinde yetkinliği ve gayeyi meydana getirdiklerini düşünüyorlarsa tabiattaki durum da aynı şekildedir. Tabiat bir şeyi son kemali meydana gelinceye kadar hareket ettirmeye devam eder ve hareketi bitirmez. Bütün bu açık­ lamalar, sanat ve tabiatın kuvveyi değil, sadece fiili amaçladıklarının

ıo

açıklamalarıdır. [969] “Zira eğer bu hal üzere olmazsa bu durumda Pauson’un

Hermes’i gibi olacaktır ve bilginin içerde mi dışarda mı olduğu apaçık olmayacaktır. Tıpkı bu Hermes figürü gibi” [sözleriyle ise şunu kasteder:] Eğer şeyin varlığı bilfiil olan cihetinden değil, aksine 1$

bilkuvve olan cihetinden olursa bu durumda cahil ve âlim bir/aynı şey olacaktır. Örneğin bilginin zirvesinde olan Hermes ile cehaletin zirvesinde olan Pauson gibi. Yine bu durumda bilginin nefsteki/zihindeki varlığı, nefsin dışındaki varlığı gibi olacaktır yani nefsin, dış dünyada mevcut olmayan bir şeyin bilgisine dair işlevi olmaya-

20

çaktır. Şöyle ki nefs bilfiil bilici olduğunda, özellikle de son kemaline erişip bilgiyi kullandığında diğer mevcutların ötesinde bilme vasfıyla işlevseldir/ayrıcalıklıdır. “Tıpkı bu Hermes figürü gibi” [sözüyle de şunu kasteder:] Hatta bu durum Hermes örneğinde arız olur. Kastet­ tiğim, onun kuvve halindeki bilgiyle bilme özelliğinin, tıpkı bilgisi

25

olmayan kimsenin durumu gibi olduğudur. [970] [Aristoteles daha sonra der ki:]

“Zira amel/iş tamlık-

tır /gayedir; fiil ise ameldir /iştir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Fiilin gaye ve kemal olduğunun delili, fiilin amel olması ve amelin de amel yapanın gayesi/tamlığı ve kemali olmasıdır.

796

TA/THETA (©)

M etafizik Büyük Şerhi

[971] Daha sonra fiilin amel olduğuna dair kendisiyle delillendirme yaptığı hücceti ortaya koydu ve [dedi ki:] “Bu nedenle fiil ismi

de Grekçe’de amel/iş üzerine söylenir ve gaye yoluna girilir. ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Fiilin amel cinsinden olduğunu delili, fiil 5

isminin Grekçe’de amel/iş üzerine söylenmesi ve gaye ile kemalin/yetkinliğin delalet ettiği şeye delalet etmesidir. [972] Fiil ve amelin, mevcutların gayesi ve maksadı olduğunu zik­ redince tek tek mevcutlarda bu sıfatta olan amel ve fiili tanımlamaya başladı ve [dedi ki:] “Şu halde hu ancak özel olan şeyler için

ıo

kullanılarak olur, örneğin görme için hakma/temaşa gibi. Gör­ menin

bundan

başka

kesinlikle

bir

ameli!eylemi

olm az”

[Bu sözüyle şunu kasteder:] Bu amel, mevcutlardan her bir şeyin ancak kendisinin sahip olduğu kendine özgü fiilin kullanılmasıyla olan şeydir. Örneğin görme için bakma gibi. Zira o, başkasının 15

iştirak etmediği ona özgü olan ameldir/iştir. Bu nedenle bu amel, görmenin gayesi olmuştur. [973] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bazı şeylerin ameli/işi be­

lirli bir şey olur. Tıpkı mimari sanatından evin olması gibi ki bu mimari sanatından başkadır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bu 20

amel/iş, bazı şeylerde özel bir şeyi yapma hususunda olur. Örneğin mimari sanatı gibi. Zira onun özel işi, bir ev yapmaktır. Bunun söylemesinin nedeni, bir kısım şeylerin gayesinin sadece fiil olması bir kısım şeylerin ise bir tür meful olmasıdır. Buna göre bütün mev­ cutlar, yetkinliklerinin ve gayelerinin kendilerine özgü amelde olması

25

hususunda müşterektir ki bu da iki kısmıdır: Ya örneğin görmenin bakma ile ilgili hali gibi, bundan gayeleri amel olur veya bundan gayeleri bir tür mefuldür. Örneğin mimarlık sanatının ameldeki gayesinin bir ev yapmak olması gibi. Bu bölünme nedeniyle sözün başında bölmeye delalet eden kesreli ‘imma’ lafzını kullanmıştır ki

30

bu bölümlemenin bilinçli olduğunu gösterir.

798

TA/THETA (0)

M etafizik Büyük Şerhi

[974] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ne ki o (fiil) kuvve içindir ki

ister bir şeyde gaye olma durumuna göre olsun ister bir şeyde gaye olmama durumuna göre olsun böyledir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Fiil, ister kendisinde gaye olduğu bir şeyde gaye olsun ister ondan 5

başka bir şeyde gaye olsun, her durumda kuvvenin kemalidir. [975] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Zira mimarifbina etme, bi­

na edilen binada olur, dokuma ise dokunanda olur. Yine başka şeylerde de aynı şekildedir. Kısaca hareket hareketlidedir.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Bu kısım, fiilin içinde bulunduğu kısımdır

ıo

ki fiil onun içindedir. [976] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Fiil dışında başka bir

ameli/işi olmayan bütün şeylere gelince, fiil onların kendilerindedir. Örneğin bakandaki bakma, nazarî inceleme yapandaki görüş ve nefsteki hayat gibi. Bu nedenle mutluluk da nefistedir 15

çünkü o hayatın bir niteliğidir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] M e­ hillere sahip olmayan her şeyin gayesi fiillerdir. Zira onların fiilleri kendilerinde bulunur. Örneğin bakma bakandadır, hayat nefistedir ve mutluluk ta ondadır. Çünkü mutluluk hayatın yani erdemli bir hayatın niteliğidir.

20 [1050b]

Aristoteles d er ki; Buna göre açıktır ki cevher ve suret fiildir ve bu söz ölçüşünce cevher ve fiilin kuvveden önce olduğu apaçıktır. T ıp k ı söylediğimiz gibi, zaman bakım ından ebedi olarak önce gelir. Şu halde önce olan fiil, ilk türde ve gerçek hükm e-

25

dici türünden ebedi m uharrik olana varıncaya kadar önce gelir. Zira ebedi şeyler, cevher bakım ından, bozulan şeylerden önce gelir ve hiçbir ebedi şey bilkuvve değildir. H er kelim e ve her kuvve birlikte

çelişikler içindir.

Z ira oluşma kuvvesi­

ne sahip olmayan şey oluşmaz. Çünkü o bir şey değildir. Kuv30

veye sahip olan şeylerin tüm ünün, fiil yapmaması mümkündür.

M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (©)

Şu halde oluşma kuvvesine sahip olan şeyin oluşması ve oluş­ maması mümkündür. Buna göre tek bir şey, oluşma ve oluşma­ ma kuvvesine sahip olabilir. Oluşmama kuvvesine sahip olan şeyin oluşmaması mümkündür. Oluşmam ası mümkün olan şey 5

ise bu durumda ya m utlak olarak veya aynıyla oluşmaması mümkün olduğu söylenen bu şey gibi bozuluşa uğrar ki m utlak türdeki cevher bakım ındandır. Şu halde m utlak türde bozuluşa uğramayan şeylerden hiçbiri m utlak türde bilkuvve değildir. Herhangi bir türde olana gelince, örneğin nitelik ve yer/mekân

10

gibi, bunu engelleyen hiçbir şey yoktur. O halde tümü bilfiildir. O nlar her ne kadar ilkelerden olsalar da zorunlu olarak oluşan değildirler. Zira bu ilk olanlar da bu şekilde olursa bu durumda hiçbir şey kesinlikle bilkuvve olmazdı. Ebedi hareket bir olsa da hareket eden ilk şey olsa da bilkuvve hareketli de­

15

ğildirler. Ne var ki bir yerden bir yere doğru hareketli oldukla­ rında bunların madde olm asını engelleyen bir şey bulunmaz. Bu nedenle Güneş, yıldızlar ve bütün sema ebedi olarak fiil/fail halindedir. T ab iat filozoflarının korktuğu gibi bir gün bu fiilden b itkinlik nedeniyle duracaklarından korkulmaz. Zira

20

onlarda örneğin bozuluşa uğrayan hareketteki gibi çelişiğe dair kuvve bulunmaz. Bu yüzden onların hareketi bitişik ve m üelleftir. Zira maddeleri olsaydı b ilfiil değil bilkuvve olurlardı ki işte bunun sebebi budur. Tefsir

25

[977] “Buna göre açıktır ki cevher ve sûr et fiildir ve hu söz ölçü­ şünce cevher ve fiilin kuvveden önce olduğu apaçıktır” [sözüyle şunu kasteder:] Fiilin suret olduğu ve sûretin de tanım bakımından kuv­ veden önce olduğu açıkça ortaya çıkınca bu durumda bilfiil olan cevherin de tanım ve mahiyet bakımından bilkuvve olandan önce

30

geldiği açıkça ortaya çıkar.

802

| M etafizik Büyük Şerhi

5

10

TA/THETA (0)

[978] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Tıpkı söylediğimiz gibi, za­ man bakımından ebedi olarak önce gelir. Şu halde önce olan fiil, ilk türde ve gerçek hükmedici türünden ebedi muharrik olana varıncaya kadar önce gelir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Yine muharrik olan fiil de zaman bakımından hareketliden/müteharrikten önce mevcut olur ve bu ilk harekete ve kendisinde asla kuvve bulunmayan İlk Muharrik’e kadar yükselir. Kastettiği, Fizik K itabın da, açıkça ortaya çıkmış olan hareketlilerdeki durumun, kendisinde asla bir kuvve bulunma­ yan İlk Muharrik’e kadar yükselmesidir. Başka bir tercümede bunun yerine şu ifade bulunur: “Tıpkı söylediğimiz gibi fiil zaman bakı­ mından önce gelir şu halde o, öncedir. ” [979] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ve gerçek hükmedici tü­

15

20

ründen. Zira ebedi şeyler cevher bakımından bozulan şeylerden önce gelir ve hiçbir ebedi şey bilkuvve değildir. ” Başka bir tercüme­ de bunu yerine şu ifade bulunur: “Fakat daha fazla tahkikle söy­ lenmesi gereken, ezeli olanın, hissedilir cevherlerden önce geldiği ve ezeli olan hiçbir şeyin bilkuvve olmadığıdır.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Bu anlamı daha açık bir şekilde ve daha fazla tahkik ile ortaya koymak için şu söylenmelidir: Ezeli şeyler oluşan ve bozu­ lan şeylerden daha şiddetli bir önceliğe sahiptir ve ezeli olanlarda hiçbir kuvve bulunmaz. Oluşan ve bozulan şeyler ise kendilerinde kuvve bulunan şeyelerdir. [980] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Her kelime ve her kuvve

25

30

birlikte çelişikler içindir. Zira oluşma kuvvesine sahip olmayan şey oluşmaz. ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Her kuvve ve her mümkün şeyin varlığına ve var olmayışına kuvvedir, yoksa çelişiğin bir tarafı üzerine kuvve değildir. Zira çelişiğin bir tarafı üzerine kuvvesi olsay­ dı diğer tarafına kuvvesi olmazdı ve onun üzerine kuvvesi olmayan da oluşamazdı. Oluşamayan ise mümtenidir ki çelişiğin bir tarafı mümteni olduğunda diğer tarafı zorunlu olur. Durum böyle olunca o mümkün olmazdı. Zira zorunlu/vacip mümkünün zıddıdır. İşte buna işaret etmek üzere [demiştir ki:] Zira oluşma kuvvesine sahip olmayan şey oluşmaz. Çünkü o bir şey değildir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Çünkü o, mümteni bir yokluk olur.

M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (0)

[981] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Kuvveye sahip olan şeyle­

rin tümünün, fiil yapmaması mümkündür.” [Bu sözüyle şunu kaste­ der:] Fiil yapma kuvvesine sahip olan her şeyin, fiil yapmaması mümkündür çünkü imkân kuvvesi çelişiğin iki tarafı üzerinedir. [982] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Şu halde oluşma kuvvesine

sahip olan şeyin oluşması ve oluşmaması mümkündür.” Bu kendili­ ğinden açık bir sözdür. [Aristoteles daha sonra der ki:] “Buna göre

tek hir şey, oluşma ve oluşmama kuvvesine sahip olabilir. ” Yine bu da kendiliğinden açık bir sözdür. [983] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Oluşmama kuvvesine sa­

hip olan şeyin oluşmaması mümkündür.” Yine bu da kendiliğinden açık bir sözdür. [984] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Oluşmaması mümkün olan

şey ise bu durumda ya mutlak olarak veya aynıyla oluşmaması mümkün olduğu söylenen bu şey gibi bozuluşa uğrar ki mutlak türdeki cevher bakımındandır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bozulan her şey ya kendisi hakkında ‘mutlak olarak bozulandır’ denilen türdedir ki bu cevher bakımından bozulandır veya kendisi hakkında ‘kendisinden mevcut olan şeylerden bir şeyle bozulandır’ denilen türdedir ki bu da ‘olmaması mümkündür’ sözünün hakkında doğru olduğu şeydir. Şöyle ki kendisindeki bu şey de ya ondaki bir nicelik veya ondaki bir niteliktir. [985] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Şu halde mutlak türde bozu­

luşa uğramayan şeylerden hiçbiri mutlak türde bilkuvve değildir. ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Tabiat ilminde açıkça ortaya çıkmıştır ki cevher bakımından bozuluşa uğramayan şeylerin hiçbirinde cevherinin bozul­ ma kuvvesi bulunmaz. İşte bunu burada mücmel olarak zikretmektedir ki bunun tam olarak açıklanması Sema ve Alem K itab ın ın ilk makale­ sinin sonunda yer almaktadır. Zira orada, ezeli bir şeyde bozulma kuvvesinin bulunmasının mümkün olmadığı açıklanmıştır.

806

| M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (0)

[986] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Herhangi bir türde olana

gelince, örneğin nitelik ve yer/mekân gibi, bunu engelleyen hiçbir şey yoktur . ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bazı ezeli şeylerin kuvve türlerinden bir türde kuvveli olması mümkündür. Örneğin cüzleri­ 5

nin, belirli bir mekânda veya belirli bir nitelikte bilkuvve olması gibi. Buna göre hiçbir şey bunu engellemez. Semavi cisimlerdeki oluşan ve oluşup bozulması mümkün olan bu nitelikler istihaleye/dönüşüme nispet edilen niteliklerden başkadır. Örneğin Ay’ın aydınlatması, karartması ve buna benzer nitelikler gibi.

10

[987] [Aristoteles daha sonra der ki:] “O halde tümü bilfiildir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Fakat semada açıkça görülen değişim cins olarak bilfiildir. Yani onda oluşmadığı andan sonra, bilkuvve değişim cinsi bulunmaz. Onda bilkuvve bulunan ancak fiilden önce­ dir ki o da bu değişimin tek tek parçalarıdır.

15

[988] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Onlar her ne kadar ilkeler­

den olsalar da zorunlu olarak oluşan değildirler. ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Semada zahir olan şeylerin tümü, kendisinde kuvve ve hare­ ket bulunmaksızın daima bilfiil mevcut değildir. Zira şayet durum böyle olsaydı hiçbir şey bilkuvve olmazdı yani hadis olmazdı. İşte buna 20

delalet etmek üzere [dedi ki:] “Zira bu ilk olanlar da bu şekilde olursa

bu durumda hiçbir şey kesinlikle bilkuvve olmazdı. ” [988] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Onlar her ne kadar ilkeler­

den olsalar da zorunlu olarak oluşan değildirler.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Fakat semavi cisimler, her ne kadar kendi ilkeleri mahza 25

fiil olsa da mahza fiil olan şeylerden değildir. [Aristoteles daha sonra der ki:] “Zira bunlar bu şekilde ilkeler olurlar ise bu durumda hiç­

bir şey bilkuvve olmaz.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Zira bilkuvve olan şeylerin ilkeleri kendisinde asla kuvve bulunmayan şeyler olursa bu durumda bilkuvve hiçbir şey bulunmaz. Çünkü bilfiil olan yani 30

zorunlu olan şeylerin malûlleri de kaçınılmaz olarak zorunlu olur.

M etafizik Büyük Şerhi

808

TA/THETA (©)

[989] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ebedi hareket bir olsa da

hareket eden ilk şey olsa da bilkuvve hareketli değildir. Ne var ki bir yerden bir yere doğru hareketli olduklarında.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Aynı şekilde ezeli bir hareket olursa bu durumda cümlesi5

nin, yani cinsi bakımından, önceden bilkuvve olması mümkün değildir. Fakat cüzleri bakımından mümkündür. Bütün bunlar Sema ve Alem K itabı nda açıkça ortaya konulmuş şeylerdendir. [989] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ebedi hareket bir olsa da

hareket eden ilk şey olsa da bilkuvve hareketli değildir. Ne 10

var ki bir yerden bir yere doğru hareketli olduklarında.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Nasıl ki kendisinde mutlak kuvve bu­ lunmayan şeyin mevcut ve ebedi olması gerekiyor ise hareketli ebedi bir şey vazedildiğinde de aynı şekilde olur. Demek istiyor ki onda kuvvenin bulunmaması gerekir ancak sadece bir yerde bulun-

15

duğunda olur.

[990] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bunların madde olmasını

engelleyen bir şey bulunmaz.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Semavi cisimlerin, mekândayken kuvveden ari kakmaması madde olmasını engellemez. Zira kuvveden ari olmamak, maddenin halidir. Fakat 20

sûret olmasını engeller. [990] “Bunların madde olmasını engelleyen bir şey bulunmaz” [sözüyle de şunu kasteder:] Kendisinde mutlak kuvve bulunmayanın madde olması mümteni değildir. Çünkü mekândayken onda kuvve bulunur. Bunu söylemesinin nedeni, oluşan ve bozulan şeylerdeki

25

maddenin cevheri kuvvede olan şeydir.

810

M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (©)

[991] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bu nedenle Güneş, yıldız­

lar ve bütün sema ebedi olarak fiil/fail halindedir. Tabiat filozofla­ rının korktuğu gibi bir gün bu fiilden bitkinlik nedeniyle duracakla­ rından korkulmaz. Zira onlarda örneğin bozuluşa uğrayan hare5

ketteki gibi çelişiğe dair kuvve bulunmaz. Bu yüzden onların hare­ keti bitişik ve müelleftir.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Onlarda bitkinlik kuvvesi, bozuluş kuvvesinden daha çok değildir. Tıpkı zatından hareketli oluşan ve bozulan şeylerin hareketlerinin durumu gibi. Yani onlardaki bitkinlik kuvvesi, bozuluş kuvvesinden fazladır.

ıo

Semavi cisimlerde bitkinlik kuvvesinden daha az olan bozuluş kuvve­ si bulunmadığından onlarda bitkinlik kuvvesinin de bulunmaması uygun olur. Semavi cisimlerde hareketin bitişik ve ebedi olması için, tabiat bozulma kuvvesini ortadan kaldırır. [991] ... Zira semavi cisimlerde çelişiğin öteki tarafına, yani bozu-

15

luşa kuvve bulunmaz. Yani onlarda tek bir kuvve bulunur ki bu da bekanın çelişiğine kuvveli olmamaktır. [Aristoteles daha sonra der ki:] "Örneğin bozulan şeylerdeki hareket gibi.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bunlarda çelişiğin iki tarafına kuvve bulunur. [Aristoteles daha sonra der ki:] "Bu yüzden onların hareketi bitişik ve müellef-

20

tir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Ancak semavi cisimler buradaki ha­ reketlerin bitişik yani müellef olması için, hareketlerinde daimidir. Şöyle ki oluşan ve bozulan çoklu hareketlerin bitişik ve kesintisiz olmasının sebebi semavi cisimlerin hareketlerinin bir ve bitişik ol­ masıdır. Buna göre “müellef ve bitişik olması için” şeklinde okumak

25

gerekir. Ama lafzın zahiri esas alınırsa bu durumda anlam şöyle olur: Ezeli hareketlerin cüzlerinde kuvvenin bulunmasının nedeni, bitişik hareketin benzer ve müellef olmasıdır.

812

M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (0)

[992] “Zira maddeleri olsaydı bilfiil değil bilkuvve olurlardı ki

işte bunun sebebi budur” [sözüyle de şunu kasteder:] Eğer oluşan ve bozulan şeylerdeki madde bilkuvve olursa bu durumda onlardaki kuvve, bitkinlik ve bozuluşun illetidir. 5

Aristoteles d er k i; Örneğin toprak ve ateş gibi değişen şeyler, bozulmayan şeylere benzeşir. Zira bunlar bizatihi ve kendilerinde harekete sahip olduk­ ları için faildirler. Onlardan yapılan diğer kuvvelerin tümü ise çelişik içindir. Zira şöyle hareket ettirme kuvvesine sahip olan yine

10

şöyle olmayan hareket ettirme kuvvesine de sahiptir. Örneğin kelimelere sahip olan şeylerin tümü gibi. Kelimesi olmayanlar ise, öncelikle hazır olması bakımından çelişik için olur. Buna göre eğer bunlar, kelimelerde misallerin/ideal-modellerin olduğunu kabul edenlerin söylediği gibi bir tür tabiatlar ve cevherler olur

15

ise bu durumda bilginin kendisinden daha çok bilgi olan bir şey ve

[1051a] hareketliden daha çok hareket olan bir şey olacaktır. Çünkü bunlar daha çok bilfıild ir oysa onlar bunların kuvvesidir. Buna göre açıktır ki fiil, kuvveden ve değişim in her ilkesin­ den öncedir. 20

Tefsir [993] “( Örneğin toprak ve ateş gibi)... Değişen şeyler, bozulma­

yan şeylere benzeşir” [sözüyle şunu kasteder:] Bozulan şeyler, unsur­ ları olan cüzleri bakımından, daima fail olma hususunda ne bütün ne parçaları bakımından bozuluşa uğrayan semavi cisimlere benzeşir­ 25

ler. “Zira bunlar bizatihi ve kendilerinde harekete sahip oldukları

için faildirler” [sözüyle de şunu kasteder:] Bu tabiatlarında zatından hareket etme bulunması bakımındandır. Yani zatlarından hareketli gibidirler. Demek istiyorum ki onlar, dışardan değil kendilerinde bulunan bir ilkeden hareketlidirler.

814

TA/THETA (0)

M etafizik Büyük Şerhi

[994] “O n la r d a n y a p ıla n d iğer k u v v e le r in tü m ü ise çe lişik iç in ­ d ir ” [sözüyle ise şunu kasteder:] Bunlar semavi cisimlerin kendileriy­

le fiil yaptıkları kuvvelerdir. Şöyle ki semavi cisimlerde, bu şeylerin oluşması ve bozulması üzerine ve zıtların oluşması üzerine bir kuvve 5

bulunur ki bu da yakınlık ve uzaklık sırasında olur. [995] “Z ir a şö y le h a r e k e t e ttirm e k u v v esin e sa h ip o la n y in e şö y le o lm a y a n h a r e k e t e ttir m e k u v v esin e d e sa h ip tir. Ö rn eğ in k e lim e le r e sa h ip o la n şe y ler in tü m ü g ib i ” [sözüyle de şunu kasteder:] Semavi

cisimlerden bir şey oluşturma kuvvesine sahip olanın, aynıyla bu şeyi ıo

değil fakat ona zıt olan şeyi de oluşturma kuvvesi vardır. Örneğin nutuk ile birlikte olan şeylerin tümü gibi, yani tıpkı daha önce geçtiği üzere, şeyi ve zıddını iki farklı vakitte yapma kuvvesi gibi. [996] [Aristoteles daha sonra der ki:] “K elim esi olm ayanlar ise, ö n celikle h a zır olm ası bakım ından çelişik için o lu r .” Aynı şekilde

15

tercüme edilen bir başka nüshada olumsuzluk harfinin hazfiyle “çelişik için o lu r ” şeklinde yer almıştır. Ama doğrusu; “çelişik için o lm a z ”

şeklindedir. Çünkü bu haliyle bu makalenin baş tarafında geçmiştir ve buna delalet etmiştir. Başka bir tercümede bunun yerine şu ifade geçer; “n u tu k ile olm ayana gelince, h a zır olm ası bakım ınd an çelişik için 20

o lm a z bunu n için o lu r .”

[Bu sözüyle şunu kasteder:] Nutka sahip

olmayanlara gelince, onlar çelişik olanları öncelikle ve bizzat yapmazlar. Kendilerinde bulunan hazır olduğunda yaparlar. Hazır olma şartını getirmiştir çünkü o, mefulün tasavvuru sırasında fiil yapar. [997] [Aristoteles daha sonra der ki:] “B u n a g ö r e eğ er b u n la r , 25

k e lim e le r d e

m is a lle r in / id e a l- m o d e lle r in

o ld u ğ u n u

kabul

eden­

le r in sö y le d iğ i g ib i b ir tü r ta b ia tla r v e c e v h e r le r o lu r ise bu d uru m da

b ilg in in

h a r e k e tlid e n

daha

k e n d is in d e n ço k

daha

h a r e k e t o la n

ço k

b ilg i o la n b ir şey

b ir şey

o la c a k tır .

ve

Çünkü

b u n la r d a h a ço k b ilfiild ir oysa o n la r b u n la r ın k u v v e s id ir . B u n a 30

g ö r e a ç ık tır ki f i i l , k u v v e d e n ve d e ğ iş im in h e r ilk e s in d e n ö n c e ­ d i r . ” Başka bir tercümede bunun yerine şu ifade yer alır: “A m a eğer

816

M etafizik Büyük Şerhi

T A /T H E T A (0)

b u n u n g ib i b ir ta b ia t v eya k e lim e le r b a k ım ın d a n id e a la r ı doğru k a b u l e d e n le r in söy led iğ i şe k ild e c e v h e r le r b u lu n u rsa , on la r, in sa ­ n ın bilgi o lm a k ta n d a h a çok â lim ola ca ğ ın ı ve h a r e k e tte n d a h a çok h a r e k e tli o la ca ğ ın ı sö y le r le r , şö y le ki b u n la r d a h a çok b ilfiild ir am a

5

o n la r b u n la rın k u v v e s i d i r l e r [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Ortada

mahsûsâta bilgi ve varlığı veren mufarık cevherler ve idealar bulunursa bu durumda bu ideaların modellerinden oluşan insanın, bu idealardan daha yetkin ilme sahip bir âlim olması ve yine onlardaki hareketten, hareket bakımından daha yetkin olan hareketlilerin bulunması söz 10

konusu olacaktır. Şöyle ki bu idealar/sûretler bazen fiil yapan diğer bir zamanda fiil yapmayan ve mehilleri fiilinin gayesi ve yetkinliği olan kuvvelerdir. Buna göre mahsûsât/hissedilirler mufarık fiil babına dâhil olur ki bu imkânsızdır.

Aristoteles der ki; 15

Fiilin kuvveden daha iyi/mükemmel ve daha büyük olduğu şu sözlerden açıkça ortaya çıkar. Zira bilkuvve denilen şeylerin tümü, aynıyla zıtların kuvvesidir. Ö rneğin sağlık kuvvesine sahip olduğu söylenenin, hastalık kuvvesine de sahip olması gibi. Yine birlikte olur zira sağlık ve hastalık kuvvesi aynıdır.

20

Sükûn ve hareket kuvvesi, hareketli olm a ve inşa etme kuvvesi, yıkma, inşa edilme ve yıkılma kuvvesi de aynı şekildedir. Buna göre zıtların bilkuvve olması birlikte olur, zıtlar olarak var olm aları ise mümkün değildir. Yine fiillerin birlikte olması da mümkün değildir. Ö rneğin sıhhatliler ve hastalar gibi. Şu

25

halde onlardan birinin iyi olması zorunludur. Benzer şekilde bilkuvve olan ise ya her ikisi de olur veya hiçbirisi olmaz. O halde fiil daha iyidir/mükemmeldir. Yine kötü şeylerde de fiil ve tamlığın/gayenin kuvveden daha kötü olması zorunludur. Şöyle ki kuvve halindeki mevcut, her iki zıddın olmasına kuvvelidir.

30

Buna göre kötünün, bilkuvve şeylerden beri olmadığı açıktır.

T A / T H E T A (0)

M etafizik Büyük Şerhi

Çünkü kötü, tabii olarak kuvveden sonradır. Şu halde ilke olan şeylerde ve ebedi olan şeylerde, kesinlikle kötü bir şey, hata ve bozuluş yoktur. Zira bozuluş, kötü şeylerdendir.

[998] Fiilin, söylenmiş olan bütün yönlerden kuvveden daha şid­ detle önce olduğu açıkça ortaya çıkınca yine onun üstünlük bakı­ mından da önce olduğunu açıklamak istedi ve [dedi ki:] “F iilin kuvveden le r d e n

d a h a iy i/ m ü k e m m e l ve d a h a

a ç ık ç a o r ta y a

büyük

o ld u ğ u

şu s ö z ­

ç ık a r .” [Bu sözüyle şunu kasteder:] İyilik

olan fiil, kuvveden daha üstündür ki bu, söylediklerimden açıkça ortaya çıkmaktadır. [999] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Z ir a b ilk u v v e d en ilen şe y ­ le r in tüm ü, a y n ıyla z ıtla r ın k u v v e s id ir .” [Bu sözüyle şunu kasteder:]

Kuvvenin şey üzerine, onun zıddı üzerine ve zıtlardan biri üzerine kuvve olması bakımından, bu açıkça ortaya çıkmıştır. Kötülüğe gelince, o, kaçınılmaz olarak iyi olan kuvveye karışır ama iyi olan fiile asla kötülük karışmaz ki bu fiil, iyi kuvve ile aralarında mukaye­ se yaptığı fiildir. [1000] Kuvvenin, zıtlar üzerine birlikte kuvve olduğunu zikredin­ ce bunun örneğini verdi ve [dedi ki:] “ Ö rn e ğ in sa ğ lık k u v v esin e sa h ip old u ğ u sö y len en in , h a sta lık k u v v e sin e d e sa h ip o lm a sı g ib i.”

[Bu sözüyle şunu kasteder:] Örneğin sıhhati kabul edenin, hastalığı da kabul edici olması gibi ki bu dört karışım/ahlat-ı erbaa gibidir. “ Y in e b ir lik te o lu r z ir a sa ğ lık ve h a sta lık k u v v e si a y n ıd ır. S ü k û n ve h a r e k e t k u vv esi, h a r e k e tli olm a ve in şa etm e k u vv esi, y ık m a , in şa e d ilm e ve y ık ılm a k u vv esi de aynı ş e k ild e d ir ” [sözleriyle de şunu

kasteder:] Ne ki iyi olan fiil, kuvvesinden daha üstündür. Çünkü iyilik üzerine olan kuvveye, kötülük üzerine olan kuvve karışır. Bilfiil olan iyiliğe ise asla kötülük karışmaz.

TA/THETA (©)

M etafizik Büyük Şerhi

[1001] İşte buna delalet etmek üzere [dedi ki:] “ (B u n a g ö r e z ı t la r ın b ilk u v v e o lm a s ı b ir lik t e o lu r , z ıt la r o la r a k v a r o lm a la r ı ise m ü m k ü n d eğ ild ir . Y in e f i i l l e r i n b ir lik t e o lm a s ı d a m ü m k ü n d e ğ il­ d ir. Ö r n e ğ in s ıh h a tlile r v e h a s ta la r g i b i ) . ..

Ş u h a ld e o n la r d a n

b ir in in iy i o lm a sı z o r u n lu d u r . B e n z e r ş e k ild e b ilk u v v e o la n is e y a h e r ik is i d e o lu r v e y a h iç b ir is i o lm a z .” [Bu sözleriyle şunu kaste­

der:] Şu halde iyilik fiile çıktığında sadece iyilik olmak zorundadır. Ama bilkuvve bu şekilde olduğunda, yani iyilik üzere olduğunda iyi olur fakat bu kuvveye, kötülük üzerine kuvve karışır. Çünkü bilkuv­ ve olan herhangi bir şeyin, ya iki zıdda birlikte kuvvesi olur veya hiçbirine kuvvesi olmaz. [1002] Daha sonra bunun neticesini ortaya koydu ve [dedi ki:] "O h a ld e f i i l d a h a iy id ir / m ü k e m m e ld ir .” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Fiil, kuvvesinden daha iyidir. [1003] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Y in e k ö tü ş e y le r d e d e f i i l ve

ta m lığ ın lg a y e n in

d u r.

kuvveden

daha

k ö tü

o lm a sı

z o r u n lu ­

Ş ö y le ki k u v v e h a lin d e k i m e v c u t h e r ik i z ıt t ın

o lm a s ın a

k u v v e lid ir .” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bu sözden açıkça görül­

mektedir ki kötü fiilin, kuvvesinden daha kötü olması gerekir. Çün­ kü ona kuvveli olan, ona ve iyilik olan zıddına kuvvelidir, oysa kötü fiil mahza kötülüktür. [1004] [Aristoteles daha sonra der ki:] “B u n a g ö re k ö tü n ü n , b il­ k u v v e şe y ler d e n b e r i olm a d ığ ı a çık tır.

Ç ü n k ü kötü , ta bii o la ra k

k u v v ed en so n r a d ır . ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Buna göre açıktır ki

kötü, bilkuvve olan şeylerden ayırt edilmez çünkü kötü ancak kuv­ veden sonra tabii olarak mevcut olur. [1003] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ş u h a ld e ilk e o la n ş e y le r d e

ve

h a ta

b o z u lu ş

ve

ebed i

o la n y o k tu r .

ş e y le r d e , Z ir a

k e s in lik le

b o z u lu ş ,

k ö tü

k ö tü

b ir

şey ,

ş e y le r d e n d ir

822

| M etafizik Büyük Şerhi

T A / T H E T A (0)

[Bu sözüyle şunu kasteder:] Buna göre açıktır ki kuvveden sonra olmayan aksine varlığı ilke olan şeylerde kesinlikle kötü bir şey bu­ lunmaz. Ne bir hata ne bir bozuluş ne de bir kötülük. Zira bozuluş kötü şeylerdendir ve bu şeylerden, müneccimlerin ‘bazı yıldızlar baht5

tır, bazı yıldızlar ise talihsizliktir’ şeklindeki sözlerinin yanlış olduğu bilinir. Aksine onların durumlarından, bazısının bazısından daha iyi olduğuna vakıf olunabilir. Zira bu, hareketlinin ötesinde hareketten beri olanda bulunur.

Aristoteles der ki; ıo

Yine çizgilerin şekilleri de b ilfiil m evcut olur. Zira onları, taksim ettiklerinde bulurlar. O nlar ancak bölünm üş oldukla­ rında apaçık olurlar. N e var ki onlar, şu anda onlarda (çizgiler­ de) bilkuvve m evcutturlar. N için üçgenin açıları iki dik açıya eşittir. Çünkü açıktır ki tek bir noktanın iki yanından olan

15

iki açı, iki dik açıya eşittir. Şu halde üçgenin kenarlarından biri, kenar doğrultusunda ileri çıkarsa, bu durumda ona temas eden kenarın, iki tarafından olan iki açının, iki dik açıya eşit olacağı açıktır. Aynı şekilde niçin her yarım dairede çevre üzerine kenarları eşit olsun veya eşit olm asın, bir dik açı bulu-

20

nur? T abanı, çevrenin ortasında çap şeklinde vaki olur veya başkası üzerinde olur. Zira ona bakan kim se için bunun bilgisi apaçıktır. Şu halde açıktır ki bilkuvve olan şey, fiil haline geldiğinde mevcut olur ve bunun illeti fiilin , kuvvenin fiil­ den meydana geldiği hususundaki anlama bakım ından oluşma-

25

sidir. Bu sebeple fiil yaptıklarında bilirler. Zira sayıya dair fiil oluştan sonradır.

T A / T H E T A (©)

M etafizik Büyük Şerhi

Tefsir [1006] Bu bölümdeki amacı, eşyanın bilkuvve değil ancak bilfiil olduğu zaman mevcut olup bilineceğini açıklamaktır. Bunu matema­ tiksel şeylerle örneklendirmektedir. Çünkü bunlar, ancak mühendis/geometrici zihninde onları kuvveden fiile çıkarıp var kıldığında bilfiil mevcut olur ve bilinirler. Zira onları fiile doğru ayrıştırmadan önce ne mevcutturlar ne de bilinirdirler. Bütün bunlardaki amacı, fiilin kuvveden daha üstün olduğunu açıklamaktır. Çünkü mevcut, madumdan daha üstündür, bilgi de cehaletten daha üstündür. [1007] “Yine ç iz g ile r in ş e k ille r i d e b ilfiil m ev cu t o lu r ” [sözüyle şunu kasteder:] Çizgilerden oluşan şekiller, ancak bilfiil olduğunda mevcut ve bilinir olur. [1008] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Z ir a o n la rı ta ksim e ttik ­ le r in d e

b u lu r la r .”

[Bu sözüyle şunu kasteder:] Zira mühendis-

ler/geometriciler şekilleri böldüklerinde onları bulur ve bilirler. Örne­ ğin şöyle demeleri gibi; ‘şekillerin bir kısmı, doğrusal çizgileri olanlardır, diğerleri ise doğrusal olmayanlardır. Bunlardan doğrusal olanların bir kısmı üç açılıdır ki bu üçgendir, bir kısmı da dört açılıdır’. Zira onları bölmeye tabi tuttuklarında bilfiil var olurlar ve bilinirler. Ama bölünmedikleri sürece ne bilinir ne de mevcutturlar. [1009] [Aristoteles daha sonra der ki:] “O n la r a n c a k b ö lü n m ü ş o ld u k la r ın d a a p a ç ık o lu r la r . N e v a r ki o n la r , ş u

a n d a o n la r ­

d a (ç iz g ile r d e ) b ilk u v v e m e v c u ttu r la r . N iç in ü çg e n in a ç ıla r ı ik i d ik a ç ıy a e ş it t i r .” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Fakat bilfiil mev­

cut ve bilfiil malum olarak meydana gelen şey bölündüğünde bun­ lar onun ancak türleri olur. Buna göre onun özellikleri/hasseleri ise

826

| M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (0)

bilkuvve bölündükten sonra onda mevcut olur. Hatta bu özelliklere bilfiil sahip olmasını zorunlu kılan sebepler onu fiile çıkardığında bilfiil mevcut hale gelir ve yine bilfiil malum olur. Ama bundan önce ne bilfiil mevcuttur ne de bilfiil malumdur. Örneğin üçgen, bölme ile 5

bilfiil mevcut ve bilfiil malum hale gelir. Açılarının niçin iki dik açıya eşit olduğuna gelince, bu onda bilkuvve malum olur. [1010] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Çünkü açıktır ki tek bir

noktanın iki yanından olan iki açı, iki dik açıya eşittir. Şu halde üçgenin kenarlarından biri, kenar doğrultusunda ileri çıkarsa, bu ıo

durumda ona temas eden kenarın, iki tarafından olan iki açının, iki dik açıya eşit olacağı a ç ı k t ı r [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Fakat kenarlarından biri dışarıya uzatıldığında ve uzanan bu çizgiye temas eden üçgenin çizgisinin iki yönünden oluşan iki açının, iki dik açıya eşit olduğu açıkça görülünce, bu durumda üçgenin üç açısının, iki

15

dik açıya eşit olduğu fiilen ortaya çıkar. Şöyle ki dışarı çıkan kenara temas eden üçgenin üzerinde olduğu noktadan yine üçgenin üçüncü çizgisine paralel olan bir çizgi çizildiğinde orada iki dik açıya eşit olan üç açı meydana gelir. Bunlardan biri üçgenle müşterektir. Geriye kalan iki açı ise üçgenin geriye kalan iki açısına eşittir. Dışarı

20

çıkan çizgiye temas eden üçgenin kenarına yakın olan açı ise, paralel çizgilerin özelliklerinden ortaya çıktığı üzere, içters açıdır (mübade­ le). Üçünden geriye kalan diğeri ise üçgenin üç açısının geriye kalanı içindir (yöndeş açıdır). Çünkü onlardan biri içerdedir diğeri ise dışardadır ki bu da yine paralel çizgilerin özelliklerinden ortaya

25

çıkmıştır. Ne var ki bu mevzuyu öğrenmiş olan nezdinde bilinir olduğu için burada burhanı hazfetmeyi amaçlamıştır.

828

M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (©)

[1011] Daha sonra bu anlamda başka bir örnek verdi ve [dedi ki:]

“Aynı şekilde niçin her yarım dairede çevre üzerine kenarları eşit olsun veya eşit olmasın, hir dik açı bulunur?... (Tabanı, çevrenin ortasında çap şeklinde vaki olur veya başkası üzerinde 5

olur. Zira ona bakan kimse için bunun bilgisi apaçıktır).” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Yine aynı şekilde yarım dairede vaki olan üçgende, bilkuvve malum ve bilkuvve mevcut olur. Yani tabanı çap olandan, dairenin çevresine doğru oluşan açı, ister çevredeki aynı noktadan çapın iki tarafına doğru çıkan üçgenin iki kenarı eşit olsun

ıo

ister eşit olmasın, niçin daima dik açı olur? Şöyle ki merkezde çap ikiye bölündüğünde ve merkezden çıkan çizgi, dairenin çevresinde üçgenin iki kenarının buluştuğu noktaya doğru uzatıldığında, onun bilfiil bilgisi vaki olur. Zira orada iki üçgen meydana gelir ve açı ikiye bölünür. Bu yüzden her iki üçgenden çıkan iki açı, farz edilen

15

açının iki katı olur ve her iki açı da iki dik açıya eşit olur. Buna göre farz edilen açı, dik açı olur. [1012] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Şu halde açıktır ki bil­

kuvve olan şey, fiil haline geldiğinde mevcut olur.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Buradan açıkça ortaya çıkmıştır ki bilkuvve olan 20

şey, ne malum olur ne de mevcut olur. Ne var ki bu ancak, fiile çıktığı zaman olur. [1013] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ve bunun illeti fiilin,

kuvvenin fiilden meydana geldiği hususundaki anlama bakı­ mından oluşmasıdır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bunun illeti, 25

bilkuvve olan anlama, bilfiil olan başka bir anlama bakımından fiile yönlendirilir. [1014] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bu sebeple fiil yaptıkla­

rında bilirler.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bu sebeple, ilimlerde nazarî/teorik inceleme yapan bilir.

M etafizik Büyük Şerhi

830

TA/THETA (©)

[1015] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Zira sayıya dair fiil,

oluştan sonradır .” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Zira ne zaman kuvve ve bu kuvvedeki fiil kıyaslanırsa söz konusu bu kuvvenin zaman bakımından fiilden önce olduğu görülür. Ama ne zaman 5

oluşandaki kuvve ile bilkuvve olanı fiile çıkaran fail olan şey ara­ sında kıyaslama yapılırsa, fiilin zaman ve varlık bakımından kuvve­ den önce olduğu görülür.

Aristoteles der ki; Mevcut ve mevcut olmayan ilk olarak kategorilerin şekilleri 10

üzerine söylenir. Diğeri ise bunlar için olan kuvve ve fiil türünden veya zıtları türünden söylenir. Gerçek anlamda ise

[1051b] doğru veya yanlış türünden söylenir. terkipleri bakımından veya ayrışmaları

Bu ise şeylerin ya bakımındandır.

Şu

halde ayrışık olanın ayrıştığını düşünen doğru düşünür. Top15

lanmış/bileşik olanın, şeylerden bir şeyle toplandığını düşünen. [bu bağ lam da bu tercüm edeki söz k o p m a k ta ve sonra devam ın da şunu bu lm aktayız :] Yine yanlış sözdür. Zira yanlış olduğu dü­

şünülen şeye doğru denildiğinde bu doğrudur diyen bir şey vaz'edilmelidir. 20

[Başka b ir tercüm ede bunun y erin e sonrasıyla b itişik olan b ir ifa d e y er a lm a k ta d ır k i o da şuduri] Cidden gerçek olan şey, ya

doğrulanır veya yanlışlanır ki bu da bileşik olan veya bölünen şeyler hakkındadır. Bu nedenle bölünmüş olan şeyin bölündü­ ğünü düşünen/zanneden doğru olur. Mürekkep olanı bölünmüş 25

zanneden ise yanlış olur. [D aha sonra bu her ik i tercüm e de aynı an lam d a birleşir k i o d a şu an dan sonra zikredeceklerim izdir:\ Eğer bazı şeyler, ebedi

olarak mürekkep olup bölünmesi mümkün değilse ve bazı şeyler de

M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (©)

ebedi olarak bölünmüş olup birleşmeleri mümkün değilse ve bazı şeylerde zıtlar mümkün olur ise bu durumda varlık terkip/bileşim olur ve mevcut da bir olur. Var olmama ise terkibin olmaması, dahası şeylerin pek çok olması olur. Buna göre müm­ kün şeylerde tek bir zann oluşur ki o da yanlış ve doğrudur. Zira ayniyet/mahiyet kelimesinin bir vakitte doğrulanması/tasdik edilmesi bir vakitte ise yanlışlanması/tekzip edilmesi mümkün­ dür. Başka türlü olma kuvvesine sahip olmayanda ise bu böyle olmaz, (yani) bir vakitte doğru bir vakitte ise yanlış olmaz. Aksine daima doğru veya yanlış olur.

Tefsir [1016] Bu bölümdeki amacı, fiilin kuvveden şu bakımdan daha üstün olduğunu açıklamaktır: Kendisinde yanlışa dönüşme imkânı bulunmayan bilgi, daha önce doğruyken, kendisinde değişerek yanlı­ şa dönüşme imkânı bulunan bilgiden daha üstündür. Tıpkı mevcu­ dun daima bozulandan daha üstün olması gibi. [1017] “Mevcut ve mevcut olmayan ilk olarak kategorilerin şe­

killeri üzerine söylenir. Diğeri ise bunlar için olan kuvve ve fiil türünden veya zıtları türünden söylenir” [sözleriyle şunu kasteder:] Mevcut ismi, kategorilerden her biri üzerine söylendiği gibi mevcut olmayan ismi de aynı şekilde söylenir. Bu ikisinden her biri ikiye bölünür ki bu da ya tek aynı şey türünden kuvve ve fiile bölünme veya ikili türden zıtlara bölünme şeklinde olur. [1018] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Gerçek anlamda ise doğ­

ru veya yanlış türünden söylenir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Yine mevcudun kısımlarından her biri de ya doğru türünden veya yanlış türünden söylenir.

834

M etafizik Büyük Şerhi

5

10

15

20

25

TA/THETA (0)

[1019] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bu ise şeylerin ya terkiple­ ri bakımından veya ayrışmaları bakımındandır. Şu halde ayrışık olanın ayrıştığını düşünen doğru düşünür. Toplanmış/bileşik olanın şeylerden bir şeyle toplandığını düşünen.” [Bu sözleriyle şunu kaste­ der:] Olumlama, bazı şeylerin bazı şeylerle terkibine delalet eder. Olumsuzlama ise bazı şeylerin bazı şeylerle ayrışmasına delalet eder. Buna göre açıktır ki mürekkebin/bileşiğin mürekkep olduğuna inananın, olumlaması doğrudur ve ayrışığın ayrışık olduğuna inananın, olumsuzlaması doğrudur. Bunun aksi olduğuna inananın ise olumlaması ve olumsuzlaması yanlıştır. Yani mürekkebin ayrışık olduğuna inanan ve ayrışığın ise mürekkep olduğuna inananın olumlaması ve olumsuzlaması yanlıştır ki sanki bu anlam metnin aslından sakıt olmuş gibidir. [1020] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Eğer bazı şeyler, ebedi olarak mürekkep olup bölünmesi mümkün değilse ve bazı şeyler de ebedi olarak bölünmüş olup birleşmeleri mümkün değilse ve bazı şeylerde zıtlar mümkün olur ise bu durumda varlık terkip/bileşim olur ve mevcutta bir olur. Var olmama ise terkibin olmaması, dahası şeyle­ rin pek çok olması olur.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Eğer bazı şeyler, ebedi olarak bileşik ve bazıları da ebedi olarak ayrışık olursa yine bazıları da bir defa ayrışık bir defa da bileşik olursa bu durumda şeylerin mahiyetleri, birlikleri ve doğrulukları terkipte/bileşimde veya ayrışımda bulunur. Buna göre şeylerin bir kısmının doğruluğu, daima değişmez­ ken aynı şekilde yanlışlığı da daima değişmez olur. Bir kısım şeyler ise doğruluktan yanlışlığa doğru yer değiştirirken bir kısmı da aksine olur. Bu sebeple böyle olmayanların bilgisine ilim denilir, değişenlerin mahiyetinin bilgisine ise zann denilir. [1021] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Buna göre mümkün şey­

30

lerde tek bir zann oluşur ki o da yanlış ve doğrudur. Zira ayniyet/mahiyet kelimesinin bir vakitte doğrulanması/tasdik edilmesi bir vakitte ise yanlışlanması/tekzip edilmesi mümkündür. Başka türlü olma kuvvesine sahip olmayanda ise bu böyle olmaz-... Cyani’ bir vakitte doğru bir vakitte ise yanlış olmaz. Aksine daima doğru veya yanlış olur).” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Bütün bunlar vasfettiğimiz gibi olunca bu durumda açıktır ki mümkün şeylerdeki

836

| M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (0)

tek bir aynı zan, bir defasında doğru olur bir defasında ise yanlış olur ve biz bunu fark edemeyiz. Ama terkipten/bileşimden ayrışı­ ma, infısalden/ayrışımdan da bileşime geçemeyen gayr-ı mümkün şeylerde bu durum mümkün değildir. Aksine onlardaki doğru, 5

ebedi olarak doğru olur, yanlış ise ebedi olarak yanlış olur. Demek istediği şudur ki değişmeyen bilgi, değişen bilgiden daha üstün olunca ve değişmeyen, bilfiil mevcut olan şeylerde bulunup, değişen ise ancak bilkuvve mevcut olan şeylerde bulununca bu durumda fiil, zorunlu olarak kuvveden daha üstün olur.

ıo

Aristoteles der ki; Ama şeyin olması veya olmaması bakımından terkibe/bileşime sahip olmayanlara gelince, bunlarda doğruluk ve yanlışlık bu şekilde değildir. Zira mürekkep/bileşik olur ise, oluşması için mürekkep değildir, bölünmüş olur ise olmayacak şekilde değil.

15

Örneğin ‘beyaz olan ahşaptır’ veya ‘eşit olan köşegendir’ gibi. Bunlarda doğruluğun ve yanlışlığın mahiyeti ötekilerde olduğu gibidir. Zira nasıl ki bunlardaki doğruluk aynıyla bir değilse aynı şekilde varlık da böyle değildir. Aksine o ya doğrudur veya yanlıştır. Bazısı doğrudur ama söylenir olması bakımından

20

değil. Çünkü olumlu ve tanım aynıyla tek bir şey değildir. Cehalet ise şeye temas etmeme bakımındandır. Zira mevcut olan hakkında yanılma ancak araz türündendir. Mürekkep cevherlerde de aynı şekildedir. Zira onlar hakkında yanılma yoktur. Onlar bilkuvve değildir, tümüyle bilfîildir. Aksi tak-

25

dirde oluşan ve bozulan olacaklardı. Çünkü bizatihi mevcut olan, oluşan ve bozulan değildir. Aksi takdirde bir şey, şey olmayandan olmuş olurdu. Buna göre bir şey olmak bakımından mahiyetlerin tümü, yine bilfîildir ve bu yüzden onlarda yanılma bulunmaz. Ne var ki onların anlaşılıp anlaşılmamasına göre

30

kavrayışta (yanılma) olabilir. Dahası onların mahiyetleri; şöyle olup olmadıkları soruşturulur. Ya olmaları ki doğruluk gibidir veya olmamaları ki yanlışlık gibidir. Zira bir, mürekkep olur ise

838

| M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (©)

doğrudur, mürekkep olmaz ise yanlıştır. Ama bir, oluşur ise bu [1052a]

hal üzere olur, eğer bu hal üzere olmaz ise [1052a] doğru olarak anlaşılmaz. Bu yanlış ve yanılma değil aksine körlük gibi olma­ yan cehalettir/bilmemektir. Zira bu cehalet, bir kimsenin ke­

5

sinlikle bir anlayışı bulunmadığında sanki bir anlayış körlüğü­ dür. Buna göre yine açıktır ki hareket etmeyen şeylerde, belirli bir vakte nispet edilen bir yanılma yoktur. Örneğin bir kimse­ nin, üçgenin gayr-ı sahih olduğunu zannetmesi gibi. Çünkü o, değişmez. Bu durumda bir vakitte iki dik açıya sahip olacağının

10

ve başka bir vakitte ise sahip olmayacağının mümkün olduğu, ebedi olarak zannedilemez. Çünkü bu olursa değişir olur, fakat ya bir şeyle olur, ya da bir şeyle olmaz. Örneğin hiçbir sayının, tam sayı olmaması veya bazısının olması ve bazısının olmaması gibi. Sayı bakımından bir olanda ise böyle değildir. Zira ne bu

15

bir şeydir ne de şeyler odur ki bunda zan bulunmaz. Aksine ya doğrulanır/tasdik edilir veya yanlışlanır/tekzip edilir. Çünkü o, ebedi olarak bu hal üzeredir.

Tefsir [1022] “Ama şeyin olması veya olmaması bakımından terki20

be/bileşime sahip olmayanlara gelince, bunlarda doğruluk ve yan­ lışlık bu şekilde değildir” [sözüyle şunu kasteder:] Varlığı ve yoklu­ ğu, kendisinden -tıpkı mürekkeplerdeki gibi- bir şeyin olması veya olmaması üzerine dayanmayan, basit müfret şeylere gelince, onlarda vaki olan doğruluk ve yanlışlık, mürekkep şeylerde vaki olan doğru­

25

luk ve yanlışlık gibi değildir. [1023] Daha sonra bunun sebebini ortaya koydu ve [dedi ki:] “Zira mürekkep/bileşik olur ise oluşması için mürekkep değildir, bölünmüş olur ise olmayacak şekilde değil.” [Bu sözüyle şunu kaste­ der:] Çünkü basitlerdeki doğruluk veya yanlışlığın sebebi, nefsin

30

dışında mevcut olan terkip veya ayrışma değildir.

840

| M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (0)

[1024] Daha sonra bunun örneğini verdi ve [dedi ki:] “Örneğin

‘beyaz olan ahşaptır’ veya ‘ eşit olan köşegendir’ gibi. ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bunun örneği şudur; ‘bu beyazdır’ sözümüz doğru olduğunda bunun sebebi, beyazlığın nefsin dışındaki ahşapla mürek5

kep olmasıdır, ‘karenin kenarı, köşegenle müşariktir’ sözümüz yanlış olduğunda bunu yanlış olmasının sebebi, kenarın köşegenden ayrı olması ve nefsin dışında ondan ayrışık olmasıdır. [1025] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Bunlarda doğruluğun

10

ve yanlışlığın mahiyeti ötekilerde olduğu gibidir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Basitlerdeki doğruluğun ve yanlışlığın mahiyeti, mürekkeplerde olduğu gibi değildir. Kastettiği, ‘o nedir’in soruştu­ rulması hususundadır. [1026] Daha sonra bunun illetini gösterdi ve [dedi ki:] “Zira nasıl

ki bunlardaki doğruluk aynıyla bir değilse aynı şekilde varlık da böyle 15

değildir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Zira nasıl ki mevcudiyetin soruşturulmasına dair, mürekkeplerdeki doğruluk aynıyla bir değilse onlardaki yani hem basitlerdeki hem de mürekkeplerdeki ‘o nedir’in soruşturulması hususundaki doğruluk da bir değildir.

20

25

30

[1027] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Aksine oya doğrudur veya yanlıştır. Bazısı doğrudur ama söylenir olması bakımından değil. Çünkü olumlu ve tanım aynıyla tek bir şey değildir. Cehalet ise şeye temas etmeme bakımındandır.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Her ikisinde de mahiyete delalet eden söz, ya doğrudur veya yanlıştır. Fakat o, bazılarında ki bunlar mürekkeplerdir, bir şeyin bir şeye yüklenmesi bakımındandır, bazılarında ise ki bunlar da basitlerdir, bir şeyin bir şeye yüklenmesi bakımından değildir. [1028] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Çünkü olumlu ve tanım aynıyla tek bir şey değildir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bunun sebebi şudur; Mürekkeplerin mahiyetine arız olan yanlış, olumluda vaki olan yanlışın vaki olması gibidir, basitlerin tasavvurunda arız olan yanlış ise tanımlar olması bakımından tanımlardan dolayı vaki olan yanlışlar türündendir. Olumlu söz ile tanımsal söz aynı değildir.

842

| M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (©)

[1029] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Cehalet ise şeye temas etmeme bakımındandır.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Basitlerin tasavvurunda aklın ondan hiçbir şeyi tasavvur etmemesi bakımından vuku bulan cehalet, bilginin yokluğu olan cehalet yoluyladır. 5

ıo

[1030] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Zira mevcut olan hakkın­

da yanılma ancak araz türündendir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bunun sebebi şudur; mevcut olan hakkındaki yanılma/hile ancak bilaraz olarak vaki olur. Mürekkeplerdeki yanılmaya/hileye gelince, bu olumludaki yanlış bakımındandır ki meleke yoluyla olan cehalettir. Ama basitlerdeki yanılma, tasavvur yoksunluğu bakımındandır ki olumsuzlama yoluyla olan cehalettir. [1031] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Mürekkep cevherlerde de

15

20

25

aynı şekildedir. Zira onlar hakkında yanılma yoktur. Onlar bilkuvve değildir, tümüyle bilfiildir. Aksi takdirde oluşan ve bozulan olacaklardı.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Mürekkep olmayan cevherlerde, tabiatları bakımından bir yanılma/hile vuku bulmaz. Kuvvenin karışmadığı bilfiil mürekkep cevherlerdeki durum da aynı şekildedir. Aksine buradaki yanılma, bizim açımızdandır. Şayet mürekkepte/bileşikte tabiatı bakımından bir yanılma vaki olursa bu durumda oluşan ve bozulan olurdu. Şayet onların mahiyetleri ve suretleri oluşan ve bozulan olursa bu durumda da oluş hiçbir şey olmayandan meydana gelirdi ki işte buna delalet etmek üzere [dedi ki:] “Çünkü bizatihi mevcut olan, oluşan ve bozulan değildir. Aksi takdirde bir şey, şey olmayandan olmuş olurdu.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Burada cevher kategorisinde bu hususta açıkça ortaya çıkmış olan şeylere işaret etmektedir. [1032] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Buna göre bir şey olmak

30

bakımından mahiyetlerin tümü, yine bilfiildir ve bu yüzden onlarda yanılma bulunmaz. Ne var ki onların anlaşılıp anlaşılmamasına göre kavrayışta (yanılma) olabilir. Dahası onların mahiyetleri; şöyle olup olmadıkları soruşturulur. Ya olmaları ki doğruluk gibidir veya olmamaları ki yanlışlık gibidir. Zira bir, mürekkep olur ise doğrudur, mürekkep olmaz ise yanlıştır.”

844

| M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (©)

[Bu sözüyle şunu kasteder:] Mürekkep olan cevherlerin tümünde yanılma/hile olan şey, bizzat değil bilaraz vuku bulur. Şöyle ki varolu­ şu meçhul olduğunda isminin açıklaması mürekkep bir sözle soruştu­ rulur. Eğer mürekkep, burhan bakımından sahih olursa, varlığı ve 5

tasavvuru doğru olur. Eğer gayr-ı mürekkep olursa varlığı batıl olur. Örneğin bir kimse boşluğun ne olduğunu sorarsa ve ona cevap olarak; ‘boşluk ismiyle ne kastediyorsun’ denilirse bu durumda o, zanni bir şekilde; ‘mufarıktan sonrası’ diyecektir. Buna göre eğer ‘mufarıktan sonrası’nın mevcudiyeti imkânsız olursa, bu durumda boşluk gayr-ı

ıo

mevcut olacaktır ki bu açıklayıcı olması bakımından açıklayıcı sözden (kavl-i şârih) dolayı değil kesin sözden (kavl-i câzim) dolayıdır. [1033] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ama bir, oluşur ise bu

15

20

25

30

hal üzere olur, eğer bu hal üzere olmaz ise doğru olarak anlaşıl­ m a z ” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Basit cevherlere gelince, tasavvur edilirlerse tasavvurları, ne ise o olarak olacağından, tasavvur edilmez­ lerse bu da kendi durumlarından doğru olmayan bir şeyin tasavvur edilmemesindendir. Ne var ki bu kendilerine batıl bir tasavvurun arız olması cihetinden değil, tasavvurlarının yokluğunun doğru olmaması cihetindendir. Çünkü batıl tasavvur ancak terkip bakımından mevcuttur. İşte buna delalet etmek üzere [dedi ki:] “Doğru olarak anlaşılmaz. Bu yanlış ve yanılma değil aksine körlük gibi olmayan cehalettir/bilmemektir. Zira bu cehalet, bir kimsenin kesinlikle bir anlayışı bulunmadığında sanki bir anlayış körlüğü­ dür.” [Bu sözleriyle şunu kasteder:] Zira basit cevherler hakkındaki ‘onların durumundan bizde bir doğru yoktur’ sözümüzün anlamı, bize meleke yoluyla, cehalet denilen bir hata arız olur demek değil­ dir. Aksine bu demektir ki, bize, onlar hakkında, salt cehalet olan doğrunun yokluğu arız olur. Bu nâtıka/düşünme kuvvesine arız olduğunda, ancak göze arız olan körlük mesabesindedir. Sadece şuna işaret etmektedir ki insan aklıyla mufarık şeyleri tasavvur edişimiz yok olursa ki bu aklın kemalinden önceki ilk evrede aklımızda olur, bu durumda o, gözdeki körlüğe benzer olur. Şöyle ki burhan getirdi­ ği bu şey, varlığının başlangıcındaki kuvve nedeniyle bulunmaz aksine varlığının yetkin olan sonuyla olur.

TA/THETA (0)

M etafizik Büyük Şerhi

[1034] Bu durumu başka bir bağlamda açıkça ortaya koyduk ve şöyle bir açıklama yaptık: Mufarık akla nazar etmek olan saâdet-i kusvâ (nihai mutluluk), nazarî aklın kemali sırasında meydana gelen bir kuvveyledir ki bu kuvve renklere bakma sırasında meydana gelen kuvveye benzer. Yoksa bu, düşünceyle ulaşılan fikrî kuvveler türün­ den bir kuvveyle değildir. Çünkü açıktır ki aklımızda ilk evrede kuvve halinde akıl bulunur. Zira bu durum, (Ebu Bekr ibn Sâiğ) İbn Bâcce’nin zannettiği gibi düşünmeyle ulaşılan bir şey değildir. [1033] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Buna göre yine açıktır ki

hareket etmeyen şeylerde, belirli bir vakte nispet edilen bir yanılma yoktur. Örneğin bir kimsenin, üçgenin gayr-ı sahih olduğunu zan­ netmesi gibi.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Buradan açıkça ortaya çıkmıştır ki değişmeyen zorunlu şeylerde, şeyin tabiatı bakımından, bilen değişmeksizin herhangi bir vakitte şeyin bilgisinin zanna dönü­ şeceği şekilde, insanın yanılması söz konusu olmaz. Bunu söylemesi­ nin nedeni, mahsusun histen gaip olması durumunda onun varlığı­ nın kesinliğinin duyulardan gaybubeti sırasında, bize bir yanlış arız olmaksızın, zanna dönüşmesidir. Bu nedenle demiştir ki zorunlu şeylerin bilgisinde herhangi bir vakte nispet edilen bir yanılma yok­ tur. “Örneğin bir kimsenin, üçgenin gayr-ı sahih olduğunu zannet­

mesi gibi.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Örneğin, üçgenin açılarının iki dik açıya eşit oluşunun bilgisi, kesinlikten zanna intikal etmez. Çünkü herhangi bir vakitte, açıları iki dik açıya eşit olmayan bir üçgenin var olmasından ve nâtık hayavan olmayan bir insanın var olmasından korkulmaz. [1036] Daha sonra bunun sebebini ortaya koydu ve [dedi ki:]

“Çünkü o, değişmez. Bu durumda bir vakitte iki dik açıya sahip

olacağının

yacağının

ve

mümkün

başka olduğu,

bir

vakitte

ebedi

ise

olarak

sahip

olma­

zannedilem ez”

848

| M etafizik Büyük Şerhi

TA /THETA (©)

[Bu sözüyle şunu kasteder:] Üçgenin açılarının iki dik açıya eşit olmasının, herhangi bir vakitte kesin olan bilgisinin zanna intikal etmemesinin sebebi, üçgenin tabiatının değişmesinden korkulmamasıdır. Bu nedenle hiç kimse, bir vakitte iki dik açının olmasını 5

başka bir vakitte ise bunun yani üç açısının iki dik açıya eşit olma­ masını zannetmez. [1037] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Çünkü bu olursa değişir

olur.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Çünkü bunun gibi olursa üçgenin bilgisine arız olur ve üçgen başkalaşır, tabiatı da değişir. Fakat o ıo

değişmez. Bu yüzden onun bilgisine bu arız olmaz. [1038] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Fakat ya bir şeyle olur,

ya da bir şeyle olmaz.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Fakat zorunlu şeyler, ya daima kendisi için oluşan bir şeyle vasfedilir veya daima kendisi için olmayan bir şeyle vasfedilir. 15

[1039] Daha sonra bunun örneğini verdi ve [dedi ki:] “Örneğin

hiçbir sayının, tam sayı olmaması veya bazısının olması ve bazısının olmaması gibi.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Örneğin ya daima hiçbir sayının tam sayı olmadığı veya tüm sayıların tam sayı olduğu ya da bazısının tam olduğu ve bazısının da tam olma20

dığı tasdik edilir. [1040] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Sayı bakımından bir

olanda ise böyle değildir. Zira ne bu bir şeydir ne de şeyler odur.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bu anlamın sayı bakımından bir olanda bulunmasına ve onda bazen mevcut olacak bazen de mevcut olma25

yacak şekilde olmasına gelince, bu anlamda bu mümkün değildir. Veya bazen bir şeylerde bulunup bir şeylerde bulunmaması ve bu şeylerin tür bakımından bir olması mümkün değildir.

850

| M etafizik Büyük Şerhi

TA/THETA (©)

[1041] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Ki bunda zan bulun­

maz.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Bu sebeple buna benzer cinslere zann arız olmaz. [1042] [Aristoteles daha sonra der ki:] “Aksine ya doğrula5

nır/tasdik edilir veya yanlışlanır/tekzip edilir. Çünkü o, ebedi olarak bu hal üzeredir.” [Bu sözüyle şunu kasteder:] Aksine onlar hakkındaki hüküm/yargı, ya ebedi olarak doğru olur veya ebedi olarak yanlış olur. Çünkü bu şeyler ebedi olarak tek bir hal üzere olur. Bütün bunlarla, bilfiil şeylerin bilgisinin, bilkuvve olan şeylerin

10

bilgisinden daha üstün olduğunu ve bilgisi üstün olanın da daha üstün olduğunu kastetmiştir. [1043] Dokuzuncu makale burada sona ermiştir.

DİZİN

A acı safra 612, 614 açıklayıcı söz 844 açısız şekiller 362 adem 264 ağaç 298 ağaç sanatı 298 ahlat 818 ahşap 42, 320, 322, 348, 362, 570, 574, 614, 616, 632, 634, 7 5 6 , 7 5 8 , 766, 768 akledilir 348, 362, 392, 452, 506, 508, 596, 600, 654, 656 Aklı Bahşeden 534 318 akli kuvveler Akyıldız/Sirius 46, 50 alfabe 426 amel/ iş 790 , 7 9 4 , 7 9 6 amelî ilim 26, 688 ameli sanatlar 732 ameli/pratik ilimler 12 ameli/ sınai 20 Amr 194, 214 108 Anaksagoras analitikler 412 Arap dili 182 araz 34, 36, 38, 42, 46, 48, 50,

86,136 araz kategorileri arazlar 16, 92, 94, 98, 108, 130, 150, 152, 158, 170, 172, 196, 198, 200, 208, 210, 440, 532, 562, 576 Aristoteles , 10, 72, 142, 252, 260, 310, 312, 314, 316, 318, 378, 408, 444, 464, 508, 534, 568 Aristoteles felsefes i 312 14, 28 aritmetik Arkhytas 5 7 2 , 582 astronomi 32 at ve eşek 282, 288, 290 ateş 96, 100, 102, no, 294, 298, 522, 526, 536, 540, 568, 614, 618, 620, 736, 758, 768, 770, 812 108 atomlar Ay 104, 112, 488, 490, 492, 510, 516, 624, 626, 628, 630, 806 Ay tutulması 626, 628, 630 ayrık cevherler 30, 82, 120, 220, 462 ayrık sûretler 224, 286, 314 ayrık/mufarık 82,98,116,388

52, 54, 58, 62, 70, 72, 80, 86, 90, 102, IOÖ, 128, 136, 162, l66,

bağ harfleri 646 bal 5 8 , 5 5 4 , 558 balgam 610, 612 basık burun 20, 24, 190, 192, 194, 198, 200, 202, 204, 332, 334, 336, 342, 400, 404, 408, 578

170, 182, 192, 194, 202, 206, 212, 2l6, 2l8, 226, 228, 230, 234, 268, 272, 300, 302, 404, 408, 420, 434, 466, 468, 570, 632, 640, 684, 690, 836, 842

B

854

| M etafizik Büyük Şerhi

basıklık 190, 192, 194, 198, 200, 202, 400, 404, 406, 408 basit cisimler 536, 540, 562 batı rüzgârı 560 belirli/ muhassal 198 belirsiz 198 beyaz insan 158, 160, 162, 164, 166, 174, 186, 190, 192, 210, 212, 216, 218, 232, 408, 410, 414, 632, 634 beyazlık 150, 154, 156, 162, 194, 198, 230, 248, 322, 408, 414 beyin 346,358, 630 bilfiil nefs 310,432 bilgide ilk olan 34 bir ve mevcut 412,658 bir/aynı 116,178,184,188, 190, 198, 220, 226, 230, 234, 236, 282, 284, 288, 294, 440, 444, 684, 690, 692, 694, 696, 794 birinci analitikler 412 bitişik nicelik 384 bitişik tabiat 380, 456, 604 bitkiler 20, 24, 536, 540 Bitkiler Kitabı 496 bitkinlik kuvvesi 810 bizatihi kaim 84, 88, 90, 92, 94, 106, 110, 112, 174, 202, 286, 324, 4 4 2 , 448, 4 5 2 , 5 7 6 boşluk 248, 746, 750, 844 bozulan cevher5o6, 508, 596, 622 bozuluş kuvvesi 810 bronz 42, 644, 650, 654, 662 bu ilmin âlimi 412, 698 bu ilmin ehli 38, 396, 684 burhan 8, 14, 16, 104, 316, 372, 410, 412, 472, 478, 628, 844 Burhan Kitabı 154 burhan türleri 16 burhânî araştırma 138 burhanlar 16

c cedelî 138 cevami 306 cevher 8, 16, 32, 34, 38, 78, 82, 86, 196, 198, 204, 210, 212, 214, 220, 322, 324, 332 , 3 3 4 , 336, 3 4 6 , 352 , 420, 432, 4 3 4 , 4 3 6 , 438, 440, 508, 510, 512, 532, 536, 538, 540, 596, 598, 600, 602, 608, 634, 798, 800, 802, 804, 842 cevher ismi 110, 122, 130, 136, 4 3 8 , 538 , 5 4 0 , 548 cevher kategorisi 78, 94, 136, 186, 242, 320, 408, 668,842 cevher makalesi 770 cevher türleri 536 cevher ve araz82, 162, 192, 322, 5 7 0 ,5 7 8

cevherdeki değişim 550, 552, 624 cevherin arazları 86 cevherin ilkesi 110, 142 cevherin kuvvesi 316 cevherin tanımi96, 100, 154, 180, 200, 402 cevherler 16, 94, 104, 126, 132, 134, 142, 158, 160, 204, 208, 210, 212, 214, 218, 220, 286, 310, 386, 396, 438, 442, 500, 508, 522, 562, 594, 598, 602, 812, 844 cevhersel 100, 114, 150, 152, 154, 158, 166, 168, 170, 200, 202, 210, 310, 312, 314, 370, 562, 566, 568, 570, 608 cevhersel fasıllar 152, 562 cevhersel illet 566 cevhersel sıfatlar 100, 158 cevhersel sûreti70, 310, 312, 314, 562, 566, 608 cevhersel tanımlar 210, 370 cevhersel yükleme 150, 158, 168

DİZİN

ç çap 328, 674, 822, 828 çift tırnaklı 418,430 çiftçilik sanatı 298,302 çivi 554, 558, 646 çizgii04, 112, 114, 332, 3 4 0 , 3 7 8 , 380, 382, 674, 826, 828 D daire258, 260, 262, 272, 324, 328, 330,340, 366, 370, 374, 378, 380, 384, 386, 388, 392, 644, 652 dairesel 268,274 dans sanatı 296 dar açı 324, 3 3 0 , 346, 3 5 0 , 35 ^ Demokritos454, 456, 552, 556, 560,562 denizcilik zanaatı 44 derinlik2o, 24, 126, 128, 132, 190, 192, 198, 200, 202, 400, 404 dik açi42, 324, 330, 346, 350, 354, 356, 364, 366, 368, 402, 822, 826, 828, 846, 848 dik açının sûreti 366 doğanıi4, 288, 290, 302, 308, 310,

3i4

0

00

doğru/sadık dokunma 558, 702 dokuz kategori 86,152 dokuzuncu makale 82 donuk su 5 7 0 ,5 7 6 dönüşüm/ istihale 5 5 0 , 678 dört değişim 552 dört illet 538, 620, 622 dört sebeb 108 dört unsurıo8, 310, 540, 620, 638, 642, 760 durma 710, 714 duyu 14, 92, 458 duyu/his 458 düşünen canlıi54, 158, 202, 214, 228 düşünen nefs 716 düşünme/ nutuk 214

p

Cim makalesi ıo cinsi-4, 16, 32, 140, 150, 160, 202, 258, 262, 282, 290, 352, 418, 422, 462, 482, 486, 540, 542, 576, 578, 602, 606, 656, 732, 806 cins ve fasıİ202, 352, 422, 424, 426, 462, 576, 602, 604 cismani 314 cüzî cevherler452, 472, 476, 504, 506 cüzî küre 284 cüzî sûretler 286 cüzîler 334, 344, 360, 392, 480

E ebedi olan5Ö, 104, 116, 488, 490, 818, 820 Ebu Bekr ibn Sâiğ 846 edilgin kuvveler 130 ekseri olan 50, 56 eksik/ nakıs 70, 80 el hüneri 244 elbise 158, 160, 162, 164 el-cüz la yetecezza 140 ehİlâh 30 Empedokles 108 erdemli 798 erkek 194, 308 es'Sim âu’t'tabîî 754 Eşâriler 698 eşit anlamlılık 382 ezelİ22, 28, 48, 480, 4 9 0 , 508, 512, 594, 726, 802, 806, 808 ezeli cevher 508

| 855

856

| M etafizik Büyük Şerhi

F faal akıl 312 faiLj.8, 52, 72, 130, 146, 242, 244, 256, 278, 286, 292, 300, 302, 312, 316, 318, 442, 538, 618, 620, 626, 630, 652, 672, 676, 678, 680, 686, 688, 692, 696, 698, 714, 7 3 2 , 7 3 4 , 7 3 6 , 760, 774, 778, 790, 794, 800, 810, 812, 830 fail illet 256, 286, 442, 620, 630 fail illetler 256, 286 fail kuvve48, 52, 130, 312, 672, 676, 678, 680, 686, 688, 698, 734, 774 fail kuvveler48, 52, 130, 672, 678, 686, 688, 698, 734, 774 fail sebeb 72, 242, 626 fail sebepler 244, 318 fail/yapıcı sanatlar 146 failin fiili 278, 316, 318, 738 Far âbı 318 fasıİ20, 24, 150, 160, 178, 186, 196, 200, 202, 228, 236, 260, 340, 386, 392, 412, 422, 428, 430, 434, 436, 482, 486, 554, 556, 558, 568, 570, 574, 576, 578, 582, 606, 758, 770 fasıl/ayrım20, 24, 482, 486, 556, 758, 770 fasıllar/ayrımlar 410, 414 faslın faslı 418, 428 Felsefeteyn 318 ferdî cevher88, 90, 94, 100, no, 112, 124, 130, 132, 134, 144, 150, 160, 162, 214, 220, 228, 440, 450, 454 ferdî cisimler no ferdî daire 354 fiil kategorisi 712 fikrî kuvveler 846

Fizik54, 72, 106, 134, 146, 244, 3 9 8 , 5 4 8 , 7 5 0 , 7 5 4 , 7 7 4 , 802 Fizik Kitabi54, 72, 134, 146, 244, 3 9 8 , 5 4 8 , 7 5 0 , 7 5 4 , 802

G gai sebeb 72 Galen 314 gaye/tamlık 786 gayr-ı muhassal 198 gayr-ı nâtık kuvve 738 genel suret 116, 258, 360, 426, 556 genişlik 126, 128, 132 geometri 28, 32, 36, 42, 674 geometri ilmi 32 geometriciler 824 gerçek mevcud 92 gerçek zıt 550, 638, 690 gök gürültüsü 510, 518 göreli 452, 7 4 6 , 748 gramerci 36, 4 4 Grekçe 48, 246, 410, 418, 440, 450, 790, 796 Güneş 104, 112, 488, 490, 492, 624, 626, 630, 800, 810 güney rüzgârı 560

316

ğarîzî sıcaklık

H hadis 62, 508, 726, 806 hakiki cevher 9 4 , 594 hakiki mevcud 92 250 Hakîm haller 256 hararet 64 hareket kuvvesİ304, 308, 816, 818

DİZİN

hareketin başlangıci246, 256, 692, 694 hareketliı8, 22, 24, 28, 106, 294, 296, 618, 622, 624, 678, 710, 716, 758, 770, 774, 778, 800, 808, 810, 812, 816, 818 hareketsiz20, 22, 24, 26, 28, 30, 32 , 3 4 , 384, 3 9 0 hareketsiz şeyler 20, 22, 26, 28 harf 424, 426, 518, 578 harfler332, 338, 426, 514, 522, 526, 528 harici nutuk 714 hasta 246, 252, 264, 266, 636 hastalıköo, 64, 68, 246, 248, 250, 632, 636, 638, 684, 688, 702, 816, 818 hastalık kuvvesi 816, 818 hastalıklı 546, 550 hece328, 340, 522, 526, 528, 530, 532 , 5 9 0 , 592 heceler 330, 332, 340 hecenin tanımı 328, 338 Hermes 790,794 heykeİ2Ö2, 264, 268, 270, 344, 756, 764, 766

heyula 622 hipotez 8, 14, 548 hissedilir cevher34, 104, 116, 142, 146, 148, 154, 218, 326, 386, 396, 446, 506, 510, 512, 542, 544, 552, 5 5 6 , 5 7 2 , 584, 5 9 0 , 5 9 2 , 5 9 4 , 780, 802 Homeros 642,646 hummalılar 56, 58 hurma aşılama 298 hüküm/ yargı 850 hüviyet84, 86, 88, 184, 190, 494, 496 hüviyet ismi 86, 88, 184, 190

I İbare Kitabı 326 İbn Bâcce 846 Ibn Rüşd 6, 10, 260, 462, 756 İbn Sînâ 312, 318 içters açı 826 idealar 462, 816 idealar/sûretler 816 ideal-modeİ240, 276, 286, 324, 462, 464, 466, 470, 472, 474, 480, 488, 540, 542, 812, 814 idrak 76, 268, 272, 362, 376, 688 ihtiyar 18 iki ayakli4io, 412, 414, 416, 418, 420, 422, 428, 430, 432, 434, 436, 466, 468, 480, 484, 488, 490, 5 9 0 , 5 9 4 , 642, 644, 646, 648 iki dik açi3Ö, 42, 822, 824, 826, 828, 838, 846, 848 iki mütekabil 76 ikiliğin sûreti 382 ikilik 380, 382, 608 386, 396 ikinci felsefe ikinci tür 154 , 5 4 4 , 7 5 4 ilaç 186, 246, 256 316 ilahi ilkeler 398 İlahî şeyler ilahiyat 22, 30 ilim/ sanat 14 ilk cevhem ö, 140, 214, 218, 220, 224, 234, 246, 248, 25°, 386, 394, 400, 402, 404, 406, 408, 438, 440, 442, 502, 556 ilk cevherler2i4, 218, 220, 224, 234, 402, 406, 408, 438, 556 ilk fasıllar 556, 564, 566 İlk Felsefe 32, 34 ilk hareket ettirici 772, 778 İlk İlim 22, 28, 32, 34

M etafizik Büyük Şerhi

ilk ilke 18, 68, 610, 614 ilk maddeıo8, 610, 614, 624, 636, 638, 678, 708, 768, 770 İlk Mevcud 38 ilk mevcut 86, 88 ilk muharrik 108, 510, 518, 734 İlk Muharrik 142, 802 ilk nitelikler 310, 312, 322 ilk sûret 108, 140, 142, 394, 678 ilk türçö, 98, 178, 180, 182, 186, 188, 204, 210, 358, 544, 798, 802 ilk unsur528, 612, 614, 662, 758, 768 ilk zıtlar 564 ilkeler58, 60, 104, 108, 116, 312, 332, 342, 382, 686, 806 illetin malulü 62 İlm-i İlâhi 30 İlyada 642, 646 infiah66, 170, 194, 628, 630, 632, 670, 672, 676, 678, 680, 692, 696, 7 3 0 , 734 infial kuvvesi670, 672, 676, 678, 680 infiali nitelikler 566 infialler86, 88, 226, 232, 554, 560, 758 770 insan sûreti 370, 376 insan türü 360 iradi 26,30 iradi sebepler 30 isim ortaklığıi78, 182, 184, 316, 3 4 4 , 3 5 8 , 496, 5 7 0 , 678 isimde ortak258, 266, 334, 344, 346,358 İskender Afrodisias 314, 534 istiare 658, 674, 676 istidlal 16 istikra 548, 746 iyileştirici kuvve692, 756, 760

,

iyilik70, 76, 90, 92, 146, 212, 220, 222, 224, 246, 818, 820 izafi/ göreli 176

K kabuk 20, 24 kadim 60, 66, 82, 92, 104, 106, 140, 176, 180, 500, 564, 598, 660 kadim filozoflar 82, 92, 104, 106, 140, 176, 180, 500, 564, 598, 660 Kallias 192, 194, 282, 284, 286, 292, 334, 344, 404, 406 kalp 346, 358, 630 kare 262, 674 karenin kenarı 840 karışım 280, 290, 564, 572, 578, 818 kategori cinsleri 38,88 kategoriler 90, 94, 160, 172, 176, 182, 184, 204, 206, 320, 322 Kategoriler Kitabı 124, 154, 164, 232, 406 katır 244, 282, 288, 290, 304, 308 kavli câzim 844 kavli şârih 844 kayık 44 kayıkçı 36,44 kayıkçı müzisyen 36,44 kelam 730, 734 kelime/muarrifıo, 20, 190, 192, 324, 326, 386, 398, 540, 542, 584, 588, 772, 776 kelime/tanım 20, 22, 150, 156 kemal 794 kenar çizgisi 720, 722 kerpiç 264, 266, 268, 284, 510, 518, 524, 570, 5 7 4 , 580, 584, 586, 590, 592

DİZİN

kesin söz 844 kısa hece 426 kıyas 306, 412, 442, 726, 728 Kıyas Kitabı 726 Kleon 488,492 körlük 838, 844 kuşkucu 92 kuvve38, 82, 238, 276, 278, 304, 662, 666, 668, 670, 672, 674, 696, 698, 702, 706, 708, 716, 738, 7 4 0 , 742, 7 4 4 , 7 4 8 , 750, 774, 776, 786, 788, 792, 794, 812, 814, 816, 818, 820, 830, 832, 844, 846 kuvve ve Fİİİ82, 496, 654, 662, 666, 668, 670, 708, 752, 774, 830, 832 kuzey rüzgârı 560 küllî8, 14, 32, 34, 98, 100, 120, 122, 144, 146, 148, 154, 166, 268, 274, 290, 298, 346, 348, 354, 360, 362, 368, 372, 386, 394, 442, 444, 446, 450, 454, 508, 542, 554, 562, 632, 634, 780, 784 külli arazlar 98, 100 küllî cevher 100, 406, 454 külli cevherler 406 küllî cevhersellik 100 küllî daire 354 küllî ilim 34 küllî mevzu 268, 274 küllî önerme 288, 290 küllî sûretler 286 küllî türi44, 148, 276, 278, 282, 286, 346, 360, 632, 634, 642, 648, 780, 784 küllîleri48, 438, 440, 442, 446, 472, 480, 486, 490, 502, 634 küre2Ö8, 270, 272, 274, 276, 278, 280, 282, 284, 286, 320, 322, 3 3 4 , 3 4 4 , 644, 652

L Lam makalesi Lambda makalesi Levh-i Mahfuz Lycophron

82 312,

534

66 654, 660

M Mâ-ba‘de’t'tabîa‘/metafizik 398 madde24, 26, 28, 76, 114, 124, 126, 234, 238, 242, 258, 260, 262, 398, 400, 402, 404, 406, 408, 474, 476, 520, 522, 524, 532, 586, 588, 590, 594, 596, 600, 680, 748, 758, 766, 768, 770, 792, 800, 808, 812 madde olan cevher 398 madde ve sûret2Ö, 114, 126, 128, 136, 140, 260, 272, 274, 280, 300, 302, 322, 3 3 4 , 336, 3 4 2 , 362, 372, 376, 402, 406, 438, 476, 544, 546, 584, 586, 588, 600, 604, 624, 652, 656 madde/unsur2Öo, 262, 270, 276, 278, 332 , 3 3 4 , 3 9 0 , 522, 532, 610, 612, 616, 618, 636, 680 maddeden mufarık284, 318, 494, 546

318 maddeyle karışık 108 maddi ilkeler 618, 620, 626 maddi illet maddi sebep 524 26,314 maddi sûretler madum 176, 486, 634, 710 mahiyet8, 16, 120, 122, 156, 166, 168, 170, 172, 174, 176, 178, 180, 226, 228, 230, 232, 234, 236, 278, 306, 348, 360, 404, 406, 436, 438, 440, 444, 446, 464, 482, 540, 542, 590, 592, 602, 606, 654, 656, 800, 832, 834

| 859

860

| M etafizik Büyük Şerhi

mahmul/yüklem 516 mahsus cevherler 116,120 mahsus/hissedilirıi4, 348, 362, 596, 600, 654, 656 makuİ24, 260, 312, 348, 362, 448, 596, 600, 654, 656, 664, 694 makul külliler 448 mantık âlimi 412 mantık ilmi 166, 410, 598 mantık sanatı 90, 150, 514, 542 mantıksal burhanlar 9o mantıksal öncüller 90,150 marangoz 672,680 marangozluk sanatı 680 masnu 300, 618, 748 matematik 22, 26, 28, 30 matematik bilgini 26 m atem atiksele, 22, 28, 32, 104, 116, 120, 344, 348, 362, 376, 380, 3 9 0 , 3 9 2 , 536, 540, 542, 600, 652, 656, 824 matematiksel ilimler 12, 28, 32 matematiksel nesneleri04, 116, 348, 362, 380, 392, 536, 540, 542, 652, 656 mekândaki değişim 624, 626 meleke 842, 844 Melissos 108 Menon 782 merdiven 558 metafiziğin özel mevzusu 398 metafizik ehli 412 mevcudun ilkeleri 72, 80, 564 mevcut ismİ38, 84, 86, 88, 92, 96, 180, 182, 184, 500, 668, 716 mevcutların ilk illeti 106 mevzu/taşıyıcı 124,136 mevzuda söylenmeyen 404, 406 mimar4o, 48, 52, 672, 680, 696, 700, 748, 772, 776

mimari sanati24Ö, 254, 680, 780, 792, 796 misal/ideal-modeİ276, 284, 290, 462, 466, 470, 474, 480, 488, 490 mizaç 312, 558 mizaç/karışım 558 mizaçsal sûretler 310 mucibe 74 mufarık82, 98, 120, 128, 136, 284, 398, 442, 448, 4 5 0 , 4 5 2 , 462, 464, 468, 470, 480, 482, 484, 504, 506, 508, 510, 512, 542, 544, 664, 744, 754, 816, 844 mufarık akıllar 318, 664 mufarık cevherler286, 508, 542, 816 mufarık fiil 816 mufarık insan 388, 464, 488 mufarık sûretler292, 310, 312, 594 mufarık/ayrık hayvan 388 muharriköıo, 614, 616, 618, 620, 674, 738, 764, 766, 780, 784, 798, 802 muharrik kuvve 738 mukabil 554,566 mukaddem 102,708 musavvire kuvvesi 314 mushaf/kitap 554,558 mutavassıt 108, 132, 280, 290 mutlak bir70, 78, 140, 172, 174, 188, 502, 664 mutlak burhan 16 mutlak mahiyeti74, 188, 214, 476 mutlak mevcut38, 90, 98, 182, 502, 716 mutlak türi72, 176, 178, 180, 182, 334, 344, 364, 386, 394, 548, 552, 756, 758, 768, 800, 804 muzaf 452,504

DİZİN

müfret cevher 210, 214 mühendis 824 mümkün öncüller 726 münfail kuvveler3i2, 672, 678, 77 4

mürekkep küre 284 mürekkep/bileşiki2Ö, 156, 160, 216, 340, 448, 456, 522, 526, 578, 836, 838 müshil ilacı 252 müşterek isimler 364, 366 müşterek/ortak isim 184, 366 mütekabil/karşılıklı 76 , 5 5 0 mütekabiller 182 müteneffis346, 352, 366, 384, 3 9 0 , 4 9 4 , 4 9 6 , 5 7 0 , 624, 662, 688, 698, 702, 730, 736 müteradif/ eşanlamlı 538 mütevatı isim 184 mütevatı/eşit anlamli294, 300, 302, 588 müzisyen3Ö, 44, 52, 54, 148, 150, 152, 216, 218, 230, 404, 408, 510, 5M, 5i6, 770, 778

N nâtık hayvan 158, 228 nâtık kuvve 738 nâtık olan 698, 7 3 6 , 7 4 0 698 nâtık olmayan nâtık/düşünen 154 nazar/teori 790 nazarî aklın kemali 846 nazarî bilgi 146, 786, 788 nazarî felsefe 30 nazarî ilimler 22, 26, 30 nazarî inceleme786, 788, 790, 792, 798 nazarî/teoriki2, 20, 22, 30, 146, 790, 828

nazarî/teorik felsefe 22, 30 nazarî/teorik ilim 12, 20 nefis 20, 26, 244, 360, 658 Nefs kitabı 76 nefsin cüzleri 4 9 4 , 496 nefsin kuvveleri 496, 498 netice 442, 726, 728 niceliğin tanımı 204, 206 nicelik38, 84, 96, 100, 102, 128, 192, 194, 206, 320, 322, 324, 330, 3 5 4 , 3 5 6 , 368, 372, 390, 3 9 2 , 3 9 6 , 402, 460, 468, 516, 5 4 6 , 5 5 0 , 562, 566, 666, 668, 804 nicelikler 3 4 , 38 niceliksel bölme 470 niceliksel cüzler 402 Nicholaus 248, 250, 258 niçin/lime harfi 514, 518 nihai mutluluk 846 nispet/izafet 78 nitelik38, 60, 68, 84, 96, 100, 102, 128, 134, 136, 158, 160, 172, 176, 178, 312, 316, 320, 322, 356, 408, 448, 516, 562, 568, 666, 668, 800, 806 nitelik kategorisi 322, 408 nitelik sahibi 60, 68, 316 nitelik sorusu 178 nitelikler 14, 310, 624, 806 nutk 158, 486, 732, 740 nüsha 20

O o nedir84, 88, 112, 122, 144, 150, 152, 156, 160, 162, 172, 176, 336, 406, 424, 446, 4 5 2 , 4 7 0 , 526, 840 o nedir sorusu 144 olumlama 74 olumlu/mucibe 70, 74, 182

| 861

862

| M etafizik Büyük Şerhi

o lu m su z/sa lib e

842

0İUŞ36, 46, 58, 60, 62, 68, 254, 300, 302, 322, 544, 552, 602, 610, 652, 708, 720, 784, 788, 842 oluş ve bozuluş36, 46, 58, 60, 62, 472, 476, 512, 520, 544, 546,

552, 602, 610, 624, 632, 634, on kategori 38, 78, 96, 134, organik uzuvlar ortak isimler

636 240 524 182

ö öğretim 146 öğretimdeki mertebe 34, 398 önce gelen 34, 98, 412, 786 önerme 288,514 özel küllî 122,452 özel suret 372,426

P parçalanamayanıo8, 140, 454, 456, 556, 602, 604 parçalanamayan parçacıklar 140 parmak 324, 330, 346, 350, 358 Parmenides 108 Pauson 790, 794 Peri Hermeneias 326 pes ses 570,576 Platon 36, 42, 44, 104, 116, 122, 214, 224, 240, 310, 318, 360, 388, 718 Platon öğretisi 318 Protagoras 698, 702

R rastlantı resimler/betimler ritim sanatı

S

70, 74, 182

o lu m su zlam a

240 186 296

saâdet-i kusvâ 846 saba rüzgârı 560 safra 610, 612, 614 sağaltıcı 762 sağır 698, 704 sağlık248, 252, 292, 294, 298, 684, 688, 692, 762, 816, 818 salibe 74 salt cevher 106 sanati46, 238, 242, 246, 296, 298, 302, 618, 668, 776, 794 sanatlar 296, 688, 732, 782 sanatsal sûretler 598 sandalye 266 sandık554, 558, 610, 614, 616, 756, 758, 766, 768 sani 302, 744, 748 sarım 182 sayılarıı8, 380, 386, 396, 602, 604, 608, 642, 644 sayısal bir 114, 470, 608 sayısal sûretler 382 sebeplilik 96 semai04, 110, 112, 118, 536, 540, 800, 810 Semâ ve Alem Kitabı 726 semavi cirimler 30 semavi cisimler30, 314, 316, 318, 622, 624, 636, 664, 806, 810, 812, 814 ses340, 418, 424, 426, 510, 518, 576 770 ses sanatçısı 770 sesler 426 sıfatlar 10, 492 sıhhat/sağlık 248, 250, 256 sıhhatlİ246, 252, 256, 258, 264, 266, 268, 632, 636 sınai 10, 18, 242, 244

,

DİZİN

sirke 632, 634, 638, 640, 642 Sofistik Deliller Kitabı 534 sofistin sözleri 36, 42 Sokrates228, 236, 282, 284, 286, 292, 348, 360, 384, 386, 388, 394, 404, 408, 450, 488, 492 somut cevherıoo, no, 112, 130, 4 5 8 , 4 7 4 , 538, 596 somut çizgi 362 somut ev 476 somut hayvan 112, 470 somut iki 382 son fasıİ4i2, 420, 422, 424, 430, 4 3 2 , 4 3 4 , 5 7 4 , 5 7 6 , 608 son fasıllar 430,576 son kemal 304,794 son tür 360,430 sonra gelenıö, 138, 326, 354, 390, 408, 422, 786 sonsuz illetler 52 spor 304 sûlabî 3 2 4 , 328 sûret olan cevher398, 402, 404, 546, 608 sûretin mevzusui24, 316, 4 2 4 , 5 4 2 , 548 sûretler/ idealar2i2, 224, 226, 228, 386, 634 sûretten ayrık 356 116 surî sebeb

Ş şans 68, 756, 760 şarap 632, 634, 638, 640, 642 şehirleşme sanatı 146 şehvanî nefs 716 şekil 264, 280, 300, 320, 552, 662 şeylerin ilkesi 10, 18, 440, 442 şiir 166, 168, 646 şiirler 646

T tabiat bilgini 20, 26 tabiat felsefesi 386, 396 tabiat filozofu 386, 398 tabiat ilmiıo, 18, 20, 22, 26, 28, 32, 34, 108, 142, 396, 398, 544, 5 4 8 , 5 5 0 , 552 , 622, 636 tabiat ilminin ehli 396, 398 tabii cisimler 104, 110, 112 tabii ilim 16 tabii kuvve 244, 296, 302, 314 tabii mevcutlar 376, 398, 566 tabii sûret 108, 140, 376, 388 26,578 tabii tanımlar tabip 48, 52, 304 tabipler 3i4 144, 146, 732 talim talim/ öğretim 144, 146, 732 tam tanımlar 572, 582, 628 tam/yetkin mevcud 148 tamlık6ı8, 620, 666, 668, 710, 716, 756, 762, 784, 788 tanımlanan20, 24, 58, 166, 234, 368, 370, 400, 412, 482, 486, 5 7 4 , 5 7 6 , 5 7 8 , 5 9 2 , 644 tanımlı/sınırlı 56, 94, 282, 284 tatlı 610, 612, 614, 698, 702 tazammum8o, 202, 412, 422, 444, 628 tecezzi etmeyen 454,456 tefsir 406 tek bir ilim 8, 16 tek sayı 204, 206, 208, 514 tekabül 486 tekil cevherler 214 tekvin/ oluşturma 270 teori 790 teorik bilgi 788 teorik inceleme 786,788 tevatu 184,382

| 863

864

| M etafizik Büyük Şerhi

tevellüt 112, 244, 306, 310, 526 Them istius 312, 534, 624 tıbbî 178, 182, 184, 186 tıbbî eylem 178, 184 tıbbî neşter 184 tıp sanatıi46, 246, 254, 256, 294, 298, 302, 688, 694, 732, 760 tikel 12, 90, 94 tikel ilimler 12 tiz ses 5 7 0 ,5 7 6 tohumlar 308 toprak heykel 3 3 4 , 3 4 4 , 578 tunç küre258, 268, 270, 272, 274, 276, 278, 280, 282, 286, 344 tutkal 554, 558, 560 tümeller 440, 442 türemiş isimler 264 türler 178, 190, 244, 248, 468, 538 tüylü 418, 422, 428, 430 tüysüz4io, 416, 418, 422, 428, 648

u ud çalma 734, 780, 782, 784 ud çalma sanatı 782 unsur/ustukus 522,532 unsurlar 500, 522, 528, 530, 538 ustukus 532 uyku 628, 630, 632 uzak maddi illetler 620 uzunluk 126, 128, 132

ü üç açı 36, 42, 654, 662, 826, 848 üç boyut 114, 132, 134 üçgen 42, 378, 380, 826, 828, 848 üçlüğün tabiatı 384 üzüm damıtma 298

V varlık/ mahiyet varlıkta ilk olan varlıktaki mertebe

522, 532 34

398

Y yağlı 610, 612, 614, 672, 680 yağmur 46, 50 yakın cins 122, 422 yakın illetler 620 yakın madde 612, 768 yaprak 20, 24 yedinci makale 576, 668, 780 yer kuvvesi 624 yeryüzü 630 yetkinlik 710, 716 yıkılma kuvvesi 816, 818 yıldızlar 112, 624, 800, 810, 822 yoksunluk2Ö4, 566, 632, 638, 682, 684, 686, 690, 704 yöndeş açı 826 yüksek cinsler 656 yürüme 90, 92, 708, 712 yüzeyi04, 112, 114, 150, 154, 156, 340, 362, 654, 662 yüzölçümü 32, 36, 42

z zanaatıo, 18, 296, 300, 302, 618, 696, 702, 732 zatî arazlar 154 , 194 zatî bölme 430 408, 428 zâtî fasıllar zâtî yüklemler 150, 154, 162 250 zıt sûretler 14, 726 zorunlu öncüller zorunlu/ vacip 802